Köy-Koop Haber Gazetesi 17. Sayı

Transkript

Köy-Koop Haber Gazetesi 17. Sayı
Türkiye’nin Tek Tarım Gazetesi
NİSAN 2013
Yıl:2 Sayı:17
TÜRKİYE KÖY KALKINMA VE DİĞER TARIMSAL AMAÇLI KOOPERATİF BİRLİKLERİ MERKEZ BİRLİĞİ GAZETESİ
Kırşehir’de ‘Köy-Koop’ların
Önemi’ Konferansı Düzenlendi
»»Ahi Evran Üniversitesi Mucur Meslek Yüksek Okulu Kooperatifçilik Bölümü tarafından
düzenlenen “Türkiye’de Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatiflerin Önemi” konulu
bir konferans gerçekleşti.
19 Mart 2013 tarihinde Kırşehir Ahi
Evran Üniversitesi Mucur Meslek Yüksek Okulu Konferans Salonunda gerçekleştirilen Konferansa, Mucur Belediye Başkanı
Ali Şahin, İl Müdürü Kenan Şahin, Kırsal Kalkınma ve Örgütlenme Şube Müdürü Ali Solak,
Hayvan Sağlığı Yetiştiriciliği ve
Su Ürünleri Şube Müdürü Kürşat
Alkoyak, Siyasi parti temsilcileri,
sivil toplum kuruluşları, Mucur Meslek
Yüksek Okulu Öğretim Üyeleri ve Öğrencileri ile basın mensupları katıldı.
Konferansın açılış konuşmasını yapan
Köy-Koop Genel BaşkanıYakup Yıldız,
“Köy-Koop Merkez Birliğimizin çalışmalarını sürekli takip eden, Ahi Evran
Üniversitesi, Mucur Meslek Yüksek
Okulu Kooperatifçilik Bölümü’nün bugün düzenlemiş olduğu konferansın konusunun, ‘Köy-Koop’ların Türkiye için
Önemi’ni seçmiş olmaları bizleri çok sevindirdi. Bundan dolayı bu etkinliği düzenleyen, emeği geçen tüm kooperatifçi
dostlarına Birliğimiz adına çok teşekkür
ederim” dedi.
iş yapma, başarma duygusu ve anlayışı köklü bir geçmişi olduğunu, kooperatifçilik ruhunun bilhassa esnaf
ve sanatkârlar arasında Ahilik Teşkilatı olarak geliştiğini belirtti.
“Kooperatifçiliğin yardımlaşma, dayanışma, ‘maddi ve manevi güç ve kuvvetleri, zeka ve maharetleri bir araya getirme ve birleştirmek’ olduğunu söyleyen
Yıldız, bugünkü kooperatifçilik anlayışının, 19.yy’da (1845) İngiltere’de Roshdale’deki 28 kömür maden işçisinin 21
Aralık günü bir araya gelerek kurdukları
bir tüketim kooperatifine ve kooperatifçiliğine dayanmakla birlikte, gerek bizim
kültürümüzde ve sosyal yaşamımızda ve
gerekse bütün toplumlarda yardımlaşma, birlikte ve beraber iş yapma, çalışma,
dayanışma duygu ve düşüncesi insanlık
tarihi kadar gerilere gittiğini, Anadolu
toplumunda da imece, karşılıksız birlikte
Akıllı “Böcek Mücadele
Stratejileri” Yolda!
Köy-Koop Kastamonu
Birlik Başkanı Erol Akar
ile Ormancılığı, orman
kooperatiflerini ve orman
köylüsünün son durumunu
konuştuk.
Röportaj
» Syf 8’de
"Kooperatif kurumsal kriz
döneminde güçlü kalır"
22 Mart “Dünya Su Günü”
Su Hakkı İçin Mücadele Edenlerin Günüdür
Kutlu Olsun
Köy-Koop Zeytinyağında
Markalaşıyor
»»İzmir Köy-Koop Birliğine ait zeytinyağı
üreten 25 birim kooperatif ürettikleri yağı
"KÖY-KOOP" adıyla markalaştırmak üzere
bir araya geldi.
Ege Üniversitesindeki toplantıda, Köy-Koop İzmir Birlik Başkanı Muhuttin Akbulut, “ "Köy Koop İzmir İl Birliği 2013 yılını
kırsalın tarımsal ürünlerini, birim kooperatiflerinin üretken
gücünde birleştirerek köylü ve çiftçilere ekonomik destek
sağlayıp, Türkiye'nin gıda egemenliğine katkı koyarak kentli
tüketicileri uluslararası gıda tekellerinden koruyacak projeleri hayata geçirme dönemi ilan ettik" dedi. Başkan Akbulut, "Ülkemiz geçmiş yıllarda Köy-Koop anlayışıyla tarımsal
üretkenliğini katma değerlerle taçlandırıp, kırsalın üreticisi
köylü çiftçi ile kentlerin tüketicisi şehirlileri Türkiye'nin ekonomisini kalkındırmadaki birlikteliğine aracılık eden çatısını
yeniden kurmanın çabasındayız" dedi. » Syf 3’de
2013 yılı “Su İşbirliği Yılı”
“Türkiye’nin Tohumluk Dış
Ticaret Açığı Azalıyor”
Süleyman Demirel Üniversitesi
Entomoloji Kulübü tarafından
organize edilen konferanslar serisi kapsamında gazetemiz yazarlarından, Ankara Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Bitki Koruma
Bölümü Öğretim Elemanı Dr.
Umut Toprak “Entomoloji’den
Biyoteknoloji’ye: Böceklerle Mücadele’de Yeni Yaklaşımlar”
konulu bir konferans verdi.
28 Mart 2013 tarihinde gerçekleşen konferansta böceklerle mücadelede yeni stratejiler tartışıldı. » Syf 9’da
“Dikili Satış Uygulamasını
Doğru Bulmak Mümkün Değil”
Yıldız, “Cumhuriyetin kuruluşu ile
birlikte her alanda olduğu gibi, iktisadi ve sosyal alanlarda da yapılacak
yenilik ve yapılacak hamlelere büyük
önem verilmiş, özellikle tarım alanında, yani kırsal kesimde hem üretim ve
tedarik hem de tarım satış ve pazarlama
kooperatifleri, kırsal kalkınma kooperatifleri süratle yayılmış ve çoğalmıştır.
Mustafa Kemal Atatürk, kooperatifçiliğin gerçekleştirilmesi konusunda birçok
yasaya öncülük yapmış, söylevler vermiş,
birçok kooperatifin kuruluşunu da yapmıştır. 1925 Yılında Ankara’da tüketim
kooperatifi’nin kuruluşuyla ilgili yasayı
çıkartmış ve ilk üyesi olmuştur. 1969 yılında 1163 sayılı kooperatifçiler kanunu
çıkarılarak ve daha ileriki zamanlarda
gerekli düzeltme ve değişiklikler yapılarak kooperatifçilikte evrensel anlayış benimsenmiştir” dedi. » Syf 5’de
2013 Yılı
Birleşmiş Milletler 19. Uluslararası
Kooperatifler Günü'nün teması:
Bitkisel üretimin en önemli girdilerinden olan tohum üzerinde; son yıllarda gelişmiş ülkeler tarafından ağırlık verilen
araştırma ve geliştirme çalışmaları sonucunda, tohumculuk
teknolojisi hızla değişti. Yeni teknolojilerin çiftçilerin kullanımına sunulması; tarımsal üretimi, kaliteyi ve
tohumculuk sektörünün dünya ticaretindeki önemini kat kat artırdı. Türkiye Tohumcular Birliği (TÜRKTOB) ve Tohum Sanayicileri ve Üreticileri Alt Birliği (TSÜAB)
Yönetim Kurulu Başkanı Yıldıray Gençer ile Türkiye tohum sektörünün son
durumunu ve dünya tohum ticaretindeki gelişmeleri konuştuk. » Syf 10’da
»»Birleşmiş Milletler, 2013 yılını “Su
İşbirliği Yılı” ilan etti.
Su işbirliğinin öneminin vurgulandığı bu yılda, “Dünya Su Günü”
olan 22 Mart’ın konusu da “Su
Dayanışması” olarak belirlendi.
Dünya Su Günü, 1992’de Rio
de Janeiro’da düzenlenen Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda gündeme gelmişti. 2007’de ise başlık
bu kez ‘Gelecek İçin Su’ oldu. 2010 Yılında ise BM Genel
Kurulu’nda ise su kıtlığı ile nasıl baş edileceği tartışıldı.
2013 Yılı ‘Su İçin İşbirliği Yılı’ olarak ilan edildi. » Syf 12’de
Hadi İLBAŞ
Dr. Hilal TUNCA
Dr. Umut TOPRAK
Dünden Bugüne
Kooperatifçilik -17» Syf 2’de
Bitkisel İnsektisitler Üzerine
Bir Değerlendirme
» Syf 12’de
Daegu’da Bir Akşam:
Wigglesworth’e Uzanan
Tarih » Syf 11’de
Prof.Dr. MUSTAFA KAYMAKÇI
Esengül ERDEM
Şimdi Ekonomik
Çözüm Sırası
Dr. Erhan EKMEN
» Syf 4’de
Mısır: Herşeyin
İçindeyim -V» Syf 15’de
AB’de Genç Çiftçilerin
Kooperatifleri
» Syf 7’de
Prof. Müh. Hüseyin POLAT
Dr. Neşe Nuray TOPRAK
Ünal ÖRNEK
Mısır’lı Kooperatifçilerden
Türkiye’ye Ziyaret
Gebe İneğimi
Nasıl Beslerim?
» Syf 9’da
Kırsalda
Kadın Olmak
» Syf 18’de
» Syf 6’da
KOOPERATİFÇİLİK
YAYIN KURULU
• Prof.Dr. Lütfü ÇAKMAKÇI
• Dr. Umut TOPRAK
• Dr. Hilal TUNCA
• Dr. Tuba ŞANLI
• Dr. Caner KOÇ
• Dr. Bediha DEMİRÖZÜ
• Dr. Güray AKDOĞAN
• Dr. Levent DOĞANKAYA
• Dr. Yener ATASEVEN
• Dr. Özdal KÖKSAL
• Dr. Neşe N. TOPRAK
• Dr. Selen AKAN
• Dr. Selen Deviren SAYGIN
SA
M
LA
AÇLI KOO
PE
RI
M
Gazetemizin Yayın Kurulu Üyeleri Fahri Olarak Görev Yapmaktadırlar.
R
RK
ve idare arasındaki mesafe sıkıntısı ortadan kalktı, bürokratik işlem süreci kısaldı
ve kırtasiye masrafları azaldı. Örnek ana
sözleşmeler bakanlığın internet sitesinde
yayınlandı. Yeni örnek ana sözleşmeler,
ticari mevzuata getirilen son değişikliklere göre uyarlandı. Kooperatif kurmak
veya ana sözleşmelerinde değişiklik yapmak isteyen vatandaşlar, bakanlığın resmi internet sitesinde yayınlanan örnek
ana sözleşmelerin boş yerlerini doldurup,
noterde onaylattıktan sonra, kooperatifin
türüne göre ilgili evrakını tamamlayarak,
Ticaret İl Müdürlükleri’nde işlemlerini
gerçekleştirebilecekler.”
1971 yılından bu yana faaliyet gösteren Türkiye Köy
Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatif Birlikleri, 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu’nun geçiçi 2.
maddesi gereği, intibak dışı kalarak tüzel kişiliklerini
korumuş ve Merkez Birliği düzeyinde KÖY-KOOP adı
altında üst örgütlenmelerini tamamlamışlardır.
Köy-Koop Merkez Birliği; Tarıma ait farklı çalışma alanlarında (Hayvancılık-Süt üretimi ve işlenmesi, seracılık,
halı–kilim üretimi, zeytin ve zeytinyağı işlenmesi, bal,
çeltik üretimi ve işlenmesi, çiçekçilik, fidan, salça, reçel,
konserve üretimi v.b.) etkinlik gösterir.
LİKLERİ M
E
Bakan Hayati Yazıcı, şu ifadeleri kullandı:
“Hazırlanan bu genelge ile 15 Kasım 2012
tarihi itibariyle hizmet vermeye başlamış
olan 81 ildeki Ticaret İl Müdürlüklerine,
Karayolu Yolcu, Karayolu Yük, Üretim
ve Pazarlama, Kadın Girişimi Üretim ve
İşletme, Tüketim, Temin Tevzi, Turizm
Geliştirme, Küçük Sanat, Yaş Sebze ve
Meyve Pazarlama, Pazarcılar İşletme Kooperatiflerinin kuruluş ve ana sözleşme
değişikliklerine izni verme yetkisi devredildi. Böylelikle kooperatif ortakları, kuruluş izni için bakanlığın merkez teşkilatına ulaşma zahmetinden kurtulmuş oldu.
Hizmetin yerinden verilmesi ile vatandaş
KÖY-KOOP MERKEZ BİRLİĞİ
BİR
Bakan Yazıcı, “Vatandaşlarımıza rehberlik
edecek örnek ana sözleşmeleri hazırladık. Bunlara göre kurulacak kooperatiflerin kuruluş izin işlemleri Ticaret
İl Müdürlükleri’nde yapılacak. Böylece
küçük tasarruflar kooperatif girişimlerle
daha hızlı bir şekilde ekonomiye kazandırılacak.” dedi. Türkiye Kooperatifçilik
Stratejisi ve Eylem Planı ile ticari hayatın ihtiyaçları doğrultusunda yeni örnek
ana sözleşmeler hazırlayarak yürürlüğe
koyduklarını bildiren Yazıcı, bakanlık tarafından çıkarılan son genelge ile Ticaret
İl Müdürlükleri’ne kooperatif kurma izni
verdiklerini kaydetti.
Ayrıca 2012 T.yılına ait yevmiye defterlerine ait noterlerce
yapılması gereken kapanış tasdikleri 01.04.2013 tarihinden
30.06.2013 tarihine ertelenmiş olup karar defterlerinin kapanış tasdiklerinde herhangi bir değişiklik olmamıştır. Bu
nedenle tarihlere dikkat etmemizde fayda vardır.
F
»»Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı, kooperatif kuruluşu için vatandaşların bakanlığa
gelmek zorunda olmadığını açıkladı.
01/04/2013-30/04/2013 Mart 2013 Dönemine Ait Mal
ve Hizmet Satışlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Bs)
İ
AT
Yazıcı: “Kooperatif Kurmak İçin Bürokratik Engeller Azaltıldı”
01/04/2013-30/04/2013 Mart 2013 Dönemine Ait Mal
ve Hizmet Alımlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Ba)
V E D İ Ğ E R TA
Değinmeden geçilemeyecek bir nokta da, kooperatifin ortaklarına ölüm,
hastalık, kaza gibi durumlarda yardım
etmesidir. Bu davranışlar ortakların kooperatife daha inançla bağlanmalarına
ve halkın kooperatife daha çok yakınlık
duymasına yol açmıştır. Burada kooperatifin bu davranışlarını birkaç örnekle
görmek daha inandırıcı olacaktır. Kooperatif bu konuda ilk sınavını daha kuruluşunun ilk yıllarında vermiştir.1969
yılında kooperatifin kurucularından,
aynı zamanda yönetim kurulu üyesi
olan Abbas Türkeş, denizde şiddetli bir
fırtınaya tutulur. Teknesi batar, kendisi
kaybolur. Olay üzerine yönetim kurulu
toplanarak ölen balıkçının ailesine 300
lira aylık bağlar. – sürecek -
01/04/2013-30/04/20132012 Yılına İlişkin Kurumlar
Vergisi Mükellefleri İçin Kesin Mizan Bildirimi (Kurumlar
Vergisi Mükellefi Olan Kooperatifler İçin)
MA
Kooperatifin 1971 yılına kadar sağladığı
gelişme bundan sonraki yıllarda artarak
devam eder. Kooperatifin kuruluşundan bu yana gerçekleştirilmiş olduğu
gelişmeler ek belgelerde gösterilmiştir.
5 numaralı ekte yer alan kooperatifin
yıllık bilançolarından 1972 yılına ilişkin
olanında sermayenin 1971 deki 13.000
liradan 898.100 liraya yükseldiği görülmektedir. Bu ani yükselmenin bir
nedeni 1969-1971 yıllarında ortakların
kooperatife sattıkları balık bedelinden
kesilen sermaye birikimi fonları tutarının 1972 yılında ortakların hesaplarına
işlenmiş olmasıdır. Bir başka nedeni ise,
kooperatif kontenjanından Almanya’ya
çalişmaya giden kişiler kooperatife ortak yapılırken onlardan alınan 5000 er
liralık ortaklık paylarıdır.
Kooperatif Kurdular, Sefaletten
Kurtuldular
Taşucu’nda, balıkçı aileleri bugün artık yöreye göre, hali-vakti yerinde aileler durumundalar. Tüketim düzeyleri
yükselmiştir. Hepsinin evinde radyo
var.%50 kadarı buzdolabı almıştır. Televizyon yayınları pek yakında başladığı
halde 3-4 balıkçı ailesi televizyon edinmiştir. En önemlisi artık çocuklarını
okutur duruma gelebilmiş olmalarıdır.
Birçok balıkçı çocuğunu ortaokul, lise,
hatta üniversitede okutabilmektedir.
01/04/2013-25/04/2013 2012 Yılına İlişkin Kurumlar
Vergisi Beyannamesinin Verilmesi (Kurumlar Vergisi Mükellefi Olan Kooperatifler İçin)
IN
Gerçi yılan balığı üretimini kooperatif
doğrudan yapmayıp dışarıdan bir balıkçı firmaya yaptırmaktadır.¸ancak bu
firma kooperatife elde ettiği balığın her
kilosu için 6 lira ödemektedir. Yılan balığı üretimi yılda 25 – 30 ton arasında
değişmekte , kooperatif bu yolla yılda
150.000 liralık bir gelir sağlamaktadır.
Özellikle Danimarka’ya kilosu 25 liradan satılarak yılda ortalama 1 milyon
liralık döviz getirmektedir.
01/04/2013-24/04/2013 Mart 2013 Dönemine Ait Katma Değer Vergisinin Beyanı
K
Kooperatifin yöredeki
balıkçılığa yaptığı bir katkı
da ihraç edilmek üzere yılan
balığı üretimini başlatması
olmuştur.
01/04/2013-24/04/2013 Mart 2013 Dönemine Ait GVK
94. Madde ile KVK 15. ve 30. Maddelerine Göre Yapılan
Tevkifatların Muhtasar Beyanname ile Beyanı
L
larını geniş ölçüde Taşucu Balıkçılık
Kooperatifinden yapmaktadırlar.
Bunun yanında kooperatifin ortaklardan balığı toplamak üzere bir pikabı ,
çevre dışına gönderilecek fazla balığı
İzmir, İskenderun başta olmak üzere,
başka illere götürmek üzere 4.5 to0nluk de kamyoneti bulunmaktadır. Ayrıca, Ankara balıkçıları da balık ihtiyaçlarını karşılamak üzere sürekli olarak
Taşuzu!na gelir ve kooperatiften alımda
bulunurlar.
Muhasebeci
01/04/2013-24/04/2013 Ocak-Şubat-Mart 2013 Dönemine Ait Tevkifatların Muhtasar Beyanname ile Beyanı
(GVK 98. Maddesinin 3. Fıkrasına Göre Üçer Aylık Beyanname Verme Hakkından Yararlananlar İçin)
KA
Üretim araçlarının artışı, balık üretimini eskiye göre önemli ölçüde artırır.
Bu ise, etkin bir pazarlama sorunun
ortaya çıkarır. Pazarlama konusunda
yapılması gereken ilk iş depolama sorununun çözümlenmesidir. Üreticiyi
günlük fiyat dalgalanmalarından korumanın vazgeçilmez koşulu da depolama
olanaklarının bulunmasıdır. Bu olanak
üye balıkçıların kooperatife güven duymaları konusunda da çok önemlidir. Bu
konuda Taşucu balıkçılarından
Ahmet Gençler’e kulak verelim. “eskiden çok balık tuttuğumuz zamanlar
tefeci çok düşük fiyat verirdi. Çünkü
elimizde kalacağını ve bozulacağını
biliyordu. Mecbur kalır 250 kuruşa , 3
liraya balık satardık. Şimdi ise, her birimiz 1000 kilo balık bile getirsek , kooperatif alır her birimizden.”
Bu konunun önemini kavrayan Kooperatif Yönetim Kurulu 15.500 liraya 1.5
tonluk bir deep freze buzdolabı alır. Kooperatifin kurulması için gerekli olan
3000 lirayı 1968 de 30 kurucu ortak
ancak 6 ayda biriktirebilmişken 1971
de kooperatifin 15.500 lira değerindeki bu dolabı kolaylıkla alabilmiş olması
çok anlamlıdır.
Bu dolap yardımıyla daha geniş bir çevrede daha etkin bir pazarlama düzeni
gerçekleştirilir. Örneğin, çevredeki bütün lokantalarla ilişki kurularak istedikleri anda ve istedikleri miktarda balık
ihtiyaçlarını karşılayabileceklerini bildirilir. Bugün bu lokantalar balık alım-
Köy-Koop Eski Genel Başkanı
Murat AKBABA
01/04/2013-01/04/2013 2013 Yılına Ait Mükellef Bilgileri Bildiriminin Verilmeye Başlanması (1 Nisan-31 Mayıs
2013 tarihleri arasında verilecek)(Kurumlar Vergisi Mükellefi Olan Kooperatifler İçin)
Ğİ • KÖY
Kooperatif sınırlı da olsa ağ
malzemelerini ortaklarına dış
piyasaya göre en az % 15 ucuza
ve kredi ile sağlayabilmiştir.
Mehmet Hadi İLBAŞ
Kooperatifin gösterdiği ekonomik gelişmeler ortakların durumuna da yansıyor
kuşkusuz. Ekmek parası bulamayan, sigarayı tane ile satın alan balıkçı, yaşama
düzeyini yükseltmeye başlamıştır artik.
Eskiden baldırı çıplak diye sözü edilen
balıkçılar, bugün artık kasaba tüccarlarının gözünde saygıdeğer müşteri durumuna gelmişlerdir. Örneğin, balıkçılardan Yaşar Küçük şunları söylüyor:
“Şimdi çarşıya çıkayım, 10.000 liralık
kredili alışveriş yapabilirim. Ama kooperatife ortak olmasam 5 liralık alışverişi bile güç yaparım.” Bunda kasaba
ölçüsünde bir ekonomik güç durumuna
gelen bir kooperatife ortak olmanın payı
büyüktür. 1968 de 3000 lira ile başlayan
kooperatifin sermayesi ve özvarlığı 4,5 –
5 milyon lirayı bulmuştur. Yine kooperatifleşme sayesinde ürününü değer fiyatına satabilme durumuna gelmesinin
önemli yeri vardır. Ortaklardan Nail Akdoğan gerçeği şöyle dile getiriyor : “Kooperatiften önce ekmeğe muhtaç idik .
Balığı alan cambazlar çok düşük fiyata
balığımızı alır, üstelik küfür ederlerdi.
O zaman körpe çocuk gibiydik. Ara sıra
cambazlar kanımızı sömürdüler. Şimdi
ise, hem balıkçı kazanıyor, hem kooperatif. Eskiden 20 kilo balığa 5 lira alırken, şimdi 3 kilo balığa 5 lira alıyoruz.
Bugün ailemizden biri hasta olsa, değil
Ankara’ya Amerika’ya bile tedaviye
gönderebiliriz.”
01/03/2013-01/04/2013 6111 Sayılı
Kanunun 2,3,5,6,7 ve 8. Maddeleri Hükümleri Uyarınca Ödenmesi Gereken
12. Taksit Ödemesi.
RLİ
Kooperatifin üretim araçları bakımından
gerçekleştirdiği önemli bir başarı da
motorlu tekne sayısını artırmak olmuştur. Ortaklarda ikisi motorlu, üçü motorsuz beş tekne varken, 1971 yılına gelindiğinde tekne sayısı 40’ı bulmuştur.
Bu gelişme kuşkusuz kooperatifleşmenin üye balıkçıların gelir düzeyinde
gerçekleştirdiği yükselme ile sağlanabilmiştir. Ancak üretimi artırmak için
motorlu tekne sayısındaki atış yetmez.
Bunun yanında balıkçının çok değişik
türden ağlara da gereksinimi vardır.
Örneğin, barbun için özel bir ağ, palamut için özel bir ağ gereklidir. Aslında
bol balık yakalamak için “Barakadi”
denen 300, 500, 1000 oltalık takımlar,
“gırgır” denilen ağlar gereklidir. Ancak
bunlar kooperatifleşmiş balıkçıların bile
alım güçlerini aşan ve önemli ölçüde
krediyi zorunlu kılan üretim araçlarıdır.
Bu ayki muhasebe konusunda yapılacak işler önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi madde madde aşağıda sıralamış bulunmaktayız.
Bİ
»»Motorların Taşucu’na geleceği gün Silifke Kaymakamının ve öbür bakanlıklar ilçe örgütleri
müdürlerinin katıldığı bir tören düzenlenir. Motorlar kıyıya yaklaşırken kaymakamın
“motorların adını koydunuz mu?” sorusu üzerine, kooperatif başkanı o anda “ birinin adı
Emek öbürününki Ekmek olacak” deyiverir.
Sayın Kooperatif yetkilileri,
Z
DÜNDEN BUGÜNE KOOPERATİFÇİLİK -17-
MUHASEBEDE BU AY
E
2
̇
̇
Nisan 2013 Köy-Koop Merkez Birliği
İmtiyaz Sahibi ve Yayınlayan:
S.S. Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı
Kooperatifler Birliği KÖY-KOOP Adına
Yakup YILDIZ
Sorumlu Yazıişleri Müdürü:
Mehmet VAROL
Genel Yayın Yönetmeni: Emel TUĞRUL
Haber Müdürü: Turgay SOLMAZ
Haber Koordinatörü: Ayhan ELMALIPINAR
Reklam Müdürü: Yasemin ACAR
Merkez Adres: Paris Cad. 24/7 Kavaklıdere-Ankara
Tel: 0312.419 63 95-96 Faks: 0312. 419 63 95-96
Web: www.koy-koop.org • E-posta: [email protected]
Yayın Türü: Yaygın Süreli Yayın
Nisan 2013 ANKARA
Baskı:
Atalay Matbaacılık Ltd. Şti.
Elif Sk. Sütçü Kemal İşhanı No:7/236-237 İskitler - ANKARA
Tel: 0312. 384 41 82
Yazıların Sorumluluğu yazarlara, ilanların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir.
̇
̇ Nisan 2013
Köy-Koop Merkez Birliği
BİRLİKLERDEN HABER
KÖY-KOOP Zeytinyağında Markalaşıyor
»»İzmir KÖY-KOOP Birliğine ait zeytinyağı üreten 25 birim
kooperatif ürettikleri yağı "KÖY-KOOP" adıyla markalaştırmak
üzere bir araya geldi.
Ege Üniversitesindeki tarihi köşkteki toplantıya zeytinyağ üreten birim kooperatiflerden
Ödemiş Adagüme (Konaklı) Başkanı Mustafa Uysal, Demirci Kooperatifi İkinci Başkanı
Hulki Kabaroğlu ve Zeki Yıldırım, Üzümlü
Kooperatif Başkanı Fehmi Uğur, İkinci Başkan ve Köy Muhtarı Nazif Durukan, Çaylı kooperatifi Başkanı Osman Türkön, Ali
Gülerer, Ödemiş Birgi Üçkonak Kooperatif
Başkanı Mevlüt Topuz, Urla Bademler Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Başkanı Mehmet Sever, Yönetim Kurulu üyeleri Şener
Atar ve Murat Ertaş, Torbalı Yazı Başı Kooperatif Başkanı Memduh Kor, Çapak kooperatif Başkanı Yusuf Cin, Seferihisar Gödence
Kooperatifi Başkanı Çağatay Özcan Kokulu,
Ulamış Kooperatif Başkanı Arif Ertem, Kemalpaşa Cumalı Kooperatifinden Nurten
Asan, Bayındır Söğütlüören Kooperatifinden Başkan Kamil Atmaca ile İzmir KöyKoop Danışmanı Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı ve İzmir Köy-Koop Basın Danışmanı aynı
zamanda Üretici Gazetesi Yönetim Kurulu
Başkanı olan Tuncer Beybağ katıldılar.
Zeytinyağında Markalaşacağız
Köy Koop İl Birlik
Başkanı Muhittin
Akbulut, "Köy Koop
İzmir İl Birliği 2013
yılını kırsalın tarımsal ürünlerini, birim
kooperatiflerinin
üretken
gücünde
birleştirerek köylü
ve çiftçilere ekonomik destek sağlayıp,
Türkiye'nin
gıda
egemenliğine katkı koyarak kentli tüketicileri uluslar arası gıda tekellerinden koruyacak
projeleri hayata geçirmek dönemi ilan ettik"
dedi.
Başkan Akbulut, "Ülkemiz geçmiş yıllarda
Köy-Koop anlayışıyla tarımsal üretkenliğini
katma değerlerle taçlandırıp, kırsalın üreticisi köylü çiftçi ile kentlerin tüketicisi şehirlileri Türkiye'nin ekonomisini kalkındırmadaki birlikteliğine aracılık eden çatısını
yeniden kurmanın çabasındayız" dedi.
Köy Koop İl Birlik Başkanı Muhittin Akbulut toplantıya katılanlara zeytinyağında
markalaşma ve bir araya gelerek karasu gibi
sıkıntılara çözüm bulmak konusunda birim
kooperatifi başkanlarına söz verdi.
Atık Su Sorunumuz Yok
Bayındır Söğütlüören Tarımsal Kalkınma
Kooperatifi Başkanı Kamil Atmaca, "Son
günlerde zeytinyağı tesislerindeki karasu
atıkları ve çevresel kirliliği ile ilgili denetimler arttırıldı. Üç fazlı sistemle zeytinyağı
üreten kooperatif ve yağhaneler bu nedenle
çok sıkıntıda… Ama biz iki fazlı bir sistem
kullandığımız için proseste su kullanmıyoruz, zeytinin içindeki suda prina ile birlikte
prina fabrikasına sattığımızdan atık su sorunumuz yok. Makineler stop ettiğinde problemimizde ortadan kalkıyor. Ben bu sorunun
üstesinden gelmemiz için iki fazlı sistem
kullanılmasını veya mevcut tesislerin buna
dönüştürülmesini öneriyorum" dedi.
Ödemiş Üçkonak Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Başkanı Mevlüt Topuz, "Biz sulu
sistemde çalıştığımız için karasu derdimiz
var. Bakanlığın önerdiği kademeli sızdırmaz
havuz sistemini yaptırdık. Buraya gelen atık
güneş ışığıyla buharlaşıp yok olacak fakat
yağmurla birlikte havuzlarda taşma oluyor.
Bakanlığın dediğini yaptığımız halde su dereye akıp gidiyor bunda bizim suçumuz ne?
Yağmuru durduramayız ki! Ama buna rağmen Çevre İl Müdürlüğü yine de bizi mesul
tutuyor. Alternatif çözüm önerisi başka göstermiyor" dedi.
Torbalı Yazıbaşı Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Başkanı Mevlüt Kor, "Bize de kooperatifimizin yağanesi yapılırken çevre il müdürlüğü büyük paralar harcatarak Bankalığın
istediği sızdırmaz kademeli havuzlar yaptırdılar. Ama son yıllardaki afat ve taşkınlar bu
havuzları alt üst etti biz ne yapabiliriz. Yöremizin zeytinini işlemeyelim mi? Üretime
son mu verelim?" dedi.
Seferihisar Gödence Tarımsal Kalkınma Kooperatif Başkanı Çağatay Özcan Kokulu, "Yurt
dışındaki zeytin üreten ülkeler bunu çözmüş
mü? İtalya'ya gittiğimde oradaki tesisleri
gördüm. Orada da bu zeytinyağı karasuyu
atıkları sağa sola dökülüyor. İspanya'da ise
zeytinyağı üretiminin yüzde 70 - 80'i kooperatiflerin elinde olduğu için devlet kooperatiflere kredi verip atığı güneş enerjili bir kurutma sistemiyle bertaraf edilmesini sağlatıyor.
Bizde buna benzer bir yapıda çözüm aramalıyız. Biz zeytinyağında Köy Koop'u marka yapmak kurucumuz Mahmut Türkmenoğlu ile
birlikte hayalimizdi. Bununla ilgili bir dosyada o vakitler hazırlamıştık. Köy Koop'un zeytinyağında marka olması çok iyi bir şey dedi.
Çok Fazla Örgüt Başlılığı Var
Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı ise konuşmasında, "Tarımda en büyük şikâyetimiz çok fazla
örgüt başlılığı olması ve Köy Koop'larında
geçmişte her köyü kalkındırmak üzere köy
bazında teşkilatlandırıldığı için yenidünya
şartlarına göre bu yapıyı güncelleştirip aynı
ürünü ve aynı üretimi yapan bir birine üç
beş kilometrelik mesafedeki kooperatifler
bir araya getirilerek yeni bir reformsal yapıya kavuşturmak gerek. Sorun ve problemlere de bu çatı altında daha kalıcı ve akılcı
çözümler buluruz" dedi.
İzmir Köy-Koop Birliği Basın Danışmanı aynı zamanda Üretici Gazetesi Yönetim
Kurulu Başkanı olan Tuncer Beybağ, "Zeytinyağı dünyada yükselen bir değer, insan
sağlığı açısından da laboratuar şartları geliştikçe sağlık açısından önemi daha iyi anlaşılmaktadır. Bu nedenle zeytinyağındaki dünya pastasından daha fazla pay katma yarışı
zeytinyağı üreten ülkeler arasında bir yarış
haline gelmiştir. Bizde burada ancak dünya
standartlarında üretim ve markalaşarak yer
alabiliriz. Bu nedenle bugünkü toplantıya
katılanlar arasında bir KÖY-KOOP il yönetimi başkanlığında üç kişilik bir komisyon
teşekkül ettirilerek bu yönde çalışmaları
başlatmalıyız" dedi.
Toplantı sonucunda Köy Koop İzmir İl Birliği Yönetim Kurulu Üyesi aynı zamanda
Urla Bademler Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Başkanı Mehmet Sever Başkanlığında, Seferihisar Gödence Tarımsal Kalkınma
Kooperatifi Başkanı Çağatay Özcan Kokulu,
Bayındır Söğüt alan Kooperatifi Başkanı Kamil Atmaca, Ödemiş Birgi Üçkonak Kooperatif Başkanı Mevlüt Topuz dan oluşan bir
komisyon oluşturuldu. Konu başlıkları alanlarında çalışmalar yapıp gelecek toplantıya
sunmak üzere çalışmalara başlandı.
3
Muğla Tarım İl Müdürü ve Köy-Koop Muğla
Birlik Başkanı Köy Gezilerinde
»»Muğla Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürü Nazif EKİCİ ve Köy-Koop
Muğla Birlik Başkanı kooperatifleri gezerek çalışmaları yerinde inceledi.
Muğla’nın yüksek tarım potansiyelinden dolayı
tarımla uğraşan kooperatiflerin istek ve sorunlarını dinlemek üzere, Fethiye Kayadibi Köyü
ve Kayadibi Tarımsal Kalkınma Kooperatifi
tesislerini ziyaret etti.
Gezide, Köy-Koop Muğla Birlik Başkanı Eray
ÇİÇEK, Muğla Gıda Tarım ve Hayvancılık İl
Müdürlüğü Şube Müdürleri, Fethiye Gıda Tarım ve Hayvancılık İlçe Müdürü Ş. Fırat ERKAL, Fethiye Süt Üreticileri Birliği Başkanı
Turgut TOKMAK’da yer aldı.
Köy-Koop Muğla Birliğine bağlı olan S.S. Kayadibi Tarımsal Kalkınma Kooperatifinin uygulamakta olduğu “Toplu Sağım ve Sistemleri
Projesi”, geçmiş yıllarda Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından destelenerek alınan kredilerle kurmuş olduğu; 500 büyükbaş
hayvan kapasiteli, modern sistemlerle donatılmış tesiste incelemelerde bulunuldu.
Kooperatif Başkanı Yusuf ÖZBEK, tesisle ilgili
detaylı bilgiler vererek, “Sağım sistemlerinden, gübre çukuruna kadar örnek bir işletme
olan toplu ahır, çevre köylerden de ilgiyle takip
ediliyor,” dedi. Özbek, yaşamış oldukları sıkıntıları İl Müdürüne iletti. Özellikle tesis için
gerekli olan işletme kredisi temininde Muğla
İl Müdürlüğünün desteklerini ve yardımlarını
beklediklerini belirtti. Muğla Gıda Tarım ve
Hayvancılık İl Müdürü Nazif Ekici ise Müdürlüğümüz olarak konuyla ilgili gerekli yardımları sağlayacaklarını belirtti.
Heyet daha sonra Fethiye ilçesinde, Köy-Koop
Muğla Birliği’ne bağlı kooperatiflerin süt toplama merkezlerinide ziyaret etti.
Bu arada, çiftçilerin uygulamada karşılaştıkları
sorunların giderilmesi ve daha başarılı olabilmeleri için, Muğla Gıda Tarım ve Hayvancılık
İl Müdürlüğü tarafından başlatılan eğitimler,
Mart ayı içerisinde, Çarşamba ve Cuma akşamları, köylerde tüm şube müdürleri ve teknik
personelin katılımıyla gerçeleştiriliyor.
Köy-Koop Muğla Birlik Başkanı Eray Çiçek, “İl
Müdürümüz Sayın Nafiz Ekinci, başta olmak
üzere tüm İl Müdürlüğü personeline, birliğimize bağlı kooperatiflerimize göstermiş oldukları yakın ilgiden ve desteklerinden dolayı teşekkür ederiz. Tüm kooperatif ortakları olarak
İl Müdürlüğümüzle koordineli çalışmalar yapmaktan çok memnunuz.” diye konuştu.
Görpe Köyü ve İlçe Merkezi Tarımsal
Kalkınma Kooperitifi
»»2009 yılında kurulan kooperatif, çalışmalarını üst seviyelere taşıyor.
İhsangazi İlçesi, Kastamonu iline 25 km uzaklıkta olup, merkez nüfusu 2.698’dir, köylerin
nüfusu 3.117 olmak üzere genel toplam nüfusu
5.815 olan bir ilçedir.
Köy-Koop Kastamonu Birliğine bağlı, S.S Görpe Köyü ve İlçe Merkezi Tarımsal Kalkınma
Kooperatifi 2003 yılında kurulmuş ve ortaklarına her türlü tarımsal hizmeti sunabilmek
adına Necmi Aladağ başkanlığında faaliyetlerini sürdürmeye devam ediyor.
2009 yılı itibariyle kooperatifin çalışma alanına giren Afşar Köyü, Sevindik Köyü, Çay Köyü
ve Görpe Köylerinden toplam 143 ortakta süt
toplama ve pazarlama faaliyetine başlamış. 3
ton olan günlük süt soğutma kapasitesi, il özel
idaresinden alınan 2 ton kapasitelik tankla birlikte 5 tona çıkarılmıştır.
çiliği Projesi’ hayata geçirilmiş. 2009 yılında
‘Kırsal Kalkınma Alet ve Ekipmanları Projesi’yle
yeni sanayi sitesinde kooperatifin kurmuş olduğu yem ünitesi faaliyete geçirilmiştir.
Kooperatif, kurmuş olduğu tesisle; ortaklarına özel besi, süt yemi, buzağı yemi üretilerek,
işletmelerine teslim ediyor. Kooperatif, ortaklarının sütünü toplamak ve yemlerini işletmelerine teslim edebilmek amacıyla bir araç satın
alarak, kooperatifin hizmetine kazandırmıştır.
Kooperatifçilik Her Zaman Güçlü
Olmak Demektir
26 kasım 2010 yılında, toplam proje bedeli
950,706 TL olan, ‘Kırsal Alanda Sosyal Destek
Projesi’nden 59 aile x 2 baş ‘Damızlık Süt İnek-
2009 yılından bu yana ortaklarına daha iyi ve
kaliteli hizmet verebilmek adına, Birlik Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyeleri, faaliyetlerini büyük bir özveriyle sürdürmeye devam ediyorlar.
Kooperatiflerin, ortaklarına ait kaynaklarını birlikte hareket ederek, en verimli şekilde
kullanmasıyla güçlü kalacaklarına vurgu yapan, S.S. Görpe Köyü ve İlçe Merkezi Tarımsal
Kalkınma Kooperatif Başkanı Necmi Aladağ,
“Kooperatifçilik her zaman güçlü olmaktır. Ortaklarımızla eş güdüm içinde çalışarak, kooperatifimizi daha iyiye, daha güzele taşımak için
gerekli projeleri hayata geçirme gayreti içerisindeyiz. Çevre köylerimiz olan Afşar, Sevindik, Çay ve Görpe köylerinden 143 ortakta süt
toplama, pazarlama ve tarımsal faaliyetlerde
bulunuyoruz. Süt tankı kapasitemizi 5 tona çıkarttık. Kooperatifimizin tesisleriyle ortaklar
olarak gurur duymaktayız.” diye konuştu.
4
̇
̇
Nisan 2013 Köy-Koop Merkez Birliği
TARIM
Şimdi Ekonomik Çözüm Sırası
»»Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde var olan ayrılıkçı terör hareketi,
silahları susturma kararını açıkladı.
