1 OBAMA NE DEMEK İSTİYOR? ABD Başkanı Barack Obama

Transkript

1 OBAMA NE DEMEK İSTİYOR? ABD Başkanı Barack Obama
OBAMA NE DEMEK İSTİYOR?
Yrd.Doç.Dr.Sait YILMAZ
Beykent Üniversitesi
[email protected]
ABD Başkanı Barack Obama, Ankara’dan sonra 04 Haziran 2009 günü
Mısır’da yaptığı konuşmada Orta Doğu’ya ilişkin geniş mesajlar verdi1. Dünyadaki
tek küresel hegemonik güç merkezini temsil eden ABD’nin sadece çıkarlarımızın
yoğun olarak çakıştığı Orta Doğu için değil tüm dünya için ne düşündüğü ve yapmak
istedikleri Türkiye için çok önemli. Bir kamuoyu diplomasi sanatı içinde çok iyi
hazırlanmış, kurgulanmış ve servis edilmiş bu konuşma esasında bizlere ABD ile
birlikte nasıl düşünmemiz ve hareket etmemiz gerektiğini tavsiye ediyor. Yeni
idealizm’in savunucusu Obama, gerekli tüm içtenliği gösterebilmek adına sık sık
ortak dini hoşgörü ifadelerine yer veriyor ve herkesi bu samimiyete davet ediyor.
Obama’nın Orta Doğu’ya hakim olan korku ve güvensizlik sendromunu yenmeyi
hedefliyor ve ideal bir dünya vaat ediyor. Bu yazıdaki amacımız Obama’yı kötü
niyetli göstermek değil, hem iyimser hem de kuşkucu yaklaşım ile Obama’nın
dediklerinin ne anlama geldiğini ve Türkiye’nin payına düşenleri analiz edebilmektir.
Obama ne dedi?
Türkiye’de bazı yorumcular Obama’nın konuşmasına hayran kalmış, hatta
‘bundan daha iyisi olamazdı’ demektedirler. Bir bütün olarak bakıldığında
Obama’nın konuşması Orta Doğu ülkelerinin sindirmesi istenen çok katmanlı bir
sandviçi andırıyor; aşırıcılık ve nükleer silahlar ile ilgili endişelerin arasına İsrailFilistin çatışması, demokrasi, din özgürlüğü ve kadın hakları gibi Arap ve
İslamcıların ilgisini çekecek bol malzeme konulmuş. Obama’nın konuşmasında yer
alanları özetleyecek olursak;
Amerika’nın İslam ile savaşmadığını ve asla savaşmayacağı, ancak
şiddete başvuran aşırı uçlara amansızca karşı duracağı.
-
ABD Ordusunun Afganistan ve Irak’tan çekileceği.
Filistin ve İsrailliler için iki ayrı devlet çözümünün desteklenmesi;
Hamas’ın şiddeti bırakarak, İsrail’i tanıması; İsrail’in yol haritasına uyması.
İran ile sorunların çözümünde diyaloga açık olunduğu, nükleer
enerjinin barışçıl amaçlar için kullanılması.
Dinini seçmek ve ona uygun yaşamak özgürlüğü; kadınları nasıl
giyindiğine engel olunmaması.
-
Kızların okur-yazarlığına katkıda bulunulması.
1
Obama’nın Mısır konuşmasının Türkçe tam metine aşağıdaki adresten ulaşabilirsiniz.
http://www.whitehouse.gov/files/documents/anewbeginning/SPEECH_as_delivered-Turkish.pdf
1
Eğitim alanında değişim programları, teknolojik kalkınma için fon
oluşturulması, bilimsel mükemmeliyet merkezleri kurulması,
Obama’nın söylemleri içinde en çok ilgimi demokrasilerin geliştirilmesi ile
ilgili idi. Obama’nın demokratik ülkeden ne anladığını ironik olarak bugün
Türkiye’de ne kadar olduğu ile kıyaslayarak düşünün; “Düşüncelerinizi söyleme
olanağı; yönetiminizle ilgili söz sahibi olma; hukukun üstünlüğüne güven duyma;
adaletin eşit uygulanması; şeffaf ve halkından çalmayan bir hükümet; istediğin gibi
yaşama özgürlüğü. (s.10)” Obama hiçbir ülkeye başka hiçbir ülke tarafından yönetim
sistemi empoze edilemez demekte. Peki, Amerika adına demokrasi pazarlama işine
soyunmuş Ulusal Demokrasi Vakfı (NED2), USAID, AID ya da bu işe soyunmuş
üniversite, vakıf ve Soros gibi özel fonların işlevlerine son mu verilecek?
