Polemikler: Devrimci Proletarya•ya Yan1t

Transkript

Polemikler: Devrimci Proletarya•ya Yan1t
!;a:
ll.
.
H. FlRAT
X
•
"t:::
c
�
Partileşme Süreci-2
ca
�
ca
>...
ca
Cl)
o
...
a..
c.:ı
E
Polemikler:
...
>
Cl)
cı
i.:
Cl)
::;;:
E
Devrimci
�
Proletarya•ya
Cl)
o
a..
•
......
'-oJ
�
;...
: ;::::::
Yan1t
�
�
E
r...:ı.ıı
�
""""......
't
�
�
�)'
o/
E
K
S
E
N
Y
A
Y
I
N
C
I
L
I
K
H. FlRAT
Partileşme Süreci-2
Polemikler: Devrimci
Proletarya•ya Yan1t
EKSEN
YAYINCILIK
EKSEN Basım Yayın Ltd. Şti
Laleli Caddesi , No: 52/5
Aksaray/İstanbul
Tel: (2 1 2) 638 28 83
Fax: (2 1 2) 5 1 7 39 49
Partileşme Süreci-2
Polemikler: Devrimci Proletarya'ya Yanıt • H.
FlRAT
Baskı: Kayhan Matbaacılık e Ocak 1998 • Birinci Baskı
ISBN-975-7271-16-0
H. FlRAT
Partileşme Süreci-2
Polemikler: Devrimci
Proletarya•ya Yan1t
İ Çİ NDEK İ LER
7
Sunuş
9
Popülizm ve So;-;yaliim
27
Ti KB'nin Kötü S ınavı
57
Devrimci Proletarya'ya Yanıt
59
I. B Ö LÜM
Sınıf Hareketi Değerlendirmeleri
97
II. B Ö LÜ M
Demokrasi M ücadelesi Sorunları
1 39
III. B ÖLÜM
Partileşme Sürecinin Sorunları- l
1 73
IV. B ÖLÜM
Parti leşme Sürecinin Sorunları-2
205
V. B ÖLÜM
Partileşme Sürecinin Sorunları-3
245
VI. B ÖLÜM
Taktik M üdahalenin So'runları
275
Parti, Sosyalizm ve Sınıf Hareketi
277
Herşey Parti için!
282
Parti, Sosyalizm ve Sınıf Hareketi
289
Sol H areket, Sosyalizm ve Sınıf Hareketi
SUNUŞ
Elinizdeki kitabın ası l kapsamı yaklaşık iki yıl önce (ilk
bölüm 1 5 Kasım ' 95 tarihi taşımaktadır) gerçekleşen zorunlu
bir yanıttan ol uşmaktadır. Kı:ıl Bayrak'ta dizi yazı olarak
yayın lanan bu yanıtın tam metni şimdi okura kitap olarak
sunulmaktadır. Kitabın girişine ve sonuna Ekim'de başyazı
olarak yayın lanan ve Yamt'ın ele aldığı sorunlarla doğrudan
bağlantı l ı başka bazı yazılar da konulm uştur. Okur bunları
tartışınanın giriş ve sonuç bölümleri olarak da
değerlendirebi lir.
Yamt'ta ele alınan konular kuşkusuz yalnızca partileşıne
sürecinin sorunlarından oluşınuyor. Fakat tartışınanın ağırl ıklı
kapsamını bu sorunlar oluşturduğu için kitap Partileşıne
Si.ireci serisi içinde yasınlanıyor.
Kitap incelendiğinde, yan ıt kapsam ına giren sorunlar
dışında kalan temel programatik ve taktik sorunlar üzerine
7
ayrı bir ele�ti riden sık sık sözedi ldiği görülecektir. Bu
kapsamda bir clc�tiri o gün için gerekli görülınü�lü. Buna
uygun bir planlaımı ve hazırl ık içine de girilmişti. Fakat bu
ele�tiri çeşjtl i nedenlerle o dönem yapılamadı. Gel inen yerde
ise kendi içinde bu tür bir çaba artık anl am l ı ve gerekli
olmaktan çıkmışt ır. Komünist hareket partinin kuruluş
kongresini toplaımı aşamasındadı r ve program sorunları
üzerine daha gene l , doğal olarak da çok daha veriml i ve'
yararlı bir çabanın içerisindedir. Bu çaba şu veya bu grubun
özel eleştirisini en azından bugi.in için ayrı bir ihtiyaç
olmaktan bi.iyii. k ölçüde çı karmıştır.
Yayıncı lar tarafından gerçekleştiri len tashih ve öteki
teknik kusurların gideri lmesi dışında yazarı tarafından orijinal
metin üzerinde herhangi bir değişiklik yapı lmam ıştır. Yalnızca
orijinal yayın sırasında kaleme alınan , fakat o zaman
kullanı lınayan bir ara bölüm burada ilgili metne eklenmiştir.
(Elinizdeki kitabın 21 7-223. say faları) . Orijinal metinde
yeralan ekler kitaba da olduğu gibi konulmuştur. Zira
zamanında okunın ek olarak yayınlanan bu metinlerden
doğrudan yararlanabilme olanağı gözeti lerek davran ı l ınıştır. f3u
durumda ek metinlerin bura�la kul l anı lmaması bazı boşluklar
yaralacaktı ki, bundan kaçını lınıştır.
Parti leşıne sürecinin sonıniarını ele alış, bir siyasal
akımın ideolojik-sın ıfsal kavrayışının, dolay ıs ıyla da gerçek
siyasal kiml_i ğinin dolaysız bir göstergesi sayılınalıdır. Kitapta
Larıışılan sorunlar, fazla yer tutmayan özel durumlar dışında,
Türkiye devriınci hareketinin tümünü bu açıdan dolaysız
olarak ilgi lcndi rınektedi r. Okur bunu burada giriş ve sonuç
bölümü niyetine yayınlanan metinler üzerinden de kolaylıkla
görebi l i r.
2 Ocak '98
Popülizm
ve
sosyalizm
Popülizm ve sosyalizm
I
Marksist teoriqin özünü, modern buıjuva toplumunun yıkıcısı
ve yeni sosyalist toplumun kurucusu olanık, proletaryanın tarihsel
rolünün açığa çıkarı lına:sı ve açıklanınası ol uşturmaktadır. Dünya
tarihi içinde kapitalist üretim i lişki lerinin (dolayısıyla modern sı­
nı f i l işkilerinin) az gel işmişlik aşamasının bir ürünü olan ütopik
sosyalizmden, sanayi devrimi sonrasının bir ürünü olan bilim­
sel sos-y alizme geçişi işaret leyen temel fikir de budur. Bir başka
i fadeyle, Marx ' ı n , modern burjuva topl um una egemen sını f i l iş­
ki lerinin bil imsel tahl ili yoluyla. proletaryanın bu toplumdaki iizel
konuımı ve tarihsel rolüne ilişkin olarak ulaştığı bu sonuç saye­
sindedir ki, sosyal izm bir ütopya olmaktan çıkmış. sını f özü ve
eksc� ine dayalı bir bilim hal ine gelm iştir. Zira bu sayededir ki,
insanlık tarihinin bu modern aşamasında, Lenin'in deyimiyle, "ta­
rihsel hareketin materyalist temel i'' açığa çıkarı lmış; böylece
ll
sosyalizm, kendi ıa�ıyıcısı olma yeteneğine sahip biricik sınıf olan
modern proletarya �ahsında, gerçek maddi-toplumsal tabanına
oıurtulmu�ıur. Aynı yerde Lenin, "bizdeki popülizme benzeyen"
diye tanımladığı 19. yüzyılın ütopik küçük-burjuva sosyal ist akım­
l arının ortak iizel l iğinin, "tarihsel hareketin materyal ist temelini
anlamamak, kapitalisı toplumdaki sınıflardan her birinin rol ünü
ve önemini" yerli yerine oturlamamak olduğunu söylemektedir.
Çok �ükür ki bizdeki popülizmde durum bu kadar vahim
değildir. Ütopyacı sosyalizme bir geri dönü� ifadesi sayılması
gereken "ideolojik önderl ik" tezi bir yana bıraktidıktan sonra, bu
'70'1crin ortası oluyor, hemen tüm devrimci akımlar genel teorik
şemalarında proletaryanın tarihsel rol ünü yerli yer.ine oturıma
ba�ansı gösterdiler. Başka türlü de olamazdı; zira tümü de bil imsel
sosyalizm tabanı üzerinde durduklarını söylüyorlardı ve buna i l i�­
kin teorik bilgileri şemayı başka türl ü kurmalarını olanaksız k ı l ı ­
yordu. Programı olanlario programlarında, olmayanlan ise devrim
stratej i l erinde , proletarya hep baş yeri tutuyordu. O devrimin
"biricik öncüsii"ydi.i ve demokratik devrimden kesintisiz olarak
sosyalizme geçişin "biricik güvencesi"ydi . Türkiye 'nin kapitalist
gelişmişlik düzeyi konusunda nesnel gerçeğe daha yak ın duran
akımlar, devrimin bu biricik öncüsünü, aynı zamanda devrimin
temel toplumsal güçleri nden biri , doğal olarak en önemlisi sayı­
yorlardı. Dahası var. Proletaryan ın teori planındaki bu onurlan­
dırılışı, hiç de yalnı zca programlarla ve devrim stratejisine i l iş­
kin şemalarla sınırlı kalm ıyordu. Bir de işin örgüt ve dolayısıyla
tüzük boyutu vardı. O lduğu kadarıyla tüm tüzüklerde, tüzüğün
olmadığı durumlarda ise örgüt sorununa ya da parti inşa süreçleri­
ne ilişkin genel göri.i şlerde, proletarya yine aynı kuvvetle onurlan­
dırı lıyordu. Hatta daha da fazlasıyla. Zira ne de olsa devrim kuş­
kusuz prolctary<ı önderliğinde fakat ancak müttefiklerle birlikte
bir sonuc<i bağlanabil irdi. Dolayısıyla genel karakteri i tibanyla
bir "halk'. devrimiydi. Oysa örgüt ya da parti,. ancak proletarya­
ya özgü, demek oluyor ki "proleter" sınıf karakterli bir oluşum
olabi l i rdi .
Özet le, istisnalan olsa da, genelde teorik cephede durum,
12
hiç değilse konumuzu oluşturan sorun çerçevesinde, oldukça iyi
görünüyordu. Proletarya gerek devrim gerekse örgüt stratejisin­
de hakettiği yeri fazlasıyla bulmuştu.
Gelgelelim gerçek dünyada işlerin başka türlü seyrettiğini
de biliyoruz. Teori dünyasında baş köşeye oturlulan işçi sınıfı,
gerçek dünyada ve en iyi durumda, halk sınıf ve tabakalarından
herhangi biri olarak kalıyordu. Ne siyasal çalışma ve mücadelenin
ve ne de örgütsel gelişmenin ana ekseniydi. Buna ilişkin stratejik
belirlemelerin, siyasal ve örgütsel taktikler ve yönel imler planın­
da herhangi bir değeri ya da somut anlamı yoktu. Daha da ötesi ,
buna uygun taktik v e pratik yönelimler "sapma" b i l e sayılabil i­
yordu. Teori planında devrimin öncüsü ve temel dayanağı olarak
alınan ve sosyalizmin biricik güvencesi sayılan bir sınıf, pratik
planda her türden politik reformizmin ürediği bir alan olarak algı­
lanabi liyordu. ( B unun tam da, teoride işçi sınıfı na baş köşeyi
verenlerin pratikte onu revizyonistlere, reformisliere ve sendika
bürokratlarına bırakınalarından kaynaklanan bir durum olduğu
görülınüyordu bile.)
Uzatmıyoruz; zira bu, yıllardır tartışılan ve artık çok iyi bili­
nen bir öyküdür. Bu öykünün akibeti de iyi bi liniyor. Teoride
ona baş köşeyi ayı rı p da pratikte i şçi sınıfını unutanlar ya da
çok çok herhangi bir sınıf gibi ele alanlar, sonuçta genel halk
hareketinin iktidar perspektifinden ve öncü kimlikten yoksun birer
küçük-burjuva demokratik kolu olmaktan öteye gidemcdiler. Do­
ğal olarak, ortaya çıkardıkları örgüt ya da partiler de ki.içük-burju­
va ruhuna, yapısına, tabanına ve elbette çizgisine sahip örgüt ve
"
partiler olabi ldiler ancak. Böyle yapı ların karşı-devrim sonrası
akibeti ise, görülmemiş kolaylıkla ve şiddette bir küçük-burjuva
parçalanına ve dağılma ile karakterize olan bir tasfiye süreci oldu.
Engels, Lenin 'in "sınıf-dışı sosyalizmin ve sınıf-dışı siyasetin"
bir ifadesi olarcık tanımlad ığ ı ütopik küçük-burjuva sosyalizmi
hakkı nda, şunları yazmıştı: "Kapitalist üretimin olgunluktan uzak­
l ığına, sınıfların durumunun olgunluktan uzak l ığına. teorilerin ol­
gunluktan uzaklığı yanıt verdi." (Anti-Diihring)
Elbette burada sorun genel insan l ı k tarihi yönünden konu13
yor ve sanayi devrimini öneeleyen bir tarihsel aşama ile onun
sonrak i ony ı l lara etkisi sözkonusu edi l iyor. Ama yine de, bu
materyalisı bakışın, '70'ler Türkiye 'sinin k üçük-burjuva sos­
yalizmini anlamak bakımından bel l i bir işlevi var. Fakat yalnızca
son ıahl i lde ve bunu da; "sınıfl arın durumunun olgunluktan u­
zaklığı''ndan çok, s ı n ı f hareketinin politik olgunluktan uzak lığı
ve o gün için bu açıdan daha i leri durumda olan küçük-burjuva
harekelin gölgesinde kalması maddi oigusu çerçevesinde ;mla­
mak ve ele almak kaydıyla.
Kaldı k i , hiç değilse proletaryanın tarihsel rolü ile devrim
ve örgüt stratejisi içindeki genel yeri açısından ele alındığında,
bizde devrimci akımlar, daha '70 ' 1erin ortasından itibaren, dün­
ya tarihi içinde olgunlaşmış bir teoriye sahiptiler. Teorinin buna
i l işkin temel leri Marx tarafından konulmakla ve Lenin tarafın­
dan gel iştiri l meklc kalmamış, üste l i k Eki m Devri m i 'yle (20.
yüzyılın bu en i leri tarihsel pratiği içinde) en i leri düzeyde ka­
n ı tlanmıştı da. Modern topl umdaki özel yeri nedeniyledi r k i ,
marksistlcr, R usya gibi son derece geri b i r ülkede, b i r köylü ve
küçük-buı:juvalar ülkesinde, devrim ve parti stratejilerinin bir gere­
ği olarak proletaryayı pratik çabalarının merkezine koymuşlar,
bu sayededir ki, devrimi zafere ulaştırmayı ve onu sosyalizm le
taçlandı rmayı başarabi (m işlerdir.
Genel teori ve tarih cephesinde durum bu olduğuna göre ve
'70'lerin devrimci hareketi de bu teorik ve tarihsel mirasın ışığın­
da işçi sınıfını devrim ve örgüt stratejilerinin baş kö�esine oturt­
tuğuna göre, nasıl olmuştu da tümüyle farklı bir pratiğin girdabında
bulmuştu kendisini? Teori ile pratik arasındaki bu derin uçurum
nasıl ol uşmuştu'?
Bu sorunun yanıtı organik bütünlüğü içinde çok çeşitli yön­
ler içermektedir. Biz şimdilik bir yönünün alıını çiziyoruz: Hep
vurguladığımız gibi , kendiliği ndenci lik geleneksel hareketimizin
en temel karakteristiklerinden biridir. Soyut planda yapı lmış açık
stratejik belirlemelere rağmen taktik planda, gündelik çalışma ve
yönelimde bunlar anlamını kolayca yitirebiliyorsa, yerini dönem­
sel cereyanların yarattığı girdaba kapılmaya bırakabiliyorsa, burada
tam bir kendiliğindencilik vardır. Taktik yönelimlerini ve çabala­
rını stratejik öncelikterin ı�ığında, onların gerekleri doğrultusunda
saptayaınaınak, bunun yerine olayların ak ı ntısına kapılmak,
kendiliğindenciliğin en tipik görünümlerinden biridir. B u, teori
i le pratik arasındaki bağı kopararak, oportünizmin bu kopukluklll
ifadesini bulan en berbat bir türüne de kapıyı aralar.
Geleneksel hareket yalnızca 'RO öncesi geçın i�iyle değil, bu
geçıni�i a�aınadığı içindir k i , yeni dönem pratiği ile de bunun
en açık örneklerini sergilemektedir. B i r ba�ka kendiliğindenci
sürükleniş olan 'R7 sonrasının "sınıf yönel imi" ınodasından son
bir yıldır "semt yönelimi'' modasına dön geri eden geleneksel
hareketin bu durumunu, burada tartıştığımız konu çerçevesinde,
bir sonraki sayıda ele alacağız.
Il
12 Eylül yenilgisi temelde küçük-burjuva (kvriınci liğinin
yeni lgisiydi. Kolay yenilginin. bu yeni lginin görülmemiş ölçüde
bir parçalanına ve dağı l maya, devri mden ve örgütten kaçışa
dönüşmesinin ge·risinde. bu toplumsal -siyasal kimlik vardı.
Sorun yalnızca bu kimliğin taşıyı<.:ısı olan başlıca siyasal akım­
ların akibcti ile sınırlı değildir. Fakat bununla kopınaz bir bütünlük
oluşturan küçük-burjuva katınanlardan oluşan sosyal tabanl a da
ilgilidir. Komünistterin eleştiri lerinde sayısız kez yinelendiği gibi,
bu kimlik bu toplumsal tabanda yeşerıniş, onun pol itik yansıma­
sından başka bir şey olmamıştır. Yükseliş döneminde yaşaın orta­
ını ve güç kaynağı olmuş küçük-burjuva kaımanlar, toplumsal
özellikleri bakımından karşı-devrim dönemine dayanıksızlıkları
ölçüsünde, 12 Eylül sonrasında görülmemiş hızda bir parçalaı:ı.ma
ve dağılınanın da etkeni oldular.
Yeniden toparlanma dönemine giri ldiğinde, bu olgu, devriınci
hareketin önem li bir kesimi için yüzeysel bir biçimde de olsa,
i rdclenip ideolojik sonuçlarına götürühnese de. iyi-köıü hissedi len
bir pratik ders duruınundaydı. Yeni lginin bu yüzeysel dersi i le
küçük-burjuva kesimlerdeki yılgın lık ve durgunluk olgusu, aynı
15
dönemde i�çi sınıfı hareketindeki geli�meyle de birle�ince, dikkat­
ler nihayet, o güne dek yalnızca teorik şernaların gözdesi olarak
kalmış i�çi sını fına pratik olarak da yöneldi . Elbette istisnalar
da vardı. Ama sol hareketin büyük bir bölümü, yeniden toparlan­
ma çabalarını, sınıfa yönelik bir çalışma içinde gerçekleştirme
yolunu tuttu. Sıritfa bu pratik ilgi, sürece paralel bir biÇimde,
etkilerini ideolojik formülasyonlarda, politik vurgularda, parti in�a
süreçlerinin tanımında vb. göstermeye başladı. Fakat bu geli�me:
geçmiş küçük-burjuva ideolojik ve örgütsel kimliğin açık bir sor­
gulanmasına, onunla hesaplaşmaya dönüşmediği ölçüde, gerçek
bir ilerlemeye de yolaçmadı. Yaşanan gelişmenin esası eski kim­
lik temelinde yeni bir toplumsal alana yöneliş olarak kaldı.
Bir başka toplumsal ortaında şekillenmiş eski ideolojik-politik
ve kültürel kimlik ile bu yeni toplumsal alanın uyuşmazlığının
yarattığı problemleri bir yana bırakalım. Bu yeni yönelişin önemli
konj<ınktürel güçlükleri de vardı. Bir kere bu bir ilk toparlanma
dönemiydi. Güçler, olamıklar, ürgütsel hazırlık, gel i şGn sınıf ha­
reketine geçtik ciddi bir i l k ınüdahaleden, onunla fiziki bir ilk
temasa bile yetmiyordu. Öte yandan, sınıf öncülerine güven verme
'
ve sınıf içinde güçlenme hiç de kolay bir iş değ ildi. i şçi sınıfı
bu açıdan ne öğrenci lere, ne de 'XO öncesinin küçük-burjuva
katmaniarına benziyordu. Bu, hızlı ve kolay güç toplamaya faz­
lasıyla al ışmış, bunu bir kültür hal ine getinniş geleneksel akımlar
için, onların sabrını ve soluğunu zorlayan bir ba}ka temel önemde
güçlük tü.
Tüm bu etkenierin (güçlüklerin) yarattığı birleşik etki, "sınıf
yönelimi" coşkusunu çok geçmeden kırmaya başladı. B una bir
de sınıf hareketinin ya�adığı tempol u yükse l işin ' 9 1 başında
kırı lması ve sonraki yıllarda aşı lamayan bir tıkanıklığa girmesi
de eklenince, yeni dönemin "sınıf yönelimi" modası iyice tavsa­
maya başlad ı . Gözler ba�ka arayı�lanı yöneidiyse de, alternatif
bir toplumsal hareketliliğin yokluğu ko�ullannda sınıfa ilgi herşeye
rağmen sürdü. (Ya�adığı canlılığa ve yarattığı i lgiye rağmen, kamu
çal ışanları bu açıdan alternatif bir alan değildi). Kaldı k i , gerek
bazıları aylar boyu gündeme oturan yerel direnişlerle ve gerekse
/6
de zaman zaman yaptığı toplu çıkı�larla, i�çi sınıfı, her �eye rağ­
men bu ilgiyi hala da en çok hakeden sınıftı. Dolayısıyla i�çiler,
bir çok geleneksel grup için ağırl ı k l ı bir i lgi ve çalı�ına alanı
olmayı iyi-kötü si.irdürdüler.
***
1 995 ba�ında toplanan EK İ M 3. Genel Konferansı, bu olgu­
dan hareketle, mevcut durum ve bunun ortaya çıkardığı yeni ayrım
çizgisi üzerine ü�ağıdaki tespiti yaptı :
" Kuşkusuz bugün, daha doğrusu son 7 yı ldan beridir, işçi
sınıfı içindeki çal ışınaya özel bir ağırlık vennek, dev_riınci saflarda
ünemli bir pratik ayrım çizgisi olmaktan çıkını �tır artık. Zira sı­
nif çalı�ınası, gelinen yerde, ki.içi.i k-burjuva devriınci demokratik
kimlikle özdqle�ıni� bir iki istisna dı�ı nda, komünist olmak id­
diasındaki ti.im sol grupların ortak pratiğidir. Bugün "sınıf yöneli­
mi" bir ayrım çizgisi olmak bir yana, sözü edilen istisnalar. dışın­
da hemen tüm grupları kesen ortak bir payda durumundadır. 1 2
Eylüi yenilgisi, küçük-burjuva yığınları saran politik pasinik ve
nihayet 'XO ' lerin ikinci yarısında işçi sınıfı h�ıreketindeki belir­
gin öne çıkış, popülist ideolojiye bu alanda büyük bir darbe vurdu
ve bu sorunu kavrayı�ta olmasa da pratikte kendiliğinden çözcli.i.
"Bugünün ayrım çizgisi. sınıfa hangi ideolojik çizgi ve pers­
pektifieric gidileceği, sınıf hareketine hangi temel ve taktik po­
litikalarla müdahale edileceği sorununda odaklaşınaktadır. Do­
l<�yısıyla, sol harekette işçi sınıfına yöneliş şeklindeki genel eği­
lim, bugün ideolojik ayrım çizgilerine apayrı bir önem kazandır­
mıştır." (Siyasal ve Örgütsel De,�erlendirnıeler, Eksen Yayıncılık,
s.20-2 1 )
N e var ki, EK f M 3 . Genel Kon feransının kendisini öncele­
yen dönemin gerçek liğini doğru bir biçimde özetleyen bu de­
ğerlendirınesi, bugün bazı yönleriyle geçerliliğini yitirmiş bu­
lunmaktadır. Zira tanı da aynı dönemde patlak veren Gazi Di­
renişi 'nin devriınci hareket üzerindeki etkisi, yukarıdaki değer­
lendirmenin bazı yönlerini eski tmiştir. Bu değerlendiımede, "sınıf
yönelimi" küçük"burjuva demokratik kimlikle özdeşleşmiş bir iki
17
ıstısmı hariç, "hemen tiiın grupları kesen ortak bir ınıyda dunı­
mundadır'' deniliyor. Oysa Gazi Direni�i. zaten kiiksi.iz ve iğreti
olan "sınıf yönelimi" modusını. bir dizi ba�ka grup için de belirgin
bir biçimde sona erdirdi. Onun yerini son bir yıldır sürekli kuvvet
kazanan "semt yönelimi" ınodası aldı.
Bugün bir tek EK İ M hariç. solun devriınci kanadında yeralan
irili-ufaklı hemen tüm grupl ar, yeniden geçmi�te kendilerini
ye�erıcn ve besleyen sosyal ortama yiinclmi� bulunuyorlar. Öğren­
ci hareketindeki son gcli�melcrin artıracağı heveslcrlc, eski sosyal
yaşam alanının bir ba�ka halkasına daha ula�ılını� olucaktır. Geri­
ye gcçıni�ten farklı o larak ıa�nının kent ve kasabaları kalıyor.
Olaylar bugünkü gcli�ınc yöniini.i siirdiiriirse. biiyük kentlerdeki
hareket liliğin etkileri çok geçmeden buralara yansıyacaktır. Dev­
rimci iirgi.itlcr için geçıni�in o verim l i sosyal gcli�ınc ortaını da,
farklı alan ve katımınlarıyla, biiylcce t aınaınlanını� olacaktır.
Ya i�çi sınıfı? Ya devrimin öncü ve teme l k uvveti sayılan
toplumun bu en önemli toplumsal giicii? Ya marksist-leninisı te­
oriye giirc parti iirgiitlenmesinin ekseni olması gereken bu biricik
toplumsal·sınıf? O, bir kez daha. revizyonistlere ve re forınisılere
mi bırakılıyor? Son bir yılın ikinci yarısını belirgin biçimde kap­
layan i�çi hareketliliğine geleneksel devriınci grupların ilgisizliği
bunun biiyle olduğunu ve olaca�ını �imdiden giisıcrmekıcdir. Bu­
gün sınıf üzerine politika yapmak pratikte ret:ormist akımlara terk­
edilm i� durumda. Geçıni�te TİP, TSİP ve TKP'ye bınıkılan alan.
bu revizyonist partilerin yaraııığı bo�luğu bugün doldurmaya çalı­
�an İP ve EP türü reforınist akımlara bırakılıyor.
Bugünün geçmi�ten tek önemli farkı. geleneksel hareketin
sağlam bir ideolojik ele�ıirisini yapmı� ve popi.ilizın deneyimin­
den temel önemde dersler çıkarını� bir kom ünist hareketin var­
lığıdır. Son bir yıl giistermi�tir ki, Türkiye devrimci hareketinin
yeni döncmdeki en biiyük kazanımı olan bu hareket, EK İ M, dev­
rimci cephede ccreyana giiğiis gerebilme ve sınıf eksenli bir
geli�ıne çizgisiıide ısrar edebilme yeteneğine sahip tck devrimci
iirgiillür.
/8
Komünistlerin yaptığı tespitlerden bir k ısınım eskiten gel iş­
meler, buna rağmen, ne i lke ne de pratik bakımından, onlar için
bi r sürpriz o luşturmad ı lar. i lke bakımından sürpriz değildirler;
zira biz geleneksel hareketteki sınıf yönelimi modasının köksüz­
lüğüne en başından itibaren işaret ettik. Zaman içinde bunu sürekli
olarak vurgula(.lık. Bunun, küçük-burjuva katınanlara durgun l uk
hakiınken, sınıf hareketinin canl ı bir gelişme yaşamasının yaratıığı
bi r yeni kendi liğindenci sü�ükl eniş olduğunu hep söyledik. Ge­
leneksel hareketin temel bir karakteristiği olan kendiliğindenciliğin
kendini �imdi de sınıf hareketi seline kapılarak gösterdiğine hep
i�aret ettik. Dahası, sınıf hareketindeki ilk ciddi kırı lınanın ('91
,
sonrası) somut etki leri nin (ınodanın hız kesınesi ve yeni arayı�­
lar) tahlili temelinde bunu daha somut bir biçimde ortaya koyduk.
(Bkz. Solda Tm:flyecili.�in Yeni Diinemi)
Geçıni�leriyle açıkça h�saplaşaınayanlar onu aşamazlar. Ye­
ni cereyanların basıncı altında yüzeyde yaşanan tüm sözde de­
ği�iın lere rağmen, derin lerde geçm işin an ı ları, önyargı ları, al ış­
kanlıkları kaçın ılmaz olarak yaşamayı sürdürür. Bu nedenle de,
koşullardaki değişıncierin ('XO öncesine benzer koşu lların çok
k üçük ölçekte dahi olsa bir yeniden be l i rmesinin) ardından,
geçmişin ünyargı larına, anlayış ve pratiklerine yeniden dönmek
çok fazla güçl ük taşımaz.
Bizim soruna bakışımız buydu. Dolayısıyla semtlerdeki bir
i lk hareketlenmenin dikkatleri sınıftan hızla ayı rması, bizim için
i l ke bakımından herhangi bir sürpriz ol uşturınaınaktadır.
Bu gel işme bizim için prati k bak ı mdan da bir sürpriz
oluşturınadı. Bizzat EKiM 3. Genel Konferansı, Gazi direnişi­
nin sarsıcı etkisini doğru değerlen�lirerek, böyle bir gelişıneye
önden işaret ett i : "Gazi Direni�i ile başlayan gelişmeler, büyük
kentlerin yoksul tabakalarının hareketlendiği bir döneme girdiği­
ınizi kesinleşiirdi ve ilk belirti ler, ge.leneksel devriınci grupların
bu hareketlilik içinde az ya da çok güç kazanma olanağı bulacağını
gösteriyor" (Siyasal ve Örgütsel De.�erlendirmeler, s.55) Aynı
değerlendiıınede, bunun ortaya çıkardığı yeni sorunlanı ve görev­
Iere de ye terli açıkl ıkta işaret edi ldi.
Komünistler geleneksel hareketteki bu yeni eğilimi adım adım
izlediler ve yolaçtığı gelişmeleri olumlu ve olumsuz yönleriyle
yine erken bir tarihte ortaya koydular. Ekim, Gazi Direnişinden
iki ay sonra kaleme aldığı "Gelişen Kitle Hare�etinin İmkaniarı
ve Sorunları" (sayı: 1 22, 1 Haziran 1 995) başlıklı başyazısında,
pratik veri ler ışığınqa artık kesinleşen bu yeni durumu değer­
lendirdi. Üç temel tespit yaptı ve bunlardan sonuçlar çıkardı.
Bu tespitlerden i Iki, semtlerdeki huzursuzlukların ve ge­
li�en mi.icadelelerin kuvvetli bir toplumsal mantığı olduğu ve
geleneksel devrimci grupların "buradaki devrimci toplumsal di· ­
namiklerden beslenerek'" devrimci siyasal mücadelede kendi rol­
lerini oynayacakları üzerineydi. Bu zaaf olmak bir yana, genel
devrimci siyasal mücadele için çok önem li bir kazanım da olacak­
tı. Dolayısıyla komünistler, bu gelişmeyi politik bakımdan tümüyle
olumlayarak destekleyeceklerdi.
İkinci tespit, semt pratiğine bu dönüşün, beraberinde, "geç­
mişin anılarına ve ideolojik önyargıları"na bir dönüşü de kaçını lmaz
olarak getireceği, bunun ise halkçı-demokratizme yeniden kuvvet
kazandımcağı gerçeği üzerineydi. Bu ise; komünistlerin önüne,
bu ideolojik cereyana göğüs germe, halkçı-demokratik ön yargıların
"sosyal izm adına" yeniden meşrul aştırılmasına karşı etk i l i bir
ideolojik mücadele yürütme görevi koymaktaydı .
Üçüncü tespit ise, b u yeni gelişme karşısında komünistler
için çok daha ayrı ve acil bir önem kazanan politik-pratik görev­
Iere ilişkin oldu. Yeni gelişmeleri de gözeterek; komünistler, "e­
zi lenlerin öncüsü ve devrimci siyasal mücadelenin gerçek sürük. leyicisi olma yeteneğine sahip biricik sınıfın, işçi sınıfının, kendi
·
devrimci enerjisini ortaya koymasını kolaylaştı racak bir çalışma­
yı şimdi çok daha enerjik ve inatçı bir biçimde sürdürmek" zo­
rundaydılar.
III
Ekim'in 5 A.{justos Dersleri başlıklı başyazısının son bölümün­
de şu değerlendirme yer almaktaydı :
"Son olarak, 5 Ağustos' un ışığında geleneksel devrimci grup20
ların durumu var. Denebilir k i , yalnızca Türk-İş eylem takvimi
değil, fakat son zamanların yerel işçi direnişleri de, bu grupların
gitgide sınıftan uzaklaştıkianna tanıklık etmektedir. Semt 'olayla­
rında hareketlenen ve belirli k itle eylemlerine güç yığmak için
özel bir çaba gösteren bu gruplar, işçi eylem lerinden dikkat çeke­
cek ülçüde uzak durabi lmektedirler. Semt yoksulianna doğal ya­
k ınlık ile sınıf hareketinden bu doğal uzaklaşma, sınıf hareketine
mudahaledeki bu doğal yeteneksizrik ve isteksizlik , son bir yılın
kitle hareketli l i ği sürecinde izlenegelen bu eği lim, geleneksel
hareketin ideolojik-kültürel dokusu ve toplumsal kiml iği hakkında
son derece öğretici pratik açıklıklar sunmaktadır." (Sayı : 128, 1
Eylül 1 995)
Bu olguyu özel bir tarzda vurgulamanı n gerisinde, aynı za­
manda, . semt yönelimi modasına i lişkin olarak i leri sürülen, kitle
hareketliliğine devrimci m üdahaleden geri durmamak biçimindeki
gerekçenin tutarsızlığına i şaret etmek kaygısı da vardır. Sorun
gerçekten kitle mücadelelerine devrimci müdahaleyse eğer, bu
aynı tutum neden işçi sını fının Ağustos-Ekim dönemini kapsa­
yan büyük eylem dalgası karşısında gösterilmemiştir? Neden uzun
süreli yerel direnişiere gerekl i devrimci müdahaleleı: için az-çok
ciddi bir çaba harcanmamıştır? i leri sürülen gerekçenin tutarsızlığını
görmek için bu soruların sorulması bile yeterlidir.
Fakat ·dahası var. Bu tür bir �ıyaslama yalnızca eşıt ılgıyı
hak eden çalışma alanları sözkonusu olmm;ı durumunda bir anlam
taşır. Oysa burada kıya-;lanan işçi sınıfı i le semt katmanlarıdır.
Bu durumda eşit bir i lgiden sözedebilmek ise, markşist kavrayış
yitiri lmedikçe mümkün değildir. Zira sözkonusu olan; toplumun
temel sınıf ilişkileri içerisinde tuttukları yer ve kuşkusuz bu nesnel
temel üzerinde, devrimci siyasal mücadelede oynayabi lecekleri
roller kıyaslanmaz ölçüde fark lı olan toplumsal kategorilerdir. i l­
kinde sözkonusu olan, toplumun iki temel sinıfından birini oluş­
turan ve siyasal mücadelede ezi lenler cephesine öncülük etme
yeteneğine sahip bulunan biricik toplumsal sını fur. Oysa ikinci­
sinde, doğru bir rotaya ve istikrarlı bir mücadele çizgisine ancak
bu sınıfı n devrimci siyasal önderl iği koş u l larında kavuşabi lecek
21
olan heterojen ve şeki lsiz toplumsal katmanlardır.
Bu farkı ayırdedememenin terndinde yatan ve geleneksel
hareketin temel kanıkteristiklerinden ikisini ol uşturan popülizm
ve kendil iğindencilik, birbirlerine yakından bağlıdırlar ve birbirle­
rini sürekli beslemektedi rler.
Popülizm , kapital ist toplumdaki ezi len ve sömürülen sınıf
ve tabakalardan her birinin önemini ve rolünü, soyut teorik şerna­
larda olmasa bile gerçek siyasal yaşamda yerli yerine oturtamama­
da ifadesini bulur. Daha açık bir ifadeyle bu, işçi sınıfının modem
burjuva toplumdaki kendine özgü konumu ve bu çerÇevede şe­
ki l lenen benzersiz devrimci rolü konusunda açık bir kavrayıştan
yoksunluk anlamına gelir. Sosyal ve kültürel bakımdan alabildiği­
ne heterojen ve karmaşık bir kitle ol uşturan semt katmaniarına
aşırı ilgi ilc işçi sınıfı hareketine belirgin ilgisizlik, bu tür bir
kavrayışsızlığın güncel pratik bir yansımasından başka bir şey
deği ldir.
Kendi liğindencilik ise, en genel planda, olayların ard ından
sürüklenmeyi anlatır. Fakat geleneksel akımlar tarafı ndan bu,
genellikle önde giden kitlelerin arkasında kalmak olarak, en dar
biçimiyle ve tekyanlı olarak anlaşılır. Böyle anlaşılınca da, örneğin
semtlerde harcketlenen yoksul kitlelerin önüne düşmeyi başaranlar,
bunu başarmış olmakla siyasal mücadelede öncü bir rol oynadık­
Iarına ciddi ciddi inanırlar. Gerçekte ise kendil iğindenci bir sürük­
Ieniş içinde olduklarının farkı nda bile olmazlar.
Oysa kendiliğindenci liğin en ayırdedici özelliği, lam da teorik
perspektifierin ürünü olan stratejik doğrultuyu ve üneelikleri dö­
nemsel olayların ve gelişmelerin basıncı altında yitirmek. gündelik
gelişmelerin girdabına kapılmak , içinde boğulmaktır. Eğer zaten
ez_ilen ve sömürü len sınıf ve tabakalar içinde işçi sınıfının tuttuğu
çok üzel yer konusunda sağlam, derinlemesine üzümsenmiş bir
kavrayışınız yoksa, sınıf çalışmasındaki pratik güçlükler ile semt
çalışmasının kolayl ıkları birarada sizi hızla ve kolayca bir başka
prat ik gel işme rotasına sokar. Böylece stratejik doğrultunun ve
öncelikterin pratikte hiçbir değeri kalmaz. Bunlar kağıt üstünde
soyut doğrular olmaktan öteye bir anlam taşımaz ol urlar.
22
***
Gazi Direnişi ve onu izleyen gelişmeler. büyük kent va­
roşlarında yaşayan yok s u l katınanl ardaki hoşnutsuzluğu ve
mücadele enerjisini somut olarak gösterdi. Daha çok Kiiıt ve Alevi
semtler için geçerl i olsa da, bu olgumın ve gelişmenin devriınci
siyasal mücadele için taşıdığı önem herhangi bir larıışına gerek­
timlez. Gazi Direnişinin sarsıcı e tkisinin yanısı ra, son iki yılın
1 Mayıs gösterilerinin kitleselliği ile bu gösterilere egemen devriın­
ci hava, bu potansiyelin güncel rolüne ve önemine ayrıca ışık
tutmaktadır.
Peki bu potansiyelin ve onun ürünü. gelişmelerin iine çıkardığı
en önemli, en öncelikli görevler nelerdir? Bu soruy<r soımıt olarak
verilmiş bulunan pratik yanıtlar, popülizm i le sosyal izm arasındaki
ilkesel ve taktik uyrımlara bir kez daha öneml i açıklıklar sağ­
lamıştır. Popi.i l izın i bir kimlik hal ine get i ren ler, yeni hareketli lik
alanını üynı zamanda verimli bir gelişme alanı olarak da görerek.
hızla bu zeminde mevzilenme yoluna gitmişlerdir. Oysa sosyalizmin
teınsilci leri olarak komünistler, yalnızFa temel teorik gerçeklerden
hareketle değil. aynı zmmında Türkiye'nin 'XO ön�esi Him devriınci
siyasal deneyimini de giizeıe·rek , stratejik önccl ikler!nin pratik ge­
rek lerinde ısrar etmişlerdir.
Stratejik öncel ikierin prat ik gerekleri her zaman için marksisı
takliğin teme l hareket noktaları ndan biridir. Devriınci siyasal
ıni.icaddede öncü rolü oynama yeteneğine sahip biricik sınıf işçi
sını fıysa eğer; modern sını f i lişkilerinin egemen olduğu ıoplu­
'
muımızda ikt idar hedefine dayal _ ı bir mücadele ancak bu sınıf
ekseninde verilebi lecekse; ve nihayet, yalnızca kent yoksullarının
deği l . genel olarak toplumun tüm ezi len ve sömürülen sını f ve
tabakalarının mücadele birikimi ancak bu sınıf ekseninde tutarlı
bir rolaya sokulabi lecek ve iktidar hedefine yönelıilebi lecekse,
bu durumda. kent yoksul ları ndaki bir hareketlenmenin yapacağı
en uyarıcı etki, dikkatleri devriınci sınıf önderliğinin yaratılınm;ın­
da daha çok yoğunlaşıınnak. s ı n ı f hareketinin pol itik ve örgütsel
gel işınesine yiine l i k görevlere daha etkin ve daha enerjik bir
biçimde sarı lınaktır. Bu koşullarda sınıf hareketinin devriınci
23
gelişme ihtiyacı, kendinden öte, geli�mekte olan kitle hareketinin
temel bir ihtiyacı durumundadır. Toplumsal mücadelede sınıf ön­
cülüğü kavramının gerçekten bir anlam ı , bir pratik değeri varsa
eğer, sorun başka türlü kavranamaz ve konulamaz.
Elbette sınıf öncülüğü olmadan da çeşitli toplumsal katman­
ların m ücadeleleri gelişme seyrini sürdürecektir. Fakat b�yle bir
mücadeleden istikrarlı bir seyir ve iktidar hedefine yönelik kalıcı
sonuçlar beklemek her türlü dayanaktan yoksundur. Modem sı­
nıf ili�kilerinin egemen olduğu bir toplumda, ezilenler cephesinde
iktidar olma gücüne ve yeteneğine sahip bulunan, dolayısıyla da
bu doğrultudaki bir mücadelenin toplumsal dayanağı olabilecek
olan biricik toplumsal güç i �çi sınıfıdır. Kapitalist bir ülkede işçi
sınıfını eksen almayan herhangi bir iktidar mücadelesi iddiası her
türlü ciddiyetten yoksun boş bir .safsatadır.
Nisan ''96
24
Gerçekler inatçıdır!
TİKB' nin
kötü
s mavı
Gerçekler inatç1d1r!
"Eli nizdeki 1 06. sayısıyla, Ekim, 1 9R7 Eki m ' inde ba�layan
illegal yayın yaşamının 7 yılını geride bırakarak X. yılına ba�lamış
oluyor. Bunun ideolojik ve örgütsel anlamı Ekim 'in 1 00. sayısına
i li�kin ba�yazıda ele al ı nmı� bul unduğu için burada bir yineleme
gereksizdir. Şu kadarını ekleyelim ki, Ekim kendi türünde bugün
Türkiye'de artık tek yayın organıdır. Bir ba�ka örneği yoktur.
.Bu, hala varl ığını sürdüren başka bazı i l legal yayın organlarını
görmezlikten geldiğimiz anlamına gelmiyor. Fakat bunlar giderek
can çekişiyor. Çoktandır ikinci sınıf yayın konumuna düşürül­
müş bul unan ve adeta bir "yük" gibi ele alınan bu bir kaç örnek,
yayın periyodu seyrelti lerek ve düzensizle�tiri lerek, yayın kalitesi
kaygısı ise tümden bir yana bırakı larak, gitgide tasfiye ediliyorlar.
Bu konuda geçmi�ten gelen ve örgütsel perspektifiere bağlanan
"ilkesel" angajmanlar olmasaydı. bu tasfiye belki çoktan tamam­
lanm ış bile ol urdu. Dikkate değer olan nokta, bu tasfiyede polis
27
baskısının göğüslenemeyen güçlükleri bel l i bir rol oynasa bile,
bunun hiç de asıl neden olmadığıdır. Asıl neden, ideolojik ve
örgütsel tasfiyeci l iğin yayın alanında da kaçınılmaz sonuçlarını
ortaya koymasıdır.''
Bu değerlendinne Ekim 'in bir yıl. önceki 1 Ekim 1 994 tarihli
sayısında yeraldı. TİKB merkez yayın organı Orak-Çekiç'in bunu
izleyen X6. sayısı ise ancak Mart 1 995'de yayınlanabildi. Bu sayı­
da yeralan "Orak-Çekiç' in Önemi ve Sorumluluklarımız".başlıklı
başyazı, yukarıdaki değerlendirmeden duyulan rahatsızl ığı en ka­
ba bir biçimde dışa vuruyor. Üç sayfalık bu başyazının neredeyse
yarısı E K İ M ' e hakaretlere ayrı l mış. Kaleme alanların dünkü
düzeylerinde bugün ortaya çıkan değişim konusunda bizim için
hayli aydıntatıcı olan bu bölümü ekte olduğu gibi yayınlıyoruz.
Eleştiri adı altında yapısal zayıfl ıklarını açığa vuranlara karşı
alınacak en iyi tavrın bu olduğuna i nanıyoruz.
"Düzeylerindeki değişim" diyoruz; zira düne kadar bizim için
TİKB, ideolojik tartışma ve çatışmalarda, eleştirinin ideolojik özün­
deki sertliği bel l i bir üslup düzeyiyle birleştirmeyi başarabilen
nadir siyasal hareketlerden biriydi. Onlar bu konuda öylesine has­
sas görünüyorlardı ki, örneğin daha bir kaç yıl öncesinde ve bir
vesi leyle, kul landığı bel l i ifadelerden dolayı Seçenek dergisine
şu son derece sert tepkiyi gösterebiliyorlardı : "(Seçenek) Öncelik­
le, sağ oportünist görüşlerine yönelttiğimiz eleştiri ler karşısın­
da 'boş laf', ' uyanık pozları takınmak ' , 'bir hayli cesur' vb. gibi
ayaktakımına özgü bir jargon· kul lanmak seviyesizl iğine düşmüş­
tür." (Kesintisiz Devrim ve Oportiinizm, s.84)
Okur Seçenek 'in TİKB 'ye karşı kul landığı ifadeleri TİKB'nin
EKİ M 'e karşı kullandığı i fadeleri!! karşılaştırmalıdır. Seçenek'in
hayli masum kalan deyim leri "ayaktakım ına özgü" bir "sevi­
yesizlik" örneği ise eğer, Tİ KB 'nin E K İ M 'e karşı kullandığı dil
neyin örneğidir acaba? Bu sorunun yanıtını açıkta bırakıyoruz.
TİKB bu üslubu genellikle EK İ M 'e karşı kullanıyor ve bu
davranışı çok yeni de sayılmaz. Görünüşe göre burada bir çe'tişki
�ar. Ekteki yazıda bizi çok küçümsüyor görünenler, hatta hatta
''bir hiç" yerine koyanlar, nedense sayfalarında (çoğu kez de baş·
28
yazılannda) açık ya da örtülü bir biçimde sık sık bize yer venneden
edemiyorlar. Ve bizimle tartıştıkları her durumda, özgüven ve
sükunetlerini, dillerine bakim olamayacak ölçüde hep kaybediyorlar.
Bu görünürdeki çel işki , sakın E K İ M ' in nesnel varl ığının
TİKB 'nin ideolojik ve örgütsel yetersizliklerine tutul;ınuş bir ayna
olması gibi bir n:ihatsız edici gerçeklikten kaynaklanıyor olmasın !
Açık olgular v e oportünist sancılar
Spekülasyon temelsiz , dayanaktan yoksun, kan ıtlanamayan
iddia demektir. Oysa Ekim'in giriş bölümüne aktardığımız değer­
lendirmesi, çıplak gözle görü lebilen apaçı k bir tabloya dayandı­
rılmıştır. Bu tabloyu, geçmişte i l legal yayın alanında bel l i bir
iddia ve pratik sahibi olan üç siyasal hareketin yukarıdaki satırla­
rın kaleme al ı ndığı tarihteki durumu üzerinden örnekleyeceğiz.
TDKP'den başlıyoruz. 1 987 'de girdiği yeniden toparlanma
sürecini i l legal bir yayın organı eksenine oturtmak konusunda
"ilkesel" düzeyde açık bir iddia taşıyan bu hareket, Devrimin Se­
si'nin yayın periyodunu 1 5 güne i ndirerek bu iddiasına ayrı bir
ciddiyet kazandırmış göründü: 1·990 M ayıs' ı na ait temel bir bel­
gede, bunu "ilkesel" bir sorun olarak ele aldığını döne döne vur­
gulayarak şunları söyledi: "Partimizin örgütlenme çizgisinin temel i­
ni oluşturan ' i llegal basın çevresinde örgütlenme' politikası, ...
partimizin tüm diğer ' devri mc i ' gruplardan niteliksel ayrı lığının
ve marksist-leninist örgütsel temel inin bir göstergesidi r."
Bu aynı iddiayı 1 992 tarihli TDKP Röportajı 'nda aynı kibirli
hava i le tekrarlayan bu yeni dönem liberal leri, gerçekte tam da
bu sözleri ettikleri sırada, legalizme boylu boy�nca uzanm ış du­
rumdaydı lar. "Merkez Yayın Organı" altbaşlığı taşıyan ve legalisı
açılımlara paralel olarak gitgide bir "Xük" olarak görülmeye baş­
lanan Devrimin Sesi, sayfa sayısı düşürülerek ve yayın periyodu
fiilen aylık hale getirilerek hızla geri plana itildi. 1 994 Eylül'ünde,
yani Ekim'in yukarıdaki değerlendinneyi yaptığı günlerde, yayın
periyodu artık resmen de ay lık hale getirildi . Ne var ki, büyük
bir samimiyetsizlikle, bunun geçici olduğu, kısa zamanda yeniden
29
eski periyoda döniiieceği de iddia edildi (Devrimin Sesi, sayı: l lW,
Eylül '94).
Gerçekte ise bu , Devrimin Sesi'nin fii li tasfiyesinde yeni bir
adımd ı . Oysa aynı dönemde legal haftalık dergi aksamadan çı­
k ıyordu ve günl üğe geçi� hazıı:l ıkları yapıl ıyordu. B ugünkü dur­
um ise ortadad ı r. TDKP neredeyse tamamen legale çı kmak
üzeredi r. Ye tam da böyle bir sırada, Devrimin Sesi'nin son sa­
yısında (sayı: 1 92. Eylül 1 995) yeni bir müjde verilmektedir. Bu!la
göre, "yeni i�lev"inden dolayı Devrimin Sesi artık daha az sayfay­
l a (son sayısı 1 2 sayfa) yayınlanacak, dağıtımı da "daha dar ve
sınırlı olacaktır··. Bu yeni durumda, "dergiyi çe�itli olanaklarla
çoğaltmak" ve dağıtmak i�inin artık büyük ölçüde "okurlar"a ait
bir görev olduğu da ınünasip bir d i l le eklenmektedir.
Sonuç? Sonuç, i�lev deği�ik l iği adı altında " M YO"nun fii l i
tasfiyesidir. Bu i� henüz resmen de yapılm ıyorsa, b u tam da, geç­
mi�in o hala etkisi süren '.'i lkesel" angajmanl arından dolayıdır.
Fak;ıt bu liberal bayların bu tür " i l ke"lerin yükünden kurtulmacia
son yıl larda sergiledikleri ımıharetler dü�ünüldüğünde, çok geç­
ıneden (muhtemelen legal partinin hemen ertesinde) bu işin resmen
de sonuçland ı rı lacağından k u�k u duyul mamal ıdı r.
Bu sonuç, tam da bir y ı l önce Ekim'de söylendiği gibi, "ide­
olojik ve örgütsel tasfiyeci l iğin yayın alanında da kaçınılmaz so­
nuçların ı ortaya koyınasıdır".
Bir başka iirnek, bugünkü M LKP'nin dünkü öncel lerinden
o l an T K P- M L H areket i ' n i n aynı a landa i zlediği t utumdur.
TDKP'den farkl ı olarak bu hareket, yeni dönemde kendini i llegal
yayın faal iyet i · alanında "i l kesel" vurgularla bağlaınadı. TDKP
kendi tutumunu bi r bakıma kendi geçıni� ( ' HO öncesi ) olumsuz
deneyi mine dayandı rıyordu. Oysa TKP- M L Hareketi ' nin yeni
dönemdeki en bel i rgin davranışı, ' XO öncesinin TDKP-Halkın
Ku rtuluşu deneyimini yeni koş u l larda tekrarlamak hevesinden
başka bir şey deği ldi. Liberal bir çürüme sürecindeki TDKP'yi
"kom iini�ı .. giireeek kadar çarpık bir sağ ı�portünist bakışaçısına
sahip olan bu hareket. işe daha başından lcgal bir yayın organıyla
ba�ladı. Bununla birl ikte ağır aksak da olsa i l legal yay.ın organını
30
(ileri) çıkarınayı sürdürdü. Aylık gonınen fakat fi i len 2-3 ayda
bir düzensiz olarak çıkan ileri dergisinin periyodu, I 993 Ş ubat ında
.
'
resmen de iki aylık hale getirildi. Bu gerckçelendiri l i rken de, adet
olduğu üzere, "Türkiye gibi faşist ve gerici diktatörlüğün hüküm
sürdüğü bir ülkede her koşul altında i l legal yayın organını sürdür­
mek" gerektiği bir kez daha vurgulandı. A rdından ise, bu alandaki
tutum değişikliğinin her zamanki ortak oportünist mazereti haline
gelmiş bu lunan "işlev değişikliği" gerekçesi i leri sürüldü. "Hare­
ket" "her ikisi de aşağı-yukan aynı içeriktc ve aynı işieve sahip
iki yayın organı lüksüne sahip" değildi. " H areketim izin yayın or­
g<ın lan çalışınasına ayınıbildiği gücü olabildiğince ekonomik bir
biçimde kul lanması" gerekiyordu. Bu nedçnle de. "Hareket M K ,
bel l i b i r süredir devam eden yayı n politikası tartışmaları ışığın­
da İLER i nin bundan böyle öncelikle örgütsel sorunlanı ağırl ık
veren bir organa dönüşti.irülmesi"ne karar verın i şt i (ileri. sayı:
1 02- 1 03 , Ş ubat ' 93)
Bu ileri'nin bir siyasal organ olarak tasfiyesi deınekt i . Her
yeni adım ve değişikliğin "bazı zorlukları. tedirginlikleri, hatta
yanlış anlamaları" getirebileceğinin farkında olduğunu da belirten
başyazı, konuyu şu ferahlatıcı cümleyle bağlıyordu: "Ama hareke­
timiz bu tür sorunran aşabilecek marksist-leninist olgunluğu faz­
· lasıyla sahiptir".
Bunca kanşık ve sıkıntılı siiz yerine birazcık daha yürekli
ol unsaydı, haftalık bir legal gazeteye hazırland ığıınız ve faal iye­
timizi bu eksene oturttuğuınuz bir s ı rada. i l legal bi r yayının
"yük"ünü artık daha fazla çekeıneyiz de denebilirdi.
Bugünkü M LKP'de durumun farkl ı olmadığın ı , bi rleşmenin
getirdiği biricik değişikliğin yeni bir isimden ibaret olduğunu ek­
lemek bile gereksizdir.
Son ijrneğiıniz, şimdiki muhatabımız olan TİKB 'nin kendisi­
'
.
dir. Anlamsız taı1ışınalara ve çok kolay eğilim duyulduğunu gördü­
ğümüz demagojiye mahal vermemek için şunu peşinen belirtelim
ki, biz T İ KB 'yi hiçb ir biçimde öteki iki siyasal hareketle, TDKP
bir. yana, M LK P i le bile aynı platformda ele alınıyonız. TİKB
bu ülkede t asfiyec i l iğe karşı uzun yıl lardır ideoloj i k ve örgütsel
31
planda direnç göstermiş bir harek�ttir ve bugün hala, bu alanda
EKi M 'i n yanısıra anı tabi lecek tek harekettir. Biz T iK B ' ni n bu
konu�4na her zaman değer verdik ve kendi cephemizden tas­
fiyec i l iğe kar�ı onunla fi i l i bir dayanı�ma içinde olduk. Ne var
k i , EK i M 'in her zaman vurguladığı gibi, geleneks�l platformdan
i leriye çıkamayanların, halen bulundukları yerden daha geriye
düşmeyeceklerinin de hiçbir güvencesi yoktur. Bunun son örneği
bizzat Tİ KB'nin kendisidir. Onun son zamanlardaki evrimi bu
yönde ho� olmayan işaretleri çoğaltmaktadır.
TİKB'nin pratiğinde hoş olmayan gelişmelerin en dikkal çe­
kici olanı, �imdi tarıı�makıa olduğumuz i l legal yayın ve onunla
bağlantı l ı örgütlenme ve çal ışma ' tarzı sorunlarıdır. T İ KB 'nin
.
geçmişte son derece ö neınl i gördüğü bu alanda bir süredir bu
denli kolay bir biçimde hatalı bir pratiğe yönelmesini biz başın­
dan itibaren kaygıyla izledik . Durumu yeni bir çalı şma alanına
(açık alana) geçişteki geçici bir zorlanma say�ık, telafi edilmesini
uınduk. Fakat bugün aradan dört yıl geçmiştir. Durum değişrnek
bir yana, gilgide daha da kötüleşınektedir. Ve en kötüsü, TİKB
bir yandan durumdan rahatsız görünür, tedbir alma görevini önüne
koyarken, öte yandan "EK İ M 'e yönelttiği hırçın saldırılar içinde
ileri sürdüğü argümanlarla, durum u adeta meşrula�lırma yoluna
gitmektedir.
Yeni dönemde Ti K B ' de i l legal yayın sorununu ele alı� ve
uygulama nasıl seyretmiştir, önce kısaca bunu görelim. iki sayılık
bir ara yayın sayılmazsa ( 1 9X7 yazı), dört yılı a�kın bir aradan
sonra, Orak-Çeki�· 1 9X9 Temmuz' unda yeniden yayınlanmaya
başladı. Bu sayıda (sayı: 63) yeralan, " Yeniden Yaym Yaşamma
Başlarken Orak-Çekiı,/ in Diinii. Bugiinkii Görevleri" başlıklı uzun
başyazı, T İ K B ' nin i l legal yayın ya�amındaki geçmiş olumlu
deneyimini özetliyor, yeni dönemde bunu sürdürme kararlı l ığı
vurgulanıyordu.
. Yazının hemen girişinde Türkiye sol hareketinin 1 989'daki
�\urumu hakkında şunlar söyleniyordu: "Sanki 1 2 Eylül rejiminin
saldırıları sonucu kısa sürede çökerti len örgütsel yapılar i le, 1 974
sonrasında legal dergi ler etrafında örgütlenme arasında bir bağ
32
yokmuş gibi, aynı süreç yeniden taklit edi lmeye çalışıl ıyor."
(Tas­
fiyecili,�in Son On Y1lı, s . X )
Geçm i�in tekrarlanan lega l i st pratiğinin b u te�hisi ve ele�ti­
risi tüm yazı boyunca sürüyor. Yazının bir yerinde
'oç
deneyiminin
"en önem l i derslerinden biri" �öyle özetlcniyor:
"Öze l l i k l e �unu belirtelim k i . bizim
OÇ
deneyimimizden çı­
kardığımız en önem l i derslerden biri : Türkiye gibi en iyi zaman­
larında b i le demokrat i k özgürlükleri ıi son dcreec k ı s ı t l ı olduğu.
bunların her an sıkıy�)netim i lanları vq adeta pcriyodikleşmi� ordu
darbe leriyle askıya alınabi ldiği b i r ü l kede i l legal bir- örgütlin in­
şasında böyle b i r gazeteye her zaman gereksi nim vardır. İst�r
silahlı devrim yiikselsin, ister karşı-devrim yükselsin i l legal gaze­
teden vazgeçi lmeınelidir. Kuşkusuz legal gazeteler en geniş yığın­
lara ul aşınada daha biiyük avantaj i ara sahiptirler ve bu yüzden
yasal olanaklar koşul lara uygun olarak k u l l an ı lmalıdır. Fakat, bu
ülkemizin ko�ul larını ve s ı n ı f m ücade lesinin sertleşec�ği i leriki
günleti unutmak ve kar�ısına konmak pahasına olmamalıdır." (s. l 3-
14 ).
B i z'. yalnızca olumlu bir pratik deneyi m i n derslerini içerdiği
için değiL fakat bizim için çok daha önem l i olarak. legal yaym
eksen l i lasfiyeci l iğe karşı kesin bir t u t unnın önıeği olmasından
dolayı da, bu uzun değerlend i rmeye Ekim ' i n tam beş sayfas ını
ayırınakla tereddü t etmed i k . ( B kz. sayı : 25 .
s.30-34)
T İ K B legal yay ı n eksen l i tasfiyeci l i ğc karşı e leşti ri l erini
değişik vesilelerle yineled i . 1 99 1 i l k baharında toplanan TİKB ll.
Konferansı . Kmıf'erwıs Rapom 'nun IV. Bölümünde ( Yasal Olanak­
lardan Deı·rimci Bir Tar:da Yararlanmayi Ö,qrenmck Zorundifyız);
geçmi� deneyimler ışığında, bir kez daha legalizıni ve bunun yayın
alanına yansımasını di kkate değer v.urgularla .eleşt i rd i .
Gelgele l i m T İ K B ' n i n t utum v e pratiği nde dikkat çeki c i de­
ğişim de bu konferansın hemen ardından yaşandı . Elbette yanlış
olan legal a landa bir d i zi açı l t ın ı n gündeme getiri l mesi değildi.
Fakat bunun , tam da, i l legal yay ı n ı h ı z l a geri plana iterek ve
gide gide onu işlevsizleştirerek yapı l ınasıyd ı . T İ K B , h ı rç ınca
tepki ler içinde ucuz dcınagojiyc_ sapmak yerine, sükunetlc dönüp
33
geriye bakarsa eğer, legal yayının çıkışıyla birl ikte i l legal yayının
bir yana i ti ldiğini bütün açı k l ı ğ ı i le görecektir.
TiKB, tüm deneyimine ve açık belirlemelerine rağmen, legal
yayın alanına geçtiği andan itibaren . hiç değilse praı ikte, legali
i l iegalin yerine ikame etmiş, b u konuda geleneksel le�mi� zaafı
olduğu gibi tekrarlamıştır.
b l g u l ara bakal ı m . T İ K B l l . K o n feran s ı . Orak-Çekiç ' in
Temmuz 1 99 1 tarih l i n. sayısında açıklandı. O güne kadar OÇ,
zaman_ zaman ayl ık olsa bile, daha çok iki aylık periyodlar halinde
çıkıyordu. B unu izleyen 79. sayı Eyl ü l ' 9 1 ' de, onu ·izleyen RO.
sayı ise Aralık 9 1 'de çıktı. Legal yayın tam bu sırada, Kasım
' 9 1 'de devreye girdi. Bu andan itibaren R 1 . sayı Mayıs '92'de,
yani 5 ay sonra, X2. sayı Ş ubat '93 'te, yani tam 9 ay sonra
çıkabi ldi. 8 3 . sayı 6 ay sonra (Ağustos '93), X4. sayı 5 ay sonra
(Ocak '94), R5. sayı 5 ay sonra ( Haziran '94) ve EKİ M 'e küfreden
86. sayı ise tam
1 0 ay sonra ( M art ' 95 ) yayınlanabildi.
B u ıablo net bir biçimde gösteriyor ki, legal yayının çıkışı
i l legal yayını fii len tasfiye etmiştir. Yaşanan hiç de kısa süreli
bir aksama ya da "düzensizl ik" değildir. Polis rt:jimi koşul l arında
i l legal bir yayın organ ının zaman zaman aksamalar ve kesintiler
yaşaması son derece doğaldır. Fakat yukarıdaki tablo tamı tamına .
dört yıla aittir. 1 99 1 Eylül ' li ile 1 995 Eyl ül'ü arasında OÇ toplam
9 sayı çıkmıştır. Yani ortalama 6 ayda bir! TİKB, kendi deyimiyle,
"akıllarına esince il legal yaym çıkaran" örgütlerden biri durumuna
düşürmüştür kendin i .
N e pahasına? Legal yayınları düzenli çıkarmak pahasına! Evet,
tablonun öte yüzünde, tam da bu aynı dört y ı l içinde, ilkin 1 5
günlük düzenli periyodlada pol itik yayın ve sonra 1 0 günlük dü­
zenli periyodtarla "işçi gazetesi" vardır. .Tablonun bu iki yüzünün
bi rarada sunduğu ınanzara son derece rahatsız edicidir.
Oysa TİKB I l . Konferansı , legal açılımlardan sözederken,
"yasadışı bir temelde örgütlenme ve gizli çal ışmayı her durum
ve koşulda esas alma"yı temel bir ayrım çizgisi olarak tanımlıyor
ve ekliyordu: "'Yasalcılık ' ı i l ke olarak benimsediğini zaten sak­
lamayan tümüyle çürümüş revizyonistlerin dışı nda kalan 'ya-
34
salcılar'a soracak olursanız eğer, bu temel i lkeden kendi lerinin
de sapmadığmı iddia ederler. Ama her�cyin ölçüsü olan pratiğe
baktığınız zaman. bunların bütün veya esas ağırlığı yasal alanlara
verdikleri ni görürsünüz."
Buna ömekler verilirken de, aynen �unlar söyleniyordu: "Yer­
altı i lc yerüstü arasındaki sını rlar bel irsizdir ve birb irlerinden
yalıtı lmı� olması gereken bu iki kesim çeşitli .biçimlerde fiilen
içiçe geçmiş durumdadır. Hem içerik hem de biçim olarak be lli
bir düzey tutt urabi tmiş ve düzenli bir yeral tı basınına sahip
değilken, yasal dergi ve yaym tutkunudurlar." (TiKB ll. Km!f"eransı
Belgeleri, s. 1 22)
TİKB, dört yıl önce söylenen bu sözlerin ışığında dönüp kendi
dört yıllık pratiğine bakmal ı , ortadaki tabioyu yürekl i l ikle değer­
lendirmelidiL qportünizmin en ayı rdedici özelliği, söz ve eylem
arasındaki tutarsızlıktır. Bu arkadaşlar komünistlere uluorta "opor­
tünizm" yaftası asacaklarına, döı1 yıl önceki sözleri i le dört y ı l l ık
pratik leri arasındaki ba�döndürücü uçuruma şöyle bir bakarlarsa,
bu yaftayı yanlı� adrese i l iştirmeye çalıştıklarını görmekte çok
fazla zorlanmayacaklardır.
"Ciddi zaar'lar ciddi tahliller gerektirir
Tarlı�ınakta ?lduğumuz X6. sayıda yapmaya çal ı �tıkları da
aslında bir bakıma budur. Fakat bizzat ·E K i M 'in devrimci uyarıla­
rı ve basıncı allında yapmak zorunda kaldıkları bu işi, tutup
EKİ M 'e yönelik karalama ve hakaretlerle birleştirmeyi marifet
sayıyorlar. Herhalde böylece tam dört y ı ldır içine düştükleri kaba
ve teh l ikeli bir zaafı b i r ölçüde gözlerden gizleyebi leceklerini,
bir parça mazur gösterebi leceklerini umuyorlar. Bu öylesine bir
gericiliktir ki. EKİM'in devıimci tutumunu ve pratiğini karalayayım
derken, gerçekte bir dizi tasfiyeci argümanı da utangaçca savunmak
durumuna düşürüyorlar kend i lerini. Şaşırmamak gerekir buna;
devriınci bir tutum ve çabanı n karşısına çıkanların kaçını lmaz
olarak düşecek leri b i r durumdur bu. B ugüne kadar cepheden
EKi M ' i n karşısına çı kan herkesin ortak akibeti de bu olınuştur.
35
İ l legal yayın alanında . içine düştükleri vahim duruma yıllarca
seyirci kalanlar, E K İ M ' i n devriınci bir sorum luluk ve sükunetle
yapılmış uyarı larının ardından gelen ilk sayılarında nihayet,
"Orak­
Çekiç' in Önemi ve Snrumluluklarımız"
başlık.l ı bir başyazı kaleme
almak zorunda kalıyorlar. Olgular apaçık olduğu için de içine
düştükleri durumu reddedeın iyorlar: "OÇ uzunca bir süredir
düzensiz ve seyrek çıkıyor. Hak l ı bazı nedenleri de olsa, yeraltı
örgütlenmesini esas ve temel alan komünist bir örgüt için bu cid­
di bir zaaft ı r."
Devriınci ciddiyet, "ciddi bir zaaf'tan sözedildiği her durumda,
dönüp bunun nedenlerini ve ortaya çıktığı koşulları tahlil edi p
ortaya koymayı gerektirir. Bu arkadaşlar ise devrimci lere yakışan
bu biricik tutum yerine, oportünizmin bu gibi durumlardaki tipik
davranış biçimlerine sığınıyorlar. Bin dereden su getirerek bu kadar
kaba bir zaafı ımızur göstermeye çal ışıyorlar. Bunun bir yolu
EKİM 'in bu alandaki olumlu tutum ve pratiğini karalamak ise,
bir öteki yolu da, yaşanan zaafı "teorik, siyao;al ve örgütsel" alanda
yaşanan gelişme "atı l ı ın ı''nın adeta b i r "yan ürünü", kaçını lınası
biraz güç bir bedeli gibi göstermeye çalışmaktır. "Ciddi bir zaaf'tan
sözedip de ardından böyle davrananl arın, bu aynı zaafı hala da
sürdürmeleri ne biz bu nedenle fazl aca şaşırınıyoruz. Gerçek
nedeniyle birl ikte kavramımayan bir zaafın aşı lması mümkün
deği ldir.
Bu arkadaşlar zannediyorlar ki, "bu ciddi bir zaafllr''. bu
alanda "çığır açmış bir örgüte yakışmaz", "bağışlanabilecek bir
durum deği ldir bu", yasadışı yayın "önemlidir", "vazgeçi lmezdir",
"OÇ'yi yeniden düzenl i bir periyoda oturtmak" gereklidir vb. vb.
sözler etmek, bir zaafın anlaşılması ve aşılması için yeterlidir.
H iç de yeterli olmadığinı aradan geçen zamanın göstermiş olması­
nı
bir yana bırakalım. Bu tutum, açık olgular karşısında bir gerçe­
ği teslim etme i le, bir zaafı oluştuğu koşullar içinde kavrama,
nedenlerini tahlil etme ve aşmayı birbirine karıştırmak demektir.
TİKB içine düştüğü ve yıl larca rahatsız olmadan sürdürdüğü zaafı�
gerçek nedenlerin i hala da anlayabi lmiş değ i l di r. Bu neclenledir
ki, iç ve dış basınç karşısında, hiç değilse bugünden sonra bel l i
36
bir düzen içinde i llegal yayını yeniden si.irdürmeye kalksa bi le,
bu çok da anlam l ı olmayacaktır. Koınünistlere karşı u luorta tek­
rarlayıp durdukları o "biçimci ve mekanik yaklaşıın"ın iyi bir
örneği , asıl tam da bu durumda çıkacaktır karşımıza.
***
Ekim 'in sayfaları daha fazlasına olanak vermediği için TİKB'­
nin içine düştüğü "çok ciddi zaaf'ın gerçek nedenlerine burada
ancak kısaca değineb i l i riz.
İl lcgal yayıtl alanında "çığır açmış" olmakla övünen bu ar­
kadaşlar, öyle anla� ı l ıyor k i , böyle b i r yay ı nı n gerçek işlevi
konusunda hala da yeterli bir açıklığa sahip değildirler. Ya da
moda eğilim olan "yasal yayın tutkunluğu", onların bu alandaki
geçmiş kavrayışlarında bugün çok ciddi gedikler açmış, önemli
boşluklar yaratmıştır.
Bunu daha yakından görelim. Yasal yayının devreye gir­
ınesinin "OÇ' in . niteliğinde de bel l i bir farkl ı laşmayı getirdi"ğini
söyleyen sözkonusu başyazı . şöyle devam ediyor: "Propaganda
yazılarına (da) yer vermeyi sürdürmekle birlikte, OÇ artık ağırlıklı
olarak, örgütlenme ve çalışına tarzına ilişkin sorunların ele alındığı,
çeşitli bölge ve alan çal ışmalarına i l işkin deneyierin aktarı ldığı ,
daha çok kadro ve taraftarianınıza yönel i k merkezi örgütsel bir
organ halini aldı.'' Yazının "OÇ 'yi yeniden düzenli bir periyoda
oturtmak kararı"nı aç ıklayan paragrafı , bu aynı fikri yeniden
tekrarlıyor.
Kolayca görülebileceği gibi bu, TKP-ML Hareketi 'nin dahıı
önce sözü edilen gerekçesinin bir benzeridir. Buna göre. legııi
pol itik bir yayının çıktığı koşul larda, i l legal bir politik yayın ge­
.
reksiz ve "l ükstür''.
B u , i l legal bir yayın ihtiyacının gerçek nedeni ve işlevini
anlayaınamaktır. İ l legal bir politik yayın· organı, tüm öteki neden­
ler yanı nda, temelde ve en başta i l legal örgüt/part i gerçeği ile
sıkı sık ıya bağlant ı l ıd ı r. İ l legal bir pol itik yayın organı. il legal
olan bir örgütün/partinin sad�ce kendi "kadroları ve taraftarları · ·
önünde değil, fıikat çok daha öneml i olarak, kamuoyu ve kitleler
önünde dosdoğru konuşabilmesi için v azgeçilmez bir dolaysız
37
kürsüdür. H içbir legal yayın organı bu i�lev i yerine getiremez.
Ya da sözkonusu i llegal örgüt/part i , kendi ciddiyetini zeltelemek
istemediği sürece, bunu legal yayınların kısıtlı ve dotaylı boğuk
di l i ne bırakamaz.
Ya�adı�ı bir örgütün/partinin M erkez Yayın Organı, yalnızca
"bütün politik ve örgütsel faal iyetin yolgöstericisi, yönlendiricisi,
bu çerçevede biçimlenen merkezi önderliğin kürsüsü" değil; fakat
aynı zamanda, örgütün/partinin "temel ve taktik konulardaki gö­
rü� ve politikalarının, hedef ve görevlerinin dolaysız ve bağlayı­
ta�ıyıcısı"dır da. S ınıf, yığınlar ve kamuoyu önünde, örgütün/
cı
partin i n "sesi ve kürsüsüdür". (Bkz. Ekim, say ı : 49, Ekim ' 9 1 )*
i llegal bir örgütün/partinin bu i�levi yerine getirebi lecek bir
merkez yayın organı da ancak i llegal olabilir. Ama siz eğer bunun
legal bir politik gazete ya da popüler bir "i�çi gazetesi" üzerinden
de pekala yapılabileceğine inanmı�sanız, e lbetteki böyle yayınların
devreye girdiği andan itibaren i l legal alanı bo�lamaya başlarsınız.
Bu gerçekten size artık "ekonomik" olmayan bir uygulama, bir
"lüks" gibi görünmeye başlar. Hele bir de i l legal bir yayının sayı­
sız zorluğu ve aman vermeyen bir faşist pol is rejiminin sürekli
baskısı sözkonusuysa, kolaya eği lim duymanızı besleyen böyle
bir nesnel basınç da varsa, "l üks" olmaktan öteye aynı zamanda
riski ağır bir "yük" ol arak da görünmeye başlar. Bu durumda,
"örgütsel işlev"lc sınırlandırılmı� bir illegal yayın organı da ancak,
bazı örgütsel sorunları n, belgelerin ve raporların biriktiği zaman
dil imlerinin ardından yayınlanabilecektir. Bu bazen 5 ayda bir,
bazen 6 ayda bir, haııa hatta bazen de 10 ayda bir olabi l i r!
Dahası var. Örgüt ya da parti adına i l legal bir yayın kür­
süsünden kamuoyuna ve yığın lara dosdoğru seslenmekten v<ız*
K omünistterin bu bakışaçısındaki net kon umları ve buna
uygun bir uygulamadaki hassasiyetleri konusunda bir fikir edinmek
isteyenler, Ekim ' i n zaman zaman örgütsel ağırl ıklı bir yayın orga­
nı görünümü kazanmasına ilişkin olarak 3 . Genel K onferansım ıı­
da yapı lmış değerlendirmelere ve tutanaklarda yeralan eleştiri lere
bakabilirler.
38
geçti ğiniz bir noktada, bu beraberinde bi ldiri , pul ve afiş gibi
i l legal araçlardan da önemli ölçüde " feragat'' etmeyi getirir. Bu
işi de yine çok büyük ölçüde legal politik yayın ya da "işçi ga­
zetesi" adına yapmak yoluna gidersi niz. İ l legal pul, bildiri vb.
araçları ise, çok çok örgütün kuruluş yildönümlerinde ya da örgüt
şehitlerini anma vesileleriyle kul lanmak kal ı r geriye. Böyle bir
açık niyetle yola çıkmamış olsanız bile, sonuçta bir de bakarsınız
ki, faal iyetin esas ağırlığı kendi liğinden "legal yayın eksenine'"
kaymıştır. Elbette bu beraberinde kaçını lmaz başka bazı sonuçları
da getirecektir. Getirdikleri yalnızca pratik sonuçlar da olmayacak- ·
tır. G ide gide buna uygun bir eği limi de seslendirmeye, açık ya
da utangaç bir biçimde içine girdiğiniz bu yeni durumu savun­
maya da başlarsınız.
B u bizi T İ K B ' n i n düştüğü zaafın ikinci temel nedenine
getiriyor. Komünistlere yönelik bir saldırı hezeyanı içinde aynen
şunlar söylenebil iyor: "O çok böbürlendikleri yasadışı yayınlarının
ele aldığı konular ve içerik açısından yasal yayınlardan herhangi
bir farkı yoktur. Bu durumda neden yeraltındadırlar, yayınların
neresi yasadışıdır, anlamak zordur."
Bu sözler, bu sözlerin gerisindeki mantık, olduğu gibi Perin­
çekler'e aittir. Ufku bu�juva legalitesini aşmayanlar, TİKB de için­
de yerallını temel alan tüm devrimci örgi.i tlere saldırırlarken, sık
sık sorunu böyle koyabi lınektedirler. Yazık ki T İ K B , E K İ M 'in
devrimci konumunu karalama çabası içinde, temel bir politik­
örgütsel sorunu, bununla bağlantılı bir çalışma t<�rzı ve buna uygun
araçlar sorununu, dar ve biçimse l bir "yasal"lı k ölçüsüne vura­
bilmiştir. ideolojik bakışaçısını yitirerek bir hukukçu kafası i le
konuşabil m iştir. Fakat tam da bu yolla, kendi zaafının bir başka
temel nedenini de açığa vurm uştur.
"Yayınlarının neresi ya-;a dışıdır?"! TİKB 'nin bu sorusu, "legal
yayın ıuıkunluğu"nun kendine uygun tasfiyeci düşünüş bi�imleri
yaratmas ı n dan başka bir şey değ i l d i r. Böyle düşünebilen ler,
tekrarlıyoruz, yarın i llegal yayın faaliyetini yeniden düzene koysalar
bile, bunu asıl olarak dünkü "i lkesel" angajmanlarından, bu çer­
çevede kendilerine yöneltilen iç ve d ı ş basınçtan dolayı yapmış
39
olacaklardır.
Böyleleri, kar� ı -devrim yasal alanı
tümüyle kapal ım*
gücü
kaba zor yo l tıyla
bulamadığı sürece, yeniden yayınlanacak
giisteremcyeceklerdir.
'_'Modern yera l l ı maıbaası"nın ba�ına gelecek muhtemel bir yeni
kazanın ardından, yeniden 6-Y ayl ı k periyodlara döneceklerdir.
"Yayınlarının neresi yasadı�ıdır?" Bu soru öylesine budalacadır
ki, biz onu neresindi;ii yan:thıyacağım ızı bile kest i remiyo nız. B i r
sözü bir i i rg i.il ya da parti adına dosdoğru söylemek, bir çağrıyı
doğrudan bir pıırli adına yapmak. bir tutumu dosdoğru bir ihtilalci
bir i l legal yay ı n ı süre k l i kı lmak iradesi de
örgüt adına savunmak i le, ti.im bunları lcgal bir po l i t i k yayın ya
da popüler hir "i�çi gazetesi'' adına ve onun boğuk d i l iyle yapmak
gerçekten aynı �ey midir? Aynı �ey olduğuna ve aynı sonuçl arı
yarataeağına i n an an l a r , popü l i st " harekeC gel e neği n i n yasal
"dergici l ik" k u l varımı girdiklerini de böylece itiraf etmi� o l urlar.
.A n l a�r ldığı kad<.ırıy l a bu arkada�lar Ekim 'de i�lenen konu l ar
ve yazılan yazıların · pekala· legal y<ty ın larda da e l e alınabileceği ni
.
b i ze a n l atmaya çal ı � ı yprlar. B i z bu konuda o n l ara t ü m ü y l e
kat ı l ıyoruz. Dahası b i z legal bas ı nda bugün e l e a l ı namayacak
Fakat
herhangi bir konu o l duğunu da sanını yonız.
ardından bir
soru da biz soruyonız. Siz lcgal bas ı n da, "i�çi gazetesi ''nde
herhangi bir söze
"TiKB olarak biz'', ya da "örgüti.imüz
i�iler. emekçi le r devrimciler
diye başiayabiiiyor musuıuız'!
,
TiKB"
ön ünde
bir hareke t , bir ürgüı ad ı n a dosdoğru konu�ab i l iyor nıusumız?
Böyle konu�ab i l mek çok mu önem l i dediğiniz bir noktada,
size bir
�eyler anialmaya kalkmak için
artık biraz
bu,
geç olduğunu
gösterir yal n ı zca.
'
b i r iirgi.iı ya d a p<ırt i ses i n i , t u t u m u nu , ç<ığrısını ka­
i l le�ml
ımıoyuna ve kiı lelere sürek l i ve dosdoğru d uyurab i lecek bir özgür
kürsüye sahip olmak yerine. hep "dergimizc posta yoluyla gelen"
ve buı.m n l a yctin iyorsa, biiy le
bir " i l l cg a l ' devrimci örgüle/parl iye ancak acımayla bakı labi l i r.
türünden g ü l ü nç l i.ik lcre sığın ıyor
'
Siiy l e d i ğ i m i z her söz "yasad ı � ı " o l d uğu halde. biz onun
bugünün
Türkiye 'sinde "yasal" alandan da süyknebileceğini çok
k imseden iyi bil iyoruz. Hemen ak l a gelebileceği gibi. biz
bundan
hiç de y a l nı zca yasal yay ı n ları n dolay l ı d i l i n i kasteımiyonız .
40
Ters i ne , i l legal b i r örgüt adı n a · söylediklerimizin büyük bir
bölümünü, bugün legal olarak yayınlamayı da ba�arınış bir örgüt
olarak konu�uyoruz.
Yeni dönemde bu ülkede yasadı�ı bir örgüt adına ve yasa­
dıŞı bir yayın organında yayınlanmış yazı ları yasal alanda i lk
kitaplaştıranlar bizler olduk. ( B �ı konuda çok kimseye de örnek
olduk ! ) Aynı şekilde örgüt konferanslarımızın belgeleri bir yana,
türtışına tutanakları bile "yasal" olarak yayınlanabildi . iç yazış­
ınalarıınız ''yasal" olarak kitaplaşıırı ld ı . Eğer hala "yasal" olarak
yayınlaınadığıınız bir kısım "yasadışı'' yazı ve belgelerimi z varsa,
bu ya bizim buria henüz vak i t bulamaınaınızdan ya da bunların
yeni bir baskısını anlamlı bulınaınaınızdan dolayıdır. Yoksa mev­
cut "yasal" enge l ler buna olanak vermediğinden değil. Devrimci
bir kararl ılık gösteri ldiği sürece, bugünün Türkiye 'sinde "yasal"
olarak yayınlanamayacak hiçbi r söz. " legal'' yayınlarda savu­
ımlamayacak hiçbir ,Pratik yoktur. Buna TiKB 'nin ciddi ciddi illegal
· siyasal faaliyet kapsamında saydığı "sayısız yasadışı mil itan gös­
teri, bombalaına, cezalandırma. kaın u l aştırına vb, eylemler" de
dahildir. Bunun kanıtını görebilmek için dünki.i Devriınci Sol ile
bugünkü DH KP-C'nin legal yay ın iarına bakmak yeterlidir.
Peki bu durumda TiKB dönüp bize bir daha şu ancak Perin­
çekter' i n ağzımı yakışabilen soruyu sorabilecek midir. doğrusu
merak ediyoruz: "Bu durumda neden yeraltındadırlar, yayı nl arın
neresi yasadışıdır, anlamak zordur". S i z eğer bunu anlamakla
gerçekten zorlanınaya başladıysanız. bu d urumda, "ne teoride ne
de pratikte yasalcı oporti.inist bir kayma" içinde deği l i z derken
o kadar d<.ı rahat olınayınız. Devriınciler "yasalcı opoi·tünist kay­
ına"ları bile bile yaşamazlar, genell ikle önce pratikte adım adım
yaşarlar, sonra da yaşadıkları n ı rasyonali ze etmeye başlarlar.
Öylesine k i , ancak oportünist yasalcı ların. Perinçekler' i n ağzına
yakışabilecek soruları ciddi ciddi devriınci lere sormak şaşkınlığı
(gafleti ! ) gösterirler: "Bu durumda neden yeraltındadırlar?" !
Sonuç olarak, süyleneceklcrin "yasal" olarak da söylencbilıne­
si olanağı ve gecikmiş pratiği, T i K B 'nin i l legal yayınını ta:-fiye
etmesinin bir başka temel nedeni olabilıni�tir.
41
Fakat elbeıte sorun hiç de i llegal bir örgüt adına özgür bir
kürsüye sahip olmaktan ibaret deği ldir. Sorun, aynı zamanda,
ihtilalci bir örgüt ve çalışma tarzı anlayışına ve pratiğine uygun
düşen araçlara sahip olabi lmek, kitlelerle i l işkileri bu tür araçlar
üzerinden de geliştirebilmek, kadroları bu tür bir faaliyet içi nde
şekillendirebi lmektir de.
Ne iyi ki bunu bize, kaleme aldığı yazıdaki tek anlam l ı
bölümde, bizzat Orak-Çeki( in kendisi de söylemektedir: "Yasadışı
yayın faal iyet i , yasa-dışı b i r devrimci örgütlenmen i n temel
araçlarından biridir. Yalnızca sınırlanmamış bir propaganda ve
aji tasyon özgürlüğüne sahip olmak açısından deği l ; kadro ve ta­
raftarların, devrimci yeraltı mücadelesinin ruhuyla ve polise karşı
mücadele sanatında eğiti m i , oiıun m i l itan alışkanlık ve refleksle­
riyle donanıın ı açısından da yaşamsal bir öneme sahiptir. B u
işlevlerinden ötürü her dönemde vazgeçi lmez bir silahtır. Türkiye
gibi yasal olanakların zaten iğreti ve kısıtlı olduğu bir ülkede,
bu si lahın etkili bir tarzda kul lanımı i l kesel bir tutumdur. Üste­
lik günümüz koşullarında, i şçi sınıfı ve emekçi kitlelerin öncü
unsurlarında dahi yeraltına, onun araç ve sembollerine karşı fobi
ölçi.isünde bir korku ve çekingenliğin varolduğu gözönüne ge­
tirilecek ol ursa, yasadışı bir yayın, kitlelerin devrimci eğitimi
açısından da özel bir anlam ve önem kazanmış demektir."
Demek ki sorun hiç de yazı metinlerinin "yasal" olarak yayın­
lanıp yayınlanamayacak ları meselesi değ i lmiş. Bir paragraf üstte
bazı şeyleri anl amakla güçlük çekenlerin bir kaç paragraf altta
bu doğruları bu den l i yalın i fade etmelerini de, doğrusu biz anla­
makla güçlük çekiyoruz. Eklektizmin de kaba bir "oportünizm''
türü olduğunu yoksa bilmiyorlar mı bu arkadaşlar? "Anlamak zor­
dur" diye karşılayacağımız başka güçlükler de var burada. Sorunu
bu kadar açık ortaya koyanların, dört y ı l gibi uzun bir süre bo­
yunca, siym;al faaliyetlerini yasal yayın eksenli olarak sürdürmeleri
nasıl mümkün olabilmiştir, bizim için bunu da "anlamak zordur".
Anlama zorl ukları m ı z bununla da bitmiyor. Eğer i l legal bir
yayın yukarıda söylenen nedenlerle gere�< l iyse, "daha çok kadro
ve taraftarlara'' yönelik olacak "merkezi bir 'örgütsel organ"la bu
42
ne ölçüde başarılabilecektir, bizim için buıiu da "anlamak zordur".
Devam la, madem i l legal bir yayın organının kendine özgü işlevi
konusunda bu denli açıksınız, TİKB sözkonusu olduğunda ancak
i l legal yayın organını boştamak sınırları içinde anla�ılabi lecek bir
eleştiriyi sükunetle karşılamak ve ondan öğrenmek varken, neden
saptırıp kötünün kötüsü bir polemiğe konu etmekten anlamsız
yararlar uınuyorsunuz? Bildiğiniz doğruları gözeten bir pratik ye­
rine yan l ışın i fadesi bir pratiği bu kadar uzun sü're yaşayabitmiş
olmanın gerçek nedenleri üzerine düşünmek varken, neden küfürlü
bir "oportünizm" yaftasını başkalarına asarak işin içinden sıyrılma­
ya çalışıyorsunuz? Başkaları hiç değilse bi ldikleri doğrularda iyi
kötü ısrar etmfşlerdir. Siz "oportünizm" denilen şeyin aynı zaman­
da bilinen açık doğruları;ı rağmen, apaçık kaba yanlı�ları (üstelik
yıl larca!) uygulamak deme� olduğunu gerçekten bilmiyor musunuz'?
Kuşkusuz burada asıl sorun, tam da, bi linen doğruların ger­
çekte ne denli sindiri lip içsel leştirildiği i le i lgi l id i r. "Ne teoride
ne de pratikte yasalcı oportün i st bir kayma" içinde olmadıkları
konusunda bizi temin edenler, bunu şöyle gerekçelendiriyorlar:
''Örgütümüzün bütün omurgası hala yeraltındadır. Yasal alandaki
faaliyetler de dah i l her şey, her bakımdan yeraltına tabidi r. "
Bu sözlerdeki saınimiyelten. b i z herhangi bir kuşku duymu­
yoruz. TİKB ' nin bizzat uzun yıl ların pratiği içinde edinilıni� bir
i l iegalite kültürüne ve alışkan l ı ğına sahip olduğuna da içtenlikle
i nanıyoruz.
Fakat bu sorunu yine de çözmüyor. Sorun niyetlerle ilgi li
değildir. Sorun belli bir örgüt anlayışı ve çalı şma tarzını gerçek­
leştirebilecek araç ve mekanizmalara sahip olmakla i lgilidir. Bun­
lar elbette yayın araçlarına i ndi rgenemez. Fakat düzenli i l legal
bir politik yayının burada çok temel bir araç olduğundan da kuşku
duyulaınaz. Süreli politik yayınlar her zaman bir faaliyette eksen
rolü oynarlar. Çok şey onların basımı, dağıtımı, kullanım ı. kitlelere
ulaştırı lması ekseninde şek i l lenir. B i r örgütün i l i�ki biçimleri,
çalışına tarzı, i l iegalite kültürü, yarattığı ve yaratacağı kadro tipi,
bu temel sorundan ayrı ele a l ı namaz. T İ K B , ' 80 sonrasının
koşullarına uyum sağlayamayarak hızla çöken ö.r gütlerin, ' 80 ön-
43
cesinde legal yayın ekseninde şek i llend iğini , bu kolay çöküşte
bunun temel bir rol oynadığını y ı l l arca tekrarlayıp durmadı ını?
Bizzat Orak-Çekiç. tam da tartıştığımız bu aynı yazının girişinde;
"Örgi.itüınüzün, 1 2 Eylül gibi azgın beyaz terör dalgasını göğüs­
leyebi l ınesinde, OÇ'nin yayın ve dağıtımının kadro ve taraftar­
Ianınıza aşıladığı militan devriınci yeraltı ruhu, yasadışı mücadele
konusunda kazandırdığı deneyim ve ustal ığın bel i rleyici bir payı
oldu", demiyor mu?
Peki bütün bu paha biçilmez geçmi ş deneyimlerin ışığında
e le alındığında. dört yıldır önce legal pol i ti k gazete ve sonra da
popüler "işçi gazetesi" eksenine kaydırılan bir 'siyasal faal iyet
ne anlama gel i r acaba? " i şçi gazetesi'' i lk say ı l arının bi rinde
yalnızca bir hafta içinde 70'e yakın "ok u r"unun m i l i tan gazete
satışları esnasında polis tarafından gözaltına alındığını (dolayısıyla
1
"işçi gazetesi okuru'' o larak fişlendiğini ! ) yazıyordu. Kadro ve
taraftar il işki lerinin alabi ldiğine dar olduğu, henüz kitlelerle çev­
releneınediği b i r dönemde, bu tür bir pratik ve bu gibi sonuçlar
ne anlaına gel i yor acaba?
' XO önccsinin' legal yayın eksenli olumsuz pratikleri hakkında
yıllarca olur-olmaz konuşan, bundan kendisi için cömertçe paye­
ler çıkaran TiKB bu soruların yanıtları üzerinde şu son yıllarda
hiç dü�ünınü� müdür acaba? Dahası var. 1 974- 1 980 dönemi Tür­
kiye ' de boydan boya bir devrimci yükseliş dönem iyd i . Örgütler
binler. onbinler, yüzbinlerce kişilik kitle desteklerine sahiptiler
ve onl<ir tarafından çcvreleıııni�lerdi. Hem yasal boşluklar bugün­
le kıyaslanamaz ölçüde fazlaydı ve hem de devrimci kitle hareketi
fiilen n ispeten geni� bir kul lanılabi lir özgürli.i kler ahını yaratmıştı.
Devlet mekanizması büyük zaafiyeller içi ndeydi . Polis iç bö­
l ünmeler yaşıyordu, siyasal pol is etkin biçimde çal ışamıyordu.
Devlet kitle hareketine ve devriınci harekete bugünkü türden bir
keyfi ve sınırsız terör uygulayamıyordu. Devriınci kitle hareketinin
elverişli ortamında, her türlü •yapısal zaafa rağmen, devriınci
hareket i n büyük bir bii i Limüne devrimci fiki rler ve değerler
egemendi. Örneğin bugünün yaygın tasfiyeci ortam ında güçlü bir
destck bulabilen "legal parti"yi o gün ancak en kaba revizyonistler
44
!
savunabiliyorlardı, ki tekrcır ediyfıruz, o günkü özgürlükler bugünle
kıyaslanamaz ölçüde daha _gen' � olduğu halde.
Oysa bugün, içinde b u l u duğumuz yeni dönemde d u rum
nedir? Her �eyden önce, i�çi s nıfı ve emekçilerdeki yaygın ha­
l
�
kitlelerden kopuktur ve yüzlerlf , en güçlüsü için zar-zor binlerle
reketliliğe rağmen ne devrimci b ir yükseli�, ne devrimci bir kitle
c i örgütler ç o k büyük ölçüde
hareketi sözkonusudur. Devri
f
r
i fade edi lebilecek bir kitle des eği sözkonusudur. ' XO öncesinde
· hareket halindeki kitlelerili önü de devrımc ı ler vard ı , bugun ara­
da çok ciddi bir mesafe var. Devrimciler eylem içind�ki kitlelere
kenardan u laşınaya çal ışıyorlar ve pek de ba�arıl ı olamıyorlar.
Fakat en önem l isi, zaafiyct içindeki fa�ist devlet aygıtı gö­
rülmemiş ölçüde tahkim edildi, toplumsal harekete kar�ı iç birliği
pekiştirildi ve Kürdistan'daki kirli savaş sayesinde bir özel savaş
aygıtı haline getirildi. Siyasal polis etkin bir biçimde çal ı şmakta.
devriınci örgütlere her fırsatta darbe vurulmaya çal ı ş ı lmaktadır.
Ve nihayet, dünün devrimci hareketi, bugün çok büyük ölçü­
de çürüyüp reformculaştı ve sağladığı etki ile" devrimci fikirlerde
ve moral değerlerde öneml i tahribatlar yarattı . Ortalığa dolu dizgin
bir tasfiyecilik egemen ve bunun en can alıcı alanı da legal yayın
eksenli çal ışma ve örgütlenmediL
1 974-XO dönemi i le bugünkü koşulların özet çizgileri bir amda
ele alındığında ve kıyaslandığında, ortaya çıkan sonuçlar nelerdir?
1 974-XO döneminde legal yayın eksenl i faaliyet kaba bir legalizmin
i fadesi ve sonraki kolay tasfiyenin temel bir nedeniyse eğer,
bugünün son derece elveri�siz ortaınında aynı pratiğin üstelik daha
cılız bir biçimi neyin ifadesidir ve ne sonuçlara yolaçacaktır. TiKB
bu sorular üzerinde hiç dü�ünüyor m u acaba?
Çıkışıyla birlikte OÇ'yi fiilen tasfiye olmak zorunda bırakan
legal politik yayının birinci yılında, aynen �unlar söyleniyordu:
"Örgütsel gelişmemiz ve öze l l ik le k itlesel leşme açısından büyük
önem taşıyan yasal yayın silapını önümüzdeki .dönem daha etkin
kullana(cağız)". "Leninist bir yayın organının. bir propaganda ve
ajitasyon aracı olduğu ölçüde bir örgütlenme aracı olduğu da
bilinir." Aynı yazının sonumida, tüm örgüte, "grupla�_halinde sık
45
sık elden satış" çağrısı da yapılmaktadır. (Bkz. Yasal Yaym Organt
ile ilişkilerimiz Üzerine. Orak-Çekiç, sayı :R2, Şubat '92)
Legal yayın araç l arı sorunu büyle ele al ınıyor, böyle "bi­
l i niyor"sa eğer, 1 974-RO dönemi , günümüzle hiçb i r biçimde
,kıya'\lanamaz kolaylıkların bulunduğu ve devrimci yükseli� içinde­
ki kitle hareketi n i n devrimci örgütleri sarmalad ı ğı b i r dönem
hakkında bi l i nenlerin, legal alan "açılım"ları öncesine kadar hep
tekrarlanan eleştirilerin ne anlamı kalıyor? Bu bakış Ta.�fiyecili.�in
Son On Yt!r ' n ın giriş makalesinin ya da örneğin TiKB
ll.
Konferans
Belgeleri'nin konuya i li şkin I V . bölümünde söylenenlerin tekzibi
değilse nedir? Düşünün ki, aynı sayıda, fiilen 6 aylık periyodlam
geçen i l legal yayın hakkında, ondaki aksamalar ya da onun legal
yayına paralel fakat kendi işlevine uygun bir tarzda k u l lanımı
hakkında, tek bir kelime söylenıniyor!
Oysa daha bir-iki yıl öncesinde, bu aynı arkadaşlar, "Devrim
Karşt-devrim Çauşmast ve Ta.�fiyeci Dalgalan'?ıalar" gibi anlamlı
bir baş l ı k alt ı nda, aynen ş u n l arı söyleyebi l i yorlard ı : " Legal
kanalların biraz açılmaya başlamasıyla bir çok örgüt hemen tüm
varlığıyla buna yönelmiştir. Legal dergi ler, örgütlenmelerin yine
en temel öğesi olarak görülmektedir." (Orak-Çekir._·, sayı : 70, Mayıs
'90, başyazı)
Bu basit doğrular neden bu kadar kolay unutuluyor'! Yıllarca
kendini yeraltıyla sını rlayanlar bir parça açığa çıkınca, neden bu
kez tersinden bir savruluşa bu kadar kolay düşebiliyorlar?
Legal yayın eksenli faaliyet ve örgütlenme fikri , daha sonra
daha cüretli biçimde işlenıneye başlandı OÇ sayfalarında. "işçi
Gazetesi" hazı rl ığın ı ele alan Ağustos 1 993 tarihli yazının (OÇ,
sayı: R3) I V . bölümü buna ayrı ldı . "4- 1 0 kişilik gruplar" halinde
ve "İşçi Gazetesi Dostları ' ' adı altında hareket edecek örgütlenme
modelleri öneri ldi. Bunu izleyen R9. sayıda (Ocak 1994) " Yeni
Açılmak" başl ığı altında, bu açı l ırnın önemli ölçüde
Bölgelere
" legal k i t l e yay ı n organ l arının sağ lad ı ğ ı , geni şiernekte olan
potansiyel i lişki ağı" üzerinden başarılacağı açık açık yazı ldı.
N i hayet OÇ'nin son sayısında ise, sevinç ve gururla şunlar i l an
ed ildi: " S ı n ı fa yöne l i m i m i z genel bir vurgu olmaktan çoktan
46
·
çıkmıştır. İşçi gazetesi gibi , kurultay gibi güçlü kanallara sahibiz".
(Sayı: R 7 , Eylül ' 95)
Bunları yalnızca örnekler olarak verdiğİrDizi hatırlatınaya gerek
yok herhalde. T İ K B neredeyse dört yıldır b u tür fik i rler işl iyor
ve buna uygun bir pratik çal ışına yürütüyor. Geriye ne kal ıyor?
Yanıtını ekteki hakaret metninden okuyabi l i rsiniz: " . . . sayısız
.
yasadışı militan gösteri, bombalama, cezalandırma. kumulaştırma
vb. eylemler"!