Aslında bu hareketi besleyen ekonomik yapının iki yönü vardı. Bunlardan birincisi,
Türkiye’deki geç kapitalizmin eşitsiz kalkınma stratejisinin, bölgede sanayi ve hizmet sektörünün boyutlanmasını engellemiş
olmasıydı. İkincisi ise ile bölgedeki feodalizm idi. İççice geçmiş bu ikili yapı, işsizliği
ve son derece bozuk bir gelir dağılımını ortaya çıkarmıştı.
Bölgede işsizliği ve gelir dağılımında eşitsizliği ortaya çıkaran bu yapının tasfiye
edilmesi gerekiyor. Çözümün köktenci olması burada geçiyor. Bu bağlamda, bölgenin yapısal özelliklerini dikkate alarak, tarımsal üretimin artırılması ve buna dayalı
bir ekonomik kalkınma planı hızla yaşama
geçirilmelidir. Adı, “Güneydoğu Anadolu Bölgesi Özel Kalkınma Projesi” olabilir.
Ancak, projedeki uygulamalar, doğrudan
köye ve köylülerin çıkarları doğrultusunda
olmalıdır.
Ne Yapmalı?
• Feodaliteyi tavsiye edecek toprak reformu
yapılmalı. Ancak toprak reformu, teknik ve
ekonomik örgütlenmeyle uygulanmalı.
• Toprak reformu, ilk aşamada mayınlı toprakların dağıtılmasıyla başlatılmalı.
• Boşaltılan ve terkedilmek zorunda kalan
köylerdeki halkın zararları giderilmeli ve
yeniden üretken duruma getirilmesi için
gerekli hizmetler kamuca götürülmeli.
• Bölgede hayvansal üretim konusunda bir
potansiyel söz konusu. İşletmelerde koyunculuk temel alınarak belirlenecek ilçelerde
birer tarım kooperatifleri oluşturulmalı.
Bunlar kuzu ve toklu besiciliğiyle işe başlamalı. Kooperatifler deri işleme konusunda
da etkinlik yapmalı.
• Besi, kooperatiflerce yapılabilir, ya da
kooperatif yetiştiricilere gerekli destekleri
sağlamalı. Kooperatifler, yetiştiricilerden
2-3 ay vadeli yem temin etmeli.
Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi
[email protected]
• Bütün kooperatifleri kapsayacak Güneydoğu Anadolu Bölgesi Tarım Kooperatifleri
Birliği kurulmalı. Birliğin kuruluşu ve geliştirilmesi devlet eliyle yapılmalı. Daha sonra
yetiştiricilere devredilebilir.
• Tarım kooperatifleri, başta Ziraat Bankası olmak üzere finans kuruluşları, yem ve
süt sanayi kuruluşlarıyla sıkı bir işbirliğine
girmeli. Bu amaçla bölgede kamu girişimli
Yem Sanayi ve Süt Sanayi yeniden kurulmalı, Et-Balık Kurumu güçlü bir duruma
getirilmeli.
• Şark tipi tütün tarımı başlatılmalı ve sigara yapımında tekellerin gücü kırılarak küçük birimler kurulmalı.
• Kooperatifler ile üretici ve yetiştiricileri
birlikleri eş güdüm içinde çalışmalı.
• Kooperatifler, üretici ve yetiştirici birlikleri ile ortak çalışmalar yaparak bir yandan
yerli gen kaynaklarını korumalı ve geliştirmeli, bir yandan da daha nitelikli hayvan
tipleri ve ırklarının devreye girmesini sağlamalı.
• Yetiştirici kooperatifleri, kamu kuruluşları ile ortak yatırımlar yapmalı ve yeni kuruluşlar kurmalı.
• Yukarıda değinilen önerme ve uygulamalar, Bölge halkının doğrudan katılımıyla
Güneydoğu Anadolu Bölgesi Özel Kalkınma Projesi kapsamında hayata geçirilmeli.
Tire Şiş Köfte Türkiye Pazarına Yayılıyor
»»Sadece Tire’ye özgü lezzetlerden biri olan Tire Şiş Köfte, Tire Süt
Kooperatifi güvencesiyle Türkiye’ye yayılıyor.
İzmir marketlerinde tüketicinin beğenisine
sunulan kooperatif ürünleri, artık ülkenin
tamamında Tire Süt markasıyla satılmaya
başlandı. Kooperatif ile Migros Mağazalar
zinciri arasında yapılan protokol çerçevesinde 300 mağazanın raflarında yerini alan
Tire Şiş Köfte’nin ulusal medyada tanıtımları da aralıksız devam ediyor.
Tire Süt Kooperatifi
Başkanı Mahmut Eskiyörük, “Tüketiciye
çiftlikten sofraya kadar kontrollü ve denetim altında sağlıklı
ürünler sunuyoruz.
Tire Süt Kooperatifi
bir üretici kuruluşudur. 1967 yılında
kurulan Tire Süt Kooperatifi bugün 2 bine yakın üreticinin birlikteliğiyle oluşan büyük bir güç olmuştur.
Bugüne kadar üreticilerimize verdiğimiz
destekle, üretim maliyetlerini düşürerek
kaliteli üretim yapmalarını sağladık. Üretimin ve üreticinin devamlılığını sağlamaya yönelik yatırımlarımız sayesinde sadece
Türkiye’de değil, 2012 yılında Birleşmiş
Milletler Gıda ve Tarım Örgütü tarafından
Dünyada Örnek Kırsal Kalkınma Modeli
unvanını kazanarak dünyanın da dikkatini
çektik.” diye konuştu.
Eskiyörük “Kooperatif olarak üretimini
yaptığımız pastörize süt, yoğurt, ayran,
peynir çeşitleri, şiş köfte ve sucuğun tüketiciden büyük ilgi görüyor. Otomatik sağım
sistemli çiftliklerden el değmeden üretilen
sütler, tüm laboratuar analizleri yapılıp
gıda güvenliğine uygun olarak hijyenik ko-
şullarda işlenmektedir. Ayrıca ortaklarımıza ait erkek danaların, sağlık kontrolleri
yapılarak kesimi gerçekleştirilmekte ve hijyenik koşullarda işlenerek mamule dönüştürülmektedir. Tire Süt Kooperatifi ürünlerini tercih etmekle; sağlıklı besleneceğiniz
gibi aynı zamanda büyük emek sarf ederek
üretim yapan kırsaldaki üreticiyi desteklemiş olacaksınız.” dedi.
Tire Şiş Köftenin Özelliği
Et yemekleri içerisinde iki kez pişirilerek hazırlanan tek köfte olan Tire Şiş Köfte, dananın özel yerlerinden yapılmaktadır. Köftenin
yapılış aşamasında iki kez kıyma makinesinden geçirilen et, tam bir gün boyunca bekletildikten sonra yeniden kıyma makinesinde
işlemden geçiyor. Isıyı eşit şekilde dağıtan
özel şişlere geçirilen köfte, odun ateşinde
yüzde 80 oranında pişiriliyor. Hiç bir katkı
maddesi ilave edilmeden paketlenen Tire Şiş
Köfte, özellikle hızlı hazırlanışıyla çalışan ve
yemek yapmaya fazla zamanı olmayanlar
için düşünülmüş bir ürün.
Türkiye Milli Kooperatifler Birliği Çalıştayı
»»Türkiye Milli Kooperatifler Birliği, “Türkiye Kooperatifçilik Stratejisi
ışığında “Kooperatifler Yasası” nda ne gibi değişiklikler yapılmalıdır?”
konulu bir günlük “Çalıştay” düzenlendi.
Çalıştay’a Türkiye Milli Kooperatifler Birliği’ nin
Yönetim Kurulunun yanı sıra ilgili Bakanlık
temsilcileri, akademisyenler, ilgili sivil toplum
örgütlerinin temsilcileri katıldı.
Açılış konuşmasını yapan Türkiye Milli Kooperatifler Birliği Genel Başkanı Muammer
Niksarlı, toplantının amacını beklentilerini ve
katılımcıların önerilerini almak üzere “Türkiye
Kooperatifiçilik Stratejisi ve Eylem Planı” çerçevesinde ne gibi yasal ve yönetsel tedbirler alınması gerektiğini belirtti.
Kooperatifler Finans Kaynaklarını
Kendileri Yaratmalı
İlk konuşmacı olarak söz alan Prof.Dr. Osman
Altuğ, kooperatifçilik tarihi ve İngiltere’de kooperatifçilik hareketi ile ilgili tüketici kooperatiflerinin önemi belirterek, tüketici kooperatiflerin üretimin talebi sınırlayarak, artırırak veya
düşürerek; üretim araçlarına egemen olmayı
esas alan bir yaklaşımla geliştiğini vurguladı.
Altuğ, kooperatiflerin finansmanı için, garanti
fonu önerisinin o kadar da etkili olmayacağını,
kooperatiflerin kendisinin bir finans kaynağı
yaratması gerektiğini ifade etti.
Daha sonra söz alan Prof.Dr. Cevat Giray, Demokratik kooperatifçiliği, 1980 öncesi KöyKoop ve hareketinin gelişme doğrultusunun
başarısının ve eksikliklerini belirten bir konuşma yaptı. Mevzuat geliştirme açısından da
demokratif kooperatifçiliğin esas alınması gerektiğine dikkat çeken Giray, devletin kooperatifler üzerindeki bazı yetkilerini kooperatif üst
birliklerine devretmesinin zamanının geldiğini
ve kooperatif üst birliklerinin ehil olduklarını
ispatladıklarını bildiğini söyledi.
Prof.Dr. Ayhan TAN ise ilkokuldan başlayarak,
bütün eğitim kademelerinde kooperatifçilik
derslerinin konulması ve dayanışma bilincinin
daha küçük yaştan itibaren hedef kitleye aşılanması gerektiğini söyledi.
Kooperatifler Yasasındaki Anti
Demokratik Hükümler Çıkartılmalı
Köy-Koop ve Or-Koop Danışmanı Yalçın
Doğaner’de, Kooperatifler Yasası’ndaki anti
demokratik hükümlerin çıkartılması, devletin
yetkilerinin sınırlandırılması ve üst birliklerin
yetkilendirilmesi gerektiğini söyledi. Doğaner,
Mevcut yasanın 1. maddesinin yeniden yazılması, kooperatif tanımının 1995 yılında Uluslararası Kooperatifler Biriliği Genel Kurulu’nda
önerilen tanımın esas alınmasını belirterek,
2005 yılında da ILO tarafından bu tanımın, bütün kooperatiflere tavsiye ediliğini ifade etti.
Doğaner, Yasanın 3. maddesi olan kuruluş, tescil, izin ve ilan maddesindeki devlete verilmiş
bütün yetkilerin üst birliklere devredilmesini
HAL VE GİDİŞ
gerektiğini, kooperatif kuruluşlarında, üst birliklerin onay vermesini, kooperatiflerin sicilinin
tutulması ve kooperatif sicil gazetesinin Türkiye
Milli Kooperatifler Birliği tarafından yayınlanması ve mevcut yasada, noter tasdiğine atıf yapan hükümlerin çıkartılmasına, kooperatif bölge birlikleri ve merkez birliklerinin onay mercii
haline getirilmesine, birim kooperatifler bölge
birlikleri, merkez birlikleri, ve Türkiye Milli Kooperatifler Birliği’nin yetki ve sorumluluklarını
ayrıntılı bir biçimde tanımlanması gerekliliğini
belirtti. Doğaner ayrıca; seçilmiş kurulların idari
bir kararla işten el çektirilmesi gibi anti demokratik yetkilerin yasadan çıkartılmasını, özellikle
de 90. maddenin tümüyle yasadan çıkartılması
gerekliliğine değinerek, eğer; seçilmiş kurullar
şu ya da bu şekilde yasa dışı bir işlem yapmış
iseler, doğrudan doğruya mahkemeye verilmesi esas alınmalı, müfettişler, kontrolörler veya
Bakanlığın yetkilendirdiği kişiler olsun, hiç bir
biçimde seçilmiş kurulları işten el çektirmeye
yetkilendirilmemelidir, diye konuştu.
Tarım Kooperatifleri Yasası Bir An
Önce Çıkartılmalı
Tema Vakfı Danışmanı Mahir GÜRBÜZ, “Tarımsal kooperatifler için ayrı bir düzenleme yapılmalı, diğer kooperatiflerle tarım kooperatiflerinin, sorunları çok farklı. Bu nedenle, tarım
kooperatfleri yasası bir an önce çıkartılmalı.
Tarımsal kooperatifler için bir finans kurumu
oluşturulmalıdır. Zamanında Tarım kooperatifleri tarafından örgütlenen kurumlar olan
Tariş, Bağcılar, ve Şekerbank gibi finans kuruluşlarının çok faydalı işler yaptılar. Bugün bu
kuruluşların kapatılmış olmasından da üzüntü
duymaktayız. Bu yapıların tekrar örgütlenmesi
gerekmektedir” ifadesinde bulundu.
Köy-Koop Manisa Birlik Başkanı Nurettin Dingaz da kooperatif hareketinin gerçekten yeni bir
yasaya ihtiyaç duyduğunu, tarım kooperatifleri
ile ilgili olarak bu yasada özel hükümler bulunması gerektiğini ve kooperatifçilerin yetiştirilmesi konusunda merkez birliklerinin eğitim
araştırma birimlerinin devlet tarafından desteklenmesi gerektiğini ifade etti.
Sait MUNZUR
̇
̇ Nisan 2013
Köy-Koop Merkez Birliği
GÜNDEM
5
Kırşehirde “Köy-Koop’ların Önemi” Konferansı Düzenlendi
»»Ahi Evran Üniversitesi Mucur Meslek Yüksek Okulu Kooperatifçilik Bölümü tarafından düzenlenen “Türkiye’de Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal
Amaçlı Kooperatiflerin Önemi” konulu bir konferans gerçekleşti.
Üretici örgütlerinin yer almadığı serbest pazar
ekonomisi üreticinin aleyhine işlediğine vurgu
yapan Yıldız, “Çözüm; ortağının desteğini alan,
güçlü kooperatifler ile mümkündür. Çünkü
kooperatifler sosyal ve ekonomik amaçlı tüm
ortakların menfaatini gözeten örgütlenmelerdir. Batı dünyasının kalkınmasında önemli rol
üstlenen kooperatifler, ülkemiz için tarımdaki
çıkış noktasıdır.” diye belirtti.
“Tarım, topraktır, sudur, insandır. Tarım ve Hayvancılık bütünün ayrılmaz
parçalarıdır”
Konferansta söz alan Köy-Koop Genel Başkan
Vekili MehmetVarol “Türkiye’de Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatiflerin
Önemi” konulu konferansı Merkez Birliği adına saygı ile selamlıyorum.” dedi. Kooperatifçilikte eğitimin önemine dikkat çeken Varol,
“Tarım,topraktır, sudur, insandır. Tarım ve
Hayvancılık bütünün ayrılmaz parçalarıdır.
Tarım, gıda üretir. Gıda, canlı yaşamı için
olmazsa olmaz. Öyle ise; üretmek, inadına
üretmek zorundayız. Dünyada çıkacak büyük
savaşların nedeni, gıda ve su olacaktır.” diye
konuştu.
Kooperatiflerin ihtiyaçtan doğduğunu, kurulduğunu ve büyüdüğünü dile getiren Varol,
“Kooperatiflerde gönüllük, katılımcılık esas
olup, kooperatifler iktisadi kuruluşlardır. Yeni
Türk Ticaret Kanunu’nda kooperatifler, kooperatif şirketler olarak tanımlanır. Kooperatifler, her ne kadar şirket olarak tanımlansa da,
demokratik yapıları vardır. Demokratiktirler,
çünkü; ortaklar koyduğu sermaye oranında
söz sahibi değildirler. Her ortak asaleten temsil edilir, her ortağın bir oy hakkı vardır.” dedi.
Modaratörlüğünü Köy-Koop Genel Başkan
Vekili Mehmet Varol’un yaptığı konferansta,
Prof.Dr. Ayhan Çıkın “Dünya Ekonomisinde Kooperatiflerin Yeri ve Kooperatif
Modelin Performansı” Kastamonu KöyKoop Birlik Başkanı
Erol Akar ise “Üretici Örgütlenmesinin
Önemi ve Kooperatiflerin Rolü” konulu
birer sunum gerçekleştirdiler.
Dünyada kooperatiflerin ortak sayısı
dünya nüfusunun yüzde 13’dür.
Prof.Dr. Ayhan Çıkın “Kooperatiflere gerçekten ihtiyaç var mı? Niçin Kooperatifçilikle uğraşıyoruz. Kısaca diğer işletmelerle kooperatiflerin farklılıkları nelerdir? başlıklı soruları ile
başladığı sunumunda, Kooperatiflerin kardan
ziyade üyelerine veya topluma hizmet amacı,
özerk yönetim, demokratik karar süreçleri, gelirlerin paylaşılmasında sermayeden çok emeğin ve insanların üstünlüğü ile çalıştığını belirterek, “Dünyada, ekonomilerinde kooperatif
işletmelerin yer aldığı 96 ülkede, kooperatif
üye sayısı 1(bir) miyara ulaşmıştır. Çok uluslu
şirketlerden % 20 daha fazla istihdam yaratan
kooperatiflerin istihdam ettiği insan sayısı 100
milyonu aşmıştır. Dünyadaki en büyük 300
kooperatifin yıllık iş hacmi 1,6 trilyon ABD doları civarında olup dünyanın 9. büyük ekonomisine (İspanya) eşdeğer bir iş hacmine sahiptirler. Bu kooperatiflerin % 99’u ekonominin
7 ana sektöründe yoğunlaşmışlardır. Bunlar
: Tarım- gıda/ormancılık (% 29), Finans kurumları ( % 26), Tüketim/perakende satış (%
22), Sigorta (% 17), Emek/Sanayi Kooperatifleri (% 2), sağlık kooperatifleri (% 2), kamu
hizmetleri (%1) ve diğerleri (% 1)” dir dedi.
Çıkın, “Bugün dünyada kooperatiflerin ortak
sayısı dünya nüfusunun yüzde 13’dür. Dünyada ticaretin 3/2’sini kontrol altında tutan
şirketlerin ortak sayısı 368 civarındadır. Buna
karşın kooperatiflerin ortak sayısı 1 milyar
civarındadır. Kooperatifler Dünya da 100
milyon insan istihdam etmektedir. Devlet örgütlenmesinden sonra en fazla örgütlenen topluluklar da kooperatiflerin çatısı altındadır.”
diye konuştu.
ekonomik ve sosyal gelişimlerini sağlamak için
bir araya gelmeleridir. Örgütlenme aslında bir
projedir. Bu proje için de bir takım çalışmalar
yapılmalıdır. Öncelikli olarak sorunlara farkındalığın yaratılması gerekir. Kooperatifçiler
olarak bizler; ortak sorunların ortaya konulması, ihtiyaç ve talebin oluşması, çözüm alternatiflerinin geliştirilmesi ve çözüm yolunun
belirlenmesi konularında yol gösterici olmalıyız.” dedi.
Kooperatiflerin hem Türkiye’de hem de dünyada; tarımda, ormancılıkta, eczacılıkta, el
sanatlarında, taşımacılıkta, turizmde, eğitimde, kredilendirme, tüketimde ve daha birçok
alanda var olduğunu dile getiren Akar, “Bugün
Türkiye’nin orman üretiminin yüzde 70-80’ini
Akar, örgütlenmeyi zorunlu hale getiren diğer
gerekçeleri; “Tarımsal ürünlerin kayıt altına
alınması, tarımsal sanayinin geliştirilmesi,
İstihdam yaratılması ve yerinde istihdamın
sağlanması, alternatif gelir getirecek projelerin geliştirilebilmesi, kalitenin sağlanabilmesi, gelir dağılımındaki sorunların giderilmesi”
olarak belirterek sunumuna son verdi.
‘İş Birliği Protokolü’
Konferansın sonunda Köy-Koop Merkez Birliği ve Ahi Evran Üniversitesi Mucur Meslek
Yüksek Okulu arasında ‘İş Birliği Protokolü’
imzalandı. Mucur Meslek Yüksek Okulu Müdürü Doç. Dr. Harun Çiftçi tarafından Konferansa katılan Köy-Koop Merkez Birliği katılımcılarına plaket verdi.
Zenginliği Üretiyoruz Ama
Paylaşamıyoruz
Prof.Dr.Ayhan Çıkın, “Ekonomik çevreler hep
büyüdü ama bizim refahımız nedense artmıyor. Çünkü o zenginlikler bir yerde toplanıyor.
Zenginliği üretmek ve paylaşmak önemlidir.
Zenginliği üretiyoruz ama paylaşamıyoruz.
Paylaşma mekanizmalarından en önemlisi de
kooperatiflerdir. Bu bağlamda kooperatifleri piyasaya sokmazsak, üretip, paylaşamayız.
Dünyadaki bu ekonomik gelişmeler finans kapitalde yoğunlaşırken, finans kapital bankalar
sistemi içerisine girip insanları bir sürü mekanizması aracı haline dönüşürken, bir taraftan
üretim hızı, sürekli kar hızı işletmeleri farklı
yöne sürüklüyor. Öyle ise dünyamızı korumak zorundayız. Sürdürülebilir kalkınmanın
anlamı şu; biz dünyayı öyle bir kullanmalıyız
ki, gelecek torunlarımız da bizim kadar refahı
yakalayabilsin.” dedi.
Çıkın, “Küreselleşme ile birlikte, küresel şirketler doğup, büyüdüler. Bu küresel şirketler
ile mücadele etmek için küresel kooperatifçiliği yakalamak gereklidir. Türkiye ekonomiksıkıntılarını aşmak için hızla kooperatifçiliği
devreye sokmalı, kooperatifçiliğe yönelmelidir. Eğer bunu yapamazsa, herhangi bir ekonomik kriz veya savaş durumunda Türkiye çok
büyük sıkıntılar yaşayacaktır. AB-2020 strateji belgesinde, Avrupa ülkelerinin 10 yıl içinde
nasıl büyüyeceği konusunda kooperatiflere
önemli sorumluluklar verilmektedir.” diyerek
sözlerine son verdi.
İnsanoğlunun ilk çağlardan bu tarafa, ortak
yaşam, ortak hareket güdüsü ile yardımlaşma
ve dayanışma içerisinde olduğunu, giderek bu
örgütsel davranışını yasal bir zemine oturttuğunu belirten Köy-Koop Kastamonu Birlik
Başkanı Erol Akar, “Örgütlenme; benzer sorunlara sahip bireylerin, sorunlarını çözmek,
kooperatifler yapıyor. Bu ciddi bir olgudur.Kooperatifler ekonominin her alanında olmazsa
olmazlarıdır.” diye konuştu.
Akar, neden kooperatifçiliğe ihtiyaç olduğu
vurgusunu yaparak, “Dünyada kooperatifler,
küçük işletmelerden milyar dolarlıksatışlar
yapan büyük işletmelere kadar çok geniş yelpazede faaliyetlerini sürdürmektedir. Dünyanın en büyük 300 kooperatifinin toplam yıllık cirosunun 1.6 trilyon ABD doları bulduğu
görülmekte, gelişmiş ekonomilerin en önemli
aktörleri arasında yer almaktadır.” dedi.
Özellikle gelişmekte olan ülkelerde küreselleşme sürecindeki ekonomik gelişmelerin, özelleştirmeler ile kamunun küçülmesinin, gelir dağılımındaki sorunlar nedeniyle sosyal sorunların
artmasının, özel sektörün doğası gereği sosyal
sorunlara yalnızca kar amacıyla yaklaşması kooperatifçiliğin ne kadar önemli olduğunu söyleyen Akar, “Kooperatifler, üreticinin ürettiği
ürününün, nihai tüketiciye ulaştırılmasında,
üreticinin ürününü değeriyle pazarlamasında,
tüketicinin daha uygun fiyatlarla ürün satın almasında çok önemli görevler üstlenmiştir” diyerek, ‘Sosyal Ekonomi’ ya da ‘Üçüncü Sektör’
olarak adlandırılan yeni bir ekonomik, toplumsal ve siyasal yaklaşım, kooperatifçiliği yeniden
gündeme getirmiştir.” dedi.
Akar, konuşmasını kooperatif örgütlenmesini
zorunlu hale getiren unsurların, tarımsal yapının getirdiği zorunluluklar başlığında arazi
dağılımı, işletmelerin yapısı, sermaye birikimininyetersizliği, aile işletmeciliğinden ekonomik
işletmeciliğe geçiş ihtiyacı olduğunu, uygulanan ekonomik modelin getirdiği zorunluluklar
başında; özelleştirme, taban fiyat uygulamasının kaldırılması ve müdahale alım fonunun
oluşturulamaması,Tarımsal üretim planlamalarının yapılamamış olması, özel sektörün giderek güçlenmesi ile üretici lehine rekabet ortamının kurulamaması olarak gösterdi.
Yine, yasa, yönetmelik veya tebliğlerle getirilen özendirici tedbirler arasında, Devletin kırsal
alana veya üreticiye toplu olarak götüreceği hizmetlerde veya
hizmet almak için yasal statüye
haiz muhatap kuruluş bulma
ihtiyacı, yurtdışına işçi gönderilmesi, orman üretiminde 6831
sayılı kanunun 34. ve 40. maddeleri ile tanınan haklar, Proje
uygulamaları ile getirilen teşvikler, Özel olarak verilen ürün ve
hayvancılık desteklemeleri olarak belirtti.
Köy-Koop Kırşehir’de
Ziyaretlerde Bulundu
» Köy-Koop, Kırşehir’de Ahi Evran
Üniversitesi Rektörünü ve Gıda
Tarım ve Hayvancılık İl Müdürünü
ziyaret etti.
Köy-Koop Genel Başkanı Yakup Yıldız, Başkan Vekili Mehmet Varol, Prof.Dr. Ayhan Çıkın,
Köy-Koop Kastamonu Birlik Başkanı Erol Akar,
Köy-Koop Denizli Birliği Yönetim Kurulu Üyesi
Ahmet Ceray, Köy-Koop Merkez Birliği Genel
Müdürü Turgay Solmaz, Köy-Koop Haber Gazetesi Yayın Koordinatörü Ayhan Elmalıpınar
ve Mucur Meslek Yüksek Okulu Öğretim Üyelerinden S. Sedat Akgöz, Genel Sekreter Murat
Yüksel, Rektör Prof. Dr. Kudret Saylam’ı makamında ziyaret ettiler. Yapılan ziyarette kooperatifçilik konusunda bilgi alışverişinde bulunuldu.
Rektör Saylam, Köy-Koop’un, Mucur Meslek Yüksek Okulu ile yapılan ‘İş Birliği Protokolü’nden
duyduğu memnuniyeti dile getirdi.
Kırşehir Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü Köy-Koop Genel Başkanı Yakup Yıldız beraberindeki heyet ile ziyaret edildi. İl Müdürü
Kenan Şahin, Kırsal Kalkınma ve Örgütlenme
Şube Müdürü Ali Solak ve Hayvan Sağlığı Yetiştiriciliği ve Su Ürünleri Şube Müdürü Kürşat
Alkoyak, Kırşehir’deki kooperatif örgütlenmeleri ve tarımsal konularda yaşanan sorunlar dile
getirildi. Kooperatifçiliğin önemini vurgulayan
İl Müdürü Kenan Şahin, Köy-Koop’un yapmış
olduğu konferansın başarılı geçmesi dileğinde
bulundu.
6
̇
̇
Nisan 2013 Köy-Koop Merkez Birliği
TARIM
Kooperatifler
Taşeronlaştırılıyor mu?
Mısır’lı Kooperatifçilerden
Türkiye'ye Ziyaret
»»1970 li yıllarda Orman işletmeleri ormanda kesim yaptıracağı
zaman orman muhafaza memurlarını ve orman bölge şeflerini köylere
göndererek kesim dağıtır daha sonra orman veznedarları gidip
ormanda kesim yapan köylülere istihkaklarını dağıtırlardı.
»»Birleşmiş Milletler Uluslararası Çalışma Örgütü (UN/ILO)
tarafından Mısır’lı kooperatifçiler için Türkiye'de bir tetkik gezisi
düzenleniyor.
Daha sonra Orman teşkilatımızın öncülüğü ile ve
yasal alt yapısı da hazırlanarak orman köylüsünün örgütlenmesi adına önemli çalışmalar
yapılmış ve orman kooperatifleri kurdurulmuştur.
O dönemlerde Kooperatiflerin kurdurulmasındaki temel amaç, bölgesel kalkınmayı sağlamak, yerinde istihdam yaratmak ve küçük
çaplıda olsa yerel sanayinin gelişmesine katkı
sağlamak temel hedef olarak görülmüştü.
Ancak; özellikle 1980 li yıllardan sonra 2000
li yılların başına kadar kooperatifler her türlü
koordinasyondan uzak, tek başlarına her türlü
eğitim ve denetimden uzak hem hizmet vermeye, hem de ayakta kalmaya çalışmışlardır. Her
şeye rağmen orman üretiminin çok önemli bir
kısmı kooperatifler tarafından gerçekleştirilmektedir.
Kuruluş gerekçeleri henüz ortadan kaldırılamamıştır. Çünkü çoğu ülkede artık olmayan orman köylüsü kavramı, hala Ülkemizin
önemli bir gerçeğidir.
İlerleyen süreç içerisinde, kooperatif yapıların
yeniden düzenlenmesini gerektiren unsurların
oluşumu ve kuruluş nedenleriyle ilgili gerekçeler gözden kaçırılmış, yok sayılma, yıpratma
veya alternatif modeller yaratılma çabasına girilmiştir.
Orman Genel Müdürlüğünde bir yetkilinin
söylediği gibi orman köylüsü ormanların kay-
Erol AKAR
Köy-Koop Kastamonu Birlik Başkanı
mağını yemek çabasında değildir. Maalesef orman teşkilatının bakış açısı budur.
Son zamanlarda Orman Genel
Müdürlüğü’nün en yetkilileri
bir “Ara Sektör” oluşturulması
gerektiğini dile getirmeye
başlamışlardır. Bu çabanın
tamamen özel sektörcü bir yaklaşım
olmasına rağmen, özel sektörün
özellikle dikili satışa sıcak baktığını
söylemek de mümkün değildir.
Çünkü bu güne kadar hammaddesini devletten
istediği şekilde, istediği fiyata ve istediği zaman
alabilen bir özel sektörün, bir başka tüccardan
hammadde almasının ne kadar zor olacağının
farkında olmaması mümkün değildir.
Üstelik tüm bu olumsuz gelişmeler, kooperatifleri farklı boyutlara taşımış ve kooperatifler
taşeronlaştırılma sürecine sokulmuştur. Çünkü tüccar, özellikle sosyal sigorta mevzuatındaki boşluklardan yararlanarak, kendi işçisiyle
veya bölgedeki orman köylüsüyle üretim yapmakta, sadece kooperatif tüzel kişilik yapısını
kullanmaktadır.
Hala devlet içinde devlet zihniyetiyle hareket
eden orman teşkilatının artık modern, bilimsel
ve ülke gerçekleri ile örtüşen bir bakış açısıyla
sosyal barışı zedelemeyen bir yöntemi uygulamak zorundadır.
Mısır'da başlatılan reform çalışmaları, kooperatifleri de kapsıyor. Uluslararası kooperatifçilik ilkeleri ve standartları çerçevesinde
başlatılan kooperatiflerde yeniden yapılandırma çalışmalarına Birleşmiş Milletler ve
ILO uzmanları da katılıyorlar. Hüsnü Mübarek döneminde çıkarılan kooperatif yasaları
değiştiriliyor ve kooperatiflerin demokratikleştirilmesine dönük yapısal düzenlemeler yapılıyor. Bu amaçla bir yandan devlet
kurumları ve kooperatiflerin katıldıkları ortak teknik çalışmalar devam ederken, diğer
yandan başarılı kooperatif uygulamalarının
yerinde incelenmesi amacıyla bölgedeki bazı
ülkelere tetkik gezileri düzenleniyor.
Bu kapsamda, Ülkemizde faaliyette
bulunan başarılı kooperatiflerin
kooperatifçilik deneyiminden
yararlanmak amacıyla 21-26
Nisan 2013 tarihleri arasında
İzmir'de yapılacak inceleme
gezisinde Mısırlı kooperatifçiler
meslektaşları Türk kooperatifçiler
ile tanışma fırsatını bulacak.
Mısırlı kooperatifçiler 5 gün sürecek gezide; Tariş Zeytin, Zeytinyağı, İncir
tesisleri ve Tarım Satış Kooperatifleri, İzmir İhracatçılar Birliği, Tire
Süt Mühtasilleri Tarımsal Kalkınma
Kooperatifi, Bademler Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi, Bayındır
Çiçek Üreticileri Tarımsal Kalkınma
kooperatifi (Bayçikoop), Tarım Kredi
Kooperatifi İzmir Bölge Birliği, EDAK
Ecza Kooperatifleri’ni ziyaret edecekler.
Prof. Müh. Hüseyin POLAT
BM-ILO Kooperatifçilik ve
Kalkınma Projeleri Baş Danışmanı
Ziyaret ve gezi kapsamında Mısırlı kooperatifçilerin,
Ülkemizdeki;
• Devlet-kooperatif ilişkileri ve yeni Türk Kooperatifçilik Stratejisi hakkında bilgi sahibi
olması, -Türkiye’de tarımsal pazarlama kooperatiflerinin sistemini incelemesi,
• Tarımsal kooperatifler ve birliklerinin çalışma esasları ve kurumsal yönetimleri hakkında bilgi edinilmesi,
• Meyve ve sebze üreticileri kooperatifleri ve
birliklerinin, özellikle zeytin ve zeytinyağı,
incir, sebze, süt ürünleri, çiçekçilik, eczacılık
ve diğer tarımsal amaçlı kooperatiflerin işletme faaliyetlerinin ve bu kooperatifler için
sağlanan tarımsal girdi ve destek hizmetlerinin incelemesi,
• Kooperatifler ve birliklerin işleme tesislerini, paketleme, depolama ve taşıma sistemlerini, toptan ve perakende satış ünitelerini ziyaret ederek çalışma yöntemleri ve işlemleri
konusunda bilgi sahibi olması,
• AB ve Orta Doğu ülkelerindeki tüketim
kooperatifleri ve özel sektör toptancıları ve
perakendecileri ile kurulan dışsatım bağlantılarını değerlendirmesi amaçlanmaktadır.
Ülkemizde İlk Kez Peynir Festivali Düzenlenecek
»»Anadolu’nun nefis peynirleri tanıtılacak. Festival İzmir’den
başlayacak daha sonra Mersin, Ankara ve Trabzon’da tekrarlanacak.
Tarım Artı Organizasyonu ile
Türkiye’de ilk kez gerçekleştirilecek olan Ulusal Peynir Festivali,
İzmir’den başlayacak.
Festival hakkında bilgi veren İzmir Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürü Ahmet Güldal, “Türk halkı süt
ürünlerini en çok peynir ve yoğurt olarak tüketiyor. Bu açıdan festival çok önemli” dedi.
Türkiye’nin ilk Ulusal Peynir Festivali’nin
(Cheese Fest. Türkiye 2013) tanıtım ve bilgilendirme toplantısı Forum Bornova Alışveriş
Merkezi’ndeki Kichenette Kafe’de yapıldı.
Türkiye’nin Keçi, Koyun ve İnek
Peynirleri Tanıtılacak
İl Müdürü Ahmet Güldal, Festivalin ilk ayağının, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı desteği ile 12-14 Nisan’da Bornova Forum Alışveriş Merkezi’nde başlayacağını söyledi, “Peynir
sektörünün ileri gelenlerini bir araya getirecek
festival, İzmir’in ardından Mersin, Ankara ve
Trabzon’da yapılacak. Türkiye’nin keçi, koyun
ve inek peynirlerinin tanıtılacağı Festival’de
çocuklar için de yarışmalar yapılacak, stantlar açılacak” dedi. Süt ürünlerinin tüketiminin
çok önemli olduğunu söyleyen Güldal, Türk
halkının süt ürünlerini en çok peynir ve yoğurt
olarak tükettiğini belirtti.Tarım Art Organizasyon Yetkilisi Kudret Çiçekçi de “Bu festival ile
hem üretici hem tüketici bir araya getirilecek.
Festivale katılanlar adını duymadıkları çok farklı Anadolu
peynirlerini tatma imkanı bulacak” diye konuştu.
Peynir Festivali Etkinlikleri
Üniversitelerin güzel sanatlar
fakülteleri ile işbirili ile peynir kalıplarından
heykeller yapılarak, festival boyunca sergilenmesi planlanıyor. Ayrıca, çok kısa bir eğitim
ile katılımcılarında gerçekleştirecekleri heykel
yapım atölye çalışmaları yapılacak.
Ödüllü ‘Peynirli Tatlar Yarışması’
Ulusal kanallarda yayınlanan gurme ve yemek
programlarının yapımcı ve sunucuları organizasyona davet edileerek, içerisinde peynir
kullanılan tatlı tuzlu yemek yarışması planlanıyor. Yapılacak olan yemek yarışmalarının
jürileri içerisinde üniversitelerin gastronomi
bölümlerinden uzmanlar bulunacak.
Peynir fotoğraf yarışması
Profesyonel fotoğrafçılar tarafından çekilen
peynir yapım ve sunumlarına dair fotoğrafların etkinlik alanlarında sergilenmesi ve en
beğenilenlerin etkinlikler sonrasında ödüllendirilmesi gerçekleştirilecek. Özellikle çocukların ilgisini çekmek üzere farklı şekillerde ve
renklerde peynir kostümleri ile yapılacak animasyonlar planlanmaktadır. Ayrıca çocuk ve
yetişkinlere yönelik etkinlik alanlarında ödüllü
yarışmalar yapılacak.
Sal
ça Ç
eşitl
eri, K
onser
ve, Mar
melat ve Turş
u
̇
̇ Nisan 2013
Köy-Koop Merkez Birliği
GÜNDEM
7
KOOPERATİF
Üreticilerimiz Doğal Düşman
Böceklerin Farkında Mı?
»»Sevgili Kooperatifçi Dostlar, Sizler ile bu sayıda tarımda yaşanan büyük bir
sorun olan yaşlılık konusunu paylaşmak istiyorum.
»»Günümüzde tarımsal üretim alanlarında, yoğun
şekilde kullanılan kimyasal ilaçların farklı olumsuz
etkileri bulunmaktadır. Oysa Bitki Koruma alanında
kimyasal mücadele dışında kullanılan diğer mücadele
yöntemleri çevre ve insan sağlığı açısından özel bir
öneme sahiptir.
AB’de Genç Çiftçilerin Kooperatifleri
Hızla yaygınlaşan kitle iletişim araçları
şam seviyesi elde etmek için üretime
ve ulaşım olanakları hepimizi etkidevam edecek gençlere özel bir şans
liyor. Artık çiftçi ailesinde özelikle
vermek. Gelecek nesillerin gıda ihtiyagenç bireylerin beklentileri gittikçe
cını garanti altına almak isteyen ülkeartıyor. İstediklerini ne kadar basler için bu gayet akılcı bir yol..
tırmaya çalışsalar da her gün en
AB’de, Avrupa’nın gelecek nesil çiftçiazından televizyondan gördükleri
lerinin sesi olarak nitelendirilen resdünya onları cezp ediyor. Arzuladıkmi bir örgüt bulunuyor. Avrupa Genç
Dr. Erhan EKMEN
ları dünyaya ulaşmak için yaptıkları
Çiftçiler Konseyi (CEJA - the Europeüretimden elde ettikleri gelir eskisi Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı an Council of Young Farmers) olarak
gibi yeterli olmayınca çareyi büyük Tarım Reformu Genel Müdürlüğü adlandırılan bu üst örgüt 1958 yılında
şehirlere göç etmekte buluyorlar.
Teşkilatlanma Daire Başkanlığı
Roma’da kurulmuş. O günden sonra
Tarımdan elde edebilecekleri gelirin
Projeler ve Dış İlişkiler
birçok seminer, konferans, çalışma
hayal ettikleri yaşam seviyesine yetÇalışma Grubu Sorumlusu
ziyareti, rapor yazımı ve AB Komisyomesi için büyük miktarda yatırım ve
nuna kadar çeşitli seviyelerde temsil
destek gerekiyor. Bu sağlanmadığı sürece, gençler tagörevlerinde bulunma görevlerinde önemli işler barımdan uzaklaşıyor. Bu nedenle ister gelişmiş, ister geri
şarmışlar. Örneğin üye ülkeler arası kısa süreli çalışma
kalmış ülke olsun, neredeyse bütün ülkelerde tarım
ziyaretleri ile işbirliği olanaklarının arttırılmasını sağlasektöründe çalışan nüfus gittikçe yaşlanıyor. Gelişmiş
mışlardır. Ayrıca toplumda tarımın tanıtılmasına yöneülkelerde örneğin 27 AB ülkesinde 35 yaşın altındaki
lik büyük kampanyalar yürütmüşlerdir. Bunlardan en
çiftçilerin oranı sadece % 6’ya inmiş durumda. Buna
önemlisi bizdeki okul sütü benzeri okul meyvesi prograkarşın 65 yaşın üstünde bu oran % 34’e çıkıyor. Çiftçimının AB’de uygulanmasını sağlamışlardır.
lerin yarıdan fazlası 55 yaşın üstünde bulunuyor.
