ıı. ulusal öğrenci sempozyumu 27 – 28 nisan 2012 itü

Transkript

ıı. ulusal öğrenci sempozyumu 27 – 28 nisan 2012 itü
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
1
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
PEYZAJ MİMARLIĞI 2. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU - 2012
"Yeni Yüzyılda Peyzaj Mimarlığının Gelişimi, Değişimi, Dönüşümü"
ÇAĞRI`MIZDIR
"PMOGenç geçmiş Peyzaj Mimarlığı öğrenci örgütlenmelerinin bugüne devrettiği mirası oldukça anlamlı
bulmakta ve kurulduğu günden bu yana mesleki ve toplumsal mücadeleye katkı veren bütün etkinlik ve
organizasyonları kendi tarihi olarak görmektedir.
Kuruluşundan itibaren I. Öğrenci Kurultayını başarıyla atlatan PMOGenç, 30 Eylül 2006 tarihinde
meslektaşları ile mesleki haklarının korunumu için sokağa çıkarak gençliğin dinamizmini alanlara taşıdı. 2006
yılının sonlarından itibaren örgütlenme çalışmalarına hız veren PMOGenç aktivistleri meslektaş büyüklerinin
de katkılarıyla çok kısa süre içerisinde o dönemde 16 üniversitede temsilciliklerini kurarak müthiş bir atak
yapmış şuan ise bu sayı yeni üniversitelerin kuruması ile 20`ye çıkmıştır. 2007 yılında birçok etkinlikle
beraber ulusal ölçekte örgütlenen PMOGenç II. Öğrenci kurultayını 500 kişilik katılımı ile son derece başarılı
bir kurultay geçirmiştir. II. Kurultayın ardından Peyzaj Mimarlığı III. Kongresinde "Öğrenci Forumu" ile
kongreye renk ve zenginlik katmasının yanında kazandığı ivmeyle sonraki yıllarda yapacağı işlerinde adeta
habercisi olmuştur. 2009 yılında I. Ulusal Öğrenci Sempozyumu Çukurova Üniversitesinde 600 kişinin
katılımıyla başarıyla düzenlenmiştir. 2011 yılında III. Öğrenci Kurultayına ise 855 kişi gibi olağanüstü
katılımla tüm TMMOB çevrelerinde adından gurur ve övgüyle söz ettirmeye devam ettirmiştir.
Yine ilki 2007 yılı içerisinde olmak ve daha sonra gelenekselleşen PMOGenç Yaz Okullarına Kayseri ilinin
Ağırnas kasabasında başlanmıştır. Bu kamplar yerelde ve ulusalda çok ses getirmiş aynı zamanda TMMOB
camiasındaki odaların öğrenci örgütlenmesinde çok olumlu tepkiler almış, daha sonraki süreçte örnek teşkil
edecek kadar çıtasını yükseltmiştir hatta diğer odaların öğrenci kollarıyla ortak yaz kampları düzenlemeye
gidecek kadar ispatlar bir konumda kendine önemli ve güzel bir yer edinmiştir. Ağırnas (2007) yaz okulunu,
Erzurum(2008), Mardin(2009), Artvin(2010) ve son olarak Erzincan(2011) İllerinde düzenlenen yaz okulları
takip etmiştir. Aynı zamanda Hasanoğlan(2010) ve Tunceli(2011) yaz okullarında diğer meslek odalarının
öğrenci üye komisyonlarıyla ortak olarak yürütülmüştür.
Kısa zamanda alınan mesafe PMOGenç üzerindeki sorumlulukları da arttırdı. Mesleğe, meslektaşlara,
örgütlü mücadeleye ve ülkeye olan sorumluluk duygusu daha fazla üreten, iş yapan bir düzleme taşıdı
PMOGenç‘ i...
Bu bağlamda 2012 PMOGenç için çıtanın daha fazla yükseldiği, hedeflerin büyüdüğü, üretimlerin arttığı bir
yıl olmalıdır ki; zaten hâlihazırda PMOGenç‘ in üzerinde çalıştığı, hazırlığını yaptığı çalışmalar, altından
kalkılabildiği ölçüde bu süreci karşılamaya yetecektir. PMOGenç bu çalışmaların altından da başarıyla
çıkacaktır. Bundan kimsenin kuşkusu olmamalıdır.
Sorunlarının farkında, ancak sürekli sorunlara takılıp kalmayan, çözüm arayan, yaratıcı, cesur, inisiyatif alan,
yeterince cüretkar ve aynı oranda alçak gönüllü, mesleği, insanı ve ülkesi için değiştirip dönüştürebilen,
bunu yapabildiği oranda yenilikçi olabilen bir tarz 2012 ‘ da PMOGenç tarafından daha fazla zorlanacaktır.
2005 yılından bu güne söyleşiler, paneller, sempozyumlar, kurultaylar, yaz okulları ve basın açıklamaları
gerçekleştirdik. Merak edip sorarak, öğrenerek, konuşarak, tartışarak gelişen, gerek mesleki sorunları,
gerekse de toplumsal sorunları dert eden ve bu uğurda mücadele eden bir örgütlenme haline geldik.
Mesleğinin toplumsal yararını gözeterek yeniden üretilmesi ve ortaya çıkan sorunların kolektif bir şekilde
çözümünde inisiyatif alan, PMOGenç kazandığı bu perspektif ve birikimle 2. Sempozyumda sizlere
sesleniyor!
"Yeni Yüzyılda Peyzaj Mimarlığının Gelişimi, Değişimi, Dönüşümü" ana temasıyla yola çıkıyoruz.
2
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
"Bilginin İktidar" olacağı bir geleceği yazmak üzere yola çıkan PMOGenç, 3. Öğrenci Sempozyumunda bilimi
ver tekniği insanlık adına, halkın çıkarları adına "mesleğimiz kimliğimizdir" sloganı ile 6 Oturumda, ülkemiz
ve mesleğimizin geleceğini tartışmaya açıyorlar.
2. Ulusal Öğrenci Sempozyumu
DÜZENLEME KURULU
AMAÇ
"Yeni Yüzyılda Peyzaj Mimarlığının Gelişimi, Değişimi, Dönüşümü" ana temasıyla, "Bilginin İktidar" olacağı
bir geleceği yazmak üzere yola çıkan PMOGenç, 2. Öğrenci Sempozyumunun amacı, bilimi ve tekniği
insanlık adına, halkın çıkarları adına "mesleğimiz kimliğimizdir" sloganı ile ülkemiz ve mesleğimizin
geleceğini tartışmaya açmaktır.
Peyzaj mimarlığı meslek disiplini 19. yüzyılın 2. yarısında ne zaman ki meslek disiplini olmuştur, kamusal
alan planlamaları ve kentsel tasarım olgusunun varlığı konuşulmaya başlanmıştır. Bu olguyu bir kez daha
değerlendirmek ve geleceği doğru kullanmak adına peyzaj mimarlığı ve iktisat, kalkınma politikaları, sosyoloji
ve felsefe gibi bilimsel kavram ve kuramların öğrencilik sıralarından tartışılmasını önemsemekteyiz.
KAPSAM
2. Dünya Savaşı sonrasında dünya ölçeğinde genişleyen ulusal kalkınma arayışları ve kalkınmacı
yöntemlere artan ilgi, gelişmişlik/azgelişmişlik tartışmasının eksenini belirlemiştir. Bu tartışmalar içerisinde bir
kalkınma yöntemi olarak planlamanın belirmesiyle "kalkınma" ve "planlama" kavramları sıklıkla beraber anıla
gelmiştir. Planlama, devletin ekonomik hayatı düzenlemesinde temel bir araç olarak "kamu hukuku"
çerçevesinde değerlendirilmesi gereken bir sorun alanını oluşturmaktadır.
Kalkınma bir toplumun, ülkenin ve/veya ulus-devletin toplumsal, iktisadi ve kültürel vb. gelişmesinin tümünü
kapsayan geniş bir tanım ve süreçtir. Planlama süreçlerinde ülke kalkınma modelleri olan enerjinin, sanayi
politikalarının, sektörel hedefleme ve yönlendirmenin, kaynakları verimlilik ölçütüne göre yaratma ve
kullandırmanın ulusal ekonomi stratejisinin kurgulandığı alanlar peyzaj alanları ise, ülke kalkınma planları
peyzaj mimarlığı ilişkisi tartışılmalıdır.
Kalkınma modellerinin hayata geçirildiği fiziki yapılanmalar imar mevzuatı ile çerçeveleniyor ve imar planları
ile vücut buluyor ise eğer peyzaj mimarlığı imar hukuk ve planları içerisinde bir kez daha vurgulanmak
durumundadır.
Geçmişte daha çok insan ihtiyacına bağlı olarak ortaya çıkan mekân örgütlenmesi kentin gelişme süreci en
azından 30-40 yıl önceden başlayarak farklı bir sürece doğru çevirmiştir. Artık insanların ihtiyaçlarından
ortaya çıkan bir kent gelişim modeli, bir mekansal örgütlenme değil, bunun yerine küreselleşmenin mali
krizini çözmek üzere bir takım girişim stratejilerinin oluşturulması ya da kimi rant çevrelerinin ihtiyacına bağlı
olarak yatırım kararlarının verilmesi sürecinin değerlendirileceği bir süreçtir. Böyle bir süreç, ülkemizdeki
kentlerimizin etkileniş biçimlerini, tarihi doku, doğal varlıklar ve pek çok değerin tahrip olduğu ve artarak hızla
devam eden süreçte ranta dayalı bir kentleşme anlayışının kentlerimizin ihtiyacı olan çağdaş, bilimsel, insani
ve toplum odaklı bir kentleşme anlayışından uzaklaştığını gören peyzaj mimarlığı öğrencilerinin
gündemindedir.
2. Öğrenci Sempozyumu, rant eksenindeki kentlerin geleceğini belirleyen bir başka değişle karartan
uygulamalar kentsel dönüşüm adı altında gündeme gelmekte, bu kapsamda yüzyıllardır varlığını sürdüren
3
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
tarihi mahalleler ortadan kaldırılmasını, arkeolojik sitler üzerinde bir takım yapılaşmalar kentsel yenileme adı
altında yapılması gerçeklerini tartıştırmaktadır.
Peyzaj, gerçekliğin (doğanın) işleyiş süreçleri ise, sadece felsefeye değil, insani olan her şeye zemin
oluşturmaktadır. Peyzaj kavramı, yaşamsal alanların var oluş-öz, biçim-töz, gerçeklik-yanılsama, nesnellikhakikat, nedensellik-olasılık, zorunluluk-özgürlük vb. bağlamında bu güne kadar farklı kavramlar ve kuramlar
ve hatta uygulamalar bağlamında ele alınmış olmakla birlikte peyzaj ve felsefe ilişkisi üzerine bugün bir kez
daha düşünmeye ihtiyaç duyulmaktadır.
Birtakım olguları ve olgusal ilişkileri açıklayan kavramsal bir sistem olan Kuram veya teori‘lerin tartışılacağı,
bir "açıklama" aracı olan, kapsamlı ve köklü açıklayıcı şemalar olan kuramların geliştirileceği, kavramlarla
örülmüş bir bütün üzerine kurulmuş kuram gerçeği üzerinden, kavramların kuramın temel araçları olduğunu
bilen bir genç nesil olarak; meslek politikalarının yeniden sorgulandığı günümüz yüzyılında Peyzaj kavram ve
kuramları, peyzajın var oluş, değişim ve gelişim süreçlerini inceleyen-irdeleyen ve peyzaj mimarlığı için fiziki
ve toplumsal dünyayı açıklama, aydınlanmacı bir nesil yaratmanın düşünmeden geçtiğinin farkında olmanın
önemini tartışmaya açmak ve evren döndükçe en önemli konu başlığı olan eğitimin dününü tartışmış olan
peyzaj mimarlığı öğrencilerinin bugünkü beklenti ve önerilerini almak üzere eğitimi yeni konu başlıkları ve
içeriklerinde ele alıyoruz.
4
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
1.OTURUM
PEYZAJ FELSEFESİ
Oturum Başkanı: Didem KİNGİR
5
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
1.OTURUM BAŞLIKLARI
PEYZAJ FELSEFESİ
• Peyzaj ve Sen
• Felsefi kategorileri ve kavramları
• Aydınlanma çağındaki felsefi düşünceler
• Gerçekliğin (doğanın) işleyiş süreçleri
• Düşünceyi maddenin, bilgiyi gerçekliğin bir yansıması olarak alması dolayısıyla Yansıma Teorisi
• Yaşamsal alanların var oluş-öz, biçim-töz, gerçeklik-yanılsama, nesnellik-hakikat, nedensellik-olasılık,
zorunluluk-özgürlük kavramları ve kuramları
• Felsefe ile yaşam alanları ilişkisi
• Felsefenin dil ve kültür ilişkisi
• Felsefe ve şehirler ilişkisi
• Peyzaj mimarlığına felsefi bakıştan ne gibi katkılar gelebilir?
• Yerleşme ve yapılaşmalarda politik yaşam nasıl ele alınabilir?
• Bir kentin politikasından söz edilebilir mi?
• Kent/kır ve sanat ilişkisi nasıl olacak?
• Kent üyelerinin birbirleriyle ilişkileri üzerine ne söylenebilir?
• Şehrin tarihinden ne anlamamız gerekir?
6
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
AYDINLANMA ÇAĞINDAKİ FELSEFİ DÜŞÜNCELER
ÖZET
Aydınlanma Çağı olarak adlandırılan tarihsel dönem, Aydınlanma felsefesinin 18. yüzyılda doğup
benimsenmeye başladığı dönemdir. Batı toplumunda 17. ve 18. yüzyıllarda gelişen ve akılcı düşünceyi eski,
geleneksel, değişmez kabul edilen varsayımlardan, önyargılardan ve ideolojilerden özgürleştirmeyi ve yeni
bilgiye yönelik kabulü geliştirmeyi amaçlayan düşünsel gelişimi kapsayan dönemi tanımlar.
Aydınlanmaya yol açan başlıca düşünsel gelişmeler Rönesans ve Reform hareketleridir. Aydınlanmanın
ilk temsilcileri olarak genellikle Rene Descartes ve Gottfried Wilhelm Leibniz kabul edilir. Almanya'da Johann
Gottfried Herder, Immanuel Kant, Christian Wolff; Fransa'da Denis Diderot, Claude Adrien Helvétius,
Montesquieu, Jean-Jacques Rousseau, Voltaire; Büyük Britanya'da David Hume, John Locke ve Thomas
Paine Aydınlanma çağının en önemli temsilcileridir.
1789 Fransız ihtilalinin temelinde, Fransız aydınlanmacılığının belirleyici bir etkisi vardır. Aydınlanma
çağı ile birlikte dinin oteritesi sendelemiş ve dinin sorgulanması ve tartışılması yenilikleri beraberinde
getirmiştir.
Aydınlama çağının önde gelen filozoflarında Rene Descartes ve Immanuel Kant 20. Yüzyılın felsefi alt
yapılarını olurturmuştur. Aydınlanma çağı ile birlekte, 20. yüzyıl için var olan ideolojiler 3 başlık altında
gelişecektir. İdealizm, diyalektik Materyalizm, Agnostisizm İdealizm, tarih boyunca, dinin yanında yer almış
ve din tarafından desteklenmiştir. ‘’İdealizm dinin inceltilmiş halinden başka bir şey değildir.( Vladimir İliç
Lenin)’’
Diyalektik metaryalizm, aslında var olan metaryaliamin geliştirilmesiyle ortaya çıkar. Descartes, Denis
Diderot, Ludwig Feuerbach gibi filozoflar metaryalizm irdelenmiş, Karl Marks ve Friedrich Engels , Charles
Darwin’nin evrim teorisi ile birlikte diyalektik materyalizmi oluşturmuşlardır. Bu süreçte bizleri sosyalizmin
temellerine götürecektir.
İdealizm ile materyalizm arasındaki karşıtlık din ve maddeden geçer.
Şöyle ki:
İdealist: İnsan düşünür çünkü ruhu vardır. Materyalist: İnsan düşünür çünkü beyni vardır. Aydınlanma
döneminde ve sonrasında yaşanan bu süreçler bizleri günümüz 21. Yüzyılda felsefi olarak ruhun ve
maddenin oluşumu, politik olarak Kapitalizm ve sosyalizm gibi ideolojik yaşam şekillerinin sorgulanmasına
itmiştir.
7
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
GİRİŞ
Aydınlanma çağındaki felsefi düşünceler
Aydınlanma insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmama durumundan kurtulmasıdır bu ergin
olmamış durumu ise insanın aklını bir başkasının kılavuzluğuna başvurmaksızın kullanamayışıdır. Doğa,
insanları yabancı bir yönlendirilmeye bağlı kalmaktan çoktan kurtarmış olmasına karşın tembellik ve
korkaklık nedeniyledir ki insanları çoğu bütün yaşamları boyunca kendi rızalarıyla erginleşmemiş olarak
kalırlar. Oysa aydınlanma için özgürlükten başka bir şey gerekmez ve bunun için seçilen özgürlük en
zararsız olanı olmalıdır. Aklı kullanma özgürlüğü aydınlanmanın birinci adımıdır. Burdan yola çıkarak
aydınlanma çağı üzerine notlar düşmek isterim; aydınlanma felsefesi ya da 18. yüzyıl felsefeleri genel olarak
insanın kendisini, hayatını ve toplumsal yaşamın düzenlenmesini yeniden gündeme almış, hem düşüncenin
hem de toplumsal yaşamın köklü değişimlere uğrayacağı bir sürecin fikirsel/felsefi başlatıcısı olmuştur. Bu
yüzyılın sonlarına doğru meydana gelen
Fransız devrimi (1789), ve ardında gerçekleşen modernleşme süreçleri, düşünsel anlamda etkilerini ve
kaynaklarını aydınlanma felsefesinde bulmaktadır. Din ya da Tanrı merkezli toplumsal yapının ve
düzenlemelerin yerini bu süreçte akıl merkezli toplumsal düzenlemeler arayışı alır. Geniş ve genel anlamıyla
aydınlanma, ortaçağda hüküm süren dünya görüşüne karşı yeni bir dünya görüşünün ortaya çıkması ve
temellendirilmesi olarak belirtilir. Bu yüzyıl yeni bir ideal ile tarih sahnesinde yer alır; bu ideale göre, aklın
aydınlattığı kesin doğrulara ve bilginin ilerlemesine dayanan entelektüel bir kültür egemen olmalıdır ve bu
kültür sonsuz bir şekilde ilerlemelidir.
Böylece ilerleme ideali, insanın geleneğin köleliğinden kurtularak sürekli mutluluk ve özgürlük yolunda
gelişeceği düşüncesine dayandırılır.
Aydınlanma felsefesinin kaynağı Rönesans felsefesi ve özellikle de 17. yüzyıl felsefesinin ortaya
koyduğu ilkelerdir. Rönesans’tan itibaren düşüncenin tarihsel otoritelerden kurtulması, bilgi ve yaşam
hakkında akla ve deneyime dayanmaya başlaması söz konusudur. 17. yüzyıl da bu gelişmeler sistemleştirilip
temel ilkelere dönüştürülmeye başlanmış, rasyonalizmin belirginleştiği bu yüzyılda aydınlanma felsefesinin
düşünsel temelleri bir anlamda hazırlanmıştır.
Sekülerleşme ise aydınlanma felsefesinin ve genel anlamda aydınlanmacılığın her tür girişiminde temel
olmuş olan bir yönelimdir.
Dinde meydana gelen yenileşme hareketleri de, dinsel düşüncenin giderek geriletilmesi ve
Aydınlanmacılıkla birlikte kuruculuk ve egemenlik gücünü kaybetmesiyle sonuçlanmıştır. Rönesans ve
reformlarla başlayan bu gelişmeler, aydınlanmacılıkla doruğuna varmış ve buradan itibaren Modernite
denilen sürecin oluşumunu hazırlamıştır. Bu süreç aydınlamacılıkta ifadesini bulan köklü bir zihin değişikliği
anlamına gelmektedir.
Newton ve Kopernik ile tüm bir evren-dünya kavrayışı değişime uğramış, Dekart ve Kant gibi isimlerle bu
değişen zihniyetin felsefi düşüncesi geliştirilmiştir. Avrupa da ki endüstri devrimlerin de bu sürecin maddi
temelini oluşturmaktadır. Yeni ve bambaşka toplumsal ve ekonomik ilişkiler içerisinde yaşamaya başlayan
insanlar, ortaya çıkan yeni düşünce biçimleriyle dünyaya bambaşka gözlerle bakmaya başlamışlardır. Bunun
sonucunda modern yaşamın temelleri atılmıştır. 1789 Fransız ihtilalinin temelinde, Fransız
aydınlanmacılığının da belirleyici bir etkisi vardır. Bunun yanı sıra, Türkiye'nin de, 20. Yüzyılı içine alacak
biçimde, son 200 yıllık tarihini belirleyen gelişmelere, Kimi uygar ülkelerde, bu arada Fransa' da olduğu gibi
bizde de, yaşam doğaya, tarihe, topluma ve insana ilerici ve - günün koşullarına göre - devrimci bir bakışla
yoğrulur gitgide. Akla, bilime ve ilerlemeye inanmak; despotluğa, bilgisizliğe ve bağnazlığa karşı çıkmak;
çürüyüp dökülenin yerine, çağın dayattığı özgürlükçü yeni fikir ve kurumları geçirmek, böylesi bir bakışın
eseridir. Gitgide mevzi kazanan bir ''demokrasileşme ve laikleşme'', 1923 Devrimi'yle de asıl ivmesini
kazanır. Bu gelişmeye, topluca ''Aydınlanma'' diyoruz. Kısaca geçmek isterim Çağdaş tarihimiz, bir
Aydınlanmanın tarihidir.
8
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
AYDINLANMA ÇAĞINDA AVRUPA
1.Aydınlanma Çağının Genel Özellikleri ve Aydınlanma Felsefesinin Avrupa Uluslarındaki Gelişimi
17. yüzyılda sıklıkla atıfta bulunulan akla ve bilime bu yüzyıldan farklı olarak aklın ve bilimin artık sağlam
temeller üzerine kurulduğunu ve toplumu yönlendirmesi gerektiğine inanılan bir çağdır. Aydınlanma çağından
önce Avrupa toplumunun yaşam biçimi, dinsel kurumların egemenliğindeydi. Buna bağlı olarak siyasal güç
ve ekonomik yaşam da belirli kişilerin elinde bulunmaktaydı. Dolayısıyla Aydınlanma çağının ayrıntılarına
girmeden önce, Batı Ortaçağının genel görünümünden ve Batı dünyasının düşünce yapısından kısaca
bahsetmek, gelişen süreci ele almak gerekir. Batı toprakların, üzerinde yaşayan halkını doyurmaktan aciz bir
durumdaydı ve Batı Ortaçağında halk arasında açlık, hastalık ve sefalet kol gezmekteydi. Batı ekonomisi
sürekli açık veren ve bir türlü iki yakasını bir araya getiremeyen bir durumdaydı. Sosyo-kültürel bakımdan
Doğu-İslam dünyasının Ortaçağı ile karşılaştırıldığında Batı Ortaçağı son derece geri kalmış ve bu durum
aslında bütün sorunlara kaynaklık etmekteydi. Doğu-İslam dünyası ile girdiği ilişkiler sonucunda Batı dünyası
kültürel, düşünsel, sanayi ve ticari alanda gelişme kat ederek toplumsal ve siyasal yapı itibariyle de büyük
değişimler yaşamıştır.
Aydınlanma Çağı veya Aydınlanma yüzyılı, Avrupa’da 17. yüzyılın ikinci yarısıyla 19. yüzyılın ilk çeyreğini
kapsayan ve önde gelen birtakım filozofların aklı insan yaşamındaki mutlak yönetici ve yol gösterici yapma
ve bireyin bilincini, bilginin ışığıyla aydınlatma yönündeki çabalarıyla seçkinleşen kültürel dönem, bilimsel
keşif ve felsefi eleştiri çağı, felsefi ve toplumsal hareket olarak anlaşılmaktadır.Eleştirilerin hedefi olan Batı
Ortaçağda ise bilgi, akıl, ahlak ve tarih anlayışından vazgeçme ve ondan tümüyle kopma sürecini başlatmış
ve bu dönüşüm Aydınlanma çağında zirveye ulaşmıştır.Bunların yanı sıra Ticaretin gelişmesi, şehirlerin
büyümesi, matbaanın icadıyla kitap basımının kolaylaşması Batı dünyasının bütün alanlarda ilerlemeye
geçmesinde çok önemli etkiler doğurmuştur. Aydınlanmanın Avrupa ülkelerinde sırasıyla İngiltere, Fransa ve
Almanya’da kendine özgü süreçler izleyerek ulusal gelişmeler gösterdiği görülmektedir Bu ülkelerin
Toplumsal ve siyasal durumların Avrupa Aydınlanmasının gelişimini belirlemesi açısından da önemli bir yeri
vardır. Dolayısıyla Aydınlanma kültürünün gelişimi tüm Avrupa ülkelerinde aynı düzeyde olmayıp farklı tarz
ve çeşitliliktedir. Bu vesileyle Aydınlanma tutumu ve düşüncesinin Avrupa ülkelerinde ekonomik, toplumsal,
ulusal, dilsel ve tarihsel koşullar göz önünde bulundurulduğunda farklılık göstermesi kaçınılmazdır. Bu
farklılığın sosyal ve siyasi birçok nedeni bulunmaktadır. Aydınlanmanın uluslar bağlamında çeşitlilik arz
etmesinin bir başka boyutu ise dine farklı yaklaşımların olmasının önemli bir etkisi bulunduğunu ifade
edebiliriz. Dinsel evren anlayışına sahip geleneksel düşünceye karşı kindar ve inatçı bir mücadele veren
Fransız Aydınlanmacılara nazaran İngiltere ve Almanya’da dinsel anlayışların daha ılımlı olduğu, dolayısıyla
çatışmaların düşük seviyede yaşandığı söylenebilir. Şüphesiz felsefenin içerik itibarıyla dinin de işaret ettiği
konularla bağlantılarını iyi işleyen Alman ve İngiliz filozofların felsefi teorilerinde önemli ölçüde zenginlik ve
yoğunluk gözlendiği belirtilebilir.. Sadece uluslar bağlamında değerlendirildiğinde ortaya çıkan farklılıklar çok
açıktır…
a) İngiltere ve İskoçya da Aydınlanma Felsefesi
İngiliz felsefesinin metafizik problemlerden uzak bir bilgi teorisi ve devlet Felsefesi’ne ilgi duymaları
açısından Kıta Avrupa’sı felsefesinden ayrıldığı belirtilebilir. 16.ve 18. yüzyıllarda İngilizlerin duyumculuk,
bilme yeteneklerinin eleştirisi, şüphecilik ve tolerans düşünceleri, serbestlik ilkeleri, aydınlanma ruhu, deizm
ve faydacılık gibi sorunları ele almaları bakımından Avrupa’nın değişmesinde önemli rol oynamışlardır.29
İngilizlerin zenginliği, gücü ve kendine olan güveni en yüksek noktasına vardığında ilerleme kültü de
doruğuna ulaşmıştır. Avrupa’da İngiliz yazarları ve tarihçileri kendilerini bu külte adamış en coşkulu ve
aydınlanmayı en ileri düzeyde benimsemiş bir görünüm içinde olmuşlardır. Felsefi, iktisadi ve bilimsel açıdan
Aydınlanmanın temellerini büyük ölçüde İngiliz filozoflar atmış ve onların bu çalışmaları Aydınlanmacı
düşünme sistemine temel kaynak olarak görülmüştür. Sanayi devriminin gerçekleştirilmesi, keşiflerin
çoğalması İngiltere’ye güçlü bir endüstri kurma fırsatını sağlamıştır.30 Tarihte adına coğrafi keşifler denilen
ve önceleri Avrupa için sonrasında tüm dünyada etkileri görülmüş olaylarda ilk başlarda hâkimiyeti elinde
bulunduran Portekiz ve İspanyol güçleri keşfettikleri yeni yerlere sömürgeci bir tutum içinde girmemişlerdir.
Çünkü öyle bir düşüncenin felsefesine sahip değildirler. İşte İngiltere bu zihniyetin felsefesine sahip olduğu
9
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
için Portekiz ve İspanyollardan aldıkları yerleri sömürge haline getirmiştir. Şüphesiz daha önce de insanlık
tarihinde bu tarz bir anlayış31 yerleşmiş olabilir. Ama modernleşmenin zirvesi olarak görülen Aydınlanmacı
planlarla birlikte ulusal bilincin ülküsü haline getirilen ilerlemeci ve yayılmacı zihniyet yapısı, planlı bir yönelim
içinde olmuştur.
Batı kültürünün gelişiminde öncü bir rol oynayan İngiltere’de Aydınlanma düşüncesi eğilimlerinin ilkin
Francis Bacon (1561- 1626) ile başladığını belirtmemiz gerekir. Tarihin ilerleyen bir süreç olduğu anlayışı
başlangıçta Francis Bacon, tarafından kesin bir biçimde ifade edilmiştir. Doğaya egemen olmanın yolunun
onun yasalarını bütünüyle kavramaktan geçtiğini belirten Francis Bacon, doğadan elde ettiğimiz yasaları da
toplum alanında uygulayarak ilerlemeyi gerçekleştirmek için kullanabileceğimizi ileri sürmüştür.
b) Fransa’da Aydınlanma Felsefesi
Fransız Aydınlanması sadece belli bir çevrede değil de geniş halk kitlelerine ulaşmayı çabalayan bir tavır
sergilemesiyle diğer Avrupa ülkelerindeki Aydınlanma denilince Fransız Aydınlanması akla gelir. Fransa
ülkesindeki aydınlanmayı ve bilgilenmeyi geniş halk kitlelerine ulaştırmaya çabalayan düşünürler genelde
halktan kopuk bir biçimde yaşamlarını sürdürmüştür. Fransa’da 18. yüzyılın son yarısından bu yana kilisenin
sosyal hayat üzerinde herhangi bir etkisinin kalmadığı söylenebilir. Aydınlanma ve özgürlük düşüncesinin
filozoflar arasında giderek yaygınlık kazanan bir yaşam biçimi olduğu ve buradan hareketle deist ve
materyalist görüşlerin bu dönemde kabul gördüğü belirtilebilir.39
Fransız Aydınlanmacılarının kiliseye ve geleneğe ait her şeyden kendilerini kurtarmaları gerektiğini
kararlılıkla savunmaları onların belirgin özellikleridir Fransa’da Descartes’le (1596- 1650) başlayan modern
düşünce, hem felsefe alanında hem de bilimsel alanda Avrupa kültürünün dönüştürülmesinde önemli bir
dinamizm unsuru olmuştur. Bugün bile Fransa’da Descartes’ten gelen akılcılık Fransız medeniyeti ve kültürü
üzerinde canlı bir etken olarak varlığını sürdürmektedir
Descartes’in felsefesi, Skolâstik düşünceye yönelik karşıt argümanlara sahiptir. Skolâstik düşünme
kuralları yerine Rasyonalist düşünme kurallarının yerleşmesinde öncü rol alan Descartes’in Yeniçağ Avrupa
felsefesinin kurucusu olduğu kabul edilir. Diğer yandan modern düşünce sisteminin de temeli sayılan
Descartes’in felsefesi Aydınlanmanın dayandığı akılcı tutumun da kaynağı olmuştur. Bu bağlamda
Descartes’in Aydınlanma felsefesinin gelişmesinde önemli bir role sahip olduğu belirtilebilir. Fakat Fransız
Aydınlanmacılarının çoğu Descartes’in Rasyonalist felsefesindeki düşünme yöntemini sonuna kadar takip
etmeyi gereksiz görmüştür. Fransız Aydınlanmacıları metafizik olan her türlü söylem ve düşünme
tarzlarından uzak kalıp bu türden düşüncelerin gereksiz olduğunu öne sürmüşlerdir. Bu eksende Fransa’daki
Aydınlanma hareketinin öncüleri sayılan Fransız Ansiklopedistleri düşüncelerini ve söylemlerini bir sistem
dâhilinde ortaya koymaktan kaçınarak 17.yüzyıl Rasyonalizminin belli bir sistem çerçevesinde metafiziksel
argümanlar ortaya koyan ve felsefe tarihinde önemli bir yeri olan Descartes, Leibniz ve Spinoza gibi
filozoflardan uzak kalmayı tercih etmişlerdir.
c) Almanya’da Aydınlanma Felsefesi
Almanya’da Aydınlanma hareketinin ekonomik ve siyasi nedenlerden ötürü Fransa’ya ve İngiltere’ye göre
biraz daha geç başladığı söylenebilir. Özellikle Reformasyonun oluşturduğu karışıklıklar Almanlar için
olumsuz bir sonuç doğurmuştur. Dolayısıyla Almanların felsefede ilkin dağınık ve bağlantısız düşünceler
ortaya koydukları söylenebilir. Buna rağmen Almanya’da Aydınlanma felsefesinin sonradan Fransız ve İngiliz
felsefesinin deneyim ve bilgilerinden yararlanarak daha da ileriye götürülüp geliştirildiğini ifade etmek yanlış
olmaz. Özellikle tarih çalışmaları ve tarih felsefesinde
Alman filozoflarının geliştirdikleri fikirlerin Aydınlanmanın dinamiğini oluşturan ilerleme düşüncesinin
yaygınlık kazanmasında önemli katkıları olmuştur.
Almanya’da düşüncenin yönünü, metafizik kurgulardan olgucu ve belirlenmiş bir bilgi ve varlık alanına
çevirmesi ile Alman felsefesi, Aydınlanmacı bir karakter sergilemeye başlamıştır. Aydınlanmanın genel
karakteristik özelliği etkin bir akıl yerine işlevden yoksun algı düzeyine indirilen bir akıl ile düşünmesidir. İşte
de bu karakteristik özellikleri kendisinde çok iyi barındıran bir Aydınlanma filozofu olan Thomasius (1655–
1728), ilerleme düşüncesinin en iyi savunucularından biri olup felsefeyi ilerleme düşüncesine bir katkı
sağlama aracı olarak görmektedir. Almanya’da Aydınlanmanın gerek dil açısından ve gerek felsefi düşünüş
açısından gelişmesine olanak hazırlayan bir filozof olan Christian Wolff (1679- 1754) Fransız
Rasyonalizminden etkilenmiştir. Wollf’un Almanya’da felsefi düşünmeyi skolâstik teolojinin etkisinden
kurtararak üniversitelerde bunu yayma çabası Aydınlanmacı bir karakterin sonucudur. Wollf’un düşünceleri
ve çalışmaları Almanya’da bir hayli etkili
10
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
olmuş ve Aydınlanmacı felsefi düşünme Almanya’ya hâkim olmuştur.
Fransa’daki oluşan siyasal devrimin Avrupa’nın siyaset ve toplum anlayışı üzerinde büyük bir etki
bıraktığından sıklıkla bahsedilmektedir. Fransa’daki siyasal devrimin etkisini gölgede bırakabilecek en önemli
gelişme ise Almanların felsefi alandaki başarılarıdır. Bu başarıyı ilk başlatanlardan biri kuşkusuz Leibniz (
1646–1716) olmuştur. “Almanya’da Alman felsefesini sistemli bir şekilde toparlamaya çalışan Leibniz, Alman
Aydınlanmasının karakterini kesin olarak belirlemiş bir filozoftur.54 Bu felsefi devrimin en sessiz ve en
sistemli öncülerinden biri de üniversitelerdeki Leibnizci metafiziğin etkisini azaltarak bunun yerine bilime
dayalı bir felsefi teori ortaya koyma çabası içinde olan Immanuel Kant (1724–1801) olmuştur. Immanuel
Kant, Aydınlanmanın ideallerini tutarlı ve kararlı bir şekilde ortaya koyan bir Alman filozofudur. Kant’ın
Aydınlanma felsefesi çizgisinde olmasını sağlayan nedenlerin
Başın da varlık sorunu tartışmalarına fenomenal varlık (görünen varlık) anlayışıyla yaklaşarak bilim temelli bir
felsefe geliştirmesi ve metafizik kurgulardan kaçınmasıdır. Ayrıca Kant, 17. ve 18. yüzyıllarda Avrupa'da
Aydınlanma adında başlayan abidevî projenin tarafındaydı. Kant, Aydınlanmanın tarafında olmakla kalmayıp,
aydınlığı temsil eden düşüncelerin eleştirel kabulü tarafını da tutuyordu.
17. yüzyıl Rasyonalizmin eleştirisini yapan Immanuel Kant, aklın ve bilginin sınırlarını da belirleyen
sistemiyle Aydınlanmacı bilgi ve akıl anlayışı doğrultusunda felsefesinin temellerini atmıştır. Kant’ın, insanın
aklına güvenerek ve cesurca hareket etmesini istemesi ile insanın, sıkı kuralların olduğu yükümlülük altında
olduğunu belirtmesi Aydınlanma sürecinin bir parçasıdır
II. AYDINLANMANIN FELSEFİ TEMELLERİ
1.Aydınlanma Felsefesinin Varlık ve Din Anlayışı
İlkçağ ve Ortaçağ felsefesinde varlık organik bir bütün olarak düşünülmekte insan evrenin ayrılmaz bir
gerçeği gibi algılanmaktadır. Tanrı’nın evrenle olan ilişkisi de hâkim olan anlayış tarafından amaçlılık ilkesi
ekseninde kurgulanmıştır. Aydınlanma felsefesinin varlık anlayışında bilinçten hareket eden filozoflar insana
rasyonel olarak yeryüzünün hâkimi olma misyonu yüklemiş ve bu bağlamda evreni de mekanik bir yapı
olarak nitelemişlerdir. Burada Tanrı’nın konumu da bu mekanik kavrayış içinde varlığı düzene koyan ve
insana müdahale etmeyi bırakıp kenara çekilen bir Tanrı olarak görüldüğünden artık varlıkla Tanrı arasında
herhangi bir bağ kurulması imkânı bırakılmamıştır.
Materyalizmde ilkin varlık konusunda önce Tanrı ile maddi varlıklar ilişkisinin koparılması ve kadim
felsefelerde varolan amaçlılık ilkesini de dışlayan mekanik bir madde tasarımıyla düşünce sistemi
oluşturulmuştur. Bu sistemin oluşmasını kolaylaştıran ise Descartes’in düalizmi ve bu düalizmin sonucu olan
mekanik materyalizmin Tanrı ile maddi varlık ayırımını keskin bir biçimde ortaya koymalarıdır.
Tanrı ile
maddi varlık ayırımını kararlı ve kesin bir biçimde ortaya koyan La Mettrie, dini yalnızca ahlaktan bütünüyle
ayırmakla kalmaz, üstelik dinin ahlaka en büyük düşman olduğunu ifade eder Aydınlanma döneminde varlık
duyulur ve görülür bir tarzda ele alınmıştır ve duyulur ötesi bir varlık tanımından tümüyle kaçış görülmüştür.
Aydınlanma felsefesi kendi ‘şimdi’sinde mahkûm olmuş bir şekilde geçmişteki varlık ve bilgi anlayışlarını
önemsemeyen bir yapı içinde olduğu görülmektedir. Böylelikle Aydınlanma felsefesinin varlık anlayışı fizik
dünyayla sınırlandırılmış ve bu da tek-yanlı bir varlık anlayışı olarak kalmıştır. Dolayısıyla Aydınlanma
felsefesi varlığın birlik ve bütünlük içinde kavranması gerektiğini belirten görüşlere karşı birliği ve bütünlüğü
olup bitmiş olarak
görmüştür.
2. Aydınlanma Felsefesinin Akıl ve Bilgi Anlayışı
Belli bir dönemde karanlığı yaşayan her şeyin aydınlatılması gerektiği fikri bu çabaların özünü ortaya
koymaktadır. Aydınlanma düşüncesi öncelikle akıl kavramının da aydınlatılması gerektiği düşüncesi bu
çabanın sonucu olup akıl kavramının neye karşılık gelmesi gerektiği konusunda birçok görüş ortaya
atılmıştır. Aklı aydınlatmak başka bir akıl tarafından gerçekleştirilecekse ortaya konulan akıl başka bir şeye
bağımlı olma zorunluluğunu ortaya koyacaktır. Bu da akıl kavramıyla çelişen bir durum arz etmekte olup
kavramın içeriğini dışsallaştırmaktan öteye gitmez. Dolayısıyla diğer kavramlar gibi akıl kavramı da
11
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
üstünkörü bir biçimde tartışılmış ve kavramın kökenine inme çabası boş ve gereksiz bir uğraşı olarak
görülmüştür. Öte yandan bilim ve bilimcilik nasıl farklı alanlar olarak bilinmesi gerekiyorsa deney ile
deneycilik ayırımını da belirtmemiz gerekir diye düşünüyorum. Çünkü bilimsel bilgiler belirlenmiş ve dar bir
alanda ortaya çıkar. Bilimin bu dar alanı dışında kalan her şeyin bilim dışı olarak bilinmesi gerekir. Bilim - dışı
varlıkların bilgilerini bilimin dar alanında ortaya koyulan yöntemlerle ifade etmeye çalışmak bilimin dışında
olan bir çalışmayla sonuçlanacaktır..
Batı felsefe tarihinde akıl ve düşünce, kutsalla olan bağını kopardıktan sonra iki eksen üzerinden hareket
ettiği söylenebilir. Deneysel ve olgusal eksende geliştirilen bilgi sistemi genelde Francis Bacon, John Locke,
David Hume gibi İngiliz filozoflarının başını çektiği Empirist felsefedir. Diğer eksen ise akıl temelli olup
Descartes, Spinoza, Leibniz, Kant, gibi kalburüstü filozofların şekillendirdiği Rasyonel felsefedir. Empiristler
bilgiyi dış-dünyaya bağlayıp onu daha çok nesne dünyasından çıkarmaya çalışmıştır. Görünen dünyanın
bilgisinin gerçek bilgi olabileceğini ifade eden Empiristlerin bilgi anlayışı görünen dünyanın dışında olanları
bilginin kaynağı olarak görmezler. Dolayısıyla bilgiyi tanımlamada ortaya çıkan bu durum varlığın
bütünlüğünün parçalanmasını da beraberinde getirmiştir… “Aydınlanma akılcılığı, insanın özgürlüğünün aklın
utkusunda ve inançların yıkımında olduğunu söyler; bu da insanı doğaya hapseder ve insanın birliğine ilişkin
her tür ilkeyi zorunlu olarak yok ederek Ben’i, tabii ki belli bir nedene bağlı olarak, salt bir yanılsama ve bir
sahte bilince indirger’’…
III. AYDINLANMA FELSEFESİNDE İLERLEME DÜŞÜNCESİNİN YERİ VE ÖNEMİ
1. Aydınlanma Felsefesinde İlerleme Düşüncesinin Gelişimi
Aydınlanma felsefesinin temel dinamiğinin değişim olduğu söylenebilir.Değişimin de sürekli olarak ileriye
doğru olduğu şeklindeki ontolojik anlayış bütün modern felsefe kuramlarında ilerlemeci bir çözümleme
çabasına yol açmıştır. Bunu en belirgin biçimiyle tarih felsefesi kuramlarında görebiliriz. Tarih kuramlarının
hepsinde bir ilerleme düşüncesi ve mutlu son öngörüsünün bulunması bazı tespitler yapmamızı
gerektirmektedir. Bu tarih kuramları birbirlerine karşıt gibi dursalar da temel noktada yani ilerleme
düşüncesine olan inanç ve güven bakımından birleşmektedir. Öncelikle Aydınlanma felsefesindeki ilerleme
düşüncesinin nasıl geliştiğini daha açık kılmak için tarihte ilerleme düşüncesi üzerine yapılan çalışmalardan
bahsetmek gerekmektedir. Öncelikle Grek felsefesinin tartıştığı en önemli problemlerden birisi de
‘değişme’dir. Bu soruna değerler sorunu da eklenmesiyle, tartışma fiziksel dünyanın değişiminden kültürel
dünyanın değişimi olarak genişlemiştir. Yunanlılara göre geçmişte neler olduğunu anlamak veya bozulmanın
nedenlerini çözmek önemlidir. İnsan dünyasındaki değişme iki açıdan ele alınmıştır: İlki Hesieodos’un
geleneğine bağlı olarak kötüye gidiş veya bozulma, ikincisi ise değişmeyi ‘gelişme’ veya ‘ilerleme’ olarak
görenler şeklindedir. Yunan felsefesinin en önemli iki filozofu olan Platon ve Aristoteles de ilerlemenin genel
olarak teorisini ortaya koymaya çalışmışlardır. İlerleme düşüncesi özellikle Aristoteles’in yazılarında en iyi
şekilde tartışılmıştır. Aristoteles, teleolojik bir ilerlemeden bahseder ve daha ‘Metafizik’in hemen başında
doğanın boşuna bir şey yaratmadığını ifade etmiştir. Aristoteles, icatları göz önünde bulundurarak teknik
ilerlemeye dikkat çeker ve bu teknik ilerlemenin de entelektüel, ahlaki ve siyasi ilerlemeye kaynaklık
edeceğini belirtmiştir. Augustinus’a göre ise tarih Âdem ile başlayan ve kötülüğün sınavlarından da geçerek
kurtarıcının ortaya çıkışıyla sonuçlanması gereken bir ilerlemedir. Hâlbuki Aydınlanmacı ilerleme
düşüncesinin hedeflediği Augustinus’un düşündüklerinin tam karşıtıdır. Bunun nedeni Rönesans ile başlayan
modern ilerleme anlayışının öngördüğü ve başarmak istediği bilimsel, teknik ve sosyal vb. gibi hedeflerdir.
Yeniçağla beraber Avrupa’da din, felsefe, bilim ve kültür açısından büyük değişiklikler meydana gelmiştir.
Gelenekçi ve durağan zihniyet karşısında yeni olan ve durağan olmayan bir zihniyet ortaya çıkmıştır. Bu
zihniyetin bir unsuru olan ilerleme düşüncesi, Batı Dünyası tarihinde ilkin Rönesans döneminde görülmüş ve
Aydınlanma çağında yoğun olarak işlenmiştir. Rönesans döneminde ilerleme düşüncesi daha çok doğa
bilimleri bağlamında tartışılırken Aydınlama döneminde ise kültür bağlamında tartışılmıştır. Artık kültür ve
uygarlığın, giderek bir ilerleme ve gelişme içinde olduğu inancı hâkim olmuştur. “Hâlbuki uygarlık ve kültür
bağlamında ise ilerleme ve gerileme birbirinin yerini tutacak terimlerdir.” Sosyal değişmenin mutlak anlamda
uygarlaşma ve ilerleme olacağını ifade etmek yanlış bir çıkarımdır. Çünkü uygarlaşmanın getirdiği olumlu
etkilerin yanında olumsuz birçok etkisi olacağını belirtmek gerekir. Uygarlaşmak demek diğer toplumlardan
veya tarih kitaplarının sayfaları arasında kalan geçmişteki kültürlerden daha fazla sanata ve kültüre sahip
olmak anlamına gelmez. Tam tersine bunu savunmak görecelilik ile açıklanabilir ve öznellik yönü fazla ağır
basmaktadır. Bu vesileyle uygarlığın nasıl olacağının belirli ölçütlerini ve ilkelerini ortaya koymaya çalışmak
belirli bir kültürü öne çıkarmak anlamına gelecektir.
12
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
18. yüzyıl ve sonraki yüzyılda ise ilerleme düşüncesinin yaygınlık kazanmasının temel nedeni tarihsel
araştırmaların bağlı olarak insanlığın sürekli olarak yeni bilgiler ve buluşlar ekseninde ilerlediği görüşünün
güçlenmesidir. 18. yüzyıldaki tarih gelişimi 17. yüzyıldaki fizik biliminin gelişmesi kadar etkilidir. Artık tarihsel
araştırmaların sonuçları görülmeye başlanmış ve bu durum devlet adamlarının da dikkatini çekmiştir. Tarih
anlaşılabilirdi ve tarihin bir planından bahsedilebilirdi Yeniçağla beraber Avrupa’da din, felsefe, bilim ve kültür
açısından büyük değişiklikler meydana gelmiştir. Gelenekçi ve durağan zihniyet karşısında yeni olan ve
durağan olmayan bir zihniyet ortaya çıkmıştır. Bu zihniyetin bir unsuru olan ilerleme düşüncesi, Batı Dünyası
tarihinde ilkin Rönesans döneminde görülmüş ve Aydınlanma çağında yoğun olarak işlenmiştir. Rönesans
döneminde ilerleme düşüncesi daha çok doğa bilimleri bağlamında tartışılırken Aydınlama döneminde ise
kültür bağlamında tartışılmıştır. Artık kültür ve uygarlığın, giderek bir ilerleme ve gelişme içinde olduğu inancı
hâkim olmuştur. “Hâlbuki uygarlık ve kültür bağlamında ise ilerleme ve gerileme birbirinin yerini tutacak
terimlerdir.” Sosyal değişmenin mutlak anlamda uygarlaşma ve ilerleme olacağını ifade etmek yanlış bir
çıkarımdır. Çünkü uygarlaşmanın getirdiği olumlu etkilerin yanında olumsuz birçok etkisi olacağını belirtmek
gerekir.
Uygarlaşmak demek diğer toplumlardan veya tarih kitaplarının sayfaları arasında kalan geçmişteki
kültürlerden daha fazla sanata ve kültüre sahip olmak anlamına gelmez. Tam tersine bunu savunmak
görecelilik ile açıklanabilir ve öznellik yönü fazla ağır basmaktadır. Bu vesileyle uygarlığın nasıl olacağının
belirli ölçütlerini ve ilkelerini ortaya koymaya çalışmak belirli bir kültürü öne çıkarmak anlamına gelecektir.
‘Tarihte bir ilerleme vardır’ ifadesi ile anlatılmak istenen şey, tarihsel her olayın bir kezlik oluşu ve bu olaylar
sürekliliğin birbiri ardı sıra çizgisel olarak geleceğe doğru akıyor olmasıdır. Bu akış, nihai bir amacı
gerçekleştirmek üzere belirli hedefe doğru olabileceği gibi, böyle bir hedeften bağımsız da olabilir. Burada
ilerleme belli bir süreç içinde o sürecin kendisini gösterdiği evreler içinde ortaya çıkan gelişmeye karşılık
gelir. Ancak gelişmeyle birlikte o sürecin sonundan değerlendirilebilecek bir kazanç elde etme de söz
konusudur. Kısacası ilerlemeden kasıt bilim ve teknik ilerlemelerin ne derece olacağı ve bu durumun
insanlığı nasıl etkileyeceği şeklinde olmuştur.
IV. İLERLEME DÜŞÜNCESİNİN ETKİLERİ
Aydınlanma felsefesinden doğan ilerleme düşüncesi, insanlığın sürekli olarakgelişeceği inancının modern
yaşam tarzına kabul ettiren bir zihniyet ortaya çıkarmıştır. Batı kültürünün değişimini ifade eden moderniteyi
veya modernizmi, Aydınlanma ile kazanılan kültürel değerlerin, teknik ve bilimsel gelişmelerin sosyal ilişkileri
belirlediğinin iyice benimsendiği bir dünya görüşü olarak görebiliriz. Bu durumda modernizmin doğurduğu
sorunlarda Aydınlanma felsefesinin ilerleme düşüncesinin de payının olduğu sonucu çıkmaktadır.
Aydınlanma felsefenin ilerleme düşüncesi ile modernitenin sahip olduğu aklın içerik ve biçim itibariyle Yeni
Avrupa Medeniyeti sürecinin bir parçası olduğunu ifade etmemiz gerekir. Aklın kendi içeriğinin dışında başka
bir içerik taşıması aklı kendi doğasından uzaklaştırmasına neden olmuştur. Adalet, eşitlik, mutluluk, hoşgörü
geçmiş zamanlarda aklın doğasında varolduklarını ya da güçlerini akıldan aldıklarını ifade eden Horkheimer,
bu kavramların eski amaçlarını koruduğunu ama onları değerlendirecek bir aklın artık olmadığını
söylemektedir. İlerleme düşüncesinin çağımızın üzerinde bıraktığı etkileri sınıflandırılması
şöyle;
1. Ekonomik Etkiler
18. yüzyılın ortalarında Aydınlanmanın iktisadi görüşünün beslendiği kaynak olan İngiliz sermayeciliğinin
en önemli sanayisi yün üzerineydi. Bu sanayi ülkenin her tarafına yayılmış olup küçük çapta bir işletme
halindeydi. Bu küçük işletmelerin daha fazla büyüme düşünceleri teknik anlamda bir gelişmeyi doğurmuştur.
Bu gelişme öyle büyük oldu ki genişleyen ticaret ve zenginleşen tüccarlar, sanayi alanında atölyeler açtılar
ve bu sayede sanayide büyük ilerlemeler kaydedildi aydınlanmacı ilerleme düşüncesinden itibaren
Avrupa’nın ekonomik yapısının ilkelerini belirleyen kapitalist ekonominin dünya ekonomisini de etkilediğini
belirtebiliriz. Artık her koşulda kapitalist ekonominin zaferi temel olgu olarak görülmüş ve bu başarısının
teorik ve pratik kazanımları göz ardı edilerek herhangi bir ekonomik analiz yapılamayacağı anlaşılmıştır.
Bütün bunlara rağmen kapitalist ekonominin sonradan etkin olduğu yerlerde bile kapitalist ekonomi
geçmişteki ekonomik ürünlerden bağımsız olmamış ve tarihteki ekonomik ürünleri değiştirmiş veya kendi
ekonomik teorilerine göre uyarlamıştır. Aydınlanma içinde mayalanmaya başlayan kapitalist zihniyetin
doğanın cömertliğine inanmayarak doğayı daha fazla üretim amacıyla yeni iktisadi sistemi oluşturduğuna
dikkat çekmiştir.Bu sistemin özünü veren ise Adam Smith olmuştur. Smith’e göre mal ve hizmet üretimini
13
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
çoğaltmak için etkin bir iş bölümüne, bol kapitale ve geniş bir piyasaya ihtiyaç vardır. Bütün bunların ilk
koşulu ise ekonomik özgürlüktür. Bütün bunlar ise kapitalin serbest dolaşımını gerektirir.
.
2. Sosyal Etkiler
Aydınlanma ve Aydınlanma sonrası döneme bakıldığında oluşan tablonun insana köklü bir değişim
içerisinde olması gerektiği düşüncesini telkin ettiği görülebilir. Aydınlanmacı ilerleme düşüncesinin etkilerinin
en belirgin ve en önemli işlevinin sosyal ilişkilerde görüldüğünü ifade etmek gerekir. “Aydınlanma, gelişen
düşünmenin en geniş anlamda, başlangıçtan bu yana insanlardan korkuyu kaldırmak ve onları kendilerinin
efendisi durumuna getirmek amacını gütmüştür. Ne var ki, tamamen aydınlatılmış yeryüzü bugün muzaffer
bir felaketin belirtilerini taşıyor.”Aydınlanmacı düşünceyle birlikte ilkin bu amaç insanlara özgürlüklerini
vermek ve Avrupa’daki geleneksel ve dinsel temaları taşıyan insan profilini243 yok etmek için yapılan bir
çalışmadır. Aydınlanma felsefesinin topluma bakışı pozitivist temeller üzerine kuruludur ve Aydınlanma
felsefesi bu pozitivist temeller üzerinde kurulu düzeni asla yok olmayacak gibi görür. Başlangıçta sadece salt
nesneler dünyasına uygulanan araçsal mantık sonraları insanları da kapsayacak ve bu araçsal mantık insanı
‘eşya’ statüsüne dönüştürerek insanlar arasındaki ilişkileri yoksullaştıracaktır. Aydınlanmanın sahip olduğu
anlayışın sunduğu tablo insanlar arasındaki ayrılık ve devleti aşan evrensel haklar sorununu çözebilme
vurgusunu toplumun tümüne yayma amacını taşımakta olup hümanistliği harekete geçirmek istemektedir.
Buradaki hümanist hareket Aydınlanmanın insanın daha da yetkinleşmesi ve daha da güçlenmesi ve bu güç
sayesinde de oluşabilecek insan hakları ihlallerini en aza indirme amacını taşımaktadır. Fakat Aydınlanma
hümanistliğin sınırı belirlenmiş olup Batı toplumunun dışındaki toplumlar bu hümanistliğin dışında
kalmaktadır.
3. Siyasal Etkiler
Modernliğin siyasal biçiminin uluslaşma olduğunu belirten Tourain’e göre ulus olma, geleneklerden,
göreneklerden ve ayrıcalıklı durumlardan ayrı aklın ilkelerine göre belirlenmiş yasalar çerçevesinde bir tür
yapılaşma olarak anlaşılmalıdır.265 Uluslaşma aklın ilkelerine göre devlet görüşlerinin içine sızmış ve
uluslaşmanın ölçütü ise her alanda sürekli ilerleme olarak anlaşılmıştır. Aydınlanmacı ilerleme düşüncesinin
yarattığı modern ulus devletin üç temel dayanağı olduğu söylenebilir. Bunlar siyaset yapısında cumhuriyetçi
demokrasi, ekonomide kapitalizm ve gene ekonomi kaynaklı marksizm ve kültürel alanda ise sekülerliktir.
Aydınlanma felsefesinin projesi, sürekli ve doğrusal bir ilerleme anlayışı üzerinden hareket eder. Bu
ilerlemenin, Aydınlanma felsefesinin siyaset anlayışına göre belli bir amacı vardır; söz konusu amaç, ideal
toplum düzeni olarak ifade edilmektedir.
Bir ideal toplum düzenini varsaymak aynı zamanda bir mutlak gerçek kavramını düşünce sistemine
sokmak demektir. Bilindiği gibi Aydınlanma felsefesinin başlangıcı sayılabilecek doğal toplum ve doğal hukuk
kavramları bir tür laikleştirilmiş mutlak gerçek düşüncesinin yansıması olarak kabul edilmektedir.
Modernleşme projesinin 18. yüzyılda pratiğe geçmesiyle artık hukuk, bireyi Tanrı’nın istediği varsayılan
düzen içinde kalmaya zorlamamakta, bireyin toplumun hür ve eşit üyesi olarak kendi ilişkilerini düzenlemesi
imkânını vermiştir. Dolayısıyla hukuk alanında, statü hukukundan sözleşme hukukuna geçiş görülmekte,
bireyi, korporatif sistemin ve belirli statülerin hiyerarşik bağlarından çözen ve bireye ilişkilerini serbestçe
düzenleme imkânı veren bir ortam doğmuştur. Fransız Devrimiyle birlikte hareketlilik kazanan Batı
Aydınlanması her alanda kendini göstermiştir. Kendi içinde toplumsal ve siyasi değişime uğrarken diğer
toplumları da etkilemiştir. Bunun sonucunda özellikle bünyesinde değişik ırkları barındıran imparatorlukları
daha çok etkilemiştir. Olumsuz bir biçimde etkilenen imparatorluklar bunu bertaraf etmeye çalışmıştır. İşte bu
çaba da adeta imparatorlukları kendi içinden bitirmiştir. Batıdan alınan ideolojiler bu içinden bitirmeyi en hızlı
gerçekleştiren güç olmuştur. Dolayısıyla ulus temelli devlet ve siyaset anlayışı Aydınlanma ile birlikte
Avrupa’da daha çok vurgulanmıştır. Fransız devrimiyle birlikte hemen hemen tüm dünya toplumlarının siyasi
açıdan egemenlik kavramının nasıl olacağı ve kimlerin devlet yönetiminde egemen olması gerektiği sorunu
derinleşerek büyük çatışmaları doğurmuştur.
4. Ekolojik Etkiler
İlk ve Ortaçağın doğayı organik bir bütün olarak görme eğiliminden koparak gelişen Aydınlanma
düşüncesinde doğanın üretim imkânını artan sınırsız bir hammadde kaynağı olarak gösterilmesinin neden
olduğu ekolojik felaketlere dikkat çekilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu bağlamda Aydınlanmacı ilerleme
düşüncesinin dünyaya ve insanlığa sunduğu bir başka sorun da çevresel sorunlardır. Doğanın insanın
14
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
emrine verilmiş olduğu ve onun sınırsızca kullanabileceği fikri ilerleme düşüncesinin taşıdığı bir fikirdir.
Modernleşmenin ilerlemeyi hızlandırması için insanın ve çevresinin bilimsel ve olgusal temellerde
meşruluğunu kanıtlama çabalarının sonucunda teknolojik objeler dünyası, tarımsal dünyanın yerini almıştır.
Bu durum tarihte önceleri görülmemiş ve dolayısıyla öncekilerle bağdaştırılamaz yeni bir dünya görüşünün
ortaya çıkmasını belirlemiştir. Aydınlanma felsefesinin ilerleme düşüncesinin projeleri önce insanı, daha
sonra insanın dünyasını etkileme amacında olmuştur.
Çevre sorunları, Modern dünya görüşünün Tanrı evren, insan – Tanrı ve insanevren ilişkisini tanımlanması sonucunda ortaya çıkmıştır. Modern dünyanın
görüşünün her türlü fronik,,sophia’yı ve noetik,kavrayışı bir kenara atarak modern bilimsel bilgiyi ve işlevsel
aklı tek değer olarak görmesi çevre sorunlarının derinleşmesinde önemli bir etken olmuştur.Şüphesiz bu
durum Modern dünya görüşünün doğa hakkında katışıksız bir düşünceye sahip olmadığını göstermektedir.
Dünya hakkındaki düşünme ve öğrenme tarzından kaynaklanan bu durum dünyanın birbirinden ayrı parçalar
halinde olduğu yönündeki bilgilerin insanlar üzerindeki etkisidir. “Modern bilimde dünya kendi içinde farklı
elemanların farklı yoğunluğa sahip olduğu bir kütleden ibarettir. Dolayısıyla bilimsel yönteme göre bu
elemanları ayrı ayrı incelenmek zorunluluğu doğmaktadır. Hâlbuki modern bilimsel araştırmalar bu elemanlar
arasındaki ilişkileri ve dengeleri incelemeyi ve kavramayı gerekli görmemektedir…
AYDINLANMA ÇAĞININ PEYZAJA ETKİSİ
Aydınlanma çağı düşünürlerinin yarattığı akımlar bir çok alanda olduğu gibi estetik ve peyzaj sanatını da
etkilemiştir.
17. Yüzyıl İngiliz düşünürü Locke, insanın bilgiye temel olan malzemeyi sonradan deneyim yoluyla
kazandığını söyleyerek, güzelliğin hem öznel hem de nesnel niteliklere sahip olduğu görüşünde bulunan ilk
kişi olmuştur. Kant ise güzelliğin bir fiziksel nitelik olduğunu düşünen eski düşünce ile, güzelliğin bakan kişide
bittiğini savunan yeni düşünce arasındaki ayrıma dikkat çekmiştir. Kant’ın estetik felsefesi evrimsel
perspektife dayanan çağdaş peyzaj estetik teorileri ile yakın paralelliğe sahiptir
15. Yüzyıl ve 18. Yüzyılları arasında Fransız bahçeleri için En belirgin örnekleri için Rönasans bahçeleri,
Barok akımı oluşturmaktadır. 18. yüzyılın ilk yarısında, barok bahçe stilinin Le Notre dönemindeki ihtişamını
sürdürememesi ve bu sırada Avrupa’ da yayılmaya başlayan İngiliz natüralistik akımının, Fransa
bahçelerinde de etkisini göstermeye başlaması, Fransa’da ki peyzaj mimarlığı sanatının, bir geçiş dönemi
yaşamına neden olmuştur. Bu dönem, doğal İngiliz bahçesi ve geometrik Fransız bahçesinin birbirinden
etkilendiği ve 19. Yüzyılda ortaya çıkan kombine stile doğru yapılan bir hazırlık ve geçiş süreci olarak
tanımlanabilir.
Fransa’da 1715-1730 yılları arasında, XIV. Louis’nin saltanatının son yıllarında ortaya çıkan Rokoko
akımının planlama özellikleri, Barok mimarinin devamı niteliğinde olup ondan daha kıvrımlı ve ince bir
dekorasyon akımı olarak ortaya çıkmaktadır.
Bahçe mimarisi tarihinde, orta çağ sonrasında İtalyan rönesans stilinin hakimiyeti 17. yüzyıl da Fransız
“Büyük Stiline“ devredilmiş ve 18. yüzyılda ise, Natüralistik peyzaj stiliyle hakimiyet İngiltere’ye geçmiştir.
Bu akımlar bize göstermektedir ki aydınlanma çağı sadece düşünceden ibaret değil, aynı zamanda
ilerlemenin pratikleştiği eyleme geçtiği bir dönemdir.
Kaynakça;
CEVİZCİ Ahmet –aydınlanma Felsefesi,Ezgi Kitabevi-2002
KILIÇASLAN Eyüb Ali-Fichte
GÖKBERK Macit –Felsefe Tarihi,Remzi Kitabevi-1994
KILIÇBAY M.Ali – Doğu-Batı Dergisi sayı/14 Ankara-2001
ERDÖNMEZ M.özgüç / KAPTANOĞLU Yeşim –Peyzaj Estetiği ve Görsel Kalite Değerlendirmesi
ÖZOL Elvan - Fransa’da peyzaj mimarlığının gelişimi ve çağdaş akımlara etkileri üzerine araştırmalar- 2005
Mesut COŞKUN
[email protected]
05414696012
Mustafa Kemal Üniversitesi
15
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
YAŞAM ALANLARININ FELSEFEYLE OLAN İLİŞKİSİ GELİŞİMİ VE DEĞİŞİMİ
Gül AKKAYA*
Ankara Üniversitesi*
[email protected]* 05079361551*
ÖZET
Felsefe kişinin kendisini ve çevresini anlama, yorumlama, açıklama ve gerçeği arama çabasıdır.
İnsanı ve evreni bir bütün halinde kavramaya çalışıp, bilinçlenmeyi ve görüş açımızın gelişmesini
sağlar.Ayrıca felsefe insana hemen her konuda akıl yürütebilmesi için yardımcı olur.
Felsefe tüm bunların yanında yaşamı bir şekilde anlamlandırabilme çabasıdır.Kişide uyandırdığı merak ve
kuşku, peyzaj mimarlarının da yaşam alanları için alınan planlama ve tasarım kararlarında neden-niçin ilişkisi
kurmasıyla benzerlik göstermektedir.
Peyzaj mimarı, pratik yarara dayanan ve insan yaşamını kolaylaştırma amacına yönelik olan felsefenin teknik
bilgisinden yararlanarak, çevre için neyin iyi olacağını göz önüne alıp çoğu zaman korumaya, bazen de
onarmaya çalışarak, görsel niteliğe sahip, ilgi çekici ve anlamı olan, aynı zamanda da insan sağlığını,
güvenliğini ve refahını sağlayan tasarımlar oluşturmaktadır.
Bilgi birikimi, yetenek ve hayal gücü gerektiren tasarım meslekleri arasında en çok çeşitlilik gösteren meslek
disiplini olan peyzaj mimarlığı peşinden koşma anlamına gelen felsefe ile bir bütün oluşturmuş, bu noktada
peyzajın tüm konularla yakından bir ilişkisi olduğunu göstermiştir.
Yıllar boyunca değişen görüşler ve toplumsal yapı nedeniyle ortaya çıkan ve toplumları etkileyen felsefi
akımlar tarih boyunca medeniyetleri etkisi altına almış ve peyzaj mimarisini de etkilemiş, geliştirmiş ve
değiştirmiştir.Tarihi süreç incelendiğinde toplumların felsefi görüş farklılıklarının yaşam alanlarında etkisini
gösterdiğini ve bu değişim sürecinin katlanarak günümüze kadar ulaştığını söyleyebiliriz.
Anahtar kelimeler: peyzaj mimarlığı, felsefe, yaşam alanları, gelişim, değişim,
16
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
FELSEFE VE YAŞAM ALANLARI İLİŞKİSİNİN GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE DEĞİŞİMİ, GELİŞİMİ VE
PEYZAJ MİMARLIĞIYLA OLAN BAĞI
Yunanca "philo" sevgi ve "sophia" bilgelik anlamına gelen bu iki kelimenin yan yana gelmesiyle oluşan
felsefe; kişinin kendisini ve çevresini anlama, yorumlama, açıklama ve gerçeği arama çabasıdır.İnsanı ve
evreni bir bütün halinde kavramaya çalışıp, bilinçlenmeyi ve görüş açımızın gelişmesini sağlar.Ayrıca felsefe
insana hemen her konuda akıl yürütebilmesi için yardımcı olur.Bunu yaparken felsefenin çeşitli bilgi
türlerinden yararlanılabilir.