TİKB ' ni n yasadışı "siyasal faaliyet" ve m ücadele adı altında,
ciddi ciddi bir kısmı teknik düzeyde yan ve özel işler olan bu
tür etkinlikleri sıralaması, olsa olsa, onun da siyasal mücadele
ve faaliyete geleneksel küçük-burjuva "sol" örgütlerin kafa yapısıy­
la baktığını gösterir. Ve doğrusu, kendisinin geleneksel küçük­
burjuva devrimci hareketin dışında ayrı bir yere sahip bulunduğu
iddiası karşısında, gerçekte durumun ne olduğunu değerlend i re­
bilmek için, bu tür açıklamalar dikkate değer bir kanıt ol uşturur.
Geriye bir de, "sık sık yenilen" operasyonlar ve "açığa çıka­
rılan iki modem yeraltı matbaası " kalıyor k i , söylemek zorundayız,
bu kadarı artık bir çocuktaşınayı anlatır! Bu arkadaşlar operasyon
yiyen ve . "modem matbaa!arı" açığa çıkanlan tek hareketin herhalde
yalnızca kendileri olduğunu sanıyorlar. Bu bir yana, aynı akibeti
"son yıl larda" çok sayıda örgütün yanısıra, örneğin l iberal bir
çürüme içindeki TDKP de yaşadığına göre, soruyoruz, bu TDKP
payına bir şey m i anlatıyor?
Buna i lla bir yanıt isteniyorsa, o ancak şu olabilir: Bu akibetin
yaşanmasında, bir dizi başka faktörün yanında, legal yayın eksenli
faal iyetin Cle çok temel bir rol ü vardır. T İ K B ' n i n, aynı sayıda
sözü edilen "merkezi düzeyde ağır bir darbe yediği Haziran oper­
asyonu"na bir de ' bu gözle bakması, yine aynı yazı içinde anlattığı
"Çukurova!ı eşkiyanın hikayesi" üzerinde bir de bu açıdan döne
döne düşünmesi gerekmez mi?*
*
B u çocukça tartışmaya şunu da ek lemeden geçemeyiz.
Ekim ' i n yayını boyunca biri açığa, i kisi boşa çıkarılan üç "modem
matbaa" da biz kaybettik. Ama 1 30 sayılık ·yayınımız hiç aksamadı.
47
Ö zetle, tüm siyasal faaliyetin yasal yay ı n ekseninde ele
alındığ ı , onun karakterine uygun dü�en i l işki biçimleri ve me­
kanizmalara bağlandığı , bunun kaçını lmaz olarak kendine uygun
bir çalı�ma tarzı ve kadro tipi yarattığı bir durumda, "yasal alan­
daki faaliyetler de dahil her şey, her bakımdan yeraltına tabidir"
iddiası, her türlü dayanaktan yoksundur. Bu olsa olsa, pol itik
yönlendirme ve karar mekanizmaları bakımından bir anlam ta�ır
ki, bunun ise tartı�tığımız sorunla hiçbir alakası yoktur. Bu gözle
baktığınızda, ' RO öncesi dönemin örgütlerinde hiçbir kusur bulma
olanağı bulamazsın. K i yineliyoruz, o dönem, o dönemi n lehine
olmak anlamında, yaşadığımız dönem le hiçbir bakımdan k ıyas­
lanamaz.
Geriye son bir nokta kal ıyor. Şu sözler "ciddi zaaf'ın kav­
randığının değil , tersine üstünün örtülmeye çalı�ı ldığının bir gös­
tergesinden ba�ka-bir şey değildi r: "Zaten yasal alana çıkı�ımız,
yeraltı örgütlcnınemizin güçlendirilmesi ve sağlamla�tırı lmasın­
dan sonra, kontrollü ve kademeli bir şekilde gündeme gelmi� ve
yine onun güçlendirilmesine hizmet edecek bir anlayış ve tarzda
sürdürii lmektcdir. Yasal olanakların kul lanımındaki m i l itanlık da
bunun göstergelerinden biridi r."
İd dia edilenin aksine, son bel i rtilen nokta hiçbir şey gös,
A fi�leriın i z ve pullarını ı z her zaman sokakları süsleıneye devam
etti. Merkezi ve mahal li bildirilerimiz hiç kesilmedi. Çocukça
spekülasyonlarla bunu "yurtdı�ı"na borçlu olduğumuzu sananlar,
belli bir doğru yolda ısrar kararlı l ığının harekete geçirdiği devrim. ci yaratıcı enerjiye yabancı oldukları nı ya da bunu bugün artık
yitirdiklerini sergi lemi� ol urlar yalnızca. İ l k ınatbaam ızın bir
operasyon sonucu boşa çıkınasından 9- 1 0 gün sonra ikinci "modem
matbaa"mız çalışır vaziyetteydi ! Tİ K B 'nin bugünkü aklı bunu
alabiliyor mu? Ö nemli olan matbaa kaptırmak deği l, en hızlı bir
biçimde yenisini kurmak iradesini gösterebilmek ya da yedeğini
önceden hazırlamaktı r ki, bu yalnızca örgütsel beceriyle değil,
fakat çok daha önemli olarak, ideolojik ve örgütsel perspektitlerle
i lgil idir.
48
tcrrrieıne)<tedir. Zira T İ K B geçın i�ten gelen güç lü m i l i tan ge­
lenekleri olan bir harekettir ve omin bunu yasal çalışına alanında
da hali hazırda sürçlürUyor olmas ı , . bu aÇı,dan �a�ırtıcı olmadığı
gibi, i l legalite-legalite i l i�ki sinin bugün için doğru kurul duğuna
da herhangi bir kanıt oluşturmaz.
B L� ilişkinin doğru kur�lduğunun, yasal açılımların i l legalitede
�aafiyet yaratmak bir yana, tersine onu güçlendirdiğinin en iyi
kanıtı , legal yayın açılımımı paralel olarak, i l legal yayın ve onun
eksenindeki faal iyetin sürdürülebilmesi olabil i rdi. En kritik sınay
buydu ve T İ K B bu s ınavı .geçememiştir. B u , T İ K B ' ıiin geçmiş
i l legal yayın faaliye,tindeki başarisının anlamını da gölgclemiştir.
Bu faal .iyetin gerisindeki kavniy ı ş ı tartışmalı h<i le getirmiştir.
T İ K B . geçmişte kendini yalnızca i l l egal yayımı bağlıyor ve
buna aşırı bir v urgu yapıyordu. B �nun sağlam ve bütünsel bir
kavrayışa oturduğunu bu durumda ve bu aşamada pratik olarak
sı namak henüz olanak l ı değildi. Oysa legal yayımı adımını alar
atımız il legal yayını �ir y1;1na qırakınası , bu kavrayış ve iradeden
yoksunluğunu somut olarak güstem1iştir. Tek yanlı bu . sağ savnılu�,
kendini öneeleyen uygulaman ı n da "sol" sekter bir tek yani ı l ığın
i fadesi olduğunu ortaya koymuştur. Zira dünkü il iegalite fetişizıni,
b ugün kaba bir "legal yayın tutkunluğu" halini alabi lmiştir. Dört
yıl sürdürü lebi len ve halen de· sürdürülen bir "ciddi z<ıafı", bir
başka türlü kavramaılın olanağı yoktur. Merkezi düzeyde yenilen
darbeye rağmen ·ıegal "işçi gazetesi" tek sayı aksamamıştır. Oysa
aynı irade, aynı kararlıl İk, hiç de illegaİ yayıiı için gösterilmemiştir.
Bu iki fark lı tutum tümüyle sorumın ele ·al ınışıyla, soruna dair
kavrayışla ilgi lidir.
T İ K B ' ni n geçmiş pratiği ve biri k i m i n i n yayın alanındaki
zaafiyete rağmen ona önem li avantajlar sağladığı bir gerçektir.
Ama bunun hiç . de sınırsız bir "rezerv" ol!nadığı da bir başka
gerçektir. TİKB canlı bir organizm<tysa eğer, zaman içinde değişime
uğrayabileceğinden kuşku '�uymamalıdır. Aynı şeki lde, seçilen
tarzın, kul lanı lan araçların, uygulanan yüntem lcrin bu değişime
kendi yiirıünü ve renklerini vereceğinden de kuşku duyulmamalıdır.
Yine ne iyi k i , TİKB kötü yazısının biricik anlaın ı' ı sözlerini
49
(ilk paragrafın ı yukarıya aktarmıştık), her şeye rağmen bunun bir
parça farkında olduğunu gösterir biçimde bağlıyor:
"Bizim özgülümüzde bu önemi (il legal bir yayının önemini­
Ekim) artıran iki etken daha vardır: B irinci s i , yasal olanakları
yoğun bir tarzda _kullanmaya yönelmenin bağrında taşıdığı yasalcı
düşünce ve ruh halinin güçlenmesi tehlikesi: ikincisi ise: yasadışı
örgütlenme ve faal i yet konusunda yeteri nce deneyim sahibi ol­
ımıyan genç kadro ve kadro adayları ınızın sayısı ndaki artıştır.··
Bu sözlerin devamında ciddi "tehlike" uyarıları yapı l ıyor ve
"iki kat dikkatli ve titiz olma" gereği vurgulanıyor. Ne var ki.
tüm bunların sindiri lmiş bir kavrayı�ın i fadesi olduğunun biricik
göstergesi, sözü edilen "ciddi zaaf'ın bir an önce gerkle bırakılma­
sı olacaktır ancak. Biz de o zaman, "Ekim kendi türünde bugün
Türkiye ' de artık tck yayın organ ıdır" gibi bir "böbürlenınc"nin*
yükünden kurtulmuş olmanın sevincini ve mutluluğunu yaşayaca­
ğız. Komünistlerin gerçek içtenliği ile bunu istiyoruz ve bunu
bekl iyoruz.
Ekim : B i r
tutarl ılık örneği
K omünistler s iyasal mücadele sahnesine. yeni b i r i l legal
örgüt lenmeyi şek i l lendirıne hedefi · i le i l legal yayın organı n ı · bu
doğru ltuda etk i l i bir s i l ah olarak kull anma gereği arasındaki sı­
kı i l işki konusunda açık bir tutuınla çıktı lar. Ekim ' in 1 . sayısının
(Ekim 1 9X7) başyazıs ı n ı n son bölümü. bu açık tercihi gerck­
çelendirir. işin pratik cephesinden bak ı ldığında, bu bizim için bü­
yük zorluklarla dol u bir yoldu. Ortada örgüt. kadro, taraflar, alt­
yapı. isim vb. hazı r hiçbir �eyimiz yoktu. Bu durumda böyle bir
* Siyasal mücadele sahnesine çıktığından beri E K i M geçmişin
küçük-burjuva kültürüne ve olumsuz değerlerine hq alanda tutum
almışt ı r. "Böbürlenme" bizim ruhumuza ayk ı rı d ı r. Orak-Çekiç
"böbi.irlenme''yc en tazesinden örnekler mi görmek istiyor, döntip
aynı sayısının Tarih Öniinde Sorımıluyuz baş l ı k l ı kapak yazısına
bakmal ı d ı r.
Biz bu
t ü rden
biib ü r l en nı e l e re o k u rken
katlanamıyoruz, değ i l k i bunları bizzat ya�amak !
50
b i l e·
tercjh, kendim izi daha doğru dürüst duyuramadan yok olup git­
mek gibi bir riski göze almak anlamına da geliyordu.
Fakat bizimki pratik değ i l , devrimci hareketin geçmiş dene­
yiminin somut i rdelenmesi ne de dayanan ideol ojik-pol i tik · bir
tercihti . Biz, ihtilalci bir örgütlenmeni n temel lerini oturtmak,
·
kadrolarını yaratmak, çalışına tarzını tuttunnak, devriıncilerin ve
kitleleri n karşısına dosdoğr!l bir örgüt adına çıkmak, onun adına
dosdoğru konuşmak istiyorduk ve i llegal bir yayın kürsüsü tüm
bunlar için zorunlu bir araçtı.
Ekim. bu alandaki perspektifini sık sık y i neledi ve bunu tas­
fiyeci legalizıne karşı bir mücadele i l e birleştirdi. Örneğin 6. sa­
yısında ( M art 1 988� "Legalizm Cereyam ve ith•galite" başlıklı
yazısında, sol hareketin legal yay ı n ehenl i yeniden toparlanma
pratiğini, ' 70'1i yılların deneyimi 'şığında if{leleyip eleştirdi. (Dev­
rimci Harekette Reformisi E,�ilim, Eksen Yayıncı l ı k , s. l 6-24)
1 4 . sayısında (Kasım 1 988) ayn ı tercihi değişik açı lardan
i rdelerken de şunlar söylendi :
"Dışarıdan bakan ve bizi yeterince tanımayan biri ne , eski,
adı ve kiml iği ile yerleşmiş grupların v e sözde parti leri n b i le
legal yayınlarla başlart arken ya da dikkati. ve ağırl ığı buna kay­
dırırlarken, E K İ M gibi yeni bir hareketin i llegal yay ın l a başlaması
ve uzun süre bununla yetiııınesi şaşırtıcı ve cüretkar görünebi lir.
B i zim seç i m i m i z b i r bak ı m a gerçekten cüretkard ı r. Güç ve
etkinlikte daha yavaş ve daha sınırh bir gelişmeyi göze alman ır.
i fadesidir. Burada bir ' feragat' ve ' fedakarl ı k ' var elbet; fakat
herhalde sebebsiz ve boşuna deği l di r. Seçimimiz budalalığın ya
da şovalyece bir tutumun değil, fakat bel l i bir değerlendirme ve
kavrayışın ürünü, sonucu ve gereğidir."
(. . .)
"'B izim ideolojik şekil lenmemizde Türkiye devriınci hareketi­
nin son 30 y ı l l ık deneyimini çeşitli yönleriyle değerlendi rmek
özel bir rol oynamıştır. Biz, ' legale hücum ' un, legal yayın eksenli
sözde i l legal örgüt pratiğ i n i n sonuçları konusunda yeterince
açığız . . .
"Bugünün Türkiye 'sind'e i l legal yayının, tüm gerçekleri ve
"
51
devrimci çıkış yolunu, yığın l ar önünde her türlü yasal kaygı ve
sınırlamadan uzak, dosdoğru ve bütün açıklığıyla ortaya koymadaki
üstünlüğü tartışılamaz. Bu yönüyle i l legal yayın bütünüyle özgür
bir propaganda-aj itasyon platformudur. Fakat özellikle yeni lgi
sonrasının olumsuz sonuçlarıyla, devrimci hareketin örgütsüzlüğü
ve dağınıklığı i le karakterize olan bugünün Türkiye'sinde, i l legal
yayın, esas olarak, toparlanma ve örgütlenme faal iyetinin biçimi
ve karakteri açısından üstünTük taşır. Sorun i llegal bir örgütlenme
ve faaliyet temeli yaratabilmekle ve legal araç, biçim ve yöntemleri
buna tabi kı labilme�tedir. Sürekli güçlendirilen bir i l legal siyasal
organ ve onun beslediği çok çeşitli diğer i ll�gal yayınlar dışında,
bunun başkaca bir aracı yoktur. illegal, ihtilalci, polisin saldırılarına
dayanıklı, her zaman ve her koşul altında yaşayan ve mücadelesini
sürdüren bir örgüt yaratmak isteyenin, i l l egal yay ı n faaliyetini
eksen alması zoru n ludur. Bunda mesafe katettiği ölçüde, yayın
da dahil legal olanakları sağ l ı k l ı bir biçimde, üste l i k çok daha
etk i l i ve yararl ı bir tarzda kul lanabi l ir."
Tercihimizin day�ndığı perspektif bu den l i netti de, sorun
bunun la bitmiyordu. Gerek genel koşu l l ar gerekse kendi öznel
koşullanınız büyük güçlüklerle doluydu. Buna sola egemen tasfiye­
ci atmosferin ağırlığı da binince, tüm bun l ar birarada, içimizdeki
zayıf unsurların bu net perspektifi ve pratiği hayata geçirme
i radesini felce uğratıyor, legalist eğil imleri besliyor, bir an önce
legal bir yay ı n organını i J l egalin yerine geçirme isteğini bizzat
bizim kendi saflarımızda ortaya çıkarıyordu. Üstelik de bir kısım
"yöneti.ci ler" düzeyinde! Dolayısıyla, EKİ M 'in i llegal yayın organı
eksenine dayalı perspektif ve pratiği, zorlu ve inatçı 'bir iç mücade­
le de gerektirmiştir. Bu süreçlerin bi lgisini ve değerlendirmelerini
merak edenler, bu konuda EKİM Olağanüstü Konferansı ' nın cö­
mertçe özel ayrıntılara kadar inen tutanaklarına bakabilirler. (Dev­
rimci Po/ili ka ve . Örgütlenme So.runları, Eksen Yayınc ı l ık)
1 99 1 -93 y ı l l arı solda yeni bir tasfiyeci dalga dönemiydi. Bu
dalga EKİ M ' i n saflarında da yankılandı ve ona iki değerli yılı
kaybettirdi. B u olmasaydı eğer, MYO olarak Ekim ' in sağlam bir
biçimde oturtutması ve dolayısıyla legal bir politik yayının da
52
devreye sokulması, bizim iÇin nispeten gecikmiş bir adım olmaktan
çıkacaktı.
Tasfiyeci liğin tasfiyesinin hemen ardından, Ekim ' in yayın
periyodu 1 5 güne indirildi ve baskı dağıtım ağın ı n oturtulınası
için daha profesyonelce tedbirler al ınınaya başland ı . Perspektif
ve uygulamanın örgüt bütününde yerleşliğine kanaat getirildiği
andan itibaren de legal yay ı n gündeme a l ı ndı. B u bizim için
yalnızca temel önemde yeni bir adım değ i l , fakat ayn ı zamanda
yeni bir zorlu s ı navdı da. S ınavı yeni alanda deği l , fakat yeni
alana çıktığımı z bir s ı rada, tam da eski alanda verecektik.
Ekim, 6 yayın yılını geride . bırakırken kaleme aldığı değerlen­
dirmede, bu kritik sınavı şöyle tanı m l ad ı :
"Şimdi yeni b i r s ı nav la karşı karşıyayız. Ekim şimdi yeni
b i r sı nava hazı rlanıyor. Türkiye devrimci hareketinin şimdiye
kadarki pratiği nde deği�meyen bir kural var. Her legal siyasal
yayın giri�iın i , varsa eğer i l legal olan ı n ı n tasfiye edi l mesiyle
sonuçlanmıştır. En iyi durumda, i l legal olan işlev i n i yitirmiş,
gösterme lik hale gelmiş, yasak savmak kabi l i nden çıkarılmıştır.
Komünistler bugün artık ' i llegal bir siyasal yayın organının hiçbir
biçimde zayıflatmaksızın ya da ikinci plana düşürmeksizin legal
bir yayının nasıl çıkartılabileceğini ' (MK iç Yazışma/an, Ağu.ı<;tos
' 93) göstennek soruml u l uğ u ile yüzyüzedirler. Bir Merkez Yayın
Organı olarak Ekim, zay ı ftamak b i r yana, gerek içerik gerekse
de biçim o larak daha kali te l i bir yay ı n çizgisine ptunnak, yeri
doldurulamaz olan işlevini güçlenerek sürdünnek sorum luluğuyla
yüzyüzedir.
. "İdeolojik-politik perspektiflerine tutarl ı l ıkla bağlı kaldıklan
sürece, önlerine çıkacak güçlükler ve oml!zlarına binecek yeni
yükler ne o lursa olsun, komünistler bu s ınavdan da başarıyla çı­
kacak lardır. Bundan kuşku duyulmamalıdır."
Legal yayına geçişimizden bu yana yaklaşık bir buçuk yıl
geçti. H iç değilse bu süre içinde, EKiM Türkiye'de geleneksel
davranış tarzını kırınış, başarılamayanı başarmış, sözünü ettiği
sınavdan yüz akıyla çıkmıştır.
TİKB ·bundan sevinç duyacağına, devrimci olmanın gücü ve
53
rahatlığıyla bu ba�arı l ı deneyimden öğreneceğine, kalkıp onu
karalamak yoluna gidebil iyor. Bu rastlantı mıdır? H iç sanmıyo­
ruz! Bunun gerisinde apaçık bir sınıf kültürü durmaktadır.
Her�eye rağmen, bunun iyice s i ndirilmiş, bir kalıcı kim l i ğe
dönüştürülmüş olmamasını biz yine de umut etmek istiyoruz.
Ekim '95
Orijinal yayında yeralan ek metin:
TiKB'nin düzevi bu mudur?
Bu yapilan eleştiri midir?
"( . . . ) OÇ uzunca bir süredir düzensiz ve seyrek çıkıyor.
Hak l ı bazı nedenleri de olsa. yeraltı örgütlenmesini esas ve
temel alan komünist bir örgüt için bu ciddi bir zaaftır. Sürekli,
düzenli ve nitel ikli bir devrimci yeraltı basınının örgütlenmesi
konusunda Türkiye devrimci hareketi içinde bir anlamda çığır
açm ış bir örgüte yakışmayan, üstelik örgütsel geli�iınimiz
açısı ndan her · dönemde oynadığı rol v e önem ortadayken
bağışlanabi lecek bir durum değildir bu.
Devriınci bir yeraltı örgütlenınesine sahip ol up olmaınayı ,
düzenli olarak çıkan yasadı�ı bir yayımı sahip o l u p olmamaya
i ndirgeyen biçimci bazı oportünistlerin iddia veya imalarının
aksine, OÇ ' nin yayınındaki düzensizlik ve seyrelme, yasalcılık
felcine tutulınamızdan ileri gelmiyor. Teoıik. siyasal ve örgütsel
bak ı m lardan yapt ı ğ ı m ı z atı l ı ın ı n b i r parçası olarak yasal
olanaklardan yararlanma konusunda, bu arada yasal yayın
alanında pe�peşe attığımız adımların , yeraltı yay-ınlarınıızın
aksamasında kuşkusuz bel l i bir payı olmuştur. Fakat bu ne
teoride ne de pratikte yasalcı oportün ist bir kaymanın sonucu
ve ifadesidir. ÖrgütUmüzün bütün omurgası hala yeraltındadır.
Yasal alandaki faaliyetler de dah i l her şey, her bakımdan
yeraltına tabidir. Onun sıkı denetimi ve yönlendirmesi altında
yürj.itülınektedir. Zaten yasal alana çıkışıınız, yeraltı örgüt
-:_;
j
54
·-----------------·-------· -----...
lenıneınizin güçlendirilmesi ve sağlaın laştırılmasından sonra,
kontrollü ve katleıneli bir şekilde gündeme gelmiş ve yine onun
güçlendiri lınesine hizmet edecek bir an l ayı� ve tarzda sürdü·
rülınektedir. Yasal olanakların kul l anımındaki mi litanlık da bu·
nun göstergelerinden biridir.
Türkçe 'de bir söz vardır: "Elin ağızı torba değildir ki bü­
zesin" deni r. Adı üzerinde oportünizm, küçücük bir fırsat ve
bahane bulduğunda -gerçi bulamasa da yaratır· dedikodu da
yapacaktır, spekülasyonl ara da ba�vuracaktır. Asıl olarak yuıi­
dışında ınevzilenıneye dayalı bir yeraltı ve mücadele ( ! ) anla­
yışına sahip olduğu hallle "devrimci yeraltının tek temsi lcisi"
pozlarında böbürlenecektir, vb, vb. Bilmesine olanak olmayanları
görmesini · elbette beklcyemezsiniz. Ama gözünün önünde olup
bitenlerin anlamını olsun kavramasını da beklememelisiniz. Son
yıllarda değişi k i l lerde yeraltı örgütlenıneıni ze yönelik o larak
girişi len polis operasyonları; sayısız yasadışı m i l itan göster i ,
boınbalaına, cezalandırma, kamu l aşt ı rma, v b . eylemleri; yer­
altında açılan "parti okulları''; bizim hesabımıza elbetteki birer
"başarısızlık" ama öte yandan kavganın içindeki her devriınci
örgütün başımı gelebil ecek türden "başarısızlık" örneği olarak
değişik tarihlerde açığa çıkanlan iki modern yeraltı matbaası
gibi olguların üzerinde düşünmez o. Çünkü hem bunların ço' ğunun yabancısıdır, hem de "TiKB yasalcı laşıyor" şek l i nde
spekülasyon ve dedikodutura ihtiyacı vardır.
Hakkımızda çeşit l i spekülasyonlanı başvuran onortünistleıin
'
h<.ı l leri ortadad ır. Lafta yüksek lerde uçma� :adırhrr ama pratikte
bir hiçtirler. Yüksek bedel ler ve yürek
yen özgürlük mücade­
lesinde ya yokturlar ya da kuyruğundadırlar. "Koınünistlik"
veya "sosyal devrimci l ik'' parav an ı n ı n arkasına saklanarak bu
kavganın en önünde yer almak sorum l u l uğundan kendi ken­
di leri ni azade kı lınışlardır. "Yeraltında olmayı" ortalıkta o l
ımımak i l e karıştırınaktadırlar. O çok böbürlendikleri yasadışı
yayınlarının , ele aldığı konular ve içerik açısından yasal ya­
yınlardan herhangi bir farkı yoktur. Bu durumda neden yer-
j
55
altındadı rlar, yayınlarının neresi yasadışıdır, anlamak zordur.
Bu yüzden onların kendilerini ajile etmelerini .. proJetaryayı
olduğu
gibi yasadışı yayıncılığı da yıl lar sonra keşfetmeni n
.
çocukça · heyecanı ve heyesine verip geçmek en doğrusudur.
�iz asrl olarak kendi ihmalimiz .ve bunu doğuran nedenler
üzerinde d u rma l ı y ız. Yeraltı y ay ı n l arıan ı z ı n ç ı k ı ş ı ndak i
aksamaların yol <IÇiıb ileceği. teh likeleri göz önüne getirerek,
bu ol umsuzluğa hızla bir son vem:ıeliyiz.
D�zenl i olar;:ık çıkan yasadı�ı bir yayına sahip olmayı
devrimciliği n . ve devrimci ·yeraltının adeta tek ölçütü hali ne
getiren oportünizm gibi, bu konuda biçimci v� mekanik bir
yaklaşıma sahip değiliz. Fakat bu, d�zenli olarak çıkan yasa­
dışı bir y ay ı n faaliye ti n i n önemin i ri ve zorunl u l uğunun
küçümsenınesi şeklinde bu kez bir başka oportünis.t savruluşa
da neden olmamalıdır. ( . . )
Orak-Çekiç, "Orak-Çekiç'in Önemi ve
Sorumluluklanmız", �ayı: 86, başyazı
·
��---- -----_/
56
Devrimci Proletarya 'ya
Yanıt
1.
BÖLÜM
S1n1f Hareketi Değerlendirmeleri
Komünistterin kuyrukçu liberalizme ideolojik saldırısı:
Sessiz etkiler ve seslendirilen tepkiler
EKiM 3. Genel Konferansı B ildirisi nde şu değerlendinne
'
yer almaktadır:
"Geleneksel devrimci hareketin 1 2 Eyl ü l sonrasında refor­
mizme kayan kesimleri, program planında 'burjuva toplumun tam
demokmtikle�mes i ' çizgisine oturdulıır. Açık ya da legal bir ' i�çi
partisi ' yııratmak ya da buna dönü�mek, bu reformist ç i zginin
zorunlu örgütsel uzııntısı . oldu. Taktik ç i zgide ise bu akımlıır sı­
nıf hareketinin bugünkü geriliğini politika düzeyine çıkardılar ve
burııdan giderek sınıf hareketi içinde güç olmaya çalıştı lar. S ınıf
hareketinin bugünkü darl ığı alt kademe sendika bürokratla-rının
solcu' sendikacılık manevrdlarına uygun düştüğü ölçüde, geleneksel
hareketi n reformculaşan kesimleri i le bu all kademe sendika
59
yönetici l eri nin bul uşması da kolaylaşmakta, l iberal sol işçi
politikac ı l ığına dayalı bir 'açık işçi partisi ' için daha uygun bir
zemin oluşmaktadır." (Siyasal ve Örgütsel De;terlendirmeler, Eksen
Yayıncılık, s.2 1 )
Komünistlerin '94 sonbaharında yeni reformist akıma yönelt­
tiği eleştirilerin önemli bir bölümü, 20 Temmuz Dersleri ve Libe­
ral Demokl·atizmin Politik Platformu adı altında kitaplaştırıldı.
B u akı m ı n ası l odağını oluşturan ve yaşadığı liberal çürümeyi
bir "açık işçi partisi"ne dönüşerek noktalamak üzere olan TDKP'­
nin o aşamadaki durumunu temel çizgileri.ylı;: ele alan değer­
lendirme ise, yakında Demokratizmi Savunmanın Sınırları içinde
ayrı bir kitap o larak yayınlanacak. *
Zamanlamasındaki isabetlilik bir yana, bu, k itle hareketinin
zorlanma noktaian ve yeni ayak bağları üzerine açık bir değer­
lendirmeye dayalı bir eleştiriydi. Smıf Hareketinin Engelleri ma­
kalesi ve onu izleyen bir dizi değinmenin ardı ndan, tam da bu
yeni eleştirinin başladığı günlerde, Ekim, "Refnrmist Kuşatma"
başlıklı bir başyazı yayınladı. (Sayı: 1 05 , 1 5 Eylül 1 994). Bu
başyazıda, düzenin yığınları dizginlemek, tepki l erini saptırmak,
kontrol altı nda tutmak için uyguladığı çok yönlü kuşatmanın
reformist halkası ele al ı n ıyor ve bunun k itle hareketindeki dev­
rimcileşmeyi engelleyen çok kritik yönüne i şaret edi liyordu:
" Kuşku yok ki bugünün genel kuşatma ortamında üzerinde
ası l durulması gereken de bu özel alan, yani reformizmdir. Basit
bir evrensel gerçekten dolayı bu böyledir. Her toplumda ve her
zaman, düzen, yığın ların nispeten i leri kesimlerini, her çeşidiyle
refonnizmi en etkin biçimde kullanarak şu veya bu ölçüde diz­
ginlemeyi ve kontrol altında tutmayı başarabilmiştir. Oysa yığın­
ların nispeten i leri kesimleri , toplumda i leriye doğru bir hare­
ketlenmenin, devrimci yığın hareketindeki yol açıcı bir gelişmenin
potansiyel motorudur. Yı ğ ınların en i leri kesimlerindeki bir hareSözü edi len değerlendirme Liherql Demnkratizmin Politik
Platformu kitabının genişletilmiş ikinci baskısında ek bölüm halin­
de yayınlandı. (Eksen Yay ıncılık, s.9 1 - 1 30)
*
60
ketlenme, onların ortaya kayabilecekleri her ciddi etkinlik, daha
geniş ve daha geri kesimlerin sarsı lmasında, uyanmasında ve gi­
derek hareketlenmesinde temelli bir rol oynar. Yığın hareketinin
gel işme diyalektiğinin bir temel öze l liğidir bu.
"Oysa bugün, bugünün Türkiye'sinde, tam da bu en i leri ke­
sim, her renkten reformizmin yoğun bir kuşatması altındadır. İlk
akla gelen sosyal-demokrasidir k i , bizim ası l dikkat çekmek iste­
diğimiz hiç de bugün artık yığınların ilgisini çekecek ciddi bir
reformisı etkinliği gösterme gücü bulamayan bu kesim değildir."
Burjuva reformizminin ötesinde yeralan ve elbetteki onun et­
ki alan ı ndan beslenen daha incelikli reformizm türleri olduğunu
söyleyen ve bunu örnekleyen yaz ı , şöyle devam ediyor: "Kaba
burjuva reformizmi yığınların i leriye, sola açık daha geniş kesim­
lerini dizginleme rolü oynarken, 'sosyalist' ya da 'devrimci ' kılıklı
olanlar bu sola açık kitlen i n en i leri kesimlerini düzen içi bir
bakışa ve davranışa mahkum ederler. B unun doğrudan ya da son
tah l i lele gerçekleşmesinin sorunun esası bakımından bir önemi
yoktur. ... Sonuç, kitlelerin en i leri, mücadeleye istekl i kesimlerini
geriye çekmek, düzen kanallarında boğulmaya mahkum perspek­
tiflerle kötürümleştirmektir."
Komünistlerin eleştirisi, yeni l iberal akımın sınıf hareketi için­
de güç olmaya çalışan temsilcisi TDKP üzerinde, kullanmayı sür­
dürdüğü teorik söylem nedeniyle en sinsi ve en tehlikeli bu sos­
yal-reformisı odak üzerinde odaklaştı. Şubeler P latformu üzerin­
den alt kademe sendika bürokratları hakkında yaydığı ve bazı
devrimci çevrelere de bulaştırdığı haya l ler bunu özel l ikle gerek­
tiriyordu. Eleştirinin Şubeler P latform u 'nun 20 Temmuz'da ser­
gilediği utanç verici tutumun hemen ardından gündeme gelmesi
de bundan dolayı idi.
Sonuç olarak bu, yeni reformizme karşı tam zamanında gün­
deme getirilmiş bir ideolojik saldırıydı. B u nedenledir ki, siyasal
'
mücadelenin ve sını f hareketi n i n taktik sorunları üzerinden gün­
deme gelen, fakat sorunu teorik-programatik bir temele ve tarihsel
bir çerçeveye dayalı olarak sunan bu eleştiri, devrimci saflarda,
özel likle kadrolar arasında gerekli i l giyi gördü ve sempatiyle kar;1
�ı landı. Yeni reformizmi n odağı durumunda olan ve sınıf hareke­
ti içinde uğursuz bir yeni role soyunmuş bulunan TDKP önderli­
ğinde ise, doğal olarak büyük bir rahatsızlığa yol açt ı . Y ı l lardır
"suskunluk fesadı" i le marksist-leninist e leştiriyi boğınayı uınan­
lar, bu kez, üstelik daha eleştiri sürüyor iken, en ağır küfür \;'C
hakaretlerle harekete geçti ler. TDK P Merkez Y ay ı n Organı bir
yandan k ü für ve hakaretler yağdı rırken, öte yandan ise, eleştiri­
nin programatik teınele dayal ı özünden kaçamadığı içindir ki,
"demokrasi mücadelesi" soru mı üzerinden kendine Lenin 'den
yalnızca cahil l iklerini sergi leyen dayanaklar bulma yoluna gitti.
Eleştirinin devriınci gruplar üzerindeki etkisi ise önem li öl­
çüde gözeiilen amaca uygun oldu. E lbette kimse bu eleştiriyle
açık bir dayanışına yoluna gitmedi. Böyle bir şey beklemek,
geleneksel · devriınci harekete egemen kültür koşul l arında, olma­
dık beklenti ler içinde olmak demek ol urdu. B izim için öneml i
olan eleştirinin içten içe etkisiydi k i , bunun ise i l k işaretleri daha
tartışına süri.iyorken görülmeye başlad ı . 20 Temmuz'un ardından
herhangi bir değerlendirme yapmadıkları gibi, Şubeler Platformu
ve onların liberal kuynıkçuları hakkında da tek kelime etmeyi
akı l larımı getirıneyenler, bu sorunu çok geçmeden başyazılarına
konu etmeye başladılar ve eleştiri sayfasım nihayet açtılar. Po­
pülaritesinin cazibesine kapılarak " İş-Ekmek-Özgürlük ! " sloganı
ve platformunun "onur'\ınu TDKP i le paylaşmaya pek hevesli
olan ve bunu Şubeler Platformu konusunda kaba hayal lerk bir­
leştiren başka bazıları, çok geçmeden bu hevesi sessizce terkettiler.
Paha genel planda ise. TDK P ' ni n alt kademe sendika bürokra­
sisinin politik temsi lcisi olmaya soyunduğu ve bu temelde işçi
sınıfı mücadelesi önünde yeni bir barikat oluşturduğu düşüncesi,
yaygın bir kabul görmeye başladı. TDKP'yi yeni liberaller olarak
nitelememizi, onun platform unu "l iberal demokratizm" o larak
tanıınlamam ızı ve sınıf hareketi karşısında oynadıkları rol bakı­
ınından onu İ P ile ayn ı kategoride ele alınamızı, başlangıçta
m uhakkak ki çok "erken" ve "aşırı" bulanlar, bir süre sonra ve
özellikle İşçi Kurultayı pratiği sonrasında, bunu çok açık, h�rkes­
çe "mal um", zaten bilinen bir olgu saymaya başladı lar, vb.
62
Ne var ki tüm bu olum l u "taktik" etki lere rağmen, bizim
eleştiriınizin tam da bu aynı devriınci çevrelerde "stratejik" nitelik­
te bir rahatsızlığa yolaçtığı da kuşkusuzdu. B unun nedenini anla­
mak için Lihera/ Demnkratizmin Politik Platformu baş l ı k l ı beş
bölüm l ük ele�tirinin iki ana bölümünün başlıklarını burada anım­
satmak bile yeterlidir: "Sermaye iktidarı ve Demokrasi Mücade­
lesi" ( 3 . Bölüm) ve "Geleneksel Hareketin Ayrılma: Üçliisii:
Demnkratizm. Kendili.�indecilik ve Tasfiyecilik" ( 5 . Bölüm).
Bunlardan ilki, sermaye iktidarı koşu l l arında, demokrasi mika­
delesini . devrim stratejisinin ana ekseni yapınanın kaçın ı l m az ola­
rak üreteceği reforınizmi ve onun bir boyutu olarak da kendiliğin­
denciliği , geleneksel hareketi n ortak teorik ve programatik bakış
üzerinden ele alıyor ve bunun bugün için TDKP ' de olgunlaşan
meyvelerini sergi l iyordu. ik incisi ise, geleneksel hareketin ge­
nelinde, kendi l iği ndencil iğin ve tasfiyec i l iğin deınokratizınden
köklenen temellerine işaret ediyordu. Bu ikisine, kitaplaştırı lmış
eleştirinin Ekler böl ümünde yayınl anan ve Len i n ' i n demokrasi
m ücadelesi üzerine söy l edik lerinden kendi demokrat izın lerine
kanıtlar bulımı çabasının dayanaksızl ığını sergileyen, "Cehalet Ka­
mf De.�ildir'' makalesini de ekleyebi l i riz.
B u temel lere oturan bir eleştirinin geleneksel akıına mensup
devrimci gruplarda belli rahatsızlıklanı yol açması. bizim için şa­
şırtıcı olmak bir yana. eleştirinin genel planda amaçlanan çerçe­
vede algı l andığının bir göstergesi olarak, tersine sev i nd i rici bile
olurdu. Dayanaınayıp bu rahatsızlığı açığa vuranlardan ise iki şey
bekleneb i l i rdi. i l kin, s ı n ı f hareketinin sorunları üzerinden sosyal
refoımizıni hedef alan bir devriınci eleştiriyle taktik bir dayanı�ına
içinde olmayı ihnial etmeyecek bir devriınci sorumluluk ve soğuk­
kan l ı lık. Ye ikinci olarak, eleştirinin oturtuldu� u stratej ik çerçe­
veyi kendi platform larından hedef alan, gerçekkrc dayalı açık
bir ideolojik eleştiri.
Aylar boyu süren bir eleştiriyi sessizce izledikten (ve bu ara­
da ondan aynı sessizlikle yararlandıktan) sonra, bu rahatsızl ı ğı
nihayet en kaba bir biçimde açığa vuranlar, fakat sözünü ettiği­
miz ikiyönl ü davranış tarzını n. her ikjsinde de sın ı fla kalanlar,
63
TİKB çizgisindeki yay ı n l ar oldular. Buna geçmeden önce bunu
öneeleyen sürece kısaca göz atalı m .
Popüler "işçi gazetesi", 2 0 Temmuz'u öneeleyen sayısında,
her zamanki "ruhlu" ve şiirsel manşetlerinden birini atmıştı : "Şim­
di sôz hizim, şimdi sôz militan eyleminf GENEL GREV, GENEL
DiRENiŞ". Oysa eylemi i zleyen sayısında, konuyu ljst manşet
yapmak gereği bile duyman:ıış, "Düşmana geri adım a(tıracak
militan �-ıkış yapılamadı. 20 Temmuz son de,�il!" baş l ığı altında,
eylemin haberlerini vermekle yetinmişti. İç sayfalarda bu haberle­
rin içine sıkıştırdığı bir kaç paragraflık yorumunda ise, 20 Tem­
muz'da, "benzemesin" diyerek kötü örnek gösterilen 3 Ocak gre7
vinin bile gerisine düşüldüğünü, bunun sorum l usunun sendika
ağalan olduğunu, "20 Temmuz'da bir kez daha açığa çıkan sendika
ağaları �arikatını aşmadıkça i leri" gidi lemeyeceğini vurguluyor­
du (Almteri, say ı :22).
Başka? Başkası yok, hepsi bu kadar! Eylem öncesinde atılan
. manşetleri n , yapılan çağrı ların görkemiyle_ birlikte ele al ındığın­
da, eylemi i zleyen bu sessizlik anlaş ı l ı r gibi deği ldi. Fakat bir
gerçekti ve alışılmış davranış tamnın yeni bir örneği idi. Kuşkusuz
Alınteri bunun tek örneği değildi. B u nedenledir ki komünistler,
"20 Temmuz_ Dersleri" ne geleneksel hareketin bu davranış tarzını
da dah i l ettiler:
-. " ... Fakat şaşırtıcıdır, aradan bir ayı aşkın bir zaman geçti­
ği halde, ortada ne ciddi bir değerlendirme girişimi , doğal olarak
ne de bir tartışma vard ı r. Sanki 20 Temmuz sıradan bir esintiydi
de geçti gitti havası egemen ortal ığa. İ lginç olan, bu alanda .en
sessiz, en i lgisiz görünenlerin, çoğunlukla devrimci konumları­
n ı az-çok sürdürmeyi başaran örgütler olmasıdır. Eğer bu çevreler
20 Temmuz'u bu kadar kolayca geride bırakabiliyorlarsa, 'genel
grev-genel direniş' çağrı ve ajitasyonunu bundan sonra nasıl olup
da sürdürebi leceklerdir? 20 Temmuz' lardan öğrenmeden, bu tür
eylemlerden gerekli dersleri çıkarmadan, bu dersleri sınıf hareke­
tine maletmeye çalışmadan, genel grev çağrı ların ı sürdürmenin
bir anlamı ve ciddiyeti olabi lir mi?" (20 Temmuz Dersleri, Eksen
Yay ı nc ı l ık , s.35)
64
Atmteri'nin 20 Temmuz ' Lı izleyen i lk üç ayl ık süredeki ses­
sizliği, 26 Kasım '94 tarihli 34. sayısının ''Fark Nerede?" başlıklı
ba�yazısı ile, nihayet son buldu. Bu, 20 Temmuz Dersleri ni izleyen
Liheral Demokratizmin Politik Platformu başlıklı beş bölüm l ük
eleştirinin hemen sonrasıdır . B i r anda l iberal kuyrukçu l uk ve
'
Şubeler Platformu hedef tahtasına olurlu ldu ve yerinde bir ele�­
ıirinin konusu haline getiri ldi: Yazı l ı p çizi len herşey, komünist­
terin aylar boyu yürüttükleri ideolojik mücadelenin pek de boş<!
olmadığını gösteriyordu. Gelgelelim bu arkadaşların bu alanda­
ki geç kalın ı ş l ı ğ ı hiç de içlerine sindireınediklcri daha sonraki
davran ışlarıyla açığa çıkt ı .
Devrimci Proletarya ' n ı n Ş ubat ' 95 tari h l i 36. say ı s ı nda
" Önciilük ·ve Kuyruk�.· uluk" başlıklı bir yazı yayııı l.and ı . Türkiye
devriınci hareketinin geleneksel zaafı olan kendiliğindenci liği ve
kuyrukçu luğu glinccl görünüm ler üzerinden eleştirınek iddiasında�
ki bu yazı, E_K İ M ' i n 20 Temmuz sonrası değerlendirme ve eleş­
tiri lerle yarattığı etkiyi k ı nnak gibi kendi n i yazının toplaınında
en kaba biçimde açığa vuran bir garip amaç güdüyordu. Kendini
öneeleyen bir devriınci eleştiriyle dayanışına içinde olmak bir
yana. onu gözden düşürmek için olmadık gii lünçlüklere başvuru­
yorc!Lı. B unu daha sonra ayrıntı larıyla göreceğiz.
EK İM, TİK B ve "diyalektiğin cilvesi"
T İ K B ve E K i M iki farkl ı hareket olduğuna göre, aralarında­
ki temel fark l ı l ı kları ortaya koyan bir tartışma :ve � leş t i riden biz
yalnızca sevinç duyabilirdik. Fakat bunun amaca uygun sonuçlar
verebi l ınesi, ekşıi ri ve tartışınanın gerçek konum lar, bu konu­
mun i fadesi fik i rler üzerinden yapılabilmesi ölçüsünde olanak l ı
olabi l i rdi. Oysa Devrimci P roletarya ' n ı n 36. · sayısı ndaki yazının
EKi M ' i hedef alan bölümleri, bu temel koşuldan tümüy le yok­
sundu. Her satırı kaba ve i lkel bir tahrifatı n ürünü olan bu sözde
eleştiri denemesinin bizim nezdiınizdeki tek gerçek işlevi, "TiK B
sorunu''nu yerli yerine oıurtmam ızı kolaylaştınnası oldu.
Y ı l l ara yayılan sayısız beli rti, söz ve davranış, TiKB önder-
()5
l iğini�ı EK i M ' e iizd bir " i l gi ' ' duyduğ u n u . fakat humııı hi ııdc biri n i
onu anl amak doğru l t usunda k u l l a ıı ı l nıa d ı ğ ı ıı ı giistcnıı c k t c d i r. O
EK i M ' i ,gcı.·mi� iıı ayakbağlarından k u rt ulmak içi n güç alabib:c­
ği bir "olanak'' ol arak dcğcrlcndi rınck yerine. T i K B ' n iıı Türk i ye
devrimci hareket i i ç i nde t u ı t uğuna i nand ığı fark l ı yeri gölgdcyeıı
bir "güçl ük'' sayd ı . Bu g:ırip a l g ı hıımı ve ruh hal i . T i K B (imler­
l iğ i n i n EK i M · i gerçek konumu ve fik i rleriyle dcğerlcnd i r i p an­
lamasını zora sok t u . Onlar y ı l lard ı r EK i M ' le uğnı�ıııaya (olur ol­
maz sala�nıaya ! ) iinüııe gcçeıned ikll'ri bir cği l i ın duyd ular. Fakat
EK i M yerine. kend i keyfi nıuhakcnıderi ııi n ürünü b i r karikal lir­
Ic uğra�ıııaktan da iitcye gidcıııcdilcr. K a fa ları ndan uyd unlukl arı
�eylcri E K i M ' c y ak ı � t ı rd ı l ar ve bunları b i rer siiz k a l ı b ı olarak
sayısız vesi leyle teknırlml ı lar. Öy l es i ne ki, m u htemelen yaıııısız
b ı rak ı l ımı l arı n ı ıı d a e t k i s i y l e . sonunda kendi uydunnaları bu ka­
rikatüri.i gcrçek sanmaya d a ba� l ad ı l ar. l>l'l'rinıci Prolt-Jıtrra · ıı ı n
36. say ı:-ı v e omııı iiniinü açtığı kalıa saldırga n l ı k . bu nda bi r te­
reddüt bı rakıııaıııaktadır. Fakat onları n umı t t u k ları basit bir doğr u
var. Elqt'· irıııek ve a�ıııak için. iim: c l i k lc anlamak gerek i r. Kcııd.i
gerçek konuımı ve hlluıııu içinde ele al ınıp. çiizüın lcnip anla�ıb­
nıayan herhangi bir "cnge l " i c l e � t i r i p a�mak o l anak l ı değ i l d i r.
B u yalnv.ca kafa l arın hu "cngcl"c çarpmas ı y l a sonw,-ı.;n ı r.
Biz bugüne kadar T i K B ' y i doğrudan hedef al arak elqti rıııc·
d i k . B unun nedeni bu haı:ekcı i kti\-'ti ınscım:k dcğ i l . tanı ı ersine.
san ı l d ığından da fazla iineıııscmckt i . Çizgisinin kendine ii;.gii ba­
zı tenıci yiinleri i lc devrimci gdcnck lcri, hizi . bu hareket i n gcı;ıııi�
�ck i l lenmedeıı ge len bazı t e me l iincındc ideoloj i k zay ı l l ı k l arıııı
zaman i ç i nde yencb i l cccği konusunda i yimser k ı l d ı . B i z kendi
ccplıeın i zden. doğrudan b i r c l e�ıiri yerine . dolay l ı çabalarııııızın
bunu kolayla�t ıracağı inancı ta�ıd ık. H al kç ı demokrati znıe yiindt­
t i ğiın iz cle�t i ri lerin aynı zamanda kendi iizgünl ii�li i�;· iııdc
TiKB'­
yi d e kapsad ı � ı nın . herkes g i b i T i K B iindcrliği d e ı,;ok i y i farkın­
dayd ı . Tenıci sorun lar iizcrine iinüıııüzdeki diiııeımk gündeme
gelecek tart ı�ıııalar içinde de giisteri kccği gibi . onlar bundan ger­
çektc bel l i sınırlar içi nde yararland ı l a r da. Fakat bunu geleneksel
plat foıımı a�ıııak için değ i l de.
l'll
zay ı f yanl arından onarmak doğ-
ru l tusunda k u lland ı l ar. Bu tutum i sı.:, öze l l i k le devrim sıralı..:jisi­
nin sonıniarı konusunda, T İ K B çizgis i n i n eklek ı i zınini derinlc�­
tinııekıen ba�ka bir i�c yaranıadı . Zaman, ideolojik çizgide ge­
leneksel hareketin öteki kesimlerine güre sahip olduğu bel l i i leri
noktaların yan ı s ı ra, 1 2 Eyl ü l düncnıi ndı..:k i d i re n i�çi t utumun,
T İ K B ' n i n i leriye sıçramasının olanakları ölarak deği l , fakat bu­
l unduğu yerde çak ı l ıp kıtlmasının dayanakları o larak rol oynadı­
ğım gösterd i . T İ K B , geleneksel harekete göre çizgisindek i bazı
üsliinlükleri , bu çizginin marksisı- leninisı olduğunun kanıt ı ve 1 2
Eylül d i re n i w i l i ğ i n i d e bunun pra t i k doğrulanması saydı . Buna
inandı ve i nandığı iilçi.ide de bul u nduğu yerde kalaka l d ı . B una
"kısmi ba�arııun diyalektiği'' den i l i yor ve bazı nispi üsti.inli.iklcrin.
i leriye sı�-raıııaııın o l anağı o l mak yerine ayağa dolanmasını an­
lat ıyor.
/)l'l'rimci Proletarya. 36. say ı s ında "diyalek t i ğ i n ci l vesi''
dediği dunıımın iyi bir iimeğini, gerçekte tam da burada görebilir.
Fakat "diyalek t iğin ci lvesi" burada bitmiyor. Geleneksel ko­
mıında tak ı l ıp kalınanın da c i l veteri var. B u anı ve kararsı z bir
konunıdur: oradan i leriye çıkanıayanlar, zaman içinde kaçını lmaz
ol arak geriye di.i�crler. Bunu biz komünistler y ı l l ard ı r hep söy­
l üyonız ve maalesef i�aret ettiklerimiz bizi bugüne kadar eksiksiz
olarak doğrulad ı l ar. T İ K B i ç i n bunu asla teınenni etmiyoruz.
Gelgeldim bu öznd tcınen n i l erle deği l . nesnel .konum ve ger­
çek lerle i.lgi l i bir sorundur. T İ K B ' n i n de bu alanda i y i i�aret lcr
vei·ınediğini ise art ık siiylenıiş bulunuyoruz. Ekim 'in 1 3 1 . sayısın­
da bu, pek de iincmsiz olmayan , dahası bir zamanlar "i lke" dü­
zeyinde giiri.i len bir sorun üzerinden örneklendi. Bunun başka ör­
neklerini tlevrinıci e leştirinin somut kanıt lamaları içinde gömıeye
(göstermeye) de vakt imiz o l acak .
/Jerrimci Proletarya 'nın baştan sona tahri fata dayal ı sözde
eleştirisinin (Şubat '95). T İ K B cephesinden EK İ M 'e karşı. iilçi.iden
ve di.izeylkn yoksun bir sald ı rgan l ığ ı n önüni.i açtığım söy lemiş­
t ik. Bu, ilk meyve lerini
Orak-Çcki( i n Mart ' 95 tarih l i X6 . sayı­
sında verd i . Komünistler birbirini izleyen bu iki adı ın ı muhakkak
ki zamanı nda lh:ğerlend i rdi kr. Fakat biri kaba tahri fatlara, öteki
hakarei lere daya l ı bu peşpeşe gelen ç ı k ı � l ara. hemen b i r yanıt
o7
yetiştirmek gereği de duymad ı l ar. Zira yapılan yalnızca bir "açı­
l ış" gibi görünüyordu. Arkasından ne gelecek, bekleyip bunu gör­
mek, sağlıklı bir tartışma için tutulması gereken en doğru yoldu.
Öze l l ikle temel soru nlar üzerin�len neler söyleneceği idi bizim
için öneml i olan. O zamana kadar da, mevcut tahrifat yığını ile
okkalı hakarellerin bize bir zararı olmazdı, bundan emindik. Biz
'bu konuda ortalama devrimci okurun düzeyine ve anlama kapa­
sitesine fazlasıyla güveniyorduk.
Fakat yazık ki, "açı l ış" öylece kaldı; TİKB çizgisindeki ya­
yınlar temel sorunlar üzerinden bir E K İ M eleştirisine bir türlü
giremedi ler. Sata�maları sürdürmen i n ve bu arada "tek ülkede
sosyalizm" gibi temel bir konuyu şöylece kenanndan bir yok­
lamanın ötesine geçemedi ler.
Fakat yakın zamanda bir başka gel işme yaşandı . Biçim ve
yöntem bakımından çirkin, içerik yönünden ise kendini gelenek­
sel halkçı devriınci gruplardan ayrı bir yere koyanlar için hazin
bir gösterge olan bu olay, TlKB cephesinden EK İ M 'e karşı tavrın
hasmane davranışlara vardırıldığın ı gösterd i . B u olay a burada
girmiyoruz. Şu kadarın ı söylemek istiyoruz. TİKB, "mücadele
an'layışı" fark l ı l ığı gibi dehşetli bir gerekçeyle, TKEP-Leninist
gibi TKEP' i n Sovyet revizyonizmi n i n etkisinde şek i llenmiş sağ
oporliinist ideolojik çizgisine bireysel terör aşısı yaparak sözde
"ihtilaci"leşen bir grupl a iş ve güçbirliği hali nde, EKiM 'i bazı
devrimci grupların oluşturduğu bir eylem platformundan dışlama
tavrı içine girebi l ıniştir. Üstelik bunu gizliden yapacak v e yaptı­
ğını açıktan ve yüreklice savunamayacak kadar �aba bir zayıf­
lık eşliğinde. TİKB ' nin derdinin "mücadele anlayişı" m ı olduğ�:�,
yoksa sorunun temel i nde "EK İ M kompleksi" diyebileceğimiz bi�
ruh hal i mi bul unduğu burada bizim için çok
da öneml i değildir.
.
Bizim için önem li olan, T İ KB ' n i n E K İ M ' e karşı TKEP-Lenin­
ist gibi gruplarla "ınücadelct anlayışı"nda birleşebi lrrıesidir. Bu,
TlKB'nin geldiği nokta konusunda olduğu kadar, EK İ M 'e karşı
hasmane bir tutumun onu sürükleyeceği yer konusunda da bize
yeni bir fikir vermiştir.
· B iz, T İ KB ' ni n söylediklerini bugüne kadar sabırla dinledik
68
ve söyleyeceklerini de yeterli bir sabırla . bekledik. Artık b i raz
da bizim konuşmam ; z gereki yor. B i z ise konuşmaya, T i K B çiz­
gisindeki yay ı n ların bugüne kadar konuşmuş bul unduklarından
başlayacağız. B ugüne kadarki çarpıtma ve tahrifatların sergilen­
ınesi için bu gerekl jdir. B u bize, tartışman ı n esas alanına, prog­
ramatik sorunlara, yakı n geçmiş değerlendinnelerine, tarihsel so­
runlara, mücadele anlayışı ve örgüt sorunlarına ve bunlarla bağ­
l antılı her türlü temel ve taktik soru.na geçmek imkanı verecektir.
Şimdi konumuza geçebil i riz. Konumuz, daha önce de söyle­
diğimiz gibi , Devrimci Proletarya'nın 36. sayısındaki "Önı.:iiliik
ve Kuyrukçuluk" başl ı k l ı yazın ı n kaba tahrifatlar ve çarpıtmalar
silsi lesidir.
Geriden gelmenin sancaları
Devrimci Proletarya ya bak ı l ırsa, E K İ M 'in l i beral kuyrukçu­
l uğun eleştirisini yaparken TDKP'yi hedef tahtasına oturtması,
onu "ekmekl ik" bulmasından dolayıydı. (s.45). B izim eleştirimiz
l.iberal kuyrukçuluğun alarnet-i farikası haline gelmiş bulunan "Iş­
Ekmek-Özgürlük ! " sloganı ekseninden yapı ldığı içindir ki, burada­
ki bu "ekmeklik" . dokundurması, bir "kolay l ık" v urgusunun ya­
'
nısıra pek i nce bir espriyi di le getiriyor olmal ı . Dakundurma ve
espri merakı anlaşılır bir şeydir de, yerine otunnadığı durumhırda,
sahiplerini sıkıntıya sokmak gibi hoş o lmayan sonuçları da vardır
ne yazık k i . B i z bunu ge.çmişte m uhatap olduğumuz başka ör­
neklerden de iyi b i l i yoruz.
Öncelikle şunu soralım; TDKP ' y i pek "ekmekl.i k" buluyor­
sunuz da "çetin ceviz" saydı kları nız kimlerdir acaba? Örneğin
eleştirisi ayağa düşmüş İP m i ? Ya da uzun y ı l l ar için yalnızca
TlKB ' ni n "tek eleştiri malzemesi" olmuş TKP-ML Hareketi m i ?
TDKP, l i beral kuyrukç u l uğun en öne m l i temsilcisi deği l rrıi ?
Dahası, genel planda kullandığı "devrimci" söylemden dolayı, en
sinsi ve tehl ikelisi de değ i l m i ? Yoksa Devrimci Prnletm·ya bu
konuda farkl ı mı düşünüyor? Eğer öyleyse, bu "ekmekl ik" dokun­
durmasının yalnızca bir kaç sayfa öncesinde yeralan şu sözler
neyin ifadesi ol uyor:
" Özgürlük Dünyası ve Gerçek dergi leriyle TDKP. çevresi,
bu konuda bir odak durumuna yükselmi�lerdir. Dün Devrimci
Yol 'un halk hareketi içerisinde oynadığı m isyonu i�çi hareketi
içerisinde bugün onlar üstlenm i�lerdir. En kaba ve en koyu ken­
diliği ndencil iğe bu dergi ve çevrelerde rastlanmaktadır.'' (s.37)
Devrimci Proletarya 'nın bu kabu l ü, EK İ M ' i n nqteri en uy·
gun hedefe tam zamanında vurduğunun bir teyidinden başka bir
şey değildir. DeFrimci Proletarya bilmeliydi ki , ele�ti ridc ınuha­
taplar keyfi seçilmez. Onlar nesnel konumları ve rol leriylc, irade­
niz dı�ında sizin kar�ın ıza çıkarlar. EK İ M , 20 Temmuz Dersleri
ışığında, sınıf hareketinin önünde tehlike l i bir teme l engel oluş­
tunııı liberal kuyrukçul uğun temel lere inen bir elqtirisini günde­
mine alırken. muhatabını doğru seçm i�tir. Popüler "i�çi gazetesi"
onu üç ay, "sosyalist teori dergisi'' ise lam beş ay geriden izlemiş­
ler ve yapı lan e lqt i riniıı taktik çerçevedeki yüzeysel bir tekran
olmaktan öteye de gidememişlerdir. S ı kıntının ve rahatsızlığı n
b i r kaynağı d a zaten bu değ i l midir?
Fakat bunun daha teme l l i bir nedeni daha var. Bunun en açık
bir d i l le i fade edi l işini 50. sayfadan okuyonız:
"Kızıl Bayrak. kendisine birkaç sayıdır hasım ıil anık TDKP ·
nin yükse lttiği ' i�-Ekınek-Özgürliik ! '' s loganını scçıni�; TDKP'­
nin bu sloganı foıınülc edişimieki halkçı programatik yaklaşımın­
dan ve işçi hareketine ekonomist-kendil iğindenci yaklaşım zaafın­
dan yararlananık okl arı . TDKP üzerinden 'demokrat ik halk dev­
rim i · perspekti fi ne yöneltıneye yeltcnıni�ı i r."
Komiinist lerin eleşt i risinin temel hedefini bu açıklıkla gören­
lerin yapınaları gereken , bu e l eştiriyi tam da bu teorik-programa­
tik çerçeveden eıe · alınak ve buradan bo�a çıkamıak olması gerek­
mez miydi? Fakat DC'I'rimci Proletarm bunu yapmıyor. bundan
özenle geri duruyor. Bunu yapmak yeri ne . ··s(lsyal isl teori der­
gisi'' gibi ciddi ve i ddialı bir alt ba�lığı taşıdığını unuı anık, kaba
�·arpıtma ve tahrifat l ara dayalı ucuz spekülasyonlar etrafında dö­
nüp durarak, ciddi ciddi bir şey yaptığını zanned iyor.
Diyelim ki bu arkada�lar sorumın temel teorik-programatik
70
ı;er<ı·evesiıı i ıarı ı �nıay ı b i r ba�ka vesi lcye b ı rak t ı l ar da. "Önc iil iik
ı·e KHrmkı:lfllll.:" ba� l ı k l ı bu yazıda. yalnızca son y ı l ları n i�çi ha- ·
rl� k e ı i üzerine dcğcrkndirııı c lerlc Yl� l i nım: y o l u na g i ı ı i l c r. Fakat
bu . d ur u m d a bi Ic riayet e t m e l er i gereken iki öne m l i ko�ul vard ı .
i l k i n , ıarı ı �nıas ına gi rım:kteıı kaç ındıkları programat i k çerçeve üze·
rinc u l u ort a s pe k ü lasyonl ardan da ka�· ı nııuıs ı n ı b i l c b i l m e l i yd i ler.
V e i k inci olarak. E K i M ' i n s ı n ı r hareketi ve sorunları üzerine gi\­
rü� lcri n i . bu hareket i n ıcınci belgeleri üzcrimkn hedef a l ınalıydı­
lar. Kaldı k i bu be lgeler, y ı l l ar sonra pek kolay bul unmayan der­
g i.lcrin deri n l i k le ri mk deği l , k i ıapla�t ır ı l m ı � o l arak bu arkadaşla­
rın gözleri n i n iinündeyd i . l>cı·rimci Harekette' Uc:fiırmist E.�ilim.
Si rasal (/(•/işmeler
ı•e
İ.yçi Harderi. EKiM 1. Gend Kmıfi•rml.\'1
He/ge/eri . .\'olda Ta.�fiYI'ı·ili,�in Yeni /)önemi ve n i hayet ba�ıan
sona ıarı ı � t ı k ları konularla i l g i l i o l an
20
Tcmmu: !>as/ni ve Li­
/ıcra/ / ) emokrati:min P{1 /itik Pla(/imuu g i b i .
O y s a c l c � t i r i sah i p l e ri k ari kat ü r çizimi için gere k l i b i r kaç
ıahrd edi l m i � i fade d ı �ında bu tenıci belgelerdeki ayrınt ı l ı i nccle­
mekri giinııezli kten ge l iyorlar. B unun yeri ne. ıııuhabir. mektupları.
bazı s ı radan aktüel yazı lar ve bu arada !>eı·rimci Pro/cwrya ' n ın
pek deri n l i k l i e l c�ı i ri s i yüzünden b i zde espri konusu hal i ne gel ­
m i � " Piaspen b i l d i ri s i c l e � t i r i s i " t ü ründen �eylerle uğnı�ıyorl ar.
Daha da kiillisü. bunların t üm ü n ü de t ah r i f ederek k u l l an ı yorlar.
"Sosyal ist teori derg i s i "
1'('
1)C'l'rimci
Pmletaryo ' n ın . "Önciiliik
K11ymkç11111k" gibi c i dd i b i r konu Uzerine elc�t i r i g i ri ş i m i n i ,
b i r hareket i n t i t i z l i k l e i n ce l e n m i � . mant ı ğ ı ve esasları kavranmı�
teme l giirU� Ierine dayand ı rmak yeri n e , '·malzeme" bul mak g i bi
d l.izcytkn ve -c idd i yeı ıen yoksun b i r çabay l a e l de e t t i ğ i ve key(i
b i r b i ç i m verd i ğ i b i r karikat üre dayand ı rm a s ı . kend i s i pay ına
onurlan d ı rı n hir davran ı � tarzı değildir. Bu garip ve gl.ilünç çaba.
o l sa olsa. l>cıTimci P ro l eta rya ' n ı n EK i M ' i bul unduğu gerçek
konum dan c l q t i rme gücü ve yetene ğ i nden yoksun o l d u ğ u n u
kanı t l ar. Dahası b i r hareket i n ıeım· l konul arda e l q t i r i s i n i biiyle
günde l i k m e t i n l e r üze r i nd e n de�ı i rnıeyc n i ycılcnc n lcri n , tahri f
e d i l m i � i fad e l e rl e oyn'a ınak yerine. e lc�t i ri konusu yapacak bazı
geı\'ek hataları b u l ma l arında h i ç b i r güç l ü k y ok t ur.
71
Fakat geçmeden ekleyeceğimiz bi r küçük ayrıntı daha var.
.
Del'rimci Proletarya ' n ın es geçtiği yalnızca E K İ M ' i n temel
değerlendirmeleri değildir. Onlar sorunu tartışırken, aynı zamanda
T İ K B ' n i n konuya i l işkin temel belgelerini de es geçiyorl ar.
Önce l ikle ve öze l likle de TİKB ll. Km?f'erans Belgeleri'ni. Oysa
konuya her zaman doğru yaklaştıklarını, tek kusurlarının ("ek­
siklik"lerinin) henüz yeterli kadro gücünden ve gerekli "volan
kayışları ''ndan yoksunluk olduğunu bu aynı yazıda kibirli bir
güvenle i fade edenlerin, bunu kendi temel belgeleri üzerinden
birazcık örneklemeleri de gerekmez lniydi? Stalin'in bu gibi du­
rumlar için kullandığı o gUzel ifadeyle, bu unutkan l ık bir rastlan­
tı 'olabi l i r mi?
Onların unuttuklarını, şimdi l i k kendi tartışmaların ı yanıtla­
ma sını rları içinde, biz ·gündeme getireceğiz. Bizim dünkü politik
derginin ya da bugünkü popüler "işçi gazeiesi"nin gündelik ya­
zılarından "malzeme" aramaya hem ihtiyacımız yok ve hem de
bi.ı zahmete değeceğine inanmıyoruz. Tİ K B 'nin konuya i l işkin
en temel değerlend i rmeleri, öze l l ik l e de TİKB ll. Konferans
Belgeleri, bize gerekl i <:>lanı fazlasıyla sağlıyor.
Çizi l meye çal ışı lan E K İ M karikati.irü konusunda okurlarımı­
zn tam ve yeterli bir fikir verebil mek için, öncelikle Devrimci
.Proletarya 'dan. ekşıirimizin · bu i l k ' bölümünde hedef alacağımız
kısmı olduğu gibi, bütünlüğü içinde ekte sunuyoruz. (Bu, Devrim­
ci Pi'o/etarya'nın yazısında· lafın EKİ M 'e gelirildiği ilk kısımd ı r.)
Bunun bazı kısım larını tartışmamı z içinde yeniden aktaracağız.
Umarız bu, cımbızlanmış ve tahrif edi lmiş cümle ve cümleciklerle
eleştiri yaptığını ve bir şey kanıtladığını sananlara bir şeyler anlatır.
Devrimcilerin iyimserliği ve eleştiricilerin hafifliği
Yanda akıardığımız parçanın söze girişteki spekülatif boş
laflarını geçiyoruz. EK İ M 'in, "daha N isan XX'de", üstelik daha
"Bahar Eylemleri (bile) patlak vermeden önce" bir "devrim durumu
beklentisi içine" girmesi nden başlıyoruz. Bu, E K i M 'in işçi hare­
ketine i l işkin olarak Mart 1 99 1 'e kad�ır olan değerlendirmelerini
72
içeren "Siyasal Gelişmeler ve İşçi Hareketi" kitabına Devrimci
Proletarya 'nın kendi yazısı boyunca yaptığı iki atıftan i lki oluyor.
Sözkonusu yazı "Siyasal Durum. İşçi Hareketi ve Genel Grev"
başlığı taşıyor. Ama ilginçtir. sınıf hareketine il işkin sorunları
tartışan Devrimci Proletarya, bu yazıdaki sınıf hareketi ve genel
grev üzerine temel değerlendirmeleri geçiyor da, sınıf hareketini
·besleyen toplumsal-iktisadi arka plan üzerine söylenenlere ilgi
gösteriyor. Neden? Çünkü burada "malzeme" bulduğunu zan­
nediyor. Bu, yazısı boyunca sergilediği hafi fl ikterin i lk i ol uyor.
Bahsi geçen yazı Siyasal Gelişmeler ve İşçi Hareketi kitabının
1 07- 1 1 4. sayfalarını kaplamaktadır ve bu kitap her okurun ulaşa­
bileceği yakinl ıktadır. Okurlarımıza sözkonusu yazıyı incelemele­
rini öneriyoruz. o'evrimc.:i Proletarya 'ya da, bir parça güvenliyse
eğer, i lk fırsatta aynı şeyi kendi okurlarına önermek düşüyor. Bu­
nu yapabilecek yürekli liği gösterınelerini umuyoruz. "Dnha Nisan
1 988'de", üstelik Bahar Eylem lerinden tam bir y ı l önce kaleme
.
alınan bu yazı, EKi M ' in sınıf hareket i ne i l işkin değerlendirme
ve beklenti lerinin ne kadar sağlam ve yerinde olduğunun en iyi
kanıtlarından biridir. B unu birazdan ömekleyeceğiz de. Fakat önce
şu "devrim durumu beklentisi" üzerinde duralım.
Bizim, '87- y'ı l ı ndan itibaren yeniden canlanan ve kendi tari­
hinde rastlanmayan temel önemde bazı yeni öze l l ik ler ve dav­
ranı ş l ar sergi leyen s ı n ı f h areketine i l işkin her tem e l değer­
lendinnemiz, düzenin son 30 yıldır sonuçlarını devrimci yükseliş
ve karşı-devrimci baslırma biçiminde ortaya koyan bunalımı i le,
öze l l ikle 1 2 Eyl ü l 'de acımasızca uygulanan neo-liberal iktisadi
pol itikaların biriktirdiği toplumsal soru nl ar ve onun beslediği
hoşnutsuzluk l ar tabanına dayanır. B una, güncel hareketin tarih­
sel-iktisadi arkaplanı da denebilir. Sözkonusu yazı, örneğin 1 988'­
i n 4 Şubat ' ı nda uygul amaya konan yeni _iktisadi tedbirler ile 24
Ocak politikaları arasında, bu politikaların bunalımdan çıkışta so­
nuçsuz kalmaları arasında, bağıntı kurar. iktisadi, sosyal ve �iya­
s;ıl krizin evrimini ele alarak ilerleyen değerlendirme (son cümlesi
Devrimci Proletarya tarafından aktarılan) şu paragrafta bağlanır:
"Uygulanan iktisadi politikalar ekonominin krizine çare ola-
73
m ı yor ama. y ı ğ ı n l a r ı n yok su l l uğunu kaı merle�t i riyor. . . . Kapita­
l isı lerin h ı z l ı sermaye b i ri k i m i ne aynı h ı z l a y ı ğ ı n l arı n aç l ı ğ ı .
yoksu l l uğu. i�siz l i ğ i e� l i k ediyor. Aç l ı k , yoks u l l u k , i�si z l i k gibi
loplumsal fe l akeı ler. beraberinde ıopl umsal patlama öğeleri bi­
rikıiriyor. Devrim d urum u . art ı k salı devriınc i lerin i yimser bir
bek lenıisi o l makımı çıkın ı � . burjuvazi için. bazı seıınaye sözcü le­
ri !arafından ' toplumsal patlamalar' �ekl i nde dile getirilen. karam­
sar bir bek lenl iye diinü�mii�l iir. ,.
Geric i l i k insan ı n gözlerini kararımadığı sürece, burada. düze­
nin çözümsüz soru n l arının y ı ğ ı n l arda ho�nutsuzl uğu beslediği ve
dipleq dibe pal l ama öğe leri biriktirdiğini ve bunların da kendi lerini.
!
erken ya da geç. pal l amalar biçim inde orlaya koyacakları potan­
siyel bi r zem i n i n o l u � ı u ğ u o l gusunun vurgu lanmak isıendiğini
giirmek e bir güç l ü k yokl llr. Yapısal b i r bunal ı m ı n pençesinde
y ı l l ard ır" k ı vranı n bir ı opl unıda.
f
çiizüınsüz
sosyal , siyasal ve iki isa­
di sor u ı l a n s ü rek l i b ü y üyen b i r d ü zen k a r� ı s ı nda, "de v ri m .
�l u ı�uınu j 'ndan i i ı eye : b i zl.al devi·i m i �ı kendisi, (�evrimci l e r için
.
.. _
' ı yım sc r b ı r bckh:nı ı d ı r. Bu bck lenı ıdc somuı b ı r zaman tan ı ın ı
hiçbir �aman o l amaz. A m a bu. bel l i somul tarilısel-lopl uınsal
�
1
ko�ul lar lan lıarekdlc ele a l ı ndığında ise. ıiinıüyle soyuı bir beklenti.
her yer için gcc;cr l i gene l b i r "lari lıscl i y imserl ik'' de değ i ldir.
Ondan öle. n ispelen daha somu t . daha dar bir tarihsel dönem i n
i
p
�
vcrileriı c dayand ırılan bir bek lenıidir. "Türkiye bir devrim iilkc­
s i d i r" b l i rlcmes inde i fadesini b u l a n gerçek l i k l e bağ l an t ı l ı bir
d unıınt ı r.
Bu. bumı l ı ın ı n ağı rla�ınas ından. s ı n ı fsal çel i�k i lerin .
kesk i n i �mcsinden ve ki ı Icle ri n lıo�nutsuz l u k b i ri k i m lerinin ınü­
cadcleci çık ı�lar olarak i lk bd i ı1 i l erini ortaya koymalarından ç ı ka­
rılabi len bir potansiyel eği l i mdir. Devrimci pari i ierin buradaki so­
ımıt dur ınıunun ve haz ı r l ı ğ ı n ı n (iizncl etkeni·n). bu tarihsel potan­
siyelin s ımuı bir devrimci pal lama olarak oı1aya ç ıkmasında. esasa
i l i �kin b " r rolii yokıur. Devrimci parı i lcr, devrimin pal lak verme­
sinde de ' i l . fakat nesnel dinamik lerin mayaladığı dcv.rimci sürecin
ancak h ı z l and ı rı l masında v e paı l a k veren b i r devri m i n zafere
�
l
göl iirii l n esinde kendi ıarilıscl devrimci rol lerini oynarlar.
Dol ıyısıyla.
74
30 y ı l l ı k top l umsal geri l im le r içinde k ı v ranmı,
bu arada iki devrimci yükseli� ve iki de fa�ist kar�ı-devriın yaşamış
bir ü lkede ve yeni bir kit lesel canlanmanın eşiğinde, bir "devrim
duruımı''nun "dev rimc i lerin iyimser b i r beklen tisi'' o lmasında,
anormal hiçbir şey yoktur. l lJXX Türkiye ' sinde bunun tersini.
yalnızca devrim kaçkınları ve rcfonnistlcr düşünebil i rd i . Ve dikkat
edilirse, Ekim ' i n yukarıdaki pasaj ında da vurg u , hiç de devriın­
cilerin bu olağan iyimser beklentisine değil, fakat bunun bir korku
o larak. "karamsar bir beklenti'' o larak, aynı zamanda "bazı ser­
maye sözcüleri tarafından" da d i l e getiri lmesinedir.
Ama bu "iyimser beklenti'' aradmı geçen bunca yıldır bir
gerçeğe dönüşmemiş ya, diyalektiklc "ci l ve"leşıneyi bilen. ama
sıra sürecin mant ığını ve akışını anlııınaya gel i nce onu unutan­
lar, ne kadar da çok yan ıldığıınıza ilişkin pek derin sonuçlar çıkarı­
yorlar bundan. Ama Devrimci Proletarya birazcık tarih biliyorsa
eğer, devriıncilerin bu tür "iyimser beklenti lcr" içinde bazen onyıl­
larca beklemek durumunda kaldıkları n ı . atna bazen de, devrimin
beklediklerinden de çok erken. hat t a bazen en beklenmedik bir
sırada ve biçimde kapıya geldiğini de iyi bi l i yor olmalıydı. (Dev­
rim tarihçi leri böy lesi beklenmedik ho� s ü rpri zieric yüzyüze
kalabilen devrimcilerin yanılgılarına takılınayı pı.:k severler.) Ama
onların niyeti ciddi sorunlar üzerinde soğukkanl ı l ık la düşünmek
değil, fakat sözümona birilerinin üstelik "daha y ı llar" öncesinden
ne kadar da ham hayaller içinde yaşadığı üzerine bi l giçlik tas­
laınaktır.
B urada küçük bir parantez açarak bu çok bilmişlere soralım,
siz hiç böylesi iyimser bek lenti ler içinde o l madınız m ı ? Ya da
benzer sözler kullanınadm ı z ını ? Acaba? !
Bunu giistemıek için kendimizi çok fazla yornıayacağız. TİKB
Merkez Yayın Organı Orak-Çekiç yeni yayın yaşamına Temmuz
l lJXlJ'da başladı. Y anyana duran iki kapak başlığını aktarm;ıkla
yetineceğiz. i lki şöyle: " Yeni Bii· Dl'rrimci l'iihl'liş Eşi.�indc• TiKB
Yaştyor ı•c• Saııaştynr" . Bu kupak sayfasının sol undaki baş l ık olu­
yor. Ve şimdi de sağındakini okuyoruz: Kri:in Dcrinleşmesi Yeni
Bir Devrimci Yükselişten Duyulan Kork u " (sayı :63 , başiıktııki
bozukluk orijinalinde). Yazı.l ar iç sayfalarda aynı dü�ünccleri işl iyor
..
75
�
ve te rarl ıyor. Şimdi bu başlıkları Devrimci P roletarya nın o pek
bilgiç di l ine çeviret im: "Daha Temmuz I 989 'da" yeni bir "dev­
rimci yüksel işin eşiğinde" olduğunu sanan ve egemen sınıfların
"yeni bir devrimci yüksel i ş korkusu" içinde yaşadıkların ı söyle­
yen i r T İ K B ! Başkaların ı n bir çift sözünü metinlerio derin­
l i kleri:nden bulup ç ı karan ve üzerine uluorta konuşanı-arın kendi
manş tlerini bu kadar kolay unutmaianna ancak gülümsemeyle
bakı la:bi l i r.
Fl kat dahası var. Bir de TiKB ll. Konferans Belgeleri var.
Kont: rans k i , bir hareketin yaşamında bir kilometre taşı sayıl­
mal ıd r; konferans belgeleri ki, bir hareketin çizgisi ve değerlen­
dirme eri için temel bağlayıcı kaynak sayılmalıdır.
, I. Bölüm ' ünün i l k ana başlığı aynen şöyle: "Dünya. Devrim
ve VI sal Kurıuluş Mikadele/eri Dalgasında Yeni Bir Yükseli­
şe Ge edir" . (s. l l ) Deneb i l ir ki, genel bir "tarihsel iyimserliğin"
dile etirildiği masum sözlerdir bunl ar. Öyle olup olmadığını
görmek için, konuya açıklık getiren pasaja bakalım o halde: "An­
cak içine girdiğimiz 1 990'1ı y ı l ların 1 980' 1 i yıllar gibi "Beyaz
Yıllar ' olmayacağını ummak için fazlasıyla neden vardır. Dış
giirün " mün ilk bakışta hala sürüyormuş gibi görünen olumsuz­
luğun· rağmen, dünya çapında yeni bir devrimci yükseliş kaçı­
nılma .dır. Üstelik bu yükseliş uzak bir geleceğin sorunu da de­
ği ldir. ı' (s. 34)
Ş i rn di de aynı temel bölüniün ikinci ana başlığında sıra:
"Türkt e, Derinleşerek Süren Yeni Bir Devrimci Kabanş Sürecini
Yaşıy r" (s.46) Bu belgelerin açıklandığı tarihin Temmuz 1 99 i
olduğ nu da b u arada hatırlatalım. Aynı tespit metinde defalar­
ca tek arlanıy9r. Ye "derinleşerek'' sürdüğü iddia edilen bu "dev­
rimci kabarış süreci"nin tarihsel-iktisadi arka planı konusunda
sayfalı r dolusu söz söyleniyor. Bu arada, EK İ M 'e kusur bulmak
için tak t idıkları i fadeleri "derinleştiren" şu tür sözlere de yer
ı
veriliypr:
. " mekçi kitle hareketinde günümüzdeki yükselişin, daya­
nılına bir hal alan ekonomik sömürü i le aynı ölçüde ağır ve
bunalt cı olan faı;; i st terör ve haskı lara karı;; ı tepki birikiminden
i
'
�
j
i
j
76
·
kaynak l an ıyor o l m as ı , sadece o n u n k ö k l e ri n i n deri n l i ğ i n i
göstermekle kalmaz. Bugünkü yükselişin önümüzdeki dönemde
daha büyük ve yaygın militan devrimci patlamalara dönüşme
olasılığı nın nesnel açıdan ne den l i yüksek olduğunu da gösterir."
(s.52-53, v urgular bizim)
Geriye bir de, E K İ M 'in egemen sınıfların "sosyal · patlama­
lar"dan duyduğu korkuya i li�kin sözleri kalıyor. Orak-Çekiç'in
kapak manşetini yuk�rıda vermiştik. Şimdi de TiKB ll. Kmıf'erans
Belgeleri' nin aynı ara bölümünden okuyoruz:
"Düzen sözcülerinin sık sık dile getirmekten kendilerin'i ala­
madıkları 'büyük sosyal patlamalar korkusu', yersiz ve abartılmış
bir korku değildir." (s.56, vurgul�r orijinal i nde)
Devrimci lerin, elbette somut tarihsel durumun potansiyel im­
kanlarından da hareketle "iyimser beklenti ler" içinde olmasını
olağan karşılayan bizler, onların bu arada somut değerlendirme
hatalarma düşmelerini de aynı olağanl ık la karş ı l ı yoruz. Dolayı­
sıyla biz, bu uzun ve yorucu aklarmaları yaparken, sözü bunca
uzatırken, hiç de TİKB 'nin şu veya bu zamandaki yan ılgı larını
hatırlatmak peşinde deği liz. B iz yaln ı zca, bir "sosyalist teori
dergisi':nin sosyalizm ve teori adına utanç verici olan hafifliklerini
sergi lemek, bundaıı sonraki tartışmalara böyle ciddiyetsizlikleri
bulaştırmatarının önünü kesrnek çabasındayız.
Yine de, devrimci yükseliş, onun derinleşmesi , "daha büyük
ve yaygın militan devrimci patlamalara dönüşme olasılığı" ko­
nusunda en iyimser ve ölçüsüz beklentilerin, b izzat T İ K B yayın­
larında · yansıdığını, TİKB l l . K onferansı 'nın, üstelik ' 90 yıl ını
boydan boya kaplayan kitle hareketinin k ı rı ldığı bir evreni n ar­
dı ndan bunu abese vardırdığını da eklemeden geçemeyiz. Dahası
var. TİKB hiçbir zaman bu yanı lgisını yürekl ilikle ortaya koyma
gücü göstermedi. B unu yapmadıkları gi�i, bir de, elimizdeki yazı­
nın 42. sayfasında, kendileri dışındaki herkesi n "abartmacı" oldu­
ğu üzerine y:.iksek perdeden konuşmuyorlar mı bu �ynı kimseler'?
Oysa bu iddianın yer aldığı bölüm ün ba�lığı ( "Ahartma Hastalı.�ı­
Rüzgara Göre Yelken " ), TiKB ll. Km�f'eransı Belgeleri' ndeki
değerlendirmelere . ne de güzel oturuyor.
77
Tt·
�
l
))ll lUı ·
ına
K B ' n i n yapmad ı ğ ın ı
�
EKi M yapt ı . K i t le hareket indeki k ı rı l ­
dönemsel geri lemen i n ard ın d a n solu kapsayan v e b u ara­
B 'yi be l l i nokt<ılardan yalayan yeni tasfiyeci dalganın mad­
da Tl
di ko u l l arı n ı tah l i l eden uzun dyğerlendirınesinde, sorunu ve kendi
yan ı I� ısın ı bütün aç ı k l ı ğ ı i l c orıaya koydu:
" , . Oysa olay l arı n seyri ba�ka türl ü gerçekleşti. ' 90 y ı l ı ha­
rc kct l l i ğ i
.
biz de dah i l . yaygın biçi mde yeni devriınci yükseli�in
i lk sa ·s· ı c ı safhası ol arak değerlend i ri l d i . Hareket i n yen i ve daha
i l eri
.ir shflıaya geçeceği san ı l d ı . H al buki sonraki ge l i �meler,
' X 7 de ba�layan hareke t l i l i ğ i n izlediği sey i r içi nde u l a�tı­
'
ğı en üst ve son sa flıa o l d uğunu, ardından ise bi r geri leme ve
lurgunluk döıK�m in iıı ge ldiğini göstermektc gec i kıned ı
nispi
.
Kor­
fez saYa�ı (Ocak-Şubat '9 1 ) bu ge ri lemenin ba�langıc ı nı i�aretl c r.
i�çi h ırckcti t ü m ü y l e dunı l mad ı , fakat eski h ı z ı n ı ve g c n i � l iği ni
kaybc ti. ıncvzii bir nitdik kazandı . Öncü işçi k i t lesi n i hedef alan
gen i � .çap l ı tensi kaı ların i şç i lmrckcıi n i güçten düşürdüğü, ' X7-
90 ha ·cket l i l i ğ i n i n o n u bir ölç üde yorduğu. ünderl i k bo ş l uğ u ve
f
�· ı
örgüt l enme zay ı fl ı ğ ı neden i y l e pol i t i k · bir ınceraya g i rmektc
zorlanld ı ğ ı ölçüde çarcsizl iğc ittiği. ücret kayı p Hı rı nı n bir ölçüde
telafi d i lmc s i n i n ise onu k ısmen yaıı�tırd ı ğ ı , zaman l a _d aha iyi
anla�ı d ı . �u gc l i � nıc devriınci harekete yen i bir darbe o ld u . . : ·
(So/de Ta.vfiyC'cili,�in Y{'lli /)ijnC'mi, Eksen Yay ı n c ı l ı k, s.23)
ve kit
c
pasajın da içi ndc yeraldığı uzun de ğe rle n d i rmede s ı n ı f
,
hareketi ii ze ri nd c old ucu kadar devriınci hareke t bün­
yes i n e de son derece ol umsuz bır sars ın t ı _ yaratan 'X9 çoku�u­
n ii n ,
r
ov ye tl e r B i rl iğ i ve Doğ u A v rupa' daki ge l i �me le r i n
,
bu
gc l i � n e leri n n ihayet Arnavut l u k ' t ak i çöküntüyle doruğuna çık­
�
ç�
��
�
n�as ı n n etki ve somı�· a � ı
�it l i y iı l e riyl c ele a l ı ı maktadı r. B i ­
_ _
l lJXX de pe k ı y ı ınscr bekl e nt ı ler ı çer ı s ınde
z ı ın ·· la ha N ısa n
o l d uğ ı m u za t ak ı l an l a r
l
.
'XX sonras ındak i b u t a r i h i önemdeki
gc l i�n c lcrin Tiirkiyc '<kk i s ın ı f mii c ad c les i n i n seyri üzerindeki
ı
ct ki l c ı i n i be l l i ki ak ı l larına b i l e get i rc m iy or l ar. D i y alekt i k t en
ba hse e n bu çok b i lmişler i ç i n bir sürecin akışında zaman fak­
t iirü
.
l e l l i bir zaman d i l i m i i\eris_indc �>rtaya çıkmı� he� l c �nıcd i �
:
_
gc l ı �n e l erı n o layla rı n scyrı iızerı ndckı kaç ı n ı l maz e tk ı l erı . bc l l ı
78
ki hiçbir üneın l a � ı ın ı yor. Di.i �üniinüz k i . bu sars ı c ı u l usl ararası
o l ayların o l umsuz etki l e r i ne rağını;; n . 1 990 Newnız ' u nda K ür­
d isıan'da devriınci bir k i t le hareke t i pat lak venni� ı i r ve 1 990 y ı l ı
Tiirkiye'de boydan boya bir büyük k i t le hareke t l i l i ği dönem i o l ­
ınu�ıur. B u arada Zonguldak 'ta yaygın o larak "fı rt ı na· · d i y e nite­
lenen büyük i�çi hareket l i l iğ i pat lak verın i � l i r. Y i nc l i yc l i ııı ki.
t üm bunlar. utanç vcrici ' Xl) çökii�üni.in sarsıcı o lumsuz etkilerine
ve sınırs ı z imkanlara sah i p gerici burjuva pnıp;igandas ı n ı n bu­
nu sının-az ölçüde k u l l anmasına rağmen o l ab i l m i � l i r. Oysa "daha
N isan ' X!r"<le; Doğu Avrupa ve Sovyetler B i rl iği ' ndeki çökünti.i yü
kim öngörebi l irdi ki? "Sosya l i zm i n parıldaya.n gi.inqi:· d i ye bu
aynı arkada)jlar tarafından ye re güğc sığdırı l amayan Arnavut l uk ' ­
t a . e n utanç verici b i r y ı k ı l ı� ı n ya�anabi leceği n i k iııı b i l ebi l i rdi
k i ? "Daha N i san ' XX"de d i yerek ba�kaları h akkında b i lgiçce ko­
nu�aııl ar. değerl cnd i rıne yaparken tiiın bun ları hesaba katıyorlar
ını acaba'!
Solcia Tasf/yecili.�in Y('//i Danemi makalesi. bütiin bunları ve
��ok geçmeden ortaya ç ı kan cıki lerini dcğcrkndi rıııc kıcdir.
B i z i m her siizüıııüz gen i � okur kit leleri n i n u l a�abi lcceği bir
yakın l ıktadır. Ya T İ K B 'nin
//.
Kmıfc•rans Hclgeleri nerededi r'! 'X<J-
9 1 çükünt üsünün y ı k ı c ı etki l erinin daha soın u ı görü lebildiği ve
k i t le hareketinin yükse len dalgasın ı n k ı n l d ı ğ ı bir sı rada toplanan
bu konferansın; " Tiirkiye. JJerinlcşad Siirc'll Yeni Bir Dnrimci
Kahanş Siirccini Yaş1yor"
tesp i t i n i b a� l ı ğa ç ı k aran . bununla
yetinmeyip, " B ugünkü yüksc l i � i n ünüm Uzdeki dönemde daha bü­
yük ve yaygın m i l i t an devriınci pat l amal ara diinü�ıne olası l ığı''nııı
"ne den l i yüksek" old uğundan sözeden met i n l e ri nerede? Neden
bunlar gen i ş okur kesi nıleri n i n kolay k u ı' l aı ı ı m ı n a s u n u l ın uyor'!
Y ı l l a r ünees i n d e SÜ)•Ienenleri )' ı l l a r sonnı s ı n d a
teknırhıyan ların b i lgiçt i ğ i
Fakat şu "daha N i san ' X X 'de", üstelik daha " B ahar Eylı:ın leri
patlak verıneden önce•· söyled i k le ri m i z hakkında söyleyecekleri­
miz bitınedi. Del 'rimci Proletarya ' n ın •·malzeme" sanarak aktard ı -
79
ğı cü�ley i hemen izleyen paragraf, şöyle başlıyor:
" oplumsal hoşnutsuzl uğun odağında, ön saflarında, doğal
olarak işçi sınıfı yer alıyor. Önderlik öğelerinin ve örgütlenme
. ıin zayıflığına rağmen, Türkiye işçi sınıfı belki de tarihin­
düzeyü
de ilk ez bir bütün olarak, bir blok olarak yoğun bir kaynaşma
�
l
r.·
yaşıyo ı· B ütünüyle dipten gelen bir kabarışta işçi hareketi gittik­
çe canlanıyor, güç kazanıyor."
B , "daha Nisan '88'de", sınıf hareketini� gelişme dinamizmi­
ni ve ! 89 M art-Nisan ' ı nda patlak verecek olan Bahar Eylemle­
�
l
rini, üs ' elik üstünlükleri ve zayıflıklarıyla birlikte isabetli bir biçim­
de kes i rebilmek demektir. Devrimci Proletarya gibi lerine, "daha
Nisan 88'de" ortaya konulmuş bu öngörü önünde eğ.i lmek düşer
yalnızca. Şunu da ekleyelim ki yukarıdaki değerlendirmeler soyut
kestiri lere ve kehanetlere değil, fakat işçi hareketinin o günkü
somut veri lerine, yüzeydeki bu verilerin hareketin derinliği ve
t
gelme te olan dalgası hakkında sundukl arı i lk işaretiere dayan.
dırılın ı ·tır.
Y karıdaki sözlerin devamında, s ı n ı f hareketinin o günkü
durum ı, sonraki seyri ve karş ı l aşabileceği· muhtemel akibetler
hakkın la söylenen herşey·, sonradan olaylar tarafından neredeyse
tamı tamına doğrulandı.
Devrimci Proleta�ya
tersi bir iddiadaysa
eğer, ı akalenin bu bölümünü ilk fırsatta popüler "işçi gazetesi"nde
yayınlamalı . böylece dayanaksız iddia sahipleri olarak bizi herke­
sin ön nde te�hir etmelidir.
B i burada, yine T i K B yay ı nları y l a kıyaslamalar içinde. bu
sözkoni-'su yazıdan bir kaç vurucu örnek vermek istiyoruz. Makale,
s ı n ı f h 1 reketine i � işkin değerlendirmenin ard ı ndan, genel grev
_
sorunu a geliyor. Once, "daha Nisan 1 988'de", genel grev hakkında
söylen n lere baka l ı m .
" F ıkat, deni lebi lir k i , işçi hareketinin mevcut birikimini, işçi
�
f
�
ı
s ı n ı fı :ı;afl arı ndaki mücadele i stem i n i , hiçbir şey bugün i şçi
1
hareke i n i n ortak haykı rı ş ı hali ne gelmiş ' işçiler Elele Genel
Greve! sloganı kadar açıklıkla anlatamaz. . . . Genel grev istemi ,
kuşkus z geçmiş birikimleri n temeli üzerinde, fakat bütünüyle
tabandcin gelen kendil iğinden bir istem oldu ...
"
80
"Güçlü bir mücadele isteğinin i fadesi olmakla birl ikte, bü­
ti.inüyle kendiliğinden geli�iınin bir ürünü olan genel grevin, talep­
leri de bu niteliğine uygun oluşmuş bulunuyor. Bugün için işçiler,
genel grevi, sermayenin iktisadi saldırılarını püskürtınenin, iicret­
. leri yükseltıneni1_1, iş ve çalışına yasalarında gerekl i demokratik
değişiklikleri gerçeklqtirınenin, bazı siyasal haklar elde etmenin
aracı olarak görüyorlar. Bu taleplerin sınırl ı siyasal niteliği bir
yana, biiyük ölçüde sını fın kendi özgül talepleridirler. işçi hareketi
henüz kendi taleplerini daha. geniş bir temel üzerinde i fade ede­
bilecek ve kendi dışındaki halk sınıf ve tabakalarının taleplerine
kendi talepleri nin yanısını yer verebi lecek b i l i nç ve önderl ikten
yoksundur." (s. l 1 2- l 1 3)
Aynı konularda bir de TiKB yayıniarına bakalım. Orak-Çekiç
yeniden yayın yaşamına, "Bahar eylemleri patlak verdikten" he­
men sonra başlıyor. Buna rağmen, Temmuz-Ağustos ' X9 tarihli
bu 63. say ı, sınıf hareketi üzerine herhangi bir değerlendirmeye
yer venıı iyor. Onu Eylül-Ekim tarihli 65 . sayı izl iyor. 32 sayfalık
bu say ının 27. sayfas ının dip tarafında, okur mektubu türünden
küçücük bir yazıda, "Mart-N isan eyleınleri"ne lütfen değ i n i l ip
geçiliyor. 66. sayıdan yazık ki yoksunuz ve bir şey diyeıniyoruz.
N i hayet 67. sayıda, yani (bu kez bizim sözleriın izle) "ta Ocak­
Şubat 1 990"da ve "Bahar Eylem l e ri n i n pat l ak verınesi nden
.
neredeyse b i r yıl sonra", "Sm�f' Hareketinde Yakluşan 'ikinci
Bahar ' . 'Toplumsal Uzlaşma' ı·e Gjjrel 'ler" başl ığı taşıyan bir
değerlendirmeye rastlıyoruz. Orada ise genel grev hakkıııda ay­
nen şunlar söyleniyor:
"Türk-i� ağaları nın alttan gelen baskıyı hafi neımek ve ha­
kim sınıf arasındaki çcki�ınede bir bm;kı unsuru olarak kullanmak
için attıkları 'Genel Grev" sloganının kuyruğuna tak ı l ıp sonu hüs­
ran olmı . kolay yoldan ba�arı kazanına hayaline kapılınmaınalıdır."
(s.23)
67. sayıda tabandan gelen genel grcv baskısını "Türk-iş ağa­
ları"nın basit bir manevrası olarak değerlendirenler ve bir genel
grevi örtül ü bir biçimde genel devriınci yükselişle i li'Şkilendirenler,
yalnızca iki sayı sonra, N i san 1 990 tari h l i 69. sayıda, " Yiikselen
Xl
r
l'l' Genel Grn•" ba� l ı ğ ı ve "G en e l (;rcF Hakk11ıda
Birkar Nokta" ara ba�lığı alt ında, bu kez. �unları söylemek i ht iya-
Greı· l algast
c ı . duy t u t ar:
.
. " i �ç i hareke t i n i n mevcut ge l i � i ııı seyri. genel grev eğ i l i m i ­
n i n gi. ç lenmesi yiinü nde d i r. A n c a k b u n u . devrimci bunal ı m ın
zirvey
ula�tığı kışı l l arda silahlı ayak lanmaya diinü�en genel grcv­
lc karı � t ı rmak veya genel g rc v i n sadeec bu diiııemdc gündeme
ge leıı )İr m ücade l e b i ç i m i o lduğunu dü�ü nnıek hatad ı r.'· ( s .6)
ortaya siiy len m i ş sözler, gerçekte i k i say ı iincck i b i l giç­
B
cc söz erin "düzc l t i l me s i "nden ba�ka b i r şey
değ i ldir. B u '\li.i­
her­
zelıme 'tkn i t i baren de. "genel grev-genel d i reniş'· çağrısında
kesi sı l l ad ı l ar bu arkada� l ar. Ağustos ( l)l)( )'da bunu bir '·k<inıpan­
ya"ya . ·e v i rcnl t:r. K as ı m
�
1 i)l)( ) ' da "Dalga Dalga Genel Grc•ı'l' . "
..
ımın�e ıyıe
·
"ey lem çağrı s ı " yapt ı l ar. K i tle hareket i n i n k ı n ldığı ve
geri len eye ba� l ad ı ğ ı b i r s ı rada ( Körfez Sava�ı esnasında), bunu
bu kez "Savaşa Karşı ve Fa�izme Kar�ı Genel G re viGene l D i rc­
ni{'
ğrı sına çev i rd i l e r. Doğrusu heyecan ve co�k u l arına s ın ı r
Ç'
yoktu, haval arda d o l a� ı yorlardı !
vj
Taktik
nihayet. Ocak-Ş ubal l l)l)5 tari h l i
1'<'
75. sayıda. "GcHcl Grcr.
Sloganlar" ba� l ı k l ı b i r gcne l dcğcrlendirmc yayınhıdı­
lar. B ı rada s ı n ı f hareket i n i n geride kalan üç y ı l ı n ı dcğerl c n ­
t
�
dirirkr cn, "i�çi sınıfı içind.c genel grcv cği l i ııı i ''nin '"XX yılı içinde
doğdu u n u . ' Xl) y ı l ın d a ge ne l l q t i ğ i n i b i r k a ç k e z y i neledi kten
;
r
sonra < . l 6 ) her zamank i b i lgiç pozlarda. aynen şunları siiyled i lcr:
"
i r çok örgüt . ' Genel Grcv ' ıcs p i ı i yaparak aj i ı asyon-pro­
pagant a yüri.i t ı ük lcrini söylemekted i rl e r. i�çi hareket i n i n ge l i şınc­
si öze l l i k le ' X l) Bahar Eylem dalgas ı y l a b i r l i kt e yapt ı ğ ı aı ı l ı ıı ı l a
adeta
�
i ir parınağın gözüne dereesine gcl i �nıc n i n yiiı ı ü n ü giistc­
riyord L . Bu neden l e . bu tesp i t i yapın ı� o l mak kendi ba�ına pek
iiviin ü h:ek bir şey ol masa gerek i r. " ( s . l 7 )
i n neden
B nu herkese d i ye n l er. "kiir parnı ağın giizüne"n
.
d ı şmd< kald ı k ları n ı : "ta Ocak-Şubat J l)l)( ) " da'' neden h a i a taban­
dan ge en bu isteği Türk - İ ş ' i n bir m anevrası sayd ı k l a rı n ı : bunun
bir tab uı eği l i m i olduğunu ve herhangi bir genel grc v eği l i m i n i
de
h e r zaman k e n d i ko� u l ları i c; i ndc değe rlend irmek
gerektiğini
anlayabil mek için neden la N i san 1 990 ' u beklediklerini, elbeııe­
ki her zaman olduğu gibi es geçiyorlar.