CEJA, genç ve yenilikçi bir tarım sektörünün oluşması
Tarım sektöründe ilerlemek
için genç çiftçilerin iyi çalışma ve yaşam
için genç çiftçilerin mutlak
koşullarına sahip olacakları çiftlikleri
kurmalarını teşvik etmeyi amaçlamaktasurette tarımsal üretiminde
dır. Bu amacın gerçekleşmesi için 27 AB
kalmaları şart.
üyesi ülkede genç çiftçiler ile Avrupalı
Çünkü yaşlı çiftçiler gençler kadar
karar vericiler arasında iletişim ve dibaşarılı olamıyorlar. Bu konuda genç
yalog için bir köprü görevi görmektedir.
çiftçilerin, yaşlılara göre daha iyi olMerkezi Brüksel’de bulunan bu 55 yıllık
duklarını gösteren AB istatistikleri
örgüt, AB’nin kooperatifçilik alanındaki
bulunuyor Buna göre, genç çiftçiler
çatı teşkilatı olan COPA-COGECA’nın bir
tarımsal alanlarını %37 daha fazla işleparçasıdır. Aynı zamanda Dünya Çiftçiler
yebildikleri, yıllık çalışma kapasiteleriÖrgütü (WFO), Birleşmiş Milletler Tarım
nin % 26 daha yükseğe ulaştığı, ekonove Gıda Örgüt (FAO) ve Orta Avrupa Kırmik potansiyellerinin de % 40 daha iyi
sal Gençlik Merkezi (CERYC) gibi örgütolduğu görülüyor. Çünkü işgücü fazlalerin üyesidir. Hem AB içinde hem de dünya çapında
lığının yanı sıra genç çiftçiler yeni metotlara ve teknoönemli bir pozisyona sahiptir.
lojiye daha açıklar ve yeni yatırımlara karşı istekliler.
CEJA, 21. yüzyılın sorunları olarak nitelendirdiği çevre
Gıda güvenliğine ilişkin yayımlanan bir raporda AB’de
sorunu ve gıda güvenliği tehdidi ile ilgili problemlerin
2020 yılına kadar 4,5 milyon çiftçinin emekli olacağı ve
çözümünde geleceğin genç, yenilikçi ve çevreye duyarlı
bu durumun bir saatli bomba olduğu bildiriliyor. Bütün
çiftçilerinin önemli rol oynayacağına inanmaktadır. Bu
bu istatistikler, genç çiftçilerin sektör için neden gerekli
nedenle politika belirleyiciler ve toplum gözünde genç
olduklarını gösteriyor
çiftçilere yönelik yarattıkları farkındalığın sonucunda
yeniden belirlenen Avrupa Birliği Ortak Tarım PolitiAB bu tehlikenin farkına varmış ve özel
kası kapsamında öncelikle genç çiftçilere yönelik destedbirler almış. AB Ortak Tarım Politikası
teklerin verilmesine neden olmuşlardır.
altında “AB Kırsal Kalkınma Politikası
kapsamında Genç Çiftçiler” ile ilgili
çalışmaları, 112 nolu “Genç Çiftçilerin
Oluşturulması” tedbiri ile sürdürüyor. Bu
tedbire yönelik olarak Genç Çiftçiler Paketi
adı verilen bir fondan kaynak aktarılıyor.
Genç çiftçilere yönelik prim, teşvik, sübvansiyonlu faiz oranlarına sahip kredi
gibi uygulamalar bulunuyor. Genç nesili
tarımda tutmak için 40.000 Avroluk tek
prim veya sağlık kontrolünden geçtikten
sonra 55.000 Avro’dan 70.000 Avro’ya
kadar destek veriliyor. Bu tedbirden
faydalanabilmek, çiftçinin 40 yaşından
küçük olması, yeterli mesleki yetenek ve
yeterliliğe sahip olduğunu ispatlaması,
kendi tarım işletmesini kuruyor olması
ve tarım faaliyetlerini geliştirmek üzere bir iş planı sunması gerekmektedir.
Şartlar dikkate alındığı zaman tek bir
hedefin olduğu ortaya çıkıyor. İyi bir ya-
AB’de üye ülkelerden CEJA’ya katılan genç çiftçi kooperatifler, genç çiftçilere yönelik desteklerin uygulanmasında görev almakta ve kooperatifçiliğin gençler
arasında yaygınlaşmasını sağlamaktadırlar.
Ülkemizde sizler de kooperatifinizin
gelecekte mevcudiyetini koruması için
kooperatifler içinde
hem ortaklıkta ve hem
de yönetimde gençlerin
katılımının artırmak
zorundasınız.
Genç çiftçilerin kooperatiflerde yer
almaları aynı zamanda ülke tarımının geleceği için önemli bir sigorta
durumundadır. Bu nedenle gençlerimizin kooperatifler aracılığıyla
tarımda tutulabildiği bir sistemi geliştirmek hepimizin öncelikli görevlerinden biri olmalıdır.
Bu mücadele yöntemleri arasında kültürel önlemler, fiziksel mücadele,
biyoteknik savaşım yöntemleri,
biyolojik mücadele yer almaktadır. Biyolojik mücadele de kullanılan doğal düşman böcekler
(parazitoit ve predatörler) zaten
doğada kendiliğinden var olan canlı etmenlerdir. Yani bu doğal düşman böcekler zararlılar üzerinde
doğal bir baskı unsurudurlar. Biyolojik mücadele’de doğal düşman
böceklerin etkinliklerinin arttırılması ve zararlı böceklere karşı
kullanılması için üç temel yöntem
bulunmaktadır. Bu yöntemlerden
ilki doğal düşman böceklerin
bulundukları ortamda korunması
ve etkinliklerinin arttırılmasıdır.
Örneğin parazitoit ve predatör erginlerine bulundukları ortamda,
şekerli su gibi ek besin verilmesi
son derece önemlidir. Sağlanan bu
ek besin sayesinde parazitoit ve
predatörlerin yaşam süreleri artabilecektir. Yaşam süresi artan bu
faydalı böcekler, daha fazla zararlı
böcek üzerinde etkili olabilecektir. İkinci yöntem ise parazitoit
ve predatörlerin yurt dışından
ithal edilip sözkonusu zararlı böcekler üzerinde kullanılmasıdır.
Hedef alınan zararlı böceğin doğal
düşmanını eğer elimizde yoksa etkin doğal düşman böceği yurt dışından getirip zararlı böceği baskı
altına almak mümkündür. Yurt dışında birçok parazitoit ve predatör
üretilip farklı firmalar tarafından
satışa sunulmaktadır. Ülkemizde
de bu sektör yeni yeni gelişmeye
başlamıştır, doğal düşman böceklerin satışını yapan firmalar
bulunmaktadır. Yalnız bu firmaların satışını yaptığı parazitoit ve
predatörlerin üretimi ülkemizde
yapılmamakta, yurt dışından getirilip burada satılmaktadır. Üçüncü
ve son yöntem ise doğal düşman
böceklerin laboratuvar koşullarında kitle halinde üretilip uygun
zamanda zararlı böceğin bulunduğu alanlara salım yapılmasıdır.
A.Ü. Ziraat Fakültesi Böcek Üretim
Merkezinde dört farklı parazitoitin ve bir predatörün (Chelonus oculator, Venturia canescens,
Bracon hebetor, Trichogramma
pintoi, Anthocoris nemoralis) laboratuarda üretimi uzun yıllardır
yapılmaktadır. Bu faydalı böceklerin kitle üretimleri için alt yapı
oluşturulmuş durumdadır.
Burada önemli bir konuda parazitoit ve predatörleri, zararlı
böceklerden ayırt edebilmektedir.
Maalesef üreticilerimiz birçok fay-
Ayşen DÜNDAR
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Bitki Koruma Bölümü 3. Sınıf Öğrencisi
dalı böceği tanımadığı için, onları
da zararlı böcek zannederek kimyasal ilaçlarla öldürmektedir. Bunun
en çarpıcı örneğini önemli bir yaprak biti predatörü olan olan uğur
böceğinin larva ve yumurtalarında
yaşamaktayız. Uğur böceğinin larvası ergin uğur böceğine hiç benzememektedir. (Şekil 1)
Dolayısıyla üreticilerimiz tarafından zararlı böcek zannedilerek
kimyasal ilaçlarla öldürülmektedir. Benzer şekilde yumurtaları da
patateslerin önemli bir zararlısı
olan patates böceğinin yumurtalarıyla karıştırılmakta ve yumurtalar
ezilerek öldürülmektedir (Şekil2).
Şekil 2
Ayrıca uğur böceğinin pupalarının
da tanındığı söylenemez (Şekil 3)
Üreticilerimizin parazitoitleri
de zararlı böceklerden ayırt edemedikleri bilinmektedir. Ancak
yurt dışındaki üreticiler doğal
düşman böcekleri ayırt etme ve
onları zararlılara karşı kullanma
konusunda daha bilinçlidirler ve
biyolojik mücadele uygulamalarını
başarıyla gerçekleştirmektedirler.
Ülkemiz üreticileri için gerek üniversitelerdeki gerekse Gıda, Tarım
ve Hayvancılık Bakanlığı’ndaki
bitki koruma uzmanlarına önemli
görev düşmektedir. Düzenlenecek
farklı eğitim seminerleriyle üreticilerimizde biyolojik mücadele ve
doğal düşman böcek farkındalığı
yaratılabileceği kanısındayım. Ayrıca son yıllarda bakanlığımızın
biyolojik mücadeleye verdiği destekler de üreticilerimiz arasında
biyolojik mücadelenin uygulamalarının yaygınlaşmasına büyük katkı
sağlayacaktır.
www.marking.com.tr
teknolojidegisimyenilikbilgiçözümfaydastratejigelecekeglenceodaktasarımdeger
Şekil 1
Şekil 3
8
̇
̇
Nisan 2013 Köy-Koop Merkez Birliği
TARIM
“Dikili Satış Uygulamasını Doğru Bulmak Mümkün Değil”
»»Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın Dikili Satış Uygulamasını sosyal barışı zedeleyecek bir yaklaşım olarak değerlendiren,
Köy-Koop Kastamonu Birlik Başkanı ve Or-Koop Eğitim ve Örgütlenmeden sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Erol Akar ile
Ormancılığı, orman kooperatiflerini ve orman köylüsünün son durumunu konuştuk.
Röportaj:
Emel TUĞRUL
Köy-Koop Haber- Ülkemizin orman
varlığı ile ilgili genel bir bilgi verebilirmisiniz?
Erol Akar - Ülkemizin 21,7 milyon
hektar orman varlığı olup yaklaşık 7
milyon kişi orman içi veya orman kenarı köylerde yaşamaktadır. Orman
alanlarının %99 unun üzerindeki kısmı devlet mülkiyetinde olup, koruma,
yönetim ve faydalanmanın düzenlenmesi görev ve yetkisi Devlet Orman
Teşkilatı’na verilmiştir.
Anayasamızın 169 ve 170. Maddeleri
ormanların ve orman köylüsünün korunmasını, geliştirilmesini ve kalkındırılması için gerekli çalışmaların yapılması zorunluluğunu güvence altına
almıştır. Umarım Yeni yapılacak Anayasa değişikliğinde de bu kazanılmış
haklar dikkate alınır.
K.K.- Orman köylüsünün genel
durumu ve ülke ekonomisindeki
fonksiyonu nasıl gelişmektedir?
E.A.- Gelişmiş ülkelerde olmayan fakat ülkemizin bir gerçeği olan bir orman köylüsü profili vardır. Bu profil
yıllardan bu tarafa da çok değişmemiştir.
Hala Gayri safi milli hâsıladan en az
payı alan, en az toprağa sahip, tarımsal üretim olanakları çok sınırlı, şehirlerden uzak yaşayan ve ülkenin vermiş
olduğu eğitim, sağlık vb. hizmetlerden
en az yararlanan, okuma yazma oranı
ülke geneline göre düşük olup geçimi
ağırlıklı olarak ormana dayalıdır.
köylüsü, en zor doğa koşul‘Dikili Satışı’ Orman
larında, yetersiz ekipmanla her türlü
ormandaki üretimi sosyal güvenceden yoksun, geleneksel
bilgiyle ve yeterince artırılamayan ücözelleştirmek diğer retlerle, ormanların % 70 ine yakın bir
bakım ve üretimini gerçekbir ifade ile ormanda kısmının
leştirmekte, dolayısıyla Ülke ekonobelirlenmiş bir alanı misine ciddi katkı sağlamaktadır.
K.K.- Orman üretiminde koopedikili olarak ulusal ratiflerin rolü ve örgütlenme yapıhakkında bilgi verebilirmisiniz?
veya uluslararası sı
E.A.- 1970 li yıllarda Orman işletfirmalara satmak meleri ormanda üretim veya bakım
yaptıracağı zaman, orman muhafaza
anlamı taşımaktadır. memurlarını ve orman bölge şeflerini köylere göndererek kesim dağıtır
Dikili satışın yaklaşık daha sonra orman veznedarları gidip
kesim yapan köylülere istih7 milyon civarındaki ormanda
kaklarını dağıtırlardı.
Orman köylüsünün Daha sonra Orman teşkilatımızın öncülüğü ile ve yasal alt yapısı da hazırlaiçinde yaşadığı narak orman köylüsünün örgütlenmeadına önemli çalışmalar yapılmış ve
ormanlardan siorman
kooperatifleri kurdurulmuştur.
yararlanmasını O dönemlerde, Kooperatiflerin kurdurulmasındaki temel amaç, Ormandaengelleyen, Orman ki üretim ve bakımın bir tüzel kişilik
alınarak yaptırılmasının yaköylüsünün örgütlü muhatap
nında, bölgesel kalkınmayı sağlamak,
yapısına zarar veren, yerinde istihdam yaratmak ve küçük
çaplıda olsa yerel sanayinin gelişmesiYerel ekonomileri ne katkı sağlamak, temel hedef olarak
görülmüştü. Devlet ormanlarından
zafiyete uğratan, Orman İdaresince kesilmesine karar
dikili ağaçların kesme, sürütEkolojik değerlere verilen
me ve taşıma işlerini orman köylülezarar veren, Kaçak rinin veya onların kurduğu Tarımsal
Kalkınma Kooperatifleri yapmakta,
kesimi teşvik eden Vahidi fiyat sistemi ile (Birim Fiyat)
ücretleri belirlenmektedir.
bir uygulama olduğu Ülkemizde özellikle 1980 yılından
gerçektir. sonra kooperatifçiliğimiz önemli derecede hasar görmüş ve 2000 li yılAyrıca ların başına kadar bölge ve merkez
düzeyinde örgütlenmesini tamamlakooperatiflerimizi yamamış ve orman üretimi yapan kooperatiflerimiz köylerde yalnız başlataşeronlaştırmaya rına kalmıştır.
götüren bir uygulama Or-koop Merkez Birliği 1997 yılında
kuruluşunu gerçekleştirmiş, ancak bu
olarak görüyorum. tarihten sonra orman köylüsü ve koo-
peratifleri üst düzeyde temsil kabiliyetine kavuşmuştur.
K.K.- Orman üretimi yapan tarımsal kalkınma kooperatiflerine
yasa ile ne gibi haklar verilmiştir?
E.A. - Orman Kanununun 40. Maddesi ile üretim işlerinin yapılmasında
Kooperatiflere öncelik verilmektedir.
Aynı yasanın 34. Maddesi gereğince,
istihsal edilerek son depoya taşınan
kerestelik tomrukların %25 inin, ilgili
Orman Bölge Müdürlüğünün son açık
artırmalı satış ortalamasından % 20
düşülerek tespit edilecek bedel ile bu
işi yapan kooperatiflere satılması hükme bağlanmıştır.
Aslında kooperatiflere verilen % 25
haklarıda anlamını kaybetmiştir. Piyasa şartları dikkate alındığında enval satışlarında sıkıntılarla karşılaşılmaktadır. Hatta kooperatifleri şaibe
altına sokmuştur. Bu hakların enval
olarak verilmesi yerine ücrete ek olarak belirlenecek bir oranda ilave bir
bedel ödenmesi daha uygun olacaktır. Aslında bu konuda Orman Genel
Müdürlüğü ve ORKOOP Merkez Birliği arasında mutabakat sağlanmış
durumdadır. Bu konuda sadece yasal
düzenleme gerekmektedir.
Diğer taraftan, kooperatifin hakkını
mal olarak almak istememesi halinde mevzuat gereği bedel farkı olarak
alması da mümkündür. Ancak uygulamada genel olarak bedel farkı çıkmamakta veya çok düşük miktarlarda
çıkmaktadır.
K.K.- Orman üretimi yapan kooperatiflerin kredi olanakları nelerdir. Bu konuda hangi sorunlarla karşılaşılıyor?
E.A.- Orman üretimi yapan kooperatiflerin tarımsal kalkınma kooperatifi statüsü gereği kooperatiflere
Bakanlıkların ve diğer finans kuruluşlarının sağladığı kredi ve hibe olanaklarından yararlandırılması mümkündür.
Ancak geçmişten bu tarafa orman
içi veya orman kenarı köylerde kurulu
bulunan kooperatiflere özellikle Orköy’
ün destek ve kredisi söz konusu olmuştur. Orköy’ün asli amacının da zaten orman köylüsünü ve kooperatiflerini desteklemek olarak nitelendirilebilir.
Orman köylüsünün ekonomik ve sosyal
gelişimini sağlamak amaçlı kurulmuş
bulunan Orköy’ ün kuruluşundan bu
yana yaptığı hizmetler sağladığı birikim
ve deneyim kurumsal gelişimin önemli
bir örneğidir. Ancak yasa ile öngörülen
ödenek hiçbir zaman ayrılmamış ve
beklenen hizmetler alınamamıştır.
Orköy kredilerinde Bireysel kredilere
öncelik verilmiş, Bu durumda; Bölgesel kalkınma sağlanamamış, Üretimde Pazar potansiyeli yaratılamamış,
Hizmetin götürülme maliyeti daha
yüksek olmuştur.
Kredilendirmelerin yetersizliğinde, kooperatif yapıların küçüklüğü, kurumsal
kimlik kazanamaması ve öz kaynak yetersizliği de önemli rol oynamaktadır.
K.K.- Orman üretimi yapan kooperatif ortaklarına yönelik ne tür
eğitimler gerçekleştirilmektedir?
E.A.- Orman üretiminde geleneksel
üretim şekli sürdürülmektedir. Ülkemizde orman işçiliğinin bir meslek
olduğu ve bu işin eğitimini alan, sertifikasyonu sağlanmış kişiler tarafından
yapılması gerekliliğine inanıyoruz. Bu
nedenle; Merkez ve Bölge Birlikleri
olarak bu tür eğitimleri son derece
önemsiyoruz. Bu eğitimlere devam
edilmektedir. Örneğin Kastamonu
Birlik olarak bu güne kadar 740 kooperatif ortağımızın yasal sertifikasyonu sağlanmıştır.
ORKOOP Merkez Birliği olarak Ülkemizdeki belli bölgelerdeki kooperatif
ortaklarına yönelik olarak Gıda tarım
ve Hayvancılık Bakanlığı ile müşterek
yaklaşık dokuz milyon Euro tutarında
Çiftçi Örgütlerinin Kurumsal Güçlendirilmesi Projesi (IRFO) uygulanmıştır.
Yine ORKOOP ve Kastamonu Birliği
müşterek olarak 1.Ulusal Ormancılık
Kooperatifleri Sempozyumunu gerçekleştirmiştir.
K.K.- Son zamanlarda dikili satışla ilgili sorunlar sıkça dile
getirilmektedir. Anlaşılıyor ki
uygulama önemli tepkiler almaktadır. Bu konudaki görüş ve
düşünceleriniz nelerdir?
E.A. - Son yıllarda orman üretimi ile
ilgili model arayışlarına girilmiş ve dikili satış gündeme getirilmiştir.
Dikili satış; ormandaki üretimi özelleştirmek diğer bir ifade ile ormanda belirlenmiş bir alanı dikili olarak
ulusal veya uluslararası firmalara
satmak anlamı taşımaktadır.
Dikili satışın yaklaşık 7 milyon civarındaki Orman köylüsünün içinde
yaşadığı ormanlardan yararlanmasını engelleyen, Orman köylüsünün
örgütlü yapısına zarar veren, Yerel
ekonomileri zafiyete uğratan, Ekolojik değerlere zarar veren, Kaçak kesimi teşvik eden bir uygulama olduğu
gerçektir.
Ayrıca kooperatiflerimizi taşeronlaştırmaya götüren bir uygulama olarak
görüyorum. Orman ve Su İşleri Bakanlığının bu uygulamasını doğru bulmak
mümkün olmadığı gibi, sosyal barışı
zedeleyecek bir yaklaşım olarak da
değerlendirilmelidir. Çünkü Ülkemiz
geçmiş yıllarda bu uygulamanın acı
sonuçlarını yaşamış ve ormanlarımız
talan edilme noktasına getirilmiştir.
1950 li yıllarda Sinop Çangal Ormanları Uluslararası bir şirkete dikili kesim
olarak verilmiş, görülmüş ki ormanlar
talan ediliyor, şirkete işi bıraktırmak o
dönemde önemli bir sorun olmuştur.
Diğer taraftan, doğal bir zenginliğimiz
olan ormanlara sadece ekonomik değer olarak bakmak da son derece yanlış bir bakış açısıdır.
Hala devlet içinde devlet zihniyetiyle
hareket eden orman teşkilatının, artık
modern, bilimsel ve ülke gerçekleri ile
örtüşen bir bakış açısıyla sosyal barışı
zedelemeyen bir yöntemi uygulamak
zorunda olduğunu düşünüyorum.
K.K.- Bu günkü kooperatifçiliğimizle ilgili düşüncelerinizi de
aktarabilir misiniz?
E.A.- Kooperatifçiliğimizin iyi bir
noktada olduğunu söylemek mümkün
değildir. Önemli zafiyetleri oluşmuştur. Hatta yasaların getirdiği öncelikler
orman teşkilatını zaman zaman zora
sokmaktadır. Ancak İdarenin, karşısında ekonomik faaliyetleri yürütecek
yasal bir tüzel kişilik bulma ihtiyacı ve
zorunluluğu ortadan kalkmamıştır.
Kooperatifçiliğimizin bu gün bulunduğu olumsuz noktanın temel nedenlerinin irdelenmesi gerekir.
Denetim mekanizmaları gerçekçi bir
şekilde oluşturulamamış, yeterli eğitimi almamış, belirli formasyondan
uzak insanlardan bilanço analiz etmesi beklenmiştir. Eğitim ve finans sorunları giderilememiş ve kooperatifçiliğimiz giderek güven kaybetmiştir.
Kooperatif yapının düzeltilmesi ve
sorunların çözümü içinde hiçbir çaba
sarf edilmemiştir.
Özellikle orman köylerinde yaşanan
göç olgusu, kooperatiflerde giderek iş
gücü kaybına ve kooperatiflerin giderek küçülmesine ve arzulanan hizmeti
veremez noktasına gelmesine neden
olmuştur. Bu nedenle; özellikle orman
üretimi yapan kooperatiflerin yeniden
yapılandırılması, bazı özendirici tedbirler getirilerek bölge şefliği hatta
İşletme Müdürlüğü bazında kooperatiflerin yapılandırılmasının son derece
önemli olduğuna inanıyorum.
İşgücü olan, sermaye yapısı güçlü,
teknik kadrosunu oluşturmuş, profesyonelce yönetilen, kurumsallaşmış
kooperatiflerin oluşturulmasına ihtiyaç vardır. Bununla ilgili tedbirler
alınması gerekmektedir. Kooperatiflerin bir ekonomik örgüt olarak değerlendirilmesi, siyasi kuruluşlar olarak
değerlendirilmemesi gerekmektedir.
Kooperatifler kanununda yapılacağı
söylenen düzenlemelerle ilgili hiçbir
bilgi sahibi değiliz. Dolayısıyla uygulayıcılar olarak herhangi bir katkımızda
olamamaktadır.
Kooperatifçilik strateji belgesi ile öngörülen eylem planı adım adım uygulamaya konulmalıdır.
̇
̇ Nisan 2013
Köy-Koop Merkez Birliği
GÜNDEM
Akıllı “Böcek Mücadele Stratejileri” Yolda!
»»Süleyman Demirel Üniversitesi Entomoloji Kulübü tarafından
organize edilen konferanslar serisi kapsamında gazetemiz
yazarlarından, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma
Bölümü Öğretim Elemanı Dr. Umut Toprak “Entomoloji’den
Biyoteknoloji’ye: Böceklerle Mücadele’de Yeni Yaklaşımlar” konulu bir
konferans verdi.
Süleyman Demirel Üniversitesi Ziraat Fakültesi’ nde, Üniversite Entomoloji Topluluğu tarafından organize edilen, Ankara Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Öğretim Elemanı Dr. Umut
Toprak’ın konuşmacı olduğu “Entomoloji’den
Biyoteknoloji’ye: Böceklerle Mücadele’de Yeni
Yaklaşımlar” konulu konferansta böceklerle
mücadelede yeni stratejiler tartışıldı.
Çok sayıda öğrenci ve akademisyenin katıldığı etkinlik, Entomoloji Topluluğu Başkanı
Sena Çağatay’ın açılış konuşması ile başladı.
Süleyman Demirel Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğrenci Temsilcisi Yasın Uymaz’ın yaptığı
konuşmadan sonra Dr. Umut Toprak’ın konferansına geçildi.
Tarım ilaçlarının neden olduğu pek çok olumsuz etkiden dolayı yeni ve çevre dostu mücadele yöntemlerinin geliştirilme zorunluluğuna
dikkat çeken Toprak, Moleküler Biyoloji’nin
bu bağlamda yepyeni ufuklar açtığını vurguladı. Böceklerle mücadele’de özellikle “Böcek
Midesi”nin çok cazip bir hedef yeri olduğunu
belirten Toprak, böcek fizyolojisinde önemli
görevleri olan pek çok mide genini tanımladıklarını ve bunlardan bazılarının fonksiyonlarını aydınlattıklarını açıkladı. Özellikle insan
midesindeki mukozal tabakaya denk gelen
“Böcek Peritrofik Matriks”’inin başta mekanik
zararlanmalar, patojen istilası ve toksik maddeler olmak üzere pek çok etmene karşı mide
epitel hücrelerini koruduğunu ifade eden Toprak, bu yapının içinde yer alan kitin ve proteini üreten genleri bulduklarını ve bu genlerin
işleyişinin bozulmasına dayalı stratejilerin oldukça ümitvar olduğuna vurgu yaptı. Bu stratejilerden bir tanesinin bakulovirüs olarak bilinen böcek patojeni virüslerden elde edilen ve
rekombinant olarak üretilebilen bazı enzimler
olduğunu belirten Toprak, bu enzimlerin peritrofik matriks’in yapısındaki proteinleri parçalayarak, böcek gelişimini bozduğunu ve böceklere karşı bir biyopestisit olarak önemli bir
potansiyele sahip olduğunu açıkladı. Diğer çok
önemli bir stratejinin ise “RNA interferans”
adı verilen gen susturma çalışmaları olduğunu
belirten Toprak, RNA interferans ile peritrofik
matriks’in yapısındaki proteinleri kodlayan
genleri susturduklarını ve bu şekilde böcek
sindirim fizyolojisini bozduklarını vurguladı.
Toprak, özellikle RNA interferans’ın genlere
spesifik oluşu nedeniyle geliştirilen bu stratejinin sadece zararlı böcekleri etkileyeceğini ve
dolayısıyla çevre dostu olduğuna vurgu yaptı.
Soru-cevap şeklinde pek çok konunun tartışıldığı etkinlik, Entomoloji Topluluğu Danışmanı ve Süleyman Demirel Üniversitesi Bitki Koruma Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Recep
Ay’ın, Dr. Toprak’a günün anısına sunduğu bir
plaket ile son buldu.
EPAM'dan Korkutan Küresel Isınma Raporu
»»Küresel ısınmanın neden olduğu sıcaklık yüzünden 330 milyon insan
sıtma tehlikesiyle karşı karşıya.
İstanbul Üniversitesi Ekonomi Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (EPAM) ürkütücü
bir iklim raporu hazırladı. Rapora göre 2080
yılına kadar yapılan projeksiyonlarda sıcaklığın 2 derece artmasıyla, 270 milyon insanın,
3 derece artmasıyla da 330 milyon insanın
sıtma tehlikesiyle karşı karşıya kalacak. Beklenen sıcaklık artışı dünya ekosisteminin yüzde
20'sinden daha fazlasının etkilenecek. Kuraklık, orman yangınları artacak.
Ölümler Artacak
2003 yılında, Güney ve Batı Avrupa'da sıcaklık dolayısıyla 20 bin kişi hayatını kaybetmişti.
Sıcaklık artışıyla birlikte bu sayının artması
bekleniyor.
Su Kalmayacak
Sıcaklığın 2,5 derece artması yaklaşık 3.1 milyar
insanın temiz su kaynaklarına ulaşma konusunda
risk altında yer alacak.
İshal Tehlikesi
50 Milyon İnsan Aç
Doç. Dr. Seyhun Doğan özellikle sıtmanın
ciddi bir tehlike olarak insanlığın karşısına çıkacağını belirterek "Sıtmanın yanısıra ayrıca,
2030 yılına kadar iklim değişikliği ile birlikte
yaşanacak sıcaklık artışıyla beraber, ishal vakalarında yüzde 10'luk bir artış bekleniyor"
dedi. Küresel ısınmayla beraber artan ortalama sıcaklıklar, kışların daha ılık geçmesine neden olacak. Örneğin Avrupa'da daha ılık kışlar
yaşanacak.
2080 yılına kadar 2.5 derece düzeyinde bir sıcaklık artışı, 50 milyona yakın insanın açlık riski
yaşamasına neden olacaktır.
Beyin Kanaması Tehlikesi
İstanbul Tek nik Üniversitesi Uçak ve Uzay
Bilimleri Fakültesi Meteoroloji Mühendisliği
Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Orhan Şen,
"Nasıl ki dinozorlar iklim değişikliğine ayak
uyduramayarak yok olmuşlarsa küresel ısınma
da insanlık için tehdit oluşturuyor" dedi.Şen,
Türkiye'de 2010'da yapılan araştırmanın,beyin
kanaması sonucu meydana gelen ölüm vakaların aşırı sıcak günlerden sonra meydana geldiğini söyledi.
Artan sıcaklıklarla birlikte ağaçlar, za rarlı böcekler karşısında savunma mekanizmalarını
kullanamayacak. Çoğalan zararlı böcek sayısı,
orman sağlığınıolumsuz etkileyecek. Örneğin,
1993-2000 yılları arasında Alaska'da 930.810
hektar orman alanı zararlı böcekler tarafından
istila edilmiş, aynı üre içinde yılda 30 milyon
ağaç bu nedenle kaybedilmişti.
9
Gebe İneğimi Nasıl Beslerim?
»»Bu sorunun cevabını verebilmek için öncelikle ineğin gebeliğinin
hangi döneminde olduğunu bilmemiz gerekir.
Zira, inek gebeliğinin her döneminde aynı şekilde beslenemez. Süt sığırı yetiştiriciliğinde
hedef, her inekten yılda 1 yavru almak ise,
hayvanların doğru, dengeli ve yeterli seviyede beslenmelerini sağlamak zorunlu bir
koşuldur. Süt sığırı rasyonlarının hazırlanmasında, hayvanın canlı ağırlığı, süt verim
düzeyi ve süt yağ içeriğine göre hesaplanan
ihtiyaç düzeyleri kullanılmaktadır. Gebe
ineklerin beslenmesinde de besin maddesi
ihtiyaçlarının belirlenmesi için bu 3 faktörün
bilinmesi gereklidir, çünkü gebe olan hayvan
aynı zamanda süt vermeye devam etmektedir. Farklılık, ineklerin sağımdan çıkarıldığı,
aynı zamanda gebeliğin son 2 ayı olan kuru
dönemde ortaya çıkmaktadır.
Ancak gebe ineklerin beslenmesinden önce,
süt ineklerinin beslenmesinde kullanılan ve
sıklıkla karşılaştığımız bazı terimler hakkında
bilgi vermenin doğru olacağını düşünüyorum.
Geviş getiren hayvanlar (ruminant), tek (basit) mideli hayvanlara göre (kümes kanatlıları, deve kuşu, at gibi) oldukça farklı bir mide
yapısına sahiptirler. Ruminant midesi 4 bölmeli bir yapı gösterir ve bunlardan ilk 3 bölme (rumen=işkembe, retikulum=börkenek,
omasum=kırkbayır) ön mide bölmeleri; 4.
bölme ise abomasum=şirden olarak adlandırılmaktadır. Abomasum, tek mideli hayvanların midesine karşılık geldiğinden “gerçek
mide” olarak da tanımlanmaktadır. Rumen
hayvanın sol tarafında, karın boşluğunun yarısını kaplar ve sadece hacim olarak değil görev
olarak da oldukça önemli bir yer tutmaktadır.
Rumen, hayvan tarafından tüketilen bitkisel
materyalin mikrobiyal sindirimi için uzun
bir süre alıkonulduğu ve mikroorganizmaların gelişip çoğalabildiği bir ortamdır. Burada
bahsedilen mikroorganizmalar, ruminantların sindirim sisteminde rol alan ve sindirimin
büyük bir kısmını gerçekleştiren başrol oyuncularıdır. Başrol oyuncusu olarak nitelendirdim, çünkü rumen mikroorganizmaları olmasa ruminantların diğer çiftlik hayvanlarından
farkı kalmazdı. Rumen mikroorganizmaları
içinde en önemli grubu selüloz (lif) parçalayanlar oluşturmaktadır. Süt sığırları için
ise lif; kuru madde tüketimi, normal rumen
fermantasyonu, optimum çiğneme aktivitesi
(ruminasyon=geviş getirme) ve süt yağ oranının sürdürülebilmesi için elzemdir.
Rumende bulunan mikroorganizmaların
çeşitleri ve sayısı, hayvana verilen yemlere
göre değişiklik gösterir. Örneğin, kaba yemlerle fazla miktarda beslenen hayvanlarda
selüloz sindiren bakteriler fazla miktarda
bulunurken, tahıllarca zengin beslenenlerde nişasta sindirenler daha fazla bulunurlar.
Yani aslında sevgili hocam Doç. Dr. Şafak
Pulatsü’nün de söylediği gibi “Ruminant
beslemek demek aslında milyarlarca
rumen mikroorganizmasını gereği
gibi beslemek demektir”.
Sağlıklı bir ineğin rumeninde bulunan mikroorganizmalar, kendi aralarında kusursuz
bir dengede çalışırlar ancak rumen ortamındaki ani değişikliklere çok hassastırlar. Bu
nedenle ruminant yemlerinde ani yem değişikliği yapmaktan kaçınılmalıdır. Özelikle
rasyonun kabayem/yoğunyem oranında değişiklik yapılacaksa, hayvanlar yeme yavaş
yavaş alıştırılarak geçiş yapılmalıdır.
Ruminantlar temelde kuru madde (KM) esasına göre beslenmektedirler. Yani inek, koyun,
keçi, manda gibi hayvanların bir gün boyunca
tüketebilecekleri yem miktarı, tüketebilecekleri KM miktarı üzerinden hesaplanır.
Yem yeme kapasitesi = KM tüketim
kapasitesi
KM, yemde bulunan suyun tamamı uçurulduktan sonra geriye kalan kısmıdır. Yani
su dışında kalan diğer tüm besin maddeleri
KM içerisinde bulunurlar. Taze yeşil yemler,
soldurulmuş yeşil yemler ve silajlar yüksek
miktarda su, düşük miktarda KM içerirken,
sap ve samanlar, kurutulmuş otlar, tahıllar
ve küspeler düşük su yüksek KM içeriğine sahiptirler. Rakamsal olarak belirtmek gerekir-
Dr. Neşe Nuray TOPRAK
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Zootekni Bölümü
se, sap, saman, küspeler (soya küspesi, ayçiçeği tohumu küspesi, pamuk tohumu küspesi
gibi) ve tahıllar (mısır, buğday, arpa, tritikale
gibi) ortalama olarak % 88-92 arasında, taze
yeşil yemler % 15-25, silaj % 25-35, yaş şeker
pancarı posası % 10-12, şeker pancarı baş ve
yaprakları % 17-22, kuru şeker pancarı posası
% 90-92 oranında KM içerirler.
Örneğin 500 kg canlı ağırlığında bir süt ineğinin 1 günde tüketmesi gereken yaşama
payı KM ihtiyacı:
Ortalama olarak canlı ağırlığı % 2-2.5’i olarak
hesaplanır. Yani ineğin 10-12.5 kg yem kuru
maddesi tüketmesi gereklidir. Peki inek bu
kadar KM’yi 1 gün içinde ne kadar kuru yonca
otu yiyerek karşılayabilir?
Bunun hesabı ise, “10/0.85 (kuru yonca otunun KM içeriği) = 11.11 kg kuru yonca otu”
şeklinde yapılmaktadır.
Elbette, hangi dönemde olursa olsun süt
ineklerinin beslenmesinde tek başına KM
hesabı yapmak yeterli olmayacaktır. Burada
önemli olan ineğin ihtiyacı olan enerji, protein ve mineraller gibi besin maddelerinin
hesaplanan KM miktarı içinde gün içinde
hayvana yedirilmesini sağlamaktır. Sağlıklı
bir inek yaşama payı seviyesinde dahi beslenirken günde 5-7 litre süt verebilme kapasitesine sahiptir. Bu yüzden ineğe yedirilen
rasyonların dengeli, yeterli ve ekonomik
olması hem hayvan sağlığı hem de üretimi
gerçekleştiren yetiştirici açısından oldukça
önemli bir yere sahiptir.
Gelelim süt ineklerinin
beslenmesinde sıklıkla
rastladığımız diğer bazı terim ve
tanımlara
Yaşama ve Verim Payı: Tüm çiftlik hayvanları vücut fonksiyonlarını (sindirim, solunum, boşaltım gibi) yerine getirmek ve bunları devam ettirmek ayrıca vücut sıcaklığının
korunması ve verim verebilmek için enerjiye
ihtiyaç duyarlar. İşte, hayvanların vücut sıcaklığının korunması ve zaruri fonksiyonlar için
harcadıkları enerji yaşama payı, canlı ağırlık
artışı (besi) ve süt verimi gibi verime dönüştürdükleri enerji ise verim payı olarak adlandırılır.
Kaba Yem: Özellikle ruminantların beslenmesinde kullanılan ve kuru maddesinde en
az % 16-18 ham selüloz içeren bitkisel kökenli yemlerdir.
Kesif Karma Yem: Hayvanların özellikle
enerji, protein ve diğer besin maddeleri yönünden ihtiyaçlarını dengelemek amacıyla
organik maddece zengin ve sindirilme oranı
yüksek belirli formulasyonlara göre yem fabrikaları tarafından üretilen karma yemlerdir.
Karma Yem: Çeşitli yem hammaddelerinin ve yemlerin norm veya standardına
uygun şekilde karıştırılması ile elde edilen
yemler olup bu yemler aşağıda tanımlanan
tüm yem gruplarını kapsar.
Tam Yem: Bileşimleri itibariyle, hayvanların günlük beslenme ihtiyacını tek başına
karşılayan yemlerdir.
Rasyon: Hayvanların bir günde tüketebileceği yem kuru maddesi içerisinde, hayvanın
ihtiyaç duyacağı yaşama ve verim payı besin
maddelerini karşılayacak şekilde hayvan
besleme bilimine uygun olarak düzenlenen
yem karışımıdır.
Gebeliğinin ilk döneminde olan süt ineklerinin beslenmesi hakkında yazacağım
yazıyı gelecek ay yayınlanacak sayımızda
bulabilirsiniz.
10
̇
̇
Nisan 2013 Köy-Koop Merkez Birliği
RÖPORTAJ
“Türkiye’nin Tohumluk Dış Ticaret
Açığı Azalıyor”
Röportaj:
Ayhan ELMALIPINAR
»»Bitkisel üretimin en önemli girdilerinden olan tohum üzerinde; son yıllarda gelişmiş ülkeler tarafından ağırlık verilen
araştırma ve geliştirme çalışmaları sonucunda, tohumculuk teknolojisi hızla değişti. Yeni teknolojilerin çiftçilerin
kullanımına sunulması; tarımsal üretimi, kaliteyi ve tohumculuk sektörünün dünya ticaretindeki önemini kat kat artırdı.
Türkiye Tohumcular Birliği (TÜRKTOB) ve Tohum Sanayicileri ve Üreticileri Alt Birliği (TSÜAB) Yönetim Kurulu Başkanı
Yıldıray Gençer ile Türkiye tohum sektörünün son durumunu ve dünya tohum ticaretindeki gelişmeleri konuştuk.
Köy-Koop Haber - Sayın başkan,
Türkiye
Tohumcular
Birliği
(Türktob) ve Tohum Sanayicileri
ve Üreticileri Alt Birliği (TSÜAB)
hakkında bilgi verir misiniz?