Bu bilgi türleri;
Duyulara, tecrübeye dayanan, rastlantısal bir neden-sonuç ilişkisine sahip deneme yanılma yoluyla elde
edilen gündelik bilgi,
Kesin ve değişmez olan, inanca dayanan ve tartışılmaz dini bilgi,
Sistemli, eleştirisel, kuşkucu, nesnel ve evrensel olan bilimsel bilgi,
Öznel, yaratma ve güzellik kaygısı olan sanat bilgisi,
Yaşamı kolaylaştırmaya yönelik olan teknik bilgi,
Sistemli , eleştirici, evrensel olan, mantık ve akıl yürütme ilkelerine dayanan felsefi bilgi
şeklindedir.
İnsan var olduğu günden günümüze kadar geçen süreçte tabiat içinde yaşamını devam ettirmiş ve
yaşamının her döneminde çevresiyle ilişki içerisinde olmuştur.Bu ilişki zaman içerisinde çeşitli etkenlerle
değişime uğramıştır.
İnsanoğlu yaşamını başlarda kendisini dış koşullardan korumak amacıyla mağaralarda, ilerleyen zamanlarda
göçebe olarak sürdürmüş ve daha sonra ise ihtiyaçları doğrultusunda su kenarlarında yerleşik hayata
geçmişlerdir.
Yerleşik hayata geçtikten sonra insan, kendisi ve meydana getirdiği sosyal çevreyle ilişki kurmuş, yaşadığı
çevreyi güzelleştirme yoluna gitmiş ve çevresine şekil vermeye başlamıştır.
Yerleşik hayata geçişle çeşitli medeniyetler ortaya çıkmış ve farklı kültürler oluşturmuştur.Tarih boyunca bu
kültürler birbirlerinden ve çeşitli felsefi akımlardan etkilenmişler ve kendilerine ait bahçe sanatları oluşturmuş,
yeni yaklaşımlar getirmişlerdir.İnsanoğlu çevresine, akımlar doğrultusunda şekil vermiş, hem felsefi akımlar,
hem de toplumların özgün kültürel özellikleriyle ayrı bir önem ve öncelik kazandırmıştır.
Peyzaj kavramı ise 15. yüzyıl başlarında Avrupa resim sanatında, daha çok dinsel konulu temalarla ortaya
çıkmıştır.Ancak peyzaj , doğanın işleyiş sürecinde sadece felsefeye değil, insani olan her şeye zemin
oluşturmaktadır.
Meslek disiplini olarak Peyzaj Mimarlığı ise 19. yüzyılın ikinci yarısında gündeme gelmiştir.Doğal ve kültürel
kaynakları ve fiziksel çevreyi insan yararı, mutluluğu, güvenliği, sağlığı ve konforu için estetik ve bilimsel
ilkeler çerçevesinde ele alan, arazi planlaması, tasarımı, yönetimi, korunması ve onarılması konularını
kapsayan bir planlama ve tasarım bilim ve sanatıdır (http://www.altaycinibulak.com/?page_id=227) .
Tüm bunlar ele alındığında, yaşamı bir şekilde anlamlandırabilme çabası olan felsefenin kişide uyandırdığı
merak ve kuşku, peyzaj mimarlarının da yaşam alanları için alınan planlama ve tasarım kararlarında nedenniçin ilişkisi kurmasıyla benzerlik göstermektedir.
Peyzaj mimarı, pratik yarara dayanan ve insan yaşamını kolaylaştırma amacına yönelik olan felsefenin teknik
bilgisinden yararlanarak, çevre için neyin iyi olacağını göz önüne alarak çoğu zaman korumaya, bazen de
onarmaya çalışıp görsel niteliğe sahip, ilgi çekici ve anlamı olan, aynı zamanda da insan sağlığını,
güvenliğini ve refahını sağlayan tasarımlar oluşturmaktadır.
17
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
Yıllar boyunca değişen görüşler, kültürler ve toplumsal yapı nedeniyle ortaya çıkan ve toplumları etkileyen
felsefi akımlar tarih boyunca medeniyetleri etkisi altına almış ve peyzaj mimarisini de etkilemiş, geliştirmiş ve
değiştirmiştir.
Toplumsal, iktisadi, bilimsel, kültürel ve sosyal alandaki gelişmelerin tamamı, gelişme süreci boyunca
insanların yer aldıkları doğal çevreyle olan ilişkilerini de sürekli olarak değişim göstermesini sağlamıştır.
Değişim-dönüşümler ise varlıklar arasında karşılıklı etkileşimler sonucu oluşmaktadır.İnsanoğlunun şu ana
kadar doğadaki oluşumların ve gelişimlerin varlıklar dışında veya üstünde olduğunu düşündüğü bir güç
sistemiyle yönlendirildiğini varsaymaktadır.
Bu değişim İlkçağ, Ortaçağ, İslam, İtalyan Rönesans, Fransız Barok, Uzak Doğu Bahçe Sanatları gibi
akımlar oluşturup, pek çok kültürün özelliğini barındıran çeşitli bahçe türleri ve bahçelere has özellikler
meydana gelmesine neden olmuştur.Bu bahçe sanatlarının oluşmasında, medeniyetlerin kendi kültürel
özellikleri, çevreleriyle olan ilişkileri, kendi kültürlerinin yanı sıra bir de diğer bahçe sanatlarının da etkileşim
halinde olduğunu söyleyebiliriz.
Örneğin; İlkçağ Bahçe Sanatını incelediğimizde Mısır'da, Eski İran'da, Mezopotamya'da, Ege ve Yunan
kentlerinde ve Roma'da var olan medeniyetlerin kültür ve yaşam özelliklerini yansıttıkları ve etkilendikleri
çeşitli akımların izlerinin yer aldığı bahçelerin kendilerine has ve belirgin özellikleri olduğunu görebilmekteyiz.
Antik dönemde kent merkezleri için topoğrafik yapının etkisiyle bir yer seçimi yapılmış olup, sosyal ve idari
eylemlerin gerçekleştirilebileceği, yayaların kullanımın dikkate alındığı bu mekanların tasarımında o alanın
güneşlenme süresi, rüzgar faktörü gibi iklimsel bilgiler dikkate alınmış ve yapılaşmalar tiyatro, agora,
tapınaklar çevresinde oluşmuştur.
Ortaçağ dönemine baktığımızda ise kent merkezinde bulunan katedraller baskın bir karaktere sahip olup,
mesleki yaşamlarını sürdüren esnaf ve zanaatkarların, ilerleyen dönemlerde kilise ve çevresinde yer aldığını
görmekteyiz.Dini olgu Ortaçağ dönemi yaşam alanlarının şekillenmesinde etkili olmuş ve dini felsefe kendini
göstermiştir.
Rönesans dönemine baktığımızda kentin önemli bölümünü kilisenin değil, piazzanın oluşturduğunu
görmekteyiz.Geniş bir meydan olarak nitelendirilen bu alan sosyal ve ekonomik hayatın merkezi olup
hizmetlerin ve malların ticaretinin yapıldığı yerdir.
Barok döneminde yapılan tüm düzenlemelerde ki esas amaç kişiye beklenmeyen, fazla harekete sahip
düzenlemeler yaparak görsel açıdan mekansal bütünlüğü sağlamaktır.Tüm bu özelliklere baktığımızda Barok
bahçe sanatının şekillenmesinde sanat felsefesinin etkili olduğunu görebiliriz.
Sanayileşme dönemine bakıldığında kentler büyük bir önem kazanmaya başlamış olup, sanayi devriminin
etkisiyle ulaşım olanaklarının gelişmesiyle farklı mekanlarla bağlantılar kolaylaşmıştır. Kent merkezleri tüm
işlevlerin yoğunlaştığı beyin konumuna gelmiştir.
Yaşam alanlarının tarihi sürecini incelediğimizde toplumların felsefi görüş farklılıklarının yaşam alanlarında
etkisini gösterdiğini ve bu değişim sürecinin katlanarak günümüze kadar ulaştığını söyleyebiliriz.
Bilgi birikimi, yetenek ve hayal gücü gerektiren tasarım meslekleri arasında en çok çeşitlilik gösteren meslek
disiplini olan peyzaj mimarlığı peşinden koşma anlamına felsefeyle bir bütün oluşturmuş, bu noktada
peyzajın tüm konularla yakından ilişkisi olduğunu göstermiştir.
18
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
KAYNAKÇA:
http://www.altaycinibulak.com/?page_id=227
BELLEYİCİ KÖSE,N. vd.2007, "KASTAMONU TAŞKÖPRÜ TARİH KENT DOKUSUNUN PEYZAJ
MİMARLIĞI AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ",Ankara Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Yüksek Lisans Tezi,
Yayınlayan: ANKARA ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ PEYZAJ MİMARLIĞI
ANABİLİM DALI Yayın Yeri: Ankara
http://www.bahcesel.com/zhaber/kose_yazilari/ziraat_y_muhendisi_caglar_aydin/1558peyzaj_tasariminda_kullanilan_bitkilerin_insan_uzerine_etkileri.html
http://www.exitmedia.net/prueba/eng/articulo.php?id=301
http://www.historicalsense.com/Archive/Fener15_1.htm
http://nazimcankaya.net/dogaveinsan.html#peyzaj
http://www.ashgate.com/isbn/9780754660903http://samiyesilyurt.com/forum/27-lys-felsefe/72-felsefe-dersnotlari.html
http://www.maxicep.com/ilkogretim-ve-liseler/felsefe-ders-notlari-felsefenin-butun-konulari-336923.html
19
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
PEYZAJ FELSEFESİ
(KENT VE SANAT İLİŞKİSİ)
MERVE ELBİ
SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ
4. SINIF ÖĞRENCİSİ
tel: 0544 283 43 76
e-posta : [email protected]
GİRİŞ
KENT NEDİR?
Kent, genel anlamda kentsel yerleşmelerin yaygın adıdır. “Kent, sosyo -ekonomik ve kültürel özellikleri,
yönetim durumu ve nüfus bakımından kırsal alanlardan ayırt edilen, genellikle tarımsal olmayan üretimin
yapıldığı, daha önemlisi hem tarımsal hem de tarım dışı üretim, dağıtım ve denetim işlevlerinin toplandığı,
teknolojik gelişme derecelerine göre belirli bir büyüklük, heterojenlik ve bütünleşme düzeyine varmış, ikincil
toplumsal ilişkilerin, toplumsal farklılaşma, uzmanlaşma ve hareketliliğin yaygın olduğu yerleşim alanıdır”.
Peki ya SANAT nedir?
Sanat,
insanlık
tarihinin
her
döneminde
var
olan
bir
olgudur.
İnsanlığın
geçirdiği
evrimler yaşama biçimlerini, yaşama bakışlarını, sanat biçimlerini ve sanata bakışlarını değiştirmiş, her
dönemde ve her toplumda, sanat farklı görünümlerde ortaya çıkmıştır.
Sanat İçin Ne Dediler
Kant'a göre; sanatın kendi dışında, hiçbir amacı yoktur. Onun tek amacı kendisidir. Güzel Sanatı ancak deha
yaratabilir.
Hegel'e göre; sanattaki güzellik doğadaki güzellikten üstündür. Sanat, insan aklının ürünüdür. Kendisine
doğanın taklidinden başka amaç bulmalıdır.
Marks'a göre; yaratıcı eylem, insanın ve doğanın karşılıklı etkileşiminin bir aşamasıdır. Bu, toplumsal bir
karakter taşır. Sanat, yaşamı insanileştiren bir olgudur. Araştırıcı, yaratıcı, çok yönlü tümel insana ulaşma
çabası içinde sanatlar gelişebilir.
Fransızca esthétique kelimesinden dilimize geçmiş estetik, Türk Dil Kurumu’na göre; “Sanatsal yaratının
genel yasalarıyla sanatta ve hayatta güzelliğin kuramsal bilimi, güzel duyu” ya da “Güzellik duygusu ile ilgili
olan veya güzellik duygusuna uygun olan” diye tarif ediliyor.
Özgür ansiklopedi Estetik için; “Değer teorisi ya da aksiyoloji adı verilen felsefenin bir dalıdır” diyor ve ekliyor;
“Sanat felsefesi ile yakından ilgilidir. Duygu ve beğeninin yargılanmasıdır.” görüyoruz ki felsefe, sanat,
duygu, özgür düşünebilmek, özgürce değerlendirebilmek, estetik anlayışının gelişmesi için temel kavramlar.
Şehrin kimliğini yansıtacak sanatsal yapıtlar; bir kentin yaşanılırlığı, estetiği ve kentliye kazandırdığı değer
yargıları ile yadsınamaz bir bütündür: Yaşanmışlık ve anılar, kentli insan kültürünün yegane birikimleridir.
Tolstoy’un, “Sanat nedir?” sorusuna verdiği yanıt: ”Sanat, bir duyguyu yaşayan insanın, o duyguyu bilerek
ve isteyerek başkalarına aktarma olayıdır.” demiştir. Yani her an sokaklarında, meydanlarında, parklarında
20
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
dolaştığımız “kentimiz” bizi birbirimize bağlayan, yaşamı paylaşabileceğimiz mekanlar örgüsü ile bizi yaşama
bağlamaktadır. Sanat insanları günlük hayatın kalıplarından kurtarabilecek, bizleri “arka bahçemiz” e, günlük
yaşamın koşturmacısından ertelenen hayallerimizin mutlu dünyasına kavuşturabilecek bir olgudur. Aksi
takdirde; kimliğinden, kültüründen, sanattan, yaşanmışlıklarından uzaklaştırılan bir kent olur ve bu da
üzerinde yaşayanların anılarının yok edilmesi anlamına gelir.
Kentlilik bilinci ve kentliye hizmet edilmesi kentin yerel ve uluslararası kültür ve sanat eylemliliklerinin
arttırılması, kentin sanat ile ilişkileri bağlamında mühimdir. Kentlerin kültür aktörlerinin, yöneticilerinin, eğitim
birimlerinin, biz peyzaj mimarlarının; kamusal
alanda sanat ve sanatın kamusal alana dahil edile bilmesi için; “Kentte sanat nerededir?”, “Kentin ta kendisi
başlı başına bir sanat formu değil midir?”, “Yaşadığımız mekânlarda ‘estetik’ kavramı, basmakalıp
anlamlarından çıkarak, yepyeni bir boyut kazanmaz mı?” sorularını yakın mercekten inceleyip, kente bunları
kazandırabilmesi gerekmektedir. Yoksa, Friedrich’in “Bir ülkede akıl ve sanattan çok, servete değer verilirse,
bilinmelidir ki, orada keseler şişmiş ama kafalar boşalmıştır.” sözüne hayıflanmaktan başka bir durumda
olmayacağız.
Kentlerin sanatsal ve geleneksel değerler bütününün oluşturulması ancak güzel sanatların varlığının
algılanarak, kentle buluşturulması ile mümkün olacaktır. “Kent Kimliği”, “Kent Kültürü”, “Kentlilik Bilinci” ve
“Kent Belleği” aynı zamanda sanat ve kültürel etkinliklerle beslenen olgulardır.
Sanatın bireyler açısından anlamını, özgürlük, yaratıcılık ve bireyin iradesini özgürce ortaya koyma çabası
oluşturmaktadır. Yalnızca bireysel olarak bir ifade ve yaratım süreci olmanın ötesinde sanatın toplumsal
olarak da bir anlamı vardır. Çünkü sanattaki konuların evrimi, toplumsal koşulları ve toplumsal duyarlılığı
yansıtır. Örneğin, kutsal konulardan kutsal olmayan konulara geçilmesi, kralların ve soyluların dünyasına
halkın girmesi, kent ve köylerdeki günlük yaşayışın anlatılmasıyla çalışan insanın sanata konu olabileceğinin
anlaşılması, “soylu sınıf dramının” yerini “burjuva tragedyasının” alması sanatın toplumsal olarak da bir
anlama ve içeriğe sahip olduğunu gösterir
Modern Meksika resim sanatı, “duvar resmi” demektir. Halka dönük sanat yaklaşımı daha birçok ülkede
görüldüyse de, Meksikalı sanatçılar, devrimcilerle birlikte hareket etmişlerdir. Ülkelerini ve halklarını tanımış
ve yaşadıkları her şeyi sanat yoluyla anlatmışlardır.1921’de imzaladıkları bir bildiriyle sanatçılar:
“Yapıtlarımızı müzelere kapatmak istemiyoruz. Çünkü oralara ancak zamanı olanlar gidebilir, çalışan
kişilerse gidip göremezler. Halk, müzeleri, sergileri görmeye gidemezse o zaman biz sokaklara, işçilerin
toplandıkları yerlere sergi açarız. Sokakları ve toplantı yerlerini müzeye çeviririz. Caddelerin, kamu
yapılarının, sendika binalarının, çalışanların toplandığı her yerin duvarlarını boyarız.” düşüncesinden
hareketle duvar resimlerini yaşanan alanlarda oluşturmuşlardı
Albert Camus şöyle demişitir “Dünya aydınlık olsaydı sanat olmazdı.” Yani; karanlık düşünceler var
olmasaydı bunlardan kurtulmak için yaratılan bir “aydınlatıcı sanata” da gereksinim olmazdı.
Kentler, bağlı oldukları ekonomik ve toplumsal dizgelerin birer parçası, minyatürü, aynasıdırlar. Genel
yapının tüm özellikleri, güzellikleri ve hastalıklarıyla birlikte onlara da yansır. Kamusal sanat, insanı şaşırtan
ve mekânla insanın ilişkisini farklılaştıran bir özelliğe sahip olmalı. Kamusal sanatın çok sevilmesi ya da
sevilmemesi değil, kente yeni bir şey katması ve insanları bu katkı üzerine düşündürmesi önemli. Kentsel
yaşamı sorgulayan, sorgulatan, o yaşama yeni bir katkı sunan kamusal sanat, galeri sanatçılığından her
zaman çok daha farklı ve çok daha zor olmuştur. Çünkü sanat aynı zamanda toplumsal olanın devamlılığını
sağlayan bir iletişim aracıdır.
21
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
“Arka bahçesi cehalet olanların, kentin dokusunu estetik kaygılarla korumaları mümkün değildir.”
”Bizim kuramayacağımız, ama onu düşleme, her şeyiyle düşünme yetimizde kendisini parça parça kurarak,
kendisinde yaşamamızı değil, bizde yaşamayı talep ederek bizi ütopyadan farklı, iyi ya da kötü, bugün
yaşanabilir bütün kentlerin ötesinde, yeni içsel ve dışsal koşullanmaların karşılaşmasından doğan” üçüncü
bir kentin olası sakinleri yapacak bir kent bu.” Düşlere sığmayan kentlerde yaşamak, yaşatmak dileğiyle…
Kaynakça:
GÖRŞEN, Nurşen, Tarihsel Süreçte Toplumsal Yapı ve Sanat
Etkileşimi – 2, http://www.netyorum.com/sayi/161/20050321-16.
htm, (erişim tarihi: 10.05.2008).
BİNGÖL, Yüksel, “Duvar Resminde Rönesans”, ArtistModern, Yıl: 1986, Sayı: 3, (s. 30-31), s. 31.
GÖRŞEN, Nurşen, Tarihsel Süreçte Toplumsal Yapı ve Sanat
Etkileşimi – 2, http://www.netyorum.com/sayi/161/20050321-16.
htm, (erişim tarihi: 10.05.2008).
Görünmez Kentler / Italo Calvino
KELEŞ, Ruşen, Kent ve Kültür Üzerine, Mülkiye Cilt: XXIX Sayı:246
BİNGÖL, Bilge, Sanat Özgürlüğü, Hacettepe Hukuk Fak. Derg, 1(2) 2011
Tolstoy, Sanat Nedir
http://www.tayproject.org/texts/SanatveKent.html
http://www.angorasanat.com/kategoriler/sandik.html
22
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
AYDINLANMA ÇAĞINDAKİ FELSEFİ DÜŞÜNCELER
Tutku Başak Metin
Düzce Üniversitesi, 0505 700 45 07 , [email protected]
18.yüzyıl da her konuda aklın ön plana çıktığı bir düşünce sisteminin yaygınlaştığı döneme
Aydınlanma Çağı denir. Aydınlanma çağında pek çok alanda büyük gelişmeler sağlanmıştır. Bu alanlardan
biri de doğa bilimleridir. Her türlü etkiden kurtulmuş aklın, tüm kültür alanlarında büyük aşamalar kat
edeceğine inanmışlardır. Onlar için önemli olan insandır ve insan her şeyin ölçüsüdür. Bu noktada
aydınlanma çağını peyzaj ve peyzaj mimarlığı ile ilişkilendirirsek, peyzaj bir bakış açısı içerisine giren tüm
doğal ve kültürel çevrenin bir bütünü olduğunu görürüz. Peyzaj mimarlığı ise insanlar için estetik, fonksiyonel
bir çevre düzenleme sanatıdır. Kısaca peyzaj mimarının işi insan ve akıldır. Bir peyzaj mimarı aklı kendine
ışık tutarak insanı çok iyi tanımalı ve insanlığa faydalı işler yapabilmelidir. Aydınlanma çağı düşünürleri
gerçek olanın doğada olduğuna inanmışlardır. Peyzaj mimarları çalışma konularına baktığımızda ise doğal
ve kültürel güçler, çevrenin korunması ve geliştirilmesi gibi maddelerin olduğunu görürüz yani peyzaj
mimarları da gerçek olanın daha estetik ve fonksiyonel olması için çaba gösterirler. Aydınlanma felsefesine
baktığımız zaman genel olarak insanın kendi yaşamını düzenlemesini esas almıştır ve mutluluk, hazcılık,
yararcılık gibi ilkelere dayandırılmıştır. Bu ilkeler genel olarak insanların mutlu olduklarında, yaşamdan zevk
aldıklarında yararlı olduklarını savunur. Peyzaj mimarlığının amacına baktığımızda, sürekli olarak verimli,
sağlıklı ve insan için en uygun koşullara sahip ortamı sağlamak olduğunu görürüz. Bu ortam sağlandığında
insanın mutlu olabileceği, rahat ve iyi vakit geçirebileceği zevk alabileceği alanlar ortaya çıkmış olacaktır.
Sonuç olarak peyzaj mimarlığı ve aydınlanma çağı felsefesi arasında büyük bir bağ vardır ve bu bağı daha
da kuvvetlendirecek olanda biz peyzaj mimarlarıdır.
Anahtar Kelimeler: akıl, mutluluk, insan, peyzaj
PEYZAJ MİMARLIĞI VE AYDINLANMA ÇAĞI
18. yüzyıl da her konuda aklın ön plana çıktığı bir düşünce sisteminin yaygınlaştığı döneme Aydınlanma
Çağı denir. Aydınlanma çağının ana fikri, akıl aracılığıyla doğru bilgilere ulaşılabileceği ve bu doğru bilgi ile
de toplumsal yaşamın düzenlenebileceğidir. Immanuel Kant(1724-1804) aydınlanmayı "Sapere Aude", aklını
kullanma
cesaretine
sahip
ol
diye tanımlıyordu. Bu aydınlanmanın temel felsefesidir. Yani akılı kurucu ilke olarak benimseyerek, tüm
toplumsal yaşamın ve düşünüşün buna göre şekillendirilmesine yönelik dönemdir. Aydınlanma çağının
ortaçağ düşüncesine ve yaşam anlayışına karşıt bir dünya görüşü olarak ortaya çıktığı savunulmaktadır.
Aydınlanma hareketi içerisinde yer alan düşünürler, düşünce ve ifade özgürlüğü, dini eleştiri, bilimin değeri
gibi birçok ilerici fikri geliştirmişlerdir. Bunlardan bir tanesi de doğa bilimleridir. Aydınlanma çağı düşünürleri
doğa ile akıl arasında bir uygunluk olduğunu ve akılsal yapıda olan bu doğayı aklın rahatlıkla
kavrayabileceğini savunmuşlardır. Her türlü etkiden kurtulmuş aklın tüm kültür alanlarında büyük aşamalar
kat edeceğine inanmışlardır. Onlar için önemli olan insandır ve insan her şeyin ölçüsüdür. ‘İnsani olan hiçbir
şey bana yabancı değildir’ sözü, aydınlanmanın en önde gelen sloganlarından biridir. Aydınlanma çağı
düşünürlerinden olan Immanuel Kant(1724-1804) ‘a göre, aydınlanma insanın kendi kusurları sonucu
düşmüş olduğu olumsuz durumdan, yine kendi aklını kullanmak suretiyle çıkma çabasıdır. İnsan içinde
bulunduğu olumsuz duruma aklın kendisi yüzünden değil, ama onu gerektirdiği gibi kullanmayı bilmemesi
yüzünden düşmüştür. Bu noktada aydınlanma çağını peyzaj ve peyzaj mimarlığı ile ilişkilendirirsek, peyzaj
bir bakış açısı içerisine giren tüm doğal ve kültürel çevrenin bir bütün halinde görünümüdür. Peyzaj mimarlığı
ise peyzajı oluşturan doğal ve kültürel bileşenlerin ve çevrelerin koruma – kullanım dengesi gözetilerek;
ekolojik, ekonomik, estetik ve işlevsel ölçütlere uygun olarak planlaması, tasarımı, onarımı, korunması ve
yönetim konularında bilim ve sanat temelinde proje üreten kişidir.Kısaca peyzaj mimarının işi insan ve
akıldır.İnsan yaşadığı doğal çevreye farkında olarak veya olmayarak zarar verir.Daha sonra ise çevreyi
kurtarmak için çaba gösterir.Yani insan kendi kusuru sonucu düşmüş olduğu olumsuz durumdan aklını
kullanarak çıkmaya çabalar.Bu durumu Immanuel Kant(1724-1804) ‘ın düşüncesiyle özdeşleştiğini
görürüz.Bir peyzaj mimarı aklı kendine ışık tutarak insanı çok iyi tanımalı ve insanlığa faydalı işler
yapabilmelidir.Akıl insana, iyi planlanmış gözlem ve deneylere dayanarak, doğayla ilgili sorular sorup
yanıtlama olanağı sağlar.Aydınlanmanın akılcı düşüncesi doğaüstü ve doğa dışı her şeye karşıdır.Bu
nedenle aydınlanma çağı düşünürleri gerçek olanın doğada olduğuna inanmışlardır.Peyzaj mimarlığının
çalışma konularına baktığımızda ise doğal ve kültürel güçler, çevrenin korunması ve geliştirilmesi gibi
maddelerin olduğunu görürüz.Peyzaj mimarları da gerçek olanın daha estetik ve fonksiyonel olması için
23
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
uğraşırlar.Aydınlanma felsefesi genel olarak insanın kendi yaşamını düzenlemesini esas alarak bazı ilkelere
dayandırılmıştır.Bu ilkeler;akılcılık,deneycilik, mutluluk,hazcılık,bilim ve doğadır.Bunları peyzaj ve peyzaj
mimarlığını göz önünde bulundurarak açıklayacak olursak;akılcılığı savunan aydınlanmacılara göre akıl her
şey demektir.İnsanı diğer canlılardan ayıran,üstün yapan ve tüm insanlığın ilerlemesi için gerekli olan
akıldır.Peyzaj mimarlarının işinin akıl ve insan olduğunu daha önce belirtmiştik.Nitekim aydınlanmacı bir
düşünür olan Immanuel Kant(1724-1804) “Aydınlanma nedir?”sorusuna “insanın kendi aklını kullanmasıdır”
şeklinde cevap vermiştir.Deneycilik ilkesine baktığımızda aydınlanmacıların bir kısmının akılcılığın yanında
deneyciliğinde önemli olduğunu savunduklarını görürüz.Deney aklın kullandığı bir metottur.İnsan zihninde
doğuştan gelen bilgilerin olmadığını söyleyen, 18. yüzyılın en önemli düşünürlerinden olan John Locke
(1632-1704)bilgilerimizi gözlemlerimize, duyularımıza yani deneye dayandırır.Doğru ve yanlışı anlayabilmek
için deney yapmak,deneylerin sonuçlarını da akılcı bir düşünüşle değerlendirmek gerekir.Peyzaj tasarımının
temel ilkeler(teknik,sitüanyon,renk ve renk uygulama) deneyciliğe en güzel örneklerdir.Aslında tasarım başlı
başına bir deneyciliktir.Bir diğer ilke mutluluktur.İnsanın rahat kendisine layık bir mutluluk içerisinde
yaşamasını sağlayan yine insanın kendisi olarak açıklamışlardır.İnsanlar var olduklarından itibaren doğaya
kendilerini uydurdukları gibi,doğaya egemen olmaya çalışarak
yaşam standartlarını sürekli
yükseltmişlerdir.Peyzaj mimarlığı ise, doğal ve kültürel kaynakları ve fiziksel çevreyi insan yararı, mutluluğu,
güvenliği, sağlığı ve konforu için estetik mekan ve yaşam ortamı ,kültürel ve doğal değerlerin korunması ve
sürdürülebilirlik adına ekolojik öncelikli projeler üretilmesini sağlayan bir planlama ve tasarım
dalıdır.Aydınlanma çağındaki diğer bir ilke hazcılıktır.Bu ilkeye göre insan iyi yaşamalı ve yaşamdan zevk
almalıdır.Bu düşünce yararcı görüşü de beraberinde getirir.Çünkü kendisiyle barışık olan insan başka
insanlarla da barışık olacağından kendisini düşündüğü gibi onları da düşünüp yararlı olacaktır.Peyzaj
mimarlığının amacına baktığımızda,sürekli olarak verimli,sağlıklı ve insan için sosyal ve ekonomik bakımdan
en uygun koşullara sahip ortamı sağlamaktır.Bu ortam sağlandığında insanın mutlu olabileceği,rahat ve iyi
vakit geçirebileceği rekreasyonel alanlar tasarlanmış olacaktır.Son olarak bilim ve doğa
ilkesi,aydınlanmacıların çok önem verdiği bir ilkedir.Bilim akılcılığın bir ürünüdür.Doğadaki yaşam,flora,fauna
,doğa dengeleri hem ayrı hem birlikte bir ilginin alanlarıdır.Bir canlı olarak doğal bir çevrede yaşarız ve
çoğunlukla
kentlerde
toplanmışızdır.Ancak
sağlıklı
ve
dengeli
bir
çevrede
yaşamamız
gerekirken,kentlerimizin doğadan koptuğunu ve bu koşulların gitgide kaybolduğunu görüyoruz.Bizler peyzaj
mimarları olarak doğal mirasımıza sahip çıkalım,ağaçların bitkilerinde bir ruhu olduğunu
unutmayalım.Mutluluğu üretmeden tüketmeye hakkımızın olmadığını düşünerek mutluluğun mimarları olalım
ve kalbimizde yeşil bir ağaç bulunduralım belki şarkı söyleyen bir kuş gelir konar.
Kaynakça;





Bekir S. Gür, (2006Kant Ve Matematik Üzerine Matematik Dünyası, no: 1, s. 93-98.
Server Tanilli,(2006),Yaratıcı Aklın Sentezi, Felsefeye Giriş, İstanbul: Alkım Kitapevi
Fehmi Baykan,(2000),Aydınlanma Üzerine Bir Derkenar, İstanbul: Bilge su Yayınevi
Sevgi İyi,(2006),Aydınlanma Sempozyumu, Osmanlı Bankası Arşivi Araştırma Merkezi, Toroslu Kitaplığı
Aydınlanma Çağı, Vikipedi
24
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
SÜRDÜRÜLEBİLİR ŞEHİRLER İÇİN PERMAKÜLTÜR FELSEFESİ
1
Ezgi Zehra TOKSARI
ÖZET
Hızla artan nüfusu barındırmak için kontrolsüzce büyüyen şehirlerimizde, çirkin yapılaşmaya karşı doğa,
satın alınabilecek, görsellikten ibaret bir ürün olarak görülebiliyor. Tüketime odaklı toplumsal davranışlar
kentin sosyal ve kültürel yapısını hızla değiştirmekte ve kentlerde bu değişime kayıtsız kalmayarak özellikle
ekolojik açıdan kendine yetemeyen,kendini ve çevresini tüketen birer merkeze dönüşmektedir. Şehirler
ancak, temiz enerji kullanımı, ekolojik tabanlı kentsel - mekansal ve mimari yapıların planlama ve tasarımı,
ekoloji ve çevre koruma konusunda eğitim faaliyetleri, ekolojik ulaşım çözümleri, çevre dostu ve
yenilenebilir kaynakların,malzemelerin kullanımı gibi özellikleri yaşam biçimi haline getirerek çevreci şehirler
haline gelebilir.
Günümüzde mevcut kentsel alanlar da sürdürülebilirlik ve ekolojik yaklaşımının kentin tüm bileşenlerine
entegre edilebilmesi için bütüncül ekolojik çözümlemeler hedeflenmeli ve eyleme dönüştürülmelidir. Tüm
bunların hayata geçirilmesi ise insan - doğa ilişkilerinin yeniden düzenlemesine bağlıdır. Permakültür, en
kısa tanımıyla:“etik temelli, sürdürülebilir insan yerleşimleri tasarımı” olarak tanımlanmakta ve insan – doğa
ilişkilerinin yeniden organize edilmesinde alternatif bir çözüm olarak görülmektedir. Her geçen gün daha da
yaygınlaşan bir yaşam felsefesi haline gelen permakültür, doğanın temel ilkelerine dayalı bir yaşam düzenini
savunmaktadır. Bu çerçevede çalışma, bozulan insan – doğa ilişkilerini kısaca açıklayarak permakültür
felsefesini örnekler üzerinden tartışmaktadır.
ANAHTAR KELİMELER: Sürdürülebilirlik, Permakültür, ekolojik yaşam biçimi,çevreci şehir
GİRİŞ
Bir yaşam alanı olarak kentler,doğal ve kültürel bir çok unsurun birarada karşılıklı etkileşim içinde
bulunduğu insan ekosistemleridir.Kent, aynı zamanda farklı etnik,toplumsal ve kültürel alışkanlıklara,yaşam
tarzına ve sosyal profile sahip,çevresel algıları değişkenlik gösteren insanların birlikte yaşamak durumunda
kaldığı mekanlardır.Daha küçük yerleşmelerde yasayanların gözüyle çoğu zaman “fırsatlar mekanı”olarak
algılanan kentler,göçe bağlı aşırı nüfuslanma ve beraberinde gelen kent arazilerinin yanlış ve çevresel
sorunlar nedeniyle,hızla içinde yaşayanlar açısından yorucu ve çalışılan,ancak yaşayanların gelecek planları
içinde yer almayan alanlara dönüşmektedir.İşte özellikle gelişmekte olan ülke kentlerinde tam da bunlar
yaşanırken,dünya ve kentlerin geleceği üzerine kafa yoranlar,”kent ekolojisi”,”kentlerin yaşanabilirliği”
dahası“sürdürülebilirlik”kavramlarını tartışmaya-sorgulamaya başlamışlardır.(KARADAĞ,2009)
Sürdürülebilirlik kavramı
Sürdürülebilirlik kavramı;şimdiki kuşağın gereksinimlerini,gelecek kuşakların kendi gereksinimlerini
karşılayabilme yeteneklerini tehlikeye düşürmeden,gelecek kuşakların kaynaklarını yok etmeden
karşılayabilme olarak tanımlanmaktadır.Kentlerin yaşanabilir kılınması ve sürdürülebilir kentlere giden yol ise
şüphesiz doğal çevre bileşenleri ile uyumlu,doğa ile barışık kentler kurgusundan geçmektedir ve bu kurgular;
insan-insan etkileşimi,dolayısıyla bir kültür eseri olarak kent yapısının ortaya çıkışı,ekolojik bir ortam olarak
kentsel yapının insan davranışı ve toplumsal süreçler üzerindeki etkisi,kentsel yapının bir mekan ve süreç
olarak doğal çevre ile ilişkisi-etkileşimi şeklindedir ve görülmektedir ki ;kentsel mekanlarda doğal çevre
süreçleri ile toplumsal süreçlerin iç içe geçmişliği ve etkileşimi çok güçlü ilişkiler sistemini
oluşturmaktadır.Sürdürülebilir kentsel çevre ve eşit bir gelecek ancak çevre sorunlarına duyarlı ve bilinçli bir
toplumla olanaklıdır.Tüm bunların hayata geçirilmesi ise insan-doğa ilişkilerinin yeniden düzenlenmesine
bağlıdır.Bu bağlamda her geçen gün daha da yaygınlaşan insan – doğa ilişkilerinin yeniden organize
edilmesinde alternatif bir çözüm olarak görülen,bir yaşam felsefesi haline gelen permakültür,etik
1
İstanbul Üniversitesi Orman Fak.,05313178980,[email protected]
25
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
temelli,sürdürülebilir
insan
yerleşimleri
tasarımı
olarak
tanımlanmakta
ve
çözüm
olarak
görülmektedir.(KARADAĞ,2009)
Permakültür nedir?
1970’lerde
Avustralya
da
Bill
Mollison
ve
David
Holmgren
tarafından
geliştirilen
perma(kalıcı)culture(kültür);insanların ihtiyaçlarını karşılayan,verimli ekosistemler geliştirerek kendi kendine
gelişebilen gıda zinciri kurulmasını sağlar; böylece çok daha az emekle daha fazla verim elde
edilebilmektedir.Yeryüzünü
korumak,insanların
ihtiyaçlarını
karşılamak,tüketimi
ve
nüfusu
sınırlandırmak,fazlalığı paylaşmak ya da yeniden yatırım yapmak permakültür’ün prensipleri arasındadır.Şu
anda varolan yaşam sistemlerinin gelecekte hayatta kalışı rekabet değil işbirliği temeline bağlıdır.
Permakültür’ün ilk önceliği kendi yaşamlarımız ve çocuklarımızın yaşamları için sorumluluk almaktır.
(LIVINGSTON,2009)
Permakültür’ün etik değerleri
 Dünyanın sunduğu kaynakların sınırları vardır.Nüfus ve tüketim artışına sınırlama gelmezse dünyanın
kaynakları nihayetinde tükenecektir.
 Kendimizin ve çocuklarımızın sorumluluğunu üstlenerek, doğaya verdiğimiz zararı mümkün
olabildiğince azaltmalıyız.
 Fosil yakıt tüketimi iklim değişikliğine neden oluyor.Temiz enerji kaynaklarını kullanmaya
başlayarak,bireysel fosil yakıt tüketimimizi azaltabiliriz.
 Henüz bozulmamış doğayı koruyabilmeli,bozulmuş doğayı iyileştirmeliyiz.
 Zengin yaşayan bir toprak elde etmek yaşamamız için gerekli doğal gıdayı sağlayacak gıda
sistemlerini kurmalıyız.
 İnsanların temel gıda ihtiyaçları doğayı kirletmeden, yoketmeden de karşılanabilir.
 Ekosistemler nasıl kendi başına gelişip, zengin canlı çeşitliliğine sahip olabiliyorlarsa ,biz de
ekosistemlerin
benzerini
kendi
gıda
ihtiyaçlarımızı
karşılayabilecek
şekilde
kurabilirz.(LIVINGSTON,2009)
“Dünyamız artık modern ziraatın, monokültürel ormancılığın ve düşüncesiz yerleşim tasarımının verdiği
zararı kaldıramayacak duruma geldi ve yakın gelecekte enerji israfının ya da insan kaynaklı kirlilik ve iklim
değişiklikleri nedeniyle bildiğimiz şekliyle uygarlığın sonunu göreceğiz.”şeklindeki görüşüyle Bill Mollison’ın
prensipleri ise:
 Gözlem; iyi planlanmamış gereksiz iş gücü yerine, doğal sistemleri uzun uzun gözlemleyin.
 Kaynak ;ürün alımına destek olan enerjinin biriktirilmesi. Permakültür tasarımcısının işi ev, yaşam
alanı, şehir ya da kırsal alandaki herhangi bir sistemde yararlı enerji birikimini maksimuma
çıkarmaktır.
 Problem çözümdür :Problem biziz, çözüm de biziz. Permakültürde odak, sınırlamaları kaynağa
dönüştürmektir.
 Kirlilik kullanılmamış kaynaktır ; Kaynaklar, sistemin bu kaynakları verimli olarak kullanma
kapasitesinin üzerinde sisteme eklenirse, sistemin düzeni bozulur ve kaos oluşur. Sonuç olarak
dengesizlikler ortaya çıkar. Mesela çok fazla gri su ya da çok fazla gübre toprakta fazla besin
birikimine yol açabilir; bu da bitkilerin besinlere erişimini engeller.
 Sistemin faydalı çıktıları ;Tasarım sonucu üretilen, biriktirilen, korunan, tekrar kullanılan ve
dönüştürülen enerji fazlasının toplamı. Sistem, büyümek, çoğalmak ve bakımı için gereken enerjiyi
sağladıktan sonra enerji fazlası oluşur.
 Biyolojik kaynaklar ; Yaşayan sistemlerde kompleksite zamanla artar ve canlılar arasındaki ilişki
gittikçe daha birbirini destekler hale gelir. Biyolojik zekayı kullanın ve koruyun.Mesela doğal hayatı,
arıları, kuşları, solucanları, bakterileri, ördekleri, tavukları, domuzları, inekleri, örümcekleri,
kurbağaları dahil edeceğiniz bütüncül böcek kontrolü. Toprağınızın verimine ve bakımına bu
varlıkların doğal yollardan yardımcı olacakları bir plan yapın, böylece insan ve teknolojik iş yükünü
azaltmış olursunuz.