Peki ne yapıyorlar? Öneml i olan. "sürec in bir bütün olarak
nası l kavnındığı. hedef ve s loganların nas ı l belirlendiği. s iyasal
ve örgütsel önderli ği n nas ı l gerçeklqıirildiği"d i r, diye buyuru­
yorlar. Elbcııe! Soruının kavrayı� yanı konusunda bir fikir edin­
mek isteyenler, sonraki leri bir yana bırakıyoruz, komünisı lerce
"daha N i san 1 9XX 'de" süylenenl e re bakab i l i rler. Daha önce
aktardıklarımıza ek olarak. orada aynen �unlar söyleniyor:
"Fakat onu ba�arı l ı kı lmak, onu iirgütlemeR ve ona ünderlik
etmek le ın i.ipık ündür. Türk � i � bi.irokraı l a.r ı n ı n bunu yapınaya
niyet leri yok. Bu durumda koıni.inisılerin. devrimcilerin, sınıf bi­
·
linçli işçilerin tabandan inisiyatifi ele alarak genel grcv istemini
örgütl ü bir girişime hazırlamaları canalıcı bir önem taşıyor. Türk­
i� yönetimi bir genel greve niyetli değil, ama tabanın güçli.i baskısı
kar�ısında ondan kolay kolay yakası nı sıyırabi lecek gibi de değil.
Herşey tabandaki eğilimi beslcıneye, güçlendirmeye. yaymaya.
eylem giri�imine düni.ik somut ürgi.i tlcnıneler yaratınaya ve bü­
tün bunları Türk-i� yönetimi üzerinde somut ve sürek l i bir baskı­
ya dönüşt ürmeye bağ l ıdır.
"Bütün bu acil gii re v. le r yal n ı zca eylemi ba�arı l ı k ı lmak için
değ i l i�çi hareketini Türk-i� yönetim i n i n muhtemel bir ihanetinin
sonuç l arı ndan korumak için de hayati bir iinem ta�ıyor. Türk-İ�
.
bürokrat ları bu ihaneti iki li.irlü serg i l e yeb i l i r l er
.
Ya �imdiye kadar
yapt ıkları gibi oyalamalar ve aldatmacalarla işi s ü rü nc eme de bıra­
k ı p eylem potansiye l i n i e ri t m e yol una g i derek;
ya da salt yasak
savımı n i yetine, i şçi leri hazı rl ıksız ve örgütsüz siizde bir genel
grev girişimi i le yüzyüze b ı rakarak ve biiy l ec c onları sermayen in
maddi ve m o ral yıkıma sürükleyecek sald ı r ı l urıııa aç ı k hale ge­
t i rerek . . . " (Siyasal Gelişmeler l'l' iş�oi Hareketi. Eksen Yayıncı l ı k .
s. ı 1 4)
Bu son paragrafta vurg u l anan l ar 3 O<.:ak eylemi ve sonra­
sındaki gcl i�mcler ış1ğında yeniden okunduğunda. görülecekt i r k i .
,
kom ü n i s t ler. s ın ı f hareke t i n i n g e n e l grcv i s t e m i ve basın l: ı n ın
muhtemel akibet i n i , neredeyse i.iç y ı l ön <.: es i n de n
.
"daha Nisan
83
�
198R'd ", tam bir doğru l ukla kestirebilmişlerdir. Düşününüz ki,
sayısız başka durumla da örnekl�nebil ecek bu açık olguya rağ­
me� ,
Dj
•vrimci Pr
o
letarya nın çok bilmiş yazarları, bir de kalkıp
'
EK I M ' ı n sınıf hareketinin durumuna ve sorunlarına hiçbir dö­
nem do ru yaklaşmadığı üzerine' boş ahkamlar keserler. (s.45'deki
bu pek i dehşetli iddiayı daha sonra ayrıca göreceğiz.)
G iye bir de pratikte yapılanlar kalıyor. E K İ M 'in çok sınır­
�
l
lı güçl rle s iyaset sahnesine çıkışını, bir örgütsel şek i l lenmenin
i l k taşi· rını bile 1 98 9 y ı l ı sonunda ancak döşeyebildiği ve ancak
1 990 y l ı içinde bir' örgütsel güce dönüşlüğü gerçeğini bir yana
b ırakar�1k, 1 990 yılı içindeki çabalarının, hiç deği lse T İ K B kadar
olduğu�u v urgulamakla yetiniyoruz.
"Zaafsız" bir sınıf hareketi: Masal ve gerçek
Derwinıci
,
Proleta_rya'nın pek bilmiş yazarları, "daha Nisan
' 8R''i k;astederek, EK I M ' in "o zamanlar" ve "yı l lar boyu", sınıf
hareke ' nde herhangi bir zaaf görmediğini, "işçi sınıfının herhan­
gi bir aatla malül olduğunu" söylemeyi ise, "işçi sınıfına güven­
sizl ik" saydıklarını iddia ediyorlar· (bkz. ekteki parça) .
başlıklı
. Biı i nsanın "Siyasal Gelişmeler ve İşçi Hareket
i
"
derlem yi okuyup da bunu diyebilmesi için, siyasal dürüstlük
deni len şeyden zerre kadar nasiplenmemiş olması, b i le bile en
kaba b r yalana başvurması gereki r. Bu, bu tür saçmai lkiara yer
ı
verme te bir sakınca görmeyen bir "sosyalist teori dergisi·" pa­
yına d� utanç verici bir davranış say ı lmalıdır.
'
ç · ışından bugüne kadar, EK İ M 'in sınıf hareketi üzerine tüm
değeri · ndi rmeleri , konuya i l işkin tek tek her yazısı, sınıf ha­
reketin n üsti.inlükleri ile zayıflıklarını birarada değerlendirir. "Si­
.
yasal elişmeler ve Işçi Hareketi" kitabı herkesin önündedir ve
bunun n kör gözlerin bile görmezlikten gelemeyeceği çıplak bir
kanıtıdır. B iz bu nedenle burada herhangi bir kan ı tlama girişi­
t
mini o ura saygısızlık sayıyoruz.
M rak l ısına bir de küçük bir not düşüyoruz. Eğer zahmet
edilip t e Devrimci Harekette Reformist E,�ilim eleştirisi incelenirse,
84
orada ve üstelik "daha Ocak 1 9H9'da"; devrimci hareketteki re­
fonnist eği l im i n güncel nedenlerinden birinin, tam da işçi hare­
ketinin iktisadi-sendikal zemini · henüz aşamayan mevcut yapısı
olduğu; _ refonnizmin aynı zamanda bu yapıya kendini uyarlamak­
lan, s ı n ı f harek�tinin geril i ğine ve kend i l i ği nden l iğine tesl im ol­
maktan doğduğu gerçeğinin, en kör gözlerin bile görebileceği bir
açık l ıkta ortaya konulduğu görülecektir. Şunu da ekieyelİm ki,
bu uzun eleştirel i nceleme, yak ı n zamanda gerçekleştirilen l ibe­
ral kuyrukçuluğun eleştirisinin, kendi zaman ında ve koşul ların­
daki bir benzeridir. Orada reform isı eği limin bu kendine özgü
yönü lu*kında, örneğin şunlar söyleniyor:
"Can l ı lık ve mücadele isteği işçi k i tlelerinde var. Fakat iş­
çi hareketi ağı r ve sanc ı l ı bir gelişme yaşıyor, henüz iktisadi
mücadele ve sendikal hareket çerçevesi nde dolanıyor. Devrim­
ci hareketin bir çok grubu umudunu ve çabasını bu ağır ve sancılı
gelişime yöneltmiş bul unuyor. Tek başına al ındığında bu kuşku­
suz olum ludur. Fakat bu sınıf yönelimine uygun bir ideoloj ik­
siyasal yenilenmenin yaşanmadığı koşul larda, geçmişin demokra­
tik halkçı çizgisi daha önce tle belirtildiği gibi , işçi hareketi ala­
nında ekonomizm ve sendikalizm . o larak üretiyor kendin i ( ... ) Kü­
çük-burjuva demokrasisinin kendini anıi-faşist y ığın hareketine
uyarlama eğilimi, bugün kendini işçi hareketinin iktisadi-sendikal
eylemine ve sorunlarına uyarlama olarak ıekrarl ıyor.'' (s.6R-69)
TiKB 'nin bu sağlam perspektifi ve .onı_.ın ürünü değerlendirme
ve eleştiri leri yeni şeylermiş gi�i ıekrarlayabi l mesi için aradan
yıl lar geçmesi gerekti: Herşey bir yana, onlar sınıf hareketindeki
gelişmenin ve onun devrimci. hareketi kendisine çekmesinin tarihi­
ni bile doğru saptayam ıyorlar. Onlar bu "yeni dönemin" 1 9H9
Bahar Eylemlerinden sonra gerçekleştiğini zannediyorlar. (Bkz.
Devrimci Proletarya, sayı:36, s.36) Oysa Ocak 1 9X9 tarihi taşıyan,
yani Bahar Eylemlerini iki ay öneeleyen yukarıdaki değerlendir­
me bile, bu geriden gel meyi göstermeye yeterlidir. Yeni bir
dönem in başlangıcı i P-Aydı n l ık 'la birl ikte TiKB 'nin iddia ettiği
gibi 1 9X9 Balıarı deği l , fakat grev hareketinin 1 2 Eylül durgun­
l uğunun ardı ndan önem l i bir sıçrama yaptığı 1 9H 7 y ı l ıdı r. 1 9RR
85
j
y ı l ının ik diirl ayının verileri ise Bahar Eylemlerini "daha Nisan
�
1 9XH'd ' " haber veriyordu . ( B i r fik i r edi nmek isteyen ler. Ekim ' i n
N i san 1 9XX tarih l i ba�yazı sına . b u ba�yazıdan yukarıya aktarı lan
parçal a a bakabi l i rler. )
Fa at b i r ba�ka geç kalın ı � "ıckrar"ı örneklemeden de gcç­
meyece �iz. Ti KB yayınlarını okuyanlar. popüler " i�çi gazetesi''­
nin çık � ı nı n s ı n ı f hareketi üzerine ciddi bir dcğerlcndi nneye
dayandd! ı n ın s ı k sık y inefendiğini giirın ü�lcrd i r. "i.g'i Ga:ctcsi''
baş l ı k l ı bu pek övülen değerlend i rmede . ''i�\:i gazı.;ıcsi"nin ku­
caklaya ·ağı " i leri" ve "orta düzey" i�çi kategorisi hak kında şun­
lar söyl 'nmcktedir:
" B l k i t leyi pol i t i k seçim yönünden ayrıca ılcğerkndirecck
olursak. bel l i bir reform isı eği lim ta�ıyanların dahi sosyal-demok­
rat parti eric güç lü bir siyasal-örgütsel bağları yoktur. Oy verınc­
,
Ieri gün ük ç ıkarlarına daha çok yarayacağı · içind i r. Oportün ist­
t i rler. B1urjuva part i lere kar�ı güvensizd i rl er. B u düzende kendi
lehlcrin az çok öneml i bir deği�im olmayacağı n ı b i l i rler. B una
kar�ın s i sıcın i n ezic i baskısının yanısıra, güçlü b i r dev rimci al­
l
ternat i fi ı doğmaması günlük v e bireysel çı karlarına daha fazla
sarı lımı avrı nı güçlend i ıınektedir.'' (Orak-Çekiç. sayı:X3 . Ağustos
'93)
Ş i ırtdi de Siyasal Gclişmcla l't' iş�·i Hareketi' nden a�ağıda­
ki değc l end i rmeyi okuyal ıın :
"As ında sın ı fın �iderek artan bir kesimimk tecrübe ve sez­
�
gi yolu la da olsa, yunırl uktckı sıstcmın kcnd ı lcrıne kar�ıt b ı r
sistem olduğu. patron larla ç ı karları karşıt sın ı r olduk ları bi l i m:i
gelişiyor. Sosyal i zme aç ı k i leri kesim leri . gene l l i k l e . sosyal­
demokrasiyi b i r çare, ardınd\111 gitl i l mcyc h�y ı k b i r \· izgi olarak
gördük lerinden değ i l , henüz i nandırı c ı . prat i k bakımdan da mih­
rak olabi len ba�ka b i r alternat i f bulamad ı k ları ndan . ehven-i �cr
olsun d iye destck l i yorlar.·· ( s . 105 )
- İ k i değerlendirme arasında biiyük benzerl ik var değ i l ıni'1
Gelgele l im bu i k i nc i s i . daha "o zamanlar' · a. yani "Nisan ' XX"in
bile öncesine aiıtir. Ocak 1 9XX tarihlidir ve sözkonusu olan Ekim ' ­
i n b i r ba�yazısıtl ır. Demek k i . birilerinin pek övündükleri değer-
86
lcnd i rnıdcr, kend i lerinden ne redey se 6 y ı l iinec ortaya k omıl ııı u �­
ı ur \'C kend i lerine yaln ı n·a bun ları y ı l lar sonra tekrarlamak d li� ­
ım: kıcd i r. B ı ı l ii r " l t.: k r arl aına ··ıara say ı s ı z ba � k a ii rnek giis te ­
IJnTinıci Pmletarya· n ı n çok bilıni�
rehi ku:ğiınizdcn de
yazarları
herhangi b i r ku�ku r l ıı ynı a m a l ı d ı r l ar.
Koıniinistlcr ge l e ne kse l hareketin sın ı fa giivensizliğini elbet­
I c sık sık v u rg u l a d ı l a r. Fakat !>crrinll'i
Pmletarra ya za rl a rı n ı ıı
tahri f e t t i k leri . çok iyi b i l d i k leri halde b i l e bile b i l mezl i k ten gel ­
d i k leri basit gerçek �udur k i . konıiinist lcr b u güvens i z l i k it hanı ı n ı
hiç d e s ı n ı f hare k e t i n i n m e v c u t dunınıu ü ze ri n d e n yapmad ı l ar.
Fakat t a ııı da. i �ç i sın ı fı n ı n T ü rk i ye ' ni n mevcut s ı n ı f i l i � k i lcri
i ç inde k i konıı ıııu ve hu n esne l konum üzerinden oy na y ab i le c eğ i
temel devriın c i rol ü ze r i nd e n yapt ı l ar. Koıniinis ı lerin geleneksel
halkçı de vriın c i , harekete yi i nc l l l i ğ i s ı nı fa güvensizl ik ele�! i risinin
e k se n i budur ve b u t e m e l de bir cle�t i ri yayın larım ı zda sayı s ı z
kez y i ııl� l e n ııı i �t i r.
Deı'l'imci Pmfc·tarya · ıı ı n t a h ri falçı yazarları bir fik i r mi edin­
mek i s ti yorl a r? O h a l d e "daha H aziran 1 9HH" y ı l ı n da . s ın ı f hare­
ke t i tari h i n i n 'ıı aleıı de en m i l i t an eylemi o l m ay ı sürdüren 1 5-
1 6 Hazinın . D i n.: ıı i �i
v e s i l c s i y l c k a le me a l ı n m ı � olan a�ağıdaki
sat ı rl arı . okusu nl ar:
"'74 s o n rası dii ıK'll1 ba t. ı kes i m l e rd e mace rac ı m ü cade le
anlayı � l arı n ın y anı s ı ra · ideoloj i k ii n d e rl i k · tezinin de c lqt i r i si
diim: ııı i oldu. Fakat · k it le le re · g i tmek ba �ar ı s ı giistercnlcr uzun
süre i�çi sın ı fı na gidcıııcdi lcr. K üç ü k- bu ıj u v a s ı n ı f ortaını i lc h al k ­
ı;ı teori ve po l i t i k a l a r onları bundan a l ı koydu. hçi s ı nı fı güçlenen
m ü cad e l e s i y l e onl arı adeta kend i ne çekt i ğinde ise. i �ç i s ı n ı fını
' ha l k ' ın b i r pa rç a s ı
ve
' ha l k dev rimi 'nin b i r lıilc�cni o l arak giir­
ıııcklcn i it eye geçcım·di h;r.
" 1 5 - 1 6 I l aziran · d i rc n i � i ndcn bu yana
I X yıl geç t i . Bu I X
y ı l ı n ard ından. i�r,·i s ı n ı fı harL·keıinin o iJıyların odağına ycrlqtiği
bugü n . art ı k bir çok g-rup i�çi s ı n ı fı n ı n l o p l uındı;k i yeri n i . roliinii
ve iinenı i n i kavram ı � o l ıııalda iiv ü nc b i l i yo r . Ne var k i . gerçekte.
i�çi s ı n ı fına güvens i z l i ğ i n i fadesi teori ve p rat i k l e r hiiyü k darhe­
ler yemi� ol ı ııal d a
w
b i r çok ııı e v :t.i y i l e rketm i ş bulunmakla b ir l ik ı e.
87
bu güvensizlik hala yaşıyor. Onun son mevzisi halkçı devrim
görüşüdür. Emek-sermaye çeli��isinin temel çelişki olduğu ve
toplumsal gel i �nıe n i n ekse n i n i o l u�ıurduğu burjuva-kapi tal ist
Türkiye'de. buıjuva-demokratik devrim görüşü, i�çi sını fı na gü­
vensizliğin son direniş mevzisidir.
"Halkçıl ık, Türkiye i�çi sınıfını n, �ehrin ve kırın emekçileri­
ni ardımı alarak sermaye iktidarını devi rebi leceğine, Türkiye
devrimini bir proleter devrim olarak başanya ulaştırabi leceğine
hala i nanmı yor. inanamıyor. İ şçi s ı nı fına güvensizlik hala yaşı­
yor." (Devrimci Harekette Reformisı E,�ilim . s.2 7)
U m a l ı m k i , bu ge leneksel g ü vens i z l i k kategorisi i ç i nde
kendi lerini bir yere oturtınakla çok fazla zorlanmazlar bu ürka­
daşlar. Ye onlara bu vesileyle bir kez daha hatıriatıyoruz ki, ko. . ınünistleri gerçek konumları ve fikirleri üzerinden eleştirmek yo­
l una gitsi n ler. Eğer komünistterin geleneksel harekete yönelttik­
leri "sı nı fa güvensizlik'' i t hamma yanıt vermek istiyorlarsa, bunu
yukarıdaki genel çerçeve içinde ele alsınlar ve taktik sonuçlarına
da bu çerçevede yaktaşınasını bi lsinler. Bu i se iiy le "sosyalizm
lafazanı" t ü ründen k ü fü rbaz hafi fl i k l cr l e değ i n i l ip geç i l erek
yap ı l acak bir iş değildir. İdeoloj i k .düzey ve ciddiyet gerektirir.
"Diyalektiğin cilvesi" ya da tahrifatın zirvesi
"EK İ M ' i n , zıt kulbunda yer alaıl Aydınlık ' l a birbirine iki
su damlası gibi benzeyen · tesp i t lerde bu l unması ' diyalckıiğin bir
cilvesi ' olsa gerek." (s.4 1 )
Espri pek yavan olsa da, iddianın pek ciddi olduğundan kuş­
ku duyulaınaz. Ya kanıt? "Kan ı t ' ' bu iddiayı hemen öneeleyen
şu sözlerde:
"Gel inen aşama gök lere ç ıkarı l nıakta. işçi s ı nı fının geçmiş
tüm ıni.icadele deneyim ve birikimi hiçe say ı larak, şunlar söyle­
ncbilınektcydi: . hugiinkii işçi hareketi ... kendi gelişme tarihinin
en i/ai sajlıamıu' ulaşnıı�t ı r. "
·
..
Burada, tek tırnak içindeki ital iklerle güya Ekim'den dolay­
sız kanıt gösteril iyor. Demek k i , geli nen aşama göklere çıkarılı-
xx
yor ve "i�çi sınıfının geçmi� tüm mücadele deneyimi ve birikimi
hiçe sayıl ı"yonnu�! Ardından da kanıtı; önünd.e üç nokta, ardın­
dan üç kelime ve yeniden üç nokta ve bu kez altı kelime. Ne
miilhi� bir kanı ılama!
Fakat bizim bir merakımız var. Acaba nokta nokta geçi len
o bo�luklarda neler var? Okur orij i na l cüm leyi bir de üç nokta
olarak geçi len bo�luklan doldurulmu� biçimiyle okumalıdır. ( Üç
nokta olarak geçi len i fadeleri biiyük harf o la rak veriyoruz.)
"KON FERAN S I M IZ, GEÇMiŞ O N Y I LLAR I N DENEY İ M
VE B i R i K i M i ÜZER i N DE Y Ü KSELEN bugünkü i ş ç i hare­
.
keti N i N , kendi gelişme tari hin i n en ileri sathasımı U LAŞTIÖ I
GÖRÜŞÜ NDEDİR".
Merakımızı giderdik. Şimdi de bir sorumuz var. "Sosyalist
'
;,
Teori Dergisi alt baş l ığı taşıyan Devrimci Proletarya'nın yayın
kuru lunun yüzü, cümleyi burada bu haliyle görünce, hangi rcnge
gi recektir acaba? Toplam iki sat ı rdan ibaret bir cümleyi kuşa
.
çevirmek hangi ihtiyacın ürünüdür acaba?
. Siz bir "sosyalist teori
dergisi"ni düşününüz k i , sın ı f hareketini n bel l i bir andaki duru­
ınunu tam da "geçmiş on yılların deneyimi ve birikimi" üzerinde
temel iendiren ve tanımlayan bir cümleyi alsın, kuşa çevirsin ve
sonra da bunu. gerisin geri, cümle sahiplerini "işçi .sınıfının geçmiş
tiiın mücadele ve deneyim birikimini hiçe sayınak"la ithaın etı.nek
için 'kul lünsı n ! Biz ıahrifatçıl ığın sayısız örneklerini gördük de,
doğrusu bugüne kadar böylesini hiç görmedik! )'DKP teorisyenleri
bile işi bu kadarına vardırmam ışlardı .
B u , komünistlerin marksist-leninisı çizgisi karşısı nda acizlik
ve çaresizliğin kişiyi düşürebileceği en utanç verici bir durumdur.
B u . Devrimci PrrJie tarya 'nın kendi okuruıiu ve T İ K B tabanı nı
aşağıl;ımasıdır. Bu, E K İ M ' i Türk-İ ş borazanı hain Aydınlık gü­
ruhu ile benzcştiımek gibi olmayacak bir şey uğruna, T İ KB ' nin
E K İ M 'de düne kadar varolan saygı nl ığını havaya uçunnaktır. Ne
mutlu Devrimci Proletarya yazarlarına!
Tahrifatı Y.apanlar o kadar kaba bir bi linç l i tutum içindedir­
ler ki, az yukarıda '�devrim durumu" bek lentisinden sözederken
"malzeme" bulduğunu sanınanın rahat l ı ğ ı içinde özenle sayfa
89
verenler. bu kez sayfa bir yana kaynak bile vcnniyorlar. Az a�a­
ğıda. b i r kez daha aşağ ı l anmaya değer b i r yeni kaba tahri fat
yapan lar. bu kez lı i c,: deği I se kaynak veriyor görünüyorlar: ' 9 /
K011finn1s1 H ildirisi -' Biiyle b i r kaynak bi len biri var m ı d ı r acaba?
!:'K/At / . (;l'nl'l Konfc'ral/.\"1 Bildirisi. '"9 1 kon feransı bi ldi­
risi " o l uyor! Fakat bu ''k ısal t ma" yap ı l m amı� o l saydı bile. yine
de b i r kaynak giisterme i � l c v i giiremezd i . Zira b i r çok okunın
önünde bu ismi ta�ı yan b i r bağ ı m s ı z kaynak yoktur. Tahri fata
dayal ı bu aktarınaları . e l leri n i n a l t ındaki
EKiM / .
Genel
Km!ft'·
ran.I"IIDe.�crlendirme ı·e Kamrlar' ın ( Eksen Yay ı nc ı l ı k ) JX. say­
fasından yapanl ar. bunu okurları ndan n i ç i n esi rgiyorlar acaba?
Y ı l lar önce. bizim gerçek görü�lerimizi ele�tinne yerine. key­
fi ımıhakeınes i n i n ürünü b i r kari kaHiri.i e le�tire n b i r başka t ah­
ri fatç ı ya ideoloj i k m ücadele adabı v e a h l ak ı n ı n gereklerini ha­
t ı rlatmak zorunda k a l ı rken, �unları siiy l em i �t ik : "Tart ı ş ı l an ya da
c l q t i ı:i k n yaz ı n ın sayfası veri l i r ki. isteyen, tartışmada (ı\ntfla­
rın neler ded i ğ i n i daha gcn i � kapsam ı y l a merak eden, dönüp
bakab i l s i n . A k t arı l a n dii�iince leri. bülünliiğü i ç i nde giinne ve
değerlcnd i ım: ol;ınağı bulab i l s i n . ' ' (Teori ı·e Program Sorıın!an,
s . X5-X6l
"O 1.anıanlar
...
bir giin bunları Deı·rimci Pmletarya y;ızarları­
na da h at ı rlatmak zorunda kalacağ ı m ı z. bizim için elbette dii�i.i­
nüleınez bir �cydi .
Ama b i r kez bu l a�m ı � ve ba� lam ı �ken. tah r i fat ı n s ı nırı m ı
o l urmu � ! Ö nce "1) 1 K o n feransı B i l d i r i s i ''nden "bunlar i �ç i hare­
keti nin o l u m l u ya da güçili yanları d ı r" vurgusuyla biten bir ciim­
lc aktarı rsı n ız. A rd ından ise h o l igan ağzı n a yanı�ı r bir i fade tar­
zıyla. yen i b i r yavan cspriyi yı.ıpı�ı ı rı rs ı n ız: '"En büyük' i�çi sını­
fı ! ' ' ( B kz. D. Proll'farya ' n ın ckte sunduğumuz parçası )
Fakat okurunuzun. ''tiim bunlar i �ç i hareket i n i n o l u m l u ya
da giiç l ii yan l arıd ı r'' d iye biten b i r c ü m l e n i n ard ından, pek i ya
" o l u m s uz ve zayı f y a n l ar ı ·· i ç i n söy l e n e n l e r n e l e rd i r? d i ye
soracağ ı n ı a k l ı n ı za bile get i rmezs i ni z . Get i rın i�seniz b i l e sonııı
, yok; kaynağı açı kç;ı veri l m e m i � . say fası ise zaten gizlenmi� b i r
pasajı k i m nerede aray ı p bulacak d a . kar� ı l a�tı rımı yapacak !
9()
Oysa bakın h o l i gan espris i y l e karş ı tanan dim l e n i n hemen
devamında,
EKİM / . Genel Kon{ermı.1·ı Bildirisi nas ı l devam ediyor:
"Nedir k i . tüm bu iistünliiklcrinc, gc,:mi�c giire saği amın tüm
bu i lerieme l ere rağmen, i�çi harek e t i n i n bugiinkü d iizeyi henüz
geri bir ge l i şme safhas ı n ı n i fad c s i d i r. hçi s ı n ı fı hala send i kal
mücadele ve örgüt lenmen i n son dcreec dar \'erçevesi i ç i nded i r.
Po litik b i l i nci çok zayı f. pol i t i k eylemi çok geridir. ikt isadi isıcm­
ler ve büyük ölçüde kend i s i y l e s ı n ı r l ı dar demok rat i k istem ler
uğruna m ücadelenin ötesi n i . henüz yeni yeni ve ancak en ge·l i � ­
m i � kesim lerinde zorlayab i l i yor. Kendi d ı şına bakmn ı yor, nes­
nel bakımdan öncü konumuna sahip bir s ı n ı f o l arak, t op l u mun
öteki emekçi ve e z i l e n kes i m l e ri n i n \· ı karl arı na h e n ü z sahip
çıkamıyor. Pratikteki nispi ileri kon u ımımı rağmen, buı:juva bi l i n­
cin güç i ii etkisi alt ındadır. Yasaları a�an. be l l i zama n larda i�lev­
siz k ı lan bir eylem yeteneği kazan m ı � o l m ak l a birlikte. henüz
i h t i lalci gelenekler ge l i ştirebi l m i ş değ i l . vb. Ye k u�k usuz. i�çi
s ın ı fı hareket i n i n nedenleri kendisini a�an . ası l eksikl i ği ise . öncii
i�çi kuşağı i l c bi rleşmeyi ba�arabi lın i � b i r devrimci s ı n ı f öncü­
sünden ( part i s i nden) halen y ok s u n l uğudur. Part iden yoksu n l u k .
devrimci sınıf önderliğinden yoksunluk demek tir.
Km!f"eran.1·ı 1 Dl·.�erlendirme
w
: ı
l'l'
..
(EKiM /. Gl'lld
Kararlar. Eksen Yayınc ı l ık. s..1X­
Düşii n ü n ü z k i , bu değerlendirme. Mart 1 !J1) 1 t ar i h i n i ıa� ı ­
yor. Y a n i Bahar Eylemleri n i i z leyen 1 9!)0 y ı l ı e y l e m dalgasınm
ve Zong u ldak madem:i fırt ı nasın ı n ard ı ndan, k o m ü n i s t l e r iwi
hareke t i n i n zay ı fl ık l arı n ı bu den l i bir. soğukkan l ı l ı k l a değerlen­
diriyorlard ı . Komünistterin hangi temel değerlt:ndiııncsine bakar­
sanız bakın . i�çi hareketini üstünili k leri ve zay ı ll ı k l an y la birlikte
e le alan, s ı n ı f hareketine pol i t i k ve iirgiitsel müdaha len i n sorun­
ları n ı ve göre v l erini de bu çerçevede tan ı m l ayan ayn ı bütünsel
yaklaşım ve değerlendirmeyi görürsünüz. Ş u veya bu özel yazıyı
değ i l , yazd ı ğ ı m ı z hcr�eyi buna kan ı t gösteriyoruz. B u n l ann bii­
yük böllimü kitaplaştı.rı l m ı � halde okura sumı lmu�tur. Son bir kaç
y ı l a ait o l u p da henüz k i taplaşı ı r ı l ıııayan l ar i<;in de aym �ey e n
k ısa zamanda yapılacaktır.
9/
Peki ya bilgiç yazarlarımız aynı şeyi neden yapmıyorlar ve
ne zaman yapacaklar? Onlar hiç değilse şu TiKB n: Konferans
Belgeler�'ni geniş okur kesimlerinin kolay kullanımına sunmaktan
hala da geri mi duracaklar'?
"İ ki su damlası gibi"!
Hazır sözünü etınişken, bir de resmi açıklamaya göre EKi M
1 . Genel Konferansı i l e aynı tarihte toplanmı ş T i K B l l . Kon­
feransı 'nın aynı konularda neler söylediğine bakmaya değmez mi?
Şimdi sıkı dural ım ve "Türkiye. Derinleşerek Süren Yeni Bir
Devrimci Kahm-ış Sürecini Yaştyor" başl ığı taşıyan aynı ana
bölümden okuyalım:
" B ütün emekçi sınıf ve tabakaların sempati ve desteğini de
kazanarak hızlı ve atak bir gelişim gösteren işçi sını fı hareketi,
devrimci bir öncünün önderliğinden yoksun olduğu halde, kit­
leselliği, yaygınhğı, yaratıcılığı, giderek artan militanlığı ve
siyasal özellikleri ile daha şimdiden çarpıcı boyutlar kazanmıştır.
İşçi hareketi içi ndeki canlanmanın iyice bel i rgin b i r karakter
kazandığı l lJR7 yılında yapılan yasal grev ierin sayısı (toplam 307
grev i le) son on y ı l ı n toplamına yakınken, canlanmanın artık
atılıma dönüştüğü 1 990 yılı içinde bu sayı, grev- hakkının -ya­
salaştığı 1 963 yılından bu yana görülen en yüksek sayıya ulaşmış­
tır. Lenin, kitle grevlerinin sayısındaki yükselişi, 'proleter kitlele­
rin bağımsız rol oynadığı ulusal çapta büyük bir bunalımın'
göstergelerinden biri olarak kabul eder. İşçi sınıfı hareketinin
yalnızca şu son iki yıl içi nde
'89' Bahar Atılımı ' , '90' 1
'
'
Mayıs", ' Zonguldak Grevi ve Ankara Yürüyüşü ' , '3 Ocak
Eylemi ' gibi şimdiden Türkiye işçi sınıfı tarihinin unutulmaz
eylemleri arasına giren kitlesel direnişler gerçekleştirmiş olma­
sını da, yükselen hareketin ulaştığı boyutun bir başka anlamlı
göstergesi olarak kabul etmek gerekir." (TiKB If_ Konferans Bel­
geleri, sAR)
B u metindeki bütün vurgular (siyahlar) orijinaline aittir. Okur
bu vurgulu i fadeleri , Devrimci Proletarya 'nın EKiM /_ Genel
92
Konferansı Bildirisi nden aktardığı ve sonra da bir holigan espriy­
'
le karşıladığı ölçülü i fadelerle karşı laştırınal ıdır.
Fakat dahası var. E K İ M 1 . Genel Konferansı , sınıf hareketi­
nin olumlu yönlerine i l işkin ölçülü i fadeleri n i , onun zaaf ve ek­
sikliklerinin ayrıntılı bir sunuluşu i le birleştinniştir. Oysa "önderlik
·
boşluğu" vurı,rusu dışı nda, TiKB ll. Km!f'erans Belgeleri' nde bu
konuda ciddi bir şey bulmanız mümkün değildir. Orada size hep
olumlu özell ikler ve potansiyel ler en abartılı i fadelerle tekrarla­
nıp durulur. Durumları bu olan, i leri işçileri n "pijaınalı soytarı­
lık" diye andığı "3 Ocak Eyleıni''hi bile "şiındiden1 Türkiye işçi
şınıfının unutulmaz eylemleri" içine sokan bu insanlar, daha bir
de başkaları hakkında uluorta konuşınuyorlar ın ı !
Tartışınaınızın bu bölümünü, dayanaksızlığı ölçüsünde ya­
van bir espri aşkına diyalektikle ci lveleşenlere diyalektiğin ger­
çekte nas ı l "ci l ve" yaptığını gösterıneden b i ti rirsek işi eksik
bırakmış ol uruz. Devrimci Proletarya; yazısının 4X. sayfasında
İ P-Aydınlık çevresi ni eleştirirken, "Aydmlık'ın selefi Saçak
dergisi"sini hedef alarak, şunları söylüyor:
" ' Ekmek ' talebi n i n Eki m Devrim i ' nde taşıdığı önem le
'X9'1arda esa<; olarak 1 2 Eylül 'ün ücret politikalarına karşı gelişen
Bahar. Eylemleri arasında b i rebir paralel l ik kurdu. Eylemiere
katılan işçi sayısını dönemin tahlilinde başl ıca verilerden biri kabul
eden Lenin'i ' referans' olarak kul land ı . "
Ardından tümüyle hak l ı olarak, Aydınlıkç ı l arın alınt ılar ya­
parken "sahtekarca" davrandığını, Lenin'in / 905 Devrimi Üzaine
Koi!f'erans başl ıklı konuŞmasında, "ekonomik' ve pol i tik grevie­
ri n i çiçe geçmesi"nden hareketle konuştuğunu, "bir devrim
döneminde" bunun tümüyle farkl ı bi r anlam taşıdığını vurguladı­
ğını beli rtiyor ve bunu Lenin 'den parçalar aklararak kanıtl ıyor.
(s .49)
Buraya kadar çok güze l ! Peki , İP-Aydınlıkçı lara bunları söy­
leyenler, TiKB ll. Konferans Belg eleri nden yukarıya aktardığı­
mız uzun sınıf hareketi değerlendirmesinin tam göbeğinde yer­
alan (grevlerin dökümü ile başlayıp Len i n ' i n ünlü i fadesine bağ­
lanan) sözlere ne diyecekler?
'
93
Len i n ' i n "bir devrim dönemi" üzerinden söylediklerini alıp
1 9X7- 1 99 1 döneminin barı�çıl işçi eylemlerine uygulayanlar i le
Aydınl ıkçt iarın yapt ıkları arasındaki fark sahi nerede? Birilerinin
"sahtckarca" yapt ıkları nı ötekilerin bilgisizliğin masumiyetiyle
yapm ı� olmaları dı�ında. bu iki tutum arasında herhangi bir fark
var mıdır?
Şimdi de biz söyleyeb i l i r miyiz: T İ KB 'nin, •·zıt kulbunda
yeralan Aydın lık'la birbirine iki su damlası gibi benzeyen tes­
pitlerde bul unması. 'diyalcktiğin bir ci lves i ' olsa gerek ! "
94
--------·
.._
ı
ı
Devrimci Proletarya
eleştiriyor!
Ekim ve Kızıl Bayrak. k uyrukçu l uğa fark l ı
Ekim.
kend i l iğindenci i�çi hareketine övgiilcr yağdı rmada. halkrr
"Bu konuda
1
b i r uçtan destck sunmaktadı r. ··sosyal i z m l a fazanı''
''
''
.1
1 "/iheral-demokrat'' dediği akım larla uzun siirc ayn ı mevzidc
dunnu�tur.
ı
ı
Ekim. daha N i san ' XX 'de, Bahar Eylem leri patlak
ı
verıneden önce bir "devrim durumu " beklentisi i ç indeyd i :
"Devrfn! durunıli artrk .wir devrimcilerin iyimser heklt'lrtisi
'olmaktan çrknrr ş . hurjuvazi i�:in hazr s anı ay < sözeiiieri
'
tarçıjindan 'roplumsal l}(ff/anıalar· şek lin de dil<• getirilen .
kammsar hir hcklentiye diiniişnriiştiir. " {Siyasal Gelişmeler
ve İ şçi Hareketi, s . I J I , Nisan 'XX)
O zamanlar, ( bu yıl lar boyu değişmcıni�t ir)
Ekim'in pence­
resinden bak ı ldığında, i�çi sınıfı n ı n herhangi bir zaana malul
.
olduğ_u nu söylemek, ona güvensizl i kten ba�ka bi r şey deği ld i .
Gelinen aşama gök lere ç ıkarı l m akta, işçi sın ı fının geçmiş tüm
.
mii<.:adele deneyi_ın ve birikimi hiçe sayılarak, şunlar söylcnebil­
mckıcyd i : ·: . . hugiinkii iş�·i hareketi ... kendi gelişme tarihinin
en i/ai sqfhasrna" ulaşmışt ı r. Ekim ' i n , z ı t kulbunda yer alan
Aydınlık ' l a b i rbi rine iki su dam lası g i bi benzeyen tespitlerde
Aydınlık da
Bahar Eylemleri"ni "işçi srn(finuz " ı n " tarihinin <'ll h iiyiik
eylemi " �ek l i nde dcğerl c n d i riyordu . E kin1 . "tezi n i '' şiiyle
b u l unmas ı . "diyalektiğin b i r c i l vesi '' olsa gere k !
gcrekçelendiriyordu: "Kendi g iiciinc giiven. h irlik 1'<' dayanrşma
hi/inci ve prati,�i. eylem powmiyeli. yasal çcrçeı•cyi aşillll istc.�i
ve vetene.� i. polifikleşme <'.� ilimi. sayrtan siirekli ço,�alan geniş
hir ijncii iş�·i k11şa,�r. tiim h1111l11r i�Ti hareketinin olron/11 ya
da gii�-lii yanlorrdrr. " ( ' 9 1 Konferans Bildirisi ) "f.:_n hiiriik"
ı � ç ı sın ı fı ! "
Devrim ci Proletm:va. say ı : 36. s.40-4 1 . Ş ubat
1 99 5
,
)
/
95
ll.
BÖLÜM
Demokrasi mücadelesi sorunlar•
Sol hareketin sağı�solu ve demokrasi mücadelesi
Devrimci Proletarya 'nın "Onciilük ve .Kuyrukçuluk " başlıkli
yazısı , . adet olduğu üzere, ele aldığı · konuya i lişkin olarak Türki­
ye sol hareketinin geçmişine şiiylece bir "gözatan" kışa bir giriş
bölümüne sahip. Bu giriş, 'bazı genel geçer gözlemlerin ardın­
dan, söylediklerinden bir ara sonuç. çıkarmaktadır. Buna göre,
"devrimci güçler", işçi sınıfı içinde daha düşük düzeyde olmak
üzere, bugüne kadar kitleler içinde "sın ı rl ı bir etkinlik durumu- .
nu" bir türlü aşamaınışlard ır. Tarihsel bir devam l ı l ığa sahip bu
temel zayıflığın elbette bir kaynağı olmalıdır. Bu şöyle tanım­
lanıyor:
"Bu zayı fl ığın kaynağ ı , Türkiye dçvrimci hareketinin en
'güç l ü ' damarıdır. Kendi liğindencilik, kuyrukçuluk, kitle hare­
ketinin öncüsü değ i l artçısı olmak, onu devrimci iktidar müca-
97
deles i ne doğru i lerietecek m üdahale i radesi nden yoksun l uk . "
(Devrimci Proletarya. say ı :36, s .34-35)
Daha i l eride, bu " i rade yoksunl uğu"nun anti - fa� ist mücadele
..
k i m l i k üzerinden ideoloj i k te­
perspekt·i fi ndeki darl ı k ve ·'hal kçı
mel lerine de değ i n i l iyor. Bunuı) sunul u�u üzerine söylenecekler
e lbette var. Fakat bizi �imdi l i k bu i l g i lendirmiyor. B izi IJLırada
ası l i lgi lendiren. yukarı d a k i aktarmayı hemen i z leyen sözlerdir.
Bu siizlcrin i l k bölümünü aynen aktarıyonız:
"Siizünii e t t i ğ i m i z . M arks i s t - Leni n i s t bir çizgi ve programa,
sın ı f mücadelesini i kriyc giitü rccek doğru taktik ve sloganiara
sahi p ol unınak l a b i r l i kte kadrosal güçlerinin azl ı ğ ı , öze l l i k l e s ı ­
n ı f içindek i bağları nın. volan kay ı ş ların ı ıı zay ı Oığı nedeniyle bun­
ları k i tl elere ınaletmektc zorlanma deği ldir. B ugün komünist ön­
ciinün durumu budur." ( a.g.d .. s . 3 5 ı
"Dunıınu bu'' olan "komünist iincü"den kastedilcn. doğal ola­
rak T İ K B ' d i r. B i r "iincii'' örgüt olarak Ti KB ' n i n devrimci konu­
ımı, d i rcni�ç i gdeneği . geleneksel hareket içindeki kendi ne özgü
konuımı -tüm b u n l ar herhan g i b i r tarı ı�ma gere k ı i rıniyor. H iç
deği I se bizler i ç i n . Komünistler Ti K B ' y i Ilim bu yiinlcriyle sa­
h i plcnm i � l cr. özel b i r i l giye konu c t m i �lerd i r.
Fakat sorun k i t le l e r üzerinde etk i n l i k kurmak. onların mü­
cadelesine önderl i k etım:k ve yön vermek olunca. !Jnrinıci Pro­
letarya ' n ı n bu çcn;evcdc ''komü n i st öncüniin dunınuı" üzerine
siiylcdiklcri ancak �a�kınlık ve hayretle karş ı l anab i l i r. Bu. Dl't'rim­
ci Pmletarya ' n ı n . T İ K B ' n i n
20 y ı la yakla�an gcçıııi � i n i yerli ye­
rine oturtıııaktaki yetcrs i z l i ğ i n i ve yapı sal zaarlarını anlamakta­
ki isteksizliğini gösterebi l i r yalnızca. Buna. kend ine nesnel iilçiit­
lerle ve sükunetlc bııknıa planı ndaki yetcııcks i z l i k de denebi l i r.
D i ye l i m ki bu yeteneks i z l i k ba�ka bazı sorunlar sözkonusu
olduğunda önüne gcçi l mcz bir duygusal zaafi yL�l o larak kend ini
giisteriyor olsun. Ama hiç değ i l se s ın ı f harckct i y k ve kit l e lerle
i l i�ki krdeki darl ı k . zay ı fl ı k ya da k i t le ınücadc lcleri ıw devriınci
bir ç izgide lindcrl i k siizkonusu olduğunda. l > c rrilllci Proletarya
"komünist öncü" hakkında b �ı�ka bazı �eykr siiy leycbi lıncl iyd i .
A m a hay ı r. ona göre. "komün ist iincli"de her �L'Y doğru. i sabe t l i .
98
·
yerindedi r de. fakat "kadrosal güçlerin azlığı'' ve "volan kayı�ları­
nın zayı fl ığı'·. sonuca gi tmedeki yetersizliğin bi ric ik ncdciıidir.
Bu sonunucusu. "komü n i st ündi"nün, i �ç i ler i ç i n "kurul ıay".
öğrcn<:i kr için "platform". ınahallelcr için "koın itelcr". sendikalar
için "DSB'' türünden "volan kayı!iları" üretme hevesine de açık­
l ı klar sağl ıyor. Fakat burada gözden k açırılan basit bir doğru (kü­
çük bi r <iyrı nl ı ! ) yok mudur'! Marksisı-leninistle r için "volan ka­
yı�ları " kitlelerin mücadele içi nde doğmu� gerçek örgiit leridi r.
Ya "kurultay". "plat form" ve "kom ite'' türünden örgiitler? Bun­
lar ki tlelerin mücadele içinde doğmu!i kendi iirgi.iıleri m idir? Yoksa
"komünist öncü"nün kendi çeperi ni kapsayan ve c l beııe bu ara­
da kitlelere de benimset i lmeye çal ı�ı lan "yan örgüt lcr"i midir'!
Kısa bir süre önce bir ba�ka vesileyle de söyledik ciddi zaaf­
.
l ar ya da yetersizl ik ler. ciddi tah l i l ve değerlendirıncler gerckti­
rir. Bunun ba�arı lamadığı bir durumda ya zaaf konımır, ya da
. ayn ı temel üzerinde fakat bu kez tam tersinden zaanara dü�üliir. .
DeıTimci Proletarya ' n ın Türkiye sol hareketinin tari h i ni kit­
lelerle i l i�ki ve kitle mücadeleleri ne önderl i k açısından i rdclcyip
de, yalnı.zca sağcı ve kuyrukçu zaaflar ilc genel olarak ''halkç ı l ı­
ğı" giirm_cs i . fiıkaı halkç ı l ığın kend i ne özgü bir türü olan solcu
ve koınplocu "iindi sava�çı" eğilimleri gözden kaçırınası bir rast­
lanit olabi l i r m i '? Oysa bi razcı k dikkat ve sükunet gösteri lcbi lse
kolayca görülcbil i nl i k i . "devrimci güçlcr"in sağcı zaaflarından
dolayı gerçcklqt i remediklerini. örneğ i n T İ K B ' n i n kend isi de.
"solt:u" zaaflarından dolayı gerçekle�tireınemi!?tir. "Öncü sava{'
anlayı�ın ın . bunun iirünü komplocu örgüt lenme ve çal ışımı t arzı­
nın aşı lamayan etkileri , bunu olanaksız k ı lm ıştır.
Sık sık ve gururla '' ' 6H ' lere kadar giden köklcri "nden siiz­
edi kn; TiKB ll. Km!(erans Belgeleri' ndeki değerlcndi rınclcre gö­
re. i lki " 1 974-75 dönem i nde'·, "iki nci ve daha büyük olanı ise .
... 1 977-79 y ı l l arı arasında'· ele geçen i k i tari h i fırsat ı "düpedüz
harcayan''; yine aynı Belgeler·e güre 1 979 · y ı l ında marksist-lenin­
ist bir kiml iğe, programa ve t üziiğe kavu�an; 1 2 Eyl ü l ' deki di re­
n i�çi geleneği i lc sağlad ı ğ ı büyük b i r prestij ve e l de ell iği
avantajiara rağmen ( / / . Km!f(•rans Belgeleri ne göre) 1 9X7-X9
'
99
yıl ında "üçüncü bir tarihi fırsat''ı daha "harcayan"; ve resmi kuru­
luş tarihi üzerinden aı' ındığında bile bugün 1 7 yaşında olan bir
"komünist öncü" düşününüz k i , kendi durumunu geleneksel
hareketin durumundan ayı rırken, bunu "güç yetersizliği" i le
açıkl ıyor olsıın.
Bu açıklamaya inanı labil i r m i ? Bu tür bir açıklamada her­
hangi bir ciddiyet, herhangi bir inandırıc ı l ı k olabi l i r mi? Bütün
iyil ikleri doğru çizgi ve "kökleri" '6H 'Iere kadar uzanan "Tİ K B
kadroları" i le ; bütün kötülük leri ise b i r zamanlar b u aynı "Tİ K B
kadroları" içinde yer alan bazı "dönekler", "hainler" v e "kaçak­
lar"la izah eden bu bakışaçısını e le almak için vaktimiz olacak.
Fakat şimdi l i k konumuz bu değ i l . Bunu T İ K B üzerine, T İ K B ' ­
n i n tarihsel süreci v e ideolojik evrimi üzerine bütünsel bir değer­
lendirmede ele almak en doğnısudur. inanıyoruz ki, bizzat TİKB
kaynak larına dayalı soğukkanl ı bir değerlendirmeyle. bu yeterli
açıkl ıkla ortaya kon ulabi lecektiL
Yukarıya aktardığımız sözlerin ikinci bölümüyle ası l konuya
gi rmek istiyoruz:
"Kastedilen Aydınlık gibi işçi s ı n ı fı içindeki buı:juva ajan­
ları ndan, sağ l ı ' sol ' l u küçük-burjuva devrimci hareketlere kadar
paylaşı lan ortak paydadı r".
B u "ortak payda", hatırlanacağı gibi, "kendi l i ğindencilik" ve
"kuyrukçul uk"tur. Devrimci Proletarya, sözkonusu yazısında, bu
"ortak payd�t" etrafında dört hareketi ele alıyor: İP, TDKP, MLKP
ve EK İ M .
Yazının E K İ M 'e i l işkin her satırı, onun buraya kaba bir
zorlaımı olarak, "po l itik" ihtiyaçların bir sonucu o larak dahil
edi ldiğini gösteriyor. Bu başlangıçta "iki su damlası" teorisi ve
"diyalektiğin cilvesi" dokundurmaları i le kamufle edi lmeye ça­
l ı ş ı l ıyor (s.4 1 ). Fakat daha i leriki sayfalarda, buna daha ağırbaşlı
ve b i l imsel bir temel kaznndırılıyor. Oradan okuyoruz:
"Ekonomik taleplerin siyasal taleple re, her türden güncel
talebin devrim ve sosya l i zm hedefine bağlanmas ı , s ı n ı f mü­
cadelesinde temel bir ayı rdedici liği olan, devrimci bir ilkedir.
Soruna oportünist yaklaşımlar Türk iye ' de de ası l olarak iki ana
1 00
uçta toplanmaktadır: Birincisi ve esas olanı , hareketi ekonomik­
scndikal taleplerle sınırlayan, 'siyasal' talepler adına da 'lıiikiinu:tc
karş1 siyasa l müca dele' çizgisinde yürüyen refonncul uk -en kaba
hal iyle ekonomizm- ve devrim ve sosyalizm hedef ve propagan­
dasının bulanıkla�tırılmasıdır. İkincisi ve ve tal i olanı i se -bu.
tehl ikesiz ı.ı lduğu anlamına gelmez- devrim ve sosyal izmin ta­
leplerini yükseltmek adına i�çi sınıfı n ı n mevcut bilinç ve örgütlü­
lük düzeyinin gözardı edi lmesi; devrimimizde özgül bir önem
taşıyan ve sınıfı n öncü m i syonu gereği tüm kesimlerden daha
fazla omuzlanıası gereken anti - fa� isl, anti-emperyal ist mücade­
le görevlerine horgörüyle bakı lmasıdır.
"Birinci akımı Aydınlık-İ P hainleri ba�ta olmak üzere TDKP,
MLKP(K) gibi sağ oportürıist örgütler, i kinciyi ise Kızıl Bayrak
dergisi ve Ekim çevresi temsil etmektedir." (s.46A7)
Bu uzun alıntının i lk paragrafi n ı n son sözleri , E K i M ' i ı}
konuıiwnu deği l , fakat T İ K B ' ni n çizdiği ve bir kal ı p olarak
tekrarlamaktan b i r türlü bıkmadığı E K İ M karikatürünün ana
çizgi lerinden birini veriyor. B una göre. EK i M . anti-fa�ist, anti­
emperyal ist mücadeleyi, bir başka i fadeyle, demokrasi ve bağım­
sızlık · istemlerini ve mücadelesini !5üçümsüyor.
Y ukarıdaki iddiasını sayısız kez temcit pilavı gibi yineleyip
durmaktan bir türlü bıkmayan TİKB, E K İ M ' i n bu kadar çok ilgi
gösterdiği bu sözde zaafın ı nedense bir türlü temel bel ge le re
dayanarak ortaya koym<)k yoluna gitm iyor. Bu arkadaşlar kanıı­
larıyla ortaya konulmayan, fakat buna rağmen y ı llarca tekrarlanı­
lıp durulan iddi aların , bhsit ve yakı�ıksız spekülasyonlar sınıf­
lamasına girdiğini nedense bir türlü anlamak istenıiyorlar. Çıkı­
şından bu yana E K i M , devrim sorununu ve Türkiye· de�riminin
topl umsal -siyasal sorunlarını bir çok temel belgede yeniden ve
yeniden ortaya koymuştur. İlk çıkış belgelerinden EKİ M 3. (;enel
Konferansı ' n ın son değerlendirmelerine kadar.
Mayıs 1 9X7 tari h l i Pla (f'omı Tasla.�, ·nın 74-75 . sayfaları
demokrasi ve bağımsızlık sorunlarının Türkiye devrimi içinde ele
alınışl:ıırı üzerinedir. Burada, bu sorunların Jtenel devrim mücade­
lesi içi ndeki yeri . son derece açık ve net i fadelerle ortaya ko/Ol
n u lm u�t ui·.
Ocak
l l)Xl) t a ri h l i Del'rimci Harekette R(:f(mn ist E.�ilinı
incelemes i n i n ikinci ana bölümü neredeyse tümüyle · · Demokrasi
Miicadelesi" sorunu üzeri ned i r. B u rada sorun gelenekse l hareke­
tin perspek t i rteri üzerinden sayfalar boyu tartı ş ı l m ı şt ı r. ( s . I OX1 23)
N i san-Ağustos l l)XI) tari h l i Devrimci-Demokrasi
ı·e
Sosyalizm
k i tab ı , bu sonın i arı baştan sona tartışmanın ötesinde . "Emperya­
lizme
ı·e
Kapitalizme Karşı Demokratik Del 'rinı" ba�l ı ğ ı a l t ı nda.
" Empery a l i zme karşı m iil:ade l e ( n i n ) fark l ı toplumsal ve i k t i sadi
koşu l l arda fark l ı anlam ve m uhtcva taşıdı ğı··
sonımımı ele alarak,
gelenek sel burj u va-demokrat i k önyargıları elcşt i r i yor. (2. baskı,
s. l 20 - 1 26)
M art 1 990 tar i h l i EKİM /. Genel Kmıferanw Belge/eri nde
'
,
"demokrasi sorunu " , önce Bildiri ' n i n teme l b i r madde s i olarak
ortaya komıl ımı� ( s .37-3X) ve sonra da "Demokratik
İstemin ve
Sosyalizm Perspekt!fl" baş l ığ ı altında soruna koca b i r b ö l lim ay­
_
rı l m ı ş t ı r. ( s .207-227) Aynı bel ge ler içi nde yeralan ve Türkiye'de
demokrasi mucade lesi n i n temel bir öğes i n i o l uşturan Kiirt Ulu­
sal Sorunu baş l ı k i t temel bölüm de cabas ı . (s. 1 57 -205)
Daha yak ı n zamana ge l i rsek; E K İ M ' e özünde Tİ K B ile aynı
konumdan eleşt iri ler yöneiten M . Y ı l ınazer'le yapı l m ı ş polemikte,
bu soru n l a r bi r kez . daha etra fl ı ca e l e a l ı n m ı ştı r. Ve nihayet,
Devrimci Proletarya ' n ın duyduğu rahats ı z l ı ğ ı n as ı l kaynağı olan
l i beral k uyrukç u l uğ u n e l eştiri s inde, ba�tan sona demokrasi mü­
cade lesi sorunlarının tart ı ş ı l ması bir yana, kitabın ana bölümlerin­
den biri t am da "Sermaye iktidarı ve Demokrasi Miicadelesi "
baş l ı ğ ı taşımaktadır. (Liheral Denıokratiznıin Politik Pla{f(mııu,
s.37-5 2 ) Ve bu baş l ı k a l t ında. hiç de yaln ızca Devrimci Prole­
tarya n ı n pek "ekmek l i k " bulduğu TDKP değ i l , fak<)! T İ K B de
'
içt ndc geleneksel hareke t i n tüm ü hedef a l ı n ı p e leştiri lmektedir.
B urada herkesin an l ayabi leceği bir sade l i k tc ve en kötü niyet i i ­
lerin b i l e giirnı ez l i k tcn gc lc meycl:ek l c ri b i r açıkl ı k ta den i l i r k i ,
sorun h i ç de demok ra s i m ü cad e l e s i n i önemsemenı e k y a da
küçümsemek değildir; sorun . sermaye iktidarı koş u l l arında bu
/ 02
mücade l e n i n n as ı l b i r devrim perspe kt i fi içi nde ele a l ı n acağıdır.
Bu ay n ı zamanda l lJXTden bugüne geleneksel hareketi çekmeye
çal ı � t ı ğ ı m ı z as ı l tartı �ımı ve ç at ı �ma p l a t form u dur. Ve T i K B de
..
içi nde. geleneksel hareketi n tümünün "troçki zm", "yan-t roçkizm .
"demokrasi mücade l es i n i n k üç ii m scnmcsi'', " fa�iz111 i n gözden
k aç ı rı l ması ... ''küçük-burj u v azinin hesaba k at ı lmaması'' t ü ründen
içeriksiz bir boş l a f y ı ğ ın ı y l a boğuntuya getirerek kaçtı k lan plat­
form da budur. Buna defalarc a i�aret ett i k . N e i l g i nçt i r k i . Dt•ı•­
.
rimci Proletarya · yı EK i M ' i yapay b i r biçimde "kuynıkçu l u k .
ınıydas ı na d ah i l etmeye yiincltccek kadar rahatsız eden Lihl'ral
Dl'mokrati;:;min Politik Pla({omuı eleştirisi. aynen şu sözlerle biter:
"Ve artı k kavramaları gerek i r ki, sermaye ikt idarı koşul ların­
da. demokrasi m iicadclesi sii7.ko n u s u o l d u ğ unda, bir marksist
devriınci i lc bir liberal dcmokrat ı kesin ç izgiler i lc b i rb i ri nden
ayıran temel tartı şımı ekse n i , b u ıniicadelcni n önemscnmcsi ya
da küçümsenmesi değ i l , fakat onun nas ı l b i r genel perspekti f için­
de e l e a l ı n d ı ğ ı d ı r.
"Len i n ' in, marksisı devrimcinin sorunu ele a l ışina i l işkin ola­
rak söy l ed i k l eri ş u n l ardır: ' Demokrasi sonımınun marksist çözü­
m ü . proletaryan ı n , buıj uvaz i n i n dev rilmesini ve kendi zaferi n i
hazırlamak üzere, bütün demokrat i k kurum ları v e özlemleri kendi
s ın ı f savaş ı m ı nda
seferber etmesid ir. '
"iki Tak tik ' ten o l u r o l m az akl arınahır yapa n l arın, güniimüz
Türk iye'si için son derece anlam l ı olan bu temel dü�ünceyi ısrarla
görmezl i kten gelme leri b i r rast l ant ı o l ab i l i r m i ? ( s . I I S - 1 1 6 )
IJC'I'rimci Proll'tarya ise hem bu sözleri görmez l i kten gel i r
v e hem d e binbiri nc i kez E K i M ' i n anti-faşist anti -emperyal ist
m ücadeleyi küçümsed i ğ i (yeni t abirlc. "horgördii ğii' ' ! ) üzerine
konuşur . Dahası bunu E K i M ' i "sağ oport ünist kategori ''nin zıddı
bir "sol oportii n i s t ' ' kategoriye kpym:m ı n temel dayanağı yapar.
Ne de kolay b i r n i t e l eme ! EK İ M ' i n �ay ı s ı z temel be l gesi ortada
d u ruyorken bun l arı n hiçbirini görmez de, gider S i v as k at l i amını
protesto gösteri s i n e kat ı l an b i r yoldaş ı n bir m u lı ab i r iis l ubuyla
kaleme aldığı kiiçük b i r yaz ı n ı n küçücük bir i fades i n i b u l ur ve
üste l i k bağ laınından kopararak . demek o l uyor k i kabaca tahri f
/ 03
ettiği "horgönneyc" bir kanıtlama olarak k u l lanır.
kolay bir kanıt laın a !
ederek, sözünü
N e de
Tek başına b u niteleme ve kanıliama "kolay l ı ğ ı '' bile, Devrimci
konuımı üzerinden tart ı ş ı p cleş­
t i rmekten aciz olduğunu göste ri r. T i K B , tartışına ve eleştirileriiı­
de temel belgelcriınizi ve gerçek ç i zg i ııı i zi esas al mad ı ğ ı sürece.
omın bu aczini de bizler b ı kmadan y i neleyip d urac ağ ı z .
Proletarya ' n ı n EK i M ' i gerçek
Anti-faşizm ve sermaye iktidarı
üzerinden gerçek görüşleri m i z i n
bu davet , h i ç de, okur mçkt upları da dahi l , sayfa­
larım ı zda çıkmı� her saıırı n (do lay ı sı y l a şu veya bu yan l ışın) so­
rumluluğunu üstlenmekten kaçınmak için deği ldir. Biz, yukanda
anı lan da dah i l . ki tek örnek tk ği l d i r, Deı•f1mci Proletarya ' n ın
"malzeme'' .sand ığı metinler ve on l ar ı n tck tek "c ı mb ı z l annıış"
cümlel eri üzerinde öze l l ik l e d urac ağ ı z. Zira bu, EK i M eleştirisi
yapmak ad ı · a l ı ında nelere ihtiyaç duyulduğunu en vurucu bir
Fakat temel b e l ge leri m i z
eleştirisine
biç imde sergi lemen i n ötesi nde, bunu yapan ları n ideolojik kav­
rayışları kon usunda da öne m l i aç ı k l ı k l a r
sağlayacaktır. Bu ne­
ayrıntıları
denle de konuyu dağıtmak pahasına da olsa. böy lesi
at lamadan i lerleyeceğiz. E K i M ' e i l işkin her satırı kaba bir lahrifat
örneği olan DeıTimci Proletarya yazı s ı , aynı tahri f<�tçı tutumu
süzkonusu ımılutbir mektubu üzerinden de gösteriyor.
İ ddi<�sın<� şöyle baş l ı yor: " S i z , S i v as Kat l iam ' n ı protesto
eylemi nde y ü z b i n l e r i n ant i - fhşist s l ogan l arı h ay k ı rmas ı n ı ki.i­
ç ünıscyeceksi n i z. H e rhalde bunu ' po l i t i k leşme ' o l arak görme­
yeceksiniz ! ' ' (s . .'i2)
.
Oysa sözkonusu yazıda sözde k üç ü msenenlcr h i ç de "yüz­
.
binler" deği l . fakat geleneksel ak ı m l arı n kanı ksanm ı ş v e içerik
ol arak çarpı l ı l m ı � an t i - fa�ist s l ogan l a rı d ı r: " B e l l i m i syon l arın
temsi l c i l i ğ i n i ü s t ı' enm i ş dergi pankartl arı nda yaz ı l an l ara ve bu
panka r ı l a r ı n arkas ı ndan y ü kselen s l ogani ara d i kkat ed i yorum
özel l i k l e . Pankart l arın bir çoğunda ' Faşizme ö l ü m halka h ürri­
yet ! · ,
/04
•
Fa�izınc kar� ı omuz omuza ! · , ' Faşizme karşı tek yumruk
tek barikat! ' ve ' Sivas fa�izıne mezar olacak! ' yazıları yazı l ı . Atı­
l an sloganlar da pankartlarda yazılanlardan farkl ı bir içeriğe sa­
h i p değ i l . Saııırsın ki 1 993 'de değ i l de 1 9(ıX 'de ya�ıyorsun. Fi­
ziki olarak 1 993 Türkiye'si nde ya�ayan bu devriınci hareketler,
ideolojik olarak 1 96X ' i ya�ıyorlar hala!"
Bu bir küçümseme değiL fakat doğru ya da yan l ış, yalnızca
bir ele�tiridir. Bunun hiç de soyut ve sebepsiz b i r eleştiri olma­
dığı, az aşağıdaki satırlardan bütün çıplak l ı ğ ı i le anlaşılabil ir.
Gösteri lerde. Türkiye ' n i n kendi siyasal m ücade l e tari hi içeri­
sinde bulanıkla�ın ı ş , devletten çok devlete bağ l ı bazı yan fa�ist
örgütlenmeleri akl a getiren sloganlar yerine, dosdoğru devleti he­
def alan sloganların bizzat kitleler tarafından atıldığı beli rtilınek­
te, koınünistlerin eylemde bunlara sahip çı kmak, çıplak biçimde
devleti hedef gösteren bu sloganları öne çıkarmak tutumunu be­
nimsedikleri vurgulanmaktadır.
Devrimci Proletarya bu sözleri tahrif edip, sahte bir öfke
gösterisi içinde ideolojik içerikli bir tartı�ınaya· "yüzsüzli.ik" türün­
den küfürler bulaştıracağına, bir parça anl am a gücü gösterseydi
görecekti ki, bu sloganlar geleneksel harekete mensup bel l i grup­
ların alamet-i farikalarıdır ve elqtiri bu gruplan ve onların yerleşik
"anti-faşist kül türü"nü hedef <(l ıyor. B u hiç de bu s loganları
reddetmek ya da kullanımımak için bir neden değildir. Fakat zaten
sözkonusu mektubun amacı ve vurgusu da bu değildir "Önciiliik
ve Kuyruk�,.·u/ufs" ba�l ığı taşıyan bir eleştiri giri�iıninin, anti-fa�ist
mücadelenin bu kadim "öncü"lerinin dar ve çaqJık b i l i ncini hedef
alan bir eleştiriyi aniayamaması gerçekten i l ginçtir.
Yapı lan pek m i yan lı�tır? Eğer gerçekten öyleyse. yazıları­
nın giriş bölümünde kendi liği ndenc i l i ği n ideolojik temel i olarak
sunulan şu belirlemenin ne kıymeti olabil i r ki: "Militan ve tempolu
b i r tarzda . sürdürülen anli - fa�ist m ücadelen i n empe ry a l izme,
i�birlikçi burjuvazi ve toprak ağalarına kar�ı devrim ve sosyal izm
kavgası olarak yüri.itiilnıesi gerektiğ i , dergi sayfalarında en fazla
bir si.is olmaktan i leriye gidemedi." (s.35)
Bunu diyenler, Türkiye 'de hay l i çarpık bir içerik kazanmış,
adeta burjuva sınıf egemenl iğini ve dev leti gizleyen bir örtüye
105
dünüşmüş anti-faşist halkçı reıorik yerine. açıkça sennaye devleti­
ne işaret eden sloganların öne çıkarılmasına karşı tavır alabi li­
yorlarsa eğer, ne ded iklerinin farkında değiller demekti r.
Sivas kaıl iaınını protesto gösteri leri üze�inden perspektifleri­
ınizi taı1ışınaya pek hevesli Devrimci Proletwya, pekala kusurlar
da içerebilecek bir ınuhabir mektubuna itibar etmek yerine, neden
tam da aynı sayının aynı konuyu ele alan Ba�yazı 'sını tart ı�mı­
yor? Bak ın ı z orada ( ve üste lik aynı konuda) neler söyleniyor:
"Dün, ' XO ünccsinde. hiç değilse demokratik halk devrimi,
demokratik halk ikt idarı şiarları sınırında duran bir çok devriınci
grup, şimdilerde 'demokrasi mücadelesi ' gibi belirsiz, düzen içi
kanallarda boğulınaya son derece elverişli bir zeminde hareket
etmeye özel bir eği l i m duyınaktadır. Sivas katliamına kar�ı yü­
rüyen kitleler sermayenin devletini hedef alan şiarlar atıyorlar.
Kitlelerin bu durumu bile ' demokrasi mücadelesi ' belirsizliğinin
i lerisi nde bir tuttunun i fadesidir. Komünistler bu tepkileri ' Kah­
rolsun sermaye iktidarı ! ' devrimci �iarıyla daha açık hedeflere
yönlendirınelidirler. Devriınci ikıklar perspektifinin somut bir ifa­
desidir bu." ( Ek im , sayı:77)
Devrimci Proletarya. söyleyeceklerini bu sözler üzerinden
söyleınelidir.
Fakat daha şimdiden söylediklerini aklannadan geçeıneyiz.
Soylu bir görünüm fakat yapay bir öfke içinde . bize aynen şunlar
söyleniyor: "Türkiye ' de ant i-faşist anti-emperyalist mücadelenin
özgül önem ini inkar etmek bir yana, kavga alanlarında bunun
hakkını vermeyen bir akımın bile yaşama şansı yoktur!" (s.52)
"İnkar" bir yana, "küçümseme''nin bile Devrimci Proh•tmya'­
nın kendi hüsnü kuruntusu olduğu gerçeğini bir yana b ırakıyo­
ruz. Fakat bu arkadaşl arın samimi bir safl ıkla "anti-faşist müca­
dele" sorununu bizim en zay ı f yanlarıınızdan biri saydıklarını ga­
yet iyi biliyoruz. İ�in i lginç ve dikkate değer yanı, tersi nden de
bizim, kendini onunla özde�leştirecek kadar anıi-faşizme duyduk­
ları özel eği l i mden dolayı bu arkadaşların en zay ı f yanlarından
biri olarak, geleneksel hareketin dcmokrat izm ideolojisini aşınak­
ta en çok zorlandık ları alanlardan biri olarak, tam da bu aynı
/ 06
konuyu görmemizdir . O halde sorunu her yönüyle tartı�maktan
ve bu alanda kesin bir hesapla�ma ya�amaktan başka bir çıkar
yolumuz yok. Bu arkadaşlar bi razcık sabrederlerse eğer bu tür
bir taıtı�ma ve çatışmaya zorunlu olarak gireceklerini göreceklerdir.
Şimdi lik şu kadarını söyleyelim. Biz, "Türkiye'de anti-faşist
anti-emperyali st mücadelenin özgül önemini i nkar etmek bir ya­
na, kavga alanlarında bumin hakkı n ı vermeyen bir akımın bile
yaşama şansı" olmadığını b i liyoruz. En az sizin kadar! Peki siz
bu mücadeleyi sermayenin sınıf iktidarını gözlerden kaçıracak,
faşizmin ve emperyalizmin iktisadi ve toplumsal dayanaklarını
karartacak, hiç deği lse geri plana i tecek kadar öne ç ıkımnanın
ne demek olduğunu gerçekten iyi b i l iyor musunuz? 1 930' 1arın
ve 1 940 ' ların görkemli anti-faşist mücadelelerinin tarih i n i b i l ­
diğinizden kuşkumuz yok. Peki y a bu görkemin öteki yüzünü
'
ve sonrasını biliyor musunuz? Fransa'daki v e İtalya'daki görkem­
l i anti -fa�ist kurtuluş mücadelele ri n i n neden devri mle değ i l de.
komünist parti lerin burjuva koalisyonları içinde erimesiyle, sava­
şın sarstığı kapitalist düzeni n yeniden oturtulınas ı n ı n payanda­
larımı dönüşmesiyle sonuçlandı ğ ı n ı bi l i yor musunuz? U marız
biliyorsunuzdur. bunu tartışına zamanı geldiğinde birlikte göreceğiz.
T İ K B ' n i n kendine Doğu Avrupa'daki anti-faşist halk dev­
rimlerini model aldığını bildiğimiz .için, şimdiden ek bir soru daha
soruyoruz: Siz. Arnavutluk ve Yugoslavya dışındaki Doğu Avru­
pa ü lkelerindeki devriın leri , Kızıl Ordu' nun varl ığı ve Sovyetler
B irliği i le emperyalist dünya aras ı ndaki güç i l işkileri dışında
gerçekten kavrayab i li yor musunuz? S i zce örneği n Polonya 'da
iktidarın alınması, fakat Fransa'da alınaınaması . bu iki ülke par­
ti leıinden ilkinin doğru bir anti-faşist mücadele perspektifine sahip­
ken, oysa ikincisinin bundan yoksun olmasından ekılayı mıdır?
Tabi bir de Türkiye ' nin yakın tarihi var. Herşeyi içeriği kitle­
ler tarafından dar ve çarpık anlaşı lan anti- faşist şiarlara k i l itle­
yen; sermaye sınıfını ve onun devlet iktidarını gölgede bırakan
bir anti-faşist mücadelenin akibetini de bil iyoruz. Garip olan bunu
sizin de biliyor görünınenizdir. B unu b i l iyorsunuz da "S ivas ' ın
katili sermaye devlctidir!'' diye haykıran sloganları öne çıkannayı
107
neden anti-fa�ist mücadelenin küçüınsenınesi sayıyorsunuz k i ?
Anıi- fa�izıne pek tutkun. kendini adeta bununla özdeşleştiren
Devrimci Proletw:ya, 58. sayfasında "anti-faşist anti-emperyalist
mücadele diye bir sorunu olmayan Kızıl Bayrak ve Ekim" diye
buyurduktan sonra, bir kaç satır altta devam ediyor. "Ekim ve
Kızıl Bayrak sayfalarında ' faşizm ' , ' faşist diktatörlük ' gibi söz­
cükleri arayanlar, hayal k ı rıklığına uğrayacakl ardır". Görmek
. istemeyen gözden daha körü olınazınış. Görebilmeniz için kendi­
nizi kendi uydurınanız peri masallarından kurtarınanız gerekir.
Biz, Devrimci Proletarya' nın bu pek hüzünlü sözlerine kar�ı­
lık olarak, Ekim ' i n daha en baştan sorunu nasıl form üle ettiği­
ni aktarmakla ve onu asıl tartı�ma alanımıza bir kez daha davet
etmekle yetineceğiz: "Türk i ye ' de bugün çıplak b i r sermaye dik­
tatörl üğü var. Fa�izın bu sermaye diktatörlüğünün aldığı somut
biçimdir. Faşizme kar�ı mücadele, bu diktatörlüğün biçiminde
değişim yaratmaya i nclirgenmeyecekse eğer, -ki bu burjuva re­
form i zın ine kapın ı n aralanmas ıdır- , bu di ktatörl üğü yıkmak,
burjuvazinin siyasal ve iktisadi egemenliğine son vermek mü­
cadelesinin bir parçasıdır yalnızca.''
"Kapitalist düzene ve burjuva s iyasal iktidara kar�ı verile­
cek bir mücadele, burj uva güçler hakkında en u fak bir hayal
yaratınaz. ' Faşizme karşı ve demokrasi için' mantığı, bu tür ha­
yalleri n toprağıdır. Bunu devriınci hareketin son 1 5 y ı l lık dene­
yimi de açı k l ı kla gösterm iştir. B u rjuva bir topl umda siyasal
demokrasiyi -ki burjuva deınokrasisidir- siyasal strateji olarak
beniınscınek, kaç ı n ı lmaz olarak reform izme götürür. Devriınci­
demokrasinin bugün bu stratejik hedefe devriınci yollardan var­
nıayı aınaç laınası. yarı.n l i beral le�erek yozlaşmasına engel değil.
12 Eyliil sonrasında, Dev-Yol, Kurtul u� ve TDKP önderliklerin­
de liberal tasfiyeci eği l i m leri n bu kadar kolay yeşernıesi, bin­
lerce m i l itanın sancısız bir �ekil de burj uva reformisı harekete
katılması, fakat kendini yine de bel l i bir vicdan rahatlığıyla 'dev­
rimci ' olarak görmesi vb .. bütün bu olgu lar rastlantı değ i ldi r ve
salt karş ı -devri m i n yarat t ı ğ ı y ı l g ı n i t ğ ı n sonuçl ar ı o l arak da
göri.ilcınezlcr." (SH P Solculu,�u. Ekim, sayı : l 2, Eyl ü l 1 9XR)
/08
Solun gerçek tablosuna ara bir değinme
"İki su damlası" teorisine ve "diyalektiğin ci lvesi" esprisine
bilimsel bir görünüm kazandıran o ağırbaşl ı sözlere geri dönelim.
iP, TDKP ve MLKP'nin sağ tarafında, E K İ M ' i n ise sol tarafında
yeraldığı bu tablonun merkezinde kimin yer aldığını kesti rrnek
zor değil herhalde. Bu "komünist öncü", yani T İ K B 'dir. Fakat
birbi rine bağlı iki soru var. İ l ki bu tablonun hangi ölçü lere göre
çizildiği ve ikincisi, T İ K B 'nin bu tablonun merkezi nde hangi
ayı rdedici özellikleriyle durduğudur. Bu soruları Devrimci Pro­
letarya 'dan yanıt almak için formüle etmiyoruz. Zira "yanıt"ı sö­
zü edilen paragrafta zaten var. Buna göre tablonun sağ tarafı (İP,
TDKP, M LKP) güncel talepleri devrim ve sosyalizm hedefine
bağlamak niyetinden ya da yeteneğinden yoksun: "sol" tarafı
(EK İ M ) ise, "devrim ve sosyalizm taleplerini yükseltmek adımı",
güncel taleplere ve "devrimimizde özgiil bir önem taşıyan ... anti­
faş i st anti -empery a l i st m ücadel e görev lerine" k arşı i lg isiz.
"Ekonomik talepleri siyasal taleplere, her tiirden güncel talebin
devrim ve sosyalizm hedefine" bağlayan T İ K B 'nin yeri i se n1a­
lum. Tablonun çüriiklüğünü göstermek ve Türkiye sol hareketinin
bugünkü gerçek tablosu yerine yeni bir karikatür deneniesiyle
yüzyüze olduğumuzu .görmek için, tablonun bu özeti bile kendi
başına yeterlidir. Zira, örneği n. tabl?nun "sol" kanadına (EKİ M )
yakıştırdığı şeylerin gerçek değ i l , fakat Devrimci Proletarya'nın
kendi hüsnü kuruntusu olduğu gösterildiğinde, tablonun bir ka­
nadı çökmekle kalmıyor, EKi M i le TİKB 'nin aynı konumda olduğu
gibi bir yanılsama da çıkıyor ortaya.
Devrimci Proletarya, sağ ve "sol" gibi kendi başına çok şey
aniatmayan s ı n ı flamalar yerine, küçük-buı:juva demokrasisinin
devrimci ve reformisı kanatları i le proleter sosyalizmi gibi te­
mel eğil i mlerin temsilcisi akımlar üzerinden düşünseydi , bu sınıf­
sal konumların programatik ayı rdedici öze l l iklerinden g itseydi,
bu konumların sınıf hareketinin sorunlarına yaklaşımiarına yan­
sımalarını da buradan i rdeleseydi, muhakkak ki daha farkl ı so­
nuç l ara varmlı . Böyle b i r d urumda, ideoloj ik p landaki Him
/09
zaaflarımı rağmen MLKP gibi bir devrimci grubu, hiç de zaten
düzen içi o l an iP. ya da art ık d üzen içi bir akıma dönüşmüş
bulunan TDKP ile aynı kefeye koymazdı . İkincisi , temel ölçütler
üzerinden gidildiğindc. TİKB lehine olan tüm farklıl ıklara rağmen,
T İ K B i le MLKP' nin son tah l i lde aynı ara yerde, sosyalizm i le
devrimci-demokratizm i n arasında bir yerde bulundul<larını; TİKB
sosyalizme daha yakınken, MLKP'nin ise demokriıtizme daha ya­
kın durduğunu görmekte çok da zorlanınazdı .
Solun tablosunu tah l i l için y ı l lardır Ilim temel yazı larımızda
ortaya koyduğumuz gerçek bi l imsel ölçüt leri burada yineleıneyi
gerekl i göııniiyo.nız. Bunun yerine. Deı•rimci Proletarya'nın "ek­
mekl i k'' bularak sataştığı. fakat nedense içeriğini ımıhatap alıp
tartışmak varken, Sivas katl iaı m gösteri leri ve 1 Mayıs eylemi
gibi ınuhabir yazı larına, ya da "Piaspen bi ldirisi'' li.iri.inden gün­
delik ınciinierin tahri falına sığınarak geri durduğu Liheral Demok­
ratiznıin Politik Pla tf{ll·m u ndan bir parçayı buraya aktarmakl a
yetiniyoruz. Burada, sorunun iizü, kapitalizm koşul larında demok­
'
ratik siyasal isteın lcrin, bunların bir toplamı olarak demokrasi
mücade lesinin. siyasal iktidar mücadelesi içindeki konuımı ve
tanıını nda ndakiaşınaktad ır den i l iyor ve şöyle devam ed i l iyor:
"Ya bu isteml eri . s i yasal özgürlüğün kazanı lması genel
hedefine göre, aynı şey demek olan ' tam demokratikleşmiş bur­
juva topl umu' stratejik hedefine göre tanı m l ıyorsunuzdur; sizin
için demokrasinin kazanı lmas ı , t em e l stratejik bir hedef duru­
ımındadı r. Durum buysa, bu sizin burj uva-demokratik bir u fku
aşamadığınızı ve burjuva sınıf iktidarı koşullarmda demokrasi
sorununu Jiberal-refoıınist bir tarzda ele aldığı nızı göst.e rir. Başka
türiii düşünmek mümkün değildir; zira sermayenin siyasal s ı nı f
ikt idarı koşu l larında, burjuvazinin devri lmesi ve iktidarın prole­
tarya tarafından ele geçiri l mesi. yani bir proleter devrim perspek­
t i fi ve mücadelesi içinde ele a l ın mayan, ona bağlanınayan bir
demokrasi mücadelesi. buı:juva düzenin temel lerine dokunınaz ve
gerçekte kiiçiik-buı:juva demokratik bir platformun i fadesi olarak
kal ır. H içbir ara 'devrimci iktidar· formülü bu basit teorik gerçeği
değiştirmez. Kaldı ki. sorunun bu tarzda bir yan l ı ş e l e al ınışı.
/ /()
mikadelenin herhangi b i r devriınci i k t i dar mücadelesi düzeyi­
ne u l a�ınasını d a olanaksız k ı lar. Zira bu, gerçek bir iktidar pers­
pek t i fi nden yoksu n l u k p l at form u . b i r i k t idarsızl ı k p l ııt formudur
k i . bu ele al ı ş ın reform isı n i t e l i ğ i aynı zamıında b urııdıın gel­
mektedi r.
"Ya da , tüm demokrat ik istemleri. eksiksiz b i r biçimde. fa­
kat topl umsal devrim stratej i k hede ri iç i nde form ü l e edi yorsu­
nuzdur; sizin i ç i n demoknı s i nj n kazan ı l m ası m ücade l e s i , ser­
mayenin sınıf egemenliğinin devrilmesi ve iktidarın proletarya
tarafından ele geçi rilmesi m ü cadeles i n i n zoru n l u bi r parçası ve
vazgeçi lmez bir
olanağ ıdır. Bu ise s i z i n . demokrasi m ücadelesi
konusunda marksisı bir pcrspekı i fe. sahip olduğunuzu. buı:juva s ı ­
n ı f egemen l i ğ i ko�u l l arı nda. demokrat i k i stemierin devrimci bir
fonıüi lasyonunun tek olanak l ı çiizümünü ortaya koyduğumını gös­
terir. Bu ıx�rspekt i f içinde. 'h11rj111'a demokratik n:timnlar. del'rimci
Slll(f'
mı'icadelesin in. yani sosyalist deı•rimin yan
ı'irı'in ı'idı'i r '
ler
( Le n i n ) . B u perspekt i f anlamın ı ; t ü m temel demokra t i k istemler
uğruna burjuvaziye kar�ı kararl ı bir m ücade lenin yüriitlilnıesinde.
bu doğrul t uda 'yı,�mları kesin eyleme (d:erd.
Jıa teml l demokratik
lmı:jlll'llziye
'
istem 11,�r11na ,\·aı·aşımı yn,�11nlaştınp. proletarranm
saldmsma kadar. yani hwjtll'aziyi nıı'ilhı'i:leştir{'// smyalist del'rinıe
l'llrdı mrak hu istem/erin . re.fiwmist de.�il dnrimci hi�·inule
kadar
i
f
nmı'ile
.
edilmesi' nde ( Lenin) b u l m ak t ad ı r . .. ( Eksen Yayınc ı l ı k ,
s.43 )
Deı'l'imci Proletarra' nı n iinüııde ise i k i yol var: Ya buradaki
perspekt i fi n yan l ı şl ı ğ ı nı devrimci teorik cl c�t irinin gücü y l e orta­
ya koymak, ya d a bu perspek t i fi n sunduğu temel akınılar t ab­
losu içi nde kendi yerin i aç ı k l ı k la be l i rlemek .
Y ığın hareke t i n i n nesnel ve üznel yönü
E K i M 1. G e n e l K o n fe ra n s ı ' n ı n hemen önces i nd e . Ocak
.
1 9l) 1 'de. /:.'kim. yeni mücadc lc y ı l ı n ı vcsi lc ederek. ' <) / 'e Girerkeli
ba:j l ı k l ı bir ba�yazı y ay ı n l ad ı . B u yazı Siyasal Gelişmeler
1'<'
iKi
Hareketi i s i m l i derleme k i tapta ayrıca yay ın l an d ı . ( Bkz. Eksen
lll
Yayıncıl ı k , s.69-77)
'9/ 'e Girerken. ' 90 yıl ını ba1?tan başa kaplayan, toplumun
çok değişik kesimlerini kapsayan , ama odağında belirgin biçim­
de işçi hareketinin bul unduğu büyük kitlesel hareketliliği ele al­
maktadır. Komünistlerin daha sonra özeleştirel bir değerlendi r­
mesini yaptıkları "devrimci yükseliş" tespitinin kesin i fadelerle
yeraldığı yazıdır sözkonusu olan.
Yazı '90 yılını boydan boya kaplayan kitlesel hareketl i l iğin
Zonguldak madenci direnişiyle doruğuna çıktığı bir esnada ve
3 Ocak eylemi i le Mengen Barikatı 'nın hemen öncesinde k �ıle­
me alınmıştır. Doruğundaki bir kitle hareketinin yaydığı iyimser­
l i k doğal olarak tüm yazıya hakimdir. Önce 3 Ocak soytarı lığı,
ardından Mengen Barikatı, nihayet Körfez Savaşı bahane edile­
rek tüm grevierin yasaklanması ve bunun ardından, büyük bölümü
' 89-90 yılı eylem l i l ik leri içinde öne çıkmış öncü kuşak işçilerden
oluşan yüzbinlerce kişilik tensikatlar, işçi hareketinde büyük bir
kırı lınaya yolaçtı. Böylece ' 90 yılı hareketliliğinin ·yeni bir devrim­
ci yükselişin ilk evresi olma özellik lerine ve dinamizmine sahip
olmadığı pratikte görüldü. Olaylar, yanıldığımızı gösterdi ve biz
bu yanılgıyı çok erken bir tarihte tahlil edip ortaya koyduk. (Bkz.
Sn/da Ta.�flyecili.�in Yeni Dönemi)
Bu giriş nedensiz değildir. Sözkonusu yazı, sınıf hareketi­
nin '90 yılı boyunca yaşadığı gelişmeden, özellikle de onun en
i leri düzeyi o l an ve sadece geniş işçi kesimlerini deği l, tüm
toplumu da etki leyen Zonguldak madenci direnişinin ortaya çı­
kardığı bazı dikkate değer belirtilerden hareketle, Türkiye'de, sınıf
mücadelelerinin ve devrimin sosyal ve siyasal çehresi hakkı nda
be'ıı i çıkarsamalar yapmaktadır. ( Hemen ekieyeJ im k i , hareketin
sonradan uğradığı kırılma, bu değerlendirmelerin ne doğruluğunu
ve ne de önemini hiçbir biçimde değiştirmiyor. Zira sözkonusu
olan, yalnızca, kitle hareketinin ulaş ı lmış düzeyden daha i leri bir
düzeye o aşamada ' geçerney ip geçici bir gerileme içine girmiş
olmasıdır. Bu tür kısa ya da uzun süreli gerilemeler, gerilerneyi
öneeleyen gelişme düzeyinin anlamını, önemini ve sunduğu veri­
leri hiçbir biçimde değerden düşürmez.)
1 12
Topluında karliı kar!iıya duran iki temel sınıf ("sını fa karşı
sınıf! "); işçi sınıfının öteki emekçi sınıf ve tabakaları etki leıne
ve ardından sürükleıne gücü ve yeteneği ("devriınimizin sosyal
çehresi ve karakteri"); kitle mücadelelerinin o günkü düzeyinde
bile "proleter araç · ve yöntemler"in baskın niteliği vb. üzerine
gözlemlerin ardından, yazıda. şu i fade i l e başlayan bir bölüme
geçi l iyor: "Son olarak, yığın hareketinin bu genel görünüın lerinin
ötesinde, bugünkü düzeyiyle onun bi linç ve önderl ik düzeyine,
bununla bağlantılı olarak şiarlarına, i leriye sürdüğü istemlerine
bir göz atalım."
' 9 / ' e Girerken yazısının bu i fadeyl e başlayan bölümünü
yandaki sütunlarda olduğu gibi veriyoruz. Hemen altına da D<'l'­
rimci Proletarya'nın eleşti ri adı altında bu bölümden çıkardığı
karikatürü koyuyoruz. Okur bunları birl ikte inceleınel i , Devrimci
Proletarya'nın tutumunun b i r anlama güçlüğünden mi, yoksa ka­
'ba tahri fata duyduğu üzel eği l imden mi kaynaklandığına kendisi
kanır vermelidir.
Bize göre ikisi de sözkonusudur. Yapılan lahrifatları somut
olarak göstereceğiz. Ama daha önem l i gördüğümüz sorun, ser­
gilenen anlayış kıtlığıdır. Tahri fat eği limi pekala bel l i bir kolaylık­
,
la terkedi lebi l i r. Ama kitle mücadelelerinin sorunlarına ve özel
ol arak da demokrasi mücadelesinin ele alııüşına i l işkin gelenek­
sel önyargıların tcrkedilınesi, deneyimlerin de gösterdiği gibi. çok
da kolay olınaınaktadır. Zira bu içsel !e�tirilın iş bir düşüi)ÜŞ tarzı­
dır, bir ideolojik kültürdür.
Son derece açık bir parçadan e leşt i ri adı altında çıkarı lan
sonuçlar gösteriyor k i , Del'rimci Proletarya. ne kitle hareketinin
nesnel ve öznel yönü arasındaki son derece kritik ayrımı , ne ser­
maye'nin sınıf egemenliği koliul larında demokrasi mücadelesinin
devriınci ve reformcu ele alınışı arasındaki temel ayrımı, ve ne
de. yığınların demokrasi mücadelesi içinde eğililıneleri sorunu­
nun marksist-leninisı anlamını ve içeriğini yerli yerine otuı1a­
bilınektedir. Bu i.iç sorundaki ideolojik zmıfiyet ise, Devrimci Pro­
letarya'nın ideolojik b i li nci açı s ından hiç de hoş bir tablo sun­
ınuyor. B i ri nci sorundaki zayıfl ık, " Ö nciiliik 1'<' . Kuyrukçuluk"
1 13
üzerine konuşan bir yazı payına b i r tal ihsizl i k t i r. Son iki sorunla
i lg i l i zay ı fl ı k ise, kendini ki.içi.ik-buıjuva sosyal izm i nden ayrı bir
yere koymak i dd i asına giilgc di.işürnıektedir.
Elbcıte işin ıahri faı yanını iiııemsememezl ik etmiyoruz. Her­
şey bir yana, okur dönüp Deı'f'imci Proletarya 'dan ekıe y ay ı n­
l adığımız uzun bölüme büli.in l üğü içinde bakarsa, burada tartış­
ınakla olduğumuz eleştiri karikaı ürünün . tam da, E K İ M ' i n de­
mokrasi mücade lesine "soğuk bakma"s ı n ın . .onun "demokrasi ve
özgürlük isıem ini . . . ' lekel i ' b i r talep olarak görıne"sinin ve do­
layısıyla bu uğurda mücadele etmeyi reddeımesinin, tüm bu peri
masal larının kanılı olarak ileri si.iri.ildüğünü görecektir. Bu durum­
da. tahrifalı sergi lemek, iddiayı çiikerlnıek için asl ın d a kendi ba­
şına yeterl idir. Fakat bu lahri fa l ı n gerisinde aynı zamanda bir
"anlama güçlüğü''. b i r yan l ı ş düşünüş tarzı da bulunduğu için.
ve bu ideoloj i k kavrayışı se rgilemek daha özel b i r önem t aş ıdığı
için, biz yalnızca lahri fatı göstermekle sınırlaınayacağız kendi­
m izi .
Başlayabi l i ri z. ' <J / ' c Girnkcn yazısının . · <;>o y ı l ı kitle harc­
ketinin ve özel likle sarsıcı boyut lar kazanan Zongu l dak Direnişi'­
nin bel i rl i veri leri nden hareket le. Türk i ye devrim inin karak teri
ve sosyo-politik çehresi luikk ında bazı ç ıkarsamalarda bulunduğu­
nu söylemişt i k . B unlı . komünisı lerin . k itle hareketinin bir yükseliş
y ı l mda açığa çıkardığı bel l i verilerden hareketle kendi devrim
anlayışlarının doğruluğunu giisterıııc �:abası da diyebi l i riz.
Kuşkusuz bu çaba, aynı zaımıntla. yeni dönemde siyasal de­
mokrasi program ına indirgenm iş "geri program l ar''a ayn ı k itle
hareketinden dayanaklar bul ımı girişim lerini boşa çıkarına amacı­
na da yöne l i ktir. Bu i l gi l i biil ünıdc ( bkz. yanda sunu lan metin)
" İş-Ekmek-Özgürlük ! " programı üzerinden aç ı kça iirnek lenmek­
ıedir de. Zonguldak dircni�çi leri demokratik istemler i leri sürüy:ır,
ekmek ve demokrasi kavgası verd i k krini söy l üyor ve buna uy­
gun şiaı·lar yü'ksel ı i yorlard ı . Yeni diinem l i bera l leri başta olmak
üzere bazı küçük-buıjuva demokrat gruplar ise . açık ya da örtülü.
bunda, kendi geri program ları n ı n k i ı k pi·aıiği t arafından c\oğ­
ru lanması nı görüyorlarc\ ı .
114
Ortada k ii �· ü ııısenıııeyecek b i r sorun b u l unduğu ı a rı ı �m a s ı z­
d ı r. K i m ler kend i program l arına. daha doğrusu i zl ed i k l e ri devrim
s ı nı h :j i l e r i n e k i t l e hareket i n i n hangi yönünden nas ı l bir dayanak
b u l maya '<al ı � ı y orl ard ı . bunun aç ı k l ı k k azanınası i\ncın l i yd i . Tam
bu n o k t a d a .
'9/ 'e
(/ir('I'/..C'It y a z ı s ın ı n y a n d a s u n d u ğ u m u z bi\­
l ii m linli n g i ri � diın lcs i ne y e n i d e n b ak ı l m a l ı d ı r.
harek t.:t i n i n "ncsnı.:l giirüniim leri" i lc
"
B u ra d a . y ı ğ ın
b i l i n ç ve lindcrl i k düzeyi".
yani iiznd yi'n ii/giirü n ü ın k ri aras ı n d a ayrı m y ap ı l m a k t a ve "son
o l a rak". sorumın bu i k i n c i yiinlinc gcç i l ınekıcd i r. Z i ra t as fiyeci
ı\port üni zın . demokrasi ıniicaddesi ekse n i ne daya l ı bir siizdc dev­
rim s t raiL�j i s ine. ı a ı ıı da k i ı lı.: hareket i n i n bu a l anda ("iiznd yiin " )
sunduğu vcri lı.: nh:n hare k e t l e dayanak b u l maya ç a l ı � m a k t ayd ı .
Çok b i l i n i yo rı ı ı u � g i bi giirii ncn - sözkonusu ay r ı m . gerçekle
c i d d i h i r k a fa k a rı � ı k l ı ğ ı a l a n ı d ı r. S ı n ı f hareke t i n i n . daha genel
planda kitk hareke t i n i n hu i k i fark l ı y ii n ii/g iirii rı ii mü arasında doğru
b i r ayrım yapaıııamak. Türk i y e sol hareke t i n i n ya�ad ı ğ ı en ıcınci
y an ı l g ı l ardan b i r i d i r. Her Iliriii ahart m a y a da t crs i ndl:n kü�· iim­
seınd crin teım· l nede n l e ri nden b i ri de budur. Y a hare k e t i n k ap­
samı ve d i namizın inden han:kc ı k . fakat bi l i nç ve iinde rl i k d_iizeyi
giizden k;u,: ı rı la rak. ahart ın al a ra: y a da tersinden. hareket i n nesnel
v ar l ı ğ ı ve gc l i �m c poıans i yc l i bir yana b ı ra k ı lara k . mevcut b i l i nç
V L'
(\nde r l i k d ü zey i nden harl:kct l c . k iiçiimseıne lı.:rc dii�ü l iir. A y n ı
iizden bynaklanan b u i k i fark l ı ı ut u n1 . kend i l i ğ i ndenc i l i k ve kuy­
ru k (,; u l ııkta b i r k � i r.
Öy k d u ru m l a r o l ur k i . y ı ğ ın l a rı n e y l e m i i l eri b i r diizcytk..
fak a t b i l i nc i t e rs i nden g e ri b i r d ü zeyde o l u r (
1. 5 - 1 6 H a z i r; ; p
D i n: n i � i ) . f- a k a t i i y l ı.: a n l ar. d u rum l a r d a o l u r k i . y ı ğ ı n l a rı n e y l e ­
m i , b i ç i m yiinünden geri b i r düzeyde ve iirnc ğ i n barı �ç ı l , fak<!!
buna rağmen b i l i nc i n i s pe t e n i l eri b i r d ü zeyde o l a b i l i r. B i zde i l ­
k i ni spell:n kolayca a n l a� ı l a b i l ın c k te d i r d e . i k i n c i s i ne p e k a k ı l
erdi ri kım:ın c k ı e d i r. B u . k i t le hareket i n i yaratan , s ı nı f m ücadele­
sini kesk i n l c � t i re n d i na m i k kr i l c . b i l i nc i n bundak i ro l ünü y e rl i
y e r i n e · o ı u r ı aın a m a k t an k ay n a k l a n a n b i r kav ray ı � zay ı fl ı ğ ı n ı n
iiriinüdiir. ( Sorunun daha gcn i � b i r e le a l ın ı � ı i ç i n b k z . Teorinin
l 'n/...1'!1//tf.�ll. l l l . B i i l li ı ıı . Teori .
n•
Pmgrw11 Somnlan içinde. s.63-
1 15
X4) Lenin ' i n 1 9 1 3 tarihli bir gözlemini, bu anlama güçlüğünün
gideri lmesine bir · parça katkıda bulunab i l i r i nancıyla buraya ak­
tarmak istiyoruz. "Siyasal ve · iktisadi grevler dalgası öylesine
yükselmiştir ki, Rusya bu açıdan, bir kez daha, en gelişmiş ülkeler
dahil, dünyadaki, bütün devletlerden jjndedir." diyen Lenin, fakat
hemen ardından şunları ekliyor: "Sı n ı f bilincine varmış işçi, bu
gerçeğe bakarak, özgür ül keler proletaryalarının, örgütlenme ve
yığınların sınıfsal eğitimi açısından bizden ne kadar ilerde ol­
duklarını, kuşkusuz, unuımamalıdırlar." (Tasfiyecilik Üzerine, Sol
Yayınları , s.290-9 1 )
İ leri eylem düzeyi , fakat nispeten geri bir sınıfsal eğitim ve
örgütlenme düzeyi . Ye tersi . . . Liberal demokratizmin e leştirisi
vesi lesiyle, yukarıda sözünü ettiğimiz kafa karışıklığı hakkı nda
şu.n lar söylenmektedir:
"Bu baylar artık kavramal ıdırlar ki, bir marksisı yığın hare­
ketinin kendil iği nden li ğine değ i l , fakat kendisine önem verir.
. Kendi liğindenl i k bu yığın mücadelesi nin tamamı deği l , yalnızca
bir yönü, bir görünümüdür. Ye bu yön, lam da onun öznel
yanına, yani bilincine ve ileri sürdüğü isıemiere i l i şkindir."
"Komünistler yığın mücadelesine, kitlelerin şu veya bu ey­
lemine çok özel bir önem verirler. Ve bunu tam da, onu kendiliğin­
denliğinden sıyı rınak, mücadele içindeki k itlelerin bil incini ve
örgütlenmesini gel iştirerek hareketin dar ve kendi l iğinden çer­
çevesini kırmak için yaparlar.
" Özetle kendiliğindenlik, yığın hareketinin biricik özelliğini
deği l, yalnızca bir yönünü, onun zayıf yanını dile getirir. Ekono­
misı ve tek boyutlu metafizik kafa yapısının bunu anlaması el­
bette zordur. Ye bunu anlayamadığı içindir k i , parti sloganlarını,
kendiliğinden sınıf hareketinin seyriQden ve i leri sürdüğü istek­
.
lerden çıkarmayı bi r .övünme konusu yapabil i yorlar." (Liberal
Demokratizmin Politik _Pia(f'ormu, Eksen Yayınc ı lık, s.70)
Devam etmeden önce, bu sorunun ve tüm bu açıklaınaların
Devrimci Proletarya'nın ıuıuınuyla i lişkisine değineliın. Bu, kısaca
şudur: '9/ 'e Girerken yazısı , en açık i fadelerle, kitle hareketinin
_
gen bil inç düzeyini. "geri programlar"a dayanak yapmaya çal ı -
/ / (>
şanlara saldırıyor. Bu bilincin, bugünkü hal iyle, eyleme geçmiş
kitleleri burjuva ku�atına altında tutabilınenin en temel olanağı
olduğunu belirtiyor. Sözkonusu bilinç , mevcut düzeyiyle, çarpık
ve güclük ·de olsa, bir "ekmek ve demokrasi" mücadelesi bilinci­
di r. ' 9 / 'e Girerken yazısı , bu noktada yeni dönem l fberallerine
diyor ki; eğer sınıf hareketinin bugünkü bu geri bi linç düzeyi
sizin programınızla çakışıyorsa, tam da bu olgunun kendisi, sizin
programınızın devrimci olmadığının ve devrimci siyasal müca­
dele yönünden bir işlev taşımadığının en iyi göstergesidir. " Ö l­
dürücü darbe", "şimdiden zorlanma" ya da ."boşa çıkma" iddiaları,
tam da bu türden "geri prograın lar"ın devriınci açıdan işlevsiz­
leşmesine yöneliktir.