Yıldıray Gençer - Türkiye Tohumcular Birliği (TÜRKTOB); 2006 yılı
Aralık ayında TBMM’de kabul edilerek yürürlüğe giren 5553 sayılı Tohumculuk Kanunu gereğince “tohumculuk sektörünün geliştirilmesi ile
sektörde faaliyet gösteren gerçek veya
tüzel kişiler arasında mesleki dayanışma sağlayarak mesleki faaliyetleri
kolaylaştırmak, tohumculuk faaliyetinde bulunanların ekonomik ve sosyal haklarının korunmasını sağlamak
ve mevzuatla verilen görevleri yerine
getirmek amacıyla” kurulan tüzel kişiliğe sahip kamu kurumu niteliğinde
meslek kuruluşu olup; bünyesinde
Bitki Islahçıları Alt Birliği, Fidan Üreticileri Alt Birliği, Süs Bitkileri Üreticileri Alt Birliği, Tohum Dağıtıcıları Alt
Birliği, Tohum Sanayicileri ve Üreticileri Alt Birliği, Tohum Yetiştiricileri
Alt Birliği ve Fide Üreticileri Alt Birliği
yer almaktadır.
Kuruluşlarını tamamlayan Alt Birlikler; kendi aralarındaki işbirliği ve dayanışmayı temin etmek, tohumculuk
Türkiye 2011 yılında sektörünün geliştirilmesi ile sektörde
gösterenler arasında mesleki
toplam 118 Milyon faaliyet
dayanışmayı sağlamak ve mevzuatla
Dolarlık tohumluk verilen görevleri yerine getirmek üzere, tüzel kişiliğe sahip, kamu kurumu
ihraç etmiştir. niteliğinde meslek üst kuruluşu olan
Türkiye Tohumcular Birliği çatısı alİhracatta bir önceki tında birleşmişlerdir.
yıla göre yüzde 10
kadar bir artış söz
konusudur. Toplam
ihracatın yaklaşık
% 81’i tarla, % 19’u
ise sebze bitkisi
türlerine aittir. Tarla
bitkilerinde başlıca
ihracat kalemleri
ayçiçeği, mısır ve
pamuk olup ihracatın
yapıldığı başlıca
ülkeler ise Rusya,
Ukrayna, İtalya,
Almanya, Yunanistan
ve Azerbaycan’dır.
Ayrıca 40’a yakın
başka ülkeye
ise başta kabak,
domates, soğan,
hıyar ve patlıcan
olmak üzere muhtelif
sebze tohumlukları
ihraç edilmektedir.
Türkiye Tohumcular Birliği,
ülkemiz tohumculuk
sektörünün kanunla verilmiş
yetkilere sahip en üst
teşekkülüdür.
Tohum Sanayici ve Üreticileri Alt
Birliği (TSÜAB) ise yine 5553 Sayılı
Tohumculuk Kanunu’na göre 2008
yılında oluşturulan kamu kurumu niteliğindeki bir meslek kuruluşudur.
Halen TSÜAB’ a üye olan şirketlerin
sayısı 550 kadardır. TSÜAB üyeleri tohumculuk sanayisinin farklı aşamalarında ya da tümünde faaliyet gösterir.
Tohumculuğun başlıca safhaları bitki ıslahı ve çeşit geliştirme (AR-GE),
üretim, işleme, dağıtım ve toptan pazarlamadır. TSÜAB’ın başlıca görevleri arasında, tohumculuk sanayisi ile
kamu kurum ve kuruluşları arasında
irtibatı sağlamak, üyelerini her türlü
platformda temsil etmek ve sanayinin
tanıtımını yapmak ve halkla ilişkileri yürütmektir. TSÜAB kurulduğu
günden beri bu yöndeki çalışmalarını
sürdürmektedir. Bununla beraber son
birkaç yıldır üyelere yönelik mesleki
eğitim programları, Ziraat Fakültesi
öğrencileri için staj organizasyonu ve
sektörel tanıtım ve dış ticaret çalışmalarına özel bir önem vermektedir.
Bölgesel ve ülkesel sorunların tespiti ve çözümlenmesi için yerel ve tüm
Türkiye’yi kapsayan faaliyetler sürekli
olarak yapılmaktadır. Gerek uluslar
arası mesleki, ticari ve ekonomik ilişkiler gerekse dış ticaret yoluyla Türkiye tohumculuk sanayisi tüm dünyada
bilinir duruma gelmiştir.
K.K. - Türkiye’nin tohumluk üretiminde geldiği aşama hakkında
bilgi verir misiniz? Türkiye’de
hangi tohumluklar üretiliyor?
Y.G. -Türkiye son 25-30 yıl esnasında, tohumculuk sanayisinde tarihsel
bir dönüşüm gerçekleştirmiştir. Bu
süre içerisinde, yurt içi sertifikalı ve
kaliteli tohumluk kullanım ve üretimi son derece artmıştır. 2002 yılında
yaklaşık 150 bin ton olan üretim 2012
yılında yaklaşık 650 bin tona yükselmiştir. Tohumluk üretim ve dağıtımına konu olan yeni bitki çeşitlerinin
sayısı artmıştır. Yeni ve üstün bitki
çeşitleri, gerek verim gerekse de kalite bakımından, tarımsal üretim için
en gerekli teknolojiler konumundadır. Eskiden ülkemizde, ıslah edilmemiş bitki çeşitlerine ait sertifikasız ve
kalitesiz tohumlukların kullanılması yaygındı. Bundan dolayı tarımsal
ürünlerde verim düşük, kalite yetersiz
ve ünformite (yeknesaklık) yetersizdi.
Bu gün ülkemiz tarım sektörü çok geniş ölçüde, dünya standartlarına sahip
yeni ve üstün bitki çeşitlerini kullanmaktadır. Çiftçilerimiz, en ileri ülkelerin çiftçileri tarafından kullanılan
bitki çeşitlerini ve en üstün kaliteli tohumlukları kullanır duruma gelmiştir.
Bu husus elde edilen ürünlerin verim,
kalite ve maliyetlerini etkilemekte ve
bu durumdan başta tüketici, çiftçi ve
katma değer zincirinin diğer paydaşları yararlanmaktadır. Şüphesiz en
büyük yarar ulusal ekonomiye gitmekte, iç tüketim karşılanmakta ve ihracat
yapılması gündeme gelmektedir.
Türkiye bu günkü durum
itibarıyla ihtiyacı olan tüm
tarla ve pek çok sebze bitkisi
türlerinde tohumluk üretimi
yapabilmektedir. Ayrıca bazı
tarla ve sebze bitkilerinde
ise önemli oranda tohumluk
ihracatı yapmaktadır. Ancak
Türkiye aynı zamanda, hem
doğrudan mahsul yetiştirme
amaçlı hem de tohumluk
üretim amaçlı olmak
üzere tohumluk ithalatı da
yapmaktadır.
Bu bağlamda, herhangi bir ülkenin
sahip olduğu tohumluk üretim kapasitesinin geniş ölçüde sektörün
tarihsel gelişimi, yapılmış olan yatırımların büyüklüğü, ulusal AR-GE ve
çeşit (yeni ürün) geliştirme kapasitesi,
kurumsal ve fiziksel alt yapı, yetişmiş
insan gücü ve sektörel yapı ile ilgili olduğu da göz önünde bulundurulmalıdır. Sanayileşmiş ülkelerinki ile karşılaştırıldığı zaman, ülkemizdeki çağdaş
tohumculuk çalışmalarının bir hayli
yeni olduğu görülür. Tohumculuk yalnızca üretim, işleme ve pazarlama faaliyetlerinden ibaret bir işkolu değildir.
Günümüzde tohumculuğun en temel
şartı, bilimsel bilgi ve yeni araştırma
teknolojilerine dayanan bitki ıslahı
ve çeşit geliştirme faaliyetleri yürütülmesidir. Tohumculuğun itici gücü
ve motoru yeni bitki çeşitleridir. Her
yıl yeni ve üstün yüzlerce bitki çeşidinin çiftçilerin kullanımına sunulması
gerekir. Türkiye’de halen 100’e yakın
bitki türünde, aktif şekilde tohumluk
üretimi yapılan 2-3 bin kadar bitki
çeşidi bulunmaktadır ve her yıl bunlara çok sayıda yenileri eklenmektedir.
Çiftçi, tüketici, sanayici, hal esnafı ve
lojistik talep ve ihtiyaçlarına ve hatta
vuku bulacak iklim değişikliklerine
cevap verebilmek için devamlı şekilde
yeni bitki çeşitlerine ihtiyaç vardır. Bu
kadar çok sayıda yeni çeşidin yurt içi
AR-GE çalışmalarıyla karşılanamadığı
durumlarda, benzer tarım ülkelerinden amaca uygun çeşitlerin getirilmesi ise yoluna gidilmektedir. Halen faal
durumda olan 570 kadar tohumculuk
şirketimizin ne yazık ki ancak sınırlı
bir kısmı kendi imkanlarıyla, kapsamlı ve etkili çeşit geliştirme faaliyeti
yürütebilecek durumdadır. Sermaye
varlığı, genetik materyal ve eğitimli
bitki ıslahçılarının noksanlığı ülkemiz
tohumculuğunun AR-GE kapasitesini
olumsuz etkilemektedir. Bu konuda
ülkemizde mevcut olan özel sektör,
kamu imkan ve kaynaklarının işbirliği
ve koordinasyon içerisinde harekete
geçirilmesi gerekir.
K.K. - Türkiye’nin tohumluk dış
ticaretinin kompozisyonu ve seviyesi hakkında da bilgi verir misiniz? Mesela, geçen yıl hangi ülkelere ne kadar ihracat yaptık?
Özellikle hangi tohumluklar ihraç ediliyor? Geçen yıl kullanılan
tohumlukların ne kadarı ithal
edildi? Türkiye’nin ithalat yaptığı ülkeler hangileridir? Hangi
tohumluklar ithal ediliyor?
Y.G.- Türkiye 2011 yılında toplam
118 Milyon Dolarlık tohumluk ihraç
etmiştir. İhracatta bir önceki yıla göre
yüzde 10 kadar bir artış söz konusudur. Toplam ihracatın yaklaşık % 81’i
tarla, % 19’u ise sebze bitkisi türlerine
aittir. Tarla bitkilerinde başlıca ihracat kalemleri ayçiçeği, mısır ve pamuk
olup ihracatın yapıldığı başlıca ülkeler
ise Rusya, Ukrayna, İtalya, Almanya,
Yunanistan ve Azerbaycan’dır. Ayrıca
40’a yakın başka ülkeye ise başta kabak, domates, soğan, hıyar ve patlıcan
olmak üzere muhtelif sebze tohumlukları ihraç edilmektedir. Sebze tohumluğu ihraç edilen ülkeler arasında
Irak, Suriye, B.A. Emirlikleri, İsrail,
Hollanda, Fransa, İtalya ve Rusya
bulunmaktadır. Tohumluk ihracatı 2002-2011 yılları arasında sürekli
artış göstermiş ve yaklaşık 17 Milyon
Dolardan, 118 Milyon Dolara çıkmıştır. Bu dönemdeki ihracat artış hızı
yılda ortalama 10 Milyon Dolar civarında olmuştur.
Tohumluk dış ticaretinin 1980’de serbest bırakılmasından sonra ülkemize
tohumluk ithalatı gündeme gelmiş ve
yurt içinden sağlanamayan yeni ve üstün bitki çeşitlerine ait anaç ve sertifikalı tohumlukların ithalatı söz konusu
olmuştur. Türkiye tohumluk ithalatı
2002-2011 yılları arasında önemli artış göstermiş ve yaklaşık 20 Milyon
Dolardan 183 Milyon Dolara çıkmıştır. Bununla beraber son yıllardaki ithalat artış hızı yavaşlamıştır.
2011 yılı içerisinde ithal edilen toplam
183 Milyon Dolar tutarındaki tohumluğun yaklaşık % 57’si sebze bitkileri
% 43’ü ise tarla bitkilerine aittir. Sebze tohumları arasında başlıca ithalatı
yapılan türler domates (İsrail, Fransa,
Çin), hıyar (Hollanda, Şili, Çin), kabak (Çin, Ukrayna, Japonya), biber
(Tayland, Çin, İsrail) ve ıspanaktır
(Danimarka, Hollanda, Fransa). İthal edilen sebze tohumluklarının
hemen, hemen tamamı doğrudan tarımsal üretimde kullanılırken, tarla
bitkilerinin önemli bir kısmı ise yurt
içi tohumluk üretiminde kullanılmaktadır. Bir başka ifadeyle, ithal edilen
tarla bitkisi tohumluklarının bir kısmı doğrudan doğruya ara malı olarak
kullanılmakta ve elde edilen son ürün
aşamasındaki tohumluklar ise gerek iç
gerekse dış pazarlara sevk edilmektedir. Türkiye’nin en çok ithalat yaptığı
tarla bitkisi tohumlukları patates, mısır, şeker pancarı, ayçiçeği, çim bitkileri ve bazı yem bitkileridir.
̇
̇ Nisan 2013
Köy-Koop Merkez Birliği
TARIM
İhracat ve ithalat dengesine
bakıldığı zaman, son dört yıl
içerisinde ithalatın nispeten
gerilediği buna karşılık
ihracatın ise artma eğilimi
içinde olduğu görülmektedir.
İhracatın ithalatı karşılama
oranı son dört yılda oransal
olarak artmıştır.
Buna göre 2011 yılında Türkiye’nin
tohumluk dış ticaret açığı 65 Milyon
Dolar kadar olup ithalat ve ihracat
trendleri göz önünde bulundurulduğu zaman bu açığın azalmakta olduğu söylenebilir. İhracatın ithalatı
karşılama oranı 2011 yılında % 65
olmuştur.
K.K. -Tohumluk üretiminde
dünyadaki durum nedir? Bu
alanda söz sahibi olan ülkeler
hangileridir? Hangi ülkeler,
özellikle hangi ürünlerde uzmanlaşmıştır?
Y.G. - Sertifikalı ve kaliteli tohumluk üretim ve kullanımı 1970’lerden
sonra bütün dünyada sürekli artış
göstermektedir. Bunun sebebi, tohumluğun tarımsal üretim için en
önemli bir girdi olmasıdır. Günümüzde tohumluk, eski devirlerle
karşılaştırılmayacak şekilde, hayli
yüksek bir katma değere sahiptir.
Bu bağlamda özellikle AR-GE ve endüstriyel-teknolojik işleme olmak
üzere pazarlama ve diğer faaliyetler
tohumluğun değerini artıran başlıca aşamalardır. Bununla beraber,
katma değerin en yüksek olduğu tohumculuk aşaması AR-GE’dir. Son
40 yılda tohumculuk tamamıyla bilim ve teknoloji esaslı bir iş koluna
dönüşmüştür. Bu sebeple, doğrudan
kullanım amacıyla, tohumluk ithalatı
yapan ülkelerde gözlemlenen en belirgin ve ortak özellik, AR-GE kapasitesi yetersizliğidir.
Dünyada her yıl yurt içi ticarete konu
olan toplam tohumluk miktarının
yaklaşık 45 Milyar Dolar olduğu sanılmaktadır. Bu değer son yıllarda
nispeten hızlı bir artış eğilimine girmiştir. Bu hususta başta hızlı nüfus
artışı, gelişen ülkelerdeki tüketicilerin daha iyi beslenme isteği, yükselen
tarımsal ürün fiyatları ve teknolojik
ilerlemeler etkilidir. Tohumluğa olan
talebin esas itibarıyla Brezilya, Doğu
Avrupa ülkeleri, Hindistan, Çin, Kore
ve diğer Güneydoğu Asya ülkeleri
gibi yükselen marketlerden kaynaklandığı söylenebilir. Dünya tohumluk
üretim ve kullanımında görülen bu
artışların arkasındaki temel itici güç,
yeni bitki çeşitleri ve tohumluk işleme teknolojilerinin sağladığı teknik
ilerleme ve yenileşmedir. Zira son
40-50 yılda ulaşılan tarımsal verim
ve üretim artışlarının yarısı tohumluklar üzerinden gelmiştir.
Dünya sertifikalı ve
kaliteli tohumluk
kullanımı ve üretiminde
sanayileşmiş ülkeler
başı çekmektedir. Dünya
tohumluk kullanımında
lider ülke ABD’dir. Bunu
Çin, Fransa, Brezilya,
Hindistan, Japonya,
Almanya, İtalya, Hollanda,
Arjantin izlemektedir.
Bununla beraber tohumluk
ihracatında lider konumda
olan ülkeler ise sırasıyla
Fransa, Hollanda, ABD,
Almanya, Macaristan,
Şili, İtalya, Danimarka ve
Kanada’dır.
Tohumluk üretimi, bilimsel ve teknolojik ilerlemeler ile çok yakından ilgilidir. Bu hususta, uygun arazi, iklim
ve diğer doğal kaynaklar da önemli
olmakla birlikte en büyük etki yeni
genetik (çeşit) ve yeni tohumluk teknolojilerden ileri gelmektedir. Bu ise
araştırma ve yatırım demektir. Zira
yetiştirme-üretim sürecinin toplam
katma değere etkisi pek çok bitki
türünde hayli sınırlıdır. Bu itibarla,
tohumculukta uzmanlaşma –genel
olarak- üretim kapasitesine (toprak,
iklim, insan gücü) göre değil AR-GE
kapasitesine göre şekillenmektedir.
Bu açıdan bakıldığı zaman başta
ABD, Fransa ve Almanya mısır, ayçiçeği, şeker pancarı gibi tarla bitkileri,
Danimarka çim bitkileri buna karşılık Hollanda, ABD, Fransa, İtalya,
İspanya, Japonya ve İsrail gibi ülkeler ise sebze çeşitlerinin ıslahında
ön plana çıkmışlardır. Mesela ılıman
iklim kuşağında yetiştirilen mısır çeşitlerinin büyük bir çoğunluğu ABD,
şeker pancarı ve patates çeşitlerinin
hemen, hemen tamamı ise Almanya ile Hollanda ve Çim çeşitlerinin
önemli bir kısmı ise Danimarka’da
ıslah edilmektedir.
Bundan dolayı dünyanın en büyük
10 tohumculuk firması ABD, İsviçre, Fransa, Almanya, Danimarka ve
Japonya’ya aittir. Sınai mülkiyete
konu tohumlukların, dünya ölçeğinde, yaklaşık yarısı büyük ve çok uluslu şirketler tarafından sağlanmaktadır. Bu şirketler hemen, hemen bütün
tohumluk kategorileri üzerinde çalışmaktadır ve bunların bazıları aynı
zamanda, tarımsal kimyevi madde
geliştirme ve üretim işi ile ilgilidir.
İlk on tohumculuk firmasının, sınai
mülkiyet hakkının söz konusu olduğu
bitki tür ve tohumluklarında küresel
pazarın yaklaşık % 40 kadarına sahip
olduğu tahmin edilmektedir. Bununla beraber, bu % 40’lık kısmın içerisinde önemli bir pay ise –ülkemizde
tarımı yapılmayan- GDO’lu tohumluklara aittir.
K.K. - Türkiye tohum sektörünün 2012 yılında ortaya koyduğu performansı değerlendirir
misiniz? 2013 yılının sektör açısından nasıl geçeceğini öngörüyorsunuz? Üretim, ihracat ve
ithalat rakamlarının ulaşacağı
noktayı ve bunu tetikleyecek temel unsurları da beklentileriniz
yönünde açıklar mısınız?
Y.G. - Türkiye tohumculuk sanayisi son 10 yıldan beri istikrarlı bir büyüme sergilemektedir. Özellikle bazı
bitki türlerinde Bakanlık tarafından
sağlanmakta olan sertifikalı tohumluk
kullanım ve üretim destekleri sanayimize çok önemli katkı ve ivmeler kazandırmıştır. Bunun sonucunda yurt
içi buğday, arpa ve patateste tohumluk üretimleri hızlı artışlar göstermiştir. Diğer yandan başta mısır, ayçiçeği
ve pamuk olmak üzere ihracata yönelik üretimlerde ise önemli artışlar söz
konusudur. Kısaca tohumculuk sanayisi son yıllarda gösterdiği istikrarlı
performansı 2012’ de sürdürmüştür.
Buna karşılık geçen yıl yaşanan kuraklık tohumluk verimlerini olumsuz
etkilemiştir.
K.K. - Eklemek istedikleriniz…
Y.G. - Tohumculuk sanayisine sağlanan destekler devam ettirilmelidir.
Bu bağlamda Türkiye tohumculuğunun en büyük eksik ve ihtiyacının
karşılanabilmesi için ulusal AR-GE
kapasitesini artırmaya yardım edecek yeni yaklaşım ve modeller geliştirilmelidir. Özel sektörün AR-GE
yatırımları doğrudan desteklenmeli,
kamu kuruluşları ve araştırma kuruluşları tarafından özel araştırma kuruluşlarına genetik materyal ve ıslah
yarı yol materyali sağlanmalıdır. Ziraat fakültelerimizden en az iki tanesi
bitki ıslahı ve tohumculuk teknolojileri konusunda uzmanlaşmalı ve özel
sektörün bitki ıslahçısı ihtiyacı yurt
içi kaynaklardan karşılanabilmelidir.
Bütün bu alanlarda söz konusu olmak üzere etkili bir kamu-özel sektör
işbirliği ilişkisi geliştirilmelidir.
11
Daegu’da Bir Akşam: Wigglesworth’e Uzanan Tarih
Otobüs hareket etmek üzereydi. Yağmur hızını artırmıştı. Daegu’da
gün batmış, bir açıp bir kapayan
havaya ve muson yağmurlarının
aldırış etmez coşkusuna çoktan
alışmıştım bile. Ne de olsa Güney Kore’deki Dünya Entomoloji
Kongresindeki 3. günümüzü de
bitirmek üzereydik! Otobüsün ön
koltuğunda kuru bir şekilde keyifle
otururken, bir yandan da kongre
merkezinden çıkıp yağmurda ıslanmamak için hızla otobüslere
binmeye çalışan insanları izliyordum. Önce o kısık sesi duydum,
sonra da otobüsün basamaklarında beliriveren, o sesin sahibi
80 yaşlarındaki bastonlu kişiyi...
Ayağa kalktım, koluna girdim ve
oturmasına yardım ettim. Bu sırada gözüm istemsiz bir şekilde
boynunda asılı olan bilgi etiketine
takılıvermişti. “Kenneth DaveyKanada York Üniversitesi”…
York Üniversitesi’nin Toronto,
Ontario’da olduğunu biliyordum.
Toronto, eyalete adını veren Ontario Gölü’nün kenarında Kanada’
nın en güzel şehirlerinden birisiydi
ama bize uzaktı. Toronto’nun anlamı güzelliğinin ötesinde benim
için biraz farklıydı! Toronto benim
için, hep Saskatoon’a giderken aktarmaları yaptığım şehir olmasıyla
ve devasa “Pearson International Airport”’u ile özdeşleşmişti…
“Kenneth Davey” etiketine dalmış
şekilde, Toronto-Saskatoon yolculuklarını düşünürken otobüsün
hareket ettiğini fark ettim…
- Merhaba, benim adım Umut.
- Merhaba, ben Ken, Ken Davey.
- Saskatoon’da uzun süre kaldım,
hiç geldiniz mi oralara?
- Tabi ki, sizin o meşhur kışlarınızı
iyi bilirim! Orada napıyorsun?
- Ben artık orada değilim, Türkiye’
de yaşıyorum ama doktoramı orada yaptım. Cedric Gillott’u bilirsiniz sanırım, doktora hocalarımdan
birisiydi o!
- Cedric’i tabi ki iyi bilirim.
- Siz ne yapıyorsunuz?
- Ben York üniversitesinden yıllar
önce emekli oldum.
- Sizin alanınız ne acaba?
- Ben bir böcek fizyoloğuyum.
- Tam olarak ne çalışıyordunuz?
-Ben hala bir böcek fizyoloğuyum!
Hemen durumu toparlamaya çalıştım!
- Kusura bakmayın yani emekli
oldum dediğiniz için yanlış ifade
ettim sanırım kendimi!
Otobüs hareket etmiş olsa da çok
yol aldığımız söylenemezdi. Daegu
trafiği hem akşam yoğunluğu hem
de yağmurun da etkisiyle iyice yavaşlamıştı.
- Dr. Davey, siz doktoranızı nerede
yaptınız?
- Ben Cambridge’de yaptım.
- Kiminle çalıştınız?
- Vincent Wigglesworth
O an zamanın durduğunu düşündüm! Kulağıma inanamamıştım.
Yanlış mı duymuştum yoksa?
- Yani Dr. Wigglesworth’un öğrencisi mi oldunuz siz?
- Evet!
Yıllarca literatürlerini okuduğum
ve 1930’lu yıllardan kalma o literatürlerini itinayla poşet dosyalar
içerisinde sakladığım, adına onur
ödüllerinin verildiği, Entomoloji
ve Böcek Fizyolojisi Bilimlerinin
kurucusu Wigglesworth’le doktora
yapmış, onun en yakınında yıllarını geçirmiş birisi karşımda duruyordu! Heyecanımdan konuşamıyordum. Dr. Davey’e döndüm:
-“Dr. Davey, bana lütfen onu anlatın. Nasıl birisiydi? Nasıl çalışırdı?
Ne yer ne içerdi? Hafta sonları ne
yapardı? Hiç şaka yapar mıydı, yok-
Dr. Umut TOPRAK
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Bitki Koruma Bölümü
[email protected]
sa çok mu ciddiydi? Kaçta işe gelirdi,
kaçta çıkardı? Sizlerle arası nasıldı?”
Sorular böyle uzayıp gidiyordu. İlk
baştaki şaşkınlığım gitmiş, yerini
heyecan ve merak almıştı. Sabaha kadar Dr. Davey’i dinlemeye
hazırdım! Hem Wigglesworth’un
hayatını birinci ağızdan öğrenecek
olma şansını bulmuş hem de Dr.
Davey gibi bir bilim insanı ile sohbet etme ayrıcalığını yakalamıştım.
Evet, heyecanlıydım çünkü yaşam
ve böcekler var olduğu sürece, yüzyıllar sonra bile anımsanacak olan
Wigglesworth’u bu dünyada anlatabilecek kaç kişi kalmıştı ki? Einstein
Fizik Bilimi için, Pasteur ve Fleming
tıbbi bilimler için neyse Wigglesworth te Entomoloji için o demekti.
Profesör Sir Vincent B. Wigglesworth
(1899-1994)
Dr. Davey akşamleyin bir programının olduğunu ve ertesi gün de sabah
erkenden Daegu’dan ayrılacağını
söylediğinde, trafiğin açılmış olmasına ilk defa üzüldüm! Yani otele gidinceye kadar öğrenebildiğim kadar
öğrenecektim Wigglesworth’u… Dr.
Davey, Wigglesworth’u anlatmaya
başlamıştı:
“Wigglesworth sabah 8’de işe gelirdi ve 7’den önce çıktığını pek
hatırlamam. Tüm gün çalışırdı.
Hafta sonu laboratuvara gelmezdi
ama evde de hep çalıştığını bilirdik.
Çok çalışkandı ama bir o kadar da
mütevazi… Bizlere hep destek olurdu. Çoğu zaman ciddiydi ama yanında kendimizi rahat hissederdik
ve bize kızdığını hiç hatırlamam.
Nadiren şaka yapardı. Bazen evine
bizi yemeğe alırdı. Kendi gibiydi.
Wigglesworth’ten çok şey öğrendim. Doktora babamdı.”
Böcek Bilimi ile uğraşanlar hiç
kuşkusuz Wigglesworth ismini çok
iyi bilir. Wigglesworth bugünkü o
müthiş laboratuvar imkanlarının
olmadığı ve entomoloji adına pek
çok şeyin bilinmediği bir dönemde
bilimi, bilim için yapmış ve entomolojinin temellerini atmış büyük
bir bilim adamı. 20’li yaşlarda başlayıp 70 yıl boyunca böceklere adanan bir ömür. Emekli olduğu 1974
yılından sonra bile vefat ettiği 1994
yılına kadar İngiltere Cambridge’deki laboratuvarında böceklerle
geçen yıllar… Yayınladığı 300’ün
üzerinde araştırma makalesi ve 8
tane başucu kitabı… 1972 yılında
yayınladığı “Principles of Insect
Physiology” tüm entomologlar için
hala temel bir başvuru kaynağıdır.
Onun için “entomoloji biliminin ku-
rucusu” tabirini kullanmak yanlış
olmaz. Hatta pek çok böcek onunla
özdeşleşmiştir. Rhodnius prolixus
adlı bir hemipter herkes tarafından
Wigglesworth böceği olarak bilinir!
Wigglesworth’u duayen yapan en
önemli özelliklerinden biri, böcekleri entomoloji çalışmalarının ötesinde bir model olarak bilim dünyasına kabul ettirmesidir. Nitekim
Wigglesworth, fizyolojinin çalışılmasında fare ve diğer laboratuvar
denek hayvanlarının yerine böceklerin kullanılabileceğini göstermiştir. Bunun bir bilimsel devrim
olarak kabul edilmesinin nedeni ise
Wigglesworth’e kadar böceklerin
sadece birer koleksiyon materyali olarak kabul edilmesi ve sadece
taksonomik çalışmalarda kullanılmalarıdır. Wigglesworth’un diğer
önemli bir özelliği de yenilikçi
yaklaşımları ve geliştirdiği pek çok
metot. Bugün dünyada entomoloji biliminde öğretilen hemen hemen her şeyde onun imzası vardır.
Bundan dolayıdır ki dünyadaki entomoloji topluluğu onun onuruna
her 4 yılda bir Dünya Entomoloji
Kongrelerinde “Anı Dersleri” ve
“Madalyalar” veriyor. Bugün onun
bilimsel kriterleri, “Entomoloji Biliminde Mükemmellik Kriterleri”
olarak kabul ediliyor.
Yol bitmiş, otele gelmiştik. Dr.
Davey’den ayrılma vakti de artık gelmişti. Dr. Davey bastonuyla yavaş
yavaş önümde bir silüet halini alırken, internet bağlantısı bulmak için
sabırsızlanıyordum. Otelde odama
gidip internette Davey’nin hayatına
baktığım zaman bu akşamın önemini ve hayat boyu unutulmayacağını
bir kez daha anladım. Doksanına
merdiven dayamış ve elinde bastonuyla yürümekte zorlansa da hala
kongrelere katılan bir bilim adamının neden bugün burada olduğunu
bir kez daha anladım. Kanada’daki
University of Western Ontario’da
başlayan Zooloji alanında alınan
üniversite derecesinin ardından
Böcek fizyolojisi üzerine yapılan
bir yüksek lisans ve Wigglesworth’e
uzanan Cambridge’deki bir doktora kariyeri. İlk böcek büyüme hormonunun keşfinden emekli olduğu
York Üniversitesindeki 2000 yılına kadar başta üreme sistemi ve
endokrinoloji olmak üzere böcek
fizyolojisi alanında yapılan onlarca
keşif, 230’un üzerinde araştırma
makalesi, ve “Böcek Üreme Sistemi” üzerine yazılan dünyaca meşhur bir kitap. Yetiştirilen yüzlerce
“Entomolog”… “Entomological Society of Canada”, “Canadian Society
of Zoologists” ve “Biological Council of Canada” tarafından verilen
altın madalyalar ve de “The Royal
Entomological Society” tarafından
verilen “The Wigglesworth Onur
Ödülü”. Bunlar bir entomoloğun
alıp alabileceği en anlamlı ödüller.
Yine pek çok dergi editörlüğü, “Biological Council of Canada”, “The
Royal Canadian Institute”, ve “The
National Council on Ethics in Human Research” gibi pek çok bilimsel
organizasyonun başkanlığı…
Bilim öyle bir şey ki kokusu ve tadını aldığınızda bırakılması mümkün
değil. Biz insanlar bu evrendeki yaşamı ve bu yaşamın sırlarını binlerce yıldır merak ediyoruz. Pasteur’
ler, Fleming’ler, Wigglesworth’ler,
Davey’ler ve ismini duymadığımız
daha binlerce isimsiz kahraman.
Şu an dünyanın dört bir yanında, bizler ve gezegenimiz dünyayı
paylaştığımız bütün canlılar için,
yaşadığımız her türlü probleme
karşı gecesini gündüzünü katarak
çözümler üretmeye çalışan tüm bilim insanlarına selam olsun…
12
̇
̇
Nisan 2013 Köy-Koop Merkez Birliği
TARIM VE SU
2013 yılı “Su İşbirliği Yılı”
»»Birleşmiş Milletler, 2013 yılını “Su İşbirliği Yılı” ilan etti. Su
işbirliğinin öneminin vurgulandığı bu yılda, “Dünya Su Günü” olan 22
Mart’ın konusu da “Su Dayanışması” olarak belirlendi.
Dünya Su Günü, 1992’de Rio de Janeiro’da düzenlenen Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda gündeme gelmişti. 2007’de
ise başlık bu kez ‘Gelecek İçin Su’ oldu. 2010
Yılında ise BM Genel Kurulu’nda ise su kıtlığı ile nasıl baş edileceği tartışıldı. 2013 Yılı ‘Su
İçin İşbirliği Yılı’ olarak ilan edildi.
Bu yılki etkinlikler BM adına birliğin eğitim,
bilim ve kültür örgütü olan UNESCO tarafından yürütülüyor. BM çocuklara yardım fonu
UNICEF ise tüm dünyanın su gününü kutlarken ürkütücü verilerde açıkladı.
UNICEF’e göre dünyada her gün, 5 yaşından
küçük, tahminen 2 bin çocuk ishalli hastalıklar
yüzüden ölüyor. Bu ölümlerin 1.800’ü temini
olmayan, sanitasyon veya hijyen ile ilişkili.
Bugün hala dünyada sağlıklı içme suyu sistemlerinden yoksun 783 milyon insan bulunuyor.
‘Su Hakkı’ Anayasal Haktır!
Dünya nüfusunun dörtte birinin temiz suya
erişemediği, bunun yirmi sene içinde küre nüfusunun yaklaşık yarısına ulaşacağı, her sekiz
saniyede bir çocuğun kirli su içtiği için öldüğü
bir dünyada su krizini yok saymak en hafif tanımla körlük olacaktır. Ancak bu krizin nedeni
gibi gösterilen nüfus artışı, sorunun esas aktörlerini gizliyor. Geçtiğimiz yüzyılda toplam
su tüketimi altı kat artarken, dünya nüfusu üç
kat artmış. Demek ki nüfus artışının dışında
bir tüketim artışı var. Üstelik gelişmekte olan
ülkelerin kişi başına düşen su kullanımlarıyla,
gelişmiş ülkelerinki arasında uçurumlar var.
2006 tarihli İnsan Kalkınma Raporu’na göre
bir ABD vatandaşı bir Etiyopyalıdan 29 kat
daha fazla su tüketiyor. Buna bir de sanal su
tüketimini katarsak bu sayı yüzlerce kat oluyor. Tabi gelişmiş ülkelerin kendi içlerinde de
aynı uçurumlar söz konusu. Su parasını ödeyemediği için suyu kesilen ABD vatandaşları
da var. Bunlar yoksulluktan atık suyu kendi
yöntemleriyle temizleyip kullanmak zorunda
kalıyor. Yani su krizi aslında bir yoksulluk meselesi. Ayrıcalıklı bir azınlığın yoğun kullanımına maruz kalan su hızla kirlenip tükeniyor.
Bu da suyun ekonomik değerinin hızla artması
demek. Her krizden olduğu gibi su krizinden
de kârlı çıkan yine sermaye sahipleri oluyor.
ülkelerin sınırlarını aşarak küresel bir eylemde
buluşmuş oldu. Zira yaşam kaynağı nehirlerin
korunması sadece yerel olduğu kadar küresel
de bir mesele. “Ölüm değil, yaşam için nehirler!” ve “Nehirler özgür aksın!” sloganlarıyla
kutlandı.
“Dünya Nehirler için Eylem Günü” önerisi, ilk
kez Mart 1997′de Brezilya’nın Curibita kentinde gerçekleşen “Barajlardan Etkilenenlerin
Uluslararası Toplantısı” katılımcıları tarafından gündeme getirilmişti.
1990’larda su hizmetlerinin aşamalı olarak
özelleştirilmesiyle birlikte dünya su devlerinin ilgi odaklarından biri de Türkiye oldu.
Uluslararası özelleştirme lobilerinin Dünya Su
Forumu gibi küresel toplantılarına evsahipliği
yapan Türkiye kendini şiddeti gittikçe artan
bir kalkınma yarışı içinde buldu. Bu yarışta
kazanmanın en kestirme yollarından biri de
ülkenin tüm akarsularını hidrolik tesisler için
su piyasasına açmaktı. Öyle ki Türkiye’nin su
ve enerji alanlarındaki 2023 yılı hedefleri gerçekleşirse ülkenin her akarsuyunun üzerinde
toplamı binleri bulacak orta ve küçük ölçekli
HES’ler “akan su” diye birşey bırakmayacak.
Çünkü nehirler kaynağından denize ya da göle
döküldüğü yere kadar toprağa değmeden borular içinde taşınacak. Toprağı ve o topraktan
beslenen kırsal kesimi ve diğer tüm canlıları
yok edecek bu hidrolik tesisler yaşam değil,
ölüm saçacak. 2012’de yürürlüğe giren 2B Yasası ve Çevre Komisyonu’ndan geçip meclisin
gündemine gelen “Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun Tasarısı” gibi daha pek
çok endişe verici hukuksal gelişmelerle birlikte
nehirleri, nehirlerin insanlarını, canlılarını ve
gelecek nesilleri karanlık günler bekliyor.
Yoksullukla Mücadele Olmadan Su
Krizi ile Mücadele Olamaz
Ortada bir kriz, bu krizden faydalanan bir azınlık ve bu azınlığın düzenlediği krizi anan bir
gün var. Peki ne yapmalı? Dünya Su Günü’nü
külliyen ortadan mı kaldırmalı? Elbette hayır.
Bu bildik doğa ve insan emeği sömürüsü şemasının değiştirilmesi, su krizinden en fazla mağdur olan kesimlerin bugünü sahiplenmesiyle
mümkün olacak.
14 Mart Dünya Nehirler İçin Eylem
Günü
Dünya Nehirler için Eylem Günü olan 14 Mart,
34 ülkede 122 farklı etkinlikle kutlandı. Onaltıncısı kutlanan bu anlamlı günde barajlar ve
HES’lerden etkilenen halklar ve aktivistler
bulundukları ülkelerde yaptıkları eylemlerle
Su Olmazsa Hayat da Olmaz!
Su, hayatın kaynağı, dünyanın 3/4’ü;
vücudumuzun % 80’i su. Kana kana içtiğimiz, duş yaptığımız, yağmur olup
yağdığında sevdiğimiz ama sel olup
aktığında korktuğumuz su.
• Dünyadaki tatlı suyun %80 i buzul olarak kutuplardadır.
• Dünyadaki nehirlerin yaklaşık 2/3ü (yaklaşık
300 nehir) sınır ötesi su olarak bir kaç komşu
ülke tarafından paylaşılmaktadır. Bu nehirlerin hemen hemen tamamı komşu ülkelerle sorunlara yol açmaktadır.
• Yaklaşık 1,1 milyar insan temiz içme veya kullanım suyundan yoksundur.
Sadece Türkiye’yi değil tüm yerküreyi ilgilendiren bu korkunç tabloyu değiştirebilmek için
yerelde olduğu kadar küre ölçeğinden de mücadele verilmeli. 14 Mart tüm dünyada barajlar
ve HES’lerden muzdarip halkların ortak sesi ve
bu sese Türkiye’den de yeni sesler eklenmeli.
Nehirlerimiz kâr için değil, yaşam için aksın!
SEN DOĞAYA SAHİP ÇIK,
O SANA SAHİP ÇIKAR
• Her yıl yaklaşık 5 milyon insan temiz su ile
ilgili hastalıklardan dolayı ölmektedir.
• 2025 yılında dünya nüfusunun üçte biri şiddetli derecede su sıkıntısı çekecektir.
• Halen dünyada 2,8 milyar insan şehirlerde
yaşıyor, bu rakam 2025’te 4,5 milyara yükselecek. Şehirler temiz suya daha fazla ihtiyaç
duymakla birlikte aynı zamanda büyük çapta
atık su sorunu ortaya çıkacaktır. Şehir nüfusunun artması ciddi su sorunlarını beraberinde
getirecektir.
• Ülkemizdeki 3200 belediyenin yaklaşık 50
adedi kanalizasyon sularını arıtmaktadırlar.
Başka bir deyişle nüfusumuzun yaklaşık 50 milyonuna ait kanalizasyon suları doğrudan nehirlere dolayısıyla göl ve denizlere akmaktadır.
Bitkisel İnsektisitler Üzerine Bir
Değerlendirme
Bitkisel insektisitler, bitkilerden çeşitli yöntemlerle elde edilen ve insektisit özelliği gösteren bileşiklerdir. Bunlar, işlenmemiş bitkisel
materyaller, bitki ekstraktları ve bitkilerden
izole edilen saf bileşikler gibi değişik formlarda olabilirler. Bitkisel kökenli doğal insektisitlerin bir kısmı doğrudan öldürücü olarak
kullanılırken bir kısmı da bu öldürücü etkinin yanında veya ayrı olarak uzaklaştırıcı,
beslenmeyi engelleyici vb. yönü ile kullanılmaktadır (Dimetry ve Schmidt 1992).
