Akdora - Gaziantep Anadolu Lisesi

Transkript

Akdora - Gaziantep Anadolu Lisesi
GAZİANTEP ANADOLU LİSESİ ‡ Kültür ve Edebiyat Dergisi ‡ Yıl:5 Mart 2013 Sayı: 7
akdora
İçindekiler
1- EDİTÖRDEN
2- EĞİTİM VE SOSYAL ETKİNLİKLER
3- GÖNLÜM EGE’ DE KALDI...
4- GÖRDÜM
5- HAYATA DAİR...
6- HAYDİ KONUŞ HAYDİ SÖYLEN HAYDİ
7- PES ETMİYORUM !
8- TERAPİ
10- SINIF ŞİİRİ 11 F
11- DÜŞÜN(EME)MEK
12- HİÇ HAYALLERİNİZDEN SIFIR ALDINIZ MI?
13- FİLİSTİNLİ ÇOCUKTAN
14- SUSUYORUM...
15- SON BULSUN...
16- AFFIN ERDEMİ
17- KOZA VE KELEBEK
18- DENİZ YILDIZININ ÖYKÜSÜ
19- KISA HİKAYELER
20- KİTAP TANITIMI
22- MAHARETLİ ELLER...
23- DELİ AZİZ
26- TEKNOLOJİ
akdora
Editörden...
Sahibi
Gaziantep Anadolu Lisesi Adına
Okul Müdürü Saadet SAYIN
Gaziantep Anadolu Lisesi’nden Merhaba!
Değerli Meslektaşlarım ve Sevgili Öğrenciler,
Bu bahar billurdan sesimizi giyinip, gökkuşağını
parlattık. Dilimiz öykülendi. Yayın Ve İletişim
Kulübü olarak ekip çalışmasına gönül vererek
Akdora’nın etrafında yeni bir ekiple birleştik.
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Ahmet GÖKÇE
Öncelikle Akdora’nın kurulup bugünlere gelmesinde büyük katkıları olan okulumuz Türk Dili Ve
Edebiyatı Öğretmeni Turan GÜNDÜZ’e ve ekibine
teşekkürü bir borç biliriz. Onlardan aldığımız şevki
ilk sayımızın bizde uyandırdığı coşku ve heye-
Yayın Kurulu
Merve Seda ÖZEN
İlknur GÜLLÜ
Sema Nur FIRAT
Nisan Gökçe ÇARKANAT
canla birleştirerek huzurlarınıza çıkmaktan onur
duyduk.
Bir okuldur dergiler. Öğrenme ile yaratıcılığın
birlikte geliştiği özgün bir okul.
Yayın Ve İletişim
Kulübü olarak yazarlığın gerçek okulunun derg-
Zehra Nur ASLAN
iler
Zeki Can ERDENİZ
Çalışmalarımızın daha derli toplu bir biçimde
Büşra Gül ZİLE
Mihriban Gül ÖZEKİN
olduğu
sergilenmesi
düşüncesinde
amacıyla
bu
buluşturmaya karar verdik.
birleşmiştik.
dergiyi
sizlerle
Amacımız iyiyi,
Sude KOCA
güzeli, yararlı olanı öğrencilerimiz ve öğretmen
Mehmet Emre ÖZTÜRK
arkadaşlarımızla paylaşmak. İnanıyoruz ki bu
İ.Halil KATIRCI
çabamız sizlerin de desteğiyle kulaktan kulağa,
Yılmaz Burak BOZKURT
Mustafa KANPOLAT
gönülden gönüle yayılan hoş nağmeler edasıyla
yerini bulacaktır.
“Akdora” öğretmenle öğrenci arasında bir köprü
olacaktır. Öğretmenin öğrencisine kazandırmayı
Yayın Türü
Yerel Süreli
hedeflediği
birçok
kazanımları
bu
şey
dergi
ve
öğrencilerimizin
bünyesinde
karşınıza
çıkacaktır.
Büyük ümitlerle yedinci sayısını sizlere sunmaktan gurur duyduğumuz dergimizin
aydınlık bir
geleceğe uzanmasını temenni ediyor ve emeği
Basım Yeri
geçen herkese teşekkür ediyotuz
Nice güzellikleri paylaşmak dileğiyle.
Sevgiyle, sağlıcakla ve hoşça kalın.
İncilipınar Mahallesi 36006 Nolu
Sokak No:21 Ekip İş Merkezi Altı
Şehitkamil / GAZİANTEP
Ahmet GÖKÇE
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
1
akdora
Değerli Öğretmenler, Sevgili Öğrenciler,ve Saygıdeğer Veliler,
2012/2013 Eğitim-Öğretim yılına, yeni hedeflerin bizde
uyandırdığı coşku ve heyecan içerisinde başladık.
Çağımızda bütün sosyal, kültürel ve ekonomik meselelerin bilimin
yardımı ve rehberliği ile çözüldüğü bir gerçektir. İlimde, sanatta,
kültürde ve ekonomide gelişmiş toplumlar eğitim sorunlarını
çözmüş olanlardır. Ülkemizin de bugünkü aşamaya gelişinde
eğitilmiş insan gücünün belirleyici bir unsur olarak önemli bir yeri
vardır. Bu zaruret, milletleri geniş ve güçlü bir okumuşlar kadrosu
yetiştirmeye zorlamaktadır. İşte bu okumuşlar kadrosuna katkıda
bulunmak kaydıyla akademik başarının arttırılması için bütün
gayretlerimizi ortaya koyduk. 2012 LYS’de 14 Tıp Fakültesi, 7 Diş
Hekimliği, 5 Eczacılık Fakültesi , 9 Hukuk Fakültesi, 7 ElektrikElektronik Mühendisliği başta olmak üzere toplam 126 öğrencimiz
diğer önemli lisans programlarına yerleşmişlerdir.
Gaziantep İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından orta öğretim kurumları arasında yapılan KDS’de
okulumuz Gaziantep’teki Anadolu Liseleri arasında il birincisi olmuştur. Bu sınavlar okulumuzun YGS ve
LYS’de göstereceği başarıyı müjdeler niteliktedir.
Okulumuzun fiziki altyapısı her geçen gün daha da güçleniyor. Okulumuz bu eğitim-öğretim yılına Fatih
Projesi kapsamında etkileşimli tahtalarla başlamış, ikinci dönem başında da öğrencilerimize ve
öğretmenlerimize tabletleri dağıtılmıştır. Ayrıca bu eğitim-öğretim yılında okulumuza sekiz yeni derslik
kazandırılmış, bunun yanı sıra her blokta bir konferans salonu yapılmıştır.
Eğitim faaliyetlerinin etkin bir şekilde sürdürülmesinde eğitim altyapısının yanında sosyal ve kültürel
faaliyetlerin önemi yadsınamayacak ölçüde büyüktür. Her şey okulda öğrenilemez. Öğrencilerin okul
dışı zamanlarda sosyalleşmesi, ilgi ve yeteneklerinin açığa çıkartılıp geliştirilmesi için onların serbest
zaman etkinliklerine yöneltilmesi yararlı olacaktır. Bu bağlamda Kütüphanecilik Kulübü öğrencilerinden
oluşturulan bir kurul bir dönem boyunca gıda kermesiyle kütüphanemize katkıda bulunmuş, elde
edilen gelirle ocak ayında Kütüphanecilik Kulübü ve Gezi Kulübü’nün işbirliğiyle Çukurova Tüyap Kitap
Fuarı’na bir gezi düzenlenmiştir. Fuarda okul kütüphanesine yüzlerce kitap kazandırılmıştır. Bu sayede
gençlerimizin bilgi çağı insanı olarak yetişmeleri bilgiyi sadece elde etmekle yetinmeyip onu
uygulamaları, ezberci değil düşünen, eleştiren ve araştıran beyinler olmaları amaçlanmıştır.
Okulumuzda Commenius Projesi yürütülmekte ve bu proje kapsamında öğrenci ve öğretmenlerden
oluşan bir heyet Polonya’ya bir ziyaret gerçekleştirilecektir.
Aıesec Gaziantep tarafından düzenlenen “Arkadaşınla Tanış” projesi kapsamında gerçekleştirilen
Sosyal Girişimcilik Proje yarışmasında öğrencilerimiz birincilik ödülünü almışlardır.
Gaziantep Valiliği ile Milli Eğitim İl Müdürlüğü tarafından düzenlenen Gaziantep Değerleriyle
Buluşuyor adlı "Değerler Eğitimi" çalıştayı kapsamında okulumuzda da bir kurul oluşturulmuştur. Eğitimin
öncelikli işimiz olduğunu hiç unutmadık. İyilik,hoşgörü , temizlik,dürüstlük, sevgi gibi değerlerimizin
benimsetilmesi amacıyla okulda birtakım faaliyetler yapma kararı aldık.
İnsanın en değerli varlık, sevginin en hünerli güç, bilginin en yenilmez kuvvet, emeğin en yüce değer,
eğitimin en vazgeçilmez hizmet olduğuna inanan ve her şeyin insanı sevmekle başladığını kabullenen
Gaziantep Anadolu Lisesi huzurunda olmanın verdiği mutluluk içinde hepinizi saygı ve sevgi ile
selamlıyorum.
Saadet SAYIN
OKUL MÜDÜRÜ
2
akdora ‡ deneme
Gönlüm
Ege’de Kaldı;
Elli yılda bir yurtdışına çıkma şansını yakaladık. İstanbul Atatürk
Hava Limanından bir saat sonra havadan Yunan topraklarının güzel
resimlerini uçaktan çekmeye başladım.
Hamit AKTAŞ
Atina Hava alanında Stamos bizleri bekliyordu.(Stamos Yunanistan
koordinatörü) kısa bir beklemeden sonra Atina’ya hareket ettik.
Otobanlar , binalar düzgün ve tertemiz.Yalnız Atina’nın göbeğinde birkaç sokak köpeği gelene havlıyor
gidene havlıyor.Ancak köpeklerden biri bir delinin peşine düştü ha bire kovalıyor.Tabi ki hayvan bu
deliyi de biliyor akıllıyı da.
Neyse sözü fazla uzatmayalım Fransa’dan gelen ekibi aldıktan sonra Patras’a hareket ettik. Gece
karanlığında etraf fazla görünmüyor ama ışıklardan otoyolların güzel ,tünellerin harika olduğu
anlaşılıyor.Gece yarısı Patras’a geldiğimizde öğrencileri almak için bekleyen Yunanlı öğrenciler ve
velileri tatlı bir heyecan sardı.Bir kaynaşma bir sevinç sanki kırk yıllık dostlar kucaklaşıyordu.
Günün yorgunluğunu atmak için otele yerleştik. Rahat yatarız derken diskolardan,barlardan ve
kafelerden gelen gürültüler sayesinde sabahın beşine kadar uyuyamadık.300 bin nüfuslu bir turizm
şehrinde bu kadar eğlence doğrusu düşündürücü.Bir de diyorlar ki Yunanistan’da ekonomik kriz
var.Ekonomik krizle boğuşan bir ülkede bu kadar eğlence zevk ü sefa ne güzel. Dükkanlar 09’00 da
açılıyor 14’00 da kapanıyor.Kriz onlara gelmemiş.Eğlenceden ve dinlenceden ödün vermiyorlar.
İşin diğer bir boyutu herkes mutlu,herkesin yüzü gülüyor.Bir de kendime baktım dünya yıkılmış da
altında kalmışım gibi. Kendi kendime dedim. Larç ol ,layt ol ne de olsa sabırlı adamsın.
Yunanistanlı öğrencileri görünce ,bizim öğrencilerin çok düzgün aklı başında ders dinlerler kılık- kıyafet
düzgün fazla bozulmamış.
Gezdiğimiz yerler bir tabiat harikası , Patras şehri, İskenderun gibi bir tatil yöresi. Limanı ve doğal
güzelliği bir başka … Olimpiya Dağı değişik bir yer.Olimpiyat oyunlarının veya savaş oyunlarının ya da
savaş eğitimlerinin oyun adı altında yapıldığı yer.Bir nevi talimgah…
Yol boyunca gördüğüm tarım arazileri,seralar verimli topraklar cana can katmakta.hele o güzel evlerin
iki katlı oluşu bizim buradaki köylere hiç benzemiyor.Evlerin boya badanası aynı olması dikkat çekici.
İnsanların cana yakın davranması doğrusu kafamdaki soru işaretlerini ve ön yargıyı bir çırpıda sildi
süpürdü. Kendime ve arkadaşlara dedim ki biz bu kadar izzet ve ikramın altından nasıl kalkarız.Türkler
misafirperver ama Yunanlı dostlarımız da bizden geri kalmadı. Stamos’un o kadar misafirle tek tek
ilgilenmesi bizim buradaki düğün sahibi gibi… Bayan arkadaşların bizleri evlerine davet etmesi ,güzel
sofralar hazırlaması ve sunması görülmeye değer. O değişik mezeler ,börekler,çörekler yemekler
ağızlara layık.Donna hanımın triplex evi bahçelerin içerisinde yemyeşil vadiden Patras’ta gün batımı bir
harika.Akşam olduğunda balkondan şehri seyredince bir tılsıma,bir büyüye kapılıyor insan.
Körfeze yapılan o muhteşem köprü 2004 yılında hizmete açılmış.Biraz geç kalınmış ama Nafakos’la
Patras’ı o kadar yakınlaştırmış ki taşımacılığa ve turizme büyük bir katkı sağlamıştır.Doğal güzellikleri ve
insanların mutlu ve güler yüzlü olmaları karşısında bayıldım.Doğrusu. Cennete yaşıyorlar.
Ha 11 kasım 2012 de bizdeler sakın merak etmeyin. Proğram ve menü hazır…
Kısacası komşuyu gezdikten sonra Gönlüm Ege’de kaldı…
3
akdora ‡ şiir
GÖRDÜM
Gördüm
Düşümde üşüyen çocuklar
Yüreğimde buruşmuş anılar
Nereye baksam boş sokaklar
Yaşanmamış hayatlar…
Gördüm
Ve sözcükler sürdüm kalemimin ucuna
Bağrım delik deşik, vicdanım pusuda
Tüm beşer büsbütün derin bir uykuda
Gördüm
Kanı kaynar şimdi meydanların
Düşlerin yitik, kalbin kül olduğu yerde
Sesime ses veren vaveylalar karışır
Ahmet GÖKÇE
4
akdora ‡ deneme
Hayata Dair...
İnsanız, farklılıklarımız var.. Duygularımız var saklayamadığımız,
bazen saklamaktan da sakınmadığımız. Paylaşmak isteriz
sevinçlerimizi, hayallerimizi, ağıtlarımızı ,sevdalarımızı, hayal
kırıklıklarımızı hatta avuntularımızı... Paylaşırız , çünkü yanımızda
olan insanları çoğu zaman gönlümüzde taşırız. Ve bilsin isteriz
gönlümüzdekiler , gönlümüzden geçenleri... Çoğu zaman
kalbimizi dinleriz. Duyamayız ki beynimizi. İnsansak yaşıyorsak
bakıyorsak etrafa daha da önemlisi baktıklarımızı görüyorsak
algılıyorsak paylaşmalıyız duygularımızı...
Dost dediğimiz insan bir bakışımızdan anlamalı yüreğimizde olup
biteni. Ağzımızdan çıkacak cümleyi biz bitirmeden o
tamamlamalı. Ne kadar iyi tanırsak birbirimizi o kadar büyürüz
İlknur GÜLLÜ
hayatta. Tek olmadığımızı anlarız. Güçsüz hissettiğimiz
zamanlarda hep bir elin omzumuzda olduğunu biliriz. Biliriz çünkü
açtıysak yüreğimizi karşıdakinin yüreği de ezberimizde demektir... Bazen el ele olamasak da yürek yüreğe
olduğumuzu hissederiz. Aslında en önemlisi de hissedebilmektir. İnsan mizacı gereği sert görünebilir ama
hissettiriyorsa sıcacık yüreğini zayıf yanlarını göstermekten korkmuyorsa sana, senden ondan korkma. Dinlemeyi
öğren. İnsan bazen en çok dinlenmek ister,güvenmek ister. İnsanlardan kaçmadan olabildiğine geniş bir yürekle
sarılmalı dünyaya. Ve bazı duygularımızı da köreltmeliyiz zamanla... Bencil olmadan insanlara yukarıdan
bakmadan kendimizi dünyanın merkezi sanmadan yaşamalıyız. Sevmeliyiz , insan olmanın değerini bilmeliyiz .
Kışın güzelliklerini görmeliyiz örneğin, soğuktan şikayet etmek yerine yağan o bembeyaz kar tanelerinin
mutluluğu yerleşmeli gamzelerimize... Her damla yağmur ruhumuzu biraz daha temizlemeli. Evet ruhumuzu
temizlemeliyiz. Doğru bir insan olabilmek için önce ruhumuz berrak olmalı belki de... Ve ağlayabilmeliyiz.