Ama eğer anlamazlıktan gelme tutumunun değil de tastamam
bir algılama tarzının ifadesiyse, bu durumda, Devrimci Pmle­
tarya nın EK İ M ' in kitle hareketinin nesnel yönünden kendi çiz­
gisine dayanaklar bulmaya çalışırken, öznel yönünden hareketle
de demokrasi mücadelesinin liberal temsi lcilerini teşhir etmesini
anlayamaması, olsa ol�a onun tartışmakta olduğumuz temel ayrıını
gözden kaçırınası anlamına gelir.
'
,
Demokrasi mücadelesi ve kitlelerin
mücadele içerisinde eğitimi
bu
Okur, ahırmaların çokl uğu ve i l g i l i metin ler sayralarıın ız­
da ayrıca yayınlandığı halde onlardan bazı parçaların burada
yeniden tekrarlanması konusunda bizi anlayışla karşılaınalıdır. Ba­
zı şeyleri hiçbir boşluk bı rakınayacak �ir açıklık ve kesinlikle
gösterebilmek, dolayısıyla dayanaksız iddiaları çürütebilmek için,
bu gerekl idir.
Odağında net bir biçimde proleter kitlelerin durduğu '90 yılı
hareketli liğinin nesnel dinamiklerini ve görünümlerini irdeleyen
ve bunda devriınci stratejiyi pratik yönden doğrulayan i l k belirti­
leri bulan ' 9 / 'e Girerken yazısı, hareketin öznel yanına, i leri
sürdüğü isteın iere ve şiarlara bakarken ise, şunları söylemektedir:
"Son olarak, -y ığın hareketinin bu genel nesnel görünüınleri-
n i n ötes i nde, bugünkü d u rum uyla onun bi l i n ç ve önderl i k düze­
y i ne. bunun la bağlant ı l ı olarak �iarları na. i l eriye sUnlüğü istem le­
rine bir giiz at a l ı m . Bu k u�kusuz hareket i n en zay ı f ya n ı d ı r. Ey­
lem i n i n yer yer kazand ı ğ ı çok i l eri b i ç i m l ere rağmen hareket i n
bi l i nç ve önderl i k düzeyi henüz son dereec gcri d i r. İ�çi l c nlc bü­
yük bir m ü c adele kararl d ı ğ ı v a r. Eylem i ç i nde s ü rek l i artan b i r
m ücade l e d e n e y i m i v a r. F a k a t m ü c ad e l e n i n t e m e l sorun l a rı .
hedefleri ve yiinü komı�unda i�ç i s ın ı fı henüz buıj u v a b i l i n c i n
s ı n ı rları i ç i ndedi r. B u bak ı mdan deni lcbi l i r k i hareket gerçek b i r
burj u va k u � a ı m a alt ındad ı r. B u ı:j uva m uhalefet , send ika bürok m­
sisi ve sosyal re form izm bu ku�atmanın b i rbirine ekl enen ve b i r­
bi rini tamamlayan deği�ik hal kaları d ı r. İ�çi lcrin kend i l i ğ inden i l c­
ri siireb i l d i k l eri demokratik hak istemleriyle uyum sağlamak siizii
geçen m i h rak lar i ç i n zor o lmadığı i ç i n . bu ku�atımı öne m l i iil<,:iidc
ba�arı l ı da olmaktad ı r. Zongul dak i�çi leri ekmek ve dı:.nıokrasi
m üc ad e l e s i verd i k l e r i n i . demok rat i k h a k l a r i ı; i n d i re n ci i k i e ri n i
söy l iiyorlard ı . K u ru l u düze n i n teme l lerine yiinelmeyen bu siyasill
reform istemlerine sah i p ç ı kmak öze l l i k l e send i ka bürokrat l arı ve
..
sosyal reform i sı ler i ç i n h i ç de zor o l mamaktad ı r. (Age . . s.74)
Şimdi de
Onrimci Proletarya· ilın
bu pasajdan ç ıkardığı so­
nucu giirc l i m :
"( EK İ M ) Demokrasi v e özgürilik istemini ancak kiiçiik-bur­
juva halkçı l ı k . send i k a ağal arı , hatta burjuva muhalefe t tarafın­
dan yiiksc l t i l cbi lccck. onları ' l i bci·al muhalefe t ' çizgis inde hi rle�ti­
rcn ' le ke l i ' bir talep o l a rak giirdii." ( s.5 1 )
Oysa b i razcık anlama yeteneği ve b i razcık i y i n i yet sah i bi
olan herkes rahatça görebi l i rd i k i . burada. EK i M ' i n
"
d e mok ras i
v e özgürlük istemi n i ' ' lekel i olarak görmesi bir yana. o n u kiiçiim­
scmcsi n i n zerresi b i l e yokt ur. EK i M , burada, t iiınüylc fark l ı b i r
sorumı ıart ı �ıyor. Li beral oporti.inizmi ve devri ınci h a l kç ı l ı ğ ı de­
mokrasi sorumı üzerinden e le�t i rd i ğ i her durumda olduğu g i b i ,
b urada d a . bi r k e z daha demokrasi sorununun. demokrat ik siyasal
istemler uğnına miicadcle sonımınun e l e a l ın ı � ı üzr ri ndc d uru­
yor. Sorun . t ck t c k ya da bir bütün ol arak bu istem leri sav unup
savunmamak değ i l . fakat onların nas ı l ortaya konu l d u ğ u . nasıl
1/8
.b i r devrim perspekt i fi i ı; i n d e . hang i t.e m e l devrim stratej i s i ek­
seni nde e l e a l ın ı p t a n ı ııı l a nd ı ğ ı d ı r. A n l ama gi\ç l iiğii çekenler iç i n
örnek o l s u n . reforııı i s t l e r K ii rt sor\ııHi n u genel demokrasi mü­
cadelesi eksen inde t a n ı m i ayarak ele a l ıyor. bu çerçevede bir çö­
ziim ( ' 'siyasal <;iiziiııı ' ' ! ) a rı ynrl a r. Konı ii n i s t l er i se . ayn ı sorunu.
siiınürgeci burj u v a t. i n i n s ın ı f i k t i d a rı n ı n devri lmesi ve u l uslarara­
sı s e rm aye c e p hes i n i n y a r ı l ı p d ı � ı n a ç ı k ı l ın as ı e k s e n i n d e ta­
n ı m l ayarak. yani pro l e t er devrim perspekt i fi i ç i nde e l e a l arak.
buna giire b i r de v r i ı n c i �iit.iinı a rı yo rl a r. Peki b u d u rumda. bu
i k i n c i s i ııd e n . K ü rt soruıı ıı ıııı k i i ,· li m s e ın e k . K ü r t l e r i n öt.gü r l üğii
istem i n i · ' l ek e l i " giir.ııKk ve reddetmek g i b i b i r soıHtÇ çı kartabi l i r
mi?
Siizkonusu olan kaha tahri fat deği l se nedir? Demokrat i k siya­
sal i s t e m l eri ,kendi ba� ı n a . kendi i �· i nd e rnrııı ü l c eden "geri 'prog­
ram"ların ( k i yazıda buna " i � . e k m e k . iizgli r l ii k " programı iirnek
veri l iyor ) . gen;d..: I L' kend i n i k i t le harc k d i n i n geri d iizeyinc uyar­
layan bir kend i l i ğ i ııdcııc i l i ğ i n i fadesi ı ı l d ıığuııu ve hıııııın her t ür­
.
I ii n : forııı i zmc k a p ı anı l adığını a ıı hı ıııak gerçek t e n P ' k ad a r g ii�·
m ii lkl'rimci Pmil'flll . .\'11 i ı; i ıı'_l Sermaye i kı i da rı ko�u l l arında ve
demokrasi ın iicad d c s i sorun u n d a . n.:forı ıı i i', nı i l c devrimi ayı ran
tenıci ayrım çizgisi ned i r
ıı
halde·> f)nrilllci f'mletur m ' m n sonımı
demok rat i k i s t e m i e r i n iiııemsenıııcsi ya da kü1,� ü ın sennıesi sahte
i k i lemi iı;indc ortaya koymas ı . gerçe kte. lwr t ü ri ii npnr l ü n i s ı �·ar­
p ı t nı a ve deıııag o j i n i n i � i n i k o l a y l a� ı ı rm a k t an ba�ka b i r sonuca
yol açmaz.
i lg i l i hiilüınün açık bir perspe kt i f su narak biten ��� söz l eri n i .
/)ITrimci Proh·tılrm ' n ı ıı demokrasi m ücade lesini ''leke l i giiııııek"
i d d i a s ı y l a kar�ı l a�t ırı n ı z :
"Pro l e t e r y ı ğ ı n l a r. k e n t
ve
k ı r yok s u l l arı . demokrasi m üca­
deles i n i � i m d i de n vermekll: d i r l e r. Zongu l d ak i � ç i l c ri örneği nde
o l d u ğu g i b i . b u m iic ade l c i ç i nde h ı t. l ı
bir e ğ i t i m d e n de geç­
mekted i rl e r . Biiilin giin:v bu m licadc l c y i i kt i d a r m ikadeles i ne
. bağlaya b i l m e k . demokrasi u ğ runa ııı iicadeleyi sosya l i zm uğruna
miica d c k d ii ze y i nc ç ı k arabi l mc k l i r.
Harek e t i n i i z n e l y a n ın ı
ge l i � t i rm e n i n c a ııa l ı l'l boyulu b ud u r. i �ç i s ı n ı fın ı n pol i t i k bağım-
/!9
sızl ığını gerçekle�tirmek, i�çi hareketine nüfuz eden her türlü
burjuva etkiyi felç etmek bununla mümkündür. Demokrasi müca­
delesini burjuvaziye kar!iı siyasal iktidar mücadelesine ve sos­
yal izm için mücadeleye bağlayamadığı sürece, i!içi hareketinin
deği!iik düzeylerde geli!iitninden sözedilebi lse bile. işçi sınıfının
pol itik bağımsızlığ ından asl a sözedilemez." (Siyasal Gelişmeler
ve İşçi Hareketi, s.75)
Sorumı bu denli açıkça ortaya koyan; demokrasi mücadele­
sini kendi içinde amaçlaştıran ve kendi başına program la�ltran
liberal dcmokratizm ve tasfiyeci oportünizm ile anıyıı böylesine
kesin sınırlar çizen bir yakla�ımken sözkonusu olan, Devrimci
Proletarya nas ı l o l uyor da bundan demokrasi m ücadelesinin
"lekeli'' gürülnıesi gibi bir sonuç çıkarabiliyor, anlamak mümkün
değildir. i lgili bölümde, kitle mücadelel�rihin o günkü sorun-.
larından, demokratik istemler ileri süren Zonguldak m adenci leri­
ne bu�juva partiler, sendika ağaları ve liberal sol ımıhalefet tanı­
fından uygulan an k u�atma ve bunda sağlanan ba!iart örnek
gösterilerek, deni l iyor ki, "Ama �u temel gerçeği de olaylar �im­
diden kan ı ı l am aktadır: B u rjuvazinin devri lmesi ve iktidarın
proletarya tarafından ele geçirilmesi temel hedefine bağlanma­
mı� bir demokrasi mücadelesi. kaçınılmaz olarak düzen içi kanal­
lara akar." (s.75)
Devrimci Proletarya 'nın bu gerçeğe bir ilirazı var mıdır? Yok­
sa eğer, neyi tartışıyor? Varsa eğer, "Bu kavgaı'ıın en tutarl ı bir
biçimde ve sosyalizm hedefine bağlaılarak yürütülmesi'' üzerine
söyledik lerinin ne anlamı kal ıyor? "Sosy(ılizm". kendi başına so­
yut bir ifadcd ir. Tüm sorun, mevcut sın ı r egemenliği altında,
bugünkü sın ı f i l i�ki lcri koşul larında, dçınokrasi mücadelesinin
sosyalizni hedefine somut olarak nasıl bağlanacağını tanımlamak­
ta düğümleniyor. Siyasal geri l iğin kaynağı olarak mevcut serma­
ye ikt idarına ve onun gerisindeki emperyalist dünya cephesine
,
i�areı edi lmeden, Türkiye 'de özgürlüğü kazanmanı n, bu sın ı fı
devi rınekten, onun iktidarı nı yıkmaktan, uluslararası emperyalist
sermaye cephesi dışına çıkmaktan ba�ka bir yolu olmadığı açıklıkla
ortaya konulınadan, bu nasıl başarı lacaktır? Ve en kritik soru:
120
B u perspektife dayalı bir devrim stratejisi, burjuva demokratik
devrimi mi, yoksa proleter sosyalist devrimi mi anlatır?
Kuşkusuz Devrimci Prôletarya'nın genel planda tüm sorunu,
tüm "güçlüğü", tüm rahats ı z l ı ğ ı J?u temel sorundan kaynak­
lanmaktadır. Onun EK İ M 'e yönelttiği hiddetli saldırının geris i n­
de de temelde bu vard ı r. Fakat tutup bunu dosdoğru eleştinnek .
varken, EK i M ' in demokrasi mücadelesini · " lekeli" ve dolayısıyla
f i berallerin işi olarak gördüğü üzerine çocuk masal larıyla uğ­
raşınanın anlamı nedir? Bu b i r zay ı fl ı k değ i l m idir? B unun ka­
ba çarpıtmalada kendini gülünç durumlara düşürmek. kendi eliy­
le kendi saygınlığını zedeleınekten başka b i r sonucu olabil i r mi?
Lenin, Rus, A lman ve Hollandalı "emperyalist ekonomisler''­
in kaba yanılgılarını tartışırken diyor k i ; " Kautskiciliğin hatası,
doğru demokratik istekleri, geleceğe, toplumsal devrime göre de­
ğil, geçmişe, barışç ı l kapitalizme göre tasarlaması ndadır." "Ka­
utskicilerin hatası, ancak devrimci b i r tutumla öne sürülebi lecek
bu tür istekleri , böyle bir zamanda reformcu bir tutuınla ortaya
atınalarındadır." (Marksizmin Bir Karikatiirii . . . , Sol Yayı nları,
1 . B askı, s. 1 4)
Peki '9/ ' e Girerken yazısında EK i M ' i n yaptığı, l i beral opor­
tünizınle araya aynı leninist ayrım çizgisini çekmek değilse nedir?
Yoksa Devrimci Proletarya için bu ayrım önemsiz midir?
Lenin bu tersyüz edi lmiş kautskici l iği sergilerkcn, burjuva
sınıf egemenl iği koşu l larında, "Demokrasi sorununun marksist
çözüın ü"nü en özlü bir biçimde tanımlıyor: "Demokrasi sorunu­
nun marksist çiizümü, proletaryanın, burjuvazinin devrilmesini .ve
kendi zaferi ni hazırlamak üzere, bütün demokratik kurum ları ve
bütün özlemleri, kendi sınıf savaşıınında seferher etnıesidir.'' (age,
s.24)
Devrimci Proletarya, bu marksist-leninist ele alış hakkında
ne düşünüyor? Neden demokrasi sorunu üzerine onca söz ediyor
da Lenin ' i n bu temel düşüncesini ele alıp i rdelemiyor?
Elbette demokrasi mücadelesi içinde eğitilmemiş bir proletar­
ya, sermayeyi devirmek, iktidarı ele geçirmek ve sosyalizmin
kurul uşuna geçmek gücünü, yeteneğini ve dahası olanağını da
121
bulamaz. Pek i proletarya ve yığınl ar. sermaye ikt idarı ko�ulların­
da. bu mücadeleyi nasıl verecek ve bu eğitimden nasıl geçecekler­
d i r? B unun i ç i n önce · demokras i y i kazanmak ve kazan ı l m ı �
"demokrat i k düzen'' ortam ında b i r eğitimden geçmek biçimindeki
liberal safsata açık olduğuna göre . geriye �u biricik devrimci yol
kalıyor. Proletarya, tam da hergünkü m ücadele içinde sürekli bir
demokrasi eği t i m i nden geçerek ve demokrat i k mevziler kazan<ı­
rak, bu eğit i m i ve mevzi leri mücadelenin daha i leri b i r düzeyi
için se ferber ederek, sonuçta m ücadelesini buıjuva s ın ı f i k tidarı­
nın devri l mcsiylc taç landırmak çizgisini izleyecektir.
Şu veya bu temel demokrat i k i stemin elde edi l mesi , �u veya
bu demokratik hedefe somut olarak ula�ılması sorununun bu süre­
cin seyri i lc temelde b i r i l g i s i yoktur. Proletarya tüm temel de­
mokrat ik istemler uğruna kararl ı l ı k la m ücadelesini yürüt ür. An­
cak devri ınci süreç öyle bir sey i r i zieyebi l i r k i . bunların bir k ıs­
m ı . h <tt ta t ümüne yak ı n ı elde edi lmcdiği halde, fakat tam da yü­
rüt ülen mücade lenin sağladığı güç ve i mk<ınlmla. buıjuva sın ı f
egemen l i ği dcvri l i p prolet arya diktatörliiğüne geç i lebi l i r. Biiyle
bir durumda eski düzende gcrı.;cklc�t iri lcmcyen demokrati k gürcv­
ler yeni i k tidarın i l k devrimci icraatları kapsamına gireceklerdir.
Len i n mesc l c y i aym:n �öy le koyın u � t u : " Demokratik is­
tcklerimizin her bi rini. bu som.ıl amaç için a 'dan z 'ye kai.lar tutar­
lı devrimci b i r yolda formüle etme l iyiz. Bazı ü l kelerde. tck bir
temel demokratik reform b i le yapılmadan önce, i�çilcrin buı:juvazi­
yi dcviımelerinde akl a aykı rı hiçbir yan yoktur. Ne var k i , tarihsel
b i r sını f olarak proletaryanın en tut arlı ve kararl ı devrimci bir
demokrasi rtıhuyla eğiı ilcrck hazırl anmadıkça burjuvaziyi yenc­
bilmesi aklın alabi leceği b i r �ey değildir.'' ( Ulusal Snnuı ı·e Ulusal
Kumduş Sol'lfşlan. Sol Yay ın ları . s.23 1 )
E K i M ' i n . demokrasi m ücadelesini ele a l ı� ına. proletaryanı n
v e emekçi yığınların b u mücadele içerisinde eğili lmesine bakı�ına,
ba�ından i t ibaren Len i n ' i n bu . iizlü silzl eri ı�ık ıuımu�ıur.
Dnrimci Proletarya E K i M� i hedef alarak iıham ediyor: '·'Hat­
la işçi s ı n ı fı n ın dar ekonom i k sendikal taleplerle birlikte güdi.ik
demokratik hak v e özgürlük taleplerini i leri si.irmesi.n i . onun bu
122
mücadeleyi zaıen yüriilliiğünün. gösıcrgesi olarak kabul elli." (s.5 1 )
Fakaı lam da bu iıhanı ı n kendisi. Dc•ı•rimci Prote· rurya nın
yığınların demoknııik hak ve iizgürllikleri uğruna mücadele venne­
si ve bu ıniicadelc içinde demokrat i k s iyasal eğitimden geçmesi
sorunu üzerine çok fazla dli�ünınediğini, bu konuda açı k ve somut
bir fi kre sahip olmadığını gösterir. Komünistler e lbetteki tüm te­
mel demokratik isıemleri en tam. en doğru biçimde foınıülc ederler.
ve yığınları bu lutarl ı devriınci istemler uğruna ve ikt idar hedefi­
ne dayal ı bir mücadele içine çekmeye çal ı�ırlar. Hergün her an
yığınları l;>u i steınierin devriınci nılıuyla cğiı ıneye çal ı�ı rlar. Ne
var k i , koınünistlerin öznel çabası i l c süreci n nesnel seyri n i . bu
seyrin kendine özgü ınanıığını , dinamik lerini ve öze l l iklerini bir­
birine karı�ııranhır. gerçekle kendi rol leri konusunda da yeterli
bir açıkl ığa sah ip değ i l ler demektir. Biz genel planda devrimi
de, devrim ve ikıidar mücadelesinin temel istemlerini de. yığınla­
nı en tanı ve en doğru biçimde maletmeye çal ı�ırız. Onları tutar­
l ı bir devrimci ruh ve iktidar perspekı i fi i l e eğitnıeye ı.�al ı�ırız.
Fakat bu hiç de yığınların devrimci gcl i�iminin ve devrimci sürece
fi i l i kalıl ını ının bizim çizdiğimiz bu çerçeve içinde ve bu sayede
gel i�eceği anlamına gelmez. Yı ğınlar demokrasi m ücadelesine de.
bunu kapsayan genel devrim mücadelesine de. kend i lerine iizgü
bir tarzda katılaca�lardırlar. Yalnızca bizim çabalarımız değil ken­
dine iizgii say ısız faktör bu süreci ko�ul layacak ve etkilcyecekıir.
Bunlar sınıf mücadelesinin, devriınci gel i�meni n . yığın hareketi ­
n i n abc'sidir.
Y ı ğınların ekonomik-sendikal ıalcplere ve "giidük demokra­
t i k hak ve özgürlük ıalepleri ''ne daya l ı m ücade lesinin. lutarlı
devrimci bir demokrasi mücadelesi olmad ığı i.izerine birbirim i zi
ikna etmemize gerek yok. Peki ama dar, güdük ve henüz düzenin
sınırlarını hiçbir biçimde a�ımyor olsa da. bu mücadelenin denıok­
mo.;i mücadelesi, demokratik haklar uğnına bir mücadele olduğundan
Deı·rimci Proletarya'mn bir ku�kusu var mıdır'? Aynı şekilde tiiın
darl ığına ve geri l iğine · rağmen, yığınların bu mücadelenin pratik
seyri içinde sürekl i yeni deneyimler kazandığı, bel l i bir eğitimden
geçtiği konusunda Deı'l'imci Prolefllrya' nı n bir ku�kusu var mıdır?
'
.
1 23
Düşünün üz ki, '9/ ' e Girerken yazısı, ' 90 yılı kitle hareketlil iği
ve onun doruğu olan Zonguldak madenci direnişi üzerinden ko­
nuşmaktadır. Devrimci Proletarya bu hareketli liğin demo�ratik
eğitim de dahil yığınlara kazandırdıklarından bir kuşku duyuyor .
mu? Duyuyorsa eğer, o zaman nasıl oluyor da işçi sınıfının geç­
miş mücadele bi rikim lerinin güya reddedi ldiği konusunda baş­
kalarını itharn edebi l iyor? Nasıl oluyor da, Tİ KB Il. Konferansı ,
' 89 Bahar Atıl ımını , '90 1 Mayıs'ını, Zonguldak Grevi ve Anka­
ra Yürüyüşünü (ve maalesef bu arada 3 Ocak Eylemini ! ), "şimdi­
den Türkiye i şçi sınıfı .tarihinin unutulmaz eylemleri arasına gi­
ren kitlesel direnişler" diye sıralayabiliyor?
Elbette Devrimci Proletarya bu mücadelelerin ne önemini
ve ne de kitlelere ' kazandırdıklarını reddediyor. Fakat gariptir ki
o, bunları n yığın larifl demokrati k haklar uğruna mücadelesinin
somut birer i fadesi .olduğu gerçeğini gözden kaçırabil iyor. Bugün
yığınlar henüz devrim ve iktidar mücadelesi vermiyorlar. Fakat
onların bir demokrasi mücadelesi vermekte olduklarından ku�­
ku duyabi lmek için, siyasal demokrasi konusunda teorik bir kafa
karışıklığı içinde olmak . gereki r. S iyasal demokrasi buı:juva de­
mokrasisidir. Teorik planda ve kendi başma ele alındığında, bu
hedef uğrı.ına mücadele, burjuva düzen sınırlarını hiçbir biçimde
aşmaz. Modern sınıf i l i şkilerinin egemen olduğu bir kapitalist
toplumda, sermayenin sınıf egemenl iği koşullarında, bu müca­
delenin kendi başına b i r program, bir sözde devrim stratej isinin
ekseni değ i l , fakat sermaye iktidarının yıkılınası genel müca­
delesinin bir parçası, proleter devrim stratejisinin b i r "taktik"
bileşeni olarak ele alınmasının büyük önemi de zaten buradan
gelmektedir. Kendi içinde stratejik bir program haline getirilmiş
bir siyasal demokrasi mücadelesinin her türlü reformizme kapı
aralaması da bundan dolayıdır. Türkiye'de, Portekiz'de, İ spanya'­
da, Brezilya'da, bir zamanlar devrimci ol�n bazı "kardeş parti"le­
rin, düzen sınırları içine bu kadar rahat kapaklanması, dahası bu
kadar kolay yok olup g i tmesi, öteki nedenler yanında, bu temel
gerçeğin gözden kaçırı lmasından dolayıdır. Kapitalist bir ülkede,
devrim stratejilerini "siyasal demokrasi"nin ya da "demokratik
124
cumhuriyet"in kazanı lması üzerine kuranlar, bu zemin üzerinde
ve uzun vadede; devrimci i ktidar perspektifini koruyamıyorlar.
Zira gerçekte, teorik açıdan e le alındığında, bu stratejide dev­
rimci herhangi b i rşey yoktur. Uğruna devrimci b i r tarzda da
mücadele edilse, sözkonusu olan, özünde burjuva demokratik re­
forml ardan oluşan bir programdır. EK i M 'in "sermaye iktidarı ve
demokrasi mücadelesi" sorunu üzerinde bu kadar ısrarla durması
·
da elbette bundan dolayıdır.
Devrimci Proletarya, yığınların demokratik haklar uğruna
mücadelesini "demokrasi mücadelesi" saydığ ı için mi EK i M 'i
ele�tiriyor, yoksa bu mücadelenin henüz dar, geri, kısmi ve d�ı­
hası barışçıl olduğunu gözden kaçırdığı için mi? Herhalde bu ikin­
cisi olamaz. Zira hedef aldığı parçanın kendisi, tam da bu geriliği
ve darl ığı tanımlayıp tartışıyor: Sorun, demokrasi m ücadelesine
devrimci bir ruh, içerik ve iktidar hedefi sağlamak gerektiği soru­
nu ise eğer, bu durumda Devrimci Proletarya boşuna tartışıyor
demektir. Zira '9 / ' e Girerken yazısı, bunu tartışmıyorsa neyi
tartı ş ı yor?
Yalnızca 9 / e Girerken makalesinde değil , E K i M ' i n konuya
i l işkin tüm metinlerinde, demokrasi üzerine tutarl ı bir devrimci
perspektifin ve yığınların demokratik haklar uğruna mücadelesini
tutarlı bir devrimci çizgide geliştirebilmenin sorunları tartış ı l ı r.
B unun ise, ancak, bu mücadelenin, b u ıjuvazinin devrilmesi ve
'
'
iktidarın proletarya tarafından ele geçirilmesi perspektifi içinde
ele alınmasıyla olanak l ı olduğu, önemle v u rgulanır.
Biz elbette, teori 'bir yana, Türkiye 'nin kendi deneyiminden
hareketle de, bir "ara" devrimci çözüm ve program olduğunu bi­
liyoruz. Fakat yine Türkiye'nin kendi öz deneyimi, bu "ara" dev­
rimci programı n zamana dayanı k l ı olmadığını gösteriyor. Gerek
�lay l arın mantığı ve gerekse bu "ara" programların kendi öz
mantığı , zaman içinde bozulma ve çözölmeyi kaçını lmaz k ı l ıyor.
Geriye, en iyi dururo"da, " iş-Ekmek-Özgü�lük platformu" kalıyor.
(Kurtulw;, Devrimci Yol, TKEP vb. örneklerde durumun ne kadar
beter olduğu biliniyor.)
'9/ 'e Girerke'n
makalesinin kitle hareketinin (somutta Zon-
125
gu ldak D i reni�inin) isteınkri karşı sında "şimdiden" zorlandığılll
iddia ett iği "geri programlar'' tam da bunlardır. ilgi l i bölümü say­
falanın ı za yeniden alın ı� bul unuyoruz . "Geri program" den i le­
re k, dosdoğru " i ş - Ekmek-Özgürl ük'' programı na i şaret edi l i yor
orada. DeıTimci Proletarya ' n ın bunu gene l olarak "demok rat i k
devrim programları·· üzerinden algılaması i ç i n bir neden olduğunu
zannet miyoruz. Örneğin T İ K B ' n i n bugünkü devrim aşamasına
i l işkin program ı . yaln ı zca "siyasal demokrasi i steın ierine dayalı
( bi r) devrim program ı ' " ın ıdır k i , kendi üzerine alı nabi l iyor? El­
bette deği 1 !
Dahası , dünkü T D K P programı d a deği ldi. Fakat gcli �me- terin giidi bu pro.ı:;ram ın eklek dk yapısını zorlayıp bo�a çı karı n­
ca, ve bu TDKP ' n i n yaşadığı ide�ıloj i k tasfiye ve çürüme zem i ­
n i y l e de b i rl eş i nce , e s k i programın yerine yenisi geçiri l d i . işçi
..
hareket inin bugünkü "geri düzeyinde bile i leri süreb i ldiği isteın­
Iere denk d ii�mesi ise, bu yeni programın doğru luğuna ve giicii­
ne bir kanıt ol arak sunuldu. Pek i bu. "proleter hareketin iizncl
yiiniinii oluşllıran zay ı fl ı k lardan kend i geri program ına ve he­
tlc flerine dayanaklar bulmay a çal ışmak'" deği l se ned i r? DC'I'rim­
ci Prolctarva bunuı1 fark ında değilse eğer. nas ı l ol uyor da "Ön­
ciiliik
ı·c
Kuynıkrnl11k" üzerine bu kadar iddial ı bir biçimde kalem
oyııatab i l iyor?
J)evrimô l'roletm:va'n ı n "talepler listesi" merakı
/Jcı-rimci Proleltll-ra. biiilin bu anlama güç l ük leri ve onun la
e lele giden tah ri fat larm ardmdan. EK i M · in demokrasi ıniicadc­
lesiııi · lekel i · giinliiğiinii . onu red ve inkar eli i ği ni giistcrıniş ol­
ımmı ıı h uzunıyl;i. siizii . . EK iM m: yapıyor o zamanT sorusuna
geti riyor. Temel demokrat ik sorun l arla b i r işi kal madığına giirc,
clbdte geriye . "i\·erik olarak s ı ğ . l a fı t daıı ibaret ve yüzeysel ku­
ru bir s1ısyal i mı edeb i y at ı ! i l c yeni b i r soru kal ı yor: ''EK İ M .
sıııı fııı pol i t i k lqt iri l ıııesimkıı n e an l ı yor'•··
..
.
Dcı -rimci l'rolı•tw-ra sordu ğu soruya
9 3 Ocak ' ı nda ve
.
..
.
Ekim ' in 64.
/](ı
.
.
sayısıııda yayııı laııınış ·'işçi Snuji Scxxi:li,�i Ymtyor ..
ba� l ı k l ı bir güncel siyasal değerlendirme yazısından nispeten uzun
bir ınırçayı güvenle kar i ıı gösteriyor. Okur bu paragrafı. Dl'l'rinıci
Prolerarya 'dan say falanın ı za a l d ı ğ ı m ı z uzun parçanı n içinde bu­
lup okuyab i l ir.
B u nu <\klaran yazar. s a n k i bir "döne mse l pro g ram". bir
''talepler l i sıe"si ya da bir "mücadel e p l at formu" üzerine konu­
�uyornı uşcasına. burada nelerin eksik olduğunu heyecan l a s ı ra­
l amaya ba� l ı yor.
Yoksa bu arkadaş l ar sın ı f hareketi üzerine yazd ı k l arı her
yazıda, onu pol i ı i kle�ı i rnıc ve devrimci lc�ı i rnıc giirevlerinc i�areı
cil ik ieri her ves i leyle. beraberinde b i r de temel ve takt i k talep­
ler i l c t emel ve takti k �iarlar l i stesi mi sunuyorlar. B i z kend i n i
b i i y l e g ü l i.inç d u r u m l ara d ü ş ü rm e n i n /Je rrimci Prole tarya ' y a
yakışmadığına h a l a v e içte n l i k le i n anıyoruz. Fakat yazık k i onlar
bunu kendi leri ne yakıştı rıyorl ar.
"Talepler l islesi ''nde neler bu l amad ı k l arın ı s ı ralamanın he­
yecan ı , tahri fatı n iitesinde "eğlence l i '' b u l u n ab i l ecek durumlara
da yol açıyor. Ö rneğ i n ' ' l i sı e ' 'de o lmayan l a r s ı ra l amasına �iiylc
başlanıyor: " ' İ �çi s ın ı fını pol i ı i k l cştirmen i n ' e n iinem l i araçların­
dan b i ri olan kirli savaşı n d u rdurulması burada yokt ur." Acaba?
Kendi aktardığı paragrafta gerçekten yokı ur da. ya bu paragrafı
hemen öneeleyen paragrafta yok m udur? Okuya l ıııı o halde:
" . . . Proletaryan ı n kardeş K ü rt halk ı n ı n m i.içadcl c s i n i des­
teklemesi , devlet terörüne karşı ç ı kması doğru l t usunda her li.irlü
propaganda-aj i tasyon aracı devreye sok u lm a l i d ı r. Ö ne ç ı karılma­
. sı gereken ba�lıca sloganl ar: ' K i rl i Sava�a Alcı Olmak i sıemiyor­
san Askere ·G i tme ! ' , 'Siimürgcci Ordu K ü rd i stan 'dan Dcrhal Çc­
.
k i ls i n ! ' , '"Devlet Terörüne Son ! ' olmal ı d ı r . .
Tekrar ediyoruz. aktard ı ğ ı ın ı z bu paragraf l.>eıTimci Profe­
tm-ya ' n ı n aktard ı ğ ı paragrafın hemen iince s i ndc yer a l ı yor! ( Da­
hası. Ki.irl sorunu. k i rl i savaş. devlet ıeriirü vh. üzcri ndc bu kısa­
cık güncel siyasal yazıda düne diinc duru luyor! ) Pcki hu du nınıda
ne dememiz gerekiyor bu denli kaba ve iilçüsiiz davraııı�lar giis­
ıereıı lerc?
B i r de " l isıe''nin eksikliklerine i li�kin ikim:i diınlcyi giircliııı:
i "\ -,
, _ .
"En geri işçi eyleminde bile dile gelen ' Özel leştirmeye Hayır! '
burada yoktt,ır." Değil mi? Acaba?! Peki Devrimci Proletarya'nın
saygıdeğer yazarları, Ekim 'den aktarmaya '"93 Ocak ' ında" diye
başlıyorlar da, '93 Ocak ' ı i le Ekim 'e eleştirilerini kaleme aldıkları
'95 bcak ' ı ara.s ında, tam iki koca yıl bul unduğunu neden bu ka­
dar kolay gözden kaçırıyorlar'? ' 95 Ocak ' ı nda, "Özel leştirmeye
Hayır!" sloganının "en geri i�çi eyleminde bile dile geldiği "ne
kuşku yok. Peki ya " 1 993 Ocak ' ında" da bu böyle miydi '? " 1 993
Ocak ' ında" geçtik en geri i�çi eyleminden, en i leri i�çi eylemin­
de bile bu slogan iddia edildiği gibi güncelle�mi� miydi? Acaba? !
Yazık ki Devrimci Proletarya bizi böyle saçmal ı klarla. uğ­
raştırıyor! Yazık ki Devrimci Proletarya büyük emeklerle yarattı­
ğı kendi saygınl ığını bi zzat kendi eliyle bu denli kolayından
zedel iyor!
EK İM ' in "zaar•ıarımn .gerçek alanı
Devrimci Proletarya 'nın soyutta dayanaksız spe!<ülasyonla­
ra ve somutta �aşırtıcı kabalıktaki tahrifiara dayanan bu sözde
ele�tirisini reddederken, biz hiç de E K İ M ' in hatasız ve kusursuz
olduğuna dair budalaca bir düşünceyle hareket ediyor değ i l iz.
EK İ M 'de yeni olan temel özellik lerden birinin de kendi teorik
ve pratik yanılgı ve yetersizl ikleri üzerinde açıklıkla durması
olduğunu görebi lmek için, başta konferanslarının belgeleri olmak
üzere, onun temel yayıniarına bakmak yeterlidir. EK İ M, gelenek­
sel hareketten koparak ortaya çıkan. ol uşum süreci içindeki bir
parti öncesi harekettir. i deolojik olarak, ulusal ve uluslararası plan­
da popü lizmden ve dcmokratizmdcn; pratik olarak, Türkiye ' nin
20 yıl lık dönemi içi nde küçük-burjuva katman larin damgasını vur­
duğu bir sosyal hareketl ilikten beslenen bir "geleneksel devrimci
hareket"ten kopmak iddiası ta�ıyan EK İ M ' in, kendi yeni kimliğini
ol uşturması kaçını lmaz olarak sancılı bir süreç biçiminde yaşa­
nabilirdi. Diyalektikle cilveleşenlerin gelişme diyalektiği ışığında
bunu kavramaları çok güç olmamalıydı aslı nda. Yine de, kendileri
de son tah l i lde "geleneksel devrimci hareket"in i leri ucunda
128
duranların bunu ıınlayamamasının bir mantığı vard ı r.
B ilmek gerekir ki. varolandan, geleneksel o landan kopanların.
iki temel potansiyel zaaf alanı vmd ı r. ilkin. geçmişin düşünsel
ve pratik alışkanlıkimın ı n tam a�ı lamaması, "geçmiş·· olanın ye­
ni olanda şu veya bu iilçiide varl ı ğını devam ettirmesidir. Ve
ikinci olarak, geçmişin aşılması adına, bazı sorunlarda ve alanlar­
da, şu veya bu ölçüde. "geçmiş" olanla aynı öze dayanan tersten
savrulmalardı r.
Her yeni harekette bu potansiyel zaaf alanları kendini ımıt­
laka bel l i alanl arda, be l l i düzeylerde gösterme imkanı bulurlar.
TİKB yayınlarının EK İ M 'c yönel ik "tersinden savrulma" itham­
larını elbetıe bil iyoruz. Fakat bunun gerçek alanı n ı , mahiyetini
ve sonın iarı nı doğru anlamak bugünkü konmmıyla T İ K B için
miimkiin deği ldir. Ş u ana kadar sergilediğimiz ve daha da ser­
gi leyeceğimiz spekülasyon ve tah ri fatlar silsi lesi, bu i(ldiamızın
somutta kanıtlanınasıdır. Tİ K B EK İ M ' i gerçek zaafları' üzerin­
den değ i l . fakat haypli ,yakıştırınaları üzerinden eleştim1ektedir.
TİKB üst ünlük leri ve zaafları i le gerçekte varolan EK İ M ' i deği l ,
kendi keyfi muhayyilcsinin üriinii bir EK i M karikatiiriinü eleş­
tirmektedir. EKİ M ' in gerçek zaaflarıyla ancak E K İ M uğraşalıilir
· ve ne iyi ki ö bunu fazlasıyla yapıyor. Hem de herkesin gözleri
önünde. Açıkta ve açık lıkla!
1 R94 y ı l ında kaleme aldığı çok b i linen eserinde Lenin, şöyle
bir vurgu lamada bul unur:
"Genel olarak. Rus komünistlcri , marksizm yanlıları, herkesten
fazla kendilerine SOSYAL-DEMOKRAT adını vermelidirler ve fa­
aliyetlerinde DEMOKRASi 'nin biiyük önemini asla unutmamalı­
dırlar:· ( "Ha/Jan Dost/an" Kimlerdir . . , Sol Y ayın ları , 3. Baskı,
s. I R6)
.
Bunu. Rusya 'nın kendine özgü toplumsal-siyasal koşulların­
da. demokrasi mücadelesinin anlamı ve kapsamı üzerine uzun
açıklamalar izler. R usya gibi feodal aristoknısinin egemen sınıf
olduğu b i r Çarlık ' ülkesinde. Len i n ' i n demokrasi mücadelesinin
linemine biiyük harf k u l lanarak vurgu yapn.;ak ihtiyacı duyması,
i l.k bakışta şaşırt ıcıdır. Fakaı bunun hiç de nedensiz olmadığını,
1 29
aynı vurgulu sözlere düşülen dipnot tüm açıklığı ile ortaya koyu­
yor. Şimdi de bu dipnotu okuyoruz: "Bu çok önemli bir noktadır.
Plehanov, devrimcilerimizin "iki dü�ınanı" olduğunu söylerken
çok haklıdır; "bir yandan, henüz tümüyle yokedilıneıni� olan eski
önyargılar, öte yandan da yeni programa i l i�kin dar bir anlayış."
(aynı yer)
1 X90' lar Rusya 's ında "henüz tümüyle yok edilmemiş -o ı an
eski önyargılar"ın kaynağı , ' 70 ' 1 i yı l lara egemen Rus devriınci
popülizınidir. Toprak ve özgürlük bayrağı altında çarlığa karşı
siyasal mücadele yürüten dev riınci Rus narodn ikleri , siyasal
mücadele ve örgütlenmeyi kon1plocu bir tarzda ele almaları bir
, yana. popül ist ütopik yanı l g ı l arından dolay ı , bu m ücadeleyi
sosyal izm mücadelesi ne de bağlayamıyorlardı. B una rağmen,
tümüyle demokrat i k siyasal istem lerden ol uşan programları nı
"sosyal ist" olarak görmekten de geri durınuyorlardı. Plehanov
önderliğindeki Emeğin Kurtuluşu Grubu 'nun çıkışı, bu halkçı
· gelenekten marksist bir kopuştu. Fakat çok geçmeden bunun
beraberinde, "yeni programa i li�kin dar bir anl ayış"a yolaçtığı
da görüldü. B u , popül izınden kopmak adına demokratik siyasal
sorunların ve mücadelenin küçüınsenınesi eğilimiydi. B i l indiği
gibi bu eğilim, marksist kıl ığa bürünıni.iş Rus liberal aydınlarının
oluşturduğu "legal marksist" akımın Marksizmi bayağılaştırrnasının
da etkisiyle. Rus sosyal-demokrat hareket saflarında daha sonraları
ekonomizm deni len akımı ortaya ç ıkardı. Bu açıdan, daha ortada
böyle b i r akım yokken, yalnızca "yeni programçı i l işkin dar bir
anlayış"ın ilk belirtilerinden hareketle, Lenin'in demokratik siyasal
mücadelenin ö!1eınine ve bumın herkesten çok Rus marksistleri
tarafından yi.irütülmesine çok özel bir vurgu yapması, dikkate de­
ğer bir öngörüdür. Daha da dikkate dçğer olanı, Len i n ' i n bunu,
tam da "eski önyargılar"ı, Narminik görüşleri hedef alan bir temel
çalı şmada yapmas ı d ı r. Len i n ' i n eseri nde, b i r yandan "eski
önyargı lar''a yeni darbeler vurulurken, öte yandan da, demokratik
istemler uğruna siyasal mücadelenin marksist ele alınışı üzerine
sağlam bir tutumun temelleri atı l ı yor.
Koınünistlerin, başından bugüne tüm temel belgelerinde, po/30
pül izmden kopuşun bu "yan etkileri "ne karşı özel bir hassasiyet
gösterdiklerini görmek için bu belgelere şöylece bir gözatmak
yeterlidir. Bunu görmek isteyenler; dönüp i l k iki temel belgemiz­
den biri olan Platform Tasla,� ı 'mıza bakabili rler.
Yukarıdaki tarihsel örnekte sözkonusu olan, tarihsel geli�­
me düzeyi nedeniyle, nesnel olarak burj uva demokratik devrim
aşamasında olan bir ülkedir. Oysa biz, emperyal ist savaş döne­
minde, bir yandan savaşın "cumhuriyetle monarşi arasındaki far­
kı yoketme''sinin etkisiyle, öte yandan ise Kautskici akımın de­
mokratizmine bir tepki olarak, kapitalist ülkelerde demokratik
siyasal istemler uğruna mücadeleyi yadsıyan emperyal ist eko­
nomizm deneyimini de · gözönünde b u l undurmuştuk. Lenin ' i n
"Marksizmin karikatürü" b u modem ekonomist eği l imi hedef alan
eserini, "demokrasi mücadelesi" üzerine tartışmalarımızda döne
döne kul lanmamız bu açıdan elbette nedensiz değildir. Bunu gör­
mek isteye)ıler, örneğin Ocak 1 989 tarihli "Devrimci Harekette
Reformisi Eğilim " tartışmasına bakabil irler. (Bkz. Eksen Yayıncı­
lık, s. l 08 ve sonrası)
Komünistlerin geleneksel hareketin popül ist ideolojik-siya­
sal önyargı larını eleşti rme çabası , bu mücadelenin saflarımızdaki
muhtemel "yan etk i l eri"ne karşı b i l inçli b i r m ücadeleyle bir­
leştirilmiştir. Fakat bu hiç de bu "yan etk i ler"in içimizde ve pra­
tiğimizde ortaya çıkmasını engellemedi, engel leyemezdi de.
"Eski önyargılar"ın saflarımızda boy veren temsilcil eri tas­
·
fiyeci ler oldular. Koşullardaki belli değişmeler i le hareketimizin
gelişme güçlükleri bu bayları "eski önyargı lar"a dönüş üzerinden
l iberalizmin saflarına itti. "Yeni programa i lişkin dar bir anlayış"
ise, kendini her safhada bel li biçim lerde hissettirdi. i lk yıllarda
bunu anlayış düzeyinde bel l i belirsiz gösteren bazı tipler, yürütü­
len iç mücadelenin gücüyle saflarımızın dışına iti ldiler. Fakat
kişil�rden de önemli olan, bu "dar anlayış"ın, pratik çalışmamızın
gelişmesine olumsuz etkisiydi. Bugün için bel k i artık çok fazla
değil, fakat bir kaç yıl öncesine kadar, pratik politikadaki zayıflı­
ğımızın temel bir nedeni de k uşkusuz buydu. Ve daha EK i M i.
Genel Konferansı ' ndan itibaren, komünistler bunu açıkça teşhis
131
ettiler ve bu amaçla çizgiınİzin doğru kavranınası doğrultusunda
daha bilinçli bir mücadele yürüttüler. Bu mücadele yalnızca içte
sürmedi, yalnızca pozitif çözümlemeler içinde örtük biçimde he­
deflenınekle de kalmadı, yamsıra, örneğin sosyalizm perspektifi
�ıdı mı ve burj uva demokratik bir perspektifin ifadesi olduğu söz­
de gerekçesiyle " Özerk-Demokratik Ü niversite" şiarına karşı
"soğuk" davranan bazı genç yoldaşlarıın ızın bu yanl ış tutumu
cepheden eleşti ri lere de konu oldi.ı. Merak edenler arayı p Ekim
Genrli �i sayfalarında bu eleştirileri bulabilirler.
1
Sorun çizgimizden deği l, çizgiınize kazanılan ve büyük bölü­
mü geleneksel önyargı larla eğitilmiş kadro malzemesinden kay­
naklanıyordu. Bu insanlar ya "eski önyargı ları" hareketimizin
saflarına taşıyorl ar, ya da deınokrati zın eleştirisi adı altı nda
demokratik siyasal mücadelenin önemini küçüınsüyorlardı. Biz
bu olguya çok şaşırmadık , fakat buna karşı sürekli bir ideolojik
ve pra!ik mücadeleden de geri durmadık. Etki lerini tümüyle ka­
·
zıdık ını ? Hayır, hiç de deği l ! Bu etki yer yer hala da sürüyor.
"Yeni programa i l işkin bu dar kavrayış", öze l l i k le safianınıza
yeni katılan yoldaşlarda kendini hala da gösterebi liyor. Dahası
bu, yakm zamandaki bazı örneklerde görüldüğü gibi, Kt�tl Bayrak
sayfalarına kadar bile t ı rmanabi l iyor. Ve dahası, kendini şu ve­
ya bu nedenle yeniden üretecektir de. Tıpkı uygun ortamı doğ­
duğunda "eski önyargılar"ın da yer . yer depreşınesi gibi.
·
Bu çizgiınİzin değil partik çalışınaın ızm bir sorunudur. Bi­
zim için partileşıne ınücadelysi , bizim için devriınci sınıf hareke­
tine dayalı, onunla organik olarak bütün leşmiş bir öncü kimlik
kazanma mücadelesi, aynı zamanda bu tür "yan etki ler"i en aza
indirıne mücadelesidir de. Bunun kolay ·olmadığı ortada. Ama
bu güç l ü ğün bugüne k adar temel perspekti fl e ri m i zde hiçbir'
bozulınaya yolaçınadığı, bundan sonra ise' hiç açaınayacağı da
ortada. EK İ M ' in, saflarında ortaya çıkan tasfiyeci liğe karşı diren­
ci, "es�i önyargıla('a dönüşe direnciydi. EK İ M ' in pratik politika
alanındaki yetersizliklerine karşı mücadelesi , aynı zamanda "ye­
nı programa" i l işkin "dar anlayış"lara karşı da bir mücadeledir.
Bu, EK İ M ' i n gerçek "zaaf'liırınm, gclen_eksel hareket içinde-
132
ki konuımı ve bu "eski önyargılar"ın bir parçası olması nedeniyle
Devrimci Proletarya 'nın hiçbir zaman doğru anlayaınayacağı te­
_ınel alanlarından biridir. Devrimci Proletarya bunu doğru anlaya­
maz; zira o, pratiğe ait bir sorunu, yeni çizginin kendi pratiğini
yaratınada karşılaştığı güçlükler ve karşı karşıya kaldığı "yan
etkiler" kapsaın ındaki bir sorunu alıp, EK İ M ' i n ideolojik çizgisi­
ne ait bir sorun sayıyor. Böylece de, ınuhatabının gerçek konu­
mu ve kavrayı�ı konusunda bilerek ya da bilmeyerek, kendini
aldatıyor. Bu "aldanına"yı kanıtlayaınad ığı için de, soyuıta spe­
külasyon ve soınuıta tahrifat yapıyor.
/
..-·
Pr!_iinal yaymda yeralan ek metin �I:
Devrimci Proletarya
eleştiriy.o r!
"Taktik ve sloganlar konusunda öteki uçta i se Ekim
çevresi ve Kızıl Bayrak dergisi yer almaktadır. "Sosyalist
devrim''i savunan bu akımlar, Türkiye solunun "en vizyon
sahibi'' akımı diye geçinınektedirler. Kızıl Bayrak kendisine
birkaç sayıdır hasım olarak TDKP'nin, yükseltiği "iş,
ekmek, özgürlük!" sloganını seçmiş; TDKP 'nin bu slog<ını
formüle edişindeki halkçı programatik yaklaşımından ve işçi
hareketine ekonomist-kendi liğindenci yaki<L'jlln zaaflarından
yararlanarak okları, ı;DKP üzerinden· "demokratik halk
devrimi" perspektifine yöneltıneye yeltenmiştir.
Ekim, "sosyalist devrim", perspektifi , işçiciliği ve teorik
inşayı birinci ve esas halka olarak ele alan parti anlayışı
nedeniyle demokratik devrimin antieınperyalist-antifa�ist
görevlerine, bu görevlerin ta�ıdığı aynı zamanda güncel ve
üzgi.il öneme her zaman soğuk baktı. Demokrasinin
kazanı lınasını. devriınci bir stratejik hedef olmanın yanında
fa�izıne ve sennayeye kar�ı günlük planda da dişe diş. can
bedel i bir mücadele olarak görmedi . Faşizme ve
emperyal i zme karşı mücadeleye. emekçi sınıfların devriınci
pol itizasyonu için. temel araçlardan biri olarak yaklaşınadı.
Bu kavganın en tutarlı bir biçimde ve sosyalizm hedefine
/.U
bağlanarak yürütülmesi için, en başta proletaryanın ve onun
siyasal öncüleri tarafından verilmesi gerektiğini kavramadı.
Demokrasi ve özgürlük istemini ancak küçük-burjuva
halkçılık, sendika ağaları, hatta burjuva muhalefet tarafından
yükselti lebi lecek, onları "liberal muhalefet" çizgisinde
birleştiren "lekeli" bir talep olarak gördü. Hatta işçi sınıfının
dar ekonomik-sendikal birlikte güdük demokratik hak ve
özgürlük taleplerini i l eri sürmesi ni, onun bu mücadeleyi zaten
yürüttüğünün göstergesi olarak kabul etti.
Ekim 'e göre, i�çi hareketinin öznel zayıflıklarından biri
olan küçük-burjuva sosyali zm i , harekette kendi geri
programımı dayanaklar bulmaya çal ışmaktadır. Oysa tam da
bu zayıfl ığın kendisidir ki, demokratik devrim programiarına
"öldürücü· darbeyi " vurmaktadır. Çünkü hareket bu kadar
geriyken bile, "demokratik istemierin önemli hir kısmını
kendine şiar edinehi/" mektedir. (Siyasal Gelişmeler ve İ şçi
Hareketi, s.74) Aynı yerde, "işçi hareketinin kendili.�inden
gelişme ile ulaşfl�ı hilinç düzeyinin ve hunun yansıması olan
şiarlann daha şimdiden hazı devrim programlarını
zor/adı �ı nd an söz edil ir: "Pm/eter yı,�ınlar, kent ve kır
yoksulları , demokrasi mücadelesini şimdiden vermektedir/er. "
,
''
(age, s.75)
Ekim ne yapıyor o zaman? İ çerik olarak sığ, lafızdan
ibaret ve yüzeysel, kuru bir sosyalizm edebiyatı ! Ya sınıf
Ekim'in istediği düzeye nasıl yükseltilecek? Ekim, sınıfı n
politikleştirilmesinden n e anl ıyor'! ' 9 3 Öcak 'ında bu şöyle
konul uyordu: ''Bugün sımjin ik(isadi ve kısmi sosyal
taleplerini hir manivela olarak kullanarak aralıkısı hir
politikleşme saldırısına dönüştürmek gerekiyor. Sımrsız grev
ve örgütlenme hakkı, taşeron sisteminin ka/dm/ması, 6 saat 4
vardiya uygulaması , if g fivencesi, 1 Mayıs' m yasal tatil günü
olması , işçiler tarafindan onayianmayan toplusözleşmenin
kahul edilmemesi gihi taleplerin yanısıra düzeni do,�rudan
hedL�l alan vurucu ve çarpıu sloganlar (' Ücretli Kölelik
Düzenine Son ! ', 'Kapitalizm Mezara İşçiler iktidara!',
'Kahrolsun Kapitalist Sömürü Düzeni!' vb.) işçi sınıji
134
t:ırasmda yaygmlaştmlnıalulır. "
(Ekim, sayı : 64)
"İşçi sm�fim politikleştirnıenin" en önemli araçlarından
biri olan k i rl i sava!?ın durdurulması burda yoktur. En geri i�çi
eyleminde bile dile getirilen "Özelleştirmeye Hayır!" burada
yoktur. Resmi-sivil faşist baskı ve teröre karşı, tutarl ı ve tüm
kesimleri birleştiren özgürlük ve demokrasi talebi burada
yoktur. Uygulanan ekonomik terör programinın dayatıcısı,
ülkenin her alanda kölelik bağlarının deri ntetiği emperyalizme
karşı talep de yükselt i lmemektedir. Ekonomik-sendikal
talepler dahi ku�a çevri lm iştir. 6 saat 4 vardiya uygulaması
talebi, bunun örneğidir. Söz konusu uygulama, kapital istlerin
kriz dönemindeki temel uygulamaları�_<!n_blr.iJJ!r, -elwt1ekl
ücreti de 6 saatie sınıthim�i[ kÖ.�ul�yla. B u yüzd�n de 6
saatlik işgünü talebini H saatlik ücret talebiyle birleştirmeden
öne siirınek, "büyük bir bulu!?" olamamaktadır. Bu "listede'',
anti-kapitalist sloganlar, o halde birer süsten öte İ!?lev
görmemekıedi r.
S iz, Sivas Katliamı'nı protesto eyleminde yüzbinlerin
anti-faşist sloganları haykırmasını küçümseyeceksiniz herhalde bunu "politikleşme'" olarak görmüyorsunuz! Bunu
"popülizm' olarak damgalayıp, "Samrsm ki /993' te de,�il
·
- ­
/ 968' te yaş1yorsun" . " . . .arkalarmda 'Bu adamlar otuz
senedir Kahrolsun Faşizm! diye ha.�myorlar kardeşim' diyen
insanlar hırakfllar" diye alay edeceksiniz: İ!?Çi s ı n ı fı na resmi­
sivil fa�ist güçlere kar!?• kendisini savunması için hiçbir özel ,
örgütlülük gel i!?ti rmesini öncrmeyeccksiniz .. . Bütün bunlar
sizin o gülünç bulduğunuz ":anı, :uliim, işkence. faşi:m" in
· en koyu olduğu bir ülkede, Türkiye 'de "sosyalizm
persp-ekt!fl" adına yi.izsüzce savunulacak !
Devrİmcı proletiırya, böylesi bir yaklaşıma ancak
horgörüyle bakabi tir. Türk iye 'de anti - faşist, anti-emperyal ist
mücadek:nin özgül önemini inkar etmek bir yana, kavga
alanlarında bunun hakkını vermeyen bir akımın bile yaşama
şansı yoktur!
(Devrimci Proletarya,
say ı : 36, s.50-52)
135
------- --------------� -------- ------
EKiM'in devrimci perspektifi . . .
-
"Son olarak , y ığ ı n hareketinin bu genel nesnel
görünüm leri nin ötesinde, bugünkü düzeyiyle onun bilinç ve
önderl ik düzeyine, bunı.ınla bağlant ı l ı olarak �iarlarına.
i leriye sürdüğü- istemlerine bir göz atal ım. B u· ku�kusuz
hareketin en zayıf yanıdır. Eyleminin yer yer kazandığı çok
i leri biçimlere rağmen barekeıin bilinç ve önderlik düzeyi
henüz son derece geridir. İ �çi l e rdc büyük bir mücadele
"i<araritligi ':'�!f._ §yle m içinde sürekli artan bir mücadele
de ne yi m i var. Fakat m ücadelenin ıenıci· sorunları , hede fle ri
ve yönü konusunda işçi s ı n ı fı henüz buı:juva bil incin
sınırları içindedir. B u bakımdan deni lcbi lir ki hareket
gerçek bir buı:juva kuşatma altı ndadır. B uıjuva muhalefet,
sendika bürokrasisi ve sosyal reformizm bu kuşatmanın
b irbiri ne eklenen ve biribirini tamamlayan deği�ik
halkalandır. İşçi lerin kendiliğinden i leri sürebi ldikleri
demokratik hak isıemleriyle uyum sağlamak sözü geçen
mihrak lar için zor o lmadığı için, bu kuşaıma önemli ölçüde
başarı l ı da olmaktad ı r. Zonguldak i �çi leri ekmek ve
demokrasi mücadelesi verdiklerini, demokratik haklar için
direndiklerini siiylüyorlardı. K urulu düzenin temel lerine
yönelmeyen bu siyasal reform istemlerine sahi p çıkmak
özel likle sendika bür�kratları ve sosyal reformisıler için hiç
de zor olmam ak tad ı r.
K üçiik-buı:juva sosyal izm i bu gerçeği kavrayamıyor.
Pro leter yığın hareketinin nesnel görünümü ve öğeleri sahip
olduğu geri p rog ram l arı boşa · çıkard ı ğ ı ölçüde. proleter
hareketin öznel yönünü olu�ıuran zayı fl ıklardan kendi geri
program ına ve hedeflerine dayanaklar bulmaya çalı�ıyor.
Oysa ta 11 da bu zayıfl ğın kendisidir ki siyasal demokrasi , l
�
�
ıstem lerı ne dayal ı devrı m programlarıila öldürücü darbeyi
ı
vuruyor. Zira mü cade ı -b�-� ri d ü y ıd
ç
v
n
e
� ��
� ��- _ _ zc
. __
�
136
���
)
önderl ik planındaki bugünkü vahim durumda bile, işçi
hareketi demokratik isteınierin önemli bir k ısmım kendine
şiar edinebiliyor. Zonguldak eyleminin gösterdiği g�lişme
düzeyi buna örnektir. işçi hareketinin kendiliğinden
gelişme i le ulaştığı bi linç düzeyinin ve bunun yansıması
olan şiarların daha şimdiden bazı programları zorlaması işte öldürücü olan budur. "iş, ekmek, özgürl ük'' yalnızca
bazı devriınci grupların değ i l , en az 1 9RX 'den beri Türk-İş
yönetiminin de kul landığı temel bir şiardır.
Demokratik siyas�ıl isteıniere sah ip çıkmak , işçi
hareketinin bu isteıniere dayalı mücadelesini desteklemek,
bu mücadele içinde kitleleri eğitmek , tüm bunların taktik
önemi büyüktür. Ama şu temel gerçeği de olaylar
şimetiden kanıtlamaktadı r: B urj uvazi nin devrilmesi ve
iktidarın proletarya ·tarafından ele geçiri lmesi temel
hedefine ·bağ lanınam ış bir demokrasi m ücadelesi kaçın ı lmaz
olarak düzen içi kanal l ara akar.
Proleter yığınlar, keıit ve kır ·yoksulları , demokrasi
mücadelesini şimdiden vernıekted irler. Zonguldak işçi leri
örneğinde olduğu gibi, bu mücadele içinde hızlı bir
eğitimden de geçmektedirler. Bütün görev bu mücadeleyi
iktidar mücadelesine bağlayabi lmek, demokrasi uğruna
mücadeleyi sosyalizm uğruna mücadele düzeyine
çıkarabilınektir. Hareketin öznel yanım geliştirmenin
canal ıcı boyutu budur. İşçi sın ı fı n ı n pol itik bağımsızlığını
gerçekleştirmek, işçi hareketine nüfuz eden her türlü
burjuva etkiyi felç etmek bununla mümkündür. Demokrasi
mücadelesini burjuvaziyc karşı siyasal iktidar mücadelesine
ve sosyal izm için mücadeleye bağlayamad ığı sürece, işçi
hareketinin değişik düzeylerde. gel işiminden sözedilebi lse
bile, işçi sınıfının pol itik bağımsızlığın dan asla
sözedi leınez.
(Siyasal Gelişmeler ve İş�·i Hareketi,
Eksen Yayınc ı l ı k , s.74-75)
137
•••
ve
Devrimci Proletarya'mn
karikatürü
Demokrasi ve özgürlük istemini ancak küçük
burjuva halkçı lık, sendika ağaları, hatta burjuva muhalefet
tarafından yükseltilebilecek, onları ' liberal muhalefet'
çizgisinde birleştiren ' lekel i ' bir talep olarak gördü. Hatta
işçi sın ı fının dar ekonomik-sendikal taleplerle birlikte
güdük demokratik hak ve özgürlük taleplerini ileri
sürmesini, onun bu mücadeleyi zaten yürüttüğünün
göstergesi olarak kabul etti.
Ekim'e göre, işçi hareketinin öznel zayı flıklarından
biri olan küçük-burjuva sosyalizmi, harekette kendi geri
programı na dayanaklar bulmaya çalışmaktadır. Oysa tam da
bu zayıflığın kendisidir ki, demokratik devrim
program iarına 'öldürücü darbe'yi vurmaktadır. Çünkü
hareket bu kadar geriyken bile, 'demokratik istemierin
·
önemli hir kısmmı kendine şiar edinehil' mektedir. (Siyasal
Gelişmeler ve İşçi Hareketi, s.74) Aynı yerde, 'işçi
hareketinin kendili.�inden gelişme ile ulaştı.� ı hilinç
düzeyinin ve hunun ymmma.w olan şiarlann daha şimdiden
hazı devrim pro!!,ramlarmı zoi"/adı f!ı ndan sözedil i r:
'Proleter yı,�mlar. kent ve kır yoksul/an. demokrasi
mücadelesini şimdideli vermektedir/er. "
(Devrimci Proletarya, sayı: 36, sayfa.5 1 )
.
'·
' 38
'
lll.
BÖLÜM
Partileşme sürecinin sorunlar1-1
Bundan önceki bölümlerde olduğu gibi bu bölümde de Dev­
rimci Proletarya'nın eleştirisinin yanıtımıza konu ettiğimiz bö­
l ümünü ekte olduğ'u gibi yayınl ıyoruz. B u sayıda yayınlanan
bölüme bakı ldığında, Devrimci Proletarya'nın, partileşme süreci­
nin sorunları alanında EKİ M ' i üç temel konuda itharn ettiği gö­
rÜlecektir. B unlardan i lk i , EKİ M ' i n y ı llarca "teorik i nşa"yı esas
aldığı ve gözünün "başka bir alan görmediği"dir. İkincisi, EKİM'in
sınıf yönelimi perspektifinin "halkçıl ığın tesyüz edi lmiş biçimi
.olan işçicilikten başka bir şey" olmadığıdır. Ye üçüncüsü, EKİ M '­
in "kaba işçici bir tarzda" "öncü işÇi lerden parti yaratma" anla­
yışıyla hareket ettiğidir.
Bu üç iddiayı ele alırken kendimizi hiç de EKİ M 'i n gerçek
perspektifinin ne olduğunu göstermekle sınırlamayacağız. B izim
için bu eleştiri boyunca çok daha öneml i olan, tam da bu aynı
konulard� Devrimci Proletarya' nın kavrayışını açığa çıkarm'aktır.
/39
B u yapıldığı nda görülecektir ki, Devrimci Proletarya 'nın temsil
ettiği çizgi, parti le�me sürecinin sorunları konusunda yalnızca bir
bel irsizlik v.e kaım�şa içinde deği l , fakat aynı zamanda, en kri­
tik noktalarda geleneksel halkçı hareketle aynı konumdadır, özünde
aynı _ bakı�açısıyla hareket etmektedir. Ve E Kİ M ' i n görüşlerini
çarpık alg ı l am as ı n ı n ve yansıtmas ı n ı n gerisinde, tahrifatı n da
ötesinde, gerçekte bu vardır.
1- Partileşme süreci ve teorik gelişme
Önce, ekte tamamı verilen parçacia E K İ M hedef alınarak i l e­
ri sürülen iddiayı burada tekrarİayal ı m : ·"(EK İ M ) Y ı l l arca ' teorik
in�a'yı esas almış, gözü başka alan görmediği halde i�çi sınıfına
dönük pratik-siyasal, taktik ve örgütsel müdahalede bu yüzden
sınıfla kalm ıştır." (Sayı : 36, s .4 1 )
B u sözlerin son böl ümündeki yargının değeri üzerinde dura­
cak değiliz. Şu kadarını söyleyebiliriz; yukarıdaki yargı , Devrimci
Proletarya 'nın, bu Yan ı t ın 1 . Bölümünde (Şın!f' Hareketi De.�er­
'
lendirmeleri) ele alınan iddiaların ı n hemen devamı n ı olu�turu­
yor. Oradaki iddiaların değeri neydiyse, bu yarg ı n ı n değeri de
ancak o kadardır.
Bizi burada sözlerin i lk bölümü i lgilendirmektedir. iddiaya
göre, EK İ M y ı l l arca teorik inşayı esas aldığı için "gözü başka
bir alan göıme"miştir! Ama her nas ı l olmuşsa olmuş, bu teori
dünyasındaki EK i M buna rağmen pratikte varolmu�. bir örgüt
olmuş, bir siyasal güç olmu�, yeniliğine ve ortaya çıktığı dönemin
tüm dezavantaj larımı rağmen pratik siyasal faal i yet kapasitesi
bak ı m ı ndan 20 yı l l ı k örgütlerden (bu arada örneğin T İ K B 'den)
fazla değilse bile kesinlikle az da olmayan bir geli�me düzeyine
u la�mıştır. v_e kiiçük b i r ek ayrı ntı daha; E K İ M , yeni dönemde
ortaya çıkıp da bunu ba�arabilen tek devrimci siyasal hareket
olmuştur.
Peki bütün bunlar nas ı l mümkün olabi lm i�tir? Soruyu ya­
nıtlamayı yukandaki iddianın sahiplerine b ı rakıyoruz. Biz ise de­
mek ki siyasal yaşamda böyle olmayacak şeyler de olabiliyonnuş
140
demekle yetiniyor, Devrimci Proletarya nın herhangi bir yenilik
'
taşımayan, yı l lar öncesinde dile getirilen ve yıl larca tekrarlana­
gelen iddiasına dönüyoruz.
Orak-Çekiç'te bir yazı:
"Partiyi ve Devrimi Birlikte Örgütlemek"
T İ KB Merkez Yayın Organı Orak-Çekiç Eyl U l 1 99 1 tarihli
79. sayısında Partiyi ve Devrimi Birlikte Örgiitlenıek baş l ıklı bir
başyazı yayınladı_. Bu yazı, yukarıdaki ciddiyetsiz iddian ın be l l i
b i r masumiyetle, demek oluyor k i o gün için samimi b i r ciddiyetle
dile getirildiği i lk metindir. i ddianın mantığını ve sözde daya­
naklarını görebi lmek için yaz ı n ı n i lg i l i bölümünü özetleyerek
başlayalım konuya.
"Parti inşasınm çeşitli yönleri. Yaklaşım ne nlmalıdn-'!''
başlıklı ara böl üm, söze parti inşa sürecine i l işkin bazı genel
doğrularla başlamaktadı r. Bunlardan ilki şöyledir: "Parti i nşası­
nın tüm ana yönleri, birbiriyle i l işki l i , ·eıkileme gücüne sahip or­
ganik bir bütündür. Bunların birinin ya da diğerinin ihmali, aşama­
l ı ele alış, diğerlerinde de bozuİmaya uğratır. Sıkça rastlandığı
gibi örgütsel i nşayı ideol ojik-siyasal gelişmenin kendi l i ğinden
devamı ya da bir sonraki aşamanın bir sorunu o larak ele almak
-ya da tersi- diğerini de zaafa uğratır ve oportünizme özgüdür."
Bunu, bir "ikinci temel nokta" olarak, "parti inşasının sınıf
mücadelesi pratiğiyle sıkı sıkıya bağ l ı olarak" gerçek leştirilmesi
.
gerektiği düşüncesi izl iyor. Bunu ise, "parti inşasının güneel le
bağını salt bir alandan, teori alanındaki sorunlardan kuran siyasal
alandaki diğer öfgütsel ve pratik görevleri yadsıma derecesinde
buna bağım l ı kı lan anlayışlar"ın mahkum edilmesi izliyor. Bu
kadarı, yapılan açıklamaların bu çerçevedeki amacı ve hede fleri
konusunda yeterli bir açıklık sunuyor. Teorik gelişme adı altında
örgütsel oluşumu ve devrimci siyasal mücad � leyi geri plana iten
ya da bunlara hasbayağı sırtını dönen oportünisı anlayışiara haklı
ve yerinde bir saldırıdır sözkonusu olan. Buraya kadar söyle­
nenlerden çıkan en doğal sonuç bu oluyor. Ama yazının sıkıntılı
akışından ası l hedefin bu olmadığı da çok geçmeden anlaşı lıyor.
Orak-Çekiç, yazısının sonraki kısımlarında, bu kez teorik
geliŞmenin ve ideoloj i k açıklığın devrimci siyasal mücadele için
taşıdığı kritik öneme geçiyor: " Kaynağını ideolojiden alan, gün­
cel o laylarda tutum farkı olarak bel i ren gel i şmeler karşısında
gerçekten yanılgısız olabilmek, tutarlı taktikler geliştirmek;· siyasetin
arka planında ancak çok güçlü bir teori varsa olanak l ı olabi l ir."
'89 çöküşünü izleyen dönemde Marksizm-Leninizmin te­
mellerine yönelen "burjuva, revizyonist, troçkist" saldırıların "teo­
rik alandaki görevlerin önemini artıran bir diğer gelişme" olduğu­
n u v urgu l ayan yaz ı , ardından, Lenin ' i n , Rus devrim tarihinin
değişik dönemlerinde teorik çal ışmaya yaklaşırnma i l işkin olarak
bazı açıkamalara ve aklarmalara yer veriyor. Lenin ' den yapılan
aklarınalar ve b u n l arı tamamlayan açı k l amalardan ne sonuç
çıkarılmak istendiği konusunda herhangi . bir açık tutum ortaya
koymayan yaz ı , nihayet gelip şu aşağıdaki bölüme bağlanıyor:
"Çeşitli devrimci örgütler bir ölçüde gerçeği içerisinde ta­
şımakla birlikte, devrimci bir özlernin ifadesi olmanın yanında
nesnel durumun bir ölçüde abartılmasını da yansıtan Türkiye'nin
'devrim ülkes i ' olduğu değerlendirmesini yapmaktadırlar. Siyasal,
örgütsel, pratik alandaki görevlere ise bu iddialı değerlendirmeye
denk, hatta yaklaşan bir sarıl ış ise görmek mümkün değildir. S ınıf
mücadelesinin nispeten yavaş bir gelişme seyri izlediği dönemlerden
fark l ı olarak devrimci bir yükseliş içerisine girilen bir dönemde,
programatik . alanda bi r gel i şme sağladığı, örgütsel bir temel ya­
rattığını i leri süren komünist olma iddiasındaki bir örgütün ..
·.
teorik atılım, partileşme sürecinin esas halkasıdır' . 'Konferansımiz
teorik faaliyeti, teorik sorunlarda gelişme ve yetkinleşmeyi
Hareketimizin tüm faaliyetinin en c.:analıc.:ı halkası olarak
de,�erlendirmektedir. " (EKİM 1. Genel Konferansı Bildirisi) de­
. mesini nas ı l değerlendireceğiz? Bu belirleme, siyasal, örgütsel ,
pratik alanlardaki görevleri daraltmaktadır. EK İ M burada sadece
b i r örnektir. Üstelik çeşitli mazeret ve biçimler altında devrimci
pratik eylemden, örgütsel ve siyasal görevler bütünlüğünden kaçı­
şın günümüzdeki tek örneği değildir."
142
Böylece partı ı nşasının çeş i tl i yönlerine yak l aşım üzerirte
oturan uzun ara bölümün ası l amacı da açığa çıkmış oluyor. Tüm
bu sıkıntı l ı açıklamalar, partileşme sürecinin sorunlarına i lişkin
olarak EKiM /. Genel Konferans Belge leri nde ortaya konulan
'
perspektiften duyulan rahatsızlığı d i le getirmek içindir. "EK i M
burada sadece b i r örnektir" kaydının gerçekte b i r anlam ı v e
inandırıcılığı yoktur. Zira eğer Orak-Çekiç ne dediğini i y i bil iyor­
sa, Türkiye'nin devrimci olanaklarından sözeden "çeşitli devrim­
ci orgütler" içinde, o dönem (ve o dönemden bugüne) teorik ge­
l i şmenin önemini vurgulayan tek örgüt E K i M olmuştur. Orak­
Çekiç buna bir başka örnek veremez. "Çeşitli mazeret ve biçim­
ler altında devrimci pratik eylemden, örgütsel ve siyasal görevler
bütünlüğünden kaçan"lara gelince, böylelerinin "devrimci örgüt­
ler" sınıflaması na g i rmek bir yana, örgüt b i l e ol madık larını,
devrimciliklerini ise daha 12 Eylül döneminde gömdüklerini özel­
likle Orak-Çekiç' i n çok iyi bilmesi gerekirdi.
Geriye tek örnek olarak E K i M kaldığına göre, sormak is­
tiyoruz, TiKB Merkez Yayın Organı Orak-Çekiç'in E K i M 'in par­
tileşme sürecinin sorunlarına yaklaşımından böylesine garip sonuç­
lar çıkarması için ne gibi hak l ı nedenleri o l abi l i rdi? Herhangi
bir pratik nedeni olabileceğini sanmıyoruz. Zira herşey bir yana,
aktarma yaptığı belge bir örgüt konferansı bi ldirisidir ve bu bil­
dirinin başlangıç sözleri aynen şöyledir:
"Mevcut tüm örgütlerimizin seçilmiş delegeler temelinde tam
ve geniş bir temsiline dayanan EKiM 1 . Genel Kon�eransı yapıl­
dı . Hareketimiz bu aşamaya dört yıla yaklaşan zorlu bir gelişme
süreci içinde ulaştı. Dört yıl önce sınırlı sayıda komünistin Türkiye
devrimci hareketinin geleneksel ideolojik-poli ti k platformundan
köklü bir kopuşuyla başlayan süreç, ideolojik, pol itik ve örgütsel
bir gelişme bütünlüğü içinde i lerleyerek, E K i M ' e gerçek manada
bir siyasal hareket kimliği kazandıran bir aşamaya vardı. Kon­
feransımız bu süreci bir i lk o l uşum dönemi olarak değerlen­
di rmekte, _yeni doğan b i r siyasal hareket için yeni olmanın güç­
lükleriyle dolu bu dönemin a-;gari bir başarıyla geride bırakıldığını,
E K i M ' in onu partiye yakınlaştıracak yeni bir gelişme dönemine
143
girdiğini tespit etmektedir.'' (De.�erlendirnıe ve Kararlar, s.3 1 )
Başından itibaren teorik gelişmenin özel önemini vurgulayan
E K İ M , tüm dezavantaj l ara rağmen ve 1 2 Eyl ü l yen i lgisinin 'R9
çöküşüyle bi rleştiği b i r tasfiyeci 'dağılma döneminde bir örgüt
olmayı başarab i l mişse eğer; bunu tam da bir örgüt konferansı
ile taçlandırdığı bir dönemin hemen ardından, Orak-Çekiç'in, EKİ M
örneği üzerinden konuşarak "örgütsel ve siyasal görevler bü­
tünl üğünden kaçış"tan sözetmesi, aşırı hafifliğe dayalı bir cid­
diyetsizlik örneği idi.
Fakat biz zamanında, EK İ M hedef a l ınarak sorulan sorunun
formüle ediliş tarzın'dan ve soru luşundaki masumiyeünden hareket­
le, taşınan kayg ı l arın. pratik verileri değil fakat kavrayışı esas
aldığını, bu kavrayışın yaratabi leceği m uhtemel zaaflara işaret
edilmek istendi ğini varsaymış, böyle bir varsayımla hareket et­
miştik. Orak Çekiç ' i n i lgili bölümünü Ekimler'in 1 . sayısına oldu­
-
ğu gibi almış, al'tına EK İ M 1 . Genel Konferansı 'n ı n sorunu ele
alışma ilişkin bir parça koymuş, herhangi bir yorum yapmaksızın,
yalnızca başlığa çıkarılan şu soruyu sonnakla yetinmiştik: "Orak­
Çekiç Neyi Eh,ştiriyor?" (Ekim/er, say ı : 1 , s.262, Mart 1 992)
Kuşku yok ki bununla yetinmek, bizim için, m uhataplarımı­
zın kavrayış düzeyine ve devrimci iyiniyetine bel l i bir güveni
de ifade ediyordu. Oysa zaman bize fazl a iyimser olduğumuzu
bütün açıklığı i le gösterd i . Devrimci Proletarya, bizim başfığa
çıkarılmış bir soruyla yetinen tutumumuzu, bu devrimci iyin!ye�
ti, bizimle i lişkilerindeki genel eğilimine uygun olarak bir zayıflık
göstergesi saydı ve l ütfedip bir dipnotta bu kez şunları söyl edi:
"(Ekim/er) sınıf mücadelesinin bugünkü gelişiminden kopuk, teo­
rik çal ışmayı kavnınacak halka olarak beli rleyen bir parti inşa
görüşü i leri sürüyor. Ekimler'de parti inşasının çeşitli yönlerinin
ardı ardina sıralandığı ve bunların bir bütün oluşturduğunu belir­
t�n bir alıntı konularak Orak-Çekiç ' i n e leştirisine yanıt verilmiş
oluyor. A z çok dikkatli bir okurun bunun yöneltilen eleştiriye
bir yanıt oluştunııadığını görebilmesi zor değildir." (Devrimci Pro­
/e(arya, sa)lı.:9, N i san 1 992)
Okur öncel ikle bu sözlerin ilk cüm lesine dikkat etmelidir.
144
Parti in�asına i l i�kin olarak teorik, pol itik ve örgütsel geli�me
süreci nin organik bi.itünl iiğüne özel bir vurgu yapan. ·ama bu bü­
tünsel geli�mc sürecinin içinde çözücü ve yolaçıcı bir halka ola­
rak �eorik geli �ıneye i�arct eden bir bakı�açısının, "sı n ı f ınüca­
delesi!ıin bugünkü gel i�iın inden kopu� . . . bir parti in�a görüşü"
biçim indeki ucubc forın ülasyonla ne · i lgisi · olabi lir? Böyle bir
sunulu�u, bunu yapanların yalnızca kavrayı� düzeyine deği l , da­
·
ha da ötesinde, genel olarak siyasal düzey ve ciddiyetine de bir
gösterge saymak gereki r.
Ama dahası var. Yukarıdaki sözlerin havasına bakanlar, eğer
daha önceki durum u bilıniyorlarsiı, ciddi ciddi Orak�·çekiç ' in
EK i M 'e bir elc�tiri yönelttiğini sanabili rler.' Oysa "elqt i ri " adı
aliında yapılan işin tamamı anlamsız bir sorudan ibarettir. Bir
yarım ve bir tanı cümle alıp da !'bunu nasıl anlamak gerekir"
diye sormak "eleşt i ri" sayı labilseydi eğer, siyasal m ücadelenin
bu cephesinde işler gerçekten de ço� kolay olurdu. EKi M söz­
konusu olduğunda Devrimci Proletarya ve paralelincieki yayınlar
şaşırtıcı bir tutum örneği sergi leyerek b ugüne k adar hep bu
kolaycılıkla yetindi ler. Kalem darbeleriyle her seferinde i�inıizi
'
gördüler. ve sonnı da günül ferahl ı ğı i le spekülatif yakıştırınaları­
nı "herkesçe b i l i nen" gerçeklermiş rahat l ı ğ ı içinde yineleyip
durdular. Oysa kendi lerini biraz zora"':ı.;okab i l i r, E K i M 1 . Genel
K onferansı 'nın parti sorumına i l i�kin temel belgelerini önlerine
çekebi lir, buradaki kavrayışı pratik süreçlerimizin eleştirel bir
değerlendi rmesiyle de hirle�tirip. söyleyebilecekleri neyse öylece
söylcyebi lirlerd i . Bunu yapmayanlar, buna hiçbir zaman gerek
duynıayanlar. bir de büyük bir iyiniyet le S!lrulınu� sahi siz neyi
ele�t i riyorsunuz sorusunu alıp. "az çok dikkal'l i okura'' bunu hiç
de "yöne l t i len eleşt i riye b i r yanıt o l uşt u rmadığı" havalarında
sunmazlm mı? Ama tiinı bu ölçüsüzli.ikler, akıl alımız ölçülerdeki
·
bu garip kolayc ı l ık, gelinen yerde artık bir son bulınal ıdır. Orak­
Çeki�· ve Devrimci Prnletarya ' ıııu. ya birer boş söz kal ıbına çe­
virdiklcri bu Ilir iddiaları bir an önce açık eleştirinin konusu haline
geti rmeleri . ya da spekü l at i f yak ı � t ı rın a l ar ol arak y i ndeyip
dunnaktan artık vazgeçmeleri gerekmektedi r.
145
Tekrarlanan soru : Orak-Çekiç neyi eleştiriyor?
Y i nel iyonız, Orak-Çeki( in
i l g i l i ba�yazı sı ndak i soru tümüyle
anlamsızd ı r. Zi ra sorduğ u sorunun yan ıtı tck cüm l e l i k a l ı n t ı lar
yaptığı be l ge l erde zaten t üm aç ı k l ı ğı i lc vardır. Bu durumda, ya
bu belgelerdeki yanıtın i fade ettiği çarpı k l ı ğ ı en i ne boyuna tah l i l
eder v e sc rg i lcrs i n i z , ya da yanı l ı zaten aç ıkça vcri l m i � olan
sorulardan kaç ın ı rs ı n ız.
EKiM / . Genel Kmıji·rmısı fJil�lirisi. Orak-Çekiç'in
c üm le l ik
yarını
al ı n tı yaptığı böli.imde, sorunu �iiylc oı1aya koymaktadır:
"Kon lcransı m ı z part i lqmc sürec i n i . b i rbi rine kopmaz �eki l­
de bağ l ı . organik olarak içiçe g eçm i� bir teori k , pol i t i k ve örgüt­
sel geli�mc süreci o l arak kavraınaktad ı r. Kendi geçmişimizden
olduğu kadar, u l u s larar<isı kom ünist hareketin tari hse l geçm i �i n­
den birikip bugünün komünistlerine m i ras kalan sonı n iarın yanı­
s ı ra, günümi.i z dünyasın ı n ve Türkiye ' s i n i n ya�ml ı ğı karımı� ı k
soru n l arı n b i r ihtiyaç lüı l inc get i rd i ğ i teorik at ı l ı m . part i l c �ıne
sürec inin esas halkasıdır. Ba�arı l ı ve sağl ı k l ı bi r örgütsel gel i�im
ancak bu ti.ir bir at ı t ını l a güve nc e a l t ı n a a l ı nabi l i r. Part i lqmcye
vanıcak b i r pol i t i k ve örgüt se l gc l i � im i n i se t emel a l a n ı n ı i�çi
s ın ı fı , esas içeri ğ i n i sın ı fı n öncü kes i m i yl e birl e�m c k ve s ın ı fı n
kit lesiyle bağları gc l i � t i rmek o l u�turmaktadı r."
Kararlar.
Ek sen Yayın c ı l ı k . s.44)
Orak -Çcki( i n bir c ü m l e l ik a l ı n ı ı yapımı
(De,�crlendinne ve
c ii nı c rt l i ğ i
göster­
diği biil ümdc ise si iy l c nen lcr �unlard ı r : " E K İ M ' i 1 . Genel Konfe­
rans sa fh a s ı n a ge l i re n M e rke z K o nı i t t: ın i z . K o n fc ran s ı m ı z ı ıı
toplanmasına i l i�kin karar metninde. Türkiye l i komüni stlerin için­
de b u l unduğumuz düncmdeki sorun l a rı n ı �iiy l c iize t l c ı ne kt e yd i :
'Türki yeli kom üni stler bugün ciddi teori k . po l i t i k ve örgütsel so­
ru n l arla y ü zyüzel er. Evrense l i k ucak l ayan b i r t e or i k ge l i � mc
ve
yet k i ıı l e�mc: po l i ı i k sorunl arda v e göre v l erde neı l i k : i�ç i s ı n ı fını
temel alan ve tüm top l uımı hi tapeden e ı k i n b i r s i yasal faal iyet:
böyle bir faa l i yet i n gü vencesi ve yi.i rüt ü c üs ü ol arak i h t i l alci bir
sınıf
ö rgiillcnm c s i ; ve tüm bunl arın c i sim lc�mi� bir birl iği ve i fa­
desi ol arak. l e n i n i s t bir s ı n ı f parı! si .''
146
'Tüm bun lar aynı görevler ve sorunlar zincırının kopmaz
halkalarıdır; bir bütün oluşturmaktadırlar' , diyerek devam eden
değerlendirme, bu ' sorunların ası l öneml i boyutu doğal olarak
teorik aland ı r ' , sonucuna varıyordu.
"Kon feransımız teorik faal iyeti, teorik sorunlarda gelişme ve
yetkinleşmeyi H areketimizin tüm faatiyetinin en canalıcı halkası
olarak değcrlendi rmektedir. Pol itik ve örgütsel faaliyetin doğru
bir çizgide, sağ l ı k l ı ve başarıyla gel iştiri lebi lmesinin güvencesi
buradan geçer. Nedir ki teorik çalışmaya atfettiğimiz bu önem,
·
devriınci siyasal mücadelenin her zaman için teorik açıkl ığa
duyduğu olağan i htiyacın ötesindedir. Sorun Türkiye devriminin
kendine özgü sorunlarında açı k l ığa kavuşmanın da ötesindedir.
Yaln ızca Türkiye 'de değ i l bi-r bütün o la rak dünyada, devrimci
komünistlerin, belki de u l uslararası komünist hareketin tarihinin
hiçbir döneminde karşı laşı lmamış ciddi teorik sorunlarla yüzyüze
oldukları bir gerçektir. Karşı karşıya bulunulan sorunların manza­
rası başdöndürücüdü�." (a.g.e. , s.5 1 )
Açıklamalar bundan da i baret deği ldir. E K i M 1 . Genel
Konferansı Değerlendi rme ve Kararlar içinde yer alan, "Parti:
Proletaryanın
Devrin/ci Ön ciisü (Esaslar
,
Giirel'ler. Olanaklar)"
ba�lıklı nispeten uzun metin, Or ak Çek i(in i lgili sayısından aylar
önce yayınlandı. (Haziran 1 99 1 , Ekim, sayı :45) Bu açıklamaları
buraya aktarmaya kalkmak bu yazı yı tümden hanta l l aştırmak
-
demektir. Bu nedenle biz konuya i lişkin bazı bölüm lerini ekte
yay ı n l ad ı ğ ı m ı z yaz ı n ı n , herke s i n her an u l aşabi lecek leri b ; r
yakınlıkta olduğunu hatırlatınakla yetiniyoruz. Komünistterin pa�ıi
inşa sürecine yak l aşım ları üzerine konuşmak, bunu eleştiriye tan•
tutmak isteyen herkes, bu konferans ınetnini mutlaka gözönünde
bul undunııak durumundadır.
Komünistler siyasal mücadele sahnesine 1 9g7 y ı l ı içinde
çıktı lar. Çıkış bir ideoloj i k k?pma olarak gerçek leşiyordu. ama
daha en başından örgütlü bir siyasal akım olmak için ne gere­
kiyorsa onu yapma yolunu tuttular. 1 987 y ı l ı M ayı s ' ı sonunda
i l k ideoloj i k değerlendi rme l e r i n i yay ı n layanların 1 98 7 y ı l ı
Eki m ' inde pol itik bir yayıol a siyasal yaşama baş lamabrı. bunun
.J I
ilk adım ı ve temel bir göstergesiydi. Legal yayın furyasının mo­
da olduğu bir evreele söı;konusu olanın i l legal bir poli tik yayın
organı olması olgusu dikkate değerdir. B u , ihtilalci bir siyasal
·
örgüt olmak perspektifi ve iradesinin, bu konudaki açıklık ve
tercihin somut bir göstergesidir. Çıkış sayısının başyazısında bu
açıkça dile de getiri lmiştir.
B u sürecin üç y ı l ı biraz aşan nispeten kısa bir süre içinde
ortaya siyasal faal iyet kapasitesi sürekl i büyüyen bir örgütsel
omurga çıkarması ve bunun bir örgUt konferansı i le taçl anması ,
örgüt ve pol itik mücadele konusundaki sağlam perspektif ve i ra­
de. i le .bu perspektif ve i rade sayesinde katedi len pratik mesafe
konusunda, herkesin anlayabileceği açıklıkta bir fikir vemı ektedir
Fakat bu açık tutuma ve pratik olgulara rağmen, 1 . Genel
Konferans ' a kadar geçen süre içinde olduğu gibi, 1 . Genel Kon­
fer.ans ' tan itibaren de, komünistler, partileşm� sürecinin, ideolo­
jik, politik ve örgütsel bütünlüğe sahip olduğu şeklindeki devriın­
ci açıdan son derece basit gerçeğ.i beli rtmekle kalmadılar; fakat
bunu, tam da, TİKB 'nin o gün de bugün de hala bir türlü kavra- .
yamadığı bir başka v u rgu i l e bi rleştird i l er: "Teorik gel i şme,
parti leşme sürecinin esas ve tayin edic i halkasıdır".
Neden? Nedeni cümlenin devamında tüm açıklığı i le ortaya
konulmaktadı r: "Zira parti, herşeyden önce sağlam bir marksist­
leninist teorik temel ve bu temel üzerinde beliren net bir ideolojik
kimlik demektir. Parti programı, bu çabanı n özlü, süzülmüş ve
·yetki n bir i fadesinden başka tJir şey o lmayacak, aynı şek i lde,
partinin taktik ilkelefi de bu çabaoın bir ürünü olarak netleşecektir.
Devrimci teo_rinin anlam ı nı ve işlevini doğru kavrayan ve teorik
gel işme kavramını da bu kavrayış içinde ele alan her marksist­
leninist için, parti leşıne süreci içinde teorik geli şmenin taşıdığı
tayin edici önemi anlamakla bir güçl ük yoktur. Teorik gelişme,
eşlik eııiği ve yolunu açt ığı politik ve örgütsel gelişme süreçleri­
nin sağ l ı k l ı ve başarı l ı olabi lmesinin güvenc�sidir. Aynı şeki lde
teorik gelişme, tüm marksist potaf!siye l i tek bir parti çatısı altın­
da birleştirebilmenin etkili bir yolu ve zorunlu bir önkoşuludur."
(EKİM / . Genel Konferansı!De,�erlendirme ııe Kararlar, s . l 23-
148
1 24)
T i K B bunu bir türlü kavrayamıyor. Buna çok da şaşırma­
mak gerekir; zira o. ne kadar aksini iddiiı ederse etsin, temelde
geleneksel devrimci hareketin düşünüş ve davranı ş kalıpları içinde
bir harekettir. Y ukarıya aktarı l an sözlerde bi limsel bir marksist
kavrayış var. Bu kavrayışla düşünenler için "parti herşeyden önce
bir ideolojik kimlik demektir" sözünün ve gerçeğinin, bu gerçeklik
çerçevesinde, parti inşa sürecinde teorik gel işme v e açıklığın
taşıdığı "belirleyici" önemin, hiçbir anlaşılmaz yanı yoktur. TiKB
bu bi l imsel marksist kavrayışı Marksizm-Leninizın mantığı ve
kavramları içinde i rdeleyip algılayacağı na, buna Türkiye devrimci
hareketin i n yerleşik kül türü ve geleneksel önyarg ı l arı üzerinden
bakıyor. Bu önyargı ların çarpık penceresinden bakanlara ise, teo­
rik gel işme ve açıklığa yapılan her v urgu, hele hele ona şu veya
bu nedenle atfedilen "be lirleyici" önem , durum un, koşul ların,
sürec i n , hareketi n mevcut gel i şm e aşaması n ı n ne olduğuna
bakılmaksızın, akademizmin, aydın oportÜnizrrıinin, mücadele ve
örgütten kaÇişın açık bir bel i rtisi, tartışmasız bir göstergesi olarak
görünür.
Elbette böyle görünmesi n i n bir 'mantığı, bir tarihsel teme l i
var. Çünkü Türkiye 'nin yakın geçmişinde teorinin önemi v e teo­
rik çal ışına adı altı nda gerçekten örgütten ve m ücadeleden ka­
çılmışt ı r. Fakat tam da bunun kendisi , temel özel likleri nden biri
kendiliğindenci lik olan geleneksel devriınci gruplarda, akadeınizın
olarak yozlaştırdan teorik çalışma ve mücadele karşısında teoriye
i lgisizliğin, teorisiz devrimci l iğin ve dar pratikçi l iğin, Len i n ' i n
Ne Yapmali 'daki o vurucu sözleriyle "küçük çapta pratikç i l ikle
teoriye karşı tam bir umursamazl ığın" yüce l ti l i p mazur gös­
terilmesine bir dayanak da o l abi lm iştir. Sığ ve i lkel görüşlerin
yol gösterdiği mezhepsel örgütlenmeler ve onların dar pratiği,
m ücade l e ve devrime bağl ı l ı ğ ı n göstergesi o l arak i deal i ze
edi lebi lmiştir.
Bu bağ l ı l ıktaki iyiniyete, derin samimiyete, bu uğurdaki fe­
dakarlıklara bir şey demek bir yana, biz her zaman geçmiş mirasa
bu yönüyle yeterli açıklıkta ve kuvvetle sahip çıktık. Fakat bu
149
hiç de, ta�ıdığı temel ve yapısal zaafları, bunun ideolojik ve sosyal
mantığını unulmamız anlamına da gelemezdi. B i z reformizmden
değ i l , refonnizmi dal1a önceki bir tarihsel safhada aşmı ş küçük­
burjuva devrim c i l i ğ i nden koptuk. O n u n düşünüş tarzı , onun
sorunları ve görevleri ele alış tarzı, bunları dile getiren kavramları
algılayış tarzı, elbetteki bizden tümüyle farkl ı olacak t ı . B i z bu
kavrayışı besleyen koşulları ve öznel nedenleri arılayabil ir, haklı
bir tepkinin ürünleri olmalarını bel l i bir anlayışla da karşı layabili­
riz. Ama hepsi bu kadar.
Tüm bunlar parti leşme sürecinin sorunları, bu organik süre­
cin farkl ı yönleri arasındaki ilişki sözkonusu olduğunda da böyle­
dir. Biz bu alanda da geleneksel sol hareketin refonnist ve dev­
rimci-demokrat kesimleri ile (aydın oportünizmi ve teoriye karşı
umursamaz dar pratikçi eğilimler ile) araya kesin sınırlar çizdik.
Kaldı ki burada yeni bir şey de söylemiyoruz. Sözünü ettiğimiz
temel ayrım çizgisini bugüne kadar bir çok vesileyle ortaya koy­
duk. Örneğin aşağıdaki parçay ı , EK İ M 1 . Genel Konferansı 'nın
parti sorununa i l i�kin ayn ı değerlendinnesinden aktarıyoruz:
"Partileşme bir süreçtir; birbirleriyle kopmaz biçimde bağlı.
içiçe geçmiş bir ideolojik, politik ve örgütsel gelişme süreci. Parti­
leşmenin bu boyutları n ı birbirinden koparmak, ya da içlerinden
birine öteki leri ihmal edecek biçimde tek yanit bir ağırlık vermek.
sürecin tümünü sakatlayacak, zaafa uğratacaktır. Politik ve örgüt­
sel gelişmeden koparı lmış bir teorik gelişme, devrimci pratik
amaçlarından kopmuş olmanın kaç ı n ı lmaz sonu n u yaşayarak,
oporti.inizm _ ya da aydın akademizmi olarak yozlaşacaktır. Teo­
rik gelişme ve yetkinleşme temeli üzerine otunnayan bir politik
ve örgütsel gelişme ise, ortaya bir örgüt ç ıkarsa bile, bu öncü
sını fa yara�ı r bir biçimde en i leri teoriyle donanmı ş gerçek bir
partiden tümüyle farkl ı bir şey olacak, sınıfa ve devrimci milca­
deleye önderlik yeteneği ve kapasitesinden yoksun kalacaktır. (Age,
s. l 23)
Biz Devrimci Proletarya ' n ı n akademizme, ayd ı n oportü­
nizmine, teorik sorunların önemi adı altında mücadeleden ve
örgütten kaçışiara duyduğu soylu öfkeyi elbette takdirle karşıla150
rı z. Fakat kendi payımıza bu kadarını n yalnızca genel bir dev­
riınci kimliği. devriınci hareke·:�mizin geleneksel kimliğini verdiğini
de buna eklemek zorundayız. B i r de bu haklı ve soy l u öfkeyi
dar pratik\·iliği hak l ı ve ıııazur göstermek için kul lanma geleneği
var. 25 yıllık "hareket" olup da parti olaınayanların. dahası gurur-.
la i leri sürebi leceklcri. dosllın düşmanın gözleri önünde göndere
çekebil cccklcri b i r programdan yoksun olanların durumu var. Bu
gelenekle. bunun tem si l eııiği anlayış ve pratiklerle de araya kesin
bir sınır ç i zcmeycnlcrin. kend i lerini gclenkscl harckeııcn farklı
b i r yere koymaları nın ne inandırıcı l ı ğ ı olab i l i r?
Parti
sorununda kendiliğindencilik
. Orak-Çdi( i n "Parti
ı ·c
Dl'l'rimi Bir/ikil' Örgiitll'mek" tü­
ründen iddialı bir baş l ı k taşıyan Eylül l lJ9 ı tari h l i yazısına geri
döne l i m . " Part i i nşas ı n ın çeşi t l i yönlcr i"ne yaklaşıma açık l ı k
get i rmek iddiasındak i b u yazı , e n k r i t i k noktalardı� gerçekte
herhangi bi r aç ı k l ı k sunmuyor. Ded i ğ i y a l n ı zca şudur: Parti
i nşasının tüm yönleri b i r bütündür; bun lardan birine d i ğerlerini
i hn1al e.decck. ya da bir sonraki a�amaya b ı rakacak bir iineın ya
da önce l ik aı fedi leıııcz ( Bkz. daha önceki aktarınahır). Ne var
k i sürec in biilünlliğüne bu vurgu. burada kendi ba�ı na çok da
anlam l ı değil. Koınünistlcrin parti sorununa i l işkin yazı ve belgelc­
ri bu bütünlüğe i li�kin açık bir giirü� ve sayısız vurgularla doludur.
Siizkon usu o l a n , bu görev ler b ü l li n l ü ğü n ü bozan , onlar
arasındaki organik i l i�kiyi koparan. ya da birinin önemi adı altın­
da iiiekileri ihmal eden anlayı�ları n eleştirisi olduğunda. bu görev­
ler alanı arasındaki büt ü n l üğü vurgu lamak kuşkusuz i l kesel bir
iinı.:m ı a � ı r. F.akaı siizkonusu olan part i iincesi kom ü n i st bir
hareketin parı i l qıııc süre c i n i n sonın iarını ele a l ı � ı o l unca. bu
giirevlcr zinciri i<,:indı.:ki bii i linlüğü vurgulamak kendi başına hiç
de yeterl i değ i l d i r. Burada ası l iineın l i ve yolgöste ri c i olan, bu
görev ler bütününün asıl çiizücü , i lerlctici halkas ın ı n hangisi oldu­
ğu konusundaki aç ıklık . buna . i l i�kin ncı b i r tutumdur. Hareketin
içinde bul unduğu koş u l l ara, gı.:lişnıe aşamasına, gel işme güçlük-
151
lerine sıkı sıkıya bağlı olan bu çözücü halka sorununda açık bir
fi k i r ve tutumdan yoks u n l uk , süreci n doğru kavrannıasın ı ve
i l erlet i l ınesini de bozar, en <Jzından zora sokar. Dolayısıyla. bu
görevler bütünli.iğünü ve bunların herbirinin kendine giire önemini
vurgulamak, bunlar arasındaki i l i�kinin açık bir kavranı�ıyla da
birle�tiri lınezse eğer, bu partile�ıne sürecinin sorunları alanında
bir beli rsizliğe ve sürecin seyriiHk bel l i bir kendi l iğindencili ğe
yol açar. .