Elinizdeki/yaşam
alanınızdaki kaynakları kullanın .Tasarım yapacağınız alanda hangi kaynakların olduğunu ve hangi
26
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
kaynakların sisteme doğal alarak girdiğini farkedin ve bunları maksimumda kullanın. Mesela,
göletlerle, gri su sistemiyle, çatılardan ve yüzeylerden yağmur suyu hasadı yaparak suyu alanda
tutmak ve tekrar tekrar kullanmak. Güneş, rüzgar, insan, biyolojik kaynakların kullanımını
maksimuma çıkarın.(MOLLISON)
Permakültür anlayışı:
1. Çok işlevsellik- birden fazla fayda,birbirine destek,
2. Pratik çözümler-az emekle çok verim,
3. Zengin çeşitlilik,
4. Hastalık,kuraklık,sel vb.sorunlara karşı dirençli sistemler,
5. Problem çözümdür.
Örnek:
Problem:Budanan ağaç dalları sorun oluyor,çöplüklere atılıyor veya yakılıyor.
Çözüm:Dalların öğütülüp malç yapılması öngörülür.
BM tarafından desteklenen ve dünya çapında yaygınlaşan ,ülkemizdeki permakültür projelerinden
bazıları:Bayramiç-Kazdağı,Fethiye,Marmariç gibi ekolojik çiftlik çalıştaylarıdır.Çalıştaya katılanlar
permakültürle ilgili bilgilerini, tecrübelerini uygulamaya geçerek derinleştirmek ve en önemlisi çevreleriyle
paylaşmak, kendi yaşamlarını, topraklarını ve yaşadıkları toplumu nasıl daha sağlıklı ve dirençli kılacaklarını
öğrenmek isteyenlerdir.Bu projelerdeki amaç ve aktiviteler;
Permakültür aktiviteleri
Doğada su yönetimi:
Dünyanın ve vücudumuzun %70’ i sudan oluşmaktadır. Bu sebeple yerküremize “su gezegeni” demek yanlış
olmaz. Mevcut suların %3’ ü tatlı sudur ancak ulaşılabilir su miktarı %0,0025’ dir, geri kalan tatlı sular
buzullarda, toprak altındadır.
Su yönetimi:
 Suyu arazide tutmak ve optimum seviyede kullanmak için arazi düzenleme,
 Atık,kirli suların azaltılması,arındırılması.
Çukurdaki kütükler,yağmurlu mevsimde suyu sünger gibi çeker,kurak mevsimde bitki köklerini
besler.Kutükler zamanla çürüyüp gübre olur ve bitkileri besler.Tümseğin üzerini kaplayan malç, kışın dona
karşı korur,yazın toprağın su kaybını ve yabani otu önler.
Toprak işleri: Bitkileri biz değil, toprak büyütür. Bitkilerin yaşamı için çok değerli olan üst toprak tabakası hızla
yok olmakta. 2.5 cm kalınlığında bir toprak tabakasının oluşumu 600-900 yıl almaktadır. Toprak doğal
yöntemlerle ormanlarda, durgun sularda, göllerde, mera ve çayırlarda oluşmaktadır.
Toprak sert rüzgar ve hızlı yağmurlar ile taşınmaktadır. İnsanların sorumluluklarından biri de toprağın
tasınmasının önlenmesi ve toprak oluşumuna katkıda bulunmasıdır. İnsanlar toprakta organik madde (OM)
oluşumuna katkı sağlarlar.
1.Toprak yapısını anlama, bozulmuş toprağı iyileştirme, arazi düzenleme
2.Zengin toprak olusturma: compost, gübre, malç (doğranmış ağaç dalları)
MALÇ:Bitki yatağında toprak örtüsü olan malç,suyu tutar,yazın topraktan su buharlaşmasını azaltır,güneşten
dolayı toprağın aşırı ısınmasını önler,yabani otları engeller,zamanla gübreye dönüşür. Arazideki yabani
otlardan kurtulmak ve bunları besine dönüştürmek için kullanılır. Karton ağacın etrafına 10 cm boşluk
27
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
bırakılarak otların üzerine serilir. Karton üzerine kuru otlardan malç yayılarak kapatılır. Şifalı bitkiler, kartona
delik açılıp ekilebilir. Domates ve patates gibi sebzeleri dikmek için malç sıyrılıp toprak, çatal ile
yumuşatıldıktan sonra dikilmelidir. (LIVINGSTON,2009)
SONUÇ
Tüm bunların hayata geçirilmesi ise insan-doğa ilişkilerinin yeniden düzenlenmesine bağlıdır.Dünya,hızlı
büyüme ve gelişme ile bağlantılı olarak doğal kaynakların tükenmesi,çevre koruma konusunda kötüye gidiş
ve bununla ilgili ivedi sorunlarla karşı karşıya bulunmaktadır.İnsanoğlu, doğanın bir parçası olmasına
rağmen, doğaya egemen olma ve daha fazla tüketme eğilimleri nedeniyle doğayı düzensiz ve aşırı bir
şekilde sömürmekte, değiştirmekte ve geriye dönüşü olamayacak şekilde yok etmektedir.Özellikle son 30 yıl
içinde insan-doğa ilişkisi, doğal kaynakların aleyhine gelişecek şekilde büyük boyutlara ulaşmıştır.Bu
bağlamda her geçen gün daha da yaygınlaşan insan – doğa ilişkilerinin yeniden organize edilmesinde
alternatif bir çözüm olarak görülen,bir yaşam felsefesi haline gelen permakültür,etik temelli,sürdürülebilir
insan yerleşimleri tasarımı olarak tanımlanmakta ve çözüm olarak görülmektedir.Permakültür’ün tarım
tarzında, endüstriyel tarım tarzında olduğu gibi çiftçiye tohum pakette ,ilaç kutuda ve gübre çuvalda para
karşılığı sunulmaz.Çiftçi ne kadar parası varsa o oranda üretim girdisi kullanmak zorunda bırakılmaz.Nihai
olarak da tüketici,permakültür üretim tarzı sonucunda üretilmiş olan besinin sağlıklı olduğunu bilir.Çiftçi
tohumunu kendi ürününden ayırır,gübresini kendi yetiştirdiği hayvanından sağlar.Bu girdiler için de kimseye
ödeme yapmasına gerek kalmaz. (AYSU)
Permakültür’ün sağlıklı ekolojik, ekonomik ve sosyal sistemlerine olumlu ve gerçekçi yollarla
yaratabilmemiz için pratik çözümlerini hayata gecirmeye vakit kaybetmeden baslamaliyiz.
Kaynaklar;
P. LIVINGSTON STARK, F.TELEK ve A. ZIONTS ,2009 Permakültür ve Dirençli Toplumlar Çalıstayı Istanbul
A.KARADAĞ,2009 Urban Ecology: Geographical Approach to Urban Environment Analysis
A.AYSU Toplumsal hareket
B.MOLLISON
Marmariç Permakültüre Giriş Kursu,F.BAKIR,2010
28
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
2.OTURUM
YENİ KURAMLAR, YENİ KAVRAMLAR
Oturum Başkanı; Elif Nazlı MALKOÇ
29
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
2.OTURUM BAŞLIKLARI
YENİ KURAMLAR, YENİ KAVRAMLAR
• Nesne ve varlıklara ait özellikler bütünü olan "kavram"
• Kavramların sözle ifadesine verilen ad olan "terim"
• Kuram veya teorilerin tartışılacağı, bir "açıklama" aracı olan, kapsamlı ve köklü açıklayıcı şemalar olan
kuramların geliştirileceği, kavramlarla örülmüş bir bütün üzerine kurulmuş "kuram"
• Kavram, kuram, teori ilişkileri
• Peyzaj kavram ve kuramları
• Peyzajın var oluş, değişim ve gelişim süreçlerinin incelenmesi-irdelenmesi ve peyzaj mimarlığı için fiziki ve
toplumsal dünyanın açıklanması
• Kişi-yaşam alanları (çevre) ilişkisi
• Yeşil alt yapı sistemleri
• Karbon-azot döngüsü
• İklim değişikliği ve küresel ısınmada peyzaj mimarlarının rolü
• Peyzaj şehirciliği
• Leed ve Breeam
30
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
BİR ÇÖZÜM ORTAĞI: LEED ve BREEM
Sercan YILMAZ*Ömer DİŞLİ**Ali KIROĞLU***
Duygu ÇEBİ****Hilal ER*****
*Atatürk Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi Peyzaj Mimarlığı, ERZURUM
0532 2651791, [email protected]
**Atatürk Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi Peyzaj Mimarlığı, ERZURUM
0538 4945717, [email protected]
***Atatürk Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi Peyzaj Mimarlığı, ERZURUM
0537 3168787, [email protected]
****Atatürk Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi Peyzaj Mimarlığı, ERZURUM
0530 4344504, [email protected]
*****Atatürk Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi Peyzaj Mimarlığı, ERZURUM
0533 7318349, [email protected]
BİLDİRİ ÖZETİ:
Giderek kaynakları tükenmekte olan dünyamızın ana sorunlarından yaklaşık %35 ‘ini inşaat sektörü
oluşturmaktadır.Yapılan araştırmalara göre binalar dünyada ki karbon salınımının %40’ından
sorumludur.Binaların karbon salımlarını ve çevreye olumsuz etlilerini en aza indirmek için yeşil bina
sistemleri geliştirilmiştir.Bu sistemler içerisinde ABD çıkışlı LEED ve İngiltere çıkılı BREEM en yaygın yeşil
bina sertifikalandırma sistemleridir.
Bu çalışma da; LEED ve BREEM yeşil bina sertfikalandırma sistemlerinin tanımı yapılarak bu
sistemlerin Türkiye’deki örnekleri değerlendirilecektir.
ANAHTAR KELİMELER: Leed,Breem,Türkiye
LEED Nedir?
Günümüzde kullandığımız motorlu araçlardan, ev aletlerine, tüketilen enerji kaynaklarına kadar birçok
konuda çevreye duyarlı alternatifler yaratılmaya ve kullanılmaya başlanmıştır.Bu kapsamda oluşturulan
alternatiflerden biri de "Yeşil Mimari" adıyla yola çıkarak temelleri 1851 yılında Londra'da inşa edilen Crystal
Palace ile atılan ve 1970 yılındaki enerji krizi ile kendini öne çıkaran ve yeşil mimarinin önemini daha da
arttırarak 1990'lı yılların başında adı konan "yeşil binalar" akımı oldu.
Gün ışığından faydalanma, ısı verimliliği, güneş enerjisi uygulamaları, su tasarrufu sağlayan tesisat
kullanımı, yağmur suyunu tutan ve bakım ihtiyaçlarını azaltan peyzaj düzenleme gibi yöntemlerle enerji ve su
kullanımında verimlilik sağlanmıştır.
Enerji tasarrufuna gitme ihtiyacı göz önünde bulundurularak ' Yeşil Binalar' inşa etme konusunda atılan hızlı
adımlar, başta camlı ve çelik binaları ısıtmada enerji kaynaklarının yarattığı sıkıntıyı ortadan kaldırmaya
yönelik çözümlere dönüşmüştür.1990 yılında İngiltere'de BREEAM (Bina Araştırma Kurumu Çevre
Değerlendirme Yöntemi), 2000 yılında Amerika'da Yeşil Bina LEED Sertifikaları düzenlenmiştir.
31
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
LEED (Enerji ve Çevre Tasarımında Liderlik) standartlarını oluşturan uzmanlar, çevreci binaların yapılması
için belli kriterler getirdi.
Bu noktadan hareketle, LEED'i bina bazındaki projelerin çevre üzerindeki etkilerini ve doğal
kaynakları korumadaki duyarlılıklarını ortaya çıkarmada ölçülebilir bir referansın olmasına olanak
sağlayan bir tür sertifikasyon sürecini içeren derecelendirme sistemi olarak tanımlamak mümkün.
Son bir kaç yıl içerisinde tüm yapılı çevreye daha iyi hizmet etmek üzere sınırları genişletilen, türleri
çeşitlendirilen LEED özetle, ABD'deki Çevre Dostu Binalar Konseyi tarafından geliştirilen bir dizi
kriterler listesi.
Bütün binanın tasarımında çevre dostu olmayı amaçlayan LEED, bina endüstrisinde çevre dostu
olmak konusunda liderlik etmeyi, çevre dostu olma rekabetini artırmayı, çevre dostu tüketimde
tüketiciyi bilinçlendirmeyi, bina endüstrisini transfer etmeyi varoluş sebepleri arasına alan bir
sistemdir ve bina endüstrisinin her sektöründen gelen Çevre Dostu Bina Derneği üyeleri kullanılacak
sistemi sürekli olarak geliştirerek daha etkin bir prensipler dizisi oluşturmaya çalışır.
LEED ÇEŞİTLERİ
Kullanıldığı ülkelerde hükümetlerce verilen vergi ve kredi inisiyatifleri gibi teşvikler ile desteklenen LEED
önceleri yalnızca başvuruları takiben uzmanlarca yapılan değerlendirmeler sonucu yeni binalara sertifika
veren bir sistem olarak gelişen LEED, daha sonra var olan binaların renovasyonu, endüstriyel iç mimari,
semtlerin planlaması ve hastaneler gibi özellikli alanlarda çeşitlenerek her alan için farklı kriterlerden
oluşan sertifikalar oluşturdu. Farklı projeler için geliştirilen ve ikisi henüz yeni gelişme aşamasında olan 6
farklı LEED çeşidini şöyle sıralamak mümkün:
1- LEED-NC (New Construction and Major Renovations): Yeni inşaat ve renovasyon alanına
yönelik olarak geliştirilen LEED-NC'de yeni geliştirilen ticari ve endüstriyel projelerden en yüksek
performansın sağlanması amaçlanıyor.
2- LEED-EB (Existing Buildings): Varolan binalara yönelik LEED-EB'de bina sahibi ve bina
üzerindeki bakım, güçlendirme, geliştirme çalışmalarının nasıl sistematize edileceğine ilişkin kriterleri
içerir.
3- LEED-CI (Commercial Interiors): Binada yaşayanlar için iç mekan tasarım kriterleri sunar. (ofis,
yönetim merkezi vb.).
4- LEED-CS (Core and Shell Projects): Bina merkezi ve kabuğu denen iskelete yönelik bu türde
tasarımcılara, bina yapıcılara, geliştiricilere ve yeni binanın sahibi olacak kişilere sürdürülebilir bir
tasarımın sağlanacağı iskelet inşası kriterleri sunulur.
Yeni geliştirilen diğer iki LEED türü de konutlara yönelik LEED ve mahalle gelişimine yönelik
LEED'dir.
5-LEED-H (Houses): Evler yüksek performanslı yeşil binaların oluşturulmasına yönelik bir dizi kriter
barındırır.
6- LEED-ND (Neighboor hood): Mahalle gelişimine yönelik LEED-ND şehircilik, smart growth, yeşil
binalara yönelik kriterleri içeriyor olması ile komşuluk ünitelerinin tasarımına dair bir ilk olma özelliğini
taşır.
LEED programları ise genel olarak, yeni inşaat ve renovasyon projeleri, var olan binaların operasyonu ve
tamiri, iç dekorasyon projeleri, evler, bölgesel gelişme, siteler ve okul binaları, okullar, sağlık tesisleri ve
alışveriş merkezlerini kapsar.
LEED SERTİFİKASI
Leed, Binalarda çevre dostu ve enerji tasarrufu yapan uygulamaların artması ile yeşil binalar ile
ilgili standartlaşma ve sertifika verilmesi gündeme gelmiştir.
Standartlaşma ve sertifika çalışmaları yapan kurumların ortaya çıkması ile sertifika çalışmaları
başlamış ve bu kurumlar yeşil bina standartlarına uyan yapılara sertifikalar vermeye başlamıştır.
Sertifika alan binalar yeşil bina unvanı ile itibar kazanmakta ve satış ve kira değerleri artmaktadır.
32
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
LEED
Enerji ve Çevre Dostu Tasarımda Liderlik (LEED) ABD'deki Çevre Dostu Binalar Konseyi tarafından
geliştirilen bir dizi kriterler listesidir.
Var olma Nedeni
LEED aşağıdakileri desteklemek için oluşturulmuştur:
• Bütün binanın tasarımında çevre dostu olmayı desteklemek
• Bina endüstrisinde çevre dostu olmak konusunda liderlik yapma
• Çevre Dostu Olma rekabetini artırma
• Çevre Dostu Tüketimde tüketiciyi bilinçlendirme
• Bina endüstrisini transfer etmek
Çevre Dostu Bina Derneği üyeleri bina endüstrisinin her sektöründen gelmektedir. Bu üyeler
kullanılacak sertifika sistemini sürekli olarak geliştirirler.
Bu sistem 6 alanda puan almaktadır :
• Sürdürülebilir Araziler (14 puan)
• Su kullanımında etkinlik (5)
• Enerji ve Atmosfer (17)
• Malzeme ve Kaynaklar (13)
• İç Hava Kalitesi (15)
• İnovasyon ve Tasarım (4 artı 1 de tasarımda LEED sertifikalı profesyonel kullanmak)
Sertifika Sistemi
Binalar dört ayrı alanda sertifika alabilirler:
• Sertifika - 26 - 32 puan
• Gümüş - 33 - 38 puan
• Altın - 39 - 51 puan
• Platin - 52 - 69 puan
LEED sertifikası ABD'de USGBC ye yapılan başvuru üzerine sadece USGBC tarafından verilir.
LEED Çeşitleri
Farklı projeler için farklı LEED sertifika sistemleri geliştirilmiştir:
• LEED-NC: Yeni inşaat ve renovasyon
• LEED-EB: Var olan Binalar
• LEED-CI: Binada yaşayanlar için iç tasarım
• LEED-CS: Core-and-shell projects
• LEED-H: Evler
• LEED-ND: Mahalle Gelişimi
LEED Sertifikasyon Sistemi ve Sertifika Türleri
Sürdürülebilir arazi geliştirme, su korunumu, enerji kullanımı, malzeme seçimi, iç hava kalitesi ve
enerjinin korunumu, konusunda yaratıcılık gösteren bir tasarım elemanı olmak üzere farklı altı alan
üzerinden puanlanarak LEED sertifikası verilir.Leed sertifikası binanın ömrünü tamamlayana dek
sürdürülebilirliğine katkıda bulunmak amacıyla, çevre dostu inşaat malzemeleri kullanarak, binalarda
enerji verimliliğinin artması ve inşaat, yıkım atıkları yönetimi kullanımına yönelik teşvikler sunuyor.
Alanlar ve alanlara göre verilebilecek en yüksek puanlar şöyle:
- Enerji ve Atmosfer - 17 puan
- İç Hava Kalitesi - 15 puan
- Sürdürülebilir Araziler - 14 puan
- Malzeme ve Kaynaklar - 13 puan
- Su Kullanımında Etkinlik - 5 puan
- İnovasyon ve Tasarım (4 puan ve LEED sertifikalı profesyonel kullanmaya da artı 1 puan)
33
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
LEED sertifikası en az 26-32 arası puan aralığında alınarak edinilebildiği gibi, 33-38 puan alan
gümüş, 39-51 puan alan altın ve 52-69 puan alan da platin sertifika alıyor. Binanın daha enerji
tüketiminin ve ekolojik özellikleri ne derece göz önünde bulundurarak tasarım ve inşaat
aşamalarında ilerlediğinin bir karnesi niteliğinde olan LEED sertifikası, ABD'de USGBC ye yapılan
başvuru üzerine sadece USGBC tarafından veriliyor. Amacın ise herkesin tek başına ve koordinesiz
olarak eko bina yapması yerine yol gösterici ve gönüllü bir sertifika uygulamasına geçilmesinin
sağlanması böylelikle ekolojik sürdürülebilirliğe ve enerji verimliliğine daha koordine, bir sisteme
bağlı olarak dahil olunmasının sağlanması olduğunu söylemek mümkün.
Kafalarda en çok soru işareti yaratan böyle bir sertifikasyon sürecinin maliyeti konusuna gelindiğinde
LEED prensipleri kullanılarak yapılan binalarda mimarlık ve inşaata yapılan yatırım bu prensipler
izlenmeden yapılan binalardan biraz daha fazla olsa da binanın operasyonel masrafları normal
binalardan çok düşük olduğu için, uzun vadede LEED prensipleriyle yapılmış binaların daha az
masraflı olacağını söylemek mümkün.
Dünya' da projelerine LEED sertifikası almak müracaat eden veya etmekte olan şirketler süratle
artmaktadır. Amerika, İngiltere, özellikle 2008 pekin Olimpiyatları'nda Çin, New York inşaat, tadilat,
renovasyon çalışmalarını belli bir yeşil mevzuata oturtma gayretinde olduklarını gösteren ülkeler
arasında.
LEED DIŞINDAKİ SERTİFİKASYON SİSTEMLERİ
Başlayan yeşil bina hareketlerini, binaların çevresel etkilerini ölçmek ve tutarlı bir şekilde değerlendirmek
amacıyla LEED dışında dünyanın pek çok ülkesinde birçok kurum tarafından BREEAM, Green Star,
CASBEE, BCA, HQE vb. çeşitli sertifikasyon sistemleri de bulunuyor.
BREEAM NEDİR?
BREEAM ilk 1990 yılında başlatılan bu yana değerlendirmesi için kayıtlı sertifikalı BREEAM değerlendirmesi
derecelendirme ve bir milyondan fazla 200.000 binalar, binalar için dünyanın önde gelen çevresel
değerlendirme yöntem ve değerlendirme sistemidir.
BREEAM sürdürülebilir bina tasarımı, inşası ve işletimi en iyi uygulama için standart ayarlar ve bir binanın
çevresel performansını en kapsamlı ve yaygın olarak kabul edilen önlemlerden biri haline gelmiştir.
Bir BREEAM değerlendirmesi bir binanın özellikleri, tasarım, yapım ve kullanım değerlendirmek için kurulan
kriterler karşı ayarlanır performans ölçümü, tanınan kullanır. Kullanılan önlemler kategorileri ve enerji ekoloji
kriterler geniş bir temsil eder. Onlar enerji ve su kullanımı, iç ortam (sağlık ve esenlik), kirlilik, ulaşım,
malzeme, atık, ekoloji ve yönetim süreçleri ile ilgili hususlar yer alıyor.
A sertifikalı BREEAM değerlendirmesi binaların yaşam döngüsü çeşitli aşamalarında, bir UKAS tarafından
akredite edilmiş yetkili kişi plan çerçevesinde eğitim değerlendiricilerin kullanarak, lisanslı bir kuruluş
tarafından teslim edilir. Bu müşterilere, geliştiriciler, tasarımcılar ve diğerleri sağlar:Düşük çevresel etki
binalar için pazar tanıma,denenmiş ve çevresel uygulamada test güven, binada kurulmuştur.Çevresel etkileri
en aza indirmek yenilikçi çözümler bulmak için ilham,düzenleme daha yüksek bir kriter,yardımcı olmak için
bir sistem, çalışma ve yaşam ortamları geliştirmek, işletme maliyetlerini azaltmak kurumsal ve örgütsel çevre
hedeflerine doğru ilerleme gösteren bir standart.
BREEAM ne yapar?
BREEAM geniş kapsamlı çevre ve sürdürülebilirlik sorunları giderir ve müşterileri, plancılar ve başlangıçtaki
diğer partiler, onların binaların çevresel kimlik bilgilerini göstermek için geliştiriciler, tasarımcılar ve bina
yöneticileri sağlar.
BREEAM :Şeffaf, esnek, kolay anlaşılır ve kanıta dayalı bilim ve araştırma tarafından desteklenen bir basit
skorlama sistemi kullanır binaların tasarımı, yapımı ve yönetimi üzerinde olumlu etkisi vardır.
34
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
KİMLER BREEAM KULLANIR?
Müşteriler, planlamacılar kalkınma ajansları, fon ve geliştiriciler pazarda yüksek görünür, kapsamlı, hızlı ve
düzgün bir oyun alanı sağlar bir şekilde kendi bina sürdürülebilirlik performansını belirtmek için BREEAM
kullanın.
Emlak ajanlar potansiyel alıcı ve kiracılar için bir binanın çevre dostu ve faydalarını tanıtmak için
kullanabilirsiniz.
Tasarım ekipleri , binalarının ve kendi deneyim ve sürdürülebilirliğin çevresel yönleri
hakkındaki
bilginin performansını artırmak için bir yöntem olarak kullanabilirsiniz.
Yöneticiler , çalışan maliyetleri azaltmak ölçmek ve binaların performansını artırmak, personel güçlendirme,
tek bina ve portföy düzeyinde hem de eylem planlarını ve monitör ve rapor performansını geliştirmek için
kullanabilirsiniz.
BREEAM sürdürülebilirlik konularında on ana başlık altında tüm binayı incelemektedir;
+ Yönetim
+ Sağlık ve Kullanıcı Rahatı
+ Enerji
+ Ulaşım
+ Su
+ Malzeme
+ Atık
+ Arsa Kullanımı ve Ekoloji
+ Kirlilik
+ Yenilik
Binalar performanslarına göre beş ayrı sınıf mevcuttur:
1-Pass- Geçer
2-Good - İyi
3-Very Good – Çok iyi
4-Excellent – Oldukça iyi
5-Outstanding – Seçkin, En iyisi
BREEAM Sertifikası Nedir?
BREEAM Sertifikasının Amaçları
+ Tasarımcıları çevresel konulara karşı daha duyarlı hale getirmek,
+ Ürün geliştiricilerin, tasarımcıların ve kullanıcıların çevreyle dost binaları tercih ve talep etmeleri, bu
yönde bir piyasa oluşmasını sağlamak,
+ Toplum genelinde binaların, küresel ısınma, asit yağmurları ve ozon tabakasındaki incelme üzerindeki
büyük etkisi konusunda farkındalığı yükseltmek,
+ Bağımsız olarak değerlendirilen hedefler ve standartlar belirlemek bu sayede yanlış talep ve
uygulamaları en aza indirmek,
+ Binaların çevreye olan uzun vadeli etkilerini azaltmak,
+ Gün geçtikçe azalan su ve fosil yakıtlar gibi kaynakların kullanımını azaltmak,
+ Bina içi ortam kalitesini ve bu sayede kullanıcıların esenliğini ve konforunu arttırmak.
BREEAM Sertifikası
BREEAM (Bina Araştırma Kuruluşu Çevresel Değerlendirme Metodu) Temmuz 1990'da başlatıldığından
beri yaygın bir şekilde, yeni ve var olan binalar için yapılan değerlendirmelerde kullanılmaktadır.
ECD (Enerji ve Çevre) gibi büyük kuruluşların sponsorluğuyla, binaların çevresel performansları için doğru
kriterleri belirlemek amacıyla hazırlanmış olan bu metot, bağımsız olarak uygulandığından dolayı piyasada
da tanınmakta ve onay görmektedir. Önce İngiltere'de yaygınlaşan metot zamanla Avrupa'nın diğer
ülkelerinde de kabul görmeye başlamıştır.
35
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
BREEAM Çevresel Değerlendirme Metodu
Belirli kriterler ışığında bir binanın çevresel performansına değer biçme yoludur.
Metodun Amacı
Binaların çevresel performansları için doğru kriterleri belirlemek
Kriterlerin Ana Hedefi
+ Tasarımcıları çevresel konulara karşı daha duyarlı hale getirmek,
+ Ürün geliştiricilerin, tasarımcıların ve kullanıcıların çevreyle dost binaları tercih ve talep etmelerini ve
bu yönde bir piyasa oluşmasını sağlamak,
+ Toplum genelinde, binaların, küresel ısınma, asit yağmurları ve ozon tabakasındaki incelme
üzerindeki büyük etkisi konusunda farkındalığı yükseltmek,
+ Bağımsız olarak değerlendirilen hedefler ve standartlar belirlemek bu sayede yanlış talep ve
uygulamaları en aza indirmek,
+ Binaların çevreye olan uzun vadeli etkilerini azaltmak,
+ Gün geçtikçe azalan su ve fosil yakıtlar gibi kaynakların kullanımını azaltmak,
+ Bina içi ortam kalitesini ve bu sayede kullanıcıların esenliğini ve konforunu artırmak
BREEAM Tarafından Dikkate Alınan Sorunlar
1.
Küresel Atmosfer ve Kaynakların Kullanımı
2.
Yerel sorunlar
3.
İç Ortam ve Sağlık
4.
Çevrenin Binalara Etkisi
Çevresel Değerlendirme
1.
Küresel Sorunlar ve Kaynak Kullanımı
1.1.
Enerji Tüketimine Bağlı CO2 üretimi
1.2.
Asit Yağmurları
1.3.
CFC, HCFC ve Halonlara Bağlı Ozon Tabakası İncelmesi
1.4.
Doğal Kaynaklar ve Geri Kazanılmış Malzemeler
1.5.
Geri Dönüştürülebilir Malzemelerin Depolanması
2.
Yerel Sorunlar
2.1.
Soğutma Kuleleri Kaynaklı Lejyoner Hastalığı Vakaları
2.2.
Yerel Rüzgâr Etkiler
2.3.
Gürültü
2.4.
Diğer Binaların ve Arazinin Gölgelenmesi
2.5.
Su Tasarrufu
2.6.
Arazinin Ekolojik Değeri
2.7.
Bisiklet Kullanımı
3.
Yapı İçi Sorunlar
3.1.
Bina Su Tesisatından Kaynaklı Lejyoner Hastalığı Vakaları
3.2.
Havalandırma, Pasif Sigara İçiciliği ve Nem
3.3.
Zararlı Maddeler
3.4.
Aydınlatma
3.5.
Isıl Konfor ve Aşırı Isınma
3.6.
Yapı İçi Gürültü
Türkiye'deki Leed and Breeam Sertifikası Durumu
ÇEDBİK(Çevre Dostu Yeşil Binalar Derneği) Başkan Yardımcısı Duygu Erten, yeşil binalara olan ilginin
hızlı biçimde arttığını ifade ederek, Türkiye'nin dört bir köşesinden derneği arayıp Yeşil bina yapmak
istiyoruz. Sertifika programlarına nasıl başvururuz diye soruyorlar? dedi.Yeşil bina sertifikalarından LEED
ve BREEAM için şu anda Türkiye'den 10'ar başvuru yapıldığını kaydeden Erten, Bir yıl içinde bu rakamın
36
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
100'e çıkmasını ön görüyoruz. Mardin'den Midas'a kadar pek çok yerde yeşil bina inşa yapmak isteyenler
var. Bu iş patlayacak diye konuştu. Erten özellikle İstanbul'da hızlı bir ilerleme beklediklerinin altını çizerek,
şöyle devam etti; Bu güne kadar 3 LEED, 2 BREEAM sertifikası alındı. Yani toplam yeşil bina sayısı henüz
beş. Amerika'daki binaların ise yedide biri alıyor bu sertifikaları. Türkiye'de yapılan yapıların en az 10'da
biri yeşil bina özelliğinde olmalı. Bizde bu konuyu ilerletecek olan en önemli unsur rekabet. Uluslararası
gayrimenkul yatırımcıları bu işi sevdi. Birbirleriyle rekabet ediyorlar. Yatırımcıda bakıyor. Erzurum'da bile
bu gün yeşil bina var. Bu tür guruplar kafayı takınca bu iş uçar dedi. Duygu Erten, Türkiye'de dünyanın en
çok bilinen yeşil bina sertifikaları LEED ve BREEAM'in kullanıldığını hatırlatarak, ÇEDBİK'in Türkiye'ye
özel bir sertifika programı geliştirmek için çalıştığını belirtti. Erten, şunları söyledi: Buna kalkışmamızın en
önemli iki nedeni Türkçe bir program üretebilmek ve sertifikalara harcanan paraların Türkiye'de kalmasını
sağlamak. Belki LEED veya BREEAM'i dünya normlarına göre tamamen kopyalayacağız; ancak
sertifikanın adı ve denetimleri için gereken 3 bin-10 bin sterlin arası ücretler ülkemizde kalacaktır.
Türkiye'deki çevreciler
Türkiye'de ise, henüz çok az da olsa, çevreci bina inşa eden ve sertifika almak için resmen aday olan
binalar var. 2 Nisan'da hizmete girecek Siemens Türkiye'nin Gebze yerleşkesi de bunlardan biri. Yerleşke,
LEED başvurusunu yaklaşık bir yıl önce yaptı ve açılışı takiben 2 ay içinde sertifikayı alacak. Yerleşke
dünyadaki Siemens işletmeleri arasında "Gold" sertifikasına sahip ilk fabrika olacak. Çevreci yerleşke,
suda yüzde 50, enerjide yüzde 25 civarında tüketim tasarrufu sağlıyor. Benzer biçimde Redevco adlı
inşaat firması da, Ankara ve Erzurum'da açmayı planladığı alışveriş merkezlerinde İngiliz BREEAM
sertifikası kriterlerini uyguluyor ve bu sertifikalar almak için başvurmuş ve almıştır. Tekfen Grubu ise,
İstanbul Levent'teki ofis binası için LEED sertifikasına başvurma hazırlıklarını sürdürüyor. Ayrıca, İstanbul
Levent'teki Sapphire projesi ile Kocaeli Gebze'de Kurulu RMI Türkiye binası da sertifikasız olmakla birlikte
çevreci nitelikler taşıyor. Benzer şekilde İstanbul Ümraniye'de açılan ve AB Çevre Ödülleri Türkiye
Programı "Süreç" kategorisinde birincilik ödülünü kazanan Meydan Alışveriş Merkezi'nin de çevreci özelliği
var. Merkez, doğal bir kaynak olan jeotermi enerji sistemiyle ısıtılıp soğutuluyor ve jeotermal enerji
kullanan Avrupa'daki en büyük ikinci tesis olma özelliğini taşıyor.
LEED ve BREEM ÖRNEKLERİ
NİDA KULE GÖZTEPE
ABD'deki Çevre Dostu Binalar Konseyi (USGBC) tarafından geliştirilen LEED sertifikasyon sisteminin, en üst
düzey binalara verdiği LEED GOLD’un kriterleri bu projede yerine getirilmektedir.
Bu yapıdaki LEED kriterleri şu şekildedir:
+ Daha düşük karbon salınımı
+ % 50’ye varan enerji tasarrufu
+ % 40'a varan su tasarrufu
+ Daha yüksek iç yaşam kalitesi
+ Pozitif enerji ile daha verimli çalışan ofisler
GÜNEŞEV VE EKOLOJİK EĞİTİM MERKEZİ (Antalya)
Projenin Amacı:
Fosil yakıtların hızla tükendiği dünyamızda, enerjinin elde edilme yöntemleri olarak yenilenebilir
enerji kaynaklarından sağlanmasının bilincinin arttırılması, karbon salınım oranlarının azaltılabilmesi
için gerekli uygulamaların görsel boyuta geçirilmesi, güneş enerjisinden azami düzeyde
yararlanmanın araştırılması ve uygulamaların arttırılmasıdır.
Projenin Hedefi:
Antalya’yı Türkiye’nin ilk ‘Güneşkent’i haline getirmektir.
TOYOTA
Dünyanın çevreci yapılarına onay verildiğini gösteren "BREEAM" sertifikasını almaya hak kazanan
Türkiye'nin ilk yeşil binaya sahip otomotiv firmasıdır.
2
2
Etkin Çözümlerle Su Tasarrufu:7.600 m 'si kapalı alan olmak üzere 40 bin m alan üzerine kurulu olan
plazada doğal yaşamı korumak adına çevre düzenlemesinde bolca bitki ve fidana yer verildi. Toyota Onatça
37
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
Plazanın yeni tesisinde bin 700'ü meyve fidanı olmak üzere toplam bin 900 fidan dikilmiş durumda. Çevre
düzenlemesinde kullanılan bitkiler az bakım ve su gerektiren türlerden seçilerek peyzajda su tasarrufuna
gidildi. Sulamada damla sulama tekniği kullanılırken, çatıdan gelen yağmur suları depolarda biriktirilerek
peyzaj sulamasında kullanılıyor.
İzolasyon ve Teknoloji
Çalışanlara Sağlık ve Konfor: İnşaat esnasında kullanılan boya, astar, macun vs gibi yapı kimyasallarındaki
insan sağlığına zararlı VOC (Uçucu Organik Zararlı Bileşik) oranı en az olanlardan tercih edilirken, binanın
geniş cam alanlardan oluşan mimari tasarımı sayesinde çalışanlar oturdukları yerden dışarıyı rahatlıkla
görebiliyor.
Plaza Bünyesinde Sosyal Bir Çevre: Dışında Dinlenme ve Spor Aktivite Alanları, bisiklet parkı, 400 metrelik
2
bir test sürüşü parkuru ve 560 m 'lik bir sanat galerisi bulunmaktadır
REDEVCO - Erzurum
Breem Sertifikası almış olan alış veriş merkezidir.Bina Breem Sertifikası koşullarına göre yapılmıştır.
ESER YEŞİL BİNA
Amerikan Yeşil Bina Konseyi tarafından geliştirilen ve bütün dünyada uygulanan LEED Sertifikaları arasında
en yüksek kademeli olan LEED Platin Sertifikasını Türkiye’de ilk kez Eser Yeşil Binası aldı.
+ Yenilenebilir ve sürdürülebilir enerji kapsamında yeşil enerji kullanım alanları oluşturulmuştur.
+ Su ve enerji yönetimi sistemleri
+ Tasarruflu su armatörleri sistemleri
+ Yağmur suyu toplama ve bahçe sulama sistemleri
+ Peyzaj ,bitki ve yapı malzemeleriyle
Eser Yeşil Binası daha az su ve enerji kullanılarak çevreye, insan sağlığına ve ekonomiye büyük katkıda
bulunmuştur.
PHİLİPS YEŞİL BİNA OFİSİ
Philips Türkiye Ofisi, Amerikan Yeşil Binalar Konseyi (USGBC) tarafından geliştirilmiş çevre dostu bina
sertifikasyon sistemi olan LEED tarafından LEED Silver Türkiye’nin ikinci yeşil ofisi sertifikası ile
ödüllendirilmiştir.
LEED sertifikası ile Philips ofisinin; su, enerji ve karbon emisyonunu azalttığı, akıllı aydınlatma sistemlerinin
kullanımı sayesinde enerji tasarrufu sağladığı ve ofis çalışanlarının sağlık ve iyi yaşam kalitesini artırdığı
kanıtlandı.
Philips Türkiye yeşil ofisinde,
+ Enerji verimli aydınlatma armatürleri ve ampuller kullanılarak, uluslar arası standartlara göre
(ASHRAE-IESNA) yüzde 30 oranında aydınlatma enerjisinden tasarruf ediliyor.
+ Akıllı aydınlatma sistemleri ve günışığı sensorleri kullanılarak, günışığından azami derecede
faydalanılıyor.
+ Enerji tasarruflu florasan lambalar ve armatürler genel ofis ve koridor aydınlatması için kullanılıyor,
diğer alanlar için ise dekoratif LED aydınlatma armatürleri kullanılıyor.
+ Binada yağmur suyu toplanıp sulamada yeniden değerlendiriliyor, ofis katlarındaki tuvaletlerde susuz
pisuarlar ve su verimli armatürler bulunmaktadır.
+ Çalışanların oturdukları yerden dışarıyı rahatça görebilmeleri ve gün ışından en üst düzeyde
faydalanabilmeleri için uygun bir tasarım yapılmış, bu sayede çalışan memnuniyetinin arttırılması
hedeflenmiştir.
+ Ofisinde kullanılan boya ve astarların uçucu zararlı organik madde (VOC) içeriği düşük olan tipleri
tercih edilmiştir.
+ Ofiste kullanılacak bilgisayar vb. ekipmanların büyük çoğunluğunun ENERGYSTAR belgeli olmasına
önem verilip, daha az enerji harcayan modeller tercih ediliyor.
38
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
BAYLOSUİTES GALATA
Türkiye’nin ilk LEED sertifikalı tarihi eseri renovasyon projesi: Baylosuites.
2
Galata semtinin merkezinde bulunan Baylosuites,330 m ’lik, altı katlı bir rezidans projesidir.
Baylosuites’in her biri değişik dekore edilmiş, ev rahatlığında ve modern dört dairesi bulunmaktadır.
Dairelerde binanın eski mimarisinden kalan taş duvarlar veya volta tavanlar tasarım mobilyalarla
birleşmektedir.
Baylosuites’in en büyük özelliklerinden biri hem Galata bölgesinin kültür ve tarihine saygı duyan
tarihi bir bina olması hem de çevreye saygı duyan yeşil bir bina olmasıdır. 19. Yüzyılın sonunda inşa
edilmiş ikinci derecede tarihi eser olan Baylosuites binası bölgenin tarihi dokusuna sadık kalınarak
yapılmış özenli bir renovasyon projesinin sonucudur. Renovasyonda ve dekorasyonda binanın tarihi
ve orijinal mimari özellikleri korunduğu gibi, aynı zamanda çevrenin koruması da dikkate alınmıştır.
İnşaatın çevreye verdiği olumsuz etkileri en aza indirerek, standart binalara göre yüksek oranlarda
enerji, su ve hammadde tasarrufu sağladığı belgelerle kanıtlamıştır.
Leed sertifikasının alınabilmesi için Baylosuites binasında uygulanan önemli yeşil konular aşağıdaki gibidir:
Bina arazisinde, inşaat esnasında ve sonrasında doğal yaşamın ve su kaynaklarının korunmasına azami
ölçüde dikkat edilmiştir. Yağmursuyu şebekesinin korunduğuna ve toz korumasına ilişkin fotoğraflar
çekilmiştir. Erozyon ve Sedimantasyon Kontrol (ESC) Planı hazırlanmıştır.
Teras-çatının yarısından fazlası bitkilendirilmiştir. Ayrıca bitkilendirme çalışmaları esnasında, yerel
ve adapte olmuş bitkiler seçilerek, su tüketiminin ve kimyasal gübre kullanımının en aza
indirgenmesine dikkat edilmiştir.
Teras-çatının bitkilendirilmesinde yağmur suyu miktarlarını kontrol altında tutarak yeraltı su
seviyesinin korunması sağlanmış ve yağmur suyu şebeke yükü renovasyon önceki duruma göre
üçte bir oranında azaltılmıştır.
Teras bahçesinde kullanılan yerel ve adapte olmuş bitkiler peyzaj sulama gerekliliğini azalttığı için
şebeke yükünden projede peyzaj sulaması için kullanılacak su miktarında yüzde 65 oranında azalma
sağlanmıştır.
Yine bitkilendirilmiş teras-çatı sayesinde ısı adası oluşumu azaltılmış ve doğal yaşama olan olumsuz
etkileri engellenmiştir.
Bina kapsamında kullanılan su tasarruflu armatür ve vitrifiyeler sayesinde doğal su kaynaklarının
korunması sağlanmış ve projede kullanılan su miktarında verimli su kullanan başka binalara oranla
yüzme 28 oranında azalma sağlanmıştır.
Armatür seçimlerinde EPA (Environmental Protection Agency) standartları göz önünde
bulundurulmuştur.
METRO AVM ÜMRANİYE
Metro Properties’ın Ağustos 2007 yılında İstanbul’da açtığı Meydan Alışveriş Merkezi (AVM) Ümraniye,
teknolojiyle bir araya gelen alışılmışın dışında bir mimari sunuyor.
Alternatif Enerji Seçeneği: Jeotermal enerji, Merter’deki merkezde ise güneş enerjisi kullanılarak toplam 1
milyon 700 bin kwh ihtiyaç karşılanıyor. İki merkez bu sayede yılda 650 ton karbondioksit salınımını
engellemiş oluyor. Kalorifer kazansız sistemde ise toprak kaynaklı ısı pompası ve toprakta depolanan ısı ve
soğuk hava kullanılıyor.
Çevreci Meydan: Binanın çatıları ise yeşil alan/çimenler ile yeşillendirilmiş durumda ve bir bölümü
ziyaretçilerin kullanımına açık. Çatı alanı yaklaşık 55 bin metrekare ve bunun 30 bin metrekaresi yeşil alan.
Ekolojik yeşil çatılar, görünüm dışında güvenli su yalıtım sistemi ve uygun bir projelendirme ile yapıldığı
taktirde ekonomik ve ekolojik yararlar da sağlıyor. Su yalıtımı, UV ışınlarından daha iyi koruyor, yüksek ve
düşük sıcaklıklara daha dayanıklı oluyor. Ayrıca bitki toprağı, ısı yalıtımına katkıda bulunduğu için enerji
maliyetlerine de kayda değer katkılar sağlıyor. Tüm bunların yanında bahçe çatılar şehir havasındaki toz ve
zararlı maddeleri filtre ediyor
MASDAR CİTY
39
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
22 milyar dolarlık yatırım ile yapımına 2008 yılında başlanılan ve halen devam eden projede Abu Dabi
yakınlarında bir çölde inşasına başlanmış olan, temiz enerji şehri Masdar City, 21. Yüzyıla yakışan yüzde 75
elektrik ve yüzde 80 su tasarrufu sağlanırken, sıfır karbon salınımlı yenilikçi ürünler de geliştirilecek. Sadece
güneş enerjisi kullanılacak olan şehir, 25 yılda 2 milyar dolarlık petrol eşdeğerinde enerji tasarrufu
sağlayacak. Otomobillerin sokulmayacağı kentte ulaşım, güneş enerjisiyle çalışan araçlarla sağlanacak.
50 bin kişinin yerleşik olarak yaşayacağı, “sıfır karbon, sıfır atık şehri” olan Masdar City, kendi kendine
yetebilecek enerji üretimi ve çevreye karbon ayak izi bırakmama hayali ile başlamıştır.
İlk aşamada kişi başına düşen günlük su ihtiyacının 180 litreye, sonraki aşamada ise 105 litreye düşürülmesi
hedefleniyor. Bu, Abu Dabi’de şu andaki ortalama, 550 litrenin altında. Su verimliliği; verimli armatürler,
beyaz eşyalar, akıllı sayaçlar, su tarifeleri ve şehir boyunca bitki örtüsünü sulamak için yüksek verimli mikro
sulama ile sağlanacak.
Atıklar dört kısma ayrılacak Bunlar; kuru geri dönüştürülebilen atıklar (şişe, kâğıt, teneke), ıslak geri
dönüştürülebilen atıklar (yiyecek, organik atıklar) ve diğer artıklar (ik iki kategoriye girmeyen herhangi bütün
atıklar). Bu atıklar, şehrin bütün evlerinde var olan bütünleşmiş sistemle birbirine bağlanacak. Dördüncü
kısım ise pil ve tıbbi atıkların toplandığı tehlikeli geri dönüştürülebilen atıklar olacak. Atıklar toplanıp geri
dönüşüm tesislerine gönderilecek, ıslak atıklar peyzaj ve tarım için gübre olacak.
UNILEVER YEŞİL OFİS
Türkiye’nin ilk sertifikalı Yeşil Ofis’i Unilever,çevre dostu yeşil ofisiyle LEED sertifikası almıştır.
Unilever Türkiye, küresel ısınmanın etkilerini azaltmak için marka gündemini sürdürülebilirlik stratejilerine
taşıdı. Bu strateji dahilinde hayata geçirilen yeşil ofis, sürdürülebilirlik gündeminin en önemli noktalarından
birini oluşturuyor. Sosyal sorumluluk vizyonunu her geçen gün geliştiren Unilever Türkiye, sürdürülebilir ve
gelişmeye açık bir gelecek için, her türlü faaliyeti sırasında küresel ısınmanın ve tükenen enerji kaynaklarının
olumsuz etkilerini en aza indirmeyi ve gerekli önlemleri almayı işinin ayrılmaz bir parçası olarak görüyor.
Unilever Türkiye’nin yeşil ofisi, düşük enerji kullanımlı ekipmanlarla donatıldı, tasarım aşamasında yüksek
yalıtım değerleri kullanıldı. Kağıtsız bir konsepte sahip ofiste, yıllık ortalama yüzde 30 oranında daha az
elektrik harcanacak. Yeşil ofis projesi kapsamında verimli su armatürleri seçilmesi, çatıya düşen yağmur
suyunun toplanıp yeniden değerlendirilmesi gibi su tasarrufu sağlayan uygulamalar sayesinde de standart bir
ofise oranla yüzde 40 daha az su israfı olacak.
Ofis içerisinde ısı ve ışık konforunu sensorler sayesinde sürekli kontrol altında tutacak olan Unilever Türkiye,
yerleşim planını çalışanların dışarıyı görebileceği ve günışığından maksimum seviyede faydalanabileceği
şekilde tasarladı.
40
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
KENTLEŞME SÜRECİNDE PEYZAJ ŞEHİRCİLİĞİNİN VARLIĞI
İrfan Nas*, Semih Söpceler**, Esat Furkan Engin***
*Bartın Üniversitesi, 0546 724 09 30, [email protected]
** Bartın Üniversitesi, 0538 776 24 62, [email protected]
*** Bartın Üniversitesi, 0542 220 36 14, [email protected]
GİRİŞ
Sürekli gelişen, değişen ve dönüşen dünyamızda kentlerin gelişimi, endüstrinin, sanayinin ve yapılaşmanın
hızla gelişmesiyle birlikte şehircilik alanında da birçok öneriler, teoriler, tezler ortaya atılmıştır. Endüstrinin
şehirleri hızla postfordist yaklaşımla makineleşmiş şehirler haline getirmesi, beraberinde birçok sorunu
getirmiştir. Bunlar nüfus artışı ve buna bağlı olarak çarpık kentleşme, yoğunluk ve ulaşım sorunlarına sebep
olmuştur. Bu sorunlara alternatif bir çözüm olan kentsel dönüşüm projeleri kente yeni soluklar katmayı
hedefler.
NEDİR PEYZAJ ŞEHİRCİLİĞİ?
İlk olarak 90'ların başında Amerika'da mimarlık ve peyzaj ilişkisine eğilen teorisyenler "kentleşme olarak
peyzaj" (landscape as urbanism) söylemini ortaya atmışlardır. Endüstri sonrası kentlere çare arayışında olan
her yeni fikir gibi, daha iyi bir kentsel çevre arayışında olan bu söylem peyzaja öncelik veriyordu. O dönemde
henüz olgunlaşmamış model giderek daha çok telaffuz edilir oldu. Bir manifesto olarak ortaya çıkışı ise,
1997'de Şikago'da düzenlenen bir konferans ve proje sergisiyle gerçekleşti.(Karaçizmeli, 2010)
Teorinin kurucularından olan Waldheim, peyzaj şehirciliğini önce yakın geçmişle ilişkilendiriyor ve 1980'lerde
Amerika'da izlenen yeni şehircilik akımına atıfta bulunuyor. Peyzaj şehirciliğinin de Amerikan kentlerinin var
olan koşullarını tasvir etmenin yanı sıra, yeni şehirciliğe ve tüm geleneksel kent biçimlerine karşı polemik bir
yanıt, eleştiri olarak ortaya çıktığını vurguluyor. (WALDHEİM, 2009)
Yeni bir şehircilik akımı olarak peyzaj şehirciliğinin gelişimine bakacak olursak endüstrisi yoğun kentlerin
daralması, nüfus kayıpları, iş gücünün düşmesi, kentlerdeki yoğunluk, mevcut olan şehircilik anlayışına
eleştirel bir bakış açısı getirme ihtiyacı duymuştur. Şehirler tek tip ve düzensiz bir şekilde işleyen makineler
gibi peyzajdan yoksun merkezsiz bir sistem içinde tıkanarak işleyişine devam etmekteydi. Bu bağlamda
peyzaj şehirciliği, bir ara bulucu iddiasında ve diyor ki: Kentte doğal peyzajı yeniden canlandıralım, doğaya
sınır çizerek daha sağlıklı yapılı çevrelere erişemedik, şimdi onunla barışalım ve tüm bunlarla birlikte kaybola
gelen kent olgusunu peyzaj üzerinden yeniden oluşturalım.(Karaçizmeli, 2010)
KENTLEŞME SÜRECİNDE KENTLEŞME İLE PEYZAJ ŞEHİRCİLİĞİ KAVRAMLARININ İRDELENMESİ
Kentleşme olgusunun başlangıcı, insanlığın ‘’avcılık ve çobanlık’’ evresinden ‘’yerleşik hayata’’ geçiş
dönemine kadar uzanmaktadır. Bu bağlamda da kentlerin ortaya çıkışı uygarlıkların doğuşu ile
özdeşleşmektedir. Nitekim uygarlık, organize edilmiş bir toplumsal yaşam olarak tanımlandığında bu yaşam
biçimini yoğun olarak kentlerde görmek olasıdır.
Kentleşme, günümüz toplumlarının başlıca özelliklerinden birini oluşturmaktadır. Nitekim günümüzde
toplumların kentleşme oranları gelişmişlik düzeyinin önemli bir göstergesi olarak kullanılmaktadır. Çünkü
sanayi devrimi sonrası kentleşme, sanayileşmenin bir yan ürünü olarak gerçekleşmektedir. Bu bağlamda da
kentleşme ve sanayileşme birbiriyle yakından ilişkili iki olgu olarak kabul edilmektedir. Hiçbir uygarlıkta, kent
yaşamı, ticaret ve sanayiden bağımsız olarak gelişmemiştir. Ne antik çağda ne de modern zamanlarda bu
kuralın dışında kalan bir durum olmamıştır.(URL-1)
41
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
Kentleşme sürecinde peyzaj şehirciliği ise artık sanayileşmenin, yerleşmenin içinde insan yaşamının sekteye
uğradığı andan itibaren yepyeni bir şehirleşme ve kentleşme olgusu, anlayışı teorisini sunar. Peyzaj
şehirciliği kentlerde yaşamın kolaylaşması, kentlinin kent içerisindeki her türlü ihtiyaçlarına kolay cevap
verebilecek bir teoriyi destekler. Kentin olgunluk ve refah seviyesininde yükselmesini, gelişimini ve
kolaylaştırılmasını amaçlar.
KENTSEL DÖNÜŞÜM VE PEYZAJ ŞEHİRCİLİĞİ İLİŞKİSİNİN İRDELENMESİ
Kentsel dönüşüm, bozulma ve çökme olan kentsel alanın ekonomik, toplumsal, fiziksel ve çevresel
koşullarının kapsamlı ve bütünsellik yaklaşımlarla iyileştirilmesine yönelik olarak uygulanan strateji ve
eylemlerin bütününü ifade etmektedir. Bu yöntem ve stratejilerin faaliyet alanı ve doğası gereği, mevcut
şehrin yapısına ve burada yaşayan insanların fiziksel, sosyal ve ekonomik geleceği üzerine ve buna bağlı
olarak da kentin bütün geleneklerine etki etmektedir. Bu nedenle bütün planlama çalışmalarında sosyologlar,
ekonomistler, mühendisler, mimarlar, şehir plancılar ve peyzaj mimarları gibi farklı disiplinlerin birlikte
çalışması gerekmektedir. Geçmişten günümüze kentin sosyal ve ekonomik yapısının değişimine paralel
olarak pek çok dönüşüm yöntemi ve stratejisi geliştirilmiştir.
Kentsel dönüşümün bağlı olduğu kriterlerin çok fazla olması, geliştirilebilecek olan stratejilerin zamana ve
mekana uyması açısından pek çok bilim dalından beslenmesi gerekmektedir. Kentsel dönüşüm
perspektifinden baktığımız da söz sahibi olan belediyeler, halkın istekleri doğrultusunda disiplinlerarası bir
çalışmayı gerçekleştirememektedirler.
Kentsel dönüşüm deneyimlerinden yararlanılarak ortaya çıkan teorilere bakıldığında, önceleri yalnızca
fiziksel iyileştirmeye öncelik veren uygulamaların yerini fiziksel bozulma ile toplumsal bozulma arasındaki
doğrudan bağlantıyı artık kabul eden ve projelerde daha toplumsal bir strateji izleyen uygulamalara bıraktığı
görülüyor. Buna bağlı olarak, yerel halkın katılımı ve bilginin paylaşılıp tartışılması da önemli bir hale
geliyor.(KARADAĞ, 2007)
Kentsel dönüşüm ve peyzaj şehirciliği kavramlarını birlikte irdeleyecek olursak disiplinlerarası bir çalışmanın
sonucu olarak şehircilik içinde peyzaj kavramı yerini almaktadır. Yaşanabilir, erişilebilir, ulaşılabilir kentlerin
oluşumunda, mevcut olan yapılaşmanın yeniden düzenlenmesi ya da yıkılıp yeniden inşa edilmesi sürecinde
peyzaj şehirciliği çağımızda artık adından sürekli bahsedilir bir konu haline gelmiştir. Bu teoriyi ortaya atanlar,
peyzaj çalışmalarının olmadığı bir dönüşüm, oluşum ve gelişimin kentleri yaşanabilir kavramından,
ulaşılamaz kavramına taşıdığını ifade etmektedirler.
Bir bölgede yapılacak olan kentsel dönüşümde o bölgenin; sosyo kültürel yapısını, doğal yapısını ve kentli
yaşamını ne derece değiştireceğini yapılan analizler sonucu elde etmek mümkündür. Yapılacak analizler
doğrultusunda gerçekleştirilecek dönüşümler, kentli yaşamına daha uygun bir yaşama alanı sunacaktır.
Değişim, dönüşüm, gelişim sürecinde peyzaj şehirciliği, kentsel dönüşümün kentleşmenin yeniden
yapılandırıldığı her noktada yepyeni bir kavram olarak karşımıza çıkacaktır.
Endüstrileşmenin kentlerde doğurduğu ihtiyaçlara değinecek olursak bunların en başında peyzajdan yoksun
çarpık kentleşmenin yoğun olduğu, çevre sorunlarının arttığı kentler öne çıkmaktadır. Bu kentlerde ve
endüstri alanlarının yeniden peyzaja kazandırılmasında biz peyzaj mimarlarının da elbette ki söyleyecek
sözü vardır. Diğer yandan tasarım yaklaşımını peyzaj şehirciliği ile kurgulayan ya da teoriye referans olarak
kullanılan bir dizi proje söz konusudur. Waldheim bu referans projeler dahilinde sıklıkla 1982'deki Parc de La
Villette yarışmasından bahsediyor. Bernard Tschumi'nin kazanan projesini ve Rem Koolhaas'ın ikinci seçilen
projesini peyzaj şehirciliğinin de miladı olarak kabul ediyor. Buna sebepse yarışmadaki ilk iki projenin o
dönemde düşüncelerde bir "kaymaya" sebep olduğu. Bu iki projenin iddiasının peyzajın öneminin, program
değişikliğine olanak tanıması olduğunu söylüyor. (WALDHEİM, 2009)
Parc de la Villette projesi yarışması katılımcılara göre kentin dışında daha güzel bir alan oluşturulmak
istenmesiydi ancak yarışmanın şartnamesi çok bürokratik ve detaylı gözükmekteydi. Yalnızca iki proje
peyzajın önemli olmasının sebebinin program değişikliğine izin vermesi olduğunu iddia etti ve verilen
programa karşı çıktı; “Bugün, 1982′de ne biliyorsak bilelim, 2009′da yanlış olacak çünkü bu kentlerin işleyiş
biçimi değil, programlar sürekli değişir” dedi. Hem Tschumi hem de Koolhaas farklı şekillerde, peyzajın güzel
olduğu, yeşil olduğu ya da havayı ve suyu temizlediği için değil, kent programının değişimine bir model
42
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
oluşturduğu için önemli olduğunu savundu. Bu durum peyzaj şehirciliğinin kaynaklarından biri. Çünkü bu fikri
savunanlar, peyzajda program değişikliğini keşfeden mimarlardı. Bugün Adrian Geuze, James Corner gibi
peyzaj şehircileri de çok benzer şeyler söylüyorlar. (WALDHEİM, 2009)
Aslen peyzaj mimarlığı eğitimi almış Adrian Geuze ve dört ortağı tarafından kurulan West 8 grubu yenilikçi
çalışmalarıyla dikkat çekmişlerdir. En dikkat çekici ve peyzaj şehirciliğine vurgu yapan çalışması ise Hollanda
da gerçekleştirdikleri Borneo-Sporenburg konut yerleşkesi projesidir. Eski bir liman bölgesi olan bu alanı
tasarlayacak olan West 8 grubu bu iki yarımadanın master planlarının hazırlamasından sonra, daha küçük
ölçekte çalışacak diğer mimarlarla sonuna kadar koordineli bir çalışma götürmüş ve dış mekan elemanlarına
dek tasarıma imzasını atmıştır. Ortak bir alanda farklı disiplinlerin bir arada gerçekleştirdiği bu çalışma,
peyzaj şehirciliği teorisini yansıtacak çalışmalardan biri olmuştur.
GELİŞEN, DEĞİŞEN, DÖNÜŞEN DÜNYA KARŞISINDA PEYZAJ ŞEHİRCİLİĞİ VE ALTYAPI İLİŞKİSİ
Peyzaj şehirciliği bakışı sadece yapay olan ile ilgilenmek değildir. Var olan doğayı korumak en başlı
vazifesidir. Bu noktadan bakıldığında varolan yeşil altyapıyı korumak, bozulmuş veya yetersiz kalan alanları
ise sürdürülebilir bir altyapı sistemi ile yeniden düzenlemek gerekmektedir. Bu istem karşısında peyzaj
şehirciliği doğaya çeşitli alternatif çözümler sunmaktadır. Örnek verecek olursak; sel ve yağmur sularının
kullanımı, atık suların kullanımı, altyapıya zarar verecek olan zararlı maddelerin dönüştürülmesi, biyolojik
iyileştirme gibi çalışmalar altyapının korunması ve canlandırılmasını sağlayacaktır.
Geniş yeşil yol sistemleri veya ağları, genelde temelini vadiler ve sırtlar gibi doğal arazi formlarından alarak,
oluşturulan yeşil yolların ve çok çeşitli açık alanların birleşmesiyle belediyeye ait veya bölgesel alternatif yeşil
altyapı oluştururlar. (URL-2)
Daha verimli enerji kullanımı, yağmur suyu ve sel suyu kontrolü, atık su geri kazanımı, biyolojik iyileştirme,
yeşil çatılar, tüm altyapı sistemlerinin yapı ve yerleşim ölçeğinde çevre etkilerini en aza indirgemek için
yeniden ele alınmasını ve kavramsallaştırılmasını sağlamıştır.(URL-3)
Doğayla barışık, geri dönüşüme katkı sağlayan, israfın önüne geçen ve birçok konuda imdada yetişen alt
yapı projeleri gün geçtikçe önem kazanmaktadır. Gün geçtikçe azalan kaynaklarımızı korumak peyzaj
mimarlarının asli vazifelerinden biridir. Bir şehrin oluşumu için öncelikle alt yapısı sağlamlaştırılmalıdır.
Günümüzde aşırı yağan yağışlar sonucu oluşan karmaşayı hepimiz görmekteyiz. Doğanın doğal alt yapısını
bozabilecek bir yapılaşma süreci doğal dengeyi bozacaktır. Bozulmayan bir doğal dengeyi sağlamayı
amaçlayan bu teori, kent yaşamını doğa ile bütünleştirerek ekolojik bir yaşam hedeflemektedir.
Christopher Gray, bu çerçevede gerçekleştirilmiş ve gerçekleştirilmemiş çalışmaları inceleyerek anahtar
kelimeleri; belirsizlik, açık uçluluk, esneklik, kompleks sistemler olarak tanımlıyor. Ona göre su, depolama ve
filtreleme; atık su ve zemin suyu; yardımcı servisler ve ulaşım sistemleri peyzaj şehirciliğinin en önemli
konusu olan kentsel altyapının büyük bir kısmını oluşturuyor. Eğitim, eğlence, hukuk ve düzen, kamu
idareleri de buna dahil ediliyor. Kullanılır bir açık alan dahilinde bu işlevlerin birbirine entegre edilmesi ise
ana amaç.
EKOLOJİ BİLİMİNİN, PEYZAJ VE PEYZAJ ŞEHİRCİLİĞİ KAVRAMLARIYLA İLİŞKİLENDİRİLMESİ
Ekoloji dünyada ki yaşam biçimlerinin birbirleriyle olan olağanüstü karmaşık ilişkilerini inceleyen bir bilimdir.
Artan nüfus zamanla yapılaşma ve kullanımı artırmaktadır. Bununla beraber doğanın kendi kendini
işleyebileceği ve sürdürebileceği alanlar kısıtlanmaktadır. Doğada her şey birbirleriyle bağıntılı ve inanılmaz
bir karmaşık yapıya sahiptir. En küçük canlı/cansız varlıktan en büyük canlı/cansız varlığa kadar bu döngüye
katkı yapan başka bir sistem yoktur. Ekoloji bir sistemler biçimidir. Ekoloji dönen çarkların birbirini
tamamlama biçimidir. Eğer bir çark zarar görürse bütün sistemin etkilenmesine yani doğa ve insanın zarar
görmesine sebebiyet verebilmektedir. Sürdürülebilir bir doğa, sürdürülebilir bir peyzaj için ekolojinin
korunması gerekmektedir.
Peyzaj şehirciliğinin ekolojiye bakış açısı ise; Ekolojiyi, karmaşayı büyütmesi, gelecek koşullara bir şekilde
yanıt verebilmesi için serbest bırakmaktadır. Yani hem program hem de ekoloji yönünden esas konsept
43
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
belirsizlik. Bu fikir peyzaj şehirciliğini, kurallar koyan, binaların nasıl görüneceğini belirleyen postmodern
şehircilikten ayırmaktadır.
Kentlerin çok hızlı büyüdüğü bu dönemde çevresel ve ekolojik sistemlere ihtiyaç duyulmaktadır. Salt yapının
baş gösterdiği kentlerde doğal dengeyi sağlamak için gereken yeşil alanların olmaması o alanın ekolojik
dengesini olumsuz etkilemektedir. Ekolojiyi bir kentin ekonomi, kültürel, sosyal yapısı da etkilemektedir.
Charles Waldheim’ a göre ‘Batı’da yeni bir Central Park yapmaya yetecek kadar bütçe yok artık. Peyzaj
şehirciliğini temel alan projelere baktığınızda, esas iddialarının ekolojinin, maliyetini karşılayabileceğimizden
daha karmaşık bir park yaratmasına olanak tanımak olduğunu görürsünüz. Bunun için doğal sistemlerin
daha açık olmasına, müdahale etmeden, kendi kendine karar vermesine izin verilir.’(WALDHEİM, 2009)
“Her şey birbiriyle bağlantılıdır.
Her şey bir yere gider.
Hiçbir şey sonsuz değildir.
Son sözü doğa söyler.”
(CALLENBACH, 2008)
ŞEHİR PLANLAMA ÇALIŞMALARINDA PEYZAJ ŞEHİRCİLİĞİNİN VARLIĞI
Peyzaj şehirciliği büyük ve küçük ölçekli planlamalarda her zaman kentin varolan oluşumu üzerinden hareket
etmeyi amaçlamıştır. Şehir planlaması yapılırken o kentin yapı ve çevre uyumu, yaşayan her canlıya uygun
olarak tasarlanması gerekmektedir.
Şehir plancılarının bugün bir çoğu ekolojik kent planlaması yaptığını düşünmektedir. Ama yapılan
planlamalar sonucu gün geçtikçe ortaya çıkan ekolojik, ekonomik, sosyal vb. sorunları peşinden
getirmektedir. Şehir plancıları bir kentin planlamasını yaparken ağırlıklı olarak ekonomiyi düşünürken, peyzaj
şehirciliği ise o kentin dokusunu bozmadan her türlü habitatın uygun ortamlarında yaşamasını sağlayacak
geniş alanlar sağlamak amacındadır. Endüstri, eğitim, sağlık gibi kamusal alanlar insanlar için kolay
ulaşılabilir olması gereken alanların ekolojik bütünlük çerçevesinde belli bir merkezden dağılarak
uygulanması, bir kentin sürdürülebilirliği açısından önemlidir.
Yerel ölçekte baktığımızda çarpık kentleşmenin varlığı söz konusudur. İnsanların ulaşım ve kullanılabilirlik
açısından zorluk yaşandığı kentlere sahibiz. Doğal ekolojinin gün geçtikçe zarar gördüğü kentlerimiz de şehir
planlamalarının ne derece doğru yapıldığı akıllar da soru işareti bırakmaktadır. Devlet yönetimine bağlı olan
yerel yönetimlerin kent planlamada ki yetkileri bir kentin ihtiyacını ne derece karşılayabilmektedir? Ülkemizde
yapılan kentsel dönüşüm çalışmalarında alansal değişimler yapılırken, kent ölçeğinde değişimler genelde
düşünülmemektedir. Büyük ölçekli dönüşümlerin olmaması nedeniyle çarpık alan kullanımları oluşmaktadır.
Bu da yaşanılabilir kent düşüncesine aykırıdır. Artan nüfus sonucu bunun paralelinde artan araç sayısı,
kullanılan kaynaklar ve kullanım alanlarında ki artış karşısında gelecek için planlamaların yeterliliği ise
tartışmaya açık bir konudur. Bu konuda her peyzaj mimarının mutlaka söyleyeceği bir şeyler olmalıdır.
SONUÇ
Peyzaj şehirciliği her ne kadar kentlerin oluşumu için önemli bir teori olsa da, her kent için uygunluğu
tartışılması gereken bir konudur. Yerleşim yapısı itibariyle geçmişten günümüze dağınık bir alana sahip olan
bazı kentlerde peyzaj şehirciliği anlayışını uygulamaya koymak, kentin fiziksel yapısının yanında sosyo
kültürel yapısını da bozabilecektir. Bir kentin öncelikle değişime uygun olup olmadığı araştırılmalıdır. Bu
aşamadan sonra disiplinlerarası çalışmalarla alana en uygun çözümler sunularak, peyzaj ile yenilenmiş bir
kent düşünülmelidir. Sonuç olarak peyzaj şehirciliği teorisi gün geçtikçe yayılmaktadır fakat henüz sağlam
referanslara sahip değildir. Değişen ve dönüşen ülkemizde nüfusu azalan alanlar için değil de zamanla
işlevini yitiren endüstri alanları için örnek alınabilecek bir teoridir. Teori, günümüzde disiplinlerarası
söylemiyle ortaya çıkan akımlar arasında parlayıp sönecek mi yoksa olgunlaşıp hakim bir kentsel tasarım
modeli olabilecek mi bunu zaman gösterecektir. Her ne kadar ‘peyzaj mimarlarına samanlık peyzajı bile
yaptırmam’ diyen yönetimler olsa da peyzajın küçük ve büyük ölçekli her alanda ihtiyaç olduğunu bilen birileri
olduğu sürece, peyzaj mimarlığı gittikçe büyüyecektir.
44
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
Kaynaklar;
Karaçizmeli,E.B.,2010.
Peyzaj
şehirciliği:
genç
bir
kentleşme
teorisi,
http://www.yenimimar.com/index.php?action=displayArticle&ID=989
Waldheim, C., 2009: Açık Uçlu Kentleşme, XXI Mimarlık Tasarım Mekan. Vol. 76, pp. 12-14.
Karadağ, D.,2007. Türkiye’de Kentsel Dönüşümün Tanımı Nedir?, http://v3.arkitera.com/h23053-turkiye-dekentsel-donusumun-tanimi-nedir.html
Callenbach, E.,2008.Ekoloji Cep Rehberi,Sinek Sekiz Yayınevi,İstanbul
URL-1 http://www.ekodialog.com/kent-ekonomileri/bilincsiz-kentlesme-nedir.html
URL-2 http://tr.wikipedia.org/wiki/Ye%C5%9Fil_yollar
URL-3 http://ekoyapidergisi.org/index.asp?action=kentdetay&id=111
45
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
PEYZAJ MİMARLIĞI VE KARBON DÖNGÜSÜ
Anıl Paçal
KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİYESİ [email protected]
ÖZET
Peyzaj mimarlığının en önemli çalışma alanlarından birisi yeşil alanlardır. Bitkisel materyalin peyzaj
mimarlığında kullanımının önemi sadece tasarım kriterlerince görsel olarak bir değer ifade etmesi değildir.
Hızla kentleşen ve doğal kaynaklarında ciddi sorunlar yaşayan dünyamızda, modern dönemin en önemli
konularından olan Karbon döngüsü de bitkisel materyalin çok önemli rol oynadığı ve meslek sorumluluğu
içinde peyzaj mimarlarının hakkında mutlak suretle çok şey bilmek zorunda oldukları bir kavramdır. Özellikle
kentsel alanlar gibi ekolojik olarak “sorun kaynağı” olan yerlerde yapılan çalışmalarda, bir peyzaj mimarının
ortaya koyacağı ürünün Karbon döngüsüne katkısıyla ilgili bir kaygı taşıması hem meslek disiplinini güçlü
kılacak, hem de meslek etiği açısından son derece doğru sonuçlar ortaya koyacaktır.
Atmosferde bulunan karbondioksit, modern çağın en önemli sorunlarından birini oluşturan “karbon
salınımı”nın temelini teşkil eder. En çok bilinen karbon hareketini atmosferden bitkilere geçen karbon
oluşturmaktadır ve bunun temel nedeni fotosentezdir. Her bitkinin fotosentez kabiliyeti farklı olduğundan bir
alandaki karbon döngüsüde farklı olacaktır. Peyzaj mimarlığı meslek disiplini dahilinde gerçekleştirilecek
uygulamaların, gerçekleştirileceği alanlarda ne kadar karbon döndürüleceğinin bilinmesi mesleğin yararına
olacaktır.
Bu araştırmada geçmişte ve günümüzde karbon döngüsünde yaşanan temel farklılıklar, bu farklılıkların
temel nedenleri ele alınmış, peyzaj mimarlığı mesleğinin karbon döngüsü ile ilişkisi ortaya konulmaya
çalışılarak çözüm önerileri getirilmiştir.
Anahtar Kelimeler:Karbon döngüsü, Kentsel alanlar, Karbon salınımı, Peyzaj mimarlığı,
GİRİŞ
Karbon, dünyada okyanuslardan kayalara, topraktan havaya ve tüm yaşayan organizmalara kadar bol
miktarda bulunan bir elementtir. Evrende bolluk bakımından altıncı sırada yeralan karbon, kızgın yıldızlarda
hidrojenin termonükleer yanmasında temel rol oynar. Dünyada hem doğal halde, hem de başka elementlerle
bileşik halinde bulunan karbon, ağırlık olarak yerkabuğunun yaklaşık % 0,2'sini oluşturur. En arı (katışıksız)
biçimleri elmas ve grafittir; daha düşük arılık derecelerinde madenkömürünün, kokkömürünün ve
odunkömürünün bileşeni olarak bulunur. Atmosferin yaklaşık % 0,05'ini oluşturan ve bütün doğal sularda
erimiş olarak bulunan karbon dioksit, kireçtaşı ve mermer gibi karbonat mineralleri, kömürün, petrolün ve
doğal gazın başlıca yapıtaşları olan hidrokarbonlar, en bol bulunan bileşikleridir.
Karbon, bilinen elementlerin en çok yönlü olanıdır. Bileşiklerin %94'ü (4 milyondan çoğu) karbon içerir.
Yaşamın dayandığı temel işlevleri yerine getirmek için yeterli çeşitlilikte ve karmaşıklıkta düzenlemeler
oluşturarak başka elementlerle birleşme yeteneği, yalnızca karbonda vardır. Belirli karbon bileşikleri,
canlılardaki maddenin yaklaşık %18'ini oluşturur. Bu bileşikler, canlı hücrelerin planı olarak, hücre yapımında
kullanılan yapıtaşları olarak işlev görürler.(Liu ve ark. 2010)
Yakıt işlevi gören başka karbon bileşikleri de, yeşil bitkilerde ışıl bireşimle sürekli olarak yenilenir. Organizma
öldüğü zaman, çevreyle karbon alışverişi durur ve geriye kalan radyoaktif karbon miktarı, biyolojik kökenli
maddelerin yaşını belirlemekte kullanılabilir.
( WEB1 )
46
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
Görüldüğü gibi bulunduğu ortamlardan farklı fonksiyonları takip ederek ve farklı formlarda bulunarak sürekli
diğer ortamlara geçme eğilimindedir. Bu yüzden sürekli bir döngü içinde olduğundan bahsedilebilir; ki
“Karbon Döngüsü” denilen biyokimyasal döngünün temelini de bu hareketlilik oluşturmaktadır.
Atmosferde bulunan karbondioksit, modern çağın en önemli sorunlarından birini oluşturan “karbon salınımı”
nın temelini teşkil eder. En çok bilinen karbon hareketini atmosferden bitkilere geçen karbon oluşturmaktadır
ve bunun temel nedeni fotosentezdir. Her bitkinin fotosentez kabiliyeti farklı olduğundan bir alandaki karbon
döngüsüde farklı olacaktır. Peyzaj mimarlığı meslek disiplini dahilinde gerçekleştirilecek uygulamaların,
gerçekleştirileceği alanlarda ne kadar karbon döndürüleceğinin bilinmesi mesleğin yararına olacaktır.
Hızla kentleşen ve doğal kaynaklarında ciddi sorunlar yaşayan dünyamızda, modern dönemin en önemli
konularından olan Karbon döngüleri de bitkisel materyalin çok önemli rol oynadıkları ve meslek sorumluluğu
içinde peyzaj mimarlarının hakkında mutlak suretle çok şey bilmek zorunda olduğu kavramdır. Özellikle kent
ölçeğinde karbondioksit başta olmak üzere sera gazısalımlarının azaltılması için; enerji, belediye binaları,
ulaşım, konut, arazi planlaması ve atık yönetimi sektörlerinde alınacak önlemler düşük karbonlu bir kent için
önemli fırsatlar ortaya koyuyor. Kentin hava kalitesinin iyileştirilmesi ve küresel ısınmaya olan katkısının
azaltılmasının yanında, enerji verimliliğinin arttırılmasıyla yakıt ve hammadde tasarrufu, işletme giderlerinin
azaltılmasıyla ekonomik tasarruf, ulaşım hizmetlerinin geliştirilmesiyle kentlerde trafik sorununun çözülmesi,
yerel kaynakların değerlendirilerek ekonomik kalkınmanın desteklenmesi ve yerel istihdamın arttırılması gibi
olumlu sonuçlar doğuruyor. İklim dostu bir kent için yapılacak planlama çalışmalarının sürdürülebilirliğinin
sağlanması ve bu planlar kapsamında belirlenen adımlarım desteklenmesi için de üst ölçekte yapılan
planlamalar ile ilişkilendirilmesi gerekir.Bu planlamalarda, bir peyzaj mimarının ortaya koyacağı ürünün
Karbon döngüsüne katkısıyla ilgili bir kaygı taşıması hem meslek disiplinini güçlü kılacak, hem de meslek
etiği açısından son derece doğru sonuçlar ortaya koyacaktır. (Poudyal ve ark.2010 )
Karbonun bir diğer önemli hareketi de canlıların bünyesinden yeryüzüne geçmesidir. Canlı artıkları zaman
zaman büyük ve küçük yataklar oluşturarak yerin metrelerce derinliklerine ulaşır, yüksek basınç altında
başkalaşarak karbonlu fosilleri ve fosil yakıtlarını oluştururlar. Böylece karbon döngüsünün enerji kaynağı
olarak “ekonomik” değeri de ortaya çıkar. Meslek disiplini ile ilişkilendirildiğinde, özellikle kullanılan bitkisel
materyalin yaprak dökme durumu, sıklığı, meyve, dal ve gövde parçalarının toprak yüzeyine ulaşıp
ulaşmayacağı, buralardan toprağa karışmadan uzaklaştırılıp uzaklaştırılamayacağı, toprak yüzeyinin
sıkıştırılarak bu karışımın engellenip engellenemeyeceği gibi çok boyutlu sorular gündeme gelecektir.
Bununla birlikte, yukarda sözü edilen fosil kaynaklı enerji kaynaklarının tüketimi yeniden fazla karbonun
atmosfere salınımı demek olacağından, yenilenebilir enerji kaynaklarının önemi de vurgulanmış olur. Her yıl
5,5 milyar tonluk bir karbonun fosil yakıtlarının yanması sonucu açığa çıktığı ve bunun 3,3 milyar tonunun da
atmosfere karıştığı tahmin edilmektedir.(Yalçınalp 2011)
Kalkınmış ülkelerin ekonomilerinin büyük bir bölümü, karbon içeren yakıtların, plastiklerin, kimyasal
maddelerin, dokumaların ve ilaçların işlenmesine ve üretimine dayanır. Karbon temelli sentetik bileşiklerin
üretilmesi ve kullanılması, birçok ülkede yaşama düzeyini derinlemesine etkilemiştir.
Karbon salınımın bu kadar yoğun salınması ve insanoğlunu tehlikeli yaşam ortamlarına sürüklemesi
karşısında uluslar arası bazı önlemler alınmaya çalışılmıştır. Bunlardan biriside Kyoto Protokolü’ dür.Kyoto
Protokolü olarak anılan III. Taraflar Konferansı, 1997’de Japonya’nın Kyoto şehrinde düzenlenmiş ve daha
detaylı bir şekilde iklim değişikliğine yol açan sera gazı emisyonlarının azaltılmasına yönelik yükümlülükler ve
uygulanabilecek mekanizmalar belirtilmiştir. Kyoto Protokolü’ nün bilimsel danışmanları işlevini üstlenen
hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli’ ndeki uzmanlar Kyoto Protokolü’nün dünyaya en fazla 10 yıl zaman
kazandırabileceğini söylemekte ve küresel ısınmayı durdurabilmek için çok daha radikal önlemlere ihtiyaç
olduğuna dikkat çekmektedirler. Bu da, daha önce belirttiğimiz gibi üst ölçekteki yeşil alan planlamasının çok
iyi yapılması gerekir.
(Yalçınalp 2011)
SONUÇ
Sonuç olarak peyzaj mimarlığı açısından karbon döngüsünün anlaşılması, meslek disiplininin entelektüel
seviyesini yükseltecek önemli bir aşama olduğu kadar, meslek etiği bakımından bir zorunluluktur. Bu
durumda başta üniversitelerimiz olmak üzere tüm eğitim kurumlarımız konunun önemine atfen eğitim
programlarının içine karbon döngüsünü almalı, hangi özellikteki bitkilerin hangi şartlarda ne kadar karbon
47
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
çevirdiğinin tespiti konusunda yol gösterici çalışmalar yapmalıdır. Özellikle kent merkezleri gibi doğallığı yok
edilmiş alanlarda yapılacak çalışmalarda bu hassasiyetin gösterilmesiyle daha sorumlu ve çevreci ürünler
ortaya koymak mümkün olabilecektir. Bütün bunların yanı sıra, bir peyzaj mimarının bir “karbon kaynağı”
olarak sorumlu davranmasını sağlamak bile dünyanın varlığını devam ettirmesi açısından çok önemli bir
adım olacaktır.
KAYNAKLAR:
PoudyalC.Neelam …SiryP.Jacek..J.BowkerM...2010.Quality of urban forestcarboncredits
LiuChangfu …LiXiaoma …2011.Carbonstorageandsequestrationby urban forests in Shenyang, China
Yalçınalp Emrah…2011.Karbon Döndüsü ve Peyzaj Mimarlığı Makalesi
WEB-1
http://tr.wikipedia.org/wiki/Karbon
48
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
TOPLUM YAŞAMI İÇERİSİNDEKİ BİREY - MEKÂN İLİŞKİSİNİN SINIFSAL BAĞLAMDA KAMUSAL
MEKÂN TASARIMI BAKIMINDAN İRDELENMESİ
Kişi-yaşam alanları (çevre) ilişkisi
Pınar Alan* Çağdaş Çağla**
*Akdeniz Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Peyzaj Mimarlığı Bölümü
*Telefon:05342909266, 05376864358
*E-mail: [email protected], [email protected]
Özet:
Toplumlar, farklı sınıflara mensup bireylerin aralarında sosyal, kültürel, ekonomik ilişkilerle birbirine
bağlanmasıyla oluşmuştur. Bugün çağdaş toplumlarda “Sınıf” üzerine kurulu yaygın bir toplumsal
tabakalaşmanın var olduğu kabul edilmektedir. Toplumsal sınıflar ‘‘de facto’’ gruplardır. Hukuksal ya da
dinsel olarak ifade edilmemiş ve yaptırımlanmamışlardır. Kapalı olmayıp açık gruplardır. Alt toplumsal sınıflar
üst toplumsal sınıflara geçebilme imkânına sahiptirler.
Genel olarak her toplumda üç toplumsal sınıf görmekteyiz. Bunlar; Üst sınıf (Toplumdaki ekonomik
kaynakların büyük bir kısmının sahibi olanlar), Orta sınıf (Nitelikli işçi ve serbest meslek sahipleri), Alt sınıf
(Ücretli sanayi işçileri, köylüler) oluşmaktadır. Toplumsal sınıfların; hem gelire göre belirlenmiş hem de sınıf
üyelerinin hayat biçimleri, sınıf bilincine sahip olmalarını da içeren toplumsal bir olgu olduğu görülmektedir.
Sınıfların birbirleriyle karşılaştıkları karşılıklı maddi manevi temasta bulundukları alanlar ise kamusal alan
olarak tanımlanmaktadır.
Toplumsal sınıflar ile peyzaj mimarlığının ilişkisi sanılanın aksine çok kuvvetlidir. Çünkü ülkemizde
yeni yeni oluşmaya başlayan kentsel dönüşüm, genel olarak kamusal mekân tasarımı altında
bulunanmeydan ve çevre tasarımı gibi etkinliklerin birincil aktörü peyzaj mimarlarıdır. Peyzaj Mimarları, Şehir
ve Bölge Plancıları ile beraber diğer tasarım disiplinlerine göre kamunun daha geniş bir kesimine hitap eden
plan proje ve tasarım işlerinde çalışmaktadırlar. Yaptıkları işler yapı mimarları veya iç mimarların aksine
kamunun önemli bir kısmını ilgilendirmektedir. Bu çalışmada da kamusal mekân tasarımının birincil aktörü
olan peyzaj mimarlarının görev sorumlulukları üzerinden mevcut durumdaki eksikler ve yapılması gerekenler
toplumsal sınıflar bağlamında tartışılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Toplum, Toplumsal Sınıflar, Kamu, Kamusal Mekân Tasarımı, Peyzaj Mimarlığı,
49
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
1.
Giriş
Çevre ile insan sürekli bir etkileşim halindedir. İnsan çevrenin bir parçası iken aynı zamanda çevreye
şekil verebilen en önemli aktör durumundadır. Çevre sadece fiziksel anlamda değil sosyal kültürel ve
zamansal olarak da algılanabilen çoklu bir katmanlaşmayı içermektedir. Bu bakımdan fiziksel çevreyi
anlayabilmek için sosyal çevreleri, bu çevrelerin yapısı ve oluşumunu anlamak önem arz etmektedir.
Toplumları oluşturan bireylerin yaşamlarını sürdürmeleri için gereksinimlerini karşılayacak fiziksel
çevre, o toplumun yapısına uygun olarak ortaya çıkmış ve yine o toplumun sosyal, kültürel ve ekonomik
durumuna uygun olarak gelişmegöstermiştir. Fiziksel çevre; fiziksel, davranışsal ve kültürel faktörlerle birlikte
şekillenmektedir. Ayrıca o bölgenin doğal yapısı ve orada yasayan insanların toplumsal yapısı da fiziksel
çevrenin belirleyicilerindendir. (Yürekli, 1980) Fiziksel çevrenin oluşturduğu fonda ise bir takım örüntüleri
barındıran sosyal çevre ilişkileri devam etmektedir. Bu bağlamda gelişen ilişkiler bütünü toplumun
karakteristiğini de ortaya koyabilmektedir. Fiziksel çevre ile pisko-sosyal çevrenin karşılıklı etkileşimi hayatın
her alanında gözlenebilmektedir. Bazı mekanlar, belirli grupların kendilerini ifade ettikleri ve kimliklerini
belirleyen bir karaktere sahiptir. Kentsel planlamada da uzmanlaşmaya bağlı olarak yapılan ayrımlar bir
anlamda bu ifadelerin uzantısıdır. Bundan dolayıdır ki ticari kullanımlarla, yerleşim kullanımları bir araya
gelmemektedir. Ancak bu ayrımlar belirgin sınırlarda oluşturabilmektedir. Bu ayrımlar günümüz dünyasının
çözmeye çalıştığı en önemli sorunların başında gelmektedir.
Çevre ve insan etkileşimi ile toplum, mekân ve davranışilişkileri, bireylerin ve toplumun kendi yasam
koşullarını belirlemesine imkân verir. Bir kentte ya da bir yerleşim bölgesinde diğer insanları duyma ya da
görme fırsatı birey için önem arz eden bir konudur. Bu durum birey için, genel olarak çevredeki sosyal
ortam,özel olarak orada yasayan ve çalışan insanlarla ilgili önemli bilgiler edinme imkânı yaratmaktadır. Bu
durum kentlinin kent kültürü ile gelişimi açısından çok önemlidir (Erdönmez, 2006).Kent kültürünün yanında
sağlıklı bir sosyal çevrenin oluşumu, suçun azalması, toplumsal farkındalık gibi olumsal olgular da kent
kültürünün özümsenmesi ölçüsünde ortaya çıkar. Bu bakımdan kent kültürü bir kent topluluğu için en önemli
etik sözleşmedir.
Sağlıklı birey büyük oranda sağlıklı bir çevrenin sonucudur. Bu bakımdan mekânların kurgulanması
ve bu kurguların sağlıklı şekilde yürütülmesi arz etmektedir. Belirli sosyal sınıflara sunulan mekânlar, o sınıf
dışında bir sınıfa mensup olan bireylerin her daim ilgisini çekmektedir. Mekânların kurgulanışında bu ayrımlar
belirgin bir şekilde göze çarpmaktadır. Gelir düzeyinin yüksek olduğu kent birimlerindeki kullanımlar daha üst
standartlara sahipken, gelir düzeyi düşük alanlarda daha alt seviyede bulunmakta veya bazı kullanımlar hiç
yer almamaktadır. Bu da kentin karmaşasını ve sorunlarını arttıran bir durumdur. Peyzaj mimarlığı gözünden
bakılacak olursa tasarıma sahip mekânlar yalnızca kentin üste gelir seviyesindeki bireylerin kullanımındadır.
İnsanlar gereksinimleri ve beklentileri doğrultusunda çevrelerine uyum sağlamaktadırlar. İnsan-çevre
ilişkisi kültürel, fiziksel ve algısal değişkenlerin karşılıklı etkileşimlerinin bir sonucudur. İnsanın dünya
50
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
yüzünde varlığını sürdürebilmesi çevre ile uygun bir etkileşim içinde olmasına bağlıdır (Önal,1997). Çünkü
unutulmaması gereken konu insanın çevrenin bir alt birimi olduğudur. İnsan her ne kadar çevreyi
dönüştürme gücüne sahip en önemli aktör olsa da çevreden bağımsız bir yaşam ortaya koyamaz. Bu durum
bireylerin karakterini oluşturmasında da kendisini göstermektedir. Düşük standartlara sahip kentsel
birimlerde yaşayan birey doğal olarak oradaki koşullara adapte olmaktadır. Bu durumda da benliğini
oluştururken o koşulların izlerini karakterine yansıtmaktadır. Bu durumda bireyin farklı sınıflara karşı tepki
duymasına neden olabilmektedir. Bundan dolayıdır ki zengin için ne yapılıyorsa, gelir seviyesi düşük olan
içinde aynısının yapılması önem taşımaktadır. Bu konuya ilk parmak basan GarretEckbo olmuştur. Bu
anlamda dünyada ilk defa peyzaj mimarlığını burjuva bahçıvanlığından çıkartarak kamusal mekân tasarımı
boyutuna getiren ilk peyzaj mimarıdır. Bu anlamda peyzaj mimarlığı disiplinini modernizme taşıyan önemli bir
öncü olmuştur.
Kentsel fiziksel çevre ve buna bağlı olarak da dış mekânlar, insanın toplumsallaşmasının gereği
olan sosyal yaşantısının büyük bölümünü geçirdikleri çevreler olup içinde farklı aktiviteler barındırırlar.
(Önal,1997) Kamusal mekânlar kentte yasayanların bir araya gelmelerini, iletişim ve etkileşim de
bulunmalarına olanak sağlar. Ortak değerlerin bütünleştiği, toplumsal bilinç ve eylemlerin ortaya konduğu
alanlardır. Bireyin kentli olma bilincini ve aidiyetini geliştirdiği, kent kültürünü oluşturduğu mekânlardır. Aynı
zamanda bireyin ekolojik, tarihi kültürel anlamda öğrenme, sosyal iletişim ve ruhsal gelişimine de katkıda
bulunur.” (Satır, 2005). Tüm dünyada 1980 sonrası dönemde değişen ekonomik ve sosyal yapılanma,
kentlerin mekânsal yapısını da dönüştürmektedir. İstihdamdaki değişimler, kentlilerin sosyal kompozisyonunu
değiştirirken, mekânsal talep ve tercihler de değişmekte, sosyal ve ekonomik gruplar arasındaki fark
açıldıkça mekânda parçalanmaktadır (Enlil 2000).
2. Materyal Yöntem
Bu çalışma kapsamındatoplum yaşamı içerisindeki birey - mekân ilişkisinin sınıfsal bağlamda
incelenebilmesi için toplumsal sınıflar, sosyal çevre ve fiziksel çevre hakkında tanımlamalar yapılarak
kamusal mekân tasarımı bakımından tartışılmıştır.Bu amaçla konu ile ilgili litaratür taramaları yapılmış ve
Antalya kenti içerisindeki farklı mekânlarda gözlemler yapılmıştır.
3. Bulgular
Kentleri insan nüfusunun yoğun olarak yaşadığı mekânlar olarak tanımlamak mümkündür. Kentler
tarihin farklı aşamalarında yaşadıkları değişimlerle günümüzdeki durumlarına gelmişlerdir. Tarihsel
aşamaların hassasiyetlerine göre kentler farklı kullanım ve yerleşim planlarına sahip olmuşlardır. Örneğin,
ortaçağ döneminde savunma ihtiyaçları nedeniyle dışa kapalı, askeri gerekliliklerin önde olduğu, duvarların
ardında ve hendeklerle çevrili bir karakterdeyken; barutun bulunmasıyla kent duvarları ve kaleler koruma
51
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
işlevini yitirmiş, kent siluetinden kaybolmuş ve yerlerini açık alanlara bırakmışlardır. Bu bakımdan kent ve
açık alanlar arasında değişen bir ilişkinin olduğu savunulabilir.
Güneş (2010),Hatt ve Reiss’a dayanarak; tarihsel olarak kentlerin ne zaman ve nasıl ortaya çıktığı ve
geliştiğini kesin bir biçimde ortaya koymanın güç olduğundan bahseder. Bu güçlüğün birinci nedenini antik
kentler hakkında arkeolojik çalışmalara dayanan bilgilerin büyük oranda eksik olmasına bağlamaktadır.
Bütün tarihsel dönemlerdeki ve farklı coğrafyalardaki kentlerin eşit bir şekilde incelenmediğini söyleyen
araştırmacı, doğu toplumlarında yer alan kentler hakkında bilinenlerinbatı uygarlığındaki antik kentler
hakkında bilinenlerden daha az olduğundan yakınmıştır (Güneş 2010). Ancak kentlerde günümüzdeki
kullanımlar dahi, geçmişteki kullanımlara dair ipuçları vermektedir.
Ayrıca eski çağlarda kent öncesine ve kentsel yaşama ait yazılı belgenin bulunmamasınınsonraki
dönemdeki kentler ile karşılaştırma yapılmasını zorlaştırdığı ancak, bu sınırlılıklara rağmen arkeolojik
bulguların tarihte ilk kentlerin MÖ. 6000 yıllarında belirmeye ve MÖ. 4000 dolaylarında ortaya çıktığını
gösterdiği belirtilmektedir (Güneş 2010). Bu kadar eski bir tarihe sahip olan kentler, tarih içerisinde işlev ve
anlam bakımından birçok değişikliğe uğrasa da, insanoğlu için en temel işlevini yani barınma işlevini, halen
daha sürdürmektedir.
İnsanoğlunun ilk çağlardan beri kendini koruma, güvende hissetme, barınma yani yaşama gereklerini
rahat bir şekilde yerine getirebilmek için barınaklar yaptığı bir gerçektir. Zamanla bu barınaklar gelişerek
günümüze kadar yaşam şartlarına uygun birçok değişiklikle, yaşadığımız mekânlar halini almıştır (Kapancı
2008). İnsanın mağara ve ağaç kavuklarında, yani doğanın sunduğu korunaklarda başlayan barınma olgusu,
yapabilme kabiliyetinin gelişimi ile farklı bir hal almış ve yine doğanın sunduğu imkânlarla ilk barakalardan
günümüzdeki yaşam birimlerine doğru gelişen bir seyir izlemiştir.
Bu değişken seyir yine kent
topografyasında ve örgütlenmesinde kalıcı izler bırakmıştır.
1980'lerden sonra değişen birikim, yatırım ve üretim biçimleri ve sanayisizleşme, kentlerde sosyal ve
mekânsal açıdan önemli değişimlere yol açmıştır. Bu yenidünya düzeni içindeki planlamanın kavramsal
yapısındaki değişimin yanı sıra operasyon alanları ve araçları da değişmek durumunda kalmıştır. Üretim
biçimlerinin değişimi ve makineleşme toplumsal yapıyı dolayısı ile fiziksel çevreyi de etkilemiştir. Toplumlar
ilkel komünal dönemden sonraki her dönemde farklı sınıf yapıları biçiminde yaşamışlardır. Sınıflar fiziksel
olmasa da sosyal ve psikolojik olarak bireyler arasında katı sınıfsal farklılıkların hissedilmesine neden
olmuştur. Bu da bireyler arasında özne nesne ilişkisinin doğmasına neden olmuştur. Bunun fiziksel çevreye
yansımaları da mekânların içinde yaşayan bireylerin sosyo-ekonomik koşulları ölçüsünde farklılaşması
şeklinde vücut bulmuştur. Bunun bir yansıması da kentsel soylulaştırma ve kentsel çöküntü alanlarıdır.
Kentsel soylulaştırma (urban gentrification), genel olarak orta ve üst-orta sınıfların kent içinde dar gelirli ve
yoksul kesimlerin yaşamakta olduğu köhneleşmeye yüz tutmuş tarihi konut alanlarına yerleşmelerini ve
bunları yenileyerek kendi yaşam standartlarına uygun hale getirilmelerini içeren bir süreç olarak
52
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
görülmektedir (Kocamemi 2006). Ancak burada unutulan nokta tasarımların kamusal alan tasarımı adı
altında yapılmasına rağmen yalnızca belli zümrelerin istekleri ve iradesi doğrultusunda yapılmasıdır. Bu
durum tasarım yapılmamasına neden olmaktadır. Çünkü bilindiği gibi planlama ve tasarım süreçleri belli bir
sorunu çözmeye yönelik olarak gelişmektedir. Ancak belli zümrelerin iradesi ise sorunu yanlış tanımlamakta
ve bu durumda tasarımları makyaj yapmanın ötesine taşıyamamaktadır.
Kentlerin veya mahallelerin fiziksel görünümünü ve çevresel kalitesi, buradaki refah düzeyinin ve
topluluğunun yaşam kalitesinin güçlü bir göstergesidir.“Soylulaşma” (gentrification) kavramı, kentsel alanların
bir üst gelir grubunca ele geçirilmesi süreci olarak tanımlanırsa, bu süreci iki başlık altında toplanabilir: Talep
merkezli ve arz merkezli. Talep merkezli tartışmasının çıkış noktası yeni bir orta sınıf oluşumu ve bu sınıfın
kent merkezi alanı talebidir. Arz merkezli tartışmalar sınıf varlığını reddetmezken soylulaştırmada gerçek
etkenin talep değil hükümetlerin arz mekanizmaları olduğunu vurgulamaktadır. Soylulaştırmanın kaynağı
kentlerde değişen sanayi yapısı ve bunun getirdiği beyaz yakalı profesyonel yönetici ve teknikişçilerden
oluşan yeni bir kentsel sınıf oluşumudur. Soylulaştırmanın esas çıkış noktasının kent merkezlerinde artan
arazi değerleri ile azalan mülk değerleri arasındaki rant aralığı olduğudur (Kocamemi 2006). Ancak bu durum
her zaman olduğu gibi toplumsal tabakalaşmada en altta yer alan sınıfları etkilemektedir. Bu soylulaşma
süreci bu sınıfların söz konusu alanları terk etmesi ile sonuçlanmaktadır.
Diğer yandan bu süreç yaşanırken gecekondu nüfusunun söz konusu alanları terk etmesinin
nedenleri, oluşum süreci değerlendirilmesinde gönüllü terk ve gönülsüz terk başlıkları altında incelenebilir.
Tüm araştırmalar göstermektedir ki bir üst gelir/statü grubunun dönüşümü tamamlanmış alanlara talebi
yüksek olmakla birlikte, Türkiye'de soylulaştırma sürecinde asıl etken arz mekanizmalarıdır (Kocamemi
2006). Ancak yine de ülkemizde birçokyukarıdan aşağı planlama eylemi sonrasında bu soylulaşma
eylemlerinin gerçekleştirilmeye çalışıldığı gözlemlenmektedir. Bu durumun en açık ifadesi apartman
balkonlarından sarkan kilimler, apartman önünde dövülen yünler şeklinde günlük hayatın ve geleneklerin
yaşatılmaya devam edilmesidir.
Meslek sahibi, üst orta sınıftan konut sahiplerinin, kentin belli semtlerine yerleşmesini ifade eden
soylulaşma eylemi fiziksel çevrenin iyileştirilmesinde yerel yönetimlerin kullandığı yöntemlerden biridir. Aynı
zamanda kentsel kurumlar içinde de giderek yaygınlaşan bir kentsel strateji olarak, özellikle kentsel
mekânların yenileşmesi için geliştirilen bir kentsel strateji olarak ele alınmalıdır. Gentrification politikası ile
yenileşme; kent merkezlerinde binaların ve çevrenin iyileştirilmesi sonucu orta ve üst sınıfın bu alana
yerleşmesi ve alanın eski kullanıcılarının buradan çıkarılmaları ilkesine dayanmaktadır. Bu politika, kent
merkezlerinde, tarihsel kimliği olan alanlara yerleşen üst-orta sınıfın, mekânın fiziksel olarak iyileşmesini ve
yeni bir kimlik kazanmasını sağlayacağı ilkesine dayanmaktadır.
4. Tartışma ve Sonuç
53
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
Soylulaştırma
(Gentrification)
kavramının
ortaya
çıkışı
1980'lerden
çok
daha
öncelere
dayanmaktadır. Hackwoth kentsel yeniden yapılanma süreçleri içinde “gentrification” üç dalga halinde
yayıldığını savunmaktadır. İlk dalga 1950'lerdeki dağınık gentirification olarak tanımladığı, henüz yayılmamış
olduğu dönemdir. Bu dönemle ilgili olarak sosyolog RuthGlass1960'ların Londra'sı için şu saptamayı
yapmıştır. Gentrification önce küçük bir alanda başlayarak ve sonra hızla yayılarak tüm işçi sınıfını
yerlerinden çıkarıp, mahallelerin sosyal karakterini değiştirecektir. İkinci dalga, 1970 – 1980'lerde kentsel ve
ekonomik yapıların birbiri içine geçmesi sürecinde ortaya çıkmıştır (Kocamemi 2006).
Hackworth, bu dönemi “gentrificationın” ağırlık kazandığı dönem olarak tanımlamaktadır. Üçüncü
dalga ise, 1990'larda yaygınlaştığı dönemdir. 1970'lerde gentrification politikaları tamamı ile devlet tarafından
yönetilirken, 1980'lerde devlet destekli, özel yatırımcılar ve yerel yönetim odaklıklarına dönüşmüş, 1990'larda
ise devletin çekilmesi ve yerini özel yatırımcılar işe yerel yönetimlerin ortaklıklarına bırakması sonucuna
dönüşmüştür (Kocamemi 2006).
Kentsel dönüşüm süreçleri özellikle 19 yy. ve 20 yy. başı Avrupa'sında sanayi devrimine paralel
olarak kentlerin büyüme hareketine bağlı olarak gelişmiştir. Sanayi devriminin hızına ayak uyduramayan
fiziksel ve sosyal yapı sonucunda özellikle işçi sınıfının düşük yaşam kalitesi, düşünürleri ve tasarımcıları
kentsel yaşam biçimini yeniden sorgular hale getirmiştir. Bu dönemde düşünürler ve tasarımcılar önerdikleri
fiziksel modellerle kentlinin sosyal ve ekonomik seviyesini de arttırmayı hedeflemiştir. Howard'ın "Bahçe
Şehri", fikri Le Corbusier'in "Radiant City", TonyGarnier'in "İndustrial City " önerisi bu bağlamda geliştirilmiş
düşüncelerdir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında devletçi yapının ağırlık kazanması, merkezi planlama
kararlarını getirmiştir.İşçi sınıfı ve alt gelir gruplarının konut ihtiyaçları karşılanmaya çalışılmış, eskiyen ve
yıkılan kent merkezleri yenilenmeye çalışılmıştır. Rehabilitasyon Yenileme, Yeniden Canlandırma gibi
kavramlar bu süreçte oluşmuştur(Kocamemi 2006).Bunun yanında gelişmenin yanlış ekonomik yatırımlarda
ve kaynak yönetiminde arandığı bir dönemin içerisinde bulunulmaktadır. Günümüz gelişmekte olan
ekonomilerine bakıldığında; bu ülkelerin bir çoğunun büyümenin anahtarını gayrimenkul ve konut sektörü
olarak gördükleri göze çarpmaktadır. Bu durum kentsel mekanlarda doğal kaynakalrın üzerinde en büyük
baskıyı oluşturan temel ekonomik altlıktır.
Yine son dönemde yaşan büyük ekonomik çalkantıların yine bu ülkelerde görülmesi bir tesadüf
değildir. Çünkü bu ekonomik bunalımların tetikleyici unsuruna bakıldığında konut kredilerinin geri
ödemelerinde yaşanan sorunları göze çarptığı görülmektedir.
Bu gibi krizlerin üzerinden gelmenin birincil yolu çevre ve insan arasında yeni bir üretim ilişkisinin
kurulmasından geçmektedir. Buradaki esas unsur insanlık tarihinde geride bırakılmış bir önceki döneme
dönmek yerine yeni oluşmakta olan insan çevre ekolojisine yeni bir biçim vererek insan çevre arasındaki
ilişkiyi yeni oluşan zemin üzerinde iki taraf içinde sağlıklı bir noktaya çekmekten geçmektedir.
54
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
Burada bir çok ekolojik teorisyenin kullandığı “resilience” terimi yerine yeni bir terimin üretilmesi ve
sürdürülebilirlik kavramının bu yeni terim üzerinden yeniden inşaa edilmesinin gerekliliği ortaya çıkmaktadır.
Çünkü görülmektedir ki eski verili bir noktaya hem antropolojik hem de ekolojik açıdan geçilmiştir. Bu
yeni durumun yeni seyrinin analiz edilmesi önemlidir. Çünkü geçmişe duyulan romantik bir özlem insanları
doğaya karşı kayıtsız hale getirmektedir.
İnsanlar doğa ve çevre için geri dönüşümlü poşet kullanmaktan, ekonomik açıdan daha külfetli olan
ekolojik ürünleri kullanmaya devam ederlerken, daoğaya karşı daha zararlı olan araç kullanımı, yüksek enerji
harcamalarına devam etmektedirler. Bu durum insanlarda ikili bir ahlak sisteminin oluşmasına neden
olmaktadır.
İnsanlar
bazı
davranışlarını
genel
ekoloji
ilkeleri
çerçevesinde
kurallar
bağlamında
gerçekleştirirken bazı davranışlarını ise eski usuldeki tüketim toplumu usulleri doğrultusunda sorgulamadan
devam etmektedirler. Bu bir anlamda toplumsal hastalığa dönüşmektedir ve kuralsızlığı pragmatik bir kural
anlayışına dönüştürmektedir. Bu durum genel ahlak normlarını değiştirmekte ve dönüştürmektedir. En
basitinden internet üzerinden alışverişlerin sanallaşmış doğası, insana tüketim yapamadan tüketim yapma
algısı yaratmaktadır. Bu durumda insanın üretmeden tüketimin tehlikeli sonuçlarını görmesine engel
olmaktadır. Eleştirilmesi ve yeniden inşaa edilmesi gereken nokta ise tam olarak bu noktadır.
Yeni bir ahlakın üretici gücü her zaman toplumları ve toplulukları dönüştürme gücüne nail olmuştur.
Bu yüzden ekolojik değerleri ve insan değerlerini sorgulayarak yeni bir ekolojik durum oluşturmak önemlidir.
Bu ekolojik durum doğal türlerin hayatlarını sürdürmesine izin verirken insanın ulaştığı tarihsel konuma
uygun üretim faaliyetlerine devam etmesine imkan tanıyan nitelikte olmalıdır.
Kaynakça
Erdönmez, M. Ebru; (2006), “Açık Kamusal Mekânlar,” mimar. ist 2006/4
Güneş, F. 2010. Kentleşme, N. Suğur (Editör) Sosyolojiye Giriş, Anadolu Üniversitesi Yayını, No:
1951, s.244-267, Eskişehir
Kapancı, M. 2008. Alanya Kaleiçi Evleri, Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi Fen Bilimleri
Enstitüsü, Mimarlık Anabilim Dalı, 148 sayfa, Konya.
Kocamemi, G. N.; 2006. Kentsel Dönüşüm Süreci Kazlıçeşme Örneği, Yüksek Lisans Tezi, Mimar
Sinan Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Şehir Ve Bölge Planlama Anabilim Dalı, 120 sayfa,
İstanbul.
Özden
P.,
(2002).
Gelişmiş
Ülkelerde
Kentsel
Dönüşüm
İhtiyacının
Ortaya
Çıkışı,
http://www.spoist.org/pinorozdenbildiri-asp
Satır, S., Korkmaz, E., 2005. “Kamusal Mekânlarda Kimlik Olgusu”, Yapı 281 Nisan
Yürekli, H.; 1980. “İnsan Davranısları ve Çevre liskilerineBaglı Olarak Çevrenin Korunması ve
Gelistirilmesi için Bir Metod Önerisi”,Doktora Tezi, İTÜ. Mimarlık Fakültesi, İstanbul
55
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
GELENEKSELDEN MODERNE : EKOLOJİK DUVARLARIN EVRİMİ
Sara Dadras
İstanbul Üniversitesi, Orman Fakültesi. Tel: 0538 82 67 122. E-posta: [email protected]
Özet
Çağdaş insanın önemli kaygılarından biri, aşırı yüklenmeler ve yanlış yöntemler sonucu ortaya çıkan doğal
çevre tahribatı ve ona bağlı ekolojik sorunlardır. Günümüzdeki çevre sorunları, tarih boyunca doğal şartlara
uyum sağlayan ve sürdürülebilir bir kurama sahip olan geleneksel düzenlerin tekrardan ele alınmasına sebep
teşkiletmiştir.
Peyzaj, ekosistem kümelerinin, jeomorfolojinin ve bozulma rejimlerinin ölçülebilir bir mekan birimidir.
Çevrenin kontrol ve gözetim altına alınması çevre oluşumunu etkileyen peyzaj elemanlarının
incelenmesinide gerektirir.
İnsanın çevre ile ilişkilerinin kontrolüne fiziksel, teknik, güvenlik, mahremiyet ve koruma yönünden ihtiyaç
duyulmaktadır. Duvar mekan hissi uyandıran, peyzaj düzenlemesinin üçüncü boyuttaki en etkili düşey
elemanlardır. Görsel veya fonksiyonel amaçlar için yapılan duvarlar, ihtiyaçlar doğrultusunda gelişmişler.
İlkesel taş duvarlar, sadece çevreleme amacı ile yapılsalar bile, yarattıkları uygun yaşam koşulları ile küşük
ekosistemlere ev sahipliği yaptıkları anlaşılmıştır. Çevreyle ilişkinin bir yapay öğeye değilde küçük ölçekli bir
yaşam ünitesine bağlı olma mantığı, bilimin gelişmesi ile farklı boyutlar ulaşmıştır. Teknolojik gelişmelerin
kentsel düzenleme ve peyzaj tasarımındaki etkisi, yapı elemanlarının modern anlayışla günümüzün
şartlarına uymasında yankı bulmuştur.
Bu araştırmada ekolojik açıdan duvarların strüktür ve fonksiyonelliği ele alınarak, insanın kurmaya çalıştığı
doğa ile dengeli etkileşim önemsenmiştir. Kuru taş duvarların yeşil ve yaşayan duvarlara dönüşüm süreci ve
bu evrımde ortaya çıkan farklı ekolojik duvar tipleri,sürdürülebilir bir yaşam ufku oluşturmak için incelenmiştir.
ANAHTAR KELİMELER : Ekolojik Duvarlar, Teknolojik gelişme, Sürdürülebilirlik
1.Giriş
Çevrenin daha çok insanla ilgili olduğunun düşünmesi ve insanın sağlık durumu çevrenin
değerlendirilmesinde bir ölçek olarak kullanılması, çok yaygın bir düşünce alışkanlığı haline gelmiştir. Bu
nedenle çevre koruma, insan sağlığı, ekolojik, tıbbi ve dolayısıyla hijyenik sorunlar birbirinin içine girmektedir.
Fakat insanın ‘çevresi’ denildiğinde bu çevreye cok sayıda diğer canlılar özellikle bitkiler ve hayvanlar
dahidir. İnsan bir çok bitki ve hayvan türünü kendi çevresinin bir parçası olarak görür ve bunlarla yakın ilişki
içinde bulunarakbir ‘ekosistem’
oluşturur. Ayrıca her canlının çevresiyle özel ilişkiler oluşturduğu
bilinmektedir.Aslında çevre gerçek olmayan sadece arzulanan bir durum ile ifade edilmektedir[1].
Çağdaş insanın önemli kaygılarından biri, aşırı yüklenmeler ve yanlış yöntemler sonucu ortaya çıkan doğal
çevre tahribatı ve ona bağlı ekolojik sorunlardır. Günümüzdeki çevre sorunları, tarih boyunca doğal şartlara
uyum sağlayan ve sürdürülebilir bir kurama sahip olan geleneksel düzenlerin tekrardan ele alınmasına sebep
teşkiletmiştir.
Peyzaj, ekosistem kümelerinin, jeomorfolojinin ve bozulma rejimlerinin ölçülebilir bir mekan birimidir. İnsan
çevresinin gelişim esnasında peyzaj mimarları yani açık mekanların tasarımına yönelik çalışmalar yapanlar,
genellikle tek yönlü olarak görsel özellikleri ön planda tutmaktalar. Aslında bir peyzaj planlama, tasarım ve
uygulaması esnasında yaşam ortamlarının kaybolabileceğini düşünmek, farklı bakış açılarına bağlı olarak,
farklı hassasiyet ve ağırlıklara sahip olabilir [1]. Çevrenin kontrol ve gözetim altına alınması, çevre
oluşumunu etkileyen peyzaj elemanlarının incelenmesinide gerektirir.Bunun için bu araştırmada başlıca
çevre dostu ekolojik yaplar ve bu yapıların tasarm kriterleri göz önünde bulundurularak, peyzaj tasarımında
en fazla dikka çeken öğe olarak duvarların farklı tipleri incelenerek bu yapı elemanlarının ekolojik açıdan
56
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
strüktür ve fonksiyonelliği ele alınmıştır ve tarih boyunca, insanın kurmaya çalıştığı doğa ile dengeli etkileşim
önemsenerek yaşayan ekolojik duvarların evrimi fonksiyonel ve görsel açıdan irdelenmiştir. Bu çalışmada
ekolojik açıdan duvarların strüktür ve fonksiyonelliği ele alınarak, insanın kurmaya çalıştığı doğa ile dengeli
etkileşim önemsenmiştir. Kuru taş duvarların yeşil ve yaşayan duvarlara dönüşüm süreci ve bu evrımde
ortaya çıkan farklı ekolojik duvar tipleri, sürdürülebilir bir yaşam ufku oluşturmak için incelenmiştir.
2. Çevre dostu ekolojik yapların tasarımkriterleri
Ekolojik özelikler artıkça çevresel etki de azalmakta ve yapılar çevreye daha az zarar vermeye
başlamaktadır. Çevre dostu olarak anılan bu yaplar için tasarım aşaması sırasında birçok çevresel ve
ekonomik yararları da beraberinde getiren kararların alınmas gerekmektedir. Ekolojik, cevre dostu, yeşil ve
sürdürülebilir yapılaşma kriterleri olarak adlandırılan yöntemler, sınırlı doğal kaynak kullanımının azaltılması,
yenilenebilir ya da sınırsız kaynakların mümkün olduğu kadar çok kullanılması, enerjinin düşük fakat verimli
şekilde kullanılması, emisyon ve diğer kirleticilerin üretimlerinin azaltılması, aynı zamanda iç ortamda insan
sağlığının korunması gibi konuları kapsamaktadır.
Yapılar, yapı malzeme hammaddesinin kaynağından elde edildiğinden başlayıp yapı ömrünün sona
ermesine kadar geçen yaşam döngüsü boyunca, çevresel sorunların oluşumuna katkıda bulunurlar. Bunun
başlıca nedeni, bütün bu süreç boyunca doğal kaynak ve enerjinin kullanılması sonucu, zararlı emisyonlarn
ve diğer atıkların üretilmesi ve çevreye bırakılmasıdır.Yaşam döngüsü boyunca çevresel etkileri az olan
yaplara“çevre dostu, ekolojik, yeşilve sürdürülebilir gibi “ adlarverilmektedir. Çevre dostu yapıların
incelenmesi önemli bir yapı elemanı olan duvarların’da ekolojik açıdan irdelenmesine yönlendirici olacaktır.
Yapların bu özelliklere sahip olmas için,daha tasarımın başında ve süresince baz kararlarınalınmas ve daha
sonra da bunların uygulanmasıgerekmektedir. Aşağıda yapılara çevre dostuve ekolojik özellik kazandıran
yöntemleri kapsayan ekolojikkriterler sıralanmaktadır[2]
2.1. Yapıların basit plan tipli, küçük ölçekli, kompaktbiçimde tasarlanmaları : Yapılar enerji korunumu
açısından sıcak günlerde en az kazancı, soğuk günlerde ise en fazla kazancı sağlayacak şekilde
biçimlendirilmelidir.
2.2. Uygun hacim organizasyonu : Tasarımlarda hacim organizasyonlarının doğru şekildeyapılması o yapıya
önemli ekolojik özellikler katmaktadır.Alman Araştırma ve Teknoloji Bakanlığı tarafından yapılanbir
araştırmada, mekânların plan organizasyonundakiyerinin enerji tüketimi açısından yönlendirilmesinden
dahaetkili olduğu açıklanmaktadır [3].
2.3. Isıl performansı yüksek yapı kabuğu tasarımı : Duvar, döşeme, pencere, kapı gibi elemanlardan
oluşanyapı kabuğu, binayı dış ortamdan ayıran ve enerjisiningeçişine izin veren bileşenlerdir. Bu nedenle
yapı kabuğunun ısısal özellikleri ve diğer bazı özellikleri enerji tüketimini önemli ölçüde etkilemektedir [4].
2.4. Yapının en uygun şekilde yönlendirilmesi : Yapılar en uygun şekilde yönlendirilerek güneşten
ısıtma,hâkim rüzgârdan da soğutma ve havalandırma amaçlıyararlanmak vebu şekilde konfor
koşullarınıbüyük oranda doğal yollarla sağlayarak ek enerjikullanımını azaltmak mümkün olacaktır.
2.5. Uygun arazi parçası eğimi ve yönünün seçilmesi : Yapının bulunduğu yer; güneş ısınımı, hava sıcaklığı,
havahareketi ve nem gibi iklim elemanlarının özelliklerini vebuna bağlı olarak oluşan yapı içi mikro-klima
koşullarınında belirleyicisidir [5]. Bu nedenle yapı içi konforkoşullarının mümkün olduğu kadar doğal
yöntemlerlekarşılanarak, enerji tüketiminin azaltılması için iklimkuşağına uygun bir yer seçimi yapılmalıdır.
2.6. Enerji etkin arazi kullanımı : Yapının inşa edileceği arazide bulunan doğal malzemelerinve önceden var
olan yapıların kullanılması kaynak veenerji korunumu bakımından büyük yararlar sağlamaktadır ve dikkate
alınması gerekiyor.
2.7. Enerji etkin peyzaj tasarımı:Doğru ve bilinçli peyzaj tasarımı ile yaz ve kış mevsimleri süresince ısıtma
ve soğutma enerji yükünü %30 oranında azaltmak mümkün olmaktadır. Bunun içinözellikle ağaçların doğru
kullanımı ile önemli katkılarsağlanabilmektedir [6].
2.8. Enerji etkin malzeme seçilmesi : Yapılarda dayanıklılık ve diğer performanslarından ödünvermemek
koşulu ile düşük enerjili malzemelerin tercihedilmesi çevresel bir yaklaşım olmaktadır. Yapı malzemesinin
enerji etkin olabilmesi için kendi yaşamdöngüsünü oluşturan her aşamada enerjiyi az ve verimlikullanması
gerekmektedir. Hammaddesinin doğadan eldeedildiğinden başlayıp, üretilmesi, taşınması , kullanımı veyok
57
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
edildikleri aşamaya kadar süren bütün aşamalarda,enerjiyi etkin kullanan yapı malzemelerinin tercih
edilmesi,yapılara enerji etkinliği sağlamaktadır [7].
2.9. Yerel malzeme kullanılması : Hammaddenin üretim yerine, malzemelerin de yapıalanına taşınması
sırasında ortaya çıkan çevresorunlarının önlenmesi, taşıma enerjisinin azaltılması,ürünün kayıp vermeden
taşınması, kirletici atıklarınoluşumunun engellenmesi için yerel ürünlerin kullanımı taşıma mesafesinin
kısalttığı için çevresel bir davranış olmaktadır [8].
2.10.Yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılması : Yenilenebilir enerji kaynakları dünya üzerindeki
bütüncanlılarca kullanılabilen ve sürekli yenilenmesi sayesindetükenmediği kabul edilen enerji kaynaklarıdır.
Yapılarda yenilenebilir enerjikullanımı, pasif ve aktif yöntemlerle güneş ve rüzgârenerjisi kullanımı, toprak ve
sıcak su kaynaklı jeotermalenerji kullanımı, hidrojen ve biokütle enerjisi kullanımı şeklinde olmaktadır.
2.11.Hızla yenilenebilir kaynaklardan elde edilenmalzemelerin kullanılması : Doğal ve yenilenebilir
kaynaklardan elde edilmiş olanmalzemeler, üretim sürecinde yapay malzemelere kıyaslaçok daha az işlem
gerektirdiklerinden enerji etkinliğisağlamaktadırlar. Yapı ve Yapı elemanlarında kullanılan ahşap, bambu,
saz,saman, çavdar sapı, ayçiçeği sapı, mantar gibi bitkiselkaynaklı malzemeler hızla yenilenebilir
kaynaklardan eldeedilen doğal malzemelerdir. Bu malzemeler hem daha azenerji ve işçilikle işlenebilirler
hem de yerel olarak teminedilme olanakları fazladır. Yenilenebilir kaynak kullanımı, sınırl doğal kaynak
kullanımını azalttığı için kaynakkorunumu gibi önemli bir ekolojik uygulamasaylmaktadır.
2.12.Geri kazanılabilir malzemelerin kullanılması : Kullanım ömürleri sonunda geri dönüştürülebilen
veyayeniden kullanlabilen malzemelerin yapılarıda kullanılması ile yeni malzeme üretimi için gerekli
hammaddedentasarruf sağlanmaktadır. Yapı malzemeleri veelemanlarının çeitli nedenlerle kullanımları
sona erdiklerinde, geri dönüştürülebilmeleri için sökülme, toplama,gruplama ve yeni bir ürün elde edilmesi
gibi yeni işlemlergerekse de, bunların tekrar kullanılması çok fazla çevreselyarar sağlayacaktır [9]. Çünkü bir
yapının gerikazanılabilir malzemelerden oluşması ona, kaynaketkinliği, enerji etkinlii, kirlilikleri azaltması gibi
çok önemliçevresel özellikler katmaktadır.
2.13. Dayanıklı yapı ürünlerinin ve malzemelerininkullanılması : Dayanıklı ve uzun ömürlü yapıların toplam
çevresel etkilerigeniş zaman dilimine yayılacağı için diğer yapılarınçevresel etkilerine göre daha azdır.
Yapılarda dayanıklı malzemelerin kullanılması, onu çeitli etkenlere karşı dahadirençli ve uzun ömürlü hale
getirmektedir. Bu ise,bozulma ve eskimeden dolayı malzeme yenilemegereksinimini geciktireceği veya
ortadan kaldıracağı için oyapıya kaynak etkinliği sağlamaktadır.
2.14. Geri kazanılmış yapı malzemelerinin vebileşenlerinin yeniden kullanılması : Yapının ömrünü
tamamlaması veya işlev değiştirmesi sırasında kullanım ömrünü tamamlamış yapı malzemelerive
elemanlarının fazla zarar vermeden kullanıldkları yerden sökülüp çok az bir işlem uygulayarak tekrar
başkabir yapıda kullanılmasyla doğal kaynaklar korunmuş vearazi doldurma üzerindeki baskıları azaltılmış
olur.
2.15. Su etkin tasarım : Yapı tekniklerinde suyun tasarruflu ve etkin yöntemlerin uygulanmasıyla, özellikle
bazı bölgelerde öncelikli sorunlardan olan su tüketimi azalmaktave yap daha ekolojik hale gelmektedir.
Ayrıca su etkin peyzaj tasarımında suyu verimli kullanan bir çevredüzenli yapının su etkinliini önemli ekilde
etkilemektedir.Çünkü bazı konut alanlarndaki bitkilerin bakımı içinkullanılan su miktarı, yapıda kullanılan
toplam suyunyaklaşık % 50’ni kapsamaktadır [10]. Az su ve bakimisteyen bitkilerle düzenlenen bir çevre
tasarımı ve verimlibir sulama sistemiyle su tüketimi etkili bir şekildeazaltılabilmektedir. Çevre düzeninde
kullanılacak kaplamamalzemelerinin, yağmur sularının yer altı suyuna akışını engellemeyecek şekilde
geçirimli malzemelerdenseçilmesi, suyun doğal dolaşımını engellemeyerek suseviyelerinin korunmasına
katkıda bulunmaktadır.
2.16. Doğal konturların korunması : Bazı yapı malzemelerinin hammaddesinin doğadan eldeedilişi ve yapının
araziye yerletirilmesi sırasında doğalkonturlar bozulmakta ve yaşam alanları yok olmaktadır. Bunedenle
hammaddenin çevresel değerlere zarar vermeyenyöntemlerle elde edilmesi önemli olmaktadır.
2.17. Flora ve faunanın korunması : Yapı çevresinde yer alan doğal peyzaj, o alanın sahipolduğu eğime,
yöne, hâkim rüzgâra ve bölgenin ikliminebağlı olarak oluşmuştur. Bunlara müdahale edildiğindedoğal denge
bozulma sürecine girer. Bu durum zamanlatoprak kaybına, iklimsel bozulmalara ve bitki ve hayvantürlerinin
kaybına neden olabilir. Bu sebeple tasarımbölgesindeki mevcut bitki örtüsünü mümkün olduğuncakorumak
58
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
ve bunlardan yapı içi iklimlendirmedeyararlanmak çevresel bir uygulama olmaktadır. Küme veyabitişik nizam
şeklinde tasarlanan yapılar tek yapılara göreaçık alanları ve yaban hayatı daha fazla korumaktadır.
2.18. Yap içi konfor koşullarının sağlanması : Kullanıcıların fiziksel-zihinsel sağlıklarının veperformanslarının
istenilen düzeyde olabilmesi için,yaşamlarının büyük bölümünü geçirdikleri yapılarda yeterlikonfor koşulların
sağlanması gerekir. Ekolojik yapılarda, yapı içinde insan sağlığı için uygun ortama ve konforkoşullarına sahip
yapılardır.
Yukardaki bölümlerde özetlenen ekolojik yapılaşma kriterleri çok fazladır ve bunların hepsinin / çoğunun
birlikte bir yapıda uygulanması mümkün değildir. Bu nedenle yapının gerçekleşeceği bölgeyle ilgili öncelikler
belirlenerek uygun ekolojik tasarım kararları alınmalıdır.
3. Duvarlar
Önemli bir yapı elemanı olarak bilinen duvarlar binalarda kabuk ve bölme işlevlerini üstlenir ve bir dış mekan
tasarımının omurgasını oluştururlar. Böylece yeterli incelemeler ve araştırmalar yapılarak ekolojik
tasarımlarda kriterlere uygun olarak tasarlanıp uygulanmaları gerekiyor. Bu çalışmada direk dış mekanda
bulunan ve bir peyzaj öğesi olan duvarların yanısıra bina cephelerınde örtme ve kabuk görevi yapan
duvarların ekolojik tasarımlardaki önemide baz alınmalıdır.
İnsanın çevre ile ilişkilerinin kontrolüne fiziksel, teknik, güvenlik, mahremiyet ve koruma yönünden ihtiyaç
duyulmaktadır. Duvar mekan hissi uyandıran, peyzaj düzenlemesinin üçüncü boyuttaki en etkili düşey
elemanlardır. Görsel veya fonksiyonel amaçlar için yapılan duvarlar, ihtiyaçlar doğrultusunda gelişmiştir.
Çevreleme ve düzenlemelerde yapılan çalışmalar kalıcı ve uzun ömürlü, kısmen de değişmez sayılabilir [11].
Bu nedenle peyzajda çevreleme ve düzenleme elemanlar olarak bilinen duvarların konum, tip, materyal ve
uygulamalarına dikkatki ve özen göstererek yaklaşılmalıdır.
Dış mekan duvarlarının çevre dostu
tasarımlardaki rölünü daha iyi kavrayabilmek için başta genel olarak duvarlar farklı açılardan tanımlanmaları
gerekiyor.
Peyzajda çevreleme elemanı olarak nitelendirilen duvarlar görsel çevreleme ve fiziksel çevreleme elemanları
olarak ikiye ayrılmaktalar. Görsel çevreleme, belirli fonksiyonlar için mekanı çevreleyerek, mekan belirleyici
ve koruyucu fonksiyonları içerebilir. Genelde görsel çevrelemede hafif yapılı, dinamik materyallerin
kullanılması önerilir. Önemli olan materyalin özellilerine paralel olarak ortaya konabilen fonksiyonlar ve
estetik görünümlerin yeterliliğidir. Konstrüksiyonel çalışmalarda fiziki çevrelemenin ana amacı belirli bir
fonksiyonun sağlanmasıdır[11].
Başka bir sınıflandırılmada duvarların cansız veya canlı materyallerden oluşumu incelenebilir. İster görsel
ister fiziki amaçlar için planlanan çevrelemelerde kısa sürede kesin sonuşlar ve istenen fonksiyonların elde
edilebilmesi için, genellikle cansız yapı materyali akla gelmektedir. [11]. Ama baştada belirttiğimiz gibi
ekolojik özelliklere sahip yapı mateyalleri her zaman sürdürülebilir bir tasarım için öncelik teşkil etmekteler.
Bunu için seçilen gereçlerin cansız olmasının yanısıra enerji etkin peyzaj tasarımı ilkelerine uygun olarak,
enerji etkin malzeme seçimi, yerel malzeme kullanımı ve geri kazanlabilir malzemelerin kullanılmasına dikkat
ederek yapım aşamalarında doğal konturların korunmasınada özen gösterilmelidir.
Diger bir bakış açısından peyzaj tasarımında yer alan dvarlar, bahçe (çevre, süs)duvarları ve istinat duvarları
olmak üzere iki gurub altında toplanır. Bahçe duvarları zemin üzerinde serbestce oturan duvarlar
(freestanding wall) olup, bu duvarlar kendi ağırlığını taşır, rüzgar yüküne karşı dirençlidir; süs, çevreleme,
perdeleme amaçlı olarak kullanılır. İstinat duvarları ise kendi ağırlığı ile birlikte diğer yapısal yükleri de
taşır[12].
3.1. Bahçe duvarı tipleri
Bu duvarların en uygun kullanılan tipleri şunlardır:
 Masif duvarlar : Genelde yerinde dökme beton, tuğla ve harçlı taş duvarlar olarak yapılır.
 Sandviç duvarlar : Bir tip drenaj duvarı olarak rutubetin yüksek olduğu yerlerde yapılır.
 Kaplama duvarlar : Sağlam ve çarpıcı duvarların en ekonomik seçeneğini oluşturur.
 Serpantin duvarlar : Kolon ve diğer donatılara ihtiyaç göstermeden gerekli lateral dengeyi sağlayan,
eğirisel geometrik duvarlar.
59
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA

Delikli dekoratif duvarlar : Beton veya tuğla duvarlarda yüzeyin %25’inden fazlası delik boşluklardan
oluşur; yoğunluk, model, tekstür ve renk açısından sınırsız çeşitleri var.
 Prefabrik duvarlar : Genelde fabrikada veya beton dökme atölyelerinde üretilen prefabrike beton
panellerle yapılır ve stabilitesi yapısal bir iskeletle sağlanır.
3.2. İstinat duvar tipleri
Arazinin topoğrafik durumuna bağlı olarak ortaya çıkan eğim sorunu genelde planlama çalışmalarını etkiler.
Arazi eğimi artarak toprak cinsine bağlı belirli bir değeri aştığında toprağın stabilitesinin korunması mümkün
olmaz. Değişik eğimlere sahip arazilerde toprağın stabil tutulması için istinat duvarları kullanılır. En yaygın
istinat duvar tipleri şöyle sıralarır:
 Ağırlık duvarları
o Yekpare beton duvarlar :
o Harçlı taş duvarlar
o Kuru taş duvarlar
o Ahşap konstrüksiyonlu duvarlar
o Gabyon duvarlar
o Moduler duvarlar
 Konsol duvarlar
 Kontırfor duvarlar
Araştırma amacına uygun olarak peyzajda kullanılan duvar tiplerini genel olarak sıraladıktan sonra ekolojik
açıdan duvarların ele alınması gerekiyor. Her duvar tipi işlevsel özelliklerini kaybetmezsizin, çevre dostu
ekolojik yapların tasarım kriterlerine uygun olarak, yapısal açıdan çevresiyle uyumlu bir düzen içinde
tasatlanıp uygulanabilir.
4. Duvarların Ekolojik Yapı Özellikleri
Genel bir yaklaşımın çerçevesinde ekolojik duvarlar ele alınırsa, yeşil Cepheler ve yaşayan duvarların
yüklenmesi son derece maliyetli olduğu kanaatine varılır. Ancak, bu yenilik diğer eko-gelişmeler karşısında
bir avantaja sahiptir; güneş panelleri veya rüzgar türbinlerinin aksine, yeşil duvarlar inkar edilemez bir
güzellik, estetik ve doğa uyumuna sahipler. Geçmişte bir yapının görünümünü geliştirmek için çevresel
faydalar, maalesef en son kaygılardan biri olmuştur.
Bir binanın yüzey etkisi yukarı çıkmaya çalışan muhteşem bir dikey bahçe olarak iki şekilde oluşturulabilir.
Yeşil bir cephe olarak bilinen yeşil duvarın ilk türü, özel olarak inşa edilmiş karelaj düzeni ile desteklenen
kökleri zeminde yeralan, sarılıcı ve tırmanıcı bitkilerinbir kompozisyonudur. İkinci kategori yaşayan duvarlar
olarak tanımlanan, ortak bir dikey panelde yaşayan, büyüyen ve gelişen bitkiden oluşan bir hidroponik sistem
kurumudur. İkinci çeşit , hem daha estetik hem de büyük çevresel ekosistem potansiyeline sahip bir kugudur.
Karelaj düzenli yeşil duvar ve yaşayan ekolojik yeşil duvar kurguları.
4.1. Yaşayan Duvarların Çevresel Faydaları
60
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
Canlı duvarlar estetik kurgu ve benzersizliklerinin yanısıra şüphesiz birçok çevresel faydayada sahipler. Bu
faydaların önde gelenleri başlıklar halinde böyle sıralanır :
 Yapıların termal yüklenmelerinin azaltılması : Isıtma ve soğutma maliyetlerini düşürür ve küresel
ısınma karşısında karbon emisyonlarını azalır.
 Isı adası etkisinin azaltılması : Bitki yüzeyi sayesinde ısı az yansır.
 Yağmursuyu emilimi : Paneller yağmur suyunu m² başına 30 kg üzerinde emebilir.
 Havalanmanın arıtması : İç ve dış mekanlarda kirli hava filtreleridir.
 Gürültü azaltma : Sessiz binalar, bahçeler ve sokaklarda etkileri meşhuttur.
 Artan kentsel biyokütle : ekolojik yaşamda yerli olmayan bitki türleri bile artar[13].
İlk çağlardan itibaren geleneksel taş duvarlar, sadece çevreleme amacı ile yapılsalar bile, yarattıkları uygun
yaşam koşulları ile küşük ekosistemlere ev sahipliği yaptıkları anlaşılmıştır. İlkesel kuru taş duvarlar başlarda
tarlalardan toplanan doğal taşların arazi düzenleme amacıyla, taşıma ve uzaklaştırılmasının enerji ve zaman
kaybı yaratarak değerlendirilmesi amacı ile birlikte mülkiyet tanımlama gereği, tarla sınırı oluşumu mantığı ile
yapılmışlar.Giderek doğaya ve arazi koşullarına uyum sağlayan bu sert yapı elemanları çevredeki bitkile,
böcekler ve küçük hayvanlara ev sahipliği yaparak tarla ekosisteminin bir parçası haline gelmişler. Acık
alana göre daha uygun nem, sıcaklık, bazen beslenme olanaklarının yanısıra güneş, yagış ve rüzgardan
korunma, saklanma, uyuma, çoğalma ve diğer hayat olanakları sağlayarak başta bilinçsizde olsa çevre dostu
yapıların temelini oluşturmakta önemli bir yer kazanmışlar.
Kuru taş duvarların oluşturdukları doğal görünüm ve düzen.
Kuru taş duvarların yarattıkları yaşam ortamları.
61
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
Kilin tanınması ile şimdiki sürdürülebilir mimari mantığının geliştirdiği, sıkıştırlmış topraktan oluşan duvarlar
kil duvarlara dönüştü. Aslında ısıl performansı yüksek yapı kabuğu tasarımı, enerji etkin malzeme seçilmesi,
yerel ve geri kazanlabilir malzemelerin kullanılması ve su etkin tasarım ilkeleri, bilinçsiz olarak algılansada
mantıklı bir yaklaşımla çevreye uyumlu bir tutumla yaygın kullanılmaya başlanmıştır.Yaklaşık 9 bin yıldan
beri inşaat malzemesi olarak kullanıldığı tahmin edilen kil, işçiliği kolay ve çöl iklimi için çok uygun bir yapıya
sahip olduğundan dolayı yaygın olarak kullanılıyor. Kil duvarların stabilizesini arttırmak için gelişen saman
karışımlı kil malzemesiyle oluşan kagir duvarlar, kerpiçduvarların kaplama materyali ve ayrıca taş duvarların
doğal karışımlı harcı olarak kırsal kesimlerde sıkca kullanılmıştır. Günümüzde bile dünya üzerinde 2 milyar
insan kilden yapılma evlerde oturuyor.
Sıkıştırılmış toprak ve kil ile farklı tekstür yaratarak tasarlanan çevreleme elemenları.
Kagir
duvarlar ve kerpiç duvarlarsınır elemanı olarak kullanımı yaygındır.
62
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
Nebati dallar ile dayanıklılığı arttırılan geleneksel ve modern kil duvar örnekleri.
Nüfus artışı ve teknoloji gelişmeler, yapı materyalleri ve yapma metodlarını da etkilemiş oldu. Bununla birlikte
daha hızlı sonuçlanan ve kullanıma hazır ürünler tasarruflu ve karlı görünmeye başlandılar. Ayrıca doğal
gereçlerin sağlanması, taşınma ve kullanıma uygun hale getirilmesi çok masraflı ve zaman alıcıydı. Bu
yüzden doğal olmayan, geri kazanılması zor ve kullanıma hazır ana materyaller gelişmekte olan ülkelerin
çoğunda, belkide o bölgenin doğal koşullarına uygunluğu incelenmeden işleme alındılar. Aslında insan oğlu
ihtiyaçlarının hiç bekletmeden, en hızlı şekilde karşılanmasının sonucunda kendi çevresinin bilinçsiz olarak
tahrip etmek suretiyle, tehlike unsuruna dönşümünde büyük röle sahip olmuştur.Buna rağmen her zaman
duyarlı peyzaj düzenlemelerinde kaldırılması çok zoe olan sert yüzeyli öğeleride iyimsel yaklaşımlarla
ekolojik yaşam amacına uygun olarak, daha yumuşak ve yaşayan dokulara dönüştürmek mümkün olmuştur.
Masıf
duvarların doğa tarafından veya insan eliyle yaşamalarını sağlamak.
Sert beton yüzeyli duvarlara daha yumuşak ve yaşanılır dokular kazandırma.
63
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
Delikli dekoratif duvarların geleneksel ve doğal yapılarla yaşanır hali.
Prefabrik bahçe duvarlarının bitkisel materyallerle bir arada kullanımı.
Ağırlık ve konsol istinat duvarlarının ekolojik yaşama yugun hale getirilmeleri.
Modüler dişli ve kilitli ağırlık istinat duvarları.
64
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
Günümüzdeki çevre krizinin negatif etkilerini azaltmak, doğru çevre düzenlemeleri kapsamında en üst
ölçekten başlayarak detaylara kadar bilimsel araştırmalar ışığında ve doğaya uyumlu yapılar oluşturarak
mimkündür. Peyzaj çerçevesinde ele alınan duvar tiplerinin çevresel etkilerini en aza indirmeyi hedefleyerek
farklı yapı teknikleri, yapı materyalleri ve uygulama yöntemleri gelişmiştir.Kuru taş duvarlarının çevreyle
ilişkinin bir yapay öğeye değilde küçük ölçekli bir yaşam ünitesine bağlı olma mantığı, bilimin gelişmesi ile
farklı boyutlar ulaşmıştır. Teknolojik gelişmelerin kentsel düzenleme ve peyzaj tasarımındaki etkisi, yapı
elemanlarının modern anlayışla günümüzün şartlarına uymasında yankı bulmuştur. Aslında gelişmiş bir yapı
olarak bilinen ‘Yaşayan Duvarlar’ veya ‘Yeşil Duvarlar’ın özünde doğal yapıyı barındıran ve yeni ekosistemler
yaratma kabiliyeti taşıyan, geliştirilmeye uygun ekosistemler kavramı saklıdır.
Cephelerde
restorasyon ve konservasyon amaçlı yeşil duvar kurgusu.
Gelenekselden
moderne enerji etkin peyzajda cephe çalışmaları.
65
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
Süs amaçlı
kullanılan bitkisel materyallerle doku ve tekstür yaratma çalışmaları.
Yeşil duvar
olarak yapılan pano va tablo örnekleri.
Mekan bölmelerinde canlı duvar uygulamaları.
66
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
İç mekanda görsel ve işlevsel bitki duvarları.
Kentlerde yoğun yapısal dokuyu yumuşatarak canlılık yaratan yeşil duvarlar.
Bireysel peyzajda yararlanılan yaşayan duvar kurguları.
67
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
İç mekanda modernize yollarla doğa özlenimini giderme yolları.
Isıl
performansı yüksek yapı kabuğu tasarımı.
Detaylı ve çok
hassasiyetli yeşil cephe bitki yetiştiriliciği.
68
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
Son
teknoloji ve bulgu olarak yaşayan duvarlar için bitki tuğlaları.
69
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
Geri dönüçümlü malzemeler ve basıt yollarla çevrenin dengeli yaşamına katkıda bulunmak.
5.Sonuç
Çevre sorunlarının olumsuz sonuçları günümüzde gittikçe daha fazla hissedilmekte, yapılar da çeitli
aşamalarda bu duruma katkda bulunmaktalar. Bu sorunu azaltacak yaklamşılar, mimaritasarımları
sürdürülebilir, çevre dostu ekolojik yapılar ve geleneksel mimariye doğru yönlendirmektedir. Bu nedenleçevre
bilinci gelişmiş ülkelerde çevresel etkisi az olan yap tasarmlarına öncelik verilmektedir. Ekolojik tasarım
70
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
yöntemlerinin uygulandığı çevre dostu tasarımlar ilk uygulama aşamasında az veya hiç ek maliyet
getirmemektedir. Buna karşık daha sonraki yaşam döngüsü boyunca birçok çevresel ve ekonomik kazançlar
sağlanmaktadır. Günümüzde böyle bir konutun yapı maliyeti, geleneksel binanın en fazla % 10’u oranında
daha fazladır. Bu konuda yeterli gelişmelerin olmas için tasarımcılardan kullanıcılara kadar yapsal
faaliyetlerle ilgiliher kesimin bilinçlenmesi, aynı
zamanda çeitli teşviklerinve düzenlemelerin olmas
gerekmektedir. Konuya çevre merkezli bir bakış açısıyla da bakmak gerekir. Sürdürülebilir bir yaşam
içindevlet politikalar gelitirilmeli, bilinçlenme için çevre dostuyaklaşımlar ilköretimden itibaren eğitim
sürecinegirmelidir. Ekolojik yaplama çeitli kolaylıklar sağlanarak(Yenilenebilir enerji kaynakların üretilmesinde
kullanılanekipmanların vergilerinin indirilmesi, ekolojik özellikleresahip yapılardan daha düşük ruhsat, emlak
ve çöp vergisialınması, ekolojik yapı malzemesi üreticilerine teşviklersağlanması gibi) desteklenmelidir. Bu
doğrultuda ekolojikyapılaşma konusunda belli seviyeye gelmi ülkelerdekistandart, yasa, yönetmelik
uygulamaları incelenmelidir.
Kaynaklar
[1] Ayaşgil,Y., Peyzaj Ekolojisi Ders notları, Sayfa: 39-40, İstanbul Üniversitesi, Orman Fakültesi, 2008.
[2] Esin, T. ve Yüksek,İ., Çevre Dostu Ekolojik Yapılar, 5. Uluslararasleri TeknolojilerSempozyumu (IATS’09),
Karabük, Türkiye, 2009.
[3] Nikolic V., Bau und energie, Bauliche Maßnahmen zur verstärkten Sonnenenergienutzung im
Wohnungsbau, Herausgeber: Der Bundesminister für Forschung und Technologie, Verlag TÜV. Rheinland,
Köln, Deutschland, 1983.
[4] Lechner, N., Heating, Cooling, Lighting Design Methods for Architects, John Wiley & Sons, Canada,
1991.
[5] Yılmaz, Z., Akllı Binalar ve Yenilenebilir Enerji, Tasarm Dergisi, 157. Say, Sayfa: 100-104, stanbul, 2005.
[6] Esin, T., Yapılarda Etkin Enerji Kullanımı – Sürdürülebilir Yapılaşma için Öneriler, Teknolojiler
Sempozyumu, Bildiri Kitab, Sayfa: 393-404, 2001.
[7] Esin, T., Sürdürülebilir Yaplama çin Uygun Malzeme Seçimi, Yap Dergisi, Say: 291, Sayfa: 3 – 86,
stanbul, 2006.
[8] Yalçnkaya, A., Yap Malzemesi ve Çevre Etkileimi, TÜ, FBE, YL Tezi, Danman: Doç. Dr. Mustafa
Karagüler, stanbul, 1995.
[9] Gao, W., Ariyama, T., Ojiyama, T., Meier, A., Energy Impacts of Recycling Disassembly Material in
Residential Building, Energy and Building,33, pp. 553562, 2001.
[10] http://sustainable.state.fl.us/fdi/edesign/news/9607
[11] Uzun, G.,2007. Peyzaj Konstrüksiyonu, Ç. Ü. Genel Yayın No: 125, Ders Kitabı Yayın No:A-37
[12] Seçkin, Ö.B., 2004. Peyzaj Konstrüksiyonu, Cilt 1, İ. Ü. Rektörlük Yayın No: 4508
[13] http://architecture.suite101.com/article.cfm/the-future-of-green-walls
[14] http://www.yesilplatform.com/category/ekolojiktasarim/
[15]http://v3.arkitera.com/s165-yapida-ekoloji-kavrami-butunsel-olarak-ele-alinmiyor.html
[16]http://www.rondonigroup.it/eng/index.php
[17]http://www.ahsapeval.com/
[18]http://www.thedailygreen.com/living-green/vertical-gardens-50040609
[19]http://matsysdesign.com/studios/compositebodies/tag/rael-san-fratello/
[20]http://inhabitat.com/north-americas-largest-living-wall-installation-by-pnc/
71
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
3.OTURUM
ÜLKE KALKINMA PLANLARI, POLİTİKALARI VE PEYZAJ MİMARLIĞI
Oturum Başkanı: Bora BAYRAKÇI
72
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
3.OTURUM BAŞLIKLARI
ÜLKE KALKINMA PLANLARI, POLİTİKALARI ve PEYZAJ MİMARLIĞI
• Planlama ve kalkınma kavramları
• Kalkınma politikalarının karşılaştırılması
• DPT‘nin dünü-bugünü
• Kalkınma ve yatırım politikaları ve peyzaj alanları
• Enerji-sanayi-kentleşme-sektörel planlama ve peyzaj mimarlığı ilişkisi
• Kaynakları verimlilik ölçütüne göre yaratma ve kullandırma ve peyzaj mimarlığı
• Son yıllardaki yatırım politikaları ve peyzaj alanları
73
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
KURAK VE YARI KURAK ALANLARDA PEYZAJ MİMARLIĞI UYGULAMALARI
CEMİL HAMDİ OKUMUŞ
KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ, ORMAN FAKÜLTESİ
PEYZAJ MİMARLIĞI BÖLÜMÜ,TRABZON
0554 807 49 [email protected]
ÖZET
Son yıllarda küresel ısınma ve iklim değişikliğine bağlı olarak suyun etkin kullanımı ve kuraklığa bağlı olarak
bitkisel uygulamalar ve öne çıkan konular olmaktadır. Kurak ve yarı kurak alanların park ve bahçelerinde
karşılaşılan en önemli sorunlardan biriside su temininde ortaya çıkan zorluklardır.(Özellikle çok geniş yüzey
kaplayan çim alanların bulunduğu yeşil alanlarda su tüketiminin büyük boyutlara ulaşması insanlara yeni
arayışlara sokmuştur). Küresel ölçek de su kaynaklarının giderek azalması, yeşil alan düzenlemelerinde ister
istemez daha az suya gereksinim duyan bitki türlerinin seçimini gündeme getirmiştir. Peyzaj mimarlığı
uygulamalarında açık yeşil alan sistemlerinin planlanmasından uygulanmasına ve yönetimine kadar kıt
kaynaklı olan suyun daha etkin kullanılmasını gerektiğini bize hissettirerek önceden önlem alınması
konusunda bizi çözüm arayışlarına itmektedir. Bu doğrultuda peyzaj alanında suyun etkili kullanımına yönelik
çalışmalar son yıllarda sıkça gündeme gelmiştir. Bu amaçla bilinen klasik peyzaj düzenleme çalışmaları
dışında doğal peyzaj düzenlemeleri önem kazanmış ve suyun akılcı kullanımı gibi bu ve buna benzer
kavramlar peyzaj mimarlığı literatüregirmiştir.
Bu çalışmada suya daha az gereksinim duyan yarı kurak ve kurak alanlara dayanıklı , bu alanlarda
yetişmeye uygun türlerin kullanıldığı ve uygulamalar yapıldığı çevre düzenlemeleri ve peyzaj çalışmaları
örneklerle anlatılacaktır. Kurakçıl peyzaj olarak bilinen ve daha çok güney yarım küreden coğrafik bölgedeki
örnekler tanıtılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Kurakçıl Peyzaj, Suyun Etkin Kullanımı, Su Tüketimi
GİRİŞ
Küresel ısınma beraberinde getirdiği kuraklık ve kuraklığın doğal sonucu susuzluk yeşil alanlardada etkisini
yoğun biçimde hissettiriyor. Su temini konusunda yaşanılan güçlüklerin giderek artması insanları suyun etkin
kullanımı yönünde yeni çözüm arayışlarına yöneltmiştir. Kurak ve yarı kurak alanların park ve bahçelerinde
(özellikle çok geniş yüzey kaplayan çim alanların bulunduğu yeşil alanlarda)su tüketimi büyük boyutlara
ulaşması, park ve bahçe düzenlemelerinin hemen hemen tamamı egzotik (yabancı) bitkiler kullanılarak ,
mevcut ortam koşulları yeterince dikkate alınmadan ve büyük ölçüde su kullanılması; peyzaj düzenlemelerin
de suyun olabildiğince az kullanıldığı yeni peyzaj düzenleme biçimlerinin geliştirilmesini gerektirmiştir.
Bu doğrultuda "Su-Etkin Peyzaj Düzenlemesi" (Water-EfficientLandscaping) genel başlığı altında "Suyun
Akılcı Kullanımı" (Water-Wise, Water-Smart), "Az Su Kullanımı" (Low-Water) ve "Doğal Peyzaj Düzenleme"
(Natural Landscaping) gibi klasik peyzaj düzenleme anlayışlarından farklı yeni peyzaj düzenleme kavramları
geliştirilmiştir. Bu kavramların her biri felsefeleri ve konuya yaklaşım biçimleri açısından bazı farklılıklar
göstermekle birlikte, hepsi de aynı temel ilkelere dayanmakta ve genellikle aynı anlamı taşıyacak biçimde
birbirinin yerine kullanılmaktadır. Bu temel ilkelerin formüle edilmesiyle geliştirilen ilk kavramsal
yaklaşımlardan birisi "Kurakçıl Peyzaj Düzenleme" (Xeriscape) dir. "Kurakçıl Peyzaj Düzenleme" ya da tüm
Dünyada bilinen ismiyle "Xeriscape" genel olarak suyun en az düzeyde kullanılmasıyla su kaynaklarının ve
çevrenin korunmasını ilke edilen özellikli peyzaj düzenleme olarak tanımlanabilir.(Barış, 2012)
Bu kavram ilk olarak 1978 yılında ABD’nin Colarado eyaletinde kullanılmaya başlanan Xeriscape kelimesi,
Yunanca kurukurak anlamına gelen xeros kelimesinden türetilmiştir.Xericape su ve enerjiyi etkili kullanan
yaratıcı peyzaj çalışmaları şeklinde tarif edilebilir.Daha detaylı bir tarifte ise Xeriscape çevreyi koruyan ve su
tüketimini minumuma indiren kaliteli peyzaj yaratma tekniği olarak tanımlanmıştır.Bu teknik özellikle su
kullanımını minimuma indirecek şekilde peyzaj projelerinin dizayn edilmesi temel ilkesine dayanır.Xeriscape
kurak iklimli ve su kaynaklarının sınırlı olduğu alanlarda doğa ile uyumlu peyzaj tekniklerine dayanır. Suyun
insan hayatı için önemi dikkate alındığında Xeriscape yaklaşımı çevreyi koruyan ve suyu etkin kullanan
peyzaj uygulamalarını içermektedir. Burada amaç su kullanımını en aza indirgemektir. (Çorbacı, 2010)
Kurakçıl Peyzaj’ın (Xeriscape) Temel İlkeleri
74
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
1)Planlama ve Tasarım: Bir peyzaj planının oluşturulması su-etkin peyzaj düzenlemesi için ilk ve en önemli
aşamadır. Hazırlanacak peyzaj planında düzenlemenin yapılacağı alana ilişkin bölgesel ve mikroklimatik
koşullar, mevcut vejetasyon, topoğrafya, alanının kullanım biçimi ve en önemlisi bitkilerin su isteklerine göre
gruplandırılması gibi konuların dikkate alınması gerekmektedir. Ayrıca bitkilerin ışık ve toprak istekleri de göz
önünde bulundurulmalıdır. İyi düşünülerek ve dikkatli bir biçimde hazırlanan peyzaj planı fonksiyonel, estetik
ve su-etkin bir peyzajın yaratılmasında ve oluşturulan peyzajın sürekliliğinin sağlanmasında yol gösterici
olması açısından önem taşımaktadır.
2)Toprak Hazırlığı: Her alanın kendine özgü toprak koşullarına sahip olması nedeniyle öncelikle peyzaj
düzenlemesinin yapılacağı alandaki toprağın analiz edilmesi ve bu analiz doğrultusunda gerekli iyileştirme
çalışmalarının yapılması gerekmektedir. Bu analizlerde toprağın PH değeri (toprak asitlilik değeri), bitki besin
elementlerinin düzeyi (örneğin azot, fosfor, potasyum v.b.) ve kum, mil, kil ve organik madde içerikleri gibi
özellikleri belirlenmekte ve bu değerlere bağlı olarak yapılması gerekli iyileştirme çalışmaları
belirlenmektedir. Bu analiz sonuçları aynı zamanda toprakta bitkinin gereksinim duyduğu nem oranını uzun
süre muhafaza etmeye yönelik önlemlerin alınması konusunda da yardımcı olacaktır.
3)Uygun Bitki Türü Seçimi: Peyzaj tasarımında toprak koşullarıyla birlikte yerel iklim özelliklerinin de dikkate
alınması gerekmektedir. Belirli bir gelişme düzeyine ulaşan alandaki mevcut bitkiler sulama ve bakım
çalışmaları gerektirmeyeceğinden bitkisel tasarıma başlamadan önce bunların olabildiğince korunmasına
özen gösterilmelidir.Tasarımda doğal bitki türlerinin kullanılmasına özellikle dikkat edilmelidir. Çünkü doğal
bitkiler bitkisel düzenleme çalışması tamamlandıktan sonra ya çok az sulamaya gereksinim duyarlar ya da
doğal yağışlar dışında ek bir sulama yapılmasını gerektirmezler. Bunun yanı sıra zaten yerel toprak ve iklim
koşullarına adapte olduklarından doğal bitki türleri genellikle ek bir gübrelemeye gerek duymadıkları gibi
hastalık ve zararlılara karşı da daha dayanıklıdırlar.
Doğal bitkiler dışındaki bitki türlerinin seçiminde zor gelişen, hastalıklara duyarlı ya da ek bir özen
gösterilmesini gerektiren hassas bitkilerin seçilmemesine dikkat edilmelidir. Çünkü bu tür bitkiler genellikle
büyük oranda ek sulama, gübreleme ve ilaçlamaya gereksinim duymaktadır. Yabancı yurtlu bitkilerin
kullanımında aynı zamanda seçilen bitkilerin "işgalci" bitki karakterinde olmamasına da dikkat edilmelidir.
Çünkü bu tür bitkiler kısa sürede alanda hakim duruma geçerek hem diğer bitkilerin gelişmesini olumsuz
yönde etkileyecektir hem de bölgedeki bitki çeşitliliğine yönelik ciddi tehditler oluşturacaktır. Bu nedenle
özellikle yabancı yurtlu bitkiler seçiminde bitkilerin işgalci karakterde olup olmadığı konusunda uzmanların
görüşü alınmalıdır.
4)Çim Alanların Oluşturulması: Çim alanların boyutu ve konumu bu alanların bakımı için gerekli olan sulama
suyu miktarını önemli ölçüde etkilemektedir. Çim alanlar diğer vejetasyon örtüsüne oranla çok daha fazla
miktarda sulamaya gereksinme duyarlar ve genellikle daha çok bakımı gerektirirler. Bu nedenle çim alanların
en fazla göz önünde bulunan yerlerde sadece estetik amaçlarla ya da oyun alanları ya da diğer rekreasyon
alanları gibi fonksiyonel kullanımı gerektiren yerlerde kullanmak gerekmektedir. Çim alanların ayrı parçalar
halinde değil de birbirleriyle bağlantılı ve grup oluşturacak biçimde tesis edilmesi sulamanın etkinliğini
arttırmakta ve suyun buharlaşmayla veya yüzey akışıyla oluşan kayıpları büyük ölçüde azaltmaktadır. Çim
türlerini seçerken kuraklığa dayanıklı ve sıcak ve kurak geçen mevsimlerde büyümesini durduran türlerin
seçilmesine özen göstermelidir.
5)Etkili Sulama: Etkin sulama yöntemlerinin kullanılması suyun dış mekanda etkin biçimde kullanımı
açısından son derece önemlidir ve bu yöntemler klasik peyzaj ya da kurakçıl peyzaj gibi her tür peyzaj
düzenleme için kullanılabilirler. Bu nedenle alanın boyutu, kullanım amacı ve uygulanacak peyzaj düzenleme
anlayışına bağlı olarak en uygun sulama sisteminin oluşturulması amacıyla konuya yönelik bir ön etüdün
titizlikle yapılması ve uzmanların denetiminde alana yönelik bir sulama projesinin oluşturulması oldukça
önemlidir.
6)Malç Kullanımı: Malçlamanın temel amacı buharlaşmayı en aza indirerek daha fazla miktarda suyun
toprakta tutulması, toprak sıcaklığının kontrol edilmesi ve erozyonun önlenmesi biçiminde özetlenebilir.
Organik malçlar aynı zamanda çürümeleri esnasında toprak koşullarının iyileştirilmesine katkıda bulunurlar.
Malçlamada kullanılan malzemelerden en fazla bilinenleri ağaç kabuğu yongaları, odun talaşı, çam ibreleri,
fındık ya da ceviz gibi meyvelerin kabukları, küçük boyutlu çakıl ve ince kıyılmış budama artıklarıdır. Güneşli
alanlarda ya da kurakçıl bitkilerin kullanılmadığı yerlerde büyük miktarda ısıyı yansıtması ve bitkilerde
kavrulmaya yol açacak boyutta su kaybına neden olması nedeniyle küçük taş parçalarıyla (mıcır) ya da
benzeri malzemelerle yapılacak malçlamadan kaçınmak gerekmektedir. Malç tabakasının çok kalın biçimde
oluşturulması suyun bitki köklerine ulaşmasını engelleyeceği için bu konuda dikkatli olmak gerekmektedir.
7)Uygun Bakım: Sulama ve gübreleme bitkilerin yaşamlarını sağlıklı olarak sürdürebilmeleri için en temel
bakım çalışmalarıdır. Suyun çok fazla verilmesi bitkideki büyümenin zayıf olmasına ve budama ve biçim
gereksiniminin artmasına neden olmaktadır. Herhangi bir peyzaj düzenlemesinde olduğu gibi su-etkin peyzaj
75
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
düzenlemesi de budama, yabancı ot mücadelesi, zararlıların kontrolü ve sulama gibi periyodik bakım
çalışmalarını gerektirmektedir. Ancak su-etkin peyzaj düzenlenmesinde bitkiler geliştikten sonra daha az
bakım ve sulama gerekecektir. Bitkilerin gelişme için daha fazla suya gereksinim duyacakları için kurak
mevsim süresince bitkilere fazla miktarda azotlu gübre vermekten kaçınılmalıdır.(Barış, 2012)
Xeriscape’ in Peyzajda Kullanım Avantajları
Xeriscape planlarının oluşturulmasındaki her bir aşama iyi bir bahçe oluşturmak için oldukça
önemlidir.Xeriscapebahçenizin kalite ve güzelliğinden ödün vermeksizin su kullanımını en asgariye
düşürmenizi sağlar.
Aynı zamanda sağlıklı ve çevreye uyumlu, az gübre ve kimyasalların kullanılmasını gerektiren peyzajlar
yaratmanızı sağlar.Xeriscape tipindeki bahçeler çok az bakım ister; para zaman ve insan gücünü
azaltır.Xeriscape uygulaması için bahçenizi tamamıyla tekrar dizayn etmenize gerek yoktur.Önemli olan
suyun etkin kullanımı için neler yapılması gerektiğidir.Yani mevcut bahçenizde yapılacak değişikliklerle
suyun etkin kullanımını gerçekleştirebilirsiniz.Doğru planlama teknikleriyle çevreye faydalı, su tasarrufu
sağlayan güzel manzaralar oluşturulabilir.Xeriscape planlaması birçok ekonomik ve çevresel faydalar
sunar.(Çorbacı ,2010)
SONUÇ VE ÖNERİLER
Yeşil alanların oluşturulmasında öncelikle doğal bitki türlerine yer verilmelidir. Çünkü doğal bitkiler yabancı
yurtlu bitkilere oranla daha dayanıklıdırlar ve uygun biçimde yerleştirildiklerinde ve dikildiklerinde bölgesel
iklim ekstremlerinden daha az etkilenirler. Bunun yanı sıra doğal bitkiler yerel çevre koşullarına en iyi şekilde
uyum sağlarlar, toprak verimliliğine katkıda bulunurlar, erozyonu azaltırlar ve genellikle diğer bitki türlerine
oranla daha az su, gübre ve ilaca gereksinim duyarlar.(Barış, 2012)
Kırsal ve kentsel alanlarda yapılacak kurakçıl peyzaj düzenleme çalışmalarında, bitki ve ortam koşulları
arasındaki ekolojik ilişkilerin iyi bilinmesi ve ekolojik ortamın oluşturduğu iklim şartlarına uygun bitki türlerinin
seçilmesi gerekmektedir.(Çorbacı, 2010)
Hangi ölçekte olursa olsun mevcut yeşil alanlarda su tüketimini en aza indirecek önlemlerin alınmasına en
kısa sürede başlanmalı, bu amaçla mevcut sulama sistemleri suyun daha az tüketildiği etkin sulama
sistemleriyle değiştirilmeli, kuraklık nedeniyle zarar gören bitkilerin yerine öncelikle doğal bitkilerin
kullanılmasıyla kuraklığa dayanıklı bitki türleri dikilmelidir.(Barış, 2012)
Yapısal unsurlardan olabildiğince kaçınılması, doğal ve yerel malzemelerin kullanılması bina dışındaki
alanların ve özellikle de mevcut bitki örtüsünün korunması, bitkisel tasarımda yerel bitkilerin ve kuraklıga ,
susuzluğa dayanıklı türlerin kullanılmasına, geniş çim yüzeyler ve mevsimlik çiçekler yerine çok yıllık yer
örtücülerin seçimine özen gösterilmelidir.(Atik , Karagüzel,2007)
Dış mekan sulamasında şehir şebekesinin kullanımı olabildiğince azaltılarak alternatif su kaynakları
oluşturulmalıdır. Bu konuda özellikle konutlarda bir çok ülkede örneğine rastlayabileceğimiz yağmur ve kar
sularının depolanabileceği sistemler oluşturulmalıdır. Bu sistemler kuraklığın yoğun olduğu dönemlerde yer
altı su kaynaklarının aşırı kullanımını da azaltabilecektir.(Barış, 2012
KAYNAKLAR
1)Atik M. , Karagüzel O. T. 2007, Peyzaj Mimarlığı Uygulamalarında Su Tasarrufu Olanakları ve Süs Bitkisi
Olarak Doğal Türlerin Kullanım Önceliği, Antalya
2)Barış M.E.2012, Sarıya Bezenen Kentlerimizi Kimler Ve Nasıl Yeniden Yeşertebilir,
http://www.peyzajmimoda.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=1173&tipi=2&sube=0
3)City of Aurora Parksand Open SpacesDepartment, 2003. RecommendedXeriscapePlantList. Colorado,
ABD.
4)Çorbacı L.Ç, T 2010. Peyzaj Mimarlığında Suyun Akıllı Kullanımı: Su Kaynakları Yönetimi Sempozyumu,
Karaman
5)Karahan F., Angın İ., T. 2008. Yeşil Alan Uygulamalarında Su Tüketiminin Asgariye İndirilmesi İçin
Sukkulent Bitki Türlerinden Yararlanma TMMOB 2.Su Politikaları Kongresi , Ankara
6)Öztürk T, T. 2008. Peyzaj Alanlarında Suyun Ekonomik Kullanımı: Damlama Sulama Sistemleri . Sulama
ve Tuzlanma Konferansı, Şanlıurfa
7)Wade G. L. andMidcap J. T., 2007. A Guide ToDeveloping a Water-Wise Landscape. TheUniversity of
Georgia CooperativeExtension.
76
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
PEYZAJ MİMARLARININ KALKINMA PLANLARINDAKİ ÖNEMİ
M.Kemal HATİPOĞLU
ANKARA ÜNİVERSİTESİ, 05557306314, [email protected]
ÖZET
Son yıllarda, insanların tarih boyunca doğal kaynakları sınırsızca kullanabileceği düşüncesinin yanında
gelişen ekonomi politikalarının, yaşam alanları üzerine yaptığı tahribat gözlenmiş ve gelecek nesillere
aktarılacak olan imkânların azaldığı dikkate alınmaya başlanmıştır.
En geniş tanımıyla kalkınma toplumu iyileştirmek demektir.(Clark, J., 1996) Kalkınma, toplumların daha iyi
yaşam standartlarına ulaştırılması için doğal ve kültürel kaynakların kullanılması, değerlendirilmesi ve
geliştirilmesi olarak tanımlanabilir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana uygulanan farklı ekonomi
politikaları ve 1963’de başlayan 5 yıllık kalkınma planlarında, yaşam alanlarının geniş bir şekilde ele
alınmasını ilk olarak 3. Beş Yıllık Kalkınma Planında (1973-1977) görmekteyiz. Doğal kaynakların etkin
kullanımı ve gelecek kuşaklara aktarılmasının öneminin anlaşılmasını 5. Beş Yıllık Kalkınma Planında,
sürdürülebilirlik kavramının 6. Planda benimsendiğini görmekteyiz. 1998 yılında Ulusal Çevre Eylem
Planının yapılması çevre politikalarının önemsendiğinin en büyük göstergesidir.
Kalkınma planlarıyla paralel geliştirilen Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı, Avrupa Komisyonun finansal
desteğiyle hazırlanan projeler ve ulusal kalkınma ajanslarının çalışmaları, yaşam alanlarının
sürdürülebilirliğine önem vermektedir. Fakat her ne kadar bütün bu çalışmaların ve projelerin içeriği yaşam
alanlarının sürdürülebilirliği temeline dayansa da, genele bakıldığında kalkınma politikalarında izlenilen
yanlış yolun, geri dönülmez çevre sorunlarına neden olması, Peyzaj Mimarlarının bütün bu çalışmalardaki
rolünün ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.
ANAHTAR KELİMELER: Kalkınma Politikaları, Planlama, Yaşam Alanları, Peyzaj Mimarlığı
Kalkınmanın genel olarak tanımını yapacak olursak; az gelişmiş ülkeler için sosyal, kültürel ve ekonomik
yapılarını düzenlemeleri ve bir sisteme oturtmaya çalışmak olurken, gelişmiş ülkeler için mevcut sistemini ve
toplum refahını korumak ve geliştirmek şeklinde olmaktadır. 19. yy’ın ortalarında başlayan sanayi devrimi,
buhar gücü ile başlayan ağır sanayi stratejilerinin gelişiminin ve küresel ekonominin adım taşlarını
oluşturmuştur. 20. yy’ın ortalarında bilgisayarın icadıyla sanayi toplumu yerini bilgi toplumuna bırakmıştır
ancak fosil kaynakların tüketimi ve doğa tahribatı artarak devam etmiştir. Özellikle sanayi devriminden bu
yana hızla artan doğal kaynakların tüketimi sorunu günümüzde devam etse de, bilgi teknolojilerinin
gelişmesiyle bilginin kent-kır ayrımı olmaksızın her yere kolaylıkla ulaşması, 20. yy. son çeyreğinde
kamuoyunun daha fazla bilinçlenmesini, ülkelerin ulusal ve küresel önlemler almasını ve anlaşmalar
yapmasını sağlamıştır. Tüm bu gelişmelerle günümüzde kalkınma politikaları, dünyada olduğu gibi
Türkiye’de de sürdürülebilir kalkınma planlarıyla yapılmaya başlanmıştır.
1970’li yıllarda ortaya çıkan sürdürülebilir kalkınma kavramı, ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmelerin
yanında yaşam alanlarını koruma ve gelecek nesillere aktarmayı temel almıştır. Kavram ilk olarak 1987 de,
Birleşmiş Milletlerin kabul ettiği Brundtland Raporu’nda “Bugünün ihtiyaçlarını gelecek nesillerin de kendi
ihtiyaçlarını karşılamalarında ödün vermeden karşılamak” şeklinde tanımlanmıştır. Birleşmiş Milletlerin
raporu kabul etmesiyle Türkiye’nin çevre politikalarına da girmiştir. Türkiye’nin çevre politikalarını inceleyecek
olursak Birleşmiş Milletlerin yaptığı çağrı ile 1972 yılında başlanmıştır ve kalkınma planlarında da yerini
almaya başlamıştır. Bu zamana kadar çevre, diğer politikaların altına yer alırken, Birleşmiş Milletlerin çevre
politikalarının etkisi ile artık tek başına ele alınmaya başlanmış ve gelecek nesillerin hakları ve sınır ötesi
etkileşim gözetilmeye başlanmıştır.
Dünya üzerindeki yaşamı bekleyen tehlikelerin ciddi boyutları 1972 yılında Stockholm’de toplanan “ İnsan ve
Çevre Konferansı’na” kadar pek ciddiye alınmamış, ancak bu konferans, konuya dünya çapında ekonomik
açıdan gelişmiş ülkelerle, gelişmemiş ya da gelişmekte olan ülkeler açısından bakmanın önemini bir kez
daha
ortaya
koymuştur.
(Karadeniz,
N.,
1996)
Konferans
gelişmekte
olan
ülkelerde
“kalkınmaya ayırdığımız kaynaklarımızı kısmen çevre konularına tahsis edersek, kalkınmamız yavaşlar…”
77
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
tezini savunmuştur. Fakat daha sonraki dönem Kalkınma Planlarında da bu tezin yanlış olduğu
görülmektedir.
Birleşmiş Milletler yaptığı çalışmalar ile etkileşim içinde olan Türkiye, 1973 yılında Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı bünyesinde ardından 1975-78 yıllarında İmar ve İskan Bakanlığı bünyesinde sorumlu
koordinasyon birimleri oluşturulmuştur. 1978 yılında Başbakanlık Çevre Örgütü kurulmuştur.
Çevre olgusunun geniş bir şekilde ele alınıp, ayrı bir bölüm olarak yer aldığı ilk kalkınma planı 1973-1977
yıllarını kapsayan 3. Beş Yıllık Planı olmuştur. (Algan, N., 2000) Bu kalkınma planında çevre politikalarının
sanayileşmeyi ve kalkınmayı engellemeyecek şekilde olması vurgulanmıştır. Böylece çevre ile ilgili önlem ve
çalışmalar kalkınma planları içerisinde yer almaya başlamış, çevreye karşı olan duyarlılık Kalkınma Planları
aracılığıyla artırılmıştır.
1982 Anayasası, çevre ile ilgili düzenlemeler yaparak, vatandaşlara ve devlete yeni hak ve ödevler
getirmiştir. Böylece ilk kez Anayasamızda, çevre haklarından doğrudan söz edilmiş ve çevre koruması,
devletin sorumluluğu, bireylerin sorumluluğu ve bireylerin hakkı olarak üç yönden ele alınmıştır.(Egeli, G.,
2001)
1983’de Çevre Kanunu, Gayrisıhhi Müesseseler yönetmeliği, 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu, 2863 sayılı
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununu yürürlüğe girdi. Çevre Kanunu 30. Maddesinde çevrenin
korunması için idari makamlara başvuru hükmü getirilmiştir.(Egeli, G., 2001)
1984’de Başbakanlık Çevre Genel Müdürlüğü, 1986 da Özel Çevre Koruma Bölgeleri Başkanlığı
kurulmuştur. 1991 de Çevre Bakanlığı kurulmuştur.
1987 yılında Birleşmiş Milletlerin kabul ettiği Brundtland Raporu’nda Sürdürülebilir Kalkınma kavramı tüm
dünyayla birlikte Avrupa birliği ve Türkiye’nin de çevre politikalarında yerini almıştır. Sürdürülebilir Kalkınma
kavramı “çoğunlukla ekonomik anlamda algılanmaktadır. Ekoloji bu bakış içinde bir aksesuar niteliğindedir.
Bu bakış açısı sürdürülebilir kalkınmayı, sürdürülebilir büyüme olarak algılamamıza neden olmaktadır. Oysa
amaç, sürdürülebilir kalkınmanın sağlanmasıdır. Bunun sağlanması ise, ekolojiyi genel ekonomik çerçeve
içinde bir bileşen olarak görmek yerine, konuya tam ters yönden yaklaşarak, ekonomiyi ekolojik çerçeveler
içine yerleştirmekle mümkün olacaktır” (Orhan,U., 1997)
Stockholm den 20 sene sonra 1992’de Birleşmiş Milletler Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı düzenlenmiştir.
Bunca süreç içerisinde kaynakların ve hızlı tüketim sonucu ortaya sorunların sadece kendilerine ait olmadığı
veya sadece kendilerinden kaynaklanmadığı ve küresel nitelik taşıdığı, ülkelerce benimsenmiş ve zirvede
endüstri toplumları, iklim değişikliği, ormanlar, koruma ve tehlike altındaki türlerle ilgili sorunlar konuşulmak
üzere toplanılmıştır.
1992 de Türkiye’nin önderliğini yaptığı Karadeniz’in Kirliliğe Karşı Korunması Sözleşmesi imzalanmıştır.
Fakat Karadeniz sahil yolunun yapımı ve doğal yaşam alanlarına verdiği tahribat bu sözleşmenin ne kadar
göz önünde tutulduğu konusunda düşündürmektedir.
Türkiye’de 5. Beş Yıllık Kalkınma Planı’na kadar çevreye ilişkin düzenlemelerde ağırlık verilen husus, çevre
kirliliğinin azaltılması olmuştur. Beşinci Plan’dan itibaren ise, “doğal kaynakların etkin kullanımının ve gelecek
kuşaklara sağlıklı bir biçimde aktarımının da en az çevre kirliliğin engellenmesi ya da ortadan kaldırılması
kadar önem taşıdığı” görüşü benimsenmeye başlamıştır. 1992 yılında gerçekleştirilen Rio Zirvesi’nde
ağırlıklı biçimde ele alınan sürdürülebilir kalkınmayı hedefleyen bir yaklaşım ise, ilk kez 6. Beş Yıllık
Kalkınma Planı ile benimsenmeye başlamış, böylece 6. Beş Yıllık Kalkınma Planı, sürdürülebilir kalkınma
kavramını kabul etmiştir. (Egeli, G., 2001)
Türkiye 1993 de AB Masstrich antlaşması ile Avrupa Birliği uyum çalışmaları adına Çevre Hukuku Topluluk
Hukuku içine girmiştir. Yine aynı sene içerisinde Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği yürürlüğe
girmiştir. Ancak özellikle son yıllarda sıkça görülen “fotokopi HES raporları” idari mekanizmalarca ne kadar
dikkate alındığını tartışılır bir hale getirmektedir.
2002 tarihinde Johannesburg’da BM tarafından Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi düzenlenmiştir. Türkiye’nin
de katıldığı zirvede yoksullukla savaş ve çevreyi korumakla ilgili ayrıntılı eylem planları vermeyi amaçlamıştır.
Ayrıca, zirvede hükümetler; su, enerji, sağlık, çölleşmeyle mücadele, biyoçeşitliliği korumak ve ekosistem
yönetimini iyileştirme konuları üzerinde taahhütlerde bulunmuşlardır.
78
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
2003 yılında kabul ettiğimiz Avrupa Peyzaj Sözleşmesinde; “Peyzaj korunması”, bir peyzajın önemli ve tipik
hatlarının korunması ve devamı için yapılan, peyzajın doğal biçiminden ve/veya insan faaliyetinden
kaynaklanan miras değerinin haklı kıldığı eylemler anlamına gelir; “Peyzaj yönetimi”, sürdürülebilir kalkınma
perspektifinden, bir peyzajın düzenli bakımını sosyal, ekonomik ve çevreyle ilgili süreçlerin yol açtığı
değişiklikleri yönlendirecek ve uyumlaştıracak biçimde temin etmeye yönelik eylem anlamına gelir” şeklinde
ifade edilmektedir.
8. Beş Yıllık Kalkınma Planında “Sürdürülebilir bir kalkınmanın sağlanabilmesi için nüfus dinamikleri ile doğal
kaynakları ekonomik faaliyetler, teknolojik gelişme, sosyal ve kültürel yapı arasındaki dengenin her
seviyedeki planlama ve politika geliştirme süreçlerinde göz önünde bulundurulması ihtiyacı devam
etmektedir.” denmektedir. Devamında ise “ Çevre sorunlarını çözmek amacıyla mevzuatta ve kurumsal
yapının oluşturulmasında ilerlemeler kaydedilmiş, Ulusal Çevre Stratejisi ve Eylem Planı (UÇEP)
hazırlanmıştır. Temiz bir çevreye yönelik toplumsal duyarlılık artmaktadır. Bu olumlu gelişmelere rağmen,
çevre yönetim sistemleri istenilen etkinlik düzeyine getirilememiştir. Hızlı kentleşme, başta kıyı alanları ve
denizler olmak üzere doğal kaynaklar üzerindeki baskıları, atıkların miktarını ve diğer çevre sorunlarını
artırmıştır. Eğitim, kararlara katılım süreçleri ve yerelleşme konularındaki eksiklikler, doğal kaynakların
sürdürülebilir yönetimi ve çevre sorunlarının çözümünde önemli engeller oluşturmaktadır. Sürdürülebilir
kalkınma yaklaşımı doğrultusunda, insan sağlığı ve doğal dengeyi koruyarak ekonomik kalkınmaya imkan
verecek, doğal kaynakların yönetimini sağlayacak, gelecek kuşaklara daha sağlıklı bir doğal, fiziki ve sosyal
çevre bırakacak yönde arzulanan nitelikte bir gelişme kaydedilememiştir. Ayrıca, çevre politikalarının
ekonomik ve sosyal politikalarla entegrasyonu sağlanamamış, bu konuda ekonomik araçlardan yeterince
faydalanılamamıştır.” denmektedir. Bu yönüyle 8. Kalkınma Planı çevre politikaları adına itiraf niteliği
taşımakta ve bu yöndeki başarısızlığını kabul etmektedir.
Hükümet 2012 yılında bakanlıklar adına değişikliğe gitmiş, Çevre ve Orman Bakanlığı ile Bayındırlık ve İskan
Bakanlığını birleştirip; Çevre, Orman ve Şehircilik Bakanlığı altında tek bir bakanlıkta toplanacağını söylemiş
ancak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Orman ve Su İşleri Bakanlıklarını kurmuştur. Ayrıca 1960 yılında
başbakanlığa bağlı kurulan Devlet Planlama Teşkilatı, Kalkınma Bakanlığı olarak hizmet vermeye
başlamıştır.
9. Beş Yıllık Kalkınma Planı Avrupa Birliği uyum standartlarına bağlı bir şekilde hazırlandığı açıkça ve sıklıkla
değinilmiştir. Kalkınma birliği vizyonu ise “Bugünkü ve gelecek kuşakların temel gereksinimlerinin sağlandığı,
yaşam kalitesinin artırıldığı, biyolojik çeşitliliğin korunduğu, doğal kaynakların sürdürülebilir kalkınma
yaklaşımıyla akılcı yönetildiği, sağlıklı ve dengeli çevrede yaşama hakkını gözeten politik-yönetsel anlayışın
egemen olduğu bir Türkiye.” olarak açıklanmaktadır. Ancak devamında “Üretilen elektrikte, doğal gaz %41,
hidrolik %30, kömür %23 ve jeotermal ve rüzgar enerjisi %0,1 pay almıştır. 2020 yılında ise üretilen elektriğin
483 240 GWh olması öngörülmektedir. Hidrolik enerji dahil olmak üzere yenilenebilir kaynaklardan elektrik
enerjisi üretim miktarının 2020 yılı itibarıyla yaklaşık 3 kat artmasına karşın toplam üretimdeki paylarının
düşeceği beklenmektedir.” açıklaması yapılmıştır. Halen uygulanmakta olan kalkınma planında sürdürülebilir
kalkınmadan ve yenilenebilir enerji ilkelerinden bahsederken, vurguyla “Hidrolik enerji dahil” açıklaması,
bugünkü HES’lerin doğa tahribatını akıllara getirmekte ve doğal kaynakların sürdürülebilir kalkınma
yaklaşımına akılcı yönetimi ilkesini havada bırakmaktadır. “Ayrıca Sanayi, enerji ve madencilikte yatırımları
hızlandırmak için ÇED yönetmeliğine getirilen değişiklik ve istisnalar yeniden gözden geçirilmeli, ekonomik
gelişme çabalarının çevresel ve tarihi değerleri olumsuz etkilemesine olanak tanımayacak, koruma-kullanma
dengesini gözetecek bir yapılanmaya gidilmelidir” açıklaması mevcut ÇED raporlarındaki başarısızlığı ve
yenilenmeye gidilmesini kabul etmektedir, fakat “yatırımları hızlandırmak” ibaresi yaşam alanlarının mı yoksa
ekonominin mi yanında tartışılır bir durumdur. Raporun devamında 9. Kalkınma planında KYOTO
Protokolüne taraf olmayan Türkiye için hazırlık çalışmaları önerisi vermektedir. Rapora genel olarak
bakıldığında Çevre Yönetimine önem verilmesi gerektiğini, bölgesel, ulusal ve sınır ötesi çalışmaların
yapılması gerektiğini değinmektedir.
Çevre kavramı ve bilincinin Türkiye’de nasıl geliştiğini ve Kalkınma Planlarında yerini nasıl aldığını bu şekilde
sıralayabiliriz. Türkiye’nin çevre politikalarının Birleşmiş Milletler çağrısıyla başlatıldığını ve Avrupa Birliği
uyum çalışmalarınca şekillendiğini söyleyebiliriz. Fakat bugüne kadar yaşam alanlarının korunması,
79
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
onarılması ve yönetilmesinin maliyet hesapları, ekonomik kalkınmayı kısıtlaması endişesiyle geri planda
kalmış veya politikacıların çıkarları doğrultusunda gelişmiş ve çoğunlukla başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
Devlet çevre ve yaşam alanlarını gelecek nesillere aktarmanın önemini kağıt üzerinde kabul etmiş olsa da,
uygulama aşamasında yeterince başarılı olamamıştır. İzlenilen politika her ne kadar sürdürülebilir kalkınma
politikası olsa da tüketici toplum anlayışı yerleşmiş, üretim zayıf kalmıştır.
Bilginin ve bilimin kıymetinin tartışılamayacağı günümüzde, yaşam alanlarını yıllardır vizyonunda tutan
kalkınma plan ve politikalarının uygun ve gerekli bölümlerinde Peyzaj Mimarlığı meslek disiplininin yer
aldığını neden görmüyoruz?
Dört yıllık lisans eğitimi alarak Peyzaj Mimarlığı Bölümlerinden mezun olan Peyzaj Mimarlarının iş hayatına
atıldıklarında daha gerçekçi çalışmalar yapabilmesi adına, kalkınmanın ve kalkınma planlarının derslerde
değinilmesi gerekmektedir.
Yaşam alanlarının korunması bu kadar göz önündeyken; ekolojik, ekonomik, sosyolojik ve kültürel temellere
dayalı Peyzaj Yönetimi Planlamasına acilen ihtiyaç vardır ve plan yönetiminde peyzaj mimarlarının görev ve
rolleri yadsınamayacak derecede önemlidir. Sürdürülebilir kalkınmanın doğrudan ekonomiyi çağrıştırması
yanlışı giderilmeli, nüfus, çevre ve ekonomi arasındaki ilişki sürdürülebilir yaşam temeline oturtulmalıdır.
Son yıllarda özellikle büyükşehirlerin popülist yaklaşımı olan “Çılgın Projeler” ekonomik kalkınma ve rant için
ortaya atılmakta, doğanın yıpranması bütünüyle göz ardı edilmektedir. Doğa tahribatının yüksek olacağı
projelerde, bölgesel ve yerel planlama çalışmalarında bölgenin mevcut peyzaj yapısı göz önünde
bulundurulmalı, gelecek nesillere bırakılması düşünülen değerlerin korunmasına özen gösterilmelidir.
ÇED raporları sıkı bir şekilde denetlenmelidir. Bu denetlemelerin baskısıyla, ekonomik kaygılardan önce
doğa tahribatının önemini gözeten, amacına uygun raporlar üretilmelidir. Doğa bilimiyle doğrudan ilişkisi olan
Peyzaj Mimarlığı mesleğinin bu alandaki sorumluluğu oldukça önemlidir.
Sonuç olarak sürdürülebilir kalkınmayı benimseyen fakat uygulamada başarısızlıkla sonuçlanan kalkınma
planlarının, planlama, uygulama ve yönetimi aşamalarında Peyzaj Mimarlarının önemi ortadır. Yaşam
alanlarının korunması isteniyorsa; ülke ölçeğinden yerel ölçeğe kadar tüm doğal kaynaklara yönelik ekonomi
politikaları çizilmeli, üretim-tüketim ilişkisi kamuoyuna net bir şekilde aktarılmalı, peyzaj mimarları
sürdürülebilir yaşam alanlarında ciddi sorumluluklar almalıdır.
KAYNAKLAR
EGELİ, G., Avrupa Birliği ve Türkiye’de Çevre Politikaları, TÇV Yayınları, Ankara, s: 103. Yıl belirtilmeli.
(Egeli, G., 2001)
John CLARK, çev: Serpil URAL, Kalkınmanın Demokratikleşmesi, T.Ç.V. Yayınları, Ankara, 1996, s:34
(Clark, J., 1996)
Karadeniz N. 1996-Ankara Çevre Planlama ve tasarımına bütüncül yaklaşım sempozyumu (Karadeniz, N.,
1996.)
Nesrin ALGAN, “Devlet Politikaları Bağlamında Çevre ve Çevre Korumanın Tarihine Kısa Bir Bakış”,
Türkiye’de Çevrenini ve Çevre Korumanın Tarihi Sempozyumu 7-8 Nisan 2000, Türkiye Ekonomik ve
Toplumsal Tarih Vakfı, İstanbul, 2000, s: :227) (Algan, N., 2000)
Orhan, U., (1997); “Ekonomik ve Ekolojik Uygulamalarda Sürdürülebilir kalkınmanın Yeri”, Sürdürülebilir
Kalkınmanın Uygulaması, T.Ç.V., Aralık. (Orhan,U., 1997)
80
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
ENERJİ VE PEYZAJ MİMARLIĞI
Orbay GÜMÜŞ
NAMIK KEMAL ÜNİVERSİTESİ PEYZAJ MİMARLIĞI BÖLÜMÜ
TEL: 0 505 341 17 44
E-POSTA: [email protected]
Dünyanın 21. yüzyılda karşı karşıya kaldığı en önemli sorunlardan biri enerji tedariğidir.
Günümüzde ülkelerin enerjiyi üretme ve kullanma biçimleri büyük ölçüde sürdürülebilir değildir. Bunun en
açık göstergesi insan kaynaklı küresel iklim değişikliğidir. Enerji tüketiminin %40 arttığı 1990-2008 yılları
arasında dünya genelinde üretilen enerjinin %80’i fosil kaynaklardan elde edilmiştir. Fosil yakıtlara bağımlılık
ekonomiye yük oluşturmanın yanı sıra iklim değişikliğine neden olan sera gazlarının atmosferde birikmesine
de yol açmaktadır. İklim değişikliğinin geri dönülemez sonuçlara yol açmasının önlenmesi için küresel
ısınmanın 1,5 derecenin altında tutulması gerekmektedir. Başka bir deyişle, atmosferdeki sera gazı
seviyesinin 350 ppm civarında sabitlenmesi bir zorunluluktur. Bunun tek yolu fosil yakıtların enerji
üretimindeki payını azaltmak ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmektir.
Türkiye’de kalkınma hedefleri artan nüfus ve yükselen refah seviyesine bağlı olarak elektrik talebi
2019 yılına kadar yıllık yaklaşık %7’lik bir oranda artış göstermesi beklenmektedir. ( TEİAŞ, 2010). Petrol ve
doğalgazdaki dışa bağımlılık, ülke ekonomisini baskı altında tutmaktadır. Oysa Türkiye, yenilenebilir enerji
kaynaklarının çeşitliliği açısından elverişli bir coğrafyada bulunmaktadır. Başlıca yenilenebilir enerji
kaynakları arasında hidrolik enerji, biyokütle, rüzgar, jeotermik ve güneş enerjisinin bulunduğu Türkiye’de
2009 yılı itibariyle elektrik üretiminde yenilenebilir enerjinin payı %19’dur ( TEİAŞ 2009 ). Petrol, doğalgaz ve
kömür gibi enerji hammaddelerinde dışa bağımlı olan Türkiye 2008 yılında birincil enerji arzının %73’ünü
ithal etmiş, 2009 yılında elektriğin %81’ini fosil yakıtlardan elde etmiştir. Diğer taraftan, Türkiye’de
yenilenebilir enerjinin payının artırılması genel olarak, hidroelektrik enerji yatırımları olarak anlaşılmaktadır.
Günümüzde yenilenebilir enerjinin zaten sınırlı olan payının yaklaşık %98’i hidroelektrikten karşılanmaktadır.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın 2010-2014 Stratejik Planı’na göre 2023 yılında elektrik üretiminin
%30’unun yenilenebilir kaynaklardan elde edilmesi hedeflenmektedir. İklim değişikliği eylem planında,
ülkedeki teknik ve ekonomik bakımdan elverişli bütün hidroelektrik potansiyelin değerlendirilerek, enerji
arzında yenilenebilir enerjinin payının arttırılması gerektiğine işaret edilmektedir.
2010 yılında hazırlanan Stratejik Plan, toplam 5000 MW ek kurulu güce sahip hidroelektrik
santrallerin ( HES ) 2013 yılına kadar tamamlanmasını öngörmektedir. Aynı stratejide 2009 yılı itibariyle
yaklaşık 800 MW düzeyinde olan rüzgar enerjisi kurulu gücünün 2014 yılında 10000 MW’a, 2009 yılında 77,2
MW kurulu güce sahip jeotermal enerjinin ise 2014’de 300 MW düzeyine ulaştırılması hedeflenmektedir.
Bunun yanı sıra nükleer enerji üretimi için gerekli ilk santralin ( Akkuyu ) yapımıyla ilgili süreç başlatılmış
durumdadır.
Ayrıca temiz kömür teknolojilerinin geliştirilmesini de içeren Stratejik Plan’da inşaatına başlanmış
olan toplam 3500 MW kapasiteli yaklaşık 50 termik santralin 2013 yılı sonuna kadar tamamlanması
öngörülmektedir.
Enerji politikalarının geneline bakıldığında artan talebi karşılamak için mevcut tüm potansiyellerin
değerlendirilmesi ana amaç olarak görülmektedir. Oysa ülkemizin ve insanlarımızın enerjiye ihtiyaçları
olduğu gibi sağlıklı çevrede yaşamaya da ihtiyaçları vardır. Bu açıdan bakıldığında enerji politikaları yalnızca
enerji açısından değerlendirilemez, planlanamaz ve uygulaması yapılamaz. Doğal hayat, ekolojik yaşam
dengesi, türlerin yaşam hakkının korunması, ekonomik maliyet, kar-zarar ilişkisi, çevre halkının rızası gibi
kriterler göz önünde bulundurulmalıdır.
Enerji politikalarının günümüzde bitmesi kaçınılmaz olan ve ülkemizin dışa bağımlı olduğu fosil
yakıtlar üzerinden birincil olarak planlanması, ayrıca düşünülmesi gereken başka bir konudur. Fosil yakıtlar
kullanılarak elde edilen elektrik enerjisi sonucu atmosfere yüksek miktarda sera gazı salınımı yapılmakta ve
küresel iklim değişikliğini hızlandırmaktadır. Ekonomik açıdan bakıldığında ise maliyeti yüksek hammadde ile
üretilen elektriğin fiyatı da yüksek olmaktadır.
Termik santrallerin çıkarmış olduğu duman ve toz sonucunda santrallerin bulunduğu yerlerdeki
insanlar kanser hastalığına büyük sıklıkla yakalanmakta, tarımsal üretim potansiyeli yok olmakta, su
kaynakları kirlenmekte ve yaşam alanları yok olmaktadır. Termik santraller hem çıkardıkları duman ve
81
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
tozlarla hemde hammadde olarak kullanılan kömürün çıkartılması sırasında doğal hayat ve ekolojik yaşama
büyük zararlar vermektedir.
Halen bir nükleer enerji santralinin bulunmadığı Türkiye’de önümüzdeki yıllarda 3 adet santralin
yapımı planlanmaktadır. Mersin yakınlarında Akkuyu’da kurulacak 4800 MW kapasitesinde ilk nükleer santral
anlaşması 2010 yılında Türkiye ve Rusya hükümetleri arasında yapılmıştır. Nükleer enerji; ekonomik, sosyal
ve ekolojik maliyeti olağanüstü yüksek, etik anlamda tartışmalı bir seçenektir. Düşük karbon emisyonları
nedeniyle enerji krizinin çözümünde bir seçenek olarak gösterilen nükleer enerjinin, yalnızca atık sorunu
düşünüldüğünde bile, girilmemesi gereken bir yol olduğu açıktır. Olası bir felaket durumunda ise etkisi
binlerce yıl sürecek olan etkileri nükleer santrallerin yapılmaması için yeterli bir sebeptir.
Yenilenebilir ve temiz enerji kaynağı olan hidroelektrik santraller ise yapılan planlama ve
uygulamalarla bu sıfatını kaybetmek üzeredir. Son dönemde yapılan hidroelektrik santral uygulamaları doğal
hayat üzerinde olumsuz etkiler oluşturmaktadır. Uzun yıllardır uygulanan baraj tipi hidroelektrik santrallarine,
son dönemlerde nehir tipi hidroelektrik santralleri eklenmiştir..
5346 sayılı Yenilenebilir Enerji Kanunu’ndayapılan 29.12.2010 tarihli değişiklik, milli park, tabiat
parkı, tabiatı koruma alanı, yaban hayatı geliştirme sahası, özel çevre koruma bölgeleri ve doğal sit alanları
gibi yasal koruma statüsüne sahip alanlarda yenilenebilir enerji santrallerinin, özellikle HES’lerin kurulmasını
kolaylaştırmaktadır.
Bu durum, doğa koruma ve sulakalanlarla ilgili mevzuatta yapılan değişikliklerle de
desteklenmektedir. EPDK,Şubat 2011 itibariyle 761 HES üretim lisansını onaylamıştır. Bu lisansların
tamamının hayata geçirilmesi durumunda, tatlı su ekosistemlerininve biyolojik çeşitliliğin ülke genelinde
önemli ölçüde zarara uğraması kaçınılmazdır.
Ayrıca 50 MW gücün altındaki santrallerin ÇED muafiyetinde olması bu santrallerin sayısını
arttırmaktadır Mevcut akarsuların sularını depolamadan kendi boruları içine hapseden ve yatağından alan bu
yeni yöntem özellikle akarsudaki doğal hayata zarar vermektedir. Bunun yanı sıra akarsu etrafındaki tüm
doğal yaşam bu durumdan olumsuz etkilenmektedir. Santral kurulumu sırasında ise inşaat faaliyetleri sonucu
kirlilik yaşanmakta ve doğal yaşamın şartları değiştirilmektedir.
Mevcut rüzgar potansiyeli ülkemizde henüz tam anlamıyla değerlendirilememektedir. Rüzgar enerjisi
çevreye karşı en duyarlı yenilenebilir enerji kaynaklarından biridir. Tarımsal bir alana kurulduğunda,rüzgar
tarlası bütün enerji kaynakları arasında en düşük çevresel etkiye sahip olanlardan biridir. İnşasında sera gazı
salınımı ve hava kirliliği çok azdır. İşletiminde emisyon ya da kirlilik yoktur. Ancak tüm bu olumlu özelliklerine
karşın özellikle kuşlar için potansiyel risk oluşturmakta ve planlamasında bu durum dikkate alınmalıdır.
Avrupa’daki kuşların ve rüzgar tarlalarının araştırılmasıyla kuşların çarpmasının çok nadir olduğu
anlaşılmıştır. Ayrıca düşük bir rotasyon gibi rüzgar türbini dizaynlarındaki yenilemeler dünya çapındaki kuş
ölümlerinin azaltılmasına yardımcı olmuştur.
Jeotermal enerji hem dünyanın bazı yerlerinde yerkabuğunun kilometrelerce altından hem de
dünyanın her yerinde jeotermal ısı pompalarıyla yerkabuğunun birkaç metre altından dünyanın kendi
ısısından elde edilen enerjidir. Bir enerji tesisi kurmak oldukça masraflıdır; ancak işletme masrafları düşüktür
ve uygun yerlerde için düşün enerji masrafları
sağlamaktadır. Sonuç olarak bu enerji
Dünya’nın
çekirdeğindeki
ısıdan
elde
edilmektedir.
Jeotermal enerjiden güç sağlamak için üç çeşit enerji tesisi kullanılmaktadır: kuru buhar, flash, ve ikili
tesisler. Kuru buhar tesisleri tabandaki çatlaklardan buhar alarak bunu doğrudan bir jeneratörü çalıştıran bir
türbini çalıştırmak kullanır. Flash tesisleri genellikle 200°C üzerinde ısılarda olan sıcak suyu tabandan alır ve
bunun kaynamasına izin verir, böylece su yüzeye yükselir ve suyu buhar aşamasında daha sonra buhar/su
ayırıcılarında ayırır ve daha sonra buharı bir türbine geçirir. İkili tesislerde, sıcak su ısı değiştiricilerinden
akar, ve türbini döndüren bir organik sıvıyı ısıtır. Sıkıştırılmış buhar ve üç çeşit tesislerin her birindeki kalan
jeotermal sıvı daha fazla ısı alabilmek için geri sıcak tabana enjekte edilir.
Tüm dünya ülkeri ve ülkemiz artık fosil yakıtlarla enerji üretiminden vazgeçmeli ve doğaya zarar
vermekten geri dönmelidir. Artan enerji talebi göz ardı edilemez ancak yeni enerji arzı politikaları,
yenilenebilir enerji politikaları ile karşılanmalıdır. Bunun için yenilenebilir enerji önündeki engeller ve
olumsuzluklar kaldırılmalıdır.
82
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
Türkiye’de yenilenebilir enerjinin önündeki zorluklar;
1) Yetersiz Alım Teminatları
2) Elektrik Şebekesi Bağlantı Kriterleri
3) Jeotermal Kaynak Arama Çalışmalarının Yüksek Maliyeti
4) Trafoların Konumu ve Kaynaktan Trafoya Aktarım Güçlüğü
5) Araştırma ve Geliştirme Fonlarının Yetersizliği
6) Tüketicinin Elektrik Kaynağını Seçmesindeki Zorluklar
olarak önümüze çıkmaktadır. Yenilenebilir teknolojilerin etkin, ekonomik teşviklerle desteklenmesi
halinde geleneksel yöntemlerden daha ucuza elektrik üretilmesi mümkündür.
Elektrik üretiminin çevre ve doğa üzerinde pek çok etkisi bulunmaktadır.Enerji politikalarına yön
verenler; fosil yakıtların neden olduğu çevresel tahribatı ve iklim değişikliğine olan etkileri dikkate almanın
yanı sıra, hidroelektrik santrallerin biyolojik çeşitliliğe olan etkisini de göz önünde bulundurmalıdır. Bununla
birlikte, taşıdığı felaket boyutundaki riskler, radyoaktif atık sorunu, projelerin yüksek maliyetleri vb sorunlar
nedeniyle, nükleer enerji bir çözüm olarak ele alınamaz.
Günümüzde enerji üretiminin kaçınılmaz bir gereksinim olduğu düşünüldüğünde, yapılması
gerekenin bu üretimin doğaya en az zarar verecek şekilde planlanması ve uygulanmasıdır. Artık fosil
yakıtlardan elektrik üretimi bırakılmalı ve yenilenebilir temiz enerji kaynaklarına geçilmelidir. Ancak
yenilenebilir enerji kaynaklarıda yanlış uygulandığında doğal hayat üzerinde olumsuz etki oluşturmaktadır.
Türkiye; ulusal stratejisinde elektrik üretiminde yenilenebilir enerji için belirlediği payı %30’un üzerine
çıkarmalı, küresel vizyonla uyumlu adımlar atmalı, fosil yakıtlara bağımlılığını azaltmalı ve sera gazı
emisyonunu düşürmelidir. Türkiye’de hidroelektrik enerji dışındaki yenilenebilir enerji kaynaklarının etkin
kullanımını daha güçlü bir şekilde destekleyen yasal düzenlemeler gerekmektedir.
Rüzgar, güneş ve jeotermal enerji kaynaklarının kullanımı, ilgili devlet kurumları tarafında makro
düzeyde planlanmalı ve lisans başvuruları bu plan çerçevesinde yapılmalıdır.
Yenilenebilir enerji yatırımcılarının planlama, lisanslama gibi devletle olan ilişkilerinde
başvurabileceği tek bir resmi kurumun olması ve bu sayede bürokratik engellerin hafifletilmesi süreci
kolaylaştıracaktır.
Güneş enerjisi gibi ilk yatırım maliyetleri yüksek olan teknolojiler için ekonomik teşvikler daha cazip
hale getirilmeli ve alım garantileri artırılmalıdır.
Trafo merkezlerinin yapımıyla ilgili maliyetin yatırımcı üzerindeki yükü azaltılmalıdır.
Çevresel Etki Değerlendirmesi ( ÇED ) Yönetmeliği yeniden gözden geçirilmeli; özellikle birden çok
hidroelektrik santralin yapılacağı bölgelerde havza bazında Stratejik Çevresel Değerlendirme yapılması
zorunlu olmalıdır.
Nükleer enerji tüm ulusal stratejilerden çıkarılmalı, 2023 yılı için belirlenen 5000 MW’lık hedef
kaldırılmalı ve bu yatırımlar için ayrılan mali kaynaklar yenilenebilir enerjinin geliştirilmesi için kullanılmalıdır.
Jeotermal potansiyelin ortaya konması için arama çalışmaları teşvik edilmelidir.
Karbon vergisi uygulaması ile elde edilecek gelirler yenilenebilir enerji kaynaklarının
desteklenmesinde kullanılmalıdır.
Türkiye yenilenebilir enerjiyle ilgili olarak küresel oluşumların yanı sıra, bölgesel girişimlerin
oluşturulmasında etkin rol oynamalı ve bu işbirliği süreçlerine etkin katılım sağlanmalıdır.
Yenilenebilir enerji kaynaklarının çeşitliliği açısından elverişli bir coğrafi konuma sahip olan
Türkiye’de; petrol, doğalgaz ve kömür gibi enerji kaynaklarında dışa bağımlılığı azaltmak ve düşük karbonlu
kalkınma hamlelerini hayata geçirmek için acilen harekete geçilmesi zorunludur.
83
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
KAYNAKLAR:
http://www.limitsizenerji.com/component/content/article/87-temel-bilgiler/363-yenilenebilir-enerjikaynaklari?directory=950
WWF ( Doğal Hayatı Koruma Vakfı ) Enerji Raporu
WWF ( Doğal Hayatı Koruma Vakfı ) Yenilenebilir Enerji Geleceği ve Türkiye
84
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
ÜLKE KALKINMA PLANLARI POLİTİKALARI VE PEYZAJ MİMARLIĞI
Yekta Alpaslan
İstanbul Teknik Üniversitesi , 05385483728 , [email protected]
BÖLGE PLANLARI, ÜLKE KALKINMA PLANLARI, KALKINMA POLİTİKALARI VE PEYZAJ MİMARLIĞI
Konu ele alınırken, öncelikle ülke kalkınma ve bölge planlarının sisteminden, hiyerarşisinden ve
içeriklerinden bahsedilmelidir. Daha sonra örneklerle planların önemi açıklanacaktır. Ülke kalkınma planları,
bir sosyo-ekonomik plan türüdür, 6 yıllık bir dönem için hazırlanmaktadırlar ve harita halinde değil, rapor
halinde yazılmaktadırlar. Ülkenin en temel sektörleri hakkında ihtisas komisyonu raporları hazırlanmaktadır.
İçerdikleri konulardan bazıları şunlardır:
 Sosyal kalkınma
 Kırsal kalkınma
 Çevre
 Kültür ve turizm
 Altyapı
 ARGE, bilim ve teknoloji
 Eğitim, gençlik ve istihdam
 İktisadi kalkınma
Kalkınma planları, herkes için bağlayıcı olabilmesi için, TBMM tarafından onaylanmakta ve yürürlüğe
konmaktadır. Ülke kalkınma planları içerik açısından Hollanda ile benzerlik taşımaktadır. Ülkemizde bu
planlar mekâna ilişkin kararlar vermemektedir. Kararlar tüm ülke sınırları için alınmaktadır. Mekân kararlarını
içeren plan türü Bölge Planları’dır. Bölge planları ülkemizde 1985’te yürürlüğe girmiştir. İşlevsel olarak
benzerlik gösteren bölgeleri ifade etmekte, stratejik amaçlı planlar olmakla birlikte “Nerede?” sorusuna cevap
vermektedirler.Bununla birlikte gerekli görüldüğünde devlet planlama teşkilatı tarafından yapılmakta,
yaptırılmaktadır. Fakat henüz bir bölge planı bulunmamaktadır. Bir bölge planı yapılmamasının
sonuçlarından biri olarak İstanbul, ülke nüfusunun 1/5’ini taşımaktadır. Ülkemizde ekonomik büyüme
merkezleri genel olarak batıda yer almaktadır. Sanayi %65, yabancı sermaye %70 İstanbul’dadır. Planlama
kapsamında ülke genelindeki şehirlere düzenli dağılım sağlanabilmiş olsaydı, İstanbul’un mevcut nüfusu
hem ülke hem de kentliler açısından daha kabul edilebilir bir seviyede tutulmuş olabilirdi.
İtalya’nın planlanması ülkemiz açısından da iyi bir örnek olarak değerlendirilebilir. 1960’ların sonuna kadar,
İtalya’nın güneyi kuzeyine göre daha fakir kalmıştır. Bölge planlamaları sonucunda, ülkenin Güney
kesiminde doğal ve kültürel kaynak değerlere uygun olarak “turizm” öncelikli etkinlik olarak seçilmiş, bunun
sonucunda da zaman içerisinde Kuzey ve Güney arasında süregelen ekonomik farklılık dengelenebilmiştir.
Atatürk’ün politikaları ülke kalkınmasında dağılımı içermektedir. Bu politikalarda gelişim bölgesi sadece
İstanbul veya Ankara olarak ön görülmemiştir. Söz konusu politikalara göre, ülkenin doğu ve batısı arasında
düzenli gelişimin olması esastır. Fakat gün geçtikçe bu strateji unutulmuştur. Bölge planları olmadığı için ülke
kalkınma planlarının uygulanması da doğru olamamaktadır. Sosyo-ekonomik açıdan, yerleşim ve mekansal
gelişme düzenli gelişememektedir ve İstanbul başlı başına bir bölge gibi öne çıkmaktadır. Bu durumun temel
bazı sakıncaları konusunda örnek vermek gerekirse; 1999 depreminde Marmara Bölgesi’nin ciddi biçimde
zarar görmesi ekonomiyi de çok büyük oranda sarsmıştır. Çünkü yanlış politikalar sonucu ekonomiyi
kalkındıran sanayi odakları bu bölgede konumlandırılmıştır. Parça parça planlarla yanlış kararlar alınmış,
zehirli fabrikalar ile konutlar yan yana konumlanmıştır. Çok büyük yatırımlar bir arada olunca sadece bu
bölgenin tahrip olması çok büyük zararlar için yeterli olmuştur. Yalova’da zehirli atıkları olan fabrikaların zarar
görmesiyle, yakın çevrelerinde bulunan konutlar boşatılmak zorunda kalmıştır. Bu planların önemi ancak bu
felaketten sonra anlaşılmaya başlanmıştır. Noktasal ölçekte olmayıp, üst ölçekte, en azından il ölçeğinde
yatırım kararları alınmasına karar verilmiştir.
Bölge planlarına yeni bir yaklaşım Kalkınma Ajansları’dır. Bölgelere danışmanlık yapmakta ve planların
hazırlanması ve uygulanması aşamasında görev almaktadırlar.
85
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
İhtisas komisyonu raporlarının hazırlanması bölge planlarına temel oluşturması açısından çok önemlidir. Bu
planların hazırlanmasında geleceğin Peyzaj Mimarlarına düşen görev büyüktür. Peyzaj mimarlarına düşen
görev bölgesel analizler ile birlikte, bölgeler arası sosyal, fiziksel ve ekonomik ilişkileri doğru saptayarak
mevcut durum ve sorun tespitlerinin yanı sıra, alınması gereken önlemlerle birlikte bölge planlarının
yapımına girdi oluşturarak yapımında etkin şekilde yer almaktır.
86
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
DPT’NİN DÜNÜ BUGÜNÜ
Ebru Dehmen*, Gül Akkaya**, Hale Kule***
*Ankara Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü, 05077518566,
[email protected]
**Ankara Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü, 05079361551,
[email protected]
***Ankara Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü, 05462395573,
[email protected]
ÖZET
Devlet Planlama Teşkilatı ilk defa 30 Eylül 1960 yılında 91 sayılı kanunla kuruldu. Ekonomik, sosyal ve
kültürel kalkınmanın bir plana bağlanacağı 1961 Anayasası’nın 129. maddesinde yer aldı. 8 Haziran 1984
tarih ve 223. Sayılı kanun hükmünde kararname ile yeniden düzenlenen DPT, Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığı ile Yüksek Planlama Kurulundan meydana gelir.
DPT ülke kaynaklarının verimli bir şekilde kullanılmasını ve kalkınmanın hızlandırılmasını sağlamak,
ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmayı planlı bir şekilde yürütmek, uzun süreli kalkınma planları ile yıllık
programları hazırlamak ve bunların uygulanmasını takip etmek gayesiyle kurulmuştur.
Başbakanlığa bağlı bir kuruluş olan DPT 2011 yılında hükümet kabinin yeni oluşumu doğrultusunda
Kalkınma Bakanlığı bünyesinde çalışmalarına devam etmektedir.
Ayrıca 1978 yılında DPT’ de müsteşarlık görevini yürütmüş olan Sayın Prof. Dr. Bilsay KURUÇ ile
yapacağımız röportaj da DPT’nin dünü ve bugünü hakkında detaylı bilgiler sunacağız.
ANAHTAR KELİMELER: DPT, Kalkınma, Prof.Dr.Bilsay Kuruç
GİRİŞ
Planlama; şimdiki veriler ve gelecekteki muhtemel gelişmelerin ışığı altında belli bir amaca ulaşmada
izlenecek yolu gösteren bir süreçtir. Başarılı bir planlama her şeyden önce planı hazırlayan kişilerin bilgi,
tecrübe, zeka düzeylerine ve özellikle de geleceği şimdiden tahmin edebilme gücüne bağlıdır. DPT, devletin
ekonomik, sosyal ve kültürel amaçlarının belirlenmesinde hükümete danışmanlık yapmıştır. Hükümetçe
belirlenen amaçları gerçekleştirmek için kalkınma planları ve yıllık planlar hazırlanmıştır.
Prof. Dr.Bilsay Kuruç ile Röportajımız
─ Bizim merak ettiğimiz şeyler; Devlet Planlama Teşkilatı(DPT) nedir? Ne yapar? Planlamaları nerelerde
yapar? Peyzaj mimarları bu teşkilatın neresinde olmalıydı? Bunları öğrenmek istiyoruz. Bildiğimiz bir konu
değil, sizden bunları hem öğrenmekhem de farkındalık yaratmak istiyoruz.
─ 30 Eylül 1960’ta kurulan bir teşkilattır. 3 koldan oluşmuştur:
1. 1930’lu yıllarda (Atatürk döneminde) programları vardı, 1940’lardan sonra sona erdi fakat kadroları hala
ayaktaydı.
2. 1950’li yıllarda (Adnan Menderes döneminde) alt yapı yatırımcı kuruluşları yani Devlet Su İşleri (DSİ),
Maden Tetkik Arama (MTA), Karayolları vardı. Bunların hepsininde yatırımcı elemanları vardı. Mesela
Süleyman Demirel o zamanlar DSİ müdürlüğü yapıyordu.
Kurucuları; Dolayısıyla bir yatırım nasıl yapılır? Hangi ihtiyaçtan doğar? Nereye yapılır? Hangi kapasitede
yapılır? Ne kadar harcama yapılır ve kendini amorti edecek mi? , bunların üzerine düşünen insanlardı.
1950’lerde yatırımlar oraya da yapılsın buraya da yapılsın denince, aralarında eşgüdüm olmayan yatırımlar
ortaya çıkacaktı. Sürekli yatırım yapılsın deniyor ama nereye yapılsın? Yani yatırımın kriteri olur.
Bunun üzerine yatırımcılar kafa yormaya başlıyor. Bir yatırım yapacağımız zaman kriteri olmalı. Nasıl bir
yatırım olmalı? Niçin yatırım yapılmalı? Neleri gözeterek yapılmalı? Nereye katkı sağlayacak?
3. Türkiye ekonomisi dalgalı gidiyordu, açıklar veriyordu, dış yardıma muhtaç hale gelmişti, dış dünyanın
yardımına bakıyordu. Dış dünyada o zamanlar yardım edebilecek olan batı klüpleri vardı.
O zamanlar devlet yardımları söz konusuydu. Dolayısıyla bu devletlere platform verildi.
Dış ülkeler ‘’Biz size yardım edelim ama bir çizginiz olsun, koordinasyon yapın. Koordinasyon olmadığında
87
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
başı bozukluk oluyor ve hatta planlama olsun.’’ dedi.
Bu üç çizgi 30 Eylül 1960’tabirleşti. Bir kurul doğdu yani DPT.
27 mayısı yapan askerler şöyle düşünüyordu; işler başı bozuk gidiyor, bütün politikaların bir plana göre
değerlendirilmesi lazım. Yani ortak bir akıl lazım. Bu ortak akla göre düzenlenmesi lazım. Onun için tek tek
tüm politikaların üstünde planlama mekanizması lazım.
Bu zamanlarda devletin yatırımcı kuruluşları vardı(DSİ, Karayolları, MTA, TKİ, vs.). Bu yatırımcı kuruluşlar
olsun, aynı zamanda özel sektörede yol gösterici olsun, özendirici planlama olsun denildi. Böylece DPT
kuruldu.
Demek ki bu anlayışa göre önce plan yapacağız ve planın vadesi de 5 yıl olacak. 5 yılı kapsayan planlar
yapacağız. 5’er yıl 5’er yıl gideceğiz. Bu 5 yılın yıllık planları olacak. Yani bu 5 yıl için tahmin yapacağız ve
olabildiği kadar gerçekçi hedefler koyacağız.
Bunu meclis grup planlama teşkilatı yapacak. Hükümet siyasal kararları benimseyecek meclise gönderecek.
Bu kararları hükümette mecliste değiştirebilir. Sonunda kabul edilecek. Meclis kabul ettikten sonra artık bu
devletin tüm dökümanları için ana belge olacak. Her yıl yıllık bütçe buna göre yapılacaktır.
Yıllık bütçe nedir?
Yıllık bütçe bir sipariş listesidir. Yıllık bütçe devletin sipariş listesinin bir yıl içinde ne yapacağını belirler,
siyasi karar ortaya çıkarır. Bu sipariş listesinden sonra artık bütçe planlamaya göre yapılacak. Demek ki yıllık
bütçe hazırlanmadan yıllık programın yapılması lazım. Yıllık programda plana göre yapılacak. 5 yıl 5 yıl
gideceğiz. Bunun için teorik çalışma yapılacak. Birinci mesele; ne kadar hızla gelişecek? İkinci mesele;
büyüme modelinin olması lazım. Ne kadar hızla büyüyeceğiz? Büyüme dediğimizde hızı ifade ediyoruz.
Sermaye Hasıla Katsayısı: mesela 150km demir yolu yapılacak ve 100.000 TL paramız var. Bu demir yolu
Ankara-Konya arasına mı Van-Hakkari arasına mı yapılmalıdır. Araziden dolayı Ankara-Konya arasına
yapılmalıdır.
Elde edeceğimiz hasıla 150km demir yoludur fakat 100.000 TL Van-Hakkari için yetmez. Başka bir gerekçe
ile buraya yapılmasına karar verebiliriz. O gerekçe sosyal gerekçedir. Demek ki ekonomik değil sosyal
gerekçe de olabilir. Dolayısıyla sermaye hasıla kat sayısı, bizim yatırım projelerini seçerken mutlaka göz
önünde bulundurulması gereken az sermaye ile olabildiğince çok hasıla etmemiz lazım. Şöyle bir şey
söyleyebilirim 5 yıl için yaklaşık tüm yatırımların ortalaması olarak düşünelim. 5 yılda nerden toplu tasarruf
edilir? Niye böyle düşünüyoruz? Çünkü bu yatırımları yapınca gelir artacak, yatırım yaptığımızda insanların
gelirleri artacak ve gelirden tasarruf edecek. Dolayısıyla diğer toplumun marjinal tasarruf oranı 21 ise geliri
100 arttığında 21’ini tasarruf ediyorsa ve sermaye hasıla katsayısı da 3 ise o zaman büyüme hızı %7 çıkar.
Eğer yaptığımız hesaplarla tasarılar tutarsa, 5 yılda ortalama %7 hızla büyüyebiliriz.
─ Neden 5 yıl?
─ Ülkeyi yerinden oynatabilecek yatırımın tasarlanması, projelenmesi, karar verilmesi, yerinin seçilmesi,
temel atılması, kurban kesilmesi, kurdele kesilmesi, tesisin ortaya çıkması, tesis ortaya çıktıktan sonra
işletmeye geçmeden önce yine kurdele kesilmesi, kurban kesilmesi süreci için 5 yıl gereklidir.
Burada yatırımcı kavrama ön plandadır.
Hasıla dediğimiz gelir, gelirden de ne kadar tasarruf edeceğiz? Daima tasarruf edelim ki yeni yatırımlar
yapabilelim. Ama yeni yatırımlar yapmak için önceden hazır tasarruflar değil de yapılan yatırımlardan elde
edilen gelir ve ondan elde edilen tasarruf lazım. Böyle bir büyüme modeli lazım bize. Bu şunu gösteriyor;
planlama meselesi aslında, yapılacak işlerin alt alta sıralanması değil, yeni işlerin tasarlanmasıdır. Sahip
olduğu potansiyel nedir ki onu daha iyi büyütecek ve gerçekleştirebilecek bir hayal gücüne sahip olur.
Planlamanın piyasa mekanizmasından üstün tarafı da bu. İnsan aklına dayanması. Aynı zamanda insan
hayal gücüne dayanması. Yani 5 yıl dediğim zaman, 5 yıl, ufku görebildiğim zaman. Ufku 5 yıllık bir yatırımla
görebiliyoruz. Daha ötesini göremiyorum, kestiremem, spekülasyon olur. Görebileceğim yere kadar
düşünerek zorlarım. Demek ki planlamanın esasında mutlaka bir yapılabilecek işlerin zorlanarak yapılması
var.
Benim potansiyelim daha hızlısını yapmaya elverişlidir. Potansiyelimi zenginleştireyim düşüncesi var. Onun
için makul süre 5 yıldır. Bu 5 yılın ötesini de görmek isterim fakat gerçekçi olmaz.
88
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
Plancının mutlaka hayal gücü olması lazım. Ana damar nerden geçiyor? Piyasa mekanizması izin veriyor
mu? Hangi yatırımlar beni daha hızlı götürür? Her yatırımın geri bağlantısı – ileri bağlantısı vardır. Örneğin;
demir – çelik tesisi yapılacaksa, inşaat çıkar, gemi inşaatı çıkar, güzel peyzaj malzemesi de çıkar;geri
bağlantısında kömür ocaklarını besler, cevherleri besler, taşımacılığı besler. Bir kere su kenarında kurmamız
lazım. O zaman su taşımacılığı önem kazanır.
Bu işi benimsediğimiz zaman bu işi yapacak teşkilat lazım. Devlet Planlama Teşkilatı, o da bu söylediğimiz
işleri gerçekleştirecek. Organizasyon olarak gerçekleştirecek. O zaman planlarla ilgili şöyle bir tablo çıkıyor
ortaya. 3 katlı bir planlama yapıyorum.
En alt katında yapacağım projeler.
Bunun üstünde sektör katı vardır. Çünkü projeler bin bir sektör içi yapılabilir (Sanayi, tarım, hizmetler
vs.)her biri çeşitli projelerle düşünülebilecek olan alanlar olarak düşünülebilir. Bunlar içinde bizi süratle
hızlandıracak olan teknolojik yatırım mallarıdır. Yatırımları nereye yönlendireceğimizi etkileri bakımından,
sonuçları bakımından plancının düşünmesi gereken en önemli konudur. O halde sektörler dediğimiz zaman
çok geniş bir yelpazeyi kapsar. Tüm bu sektörlere göre proje yapmak lazım.
En üst kat var birde. Bu katın tutarlı olması lazım. Bunlara en sonunda ne kadar harcama lazım? Ne kadar
tüketim yapacağım? Ne kadar yatırım yapacağım?
Gelirin tasarruf edilmeyen kısmı tüketimdir. Ne kadar tüketim, ne kadar yatırım yapacağım? O halde bu plan
5 yıllık programlara bağlıdır. Bu büyük bir paketse her yıl ne kadarını gerçekleştireceğim yıllara göre
değişebilir.
Bir yatırım başladığında başka bir yatırımı da ondan sonra başlatmak gerekebilir, hatta başka bir yatırımı da
ondan sonra başlatmak gerekebilir. Yani bunun planlanması lazım. Harcamanın ortaya çıkarılması, bunların
birbiriyle tutarlı olması gerekir.
Böyle bir tabloya göre hareket edeceğimiz için bir teşkilat kuruluyor. Kendi içinde dökümü var. Başbakanlığa
bağlı müsteşarlık olarak kurulmuştur. İçinde üç dairesi vardır.
-İktisadi Planlama İnsan boyutunun ekonomik toplamı
-Sosyal Planlama Sadece ekonomik değil, sosyal boyutu da vardır
-Koordinasyon
Yapılacak yatırımların koordinasyonunu sağlar ve rapor tutar.
Bunun sonunda hem 5 yıllık plan hem de yıllık programlar için kurul oluşturulmuştur (Yüksek Planlama
Kurulu). Dört bakan, müsteşar, üç daire başkanı karşılıklı oturur ve masa başında başbakan vardır.
Yatırımları görüşüyorlar, oy veriyorlar oylar eşit ise başbakan karar veriyor.
Yapılan plan taslağı önce bu kurula geliyor. Buradan sonra hükümete gidiyor. Siyasi olarak görüşülüyor.
Oradan meclise götürülüyor. Bütçe ve plan komisyonundan genel kurula gidiyor burada görüşülüyor. Planlar
meclis kararıyla çıkıyor, sonra 5 yıl boyu yıllık planlarla yatırım gerçekleşiyor.
1980’lere kadar böyle devam etti. 80’lerden sonra hükümetin ağırlığı ile değişti. DPT’nin rolü gitgide
önemsizleşti ve geçen yıl (2011’de) kaldırıldı.
─ Yatırım yapılacak alanlar seçilirken öncelik hangi etmene dayanır?
─ İki şey vardır.
- Maliyet
- Sosyal Fayda
─ Yatırım alanlarını seçerken o alanda peyzaj mimarının bulunması gerekmez miydi? Çünkü o alanlar peyzaj
mimarlarının çalışma alanı.
─ Çevre korumayla ilgili bir şey. Elbette peyzaj mimarı olmalıydı. O zamanlar daha basit düzeyde çalışmalar
yapılıyordu. Türkiye henüz kırsallığı ağır basan bir ülkeydi. Daha çok kent planlaması düşünülüyordu birde
yatırım yerleri seçiminde, sanayi ön plana çıkınca, kentleşmeyi sanayileşme şekillendirir düşüncesi ön plana
çıkmıştır. Yani nereye sanayi kuracağız? Bunun iyi ve kötü örnekleri vardır. Kötülere örnek olarak; kömürün
yarattığı radyasyon, HES’ler, vs. Aslında bütün alanların önden tasarlanması lazım. Zamanı gelince, yatırım
yapacağımız zaman bir peyzaj mimarı çağıralım da soralım değil daha önceden planlanması lazımdı. Fakat
o tarihte Türkiye’nin tapu kadastrosu bile çok eksikti.
Planlama 1980’lerde İmar ve İskan Bakanlığından alınıp belediyelere verildi. Son geldiği noktada T.O.K.İ
kentsel dönüşüm başlattı. Rant bakanlığı başladı. Peyzaj falan düşünülmüyor.
89
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
Planlamayı yeniden kurmak lazım. İleriyi gören, rantı düşünmeyen, uygar bir akıl lazım. Buda sizler
sayesinde olacak.
SONUÇ:
Prof. Dr. BilsayKURUÇ’un da belirttiği gibi “Yatırımları nereye yönlendireceğimizi etkileri bakımından,
sonuçları bakımından plancının düşünmesi gereken en önemli konudur. O halde sektörler dediğimiz zaman
çok geniş bir yelpazeyi kapsar. Tüm bu sektörlere göre proje yapmak lazım.”
Bu sektörlerden ve bizce en önemlisi olan peyzaj mimarlığı ne kadar dikkate alınıyor, ne kadar bu
planlamanın içinde ya da içinde olmalı işte tartışmak öğrenmek istediğimizde bu.
Planlama dediğimiz şey insan aklına ve hayal gücüne dayanan bir olgu olduğundan, peyzaj mimarlığının da
aynı özelliklere sahip olması ve DPT’nin yaptığı planlamaların peyzaj alanlarında yapılıyor olması aslında
bize peyzaj mimarlığı meslek disiplininin DPT ile ne kadar yakından bir ilişkisi olduğunu açıkça gösteriyor.
Ancak kurulduğu dönemde peyzaj mimarlığının planlama kararı alan meslek disiplinleri arasında yer
almaması, o dönemde peyzaj mimarlığının bilinmiyor olması ancak ilerleyen dönemlerde özellikle de son
yıllarda kendini tanıtmasıyla planlama kararlarının alınması sürecinde yavaş yavaş yer almaya başladığını
görebiliyoruz.
Sonuç olarak; peyzaj mimarlığı meslek disiplininin yalnızca park-bahçe ve bitkiden ibaret olmadığını, aslında
temelinde planlama ve mühendisliğe dayandığını, hayatımızın her anında var olduğunu görüyoruz.
TEŞEKKÜR: Bu bildirinin ortaya çıkmasını sağlayan 2. Ulusal Sempozyumunu düzenleyenlere ve Sn. Prof.
Dr. Bilsay Kuruç’a teşekkür ediyoruz.
KAYNAKLAR
Sayın Prof. Dr. Bilsay KURUÇ, 7 Mart 2012
http://www.ekodialog.com/Konular/planlama-nedir-planlama-sureci.html
http://tr.wikipedia.org/wiki/T.C._Ba%C5%9Fbakanl%C4%B1k_Devlet_Planlama_Te%C5%9Fkilat%C4%B1
90
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
4.OTURUM
PEYZAJ VE HUKUK
Oturum Başkanı;Ege KASKA
91
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
4.OTURUM BAŞLIKLARI
PEYZAJ ve HUKUK
• İmar kanunu ve uygulamaları
• İmar planlar, koruma amaçlı nazım imar planları ve peyzaj mimarlığı ilişkisi
• İmar mevzuatının değerlendirilmesi
• Kamu yönetimi ve peyzaj mimarlığı ilişkisi
• Kamusal alan planlaması nedir?
• Normlar hiyerarşisi ve mevzuat (Anayasa, kanun, tüzük, yönetmelikler ve yönergeler) ve peyzaj mimarlığı
ilişkisi
• Kamu kime yarar/kime zarar?
• Avrupa Peyzaj Sözleşmesi/Uluslar arası Peyzaj Sözleşmesi
92
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
İMAR KANUNLARI VE UYGULAMARI
1
1
1
1
Esranur Kübra KARA , Nigar KIRCI , Gamze ŞENTÜRK , Nazlı Gizem DÖNMEZ Ceren ÇAVUŞOĞLU ,
1
Gizem ARI
1
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü, BORNOVA
ÖZET
İmar; bir yerleşim yerinin belirli kurallara göre düzenlenmesi ve yapılandırılmasına denir. Kentlerin uygulama
ve nazım imar planları yapılırken, doğal ve tarihi dokusunun korunması ve yolların, parkların, yeşil alanlarının
bilimsel olarak planlanabilmesi gerekir. Bunun içinde o işin ehli olan yani lisans eğitimi almış olan bir Peyzaj
Mimarı’na projesini çizdirmek gereklidir. Ayrıca İmar Yönetmelikleri’nde Peyzaj Mimarı’nın yetkili olması da
gerekmektedir. Bu yetki için PMO büyük bir çalışma içerisindedir. Peyzaj Mimarları ve peyzaj projeleri, yapı
ve ruhsat aşamasının her parselinde var olmalıdır. Özetle, bu bildiride imar kanunun önemi, nerelerde hangi
amaçla kullanıldığı, uygulamalarında Peyzaj Mimarları’na düşen görevler ve bu görevlerin önemi, peyzaj
mimarlarının neden yetki sahibi olması gerektiği ve bunun için yapılan çalışmalar açıklanacaktır.
1
Anahtar Kelimeler: İmar, İmar Kanunu, İmar Uygulamaları, Peyzaj Mimarlığı’nın imardaki önemi
GİRİŞ
Genel tanımıyla imar; bir yerin belirli kurallarla gelişip güzelleşmesi, hayat şartlarının uygun duruma
getirilmesi için üzerinde çalışılan bakımlı yerdir. İmar Kanunu,
yerleşme yerleri ile bu yerlerdeki
yapılaşmaların; plan, fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun teşekkülünü sağlamak amacıyla düzenlenmiştir.
İmar Kanunu kapsamında, belediye ve mücavir alan sınırları içinde ve dışında kalan yerlerde yapılacak
planlar ile inşa edilecek resmi ve özel bütün yapılar bu kanun hükümlerine tabidir. İmar Kanunu’nun genel
esasları; herhangi bir çalışma sahasına, her ölçekteki plan esaslarına, bulunduğu bölgenin şartlarına ve
yönetmelik hükümlerine aykırı maksatlar için kullanılamaz.
İMAR KANUNLARI VE PEYZAJ MİMARLIĞININ ETKİSİ
Bir yerleşim yerinde nüfus artışı ve buna bağlı olarak ihtiyaçlarında artmasıyla belirli konutlaşma sıkıntıları
yaşanmıştır. Bu durum gün geçtikçe artmaktadır. Ülke genelinde hızla artan nüfus ve buna paralel gelişen
sanayileşmeyle birlikte meydana gelen göçler, plansız, çarpık kentleşmeye ve kaçak yapıların oluşumuna
neden olmuş ve bu durumda kentlerin fiziki yapısında ciddi sorunlara yol açmıştır. Bu gelişmelerin sonucu
olarak 3194 sayılı İmar Kanunu 09.05.1985 tarih ve 18749 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe
girmiştir.
İmar Kanunları; Nazım İmar Planı ve Uygulama İmar Planı olmak üzere ikiye ayrılır. Nazım İmar Planı; varsa
bölge veya çevre düzeni planlarına uygun olarak hâlihazır haritalar üzerine, yine varsa kadastral durumu
işlenmiş olarak çizilen ve arazi parçalarının; genel kullanış biçimlerini, başlıca bölge tiplerini, bölgelerin
gelecekteki nüfus yoğunluklarını, gerektiğinde yapı yoğunluğunu, çeşitli yerleşme alanlarının gelişme, yön ve
büyüklükleri ile ilkelerini, ulaşım sistemlerini ve problemlerinin çözümü gibi hususları göstermek ve uygulama
imar planlarının hazırlanmasına esas olmak üzere düzenlenen, detaylı bir raporla açıklanan ve raporuyla
beraber bütün olan plandır. İmar planlarının yapımı yasal olarak bir zorunluluktur. Bunun neticesinde bu
planların hayata geçirilmesi yani imar planlarının araziye yansıtılması da bir yasal zorunluluktur.
Uygulama İmar Planı; tasdikli hâlihazır haritalar üzerine varsa kadastral durumu işlenmiş olarak nazım imar
planı esaslarına göre çizilen ve çeşitli bölgelerin yapı adalarını, bunların yoğunluk ve düzenini, yolları ve
uygulama için gerekli imar uygulama programlarına esas olacak uygulama etaplarını ve diğer bilgileri
ayrıntıları ile gösteren plandır.
Yukarıdaki tanımlardan da anlaşılacağı üzere, imar Peyzaj Mimarlığı ile yakından ilişkilidir. Algılanabilir ve
tanımlanabilir fiziksel çevreyi ele alan Peyzaj Mimarlığı, projelerini İmar Kanunları çerçevesinde rahatlıkla
hayata geçirir. Bir mesleğin lisans eğitimi varsa, yapacağınız ya da uygulayacağınız projelerde o işin ehli
olan kişilerle çalışılması gerekir. Her ne kadar müteahhitlik mesleğinin lisans eğitimi olmasa bile bir yapı için
öncelikli olarak bir mimara yapının mimari projesini çizdirmek gerekir. Bunun yanı sıra İnşaat Mühendisi’ne
93
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
yapının statiği, Elektrik ve Makine Mühendisleri’ne tesisat vs. çizdirilir. Her mimarın veya mühendisin çizdiği
projeler üyesi olduğu kendi meslek örgütünce onaylanır ve müteahhitte bu projeler ışığında ve şantiye şefinin
gözetiminde inşaatını yapar. Ancak, bir yapının ya da bir sitenin mutlaka peyzaj projesi de olmalıdır. Aynı
şekilde kentin Uygulama ve Nazım İmar Planları yapılırken de kentin doğal ve tarihi dokusunun korunması
ve yeşil yolların, parkların, yeşil alanlarının sosyal, kültürel, ekolojik, topoğrafik şekilde değerlendirilmesi ve
her yönüyle ele alınarak planlanması gerekir. Bunun içinde tüm bu konularda gerekli lisans eğitimini almış
olan bir Peyzaj Mimarı’na gereksinim vardır ve bu gereksinimin yasalarca hükümlerde yer alması gereklidir.
İşte bunun için İmar Yönetmelikleri’nde ilgili diğer meslek dallarıyla birlikte Peyzaj Mimarlarının da yetkili
olması konusunda fikir birliğine varılması gerekir. Ülkemizde 1973 yılından itibaren varlığını sürdüren ve
ülkenin fiziki planlarında ekolojik veri tabanına göre planlama ilkeleri üretebilen tek meslek disiplini olan
Peyzaj Mimarlığı disiplini maalesef kent planları içinde bu güne kadar yer verilmemiş olması bugün “çarpık
kentleşmenin” , kırsal planlamadaki yer verilmeyişi ile de ekonomik ve sosyal yapılaşmanın, kalkınma
modellerindeki alternatif çözümlerin önünü kapatmış, kent-kır ilişkisindeki olumsuzlukları yaratmış ve bugün
en büyük sorun olarak değerlendirdiğimiz, kentlerin olağanüstü bir hızla kalabalıklaşmasını kontrolsüz
yerleşimlerden dolayı altyapı sorunlarını beraberinde getiren göçlerin oluşumunu sağlamıştır. Sorun büyüdü,
çözümsüzlük artmaya, çözebilseniz bile çok yüksek maliyetlerle karşı karşıya kalmamıza neden oldu .Biz
Peyzaj Mimarlığı meslek disiplininin temsilcileri olarak ülkemizin merkezi planlama disiplininde planlanarak
bölgesel ve yerel ölçeklere indirilmesi gerekliliğini savunan ve mutlak suretle yerleşim dokularımızdaki
biyosfer alan rezervlerinin planlamanın birincil ilkesi olduğunu savunuyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez olmak üzere Bayındırlık ve İskân Bakanlığı tarafından ülkemizde
gerçekleştirilen bir “Kentleşme Şurası” yapılmıştır. 2008 yılında başlayan ve 10 komisyon şeklinde çalışan
Şura, ön hazırlıkları 2009 Nisan ayında bitirmiştir. Şura Genel Kurul Sonuç Bildirgesi’nde; “Planlama,
mimarlık ve peyzaj mimarlığı bütünleşerek, kentsel tasarımlar yapılacak ve ülke planlarına aktarılacaktır.”
ifadesi yer almıştır. Bunun üzerine Türkiye 2000 yılında imza attığı 2003, yılında yasalaştırdığı “Avrupa
Peyzaj Sözleşmesi” gerekleri ile ilgili ilk adımı 2009’da atarak bir girişimde bulunmuştur. Konuyla ilgili olarak
Peyzaj Mimarları Odası da;“Arkadaş İmar yönetmelikleri kentleri şekillendiren yönetmeliklerdir. Peyzaj
Mimarları olarak biz de kentin doğal ve tarihi dokusunun korunması ve yeşil yolların, parkların, yeşil alanların,
yapıların çevre düzenlenmesinin bilimsel olarak planlanabilmesi için bu yönetmelikte olmak zorundayız”
şeklinde bir açıklamayla, ilgili meslek dalları içindeki yerimizi vurgulamıştır.
ÜLKEMİZDE YAPILAN ÇALIŞMALAR
Peyzaj Mimarlığı’nda İmar Kanunu Uygulamalarına örnek olarak; Karşıyaka Belediyesi başkanlığınca
konutların ve işyerlerinin inşaat ve ruhsatı aşamalarında peyzaj projeleri onay aşamasında bahçe
düzenlemesi zorunluluğu getirilerek Karşıyaka’da ilk kez, ‘‘Sağlıklı Kentleşme ve Nitelikli Yapılaşma için
Ortak Mesleki Denetim Protokolü’’ imzalanmıştır. Bu protokolle birlikte İnşaat ruhsatı aşamasında apartman
bahçe alanı 200 metrekareden büyükse inşaatı yapacak olan sorumlulardan bahçe için de proje istenecek.
Bahçe alanı 200 metrekare den daha küçük ise proje yerine bahçe düzenlemesi istenecek. Küçük bahçeleri
düzenleyecek olanlara Karşıyaka Park ve Bahçeler Müdürlüğü ile Peyzaj Mimarları Odası gönüllü
danışmanlık hizmeti verecek. Bahçe düzenlemesi yapmayana oturma raporu verilmeyecektir. İzmir’de ve
Antalya’da çeşitli belediyelerle bu örnekte olduğu gibi başka protokoller de yapılmıştır. Yapılan bu
protokollerin sayısı artmalı ve ülke çapında geçerli bir hale gelmelidir. Ancak bu da yeterli değildir. Bu
bağlamda imar mevzuatı kapsamında belediyelerinin sorumluluğu altında bulunan, karar verme, plan üretme
ve uygulama aşamalarında Peyzaj Mimarlarının aktif görev alması gerekmektedir.
SONUÇ
Şehirlerin ve yerleşim alanlarının planlı ve düzenli olması, şehirlerin bir plan dâhilinde gelişmesi bu
gelişmenin önünde sorunların çözümlenmiş olması, daha sağlıklı ve yaşanabilir şehirlerin oluşması, bu
gelişmelerin önceden planlanıp, plan doğrultusunda gelişmelere yön verilmesi ile mümkündür. Hepimiz yeşil
alanlar istiyoruz. Beton yığınlarından kurtulmak istiyoruz. Kentte herkesin kafasında bu olgu varken, yeşil
alanların da planlanması, projelendirilmesi, uygulaması artık Mimarlar Odası’nda değil. Bunu artık peyzaj
94
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
mimarları yapıyor. Peyzaj mimarlığı bir meslek grubu ve ayrı bir odası var. Mimar, bir bitkinin nerede
kullanılacağını bilemez; ama peyzaj mimarları bilir. Mimarların, peyzaj mimarlarını tanımıyoruz deme hakkı
yok. Yeşili düşünüyorsak peyzaj mimarlarının olması gerekiyor.
KAYNAKLAR: Bursa Büyükşehir Belediyesi, 1997. İmar Yönetmeliği
ODYAKMAZ, A. N; 2001, İmar Kanunu ve İlgili Mevzuat, Alfa Ders Kitapları Yayınevi
www.peyzajmimoda.org.tr
YAYLA, O; 2001, İmar Kanunu-Planlama-Uygulama
MÜFTÜOĞLU, V; “Kentsel Açık Yeşil Alan Karar ve Uygulamalarının İmar Mevzuatı
Kapsamında Ankara Kenti Örneğinde İncelenmesi”, Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, Fen Bilimleri
Enstitüsü, 2008
95
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
TÜRKİYE PLANLAMA SİSTEMATİĞİNDE ve KORUNAN ALANLARIN YÖNETİMİNDE PEYZAJ
MİMARININ ROLÜ, KAZANIMLAR ve KAYIPLAR
Hanife Şafak ÖZKAN , Tuba AKMAN
İstanbul Üniversitesi , 0554 657 66 87, [email protected]
İstanbul Üniversitesi , 0534 506 14 50, [email protected]
ÖZET
Anayasamızın 56. maddesine göre '' Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. ''
Dengeli ve sağlıklı bir çevre için var olanı, yani doğayı öncelikle korumak ve bize sunduklarından ona zarar
vermeden faydalanabilmek gerekir.
Koruma ve kullanma dengesinin sağlanabilmesi bir toplumda ancak en küçük birimden en büyük birime
kadar sistemli bir çalışma ile sürdürülebilir. Bu sistemi oluşturan en önemli parçalardan biri de planlama
sistemidir. Ülkemizde planlama sistemlerinde doğa koruma ya da korunan alanlar hakkında çalışmalar
yapılmasının yanı sıra bu çalışmalarda görev hakkına sahip meslek grupları da etkili olmaktadır. Bu meslek
grupları içerisinde mutlaka bir Peyzaj Mimarı yer almalıdır. Peyzaj; tamamen bir çevre olmakla birlikte,
Peyzaj Mimarının görevi de; öncelikle çevreyi korumak ve gerekirse olabilecek olumsuz etkilerin tahmininde
bulunup, bunların ortaya çıkarabileceği olumsuzlukları en asgari seviyeye indirebilmek için önceden önlem
almak olmalıdır.
Bu çalışmada Türkiye Planlama Sistematiği içerisinde ve Korunan Alanların Yönetiminde Peyzaj Mimarının
rolü, kazanımlar ve kayıplar incelenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Planlama, Koruma, Yönetim
GİRİŞ
Anayasamızın 2872 sayılı Çevre Kanununun 56. maddesi gereğince ‘Herkes dengeli ve sağlıklı bir çevrede
yaşama hakkına sahiptir’. Aynı kanunun yine 1. maddesinde ‘Bu kanunun amacı bütün canlıların ortak varlığı
olan çevrenin sürdürülebilir çevre ve sürdürülebilir kalkınma ilkeleri doğrultusunda korunmasını sağlamaktır’
ibaresi bulunmaktadır. Bu kapsamda;
Sürdürülebilir Kalkınma: İnsan ve doğa arasında denge kurarak doğal kaynakları tüketmeden, gelecek
nesillerin de ihtiyaçlarının karşılanmasına ve kalkınmasına olanak sağlamak ve bugünkü neslin ihtiyaçlarını
da bu doğrultuda karşılayabilmeyi esas almaktadır. Sürdürülebilir kalkınmanın temelinde öncelikle insana
yarar sağlama amacı bulunmaktadır. Buna göre değerlendirildiğinde sürdürülebilir kalkınmaya, insan
merkezli koruma-kullanma yaklaşımı da denilebilir.
Bu nedenle, gerek dengeli ve sağlıklı bir çevre sağlamak için, gerekse doğal mirasın gelecek nesillere
aktarılması için benimsenmesi gereken tek unsur Doğa Koruma kavramıdır.
Doğa Koruma kavramının içeriğine bakılacak olursa, insanın doğal kaynakları yanlış kullanımı ve bu
doğrultuda yol açtığı çevre sorunlarının geri döndürülemez boyutlara ulaşması durumunun gün geçtikçe
daha da aşılmaz bir sorun olması, gerek ekonomik kaygılar gerekse yasal boşluklar nedeniyle
şekillenmektedir. Doğa koruma kavramını incelediğimizde, içinde bulunduğumuz ekosistem bütünlüğü
içerisinde hangi parçaların mutlak surette korunması gerektiğini, kaynakların sürdürülebilir kullanımının nasıl
sağlanacağını ve bunun yanı sıra korunan alan kavramını açıklayabildiğini görmekteyiz.
TÜRKİYE’DE KORUNAN ALAN ve KORUNMASI GEREKEN ALAN TİPLERİ
Korunan Alanlar:
Korunan alan denildiğinde, koruma öncelikli kullanımların öngörüldüğü çeşitli statülerden oluşabilen, biyolojik
çeşitliliğin doğal ve kültürel kaynakların sürekliliğini ve korunmasını sağlamak amacıyla kurulan, yasalar ve
diğer etkili araçlarla yönetilen kara ve deniz parçaları anlaşılmaktadır.
Korunan alanların planlaması ve yönetimi ülkemizde Bakanlıklarca sürdürülmektedir.
1- Çevre ve Su İşleri Bakanlığı;
2873 sayılı Milli Parklar Kanunu:Anayasamızın 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu'nda 4 adet koruma statüsü
bulunmaktadır. Bunlar;
 Milli Park
96
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
 Tabiat Parkı
 Tabiat Anıtı
 Tabiat Koruma alanları' dır.
Milli Park
Milli Parklar Kanununa göre Milli Park: Bilimsel ve estetik bakımından, milli ve milletlerarası ender bulunan
tabii ve kültürel kaynak değerleri ile koruma, dinlenme ve turizm alanlarına sahip tabiat parçalarıdır.(2).
Milli Park kavramı ve uygulaması dünyada ilk kez 899 100 ha alan olan ‘Yellowstone National Park’ tır.
Yellowstone National Park
Ülkemizde ise 6831 sayılı Orman Kanununun 25. Maddesinde: ‘Orman Genel Müdürlüğü; mevkii ve özelliği
dolayısıyla lüzum göreceği ormanları ve orman rejimine giren sahaları; bilim ve fennin istifadesine tahsis
etmek, tabiatı muhafaza etmek, yurdun güzelliğini sağlamak, toplumun çeşitli spor ve dinlenme ihtiyaçlarını
karşılamak, turistik hareketlere imkân vermek maksadıyla, milli parklar, tabiat parkları, tabiat anıtları, tabiatı
koruma sahaları ve orman mesire yerleri olarak ayırır, düzenler, yönetir ve gerektiğinde işletir veya işlettirir.’
denilerek Milli Park kavramı ilk kez yasal olarak yer almıştır. (6).
6831 sayılı Orman Kanununun 25. maddesinin ilk uygulaması ise, 1958 yılında ilan edilen Yozgat Çamlığı
Millî Parkı'nın ilanıdır.
Yozgat Çamlığı Milli Parkı
97
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
Tabiat Parkı
Bitki örtüsü ve yaban hayatı özelliğine sahip, manzara bütünlüğü içinde halkın dinlenme ve eğlenmesine
uygun tabiat parçalarıdır.(2).
Gölcük Tabiat Parkı
Trabzon-Uzungöl Tabiat Parkı
Tabiat Koruma Alanı
Bilim ve eğitim bakımından önem taşıyan nadir, tehlikeye maruz ve kaybolmaya yüz tutmuş ekosistemler,
türler ve tabii olayların meydana getirdiği seçkin örnekleri ihtiva eden ve mutlak korunması gerekli olup
sadece bilim ve eğitim amaçlarıyla kullanılmak üzere ayrılmış tabiat parçalarıdır.(2).
Zonguldak-Çitdere Tabiat Koruma Alanı
Bolu-Sülüklügöl Tabiat Koruma Alanı
Tabiat Anıtı
Tabii ve tabiat olaylarının meydana getirdiği özelliklere ve bilimsel değerlere sahip milli park esasları
dahilinde korunan tabiat parçalarıdır.(2). Bu objeler ağaçlar olabildiği gibi bazen de bir kaya, bir şelale de
olabilir. Örneğin; Ankara ilimizde 2 adet anıt ağaç bulunmaktadır.
98
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
Kaba ardıç Tabiat AnıtıKaba ardıç Tabiat Anıtı
Ankara-Nallıhan ilçesinde bulunan, ortalama 750 yaşında olan Ardıç ağacı.
2872 sayılı Çevre Kanunu:
Özel Çevre Koruma Bölgeleri (383 sayılı kanun hükmünde kararname) ; Tarihi, doğal, kültürel vb. değerler
açısından bütünlük gösteren ve gerek ülke gerek dünya ölçeğinde ekolojik önemi olan alanlardır. (1).
Bu alanlar; özelliklerinin geleceğe ve gelecek nesillere ulaştırılmasını ve doğal kaynakların kullanılmasını
temin ederek 2872 sayılı Çevre Kanununun 9. maddesine ve ülkemizin taraf olduğu ‘Akdeniz’de Özel
Koruma Alanlarına İlişkin’ protokol gereğince Bakanlar Kurulu tarafından ilan edilir. Bu protokol
kapsamındaki ülkemizdeki ilk Özel Çevre Koruma Bölgesi 1989 yılında Bakanlar Kurulu Kararı ile ilan
edilmiştir.(1).
Fethiye Göcek Özel Çevre Koruma Bölgesi
Göksu Deltası Özel Çevre Koruma Bölgesi
2- Kültür Bakanlığı;
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu: 2863 sayılı bu kanuna göre korunan alanlar 3 statüdedir;