Gülebiliyorsak hatta kahkahalara boğulabiliyorsak yeri geldiğinde ağlayabilmeliyiz. Utanmamalıyız
duygularımızdan, hele de gönülden hissediyorsak. Doya doya yaşamalıyız duygularımızı , mutluluktan
gözlerimizin içi gülmeli mesela öyle içten , acıyı iliklerimize kadar hissetmeliyiz. İşlemeli içimize o sancı ve öyle
bilmeliyiz huzur veren sevinç veren şeylerin kıymetini...
İnanmalıyız , sabretmeliyiz... Her yeni gün bir yeni umut olmalı. Küçük engebelere takılmadan pes etmeden
hayata sarılmalıyız. Teşekkür edebilmeli ve özür dileyebilmeliyiz... Özür dilemek değerimizden bir şey kaybettirmez aksine yüceltir insanı, ruhunu besler. Gece başımızı yastığa koyduğumuzda huzurla uykuya dalabilmeliyiz... Vicdanımız rahat olmalı... Uzun lafın kısası gerçek bir yaşamın farkına varmak için yaşamak için
duygularımızı saklamamalıyız... Özgür bırakmalıyız onları. Acıyı, sevinci, heyecanı birlikte yaşayarak daha güzel
yarınlara ulaşmak dileğiyle...
5
akdora ‡ şiir
HAYDİ KONUŞ
HAYDİ SÖYLEN
HAYDİ
bambaşka dünyalara evriliyorum seninle
kırılma noktaları çoğalıyor hayatımın
hafızam koşu bandından fırlıyor birden
soğuk kalmış bir bardak çaya uzanır gibi
seninle bambaşka dünyalara evriliyorum
oradan oraya koşturan bir çocuk aklım
sakin ateşte pişir beni ansızın yakma
kalbimin kıvrımlarına sıkıştım kaldım
ısrarlı bir satıcı gibi peşimi bırakma
aklım oradan oraya koşturan bir çocuk
biliyorum komşu gelir lafa tutar gelemem
tam çıkacakken telefon çalar yağmur yağar
gökten bir uçak düşer tam açılacakken sana
zaten beceriksizim sesim tiz yankısız boğuk
gelemem biliyorum komşu gelir lafa tutar
perdelerimi açmaya kararalı bir el sesin
lafı eğip bükmeden hükmünü icra ediyor
kayadan kelimeler çökeliyor kalbime
geçmiyor boğazımdan yutamıyorum hüznü
sesin perdelerimi açmaya kararalı bir el
haydi konuş haydi söylen haydi mırıl mırıl
geldimse herkes anlasın otursun yerli yerine
kalabalığın içinde sana el sallayan bendim
gözlerine kulaklarına değil kalbine güvendim
mırıl mırıl haydi konuş haydi söylen haydi
Turan GÜNDÜZ
6
akdora ‡ deneme
PES ETMİYORUM !
Bilemiyorum, onun benden ne istediğini, anlayamıyorum bana
ne yapmak istediğini…İkimiz bir saatin akrep ve yelkovanı
gibiyiz. Sürekli birbirini takip eden bir ikiliyiz. Onun için de
yaşarken bir kum saatinin içinde süzülen kum tanecikleri gibi
iniyorum, inerken de ayağım bir yere takılır diye çok korkuyorum, karşı çıkamıyorum ona. Beni benden alıp götürüyor sanki,
düşünüyorum da onda yaşarken bana kazandıracağı hiçbir
şey olmadı.Ölmekten başka…Size bir şey itiraf edeyim;bu
harflerle dolu fakat boş sözleri yazarken boş damlalar akıtmak
kadar acı verici bir durum yok. Bilemiyorum,olur mu olmaz mı
diye.Cesaretim var mı acaba bunu yapacak kadar?Dışarıya
Nisan Gökçe ÇARKANAT
bakın, bir kefen gibi örtünmüş o,tüm yeşilliklerini kaybetmiş,
canlılığını yitirmiş ölmüş bir kedi yavrusu gibi. Sanki can
çekişiyor, benden yardım diliyor. Acı çektiren sensin,yardım dileyen sensin her şey sensin. Peki ya ben
neyim?Bir hiç mi?Çok mu zevk alıyorum senden sanıyorsun, yanılıyorsun. Yaşıyorum; ama öylesine,boşuna…
İki yol var önümde hani derler ya;, kötü yoldasın diye işte ben o yolda arkama bakmadan koşarcasına
yürüyorum . Yolun sonu karanlık…Varmak için koşmaya başlıyorum.
Yalnızım çok yalnız. El uzatacak birini arıyorum. Bırakmışlar beni bense arkalarından koşuyorum her zaman
yaptığım gibi. Duruyorum karşımda el uzatacak biri olur diye…Etrafıma bakınıyorum,koşmaya devam
ediyorum. Öyle bir kuvvet beni arkaya doğru çekiyor ki savruluyorum. Gözümü açıyorum ve hala aynı
yerdeyim. Fark ettim yerimde sayıyorum.En sonda çığlıklar atarcasına bağırıyorum. Ağzımdan çıkan ilk söz
‘Pes etmeyeceğim!’ Sanki ayaklarıma zehirli bir sarmaşık dolanmış hissediyorum. İlerlemeye
çalışıyorum;fakat olmuyor. Ona yenilmek, onun karşısında pes etmek istemiyorum. Kötü bir kadın gibi
gülüşünü duymak istemiyorum.Kurtuluyorum bu engeli aşıyorum, seviniyorum, yürümeye devam
ediyorum.Adımlarımı hızlandırıyorum.Onun görünmeyen ışığına ulaşmak istiyorum.Olmuyor,onun ismini
ağzıma almak bana küfretmişim gibi geliyor. Bakamıyorum, arkama, korkuyorum. Ondan değil, gözlerimin
yansıttığı o acı hissinin onun yüreğinde yaşatmak istemeyişimden…
Merak ediyorsunuz, can atıyorsunuz onun ismini öğrenmek için ama ben varım. Ben istemedim ki doğmayı,
gözlerimi açmayı ağlayarak onda. Hala hissediyorum o acımsı hastane kokusunu. İzlediğim bir filmde
melekler insanlar doğmadan önce onların üst dudaklarının üzerine bir işaret koyarlarmış, hissedemiyorum
onu. Sanki hiç yaşamamış gibi, ama ordaydım hatırlıyorum onları, yanımda benim gibi daha birçoğu vardı.
İçlerinden birisi: ‘Ben doğduğumda bir melek ölecek. Benim suçum ne?’ Senin suçun doğman, onda gözlerini
açman…
Acı çekmeyi istemedim ki,onlar istedi,mutlu olmayı istemedim ki,onlar istedi. Ben ve onlar arasındaki fark bu;
ben çıkar içinde yaşamadım ki, onlar yaşadı.
Hissediyorum yolun sonuna geldiğimi. Bıktım devam etmekten , koşmaktan,
sıkıntılardan,bu azaptan kurtulmayı istiyorum.Pes etmemi istiyorsun,sana teslim
olmamı ya da ayaklarına kapanıp yalvarmamı, yardım dilememi
istiyorsun.Yapmayacağım, sana yalvarmayacağım. Yürüyorum, bir boşluğa
düştüğümü hissediyorum. Yukarı doğru bakıyorum taşın üstünde yazılı olan
yazıyı okumaya çalışıyorum; ama okuyamıyorum. Etrafa
bakınıyorum , böceklerin tahta parçasını yerken
çıkardıkları sesi duyuyorum. Yukarıdan bir ışık
yansıyor, görebiliyorum. Yazıyı okuyabiliyorum.
Nisan yazıyordu. Ölmüş müydüm? Peki ya
nasıl, ölüm raporumda ne yazıyordu?
İntihara teşebbüs mü? Kurtuluyorum,bu
azaptan…Uyanıyorum en uzun uykumdan
nihayet. Ben ondan ‘PES ET MİYORUM’. Peki
ya siz ondan pes ediyor musunuz?
HAYATTAN
7
akdora ‡ öykü
Terapi
*Bu öykü geçen yıl AB öykü yarışmada il derecesi kazanmıştır.
Gaye hayatının çok zor günlerinden birini geçiriyordu. Artık
titremelerin sonu gelmiyor, her dakika ‘onu’ istiyor, her dakika
ağlıyordu. Çırpınışları sonuç vermiyordu, fakat eski hayatına
da dönmek istemiyordu. Aslında her şey üç yıl önce
başlamıştı. O günü bile hatırlamak çok anlamsızdı, acıdan
başka bir şey vermiyordu. Fakat nasıl bu hale gele bilmişti. 17.
yaş günüydü evde birçok arkadaşı vardı. Önünde 17 şeklinde
frambuazlı ve çikolatalı bir pasta duruyordu. Bu kadar mutlu
olabilir miydi bir insan? Nerden bilebilirdi ki bu gün bu kadar
kötü bir kadere sebep olacak…
Cevdet her gece annesine sarılarak uyurdu küçükken.
Gene öyle uyuyorlardı ve birden kapı açıldı. Kapı aniden
duvara çarptı. Kapının açılmasıyla camdan gelen rüzgar
Sude KOCA
daha sert vurmaya başlamıştı. Cevdet annesine sıkıca sarıldı.
Ağlıyordu. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. İstese de susamıyordu ki. Susmaya da niyeti yoktu açıkçası.
Gelen seslerin hiçbirini duymak istemiyordu. Her gece aynı şeylerin yaşanmasından çok sıkılmıştı. Canı
çok acıyordu. Annesinin de öyle…
Mert’in gözleri kararmıştı. Karanlığın ortasında kaybolduğunu hissediyordu. Ne ileri ne geri. Sadece
duruyordu. Karanlıktı. Çok karanlık. Gözlerini açtığında bir hastane odasındaydı. Koluna bir serum
takılmıştı. Annesinin gözleri kıpkırmızı olmuş yanı başındaki sandalyede oturuyordu. Ve birden kapı
açıldı. Tık Tık Tık….
Ebrar karanlıktan korkuyorum diye bağırıyor, üstünde çok büyük bir ağırlık hissediyordu. Etrafı çok
karanlıktı. Gözlerini bile açmaya hali yoktu. Odası nasıl oldu da böyle olmuştu. Televizyon yere
düşmüştü ve etrafa kıvılcım saçıyordu. Sanki birden dünyası tepe taklak olmuştu. Bu çokta yalan
sayılmazdı.
Cihan çok zengin bir iş adamıydı. Parasını harcayacak yeri olmaz ya bir insanın, Cihan işte bu
tanıma çok güzel uyuyordu. Birçok zengin gibi gecelerini barlarda geçiriyor, içiyordu. Fakat onu
diğerlerinden ayıran en büyük özellik bir kıza deliler gibi aşık olmasıydı. Ona her bakışında kalbinin
atışlarını duyabiliyordu. Bu gecede onu görmek için can atıyordu.
Kızı evinden aldı. Kız her zaman ki gibi müthiş olmuştu. Beraber motora bindiler. Cihan tam bir motosiklet tutkunuydu. Hayatta iki şeyi çok severdi: sevgilisi ve motosikleti... Yolda giderken birden karşıdan
bir ışık belirdi…
Bugün hepsi için büyük bir adımdı. İlk defa yaşadıkları faciaları birine anlatacaklardı. Hepsi de
bunun kendileri için ne kadar zor ve büyük bir adım olduğunun farkın dalardı. Fakat hepsinin de içinde
sonunda bir şeyi doğru yaptıklarının vermiş olduğu huzurla buraya geliyorlardı. Çok acı çekmişlerdi.
Her gün gidenleri ve geride kalanları düşünerek biraz daha üzülüyorlardı. Biraz da utanç vardı
içlerinde ve hepsi kendilerini oradaki herkes benzer şeyler yaşıyor beni yadırgamazlar düşüncesiyle
rahatlamaya çalışıyordu. Bu beş insan nemi yapıyordu? Küçük beyaz bir terapi odası, beş farklı insan,
şans eseri burada karşılaşır, dertlerini anlatır ve bir nebze olsun rahatlarlardı. Başka insanlarında
yaşadığı kötü şeyleri görüp kendi hallerine şükretmelerini sağlardı. Küçük bir oda, beyaz (insanların
rahatlaması için) beş tabure, bir psikolog ve gözyaşları… Onlar beş farlı insandı. Beş farklı acıydı onlar.
Fakat tek bir ortak noktaları vardı. O da TERAPİ ODASI…
Hepsi de tam vaktinde oradalardı. Saat12:00’ydi. Cihan motorunu park ederken Ebrar içeri
giriyordu. Mert arkada güç bela yürürken Cevdet geç kalmamak için koşuyordu. Gaye de binanın
önünde taksiciye ücretini veriyordu. Cevdet koşarken Mert’e çarptı. Mert tam Cevdet’e bir şey
söyleyecekken Cevdet atıldı ve “Ya kusura bakmayın da acelem var!” dedi. Mert sadece “tamam”
diyebildi. Ebrar odayı arıyordu etrafta. Gaye ve Cihansa çoktan kurulmuşlardı taburelerine. Odaya en
son Mert girdi. Formları doldurması uzun sürmüştü. Ve hepsi birbirine baktı. Küçük oyun başlamıştı.
Kaderin oynadığı oyunlarsa su yüzüne çıkıyordu.
Psikolog ilk Cihanın başlamasını ve adlarını, yaşlarını ve burada bulunma sebeplerini
açıklamalarını istemişti.
Ben Cihan Yıldırım. 29 yaşındayım. Burada bulunmamın amacı yaşadığım pişmanlıkları sizinle
paylaşmak. Öncelikle “Ben pislik bir herifin tekiyim.” Doğru duydunuz. Eğer ben pislik bir insan
olmasaydım içip içip sevgilimi motosiklete bindirmezdim. Onun ölümünü kendi ellerimle
hazırlamazdım. Her şey 4 yıl önce oldu. Bir eylül akşamıydı. Evetevet tam olarak tarih Eylül’ün 4’ü.
Sevgilimin adı Yaren. Yaren’im. Her zamanki gibi bir bara gittim bir bardak iki bardak üç bardak
derken bir şişe votka bitti. Ama umurumda olan tek şey Yaren’in o güzel gözleriydi. Onu görmek için
can atıyordum. Evine varmıştım. Yaren beni görünce kollarıma atıldı. Küçük bir tebessümden sonra
motora bindi. Hızla ilerliyorduk. Yaren’in doğum günüydü. Kutlamaya yetişmemiz lazımdı. Ama tam
yolda giderken karşıdan bir ışık göründü. AHH!!! Tek duyduğum ses bu olmuştu. Son duyduğum ses
Yaren’in çığlığıydı. Devamını siz anlayın işte. Doğum günü ölüm günüydü onun. Bende bundan sonra
yaşayan bir ölüden farksızdım artık.
Psikolog şaşkın değildi alışmıştı böyle şeyleri duymaya ama Ebrar yaşadığı şoku atlatamamıştı.
“Böyle aşkın canı cehenneme” dedi içinden.
8
akdora ‡ öykü
Psikolog sıranın Cevdet de olduğunu söyledi.
Ben Cevdet Kara 21 yaşındayım. Burada olmamın sebebi çok daha küçüklükten yaşanan ağır bir travma. Kısacası
baba fobisi benimki. Her çocuk gibi ben de babamı çok severdim ama beni dövmeye başlamıştı. Şaka maka beni
dövmesine de alışmıştım fakat her oğlan çocuğu gibi annemi dövmesine dayanamıyordum. Tarihi unutmam mümkün
değil: 7 Nisan. Her sabah olduğu gibi annem beni okul dönüşü almıştı. Daha 1. sınıfa gidiyordum. Eve geldik. Her zamanki
şeyleri yapıyorduk ki birden kapı sertçe açıldı. Annem ve göz göze geldik. Anlaşıldığı üzere babam yine sinirliydi. Geldi
ve annemi dövmeye başladı. Annemin önüne atıldım. Elinin tersiyle beni ittirdi. Koltuğa çarptığımı hatırlıyorum
Kalktığımda annem kanlar içindeydi. Elimden bir şey gelmezdi artık. Annem ölmüştü.
Sıra Ebrar’a geçmişti. Ebrar ise duydukları şeyleri düşünüyordu. Bir an kendi yaşadıklarını unutmuştu. Mert ise şükretti
yaşadıklarına. Yaşamadığı acı kalmadığını düşünüyordu. Ta ki buraya gelene kadar…
Ben Ebrar Caner. 20 yaşındayım. Burada bulunmamın amacı size zor bir günümü anlatmak. Hem de ne gün ama!
Herkes tarihi söyledi bari ben de söyleyeyim:17 Ağustos.17 Ağustos 1999 Gölcük Depremi. Ben de o depremi yaşadım. Ve
depremde birçok kişiyi kaybettim. İlk başta küçük bir sarsıntı hissettim fakat sonra… Her şey birden bire olmuştu.