Orak Çekiç i n eleŞti ri hedefi olarak EK i M ' i seçtiği bir du­
rumda; partile�ıne sürecinin bütünl üğüni.i. örgütsel gcl i�ınenin
önemini, "parti inşasının sın ı f mücadelesi pratiğiyle sıkı sıkıya
. bağ l i olarak gerçekle�tiri l ınesi" gerektiğini vurgulaınası, tümüyle
anlamsızdır. EK i M 'e bu platformdan yönellilecek bir eleşti rinin
hiçbir teorik ya da pratik değeri olamaz. B u olsa olsa asıl tartı�ma"
yı saptıran basit bir spekülasyon ol ur. Dahası, 20 yıllık örgütlerin
dağılıp gitlikleri ya da iyice yozla�ıp legalizc oldukları bir evre
'
de, il legal temeller üzerinde ihtilalci bir örgüt y aratına kararlı lıği,
i radesi ve pratik başarısı göstermen i n devrimci · açıdan ta� ıd ı ğı
değere gözlerini kapamak olur.
Dolayısıyla, E K İ M sözkonusu olduğunda, yönehi lecek eleş­
tirinin tek olanakl ı platformu, parıile�mc s ürec i n i n bütünl i.iği.i
içerisinde teorik gelişmenin çözücü alan "kavranacak halka" olarak
ele alınınası yaklaşıınıdır. Evet, komünistleri i1 yak la�ıını buydu
ve partileşme sürec i n i n bel l i ara evreleri deği l de tamamı dü­
�ünüldüğünde, hala da budur. Orak-Çekiç, Deı•rimci Proletarya
vb. y ay ın l ar, tartışacaklarsa dosdoğru bunu tartışmal ıdırlar. Par­
tileşıne sürecinin çeşitli yönlerini sıraya koym ak "örgütsel İnşayı
ideol�jik-siyasal gelişmenin ke n d i liğ i nden devamı ya da bir sonra­
ki aşamanı n sorunu ol arak ele almak" türünden komiyla i lgisi
olmayan sözlerle tartışmayı saptı rmaya k<ilkınak, burada as ı l
tartı�ınayı yapmak alanındaki zayıtl ığı gösterme kten baska b i r i şe
yaramaz.
Parti leşıne süreciilin kavramıcak halkası olarak teorik geliş­
meyi a lın ayanl ar, ya "kavranacak halka'' belirlemesine i l ke olarak
k<ırşı çıkıyorlardır, -ya da kendileri "pratik" gelişmeyi esas halka
-
'
­
·
,
,
152
olarak kavrıyorlardır. Bunların ikisi de parti leşmc sürecinde ken­
dil iğindencil iğe, sonu bir türlü gelmeyen ve ne zaman geleceği
de belli olmayan bir sözde "parti i nşa süreci" içinde si.iri.inmeye
yol açar. Böyleleri bir gün cesaret edip kendilerine "parti" demek
gücü gösterdikleri nde ise, ortaya çıkan şey , ne teorik ve ne de
pratik yönden, devriınci sını f önderliğiyle ciddiye alınır bir i lgisi
bulunmayan eski mezhepsel yapının doğrudan bir devamı olmak­
tan öteye geçemez. Böylelerinin o çok yücelttikleri "pratik" de
devrim�i sınıf prati ğiyle ilgisi olmayan bir dar grup pratiği ola­
bilir ancak. Türkiye'de yaşayıp da, Türkiye ' nin son 30 yıı' lık dev­
riınci siyasal yaşamını bilip de bunu anlamak o kadar güç mü
gerçekten?
Şu ya da bu özel ara evreden değil de parti kuruluş sürecinin
tüm dönemi üzerinden bakıldığında, teorik gel işme ti.im sürecin
çözücü ve belirleyici halkasıdır. Dünyanın her yerinde ve tarihin
her döneminde, parti kuruluş sürecinin sözkonusu olduğu her du­
rumda bu böyledir. Bunu bilmeyenler, tarih bilmiyorlar demektir.
Sürecin şu v�ya bu ara evresinde, pratik . sorunların , örgütsel
sorunların ya da örneğin sınıfla birleşme sorununun özel bir vurgu
olarak öne çıkması, özel bir i lginin ve pratik yüklenınenin konusu
olması, sürecin toplamına i lişkin bu temel doğruyu değiştirmez.
Bunu anl ayamayanlar Marksizın-Leninizıni , onun parti öğretisini
anlayamıyorlar demektir.
Parti herşeyden önce bir ideolojik kimlik demektir; üzerinde
yükselebileceği sağlam bir teorik temel demektir; ancak bu saye-.
de açıklık kazanabi lecek sağlam bir program ve taktikler demeti
demekti-r. Peki ya örgüt, peki ya pratik'? türünden sorular, burada,
keyfi liğin ürünü değilse eğer, y al n ı zca devrimci teorinin anlamı,
işlevi ve ilgi alanı konusunda teme l l i bir kafa karışıklığın ı anlatır.
Teorinin sağlıklı oluşumu ve gelişmesi .i çin zorunl u koşullar konu­
sunda gerçek bir kavray ışsızl ığı anlatır. Pratik siyasal amaçlara
bağlanınaınış ve devriınci bir örgütsel oluşumun adım adım yolunu
açınaınış bir devriınci teori, tan ı ın ı n kendisiyle b i r çel i şkidir.
Bütünsel kimlik basit gerçeği etrafında dönüp duranların bu basit
i lişkiyi anlamakla bu kadar zorlanmamaları gerekird i .
153
Parti le�me sürecinde devrimci teorik geli�ınenin taşıdığı kri­
tik ve belirleyici önemi vurgularken biz, sözkonusu olan '90'1arın
başındaki Türkiye olduğunda, kendim i zi hiç de dünyanın her­
hangi bir ülkesi ve tari hin herhangi bir anındaki her parti inşa
giri�imi için geçerl i olan genel bir doğruyla sınırlamıyoruz. 'RO'­
terin sonu ve ' !)() ' ların ba�ı sözkonusu olduğunda. sprun, bu
kendine özgü tarihsel ko�u llarda bizim kar�ıın ı za çok daha öneın­
li ve yakıcı bir biçimde çıkmaktadı r. Biz bu kendine özgü koşul­
ları bir çok vesilcyle · tahlil eııik. B i zzat EKİM /. Genel Konferansı
Belgeleri'nde, Orak - Çd: i( in b udalaca sorulara konu etmek üzere
tek ·cüın l e l ik alıntı tar yapt ığı ınetinlerde, bunlar yeterli açıklıkta
yer almaktad ı r . Ekte Partileşme Siirc:cinde Teorik Gelişmenin
,
Önemi ve Kapsanu başl ığı alıı nda sunduğumuz metin, buna bi r
örnektir.
Ekimler' i n 1 . say ı s ın ın Çıkarken yazısı, Yeni Bir Dönemin
Başında başlığı taşımaktadır. 'XO' Icrin ikinci yarıs ı , gerek dünya­
da ve gerekse Türkiye 'de bir dönemin sonunu işaretler. U lusal
ve u l u sarara s ı p l anda, herbiri kend i ne özgü öze l l i k l ere ve
dinamik lere sahip olan bu tarihsel dönemler, dikkate değer bir
rastlantıyla üst üste düşerek kııpanmıştır. Bu i se devrimcilerin
ve komünistterin oınuzlıırına büyük bir sorunlar yükü bırakmıştır.
Devrimci hareketin 1 2 Eyl ü l 'le birl ikte açığa çıkan yapısal bu­
nal ımı , 'X9 çökü�iinün ardından tarihsel sorunların ve dünyadaki
gel i şmelerin ezic i ağırl ı ğ ı alıın<!a, yeni boyutlar kazanmıştır.
Dolayısıyla, tam da bu konjonktürde parti inşa süreci yaşa­
yan bir örgüt. ancak bu sonıniarı da hesaba katan, onları da
kucaklayan bir teorik gcl i�mc perspektifi ve pratiği içinde olursa,
dönemin ihtiyaçlarına gerçekten yanı t verebi len başarı l ı ve sağ­
l ı k l ı b i r part i leşnıe süreci ya�ayabi l i r. Bu gerçek iere gözlerini
kapayanlar ise. herşeye rağmen siyasal yaşam ların ı sürdürseler
bile, asl a devriınci sın ı fın önderlik ihtiyacını karş ı tayabilecek bir
öncü parti k i m liği kazanaınazlar. Lenin'in "öncü savaşçı rolli­
nUn ancak en ileri teorin i n k ı l avuzluk ettiği bir parti ile yerine
getirilebileceği''ni olur olmaz tekrarlay ı p da, bunun içinden geç­
mekte olduğumuz tarihsel cvrcde somu t anlam ının ne ·olduğu
154
üzerine durup düıjünmeyenler, "parti in!ja sürecini" sürdürmek adı
altında yaln ı zca sürünürler. 1 990'1ar baıjında "en i leri teori''ye,
u l usal ve u l uslararası gelişmelerin ortaya ç ı kardığı yeni sorunla·
ra marksist-leninisı çözümler getirilerek ula�ılabi lir. B u teorik­
ideolojik açıklıkla birleşmeyen bir örgütsel olu�um ve siyasal pra­
tik, �evrimci sınıfı n öncü örgütü düzeyine yi.ikselebilmek bir ya­
na, zaman içinde k ı s ı r l ı k ve açmazlar içinde kaç ı n ı lmaz bir
yokoluşla noktalanacaktır. Bunu i leri sürebilmek için kahin olmak
gerekmez, yalnızca marksist-leninisı olmak yeterl idir.
"Partiyi ve Devrimi Birlikte Ö rgütlemek"!
Zamanı nda yanıta değer bulmadığımız için
Devrimci Pro­
tarafından azarlandığımız "eleştiri"yi bu kez kendi mantığı
içinde yanıtlamadan geçemeyeceğiz.
Orak-Çeki( in dört sütunl uk yazısının yaklaşık bir siitunu,
Lenin ' i n fark l ı tarihsel evrelerde teorik gelişmeyi nas ı l ele aldığı
sorununa ayrilmış.
leta�·ya
Bazı alıntı larla bunları izleyen bazı kısa açıklamaların ardın­
dan şun lar söyleniyor: "Len i n ' i n değişik döne m lerde teoriye
yaklaşımı ve diğer alanlardaki görev ler ve gel işme ile i l işkisini
nasıl kurduğunu gösteren bir kaç örnek üzerinde durduk''. Bu­
nu ise kritik bir soru izliyor: "Bu örnekler neyi göstermektedir?"
Bu soru gerçekten anlam l ıdır ve Orak-Çekiç'in bu soruyu dosdoğru
yanıtlaması, tüm tartışmaya açıklık getinnek bakımından çok iizcl
bir önem taşımaktaydı. Fakat nedense o bunu yapmıyor. Lenin ' ­
den I R90'1arın ortasına, devrimci lskra dönemine ( 1 902 ) v e niha­
yet, 1 905 Devriminin en sıcak günlerine ( Ekim genel grevi son­
rasına ve Ara l ı k Ayaklanmasının hemen öncesine) ait parçalar
aktarıl ı yor. Rus Devrim tarihinin temel öze l l ikleri bakiınından
birbirinden farkl ı b u üç ayrı döneminde, R usya 'da marksisı hare­
ketin bu üç ayrı gelişme evresinde, Leniı:ı ' i n teorik gel işme so­
rununa yaklaşımlarını ' aktaran ların, bundan dünem i n Türkiye 'si
ve komünist hareketi için ne gibi sonuçlar çıkarıl abileceğini açık­
ça ortaya koymaları beklenirdi . Oysa Orak-Çekiç bundan üzcnle
155
kaçınıyor. Bunun yerine, "B unu bir başka soruyla birleştirelim"
demeyi tercih ediyor ve bu kez şu ·soruyu soruyor: "Devrim için
objekti f koşu l l arın olgunlaştığı bir ülkede, henüz gelişmesinin
başında o l an bir komünist hareket varsa o önüne hangi görevi,
görevleri koyacaktı r?"
B u soruda naiflikle çarpıklık biraradadır. "Devrim için objek­
tif koşul ların olgunl aştığı bir ülkede" tanımının burada y�ri ve
işlevi nedir acaba? B ununla aniatı lmak istenen ne o l abi l ir? Söz­
konusu olan içinde bul unduğumuz çağın genel öze l l ik lerinden
hareketle her ü l ke i ç.i n söylenebi lecek bir genel olgu değilse e­
ğer, geriye, (sözlerin gelip EK İ M "eleştirisi"ne bağlanan sonra­
ki bölümünden de anl aş ı l acağı gibi) "devrim ülkesi" nitelemesiy­
le kastedi len olgusal gerçek kalmaktadır. Bu ise "devrim için
objektif koşulların olgunlaşması" olgusundan daha farkl ı bir şey­
dir. Türkiye'nin "devrim ülkesi" olduğu vurgusunu başında itiba­
ren komüni stler de k u l l andı hır. Ama bununla an iatı lmak istenen
şey; çözümsüz yapısal sorunlarla yüzyüze bulunan bir düzen ger­
çeği, bu temel üzerinde geçici olarak ve zorla bastırı lan çelişkiie­
rin her seferinde kaçını lmaz olarak yeniden keskinleşmesi ve de­
rinleşmesi gerçeği, dolayısıyla bu çözümsüzlük ve kaçınıimazlık­
l arın devrimci kitle mücadelelerini besleyen objektif bir zemin
o luşturması · gerçeğidir.
Yaşadığımız ülkenin . bu temel gerçekleri ile 1 9!:0 'de baş­
gösteren ve 1 9X9-90 y ı l l arında öneml i boyutlar kazanan yeni sı­
nıf ve kitle hareketi olgusunu.n, 1 99 1 'de (Oi·ak-Çeki( in ilgili yazı­
. sının tarihi) parti sorununa ·apayrı bir aciliyet kazandırdığı bir
gerçektir. Ama yeniden soruyoruz; "Devrim için objektif koşulla. rın olgunlaştığı bir ülke" vurgusunun bu tümüyle farkl ı gerçeklikle
ne i lgisi olabilir acaba? Bu soruya yazıda çok açık bir yanıt yok.
B u rada oportünizme özgü bir bulanı k l ık var. Fakat bu vurguyu ·
içeren sorunun önünden ve ardından söylenenler, ima edi lmek
isteneni anlamam ızı bir hay l i kolay laştırıyor.
Ön kısmında, Lenin 'in 1 905 Devriminin doruk günlerinde
teoriye yakl aşımı var. Orak-Çekiç'in Lenin'den buna i lişkin ola­
rak yapılan al ıntıya bağlanan sözleri şöyle başlıyor: "1905'1erde,
156
devrimci bir yükseliş donemine girildiğinde ". Devrim dönemi
demesi gereken bir duruma, bizde daha çok kitle hareketindeki
devrimci gelişmeyi anlatan daha farkl ı bir terim olan "devrimci
yükseliş" dönemi derken, Orak-Çekiç sadece dikkatsiz mi dav­
ranmış oluyor? Alakası yok. Zira üt.erinde durduğumuz soruyu
izleyen ve EKi M 'in teorik gelişmeye yaklaşımını hedef alan sonra­
ki soru ise aynen şöyle baş l ıyor: "Sınıf m ücadelesinin nispeten
yavaş bir gelişme seyri izlediği dönemlerden farklı olarak dev­
rimci bir yükseliş içerisine girilen bir dönemde " ( İ lgi l i pa­
ragrafın tamamı için Orak-Çekiç'ten yapılan özetlemeye bakı labi­
lir). "Türkiye 'nin 'devrim ülkesi ' olduğu değerlendirmesi"ne yapı- ·
lan atıfta birlikte de düşünüldüğünde, burada yeterl i bi r açıklık
oluşuyor.
Oportünizme özgü bir bulanıklıkla çizilen tablo şudur: .1 905 '­
Jerde "devrim ülkesi" Rusya ve "devrimci bi r yükseliş dönemi''.
J 990' larda "devrim ülkesi" Türkiye ve "devrimci bir yükseliş içi­
ne giri len dönem". Paralellik fena değ i l ! Geriye Lenin ' i n böyle
bir dönemde teorik gelişmeye nasıl yaklaştığı kai ıyor. B u ise
Lenin'den yapılan alıntıyla bize gösteri liyor. Lenin, 1 905 Dev­
rimi 'nin doruk noktası olan Aralık ayaklanmasını hemen öncele­
yen günlerde diyor ki; geçmişte yeterince "teori" yarattık; "şimdi
eğer 'boyumuzu' bir parça sadeçe bir parça ' diğer tarafa eğer'
·
ve pratiği bir parça öne çıkarırsak hata yapmış olmayacağız...
Üstelik biz halihazırda demokratik devrim için çok iyi ve eksiksiz
bir program yaratm ış duruındayız. O halde bu devrimi yapmak
için birleşelim!"
Orak-Çekiç 'in bizim için açıkça çıkarmak cesareti gö�tere­
mediği, birbirini izleyen üç yanıtsız soruyla ima etmek yoluyla
çıkardığı "kıssadan hisse" ise şu olmal ıdır: Bir "devrim ülkesi"­
nde ve '\levrimci bir yüksel iş" içine girilen bir dönemde, Lenin,
teorik gelişmeyi değil fakat pratik gelişmeyi öne çıkannış, "dev­
rim yapmak" çağrısında bulunmuştu. Ya bir "devrim ülkesi" olan
Türkiye'de ve "devrimci bir yükseliş içine girilen bir dönemde",
E K i M ne yapıyor? "Teorik atı l ı m part i leşme sürec i n i n esas
halkasıdır" diyor. Bu durumda, E K i M 'i n böyle "demesini nasıl
...
...
157
değerlendireceğiz?" Öyle ya, bu "devrimden kaçış" deği lse ne- .
dir? Neyseki E K İ M , "burada sadece bir örnektir". Üstelik sözü
edilen "kaçışın günümüzdeki tek örneği (de) değildir."
işte Devrinıı:i Proletarya'nın yüksek havalarda sunduğu "0rak-Çekiç'in eleştirisi", böylesine gülünç yavanl ıklardan o luşu­
yor. 1 990 Türkiye'si i l e 1 905 Rusya'sının neyi kıyaslanabil i r ki?
Başka herhangi bir durumda asla yapamayacağı, yapmaya cesa­
ret ederneyeceği böylesine saçma bir kıyaslamayı, Orak-Çekiç salt
EK i M ' in bakışaçısı nda bir kusur bu lmak, bunu Lenin'den güÇ
alarak sergilemek gibi olmayacak bir heves uğruna yapab i lm iş­
tir. Devrimci Proletarya bizden bunun nesine yanıt verınemi zi
bekliyordu? Biz zamanında, yerinde bir tutumla ve yanıt verilecek
bir şey görememenin şaşkınlığı ile, "Orak-Çekiç· neyi eleştiriyor?"
derken tümüyle haklı değil miydik?
Fakat ımıdem "Orak-Çekiç' in eleştirisi" diye takdim edilen
bu yavanlıklara bu kez yanıt verme yolunu seçtik, o halde sonunu
da gelirelim. Ku�kusuz Orak-Çekiç yalnızca "paralellikler"i değil,
özgünlükleri de hesaba katıyor. 1 905'de Bolşevikler bir parti idi­
ler; Lenin "demokratik devrim için çok iyi bir program yaratmış
durumdayız'" diyor ve ekliyordu: "O halde bu devrimi yapmak
için birleşelim ! " Oysa "devrim ülkesi" olan ve "devrimci yükselişi"
yaşayan Türkiye'de, 1 99 1 'de, henüz parti yok. Bu durumda soruna
nasıl yaklaşılacak? Aynı soruyu Orak-Çekiç'in diliyle soralım:
"Devrim için objektif koşul ların olgunlaştığı bir ülkede, henüz
gelişmesinin başında olan bir komünist hareket varsa, o önüne
hangi görev i , görevleri koyacaktır?"
Yanı.! Orak-Çekiç'in tüm yazısının başl ığındadır. Buna göre,
yapılması gereken, "Pml iyi ve devri m i birlikte örgütlemek"tir.
Evet aynen böyle! Parti yok ama, henüz gelişmesinin başlangıç
evresinde olsa bile "programatik alan�a bir gel işme" sağlamış
ve "örgiil:.;el bir temel'" yaratmış bir komünisı hareket varsa, bu
durumda yap ı l ınıısı gereken, "partiyi ve dev rimi birl ikte ör­
gi.itleınek''lir. Oysa E K i M , "teorik gelişme"nin beli rleyici liği adı
altında, bu "mazeret ve biçim altında", partiyi ve devrim i birlikte
örgi.it leınckıcn kaçıyor!
/ 58
Orak-Çekiç'in
iddialı ba� l ığ ı n ı n (kesk in söylem i ni n ) tüm
kofiuğu da böylece açı ğa ç ı k ı yor. Devrim i n henüz b i l inmeyen
bir geleceğin sorunu olduğu bir devrimci hazırlık döneminde, tüm
dikkatini parti i n!?asına vermek, bunu kolayla�tı racak ve hızlan­
dı racak "halka"yı doğru kavramak yeri ne, "partiyi ve devrimi
birlikte örgütlemek" türünden pek devrimci şiarlara sığınmak, olsa
olsa parti sorununu kendi liğindenci bir sürece, demek ol uyor k i
sürüncemeye terketmekten başka bir sonuca y o l açmaz. Zaten
olan da budur. B ugün devriınci si yasal m ücade leyi başarıyla
i lerietmek ve yarınki devrimi en hazırl ıklı biçimde karşılamak
için tüm dikkatlerini parti i nşasına vereıneyenler. çözümü "partiyi
ve devrimi birlikte örgütleme"de bul uyorl ar. Partiyi örgütle­
yemeyenierin devrimi hiç örgütleyeıneyeceğini bu kadar kolay
gözden kaçırabi l iyodar. Her kavnıy ış kendine uygun pratik yara­
tır demeyeceğiz; tam ters i ne , burada sözkonusu olan bir pratiği
(dar pratiğ i ) kavrayış düzeyine çı karmaktır. B u da geleneksel
devrimci hareketin geleneksel bir davranı·ş biçimidir.
Orak-Çekiç
madem Rus devrim tarih inin deneyimlerinden
ve bu çerçevede Lenin ' in teorik gelişme sorununa yaklaşı m ı ndan
yararlanmak eği l i ınindeydi, yapacağı en anlam l ı şey, 1 905 değ i l ,
fakat tam d a onu öneeleyen dönem (Ne Yapma!t'! dönemi) üzerinde
durmak olmalıydı. Zira değindiği üç dönemden, tüm fark l ı lıklar
sak l ı kal mak kaydıyla, 1 990' 1ar Türkiye 'sine her şeye rağmen
bir parça uygun dü!?ecek olan dönem buydu.
B u bir parti i nşa dönemi , bir devrime hazırlık dönemidir.
Başka bakımlardan asla deği l , ama hiç değilse bu yanıyla, Tür­
kiye'de komünist hareketin i\: i nde bulunduğu gelişme dönemine
bazı bakımlardan örnek te!?ki l edebi l i r. Bu hazırl ı k döneminde
Rusya'da da gelişen · ve yayı l an bir k itle hareketi var. Dahası bu
hareket, bizim 1 990 ' 1 ı yıl lanın ızla kıyaslanmayacak ölçüde daha
i leri kapsam ve düzeyded ir. B iiyle bir dönemde. gel i şmekte olan
bu harekete müdahale çabasını asla aksatmaksızın. tam tersine,
bu müdahaleyi daha etk i l i bir biçimde yapmak ve gelmektc olan
devrime en iyi biçimde hazırlanmak için, m arksistler yoğun bir
parti i nşa faal iyeti içinde idi ler.
159
O dönemi n marksist hareketinin işin teorik cephesinde, ge­
rek ulusal ve gerekse uluslararası planda, 1 990'1arın marksist
hareketiyle hiçbir biçimde k ıyaslanamaz üstünlüklere ve avan­
taj iara sahip olduğu o lgusunu burada hat ı rl atarak geçelim ve
yalnızca bir soru soraı'ım. Ne Yapma /ı ? nın "sonuç" bölümünde
L�nin 'in R us marksist hareketinin gelişmesinin "üçüncü döne­
mi" olarak nitelediği bu dönemin karakteristik özelliği nedir? İşte
aynı bölümden Lenin ' in yanıtı: "Bu dönemin karakteristik özel­
liği , . bazı 'mutlak' hayranlarının pratik çalı şmaya küçümseme ile
bakmaları değildir, tam tersine, küçük çapta pnitikçi likle teo­
riye karşı tam bir umursamazlığın bi leşimidir." (Sol Yayınları,
1 . Baskı , s.22 1 ) Bu döneme bir kaç cümleyle değinip geçen O­
rak-Çekiç, yukarıdaki sözler ışığında 1 990' lar Türkiye 'sinin
devrimci örgütler gerçeği üzerinde düşünme gereği hiç duymuş
mudur acaba? Sözde "parti i nşa süreci" içindeki geleneksel ör­
gütlerin durumuna bu tanım ı n ne de güzel oturduğunu farketmiş
midir acaba?
Rus hareketine egemen olan ö�gütsel dağınıklık, çal ışmada
ilkellik ve amatörlüktü. B u ise, "teorik aydınlanmadan yoksun
bir dar pratikçiliğin" ü rünüydü. Peki çözüm nasıl bulundu? Bu­
nun "teorik müdahale'' ile, teoriye ve teorik gelişmeye verilen
özel önem ile olduğunu göremeyenler Rus devrim tarihi hakkın­
da bir şey bilm iyorlar ve Leni n ' i de hiç anlamadan okuyorlar
demektir. Orak-Çekiı,· lütfedip Lenin'den "devrimci teori olmadan
devrimci pr;ıtik olmaz'' i l� "önderlik rolünü ancak en ileri teori­
nin klavuzluk ettiği bi r parti yerine getirebilir'' i fadelerini akta­
rıyor. Ama "yanlış anlama"ları engellemek kaygısıyla da hemen
ekliyor: "Lenin bu yapıtında (Ne Yapmalı ?) kendil iğindenliğin
altedilmesini bir alanda değil, teori, siyaset, örgütlenme ve pratik
alanları nın bütününde bir sorun olarak ve bir örgüt sorunu ol­
arak koydu.··
Buradaki bu altı çizili "örgüt sorunu" vurgusu, teorinin be­
lirleyici önemi gibi "mazeret ve biçimler altında" örgüt sorunun­
dan "kaçışı" teorize edenlere karşı çok özel bir uyarı yapmak,
Lenin ' i n sözlerini kendilerine dayanak yapmalarını güya önden
'
/()0
engellemek içindir. Ama Leni n ' in sözlerine getirlliği ·bu ek açık­
lmna, olsa olsa Orak-Çekiç' in ''teori"yi t ıpkı o çok mahkum eder
göründüğü tarzda, ' aydınca · bir akadeınizın olarak kavnld ığını
gösterir. Sonınlar her zaman "pnıtik"tir ve siyasal bir öze sahiptir.
Ama doğru ve sağlıklı çözüm lerini her zaman teorik açı k l ık ve
"aydınlatma'· ışığında bulurlar. "Devrimci teori olmadan devriın­
ci pratik olmaz'' sözünün tüm anlam ı , Ilim leorik ve pratik özü
budur. Elbette ki sözkonusu olan ''siyaset, örgütlenme ve pratik''.
tir. Ama işte teori de zaten bunlar içindir. Hangi siyaset, nasıl
bir örgüt, nasıl bir pratik -tüm bu sorunların ve soruların yanıtı­
dır teori. Teorik gelişme, tüm bunların aydınlatılınası, sağlam bir
temele oturtu lınas ı, başarıyla i lerleti lmesi içindir, daha doğrusu
bu i �iıı ta kendisidir. Ama marksist "teori'' kavramına marksisıçe
değil de, dar pratikçi liğin öteki yüzü olan akademizm kafası i le
bakanlar, bunu hiçbir zaman anlayamazlar. Dolayısıyla, bütünsel
bir geli �ıne süreci olan parti inşa sürecinde teorinin "belirleyici"
rol ü üzerine söy lenenleri doğru anlayabilmek için, . öncel ikle
marksist bir "dil"e sahip olmak . gereki r k i , probleınin ve anlaş­
ınazlığın temel bir nedeni de kuşkusuz ki budur.
Ve zaten bundan dolayıdır ki, EKiM /. Genel Konferansi
Belgeleri' ııdc, "Konferansımız teorik faaliyeti, teorik sorunlarda
geli�me ve yetkinleşmeyi hareketimizin tüm faaliyetinin en canal ıcı
halkası olarak değerlendirmektedir" sözlerini okuyanlar, bundan
bir örgütün, onun kadrolarının örgütü ve pratiği bırak ıp kendile­
rini "teori"ye vermeleri gibi pek garip bir sonuç çıkarabilmekte­
di rler. "Örgütsel ve siyasal gôrevlerden kaçış" üzerine tüm peri
masallarının gerisinde de bu garip anlama · tarzı �ardır. Ama bu­
nu böyle algı lay<ın lar. hiç değilse EKiM Ola.�aiu'istii Kouferanst
Tutanakları yayınlandıktan sonra, E K i M ' i n en iyi durumda bile
"teorik gelişme" ihtiyacına bir kaç k işiyi · zar-zor ayınıbildiğini
de öğrenebi lir ve hiç değilse bu tarihten sonra eski masalları artık
bir yana bı rakabi l i rlerd i . Oysa · Ş ubat 1 995 tari h l i Devrimci
Proletarya, EKi M ' i n yıllarca "teorik inşa"dan başka bir şey
görmediği üzerine eski masall arı y ı l l ar sonra hala y i neleyip
durabiliyor.
/6/
"Teorik geriliği mutlaka altetmeliyiz"
Bu ifade TiKB ll. Konferans Belgeleri'nin V. Bölümünün
başlığıdır. i fade bu haliyle bile TiKB 'nin "teori"ye atfettiği anlam
hakkında bir fikir vermektedir.
M art 1 99 1 tarihinde toplanan bu konferans, '89 çöküşünün
de etkisiyle Türkiye'de ve dünyada sol hareketin sorunların ağırlı­
ğı altında ezilerek büyük bir ideolojik kargaşa yaşadığı bir evrede,
sorunu "teorik gelişme" olarak değil, teorik eğitim düzeyinin yük­
selülmesi olarak koyabi l iyor. Birincisi, tarihsel ve güncel; temel
ve taktik sorunlarda ideolojik açıklık sağlayacak bir· teorik gel iş­
me çabasını anlatırken; i kincisi, da.ha çok bir bütün olarak örgütte
teorik bilgi ve kavrayış d üzeyini yükseltmek, b':'nu mevcut genel
marksist teorik birikim ve TiKB çizgisi üzerinden yapmak anla­
mına gel iyor. B irincisi, hareketin önünü açmak, çözüm bekleyen
sorunlara i lişkin teorik-ideolojik açıklık sorunu iken; ikincisi, esası
itibarıyla, kadroların "eğitim" düzeyini yükseltmek anlamına ge­
li yor.
Dolayısıyla bu ikincisi , teoriye aydınlatıcı ve yön çizici , dev­
rimci ve dönüştürücü işleviyle değil, daha çok bir "bi lgi , bir
"eğitim" öğesi olarak bakmak anlamına geliyor.
Ku�kusuz, tüm bunları , Ti K B ' nin teorik gelişmenin anla­
mını ve i ş lev ini görernediğini i ddia etmek için deği l , teorik
gelişmeye en büyük ihtiyacın olduğu bir evrede, sorunun bu yö­
nü üzerinde deği l de , kadroların genel "teorik eğitim" düzeyiyle
ilgili yönü üzerinde durduğunu vurgulamak için söylüyoruz. Bu­
mı Belgeler'den sayısız kanıt gösteri lebilir.
TiKB 'nin geçmişini değerlendiren bölüm ün ( l l . Bölüm) son
paragrafında, örgütsel yaşam ın bazı sorunlarına işaret eden sözler,
şu tespit ile noktalanmak!adır:
"Bunların hepsinin temeli nde ise kadrolarım ızın teorik açı­
dan olmaları gereken düzeyin ne yazık ki gerisinde kaldıkları
gerçeği yatar. Bi razdan değineceğimiz gibi bu geril ik, TiKB ola­
rak bugün bizim en tehlikeli 'zayıf noktamız' durumundadır."
(age, s.99)
/62
Bu tespit ve vurgu, burada arabaşl ığa çıkardığımız bölümü
haber veriyor. Bu bölümde ise, mutlaka altedilmesi gereken "teo­
rik geri lik" hakkında şunlar söyleniyor:
"Teorik gerilik ve bundan kaynaklanan kendine güven
ve i nisiyatif eksikliği, kadrolarımızın siyasal önderlik
kapasitelerini sınırlayan en büyük hatta bazı durumlarda tek
etken durumund � dır. Yolaçtığı diğer olumsuz sonuçlar da
şimdilik bir yana, bu zaafın, örgütsel pratik çalışmada bugüne
dek hak ettiğimiz büyüme .ve gelişmeyi sağlayamamam ızın en
önemli nedenlerinden biri, belki de birincisi olduğunu söyleyebili­
riz. Bunun da ötesinde, geleceğimiz açısından kaygı verici bir
tehlikenin döl yatağı durumundadır. 1 985-89 dönemi bu açıdan
da bir tecrübedir bizler için. B undan ötürü sorunun üzerine çok
ciddi olarak gitmek durumundayız. Örgütümüzün geleceği ve kade­
ri bir yerde bu hayati eksikliğin giderilmesine bağlıdır. B u gerçe­
ğin bilincinde olarak, bundan böyle hangi gerekçe ile olursa
olsun teorik çalışmayı ihmal eden, gevşek tutan veya yasak
savma kabilinden yürüten tutum ve eğilimiere karşı daha
uzlaşmaz olmalıyız." (age, s. l 26- 1 27 , vurgular oriji nal inde)
Aynı konuda daha ilerde de şunlar söylenmektedir: "En önem­
li zaafımız durumundaki teorik geri liğin alt edilmesinin, herşey­
den önce çaba ve zaman istediğini hiç bir yoldaş unutmamalıdır.
Ama, devriınci mücadelede teorinin taşıdığı hayati önemin yanı­
sıra, ilerleyen zamanın gerisinde ve büyüyen görev lerin altı nda
kalmamak için teorik yetkinleşmenin bizler için nasıl acil ve ha­
yati bir görev haline geldiği de aynı şekilde unutulmamal ıdır.
B undan dolayı her yoldaş, kendini teorik bakımdan da
geliştirme ve yetkinleştirme görevini devrime ve örgüte karşı
temel sorumluluklarından biri olarak kavramalı, bunun için
çok yönlü bir çaba ve çal ışma içihe girmelidir." (s. l 35, vurgular
orijinalinde)
Dolayısıyla sorun, yol açıcı bir ideolojik önderlik sorunu de­
ğil, fakat kadroları n eğitim düzeyi sorunudur. Bir örgütün "gele­
ceği ve kaderi" ile ilişki tendirilen bir teorik gerilik sorununu, parti
öncesi bi r örgütün m uazzam teorik gel işme ihtiyacı üzerinden
163
değil de, kadroların eğitim düzeyi gibi en dar ve özel bir çerçeve­
de ele alan ıuium burada dikkate değerdir. Bu geleneksel devrim­
ci demokrat örgütlerin "örgütün teorik düzeyini yükseltelim" der­
ken anindığı şeyin de kendisidir. Bu aynı zamanda, dar pratikçi lik
idealize edi l i rken soyl u bir öfkenin konusu edi len akademizme,
aynı öz tcn:ıeli üzerinde, tersinden açı lan bir kapı(lır. Y ı l l arca
devrimci teorik gelişmenin gerek parti inşa süreci gerekse genel
olarak devrimci siyasal m ücadele için taşıdığı kritik öneme
"devrimci pratiğin önemi" adı altında dudak büken kişi, çevre
ve hatta örgütlerin, dar pratikçi l i ğin k ısırlığı içinde bunaldıkla­
rında, bu kez "teoriye ilgi" adı altında akademizme ve sonradan
görme aydın davranı şiarına kapılmaları bu açıdan şaşırtıcı da
değildir.
TiKB 'nin Il. Konferans Belgeleri'nde
"teorik görevler" sorunu
TiKB ll. K01ı(erans1 B elgeleri ' nin l l l . Bölümü Stratejik Bir
Görev Olan Partiyi inşa Görevinin Neresindeyiz?"başlığı taşıyor.
Konumuzia doğrudan bağlantılı bu bölüme şu ana kadar herha�­
gi bir biçimde değinmedik. Ama bunu önemli sayılabilecek bir
ek_s iklik saymıyoruz. Zira Orak-Çekiç'in tartışmı ş bul unduğumuz
yazıs ı , konusu çerçevesinde, kendisinden bir kaç ay önce ya­
yınlanmış bu Belgele!�'deki fikirleri yinelemekle ve zaten bunu
Bl'lgela'den yapılmış uzun bir al.ıntıyla tamam l amaktadır. Bel­
geler'in parti inşasına ilişkin temel fikri bu atınııda yeterli açıklık­
ta vardır. Bunun özü-esas ı , gelişme sürecinin I;ıütünsel olma.s ı
gerektiği üzerine basit doğrudan ibarettir:
"Partileşme süreci ne salt ideolojik-siyasi gel işmeye, ne salt
sayısal olarak büyüme ve kitlesel leşmeye veya ne de salt profes­
yonel bir devrimci çeki rdek yaratmaya indirgenebilir. Büyüme
ve gelişme her yönde, birbirini tamaml ayan diyalektik bir bütün­
lük içinde ve tutarlı ML bir karakterde olmak zorundadır. Ancak
böyle bir gelişme sürecinin bel l i bir olgun luk düzeyine ulaştığı
bir noktada Parti ortaya ç ı kar.'_' (age, s. I OO) Daha i leride aynı
/64
konuda şunlar söylenmektedir: "Soruna bli k ı sa ve genel tablo­
nun ışığında baktığımızda, ülkemizde parti leşıne sorununun c:;as
olarak i_deoloji�-siyasi gel i şmeyl e örgütsel-pratik gel işme soru­
nundan geçtiğini görürüz. Sorunun 'kitleselleşme' boyutu, ... genel
olarak bu i k i temel yöndeki gel işıneye bağlıdır.'' (s. I 04)
Gelişme sürecinin bütünlüğünü vurgulamakla yetiniyor olsa
bile, T i KB 'nin 1 99 1 Türkiye 'si ve dünyası koşul larında teorik
cephede kendi durumunu nas ı l gördüğü ve komünist hareketin
teorik görevlerinin önemini ve kapsamını nas ı l eiC al�lığı sorusu
var önümüzde.
.
Bu konu hakkında Orak-Çekiç'·in tartışınakla oldu ğun'ıuz yazısı bize övünçlc şunları bildiriyor: "Örgütüınüz daha 1 979'da
açıkladığı Platform ' uyla programının temel lerini ortaya koydu.
Bunun gel i ştirilmesi, b i l imsel derinliği olan, açık, net ve özlü
bir programa u laşma �örevimiz vardır.''
Bu tlüşünce de TiKB ll. Konferansi Belgeleri' n i n i lg i l i bö­
lümünden alınmadır. Tek fark. Orak-Çekiç' i n "Platform'' diye
nitelediğini Km?fcnm.ç Belg eleri ni n "Program" olarak niteleınesi­
'
dir: " M L bir programa ve temel politikalara sahibiz ... Stratejik
konularda, bazıları nın kökü 20 yıl öncesine �ızanan devriınci ML ·
bir temel yönelim ve politikalara sahibiz. Ayrıca, 1 979 y ı l ında
bunları yazı l ı bir program hal i nde ortaya koyduk.'' (s. 105 )
Devaın ında, "Program ımızın ve bazı konu lardaki temel po­
l i tikalarını ızın" elbetteki bazı eksikl ikler ve yetersizlikler taşıdı­
ğı belirti liyor (s. 105 ) ve bu çerçevede şu görevlere işüret edi liyor
"Program ımızı ve tem el program atik görüşleri m i z i eks i k l i k ,
yetersizlik v e yanlışlardan arındı rarak ge liştirmek, tamamlamak
ve derinleşt irınek, bugün başlıca teorik-siyasi görevlerimizden biri
durumundadır.'' (s. 106)
TiKB ll. Konjc•rwısı Belgeleri' n i n partileşmc sürecinin teo­
rik-ideolojik cephesinde önüne koyduğu görev lerin kapsaını işte
budur. Bu, T i K B ' n i n yaşamakta olduğumuz dönemin muazzam
teorik görevler yükü konusunda açık bir görüşten yoksunl uğuııu
gösterir. Büyle olunca, onun, dünyada ve Türkiye'de geride kalan
döneınlerle i l işkilendi ri len ve içine ginniş bulunduğumuz yenı
/65
döneme bağlanan bir teorik atı iım vurgusunu anlayamamasına da
şaşmamak gerekir. TiKB Konfc'rans Belgeleri nin bu alanda ufku
'
öylesine dardır k i , �etıdi teorik temelini "20 yıl öncesi"yle, Türki­
ye sol hareketinin devrimci teori açısından bu en geri ve i lkel
dönemiyle i lişki leridirebi liyor. Kendi durumundan öylesine emin
ve hoşnuttur ki, 1 979 yıl ında ortaya konulmuş "ML bir prog­
ram"dan ciddi ciddi sözedebi liyor. Ama bu program nerededir,
neden kamuoyuna sunulmuyor, neden dostun düşmanın önünde
göndere çekilmiyor? On seneyi aşan bir süre önce ortaya "ML
b i r program ve temel pol itikalar" koyanlar, bunlarda bugüne .ka­
dar "öze ilişkiQ ve köklü değişiklikler yapmak zorunda kalma"yan­
lar, bu büyük başanya yıl lar öncesinden ulaşanlar, neden hala
parti değildirler -tüm bu soruları sormak ihtiyacı bi le duyulmuyor.
Kendinden bu denli hoşnut olanların "teorik görevler" alanına
yaklaşımda bizden bu kadar uzağa düşmelerini doğal karşılıyoruz.
***
Partileşme Sürecinin Sorunlan başlıklı bu bölümün Partileşnıe
Süreci ve Teorik Gelişme başlıklı bu i lk bölümünü, 1 992 yılı
başına ait aşağıdaki gözlemle noktalıyoruz:
"Teorik görevler sözkonusu olduğunda, bugünün sol hareke­
ti içinde, bel i rgin bir biçimde birbirinden ayrılan ve görünürde
karşı karşıya duran iki eğilim var. i lki daha çok aydın çevrelerce
temsil edi lmektedir. Bu çevreler teorik görevlere yaptıkları tek
yanlı bir abartıl ı v u rguyu pol itik ve örgütsel alandaki zayıflıkla­
rını örtmenin, hiç değ i l se mazur göstermenin bir aracına dönüş­
türmek eğilimindeler. Bu konumun gösterdik leri teorik çabayı
anlamsız ve işlevsiz kıldığını ya görememektedirler, ya da bu
olgu onları gerçekte pek i lgilendirmen:ıektedir.
"Öteki eğilim bunun tam tersidir ve devrimci hareketimi­
zin çeşitli gruplarınca temsil edi lmektedir. Bunlar ise, güncel l iğe
daya l ı bir dar pratiği kendi başına ideal leştirmektedirler. Sözde
politika ve pratiğe vurgu adına muazzam teorik sorunları görmez­
likten gelmekte, gerçekte ise aslında fazlao.;ıyla fark ında oldukl arı
teorik zayıOık ve çözümsüzlüklerini böylece örtrnek istemek­
tedirler.·· ( Yeni Bir Dönemin Başında, Ekim/er, sayı: 1 , s.8)
/66 ·
Orijinal yaymda yeralan ek metin-I:
Pai1ileşme sürecinde teorik gelişmenin
önemi ve kapsam•
Teorik gel i �me, parti leşme sürecinin esas ve tay i n
edici halkasıdır. Zira parti , herşeyden önce sağlam bir
marksist-leninist teorik temel ve bu temel üzerinde bel i ren
net bir ideolojik k i m l ik demekti r. Parti programı , bu
çabanın özl ü , süzül müş ve yetk i n bir i fadesinden başka b i r
şey olmayacak, aynı �ek i lde, partinin taktik i l keleri de b u
çabanın b i r ürünü olarak netleşecekti�. Devrimci teorini n
anlamını v e i ş levini doğru kavrayan ve teorik gel işme
kavram ını da bu 'kavrayış içinde ele alan her marksist­
ten'inisı için, partileşme süreci içinde teorik gel işmenin
taşıdığı tayin edici önemi anl amakla bir güçlük yoktur.
Teorik gel işme, eşlik ettiği ve yolunu açtığı pol itik ve
örgütsel gel i şme süreçlerinin sağlıkl.ı ve başarı l ı
olabilmesinin güvencesidir. Aynı şek i l de teorik gelişme,
tüm marksist potansiyeli tek bir parti çatısı altında
birleştirebi lmenin etki l i bir yolu ve zorunlu bir
önkoşuludur.
İçinden geçmekte olduğumuz tarihsel dönemde,
marksist-leninistler için teorik gel işme kavramının bizzat
bu tarihsel dönemi n nitel iğinden gelen kendine özgü bir
kapsam ı ve içeriği vardır. G ünümüzde dünya ölçüsünde
marksist-leninistterin karşı karşıya bulunduğu teorik
sorunlar, dünya sosyal i zminin herhangi bir başka tarihsel
dönemiyle kıyaslanamayacak ölçüde kapsam l ı , karmaşık ve
zorludur. Bu sorunların üstesinden gelecek teorik kı,ıvvetler
ise hiç bir dönemle kıyaslanamayacak ölçüde zay ı f,
yetersiz ve dağınıktır. içaçıcı bir tespit olmamakla birlikte
gerçek budur ve sorunun üstesinden gelebilmek için her
şeyden önce bu gerçeği (güçlüğü) bütün açıkl ığıyla tespit
167
edebilmek gerek l idir.
Ku�kusuz sorun hiç de yalnızca tarihsel evrıının bugün
ortaya çıkardığı yeni sorunların teorik tah l i l i ihtiyacından
ibaret değildir. Bu kadarı, her tarihsel dönemin kendi
olağan teorik gel i�ıne ihtiyacının ötesinde bir aniarn ve
güçlük i fade etmezdi. Asıl kapsaml ı ve zorlu olan,
geçmi�ıen birikip bugünün marksisı ku:jağına m i ras kalan
muazzam sorun l ar yığınıdır. Bu yığın yalnızca teorik
inceleme ve açık l ı k gerektiren nesnel süreçler ve olgu lar
toplaınından olu�saydı , tüm güçlüğüne rağmen, bu yine de
bir ölçüde kaldırılabi l i r bir durum o lurdu. Fakat ası l vahim
olan, yakın geçıni�ten devralınan teorik m i rası n bizzat
kendisinden kaynaklanan sorunlardır.
Revizyonizın i n �üyük tarihsel tahribau, bi limsel
marksisı teorinin gelişt i ri lmesinde kuşaklar arası bir
kopukluk (boşluk) yaratınakla kalmad ı , yanısıra, kendi
doğru ltusunda yarattığı etki ler yoluyla olduğu kadar
yolaçtığı karşı tepki lerle de, dünya sosyalizmini genel bir
teorik kargaşa içine soktu. Geleneksel komünist h�lreketin
yozlaştığı bir evrede devriınci bir siyasal akım olarak
yükselen · çağdaş popülizın, bir dizi varyasyonuy'ıa, sosyalizm
.
adına re vizyonizın i n devriınci alternatifi o lara� benimsendi
ve yakın döneme damgasını v urdu. Bu olgu, Koınintern'in
1 930' larda şeki l lenen teorik mi rası teme l i üzerinde, ondan
da güç alarak, teorinin bir d izi temel sorununda etkisi hala
güçl ü bir biçimde süren popü list çarpıklıklam yolaçtı .
Revizyonizınc karşı marksi·!-a -lcninist teorinin devriınci
i lkelerinde di"rcnmck çabası ve iddiasındaki küçük bir
kesimin yapt ığı ise, Komintern ' i n teorik mirası nı dogmatik
bir tarzda y i ne lcınck, pnıtik mirası nı eleştirisiz olarak
benimscınck ve taklit etmekten öteye gidemedi. Bu yalnızca
geçmişin zaaflarını devralmak değildi; bu i:j daha sonraki
bir tarihsel evrcde yapı ldığı için, devranı l an m i rasın da
gerisine düşmek an lam ına gel iyordu.
Bütün bunlardan çıkan sonuç, bugünün marksist-
168
___/
leninistlerinin öncelikle bir teorik arınma ve netle�ıne
sorunuyla yüzyüze olduklarıdır. Bu, teorinin bil imsel
yöntemi , devriınci özü ve temel esasları sözkonusu
olduğunda geçmişe (klasiklere) dönmek, ara dönemin
dogmatizminden ve onunla elele gi deıi teorik
deforınasyonlarından �ırınmak , fakat öte yandan, bunu, tam
da bugünün gerçek sorunlarına marksist-leninist teorlniı1
ruhuna uygun gerçek yanıtlar bula�i lmek üzere yapmak,
bugünü kavramanın ve i lerlemenin ayakbağı haline gelen
tüm eskimiş kalıp, çözüm ya da formül leri kararlılıkla
terketmek demektir. Yığılmı� bul unan ve teorik açıklık
gerektiren sorunların üstesinden gelebilmenin zorun lu
önkoşuludur bu.
Ortaya çıkışlarını ve mevcut i deolojik şekil lcnmelerini
(henüz yetersizlikler taşınsa bile) bu önkoştılu
gerçekleştirmeye borçlu olan Türkiyeli komünistler, böylece
partileşme sürecinin teori� cephesindeki kritik bir sorunu
geride bırakmı ş bulunmaktadırlar. Geçmişin ağı r bir yük
oluşturan kısırlaştırıcı şartlanmışlıklarından s ıyrıl abilmiş
olmak son derece önem l i bir adım olabilmekle birlikte,
buna gerçek teorik sorunların geniş alanına bir ilk çık ışın
ötesinde abart ı l ı bir önem vermek, kendini bekleyen asıl
teorik görevleri küçümsemek anlamımı gelecektir. Zira
teorik arınma ve netleşıne, Türkiye ve dünya devriminin
temel ve taktik sorunlarınlll tahlili teınelinde,bir teorik
derinleşme ve yetkinleşme aşamasına geçmek için yalnızca
bir önkoşuldur.
Şüphe yok k i bu kadarını başarabiimiş olmak bile,
ancak gerçek sorunlara yönelik bir teorik çabanın · ürünü
olabi lirdi. Komünistler bunu, Türkiye devriminin bir dizi
temel ve taktik sorununda,' teorinin devriınci özüne ve
topl umun nesnel gelişme düzeyine uygu n düşen bi r teorik
açıklığa ulaşımı çabası içinde başard ı l ar. U laştıkları bu i l k.
:onuçlar(la derinleşrnek ve yetkinleşmek, ve bunu ,
osyalizmin ve dünya komünist hareketinin tarihsel
_
ı
�
/69
l
deneyimlerinin e l eştirici tahlili ve çağdaş dünyanın bugünkü
temel sorunlarının tah l i l i i le birleşti rerek, ya da daha doğru
bir i fadeyle, bu temel üzerinde yapmak -işte partileşme
çabası ndaki komünistleri bekleyen teorik sorunların geniş
alanı.
İçinden geçmekte olduğumuz tarihsel anın ayı rdedici
özell i k l erinden bi ri de, dünyada ve Türkiye'de sol için bir
dönemin kesin bir biçimde kapanıyor olmasıdır. Dünya
komünizm i ni n yaşadığ ı . yozlaşma, ortaya revizyonist,
popülist ve bu ikisinden de izler taşıyan bir. tür i lkel ve
dogmatik m arksist akımlar çeşnisi ç ı karmıştı . Gerici burjuva
propagandan ı n "sosyali zm i n yıkı lışı" olarak sunduğu şey,
gerçekte u luslararası dayanaklarıyla birlikte tüm bu
ideolojik akımların y ı k ı lışıdır. Bunun kendisi, Türkiye 'de ve
dünya 91çüsünde, Marksizm-Leninizm i n gerçek devrimci
temeli üzerinde bir yeniden şek i l ieniş ve yükseli�in
zem inidir. Tarihsel deneyimin özümsenmesi temeli üzerinde
yükselen yeni tip marksist-leninist sınıf parti lerinin ortaya
çıkacağı bir dönem olacaktır bu. Türkiye devrimci
hareketini ol uşturan çok sayıda part i , Örgüt, grup ve
çevreni n yaşamakta olduğu ideoloj i k kimlik bl.\nalımı,
asl ında kuşkusuz her ülkenin kendi iç özgün lükleri zemini
üzerinde o lmak üzere, dünya sol u ölçüsünde genel bir
olaydır. Bu bunal ımın kendisi, yak ı n geçmişin ti.im bozucu
etkilerinden arınmak ve tarihsel deneyimin özümsenmesine
dayal ı bir i leriye sıçrayışı yaşamak için bir olanaktır da.
Şu veya bu ülkenin marksist-leninist eği limli güçlerinin
bunu ne zaman ve ne ölçüde başarabi lecekleri bir dizi
özgün faktöre bağlıdır. Devrimci bir toprağı n ve
gel işmekte olan bir proleter sınıf hareketinin son derece
uygun nesnel zem ini üzerinde duran Türkiyeli marksist­
leninislierin bu açıdan son derece önemli bir şansa sahip
bulundukları ise tartışmasızdır."
EKİM
\...
/ 70
I.
Genel Konferansı/Değerlendirme ve Kararlar
(Eksen Yayınc ı l ı k ,
s. l 23- 1 2�
---- ---- -------
Ori jinal yaymda yeralan ek metin-II:
Devrimci Proletarya
eleştiriyor!
"Komünistler dahil kendisi_ dışındaki tüm akımları
"halkçılı,� ın etkisinden çıkamamakla" suçlayan Ekim 'in
yaptığı , halkçılığın tersyüz edi lmiş biçimi olan i şçici l i k ten
başka bir şey deği ldi . Dolayısıyla onun da işçi sınıfı ile
aynı anda oturup kalkmasına şaşmamak gereki r. Söylernde
kendi liğindenciliğe getirdiği tüm "keskin" eleştiri lere
rağmen,, bunu a�ma potansiyellerinden, sınıfa öncül ük
i radesinden yoksundu çünk ü. Y ı l larca " teorik inşa " yı esas
almış, gözü başka bir alan görmediği halde işçi sınıfına
dönük pratik-siyasal, taktik ve örgütsel müdahalede bu
yüzden sınıfta kalmıştır. Bir zamanlar eylemdeki i şçi lere
dağıttığı bi ldiri lerde dah i , "Direnişinizle parti ilıtiyacmt
hirleştirelim" (Plaspen Direnişine yöne l ik bi ldiri) diyor;
sınıfın öncü unsurlarıyla "yalnızca iktisadi hareketin dar
sorunları üzerinde değ i l , fakat ası l olarak siyasal mücadele
i le parti ve sosyalizm sorunları üzerinde yoğun laşan
tartışma toplanuları" yapmayı önüne koyuyordu. (Ekim,
sayı : R6) Kaba işçici bir tarzda öne sürdüğü "ônı:ü­
işçilerden parti yaratma" hedefi k ı rı l maya uğradıktan
sonra Ekim, aynı işçi leri n "korkak" ,
"
sinik " olduklarını
1
keşfeıti ! Gerçekte bu keşif, bu kesimi ruhsuz bir
"sosyalizm;' edebiyatıyla yanına çekmesinin o l anaksız
olduğunu görerek aldığı ders ve düştüğü hayal
kırıklığından kaynaklanıyordu."
Devrimci Proletarya, say ı : 36, s.4 1 -42
/ 71
IV.
BÖLÜM
PartileşiDe sürecinin sorunlart-2
2) Partileşme süreci ve sınıf hareketi
Parti leşm� sürecinin _ sorunları kapsam ında Devl-inu:i Pro­
letarya'nın EK i M 'e yönelttiği ikinci ithama geçiyoruz. Şöyle
diyordu Devrimci Proletarya:
"Komün'i stler dahil kendisi dışındaki tüm akı m l arı "halkçl­
lt.�m etkisinden ç1ka�1amakla" suçlayan Ekim'in yaptığı, halkçılı­
ğın tersY,üz edilmiş biçimi olan işçici l ikten başka bir şey değil­
di ." (Sayı: 36, s.4 1 )
B u bugüne kadar Devrimci Pi·oletarya çizgisindeki yayın•
l ar tarafından bir çok kez yinetenmiş bir başka beyl i k iddiadır.
Peki halkçılığın tersyüz edi lmiş biçimi olan bu "işçicil ik" na­
s ı l bir şeydir? ideolojik muhtevası . nedir, pratik sonuçları kendi­
ni nas ı l göstermektedi r, Ek i M ' i n yay ı n l arı nda ve pratik fa­
a l iyetlerinde bu nas ı l yansı m aktad ı r? Y&zık k i ne Dçvrimci
1 73
Proletarya'da ne de onun paralelindeki yayınlarda bu konuda el le
tutulur tek satır yoktur. B u iddia, komünistlere yöne ltİimiş bir
çok başka iddia gibi, içi boş bir söz kal ıbıdır yalnızca. Komü­
nistlerin popülizme yönelttiği ideolojik eleştirinin basıncı karşısın­
da bir tür savunma refleksidir. i l k kez olarak "ÖncıUiik ve Kuy­
rukçuluk" yazısıyla buna güya bir içerik kazandın imaya çalışıl­
m ıştır k i , bunun da iç bunaltan bir kaba tahrifatlar yığınından
öteye geçemediği artık bi li nmektedir.
" İşçicilik", bundan y ı l lar önce, geleneksel halkçı hareketten
daha kopuş ahında, geride kalanların bize ("troçkistlik" itharnı­
nın yanısıra) yönelttiği en beylik ithamdı. Belirtmeye gerek yok
ki, onların d i l i nde de bu içeriksiz bir söz kalıbıydı . Dolayısıyla
Devrimci Pmletmya'nın y ı l lar sonra yaptığı yıl lar öncesinin k l i ­
şelerini yinelemekten ibarettir. Ş u farkla ki, Devrimci Proletarya
çizgisindeki yayınlar, işçiciliğimize "maocu halkçı l ığa yer yer
troçkist etkilerle birleşmi� bir tepki biçiminde" yaklaşarak, bizi
bir parça mazur görüyorlardı. Elbette bu mazur görmenin gerisin-.
de, aynı zamanda, kendini o "tepki" duyulan geleneksel halkçı
hareketin dışında görme vardı r. Öyle olup olmadığını ise birlikte
göreceğiz.
Konuya geçmeden önce, partil�şıne sürecinin sorunlarına i li�­
kin bu tartışmanın geçen bölümünün girişindeki yargımızı okura
yenide� hatırlatmak istiyoruz. Orada Devrimci Proletarya'nın
iddialarını e le alırken; kendimizi hiç d e E K İ M ' i n gerçek pers­
pektifinin ne olduğunu göstermekle sınırlamayacağımızı, bizim
için çok daha önemli olanın, tam da bu aynı konularda Devrim­
ci Proletarya'nın kavrayışını açığa çıkarmak olduğunu belirtmiş
ve buna şun ları eklem işti k: "Bu yapı ldığında görülecektir ki,
Devrimi:i Proletarya n ı n temsil ·ettiği çizgi, parti leşme sürecinin
'
sorunları konusunda yalnızca bir bel i rsizlik ve karmaşa içinde
değ i l , fakat aynı zamanda, en kritik noktalarda geleneksel halk­
çı hareketle aynı ·konumdadır, özünde aynı bakış açısıyla hare­
ket etmektedir. Ve E K i M ' in görüşlerini çarpık algılamasının ve
yansıtmasının gerisinde, tahrifatı n da otesinde, gerçekte bu var­
dır."
1 74
Komünist partisi: Sosyalizmle ·sınıf
hareketinin örgütlü birliği
Ko�ünistlerin 1 987 yılının i lk yarıstnda tüm sonuçlarına va­
ran iç ayrışma süreci esnasında geleneksel halkçı harekete yönelt­
tiği ideolojik eleştiride, burada başlığa çıkarılmış temel marksist
düşünce özel bir yer tutmaktadır. Daha Ocak 1 987 tarih l i bir
metinde, TDKP'nin küçük-burjuva n i te l ikteki parti inşa süreci
eleşt i ri lmektedir. TD KP ' n i n pratiği n i n e l bette soyut düşünce
planında deği l , fakat parti leşme sürecinin gerçek pratik seyri
yönünden, "partiyi, bi l i msel sosyalizm l e işçi hareketinin birliği
ol arak ele alan marksist b i l i msel görüşten yoksun"luğun bir
göstergesi olduğu bel i rtilir. Komünist partisinin işçi sınıfı , partisi
olduğu; onun bağrında, onun i leri ve sınıf b i l in ç l i üyelerini
kucaklayarak oluşup gel işeceği; "komünist partisinin siyasal fa­
aliyetinin ve örgütlenmesinin merkezinde her zaman işçi sınıfı­
nın olduğu" vurgulanır ve şöyle devam edil i r:
"Oysa TDKP, şeh i r ve kırın k üçük-burjuva devrimci de­
mokratik hareketi i le bi rleşerek kuruldu . TDKP'nin siyasal ve
örgütsel faaliyetinin merkezinde hep küçük-burjuvazinin değişik
katmanları esas yeri tutmuştur. Lafta söylenen ne olursa olsun,
işçi sını.f ının yeri ve önemi tal i olmuştur. Olduğu kadarıyla da,
işçi sınıfına sosyalizm perspekti fiyle değil küçük-burj uva dev­
rimci demokratik perspek t i fl e g i d i l m i şt i r . " ( Kiiçük-hu1juva
Popülizmi ve Proleter Sosyalizmi, s . l 85- 1 86)
Aynı temel vurgul ar, N isan . 1 987 tari h l i ayrı l ık bi ldirisinde
yinelenmiş (age, s.207) ve Mayıs 1 987 tarihli ilk temel belgelerde,
geleneksel halkçı hareketin tüm ü içi n genel leştirilerek ortaya
konulmuştur. Hemen ardından ise TDKP t�orisyenleriyle pole­
miklerde bir çok açıdan ve ayrıntı l ı o larak işlenmiştir. (Kiiçük­
hurjuva Popülizmi ve Proleta Sosyaiizmi, Temmuz 1 987)
Kuşkusuz biz ne şimdi ne de o zaman Marksizm-Leninizm­
in parti sorununa i l işkin temel önemde fakat son derece basit
bir gerçeğinin geleneksel hareket ta.rafından bi l inmediği iddiasın­
da olduk. Sorun bu deği ldi ve eleştirinin asıl çerçevesi bu olmadı.
1 75
Tüm sorun, yaygın olarak b i l i nen bu basit doğrunun, marksist
olmak iddiasında bulunan ve önlerine parti inşa sürecini öncelikli
görev olarak koyan akım lar için hiç�ir pratik değer taşımama­
sıydı. Marksist olmak iddiasındaki bu akımların, politik çal ışmala­
rında ve örgütsel şek i l lenmelerinde, i şçi sınıfı n ı eksen alan bir
pratik yöne l i m içinde olmaınalarıydı . B unu tamam layan fakat
.
anlamı ve sonuçları bakımından bundan da önemli olan bir başka
olgu daha vard ı . B u , bu akımların bi.r i lk şek i l leome evresi olan
bu parti inşa sürecini ; tam da küçük-burjuva katmanların bağrında,
bu katmanları politik ve örgütsel çal ışmalarının esas ekseni ala­
rak, onıa,·ın i leri unsurları nı saflarına kazanarak ve örgütsel ya­
pı larını bu temelde geliştirerek yaşamalarıydı. Soyut iddia planın­
da, proletaryanı n devriınci komünist öncüsünü inşa sürecini ya­
şadıklarını söylüyorlardı; fakat somut gerçeklik planında, küçük­
buı:j uva hareketin devrimci-demokrat örgütle�i olarak gelişiyorl;mlı.
Aynı süreç boyunca, i şçi hareketine i lgisiz kalmakla, onu reviz­
yonist-reformisı ak ımlara terketmekle kalmıyorlar, sınıfı eksen·
alacak bir çal ı şmayı da ekonomist, hatta hatta düpedüz revizyo­
nist olmanın en tartışmasız göstergesi sayıyorlardı . Zira o zaman­
lar, sonradan komi.i nistlerin eleşti rileriyle de yeterli somutlukta
kanıtlandığı gibi , halkçılar için işçi sınıfı denilince sendikal hare­
ket ve sorunların ötesinde bir şey akla gelmiyordu. Soyut teorinin
gözdesi olan işçi sını fı , somut pratik planında yalnızca ekonomiz­
mi ve sendikalizıni akla getiriyordu. (Bu tersyüz edi lmiş ekono­
mist düşünüş tarzı, küçuk-bu rjuva dalga kırılıp durulunca ve yeni
dönemde "sınıf yöne l i m i " moda ol unca, kendini bu yeni "yöne­
J im" içinde bu kez düz biçimiyle, kaba bir kuyrukçu ekonomizm
olarak üretti . )
Soyut doğruları bi len bu akımların somutta politik-örgütsel
şekilleome süreçlerini sınıf hareketi ekseni yerine çeşitli halk sı­
nıf ve tabakaları (yeni dönemde buna "çqitli emekçi sınıf ve
tabakalar" deni liyor. Öne m l i bir i lerleme ! ) içinde yaşamaları ,
yalnızca küçük-buı:juva demokratik dalganın kuyruğunda sürük­
leome kendiliğindenci l i ğinin bir göstergesi değildi elbette . Bun­
dan da öneml i olan, parti ·sorumımı il işkin temel marksist doğrula-
1 76
rın bir bil incin ve bakışaçısının i fadesi olmak yerine, kitaplar­
dan al ınımı bi rer boş söz kal ıbı olmaktan öteye gideıneınesiydi.
Asıl bilinci ve bakışaçısını ise, gerek Türkiye 'nin kendi tarihinde
ve gerekse ' 60' 1 ı ve ' 70 ' 1 i yılların etkin devriınci a_k ıını çağdaş
popi.ilizınde derin düşünsel kökleri olan, dÖnemin küçük-burjuva
hareketliliği tarafından ise yeniden yeniden üretilmesine can l ı bir
maddi zemin kazandırı lan popülizın oluşiuruyordu. Komünist iş­
çi partisi yaratmak iddiasıyla yola çıkanların devriınci-demokrat
halk partisi ya da "hareketi" yaratınaktan ·öteye gideıneınelerinin
temelinde bu ideolojik bakı�açısı. vardı.
Popül ist ideolojik bakışaçısı yalnızca ınantıksal olarak de­
ği l , pratikte de bel l i bir bütünl üğe sahipti . Bu nedenle de, işçi
sınıfı partisini inşa etmekten sözedip de bunu "çeşitli halk sınıf
ve tabakaları " eksenincieki bir pratik süreç olarak yaşayanların,
devrimin ve devrimci siyasal mücadelenin gündemdeki sorunları­
na doğru yaklaşaınamalarına şaşırmamak gerekir. Bu akımların
tamamı işçi sınıfını "dev rimin öncüsü" ve içlerinden bir çoğu
da aynı zamanda "temel toplumsal gücü" olarak göriiyorlardı. Fa­
kat devrimin öncü ve temel toplumsal gücü say ı lan bu sınıf için­
de bir arpa boyu yol alaımıdıkları halde, i şç i sınıfının "müttefik­
leri" içinde büyük bir "kitleselleşıne''ye ula�abiliyor. bu çarpıklık­
tan rahatsız olmak bir yana, bu başarının sarhoşl uğu ile kcndilc­
rinde'n gcçcbi liyorlardı (ve tüm bunlar, '7 1 H areketi 'nin "ideoloj ik
önderlik" !ezinin güya eleştiriJip redded i ldiği bir dönemin ardın­
dan yaşanabil iyordu).
Dolayısıyla da. yal nızca parti sorunu deği l , öncü ve yedek
toplumsal· kuvvetler üzerine bıktı rıcı tartışmalara konu olan dev­
rim stratejisi üzerine edi len onca sözün de gerçek siyasal pra­
tikte hiçbir anlamı kalınıyordu. Devrimin "öncü"sü kenarda du­
ruyorkcn, o ne.rdeyse tamamen revizyonistlerin ve refoıınistlerin
tahrip edici etkisine bınıkılmışken, dikkatlerini tamamen ya da
esas olarak "ınüttefiklcr'' üzerinde yoğun l aşuranlar, elbette bu­
nu "devrimi örgütlemek'' adına. bunun için de işçi s ı n ı fını ve
çeşit l i halk sınıf ve tabakalarını birl ikte örgütleınek gerek l i l iği
adına yapıyorlard ı . Ama bunu böyle yaparlarken, "çeşi t l i halk
1 77
sınıf ve tabakaları''nı örgütlemenin ve gerçek iktidar mücadelesine
yöneltmenin temel önkoşu lunun işçi sınıfı içerisinde gerçek bir
kuvvet ol!nak olduğunu kolayca gözden kaçırabiliyorlardı. Bu sı­
nıfın fiili siyasal önderliği örgütlenmedikçe, gerçek sınıf i lişki leri
ve sını. nar mücadelesi planında önderlik yapmaya yetenekli bu
biricik sını fa bu anlamda dayan ılmadıkça, müttefikler ekseninde­
k i bir çal ışma ve mücadelenin devrimci iktidar hedefi açısından
sonuçsuz bir çaba olacağı basit gerçeğini es geçtiklerinin farkın­
da bile olıiıuyorlardı. Pratik yönelimlerinde, sınıfın öncü örgütü
sorununu yerli yerine oturtamayanlar, bu ayn ı yeteneksizliği ,
devrimin öncü sınıfı sorununu yerli yerine oturlamamak planın­
da da güsteriyorlardı.
Bunlar yalnızca ' XO öncesinin sorunları olsaydı, komünistler
tarafından halkçı lıktan kopuş döneminde fazlasıyla da eleştiril­
diklerine göre, artık yak ın tarihimizin sorunları olarak bir yana
bırakılabi lirlerdi. Oysa sayısız gösterge, halkçı geleneğin ken­
dini yeni koşullanı bir parça uyarlayarak, fakat özü itibarıyla geç­
miş önyargı ların• koruyarak yeni dönemde de sürdiiğiini.i açıklıkla
ortaya koyuyordu. Geçmişle açı k bir hesapla�ma yaşanınadığı
sürece ba�ka türlü ol ması da zaten beklenemezdi.
Fakat dahm;ı var. Gazi 'deki halk hareketinin görkemi ve sarsı­
cı etkisi sınıf hareketindeki tıkanıklığın si.irınekte olduğu bir kon­
jonktürle de çakışınca, eski önyargı lar yeniden depreşti . Ve son
bir yılın devriınci örgütler pratiği, "anti-faşist toplumsal dinamik­
lere seyirci kalmamak" t üründen pek devriınci görünen gerek­
çelendirmelcr eşl iğinde. 'XO öncesinin ki.içük ölçekl i bir benzerini
sundu. ' X7 sonrasının "sın ı f yönelimi" modası yerini ' 95 sonrası­
nın "semt yönel imi" modasına bıraktı. Eski toplumsal zemine bu
akı� beraberinde buna uygun mücadele anlayı�ı ve çalışına tar­
zını getirmekte çok da gccikıncdi . Geçmişi a�aınayan devriınci
örgütlerde ş imdi lerde, deyim uygunsa bir "DHKP-C ' I i leşınek"
ınodası var. DHKP-C semt pratiğinin ve bunun ürettiği mücade­
le an layışının devriınci açıdan en gel işmiş örneği olduğuna göre,
bu gel işme de son derece doğaldır.
Halkçı lığı n eski önyargı ları yeni dönemde de inceltilmiş şe1 78
k i l leriyle yaşadığına göre ve semtlerin küçük-burj uva ve yoksul
katınanlarındaki hareketlenme onlara yeni bir yaşama zemini oluş­
turduğuna göre, halkçılıkla ideolojik hesaplaşmanın s.ürdürülınesi
de niyetten öteye bir zoru n l u l uktur.
Burada konumuz parti sorunu, partinin sını f kimliği sorunu,
·
bunun parti inşa sürecinin pratik-örgütsel yönelimleri bakımından
somut anlamı üzerinedir. Buna geçmeden önce, tartışınanın ve
eleşti rinin genel çerçevesi n i n anlaşı l ın asını kolaylaştırmak ba- .
kıın ı ndan, iki şey yapmamız gerekiyor.
Bunlardan ilh EK İ M I. Genel Konferansı ' nın konuya i liş­
kin metninden sorunun genel çerçevesini özlü bir biçimde koyan
bir parçayı buraya aktaıinak olacak:
"Parti, sosyalizm i le sınıf hareketinin örgüt l ü birl i ğidir. Bu
temel ve özlü tanım, öncü partinin ideolojik kimliği i le sınıfsal
kiml iğini içi Çe vurgulaınaktadı r. Sosyalizm proletaryanın düşün­
sel temeliyse, proletarya da sosyalizmin top l umsal -maddi teme­
lidir. Parti, bu iki öğenin tarihsel kaynaşmasının cisimieşmiş bir
ilk birliğidir ve bu kaynaşınayı tüm sonuçlarına götürınenin temel
tarihsel aracıdır.
"Aynı temel düşünce partileşıne sürecinin pratik boyutlarını
da bütün açıklığı i le ortaya koyar. B ize gerek l i olan, kuvvetli
bir marksist-leninist teorik temeli sağlam bir proleter sınıf tabanı
i le birleştirebilen, marksist-leninist ideolojik kimliği proleter sınıf
kimliği ile aynı örgüt yapısı içinde kaynaştırabilen bir partidir.
Dolayısıyla teorik gel işme, ancak kendisine, s ı n ı f hareketiyle
bi rleşme çabası, smıfın en i leri unsurların ı teorik gelişmenin so­
nuçları temel inde sosyal izme kazanmak ve sınıfı n öncü kesimi
olarak örgütleınek çabüsı eşl i k ettiği takdirde, gerçek bir proleter
öncünün inşasıyla ttıçlanabi l ir. Bu kavrayış ve buna uygun bir
pratik içi nde i nşa edi lmiş bir parti, yalnızca bil imsel bir teoriyle
damınmış bir öncü müfreze olmakla kalmayacak, aynı zamanda,
işçi sınıfının bir purçası ve örgütlenmesinin en üst biçimi olacak,
dolayısıyla sınıfın örgütlü öncü müfrezesi sıfatını taşımaya hak
kazanacaktır." (EKiM /. Genel Konferansı/De,� erlendirme ve
Kamrlar, Eksen Yayıncı l ık, s. l 26- l 27 )
1 79
ikinci olarak ise, ekte Rusya'da parti inşa sürecini sosyalizmle
sınıf hareketinin birleştirilmesi süreci olarak ele alan marksist
deneyimi Lenin ' i n kalem inden sunuyoruz. Kronolojik sıralama
içinde verdiğimiz bu metin ler, yalnızca Rusya 'daki deneyimin
somut , seyrini değ i l , fakat buna ışık tutan marksist bakışaçısını
da en özl ü biçimde veriyorlar. Bu metinlerio i ncelenmesi, bura­
daki tartışman ı n aniaş ıl masını hay l i kolay l aştıracaktır.
EKİ M 'in "işçiciliği"
EKiM 0/a,�aniistü Konferansi Bildirisi, Türkiye sol hareketi­
nin temel bir karakteristiği ve tarihsel bir geleneği o larak nitele­
diği "işçi s ı n ı fına yabancılaşma ve güvensizlik" eğil i m i n i n yeni
dönemde incelmiş şek l iyle hala da yaşamakta olduğunu vurgu­
ladıktan sonra, şöyle devam ediyor:
"EK İ M ' in ortaya çıkışı bu ideoloj i k-politik geleneğe büyük
bi r darbe olmuştur. EKi M bu geleneğe vurarak ve popülist ön­
yargıları parçalayarak, M arksizm-Leninizmin özü demek olan
proletaryan ın· tarihsel rolü düşüncesini boş bi r so'yut söz olmak­
tan çıkarmış, politik ve örgütsel perspektiflerini bu temel teorik
kavrayış çerçevesinde şek i l lendirm işti r'. Bu halkçı ideolojiden
kopuşun en temel halkalarından biri olmuş, bu soruna i l işkin kav­
rayışı EKİM 'in marksist-leninist kimliğinin temel taşlarından biri­
ni oluşturmuştur.
" ... EK İ M 'de sınıf yönelimi ve sınıfa dayalı örgüt perspektifi,
' 87-90 dönemindeki işçi hareketl i l iğinin kendiliğinden yarattığı
bir politik refleks. değ i l (böyle sanmak EK i M ' i geleneksel halkçı
gruplarla karıştırmak ol urdu), fakat halkçı geleneğin en temel
ideolojik zaaflarından birine yöneltilmiş köklü eleştirinin bir "yan
ürünü", bir zorunlu ve mantıksal sonucuydu. EKİM için marksist­
leninist teorinin temel bir sorunu etrafında, proletaryanın kapita­
l ist toplumdaki yeri ve tarihsel devrimci rolü çerçevesinde o l uş­
muş bir pol itik ve örgütsel perspekti fi götürüp işçi hareketinin
gündelik gel-gitleri içinde değerlendirmeye kalkmak, gerçek bir
şaşkınlığın ve tam bir cehaletin ürünü olabil i r ancak." (Devrimci
/ RO
Politika ve Örgütlenme Sorunları , Eksen Yayınları, s.28)
Bu, yakın yı l l<trda komünistlere yönelliimiş bir başka "iş­
çicilik" suçlamasına veri lmiş bir yanıttır. Komünistlerin "i�çici"li­
ğini "işçi sınıfı ile aynı anda oturup kalkmak"la da gerekçelendi­
ren Devrimci Proletarya 'ya da bu açıdan çok önceden verilmiş
bir yanıt sayı lmalıdır. içeriksiz boş söz kalıplarına asl ında bu ka­
darı bile fazl adır ama biz yine de konumuza devam edelim.
9evrimc.:i Pm/etarya' nın pek iddialı gözlemlerinden biri ·şöy­
leydi: "'89 Bahar Eylemleri, 1 2 �ylül sonrasında yeni bir döne­
min açı l ışı rolünü oynad ı . Gözler işçi s ı ı-iıfı na yöneldi . . . (İşçi
hareketi) bir kısmı kaba Maocu l uğun çekiminden çıkmış kimi
örgütleri proletarya ve sosyal izm vurgusunu keşfe yöneltti." (s.6)
Bu Yanıt' ı n i lk bölümünde de belirtmiştik: Sınıf hareketi " 1 2
Eylül. sonrasında yeni bir dönemi" ' 89 Baharında değil , fakat 'R7
yıl ında grev hareketinde yaşadığı ani sıçramayla başiatmıştı ve
solda "sınıfa yönelim" daha 1 988 yılında "moda" bir eğil ime dö­
nüşınüştü. Bu yönel işin kendi liğindenci karakteri ile bu yeni yö­
nel iş alanında yarattığı yeni sorunlar i se, kom ünistler tarafından
daba 1 989 başında, yani ortada henüz "R9 Bahar Eylemleri" bi le
yokken enine boyuna tartışılmışt ı . ( B kz. Dt'vrimı:i Harekeffe
Reformist E.� ilim, Eksen Yayınc ı l ı k) . Dolay ı s ıy l a, Devrimci
Pm/etarya, yalnızca gözlemlerinde pek gecikmiş olmakla kalmı­
yor. fakat daha da önemlisi, gelişmeleri zaman içinde yerli yerine
de oturtamıyor. Pek iddialı tonda i leri süriilmüş gözlem ler ·için
bu pek de önemsiz bir zaaf değildir herhalde.
Fakat biz bu hatırlatmadaki asıl amacımıza gelelim. Devrimci
Proletaıya ve aynı paraleldeki yayınlar, 1 2 Eylül sonrasında sınıf
hareketinde yaşanan gel işmelerin etkisiyle "proletarya ve sos­
yalizm"in keşfi türünden bir kendiliğindenciliği, sık sık satır ara­
larına sıkıştırılmış imalarta komünistlere de atfederler. EKiM 'in
"işçici"liğini tartı�tığımıza göre, bu iddia üzerinde kısaca dunnak
ve bu alandaki ucuz spekülasyona da artık kesin bir son vennek
zorundayız. Bu EK i M 'i n olmayan işçicil iğinden TiKB'nin hala
yaşageten halkç ı lığına geçişimizi de kolay laştıracaktı r.
Yak ı n zamanda komünistlerin geleneksel halkçı hareketten
IRI
kopu�unu hazırlayan sürecin bazı ilk belgeleri Kiiçiik-hwjuva Po­
pülizmi ve Proleter Sosyalizmi'nin Ekler bölümünde geniş okur
k itlelerine sunuldu. (Bu metin leri n i lk baskısının daha 1 987
M ayıs' ında yapı ldığını hatırlatal ım.) B u belgeler incelendiğinde
açıkça görülecektir ki, komünistlerin "sosyalizmi ve proletaryayı
keşfi " daha 1 987 Ocak ' ı nda kesin bir sonuca bağlanmıştır. Ama
bu "keşif', TİKB yayınlarının bize birinci kuşak TİKB kadroları
tarafından daha 1 969'da başarıldığını gururla duyurduğu "keşif'­
teı1 elbette tümüyl e farklıdır. Böyle iddiaları i leri sürebi lenler,
bununla yalnızca, 1 995 yılında bile hala sorunların özünü ve gerçek
içeri ğ i n i yerli yerine oturtamadık larını göste rm i ş ol uyorlar.
Sosyalizm, işçi sınıfı , işçi sınıfının tarihsel rolü ve devrimdeki
önderliği türünden temel marksist teorik doğruları 'keşfetmek
gerekmiyordu. Bunlar Türkiye'de hep biliniyordu ve zaman içinde
gitgide daha iyi bilinir oldu. Komünistler tarafından popü l izme
yöneltilen marksist-leninist eleştiriyi TİKB yayıniarına benzer bir
darlık içinde kavrayan TDKP teorisyenlerine, daha 1 987 yılında
buna i lişkin olarak gerekli yanıt veri lmişti. (Bkz. Kiiçük-hwjuva
·
Popiilizmi ve Proleter Sosyalizmi, s . l 1 0- 1 1 1 )
Bütün sorun; "sosyalizm"i doğru bir perspekt i f ve strateji
içinde somutl amak ve " işçi s ı n ı fı "n ı temel çalışma alanı ve
örgütsel gel işmenin ana ekseni olarak alabilmekti. Dolay ısıyla
da öncü sınıf partisini, sosyalizm ve sınıf hareketinin birleştiril­
mesi çabası ve süreci içinde inşa etme perspektif ve pratiğine
sahip olabilmekti. Sosyalizmi küçük-buıjuva bir bozulma ve çar­
pıtmalardan kurtarabi lmenin ve Marksizm-Leninizmin özü demek
olan proletaryanı n tarihsel rolü düşüncesini boş bir soyut söz
olmaktan çıkarabilmenin biricik olanaklı yolu buydu. Ve gelenek­
sel halkçı devrimci harekette geçmişte olmayan ve TİKB dah i l
halen d e olmayan tam d a bunl ardı. Komünistterin (Tİ KB yayın­
larının pek sevdiği bir i fadeyle) "gecikmiş keşfi" lam da bu
alandaydı. Onlar bu "keşif'lerini, hiç de işçi hareketinin o zaman­
lar henüz olmayan yeni dönem gelişmelerinin etkisinde değil, fa­
kat tam da, geleneksel hareketteki tao;fiyeci parçalanma ve dağılma
sürecini çözümleme çabası içinde yapt ılar. Bu süreci ve devrimci
/ 82
harekette ya�anan bunalı m ın küçük-burjuva niteliğini çözümleye­
rek , bunun ideolojik, programatik, taktik' ve örgütsel planda bu
sınıf karakteriyle kendini nasıl ortaya koyduğunu marksist eleştiriy­
le sergileyerek, geleneksel hareketin halkçı-demokratik plat for­
mundan koptular.
.
Tüm bunlar 1 9R7 N isan' ında olup bitmişti. Kopuş bu tarihte
i lan edi lmiş ve ilk temel belgeler hemen ardından ( Mayıs 'R7)
kamuoyuna sunulmuştu. Ye bunlar olup biterken, " 1 2 Eylül son­
rasında yeni bir dönem ba�latan", böylece ·�sosyal izm ve işçi
sınıfının keşfı"ni kolaylaştıran '"89 Bahar Eylemleri"ne daha tamı
- tam ına iki sene vardı . Fakat işte ony ı l l ardı r bi l i nmektc olan
"sosyalizm" ve "işçi sınıfı" kavram iarına bu yeni ve farklı bakış­
ları nedeniyledir k i , komünistler daha en ba�tan, ilkinden dolayı .
Troçkizın le ve ikincisinden dolayı uvriyerizınle (işçici l ikle ! ) suç­
landılar. Tıpkı daha sonraları TİKB yayınlarında (bi raz daha ölçülü ve hoşgörü lü bir tarzda) yapıldığı gibi ! ..
.
ithamlar yen i olmadığına göre, doğal olarak bunlara il işkin
tartışına da yeni değildir. �·işçicilik" tartışınasını komünistler da­
ha baştan fazlasıyla yaptılar ve saflarımızda ortaya çıkan tasfiye­
ci geriye düşüş döneminde yinelemek zorunda kaldılar. 1 987 Tem­
muz tarihi taşıyan Kiiçiik-hw:juwı Popiilizmi ve Proleter Sosyalizmi
kitabının neredeyse üçte biri (3. Bölüm ' ün tümü) parti sorunu
ve i�çi sınıfı üzerinedir. "İşçicil ik" ve "kaba i�çici bir"tarzda öncli
işçilerden parti yaratma" üzerine Devrimci Proletarya 'nın bugün
tartı�tığı ve tartışabileceği bir çok sorunun yanıtı daha o zaman­
dan fazlasıyla veri lmi�t i r. Dahası var. Sorun yalnızca sınıfa git­
mek olmadığı için ve işçi sınıfı hareketindeki gel i şıneler nerdeyse
tüm halkçı akımları 1 97 8 'den itibaren kendin� şu veya bu ölçüde
çektiği için. tarw;ma, sını fa gitmenin ötesinde, nas ı l b i r perspek­
tifle gidildiği çerçevesinde de sürdürülınü�tür. (Bkz. age., 4. Bülüm)
TDKP ile bu ayrıntı l ı t<ırtışınaların öncesinde, komünistler
tarafından parti sorunu çerçevesinde ' RO öncesinin halkçı ·hareketi­
ne yöne l ti len eleştirinin özü, Yakın Ge(·mişe Genel Bir Bakış'ta
( M ayıs 1 987) şöyl e ortaya konulmuştu:
"Gerçek bir marksist yönelişin üzünü ve esasını, proletarya-
/83
n ın tarihsel rolünü kavrayı � olu�turur. Bu kavrayışa ulaşmış ve
dolayısıyla marksist-leninist sıfatını haketmiş bir siyasal hareket,
teorik gel işiminin, siyasal faaliyetiniri ve tirgütsel şek iilenişinin
odağına yalnızca ve yalnızca işçi sını fını koyar. B ütün teorik
siyasal çabasını proletarya hareketinin sorunlarına, görevlerine ve
bil inçli siyasal gelişim ine hasreder. Bu kavrayışa u l aşmış bir
hareket, her türlü bulanıklık ve muğlaklıktan bütünüyle uzak ve
çok net olarak, parti sorununu, bilimsel sosyalizm i l e proletarya
hareketinin birl iği olarak ele a l ı r.'· ( Eksen Yayınc ı l ık, s.47)
Aynı değerlendirıneC.le, 1 2 Mart sonrasında ' 7 1 Devrimci
Hareketi ' ne yönelti len eleştirinin ideolojik-sınıfsal kavrayış ve
kimliğin köklerine inemeyen, işin özünde, maceracılığın eleştiri­
si kapsam ını aşamayan bir giri�iın olarak kaldığı vurgulanıyor
(s.43 ). Macerac ı l ı k ele�tiri ldi, öncü savaş terkedildi; böylece
"kitlelere'· ya da "halka" dayalı bir çal ışımı ve mücadele dönemi- .
ne girildi. (Dönem büyük kitlesel hareketlilik l�r dönemiydi ve
i lerlemenin bu kadarı aynı zamanda kitle pratiğinin basıncından
besleniyordu.) Fakat halkç ı l ı k gerçek kimliğini ve ruhunu işte
tam da bunun ardından buldu. Sosyalizmi hedeflediğini söyleyen
ve i�çi sınıfının öncü partisini inşa etmek iddim;ındaki tüm devriınci
siyasal gruplar küçük-burjuva dalganın çekim alanında kaldılar
ve aynı dönemde, aynı "halk" hareketinin bir öteki temel bileşeni
ve etkin gücü olan işçi s ı nı fı hareketini , neredeyse tamamen
revizyonist-reformisı akımlara bıraktı lar. ' ?H sonrasında işçi sınifı
hareketi bu akımları nihayet bir ülçüde kendine çektiği bir gelişme
aşamasında i se , bu akımlar ideolojik ve örgütsel kimliklerini kü­
çük-burjuva demokrat hareket içinde fazlasıyla pekiştinnişlerdi.
Bu nedenle de "halk"ın bir parçası olarak artık görmezden gele­
ıneyecekleri işçi sını fına küçük-burjuva demokrat etkiyi taşımak­
tan öteye gidemediler. Şunu da ekieyeJim ki, tüm dönem boyunca
temel i lgi ve çalışımı alanları, asıl gövdelcriyle içinde yer aldıkları
, küçük-burjuva katınanlar olarak kaldı. Küçi.ik-bu�juva bir toplumsal
zeminde şeki l lenen parti inşa süreçleri ise, sosyal izm i le sınıf
hareketinin birliğinin değil, fakat dcmokratizın ile küçük-burjuva
hareketin birl iğinin bir i fadesi ve yansıması oldular.
/M
Elbette TİKB 'nin kendisini bu genel olgunun dışında gör­
düğünü biliyoruz. Öylesine ki, TİKB Merkez Yayın Organı Orak­
Çeki�·. Mart 1 995 tarihli 86. sayısında, "Tarih Önünde Sorumluyuz"
ba�lığı ta�ıyan ve TİKB 'nin di.inü-bugününü ele alan kapak ya·
zısında, ciddi ciddi şöyle yazabi lın iştir:
'" Kader' an ları ve adıml arı olarak adlandırabi leceğimiz bu
yönelim ve adımların b<i.şı nda hiç ku�k usuz, daha 1 969'lardan
itibaren yüzüınüzü proletaryaya çevinneın i z geli r. Devrimin ön­
der ve temel gücü olarak i�çi sınıfına yönelıneıniz, ML ideolojik
tutarl ı l ı k ve Türkiye' ni n nesnel gerçekl iğini yakalama açısından
doğru ve isabetl i bir tutum olmanın ötesinde, bugünlere gelmemiii
sağlayan atardaınarıınız olınu�tur."
Devaın ı nda "Eğer o günlerde revaçta olan küçük-burjuva
devriınciliğinin seline kapı l ı p gitseydik, akibcliıniz'' ti.iın öteki­
lerden farkl ı olınazd·ı diye de ekleniyor. Bu kadar ciddi bir iddia
elbette incelenmeye değer. Fakat biz şimdi lik " 1 969'dan i tbaren"i
bir yana bırakal ım. 20 y ı l sonrasına, küçük-burjuva selin bittiği
ve işçi dalgasının '"89 Bahar Eylemleri" biçiminde kendini ortaya
koyduğu dönem ve sonrası na bakal ı m .
T İ KB'nin halkçılığı
' 87 sonrası işçi hareketinin Bahar Eylemleriyle yeni bir evre­
ye yükseldiği 1 989 TİKB için bir yeniden toparlanma yılıdır. 1 2
Eylül sonrasında bir çok örgütten farkl ı olarak merkezi yapısını
·
ve örgütsel sürekliliğini uzun yı llar için korumayı b aşaran TİKB,
bunu 1 985 başında kaybetti . Dört yıl süren bir örgütsel dağınık­
lık 'dönemi yaşadıktan sonra, '89 y ı l ından itibaren merkezileş­
miş örgütsel faaliyetine yeniden başlad ı . B u Orak-Çeki( in de
yeniden yayınlandığı tarih oldu.
Bu yeni yayın yaşamının i lk sayısında yer alan " Yeni Bir
Devrimci Yükselişin Eş(�inde TİKB Yaşıyor ve Savaşıyor" başlıklı
yazı, yeni bir dönemi n ba� ı nda parti le�ıne sürec inin sorunlarına
bir paragrafta da o lsa değinen tek metin durumundadır. Oradan
okuyoruz:
185
"Tİ KB , bugün önüne parti leşme; ML çizgisini derinleştir­
me, modern revizyonizm ve opoıtünizme karşı mücadeleyi hızlan­
dırma, işçi sınıfı ve diğer emekçi sını flada bağlarını güçlendirme,
nitel ikten gerilemeden daha büyük kadro güçlerine u laşma ve yan
örgütler ağı yaratarak, varolan yığın örgütlerinde etkinleşerek ge­
niş kitlelere kumanda edebi lir hale gelme hedefini koydu." (Sayı:
63-64, s. ı 9)
Kendini parti öncesi bir örgüt, bir parti inşa örgütü o larak
tanımlayan TİKB, bir yeniden toparlanma döneminde, üstelik "sı­
nıf yönelimi "nin moda olduğu bir dönemde ve '89 Bahar Ey­
lemleri 'nin hemen ertesinde, sorunu , "işçi sınıfı ve diğer emekçi
sınıftarla bağlarını güçlendirme", "geniş kitlelere k umanda ede­
bi l i r hale gelme" olarak tanım lıyor.
Peki sorun, neden açık ve net bir tutumla, "sınıf hareketiyle
birleşme" olarak deği l de "işçi sınıfı ve diğer emekçi sınıftarla
bağlarını güçkndinnc" olarak konuluyor? İki şeyden biri; ya kök­
leri ve sınıf yönelimi ' 69'a kadar dayanan T İ K B , gelişmesinin
başlangıcında ve güçleri nin çok sınırl ı olduğu bir dönemde tüm
dikkatini işçi sınıfına vermiş ve partinin bu biricik gerçek toplum­
sal zemininde yeterli sağlaml ıkta bir yer edinmiştir; dolayısıyla
artık güçlerini ve kol larını sınıfın ötesine, "diğer emekçi sınıflara"
· da uzatacak bi r geli şme aşamasına ulaşmıştır. Y a da, 1 969'dan
20 y ı l sonra, 1 9R9 y ı l ı nda, "sınıfa yönelim"in moda olduğu bu
dönemde, T İ K B , parti inşa sürecinin sınıfsal boyutuna hala eski
halkçı kalıplarla bakmayı sürdürüyor. İ lk ihtimalin tümüyle geçer­
siz olduğunu bi liyoruz. Geçmiş bir yana, yeniden topadanmaya
giriştiği evrede TİKB 'nin hala dar bir kadro örgütü olduğunu bize
bizzat TİKB yayınları bildirdiğine göre, geriye son derece rahatsız
edici bir olgunun göstergesi olan ikinci ihtimal kalıyor. Dem�k
oluyor ki, bu durumda Tİ K B ' nin partileşme sürecine, partiyi sos­
-yalizm le sınıf hareketinin birliği olarak ele alan temel marksist­
leninist düşünce değ i l , fakat geleneksel hareketin "işçi sınıfı ve
diğer emekçi sını flarla bağları güçlendirme", "kitlelerle" birleşme
halkçı mantığı ve pratiği yol gösteriyor.
Fakat bu bakışaçısını i retelemeden önce, bunun ara bir değin-
1 86
me esnasında yaşanan dikkatsiz bir ifadelendirme değil de, bir
yeniden toparlanma evresine i lişkin açık bir politik-pratik perspektif
olduğunu görmemiz gerekir.
Önümüzde Orak-Çekiç'in yeniden yayın yaşamının 6. ayında
(Ocak-Şubat 1 990) " Yapı Yükseliyor" başlığı altında ve parti inşa
sürecinin sorunlarına ayırdığı başyazısı var. Bu yazı çalışma alanı
ve güç yoğunlaştırmasına i l işkin bu aynı konuda bize yeterli
açıkl ıklar sunuyor. Okuyoruz:
"Ti KB 'nin bugün değişik sınıf ve toplumsal tabakalar ara­
sında ilişkileri ve örgütsel çal ışınası bul unmaktad ır. B u nlar he­
nüz yeni olmak l a birli kte gelişıneye açık alan ve i l işkilerdir. işçi
s ı nıfı içindeki etkimiz ve bağlarımız zayıftır, bu alana özel bir
. önem vereceğiz . . . .
"Çalışmalarımız sadece işçi sınıfı ile sınırlı değildir v e olma­
yacaktır. Gençlik, ay.dınlar, memurlar, kadınlar içerisinde i l i şki­
lerimiz vardır. Çe�itli sınıf ve tabakalar arasında komünist dü­
şünceyi ve örgütlülüğü geli�tinnek, tüm emekçi sınıf ve tabakaların
mücadele potansiyellerini harekete geçirmek, T i K B önderliğinde
devrim için kanalize etmek hedefi ınizdir. . . .
"Bugün kadro güçlerimiz son derece sınırlıdır. .. TiKB günün
koşul larına uygun olarak kadrosal iaşma ve kitlesel leşmeyi içiçe
ve yoğun bir biçimde gerçekleştirme göreviyle kar�ı karşıyadır. ..
"Ti KB bu döneme aynı zamanda kitlese l leşme s l oganıyla
giriyor. Kadrolaşma ve kitleselleşmeyi içiçe ve yoğun bir şekilde
gerçekleştirmeni n ve örgütümüz için yeni bir açı l ım olacak kit le­
sel kşınenin sorunların ı çözerek i lerleyeceğiz. Amacım ız, . . . sağ­
lam bir profesyonel devrimciler çekirdeğinin en geni� emekçi yı­
ğınlara doğru açı l ımını sağlayacak bir örgütler ağıyla kuşatılması­
dır. . . .
"Başta işçi sınıfı olmak üzere ondan çıkarı o lan tüm emekçi
sınıf ve tabakaları devrim ve sosyalizm hedefi doğru ltusunda
birleştiren bir örgütsel çizgi izlenecektir." ( Sayı : 67)
Bu uzun aktarmalar 1 990 ba�ındaki T i K B ' nin pratik cephe­
deki durumu ve yönelimleri konusunda tartışmasız bir açıkl ık
sunmaktadır. Kadro gücü ve kitle i li şkileri "son derece sınırl ı "
187
bir hareket o larak öniine kadro la�ma ve kitlesel leşmeyi koyan
TİKB, bunu "deği�ik sınıf ve toplumsal tabakalar" içindeki bir
çalışmayla gerçekleştirmek hedefindedi r. İ şçi sınıfı içinde zayıf
olan çal ışma güçlendiri lecek, fakat örgüt kendini bununla sınır­
l amayacak, "çeşitli sınıf ve tabakalar arasında komünist düşünce­
yi ve örgütlülüğü geliştinnek" için çal ışı lacak, buna uygun bir
örgÜtsel çizgi izlenecektir.
Parti leşme sürec i n i n pratik-örgütsel cephesi ne bu b akış,
,
geleneksel hareketin genel halk hareketi içinde sözümona sınıf
partisi in�a etme anlayışının bir tekrarıdır. Şu farkla ki, gelenek­
sel akımlar ' 74 sonrasının genel halk hareketinin ürünüydüler ve
kendi lerini içinde bu ldukları kend i l iğindenci pratiklerini sonuçta
bir anlayış olarak da benimsiyorlardı. TİKB ise aynı şeyi, küçük­
burjuva dalga k ı n ldıktan ve küçük-burjuva devrimc i liği ağır bir
yenilgiyle i flas ettikten y ı llar sonra, en geri akımlarda bile "sınıf
yönelimi"n i kendiliğinden bir m �da hal i ne getiren 'H7 sonrası
işçi hareketi dalgasının tepe noktasını işaretleyen bir evrede, 1 990
Türkiye'sinde, bir ön perspektif o larak ortaya koyuyor. Bu TİKB
payina ancak çok büyük bir tal i hsizlik sayılabi l i r.
B i r yeni lgi dönemi sonrasında, önem l i güç kayıplarının ar­
dından, "son derece sınırlı" kadro güçleri ile siyasal mücadele
sahnesine yeni bir çıkış yapıyorsunuz. '79'dan beri marksist-lenin­
ist bir programa sahip olmakla birl ikte, henüz sınıf hareketinin
dışında olduğunuzu söylüyorsunuz. Eğer gerçekten sınıfın öncü­
sü bir parti inşa etmek istiyorsanız, bu durumda yapmanız gere­
ken şey, pratik planda tüm dikkatinizi işçi sınıfı içinde çalı�maya
yöneltmek, sınırlı güç ve olanaklarınızı bu özel alanda yoğunlaş­
tırmak o lmal ıdır. Böyle olması gerekirke.n, nas ı l oluyor da dev­
rimden çıkarı olan "tüm emekçi sınıf ve tabakalar" içinde bir
çalışma ve örgütsel gel işmeden bahsedebi liyorsunuz'? Bu soruya
olsa plsa �u yanıt veri lebi lir: Biz partiyi ve devrimi birlikte örgüt­
l üyoruz; devrim de yalnız i�çi sınıfıyla gerçekleşemeyeceğine göre,
"başta işçi sınıfı olmak üzere ondan çıkarı olan tüm emekçi sınıf
v e tabaka ları devrim ve sosyal i zm hedefleri doğrultusunda
birleştiren bir örgütsel çizgi izlemek" son derece doğaldır; bunu
/88
kavrayamayanlar, işçi sınıfını her şey sanan "kaba işçici"ler olabi l i r ancak. . .