Bu gün ençok bilinen bitkisel insektisitler
arasında azadirachtin, piretrum, rotenon,
nikotin, capsaicin bulunmaktadır. Eski yıllardan beri kullanılan bitkisel insektisitler,
yerini 1940’lı yılların ortalarından itibaren
sentetik insektisitlere bırakmışlardır (Isman
2006). Bunun nedeni, sentetik insektisitlerin, bitkisel kökenlilere göre daha etkili
olmaları, etki sürelerinin daha uzun olması
ve daha ucuz elde edilebilmeleridir. Fakat
son yıllarda sentetik insektisitlerin bilinçsizce kullanımı sonucunda zararlılarda direnç oluşumu, mevcut ekosistemde insana,
çevreye ve faydalılara olan toksisite gibi
olumsuz etkileri bilimsel çalışmalarla ortaya
konmuştur. Bu olumsuz etkiler sentetik insektisitlerin kullanımını haklı olarak sınırlayan önemli etkenler arasındadır. Bu nedenle
tarımsal zararlılarla mücadelede, tekrar alternatif kimyasal bileşiklere yönelim söz konusu olmuştur. Bitkisel insektisitler yeniden
önem kazanmaya başlamıştır.
Son yıllarda entegre mücadele ve
özellikle de sürdürülebilir tarım
şekli olan iyi tarım ve organik
tarımla birlikte bu bitkisel
kökenli insektisitler konusundaki
çalışmalar daha da yoğunluk
kazanmıştır.
Bitkisel doğal insektisitlerin, dünya insektisit pazarındaki paylarının da giderek artacağı tahmin edilmektedir. Bitkilerin, insektisitler için önemli potansiyel kaynaklar
olduğu birçok araştırıcı tarafından ortaya
konmuştur. Yapılan araştırmalar çok sayıda
bitkinin tarımda zararlı olan böceklere çeşitli şekillerde etkili olduğunu belirtmektedirler. Bu kadar çok sayıdaki bitkinin insektisit
etkisinin olduğu bilinmesine karşın, pratikte insektisit olarak yararlanılan bitki sayısı
çok az sayıdadır. Doğal bitkisel kaynakların
kısıtlı olması, preparat yapımındaki standardizasyonun sağlanmasındaki problemler
ve ruhsat almadaki zorluklar gibi faktörler,
bitkilerden insektisit üretimini kısıtlamaktadır. Ülkemizde bitkisel insektisitlerin zararlı
böceklere etkisini konu alan birçok çalışma
bulunmaktadır.
Diğer yandan araştırıcılar entegre mücadele kapsamında ve sürdürülebilir tarım şekli
olan iyi tarım ve organik tarım uygulamalarında ürün kayıplarının en aza indirilmesi
için kültürel önlemler, biyolojik mücadele
ve biyoteknik savaşım yöntemleriyle birlikte
bitkisel ekstrakt ve insektisitlerin kullanılabileceği savunulmaktadır ( Simmonds vd.
2002, Lyons vd. 2003). Konvansiyonel tarım
şeklinden sürdürülebilir tarım şekline geçişte, birçok üreticinin konvansiyonel tarımdan
kalma pestisit kullanma alışkanlıklarını da
Dr. Hilal TUNCA
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Bitki Koruma Bölümü
sürdürme eğilimde olduğu gözlemlenmektedir. Bu durumda bu üreticilerin çoğu tarımda
karşılaştıkları tüm bitki koruma sorunlarını
bitkisel kökenli insektisitle çözme beklentisine girmişlerdir. Üreticilerin böyle bir beklenti içine girmelerinde bazı araştırıcılar ve
tarımla ilgili kurumların da payı büyüktür.
Oysa sürdürülebilir tarım
yöntemlerini başarıyla
kullanan ülkelerdeki üreticiler,
karşılaştıkları bitki koruma
sorunlarının çözümünde öncelikle
kültürel önlemleri, biyolojik
mücadeleyi ve biyoteknik savaşım
yöntemlerini kullandıkları,
bitkisel insektisitleri ise zorunlu
kaldıklarında tercih ettikleri
bilinmektedir.
Ülkemiz gibi gelişmekte olan ülkelerde ve
geri kalmış ülkelerde ise tarımda karşılaşılan
bitki koruma sorunların çözümünde kimyasal mücadele neredeyse tek çözüm olarak
uygulanmaktadır. İhraç ettiğimiz tarımsal
ürünlerde yanlış pestisit kullanımından dolayı geri dönen ürünler, ülke olarak kimyasal
savaşımdaki başarısızlığımızın önemli bir
göstergesidir. Gelişmiş ülkelerde kültürel
önlemleri ve biyolojik mücadeleyi esas alan
organik tarım alanları, toplam ülke tarım
alanlarının % 10’larına kadar ulaşırken, ülkemizde ise bu oranın % 1’in altında oluşu
da yukarıdaki sonucu destekler niteliktedir.
Hiçbir mücadele yöntemi tek başına bir çözüm olarak düşünülmemelidir. Bu durum
bitkisel insektisitler içinde geçerlidir. Zararlılara karşı çevreyle uyumlu mücadele
stratejilerinin geliştirilmesi ve uygulanması
gerekmektedir.
Kaynaklar
Dimetry N. Schmidt, G.H., Efficacy Of
Neem-Azal-S And Margozan-O Against The
Bean Aphid, Aphis Fabae. Anz Schadl Pflanz
Umw 65, 75–79, (1992).
Isman, M.B., Botanical Insecticides, Deterrents, And Repellents Inmodern Agrıculture
And An Increasıngly Regulated World. Annual Review Of Entomology, 51, 45–66, (2006).
Simmonds M.S.J., Manlove J.D., Blaney
W.M., Khambay B.P.S. Effects Of Selected
Botanical Insecticides On The Behaviour
And Mortality Of Glasshouse Whitefly Trialeurodes Vaporiarum And The Parasitoid
Encarsia Formosa. Entomologia Experimentalis Et Applicata, 102, 39-47, (2002).
Lyons D.B., Helson B.V., Bourchier R.S.,
Jones G.C. Mcfarlane J.W., Effects Of Azadirachtin- Based Insecticides On The Egg
Parasitoid Trichogramma Minitum (Hymenoptera: Trichogrammatidae). The Canadian Entomologist, 135, 685-695, (2003).
̇
̇ Nisan 2013
Köy-Koop Merkez Birliği
TARIM
Tarımda İş Sağlığı ve Güvenliği İşbirliği
Protokolü imzalandı
»»Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker ile Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Tarımda İş Sağlığı ve Güvenliği İşbirliği
Protokolü'nü Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nda imzaladı.
Bakan Eker, Türkiye'de 25
milyon çalışanın 4'te birinin tarımda faaliyet gösterdiğini; protokolün, milyonlarca çalışanın iş sağlığı
ve güvenliği açısından çok
önemli olduğunu söyledi.
Bakan Eker, ABD'de 100
kişiden birinin, AB ülkelerinde 100 kişiden 4'ünün,
Türkiye'de 100 kişiden
25'inin tarımda çalıştığını
belirtti.
Tarımda çalışan 6 milyon 100 bin kişinin işlerini yaparken, makine ve ekipman
kullanımı, tarımda kullanılan
kimyasallar ile bakteri, virüs,
mikroplarla temas gibi riskleri
3 başlık altında toplanabileceğini söyledi. Bakan Eker, küçük
ölçekli işletmelerde iş sağlığı
güvenliğini sağlayacak altyapıda
eksikler olabildiğini vurgulayarak "Protokolün hedef kitlesini
10'dan daha az kişinin istihdam
edildiği yerlerdeki yaklaşık 5
milyon 900 bin kişi oluşturuyor.
Öncelikli olarak bu kitleye dönük eğitim çalışması yapılacak.
Bunun için bir masraf, harcama
gerekirse kamu eliyle finanse
edeceğiz. Kuşkusuz 5 milyon 9
bin kişinin güvenliği ve sağlığının temin edilmiş olması bizim için bu projenin en büyük
çıktısı. Bunda ne kadar başarılı
olursak, ne kadar iyi uygularsak
Türkiye'de iş verimliliği, toplum
sağlığı, iş sağlığı ve güvenliğinde
o kadar başarı elde etmiş oluruz." diye konuştu.
Eker, Tarımda çalışan 6 milyon
100 bin kişinin sadece 1 milyon
200 binin sigortalı olarak çalıştığını, bu oranın toplam sigortalı
çalışanların yüzde 6,5'ine karşılık geldiğini ve bu sayının çok
az olduğunu belirtti. Tarımda
çalışan milyonlarca kişinin
eğitim ve sigortalılığının geliştirilmesi konusunda çaba
gösterdiklerini, projeyle bu
konuda da mesafe katetmeyi
amaçladıklarını belirten Bakan Eker, Tarımda çalışanların gelir düzeyinin düşüklüğüne ve eğitim olanaklarının
daha sınırlı olduğunu bu
nedenle tarımda çalışanların
daha fazla ihtimama, eğitime, rehberliğe ve altyapıya
ihtiyaçları olduğunu ifade
etti. Bakan Eker, "Protokolün
Türkiye'nin çok önemli bir ihtiyacının giderilmesi yönünde çok
ciddi bir çaba ve aşama olduğunu düşünüyorum. İnşallah iş
sağlığı ve güvenliği konusunda
çok daha iyi bir noktaya geliriz"
dedi. Bakan Eker, Temmuz ayından itibaren işletmelerin hizmet
alımı yoluyla bu alanda rehberlik ve eğitim çalışmaları yapacaklarını, bunun bedelinin ise
kamu tarafından karşılanacağını
bildirdi. Bakan Eker, tarımda 10
kişinin altında kişinin çalıştırıldığı işletmelerdeki toplam 5 milyon 900 bin kişiye bu hizmetin
götürüleceğini vurguladı.
13
Görmeyince Kayboluyor Açlık!
»»Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü
ve Tarım Ekonomisi Derneği tarafından 12 Mart 2013
tarihinde “Türkiye’de ve Dünya’da Açlık ve Sürdürülebilir Gıda
Sistemleri” konulu bir konferans düzenlendi.
Boğaziçi Üniversitesi mezunu ve Kanada’
nın Ryerson Üniversitesi’nde görev yapan, gıda güvenliği ve gıda politikası üzerine yaptığı önemli sosyolojik çalışmalarıyla adından sıkça bahsettiren Prof.Dr.
Mustafa Koç, Ege Üniversitesi Ziraat
Fakültesinde Misafir Öğretim Görevlisi
olarak 2 aylık süre zarfında çalışmalar
yapacak. Bu kapsamda gerçekleştirilen
konferansta; Prof.Dr. Mustafa Koç, açlık
sınırının bugün geldiği nokta hakkında
düşüncelerini paylaştı.
Açlık Tüm Dünyanın Sorunu
Dünya’da olduğu gibi ülkemizde de çok
sayıda insanın açlık sınırının altında bir
yaşam sürdüğünü, açlığın bize o kadar
da uzak olmadığını ve sadece belirli ölçüde kalori almaya indirgenemeyeceğini
vurgulayan Koç, açlığı “Bu tüm dünyanın
sorunudur. Bir toplumdaki bireylerin yaşamlarını sürdürmek için gerek duydukları gıdaya yeterli ve sürekli olarak erişememesi” olarak yorumluyor.
Ülkemizde açlığın olmadığı yönünde bir
yanlış algılama olduğuna değinen Koç,
“Türk-İş’in 2013 yılı açlık ve yoksulluk
araştırması verilerinde, bin lira açlık sınırı, 3 bin 265 lira yoksulluk sınırı olarak
gösterilmiş. Asgari ücretin 773 lira olduğu ve bunun 4 çocuğun gıda harcamasını
bile karşılamadığı göz önündeyken Türkiye ve açlık istatistiklerine bakıp ya verilerde bir hata var ya da biz marjinlere
bakmalıyız” dedi.
“Sadece yeteri kalori almak ya da ‘tıkınmak’ biçiminde alındığında açlık yok
denebilir” diyen Koç, “Türkiye’nin dış
alımındaki en büyük artış yağda görülüyor. İnsanların enerji ihtiyacının yüzde
44’ünü ekmek karşılıyor. Yağ tüketimi
her geçen gün artıyor. Yeterli ve sağlıklı beslenme söz konusu değil.” diye konuştu.Koç, açlığın “halının altında” olduğunu, her kriz, olağandışı dönem ve
toplumun marjinal kesimlerinde açlık
gerçeğinin açığa çıktığına vurgu yaptı.
Koç, uluslararası istatistiklerle ilgili olarak; “Son yıllarda işgal edilen ne Afga-
nistan, ne Irak, ne de Somali ile ilgili açlık verileri yoktur. Yakında Libya, Mali,
Sudan ve Suriye de o gruba girecekler.
Görmeyince kayboluyor açlık zaten!”
saptamasını yaptı.
Açlığın yeterince gıda üretememeden
kaynaklanmadığının altın çizen Koç,
üretim artmasına rağmen yiyeceklerin
hayvan yemi olarak kullanılmasının buradaki çelişkinin nedenleri arasında olduğunu söyledi. Koç, “ABD’de 1996 yılında üretilen soyanın % 96’sı, mısır %80’i
ve diğer gıdaların %75’i hayvan yemi olara kullanıldı. O kadar aç insan varken biz
üretilen gıdanın hayvanlara yediriyoruz.
O eti de açlar yemiyor zaten” dedi.
Gıda Tekelleri Dinazorlar
Kadar Etkinler
Gıda tekellerini dinazorlara benzeten Koç,
dünyada 4 firmanın neredeyse tüm gıda
sektörünü elinde tuttuğunu söyleyerek şu
açıklamayı yaptı. “Dinozorlar kadar güçlü, dinozorlar kadar etkinler. Ancak birkaç derecelik ısı düşmesi dinozorları yok
etti. Bunu da unutmamak lazım” dedi.
Tarımda ve gıda sisteminde bir paradigma değişimi gerekliliğine vurgu yapan, çözümün tek olmadığını söyleyen
Koç, “Yeni köylülük nasıl geliştirilebiliri
düşünmekte fayda var. Yerli üreticileri yok edip, topraklarımızı yabancılara
satıp, topraklarımızı, sularımızı onlara
kullandırıp, kirlettirip onların ürettiklerini almak doğru değil. Çözüm, yerelde
kimyanıza uyan, yapınıza en uygun olan
çözümdür” diye konuştu.
Türk Çiftçisinin Ürünleri Bulgaristan Marketlerinde
»»Türkiye Tarım Kredi Kooperatifleri ve iştiraklerinin ürünleri
Bulgaristan tüketim kooperatifleri marketlerinde yer alacak.
Türkiye Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliği Yönetim Kurulu Başkanı İlhami Teke ile Bulgaristan Kooperatifleri
Merkez Birliği Başkanı Petar Stefanov
tarafından imzalanan iyi niyet anlaşması
çerçevesinde, Türkiye Tarım Kredi Kooperatifleri ve iştiraklerinin ürünleri Bulgaristan tüketim kooperatifleri marketlerinde yer alacak.
İlhami Teke, “Bulgaristan Kooperatifleri
Merkez Birliği'nin bünyesinde 800 tüketim kooperatifi var. İştirakimiz Trakya
Dış Ticaret Anonim Şirketi 2009 yılından bu zamana Bulgaristan Zagra’da ticari faaliyet yürütüyor. Bulgaristan’dan
ayçiçeği, mısırözü ve buğday kepeği ithal
ediyoruz. Ayçiçeği yağı, mısır yağı, zeytin
ve zeytinyağı gibi ürünleri de bu ülkeye
ihraç ediyoruz. İyi niyet anlaşmasının
amacı iki kurum arasında uzun süreli
dayanışma ve ticari işbirliğinin kurulmasına imkan verecek alt yapıyı hazırlamak. Bu anlaşmayla ticari faaliyetlerimiz
artarak devam edecektir.” diye konuştu.
Bulgaristan Kooperatifleri Merkez Birliği
Başkanı Petar Stefanov da, Tarım Kredi
Kooperatifleri'nin son yıllarda kaydetmiş
olduğu istikrarlı gelişmeyi bizzat katıldıkları uluslararası toplantılarda da müşahede ettiklerini belirterek, Türkiye’nin
en büyük ve en güçlü kooperatif kuruluşu olan Tarım Kredi Kooperatifleri ile
anlaşma imzalamaktan mutluluk duyduklarını ifade etti.
Tarımsal Sanayiye Destek Verenler
1958 yılında Fevzi Ali Kan tarafından otomotiv sanayine yedek parça üretimi ve pazarlanması amacıyla kurulan Kan Metal
Ltd.Şti;. muhtelif makinalar, ziraat makinaları ve traktör parçaları imalatı yaparak
tarımsal sanayiye destek vermektedir.
54 yıl boyunca sektördeki muhtelif makinalar, ziraat makinaları ve traktor parcaları imalatı, 1963 yılından itibaren urun
yelpazesini otomotiv yan sanayiye cesitli
yan parca urunleri ve 1982 yilinda batör lamasini ekleyerek genisleten firma,
birçok traktör ve biçerdöğer firmalarına
bator laması, sarsak krang sağlayarak
sektörde önemli bir başarıya ulaşmıştır.
Yurtiçinde kendini tanıtan, Dünya pazarında 20 ülkeye yaptığı ihracatla önemli
başarılara imza atan Kan Metal, yurtdışında açılan fuarlara da katılarak ülkemizi temsil etmektedir.
14
̇
̇
Nisan 2013 Köy-Koop Merkez Birliği
SÜT VE SÜT ÜRÜNLERİ
Ülkemizdeki Coğrafi İşarete Sahip Süt Ürünleri
Süt teknolojisinin gelişmesi ve tüketicilerin bilinçlenmesine bağlı olarak, kaliteli ürün talebinin her geçen gün artması, hem yeni ürün
arayışına, hem de geleneksel ürünlere olan ilginin artmasına neden olmaktadır. Geleneksel
ürünler, toplumda doğal ve güvenilir ürünler
olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle, yasal
düzenlemeler ile geleneksel ürünlerin koruma
altına alınması gereksinimi ortaya çıkmıştır.
Bazı geleneksel ürünler, sadece belirli bölgelerde üretildikleri için, bu durum yasal düzenlemelerle koruma altına alınmaktadır.
Avrupa Birliği, farklı özellikte tarımsal üretimin teşviki, ürün isimlerinin yanlış ve haksız
yere kullanımının önlenmesi ve ürünün özellikleri ile ilgili tüketicilerin bilgilendirilmesine
yardımcı olmak amacıyla “coğrafi işaret” sistemini oluşturmuştur. Coğrafi işaretler, belirgin
bir niteliği, ünü veya diğer özellikleri yönünden bulunduğu yöre, alan, bölge ya da ülke ile
özdeşleşmiş bir ürünü gösteren işaretlerdir.
Coğrafi işaretlere temel oluşturan 20 Mart 1883
tarihli Paris sözleşmesi, farklı ülkelerdeki sınaî
mülkiyet hakları ile ilgili kanun sistemlerini
eşgüdümlü hale getirerek uluslararası hukuksal bir kurumsal yapı oluşturmaktadır. Paris
Sözleşmesi’ne kadar buluşu yapan kişi bir ülkede başvuru yaptığında aynı buluşunun korunması için başka bir ülkede başvuru yapamıyorken, Paris Sözleşmesi bir başvuru ile aynı anda
istenilen tüm üye ülkelerde başvuru yapmayı
olanaklı hale getirmiştir. Türkiye Paris Sözleşmesine 1925 yılında katılmıştır ve 2007 yılı itibariyle Paris Sözleşmesi’ne 171 ülke dâhildir.
H. Ceren AKAL
[email protected]
Nazlı TÜRKMEN
[email protected]
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Süt Teknolojisi Bölümü
1994 tarihli Dünya Ticaret Örgütü’nün yayınladığı belgede coğrafi işarete yer verilmekte
ve coğrafi işaretin özel ayrı bir fikri mülkiyet
hakkı olduğu, 149 ülke tarafından tanındığı ve
bu hakkın toplumsal olarak kullanıldığı belirtilmiştir.
Avrupa Birliği’nde koruma altına alınmış coğrafi işaretler ikiye ayrılır. Bunlar mahreç işareti (Koruma Altına Alınmış Orijin Adı) ve
menşe işareti (Koruma Altına Alınmış Coğrafi
İşaret) dir. Mahreç işareti, her zaman belirli
bir nitelik ve kalite ile bağlantılı olmadan herhangi bir ürünün coğrafi olarak kaynaklandığı
yeri (ülke, bölge, yöre, şehir) göstermektedir.
Bir ürünün mahreç adını taşıması için ise aşağıdaki şartları taşıması gerekmektedir:
1. Coğrafi sınırları belirlenmiş bir yöre, alan
veya bölgeden kaynaklanan bir ürün olması,
2. Belirgin bir niteliği, ünü veya diğer özellikleri itibariyle bu yöre, alan veya bölge ile özdeşleşmiş bir ürün olması,
3. Üretimi, işlenmesi ve diğer işlemlerden en
az birinin belirlenmiş yöre, alan veya bölge sınırları içinde yapılan bir ürün olması,
4. Coğrafi işaretlerin tescili için yetkili mercii
Türk Patent Enstitüsü’dür ve yurtiçinden veya
yurtdışından yapılan tüm başvurular Türk Patent Enstitüsü’ne ya da onun yetkili kıldığı makama yapılır.
Coğrafi sınırları belirlenmiş yer ile, söz konusu coğrafi yerin insan faktöründen ya da doğasından kaynaklanan bir özelliğe sahip olan
ve bu özellikleri itibariyle bölge ile özdeşleşmiş
ürünlerin üretimi, işlenmesi ve diğer işlemlerin tümüyle bu yöre, alan veya bölge sınırları
içinde yapılması “menşe adını” belirtmektedir.
Bir ürünün menşe adını taşıması için aşağıdaki şartları taşıması gerekmektedir:
1. Coğrafi sınırları belirlenmiş bir yöre, alan,
bölge ya da çok özel durumlarda ülkeden kaynaklanan bir ürün olması,
2. Tüm özelliklerini veya esas niteliğini veya
özelliklerinin bu yöre, alan veya bölgeye özgü
Afyon
Kaymağı
Tescil
2005
Coğrafi
İşaret
Türü
Menşe
Coğrafi
Sınır
Afyon
Ürün
Maraş
Dondurması
Tescil
2003
Coğrafi
İşaret
Türü
Menşe
Coğrafi
Sınır
K. Maraş İli
Merkezi
Afyon’un coğrafi konumu ve
coğrafi özellikleri, rakımı, sert
iklim şartları, doğal kaynak suları,
sahip olduğu mera ve otlaklar,
mandaların daha çok otlak ve yaylalarda çeşitli otlar yiyerek beslenmeleri, besiye çekildiklerinde özellikle Afyon’a özgü haşhaş küspesi
ile beslenmeleri manda sütüne ayrı
bir lezzet vermektedir.
Coğrafi
İşaret
Türü
Ürünün Tanımı ve Ayırt Edici Özellikleri
Coğrafi
Sınır
Ürün
Diyarbakır
Örgü Peyniri
Tescil
2010
Coğrafi
İşaret
Türü
Mahreç
Coğrafi
Sınır
Diyarbakır İli
ve İlçelei
Diyarbakır Örgü Peyniri bileşim
yönünden beyaz peynire, üretim
teknolojisi açısından ise kaşar peynirine benzemektedir. Söz konusu
peynirin yağ oranı yüksek, homojen, plastik telemeli, elastik yapıda
yarı sert, kendine özgü karakteristik tat-aromaya sahip, besin değeri
yüksek ve tüketici beğenisini kazanan tipik saç örgüsü şeklinde bir
peynir çeşididir.
Ürünün Tanımı ve Ayırt Edici Özellikleri
Ürün
Hellim
Halloumi
Tescil
2009
Coğrafi
İşaret
Türü
Menşe
Coğrafi
Sınır
Kıbrıs
Hellim peyniri çiğ koyun-keçi, koyun-keçi-inek sütü karışımlarından
veya ayrı ayrı koyun ve keçi sütlerinden yapılmaktadır. En önemli
ayırt edici özelliği, erimemesi
nedeniyle tava veya ızgara gibi
yöntemlerle pişirilerek de tüketilebilmesidir. Hellim yapımında süt
hayvanlarının yem ihtiyaçlarının
Kıbrıs’taki serbest otlaklardan
ve yerli bitkilerden üretilen kaba
yemlerle karşılanmasından dolayı
oluşan kendine özgü tat ve aromaya sahip çiğ veya pastörize Kıbrıs
sütü kullanılmaktadır.
Ürünün Tanımı ve Ayırt Edici Özellikleri
Ürün
Ezine Peyniri
Tescil
2006
Coğrafi
İşaret
Türü
Menşe
Coğrafi
Sınır
Ezine,
Bayramiç ve
Ayvacık
Bölgenin doğal bitki örtüsü ve su
kaynaklarıyla beslenen koyun, keçi
ve ineklerden elde edilen sütlerden
üretilmektedir. Mevsime göre; en
az %40 keçi sütü, %45-55 koyun
sütü ve en fazla %15 inek sütünün
karıştırılmasıyla elde edilen ürün,
menşe adı tanımına uygun tam
yağlı, muhtelif büyüklükte teneke
tipi beyaz peynirdir.
3. Üretimi, işlenmesi ve diğer tüm işlemlerinin
tamamıyla bu yöre, alan veya bölge sınırları
içinde yapılan bir ürün olması.
Türkiye’de günümüz itibariyle
coğrafi işaret ile tescillenmiş 167
adet ürün bulunmaktadır.
Bunların büyük çoğunluğunu, tüm dünyada
olduğu gibi gıda ürünleri oluşturmaktadır.
Coğrafi işaretli süt ürünleri sayısı ise 9dur.
Bunlar, Afyon kaymağı, Diyarbakır Örgü peyniri, Edirne Beyaz peyniri, Erzincan Tulum
peyniri, Erzurum Civil peyniri, Erzurum Küflü
Civil Peyniri (Göğermiş Peynir), Ezine peyniri,
Hellim (Halloumi) ve Maraş dondurması’dır.
Ürünün Tanımı ve Ayırt Edici Özellikleri
Ürünün Tanımı ve Ayırt Edici Özellikleri
Ürün
coğrafi unsurlardan kaynaklanan bir ürün olması,
Keçi sütüne, beyaz şeker ve salep
ilave edilerek hazırlanan karışımın
pastörize edilmesinden sonra,
üretim tekniğine göre işlenerek
elde edilen ve uygun ambalajlara
konulan bir süt ürünüdür. Maraş
dondurmasının ayırt edici özelliği
Kahramanmaraş’ı kuşatan Ahır
Dağı’nın flora ve faunasına özgü
kekik, keven, sümbül ve çiğdem
gibi çiçeklerle beslenen keçilerin
sütleri ile yabani orkide çiçeklerinin köklerinden elde edilen salepin
kullanılmasıdır.
Ürünün Tanımı ve Ayırt Edici Özellikleri
Ürün
Tescil
Erzurum
Civil Peyniri
İlinin yüksek dağları arasında kalan
meralarda çeşitli besleyici otlarla
beslenen hayvanlardan elde edilen
2009
sütün yağının uzaklaştırılması sonucu kalan yağsız sütün asitlendiMahreç
rildikten
sonra
mayalanması
ve ısıtılması ile oluşan pıhtının
karıştırılıp, yoğurulup askılara
Erzurum İli ve asılarak kütle içinde tel oluşturması
İlçeleri
sonucu elde edilmektedir.
Ürünün Tanımı ve Ayırt Edici Özellikleri
Ürün
Erzurum
KüflüCivil
Peyniri
(Göğermiş Peynir)
Tescil
2010
Coğrafi
İşaret
Türü
Mahreç
Coğrafi
Sınır
Erzurum İli ve
İlçeleri
Erzurum Civil peynirinin didilerek
Lor peyniri ile veya sade Civil peynirinin didilerek gıda ambalajlamaya uygun plastik bidonlara basılıp
suyunun uzaklaştırılması ve doğal
olarak küflenmesi sonucu elde
edilen kendine özgü lezzete sahip
olgun bir peynir çeşididir.
Ürünün Tanımı ve Ayırt Edici Özellikleri
Ürün
Tescil
Coğrafi
İşaret
Türü
Coğrafi
Sınır
Erzincan
Erzincan’ın yüksek rakımlı, 90Tulum Peyniri 100 çeşit bitki zenginliğine sahip,
yaylalarında beslenen, Karaman
2000
koyunundan yılın beşinci ve dokuzuncu ayları arasında alınan sütten
Menşe
özel işlemle yapılan peynirine Erzincan Tulum Peyniri denir. Ürünü
Erzincan İli ve diğerlerinden ayıran en önemli
özellik üretildiği yaylaların havasıdır.
İlçeleri
Ürünün Tanımı ve Ayırt Edici Özellikleri
Ürün
Edirne
Beyaz Peyniri
Tescil
2007
Coğrafi
İşaret
Türü
Mahreç
Coğrafi
Sınır
Türkiye
Sınırları
Edirne ili ve ilçelerindeki süt
hayvanlarından
alınan
taze
sütlerin 65-68 ºC’de 20-30 dakika
pastörize edilerek peynir mayası ile
pıhtılaştırıldıktan sonra fazla suyunun süzülmesi, şekil verilmesi, salamurada tuzlanması ve soğuk hava
deposunda olgunlaştırılması ile
elde edilmektedir. En önemli ayırt
edici özelliği, sadece süt, maya ve
tuz kullanılmak sureti ile üretilmesi, herhangi bir katkı maddesi veya
yardımcı madde kullanılmamasıdır.
̇
̇ Nisan 2013
Köy-Koop Merkez Birliği
TARIM
Mısır: Herşeyin İçindeyim -V»»Kültür bitkilerindeki zararlıları kontrol altına almak için tek etkili yöntem kimyasallar mıdır?
Birçoğumuz zararlılarla mücadele sözünü
duyduğumuzda aklımıza tek bir şey gelir:
Kimyasallar… Fakat bitkilerimizde verim
kaybına yol açan zararlılarla mücadelede,
elbette ki tek ya da en etkili yol kimyasallar değildir. Hatta tarım ilaçlarının kontrolsüz bir biçimde kullanılması ile birlikte zarar azaltılamadığı gibi, zararlı böceği
baskı altında tutan faydalı organizmalara
da zarar vermiş, zararlı böceklerin kullandığımız kimyasallara karşı direnç kazanmasına sebep olmuş ve bunların yanı sıra
o alandaki doğal dengeyi bozduğumuz
için belki daha önce zararlı olmayan fakat
zarar yapma potansiyelleri olan böcekler
için elverişli bir ortam yaratmış oluyoruz.
Bu da daha fazla ve daha çeşitli kimyasallar kullanma zorunluluğunu ortaya çıkarıyor. Zararlılarla mücadelede başarılı
olabilmek için hedef alınacak zararlının
ekolojisi, yaşam biçimi ve alışkanlıklarını
çok iyi bilmek zorundayız. Bunu bilmediğimizde bir ürün döneminde onlarca defa
da ilaç kullansak istenilen başarıyı elde
edemeyeceğimiz kesindir.
Yaşamdaki bütün gelişmeler ve ilerlemeler birbirine paralel gider; bu en acımasız
kurallardan biri olsa gerek. Tarımsal üretimde de bu böyle. Biz istediğimiz kadar
bilimsel çalışma, son teknolojik yöntemler üzerine araştırma yapalım, gelişmiş
dünyanın bir parçası olmaya çalışalım;
eğer üreticinin dünyasında bir şeyler
değişmediyse bunların hayattaki karşılığı: havanda su dövmek, kumdan kaleler
yapmaktır. Tarımsal üretimdeki hastalık
ve zararlılarla mücadele konusunda yapılabilecek en önemli işlerden biri olarak
tarımsal yayım faaliyetlerinin samimiyetinin ve yoğunluğunun artırılması olduğunu düşünüyorum.
Başka yazıların ve tartışmaların başlığı
olacak bu konuyu bir başka zamana bırakıp, ülkemizde mısır tarımındaki zararlılar ve bunların mücadelesinde entegre
mücadelenin önemi ve uygulanması altında ama genel anlamda entegre mücadele üzerine düşünelim. Entegre mücadele sözü ile ürünlerimizde kayba yol
açan zararlı problemlerini çözmek için
kullanılan bütün yöntemlerin gerektiği
zamanda uygun ve birbirini tamamlayacak bir biçimde bir arada uygulanması
kastediliyor. Entegre mücadele için, insan sağlığı, çevre ve doğal dengeyi dikkate alan sürdürülebilir bir mücadele
sistemidir diyebiliriz. Entegre mücadele
sistemi çok değerlidir çünkü: zararlılardan kurtulmak için kullandığımız kimyasalların miktarını, bu sebeple çevreye
ve insan sağlığına verilen zararları ve
kimyasal mücadele için cebimizden akıp
giden paraları da azaltır. Zararlılarla entegre mücadeleye, bitkiyi gözlemleme,
zararlının verdiği zararı belirleme ve bu
bilgilerin eşiğinde uygun eylem planını
seçmek ekseninde bakabiliriz.
Entegre mücadele dünyada ilk olarak
1960’lı yıllarda özellikle pamuk üretimi
yapılan bölgelerde, her bir pamuk üretimi yapılan alana yıllık en az 12 defa
kimyasal kullanılmasına rağmen, bu
kimyasal insektisitlerin zararlılara karşı
başarısız olmalarının sonucunda ortaya
çıkmıştır. Zararlılarla entegre mücadelenin en temel felsefesi, hem ürünlerdeki
ekonomik kaybı minimum düzeyde tutmak hem de ekim yapılan alanlarda ve
bu alanların çevresindeki hedef alınmayan organizmalar ve bu ürünleri tüketen
canlılar üzerinde meydana gelebilecek
zararlı etkileri mümkün olan en düşük
düzeyde tutabilmektir. Bizim dünyamızda, genelde insanı doğanın hakimi ve
doğadaki bütün canlı ya da cansız varlıklarının varoluş sebebinin insana hizmet
olduğunu düşündüğümüz için entegre
mücadelenin kabul görmesi ve uygulanması hala zorluklarla dolu ne yazık ki.
Mısır bitkisinde çok fazla zararlı tür bulunmakla birlikte, belirli koşullarda zarara yol açan organizmaların yanı sıra
normal şartlar altında büyük zarara sebep olmayan potansiyel zararlı türler
de bulunmaktadır. Aynı zamanda mısır
Esengül ERDEM
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü
[email protected]
Ali Kürşat ŞAHİN
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü
[email protected]
arazileri birçok faydalı türleri de
barındırmaktadır. Eğer arazideki zararlı türler (ana zararlılar ve potansiyel zararlılar), faydalı türler ve
yoğunlukları tespit edilebilirse, zararlı türlerin
vereceği zararın ekonomik
zarar eşiğine (Ekonomik
Zarar Eşiği: Artan zararlı
nüfusu karşısında zararlının
zarar yapacak düzeye ulaşmadan, nüfusunu düşürme girişimlerinin gerekli olduğu düzeydir.) ulaşıp
ulaşamadığı da anlaşılır ve buna göre
mücadeleye başlayıp başlamama kararı verilir. Yani her dönem düzenli olarak
ilaçlama yapmak zorunda kalmayız. Eğer
ekonomik zarar eşiğine varılmışsa, bu defa
da mücadeleye başlamak için zararlıların
ve doğal düşmanlarının kritik dönemleri
göz önünde bulundurulmalıdır.
Türkiye’de mısır tarlalarında ana zararlılar Mısırkurdu ve Mısır Koçankurdudur.
Fakat bunların yanısıra bozkurtlar, telkurtları, danaburnu, çizgili yaprakkurdu, mısır maymuncuğu gibi zararlılar da
zaman zaman büyük ekonomik kayıplara
sebep oluyor. Entegre mücadele sisteminde ana zararlılar ile mücadele edildiğinde potansiyel zararlı türler ile ayrıca
bir mücadele yapmaya gerek kalmaz.
Yani Mısır kurtları için doğru bir mücadele programı seçersek ve bunu uygulayabilirsek diğer zararlıların zararlarını
da minimum düzeye indirmiş olacağız.
Ülkemizde Mısırkurdu ve Mısır Koçankurduna karşı entegre mücadeleye baktığımızda Akdeniz Bölgesi’nde başarılı
sonuçlar alındığını görebiliyoruz. Fakat
genel anlamda mısır üretimine baktığımızda zararlılara karşı planlı bir mücadele programının uygulanmadığı bir gerçek. Bunun en büyük sebeplerinden biri
ise kimyasal mücadele ile hızlı ve etkili
sonuç alındığının düşünülmesinden geliyor. Çiftçimiz ilaç bayisine gidiyor senelik ilaçlarını genellikle neden ve niçinine
bakmadan satın alıyor ve her sene hangi
dönemde uyguluyorsa yine aynı şeyi yapıyor. Onun dışında rutin olarak toprağını işliyor, gübresini atıyor, sulama işlemlerini yapıyor ve zararlı olsa da olmasa
da ilaçlamaya alıştığı zaman da ilacını
kullanıyor. Bazı yıllar ilaç bayisine olan
borcu, üründen kazandığı paradan fazla
olduğunda da farklı sebepler aranıyor.
Bazen telefonlar alıyoruz ziraat mühendisi olduğumuzu bilen üretici akrabalarımızdan. (ya bizi deniyorlar ya da daha
kötüsü… ne yazık ki hala çiftçimiz ilaç
bayisine güvenir ama ziraat mühendisine hep şüpheyle yaklaşır.) Mesela kayısıya bu bahar hangi ilaçları atalım diye
soruyorlar. Bütün iyimser tablo kayboluyor o zaman. Bir defasında bir akrabama
kirazda “tanımlayamadığı” ama kurtulmak istediği bir zararlı için daha önceden
görmüş olduğum yabancı ot basmış olan
bahçesini temizlemesini söylediğimde:
“Sen de bize ölelim diyorsun; zaten bir
sürü işimiz var bir de ot mu yolacağız.”
dedi. O zaman bitkiden örnek alıp en
azından ilçe tarıma götür, zararlıyı tanıyıp ona göre bir şeyler önersinler önerisine de “Onlar bir şey bilmiyorlar ki canım” cevabı geldi. Bu belki uç bir örnek
olabilir ama sürekli hap gibi kimyasal
istemeye alıştırıldık ne yazık ki.
Konu mısır olunca nedense hep genişliyor yazıların konusu, başka boyutlar almaya başlıyor. Daha da dağılmadan mısır zararlılarına karşı ve diğer tüm bitki
zararlılarına karşı entegre mücadelede
izlenmesi gereken yolları özetleyelim:
• Yetiştirdiğin bitkiyi iyi tanımalısın. İlk
olarak bitkiyi zararlıdan korumalısın ki
zararlı ile mücadele etmek zorunda kalmayasın. Bunun için kuvvetli ve sağlıklı
bitki yetiştirmelisin, yani kaliteli tohum
kullanmalı, iyi toprak işlemesi, dengeli gübreleme ve sulama yapmalı, temiz
üretim materyali (tohum, fide, fidan vb.)
kullanmalı, dayanıklı çeşit yetiştirmelisin.
• Ekim dikim zamanını iyi ayarlamalısın. İyi ayarlamalısın ki zararlıların beslenme dönemleri ile
bitkide ihtiyaç duydukları dönemler birbirine
denk gelmesin. Böylece bitkide meydana
gelecek zararı en az
düzeye indirebilirsin.
•
Hasat zamanını iyi ayarlamalısın. Ürünün hasat olgunluğunun dikkate alarak böcek zararı en yüksek seviyeye çıkmadan
hasat edilmesi gerekir. Gecikme
olduğunda zarar da artar.
• Bir tarlada uzun süre aynı bitkinin yetiştirirsen, toprak zayıflar
ve bitki zayıf gelişme gösterip zararlılardan daha fazla etkilenir. Bu tarlada
zararlıların yoğunluğu da artar. Bunun
için devamlı aynı bitkiyi değil, o tarlada
gelişebilecek ve zararlının kendisine konukçu olarak seçmediği başka bitkileri
nöbetleşe yetiştirmelisin, böylece zararlının yoğunluğunu azaltılabilirsin.
• Zararlı ile bulaşık bitki artıklarını, yabancı otları, hasat artıkları sapı samanı
tarlandan uzaklaştırmalısın. Ama kesinlikle yakarak değil! Çünkü bunları yaktığında hem toprağı fakirleştirirsin hem
de faydalı böcekleri yok edersin.
• Zararlılarla mücadeleye başlama zamanına karar vermek ya da doğrudan
zararlı yoğunluğunu azaltmak için çeşitli
tuzaklar kullanabilirsin (Yem Tuzakları,
Yapışkan Tuzaklar, Renk Tuzakları, Işık
Tuzakları, Kışlak Tuzakları vb ).
• Özellikle Mısırkurtları ve Koçankurtlarına karşı biyolojik mücadeleden başarılı
sonuçlar alındığı bilinmektedir. Bunun
için bu zararlıların doğal düşmanları olan
( yani yumurta, larva ya da pupa dönemleri ile beslenen canlılar) Trichogramma
spp. kitlesel olarak salınmakta ve zararlı
yoğunluğunda önemli miktarda azalmalara sebep olmaktadır. Böylece ilaç kalıntısı olmayan bir ürünün, daha az masrafın olacak ve doğal dengeye, çevre ve
insan sağlığına zararın olmayacak.