Televizyon yere düşmüştü. Dolap da tam üstümdeydi. Nefes almakta çok zorlanıyordum. Dışarıdansa birçok ses
geliyordu. Haykırmalar, çığlıklar ve birçok ses… Evde ise; bir çıt bile çıkmıyordu. Sonra bir anda küçük kardeşimin
ağlamasını duydum. Daha 1 yaşındaydı. Ölmeyi hak etmiyordu. Annemin babamın abimin ise sesi bile duyulmuyordu.
Birden siren sesleri duyuldu. Kulağımın zarı patlayacak gibi olmuştu. Ve kardeşimin sesi aniden kesildi. Son bir nefesim
kalmıştı. Onda da tek bir şey söyleye bildim “yardım edin!” Bir iki çıtırtıdan sonra patırtılar gelmeye başlamıştı ve
üstümden o ağırlık kalktı bacaklarımı hissetmekte çok zorlanıyordum. Fakat karşımda duran insanlara “kardeşim, annem,
babam, abim koşun koşun” dedim. Ne yazık ki hiç biri kurtulamamıştı. Bense buradayım karşınızda. Uzun süre “neden
bende ölmedim” diye isyan ettim. Kaderin cilveleri kaldırılır gibi değildi. Bense bunlara direniyordum. Hala da direniyorum.
Ben Gaye Yılmaz.20 yaşındayım. Buraya gelme nedenim almam gereken kararları almış olmam. 3 yıl önce başladı
her şey. 17. yaş günümdü kocaman bir pasta vardı önümde. Mumları üflerken tek bir şey diledim oda üniversite sınavını
kazanmaktı. Mumları üfleyince o kadar büyük bir alkış koptu ki çok fazla insan vardı burada. Eray beni kenara çekti. “Gel
sana ne göstereceğim.” dedi. Beni alıp annemlerin odasına götürdü. Elinde 3 tane hap vardı. Bana bunları içmemi sonra
hayatın ne kadar güzel olabileceğini anlattı. Bir kereliğine bir şey olmaz deyip denedim. Nasıl böyle bağlanacağımı bile
bilirdim. Bir iki kere içmemeyi denedim ama titremelerin sonu gelmiyordu sürekli hap istiyordum. Sınav gününden önceki
gündü. Bir yılım heba olmuştu. Ama elden ne gelirdi ki? Her zaman ki gibi ağır travmalardan birini geçiriyordum. Hap
alacak param kalmamıştı. Nefes de alamıyordum, kendimi dışarı attım. Tam yolda giderken bir kişinin cüzdanını cebine
koyduğunu gördüm. Bir yolunu bulup cüzdanı aldım. O anki tek derdim haptı. Fakat adam peşimden koşuyordu. Ve beni
yakaladı. Sınav gününü nezarette geçirdim. Ne sınavı kazandım ne de hayatı. Hala tedavilerim devam ediyor. Tek
amacım şu illetten kurtulup yeniden sınava girmek. Tek hedefim bir şeyi doğru yapabilmek.
En sona Mert kalmıştı. Mert kötü deneyimler yaşamıştı fakat şu an içlerinde en iyi durumda olan oydu en azından
mutlu sayılırdı.
Ben Mert Çetin. Daha 18 yaşındayım. Lösemi olarak da bilinen kan kanseri hastasıyım. Bunu ilk duyduğumda büyük
bir şok geçirmiştim. Fakat şimdi kemoterapilere devam ediyorum. Başımdaki bandananınsa sebebi bu. Benim buraya
gelme amacım sizin gibi insanların olduğunu görerek kendi halime şükretmek. Ve ben bunu burada başardım. Hepinize
teşekkür ederim. Buraya gelip bunları anlattığınız için. Hepiniz adına çok üzgünüm. Yaşadığınız şeyler acı verici. Fakat her
şeyin kaderin bir oyunu olduğunu, sevdiklerinizle bir gün kavuşacağınızın garantisini verebilirim.
Hepsinin gözleri dolmuş, beş farklı hayat sırasını savmıştı. Başka hayatların anlatılma zamanı gelmişti. Umutsuz
serzenişler bitmiş, yeni sayfalar açılmıştı. Beş insan, beş dost daha hayata kazandırılmıştı. Bunu yapabilen ne miydi?
Küçük bir terapi odası…
9
akdora ‡ şiir
Sınıf Şiiri 11 F
Dışarıdan bakılınca çok kolaymış,
İçine girince insan anlarmış,
Mezuniyet zamanı adak adarmış
GAL’ da okumak da çok zormuş.
Sabah 6.30 da servis için kalkarsın
Evin içinde dört tur atarsın
Servis gelince hemen atlarsın
Servis beklemekte çok zormuş.
Havalar sıcak sınıf baskın
Uyandırmayın İsmet’i bırakın yatsın
Yedinci saatler mümkünse kalksın
Son dersi beklemesi de çok zormuş.
Sınıf mevcudu otuz kişi
Meltem AKKAYA her zaman bilir işi
Şeyma’nın sırada beni deli edişi
Şeyma ile oturması da çok zormuş.
Baktım Serkan’ a çok akıllanmış
Sebebi ise Mehmet ADAL mış
İbrahimin saçıda çok uzamış
Günümüzde öğrenci olmak da çok zormuş.
Sınıfın artist talebesi Hasan
Berk KANALICI sınıfın düzenini bozan
Yasub Cansu’dur derslerde uyuyan
Bu ortamda ders dinlemesi de çok zormuş
Çağrı ön sırada sakin sakin durur
Zeynep ile ÖZĞAN fısır fısır konuşur
Aslı ile başkan sınıfın kankası olur
Onların da arasını bozmak çok zormuş
Tanıyalım otuz iki diş Seda’yı
İlk haftadan kaybetti eşofmanını
Sınıfta tanıyan var mı acaba
Sessiz sessiz oturan Sevda’yı
Berkay bir şeyler yapmaya çalışır durur
Sonunda eline yüzüne bulaştırır durur
Cihat KÖROĞLU ise
Hocaların peşinden koşturur durur.
BÜŞRA GÜL ZİLE
Büşra ders bitimi soru sorar
Herkes Büşra’ya ters ters bakar
Sait KÜLTE sırada coşar
Coşma Sait coşma Esma hoca gözlerini oyar
11 F
Pınar KAHRAMAN kafayı depreme taktı
Yetinmedi artı Japonya’yı ortalığa attı
Arkadan İpek Van örneğini attı
Soruya karşılık alınmadı cevap yattı
Serkan pencere kenarında yılışır durur
Lizgecan PEKBALCI pekala iyi huyludur
Kapı yanındaki sıranın arkasını kim kudurtur?
Her zamanki gibi Umutcan kudurtur.
Tarık AŞIK orta sırada oturur
Ders esnasında kafası dışarıda olur
Sorulan soruyu bilmez ise kızarır durur
Bizim başkan da GAL’ın gülü olur
Burcu AKIN sessizliğiyle ünlüdür
Faruk DİKİCİ şivesiyle güldürür
Büşra’nın bakışları bizleri öldürür
Şeyma LÖK’ de biraz fazla süslüdür
Eshabil PURTAŞ sınıfın babası olur
Hacı Hüseyin de babanın kankası olur
Sattılar Hasan’ı yazıklar olsun
Hasan bize kaldı ah olsun vah olsun
Yeter artık ZİLE bu kadar atma demeyin
Arkadaşlar hepsi iltifattır ciddiye çekmeyin
Pazartesi günleri okula geç gelmeyin
Okul bitimi sakın ha arkadaşlığınızı bitirmeyin…
10
akdora ‡ makale
DÜŞÜN(EME)MEK
“Onlar… göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin
derin düşünürler: "Ey Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın.(Ali
İmran 191); İşte bak, Allah'ın rahmetinin eserlerine! Ölmüş toprağa
nasıl hayat veriyor! İşte bunları yapan kim ise, ölüleri de O
diriltecektir. O, her şeye hakkıyla kadirdir. (Rum Suresi 50)
Modern hayatın dayattığı yaşantı insanı en önemli
özelliğinden uzak düşürmüştür, belki de en önemli hassasını
kullanmaktan uzak düşmüş insan insanlığını da kaybetmiş ondan
uzak düşmüştür, DÜŞÜNMEKTEN.
Kur’an-ı Kerim, insanı çarpıcı bir örnekle düşünmeye
çağırır kendilerine neden puta tapıyorsunuz diye sorulduğunda
“Biz babalarımızı, atalarımızı onlara tapar bulduk” diyerek
verdiklere cevaba karşılık “Peki ama ataları bir şey anlamayan,
doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı ...” diye uyararak DÜŞÜNMEYE çağırır.
Resulallah, Rabbim bana “Susma halimin tefekkür olmasını” emretti diyerek DÜŞÜNMEYİ emretmektedir.
Rumi, insanın hicranını aslından uzak kalmaktan kaynaklandığını söyler, aslından uzak kalmak onun
varlığı hakkında DÜŞÜNMEMEKTEDİR
Feylesoflar, düşünmeyi bir çeşit derin düşünme (ré-flexion) olarak nitelerler Platon’un Menon diyalogunda Sokrates Menon’a hiçbir bilgi vermez sadece sorular sorarak onun derin DÜŞÜNMESİNİ sağlamaya çalışır.
Nursi, “Kur’an a yemin ederim ki Yahudi ve Hıristiyanları sapkınlığa götüren şey aklı kullanmamak, delil
aramamak ve akılsızca taklit etmektir.” Derken DÜŞÜNMEMENİN Allah’ın vahyettiği dini batıla yönlendirmeye
yaptığı etkiyi düşünmeye çağırmaktadır.
Üstad Meriç, “Düşünce adamı bir zümrenin emir kulu değildir” derken düşünen insanın gücünün
farkındadır DÜŞÜNMEK, modern dönemlerin! Sıkışıklığında sekülerleşen zihinlerin salt cenaze merasimlerinde
farkına vardıkları hayatı daha anlamlı kılan hassadır.
İnsan düşünen bir varlıktır, düşünmekle vardır, düşünceden ari olan varlık insanlıktan uzak düşen
varlıktır. Mümin insanın temel hassası olan düşünmek akıl yürütmekle yol alır tüm ibadetlerinde ilk şart mutlaka
akıllı olmaktır Kur’an direk veya dolaylı olarak altı yüz civarında ayetle insanı düşünmeye çağırır, Efendimiz (as)
bir saat tefekkürü (DÜŞÜNMEYİ) günlerce sürecek nafile ibadetten daha değerli sayarak düşünmenin değerini
fark etmemizi ister aslında.
Mehmet Nur TÜRKEŞ
[email protected]
11
akdora ‡ öykü
HİÇ HAYALLERİNİZDEN SIFIR ALDINIZ MI ?
Bu öykü, çiftlikten çiftliğe, yarıştan yarışta koşarak
atları terbiye etmeye çalışan gezgin bir at terbiyecisinin genç oğluna kadar uzanır.
Babasının işi nedeniyle çocuğun orta öğretimi kesintilere uğramıştı.
Orta ikideyken, büyüdüğü zaman ne olmak ve yapmak istediği konusunda bir kompozisyon yazmasını istedi hocası.. Çocuk bütün gece oturup günün birinde at çiftliğine
sahip olmayı hedeflediğini anlatan 7 sayfalık birkompozisyon yazdı. Hayalini en ince
ayrıntılarıyla anlattı. Hatta hayalindeki 200 dönümlük çiftliğin krokisini de çizdi.
Binaların, ahırların ve koşu yollarının yerlerini gösterdi. Krokiye, 200 dönümlük arazinin
üzerine oturacak 1000 metrekarelik evin ayrıntılı planını da ekledi.
Ertesi gün hocasına sunduğu 7 sayfalık ödev, tam kalbinin sesiydi.. İki gün sonra ödevi geri
aldı. Kağıdın üzerinde kırmızı kalemle yazılmış kocaman bir
“0” ve “Dersten sonra beni gör.” uyarısı vardı. “Neden “0 “ aldım?” diye merakla sordu
hocasına, çocuk.. “Bu senin yaşında bir çocuk için gerçekçi olmayan bir hayal”
dedi, hocası.. “Paran yok. Gezginci bir aileden geliyorsun. Kaynağınız yok. At çiftliği
kurmak büyük para gerektirir. Önce araziyi satın alman lazım. Damızlık hayvanlar da
alman gerekiyor. Bunu başarman imkansız” ve ekledi: “Eğer ödevini gerçekçi hedefler
belirledikten sonra yeniden yazarsan, o zaman notunu yeniden gözden geçiririm.”
Çocuk evine döndü ve uzun uzun düşündü. Babasına danıştı. “Oğlum” dedi babası “Bu
konuda kararını kendin vermelisin. Bu senin hayatın için oldukça önemli bir seçim!.”
Çocuk bir hafta kadar düşündükten sonra ödevini hiçbir değişiklik yapmadan geri götürdü
hocasına.. “Siz verdiğiniz notu değiştirmeyin” dedi..
“Ben de hayallerimi..”….. O orta 2 öğrencisi, bugün 200 dönümlük arazi üzerindeki
1000 metrekarelik evinde oturuyor. Yıllar önce yazdığı ödev şöminenin üzerinde
çerçevelenmiş olarak asılı. Öykünün en can alıcı yanı şu: Aynı öğretmen,
geçen yaz 30 öğrencisini bu çiftliğe kamp kurmaya getirdi. Çiftlikten ayrılırken eski
öğrencisine “Bak” dedi, “Sana şimdi söyleyebilirim. Ben senin öğretmeninken,
hayal hırsızıydım. O yıllarda öğrencilerimden pek çok hayal çaldım.
Allah’ tan ki, sen, hayalinden vazgeçmeyecek kadar inatçıydın.”
12
akdora ‡ şiir
FİLİSTİNLİ ÇOCUKTAN
Biz mutlu yarınlar istiyoruz,
Her sayfasında kan damlamış hayat değil…
Sabahları kuş cıvıltıları ile uyanmak istiyoruz,
Üzerimize yağmur gibi yağan kurşun sesleri ile değil…
İlknur İBİLİ
Memleketimizin sokaklarında özgürce dolaşabilmek istiyoruz,
Kurşunsuz,savaşsız,askersiz,kansız,ölümsüz…
Her çocuk gibi oyun parkında oynamak istiyoruz,
Silahlarla değil…
Barış yansımış bir öykü istiyoruz,
Sokakların arasından akan kan gölleri değil…
Sevebilmek istiyoruz her geçen gün biraz daha,
Her an ölümün kara gölgesiyle yaşamak değil…
Dost eli istiyoruz,
Silahları,tüfekleri,süngüleri değil…
Beyaz güvercinler istiyoruz,
Siyah savaş kartalları değil…
13
akdora ‡ şiir
SUSUYORUM…
Susuyorum…
Yalnızlığın en derin duygularında,
Sevmenin en hisli rüyalarında,
Ayrılığın en huysuz zamanlarında susuyorum.
Susuyorum…
Haksızlığın en çoğul anlarında,
Gizemlerin en yoğun ortamlarında,
Saygısızlığın en yaygın rüzgarlarında susuyorum.
14
Merve Seda ÖZEN
akdora ‡ şiir
son bulsun...
bulutların rengini bilmek istiyorum...
mavi gökyüzünü görmek...
beyaz güvercinleri izlemek, baharını gelişini seyretmek ...
çimlere uzanıp yeşili hissetmek istiyorum...
dünya renkli bir yermiş ben de yaşamak istiyorum...
hayal kurabilmek istiyorum mesela
huzurla uyuyup mutlu uyanmak...
rahatça gezebildiğim sokaklar olsun istiyorum...
parklarda çocuklar oyun oynasın
Sema FIRAT
anneleri akşam olunca hadi artık eve diye rahat rahat çağırabilsin
babalar her sabah işe gidip akşam yorgun argın da olsa evlerine dönebilsin...
televizyonu açarken korkmak istemiyorum artık...
şarkılar dinlemek istiyorum ağıtlar değil...
annemin güldüğünü görmek istiyorum...
belki de ben en çok bunu merak ediyorum...
annem...
gamzeleri varmış , hiç görmedim
kahkalar atabiliyormuş , hiç duymadım...
kardeşlerim varmış benim de , hiç tanımadım...
babam...
acılarını kömür karası gözlerine gömmüş çoktan...
ve ben...
şimdi uyuyup uyanmak istiyorum yeni bir sabaha...
yeni bir sabahla birlikte başlayan yeni bir yaşama...
kara bulutlar dağılsın şehrin üzerinden...
toprak yatak değil hayat olsun insanlara...
savaş son bulsun...
son bulsun...