·
Bu yanıt bir yakışıırma değ i l , yazı l ı p söylenenlerin mantı­
ğından çıkan en doğal sonuçtur. Bu sonuç, o pek devrimci ve
pek çekici "partiyi ve devrimi birlikte örgütlemek" s loganının
kofluğuna ve parti sorununa i l işkin marksist-leninist bakışaçısın­
da yarattığı kaba bulanıklığa bir başka temel önemde örnektir.
"Partiyi ve devrimi birlikte örgütlemek" adına, parti inşa sürecini
işçi sınıfı ekseninden devrimden çıkarı olan tüm sınıf ve tabaka­
lar içinde yürütülecek bir genel çalı şm a eksenine kaydıran bu
çarpık anlayış, geleneksel halkçı hareketi n ortak partileşme anla­
yış ve pratiğidir. Fakat tam da bu çarpık anlayış nedeniyledi r
ki, taı:n da topl umun devrimde önderl i k yeteneğine sahip tek tu­
tarlı devrimci sını fı olan işçi sınıfı tabanına dayal ı bir öncü parti
örgütlernek yol una gidi l mediği içindir ki, "devrimi örgütlemek"
de boş bir iddia o larak kalmıştır. Zira devrimi örgütlemenin te­
mel koşulu, öncelikle devrim i n biricik öncü toplumsal gücü olan
işçi sınıfını örgütlemektir. Bunun için de, önce likle; sınıf hareke­
tiyle kopmaz bağlar içinde sınıfı n komünist öncüsü s ı fatına la­
yık bir parti örgütlernek gerekir. Parti, sınıf ve devrim kavraml arı
arası ndaki bu kopmaz diyalektiğin çağdaş popül izmin yarattığı
ağır düşünsel tortu lar nedeniyle pek kolay anlaş ı l amadığını bi­
l i yoruz. Ama Lenin ' i ve Rus Devrimi üzerine yazı lanları döne
döne okuyanlar, okuduklarına biraz daha dikkatli bakarlarsa, Rus
.
Devrim tarihinin ve Sosyalist Ekim Devrimi 'nin burada kastedi­
len şeyin klasik tarihsel örneği olduğunu kolayca görebilirler. Par­
ti sınıf tabanına ayağını sağlarnca bastı; Rus toplumunun devrim­
ci önderlik yeteneğine sahip bu biricik tutarl ı devrimci sınıfını
örgütledi. Bu sayededir ki, öncüsünü bulmuş bu sınıf da, devrimden
çıkarı olan tüm öteki sınıf ve kalmanları ardından sürükleme
yeteneği göstererek, devrimi z�fere u laştıonayı başardı.
Parti inşa süreci evresinde partiyi ve devrimi, dolayısıyla da
işçi sınıfını ve müttefiklerini birlikte örgütlernek biçimindeki hiç­
bir yenilik taşımayan, geleneksel halkçı hareketin geleneksel dü­
şünüş ve davranı ş tarzı olan bu anlayışı, komünistler daha 1 987
/89
. yılında, ayrıntı l ı bir eleştiriye tabi ıutmuşlardı:
" 1 97 X 'e kadar işçi sınıfını esas bile almayan, 1 978 Ekim'­
inden itibaren işçi sınıfına ağı rlık vermeye başlayan partileşme
sürecindeki bir hareketin önderliği, hareketi n işçi sınıfı na yö­
nel irken, küçük-burjuvazi içinde nispi b i r gerileme içine girme­
sinden rahatsız oluyor ve örgütün dikkatini yeniden şehir küçük­
burjuvazisine çekiyor. Gerekçe hep aynı : ' İşçi sınıfı tek başına
devrim yapamaz! ' İyi de, işçi sınıfının sosyalist siyasal hareketi
ve bu hareketi yaraıma sürecinin ürünü komünist sınıf partisi
olmadığı sürece de, işçi s ı n ı fının damgasını vurduğu b i r devrim
olamaz. işçi s ınıfının kendi mütte fiklerini devrimci bir çizgide
ve başarıy la genel devrim mücadelesine yöneltmesi, herşeyden
önce, işçi sınıfı hareketi bağrında şek i l lenen kendi partisine ka­
vuşması, ideolojik ve örgütsel bağımsızl ığını kazanma<>ı i le müm­
kündür. B unda adım atı l madan işçi sınıfının m üttefiklerini ka­
zanmaya yönelik her girişim, bu müttefikler tarafından kazanıl­
ınayla sonuçlanır. TDKP'nin pratiğiyle de örneklendiği gibi. . . "
(Küçiik-hurjuva Popülizmi ve Proleter Sosyalizmi, s:83-84)
Bu yan ı t , bugünün halkçı anlayış ve pratiklerine karşı da
tüm geçerl i l iğini koruyor.
Orak-Çekiç'in geciken keşfi
Hatırlanacağı gibi, Devrimci Proletarya. ' 89 Bahar Eylem­
lerinin 12 Eylül sonrasında yeni bir dönemi başlattığını, solda
bir anda gözlerin işçi s ı n ı fına yöneldiğini ve sın ıfın n ihayet
keşfedi ldiğini söyl üyordu. İşçi hareketindeki (ve dolayısıyla sol
hareketteki) gelişmeyi iki yıl geç başlatıyor olsa da, i şaret edilen
olgusal durum bir gerçektir. Solun geneli üzerinde o luşan böy­
le bir basıncın TİKB ' yi de etkilernemesi düşünülemezdi. Fakat
T İ K B yayınlarında bu etkinin yansıyahi lmesi için ' 89 Bahar
Eylemlerinin üzerinden neredeyse bir yıl geçmesi gerekti . Sınıf
hareketinin yen i bir dönemi başlattığı tarih gerçekte 1 987 oldu­
ğuna göre. bunu neredeyse üç yıl geçmesi gerekti diye anlamak
gerekir.
/ 90
Bahar Eyleml i liklerinin hemen ardından yayın hayatına baş­
layan Orak-Çeki( i n sınıf hareketindeki yeni dönem gelişmeleri­
ne ilk ciddi değinmesi Ocak 1 990 tarihli sayıda ( " Yapı Yükseliyor"
sayısı) oldu. B u , biraz gecikerek de olsa, sınıfın T İ K B ' yi de
k� ndine çekmesi ve elbette tersinden TİKB 'nin de sımfı niha­
yet keşfetmesi deınekt i . T İ K B ' deki bu gelişmeye i lişkin bazı
sorunları "Sm!l Hareketi De,�erlendirmeleri" bölümünde ele al­
mıştık. Burada doğal olarak konunun bu bölümdeki tartışmayla
bağlantı l ı yönleri üzerinde duracağız.
Önümüzde Mayıs '90 tarihli 70. sayı var. B u sayının ön­
yüzündeki başyazı i le arka yüzündeki ''Kızıl Sendikacılık" yazısı
konumuzia i lg i l i önem l i bölümler içeriyor. Her iki yazının da
ortak olarak plıylaştıkları kanı şu: "Bugünün ayı rdedici özel l iği
işçi sınıfının eyleml i l iğindeki artış ve sınıfı n devrimci etkiye da­
ha açık olmasıdır.". (s.4 ve 28) Siyasal konjonktürün bu "ayırd­
edici özelliği" aynı zamanda Orak-Çekiç' i n sınıf hareketine özel
i lgisi ndeki ani "artış"ın da bir açı klamasını veriyor.
Arka kapak yazısıyla devam ediyoruz. Sendikal harekette­
ki gelişmeleri ve buna i lişkin görev leri ele alan bu yazı , Türki­
ye 'nin yakın dönem tarihi çerçevesinde, işçi sın ı fı ve sol hareket
i l i şkilerine ve sol hareketin i şç i sınıfına bak ışına i l işkin bazı
gözleınlerle konuya giriyor. Bu konuda TİKB 'yi g�leneksel ha­
rekettcn ayırınaya yönelik o b i l i nen dayanaklan yoksun girişimi
bi r yana, yazı halkçı önyargı ların kararttığı bazı basit (ama te­
mel önemde) gerçekiere n ihayet yer veriyor.
Marx'tan sosyalizmin proletaryan ın düşünse l , proletaryanın
ise sosyali zmin maddi si lahı olduğu şek l indeki temel düşünceyi
aktaran yazı , "işçi sınıfı hareketi i l e sosyalizmin bi rleşmesi , iki
yönlü zayıflığın aşı lması olacaktır" diye ekliyor. Sosyal izmin işçi
s ı nı fı içinde yaygınlaşarak etk i n l i k kazanması zorunluluğunun,
devriınde proletarya önderliği ve devrimin kesintisiz sosyal izme
vannası bakımından "olmazsa olmaz koşul''u olduğunu vurgulayan
yazı, bizim için asıl dikkate değer olan şu gözlenıle süri.iyor: "Pro­
letaryanı n sınıf olarak örgütlendirilmcs i , dcvrimde hegemonyası,
kesintisiz sosyalist gelişme yoluna giri lmesinin teminatı olması
/91
yönleriyle mücadelen i n sadece geleceğini i lgilendiren bir sorun
değildir". "Sadece ideolojik gücüyle değil, en devrimci sınıf olma
özellikleri"ne sahip bir sınıf olarak proletarya, fii l i önderli ğini
bugünkü mücadele içerisi nde ortaya koymadığı durumda, öteki
sınıfların m ücade lelerinin de darl ı.ktan kurtarı l ıp genel iktidar
hedefine yöneltilemeyeceğini belirten yazı ,'70'1i yıl ların anti-fa�ist
mücadele deneyimini buna örnek olarak gösteriyor.
Komünistlerin tek tük grev ler dı�ın�la ortada ciddi bir sınıf
hareketi yokken geleneksel halkçı hareketi n i(leolojik eleştirisin­
de kullandığı ve pratik çalı�ması için klavuz edindiği Marksizm­
Leninizmin bu basi t doğru larını , TİKB 'nin yeniden hatırlaması
için "X9 Bahar Eylemleri" ve "i�çi sınıfının eylem l i liğindeki ar­
tış" gerekmi�tir.
Peki Türkiye'de çoktandır bilinen fakat pratik gerekleri hep
ihmal edilen bu soyut doğrular, "i�çi sınıfının eylemindeki artış"­
ın basıncıyla da olsa, artık nihayet pratik yönelimin i zi belirliyor
mu? "Devrimi ve partiyi birl ikte örgütlemek" gibi bel i rsiz ve ken­
diliğindenci fonnül leriniz yerini; devrimi örgütlernek için öncelik­
le partiyi örgütl�mek, partiyi örgütlemeyi de öncelikle sınıf hareketi
içinde sağlam bir yer tutmak, bir ba�ka deyişle, parti inşa sürecini
sosyalizm ve sınıf hareketinin birliği olarak geli�tinnek biçiminde­
ki biricik doğru anlayışa ve pratiğe bı rakıyor mu?
Somuta i l i�kin bu soruların yanıtını alabilmek için "soyut
doğruları" d i l e getiren "KlZII Sendikaulık" yazısından somut
yönelimleri fonntile eden ba�yazıya geçmemiz gerekiyor. İşte ora­
da söylenenler:
"Örgütsel çalışmamızın ağırlık merkezi işçi sınıfındadır. Fa­
kat k�münist çalı�manın alanı bununla sınırlandırılamaz. N i telik
ve eylemlilik düzeyinde fark l ı lıklar olmakla birlikte çe�itli emekçi
sınıf ve tabakalar hareket hal i nded i rler ve bunların içeri.� inde
sosyal i zme kazanılabilcek, hatta çeşitli nedenlerle kend i liğinden
buna eği l i m l i unsurlar vardır. ister Maocu halkç ı l ığa yer yer
Troçkist etki lerle de birle�mi ş bir tepki biçiminde, ister doğru­
dan kaba bir i�çicilik eği l imi biçiminde ve bir bütün olarak demok­
ratik görev lerin yadsınması veya küçümsenmesi kabul edilemez.
1 92
Komünist örgüt ve proletarya önderliği alıında bütün emekçi sı­
n ı f ve tabakaların enerjisini tek bir doğrultuda birle�tirmek vaz­
geçilmez bir görevdir."
Bu daha önce gördüğümüz partiyi ve devrimi, dolayısıyla
i�çi sınıfı ve müttefiklerini birarada örgütleme anl ayışının ay­
nen sürdüğünü gösteriyor. Tek fark sözlerin i l k cümlesindeki
vurgudur. Ne var ki, dönemi n kitle hareketinin tartışmasız bi­
çimde eksenini oluşturan ve eylem l i liğinde sürek l i artı�la "döne­
min ayırdedici özelliğini" oluşturan bir i�çi sınıfı hareketinin var­
l ığ ı koşu l larında, "örgütsel çal ı şmaın ızın ağırlık merkezi işçi
sınıfınadır" demek herhangi bir "ayırdedici" konumu göstermedi­
ği gibi, kökleşmiş halkçı anlayış ve pratiği de kendi ba�ına değiş­
tiıınez.
Y ukarıya aktarıl an uzun pasaj, arka kapaktaki soyut doğru­
ları boşa çıkarmaktan öte, karınakarışık bir kafayı da belgelcmek­
tedir. Arka kapakta, işçi sınıfı hareketinin "önderlik f<mksiyon­
.
ları" geli�tirildiği ö l çüde bu hareketin .genel siyasal süreçte de
belirleyici" olacağını, "diğer emekçi sınıf ve tabakaların, aydınla­
rın mücadele içerisinde daha ileriye çek i l melerini" ko�ul l ayacağı­
nı söyleyenler, ön kapakla gerisin geri "çe�itli sınıf ve tabakalar"a
dönüyorlar. Açıkça görülebileceği gibi bunu da "işçiciliğe" dü�me­
me adına yapıyorlar.
Fakat daha da i l ginç o�aııı , bunun aynı zamanda, "bir bütün·
olarak demokraı ik görevlerin" yadsınınaması veya küçüınsen­
memesi, yani "Troçkizme'' düşülnıemesie adına yapılmasıdır. Ti K B
yayınlarında örneğini çok giirdüğümi.iz b u harika mantığa giire,
demokratik görevleri önemseınekle "çeşitli sınıf ve tabakalar" için­
de çalışmak arasında kopmaz bir i lişki var. i�te bu o ünlü ekonoı
mist mant ığın tersyüz edi lmiş biçimidir ve son zamanlarda ağırlığı
seıntlere kayan bir çalışınayı teorize etmek üzere i� görüyor. Buna
göre semtlerdeki "anti-faşist topl umsal dinaınikler"e seyirci ka­
l ınmayacaksa eğer, yapılınası gereken budur. Bunun üzerinde ay­
rıca duracağız. Şimdi l ik bir soru: Güçleri ve olanakları henüz
çok sınırlı ve sınıf hareketi içinde etkisi hemen hiç olmayan bir
harekctsiniz; partileşıne sürecinizin sınıfsal boyutunu da gözeıe-
/ 93
rek güçlerinizi diyelim ki tümüyle sınıf hareketine yoğunlaştırdı­
nız; bu, demokratik görevlerin "yadsınması veya küçümsenmesi"
anl am ına mı gelir?
iddianın saçmalığını görmek için soruyu sormak bi le yeter­
lidir. Düşününüz ki bu garip muhakemeye döne döne demokrasi
mücadelesinin öncü k uvveti ve en tutarl ı sürdürücüsü o larak
proletaryadan sözedenler düşebiliyorlar. Her şey bir yana, arka,
kapakta, proletaryanı n fi i l i politik önderliği eksenine oturtulama­
dığı için '70'1erdeki anti-faşist mücadelenin "daraltılmış hedef­
ler"i aşamadığını ve devrim ve iktidar perspektifi nden yoksun
kaldığını haklı olarak söyleyenler, ön kapakta demokrasi müca­
delesinin önemsenmesi adına "çeşitli sınıf ve tabakl ar" arasın­
da paralel yürüyen bir çal ışmadan sözedebiliyorlar. "Bir bütün
olarak demokratik görevleri" önemsemenin en temel gereklerin­
'
den birinin, sınıf i l işki leri düzleminde bir mücadeleye tutarl ı bir
tarzda önderlik edebilecek birici k sınıfın pol itik ve örgütsel gel i ­
şimini hızlandırmak, onun saflarında sosyalizm v e demokrasi bilin­
ci geliştirmek için ne gerekiyorsa onu yapmak olduğunu, bu kadar
kolay gözden kaçırab i liyorlar. Buradaki "kolay"lık elbetteki bir
rastlantı değ i l dir. Tersine, kökü derin lerdeki halkçı önyarg ı ları
aşarnamanı n , dahası, işçici l iğe düşmernek adına onları açıkça
sürdürmenin bir ürünü ve göstergesidir.
A rada TİKB l l . Konferansı var. Partiyi ve devrimi, dolayı­
sıyla işçi sınıfını ve müttefiklerini paralel örgütleme şek l i ndeki
tipik. halkçı anlayışın korunduğu bu konferans üzerinde daha son­
ra duracağız. Ş imdi yeniden toparlanma döneminden üç yıl son­
ras ı na geçi yoruz ve bu anlay ı � ı n pratik sonuçlarına bakmak
istiyoruz. Önümüzde Orak-Çekiç'in Mayıs 1 992 tarihli 8 1 . sayısı­
nın "Devrimi Yapmak Bilinci" başlıklı başyazısı var. Bu başyazı
"birlikte örgütlenme"ye dair formülleri arada yinelemekle birlikte,
özellikle tartışmakta olduğumuz soruna i l işki n olarak belirgin bir
biçimde bazı farkl ı vurgular içeriyor. "Partinin inşası Bilinçli
Bir Süre�·" başlıklı ara bölümden okuyoruz:
"Sınıftan kopuk bir komünist hareket olmaz. Öncü komünist
parti, sosyalist hareketle işçi sınıfı hareketinin kaynaşmasıdır.
1 94
B u açıdan, bu, stratejik bir görev olarak kavranmal ıdı r." (Vurgu
orijinal inde)
Bu, parti sorununa i lişkin temel marksist-leninist düşünce­
nin nihayet yeterli açıklık.ta ortaya konulmasıdır. Bunu yeniden
toparlanma döneminde ortaya atı l an , I l . Konferansta pekiştiri len
o bulanık "kitleselleşme" sloganına bir önceki açıklık ışığında
getirilen yeni bir açıklık izliyor:
"Biz proletarya örgütüyüz, politik m ücadelede dayanacağı­
mız zemin burasıdır. ... K i tleselleşme derken, bunu genel anlam­
da ama öncelikle ve zorunluluk olarak proletarya içerisinde temel
yaratma o larak anlıyoruz."
Parti sorunundaki bu açıklıkları devrirrıci siyasal mücadele­
nin temel bir sorununa i lişkin bir üçüncü açıklık tamaml ıyor:
"Proletarya mevziinde bir çekim merkezi yaratmak, diğer emek­
çi sınıfların egemen sınıf ideolojisi ve politikalarının etkisinden
kurtulmaları için de zorunlu koşuldur." B u , "kitleselleşme" adına,
o proletarya içinde "daha ağırhklı" olmakla birlikte "çeşitli sınıf
ve tabakalar içinde" paralel bir çalı şma ve "komünist düşünce
ve örgütlü lüğü geliştirme" anlayışının örtülü bir ıekzibi oluyor.
Peki tüm bu açıkl ıkların, pratik çal ışmanın yönelimleri ve
çerçevesine i lişkin bu düşünsel i leriemelerin sırrı nedir? Üç yıl
önce, çok az kadroya sahip ve tümüyle sınıf dışı bir örgütken,
güçler, olanaklar ve araçlar son derece sınırlıyken, bu basit doğ­
ruları, partiyi ve devrimi , işçi sınıfını ve müttefi klerini birlikte
örgütlernek adına gözden kaçıranlar,. nası l ol uyor da, her şeye
rağmen pratik çalışmada bel l i bi� masafe katetmenin ardı ndan
dönüp bun ları hatırlıyorlar?
Yan ıt yazının kendisinde var. Y ukarıdaki açıklıkları n deva­
mında okuyoruz: "Bugün işçi sınıfı içerisindeki bağlarımız bazı
bölgelerde yok denecek kadar azdır. Bazı bölgelerde ise varolan
i l işki ler azırn sanamaz fakat onların çoğu, sadece i li şki duru­
mundadırlar. B u lundukları fabrika ve i şletmede harekete kanal i ­
z e 'edi lebi lmiş değ i ller."
Elbette bu olgu, kendi başına, tartıştığımız çerçevedeki yan­
l ı ş anlayışın bi r ürünü ve göstergesi olmayabilir. Parti inşası aci l
195
göreviyle yüzyüze olan bir örgüt, tüm dikkatini bu sürecin pra­
tik yönünü işçi s ı n ıfın ı eksen a l an bir çal ışma içinde ger­
çekleştinneye verdiği halde, öznel ya da nesnel nedenlerden dolayı,
bir kaç yıl içinde elle tutulabi lir bir sonuca ulaşamayabilir. Fakat
bu sözlerin hemen devamında açıklanan bir başka olgu var ki,
yalnızca yanıtını aradığımız soruya deği l, fakat önümüzdeki konu­
ya ilişkin tüm tartışmaya açıklık getirmektedir: "işçi sınıfı içerisin­
de sadece bir hareket ortaya çıkı nca değ i l , önceden ve stratejik
bir mevzilenme gereklidir. Bu açıdan gerideyiz." denildikten son­
ra aynen şunlar söyleniyor: "(;enelde diğer alanlardaki çalışma­
lar ve ilişkiler örgütsel faaliyeti belirlemektedir."
Demek ki, işçi sınıfına ağırlık vermek üzerine tüm sözlere
rağmen, sonuçta, "diğer alanlardaki çal ışmalar ve i l işk i ler örgüt­
sel faaliyeti belirlemektedir". Bu sonuç, TİKB ' nin sınıfı ve mütte­
fikleri birl ikte örgütleme anlayışının en doğal sonucudur. ifa­
delerinin içeriğinden ve tonundan, bunun alt örgütlere yöneltil­
miş bir eleştiri olduğu ve yazıyı kaleme alanların b u sonuca pek
şaştıkları anlaşıl ıyor. Biz ise onların bu sonuca şaşmalarına şa­
şfyoruz. Bu ülkede 20 yıldır işçi sınıfını ve müttfiklerini birl ikte
örgütleme anlayışı temelinde gelişen tüm parti inşa pratiklerinin
ortak akibeti bu olmuştur.
Bu sonucun anlamı ve mantığı ise ayrıca ele alınmayı ge­
rekti recek kadar öneml idir.
/ 96
Orijinal yayında yeralan ek metin :
Lenin'den
Rus
Denerimi Üzerine:
Parti: Sosyalizm ile s1n1f
hareketinin birliği
1894: "Sosyal-demokratların siyasal faaliyeti,
Rusya ' daki işçi sınıfı hareketinin gelişme ve
örgütlenmesini i lerletmek, bu hareket i , içinde bul unduğu
yönlendirici bir fikirden yoksun, dağınık protesto, "isyan"
ve gre'V girişimleri durumundan çıkararak, TÜM Rusya işçi
SINIF/NIN, burj uva rej ime karşı yöneltilmi.ş ve
mülksüzle�tirenlerin m ü l ksüzleştiri lmesine ve çalışan halkın
ezilmesine dayanan toplumsal s istemi n kaldırılmasına
çalışan örgütlü bir savaşıma dönüşmektedir. B u
faaliyetlerin altında yatan şey · marksistlerin, R u s işçisinin,
'
Rusya'nın tüm çalışan ve sömürülen halkının tek ve doğal
temsi lcisi olduğuna i lişkin ortak kanılarıdı r.*
Doğal di yoruz, çünkü serf ekonomisinin cançekişen
kalıntı larını hesaba katınazsak, Rusya'da çalışan halkın
sömürütınesi her yerde kapitalist niteliktedir; ama üretici
yığın larının sömürütınesi küçük-ölçekl i , dağınık ve
'
gelişmemi�ken, fabrika proletaryasınııı sömürütmesi büyük­
ölçek l i , toplumsaliaşmış ve yoğunlaşmıştır. B irinci
durumda, sömürü, hala, çalışan halkın ve ideologlarının
çalışan halkı ezen sistemi n özünü görmesine, bu sistemden
çıkış yolunun nerede ve nasıl bul unabileceğini görmesine
engel olan ortaçağ biçim lerine, çeşitli' siyasal, hukuksal ve
geleneksel tuzaklara, h i le ve oyunl ara sarılmıştır. ikinci
·
· * R usya 'nın gelecekteki insanı m uj iktir -köylü
sosyal izminin temsi lci leri, sözcüğün en geniş anlam ıyla
narodnikler böyle düşünüyorlardı. Rusya'nın gelecekteki
insanı işçidir -sosyal-demokratlar böyle düşünüyorlar.. Bir
elyazmasında marksist görüş böyle formüle edi lmişti.
197
durumda ise, tersine, sömürü tamamen gel işmiştir ve hiçbir
zihin karıştıran ayrıntı olmaksızın saf biçimiyle ortaya
çıkmaktadır. İşçi, sermaye tarafından ezi ldiğini, savaşımının
burjuva sın�la karşı verilmesi gerektiğini· görmeden edemez.
Ve ekonomik gereksinmelerinin karş ılamasını, maddi
koşul ları nın iyi leştiri lmesini amaçlayan bu savaşım,
kaçınılmaz olarak , işçi lerin örgütlenmesi isteminde b u l unur
ve kaçınılmaz olarak bireylere karşı değ i l , bir sınıfa,
çalışan halka, yalnız fabrikalardan değ i l , her yerden baskı
ve zulüm yapan sınıfa karşı bir savaşım haline gel ir. İşte
bunun için, fabrika işçisi . tüm sömürülen nüfusun en önde
gelen temsilcisinin ta kendisidir. Ö rgütlü, sürek l i bir
savaşırndaki bu temsil c i l i k işlevini ye�ine getireb i l mesi için,
onu " umutlar"la şevke getirmek hiç de gerekli değ ildir;
gereken tek şey, yalnızca onun kendi durumunu anlamasını
sa,�lamak, onu ezen sistemin siyasal ve ekonomik yapısını
ve bu sistem altında uzlaşmaz sınıf karşıtlarının zorunlu ve
kaçını lmaz olduğunu anlamasını sağlamaktır. Fabrika
işçisinin, genel kapitalist i lişkiler sistemi içindeki bu
durum u , onu, işçi sınıfının kurtu l uşu uğruna savaşımın · tek
savaşçısı yapar, çünkü yalnızca kapitalizmin gel i şmesinin
'daha yüksek aşaması, büyük-ölçekl i makineli sanayi , bu
savaştın için gerekli maddi koşul ları ve topl umsal güçle_ri
yaratır. Kapitalist gelişme biçim lerinin düşük olduğu başka
her yerde, bu maddi koşullar mevcut değildir, üretim
binlerce küçük işletme arasında dağı lmıştır (ve bunlar en
eşiıçi ortak laşa toprak mülkiyer biçimleri altında bi le,
dağınık işletmeler olmaktan çıkmazlar), çünkü
sömürülenlerin çoğu , hala küçük burj uva sisteme
bağlanmışlardır; bu, kapitalizmi kaldırabilecek toplumsal
güçlerin gel işmesini geciktirir ve engeller. Dağınık,
bireysel, küçük sömürü, çai ışan halkı bir yere bağlar, onları
böler, sınıf dayanışması bilincine u laşmalarını engeller;
baskıya özel bir b i reyin değ i l , tüm ekonomik sistemi n
neden olduğunu anlar anlamaz birleşmelerini enge l l er.
Büyük-ölçek l i kapital izm ise, tersine, tüm işçilerin, eski
/ 9X
toplumla, bel l i bir yerle ve bel l i bir sömürüyle olan
bağiarım koparır; onları birleştiri r, düşünmeye ·zorlar ve
örgütlü bir savaşıma başlamalarını olanak l ı k ı lan koşul lar
içine sokar. B undan dolayı da, sosyal-demokratlar tüm
dikkatlerini ve tüm faal iyetlerin i işçi sınıfı üzerinde
yoğunlaştırırlar. Onun i leri temsi lci leri, b i l i msel sosyalizm
fikirleri n i , Rus işçisinin tarihsel rol ü fikrini iyice
kavrarlıkları zaman, bu fikirler yaygınlaştığı zaman, ve
işçilerin bugünkü dağınık ekonomik sava�ını b i l inçli sın!f
savaşımına dönüştürmek üzere işçiler arası nda sağlam
örgütler kurulduğu zaman -Rus işçisi, tüm demokratik
öğelerin başım çekerek mutlakiyeti devi recek ve RUSYA
PROLETAR YASINI (BÜTÜN ÜLKELERiN proletaryasıyla
yanyana) at;ık siyasal savaşımın düz yolundan KOMÜNiST
DEVRiMiN ZAFERiNE götürecektir."
"Halkın Dostlar:ı" Kimlerdir? ve Sosyal Demokrat/ara
Karşı Nasıl Savaşır/ar?, Lenin, Sol Y<\)'ınları , s. l 76- 1 78
***
1897: "Çalışmamız herşeyden önce ve esas olarak kent
fabrika işçi lerine yöne l iktir. Rus sosyal-demokrasisi
güçlerini dağıtmamal ı , sanayi proletaryası arasındaki
çal ışmaya yoğunlaşmalıdır, çünkü sanayi proletaryası
sosyal-demokrat düşüncelere en büyük yatkınlığı gösterir,
en yüksek entellektüel ve politik olgunl uğa sahiptir ve
sayısı ve yoğunluğu sayesinde ülkenin büyük politik odak
noktalarında tayin edicidir. B u yüzden kent fabrika işçileri
arasında sağlam bir devrimci örgütün yaratılma-;ı, sosyal ­
demokrasinin birinci Vf! en aci l görevidir, şu anda bu
görevden kaçınmak çok büyük akı lsızlık o lurdu. Ama
güçlerimizi fabrika i şçileri üzerinde yoğunlaştırma
zorunluluğunu kabul ve güçleri dağıtınayı reddettiğim izde,
bununla, Rus sosyal-demokrasisinin, Rus proletaryasının
bütün diğer tabakalarını gözardı etmesi gerektiğini asla
söylemek istemiyoruz. Kes i n l ikle deği l . Rus fabrika işçisi
yaşam koşu l larından dolay ı , evde çal ışan işçilerle, fabrika
/ 99
dı�ında kentlere ve köylere dağılmış ve çok daha kötü
durumda olan bu endüstri p·r oletaryas ıyla adım başı en
yakın i l i�kiler içine girmek zorundadır. Rus fabrika işçisi
kırsal nüfusla da doğrudan temas içindedir ( fabrika
işçisinin ailesi çoğunlukla köydedir) ve dolayısıyla
kaçmı lmaz olarak kır proletaryasıyla, uşakliırdan ve
gündelikçilerden ol uşan mi lyon l uk kitleyle ve minicik bir
·
toprak parçasma sıkı sıkıya tutunan ve "çalışarak ödeıne"ye
ve her türlü rastlantısal i�e, yani aynı şekilde ücretl i işe
muhtaç olan yoksul la�mış köyl ü tabakasıyla da temas
kurar. Rus Sosyal-Demokratları , güçlerini evde çalışan
işçi lere ve tarım işçilerine yoğımlaştırmayı vakitsiz
buluyorlar, fakat bu tabakaları dikkate almadan bırakma
niyeti nde asla değ i l ler. En gel işmiş işçi leri, evde çal ışaıı
işçilerin ve tarım işçilerinin yaşam koşulları hakkmda da
aydınlatmak için çaba harcayacaklardır ki, sonra bu işçi ler,
proletaryan ın daha geri tabakalarıyla temasa geçtiklerinde,
onların saflarına, sınıf mücadeles i , sosyalizm ve genel
olarak Rus demokrasisinin, özel olarak ise Rus
pmletaryasm m pol itik görevleri düşüncelerini taşısınlar.
Kent fabrika işçileri arasında hala bu kadar çok çalışına
yapılınası gerekirken, evde çalışan işçi lere ve tarım
işçilerine ajitatörler göndermek amaca uygun olmazdı.
Fakat sosyal ist işçiler bu daha geri proleter tabakalarla
tamamen rastlantısal olarak çok sık temas ediyorlar, ve o
zaman bu· fırsattan yararlanmayı bilme� için Rusya'da
sosyal-demokrasinin genel görevlerine ' o ölçüde vak ı f olmak
zorundadırlar. Bu yüzden, Rus Sosyal-Demokratl arın ı
darkafal ıl ıkla suçlamak ve fabrika işçileri lehine emekçi
l halk kitlesini ihmal etmekle suçlamak ağır bir yanılgıd ı r.
Tam tı�.rs i , proletaryanın en ileri tabakaları arası nda
ajitasyon (hareket yaygınlaştığı ölçüde) bütün Rus
proletaryasını da uyandırmak için. en emin Vt< tek yoldur.
Sosyal izmin ve s m ı f m ücadelesi düşüncesinin kent işçileri
1 arasmda yaygınlaşması kaçınılmaz olarak, bıı düşüncelerin
< masına � ol
küçük ve dal l ı hudaklı kanalla��
_ __
�la
200
� ıJ<
_
açar. Bunun için ise, bu düşüncelerin daha iyi hazı rlanm ış
zeminde derin kökler salması ve R us iş�i hareketinin ve
Rus devriminin bu öncüsünün içine i şlemesi m utlak
zorunl udur. Bütün gücünü fabrika işçi leri arasında
çal ışmaya yoğunlaştırmasma rağmen, Rus sosyal­
demokrasisi, sosyalist çalışmaların ı pratikte proletaryanın
sınıf mücadelesi zemini üzerine yerleştiren Rus
devrimcilerini desteklemeye hazırdır."
"Rus Sosyal-Demokratlarının Görevleri", Lenin,
Seçme Eserler/cilt- l , İ nter Yayınları , s.483-484
***
Sonbahar 1899: "Birincisi, Rus sosyal-demokrasisi
"örgütlü işçi kitlelerinin bir sınıf hareketi olmak ve
kalmak" istiyor. Buradan sosyal-demokrasinin şiarı nın şu
olması gerektiği sonucu çıkıyor: işçi lerin yalnızca
ekonomi k değil politik m ücadelede de desteklenmesi ;
yalnızca en ivedi iktisadi sıkıntıl ar temelinde değil, politik
baskının tüm görünümleriyle de bağıntı l ı olarak aji tasyon;
yalnızca bilimsel sosyalizmin düşüncelerinin deği l ,
demokratik düşüncelerin d e propagandası. Işç ilerin sınıf
hareketinin bayrağı yalnızca devrimci Marksizmin teorisi
olabilir ve Rus sosyal-demokrasisi bu teorinin daha da
geliştiritmesini ve pratiğe geçirilmesini sağlamak
zorundadır, bunu yaparken onu "moda olan" (ve Rusya'da
devrimci sosyal-demokrasinin başarı ları M arksizmi artık
"moda" olan bir teori haline getirmiştir) teorilerin sıkça
tabi tutulclukları tahrifatlardan ve yüzeysel leştirmelerden
korumalıdır. Şu anda bütün güçlerini fabrika ve maden
işçi leri arasında çal ışmaya yoğunlaştırırken, sosyal­
demokrasi, hareketin genişlemesiyle gerek evde çalışan
işçilerin gerek el sanatçılarının gerekse de tarım işçilerinin
ve açlıktan ölen mahvolmuş mi lyon larca köylünün, onun
tarafından örgütlenmiş işçi lerin sallarımı çekilmesi
gerektiğini unutmaınalıdır.
İkincisi : Rus işçisi , politik özgürlüğün kazanılması
davasını güçlü omuzlarına alacaktır ve almak zorundadır.
·
201
Eğer sosyal-demokrasi otokrasinin devriimesini ilk görevi
haline getiriyorsa, demokrasinin öncü savaşçısı olmak ve salt
bu sebepten dolayı Rus halkının bütün demokratik
unsurlarına her türlü desteği sağlamak ve onları müttefik
olarak kazanmak zorundadır. Yalnızca bağımsız bir işçi
partisi otokrasiye karşı mücadelede sağlam bir siper olabi l i r
v e yalnızca böyle b i r partiyle ittifak içinde, b u partinin
. desteğiyle butün diğer savaşçı lar pol itik özgürlük için faal
·
olabi lirler.
Üçüncü ve sonuncusu: "Hareket ve akım olarak Rusya
Sosyal-Demokrat İşçi Partisi , Rusya'nın önceki bütün
devrimci hareketinin eserini ve geleneklerini devam ettirir:
sosyal-demokrasi, önüne politik özgürlüğün kazanı lmasını bir
bütün olarak Part i ' ni n ivedi görev lerinin en önemlisi olarak
koyarak, daha eski ' Halkı n i radesi ' partisinin şanl ı
savaşçılarının açıkça ortaya koymuş oldukl arı hedefe doğru
yürür". B ütün önceki devrimci hareketin gelenekleri, sosyal­
demokrasinin şu anda bütün güçlerini partinin
örgütlenmesine, kendi içinde disi pl ini sağlamlaştırmasına ve
konspiratif tekniğin geliştirilmesine yoğunlaştırmasını talep
ediyor. Eğer eski " Halkın i radesi" Partisi ' nin savaşçı ları Rus
tarihinde, az sayıdaki kahramanı destekleyen sosyal
tabakaların dar kapsamına rağmen ve hareketin bayrağı
olarak asla devrimci olmayan bir teori hizmet etmesine
rağmen, Rus tarihinde olağanüstü bir rol oynayabildilerse,
proletaryanın sınıf m ücadelesine dayanan sosyal-demokrasi
yenilmez olabilecektir. "Rus proJetaryası otokrasinin
boyunduruğunu, sermayeye ve burjuvaziye karşı mücadeleyi
daha büyük bir eneı:jiyle sosyalizmin tam zaferine dek
sürdürmek için, süpürüp alacaktır".
"Rus Sosyal-Demokratlarının Bir Protestosu", Lenin,
Seçme Eserleri cilt- l , İnter Yayınları, s.5 1 0-5 1 1
· .
***
Arahk 1900: Sosyal-demokrasi, işçi hareketinin
sosyal izmle birliğidir, onun görevi, işçi hareketine tek tek
bütün aşamalarda pasif bir şekilde hizmet etmek deği l ,
202
hareketin tümünün çıkarlarını temsil etmek, bu harekete onun
nihai hedefini ve politik görevlerini göstermek, hareketin
politik ve ideolojik bağımsızlığını korumaktır. Sosyal­
demokrasiden kopuk işçi hareketi, parçalanmak ve
kaçınılmaz o larak burjuvalaşmak zorundadır; eğer işçi sınıfı
sadece ekonomik mücadele yürütürse, politik bağımsızlığını
kaybeder, öteki partilerin bir uzantısı haline gelir ve şu
büyük vasiyete ihanet eder: " İ şçi sınıfın ı n kurtuluşu ancak
işçi sınıfının kendi eseri olabilir." Bütün ülkelerde işçi
hareketiyle sosyalizmin birbirinden bağımsız varlık
sürdürdüğü ve yarı yollarda yürüdüğü bir dönem olmuştur-ve
bütün ülkelerde bu bölünme, sosyalizmin ve işçi hareketinin
güçsüzleşmesine yol açmıştır; ancak bütün ülkelerde
sosyalizmin işçi hareketiyle birleşmesidir ki, ikisi için de
sağlam bir temel yaratmıştır. Fakat her ülkede sosyalizmin
işçi hareketiyle bu birleşmesi tarihsel olarak ortaya çıkmıştır,
her ülkede zaman ve mekan koşullarına göre farkl ı yoldan
meydana gelmiştir. Rusya'da sosyalizm i n işçi hareketiyle
birleşmesinjn zorunluluğu teorik olarak çoktan· açıklanmıştır,
ama pratikte bu birleşme ancak şimdi husule gelmektedir. Bu
son derece zor bir süreçtir, o nedenle sür�ce· çeşitli
yalpalamalar ve kuşkuların eşlik etmesinde şaşı lacak bir şey
yoktur.
Bizim için geçmişten çıkarı lacak ders nedir?
Tüm R us sosyalizminin tarihi, otokratik hükümete karşı
mücadelenin, politik özgürlüğün ele geçirilmesinin en acil
görev .haline gelmesine yol açmıştır; sosyalist hareketimiz,
deyim yerindeyse, otokrasiy_e karşı m ücadele üzerinde
yoğunlaşmıştır. Öte yandan tarih, Rusya'da sosyalist
düşüncenin emekçi sınıfların ileri .temsilcilerinden
kopukluğunun, öteki ülkelerdekinden çok daha derin
olduğunu ve bu ayrılığın sürmesi halinde R us devrimci
hareketinin güçsüzlüğe mahkum olduğunu göstermişti r.
Buradan, Rus sosyal-demokrasisinin gerçekleştirmekle görevli
olduğu şu görev kendi liğinden ortaya çıkmaktadır: proletarya
kitleleri içind� sosyalist düşünceleri ve politik öz bilinci
203
sağlamlaştırmak ve asli işçi hareketiyle kopmaz şekilde bağlı
olan devrimci bi r parti örgütlemek. Bu açıdan Rus sosyal­
demokrasisinin başardıkları az değildir; fakat daha yapılacak
çok şey var. Hareketin büyümesiyle, sosyal-demokrasinin
çalışma alanı giderek genişlemekte, çalışmalar daha çok
yönlü hale gelmekte, hareketin gittikçe artan sayıda
fonksiyoneri güçlerini propaganda ve ajitasyonun günlük
gereksinim lerinden çıkan çeşitli k ısmi görevleri
gerçekleştinneye yoğunlaştırmaktadır. Bu o lay son derece
haklı ve kaçını lmazdır, fakat ayn ı zamanda bu olgu,
faaliyetin kısmi görevlerinin ve tek tek mücadel e
yöntemlerinin amaç haline getirilmemesine, ö n çalışmanın
biricik ve ana çalışma haline getirilmemesine özellikle dikkat
etmeyi zorunlu kılmaktadır.
i şçi sınıfının politik gelişiminin ve politik örgütlenmesinin
ilerleti lmesi -bizim baş görevimiz ve temel görevimiz budur.
"HareketimiZin En Acil Görevleri", Lenin,
Seçme Eserleri Cil t-2, i nter Yayınları, s.23-24,
***
1902: Devam edelim. Biitün toplumsal sınıflar arasında
propaganda ve ajitasyonumuzu yürütebiirnek için yeteri
kadar gücümüz var mı? Eibeue var. Sık sık bunu
y�ıdsımaya eğilim gösteren bizim ekonomistlerimiz,
hareketimizin (aşağıyukarı) I R94'ten 1 90 t 'e kadar
gösterdiği devaı;a i lerlemeyi gözden kaçırıyorlar. Gerçek
"kuyrukçular" gibi, on lar da, hareketimizin çoktan tarihe
karışm ış olan başlangıçtaki aşamalarında yaşamayı
'
sürdürüyorlar. i lk dönemde, gerçekten çok az güc ümüz
vardı ve o sıra kendimizi yalnız işçi ler arasındaki eyleme
adamamız ve bu yoldan sapmalara karşı çıkmamız çok
doğal ve ycrindcydi . O sıra bütün görevlerimiz işçi sınıfı
içinde durumumuzu pekiştirmekıi. Ama şimdi harekete dev
gibi güçler kazanılmış bulunmaktadır. Eğitim görmüş
sını narın genç ku�ağının ert iyi temsi lci leri bize
gelmektedir.
Ne Yapmalı?, Leni!l, Sol Yayınları, s.9 1
204
V.
BÖLÜM
Partileşma sürecinin sorunlar•·3
Konuya TiKB ll. Konferans Belgeleri (Mart 1 99 1 ) i le devam
ediyoruz. Bu bize Ti K B 'nin parti sorununu ve bu çerçevede
partileşme sürecinin sınıfsal boyutu sorununu nasıl ele aldığı ko­
nusunda en tam ve tartışmasız bir açıkl ı k sunacaktır.
TİKB II. Konferans Belgeleri'nde partileşme süreci
Önümüzde "Stratejik Bir Görev Olqn Partiyi inşa Göi·evinin
lll. Bölüm var. Başlıktan d� anlaşılaca­
ğı gibi bu bölüm tümüyle konumuzia ilgilidir. Geçmiş süreci
değerlendiren, bu temel üzerinde günün ve geleceğin görevleri­
ni belirleyen bu metin, T i K B 'nin parti sorununa bakışın.ın hali­
hazırdaki en temel belgesi durumundadır. Dah ası, bir konferans
metni olduğundan dolayı da, konuya i l işkin en bağlayıcı belge
sayılmalıdır. Ve nihayet, sorunu T İ K B 'nin geçmişten bugüne
Neresindeyiz?" başlıklı
205
yaşadığı gel i şme süreci açısından ele almakla kalmayan, bunu,
aynı konuda teformist ve devrimci kanatlarıyla Türkiye solu­
nun eleştirisiyle de birleştiren içeriği, b u belgeye ayrı bir iddia
ve önem kazandırmaktadır.
Sözkonusu metinde soruna parti.leşme süreemin bütünsel
niteliğine yapılan vurgu i le giriliyor: "Partileşme süreci ne salt
ideoloj ik-siyasal gelişmeye, ne salt sayısal olarak büyüme ve kit­
leselleşmeye veya ne de salt profesyonel devrimci çekirdek yara­
tmaya indirgenebi lir." (s. I OO. B u pasaj ı daha geniş bir biçimiy­
le bu Yanıt'ın
3.
bölümünde aktarmı ş olduğumuzu hatırlatal ım.)
Burada konumuz açısından ilk planda dikkati çeken iki nok­
ta var. Partileşme sürecinin temel bir boyutu, dahası , gelişme­
nin maddi-toplumsal ekseni olmas ı gereken "sınıf hareketiyle
birleşme" sorunu ve sürec i , bu tanımlamada yoktur. Bu�un ye­
rine, "sayısal olarak büyüme ve k itlesel leşme" üzerine o bilinen
bulanık halkçı formülasyon var. B u birinci nokta. B un u tamam­
layan fakat bundan da öneml i olan i ki nci nokta, partinin sınıf
kimliğine i lişkin temel bir nitelik sorununun "sayısal büyüme .
ve kitlesel leşme" gibi basit bir nicelik sorunu olarak ele alın­
masıdır.
TİKB ' nin bu bakışında, partiyi "sosyalizm i l e sınıf hareketi­
nin birliği" olarak ele alan temel marksist-leninist görüşten eser
yoktur. Bu bakış, tamı tamına, geleneksel hareketin sınıfdışı par­
ti anlayışının bir yansımasıdır.
Bu bakışı , T İ K B l l . Genel Konferansı i l e aynı dönemde
toplanan EKİ M 1 . Genel Konferansının aynı konudaki şu bakışı
i le karşı laştırınız: "Parti, sosyalizm i le sınıf hareketinin örgüt­
lü birliğidir. Bu temel ve özlü tanım, öncü partinin ideolojik kim­
l iği i le sınıfsal kimliğini içiçe vurgulamaktadı r. . . . B ize gerekli
olan, kuvvetli bir marksist-leninist teorik temeli sağlam bir prole­
ter sınıf tabanı i le birleştirebilen, marksist-leninist ideolojik kim­
l iği proleter sınıf kimliği ile aynı örgüt yapısı içinde kaynaştıra­
bi len bir partidir." (Dejferlendirme ve Kararlar, Eksen Yayıncılık,
s. 1 267 1 27 )
Aradaki fark, parti sorununa halkçı bakış i le leninist bakış
206
arasındak farkı vermektedir.
Devam ediyoruz. T i K B konferans metn i , bütünsel gelişme
vurgusunun ardından, leninist bir öncü partinin o güne dek hala
yaratı lamamış olmasının nedenlerine geçiyor. Sorunu sol hare­
ketin tarihinden hareketle ve partileşme sürecinin "temel yön­
leri" açısından ele alıyor: "Salt partileşme sürecinin temel yönleri
açısından Türkiye devrimci hareketinin genel görünümüne baka­
cak olursak, öze l l ik le iki yöndeki gelişmenin eksikliği ve yeter­
sizliği hemen gösterir kendini. Bunlardan birincis i , ideolojik-siya­
si plandaki geli şmenin sığlığı ve yetersizliğidir. İkinc isi ise ör­
gütsel-pratik planda güçlü, yetenekl i ve kendini kanıtlamış mili­
tan Bolşevik bir çekirde�in yaratılmasında bugüne kadar gösteri­
len yetersizlik ve beceriksizliktir." (s. l O 1 )
B u iki temel yönden ilkini geçiyoruz. Zira bunu daha önce
•
"Partileşme Süreci
ve Teorik Gelişme" baş l ığı altında ayrıntılı
olarak incelemiş bul unuyoruz (bkz. Yami-3). Burada bize gerekli
olan "ikinci temel yön", yani parti inşa sürecinin örgütsel-pratik
yönü üzerine söylenenlerdir.
Okuyoruz: "Benzer bir durum , örgütsel partik inşa planında
da çıkar karşımıza. Herşeyden önce; yasadışı bir temelde örgüt­
lenmiş,. yeraltı çal ışmasında usta ve deney sahibi,, m ücadelesini
her koşulda sürdürebilme yeteneği ni kanıtlamış, devrimci militan
bir mücadele anlayışına, seçkin ve nitelikli komünist kadrolara,
her alanda yerleşmiş ve zengin Bolşevik örgütsel ve pratik mü­
cadele geleneklerine sahip olan leninist bir çekirdeğin yaratıla­
mamış olması, öncü komünist partinin kuruluşunu bugüne dek
engelleyen temel nedenlerden bir diğeridir." (s. 1 02)
Burada her şey var, fakat parti inşasının tüm bu pratik-örgüt­
sel gelişme sürecinin temel ekseni olması gereken sınıf hareketiy­
le birleşme üzerine tek kelime yoktur. Partileşme sürecini, pratik
planda sınıf hareketiyle bağ kurma süreci olarak yaşama, örgütsel
gelişmeyi sınıf zeminine oturtma, örgütsel safları sosyalizme kaza- .
nı lmış öncü işçilerle be.sleme, böylece, partiyi sın ıfın bir parçası
ve örgütlenmesinin en üst düzeyi olarak inşa etme üzerine herhan­
gi bir değinme yoktur. Çünkü Belgeler'in toplamında, böyle bir
207
pratik süreç ekseninde inşa edi lmemiş bir partinin, gerçekte, işçi
sınıfının öncüsü olma yeteneğine ve niıcliği ne de ulaşamayacağı
üzerine herhangi bir ideolojik açıklık yoktur. Bu ideolojik açıklık­
tan yoksun olunduğu içindir kV'devriınci militan" kimlik, "bolşe­
vik örgütsel ve pratik mücadele gelenekleri", "seçkin ve nitelikli
komünist kadrolar" vb. kavramların sınıfsal içeriği kaybolmakta­
dır. Sorunun konuluşuna; partinin moral ve maddi değçrlerinin,
m i litan kimliğinin, siyasal ve örgütsel geleneklerinin, bu ve ben­
zeri sorunların sınıfı devrimci leştirme ve bu çaba içinde örgütün
sınıf devrimeisi kimliğini pratikte adım adım yaratma süreciyle
bağlantısını koparan, o halkçı-idealist bakışaçısı egemendir. Buna
göre, marksist-leninist ideoloji benimsenmişse eğer, bir örgüt, tüm
bu temel niteliklere, pekala sınıf dışında ve genel bir mücade­
le içinde de ulaşab i l i r. Bu aynı bakışaçısı, komünist bir örgütün
istikrarı i le sınıfsal yapısı ve zemini arasındaki kopmaz organik
bağı da, aynı kolay l ı k la gözden kaç ı rabilmektedir.
Türkiye, sözde "leninist" ya da "bolşevik çel i k çekirdek"le­
rin, hep de, toplumun bu nitelikte çekirdeklerio oluşumuna elveriş­
li biricik toplumsal sın ıfı olan işçi sınıfı dışmda yaratıldığı bir
garip ülkedir. B u ülkede, · Leninizmin ve bolşevizmin bir sınıf
toprağında yeşerdiği, gücünü, istikrarını ve tarihsel başarısını tam
da bu maddi-toph,ımsal zeminden aldığı gerçeği hep bir yana bı­
rak ı lmıştır. Eğer, "marksist teorinin son derece sağlam temeli
üzerinde yükselme"yi Rusya işçi hareketinin sağlam _z eminine
dayanınayla b irleştirmemiş olsayd ı , Bolşevizmin de olamayaca­
ğ ı ; ancak bu i k i yönün organik olarak kaynaşmasıy ladır k i ,
Bolşevizm denilen akımın tarihsel olarak vücut bulduğu hep göz­
den kaç ı rı lm ıştır.
Bize gelişmenin "örgütsel-pratik planı" adı altında anlatı lan­
lar, gerçekte, idealize edi lmiş biçimiyle T i.K B ' nin kendi (yaşadı-.
ğını düşündüğü) pratiğinin soyutlanmasından başka bir şey de­
ğildir. Bu prati k ise, sınıf eksenl i bir parıi inşa süreci bilincinden
ve pratiğinden yoksun olduğuna göre, yapılan tan ımlamalarda,
parti inşa sürecinin niteliğe (sürecin sınıfsal karakterine) i lişkin
temel yönüne değini lmemiş olmasına, çok da şaşırmamak gere 208
kir. Fakat TİKB bi lmeliydi k i , ideolojik p landaki gelişmeyi pra­
tik plandaki bu sınıfsal gelişme ekseninden kopardınız m ı , geri­
ye geleneksel hareketin o pek ünlü "ideolojik önderlik" anlayışı
i le sınıfdışı devrimci "halk" partisi pratiği kal ır.
B u ; geleneksel hareketin eleştirisi sürecinde komünistlerin
başından itibaren i şaret ettikleri ve EK İ M I. Genel Konferansı­
nın (parti sorunu çerçevesinde) yinelediği bir temel zaaf alanı­
dır. Partinin ideolojik kiml iği ile sın ıfsal k i m l iğinin birbirinden
kopartılamayacağına i lişkin düşüncenin, "bir marksist için temel
önemde fakat basit bir gerçeği" anlattığını; ne var ki, u l uslararası
komünist hareketteki yozlaşma sürecinin yarattığı teorik kargaşa­
nın, bu basit gerçeği, "tümüyle unuttmmuş ol.masa bile, bir hayli
bozup bulandırdığı"nı i fade eden E K İ M 1. Genel Konferansı, parti
so�ununa i l işkin metninde, şöyle devam ediyor:
"Bunun olumsuz sonuçları , yakın geçmişindeki toplumsal­
siyasal hareketl i l iğine küçük-burjuva katmanların ve onların ay­
dın temsilci lerinin damgasını vurduğu Türkiye '(te özel likle belir­
gindir. Solun devrimci kanadının popülist ideolojisi, parti sorunun­
da önce "ideolojik önderl ik", sonra da fi i len bir küçük-burjuva
"halk'' partisi o larak i fade bulmuştur. Solun reformisı kanadında
ise, parti sorunu, modem revizyonizınin bürokraı.ik-elitist karakterine
uyguıi bir biçimde, ya bir aydınlar k u l übü, ya da küçj.ik-bu�juva
aydınlar ile sendika bürokratlarının birliği olarak ifade bulmuştur."
(De,�erlendirnıe
ve
Kararlar, s. I 27- 1 2R)
B u pasaj ı , aynı konuda T İ KB Konferansının geleneksel ha­
rekete yönelttiği eleşti riyle kıyaslama olanağı bulabi lmek için,
özellikle aktardık. Parti leşme sürecinin i kinci temel alanı olan
pratik-örgütsel gelişme sorununu tanımlayan uzun pası;jında süre­
cin sınıfsal boyutuna tek kelimeyle değinmeyen TİKB Konferansı
metni, devaınında, Türkiye sol hareketinin geçmişini eleştirirken,
işçi sınıfı içinde çalışınaya bil inçf i bir yönelimin olmamasına da
"geçerken" değiniyo(. Gel işme sürecinin "çok .yönlü ve leninist
nitelikte · olup olmaması kıstası" ışığında geleneksel hareketin bir
dizi pratik ve örgütsel zaafı peşpeşe sıralandıktan sonra, bu zaafla­
rın tümünü organik olarak kesen bir sorundan değil de, bu arada
209
bunlara eklenmesi gereken bir başka sorundan sözedercesine, bu
konuda şunlar söyleniyor:
"Devriıniınizin temel ve önder gücünü ol uşturan işçi sınıfı
içinde çal ı şmaya b i li nç l i bir yönelimin, bu konuda iyi düşünül­
müş ve uzun vadeli politikalar temel i nde bir çal ışınan ı n birikmiş
deney ve geleneklerinin yok l uğunun sözünü dahi etmiyoruz. Çün­
kü, Türkiye devriınci hareketin i n büyük bir kesim i , sahip olduk­
ları sağ veya ' so l ' revizyonist programatik görüşlerinden ötürü
böyle bir perspektife daha başından yabancıdır. Onlar için genç l ik,
daha çok lafını ettikleri köylülük, gecekondu semtlerinin ve taş­
ranı n küçük-burjuva yığınları içinde çal ışma daha çekicidir. B i r
'küçük-burjuvalar ülkesi' olan ülkemıiz ortamında, nitelikten ön­
ce n iceliğe önem veren, kolaycı ve sabırsız küçük-burjuva alış­
kan l ıklarıyla da beslenen 'küçük-burjuva devrimciliği' yaygın
bir hastalıktır. işçi sınıfı içinde çal ışmanın önemini sözde kavra­
mış kesim lerin ' kusuru' ise farkl ı fark l ıdır. Bunlardan bazıları
süper revizyonist, yasalcı ve pasifisttirler. Genel o larak devrimci
olanların büyük kesimi i se, l afta bunun sözünü etmekle birlikte
pratikte küçük-burj uva devriınci li ğinin yasalcı, menşevik ve sağ­
cı al ışkanlıklarının esiridirler. Küçük-burjuva kesimleri örgütle­
menin kolaylığı ve cazibesi onları da peşinden sürüklemektedir."
(s. l 03)
Pasajın tümünü olduğu gibi aktardık. Bunu yalnızca bütünlü­
ğü kaybolmasın diye değ i l , fakat aynı zamanda. Gazi Direnişi
sonrasının "semt yöne l i m i " modası çerçevesinde, bugün bu söz­
leri daha da an lam l ı . b ulduğumuz için de yaptık. Geleneksel
harekt!tin halkçı platformunun büyük ideolojik darbeler yiyerek
gözden düştüğü ve küçük-burjuva katmanlara genel bir durgun­
l uk egeıncnken sınıf hareketi nin doruğa çıktığı bir evrede ( 1 99 1
başında), küçük-burjuva kolayc ı l ığını bu kadar açık eleştire­
bilcnlerin: sınıf hareketinde tıkanıkl ığın sürdüğü, buna karşın
semtlerin nispi bir canlanma yaşadığı bir başka evrede ( : 995 ba­
şı), aynı kolaycılığa yüzgeri etmelerini ele alırken, burada söylenen­
lere ihtiyacımız olacak.
Kuşku yok ki, bazı tanımlamalardaki özensizlik bir yana bı-
210
rak ı l ı rsa, yukarıdaki uzun parçada, geleneksel hareketin sınıfdışı
siyasal çal ışma pratiğine yöne l tİ imiş isabetl i bir açık eleştiri var.
Fakat bu eleştirinin konumuz açısından aynı açıklıkta bir de kusuru
var. TİKB Konferans metni, burada sorunu, hiç de partinin ide­
olojik kim liğini organik olarak bütünlernesi gereken sınıf kimliği
açısından deği l , fakat genel siyasal mücadele ve devrim stratejisi­
nin gerek leri açısıfıdan koyuyor. 'N itekim söze, örneğin, leninist
tipte bir proletarya partisini inşa sürecinin biricik gelişme ekse­
ni olarak işçi sınıfı diye değil de, "Devrimimizin temel ve önder
gücünü ol uşturan işçi sınıfı" deni lerek başlanıyor. Devamında
söylenenlerin tümü de bu kapsama giriyor. Bu pasajı n 1 6 sayfa­
lık bütün bir bölümde yama gibi durması da bunu gösteriyor.
(Tüm metinde sınıf yönelimi ve çalışması n ı n önemine değinen
biricik pasajdır bu.) B uradaki vurgular, partileşme sürecinin sınıf­
sal boyutuna il işkin açık b i r tutumun değil ; partiyi sosyalizmle
sınıf hareketinin örgütlü birliği o larak ele alan temel marksist
düşüneeye i l işkin açık ve bütünsel bir perspekti�in değil, fakat
yalnızca, �eleneksel devrimci hareketin küçük-burj uva devrimci
kimliğine i l işkin genel bir görüşün ifadesidirler. ( B i r yerlerden
ödünç alındı�ları ise metinde yama gibi durmalarından belli olu­
yor.) Metnin devam ı , partileşme sürecinin TİKB somutuncia ele
almışı, sürecin geleceğine ilişkin sorun ve görevlere dair söylenen­
ler, bunu bütün açıklığı ile doğruluyor.
Bunu daha yakından görelim. İ lg.ili pasaj ı izleyen paragrai,
. o ana kadar söylenenleri· özetliyor. Ideoloj ik-siyasi gel işme i k
pratik-örgütsel gelişmenin partileşıne sürecinin nitel iğine ilişkiP
"iki temel yön" olduğu bir kez daha vurgulandıktan sonra, ''soru ·
nun 'kitleselleşme ' boyutu"nun ise, "bu iki temel yöndeki gelişıne­
ye bağl ı " olduğu ekleniyor (s. l 04 ) B ununla, yaratılan nitel iğİn
kendi niceliğinin ("kitleselleşme") yaratı lmasını da kolaylaştı ra­
cağı aniatılmak isteniyor.
Ve nihayet sorun, TİKB 'nin o güne kadarki gelişme süreci
açısından soınutlaıiıyor. İ şte bu konuda söylenenler.; "Bugüne
kadarki gelişiıniınize bu amaçla kuşbakış-ı bir göz attı � ıınızda na­
.
sıl bir tablo çıkar karşımıza? Her iki yönde de kuşkusuz hala
21/
kimi eksiklik, yetersizlik ve hataları m ı z olmakla birlikte, ML bir
öze sahip programatik .görüşler yönünden olsun, sağlam bir yeraltı
örgütlenmesi ve nitelikli kadrolar yetiştirme yönünden olsun göz­
le görülür ileri noktalara u laştığımız halde, kadrolarımızı sayısını
arttırma ve k itleselleşme yönünde aynı başarıyı sağlayamadığı­
mızı görürüz. B u açıdan hala çok geri ve 'küçük'üz" (s. I 04- 1 05)
Demek ki, parti i nşa sürecinin iki temel yönünde asgari bir
başarı sağlanmış, gerekli "nitelik" yaratılmıştır. "ML bir prog­
ram ve temel politikalara sahibiz" (s. 1 05). " Her koşul altında
militan devrimci bir mücadele yürütme yeteneğine sahip ve bunu
kan ıtlam ış, nitelikli leninist bir öncü çekirdek" de yarat ılmıştır
(s. l 06). Bu, "Türkiye soı:n utunda adına layık leninist bir öncü
partinin i nşası sürecinde işin 'en zor' tarafını başardığımızı gös­
terir" (s. 1 06).
B u durumda iş niceliğe, yani "küçük" olmaktan kurtulmaya
kalmı�tır. Bu sonuç, Orak-Çekiç'te "kadrolaşma" ve "kitleselleş­
me, "kadrolaşmayla kitlesel leşmeyi içiçe yaşama" üzerine o çok
yinelenen sloganlarm kaynağına, anlamına ve nihayet işlevine de
açıklık getiriyor.
O güne kadarki ol uşumunu sınıf dışında yaşamı ş ve 1 99 1
Mart ' ı nda hala da sınıf dışı bir örgüt olan T İ K B , partileşme
sorununun niteliğe i li�kin yönünü esasta çözdüğünü, geriye, kadro
sayısını artırarak ve kitlesel leşerek, "küçük" olmaktan kurtulma
biçimindeki nicelik sorununun kaldığını .ciddi ciddi söyleyebiliyor.
Bunun b u kadar açık söylenebildiği bir durumda, TİKB Kon­
feransının partiyi sosyalizmle sınıf hareketinin birliği olarak kav­
rayan temel marsist- leninist düşünc:eden yoksunluğunu ayrıca
kanıtlamaya gerek var mıdı r?
Deva·m edelim. TİKB 'nin partileşme sürecinde eksik kalanın
"sayısal güç" olduğunu belirleyen Konferans metni , niceliğe i liş­
kin bu soruna ek açıklıklar getiriyor,. Parti öncesi örgüt ile parti
niteliği ara�ındaki i l işki irdelenirken, bu konuda şunlar söyleni­
yor: "Tek başına sayısal güç zaten hiçbir zaman parti olabilme­
nin belirleyici bir ko�ulu değildir. H atta parti ile parti öncesi
çekirdek arasında en doğal ve bir bakıma kaçınılmaz fark burada-
212
dır. Leninist bir parti bile özellikle kuruluşunun i lk aşamalarında,
hatta uzunca bir süre_ gel işmiş kitle bağiarına sahip olmayabi lir.
Ama bu onun ' parti' olma niteliğini ortadan kaldırmaz. Tıpkı,
gelişmiş kitle bağiarına sahip olmanın tek başına 'parti' olmaya
yetmemesi gibi." (s. l 07)
Yeterli açıklıkta görüldüğü gibi , sorun tümüyle örgütün "kit­
le bağları" çerçevesinde bir "sayısal" güç sorunu, basitçe, bir nice­
lik büyüme sorunudur. Sınıf kimliği , sınıf ekseni , sınıf hareke­
tiyle bi rleşme sorunu, tüm bunlar, geçtik nitel ! ğe i l işkin sorunlar
olarak ele al ınmaktan, nicelik büyürnede bile özel b i r anlam
taşımazlar. Gerekl i olan sınıf b�ğları değ i l , "gel işmiş kitle bağ­
ları", "emekçi kitleler üzerindeki- ideolojik-siyas� ve örgütsel et­
kinlik", ya da en iyi durumda, "sınıf ve kitlelerle gel i şmiş bağlar
kurma sorunu"dur (aynı yer).
"Di l" o bi ldiğimiz halkçı dildi r. S iyasal mücadeleye i l i şkin
genel sorunların değil de "leninist tipte" bir öncü sınıf partisi
sorununun tartışı ldığı bir yerde, bu "dil"in bu kadar rahat kul­
lanılması elbette bir rastlantı deği ldir. Bu, bir ideolojik bakışaçısı­
nın bil inçlere ne den l i derinlemesine nüfuz ettiğinin somut bir
göstergesidir. Sınıf hareketiyle devrimci buluşma ekseninde değil
de farkl ı sınıf ve tabakalardan oluşan "emekçi kitleler" içinde
kendilerini bulmuş, örgütsel kimliklerini burada geliştirmiş, "çelik
çekirdek"lerini bu zemin üzerinde i nşa etmiş, maddi ve moral
değerlerini , örgüt ve mücadele geleneklerini, ve nihayet, düşünüş
ve davranı ş alışkanlıklarını bu zemi nde oluşturmuş olanların, bu­
na uygun bir "di l " ve ideolojik yak l aşım içinde olmaları da son
dereec doğaldır.
Tüm bunlar bir yana. TiKB Konferans me'tni kendi düşünüş
mantığı içerisinde bile alabi ldiğine tutarsızdır. Eğer gerçekten
ideolojik-programatik temeliniz varsa, "parti öncesi çelik çekirde­
ği" yarattığımza i nanıyorsanız, işin bu "en zor" ve en "can alıcı"
yönünü çözmüşseniz, geriye esas olarak "sayısal güç sorunu"
kalmışsa, ve bunu da ''zaten hiçbir zaman parti olabi lmenin be­
lirleyici bir koşulu" saymıyorsanız, ve dahası , "parti i le parti önce­
si çekirdek arasında(ki ) e.n doğal ve bir bakıma kaçınılmaz fark"
213
da zaten buradaysa, o halde siz neden bu konferansı topladığınız­
da kendinizi parti olarak i lan etmek yoluna gitmediniz ki? Sağlanan
"tarihsel başarı"yı böyle bir tarihsel adımla birleştirmek cesareti
gösteremeyenlerin bu tutumunun gerisinde, temel bir şeylerin ek­
sik olduğunu hissedip de, bunun tam ne olduğunu ve nereden
kaynaklandığını bi lememenin güçsüzlüğü var gerçekte. "Sayısal
güç sorunu" beli rlemesi bu güçsüzlüğün verdiği ağırl ıktan kur­
tulmanın bir avuntusu oluyor yalnızca.
"Sorunun sadece 'en zor' tarafı değil aynı zamanda en 'can­
alıcı ' noktası "nda T İ K B 'nin sağladığı başarıy ı "tarihsel önem­
de" gören Konferans metni, sözünü ettiğimiz tutarsızlığın ağırl ığı
altında bir kez daha bu "sayısal güç sorunu"nu, o aşamada parti
olarnamanın nedeni olarak i)eri sürüyor: "Fa�at ideolojik-siyasi
inşa planında olsun, Bolşevik bir çekirdek yaratma sorununda
olsun gösterdiğimiz gel işme ve sağladığımız başanlara karş ı l ık
iş, işçi sınıfı ve emekçi kitleler içinde gelişmiş bağlara sahip olma
sorununa geldiğinde aynı başarıyı gösteremediğimiz, bu konuda
çok geri ve yetersiz kaldığımız çıkar ortaya." (s. l 08 )
.
Sorun, dikkate değer bir ısrar ve tutarlı l ıkla, hep "işç i sınıfı
ve emekçi kitleler içinde gelişmiş bağlara sahi p olma", yani
"küçük" Q lmaktan bir an önce kurtulma ve bunun jçin de hızla
"kitleselleşme" sorunudur. Bu bakışaçısı, yalnızca parti sorunun­
da halkçı bir bulanıklığa değ i l , aynı zamanda devrim mücadele­
sinin sorunlarıyla parti inşasının sorunlarını birbirine karıştırmaya
'
da iyi bir örnektir. "Devrimi ve partiyi birlikte örgütlemek" şiarı
bu karışıklığın özetidir. Devrimi örgütleme çaba�ı içinde "kitlesel­
leşme" yakalanacak, kitlesel leşen örgüt bu yolla "sayısal güç
sorununu" çözecek, böylece parti inşa<; ı bütünsel olarak bir sonuca
bağlanmış olacaktır.
T İ KB Konferans metninin parti sorununa, parti i nşa süreci­
nin sınıfsal boyutu sorununa yaklaşımları bundan i barettir. Konu­
ya i lişkin 1 6 sayfalık metn i n geriye kalan 8 sayfalık kısmında,
T İ K B ' ni n hep de "dar ve küçük kalma"sının geçmiş s üreçteki
kökleri tartış ı l maktadı r. B unun başlangıç ·dönemindeki ( 1 974'­
lerdeki ! ) bir "yığmak hatası"ndan kaynaklandığı ve bugüne dek
214
de bir türlü aşılamadığı üzerine olan bu bölüm, TİKB 'nin genel
değerlendirmesi kapsamına girdiği için, şimdilik konumuz dışında
kalmaktadır.
***
Yine de TİKB ll. Km�f"erans Belgeleri ' n i n i lgi l i bölümüyle
.
işimizi henü? tamamen bitirmfş deği l iz. Sınıfl a bi rleşme pratik
sürecinin dışında yaratılan ve yaratılması "tarihsel bir başarı" ola­
rak sunulaı-i o "parti öncesi sağlam ve nite l i k l i Bolşevik çekir­
dek" üzerinde daha da durmamız gerekiyor. B una bizi b izzat
Devrimci Proletarya'nın kendi� mecbur ediyor. Ona göre, EK iM;
parti leşme sürecinin sınıfsal boyutuna temel bir önem atfetmek­
le, partinin örgütsel inşasını sınıf hareketiyle birleşme süreci için­
de ele almakla ve bunu s ınıfın en i leri unsurlarını sosyalizme
ve partileşme sürecine kazanmaya bağlamak la, "kaba işçici bir
tarzda . . . öncü işçilerden parti yaratma" anlayışını savunmuş olu­
yor. (Sayı: 36, s . 4 1 ve 46)
Sınıf hareketinin iki dönemi ve "öncü işçi" sorunu
Hemen bel i rtel i m k i , Devrimci Proletarya için ası l sorun,
hiç
de
EK i M 'in "kaba işçici liği" değildir. Kaba jşçicil i k itharnının
.
arkasına gizlen i leı'ek asıl yapılmaya çal ışı lan, TİKB'nin, sınıf dışı
gelişmenin ürünü olarak ele al ınan "Bolşevik çeki rdek" anlayışı
ye pratiğini mazur göstermektir. Fakat biz yine de önce EK İ M 'in
"kaba işçici bir tarzda i leri sürdüğü" ' öncü işçi ler'den parti ya­
ratma" iddiasını görelim.
Doğal olarak Devrimci Proletarya , tamamen ideolojik mahi­
yetieki bu kadar ciddi bir iddiayı ideol�jik içeriği i le açma yoluna
gitmiyor. Kabaca çarpıttığı bazı pratik durumlara l af arasında
eklenmiş kocaman bir iddia olarak ortaya atıp geçiveriyor:
Temel bir tartışmayı pratik duruma i l işkin ve çarpıtmai-ara
dayal ı bazı iddiaları ele almaya vardırarak dağıtma pahasına,
Devrimci Proletarya' n ı n bu pratik kanıtiarına değinmeden geç­
meyeceğiz.
Önce Devrimci Proletarya dan okuyalım: "Ekim, ' 93 Tem'
215
muz'unda ' X7�90 arasındak i , ' son derece elveri�l i ko�ul lara rağ­
men' komünist ve devrimci hareketin 'sosyalizme eğilimli genç
ve yeni k uşak öncü i'ş çileri ' kaz�namadığı, ' tarihsel bir fırsatıq
kaçın ldığ ı ' tela�ına dü�tü." (s.4 1 )
Şimdi de "tela�a dü�me" iddiasına dayal ı b u karikatürleş­
tinneye dayanak yapılan parçanın asl ını okuyalım: '"87-90 dö­
neminde .Türkiye, tarihinin en yoğun, en yaygın ve uzun süreli
i�çi eyleml i liğine sahne oldu. B u hareketli l iğin başını sosyal iz­
me eği l i m l i genç ve yeni ku�ak öncü işçi ler çekiyordu. Ne var
k i , komünistler ve devrimciler, s ı n ı f hareketinin sosyalizmle
birle�tiri lmes i , aynı anlama gelmek üzere sınıfın sosyalizme eği­
limli yeni ve genç ku�ak öncülerini kazanarak sosyalizinin maddi­
t<?pl umsal temeliyle bul u�ulması bakımından hayli elveri�l i olan
bu ortamdan yararlanma yeteneği gösteremedi ler. S ınıf hareketi­
ne anlam l ı bir katkıda bulunamadılar. Böylece tarihsel önemde
bir fırsat kaçırı lmış oldu." (Ekim, sayı: 76, s.9)
Devrimci Proletarya ' n ın çarpıtma ve 'karikatürize etmeyi
devrimci ideolojik ele�tiri sanmasına verdiğimiz bir yeni örnek
oluyor bu. B üyük bir sükunetle yapılmı� bu değerlendinnenin
"tcla�a dü�mek" neresinde? Ekim ' i n yukarıdaki değerlendinnesi­
ne, sükunetini ve sağduyusunu korumayı ba�arması durumunda
Pro letarya nı n gerçekte herhangi bir ilirazı olabilir mi?
Ancak garipti r ki var böyle bir itirazı. B u itiraz onun ola)lları
Del'rimci
'
ve bir sürecin farkl ı dönem lerini birbirinden ayırdetmek yetenek­
sizliğine iyi bir örnek olduğu için ele alınmaya değer.
Yukarıya aktardığımız paragrafın hemen öncesinde (bu o ün­
lü '"En büyi.lk.' işçi sınıfı ! " sözlerinin heinen sonrası oluyor), bize
deni l iyor ki, ' X7-90 döneminin öncü i�çi lerinde, Ekim 'in iddia
ettiği gibi "dev rimci örgüt ve eylem aray ışı" deği l , fakat "parti­
siz devrimcilik" eği l i.m i vardı (s.4 1 ). Acaba? Ya biz kendimi'ze
bi zzat TİKB yayın larını tanık tutarsak bu İ ti razın sahipleri ne
diyeceklerdir?
Devrimci P roletarya nınki, polemik heyecanı ve ideolojik
hasımını kolayından altetme hevesi içinde, 'X7 sonrasının farklı
iki dönem ini birbi rinden ayırdedememekte ifadesini bulan bir ha'
2 16
zin durumdur. Devrimci Proletarya yazarları vakit bulur da TiKB
Konferansı Belgeleri ni yeniden okurlarsa, ' 87-90 döneminin
•ll.
'
bitiminde kaleme alınan bu belgelerde sınıf hareketi ndeki yükse­
l iş üzerine, bu yükselişin kapsamı ve temposu üzerine sayfalar
dolusu söz bulacaklardır. (Biz, bu Yanıt'ın birinci bölümünde,
yükselişin verdiği heyecanla abartıda ölçünün ne denl i kaçınirlı­
ğına ayrıntı lı örnekler verme olanağı bulduğumuz için, burada
bir tekrardan kaçınıyoruz.) Oysa, aynı T i K B 'nin sonraki döne­
me ve bugüne ait belgeleri döne döne "sınıf hareketinin sürmek­
ı� olan tıkanıklığını" vurguluyorlar. Demek ki '87 sonrası işçi
hareketinin iki farkl ı dönemden geçtiği nesnel bir olgudur.
Sınıf hareketinin biri gelişme ve yükselme ( '87-90), öteki
gerileme ve tıkanıkl ıkla ( ' 9 1 �onrası) karakterize olan iki dönemi­
nin somut sorunlarını n ve sonuçlarının farkl ı olacağını, bunun
sınıf hareketinden ayrı düşünülemeyecek olan "öncü işçi"de de
ya,nsıyacağını anlamak, Devrimci Proletarya için çok mu zor bir
sorundur? Demek · ki, gerekl� olan, diyalektik üzerine anlamsız
laf oyunları deği l , fakat onu bir düşünce tarzı olarak kul lanma­
yı başarabilmektir.
Fakat biz sınıf hareketi nin '87 sonrasının b u iki fark l ı dö­
nemine, bizzat Devrimci Proletarya ' nın kendisinden, dahası bizzat
bu aynı "Öncülük ve Kuyrukçuluk" yazısından da kanıtlar gös­
terebiliriz. Yukarıda Ekim'e yöneltilen ithamı n yalnızca bir sayfa
öncesinde, Saçak dergisine yönelik eleştiri esnasında söylenen­
lerden okuyoruz: "Bu sözler, işçi sınıfının sekiz y ı l l ık bir sus­
kunluktan sonra yeniden, hem de tüm toplumsal muhalefete esin
kaynağı olacak bir k i tlese l l ikle alanları doldunnasının verdiği
devrimci bir heyecanla söylenınedi. Sermayenin saldırısının en
yoğun, sınıfın ise parçalanmış ve sini� olduğu bir başka dönemde
de aynı yağcılık sergilenmektedi r. " (s.39-40)
. Demek ki ortada belirgin biçimde farkl ı iki ayrı dönem var.
Bir sayfa önce görülebilen bu gerçeğin bir sayfa sonra bi.t kadar
kolay gözden kaçırılması kötü polemiğin �ir c i l vesi say ılmal ıdır.
Fakat elbette sorun ve tartı"şma, sınıf hareketinin iki dönemini
birbirinden ayırdetmek ve ilkinde genel bir yükselişin _yaşandığını
217
tespit etmekten ibaret değildir. Asıl sorun, bu ilk dönemde "öncü
işçi"nin eği l im i nin ne olduğu üzerineyqi. Ekim 'in bu dönemde
öncü i şçilerde bir "devrimci örgüt ve eylem arayışı" olduğu dü­
şüncesine Devrimci Proletarya i tiraz ediyor ve tersine, "öncü iş­
çilerde "partisiz devrimcilik" eğilimi olduğunu savunuyordu. Soru­
na açıklık getirmek için, Devrimci Prnletarya ' ya, itiraz edilmesi
güç bir güveni l ir tanik göstereceğiz.
·
Önüm üzde Mayıs 1 990 tari h l i Orak-Çekiç var. Bu, "bugü­
nün ayırdedici özel liği işçi sınıfının eylemliliğindeki artış ve sını­
fın devrimci etkiye daha açık olmasıdır" tespitinin yapı ldığı ve
sınıf üzerine bazı temel teorik ve politik doğruların arka kapakta
hatırlanıp ön kapakta unutulduğu o önemli sayı oluyor (bkz. Ya­
mt'ın I V . Bölümü).
Başyazıdan okuyoruz: "Özel likle son iki yı lda bel i rginle�en
bugüni.ln ayı rdedici bir diğer öze l l iği işçi sınıfının eylem l i liğin­
deki bir artış ve bunun bir sürek l i l ik kazanmasıdır. işçi sınıfının
eylemleri büyük ölçüde ekonomik temellidir. B u giderek eylemci
kitlelerde henüz revizyonist ve reformİst etkilerden arınmamış ge­
nel bir demokrasi bilincinin şek i llenmeye başlamasıyla birleşmek­
te, öncü unsurlarda ise devrimci demokratik düşünceler ve
örgütlerle bağ kurma eğilimi gelişmektedir. İşçi sımfı devrimci
(Say ı : 70, s.4,
etkiye bugün Jıer zamankinden daha açıktır."
vurgular bizim)'
Demek ki; "öncü, unsurlarda ise devrimci demokratik dü�ün­
celer ve örgütlerle bağ kurma eğilimi gel işmektedir. ;,
Devrimci Proletqrya, yalnızca sınıf hareketinin iki farklı
dönem'i nin öncü işçilerin tutumlarında nasıl yansıdığını ayırdetme
yeteneksizl iği gösterm i ş olmuyor. Fakat yanısıra, bu aynı dö­
�emlerde ulusHırarası planda ve sol harekette hangi geli�mele­
rin yaşandığını ,ve bunun "devrimci-demokratik düşüncelere ve ·
örgütlere" eğilimli bu aynı "öncü işçi" kuşağını nasıl etkilediğini,
onun eğilimlerinde ve davranışlarında hangi değişikliklere yol·
açtığını da göremiyor. Ya da daha iyimser bir ifadeyle, kötü po­
lemiğin heyecanı içinde gözden kaç ırıyor. ' 87-90 döneminin
devrimci harekette bir yeniden toparlanma dönemi olduğunu, bu
218
yeniden toparlanmanın geçm işle kök l ü bir hesaplaşmaya dö­
nüşmediği ölçüde örgüt arayışı içindeki öncü işçiler için güven
verici olamadığını, tam da ' 90 y ı l ı içinde (sınıf hareketindeki
yükselişin doruğunda) bunun daha açık görülebildiğini, dahası
ve en önem lisi, Sovyetler B irl iği ve Doğu Avrupa'da başlayan
gelişmelerin '90 yılı içinde genel bir çöküşle noktalandığını, bu­
nun etkisinin yalnızca sol hareketi değil fakat sınıf hareketini
de, özellikle de onun sola ve sosyalizme açı k öncü kesimlerini
de son derece olumsuz bir biçimde etki lediğini, ve nihayet, ' 8790 döneminde sürekl i yükselen işçi hareketinin ' 9 1 başında ani
bir kırılmaya uğradığını ve bunun "öncü i şçi ler" üzerinde hem
fiziki (toplu tensikat) ve hem de ideolojik-moral b i r yıkım etkisi
olduğunu, temel önemde tüm bu etkenleri göremiyor bile. Oysa
komünistler, olayların seyrine paralel olarak, tüm bu etkenleri
ve yarattığı somut sonuçları hay l i erken b i r tarihte tah l i l ettiler.
(Örneğin bkz. Solda Tasfiyecili.�in · Yeni Dönemi, Ekim I 992)
"Devrimci örgütlerle bağ kurma eği l i mi"nden (Orak-Çeki�,;·)
gerçekte seııdik.alizm demek olan "partisiz devrim ci l iğ.e " geçişin
bu nesnel ve öznel etkenlerini gözden kaçıranlar, ne '87 sonrası
son 8 yılda yaşananların somut seyrinden ve ne de marksist diya­
lektikten haberdardırlar. Fakat böyleleri kalkıp bir de en ciddi
havalarda komünistlere şunları söylemiyorlar m ı ? " Fakat yüzü
en fazla işçi sınıfına dönük hareket olmakla övünen, hatta ' fabri­
ka hücrelerinden sınıf partisi ' yaratma�ı önüne koymuş bir örgü­
tün sınıfın eylem potansiyellerini de, zayıflıklarını da hiç bir ke­
si�te göre)llemesi elbetteki kendisini i lgi lendiri r ! " (DP, say ı : 36,
s.45)
Her kesitte kimin neyi ne kadar gördüğüne, bu Yarılf boyun­
ca somut belgeler ve ayrıntılı aktarmalar temelinde fazlasıyla açık­
lık getirildi. '"Fabrika hücrelerinden sınıf partisi ' Yl\ratma" üze­
rine o "kaba işçici tarz"a i lişkin iddiaları ise az sonra göreceğiz.
, Fakat eksik bırakmamak için son bir noktaya daha değinelim.
Rivayete göre, " ' öncü işçi lerden part i ' yaratma hedefi kın ldıktan
sonra, Ekim, aynı işçilerin 'korkak ' , 'sinik' olduklarını keşfetti!
Gerçekte bu keşif, bu kesimi ruhsuz b i r 'sosyal izm ' edebiyatı
2./ 9
ile yanına çekmesinin olanaksız olduğunu görerek aldığı ders ve
düştüğü hayal kırıkl ığından kaynak lanıyordu." (s.4 l -42)
Aynı psikolojik tah l i l ileriki sayfalarda bir kez daha yine­
·
leniyor. "Ekim, 20 . Temmuz sonrası dönemde işçilerin de ' ku­
surlarının o labi leceğin i ' keşfetti. Bekl emediğini bulam ay ınca
hırçınlaştı. Ö ncü işçileri, gerçekte temel özellikleri değişmemiş,
yalnızca eksiklik ve zaafları kriz ve görevlerin ağırlaşması kar­
şısında derinleşmiş olmasına rağmen, ' korkak' i lan etti." (s.4546)
Dayanaksıziiğı ölçüsünde i l kel ve kaba olan bu demagojiyi
yanıtlamayacağız. S ı nıf hareketinin ve sınıf öncülerinin kusur­
ları konusunda en baştan itibaren komünistlerin neler söylediğini,
bu demagojiyi yapan ların neler söy l ediğini bu Yanıt' ı n i l k
bölümünde ayrıntılı o larak götermiş bulunuyoruz. Komünistle­
rio bu konularda örneğin daha '88 y ı l ı başında söylediklerini
birilerinin ancak '94 yıl ında yineleyebildiklerini, buna sayısız baş­
ka örnekler gösterebi leceğimizi de aynı yerde i fade etmiştik.
Ve nihayet, öncü işçilerin "korkak" i l an edildiği "20 Temmuz
sonrası"sının tüm değerlendirmeleri 20 Temmuz Dersleri başlığı
altında derlenmiş ve herkesin en kolay yararlanabileceği bir biçim­
de sunulmu�tur. i lkel demagoji heveslerine gerekli yanıt çok ön­
ceden orada verilmiştir (bkz. 20 Temmuz ve ileri işçiler arabaşlık­
it bölüm, Eksen Yayıncılık, s.47-5 1 ).
Fakat buna rağmen psikolojik tahlite dayalı bu demagojik
sözleri aktarmamız da elbette nedensiz değildir. Dönüp Jlak ı lır­
sa görülecektir ki, Devrimci Proletarya bu vesileyle bize, öncü
işçilerin "temel özellikleri" ·bakımından "değişmemiş" kaldığını ,
"yalnızca" eksiklik ve zaaflarının "kriz ve görevlerin ağırtaşması
' karşısında derinleşmiş" olduğunu belirtiyor. B unu bize marksist
oldukıa·r ını ve sorunları diyalektik bir tarzda ele aldıklarını dü­
şünenl er söylüyor. Sınıf hareketindeki bir "yükseliş" evresi ile
bir "tıkanıklık" evresinin, bu hareketin organik bir parçası olan
öncü işçile� üzerinde esasa i l işkin bir etkisi olmuyor. Peki doğ­
ruysa eğer, "devrimci örgütlerte bağ kurma eğilimi"ndeki güçleome
ile kaba bir sendikalizm demek olan ve örgütten kaçışı anlatan
220
"partisiz devrimci lik" eği l i m i arasındaki fark nereden geliyor?
i lkel demagojiye . ve keyfi yakıştırmalara duyulan garip heves in­
sanı işte böyle i zahı güç çeli şk ilerle yüzyüze b ı rakıyor.
Geleneksel hareketin geleneksel yamlgısı:
Sınıfdışı "Bolşevik çekirdek" mucizesi
Başlığa çıkarılan bu sorun bizim için yeni bir tartışma konusu
deği l . Geleneksel küçük-burjuva devrimci akım ların bu konudaki
ortak anlayış ve pratikleri daha 1 987'nin tartışmalarında komünist­
ler tarafından ayrıntılı olardk ortaya konuldu. Bununla da kalınma­
dı, bu konu tasfiyeci geriye düşüş vesilesiyle yeniden ele al ındı.
Tasfiyeci lik, tüm kritik noktalarda bir geriye ·düşüş, geleneksel
hareketin geleneksel anlayış ve argümanlarına dönüştü. Bunlar­
dan biri de örgüt ve parti sorununa i l i şkin olarak, "sınıf temelin- den bağımsız" sözde "profesyone_l devrimci çekirdek" argümanıydı.
E K İ M 'in "kaba işçici " parti anlayışına karşı i leri sürülen ve Ne
Yapmalı 'dan cümlelerle desteklenJheye çalı ş ı lan bu argümanı,
E K İ M Olağanüstü Konferansı, "sol hareketin 20 y ı l l ık sınıf dışı
mezhepçi-bürokr�tik örgüt anlayışına çekilmiş. yeni bir c ila" olarak
tanımlanmıştı.
Komünistler bunun içyüzünü bir dizi makalede bütün açıklı- ·
ğı ile ortay_a koydular (bkz. Tasjiyecil(�e. Karşı Konuşma ve Yazılar,
Eksen Yayıncı l ık). Ergun Eralp ise, "Profesyonel Devrimci Çe­
kirdek Üzerine" başlıklı hayli uzun makalesinde (a:g.e., s. 1 83237), Ne Yapmalı 'nın Türkiye'de nasıl okunduğunun ve Rusya'da
'
partileşme sürecinin sorunlarının nas·ıl anlaşıldığının başarı l ı bir
sunuluşu eşliğinde, Leninizm adına yapılan çarpıtmaların ve ser­
gilenen cahilliklerin 'etkili bir .eleştirisini yaptı . Sorunun tüm temel .
yönlerini kapsayan içeriği ile bu konuda herhangi bir yeni tar­
tışmayı bir bakıma gereksiz kı lan bu uzun makaleden temel önem­
de bir belirlemeyi buraya aktarmak istiyoruz:
"Ne Yapmalı; bu önemli alanda da, 'aydınların rolü' ve 'sınıfa
bilinç taşıma' sorunu açısından da, yıllarca küçük-burjuva tahrifata
uğratıldı. Küçük-burjuva devrimciliği, Ne Yapmalı'da "aydın" so-
22 1
rununa yapı lan vurgularda, kendi sınıf dışı konumunu meşrulaŞ­
tıran bir teorik dayanak aradı. Tüm toplumsal kesimlere, bu arada
işçi sınıfına da ideolojik önderlik yapan aydınlardan oluşan pro­
fesyonel devrimciler örgütü teori leri , THKP-C, Kurtuluş, TDKP
gibi tüm küçük-buı:juva örgütlerde, Ne Yapmalt daki bu vurgulara
'
dayanıl arak savunulmaya çal ı şı ld ı . Aydın ve b i l i nç sorununa
yaklaşımda, parti-sınıf i l i şk i lerini karartan, top l umsal kimlik
sorununu önemsizleştiren bir Ne Yapmalt kavrayışı, bu nedenle
Türkiye ' l i devrimci lerin b i l i ncinde son derece kökleşmiş du­
rumdadır." (s. l 98)
TİKB ll. Konferansı Belgeleri 1 99 1 yıl ına, yani yeni döne­
me aittir . Fakat ayrıntılarıyla görmüş bulunuyoruz ki, T İ K B ' nin
anlayış ve pratiği de bu aynı geleneğin bir parçası ve yeni döne­
me uzantısıdır. Ve Devrimci Prnletarya mn, EKİ M 'i n parti inşa­
sına i l işkin görüşlerini "kaba işçici" olarak nitelemesinin gerisin­
de, tam da bu aynı geleneksel bak ışaçısı vard ı r.
Tüm bunlar, gerçekte, bu konuda yeni bir tartışmayı gerek­
siz k ı l ıyor. B u na rağmen kısa tutmaya çalışacağımız bir karşılaş­
tırma yapmak istiyoruz. Önce EK i M 'in "kaba işçici" tarzına ve
"öncü i�çi lerden parti yaratma" anlayışına örneklerle başlayaca­
ğız. Örneklerimizi "i�çici" EK İ M ' i n bizzat işçi harekefi değer­
lendirmelerinden · ve ' 9 1 Mart'ının öncesine ait belgelerden alaca­
ğız. Bu sonuncu koşul, 'l) 1 Mart'ında toplanan TiKB l l . Konferan­
sının bakışaçısıyla somut bir kıyaslama yapma olanağı verecektir
okura. Ekim ' in "Dünden Bugüne İşçi Hareketi" baş l ı k l ı
başyazısında ( Ağustos ' 90) sorun şöyle konulmaktadı�:
'
" İ şçi hareketinin kar�ı karşıya bulunduğu genel önderlik
boşluğu, kendisini kucaklayan bir öncü sınıf partisinden yoksunlu­
ğu ise, doğal olarak onun en temel zaafıdır ve kuşkusuz öteki
zaafları ndan kurtulabi lmesinin de kesin bir önkoşuludur. Komü­
nistler, tüm çabalarını işçi hareketinin bu en teme l ihtiyacını kar­
şılama görevine yönel lmi� bulunuyorlar. Teorik �oyutu temel
sorunlarda, programda ve taktik ilkelerde netleşme olan bu görevin,
pratik ve örgütsel boyutu ise işçi sınıfı hareketiyle birleşmek,
işçi sınıfının en ileri ve devriınci unsurlarına dayalı bir öncü parti-
222
yi bizzat bu sınıfın bağrında, onun· bir parçası olarak yaratmaktır."
"Parti sorununun bu ikinci boyutu, bizim için, i�çi hareketi­
nin pol i t i k ve örgütsel geli�imini sağlamak pratik çabasıyla
çakı�maktadır. Partinin örgütsel temel leri bu çaba içinde yaratı la­
cak, proleter sınıfsal karakteri bu çaba içinde güvenceye alı na­
bilecektir." (Siyasal Gelişmeler ve işçi Hareketi içinde, Eksen
Yayınc ı l ık, s. 1 66- 1 67)
Parti sorununa i li�kin temel marksisı bakı�açısının bu so­
mut i fadelendiri li�inde "kaba i�çici bir tarz" görebilmek için, kişi­
nin kendisinin kaba halkçı b i r tarzın numunesi olması gerekiyor.
B i r ba�ka örnek de aynı dönemin sonunda toplanan E � i M 1 .
Genel Konferansı değerlendirmelerinden vermek istiyoruz. Parti
sorununa i l i şkin teorik ve i l kesel perspektifin sınıfsal boyutunu
ortaya koyan parti metni , ardından o günkü somut durumun bazı
olgularına da değinerek, �öyle devam ediyor:
"Bu yönüyle bakı ldığında, teorik gel i şmeyi sınıf içindeki
pratik-örgütsel gelişmeyle birleş_tirmek, i lkesel bir gerekl i l ik olma­
nın ötesinde, koşulların dayattığı pratik bir zorunluluktur. Refor­
mizmin ve küç4k-burj uva sosyalizminin sınıfın i leri kesimlerini
ideolojik ve örgütsel yönden kendi etki lerine alma çabalarına se­
yirci kalan her paıtile�me iddiası, bir oportünist ikiyüzlülük deği lse
eğer, vahim bir politik zaafın i fadesi olacaktır. S ınıf hareketinin
ortaya sosyal izme eğilim duyan ve parti arayışı içinde olan hayli
.
kalabalı k bir öncü kuşak çıkardığı bir evrede ve orlamda, parti
sorununu sınıf hareketinden kopuk ve b u öncü ku�ağa rağmen
çözme eği limi ve giri�im leri ; ciddiyetten yoksundurlar ve ancak
küçük-buı:juva ya da aydın oportünizminin bir yansıması olabi­
lirler." (Dej!,erlendirme ve Kararlar, s. 1 28 , 1 29 )
Tamı tamına aynı tarihte toplanan T i K B ll. Konferansı ise,
parti sorununa i l işkin temel metninde bu konuda tek kel i me
söylemiyor. Ona göre, partinin örgütsel temelleri ("Bolşevik
çekirdek") zaten yaratılmıştır. Gcr.iye yalnızca "sayısal sorunu"
çözmek, dolayısıyla "kitleselleşmek'' ve bu genel "kitleselleşme"
·i çinde "kadrolaşmak" kal mıştır.
iki örgüt konferansının bu iki farkl ı bakışaçısı ve partileşme .
223
süreemın somut sorunlarını koyuş tarzı �rasındaki açık fark,
gerçekte, parti sorununda Leninizm i le popülizm ara<>ındaki derin
uçurumu belgelemektedir.
TiKB ll. Konferans Belgeleri n i n parti sorununa i l işkin
�etninde sayısız kere yinelediği iddia şöyleyd i : "Partinin inşa
'
sürecinde parti öncesi sağlam ve nitelikli bir Bolşevik çekirdeğin
yaratılması, bu nedenle, sorunun sadece "en zor '·' tarafı değil aynı
zamanda en "can alıcı'' noktasıdır. T İ K B olarak bu alanda sağ­
ladığımız başarının, tarihsel olduğu kadar ideoloj ik-siyasal an­
lam bakımından da taşıdığı önem buradadır." (s. l 08)
Sınıf dışı bir çalışma ve mücadele içinde, sınıfla birleşme
süreci dışında ve sınıfı n i leri unsurlarından beslenmeyen bir ör­
güt<>el gelişme süreci içinde "sağlam ve nitelikli bir Bolşevik çekir­
dek" yaratılabi leceğine inanabiirnek için, Leninizmden kopmak,
Bolşevizmin sınıf öZünü ve temelini unutmak, Bolşevizmin tarihi
konusunda da tümden bilgisiz olmak gereki r. inanılması güç
böylesine bir garipliğe, halkçıl ığın yarattığı ideolojik bulanıklık
ile dar bir kadro örgütünün faşizme karşı direnişte gösterdiği ka­
rarlı m i litan tutumun yarattığı "pratik doğrulanma" yanı lsaması
yolaçabi lmiştir. Böyleleri bilmeii ierdi ki, tarih henüz sınıf dışı,
sınıfa dayanmayan ve sınıf içinde sağlam kökleri olmayan "sağ­
lam ve nitelikli bir Bolşevik çekirdek" örneği kaydetmedi. Böyle
yanılsamaların kaynağ ı , küçük insan gruplarının mücadelesi ile
s.ınıflar mücadelesini ; sınıfdışı dar bir kadro örgütü ile sınıfın
en i leri, en sağlam, en nitelikli öğelerinden oluşan, organik olarak
sınıfın bi r parçası, onun örgütlenmesinin en üst düzeyi olan dev­
rimci sınıf partisini birbirine k�rıştırmak olabilir ancak. Bu bakışın
gerisinde, sosyalizmi sınıf temelinden koparan ve sosyalist hare­
.
ketin , sınıf hareketiyle tarihsel bul uşmasını gerçekleştiremediği
sürece, ne "sağlam" ve ne de "nitelikli" olabileceği temel gerçe­
ğini gözden kaçıran halkçı-idealist düşünüş tarzı yalabilir ancak.
Bakınız Bolşevizmin o tarihsel ve teorik olarak örnek alınan
kendi ·�sağlam çekirdek"i için bizzat Lenin neler söylüyor: "Güçlü
bir Parti Merkezleri örgütü, sisteml i olarak çıkan i l legal yayın­
lar ve en önemlisi yerel hücreler, özel likle de doğrudan doğruya
224
i�çilerin arasından gelen ve kit lelerle sıkı temas içinde yaşayan
öncü üyelerin yönettiği fabrika hücreleri : Devrimci ve Sosyal­
demokrat işçi hareketi n i n her türlü zorl uğu göğüsleyebilecek
sağlamlıkta çekirdeğini işte bu temel üzerinde i n a ettik." (Ör­
�
gütlenme, Kaynak Yay ı nları , s . J 05 )
Şimdi de, kendi sınıfdı�ı "profesyonel devriınci çekirdek"leri­
ne Ne Yapmali 'dan dayanak bulduklarını sananlanı, Lenin'in On ­
iki Yıl Der/emesi ' nde adeta önden verdiği yanıtı okuyalım:
" Muhakkak ki, onların bu başarısının başlıca nedeni, işçi sı­
n ı fının, somut ekonomik nedenler dolayısıyla, kapitalist topluın­
daki biitiin diğer sınıflardan daha fazla örgütlenme yeteneği ne
sahip oluşudur ve Sosyai-Deınoknıt Part i ' yi de bu sınıfı n i leri
temsilcileri inşa etmişt i r. Bu ko�u l varolınaksızın, profesyonel
devriınci ler örgütü, basit bir oyuncaktan, b i r ınaceradan, ya da
tabciadan ba�ka bir şey olmazdı. Ne Yapmalı ? ' Kendiliğinden
m i.icadeleye giri�en gerçek devriınci sınıf' ile olan i lişkisi koparıl­
dığında, savunduğu örgütün hiçbir anlam taşımayacağını tekrar
tekrar v urgu l aınaktadı r. Ancak proletaryanın b i r s ı n ı f olarak
birieşebilme konusunda sahip olduğu en list düzeydeki nesnel
yeteneği; yalnızca canlı unsurları tarafından ve belirli örgütlenme
biçimleri yoluyla hayata aktarılabil i r." (Ekonomizm Tart�fiarlanyla
Bir Konuşma, Y urt K i tap-Yayın, s.93-94)
.