Sanmıyoruz. Yukarıda söylenen nitelikler uzun bir zaman daha bir temenni olmaktan
öteye geçmeyecek, ABD’nin demokrasi oyunu kendi işine geldiği gibi devam
edecektir. Özellikle de askeri gücüne daha az başvuracağı bir dönemde demokrasi,
kalkınma ve insan hakları ABD yumuşak güç uygulamalarının ana teması olmaya
devam edecektir.
Obama ne yapmak istiyor?
Daha önceki yazımızda da ifade ettiğim gibi ABD tarihin bu döneminde
ekonomisi ve savunması için zaman kazanmak, bu esnada da imaj düzeltmek istiyor.
Bunun içinde ABD’nin sadece Orta Doğu’da değil, Avrupa, Rusya, İran, Çin ve
Kuzey Kore ile sorunlarını ikna ederek çözmek ya da ertelemek zorunda. Obama
idealizmi yani onun tanımladığı ideal dünya bu düşüncemizi doğruluyor; “Aşırı
uçtakiler insanlarımızı tehdit etmeyecek ve Amerikan birlikleri evlerine dönmüş
olacak; bu dünyada İsraillilerin ve Filistinlilerin kendilerine ait güvenli vatanları
olacak, nükleer enerji barışçıl amaçlar için kullanılacak; hükümetler kendi
vatandaşları için hizmet edecek ve Tanrı’nın tüm çocuklarına saygı gösterilecek.
(s.13)” Obama’nın bu idealinde başarılı olması ABD çıkarlarını küresel ve bölgesel
çıkarlar içinde ilgili ülkeler ile ne kadar bağdaştırabileceğine ve kurgulayabileceğine
bağlı olacaktır. Obama, bu iş için vizyonu ve söylemleri ile en uygun zamanda ortaya
çıkmış, doğru bir lider. Bununla beraber ne ABD’nin hegemonik beklentileri ne de
bu gücün arkasındaki iç dinamikler değişmiş durumda.
Obama’nın Orta Doğu için söylediklerinin esasını ABD’nin ‘aşırıcılık’ diye
adlandırdığı dini kaynaklı (İslami) terör ve nükleer silahların yayılması (İran) ile
mücadele oluşturuyor. Çünkü karşısında konvansiyonel tehdit kalmayan ABD’ye
gerçek tehdit sadece bu iki kaynaktan geliyor; terör ve nükleer silahlar. Dersini
çalışmaya devam eden Obama, ABD’nin yumuşak gücüne, dış politikanın psikolojik
boyutunda ikna ve örtülü yollara, özellikle bu amaçla kamu diplomasisine çok daha
ağırlık vereceğini bir kez daha gösterdi. Bununla beraber, Obama politikaları henüz
söylemlerden ibarettir, pratiğe geçmesi için zamana ihtiyaç vardır. Bu politikalar,
bizlerin değil ABD’nin çıkarları ve daha da önemlisi ABD içindeki devlet kurumları,
merkez bankası, başta savunma olmak üzere sanayi kompleksi, danışmanları ve
2
National Endowment For Democracy.
2
think-tank merkezleri gibi pek çok kurumun görüş ve baskılarına göre şekil alacaktır.
Bu politikaları bizler Obama kendi ulusal güvenlik stratejisini oluşturduktan, buna
uygun olarak bütçesini belli ettikten ve özellikle devlet içinde hangi kurumlara ne
görevler verdiği belirginleştiğinde anlayacağız.