15
akdora ‡ öyküler
Affın Erdemi
Bir gün trenle seyahat eden birisi tesadüfen son derece huzursuz olan genç bir
adamın yanına oturmuş. Bir sure sonra , genç adam , uzak bir hapishaneden
henüz çıkmış bir mahkum olduğunu açıklamış. Mahkumiyeti ailesine o kadar
utanç vermiş ki , ne ziyaretine gelmişler , ne de bir mektup yollamışlar.
Ama fakir oldukları için seyahat edemediklerini , cahil oldukları için mektup
yazamadıklarını umuyor ;
her şeye rağmen kendisini affetmiş olmalarını hayal ediyormuş.
Ailesinin işini kolaylaştırmak için , kendilerine mektup yazıp tren kasabanın
eteklerindeki çiftliklerinden geçerken bir işaret koymalarını söylemiş.
Ailesi kendisini affetmişse , raylara yakın bir elma ağacına beyaz bir kurdele
bağlayacaklarmış. Eğer kendisinin geri dönmesini istemiyorlarsa , hiç bir şey
yapmayacaklar , o da trende kalıp Batıya gidecek , belki de bir serseri olacakmış.
Tren , kasabasına yaklaşırken heyecanı o kadar artmış ki , pencereden dışarı
bakmaya cesaret edemiyormuş. Kompartıman arkadaşı kendisiyle yer değiştirip
onun yerine elma ağacına bakacağını söylemiş.
Bir dakika sonra elini genç mahkumun koluna koymuş ,
“ Şuraya bak ” demiş. Göz pınarlarında biriken yaşlarla gözleri parlıyormuş.
“ Her şey yolunda , bütün ağaç bembeyaz kurdelalarla bezenmiş ”.
O anda bir ömrü zehirleyen tüm acılar , adeta , birden dağılmış , kaybolmuş.
"Affetmezseniz sevemezsiniz.
Sevgisiz hayat ise anlamsızdır."
16
akdora ‡ öyküler
Koza ve Kelebek
Bir gün, bir kozada küçük bir delik açıldı ve bir adam bedenini bu küçücük
delikten çıkarmaya çalışan kelebeği saatlerce seyretti. Sonra, kelebek sanki
daha fazla ilerlemek istemiyormuş gibi durdu. Sanki,ilerleyebileceği kadar
ilerlemişti ve artık daha fazla ilerleyemiyordu. Ve adam, kelebeğe yardim
etmeye karar verdi. Eline bir makas aldı ve kozayı keserek deliği büyüttü.
Kelebek kolayca dışarı çıktı.Fakat bedeni kocaman ve kanatları kuru ve buruşuktu.
Adam, kelebeği izlemeye devam etti, çünkü zamanla kanatlarının büyüyüp
bedenini taşıyabilecek kadar genişleyebileceğini umut ediyordu.Fakat bu olmadı!
Gerçekte, kelebek ömrünün geri kalanını o kocaman bedeni ve kuru, buruşuk
kanatları ile etrafta sürünerek geçirdi. Uçmayı hiç başaramadı.
Adamın bu aceleci iyiliği içinde anlayamadığı, bu kısıtlayıcı kozanın ve kelebeğin
o küçücük delikten dışarı çıkmak için verdiği mücadelenin, kelebek için gerekli
olduğuydu, çünkü bu, Allah'ın, yaşam sıvısının kelebeğin bedeninden kanatlarına
doğru akmasını sağlamak için bulduğu yoldu, böylece kelebek kozadan
kurtulduğu anda uçmaya hazır olabilecekti.
Bazen mücadeleler, hayatımızda tam olarak gerek duyduğumuz şeylerdir.
Eğer Allah , hayatımıza hiçbir engelle karsılaşmadan devam etmemize izin
verseydi sakat kalırdık. Simdi ve daha sonra olabileceğimiz kadar güçlü olmazdık.
Asla uçamazdık.
Güç istedim... Ve Allah , beni güçlü yapmak için karsıma Zorluklar çıkardı.
Bilgelik istedim... Ve Allah bana çözmek için Sorunlar verdi.
Zenginlik istedim... Ve Allah çalışmak için bana Beyin ve güçlü kaslar verdi.
Cesaret istedim... Ve Allah üstesinden gelmem için bana Tehlike verdi.
Sevgi istedim... Ve Allah yardım etmem için Sorunlu insanlar verdi.
İyilik istedim... Ve Allah bana fırsatlar verdi. İstediğim hiçbir şeyi elde etmedim
İhtiyacım olan her şeyi elde ettim.
17
akdora ‡ öyküler
Deniz Yıldızının Öyküsü
Bir adam okyanus sahilinde yürüyüş yaparken,denize telaşla bir şeyler atan
birine rastlar.
Biraz daha yaklaşınca bu kişinin,
sahile vurmuş denizyıldızlarını denize attığını fark eder ve
"Niçin bu denizyıldızlarını denize atıyorsun ?" diye sorar.
Topladıklarını hızla denize atmaya devam eden kişi,
"Yaşamaları için" yanıtını verince,
Adama şaşkınlıkla :
"İyi ama burada binlerce denizyıldızı var. Hepsini atmanıza imkân yok.
Sizin bunları denize atmanız neyi değiştirecek ki ?" der.
Yerden bir denizyıldızı daha alıp denize atan kişi,
"Bak onun için çok şey değişti." karşılığını verir.
18
akdora ‡ kısa hikayeler
İnanç
Birgün, köylüler yağmur duasına çıkmaya karar verdiler.
Duaya, içlerinden sadece bir çocuk şemsiye ile geldi...
Güven
Bir bebeği havaya fırlattığınızda, bebek güler
çünkü onu yakalayacağınızı bilir...
Umut
Ertesi sabah uyanıp uyanamayacağımız konusunda
hiçbir fikrimiz olmasa bile her gece yatarken alarm kurarız.
Özgüven
Gelecek hakkında hiçbirşey bilmesek bile
yarın için büyük plan yaparız...
Aşırı Özgüven
Herkesin acı çektiğini görürüz.
Bizede aynı şeylerin olabileceği ihtimalini biliriz...
Fakat yine de evleniriz??..
19
akdora
KİTAP KURTLARI İÇİN…
Çizgilerin kürelere, zamanın sonsuzluğa, sonsuzlukların da hayâllere dönüştüğü
bir hikâyedir bu. Sıradan insanların sıra dışılığı, bilinen hikâyelerin düşlere
dönüşümü,
zaafların
asîlleşmesi,
erdemlerin
ardındaki
günâhkârlık
tüm
içtenliğiyle akacak zihinlere. İnsan olmanın en zayıf ve en yüce yanları, bir hikâyenin
dokunuşuyla
bir
kez
daha
bilinebilir
olacak.
Son romanı Suskunlar ‘dan sonra yeni kitabı YEDİNCİ GÜN ile ilgiyi üstüne çeken
İhsan Oktay Anar, bu yeni düşüyle sizleri bir kez daha şaşırtacak. Çizgilerde değil
kürelerde gezinecek, bilinen zamanların bilinmeyen anlarına yolculuk edeceksiniz. Alışık olmadığınız bu dünyanın kapısından girdiğinizde âşinalık hissedecek,
sadeliğin ihtişâmına teslim olmanın rahatlığıyla kendinizi akışta yolculuk ederken
bulacaksınız.
Kanada’dan Japonya’ya, Brezilya’dan Endonezya’ya yüzbinlerce okurun
gönlünde taht kuran KAYIP GÜL genç Türk romancı Serdar Özkan’ın ilk romanı.
Tüm zamanların en çok okunan ve sevilen kitaplarından St. Exupéry'nin Küçük
Prens'i, Richard Bach'ın Martı'sı ve Paulo Coelho'nun Simyacı'sına denk tutulan
Kayıp Gül, bugüne kadar 29 dile çevrildi, birçok ülkede haftalarca bestseller
listelerinde yer aldı. Kayıp Gül'ün kahramanı Diana'nın peşine takılan okur,
başta Türk kültürüne olmak üzere, Yunan mitolojisinden Yunus Emre'ye; William
Blake'ten Sokrates'e; doğu mistisizminden Küçük Prens'e; Meryem Ana'dan
Nasrettin Hoca'ya; modern yaşantıdan metafiziğe; gerçek dünyadan güllerin ve
düşlerin dünyasına gizemli bir yolculuğa çıkıyor.
Geçmiş... bıraktığın yerde mi hâlâ Amin Maalouf'tan unutulmayacak bir 'eve
dönüş' romanı. Amin Maalouf'un merakla beklenen yeni romanı Doğu'dan
Uzakta, kaderin ve tarihin acımasızlığında terk ettikleri yurtlarına dönen bir grup
arkadaşın hikâyesini anlatıyor. Doğu'dan Uzakta, bir yüzleşmenin romanı: Gençliklerinin en güzel dönemlerini bir arada geçiren, ülkelerinde patlak veren iç
savaştan sonra farklı yerlere dağılan ve yıllar sonra, eski arkadaşlarından birinin
cenazesi için tekrar ülkelerine dönen bir grup arkadaş... Açıkça belirtilmese de
Lübnan İç Savaşı'nın getirdiği yıkımlara ve Ortadoğu coğrafyasının kültürel,
tarihsel ve toplumsal sorunlarına dair çok çarpıcı gözlemlere de yer veren
Doğu'dan Uzakta'da Maalouf, yine en iyi bildiği şeyi yapıyor: Doğu'yu anlatıyor.
Bilgi çağını bilgelik çağına dönüştürürken yol göstericimiz Mevlana olacaktır.
Çünkü o ruhsal yapımızdaki şifrelere dokunuyor, bizde var olan duyarlılığı
harekete geçiriyor.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan
İnsanlık Mevlana‘ yı yeniden keşfediyor. Çünkü onun öğretisi yaşadığı zamana
hapsedilemeyecek kadar evrensel. Çünkü hepimizin ondan öğreneceği çok şey
var. Prof. Dr. Nevzat Tarhan buradan bakarak, Mesnevi’ nin çağları aşan
bilgeliğinin ruha nasıl şifa olabileceğini anlatıyor.
Tarhan, Mesnevi Terapide Mevlana‘ yı günlük hayatta bize yol gösterecek bir
rehber olarak tanımamız gerektiğini anlatıyor. İçimizdeki hakikati görmemizi,
farkındalığımızı artırmamızı sağlayacak önerilerle, Mesnevi’ yi modern psikoloji tarafından da kabul gören
bir anlayışla kalbe ve ruha şifa veren bir eser olarak okutuyor. Ve Mevlana‘ dan ilhamla şöyle diyor:
İnsanın gözü kördür ışık olmadıkça,
Paranın gözü kördür insaf olmadıkça,
Aşkın gözü kördür gerçekler olmadıkça,
Menfaatin gözü kördür empati olmadıkça,
Aklın gözü kördür ahlak olmadıkça,
Adaletin gözü kördür hakkaniyet olmadıkça,
Hırsın gözü kördür terazi olmadıkça,
Tabibin gözü kördür tıp etiği olmadıkça,
Şöhretin gözü kördür tevazu olmadıkça,
Medeniyetin gözü kördür bilgelik olmadıkça...
Gücün gözü kördür erdem olmadıkça,
20
akdora
Aşkın başlangıcı “görme”, sonucu “bakma”dır. İlk görüş anında başlayan ilginin
sırasıyla sevgiye, bağlılığa, kalbin erimesine, tutkuya, özleme ve nihayet aşka
dönüşmesinin bir tek gayesi vardır; sevilenin yüzüne bakabilmek, o ilk görüş
anının lezzetini ve hazzını derece derece artırarak kemale erdirebilmek.
Görmekten bakma derecesine yükselebilmek için aşkın binbir türlü tecellisi,
sayısız çile durağı, firkat, hicran ve hasrete adanmış elemleri vardır ki, bunların
her biri âşıkı kabalıklarından yontar, ruhunu arıtıp billurlaştırır ve en son noktada
doya doya “bakma” eylemi için onu hazırlayıp sevgili huzuruna çıkartır. Aşkın
“bakma”dan sonraki durağı “tapma”; yani sevenin sevilene kul olmasıdır.
Nazan Bekiroğlu’ ndan Trabzon-Tebriz-Tiflis-Batum-İstanbul hattında geçen
muhteşem bir roman. Balkan Savaşı döneminde başlayıp I. Dünya Savaşına
uzanan bir öykü... Trabzon’ dan ve Tebriz’ den doğup birbirlerine doğru yol alan
iki hayat; önce deli akan sonra durgunlaşan iki ırmak... Aslında çok ırmak...
Tebriz’ in en büyük, en asil halı tüccarının deli fişek oğlu Settarhan ve Trabzonlu
inci tanesi Zehra... Ateşin bakışlı ateşin duruşlu; ırmağını kendi bildiğince alev
ateş akıtmayı seçen bir genç kız Azam. Adı ne aşk ne de dostluk olan bir
duyguyla Settarhan’ ın ırmağına dolanan Batumlu kitapçı Sophia. Acıyla
yoğrulan, yoğruldukça durulaşan, kendi varlıklarını sevdiklerinin varlığında eriten
Büyükhanım ve Hacıbey...
Ve hep kendi içine doğru akan, kendi ırmağını gencecik yaşta milleti için kurutan, Trabzon‘ un "kırık
kafiyesi" İsmail, ah İsmail... İki büyük savaşın savurup yeniden şekillendirdiği hayatlar, muhaceret,
mücadele, kader, farklı inançların aktığı ortak zemin, üç ülke ve üç sevda Nazan Bekiroğlu’ nun mürekkebi aşk olan kaleminde buluştu. "Nar Ağacı" hayal kadar zengin, roman kadar güzel, tarih kadar gerçek
bir hikâye… İncelikle işlenmiş karakterleri, son derece zengin detayları ve dönemi anlatmadaki maharetiyle okuyanı çarpacak ve yıllarca unutulmayacak bir kitap...
Kim bir bardak soğuk su içerse beni hatırlasın.
Hz. Hüseyin
Kerbela, yeniden var olmak için atılmış ölümüne bir adımdır, ölümüne bin
adımdır. Âşık olmanın adıdır ölüme en Yücenin hatırına. En Yücenin hatırına
ölümle kıyılmış nikâhtır bu,
Hüseyni bir nikâh.
"Kerbela, bir feryattır. İkiyüzlülüğe, kaypaklığa ve arkadan vurma alçaklığına
karşı bir feryat... Yüzüstü debelenen bir feryat değil, izzetle yükselen bir feryat…"
Bizim imanımızın kısır kalmasının en asli sebebi, İslamı, Hz. Muhammed‘ i, Ali’ nin
yolunu ve Hüseyin’ in direnişini tanımamamızdır. Onlara karşı bir "aşkımız" var
ama "şuurumuz" yok. "Muhabbet" var ama "marifet" yok.
Kerbela, yetmiş iki yiğidin ağlamasıdır. Sanmayın ağlayışları ölüm içindi. Kerbela, yetmiş iki yiğidin
feryadıdır kulaklarda çınlayan. Sanmayın korkudur feryadın sebebi, feryat hak uğrunda ölmenin gür
sesidir, inanan kalplerde. Feryat, mazluma umut, zalime korku salmanın çığlığıdır sindirilmiş duygularda.
Hüseyin‘ in kesip koparılan bir kolu çakallar yesin diye Irak çöllerine atılmıştır. Başsız bedeni Fırat nehrinin
suları altındadır. Bir gözü çıkarılmış kafası Suriye Şamda bilinmedik bir yere gömülmüştür. Peki ya
Hüseyin’ in ruhu nerededir?
Nerededir Hüseyin?
Gecenin gelinciği kan içinde. Geleceğin umudu bir çığlığa hapsedilmiş. Sıyrıl ey sırrın sesi! Ses ver
sessizliğimize.
Neredesin ey Hüseyin?
Zehra Nur ASLAN
21
akdora
Hazırlayan : Çetin ÖZÇELİK
maharetli eller..