Kültür Varlıkları
Tabiat Varlıkları
Sit Alanları
Kültür Varlıkları
99
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
Kültür varlıkları”; tarih öncesi ve tarihi devirlere ait bilim, kültür, din ve güzel sanatlarla ilgili bulunan yer
üstünde, yer altında veya su altındaki bütün taşınır ve taşınmaz varlıklardır.(3).
Diyarbakır-Eruh
Adana-Nemrut Dağı
Tabiat Varlıkları
Tabiat varlıkları”; Jeolojik devirlerle, tarih öncesi ve tarihi devirlere ait olup ender bulunmaları veya özellikleri
ve güzellikleri bakımından korunması gerekli, yer üstünde, yer altında veya su altında bulunan
değerlerdir.(3).
Nevşehir-Göreme ve Kapadokya
Antalya-Damlataş Mağarası
Sit Alanları
Sit alanları; tarih öncesinden günümüze kadar gelen çeşitli medeniyetlerin ürünü olup, yaşadıkları devirlerin
sosyal, ekonomik, mimari ve benzeri özelliklerini yansıtan kent ve kent kalıntıları, önemli tarihi hadiselerin
cereyan ettiği yerler ve tespiti yapılmış tabiat özellikleri ile korunması gerekli alandır.(3).
Rize-İkizdere Doğal Sit Alanı
Korunması Gereken Alan Tipleri:
Korunması gereken alan tipleri içerisinde en önemli yere sahip olanlar Sulak Alanlardır.
Sulak alanlar
100
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
Doğal veya yapay, devamlı veya geçici, suları durgun veya akıntılı, tatlı, acı veya tuzlu, denizlerin gelgit
hareketlerinin çekilme devresinde altı metreyi geçmeyen derinlikleri kapsayan, başta su kuşları olmak üzere
canlıların yaşama ortamı olarak önem taşıyan bütün sular olarak tanımlanmaktadır. (4).
Sahip olduğu biyolojik çeşitlilik nedeniyle dünyanın doğal zenginlik müzeleri olarak kabul edilen sulak alanlar;
doğal işlevleri ve ekonomik değerleriyle yeryüzünün en önemli ekosistemleridir. Başta balıklar ve su kuşları
olmak üzere gerek ekolojik değeri gerekse ticaret değeri yüksek, zengin bitki ve hayvan çeşitliliği ile bir çok
türün yaşamasına olanak sağlarlar. (4).
Sulak alanların uluslararası düzeyde korunması ilk olarak 1971 yılında Ramsar Sözleşmesi ‘Özellikle Su
Kuşları Yaşama Ortamı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanların Korunması’ ile ortaya çıkmıştır.
(4).
Türkiye Sulak Alanlar potansiyeli bakımından büyük önem taşımaktadır. Toplam 457 kuş türünün bulunduğu
ülkemizdeki sulak alanlar özellikle göçmen türler için yaşamsal öneme sahiptir. Ülkemizdeki sulak alanların
uluslararası düzeyde önem taşımasının asıl nedeni; Batı Palearktik Bölgedeki kuş göç yollarından en önemli
ikisinin Türkiye üzerinden geçmesidir.Kuşların göçleri sırasındaki bu uzun yolculuklarını güven içerisinde
yapabilmeleri için, Türkiye'deki sulak alanların varlığı herhangi bir ülkedekinden daha fazla önem
taşımaktadır. (4).
Ülkemiz sulak alanlar açısından Avrupa ve Ortadoğu ülkelerine göre zengin sayılabilecek bir konumdadır. Bu
nedenle ülkemiz, sulak alanların korunması ve akılcı kullanımını sağlamak üzere geliştirilen ve 1971 yılında
İran’ın Ramsar kentinde imzaya açılan Ramsar Sözleşmesine 30 Aralık 1993 tarihinde taraf olmuştur. (5).
Sözleşme listesinde yer alan sulak alanlardan bazıları:
Balıkesir-Manyas Kuş Cenneti
Samsun-Kızılırmak Deltası
İzmir-Gediz Deltası
Ülkemizin de bu konuda hazırladığı Yönetmelikte; Yönetim Planı hazırlanan ve hazırlanma sürecinde olan
Uluslararası öneme sahip sulak alanların bulunduğu illerde ‘Yerel Sulak Alan Komisyonu’ kurulur. Bu
komisyonda, İl valisi veya valinin görevlendireceği vali yardımcısı başkanlığında, Ulusal Sulak Alan
Komisyonunun üyesi kurumların üst düzey idarecileri, İl Özel İdaresi Genel Sekreteri, sulak alanın bulunduğu
ilçenin kaymakamı, belediye mücavir alan içerisinde ise ilgili belediye başkanı, il ziraat odası başkanı varsa
su ürünleri kooperatiflerinden bir, avcılık ve atçılık derneklerinden bir, mahalli üniversitelerin ilgili bilim
101
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
dallarından, aynı daldan olmamak şartıyla iki, sulak alanlar konusunda faaliyet gösteren mahalli sivil toplum
kuruluşlarından bir temsilcinin katılımı ile oluşur. (5).
TÜRKİYE PLANLAMA SİSTEMLERİ
1- Bölge ve Üst Ölçekli Planlama
Bölge Planları; Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nın (BİB) sorumluluğunda bulunan planlardır. Anılan Bakanlığın
genel ilgi alanını; ülkenin altyapı gereksinimleri doğrultusunda karayolu, konut, imar planlaması, kamu
yapıları, yer altı ve üstü suları, yapı gereçleri ve afet işleriyle ilgili konular oluşturmaktadır.(9).
Bölge Planı uzun vadeli hedeflere ulaşmak için atılacak adımları tasarlarken, bir yönüyle de alt ölçekli planlar
için planlama, programlama ve uygulama açısından hazırlık mahiyeti taşımaktadır.(9).
Çevre Düzeni Planları; Kalkınma planları ve bölge planları temel alınarak, sürdürülebilir kalkınma hedeflerine
uygun ekonomik kararlar ile ekolojik kararların bir arada düşünülmesine imkan veren doğal kaynakların
rasyonel kullanımını sağlamak üzere hazırlanan ve alt ölçekli planlara esas olan üst ölçekli planlardır. Çevre
Düzeni Planları 3194 sayılı İmar Kanununun 5. maddesinde de tanımlanmaktadırlar. (10).
2- Makro /Nazım Ölçeklerde Planlama:
İmar Yasası'nda ‘İmar Planları’ başlığı altında; Nazım İmar Planı ve Uygulama İmar Planından meydana
gelir.
Nazım İmar Planı: Onaylı halihazır haritalar üzerine varsa kadastral durumu işlenmiş olan, varsa bölge ve
çevre düzeni planlarına uygun olarak hazırlanan ve arazi parçalarının; genel kullanış biçimlerini, başlıca
bölge tiplerini, bölgelerin gelecekteki nüfus yoğunluklarını, gerektiğinde yapı yoğunluğunu, çeşitli yerleşme
alanlarının gelişme yön ve büyüklükleri ile ilkelerini, ulaşım sistemlerini ve problemlerinin çözümü gibi
hususları göstermek ve uygulama imar planlarının hazırlanmasına esas olmak üzere 1/2000 veya 1/5000
ölçekte düzenlenen, detaylı bir raporla açıklanan ve raporu ile bir bütün olan plandır.(7).
Uygulama İmar Planı: Onaylı halihazır haritalar üzerine varsa kadastral durumu işlenmiş olan ve nazım imar
planına uygun olarak hazırlanan ve çeşitli bölgelerin yapı adalarını, bunların yoğunluk ve düzenini, yolları ve
uygulama için gerekli imar uygulama programlarına esas olacak uygulama etaplarını ve esaslarını ve diğer
bilgileri ayrıntıları ile gösteren ve 1/1000 ölçekte düzenlenen raporuyla bir bütün olan plandır.(7).
3- Uygulama Ölçeklerinde Planlama:
Yürürlükte bulunan Nazım Plan (varsa) doğrultusunda İlçe/Belde Belediyeleri tarafından hazırlanan 1/1000
ölçekli uygulama imar planları, klasik imar planı sisteminde hazırlanmaktadır.
Bu planların eleştiri alan bir özelliği; statik, dinamik olmayan günün gerçeklerine göre esnekliği az, yapı ve
çevre tasarımcılarını sınırlayan, ada ve parsel sistemine hapsolmuş bir düzenek (araç) olmasıdır.Uygulama
imar planlarının bir başka eleştirilen özelliği ise, kentsel ve çevresel tasarıma hemen hiç yer vermemesi,
hemen her yörede aynı tarzda yasal belirli rakamsal gerekleri (sosyal donatı, yeşil alan vb.) gerçekleştirmeye
çalışmasıdır. Bu da; yaşamı ve çevreyi tasarlayan bir sistemin ‘Tasarım’ boyutunu dışlaması gibi anlamsız bir
sonuç doğurmuştur.(7).
4- Kentsel Tasarım:
Kentsel tasarım son yıllarda yaygınlaşmakla birlikte, genel olarak kentin bir yöresinde (meydan, yaya yolu,
kıyı vb.), Belediyenin ağırlıklı olarak politik kararına bağlı olarak ya bir çevre düzenleme (ve de peyzaj)
projesi olarak oluşmaktadır. Ya da yıllarca çözülemeyen bazı sorunların kısa vadeli çözümüne yönelik olarak
yarışma veya ısmarlama yöntemleriyle elde edilen, uygulama boyutu katılan plan ve projelerden
oluşmaktadır.
PEYZAJ MİMARININ KORUNAN ALAN YÖNETİMİNDE ve PLANLAMA SİSTEMLERİNDEKİ YERİ
Peyzaj Mimarlığı; doğa, planlama ve tasarım kavramlarını sistematik bir yapı içinde inceleyen sanat, bilim,
mühendislik ve teknolojiyi biraraya getirerek alan tasarımı, planlaması ve yönetimi ile uğraşan bir meslek
disiplinidir. Dünyada yaklaşık bir yüzyıldan daha uzun süredir Peyzaj Mimarları çevreyi şekillendirmektedir.
Tanımında da yer aldığı gibi Peyzaj Mimarının görevlerinden biri de içinde bulunduğu çevrenin bir bütünü
olan doğayı korumaktır.
Doğa koruma kavramının benimsenmesi sürdürülebilir kalkınma ve sürdürülebilirlik ilkesinin devamlılığı için
gerekmektedir. Bu ise, sadece ciddi bir planlama ve bu planların yönetimi sonucunda gerçekleşebilir.
102
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
Planlama kavramı yönetim sürecinin ilk aşamasını oluşturan en önemli yönetim fonksiyonudur ve diğer
yönetim süreçlerinin başarısı öncelikle iyi bir planlamaya bağlıdır.
Korunan Alanların Planlanması ve Türkiye’de ki Gelişimi:
Türkiye’de korunan alanların yönetim planları sürecinde, alanların koruma bölgelerinin belirlenmesi yaklaşımı
yaygın bir şekilde benimsenmeye başlamıştır. Örneğin; Biyosfer rezervi alanı olmamasına karşın Posof
Yaban Hayatı Geliştirme Sahası, Küre Dağları Milli Parkı ve Kızılırmak Deltası bu alanlardan birkaçıdır. Bu
çalışmalar etkin bir şekilde uygulamaya geçtiğinde, hem alanları korumak hem de korunan alanların içinde
veya çevresinde yaşayan halkın bu alanlarla ilişkisini düzenleyerek sürdürülebilir bir geleceğin nasıl daha iyi
inşa edilebileceği konusunda yol almak mümkün olacaktır.
Peyzaj Mimarlarının da doğa koruma hedefi doğrultusunda bu planlarda mutlaka yer almaları gerekmektedir.
Bu kapsamda Peyzaj Mimarlığı adına doğa koruma ve planlama sistematiğindeki kazanımlar şöyle
sıralanabilmektedir:
Daha önce pek çok tartışmaya konu olan, Koruma Amaçlı İmar Planları yapılırken Peyzaj Mimarının
bu konuda söz sahibi olmamasının çok yakın bir zamanda açıklığa kavuşturulmasıdır.
Bu konuda Korunan Alanlara Dair Yapılacak Planlara ait Yönetmelik 23 Mart 2012 de resmi gazete
de yayımlanmıştır.
Bu Yönetmelik, 29/6/2011 tarihli ve 644 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile 21/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanununa dayanılarak hazırlanmıştır.
Yönetmeliğin 11. maddesine göre; ‘İlk kez yapılacak koruma amaçlı imar planları ile revizyon ve ilave
koruma amaçlı imar planlarının müellifi şehir plancısı veya şehir ve bölge plancısı olup, planlama
ekibinde alanın konumu, sit statüsü ve özellikleri göz önünde bulundurularak şehir plancısı ve Peyzaj
Mimarıile birlikte orman mühendisi, ziraat mühendisi, çevre mühendisi, mimar, harita-kadastro
mühendisi, hidrolog, biyolog, zoolog, ekolog veya gerekli görülen diğer meslek gruplarından yeterli
sayıda uzman görev alır.’ ibaresi bulunmaktadır.
Ekolojik tabanlı olan, Çevre Düzeni Planlarında Peyzaj Mimarının da bulunması,
Sulak alanların korunmasında ve geliştirilmesinde, Peyzaj Mimarının da söz sahibi olması,
bunlardan bazılarıdır.
Peyzaj Mimarlığı adına yaşanan kayıplardan bazıları ise;
Kentlerimizin günden güne ‘kentsel dönüşüm’ adı altında tahribe uğratılması,
Sulak Alanların Korunması adına yürütülen çalışmalara ters düşmekte olan HES projeleri,
Kıyı Kanunundaki değişiklikle kıyı alanlarımızın imara açılması,
Korunan orman alanlarımızın imara (özel sektöre) açılması,
Sit alanlarına yapı yapılmasını hafife alan, cezai boyutları en aza indirgeyen hukuksal yaklaşımlar,
bunlardan bazılarıdır.
SONUÇ
Peyzaj mimarlığının koruma ve planlama esaslı bir meslek disiplini olduğunu daha öncede belirtmiş
bulunmaktayız.Günümüz insanının doğa ile olan ilişkisindeki zayıflıktan kaynaklanan çevre sorunları gün
geçtikçe artmaktadır. Gerek izinsiz yapılaşma, gerek ekonomik kaygılar gerekse bilgi eksikliğinden
kaynaklanan bu sorunlar ciddi bir çalışma ile kontrol altına alınmalıdır.
Bu doğrultuda ülkemizin sahip olduğu doğal kaynaklar, doğal ve kültürel güzelliklerin gerektiği önemi
görmemesi, hukuksal boşluklar ve bundan ötürü yaşanan kayıplar oldukça üzücüdür.
Peyzaj Mimarları olarak mesleğimizin gereklerini yerine getirirken güncel olan bu üzücü durumlarda da
kararımızı bildirmeli ve arkasında durmalıyız. Korunan alanlara karşı yapılan tahribatın önlenmesinde, orman
arazilerimizin göz göre göre yok edilmesini engellemede, biyolojik çeşitliliğin korunmasında ve bunlarla ilgili
hukuksal süreçlerde söz sahibi olmamız ülkemizin doğal ve kültürel varlıklarının tahrip edilmesini önlememiz
gerekmektedir.
103
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
Nitekim, Peyzaj Mimarı için; doğa ve bize sundukları sadece bir tasarım aracı ya da maddi bir kaynak olmak
dışında çok daha büyük öneme sahip olmalıdır. Aynı zamanda bu bilincin gerek meslektaşlarımız arasında
gerekse halka kazandırılması hedeflerimiz arasında yer almalıdır.
KAYNAKÇA
1- http://www.mevzuat.adalet.gov.tr/html/631.html
2- http://www.mevzuat.adalet.gov.tr/html/632.html
3- www.kulturvarliklari.gov.tr/.../kultur-varliklarini-koruma-bolge-kuru...
4- www.kad.org.tr/files/makale/sulakalanlar.pdf
5- www.milliparklar.gov.tr/DKMP/Files/SulakAlanYonetmelik.doc
6- www.milliparklar.gov.tr/
7- www.idarehukuku.net/baslik/Imar-Hukuku/Imar-Plani.html
8- www.undp.org.tr/Gozlem3.aspx?WebSayfaNo=325
9-www.kentli.org/sss/soru4.htm
10- www.mevzuat.adalet.gov.tr/html/20589.html
11-www.belgeler.com/.../doga-koruma-alanlarinda-planlama-calismalari..
104
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
KENT KAVRAMI VE RANT POLİTİKALARI
Ece Yirmibeş
Ankara Üniversitesi, 05366912010, [email protected]
ÖZET
“Kent kavramı” ilkçağlarda “medeniyet” ile eşdeğer görülürken ortaçağlarda daha askeri tanım almış ve
surlar, kaleler ve korunma gereksinimi, kenti tanımlamada belirleyici olmuştur. Ekonomik gelişmelere paralel
olarak değişen ve gelişen kentler, kapitalizme doğru geldikçe yeni şekillerde tanımlanmıştır. Günümüzde ise
Kent, kavramsal olarak kapitalizmin zaman ve mekan düzlemindeki ideolojik aracıdır. Emperyalizmin, tek
mekan kurgusu olarak dayattığı kentler alternatif ideolojilere de açıktır. Dolayısıyla kenti ve kentle ilgili diğer
kavramları doğru tanımlayabilmek için tarihsel olarak incelemek ve iktisadi açıdan ele almak gerekir.
Kentsel dönüşüm kavramının ortaya çıkışı ve uygulamaları İngiltere, Fransa ülkelerde 1980'li yıllara
uzanmakta, Türkiye’de 2000’li yıllardan sonra gündeme girmiştir. 2004 yılına gelindiğinde ise, iktidarın büyük
reklam kampanyalarıyla-mitinglerle “AB’ye giriyoruz”, “Kopenhag Kriterlerini uygulayacağız”, “AB Uyum
Yasalarını çıkarıyoruz” diyerek ilan ettikleri “Avrupai yaşam standartları”nı uygulayacaklarını söyledikleri
“Kentsel Dönüşüm” ile ilgili yasaların çıkarılmasıyla; dünyadaki benzer örneklerinden yola çıkılarak, büyüyen
kentin merkezlerinde yer alan eski gecekondu mahallelerinin tasfiye edilmesi ile ortaya çıkacak arazilerin
tekellerin karına kullanıma açılmak istenmesi sonucu uygulanmak istenen bir “kentsel dönüşüm” projeleri
anlayışı geliştirilmiştir. Yani, kentsel dönüşüm adı altında şehir merkezlerinde kalan gecekondu arazilerinin
tekrardan kar edebilir kaynaklar haline dönüştürülmesi hedeflenmektedir.
Bu bildiride planlaması yapılmayan, arazi tarım değeri incelenmeyen projeler, orman arazilerinin vasfını
yitirmiş ilan edilerek kapsamda talanı, bir rant aracı olarak TOKİ’nin tarihçesi ve afet politikaları ile
meşrulaştırılmaya çalışılan ve arazi rantını artırmak amaçlı yapılan “Kentsel Dönüşüm” projeleri ve bu
projeler ile halkın evlerinin yıkılması, yoksul halkın mahallelerinin alışveriş merkezleri için boşaltılmak
istenmesi anlatılacak ve yapılan araştırmalar sonucunda mahallelerde halkla ilişki kurularak oluşturulan
gözlemler paylaşılacaktır.
ANAHTAR KELİMELER : Kent, Kentsel Dönüşüm, Halk, Rant, Doğa
105
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
PEYZAJ HUKUKU
Yekta Alpaslan
İstanbul Teknik Üniversitesi , 05385483728 , [email protected]
İMAR PLANLARI, KORUMA AMAÇLI NAZIM İMAR PLANLARI
VE PEYZAJ MİMARLIĞI İLİŞKİSİ
Nüfus artışına, sosyal ve ekonomik yapıya, ulaşıma, alan yoğunluklarına yönelik değerlendirme ve çözümler
içeren teknik ve akademik alt yapı ile hazırlanan kent planları, ülkenin gelişimi için önemlidir.
İmar planı, onaylı halihazır haritalar üzerine varsa kadastral durumu işlenmiş olan, varsa hiyerarşik olarak
bölge ve çevre düzeni planlarına uygun olarak hazırlanan ve arazi parçalarının; genel kullanış biçimlerini,
başlıca bölge tiplerini, bölgelerin gelecekteki nüfus yoğunluklarını, gerektiğinde yapı yoğunluğunu, çeşitli
yerleşme alanlarının gelişme yön ve büyüklükleri ile ilkelerini, ulaşım sistemlerini ve problemlerinin çözümü
gibi hususları göstermek ve uygulama imar planlarının hazırlanmasına esas olmak üzere 1/2000 veya
1/5000 ölçekte düzenlenen, detaylı bir raporla açıklanan ve raporu ile bir bütün olan plandır.
Örneğin, 1980’de İstanbul için yapılan metropoliten alan nazım imar planı yetersiz kalmıştır. Bu plan o anki
fiziki sınırları ile tanımlanmıştır.1980’lerden bu yana çeperlerde kurulan ilçeler, yüksek oranda artan nüfus,
İstanbul’un gelişiminin hızla artmış olması plan dahilinde değildir. Kent arazisi planlamasıyla ulaşım birlikte
çözümlenmelidir.İstanbul’daki ulaşım sorununun ve çözüm olarak gösterilen 3. köprünün direk etkilediği
bölgeler İstanbul Kuzey Kesimi Karadeniz Kuşağı mevkiidir. Bu mevkide 15.11.1995 tarih ve 7755 sayılı
karar ile tescil edilen 18 adet, 6810 hektar alanı kapsayan doğal sit alanı bulunmaktadır. İstanbul’un kuzey
kesiminin tehlikede olduğunu hepimiz biliyoruz. Başta Sarıyer olmak üzere İstanbul’un doğal ve kentsel sit
alanları giderek artan ölçekte yok edilme tehdidi altındadır.Bu alanlar Sarıyer yüzölçümünün %73’ünü
oluşturmaktadır. Bu gibi tehlikelere karşı bulunacak çözümler 1/5000 nazım imar planlarında temel kararlar
ile birlikte önceden düşünülmelidir.Fakat bunlarla birlikte şöyle bir durum da vardır. İstanbul 1/100.000 çevre
düzeni planı yapılmıştır. Birçok kurum itiraz etmiş ve2006’da iptal edilmiştir. Revizyon plan yapılmıştır ve
mecliste oylamaya sunulmuştur. Sonrasında Danıştay1. planıtekrar geçerli saymıştır ve İstanbul 2 plana
sahip olmuştur. 2009’da bu iki plan birleştirilmiştir. Fakat bu iki planda da 3. köprü projesi bulunmamaktadır.
Bu gelişmelerle birlikte, unutulmamalıdır ki ulaşımın götürüldüğü yerlerde yapılaşma olacaktır.
Koruma amaçlı imar planları önceleri sadece binaları korumak şeklindeydi, ancak 2863 sayılı kanunla
beraber sit alanlarını koruma kavramı ortaya çıkmıştır. Kültür ve tabiat varlıkları genel müdürlüğü ve yüksek
kurulu korumaya ilişkin ilke kararlarını alır bu yüksek kurul her bölgede bölge kurulları kurar ve bu kurullar, o
bölgedeki kültür ve turizm bakanlığı tarafından belirlenen, taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının tescilini
yapar. 2004 yılından bu yana, meclisten çıkan kanunla koruma imar planlarının hazırlanma ve onaylanma
sürecinde değişiklikler olmuştur. Planlama mantığı salt koruma yerinde koruma-kullanma dengesini
sağlamaya yönelmiştir. Yerel yönetimlerin yetkisi arttırılmıştır.
106
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
Bu bilgiler çevresinde bir yeri tanıtmak istiyorum: Garipçe Köyü. Garipçe, Rumeli Kavağı ile Rumeli
Feneri'nin arasında küçük bir köydür. Geçim kaynağı balıkçılık olmakla beraber hayvancılık da yapılır.
Sarıyer'e 10km uzaklıktadır. Üçüncü Boğaz Köprüsü'nün Avrupa ayağının, köyün güneyindeki Garipçe
Burnu’nda yapılması planlanmaktadır. Garipçe Köyü, boğazın Karadeniz girişinde yer alan Rumeli
Fenerinden sonra ikinci köyüdür. Küçük bir koyun yamacına ayrı ayrı kurulmuş 60-70 haneli bir yerleşimdir.
Koyun iki başındaki yüksek tepeler köyün tamamını görme imkanı sağlamaktadır. Kule adıyla anılan biri
tepede, Kale olarak anılan bir de sahilde iki kalesi vardır. Üç lokanta, bir kahve, bir de bakkalı bulunmaktadır.
En önemli noktalardan biri ise nüfusunu 50 yıldır sabit kalmasıdır. Sarıyer merkezden başlayıp Garipçe
Köyüne ulaşan yolun her iki yanı ve yamaçları ağaçlar ile kaplıdır ve temiz hava hemen hissedilmektedir.
Marmaris'ten Datça yolunu kullananların müthiş benzerlikler bulacakları güzergah sırasında ağaçların imkan
verdiği ölçüde, iki kıtayı ayıran boğaza ve Anadolu yakası sahiline bakınca, Garipçe Köyünün tam karşısına
isabet eden Poyrazköy kıyılarında bir çok tekne ve yatın bağlandığını görebiliyorsunuz.Sit alanı olarak
ayrılmış bölgede henüz konaklama tesisi olmadığı gibi imar izni de bulunmuyor. Yıkılması gereken kaçak
binalar öylece bırakılmış.Köy Azası Ayhan Aslan, Garipçe’nin üçüncü köprünün yapılacağı yer olarak
açıklanmasından sonra özellikle hafta sonu yoğun bir ziyaretçi akını olduğunu söylemiştir. Bu durum,
balıkçılıkla geçinen köylüleri rahatsız etmektedir. Köy tarihinde ilk defa bir hırsızlık vakası yaşandığını
anlatan Aslan, yeni köprünün Garipçe’ye bir faydası olmayacağı görüşündedir. Aslan, sit alanı olan köyde
evlerine müdahale edemediklerini, fakat evin içinden yer altına doğru alan kazanmaya çalışan köylülerin
olduğunu dile getirmiştir. Ayrıca köyde arsaların metrekare fiyatı 500 liradan başlamaktadır.
107
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
Fotoğraf-1: Alpaslan, 31.03.2012
Fotoğraf-3:Alpaslan, 31.03.2012
Fotoğraf-2:Alpaslan, 31.03.2012
Fotoğraf-4: http://sezgihan.blogspot.com/
Bütün bu açıklamalarla birlikte, bazı öngörülerden bahsedilmesi gereklidir:
 Üçüncü köprü ve çevre yolları, güneyi neredeyse tamamen şehirleşen İstanbul’un böyle bakir
köylerinin yanı sıra, orman ve su havzalarının yakınından geçerek risk oluşturacaktır.
 Bir başka endişe ise 3. köprü, çevre yolları ve yeni bir şehirleşmenin İstanbul’un kuzeyindeki doğal
değerlerle birlikte Garipçe Köyü gibi köylerin ve kıyı yerleşimlerinin özgün yapısından uzaklaşarak
nüfus ve yapılaşma baskısı altında bozulacağıdır.
 Yeni açılacak istidam alanları, yönetim zaafları ve denetim eksikliği eklendiğinde 2023’e kadar en
düşük yoğunluk kıstasıyla şehre 7,3 milyon nüfus katılacak. Yani Cumhuriyet’in 100. yılında en az 25
milyonluk bir İstanbul’umuz olacak.
 Köprü ve bağlantı yollarından doğrudan etkilenecek bölgede 680 hektar doğal SİT alanı, 931 hektar
tarım alanı ve 2,5 milyondan fazla ağaç barındıran 1453 hektar orman alanı tamamen yok olacak.
Güzergâhın her iki yönündeki 5 km’lik etki alanında, İstanbul’un kanunen imara açılabilecek özel
ormanlarının yüzde 34’ü, orman alanlarının yüzde 46’sı, 2B alanlarının yüzde 38’i, tarım alanlarının
yüzde 43’ü yer alıyor. Su havzalarının yapılaşmanın yasak olduğu mutlak koruma alanlarının yüzde
18’i, aynı zamanda 29 bin hektarlık doğal SİT alanı (tüm SİT alanlarının yüzde 45’i) tahrip olma riski
altına giriyor.
 3. köprü Projesi Değerlendirme Raporu’na göre, “yeni köprü trafiğe de çözüm olmayacak.
İstanbul’da, Paris ve Londra gibi şehirlere göre daha az seyahat edilmesine rağmen trafik kördüğüm
oluyor. Bunun sebebi, toplu taşıma ve denizyolu alternatiflerinin yeterince geliştirilememiş olmasıdır.
Yapılan hesaplamalara göre, köprü ile yakalar arası geçişin tercih edilmesi hâlinde 2050’de 70
boğaz köprüsü inşa etmek gerekecektir.” denmektedir.
Bu ve bunun gibi riskleri düşündüğümüzde peyzaj mimarının rolü çok önemlidir. Ulaşım, arazi planlaması,
arazi kullanımı, yeşil sistem, korunması gerekli alanlar, kıyı ve köy yerleşimleri, orman ve su havzaları gibi
verilerin kente doğru entegre edilmesi ile kördüğüm çözümlenecektir.Ayrıca amacı korumak ve doğru şekilde
108
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
gelişimi sağlamak olan koruma amaçlı imar planları ve nazım planlar; ilgili belediye tarafından halkın,
üniversitelerin, sivil toplum örgütlerinin görüşleri alınarak yapılmalıdır.
109
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
ÇEVRE POLİTİKALARI VE PEYZAJ MİMARLIĞI
ESMA CENGİZ
EGE ÜNİVERSİTESİ 5448868773 [email protected]
ÖZET
Büyüyen, gelişen, küreselleşen dünyada ülkemiz bu oluşumların neresinde? Gelecek nesillere hak ettikleri
çevreyi sürdürülebilir kalkınma hedefleri doğrultusunda bırakacaksak yeterli önlemleri alıyor muyuz?
Değişmez bir gerçek var. İnsanoğlu herhangi bir şeyi koruyacaksa olayın içine dâhil edilip önemini anlaması
sağlanmalı ve herkes tarafından uyulması gereken kurallarla desteklemelidir. Ülkemizde çevre ile ilgili
yasalar olmasına rağmen yeni düzenlemelere ihtiyaç duyulmaktadır. Çünkü gün geçtikçe fiziksel ve kültürel
değerlerimizi kaybetmekteyiz. Şu ana kadar yaptığımız bazı çalışmalar (Çevre Kanunu, Avrupa Peyzaj
Sözleşmesi) ne yazık ki ülke genelini kapsayan planlamalara yetmemektedir. Teoriyi uygulamaya geçirmek
gerekir.
1970’li yıllarda sanayileşmenin ardından gelişmekte olan sektörlerin hızla büyümesi sonucu çevre sorunları
artmıştır. Hala AB’ ye girmeye uğraşan ülkemizin, bu konuda kalıcı çözümler üretmesi gereği bilinen bir
gerçektir. Çevre Kanunu, yönetmelikler, genelgeler, uluslar arası sözleşmelerle önlemler alınmaya
çalışılmıştır.
Ancak Çevre Politikası yapılırken peyzaj mimarlığı bunun dışında kalmış, tanınmamıştır. PMO’nun,
tanımlamanın değiştirilmesine yönelik önerisi Bayındırlık Bakanlığı’nca kabul edilmemiştir. Mesleğimizin İmar
Kanunu ile ilgili uygulama yönetmeliğinde yer almayışından dolayı sorunlar yaşamaktayız. Mesleğimizin
kapsamı mimari proje eki altında olduğu sürece aktif olarak çalışmamız gereken alanlarda ne kadar söz
sahibi olabiliriz ki?
Odamızın önerdiği Peyzaj Planlama çalışmalarının; planlarla, yasalarla desteklenip uygulanması ve bu
çalışmalarda peyzaj mimarlığının hak ettiği alanlarda katılımının gerçekleşmesi sağlanmalıdır.
1.GİRİŞ
M.Ö 5000 li yıllarda insanlığın tarımsal toplum düzenine geçmesiyle çevre sorunları ortaya çıkmaya
başlamıştır.20.yy da endüstri alanındaki gelişmeler, tarıma dayalı toplumsal düzenden sanayiye dayalı
düzene geçişi, dolayısıyla hızlı nüfus artışı ve çevre sorunlarının endişe verici boyutlara ulaşmasına neden
olmuştur.
1970 li yıllardan başlayarak çevre sorunlarına karşı artan duyarlılık kalkınma ve çevre arasındaki sıkı ilişkiyi
de gündeme getirmiştir. Dünya genelinde artan kaygılar nedeniyle çeşitli politik arayışlar ortaya konulmuştur.
Tepki ve tedavi, tahmin ve önleme gibi stratejiler geliştiren uzmanlar ortak bir paydada buluşmuştur. Buda
Sürdürülebilir Kalkınmadır. Sürdürülebilir kalkınma; bugünün gereksinimlerini, gelecek kuşaklarında kendi
gereksinimlerini karşılama olanaklarından ödün vermeksizin karşılamaktır (Brundlant Raporu, Ortak
Geleceğimiz, 1987).
Kalkınmanın gereği olan çalışmalar gerçekleştirilirken çevre üzerindeki olumsuz etkilerinin önceden
belirlenmesi, önlemler alınması ve sürdürülebilir olması amacı güdülerek ‘Çevresel Etki Değerlendirmesi’
gündeme getirilmiştir.
110
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
ÇED; çevreyi doğrudan veya dolaylı olarak, olumlu ya da olumsuz yönde etkileyen bir faaliyetin bu etkilerinin,
bu faaliyetle ilgili yatırıma başlamadan önce, henüz karar verme aşamasındayken irdelenmesi ve bu
faaliyetlerin yaratabileceği olumsuz etkilerinin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza
indirilmesi için alternatif çözümlerin belirlenmesinde kullanılan bir yöntemdir (Ekinci, 2006).
İlk olarak 1970 yılında Amerika Birleşik Devletleri, ardından 1973 yılında Avrupa Birliği’ne üye olan ülkeler
ÇED ile ilgili çalışmalara başlamıştır. Türkiye bu sürece 1983 yılında dahil olmuştur.
2.TÜRKİYE’DE ÇEVRE POLİTİKASININ GELİŞİMİ
Çevre politikasına değinilecek olursa; bir ülkenin çevre sorunlarının çözümü yönündeki ve bu alandaki, tercih
ve hedeflerinin belirlenmesi olarak tanımlanabilir. Bu bağlamda çevre politikası kavramı ile bir ülkenin çevre
konusundaki ve çevre sorunları alanındaki çözüm arayışlarına yönelik tercih ve hedeflerinin belirlenmesi
anlaşılır. Çevre politikası; en genel anlamı ile toplumların sağlıklı bir çevrede yaşamlarının sağlanması ve
doğal varlıkların korunmasını hedef alır (Ekinci, 2006).
Türkiye ‘de çevrenin korunmasına ve çevre politikalarına ilgi duyulması 1970 li yılların ortalarına denk
gelmektedir. Bu ilgi 1980 lerden itibaren artarak sürmüştür. Gelişmekte olan ülke konumundaki Türkiye’nin
yüksek nüfus artışı, kırsaldan kentlere göç, bölgeler arası kalkınmışlık farkları, endüstri, enerji, turizm, ulaşım
gibi sektörlerdeki hızlı büyüme nedeniyle çevre sorunlarının katlanarak artması kaçınılmaz olmuştur.
Gelişmelerin yol açtığı çevre sorunları, çevre kirliliğiyle mücadele ve ekonomik –sosyal kalkınmanın birlikte
çözümlenmesi
gereğini
ortaya
koymuştur.
Ekonomik
kaynakların
kısıtlılığı,
hukuki
ve
kuramsal
düzenlemelerin eksikliği ve kamuoyunun bilinçlendirilmesi ve katılımının sağlanmasında yaşanan sıkıntılar
ülkemizde çevre sorunlarının gerekli ölçüde hızlı ve etkin çözülememesine neden olmuştur (Nurlu, 2001).
Dünyada çevre sorunlarının ilk defa ele alındığı ilk büyük toplantı, Birleşmiş Milletler tarafından 16 Haziran
1972 tarihinde aralarında Türkiye ‘nin de bulunduğu 113 ülkenin katıldığı Stockholm Çevre Konferansı’dır.
Stockholm Çevre Konferansı’nın sonunda 26 madde içeren bildirgede çevre sorunlarının çözümlenmesine
yönelik olarak devletlerin ulusal egemenlik hakkına ters düşmeksizin uluslar arası düzeyde yeni hukuki
düzenlemelerin ve yeni kurumsal araçların ortaya konması gerekli görülmüştür (Ekinci, 2006).
1973 yılında hazırlanan 3. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda çevre sorunları ilk kez ele alınmış ve ekonomik
kalkınmayı engellemeksizin çevrenin korunmasına ilişkin düzenlemelerin mevzuatta yer alması gerektiği
vurgulanmıştır. Türkiye’de “3. Beş Yıllık Kalkınma Planı” ile birlikte (1973-1977), çevre sorunlarına yönelik
politika belirleme yönünde ilk adımlar atılırken, çevre örgütlenmesi yönünde de tartışmalar başlamıştır. Bu
noktada, çevre yönetimi kavramı gündeme gelmiş, kamu ve özel sektör arasında etkileşimi kuracak, doğal
varlıkların korunmasını temel alacak, sorunlara merkez ve yerel düzeyde çözümler getirebilecek, eşgüdüm
ve denetimi sağlayacak bir sistemin arayışları başlamıştır. Ancak geride kalan yıllar içerisinde kurumsal
anlamda güçlü ve etkin bir çevre kurumunun oluştuğundan söz etmek mümkün değildir. Bu noktada, çevre
örgütlenmesinde bir dizi geçiş ve sorun yaşanmış, kurumsal karmaşa bir türlü giderilememiş, beraberinde
yasa, yönetmelik ve uygulamalardan kaynaklı yetki ve görev karmaşasının öne çıktığı bir süreç yaşanmıştır.
Türkiye’de 5. Beş Yıllık Kalkınma Planı’na kadar çevreye ilişkin düzenlemelerde ağırlık verilen husus çevre
kirliliğinin azaltılmasıdır. 5.Beş Yıllık Kalkınma Planı’ndan itibaren ise, doğal kaynakların etkin kullanımının ve
111
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
gelecek kuşaklara sağlıklı bir şekilde aktarımının da en az çevre kirliliğinin engellenmesi ya da ortadan
kaldırılması kadar önem taşıdığı görüşü benimsenmeye başlanmıştır (Ekinci, 2006).
6. Beş Yıllık Kalkınma Planı ile de, sürdürülebilir kalkınma hedefli bir yaklaşım benimsenmiştir. Bununla
beraber gönüllü çevre kuruluşlarının sayısında belirgin bir artış gözlenmiştir.
7. Beş Yıllık Kalkınma Planı kendinden önceki altı beş yıllık kalkınma planlarının bir özeleştirisi olmuş ve o
güne kadar yapılan çalışmaların uygulanabilirliği tartışılmış çevrenin korunması, çevre mevzuatının içeriği ve
uygulayıcı kurumların yetkileri arasındaki karışıklıklar ve bunların çözümleri ele alınmıştır. 7. Beş Yıllık
Kalkınma Planı’nda çevre mevzuatı ile ilgili sorunlar dışında üç farklı kategoride çalışmalar yapılması
gerekliliğine dikkat çekilmiştir.8. Beş Yıllık Kalkınma Planına kadar çevre sorunlarını çözmek amacıyla
mevzuatta ve kurumsal yapının oluşturulmasında ilerlemeler kaydedilmiş, Ulusal Çevre Stratejisi ve Eylem
Planı (UÇEP) hazırlanmıştır. Bu olumlu gelişmelere rağmen, çevre yönetim sistemleri istenilen etkinlik
düzeyine getirilememiştir. Hızlı kentleşme, başta kıyı alanları ve denizler olmak üzere doğal kaynaklar
üzerindeki baskıları, atıkların miktarını ve diğer çevre sorunlarını artırmıştır. Ayrıca, çevre politikalarının
ekonomik ve sosyal politikalarla entegrasyonu sağlanamamış, bu konuda ekonomik araçlardan yeterince
faydalanılamamıştır. Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) Yönetmeliğinin uygulama sürecinde istenen başarı
elde edilememiştir. Çevre sorunlarının çözümü için uygulanan politikalar ve alınan kararların, Avrupa Birliği
normları ve uluslararası standartlarla uyumlu hale getirilmesi çalışmalarına devam edilmektedir (Yılmaz ve
Yalçın, 2007).
8. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda; uzun dönemde çevre sorunlarının çözümü için uygulanan politikalar ve
stratejilerin ülke gerçekleri de dikkate alınarak Avrupa Birliği normları ve uluslar arası standartlara paralel
olması sağlanması, çevre ve kalkınma ile ilgili veri ve bilgi erişim sistemleri oluşturulması, çevre izleme ve
ölçüm altyapısının geliştirilmesi, çevre envanterleri, istatistikler ve standartlara yönelik ihtiyaç duyulan
düzenlemelerin gerçekleştirilmesi, ÇED sürecinin daha etkin kılınmasını sağlayacak çalışmaların yapılması
hedeflenmiştir (Yılmaz ve Yalçın, 2007).
9. Beş Yıllık Kalkınma Planı; “İstikrar içinde büyüyen, gelirini daha adil paylaşan, küresel ölçekte rekabet
gücüne sahip, bilgi toplumuna dönüşen, AB’ye üyelik için uyum sürecini tamamlamış bir Türkiye” Vizyonu ve
Uzun Vadeli Strateji (2001-2023) çerçevesinde hazırlanmıştır.9. Kalkınma Planı ile her alanı detaylı
düzenlemeye dayanan bir plan hazırlama anlayışından, belirlenen kalkınma vizyonu çerçevesinde makro
dengeleri gözeterek, öngörülebilirliği artıran, piyasaların daha etkin işleyişine imkân verecek kurumsal ve
yapısal düzenlemeleri öne çıkaran, sorunları öncelikli kılan, temel amaç ve önceliklere yoğunlaşan bir
stratejik yaklaşıma geçilmektedir. Etkili bir izleme ve değerlendirme mekanizmasına yer veren 9. Kalkınma
Planı, AB’ye üyelik sürecinin gerektirdiği Katılım Öncesi Ekonomik Program ve Uyum İçin Stratejik Çerçeve
gibi dokümanların yanında, başta Orta Vadeli Program olmak üzere diğer ulusal ve bölgesel plan ve
programlar ile sektörel ve kurumsal strateji belgelerinin dayanağını oluşturmaktadır (Yılmaz ve Yalçın, 2007).
9. Kalkınma Planı’nı oluşturan temel ilkeler arasında çevreye ilişkin “Doğal ve kültürel varlıklar ile çevrenin
gelecek nesilleri de dikkate alan bir anlayış içinde korunması esastır” maddesi yer almaktadır. Ancak
görülmektedir ki yasalar kaynakların korunmasını güvence altına alacak kadar kapsamlı değildir.
112
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
Türk Çevre Kanunu ise, 11.08.1983 tarihli ve 18132 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.
Çevre Kanunu’nun amacı çevrenin korunması, hava, su ve toprak kirliliğinin önlenmesi arazi ve doğal
kaynakların uygun kullanımı; ülkenin bitki, hayvan varlığı ve tarihsel zenginliklerinin korunması; bugünkü ve
gelecek kuşakların sağlık, medeniyet ve yaşam kalitesi düzeylerini geliştirip güvence altına almak amacıyla
alınacak önlemlerin ekonomik ve kalkınma hedefleriyle uyumlu olarak düzenlenmesini sağlamaktır.
Çevre politikalarındaki sorunların tamamının mevzuattaki eksikliklerden değil, uygulamadaki aksaklıklardan
kaynaklandığını söylemek mümkündür.
3.PEYZAJ MİMARLIĞININ ÜLKE PLAN KADEMESİNDEKİ YERİ
Gelişen çağdaş teknoloji diğer yandan uluslararası gelişmelerin ve değişen-çeşitlenen yaklaşımların
dayatmaları sonucu, uygulamaların ülkemizde daha da etkinleştirilmesi amacı ile yeni düzenlemelere ihtiyaç
duyulduğu kuşkusuzdur. Planlamanın eylem alanı tüm ülke mekânıdır. Fiziksel planlama ise(Ekinci, 2006);
doğal ve sosyo-ekonomik bilimlerin yöntem ve araştırma sonuçlarını etkileyen ve bunların koordinasyonunu
sağlayan geniş kapsamlı araştırma ve teknik bir sistemdir. Bruton (1974) tarafından yapılan fiziksel
planlamanın diğer bir tanımlaması ise; çok bilinmeyenli denklemin çözümünü mekânda arayan bir planlama
türüdür, gelişim ve değişimle ilgilidir” şeklindedir (Ekinci, 2006).
1950 öncesi Türkiye’deki kent planlama döneminde, kentin inşası “yeniden yapılanma” ve “dışa açılma”
olarak nitelendirilebilecek süreçleri kapsamaktadır. Bu kapsamda, kentlerde sağlıklı bir ortamın yaratılmasına
dönük her türlü teknik ve sosyal altyapı çalışmaları yapılırken kentlerin genel hatları ile planlanması ise
yurtdışından gelen mimarların kent planları ile yön bulmuştur. Örneğin; Fransız Danger Kardeşler İzmir için
“Güzel Kent” akımının etkisine yönelik bugün de etkisini sürdüren birbirini simetrik olarak kesen caddeler ve
simetrik tasarımlı meydanlar planlamış ve Kültür Parkı’na da mevcut planda yer vermişlerdir. Corbusier’in
1948’de İzmir için hazırladığı plan “Peyzaj Mimarlığı” ilkelerini taşımaktadır.
1950 sonrasında ise kent planlamaya damgasını vuran iki önemli olgu vardır. Birincisi, 1956’da çıkarılan
6875 sayılı İmar Yasası ile modern plancılığın temelinin atılması, diğeri ise yapılaşmanın plan sınırlarına
taşması ve gelişmenin plan dışı yürümesidir. 1958 yılında İmar ve İskân Bakanlığı’nın kurulması çok disiplinli
kent planlama çalışmalarına hız katmıştır. 1970’lerde Batı’da var olan Yeni Belediyecilik/Demokrat Yerel
Yönetim Yaklaşımı, kent planlamaya fikir düzeyinde hareket getirmiştir (Demirel, 2009). 1980 sonrasında,
genelde bütüncül planlamanın gerekliliği görüşü terk edilmiş, “işbaşında bulunan yönetimlerin plan ve
program hazırlama niyet ve çabalarının yeterli olacağı”na inanılmış ve birbirinden kopuk ve bağımsız
yapılmaya başlanmıştır. Belki buradaki kırılma noktasının temelinde, toplumumuzun tarihsel alışkanlıklarını
(sınır tanımama gibi) daha tümüyle terk edememiş ve siyasi iradenin çağdaş planlama araçlarını
içselleştirememiş olmasının rolü büyüktür. Özellikle 1980’li yıllarda çıkarılan Çevre Kanunu (2872 sayılı),
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu (2863 sayılı), Milli Parklar Kanunu (2873 sayılı) gibi yasal
düzenlemeler, her ne kadar çevre ile doğal ve kültürel değerlerin korunmasına, ekolojik planlama kurum ve
araçlarının oluşturulması yönünde bir adım olarak görülse de, gerçekte, uluslararası ilişkilerin gereği olarak
yapılan düzenlemelerdir. Çünkü ne siyasi irade de ne de kenti inşa eden diğer aktörlerde, içten ve tutarlı bir
113
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
çevre duyarlılığı yoktur. Sanayiyi Teşvik Politikası doğrultusunda verimli tarım topraklarının ve havzaların
kullanıma açılması, kıyıların ve orman arazilerinin 2634 sayılı Turizmi Teşvik Yasası (1982) kapsamında
yapılaşmaya açılması bunların göstergeleridir (Demirel, 2009).
1990’lı yıllardan itibaren özellikle kentlerde yerel demokrasi ve katılım konusunda yaşanan olumlu
gelişmeler,
1992
yılındaki
Rio
Konferansı’nda
şekillenen
Biyolojik
Zenginliklerin
Korunması
ve
Sürdürülebilirlik ile Yerel Gündem 21, İstanbul-Habitat II.Kent Zirvesi gibi uluslararası organizasyonlarla
şekillenen gelişmeler önemli kilometre taşları olarak kent ve kırsal alanlardaki tüm plan uygulamalarına ve
projelendirme çalışmalarına yön vermiştir. Tüm yaşanan bu gelişmeler ülkemizde ciddi anlamda yasal ve
örgütsel anlamda dönüşümü başlatmaya yönelik atılımlar sayılabilir (Demirel, 2009).
Ülkemizde imarı yönlendiren çok sayıda yasa, tüzük, yönetmelik ve genelge bulunmakla birlikte, en belirleyici
olanı 3194 sayılı İmar Yasası ve ona bağlı olan yönetmeliklerdir ve daha çok yerleşme düzeyinde
yapılaşmayı yönlendirecek içeriktedir. Türkiye’de plan türleri kademeli olarak; Bölge Planı ve İmar Planları
olarak kademelenir.İmar Planları ise, Nazım İmar Planı ve Uygulama İmar Planı olarak gösterilmektedir
(T.C.Bayındırlık ve İskân Bak., 2012).
İmar Kanunu’nun 5. maddesi’nde üst ölçekli plan olarak “Ülke Planı”ndan söz edilmekte olup hedef ve
politikalar dizisi biçiminde DPT tarafından hazırlanan Kuramsal Kalkınma Planları metinleridir. Plan yapma
yetkisinde son durum şu şekildedir; 1/100.000 ölçekli planların yapım yetkisi Çevre ve Orman Bakanlığı’nda,
1/50.000 ölçekli planların yapım yetkisi Bayındırlık ve İskân Bakanlığı’nda, Büyükşehir olan illerde 1/25.000
ve daha alt ölçekli planların yapım yetkisi ise Büyükşehir Belediyelerindedir. Bu son cümle bile ülkemizde üst
ölçekli planların yapımı konusunda yaşanan ve yaşanması ne yazık ki devam edecek kaosun net bir
göstergesidir. Yasal süreçte yaşanan bu kargaşanın yanı sıra asıl kargaşa, bu planların tamamlanmasından
sonraki süreçte yaşanmaktadır. Ağırlıklı olarak doğal ve kültürel kaynakların korunarak kullanılması hedefine
dönük olarak hazırlanan bu projelerde doğa bilimcilerinin hazırlayan ekipte yer almaması bu planları
hedefine ulaştıramamıştır. Çevre ve Orman Bakanlığı’nın Çevre Düzeni Planı yoluyla imarcılığı ele alması ile
Bakanlığın çevre koruma kararları yerine kalkınma kararlarına odaklanma eğiliminde olduğu görülmektedir.
Çevre; bölge ve havza gibi mekânları tanımladığı gibi, bütün canlıları ve doğal alanı kapsayan biyolojik
temelli bir anlamı da içerir. Birinci anlam insan merkezli fiziksel planlamayı, ikinci anlam ise insanı da içeren
biyolojik ve ekolojik merkezli “çevre duyarlı planlamayı çağrıştırıyor. Ekolojik bir yaklaşımla sürdürülebilir
kalkınma hedefli, kalkınırken çevreyi koruma politikası güden bir yaklaşım yerine sanayi, ticaret, konut gibi
işlev alanları tanımlayan bir imarcılık anlayışına yöneliyor. “Bölge potansiyeli kullanılarak bölgelerarası
dengeli gelişmeyi sağlama; kamu yatırımlarının ve özel sermayenin nerelerde konumlanacağını belirleme
gibi üst başlıkları verilen ve Bölge planlarının vermesi gereken kararları-ana stratejileri, Çevre Düzeni
Planları üstlenmiş durumdadır. Oysa Çevre Düzeni Planları, ekonomik kararlar alma yönünde ve
yerleşmelere yeni bir kentsel ve ticari roller verme görevini belirlememeli ve tüm bu belirlemeleri, bölge
planlarının stratejileri olarak kendi planlarına taşımalıydı. Özellikle sektörel bazda bölgesel yatırımlar (tarım,
balıkçılık, ticaret, ulaşım, demiryolu ağı, vb.) yönünde karar mekanizmalarının geliştirilmesi Bölge Planlarının
ortaya koyması gereken belirlemelerdir (Demirel, 2009).
114
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
Ülkemizde peyzaj mimarlığı mesleğini doğrudan gündeme alan ilk yasal düzenleme ise, 02 Eylül 1999 tarih
ve 23804 sayılı “3030 sayılı Kanun Kapsamı Dışında Kalan Belediyeler Tip İmar Yönetmeliğinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik” tir. Bu yönetmeliğin yapı ruhsatı işleri ile ilgili 34.Maddesi’nde, “Mimari Proje;
mimarlar tarafından… İlgili idarece istenecek Peyzaj Projelerinden meydana gelir” hükmünde peyzaj
projelerine mimari proje eki altında yer verilmiş olmasıdır.
Peyzaj projeleri kavramının yasal düzenlemede yer alması olumlu bir gelişme iken; üzücü olan bu projelerin
üretilmesinin muhatabının mimarlar olmasıdır. Bu noktada Peyzaj Mimarları Odası’nın Bayındırlık
Bakanlığı’na yaptığı peyzaj projeleri tanımlamasının yapılması gerekliliği yönündeki değişiklik önerisi ise
kabul görmemiştir. Yönetmeliğin Fenni Mesuliyet ile ilgili 38.Maddesi,”peyzaj projelerinin Fenni Mesuliyetinin
Peyzaj Mimarlarınca üstlenilmesi” hükmü ile ilk kez meslek tanımı yapılmıştır (Yücel, 2004; TMMOB Peyzaj
Mimarları Odası, 2009).1 yıl sonra aynı adla yayınlanan yönetmeliğin 12.Maddesi’nde mimari projenin tanımı
yapılırken “nüfus” ölçütü kaldırılmıştır. Önceki yönetmelikte peyzaj projelerinin fenni mesuliyetini peyzaj
mimarları üstlenirken bu yönetmeliğin 58.Maddesi’nde ise, “Ancak idare varsa ek projelerin fenni
mesuliyetini, konusuna göre ilgili meslek adamlarının üstlenmesini ister” diyerek, hem peyzaj projelerini “ek
proje” kapsamına almış, hem de peyzaj mimarlarını doğrudan devreden çıkararak, görev almayı idarenin
kararına bırakmıştır (Demirel, 2009).
Beklentilerin arasında ; “Peyzaj Mimarlığı Hizmetleri Şartnamesi”nin ve Bayındırlık Bakanlığı tarafından
yayınlanan Mühendislik ve Mimarlık Proje Düzenleme Esasları’nda, “Peyzaj Proje Düzenleme Esasları”nın
da yer almasıdır. Bu konu ile ilgili olarak odamız, şartnameyi gerekli düzeltmeleri yaparak Bakanlığa
sunmuştur.
Aynı yönetmelikte yer alan; Denetçi Peyzaj Mimarlarının, yapı çevresi ve yapı bütünü ile bir konsept
oluşturan açık-yeşil alan peyzaj tasarım projelerinin uygun yapılıp yapılmadığının denetimini yaparlar.
Denetim yetki sınırları 360.000 m2 toplam inşaat alanıdır, ibaresinin “Yapı Denetim kuruluşlarında görev alan
yardımcı kontrol elemanı, peyzaj mimarı yetki sınırı 30.000 m2”dir olarak değiştirilmesi de istenmektedir.
Bayındırlık Bakanlığı ‘nın yetki sınırlarında olması gereken Çevre Düzeni Planı’nın tanımları ve onama
yetkilerinin karmaşası ile Çevre Düzeni Planlarının yapımında peyzaj mimarlığı meslek disiplininin yer alması
sağlanmalıdır. Ülke Mekânsal Planlama Sisteminde mesleğimizin 3194 sayılı İmar Kanunu ile ilgili uygulama
yönetmeliklerinde gereği gibi yer almamız; özellikle mimari proje eki altında tanımlanmaktan mesleğimizi
kurtarmak gerekmektedir.
Ayrıca çeşitli yasalarla tanımlanan Özel Amaçlı Planlamalar açısından durum ele alındığında, bu planlama
alanları Peyzaj Mimarlığı meslek disiplinini çok yakından ilgilendiriyor olmasına rağmen benzer kayıtsızlık bu
planlama yaklaşımlarında da gözlenmektedir.
Özel Çevre Koruma Bölgeleri ile Ulusal Park Alanlarının koruma alanlar ağına giren alanlar olması ve sahip
oldukları doğal ve kültürel peyzaj değerlerinin zenginliği göz önüne alındığında ekolojik tabanlı planlama
disiplinlerinin ağırlıklı olarak planlama ekibinde yer almasını gerektiren özel planlama uğraş alanları olduğu
açıkça ortadadır (Demirel, 2009).
Doğal ve kültürel peyzajı yorumlayan ve ekolojik verilere dayalı alan kullanım kararları verebilecek olan
peyzaj mimarlarının varlığını kabul etmek gerekmektedir.
115
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
Halen yürürlükte olan Çevre Düzeni Planı (ÇDP) hedeflerine bakıldığında “Koruma-kullanma dengelerini
kurmak ile doğal değerleri korumak ve geliştirmek” gibi PM kapsamında ele alınan temel alan kullanım
planlaması ve doğa koruma planlaması hedefleri ile ne derece örtüştüğü açıktır. Ancak ne yazık ki, peyzaj
planlama hedefleri ile bu derece örtüşen içeriğe sahip ÇDP prosedürlerinde peyzaj mimarlarının yeri ve
yetkileri halen belirlenmemiştir. Ülkemizde fiziki planlama alanında, alan kullanım planlamasının temelini
oluşturan ÇDP, sanayileşmiş ülkelerde hazırlanan “peyzaj planı”nın yerine geçmiş bir araçtır. Tanımı ne
olursa olsun, PM hedeflerini bu derece içeren bir planlama sürecine peyzaj mimarlarının katılmaması kabul
edilemez. Bu duruma benzer şekilde, hazırlanma aşamasında bulunan Biyo-çeşitlilik Ve Doğa Koruma
Kanunu taslağı da PM çalışmalarını, farklı bir başlık altında yeniden tanımlayan bir yaklaşımdır. Biyo-çeşitlilik
Ve Doğa Koruma Kanunu (BÇDKK) taslağı İle 2006 tarihli Peyzaj Mimarları Odası Yönetmeliğinin (PMOY)
içerdiği ortak konular aşağıdaki gibi özetlenebilir (Yılmaz ve Yalçın, 2007):

Doğanın korunması

Ülke Peyzajının korunması

Korunan alan kategorilerinin/statülerinin belirlenmesi

Biyo-çeşitlilik/Ekolojik koruma ağı oluşturulması

Biyotopların analizi, haritalanması ve korunması

Korunan alan yönetimi

Ekosistemler ile sosyal çevre/alan kullanımları arasındaki etkileşimin izlenmesi

Rekreasyonel alan planlaması
Kanun taslağında izleme çalışmalarında görevlendirilecek personelin öncelikle; istatistik, matematik, biyoloji,
ekoloji, ormancılık ve tarım alanlarından lisans derecesine sahip olması gerekliliği açıkça belirtilmiştir. Oysaki
yasa taslağında PM kapsamına giren en temel konularda dahi, bu meslek çalışanlarına tek bir atıf bile yer
almamıştır. Kanun taslağında tanımlanan tüm hükümlerin PM yetkisine verilmesi beklenmemektedir ancak,
hizmet veya çalışma alanlarında peyzaj mimarlarının yetki ve sorumlulukları, yasada açıkça belirtilmelidir
(Yılmaz ve Yalçın, 2007).
4.SONUÇ
PM kapsamında önemli bir yer tutan Peyzaj Planlama disiplini, bugün ülkesel ölçekte korumayı sağlayacak,
mevcut fiziki planlama hiyerarşisi (ÇDP dâhil) ile bütünleşmiş bir planlama anlayışını öngörmektedir. Yasa
taslağında da belirtildiği gibi, korumanın sadece izole edilmiş alanlar ölçeğinde değil, tüm ülke ölçeğinde bir
temel peyzaj envanterine göre yapılması peyzaj planlamanın temel stratejisidir (Yılmaz ve Yalçın, 2007).
Doğal Ve Kültürel Varlıkları Koruma Amacına Yönelik bütünleşmiş biçimde yapılanma önerisi getirilmelidir.
Mevcut koruma alanlarının, güncel gelişmelerin gerisinde kaldıkları açıktır. Bu konuda çalışması gereken
bilim dalları ve meslekler, karar alama sürecinde yer almadığı gibi bazılarında yönetim planlaması hiç
yoktur.(Örneğin; doğal sitler)Doğal sitleri arkeolog, sanat tarihçi, mimar, kent plancı saptarken, milli parklar
gibi koruma alanlarının da içinde bulunduğu yapı gereği peyzaj mimarlığı bölümü mezunu olmayan orman
mühendisleri görev yapmaktadır.
116
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
1970’li yıllardan bu yana ülkemizde peyzaj mimarlarınca yürütülen Biyotop (yaşam ortamı) Haritalama,
korumaya değer peyzaj birimlerinin ve koruma önceliklerinin ülke düzeyinde saptanmasına yönelik olarak,
fiziki planlamada yer seçimini hedefleyen temel bir çalışmadır. Halen hazırlanma aşamasında olan “Biyoçeşitlilik ve Doğa Koruma Kanunu Taslağı”, bu yasaya dayanak oluşturan uluslar arası sözleşmelerden biri
niteliğindeki “Avrupa Peyzaj Sözleşmesi” de dikkate alınarak, peyzaj mimarlarının bu alandaki yetki ve
sorumluluklarının yasallaştırılması için çok önemli bir adım olarak değerlendirilmektedir (Yılmaz ve Yalçın,
2007).
Peyzaj mimarlığı meslek disiplininin, Avrupa Birliği’nin de önerdiği “Peyzaj Planlama”yı temel alan bir
yaklaşımla bir plan kademelenmesi oluşturacak bir alt yapıyı oluşturması ve devamında ise ortaya konan
plan tanımlamaları için “Lejand Terminolojisi” belirlemesi gerekmektedir. Bu, tüm Peyzaj Mimarlarının birlikte
başaracağı bir süreçtir.
PMO bu süreci başlatmış bulunmaktadır. Odamız yönetiminin, Bayındırlık Bakanlığı’nın uzmanlarıyla birlikte
gerçekleştirdikleri Strateji Geliştirme Toplantısı’nda mesleki sorunlar ve çözüm önerileri tartışılmış ve
Bakanlığa, “Ulusal Plan Kademelerinde Peyzaj Planlama ve Peyzaj Tasarımı Projelerinin Yeri” konusunda
bir rapor hazırlanarak sunulmuştur. Farkındalığın artıp konunun hassasiyetine gereken özenin gösterilmesini
sağlamak hepimizin istediği ve birlikte başarabileceğimiz bir süreçtir.
5.KAYNAKLAR

Ekinci, G.B.2006. Avrupa Birliği Çevre Mevzuatı’na Uyum Çerçevesinde Türkiye’deki ÇED
Çalışmalarının İncelenmesine Yönelik bir Araştırma, İzmir.