Bu, komünist örgütün sınıf temeline ve karakterine yapıl­
mış alabi ldiğine açık ve k uvvet l i bir v u rgudur. Bu temelden
kopardınız ını , "bu koşul varolınaksızın, profesyone.l devriınciler
örgiilii, basit bir oyuncaktan, bir ınaceradan, ya da tabetadan baş­
'
ka bir �ey olmaz". Lenin bu temel koşulun, Ne Yapmali 'da sa­
vumılan örgütün tüm ruhunu oluşturduğunu aynı kuvvet le bu
sözlere ekliyor. Ye Ne Yapmali ' y ı sayısız kere okumuş olanlar,
Bolşevizınin tarihini düne döne inceleycnler, buna rağmen kalkıp
sınıf hareketi dışında i nşa edilmiş "bolşevik çekirdek"ler üzeri­
ne ciddi ciddi kbnuşabiliy"rlar. Burasi Türkiye ve bu ülkede 25
yıldır bu hep böyle oluyor!
� u konuya i l işkin söylcycceklerimizi , E K i M ' in bu 25 yıllık
geleneğe yönelttiği eleştiri n i n ideoloj i k ve pratik özünü ol uştu-
225
nın a�ağdak i sat ı rlada nok t a l ıyonız:
"Marksist-len i nist b i r harck�:t in i �ç i sını fı n a ayrı bir pol i tik- ,
prat ik i l gi gösterınesi deyi m yeri ndeyse qya n ı n tab i a t ı gereğidir.
Zira Marksizm-Lc n i n izıııi ıı iizü . devrimci bir s ın ı f olarak iwi
sın ı fının modern kapital ist toplumdaki özel yerin i , bu iizcl yerden
kaynaklanan tarihsel ıııisyomınu ve bu m isyonu gerçekle�tirnıeııin
olanakları n ı . araç ve yöntemlerin i oı1aya koynıakt ır. İ �ı,: i s ın ı fının
tarihsel çıkarlarının ve amaçlarının temsilci leri olarak komünistlcrin
tcmd giircvi ise. veri l i b i r toplumda. i �ç i s ın ı fı n ın tarihsel ve
güncel hedefleri n i n doğru bir tespit i n i yapınakla yet i nmeyerek.
bu hedeflere ula�ab i l me n i n b i ri·ci k toplumsal güvencesi o l arak.
bu sını fı n. poli tik ve örgütsel geli�ınes i . bağımsız bir sını f kiml iği
ka:t.anması i ç i n her yol l a çabalamakt ır. Sosyalizmin i�çi hareket i
i l c birliği b u kesintisiz çaba i ç inde gerçeklc�ebi l i r. Bu b i r l i ğ i n
cisimlc�m i� bir pol i t ik-tirgütsel i fadesi olarak gerçek bir devriınci
s ı nı f part i s i . hu çaba içi nde i n�a edi l i p gel i �t i ri lcbi l i r.'' (Siyasal
Gelişme/N
ıT
işçi Hareketi. Eksen Yayıncı l ı k . s.lJ- 1 0)
Pnı t i k zaarın ideolojik temeli
Art ı k geçen' bii i li m li n ( Yanıt-4) sonundak i ımı l i k veriye
diineb i l i riz. Hatırlanacağı gibi. toparlanma süreci n i n (i�·(indi y ı l ına
ve T İ K B l l . K o n fe rans ı n ı n bir yıl sonrasına ait bir ba�yazıydı
sözkonusu olan. Yapı lan değerlendirmede. s ı n ı f çalı�masının genel
zay ı l'l ı ğı ve gel-geç n i t e l iği (''sadece b i r hareket ortaya ç ı kı nca")
ele�t i ri l iyo r ve �iiy le den i l iyord u : "Genelde d iğer alanl ardaki
çalı�malar ve i l i�ki ler iirgii tscl faal iyet i bel i rlcmcktcdi r. ''
O zaman da hatıriat t ığımız g i b i . i lgi l i dcğcrl c nd i rıne, bunu
kadroların ve alt iirgüt lerin bir zaafı olarak ele alıyor. Aynı tutum.
b u değc r l c nd i rmeyi b i r y ı l ö n e e l eyen TiKB ll. K()J�f"e ranst
Bdgc/eri'nde de var. "lg·i S111 1ji h·il/(fcki Çaftşmamı : " ha� l ı ğ ı
t a� ı ya n ve p rat i k ç a l ı � m an ı n s or u n l a rı
ç e rç e v e s i n d e s ı n ı f
çalı �ınasındak i zaafları ele alan b u ara biilümdc (s. l X4- l lJO ) . bir
kez daha kadroları n s ı n ı f çal ı �ınas ı n ı ıı linem i n i kavramadaki
zay ı fl ı k l arından yak ı ıı ı l ı yor. " Ü s ı t e n yap ı l a n yiin lcndirıııe ve
226
z<ı'r lmnalar · ·ıa dahi fazla b i r i l erleme sağl anamad ı ğ ı ; bunun
gerisi nde, " i�çi s ı n ı fı içindeki çal ı�ımının ya�amsal önem ini
kavramadaki gcri lik. sınıf ünelerfiği ve sını f içerisindeki geli�nıeyi
soyut, kendi dı�ında bir sorun olarak günnc gibi yanl ış anlayışların''
bulunduğu bel irt i liyor (s. ı X7- l XX). Aynı yakınmaların daha yakın
tarihlerde benzer hiçimlerde sürdi.iri.i lmesi de dikkate değerdir.
Orak-Çekiç'in Mart 1 995 tarihli sayısında yer alan "Kuru/tav için
Bir A t1 fım /Jalıu!'' baş l ı k l ı yazı buna b i r örnektir. K urultay
çalı�nıasın;n ···bi.iti.in Ö7.ii''nün '"sosyal ist hareketle işçi hareketinin
kayna�ı ı rı l m as ı ' o larak iizeı lene''bi lece ğ i n· i bel i rten yaz ı , _ bu
biiy.leyken. aradan geçen bir yıla rağmen bu çal ış!naya seyirci
kalan iirgütlcrin varlığından yakmarak şunlar� söylüyor: "Tİ K B ' nin
bi.itün(ü ) açısından ele alındığında, K urultay çalışması. henüz tüm
a l an ve k o m i t e l c r i n faa l i y e t leri n i n ana ekse n l e ri nden biri
duruın(umı) yükselmiş değ i ld i r." ( Sayı : X6. s. D)
Soru şudur: S ı n ı f yiinelimi ve çalışınası alanında y ı l l ara
yay ı lan bu be l i rg i n i st ek s i z l i k ve zay ı fl ı k , ya l n ı zca t aban
örgütlerinin. onları · ol uşturan kadroların ideolojik zayıflığından
mı kaynaklanıyor? B una bizim yanııımız. ncı bir biçimde. hayırdır.
Asıl 7.ay ı ll ı k . Tİ K B ' n i n genel ideolojik çizgisinde, devrim. sınıf
ve parti sonı n iarına yak l a ş ı m ı ndad ı r. B u zay ı fl ı ğın mahal l i
örgütlerde ve genel olarak kadrolarda Tİ K B öndcrliğini bile rahatsız
edecek den l i ağır bir -��iç imde yansıması ise son dcreec doğuldır.
Zira bu kadrolur eğer. geçmişten gcliyorlarsu. bu onların eski halkçı
şe k i l ienmeyi aşamad ı k l arı n ı göste r i r. Yok y e n i dünem i n
ü rü n l e riysclcr. bu onl arı n b ü y ü k b i r çoğu n l uğ u mı s ı n ı fd ı � ı
kesimlerden. küçük-buıjuva katmanlardan ve öğrenci lerden geldiğini
gösterir. Bu durumda. eğer bir de Tİ K B ' nin kendi çizgisinde
be l i rgin ideolojik zay ı flık lar varsa. s ı n ı f-d ışı bir sosyal-kült ürel
kiikenc sahip olan ve sın ı fdışı bir siyasal mücadeJc sürecinin ürünü
olan bu kadro l arı n . sözkonusu zay ı fl ı ğ ı ağ ı rl aşt ı rarak
sürdürmelcrindc. �aşılacak herhangi bir yan kalmaz.
Tİ K B ' nin ideolojik çizgisindeki genel zay ı flığı ele almak
buradaki tartı�mamızın sın ırlarını a�ıyor. Fakat geçen bölümde
· toparlanma dünem ine yol gösteren temel yazı lardan. bu bölümde
227
ise bizzat TiKB ll; Konferansı Belgeleri nden hareketle ve bütün
açıklığı i le gösterdik ki, Ti K B , parti sorununda bu lanık halkçı
'
bakı�açısını yeni dönemde de sü_rdürmüştür. Parti sorununa i l i�­
kin marksist-leninist teorinin gerek leri çerçevesinde, partileşme
sürecinjn pratik cephesinde net bir sınıf yönelimi tutumu ortaya
koyacağına, bunu .pol itik ve örgütsel gel i�mesinin ana ekseni
yapacağına, i�çi sınıfı ve diğer emekçi sını flar içinde paralel bir
çal ışma �ekli nd,� ki ·geleneksel halkçı örgütsel gelişme çizgisini
izlemiştir. Buna en fazla "i�çi sın ıfı içinde daha ağırl ıklı olmak
üzere" kaydın ı dü�mü�tür. B u kaydın ise hiçbir i�e yaramadığı­
nı, lafta söylenen ne o l u rsa olsun, pratikte "diğer alanlardaki
çalışmalar ve ili�kiler(in) örgütsel faaliyeti belirlediği"ni biliyoruz.
Bu son derece doğal · ve mantıklı bir sonuçtur. Neden peki'!
Kendi niz geçm işteki küçük-burj uva devrimci -demokratik
dalganın siyasal-örgütsel ürünlerinden birisiniz. B u kaçınılmaz
olarak bi l i ncinizde, siyasal mücadele k ü l tü rünüzde, ideolojik
bakışaçırıızda derin izler yaratmış, sizi bir bakıma kimlik olarak
şekil lendinniştir. Ye siz, bu geçmişle açık bir ideolojik hesaplaşma
yaşamadan, yeni bir döneme başlıyörsunuz. Yeni dönemin görev
ve yönelimlerini geçmiş bil incinizle saptıyorsunuz ve döne döne
iwi sını fı ve öteki emekçi sınıf ve tabakalar içinde paralel giden
..
bir çal ışmadan sözediyorsunuz. iyi · a�a, elinizdeki çok . sınırl ı
güçler, yalnızca sınıfdışı b i r çalışınanın ürünleri olmakla kalmıyor,
dahası , kazanı ldıkları sosyal ortamı n bir parçası olmayı da halen
sürdürüyorlarsa ve bu kesimlerin ihmal edilmemesini bizzat siz
kendiniz döne döne vurgul uyorsan ız, bu durumda, bu örgütsel
ve kadrosal güçlerin, "diğer alanlardaki çal ışmalar"a doğ�l bir
eğil im duyması en doğal bir davranış değil midir'! Hele de, sınıf
hareketi, yeni dönemde yaşadığı önemli gel işmelere rağmen, bir
türlü politikleşemiyorsa, gösterilen çabalara hızlı ve fatmin edici
bir biçimde karşılık venniyorsa, bu yeni, zor ve bir hayli "nankör''
alanda ısrar yerine, "kadrosal laşma" ve "kitleselleşme" sloganları
için daha verimli sonuçlar yaratan öğrenci leri ve semt katmanl a­
rını, bu pek tanıdık kesimleri tercih etry1ek, doğal ve akla uygun
bir d�ıvranış değil midir? Ye tam da TiKB yayınları, sorunu koyuş
22R
tarzlarıy la, döne döne yaptıkları v u rgularla, bu eği l i m i sürekli
olarak b izzat kendileri besiemiyorlar mı?
O TiKB yayınları k i , bu ülkede popüli zmin, sınıfdışı çalışma
ve devrimciliğin bir köklü kültür olduğunu unuturlar ve sınıf ça­
lışmasına önem vereceğiz dedikleri istisnasız her durumda, hemen
ardından eklerler: Ama çalışmaları m ı z sadece işçi sınıfı ile s ınır­
lı deği ldir ve o lmayacaktır; "çeşitli s ı n ı f ve tabakalar arası nda
komünist düşünceyi ve örgütl ülüğü gerçekleştirmek, tüm emekçi
sınıf ve tabakalarılı mücadele potansiyel lerini harekete geçirmek
hedefimizdir." B i r adım ileri iki adım geri ! Sorunu böyle koyanlar,
eğer bu ü lkede yaşıyorlarsa, ,genel devrimci hareketin ve onun
kadrolarının ideolojik şek i l lenmelerini ve pol itik kültürl�rini de
b i l i yorlarsa, sonuçta diğer alanlardak i çal ı şmalar ve örgütsel
i l işkilerin tüm örgütsel faaliyeti belirlemesine niye şaşıyorlar ki?
Bu şaşkınl ık, gerçekte, hem Türkiye'nin genel gerçekleri ve hem
de kendi özel gerçekleri hakkında açı k bir b i l i nçsizl iği kanıtla­
maz ını?
H iç değilse pratikteki ·vahim durumun apaçık farkedi ldiği
Mayıs 1 992 y ı l ına kadar, TİKB yayınlarında yapı l an vurgular
alabildiğine ters ve çarpıktır. Vurgunun yönü ası l zayıflığı hedef­
Iemiyor ve dolayısıyla gidermiyor, tersine, onu besliyor ve ka­
lıcı laştırıyor. Zira; gelişmemizin bu başlangıç evresinde, öteki sınıf
ve tabakaları tümden ihmal etınesek de, esas çal ışma alanımız
işçi sınıfıdır bile denilıniyor. Böyle yapılmış olsa, yapı lan vur­
guyla dikkatler bir parça işçi sınıfına çeki_lmiş olur. Oysa tam
tersi yapılıyor; ısrarla, işçi sınıfı önemli olsa bile, bu çalışmaını wı
yalnızca onunla sınırlı olacağı anlamına gelmez den i l iyor.
Türkiye'yi bi lmeyen biri bu ısrarı görsc, ciddi ciddi bu ülkeıle
sosyalizm adımı dikkatleri işçi sınıfı üzerine yoğunlaştıran ve öte­
ki sınıf ve katınanlar içi nde_ devrimci çal ışınayı ihmal eden bir
gelenek, bir siyasal kültürün egemen olduğunu sanacaktır. Tam
tersi sözkonusı,ı olduğuna ve sözkonusu oian parti leşme süreci
yaşayan sını fdışı bir "küçük" örgüt olduğuna göre, doğruyu bulmak
için, sorun aynen şöyle konulmalıydı : B ir yeniden toparlanma
döneminde ve parti leşme süreci içi nde bulunan bir örgüt olarak,
229
sını f içinde ayakl arı m ızı sağlam yere basmak ve n i hayet bi r ilk
ıcınci tutmak aci l ve önce l i k l i görevi çerçevesi nde. öteki sını f
ve t abak a l arı l iimden i h m a l e l m e k pahas ı n a da o l s a . ı iim
dikkatimizi i�çi sını fına vermel i yiz. Zaten çok sın ı rl ı olan güç
ve olanakl arım ı zı m ümkün olduğunca bu s ın ı fa yöne l i k çalı�ımı
içinde konumlandırınalıyız.
20 y ı l ın yaraııığı popül ist lorı u ların sınırlayıcı ve sapt ı rıcı
cıkisi ancak biiy lesine bir tersinden vurg u i le bir parça telafi
ed i lcbi l i rd i . Pratik çal ı�mada gerçek bir sınif yöne l i m i ancak
bu takdirde olanak l ı olab i l i rd i . Özetle popii iisı ideoloj i ve kültü­
rün 20 y ı ldır bir yana büklüğü "çubuk". ancak bu sayede bir
parça diizc ltilebi l i rdi . (0 çok iyi bi l i nen "çubuk biikmc" ıuıu­
ımı. tam da bu gibi dur u m l ar için değ i l midir'! )
Ye ''iilck i s ı n ı f ve ıabakalar"a pek di.i�kün olanlara hemen
hatırlatalım k i . bu tutum. prat i k te hiç de bu "öteki'' kesimlerin
liimdcn ihmal ine de yolaçınazd ı . Zira " t ü mden ihmal elmek
pahasına" vurgusu. bu kesim lerin l iimdcn i hma l i n i deği l , fakat
s ı n ı fa c ı k i l i bir yönel i me yöne li k t i r. Prat ikte yaratacağı gerçek
sonuç d a . ç a l ı �m a n ı n ağ ı rl ı ğ ı n ı n ve e k s en i n i n i �ç i s ı n ı fı n a
kaymasından ibarc ı t i r. ( T i K B etrafına iyi baknrsa. b u t utunnın
somut örneğini görmektc çok da zorlanıııayacaktır.)
Kaldı ki. bu prati k çal ı�manın k ısa vadedek i çehrcsidir. Oy­
sa orta vadede. b izzat s ın ı f içindeki her ba�arı l ı adı mı n yarata­
cağı çok yönlü etki ve imkanlarla, komünist örgütün "öteki sını f
v e tabakalar·· içinde çal ı�ması n ın sağ l ı k l ı bir zem i n i d e hızla
olu�acaktı r. i�in püf noktası da zat-en buradadı r. Len i n ' i n yaz­
tlı kiarı nı okuyun ve Rusya 'da i�lcrin nası l scyrcıı iğinc bak ı n .
Teori n i n önden vurgulad ı ğ ı , prat iğin somut olarak doğrul ad ı ğ ı
.
budur. B ununla h i ç de Rusya'daki genel devrim sürecini, sonuçt<t
devrimi n zaferini kasdctm iyonız. H ayır. yalnızca parti inşasını n
ilk gcli�im evresindcn. bu cvredc s ın ı f çal ı�ması ile "öteki" kesim­
ler içindeki çal ı�maya bakı ş i Ic sürec i n somut seyrinden sözedi­
yoruz. (Geçen sayıda Lenin 'den yapı lan derleme ye bak ı labi l ir. )
Oysa Türkiye'de buna i l i�kin teori tanı tersinden kurul ur.
'70 ' 1 i y ı l l arda s ı n ı fı h<'•· �eye rağmen bir parça giirıne başarısı
230
giisten:bi lcnlcrin ıeorisi �iiy l cyd i : Et k i l i bir semt çal ı�ması . sem t ­
lerde işçiler de ya�aılı ğına gü re . hizi fabrikalara ta�ıyacak en cikili
kanal d ı r . B u t e or i n i n yaral l ı ğ ı gerçek p ra t i k somıç ise. semt
çal ı �masın ı n g i rdabına daha d e r i n l c m es .i n e bal maktan ba�ka bir
şey olmad ı . E l be l le seını çal ı şm a s ı n ı n e t k i leri i şç i l e re bir parça
, yansı d ı . Ama kendi Him iiieki som11,: ları y l a birlikte. K i bu da za­
len sorunun .b i r başka kri ı i k nokıası d ı r. Semı çok kend i ne iizgli
b i r loprak t ır; kendi k ü l 1iirii n ü . kendi devrimci t i p i n i ve kendine
uygun düşen s i yasal iirgüı k i m l i ğ i n i kar�ı kon u lmaz bir biçim­
de şe ki l lend i ri r. Soyut bir iddiada bul unmuyonız. Tiirkiye 'nin ya­
k ın geçın i�inin genel sonu\:larına. yani kendi ı,: apında b i r ıari hscl
praıiğe
i�areı ediyoruz.
B u deney i m l e r bu kadar aç ı k ken. semı çal ı şıııasllldaki giiç­
lenmen i n sonu�· l a rı tem e l i nde s ı n ı fa g i t m e k . Gazi
s o nras ın l ll
ye­
ni giizdc leori lcrindcndir. IJ u n u Gazi ' ni n hemen ardından S i P ' ­
� i lcr forın iilc e ı ı i lcr. Çok geçmeden v e EK i M 'c yiine l l i lnıiş .ki\1 ii
po lem i k sald ı rı l a rı n l ll b i r i nde. aynı diiş ii nc e y i , y i ne Gazi Di re­
n i � i nden lıarckeı l e . bu kez T İ K B form ü l e e l l i . Orak-Çekir Eyl ü l
ı lJlJ5 !ari h l i sayısının kapak yazısında. �unl arı yazd ı : · · · xo lineesin­
de senı l i e rde en ge ni� c ı k iyi sağlayahilm� iirgüt ler. bazı biilgelcrde
fabr ikal arda �la geniş b i r i�çi gücüne u hışm ı � l ard ı . "
d)
( S ay ı : X7.
H angi iirgüı l c r? Örneğin s l ll ı fa yabanc ı l ı ğ ı v e g ü vens i z l iği
bir k i m l i k d ü zeyine
çı karın ı ş
Dev - Y o l ımı? Y oksa " i deoloj i k iin-
, derl i ğ i " her zaman bir ıcori o l arak sav unmuş ve gel i nen yerde.
Türkiye i şçi s ı n ı fl ll l ll hcrhangi b i r önd e rl i k kapasilesi ta�ımad ı ğ ı ­
lllll
70
y ı l l ı k tar i h l e k a n ı ı l and ı ğ ı ı ı ı i d d i a edecek kadar s ın ı rımı
uzak l a� m ı ş Dev rimci Sol ımı'! Y a da s l ll ı fı ıı kend i s i nden iince
" m ii l l c fi k ler"'i ııe dayanma yoluna giden ve
slll ı fa ni hayet bir par­
ça yiiııe l d i ğ i ııde ise. bunu. bu "mii ı ıc fi k l e r !arafından kazan ı l m ı ş''
o l m an ın şek i l lend i rd i ğ i bir i d e o l oj i k v e iirg ü ı scl k i nı l i k l e yapan
T D K P m i '!
Sonuçları · apaç ı k hir o l umsuz deney i m i n y ı l lar sonrasında bir
ıcori zasyoıı �;alnısına o l u m l u hir kanıt ol arak giist e r i l iııesine ne
deni lcbi l i r ki? ! 995 ' ıc v e Gazi D i re n i ş i n i n yaral l ığı aşırı heyecan
231
sel i i çinde yaşanan bu "eskiye döniiş"ü şimdilik bir yana bıraka­
l ım . Önce ' 92 Mayıs' ında teşhis edi len vahim pratik durumun
(ve elbett�ki dış ideolojik etkinin) basıncı alıında gündeme getirilen
sınıf eksenli çal ışınaya yö,n elişi görelim.
Değişen vurgular ile değişimin nedenleri
Geçen sayıda ( böl ümde), Orak-Çekiç'in M ay ı s ' 92 tarihli
başyazısında, nihayet bazı basit fakat temel önemde doğruları bel­
li bi r açıkl ıkta vurgu lamaya başladığını belirtmiş, bunları somut
olarak örneklem iştik. Örneklerimiz parti-s ı nı f ve s ı n ı f-devrim
i lişkileri üzerineydi . Komünist partisinin, "sosyalist hareketle sı­
mf hareketinin kaynaŞınası " olduğu; sınıftan kopuk bir komünist
hareket düşünülemeyeceği; proletaryanın siyasal öncüsü olduğu­
nu iddia eden bir hareketin, "politik mücadelede dayanacağı (te­
mel) zeminin" ancak proletarya olabileceği; "kitlesel leşme der­
ken", bunun "öncelikle ve zorunlu olarak proletarya içerisi nde
temel yaratımı" olarak anlaşılması gerektiği; ve nihayet, "proletarya
mevziinde bir çekim merkezi yaratına"nın "diğer emekçi sınıflar"ın
düzenden koparı labilınelerinin de "zorunlu koşulu" olduğu vb.,
tüm bu temel gerçekler, o güne kadarki bulanıklıkla karşılaş­
tırı ldığmda şaşırtıcı bir açıklıkiFı ortaya konul uyordv. (0 zaman
da hatırlatınıştık; bu Orak-Çeki( in eski bulanık fonnüllerini artık
terkettiği anlam ı n a gelın i yord u , tersi ne, aynı yaz ı n ı n öteki
bölümlerinde bu formüller hala yineleniyordu).
Bu, sözkonusu sayıyı bir yıl öneeleyen TİKB ll. Konferans
Be lgeleri ne göre, bu belgelere; egemen bulanık halkçı kavrayışa
göre, gerçekten büyük bir ilcrleıneydi.
Dahası vur. "Devrimi Yatmıa Bilinci" başlığı taşıyan, fakat
som ut içeriği i lc esas olarak parti inşa sürecinin sorunları üze­
rinde duran bu yazının, dikkate değer yanı hiç de bundan ibaret
değildir. T İ K B l l . Konferans ı ' nda parti inşa sürecinin "bütün­
lüğü"nü vurgulamakla yetinenler, Konferansı izleyen aylarda, in­
şa sürecinde devrimci teorik geli şıneye at fettiği yolaçacı rolden
dolayı EK İ M ' i örgüilen ve devriınci pratik eylemden "kaçış"la
'
232
itharn edecek kadar kontrolden çıkanlar (say ı : 79, Eylül '9 1 ),
bakınız Mayıs ' 92 tarihli bu aynı sayıda neler söyl üyorlar:
"Örgütumüz I I . Konferansında parti leşme sorununda ideo­
lojik, siyasal ve örgütsel inşanın çeşitli yönleri arasıdaki i li şkiyi
ve bütünsel liği vurguladı. Gerekli olan sadece geı:ıct bir yaklaşım­
la sınırlı kalmak, bu konudaki genel görüşlerle yelinmek değil,
her evreele eksik, zay ı f ve geri olunan yönlerin bu temel perspek­
tife bağlı olarak ele al ınmasıdır. Varsa yanl ı ş yöne l i şterin dü­
zeltilınesidir. B i l inçli çaba bu olmalıdır. Aksi yaklaşım ' parti
sorunu ' nun kend i l iğ indenci bir sürece terked i lmesi olacaktır. Bu
açıdan şu noktalar üzerinde yoğunlaş ı l ınalı , gelişme sağlanma l ı ­
dır. Teorik düzeyin yükselt ilmesi, ideolojik önderl ik konumunun .
geliştirilmesi özel bir vurguyla belirtilmesi gereken siyasal öml�rlik
konusudur." (Say ı : 8 1 , s.2)
Parti sorununda bütünse l l iğe vurgu yapmanın kendi başına
yeterli olrriadığın;, tersine, "kendi liğindenci l ik"ten kaçınabitmek
için, aksayan yöne müdahale yapmak gerektiğini söyleyenler, bu
çerçevede tam da "teorik düzeyi n yükseltilmesi, ideolojik önder­
lik konumunun geliştiri lmesi" sorununa vurgu yapmaları dikkate
değerdir. ' Aynı yazıda "Önc:ii teori öncü örgüt" konusunu arabaş­
lığa çıkaranlar, daha ilerde, "bazı temel teorik sorunları ele alınak­
ta geciktik" diyor ve �u önemli beli rlemeyi yapıyorlar: "Güçlü
bir teorik zemine dayanmadıkça, süreçteki karınaşık gelişmele­
re, hız ve yoğunl uğa hakim olmak, doğru taktikler gel iştirmek
olanaklı deği ldir." (s.3)
Bu ara değinmeyi tartışınakta olduğumuz konuya. bağlamak
istiyoruz. "Devrimci teori o lmadan, devrimci pratik olmaz"!
TİKB 'nin parti leşıne sürecinin sorunları , bu temel düşüncenin .
ol umsuz yönden bir kez daha doğrulanması değilse nedir? Par­
tileşmc sürecinin sorunları alanında açık bir marksist-leninist te­
orik bakışaçısına sahip olmayanlar, geleneksel bulanık foıınüllerin
yarattığı pratik sonuçlarla karşı karşıya kaldıklarında şaşırıp ka­
l ıyorlar. Çarpık teori ler çarpık pratikleri besler. Dolayısıyla, Tİ KB
önderl iğinin ne ortaya çıkan duruma şaşırınası ve ne de bundan
yalnızca kadroları sorum l u tutması gerekir. Döner ' 89-92 dö-
233
nemi nde parti i nşa süreci n i n prati k sonıni arın ı koyuş tarzı i l e '92
May ı s ' ındaki koyuş tarzını kar�ı laştı rırsa, arada çok temel bir fark
olduğunu görece k t i r. Ve bu farkla. ''diğer alanlardaki çal ı�ma­
"lar ve i l i şk i lcr"in neden "genelde örgütsel faaliyeti be l i rl ediği"nin
somut b i r aç ı k l amasın ı da b u l acak t ı r.
Bu fark ı görmek. kendi gcçm i � bi l i nc i y l e aç ı k b i r ideolojik
hesapla�ma ya�amak demekt i . Oysa T i K B b u n u yapmad ı . Belki
de bunun fark ı nda b i l e olamad ı . Durumu pratik bir zaaftan iba­
ret sayd ı . Fakat mevcut prat i ğ i n rahat s ı z edi c i gerçek leri. onu
gerçekte "çok b i l i ne n " (Tiirk i ye ' n i n yak m tari h i nde hep de bi­
l i nmek l e kal ın a n ) haz ı hmıe l doğru l a rı öne ç ıkarmaya yöne l t ı i .
Prat i ğ i n bas ıncı a l ı ı nda yaşanan b u t ü r deği�im lerin ise, açı k bir
ideoloj i k ele�tiriylc bi rleşmed İğİ sürece. uzun vadeli ol amayacağı
ve kalıcı sonuçlar yaratamayacağr da, yine bi zzat T i K B ' n i n kendi
şahsında görü l dti. Yeni prat i k lerin ( semt hareket l i l i ğ i n i n) basıncı
alt ında. eski anlayışların (biraz daha incclmi� bir biçimde) kendisini
yeniden göstermesini giirınek i ç i n bi rkaç y ı l l ı k bir süre yct ti.
Buna geleceğiz. Ş i m d i l i k ' 92 Mayı s · ı m izl eyen deği�imi
izlemeyi sürdiire l iın. Deği�imin ba�lang ıcını iize t lcdik. Aynı y<ızı ­
da bundan çı karılan pratik sonuçlar da var. B u n a giire; " i w i sınıfı
i ç i nde üneeden ve stratej i k b i r mevzi l en m e gerek l i d i r'': s ı n ı f
hareke t i n i n sonın i arı na s i stem l i b i r :;;e ki lde yan ı t veren ve " i leri
uns urlar üzeri nde yoğ u n l aşan·· b i r çal ı ş ımı gerek l i d i r: "örgütsel
çal ı şmanm mı.:rkl! z i ne bunu alan ve sürek l i l i k gösteren (bir) faal i­
yet örgii t l e n d i ri l ın e l i d i r". ( S ay ı : X 1 . s . 3 )
Ora/.. -Çeki( İn buıiu i z.ll!yı.:n v e aıi ık ortalama ol arak altı ayda
bir ç ı kan· say ı l a rı . benzer vurg u l arı be l i rg i n biçi mde öne çıkardı .
i�ıe bir sonraki sayıdan iimeklcr: "Komünist iindcrlik s ı nı f temel ine
dayanımı m ı ş t ı r" ; " K ad rosal y a p ı m ı z ı büyütm e l i . i :;; ç i s ı n ı fı n a
dayanmal ı ( y ı z)"; " S ı n ı fı n iinclisü v e e n yüksek örgüt lenme :;; e kli
o l arak parti . s m ı fı n en n i t e l i k l i ve ge l i ş k i n un�url arııı ı bağrında
t o p l am a l ı d ı r" ; " K i t l c s c l l q m e , her :;; e yden iince p ro l c t aryaya
dayanmalı ve proletarya mevzi i nde çekim merkezi yaratı l malıdır.
·
S ı n ı ftan kopuk kom ü n i s t b i r hareket olamaz." ( S ay ı : X2. Ş ubat
'93, s.2, 3, 4, 1 0)
234
Ocak 1 9!)4 tari '11 i X4. sayıda kapaktan yayınlanan önem l i bir
değerleml irme konu�masında ise �lınlar süylcniyor: '"Proleter sın ı f
temeli yaralına v e i�çi s ı n ı fı hareke t i ne önc ü l ü k e tmeye yöne l i k
y e n i b i r çabanın içerisindeyiz."· (s.6) ' ' B u g ü n part i lqme hedefi
açısı ndan eıi bel irgi n eksi k l i ğ i m iz s ı n ı fla çok yaygın deği l ama
kök iii bağlar kurmak noktas ı ndaki zayı fl ı ğ ı m ızdır."' (s.7-X) " K i t ­
leselleşme hedefim i z genel anlamda bir k i t l escllc�mc deği ldir; e n
ba�ta s ı nı f hareketi içerisinde köklcnmc i lc birle�ccek ol an. b u
o d a k t a n aç ı l ı m göstere n b i r k i t lese l l eşm e n i n sağ l a n ab i l mesi
yiinündcn hayati önem ta�ıyor. ·· (sJq
Açı kça görüldliğii gibi. ' X9-lJ2 dönem i n i n form ü l leriyle k ı ­
yasland ı ğ ı nda. "dil''de bel i rgin bir deği· ş i m v a r . TiKB l l . Kon­
feram Bclgdc:ri, paı1 i lcşme sürec i n i n s ı n ı fsal boyutuna dcğin­
miyordu bile. Sonın "sayısal ,giiç sorunu" ol arak k on u l uyor. "kit­
leselleşme" sloganı at ı l ı yor, bu ise " iŞ\� i sın ı fı ve emekçi kil lclcr­
le bağl arı n güçlend i r i l mesi " o l arak t a n ı m l a n ı yonl u . Oysa - '92
May ı s ' ı sonrasında, bu art ı k "genel anlamda b i r . k i t lese l l eşme"
olarak deği l . fakat "sın ı f hareketi içinde köklennıe" ol arak fonniilc
ed i l iyor. Art ı k proletarya eksenli bir part i leşme sürecinden süzed i­
l iyor; "sın ı ftan kopuk bir komünist harckct"in dü�ünülcıneycceği
düne diinc v u rg u l an ı yor. Demek ol uyor k i . TiKB ll. Km!fc•rans
Belgeleri ' n i n (bizzat parti sorununa i l i �k i n metninde) basit b i r
nicelik büyüme sorunu ol arak giirdüğü
ıcınci iineınde b i r nitelik sorunu
met inleri
�ey i .
· n sonras ı n ı n
ol arak görmeye baş­
lam ı ş t ı r. i şçi s ı iı ı fı ve öteki emekçi s ın ı f ve tabakal arı paralel
örgüt leme düşüncesi. bulanık l ı k hala korunsa da, "proletarya mev­
zii nde bir çek im merkezi yara l ın a''nın !incel iği vurgusunu b ı rak­
ın ı ş t ı r yeri n i .
S o n b i r kc7. daha y i ncl iycl i ın k i . bunlar iincın li aç ı k l ı k lar
ve i l erl.c ınclcrcl i r. Fakat geçm i ş i d e o l oj i k kav ray ı � l a aç ı k bir
hesaplaşmayla birlcşemed i k leri . chılıa çok pra t i k bas ıncın ve e l ­
beııe dıştan gelen ideolojik e tk in i n ürünleri olduğu i ç i n d i r ki, yal­
n ı zca uzun ömürlü olmam ak l a kaliııanı ı ş , beraberi nde bazı yeni
çarpı kl ıklar get i rmeleri de kaç ın ı lmaz o l ıııu�iur.
B unlardan en önem l i ve en giize batan bir kaç ı mı değinmek
235
istiyoruz.
".H alkçılığın tersyüz edilmiş biçimi
olarak işçiciliğe" örnekler
E K İ M 'i halkç ı l ığa tepkiden dolay ı ters yöne savrularak
"işçici liğe" düşmekle suçlayanların bizzat kendileri , açık bir ide­
olojik eleştiri ve hesaplaşma i le halkçılıktan kapamayanların na­
sıl da işçici l i ğe düştüklerinin gecikmiş bi r yeni· örneği oldular.
· Buna vereceğimiz i lk örnek "işçi gazetesi" girişimidir. Yu­
karıda kendisinden sınıf yönelimi üzerine uzun pasajlar aktardığı­
mız değerlendirme konuşmas ı , i şçi gazetesi hakkında şunları
söyl üyor: "Şimdi, sınıfın nabzı n ı tutma ve bütünü kucaklamaya
doğru gelişecek bir örgütsel yönelimle birleşen , işç i gazetesi
çalışmasına başlıyoruz." (Say ı : 84, s.8)
İşçi gazetesini öneeleyen devrimci politik gazete, l l . Genel
Konferans'ın ardından çıkmıştı. O döneni işçi sınıfı ve diğer emek­
çi sınıf ve tabakalar içinde genel bir kitlesel leşme hedefleniyordu.
Fakat ne zamanki sı nıf eksenli bir çalı şma özel bir kaygı o larak
ön plana çıktı, çok geçmeden bunu "işçi gazetesi" projesi ta­
mamlad ı . B u "uyumlu" değişim kendi başına fazlasıyla dikkate
değer. Fakat dahası var. " İşçi gazetesi" çıkmadan birkaç ay önce,
Orak-Çekiç'te "işçi Gazetesi" başlığı i le yayınlanan ve bunu ge­
rekçelendiren uzun değerlendirme, söze aynen şöyle başlıyor:
" ' Çıkacaksa böyle bir gazete, işçi gazetesi olmalı , yeterince dev­
rimci yayın var'. B i r devrimci sendikal yayı n olarak düşünülen
daha sonra kapsam ı · genişleyen bir gazete çıkarma düşüncesine
yöneirliğimizde nabız yoklamalarma gelen i lk yanıtlardan b i ri ­
si bu oldu. Yanıtların hiçbirinde ' gereksiz ' yönünde bir düşünce
olmadığı gibi, bu alanda b i r boşluk olduğunun ve bu tür bir ga­
zetenin tutacağının sinya l le �ini veriyorlardı." (s.3)
Piyasada yeterince "devrimci yayın" buiunduğu için, devrim­
ci bir yayın tasfiye edi lerek, b i r boşluğu doldurmak üzere bir
"işçi gazetesi'' çıkarılıyor. Bu, sınıf eksenli• bir "örgüL'iel yönelim"­
in gereği sayilıyor. Halkçı l ıktan "onun tersyüz edilmiş bir biçimi
olan işçic i l i ğe" bu sıçrayış karşısında biz daha en başta büyük
.
236
bir şaşk ı n l ık duymuştuk. Ekim/er, Orak-Çekiç'in yukarıda sözü
edilen "işçi Gazetesi" yazısından uzun bir bölümü "Devrimci
Sendikal Yaym Ya Da Üç Adım Geri" başlığı i le yayınlamıştı .
Karşısına ise, işçi popülizminln en uç bir örneği olarak "işçi· gaze­
tesi"nin i l k sayısından aldığı b i r parçayı "Galatasaray Maçmdan
Proletaryanın Smıf Mücadelesi için Dersler Ya da Da.�ıtmanın
Bu Kadan " başlığı ile koymuştu. (Ekim/er, sayı: 2, s .242-243)
Hemen bel i rtel im ki i şler başladığı kadar kötü gitmedi. işçi
gazetesi kendini topladı, işçi sınıfına ve emekçi te re seslenen bir
devrimci siyasal teşhir ve ajitasyon organı olarak sürdürdü yayı­
nını . Başka türlü de yapamazdı . Her şey bir yana, bir hareketin
tek pol itik yayını olmak bile onu buna zorlamaya yeterd i . Fa­
kat pratikteki bu "düzelme", y i ne de, bu yeni adı m ı n gerekçe­
lendirilmesine hakim garip (gerçekte ekonomist) mantığın önemi ­
ni ortadan kaldırm ıyor. Tüm emekçi s ı n ı f ve tabakalar içinde
çalışma ve örgütlenme çizgis i nden · sınıf eksenl i b i r örgütlenme
çizgisine geçişin, "devrimci yayı n"dan "işçi gazetesi"ne geçişle
birleştiri lmesi nin nasıl bir i l işkisi olab i l i r ki? P iyasada yeterli
"devrimci yayın" varm ı ş ! İyi ama onlar sizin yayınlarınız değil
ki. Kendi devrimci yayınlarınızın olması durumunda, bunlara ek
olarak özel işlevi olabi lecek popüler bir işçi gazetesi çıkarmak
başka bir şeydir, kendi politik yayın faaliyetinizi bir "işçi gazete­
si" derekesine · indirgemek ise daha başka . . . Siz komünist olmak
iddiasındaki bir siyasal. akımsınız. Pratik gelişme düzeyinizi gö­
zeterek, başlangıçta pratik çal ışınanızı büyük ölçüde, hatta tama­
men işçi sınıfına yöneltebili!·isiniz. Ama bu pol itik yayınınızı da
buna damlımanız anlamına mı gelir? Tam tersi olması gerekmez
mi? Göreviniz tüm topl uma hitap eden bir pol itik içeriğe sahip
bir yayın organını eksen almak değil midir? S ı n ı f hareketinin
devrimci pol itik ve örgütsel gel işmesi tam da bunu gerektirmez
mi? Sİnıfın öncüsü olmayı hedefleyen ve bunu sınıfı öncüleştinne
süreci içinde yapması gereken bir politik örgütü bir sendikal
örgütten ayıran temel fark da buradan gelmez mi?
Önce ·sendikal bir yayın olarak düşünüldü, sonra kapsamı
genişletildi denilen "işçi gazetesi" girişimi , i lginçtir, aynı de.
237
ğcrlendirmede hala �öyle lanımlanabiliyor: "Gazeıenin temel faali­
yet alanlarından birisi ekonomik, sendikal mlieadcle alanıdır. Bu
yiine daraltı lmaması koşuluyla devrimci sendikal bir yayındır.
Yayın pol itikasında bunun bel i rgin bir yeri olacakt ı r.'' (s.7) Nite­
kim seçilen isim de sendikal yayın konumuna uygundur. Hele
bir de çıkış çağrısı var ki, ayn ı manl ığa tam oturuyor: "Size
A t ınıeri 'n izi gel i rdik ! ''.
"Halkç ı l ığ ı n lersyi.iz edilmiş biçimi olarak işçicil iğe" örnek
arayanlara. "işçi gazeıesi" bu gcrekçclendiri l iş larzı tipik bir ör­
nek olarak sunulab i l i r.
Komünisıle� y ı llar iince, halkçı lıkımı kopuş döneminde, sın ı f­
tan kopuk kliçi.ik-buı:juva parli anlayışını eleştirdikleri ve kon.liin­
•
isı pariisinin ancak s ın ı f eksenli bir ımliıik çalışma içinde inşa
edi lebi leceğ i n i sav u nd u k l arı için. TDK P yazarları tarafından
"ekonomizm" ve "işçicilik"lc suçlanın ışlardı. (Onlara o zaman
veri len yanıtlan bir parçayı ekıe sunuyoruz). Ne var ki bu bay­
lar, ki.içi.ik-buıjuva se l i n bitıiği ve yeni bir işçi hareket inin dalga
dalga gel i ştiği bir evrede, nihayet zorunlu o larak işçi sınıfı na
yiineldikleri ndc, diirl diirılük ekonomisıler ve "işçici"ler olup çık­
ıılar. Öylesine ki. işçi s ın ı fına önderl i k kavramına bile karşı çıka­
rak , en has kuynıkçulanı bile taş çıkaı1ırcasına, kendi misyonları­
nı yalnızca '·yard ım eımck" olarak bcl i rledi ler.
Uzun slire. EK İ M 'in "halkçı lıklan işçici liğe :mvnılduğu" üze­
rine bıkı ı rıcı ıekerlemeler yindeyenler ise, y ı l l ar sonra n ihayel
sını f eksenl i bir çal ışmaya geçıiklcrinde, "devrimci'' bir yayını
tasfiye ederek yerine "belirgin" bir "sendikal yayın" kanıkıeri ol­
ması gereken ''işçi gazetesi" geçinneyi dli�ünebi ldi lcr. K uşkusuz
halen çıkardıklan gerçekle popüler bir devrimci yayındır. Zira
prat i k yaşam i ç i nde gerçek dengey i b u l d u lar. Fak<ıt bu ön
per.o.;pek t i flere egemen zihniyeı i n ekonomisı ve işçici mantığmın
iincmini yine de oı1adan kaldınmyor. Sın ı fa, sını fı devrimcilcşıiımc
çabasımı yöneldikleri bir s ırnda, "devrimci'' bir yayın organının
kend ilerine her zamankinden çok l azım olduğunu onlar bilı'nek
zorundayd ı . Fakaı h a l kç ı l ı k l a ına l i.i l geç m i ş kavray ı ş l ar ı y l a
hcsaplaşaınayanların. dikkal leri n ihayet işçi lere kayd ığında. bu
238
kavrayı�ı bu kez "i�çi c i l i k'" ol arak üret me lerin i n kaç ı n ı lm<iz l ı ğ ı n ı .
biz daha " ' !N B ahar Ey l e m leri .. iim:es i nde ve b i r dizi iirnek �ah­
sında ortaya koym u�t uk . T i K B burada bii".e yalnızca ge c i km i � bir
yeni örnek sunmaktad ı r.
Şimdi de bu gec i k m i � savnı l man ı n b i r ba�ka örneği n e ge­
ç iyoruz. B u . neredeyse i k i y ı l a yakla�an b i r geçmi�i o l a n . bir
dönem çok siizti ed i len. � u s ı ralar tam ne d u rumda olduğu pek
b i l i nmeyen " i �ç i k u r u l tayı'" g i ri � i m i d i r. B i l i ndiği gibi T i K B ya­
y ın l arı, bu g i r i �i m i , "i�çi
gazct c s i
'
"n i n yanısıra s ı n ı f hare ke t i n e
mlidahaleiı i n b i r d iğer '"güç l ü kanal"'ı o l arak tanı m l ıyorlar. ( S ay ı :
ın . s .2 1 )
Deı·rinıci Pmlctwya" nın kendisi de "' Önciiliik ı·e K11ymkç11111k'"
ba� l ı k l ı yazısının '" Önderlik Deı .,-inıci Taktikle Som11tlawr" ha�l ı k l ı
ara bölüm ünde b u n a t an ı k l ı k e d i yo r . Y e n i iirneğinıizi açmadan
iince . Dei-rinıci Prol<'farya n ı n yazı s ın ı n y a l n ı zca en idd i a l ı de­
ğ i l . fakat üslup yönünden en heyecan l ı say faları n ı da o l uşt uran
"
.
bu b!i l üıni.indcn. i �ç i g aze t es i ve "i �\� i k u r u l ı ayı . üzerine olan
"
"
pasaj ları özet lemek i s t iyoruz.
Tüm öteki devrimci güçler gibi kend i l erinin de
5
N i san sal­
d ı rı s ı y l a ba�layan yeni sürece bazı dezavant aj l arla g i rd i k lerini
siiy lcyen /Jc' ı•rimci Proletarya . hemen ard ı ndan e k l i yor: "Fakat
k i m i leri gibi ' hazı rl ı ksız yakalanm ı ş ' o l maktan yakınıııayacağ ı z ! "
B uradaki dokund u rnıa. EK İ M Merkez Komitesi ' n i n N i san l lJlJ4
t arihli değerlendirmesine yöne l i k t i r. EK i M MK Değerlendirmele­
ri. devriınci güçlerin
5
N i san sald ı rısına hazı rlıksız yakal andığına
i �aret ediyord u . Deı•rinıci Proletarya kendi pay ı na bunu kabul
eımcm i � ol uyor ve devam ediyor. " Y iinünı üz y a l n ı z ideoloj i k­
siyasi bakımdan değ i l , örgütsel ol arak da sın ı fa diinüktü .
saldırı s ından yakla�ık X ay i ince bu deri nlc�ı i r i l m i W i ) ".
'
5
5
N i san
N isan ' ­
dan X ay öm:esi. yakla�ık ol arak Ağustos J l)l)3 ol uyor. Yiinlcri n i n .
e n azından ' lJ2 M ay ı s ' ına kadar. geç t i k i � i n örgütsel cephe s i n i .
"ideoloj i k-siyasi bak ımdan" b i l e s ı nı ra ne d e n l i "dönük'' olduğu­
nu ayrı n t ı l ı aktıırm alar ve aç ı k l amalarla görmü� b u l u nuyoruz.
5
N i san ' a X ay kala ''deri n lc�t i r i l eıı" ise. iincii i�çi k u�ağı üzerine
konıi.i n i s t lerin y ı l l ar öncesinden yapt ı ğ ı bazı değerle nd i rmelerin
239
yinelenmesi i le "i�çi gazetesi" projesi oluyor. N itekim Devrimci
Proletarya. i�çi gazetesinin bizzat bu derinleşmenin somut ürü­
nü olduğunu sözlerine ekliyor. (Say ı : 36, s.6 1 )
Devrimci Proletarya, hazırl ığın bundan i baret olmadığını,
zaman içerisinde başka araçların da devreye sokulduğunu söy­
leyerek, sözü i�çi kurulıayına getiriyor: "Sermayenin saldırısı po­
l itik bir saldırıdır. Bize de politik bir karşı saldırı gerekiyordu.
Bir politik emek hareketi kendiliğinden doğmayacaktı. Onu i radi
olarak yaratmal ı , adım adım örınel iydik." B u, Emeğin Kurtulu�u
Kurultayı demek o luyor: "Emeğin Kurtuluşu Kurultayı giri�i­
mi ve yükselttiği talepler, bunun ömeğidir." (a.g.d., s.62)
Şimdi yeniden Orak-Çeki(e dönüyoruz. Önümüzde Mart '95
tarihli sayı ve · bu sayıda "Kuru/tay h·in Bir Atılım Daha!" başlıklı
yazı var (s. l 3- 1 9). B u yazı yalnızca kurultayın nasıl doğduğunu
deği l , ondan neler bekiendiğini, ona nasıl bir i�lev yüklendiğini
de ortaya koyuyor. Yazı kurultay çalı�malarını i l an eden "ön ku­
rultay"ın "bir yanıyla da çevremizdeki öncü i�çilerin örgütlenme­
si" olduğunu belirtiyor ve bu "bir y ı l l ık gazete çalışmasının ürü­
nü"; "oldukça uzun süre l i bir çalı�manın b i rikimiydi" diyor. Bu,
TİKB'nin o güne kadar sınıf çalı �ması içerisinde kazandığı mili­
tan ve sempatizan işçilerin b i r araya getirilmesiydi, demek olu­
yor ve "politik bir emek hare.k eti"nin "iradi olarak" nas ı l başla­
tı ldığının da bir açı klamasını veriyor. "Biz bununla sınıf içerisin­
de bir çeki rdek güç, güçlü bir kaldıraç yaratmı ş olduk." (s. l 3)
Peki bu kurultayın hedefi ve işlevi nedir? N asıl bir çalı �ma
süreci izieyecek ve nas ı l sonuçlanacaktır? i�te aynı yerden bu
sorulara yan ıt: "Hedefi miz, genel bir işçi kurultay ı , geniş bir
toplantı düzenlemek değildir. Kurultay, herhangi bir etkinlik, or­
ta vadel i b i r kampanya da değildir. Bu çal ışmanın bütün özü,
'sosyalist hareketle işçi hareketinin kayna�tırı lması ' olarak özet­
leneb i lir. Bu bizim stratejik yönelimimizdir. Devrim ve iktidar
için yürüyen komünist bir örgüt, işçi sınıfını, onun öncü unsurla­
rını kazanamazsa, urllar arac ı l ığıyla sınıf hareketine ve sınıf ör­
gütlerine kumanda edemezse, boş bir iddiaya sahiptir.' ; (s. l 3)
Devam ında, Kurultay ' ı n anlamı ve işlevi; bir yandan Tİ KB'-
240
nin örgütsel geli�ınesine hizmet eden bir araç olınakken, öte yan­
dan da "i�çi sınıfı için. ya�aınsal bir ihtiyacın giderilınesi"dir,
den i l i yor. B u sonuncusuna; K u rultay ' ın i ş l e v i , işçi s ın ı fı n ı n
"komünist siyasal öncü ile buluşması"nı ve "sendikal alandaki
önderlik boşl uğuncı son verilerek kendisi içi'n sınıf niteliğini ka­
zanması"nı sağlamaktır denilerek, açıklık getiriliyor. Nihayet me­
sele şöyle toparlanıyor: " Kunıltay, işte bu ikili arayışa yanıt ver­
mek üzere. işçi sın ı fının öncü birikiminin toplanması ; bu yolla
sınıf hareketini pol itikle�tirccek güç ve mekanizmaların yaratıl­
ınasıdır''. (s. l 3- 1 4)
Biz adına "kurulıay" denilen bu harika araç üzerine söy­
l,e nenleri okurken biiyük b i r şaşk ı n l ığa düşmekten kendimizi
alaınıyoruz. "Önderlik devriınci taktikle soın utlanır" diyenler ve
buna "taktik somuttur'' tUründen özdeyişler ekleyenler, öylesine
bir taktik araç yanıtmı� bulunuyorlar k i , 'böylece bununla, sın ıf
hareketine devrimci müdahalenin tüm ."stratej i k " soru nlarını
çözıiıcnin yolunu da somut bir biçimde açmış oluyorlar. Kurultay
öylesine bir "araç" ya da "kanal''dır k i , gereğince kul lanı lmak
.
kaydıyla, bununla. sın ı fı n öncü birikimi toparianacak ve komünist
örgüt sanarında örgiillcm;cek; sendikal alandaki önderlik boşluğu­
na son verilecek, sınıf hareketi pol itikleştiri lecek; işçi sınıfının
kendisi için bir sınıf haline gelmesinin yolu açı lacaktır, vb., vb.,
Y i ncieyecek ve özetleyecek olursak: K urultay çalışmas ı n ın "bii­
li.in özü, ' sosyalist hareket le işçi hareketinin kaynaştırı lınas ı ' ol­
anık özetlenebilir" ve "bu, bizim stratejik yönel iınimiz"in somut­
lanınası, ete-kemiğe büriindürülınesidir.
Fakat bu aradn bir soru var: Tüm bunlar "kuru ltay'' deni­
len sihirl i değnekle yiıpı lacaksa eğer, gerçekte tüm bunları yap­
ması gereken komünist ürgiit (somutta T i K B ) ne yapacaktır? Bu
durumda komünist örgüte de. olsa olsa, bu sihirli değncğin sa­
pından tut mak kalacaktır. Bunu, alay etmek ya da devriıncileri
i nci tmek için söylemiyoruz. Asla! Fakat ç i z ilen tablonun ve
tanımlanan i ş ievin kendisinden çıkarı l abi lecek b i ricik ciddi so­
nuç da yazık ki b�ndan başka b i r şey deği ldir.
Sınıfa gecikmiş yöneli m lerinin i l k adımında "devrimci" bir
24 1
. yayın o rga n ın ı "i !iç i gazelcsi" i l c i kame edenler. b i r sonraki adıın­
da dcvriın�.:i iirg ü ı ü de " i �çi k u nı l ı a y ı · · ilc i kame c ı ınc y o l u na
gitmi� ol uyorlar. K omünisı hir örgütün binbir yol . yiinlcm ve ara­
cı k u l l anarak s ı n ı f harck d i ne yapabi leceği ve yapması_ gereken
devrinıt:i m ü dahalen i n kapsam ı n a g i re n ne varsa. hemen hepsi­
n i " i w i k u nı l ıa y ı ' ' d e n i len " i rad i ol arak" yarat ı l an bir o l ağanüstü
araca yii k l üyorlar. V e buna da "tak l iği soın ut l amak" d i yorl ar ! Ne
dene b i l i r ki? H a l k ç ı l ı kl a n i � ç ic i l iğc ani s ı ç ra m a n ı n yaraı ı ı ğ ı b i r
gari p l i k d iyecek değ i l l e rd i y a !
Ş u n u da c k l cyc l i m k i . gerçek ya�aında T i K B varo l duğu v e
s ı n ı fa yöne l i k ça l ı �ınas ı n ı da i y i kii ı ii y ü ri.ilıneyc ç a l ı � t ı ğ ı i ç i n d i r
k i , bu i k ame i � lc m i prat i k l e gcrçe k l qın i yor. B i r "devrim�.:i ya­
y ı ıı " ı bir " i � ç i gazetesi" i l c i k ame ci meye benzem iyor bu. T i K B
kendi normal po l i ı i k ç a l ı � m a i � l c v i n i yerine geı i n l i ğ i s ü re<.:e, s ı ­
n ı f i ç i ndeki Ti K B güçlerine l "çevremizdcki öncü i�ç i l ere") ıakı laıı
yeni bir add aıı , ona sağl anan hir I li r yarı - l cgal k a m u ll <üdan ba�­
k a bir �ey ol mayan · ·i�çi k u nı l ı ay ı ' ' da kaçın ı l ıııaz o l arak i �lcvs i z
k a l ı yor. B u basiı "uyu�ıııazl ı ğ ı " b i r ı i.i r l li farkede meye n l e r i se.
diine döne. i �çi ç a l ı �ması y i.irü ı ı ü k l c ri h a l de ' ' i � 1,; i k unıl t a y ı "na
b i r ı ü rl ü
g e re k l i
i lgiyi
giis ı e rc ııı e y e n
m a ha l l i
iirg ü t l e rdcn
y a k ı n ı yorl ar. i � ı e bu y a k ı n m a l ardan baı.ı örne k ler:
" hç i s ı n ı fı n ı sosya l i zm e kazanmak c l beıte k i bir s ü reç i � i ­
d i r.
K u nı l ı a y . bu s ü rec i n iirgü t l c n i p �e k i l l c nd i r i l m e s i nde ba�lı
başına bir s ı ç rama ııoklası o l arak yer a l aeakl ı r.
B u s ı ralej i k
yiinc l i m i ııı i z l c o . i s t i s n a s ı z h e r a l a n v e b i r i m i m i z i �· i n herşe y i n
iinünde o l ma l ı d ı r. H e r �ey . kafalarda ve ya�amda o n a ıabi . onun­
l a i l i ş k i k u r u l arak ele a l ı n m a l ı d ı r. Ö rgüt ç a l ı � mas ı n ı n yal n ı zuı
n i ı e l i ğ i de ğ i l . gen e l o l a rak i l e rleı i l i p i l c rl c ı i l cmed i ğ i n i n ö l ç ü ı li
çoktand ı r buradan koyul makıa d ı r. . . . ( Oysa) k e ntli çevre i l i ş l-.: i l c ­
riın i zi b i l e k u rtı l ı aya d i i n ü k o l a rak ycıeriııcc. k i m i d ur u m l arda
hiç değc d c ııd i rcmed i ğ i m i z orıadad ı r . " ( s . l 4 - l :'i )
" B u g ü n i i ı ı k u nı l l a y ı n y:ınıı ı ı ğ ı c os k u
zay ı rl am a v a r. i v m e
dii�ü� ya�a n ı yor. · ·
V l'
ı eın poda. di kkat
ve
ve
aı ı l ı nı ruhu nda b i r
konsanl rasyonda b i r
··örgüı r.;a l ı �masın ı n fark l ı alan l a rı nda c ı rı aya aı ı l ı � ın dan beri
2:./2
1 y ı l gcçıni� olmasına rağmen. kuru ila ya ' i lg i ' daha hala zay ı f­
t ı r.
...
Bu. hızla gidcri l ınelidir. Örgüt çalışınasının temel bir ekse­
ninin dı�ında kalan bir birim, b i r komite, ne yapt ığın ı bununla
değilse hangi perspekt i fl e çalı�ına yiiri.ilHiğiinü dlişlinınel idir.''
"Bu alan ve konı iteleriıniz. kurullay fikrinin dar ve klasik
alanda p ropagandasının, tan ı l ı nı ı n ı n dahi uzağında kalmaktadır­
lar. Tek i l ve s ın ı rlı durunıl animi siizelliğinı i z san ı l m asın ! K imi
zaman iirgiillin bütünii bu duruma d i.i� m e kt ed i r. ··
"Kar� ı l ığı ve hakkı veri lmeksizi n . işe biçimden yaklaşarak
'Tarihin bir an iince bel i rlenmesi, Kuru i layın yapıl ıp bitiri lnıes i ·
sab ı rsıziiğı giisteril iyor.'' (s. l 5 )
Bu kadar çok �eyden yak ınanların ve yakınd ı k l arı i lgisizlik­
ten n e redey se blili.in iirgi.il b i ri m lerini sorumlu t utanl arın aklımı,
bir an durup. acaba bu ad ı n a "kurultay" deni len aracın kendisin­
den kaynak lanan ve kom ü n i s t ii rg ii t i ş l e v l i kaldı kça aşı lması
m ümkün ol mayan bir ak s ak l ı k nı ı var yoksa diye sormak gelmi­
yor nedense? Oysa kurultay ın tari h i n i n b i r an (ince saptanması
ve
"y
ap ı l ı p biıirilınesi''ne i l işkin taban sabırsıziiğı bile bu konuda
yeteri i uyarı c ı cık iyi çoktan yap m ı ş ol abi l m e l iydi .
r-
\
- ·· - --- - -- - - ---··- ·-- - --�-- - - - --· ··· --- - -
[ ::;�::;��:;� :;;�omizm
ı
kavrayışı
B i r 1.aman l ar. Ru s marksist leri blili.in çal ışınaları n ı ve
çabaları nı fabrika işçilerine yiinc l t t i k lcri için. ' darkafalı davranmak ve fabrika işçileri yüzünden emekçi halk toplu l uğunu
i hmal etmek istemeye eği l i m l i olmak ' la suç l an ınışlardı . Ş i m­
d i lerde ise popülist teorisycnlerimizden öteki. TDKP'nin kiiçiik1 burjuva parti anlayışını ve uygulamasın ı e leşti rdiğimiz. part i
in�ası sürec i n i n i �çi hareke t i n i n sosy a l i s t siyasal gel i ş i m i
i sonımından ;ıyrı düşiini.i l eıneyeceğ i n i söy l edi ği m i z ve leninist
i bir sın ı f part i s i yaratmanın e n can alıcı sorun o lduğu bugün
i tüm d i kkatierin iwi sını fına yiinc l ı i l ıne�in i istediğimiz için. bizi
\ ekonomizm le suç l ı:ı yor. Lenin 'i popü l i st günahları na alet ederek
ı
1
ı
i
,..._ _ _ _ _ _
-
--
--· - -
-- -
-
- - - -- - -
- -
--
--
__
1
.
>
/
243
bunu yapınaya çalı�an teorisyeniıniz, aslı nda böyle yapınakla
ekonomizm i ve Lenin 'in ekonom isılere yönel i k e leştirisini
anlayaınadığım ortaya koyuyor yalnızca.
Lenin'in ekononiistlerle tartışınasının konumuzia i l inti l i
i k i ana unsuru var. 1 ) İ 1jç i sını fının dikkatini kendi dar so­
runlarıyla sınırlaınamak, toplumun bütün sinıfiarına ve sorun­
larımı yöneltmek. 2) ' Halkın bütün katları arasında propagan­
da ve <�jitasyon' yapmak. B u iki sorun birbiriyle i l intili olmakla
birlikte , esasta çok fark l ı sorunlardır. B irincis i , i şç i sını fının
topl umun öncü devrimci sınıfı olarak eğiti l i p hazırlanınası
anlamında, bütünüyle teorik-siyasal b i r sorundur. Ve her za­
man için geçerli ve doğrudur. İkincisi ise, marksist hareketin
, gel işimi ve işçi hareketi içinde mevzilenişiyle doğrudan i l işkil i
pratik-siyasal bir sorundur.
Popülist teorisyenleriıniz bu farkı anlaınıyorlar, ya da an­
lamak istemiyorlar. Tıpk ı , marksist hareketin başlangıçta tüm
dikkatini işçi hareketine verınesi şeklindeki doğru leninist anla­
yış ile, işçi h<ıreketinin dikkatini yalnızca işçilerin dar sorunları
ve çıkadarıyla sınırlama şeklindeki yanlış ekonomist anlayı­
şın tümüyle fark l ı şeyler olduğunu anl ayamamaları gibi .
Geli1jen marksist hareket tüm dikkatini i1jçi sınıfına verir;
ama bu tam da, kendiliğinden bir sınıf konumundayken dikkati
yal nızca kendiyle sınırl ı bir sınıf olan işçi sınıfının dikkatini
tüm topl uma, . toplumun tüm sorunlarına ve sınıfları mı çekmek
içindir. işçi hareketinin ,-; iyasal gelişimini sağlamak, onu sosya­
list bir işçi hareketi düzeyine çıkanncık görevi başka neyi ifade
eder ki? Bu bilinçte olan marksist hareketin pratik çalışınası
yalnızca fabrika işçi leriyle sınırlı olsa bile, teorik-siyasal çalış­
ınası tüm toplumu kucaklar. Bu çal ışınanın sonuçlarını işçi
sınıfına taşımak, işçi sınıfına sosyal ist bil inç taşımanın ta
kendisidir. Lenin, bu sorunu, marksistlerin tüm pratik-siyasal
çalışınalarını fabrika işçileri arasında yoğunlaştınnaları gerekti­
ği sorunuyla bir arada, aynı makalede (Rus Snsyai-Denwkratları nul Garevleri) işler.
.
J
Kiiçiik-Burjuva Popiilizmi ve Proleter Sosyalizmi
(Eksen Yayınc ı l ık, s.99- l 00)
�---- -- -------
VI.
BÖLÜM
Taktik müdahalenin sorunlar•
Geleneksel hareRetin Gazi dönemeci
Tİ KB'nin '92 Mayıs'ında hayli gecikerek girdiği sınıf eksenli
çalııjmadan bir başka eksene doğru hızla kayması için çok geçmesi
gerekmedi. '95 Mart ' ı nda patlak veren G azi'deki halk qirenişi,
tüm öteki geleneksel devrimci gru-plar gibi TİKB 'yi de semt mer­
kezli Çalışınanın içine çekti. Yıl lardır '1küçük" olmaktan çıkmayı,
bunun için de "kadrosallaıjma"yı ve "kitleşelleşme"yi .kendi içinde
bir amaç haline getiren bir hareket için, İstanbul'un emekçi ka­
rakteri i K ü rt-Alevi Qlahal leleri "kadrosallaşına" ve "kitlesel­
leşme"nin verimli alanlan olanık dayanı lmaz bir cazibe kazandılar.
"Taş, Yürek, Barikat!" söylemi bu yönelişin şiarıydı; ona heyecan
katınakla kalmıyor, onu "en devrimci" niyetiere de bağlamış
oluyordu.
TiKB ll. Konferansı Belgeleri'nin sözleriyle, "nitelikten önce
245
niceliğe önem veren, kolaycı ve sabırsız küçük-buıjuva alı�kanlık­
larıyla da beslenen ' küçük-burjuva devrimc i l i ğ i ' , yaygın b i r has­
tal ık'' olman ı n ötesinde, aldığı t ü m ağır yara-berdere rağmen,
bu ülkenin hala da hakim devrimci l i k l;liçimiydi. Dolayısıyla, uygun
ko�ulları doğduğunda (seıntler hareket lendiğinde), "küçük-buı:j uva
kesim leri örg ü tleme n i n kolay l ı ğı ve cazibcsi"nin o çok "yaygın
hast a l ı k''tan kend i n i kök l ü b i r b i ç imde k u rtaramam ı� olan l arı
hemcnceci k kendisine çekmesi son derece anla�ı l ı r bir durumdur.
Fakat semte bu yöne l i � i n öze l l i k l e T İ K B i ç i n yaratacağı
sorunlar da vard ı . T İ K B ne bir D H K P- C . ne de örneğin bir MLKP
i d i . Bu son ikisi gerek ideolojik çizgi . gerek sosyo-po l it i k kültür
ve gerekse de m ücadele anlayışı ve prat iği olarak bu semt top­
rağ ı nı n kendi öz ürünlcriyd i ler. D H KP-C n i n zaten hiçbir zaman
"sı n ı r· diye çok özel bir sorunu ol mam ı�t ı . Gel i nen yerde ise.
işçi sınıfı nı n Türkiye 'de herhangi bir önderl i k misyonu yük lene­
cek durumda olmad ı ğ ı n ı söy l iiyor ve "Türk i y e 'dcki 70 y ı l l ı k
mücadele tari h i '' i l c "son
2 5 y ı l ı n halk hareketi'' tari h i n i buna
kanıt gösteriyordu. D H K P-C'ye gerekli olan sın ı fın kendisi değ i l ,
fakat '"ideolojisi'' i d i . (Zufer Yolundu Kurtuluş. say ı : X. Eyliil
'95)
Bugün M LK P' y i o lu�tu ran gruplar ise. yeni diinemde ( ' X7
sonrasında) gii·d iklcri "sını f yönelimi"nden bir somıç alamaımının
uımıtsuzluğu içinde. iiğrenci genç l i k i le semti n yoksul katınaniarına
yönelmiş, buralardan güç devşinneyi kendi leri i ç i n b i ricik ç ı k ı ş
'
yolu olarak giirmeye ba�lamışlardı. Gazi Direniş i ' ni n büyüiii havası
ise bunların b irle�mesinden doğan M LK P ' n i n hcr�cyi i lc kendine
bu 'en uygun alana yerle�mesi için bul ulunaz bir vesile ve dayanak
oldu. Son b i r y ı l l ık gel i� i m i M LK P' n i n kendine iizgii yeni bir
D H K P-C olmak yolunda olduğunu g itgide daha açı k bir biçimde
göstermektedi r.
Oysa T İ K B , bcli i'gin eklektizmine rağmen, sın ı f ve sosyal i zm
konusunda öteki geleneksel akım lanlan olum l u anlamda öneml i
fark l ı l ıklar ıa�ımaktadır. B u o l u m l u yüniin semt merke z l i b i r ça­
l ışmaya yöneldiği bir durumda bazı !'ıkıntı ve karı�ıklıkl anı zemin
ol u�tunnası kaç ı n ı lmazd ı . B una bir de yeni ınııdaya komiinist le­
.
rin. yöne l ı ı iğ i e l c�ti ri lcrin s ü rek l i bas ı ncı da bini nce, T İ K B ' n i n
246
huzursuzluğu. EK i M \� yiim: l ı i l nı i � h ı n,:ın yeni sald ı rı tarla kendini
dı�a v u rd u . B u i � Omk-Çd:i( i n X 7 . say ı s ı n ın ( Ey l ü l ' 9.'i ) kapak
y az ı s ı n d a y a p ı l d ı . A nı a E K i M " c yii n e l i k s a l d ı r ı i ç i nd e a s ı l
yapı l ınaya ç a l ı � ı lan, gerçekte s e m t ekse n l i b i r ı,:a l ı �nıanı n teorize
edi l mesi nden ba�ka b i r �ey değ i l d i .
B una geçmeden /ince v e geç i ş i k o l ay la �t ı rabi l nıek i ı,: i n . iin­
cc l i k l c konı ü n i s t l e r i n G azi D i rc n i � iylc i l g i l i değerlend i rıne lcrinin
t art ı � nıanı ı z l a bağ l ant ı l ı e n tenı c i unsurlarının k ı sa b i r özet i ni
sunal ım.
K o m ü n i s t l e r. G a z i d i rc n i � i n i n b ü y ü k po l i t i k iinenı i n i v e
yaratacağı sars ı c ı e t k i y i en ba�ından yet e r l i aç ı k l ı kt a gönlü l e r ve
ortaya koydular.
Ekim.
Gazi d i re n i � i n i n sürınektc o ld uğ u b i r
sını­
da ( d i rc n i � i n ik inci g ü n iinde) kaleme a l ı nan . ba�ya z ı s ın da. o l ay ı n
pol i t i k line m i n i ve a n l a m ı n ı b ü t ün aı,:ı k l ı ğ ı i lc v mg u l ad ı ve onu.
12 Ey l ü l sonrası Türk i ye ' s i nde yeni bir d u nı ıiı. kitle hareket inde
gerçek bir s' ı � Tama ve "yeni b i r diine m i n " ba� l ari g ı c ı sayd ı .
tanhol' tla lhiyiik Halk Direnişi.
say ı : l l 7 . 1 5 M art ' 95 )
(is­
Fakat kom ü n i s t ler o l a y ı değerle n d i r i r l erkcıı. kend i l e r i n i yal­
nızca onun günce l pol i t ik yiinüylc sıııırlaımıd ı lar. Her büyük k i t le
hareket i n i n b i r de sosya l - k ii l t ii rc l ı;ehresi vard ı r. Bu tenıci e da­
y anınayan b i r t ah l i l . s ın ı fs a l hak ı �aç ı s ı n d a n yok s u n l u ğ u n b i r
gös t e rgesi o l m ak t a n iiieye g i denıa. . B u dmunı d a n e o l aydan
marksist - leni nist aı;ıdan doğru sonuçlar ı,:ıkarı l abi l i r ve ne de buna
bağ l ı o l arak giirev l c r doğru bir biçimde saptanab i l ir.
B u radaki t u t u m fark ı . komünist hareket i lc gel eneksel halkçı
devri ın c i hareket arasındaki tenıc i ideoloj i k ayrı m l a rın adeta ay­
nası o l d u .
Ça l ı �nıa ları Gazi d i re n i � i i l e a y n ı gü n le re d e n k ge l e n EK i M
3 . Genel K o n f\.• ra n s ı . d i re n i � i n a rd ın d an yayın lanan Km�fc'l'lii/S
Biltlirisi" ndc.
güneel lıeyecan ııı ötesi ne geçerek, s ın ı fsal ve tari lı­
se l bir perspc kt i fk �u tkğe r l c nd i rnıey i yapt ı :
"Gazi M ahal lesi h a l k ı n ı n d i reni�i giistcrnı i � t i r k i . �ehrin yarı ­
pro l eter k i t l e l e ri i lc küçük-buı:j u vazi n i n yoks u l a l t k at m a n l arı n ı n
po l i t i k akt i v i t e kazanacak l arı b i r döneme g i r i yoruz. Ö n c ü kesimi
ii!·gi.i t l i.i b i r k i m l i k kazanarak part i l c�ın i � bir s ın ı f hareket i . bıı
247
katmanları kolaylıkla kendi politik etkisi altına alabilecek, serma­
ye iktidarı ile çatışmasında onlardan büyük bir destek görebi lecek­
tir. Bunun başarı lamadığı koşullarda ise, kent yoksullarının bu
hareketliliği, bu�juvazi ile hesapla�ınaya yetenekl i biricik sınıfın
önderliğinden yoksun olmanın tüm olumsuz sonuçlarıyla yüzyüze
kalacaktır. '80 önc.esinin politik mücadeleleri bu konuda fazlcto; ıyla
aydınlatıcıdır.'' (Siyasal ve Örgütsel De,�erlendirnıeler, Eksen Ya­
yınc ı lık, s. l 6)
Bu değerlendirmeden çıkan en önem l i prat ik sonuç, s ı n ı f
içindeki çalışınayı daha etkin bir biçimde sürdünnek olabi l i rdi.
Bizzat kent yoksul larındaki hareketlilik, sınıf hareketine etkin bir
devriınci müdahaleyi çok daha acil ve önemli hale getinnekteydi.
Nitekim EK İ M 3. Genel Konferansının "Güncel Siyasal Durum
Üzerine" değerlendinnesinin "Güncel Devrimci Gijrevler" ba�lıklı
ara bölümünde, buiıa özel bir vurguyla işaret edi l mektedir. Geli­
şen politik kitle hareket inde kent yoksul larının, kentlerin gelenek­
sel olarak sola açık küçük-burjuva katınanlarının, kamu emekçi le­
rinin ağırlıklı bir yer tuttuğu; oysa, bazı birim ve sektörlerdeki
mevzi çıkışlar dışında, sın ı f hareketinin hala belirgin bir durgunluk
içinde bulunduğu belirti lmekte ve şöyle devam edilmektedir: "Ge­
l işmekte olan yeni kitle hareketinin taşıdığı büyük pol itik önem
ne olursa olsun, işçi sınıfının bugün için bu hareketin odağında
ve önünde bul unmamas ı , temel önemde bir zaaf göstergesidir.
Bu, hareketin gücünde ve yapıs ında olduğu kadar, hedefleri ve
istikrarında da ciddi zayıflıklam zemin olacak bir olgudur." (s.5253)
Değerlendirme, komünistterin döneme i l i şkin devrimci siya­
sal görevlerini de o günün kitle hareketinin bu ikili yönü ışığında
belirleyerek, şunları söylemektedir: "Komünistler, çalışan sınıfla­
rın değişik kesim leri ve katmanları içinde düzene ya da devlete
karşı fışkıran her mücadele ve eğilimi desteklemeli, mümkün mer­
tebe içinde yeralınal ı , önderl ik etmeye çalışınal ıdırlar. Fakat öte
yandan, gündelik politik çalışmalarını gitgide daha planlı ve etkili
bir biçimde fabrika işçi lerine yöneltıneli, sanayi işçi leri içinden
kitlesel çıkışların gerçekleşmesi için özel bir · gayret göstermeli'
248
"eli rler." (s.53)
Geriye bir de Gazi direnişinin geleneksel devrimci gruplar
üzerindeki muhtemel etkisi, bunun yaratacağı sonuçlar ve buna
karşı komünistterin alacağı tutum kalıyordu. EKi M 3 . Genel Kon­
feransının aynı değerlendirmesi bu konuda da şunları söylüyordu:
"Gazi direnişi i le başlayan gelişmeler, büyük kentlerin yoksul
tabakalarının hareketlendiği bir döneme girdiğimizi kesinle§tirdi
ve i lk bel irtiler, geleneksel devrimci grupların bu hareketli l ik için­
de az ya da çok güç kazanma olanağı bu lacağını gösteriyor. Bu,
devrimci siyasal mücadele bakımından tümüyle olumlu olan bir
gelişmedir. Fakat bunun doğuracağı bir olumsuz sonuç, by güçlen­
menin eski popü l ist önyargılara da yeniden güç kazandırması
ihtimalidir. Bu nedenle de, devrimci örgütlerin kent yoksu'llarını
devrimci leştiıme ve örgütleme çabalarını olumlu k�rşı l ayan ve
destekleyen k.o münistler, öte yandan bunun, popülist önyargıların
ve demokratizmin işçi sınıfı ve sosyal i zm adına yeniden canlan­
dmlmasına dayanak edilmesine fırsat veımemel idirler. Bunun için
de demokratizme ve popülizme karşı ideolojik mücadeleyi bu yeni
duruma uyariayarak südürmelidirler." (s.55)
Komünistterin Gazi Direnişinin ortaya çıkardığı yeni durumun
çeşitli yönlerin� i lişkin tutum ve değerlendirmeleri nin bir özetini
sunmuş olduk. B u değerlendirmelere yalnızca marksist-leninist
bir ideolojik-sınıfsal bakış . değil, aynı zamanda Türkiye 'nin yakın
geçmişindeki sosyal-siyasal hareketl i l iğin deneyimlerine i l işkin
açık bir bilinç egemendir. Gazi eyleminin güncel pol itik önemi
, ile heterojen semt katmaniarına dayalı şekilsiz bir kitle hareketinin
sorunları bi rarada gözetilmiş, geçmiş deneyimlerin ışığı nda, semt
katmanlarındaki hareketieninenin imkanları i le sorunları b irarada
ele al ınmıştır.
Kitle hareketindeki devrimcileşmeden ve bu devrimcileşmenin
aldığı militan biçimlerden öcü gibi korkan ve korkuyla Gazi 'deki
halk direnişini ya "provokasyon" diye karalayan, ya da onun po­
l itik önem ini görmezl ikten gelen solun refomist kesim lerini bir
yana bırakıyoruz. Fakat denebilir ki, bir tek komünistler dışında,
solun tüm öteki devrimci grupları Gazi ' ni n verdiği sarhoşlukla
249
kendilerinden gc�ti ler. Marksisı-leninisı ideoloj ik-sın ı fsal bakı�
bir yana, devrimci hareket i n
yakın
ge�ın i�i ndcn de -ki
kendi
bu
öz geçm işleri o l uyor- hiçbir �ey öğrenme yeteneğinde olmadık la­
rını tüm açık l ığ ı i lc gösterdi ler. Gazi'deki ba�arı larının i l k somut
ürünlerini 1 Mayıs kuılaınalarına semt lerden ıa�ıdıklan nispi
bel i rgin z;ıy ı ll ı k kimsenin umnında değ i ld i ) . tüm
dünyasına
ka­
sergileme ba!jarıs ı n ı da gösterince (iwi kat ı l ı m ındaki
labalıklarla
bu gruplar
se mt
v ıı·r l ı k l ar ı i lc göm üldü l er. Üçlerinden her�eyc
bı'ı llin
rağmen bunu be l l i bir i�çi ç;ı l ı �ınasıyla b irlc�ı i rnıcye
çal ı�aı1 tek
. grup yine de Ti K B oldu.)
Böylece . komi.inisı lcrin öngörülerini
fazlasıyla doğruladılar.
onurumı ve önder­
Gazi Dircni�i üzerine yap ı hın edebi yat. oıuın
f iğini paylıı�ımı üzerine giri�i len taı1ı�malar ve i leri sürülen iddia­
lar öylesine bir hal aldı ki. bu. bu büyük halk dircni�inin ardından
gii vde l e ri bir parçıı büyüyen grupların. bununla oran ı ı l ı o larak
çocukla�nıaya ba�ladıklarının da açık b i r göstergesi oldu. En de­
rin bir subjcktivizme t raji-komik say ı labi lecek b i r söylem q l i k
etti. Siyasal dil hızla yarı-askeri bir biçim al(l ı : "silahlı b ir l ikle r
k ı p l müfrezeler''. "silahl1 an t i fa � i s t komiı eler'' si yıısal rek l am
''.
"
-
ve rekabetin ba� malzemesi !ıul ini aldı. N urtepe olaylarını izleyen
"kimin önderl i ğ i " tart ı � ımıları, 'küçük-burjuva bir k i m l i k küçük­
b u ı:iu v a bir sosy;ıl o rta ımı bir parça oturduğunda ki.içük-buıjuva
rekabetçi l i ği n i n nası l bir biçim ahıbi leceği n i n gül ünç örneklerini
görmemize vesi l e oldu. Gazi direni�inc ası l önderliği k i m i n yap­
t ığ ı ise hala tarı ı� ı l ı yor. (Şu ana kadar dircni�in iindc rl iğini pay­
l a�aımıyan i.i� grup Gazi D i reni�i üzerine b i re r de k i t ap �ıkardı -·
lar ve
bu k i t a p l ar
.
aynı zamanda "kimin önderl iği'!" l a rlı �m as ı ­
birer arac ı o l ma i�levini giirdi.i lcr.)
nın
Bu i bret l i k çocukl a�nıa örneklerine bugüne kadar dcğinı_nek­
ten üzel bir t u t u nıla
_karakteri ve
bu
buna
e�lik
kaçındık. ·G e l i�nıelerin b i r sosya l-siyasal
eden bir ideolojik mantığı vardı. B iz olayı
,
çerçevede yerli yerine olmt ınaya çal ı � ı ı k . Devrimci m ücadele
açı s ı mlan o l u m l u
yönünü ön planıı çıkarmak,
ideoloj ik ve pratik
açıdıın y<ınııtı ğ ı sorunları (zaalları ) ise buna bağl ı olarak ele almak
yoluna giıtik. Fakat i�tc
250
bu sonumıcusundıın
dolay ı d ı r k i . bir kez
daha T İ K B yay ın l arının ölçüsüz saldırı ları na konu olduk.
'ı" :' *
Artık Orak-Çl'ki( i ıı Ey lül 1 995 tari h l i sayısında (sayı : �7)
yayınlanan kapak yazısına geçebiliriz. "Semtlerdl'ki Dinamikler.
Halk�·ılık Tehlikesi ı·e Komiini.1·t Çalışma" ba� lığı ta�ıyan bu yazı ,
·hem bir· eleşt iri hem bir sav unma yazısıdır. Eleşt i ri de savunma
da EK İ M 'c kar� ıdır.
Sonıuıta eleştiriye konu edilen yazı. Ekim 'in ı Hazinın ı 995
tarihli ba�yazısıdır. Orak-Çeki�· "Gelişen Kitle Hareketinin im­
kan/an ı·e Sorwılan'' baş l ı k l ı bu yazının l ü t fedip yalnızca başl ı ­
ğ ı n ı aktarmakla yct innı i � t i r . Fakat h e r zaman k i kcyfi l i ği ve
kolayc ı l ığıyla EK İ M 'c yakıştırmadık k üsur da bı raknıanı ıştı r. İ�i
'Tasfiyec i l i k EK İ M ' i n tcorisindcdir" demeye kadar vardırnııştır.
Komün ist ler. Orak-Çekiç ' i n ele alınan sorun ların özüne ve
ası l kapsam ına i l i�kin aç ık bir kavrayışsızlık örneği olan bu ya­
zısın ı , gerekli sükuneti göstererek ve açık bir polenıiğe giııneksi. zin, zamanı nda k ı saca yanıt l ad ı l ar. t.'k inı'in ı Ekim 1 995 tarih l i
başyazısının ara b i r böliinıünü oluşturan bu yanı ilan bazı büli.inı­
leri az sonra tartı�ımı içinde aktaracağız. Orada eksik bırakılan
bazı sonmları ise gel i nen yerde burada taımımlanıanıız gerekiyor.
Bu, TİK B 'nin, taıtışma konusu sorunla ilgili olarak nasıl iki arada
bir dercde durduğunu. bmiun ise onu nas ı l fii le n semt eksenli
çal ı şmaya ve giderek bu çal ışmayı teori 7.c etmeye götürdüğünü
görmemizi kolaylaştı racakt ı r.
Aniaşılmadan lekrarlanan doğru la r
Aniaşı lmadan tekrarlanan doğruların konumuzia da bağlantı lı
bir örneğini, part i l eşnıe sürecinin sorun ları çerçevesinde. TİKB
ll. Konferans B elge leri nde göıın üştük. Orada. "küı;ük-buıjuva
kesinıleri örgüt lemeni n kolay l ı ğ ı ve cazibesi'' üzerine geçerken
de olsa sıralanan onca anlam l ı sözdcn. parti inşa sürecinin sın ı fsal
boyutu ve bunun prat i k gerekleri hakk ında hiçbi r somıç çı ka­
ıılanıamıştı. Bumın yeni bir ömeğini ise Orak-Çekiç'in önümüzdeki
yazısı veriyor. Yazı , Ekim'in semt eksenl i çal ışmaya ' XO öncesi'
251
nin deneyimleri ışığında yöneltmiş bul unduğu eleştiri lere bir ya­
nıt olduğu için ve bizzat bu eleştirinin basıncı altında, söze önden
bazı doğruları sıralayarak başlıyor. ' XO öncesine egemen semt
eksenli çal ı şmanı n "örgütlerin sınıfsal ve programatik yönelim­
leriyle doğrudan ilgili" olduğunu bel i rten yazı , bu yıllara i l işkin
olarak şunları söylüyor:
'"70 ' l i y ı l l arda ·semtler, devrimci örgütlenmenin merkezleri
haline geldi ler. Semtlerde gelişen anti -faşist mücadelenin doğur­
duğu kitlesel devrimci dinamik, hem örgütlerin varlığıyla gelişti,
hem de onları boylu boyunca bu alanın içerisine çekti. Devrim­
ci hareketin kendi l iğindenci karakteri , örgütlerin halkçıl ıkla sınır­
lı teorik-programatik çizgi leri ve sınıfsal yapıları, bu genel akış
içerisinde uyuıniuydu ve birbirini beslemekteydi."
· Bunu izleyen paragraf ise aynı y ı l larda işçi sınıfı hareketi­
nin reformizm ve revi zyonizm tarafından kuşat ı l ıp baskı altında
tutulduğuna i lişkin açık olgusal gerçekle söze başlıyor. Ardından
işçi sınıfı J:ıareketinin '70' 1erdeki durumuna· i l işkin hayli tartış­
ma götürür bir gözlem geliyor. Buna göre sınıf hareketinin bu
y ı l l ardaki seyri "ekonomik istemler düzeyinde" kalmıştır. i şçi
hareketi "anti-faşist halk hareketine önderlik bir yana, paralel güç­
lü bir hareket dahi" olamamıştır.
Halkçı devrimci örgütler tarafından neredeyse tümüyle re­
vizyonistlere ve reformisliere terkedilen, böylece devrimci siyasal
önderlikten yoksun kalan bir sınıf hareketinin anti-faşist halk ha­
reketine önderlik edememesi son derece anlaş ı l ı r bir durumdur.
Bu basit gerçeği bir yana bırakal ım. Ya "ekonomik istemler dü­
zeyini" aşınayan bir sınıf hareketi iddiası? Bunu ciddi ciddi id­
dia etmek, ilk paragrafta se'mt eksenli bir çal ışmaya kilitlendiği
belirtilen halkçılığın bir yönüyle ınazur gösterilmesi olmuyor mu?
işçi hareketinin durumu gerçekten buyduysa eğer, TİKB'nin Ga­
zi sonrası mantığı içinde ele alındığında, o günün devrimci akım­
larının semtlerde güçlü bir biçimde patlak vermiş bulunan dev­
rimci "toplumsal dim\mikler"e yönelmiş olması, son derece doğal
bir davranış tarzı değ i l midir?
Fakat Orak-Çekiç' in iddiası '70'1i yılların gerçekleriyle bağ-
252
daşmamaktadı r. Sınıf hareketinin, özellikle sonradan kent ve· kır­
da geli şen devrimci küçük-burjuva dalganın gerisinde ve gölge­
sinde kaldığı bir gerçek olsa bile, bir bütün olarak '70 ' 1 i yıl larda
iktisadi sınırlar içinde kaldığı iddiası gerçeklerden tümüyle uzak­
tır. 1 2 Mart ' ı hemen izleyen büyük anti-faşist gösterilerin öğren­
ci lerle birl ikte en ön�m li kat ı l ımcısı bizzat fabrika i şçi leriydi.
1 976'daki dev 1 Mayıs gösterisinin esas gövdesi işçi fabrika grup­
larıydı . (Aynı olgu 1 977 ve 1 97R 1 Mayıs gösteri leri için de ge­
çerlidir). Sermaye iktidarının '76'daki DG M girişimini, bizzat yüz-·
binlerce i şçinin genel direnişi ezdi . 20 Mart 1 978 'de, 1 6 Mart
öğrenci katliamını protesto için işçi ler genel greve gittiler v e bu
büyük eylemde tüm öteki kesim leri de arkalarından sürükledi ler.
1 980 Temmuz' unda D İ S K Ge'nel Başkanı 'nın öldürülmesi ülke
çapında yaygın bir genel grevle karş ı land ı . Türkler'in cenaze tö­
reni , gövdesini işçi lerin o l uşturduğu dev bir anti-faşist gösteri­
ye dönüştü. Bunlara, tümü de pol itik b i r mahiyet taşıyan, 1 976
Profıto direnişinden 1 979 Tekel direnişleri i le 1 980 Tariş direnişine
kadar, sayısız i_ri l i-uf��kl ı direniş de ekleneb i l i r. Burada yalnızca
sınıf hareketinin en önem l i politik çıkışiarına örnekler vennekle
yetindiğimizi önemle hatırlatalım.
Dolayısıyla, bu hayli eksik tablo bi le, ' 80 öncesi devrimci
yükseliş yıllarında işçi sınıfının ·taşıdığı büyük politik mücadele
potansiyelini gösterıneye yeterl idir. Denecekti r ki bu politik hare­
ketlilik çok büyük ölçüde revizyonist-reformisı akımların, onların
elindeki sendikaların denetimindeydi. Elbette öyleyd i . Fflkat bu
gerçeğin kendisi, halkçılık'özürcülerinin aleyhine bir olgusal ka­
_
nıttır. Zira revizyonizmin ve reformizmin politik misyonu sınıf
hareketini dizginleyip sınırlamak olduğuna göre, '70 ' l i y ı l l arın
sını f hareketinin sergilediği bu hayli önem li politik eylem potan­
siyel i , tüm bu dizginleme çabalarına rağmendir. Demek ki etkin
bir devrimci siyasal çalışma ve müdahale koşul larında bu potansi­
yel apayrı boyutlar kazanırdı . K üçük-burjuva dalganın gölgesin­
de kalmaz, tersine bu hareketi kendi yedeğinde sürüklerdi. Kaldı
ki bu .geri ve kuşatılmış koşullarda bile, Orak-Çekiç' i n iddiasının
aksine, bir çok keresinde genel halk m uhalefet ini ardından sü-
253
rükleıneyi başarabilen bir iş�i hareketi , etkin bir devrimci müdaha­
le ve önderlik k<şıllarında. bu açıdan apayrı bir rol oynayabilirdi.
'70 ' l i y ı l l arda, değil s ın ı f hareketine sözii edi lebilir bir dev­
riınci önderlik. bu doğrult uda sözüed i lebilir herhangi bir ciddi
girişim bile olmadı. Zira devriınci akımların geneline halkçı ideolo­
ji ve si yaset egemendi . Bu akı m l ar kentin ve k ı rı n küçük-burju­
va eksenl i anti-faşist halk hareketine önderl i k etme çabası için­
deyd i ler. Dolayısı y l a , işçi s ı n ı fı hare k e t i n i n "anti - faşist halk
harcket i "nin gölgesinde kalınası olgusu değerlendi ri l i rken, bu et­
ken ayrı c a hesaba kat ı l malıdır. İ şçi s ın ı fı hareketi , devriınci bir
önderliğe sahip olmak bir yana, revizyonist-re fonnist bir kuşatma
a l t ındayke n , " an t i - faşi st halk hareketi" t üm devriınci akıınlar
tarafından kuşatı lınıştı . Onlar şahsında, iyi -kötü bir devriınci ön­
derlik çabasıyla yüzyüzeydi. Demek oluyor ki, i şç i sınıfı dışındaki
halk kesimlerinin oluşturduğu hareketin gücü ve pol it i zasyonu,
aynı zamanda. bu kesimler içinde ınevzi lenıniş, sem t leri temel
çalı şımı alanı halinc ' getirıniş bulunan devriınci ak ı m l arın yoğun
devriınci çabası n ı n b i r ürüntiydü.
Tüm bunlar giize ı i l ınedi kçe, ' 70 ' 1 i y ı l l arın deneyi m inden
günümüz için doğru ve yolgösterici prat i k sonuçlar ç ı karmak da
olanakl ı olmaz.
Fakat ' 70 ' 1 i y ı l ların s ı n ı f hareketine i l işki n o l gusal gerçeği
eksik ve y an l ı ş sunuyor olsa da, Orak-Çcki(i n y i ne de iincınl i
b i r noktayı doğru b i r biçimde v urgu l ad ığını bel i ı1ıneliyiz. O . işçi
sınıfı hareketinin gerek kuşat ı lınışl ığı ve gerekse yapısal zayınıkla­
rı karşı sında " b i l i nç l i bir zorlayıc ı l ı k ve sabırl ı bir çalışma'' giis­
teı;i lebi l ıncl i yd i : ancak bu takdirde sını f hareketinin karşı · karşıya
bulunduğu güçltiklcr aşılabi l i rdi; oysa devriınci "iirgiitlcrin yiinclinı
zay ı llığı nedeniyle'' bu "güç lükler büyüyor, aşıl aınıyordu", diyor.
insan bu satırları okuduğunda, ' 7!l ' l i y ı llardan bu iineınl i dersi
çıkaranların, Gazi Direnişi sonrası n ın semt eksenli çalışımı basıncı
karş ı s ı nda " yiine l i ın " l c ri n i koru ımı g ü c ü n ü herşeye rağme n
koruyabi lcce.ğini sanıyor ve uımıyor. Oysa bunlar henüz sayfanın
i l k sütun unda siiy lcm: n l c rd i r. A y n ı sayfa n ı n i k i nc i sütun u na
geçi ldiğinde ve G azi Direnişi sonrası ge l i şmelerin sorunlarına
254
gel indiğinde. bu kez tümüyle bir ba�ka d ilden konu�ulduğu oı1aya
ç ı kıyor. B urada Orak-Çeki�·. Ekim ' i n "Gelişen Kitle Hareketinin
imkanlan 1'(' Sorun/an" ba�lıklı ba�yazısını hedef alarak, soruyor:
" i �çi s ı n ı fı n ı n örgütlenmesinde ı srarlı o l m a k . semtlerdeki
devrimci geli �ıneyi bu yönden değerlendi rmek gerekt i ğ i n i n süy­
lcnmesiylc yetinmek ( . . . ). kendini sınıriayarak büyük çoğunluğu­
emekçi leri n ol u�turduğu anıi-fa�ist halk gücünün örgiil lenme­
si görevine sırt çevirmek, bu noktada hiçbir örgütsel pol i t ika.
mı
taktik gcl i�tirınemek nasıl değerlendirilmelidir'! . . . Uzun y ı l lardır
kitlesel hareket i n devrimci pol i l i zasyonunda ya�anan güç i likler
ve bi r sıçramanın yaratı lamaımısı kar�ısında. bunun pot ansiye l l e­
rini ta�ıyıın bir hareket ortaya ç ı k mı şsa nası l davranı l m a l ıd ı r'?''
Soruların ınuhatabı Ekim olduğuna göre en iyisi biz yanılını
da bizzat ondan alal ı m . Ekim. bir ay sonraki say ı s ı nda ( Ekim
1 995 ) , b u sorulara �u dolay l ı yanı l ı verm i �t i :
" Fakaı daha önce d e i fade eıt i ğ i m iz g i b i . Gazi Direni�i çok
öneml i bir çıkı� olmakla birl i kte, ancak nispi ve geçici bir etkide
bulunabi ldi. Kitle hareketinin mevcut seyri hala gcçmi�teki temel
zaafını korumaktad ı r ve bu haliyle solda rcformizmi bcslcnıeye
devam etmektedir. Bu öze l l ik l e i�çi hareket i için geçerl i dir. De­
nebi l i r k i , son bir yı lda i şçi hareketi cephesinde meydan gi tgide
daha geni� ölçüde reform izme kalm ı�t ı r. Z i ra devrimci gruplara
bel l i bir güç ve can l ı l ı k kazandıran tam da bu aynı Gazi D i reni ­
�i. bu grupları , zaten çok i ğret i o lan s ın ı f çal ı�masından gerisin
geri semt çal ı�malarına Çl�ken b i r olumsuz rol de oynam ı�t ı r.
"Semtler ve semt yoksu l l arı bugün bir kez daha kolay güç
kazanılacak, hızla kadro dcvşiri lecck. sıkıntısı çok duyul aıı' o k i t­
le desteğini nispeten kolayca sağlayacak alanlar olarak görülmek­
tedi r. Gazi d i ren işinin sarsıcı etkisi al tında ' XO öncesinin anıları
kolayca depre�mekte. bu öneml i halk direni�i ndc elde edi len belli
kazanını lar da t utulan yolun doğrul uğuna kanıt say ı l nıaktadır. Bu
gcl i�mey i , s ı n ı f hareket i n i n a�ı l amayan tıkan ı k l ı ğı kar�ı sında za­
ten umutsuzluğa d ü�cn leri n . semtlerdeki bazı ge l i �m c l e rin de
i t k i siylc, geri sin geri esk i önyarg ı ları na. i lg i alanl arı na, çal ı�ma
t arziarı na ve m ücade le anlay ı � l arına dönmeleri ol arak da ta-
255
nım lamak mümkündür.
"işin daha i l ginç yan ı , bunun 'devrimci mücadele dinamik­
lerine seyirci kalmamak' adına yapı l ıyor olmasıdır. Sanki ortada
patlak vermiş ya da patlamak üzere olan yaygı n bir semt ha­
reketliliği varmış da, birileri buna seyirci kalırlurken başka bazıları
ona genel amaçlar doğrultusunda yön vermeye çalı şıyorlarmış
havalarında konuşul uyor. Oysa Gazi ' nin yerel bir direniş olarak
kaldığı bugün daha iyi görülebilmektedir. Sözkonusu edil en
potansiyel dinamiklerse eğer, bu aynı şekilde, hatta daha da faz­
lasıyla, sını f hareketi için de geçerlidir. Ye kendini komünist ola­
nık niteleyenlerin, işçi sınıfı devrimeisi o larak görenlerin, zaten
çok sınırl ı olan güç ve olanak larıyla, sınıflar mücadelesinin ve
devrimin bu belirleyici alanına yükleomeleri gerekmektedir. ide­
olojik tutarl ı lık, sınıf perspektifi ve parti leşme hedefi kadar, dev­
rimci siyasal mücadelenin gelişme seyri üzerine sağlam ve soluklu
bir bakış da bunu gerektirmektedir. Semt yoksu l l arı içindeki
kaynaşmanın artması . gibi bir olgu, sınıf devrimcileri üzerinde,
olsa olsa, sınıf çal ı şmasına daha sıkı sarılmak, o alanda ayağını
basacak daha sağlam bir zemini bir an önce kazanmak, s ı n ı f
hareketinin bugUnkü dar iktisadi-sendikal çerçevesini parçalamak
· için daha etkin bir çaba ve çal ışmaya yönelmek gibi bir etkide
bulunabilir. Zinı heterojen katınanların karmakarışık etkeniere da­
yal ı bir hareketlenmesine bel li bir istikrar ve doğrultu kazandıra­
bi lmenin, ona genel hedefler doğrultusunda başarıyla yön vere­
bilmenin başkaca bir yolu yoktur. işçi sınıfının devrimci siyasal
mücadelede ve genel o lanık devrimde önderliği boş bir söz kalıbı
değilse eğer, ya da b u örneğin geçmişte olduğu gibi, açık veya
örtülü bir ' ideolojik önderli k ' olarak anlaş ı lmıyorsa, söylemeye
çal ıştıklarımızı anlamanın herhangi bir güçlüğü de yoktur.