Resim Öğretmeni
burcu akın
furkan övülöz
merve büyüknacar
ayşegül arslaner
gözde kahya
mehmet ağaç
mehmet ağaç
berivan öztürk
merve kılıç
22
sena yeşilçınar
akdora ‡ öykü
Deli Aziz
Deli Aziz, uykusunun arasında kulağına çalınan selayla
kendine gelir gibi oldu. Yatakta bir süre başını yastığın altına
koyarak öylece bekledi. İmam selayı bitirip ilahi faslına
geçmişti. Ramazan boyunca sanki kendisi sahur yemeği
yemeyecekmiş, oruç tutmayacakmış gibi her sahur vakti bu
ilahileri okurdu. Bu imam köye geldiğinden bu yana hiçbir
vaktin ezanını hiçbir selayı kimseye bırakmıyor; o, tele
dokunan sesiyle dinleyenlerin kulaklarına, oradan beynine
dayanılmaz bir ızdırap hissi hücum etmesine neden
oluyordu. İmamın sesi dinleyeni dinden imandan soğutur
cinstendi. Yattığı yerde bütün bunları hınçla ve tiksintiyle
Erim KOCAMANBAŞ
düşünen Deli Aziz kendini zorlayarak yataktan kalktı, dışarı
çıktı. Avlunun uzak köşesindeki ayakyoluna doğru yürüdü. Onun bütün eziyetine rağmen on yılı
aşkındır bu kapıda yallanan köpek Dertli gelip Deli Aziz’e sırnaştı, sırnaşınca da tekmeyi yedi. Dertli
buna alışkındı hırlayarak fıstık ağacının altına kaçtı,.Dertli, kulak uçlarından başlayıp bütün omurga
kemiği boyunca kuyruğuna kadar devam eden siyahlık,bu siyahlıktan başlayıp ayaklarına doğru
giderek sarıya çalan bir kahverengilik,bir kurt kırmasından çok vahşi bir kurdu andıran duruşu ve bu
asil görünüşü sulandıran sempatikliği ile Aziz’e dönüp tehditkar edayla üç kez havladı. Deli Aziz abdest
alıp eve girdi, hala uyuyan ve bilmem kaç kere talakı selaseyla boşadığı karısını ayağıyla dürterek: ‘’
Kalk kadın! ‘’ dedi. Kadriye kadın doğruldu, gerindi. Kalkıp dışarı çıktı. Dertli’ye akşam yemeğinin
artıklarını verdi. Elini, yüzünü yıkayıp mutfağa geçti. Aceleyle sahur yemeğini hazırladı. Odaya dönüp
sofrayı serdi. Gidip siniyi getirdi. Tespih elinde, döşeğe yan gelmiş ‘’ Ya Allah! ‘’ çeken kocasına ‘’ Gel!’’
diye seslendi. Deli Aziz doğrulmadan sinideki bulgur pilavına, salataya ve un helvasına isteksiz isteksiz
baktıktan sonra kıçının üstünde sürünerek sofraya yanaştı. İki yabancı gibi hiç konuşmadan sahur
yemeği yediler. İmsaka yakın, imam son selaya başlayınca su içip niyet ettiler. Adam, Kadriye Kadının
yüzüne bakmadan elinin tersiyle sofrayı kaldır işareti yaptı. Kadriye Kadın sofrayı toplarken Deli Aziz
kulak kabarttığı imama anlaşılır anlaşılmaz bir şey söyledi. Sabah namazında sonra Kadriye Kadın bir
köşede uyuklarken O bağa gitmek için gıcırdayan kapıyı açıp odadan dışarı çıktı. Kapının önünde
duran astarlı lastiğini giydi. Dertli, az ilerideki fıstığın altında sere serpe uzanmış uyuyordu. Kapının sesini
duyunca sağ kulağını dikip başını hafifçe sesin geldiği yöne çevirdi. Deli Aziz’i görünce hırladı, başını
koyup uyumaya devam etti. Deli Aziz avlunun diğer köşesindeki çardağın altında devirdiği saman
kasasından dökülen samanları burnuyla karıştırmakta olan eşeğe doğru yürüdü. Karabey, onu görünce
samanı bırakıp seri hareketlerle kımıldanmaya, garip sesler çıkarmaya başladı. Deli Aziz yanına
yaklaşınca arkasını ona döndü. O da tıpkı Dertli gibi Aziz’den hiç hoşlanmıyordu. Adam duvardan
aldığı bir çubukla hayvanın sırtına hışımla vurunca Karabey kulaklarını kısarak boşluğa bir çifte
savurdu. Dudaklarını geriye çekip kocaman dişlerini birbirine vurarak onu ısırmaya çalışınca alnından
dişlerine kadar boylu boyunca Aziz’in elindeki çubuk eşeğin yüzüne oturdu. Karabey sindi ve duvarın
kenarına iyice sokularak durdu.Bakıldığında yarı ağarmış tüyleri rahatlıkla sayılabilen kaburgaları salya
sümük içindeki ağzı ve burnu ile insanın içini acıtan bu hayvan bütün bunlara rağmen evin neredeyse
bütün yükünü çekiyordu. Çardağın direğine asılı heybeyi alıp Karabey’in sırtına attı. Heybenin bir
gözüne bir sepet, diğer gözüne abdest için bir ibrik koydu. Hayvanın yularını çözüp onu avlu kapısına
sürdü. Deli Aziz uzun bir sırığı andıran boyuyla bir hamlede Karabey’in heybeli sırtına bindi. Çok kısa ve
çelimsiz eşeğin sırtında başına koyduğu kirden grileşmiş takkesi, takkesinin kenarlarından fışkıran
saçları, ayı-kurt masalından fırlamış bir canavarın bakışlarına sahip gözleri, yüzüne sonradan monte
edilmiş gibi duran burnu ve yüzünün her yerini kaplayan bakımsız sakalı; takkesiyle aynı pislikte
gömleğinin örttüğü orantısız gövdesi, hayvanın yularını tuttuğu uzun tırnaklı kapkara elleri ve hayvanın
iki yanından sarkan uzun bacaklarıyla bir heyulayı andırıyordu. Cebinden çıkardığı çakının ucuyla
Karabey’in sırtını dürterek: ‘’Çüh..!’’ dedi. Hayvan sırtında hissettiği metalin acısıyla ileri atılıp yola
koyuldu. Aziz çakısını bu iş için yıllardır kullandığından hayvanın sırtında çakının değdiği yerde tüyler
dökülmüş ve bir çukurluk oluşmuştu.Caminin önünden geçerken imamla karşılaştı. İmam; ‘’Selamunaleyküm Aziz Emmi, bağa mı?’’ dedi. O alt dudağını iyice sarkıtıp kaşlarını kaldırdı. İmamın yüzüne hep
olduğu gibi hınçla baktı, ses çıkarmadan geçip gitti. İmam gülümseyerek başını iki yana yavaşça
salladı ve ‘’İlahi Deli Aziz!’’ diye mırıldandı. Sokağın sonundaki kahvenin ve fırının önüne baktı.Oldukça
erken olmasına rağmen sekiz on kişi duvarın dibine çömelmiş hararetli hararetli bir şeyler konuşuyor,
içlerinden biri tabaka elinde iftarlık sigarasını sarıyordu. Eşeğin sırtına çakıyla hızlıca dürten Aziz
hayvanı tırısa kaldırdı. Oturanlara bakmadan yanlarından geçmek istiyordu. Tam bu sırada dar
23
akdora ‡ öykü
sokağın diğer ucundan bir at arabası görününce eşeğinin yularını çekip oturanların
önünde durmak zorunda kaldı.
Duvar dibindekiler Aziz’i süzerken o da at arabasındaki adama homurdanarak
bakıyordu.Arabacı alaylı bir şekilde “Çok mu beklettim Aziz Emmi?”dedi.Araba geçince eşeğini sürdü
ve bağ yoluna girdi.
Deli Aziz çocukluğundan beri aksi, uyumsuz ve hırçındı. Canlı, cansız hiçbir şeyi sevmez, kimseye bir
iyiliği dokunmadığı gibi kötülükten de hoşlanırdı. Gençliğinde karıştığı kavgaların birinde komşusunu
bıçaklamış, iki sene hapis yatmıştı. Askerlik dönüşü babası onu evlendirip başından atmayı, ondan
kurtulmayı düşünmüş; yakın, uzak hangi kapıya gittilerse boş dönmüşlerdi. Bütün kapılar yüzüne
kapanan Deli Aziz daha önce istediği Kadriye’yi gözüne kestirmiş ve kır tarladan eve dönerken onu
zorla kaçırmış, aylarca saklanmış: sonunda da beş on koyun bir de at vererek Kadriye’nin babasının
baskısından kurtulmuştu. Kadriye Kadın ondan hep nefret etmiş, fırsat buldukça kaçmış, Aziz de her
seferinde onu bulup getirmiş ve öldüresiye dövmüştü. İlk çocuğu Dilber doğduktan sonra kaderine razı
olmuş bir daha kaçmamıştı. Üçü erkek, üçü kız altı çocuk doğuran Kadriye Kadın bütün çocuklarını
Deli Aziz’in zulmü altında büyütmüş ve çabucak evlendirip evden çıkarmıştı. Evlenip evden çıkan
evlatları bir daha geri dönmüyor analarını yılda bir ya görüyor ya görmüyorlardı. Kadriye Kadın ara sıra
çocuklarına gidip bir iki gün kalıyor ve rahatlıyordu. Deli Aziz bir kere olsun hiçbir çocuğunu ya da
torununu aramıyor, sormuyordu.
Aziz bağa gelince eşekten indi ve onu büyük meşe ağacının altına, her zamanki yerine bağladı.
Heybeyi alıp bir höyüğün üstüne yaptığı, bağın her yerini görebildiği çardağa yürüdü. Sepeti ve ibriği
çıkardı, ibriği bir tiyeğin altına gölgeye koydu. Güneş yeni doğmuş, havayı henüz ısıtmıştı. Üzüm
serinde kesilmeliydi. Çakısını çıkardı ve sepeti eline alarak tiyekleri dolaştı. Kabarcık, ekşikara,
öküzgözü, Kiliskarası salkımlarla sepeti doldurdu. Çardağa döndü, sepeti ibriği koyduğu tiyeğin altına
gölgeye koyup çardağa çıktı. Gözlerini kısarak bağın dört bir yanını kolaçan etti. Etrafındaki bağlarda
da insanlar vardı. Kimi üzüm kesiyor, kimi tiyeklerin devrilen yanlarını düzeltiyor, kimi ise ot topluyordu.
Deli Aziz toplanmış olan şilteyi açtı, minderi ve yastığı düzeltip ayakkabısını çıkarmadan mindere
oturdu. Cebinden tesbihini çıkardı. Bir süre gözünü amaçsızca güneşin doğduğu yöne dikip tesbih
çekti. Neden sonra silkinip kalktı ve çardaktan indi. Bağın doğu takımına yürüdü. Bir tiyeğin dibinde
duran irice üç beş taşı alıp komşu bağa fırlattı. Yıkılan bir iki tiyeği düzeltti. Elini attığı bir tiyeğin
gölgesinden hızla çıkan yılan ayaklarının arasından akıp gidince korkudan kalbi duracak gibi oldu.
Eğilip yerden bir taş aldı ve yılanın ardından fırlattı. Boz benekli yılan başka bir tiyeğin altında gözden
kayboldu. Aziz güneş tepeye çıkıp bunaltıncaya kadar bağda dolaştı. Öğle ezanı kulağına çalındı.
Ezanı okuyanın imam olduğunu anlayınca yüzünü buruşturdu. İmam bir cumada kendisine bakarak
,değil bir insanı, bir hayvanı bile incitenin cennet yüzü görmeyeceğini söylediğinden bu yana ondan
nefret ediyor; onun ardında namaz kılmıyordu. Gölgedeki ibriği alıp taharet için höyüğün arkasına gitti.
Gelip bir gölgede abdest aldı. Çardağa çıkıp öğleyi kıldı. Hava iyice ısınmış, bunaltıyordu. Aziz
mindere uzanıp başını sert yastığa koydu. Gözünün önünde tas tas su, buz gibi ayran ,kızarmış lop etler
uçuştu. Ağzı sulandı; yutkundu; ama ağzı kupkuruydu… Ah oruç olmasaydım şimdi diye geçirdi
aklından. Deli Aziz’in inancı ve ibadeti daha çok baba baskısıyla öğrenilmiş ve zamanla bir alışkanlığa
dönüşmüş, gelişi güzel yapıla gelen bir inanç ve ibadetten öteye geçmiyordu. Sıcağın, açlığın ve
susuzluğun etkisiyle başından başlayarak vücuduna yayılan bir ağırlık ve gevşeme hisseti. Göz
kapakları bu ağırlığa daha fazla dayanamadı, kapandı.
Deli Aziz avlunun ortasında duran kendini gördü. Elinde kıpkırmızı, çatal dilini ta burun deliklerine
uzatmış bir gri benekli yılan vardı. Kolunu korkuyla savurunca yılan az ötede duran Karabey oldu.
Eşeğin başı gövdesinden büyük, dişleri dudaklarının üstünde birbirine vurarak Aziz’in üstüne dört nala
geldi. Arka ayakları çakı gibiydi. Onun karnına, hayalarına, göğsüne çifte atıyor, çiftenin değdiği
yerlerde çukurluklar oluşuyordu. Dertli’nin sesini duydu . Köpek Aziz’in şalvarından başını sokup
ayaklarını, bacaklarını, kaba etini ısırıyor; hem avlunun ortasındaki hem de kenardan olanları izleyen
Aziz bağırmak istiyor bağıramıyordu. Deli Aziz avlunun ortasında öldüğünü gördü. O anda etrafını bir
düğün alayı sardı. İmam, halayın başında karısı sonunda ağır çekim bir filmdeymiş gibi dönüyorlardı.
Kendini teneşire uzatılmış, elinde makasla imamın, başucunda gülümsediğini gördü. Makas kendi
kendine Aziz’in şalvarından başlayarak yukarıya doğru giysilerini kesiyor makasın ucu onun derisini de
vücudundan ayırıyordu. Sonra dudaklarını kesti makas. Karabey’in dişlerine benzeyen dişleri açıkta
kalınca. Kadriye Kadın elindeki çubukla suratına birkaç kez vurdu.Rüyada zaman ve mekan
durmadan değişiyor ve her değişim Aziz’i halden hale sokuyordu. Şimdi de bağın doğu takımında bir
mezarın içindeydi mezar derin ve dardı. İmam mezarın başında telkin veriyor ayağıyla habire Aziz’in
yüzüne toprak savuruyordu. O da bütün vücudunu saran kapkara bir kefenin içinden ellerini kurtarmak
için kefeni yırtmaya çalışıyordu. Birden mezarın üstüne her yandan koca koca kayalar yuvarlanmaya
başlayınca hem mezardaki Aziz hem de olanları izleyen Aziz elini yüzüne kapayıp can havliyle
bağırdı.
Deli Aziz çardakta elleri yüzünde dizlerini karnına çekmiş halde uyandı. Çardağın üstüne düşen
gölge güneşin aksi yönüne devrilince Aziz kavurucu sıcakta kalmıştı.
24
akdora ‡öykü
Bütün vücudu özelliklede elleriyle kapattığı yüzü ter içindeydi. Rüyadan gerçeğe
uyandığı andaki korku ve tereddüt geçince ellerini yüzünden çekip minder üzerinde
doğruldu. Kendini çardak üzerinde çok az kalan gölgeye sürükledi. Çardağın üstünde
sokulduğu gölgede dizlerini karnına çekip hafif kambur pozisyondaki göğsünü bacaklarına yasladı.
Ellerini ayak bilekleri üstünde bağlayıp bir yandan öne arkaya yaylanıp bir yandan da dua okudu.
Gördüğü rüyanın daha doğrusu kabusun etkisiyle yüzü karardıkça karardı. Yutkunuyor, kasılıyor, en çok
da yarım yamalak bildiği sure ve duaları dili dolaşarak okumaya çalışıyordu. Batıya evrilen güneşe
bakınca kendine gelir gibi oldu. Bacaklarını uzatıp elleriyle dizlerine doğru bastırarak sıvazladı. Derin bir
soluk alıp ayağa kalktı, çardaktan inip gölgede duran ibriği aldı. Abdestini tazeleyip çardağa çıkarak
ikindiyi aceleyle kıldı. Önce seccadeyi sonrada minderi toplayıp şilteyle sardı. Şiltenin üstüne iki taş
koydu, aşağı indi. Karabey’e baktı. Hayvan ipinin erişebilceği en uzak noktada otluyordu. Eşek,Onun
geldiğini görünce huysuzlandı. Otlamayı bırakıp her zamanki gibi arkasını ona döndü; ama , Aziz her
zaman yaptığını yapmadı yumuşak bir sesle “höşşş!” diye üç beş kez seslendi.Eşek alışık olmadığı bu
davranışa şaşırmışçasına ön ayakları sabit halde ,arka ayaklarıyla bir sağa bir sola gidip geldi,inilti
şeklinde sesler çıkardı .Deli Aziz hayvanın ipini söküp onu kendine doğru yavaş yavaş çekti. Hayvanın
yularını çenesine yakın yerden tutup önce heybeyi sırtına attıktan sonra üzüm dolu sepetin yanına
götürdü. Sepeti heybenin bir gözüne koydu. Dengelemek için ibrikle birlikte iri bir taşı da heybenin diğer
gözüne koydu. Yine bir hamlede eşeğin sırtına bindi. Aziz iki diziyle hayvanın kaburgalarına vurarak
:”çüh!” dedi .Karabey sıcaktan yarılmış toprağın yarıklarına düşmemek için itinalı bir şekilde yürüyor, ara
sıra da dudaklarını iyice geriye çekip dişlerini birbirine vurarak Aziz’in bacağını ısırmaya çalışıyordu.Deli
Aziz köyün önüne kadar başı önünde yalnızca gördüğü kabusun ayrıntılarını hatırlamaya ve kendince
yorumlamaya çalışarak geldi.Fırının önünde iftarlık ekmek ve yemek için bekleyenlerin yanından
geçerken hafifçe onlara döndü, silik bir ses ve zoraki kalkan sağ elle onlara selam verdi. Kalabalık
şaşırmıştı. Deli Aziz’in değil selam vermeyi insanlara doğru dürüst baktığı bile görülmüş şey değildi.