Demirel, Ö. 2009. Ülke Mekânsal Planlaması İçinde Ekolojik Ağırlıklı Disiplin Olma Yönünde Bir
Misyon Taşıyan Peyzaj Mimarlığı Mesleğinin Yeri ve Üzerine Düşen ya da Yapması Gerekenler,
PEMAT Toplantı Raporları. Peyzaj Mimarlığı Akademik İşbirliği Toplantısı (PEMAT). Süleyman
Demirel Üniversitesi, Peyzaj Mimarlığı Bölümü, Isparta.

Nurlu, E. 2001. Çevresel Etki Değerlendirmesi Ders Notları, Basılmamış, Ege Üniversitesi Ziraat Fak.
Peyzaj Mimarlığı Bölümü, Bornova.

T.C. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, 2012. İmar Kanunu. ,
http://www.mevzuat.adalet.gov.tr/html/711.html .(ET:23.04.12).

UNEP, 1987. Brundlant Raporu. , http://www.unep.org/ .(ET:23.04.12).

Yılmaz, K. T., K. YALÇIN 2007. Yasal Yetkilerin Kazanımında Peyzaj Mimarlığı İçin Yeni Bir Açılım:
Biyo-çeşitlilik ve Doğa Koruma Kanunu Taslağı. Peyzaj Mimarlığı Kongresi, 22-25 Kasım 2007,s.
333-343, Antalya.

Yücel, M. 2009. Çevresel Etki Değerlendirmesi, Peyzaj Mimarlığı 1.Ulusal Çevresel Etki
Değerlendirmesi Çalıştayı. Çukurova Üniversitesi, Peyzaj Mimarlığı Bölümü, Adana.
117
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
5.OTURUM
KENT, KENTLİ HAKLARI, KENTLEŞME VE KENTSEL DÖNÜŞÜM
Oturum Başkanı; Mustafa TERZİOĞLU
118
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
5.OTURUM BAŞLIKLARI
KENT, KENTLİ HAKLARI, KENTLEŞME VE KENTSEL DÖNÜŞÜM
• Kent, kentli hakları, kentleşme
• Yerleşme ve yapılaşma süreçleri ve peyzaj mimarlığı
• 2008-2009 Kentleşme Şurası ve Sonuç Bildirgesi
• Kentli hakları bildirgesi
• Kentsel dönüşüm, kentsel yenileme
• Afet yönetimi ve depremsellik ve peyzaj mimarlığı ilişkisi
• Van depremi ve göç
• Kentsel dönüşümlerin varlık değerlerimiz üzerindeki olumlu-olumsuz etkileri
• Ülkemizin kentleşme politikalarının dünü-bugünü ve geleceği
• T.O.K.İ.
• Ulaşılabilir/erişilebilir kentler
• İmar yönetmelikleri ve peyzaj mimarlığı
• Alışveriş merkezlerine karşı kent merkezleri
• Fiziki çevre-ışık, ses ilişkisi ve tasarım teknikleri
119
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
TÜKETİM SAHNELERİNDE KAYBOLAN KENT MERKEZLERİ
ECE ŞAHİN
Ege Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü
Tel: 0537 340 31 89
E-posta: [email protected]
ÖZET
Tarihin her döneminde ticaretve bunun dışında farklı sosyal etkinlikleri de içinde barındıran bir tiyatro,bir
sergi salonu gibi alışveriş bileşenleri kentlerde var olmuş ve her zaman insanlar için bir toplumsallaşma ve
biraraya gelme mekânı olmuşlardır. Sanayi devriminden sonra ise ticaret merkezlerinde bazı değişim ve
dönüşümler yaşanmıştır.
Toplumlar geliştikçe teknolojinin de ilerlemesiyle, plansız gelişen ve konumlanan alışveriş merkezi kavramı
oluşmaya başlamıştır. Alışveriş merkezleri ticaret işlevlerinin yanı sıra insanların sosyal ihtiyaçlarını da
karşılayacak, sinemalar, tiyatrolar, restoranlar, çocuk oyun alanları hatta mini golf sahalarıgibi mekânları da
içinde barındırmaya başlamıştır. Fakat bu gelişmeler kent merkezlerinin olumsuz yönde etkilemiş, kent
merkezi kavramının önemini ve tarihinin kaybolmasına yol açmıştır.Bu her şeyi bulabileceğimiz, tüm fiziksel
sosyal ihtiyaçlarımızı karşılayabileceğimiz süslü kutular aslında kentlerin yok oluşunu simgelemektedir. Bu
kutulara sıkışıp kalan insanlar ise doğadan, kentin tarihinden kültüründen uzak yapay bir sosyal ortamda
kendi yeni kimliğini oluşturma çabasına girmiştir. Alışveriş ve kent merkezleri arasındaki bu rekabetin toplum
için yararlı hale getirebilmek için kent merkezlerinde bazı dönüşümlere olanak sağlanmalıdır.
Sonuç olarak bu bildiride; tüm bu sebeplerle hem alışveriş etkinliklerinin ekonomik ve çevresel
sürdürülebilirliğini, hem de kent merkezi kültürünün yaşamasını sağlayacak yeni bir yaklaşıma ve stratejiye
duyulan ihtiyacın değerlendirilmesi yapılacaktır.
Anahtar kelimeler: Alışveriş merkezleri, kent merkezleri, kent kültürü, insan
1.GİRİŞ
Alışveriş merkezi kavramı yeni ortaya çıkmış bir kavram değildir. Ancak Alışveriş merkezlerinin küresel bir
yaygınlığa ulaşmasıyeni bir olgudur. Alışveriş mekânları insanlık tarihi kadar eskidir. Toplumlar büyüdükçe,
dükkânlar ve pazarlar gelişip plansız alışveriş merkezlerini yaratmış, daha sonra planlı alışveriş merkezleri
ortaya çıkmıştır. “Alışveriş işlevinin, topluca sunulması gelişmekte olan ülke kentlerine yabancı bir olgu
değildir.”(Aksel Gürün, 2005)
Öncelikle alışveriş merkezlerini bugüne getiren tarihine bakmak gerekirse bedestenler ve çarşılar ilk alışveriş
merkezleri olarak kabul edilebilirler. Ancak bizi bu günkü sürece getiren alışveriş merkezlerinin asıl temeli 19.
yüzyıl başlarında Avrupa’nın başlıca önemli başkentlerinde kent merkezlerinde bulunan ana caddelerin
önemli dükkân ve mağaza topluluklarını barındırmaya başlamasıyla atılmıştır.
Ancak, 19. yüzyıl sonlarına kadar alışveriş mekânları büyük çoğunlukla geleneksel kent merkezleri içerisinde
yer almışlardır. 19. yüzyıl sonundan itibarense, banliyölerin oluşumu ile birlikte kentlerin dışında ve çeperinde
ortaya çıkan alışveriş ihtiyacı günümüzdeki alışveriş merkezlerinin ortaya çıkışındaki ilk aşamayı
oluşturmuştur. Bu aşamayı “bahçe şehir” ya da “banliyö dükkânları olarak adlandırıyoruz.
2. Alışveriş Merkezi Kavramının Oluşumu ve Tarihi Gelişimi
1916 Market Square; 28 dükkân, 12 büro birimi, 30 konut birimi, spor salonu, klüp binası ve peyzaj
düzenlemesinden oluşan alışveriş kompleksi hizmete girdi. Bu kompleksin kullanımında ve planlamasında
otomobil temel faktörlerden biriydi. Market Square; belki de özel olarak motorlu taşıtları barındırmak
120
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
amacıyla tasarlanmış ilk iş merkezidir. Market Square ayrıca resmi kayıtlarda Amerika’daki ilk planlı alışveriş
merkezi olarak göstermektedir.
1950’lere gelindiğinde alışveriş merkezleri bir dükkân topluluğunu çoktan aşmıştı. Artık alışveriş merkezleri
otomobille ulaşılan ve tasarımı otomobile göre yapılan özel ticaret mekânlarıydı. Alışveriş merkezlerinin
evrimindeki bu yeni aşama “otomobil alışveriş merkezi” olarak adlandırılmaktadır.
1960’lara gelindiğinde artık alışveriş merkezleri kent merkezine geri dönmeye başladılar. Banliyölerdeki
Pazar paylarının daralması kadar kent merkezlerindeki kentsel dönüşüm faaliyetleri de bunda etkili olmuştur.
Kent merkezlerindeki binalar dönüştürülerek yeni tür alışveriş merkezleri oluşturulmaya başlandı.
Alışveriş merkezlerinin alışverişin yanında kentte boş zamanın geçirildiği birer mekâna dönüşmesi ve
teknolojinin de katkısıyla birer eğlence merkezine dönüşmesi ile alışveriş merkezlerinin yeni bir türü olan
“Eğlence Alışveriş Merkezleri” ortaya çıktı.
1990’lar boyunca Amerikan Alışveriş Merkezleri Şirketleri bütün dünyada yaygınlaşmaya başlamıştır.
Küreselleşme ve sermayenin önündeki engellerin kalkması bunda etkili olmuştur. Diğer bir gelişme de
alışveriş merkezleri karşısında çöküntü bölgesi halinegelen kent merkezlerini canlandırmak için Amerika
Birleşik Devletlerinde ortaya çıkan harekettir.
Ülkemizde alışveriş merkezlerinin tarihi gelişimine bakacak olursak ilk olarak Osmanlı ve Selçuklu’daki
Hanlar, kapalıçarşılar, bedestenler, arastalar bu mekânlara örnek olarak gösterilebilir. Ancak batılı anlamda
alışveriş merkezleri gelişmekte olan ülke kentlerinde özellikle 1980’lerden sonra küreselleşme sürecine koşut
olarak ortaya çıkmış ve yaygınlaşmaya başlamıştır.
1980’lere kadar gelişmekte olan ülkelerin alışveriş mekânlarının oldukça parçalı bir yapı gösterdiği
söylenebilir. Geleneksel ticaret mekânları ile yeni ortaya çıkmaya başlayan marketler ve pazarlar bir arada
bulunmaktadır. Ancak 1980’lerden sonra diğer alışveriş mekânları etkinliklerini kaybetmeseler de alışveriş
merkezlerinin ve alışveriş merkezi kültürünün gelişmekte olan ülkelerde de yaygınlaşmaya başladığı
görülmektedir.
3.Alışveriş MerkezlerininKent ve İnsan Kültürüne Etkileri
Yapılan araştırmalar alışveriş merkezlerinin mekânsal, ekonomik ve sosyal açıdan yetersiz analizlere dayalı
olarak kurulduklarını göstermektedir. Çok sayıda ve fizibilitesi yapılmadan alışveriş merkezi açılması kent
merkezlerini de olumsuz etkilemektedir. Bu sorun en belirgin biçimde kendisini aynı bulvar üzerinde birbirine
çok yakın mesafede kurulmuş pek çok alışveriş merkezi gibi örneklerde de göstermektedir.
Bu anlamda hem alışveriş merkezlerinin sürdürülebilirliğini sağlayacak hem de kent merkezlerinin olumsuz
etkilenişinin önüne geçecek yeni bir yaklaşıma ihtiyaç bulunmaktadır.Sonuç olarak alışveriş merkezleri
kırılgan ve sürdürülemez bir yapı göstermektedir.
“Bugün kent merkezleri ve alt merkezler ulaşılabilirlik, çeşitlilik, kamusal güvenlik, farklı alan kullanımları,
kentsel tasarım ve idameden eksik olarak varlıklarını sürdürmektedirler.”(Şahin, 2010)
Diğer taraftan alışveriş merkezleri, hiçbir tarihi ve kültürel kimliğe ve ekonomik canlılığa sahip olmadan,
kentsel merkezlerdeki kadar ticari işlevlere sahiptirler. Ticari işlevlerin ötesinde işyerlerini ve çalışma
alanlarını, hatta toplumsal, kültürel ve eğlence işlevlerini de bünyelerinde barındırmaktadırlar. Ekonomik,
toplumsal ve mekânsal bakış açılarından incelendiğinde alış-veriş merkezlerinin birer kentsel merkez taklidi
olduğu iddia edilebilir. “Sorgulanması gereken, son teknoloji ile donatılmış, en iyi yerde konumlandırılmış,
birçok işlevi barındıran mükemmel mimariye sahip alışveriş merkezlerinin gerçekten birer kentsel merkez
özelliği gösterip göstermediğidir.” (Aksel Gürün, 2005)
Konut nüfusunun kent merkezi ve çevresinden ayrılması ekonomik hayatı da etkilemiştir. Restoranlar,
tiyatrolar, sinemalar, ulusal ve kültürel işlevler, sanat galerileri, kütüphaneler ve spor merkezleri, kamu
binaları ve birçok yatırımcı firmalar kentten dışarı doğru uzanan ticari koridorlarda yer seçmeye
başlamışlardır. Alışveriş merkezleri bu kentsel yayılmanın doğal bir sonucu olarak ortaya
çıkmışlardır.Alışveriş zamanı, olgusunun değişmesi ve gelişmesiyle, kentlerde gezinmektense alışveriş
merkezlerinde dolaşmak tercih edilmeye başlamıştır.
4.Kent Kültürünü Koruyan Sürdürülebilir Yeni Bir Yaklaşımın Oluşturulması
121
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
Tüm bu gelişmelerin sonucunda günümüzde tüketim sahnelerinde yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan
kent merkezleri, tarihi kültürel yapılarıyla insanları birbirine bağlayan önemli mekânlardır. Alışveriş merkezleri
birçok açıdan insanlar için avantaj gibi görünüp; modern zamanların hızlı yaşam modasına çok uygun olsa
da, insanlık tarihi içinde süslü birer kutu olmaktan ileriye gitmesi mümkün görünmemektedir. Bu süslü kutular
içinde bulunmaktan memnun olan insan, bir süre sonra bu kutunun içine hapsolduğunun farkına varmaktadır.
Modern zamanların getirdikleriyle doğadan uzaklaşan insan alışveriş merkezlerinin çoğalmasıyla iyice kopma
noktasına gelmiştir. Bu süreç sonunda da insan kendine yeni bir kimlik oluşturmaya başlamıştır. Oluşan bu
yeni kimlikte ise kendini sadece tüketim sahnelerinde var olabilen yapay ve kültürel öğelerini kaybetme
noktasına gelmiş bir oluşum görülmektedir.
Tüm bu sebeplerle hem alışveriş merkezlerinin ekonomik ve çevresel sürdürülebilirliğini sağlayacak hem de
kent merkezlerinin ve geleneksel perakende sektörünün yaşamasını sağlayacak yeni bir yaklaşıma ve
stratejiye ihtiyaç vardır.Bu yaklaşım hem uzun vadede alışveriş merkezlerinin toplumsal faydasını arttıracak
hem de geleneksel değerlerin korunmasını sağlayabilecektir.
Bu tür bir strateji ayrıca toplumsal alanda birçok faydayı da sağlayacaktır. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz:
 Kentsel Gerilimlerin Azaltılması
 Kent Yoksulları İçin Kentin Sağladığı Olanakları Korumak
 Kentsel Kutuplaşmayı Önlemek
 Otomobil Kullanımı ve Trafik Sıkışıklığından Dolayı Ortaya Çıkan Sorunların Önüne Geçmek
 Altyapı ve Yerleşim Deseni Üzerindeki Baskıları Azaltmak,
 Çevre Kirliliğini Azaltmak
 Daha Verimli Bir İş ve Ofis Çevresi Yaratmak
 Eğitim, Sanat ve Diğer Kültürel Faaliyetlerin nitelik ve nicelik olarak zenginleşmesini sağlamak
 Kente olan aidiyetin Güçlendirilmesi
 Kent Merkezlerinin Çöküntüleşmesinin Önüne Geçilmesi
5.SONUÇ
Tüm bu faydaların sağlanması için de kent merkezlerini kentlerin toplum hayatının, ticari ve toplumsal
kimliğinin odak noktası haline getirebilmek için temel kararlar alınmalıdır. Planlama politika ve kararları,
yaygınlığı artan kent dışında yer alma eğilimindeki alışveriş merkezleri baskısına karşı daha katı olmalıdırlar.
Merkezi ve yerel yönetimler kentdışı gelişimlerin merkezde yarattıkları olumsuz etkileri göz önüne alarak
planlama uygulamaları yapmalıdırlar.
Bunun dışında, yaşanabilir kent merkezleri için ana stratejiler belirlenmelidir. Bir kent merkezinde
çalışabilmeli, yaşayabilmeli, alışveriş yapabilmeli, yerel, toplumsal, kültürel, rekreasyonel, ruhsal olaylarda
yer alabilmeli; birçok sayıda insanı, faaliyet katılımcılarını, fakirden zengine, yaşlıdan gence herkesi
çekebilmeli, güvenli, konforlu ve keyifli bir ortam sağlayabilmeli ve son olarak kentin tüm bölgelerinden
erişilebilirliğinin olması gerekmektedir.
Kent merkezlerinde kentsel tasarımın ve yönetiminin en yüksek standartlarda uygulanması sağlanmalıdır ve
bu sürecin tüm aşamalarında Peyzaj Mimarları aktif rol almalı ve çok önemli bir yere sahip olmalıdır.
KAYNAKLAR
Aksel Gürün, B. (2005)Planlama Dergisi TMMOB Şehir Plancılar Odası Yayını, (31)
63-75
Nalbantoğlu, O. (2010)Kent ve Peyzaj Dergisi TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi Yayını, (18), 18-25
Şahin, S. Z. (2010 Mart), Alışveriş Merkezlerinin Evrimi ve Geleceği, http://www.library.atilim.edu.tr Erişim
Tarihi: 27 Mart 2012
122
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
ENGELLİ MEKANLAR
Şeyma Öksüz
Bartın Üniversitesi Orman Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü, 0530 403 55 65
[email protected]
KENT
İnsan toplumsal bir varlıktır. İnsanların, karşılaştıkları ve tek başlarına çözemedikleri güçlük, sorun ve
imkânsızlıkları toplum içinde gerçekleştirilen ilişkilerle çözümlemek ve ortadan kaldırmak isteği bir arada
yaşama
ihtiyacını
ortaya
koymaktadır.
İhtiyaçlarını
karşılamak
için
girişilen
bu
faaliyette
yeni
gereksinimlerinin doğması ve insanoğlunun bunları karşılamada yetersiz kalması onu kimi sosyal ilişkileri
oluşturmaya iter (URL-3 2012). Kentlinin yaşam kalitesi ise, kentsel ve toplumsal gelişme ile yakından
bağlantılıdır. Kentsel alanın çağdaş yaşama uygun şekilde düzenlenmemesi halinde, ekonomik ve sosyal
yönden gelişmeden söz edilemez. Kentli bilincinin oluşması, kentte yaşayan bireylerin ekonomik, kültürel ve
sosyal yönden gelişmesi, sadece düzenli ve sorunları çözümlenmiş bir kent ortamında sağlanabilir.
KENTLEŞME
Kentleşme, geçmişten günümüze gerek anlam gerekse işlev yönünden büyük bir farklılık göstermiştir.
Bununla birlikte oluşumundan bugüne ortak paydası insanların birlikte yaşamasıdır. Şehirlerdeki aşırı nüfus
artışı ve göçler hızlı kentleşmeyi, geçmiş hükümetlerin göçleri zorlaştırmak yerine özendirmesi hızlı çarpık
kentleşmeyi,
hızlı
çarpık
kentleşmenin
modern
insan
üzerindeki
olumsuz
etkileri
ise kentsel
dönüşümü günümüzün önemli ihtiyaçlarından biri haline getirmiştir. Kentsel dönüşüm projelerinin ise
uygulanabilirliği konusunda sancılarının olabileceği unutulmamalı, uygulayıcılar tarafından kentsel dönüşüm
projelerinin sosyolojik ve psikolojik boyutu topluma anlatılmalı ve özümsetilmelidir. Bu şekilde halk
tarafından kabul edilebilirliği sağlanmalıdır.
İnsan merkezli olarak baktığımızda kentlerin birçok yönden sorunlar oluşturduğu ve ayrımlar getirdiğini de
görmek mümkündür. Bu ayrımların başında ise engellileri ve yaşlıları ihmal eden bir anlayışın egemen
olması gelmektedir. Kenti oluşturan yapılar, ulaşım yolları ve araçları, parklar gibi temel unsurlar, herkes için
eşit ve kullanılabilir nitelikte değildir (URL-1 2012).
Kentsel mekanlarımızda engellilerin rahat dolaşımını sağlayacak biçimde yaşanılabilirlik düzeyinin
yükseltilmesi, bu mekanların erişilebilir ve kullanışlı olarak düzenlenmesi, engelsiz mekan tasarımı ilkelerinin
gerçekleştirilmesi ile sağlanabilir.
Engelsiz mekan tasarımı birbirini tamamlayan şu üç ortamda da birbirini tamamlayacak biçimde
gerçekleştirilmektedir :

Kentsel mekanlar: sokaklar, meydanlar, parklar vb. açık yeşil alanlar

Bina mekanları: bina içleri
123
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA

Bunların birbirlerine geçiş alanı olan bahçe, bina girişi vb. binaya bitişik çevredir (URL-4 2012).
ERGONOMİ
Ergonomi bir anlamda işin insanın özelliklerine uygun bir şekilde düzenlenmesi olarak tanımlanabilir.
Kentlerin gerek fiziksel bakımdan gerekse nüfus açısından büyümeleriyle kentlerde farklı yaş gruplarında,
eğitim seviyelerinde, mesleklerde, fiziksel ve ruhsal yapılarda, sosyo-ekonomik statülerde bulunan kişilere
rastlamak mümkündür. Kenti var eden ve ona anlam kazandıran bu çeşitliliktir. Toplum içinde yaşayan her
birey fırsat ve olanaklardan eşit derecede yararlanma hakkına sahiptir. Kalıcı engel taşıyan bireylerin yanı
sıra, her insan hayatının belli döneminde geçici engellilik durumu taşıyabileceği gibi, gün içinde yorgunluk,
uykusuzluk ve dikkat eksikliği gibi bazı nedenlerle sağlıklı bir insan dahi engelli konumuna geçebilmektedir.
Yerel ve merkezi yöneticiler, kentlerdeki bu çeşitliliği göz önünde bulundurarak kentteki tüm bireylere eşit
şekilde hizmet etmelidirler. Çağdaş, ergonomik bir kent, herkes için ulaşılabilir nitelikte olan bir kent anlamına
gelmektedir.
Kentlerdeki mevcut mekansal düzenlemeler ve donanımsal altyapı incelendiğinde, merkezi ve yerel
yönetimlerin, kentlerdeki çeşitliliği dikkate almadan standart planları ve uygulamaları yürürlüğe koymaları,
kentlerde fiziksel-ruhsal yetersizlikleri bulunan engelliler, yaşlılar, hastalar, vb. için olumsuz neticelere yol
açmaktadır. Oysa T.C. 1982 Anayasası’nda, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde ve Avrupa Kentsel
Şart’ında özürlüler, yaşlılar, hastalar, çocuklar ve sosyo-ekonomik bakımdan engelliler koruma altına
alınmışlardır. Bu kişiler toplumdaki diğer bireylerle eşit haklara sahiplerdir. Planlama sürecinde bu niteliklerin
göz önüne alınması, toplumun tamamının ihtiyaçlarını eksiksiz karşılamasını, her bireyin iş gücüne katkıda
bulunmasını ve dolayısıyla sosyal ve ekonomik açıdan ülkenin gelişmesini sağlayacaktır. Bu bağlamda
ergonomik ve ulaşılabilir kent düzenlemeleri için bazı öneriler getirilmiştir:

Planlama engelli bireylerin hareketlerini kısıtlamayacak
şekilde yapılmalı, engelli kişilerin
kullanabildiği alanların çoğunluğunu sağlıklı insanların rahatlıkla kullanabildiği unutulmamalıdır.

Meslek disiplinlerinin ortak çalışmalarıyla özel ve kamu alanlarında engelli bireyler için uygun yaşam
alanları oluşturulmalıdır.

Özellikle kent içi ulaşım alanlarında gerekli önlemler alınmalı ve belirtilen standartlar dahilinde,
engelli bir bireyin yardım almadan bir yerden bir yere gidebileceği şekilde ulaşım ağı oluşturulmalıdır.

Açık alanlarda olduğu kadar yapı içlerinde de engelli bireylerin kullanımları göz önüne alınarak
planlama yapılmalıdır.
124
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA

Gerekli yasal düzenlemelerle çevre düzenleme planlarında ulaşılabilirlik kriterlerinin uygulanması
zorunlu hale getirilmelidir. (URL-2 2012).
ERİŞEBİLİRLİK
Erişebilirlik kentte yaşayan bütün bireylerin, kentin sunduğu kamusal hizmetlerin tümüne ulaşabilmesi
demektir. Bu, kenti paylaşan her bireyin en doğal hakkıdır.
Özellikle II. Dünya Savaşından sonra, kentlerin yeniden yapılanma sürecinde erişebilirlik kavramı kentsel
tasarımcıların birincil amaçları içinde yer almıştır. Daha önce standart gereksinimlere göre tasarlanan
yapılanmış çevreler yerine özellikle kamusal alanların toplumu oluşturan herkes tarafından kullanılması ve
böylece daha yaşanabilir mekanların elde edilebilirliği görüşü benimsenmiştir. Birleşmiş Milletler başta olmak
üzere çeşitli ülkeler, bu görüşü yasalara da taşıyarak, kimsenin hiçbir fiziki özelliği nedeniyle
dışlanamayacağını kabul etmişler, fiziki çevrelerin bu görüşü sağlayacak biçimde donatılması için kurallar,
denetim ve yönetim politikaları geliştirmişlerdir. Halen ülkemizde de bu genel kural hem anayasamız da hem
de çeşitli yasalar da yer almaktadır. Ancak en büyük sorun, fiziki çevrenin istenen şartlara uygun gelişip
gelişemediğinin denetlenmesi ve gerekli yaptırımların uygulanmasıdır (URL-2 2012).
ULAŞILABİLİRLİK
Temelde tüm insanlar için inşa edilen kentlerin çoğu, engelliler için tasarlanmamıştır (Yıldız, 2003).Konfor ve
kolaylık sağlaması açısından tasarlanmış kentsel dış mekânlara ve yapılaşmış çevrelere ulaşılabilirlik
(erişebilirlik) engelliler için oldukça önemlidir. Toplum hayatına katılımda yaşamın tüm alanlarındaki hak ve
hizmetlere ulaşabilmek ve bunlardan yararlanabilmek büyük bir önem taşımaktadır. Fiziksel engelliler kadar
yaşlılar ve çocuklu annelerinde sosyalleşebilmesi için en önemli koşul ulaşılabilirliğin elverişli olmasıdır.
Bu bağlamda, ele alınan ulaşılabilirlik, iki temel erişimi içermektedir. Bunlar;
1.Fiziksel çevreye (mekâna ve burada sunulan hizmetlere) ulaşabilmek,
2. Bilgi ve mesaja ulaşabilmek diye sıralanabilir (BÖDB, 2011).
Başlangıçta özürlülerin ulaşabilirliğinden hareketle yapılacak fiziksel çevre düzenlemeleri yalnızca fiziksel
engellilerin değil, aynı zamanda geçici olarak özrü olan (yaşlılar, hamileler, bebek arabalılar, çocuklar gibi
hareket kısıtlılığına sahip bireyler) kişilerin de ulaşabilirliğine ve toplumsal hayata katılımlarına hizmet
edecektir. Bireyin toplumsal faaliyetlerini yerine getirmesinde engel oluşturmayan özrü, toplumsal veya
mekânsal düzenlemelerdeki yetersizlikler ya da yanlışlıklar nedeniyle bir engel haline gelebilmektedir.Kamu
binalarının yanı sıra özel binalarda fiziksel engellilerin ulaşımı açısından önemli engeller barındırmaktadır.
Ulaşımın uygun hale getirilmesi konusunda bazı belediyeler dışında (2010 yılında Üsküdar Belediyesinin
yaptığı Barbaros Mahallesi Mütevelli Çeşme Caddesi ve Uncular Caddesi, Sakarya Belediyesi Çark Caddesi
gibi) hiçbir çalışma yapılmamaktadır.
125
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
Yaya bölgesindeki döşeme malzemesinin uygunluğu, kullanım alanlarını birbirinden ayırması, engelli
kullanımı için yönlendirici detayları içermesi, donatılarla ve kentin sahip olduğu dokuyla uyumlu özelliklere
sahip olması, girişleri vurgulaması önemli tasarım unsurları olarak karşımıza çıkmaktadır (Cengiz, 2011).
Ülkemizde yapılanmış mevcut yaya bölgeleri hem özürlüleri engelli hale getirici, hem de özürlü olmayanların
hareketlerini kısıtlayıcı çeşitli engeller bulundurmaktadır. Özellikle bireyin barındığı konuttun girişinden
başlayarak kaldırım, sokak ve cadde de dışarıya çıktığı ilk andan itibaren hareket etme sıkıntısıyla karşı
karşıya kalınmaktadır. Bu eksiklikler kaldırımlardaki yüksek kot farkları, yüksek eğimli rampalar, değişen yol
genişlikleri, zemin döşemelerindeki uygulama hataları, rastgele yerleştirilen bilgilendirme levhaları,
budanmayan ya da yanlış dikilen ağaçlar, güvenlik önlemleri alınmamış inşaat ve alt yapı çalışmaları, bina
girişlerinde kullanılan merdivenlerin yaya kaldırımları üzerine doğru uzaması, yaya yolunun belli mesafeden
sonra trafik yolu ile birleşmesi, vb. şekilde sıralanabilir.
1. Kamusal binalara (kamunun kullanımına açık resmi ve özel tüm yapılar) erişim,
2. Açık alanlar (sokak, cadde ve meydanlar, parklar, rekreasyon alanları v.b.),
3. Konutlar,
4. Toplu taşımacılık
5. Trafik düzenlemeleri konularında standartlara uygun düzenlemeler yapılmalıdır (URL2 2012).
HERKES İÇİN ENGELSİZ MEKÂNLAR
ENGEL, ENGELLİ VE ENGELLİLİK
Bireyin yaşadığı sürece yaş, cins, sosyal ve kültürel faktörlere bağlı olarak oynaması gereken roller vardır.
Birey yetersizlik yüzünden bu rolleri oynayamaz durumda kalırsa buna özür-engel denir. Engelli ise yaklaşık
olarak; vücudunda doğuştan ya da sonradan oluşmuş, fiziksel, biyolojik veya estetik olarak, görünüm-işlev
bozukluğu sebebiyle günlük hayat ve sosyal yaşam içerisinde engel ve sorunlarla karşılaşmakta olup, genel
hayata uyum sağlayabilmesi ve engel durumuna özel gereksinimlerinin sağlanması için, sosyal-bilimsel
çalışma ve destekleri almaya hakkı olan kişi veya kişilere engelli denilmektedir.
Yalnız bizim dilimizde değil diğer birçok dilde de engelli ve engellilik anlamına gelen birden fazla sözcük
bulunmaktadır. Örneğin Türkçe'de genel düzeyde engelli özürlü sakat sözcükleri aslında aralarında anlam
fakları olduğu halde aynı anlama gelmek üzere kullanılmaktadır. Genelde tüm engelliler için yaşanan bu
karmaşa belirli engelli kümeleri için de geçerlidir. Örneğin kör âma görme engelli görme özürlü az
gören vb. Bu sözcükler değişik anlamlar taşıdıkları gibi yer yer aynı anlama gelmek üzere de
kullanılabilmektedirler. Bu da bir zihin karışıklığı yaratabilmektedir. Adlandırmadaki bu farklar zaman zaman
öyle çok tartışmaya neden olmaktadır ki bu tartışmalar gerçek sorunların önüne bile geçebilmektedir.
Engellinin kim engelliliğin de ne olduğu açık bir biçimde ortaya konmayınca engellilere yönelik geliştirilecek
politikaların yasaların ve hizmetlerin kapsamı da belirsizleşmektedir. Bu belirsizlik de uygulamada pek çok
sorunun ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Adlandırmadaki karmaşa ve tanım güçlüğü engellinin kendisini
anlatmasını ve diğerlerinin de onları kolayca anlamasını zorlaştırmaktadır. Engelliliğin her zaman her yerde
126
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
geçerli ölçülerle tanımını yapmak bir hayli güçtür. Bu yüzden olsa gerek alan yazında (literatürde) çok değişik
tanımları vardır. Birleşmiş Milletler Sakat Haklan Bildirgesinde "Kişisel ya da sosyal yaşantısında kendi
kendisine yapması gereken işleri (bedensel ya da sonradan olma) her hangi bir noksanlık sonucu
yapamayanlar" (3) sakat olarak tanımlanmaktadır. Engelli sözcüğü genelde hareket yeteneği sınırlanmış
bireyi çağrıştırmaktadır. Hareket yeteneğini sınırlayan nedenler ise doğuştan getirilen doğum sırasında
karşılaşılan ya da sonradan yaşanan bir hastalık veya kaza sonucu ortaya çıkan bir işlev bozukluğundan
kaynaklanıyor olabilir (URL-5 2012).
ENGELLİLİK NASIL DÜŞÜNÜLMELİ?
Hareket
yeteneğinin
kısıtlı
olması başlı
başına
bir
engellilik
midir?
Eğer
öyle
ise
hepimizin
yapamadığı beceremediği bir iş ya da eylem yok mudur yaşamda? Engellilik günlük yaşama katılmayı
engelleyen fiziksel işlevlerdeki bir sınırlılık hali olarak değerlendirilmelidir. Gerçekte önemli olan bazı
işlevlerin yerine getirilmesinde karşı karşıya kalman bir fiziksel sınırlılığın olması değil bunları "kompanse"
edecek destek sistemlerinden yoksun kalmaktır. Eğer bir gözlükle var olan görme yetersizliğinizi rahatlıkla
giderebiliyor ve işlerinizi görebiliyorsanız bir sorununuz yok; ancak geri kalmış bir köyde ya da yörede bu
gözlüğe ulaşamıyorsanız ciddi bir sorunla karşı karşıyasınız demektir. O halde engellilik çoğu zaman
değişken bir konudur. Başka bir deyişle nerede ve nasıl karşılaşacağınıza bağlı olarak sonuçları değişen bir
durumdur.
Bireyin fiziksel işlevlerindeki bozukluk ve bunların hareket yeteneğinde yarattığı eksiklik ve güçlük onu
toplumun diğer bireylerinden farklı kılar. Bu farklılık engellilerin yaşadığı ayrımcılığın da asıl nedenidir.
Bilindiği gibi her türlü ayrımcılığın temelinde farklı olmak yani "alışılmamış özelliklere" sahip olmak vardır
(URL-5 2012) .
Fiziksel işlevlerdeki bozukluklar ve bunların hareket yeteneği üzerinde yarattığı sınırlamalar bireyi toplumdan
uzaklaştırır. Toplumsal destek sistemlerinin yetersizliği toplumun dışlayıcı tutum ve davranışları da engelli
bireyin topluma eşit bireyler olarak katılmasını önler.
ENGELLİLERE YÖNELİK YAPILAN HİZMETLER NELERDİR?
a )Bilgilendirme ve Bilinçlendirme
b) Tıbbi bakım
c) Rehabilitasyon
d) Sosyal güvenlik ve gelirin korunması
e) Ulaşılabilirlik
f) Eğitim
g) İstihdam
127
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
Tıbbi
Sosyal
Hizmet
kapsamında
özürlü
ve
ailelerine
yönelik
çalışmalar
Sosyal Hizmet Mesleği: Bireyin karar verme özgürlüğünü, kendi yararına kullanması açısından
bilinçlenmesinde ve yaşadığı çevrenin değişen sosyo-ekonomik koşullarına ve normatik (kuralları olan)
sisteme uyum sağlamada, toplumda verimli bir unsur olması yönünden gerekli olan değişimin yaratılmasında
müdahale edebilecek bilgi, yöntem ve becerilere bilgi yöntem ve becerilere sahip hatta bu tür bir müdahale
yetkisi olan bir meslektir.
Sosyal hizmet mesleğinin uygulama yaptığı alanlardan biri de “özürlülük” alanıdır. Engellilerle çalışan sosyal
çalışmacının koruyucu-önleyici, iyileştirici-geliştirici ve rehabilite edici fonksiyonları bulunmaktadır. Sosyal
çalışmacılar engellilerle, hastanelerde, rehabilitasyon merkezlerinde, ana-çocuk sağlığı merkezlerinde, özel
eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde, mesleki rehabilitasyon merkezlerinde, özürlü danışma merkezlerinde,
özel eğitim okullarında vb. çalışır.
Tıbbi rehabilitasyonda; kişinin fonksiyonel yeterliliğini mümkün olan en yüksek düzeye çıkarmak için klinik
tedavi, tıbbi egzersizler, uğraşı tedavisi, konuşma tedavisi uygulanır. Ortopedik cihaz ve protez uygulaması
ile de kişinin rehabilitasyon sürecine engel olacak fizyolojik engellerinin aşılması amaçlanır, buna ilave olarak
psikolojik, sosyal ve ekonomik güçlüklerin azaltılması ya da ortadan kaldırılması hedeflenir. Böylece özürlü
kişinin; aile, toplum ve iş ile ilgili intibakını sağlamak sureti ile onun topluma bütünleşmesini sağlamaya
yönelik uygulama yapılır.
Özür ve özürlülük konusunda ailenin ve yakın çevrenin bilgilendirilmesi, ailenin çocuğun özür durumu olduğu
gibi görmesini ve gerçekleri kabul etmesini sağlamak, ailenin çocuğun durumundan dolayı kendini sorumlu
hissetmesi ve suçluluk duygusuna kapılmasını önlemek amacıyla aileye yönelik destekleyici mesleki
yaklaşımlarda bulunması, aile üyelerinin ilişkilerini geliştirmek Sosyal Çalışmacının görevidir (URL-6 2012).
ENGELLİ TASARIMLARI
Endüstrileşme hareketleri ile hızla büyüyerek plansızlaşan kentler, insanların toplu yaşamlarını giderek
zorlaştırmaktadır. Hatalı kentsel tasarımların, fiziksel açıdan herhangi bir engel taşımayan insanlar üzerinde
bile ciddi verim kaybına yol açması, geçici ve kalıcı engel taşıyan insanların sorunlarına daha çok dikkat
çekmektedir. Dünyada olduğu kadar ülkemizin de temel sorunlarının başında özürlü birey ve ailelerinin
durumları gelmektedir. Toplumun ayrılmaz bir parçası olan özürlüler, tüketici ve bakıma muhtaç insanlar
olarak görüldüklerinden, sosyal hayatta sıkça engellerle karşılaşmaktadırlar. Bu durum; engelli bireyleri,
fiziksel engellerinden kaynaklanan eksikliklerden daha fazla yormaktadır.
Engelli vatandaşların en çok sıkıntı yaşadıkları konulardan biri şehir içi ulaşımdır. Otobüs taşıtları durakları
gibi tasarımlarda engelli
vatandaşlarımız dikkate alınmadan
yapılması, engelli vatandaşlarımızın
yaşamlarının kısıtlanmasına yol açmaktadır.
128
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
Tüm insanlar gibi, “özürlü” ya da “engelli” olarak tanımlanan bireylerin de işe, okula, alışverişe, spor
alanlarına, parklara ve diğer kentsel mekanlara herkesin kullandığı yollarla gidebilmesini yani fiziksel çevreye
ulaşabilmelerini sağlamak gerekmektedir. Bu, çağdaş toplum olmanın önemli bir gereğidir ve yerel
yönetimlere bu konuda çok büyük sorumluluklar düşmektedir.
7 Temmuz 2005 yılında yürürlüğe giren engellilere ilişkin 5378 sayılı Yasa’nın geçici 2 ve 3’üncü maddeleri
ile kamuya açık tüm yol, kaldırım, yaya geçidi, açık ve yeşil alanlar, spor alanları, sosyal ve kültürel alt yapı
alanları ile kentsel ulaşım hizmetlerinin özürlüler için erişebilir duruma getirilmesi için belediyelere 7 yıl süre
tanınmıştır. Bu süre 7 Temmuz 2012 tarihinde sona ermektedir. Bu tarihe kadar gerekli tedbirleri almayan
belediyelere vatandaşların dava açma hakkı doğabilecektir. İşte bu noktada, yerel yönetimlerin gereken
düzenlemeleri yapmasına yardımcı olacak olan bu rehber, sadece özürlülerin değil, çocuk, yaşlı, hamile,
hastalık ve kaza nedeniyle hareket kısıtlılığı olan insanların da fiziksel çevreye ulaşılabilirliklerinin
sağlanmasına yönelik tasarım kurallarını içermektedir. Bu çerçevede “herkes için ulaşılabilirlik” kılavuzudur.
Bu rehberin hazırlanmasında, Türk Standartları Enstitüsü'nün çıkarmış olduğu TS 12576 “Şehir İçi YollarÖzürlü ve Yaşlılar için Sokak, Cadde, Meydan ve Yollarda Yapısal Önlemler ve İşaretlemenin Tasarım
Kuralları” ve Özürlüler İdaresi Başkanlığı (2010) “Yerel Yönetimler için Ulaşılabilirlik Temel Bilgiler Teknik El
Kitabı”
yayınlarından
faydalanılmıştır.
Şayet
ulaşılabilirliği,
erişilebilirliği
sağlayamazsak
engelli
vatandaşlarımızı evlerinden çıkaramayıp görmezden geliriz (URL-2 2012).
Ülkemizde artık yasal düzenlemelerden yana hiçbir sıkıntı yoktur. Asıl sorun yasa ve yönetmelikleri
görmezden gelip hayata geçiremeyişimizdir. Ulaşılabilir bir kent istiyorsak önce sosyal alanların erişilebilir
olması ve ulaşımımızın erişilebilir olması gerekir. Eğer bunlar yerine getirilip mevzuatlara uygun tasarım
yapılırsa engeller ortadan kalkacaktır.
Kentsel mekanlarımız da engellilerin rahat dolaşımını sağlayacak biçimde yaşanabilirlik düzeyinin
yükseltilmesi, bu mekanların erişilebilir ve kullanışlı olarak düzenlenmesi, engelsiz mekan tasarımı ilkelerinin
gerçekleştirilmesi ile sağlanır.
GERÇEK ENGELLİ KİM?
Engelli vatandaşlarımızı toplumla bütünleştirici bir yaklaşım göstermemiz gerekmektedir. Muhtaçlık
durumunu ortadan kaldırmamız ve yardıma ihtiyaçlık durumlarını ortadan kaldıracak mekanlar planlamalı ve
tasarlamamız gerekmektedir. Kentler insan merkezlidir. Bu şekilde baktığımızda kentlerin birçok yönden
sorunlar oluşturduğu ve ayrımlar getirdiğini de görmek mümkündür. Bu ayrımların başında ise engellileri ve
yaşlıları ihmal eden bir anlayışın egemen olması gelmektedir. Engellilere ait mekanların yapılması onları
görmezden gelmediğimiz anlamına gelmemektedir. Bu ayrımı yapan onları kentte yaşayan diğer insanlardan
farklı görmek büyük bir yanlıştır. Engelsiz mekanlar planladık demek değildir sadece. Engelsiz park diye bir
şey yoktur. O parkın kullanımı herkese açık olmalıdır. Kimseye engel oluşturmayacak şekilde planlanmalı ve
herkesin eşit bir şekilde kullanılmasına açık olmalıdır. Böyle uygulamaların yapılması ayrımcığı getirmektedir.
129
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
Artık sadece engellilere engel oluşturacak mekanlar oluşturulmaktadır. Engelli olmayan insanlara da engel
olacak mekanlar yaratılmaktadır. Standartlarına uymayan rampalar, merdivenler, korkuluklar, kaldırımlar.
Yapılan işlerin standartlara uygun olması gerekmektedir. Basamak-merdiven kişinin özründen dolayı değil
mekanın engel olmasından dolayı engel taşımaktadır. Hayatı değiştirmek için önce mekanı değiştirmemiz
gerekmektedir.
Engelsiz kent projesi, engellerin kaldırılmasına yönelik olarak yapılacak projeler hazırlanmaya başlanmıştır.
Engellilerin yaşamını zorlaştıran etkenlerin başında gelen fiziki çevre düzenlemelerinin, binaların ve toplu
taşıma araçlarının özürlülerin kullanımına uygun olmaması sorununa yönelik, 5378 sayılı yasayla birlikte
gelen düzenlemeler 2012 Temmuz ayı ile birlikte yürürlüğe giriyor. Herkes tarafından kullanılan mekanlar
tasarlanmalı ve planlanmalıdır.
Bu planlardaki amaç; öncelikle kentte yaşayan nüfusun sosyal ve ekonomik kalkınmasını sağlamak; bir
başka deyişle; refah düzeyini arttırmak olmalıdır. İnsanın yaşam kalitesinin artması, sadece bireysel
bağlamda ele alınmamalıdır. İlçe sınırlarında yaşayan ve ilçeyi kullanan engelli ve engelli yakınlarının
yaşamaktan mutluluk duyacakları erişilebilir ve kaliteli bir yaşam ortamı sağlamak için; sağlık, ulaşım,
planlama, çevre , eğitim gibi alanlarda yaşanan sorunlara kalıcı çözümler getirmek ve buradan hareketle
uygulamaya yönelik projeler geliştirmek, yaşayan engelliler ve ailelerinin, verilecek hizmetler sonucunda
psikolojik destek, hukuksal danışma, mesleki ve sosyal rehabilitasyon, kültür-sanat ve sportif etkinliklere
katılım açısından daha tatmin edici yaşam koşullarına sahip olmalarını sağlamak, Engelliler alanında yaptığı
uygulamalar ve geliştireceği projelerle diğer yerel yönetimlere her yönden örnek oluşturarak Çankaya
Belediyesini daha ileriye taşımak ve yapılan çalışmalarla ilgili toplumsal farkındalığı gerçekleştirmek, bu
yolla hem engelliler alanında toplumda var olan olumsuz yargıların giderilmesini sağlamak hem de toplum
desteğini kazanmak üzere dil; çalışmalarını planlamak ve uygulamak, Engelliler alanındaki projeler ve
çalışmaları, bu alanda faaliyet sürdüren ya da desteğinin alınmasında yarar görülen sivil toplum kuruluşları
ve sektörlerle eşgüdüm halinde hayata geçirmek.
Bu bağlamda, Engelliler Hizmet Bölümü, “Birleşmiş Milletler Engelli Haklarına Dair Sözleşme”nin bir gereği
olarak,” engellilerin toplum yaşamına tam katılımlarının sağlanması ve yaşam standartlarının yükseltilmesi,
programının temelini oluşturacaktır.
KAYNAKLAR
(URL-1 2012) TMMOB İstanbul İl Koordinasyon Kurulu tarafından 13-15 Eylül 2007 tarihinde düzenlenen
Kent Sempozyumuna TSD Genel Müdürü Ergün İŞERİ'nin sunduğu tebliğ, http://www.tsd.org.tr
(URL-2 2012) www.engelsizkent.org
(URL-3 2012) erolkaya.com/wp-content/uploads/kk.pdf
(URL-4 2012) www.erisilebiliristanbul.org/.../herkes_icin_erisilebilir_fatih.pdf
130
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
(URL-5
2012)
www.msxlabs.org/forum/tip-bilimleri/211811-engellilik-nedir-engelli-kime-
denir.html#ixzz1slfF5D00
(URL-6 2012) http://www.kocaelide.com/article.php?id=177
131
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
KENTSEL DÖNÜŞÜM UYGULAMALARINDA PEYZAJ MİMARININ ROLÜ
Gökhan Olgun*
*Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü/PMO-Genç Antalya Üyesi/ Telefon: 0507 711
84 63/ e-posta:[email protected]
Günümüz kentlerinde, aşırı nüfus yoğunluğu, yaşanan deprem felaketleri, ekonomik şartlar, sosyal
bilinçsizlik, yanlış alan kullanım kararları gibi çeşitli nedenlere bağlı olarak bazı mekanlar veya kentin bütünü
çöküntü yaşamaktadır. İşte bu sorunlara yönelik çözüm arayışları "Kentsel Dönüşüm" kavramını ortaya
çıkarmıştır. Kentsel dönüşüm kavramı; bozulmuş, tamamıyla yok olmuş dolayısıyla çöküntü bölgesi haline
gelmiş alanlarda yeni bir dokunun yaratılması ya da mevcut dokunun iyileştirilmesi yöntemi ile bu alanların
yeniden kente kazandırılması olarak tanımlanmaktadır.
Ülkemizde, mekanın sadece fiziksel dönüşümünün göz önünde bulundurulması ve günü kurtarma
çabasında oluşturulan projeler olumlu sonuçlar getirememiştir. Türkiye kentlerinde yaşanan bu yetersiz
dokunun en önemli etkeni "parçacıl" yaklaşımlar olmuştur.
Uygulanan ya da uygulanacak olan kentsel dönüşüm projelerinde, kentsel yaşam kalitesini arttırmak, daha
sağlıklı yaşam alanları oluşturmak, kentsel alanların en etkin biçimde kullanımını sağlamak, yapıları, açık
alanları ve kamusal açık alanları kapsayan bütüncül tasarımların gerçekleştirilmesinde, kamu yararına olan
tasarımların ortaya konulmasında, ekolojik yönden önem taşıyan öğelerin korunup gelecek nesillere
aktarılmasında, çevre kirliliğinin en aza indirilmesinde, alanda devamlılığı sağlamada ve alanın kent ile
bütünleşmesinin sağlanmasında peyzaj değerleri ile açık ve yeşil alanlar büyük önem taşımaktadır. Bu
bildiride de Peyzaj Mimarlarının kentsel dönüşüm kavramındaki yolu tartışılmaya çalışılacaktır.
ANAHTAR KELİMELER: Kentsel Dönüşüm, Kentsel Yenileştirme, Peyzaj Mimarı.
1. GİRİŞ
Kentsel dönüşüm düşüncesinin, 19. Yüzyılın bitip, 20. Yüzyılın başladığı ve sosyokültürel, ekonomik ve
fiziksel açılardan büyük dönüşümlerin baş gösterdiği dönemlerde ortaya çıktığını söylemek mümkündür. Aşırı
nüfus hareketleri, yoğunlaşmaları ve yığılmaları ile birlikte, başta kent merkezleri olmak üzere tüm kentsel
alanda bir dönüşüm başlamış, kent merkezlerinde yaşayan nüfusun yerini yeni sosyal tabakalar almıştır.
Buna işlevsel anlamda dönüşümlerin de eklenmesi ile birlikte, kentsel çöküntü kendini göstermiştir.
Ülkemizde ancak 1990’ların son yarısında, hatta 2000’lerle birlikte yoğun olarak söylemlerde yer bulmaya
başlayan kentsel dönüşüm gereksinmesinin ortaya çıkışının temel nedenlerini dört grupta toplamak
mümkündür. Bunlar göç, yasadışı yapılanma, kent merkezlerinin ve eski kent parçalarının sorunları ve
süzülme süreci ile doğal afetler, özellikle depremdir (Özden 2001).
Kocabaş (2006)'a göre;
kentsel dönüşüm yerine 'yenileştirme' kavramını kullanmakta ve kentsel
yenileştirmeyi;
"Toplum-tabanlı yenileştirme aracılığı ile en yoksul mahallelerde yaşayan vatandaşların koşullarının
iyileştirilmesi ve aynı zamanda doğal ve yapılaştırılmış tarihi çevrenin korunması ve kentsel alanların
çevresel performanslarının iyileştirilmesine ilişkin ölçüler aracılığı ile kentsel yapılaşmanın, gelişmenin
132
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
olumsuz çevresel etkisini azaltan, kent ve kasabaların ekonomik yarışabilirliğini destekleyen ortaklık-tabanlı
eylem programlarını uygulamayı hedefleyen, bütünleştirilmiş (integrated) kamu sektörü öncülüğünde
yürütülen bir süreçtir." şeklinde tanımlamaktadır.
Özden'e (2005) göre, kentsel dönüşüm, farklı nedenlerden ötürü zaman süreci içinde eskimiş, köhnemiş,
yıpranmış ya da kimi durumlarda terk edilmiş, vazgeçilmiş kentsel dokunun, günün sosyo-ekonomik ve
fiziksel koşulları göz önünde tutularak değiştirilmesi, yenileştirilmesi, ıslah edilmesi ve yeniden
canlandırılarak kente kazandırılmasıdır.
2. BULGULAR
Peyzaj mimarlığı başka hiçbir disiplinin sahip olmadığı, Peyzaj kavramının kapsadığı geniş bilgi
hazinesine sahiptir. Bu hem peyzajın genişliğinden, hem de peyzajın etkileşim halinde olduğu sosyal ve
kültürel konuların kapsamından kaynaklanmaktadır. Peyzaj kullanıcısına ve kullanım amacına göre farklı
algılanmaktadır. Kent ölçeğinde bu durum daha da karmaşıklaşmaktadır. Yalnızca peyzaj mimarlarının değil
insan ve doğayla ilgili bütün disiplinlerin bir arada ve uyumlu çalışmasını gerektirmektedir. Bundan dolayı
eğitim aşamasından itibaren peyzaj mimarları multidisipliner düşünmeyi ve çalışmayı kazanmalıdır.
Detaylı peyzaj tasarımları, yeni mekanların yaratımı, yeni peyzajlar, doğal malzemenin kullanımı ve doğa
koruması hep yaratıcı yaklaşımları gerektirmektedir (Gavzoda, 2002). Kentsel dönüşüm kavramı
bağlamında, kenti tamamıyla bir bütün haline getirebilmek için kentte ki peyzaj olgusunun önemi gün
geçtikçe daha iyi anlaşılmaktadır. Bu bağlamda ortaya çıkan " peyzaj şehirciliği" ( landscape urbanism)
kavramı peyzaj mimarlığı ve kentsel tasarım disiplinlerini bir araya getirmektedir. Ancak, Peyzaj Mimarlığı
disiplini, tasarım stüdyosu tekniğini kullanarak uygulama ile teori birleştiren, teşvik edici, bütüncül, geniş
bantta kapsamlı bilgi öğrenim kullanımıyla anılmaktadır (Koh, 2009). Bu da peyzaj mimarlığı disiplininden
gelenlerin, yaratıcı süreçlerde daha etkin rol almasını sağlamaktadır ( Gavzoda, 2002). Peyzaj mimarlığı,
çevreyi bir bütün olarak ele alan, tasarım, gelişim, planlama ve yönetim konularını kapsayan bir tasarım
disiplinidir. Peyzaj mimarlığının amacı, insan ve çevresi arasındaki ilişkilerin dengesini koruyarak hayat
kalitesine katkıda bulunmaktır. Peyzaj mimarlığının temel ilkesi ekolojik denge üzerindeki tahribatın
önlenmesidir. Peyzaj mimarlığı, tasarım meslekleri arasında en çok çeşitlilik gösterenlerden biridir.
Mimarlığın yapısal tasarım becerilerini, mühendisliğin bilimsel ilkelerini ve kentsel planlamanın geniş gelişim
bilgisi ile birleştirerek, arazi ile estetik ve pratik ilişkileri tasarlar. Ekolojik ilişkileri ve kültürel değerleri
koruyacak yollar ile insanlar ve diğer canlılar için yaşam ortamları oluşturmayı amaçlar (Demircan, 2010).
Örneğin bir şehir plancısı, biyolog veya coğrafyacı da, kent planlama, kentsel dönüşüm, alan planlaması
gibi peyzaj mimarlığının çalışma alanı içinde bulunan konularda faaliyet göstermektedir. Ancak yeni bir
mekanın yaratımı gibi mekansal bir çözümde peyzaj mimarının sahip olduğu peyzaj tasarım yetisine sahip
değillerdir. Diğer disiplinler sosyoloji, sosyal katmanlaşma, ekonomik kalkınma, doğa koruması, biyolojik
süreçler vb. konularda uzmanlaşmış olabilirler ancak ihtiyaç duyulduğunda ilgi çekici mekanların tasarımında
yetersiz kalabilmektedirler (Gavzoda, 2002). Çünkü tasarım; yazılı ve sözlü araştırmaların birlikte, hipotez
yönteminin kullanımıyla yapılan pragmatik ve artistik yaklaşımların bir arada kullanılmasıdır (Robinson,
1986). Bu bilimselliğin yanında yeni metaların yaratımı için sanatçı duyarlılığına da sahip olması
133
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
gerekmektedir. Ancak sanatçı duyarlılığı ile hareket edebilen tasarımcılar özgün eserler ortaya
koyabilmektedir. Ortaya konulan eserin değerlendirilmesinde de bilimselliğin, işlevselliğin yapılan işin estetik
olarak değerlendirilmesi de önemlidir (Benliay vd. 2010).
Peyzaj düzenleme çalışmalarında mimari ve yapısal elemanlarla birlikte en önemli diğer planlama elemanı
bitki materyalidir. Bitkisel tasarımda amaç mimari kusurları gizlemek değildir. Yapıların görüntülerini
yumuşatmak, estetik bir görünüm kazandırmaktır. Tasarımın en önemli ve kapsamlı ilkesi mekansal düzenin
kurulmasıdır. Açık alanların düzeni ile de yakından ilgilidir. Açık alanların tasarımında mekan karakterinin
belirlenmesinde yapılar kadar bitkilerde önemli yer tutmaktadır. Tasarımda uygun bitki türünün seçimi,
tasarım kalitesini önemli ölçüde etkilemektedir. Bitkiler mekanı tanımlamakta, ışığı düzenlemekte, ölçeği
sağlamakta ve mevsimleri anlatmaktadır (Öz, 2009).
Kentsel dönüşüm projeleri, yapıları, açık alanları, otobüs durak cephelerinden sokak yüzeylerine, yaya
kaldırımlarından trafik işaretlerine kadar, her şeyi kapsayan bir bütüncül tasarım ana fikrini benimsemeli ve
kaliteli bir çevreyi amaçlamalıdır ( Öz, 2009). Kentsel dönüşüm projelerinde bütüncüllüğü, sürdürülebilirliği
sağlayarak yaşam kalitesinin arttırılmasında, ekolojik yönden önem taşıyan peyzaj öğelerinin korunarak
gelecek
nesillere aktarımının sağlanmasında, semt parkları
yaratılmasında, mekansal tasarımda
olabildiğince genç, yaşlı, aile ve engellilerin her türlü ihtiyaçlarını karşılayabilecek şekilde tüm toplumu hedef
alan, tarihi ve yerel kimliğe saygılı tasarımların gerçekleştirilmesinde, peyzaj mimarına büyük görevler
düşmektedir.
3. SONUÇ VE ÖNERİLER
En nihayetinde bu gibi işlemler insanın mutluluğu için yapılmaktadır. Ancak
ülkemizde her alanda
görüldüğü gibi amaç araca kurban edilmekte ve araçlar amaç haline gelmektedir. Kentsel planlamamanın en
başından itibaren unutulmaması gereken şey, her tür planlama ve tasarımın insanın huzuru, mutluluğu ve
refahı için yapıldığıdır. Bu bağlamda kentsel dönüşüm de buna ulaşmak için bir araçtır. Ne yazık ki bu araç
amaç haline getirilip ulaşılmak istenen bir noktaya yerleştirilmiştir.
Kentsel dönüşümde, konut gereksinimini karşılamakla görevli olan TOKİ, doğal, kültürel, tarihi ve ekolojik
öneme sahip sit alanlarını "dönüşüm" adı altında , gelecek kuşaklara karşı sorumluluklarını göz ardı eden
uygulamalarla, rantın bir parçası haline getirecektir. Peyzaj mimarlarının başlıca görevleri arasında, bu
rantsal uygulamalara karşı durmak ve doğayı yok sayan uygulamalara izin vermemektir.
Kentsel dönüşüm, yıpranan kentleri iyileştirmede önemli bir araç olabilecekken, kentlerin sosyal,
ekonomik, kültürel yapıları dikkate alınmadan planlamadan bağımsız yapılan yenileştirme çalışmaları, kentin
bütünlüğünden yoksun parçacıl yaklaşımlarla ele alınmakta ve katlı apartman yığınlarından öteye
gidememektedir. Kentsel dönüşümün yalnızca yapı blokları inşa edilerek gerçekleştiriliyor olması ve alanda
yaşayan insanların yerlerinden edilmesi, sadece rantın esas alındığı, mekânın çevre kalitesinden yoksun
bırakıldığı dönüşüm uygulamaları olarak karşımıza çıkmaktadır.
Peyzaj mimarı, kentsel dönüşümü gerçekleştirilecek alanın planlama safhasından itibaren projeye dahil
olmalıdır. Kentsel dönüşümün gerçekleştirileceği mekânın geçmişi analiz edilmeli, mekânda yaşayan
134
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
insanların ihtiyaçlarını karşılayabilecek düzeyde tasarımlar gerçekleştirilmelidir. Mekânın kimler tarafından
kullanılacağını belirten kullanıcı analizleri, demografik veriler ve nüfus projeksiyonları sonucu çıkartılan
kullanıcı profiline uygun açık-yeşil alan tasarımları gerçekleştirilmelidir.
TOKİ tarafından dönüşüm alanlarında inşa edilen yapı blokları tek-tip özellikler göstermektedir. Her
mekânın bir karakteri ve kültürel geçmişi vardır. Bu nedenle kentsel dönüşüm projeleri birbirlerinin kopyası
olmamalı, mekanın kültürel geçmişini yansıtan, kentin özgün kimliğini koruyan, dönüşüm alanları ile kentin
diğer alanları arasında oluşabilecek kopuklukları ortadan kaldırıp yaşam kalitesini arttırıcı tasarımlar ile
sürdürülebilir kentler oluşturulmalıdır.
Peyzaj mimarları, sürdürülebilir kentlerin yaratılmasında ve bu kentler tasarlanırken, çevrenin korunması,
mekanların planlanması, ekosistem tabanlı uygulamalar ve doğal kaynakların yönetimi, yenilenebilir enerji
kaynaklarına yönelik tasarımlar, rekreasyonel alanların, kültürel alanların, kentsel açık mekanların, yaya
bölgelerinin, endüstriyel ve tarım alanlarının, planlama, tasarım ve doğru alan kullanım kararları verilirken,
objektif ve katılımcı bir şekilde gerçekleştirilecek çevresel etki değerlendirme (ÇED) raporları hazırlanarak
uygun kentsel dönüşüm yöntemlerinin belirlenmesinde ve bu yöntemlerin uygulanmasında aktif rol almalıdır.
KAYNAKLAR;
BENLİAY, A., YILMAZ, T., OKTAY, H.E. 2010. Anlamın Peyzaj Tasarımındaki Yeri.
Akdeniz Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü, Antalya
DEMİRCAN, N. 2010. Mevcut Ve Öneri Kentsel Dönüşüm Projelerinin Peyzaj Mimarlığı Açısından
İrdelenmesi (Erzurum Örneği). Atatürk Üniversitesi, Doktora Tezi. Erzurum.
KOCABAŞ, A. 2006. Kentsel Dönüşüm (/Yenileş(tir)me): İngiltere Deneyimi Ve Türkiye'deki Beklentiler.
Literatür Yayınları. İstanbul.
ÖZ, A. 2009. Kuzey Ankara Kentsel Dönüşüm Projesinin Peyzaj Mimarlığı Açısından İrdelenmesi. Ankara
Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi. Ankara.
ÖZDEN, P.P. 2001. Kentsel Yenileme Uygulamalarında Yerel Yönetimlerin Rolü Üzerine Düşünceler ve
İstanbul Örneği, İÜ. SBF. Der., Ekim 2000-Mart 2001, Sayı: 23-24, 255-269, İstanbul .
ÖZDEN, P.P. 2005. “Türkiye’de Kentsel Dönüşümün Uygulanabilirliği Üzerine Düşünceler”, İ.Ü. Siyasal
Bilgiler Fakültesi Dergisi, Sayı: 35., Ekim 2006., 215-233, İstanbul .
135
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
KENTSEL DÖNÜŞÜM PROJELERİNDE KENTSEL YEŞİL ALAN YAKLAŞIMLARININ
DEĞERLENDİRİLMESİ: T.O.K.İ PROJELERİ
Didem KOL
Esra BÜYÜK
İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi
İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi
0533 026 26 23
0505 894 20 89
[email protected]
[email protected]
ÖZET
Bir toplumun kalkınıp, refah seviyesine ulaşabilmesi için o toplumun yaşamında, istek ve ihtiyaçlarına
cevap verebilecek, planlı yaşama mekanlarının olması gerekir. Günümüzde kentsel yaşama alanları, gelişen
teknolojiyle birlikte ekonomik, kültürel ve sosyal yönden ciddi sıkıntılar içindedir. Hızla artan konut talebine
şehirler artık cevap verememekte ve bu durum kentlerimizin kimliğini tehdit edecek boyutta çarpık
yapılaşmaya neden olmaktadır.
Kentlerdeki bu sorunlu alanların sağlıklı ve yaşanılabilir hale gelebilmesi için kullanılan araçlardan biri de
kentsel dönüşümdür. Son yıllarda ülkemizde de yaygınlaşan kentsel dönüşüm projelerinin sayısı giderek
artmakta ve yeni yasal düzenlemelerle daha da artması beklenmektedir. Kentsel dönüşüm projeleri kentin
ekonomik, sosyal, yönetsel, fiziksel ve çevresel gerçeklerinin bütüncül bir anlayışla çözülmesini gerektiren
bir yöntemdir. Bu bağlamda projelerin, kentin değerlerini koruyarak sürdürülebilir ve yaşanabilir bir hale
getirmesi hedeflenmektedir. Kentsel yeşil alanların kent bütününde yerine getirdikleri işlevleri bu alanların
kentsel bir alt sistem olarak ele alınarak planlanmasını kaçınılmaz yapmaktadır.
Bu bildiride ülkemizdeki konut üretiminde en büyük paya sahip olan Toplu Konut İdaresi Başkanlığı’nın
yürüttüğü kentsel dönüşüm projeleri örnekler üzerinden genel olarak irdelenerek dönüşüm projelerindeki
açık-yeşil alanların durumu ve niteliği peyzaj mimarlığı açısından incelenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Yeşil Alan, Dönüşüm, Çarpık Kentleşme, Sürdürülebilirlik, T.O.K.İ
1. GİRİŞ
Bir toplumun kalkınıp, refah seviyesine ulaşabilmesi için o toplumun yaşamında, istek ve ihtiyaçlarına
cevap verebilecek, planlı yaşama mekanlarının olması gerekir. Günümüzde kentsel yaşama alanları, gelişen
teknolojiyle birlikte ekonomik, kültürel ve sosyal yönden ciddi sıkıntılar içindedir. Hızla artan konut talebine
şehirler artık cevap verememekte ve bu durum kentlerimizin kimliğini tehdit edecek boyutta çarpık
yapılaşmaya neden olmaktadır. Bir bütün olarak kentlinin ihtiyaçlarını sağlayan ve kendi kendine yeten
şehirlerin yerine neredeyse her yönüyle içlerinde bulundukları peyzajın doğasına ve işleyişine aykırı
yerleşmeler ortaya çıkmaktadır. Tüm bunların yanında kentin geçmişini ve kimliğini yansıtan değerlerinin de
korunması bu tür bir gelişme modeli içinde mümkün olmamaktadır.
Kentler ve mimari ürünler açısından kimlik ve kentsel imge olgusu, öncelikle görsel boyutuyla ön plana
çıkan, ayrıca doğal, coğrafi, kültürel ürünler ve sosyal yaşam normlarını da kapsayan çok geniş bir tanımı
içermektedir. Kentsel kimlik ve buna dair kentsel imgeler kent mekanı içerisinde uzun bir süreçte ve bazen
çok farklı bileşenlerden oluşmaktadır. Tarih boyunca, ülkemizde kentsel mekan oluşumunda, sosyal yaşam
ile bütünleşen, toplumun kısıtlı olanaklarına akılcı, yaratıcı çözümler içeren, ancak yaşam biçimleri ve
teknolojiden yararlanma açısından, zaman içerisindeki dönüşümleri ağır seyreden, köklü olmayan
uygulamalar süregelmiştir. Ülkemizde İkinci dünya savaşından sonra kentin ve kente dair her objenin talan
edildiği dönem başlamasıyla birlikte ulusal kimlik anlayışı ve arayışı sona ermiştir. Dünya ekonomisini elinde
tutmaya yönelik hızla etkisini artıran küreselleşme süreci, sonuçları itibarıyla yaşam mekanlarımızı ve
mimarimizi, dolayısıyla da kentlerimizin kimliklerini, kaçınılmaz biçimde etkilemektedir. (Ulu ,Karakoç , 2004)
Ülkemizde meydana gelen değişim ve dönüşüm süreci ; kentlere olan göçün devam etmesi, yasa dışı
yapılaşma, eski kent parçalarının ve kent merkezlerinin çözülmeye başlaması, merkezden banliyöye ve
banliyölerden merkeze olan hareketlilik, tarihi kent dokularının bozulması ve yeni mekansal yerleşimlerin baş
göstermesi şeklinde gelişmiştir(Karaman, s.5. ).
136
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
Ayrıca, yaşanan deprem sendromları, AB uyum programları ve yerel yönetimlerin etkinleştirilmesi gibi siyasi
tercihler kentsel dönüşümün sebebini ortaya koymaktadır.( İ.B.B. Yerleşmeler ve Kentsel Dönüşüm
Müdürlüğü, 2003 )
Türkiye’de toplu konut üretimi için ilk, ciddi yasal düzenleme; 8 Temmuz1981 tarih ve 2487 sayılı ‘Toplu
Konut Kanunu” ile yapılmıştır. Bununla birlikte söz konusu yasa, sektörün özellikle finansman boyutuna köklü
çözümler getirmediğinden, uygulamada beklenilen sonuçlara ulaşılamamıştır. Konut sektöründe önemli
atılımlara olanak sağlayan gelişmeler ise, 2 Mart 1984 tarih ve 2989 sayılı yasa ile “Toplu Konut Yasası”nın
yürürlüğe girdiği, tarihte başlamıştır. Bu yasanın uygulanmasını sağlamak üzere, 1984 yılında “Toplu Konut
ve Kamu Ortağı İdaresi Başkanlığı” kurulmuş ve toplu konut girişimleri bundan sonra ivme kazanmıştır.
2.KENTSEL DÖNÜŞÜM KAVRAMI
Kentsel dönüşüm, işlevini yitirmiş mekanlara yeniden fonksiyon kazandırılması, kent içindeki sağlıksız ve
kaçak yapıların yenilenmesi, doğal afetlerden etkilenecek yapıların başka kullanım alanlarına
dönüştürülmesi, kentsel işlevlerin doğru şekilde tanımlanarak bir plan dahilinde dönüştürülmesi, kentsel
altyapının yenilenmesi ve geliştirilmesi konularını içermektedir. (Kuzu, 2004 )
Kentsel Dönüşüm, diğer bir adı ile Kentsel Yenilenme, İmar Terimleri sözlüğünde; “kamu girişimi ya da
yardımıyla, yoksul komşulukların temizlenmesi (Keleş, 2004 ), yapıların iyileştirilmesi, korunması, daha iyi
barınma, çalışma ve dinlenme koşulları, kamu yapıları sağlanması amacıyla, yerel tasar (Hasol, 1998) ve
izlenceler uyarınca, kentleri ve kent özeklerinin tümünü ya da bir bölümünü, günün değişen koşullarına daha
iyi çevre verebilecek duruma getirme” olarak tanımlanmıştır(Ünal- Duyguluer- Bolat, 1998 ).
Kentsel yenileme; farklı nedenlerden ötürü zaman içerisinde eskimiş, köhneleşmiş, yıpranmış ya da kimi
durumlarda terkedilmiş, vazgeçilmiş kentsel dokunun, günün sosyo-ekonomik ve fiziksel koşulları göz
önünde tutularak değiştirilmesi, dönüştürülmesi, ıslah edilmesi ve yeniden canlandırarak kente
kazandırılmasıdır. (Özden ve Pınar, 2005 )
Bu süreç, kentin fiziki alanlarını; tarihi dokularını, terkedilmiş sanayi alanlarını, kullanılmayan tersane,
liman alanlarını ve konut alanlarını içerdiği gibi (Karaman, ); sosyal, kültürel aktiviteleri, tüm şehri ve bölgeyi
etkileyen sorunları da içermektedir (Lam, 2003).
Ayrıca, kentsel dönüşümü, sadece mekansal
dönüşüm olarak algılamamak; mekansal dönüşümün sosyal, kültürel ve ekonomik yapıya etkisi ve bu etki
sonucu oluşacak dönüşüm olarak düşünmek gerekmektedir(Tunçer, 2003).
3. KENTSEL YEŞİL ALAN KAVRAMI VE İŞLEVİ
Kentsel yeşil alanlar, her şeyden önce insanlara kent ortamında doğa ile temas etme, zaman ve de
mevsimlerle doğada oluşan değişimleri gözlemleme olanağı vererek doğa ile bütünleşmelerini sağlar (Dirik,
1996).
Kentleşme yapısıyla birlikte kırsal kesimden kentlere olan göçler nedeniyle oluşan nüfus yoğunluğu arsa
rantlarına ve düzensiz yapılaşmalara neden olmuştur. Böylece, kentlerde yer alan açık ve yeşil alanlar
kentlilerin nefes alabildiği mekanlar haline dönüşmüştür. Teknolojik gelişmeler sonucu insanların boş zaman
miktarları çoğalmış ve bu zaman dilimi içerisinde insanlar açık-yeşil alanlara olan ihtiyaçları artırmıştır. Kent
yerleşimlerinde bulunan açık ve yeşil alanlar, hangi sınıfa ait olursa olsun, birçok işlev ve faydaya sahiptir.
(Alaca, 2010)19 Bunlar ;
*Açık-yeşil alanlarda kullanılan bitkisel ve yapısal materyaller form, ölçü, doku, renk, çizgi gibi özellikleri ile
kent mekanına fiziksel ve estetik değer sağlar.
*Kentlerin monoton geometrik yapı veya yapı kitlelerinin sert dokularını hafifletir, keskin hatlarını yumuşatır,
onlara canlılık verir. İnsan ile çevre, yapı ile yapı ve yapı kitleleri ile boşluklar arasında denge sağlar ve
organik bir ilişki kurar.
137
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
*Mikroklimayı kontrol eder ve düzenler. Örneğin; kent ortamında havayı temizler, oksijen miktarını artırır, tozu
veya havadaki kirli materyalleri tutar, hava sirkülasyonu sağlar, hava akımını ve nemini düzenler, ısı
yükselmesini önler, havayı serinletir, rüzgar hızını azaltır ve istenilen istikamete yöneltir.
*Sınır, engel ve perde oluşturur; araç ve yaya trafiğini yönlendirir ve kolaylaştırır. Kent içi sirkülasyonda
kolaylık sağlar. Gizlilik ve mahremlik yaratır. Yansıyan veya göz kamaştıran ışığı elimine eder.
*Bireyin ve toplumun aktif ve pasif rekreasyonel ihtiyaçlarının (eğlenme, dinlenme, görme, spor etkinlikleri
gibi) karşılanması için imkan oluşturur.
*İnsan psikolojisine olumlu katkı sağlar; Kent ortamı stresinin olumsuz etkilerini azaltır. Kentsel mekanda
daha insancıl ölçek imkanı sağlayarak, ezikliği azaltır veya hafifletir. Bitkilerin renk, biçim, doku, ölçü gibi
özellikleriyle insan psikolojisini rahatlatarak insan yaşamını kolaylaştırır ve anlam kazandırır.
*İnsan ilişkilerini olumlu yönde etkileyerek, bireylerin sosyalleşmesine yardımcı olur. Doğa ve çevre
konularında bilgilenme ve bilinçlendirmede önemli rol oynar.
*Gürültüyü absorbe eder veya azaltır. İstenmeyen objeleri veya görüntüyü kamufle eder.
*Toprağın üst kısmını örtmek suretiyle toprak ve su korumayı sağlar, toprak verimliliğini artırır.
*Ekonomik yarar sağlar; yaşama sevinci sağlayarak işgücü ve verimi artırır, sağlık yönünden olduğu kadar
beslenme ve diğer kullanımlar için ekonomik katkı sağlar, peyzaj amaçlı bitkisel üretim ve pazarlama ile ilgili
sektörlerin gelişmesine katkıda bulunur (Gül, 2001)20.
İSTANBUL – HALKALI TOPLU KONUT PROJESİ
Örnek olarak incelenecek proje T.O.K.İ İstanbul- Halkalı Konutları projesidir. Belirlenen örnek dönüşüm
projesindeki açık ve yeşil alanlar temel ilkeler ışığında incelenmiştir.
Resim 1: Halkalı Toplu konut örneği(URL-2)
138
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
Resim 2: Halkalı toplu konut bölgesi uydu görüntüsü
Bölgede Ihlamur Evleri, Lale Şehir Konakları, Avrupa Konutları Atakent 1-2, Ka-Green Konakları ve Soyak
Olimpiakent en gözde konut projeleri olarak öne çıkıyor. Terrace Tema, Astera Park, Konsept Halkalı, Soyak
Evostar, Sinpaş Bosphorus City, Sinpaş İstanbul Sarayları, Soyak Park Aparts, İstanbul Lounge 1-2, Elite
City ve Avrupa Konutları Atakent 3, Divan Residence ise bölgede satışı devam eden projelerden.
Resim 3: Soyak olympiakent
Resim 4: Avrupa Konutları Atakent-3
139
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
Bölgede ki diğer konutlardan örnekler:
Resim 4: Ada 1 Bitkilendirme planı
Resim 5: Ada 2 Bitkilendirme planı
Dar ve orta gelirlilere yönelik olarak üretilen sosyal konut projelerinin kura yöntemi ile satışı gerçekleştikten
sonra, proje kapsamında idarenin stoklarında kalan konutlar açık satış yöntemi ile satışa sunulmaktadır.
(URL-1)
BULGULAR
1) Oluşturulmuş çeşitli teknik ekiple birlikte, toplu konut yapılacak alanda tasarımsal çalışmalar
gerçekleştirilmektedir. Fakat bunu yaparken sınıf farkına göre bir yaklaşım sergilendiği görülmektedir.
2) Ortak yaşam alanlarını ve insan ilişkilerini geliştirmek adına toplu konut sistemleri yapılmaktadır. Bu da
kültürlerin ve beraber yaşamanın bilincini geliştirmek adına atılan güzel adımdır. Ancak çağdaş çevreler
oluşturmak amacıyla yapılan bu çalışmalarda ihtiyaçların giderilmesi yanında daha nitelikli mekanlar
oluşturulması da sağlanmalıdır. Proje alanında tek düze bir düzenlemenin varlığı hemen göze çarpmaktadır.
Bu tür düzenlemelerde konseptli çalışmaların yapılması ve bu şekilde kentin gerçekleriyle uyumlu
mekanların üretilmesi gerekmektedir. Projede kullanılan konstrüksiyon, donatı ve yeşil örtü incelendiğine ise
bu çalışmaların referans aldığı bir anlayış belirlenememiştir.
3) Çevre bakım örgütlenmesine gidilerek sosyolojik yaşantı aktif hale getirme ile ilgili yapılan çalışmaların
yetersiz olduğu saptanmıştır. Gelişmişliğin bir göstergesi durumuna gelen yeşil alanlar sosyolojik yaşantıda
insanlara doğal ve doğala yakın rekreasyonel alanlar yeterli derecede sunulmadığı görülmüştür.
SONUÇ
T.O.K.İ ‘nin yapmış olduğu proje incelenmesiyle; proje kapsamında getirilen yeni bitki örtüsünün nitelik
olarak, yeşil alan kavramının tekdüze ve isteğe cevap verecek nitelikte estetiksel görünüme sahip olmadan
uygulamalar yapıldığı doğrultusunda izlenime varılmıştır.
140
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
KAYNAKLAR
1. *Ali ULU ,** İlknur KARAKOÇ (2004),” Kentsel Değişimin Kent Kimliğine Etkisi” * Yrd. Doç. Dr.,Şehir
Plancısı,Anadolu Üniversitesi Mimarlık Bölümü, Eskişehir .** Mimar, Büyükşehir Belediyesi, Bursa.
2. Karaman, Aykut. “Kentsel Tasarımda Kuramsal Yapı”
Editör:Mehmet Çubuk. Küreselleşme Sürecinde Kentsel Tasarım ve Yerel Özellikler, 1. Uluslararası Kentsel
Tasarım Buluşması. İstanbul. 22-29 Eylül 2001. Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge
Planlama Bölümü. İstanbul. 2002.
3. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Yerleşmeler ve Kentsel Dönüşüm Müdürlüğü, “Türkiye’ nin Bilgi
Toplumuna Ulaşması Sürecinde İstanbul’ un Stratejik Önemi ve Büyük Kentsel Dönüşüm Vizyonu”, TMMOB
Şehir Plancıları Odası-Kentsel Dönüşüm Sempozyumu- Yıldız Teknik Üniversitesi Oditoryumu, İstanbul, 1113 Haziran 2003, s.345.
4. KUZU Salih, “Özel Sektör Perspektifinden Kentsel Dönüşüm”, Uluslararası Kentsel Dönüşüm
Uygulamaları Sempozyumu Küçükçekmece Belediyesi Atölye Çalışması, İstanbul, 27-30.11.2004, s.253.
5.URL-1, (2012) http://www.toki.gov.tr/ .(07.04.2012 )
8. Roberts, Peter. “The Evolution, Definition and Purpose of Urban Regeneration”. Urban
Regeneration A Handbook. Editör: Peter Roberts ve Hugh Sykes. London. 2006.
6. Keleş, Ruşen. “Kentsel Dönüşümün Tüzel Altyapısı” (Tüzel Altyapı). Mimarist. Y.4, S.12, Yaz 2004.
7. Hasol, Doğan. Ansiklopedik Mimarlık Sözlüğü. İstanbul. 1998.
8. ÜNAL Erol-DUYGULUER Feridun-BOLAT Ersin, İmar Terimleri, Ankara, 1998, s.103.
9. ÖZDEN, Pelin Pınar, “Kentsel Yenileme Uygulamalarında Yerel Yönetimlerin Rolü Üzerine Düşünceler ve
İstanbul Örneği”, www.istanbul.edu.tr/siyasal/Turkce/Dergi/Sayı%2023-24/20.htm,(02.07.2005).
10. Lam, Kara. “Revitalisation From Inside Out: The Attempts To Move Towards An
Urban Renaissance In the Cities of The United States And The United Kingdom”.
Connecticut Journal of International Law. Fall 2003.
11. TUNÇER Mehmet, “Kentlerimizi Çağdaş Altyapı ve Görünüme Kavuşturmak Hedefinde Planlama, Kent
Tasarımı ve Plancının Rolü”, TMMOB Şehir Plancıları Odası-Kentsel Dönüşüm Sempozyumu Yıldız Teknik
Üniversitesi Oditoryumu, İstanbul, 11-13 Haziran 2003, s.182; Bkz. BİLSEL S. Güven,POLAT Erkan,
YILMAZ Neşe, “Değişim-Dönüşüm Sürecinde ‘Kimlik Arayışları’ ve ‘Kentsel Yenileşme’ Kavramı”, TMMOB
Şehir Plancıları Odası-Kentsel Dönüşüm Sempozyumu- Yıldız Teknik Üniversitesi Oditoryumu, İstanbul, 1113 Haziran 2003, s.53.
12. ÖZDEN, “Kentsel Yenileme Uygulamalarında Yerel Yönetimlerin Rolü Üzerine Düşünceler ve İstanbul
Örneği”, www.istanbul.edu.tr/siyasal/Turkce/Dergi/Sayı%2023-24/20.htm.
13. DİRİK, H., 1996,” Kent Ağaçlarının Yönetimi, Kent Ağaçlandırmaları ve İstanbul’96
Sempozyumu”, İSfalt Yayını:3, İstanbul
14.ALACA,T..2010. Kentsel Yeşil Alanların Konut Değerine Etkisi Üzerine Bir Araştırma: İstanbul Bahçeşehir
Toplukonut Yerleşkesi Örneği , İ.Ü. Yüksek Lisans Tezi
15. GÜL, A., 2001. Orman Peyzajı ve Rekreasyon Ders Notları, S.D.Ü. Orman Fakültesi, Isparta
16.URL-2 (2012) , http://www.haber34.com/toki-halkali-konutlari-3351-haberi.html (08.04.2012)
17.TOKİ Yayını, 2010-2011: 100
,
141
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
VAN DEPREMİ VE GÖÇ
ŞEYMA YİĞİT
Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü 07070/Antalya
3. Sınıf Öğrencisi
e-posta: [email protected]
Telefon: 0554 307 62 42
23.10.2011 tarihinde merkezi Van’a bağlı Tabanlı Köyü’nde 7.2 büyüklüğünde meydana gelen deprem,
başta Van merkez olmak üzere, Erciş ilçesi ve ilçeye bağlı yerleşim birimlerini büyük ölçüde etkilemiş,
yüzlerce binanın yıkılmasına, 582 kişinin ölümüne ve 4152 kişinin yaralanmasına neden olmuştur.
Depremin büyüklüğü ve bu yüzden oluşan yıkımlar nedeniyle insanlar konut sıkıntısı çekmiş, çadırların
kurulmasına rağmen yeterli sayıda çadır kurulabilecek açık alan bulunmadığından bu durum büyük ölçüde
sıkıntıya neden olmuş ve insanlar başka illere göç etmeye başlamışlardır. Halk, kış aylarının zor şartlarını
deprem bölgesinde geçirmemek amacıyla genelde büyük şehirleri ve güney illerini tercih etmişlerdir. Bu illeri
ise başta Ankara olmak üzere İstanbul, İzmir ve güney illerimizden Mersin, Adana, Gaziantep
oluşturmaktadır.
Deprem sonrasında bilindik görüntüler, yetkililerin bilindik basın demeçleri ve halkın ‘acınızı paylaşıyoruz’
demeçlerinden çok, deprem öncesinde depremin bir afet olmasını engelleyecek ciddi çalışmalara gerek
vardır. Bu çalışmalar kapsamında; depremin şiddeti ne olursa olsun bu durumdan en az şekilde etkilenmenin
yolları aranmalıdır. Yapılar inşaa ölçütleri bu kritere göre belirlenmeli, inşa edilmiş yapılar denetlenerek olası
depremlere karşı dayanıklılığı güçlendirilmeli, güçlendirme yapılamayacak durumda olan yapılar yıkılmalı ve
yıkılan yapıların yerine depreme dayanıklı yapılar inşa edilmelidir. Bunlar işin yapısal boyutudur. Bunun
dışında, deprem sonrasında açık alan sıkıntısı yaşanmaması amacıyla her boyutta yerleşimde açık ve yeşil
alan planlama çalışmaları yapılarak bu acil durumlarda kentlilerin hizmetine sunulacak hale getirilmelidir. Bu
önlemler ve yapılan çalışmalarla insanlar kendi yaşam alanlarından göç etmek zorunda kalmamalı, kendi
bölgelerinde sağlıklı ortamlarda yaşamlarına devam etmelidir. Bunun için hangi koşulda olursa olsun açık ve
yeşil alanların gerekliliği benimsenmeli, depremin bir afet değil bir doğa olayı olduğu gösterilmelidir. Bu
çalışma kapsamında da afet yönetimi bakımından açık ve yeşil alanların gerekliliği değerlendirilecektir.
Anahtar Kelimeler: Deprem, Açık ve Yeşil Alanlar, Afet Yönetimi
1.
Giriş
Deprem; yer kabuğu içindeki kırılmalar nedeniyle ani olarak ortaya çıkan titreşimlerin, dalgalar halinde
yayılarak geçtikleri ortamları ve yer yüzeyini sarsması olayıdır. Başka bir ifade ile anlatılacak olursa, gerekli
yapısal önlemler alınmadığı takdirde yer yüzeyi üzerinde inşa edilmiş olan tüm yapısal unsurlara ve bu
durumdan kaynaklı olarak insanlara ve hatta tüm canlılara zarar verecek olan bir doğa olayıdır (Anonim
2012a).
142
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
Fay hatlarının titreşimiyle ortaya çıkan bu doğa olayı, insan etkileri sonucunda farklı bir boyuta çıkabilir ve
afet olarak tanımlanabilir. Yıkıcı etkilerin temel nedenini ise; kaçak yapılar, standartlara uygun olmayan
binalar, daha düşük maliyetlerde yüksek kazançlar elde etmek için standartlara uygun malzeme kullanmayan
müteahhitler oluşturmaktadır. Yapısal boyuttaki bu ihmaller depremin afet niteliği taşımasında oldukça büyük
önem taşımaktadır. Tüm bu etkilerle birlikte yeterli açık ve yeşil alanların bulunmaması depremden büyük
ölçüde etkilenen halkın deprem sonrasında mağduriyetine neden olmaktadır.
TÜRKİYE’ DEKİ DEPREM BÖLGELERİ
Ülkemiz, depremlere hazırlıklı olması gereken ve yerleşik nüfusunun büyük çoğunluğunun deprem kuşakları
üzerinde bulunduğu bir coğrafyaya sahiptir. Türkiye deprem bölgeleri haritasında görüldüğü üzere (Şekil 1)
kırmızı renkle ayrılmış olan bölgeler deprem riskinin en fazla olduğu bölgelerdir. Buna göre bu bölgelerde
başta olmak üzere depremin oluş nedeni bir doğa olayı olduğu durumundan yola çıkılarak gerekli önlemlerin
alınması gerekmektedir. Uzman planlamacılar tarafından, yapılacak olan çalışmalar depremi öncesinde ve
sonrasında afet özelliğinden kurtaracak, tüm riskler engellenecektir (Şengün 2007).
Şekil 1. Türkiye'de deprem bölgeleri ve dereceleri (Anonim 2011a)
143
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
Son yüzyıllık dönemde ülkemizde yaklaşık olarak 18 büyük ve yıkıcı deprem olayı meydana gelmiştir
(Tablo1). Ancak ne yazık ki bu kadar çok depreme rağmen kentlerimizde gerek planlama gerekse yapım
inşaat gereksinimleri bakımından istenilen ilerleme kaydedilememiştir.
Türkiye’ de yaşanan bu deprem tablosuna bakıldığında, ülkemizin nasıl bir deprem bölgesinde bulunduğu
açıkça görülmektedir. Van depremine ayrı bir başlık açılmasının nedeni ise hatalarımızdan ders almadığımızı
ve afetler karşısında ne kadar çaresiz olduğumuzu yakın zamanda bir kez daha göstermesidir. Yaşanan
depremlerden sonra halk, yıkılan binalar nedeniyle evsiz kalmış ki, deprem soğuk iklim şartlarındaki bölgede
insanların daha fazla mağdur olmalarına neden olmuştur. Tüm bu koşullar altında gerekli tedbirlerin
alınmadığı, ihmallerin arka arkaya sıralandığı bu bölgelerde gerekli açık alanların da bulunmaması halkı zor
şartlara daha da mahkum etmiştir.
Tablo 1. Türkiye’de yaşanan büyük depremler ve yaşanan kayıplar
Tarih
Yer
Şiddet
Kayıp
28 Nisan 1903
Malazgirt
6,7
2626
9 Ağustos 1912
Mürefte
7,3
216
6 Mayıs 1930
Hakkari
7,2
2514
26 Aralık 1939
Erzincan
7,9
32.962
20 Aralık 1942
Niksar/Erbaa
7,0
3000
26 Aralık 1943
Tosya/Ladik
7,2
2824
1 Şubat 1944
Bolu/Gerede
7,2
3959
31 Mayıs 1946
Varto/Hınıs
19 Ağuştos 1966
Varto
6,9
2394
28 Mart 1970
Gediz
7,2
1086
6 Eylül 1975
Lice
6,9
3339
24 Aralık 1976
Çaldıran/Muradiye
7,2
3840
30 Kasım 1983
Erzurum/Kars
6,8
1155
13 Mart 1992
Erzincan
6,8
653
1 Kasım 1995
Dinar
5,9
94
27 Haziran 1998
Ceyhan
6,3
310
17 Ağustos 1999
Marmara
7,5
23.781
23 Ekim 2011
Van
7,2
601
839
144
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
Deprem sonrasında mağdur olan bölge halkı gerekli koşullar bulunmadığı takdirde başka illere göç etmek
zorunda kalmaktadırlar. Halk, yakınlarının bulunduğu illeri ya da kendilerini güvende hissedecek, koşulları iyi
olan diğer bölgeleri seçmektedirler. Göç edilen illerin başında ise; genelde deprem etkilerinin az olduğu
güney illeri ve istihdama olanak sağlayacak, kültürel farklılıklardan etkilenmeyecek bölgeleri seçmektedirler.
2. Materyal Yöntem
Bu çalışma kapsamında bir doğa olayı olan deprem ele alınmış, ilgili sınıflandırmalar ve Türkiye kapsamında
deprem bölgeleri araştırılmıştır. Çalışmanın temel materyalini yazılı kaynaklar oluşturmaktadır. Deprem
başlıkları altındaki tanım ve sınıflandırmalar saptanarak, deprem öncesinde ve sonrasında yapılması
gerekenler ve bu konudaki Peyzaj Mimarlarının görevleri belirtilmiştir.
3. Bulgular ve Tartışma
23.10.2011 tarihinde merkezi Van’a bağlı Tabanlı Köyü’nde 7.2 büyüklüğünde meydana gelen deprem,
başta Van merkez olmak üzere, Erciş ilçesi ve ilçeye bağlı yerleşim birimlerini büyük ölçüde etkilemiş,
yüzlerce binanın yıkılmasına, 582 kişinin ölümüne ve 4152 kişinin yaralanmasına neden olmuştur (Anonim
2011b).
Depremlerin etkisiyle yıkılan kentler, yalnızca fiziksel yapısıyla değil aynı zamanda sosyal, ekonomik ve
toplumsal yaşamıyla da zarar görmektedir. Bu nedenle Van depremi sonrasında yaşanan sıkıntıları şöyle
sıralayabiliriz;