"Popülizme ve onun geleneksel hareketteki en temel karak­
teristiklerinden biri olan ' ideolojik önderl ik ' anlayışı ve pratikleri­
ne yönelli imiş bunca eleştiriden sonra bi le bunun . bugün hala bir
türlü anlaşı lamaınası , olsa olsa popül ist önyargı ların gücüne bir
kanıt oluşturab i l ir." (9. Yaym Ytlına Girerken, say ı : 1 30, 1 Ekim
'95)
256
Ekim 'in Omk-Çeki( in
saldırısına ve sorularına dolay l ı bir
yanıtı oldu bu. Görüldüğü gibi ortada tümüyle i k i ayrı bakı�açısı
var.
Orak-Çekiç' in
düşünüş ve davranış tarl.ı, tanı ı tamına, ' 70 ' l i
y ı l ların devrimci -demokrat ları n ı n dü�ünüş ve davranı� tarzına
uygundur. O b i rinci sUlunda ' 70 ' l i y ı l lara i l işkin söyledik lerinden
gerçekte hiçbi r temel yolgösterici sonuç ç ı karaınad ı ğ ı n ı , i k i nci
siitunda giinümüzc i l i �kin sorunları e l e a l ı rken aç ı kça göster­
mektedir. Fakat bu kez omın yanı t l anıası gereken bazı sorular
var. Kendisinin
sonınianı
bu yaklaşımı doğru ve
Ekim'in
tutumu
yan l ı şsa eğer, ' 70 ' l i y ı l ların halkçı-devrimci örgül le ri n i n kusunı
nereded i r o halde? Onlar da. bizzat Orak-Çekit,-' in · shzle riyle,
.
"semtlerdc g� l i şen ant i - faşist m ücade lenin doğurduğu k i t lesel
devrimci d i namiğc" kapı lmam ı ş lar m ıydı? Onlar da buna dayana­
rak toplumun gene l inde brr devıiınci pol i t i zasyon yaralmak yoluna
gitmemişler miydi? Ye dahasıJ doğrusu bunda bir hay l i de başarı lı
o l mamı�Jar mıydı?
Orak-Çekiç 'in
Gazi sonrasında ge l işt i rdiği bu düşünüş
tar­
z ı , gerçekte ; geleneksel halkçı hareketin bazı mensupl arı nın ken­
di ' RO öncesi yöne l i m lerini ve pratiklerini ınazur göstemıek üzere
bir ara i leri sürdükleri savLinımı tarzı i le olduğu
gibi örtiişüyor. Onların söyledikleri de özetle şuydu: '70'1i yıl larda
i leri bir devrimci pulitizasyon gösteren, somulta anti -faşist mü­
cade lenin k i t l e taban ı n ı o l uşt uran kesim ler, küçük-buı:juva kat­
manlardı. Böyle o l unca da. devrimci k i t le hareketinden kopulınak
istcnmc di � i sürece, bu kesimler üzerinde yoğuıilaşmak, onları ek­
sen alan bir çalışma ve mücadele y ürütmek zorunluydu. Dahası .
b u yöne l i m , devrimci siyasal mücade lenin o günkü genel ihtiyaç­
yakın dönemde
l arımı da uygundu, vb . . .
et­
Orak­
Söylenen buydu v e s ı n ı f öndcrl iğini ge l iştirmeyi ihmal
memek üzerine Him · kay ı t larına rağmen. Gazi sonrasında
Çeki( in söylediği de
özünde bundan başka bir şey değ i l d i r.
İ ktidar perspektifi ve işçi sınıfı önderliği
Orak-Çeki�·
bir konuda
Ekim'e
hak vererek �unları söylüyor:
257
''Ku�kusuz semtlerdeki geli�ınenin tekrar halkçı retoriği güçlendir­
me tehlikesi vardır. Küçük-burjuva devriınci örgütler, programla­
rından örgütsel yapı larına, kadrolarına kadar zaten sahip olduk­
ları bu . dü�ünceyi güçlendirmeye fazlasıyla yatkınd ırlar."
Fakat hemen bunu izleyen sözler, onun Ekim 'in altını çizdiği
asıl sorunu anlayaınadığını açıkça gösteriyor. Şöyle devam ediyor
Orak-Çekiç: "Bunun önünü kesmenin yolu, en ba�ıa proletaryanın ·
örgütlenmesinden ve anti-faşist savaşıma sokulınasından geçiyorsa
da, bu alanlarda komünist bir çalı�ımı ve önderl iğin geli�ti �ilınesi
de yaııısıra öneml idir. Bu oradaki zararı en aza indirir."
Ekim, sınıf çal ışmasına vurguyu, halkçı ideolojinin yeniden
güç kazanınası tehlikesini önlemek için deği l, fakat semt yok­
sul larının geli�en hareketlil iğini başarı l ı bir siyasal sınıf önderliği
i le k ucaklamak üzere yapıyor. Bu ba�arı ldığı ölçüde halkçı l ığın
büyük darbeler alacağı kesin olmakla birlikte, sorun ideolojik de­
ğil fakat siyasal alanla i lgilidir. Komünist hareketle halkçı hareket­
ler arası i l işkilere değ i l , fakat öncü sını f olarak proletarya ile
onun en doğal müttefik leri arasındaki siyasal mücadele ili�kisine
i li�k i ndir. Bunun. doğru bir stratejik kavrayış ve buna uygun bir
pratik müdahale ile sağlanması sorun4na il işkindir. Asıl sorun,
o soyut stratejik şeınalarda hep vurgulanan ve kağıt üzerinde bir
doğru olarak pek az bir istisnayla hep tekrarlanan teorik gerçek­
Iere i l i şkindir. Daha somut olarak: devriınci siyasal mücadelede
ezilenler cephesine siyasal önderl ik yapabilecek ve onları kurulu
düzene kar�ı iktidar mücadelesine yöneltebilecek biricik sını f işçi
sını fıdır şeklindeki temel teorik ve tarihsel gerçeğe i l işkindir.
Sorun buradan k�ıvranaınadığı sürece, semt yoks u l i anna
götürüleceği iddia edi len "komünist önderl ik" salı bir ideolojik
çizgi sorununa indirgenir. Bu da bir kez daha o pek ünlü "ideolojik
önderlik'' sorununa çıkar.
.
Sınırlı güçleriyle, parti öncesi bir örgüt olmanın getirdiği tüm
sınırlılıklarıyla. sınıf içinde hala d<i ayağıııı doğru-dürüst bir yere
basaınanı ış bugünkü hal iyle T i K B . semt yoksul ları hareketine
halkçılığın vereceği "zararı en aza indirme''yi nasıl başarabilecek­
miş acaba? Tam tersine, bu tür bir çalışmanın, toplumsal zeıninı-
25R
ni henüz bulamamış bir TlKB üzerinde halkçı tahribatı "en çoka"
çıkarnıası akla daha uygun değil midir? Madem sınıf çal ışınasında
bir ilk ciddi mevzi elde etmeden bile sınıf müttefikleri içinde
komünist mevziler yaratmak ye sınıf-dışı akımların burada yanıt­
tığı ve yaratacağı tahribatı "en aza \ndi rmek" olanak l ıdır, bunu
Türkiye devriminin iki temel dinamiğinden biri olarak tanımladı­
ğınız Kürt u l usal hareketi için neden yıllardır yapmıyor-sunuz?
Bu tutum farkı herhalde yalnızca Kürdistan ' ın bi raz uzak, oysa
semtlerin hemen yaınbaşınızda olmasından kaynaklanmıyordur.
Zi.ra siyasal mücadelede ve sınıf i l işki lerine dai r sorunlarda bu
t�r coğrafik faktörlerin esasa i l işkin bir önemi yoktur, olamaz,
Orak-Çeki�·.
sınıf önderliğini geliştirmenin sorunun asıl çözü­
mü olduğunu reddetıniyor da, bunu baŞarana kadar semtlerde
"komünist bir çalışına ve önderliğin geliştiri lmesi" yoluyla "ora­
daki zararı en aza indi rıne"yi savunuyor. Fii len de bu yola gidi­
yor. Fakat bu yol o tanıdık sınıfı ve m üttefiklerini aynı anda
birlikte örgütlemek yo ludur ve biz bunun hangi sonuçlara yol­
açtığını da bizzat
Orak-Çekiç' in
geçmişteki tespitlerinden biliyo­
ruz. H atırlanacağı gibi, o bu tutumun kaçınılmaz olarak yolaçt ığı
sonucu, ' 92 M ayıs tarihli öneml i bir değerlendirmesinde şöyle
ifade etmişti: "Genelde diğer alanlardaki çalışmalar ve ilişkiler
örgütsel faaliyeti beli rlemektedir". işçi sınıfı hareketinin nispeten
can l ı , oysa lersinden "diğer alanlar"ın henüz hayli durgun olduğu
bir s ı rada, o "birlikte örgütleme" taktiği bu sonucu doğurabildiyse
eğer; bugünün koş u l larında, yani semt katman larının canlandığı
ve işçi sın ı fı hareketinin nispeten geride kaldığı bir konjonktürde,
bu "birlikte örgütleme"nin, gerçekte hızla semt eksenine kaymak
anlamına geleceğini tahmin etmek (ve pratikte de zaten somut
olarak geldiğini görmek) güç olmasa gerek.
Sözün burasında, faşizme karşı mücadeleyi öneınseınek ve
semtlerdeki anti-faşist toplumsal dinam i k lere seyirci kalmamak
adına i leri süriilen taktik tutumun gerisinde gerçekte neyin yattığı
. konusunda.
Orak-Çcki(e,
onun hayli güvenilir bulacağı bir tanık
göstcrccçğiz. Devrimci Proletarya dergisinin Kasım ' 94 tarihli
35. sayısında yer alan faşizm ve anti-faşist mücadele üzerine bir
259
yazıdır bu. '94 Kasım ' ı , Gazi Direnişinin henüz dört-beş ay öncesi
demek oluyor; semtler henüz önemli ölçüde durgundur ve Orak­
Çeki�·'in önümüzdeki sayısının tanıklığına göre, o gün için henüz
verim l i b i r çal ı şma alan ı da değildir. Dahası var. Devrimci
Proletarya'nıı1 sözünü 'ettiğimiz yazısındaki bir ıespiıe göre, halk­
çıl ığın "ideolojik önderl ik" tezinin açık ya da örtülü biçimlerinin
leınsilcileri cephesinde ise, o günlerde durum şudur: "Öze l li k le
1 2 Eylül sonras ı , işçi sınıfının Türkiye'de ıopll.ıınsal muhalefetin
fi i len de başını çeken bir güç olarak kavga alanlarına çıkması,
böylelerine ya�aın al<ını bırakmamıştır.'' (s. l 0)
işte halkçı lık açısından durumun bu olduğu bir evrede, Dev­
rimci Proletarya faşizme karşı mücadele sorunlarını ele alırken,
' HO öncesinin halkçı akımları nı faşizme karşı mücadele gerekçe­
siyle semt eksenl i bir çalı şmaya kaymaları konusunda güvenle
şu son derece anlam l ı değerlendinne ve eleştirileri yapabiliyordu:
" İşçi s ınıfının faşizme karşı mücadelede özel ve öncü rolü­
nün kavranamayışı, halkçı lığın 1 2 Eylül önc�sinde düştüğü yanıl­
gı ve yanlışların temel nedenlerinden bir diğeridir. ... ( Halkçılığın)
faşizme karşı mücadelenin bu en m i litan, kararlı ve tutarlı sa­
vaşçısını örgütlemek ve seferber etmek için özel çaba harcamak
gibi bir :yönelimi olmamıştır. Kendi l iğinden mücadelede hangi
kesim ve alan öne çıkmışsa halkçı l ı k oraya yönelıniştir. Bu kah
öğrenci gençlik olmuş, kah başını sokacak bir gecekondu peşinde
koşan emekçi lerin yoğunlaştığı semtler olmuştur. O kesitte kolay
ve çabuk güç devşi rebi len bu kesim ve alanlar; daha sonraki
süreçte, aynı kolayl ıkla dağı lıp gitmişlerdir. Çünkü bu bir sın ıf­
sal karakter sorunudur. Proletaryanın dışındaki güçlerin esaı:;
al ınması ve bunlara dayanım\, istikrarsı z ve nitel açıdan zay ı f
b i r temel anlamına gelmekle kalmamış; bu güç v e kesimler kendi
sınıfsal özell iklerini, alışkanlıklarını, korku ve ıereddütlerini, sos­
yalizınle çel işen yönlerini de harekete taşımışlardır." (s. l 2)
Orak-Çekiç' in bugün mazur gösterıneye çal ıştığı anlayış ve
yönelimlerin önden v urucu bir eleştirisi sayılma�ı gereken bu
sözlerde, ' XO öncesi deneyimlerden siizülmüş son derece açık bir
kavrayış var gibi görünüyordu. Fakat yazının hacim olarak yarı-
260
sını olu�turan "Ant(f'aşist Mücadele Komite/eri" ba�lıklı 3. bölüm,
görüntüye çok da aldanınamak gerektiğini daha ba�tan ve o za­
mandan gösteriyordu. Gerçekte Devrimci Proletarya da, tıpkı Orak­
Çekiç gibi, 1 2 Eylül yeni lgisiyle açı ğa ç ıkan gerçeklerin etkisi
altı nda, bazı doğruları anlam ı n ı· deri n lemesine kavramaksızın
yineleınekten öteye gideıneıniştir.
Gerek EK İ M 3 . Genel Konferansı ' nı n burada daha önce bir
özeti verilen değerlendirmelerinde ve gerekse koınün istlerin bu­
nu i zl eyen tüm öteki değerlendirmeleri nde semt yoks u l ları
hareketinin küçüınsenmesinin en ufak bir bel i rtisi yoktur. Soru­
nun özü öneınseınek ya da küçümsemek değ i l , onu kendi sınır­
ları içinde yerli yerine oturtmak, bu hareketteki geli�menin genel
sın ı f mücadelesiyle bağını doğru bir biçimde kurabi lınektir. Bu
gel i şmenin aci l leştirdiği görevlere devrimci siyasal m ücadele­
nin stratej i k gerekleri ı ş ı ğ ın da bakab i l mektir. Koın ü n i stlerin
değerlendirmelerinde yapılan da budur. Bu hareketl i l ik kendi sı­
ııırları içinde yerli yerine oturtulınuş ve sınıf hareketinde mesafe
alına görevine tam da gel işmekte olan bu hareketin önemi çer­
çevesinde gerekl i vurgu yapılm ıştır. B urada, bütünsel bir kavnı­
yış içerisinde, genel hareketi n sağl ı k l ı bir gel i�ıne seyri izleye­
bilmesinin bel i rleyici ve çözücü halkasına i şaret ed i l m iştir . .
Eğer semt yoks u l l arı hareketi gerçekten öne m l i bir siyasal
olanaksa. tam da bu gerçeğin kendisi, sın ı f hareketinin devriın­
ci geli�ınc görevine çok daha büyük bir aci l i yet kazandırıyor de­
mekt i r. Orak-Çekir bunu kavrayaın ıyor; zira o. halkçı şartlan ·
ınışlığından dolayı siyasal sınıf önderliği kavram ını bir türlü yer­
l i yerine oıurtaınıyor. Taktik sonın iarı ve görevleri ele alış tarzı,
onun. geleneksel harekete bu noktadan yönelttiği genelde doğru
eleştirilcrin somut üziine i neın�diğin i , bundan doğru taktik sonuç­
l ar ç ıkaraınadığını gösteriyor.
Omk-Çekir, sorunun bı.i en kritik halkası üzerinden, Ekim 'e
hak verir görünüyor. '"70 ' 1 i y ı l l arda semt merkezli geniş bir halk
hareketine yolaçan '\ntifa�ist ınüoadele''nin iktidar perspektifini
kazanamaya rak "sı n ı rl ı , güdük bir ant i faşizmin ötesi ne'' ge­
çeınediğini bel i rtiyor:
20 1
" i �ç i sınıfının s ı n ı f o lurak önderlik etmekten uzak oluşu
ve kat ı l ı m zayıfl ı ğ ı , antifaşist savaşımın strateji k yönel imini za­
yıflattığı gibi. devriınci şiddetin proletaryanı n yığınsal eylemle­
riyle doğru biçimde birlqtirilebilmesi olanağını da ortadan kaldır­
dı. M acerac ı l ığın öne çıkması giderek hareketi zayıflattı . Antifa­
şist savaşımda proletaryanı n önderliği ve etkin kat ı lımının zo­
runluluğunu bizzat yaşanı l an bu pratik de göstermektedir."
Doğru bir ideolojik bakışaçısı ve ' 70 ' 1 i y ı l ların deneyim­
lerinden çıkarı lmış isabetl i sonuçların bu birarada sunuluşunun,
doğal olarak, dönemin taktik sorunlarına ve görevlerine de bu
çerçevede yaklaşınayı getirmesi beklenir. Ama hemen ardından
ve Ekim hedef alınarak söylenenlcr. yukarıdaki sözlerde yansı­
yan .ideolojik bakışaçısının ödünç alındığını ve deneyimlerin de
süs ol arak kaldığını gösteriyor. Y ukarıdaki sözlerin devamını
okuyoruz: "Bu yönde dikkat çekici olmak, görevler koymak ayn
şeydir, m ücadelenin önümüze koyduğu, örgütlemekle yüküml ü
olduğumuz görevlere sırt çevirmek ayrı şeydir."
Yani? Yani temel ve stratejik önemde olana dikkat çekile­
cek, buna i l işkin olarak görevler konul acak; fakat güncel olarak
'm ücade le semt ekseni nde öne çıktığına göre, soınutla bunun
gerekleri üzerinde yoğunlaş ı l acakıır. Peki ya bu, "kend i l iğinden
mücadelede hangi kesim ve alan öne çıkmışsa oraya yönelmek"
(Deı•rinıci Proletarya) şeklindeki davranış tarzının bir yeni örne-
ği değilse nedir? Eğer stratej ik bakışaçısının ve ' XO öncesi de­
neyimlerin bir anlamı varsa, kent yoksul l arında hareketl i l iğin uç
verdiği bir noktada, sınıf hareketi üzerinde çok daha etkin bir
biçimde yoğunlaşınak gerekmez mi? Hareketin istikrarı , "güdük
bir anti-raşizınin ötesine" geçerek iktidar perspektifi kazanması,
devriınci �iddctin macerac ı l ı k biçimde yozlaşmasının önüne ge­
çilmesi vb., vb., ti.iın bunlar tam da bunu gerekti rnıiyor mu? Parti
bile olamaınış, sınıf içinde ayağını az-.çok sağlam bir zemine ba­
saınaını ş bir hareketin, bir an önce partileşrnek ve siyasal mü­
cadelenin sınıfa daya l ı önded iğini güvenceye almak sorum lulu­
ğu, tam da bunları gerektirıniyor mu? . B u görevler günün en ya­
k ıcı ve çözümde bel i rleyici gürevleri değil midir? Ama parti i le
2()2
·
devrimi, sınıf ile müttefiklerini bir arada örgütleme ·biçimindeki
bulanık bak ı�açısına bunlar. günün görevlerine "sırt çevirmek"
olarak görünebi l iyor.
Anti-faşist mücadele ve semt eksenli çahşma
Fakat bu çarpıklığı tamamlayan daha da kritik bir başka
sorun var.
Yukarıdaki sözler "Tasfiyecilik EKi M ' in teorisindedir ... de­
mokratik ve anti-emperyalist görevleri küçümseyen sözde sosya­
list devrimci programatik yakla�ımındadır" biçiminde sürüyor.
"Programatik yakla�ıın"lara i l i�kin tartışına konumuzu aşı­
yor. Zaten Orak-Çekiç'in niyeti de bu değil . Onun ası l sorunu,
EK i M 'in semt eksenli çal ışına karşısında sınıf eksenli çal ışına­
yı vurgulamasını alıp, bunu ıinti-faşist mücadelenin küçi.imsenıne­
sine bir kanıt sayınasıdır. Ania�ifması güç 6u tütüınlın geriSinde ­
gerçekte Tİ KB 'nin anıi-faşist mücadeleyi algılama tarzı yatmak­
tadır. TİKB için, anti-faşist mücadele denilince her �eyden önce
semtler ve anti-faşist toplumsal dinamikler denilince de sınıf-dı�ı
katınanLar ak l a gelmek ted i r . Daha t am bir i fadeyle, T İ K B
çizgisindeki yuyınlarda . bunlar özde� il i�kilendirınel�rdir. Sınıf
önderliği ve işçi sınıfının fiili katılımına ilişkin (süs · olarak kalan)
tüm kayıtlara rağmen bu böyle. Bunun böyle olduğuna yıl lar
öncesinden ve bugünden bir kaç örnek vermek istiyoruz.
Orak-Çekiç, sayı :67, Ocak-Şubat 1990: "Çal ışmalarımız
sadece işçi sınıfı ile sını rlı deği ldir ve olmayacaktır. .. çeşitli sınıf
ve tabakalar anısında komünist düşünceyi ve örgüt lenmeyi
geliştirmek, ... hedefim izdir. Tİ KB ' l i ler bul undukları her yerde
anti-faşist m i.!cade h�nin içindedirler. Komünistterin en tutarlı
demokrat, faşizme karşı mücadelenin en kararlı unsurları olniası
gerçeğiyle hareket etmektedirler." (Başyazı)
Orak-Çekiç, sayı:70, Mayıs 1990: "Örgütsel çal ışnıamızın
ağırlık merkezi i�çi sınıfındadır. Fakat komünist ·ç alışmanın alanı
bununla sınırlandırı lamaz . .. Bir bütiin olarak demokratik görevle­
rin yadsınması veya küçümsenmesi kabul edi.lemez." (Ba�yazı)
·
263
Devrimci Proletarya,
sayı:36, Şubat '95: "Konunun, EK İ M '­
in yalnızca işçi s ın ı fı d ı ş ı ndaki s ı n ı f ve tabakalara değ i l , anti­
faşist demokratik görevlere bak ı � ı y l a da yakından i lgisi vard ı r."
.(Ö11ciiliik ve Kuyrukpıluk yazı s ı , s .45)
Ve son bir ürnek, Eylül '95 tarihli
Orak-Çekiç ' te, Ekim ' in
semt ekse n l i çal ı �maya yönelttiği ele�ti ri y i "demokratik ve anti­
emperyalist görevlerin küçümsenmesi" i le i l i�ki lendiren tutumudur.
Nerede i�çi s ın ı fı d ı � ın daki s ı n ı f ve katmanlar içinde ça­
l ı �maktan sözed i lmişse. dikkate değer bir biçimde, hemen ardın­
dan anti -fa�ist mücadelen i n ya da demokratik görevlerin önemi
vurgu lanm ışt ı r. Ve ters i nden, nerede EK İ M ' i n işçi s ı n ı fı d ı ş ı n ­
daki s ı nı f ve tabakaları k ü ç ümsediği siiy lenmişse. ayn ı şekilde,
hemen ardından bu onun ant i - faşist mücadeleyi ya da demokratik
görevleri küçümsemesine tartışmasız bi r gösterge say ı lmış, bu iki­
s i arası nda organ i k bir bütü n l ü k görül m ü�tür.
B u .s onuncusu iizerin d cn soruyoruz. Parti leşmc s ü recinin te­
mel öncel i k lerini gözetmek kaygısıyla ve i ktidar perspektifine da­
yalı bir' mücadelenin biricik toplumsal güvencesi olan s ın ı r içinde
öncel i k l e sağlam bir yer t utmak amacı çerçevesinde: b i r hareke­
t i n , taktik bi r tutum olarak, işçi s ı n ı fı dı�ındaki s ın ı f ve katınanlar
içinde çal ı �mayı t a l i Üneımlc görmesi n i n "an t i - faşist demokratik
görevleri küçümseınek"le ne gibi bir i lgisi olabi l i r? Tersine, s ı n ı fa
dayal ı b i r öncü parti örgüt lcmek, s ı n ı r içinde ayağını sağiamca
yere basan b i r p o l i t i k güç ol mak. a n t i - faşist demokrati k ıniica·
delenin i ktidar perspekt i fi ne dayal ı ol arak sürd ürülebil mesinin de
en i y i güvencesi değ i l midir? Aynı �eki lde, proktaryanın devrim­
ci s ın ı f hareket ini gel iş t i rmek, bu mücadelenin sosyalizm hedefi­
ne bağlanan bir mikadcle o l <)rak ge l i�ı i rcbi l ınenin temel ko�u l u
v e ol�ınakl ı b i ricik y o l u değ i l m1 dir?
Yan l ı � ve çarpık olan, EK İ M ' i n değ i l T İ K B ' n i n t utumudur.
T İ K B ' n i n anti· faşist demokratik görevleri i�çi sın ı fı dı�ındaki sı·
nı f ve tabakalarla özdqlqt i ren tut uınudtır. Bu çarpık ve meka­
nik bakışa göre, proletarya sosyalizm için. "öteki sın ı f ve tabaka­
lar" ise faş izme karşı demokrasi için sava�ırlar. Biiyle ol unca,
faşizme karşı mücadeleyi i\nemsemek
264
ve
onu güncel bir pratik
mücadele olarak yürütmek demek, her�eyden önce "öteki sınıf
ve tabakalar" içinde çal ı�ınayı öneınsemek ve onlar içinde de
her durumda etkin bir· pratik siyasal çal ı�ma yürütmek demektir.
iyi ama bu duruı�da, bu mantığa göre. temel bir demokrasi s?nı­
nu olan Kürt ulusal sorununu önemsemek de bir an önce K ür­
distan 'da etkin bir çal ı�ınayı gündeme alınayı gerektirmez mi'?
Oysa nedense bu ay�ı mantığın sahipleri. u l usal sorun sözkonu­
su olduğunda ve ulusal harekete verdikleri önem çerçevesinde;
hep de etkin bir sını f çal ı�ınasına, sını r hareket inin bir an önce
devrimci bir geli�mc mecrasına çekilmesine dikkat çekip duruyorlar.
Tutarsızlığı sergilemek için
bu son örnek bile kendi ba�ına
.
yeterlidir. Fakat sorun hiç de basit bir Lutarsızlık sorunu değildir.
Gerisinde tersyüz edilmiş "emperyal ist ekonomizm" diyebileceği­
miz biı' düşünüş tarzı vardır. Bu di.i�i.inüş tarzı. proletaryanın
demokratik siyasal sorunları öneınsemesini, sal t proletaryanın ken­
di müttefiklerine karşı, onların sorun ve istemlerii1c karşı duyar­
l ı l ığı ve sorumluluğu çerçevesinde algılar. Bunun proletaryanın
kendi öz konuımı ve çıkadarıyla doğrudan bağını giizden kaçırır.
Demokrasi müc adelesini ve demokratik sorunları· "öteki sınıf ve
tabakalara'' özgü, onları n çıkadarıyla ilgili görür. Proletaryanın
çıkarlarını salt sosyalizm ile, "öteki sınıf ve tabakalar"m (ki içinde
proletaryanın sosyal izm müc adelesi ndek i m�iltefik leri de vardır)
çıkarlarını ise salt .d emokrasi i l e i l işki lendiren bir tutumdur bu.
TİKB sözkonusu olduğunda. i lk bakı�La şa�ırtıeı ve kaba, dola­
yısıyla inanı lması güç gibi görünen bir düşünüş tarzıdır bu. Fakat
stratejik önc_e likler çerçevesinde s ı n ı f üzerinde yogunlaşan bir
çal ışımı taktiğinin ona demokrasi m ücadelesinin küçüınsenmesi,
hatta haııa ihmali olarak güri.inı:nesi. başka türlü an iaşı l amaz ve
açıklanamaz. "Ötek i sın ı f ve tabakalar" içindek i çal ı �manın
öncmsenmcs ini hep de anı i - faş ist m ücadele i le, demokrasi
görevlerinin önemsenmesi ile i lişki lendiri lmesi, akla ancak bu
düşünüş tarzını getireb i l i r. Nitekim takti k adımlar ve açı l ımlar
da bu düşünüş tarzın ı akl a. getiriyor. işçiler için "Emeğin Kur­
tulu�u" perspektifi çerçevesinde Kurultay aracı gcli�tirenlcr, sınıf­
dişı semt katmanları için ise "demokratik kurtul uş'' perspekt i fi
265
çerçevesinde "Anti-faşist Komiteler" (AFM K ' I ar) örgütlenme­
sini gel i ştirmek yoluna gidiyorlar.
Bunun böyle olduğuna yakın dönemden bir örnek daha ver­
mek istiyoruz. Orak-Çekiç'in 86. sayısı (Mart 1 995) dönemin te­
mel taktik görevlerini şöyle sıralıyor: "Yaşadığımız dönemde ör­
güt o larak bizi daha i İeriye götürecek olan adım ve politikalar
bel l idir. Bunları şu üç ana başlık altında toplayabil i riz: Bir, işçi­
emekçi kuru.l tayı ; iki, anti-faşist mücadele; üç, teori cephesin­
deki atı lımın sürdürülüp derinleştiril mesi . ... Bütün bunlar, lenin­
ist strateji ve taktik bilim inde 'esas halka' olarak tanımlanan ve
sımsıkı sar!lmamız gereken türden bugünün stratejik görevleridir."
Siyasal alana i l işkin i l k ikisinden i l k i , sınıf çal ışması ve
ikincisi, sınıf dışı kesimler, yani dosdoğru semt çalışması anla­
m ına gel i yor. i lkinde " Kurultay"ın gördüğü i şlevi, ikincisinde
"AFM K ' l ar" d eni le n semt örgütlenmeleri yerine geti riyor.
"AFMK ' lar"ın konumu ve pratiği, anti-faşist m ücadelenin "öteki
sınıf ve tabakalar''a özgü ve semt eksenli algılandığına iyi bir
örnektir. Son bir y ı l l ık gel i şmeler apaçık hale getirm iştir k i ,
"faşizme karşı mil itan b i r kitle mücadelesini örgütlemenin temel
biçimi" olarak sunulan AFMK 'ların etRinlik ve eylemleri tümüyle
semt eksen l idir. Dar ve çarpık kavrayış. kendi mantığına uygun
bir örgütlenmeyi ve pratiği de beraberinde getirmiştir. Anti-faşist
mücadele ve AFM K ' Iar üzerine yazılarda, "sa!<ın:lması gereken
yanlışlar" çerçe;vesinde konu lan tüm sıkıntı l ı kayıtlara rağmen,
sayfalar dolusu anlatım, bunun mekansal ve toplumsal zemininin
semtler ve semt katmanları olduğunu gizleyemiyor. (Devrimci
Proletarya, sayı:35, s. I 4-20) ("Silah l ı mücadele" çizgisinin de
kanıtı sayı lan bu "AFMK ' lar" anlayışı ve pratiğini e le almayı
"programatik yaklaşımlar"a i lişkin tartışmalar bahsine bırakıyoruz.)
Semt çalışınasına "makul" gerekçeler
Orak-Çeki�·'in tartışmakta olduğumuz "Senıtlerdeki Dinamik­
ler " başlıklı yazısı beş aşamalı bi r iç yapıya sahip.
İlk aşamada, ' 7(,) ' l i yıl ların semt eksenli çalışma tarzı mah...
266
kum ediliyor.
i kinci aşamada, Gazi Direnişi sonrasında semt çalışmasının
apayrı bir önem kazandığı bel irt i liyor ve ardından, oysa Ekim'­
i n bunu kavrayanıadığı, böylece "gelişen anıi-fa�ist topl umsal
dinamiğe", onun gerektirdiği güncel devrimci görevlere sırt çe­
virdiği kirliası geliyor.
Üçüncü aşamada ve Ekim'le tartışıyor olmanının basıncı kar­
şısında; ku�kusuz aslolan' işçi s ınıfıdır, i şçi sınıfı n ı n önderliği
olmaksızın, bu önderlik fiilen güvenceye alınmaksızın, senıllerde­
ki anti-faşist toplumsal dinanıik�erin kendi ba�ına iktidar eksenli
bir mücadele yönelimi kazanamayacağı na i lişkin temel önemde
gerçekler bel i rtiliyor.
Hemen ardından, ki bu dördüncü aşama oluyor, dönülüp bu
kez yeniden fakat semt ' çal ışması buna rağmen çok öneml idir
deniliyor; bunun gerekçeleri ve nasıl "sınıf perspektifl i bir çalış­
ma" haline getirilebileceği ortaya konul maya çal ı�ılıyor.
Ve nihayet yazı, finali oluşturan beşinci a�anıada, yapılan
gerekçelendi rnıelerden de al ınan güçle, semt çal ışmasının kul­
sanması ve tüm örgüt komitelerinin önüne temel bir görev ola­
rak konulmasıyla son buluyor.
i lk üç aşamayı ele almış bulunuyoruz. Şimdi sıra dördüncü
aşamada. Yani se� tlerde "sınıf perspektifl i çalışma"nın (ki bu
aynı zamamta bir ara baş-l ı ktır) gerekçelendirilınesinde. Demek
oluyor ki, semt çalışmasının teorize edilmesine i l işkin bölümlerde.
Orak-Çekiç'in bugün "sınıf perspektifl i " bir semt çal ışma­
sını genel planda gündeme alırken buna gösterdiği i l k gerekçeyi
daha önce görmüştük. Bu. küçük-burjuva devrimci örgütlerin bu
alanda yaratacağı tahribatı "komünist bi r çalışımı ve önderliğin
gel i ştirilmesi" yoluyla "en aza i ndirmek" üzerineydi.
- Bunu şu ikincisi izliyor: " ikinci olarak, semtlerdeki çalışına
halkçı bir içerik ve örgütlenmeyle deği l, komünist nitelikte, aynı
zamanda sınıfsal öğelerini ayrıştırı l arak yürütülecektir. Dünle
sını rlayan bir düşünüşten kendisini kurtararak, semtlerin bugün­
kü yapısının doğru bir çözümlemesi ve derinleşıni� sınıf pers­
pektifiyle yürütülecek bir çal ışma, bizim işçi sınıfını örgütleme
267
çal ı�maları m ı zı zayı fl atmaz güçlendirir."
Devamındaki tüm açJklamalar ve argümanlar ise, bu ikin­
ci gerekçenin açım l anmasını ol uşturuyor. Bunlardan ilki, "semt­
lerdeki havanın devriınci leşn1esi"nin, genel etki yoluyla olduğu
kadar bu bölgelerde oturan işçi leri etki l emesiyle de fabrikalara
doğru y<ınsıyacağı üzeri nedir. Bu genel p l anda kuşkusuz doğru­
dur. Fakat bunun objektif bir etken o larak etkide· bulunması i le,
sını f hareketini devriınci leştirmenin bir pratik yolu ve yöntemi
o larak seçi lmesi ve semtlerde bu aın�ıca dayalı bir politik çalış­
m a içine girilmesi, i ki farkl ı şeydir. B u ikincisi '70 ' 1 i y ı l l ardan
kalmad ı r ve Gazi Direnişi sonrasında yeniden revaçtadı r (Gazi
D i reni�inden bu temel politika dersini i lk çıkanın S i P oldu).
Semtlerde kolay ve hızlı güç kazanmanın cazibesine dayanama­
yan, fakat marksisı açıdan s ı n ı f eksen l i bir çal ışmanın da iyi­
kötü farkında olan akımların, buna nığmeiı semtlere bel l i bir gönül
rahatlığı ilc yönehnelcrini kolaylaştıran bir işlevi var bu argümanın.
Orak-Çekiç. hemen ardından, bunu tamamlayan ikinci ar­
gümanı s ı ral ıyor: '"XO öncesi nde semtlerde en geniş etkiyi
sağlayabilmiş örgütler, bazı bölgelerde fabrikalarda da geniş bir
işçi gi.icüne ulaşm ışl ardı."
'XO öncesinin pratik sonuçları bakımından hayli çarpık bir
deneyiminin bugün olumlu bir örnek ol arak öne ç ıkarı l ması
üzerinde geçen sayıdaki bölümde durmuştuk. Eksik bırakmamak
için ckleyclim ki, Orak-Çeki�·. 'XO öncesi bu tarzın çarpık sonuç­
ları mı elbette tümden gözlerini kapatınıyor. Fakat bunun "eleşti­
rel bir bakışla" telafi edilebi leceğini ve bu başarı ldığında ise, so­
nuçta semt çalı şması ve etk i n l i ğinin "sını fı n örgütlenınesini
güçlendirici ve kolaylaşt ı ncı olacağı"nı savunuyor. Buradaki temel
yanılgı. "eleştirel bakışa" duyulan aşırı nai f güvenden geliyor.
Bir yanda "eleştirel bakış" ve öte yanda, semtler üzerinden gelen
ve karınakarışık bir sosyal-kült ürel ortamın ürünü olan, her türlü
darlık ve çarpıklıkla malül bir topl umsal-pol itik etki ! Sözü edilen
"eleştirel bakış"ın bu maddi-toplumsal etkiye çarparak yıkılınası .
.
yerini bu etkinin yeşcrteceği "sın ı rl ı bir antifaşizm ve halkç ı l ı­
ğa" bırakması akla daha uygun değil midir?
2o8
Unutmamak gerekir ki, herhangi bir siyasal akımı ya da parti­
yi deği l , henüz ayağını kendi öz toplumsal zeminine basamamış
parti öncesi bir örgütü, onun ' çalı şına taktiklerini tartışıyoruz. Ya
böyle bir örgüt, henüz kendi toprağı nda fi lizlenme imkanını
bulamamışken, semtlerin o bugün için veri m l i toprağına düşer
de gelişip serpilmesini bu sosyal ve kültürel zeminde yaşarsa ne
olacak? Türkiye'nin 30 yıl l ık deneyimlerinden sonra bunlar an­
laşı lması o kadar güç olan gerçekler midir? DeFrimci Prole­
tarya'nın kendisi, Gazi Direnişi'nin beş ay öncesinde bize "bu
bir sınıfsal. karakter sorunudur'· dememiş miydi?
Elbette semtlerden gelen basıncın olumlu devrimci havasın­
dan yararlanmak, öte yandan çarpık etk ilerini gidermek müm­
kündür. Fakat bunun tek olanak l ı yolu . bu etkiyi olumlu ve
olumsuz yönleriyle doğru karşılama yeteneğine sahip olan en i le­
ri sınıf zemininde maddi b i r politik kuvvet olabilmektir. Bu bir
sınıf i l i şki leri, toplumsal-siyasal güçler dengesi alanıdır. Kür­
distan'dan gelecek m i l liyetçi etkiyi ya da semtlerden 'g elecek
karmaşık . çarpık etkiyi doğru bir çizgide bloke edebi lmenin, ve
tersinden, bu devrimci demokrat toplumsal-si yasal dinamiklerin
devrimci güç ve etkisinden en iyi biçimde yararlanabi lmenin tek
gerçek olanağı, devriınci kimlik kazanmış bir sınıf hareketidir.
' Eğer semt hareket l i liğinin güç kazand ığı ve tüm devrimci­
demokratların semt eksenli bir çal ışmaya odaklandıkları bir sıra­
da, sosyalizm adına siz de şu veya bu gönül ferahlatıcı gerekçeyle
aynı alana yönelirseniz, semt dalgası nın sizi de yutması gibi
önemsiz bir sonucun ötesinde, bunun iki önemli sonucu olur. i lkin,
işçi sınıfı hareketi bir kez daha sendika bürokrasisinin ve sosyal­
reformizmin sınırsız tahribatma terkedilmiş olur. Ve ikinci olarak,
işçi sınıfı hareketi semt katınaniarına dayalı bir devriınci sosyal­
siyasal hareketli l iğin gölgesinde kalır. Teorik muhakeınenin man­
tıksal sonuçları bir yana, ' 80 öncesinin mücadele gerçekleri bile
bunu bütün açıklığı ile göstermiyor mı.ı? Yineliyelİm ki. küçük­
burjuva katmanlardün ve yarı-proleter yoksul yığınlardan besle­
nen :ve sınıfsal, siyasal, kültürel, etnik, mezhepsel türden bir dizi
karmaşık etkene dayamın bir hareketliliği, doğru bir mücadele
269
kanal ına çekebi lınenin, ona doğru hedefler kadar az-çok istikrar­
l ı bir gel i �me seyri de kazandırabi l menin tek olanaklı yolu,
devrim�.:i bir i�çi sınıfı hareketidir. Bu en basit ve temel önemde
marksist doğruyu bir türlü kavrayamayanlar, ilişkiyi tersyüz ede­
rek, semtin küçük-burjuva ve yoksul katmanları hareketine da­
yanarak sınıfı devrimci leştirmeyi umabi l iyo�lar. Bu çarpık l ı k ,
sosyalizme v e işçi sınıfına gönül veren geleneksel halkçı hareke­
tin tüm siyasal yaşamını belirlemiş bir anlayış ve pratiktir. Zama­
nın darbeleri onu hayii yı pratmış bulunduğu için şimdilerde bu
aynı anlayış ve pratiğe daha incelikli, daha "marksist" ve daha
"proleter" bir görünüm kazandırılınaya çalışılıyor. Semti "sını f­
sal öğeleri ayrıştırmak", "dünle sınırlayan bir düşünüşten kendi­
sini kurtararak, semtlerin bugünkü yapısını doğru çözümlemek",
çarpıklıkları "dqtirel bakışla" telafi etmek üzerine tüm söz yı­
ğınının işlevi budur .
Orak-Çek iç biraz aşağıda devam ediyor� "Semtlerdeki ha­
reketin halkın çeşitl i sını f ve kesimlerini içerisinde barındırıyor
olmasının proletarya hareketinin bağımsız örgütlenme ve eylemi
üzerinde yapacağı olumsuz baskı , asiolarak devrimimizin içerisin­
de bulunduğu m�amanı n sorunudur. Devrimin sosyal ist dönüşüm
aşaımısında dahi proletarya ile yakın müttefikleri arasındaki il işki­
de onlardan gelecek bir baskı olarak varlığını sürdürecektir. İşçi
sınıfı mütlefikleriyle il işkisinde bağımsız örgütlenmesini geliş­
tirmeye. önderlik i nisiyatifini elde tutmaya önem vermeli , onları
devrimin içerisinde bulunduğu aşama.n ın stratejik hedeflerine doğ­
ru yüneltir, iıtifakım pekiştirirken, devrimci bir eleştirelliği de
e lden bırakmamalıdır."
Somut siyasal yaşam alanı ve bunun pratik gereklerinden
soyut sınıf i lişkileri düzl�mine, soyut teorik şemalar diyarına
çıkıldığında, sorun güncel değil fakat genel tarihsel bir çerçeve­
de ele alındığında, durum gerçekten bir hayli kolaylaşıyor. Pro­
letarya elbetteki kendi müttefiklerinden gelecek basıncı kendi
bağımsız örgütlenmesi ve önderlik inisiyatifi i le karşılama ve
giderme olanağına sahiptir. Fakat sorunun kendisi , tam da pro­
letaryanın kendi bağımsız kimliğini, örgütlenmesini ve önderl ik
270
inisiyatifini geliştirebilmesi sorunu değil midir? Tüm bunların
başar.ılmas�nda komünist hareket.in proletarya hareketine karşı so­
mut politik-örgütsel görevl eri sorunu değil midir? Teorik çerçeve­
de proletarya "öncü" ve "temel" güç olarak, topl umun tek tutarlı
devrimci sınıfı olarak, elbette tüm bunları başarabilme güç ve
kapasitesine sahip bir sın ı ftır. Fakat zaten asıl sorun da, bunun
pratik siyasal yaşaında bir gerçeğe dönüştürü lmesi, soyut teorik
gerçeklerin proletarya hareketi şahsında ete-kemiğe büründürül­
mesi, maddi bir güce dönüştürülmesi değil midir? Stratejik he­
deflerin gereklerine uygun, onları kolaylaştıracak ve güvenceye
alacak taktik yönelimler · içerisinde olmak değil midir? Küçük­
burjuva toplumsal hareketin semtlerden uygu layacağı "devrimci
kuşatma" yardımıyla devri mcile�ecek bir proletarya hareketinin
vay hal ine ! Böyle bir durumda teorik şemaların gerç·e k . yaşam
karşısında bir değeri kalmaz; proletarya hareketi, değil "önderlik
inisiyatifi" i le küçük-burj uva etkiyi bloke etmek, kendisi bizzat
onun ağırlığı altında kal ı r. Ye modern sınıf i l işkilerin in egemen
.
olduğu bir toplumda, küçük-burjuva hareket proletarya IJareketini
yedekleme yeteneğinden nesnel olarak yoksun olduğu içindir ki,
gerçek sonuç da, proletarya hareketi burjuva-reformisı ak ımların
denetim i nde kal ı rken, sem t l erin küçük-burjuva demokrati k
hareketinin d e prol(fter sınıf önderl iğinden yoksun kalmanın yol ­
açacağı kaçını lmaz akibetle yüzyüze kalınası olur. Söy lenenleri
anlamak için ' RO öncesi Türk iye'nin sosyal-siyasal m ücadeleler
deneyimine hakmak yeterlidir.
Orak-Çekiç' i n teorik şemalar düzleınindeki gerçekiere i l iş­
kin paragrafı şu pratik vurguyla bitiyor: '"Erime' tehlikesine karşı
savaşı rız ama bu bizi devrimin ilerletici giirev l erinden, bunun
gerektirdiği ittifak ve örgütlenmelere girişmekten alıkoyamaz."
Girişte soyut teorik ve tarihsel çerçeveden söze başlanmış,
bu çerçeve içinde proletaryanın tarihsel rolü ve önderl i k kapa­
sitesinden konuşulmuştu. Oysa paragrafın bitim�nde söz -somut
duruma bağlanırken, proletarya bir anda "biz"le yer değiştiriyor,
proletaryanın yerini henüz . proletarya dışı bir örgüt olan TİKB
al ıyor. Böylece de, soyut şemalarda proJetaryaya atfedilen rol ve
271
kapasite, TİKB 'nin semt eksenine kayan çalışmasını mazur ve
makul göstermenin bir olanağına dönüşüyor. "Devrimin ilerletici
görcv leri ''nden sözedenlerin eğer devrim ler teorisi ve tarihi
hakkında bir nebze olsun sindirilmiş bir görüşleri varsa, kolayca
anlamaları gerekirdi k i , devrimci süreci stratejik amaçlar doğ­
rultusunda i lerletebi lmenin en önceliki i koşu l u proletaryanı n
bağımsız s ı n ı f örgütlenınesini gcliştirmektir. Sını f ittifakları üze­
rine kocaınan laflar etmeden önce, bu i ttifakları gerçekleştirme
ve devrim sürecinin i lerleıi lmesine dayanak yapma yeteneğine
sahip biricik toplumsal sınıf içinde ayağını sağiamca basacak bir
parça yer tutabilıncktir. '" Erime ' tehlikesine karşı" bi ricik top­
lumsal güvence de budur.
Ardından
"ittifak" örgütlenmelerine geçiliyor. Burada,
ge.
1
nel planda daha çok bir slogan olan, somut durumlarda ise TlKB
tarafıarı semt gençlerinin örgütlenmesinden başka bir şey olma­
yan "AFM K ' Iar"ın bu sın ı flar itti fakının "seıntlerde ortaya çık­
makta ol an'' örgütsel biçimi olduğu, büyük bir ciddiyeıle iddia
edi l iyor. Bunu, semtler ve semtler üzerinden "sınifsal ittifak lar"
sorununun nelere vardırıklığına bir gösterge sayıp geçiyoruz.
Semt çalışınası üzerine tenrizasyon çabası , tanım ve tespi i
•
olarak doğru. fakat güncel. görevler ve yönelimler çerçevesinde
çıkarılan sonuçlar yönünden yanl ı ş anlatımlarla <!evam ediyor.
Doğal olarak tüm anlatım semt yöne l işinin "makul" gösterilmesi­
ne çıkıyor. Oysa tespit edi len Ilim gerçekler, sını f çalışınası üze­
ri nde özel bir çabay la yoğunlaşmanın. sınıf hareketinin bağım­
sız devrimci gelişmesi görevi ne daha sıkı bir biçimde sarı l ına­
nın dayanakları olarak da ele al ınabil i rd i . Elbette marksist bir
bakışaçısına sahip olmak, güncel görevlere stratejik hedefler ve
öncelikler ışığında yaklaşabilınek. leninist takli ğin bu en temel
koşulunu gözönünde bulundurabi lmek kaydıyla.
Semt çalışınasının "derinleşın i ş sınıf perspekti fiyle" yürü­
tülınesi , semtlerin sosyal-k ü ltürel açıdan heterojen yapısının "sı:
nıfsal öğelerine ayrıştırarak" ele alınm as ı , çalışınanı n "genel bir
anti-faşist halk hareketi düzleminde deği 1, emekçi kitleleri dü­
ze-ne yöne l tecek s ı n ı fsal taleplerle yürütülmesi" vb. yoll arla
272
çalışınanın "sınıfsal'' niteliğini güvenceye alınak l a yetinmeyen
Orak-Çekiç, çal ışınaya bir de "proleter'' bir kimlik kazandırmaya
çalışıyor. Buna iki dayanak gösteriyor. B unlardan i l k i fabrika ve
scıntin içiçe geçtiği i�çi ağırl ı k l ı semt (ya da işçi semtleri) ger­
çcğidir. İkincisi ise, semtlerde yaygınla�an "infoıınel sektör"de
çalışan (ağır çalışına ve sömürü koşulları içinde bulunan) işçi ler­
di r. İlk gerekçe herharigi bir tartışma gerektirıniyor. Her sınıf
çalışınası sınıfı .tüm yaşam ı üzerinden, iktisadi, sosyal ve kültürel
ya�aın ın tüm al anları üzerinden kucaklamaya çalışır. Fabrikalar­
la içiçe geçmiş işçi semtleri ise bu açıdan s ın ı f çalı�ınası için
son derece uvantajlı ınekanlardır. Komünistler bugüne kadar ken­
di somut çalı�ına bölgelerini saptarlarken, büna gerek li dikkati
hep gösterdiler ve bu avantajdan yararlanmaya çal ıştı lar.
İkinci dayanağa, "informcl sektör" işçi lerinin semt çalışına­
sına proleter sını f tabanı olarak gösteri lmesine gel ince. Sanayi
işçi leri içinde sözüedi lebilir herhangi bir ciddi i lerleme sağlama­
yı başaramayanların, genel semt yönelimlerine "proleter" bir sınıf�
sal dayanak kazand ırmak kaygı sıyla, s ın ı fın bu en geri ve en
dağınık kesimlerinin semtlerdeki varl ığına sığınmaları karşısın­
da doğrusu biz söyleyecek söz bulamıyoruz.
Orak Çekiç' in "Semtlerdeki Dinamikler . " üzerine yazısının
beşinci ve son a�amasına geçiyoruz. Bu ortaya konulan ti.iın
gerekçelerden sonra güçlendiri l me.-;i bir gereklilik olarak ortaya
çıka:n semt çalışması konusunda, "örgüt komitelcri "ne verilen
talimatlardan oluşuyor: "Seıntlerdeki çalışmalarımız ·bu yakla­
şımla güçlendiri lmeli, yeniden ele alınmal ıdır. Örgüt komitele­
ri , konu ve alan yönelimlerine göre kendi içlerinde görev. payla­
şımı yapmal ıdı rlar. Çalışmalar örgüt güçleri ve sınırl ı yakın çev­
resi i le yürütüilir olmaktan ç ıkartılmalı , ortaya çıkan ve çıkmakta
olan dinamikleri kucaklayıcı, kitleleri politikalarıınızia hareketlcn­
dirip buna denk örgi.i llii l üklcrde toplayan, geniş güçlerin önüne
hedef göstehp görev koyan, tüm çevre güçlerin en etkin şeki lde
bu çal ışınaların içerisine sokulduğu bir anlayı�la yürütülınelidir."
Semt eksen li çalışmaya bu tutkulu yönelişin T İ K B şahsın­
da hangi sonuçlara yol açacağını birl ikte göreceğiz.
-
..
•.
273
***
Devrimci Proletarya 'ya yanıtımızı burada noktalıyoruz.
Onun ve onunla aynı çizgideki yayınların yıl lardır bize yönelttik­
leri ele:ıtiri ve ilhamların yalnızca bir kısmını yan ıtlamış olduk.
Temel konum lar ve programatik sorunlar üzerinden gündeme
gelecek bir ideolojik eleştiri, doğal olarak, bu yanıt çerçevesinde
eksik bırakı lan tüm öteki öneml i konuları da içerecektir.
Orijinal :vaymdaki ek metin:
"Son · 30 yılın sol hareketinin ortak paydası iktidar pers­
pektifi ve i radesinden yoksunluktur. Revizyonist ve sosyal­
reförmist akım lar için özel bir açıklama gerektinneyen bu
olgu, gerçekte devrimci akım ların da t�mel özelliğidir. B u ·
akımlar teorik perspektif, politik program, taktik çizgi ve ör­
güt cephelerinde bir önderl ik düzeyi ve kapasitesine ulaşmak
bir yana,· buna ·yaklaşamamışlardır bile. En iyi durumda oyna­
dıkları rol , kitle mücadelelerine stratejik hedefler <;�oğrul tu­
sunda yön vermek değil fakat bu mücadelelerden etki lenerek
ve elbette onları etk i l eyerek birl ikte sürüklenınek o lmuştur.
Popü l ist önyargı ların yarattığı s ı nırl ı l ık ve dizgin lemeler
nedeniyle, modern toplumun tek tutarl ı devriınci sınıfı olan
işçi sınıfını teorik ve pratik ilgi lerinin odağına koymayı bile
başaramayan bu akımların, devrimci önderlik boşl uğunu dol ­
duramaınalarına şaşmak için de bir neden yoktur gerçekte.
Modern sınıf i l işki lerinin egemen olduğu bir toplumda,
toplum genel inde bir devriınci önderliği gel iştirebilmenin tek
olanaklı yolu işçi sınıfını hareket noktası olarak alınaktan ge­
çer. Bu bil incin ve yönel imin o lmadığı bir durumda, demek
oluyor ki işçi sın ı fıyla kopmaz bağlar içinde bir komünist
sın ı f önciisü inşa edi lmeden genel devriınci önderl ik ihtiyacı­
na yanıt vcri lenıeyeceği temel gerçeğ inin kavramımadığı.
ko!?ul larda, önderl ik iddiasındaki ba!?arısızlık her türlü niyeti
aşan bir kaçını. lmazlık olarak kendini gösterir''
..
EKIM__ 3.
Konferansı/Siyasal
( Eksen Yayıncı lık, s. I CJ-20
ı
Ge�el
l_. ·--.!!_�-�erletıdınneler
_
_
2 74
ve Orgiitse� l
�
Parti, sınif
ve
sosyalizm
Herşey parti için!
M arı 1 995 ' de toplanan EK İ M 3 . G e n e l K o n fe ransı ' n ı n
yay ınladığı bi ldirinin sonunda alı ş ı l m ış ın dışında i k i sade slo­
gan yer almaktadır. Bunlardan i lki burada başlığa çıkarılan slo­
gand ır: "Herşey · parti için !"
"Parti yılı" olarak i lan edilmiş bir y ı l ın hemen başında top­
lanan ve gündeminin odağ ında part i leşme sürecinin sorunları
bulunan bir örgüt kon feransmill böyle b i r şiarı öne çıkarması­
n ı n kuşkusuz beli rgin bir mantığı var. Fakat yine de, dünya ko­
münist hareketinin tarihsel deneyimlerine özel bir i lgi göstermi�
olan, bu çerçevede, "parti"yi fetişleşti rmenin, onu kendi içinde
amaçlaştırınanın yarattığı sorunları ve sonuçları iyi bilen bir hare­
ket için, bu sloganın ilk bakışta yadırgatıcı gibi görünen bir yanı
da var.
Oysa hemen onu izleyen öteki slogan, bu ilk izienimin yer­
sizliğiili açıkça gösteriyor: "Herşey devrim ve sosyalizmin ancak
2 77
parti ile elde edilecek zaferi için!" İki sloganın bütünlüğü her­
şeyi yerli yerine oturtuyor. İki,ı.;i birarada, araç ve amaç diyalekti­
ği konusunda açık bir bil inci ve tutumu yansıtıyor.
Modem revizyonizm in ve popülizmin yarattığı ideolojik tah­
ribat ve karı ş ı k l ı ğ ı n ı ş ı ğ ı nda düşünüldüğünde, herhangi b i r
abartınaya düşülmeksizin şu söylenebi lir: Parti, s ı n ı f ve devrim
kavramları arası ndaki bütünsel i l işkinin tarihsel ve toplumsal
anlamını yerli yerine oturtmak, bugün marksist-leninist kimli­
ğin en ayı rdedici yönlerinden biridir. K uşkusuz böyle bir iddia ·
ilk bak ışta �aşırtıcıdır. Zira Marksizm-Leninizm üzerine en basit
el k itaplarında b i le bu i lişki basit bir matematiksel işlem kadar
açık konur ve herkes de bunu bi l i r. Fakat s·orun bu değildir. So­
run soyut teorik kalıplar ya da marksist formü l lerde değ i l , ger­
çek siyasal yaşam alanındadır. Temel marksist görüşlerin bir si­
yasal hareketin sorunları ele alışında ve somut siyasal görev le­
rini belideyişinde kt;ndini nasıl gösterdiğine i l i şk indir. Teorik
kavrayışın ve ideolojik kimliğin gerçek ölçüsü, bu "pmtik" alandır.
Ve buradan bakı ldığında, en elementer marksist görüşlerin bile,
kendisini marksist sanan kiiçük-burjuva ak ımların prizmasından
geçerken büyük kınimalara uğradığı açıkça görülür.
Türkiye 'nin son 25 y ı l l ı k geleneksel devrimci akımlarının
temel sorunl�ıra bakışı bunun iyi bir örneğidir. Marksist dünya
görüı-jüyle i lişki leri zaten duygusal olmaktan öteye gidemeyen ti­
pik küçük-burjuva akımları bir yana koyalım. içlerinden herşeye
rağmen marksist-leninist dünya görüşüne bel l i bir yakınlığı olan
i leri bir örnek üzerinden parti, sınıf ve devrim sorunlannın or­
taya konuluşuna bakalım. Karı-jımızda yıllardır yinelenen ve bugün
artık okurlarımız için tanıdık olan iki temel formül var. Bunlardan
i lki "partiyi ve devrimi birlikte örgütlemek", öteki "işçi sınıfı
ile ö�eki emekçi sınıf ve tabakaları birlikte örgütlemek" üzerinedir.
Her i k i slogan da ilk bakıı-jta çok masum görünüyorlar. Oy­
sa daha önce ayrıntılara inen eleştirilerle de gösterildiği gibi, ger­
çek durum hiç de böyle değ i l . i l k formü l , parti sorununda gele­
neksel hareketi n kendil iğindenc i liğini ve iki nc i formü l , sınıf dışı
halkçı bir çalışma ve pratiğin mazur gösterilmesini yansıtıyor.
278
Neden devrimi örgütleınek için bir an önce partiyi örgütleınek
değil de, "devrimi ve paniyi birlikte örgütleınek"! Amaç devrimi
örgütleınekse eğer, bu stratejik amaç çerçevesinde öncel ikle
yapılınası gereken, bir an önce partiyi örgütleınektir. Zira partinin
kendisi, ası l amaç olan devrimi örgütlenmenin en temel tarihsel
aracıdır. Partiyi Örgütlemektc ba�arısız kal ı ndığı sürece, devrimi
örgütleınek iddiasının zaten hiçbir ciddiyeti kalmaz.
Aynı şeki lde, daha parti bile olaınaın ı�. kendine işçi sınıfı
içinde ayağını basacak bir yer bile bulamamış bir akım, sorunu
buna rağmen "işçi sınıfını ve öteki emekçi sınıfları birlikte ör­
gütlemek" olarak koyuyorsa, ve bunu tam da dikkati "öteki emek­
çi sınıflar" içindeki çal ışmaya çekmek için yapıyorsa, sonuç sı­
nıf dışı çalışına ve örgütlenıneden ba�ka bir yere varamaz. Bu
tür akımların tüm pratiğinin apaçık bir biçimde gösterdiği de za­
ten budur.
EK i M şahsında ideolojik ve örgütsel ifadesini bulan komünist
hareket, oıiaya çıkışını ve ideolojik şekillenmesini marksist-leninist
dünya görüşünün temel sorunlarında yaratı lan bu tür çarpıklıkların
eleştirisine borçludur. Ye marksist dünya görü�ünde kilit bir yer
tutan parti, sınıf ve devrim kavram larının yerli . yerine oturtulınası,
·bunlar arasındaki i li�ki ve bütünlüğün pratik sonuçlar yönünden
doğru bir biçimde kavranması, bu ele��iride özel bir yer tutmuştur.
Ekim' in logosunda Marx tarafından kaleme al ınan 1 . En­
ternasyonal Tüzüğü 'nün temel bir belirlemesi yer almaktadır: · "işçi
sın(finm kurtuluşu kendi eseri olacaktır!" �kim 'in bu tercihi,
Türkiye devrimci hareketinin yakın tarihine Marksizm adına küçük­
burjuva halkçı düşüncenin egemen ol uşuyla birlikte anla�ı labilir.
İşçi sınıfının soyut teorik şemalardaki ayrıcal ıklı yerini pratikte
de gözetmeye bir vurgu. bir çüğrıdır bu .. Belirtıneye gerek yok
ki, bu vurgunun, sınıfın tarihsel devrimci rolüne i l işkin olarak
pratik politikada kuyrukçuluğa vanıcak bir kadercilikle en ufak
bir i lgisi yoktur. Tersine, modern toplumun sınıf ilişki leri içinde
işçi sınıfının tuttuğu kendine özgü yeri soyut şernalarda değil,
fakat pratik çalışınada ve politik mücadelede gözeten bu tutum,
öte yandan, parti ve sınıf i le parti ve devrim ili�kilerini de bu
2 79
kavrayı�ın organik b i r parçası olarak doğru bir biçimde ele al ır.
S ın ı fın devrimci siyasal mücadelede oynayabileceği nesnel rolü
yerli yerine oturtan b i r kavrayış. beraberinde bunun öznel yönü­
nün doğru kavranıljını da getirir.
E K i M 1. Genel Konferansı ' nın "Parti: Proletaryanın Devrim­
ci Öncüsü" baıjlıklı değerlendirmesinin �u girili paragrafı, yal­
nızca komünist hareketin ba�ından itibaren ta�ıdığı kavrayı�ın
değ i l , fakat buna uygun o larak giriştiği somut pratik çabanı n da
öncelikli hedefini veriyor: "i�çi s ın ı fı devrimci leri o larak komün­
istler için devrimci sürecin bugünkü evresinde en aci l görev,
Türkiye iıjÇi sın ı fının marksist-leninist temel lere dayalı devrimci
s ı n ı f part i s i n i yaratmakt ı r. Komünistler bu sorunu çözüme
kavuşturmadan devrimci siyasal mücadelelerinde kalıcı nitelikte
hiçbir temel adıını atmayı umamazlar. Parti , sonraki adımların
da güvencesi zorunl u bir ilk adımdır. Devrim ve i ktidar m üca­
delesinin bugün kavranması gereken en önem l i halkasıdır. Zira
"iktidar savaşımında, proletaryanın, örgütten ba�ka s ilahı yok­
tur". Tarihsel deneyimin ürünü . bu temel düşünce, 20. yüzyıl ın
bütün bir sonraki (\eneyiıni tarafından ayrıca ve kesin bir biçim­
de doğr�ılanmıştır. Proletarya, nesnel tarihsel konumuyla çağda�
toplumun bu devrimci öncü sınıfı, bilinçli vç örgütili öncüsü olarak
parti sine kav uşamad ı ğ ı sürece, tarihsel amaç l arına ba�arıyla
yürüyebilmek bir yana, bugünkü toplum içinde bağımsız bir siya­
sal sınıf konumu b i l e kazanaınaz"
Burada "Hcr�ey parti için!" sloganının somut anlamı açık
bir biçimde ortaya konulmu�tur. Parti kendi içinde bir amaç de­
ğil, sınırı n kendi tarihsel rolünün b i l incine varmasında ve bunu
başarıyla gcrçcklcıjtirmcsinde �ir araçtır. Fakat tam da bu neden­
le, o tarihsel önemde vazgeçi lmez bir araçtır. Zira çağdaş dev­
rimierin tüm deneyimi, sınıfıyla ve kitlelerle birleşın"eyi ba�ar­
mılj bir öncü parti olmaksızın, ba�arı l ı bir devrimci siyasal mü­
cadelenin ve sonuçta devrimin zaferinin olanaksızlığını göstenni�­
tiF. hçi sını fınııi tarihsel devriınci amaç larına ba�arıyla ula�masın­
da öncü partiden ba�ka aracı yoktur, tarih henüz bir ba�ka araca
tanıklık ctıni� değ ildir.
280
Dolayısıyla, partinin önemine yapılan vurgu, bu aracın tarihsel
rol üne yapılan vurgudan başka bir şey deği ldir. Ve y ineteyelim
ki, bu önem, i�çr sınıfının toplum içinde tuttuğu kendine özgü
yerden ve bu çerçevede şek i l lenen tarihsel rolden ayrı düşünüle­
�ez. S ınıfına dayanmayan, sürekli olarak onun en iyi, en bilinçli
ve savaşkan unsurlarıyla saflarını beslemeyen bir parti, adına la­
yık olamaz, rolünü doğru ve başarı l ı b i r biçimde oynayamaz.
Herşey parti için! Komünistler bu çağrının teorik ve pratik
anlamını daha derinlemesine özümseme l i di rler. Ve parti olma­
nın eşiğine vardığımı� şu aşamada, onun gereklerini de artık çok
daha somut b i r biçimde e l e almalı ve başarıyla gerçekleşt i r­
melidirler.
ıs Ekim '96
281
Parti, sosyalizm ve sınıf
hareketi
Partileşme sürecimizin ulaştığı aşamanın çeşitli açılardan kı­
sa bir tablosunu ortaya koyan ve komünist hareketin parti olmanın
eşiğinde bul unduğunu ilan eden yı ldönümü değerlendirmesi, sınıf
çalışması alanındaki çeşitli �azanımlarımızı sıraladıktan sonra bir
gerçeğe de açıklıkla işaret etmektedir: "Yine de, sınıf hareketiyle
orf:anik ilişkiler f:e/iştirme ve sınıf hareketinin öne çıkardığı öncü
ii,�eler üzerinden kadrolaşma, hugün parti inşa sürecimizin hala
en ·zay!f' kalan alanıdır." (Ekim, say ı : 1 54)
Partiyi sosyalizm i le sınıf hareketinin birliği olarak ele alan
temel marksist düşüneeye başından itibaren özel bir hassasiyetle
yaklaşan ve parti inşa sürecinin pratik cephesini sınıf hareketiyle
birleşme ekseninde ele alan bir hareket için sözü- edilen zayıflık
şüphesiz apayrı bir önem taşımaktadır. B una rağmen ko.m ünist
hareketi n parti olmanın eşiğinde olduğunu söyleyebi lmek , bu
alandaki zayıflığın parti kimliği yönünden geçmişe göre artık da-
2'82
ha az önemsendiğini mi gösterir? Kuşkusuz değil. N i tekim bu
sorunun yanıtı sözkonusu değerlendirmenin kendisinde de vardır:
"Önemli olan, sınıf yönelimindeki ISI·ardır. önemli olan örgütün
asıl gövdesiyle sımf �s·a lışması ekseninde kmıumlanmasıdır. Bu
ısrar ve konum km·undu,�u sürece, partimizin proleter sımf tahamna
ve fahrika hücrelerinden oluşan hir örgütsel zemine oturması,
höylece proleter sınıf hileşiminin de güvenceye alınması yalnizca
hir zaman sorunu olacaktır. Unutmamak gerekir ki, partinin kuruluş
kongresi, parti inşa sürecini yeni hir düzeyde devam ettirmeye
de yalnızca yeni hir haşlangı�·flr."
Bu yanıt, bir yöntemsel yaklaşımı da ortaya koymaktadır.
Önem l i olan b i r perspektife uygun düşen prati k doğruhuyu
. yakalamak ve bunda kararl ı ve ısrarl ı olabilmektir. Bu kararl ı l ı k
v e ısrar, o perspektifin ideolojik olarak sindirildiğini gösterir v e
pratik sonuçlarını d a zaman içinde m utlaka yaratır. B i raz erken
ya da geç. Bu, bir perspektifin yaşama geçirilmesini kolaylaştıra­
cak doğru taktikler ve başarıl ı bir çalışma tarzına olduğu kadar,
siyasal ko�ullara ve kitle hareketinin içinden geçi lmekte olan dö­
nemdeki somut durumuna ve seyrine de sıkı sıkıya bağlıdır.
Önemli olan ideolojik bir perspektifin pratik gereklerinde özel
bir kararlılık ve ısrar gösterebilmektir dedik. Bu tür bir kararl ılık
ve ısrar, n.e sanı ldığı kadar önemsiz ve ne de göründüğü kadar
kolay bir iştir. Türkiye devrimci hareketinin 25 y ı l l ı k geçmişi
ve bugünkü durumu buna olumsuz yönden iyi bir <?rnektir.
Bazı sözler, bazı temel düşünceler, bu düşünceleri özlü bir
biçimde dile getiren bazı temel formüller vardır, genellikle bil inir
ve olur olmaz tekrarlaQır. Fakat nedense çoğu kez insanlar, siya­
sal akımlar ya da örgütler, bunlar üzerinde somut ve derinlemesi­
ne durup düşünmek, gerçek yaşamdaki karş ı l ı ğını i rdelemek,
bundan gerekli pratik sonuçları çı karmak i htiyacı duymazlar.
Marksizmin bir eylem k ılavuzu olarak değil, ama gerçek yaşam­
da karşıl ığı aranmayan cansız formül ler yığını olarak ele alınması,
resmi teori ile gerçek pratik arası nda derin uçurumların o luşması
buradan, bu tutumdan kaynaklan ı r.
25 y ı l l ı k geçmişi olan gelenekse l devrimci hareketimiz
283
üzeri ntlen bak ı ldığında, temel önemde marksist düşüncelerin
içeriksiz boş söz kal ıpları olarak tekrarlanmasına sayısız örnek­
ler verileb i l i r. Fakat den i lebi l i r ki, teori i le pratik arasındaki bu
uçurumun en başta gelen iki temel örneği , işçi sınıfı ile onun
öncü partisine yaklaşımdır. Bu konudaki iemel düşünceler iyi­
kötü bil inir, olur olmaz tekrarlanır. Ama nedense bu çok bi l inen
düşünceler "pratik'' bir değer taşımaz. Pratik tümüyle apayrı bir
doğrultuda şeki l lenir. işçi sınıfının teorisinden sözedilir, fakat baş­
ka sınıfların pratiği Y,aşanı r. Oysa teori pratik içindir, pratiğin
yolurio aydınlatır ve yönünü çizer. Onun ölü dogmalar ya da can­
sız formüller yığını olmaktan çıkması. eylem kılavuzu olarak pra­
tik bir anlam ve işlev kazanmas ı , ancak böyle anlaşı lma-;ı ölçü­
sünde olanak l ı olabi l ir.
Konumuz üzerinden daha somut konuşalım. işçi sın ıfının
komünist öncüsü olarak partiyi sosyali zm ile sınıf hareketinin
örgütl ü maddi birliği olarak ele alan temel marksist düşünceyi,
kendi küçük-burjuva pratiklerini teori düzeyine yükselten bir-iki
örnek dı�ında, geçmişten beri Türkiye devrimci hareketinde herkes
b i l i r, benimse r ve savunur. Peki marksist olmak iddiasındaki
geleneksel devrimci gruplar içinde dünden bugüne, parti öncesi
oluşumunu ya da parti sonrası gelişmesini bu eksene oturtma ısra­
rı ve kararl ı l ığı gösterebi len herhangi bir örgüt ya da partiden
söz edilebi l i r mi? Türkiye'de geleneksel akımlar içinde var mıdır
böyle bir örnek? Yoksa neden?
Bunlar komünistler tarafından geleneksel devrimci hareke­
tin geçmişi ve bugünü inielenerek yanıtianmış sorulardır. Ye bu
soruların gerçek yaşamdaki pratik karşıl ıkları, geleneksel akımla­
rı n ideolojik oportünizm lerine. onların sınıf dışı ya da küçük­
burjuva eksenl i pol i tik-örgütsel kimlikh;rine ı�ık tutmaktadır. Ko­
münist hareketimizin doğuşunda, geleneksel kimlik ve pratikler­
den kopuşunda, bu noktalardan yapılmış sorgulama ve eleştiriie­
rin özel bir rol oynamış olması rastlantı değildir. Zira parti anlayışı
ve pratiği , bir hareketin ideoloj i k ve örgütsel kimliğini teşhis
etmede, bu hareketin gerçek sınıf karakterini açığa çıkarmada ta­
yin edici bir öneme sahtptir.
284
Geleneksel akımlar şahsında bu konuda bir ideolojik opor­
tünizmden sözetmemiz nedensiz değildir. Bu akımlardan en azın­
dan bir -kısm ı dün de bugün de marksist-leninist parti anlayışının
proleter sınıf nitel iğini teorik düzeyde bilir ve savunurlar. Buna
rağmen parti pratiklerini küçük�buı:juva hareket ekseninde şekil­
lendirmeleri, savundukları düşünceyi bir ideolojik kimlik olarcık
özümseyemediklerini gösterir. Bu aynı şekilde, onların teorik ger­
çekleri canlı özleri, yaşam içindeki gerçek karşı l ıkları üzeri nden
ele alına yeteneğinden de yoks � n olduk l arını kanıtlar. Somut
yaşamla bağı kurulamamış bir soyut teorik gerçeği soyut planda
savunuyor görünmek ise ideolojik oportünizmin en kötü örneğidir.
Bu davranış marksist teoriyi iş levsiz k ı l ar, onu yaşam gücü
olmayan bir cansız dogmaya dönüştürür.
Nispeten kısa süreli olan siyasal yaşamı m ı z içinde biz, karşı
karşıya kaldığım_ız bir kaç kritik dönemeçte, parti sonınuna ilişkin
temel marksist düşünceyi özümsemiş olmanın ideolojik kimliğin
ve tutarl ı lığın korunmasındaki tayin edici önemini görmek, göz­
Iemiemek olanağı da bulabildik. Bu konuda bugüne kadar üzerin­
de bir çok vesileyle ayrıntı l ı olarak durduğumuz iki örneği ha­
tırlatabi liriz.
Bunlardan ilki, X 7 yılını izleyen yeniden toparlanma dö­
neminin yaygın modası olan "sınıf yönelimi"nin, ' 9 1 yılı başında
işçi hareketi dalgasının kınlmasıyla birlikte hızia demodc olmasıydı.
Sahnede yalnızca işçi hareketi varken "işçic!lik" ve elbette onunla
birlikte partiyi sosyalizm ile sınıf hareketinin birliği olarak ele
alan görüş revaçtaydı . Sınıf hareketinin basıncı altı nda çeşitli
gruplar, belki ilk kez olarak, bu marksist görüştin yaşam içindeki
karşılı�ını bir parça hisseder oldular. Fa_kat sınıf hareketinin bu
dalgası çekilir çekilmez, onlar da gerisin geri eski önyargı larına
döndüler. Geçmişin halkçı kimliğinin geçici ezikliğini üzerlerinden
attılar ve dahası, yüksek sesle "işçici"liği yermeye başladılar.
Dikkate değer olan nokta, bu gelişmenin komünist hareketin saf­
larında da yank ı l anmasıyd ı . Halkç ı geçmişin satları m ızdaki ka­
lıntıları, genel ortamdan güç alarak ve sınıf hareketine ilişkin hayal
kırıklıklarını "uvriyerizm" üzerine boş lafların arkasına saklaya'
285
rak, geleneksel platformun savunusu üzerinden l iberalizme kay­
dı lar.
İ k i nc i örnek, topl umda büyük b i r sarsı n tı yaratan G az i
D i renişini izleyen yeni halkçılık dalgasıdır. Çok yakın b i r gel iş­
me olduğu ve üzerinde çokça durulduğu için, bunu burada yal­
nızca . hatırlatınakla yetiniyoruz.
Komünist hareket, i lk i olumsuz, i kincisi olumlu bir politik
etki yaratan bu iki önetı:l l i döneıneçte, genel ideoloj i k pers­
pektiflerinde ve ' buna uygun düşen pol itik-pratik yöne l imlerinde
gerekl i ısrarı ve kararl ı l ığı göstererek, temel noktalarda marksist­
leninist dünya görüşünü bir ideolojik kimlik olarak sindirdiğini
kanıtladı. Sindirilmiş bir kimlik, kitle hareketindeki ve onun sos­
_
yal bi leşimincieki konjonktürel dalgalanmalardan etkilenmeyen bir
kiml iktir.
Geriye, bazılarının biraz daha örtülü , halkçı ideolojik kimliği
bir övünme vesi lesi hal i ne getirenierin ise bağıra bağıra sorduk­
ları şu soru kal ıyor. S ı n ı f eksenine dayalı bir politik-örgütsel
gel işmede ısrar ettiniz de ne oldu, aldığınız mesafe nedir ki?
Gelinen yerde halkçı opo'r tünizm proleter sınıf çizgisine saldırır­
ken bu sorudan güç alınaya çal ışıyor. Hemen. belirte l i m k i bu
soruyu tersine çevinnek de mümkündür. Öğrenci gençl iğe ve semt
katınan i arına daya l ı bir çalışmada ı srar etmekle sizler hangi
mesafeyi alabi ldin iz? Demek k i , sözkonusu göreli başarısızlıkla,
şu. veya bu alana yönelim soruıiundan bağımsız olarak, genel
ortamdan ve k i tle hareketinin bugünkü seyrinden ve yapısından
gelen genel bazı güçlükler var.
Partileşıne sürecimizin bugün hala en · zayıf halkası sınıf
hareketiyle birleşme alanıdır derken. biz, henüz fazla bir mesafe
alaınadığıınızı zaten açıklıkla ve açık yürek l i l ikle i fade ediyoruz.
Fakat eğer bugüne kadarki tüm çabalarıınıza rağmen bugün henüz
sın ı f hareketi içinde anlamlı bir mesafe alaınadığıınız bir gerçekse
ve biz sın ı f hareketiyle bi rle�ıne ve partimize bu zemin üzerinde
bir politik-örgütsel yaşam alanı yaratınada buna rağmen özel bir
ısrar göslerebil iyorsak, kendi ba�ına bu olgu bile. bizim komünist
ideolojik kiml iğiınİzin ve sınıf devrimciliği çizgimizin bir kanıtı
286
sayılmalıdır. Küçük-burjuva kolayc ı lığının, nerede hareket orada
bereket alışkanl ığının, konjonktürel dalgalanmaların etkisi altında
şu veya bu kesime doğru yalpalayıp dunnanın gelenekse lleşmiş
bir davranış ta�zı olduğu bir ü lkede, bu tür bir kararl ı l ık, ancak
sağlam bir marksist ideolojik kavrayışın ürünü olabilir, bu temel­
de kavranabilir.
Dahası var. Sosyalizmin sınıf hareketiyle devrimci buluşma­
sı, küçük-burjuva dalgalara b inerek yükseklere çıkmaya (ve elbet­
teki bu dalgalar kırılınca yerlerde sürünmeye) benzemez. Bu zor
bir iş, zorlu bir tarihsel süreç olarak yaşanır. Ve komünist hareket
bunu nihayet başardığında, bu zemi n üzerinde kökleşir, kalıcı,
zamana ve siyasal oıtamlardaki alt-üst oluşlara dayan ıklı gelenek­
ler yaratır.
U l uslararası komünist v e işçi hareketini n tarihinden buna
sayısız örnekler verilebilir. Fakat biz
yüzyıl içinde aşılamamiş
olan klasik ö.meği, Bolşevi zm örneğini vereceğiz. Lenin ' i n söz­
leriyle, marksist teorinin "granitten temeli"ne oturınak ve sanayi
proJetaryası içinde kök salmak - Bolşevizmin tarihsel başarısının
20.
sırrı işte buradadır. Onun ezici çoğunluğu kırsal nüfustan oluşan
bir toplumda, büyük sanayi kentlerinin işçilerine dayanarak ezilen
ve sömürülen tüm sınıf ve katınanları devrime yöneltebilınesinin,
proleter devrimin hala da aşı l amayan en i leri örneğini gerç�'k­
leştirmeyi başarabi lmesinin sırrı da buradadır.
Ama Rusya'da, "ülke ve halk" gerçeği adına köylü Rusya' ­
n ı n köylülüğünü idealize eden, halkçı ideolojik kiml iği övünme
vesilesi haline geti rerek işçi sınıfına farkl ı bir anlam ve misyon
atfedilmesine şiddetle karşı çıkan akımların bulunduğu bu ülkede,
Bolşevizmi öneeleyen ve doğuran marksist han:ket şu temel dÜ­
şünceyle yola çıktığı ve her aşamada ona sıkı sıkıya bağlı kaldığı
içindir k i , geleceğin tarihsel başarısını gi.ivencey� alabilıniştir:
"(Sosyalist Devrimciler) Bugünkii Rusya' da ancak, .w;,,.yalizmi Rusya
kapitalizminin gittik�·e daha hiiyük hir güç ve kapsamda yarattıifı
Rus işçi hareketiyle kaynaştıran
partinin ger�·�·kten devi'inıd ve
ger�.·ekten .wsyalist olahilecelNni anlayanuyorlar" ( Lenin, vurgu
orijinalinde).
287
Çoğu kimse bu sözlerdeki açıklık, kesinlik ve aşırı g Üveni
genellikle olağan karşılar. Oysa bu düşüncenin bu kesinlikte sa­
vunulduğu tarihte ( 1 �02) henüz "tarih" ya�anmamıştı, henüz işin
başlangıç noktasında bulunul uyordu. O güne kadar geride kalan
"son 20 yıl" ( I RRO' I i ve 1 890 ' 1 ı yı l lar) henüz işçi sınıfı hareke­
·
tinin fark l ı l ığını ortaya koyabiimiş deği ldi. S ınıf hareketi, önder­
lik kapasitesini pratikte sergitemiş olmak bir yana, iktisadi hare­
ketin dar sınırlarını henüz yeni yeni zorlamaya başlamaktaydı.
Bu n�denledit k i . işçi sınıfının önderlik kapasitesini yalnızca kla­
sik Rus popü l i zminin o günkü yeni ve yeni lenmiş sürdürücüleri
değil, fakat marksist olmak iddiasındaki ekonomistler de tartışma
konusu edebi l iyorlardı.
Dolayısıyla, Lenin 'in sözlerindeki kesinlik ve güven, o güne
kadarki R usya pratiğinin değil , fakat marksist teorinin, bu teori­
ye dayal ı bakışaçısının bir ürünüydü. B,aşlangıçta teorik bak ışla
görülebi len doğrular, ancak "sosyalizmi Rus i�çi hareketiyle
kaynaştıran partinin gerçekten devrimci ve gerçekten sosyalist
olabileceği" gerçeği, tarihsel pratik içinde sonradan kanıtlandı.
Ve aynı tarih, "Rusya gerçeği"nin arkasına saklanarak bu temel
.
düşünceyi dogma i lan . edenlerin devrimciliği nin tarihsel sınırlarını
da tüm açıklığı i le herkese gôsterdi :
ıs Kasım '96
288
Sol hareket, sosyalizni ve sln1f
hareketi
"Bütün ülkelerde iş�·i hareketiyle sosyalizmin hirhirinden
ha,�mısız iıarlık sürdürdii_�ü. ve ayrı yollardan yüriidü,�ii hir diinem
olmuştur -ve hiitün ülkelerde hu hiilünme, sosyalizmin i•e işçi
hareketinin güçsı�zleşmesine yni açmıştır; anı:(,lk hiitiin . ülkelerde
sosyalizmin iş�·i hareketiyle birleşmesidir ki. ikisi için de sa,�lam
hir temel yaratmıştır. Fakat her ülkede sosyalizmin işçi haı·eketiyle
bu birleşmesi tarihsel otarak ortaya çıkmıştır, her ülkede zaman.
ve mekan koşullarına göre farklı yoldan meydana gelmiştir.
Rusya ' da sosyalizmin işçi hareketiyle birleşmesinin zorunlu/u,� u
teorik olarak çoktan apklanmıştır. ama pratikte bu hirleşme ancak
şimqi husule gelmektedir. Bu son derece zor hir süreçtir, n nedenle
sürece çeşitli ya/pa/ama/ar ve kuşkuların eşlik etmesinde şaşılacak
hjr şey yoktur." (Lenin, "Ha;:eketimizin En Acil Görevleri")
Bu sözler partiyi "so�yalizm ile işçi hareketinin birliği" olarak
ele alan klasik marksist tanımla başl ıyor ve Lenin'in lskra'nın
289
i l k sayısı için kaleme aldığı başyazıda yer alıyor. Bu kuşkusuz
çok bi linen bir pasajdır. Fakat çok bi linip de üzerine en az düşü­
nülen, bu nedenle de pratikteki anlamı ve gerekleri hemen h iç
gözeti lmeyen temel m arksist düşüncelere de veri lebilecek en iyi
örneklerden biridir. Oysa "bütün ü l keler" için temel önemde
genellemeler yapan bu temel marksist düşünceler, işçi sınıfının
öncü komünist' partisini i nşa etmeye yönelik her ciddi girişim
ve çaban ın "eylem k ı l av uzu" olmak durumundadır. Giri ş i len
çabanın komünist sınıf nitel iğinin olmazsa olmaz koşuludur bu.
Aktardığımız . pasajın "bütürı ülke ler" i ç i n yaptığı temet·
önemde genel lerneleri bir yana bırakalım ve "Rusya' ya özgü"
olana, bu ülkenin o güne · kadarki pratiğinden çıkan sonuçlara,
yeniden ve daha yakından bak<ılım: Rusya'da teorik olarak "çok­
tan" ( 1 880' 1erden beri) açıklanan görev, pratikte "ancak şimdi"
( 1 900 sonu) yeni yeni gerçekleşmektedir. Fakat "bu son derece
zor bi{ süreç" olduğu içindir ki, "sürece çeşitli yalpalamalar ve
kuşkuların eşlik etmesinde şaşılacak bir . şey yoktur". Sözkonusu
�·zorlu sürecin"; bir yandan halkçı akıma "işçi sınıfı dogması"
üzerine kolay konı,ışma imkanı verirken1 öte yandan, marksist
hareket saflarında işçi sınıfının devrimci misyonuna ve önderlik
kapasitesine açık bir i nançsızlık yarattığını, bunun ekonomist akım
şahsında belirgin bir ifade kazandığını bil iyoruz.
Fakat bu sonuç gerçekten sadece "Rusya'ya özgü" müdür?
B u zorlu sürecin kısa dönemde ve kolay sonuç vermemesi, yalnız­
ca Rusya'da mı "çeşitli yalpalamalar ve kuşkular"ın doğmasına
neden olmuştur? Bizim halkçı demokratlarımızın işçi sınıfı hak­
kında derin sonuç lara konu ettikleri Türkiye'nin "son 25 y ı l ı"
bunun hiç de böyle ol�adığını göstermektedir. Onların bu "25
yıl" üzerinden çıkardıkları uç sonuçlar bir yana, ' 87 sonrasında
s ı n ı f hareketiyle semt katmanları arasında ara akımlar şah­
sında yaşanan gel-gitler, bunun aynı zamanda bize özgü (gerçek. te bir çok ülkeye özgü) bir durum olduğunu göstermektedir.
Bununla birlikte, sosyalizmle sınıf hareketi nin b irleşmesi
tarihsel süreci açısından bir de gerçekten bize özgü olan bazı
tarihi gerçekler vardır. Nedir bunlar?
290
Yüzyı l l ı k geçmışıne rağmen esas gövdesi ve sanayı ışçısı
çekirdeği bakımından hayli genç sayılması gereken bir işçi sın­
ı fımız olduğu bil inmektedir. Bu, Türkiye i şçi hareketinin de he­
nüz hayl i yeni olduğu anlamına gel ir: İşçi sınıfının sanayileşme
eksenine dayal ı esas oluşumu 50'li yıllardan itibarendir. Bu mo­
dern sınıfsal ol uşumun m ücadele sahnesine "sınıf hareketi" ola­
rak yansıması ise çok gecikmeden bu ol uşumu izler. '60 ' 1 ı yılla­
rın başından itibaren iktisadi ve demokratik · haklar m ücadeleleri
ekseninde bir sınıf hareketi sahnede kendini gösterir ve böylece
i.iı ke yaşamı mızın bu yeni olgusu kendini topl umsal düzeyde
duyurur.
Aynı yıl lar sosyalist olmak. iddiasındaki yeni sol akımların
da şekillendikleri bir evreyi işaretler. İki ana akımdan biri olan
MDD'nin teoride ve pratikte işçi sınıfından uzaklığını, öteki olan
TİP'in ise sendikalizme d�yalı bir liberal işçi politikacılığım aşa­
mayan gerçekliklerini biliyoruz. Türkiye 'nin modern devrimci ha­
reketi '7 1 çıkışıyla siyaset sahnesine çıktı; bu çıkışı temsil eden
akımların ise, sınıfa sosyalizm bi linci götürmek şurda kalsın, işçi
sınıfının 1 5- 1 6 Haziran çıkışını izleyen bir evrede, sınıf dışı dev­
rimcil iği teori düzeyine çıkardıklarını biliyoruz.
Bu bizi ' 74'ü i zleyen yeni oluşumlar dönemine getirjyor.
Bu dönemde, orta sınıf aydınlarına ve sol sendika bürokrasisine
dayalı revizyonist akımlar, DİSK şahsında, sınıf hareketinin ileri
kesimlerini kendi kontrollerine aldı l ar ve CHP şahsında, burjuva
reformizminin yedeğine verdi ler. Yaptıkları sınıf h areketiyle sos­
yal i zmin birleşti rilmesi değ i l , tam tersine, bunun birikim ve
o lanak l arının tahrip edilmesiydi. Onların sosyali zmi burjuva
sosyal izmiydi;. sonuçta işçi sınıfı hareketinin bir başka koldan
düzen sı nırları içine hapsedi l mesi anlam ı na gel iyor, bu işlevi
görüyordu. Yakın tarihimizin sınıf hareketi . cephesinden sosyal­
izm ile birleşmeye e.n uygun koşullara sahip olan bu evresi, böyle­
ce burjuva sosyalist ahmlar tarafından boşa çıkarı ldı .
Peki ya aynı dönemde yeniden · şekil l enen devrimci siyasal
akımların durumu neydi? B un lar sosyalizm i l e sınıf hareketi­
nin tarihsel birliğini gerçekleşti rmek (!oğrultusunda ne yaptılar?
Tek kelimeyle, hiçbir şey ! Her şey bir yana, bu sorunun, bu ta­
rihsel görevin farkında bi le değillerdi. Bunu elbette "parti sosyal­
izm ile sınıf hareketi nin birliğidir" temel marksist formülünü bi­
le bi lmiyorlardı anlamında söylem iyoruz. Hayır, hiç değilse bazı
akım lar ( K urtuluş, TDKP, TKEP vb.), "geçmişin · eleştirisi " sa­
yesinde bu formülü benimsemeye ·ve yinelemeye başlamışlar­
dı. Fakat bu onlar için nihayetinde kitaplarda rastladıkları kuru
bir fonnülden öte fazla bir anlam taşımıyordu. Daha da önemlisi,
bu formülü yeni yeni keşfettikleri bir sı rada bu gruplardan bazı­
ları birer kocaman k üçük-burjuva gövdeye kavuşmuşlardı bile.
Yani sosyal izm ile sınıf hareketinin birliği temelinde bir şekil­
Ienmeyi düşünmeye vakit bile kalmadan, kendileri demokrasiyle
küçük-burjuva hareketin bi rleşmesinin birer canlı örneği hal ine
gelmişlerdi. Gerçek ideolojik kavrayışlarıni ve pratik yönelimle­
rini bu maddi gerçeklik belidiyordu artık. Ye bu katı sosyal-siya­
sal gerçeklik karşısında, marksist kitaplarda rastladıkları ve tek­
rarladıkları kuru bir formülün ne hükmü olabi lirdi ki?
Sonucu bil iyoruz. Sınıf hareketinin gerçek varlı ğı ve elbette­
ki bir ölçüde pol itik anlam ı , dönemin sonunda ve olayların ba­
sıncıyla nihayet farkedildi, ki b� bile, yalnızca halkçı hareketin
bazı akımları için sözkonusuydu. Fakat küçük-burjuva demokra­
tik hareket ekseninde şekillenmiş ve oturmuş bi'r ideolojik ve ör­
gütsel kimliğin yarattığı sorunlar bir yana, çok geçmeden süreç,
faşist askeri darbeyle kesintiye uğradı.
Ye nihayet yeni döneme, ' 87 y ı l ındaki yeniden toparlanma
çabalarıyla başlayan ve halen içinde bul unduğumuz döneme
' geliyoruz. Başlangıcı EK İ M şahsında komünist hareketin orta­
ya çıkı şına da tanıklık eden bu dönemin tartışınakta olduğumuz
sorun açısından gerçekten dikkate değer bazı yönleri var. Temel
sorunlar ü·z erinden geçmişi sorgulayan, eleşt İ ren ve aşan bir
komünist hareketin ortaya çıkışı gibi başl ı başına önem li bir
gelişmeyi bir yana koyuyoruz. Zira burada geleneksel sol hareke­
tin sınıf hareketi karşısındaki konumunun tarihsel evrimiyle ilgili­
yiz.
Bu açıdan bak ı ldığında, yeni dönemde yeni bazı tutum ve · ·
292
davranışların hiç değilse bir süre ıçın kendini gösterdiği bir
gerçektir. 1 2 Eyl ül küçük-burjuva dalganın besleyip büyüttüğü
küçük-burjuva devrimciliğinin ağır ve kolay bir yenilgi yaşamasına
sahne oldu. Bu kaçınılmaz bazı sorgulamalar için zaten uygun
bir zem i n demekti . Pratikten bu öğrenmeniı:ı kavray ışta bazı
ilerlemeler yaratması kaçınılmazdı. Bu bir başka "pratik" etkenin
olum l u basıncıyla birl eşti. H erşeye rağmen devrimci kimliği
koruyan ve yeniden toparlanma çabası içine girenler, bu çabaya
giriştikleri bir evrede, eski sosyal tabanlarının aşırı hareketsizliği
ve yı ldan yıla büyüyen bir işçi hareketi gerçek liğiyle yüzyüze
kaldılar. Yenilginin düşünsel plandaki uyarıcı etkileri ile bu yeni
maddi olgu üst üste biriince, belki de ilk kez olarak, işçi sınıfı,
· onunla birlikte ise partiyi sosyalizm i le işçi hareketinin birliği
olarak ele alan temel marksist düşünce, kendileri için daha so­
mut ve pratik bir anlam ifade etmeye başladı. Nitekim bu, yalnız­
ca bir pratik "sınıf yönelimi" formülasyonu ve bu doğrultuda bel­
li çabalara yol açınakla kalmadı ; yanısıra, parti sorununda da,
partiyi sosyal izmle sınıf hareketinin birl iği o larak ele alan for­
mülusyonların önplana çıkartılmasına ve vurgulanmasına yolaçtı.
Fakat bu akımların geçmişte küçük-burjuva demokratik hare­
ket içi nde ve ekseninde oluşmuş temel ideolojik ve örgütsel
kimliklerini sürdürmelerinden gelen esasa i l işkin zayıflı k ve tu­
tarsızlıkları, onların sınıf yöne l im lerinin sınırl arını ve içeriğini
de doğal olarak yansıtıyordu. Öte yandan, bir yen i l gi dönemin­
den yeni yeni çıkıl ıyordu. Sınıf hareketine az-çok ciddi bir mü­
dahaleye pratik yünden de hazırlıklı değil lerdi ve sınıf hareketinin
politizasyondan henüz hayli uzak geri düzeyi. bazı i l k mevziler
kazanmalarını bile bir hayli güçleştiriyordu. Yapısal zaaflar ve
pratikte sonuç alarnamanın yarattığı umutsuzluk, bir de sınıf
hareketinin '9 1 yılı başında yaşadığı k ı rı lma ve gerilemeyle de
birleşince, "zorlu süreç'' sonuçlarını güstermeye başladı. Daha önce
sını f hareketindeki gelişme dalgasının etkisi altında halkçı ar­
gümanlarını utangaçca da olsa bel l i bir marksist süyleınle de­
ğiştirmeye çalışanlar, sınıf hareketine karşı da yeniden "kuşku
ve yalpalamalar" için!! düştüler. Dahası , çok geçmeden ''işçiciliği"
293
hararetle yerıneye başladılar. Daha sonra Gazi direnişinden alı­
nan moral ve m addi güçle geçmiş düşünce ve davranış tarziarına
yeniden döndüklerini ise biliyoruz.
Sınıf hareketi açısından önemle altı· çizi lmesi gereken tek
farklı davranış TDKP'den geldi.
Küçük-burjuva
bir sosyal taban,
1
da edindiği radikalizmini yenilgi döneminde büyük ölçüde tüketen ve EK i M 'in yaşadığı kopmayla i leriye dönük bir değişim
imkanını tümden yitiren bu hareket, geleneksel akım lar içinde
'87 sonrası "sınıf yönel imi"ni kal ıc ılaştıran tek hareket oldu. Sı­
nıf hareketinin geri liğini bir politika düzeyine çıkararak ve bu
sayede alt kademe sendika bürokrasisinin �azı unsurlarıyla iliş­
ki lerini gelişti rme olanağı bularak bu alanda bazı mevziler ka­
zandı. Türkiye'de, gerek ' 60 ' 1 ı yıl larda TiP şahsında ve gerekse
'70'1i yıl larda TİP-TKP şahsı nda, liberal sol işçi pol itikacıl ığı,
solcu sendika bürokrasisinden de ·güç alarak, sını.f hareketi için­
de kendine hep belli bir yer bulabilmiştir. Yeni dönemde bu y�ri
önce TDKP, şimdi ise onun yerini alan ·EP tutmaya çalışıyor.
Eğer tuttukları mevzileri korumayı başarırlarsa, işçi sınıfı hare­
keti, içi nde bul unduğumuz bu yeni ·dönemde onlar şahsında
reform isı kanal ını bir kez daha bulmuş demektir.
Son 30 yıl. içinde sosyalizm adına ortaya çıkan akımlar i le
sınıf hareketinin il iş ki sürecinin tablosu özetle budur. Bu tablo­
dan çıkan kısa sonuç ise şudur: Son 30 yıl içinde devriınci ko­
numdaki küçük-burjuva ·sosyal izmi sınıf hareketi nin uzağında
kalmış, reformist �onumdaki bl).rjuva sosyalizmi ise onu sen­
dikal izmiıi ve reformizmin düzen içi sını rlarına hapsetmiştir.
İlk kez EKİM şahsındadı� ki, teori , program, taktik ve örgü"t
cephesinde .Marksizm-Leninizmi temsil eden bir akım, bu. konu­
ınunun doğal bir gereği olarak, sosyalizin ile sınıf hareketinin
örgi.itlü birliğini temsil . edecek bir parti inşa sürecini esas almış,
bu .çerçevede sınıf hareketine sistematik bir devrimci müdahale­
yi önüne· temel bir görev olarak koymuş ve bunda ısrar gücü
gösterebilmiştir.
1 Aralık '96
294
Sınıf dışı bir çalışma ve mücadele içinde, sınıfla
birleşme süreci dışında ve sınıfın ileri unsurlarından
beslenmeyen bir örgütsel gelişme süreci içinde "sağlam
ve nitelikli bir Bolşevik çekirdek" yaratılabileceğine
immabitmek için, Leninizmden kopmak, Bolşevizmin sınıf
özünü ve temelini unutmak, Bolşevizmin tarihi konusunda
da tümden bilgisiz olmak gerekir. inanılınası güç
böylesine bir garipliğe, halkçı lığın yarattığı ideolojik
bulanıklık ile dar bir kadro örgütünün faşizme karşı
direnişte gösterdiği kararlı militan tutumun yarattığı
"pratik doğrulanına" yanılsaması yolaçabilmiştiı:
Böyleleri bilmetilerdi ki, tarih henüz sınıf dışı, sınıfa
dayanmayan ve sınıf içinde sağlam kökleri olmayan
"saglaın
VC'
nitelikli bir B o l �c\ ik <;r,kirdek" örneği
kaydetmedi. Böyle yanılsamaların kaynağı, küçük insan
gruplarının mücadelesi ile sınıflar mücadelesini; sı ı ı ı td ı � ı
dar b i r kadro örgütü i l e sınıfın e n ileri, e n sağlam, en
nitelikli öğelerinden oluşan, organik olarak sınıfın bir
parçası, onun örgütlenmesinin en üst düzeyi olan
devriınci sınıf partisini birbirine kanştırmak olabilir
ancak. Bu bakışın gerisinde, sosyalizmi sınıf temel ı nden
koparan ve sosyalist hareketin, sınıf hareketiyle tari lı"·!
buluşmasını gerçekleştiremediği sürece, ne "sağlam" ve
ne de "nitelikli" olabileceği temel gerçeğini gözden
kaçıran halkçı-idealist düşünüş tarzı yatabilir ancak . . .
ISBN-975-727 1 - 1 6-0
Fiyatı : 650 000 TL (KDV dahil)!

Benzer belgeler

Türkiye Komünist Işçi Partisi Program Tüzük

Türkiye Komünist Işçi Partisi Program Tüzük rolünün açığa çıkarı lına:sı ve açıklanınası ol uşturmaktadır. Dünya tarihi içinde kapitalist üretim i lişki lerinin (dolayısıyla modern sı­ nı f i l işkilerinin) az gel işmişlik aşamasının bir ürü...

Detaylı