Kalabalıktan bir kişi, imam, yüksek sesle Aziz’in selamını alınca ikisi göz göze geldi. Aziz hemen gözünü
kaçırarak eşeğine :“Çüh” diyerek daha hızlı sürdü ve sokağın sonunda gözden kayboldu. İmam bir süre
onun ardından baktı. Zihninden neler geçtiyse.”İnşallah, inşallah!”diye mırıldandı.
Deli Aziz evinin avlu kapısından girince Dertli birkaç kez havladı.Aziz eşekten inip hayvanı su teknesine çekip suladıktan sonra yerine götürüp bağladı. Karabey bir iki ısırma girişiminde bulunduysa da Deli
Aziz bunları sakince savdı. Eşeğin sırtındaki heybeyi alıp odanın kapısına götürürken Dertli sırnaşarak
onun bacaklarına sürtündü, sürtünür sürtünmez de alışık olduğu tekmeyi yemiş gibi aniden fırlayıp Deli
Aziz’e baktı. Aziz de köpeğe baktı ama ne bir söz söyledi ne de köpeğe bir tekme savurdu. Daha
küçücük bir yavru iken bu kapıya gelen, Deli Aziz’in onca eziyetine rağmen Kadriye Kadın’ın merhametine sığınıp bir daha o kapıyı terk etmeyen köpeğe Dertli adını vücudunu saran uyuz ve pire illeti
yüzünden Kadriye Kadın koymuştu. İşte bu garip dost hayvan Deli Aziz’in ardından “Neydi şimdi bu?”
dercesine bakakaldı. Deli Aziz elindeki sepeti sırtını kapı eşiğine dayamış, iğne oyasıyla kenarları işlenmiş
beyaz yaşmağının uçlarını, karnına kadar sarkmış memelerinin üzerine bırakmış ve orucun bütün
rehavetiyle mayışmış oturan karısına uzatıp:”Şu sepeti serince bir yere koy.” diyerek belki de bugüne
kadar karısının görmediği bir sakinlik ve merhametle ona baktı. Ne var ki Kadriye Kadın yılların verdiği
alışkanlıkla aynı umursamaz tavrı takınarak sepeti aldı,mutfağa gitti. Neredeyse ezan okunacak ,iftar
olacaktı. Aziz abdest alıp odaya girdi ,televizyonu açarak her zaman oturduğu mindere oturup hasır
yastığa sırtını dayadı ve bacaklarını uzatıp derin bir iç geçirdi .Kadriye Kadın sofra elinde gelince ona
baktı, bir şey diyecek gibi oldu ama diyemedi.Sofraya doğru sokulup bağdaş kurarak oturdu. Kadriye
Kadın gidip siniyi ardından da ekmek ve ayran çorbasını getirdi. Kadriye Kadın da sofraya oturunca
ezan okundu.Aziz uzanıp sinideki bardaklardan birini aldı ve yan taraftaki termostan soğuk su doldurarak
karısına uzattı. Kadriye Kadın tereddüt ederek bardağı aldı.”Öleceği gelmiş bunun herhalde.” diye
geçirdi aklından. Aziz bu sırada ikinci bardağı doldurup buz gibi suyu bir seferde içti .Soğuk ayran
çorbasını; etli,nohutlu bulgur pilavını ,üzüm hoşafını inanılmaz bir çabuklukla midesine indirip kenara
çekildi. Kadriye Kadın sessiz sedasız yemeğini yiyip sofrayı kaldırdı.Yemekten önce demlediği çayı ve
bardakları getirip birer bardak doldurdu.Her ikisi de bol şekerli çayı seviyordu .Kocasının bardağına iki
kaşık şeker atıp eliyle ona doğru itti.Üzerine rehavet çöken Deli Aziz takkesi yana kaymış başını
hafifçe,yasladığı yastıktan kaldırıp çaya uzandı.Karıştırıp höpürdeterek yudumlamaya başladı Kadriye
Kadın’a bakarak :”Namazı kılmadık ya!” dedi ve kalkıp seccadeyi serdi,namaza durdu.Kadriye Kadın
hızlıca iki bardak daha çay içip çaydanlığı ve çay tepsisini kenara kaldırdı.Olduğu yere uzanıp beş on
dakika uyukladı.Bu arada Deli Aziz namazını bitirip bir bardak daha bol şekerli çay içtikten sonra kalkıp
dışarı çıktı.İmam teravih için selaya başlamıştı.Başını kaladırıp ışıkları yanan minareye şöyle bir baktıktan
sonra gidip çardağın kenarındaki iskemleye oturdu.Az ötedeki Dertli birkaç kez hırladı.Deli Aziz tabakasını
çıkarıp kalınca bir tütün sardı çakmağını çıkarıp sigarayı yaktı.Hapishanede alıştığı sigarayı bir daha
bırakamamış; ama günlük üç beş taneyide geçmemişti.Ramazanda ise iftardan sonra bir tane içer,başka
içmezdi.Sigarası bittikten sonra da bir süre daha iskemlede oturdu.Yatsı ezanı okununca içeri girip
namazını kıldı.Namazını kılarken rüyası aklına gelince içi ürperir gibi oldu.Uzun uzun dua
etti,kalktı;minderine uzandı.Karşısındaki açık pencereden ,karanlığın içinden usulca giren esinti Deli
Aziz’in bütün vücuduna bir uyku ağırlığı olarak yayıldı.
25
akdora
Dr. Masaru Emoto ve Su Kristalleri
Dr. Masaru Emoto, 1943 yılında Japonya'da doğdu, uluslarası ilişkiler
eğitiminden sonra, ikinci bir üniversite eğitim aldı ve Alternatif Tıp Doktoru
oldu. Su kristalleri fotoğraflarını ‘’Suyun Verdiği Mesajlar’’ isimli iki kitabında
yayınladı, bu kitaplar dünyada 400 bin adet sattı. Dr. Emoto’nun su
araştırmasını bu kadar popüler kılan nokta, onun ispat ettiği düşünce ve
duyguların, fiziksel realiteyi doğrudan etkilediği gerçeğidir. Aynı yerden
alınan su örneklerine, yazılı ve sözlü kelimelerle veya müzikle değişik niyetler,
düşünceler yönlendirildiği zaman ‘’su kendi ifadesini (motifi'ni)
değiştirmektedir’’.
Dr.Emoto, suyun ifade yansımalarını yakalamayı başarmıştır. Çok soğuk bir odanın içinde, son derece güçlü bir
mikroskop ve performanslı bir fotoğraf çekme tekniği ile bunu başarmıştır. Bu yöntemle, donarak yeni oluşmuş su
kristallerini fotoğraflamıştır. Ancak, değişik bölgelerden alınmış su örneklerinin hepsi kristalize olamamaktadır. Örneğin,
çok kirli nehirlerden alınan su örnekleri, yalnız suyun içinde bulunduğu durumu gösterir.
Dr.Masaru Emoto, su'ya yoğun olarak belli düşünceleri uyguladığında, donmuş suda oluşan kristallerin, değişik motifler
haline geldiklerini keşfetmiştir (düşünceye göre, su kristalleri değişiklik gösterir). Yapılan deneyler sonucunda, çok temiz
kaynaklardan gelen sularda, suyun kendisine sevgi dolu sözcükler söylendikten sonra, su örneğinde kar tanesi modeline
benzeyen parlak motifli, simetrik renkli desenler oluştuğu görülmüştür. Buna karşın, çevre kirliliğinin olduğu bölgelerden
gelen su örneklerinde, veya negativ düşüncelere maruz bırakılan su örneklerinde, koyu renkli, asimetrik,
tamamlanmamış motifler oluşmuştur.
Bu araştırma sonucunda, Dr. Emoto, üzerinde yaşadığımız dünyayı ve kendi sağlığımızı nasıl positif etkileyebileceğimizi
göstermiş, devrim niteliğinde şuursal bir farkındalık yaratmıştır. Dünyanın her tarafından, konferanslara davet edilen
Dr.Emoto, Japonya, Avrupa ve Amerika'da, canlı deneyler yapmış, düşüncelerimizin, davranışlarımızın, duygularımızın
çevre üzerinde ne kadar derin etkileri olduğunu, açıklığıyla ortaya koymuştur.
Kendini Onaran Plastik
İnsan derisinin kendini tedavi edebildiği gibi bu plastik de kendini
onarıyor.
İnsan Fizyolojisinden Esinlendi.Vücuttaki herhangi bir kesik, hücre,
doku ve damar sisteminin mükemmel bir uyum içinde çalışmasıyla
onarılıyor. İnsan fizyolojisinden esinlenip bu mucizevî sistemi
inceleyen bilim adamları , yeni bir buluşa imza attı.
Amerika Birleşik Devletleri'nin İllinois Üniversitesi'nden araştırmacılar,
kesildiğinde kanayan ve defalarca kendini tamir edebilen plastik
üretmeyi başardı.
Yeni malzeme, zarar gördüğünde, insan derisinin kendini tedavi yeteneğini taklit ediyor.
Kanama özelliği sayesinde, herhangi bir çizilme ya da kırılma anında, plastiğin içindeki iyileştirici sıvılara ait moleküller,
bir araya geliyor ve bir bağ oluşturuyor.
Bu bağ, zarar gören bütünlüğün tekrar sağlanmasına ve hasarın onarılmasına yardımcı oluyor.
İyileştirici sıvı, bitmesi halinde takviye edilebiliyor.
Buluş , sanayiden ulaşıma birçok sektörü yakından ilgilendiriyor.
Yeni malzeme ile bakım onarım süreçlerinin yanı sıra üretim hataları da tarihe karışacak.
Çevreciler de, plastik atık miktarını azaltan buluşa umutla bakıyor.
Havadan Su Üreten Cihaz
Bir israil şirketi havadan su üretme cihazlarına yeni boyut getirdi
Özellikle askeri birliklerin su ihtiyacı düşünülerek geliştirilen yeni modelin özelliği 70
kilogram ağırlığıyla benzerlerine göre hafifliği ve taşınma kolaylığı.Bir tankın ya da zırhlı
aracın üzerine takılıp çalıştırılan cihaz havadaki nem oranına göre günde 60 litreye kadar
su üretebiliyor.Cihaz filtrelerle önce kirli hava ile temiz havayı birbirinden ayırıyor. Ardından,
temiz havadaki nemden su üretimini gerçekleştiriyor.Giderek hafifleyip kapasitesi artırılan
havadan su üretme cihazlarının çatışma bölgelerindeki birliklere büyük avantaj
sağladığına dikkat çekiliyor.Çatışma bölgelerine bir litre su götürmenin maliyetinin 30
dolara kadar çıkabildiği vurgulanıyor. Şimdilik çok ekonomik olmayan cihazların ilerde su
sıkıntısı çekilen kırsal ve kentsel bölgelerde de kullanılabileceği düşünülüyor.
İşaret Dilini Sese Çeviren Eldiven
Konuşma özürlülerin sesi olacak akıllı eldiven geliştirildi.
Ukraynalı bir takım geliştirdikleri akıllı eldivenle işaret dilini sesli hale getirmeyi başardı.
Geliştirilen akıllı eldiven yapılan hareketleri bluetooth yardımıyla telefona
gönderiyor.Telefondaki yazılım aldığı bilgileri önce metne sonra da sese
dönüştürüyor.Avustralya, Sydney’de düzenlenen Microsoft Imagine Cup 2012 nin birinci
gelen projesi, üç Ukraynalı öğrenci tarafından hazırlanmış. Enable Talk (Konuştur) adlı bu
proje, aslında işaret dilini otomatik konuşmaya çeviren duyumsal bir eldiven.Yarışmayı
kazanan Team QuadSquad adlı takımın üyeleri Anton Stepanov, Anton Posternikov, ve
26
akdora
Maxim Osika, 75 ülkeden 350 öğrenciyi geçerek altın madalyanın sahibi oldular. Enable Talk eldivenleri
sağırlara ve duyma kaybı yaşayan bireylere işaret dilini bilmeyen insanlarla konuşma fırsatı sunuyor. Her
eldivenin 15 esneklik sensörü var ve bu sensörler, eldivenle havada yaptığınız işaretleri algılıyor. Duyma engelli bir
kişi, bu eldiveni ve yazılımı kullanarak işaret dilini bilmeyen biriyle kolayca anlaşabilir.Eldiven el hareketlerini algılıyor ve
Enable Talk adlı akıllı telefon uygulaması, bu veriyi sese çeviriyor.
Dünyanın İlk Denizaltiı Uçağı
ABD'li Virgin Atlantic Airlines şirketinin sahibi Richard Branson, bu sefer de
okyanusların derinliklerine inecek jet uçağı benzeri bir denizaltı geliştireceklerini
bildirdi.California'nın Newport Beach bölgesinde düzenlediği basın toplantısında
konuşan Branson, 5 buçuk metre uzunluğundaki aracın, yaklaşık 11 bin metreye
inerek 'karanlık' suları keşfedeceğini belirtti. 'Virgin Oceanic' adı verilen projeye
göre, önümüzdeki iki yıl boyunca denizaltı 5 dalış gerçekleştirecek. İlk deneme,
bu yılın sonlarına doğru Pasifik Okyanusu'nda yer alan 10 bin 971 metre
derinliğindeki Mariana Çukuru'nda yapılacak. İkinci dalış ise, Atlantik'teki 8 bin
605 metrelik Porto Riko Çukuru'nda gerçekleştirilecek. 'Necker Nymph' isimli savaş denizaltısı teknolojisine benzer bir
yapıya sahip olacak olan aracın 4 buçuk metre uzunluğunda karbon fiber kanatları olacak. İleri teknolojinin
kullanılacağı denizaltı uçağı, aynı zamanda sualtı doğasına zarar vermeyecek şekilde inşa edilecek. Hep daha fazla
keşif yapmak için hareket ettiklerini kaydeden Branson, okyanusların derinliklerinde daha önce hiç bilinmeyen,
insanoğlunun yararı için kullanılabilecek canlılarla karşılaşmayı umduklarını anlattı
Dünyanın İlk Solar GPS Saati
SEIKO'dan Dünyanın İlk Solar GPS Saati.Zaman dilimlerini anlayan bir saatGezegenin neresinde
olursanız olun doğru saati aramak nihayet sona erdi. Seiko, kendi çatısı altında patentli, düşük
enerji tüketimli GPS alıcısını geliştirerek, GPS uydularının global ağını kullanarak GPS sinyallerini
alan ve zaman dilimlerini, saati ve takvimi belirleyen saati yarattı. Saat, dünyadaki 39 ayrı saat
dilimini algılayabiliyor. Bu çığır açan yeni saatin ismi Astron. 1969’da sunulan dünyanın ilk quartz
kol saatinin ismi ile anılan Seiko Astron, saat yapım teknolojisinde yeni bir çağ açıyor. Seiko
Astron, tüm dünyada bu sonbaharda aynı anda satışa sunulacak. Bu saat, şimdiye kadar üretilen
en akıllı saat olabilir mi?Seiko Astron, günde bir kez otomatik olarak saat bilgisini alır. Ayrıca istenildiğinde dünyanın
yörüngesindeki dört ya da daha fazla GPS’e bağlanarak yerini, zaman dilimini ve doğru saati belirler. İbreler atom Saati
hassasiyeti ile otomatik olarak doğru saati gösterir. Yeni Seiko Astron, güneş ışığı ile çalıştığından pil değişimi
gerektirmez. Ayrıca Sonsuz Takvim işlevi sayesinde her zaman doğru tarihi gösterir.Seiko Astron tek bir model değil, bir
koleksiyon olarak sunuluyor. Tümü aynı işlevlere ve ikinci zaman için alt kadran, uçak modu göstergesi ve özel yansıma
yapmayan safir cam gibi ileri özelliklere sahip.Kadranın şıklığı ve kolay okunurluğu, saatin gösterdiği bilgilerin
zenginliğini içinde barındırıyor. Alışılmış takvim ve ikinci zaman göstergesine ek olarak, ilgili düğmeye basıldığında saat
10 poziyonundaki göstergede, GPS sinyalinin durumu da gösteriyor.
Zaman yönetimi hiçbir zaman bu kadar sade olmamıştı. Siz nereye seyahat ederseniz edin, saatiniz kolayca doğruyu
gösterir.
Dokunmatik Ekranlı Gitar
Gitar teli artık kopmayacak, çünkü tel yok Haber, Misa Digital adeta tasarım harikası
bir gitar yaptı. Kitara isimli bu gitarda tel yok. Gitar, çoklu dokunmatik ekrana sahip
ve dokundukça çalmaya başlıyor. Akor kısımlarında ise tuşlar mevcut. Kitara'ya
elekto müziğin Kinect'i diyebiliriz.
Ekranoyacht Hem Yüzüyor Hem Uçuyor
Hem yüzen hem de uçan EkranoYacht Haber, 36 metre
uzunluğundaki bu yat aslında türünün ilk örneği değil. Bu tip taşıtlar
ilk İskandinavya'da bulunsa da tam olarak geliştirilmesi Rus, Rostislav
Alexeev'e aittir. Bu tip taşıtlar "yer etkisi" adı verilen bir etkiyi
kullanıyorlar ve ne kadar hızlı giderlerse su yüzeyinden o kadar çok
yükseliyorlar. Tam anlamıyla çok yükseklerde uçamayan bu taşıtlar,
su yüzeyinden birkaç metre yükselebiliyor. Genellikle ağır savaş
makinelerini ve askerleri taşımak için kullanılan bu taşıtların en
başarılısı olarak yerin 20 metre yüksekliğinde ve saatte 740 km
gidebilen 550 tonluk "Hazar Denizi Canavarı"nı gösterebiliriz.
Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla beraber bu taşıt tipi de aslında bir
şekilde tarih oldu.
Yılmaz Burak BOZKURT
27
İlimizde her yıl Gaziantep
Ticaret Odası tarafından düzenlenen
AB Öykü Yarışması’nın
AB ÖYKÜ YARIŞMASI’ NDA GELENEK BOZULMADI
2012 ayağında okulumuz öğrencilerinden Sude KOCA
öyküsüyle Türkiye değerlendirmesine katılmaya hak kazandı.
Toplam 21 ilde yapılan ve Ticaret Odalarının AB Büroları tarafından
organize edilen öykü yarışmasına üç yıldır il derecesi elde ederek
katılan okulumuz bu yıl da geleneği sürdürdü.
Türkiye değerlendirmesi 11 Haziran 2012 tarihinde İstanbul/
Büyükada’da yapıldı. Burada öğrencimize netbook ve kitap seti
hediye edildi.
Ayrıca yarışmanın danışman öğretmenliğini yapan Turan Gündüz’e
plaket ve sertifika takdimi yapıldı.
Akdo
ra Ŗ
Kültü
1
r ve
Sana
t De
rgis
i
Gaziantep Anadolu
Lisesi mezunları tarafından
organize edilen GAL-MED Şenliği 23 Eylül
2012 tarihinde Gaziantep Anadolu Lisesi bahçesinde
okulumuzun yeni salonunun açılışına ve yuvarlama ikramı,
palyaço ve balon gösterisi, şişme oyun parkuru gibi çeşitli etkinliklere sahne
oldu.
Büyükşehir Belediye Başkanı Asım GÜZEL, Şehitkamil Milli Eğitim Müdürü
Mehmet YAĞCI, Okul Müdürümüz Saadet SAYIN ve Gal-med Başkanı Cevher
ALKAN yaptı.
Açılış töreninde bir konuşma yapan Asım Güzel : “ Anadolu liselerine
sahip çıkalım. Bu liselerin gelişmesi için siz değerli mezunlarımıza çok görev
düşmektedir. Toplumumuzda her şey devletten beklenmektedir. Özellikle
entelektüel insanların eğitim kalitesinin artması için fikir yürütmeleri gerekmektedir.” Dedi
Kürsüye daha sonra gelen Okul Müdürümüz Saadet SAYIN da :
“Başarılarına her gün bir yenisini ekleyen okulumuz katıldığı projelerle
dünya standartlarında bir okul olma yolunda ilerlemektedir.
Gaziantep’in gururu olmayı sürdüren öğrencilerimizi milli ve manevi
değerleri sahiplenen, insan hak ve özgürlüklerine saygılı, dünyadaki
gelişmelere açık, bilimsel düşünen bireyler olarak yetiştirmek için çaba
göstermekteyiz.
Gaziantep Anadolu Lisesi, Gal-med ve Okul Aile Birliği’nin koşulsuz
desteklerinden güç almaktadır.
Gal-med’in her yıl geleneksel olarak düzenlemiş olduğu faaliyetlerde 25. yıl mezunlarını bir
araya getirmekte yuvarlama
gününde okul bahçesinde
GALMED ŞENLİĞİ COŞKUSU
Gal-med’in katkılarıyla yaptırılan salonun açılışını Gaziantep
buluşturmaktadır. Gal-med Başkanı
Cevher ALKAN olmak üzere tüm
yönetim kurulu üyelerine emeği
geçen tüm mezunlara böyle nezih
bir ortamda çalışma fırsatı
sundukları için öğrenci ve
öğretmenlerim adına teşekkür
ederim.” Dedi.
ra Ŗ
Akdo
t
Sana
r ve
Kültü
isi
Derg
2
7-19 YAŞ AİLE EĞİTİMİ SEMİNERİ
Okulumuzda, Milli Eğitim Bakanlığı Özel Eğitim Rehberlik ve
Danışma Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün koordinasyonunda ve
Okulumuz Psikolojik Danışma ve Rehberlik
Servisi tarafından yürütülen proje kapsamında; çocuğun gelişiminde önemli rol
oynayan anne babanın var olan bilgi ve becerilerini geliştirmek, çocuklarının
gelişim özelliklerini tanıyıp sağlıklı tutum ve davranışları sergileyebilmek, anne/baba
ve çocuk arasındaki ilişkiyi güçlendirmek amacıyla sekiz hafta sürecek olan 7-19
Yaş “Aile Eğitimi Semineri” verilmeye başlandı Bu proje kapsamında her yıl olduğu
gibi bu yıl da Gaziantep Anadolu Lisesi Psikolojik Danışmanları Veli TOY ve Hacı
DEMİR tarafından verilen bu eğitim kapsamında; ergeni tanımak, birlikte büyümek,
risk yönetmek, uzlaşabilmek, iletişim kurmak, aile tutumları, olumlu davranış kazanmak, geleceği planlamak konuları işlenmektedir.
BİLEK KÖYÜ İLKÖĞRETİM OKULU’ NA ZİYARET
Okulumuz Rehber Öğretmenleri Hacı DEMİR ve Veli TOY tarafindan 28/12/2012
tarihinde okul meclisi sınıf temsilcilerimizin katılımıyla Bilek ilköğretim okuluna gezi
düzenlendi. Okulumuz rehberlik servisi tarafından 8. Sınıf öğrencilerine okulumuzu
tanıtmak ve öğrencilerle kaynaşmak amacıyla yapılan gezide öğrencilere SBS
hazırlık kitapları, çeşitli kitaplar, giyim eşyası ve oyuncaklar hediye edildi. Ayrıca
Bilek İlköğretim öğrencilerine pasta ikram edildi. Güzel bir kaynaşmaya sahne oılan
bu gezi sonunda okulumuz öğrencilerinin ve Bilek İlköğretim Okulu öğrencilerinin
mutlulukları gözlerinden okunuyordu.
Akdo
ra Ŗ
Kültü
3
r ve
Sana
t De
rgis
i
MESLEK TANITIMLARI
DEVAM EDİYOR
Okulumuz Rehberlik Servisi, Meslek Tanıtma Kulübü
ile okulumuza gelen mezunlarımız tarafından; 08.11.2012
tarihinde Okulumuz mezunlarından Dr. Ayhan DÜNDAR(Kardiyoloji
Uzmanı) tarafından 12. sınıf öğrencilerimize bilgiler verilmiştir. Seminere
12. sınıf öğrencileri, alınarak öğrencilerin bilgilenmeleri sağlanmıştır.
Yapılan bu çalışmada öğrencilerimize meslekler hakkında rehberlik
yapılarak tercih yaparken dikkat etmeleri gereken hususlar hakkında
bilgiler verilmiştir.
ÖĞRENCİ MECLİSİ SEÇİMLERİ YAPILDI
2012/2013 eğitim öğretim yılı okul öğrenci meclisi başkanlığı seçimi
17/10/2012 tarihinde yapıldı. Seçimde yedi öğrenci başkanlık için
yarıştı. Okulumuzdaki seçim demokrasi şöleni şeklinde geçti. Yapılan
bu seçimde gerçeği aratmayan oy pusulaları ve mühürler kullanıldı.
Seçim sonucunda 11/G sınıfından Furkan YAĞCI 368 oyla Okul
Öğrenci Meclisi Başkanı seçilmiştir.
SIRA
SINIFI
NOSU
ADI VE SOYADI
Aldığı Oy Sayısı
1
10/P
1835
Emre OYPAN
20
2
11/A
1173
Aynur ŞAHİN
147
3
11/H
1450
Buse KİRİŞÇİ
338
4
11/D
1144
Işıl ÇELEP
52
5
11/K
1452
Esra MARAKOĞLU
43
6
11/F
1211
Pınar KAHRİMAN
79
7
11/G
805
Furkan YAĞCI
368
Geçersiz Oy
128
Kullanılan Toplam Oy Sayısı
1175
ra Ŗ
Akdo
t
Sana
r ve
Kültü
isi
Derg
4
İSTİKLAL MARŞI ŞAİRİMİZİ ANDIK
12 Mart İstiklal Marşı’nın Kabulü ve Mehmet Akif
ERSOY’u Anma günü münasebetiyle okulumuzun konferans
salonunda Kültür ve Edebiyat Kulübü Rehber Öğretmenleri Erhan
ALAGÖZ ve Hilmi Akan Fırat’ın yönetiminde bir tören hazırlandı.
Tören okulumuz Müzik Öğretmeni Neşe GÜLBİN TORUN yönetiminde
saygı duruşu ve İstiklal Marşı’yla başladı.Mehmet Akif ERSOY’un
hayatını anlatan sinevizyon gösterisi ve öğrencilerimizin okuduğu
şiirlerle sona erdi.
ŞEHİTLERİMİZİ UNUTMADIK
18 Mart Çanakkale Zaferi’ni Kutlama ve Şehitleri Anma günü
münasebetiyle okulumuzun konferans salonunda Yayın ve İletişim
Kulübü Rehber Öğretmenleri Hasan GÜNEŞ ve Ahmet GÖKÇE’nin
yönetiminde bir tören hazırlandı.
Tören okulumuz Müzik Öğretmeni Neşe TORUN yönetiminde saygı
duruşu ve İstiklal Marşı’yla başladı. Günün anlam ve önemiyle ilgili
konuşmayı okulumuz Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni Memik BALCI
yaptı. Tören öğrencilerimizin okuduğu şiirler ve
Çanakkale konseriyle sona erdi.
Akdo
ra Ŗ
Kültü
5
r ve
Sana
t De
rgis
i
TÜYAP KİTAP FUARINA AKIN ETTİK
Okulumuzun Kütüphanecilik Kulubü ve Gezi Kulübü rehber
öğretmenlerinin geleneksel olarak düzenlediği kitap fuarı gezisi, bu yıl
19 Ocak 2013 tarihinde yapıldı.
Adana Tüyap Kitap Fuarı’na yapılan geziye 120 öğrenci iştirak etti.
Yapılan gezi çerçevesinde okul kütüphanemizinzenginleşmesini sağlayacak
yüzlerce eser kütüphanemize kazandırıldı.
Öğrencilerimiz de yeni çıkan yayınları inceleme fırsatı buldu.
GAL’DA TABLET DÖNEMİ
Fatih projesi çerçevesinde Bayraktar Anadolu Lisesi ile birlikte pilot uygulamanın
yapıldığı iki okuldan biri olan okulumuzda tablet dağıtım merasimi Şehitkamil
Kaymakamı Mehmet AYDIN, İl Milli Eğitim Müdürü Ekrem SERİN ve İlçe Milli Eğitim
Müdürü Mehmet YAĞCI’nın katılımıyla 19.02.2013 tarihinde yapıldı.
Tören çerçevesinde okulumuza gelen Şehitkamil Kaymakamı Mehmet AYDIN, 9/A
ve 9/B sınıflarını ziyaret ederek tabletleri öğrencilerimize dağıttı. İl Milli Eğitim Müdürü
Ekrem SERİN ve İlçe Milli Eğitim Müdürü Mehmet YAĞCI da Şehitkamil Kaymakamı
Mehmet AYDIN’a eşlik ettiler.
Uzun bir dağıtım sürecinden sonra Okul Müdürümüz Saadet Sayın ile birlikte konferans salonumuzu gezen Mehmet AYDIN sonrasında okul kütüphanemizi de ziyaret etti.
2 saat süren geziden sonra okulumuzdan ayrıldı.
Tabletlerini alan 9. sınıflar “Artık kitap taşımayacağız!” sevinciyle derslerine devam
ettiler.
ra Ŗ
Akdo
t
Sana
r ve
Kültü
isi
Derg
6
Şengül Kesen Toslak
(İngilizce Öğretmeni )
İki yıl sürcek olan Comenius projemizin ilk yılını başarıyla tamamladık.
Portekiz (Almada ve Lizbon)’de başlayan yolculuğumuz Fransa ( Marsilya ve
Aix-en-Provence) ve Yunanistan’la(Atina ve Patras ) devam etti.Toplam 24 kişinin bu
COMENIUS
projeden yararlanmasını sağladık.Bu çok hareketli ve renkli yılın ardından öğrencilerimizle
birlikte birçok deneyim yaşadık.Batı ile ilgili ezberlemiz bozuldu. En az bizim kadar misafireperver, gelenekçi ve milliyetçi olduklarını keşfettik.Öğrencilerimiz neden bir yabancı dili
öğrenmeleri gerektiğini yaşayarak öğrendiler.Koca bir yıl ön hazırlıklar,yarışmalar, yolculuklar
ve yaşanmışlıklarla birlikte hızla akıp gitti. 11 Kasım-18 Kasım tarihleri arasında biz de misafirlerimizi ağırladık.Heyecanımız ve telaşımız büyük ve tarifsiz.Proje kordinatörümüz okula
geldikleri ilk anda bundan sonraki projede de birlikte olmamızı teklif etti ,yani diğer projemiz
de şimdiden hazır Comenius projesi yanlış anlaşılmamalıdır . Comenius bir bir gezi projesi
değildir.Comenius Programı, genel olarak, okul eğitiminde kaliteyi artırmayı ve Avrupa
boyutunu güçlendirmeyi hedefler; ülkeler arası işbirliğini geliştiren, okul eğitimi alanında
çalışan personelin mesleki gelişimine katkıda bulunan çalışmaları özendirir. Avrupa dillerinin
öğretilmesinin yaygınlaştırılmasını teşvik eder ve kültürler arası diyalog sağlayacak
çalışmaları destekler.Biz de ekip olarak elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalıştık
Comenius ;yandaş ve candaşlarla olacak bir iş değildir. Gerçek bir deneyim ,sabır ,
çalışkanlık, ve özveri işidir. Daha nice COMENIUS projelerinde birlikte olmak dileğiyle….
Katılın bize….
Comenius benim ilk yurtdışı tecrübem olmasa da hayatımdaki en eğitici deneyimlerden biriydi. Önceden
tanımadığımız insanlarla dostluklar kurmayı, ortak bir dili kullanarak birbirimizle anlaşmayı daha iyi
kavradık. Her birimizin ayrı bir aksanı olmasına rağmen verdiğimiz mesaj aynıydı: bütün ülkelerin ve
insanlarının arkadaş, hatta kardeş olduğu... Ülkelerin birbirine ne kadar uzak olduğu değil, bizim birbirimize ne kadar yakın olduğumuz önemliydi. Okuldan arkadaşlarımız ve öğretmenlerimizle birlikte
katıldığımız unutulmaz bir etkinlikti.
Selin Ayık (Yunanistan ,Patras )
Comenius projesi sayesinde asla unutamayacağım birçok anım oldu..farklı kültürleri,bakış açılarını daha
yakından tanıma fırsatı buldum.Oraya giderken birçok endişem vardı fakat hepsinin yersiz olduğunu
oraya vardığım an anladım.Beni misafir eden aile çok sıcakkanlı ve sevecendi... Kendi derdimi anlatamam diye çok gerilmiştim fakat aynı dili konuşamasanız bile birbirinizi anlamak o kadar da zor olmuyor:)
Zamanım hep dolu dolu geçti...Veda etmek her zaman zordur ve bir hafta kalmama rağmen edindiğim
arkadaslarımdan ve kaldığım aileden ayrılmak en zor anlarımdan bir tanesi oldu...Şimdi de onların tekrar
buraya gelmesini dört gözle bekliyorum.
Dilara BÜYÜKMURAT
Akdo
ra Ŗ
Kültü
7
r ve
Sana
t De
rgis
i
Portekiz
gezisi başından sonuna
kadar çok güzel bir geziydi. Uzun bir uçak
yolculuğundan sonra Lizbon Havaalanı’ na indik. Beni
orada kalacağım aile karşılamıştı çok sıcakkanlı ve sevecen bir
aileydiler. Havaalanından kalacağım eve doğru giderken çevreyi, yapıları, insanları
inceliyor ve orada geçireceğim uzun haftayı düşünüyordum. Ama malesef o hafta çok
çabuk geçti.
olur ya da Ingilizler kendilerini beğenmiş insanlardır diye ben Portekiz'e giderken böyle bir ön
yargım yoktu; ama oraya gittiğimde gördüm ki bütün oradaki insanların hepsi güler yüzlü ve
hepsi sıcakkanlı sevecen insanlardı. Gezi boyunca diğer ülkelerden katılan bütün
arkadaşlarımla çok eğlendik ve harika zaman geçirdik. Ancak her güzel şeyin bir sonu olduğu
gibi bu güzel gezininde bir sonu vardı. Portekiz'den ayrılmak için uçağa bindiğimizde tekrar
Türkiye'ye dönüceğim için üzülüyordum ama benim de burada bir hayatım ailem ve
arkadaşlarım vardı. Ve Gaziantep'e bir sürü güzel hatırayla geri döndüm. Bana bu fırsatı verdiği
için okulumuz müdiresi Saadet Sayın'a ve İngilizce Öğretmenimiz Şengül KESEN TOSLAK'a çok
COMENİUS
Portekiz'in Almada kentinde kalıyorduk ve oradayken bir çok insanla tanışma fırsatım oldu.
Çoğu Türk insanının diğer ülke insanlarına karşı bir ön yargısı vardır mesela Ruslar soğukkanlı
teşekkür ederim.
Kaan Kalenderoğlu (Portekiz)
Bu yolculukta yaşadıklarımı özetlemek mümkün değil çünkü değişik ve güzel anılarım oldu.
Aslında birbirimize ne kadar benzediğimizi gördüm çok da farklı değiliz. Aynı şeylerin hayalini
kuruyor, aynı sorunları paylaşıyoruz. Olaylara bakış açılarımız bile aynı bazen. Çok güzel yerler
gezip gerçekten umut verici arkadaşlıkların temelini attım. Değişik kültürler ve yaşam biçimleri
tanıdım.
Komik, utanç verici, eğlenceli, saçma yığınla olay yaşadım. Arkadaşlığımız o
kadar ileri boyuttaydı ki ayrılırken belki birbirimizi bir daha göremeyiz diye ağladık bile. En
harika zamanları gezerken geçirdik tabii. Yepyeni yerler görmek ve farklı kültürler tanımak
harika bir duygu.
Ekin Kapucu (Portekiz)
Rüya gibi bir hafta! Var olduğunu öğrendiğim gerçek arkadaşlık duygusu... Giderken öteki
arkadaşlarım gibi ben de nasıl karşılanacağımızı bilmiyordum. Ailelerimizle buluşmak üzere
otobüsten indiğimizdeki samimiyet ve sıcakkanlılık duygusu ortamı gerçekten ısıtmıştı. Ve o
zaman anladım ki bu bir haftada zorluk çekmeyeceğim. Tanıştığımız kişiler arasındaki samimiyetimiz bu projenin amacına ulaştığının göstergesiydi bence. Ayrım yapmaksızın sanki hepimiz
aynı ırktanmışcasına benimsedik birbirimizi ve anladık ki bir şeyler paylaşabilmek için dil, din,
renk, ırk, cinsiyet sadece birer kişisel özellikten ibaret. Hepimiz artık biliyoruz ki gelecek, ayrım
yapmaksızın birbirini seven gençlerin elinde. Hepsini özleyeceğim...
Doğancan Erkengel 1201 11/C ( Yunanistan)
Fransa... Aylarca uğraştığımız müthiş bir gezi. Hayatımda geçirdiğim tartışmasız en güzel hafta.
En çok hoşuma giden ise insanın çok uzaklarda yeni bir ailesinin olması. Kesinlikle dolu dolu
yaşadığım bir tatil...
Alptekin Kök
Yunanistan'da geçirdiğim bir hafta için hayatımın en güzel haftası diyebilirim. Orada kaldığım
süre içerisinde yeni insanlarla tanıştım, yeni bir kültürü tanıdım ve tabi ki eğlendim. Bu gezide
elde ettiğim şeyleri başka nerede bulabilirim hiç bilmiyorum; ama gerçekten çok güzel bir
hafta geçirdiğimi biliyorum.
Utku Can Hıdıroğlu
ra Ŗ
Akdo
t
Sana
r ve
Kültü
isi
Derg
8
WEB SAYFAMIZ YENİLENDİ
Web sayfamız okulumuz Bilişim Teknolojileri Rehber Öğretmeni
Funda Cançelik tarafından hazırlanarak, yeni adresi olan
www.gaziantepanadolulisesi.meb.k12.tr adresinden web sayfamıza ulaşılabilir.Okulumuzun
bilgileri yeniden düzenlenerek, fotoğraflar ve bilgiler yenilenerek Milli Eğitimin istediği formatta yayınlanmıştır.
Yakın zamanda adres defteri ve dosyalar kısmı da eklenerek yenilenmeye devam edecektir.
KARDEŞLERİMİZİ SEVİNDİRDİK
Son üç yıldır okulumuz öğretmenlerinden Esma YILDIRIM tarafından düzenli olarak yapılan kardeş okul etkinliği
2012-2013 eğitim-öğretim yılında Gaziantep Anadolu Lisesi 9-A sınıfı öğrencileri tarafından birinci dönem kasım
ayında pasta-börek satışı yapılarak gerçekleştirildi. Söz konusu etkinlik kapsamında okulumuzda yapılan
kermesle elde edilen gelirle Nezahat Kemal Akınal İlköğretim Okulu sekizinci sınıfında okuyan en başarılı kırk
öğrenciye birer adet bütün dersleri içeren konu açıklamalı test kitabı birer adet roman ve yaprak testler hediye
edilmiştir.
Söz konusu etkinliğe Şehitkamil Milli Eğitim Müdürü Mehmet YAĞCI okul müdürümüz Saadet SAYIN , Şube
Müdürü Vehbi ÖZTÜRK , okulumuz öğretmenlerinden Esma YILDIRIM ve 9-A sınıfı öğrencileri katıldılar. Bu etkinlik
hem velilerimiz hem de öğrencilerimiz tarafından memnuniyetle karşılandı.
ÇANAKKALE SERGİSİ GEZİSİNDE GURURU VE HÜZNÜ BİR ARADA YAŞADIK
14.03.2013 tarihinde 9. sınıf öğrencilerimiz okulumuz öğretmenleri Nurdan ÖZSOY ve Erhan ALAGÖZ’ÜN
katılımıyla Gaziantep Polis Okulu’nun açtığı Çanakkale Zaferi Sergisi’ne gezi düzenlendi.
18 Mart Çanakkale Şehitlerini Anma haftası münasebetiyle açılan sergide savaş müzesinden getirtilen ve
savaşta kullanılan silahlar, araç ve gereçler büyük ilgi topladı.
Polis Okulu idarecilerinin sergi ile ilgili kısa bir konuşma yaptı. Gezinin sonunda okulun hatıra defterini dolduran
okulumuz İngilizce Öğretmeni Nurdan ÖZSOY genç polislere teşekkürlerini ifade ederek serginin içerik olarak
da mükemmel olduğunu ifade etti.
Akdo
ra Ŗ
Kültü
9
r ve
Sana
t De
rgis
i
Öğretmenlerimizden Mehmet YAVUZ ve Cengiz DOĞAN yönetiminde
hazırlanan programla kutlandı.
Saygı duruşu ve İstiklal Marşı ile başlayan törende, günün anlam ve
önemine uygun konuşma, şiir ve özdeyişler büyük ilgi gördü. İlknur
İBİLİ’nin sunumuyla Edebiyat Öğretmeni Bahattin CANTÜRK öğretmenlik
mesleğinin öneminden ve toplumsal değerinden bahsetti. Ardından
9.sınıf öğrencilerinden Sema FIRAT ve Büşra SIĞIRCI öğretmenlerine
minnettarlıklarını şiirler ile dile getirdiler.
Okul Müdürümüz Saadet SAYIN’ ın öğretmenlerimiz için düzenlediği
yemek bütün öğretmenleri bir araya getirdi. Davete öğretmenlerimizin
yanı sıra Okul-Aile Birliği üyelerimiz de katıldı. Yemek sonrasında
öğretmenlerimize birer hediye takdim edildi. Ayrıca öğretmenlerimiz
tarafından Okul Müdürümüz Saadet SAYIN’a çeşitli hediyeler takdim
edildi.
ra Ŗ
Akdo
GAL’DA ÖĞRETMENLER GÜNÜ GURURU
24 Kasım Öğretmenler Günü okulumuzda düzenlenen törenle kutlandı.
t
Sana
r ve
Kültü
isi
Derg
10
GENÇ HUKUKÇULARIMIZ
Öğrencilerimizi adliyedeki meslekler ve çalışma
ortamları hakkında bilgilendirmek, özellikle
Hukuk Fakültesi tercih edecek öğrencilerimizi motive etmek
amacıyla 20/02/2013 tarihinde Okulumuz Meslek Tanıtma Kulübü ve Rehberlik
Servisi İşbirliği ile Gaziantep Adalet Sarayına gezi düzenlendi.
Geziye Meslek Tanıtma Kulübü Rehber Öğretmeni Pınar ÖZALP ve Psikolojik
Danışman Veli TOY ile Hacı DEMİR tarafından 12/H sınıfı öğrencileri götürüldü.
Okulumuz eski mezunlarından Avukat Doğan CANPOLAT rehberliğinde adalet
sarayı öğrencilerimize gezdirildi.
Okulumuz öğrenci velilerinden Hâkim Sabahattin SARIDOĞAN ziyaret edildi.
Öğrenciler duruşma salonuna alınarak; hâkimlik mesleği hakkında bilgiler verildi.
Avukat Doğan CANPOLAT tarafından avukatlık mesleği ve Çalışma Ortamları,
Üniversitedeki görmüş oldukları dersler ve içerikleri hakkında bilgiler verdi.
KIZLARIMIZ İL ÜÇÜNCÜSÜ
Okulumuz Beden Eğitimi Öğretmeni Eray ÖZKANLI’nın çalıştırdığı genç kızlar
basketbol takımımız Karataş ve Kamil Ocak Spor Salonu’nda yapılan resmi
müsabakalar sonucunda il üçüncüsü olmayı başardı.
Başarılarından dolayı kız basketbol takımımızı ve
Okulumuz Beden Eğitimi Öğretmeni Eray ÖZKANLI’yı
bu başarılarından dolayı tebrik ediyoruz.
Akdo
ra Ŗ
Kültü
11
r ve
Sana
t De
rgis
i
DÜNYA KADINLAR
GÜNÜNDE ANLAMLI YEMEK DAVETİ
8 Mart 2013 tarihinde Dünya Kadılar Günü okul idaremiz ve
Okul Aile Birliği üyelerimizin katılımıyla okulumuzdaki bayan öğretmenlere
ve bayan personellere verilen yemekle kutlandı. Okul kütüphanemizde
gerçekleştirilen organizasyonda Okul Müdürü Saadet SAYIN kısa bir konuşma
yaparak bayan öğretmenlerimizin Dünya Kadınlar Günü’nü kutladı. Kutlamanın
sonunda öğretmenlerimize küçük bir hediye takdim edildi.
AİESEC PROJELER YARIŞMASINDA İL BİRİNCİSİYİZ
Aiesec Gaziantep’in bu yıl üçüncüsünü düzenlediği Meet My Friend
(Arkadaşımla Tanış ) projesi kapsamında okulumuz geçen yıl okullar arası İngilizce tiyatro
yarışması şeklinde yürütülen projede birincilik ödülüne hak kazanmıştı.
Bu sene 9 mart 2013 tarihinde yapılan Arkadaşımla Tanış Projesi kapsamında gerçekleştirilen
sosyal girişimcilik projesi yarışmasında “Pet Therapy” (Son Yıllarda Önem Kazanan ,
Hastalıkların Tedavisinde Evcil Hayvanların Kullanılarak Psikolojik Destek Sağlanması) adlı
projeyle okulumuz geçen yılki büyük başarısını tekrarlayarak projede birincilik ödülüne layık
görüldü.
Çalışmalar Proje Koordinatör öğretmenleri Zuhal KIZIKLI, Nilüfer ANLAR ve Müjde
BATMAZOĞLU yönetiminde ve Şevval Nur EROL(10/B), Hatice Deniz TEKİN(10/P), Başak
SARIGÜL(10/G), Buse BARBAR(10/D),Ecem BABÜROĞLU(10/M), Miray YIRTAR(10/H), Pınar
KAHRİMAN(11/F), 11/E Ruby FORE adlı öğrencilerin katılımıyla yapıldı. Ayrıca projemizin
oluşmasında bizim grubumuzla birlikte çalışan Aiesec’li stajiyer öğrenci Shelly Li ekibimizle
uyum içerisinde çalışmış ve güzel çalışmalarıyla bize büyük katkılar sağlamıştır.
ra Ŗ
Akdo
t
Sana
r ve
Kültü
isi
Derg
12
Ölümünün 74.Yılında
ATA ’mızı Anıyoruz!
Üstün bir kişiliğe ve birçok özelliğe sahip olan
Başkumandan Mustafa Kemal ATATÜRK ’ün
aramızdan ayrılmasının üzerinden tam 74 yıl geçti. O da her
insan gibi üzerine düşeni yerine getirdi. O yok oluşa doğru ilerleyen
bir milletin makus talihini yenmesini sağladı ve dünya üzerinde eşi benzeri
görülmeyecek bir lider olarak tarihe geçti. Daha sonra da arkasında
birçok sevenini bırakarak dünyadan göçtü. Ölümü ile ülkeyi hüsrana
boğan Mustafa Kemal ATATÜRK için yurdun dört bir yanında çeşitli anma
törenleri hazırlandı. Saat 09.05’te yurt genelinde siren
sesleriyle birlikte saygı duruşu ve ardından da İstiklal Marşı söylenmek
üzere hazırlanıldı. Gaziantep Anadolu Lisesi öğretmenleri ve öğrencileri
olarak bizler de Atatürk ’ün aramızdan ayrılışını anmak için çeşitli
etkinlikler düzenledik. Okulumuzun öğretmenlerinden Okşan ARIK ve
Neslihan ÖZDEMİR tarafından düzenlenen programda; İstiklal Marşı ve
ardından günün anlam ve önemini belirten yazı okundu. Öğrencilerimiz
tarafından şiirler okundu. Atatürk’ün hayatı ve yaşamı boyunca Türk
milletine sağladığı katkıları içeren video öğrencilere izletildi.Son olarak da
kapanış konuşması yapılarak programa son verildi.
ÜNİVERSİTE TANITIMLARI
ÖĞRENCİLERİMİZE IŞIK TUTUYOR
Okulumuz Rehberlik Servisi ve Üniversiteler işbirliği ile okulumuza gelen,
Yeditepe Üniversitesinden İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi
ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Şakir
DİNÇŞAHİN ve İşletme Bölümünden Arş. Gör. Ahmet ÖZCAN tarafından
11.28.2012 tarihinde; Koç Üniversitesinden Kurumsal İletişim Departmanı
Aslı YANTRA ile Fen Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Alphan SENNAROĞLU
tarafından; 08.11.2012 tarihinde meslek seçimi ve meslek tanıtımı
konularında bilgiler verildi.
Akdo
ra Ŗ
Kültü
13
r ve
Sana
t De
rgis
i
Okul kütüphanemizin zenginleşmesi
çerçevesinde okulumuz Kütüphanecilik Kulubü
tarafından 30 Ekim 2012 tarihinde
okul çapında kitap bağış kampanyası yapıldı.
Kütüphanecilik Kulubü Rehber Öğretmenleri
bu yıl ilki
düzenlenen bu kampanyaya ilginin yeterli
düzeyde olmadığını ifade ederek öğrenci ve
öğretmenlerden bu konuda destek
BİR KİTAP DA SEN KOY!
beklediklerini ifade ettiler.
GAZİANTEP ANADOLU LİSESİ
AKDORA Kültür ve Sanat Dergisi
İletişim:
Güvenevler Mah. Hoca Ahmet Yesevi Cad.
Şehitkamil / GAZİANTEP
Tel.: 0342 321 04 12
Fax: 0342 321 56 28
www.gal.k12.tr

Benzer belgeler