• Bazen yukarıdaki bütün adımları uygulasan da zararlı sorun olmaya devam
edebilir. İşte bu en çaresiz kaldığın noktada başvuracağın şey kimyasal ilaç kullanmak olmalıdır. Bunun için de ürünündeki zararlıyı hedef alan ruhsatlı bir
ilacı uygun zamanda, uygun dozda ve uygun yöntemlerle kullanmalısın.
Çifçilik uygulamalı bir bilimdir. O yüzden bu işi yapan kişinin tüm bilim insanlarının yapması gerektiği gibi neyi niçin
yaptığını bilmesi gerekir. Bütün canlılar
değişen dünyaya uyum sağlamaya çalışıyor çünkü uyum sağlayamayanın yaşama
şansı neslini devam ettirme şansı kalmıyor. Böcekler de ya yaşama alışkanlıklarını davranışlarını değiştiriyor ya da zor
koşullara dayanma gücü yüksek bireyler
oluşturuyor; kaldı ki artık mesafeler de
çok kısa. Mesela Avusturalya’da bir kişinin pantolonun paçasına takılan birkaç
böcek ya da tohum uçakla Türkiye’ye gelebilir ve burada salgın yapabilecek ortamı bulabilir.
Bu gittikçe küçülen dünyada sağlıklı bitkisel üretime devam edebilmek için kesinlikle üreticiler ve ziraatçiler, biyologlar, gen mühendisleri, gıda mühendisleri,
kimyacılar gibi birçok meslek grubunun
sürekli bilgi alışverişi içerisinde olmaları
ve birbirlerine güvenmeleri gerekiyor.
Not: Bu yazı dizisi hazırlanırken çok sayıda kaynak kullanıldığından, kaynaklara ulaşmak için yazarlarla iletişim
kurabilirsiniz.
15
Yanlış Yapılan Budama Ürün
Kaybına Neden Oluyor
»»Uzmanlar, ağaç budamalarının yapıldığı
bu aylarda yetiştiricileri kaliteli ve bol ürün
alabilmek için neler yapılması gerektiği
konusunda önemli uyarılarda bulunuyorlar.
Kaliteli ve bol ürün alabilmek
için yapılan toprak işleme,
sulama, gübreleme, mücadele gibi tedbirlerin yanısıra
her yıl budama yapılmasının
zorunlu olduğunu bildiren
uzmanlar, budama yapılmayan ağaçlarda; kısa zamanda
verim düşmesi, periyodisite,
küçük ve kalitesiz meyve oluşumu, ağaç dalların kırılması
ve taçın düzensiz gelişmesine neden olacağını belirtiyorlar.
Bilinçsizce Yapılan Budama Ürünlerde Büyük
Rekolte Kaybına Neden Oluyor!
Budama, meyvecilikte karlılık oranını artırmak için yapılması gereken en önemli bakım tedbirlerindendir.
Meyve ağaçlarının budanma şekli, meyve tür ve çeşidine,
ağaçların yaşına, toprak ve iklim koşullarına, budamadan
beklenen amaca ve ağacın gelişme gücüne göre değişir. Bu
nedenle her meyve tür ve çeşidinin değişik iklim ve toprak
koşullarındaki gelişme gücünün ve bunların budamaya karşı gösterdiği tepkilerin iyi bilinmesi gerekir. Ayrıca dalların
kesilmesi, bırakılacak ve kesilecek dalların iyi seçilmesi konusundaki genel kuralların da bilinmesi zorunludur.
Ağaçlar düzenli budanmadığı takdirde bitkinin topraktan
aldığı besin maddeleri de yaprak olur. Az meyve verir. Bitkinin aldığı besinler budama sayesinde meyvelere aktarılır.
İyi bir budama hava sirkülasyonunu sağlar. Bunun sonucu
da ağaç zararlılara karşı dayanıklı bir hale gelir.
Meyve ağaçları topraktan sürekli besin maddeleri aldıkları için zamanla toprakta bulunan besin maddesi seviyeleri
azalır. Ağaçların gelişmeleri yavaşlar, verimleri düşer. Bunun önüne geçmek için, budamayla birlikte azot, fosfor ve
potasyumdan oluşan taban gübrelemesi yapılması gerekli.
Azot bitkinin dal ve yaprak gelişimin, Fosfor ise bitkinin
hastalık ve zararlılara karşı dayanıklılığını, artırır.
“1. Balıkçılık ve Balık
Çalıştayı” Yapıldı
»»İstanbul Bölgesi Su Ürünleri
Kooperatifleri Birliği tarafından organize
edilen, ‘1. Balıkçılık ve Balık Çalışta’yı 1-4
Mart 2013 tarihleri arasında Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti’nde yapıldı.
Çalıştaya, Birliğe üye 32
kooperatiften 60 civarında
kooperatifçinin
yanında Prof. Dr. Ayhan
ÇIKIN (Kooperatifçilik
uzmanı), Prof. Dr. Adnan Tokaç (E.Ü. SÜF),
Prof. Dr. Ertuğ Düzgüneş (KTÜ.SÜF), Doç. Dr.
Saadet Karakulak (İÜ.
SÜF) , Huriye Göncüoğlu (EÜ.SÜF), Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü Avcılık ve Kontrol Daire
Başkanı Turgay TÜRKYILMAZ, İstanbul İl Müdürü Kasım
Piral, Su Ürünleri Kooperatifleri Merkez Birliği Başkanı ve
TMKB Genel Başkan Yardımcısı Ramazan Özkaya da katıldı.
Çalıştayda, 7-8 kişilik masalarda şu konular tartışılarak
öncelikli sorunlar ve çözüm önerileri geliştirildi : Yasa dışı
avcılık; Balıkçıların yaşam standartları; Balıkçı barınakları;
Su Ürünleri Kooperatifleri; Nakil belgelerinin uygulanabilirliği; Balık stokları üzerindeki zorlayıcı etkiler; Su ürünleri
avcılığının sürdürülebilirliği ve 3/1 Nolu tebliğ; Birim, bölge ve merkez su ürünleri kooperatiflerinin yapması gereken
yatırımlar/projeler.
Çalıştay da tartışılan konular, Doç . Dr. Saadet Karakulak’ın
raportörlüğünde , Prof. Dr. Ertuğ Düzgüneş’in koordinatörlüğünde, Çalıştaya katılanların katkılarıyla genel olarak
gözden geçirilerek, nihai metin hazırlandı.
Çalıştay sürecinde Prof. Dr. Ayhan ÇIKIN “Kooperatif Proje
ve Kooperatiflerde Proje Uygulamaları”; Prof. Dr. Adnan
Tokaç da “Ağ Fabrikalarında Ağ Yapımı ve Kullanılabilirliği” konusunda birer bildiri sundu.
16
̇
̇
Nisan 2013 Köy-Koop Merkez Birliği
HAYVAN SAĞLIĞI
KUDUZ -Rabies»»Kuduz, merkezi sinir sisteminin akut seyirli, öldürücü viral bir enfeksiyonudur. Kuduz, insanlar dahil bütün sıcak kanlı memelilerde görülebilen,
beyine yerleşerek felçlere yol açan ve ölümle sonuçlanabilen bir virüs hastalığıdır. İhbarı mecburi hastalıklar arasında yer alır.
Ülkemizde kurt, tilki, çakal, yaban kedisi, kokarca ve gelincik gibi vahşi hayvanlar ile köpek, kedi, sığır, koyun,
keçi ve at gibi evcil hayvanlar hastalığa yakalanabilen hayvanlardır.
Hastalık hayvandan hayvana veya
hayvandan insana direkt ısırma ile
bulaşır. Ayrıca mevcut yaralara enfekte salyanın bulaşması ile de enfeksiyon meydana gelmektedir. Enfeksiyon zincirinin taşıyıcıları olan
köpek, kedi, yaban hayatı etoburları
(tilki, çakal, kurt) ve yarasalar virusun arakonakçıları olarak kabul
edilebilir. Bu hayvanlar enfeksiyon
siklusunda önemli rol oynarlar ve
enfeksiyonun son konakçı olan hayvanlara ve insanlara naklinde büyük
bir değer taşırlar.
Başıboş ve evcil olmayan köpek ve
kedileri etkileyen şehir kuduzu, insanlar için en tehlikeli kuduz şeklidir ve tüm bildirilmiş insan olaylarının %99’unu teşkil eder.
Dünya çapındaki insan kuduz vakalarının yıllık insidansı 33.000’in
üzerindedir. Ölümlerin çoğu kuduz
köpeklerin sebep olduğu çizikler
yada ısırıklara bağlıdır.
Kuduz, dünyada katı karantina tedbirlerinin uygulanabildiği ve köpeklerin girişinin engellendiği ada
ülkeleri dışında bütün ülkelerde
görülmektedir. Avustralya ve Yeni
Zelanda’da hastalık hiç şekillenmemiştir. İngiltere, Havaî ve İskandinavya ise hastalık yönünden halen
aridir. Hastalık Yugoslavya, Türkiye
ve A.B.D.’nin çoğunluğunda enzootiktir. Vampir yarasalar tarafından
nakledilen bovine paralytik kuduz,
Güney Amerika’da endemiktir.
• Vahşi hayvanlar insanlara olan
korkusunu yitirir ve evcil hayvanlar
gibi insanlara yaklaşabilirler.
• Genelde gece ortaya çıkan vahşi
hayvanlar, gündüz de ortalıkta görülebilirler ve dikkatini çeken her cisme saldırırlar.
• Hastalığın ileri safhalarında felç
gelişir ve hayvanlar komaya girerek
ölürler.
Kuduzun İnsanda Belirtileri
Nelerdir?
Bunlar kuduzun köpeklerden vahşi
yaşamdaki hayvanlara nakli sonucu
olabileceği gibi vahşi yaşamdaki bir
kuduz rezervuarının göstergesi de
olabilir. 1988-1997 yılları arasında
tüm kuduz vakaları içinde, köpek
kuduzu % 76.2 vahşi yaşam kuduzu
%1.2’dir.
Kuduz Hastalığının Gelişimi
Kuduz bir hayvan tarafından ısırılmayı takiben, inkubasyon süresi
genellikle 14-90 gündür; fakat bu
süre bazen daha da uzun olabilir. İnkubasyon süresinin uzun veya kısa
sürmesi, vücuda giren virusun miktar ve virulans derecesinden başka
yaranın genişliğine ve derinliğine
bağlı olarak değişir. Ayrıca ısırılan
bölgenin sinir dokusundan zengin
olması da inkubasyon periyodu üzerinde etkilidir.
Klasik kuduz seyrinde enfeksiyonun 3 devresi vardır;
Türkiye’ de Kuduz
Türkiye Asya ve Avrupa kıtaları arasında değişik coğrafi bölgeleri olan
bir ülkedir. Ülke genelde dağlık ve
ormanlık olması nedeni ile her türlü
evcil ve vahşi hayvanın barınmasına
olanak sağlar. 1970’ lerin sonlarına
doğru, büyük şehirlerde insan populasyonunun artışına bağlı olarak
köpek sayısında da artışlar olmuş,
buna paralel olarak da kuduz vakaları artış göstermiştir. Son yıllarda alınan tedbirler ve aşılamalarla kuduz
vakalarında düşüşler görülmektedir.
Şimdilerde en fazla kuduz vakasının
İstanbul ilinde olduğu gözlenmektedir. İzmir’de ise 1988-1996 yılları
arsında kuduz vakalarında dikkat
çekici bir azalma vardır. Fakat 1997
yılından sonra yeniden kuduz vakaları artmıştır.
Türkiye, köpek kuduzunun
en fazla görülen tek Avrupa
ülkesidir. Fakat köpek
kuduzunu görüldüğü birçok
ülkede olduğu gibi teyit
edilmiş az sayıda vahşi
hayvan kuduz vakası da
vardır.
1- Sükunet dönemi: Çok yavaş gelişir. Hareket değişikliği ile karakterizedir. Korkaklık ve sinirlilik en önemli
belirtilerdir. Ayrıca evden uzaklaşma,
yabancı cisim yeme ve yutkunma güçlüğü vardır. 1-3 gün sürer.
2- Hareketli dönem: Hayvanlarda
huzursuzluk artar, ısırma arzusu vardır. Genellikle yavaş seyreder. Bu dönemde saldırganlık söz konusudur.
3- Felç dönemi: Ölümden kısa bir
süre önce oluşan bu devrede, yüz
kasları, gövde ve ayak kaslarında felç
meydana gelir. Alt çene felci nedeniyle hayvan yem ve su alamaz. Bu
dönem 3-4 gün sürer ve ölüm oluşur.
Kuduz bulguları birçok olguda çok
karakteristiktir. Bu nedenle teşhis
klinik bulgular yardımıyla yapılabilir. Bununla birlikte bu durum her
zaman geçerli değildir. Klinik teşhisin net olmadığı durumlarda hastalığın teşhisi sadece laboratuar muayeneleri ile yapılabilir.
• Hastalık belirlileri virüsün vücuda
girmesinden itibaren yaklaşık 3-8
hafta sonra ortaya çıkar.
• İlk önce ateş, iştahsızlık, bulantı, baş ve boğaz ağrısı gibi hastalığa
özel olmayan belirtilerle başlar.
• Isırık yeri ve çevresinde ağrı ve kaşıntı görülür.
• Yutak felci sebebiyle kuduzun karakteristik belirtisi olan sudan korkma görülür.
• Daha sonra hasta komaya girer ve
ölüm meydana gelir.
• Hastalığın belirtileri görülmeye başladıktan sonra ölüm kaçınılmazdır.
Kuduz Nasıl Bulaşır?
• Kuduza yakalanmış bir hayvanın
(ülkemizde çoğunlukla başıboş köpekler) ısırmasıyla,
• Kuduz hayvanın salyasının açık yaraya, kesik, sıyrık veya çatlak deriye;
göz, ağız veya buruna temas etmesiyle,
• Kuduz hayvanın tırmalaması sonucu meydana gelen yaralanmalarda
(hayvanın kendi tırnağı salyası ile
bulaşık olabilir)
• Kuduz hayvanın salyası ile bulaşık
malzemenin (tasma, yular, dizgin
vb.) bütünlüğü bozulmuş deriye teması ile,
• Kuduz hayvanın etinin ve sütünün
çiğ olarak tüketilmesiyle
Kuduzdan Korunmak İçin
Neler Yapılmalıdır?
Kedi ve köpekler kuduza karşı mutlaka aşılattırılmalıdır.(Zira köpeklerin 3 aylık, kedilerin ise 6 aylıktan
itibaren aşılattırılmaları ve aşıların
her yıl tekrar edilerek bunun belgelendirilmesi hukuki bir gerekliliktir.)
• Evcil hayvanların, başıboş ve/ veya
valisi hayvanlarla temas etmesine
engel olunmalıdır.
• Başıboş hayvanlara sevmek veya
beslemek amacıyla yaklaşılmamalı
ve dokunulmamalıdır.
• Çevrede başıboş, hasta, garip
davranışlar sergileyen veya ölmüş
hayvan görüldüğünde ilgili yerler
haberdar edilmelidir. (Belediyeler,
Muhtarlıklar, Tarım İl ve İlçe Müdürlükleri gibi).
Kuduza Yakalanmış Hayvan
Ne Gibi Belirtiler Gösterir?
Kuduz Şüpheli Temas Söz
konusu Olduğunda Neler
Yapılmalıdır?
• Huy değişiklikleri,
• Daha önce normal davranış gösteren hayvanlar sinirli ve saldırgan
olurlar,
• Dikkatlerini çeken her şeye karşı
ısırma ve saldırma isteği gösterirler,
• Yutak felcine bağlı olarak yutkunma reflekslerini yitirdiklerinden, sudan korkarlar ve ağızlarından aşırı
miktarda salya aktığı görülür.
• Yara veya ısırık bölgesi hiç vakit
kaybetmeden (şüpheli temasları
itibaren 10 dakika içerisinde) bol
akarsu ve sabunla iyice yıkanmalı
ve arkasından tentürdiyot gibi iyotlu
antiseptikler uygulanmalıdır.
• Göz, ağız veya burun şüpheli temasa maruz kalmışsa bu bölgeler
birkaç dakika içinde bol suyla iyice
yıkanmalıdır.
• Kuduz şüpheli temasa maruz kalan
kişi yukarıda belirtilen uygulamaları
yaptıktan sonra en yakın sağlık kuruluşuna müracaat etmeli ve hekimin düzenleyeceği aşılama programını aksatmadan uygulamalıdır.
Kuduz Hastalığının Tedavisi
Var mıdır?
Kuduz hastalığının belirtileri ortaya
çıktıktan sonra tedavisi imkansızdır;
hastalık ölümle sonuçlanır.
Bu sebep ile yukarıda belirtilen korunma önlemlerine uyulmalı, özellikle yara tedavisi ile kuduz aşısı ve
kuduz anti serumu uygulamasının
hastalığa yakalanmama hususunda
hayati öneme sahip olduğu kesinlikle bilinmelidir.
Ülkemizde kuduzla ilgili olan aşı ve
serum uygulamaları dahil her türlü
sağlık hizmetlerinin ‘’Ücretsiz’’ olarak yapıldığı unutulmamalıdır.
Louis Pasteur
1822 Yılında Fransa’da doğan mikrobiyoloji ve kimyager uzmanı “Louis Pasteur”; Joseph Meister adlı bir
çocuk, kuduz bir köpek tarafından
ısırıldığında, anne ve babası çocuğu
Louis Pasteur’e getirirler. Pasteur,
daha önce sadece hayvanların üzerinde denemiş olduğu kuduz aşısını
çocuğa uygulamakta tereddüt eder.
Çocuğun kuduz hastalığından her
durumda öleceğini ve başarılı olursa
yöntemin kuduz hastalığına bir çare
olabileceğinin söylenmesinden sonra denemeye karar verir. Aşının başarılı olması bu öldürücü hastalığın
önlenmesi ve aşıların geliştirilmesi
için büyük bir adım olur...
Kuduz İçin Tazminat
Ödenecek
» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı,
8 hastalığa tazminat ödeyecek.
Bakanlık tarafından; Ruam, sığır
tüberkülozu, sığır, koyun ve keçi
brusellası, sığır vebası, Afrika at vebası,
kuş gribi, kuduz ve şap hastalıklarından
dolayı hayvan sahiplerine tazminat
ödenmesine karar verildi.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’
nın
konuya
ilişkin
‘’Hayvan
Hastalıklarında Tazminat Yönetmeliği’’
Resmi Gazete’nin 06 Mart 2013 tarihli
sayısında yayımlandı. Yönetmelik,
tazminatlı hayvan hastalıklarından
dolayı, hayvanlara uygulanacak kesim,
itlaf ve imha işlemleri ile hayvan
sahiplerine yapılacak ödemelerle ilgili
usul ve esasları kapsıyor. Yönetmeliğe
göre, ruam, sığır tüberkülozu, sığır
brusellozu, koyun ve keçi brusellozu,
sığır vebası, Afrika at vebası, kuş
gribi, kuduz ve şap hastalıklarından
dolayı yerel kıymet takdir komisyonu
tarafından
belirlenen
miktarlar
üzerinden, belirlenen esaslara göre
hayvanların sahiplerine tazminat
ödenecek.
Bakteriyolojik muayene sonucunda
sığır brusellozu hastalığına yakalandığı
tespit edilen sığırlar ile koyun ve keçi
brusellozu hastalığına yakalandığı
tespit edilen koyun ve keçilerin
takdir edilecek kıymetlerinin onda
dokuzu, sığır vebası, Afrika at vebası
hastalıklarında,
hastalığın
açık
belirtisini göstermesi sebebiyle veya
laboratuvar muayenesi sonunda teşhis
konularak öldürülen sığır ve atların
takdir edilecek kıymetlerin tamamı,
kuş gribi hastalığında, hastalıktan
şüphe edilmesi sebebiyle veya
laboratuvarda hastalığın varlığı tespit
edildikten sonra öldürülen hayvanların
takdir edilecek kıymetlerinin tamamı
da tazminat kapsamına girecek.
Kuduz
hastalığına
yakalandığı
laboratuvar muayenesi ile tespit
edilen sığır, koyun ve keçiler ile kuduz
olduğu tespit edilen hayvan tarafından
ısırıldığı için öldürülen sığır, koyun ve
keçilerin takdir edilecek kıymetlerinin
beşte dördü, şap hastalığında, Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
tarafından tespit ve ilan edilen
mücadele bölgelerinde hastalığın açık
belirtisini göstermesi sebebiyle veya
laboratuvarlarca hastalığın varlığı ve
tipi tespit edildikten sonra öldürülen
veya kestirilen şap hastalığına
duyarlı hayvanların takdir edilecek
kıymetlerinin tamamı tazminat olarak
ödenecek.
Tazminatın Verilmediği Durumlar
Resmi kuruluşlara ve belediyelere ait
hayvanlar için tazminat ödenmeyecek.
Sahipleri tarafından hasta oldukları
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
tarafından belirlenen usullere göre
bildirilmeyen veya hastalıkla oldukları
bilinerek satın alınmış olanlar ile
Bakanlıkça
belirlenen
belgeler
bulunmaksızın sevk olunan veya
resmi veteriner hekime muayene
ettirilmeden ölen hayvanlar için
tazminat verilmeyecek.
Ayrıca, ihbarı zorunlu hastalık
çıkışının
Bakanlık
tarafından
açıklanması ve aşılama, ilaçlama veya
test uygulamasına karar verildiği
halde, hayvanlarına bu uygulamaları
yaptırmayan
hayvan
sahiplerine
tazminat ödenmeyecek. Yerel kıymet
takdir komisyonu, Bakanlık temsilcisi
resmi veteriner hekim başkanlığında
olmak üzere, mahallin mülki idare
amirinin belirlediği bir üye ve hayvan
sahibinin konuyla ilgili sivil toplum
kuruluşları temsilcileri arasından
seçeceği bir üyenin katılımı ile üç
kişiden oluşacak.
Kurulan yerel kıymet takdir komisyonu
rayiç bedelin tespitinde anlaşamadığı
ve karar alamadığı takdirde mahallin
mülki amirinin onayı ile yeni bir
komisyon kurulacak ve karar oy
çokluğu ile alınacak. Yönetmelik 1
Ocak 2013 tarihinden geçerli olmak
üzere yürürlüğe girdi.
̇
̇ Nisan 2013
Köy-Koop Merkez Birliği
TOPRAK
İklim Değişikliği ve Küresel Isınma: Bizi
Neler Bekliyor?
Buğday Ekim Alanları
Genişleyecek
»»Uluslararası Hububat Konseyi (IGC) ve ABD Tarım
Bakanlığı Dış Tarım Servisi raporlarına göre, 2012/2013
dönemi dünya buğday üretiminin 40 milyon ton düşüşle
656 milyon tona, Türkiye üretiminin ise 3,3 milyon
tonluk azalmayla 15,5 milyon tona gerilemesi bekleniyor.
»»21. yüzyılda insanlığın karşı karşıya kaldığı en büyük sorunların başında gelen
iklim değişikliği, özellikle son yıllarda uluslararası gündemin üst sıralarında yer
almaya başlamıştır.
Fosil yakıtların yakılması, arazi kullanımı değişiklikleri, ormansızlaşma, ormanların bozulması ve
sanayi süreçleri gibi insan etkinlikleriyle atmosfere salınan sera
gazı (H2O, CO2, CH4, N2O, O3)
birikimlerindeki hızlı artış ile yer
kürenin ortalama yüzey sıcaklığını
artmaktadır. Küresel ısınma olarak adlandırılan bu olay ile geçen
yüzyıl içerisinde dünya ısısı 0.74
santigrat derece artmıştır. Konuyla
ilgili yapılan çalışmalara göre ise
bulunduğumuz yüzyıl sonuna kadar yerkürenin 1.5 ve 5.8 santigrat
derece daha ısınacağı öngörülmektedir. Bu artışlar neticesinde çevre ve insan sağlığı üzerine önemli
derecede etkileri bulunan küresel
iklim değişikliği sorununu ortaya
çıkmıştır. Bu sıcaklık artısının en
önemli etkilerinden bazıları, hidrolojik döngünün değişmesi, kara
ve deniz buzullarının erimesi, kar
ve buz örtüsünün alansal olarak
daralması, deniz seviyesinin yükselmesi, şiddetli hava olaylarının
sıklığının ve şiddetinin artması,
kuraklık, çölleşme, salgın hastalıkların ve zararlıların artmasıdır. Bu
öngörülerin gerçekleşmesi halinde, dünya ölçeğinde sosyoekonomik sektörleri, ekolojik sistemleri
Dr. Selen Deviren SAYGIN
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Toprak Bilimi ve Bitki Besleme
Anabilim Dalı
[email protected]
ve insan yaşamını doğrudan ya da
dolaylı olarak etkileyecek önemli
değişimler yaşanacaktır.
Bu konuyla ilgili olarak ülkemizde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
tarafından 2011 yılında Temmuz
ayında, 2011-2020 yıllarını kapsayan “İklim Değişikliği Ulusal
Eylem Planı” yayınlanmıştır. Bu
plan kapsamında ülkemizdeki
mevcut durum değerlendirilmiş
ve sera gazı emisyonlarının azaltılması için izlenecek stratejiler
belirlenerek eylem planları oluşturulmuştur. Bu plan ve çeşitli uluslar arası araştırma kuruluş raporlarına göre, Türkiye’nin 1990 yılı
toplam sera gazı emisyonu miktarı
170 milyon ton CO2 eşdeğeri iken,
2007 yılında bu değer 372 milyon
ton CO2 eşdeğeri olarak gerçekleşmiştir. IPCC Dördüncü Değerlendirme Raporunda, Akdeniz Havzasında genel sıcaklık artışının 1
ile 2 santigrat derece’ye ulaşacağı,
kuraklığın geniş bölgelerde hissedileceği ve özellikle iç kesimlerde
sıcak hava dalgalarının ve aşırı sı-
cak günlerin sayısının artacağı ifade edilmektedir. Türkiye genelinde yapılan değerlendirmeye göre
yıllık ortalama sıcaklığın gelecek
yıllarda 2,5 ile 4 santigrat derece
kadar artması, Ege ve Doğu Anadolu Bölgelerinde bu artışın 4 santigrat derece’yi, iç bölgelerinde ise
5 santigrat dereceye ulaşabileceği
tahmin edilmektedir.
Yapılan çalışma ve değerlendirmelerin ışığı altında, kıyı bölgelerde
sel, heyelan ve taşkınlara neden
olan aşırı yağışlar, iç bölgelerde ise
aşırı sıcakların etkisi ile kuraklık
sorunlarının yaşanacağı, özetle,
Türkiye’nin yakın gelecekte daha
sıcak, daha kurak ve yağışlar açısından daha belirsiz bir iklim yapısına sahip olacağı öngörülmektedir. Bunun sonucu olarak ise,
temiz su kaynaklarının git gide
azalacak, orman yangınlarının sayısı ve şiddeti artacak, kuraklık ve
çölleşmenin etki alanları genişleyerek salgın hastalıklar yaygınlaşacaktır.
17
IGC ve ABD Tarım Bakanlığı Dış Tarım Servisi'nin
hububat üretimine ilişkin hazırladığı raporlardan derlenen bilgiye göre,
Temmuz
2012/Haziran
2013 dönemi dünya buğday üretimi, yaklaşık 40
milyon ton azalmayla 656
milyon ton civarında öngörülüyor.
Söz konusu rapora göre,
dünya buğday tüketiminin 16 milyon ton düşüşle
677 milyon tona inmesinin beklendiği 2012/2013
sezonunun dönem sonundaki stoklarının ise üretimin yetersiz olması nedeniyle 21 milyon ton
azalarak, 176 milyon tona gerilemesi
bekleniyor.
Buğday Üretimi Azalacak
Aynı dönemlerde Türkiye buğday
üretiminin, 3,3 milyon ton düşerek
15,5 milyon ton seviyelerinde beklendiği belirtilen raporda, tüketimin
ise 18,1 milyon tondan 17,5 milyon
tona ineceği tahmin ediliyor.
Raporda, buğday üretiminin azalmasının beklendiği Temmuz 2012/Haziran 2013 döneminde Türkiye un ihracatının buğday eşdeğeri cinsinden 2,8
milyon tona ulaşacağı öngörülüyor.
Buna göre Türkiye, 2,8 milyon tonluk öngörüyle Kazakistan ile birinci
sırayı paylaşıyor.
Temmuz 2013/Haziran 2014 dönemi
ön beklenti raporuna göre ise dünya
buğday ekim alanlarının yüzde 1,7
artışla son 4 yılın en yüksek değeri
olan 222,1 milyon hektara ulaşması
bekleniyor.
Bu durumda, küresel buğday üretiminin 2012/2013 sezonuna kıyasla yüzde 4 yükselmeyle 682 milyon
tona çıkacağı tahmin ediliyor.
Aynı dönemde küresel buğday tüketiminin ise 4 milyon ton artışla 681 milyon tona ulaşacağı öngörülüyor. Söz
konusu rapora göre, 2013/2014 sezonu dünya buğday tüketimi öngörüsünün gıda, yem ve endüstriyel kullanım
için sırasıyla 469, 129 ve 20 milyon
ton olarak dağılması bekleniyor.
Artan ekim alanları ve üretimine
karşın tüketimdeki fazla talep nedeniyle küresel buğday stoklarında
fazla bir artış olmayacak. 2011/2012
sezonunda 197 milyon ton olan ve
2012/2013 döneminde 176 milyon tona gerileyecek stokların,
2013/2014'te 178 milyon tona çıkacağı tahmin ediliyor.
“8 Mart” ve Emekçi Kadınlar
»»“Toplumsal kalkınma kadın erkek birlikte gerçekleştirilebilir. Kadınlarını geri bırakan toplumlar geri kalmaya mahkumdur.” Mustafa Kemal Atatürk
Atamızın çok değerli bir sözü ile başlamak istiyorum. Toplumumuzu oluşturan insanların kadın ve erkek olarak birlikte ve güçlerini birleştirerek
hareket etmeleri ile ancak ilerleyebileceğimizi anlatan ne güzel bir söz.
Tıpkı kooperatiflerdeki yapı gibi...
güçleri birleştirerek, birlikte olmayı
başararak, çalışmak ve kazanmak
hakça paylaşmak ile mümkündür.
Kadınlar ve erkekler birlikte çalışırlar ve haklarını eşit olarak yaşayabilirler ise o zaman sorun yoktur. Ama
ne yazık ki ülkemizde kadınlar bu
haklarını tam olarak yaşayamamaktadırlar.
Kadın olmak ve çalışmak dendiğinde
kadınların en çok yaşadığı ve şikayet
ettiği "İş yerinde tacize ve ayrımcılığa
maruz kalıyoruz, emeğimiz ikincileştiriliyor, yedek işgücü olarak görülüyoruz. Bilgi birikimimiz yeterli olduğu halde terfi ve atamalarda mağdur
oluyor, yükselemiyoruz'' şeklinde
ifadeleri çok duyarız. İşgücü hızla
kadınlaşıyor, ama kadın emeğinin
görünür olması ayrımcılığın ortadan
kaldırılması için yeterli düzenlemeler
yapılmıyor.
Kadınlar talep ediyor!
• En az 50 çalışanın bulunduğu işyerlerinde ve 50'den az çalışanın
bulunduğu işyerleri için çalışma
alanına yakın ortak bebek bakım
üniteleri ve kreşler açılmalıdır. (Bu
hizmet SHÇEK bünyesinde verilmelidir. Kreşler ücretsiz ve SHÇEK
yönetmeliğine uygun düzenlenmelidir. Gece çalışması olan ve vardiyalı işyerlerindeki kreşler 24 saat açık
olacak biçimde düzenlenmelidir.
Hükümet, kreşlerin açılamadığı durumlarda geçici önlem olarak kreş
ücretini karşılamalıdır.)
• Doğumdan dolayı ücretsiz izne
ayrılan kamu çalışanı kadınların,
izinde geçen süreleri emekli kesenekleri devlet tarafından ödenmeli
ve emeklilikten sayılmalıdır.
• İşe almada, terfi ve yükselmelerde
olumlu ayrımcılığın uygulanması,
kadın istihdamını arttırmaya yönelik istihdam politikalarının oluşturulması yönünde somut adımlar
atmalıdır.
• İşyerinde cinsel tacizin; "Kişilik
haklarını tehdit eden ve zedeleyen,
belli bir cinsiyete mensup olma sebebiyle cinsel nitelikte veya başka
türlü davranış şeklinde, özellikle
üst yöneticiler ve mesai arkadaşları
tarafından yapılan, arzu edilmeyen
ve kabul edilemez söz, tutum ve davranışlar, cinsel tacizdir." biçiminde
yasal tanımı yapılmalıdır. Cinsel
taciz konusu mesleki eğitimlerin bir
parçası olmalı; koruyucu tedbirler
alınmalı ve yasal yaptırımların uy-
verilmeli, seminerlerle desteklenmelidir.
Nilgün Beşirik UYSAL
Köy-Koop Manisa Birliği
gulanmasında mağdurun şikayeti
yeterli olmalıdır.
• Bütün kadın kamu çalışanlarına
yönelik mesai saatleri içerisinde
düzenli "Kadın Sağlığı" eğitimleri
verilmelidir.
• İLO'nun "Aile Sorumlulukları
Olan Kadın ve Erkek İşçilere Fırsat
ve Davranış Eşitliği Sağlanması"na
İlişkin 156 sayılı sözleşmesi ülkemiz
tarafından bir an önce onaylanmalı
ve hayata geçirilmelidir.
• Anayasadaki "aile" tanımı, boşanmış ve çocuğuyla yaşayan kadınları kapsayacak biçimde genişletilerek yeniden düzenlenmelidir.
• Yargı mensuplarına, güvenlik
güçlerine, sağlık görevlilerine, öğretmenlere, sosyal hizmet uzmanlarına, psikologlara, hukukçulara,
kadın ve çocuklara karşı şiddet konusunda zorunlu hizmet içi eğitim
• Hükümet, belediyelerin görev ve
sorumluluklarını içeren 5393 sayılı
yasanın "Büyükşehir belediyeleri
ile nüfusu 50 bini geçen belediyeler,
kadın ve çocuklar için koruma evleri açar" maddesi doğrultusunda,
sığınma evlerini uluslar arası standartlara göre inşa edip bakımının
yapılarak, uygulamaya geçirilmesi
için gerekli önlemleri almalıdır.
• 8 Mart'ta kamu emekçisi kadınlar
ücretli izinli sayılmalıdır.
Kadınları koruyan ve haklarının bilinmesi öğrenilmesi için çaba sarf
eden Sivil toplum Kuruluşları arasında bizde Kooperatifçi Kadınlar olarak
Kadın Hakları ile ilgili çalışmalar yaparak örgütlenmeye çalışmaktayız.
Tek başına yapamayacaklarımızın
birlikte gerçekleşebileceğini,sorunun
değil çözümü üretecekler arasında
olmak gerektiğini, karar mekanizmalarında yer almadan sorunların
çözülmeyeceğini ,mücadele etmeden
hak elde etmenin sağlanana kadar
çalışmamız gerektiğini öğrendik, Kadını daha güçlü kılarak kooperatif
çatısı altında örgütleyerek, üretmesi
haklarını bilmesi ve araması yolunda
mücadele vermekteyiz.
Yolun çok başındayız belki ama hiç
bir şey yapmamaktan daha iyi bir
şey elinden geleni yapmaktır. Bizler
de bu uğurda Kooperatifleşerek Kadının bilinçlenmesi haklarını bilmesi ve eşit haklarla iş ortamında çalışması için çaba sarf etmekteyiz.
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar
Günü olarak anılan; İnsan hakları
temelinde kadınların siyasi ve sosyal bilincinin geliştirilmesine, ekonomik, siyasi ve sosyal başarılarının kutlanmasına ayrılan bu günü
kutlamaktayız. Umut ederek daha
iyi birliktelikler için “Verilirse el ele
Ulaşılır Her Yere” diyorum.
18
̇
̇
Nisan 2013 Köy-Koop Merkez Birliği
KOOPERATİFÇİLİK ve KADIN
Kırsalda Kadın Olmak
Tarıma Kadınlar Hayat Veriyor
»»Kırsalda kadın olmak zordur. Üstünüzdeki baskılar sizi adeta bir kapana kıstırmıştır. Bir
tarafta doğadır mücadele ettiğiniz. Diğer tarafta kültür dediğiniz yozlaşan sosyal ve dini öğeler.
Onun ardından ortaya çıkan acımasız töreler.
Dünyaya gözlerini açar açmaz başlar dertleriniz. Çocukluğunuzu bile yaşayamazsınız. Aklınız ermeye başladığında kendinizi zorlu bir yaşam mücadelesinin
içinde bulursunuz. Hele birde kırsalda
yoksul iseniz. Aileniz zor geçiniyorsa,
toprağınız bile yoksa vay halinize.
Yeni işgücü olarak aileye katılırsınız.
Mevsimlik bir işçi olarak şekillenir yaşamınız. Kimi zaman bir pamuk tarlası, bir
fındık bahçesi, tahtacı bir aileden iseniz
ormanlarda geçer yaşamınız. Aileniz ile
sürüklenirsiniz bir o yana bir bu yana.
Mevsimlerin şartlarına göre dalgalanır yaşamınız. Bazen çok bazen az ürün
alırsınız. Az ya da çok yevmiye ile çalışırsınız. Eğer Ormanda çalışıyorsanız o
da farklı değildir tarımdan. Bazen çok
iş olur bazen de az. Dolmaz ambarınız
ürünle. Ormanda ya da tarımda mevsimlik işçi olarak elde ettiğiniz gelir yetmez
yılın sonuna kadar geçiminizi sağlamaya.
Her zaman koca evi beslemenin tasası
size düşer. Sizden mucizeler beklenir ailenizi doyurmaya. Milli Gelirden aldığınız
pay dörtte bir olsa bile bir yolunu bulup
evinizi ayakta tutarsınız. Madımağından
pancarına çeşit çeşit bitkilerle ve otlarla
doğanın nimetlerini en iyi siz anlarsınız.
Mucizeler yaratır kırsalda kadınlarımız.
Her zaman zor günlere hazırlıklıdır.
Ambarını doldurur işlediği ya da satın
alabildiği gıda ile. Ununu şekerini yağını alır. Her türlü ürünü kurutur, konserve eder ya da işler, günleri kısa geceleri
uzun kışa, kurak ve işsiz geçecek zor günlere hazırlık yapar.
Kırsalda kadının rolü yürümeye başlar
başlamaz hazırdır. Yaşam mücadelesinde
ona da rol biçilir. Sabahın alaca karanlığında başlayan işler gecenin geç saatlerine kadar onu bekler. Evin ve çocuklarının
bakımı, ahırdaki ineğin sağımı, tarladaki
ekinin tasası, gelecek mevsimlerin kaygısı.
Ünal ÖRNEK
Ziraat Yüksek Mühendisi
[email protected]
Kırsalda kadının hasta olma lüksü bile
yoktur. Eğer ulaşılması zor bir bölgede
yaşıyorsa bazen Allaha kalır işiniz. Bazen
doğumda bazen de karlı ve zor yollarda
son bulur yaşamınız.
Hele birde ormanda çalışan bir tahtacı
aileden iseniz. Baltanın uçundadır yaşamınız. Zaten sosyal güvenceniz de yoktur.
Ormanlarda doğar ormanlarda ölürsünüz. Bir göçmen kuş gibi bir o yana bir
bu yana koşuşturmakla geçer ömrünüz.
Bir anda büyümek zorunda kalırsınız. Bir
balta ile ormanlarda geçer ömrünüz. Kesikmiş, ezikmiş umursamazsınız. Kimi zaman bir ağaç altında biter yaşam çizginiz.
Şehirlere imrenirsiniz içinizden. Hoş,
şehre göçtüğünüzde de bırakmaz sizi kırsaldaki kurallar. Adını töre koyduğunuz
zorlamalar. İnsan eliyle yaratılan acımasız sınırlar sizi her zaman adeta bir kafese
hapseder. Ne sevmeye, ne de istediğiniz
yolda yürümeye fırsat tanır. Sizin için düşünür birileri, sizin için yapar birileri. Bir
tek ölümdür özgürlüğünüz.
Kimi zaman bir mal alışverişi gibi evlenirsiniz. Yine aile büyükleri karar verir
senin için. İstemediğiniz bir yaşama zorlanırsınız. Ne de olsa töreler böyle der.
Duyulmaz sessiz çığlıklarınız. Şehirde
kalır kadına şiddetin tepkileri. Köy uzaktır size uzanacak ele. Sadece şehre göçtüğünüzde birileri görür tesadüfen sizi ve
tepkilerinizi.
Töre cinayetlerine konu olan çoğu kez
kırsaldan şehre göçen kadınlardır. Çünkü
köydeki töreleri şehirde devam ettirmek
isteyenler çoğunluktadır. Hele bunun yanında şehirde geçim sıkıntısı varsa töre
bahane olur. Hıncın ve hırsın altında ezilen, törenin kurbanı yine kadın olur.
Şehirlerde bile köy yaşanır. Ne de olsa
kırsaldan göçenler insanlar şehrin çevresinde bir köy daha kurmuştur. Köyünden
büyük hayallerle çıkan insanlar kahveleri
doldurmuştur. İşsizliğin ve geçim sıkıntısının çemberi de sıkışmıştır yaşamlar.
Yaşamı kucaklamada, geçim sıkıntısına
çare bulmada yine başroldedir kadınlar. Kırsalda kadın olmak zordur. İster
köyde isterde şehirde değişmez bazı töreler. Her şey alınyazısı diye geçiştirilir.
Bedenler şehirde bile olsa düşünceler ve
ruhlar hala köydedir.
»»İstihdamda son yıllardaki gelişmelere
bakıldığında tarım sektörüne adeta
kadınlar hayat veriyor
Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK)
işgücüne ilişkin verilerine göre,
2004-2012 arasındaki 8 yıllık dönemde tarım sektörü istihdama katkıda bulunmaya devam etti. Tarımda
2004 yılında 5 milyon 713 bin kişi istihdam edilirken, bu
sayı 2012 yılına gelindiğinde 6 milyon 97 bine ulaştı.
Tarımda istihdama katılanların cinsiyet dağılımına bakıldığında kadınların ağırlığı dikkati çekiyor. 384 bin kişilik istihdam artışının 307 binini kadınlar oluşturdu. Tarım sektöründe çalışmaya başlayan erkeklerin sayısı ise 77 binde kaldı.
Ekmeğini topraktan çıkaran kadınların sayısı 2 milyon 565
bin iken, bu sayı 2012'ye gelindiğinde 2 milyon 872 bine
ulaştı. Erkeklerin 2004'te 3 milyon 148 bin olan sayısı ise 3
milyon 225 bin oldu.
Eğirdir Gölü'ne Kadınlar
Sahip Çıkacak
»»2008'den bu yana devam eden Yedi
Renkli Göle Yedi Renkli Hayat Projesi
kapsamında Göl'ün üzerindeki kirlilik
baskısının başlıca sebebinin aşırı zirai ilaç
kullanımı olduğu belirlendi.
Elbette bu süreç böyle devam etmeyecek.
Eğitim ile ekonomik refahın yükselmesi
ile değişecek kirletilmiş töreler. İnsanın
insana köleliği eğitim ile bitecek. Doğruları ve kirlenmişlikleri eğitim gösterecek hepimize. Daha güzel çocuklar, daha
demokratik ve insan haklarına saygılı
toplumlar doğacak. Yeter ki kırsalda ve
şehirleşmiş köylerde sorunların çözümü
için kırsaldaki kadınların sorunlarına
kulak verelim.
Göl çevresindeki bu baskının azaltılması için çeşitli önlemler
alınmaya başlandı. Proje sürecinde gerçekleştirilen çalışmalar doğrultusunda pilot bölge seçilen Esinyurt köyünde
yaşayan çiftçilere, kadınlara ve çocuklara suyun önemi,
akılcı kullanımı ve korunması konusunda kapsamlı eğitimler düzenlendi.
Dört gün boyunca günde 5 saat olmak üzere planlanan kadın eğitimlerine 50'nin üzerinde kadın katıldı. Öncelikle su
döngüsü, suyun önemi, akılcı kullanımı ve kirlilikle ilişkisi hakkında bilgi vermeyi amaçlayan eğitimlerde, iyi tarım
uygulamaları konusu da geniş yer buldu. Eğitimlerin devamında Eğirdir Gölü özelinde pilot çalışmalardan yola çıkılarak biyoteknik mücadele yöntemleri anlatıldı ve Göl'ün
ulusal öneminin altı çizildi. Eğitimler sırasındaki aktif katılımlarıyla dikkat çeken Esinyurt Köyü kadınları, sorularını ve yorumlarını rahatlıkla paylaşarak, konular hakkında
daha detaylı bilgi almak için çaba gösterdiler.
Dünya Emekçi Kadınlar Günü Kutlu Olsun
»»Dünya Emekçi Kadınlar Günü her yıl 8 Mart'ta kutlanan ve Birleşmiş Milletler tarafından tanımlanmış uluslararası bir gündür.
Dünyada kadınların eşitlik, özgürlük
ve daha huzurlu yaşama isteklerini
dile getirdikleri çok özel bir gün 8
Mart.
Her yıl 8 Mart’ın Kadınlar Günü olarak kutlanması aslında trajik bir öyküye dayanmakta.
8 Mart 1857 tarihinde ABD'nin New
York kentinde 40.000 dokuma işçisinin daha iyi çalışma koşulları
istemiyle bir tekstil fabrikasında
başlattıkları grev; grevi engellemek
isteyen polislerin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi,
arkasından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda çoğu
kadın 129 işçinin can vermesi ile sonuçlanmıştır.
26-27 Ağustos 1910 tarihinde
Danimarka'nın Kopenhag kentinde 2. Enternasyonale bağlı kadınlar
toplantısında (Uluslararası Sosyalist
Kadınlar Konferansı) Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden
Clara Zetkin, 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen
kadın işçiler anısına 8 Mart'ın "Internationaler Frauentag" (International Women's Day - Dünya Kadınlar Günü) olarak anılması önerisini
getirmiş ve öneri oybirliğiyle kabul
edilmiştir.
Türkiye'de 8 Mart Dünya Kadınlar
Günü ilk kez 1921 yılında "Emekçi
Kadınlar Günü" olarak kutlanmaya
başlanmış, 1975 yılında ve onu izle-
alt kademelerde çok sayıda kadın
olmasına karşın, ‘yönetici’ düzeyine
yükselenler sınırlı TBMM’deki kadın
milletvekili oranı 1935 yılında yüzde
4,5 iken, 2012 yılında bu oran yüzde
14,4’e yükseldi. Kadın bakan sayısı
ise sadece 1 oldu.
Emel TUĞRUL
Ziraat Yüksek Mühendisi
[email protected]
yen yıllarda daha yaygın, ve yığınsal
olarak kutlanmıştır.
Ülkemizde Kadın
İster kırsal alanda ister varoşlarda
ister kentlerde isterse farklı ülkelerde yaşasın kadın her yerde kadındır.
Sadece bulunduğu bölgeye, yöreye
göre öncelikleri, yaşam tarzları değişmektedir. Kadın, eşit olmayan fırsatlar, kendi tercihi olmayan ve onu
çevreleyen sosyal ve ekonomik koşullardan kaynaklanan bir yaşamla
başa çıkmak zorunda kalmaktadır.
Toplumun yapı taşı olan ailelerde
sağlıklı, bilinçli, akıllı bireyler yetiştirmek her şeyden önce anaların,
kadınların elindedir. Okuma hakkı
elinden alınan, sosyal ve kültürel
alandan uzak tutulan, özgürlüğü kısıtlanan, söz hakkı verilmeyen, 2.sınıf vatandaş konumunda bırakılan
kadınların yetiştirdiği bireylerden
ve bu bireylerin oluşturacağı toplumdan ne beklenebilir?
8 Mart'ın Dünya Kadınlar Günü olarak
kutlanmasını öneren CLARA ZETKİN
(solda) Rosa Luxemburg ile.
Yılın sadece bir gününde kadınları
hatırlamak, onları ön plana çıkartmak kadınlara verilen değeri ne
ölçüde gösterir. Aile içi şiddetten,
toplumsal ve kültürel baskıdan, iş
yerlerinde ayrımcılıktan ve gelir adaletsizliğinden uzak, eğitim-öğretim
imkânlarına ulaşabilmiş, çalışma
hakkından eşit olarak yararlanabilen kadınlarımız çoğaldıkça, kadınlara verilen değer arttıkça toplumların daha ileri gideceği aşikârdır.
Türkiye'de kadın istatikleri
Türkiye’de kadın istatistikleri Devletin birçok kurum ve kuruluşunda
81 ilden sadece 1 İlde vali kadın Vali
Yardımcılığı koltuğunda da sadece 3
kadın yer alıyor. 957 ilçe bulunmasına karşın, kadın kaymakamların
sayısı ise sadece 20. Türkiye’nin hiç
kadın müsteşarı bulunmuyor. Müsteşar Yardımcısı sayısı da yalnızca
‘üç’ Genel müdürlük koltuklarında
da ‘erkek egemen’ bir yapı hakim.
Türkiye’nin sadece 26 belediye başkanının ve bin 340 belediye meclis
üyesi kadın. 166 üniversite rektöründen sadece 11 tanesi kadın.
Türkiye’de çalışan kadın sayısı: 6,7
milyon. Kadın işsizlik oranı: %13
Türkiye’de kadın istihdam oranı: %24
Türkiye’de kadınlarda kayıt dışı çalışma oranı: %58. Yani çalışan kadınların yarısının sosyal güvencesi yok.
İstihdama katılan kadınların yüzde 41,7’si tarım sektöründe, yüzde
14,6’sı sanayi sektöründe, yüzde
43,7’si ise hizmetler sektöründe çalışmaktadır.
İşteki durumları açısından bakıldığında 100 kadından sadece 12,8’i
kendi hesabına ve işveren konumunda çalışmakta, 51,1’i herhangi
bir ücret ya da yevmiye karşılığın-
da çalışmakta ve 34,8’i ücretsiz aile
işçisi olarak çalışma yaşamında yer
almaktadır.
Türkiye’de toplam girişimci sayısı 1,3 milyondur. Bunların sadece
80.000’i kadın
Kadın ve erkek çalışanların ücret
dengesizliği devam ediyor. Türkiye, Dünya Ekonomik Forumu tarafından yayımlanan 2009 Küresel Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği
Endeksi’nde, 134 ülke arasında 129.
sırada yer almakta.
Kaynak: TÜİK Çalışma Hayatı Verileri, KSGM Kadının Statüsü Raporu, 2011
Kadına yönelik şiddet
Dünyada her 3 kadından 1’i hayatında en az bir kez aile içi şiddete maruz
kalıyor. G-20 üyesi Türkiye’de bu
oran diğer gelişmiş devletlere oranla
çok daha yüksek.
Türkiye genelinde kadınların
neredeyse yarısı şiddete maruz
kalıyor.
Uzmanlara göre ülke genelinde eşi
veya eski eşi tarafından fiziksel şiddete maruz bırakılan kadınların oranı %39. Varoşlarda bu oran %97’lere
çıkıyor. Yaşadıkları fiziksel şiddeti
kimseye anlatamayan kadınların
oranı %48.5. Herhangi bir sivil toplum örgütüne ve polis, savcılık dâhil
hiçbir kuruluşa başvurmayanların
oranı %92.
̇
̇ Nisan 2013
Köy-Koop Merkez Birliği
TARIM
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü
Teşkilatlanma Daire Başkanlığı
Çalışmaları -IÜlkemizde 1863 yılında kurulan “Memleket Sandıkları” ile başlayan tarımsal üreticilerimizin
örgütlenme çabaları, günümüzde 11.420 tarımsal amaçlı kooperatif, 679 Tarım Kredi
Kooperatifi, 801 tarımsal üretici birliği ve 265
ıslah amaçlı yetiştirici birliği çatısı altında toplanan 11 milyon üretici tarafından sürdürülmektedir. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Merkez Teşkilatı Görev Yönergesi ile Tarım
Reformu Genel Müdürlüğü Teşkilatlanma
Daire Başkanlığı’na tarımsal üretici örgütleri
ile ilgili olarak araştırma, geliştirme ve koordinasyon gibi başlıklar altında toplanabilecek
görevler verilmiştir. Teşkilatlanma Daire Başkanlığı bünyesindeki Teşkilatlanma, Üretici
Birlikleri, Mevzuat ile Projeler ve Dış İlişkiler
Çalışma Grupları ile sürdürülen bu çalışmalar
ve hedefler aşağıda sunulmuştur.
Araştırma Çalışmaları
Görevler:
• Kuruluşları Bakanlığımızca yapılan
kooperatiflere ait bilgileri toplamak, değerlendirmek
• Çiftçilerin teşkilatlanması ve kooperatifçiliğin geliştirilmesi için etüt ve araştırmalar yapmak, yaptırmak
Gerçekleşmeler:
• Tarımsal Üretici Örgütleri Veri Tabanı oluşturuldu.
Hedefler:
• İl Müdürlüklerimiz tarafından güncel bilgi
girişlerinin yapılması ve tarımsal kooperatif
kuruluşlarının internet ortamından gerçekleştirilmesi sağlanacaktır.
Geliştirme Çalışmaları
Görevler:
• Kooperatif ve birliklerin eğitim faaliyetlerinin mevzuata uygun olarak yürütülmesini sağlamak. Gerçekleşmeler:
Bakanlığımız ile Alman Kooperatifleri Konfederasyonu (Deutscher Genossenschaftsund Raiffeisen Verband - DGRV) arasında
28.07.2006 tarihinde imzalanan protokol ile
“Türkiye’de Tarımsal Amaçlı Kooperatif Örgütlerin Desteklenmesi Projesi” başlatılmıştır.
Uygulama önce Kastamonu ilimizde başlamış,
daha sonra Erzurum, Aksaray, Karaman ve
Nevşehir illerimiz de proje kapsamına alınmıştır. Proje 2006 yılında 3 yıl için uygulamaya
konulmuş olup, 2008 yılında 3 yıl, 2011 yılında 2,5 yıl uzatılmıştır. Proje illerinde faaliyet
gösteren kooperatif yönetici ve ortaklarından
12.259 kişiye;
• Kooperatifçiliğin esasları
• Modern yönetim teknikleri
• Muhasebe ve defter tutma
• Kooperatifçilik uygulamaları
• Girişimcilik
• Tedarik ve pazarlama gibi genel konuların
yanı sıra, kooperatiflerin faaliyet konularına
göre Ormancılık, Orman İşçiliği, Süt Sığırcılığı, Süt Sığırlarında Bakım ve Besleme, Süt
Hijyeni, Barınaklar, Sun’i Tohumlama, Buzağı
Besleme, Yem Bitkileri eğitimleri verilmiştir.
• Ayrıca teknik geziler düzenlenerek, kooperatifler ve bölge birlikleri arasında bilgi ve deneyim paylaşımı sağlanmaktadır.
Proje faaliyetleri sonucunda pilot kooperatiflerde aşağıdaki gelişmelerin sağlanmıştır:
• Genel kurullara katılım artmıştır.
• Pilot kooperatiflerin çoğunda yönetim kurulları düzenli toplanmaya başlamış, uzlaşarak
karar alma, kararları deftere zamanında kayıt
etme, kararlara bağlı olarak faaliyet yapma konularında ciddi ilerlemeler kaydedilmiştir.
• Çoğu pilot kooperatifte denetim kurulları çalışır hale gelmiştir.
• Genel kurul hazırlık çalışmalarını ana sözleşme hükümlerine uygun olarak yapan pilot kooperatif sayısı artmıştır.
• Muhasebeciler tarafından hazırlanan gelirgider tablosu ve bilanço gibi belgeleri okuyup
yorumlayabilen yönetici ve denetçiler yetişti-
rilmiştir. Bilinçli yönetici ve denetçi sayısı arttırılmıştır.
• Ortaklarına hesap veren, onları bilgilendiren
yönetim kurulu sayısı artmıştır.
• Sayıları az da olsa, kooperatiflerinin misyon
ve vizyonunu tanımlayan yönetim kurulları
mevcuttur.
• Bazı pilot kooperatifler farklı kaynaklardan
eğitim projelerine başvurmuş ve gerçekleştirmiştir.
• Ortaklarına hizmet vermek amacıyla farklı
girişimlerde bulunan (Market açma, kantar
kurma, ortak makine alma, süt işleme tesisi
kurma gibi) kooperatif sayısı artmıştır.
Hedefler:
• Kooperatif ortaklarına yönelik eğitim amaçlı
5 adet broşür ve 10 adet elektronik dosya hazırlığına başlanmıştır.
• 2013 yılında kooperatifçilik ve hayvancılık
konularında kadın eğitimlerine başlanacaktır.
• Eğitimlerin Milli Eğitim Bakanlığı Yaygın
Eğitim Modül Programlarına dönüştürülmesi
çalışmaları devam etmektedir. Görevler:
• Tarımla ilgili birlik ve konseylerin kurulma ve çalışma esaslarını belirlemek
• Çiftçi kuruluşlarının ana sözleşme ve
tüzük değişiklikleri ile ilgili taleplerini incelemek, uygun görülenleri kabul etmek
• Çiftçi Kuruluşları için tip ve örnek ana
sözleşme, tüzük, statü geliştirmek ve
bunlarla ilgili uygulamaları takip etmek
• Gerekli hallerde kooperatifler ve üst
kuruluşları ile tarımsal amaçlı birliklerin ana sözleşme değişikliklerini yapmak
Gerçekleşmeler:
• 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu kapsamında kurulan Tarım Kooperatifleri Birliklerinin
merkez düzeyinde örgütlenmelerini sağlamak
amacıyla Tarım Kooperatifleri Merkez Birliği
Anasözleşmesi hazırlanmış ve kuruluşu tamamlanmıştır.
• Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatifler Merkez Birliği ile Burdur, Zonguldak,
Kastamonu Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal
Amaçlı Kooperatifler Birlikleri ile Hayvancılık,
Sulama ve Tarım Kooperatifleri Birlikleri Anasözleşmelerinde değişiklikler yapılmıştır.
Hedefler:
• Türkiye Kooperatifçilik Stratejisi ve Eylem
Planında ortaya konulan hedef ve eylemler
çerçevesinde yeni bir “Kooperatifler Kanunu” yazılması için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ve
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı temsilcilerinin
katılımları ile 16 adet çalışma toplantısı düzenlenmiştir. Kanun taslağının yazılma aşaması tamamlanmış olup, taslağın akademik
düzeyde tartışılması sonucunda, metne son
şekli verilecek ve kooperatiflerden sorumlu bakanlıklar, ilgili kamu kurum ve kuruluşları ile
sivil toplum örgütlerinin görüşüne sunulacaktır. Kanunun yasalaşması halinde, ilgili Kanun
kapsamında kooperatiflerden sorumlu diğer
Bakanlıklarla birlikte 22 Yönetmelik hazırlanacaktır. Bu Kanuna dayalı olarak, halen kurulu bulunan tarımsal amaçlı kooperatif ve üst
kuruluşlarının, daha etkin ve güçlü olmalarını
sağlamak için kuruluş esasları, ortak sayıları
ve çalışma konuları ve faaliyetlerini kayıt altına alan, şeffaflık ve izlenebilirliğinin sağlandığı yeni örnek anasözleşmeler hazırlanacak ve
intibakları yapılacaktır.
● 5996 sayılı Kanuna dayalı olarak çıkarılan
“Islah Amaçlı Hayvan Yetiştirici Birliklerinin
Kurulması ve Hizmetleri Hakkında Yönetmelik” gözden geçirilerek ıslah amaçlı yetiştirici
birliklerinin görevleri yeniden tanımlanacak
ve diğer üretici örgütleriyle olan görev çatışması giderilecektir.
● 5200 sayılı Kanun Kapsamında Kurulan
Üretici Birliği ve Merkez Birliklerinin tüzükleri uygulamada karşılaşılan sorunların çözümünü kolaylaştırmak ve ekonomik gelişmeler
göz önünde tutularak örnek Birlik ve Merkez
Birliği Tüzüğü Hazırlanacaktır.
19
Dünyadan Kooperatif Hikâyeleri
Dr. Nezaket CÖMERT / Dr. Erhan EKMEN
»»Sevgili Kooperatifçi Dostlar, Bu sayıdan itibaren sizlerle
www.storiescoop adlı sitede yayınlanan gelişmiş ülkelerdeki başarılı
kooperatif hikâyeleri bu köşede paylaşacağız.
“Land O’Lakes’in Büyük Fikri”
Sizler ile ilk hikayemizde, Amerika Birleşik
Devletleri’nin en büyük şirketlerinden biri
olan “Land O’Lakes” adlı kooperatiften bahsedeceğiz. Land O’Lakes’in 1000 kooperatif
ve3200 üreticiden oluşan ortağı bulunuyor.
Ülkenin en büyük tereyağı ve peynir üreticisi
olan kooperatif, 9000 çalışanı ile 300.000
tarım üreticisine ait yıllık 55,5 milyon ton
sütü topluyor. Ülkenin ulusal Bankacılık alanındaki ilk 100 sıralamasında ikinci sırada
yer alan kooperatif sayesinde kooperatifin
olduğu bölge, son 20 yılda Florida’nın en
yüksek ortalama yıllık gelirine sahip yeri haline gelmiştir.
Geçen sene Uluslararası Kooperatifler Yılı
kutlamaları kapsamında, Land O’Lakes Kooperatifi Kenya’nın Nairobi şehrinde uluslararası kalkınma hareketi başlattı. Uluslararası Süt Girişimi İttifakı (International Dairy
Enterprise Alliance - IDEA) olarak adlandırılan faaliyet ile, gelişmekte olan ülkelerdeki
süt kooperatiflerine bölgesel ve uluslar arası
pazarlarda büyümek ve rekabetçi olmak için
ihtiyaç duydukları bilgi, kaynak ve teknolojileri sağlamak amaçlanmaktadır. Bu amaca
yönelik tasarlanmış bir öğrenme ağı oluşturulması hedeflenmektedir. IDEA kelimesi
İngilizcede fikir anlamına gelmektedir ve
burada Land O’Lakes Kooperatifi’nin, Uluslararası Kooperatifler Yılı’ndaki büyük fikri
olarak anlatılmaktadır.
Land O’Lakes Kooperatifi tarafından Kooperatif Kalkındırma Programı (Cooperative
Development Program-CDP) uygulanmaktadır. Bu Program Birleşik Devletler Uluslararası Kalkınma Ajansı (U.S. Agency for International Development-USAID) adlı resmi
bir kurum aracığıyla Amerikan halkı tarafından desteklenmektedir. IDEA bu programın
önemli parçasıdır. Program kapsamında
IDEA iletişim ağı kooperatifler, kalkınma
kuruluşların, araştırma organizasyonları,
girdi tedarikçileri, kamu kuruluşları, sivil
toplum örgütleri ve diğer özel sektör ortaklarından oluşmuştur.
2012 yılı Uluslararası Kooperatifler yılı münasebetiyle oluşan ortamda, Land O’Lakes
Kooperatifi yöneticilerinden Rebecca SAVOIE, dünya çapında sağlam diyaloglar kurmaya yöneldiklerini ve IDEA ile kooperatif
yöneticileri ve liderleri için dünya çapında
süt paydaşları ile iletişim ağı kurarak en mükemmel uygulamaları ve yenilikçi çözümleri
elde edebilecekleri bir mekanizma sağlamayı
amaçladıklarını ifade etmiştir.
Bu amaçla Kenya’nın Nairobi şehrinde
2012 yılı Mart ayında Uluslararası Kooperatif Kaynakları (Cooperative Resources
International-CRI) adlı kuruluş tarafından
desteklenen 3 günlük bir etkinlik düzenlemişler. Üye katılımı, yöneticilik ve yönetim kurulu ilişkileri olmak üzere 3 temel konuyu kapsayan etkinliğe, milyarlarca Dolar iş hacmi
olan çeşitli büyüklük ve tipte 9 ülkeden gelen
28 kooperatif katılmış. Kooperatifçilik kurallarının evrensel, kooperatif yapısının aynı ve
bütün kooperatiflerin benzer sorunlar ile karşı karşıya olduğu dikkate alınınca, üst düzey
yöneticilerin iş problemleriyle ilgili anlattığı
hikâyeler tüm katılımcılarda derin etkiler bırakmış ve etkinlik herkes için faydalı olmuş.
Hindistan’da 2013 yılında düzenlenecek bir
sonraki IDEA Etkinliğinin, “Kooperatiften
Kooperatife Öğrenme” ile ilgili çalışmaları kapsaması planlanmaktadır. Bu amaçla,
işbirliği yapmak, stratejileri paylaşmak için
IDEA üyelerine yönelik bir bilgi yönetim
portalı geliştirilmektedir.
Malatya, Çorum, Denizli'deki 5 Yerleşim Yeri
Tarım Reformu Uygulama Alanı İlan Edildi
»»Tarım reformu 3 ilde başlıyor.Bakanlar Kurulu, Malatya, Çorum ve
Denizli'deki 5 yerleşim yerini tarım reformu uygulama alanı ilan etti.
Bakanlar Kurulu'nun "Bazı Yerleşim Birimlerinin Uygulama Alanı Olarak Tespiti, Belirtilen Yerleşim Alanında Dağıtılacak Toprak
Normunun Belirlenmesi ve Bazı Yerleşim
Birimlerinin Bakanlar Kurulu Kararları Kapsamından Çıkarılması Hakkında Karar"ı
Resmi Gazete'de yayımlandı. Buna göre Kurul, Çorum'un Alaca ilçesi Gökören Köyü,
Denizli'nin Tavas ilçesi Çağırgan Beldesi ve
Derinkuyu Köyü ile Malatya'nın Doğanyol
İlçesi Çolaklı Mahallesi ve İshak Mahallesini
tarım reformu uygulama alnı ilan etti.
Kurul ayrıca Malatya'nın Doğanyol İlçesindeki 120 dekar kuru arazi ile 60 dekar sulu araziyi dağıtılacak toprak normu olarak belirledi.
Bakanlar Kurulu Kararından
Çıkarılan Bölgeler
Kurul, 4 ildeki 18 farklı yerleşim yerinin ise
Bakanlar Kurulu kararı kapsamından çıkarılmasına karar verdi. Buna göre Diyarbakır'da
3, Erzurum'da 12, Malatya'da 2 ve Mardin'de
ise 1 yerleşim yeri kapsamdan çıkarıldı.
20
̇
̇
Nisan 2013 Köy-Koop Merkez Birliği
KIRSAL KALKINMA
Kooperatiflerde Yönetim Kurulunun
Yetkileri ve Görevleri -III»»Sevgili Kooperatifciler, kooperatifler Genel Kurul toplantı
döneminin başlamasından dolayı, geçen ay Kooperatif Yönetim
Kurulunun görev ve sorumluluklarının neler olduğundan
bahsetmiştim. Bu ayki yazımda bu konulara devam ediyorum
Kooperatifin Acze Düşmesi
• Kooperatifin acze düşmesini kabul ettirecek önemli sebepler mevcut ise yönetim kurulu piyasadaki cari fiyatlar esas olmak üzere, derhal bir ara bilançosu tanzim eder.
• Son yılın bilançosu veya daha sonra yapılan
bir tasfiye bilançosundaki mevcutların, kooperatif borçlarını artık karşılayamayacağını
gösteriyorsa yönetim kurulu, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’na keyfiyeti bildirir ve genel
kurulu derhal olağanüstü toplantıya çağırır.
• Pay senetleri çıkarılmış olan bir kooperatifte son yılın bilançosunda kooperatif varlığının yarısı karşılıksız kalırsa; yönetim kurulu
derhal genel kurulu toplantıya çağırarak durumu ortaklara arz eder.
• Aynı zamanda ilgili mahkemeye ve Tarım
ve Köyişleri Bakanlığına bilgi verir. Ancak ,
ortakları ek ödemeleri yükümlü olan kooperatiflerde, bilançoda tespit edilen açık, üç ay
içinde ortakların ek ödemeleriyle kapanmadığı takdirde Tarım ve Köyişleri Bakanlığı
haberdar edilir.
İşten Çıkarma
• Yönetim kurulu genel kuruldan aldığı yetki
ile işlerin görülmesi ile görevlendirdiği kimseleri, atadığı müdürü, diğer temsilci ve vekilleri her zaman işten çıkarabilir.
• İşten çıkarılan kimselerin tazminat isteme
hakları saklıdır.
• Ancak, ortaklar arasından seçilen müdür
sebepsiz işten çıkarılma iddiası ile tazminat
isteyemez.
• Genel kurulun ardından alınması gereken
ilk kararlar şunlardır:
• Yönetim kurulu içindeki görev dağılımı
• Yönetim kurulunun aylık olağan toplanma
takvimi (her ayın belirli bir günü ve saati)
• Kasada bulundurulacak para miktarına
ilişkin azami tutar
• Ana sözleşmeye göre, paradan sorumlu 1.
yetkili YK başkanıdır. İkinci yetki ise muhasip üyedir.
• Yönetim kurulu üyeleri aşağıdaki işlemlerden dolayı sorumlu olurlar
• Geç ödenen vergilerden dolayı
• Zimmet suçu nedeniyle (örneğin kooperatif
kasasından sık sık avans almak)
• Muhasebe kayıtlarının sağlıklı olmaması
• Genel kurul kararını yerine getirmemek
• Vergi, SGK, su, elektrik faturasını zamanında yatırmamak
• Faturasız ve belgesiz harcama yapmak
• Avans vermek ve bu avansları kapatmamak
• Kooperatif ile ticari muamele yapmak, işlerinden dolayı sorumlu olurlar.
Yönetim Kurulunu
Görevde Alma Yetkisi
• Görevlerini gereği gibi yapmadığı anlaşılan
yönetim kurulu üyelerinin hakkında genel
kurul işine son verme ve haklarında soruşturma açma kararı verebilir.
• Her ortağın veya işten el çektirilenlerin
dava açma hakkı saklıdır.
• Bu kararın gereğini denetleme kurulu yargı
organları vasıtasıyla uygular.
Her Ortak Yönetim Kuruluna
Üye Olabilir mi?
• Aynı türde başka bir kooperatifin yönetim
kurulu üyesi olmayan,
• Türk ceza kanunundaki zimmet, ihtilas, irtikap, rüşvet, görevi suiistimal, sahtekarlık,
hırsızlık, dolandırıcılık, hileli iflas, emniyeti
suiistimal ve devletin şahsiyetine karşı işle-
Turgay SOLMAZ
Köy-Koop Genel Müdürü
nen suçlardan veya 3476 sayılı kanunla değişik 1163 sayılı kanuna göre mahkum olmayan,
• Birbirleriyle ve denetleme kurulu üyeleriyle
üçüncü dereceye kadar (üçüncü derece dahil) akraba olmayan,
• Aralarında herhangi bir iş ortaklığı bulunmayan,
• Hacir altında bulunmayan,
• En az ilkokul mezunu olan,
• Kooperatifin çalışma konuları ile ilgili işlerde ticaret ve komisyonculuk yapmayan her
ortak yönetim kuruluna aday olabilir.
• Haklarında yukarıdaki suçlarla ilgili olarak kamu davası açılmış olanların görevleri ilk genel kurul toplantısına kadar devam
etmekle beraber, yönetim kurulunca bu durumdaki üyelerin genel kurulca azli veya göreve devamı hakkında karar alınmak üzere
yapılacak ilk genel kurul gündemine madde
konulur.
Seçim Nasıl Yapılır
• Genel kurulda en çok oy alan ortaklar aldıkları oy sayısına göre yönetim kurulu asıl
ve yedek üyeliğine seçilmiş olurlar. Oylar eşit
olursa, eşit oy alanlar arasında kuraya başvurulur.
• Asıl üye olanlar kendi aralarında toplanarak kimin başkan, başkan yardımcısı ve muhasip üye olacağına karar verirler.
Seçilenlerin Görev Süresi
• Yönetim kurulu üyeleri ve yedekleri genel
kurul toplantısında ortaklar arasından 3 asıl
3 yedek olmak üzere en az bir, en fazla dört
yıl için seçilirler.
• Genel kurulca böyle bir süre tespiti yapılmaması halinde bir yıl için seçilmiş sayılır.
• Görev süresi sona eren üyelerin seçilme
hakkı vardır.
• Tüzel kişiler de yönetim kurulu üyeliğine
seçilebilirler. Yönetim kurulu üyeliğine seçilen tüzel kişiler, temsilcilerinin isimlerini
kooperatife bildirir.
İbra Edilmemiş Olanlar
• Genel kurulda ibra edilmeyen yönetim kurulu üyeleri gündemde seçim maddesi var
ise tekrar yönetim ve denetim kurulu üyeliklerine seçilemezler.
• Şayet gündemde seçim maddesi yok ise yapılacak ilk genel kurul toplantısı gündemine
seçim maddesi konması zorunludur.
Bir Üye Ayrılırsa
• Yönetim kurulundan ayrılan bir üyenin yerine yedek üyelerden, alınan oy sırasına göre
biri geçer (2010 Tarihli Tar. Kal. Koop. Örnek. Anasözleşme md.71).
Nisabını Yitirirse
• Herhangi bir sebeple, yönetim kurulu toplantı nisabını kaybederse boşalan yönetim
kurulu üyeliklerine denetim kurulu üyeleri
tarafından gecikilmeksizin yeteri kadar yedek üye çağrılır.
Tevfik Fikret CENGİZ
Köy-Koop Merkez Birliği Proje Koordinatörü
[email protected]
Köyümüz
Yapılacak çok iş var. Nereden çıktı bu söz demeyin. Geçenlerde doğduğum köyün derneği bir
toplantıya davet etti. Zaten uzun süredir katkı
sağlayamadığım için içimde bir burukluk vardı. Herkesin deneyimleri ve birikimi farklı. Ve
herkes yerelde bu birikimlerini kullansa kırsal
kesime büyük katkı sağlar. Bizler veya en azından ben sanayi nasıl gelişir, finans kaynaklarına nasıl ulaşılır, IPARD projesi nasıl yazılır,
hangi alanlarda yatırım yapılır vs. gibi daha
makro konulara yoğunlaşıp köyümü unuttuğumu fark ettim. Biraz da yaşam bir yöne
yönelmenizi, uzmanlaşmanızı gerektiriyor.
Unuttum dediysem gidip gelmediğimi sanmayın. Yazları sürekli giderim, kışın daha az. Çok
da keyifli bir yerdir. Hem yazı hem de kışı. Burada yazdığım yazılarda bir çok kez kalkınmanın yerelde başlaması gerektiğini ısrarla belirtmiştim. İster ekonomik kalkınma ister sosyal
kalkınma olsun. Zaten ikisi birlikte gitmezse
olmaz. Kalkınma ekonomik yönünün yanında
insani gelişmenin de artık bir ölçüt olarak bakıldığı bir kavram.
Toplantının temel konusu köyün varlıklarına
kurumsal olarak sahip çıkılması. Bunu nasıl yaparız, köyün kaynaklarını nasıl bir değere dönüştürürüz. Bunu organize edenler ise kentte
emekli olup köye yerleşen veya kentte yaşayıp
köyde aile bağları olan genç nesil. Dikkatimi
çeken bir diğer konu da insanımızın olayı bireysellikten çıkarmış olması ki çok çok önemli.
Bizim çocukluk yıllarımızda biri aklı başında
bir laf etse ve ortak bir iş yapalım köye dese
herkes bir taraftan eleştirirdi. Galiba genç nesil
toplumsal bilinç düzeyi daha ileriye gitmiş.
İşin felsefi yönünü ve duygularımızı bu şekilde
özetledikte sonra gelelim konunun kuramsal
yönüne ve tabi ki planlayacağımız yapının nasıl pratiğe döküleceğine. Bizde kentler çarpık
veya planlı da olsa bir şekilde gelişiyor ama bu
kırsalı çok az etkiliyor. Yapılan bazı yatırımlar
ise yereldeki halkı hiç etkilemiyor ya da çok az
etkiliyor. Buna örnek olarak birçok toplantıda
verdiğim örneği burada tekrar etmek isterim.
Yaklaşık 20 yıl önce kayak merkezi yapıldı.
Özellikle Ankara ve İstanbul’dan birçok kişi
gelir. Ama iki gün gelir hiçbir yere uğramaz
veya uğrayacağı ortam yoktur, kayak yapıp
gider. Yerel üretim organize ve sürekli olmadığından onu pazarlama olanağı da yoktur.
Dolayısıyla yörenin kalkınmasına veya gelir
artışına 20 yıldır bir katkısı yoktur. Bana göre
buradaki hata bu yatırımı yapanlarda değil yerel inisiyatiflerin oluşturulamamış olmasıdır.
Kırsaldaki gelişmenin daha entegre bir yapıda
organize edilmesi yani yatırımların yatay ve
dikey bütünleştirilmesi/bağlantılı olması gereklidir. Şunu kesinlikle belirtmek gerekiyor ki
kırsal kesimdeki gelişmeler kentlere daha etkili yansıyacaktır.
Bu çerçevede bizim yapmamız gereken yerel
kaynaklarımızı harekete geçirmek olmalı. Bizim yayla çok güzel demekle olmuyor. Oraya
gelen insanların ihtiyaçlarını karşılayacak altyapı, doğanın farklı yönlerini ortaya çıkarıp
işlevsel hale getirmek, yerel ve tadına doyulmaz bazı ürünleri sağlıklı koşullarda mikro da
olsa endüstriyel üretime dönüştürmek lazım
ki kentlerle entegre olabilsin. Tabi merkezi yönetim ve yerel yönetimin mutlak desteği
olmadan bu iş olmaz. Tarım Bakanlığımızın
uygulamaya başladığı “ LEADER” programı
il bazında iyi organize edilirse yerel kalkınma
programlarının hazırlanmasında çok başarılı
olabilir. Diğer taraftan Kalkınma Ajanlarının
proje desteklerinin geneli ilgilendiren altyapı
konularında teklif çağrısı şeklinde değil bire
bir analiz yapılarak doğrudan desteklenmesi
gerekir.
Bu anlatılan köy neresi diyeceksiniz şüphesiz.
Aslında konu kırsal kesimin tümünü ilgilendiriyor. Çok da birbirinden farklı değil. O nedenle bahsetmedim ama artık söylemeliyim.
Hani bir şarkı vardı çok uzaklarda Çin’de bile
çocukların söylediği ve bizim de gururlandığımız “ Ilgaz Anadolu’nun sen yüce bir dağısın”
işte ben Kese köy özelinde Ilgaz/ Çankırı’dan
bahsettim bu yazımda. Tanrının verdiğiyle gururlanmak yerine yaptıklarımızla gururlanalım istiyorum.
Hayvancılığa 2,5 Milyar Lira Destek
Verilecek
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, hayvan
türlerini koruyup artırma adına üreticiye bu
sene 2 milyar 462 milyon lira destek verecek.
2 milyar 462 milyon lira desteğin 545 milyon
lirası büyükbaş hayvancılığa, 360 milyon lirası
küçükbaş hayvancılığa ayrılırken, 225 milyon
lirası balıkçılığa ayrılacak. Bakanlık, 2012’de
toplam tarımsal desteklere ödenecek bütçe içinde hayvancılığa yüzde 28 pay ayırmıştı. 2002’de
83 milyon lira olan hayvancılık desteği geçen
sene 2 milyar 216 milyon 210 liraya çıkmıştı.
2013 destekleri kapsamında süt için 460 milyon lira, yem bitkileri üretimi için 340 milyon
lira, büyükbaş besi için 150 milyon lira, buzağı
için 80 milyon lira, arıcılık ile bal için 40 milyon lira, Bambus için 5 milyon lira, ipek böceği
için 4 milyon lira, Tiftik için de 3 milyon lira
ödenecek. Bakanlık, türleri koruma adına hayvan gen kaynaklarına 70 milyon lira, büyükbaş
hayvan hastalıkları tazminatına 65 milyon lira,
süt regülâsyonuna 50 milyon lira, hastalıktan
arî üretim alanlarına 48 milyon lira, biyolojik
mücadeleye 10 milyon lira, aşıya 7 milyon lira
harcanacak.
2013’te hayvancılığın yanı sıra tarım ürünleri
ve faaliyetleri ile ilgili destekler de artırılacak.
Alan temelinde destekler 2 milyar 315 milyon
liraya dayanacak. Bu meblağın 760 milyon
lirası gübre için, 720 milyon lirası fındık üreticileri için, 630 milyon lirası mazot için, 100
milyon lirası toprak analizi için, 90 milyon lirası organik tarım için, 15 milyon lirası ise iyi
tarım için kullanılacak. Fark ödemesi destekleri 3 milyar 117 milyon lirayı bulurken; bunun
1 milyar 830 milyon lirasından yağlı tohumlu
bitkilerde, 1 milyar 60 milyon lirasından hububatta, 170 milyon lirasından çayda 57 milyon
lirasından bakliyatta yararlanılacak.
2013’te hayvancılığa verilecek desteklerin dağılımı şu şekilde:
Ürün Destek (Milyon Lira)
Yem Bitkileri Üretimi desteği 340, Süt Desteği
460, Buzağı Desteği 80, Arıcılık ve Bal Desteği 40, Su Ürünleri Desteği 225, Islah Amaçlı
Küçükbaş Hayvan Desteği 360, Tiftik Üretimi Desteği 3, İpekböceği Desteği 4, Büyükbaş
Hayvan Desteği 545, Bambus Arısı Desteği 5,
Büyükbaş Besi Desteği 150, Süt Regülasyonu
Desteği 50, Hastalıktan Ari İşletme Desteği
Ödemeleri 48, Aşı Desteği 7, Büyükbaş Hayvan Hastalıkları Tazminatı 65, Biyolojik Mücadele Desteği 10, Hayvan Gen Kaynakları
Desteği 70.
̇
̇ Nisan 2013
Köy-Koop Merkez Birliği
SAĞLIK
Dt. Coşkan ARAS
[email protected]
Sağlıklı Dişler, Mutlu Gülüşler...
Merhaba değerli okurlar,
Sizinle bu 3. sohbetimizde ‘travmaya uğrayan dişler’ ve ‘diş sıkma – gıcırdatma’ dan bahsedeceğim.
Travmaya Uğrayan Dişler
Yaşantı hızının artmasıyla büyüklerin ve çocukların her türlü
kazayla karşı karşıya kalma riski de o oranda artmıştır. Dişlere
gelen bir darbe, şiddetine göre dişte hafif bir sızlama yapabileceği gibi, dişi ortasından kırabilir, çeneye gömebilir, oynatabilir
hatta dişi yuvasından tamamen çıkarabilir.
Hafif bir travma sonucu dişte az bir sızlama olmuşsa, sızlama 4-5 dakika sürmüşse diş kendini toparlayabilir ve sızlama
geçebilir, diş kurtulabilir veya kurtulmuş görünebilir. Şöyle ki;
Bir süre sonra dişin ortasında bulunan odacıktaki damar-sinir paketinde yavaş yavaş bir cansızlık oluşmaya başlayabilir.
Aradan 5-6 sene geçtiğinde diş iyice cansızlaşıp iltihaplaşma
başlar ve artık ağrılar başlamıştır, kök ucundaki kemik iyice eriyip ağız içine toplu iğne başı şeklinde fistül ucu geliştirip iltihap
akabilir. Kök ucunda kronik kist torbaları gelişebilir. Kistin büyüklüğüne göre diş, uzun süreli bir kanal tedavisiyle, gerekirse
kök ucu ameliyatıyla kurtarılabileceği gibi diş kurtarılamayıp
çekime dahi gidebilir. 5-6 sene önceki basit bir çarpma ve
sızlama sonucunda nereden nereye geldik… Her darbe durumda bir dişhekimine gidiniz.
Şiddetli travmalarda dişte kırılma, gömülme, yerinden oynama gibi durumlar oluşabilir.Diş tamamen yerinden çıkmışsa dişi yıkamayınız. Acilen ıslak bir beze sararak ya da bir
miktar süt içinde veya çocuk ya da ebeveyninin ağzının içinde
tutarak dişhekimine gidiniz. Birtakım işlemlerden geçirdikten
sonra dişhekimi, dişi yerine yerleştirebilir.
Diş Sıkma-Gıcırdatma (Bruksizm)
Günümüzde yaşadığımız stresler, üzüntüler her geçen gün artıyor. Stres ve üzüntü, gündüz veya gece uyurken, dişlerin istemsiz olarak kenetlenerek sıkılmasına ya da gıcırdatılmasına neden
olabilir. Gıcırdatma özellikle gece yanında uyuyanı rahatsız eder
boyuta ulaşabilir. Sabah uyanınca kulak önlerindeki çene eklemlerinde ağrı hissedilebilir, dişlerde aşınma ve hassasiyet olabilir.
Bruksizm, her yaşta görülür. Çocuklar karma dişlenme döneminde de (hem süt dişleri hem de daimi dişlerin aynı anda bulunduğu dönem) dişlerini yerleştirme amacıyla gıcırdatabilir,
çocukta bu kalıcı olmayabilir, telaşlanmamak gerekir.
Alınabilecek basit önlemlerle bruksizmin önüne geçmek
mümkündür:
Gece Plağı: Çenelerden birinden ölçü alınarak şeffaf, elastik
bir dişlik hazırlanır ve bir süre geceleri takılması istenir.
Nemli sıcak kompres: Gece yatmadan önce bir bez sıcak
suda ıslatılıp sıkılır, eklem bölgelerine 5-10 dk. tatbik edilir.
Doktor kontrolünde kas gevşeticiler de kullanılabilir.
Bahar Yorgunluğuna
Yenilmeyin!
Gece plağı
Diş sağlığı için daima belirteceğim bir konu var: “Dişim ağrırsa dişhekimine gider doldurturum” yanlıştır. Diş kendiliğinden
ağrımıyorsa doldurulur. Kendiliğinden ağrı varsa ya kanal tedavisiyle kurtarılmaya çalışılır ya da çekilir. Dişhekimine, şikayet olmadan 6 ayda bir, en geç yılda bir gidiniz.
Unutmayalım, ‘Can boğazdan gelir’ ama dişlerin de arasından geçer!
Bundan sonraki yazımda, diş kayıplarının nedenlerinden biri
olan çürük oluşumundan ve önlemlerinden bahsedeceğim. Kusura bakmayın, önceki sayıda belirttiğim Ortodonti (tellerle diş
düzeltme) konusu yazımın uzunluğu nedeniyle sonraya kaldı.
İleti adresime çekinmeden olumlu-olumsuz eleştirilerinizi ve
sorularınızı yazınız. (Ad soyadınızın yayınlanmasını isteyip istemediğinizi de belirtiniz.)
Kazasız, travmasız, diş sıkmasız – gıcırdatmasız günler için bir
ilkokul şarkısı dilinizden düşmesin;
Neşeli ol ki genç kalasın, bu dünyadan da zevk alasın!…
Sonraki sayılarda buluşmak üzere; Sağlıklı dişler,
mutlu gülüşler…
Katı Gıda Bebeği Obezleştiriyor
»»Havaların ısınmasıyla birlikte birçok kişi
eklem ağrılarından, halsizlikten, sürekli
uyku isteğinden bahsediyor ve bu da bahar
yorgunluğu olarak adlandırılıyor.
Bahar mevsiminde havadaki
elektrik yükü artar. Bu yük
havada bulunan pozitif ve
negatif yüklü iyonlar aracılığıyla taşınır ve mevsim değişikliklerinde taşınma sırasında birtakım değişiklikler
ortaya çıkabilir. Bu durumda
beraberinde ruhsal sıkıntılarla birlikte yorgunluğa neden
olabilir.
Bahar Yorgunluğuyla Nasıl Başa Çıkarız
• Sebze ve meyve tüketiminizi artırın. Sebze ve meyveler C
vitamini açısından zengin besinlerdir. Mandalina, kivi, kuşburnu, karpuz, ve portakal gibi meyvelerle, ıspanak, pazı,
sivribiber, brokoli, Brüksel lahanası gibi yeşil yapraklı sebzelerin tüketimini artırın.
• Geceleri yağlı ve çok miktarda yemek yememeye özen gösterin.
• Kafeinli içecekleri azaltın. Kahve, çay, soğuk içecekler,
kakao ve benzerleri gibi kafeinli içecekler yerine bitkisel
çayları rahatlatıcı etkilerinden de yararlanmak için tercih
edebilirsiniz.
• Sigara tüketiyorsanız C vitamini alımınızı içmeyen birine
göre 2 kat daha fazla olacak şekilde ayarlamalısınız. Alkol
rahatlatır, düşüncesiyle alkol tüketmeyin. Alkol tüketiminizi mümkün olduğunca sınırlandırın.
• Beyin performansı için en önemli öğün olan kahvaltıyı kesinlikle atlamayın. Az az, sık sık yemek yemeği tercih etmeliyiz.
• Beyaz rafine edilmiş besinler yerine tam buğday, çavdar,
kepek gibi rafine edilmemiş tahılları tercih edebilirsiniz.
• Antioksidan vitamin ve mineraller, vücuttan metabolizma
sonucu oluşan zararlı maddelerin atılmasına yardımcı olur.
Antioksidan vitaminler A, C, E vitaminleri, antioksidan mineraller ise selenyum ve çinkodur.
• Günde 3 porsiyon meyve tüketmeyi hedefleyin. Kabuğu ile
yenilebilen meyveleri kabukları ile tüketin.
• Yeşil salata ve havuç sofralarınızın vazgeçilmezi olsun. Yaban mersini antioksidan kapasitesi nedeniyle çok iyi bir ara
öğün alternatifi olabilir.
• Kefir ve prebiyotik yoğurtlar tüketmek sindirim sisteminizi ve dolayısıyla bağışıklık sisteminizi destekler. Ananaslı
yoğurt vücutta oluşan ödemi atmadan lezzetli bir alternative olarak denenebilir.
TEŞEKKÜR
Tavsiye üzerine gittiğim Diş Hekimliği
Fakültesinde benimle müracaattan beri
ilgilenen, muayenemi yapan, gerekli filmlerimi çeken, ancak filmimi karıştırarak
beni gömülü diş var zannıyla cerrahi bölümüne götüren, kendisine asiste edecek
birini bulamayıp da “Olsun, tek başıma
yaparım” diyerek operasyona başlayan,
ancak sabah mahmurluğunu üzerinden
atamamış olmanın verdiği dalgınlıkla
önce iğneyi yanlış yere sokan, birkaç denemede ağzımı iyice kevgire çeviren, sonuçta beni tamamen kendimden geçiren,
ayıltırken attığı tokatlarla çenemi kıran,
sonra kırığı bağlarken birlikte dilimi de
diken, Allahtan çabuk fark edip müdahaleye çalışırken ayağı takılıp elindeki
bistüriyi gözüme sokan, görme, duyma,
işitme merkezlerimi zedeleme pahasına
gayret gösterirken, bir şansızlık sonucu
beni bitkisel hayata sokan, ancak her gün
sulamaya gelmeyi ihmal etmeyen müşfik
dost, iyi insan, değerli diş doktoru Sayın
Şakir Sakaroğlu’na ve beni bu kadar dayanıklı yaratıp aileme ve sevdiklerime bağışlayan Yüce Tanrı’ya minnet ve şükran
duygularımı ifade ederim.
Aziz Safikeriz
(H.Ü. Dişediş 82 Yıllığı’ndan - Anonim)
21
»»Anne sütü yerine mamayla beslenirken
4 aydan önce katı gıda verilen bebek, 3
yaşına geldiğinde, obezite görülme riski 6
kat artıyor.
Toplum Sağlığı Araştırma ve
Geliştirme Merkezi (TOSAGEM) Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Nazmi
Zengin, anne sütünün hem
anne hem de bebek için çok
önemli olduğunu söyledi.
Anne sütünün hastalıkları
azalttığını, herhangi bir nedenle hastalık olduğunda iyileşmeyi desteklediğini vurgulayan Zengin, şunları kaydetti:
''Dünya Sağlık Örgütü 6 aylık olana kadar bebeklere sadece
anne sütü verilmesini öneriyor. Bu süre içinde verilmesi gereken tek destek; demir ve D vitaminidir. Anne sütü bebekler için mükemmel bir gıda olmasının yanı sıra, onlar için
bağışıklık sistemini güçlendiren bir aşı gibi de işlev görüyor.
Anne sütü emen bebek daha az hastalandığı gibi, anne sütü
ishalli hastalıklara, solunum yolu enfeksiyonlarına, orta kulak iltihabına, şeker ve astım gibi hastalıklara karşı bebeği
koruyor. Anne sütü çok önemli. Sağlık Bakanlığı'nın Anne
Sütü Bankası çalışması da bu konuda çok önem arz ediyor.
Bakanlık bu konu üzerinde ayrıntılı bir çalışma yaptığını
ve insanımızın dini ve kültürel kaygılarını da göz önünde
tuttuğunu görüyoruz. Toplumun tüm kesimleri bu projeyi
desteklemeli ama uygulamanın da denetçisi olmalı.''
Enerji Deposu, İştah Artırıcı
»»Ülkemizde sıklıkla yetiştirilen ve zevkle
tüketilen dut meyvesinin sayısız faydası var.
• Potasyum, tiamin, kuersetin,
niasin, kalsiyum, demir, B
ve C vitamini, organik asitler
içermektedir. Kalori değeri
oldukça yüksektir, enerji deposudur, iştah artırır.
Halsizlik ve yorgunluk için
faydalıdır. Kansızlık sorunu
yaşayanlarda düzenli tüketimi önerilir. İltihap giderici özelliği vardır, ağız yaralarında,
bademcikte, diş eti hastalıklarında faydalıdır. Bebeklerde
oluşan pamukçuk için etkilidir. Çocuklarda zeka gelişimi
için tüketilmelidir. Sindirim sistemini hızlandırır, kabızlık
sorunu yaşayanlarda olumlu etkisi vardır. Bağırsak pazazitleri için de tüketilebilinir, parazit düşürücü ender besinlerdendir. Astım ve akciğer hastalıklarında olumlu etki yapar.
Sakinleştirici özelliği vardır, stresli anlarda yağlı ve şekerli
yiyecekler yerine tercih edilebilinir.
Baharat Artık Her Yerde
Satılamayacak
»»Baharatta dolgu amaçlı eklemeler yasaklanırken, pul
bibere de daha az tuz ve bitkisel yağ katılacak.
Bakanlık baharat tebliğinde değişikliğe gidiyor. Ambalajsız olarak satışa
sunulan baharatların satış yerlerine
yeni hijyen kuralları getiriliyor.
Buna göre; baharatların ambalajsız olarak satışa sunulduğu yerlerde bütün sorumluluk, tespit edilen
gıda satış yerine veya toplu tüketim
yerine ait olacak. Dökme satış olarak adlandırılan ambalajsız satış
durumunda baharat, gıda kodeksine
uygun malzemeden yapılmış ambalaj malzemesi içinde kapalı olarak,
güneş ışığına maruz kalmadan ve
ortam koşullarından gelebilecek olası bulaşmalara engel olacak şekilde
sergilenecek. Ayrıca dökme baharat
pazar, kasap ve manav gibi yerlerde
ise satışa sunulamayacak.
Baharat karışımlarına miktarı artırmak amacıyla kendi doğasından gelen nişasta hariç olmak üzere nişasta, irmik, razmol, kepek ve benzeri
dolgu maddeleri katılamayacak.
Ayrıca, tebliğle kırmızı pul biberdeki tuz, yüzde 22 oranında azaltılarak
yüzde 9'dan yüzde 7'ye, bitkisel sıvı
yağ miktarı ise yüzde 25 oranında
azaltılarak yüzde 8'den yüzde 6'ya
düşürülüyor.
Tanımlı baharat sayısı 53'e
çıkarıldı
Yeni düzenlemeyle birlikte yürürlükte olan baharat tebliğindeki tanımlı
baharat sayısı 35'ten 53'e çıkarılıyor.
Mevcut baharat listesine eklenen
yeni baharat çeşitleri şöyle:
“Aspir çiçeği, cedvar, adaçayı, çörtükotu, dereotu, havlıcan, isot, kebabiye, kırmızı karabiber, melisa-oğulotu,
mercanköşk, maydanoz, meyankökü,
sater, vanilya, sarımsak ve soğan.”
22
̇
̇
Nisan 2013 Köy-Koop Merkez Birliği
ETKİNLİKLER
NİSAN 2013
TARIM FUARLARI TAKVİMİ
04 Nisan - 07 Nisan 2013
3.Gönen Tarım ve Hayvancılık
Gönen Tarım ve Hayvancılık Fuarı
Tarım, Tarım Teknolojileri, Seracılık, Hayvancılık, Tohum, Fidan, Gübre, Sulama Teknolojileri,
Süt Endüstrisi
Orion Fuarcılık
04 Nisan - 07 Nisan 2013
AFTAR
Tarım, Hayvancılık, Tarım Makineleri,Süt
Endüstrisi, Ambalaj ve Tohum Fuari
Tarım, Hayvancılık, Tarım Makineleri,Süt
Endüstrisi, Ambalaj, Tohum, Peyzaj , Seracılık,
Yumurta, Sulama Sistemleri, Labaratuar ve
Analiz Teknolojileri, Veterinerlik
ART Fuarcılık
04 Nisan - 07 Nisan 2013
NİSAN AYI TARIM TAKVİMİ
TARLA ZİRAATI
a) Yazlık ekimler için toprak işlemesi ile birlikte gübre uygulaması da yapılır. Bazı otlu
nadaslar tırmık, kultivatör, disk harrow ve
kaz ayağı ile yüzeyden işlenir. Bazı baklagil
tarlaları yeşil gübre amacıyla sürülür.
b) Uygun bölgelerde her türlü tarla bitkilerinin ekimi ve fidelerin dikimi yapılır.
c) Yabancı otlarla kaplanmış veya sulama ile
kaymak bağlamış tarlalarda çapa, hububatta
yabancı ot mücadelesi, bazı bitkilerde seyreltme ve tekleme yapılır. Ekimi yeni yapılan
bitkilerde sulama yapılır.
d) Bitkilerde görülebilecek her türlü hastalığa karşı mücadele yapılır ve gerekli tedbirler
alınır. Ekilecek bazı bitkilerde tohumun ilaçlanması faydalıdır.
MEYVECİLİK
a) Meyve bahçelerinde toprak işlenmesi devam eder ve işleme ile birlikte gübre uygulaması da yapılır.
b) Fidanların sökülmesi, katlanması ve dikilmeleri bölgelerine göre devam eder. Bazı ılık
bölgelerde dikim son bulmuştur.
c) Her türlü bakım yanında sulama ve çapalama devam eder. Kalem aşısı bazı bölgelerde devam eder. Genel olarak bu ay sonunda
budama işi tamamlanır.
d) Bahçelerde görülen ve görülebilecek hastalıklarla zararlılara karşı mücadele yapılır. Ancak çiçek devresinde mücadele durdurulur.
SEBZECİLİK
a) Bazı bölgelerde seralarda turfanda sebzecilik işleri devam eder. Sebzeler hasad edilir.
Agritech 2013
3.Fethiye Tarım, Seracılık, Hayvancılık,
Gıda ve Tarım Fuarı
Tarım, Tarım Makineleri ve Teknolojileri,
Seracılık, Tohum, Fidancılık, Sulama Sistemleri,
Gübre, Organik Tarım, Gıda, Su Ürünleri,
Tavukçuluk, Hayvancılık
b) Sıcak yastıklarda yetiştirilen fidelerin bakım sulama ve söküm işleri devam eder.
c) Sebze tarla hazırlığı ay boyunca devam
eder. Gerekli gübreler verilir. Bahçeler tava
ve masuralra ayrılır.
d) Çeşitli sebze fideleri sıcak yastıklardan
tarlaya aktarılır. Ayrıca yazlık sebze tohumları tarlaya ekilir.
f) Sebzelerde görülebilecek her türlü hastalık
ve zararlılara karşı önlemler alınmalıdır.
g) Bazı turfanda sebzeler hasad edilir. Ambalajlanarak pazara sevkedilir.
d) Mera ıslahları yapılır. Meralarda otlatma
münavebeli olmalıdır. Bazı bölgelerde yeni
mera tesislerine başlanır.
e) Hayvan hastalıkları ve zararlılarına karşı
koruycu aşılar ve önleyici ilaçlar kullanılır.
TAVUKÇULUK
a) Kümeslerde çeşitli bakım işleri, temizlik
ve dezenfeksiyon yapılır.
b) Kuluçka faaliyetleri ay boyunca devam
eder.
BAĞCILIK
a) Bağlarda İlkbahar krizması yapılır. Asmaların boğazları açılır. Gerekli gübreleme işleri yapılır.
c) Çeşitli yemler üzerinden beslenme yapmakla tavuklarda verim artar, sağlıklı olurlar. Özellikle civcivlerin beslenmesine önem
verilmelidir.
b) Bazı bölgelerde asma çubuğu dikimi bu ay
boyunca da devam eder.
d) Tavuk hastalık ve zararlılarına karşı koruyucu aşılar ve önleyici ilaçlar kullanılır.
c) Bağlarda budama sıkı bir şekilde devam
eder. Bazı ılık bölgelerde uç alma işlemi uygulanır. Omcalar hereklere alınır. Bazı bölgelerde aşılama devam eder.
ARICILIK
HAYVANCILIK
a) Ahırlarda gerekli bakım işleri, temizlik ve
dezenfeksiyon devam eder.
04 Nisan - 07 Nisan 2013
c) Doğumlar bu ayda devam edeceğinden, gerekli tedbirler alınmalı, hazırlıklı olunmalıdır.
e) Sebze tohum ve fidelerine ekimden sonra
cansuyu verilmelidir. Bazı bölgelerde sebzelerde çapalama başlar. Bazı sebzeler hereklere alınır.
d) Hastalık ve zararlılara karşı ilaçlama
önemle yürütür.
Marmaris Fuarcılık
b) Bazı bölgelerde hayvanlar merada yeteri
kadar yem budamadıklarından ahır beslemesi devam eder. Ay sonuna doğru ılık bölgelerde bakım yapılır.
a) Arı kovanları sağlıklı olmalı ve bazı kovanlarda çerçeve değiştirilmelidir.
b) Arıların temizliği ve bakım işleri devam
eder. Ana arısı olmayan kovanlara ana arı
verilir. Zayıf kovanlarda beslenmeyi takviye
bakımından şerbet verilir.
c) Çeşitli arı hastalık ve zararlılarına karşı
ilaçlama yapılır, tedbir alınır.
Eskişehir 3. Tarım Fuarı
Mevzuat
Eskişehir 3.Tarım, Hayvancılık ve Gıda
Teknolojileri Fuarı
Tarım Teknolojileri, Tarımsal Mekanizasyon,
Hayvancılık Teknolojileri, Hayvan Sağlığı, Yem,
Tohum, Fidancılık, Seracılık, Sulama, Gıda ve
Gıda Teknolojileri
Expolink Fuarcılık
11 Nisan - 14 Nisan 2013
Gıda Güvenliği ve Beslenme İçin Ormanlar üzerine
Uluslararası Konferans
7.Malatya Tarım Teknolojileri
» 18-19 Nisan 2013, Kendi Yürür Hasat Makineleri ile Ürün
Hasadı Sorunlar ve Çözüm Önerileri Çalıştayı - ISPARTA
» 02-05 Nisan 2013, I. Bitki Koruma Ürünleri ve Makineleri
Kongresi -www.tarim.gov.tr ANTALYA
» 23 Mayıs 2013, 6. Koruyucu Toprak İşleme ve Doğrudan
Ekim Çalıştayı. Atatürk Ünv. Ziraat Fakültesi - ERZURUM
Makine Hayvancılık ve Ekipmanları Fuarı
Tarım Makineleri, Sulama Sistemleri,
Hayvancılık, Tarımsal Ürün ve Gıdalar, Organik
Tarım, Peyzaz ve Bahçe Bitkileri, Arıcılık,
Seracılık, Gübre, Yem Sanayi
Malatya Belediyesi
17 Nisan - 20 Nisan 2013
Hasyurt Tarım
Tarım Teknolojileri, Seracılık,
Fidancılık, Sulama ve Gübreleme Fuarı
Tarım, Tarım Teknolojileri, Seracılık, Fidancılık,
Sulama Ve Gübreleme
Batı Akdeniz Fuarcılık
25 Nisan - 28 Nisan 2013
KÜTAF 13
Kütahya 5.Tarım, Hayvancılık, Seracılık
ve Süt Endüstrisi Fuarı
Tarım Makineleri, Tohum, Fide, Fidan Üreticileri, Seracılık Ekipmanları, Zirai İlaçlama, Gübre, Hayvancılık Ekipmanları,Veteriner, Yem
Frig Fuarcılık
Türkiye’de 24 saat
esasıyla hizmet veren
tek Merkez olan Ulusal
Zehir Danışma Merkezi,
zehirlenmeler hakkında
size bilgi verir...
KİTAP
Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA
Nasıl Bir Organik Tarım?
Yayın Evi: Yeni İnsan
Bu kitapta Çiftçi Sendikaları
Konfederasyonu, Boğaziçi Üniversitesi Tüketim Kooperatifi,
Başka Bir Gıda Mümkün Girişimi, Kibele Ekolojik Yaşam
Kooperatifi, Marmariç Ekolojik
Yaşam Derneği deneyimlerini
paylaştı, nasıl sorusunun yanıtlarını aradı.
Prof.Dr. Erhan REHBER
• Kooperatifçiliğin Tarihçesi
• Kooperatif Tanımı,
Sınıflandırılması
• Kooperatifçilik Değer ve İlkeleri
• Kooperatif Teorisi
• Dünya ve Türkiye'de
Kooperatifçilik
• Kooperatiflerin Geleceği
www.ekinyayinevi.com
▶▶ 1 Mart 2013 Tarihli ve 28574
Sayılı Resmî Gazete, Tarımsal
Faaliyette Bulunanların Prim
Borçlarının Sattıkları Tarımsal Ürün
Bedellerinden Kesinti Yapılmak
Suretiyle Tahsil Edilmesine Dair
Tebliğ
▶▶ 1 Mart 2013 Tarihli ve
28574 Sayılı Resmî Gazete, 6427
Yeraltı Suları Hakkında Kanun ile
Kamulaştırma Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun
Yerlerin Değerlendirilmesi ile
Hazineye Ait Tarım Arazilerinin
Satışı Hakkında Kanun ile Orman
Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun
▶▶ 16 Mart 2013 Tarihli ve 28589
Sayılı Resmî Gazete, Güneydoğu ve
Doğu Anadolu Projesi Kapsamındaki
İllerde Kurulacak Damızlık
Sığır İşletmesi Yatırımlarının
Desteklenmesine İlişkin Uygulama
Esasları Tebliği (No: 2013/7)
▶▶ 19 Mart 2013 Tarihli ve 28592
▶▶ 6 Mart 2013 Tarihli ve 28579
Sayılı Resmî Gazete, Gıda, Tarım ve
Sayılı Resmî Gazete, Hayvan
Hastalıklarında Tazminat Yönetmeliği Hayvancılık Bakanlığının Kontrolüne
Tabi Ürünlerin İthalat Denetimi
▶▶ 7 Mart 2013 Tarihli ve
Tebliği (Ürün Güvenliği ve Denetimi:
28580 Sayılı Resmî Gazete, Devlet
2013/5)’nde Değişiklik Yapılmasına
Ormanlarındaki Yayla Alanlarının
Dair Tebliğ (Ürün Güvenliği ve
Tespiti ve İdaresi Hakkında
Denetimi: 2013/26)
Yönetmelik
▶▶ 19 Mart 2013 Tarihli ve 28592
▶▶ 12 Mart 2013 Tarihli ve 28585
Sayılı Resmî Gazete, Türkiye Tarım
Sayılı Resmî Gazete, Asma Fidanı
Havzaları Üretim ve Destekleme
ve Üretim Materyali Sertifikasyonu
Modeline Göre 2012 Yılı Ürünü
ile Pazarlaması Yönetmeliğinde
Yağlı Tohumlu Bitkiler, Hububat ve
Değişiklik Yapılmasına Dair
Baklagil Fark Ödemesi Desteğine
Yönetmelik
İlişkin Bakanlar Kurulu Kararı
▶▶ 12 Mart 2013 Tarihli ve 28585
Uygulama Tebliği (Tebliğ No:
Sayılı Resmî Gazete, Meyve Fidanı
2012/42)’nde Değişiklik Yapılmasına
ve Üretim Materyali Sertifikasyonu
Dair Tebliğ (No: 2013/8)
ile Pazarlaması Yönetmeliğinde
▶▶ 21 Mart 2013 Tarihli ve
Değişiklik Yapılmasına Dair
28594 Sayılı Resmî Gazete, T.C.
Yönetmelik
Ziraat Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi
▶▶ 15 Mart 2013 Tarihli ve 28588 Kooperatiflerince Tarımsal Üretime
Sayılı Resmî Gazete, 6444 Orman
Dair Düşük Faizli Yatırım ve İşletme
Köylülerinin Kalkınmalarının
Kredisi Kullandırılmasına İlişkin
Desteklenmesi ve Hazine Adına
Uygulama Esasları Tebliği (No:
Orman Sınırları Dışına Çıkarılan
2013/13)
̇
̇ Nisan 2013
Köy-Koop Merkez Birliği
SPOR - TARIM BULMACA
23
Erkekler Okusun Diye... Türk Sporunda Kadın -I“… Ve kadınlar bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis
yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve kara sabana koşulan ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle
bizim olan
kadınlar,
bizim kadınlarımız…”
Bu satırları yazan Nazım Hikmet, 2012
Londra Olimpiyat Oyunlarında Türk
Bayrağını bir kadın sporcunun taşıdığını görseydi, yine aynı satırları
yazar mıydı acaba? Bilinmez!
Gerçekten de Olimpiyat Oyunlarına
katılmaya başladığımız 1908 yılından bu yana bayrağımızı hep erkekler taşımış, kadınlarımıza sıra 2012
yılında gelebilmiştir.
2012 yılının sporcu kadınlarımız için
ayrı bir önemi vardır. Çünkü Londra
2012 Türkiye’nin erkekten çok kadın sporcuyla katıldığı ilk olimpiyat
olma özelliğini taşımaktadır.114 kişilik kafilede 66 bayan sporcunun
olması, doğal olarak spora kadın
elinin sadece değmesi değil ele geçirmesi anlamına da gelmektedir.
Bayrağı gururla taşıyan Milli Voleybolcu Neslihan DARNEL’de görevini
eksiksiz yerine getirmiştir.
A Milli Bayan Voleybol ve Basketbol
takımlarımızın yer aldığı olimpiyat-
Adnan YAHŞİ
Atletizm Yıldız Milli Takım Antrenörü
[email protected]
larda, spor bakanımızın konuyla ilgili olarak “… Bu durumun madalya
performansına da yansımasını, aynı
zamanda anne olarak topluma sporcular kazandıracak bayanlarımızın,
Türk spor tarihine geçmesini yürekten diliyoruz…” demeci, vurgulanan
“anne” temasıyla 20.yüzyıl başlarında kadın sporuna karşı çıkanların
gerekçelerinden olan, kadınların
görevi sadece anneliktir-i hatırlatmaktadır. Annelik vurgusuna dikkat
çekmemizin nedeni kadınlara sırf bu
nedenle yıllarca spor yapma izni verilmemesi, güçlükler çıkartılmasıdır.
TARIM BULMACA
1
2
3
4
5
6
7
Y. İzzettin BAŞER
8
9
10
11
12
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
Soldan Sağa
1- Papatyagiller familyasından yaygın sarı renkli bir bitki türü.
2- Maydanozgillerden, kokulu tohumu hamur işlerinde ve rakı
yapımında kullanılan bir bitki... Sesli duyuru 3- Kaba saba, inceliksiz... İngilizcede bay. 4- Biriçte sanzatü... Bir ilimiz... 5- Yazıt...
Kırmızı 6- Nikelin simgesi... Uyuşturucu bir madde... İlave 7Üstünlük sağlamak, yenmek... 8- Yardım... Erkeklik görevi yapamayacak duruma getirilmiş hayvan 9- İridyumun simgesi... Eski Türklerde başkan, hakan... Mikroskop camı 10- Dil... Orta 11- Onay
vermek... Binek hayvanlarının sırtına konulan, oturmaya yarayan
nesne 12- Dolaylı anlatma... Soy sop ile ilgili kimlik bilgileri.
Yukarıdan Aşağıya
1- Dil biçiminde yassı ve dikenli dalları olan bir kaktüs türü... 2- Artı
uç... Terakkiperver, gerici karşıtı 3- Tanrı... Bir spor kulüpümüzün kısaltması... 4- Boyunduruğa geçirilen eğri değnek... Sinirlilik hali... Üye
5- Tunceli’nin bir ilçesi... Buğday öğütülürken buğdayı taşın deliğine
azar azar akıtan tahta depo 6- Yabani hayvan barınağı... Bir nota...
Musta Kemal Atatürk’ün kısaltılmışı... Takım 7- Kâbe’nin bulunduğu
yön... Beyaz 8- Rusçada evet... Kırıkkale’nin bir ilçesi... 9- Felç... İçki
10- Para ve tahvil alış verişi yapılan yer... Hukuk ve adalet işlerini gören
devlet kuruluşu 11- En kıza zaman... Bir bağlaç... Geri verme 12- Kafa,
baş... İnce, sık bir tür yün.
Günümüze kadar geçen tarihsel sürece baktığımızda kadınlar, spor
yapmak için hep bir mücadele içinde
olmuştur. İşin ilginç yanı bu süreç
bile tarihin sayfalarında yeterince yer bulamamıştır. Antik Yunan
Olimpiyatlarından başlayarak kendileri için adeta yasaklanmış spor
tarihi içinde savaş veren kadınlar,
günümüzde de bu savaşa devam etmektedirler.
20.yüzyıl başlarında yavaş yavaş
spor alanlarında boy göstermeye
çalışan kadınlar inanılmaz engellemelerle mücadele etmişlerdir. Çünkü o devirde kadın her şeyden önce
“anne” demekti. Toplumun devamı
için aile, ailenin devamı için kadın
şarttı. Bu yüzden kadını, kadın figüründen uzaklaştıracak, üremeye zarar verecek sportif etkinlikler zararlı
görülüyordu. Tıbbi görüşlerle de
desteklenmeye çalışılarak kadınların spor yapmaması için önlemlerin,
yasakların ardı arkası kesilmiyordu.
Bedensel bozukluklara yol açabileceği gerekçesiyle binicilik sporu yapmalarının ya da emziremez duruma
gelebilecekleri mazeretiyle hokey
sporu yasağı getirilmesi bunlardan
sadece birkaçıdır. İzin verilen okçuluk ya da tenis gibi birkaç spor
dalında da “bir hanım gibi tenis oynamak” ya da “bir hanım gibi ok atmak” o tarihlerde bir önkoşuldu.
Ne kadar ironiktir ki, Modern Olimpiyatlarının kurucusu Baron De
Coubertin’de, Antik Yunan zihniyetiyle kadınların spora katılımları
konusunda çok sert söylemlerde bulunmuştur.
1901 yılında “Kadınların rolü, erkeklerin galibiyetini takdir etmektir.”
1902 yılında “Kadın sporları, doğanın kurallarına aykırıdır.”
1912 yılında “Olimpiyat oyunları
erkeklere ayrılmalı ve kadın sporcuların görünüşlerinin korkutucu
olduğu vurgulanmalıdır.” sözleri
kendisine aittir.
Bu olumsuz tavra rağmen, kadınlar
spor sahalarında fazlasıyla görülmeye başlamış ve olimpiyat oyunlarında sayıları hızla artmıştır. Ancak
Coubertin, ısrarından vazgeçmemiş,
1935 yılında, kadınların halk karşılaşmalarına katılmasına karşı olduğunu, onların toplum içerisinde spor
yapmaması gerektiğini, olimpiyat
oyunlarında kadınların esas rolünün
erkeklerin başarılarının ödüllendirilmesinde görev almak olduğunu
ısrarla söylemiştir. Dünya spor tarihinde önemli bir yer tutan Baron
De Coubertin’in, kadınların spor
yapması hakkındaki düşüncelerinin
böyle olmasına sadece gülümsemekle yetiniyoruz. Çünkü tarih onu değil
kadınları haklı çıkarmıştır.
Atatürk vardı. Büyük Önder Atatürk, her alanda olduğu gibi kadınların da günlük hayatın içersinde en az
erkekler kadar yer alması için kesin
emirler veriyordu.
Türk kadını da bu direktifler doğrultusunda durmaksızın çalışıyordu.
1926 yılında Ömer Rasim Koşalay’ın
çalışmalarıyla kadınlarımız atletizm
pistleriyle tanıştı. Dünya kadınlarının ilk kez 1928 Olimpiyat Oyunlarıyla atletizm pistlerine çıktığı düşünülürse bu durum bizim açımızdan
daha çağdaş bir görüntü olmaktadır.
Tüm bu gelişmelerin üstüne dünya
spor tarihinde o tarihlerde bir ilki
de yaşattık. 1929 yılında Yüksek
Mühendis Mektebi öğrencisi Sabiha
Fırat, özel izinle, Fenerbahçe Erkek
Voleybol Takımının kadrosunda yer
almış ve katıldığı resmi maçlarda ter
dökerek, 5 erkek ve kendisinden oluşan ekiple şampiyon olmuştur.
Ve 1936 Olimpiyatları… Türk kadını
için bir dönüm noktası olmuştur.
Yeni Türkiye’de ise kadınlar dünya
hemcinslerine göre daha şanslıydılar. Çünkü Yeni Türkiye’nin başında
Önümüzdeki sayıda bu konuyu ele
alacağım, görüşmek üzere;
Spor dolu günler sizinle olsun…
Hep Vardı Tiyatro...
»»Her yıl farklı bir tiyatro sanatçısının kaleme aldığı “27 Mart
Ulusal Dünyü Tiyatro Günü” bildirisini bu yıl sanatçı Göksel
Kortay hazırladı.
Bilim, ilim, teknolojinin hızla ilerlediği
yaşamımızda, gelişimini tamamlamış
çağdaş, modern ülkelerde kültür ve
sanat da aynı paralelde değişmekte...
Ülkemizde, bereketli Anadolu toprakları üzerinde antik çağlardan beri hüküm sürmüştür tiyatro... Kazıldığında
neredeyse her metrekaresine bir antik
amfi tiyatro düşecek kadar zengin, başlıbaşına bir kültür hazinesi Türkiye...
Osmanlı İmpartorluğu döneminde de
tiyatro geleneği ortaoyunu, meddahı,
Karagözü-Hacivatı ile çok dilli, çok kültürlü dokusunu korumuş, saraydan halka, halktan saraya bir köprü olmuştur.
Cumhuriyetimizin kuruluşundan sonra
bir Rönesans yaşandı adeta Türkiyemizde… Cumhuriyet kurumları ve kazanımları içinde, diğer sanat dalları ile birlikte, gerekli ve önemli yerini aldı tiyatro...
Lâik, demokratik cumhuriyetimizin
kurucusu Ulu Önder Atatürkümüzün
vurguladığı gibi: “Sanatsız kalmış bir
milletin, hayat damarlarından biri kopmuş demektir.” Çünkü sanat, ülkenin
çatısına destek veren temel dayanaklardan biridir.
Özgürlükçüdür, özgürlüktür
tiyatro… Işıktır…
Aydınlanmadır. Uygar insan
düşünen, yorumlayan,
araştıran, eleştiren, özgün
insan olmalıdır. Ufkumuzu
genişletmek, beynimizi ve
ruhumuzu zenginleştirmek
için tiyatro yaşamda
vazgeçilmezlerden, olmazsa
olmazlardandır.
gün azalmakta. Ödenekli tiyatrolar bile
salonsuzluk sorunuyla karşı karşıya...
Birey çağına tanıklık eder tiyatro aracılığıyla; sorar, sorgular. Güçlüdür tiyatro sanatı; çünkü anlatacak sözü vardır
hep... Dinamiktir, enerjiktir tiyatro, en
yalın eğitim aracıdır. Dil birliği bir ülkenin temel yapı taşlarındandır.... Her
ülkede dilin en güzel kullanıldığı yer tiyatro sahnesidir kuşkusuz. Günümüzde
aşırı derecede yozlaşan Türk dili kullanımının doğru çizgide gelişmesinde çok
önemli bir rol üstlenir tiyatro.
Hoşgörü yoksunluğunun alabildiğine
egemen olduğu ülkemizde olayların,
sorunların şiddetle değil; anlatarak,
anlaşarak çözülebileceğini vurgular tiyatro. Aydın insan şiddete başvurmayan insandır. Barışçıl bir dünya düşler
tiyatro... Şiddetten uzak.. Bölücü değil;
bütünleştiricidir, yıkıcı değil, yapıcıdır
tiyatro.. Eleştirir, inceler, yanlışı, kötüyü haykırır yüzümüze.. Toplumun gelişmesine, değişmesine öncülük eder..
Ancak günümüzde ne yazık ki durum
farklı. Nicel olarak zaten yetersiz kalan
tiyatro salonları yıkılıyor, yok oluyor.
Sanatın beşiği bu şehr-i İstanbul’da tam
nitelikli tiyatro salonu sayısı her geçen
Tüm engellemelere ve zorluklara karşın,
İstanbul gibi pek çok kültürün aynı potada eridiği böyle muhteşem bir kentte,
bugün irili ufaklı mekanlarda üç yüze
yakın oyun sergilenmekte... Pırıl pırıl,
yetenekli gençler, mesleklerini sürdürebilmek adına, buldukları her delikte,
dehlizde, kovukta, apartman katında,
odasında, bodrumunda vurucu, etkileyici oyunlar sahnelemekte... Ne var ki
bu alternatif mekanların çoğu da yıkılarak otel, alışveriş merkezi olma yolunda.
İstanbul’daki karamsar tabloya karşın,
neyse ki Anadolu’nun çeşitli kentlerinde
giderek tiyatrolar yeşermekte.
Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinde ekonomiden öte en önemli asal kriter kültür, sanat ve elbette tiyatrodur. Nüfusu
iki milyonun altındaki AB ülkelerinde,
kasabalarda bile opera, tiyatro varken
bizde neden olmasın? Bu bağlamda, gelin her ile, her kasabaya bir tiyatro hayalini hedef belirleyelim. Bu hayal, yalnızca daha iyi eğitimle gerçekleşebilir.
Tiyatro aşktır, sevdadır,
tutkudur, yaşam biçimidir.
Haydi bizler de harekete
geçelim, her ile, her kasabaya;
tüm Anadolu’ya tiyatro
tohumları serpelim... Gelin
tiyatroya, bizimle birlikte
yaşayın, YAŞATALIM...
Hep vardı TİYATRO… Hep var
olacak TİYATRO....

Benzer belgeler

Köy-Koop Haber Gazetesi 34. Sayı

Köy-Koop Haber Gazetesi 34. Sayı veya ana sözleşmelerinde değişiklik yapmak isteyen vatandaşlar, bakanlığın resmi internet sitesinde yayınlanan örnek ana sözleşmelerin boş yerlerini doldurup, noterde onaylattıktan sonra, kooperati...

Detaylı