Bölgede yaşayan halkın yaşam koşullarının bozulması

Halkın sağlık ve beslenme durumlarının bozulması

Ekonomik sıkıntıların yaşanması

Sosyal problemler

Depremden etkilenen halkın gerek fiziksel, gerekse ruhsal problemler yaşaması

Ev, işyerleri ve kamu kuruluşlarının yıkılması

Bozulan yaşam koşulları nedeniyle halkın göç etmesi

Özellikle Van’ da yeterli açık-yeşil alan bulunmamasından doğan sıkıntılar
Deprem sonrasında yaşanılan bu sıkıntılar bölge halkının ve dolayısıyla toplumun ve ülkenin de yaşam
koşullarını etkilemiş, sonrasında yine bilindik konuşmalar yapılmış, gerekli önlemlerin alınacağı ve kentsel
dönüşüm projelerinin uygulanabilirliğinin sağlanacağı belirtilmiştir. Kentsel dönüşüm projelerinde ele alınması
gereken problemlerin başında açık-yeşil alanların yeterli sayıda oluşturulması gerektiğidir. Bu eksikliğin
oluşturduğu sıkıntıları Van depreminde oldukça net bir şekilde görmekteyiz.
145
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
Depremin kış aylarında gerçekleşmiş olması ve bununla beraber yıkılan binalarda yaşayan insanların yeni
bir konut oluşturulana kadar çadırlarda yaşaması büyük sorunları ve gerçekleri beraberinde getirmiştir.
Bölgede yeterli sayıda çadır bulunmasına rağmen çadır kurulacak açık alan bulunmadığından insanlar büyük
zorluklar çekmiş, bu nedenledir ki ülke önemli bir problemini gözler önüne sermiştir. Açık-yeşil alan eksikliği
yalnızca Van‘ a ait bir sorun değil, Türkiye genelindeki ‘gri’ görüntü nedeniyle ‘yeşil’ görüntüye verilen
önemsizliğin diğer tüm bölgeleri de etkileyen bir sorun haline gelmiş olmasıdır (Anonim 2011c).
İnsanların, deprem sonrasında yaşamlarına devam edebilmeleri için öncelikle gerekli olan barınma
ihtiyacıdır. Belirtilen sebeplerden dolayı halkın büyük kısmının barınma ihtiyaçlarının karşılanmaması,
insanların kendi yaşam alanlarından başka bölgelere göç etmesine neden olmuştur. Deprem sonrasında
yaşanan ve hala etkilerini sürdürdüğü bu sıkıntılar yalnızca bölge halkının değil toplumun bir sıkıntısı haline
gelmiştir. Çözüm kısmen bilinmekte olduğundan ne kadar hızlı ve konu uzmanlarıyla yapıldığı takdirde
deprem öncesi ve sonrasında deprem ‘ afet, felaket ‘ olarak değil bir ‘ doğa olayı ‘ olarak nitelendirilecektir.
4. Sonuç ve Öneriler
Depremin öncesinde ve sonrasında yapılması gereken çalışmaların evreleri şu şekilde sıralanabilir;

Zarar azaltma evresi

Önceden hazırlık evresi

Acil yardım ( İlkyardım, kurtarma, enkaz kaldırma ) evresi

İyileştirme evresi

Yeniden yapım evresi
Doğa olaylarına ve afetlere karşı alınabilecek önlemler hem ekonomik durumu olan hem de bilinç düzeyi
gerektiren bir olgudur. Depremlerin ve diğer doğa olaylarının getirdiği en büyük sorun ise can ve mal
kaybıdır. Fakat bu sonuçların tek sorumlusu doğal döngü içersinde hareket eden kara parçası değildir.
Ülkelerin ve toplumların afetler karşısında dirençli olabilmeleri bilimsel, ekonomik, sosyal, gelişmişliği ve
bilinçli bir toplum olmayı gerektirir. Tüm bu durumlar sosyo-teknik sorunları ortaya çıkarmaktadır. Her geçen
gün teknolojik faaliyetlerin artması bile toplumların depreme karşı güçsüz ve savunmasız halini
değiştirmemektedir. Yüzyıllardan beri Türkiye‘nin deprem bölgelerinin bilinmesine rağmen deprem etkisini
azaltıcı çalışmalar oldukça yavaş ilerlemekte ve toplum, depremin etkisini kısa bir süre sonra unutmaktadır.
Öncesinde ve sonrasında depremin etkisini en aza indirgemek için yapılması gereken çalışmalar ise;
146
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA

Yerleşim alanları sorumsuzca değil, uzman kişiler ve bilimsel çalışmalar ışığında seçilmeli,

Deprem etkilerini azaltmak için yapılacak uygulamaların başlatılması amacıyla devletin
gerekli bütçeyi oluşturması gerekir,

Nüfus artışı kontrol edilmeli,

Kaçak yapılar denetlenmeli,

Gerekli ve yeterli inşaat malzemeleri kullanılmalı, malzemeden çalınmamalı,

Standartlara uygun yapılar inşa edilmeli,

Belediyeler yetkilerini kötüye kullanmamalı, kentleşmenin düzensiz ve çarpık yapılaşmasına
izin verilmemeli,

İmar Plan çalışmaları belirlenen mesleklerdeki uzmanlar tarafından yapılmalı,

Bölgede gerekli olan ve nüfusa bağlı olarak kişi başına düşen açık-yeşil alan belirlenmeli,

İnşaatlar sonrasında arta kalan alanların açık alan olarak gösterilmesi yerine diğer meslek
grupları ile birlikte yapılaşma standartları belirlenmeli,

Deprem sonrasında insanların kendi yaşam alanlarından zorunlu olarak ayrılmalarını
engellemek amacıyla yıkılan evleri yerine konut ihtiyaçları giderilmeli, bu yüzden bölgede
yeterli alan bulunmalı,

Deprem bölgesi olsun ve ya olmasın her bölgede gri örtünün baskın etkisini azaltacak açık
ve yeşil örtünün hakim olması amacıyla çalışmalar yapılmalıdır.
Van Depremi sonrasında gündeme gelen riskli binaların yıkılıp dönüştürülmesini içeren halk arasında
'Kentsel Dönüşüm Yasası' olarak da bilinen 'Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi' hakkındaki Kanun
Taslağı meclis inceleme komisyonunda ele alınmıştır. Komisyondan geçtikten sonra yasanın meclisin
onayını alıp hayata geçirilmesi beklenmektedir. (Müftüoğlu 2008).
Uygulamaya, riskli, yıkılmayı bekleyen, deprem aksı üzerindeki ve kaçak binalardan başlanması
planlanmaktadır. Yıkılan binalar yerine bölgede yeni okullar, iş merkezleri ve açık-yeşil alan oluşturulması
bölge için bir fırsattır.
Kamu yönetiminden sağlıklı ve güvenli bir yaşam çevresi talep etmek, kent, kültür, demokrasi için gerekli
olduğu kadar, afetler karşısında temel yaklaşımımızı da oluşturmaktadır. Bu bağlamda “sağlıklı ve güvenli bir
çevrede yaşama hakkı” toplumsal bir talep haline gelmedikçe, ülkemizde depremlerin yol açtığı yıkımlar
kaçınılmaz olacaktır.
Bir kentte bulunan açık ve yeşil alanlar o bölgenin mimari yapısıyla birlikte karakteristik özelliklerini de
yansıtmaktadır. Bu özellikler ile birlikte kentte oluşabilecek herhangi bir sıkıntı o bölgenin karakteristik
özelliklerini yitirmesine ve beraberinde birçok zorlu durumların yaşanmasına neden olabilmektedir. Yapılan
ihmaller, bu durumların yaşanmasına sebep olurken diğer yandan ne kadar sağlıklı çalışmaların yapıldığı ve
147
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
hangi uzmanların bu konuda yönlendirildiği tartışma ortamı yaratmaktadır. Günümüzde bu çalışmalar
doğrultusunda ‘Peyzaj Mimarları’ na düşen görev ise, gerekli yapısal işlemler tamamlandıktan sonra ortaya
çıkan ve ‘Cetvel Artığı’ olarak adlandırılan niteliksiz alanların açık ve yeşil alan olarak düzenlenmesinin
sağlanmasında rol oynamaktır.
Peyzaj Mimarları yalnızca arta kalan alanların düzenlenmesi, süslenmesi ve onarılması aşamalarında değil,
bu aşamalara gelmeden önce açık ve yeşil alanların ülke ve bölge bazında ne denli önemli olduğu, nüfus
büyüklüğüne göre kişi başına düşen yeşil alan miktarı, yapılar ve açık, yeşil alanlar arasındaki uyum ve
yeterlilik, oluşabilecek herhangi bir doğa olayı ve ya olağanüstü durumlar sonrasında toplumun ihtiyaçlarını
karşılayabilecek büyüklük ve sayıda alanların hangi ölçüde bulunması gerektiğini saptamak amacıyla Peyzaj
Mimarlarının bu konuda önemi ve çalışmaları oldukça etkilidir. Tüm bu sebepler göz önünde bulundurulacak
olursa Peyzaj Mimarları İmar Planı Çalışmalarında imza yetkisine sahip olmalı, yapılan çalışmalar dönemlik
değil bir planlama ilkesi olan ’Uzun Vadeli Olma İlkesi’ ne yönelik olmalıdır. Bu ilkeye yönelik çalışmalar
yapıldığı takdirde oluşabilecek tüm olumlu ve olumsuz durumlar gözetilmiş ve tedbirler alınmış, sağlıklı bir
yapılaşma, sosyal ortam, dayanışma ve tüm durumların gözetildiği açık ve yeşil alan ortamı yaratılmış
olunacaktır.
Peyzaj Mimarlığı geleceğe yönelik çalışmaların yapıldığı ve sürdürülebilir kalkınma projelerini destekleyen ve
çalışmalarını bu yönde sürdüren bir meslek dalı olduğundan, yapılan planlamalara sağlıklı olması amacıyla
bu uzmanlık dalının da kontrol etmesi ve dahil olması gerekmektedir. Peyzaj mimarlığı uygulama
çalışmalarının estetik özelliklerinin yanı sıra yapısal boyutların denetlenmesi ve incelenmesinde de başta
gelen meslek dalları arasındadır.
5. Kaynakça
Anonim 2012a. http://www.koeri.boun.edu.tr/ sismo/Personel/ comoglu/ depremnedir/ index.htm#
KONU2, erişim tarihi 02.04.2012.
ŞENGÜN H. 2007. Afet Yönetimi Sistemi ve Marmara Depremi Sonrasında Yaşanan Sorunlar,
Doktora tezi. Ankara Üniversitesi 510 s., Ankara.
MÜFTÜOĞLU, V. 2008. Kentsel açık-yeşil alan karar ve uygulamalarının imar mevzuatı kapsamında
Ankara kenti örneğinde incelenmesi, Yüksek Lisans tezi, Ankara Üniversitesi, 178 s., Ankara.
Anonim 2011a http://www.deprem.gov.tr/sarbis/shared/DepremHaritalari.aspx 2012
Anonim 2011b http://www.haber3.com/van-icin-goc-cozum-degil-106747y.htm 2012
Anonim 2011c http://www.arkitera.com/haber/index/detay/mimarlar-odasindan-van-depremi-aciklmasi
2012
148
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
6.OTURUM
GELİŞİM, DEĞİŞİM, DÖNÜŞÜM SÜRECİNDE EĞİTİM
Oturum Başkanı; Cemile ÖZALPAY
149
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
6.OTURUM BAŞLIKLARI
GELİŞİM, DEĞİŞİM, DÖNÜŞÜM SÜRECİNDE EĞİTİM
• Peyzaj mimarlığı eğitiminde gelişim (örneklemelerle)
• Peyzaj mimarlığı eğitiminde değişim (örneklemelerle)
• Bologna Süreci ve peyzaj mimarlığı eğitimi
• Akreditasyon-peyzaj mimarlığında akreditasyon
• Eğitim kurultayı ve tartışma başlıkları
• Öğrenci değişim programları ve ulusal eğitime katkısı
• CBS ve uzaktan algılamanın planlamadaki ve tasarımdaki yeri
150
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
GELİŞİM, DEĞİŞİM, DÖNÜŞÜM SÜRECİNDE EĞİTİM
AKREDİTASYON-PEYZAJ MİMARLIĞINDA AKREDİTASYON
Harun YETGİN*
*Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü, Trabzon
Tel: 0530 328 68 84
[email protected]
ÖZET
Akreditasyon, yüksek öğretim kurumlarının ve/veya programlarının performans standartları yönünden kendi
kendilerini değerlendirmelerine ve aynı zamanda yetkili akreditasyon kuruluşlarınca dış değerlendirme
yapılmasına imkân sağlayan bir sistemdir.
Eğitim-öğretim ve araştırmaların niteliğini artırmak, sistematik bir yaklaşımla sürekli geliştirerek kaliteyi
güvence altına almak gibi amaçları olan akreditasyon sürecinin Peyzaj Mimarlığı meslek disiplinimize de
büyük ölçüde fayda sağlayacağı muhakkak aşikârdır. Bu süreçte akreditasyon kurumunun gönderdiği kişiler,
ilgili yüksek öğretim kurumunun performans standartları yönünden konumunu ve statüsünü gözden geçirir.
Buna yerinde değerlendirme veya dış değerlendirme denir. Bu yol izlenirken bir takın materyal ve yöntem
uygulanır.
Ülkemizde Peyzaj Mimarlığı eğitimi vermekte olan üniversiteler akreditasyon sürecinde değişik çalışmalarla
aynı zamanda gelişmektedirler. Süreç boyunca Peyzaj Mimarı adayı olan öğrencilerin daha iyi koşularda
eğitimini tamamlamış olması hedeflenmektedir. Bunun yanı sıra gerek yurtiçi ve gerekse yurtdışına öğrenci
ve akademisyen transferi sağlanması da esas alınarak, eğitim-öğretimin daha zengin ve farklı metotlar
oluşturulması amaçlanmaktadır.
Sonuç olarak, Avrupa Birliği kapsamında söz edilen bu akreditasyon çalışması ülkemizin eğitim öğretim
kurumlarında ve Peyzaj Mimarlığı bölümlerinde temel alınması bu konularla paralel çalışmalar yapılması
beklenmektedir.
ANAHTAR KELİMELER : Akreditasyon, Peyzaj Mimarlığı, yüksek öğretim kurumu
1.GİRİŞ
Akreditasyon genel anlamda topluma sunulan mal ve hizmetlerin belirli mükemmeliyet standartlarında
sunulduğunu güvence altına almaya yönelik bir sistemdir. Hergeçen gün mal ve hizmet çeşitliliği beraberinde
kalite özelliklerinin(sağlik açısından güvenirlik, dayanıklılık, emniyet v.s ) güvence altına alınmasını
kaçınılmaz kılmıştır. Belirttiğimiz bu güvence uygulamaları sadece ticari mal ve hizmetler için değil, onun
dışında pek çok alanda ve pek çok hizmet için de giderek yaygınlaşmaktadır. Globalleşen dünyada giderek
kamusal alandan çıkarak özel bir mal hüviyetini kazanmaya başlayan yüksek öğretim hizmetlerinde de
akreditasyon uygulamaları önem kazanmıştır ( Aktan ,Gencel).
2. YÜKSEKÖĞRETİMDE AKREDİTASYON
Yüksek öğretimde akreditasyon; bir yüksek öğretim kurumunun ya da yüksek öğretim kurumu tarafından
uygulanmakta olan herhangi bir programın ulusal ve/vaya uluslar arası düzeyde belirli performans
standartlarına( kalite, verimlilik, etkinlik v.s) sahip olduğunu ortaya koymayı amaçlayan ve böylece yüksek
öğretime talepte bulunanlan aynı zamanda kamuoyu nezdinde güven tesis etmeye yönelik bir sistemdir.
Akreditasyon, hem yükseköğretim kurumunun kendi kendini dönemsel olarak değerlendirmesine( kurumsal
özdeğerlendirme) hem de yüksek öğretim kurumunun kurum dışı bağımsız akrediyasyon ajansları tarafından
dönemsel değerlendirmesine imkan veren bir gönüllü kalite güvence sistemidir.başka bir deyişle yüksek
öğretimde akreditasyon, akademik kalitenin iyileştirmesi saydamlık ve hesap verme sorumluluğunun aracıdır.
( Aktan ,Gencel).
Yukarıda yaptığımız açıklamalar doğrultusunda yükseköğretimde akreitasyon kavramının unsurlarını ve temel
özelliklerini şu şekilde sıralayabiliriz.
151
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
- Akreditasyon, yüksek öğretim kurumlarının ve/veya programlarının performans standartları yönünden kendi
kendilerini değerlendirmelerine ve aynı zamanda yetkili akreditasyon kuruluşlarınca dış değerlendirme
yapılmasına imkân sağlayan bir sistemdir.
- Akreditasyon, bir defaya mahsus yapılan bir iþlem değildir, tam aksine uzun dönemlidir ve periyodik iç ve dış
değerlendirmelere dayanır.
- Akreditasyon kalite geliştirme yanında yükseköğretim kurumunda dürüstlüğü ve etik standartları yerleştirmeyi
amaçlayan bir sistemdir.
- Akreditasyon yapılması gönüllü bir işlemdir. Dışarıdan kamusal otoritelerden bu sürece dahil olunması
yönünde bir baskı veya da zorlama sözkonusu değildir.
Tüm bu tanım ve özellikleri kapsayan akreditasyonun yüksek öğretim kurumlarındaki amaçlarını da şu şekilde
sıralayabiliriz.
- Eğitim ve öğretim ve araştırmaların niteliğini artırmak sistematik bir yaklaşımla sürekli geliştirerek
kaliteyi güvence altına almak,
- Yüksek öğretim kurumlarının hizmet sunduğu öğrencilere ve tüm bu paydaşlar eğitim- öğretimin
kalitesinin belirli standatlara dayalı olarak yürütüldüğünün güvencesini vermek, öğrencileri ve
paydaşları kalitesiz eğitim hizmeti sunan kurumlar konusunda bilgilendirmek,
- Yüksek öğretim kurumlarının, karşılıklı birbirlerini tanıma, sürecini kolaylaştırmak ve hızlandırmak,
- Diplomaların ve ünvanların karşılaştırılabilirliğine yardımcı olmak
- Öğrenci ve öğretim görevlilerinin kurumlar arasındaki değişimini(akademik değişim) kolaylaştırmak,
- Mezunların meslak yaşamına girişlerinde, temel standartları belirlemek,
3. PEYZAJ MİMARLIĞINDA AKREDİTASYON VE ÇALIŞMALARI
Peyzaj Mimarlığı, farklı ekolojik koşullar ve insan ihtiyaçlarına uygun, sürdürülebilir,fonksiyonel ve estetik bir
biçimde peyzajların koruma ve değerinin artırılması için peyzajın planlama, tasarım ve yönetimini
içermektedir. Bu içerik, Avrupa’da disiplinin gelişmesindeki farklı yaklaşımları da açıklamaktadır. Bazı
ülkelerde, peyzaj mimarlığı bahçeciliğe (horticulture), bazı ülkelerde ise, mimarlık, planlama ya da çevre
bilimleri üzerine yoğunlaşmakta, bazı ülkelerde de, tarım ya da ekoloji ve doğa koruma üzerinde
çalışmaktadır.
Entelektüel kökendeki bu çeşitlilik Avrupa’da, Peyzaj Mimarlığı ile ilgili eğitim ve araştırmaları yürüten, sanat,
tarım, ormancılık, teknik birimler gibi geniş bir çerçevede farklı tipte yüksek eğitim kurumlarının oluşumuna
neden olmaktadır (Le Notre, 2008). Avrupa Birliği ülkelerinde uygulanan yükseköğretim sistemlerine yönelik
öngörülen yapısal değişikliğin nitelik ve kapsamının belirlenmesi için Sorbon Deklarasyonu ilk adım olmuştur.
Alman, Fransız, İngiliz ve İtalyan Eğitim Bakanlarınca 25 Mayıs 1998 tarihinde imzalanan bu Deklarasyonu,
Avrupa’daki 31 ülkenin Eğitim Bakanlarının 19 Haziran 1999 tarihinde imzaladıkları Bolonya Deklarasyonu
izlemiştir (YÖK, 2012).
Avrupa ülkelerinin yükseköğretimde ortaklaşa hareket edebilecekleri dört konu bulunmaktadır. Bunlar;
Genelleştirilmiş bir Avrupa Kredi Sistemi,
Verilecek diplomalar için ortak, ancak esnek yapıya sahip koşulların belirlenmesi,
Kalite güvencesi ve değerlendirilmesi,
Yeni öğrenme olanaklarının Avrupalıların hizmetine sunulmasıdır (YÖK, 2012)
Bu değerlendirmeler kapsamında Uluslararası Peyzaj Mimarları Federasyonu (IFLA) Akreditasyona önem
vermekte ve hızla çalışmalarını sürdürmektedir.
3.1. IFLA AKREDİTASYON TANIMI VE KULLANIM KILAVUZU
 Akreditasyon için IFLA’ nın Amaçları
IFLA 2 alanda akreditasyon için bilgi sağlamakta ve bu konuda rehberlik yapmaktadır. Bu iki alan;
1) Gelişmekte olan ülkeler ve bölgelerde daha yeni akredite olmuş veya sitemi önceden tanınmış olan
bölümlere rehberlik sağlamak
2) Henüz herhangi bir sistemi tanımlanmamış olan veya akreditasyon olmayan ülkeler ve bölgeler için
yapılması gereken iş dağılımlarını sağlamak
152
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
IFLA akredite olmak isteyen kurumlara oluşturmuş oldukları belli taslak çerçevesinde olması gereken
minimum standartların ve eğitim programlarının neler olması gerektiğini tanımlar. Referans olarak alınacak
temel prensipler şunlardır;
1) Peyzaj mimarlığı bir üniversite düzeyinde eğitim gerektiren ayrı bir meslektir. Bu sebeple bu eğitim yüksek
standartlarda bilgi birikiminin adresi olarak tanımlanması
2) Çeşitli eğitim programlarının teşvik edilmesi
3) Kendi değerlendirmesi ve oluşturdukları kendi analiz programları çizelgelerinin sağlanması
4) Yerel ihtiyaçlar ve kurumsal eğitim amaçlarının bu süreç içerisinde tanımlanması
5) Peyzaj mimarlığı için bölgesel ve ulusal akreditasyon sistemlerinin teşvik edilmesi
6) Akreditasyon kurumları akredite olmuş bir program ve kurumdan bağımsız olması
 Standartlar
Bir programın profesyonel olarak akredite edilmesi ve bölümün kabulünün sağlanması içi aşağıdaki kriterler
önerilmektedir;
1) Programlar tanımlanırken “Peyzaj Mimarlığı” terimini içermelidir. Diğer tanımlarında belki uzmanlık
alanları için “ Peyzaj Planlama” kullanılabilinir.
2) Programını sunan kurum, ülkenin veya bölgenin akreditasyon kurumu tarafından akredite edilmelidir.
3) İlk profesyonel lisans derecesi, en azından tam zamanlı dört akademik yıl içerisinde sürmelidir.
4) Mezun olanların ilk profesyonel derecesi olan master derecesi için en az iki tam zamanlı akademik
eğitim zamanının sürmesi gerekmektedir.
5) Peyzaj mimarlığı kriterlerini bilen bir program lideri olmalıdır.
6) Peyzaj mimarlığını içeren fakülteler en az üç akademik yılı içermelidir. Kurumun iki profesyonel
derecesi varsa (lisans ve master) en azından tam zamanlı altı akademik yılı içermelidir. Bunlardan
en az dört akademik yıl aktif olarak araştırma ve burs programına sahip olmalıdır.
 Değerlendirme
Bir eğitim programı akredite aşamasındaysa aşağıdaki kategoriler değerlendirilir,
1) Programda belirtilen amaçlar ve başarının kanıtı
2) Ülke ve bölge için IFLA’ nın belirttiği akademik müfredat ve konu ile ilgili tüm standartların gelişimi
3) Öğrenci performansı ve lisans istatistikleri
4) Fakültenin niteliği, deneyimi, ve burs olanakları
5) Kurumsal yapı ve yönetim süreçlerini içeren yönetim ve idari yapı
6) İmkanlar ve kaynaklar
7) Kurumsal ve toplumsal ilişki
 Herhangi Bir Sitemi Olmayan Ülkelerde Uygulanacak Prosedürler
Bir eğitim programı akreditasyonu, aşağıdaki kategorilerde değerlendirilmelidir;
1) Akreditasyon olmak isteyen bir eğitim program IFLA Eğitim Komitesine başvurmalı
2) IFLA akredite olmak isteyen ülkeler ve bölgeler için bilgi sağlamaktadır
3) Akredite olmak isteyen ülke ve bölgede hiçbir sistem mevcut değilse diğer ilgili sistemler araştırılır ve
potansiyel olan akreditasyon ajansları önerilir.
4) Kurul başvuran kurumun yapısı tespit eder ve kendi değerlendirme raporunu hazırlar
5) Değerlendirme için bir takım atanır ve kurumu tanımak için ziyaret eder
6) Ziyaret eden takım gördüklerini not alır ve kurum hakkında yorum yapar. Akreditasyon taslağını inceler
ve olgusal hataları inceler.
7) Kurum düşüncelerini belirtir ve akreditasyon sonucunu açıklar
153
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
8) Akreditasyon komitesi bir program yönetimi ve karar kurul yönetimi önerir ve bu konuda IFLA
bilgilendirilir
 Akreditasyon Statüsü
Normal olarak 2 akreditasyon kategorisinin olduğu bilinmektedir.
Geçici Akreditasyon: İlk başvurularda verilir. Genellikle mesleki akreditasyon için bazı şartlar dışındaki
başvuru şartları uygun olanlara verilen bir durumdur. Kabul edilirse enstitünün takımı ziyaret etmesi önerilir.
Verilen geçici akreditasyon sadece sınırlı bir süre için geçerlidir. İlk ziyaretten sonra belirlenmiş olan maddi
eksikliklerin bu süreç içerisinde giderilmesi beklenmektedir. Tam akreditasyon için kurumun tüm şartları
karşıladığı ispatlanmalıdır.
Tam Akreditasyon: Akreditasyon olmayı bekleyen kurumu ziyaret eden birimlere sunulmuş olan programın,
tüm istenilen gerekliliği karşıladığı takdirde kurum tam akreditasyona uygun görülür. Ful akreditasyon lisans
seviyesi için genellikle belirli bir sürede verilir. Bu genelde 5 yıla kadar uzar. Bu süreç tamamladıktan sonra
eğer akreditasyon süreci değişirse bu değişiklikleri programında uygulaması gereklidir. Bu süreç
değerlendirilirken denetim takımı tarafından ziyaret edilirler.
 Finansal Düzenlemeler
Akreditasyon maliyetleri akreditasyon kurulu ve akreditasyon arayan program arasında paylaşılır. Finansal
gereklilikler aşağıdaki süreçler uygulanır;
Organizasyon tarafından idari destek sağlanacak ve ziyaret eden takım üyelerinin listesi tutulacaktır.
Ziyaret eden takımın tüm üyeleri mesleğine hizmet ederek zamanlarını gönüllü olarak kullanmalıdır.
Seyahat konaklama ve yemek masrafları akreditasyonu isteyen kurum tarafından karşılanacaktır. Konaklama
ve yemek yenilecek alanlar kurum tarafından belirlenir. Tüm seyahatler ekonomik olmalıdır.
Akreditasyon sistemi için IFLA’ ya Kayıt Yaptırma
IFLA eğitim komisyonu tarafından akreditasyon için bir kayıt yaptırılacaktır. Bu kılavuzda belirtilen ilkeler ön
planda tutulacaktır. Akreditasyon için ziyaret eden bir organizasyon mevcuttur. Bu durum bir kayıt komitesi
tarafından gözden geçilecektir.
Ayrıca tüm bu çalışmalar Peyzaj Mimarlığı Akreditasyon Kurulu tarafından da gerçekleştirilmekte va bazı
standartlar uygulanmaktadır.
3.2 PEYZAJ MİMARLIĞI AKREDİTASYON KURULU (LAAB)
STANDART 1: PROGRAM MİSYONU VE AMAÇLARI
Program peyzaj mimarlığı disiplinini destekleyen amaç ve hedefleri açık bir şekilde tanımlayan misyonu ortaya
koymaktır.
AMAÇ: Her peyzaj mimarlığı programı sahip olduğu özellikleri ve değerleri, var olan öğrencilerini, beklediği öğrenci
profilini, kurumsal yapısını açık bir şekilde tanımlar.
A.Program misyonu: Bu misyon programın amaç ve değerlerini orta koyar.
Değerlendirme 1: Bu program açık ve net bir şekilde programın amaç ve değerlerini ortaya koyuyor mu? Kurumsal
yapının misyonu ile ilişkili mi?
B. Eğitimsel Amaçlar: Akademik amaçlar programın misyonunu açık ve formal şekilde ortaya koyar.
C. Eğitimsel Hedefler: Akademik başarıların hangi şekilde başarıya ulaşacağına dair eğitimsel amaçları
tanımlar.
D: Uzun süreli Planlama Süreci: Bu program uzun süreli planlama süreci ile ilişkilendirilir.
Değerlendirme 1: Bu plan programın misyon ve amacına uygun mu ve dokümanların oluşumu ile değerlendirme
süresini içeriyor mu?
Değerlendirme 2: Bu planın akademik misyon için realist ve uygulanabilir metodu var mı?
154
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
Değerlendirme 3: Kendini değerlendirme raporu; önceki akreditasyon değerlendirmelerindeki öneriler ve tavsiyelere
cevap veriyor mu?
E. Programın Açıklaması: Programın literatürü ve kamunun etkisi programın misyonunu, amacını, eğitimsel
deneyimini ve akreditasyon süresini tanımlar.
Değerlendirme 1: Programın bilgisi doğru mu?
STANDART 2: PROGRAMIN ÖZERKLİĞİ, DENETİMİ VE YÖNETİMİ
Programın özekliğe sahip olmalıdır ve kaynaklar onun misyonuna, amaç ve hedeflerine ulaşmayı başarmalıdır.
AMAÇ: Peyzaj mimarlığı, verimli finansal kaynakları ve kurumsal destekleri ile programın amaç, misyon ve
hedeflerine ulaşmadaki başarısı için profesyonel bir program olarak ortaya konup tanımlanmalıdır.
A.Program Yönetimi: Peyzaj mimarlığı teşhis edilebilir/ farklı bir program olarak yönetilir.
Değerlendirme 1: Bu program kurumsal olarak tanımlanabilen ve farklı bir program mı?
Değerlendirme 2: Program yöneticisi kurum ile fakülte ile görüşmelerde bulunuyor mu?
Değerlendirme 3: Program yöneticisi liderlik ve yöneticilik vasıflarına var mı?
B. Kurumsal Destek: Kurum verimli kaynakların teminini sağlayarak kendi misyon ve amaçları başarmayı sağlar ve
bireysel fakülte gelişimini ve ilerlemeyi destekler.
Değerlendirme 1: Stüdyodaki öğrenci fakülte oranı 15:1 mi?
Değerlendirme 2: Teknik yapıyı ve profesyonel gelişimi destekleyen konferanslar, yazılım ve donanım var mı ve
teknik destek kurulu mu?
Değerlendirme 3: Öğrenciler yeteri kadar staj, burs vb. etkinliklerle destekleniyor mu?
Değerlendirme 4: Programın misyon ve amacını başarıya kavuşturacak personel mevcut ve bunu destekleyen
etkinlikler var mı?
C.Farklılıktaki Çeşitlilik: Program, öğretim üyelerinin, diğer personellerin işe alımını ve öğrencilerin seçiminde
farklılık sağlanarak çeşitlilik oluşturur.
Değerlendirme 1: Öğretim üyesi seçimi ve personel istihdamında nasıl bir çeşitlik söz konusu?
D.Fakülte Katılımı: Programın yönetim ve idaresinde fakültenin katılımını sağlar.
Değerlendirme 1: Kurumsal ilkelere uygun olarak fakültenin tanıtımı, yıllık değerlendirmesi ile fakülteye yönelik
prosedür geliştirme kriterleri uygun olarak yapılıyor mu?
Değerlendirme 2: Fakültenin öğretim üyeleri, kurumsal ilkelere uygun olarak yıllık değerlendirme, görev süresi ile
bölümün tanıtımı geliştiriliyor mu?
E. Fakülte Sayısı: Programın amaç ve hedeflerini başarması, programın işleyişinin öğretilmesi, öğrencilerin
tavsiyelerle ve diğer etkinliklerle desteklenmesi, araştırma, tasarım aktivitesi ve burs olanaklarının ilişkilendirilerek
konferanslara katılımların sağlanması için fakültenin yeterli büyüklüğe sahip olmalıdır.
Değerlendirme 1: Fakülte en az, beş tam zamanlı mı ve en az beş profesyonel peyzaj mimarı derecesine sahip mi?
Değerlendirme 2: Fakülte hem lisans hem de yüksek lisans derecesi en az yedi tam zamanlı mı ve en az beş
profesyonel peyzaj mimarı derecesine sahip mi?
Değerlendirme 3: Stratejik plan ve uzun süreli plan için fakültenin sayısı yeterli mi ve gerekli içerikleri içeriyor mu?
Değerlendirme 4: Fakültenin sayısı, programın misyon ve amacını ve bireysel fakülte gelişiminin başarıya
ulaşmasının sağlanması için yeterli mi?
LAAB İlk Profesyonel Derece
Programları
Tam Zamanlı Fakülte
Profesyonel Peyzaj Mimarı
Derecesi
Tek Program
5
5
Lisans ve Master Programı
7
5
STANDART 4: ÖĞRENCİ VE PROGRAM ÇIKTILARI /SONUÇLARI
155
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
AMAÇ: Öğrenciler mezuniyetlerine gelene kadar eğitim programları, danışma, diğer meslek ve akademik
olanaklar konusunda hazırlıklı olmalıdır. Öğrencilerin bu olanaklardan yararlanabilmesi için problem çözme,
bilgi ve becerilerini, yaratıcılığını gösterme, iletişim kurma, organizasyon içinde olmalıdır. Bu şekilde peyzaj
mimarlığı meslek disiplinine girebilir.
A: Öğrencilerin Öğrenme Çıktıları: Peyzaj mimarlığı alanındaki kariyerini belirlemede programı tamamlayan
öğrencilerin kalitesini belirler.
Değerlendirme 1: Peyzaj mimarlığı mesleğinde çalışmak için başvuran öğrenciler, bu kapsamda gerekli olan
yeterliliği gösteriyor mu?
Değerlendirme 2: Öğrenciler eleştirisel ve yaratıcı düşünme ve uygulama, anlama yeteneği, profesyonel bir
süreç içinde problemi tanımlama, bilgi toplama, analiz ve sentez yoluyla projenin ana konusunu uygulama ve
ilişkilendirme, kavramsallaştırma ve uygulama konusunda başarı gösteriyor mu?
B: Öğrenci Danışmanlığı: Bu program öğrencilere eğitim kariyerleri boyunca etkili danışmanlık ve rehberlik
hizmeti sağlar.
Değerlendirme 1: Öğrencilere akademik gelişimi ilişkin olarak etkili danışmanlık ve rehberlik yapılıyor mu?
Değerlendirme 2: Öğrencilere akademik kariyerleri için etkili tavsiyelerde bulunulup danışmanlık yapılıyor
mu?
Değerlendirme 3: Öğrenciler mesleki uygulama ile ilgili mesleki fırsatların, lisans sahibi olmanın, mesleki
gelişimlerin, ileri eğitim olanaklarının ve sürekli eğitim gereksinimlerinin farkında mı?
Değerlendirme 4: Öğrenciler akademik deneyimlerden ve peyzaj mimarlığı mesleğine giriş için yapılan
hazırlıklardan ne kadar memnun?
C. Öğrencilerin Ders Dışı Etkinliklere Katılımı: Öğrencilerin mesleki faaliyetlere kurumsal ve toplumsal
hizmetlere katılımı teşvik etmek için olanaklar sunar.
Değerlendirme 1: Öğrenciler kurumsal/Yüksekokul kulüplere, toplumsal girişimlere ya da diğer benzeri
aktivitelere katılıyor mu?
Değerlendirme 2: Öğrenciler ASLA, LaBash’ın yıllık toplantılarına, yerel AVLA etkinliklerine, bölümde yapılan
etkinlikler ve diğer mesleki derneklerin veya özel çıkar gruplarının faaliyetlerine katılıyor mu?
STANDART 5: FAKÜLTE
Fakültenin kalite, akademik pozisyon ve profesyonel aktivitesi ile kuramsal personeller programın akademik
misyonunu ve hedeflerini geliştirmelidir.
AMAÇ: Öğrencilerin, peyzaj mimarlığı kariyerleri sırasında ihtiyaç duydukları bilgi deneyim ve yetenekleri
edinebilmesi için fakülte ve teknik personelin deneyimli olması gerekir. Programın her açıdan başarıya
ulaşabilmesi için peyzaj mimarlığı kariyerinin fakülte içinde gelişmesi gerekmektedir.
A. Kimlik Bilgileri: Fakültenin kalitesi için teknik personeli ve öğretim elemanlarının kendi rollerini
gerçekleştirmelidir.
Değerlendirme 1: Programın misyonunun geçekleşmesinde profesyonel uygulama çalışmaları ve akademik
deneyimler bir denge içerisinde mi?
Değerlendirme 2: Fakültenin yapmış olduğu atamalar verilecek olan ders içeriklerine ve programın
misyonuna uygun mu?
Değerlendirme 3: Ek ve/veya yarı zamanlı uygulanacak olan programlar, tüm programın yönetimi ve ders
programına koordineli ve organize bir biçimde uygunluk sağlıyor mu?
Değerlendirme 4: Yeterlilikler kurumu tarafından tanımlanan programın sorumluluklarına uygun musunuz?
B: Fakülte Gelişimi: Fakültede, mesleki gelişim ve büyüme, profesyonel gelişim ve programın etkili gelişimi
için sürekli olarak aktiviteler yapılır.
Değerlendirme 1: gibi fakülte faaliyetleri burs sorgulama, araştırma, profesyonel uygulama ve hizmet,
üniversite dokümanları dergi, profesyonel dergi, üniversite dergileri gibi medyalarda uygun ortamlarda
yayınlanıyor mu?
156
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
Değerlendirme 2: Fakülte idari ve öğretim elemanlarının atanmasında ve mesleki gelişimlerin sürmesinde
yeterli fırsatı sunuyor mu?
Değerlendirme 3: Fakülte ve idari personelinin etkili eğitimin gelişiminin sistematik olarak değerlendiriliyor
mu, bireysel ve programın gelişimi ile ilgili sonuçları var mı?
Değerlendirme 4: Fakülte tarafından konferansa katılım, araç ve gereçler, teknik destek gibi olanaklar
araştırılıp mevcut fonlar kullanılıyor mu?
Değerlendirme 5: Öğretim faaliyetleri Gözden geçirildi mi ve fakülte tarafından kabul gördü mü?
C. Fakülte Birikimi: Fakültenin akademik durumu, iş yükü, maaşı, rehberlikteki verimliliği teşvik eder ve
destekler.
Değerlendirme 1: Fakültenin akademik maaşları, öğretim teşvik değerlendirmesi verimlilik ve birikim sağlar
mı?
Değerlendirme 2: Öğretim cirosunun oranı nedir?
STANDART 6: KURUM, TOPLULUK, MEZUNLAR VE UYGULAMACILAR İÇİN SOSYAL YARDIMLAŞMA
Peyzaj mimarları mezunları, kurum, topluluk ve halkın etkileşimi için başarılı bir şekilde planı ve kayıtları
bulunmalıdır.
AMAÇ: profesyonel peyzaj mimarlığı ile programı seçimi konusunda bilgi verilmesi, başarılı tanıtım
çalışmaları yapılması ve bunların belgelenmesi, programın görüntülü tanıtımı ve geliştirilmesi gerekir.
A. Meslek, Kurum ve Halk ile Etkileşim: Program mesleği temsil eder ve kurum, halk ve topluluk ile etkileşim
içinde olmayı savunur.
Değerlendirme 1: Hizmet-öğrenme faaliyeti eğitim müfredatına dahil mi?
Değerlendirme 2: Hizmet faaliyetleri düzenli bir şekilde arşivlendi mi?
B. Mezunlar ve Uygulamaclar: Program kaynak değeri olan mezunları ile uygulamacıları tanımalıdır.
Değerlendirme 1: Mezunlarla ilgili bilgiler, mevcut istihdam, mesleki faaliyetler, alınmış önemli mesleki
başarıların düzenli olarak kayırlar tutuluyor mu?
Değerlendirme 2: Program çalışmalarında mezunlar ve uygulayıcılar arasında bağlantı kuruluyor mu?
STANDART 7: EKİPMANLAR, İMKÂNLAR VE TEKNOLOJİ
Fakülte, öğrencilere ve öğretim elamanlarına ekipmanlar, imkânlar, kütüphane olanağı ve diğer teknolojik
gereklilikleri programın amaç ve hedeflerine ulaşması için sağlar.
A.İmkanlar: Öğretim üyelerine, öğrencilere ve personele mesleki gereklilikleri sağlar.
Değerlendirme 1: Öğretim üyelerine, çalışanlara ve yönetim birimine uygun ofis alanı imkanı veriliyor mu?
Değerlendirme 2: Öğrenciler için programdaki ihtiyaçları kalıcı bir sürede karşılayacak yeterli stüdyolar var
mı?
Değerlendirme 3: Bina koşulları yeterli ve çalışmalar için uyumlu mu?
B. Bilgi Sistemleri ve Teknik Ekipmanı: Programın amaç ve ilkelerine başarılı bir şekilde ulaşıla bilinmesi için
öğrenciler, fakülte ve diğer kurumsal ve teknik personelin bilgi sistemi ve teknik ekipman gerekliliklerini
sağlar.
Değerlendirme 1: Program kapsamında donanım ve yazılımlara yeterli ulaşım var mı?
Değerlendirme 2: Yazılım ve donanımın yeterli bakımı, güncellenmesi ve yedeklenmesi yeterli mi?
Değerlendirme 3: Bu ekipmanların kullanım saatleri öğrencilere ve öğretim elemanlarına uygun mu?
C. Kütüphane Kaynakları: Programın misyonu ve amaçlarını destekleyen kütüphane koleksiyonu ve diğer
kaynakların yeterli olması gerekir.
Değerlendirme 1: Programı destekleyen koleksiyona sahip mi?
Değerlendirme 2: Verilen dersler kütüphane ve diğer kaynaklarla entegre ediliyor mu?
Değerlendirme 3: Öğrencilerin öğretim ihtiyaçlarını karşılayacak kütüphane saatleri rahat ve yeterli mi?
157
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
4.SONUÇ
Bu çalışmada detaylı olarak açıklandığı üzere yüksek öğretimde akreditasyon, bir yüksek öğretim kurumu ya
da kurumu tarafından uygulanmakta olan herhangi bir programın akreditasyon kurumlar tarafından
uygulanmakta olan herhangi bir programın akreditasyon kurumları tarafından belirlenen mükemmeliyet
sıtandartlarına ne derece uygun olduğunu ortaya koyan bir sistemdir. Akreditasyon minimum standartlarda
akademik kalitenin muvcut olduğu hususunda öğrenciler ve paydaşlara güven sağlayan bir hesap verme
sorumluluğu aracıdır. Ayrıca Peyzaj Mimarlığı meslek disiplini,Peyzaj Mimarlığı eğitimi veren tüm kurumlar
arası ortak bi yapılanma olması için tüm bu kurumların akredite çalışmalarına başlamalı yada hız
kazandırmalıdır.gelişen ve değişen dünyamıza yön veren Peyzaj Mimarları daha güzel bir gelecek için söz
edilen tüm standartları biran önce tamamlamalı ve en iyi eğitime vermek için tüm Peyzaj Mimarlığı eğitime
veren kurumlarımızın birbiriyle yarışması gerekmektedir.
Sonuç olarak, yapılan yada yapılması düşünülen bu akreditasyo çalışmaları,kaliteli bir yüksek öğretim için
ciddi yaralar sağlayacak bir sistemdir.
5.KAYNAKLAR
Aktan ,Gencel ; C.Can Aktan, Yüksek öğretimde akreditasyon,İzmir: Yaşar Üniversitesi Yayını, 2007.
Le NOTRE, 2012. http://www.le-notre.org/public/content/about_lenotre.php
EFLA 2012. Ifla education report http://www.efla.org/base/frames/centre.asp?LG=uk
YÖK 2012. Avrupa Birliği Ülkelerinde Yüksek Öğretim http://www.yok.gov.tr/egitim/ab/avrupa.doc /.
ASLA, 2012. http://www.asla.org/nonmembers/publicrelations/factshtpr.htm,
158
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
ATÖLYELER İÇİNDEN GEÇİYORUZ
Gülcan ÇAKIR*, Özgenur TOKLU**
* BARTIN ÜNİVERSİTESİ , 05532209386 , [email protected]
**BARTIN ÜNİVERSİTESİ , 05346784266 , [email protected]
GİRİŞ:
İnsanlar potansiyel ile doğar. Ancak dünyada iyiler ve bir de daha da iyiler vardır. Bu potansiyelinin
niteliğini gösterir. Yani insan fiziksel olduğu kadar, nitelik olarak da gelişebilir. Kişinin herhangi bir alanda
sahip olduğu potansiyeli biraz daha öteye taşıması işine, kişisel gelişim diyebiliriz. Kişisel gelişimin en temel
noktası, kişinin kendini tanımasıdır. Böylece; kişinin hangi alanlarda ne durumda olduğunu belirlemesi ve
eksik olduğunu düşündüğü alanlarda kendini geliştirmeye karar vermesi, kişisel gelişim sürecinin başladığı
andır. Kişisel gelişim, ardından değişim ve dönüşümü de getirir.
Teknolojinin, sanayinin yanında bilginin bile değiştiği toplumlarda çağa ayak uydurmak, güncel ve
yararlı olan bilgiyi takip etmek, gelişmek isteyen toplumlar için çok önemlidir. Ancak, değişirken her zaman
yeni bilgi doğru bilgi olmayabilir. Doğru olan bilgiye insan çeşitli yöntemlerle ve araştırmalarla ulaşabilir. Her
zaman söyleneni yapmak gelişim demek değildir. İnsan kendi araştırıp ulaştığı bilginin gücüyle yararlı
bireylere dönüşebilir.
Dönüşüm, yeniliklere açık olmak, teknolojiyi takip etmek ve kendini geliştirebilmek ile sağlanabilir.
İnsanlar iyi yönde olduğu gibi, kötü yönde de değişebilirler. Bu değişim, kullandıkları yöntemler ve izledikleri
yolların analizini yapabilmeleriyle orantılıdır. Ayrıca, değişim sadece hayatın belli bir evresinde değil, sürekli
olarak gerçekleşen bir olgudur. O halde; okulda aldığımız dersler belli konularda ufkumuzu açabilir, ancak
bizler araştırdıkça, okudukça ve gözlemledikçe okulda edindiğimiz bilgiler ışığında gelişebiliriz.
MATARYEL VE METOD:
Üniversiteye başladığımız günden bu güne gelene kadar, yaptığımız çalışmaları incelediğimizde ne
kadar değiştiğimizi fark edebiliyoruz. Peki, ‘Ne yönde değişiyoruz? Değişim sürecimiz gelişim sayılabilir mi?
Peki değişerek neye dönüşüyoruz? Eklemek mi gelişimdir yoksa çıkartmak mı?’. Biz, bir şeyler daha
eklerken bir şey bile eksiltmeden mükemmeli yakalamaya çalışıyoruz. Bunu 4 yıllık eğitim sürecimizde,
grafiksel ifadelerle, çeşitli metotlar kullanarak yaparken aynı zamanda kendimizi daha özgür
hissedebileceğimiz; beyin fırtınası ve ekip çalışmaları ile gerçekleştiriyoruz.
Beyin fırtınasının esası; belirli bir durum veya probleme ilişkin, fikir ve seçenekleri ortaya koymaktır. İyi
bir beyin fırtınasına katılmak, insanın kendine güvenini artırır ve eğlencelidir. Beyin fırtınası tekniğinde,
herkesin katılımı eşit bir zeminde teşvik edildiği için, oturumlar takımın birliğini sağlar. Beyin fırtınası tekniği,
belirli bir konu ya da sorunla ilgili, değişik görüş elde etmek istendiği zaman da uygulanabilir. Diğer bir
kullanılış şekli de varsayımda bulunmaktır. Amacı bireyi yaratıcı düşünmeye zorlamak olan bu yaklaşım;
örneğin, ‘‘Amasra ’ya termik santral kurulması durumunda kıyı ekosisteminde ne gibi değişimler ortaya
çıkacaktır ve oluşumu kaçınılmaz olan tahribi önlemek için neler yapılabilir?’’ sorusunu düşündürür.
Bu teknik temel ilkelere dayanır. Bir problemi çözmekle görevlendirilen grubun üyeleri, mümkün
olduğu kadar çok fikir ileri sürerler. Dile getirilen her çözüm önerisi, diğer grup üyelerini daha yeni ve iyi
buluşlar ortaya çıkarmaya yöneltir. Ancak ortaya atılan fikirlerin ayrıntılı bir şekilde açıklanması ya da
savunulması istenmez. Sadece fikirlerin mümkün olduğu kadar hızlı ifade edilmesi, yazıya geçirilmesi ve
daha sonra değerlendirilmesi istenir. Bu tekniğin uygulandığı ve değerlendirmelerin yapılabildiği yerler;
‘‘atölyelerdir’’.
Atölye çalışmaları, değişik amaçlar ve yöntemler içerebilir. Bireyler sosyal hayattaki eksiklerini
gidermek için bu tür çalışmalara katılabilirken kendini belli konularda geliştirmek, serbest zamanlarını
değerlendirmek ve planlı çalışmanın önemini anlamak için de atölye çalışmaları yapılabilirler. Bu çalışmalar,
bireyin kendine güvenebilmesini sağlar ve ferah ortamlarda belki de hiç düşünmedikleri konular hakkında
düşünebilmesi için teşvik eder. Örneğin; Engelli bireylerin, bireysel yaşam yetilerini ve hobilerini yeniden
keşfetmeleri için yapılan atölye çalışmasında birey ruh sağlığı açısından moral, motivasyon ve özgüven
159
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
kazanır. Ayrıca, fiziki sağlık gelişiminde de önemli düzeyde pozitif etki sağlar. Başka bir örnekte de; bir
işyerinde patron çalışanlarına; ‘Bu şirketi iyi bir seviyeye getirmek için ne yapabiliriz?’ sorusunu tartıştırabilir.
Bu çalışan-patron arasındaki ilişkiyi güçlendirir. Çalışan patronuna güvenir, patron ise böyle bir atölye
çalışmasıyla çalışanların işlerine odaklanmasını sağlayarak farklı fikirler edinebilir.
YAPTIĞIMIZ ÇALIŞMA ÖRNEKLERİ:
Bizler PMOGenç üyeleri olarak bir araya gelerek iki farklı atölye çalışması gerçekleştirdik.
Çalışmalarımızın ders kapsamı dışında, isteğe bağlı olarak ve ders saatleri dışında bir zaman diliminde
gerçekleştirilmesi, bizlere geniş zaman olanağı ve rahat çalışma ortamları sağladı. Kendi belirlediğimiz
sorunlara, yine kendi belirlediğimiz yöntemleri kullanarak, çözümler sunarak ve öneriler getirerek hayal
gücümüzün sınırlarını zorlamaya yönlendirdi.
Atölye çalışmamızın ilki olan ‘GEÇİYORUZ’ atölyesi, Peyzaj Mimarlığı birinci sınıftan dördüncü sınıfa
kadar tüm öğrenci arkadaşlarımızın katılımına açık gerçekleşti. Atölyede 4 yıllık eğitimimiz süresince
tartıştığımız misyon ve vizyon tanımlamaları, Peyzaj Mimarlığı için belirlenen odak anahtar kelimeler
çerçevesinde masaya yatırıldı.
Başlangıçta, birinci sınıftan dördüncü sınıfa, tüm öğrenciler bir araya gelerek gruplara ayrıldı. Yapılan
çalışmada beş soru yöneltildi. Bu beş soru dört ayrı sınıfta, dördüncü sınıf öğrencilerinden oluşan raportör ve
kolaylaştırıcı vasıtasıyla, öğrenciler yönlendirmeden yöneltildi. Bu sorular; Eğitim Sürecinin Hayal Gücümüz
Üzerine Etkileri, Sanat İle Peyzaj Mimarlığının İlişkilendirilmesi, Kentten Beklentiler, Bilgiye Erişebilirlikte
Karşılaşılan Zorluklar, Peyzaj Mimarlarının Kişisel ve Toplumsal Duyarlılıktaki Rolü olarak başlıklar halinde
soruldu ve cevaplandı. Cevaplar kâğıtlara aktarıldı ve ortak düşünceler oluşturulduktan sonra diğer gruplarla
ve akademisyenlerle değerlendirildi. Bizler için verimli geçen saatler, akademisyenlerimizin değerlendirmeleri
ile Peyzaj Mimarlığı kimliğimizi daha fazla özümsememizi sağladı.
Atölye çalışmalarımızdan ikincisi olan ‘İÇİNDEYİZ’ atölyesinde; birlikte üretim ve işbirliği ile kısa
sürede ortaya çıkacak olan ürünleri sergilemek ve tasarımcı kimliğimizi ön plana çıkarmak için bir araya
gelindi. Tasarım için hayal gücü ne kadar önemliyse, içinden geçtiğimiz mekânların hayal gücü üzerindeki
etkisinin de önemli olduğu bilinmektedir. Bu düşünceyle yola çıkarak; bölümümüzdeki koridorun ve fuaye
alanının tasarımsal niceliklere sahip olması gerektiği düşüncesine varıldı ve bu gereksinimle İÇİNDEYİZ’ e
başlandı.
Atölye çalışmamızın ilk aşamasında; eskiz çalışmalarıyla koridor ve bölüm fuaye alanı için ilk
düşünceler çizgilerle kağıtlara aktarıldı. Bizler bu çalışmalarda farklı sınıflardan arkadaşlarımızla birlikte
çalıştığımız için, dördüncü sınıf öğrencisi deneyimlerini birinci sınıf öğrencileriyle rahatlıkla fikir alışverişinde
bulunarak paylaşabildi. Ayrıca; eskizle ve skeç çalışmalarıyla yeni tanışan birinci sınıftaki arkadaşlarımız bu
gelişmelere farklı bir heyecanla dahil oldular. Eskiz çalışmasında bir araya getirilen düşünceler ikinci
aşamada maketler, projeler ve görselleştirme programları yardımıyla hayata geçirilerek fuaye alanımızda
sergilendi. Bu çalışmalar, atölye çalışmasına katılmayan arkadaşlarımıza da sunuldu ve böylelikle atölye
dışında da farlı bir gelişim sürecine olanak sağladı.
SONUÇ VE ÖNERİLER:
Bizler bu çalışmalardan sonra, bütün bir günümüzü tasarımla iç içe geçirmenin keyfini yaşarken, bir
yandan da derslerin üzerimizde oluşturduğu stresten arınmış olduk. Atölye çalışması zihnimizi
canlandırmamızı sağlayarak, farklı dönem arkadaşlarımızla iletişimimizi güçlendirdi ve farklı konular üzerinde
düşünüp yoğunlaşarak tasarımcı kimliğimizi ön plana çıkarmamızı sağladı. Bu verimli geçen saatlerde,
akademisyenlerimiz bizlerle birlikte yaptığımız çalışmaları izlediler ve eksik kaldığımız noktalarda bizleri
aydınlattılar. Ancak hiçbir şekilde kimse kimseye ‘neden? , niçin? gibi sorular sormadı. Herkes içinden gelen
çalışmaları yaptı. Böylece, tasarımda özgürlüğümüz bir kez daha kanıtlandı.
Atölye çalışmalarının gelişimimize katkısını referans alarak bu sürecin içinde bulunmak, farklı konular
hakkında tartışabileceğimiz çalışmalar yapmak, araştırma yaparak kendimizi geliştirmek ve güncel olan
bilginin gücünü her alanda kullanarak insanları teşvik etmek, hem bizler için hem de çevremizdeki insanlar
için faydalı olacaktır. Atölye çalışmalarına katılımın fazla olması, farklı düşüncelerin ve fikirlerin tartışılması,
yeni ufuklara yelken açmamızı sağlayacaktır.
Atölye çalışmaları sadece tasarım sürecinde etkin bir çalışma değildir. Farklı meslek grupları da farklı
amaçlarla ve kendi geliştirdikleri yöntemlerle atölye çalışmalarından verim alabilir ve katkı sağlayabilirler.
160
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
Atölye çalışmalarıyla, fikirlerini paylaşan ve tartışan bireyler yetişebilir ve kendilerine olan özgüvenlerini
sonuna kadar koruyabilirler.
161
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
BOLOGNA’DA ENGEBELİ YOL
NESLİHAN ÇINAR*, MELODİ ÖZERDEM**, SEDA TOPÇUOĞLU***
*Ege Üni. Ziraat Fak. Peyzaj Mimarlığı Bölümü, 05387767716, [email protected]
**Ege Üni. Ziraat Fak. Peyzaj Mimarlığı Bölümü, 05062150949, [email protected]
***Ege Üni. Ziraat Fak. Peyzaj Mimarlığı Bölümü, 05437320270, [email protected]
ÖZET
Bologna süreci, Avrupa’da yüksek lisans eğitimi konusunda ve akademik konularda standartları
geliştirmek ayrılıkları en aza indirgeyerek eğitim sistemlerini bağdaştırmak ve Avrupa’da birbirleriyle uyumlu
bir yükseköğrenim alanı yaratmak amacıyla oluşturulmuş yeniden yapılanma programıdır. Bologna süreci
1999 yılında 29 Avrupa ülkesinin eğitim bakanlarının bir araya gelmesi ile başlamıştır. Türkiye bu sürece
2001 yılında dahil olmuştur.
Bologna sürecinin amacı; Avrupada bulunan tüm yükseköğretim kurumlarının birbirlerini anlayan, eşit
düzey ve olanaklarda, rekabet gücü yüksek bir öğretim alanı oluşturmaktır.
Bologna sürecinde, peyzaj mimarlığı eğitim ve öğretimi alacak mezunların istekleri ön plana
çıkmaktadır. 2010 yılının Ocak-Mart aylarında internet ortamında yapılan bir anketten çıkan sonuca göre
mezunların bu süreçten beklentileri: özellikle teorik derslerin ve uygulama derslerinin paralel bir şekilde
ilerleyip, güncel bilgilerin ağırlıkta olduğu nitelikte bir eğitim alabilmektir. Fakat sürecin eğitimle uyumu teknik
değil eğitim kalitesini yükseltmek ve ayrıntısına kadar irdelenmesini sağlamalıdır. Bu yöntemin tam olarak
anlaşılmamasından dolayı arkadaşlarımız mağdur durumda kaldıklarını düşünmektedirler.
Özetle bildiriyi yazmamızdaki amaç sistemin tam olarak bilinmediğini görmemiz, bu süreçteki etkileri
gündeme getirmek, Bologna Sürecinin ne derece fayda sağlayacağını tartışmaktır.
ANAHTAR KELİMELER: Bologna, Peyzaj, Uygulama, Kalite
THE ROUGH WAY ON BOLOGNA
ABSTRACT
The Bologna process is a restiructuring program in Europe , to develop standards for graduate
education and academic issues, to recancile educational systems by reducing differences and create a
harmonious graduate space in Europe. The Bologna process had started in 1999 with the gathering of
ministers of education from 29 European countries.Turkey has been involved in this process in 2001. The
aim of the Bologna process is to create a highly competitive field of education in Europe that all higher
education institutions understand each other, have equal levels, possibilities and compertitiveness.
The requests of the graduates of the lanscape architecture educatıon and insitructıon has been
important in the Bologna process. A survey conducted between 2010 January and March as a result they
expect from this process that especially the oretical and protical courses should be proceed in parallel aand
contain highly daily information. However, the harmany of the process should be provided by examining the
quality of education and training rather than technica. Our calleagues are victims because of not exactly
applying of this situation.
To sum up, our aim of writing this paper is to show the exactly lack of the information abount he
process, to bring up the effects of this process and to what extent benefits from the Bologna process.
KEYWORDS : Bologna , Landscape , Application , Quality
1.GİRİŞ
Bologna süreci, Avrupa’da yüksek lisans eğitimi ve akademik konularda standartları geliştirmek ve
ayrılıkları en aza indirgeyerek eğitim sistemlerini bağdaştırmak ve Avrupa’da birbirleriyle uyumlu bir
yükseköğrenim alanı yaratmak amacıyla oluşturulmuş yeniden yapılanma programıdır.İlk olarak 1998 yılı
Mayıs ayında Fransa’nın Sorbonne şehrinde 4 Avrupa ülkesinin(Fransa,İtalya,İngiltere ve Almanya) eğitim
bakanları bir araya gelerek, yüksek öğretimin Avrupa ülkelerinde uyumlulaştırılması ve birbiriyle kıyaslanabilir
hale getirilmesi konusunda ‘‘Sorbonne Bildirgesi’’olarak isimlendirilen bir anlaşma imzaladılar. 1 yıl sonra 19
162
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
Haziran 1999 tarihinde İtalya’nın Bologna kentinde bulunan Bologna Üniversitesi’nde 29 Avrupa ülkesinin
eğitim bakanları aynı amaçla bir toplantı düzenledi ve toplantı sonunda Bologna Bildirgesi imzalandı. Avrupa
üniversitelerinin yapısını özetleyen ve Trends 1 olarak isimlendirilen bir rapor yayınlandı(YÖK-2006).
Bu raporun hedefleri ;
 Kolay anlaşılır ve birbiriyle karşılaştırılabilir yükseköğretim diploma ve dereceleri oluşturmak,
 Yükseköğretimde lisans ve yüksek lisans olmak üzere iki aşamalı derece sistemine geçmek,
 Avrupa Kredi Transfer Sistemini(AKTS) uygulamak,
 Öğrencilerin ve öğretim elemenlarının hareketliliğini sağlamak ve yaygınlaştırmak,
 Yükseköğretimde kalite güvencesi sistemleri ağını uygulamak ve yaygınlaştırmak,
 Yükseköğretimde Avrupa boyutunu geliştrmek olmuştur.
2. BOLOGNA SÜRECİNİN AMACI VE İŞLEYİŞİ
Bologna Sürecinin amacı Avrupa ülkelerinde yükseköğretimi daha şeffaf ve karşılaştırılabilir hale
getirerek bir Avrupa Yükseköğretim Alanı oluşturmaktır.Bologna Süreci kısaca ‘‘Avrupa Üniversitesi
Reformu’’ olarakta bilinmektedir.Bologna Sürecinde ‘‘öğretici odaklı eğitim-öğretim’’ yerine ‘’öğrenci odaklı
eğitim-öğretim’’ yani öğretenin ne öğrettiği değil öğrenenin ne kazandığına dayanan bir eğitim esas
alınmıştır.
Bu süreçteki katılımcı ülkelerin başında ; İtalya, Fransa, İngiltere, Almanya, Belçika, İspanya,
Türkiye, Romanya gibi ülkeler gelir.
Bologna süreci temel olarak; uluslar arası, ulusal ve kurumsal olmak üzere 3 aşamada
yürütülmektedir.
1)Uluslar arası düzeyde
Bologna Süreci İzleme Grubu(BFUG);
 Hedeflerin gerçekleştirilmesi,
 Alınacak önlemleri karara bağlamak
 Sürecin gelişimi ve koordinasyonundan sorumludurlar.
2)Ulusal düzeyde
 Yüksek öğretimden sorumlu bakanlıkları,
 Ulusal rektörler konferansları/komite
 Ulusal üniversite birlikleri
 Kalite güvencesi kuruluşları
 Ulusal öğrenci birlikleri
 İşverenler ve benzeri kuruluşlar tarafından yönetilmektedir.
3)Kurumsal düzeyde
 Yüksek öğretim kurumları
 Fakülteler
 Bölümler
 Öğrenci ve öğretim görevlileri temsilcileri tarafından yürütülmektedir.
3.BOLOGNA SÜRECİNİN PEYZAJ MİMARLIĞI EĞİTİMİNE BAKIŞI
Günümüzde Peyzaj Mimarlığının; Ziraat, Orman, Güzel Sanatlar ve Mimarlık gibi farklı fakültelerde
lisans ve lisansüstü eğitim ve öğretimi yapılmaktadır.
Peyzaj Mimarlığı disiplini içerik olarak geniş kapsamlı ve farklı çalışma konularına sahip olduğundan
yüksek düzeyde bir eğitim sağlanmalıdır fakat; zaman ve imkan yetersizlikleri nedeniyle istenilen nitelikte
peyzaj mimarı yetiştirilmesi zorlaşmaktadır.Bu meslek disiplininin eğitim-öğretim, akademik, bilimsel, yasal,
yönetsel ve mesleki uygulama alanında pek çok sorun yaşadığı bilinmektedir. Bologna süreci bu sorunların
çözümüne ışık tutmaktadır.
Bu süreç sayesinde ülkemizdeki üniversitelerin eğitim programlarının farklı şekillerde yürütülmesine
karşın tek bir çatı altında toplanıp, ayrılıklardan uzaklaştırılması yolunda ilerlenmektedir.
2010 yılının Ocak-Mart ayları arasında internet ortamında hazırlanan anket formu vasıtasıyla Peyzaj
Mimarlığı Bölümü mezunlarına dönük bir anket çalışması yapılmıştır. Anket formu bazı deneklere e-posta ile
163
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
gönderilmiş bununla birlikte peyzaj mimarlığı ile ilgili bazı internet sitelerinde anket formu konulmak suretiyle
doldurulması sağlanmıştır. Anket form sistemine toplam 612 denek katılmıştır. Hazırlanan anket formunda 34
kapalı uçlu bir tane açık uçlu soru olmak üzere 35 tane soru bulunmakta olup yüzde değerleri belirlenerek
değerlendirmeler yapılmıştır(GÜL.A, ÖRÜCÜ.Ö, ERASLAN.Ş-2011). Peyzaj mimarı arkadaşlarımızın teorik
eğitim ile uygulamalı eğitimin eşit düzeyde yürütülmesinin yanında; değişim ve gelişim, saygınlık,
tanınabilirlik, kalite, mesleki etik, bireysel-toplumsal-kurumsal sorumluluk, istihdam edilebilirlik gibi beklentileri
bulunmaktadır. Bologna Sürecinin bu beklentilere karşlılık vereceği düşünülmektedir.
4.SONUÇ VE ÖNERİLER
Peyzaj Mimarlığı şemsiyesi altında temel üçlü olan; Akademisyenler, Uygulayıcılar ve Meslek
Odaları bir bütünlük içinde hareket ederek, ortaklık ve iletişim yaklaşımı kapsamında istenilen düzeye
kaliteye ulaşmak için sürekli yenilenme sürecini eyleme dönüştürme yollarını aramalıdır.
Bilgi ekonomisinin fabrikası olarak nitelenen üniversitelerin analitik, rasyonel, üretken, sistematik,
sorgulayan, kuşku duyan, sentezleyen ve yenileşen özellikleriyle, bilişim çağındaki yapısal, yasal, kurumsal
ve yönetsel yapılanmaları, işlevlerini ve misyonlarını yeniden tanımlayıp oluşturmaları (Denman, 2005) hem
kendilerinin, hem de ilgili paydaşların ortaklaşa işbirliği yaparak başarabilecekleri bir süreç olarak
durmaktadır.