Türkiye’nin Görmesi Gerekenler
Obama, İslam dünyası olarak adlandırdığı coğrafyanın ortasında olan
Türkiye’yi en önemli müttefiklerinden biri olarak görmektedir. Ancak, bu müttefiklik
tek taraflı işlediği sürece Türkiye’nin hayal edebileceğinin de ötesinde derin ve
ölümcül sonuçları olabilecek bir oyundur. Eğer Türkiye, kendi çıkarlarına göre
hareket etmeyip, ABD’nin derin oyununa hazırlıksız katılırsa bugüne kadar olduğu
gibi yarında Orta Doğu’dan Orta Asya’ya Amerikan çıkarlarının olduğu her yerde
jandarma görevine devam edecek ve Rusya’yı Karadeniz, Kafkasya ve Orta Asya’da
dengeleyecektir. Türkiye’nin ulusal çıkarları ise bölgeden bölgeye değişmekte, ‘sıvı
güvenlik’ kavramına yakın bir güvenlik ortamına içinde şekillenmektedir. Örneğin
Kuzey Irak, PKK ve Ermenistan gibi konularda ABD ile çıkarlarımız ortak değildir
ve burada ABD ile işbirliği yapmak, onun dümen suyunda iken gerçeklerden ve
ulusal çıkarlardan uzaklaşmak demektir.
Nitekim Obama’nın, Türkiye’yi maceraya sürüklerken verecek doğru dürüst
bir şeyi de yoktur. “Afganistan’a asker gönderin, Kuzey Irak’a girmeyin ama
Kürtleri destekleyin!” derken, Türkiye adına empati yapmamakta, salt Amerikan
çıkarlarının gereğini istemektedir. Aynı tek taraflılık Ermenistan ile ilişkiler
konusunda da görülmektedir. Bunda Türkiye’de ulusal çıkar endeksinden İslam
dünyası odaklı bir dış politika anlayışına kaymış hükümetin bulunması da etkili
olmaktadır. Kuzey Irak’taki Kürt yönetimi üzerinden görüşmeye ikna edilen Türkiye,
buradaki Kürt devletinin resmen hayata geçmesini kabullenmiştir. ABD, Irak’tan
çıkarken Kuzeyin Kürtler ve kendisi için güvenli hale getirilmesini ve Türkiye’nin
buraya destek olmasını istemektedir. Buradaki kanserli bölgenin yakın gelecekte tüm
Türkiye’yi saracak olması, Türkiye’nin bir federasyona gidiyor olması ABD çıkarları
ile uyumludur. Sözde PKK’nın silah bırakması karşılığı terör örgütüne siyasi af ve
Türkiye’de azınlık diye nitelendirdikleri Kürtlere kimlik ve diğer hakların verilmesi
Türkiye için acı ve ölümcül bir reçetedir. Peki, karşılığında ne alıyoruz? AB’ye mi
giriyoruz? Kürtler ve PKK niyetlerinden vaz mı geçiyor? Ermenistan ve Rumlar yola
mı gelecek? Tabii ki hayır.
Sonuç Yerine
İdealizm’in babası olan Woodrow Wilson’unda meşhur 14 prensibini
açıkladığında dünyada çok yankı uyandırmıştı ama bu Osmanlı İmparatorluğu’nun
daha da parçalanması anlamına geliyordu. Yani başkalarının ideali her zaman sizin
idealiniz olamaz ya da çıkarınıza gelemez. ABD oyunu ve bir bütün olarak dış
politikayı konjonktüre ve kuralına göre oynamaktadır ama Türkiye için bu geçerli
değildir. Oyunun adı “ulusal çıkarların maksimize edilmesi”dir. ABD bölgede
istediklerini almaktadır, geride Türkiye’ye boş vaatler kalmaktadır. Türkiye, Kuzey
Irak’ı tamamen kaybederken, Türkiye’deki Kürtler için yeni bir dönem başlayacaktır.
3
Türkiye’nin Kuzey Irak’taki çıkarları PKK’nın yok edilmesine indirgenmiş, bu iş de
ABD’ye ve Kürt gruplara havale edilmiştir. ABD’nin bulduğu “gerçek zamanlı
istihbarat” vererek Hava Kuvvetleri ile PKK’ya saldırı yapma konsepti aslında Türk
Ordusunu Kuzey Irak’tan uzak tutmanın formülüdür. Özellikle terör ile mücadele
konusunda Türkiye’nin acil bir hasar kontrolüne ve yeni bir stratejiye ihtiyacı vardır.
Önümüzdeki dönem Türkiye için özelikle Kürtlerin yeni istekleri, Ermenistan ve
Kıbrıs konusunda artacak baskılar nedeni ile daha zorlu olacaktır. ABD ve Kürtlere
dayanarak terör ile mücadele edilemez. Türkiye’nin dış politikasının temeline ulusal
çıkarlarını yerleştirmelidir.
4