Bologna Sürecinin uygulanması doğru bir şekilde gerçekleştirilebilir ise;(NOHUTÇU.A)
Akademik özgürlük ve yönetsel özgürlük
Üretkenlik ve kaliteye verilen önemin artması
Etkin kaynak kullanımı
Mali özerklik
Saydamlık
Hesap verebilirlik
Farklılaşma
Esneklik
Katılıma açık olma
Toplumla ilişki
Uluslar arası ilişkilere verilen önemin arttırılması sağlanabilecektir.
Bologna Süreci ile ilgili yaptığımız görüşmelerimizde arkadaşlarımız sınıf geçme konusunda mağdur
olduklarını dile getirdiler. Bu mağduriyetin eğitimde kaliteyi arttırma ile ilgili olmadığını, sınıf geçme
rahatlığının devam ettirmek istenmesi olduğunu düşünmekteyiz. Yani son zamanlarda yaşanan sorun
Bologna Süreci ile ilgili bir durum değildir.
Bologna Sürecinde harfli sistem yerine mutlak(60’lık) sistemin uygulanması biz öğrencilerin aleyhine
gibi görünsede aslında tam tersi bir durumdur. Bu sistem öğrenciyi çalışmaya yönlendirecek ve bilgi
düzeyinin artmasını sağlayacaktır. Böylelikle eğitim kalitesi yüksek nitelikli öğrenciler yetiştirilecektir.
Peyzaj Mimarlığı Bölümü hangi fakülte adı altında olursa olsun yetersizlikler ortaya çıkacaktır. Peyzaj
Mimarlığı, farklı ekolojik koşullar ve insan ihtiyaçlarına uygun, sürdürülebilir, fonksiyonel ve estetik bir
biçimde peyzajların koruma ve değerinin artırılmasıiçin peyzajın planlama, tasarım ve yönetimini
içermektedir. Bazı ülkelerde, peyzaj mimarlığı bahçeciliğe (horticulture), bazı ülkelerde ise mimarlık,
planlama ya da çevre bilimleri üzerine yoğunlaşmakta, bazı ülkelerde de, tarım ya da ekoloji ve doğa koruma
üzerinde çalışmaktadır. Entelektüel kökendeki bu çeşitlilik Avrupa’da, Peyzaj Mimarlığı ile ilgili eğitim ve
araştırmaları yürüten, sanat, tarım, ormancılık, teknik birimler gibi geniş bir çerçevede farklı tipte yüksek
eğitim kurumlarının oluşumuna neden olmaktadır (Le Notre, 2008).
Tam anlamıyla içeriği zengin ve eksiksiz bir eğitim için tek başına ‘Peyzaj Mimarlığı Fakültesi’ olmayı
başarabilirse tüm bu sorunların ortadan kalkabileceğini düşünmekteyiz(PEMAT 1999-Adana). Geçmiş
yıllarda yapılan sempozyumlarda bu konu dile getirilmiş fakat uygulama aşamasına geçilememiştir. Bologna
Sürecinin hedefledigi eğitimde kaliteye ulaşmak biz peyzaj mimarları adayları için ancak bu yoldan geçtiğini
düşünüyoruz.
164
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
KAYNAKÇA
GÜL.A, (2009). PEMAT, Bologna Süreci ve Ülkemizdeki Peyzaj Mimarlığına Etkisi, Süleyman
Demirel Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü , ISPARTA.
NOHUTÇU.A, Bilgi Toplumunda Yükseköğretim KurumlarınınYeniden Yapılandırılması ve Yönetimi:
Başlıca Eğilimler, Gelişmeler ve Bologna Süreci, Kocaeli Üniversitesi İİBF , SBKY Bölümü.
Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı, Yükseköğretimde Yeniden Yapılanma: 66 Soruda Bologna Süreci
Uygulamaları , 06539 Bilkent/ANKARA.
KESKİN.M,(2011) Bologna Süreci Nedir? , Mustafa Kemal Üniversitesi Rektörlüğü Dış İşler Birimi
Genel Koordinatörü, HATAY.
GÜL.A, ÖRÜCÜ.Ö ve ERASLAN.Ş(2011). Mezun Peyzaj Mimarlarının Eğitim ve Öğretimden
Beklentileri. Süleyman Demirel Üniversitesi Orman Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü Doğu Kampüs
ISPARTA.
Bologna Universty (1988). Magna Charta Unıversitatum
(http://www2.unıbo.it/avl/charta.com)
Bologna Process Stocktaking(2005). Reform from a Working Group Appointed by the BFUG,
BERGEN.
(http://www.bologna-bergen2005.no/)
ÖNAL.N.E(2011). Bologna Süreci Sorgulanıyor , 200 s. , Yazılama Yayınevi , İSTANBUL.
Türkiye’nin Yükseköğretim Stratejisi(2006).
(http://bologna.yok.gov.tr/)
PEMAT 1999- ADANA
http://peyzaj.org/pemat-1999-adana/
http://bologna.uludag.edu.tr/dokumanlar/sunumlar/Sunum1.pdf
LE NOTRE PROJESİ(2008).
http://www.lenotre.org/downloads/LENOTRE_TWO_Plus/SchoolVisits/Presentations/Translations/LENOTRETwoPlus_Pr
es_Turkish.pdf
165
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
ÖĞRENCİ DEĞİŞİM PROGRAMININ ÜNİVERSİTELERİN GELİŞİMİNE KATKISI; DÜZCE ÜNİVERSİTESİ
ÖRNEĞİ
Elif ŞENKOĞLU
Düzce Üniversitesi 0534 844 01 56 [email protected]
Arzu SURAT
Düzce Üniversitesi 0555 669 87 12 [email protected]
Bilgi ve teknolojinin yoğun olarak üretildiği ve tüketildiği bir toplum haline gelen günümüz
toplumunda, ülkelerin ne kadar bilgi ürettikleri veya tükettikleri gelişmişliğinin bir göstergesi sayılmaktadır.
Eğitim alanında ülkeler arasında ortak anlayışlar geliştirmek amacıyla işbirliğiyle uygulamaya konan öğrenci
değişim projesi olan ERASMUS programı ile eğitim kalitesinin artırılması, eğitim sistemleri arasında farklılık
ve uygulamaların yerinde görülmesi, eğitimin kültürler arası boyutunun güçlendirilmesi, çok kültürlülüğün ve
çok dilliliğin sağlanması, ülke tanıtımına katkıda bulunulması amaçlanmaktadır. Çeşitli toplumsal ve
ekonomik gelişmenin incelenmesinde, kültür değerlerinin genç kuşaklara aktarılmasında, yeni bilgilerin
insanlığa kazandırılmasında ve bunların korunmasında üniversiteler önemli işlev ve sorumluluklara
sahiptirler. Bu çalışmada, öğrenci değişim programının peyzaj mimarlığı bölümü gelişimine katkısı, bununla
birlikte eğitim sisteminin irdelenmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla, değişim programını uygulayan Düzce
Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Bölümünde akademik personele nitel araştırma yöntemlerinden görüşme
tekniği uygulanarak, Erasmus programının peyzaj mimarlığı eğitimine katkıları ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Erasmus Değişim Programı, Peyzaj Mimarlığı, Eğitim Sistemi,
Görüşme Tekniği
Alt Konu Başlığı: Gelişim, Değişim, Dönüşüm Sürecinde Eğitim/ Öğrenci Değişim Programları ve Ulusal
Eğitime Katkısı
STUDENT EXCHANGE PROGRAM CONTRIBUTION TO THE DEVELOPMENT OF UNIVERSITIES; DÜZCE
UNIVERSITY
Information and technology are produced and consumed extensively in today's society, which has become a
society of the countries considered to be an indicator of how much information they produce or consume
progres. Cooperation between countries in order to develop common understandings in the field of education
student exchange project implemented by the ERASMUS program to increase the quality of education,
differences between education systems and practices in place to see, the size of the strengthening of
intercultural education, multiculturalism and multilingualism provision is intended to contribute to promotion of
the country. Examination of the various social and economic development, the transfer of cultural values to
younger generations, acquiring new knowledge to humanity and the protection of their functions and
responsibilities of universities are important. In this study, the contribution of the student exchange program
and the development of landscape architecture department, however, the educational system were
discussed. For this purpose, the Department of Landscape Architecture Duzce University academic staff
exchange program that implements the methods of qualitative research interview technique, the Erasmus
program were put forward contributions to landscape architecture education.
Keywords: Erasmus Exchange Program, Landscape Architecture, Education System, Interview Technique
Sub-Title: Development, Change, Transformation in the Process of Education / Student Exchange Programs
and the National Education Contribution
166
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
Giriş
Küreselleşmenin neden olduğu değişim ve yenileşme süreci, yükseköğretim sistemlerini de etkilemektedir.
Yükseköğretim kurumları, hızla değişen dünyaya farklı şekillerde ayak uydurmaktadırlar. Günümüzde yüksek
öğretim kurumlarının, rekabetçi yükseköğretim alanında küresel bir bilinirliğe sahip olabilmelerini sağlayan
“uluslararası olma” özelliği giderek önem kazanmaktadır. Bu nedenle yükseköğretim kurumları, kendi ülkesi
ve kültürüne aşina olma yanında farklı coğrafyalar ve kültürleri de tanıyan öğrenciler yetiştirmek yönündeki
uygulamalara kapılarını açmaktadırlar. Ayrıca küresel bilgi ekonomisine geçişle birlikte yükseköğretime olan
talep artmakta, üniversiteler öğretimde kaliteyi iyileştirmeye, hareketlilik etkinliğinde bulunan öğrenci sayısını
artırmaya ve kurumlarını uluslararası alanda görünür kılmaya çalışmaktadırlar. Bu amaçla yükseköğretim
kurumları, yurt dışındaki yükseköğretim kurumları ile anlaşmalar yapmak suretiyle öğrencilerinin kendi
ülkeleri dışında öğrenim görmelerini, dolayısıyla farklı kültürlerde akademik ve sosyal deneyim edinmelerini
sağlamakta, benzer şekilde yurt dışından da öğrenci kabul etmektedirler. Böylece sosyal sistemler olarak
yükseköğretim kurumları, bir şeyi daha iyi yapmanın yolunu bulmak, kurumun içindeki ve dışındaki
beklentileri karşılamak amacıyla farklı ve yeni uygulamaları yürürlüğe koymaya çalışmaktadırlar (Önder ve
Balcı, 2010).
Adını, 1465-1536 yılları arasında yaşayan bilim adamından alan Erasmus, Avrupa’daki yükseköğretim
kurumlarının birbirleri ile çok yönlü işbirliği yapmalarını teşvik etmeye yönelik bir Avrupa Birliği programıdır.
Programın amacı Avrupa'da yüksek öğretimin kalitesini artırmak ve Avrupa boyutunu güçlendirmektir.
Erasmus programı, üniversiteler arasında ülkeler arası işbirliğini teşvik ederek; öğrencilerin ve eğitimcilerin
Avrupa'da karşılıklı değişimini sağlayarak; programa katılan ülkelerdeki çalışmaların ve alınan derecelerin
akademik olarak tanınması ve şeffaflığın gelişmesine katkıda bulunarak bu amacı gerçekleştirmeye
çalışmaktadır(Anonim,2012a). Birçok çalışma, yurt dışında geçen Erasmus sürecinin, öğrencinin sadece
akademik ve mesleki alanlardaki yaşamını zenginleştirdiğini değil ayrıca, dil öğrenimini, kültürlerarası
yetenekleri, kendine güveni ve öz farkındalığını geliştirdiğini göstermektedir (Anonim, 2012b). Bunun yanı
sıra yükseköğretim sistemini iş dünyasının gereksinimlerine uygun olarak geliştirmek ve üniversite
mezunlarının iş dünyasında istihdam edilebilirliğini arttırmak amacıyla yükseköğretim kurumları ile çalışma
çevreleri arasındaki ilişkilerin ve işbirliğinin artırılmasını teşvik etmektedir. Erasmus Programı 1. öğrenci
hareketliliği, 2. personel hareketliliği, 3. yoğun dil kursları ve 4. yoğun programlar kapsamındaki faaliyetleri
destekler (Önder ve Balcı, 2010).
Erasmus Programı, yükseköğretim kurumlarının işbirliği içinde ortak projeler hayata geçirmelerinde ve
öğrenci ile personele yönelik hareketliliklere mali destek sağlar. Erasmus Programı’ndaki bireysel faaliyetler,
öğrencilerin öğrenim ve staj amaçlı hareketlilikleri ile yükseköğretim personelinin ders verme ve eğitim alma
amaçlı hareketlilikleridir.
Erasmus Öğrenci Öğrenim Hareketliliği Programı, lisans veya lisansüstü eğitim almakta olan öğrencilerin,
eğitimlerinin bir bölümünü Avrupa’da bir yükseköğretim kurumunda geçirmelerine olanak sağlar. Programdan
faydalanmak isteyen üniversitelerin Erasmus Üniversite Beyannamesi (EÜB) almaları ve hareketliliklerin
yapılacağı fakültelerin, Avrupa’daki eşdeğer fakültelerle ikili anlaşmalar yapmaları gereklidir. Erasmus
167
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
Programında, öğrencilerin hareketlilikleri esnasındaki barınma, yeme-içme gibi tüm masrafları için mali
destek verilmektedir. Öğrenim Hareketliliğine katılan öğrenciler, kendi ülkelerinde, kendi fakültelerinde
alacakları derslerinin fakültelerde almaktadırlar. Böylelikle yıl kaybı yaşamamaktadırlar. Bununla birlikte
öğrencinin her iki ülkedeki danışmanının onayı ile yapılan ve imzalanan Öğrenim Anlaşması, öğrencilerin
hangi dersleri alacaklarını, bu derslerin Avrupa Kredi Transfer Sistemi’ndeki (European Credit Transfer
System) karşılıklarını, dolayısı ile akademik tanınmanın sağlanacağını göstermektedir. Söz konusu içerik
incelendiğinde programın amaçları da anlaşılmaktadır. Buna göre programdan faydalanan kişilerin
kendilerini ve kendi kültürlerini tanımaları, kültürel paylaşım ortamlarında bulunmaları, Avrupa’daki farklı
kültürlerde eğitim deneyimi kazanmaları ve bu sayede kendilerine güvenlerinin artması, ırkçılık ve yabancı
düşmanlığı ile mücadeleye olan inançlarının artması beklenmektedir (Önder ve Balcı, 2010).
Bu çalışmada, öğrenci değişim programının peyzaj mimarlığı bölümü gelişimine katkısı, bununla birlikte
eğitim sisteminin irdelenmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla, değişim programını uygulayan Düzce Üniversitesi
Peyzaj Mimarlığı Bölümünde akademik personele nitel araştırma yöntemlerinden görüşme tekniği
uygulanarak, Erasmus programının peyzaj mimarlığı eğitimine katkıları ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Materyal ve Yöntem
Öğrenci değişim programının (ÖDP) Peyzaj Mimarlığı Bölümü gelişimine katkısının belirlenmesi amacıyla bu
programı uygulayan Düzce Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Bölümündeki 14 akademik personele nitel
araştırma yöntemlerinden görüşme tekniği uygulanmak üzere 8 soru hazırlanmıştır.
Erasmus programının Peyzaj Mimarlığı bölümüne ve eğitimine katkısının ortaya konulmaya çalışılması için
hazırlanan;
1. ÖDP’ nı biliyor musunuz?
2. Bölüm öğrencilerinden şimdiye kadar bu programla kaç kişi yurt dışına gitti?
3. ÖDP ile kaç ülkeye gidildi?
4. ÖDP ile hangi ülkelere gidildi?
5. ÖDP ile öğrenciler hangi dönemlerde yurt dışına gitti?
6. ÖDP ‘nin bölüme katkısı olduğunu düşünüyor musunuz?
7. ÖDP ‘nin öğrencilere katkısı olduğunu düşünüyor musunuz?
8. ÖDP ‘den (bölüm açısından) beklentiniz var mı?
soruları öğretim elemanlarına yüz yüze sorulmuş, 10 öğretim elemanından alınabilen yanıtlar % olarak
değerlendirilerek sonuçlar Tablolarla verilmiştir.
Bulgular
Her araştırmanın belirli bir amacı bulunmaktadır ve araştırma problemi bu amacı yansıtmaktadır. Araştırma
probleminin saptanması her tür araştırmanın ilk aşamasını oluşturmaktadır (Baş ve Akturan, 2008). Bu
çerçevede belirlenmiş olan araştırma soruları akademisyenlere yöneltilmiş, alınan yanıtlar, Düzce
Üniversitesi Dış İlişkiler Koordinatörlüğünden alınan bilgilerle (Tablo 1) karşılaştırılarak analiz yapılmıştır.
Araştırma sonucu elde edilen veriler hem sayısal, hem de sözel olarak yorumlanmıştır.
168
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
Tablo1. Yıllara göre Erasmus programından faydalanan öğrenci sayısı (D.Ü. Dış İlişkiler
ÖDP
(Erasmus)
ile ilgili
anket
çalışması
ÖDP’ nı
biliyor
musunuz?
Bölümden
bildiğiniz
kadarıyla
ÖDPile kaç
öğrenci
gitti?
ÖDP
ile kaç
ülkeye
gidildi?
ÖDP ile
hangi
ülkelere
gidildi?
ÖDP ile
öğrenciler
hangi
dönemlerd
e gitmiştir?
ÖDP nin
bölüme
katkısı var
mı?
ÖDP nin
öğrencilere
katkısı var
mı?
ÖDP den
beklentileriniz
var mı?
Koordinatörlüğü, 2012)
Öğrenim programına katılan
öğrenci sayısı
Staj programına katılan öğrenci
sayısı
2008-2009
3
0
2009-2010
5
0
2010-2011
2
1
2011-2012
5
0
15
1
ÖDP’na katılınan yıllar
Toplam
Erasmus programı ile Peyzaj Mimarlığı Bölümünden 16 öğrenci yurt dışına gitmiş, 1 kişi erken geri
dönmüştür. Toplamda 2008-2012 yılları arasında 15 kişi bu programdan faydalanmıştır.
169
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
1
Eve
t
●
Hayır
Yarıyıl
Evet
Hayır
Evet
Hayır
Evet
10
1
Yunanistan
VI.
●
●
●
●
10
1
Yunanistan
VIII.
●
●
●
●
10
1
Yunanistan
VIII.
●
●
●
●
10
1
Yunanistan
VI. ve
VIII.
●
●
●
●
15
1
Yunanistan
VIII.
●
●
●
●
7
1
Yunanistan
VIII.
●
●
●
●
14
2
Yunanistan
Hollanda
VIII.
●
●
●
●
14
2
Yunanistan
Hollanda
VIII.
●
●
15
2
Yunanistan
Hollanda
VIII.
●
●
●
●
16
2
Yunanistan
Hollanda
VIII.
●
●
●
Hayır
2
3
4
5
6
7
8
9
10
●
●
Tablo 2. DÜ Peyzaj Mimarlığı Bölümü Öğretim Elemanlarına ÖDP (2006-2010) ile ilgili
Yöneltilen Sorular ve Yanıtları
2008-2010 yılları arasında ÖDP programı ile yurt dışına giden öğrencilerle ilgili yapılan anket çalışması
sonuçları % olarak değerlendirilmiştir. 8 sorudan 4'ü çoktan seçmeli (kapalı sorular), diğer 4'ü ise açık
sorulardır. 10 akademisyen ile yapılan anket çalışmasına göre elde edilen sonuçlar yüzde hesabıyla ifade
edilmiş ve Tablo 3-10 da verilmiştir.
Tablo 3. ÖDP programını biliyor musunuz?
ÖDP programını biliyor musunuz?
Yanıt
Oran
170
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
Evet
Hayır
Toplam
Sayısı
10
0
10
(%)
100
0
100
"ÖDP programını biliyor musunuz?" sorusuna ankete katılanların tümü (% 100) evet cevabını vermiştir.
Program hakkında bilgileri bulunmaktadır.
Tablo 4. Bölümden bildiğiniz kadarıyla ÖDP ile kaç öğrenci gitti?
Bölümden bildiğiniz kadarıyla ÖDP ile
kaç öğrenci gitti?
Yanıt
Sayısı
5 ten az
6-10
11-15
15 den fazla
Toplam
0
5
4
1
10
Oran
(%)
0
50
40
10
100
"Bölümden bildiğiniz kadarıyla ÖDP ile kaç öğrenci gitti?" sorusunu ankete katılanlar % 10 'u 16, %20 'si
15, % 20'si 14, %40'ı 10, %10'u 7 kişi olarak yanıtlamışlardır. Giden sayısının en az 10 kişi üzerinde olduğu
bilinmektedir.
Tablo 5. ÖDP ile kaç ülkeye gidildi?
ÖDP ile kaç ülkeye gidildi?
1
2
Toplam
Yanıt
Sayısı
Oran
(%)
6
4
10
60
40
100
"ÖDP ile kaç ülkeye gidildi?" sorusuna ankete katılanların % 40 'ı 2, %60 'ı 1 ülke olarak yanıt vermiştir.
Tablo 6. "ÖDP ile hangi ülkelere gidildi?"
ÖDP ile hangi ülkelere gidildi?
Yunanistan
Yunanistan ve Hollanda
Toplam
Yanıt
Sayısı
Oran
(%)
6
4
10
60
40
100
"ÖDP ile hangi ülkelere gidildi?" sorusunu ankete katılanlar %60 ile Yunanistan, %40 ile Yunanistan ve
Hollanda olarak yanıtlamışlardır. Açık uçlu sorulan bu soruda gidilen ülkelerin bilindiği görülmüştür.
Tablo 7. "ÖDP ile hangi ülkelere gidildi?"
171
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
ÖDP ile öğrenciler hangi dönemlerde gitmiştir?
VI.
VI-VIII.
VIII.
Toplam
Yanıt
Sayısı
Oran
(%)
1
1
8
10
10
10
80
100
"ÖDP ile öğrenciler hangi dönemlerde gitmiştir?" sorusuna ankete katılanların %80 'i 8.dönem, %10 'u 6.-8.
dönem, %10 'u 6. dönemde gitmiştir yanıtını vermişlerdir. Genellikle son dönem öğrencilerinin programa
katıldıkları öğretim elemanlarınca bilinmektedir. VI. dönemde giden bir öğrenci staj için gidendir.
Tablo 8. ÖDP nin bölüme katkısı var mı?
ÖDP nin bölüme katkısı var mı?
Yanıt
Sayısı
Oran
(%)
0
10
10
0
100
100
Evet
Hayır
Toplam
Ankete katılanlar, ÖDP nin bölüme katkısı bulunmadığını (%100) belirtmişlerdir.
Tablo 9. ÖDP nin öğrencilere katkısı var mı?
ÖDP nin öğrencilere katkısı var mı?
Evet
Hayır
Toplam
Yanıt
Sayısı
Oran
(%)
9
1
10
90
10
100
" ÖDP nin öğrencilere katkısı var mı?" sorusuna ankete katılanların %90 'ı evet, %10 'u hayır yanıtını
vermiştir. Öğrencilere katkısı bulunduğu belirtilmişse de mezun öğrencilerle görüşme yapılamaması bu görüş
kanıtlanamıştır.
Tablo 10. ÖDP den beklentileriniz var mı?
ÖDP den beklentileriniz var mı?
Evet
Hayır
Toplam
Yanıt
Sayısı
Oran
(%)
9
1
10
90
10
100
172
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
Ankete katılanlar " ÖDP den beklentileriniz var mı?" sorusunu çoğunlukla evet (%90) olarak yanıtlamışlardır.
Henüz beklentiler karşılanamasa da yararlanılacağı düşünülmektedir.
Sonuç ve Öneriler
Öğrenci Değişim Programından Erasmus Düzce Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Bölümünde 2006 yılından
itibaren uygulanmaktadır. Programa 4. sınıfın
ikinci döneminde giden öğrenciler bugüne kadar sadece
Yunanistan’daki Üniversitesinin programına katılmışlardır. Sadece bir öğrenci staj amacıyla Hollanda’ya bu
programla gitmiştir. Öğretim elemanlarının program konusunda bilgileri bulunmakta ancak giden öğrenci
sayısı konusunda kesin bilgi verememişlerdir. Programın öğrencilere katkısı bulunduğunu (%90) bölüme ise
bulunmadığını (%100) ve beklentileri olduğunu (%90) belirtmişlerdir.
Erasmus programına katılan öğrenciler yurt dışına gidip döndüklerinde mezun durumunda olduklarından
programın bölüme herhangi bir katkısı bulunmadığı ve bölümün eğitim programına doğrudan ya da dolaylı
bir etkisi olmadığı görülmektedir. Ancak Üniversitenin yeni kurulmuş ve gelişmekte olduğu bilindiğinden,
öğrencilerin 2. ve 3. sınıflarda da bu programdan yararlanmaları ve farklı ülkelere gitmelerinin sağlanması ile
Erasmus programının daha faydalı olabileceği düşünülmektedir.
KAYNAKLAR
D.Ü. Dış İlişkiler Koordinatörlüğü, 2012. 2008-2012 tarihlerinde Erasmus Programına Katılan Peyzaj
Mimarlığı Öğrenci Sayıları. Düzce Üniversitesi. Düzce.
Ö,Baş, T. Akturan, U. 2008. Nitel Araştırma Yöntemleri; NVivo 7.0 ile Nitel Veri
Analizi,
Seçkin Yayıncılık, 1. Basım, Ankara.
Önder, R., Balcı, A. 2010. “Ankara Avrupa Çalışmaları Dergisi”, C: 9, N:2, s.93-116
Anonim, 2012a. ’Erasmus Programının Amacı Nedir?’. Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi.
http://www.ua.gov.tr//index.cfm?action=detay&yayinid=623568B57EC53441108847B006D6FCE7C2BB0
(Erişim Tarihi03.04.2012).
Anonim, 2012b. European Commission, Education and Training. http://ec.europa.eu/education/lifelonglearning programme/doc80_en.htm (Erişim Tarihi02.042012)
Önder, R., Balcı, A. 2010. “Ankara Avrupa Çalışmaları Dergisi”, C: 9, N:2, s.98-99
http://www.dtcf.ankara.edu.tr/erasmus.pdf (Erişim Tarihi. 17.03.2012).
173
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
PEYZAJ MİMARLIĞI EĞİTİMİNDE GELİŞİM VE DEGİŞİM
ÇAĞLA BOSTAN
SDÜ Orman Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü, Isparta, Tel:0507 2839476 [email protected]
Özet
Peyzaj mimarlığı insan ihtiyaçlarına uygun, temeli ekolojiye dayanan, geleceğe yönelik, fonksiyonel
ve temeli ekolojiye dayanan peyzajların koruma ve değerinin artırılması için peyzaj planlama, tasarım ve
yönetim unsurlarını içermektedir(O.Uzun /G. Akın Kesim ). Yani peyzaj mimarlığı sanatı, bilim, sosyal,
kültürel, ekonomik, mimari ve mühendislik bilgisi içeren dinamik bir yapıdır.
Peyzaj mimarlığında eğitim toplumların yaşama koşularını iyileşmesiyle birlikte değişim ve gelişime
uğramaktadır. Ülkemizde peyzaj mimarlığı süs bitkilerinin ağırlıklı olduğu küçük boyutlu çalışmalardan daha
küresel ölçekli ekolojik temelli planlamaya, yenilenebilir kaynaklar kullanmaya, sorunlu alanların yeniden
dönüştürülmesi, insanoğlunun tahribini en aza indirgenmesinde daha çok yeşil alanların oluşturulması
insanları doğa ile yakınlaştıran küçük boy ölçeklerin yanı sıra büyük ölçekleri kapsayan çalışmalara girmiştir.
Ülkemizde peyzaj mimarlığı üniversitelerde faklı bünyelerde bulunması (Güzel Sanatlar Fakültesi, Mimarlık
Fakültesi, Ziraat Fakültesi ve Orman Fakülteleri ) farklı ekoların oluşmasına da zemin hazırlamıştır (C.Ata).
Giriş
Peyzaj Mimarlığı: ”Doğal ve kültürel kaynakları koruma ve yönetme temelinde, kültürel ve bilimsel
birikimin (oluşturulacak fiziksel çevrenin işlevsel ve yaşam kalitesini artırma yönünde) yeryüzünde
uygulanması kapsamında, doğal ve kültürel elamanların düzenlenmesi, arazinin planlanması, tasarlanması
ve yönetimi sanatıdır.” şeklinde tanımlanmaktadır. Hızla değişen bir dünyada yapılı çevrenin gelecekteki
niteliksel gelişimi konusunda kaygı duyan peyzaj mimarları, geleceğin mimarlarının eğitiminin ve
yetiştirilmesinin her türlü doğal ve kültürel miras ortamında sürdürülebilir yaşam mekânlarının oluşturulması
ve iyileştirilmesi konusunda ve tüm dünyadaki 21. yüzyıl toplumlarının beklentilerini karşılayacak şekilde
sorumluluk duymaktadır (Gül ve Akten,2009).
Peyzaj mimarının görevi; özellikle sürdürülebilir yaşam merkezli (doğa ve kültür süreçleri ve
bileşenlerini dikkate alarak) olmak üzere düzenleme, yenileme, geliştirme, onarma, koruma temelinde
insanların yaşadığı, algıladığı veya değer biçtiği söz konusu alanlar veya mekânları en güzel, en ideal ve
sağlıklı bir şekilde üretmek veya var etmektir. Sonuçta; insanın var oluş nedenine uygun sağlığını ve
mutluluğunu gözeterek yaşam standardını artırmak ve geliştirmek en temel hedefi olmalıdır (Gül ve Akten,
2009).
Günümüzde mimarlık bilimi giderek değişen ve gelişen dinamik bir yapıdadır. Le Corbusier 1928’de;
“mimarlık disiplininin mesleği hiçbir zaman yok olmayacaktır; tersine önemli sayıda kollara yayılacak ve
genişleyecektir” diye ifade etmektedir.
ABD'de yapılan araştırmalarda 2010'daki en iyi 50 iş belirlenmiş ve bu meslek gruplarında çalışanların iyi
ücret ve olanaklarla krizde de çalışmalarını sürdürdükleri saptanmıştır. Yaratıcılık ve hizmet sektörleri içinde
ise peyzaj mimarlığı mesleği de yer almaktadır (Kaya, 2010).
Bu bağlamda peyzaj mimarlığı disiplini olarak eğitim ve öğretimde “Avrupa genelinde bir çerçeve
politikasının oluşturulması”, “Öğrenci odaklı eğitim sistemi”, “Karar almada öğrenci katılımının sağlanması”,
“Yaşam boyu öğrenimin devamı”, “Deneyimden yararlanma”, “Öğretim/Öğrenim hareketliliğinin
desteklenmesi”, “Denklik ve tanınmaya katkı”, “Kültürler arası diyalog”,“Müfredat yenileme çalışmalarını
yapılması”, “Mezun öğrencilerin (çalışanlar) izlenmesi ve işverenle olan ilişkilerin belirlenmesi”, “Hazırlık,
sorumluluk ve paylaşmanın artırılması” ve “Akreditasyonun gerçekleştirilmesi” gibi bu süreçlerin acilen bir
bütünlük içinde gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
174
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
1. Avrupa’daki Peyzaj Mimarlığı Eğitimindeki Değişim ve Gelişim
Avrupa’da Peyzaj Mimarlığını temsil eden örgüt EFLA (Avrupa Peyzaj Mimarları Topluluğu), 1 Ocak
2007 tarihinden itibaren “Avrupa Bölgesi Uluslararası Peyzaj Mimarları Federasyonu” nu oluşturmuştur.
Federasyonun amacı, Peyzaj Mimarlığı mesleğini Avrupa seviyesinde ileriye götürmek, Avrupa Birliği
seviyesindeki kurumlarda mesleği ön plana çıkarmak, mesleğin eğitim ve uygulamaya yönelik konularda bazı
standartlarını belirlemektir. EFLA, Avrupa Konseyi Peyzaj Mimarlığı Okulları Konseyi ve Avrupa Peyzaj
Mimarlığı Öğrencileri Birliği (ELASA) ile de işbirliği içerisindedir. EFLA’nın amaçlarından bazıları; Teknik bilgi
ve araştırmaların değişimini sağlamak, Avrupa Komisyonu’nun Peyzaj Mimarlığı eğitimi ve uygulamalarıyla
ilgili, doğa ve insan yapımı çevre ile ilgili direktiflerine
destek sağlamak, APS (Avrupa Peyzaj Sözleşmesi) ile ilgili çalışmaları desteklemek, Federasyonun amaçları
ile uygun bir biçimde yükseköğrenimdeki peyzaj programlarının gelişimini sağlamak, Üye ülkeler arasındaki
eğitimle ilgili değişimleri desteklemek ve organize etmek olarak sayılabilmektedir (EFLA, 2008).
Bu nedenle, EFLA’nın Peyzaj Mimarlığı eğitimi ile ilgili 1998 tarihli Eğitim Politikaları Dokümanı
ulusal politikaların da esasını oluşturmalıdır. Buna göre, Avrupa’daki peyzaj mimarlığı eğitim birimlerinin
minimum 4 yıllık eğitim süreci, 4 hedefi kapsamaktadır.
Bu hedefler;
1. Artistik/yaratıcı yetenek ile mantık ve neden çizgisinde düşünme gücüne dayalı tasarım ve
planlama becerisi,
2. Doğal ve insan ilişkili süreçler ile bunların yansımaları konusunda geniş bilgiye dayalı
entelektüel gelişim,
3. Planlama ve tasarım uygulamalarını ve sonuçlarını anlayabilmek için teknik donanım,
4. Meslekler arası ortak çalışmalarda peyzaj mimarlarının farklı rollerini anlama ve
planlama sürecini yönetme becerisidir (Şahin ve ark., 2002).
ABD’de, 1899 yılında kurulan ASLA (Amerikan Peyzaj Mimarlığı Topluluğu), ulusal bir mesleki topluluktur.
ABD’ deki 50 eyalette faaliyet gösteren 18 000 üyeye sahiptir. Peyzaj Mimarlığı mesleğiyle ilgili olarak
uygulama çalışmalarını, eğitim, iletişim, burslar, meslekle ilgili konuları savunma, vb. konular da mesleğin en
önemli temsilcisidir. ASLA, Peyzaj mimarlığı meslek disiplininde bilincin artırılması üzerinde durmakta, yerel,
eyalet ve ulusal düzeyde mesleğin savunmalarını yüklenmekte, üyelerine lisans verilmesi, vb. konularla
ilgilenmektedir. ASLA ’ya göre, Peyzaj Mimarlığı, doğal ve yapılı çevrenin, yönetim, tasarım, planlama ve
analizi ile ilgili konuları kapsamaktadır (ASLA, 2008).
Avrupa’da öğrenme ve eğitimde yeni fırsatlar olarak adlandırılan LE : NOTRE projesi Peyzaj
Mimarlarının ilk tematik ağ projesidir. Oldukça genç ve alışılmışın dışında farklı bir akademik disiplin olan
Peyzaj Mimarlığı, teknoloji ve insanla ilgili bilimleri bir araya getiren, doğal bilimler ve yaratıcı sanat dalları
arasındaki tarihi boşlukta bir köprüdür. Ayrıca mekân ve zamanın farklı ölçeklerinde çalıştığı alanlar ve
uygulamaları geniş bir platformda bir araya getirmektedir. Bu çeşitlilik, Avrupa’da araştırma ve eğitime ilişkin
yüksek eğitim çevrelerinde geniş bir perspektifin oluşmasını sağlamaktadır. Bu kapsamda, sanat, teknoloji
(planlama ve mühendislik bağlamında), mimarlık ve tarımla ilgili birimlerde kendine yer bulmaktadır. Le Notre
web sayfasında Peyzaj Mimarlığı, “insanoğlunun dış çevresini bilinçli bir biçimde değiştirmesi ile ilgili bir
disiplin” olarak tanımlamaktadır. Peyzaj Mimarlığı farklı ekolojik ve insan ihtiyaçlarına uygun, sürdürülebilir,
fonksiyonel ve estetik bir biçimde peyzajların koruma ve değerinin artırılması için peyzajın planlama, tasarım
ve yönetimini içermektedir Avrupa’da Peyzaj Mimarlığı ile ilgili eğitim ve araştırmaları yürüten farklı tipte
yüksek eğitim kurumlarının oluşumuna neden olmaktadır. Bu durum sanat, tarım, ormancılık, teknik bilimler
gibi geniş bir çerçevede Peyzaj Mimarlığı eğitiminin sürdürülmesini sağlamaktadır (Le Notre, 2008).
2. Türkiye'deki Peyzaj Mimarlığı Eğitimindeki Değişim ve Gelişim Süreçleri
Peyzaj Mimarlığı eğitimi ilk olarak 1933 yılında Ankara’da kurulan Yüksek Ziraat Enstitüsü’nde
1942-1948 yıllarında Bahçe Enstitüsü bünyesinde Bahçe Sanatı ismi ile eğitime başlamıştır. 1948-1950
yıllarında Bahçe Mimarisi ve Süs Nebatları ismi ile ayrı bir disiplin durumuna getirilmiş, 1952 yılında Bahçe
175
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
Mimarisi ve Ağaçlandırma Kürsüsü olarak geliştirilmiş, 1956-1967 yılları arasında Bahçe Bitkileri Yetiştirme
ve Islahı Bölümü bünyesinde ve Ziraat Fakültesi içinde eğitim devam etmiştir. Yine aynı fakülte içinde 1971
yılında Peyzaj Mimarisi Bölümü olarak eğitim başlamış ve 1973 yılında ilk mezunlarını vermiş ancak ziraat
mühendisi unvanını almıştır. 1977 yılından sonra Bölümün ismi Peyzaj Mimarlığı olarak değiştirilmiştir. 1990
yılından sonra ise mezunlara “Peyzaj Mimarı” unvanı verilmeye başlamıştır (Kesim ve Mansuroğlu).
Günümüzde, Peyzaj Mimarlığı eğitimi 16 Üniversitenin 5 farklı fakültesi bünyesinde (Ziraat
Fakültesi, Orman Fakültesi, Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi, Güzel Sanatlar Fakültesi,
Mimarlık Fakültesi) ve farklı amaçlar doğrultusunda eğitim vermektedir. Bunların 7’si Ziraat, 6’sı Orman, 1’i
Mimarlık, 1’i Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi, 1’i Güzel Sanatlar Fakültesi’dir. Verilen bu eğitim
temelde aynı olmakla birlikte, birimin içinde bulunduğu hiyerarşi ve bölge özelliklerine göre bazı farklılıklar
göstermektedir.
Tüm meslek disiplinlerinde olduğu gibi, Peyzaj Mimarlığı meslek disiplini içerisinde özellikle
eğitimde zaman zaman yeniden yapılanma gereksinimleri oluşmaktadır. Son yıllarda, Peyzaj Mimarlığı
Akademik İşbirliği Toplantıların (PEMAT)’ da eğitimle ilgili tartışmalar gündeme gelmekte, fikir alışverişinde
bulunulmakta, bazı yıllarda, eğitimle ilgili öneri niteliğinde kararlar alınmaktadır. Peyzaj Mimarlığı Teknik
Kongrelerinde de eğitimle ilgili oturumlarda, son yıllardaki eğitimle ilgili gelişmeler ve sorunlar tartışılmaktadır.
Eğitim konusundaki bu genel gelişmeler yanı sıra örneğin, Orman Fakülteleri Dekanlarının yaptıkları
eşgüdüm toplantıları ile bazı Orman Fakülteleri bünyesindeki bölümlerde eğitimle ilgili bazı yapılanma
çalışmaları da sürdürülmektedir. Şüphesiz tüm bu gelişmeler, mesleğin gelecekte izleyeceği yolu gösterecek
önemli tartışma ortamlarını oluşturmaktadır(Uzun ve Kesim).
Bu ilkeler doğrultusunda, ülkemizdeki bazı bölümlerin eğitimle ilgili misyonlarına ve yapmış
oldukları çalışmalara bakıldığında;
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü, 2006 yılında
yapılan PEMAT toplantısında, “Peyzaj Mimarlığı Eğitiminin Yeniden Yapılanması”
ile ilgili çalışmayı sunmuştur. Bu çalışmada, yeniden yapılanmanın temel ilkeleri olarak
belirlenen görüşler; Planlama ve Tasarım bölümleri ortak eğitimi, Ön lisans, İlk yıl ortak dersler:
transdisipliner yapı, Son yıl ortak mezuniyet tezi+bireysel çalışma, Paralel dersler, zengin kadro, Pratik ve
seçmeli ders ağırlıklı ders programı, Her dönem stüdyo, 1, 2, 3. sınıflarda staj, Çift anadal ve yandal
olanakları, Yıl sistemi yerine kredi sistemi, Geniş yüksek lisans olanakları –paket programlar olarak yer
almıştır (Yılmaz ve ark., 2004). ABD ve Avrupa’daki önemli üniversitelerin eğitim programları incelenerek
hazırlanan rapor sonrası ulaşılan bu sonuç, son yıllardaki meslekle ilgili önemli bir eğilimi ortaya
koymaktadır(Uzun ve Kesim).
Bu eğilim doğrultusunda, yapılanmasını oluşturmuş olarak görülen İstanbul Teknik Üniversitesi
Mimarlık Fakültesi bünyesinde yer alan Peyzaj Mimarlığı Bölümü, 2002-2003 Akademik Yılı'nda lisans,
yüksek lisans ve doktora düzeyinde eğitim vermeye başlamıştır (İTÜ, 2008).
Ayrıca bölümde, Amerika Birleşik Devletleri’nde akreditasyon kurumu olan LAAB (Landscape
Architecture Accreditaiton Board) kriterlerini ve bu kurumun özellikle üzerinde durduğu çeşitlenme durumunu
sağlayabilmek üzere çalışmalar yapılmaktadır. LAAB kriterleri ile akredite olan Amerika’daki Peyzaj Mimarlığı
Okulları izlenmekte ve ilişkiler kurulmaya çalışılmakta, bu çerçevede Amerika Birleşik Devletlerindeki
okullarla değişim programı anlaşmaları yapılmaktadır (Yıldızcı ve ark., 2006).
İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi 2003 yılında, Üniversite bünyesinde “Çift Anadal Programı”
uygulanmaya başlanmıştır. Bu program kapsamında, bölümler arası ortak derslerin oluşturulması amacıyla,
ders programlarında ikinci bir yeniden yapılanma çalışması gerçekleştirilmiştir. Böylece ders kredileri
akredite edilerek uyum sağlanmaya çalışılmıştır. Yeniden yapılanma çalışmaları sonucunda birimler arası
ortak derslerin kredileri eşitlenmiş, zorunlu ve seçimlik dersler belirlenmiştir. Ayrıca aynı çalışmada,
Avrupa’daki sisteme uygun olarak çan eğrisi ve harfli notlandırma sistemine de geçilmiştir. Yeniden
yapılanma için tüm derslerin İngilizce içerikleri belirlenerek, her dersin ECTS (Avrupa Kredi Transfer Sistemi)’
176
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
leri oluşturulmuştur. Son olarak 2005 yılında, kurumsal stratejik planlamanın evreleri olan misyon ve vizyon
belirleme çalışmaları sürdürülmektedir (Erdem ve ark., 2006).
Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü son yıllarda, Peyzaj Planlama ve
Peyzaj Tasarımı konusunda öğrencilerinin deneyimli mezun olmaları amacıyla ders programlarında bazı
değişiklikler yapmıştır. Bu çalışmalar kapsamında öğrenci 3. Yıldan itibaren çalışmak istediği konuyla ilgili
olarak Peyzaj Planlama ya da Peyzaj Tasarımı ağrılıklı derslere yoğunlaşmaktadır. Eğitim programının
amacı, mezuniyet sonrası Peyzaj Planlama ya Peyzaj Tasarımı konularında daha detaylı bilgilere sahip
mesleki elemanların yetiştirilmesidir(Uzun ve Kesim).
1991 yılında kurulmuş olan Bilkent Üniversitesi, Sanat, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi, Peyzaj
Mimarlığı ve Kentsel Tasarım Bölümü'nün (LAUD: Landscape Architecture and Urban Design Department)
temel amacı kentsel yaşam kalitesini arttırmakta tasarımın rolünü eğitim yoluyla vurgulamak, doğal ve insan
yapımı unsurlar aracılığıyla kent çevrelerine kimlik kazandırmayı hedefleyen yetkin meslek insanları
yetiştirmektir (Bilkent, 2008).
Ege, Atatürk, Karadeniz Teknik, Düzce, Zonguldak Karaelmas, Akdeniz, Mustafa Kemal, Namık
Kemal, Yeditepe Üniversitelerine bağlı Bölümlerde de genellikle Peyzaj Planlama ve Peyzaj Tasarımı
yetisine sahip Peyzaj Mimarlarının eğitimine ağırlık verilmektedir. Bölümlerde akademik personelinin
tecrübesinden kaynaklanan bazı farklar bu bölümlerde de ortaya çıkmaktadır.
Çanakkale Onsekiz Mart, Süleyman Demirel, Artvin Çoruh Üniversiteleri yeni öğrenci
aldıklarından var olan eğitim programlarına benzer bir program izlemektedirler.
3. Sonuç ve Öneriler
Peyzaj Mimarlığı disiplini olarak eğitim ve öğretimde “Avrupa genelinde bir çerçeve politikasının
oluşturulması”, “Öğrenci odaklı eğitim sistemi”, “Karar almada öğrenci katılımının sağlanması”, “Yaşam boyu
öğrenimin devamı”, “Deneyimden yararlanma”, “Öğretim / Öğrenim hareketliliğinin desteklenmesi”, “Denkli ve
tanınmaya katkı”, “Kültürler arası diyalog”,“Müfredat yenileme çalışmalarını yapılması”, “Mezun öğrencilerin
(çalışanlar) izlenmesi ve işverenle olan ilişkilerin belirlenmesi”, “Hazırlık, sorumluluk ve paylaşmanın
artırılması” ve “Akreditasyonun gerçekleştirilmesi” gibi bu süreçlerin acilen bir bütünlük içinde yürütülmesi
öngörülmelidir(Gül,Eraslan ve Örücü).
Peyzaj mimarı ürettiği her araştırma, proje ve uygulamanın küresel, ulusal ve yerel ölçeklerdeki
toplumsal ve doğal süreçlerle ilişkisini görebilmeli tutarlı ve duyarlı vizyonlar geliştirebilmelidir. Kendini,
kuramsal temellerini, bu temellerin ve ürettiği hizmetlerin toplumsal gerçeklikler, süreçler ve gereklilikler
açısından ne ifade ettiğini sürekli olarak sorgulamalıdır. Kişisel değerler sistemi sağlam bir meslek etiği
üzerinde gelişmelidir (Turan ve Çulcuoğlu, 2007).
Peyzaj mimarlarının bilgi ve becerilerini artırılması için dünyada ve ülkemizde sürekli değişen
koşullara uyum sağlayabilecek devamlı eğitim sisteminin hayata geçirilmesi gerekmektedir. Bunun için
üniversite-meslek odası birlikte hareket etmek suretiyle geleceğe yönelik eylem programları oluşturulmalıdır.
Avrupa Le Notre tematik ağ projesi, peyzaj mimarlığı bölümlerinin ve eğitim politikalarının paylaşılması ve
Avrupa’ya entegre olması açısından önemlilik arz etmektedir. Gelecekte ulusal ve uluslar arası yüksek
öğrenim arenasında rekabet için hızlı ve etkin bir şekilde hareket ederek arzu edilen seviyeye ve konuma
gelmemiz hepimizin ortak hedefi olmalıdır(Gül,Eraslan ve Örücü).
177
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
KAYNAKLAR:
İTÜ, 2008. Peyzaj Mimarlığı Bölümü. http://www.mim.itu.edu.tr/peyzaj/genelbilgi.htm. (Erişim Tarihi
06.02.2008)
ASLA, 2008. http://www.asla.org/nonmembers/publicrelations/factshtpr.htm, (Erişim tarihi 31.01.2008)
Bilkent,
2008.
Peyzaj
Mimarlığı
ve
Kentsel
Tasarım
Bölümü.
http://www.laud.bilkent.edu.tr/tr/education/index.html (Erişim tarihi 06.02.2008)
Yıldızcı, A. Kubat, A.S., Köknar, B.S., Başkaya, A.T., Yıldırım, B., başar, B., Akyol, E. İstanbul Teknik
Yılmaz, O., Şahin, Ş., Çakçı, I., Yılmaz, T., Memluk, M. 2006. 10. Peyzaj Mimarlığı. Tasarım ve Planlamada
Şahin, Ş., Uzun, O., Cengiz, T., Çakcı, I., Memluk, M., Yiğit, B. 2005 Ankara Üniversitesi’nde Peyzaj
Mimarlığı
Eğitiminin Yeniden Yapılanması, Basılmamış Eğitim Komisyonu raporu. Ankara Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü. Ankara.
Uzun, G., Gültekin, E., Akıncı, G. Altunkasa, M.F. 1991. Çukurova’da Peyzaj Mimarlığı Kapsamı İçindeki
Gelişmeler. Çukurova 1. Tarım Kongresi. Çukurova Üniversitesi. Adana.
ASLA, 2008. http://www.asla.org/nonmembers/publicrelations/factshtpr.htm, (Erişim tarihi 31.01.2008)
Le NOTRE, 2008. http://www.le-notre.org/public/content/about_lenotre.php (Erişim Tarihi 06.02.2008)
Yiğit Turan, B. ve G. Çulcuoğlu, 2007. Peyzaj kuramı ve peyzaj mimarlığının batı
bağlamında dönüşümüne bakış ve Türkiye peyzaj mimarlığın geleceği üzerine düşünceler,
Peyzaj Mimarlığı 3. Kongresi TMMOB Peyzaj Mimarlığı Odası, 441-453s.Antalya.
Kesim, G. ve S. Mansuroğlu, 2000.Ülkemizde peyzaj Mimarlığı eğitimine yönelik bazı görüş
ve öneriler. Peyzaj Mimarlığı Kongresi, TMMOB Peyzaj Mimarlığı Odası, s.547-554.Ankara.
Kaya, M. 2010. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Teknoloji Araştırma Merkezi (TEKAM)
Müdürü. http://www.timgrubu.com/HaberGoster.aspx?HaberNO=119 (Erişim tarihi: 31.03.2010)
Uzun.O, Akıncı Kesim.G,2009. 21.Yüzyılda Peyzaj Mimarlığı Eğitimi.Düzce Üniversitesi Orman Fakültesi
basılmamış yayın tezi.
Gül.A,Örücü.K,Eraslan.S,2009.Mezun Peyzaj Mimarlarının Eğitim ve Öğretimden Beklentileri.SDÜ Orman
Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü.Orman Fakültesi Dergisinde basılmış yayın tezi.
178
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
POSTER SUNUMLAR
179
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
SU KAYNAKLARININ AZALMASI KARŞISINDA KURAKÇIL PEYZAJ YAKLAŞIMI
BÜŞRA YAZAR
ANKARA ÜNİVERSİTESİ, 05339590180, [email protected]
ÖZET
Sanayi devrimiyle birlikte 18.yy’dan itibaren insanlığın yeni buluşlara yönelmesi ve bunların uygulanmasıyla
artan çevre sorunları bugün daha fark edilir bir soruna yani ‘küresel ısınma’’ ya neden olmuştur. Doğal
kaynakların bilinçsizce tüketilmesi ve fosil yakıtlara olan bağlılık, dünyamızda tahrip olan çevre dengesi ile
birlikte, içinde barındırdığı değerleri de yok etmektedir.
Küresel ısınmanın neden olduğu ve her geçen gün artan kuraklık yaşam alanlarının her alanında etkisini
göstermektedir. Günümüzün en büyük sorunlarından olan susuzluk yeşil alanlar üzerinde de sorun teşkil
etmektedir. Hızla azalan su kaynaklarının sürdürülebilir ve etkin kullanımını sağlamak için çeşitli çözüm yolu
arayışına girilmiştir.
Su kaynaklarının etkin ve geri dönüşümlü kullanımını benimseyen peyzaj mimarlığı meslek disiplini gerek
kentsel gerekse kırsal alan peyzaj çalışmalarında kurakçıl peyzaj anlayışı üzerine çalışmalar geliştirmeye
başlamıştır. Kurakçıl peyzaj düzenleme (Xeriscape) adı verilen bu yaklaşım, su kullanımına yönelik tasarrufu
ve yer altı ve yer üstü su kaynaklarından en üst düzeyde faydalanmayı amaçlamaktadır.
ANAHTAR KELİMELER Küresel Isınma , Susuzluk , Xeriscape, Kurakçıl Peyzaj
GİRİŞ
Günümüzün en büyük sorunlarından birisi küresel ısınmadır. İnsanlar tarafından atmosfere salınan gazların
sera etkisi yaratması sonucunda dünya yüzeyinde sıcaklığın artmasına küresel ısınma denilmektedir.
Dünyanın ısısı düzenli olarak artmaktadır. Jeolojik ve diğer bilimsel kanıtlar, geçmişte yüzey ısısının en
yüksek 27 santigrat, en düşük de 7 santigrat derece olduğunu göstermektedir. Fakat bilim adamları doğal
dengenin, insanlardan kaynaklanan yoğun bir ısınma süreciyle bozulduğunu ve bu durumun dünyadaki
hayatın büyük bölümünün tabi olduğu iklimin istikrarı için önemli çıkarımlara yol açmakta olduğunu
söylemektedir
(http://www.kuresel-isinma.org/ ., 2009).
Küresel ısınma; iklim değişikliğinin neden olduğu yeryüzünde artan sıcaklıkla beraber kuraklığı, dolayısıyla
su sorununu da beraberinde getirmiştir. Dünyada son yıllarda daha sık görmeye başladığımız iklim değişikliği
belirtileri, bilimsel araştırmaların da sonucunda,
gelecekte daha ciddi sorunlar yaşayacağımızı
göstermektedir. Dünyada yeşil alanların giderek sarıya dönmesi bu durumu kanıtlar niteliktedir. Bu sorunla
beraber kuraklık kavramı kendini göstermektedir. Kuraklık; ortalama yağışın azalmasıyla ortaya çıkan,
kullanılabilir suyun azalmasına neden olan doğal oluşumlu bir olaydır.
BULGULAR
Dünyanın ve ülkemizin içinde bulunduğu şartlar, doğal kaynakların etkin bir şekilde kullanılmasını zorunlu
hale getirmektedir. Su kaynaklarının en az ve etkili kullanımına yönelik arayışlar “Xeriscape” kavramını
ortaya çıkarmıştır.
"Kurakçıl Peyzaj Düzenleme" ya da tüm Dünyada bilinen ismiyle "Xeriscape" genel olarak suyun en az
düzeyde kullanılmasıyla su kaynaklarının ve çevrenin korunmasını ilke edilen özellikli peyzaj düzenleme
olarak tanımlanabilir. Bu kavram ilk olarak 1981 yılında Denver Su Departmanı tarafından peyzaj
180
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
düzenlemelerinde su kullanımına yönelik tasarrufun sağlanabilmesi amacıyla "kuru" anlamına Yunanca
"xeros" ile "peyzaj" anlamına gelen İngilizce "landscape" sözcüklerinden geliştirilmiştir (Barış, E. 2007).
Kurakçıl peyzaj düzenlemesi 7 temel prensibe dayanmaktadır.
1.Planlama ve Tasarım
2.Toprak analizi ve toprak koşullarının iyileştirilmesi
3.Uygun bitki türünün seçilmesi
4.Çim alanlarının uygun tasarımı
5.Verimli sulama
6.Malçlama (toprak yüzeyinin ışık geçirmeyen bir materyalle örtülmesidir.)
7.Bakım
1.Planlama ve Tasarım: Peyzaj planının oluşturulması kurakçıl peyzaj düzenlemesinin oluşturulmasındaki ilk
aşamadır. Hazırlanacak peyzaj planında düzenlenecek alanın topoğrafik ve iklimsel özelliklerin dikkate
alınması gerekmektedir. Mevcut vejetasyon dikkate alınarak, alana getirilecek bitki materyalinin uygunluğuna
dikkat edilmelidir.
2.Toprak analizi ve toprak koşullarının iyileştirilmesi: Peyzaj düzenlemesinin yapılacağı alanda toprak analizi
yapılması, alanın sürdürülebilirliği açısından önemli bir aşamadır. Analizler yapılarak gerekli alanlarda toprak
iyileştirme çalışmaları yapılması gerekmektedir. İyileştirme çalışmalarının yapılması, toprağın PH değeri,
kum, kil, organik madde içeriği, bitki besin elementlerinin düzeyi incelenerek belirlenmektedir.
3.Uygun bitki türünün seçimi: Peyzaj tasarımında toprak koşullarının incelenmesiyle birlikte uygun bitki
türünün seçilirken iklim koşullarının da incelenmesi gerekmektedir. Kurakçıl peyzaj düzenlemelerinde
planlanan alanda doğal yetişebilecek ve daha az su ihtiyacı hisseden bitki materyali seçilmektedir.
Tasarlanan bölgede doğal yetişebilen bitkilerin seçilmesi, adapte olma sorununu ortadan kaldıracağından
daha az bakım ve su olanağı sağlar. Alana getirilen hassas egzotik bitkilerin ortama adapte olma sorunu, ek
sulama ve gübreleme ihtiyacına neden olur.
4.Çim alanlarının uygun tasarımı: Çim alanlar diğer bitkisel alanlara oranla daha fazla su ve bakım isterler.
Peyzaj tasarımı yapılırken bu oranın değerlendirilmesi fazla bakım ve masraftan tasarruf sağlar. Kurakçıl
peyzaj düzenlemelerinde çim alanlar mümkün olduğunca az tutularak, alana su ihtiyacı daha az olan bitkiler
tercih edilerek tasarım yapılmaktadır.
5.Etkin sulama: Sulama; bitkinin normal gelişmesi için gerekli olan ancak doğal yağışlarla karşılanamayan
suyun, bitki kök bölgesindeki toprağa, gereken zamanda, gereken miktarda ve kontrollü olarak verilmesidir.
Sulama sistemlerinin geliştirilmesi ve kullanılması, suyun dış mekanda etkin kullanımı açısından önemlidir.
Kurakçıl peyzaj anlayışında sıfır su kullanımı söz konusu değildir. Su gerektiği miktarda kullanılır ve
uygulama alanına susuzluğa dayanıklı bitkiler getirilmeye özen gösterilir.
6.Malç kullanımı: Malçlama; bitki köklerini ve toprağı istenmeyen çevre faktörlerinden korumak, meyveyi
temiz tutmak, erkenci ve toplam verimde artış sağlamak, kaliteyi arttırmak için toprak yüzeyinin organik veya
inorganik materyaller ile örtülmesi işlemidir (Preece and Read, 1993; Splittstoesser, 1990). Malçlama ile
topraktaki nem muhafaza edilmektedir. Malçlar suyun buharlaşmasını %10-50 veya daha fazla azaltmaktadır
(Splittstoesser, 1990; Swiader et al., 1992).
7.Bakım: Uygulama aşamasından itibaren alanın sürdürülebilirliğinin sağlanmasındaki en önemli faktör
bakımdır. Herhangi bir peyzaj düzenlemesinde olduğu gibi kurakçıl peyzaj düzenlemesinde de bakım
çalışmalarının yapılması gerekmektedir. Sulama ve gübreleme bitkilerinin yaşamlarını devam ettirmelerini
181
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
sağlayan en önemli bakım çalışmalarıdır. Budama ve yabani otların temizlenmesi bitki ve alan ömrünü
uzatan bakım çalışmalarındandır. Suyun etkin kullanımını amaçlayan peyzaj uygulamasında bitkiler
geliştikten sonra daha az bakım ve sulama isteyecektir.
SONUÇ
Dünyada son yıllarda tanık olduğumuz iklim değişikliklerinin sonucu olan kuraklık tartışılıp, bilimsel
araştırmalar ciddi sorunların meydana geleceği konusunda uyarıların dikkate alınmasıyla birlikte çeşitli
çözüm yolları geliştirilmeye başlanmıştır. Kurakçıl Peyzaj anlayışı ile Kuraklığa karşı “yeşil” in önemi
artarken, az su ile çok yeşil oluşturma yollarına gidilmeye başlanmıştır. Bu bağlamda;
Özellikle büyükşehirlerde enerji verimliliğini amaçlayan LEED ce BREEAM sertifikalı “yeşil binalar”
yaygınlaşıyor fakat bu ekolojik yaklaşıma yoğun çim kullanımı yerine kurakçıl peyzaj düzenlemesi yapılması
halinde daha başarılı sonuçlar oluşacağı kesindir.
Belediyelerin kurakçıl peyzaj kavramına yönelerek daha akılcı düzenlemeler yapması beklenmektedir.
Kurakçıl peyzaj düzenlemeleriyle sudan tasarruf edilerek su sorunu olabildiğince çözüme kavuşturulmalıdır.
Peyzaj Mimarlığı eğitiminde kurakçıl peyzaj bilgisi detaylı olarak verilmelidir.
Kurakçıl peyzaj düzenlemesi ile su, zaman ve para tasarrufu yapılabilir. Konut - apartman bahçesi
sorumluluğundan, yerel yönetime kadar herkesin dikkate alması gereken bu tasarım anlayışı ile günümüzün
en büyük sıkıntısı olan susuzluğa karşı bir çözüm katkısında bulunulmalıdır.
KAYNAKLAR
Barış, E, 2007. http://www.peyzajmimoda.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=1173&tipi=2&sube=0
Splittstoesser, W. E, 1990. Vegetable Growing Handbook, Organik and Traditional
Physiology in Horticulture ,University of Illinois, Urbana, Illinois, p:112-115.
Methods, Plant
182
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
183
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
YENİ KURAMLAR YENİ KAVRAMLAR
YEŞİL BİNA
Pelin BOSTANCI NAMIK KEMAL ÜNİVERSİTESİ [email protected] TEL: 0 537 882 22 29
Orbay GÜMÜŞ NAMIK KEMAL ÜNİVERSİTESİ [email protected] TEL: 0 505 341 17 44
Binalar dünyada enerjinin 1/3 ünü kullanılan malzemeler ise dünyada gerçekleşen üretimin %40 ını
oluşturmaktadır. Bu nedenle yeşil bina uygulamaları ile enerji tasarrufu doğayı koruma, yenilenemez enerji
kaynaklarının tüketimini azaltma ve konforlu bir yaşam ortamı hedefliyor.
Binaların ve yerleşimlerin küresel ısınmaya sebep olan başlıca sera gazı olan CO2 salınımının %40’ın dan
sorumlu olduğunu düşünürsek, mimarlar, mühendisler, şehir plancıları ve en önemlisi
yönetmelikleri belirleyen devlet yetkililerine büyük sorumluluklar düştüğünü görürüz.
Bina ve yerleşimlerin çevreye olan etkileri salgıladıkları CO2 gazıyla da sınırlı değildir. Aynı zamanda su
kullanımlarının yaklaşık %12’si , atıkların %65’i ve elektrik tüketiminin de %71’inden sorumludurlar.
Bu rakamların büyüklüğü, binaların ve yerleşimlerin çevreye olan etkilerinin azaltılması için aynı
zamanda büyük bir potansiyelin olduğu anlamına gelir. Amerika’da yapılan bir çalışma yeşil veya
çevreci olarak tabir edilen binaların enerji tüketiminde %24-50, CO2 salınımında %33-39,
su tüketiminde %40 ve atıklarda %70 e varan düşüş sağlayacağını ortaya koymaktadır.
Bugün sürdürülebilir, ekolojik, yeşil, çevre dostu vb. pek çok isim altında karşımıza çıkan doğayla uyumlu
yapılar, yapının arazi seçiminden başlayarak yaşam döngüsü çerçevesinde değerlendirildiği, bütüncül bir
anlayışla ve sosyal & çevresel sorumluluk anlayışıyla tasarlandığı, iklim verilerine ve o yere özgü koşullara
uygun, ihtiyacı kadar tüketen, yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmiş, doğal ve atık üretmeyen
malzemelerin kullanıldığı katılımı teşvik eden, ekosistemlere duyarlı yapılar olarak tarif edilebilir.Dünya’daki
Ulusal Yeşil Bina Konseylerinin deneyimi, yeşil binaların yaygınlaşmasını sağlamanın en etkili yollarından
birinin bu binalara bir “yeşil etiket” vermek olduğunu ortaya koymuştur. Nasıl yediğimiz yemekler veya satın
aldığımız ürünler için bir “eko etiket” söz konusu ise ayni şeyi binalar için de yapmak bu binaların teşviği ve
yaygınlaşması anlamında olumlu bir adımdır. Bu etiketler
sayesinde bir binanın birtakım standardlar çerçevesinde yeşilliği tescil edilir.
YEŞİL BİNANIN FAYDALARI
Kentsel yaşam alanlarına değer katması
Binanın değerini artırması
Yapım aşamasında doğal çevre tahribatının en aza indirilmesi
Temiz teknolojilerin kullanımı ve geliştirilmesine ortam sağlaması
Hafriyat ile ortaya çıkan atık malzemenin değerlendirmeye alınması
Yeşil çatı uygulaması ile yağmur sularının arındırılması
Yağmur sularının kullanımı ile kanalizasyon sisteminin yükünü azaltma
Güneş enerjisinden yaralanma
Doğal ışıktan yaralanma
Yeşil katmanların güneş ışınlarını yansıtmaması ile sera etkisini oluşturan yansımaları azaltması
Enerji tasarrufu sağlaması
Yeşil katmanları ile oksijen üretmesi
İzolasyon sistemleri ile ısıtma soğutma maliyetlerinin ve karbondioksit salınımının azaltılması
184
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
UYGULAMA ÖZELLİKLERİ
Tasarım aşamasında yeşil bina standartları ile projelendirme, basit ve yenilikçi çözümle ile yapım
maliyetlerinin optimize edilmesi
Doğal çevre ile uyumlu bir yapılanma
Hafriyatın minumuma indirilmesi ve atık malzemenin kullanılmasına yönelik tasarım
Etkili yalıtım sistemleri ile enerji tasarrufunun sağlanması, ses ve ısı yalıtımının oluşturulması
Doğal ışık ile aydınlatmayı binanın içinde olabildiğince kullanabilecek bir mimari
HVAC (ısıtma, soğutma ve havalandırma) sisteminde etkili çözümler
VOC (volatile organic compound - uçucu organik bileşik) değeri düşük yapı malzemelerinin ve dekorasyon
ürünlerinin kullanılması
Fotovoltaik panel sistemleri ile güneş enerjisinin kullanılması
Az su tüketen bitki ve ağaçlar ile peyzaj düzenlemesi yapılması
Atık malzemelerden dönüştürülerek üretilen yapı malzemelerinin kullanılması
Harekete duyarlı sensörler ile havalandırma ve ışıklandırma
Binanın kendi elektriğini üreten sistemlerin kurulması
Yer altı ısı kaynağının kullanılması (Ground Source Heat Pump System - GSHP)
Güney cephede tromb duvarı uygulamaları ile kışın ısı ihtiyacının yarısının güneşten sağlanması
LEED
Amerikan Yeşil Binalar Konseyi (USGBC) tarafından geliştirilerek, 1998 yılında
uygulamaya geçirilen Enerji ve Çevresel Tasarımda Liderlik (LEED) programının
hedefi yapı sektöründe payı olan tüm kişi ve kuruluşların, yapıların yaşam döngüsü
sürecinde oluşturdukları çevresel etkilere dikkatini çekerek, faaliyetlerini ve ürünlerini bu etkileri azaltmak
doğrultusunda geliştirmeleridir. USGBC günümüzde Amerika’da ve dünyanın 30 ülkesinde 14.000 den fazla
projeyi sertifikalandırmıştır.
LEED sisteminde tamamen şeffaf bir teknik değerlendirme ve sertifika oluşturma süreci yürütülmektedir.
Tüm sertifikasyon ve dokümantasyon
sistemi belgelendirmeye dayalıdır.
LEED yapıların çevresel performansını sekiz kategoride değerlendirmektedir. İlk olarak yeni
yapılar için geliştirilen bu program kapsamında daha sonra farklı yapı türlerine cevap verecek
sürümler de geliştirilmiştir. Bugün LEED programı altında her biri farklı olarak tasarlanan
kontrol listeleriyle :
Yeni Yapılar ve Büyük Onarımlar (LEED-NC),
Mevcut Yapılar (LEED-EB),
Ticari İç Mekânlar (LEED-CI),
Okullar (LEED-S),
Mahalle Kalkındırma Projeleri (LEED-ND),
Konutlar (LEED-Homes)
Alışveriş Merkezleri (LEED-Retail)
değerlendirilmekte,
Sağlık Yapıları ve Laboratuarlar üzerinde de çalışma yapılmaktadır.
185
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
Kontrol listelerinde performans kriterlerinin her biri için krediler tanımlanmış olup, mevcut sistemde, her
kriterin karşılığı bir kredidir. Yeni Yapılar ve Büyük Onarımlar için LEED v2.2 (NC) sertifikasyon sistemi 6
kategoriden oluşmaktadır. Bu kategoriler ;
Sürdürülebilir Arsalar (Sustainable Sites),
Su Etkinliği (Water efficiency),
Enerji ve Atmosfer (Energy and Atmosphere),
Malzemeler ve Kaynaklar (Materials and Resources),
İç Mekân Çevre Kalitesi (Indoor air quality)
Tasarım ve Yenilik (Innovation and Design)
olarak sıralanmaktadır.
BREEAM
İngiltere’de Yapı Araştırma Kurumu (BRE) tarafından geliştirilerek, 1990 yılında uygulamaya geçirilen
Yapı Araştırma Kurumu Çevresel Değerlendirme Metodu (BREEAM), kriterlere dayalı değerlendirme
sistemlerinin ilk örneğidir. Günümüze kadar 115 000’den fazla yapıyı sertifikalandıran ve 700 000’den fazla
yapının da sertifika için başvuruda bulunduğu BRE,çevresel politikaların sürekli güncellenmesi ve yerel
koşullarla harmanlanması gereğine dikkati çekmektedir. Kurumun BREEAM’i oluştururken hareket noktası,
sürdürülebilir kalkınmanın en geniş kapsamlı bileşeni olan çevresel kalkınmadır. İngiltere’de yapı sektörünün
gelişimde önemli payı bulunan BRE’nin sürekli ve kesintisiz desteğinin yanı sıra, İngiliz hükümeti ve
işadamlarından da destek alması BREEAM’in etkinliğini artırmaktadır.
BREEAM ile (tümü yeni yapılar olmak üzere), ofisler, çekirdek aileler için ekokonutlar, apartmanlar,
okullar, alışveriş merkezleri, yurtlar, bakımevleri, endüstri yapıları, adalet sarayları, hastaneler ve hapishane
binaları değerlendirilmekte olup, mevcut yapılar sürümü üzerinde de çalışmalar yapılmaktadır. Oldukça geniş
bir yelpazeye göre düzenlenmiş değerlendirme tabloları yapıların çevresel performanslarını çeşitli
kategorilere göredeğerlendirmektedir. Ayrıca İngiltere dışındaki ülkelerde yapılacak değerlendirmeler için
BREEAM International, (Türkiye’yi de içine alan) BREEAM Europe ve körfez bölgesindeki ülkeler için
BREEAM Gulf geliştirilmiştir. Adı geçen yapı türlerinin dışındaki yapılar için, talep üzerine kurum tarafından
BREEAM Bespoke (Sipariş) hazırlanmakta ve değerlendirme kriterleri yapı türüne özgü olarak
belirlenmektedir. Oteller, laboratuarlar, tatil kompleksleri ve konaklama tesisleri ile karma fonksiyonlu yapılar
bu sürüm altında değerlendirmeye alınmaktadır. BREEAM değerlendirmeleri BRE’nin lisanslı değerlendirme
uzmanları (BREEAM Assessor)tarafından yapılmaktadır.
186
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
KAYNAKLAR:
Dr. Ayşin Sev, (Yard. Doç., MSGSÜ),Y. Mimar Nilay Canbay,( Entegre Proje Yönetim Dan. Müh. Tic. Ltd. Şti)
DÜNYA GENELİNDE UYGULANAN YEŞİL BİNA DEĞERLENDİRME VE SERTİFİKA SİSTEMLERİ
http://www.epy.com.tr/files/SertifikaSistemleri.pdf
Yrd. Doç.Dr. Nihal SARIER, Arş. Gör. Serap ÖZAY, Arş. Gör. Yılmaz ÖZKILIÇ SÜRDÜRÜLEBİLİR “YEŞİL”
BİNALAR II http://mmf.iku.edu.tr/file/F777KB53.pdf
http://www.cedbik.org/sayfalar.asp?KatID=2&ID=19
http://www.yesilbina.com/
187
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
188
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
ALIŞVERİŞ MERKEZLERİNE KARŞI KENT MERKEZLERİ
Aliye KALKAN
Hande GÖK
ELİF ATMACA
Seda MANCOĞLU
ÖZET
Rekreasyon ve rekreasyon alanı günlük yaşantımızda bizi çevreleyen iki kavramdır. Bizim için önemi
büyük olan rekreasyon alanlarının içine kent merkezleri kadar alışveriş merkezleri de girmektedir.
Toplumların büyümesiyle, dükkânların ve pazarların gelişip plansız, ilerleyen aşamalarda ise planlı hale
gelmesiyle ortaya çıkmış, genellikle kapalı mekânlardan oluşan alışveriş merkezlerinin insanları fizyolojik ve
psikolojik açıdan nasıl etkilediği önem taşımaktadır. Bu çalışmada, alışveriş merkezleri ile kent merkezlerinin
aralarındaki farkların ortaya konulması amaçlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Rekreasyon, Kent merkezi, Alış veriş merkezi, İnsan
1.GİRİŞ
Eski tarihlerden beri açık ve yeşil alanlar insanların vazgeçilmezidir. Bu alanlar insanların hayat
temposundan uzaklaşabildikleri ve sosyalleşebildikleri alanlar olmuştur. Fakat açık alanlar hakkındaki bu
durum günümüzde yavaş yavaş değişmektedir. Ekonomik kaygıyla alanlar değişmiş şekillenmiş ve
günümüzde insanların tüm temel ihtiyaçlarını karşılayabildikleri alışveriş merkezleri oluşmuştur. Bu alanlarda
insanlar tüm gereksinimlerini karşılasalar da alanlar, insanlar üzerinde ne gibi etkiler bırakmakta,
psikolojilerini ne yönde etkilemektedir? Bu konuya değinmeden önce, konuya ilişkin birkaç tanımın bilinmesi
gerekmektedir.
Rekreasyon; Bayer’e(2012) göre şöyle tanımlanmaktadır; Kişiyi hayata bağlayan dinlendirici,
eğlendirici, meşgul edici bir kavramdır. İnsanlara ruhen ve bedenen canlılık katar. Yoğun çalışma yükü, iş
temposu, olumsuz çevresel etkilerden tehlikeye giren ruh ve beden sağlığını yerine getirmek ve olan sağlıklı
durumu korumak ve devam ettirmek aynı zamanda zevk ve haz almak kişisel veya belli bir grup ile yaptığı
etkinliklere rekreasyon denir(Karaküçük,2012). Bu doğrultuda rekreasyon alanı da tüm bu etkinliklerin
yapıldığı alan olarak tanımlayabiliriz. İnsanlar için bu denli önemli olan bu alanlar özenle ve büyük titizlikle
hazırlanmalıdır.
Irk, millet, din-mezhep, sosyal konum, eğitim, kültür, ekonomik farklılıklar toplumlar arasında sınıflar,
farklılıklar oluşturmaktadır. Rekreasyon faaliyetleri gruplar arasındaki bu çatışmayı ortadan kaldırır, bir araya
getirir, ortak bir uğraş oluşturur ve bu sayede herkes hayata aynı pencereden bakar. Kısaca demokratik
toplumun oluşmasına imkân sağlar. (Karaküçük,2012). Günümüzde rekreasyon alanlarının başında öncelikle
alışveriş merkezleri ve kent merkezleri gelmektedir. Peki hangisi daha çok insanlar tarafından tercih
edilmektedir?
Alışveriş merkezi; insanların bazı temel ihtiyaçlarını kısa zamanda kolaylıkla giderebildikleri yerlerdir.
Gürün(2005)’e göre,” Alışveriş yerlerinde insan- insan arasında, insan meta arasında kurulan tek ilişki para
üzerindendir.”
189
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
190
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
191
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
192
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
193
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
194
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
195
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
196
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
197
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
198
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
199
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
200
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
201
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA
202
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri