pdf ındır - Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası
Transkript
pdf ındır - Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası
Editörden TEKSTİL İŞVEREN 372 - Mart 2011 Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası Adına İmtiyaz Sahibi HALİT NARİN Sorumlu Yazı İşleri Müdürü AV. BAŞAR AY Yayın Danışma Kurulu SEVİL BURSA TUĞRUL BORNOVALI AV. SAMİM ERGENELİ Basın Müşaviri MİNE ŞENKUL ERGÜVEN Yayın Kurulu LERZAN ÖZTÜRK AV. ÇİĞDEM SUBAŞI AV. ÖMER EMRE KAYNAK BORA KOCAMAN CEREN ERMİŞ MERVE ŞENEREN İdari Merkezi TÜRKİYE TEKSTİL SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI Metrocity A Ofis Blok Büyükdere Cad. No: 171 K.19 34330 1. Levent-İstanbul Tel: (0212) 344 07 77 (pbx) Fax: (0212) 344 07 66-67 İnternet Adresi www.tekstilisveren.org.tr Ofset Hazırlık DÜNYA YAYINCILIK A.Ş. Tel: (0216) 681 18 39 Grafik Tasarım ve Uygulama ALİ BAYRAM Basıldığı Yer DÜNYA YAYINCILIK A.Ş. “Globus Dünya Basınevi” 100. Yıl Mah. 34440 Bağcılar-İstanbul Tel: (0212) 629 08 08 Basıldığı Tarih: 8 Mart 2011 Yayın Türü: Yerel Süreli Yayın ISSN: 1307-6566 Tekstil İşveren Dergisi, Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası tarafından aylık olarak yayınlanır. Kaynak gösterilmek suretiyle alıntı yapılabilir. Dergide bulunan imzalı yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. İSYAN BÖLGESİ Türk iş dünyasının bugünlerde yakın takibindeki en önemli olay şüphesiz Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerini saran isyan ateşi... Önce Tunus, ardından Mısır ve Libya'yı yakan bu isyan ateşi sönmediği sürece de gözler hep bu ülkelerde olacak. Çünkü bu bölge, Türkiye için gittikçe genişleyen bir ihracat pazarı konumunda. Özellikle Mısır 80 milyonluk nüfusu ile gelişmekte olan büyük bir iç pazar. Mısır aynı zamanda bir dönem bu ülkeye giden Türk yatırımları nedeniyle tartışma yaratan bir özelliğe sahip. Tartışmaların yaşandığı o tarihlerden bugüne çoğunluğu tekstil olmak üzere 2 milyar dolarlık Türk yatırımı bölgeye gitmiş. En son Kaddafi'ye uzanan isyanların en şiddetlisinin yaşandığı Libya ise Türk müteahhitlerinin başarılı projelere imza attığı bir ülke. 20 milyar dolara varan iş üstlenen müteahhitler şimdilik şantiyelerini bırakıp geldi. Şimdi temkinli bir bekleyiş hâkim. Herkesin arzusu belirsizliklerin hüküm sürdüğü bu ülkelerde özlemi çekilen demokratik düzenin bir an önce sağlanması... Geçiş dönemlerinin uzun sürmemesi ve yeni yönetimlerin halkın beklentilerine cevap verecek şekilde refah düzeyini artırması da beklentiler arasında... Şayet bu tablo sağlanırsa Türkiye'nin tüm bu ülkelerle olan ticari ilişkileri orta vadede yeniden canlanacak. Tekstil ve hazır giyim sektörünün de görüşü bu yönde. Uzun vadede şartlar normale dönünce Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde bir boşluk yaşanacak. Bu durum da Türkiye'yi bu bölgelerin ciddi tedarikçisi haline getirecek. zır giyim sektöründe büyük sıkıntı yaratabilir. Beklentiler bölge ülkelerinde yılın son çeyreğine doğru normalleşmenin başlayacağı yönünde. Ancak 2011'in kayıp yıl olacağını savunanlar da var. Sular ne zaman durulur şimdiden kestirmek zor. Ancak görünen o ki Mısır ve Libya gibi ülkelerde yatırımı bulunan ve bu bölgelerde iş yapan Türk girişimcilerin planlarında uzun vadede bir değişiklik yok. İş dünyası Bin Ali'siz ve Mübarek'siz bir döneme hazır. Yeter ki bölgenin yeni dönem siyaseti bir an önce şekillensin ve ilişkiler yeniden normalleşsin. O zaman Türkiye, tekstil ve hazır giyimdeki büyük tedarikçi özelliğini bu ülkelerde de büyük avantaja çevirebilir. Böylece bir bölgede azalan ihracatı diğer ülkelerle telafi etmiş oluruz. Zaten son 8-9 yıldır uygulanan politikalar da bu yönde ilerliyor. Zordaki Avrupa'nın yerini kimi zaman komşular alıyor. Kimi zaman da uzak ülkeler. Kimi siyasiler bunu "eksen kayması" diye tarif etse de kimine göre de aslında yörüngemiz değişti. Dünyanın yörüngesine oturduk. Böylece tüm dünya ile ticaret yapar hale geldik. Yeter ki dünyada huzur olsun. Ancak tekstil ve hazır giyim sektörünü endişelendiren en önemli süreç ise önümüzdeki günlerde bölgedeki halkların demokrasi arayışının kaosa dönüşmesi... Bu ülkelerin çoğunun petrol üreticisi olması, zaten maliyet kıskacında olan sektörü korkutuyor. Hammadde fiyatlarındaki artış tekstil ve ha- Sayı: 372 - Mart 2011 1 İçindekiler 04 KAPAK 10 Türk tekstilcileri isyan bölgelerinden neler bekliyor? EKONOMİK DİYALOG Bugün nerede duruyoruz? 18 20 22 Tekstilciler ve torbadakiler Gölge bankacılık Dünyanın “En İyi Çalışma Alanı” Vakko VERGİ DÜNYASI PARANIN MERKEZİNDEN ÜYELERİMİZDEN 12 AYIN KONUSU Tekstilde 144 çeşit icat çıktı 24 26 ÜYELERİMİZDEN ÜYELERİMİZDEN Yünsa dünyada ilk 5’e girdi şimdi liderliğe oynuyor Çalışanlarla fark yaratılacağına inanıyoruz Sayı: 372 - Mart 2011 2 28 30 SÖYLEŞİ YORUM Karsu ‘imaj’ ipliklerle pazarda avantajını koruyor Merkezin hesabı Afrika’dan dönecek mi? 32 36 44 Ege Bölgesi’nin tekstil kalesi Denizli Kumaş nemlendirme ve buharlandırma makinelerinde yenilikler Türkiye'deki fuarlarda sessiz dönüşüm yaşanıyor TEKSTİLİN KALELERİ TEKNO-TEKSTİL FUAR DÜNYASI 40 ENERJİ Çevre dostu ucuz enerji kaynağı: Jeotermal 58 GEZİ Dinlerin ve kültürlerin kavşak noktası: Hatay 54 KÜLTÜR SANAT 60 MEDYADAN YANSIMALAR 63 İNGİLİZCE ÖZET Sayı: 372 - Mart 2011 3 Kapak TÜRK TEKSTİLCİLERİ İSYAN BÖLGELERİNDEN NELER BEKLİYOR? Kuzey Afrika ve Ortadoğu… Dünya tarihinin her daim kanayan yarası bir kez daha alevlendi. Osmanlı İmparatorluğu’na karşı Avrupalılar ile birlikte isyan ederek özgürlük kazanan bu toplumlar, bugün de kaynağı nereden geldiği belli olmayan bir değişim rüzgârına tutularak liderlerini ve yönetimlerini tek tek devirmeye başladı. Yaşanan kaos ortamında bölgede yatırımı olan pek çok Türk firmasının bulunması ve bu ülkelerle yapılan ticaret, bizlere de yaşanan tabloyu dikkatle izleme zorunluluğu getiriyor. Bölgede yeralan Türk tekstil ve hazırgiyimciler, öncelikle siyasal yapının oturmasını bekliyor. Başlayan değişim rüzgârları insanların refahına yönelik gelişim sağlar ise bölgedeki yatırımların ve ticaretin devam etmesi mümkün gözüküyor. Önce Tunus, ardından Mısır sonrasında ise Libya... Ortadoğu ve Kuzey Afrika'yı saran isyan ateşi önce Tunus Lideri Zeynel Abidin Bin Ali'yi, ardından Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek'i koltuğundan etti. Bin Ali 28 yıllık iktidarını 16 Ocak'ta, Hüsnü Mübarek ise 30 yıllık iktidarını 11 Şubat 2011’de terk etti. Gözler en kanlı çarpışmaların yaşandığı Libya'ya ve Muammer Kaddafi'ye çevirilirken, Cezayir, Fas ve Yemen gibi ülkelerin geleceğiyle ilgili de pek çok soru ya- Sayı: 372 - Mart 2011 4 nıt bekliyor. En çok sorulan soru ise “isyan bölgelerinde Türk yatırımcılarını neler bekliyor?". Bu sorunun cevabını şimdiden kestirmek güç. Kimine göre olaylar yatıştığında Türkiye kazançlı çıkacak. Kimine göre ise önümüzdeki günler çok daha zor olacak. Yanıt bekleyen sorularda öne çıkan en önemli ülkeler ise şüphesiz Mısır ve Libya. Özellikle Mısır, bir dönem bu ülkeye giden Türk yatırımları nedeniyle çok tartışılmıştı. Mısır olaylarının başlaması ve ardından Mübarek'in istifasıyla, Türkiye'nin bu bölgedeki yatırımları yeniden gündeme geldi. Devlet Bakanı Zafer Çağlayan'ın "Zamanında uyarmıştık. Ama olan oldu artık" dediği Mısır'a giden Türk yatırımcıların başını ise tekstil ve hazır giyimciler çekiyor. Tunus'ta başlayarak diğer Afrika ülkelerine sıçrayan isyan rüzgarları Mısır'a ulaştığında zarar görenlerin başında şüphesiz yine Türk tekstil ve hazır giyimcileri geldi. Mısır Tekstil ve Dokuma Şirketi'nin 24 bin işçisiyle greve çıkarak destek verdiği isyanlar sırasında Türk işletmelerinde fiziki anlamda pek fazla zarar olmasa da şalterler indirildi. Karışıklıkların yaşandığı ülkeler arasında yıllık yaklaşık 300 milyon dolarla en fazla tekstil ve hazır giyim ihracatının yapıldığı Mısır'da, Mübarek'in istifasına kadarki 18 günlük süreçte Türk tekstil ve hazır giyimciler üretimi tamamen durdurdu. Yine aynı tarihlerde gümrüklerde ve bankacılık sisteminde yaşanan sıkıntılar nedeniyle bölgeyle ticaret yapılamadı. Olaylara karşı önlem alan firmalardan Beymen, Kahire'deki mağazasını kapatarak, kısa süreliğine Türk çalışanlarını geri çekti. Firma daha sonra yeniden faaliyetine başlarken, benzer süreci diğer işletmeler de yaşadı. Cafer Sadık Abalıoğlu (CSA) Holding'in Mısır'daki yatırımı CSA Textile Egypt SAE firması da üretimini isyan süresince durdurdu. İşletme, 8 Ocak'ta İskenderiye'deki tekstil fabrikasında yeniden işbaşı yaptı. Benzer süreci Sabancı ve Taha Grubu'na ait işletmeler de yaşadı. Protestolar sırasında fiziki zarar gören tek Türk şirketi Sarar oldu. Kahire'deki 2 mağazası kundaklanan Sarar, 2 milyon dolar zarar gördü. Sarar Giyim Sanayi A.Ş.'nin Onursal Başkanı Cemalettin Sarar, bu ülkede toplam 7 mağazalarının olduğunu belirterek, bu sayıyı 10'a çıkarmayı planladıklarını ançak bu çalışmaları bir süre askıya alacaklarını söyledi. Sarar, "Yeni mağaza için yerler tutmuştuk. Mağaza sayısını 10'a çıkaracaktık" dedi. Sarar, Mısır'daki mağaza yatırımlarına devam edeceklerini de anlattı. Mübarek’siz döneme hazırlık Türk işletmeleri, 18 gün süren isyanların sonunda Mübarek'in istifasıyla yeniden işbaşı yaparken, iş dünyası da temkinli bir bekleyişe yöneldi. Çünkü iş dünyasının kafasındaki sorular Mübarek'in gitmesiyle bitmedi. En büyük düğüm ise seçimlerin yapılacağı Eylül’e kadar olan dönemin nasıl yönetileceği noktasında oluşuyor. "Eylül’e kadar 'fetret devri' yaşanırsa sorunlar daha Sayı: 372 - Mart 2011 5 Kapak TÜRK ŞİRKETLERİNİN MISIR'DA 2 MİLYAR DOLAR YATIRIMI VAR Mısır'da 250 Türk firmasının, yaklaşık 2 milyar dolarlık yatırımı bulunuyor. TürkiyeMısır Serbest Ticaret Anlaşması'nın imzalanmasının ardından, iki ülke arasında yatırım ilişkilerinde özellikle Türkiye kaynaklı tekstil ve hazır giyim yatırımcılarının faaliyetleri nedeniyle hareketlilik yaşandığı gözleniyor. Mısır'daki Türk yatırımları, yüzde 80 oranında tekstil ve hazır giyim alanında yoğunlaşmış olmakla beraber, otomotiv ve otomotiv yedek parçası, boya-kimya, elektrikelektronik, mobilya ve turizm alanlarını da kapsıyor. Türk firmalarının emek-yoğun sektörlerde yatırım yapması nedeniyle, yaklaşık 40 bin Mısırlı’ya da istihdam sağlanıyor. Suudi Arabistan'dan sonra Ortadoğu'nun en büyük ekonomisine ve 80 milyonluk nüfusu ile gelişmekte olan büyük bir iç pazara sa- hip olan Mısır’la 2007 yılında imzalanan Serbest Ticaret Anlaşması'nın ardından karşılıklı ticaret, hızla artarak 3.3 milyar dolara ulaştı. Bu rakam 2004 yılında 320 milyon dolar civarındaydı. Müteahhitlik sektöründe ise Türk firmaları 1972-2008 yılları arasında Mısır'da yaklaşık 560 milyon dolar değerinde, toplam 24 proje gerçekleştirdi. Türk müteahhitlik firmalarından, Mısır'da STFA Enerkom, MNG, Makimsan, Tepe İnşaat, Haz Mermer, ENKA, Sezai Terction ve Uoxil faaliyet gösterirken, söz konusu firmaların taahhüt işleri tamamlandı ve bir bölümünün sadece irtibat ofisleri varlığını sürdürüyor. TAV ise üstlendiği Kahire Havaalanı Yeni Dış ve İç Hatlar Terminalı inşaatını tamamladı. Mısır'daki Türk yatırımları arasında büyük sanayi tesisleri, showroomlar ve mağazalar da da artar" görüşünde birleşen iş dünyası temsilcileri, bu bölgede demokrasinin yerleşmesi halinde ise umutlu. İş dünyasına göre bugün gelinen noktada, ticari faaliyetlerimizi yeni yeni geliştirmeye başladığımız başta Mısır ve Libya olmak üzere tüm bu coğrafyanın, ekonomik ve sosyal açıdan Sayı: 372 - Mart 2011 6 yer alıyor. İki ülke arasında ekonomik ve ticari ilişkilerde yaşanan sorunlara ilişkin, ticari amaçlı vize uygulamalarında bir 'fast track' sırasının oluşturulmasının önemine dikkat çekiliyor. Mısır gümrüklerinde bürokrasinin ağır işlemesi, ticaretin önünde bir engel teşkil ederken, marka tescili konusunda gecikme ve maliyetli olma sebebiyle de sorunlar yaşanıyor. Bazı Türk firmaları Mısır'a ihraç etmiş oldukları ürünlerin taklitlerinin yapılmasından kaynaklanan problemler ile karşılaşırken, şirket kurulması, şube açılması, çalışma vizesi alınması, yabancı şirket veya kişiler üzerine mal alımı veya kira sözleşmesi yapılması işlemlerinin bürokratik engeller nedeniyle, oldukça uzun sürmesi de sorunlar arasında yer alıyor. Türkiye ve Mısır arasında 2005 yılında imzalanan Serbest Ticaret Anlaşması (STA), 2007 yılında yürürlüğe girerken, anlaşma kapsamında sanayi ürünlerindeki gümrük vergileri, miktar kısıtlamaları ile eş etkili vergi ve önlemler kaldırıldı. Anlaşma çerçevesinde ayrıca, tarım ürünlerinde taviz değişimi ile hayvan ve bitki sağlığı önlemleri, hizmetler, yatırımlar ve genel hükümler alanlarında da düzenlemeler bulunuyor. İki ülke arasında ayrıca, Denizcilik Anlaşması, Türk-Mısır Ortak Komisyonu Kurulmasına Dair Anlaşma, Hava Taşımacılığı Anlaşması, Kara Ulaştırması, Çifte Vergilendirmenin Önlenmesi Anlaşması, Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşması, Ortak Yüksek Komisyon Kurulmasına İlişkin Anlaşma, Ticaret Anlaşması, Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması Anlaşması, Mahkeme Kararlarının Tanınması ve Tenfizi Hakkında Sözleşme ile Karma Ekonomik Komisyon (KEK) Protokolü bulunuyor. Türkiye, Mısır'a 2010'da 2.3 milyar dolarlık ihracat gerçekleştirdi ve bu ülkeden 926.3 milyon dolarlık ithalat yaptı. ilerlemesi, halklarının zenginleşmesi, ticari bakımdan ülkemize olumlu yansıyacak. O yüzden iş dünyası bu coğrafyada insanların hak ve hürriyetlerini temel alan, ticari faaliyetlerin rahatlıkla yapılabildiği bir ortamın bir an önce sağlanmasını bekliyor. İş dünyası ilerleyen günlerin neler getireceğini şimdiden kestiremezken, Türk tekstil ve hazır giyimcileri bekleyen sürecin de Mısır’ın siyasi yapısıyla paralellik göstereceğini belirtiyorlar. DEİK/Türk-Mısır İş Konseyi Başkanı Zuhal Mansfield, henüz ticari açıdan bir tehlike görmediğini söylese de "Ticaret, istikrarsızlığın dahi istikrarını sever" ifadesini kullanıyor. Ankara Giyim Sanayicileri Derneği (AGSD) Başkanı Canip Karakuş, Mısır'da siyasi belirsizlik uzun zaman alırsa Türk şirketlerinin Mısır'da yola devam etmekten vazgeçebileceğini belirterek, "Çarklar işlemezse eve dönüş kaçınılmaz olur. Hükümetin ve ilgili bakanların Mısır'da yeni kurulacak yönetim ile Türk şirketlerin mevcudiyetini garanti altına alacak ve üretimlerine devam etmelerini sağlayacak güvenceleri alacağına inanıyoruz" diyor. İhracatçılar ise Mısır'da yaşananların avantaj olarak döneceğini düşünüyor. Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı (TİM) Mehmet Büyükekşi ise "İktidara kim gelirse gelsin yatırımcıyı kaçırmak istemez. Artık daha fazla demokrasi ve özgürlük beklentisi var. Bu- TÜRKİYE, MISIR İÇİN MODEL OLUR MU? Mısır devrimi sonrasında Hüsnü Mübarek'in istifasının ardından ülkenin siyesi geleceği konusundaki tartışmalar artıyor. Bugüne kadar Mübarek'in görevinden ayrılmasına kilitlenmiş olan Mısırlılar'ın önünde halledilmesi gereken bir dizi zorluk bulunuyor. Uzmanlara göre önümüzdeki günlerde cevaplanması gereken soruların başında ise şunlar geliyor: Askeri yönetimin nasıl bir yol izleyeceği, toplumun geniş kesimlerini kapsayan temsilcilerin yer aldığı bir koalisyonun nasıl ve kimlerden oluşacağı, Müslüman Kardeşler'in rolü, değişimin "geri döndürülemez ve demokrasiye giden bir yol" olması için adil ve özgür seçimlerin nasıl düzenleneceği, anayasa ve kanunların nasıl değiştirileceği ve ekonominin nasıl tekrar canlandırılacağı.... Bu noktada ordunun geçiş sürecini nasıl ele alacağı da en kritik süreç olarak ortaya çıkıyor. Bazı uzmanlar, "eski yönetimle bağları nedeniyle ordunun geniş demokrasiye geçişe çok istekli olmayacağı veya gücünü azaltacak bir hükümete izin vermeyeceği" görüşünü savunurken, bazılarıysa "otokrasiye karşı gelen halkın yanında yer alan ordunun, halkın demokrasi taleplerine karşılık vereceğini" düşünüyor. Yine önümüzdeki süreçte gündeme gelmesi beklenen bir diğer soru ise olayların başından bu yana Tahrir Meydanı'nın simgesi haline gelen "yeni nesil eylemci gençler"in ve aşırılık yanlısı Müslüman Kardeşler'in nasıl bir rol oynayacağı... Bilindiği gibi Müslüman Kardeşler, Mısır halkının yaklaşık dörtte birlik bölümünü temsil eden en organize gruplardan biri. O yüzden bu grubun, Mısır'ın demokrasiye geçiş sürecinde izleyeceği tutum çok önemli. Özetle Hüsnü Mübarek gitti ama Mısır'da herşey yeni başlıyor. Uzmanlara göre Mısır'ın gerçek bir demokrasiye mi gideceği, otoriter veya İslamcı köktenci bir yönetime mi dönüşeceği, isyan sırasında sokakları dolduran aynı Mısırlılar'a bağlı. Bu noktada ortaya çıkan en çarpıcı görüş ise Mısır için modelin İran'dan çok Türkiye olduğu yönünde. ABD Barış Enstitüsü ve Woodrow Wilson International Center uzmanı Robin Wright da bu görüşü destekliyor ve Mübarek'in istifasının İran devrimiyle aynı güne denk gelmesinin ironik olduğunu belirterek, "Ancak Mısır'daki isyan kesinlikle başka bir yolda" diyor. Sayı: 372 - Mart 2011 7 Kapak nun da verimliliği artırmasını umuyoruz. Çünkü Mısır'daki işçi verimliliği düşük" diyor. Büyükekşi, yaşanan olayların ilk etapta bu ülkelere dönük ihracatı etkilediğini belirterek şunları söylüyor: "O ülkeler bizim için son derece önemli. Ben inanıyorum ki en kısa zamanda demokrasi buralarda işlemeye başlayacak. Buradaki halkın refah seviyesi artışıyla birlikte demokrasi de gelişecek. Burada refah seviyesi artarsa belki bizim kısa vadede bir takım sıkıntılarımız olur; ama orta ve uzun vadede bizim avantajımıza olur. Çünkü bu ülkeler Türkiye'yi kendisine rol model ülke olarak alıyorlar. Türkiye'deki özgürlükleri onlar da istiyorlar." İSYAN MASASI İŞBAŞINDA Tunus'ta başlayan ardından Mısır ve Libya'ya uzanan isyanlar sırasında Dış Ticaret Müsteşarlığı (DTM) bünyesinde, Mısır, Tunus ve Libya ile ilgili kriz masaları oluşturuldu. Her ülkeyle ilgili oluşturulan kriz masalarında, şu anda bu ülkelerde görev yapan ticaret müşavirlerin yanı sıra sivil toplum kuruluşları da yer aldı. Devlet Bakanı Zafer Çağlayan da zaman zaman bu ülkelerde yatırımı bulunan işletmelerin birinci derece sorumlularıyla ve yine bu ülkelere ihracat yapan firmaların temsilcileriyle sık sık toplantılar yaparak krizi yakın takibe aldı. Denizli İhracatçılar Birliği (DENİB) Yönetim Kurulu Başkan Vekili Oğuzhan Katrancı da Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerindeki halk hareketlerinin kısa vadede ticareti etkilemesinin kaçınılmaz olduğunu belirterek, ilk etapta Mısır'dan yaptıkları iplik ithalatını Suriye, Özbekistan gibi ülkelere kaydırdıklarını anlatıyor. Uludağ Hazırgiyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği Başkanı Şenol Şankaya, “Sektör olarak, başta Libya ve Mısır olmak üzere, Kuzey Afrika ile Ortadoğu ülkelerinde yaşanan olayları yakından takip ediyoruz. Fabrikalarda yaşam yavaş yavaş normale dönüyor. Ancak o bölgelerde iş yapan firmalarımızın özellikle bankacılık işlemlerinde dikkatli olmaları gerekiyor. Özellikle Libya krizi sonrası artan petrol fiyatları, başta polyester olmak üzere hammadde fiyatlarında yükselişe sebep olacak” diyor. İstanbul Tekstil ve Konfeksiyon İhracatçı Birlikleri (İTKİB) Başkanı Hikmet Tanrıverdi, Mısır ve Tunus'ta yaşanan olayların tekstil sektörüne avantaj olarak döneceğinin görüldüğünü belirterek, Türkiye'nin, kumaş, pamuk ve hazır giyim üretimiyle bu ülkelerden gelecek talebi karşılayabilecek noktada olduğunu belirtiyor. Tanrıverdi, "Olaylar belki pamuk fiyatlarındaki artışı biraz daha körükleyecek" diyor. Ege Hazırgiyim ve Konfeksiyon İhracatçıla- Sayı: 372 - Mart 2011 8 LİBYA VE FAS TEKSTİLDE YÖNÜNÜ BİZE DÖNMÜŞTÜ KARGAŞA ÇIKTI rı Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Emre Kızılgüneşler ise "Keşke şu olanlar daha önce öngörülseydi de Doğu ve Güneydoğu'da doğru teşviklerle yatırım yapabilseydik. Sosyal barışa da katkısı olurdu" ifadesini kullanıyor. Yatırımı olanlar 'devam' diyor Mısır'da yatırımı bulunan işletmeler ise bundan sonraki süreçte 'yola devam' görüşünde. Mısır'da 3 fabrikası olan LC Waikiki Genel Müdürü İsmail Kısacık, olayları yakından takip ettiklerini belirterek, bir olumsuzluk beklemediklerini belirtiyor. Mısır'da yatırım planlayan Menderes Tekstil Yönetim Kurulu Üyesi Ali Atlamaz gelişmelere göre hareket edeceklerini belirterek, "Şu an Mısır ekonomik verileri itibariyle hâlâ yatırım yapılabilir bir ülke konumunda. Gelişmelere göre hareket edeceğiz" açıklamasında bulunuyor. Eroğlu Holding Yönetim Kurulu Üyesi Şahin Eroğlu ise "Mısır'da 120 milyon dolarlık ciddi bir kot kumaşı üretimi yatırımımız var. Bu yatırımdan vazgeçmek ya da geri dönmek gibi bir durumumuz tabii ki yok. Çok büyük bir aksilik olmazsa Haziran’da yeni üretim tesisimizi hayata geçireceğiz" diyor. Ortadoğu'daki isyan ateşi, Türkiye'nin 5 ülkeyle arasındaki 8 milyar dolara varan ticaret hacmini tehdit ederken, bu ülkelere yönelik tekstil ve hazır giyim ihracatındaki artış dikkat çekmişti. 2010 yılında 142 milyon dolarlık tekstil, 15.2 milyon dolarlık da hazır giyim ihracatının yapıldığı Fas'a tekstil ihracatı bu yılın ilk ayında yüzde 45 artmıştı. Aynı şekilde Libya'ya da ihracat bu yılın Ocak ayında yüzde 81.6 artarken, geçen yıl bu ülkeye 27.3 milyon dolarlık tekstil, 66.2 milyon dolarlık da hazır giyim ihracatı yapılmıştı. Türk müteahhitleri için büyük önem taşıyan bu ülkeye ihracattaki artışı değerlendiren Denizli Tekstil ve Giyim Sanayicileri Derneği (DETGİS) Yönetim Kurulu Başkanı İsa Dal, ''Libya, tekstil ihtiyacını karşılamak için yüzünü Türkiye'ye dönmüştü ki kargaşa çıktı'' dedi. Dal, Türkiye ile Libya arasındaki tekstil ticaretinin 2007 yılında ivme kazandığını, ikili ticaret ve yatırımlara ilişkin istatistiklerin bunu ortaya koyduğunu söyledi. Son dönemde Libya'da yayınlanan Türk TV dizileri ve karşılıklı ziyaretlerle bu ülkeye yapılan ihracatta artış yaşandığını, Türkiye'nin Libya'ya 2009 yılı ihracatının 1.8 milyar doları aştığını anlatan Dal, şunları kaydetti: "Libya'da tekstil sanayisi bulunmuyor. İzlenen Türk dizileri, Türkiye'deki tekstil ürünlerine karşı talebi artırmıştı. İstanbul'da açılan ev tekstili fuarında Libya'dan gelen birçok ticaret adamı havlu ve bornoz almak için anlaşma yapmıştı. Libya, tekstil ihtiyacını karşılamak için yüzünü Türkiye'ye dönmüştü ki kargaşa çıktı. Bu kargaşa Türkiye ile Libya arasındaki tekstil ilişkilerini sekteye uğrattı.'' İsa Dal, Libya'ya 2010 yılı içinde Denizli'den 1 milyon 186 bin dolarlık konfeksiyon ürünü ihracatı yapıldığını, ancak son dönemde Denizli'deki tekstil ihracatçılarının bu ülkedeki müşterilerine ulaşamadığını sözlerine ekledi. İstanbul Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği (İTHİB) Başkanı İsmail Gülle, Fas'ın tekstil sektörü için çok önemli bir ülke olduğunu belirterek, "Bizim için çok önemli olan tekstil fuarı, Ekim ayında Fas'ta yapılacak. Ümit ediyoruz ki, olaylar kısa sürede durulacaktır" dedi. Mart ayında Fas'a ticaret heyeti planladıklarını belirten Gülle, "Fas, bizler için büyük kapasitesi olan bir ülke. Her geçen gün de fasonculuktan başlayan ve üretim bazında gelişme içinde olan bir ülke. O zamana kadar ümit ediyoruz ki, bu sıkıntılar düzelir ve düzelmek de zorunda. Global kriz bile iki senede bitti" dedi. TÜRKİYE'NİN İHRACATI (2010 - Milyon Dolar) Ülke Tekstil Konfeksiyon Fas 142.6 15.2 Cezayir 69.5 91.5 Tunus 146.3 92.4 Libya 27.3 66.2 Mısır 221.1 58.3 Sudan 2.8 9.3 Lübnan 26.5 58.3 Yemen 0.7 3.4 Umman 0.3 0.5 Ürdün 18.6 21.8 Sayı: 372 - Mart 2011 9 Ekonomik Diyalog BUGÜN NEREDE DURUYORUZ? Geri dönüp baktığımız zaman açıkça belli ki, Türkiye 2008 krizinden etkilendi, ama minimal yara alarak çıktı. Dünyada kriz konut ve finans sektöründen çıkmıştı. Halbuki Türkiye 2008 krizinde, 1994 ve 2001 krizlerinin tersine finans kesiminde ve bankacılıkta risk taşımıyordu, konut sektörümüzde ise aşırı dozda konut ipotek kredileri ve onlara dayalı türev ürünler ile ilişkili sorunlar yoktu ve bu nedenle ülke ekonomisi dünyadan ayrıştı. Finans sektörü tamiratını 2001 krizi sonrasında yapmışız. 2009 yılında yüzde 4.7 daralmamızın ardında ise finans kesiminde ve konut sektöründe yaşanan sorunlar yok! Peki, ne var? 2008 yılında 130 milyar dolar ihracat ve 200 milyar dolar ithalat ile 700 milyar doları aşan GSYİH rakamlarımızdan görüldüğü gibi dışa açık bir ekonomi olmanın faturasını ödedik. İhracat da ithalat gibi bir ölçüde bağımlılıktır. Müşterileriniz battığı zaman siz de batarsınız. Türkiye de ihracat müşterilerinin batması sonrası, daralan ihracat, çöken sanayi üretimi, batan KOBİ’ler ve işsiz kalan insanların dramı gibi sorunlar yaşadığı için 2009 yılında yüzde 4.7 daraldı. Ama iç talebin çabuk toparlanması ile de 2010 yılında tüm Avrupa’da en hızlı büyüyen ülke oldu. Türkiye Sayı: 372 - Mart 2011 10 kriz ortamında bütçe açığını GSYİH oranı olarak yüzde 4 civarında ve kamu net borçluluk oranını da yüzde 42 civarında tutarak ve faiz indirerek, birçok ülkenin yaşadığı dev bütçe açıkları ve hızla artan kamu borç ortamına esir düşmedi. Tersine 2010 yılında, hızlı toparlanma ve bugünkü verilerle yüzde 8 oranını aşan ve yüzde 8.9 düzeyine kadar gidebilecek bir reel büyüme yaşadı. İhracat ve ithalat yeniden artarken ve işsizlik de arzu edilenden yavaş tempoda da olsa azalırken, Türkiye krizden çıkmada oldukça önemli hamle yapmış oluyordu. Ancak 2010 yılının sonuna gelindiğinde ekonomi yönetimi ve Merkez Bankası ülke içinde hızla artan kredi balonunun ve ülkemize giren sermaye akımlarının getirdiği kısa vadeli finansman artışının boyutunun farkına vardı ve önlem almaya başladı. Bu bağlamda Merkez Bankası kredi balonunu, yükselen kanuni karşılık oranları sonucu artan kredi faizi ve kredi miktarı ile engellemeye çalışırken düşen enflasyon ortamından faydalanarak da politika faizlerini ve özellikle de gecelik faizi düşürerek, sıcak paranın kısa vadeli hatta gecelik mali araçlara yönelmesini engellemeye çalıştı. Bu yeni “politika miksi” artan cari açık, artan sıcak para girişi ve önemli ihracat pazarımız Avrupa’nın olası sorunları gibi risklere karşı alınmış önlemlerdi. Şubat ayında önlemlerin ne sonuç vereceğini beklerken, birden ortaya yeni riskler çıktı. Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da dünya çapında krizde ortaya çıkan sorunlar, artan gıda fiyatları, kötüleşen işsizilik ve yaşam şartları, ve uzun süredir toplumlara hakim olan dikta rejimleri ile zorlanan toplumlar birden bire değişimin sert rüzgarı ile karşı karşıya kaldı. Libya örneğinde olduğu gibi değişim eski ile yeni arasında kavgaya dönüşünce de, artan petrol fiyatları, azalan enerji arzı, yükselecek dünya enflasyonu ve yeniden durgunluğa girebilecek Ortadoğu ve Kuzey Afrika ve Avrupa, hatta Dünya, Türkiye açısından yeni bir ekonomik risk anlamına geldi. Şu anda olaylar henüz yeni olduğu için 2011 ile ilgili ekonomik tahminlerimizin yenilenmesi gerektiği açık seçik ortada olmasına rağmen, tam nelerin değişeceğini kestirmek mümkün değil. İlginç olan ekonomi yönetimi ve Merkez Bankası iç kredi balonu ve ülkemizin kendi cari denge açığı sorunu ve Avrupa’da kamu maliyesi temelli ikinci dip ile ilgili riskler için tedbir alırken, birden bire dünya çapında yeni riskler karşısında kalmış olacağız. Dr. Deniz GÖKÇE Salt petrol fiyatları ve daralan enerji arzı bile ülkemiz açısından tehdit oluşturacak büyüklükte sonuçlar üretebilir. Cari denge açığımız daralan bölgesel pazarlar nedeni ile daha da riskli hale gelebilir. Bu nedenle de ekonomide fren çekmeye alışırken, bir yeni fren gereksinmesi de dış âlemdeki siyasi oluşumlar nedeni ile gündeme geldi. Ama ekonomi yönetiminin 2009 yılında bütçe ve borç sorununu minimalde tutmak ve 2010 yılının son günlerinde ise ekonominin hızla büyüdüğü ortamda ve seçim yılında frenleri sıkmak (farklı nedenlerle de olsa) şeklindeki tedbirli yaklaşımının ne kadar isabetli olduğu da ortaya çıkmış bulunuyor. Tabii ki biz “x” problemi için önlem alırken bu problemin yanına “y” problemi de eklenmiş oluyor. Ama ilaç reçetemiz hem x hem de y problemlerinin her ikisi için de oldukça geçerli. Bu büyük bir şans tabii, yeni önlemler de eklenmesi gerekiyor! Tabii şu anda ortada çok belirsizlik var ve analiz oldukça zor. İlginçtir bugün Çin gibi krizde sorunsuz olduğu düşünülen bir ekonominin yönetimi de bizim gibi bankaların kanuni karşılık oranlarını yükseltme girişimi yapıyor. Ve bize hep örnek gösterilen BRIC ekonomilerinin bize en çok benzeyeni olan Brezilya ise bir petrol ülkesi olmasına ve emtia fiyatlarındaki artışlardan faydalanan bir ülke olmasına rağmen, bizden daha yüksek dozda risk karşısında kalıyor durumda olabilir. Son günlerde dünyadan Türkiye’ye akseden haberlerde, bütün Merkez Bankaları’nın diken üstünde olduğu konuşulmakta. Nedeni de son derece basit. Libya’daki ve diğer bölge ülkelerindeki krizler ve yeni ülkelere bulaşmalar gündeme gelir ve kriz ortamı uzun vadeli ve yüksek dozda ortada kalırsa, enflasyon yükselmesi, gıda fiyatlarının zıplaması ve durgunluk tehlikesi tüm dünyaya yayılabilir. Tabii bunları söylemek tahmin yapmak değil. Dünyayı televizyon haberlerinden izleyen her kişi bunları söyleyebilir. Ama ik- tisatçıların görevi, teknik analiz ve kantitatif tahmin yapmaktır. Bu da gelişmelerin fotoğrafını iyice çekmeden yapılamaz. Merkez Bankaları ise her zaman vatandaştan, medya mensuplarından ve akademisyenlerden çok daha önce ve çok daha detaylı bilgi sahibi olurlar ve bu nedenle de çok kere daha iyi tahmin yaparlar. Ancak bir kişi veya kurum tahmin yaptığı zaman da onu açıklamayabilir. Çünkü beklentileri bozmak istemeyebilir. Gene de Merkez Bankası ülkemizdeki Libya ve diğer bölge ülkelerinden kaynaklanan risklerin ülkemize etkisi konusunda açıklamalar yaptı. Durmuş Yılmaz ülkemizden çıkan sıcak paranın 10 milyar doları bulduğunu, miktarın daha da artabileceğini, şu ana kadar çıkan miktarın zaten arzu edilen dozda bir çıkış olduğunu vurguladı. Bütün ve büyük resmin ise mart ayında görülebileceğinin altını çizdi. Başkan Yılmaz, ülkemizin henüz enflasyonu dizginlememiş bir ülke olduğunun altını çizerek, petrol fiyatlarındaki 10 dolar artışın enflasyonda yıllık bazda 0.4 artış getireceğini, Şubat ayında hedefin altında bir enflasyon görüleceğini, yılsonu için ise yüzde 5.9 enflasyon tahminleri olduğunu, işsizlik oranlarının bir süre daha kriz öncesindeki düzeylerin üstünde devam edeceğini, son tedbirlerin kur üstünde önce- den tahmin edilen etkiyi yaptığını, kurdan enflasyona zayıflamış da olsa bir geçişliliğin mevcut olduğunu, ama cari açığın ilk çeyrekte artmaya devam edeceğini, tedbirlerin net etkilerinin daha sonraki dönemlerde ve bölgedeki siyasi oluşumların etkilerine de endeksli olarak ileride gündeme geleceğini söyledi. Sonuçta 2011 tahminleri her ülkede revize edilmek zorunda. Türkiye de tahminleri revize etmek ve yeni şartlara uymak zorunda! Biz de analizlerimizi yeni olguların ve gelişmelerin ışığında revize edeceğiz. Ancak vurgulayalım ki, bugünün ortamı devam ederse, finans kesimini çok önceden “tamir” etmiş olmamızın ne kadar büyük bir “kalkan” olduğunu da bir kere daha anlayacağız! Sayı: 372 - Mart 2011 11 Ayın Konusu TEKSTİLDE 144 ÇEŞİT İCAT ÇIKTI Bursa’da düzenlenen ‘Uluslararası Ar-Ge Proje Pazarı Zirvesi’ birbirinden ilginç 144 ayrı inovatif projeye sahne oldu. Yaşlanmayı geciktiren havlular, yara iyileştiren kumaşlar, vücuttaki statik elektriği alan ürünler büyük ilgi gördü. Uludağ Tekstil İhracatçıları Birliği’nin (UTİB) Bursa’da bu yıl üçüncüsünü düzenlediği ‘Uluslararası Ar-Ge Proje Pazarı Zirvesi’ (Proje Pazarı) yine çok ilginç projelerle sanayicilerin karşısına çıktı. Yurtiçi ve yurtdışından 50 üniversiteden 144 projenin sunumunun yapıldığı program, aynı zamanda sektörün paydaşlarını bir araya getirdi. ‘Proje Pazarı’nda sergilenen bir ürün; geliştirilen yüksek emici özel lifleri sayesinde vücuttaki yaranın salgıladığı iltihabın vücuda yayılmasını önleyen yara iyileştirici kumaş olarak öne çıkarken, ayrıca yaşlanmayı geciktirici, onarıcı ve nemlendirici yağlar içeren aromaterapili havlu projesi, saç dökülmelerine karşı kullanılan ısırgan otlu şapka ve güneş enerjisini elektrik enerjisine dönüştüren lifler de büyük ilgi gördü. 10-11 Şubat tarihleri arasında düzenlenen ve inovatif projelere sahne olan etkinliğin açılışında konuşan Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, dünya ticaretinde söz sahibi olunması için Ar-Ge ve inovasyon faaliyetlerine ağırlık verilmesi gerektiğini söyledi. Türkiye'de geçmişte icatların önünün kapatıldığını savunan Çağlayan, "Büyüklerimiz bize 'İcat çıkartmayın' derdi. Niye çıkartmayayım? İcat çıkarmamanın bedelini bugün Türkiye ödüyor. İnadına icat çıkarmalıyız. Dünya ekonomisinde yeterli payı almak için bunu yapmalıyız" ifadelerini kullandı. Uluslararası Ar-Ge Proje Pazarı türünden toplantıların büyük öneme sahip olduğuna işaret eden Çağlayan, şu Sayı: 372 - Mart 2011 12 görüşleri dile getirdi: "İhracat hedefimiz doğrultusunda bütün sektörümüzde ciddi çalışmalar yapıldı. Bunu ancak yüksek katma değeri ve teknoloji katarak yapabiliriz. Ar-Ge Tekstilde yeni icatlar sadece tekstil ve konfeksiyon sektörünün problemi değil. Hayatımızın her evresinde bu mutlaka yapılmalı." Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi de, "4 konuya önem vermeliyiz. Ar-Ge, Ür-Ge, moda marka ve eğitim. Proje pazarı bizim için çok önemli bir rehber olacak. Otomotiv, elektronik ve makine gibi sektörlerde de proje pazarını TÜBİTAK işbirliğiyle yapmak için görüşmelerimizi sürdürüyoruz. 28 strateji hedefimiz var. Bunlardan birisi de Ar-Ge harcamaları" dedi. Yurtdışından 56 proje geldi Uludağ Tekstil İhracatçıları Birliği (UTİB) Başkanı İbrahim Burkay ise “Tekstil sektöründe Ar-Ge ve inovasyonun artırılmasına yönelik çalışmalar son yıllarda hızlıca artıyor. Bu yıl 3’üncüsünü düzenlediğimiz proje pazarı etkinliğimizle de sektörde yeni ufuklar açmayı hedefliyoruz. Türkiye’deki Ar-Ge yatırımlarında, tekstil sektörüne ayrılan pay ilk etapta yüzde 10’lara ulaşmalı” dedi. Toplam 144 projenin sektöre sunulduğu etkinlikte, 56 projenin yurtdışından katılım gerçekleştirdiği bilgisini veren Burkay, “Bir başka ifadeyle Ar-Ge pazarımız ilk kez yabancı ülkelerden projelere de ev sahipliği yapmış olacak” dedi. Türkiye tekstil sektörünün, artık konvansiyonel tekstilden, fonksiyonel teknik tekstil üretimine geçmesi gerektiğini belirten Burkay, bu aşamada özellikle Ar-Ge yatırımlarının önem kazandığını vurguladı. Türkiye’nin Ar-Ge harcamalarında dünyada 25. sırada yer aldığını hatırlatan İbrahim Burkay, “2023’te, 500 milyar dolar ihracat, 500 milyar dolar ithalat hedefini tutturmak istiyorsak düşük teknolojili ürünlerden, orta ve yüksek teknolojili ürünlere geçmemiz gerekiyor. Bunun için de Türkiye’deki toplam Ar-Ge harcamaları içinde tekstil sektörünün payını ilk etapta yüzde 10, daha sonra da yüzde 30’e kadar yükseltmeliyiz” diye konuştu. Konuşmasında, 2009 yılında 67 projeden 7’sinin sanayide uygulamaya geçtiğini, bu rakamın 2010 da ise 81 projeden, 10 uygulama projesine yükseldiğini ifade eden İbrahim Burkay, bu yılki hedeflerinin ise 144 proje içerisinde yüzde 15’lik dilimi yakalamak yani 20 projenin hayata geçirilmesi olduğunu kaydetti. 2011’in tekstil sektörü açısından fırsatlar yılı olacağına inandığını dile getiren İbrahim Burkay, özellikle Merkez Bankası’nın politika değişikliği sonucu döviz kurlarında yaşanan olumlu gelişmeler neticesinde, ocak ayında ihracatta yüzde 17 artış yaşandığını söyledi. Geçmiş günlerde TL’nin aşırı değerli olmasından ötürü şirketlerin ihracat yapmalarına rağmen, kâr elde edemedikleri bilgisini veren Burkay, geçmişle kıyaslandığında şimdiki durumun umut verici olduğunu ifade etti. Burkay, ekonominin olumlu yönde ilerlemesi ve sürdürülebilir bir büyüme ve ihracat için, siyasi ve ekonomik istikrarın mutlaka sağlanması gerektiğini de kaydetti. Toplantıya katılan Tekstil Teknolojileri Çalışma Grubu Danışmanı Prof. Dr. Yusuf Ulcay da Türkiye’de tekstil sektöründeki en büyük sıkıntının Ar-Ge çalışmalarına yeterince önem verilmemesi olduğunu söyledi. Ar-Ge’den pay alan sektörlere bakıldığında, makine sektörünün yüzde 37 ile ilk sırada yer aldığını belirten Ulcay, “Tekstil ise diğer sektörlerin ardından yüzde 1.5 ile yedinci sırada. Oysa bu oranın en az yüzde 10’lara ulaşması gerekiyor. III. Uluslararası Ar-Ge Proje Pazarı Zirvesi bu bakımdan son derece önemli” diye konuştu. Sayı: 372 - Mart 2011 13 Ayın Konusu leri’ verildi. Ardından Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK), Teknoloji ve Yenilik Destek Programları Başkanlığı (TEYDEB) ve San-Tez’den 4 ve üstü projeyi başarıyla tamamlamış olan 10 firmaya ‘Ar-Ge ödülleri’ takdim edildi. Ödül töreninin son turunda ise gerçekleştirdikleri inovatif projelerle yarışan 144 proje içinde teşvik ödülü almaya hak kazananlar, Uludağ Tekstil İhracatçıları Birliği (UTİB) Başkanı İbrahim Burkay’ın elinden hediye çeklerini aldı. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın 50 ve üstü personel çalıştıran Ar-Ge Merkezi desteği alan 7 firmaya verdiği “Ar-Ge öncüleri ödülleri” kategorisinde ödül alan firmalar şunlar: “Sanko Tekstil İşletmeleri A.Ş., Bossa T.A.Ş., Sun Holding A.Ş., Intersource Tekstil ve Konfeksiyon San. ve Tic. A.Ş., Yünsa Yünlü Sanayi ve Ticaret A.Ş., Kordsa Global A.Ş., Aksa Akrilik Kimya San. A.Ş.” Ar-Ge’nin öncülerine ödül Proje Pazarı etkinliğinin ikinci gününde ise “Ar-Ge ödülleri”, “Ar-Ge öncü ödülleri” ve “proje öneri teşvik ödülleri” sahiplerini buldu. 56’sı yurtdışındaki akademisyen ve araştırmacılardan olmak üzere 144 projenin birbirleriyle yarıştığı zirvede, ilk olarak Sanayi Bakanlığı’nda kaydı bulunan ve bünyesinde Ar-Ge merkezi oluşturmuş 7 tekstil firmasına ‘Ar-Ge öncüleri ödül- SİGARA KOKMAYAN SİMOKİN Sigara içen veya dumanına maruz kalan kişiler üzerlerine sinen kokuya çözüm arayışına başlayınca hızlı çözüm mucit girişimcilerden geldi. 100 yıllık aile tecrübesi sayesinde ölçü almadan smokin ve takım elbise dikebilecek kadar kumaş sihirbazı olan Levon Kordonciyan, sigara kokusu üzerine sinmeyen smokin ve takım elbise imal etmeyi başardı. Levon Usta’nın kendi geliştirdiği tekniklerle istediğiniz kadar sigara için veya dumanına maruz kalın elbisenize bu koku yerleşmiyor. Levon Kordonciyan bu tekniğini şöyle anlatıyor: "Kalıplar kesildikten sonra bir yıl boyunca bekletiliyoruz. Şarap gibi yıllandırıyoruz. Bu sırada kumaşlar yıkanıyor, ütüleniyor, tekrar tekrar presleri yapılıyor, özel solüsyonlar kullanılıyor. En yapışkan duman olarak bilinen sigara bu kumaşa giremiyor." Üst düzey müşterilere hitap ettiğini anlatan Levon Kordonciyan, icadının milletvekillerinden ve iş dünyasından gelen talepler neticesinde başladığını anlatıyor. Özellikle TBMM kulislerinde ve lüks kokteyllerdeki kabinlerde sigara içenlerin geri döndüklerinde koku nedeniyle rahatsız bakışlara maruz kaldığını anlatan Kordonciyan, "Bu konuda talep geldi. Ben de çalışmaya başladım. Kendi bulduğum bir formül sayesinde kokuya kapalı kumaşı keşfettim" diyor. Atatürk’ün isteğiyle Fransa'ya gidip smokin ve frak dikmenin inceliklerini öğrenen ve Türkiye'yi bu giyim kültürüyle tanıştıran Levon Usta'nın ailesi dört kuşaktır mesleklerine sahip çıkıyor. Bugün, bu geleneği Levon Usta'nın adını taşıyan torunu Levon Kordonciyan sürdürüyor. Sayı: 372 - Mart 2011 14 TÜBİTAK, TEYDEB ve Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın 4 ve daha fazla proje yazıp destek alan 10 firmaya vermiş olduğu “Ar-Ge ödülleri” kategorisinde ödül alan firmalar ise şunlar: “1’inci GAP Güneydoğu Tekstil San. A.Ş., 2’nci Flokser Tekstil, 3’üncü Lafer Tekstil A.Ş., 4’üncü Hemaks Halı, 5’inci Polteks Tekstil, 6’ncı Sanko Tekstil İşletmeleri, 7’nci Funika İplik Dok., 8’inci Setaş Kimya San., 9’uncu Korteks Mensucat, 10’uncu Karsu Tekstil.” 56’sı yurtdışındaki akademisyen ve araştırmacılardan olmak üzere 144 projenin birbirleriyle yarıştığı zirvede ‘proje öneri teşvik ödülü’ kategorisinde ödül almaya 3 proje hak kazandı. Teknik Tekstiller Siklodekstrin Fonksiyonlu Nanolif Üretimi: Nanotekstil ve Nanofiltrasyon Uygulamaları projesi ile Fatma Kayacı, Aslı Çelebioğlu ve Tamer Uyar birinci, Elektro- Üretim Yöntemiyle Nanolif Yara Örtücü Üretimi projesi ile Zeliha Doğan, Emre Kıyak, Ertan Öznergiz ve Ali Demir ikinci, Mıknatıslı Saçtırma Yöntemi Kullanarak Emr Koruma Etkili Yüzey Eldesi projesi ile Semiha Eren ve Yusuf Ulcay’ın projesi üçüncü oldu. Tekstilde yeni icatlar İCAT PAZARINDA SERGİLENEN BAZI İLGİNÇ PROJELER • SAÇ DÖKÜLMESİNE KARŞI ISIRGAN OTLU ŞAPKA: Erciyes Üniversitesi Tekstil Mühendisliği Bölümü’nden Gökhan Cahit Karahan, Sinem Bilgin ve Hüseyin Gazi Örtlek tarafından hazırlanan proje, ısırgan otu ekstraktı içeren tekstil ürünlerinin geliştirilmesini içeriyor. Projenin amacı şöyle özetleniyor: Isırgan otu saç dökülmelerinin tedavisinde yaygın olarak kullanılır. Projenin amacı ısırgan otundan elde edilen ekstrakttaki etken maddelerin mikrokapsüller içerisinde tekstil yapılarına katılmasını sağlamaktır. Bu tekstil yapıları ciltle temas halinde saç dökülmesini engellemeye yardımcı olacaktır. Şapka, astar, başörtüsü, yastık, yastık kılıfı gibi özellikle baş bölgesine temas eden kumaşlara uygulanabilecek kimyasal sayesinde çeşitli tekstil ürünleri ısırgan otunun faydalarını kullanıcılara taşıyabilecek. • YAŞLANMAYI GECİKTİREN AROMATERAPİLİ HAVLU: Dokuz Eylül Üniversitesi Tekstil Mühendisliği Bölümü’nden A. Merih Sarışık, Salih Okur ve Şennur Asma’nın projesi, yaşlanmayı geciktirici, onarıcı ve nemlendirici yağlar içeren aromaterapili havlu geliştirmeyi amaçlıyor. Projeye göre hoş kokulu, yaşlanmayı geciktirici, onarıcı ve nemlendirici aromatik yağlar ve vitaminler kapsüllenerek yüzde 100 pamuklu havluya aplike edilecek. Kapsül karakterizasyonu ve kapsüle aktarılan ürünlerin performansı yıkama öncesi 10 ve 20 yıkamadan sonra çeşitli yöntemlerle test edilecek. Aromatik yağların bugüne kadar çeşitli çalışmalara konu edildiği biliniyor. Örneğin aromatik gül yağının öğrenme davranışının iyileştirilmesinde, lavanta yağının sınav endişesinin giderilmesinde ve daha birçok aromatik yağın insan sağlığı ve psikolojisi üzerinde olumlu etkisinin olduğu ortaya konulmuştur. Bu amaçla Dokuz Eylül Üniversitesi Tekstil Mühendisliği Bölümü’nde farklı projeler kapsamında çeşitli etken maddelerin (antifungal ilaç etken maddeleri, koku veren uçucu yağlar, beta karoten vb.) kapsülasyonu laboratuar ortamında gerçekleştirildi. • AKILLI YASTIK: Erciyes Üniversitesi Tekstil Mühendisliği Bölümü’nden Gökhan Cahit Karahan ve Sinem Bilgin’in projesi, ‘ısıl konfor sağlayan akıllı yastığın geliştirilmesi’ni kapsıyor. Proje detayında verilen bilgiye göre uyku esnasında vücudun kumaş yüzeyini kapattığı bölgede sıcaklık artışı gözlenir. Sıcaklık artışı ise uyku konforunu azaltır ve kişiye rahatsızlık verir. Geliştirilecek akıllı yastıkla sıcaklığın verdiği rahatsızlık sonucu düşen uyku kalitesini artırmak hedefleniyor. İnsan vücuduna temas eden yastık yüzeyi sıcaklık arttıkça şekil değiştirerek kanal şeklinde boşluklar oluşturacak. Hava sirkülasyonuna izin veren bu boşluklar hem soğuk havanın yastık ve insan teni arasına girmesini hem de yastık yüzeyinin soğutulmasını sağlayarak uyuyan kişiye serinlik hissi verecek. Sıcaklık azaldıkça yastık yüzeyine uygulanan kuvvet sonucu düzleşen yastık, sıcaklık arttıkça tekrar boşluklu yüzey ya- pısına sahip olacak. Uyku sırasında enerji tüketmeksizin gerçekleşen bu pasif ve sessiz döngü, rahatlatıcı etkisiyle eşsiz bir uyku konforu sunacak. Yastığın diğer yüzünde kanal yapısı oluşmadığı için istenildiğinde ortopedik yastık olarak da kullanılabilecek. • YARA İYİLEŞTİREN KUMAŞ: Dr. Mevlüt Taşcan’ın projesi, ‘Geliştirilen yüksek emici özel lif sayesinde yaranın salgıladığı iltihabın vücuda yayılmasını önleyen yara iyileştirici dokunmamış kumaş’ üretimini amaçlıyor. Projenin tanımı şöyle: Yara sargısı amacıyla kullanılan aljinat lifine, üretimi esnasında biyolojik tedavi maddelerinin uygulanması, bu maddelerin yaraya direkt temasını engelleyecek ve hastayı olası bir rahatsızlıktan kurtaracak. Ayrıca vücutta oluşabilecek kanamaları da aljinattaki kalsiyum iyonlarının harekete geçmesi ve kandaki sodyum iyonlarını durdurmasıyla önleyecektir. Aljinattaki yüksek emicilik ve dokunmamış kumaşın özelliği olan yüksek yüzey alanı sayesinde yaradan dolayı vücuttan salgılanan ve istenmeyen maddelerin ve olası bir iltihabın kumaş tarafından emilimi sağlanacak, dolayısıyla bu maddelerin vücuda olan zararı engellenmiş olacak. Projenin aşamaları ise şöyle özetleniyor: Genetik olarak modifiye edilmemiş tedavi edici hücrelerin vücut içerisine aljinat maddesiyle üretilen dokunmamış kumaşlar kullanılarak koyulması çok önemlidir. Bu projede öncelikle aljinat maddesi kullanılarak önce lif üretilecek. Lif üretimi çözeltiden lif üretim tekniği ile yapılacak. İstenilen katkı maddeleri üretim esnasında eklenecek ve etkisi izlenecek. Lif üretiminden sonra dokunmamış kumaş üretilecek. • STANDARTLARA UYGUN VARİS ÇORABI ÜRETİMİ: Ege Üniversitesi Tekstil Mühendisliği Bölümü’nden Nida Oğlakçıoğlu ve Arzu Marmaralı’nın projesi kapsamında tıbbi teknik tekstillerin dış uygulama grubunda yer alan varis çoraplarıyla ilgili kapsamlı bir çalışma yapılması planlanmakta. Eurostat verilerine göre Türkiye pamuklu varis çoraplarında yüzde 28 ve sentetik varis çoraplarında yüzde 21’lik oranla Avrupa’dan sonra en büyük pazar payına sahip. Bu pazar payına rağmen Türkiye’de varis çorabı üretimi yapan ve kendi markasıyla piyasaya sunan çok az sayıda firma bulunmakta. Bu durum da varis çorapları hakkında ülkemizde bir know-how bilgi ve altyapı eksikliği olduğunu göstermekte. Projede ulaşılması hedeflenen çıktılar şu şekilde sıralanabilir: - Piyasadan temin edilen varis çoraplarının konfor ve basınç özellikleri ölçülerek mevcut durumun tespiti. - Satın alınacak bir varis çorabı örme makinesinde standartlara uygun özellikte yüksek konforlu çorap numunelerinin üretimi. - Özel tip ipli ve örgü yapıları denenerek yaz ayları için kullanımı rahat çorapların elde edilmesi. Sayı: 372 - Mart 2011 15 Ayın Konusu MODA DEVLERİNİ PEŞİNDEN KOŞTURAN İPEKİŞ CİLT BAKIMI YAPTIRAN KUMAŞIN İZİNDE rıca toplam üretimin yüzde 40'ını ihraç ettiğimiz müşterilerimizden Versace'nin takım elbise koleksiyonlarının yüzde 60'ı bizim kumaşlarımızdan oluşuyor" diye konuştu. Kandil, müşteri portföylerine Fendi ve Armani'nin de eklendiğini ifade etti. Geçen yıl yüzde 12 büyüyen şirketlerinin 30 milyon lira ciro elde ettiğini ifade eden Aşkın Kandil, şu bilgileri verdi: "Bu yıl da yüzde 12'lik bir büyüme hedefliyoruz. Ayrıca ilave yapacağımız 2 milyon Euro'luk ek dokuma fabrika yatırımıyla da 2 milyon metre olan üretim kapasitesini yüzde 30'a çıkaracağız. Türk sanayiinin gelişmesine öncülük eden firmalardan İpekiş, 1991 yılında Tarman Group tarafından satın alındı. Markaya bugüne kadar 45 milyon dolar yatırım yapıldı." 1925 yılında Bursa’da, Cumhuriyet’in kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatıyla kurulan Türkiye’nin ilk yünlü kumaş fabrikası İpekiş, leke tutmayan ve kırışmayan kumaş üreterek dünya markalarını müşteri portföyüne kattı. Şirket şimdi de cilt bakımı ve zayıflatma etkisi olan kumaşlarla, anti stres, antibakteriyel kumaşlar üzerinde çalışıyor. İpekiş, uzun süren Ar-Ge çalışmalarının ardından nano teknoloji ürünü yüzde 100 yün Natural Stretch ve yine yüzde 100 yün olan su, yağ itici, kir tutmayan, kırıştırıldığında deformasyona uğramayan Bionic Finish kumaş kolleksiyonuyla Versace, Christian Dior, Max Mara gibi hazır giyimin dünya devlerine hizmet veriyor. İtalya’nın Biella şehrinde 2008’de İpekiş Italia SPA’yı kuran ve buradan Versace, Veze, Patrizia Pepe, Marella, Marina Rinaldi, Mariella Burani, Max Mara, Christian Dior, Esprite, Zadig&Voltaire, Austin Reed,Gerard Darel, Izac, Fendi, Giorgio Armani, Valentino, Armand Thiery gibi markalara satış yapan 85 yıllık İpekiş’in Genel Müdürü Aşkın Kandil, "Dev markaların kumaş talebine yetişemiyoruz. Özellikle yünlü dış giyimlik dokuma kumaşta isim kullanım hakkı İpekiş’e ait olan Bionic Finish ve yüzde 100 yün Natural Stretch ürünlerine ciddi talep var. Özellikle Avrupa'da yaşanan kriz sonrası firmalar stok çalışmak yerine ihtiyaçları kadar ürünü hızlı sipariş üzerine çalışıyor. Bizim çabukluğumuz, Uzakdoğu'dan açık ara kalite farkımız da tercih edilmemizi sağlıyor. Özellikle son 3 yılda Ar-Ge'ye yaptığımız yatırımların meyvelerini aldık" dedi. Moda devlerine özel üretim Sadece yılda 2 koleksiyon yerine müşterilerinin de isteklerini göz önünde bulundurarak özel koleksiyonlar hazırladıklarını ifade eden Aşkın Kandil, "Toplam koleksiyonların yüzde 40'ını özel koleksiyonlar üretiyor. Ay- En önemli pazarlarının Rusya, İran, Fransa, İngiltere, İtalya olduğunu anlatan Aşkın Kandil, Almanya pazarlarına gireceklerini anlattı. Amerika'ya döşemelik kumaş ihraç ettiklerini hatırlatan Kandil, bu yıl için amaçlarının Amerika pazarında hastane, halka açık alan ve okullara da girmek olduğunu söyledi. İpekiş’in bir dünya markası olması yolunda tüketicinin de talep ettiği nano teknolojiye odaklandığının altını çizen Kandil, "Toplam bütçemizin yüzde 5'i Ar-Ge ve Ür-Ge'ye ayrıldı. Şu anda su, leke, koku tutmayan, kırıştırıldığında eski haline dönen kumaşlarımız dışında kadın ve erkek için özel üretilmiş parfümlü kumaşlarımız var. Yeni ürünler üzerindeki çalışmalarımız sürüyor. Orta vadede, cilt bakımı ve zayıflatma etkisi olan kumaşlarla, anti stres, antibakteriyel kumaşları da pazara sunacağız" dedi. Sayı: 372 - Mart 2011 17 Vergi Dünyası TEKSTİLCİLER VE TORBADAKİLER “TORBADAKİLER” deyince ne anladınız bilmiyorum. Benim kastettiğim, Torba Yasa’dakilerle ilgili… “TORBA” diyorum ama siz “ÇUVAL” da diyebilirsiniz. Tam 141 kanunda değişiklik yapan yasadaki düzenlemeleri torbaya sığdırmak zor. O nedenle “ÇUVAL YASA” diyenlere de hak veriyorum. Espri mi gerçek mi? 23 Şubat Çarşamba günü Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası’nın İstanbul’daki merkezinde, “Torba Yasa” ile ilgili yapılan düzenlemeleri anlattım. “Anlattım” diyorum ama işin doğrusu anlatmaya çalıştım. Dinleyenler, uzun süre anlattıklarımın “espri” olduğunu düşündüler. Verdiğim örnekler ve yaptığım açıklamalar, inanılır gibi değildi. Örneğin; - 2009 yılında elde ettiği 300 bin lira kira gelirini hiç bildirmeyen, vergi dairesinde kaydı olmayan bir vatandaş, “matrah artırımı” talebinde bulunup 489 TL öderse, hakkında hiçbir işlem yapılmayacak, - Remzi Bey, 2006’da 10 milyon liraya aldığı arsayı, 2009’da 30 milyon liraya satmış ve kazancını vergi dairesine bildirmemiş. Yaklaşık 6 milyon lira olan vergiyi de ödememiş. Remzi Bey, matrah artırımında bulunup 1.630 lira öderse, hakkında hiçbir işlem yapılmayacak, dediğimde, dinleyiciler başta Sevgili Halit Narin olmak üzere; - Şaka bu… diyerek gülüyorlardı. 100 milyon dolara 4 bin dolar Devam ettim. - Yıllardır İstanbul’da yaşayan Cemil Bey’in yurtdışında 100 milyon doları ve yurt- Sayı: 372 - Mart 2011 18 Prof. Dr. Şükrü KIZILOT dışında elde ettiği kazancı var. Bu parasını ve 10 milyonlarca dolarlık yurtdışı kazancını Türkiye’de beyan etmemiş. Daha ötesi Türkiye’de vergi mükellefiyet kaydı bile yok. Cemil Bey, Torba Yasa’dan yararlanıp 5.776 TL öderse yani yaklaşık 4 bin dolar öderse, yurtdışındaki 100 milyon dolarlık parası ve onmilyonlarca dolarlık kazancı için 2009, 2008, 2007 ve 2006 yılları için hakkında vergi incelemesi yapılmayacak. 4 bin dolar ödeyecek, olay bitecek. Salondakilere bakıyorum… Bazılarının hayretten gözleri faltaşı gibi açık… Çoğunluk ise kahkaha atıyor. O sırada dinleyicilerden biri gülümseyerek müdahale ediyor; - Hocam, adam 100 milyon dolar için 4 bin dolar ödeyecek, diyorsunuz ama hayatında hiç vergi ödememiş. 4 bin doları birden öderse tansiyonu falan yükselir! - Onun da çözümü var efendim. Talep ederse, 36 ayı bulabilen bir taksitlendirmeden yararlanabilecek… Parayı yatırmazsa Salondakilerden biri soruyor; - Peki… Matrah artırımı yapar ama 1 TL dahi ödemezse matrah artırımı yönünden ne olacak? - Hiçbir şey olmayacak! - Nasıl yani? - Matrah artırımında bulunan vergi mükellefleri; beyan ettikleri gelir vergisi, kurumlar vergisi, stopaj matrahı ve hesaplanan KDV’yi belli oranda artırdıklarında, artırım yaptıklarında, vergiyi hiç ödemeseler dahi artırılan yıllar ve vergiler yönünden vergi incelemesine tabi tutulmayacaklar. - Şaka yapıyorsunuz. - Hayır efendim, şaka değil gerçek. Matrah artırımında bulunanlar, 1 TL dahi ödemeseler, o yıllar için vergi incelemesine tabi tutulmayacaklar. Çünkü yasada, “ödemeyenler yararlanamazlar” demiyor! - İnanılır gibi değil. Şaka yapmıyorsunuz değil mi? - Efendim anlattıklarıma ben de inanamıyorum ama yasa böyle. Gelirken, “inanmayanlar olabilir” diye yasayı da beraberimde getirdim. İsteyene gösterebilirim. Yasa yayımlandı Toplantı bitti baktım, herkes çok neşeliydi. Vergi gibi çok kişiye sıkıcı gelen konuları iki saate yakın anlatmıştım ama kimse yerinden kalkmadan, keyifli bir şekilde dinlemiş, kahkahalar atmıştı. Neyse… 2 gün sonra yani 25 Şubat Cuma günü Sayın Cumhurbaşkanı yasayı imzalamış ve Resmi Gazete’de yayımlanmıştı. Anlattıklarımın şaka olmadığı da netleşmişti… Sayı: 372 - Mart 2011 19 Paranın Merkezinden GÖLGE BANKACILIK düzenlemeler de kapsamlı değil. Aslında bunların ne yaptıkları tam olarak bilinmiyor. ABD ise klasik ve bilinen yaklaşımı ile finansal sistemde bu tür düzenlemelerin yapılmasına da sıcak bakmıyor. Büyüklüğü Gölge bankacılık bu aralarda finans piyasalarının gündeminde yer alan konuların başında geliyor. Aslında tanımı zor. Bir tanım mevduat toplayıp bunu kredi olarak veren geleneksel ticari bankaların dışında kalan finans kurumlarını gölge bankacılığın içine sokuyor. Bunlar; - Yatırım bankaları, - Sigorta şirketleri, - Yatırım fonları, - Hedge fonlar, - Brokerler, - Tüketici finans kurumları, - Menkul değer şirketleri, - Kamu tarafından mortgage kredisi vermeleri için desteklenen kurumlar, - Faktoring ve leasing şirketleri şeklinde sayılıyor. Temel ve belirgin özellikleri mevduat kabul edememeleri. Bir başka tanım ise yukarıdaki kurumlardan sigorta, leasing ve faktoring Sayı: 372 - Mart 2011 20 faaliyetlerini dışlayarak çerçeveyi çiziyor. Genel kabul gören tanım ise tasarruf sahipleri ile bu fonları kullananlar arasında aracılık eden finans şirketlerini gölge bankacılık kapsamına alıyor. Genelde bunlar fon arayan kurumlarca çıkarılan varlığa dayalı menkul değerlere (VDMK) yatırım yapan finans şirketleri. Bu varlıkları portföylerine alarak onlara finansman sağlıyorlar. Kendi adlarına menkul değer çıkarmıyorlar. Mevcut menkul değerler üzerinden işlem yapıyorlar. Bu tanımda hedge fonlar yer almıyor. Onları ayrı katagoriye sokuyorlar. Dolayısıyla tanım ve kapsam konusunda bir beraberlik yok. Tanımın dışında gölge bankacılık ile ilgili veri boşluğu da mevcut. Eldeki verilerin çoğunluğu ABD’deki işlemlerle ilgili. Bu kuruluşlara yönelik yapılan yasal Elimizde topluca sadece ABD finans sisteminde işlem yapan gölge bankalara ait veriler var. Bunlar VDMK’ya yatırım yapıyorlar. Küresel kriz öncesi 21 trilyon dolar pasif toplamları varken kriz süresinde 5 trilyon dolar civarında bir kayba uğramışlar. Buna karşın pasif büyüklükleri ABD’nin geleneksel ticari bankalardan daha fazla. 1990’lı yıllardan sonra büyüklükleri hep ticari bankaların üzerinde kalmış. Bunların dışında Avrupa ya da OffShore merkezlerinde işlemler yapan gölge bankacılık kurumlarına ait veri boşluğu tablonun tam çizilmesine mani oluyor. Tekrar ABD verilerine dönersek gölge bankaların en sevdikleri VDMK’lar mortgage şirketleri ile Fannie Mea ya da Freddie Mac gibi konut kredisi veren kamu destekli kuruluşların çıkardıkları menkul değerler olduğunu görüyoruz. 2010 yılının 3. çeyreğinde bu senetlere yatırdıkları para 7.8 trilyon dolar. Bu tür kağıtlar AAA notu olan ABD hükümetinin garantisini taşıyorlar. Ödenmemeleri riski sıfır düzeyinde. Gölge bankacılıkta ikinci büyüklüğe sahip kuruluşlar yatırım fonları. Bunlar bankaların çıkardıkları kağıtları satın alarak onlara kısa vadeli fon sağlıyorlar. Commercial Paper (CP) diye adlandırılan ve bankaların sıkça baş vurdukları araçları kullanarak bu kesimi toptan fonluyorlar. Halen bankalar 2.5 trilyon dolar tutarında para sağlamış durumdalar. Repo ve diğer menkul değerler üze- Gazi ERÇEL Merkez Bankası Eski Başkanı rinden yaptıkları işlemler 1.3 trilyon dolar olsa da bu kalemde son dönemlerde azalış var. Açık piyasa kağıtları ise ticari kağıtlardan (CP) oluşuyor. 1 trilyon dolarlık bir tutarı oluşturuyor. Sorunlar Gölge bankacılığın birçok sorunu var. • Yukarıda da değinildiği gibi gölge bankacılığın tanımında birliktelik yok. 1.6 trilyon dolarlık varlığı olan hedge fonları gölge bankacılığın dışında bırakmak isteyen Amerikan yaklaşımına karşı Avrupalılar bu kuruluşları da düzenlemelere dahil etmek istiyorlar. • Düzenleme ve denetlemelerin küresel bir biçimde yapılmasının zorunluluğu ortada iken her ülke ya da bölge kendine göre bir rota çiziyor. ABD gölge bankacılığın bir kısmını düzenlerken Avrupa sorunu halen tartışıyor. Bunların düzenlenmesinin gereğine inanmayan ABD ile hiçbir adım atmamış ve fakat düzenlemelerin kapsamlı olması gereğini savunan Avrupa’nın çatışması sürüyor. • Gölge bankacılıkta şeffaflık ve hesap verme konuları önemli. Bunun nasıl gerçekleşeceği bilinmiyor. • Gölge bankacılar krizin çıkışında kendilerinin bir sorumluluğu olmadığını belirterek üzerlerine neden bu kadar gelindiğini anlamadıklarını belirtiyorlar. ABD EKONOMİSİNDE “GÖLGE” VE GELENEKSEL BANKA BÜYÜKLÜKLERİ (TRİLYON DOLAR) Aslında bu konuya G-20’lerin el atması gerekiyor. Fransa Maliye Bakanı Christine Legarde bu iş için çaba sarf ediyor. Son olarak Paris’te yapılan G-20 Maliye Bakanları ve Merkez Bankası Başkanları toplantısı bitiminde yayınlanan sonuç bildirgesinde, merkezi Basel’de olan Finansal İstikrar Kurulu’nun verilen görev sonucu düzenlenecek raporundaki önerilere göre gölge bankacılığın ele alınacağı belirtiliyor. Raporun 2011 ortalarında tamamlanacağı bekleniyor. Umarım tanımlanamayan, düzenlenmesinde yaklaşım farklılıkları bulunan ve veri noksanlığı olan gölge bankacılığın işlemleri önümüzdeki dönemde olası bir finansal krizin tetikleyicisi olmayacak şekilde düzenlenir ve denetim altına alınır. GÖLGE BANKACILIĞIN BORÇLARI (TRİLYON DOLAR) Sayı: 372 - Mart 2011 21 Üyelerimizden DÜNYANIN “EN İYİ ÇALIŞMA ALANI” VAKKO Wallpaper* “Design Award” 2011, Vakko Moda Merkezi ve Power Media Center’ı dünyanın ‘En İyi Çalışma Alanı’ seçti. Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası’nın üye işyerlerinden olan Vakko Tekstil ve Hazır Giyim Sanayi İşletmeleri A.Ş., Türk tekstil sektörünün gücünü dünyaya tanıtan öncü markalarından biri. Vakko, 2011’e uluslararası platformda sektörümüzü gururlandıran önemli bir ödül alarak başladı. Tasarım sektörü için bir kült olan dünyaca ünlü Wallpaper* dergisi bu yıl yedincisini düzenlediği “Design Awards”da, mimarlık dünyasında uluslararası alanda ses getiren ‘Vakko Moda Merkezi ve Power Media Center’i dünyanın ‘En İyi Çalışma Alanı’ seçti. 1997 yılından beri Time Warner’ın sahibi olduğu Wallpaper* dergisi, 1996 yılında Kanadalı Tyler Brule ve Avusturyalı Alexander Geringer tarafından kuruldu. Son 7 yıldır gerçekleştirilen “Design Awards”, tasarımın farklı dallarında o yılın dünya öncülerini ödüllendirmeye devam ediyor. Bu yılki jüri üyeleri arasında dünyaca ünlü mimar Mario Bellini, Belçikalı avant-garde tasarımcı Raf Simons, Net-a-Porter websitesi kurucu- Sayı: 372 - Mart 2011 22 su Natalie Massenet, usta kompozitör Michael Nyman, İngiliz tasarımcı Marc Quinn ve yetenekli şarkıcı Pharrell Williams yer aldı. Bu yıl ödül kazananlar ara- BAŞARI ÖDÜLÜ sında; İsvçre’deki Rolex Learning Center ‘En İyi Kamu Binası’ seçilirken, ‘Yılın Hayat Kolaylaştırıcısı’ ödülünü iPad, ‘En İyi Yeni Otel’i Fransa’daki La Reserve Ramatuelle ve ‘En Çevreci Lüks’ ödülünü Petit H Collection ile Hermes aldı. Dünyada bir ilki temsil eden Vakko Moda Merkezi ve Power Media Center, modern mimaride fark yaratan eserlere imza atan REX'in yaratıcılığıyla tasarlandı. Dış cephesinde beton ya da başka bir malzeme kullanılmaksızın tümüyle camla kaplanan Vakko Moda Merkezi ve Power Media Center, kendi kendini taşıma özelliğine sahip bu özel camlarıyla dünyada bir ilki temsil ediyor. 12 bin 500 metrekarelik bir alana yayılmış olan Vakko Moda Merkezi ve Power Media Center’ın içinde yönetim birimleri, yaratıcı kadro ofisleri ve showroomlar yer alıyor. Çalışma alanına ek olarak Vakko Moda Merkezi’nde Mart ayında kullanıma açılacak olan Vitali Hakko Kreatif Endüstriler Kütüphanesi, konserler, performanslar ve konferansların yapıldığı 200 kişilik oturma kapasitesine sahip oditoryum ve 700 eser sergileme kapasi- teli müze bulunuyor. Tam anlamıyla yaşayan bir çalışma alanı olan Vakko Moda Merkezi ve Power Media Center, İstanbul’un gözde destinasyonlarından biri haline geldi. Sadece İstanbul’un değil dünyanın önemli yapıtlarına birini eklemenin gururunu taşıyan Vakko Holding Yönetim Kurulu Başkanı Cem Hakko, konuyla ilgili olarak yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Wallpaper* tarafından “Design Awards” 2011 dünyanın ‘En İyi Çalışma Alanı’ seçilmiş olmaktan çok mutluyuz. REX ile bu projede ilerleme kararı aldığımız zaman hayal etmiştik ve o hayalimizi gerçekleştirdiğimizi sanıyordum ama görüyorum ki daha da fazlasını yapmışız. Teşekkürler Wallpaper*!” Sayı: 372 - Mart 2011 23 Üyelerimizden YÜNSA DÜNYADA İLK 5’E GİRDİ ŞİMDİ LİDERLİĞE OYNUYOR Dünya sıralamasında halen ilk 5’te yer alan Avrupa’da ise birinci sırada bulunan Yünsa’nın amacı üretimini 20 milyon metreye çıkararak dünya liderliğini yakalamak. Yünsa Genel Müdürü Cem Çelikoğlu, bu hedefe ulaşmak için 20 milyon dolar yatırım yapacaklarını belirterek, sektörün geleceğinden umutlu olduklarını anlattı. Sabancı Grubu’nun tekstil şirketi Yünsa, dünya liderliğe oynuyor. Türkiye’nin ve Avrupa'nın en büyük yünlü kumaş üreticisi konumunda bulunan Yünsa, dünya sıralamasında halen ilk beşte yer alırken, hedefini daha da büyüttü. Yünsa Genel Müdürü Cem Çelikoğlu, 12 milyon metrelik üretim kapasitesiyle Avrupa’da lider olduklarını belirterek, “Amacımız 5 yılda 20 milyon metreye ulaşmak” dedi. Bu hedefi Sabancı Grubu’nun da desteklediğini belirten Çelikoğlu, “Bunun için 20 milyon dolar civarında yatırım gerekiyor. Çin’de iki büyük üretici var, onların üretimi 25 milyon metre. İtalya, ülke olarak dünya üretiminin neredeyse yarısını sağlıyor ama orada firmalar Yünsa’dan küçük” dedi. manda fiyatı yüzde 20-30 daha uygun. 2009 Ağustos ayında piyasaya sürdük ve eylül ayında tam kapasiteye çıktık. Avrupa’da herkesin ağladığı bir ortamda işçi almak zorunda kaldık. Solution toplam satışlarımızın yüzde 40’ını kapsar noktaya geldi” dedi. Satışlarının yüzde 70’ini yurtdışına, yüzde 30’unu iç pazara yaptıklarını dile getiren Cem Çelikoğlu, Yünsa şirketinin piyasa değerinin 75 milyon dolar olduğunu belirtti. 3-5 yıl içerisinde yeni yatırımlar yapacaklarını söyleyen Çelikoğlu, “Hedefimiz pazarda dünya lideri olmak” şeklinde konuştu. Çelikoğlu, tekstil sektörünün 2011 yılı içerisinde yüzde 6-7 büyüyeceğini, 2010 yılında yakalanan ivmenin 2011 yılında da süreceğini ifade etti. Çelikoğlu, 2011 yılını istihdam açısından da aydınlık bir yıl olarak gördüğünü belirterek, “Bu yıl tekstil sektöründe iş bulamayan kalmayacak” dedi. Çelikoğlu, “Tekstil bitecek, Çin her şeyi üretecek algısı değişiyor. Ana rüzgâr tersine döndü. Çin’de büyük işten çıkarmalar oldu. Yuan değerlendi, enerji sıkıntısı var, su kısıtlı. Tekstille ilgili durum değişmeye başladı. Daha önce bize gelenler bu işlerin yüzde 80’inin Uzakdoğu’ya kayacağını söylerdi. Şimdi işlerini tekrar bu tarafa kaydırıyorlar. Son bir yıldır bizde beklentiler çok iyi. Türkiye’de tekstilin ikinci baharı başlıyor. Dünya tekstili Akdeniz Havzası’na kayıyor” açıklamasında bulundu. “2000'li yılların başında Avrupa'nın birçok fuarından eli boş dönerdik” diyen Çelikoğlu, şöyle devam etti: “2005 yılında Paris Premier Vision Fuarı’nda fuar sahibi bizi odasına çağırdı ve ‘Fuarda en çok reklâmı veren firma sizsiniz. Standı en fazla ilgi gören firma da sizsiniz. Sizi tanımak isterim’ dedi. Kendimizi anlattık. Bize ‘Neden İtalya’yı değil, sizi tercih edelim’ dedi haklı olarak. Çünkü İtalyan ürünler çok kaliteliydi. Tedariki aynı yerden yapıyorduk. Kullandığımız makineler aynıydı ama ürünleri çok kaliteliydi. Aldığımız kumaşı laboratuarda inceledik. İtalya’nın Biella bölgesinden elde edilen ve dağların üzerindeki karın erimesi sonucu oluşan bir su olduğunu ve bu suyu 1.5 yıl önce piyasaya sürdükleri ve Solution (çözüm) adını taşıyan ürünleri ile tam kapasiteye çıktıklarını ve krizde ayakta kaldıklarını dile getiren Cem Çelikoğlu, “Bu ürün çok kaliteli. Aynı za- Sayı: 372 - Mart 2011 24 İşin sırrı meğer sudaymış BÜYÜME üretimde kullandıklarını ortaya çıkardık. Suyun sertlik derecesi sıfırdı. Biz de Çerkezköy’deki tesislerimizde imalatta kullandığımız suyun derecesini sıfıra indirdik. Aradan 6 yıl geçti ve bizim yüzümüze bakmayan firmalar şimdi müşterimiz olmak için sıraya girmiş durumdalar. Dünyanın en ünlü markaları ile çalışıyoruz. Bunların arasında Tommy Hilfiger, Hugo Boss, Armani, Calvin Klein, Paul Smith, Mexx, Next, Ted Baker, Marks And Spencer, Zara, C&A, Esprit, Club Monaco, Max Mara, Marella, Max and Co., Laurel, Esprit, H&M, Massimo Dutti, Bcbg, Talbots gibi önemli dünya markaları var. Kapasitemiz yüzde 100. Mayıs ayına kadar siparişleri kapattık. Fabrikamız 7 gün 24 saat çalışıyor. İşin sırrı sudaymış meğer.” Ünlü tasarımcıyı transfer etti İtalyanların en ünlü yünlü kumaş üreticisi Cerrutti’nin tasarımcısı Luca Valle’yi transfer ettikten sonra tasarım ve dizayn yönüne ağırlık verdiklerini söyleyen Çelikoğlu, “Tanıdık bildik bir ismi şirket bünyemize kattık. Artık ta- sarım ve modaya ağırlık veriyoruz. Çin ve İtalya gibi bu işin ustası ülkelerin A Plus yani üst sınıf müşterilerine ürün satıyoruz. Bu yılsonu ihracatımızı yüzde 30 oranında artırmayı hedefliyoruz” diye konuştu. Uptown markasına yoğunlaşacağız 2011 yılında Uptown markasına yoğunlaşacaklarını belirten Cem Çelikoğlu, “Kriz döneminde aldık bu markayı. Sektörün gidişatı iyi değildi. Krizde sallandık. Markayı Yünsa’nın içine aldık. 20 mağazamız vardı. 8’e düştü. 2011 yılında olumlu sinyaller alıyoruz. Markaya yoğunlaşacağız” dedi. Türkiye’de Merinos ırkını bozdular Genel Müdür Cem Çelikoğlu, yünlü kumaş üretiminin temel kaynağı olan Merinos koyunlarının Türkiye’deki ırkının, yerli ırkların karışımı nedeniyle bozulduğu ve verimsiz duruma geldiği için yün ihtiyacının tamamını Avustralya ve Yeni Zelanda’dan karşıladıklarını vurguladı. Çelikoğlu, bu konuda şunları söyledi: “Zamanında Atatürk bu ırkın getirilip yetiştirilmesini istemiş. Bursa’da fabrika kurulmuş. Gelmiş, uzun yıllar da yetişmiş ama şimdi bozulmuş durumda. Biz de bütün diğer üreticiler gibi yün ihtiyacımızı Avustralya’dan karşılıyoruz. Bu iki ülkede 45 milyon Merinos var. 450 milyon kilo yün elde ediyorlar. Koyun başına 10-12 kilo yün demek, 10-12 elbise demek. Avustralya’dan Çin’e gidiyor, top haline getirilip dünyaya dağılıyor. Biz 3 bin ton alıyoruz. İplik ve kumaş haline biz getiriyoruz. Dünyada yünlü kumaş pazarının büyüklüğü 1.7 milyar dolar. İtalya’nın payı yüzde 44. Türkiye’nin payı yüzde 5. Bunun içinde bizim payımız yüzde 90’dır. Bu sektörün dünyada yüzde 6 büyüyeceği tahmin ediliyor. Biz bundan çok daha hızlı büyüme hedefliyoruz.” Sayı: 372 - Mart 2011 25 Üyelerimizden ÇALIŞANLARLA FARK YARATILACAĞINA İNANIYORUZ Emek yoğun bir sektörde faaliyet gösterdiklerini söyleyen Yünsa İK Müdürü Tamer Tok, farklılıklarının çalışanlarından kaynaklandığını vurguluyor. Tok’a göre Yünsa, çalışan memnuniyeti açısından sektörde ilk sırada yer alıyor ayrıca Türkiye ortalamasının çok üzerinde bir çalışan memnuniyetine sahip. Türkiye’nin en büyüklerinden Sabancı Holding bünyesinde faaliyet gösteren Yünsa, yeni iş değerleme uygulaması ve İnsan Kaynakları (İK) yaklaşımıyla sektöründe fark yaratmayı başarıyor. Bin 300 kişilik ekibi ve ARGE merkeziyle tekstilde yeni teknolojiler kadar İK ekibiyle de inovasyonu ön planda tutuyor. Yünsa İK Müdürü Tamer Tok ile yeni iş değerleme sistemi ve İK üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik ve uygulamaların etkinliklerini en yetkin isimden öğrendik. Başlarken Yünsa’dan biraz söz edelim isterseniz… Otuz beş senedir bu sektörün içinde büyük bir mesafe kat etmiş bir firmayız. Kendi sektöründe dünyanın ilk beş şirketinden biriyiz. Avrupa’nın da en büyük şirketiyiz ayrıca… Tekstili büyük bir çizgide düşünürsek, en üst segmentte Yünsa’nın ürettiği kumaşlar var. Bu açıdan baktığımızda tekstilin en nitelikli ürün gamı Yünsa tarafından üretiliyor. Biz yaklaşık bin 600 kişilik bir ekibiz. Tekstilde en nitelikli iş gücünü kullanan bir portföyümüz olduğu gibi en iyi ürünü, en iyi insanlarla yapmak gibi bir hedefimiz var. Esnek çalışma saatleri uygulaması nedir? Dünyanın her tarafına satış yapan bir şirket olduğumuzdan, çalışanlarımızın çalışma saatlerine kendilerinin karar vermesi gibi bir sistemimiz var. Saat farkından kaynaklanan bir konsept bu… Çin’de, Amerika’da bir müşteriyle konuşurken veya oralara bir pazarlama faaliyeti yürütürken, Türkiye’deki çalışma saatleri içerisinde bunu yapamayız. Bu açıdan çalışanlarımızın kendi çalışma saatlerini kendilerinin belirlemelerine yönelik bir olanak sağladık. Belli kurallar var; bu kurallar çerçevesinde günlük çalışma saatleri tamamen çalışanın inisiyatifinde. Yünsa’da iş değerleme sisteminin uygulamasına yönelik ihtiyacın temeline bakıldığında tekstil sektörünün temel ihtiyaçlarına paralel beklentilerin görüldüğünü biliyoruz. Başka ne gibi etkiler görülmekte? Biz insan kaynaklarının odak noktasında iş değerlemeyi düşünüyoruz. Bir kişiyi işe alırken, ki- Sayı: 372 - Mart 2011 26 şiyi geliştirirken, kişiye doğru ücreti tanımlarken her zaman iş değerleme modelimizi esas alıyoruz. Buradan da birçok yere çıktı sağlıyoruz. Burada da temel noktalardan bir tanesi doğru kişiyi doğru işe almak. Eğer biz doğru kişiyi, doğru metriklerle, doğru pozisyonda işe alıyorsak, artık onun gelişimini, ücretlendirilmesini, kariyer planını iş değerleme modelinde, o modele uygun bilgi ve beceriyi iş değerleme sistemimizin altında düşünüyoruz. Dolayısıyla gerek mavi yaka, gerekse de beyaz yakada, bir iş değerleme sistemimiz var. Bu iş değerleme sistemi, bizim insan kaynaklarına bakış açımızın odak noktası. Kişinin hangi pozisyonda çalışacağı, hangi bilgi beceriye, hangi yetkinliğe sahip olması gerektiğini iş değerleme sisteminin altyapısı içerisinde harmanlıyoruz. Yünsa’da uygulanan Mavi Yaka İş Değerlendirme Sistemi hakkında da biraz konuşabilir miyiz? Şirkette bin 300’e yakın mavi yaka çalışan var. Bu bin 300 çalışanın her biri farklı işler yapıyor ve birinin diğerine göre işinin ölçümlenmesi gerekiyor. Aslında burada amaç işi İNSAN KAYNAKLARI ölçümlendirmek. Bizde dokuma işi yapan bir eleman hangi büyüklükte bir iş yapıyor, stok yapan veya depo görevi yürüten bir arkadaşımız hangi büyüklükte bir iş yürütüyor veya planlamada destek fonksiyonunda yer alan bir arkadaşımız hangi büyüklükte bir iş yapıyor. Bunların her birisi, birbirine göre göreceli olarak farklılaşıyor. Dolayısıyla biz öncelikle bunu ölçmeye çalıştık. Burada bir model oluşturarak bunu ölçtük ardından bu sayısal bir metrik haline geldi. Bugün Yünsa’da herkesin bir puanı var. Puana göre ve bulunduğu seviye ve kademeye göre konumlandığı bir nokta var ve o konumlanma onun yerini, alacağı ücreti, gelişim fırsatlarını etkiliyor. İşe alımlarda da bu sistemi kullanıyoruz. Örneğin biz bir pozisyon için dördüncü seviyede bir dokuma işçisi alacaksak o işçiden neler istediğimizi, hangi yetkinlik, bilgi ve becerileri istediğimizi buralarda tanımlamaya çalışıyoruz. Dolayısıyla işe alımlarda neler yapacağımız konusunda da bize büyük bir fırsat sağlıyor. Firma olarak benimsediğiniz Toplam Kalite Yönetimi ilkeleri nelerdir? Biz EFQM modeliyle ilgili bir çalışma yürütüyoruz. Bu Avrupa Kalite Vakfı’nın oluşturduğu bir yaklaşım. Şirket içerisinde temel süreçlerimizi tanımlıyoruz, temel süreçlere yönelik metriklerimizi belirlemeye çalışıyoruz. O süreçlerimizin hangi pozisyonlar tarafından yürütüleceğini tanımlıyor, onların performans ölçütlerini belirleyerek daha sonra da bunu sistemsel bir altyapı içinde izliyoruz. Aynı zamanda çeşitli iletişim platformları yaratarak, çalışanlarımızı bu yaratılan platformlarda ödüllendiriyoruz. Bir diğeri 5S dediğimiz düzen ve temizliğe yönelik bir model. Bugün şirket içerisinde yaklaşık elliye yakın noktada 5S puanıyla çalışanlar ödüllendiriliyor ve denetleniyor. Çalıştığımız ortamı düzenli ve temiz tutmak, malzemeleri ayrımlaştırmak, sürekli düzenli halde tutmak 5S modeli içerisinde yer alıyor ve bunu bir kültür olarak görüp, sürekli takip ediyoruz. Artık sadece üretim odaklı olmak değil, şirket içi inovasyonlar da ön planda. Hatta fir- malar inovasyonu her alana yaymaya çalışıyor. Bu konuda İK eğitiminde ne gibi inovatif süreçleri gözetiyorsunuz ve neler yapıyorsunuz? Ar-Ge merkezimizde çalışan altmış kişi, şirketin inovatif ürünlerine ve üretim süreçlerine yönelik çalışmalar yürütüyor. Bu arkadaşlarımızın teknik altyapıları güçlü… Bu sektörümüzde ilk defa kurulmuş bir Ar-Ge yapısı. Yünsa’nın temel gelişim alanları aslında buralar. Bugün Yünsa standart ürün üretmiyor, müşterinin istediğinin çok üzerinde ürünler üretiyor. Bu ürünleri üretmek için ürün çeşitliliğine ve teknolojiye önem vermeniz gerekiyor. Bir de proje ekibimiz var. O proje ekibi şirket içinde oluşan tüm projeleri bir havuzda biriktiriyor. Bizim eğitim almış sarı, yeşil ve kara kuşaklarımız bu havuzdan projeler alıyor. O projeleri daha sonra icraata dökmeye çalışıyorlar. Dolayısıyla oradan gelen her yeni fikir bizde inovatif bir ürün olarak ortaya çıkabiliyor. Elektronik altyapısı yoğun sistemlerle çalışıyor ve her çalışan, her konuda bilgisayarından gerekli onayları verebiliyor. Sektörünüz açısından İK nasıl bir öneme sahip? Emek yoğun bir sektörde faaliyet gösteriyoruz. Sektörümüzde her firma bu yatırımı yapacak boyutta… İşin ayrımını yaratan ise çalışanlar. Biz çalışanlarla fark yaratılabileceğine inanıyoruz. Bu açıdan baktığımızda Yünsa çalışan memnuniyeti açısından sektöründe ilk sıralarda. Türkiye ortalamasının çok üzerinde bir çalışan memnuniyetine sahibiz. İK uygulamalarında, çalışana dokunan uygulamalar önceliklerimiz arasında. Eğer yaptığımız işin çalışan gözünde bir kredisi oluşuyorsa, o uygulama çalışan tarafından belirleniyor. Bizim temel gettolarımızdan bir tanesi de çalışanlara dokunan İK uygulamaları. Eğer çalışanlara dokunuyorsak başarı sağlıyoruz, dokunamıyorsak başarı sağlamadığımızı görüyoruz. Yaklaşık 300’e yakın beyaz yaka çalışan var. Bu 300’e yakın beyaz yaka çalışanın yüzde 70’e yakını lisans eğitimi görmüş durumda. Çalışanların yüzde 20’si ise yüksek lisans eğitimi aldı. Bayan çalışan oranımız ve erkek çalışan oranımızı gözlemliyoruz; bunlar bizim için birer performans kriteri. Çalışan memnuniyetini sağlama açısından bunun da etkisi olmuş olabilir… Etkili; hem de çok etkili. Spesifik olarak belli okuldan ve bölümden mezun olan kişileri seçmek gibi bir amaç yok aslında. Türkiye’de çok zengin bir insan kaynağı var, o insan kaynağı içinde önemli olan o işe istekli ve bağlı kişilerin bulunması. Tekstilin gerektirdiği duygusal içerikte yetkinliğe sahip olması yeterli ve böyle insanlar burada oldukça başarılı oluyorlar. Bu tamamen mekanik değil, aslında biraz da duygu işi. Sayı: 372 - Mart 2011 27 Söyleşi KARSU ‘İMAJ’ İPLİKLERLE PAZARDA AVANTAJINI KORUYOR Altı yüz çalışanıyla tam kapasite faaliyet gösteren Karsu, üretiminin yüzde 40’ını Avrupa ülkeleri, ABD, Brezilya, Meksika ve İsrail’e ihraç ediyor. Teknik ve klasik iplik türlerinde zengin bir ürün yelpazesine sahip olması Karsu’yu pazarda avantajlı kılıyor. Dünya genelinde kabul görmüş ve Türkiye’de sadece kendilerinin üreticisi olduğu “imaj” ipliklerinin üretimine yoğunlaşan Karsu Tekstil, iplik hareketlerini yüksek basınçlı hava yoluyla gerçekleştirerek, üründe sürtünme ve risk oranını sıfıra indiren airjet teknolojisini kullanıyor. Karsu Tekstil San. Tic. A.Ş. Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Müdürü Nevzat Seyok, firmanın gelişim sürecini anlatırken, yarınına da ışık tuttu. Karsu, iplik üretimine ne zaman başladı? Karsu Tekstil San. ve Tic. A.Ş., Arif Molu'nun önderliğinde kendi vizyonunu paylaşan Kayseri'nin çeşitli kesimlerinin önde gelen esnaf, çiftçi ve işadamları ile 14 Mart 1973'te 500 bin lira sermaye ile kuruldu. İlkin iplik üretimi yapan Karsu, geçmişten gelen tecrübesini araştırmacı ve yenilikçi yapısıyla birleştirerek, üstün teknolojisiyle bugünün ve geleceğin üretimini yapıyor. 1997 yılından beri hisseleri İstanbul Menkul Kıymetler Borsası'nda (İMKB) işlem gören Karsu, Türkiye'nin ilk 500 sanayi kuruluşu arasında yer alıyor. Karsu ne tür iplik üretimi yapıyor? Karsu Tekstil, Kayseri'de kurulu bulunan fabrikasında, konusunda uzmanlaşan kadrosuyla tek kat ve katlı iplik üretimi yapıyor, özellikle rejenere selülozik iplik boyamada uzman boyahanesinde müşterilerinin boyalı iplik siparişlerini karşılıyor. Ayrıca bazı müşterilerimizin özel kumaş ihtiyaçlarına da cevap veriyor. Firmamız ring iplikçiliği ile başladığı üretimine daha sonra openend ve compact iplik üretim sistemlerini ekledi. Modal®, Coolmax®, Thermolite®, Thermocool® liflerinden iplik üretiminde ise Türkiye’de tek üretici. Üretimde kullandığı diğer liflerden bazıları ise; Tencel®, viskon, Aircell®, organik pamuk, supima® pamuğu, yün, keten, kaşmir, ipek olarak sayılabilir. İplikte bir “karışım uzmanı” olarak Modal®, Modal®/Penye, Micromodal®, Tencel®, karışımlarında melanj ve ekru iplik üre- Sayı: 372 - Mart 2011 28 timi yapmaktayız. Teknik tekstiller alanında ise metaaramid, paraaramid, Lenzing FR®, Modakrilik, Karbon gibi liflerden iplik üretiyoruz. Karsu, ring iplikçiliği ile başladığı üretimine daha sonra open-end ve compact iplik üretim sistemlerini ekledi. 2003 yılında airjet iplik üretimine başlayan Karsu, bu alanda Türkiye’nin en büyük makine parkına sahip. Müşterinin ihtiyaçlarına maksimum derecede cevap verme düşüncesiyle son olarak, siro ve core spun iplikleri de ürün gamımıza ekledik. Bu anlamda teknik ve klasik ipliklerde zengin bir ürün yelpazesine sahibiz. Airjet iplik üretiminde yeni bir yatırım olacak mı? Airjet iplik üretiminde Türkiye’nin en büyük makine parkına sahip olan firmamız, önümüzdeki dönemde yapacağı yatırımlarla, bu alanda kapasitesini artıracak. Şartların oluşması halinde, hayata geçireceğimiz projelerle, airjet üretiminde kapasiteyi artıracağız. Promodal’da da dünyada sayılı üreticilerden birisiniz. Bu alandaki çalışmalarınız nasıl gidiyor? Selülozik elyaf üreticisi Avusturyalı Lenzing firmasının patentli ürünü olan Promodal’ın, dünyada üretim hakkına sahip sayılı üreticileri arasında bulunan firmamız, Türkiye’de de bu ürünün tek üreticisi. Ayrıca Türkiye’de tek üretici olduğumuz türler arasında, modal, coolmax, thermolite ve thermocool liflerinden üretilen iplikler de bulunuyor. Sözü edilen türler, dünya piyasalarında “imaj iplik” adıyla tanınıyor. Yarattığı katma değer, kalitesi ve bilinirliliğiyle her anlamda özel olan bu türleri airjet teknolojisiyle üretmemiz sayesinde, sıfır hata ve maksimum kaliteyle çalışmış oluyoruz. 2001 ve 2008 ekonomik krizleri ve de 2000 yıllardan itibaren başta Çin olmak üzere yakın ve uzak doğunun şiddetli rekabeti, Türk tekstil sektörünün kendisini yenileyerek gelişimine önemli bir faktör oldu. Bugün gelinen noktada ise Türkiye, dünyanın en önemli pazarı olan Avrupa’ya yakınlığı, esnek üretim gücü ve de uzmanlaşmış kadroları ile global markaların tedarikçisi olması yanında sektörde her geçen gün büyüyen kendi markaları ile kendi varlığını pekiştirdi. Türk tekstil sektörünün geleceğine umutla bakmakla birlikte ülkeyi yönetenlerin her zaman bu sektöre hassasiyet ile bakmaları gerektiğini bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Kur politikaları, ithalat önlemleri, sektörel teşvikler, yüksek enerji maliyetleri, yüksek istihdam vergileri ve kayıt dışı gibi konular bu sektörün can alıcı noktaları. Ayrıca, pamuktaki aşırı yükseliş ve buna paralel olarak diğer elyaflardaki yükseliş endişe edilecek noktalara geldi. Aşırı yükselen bu fiyatlara piyasaların nasıl tepki vereceği belirsiz. Bir durgunluk beklenebilir. Özellikle küçük işletmeler için de yükselen işletme sermayeleri bir risk oluşturmaya başladı. Bu yükselişin yeni sezon pamukların devreye gireceği 2011 ekim ayına kadar devam edeceği kesin. Bundan sonra gelişmeyi de yeni ekim alanları ve mahsul verimleri belirleyecek. Karsu, üretiminin ne kadarını ihraç ediyor? Altı yüz çalışanıyla tam kapasite faaliyet gösteren Karsu, üretiminin yüzde 40’ını Avrupa ülkeleri, ABD, Brezilya, Meksika ve İsrail’e ihraç ediyor. Teknik ve klasik iplik türlerinde zengin bir ürün yelpazesine sahip olmamız bizi pazarda avantajlı kılıyor. Karsu, marka bir firma olmanın getirdiği anlayışla “yeniliği üretme, ilk ve kaliteli sunma” hedefiyle Ar-Ge ve Ür-Ge faaliyetlerine büyük önem veriyor. Tekstil sektörünün içinde bulunduğu durumu nasıl görüyorsunuz? Tekstil sektörü gerek istihdam, gerekse yarattığı katma değer bakımından Türkiye için her zaman en önemli sektör olmuş ve bundan sonrada olmaya devam edecektir. Sayı: 372 - Mart 2011 29 Yorum MERKEZİN HESABI AFRİKA’DAN DÖNECEK Mİ? anda fiyat istikrarından vazgeçmemesinin çözümü yeterince kaygı verici. Merkez Bankası da elinde bulunan iki temel ayarlayıcı unsuru yani faiz ve zorunlu karşılıkları kullanarak, “politika bileşimi” adını verdiği bu sıradışı uygulamayla mevcut kaygı verici duruma çözüm getirmeye çalışıyor. Ancak uygulamaya geçtiği günden bu yana da Merkez Bankası'nın bir belirsizlik yarattığı eleştiri konusu olmakta. Başkan Durmuş Yılmaz ile yaptığım söyleşide, piyasalarda bilinçli belirsizlik yaratıldığına ilişikin görüşe dair fikrini sorma imkânım oldu. Başkana göre Merkez ne yaptığını kamuoyuyla paylaştı. Belirsizlik değil öngörülebilir olmayı doğru kabul ediyor. Ancak bunu yaparken piyasaların istediğini değil tam tersine Merkez Bankası hedefleri doğrultusunda piyasalara yön vermeye çalışıyor. Burada önemli bir nüans var. Merkez, “ben öngörülebilir olurum, ama sizin istediğiniz gibi piyasayı manüpüle edeceğiniz ortam yaratmam” demekte. Buradan, Merkez Bankası piyasalara mı ayar verecek, diye sorulabilir. Bu haklı sorunun cevabı, piyasaların şu an uygulanmakta olan “politika bileşimini” ne ölçüde ve ne kadar süre test edeceğinde yatıyor. Başbakan Yardımcısı ve Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan ile MB Başkanı Durmuş Yılmaz da, “bir süre izleyip göreceğiz” dedikleri bu uygulamanın piyaslarda olduğu kadar ekonominin yapısında da kan uyuşmazlığı yaratıp yaratmayacağını takip ediyor. Senaryo değişikliği kapıda Nobel ödüllü ünlü iktisatçı Stiglitz, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası'nın son dönem politikasını mercek altına aldığı kadar başkan Durmuş Yılmaz'a da değişik bir övgüde bulundu: ABD Merkez Bankası Başkanı Ben Bernanke'yi size verelim, yerine Durmuş Yılmaz'ı FED'in başına geçirelim. Bu önerisinin altında yatan neden, Merkez Bankası'nın uygulamaya koyduğu, sıradışı, ekonomi çevrelerinin unorthodox diye tanımla- Sayı: 372 - Mart 2011 30 dığı, yeni para setinden kaynaklanıyor. Bu uygulama başarıya ulaştığı takdirde, gelişmekte olan piyasalar için örnek bir model olacağı iddiası biraz iddialı olsa da, ekonomistler tarafından ilgiyle takip ediliyor. Merkez Bankası'nın bu uygulamayı geliştirirken, iktisat fakültelerinde yeni bir konu başlığı ortaya çıkar mı, kaygısını gütmediği kesin. Cari açık finansal istikrarı tehidit edecek boyuttayken, bunu önleyip aynı Üç aydır Merkez Bankası'nın uyguladığı sıradışı politikası yani kısa vadeli faizleri indirip munzam karşılıkları artırması, petrolün 95 dolar olacağı senaryosu üzerineydi. 95 dolar hızla geçildi. Kuzey Afrika ve Ortadoğu'daki olayların Türkiye'ye, petrol fiyatları üzerinden, ciddi bir ekonomik yansıması var. Enflasyon üzerinden de faize etkisi bulunuyor. Cari açıktaki artış da Merkez Bankası'nın son planına bir tehdit niteliğinde. Yakın bir Levent OĞUZ Ekonomist ülke olmamız sebebiyle de psikolojik bir etkisi olduğunu varsayabiliriz. Üretilen seneryolar içinde en fazla itibar edilen, Türkiye'de enflasyonun yüzde 5'e doğru gideceği ve bunun üzerine yüzde 1.5 ile 3 civarında bir risk priminin eklenmesiyle faizlerin yüzde 6.5 ile 8 arasında gezeceği yönünde. Eğer petrol fiyatları 115-120 dolar arasında dengelenirse bütün bu hesaplara 1 puan eklemek gerekiyor. Yani enflasyon yüzde 6 seviyesinde denge bulursa bu sefer faiz için öngörülecek aralık yüzde 7.5 ile yüzde 9. Makropolitikaya gelen bir tehditle piyaslara gelen satışlar sonucunda bono faizleri 9'a doğru yaklaştı. Merkez Bankası'nın 1 ay daha beklemeyi tercih edeceğini düşünüyorum. Petrol fiyatları 115 dolarlar seviyesinde birkaç ay kalmaya devam ederse, Merkez oturup politikasını değiştirmek zorunda kalabilir. Artık bu noktadan sonra Merkez Bankası, Ortadoğu'daki gelişmelerle paralel gitmeli çünkü bölgede ne olacağı tahmin edilemiyor. Alışılmışın dışında politikalara başvurmak gerekebilir. Fiyatlar istikrarsız ve yükselişte. Sermaye akışlarını kontrol etmek adına bir faiz indirimi daha muhtemel. Cari açığın küresel seyri Rusya iki hafta önce Türkiye'nin uygu- layacağı politikaları uygulayacaktı fakat şimdi faiz artırımı yapıyorlar. Olaylara ve global ekonomiye bu şekilde reaksiyon veriyorlar. Enflasyon kadar cari açık da bir endişe. Ortadoğu cari açık konusunda daha baskı altında. Daha sıkılaşmış yerel politikalar, talepler, durumlar cari açığı etkileyecektir. Merkez Bankası doğru zamanda doğru politikalar uyguladı ve bu şekilde kriz dönemini iyi idare etti. Ancak Şubat ayının sonuna gelindiğinde Türkiye'ye bir para girişi gö- rülmüyor. Cari açık problemine karşı uygulanan alışılmışın dışındaki önlemler çok önemliydi. Bu savaş durumunda başka kuruluşların bu kadar canlı çalışma yaptığı görülmüyor. Mali politikaların biraz daha sıkıştırılması gerekebilir. Seçimlerden önce agresif tutum yanlış olabilir. Mali politika sıkılaştırılmazsa, para politikası da sıkışacaktır. Bankalara güven tam. Alınacak faiz oranındaki bir değişiklik bu güveni sarsabilir. Eğer Merkez Bankası, mali politikanın sıkılaşmayacağını görürse, o zaman belki de beklenenden daha kısa bir sürede mali politikaları sıkılaştırabilir. Seçimlerden önce böyle birşeyi beklemek çok realistik bir durum değil. Dünya değişiyor bunu kabul etmek lazım. Sermaye akışından endişelenmek yersiz ve belki de olanaksız. Faiz artışına yönelen, Macaristan, Polonya, İsrail gibi ülkeler haddinden fazla sermaye akışı olduğu için faiz artırımında bulundular. Merkez Bankası da bu konuda esnek olmalı ve faiz artırımını kademeli yapmalı. Belki başlangıç olarak 25 baz puan olabilir. Her ne kadar aksi düşünülse de bazı ekonomistler için mali politikalar aslında şu an çok gevşek. Geçen yıl hükümet bütçe hedefine ulaştı ancak çok büyük büyüme hedefine göre ayarlanmıştı ve bu yüzden mali politikaların hâlâ gevşek olduğunu söyleyebiliriz. Sayı: 372 - Mart 2011 31 Tekstilin Kaleleri 20 EGE BÖLGESİ’NİN TEKSTİL KALESİ DENİZLİ Denizli tekstil ve konfeksiyon sektörünün diğer bölgelerden çok önemli farkları bulunuyor. Bu farklardan belki de en önemlisi Denizli'nin tekstil alanında gerçekleştirdiği büyük sanayileşme atılımlarında, kullandığı kaynaklar; kredi ve diğer yatırım teşvikleri olmaktan çok, kazançların rasyonel bir şekilde değerlendirilmesi ile elde edilen "öz be öz kendi finansal kaynakları" olmasından kaynaklanıyor. E ge Bölgesi’nin olduğu kadar Türkiye’nin de önemli tekstil kentlerinden Denizli’nin ekonomisi büyük oranda ihracata bağlı gelişiyor. Tekstil ve konfeksiyon sektörlerinin Denizli’deki hızlı büyümesi 2000’li yıllara kadar sürüyor. 2001 krizi ile başlayan gerilemede en büyük darbeyi yine tekstil ve konfeksiyon sektörü alıyor. Sektör kısa süreli bir toparlanma yaşasa da 2008’deki global krizle yeniden sıkıntılı bir dönem başlıyor. Krizle birlikte Türkiye’ye komşu ülkelerde yaşanan olumlu gelişmelerin Denizli tekstil ve konfeksiyon sektörüne de olumlu etkileri olacağı ve 2011 yılında sektör ihracatının yüzde 20’lerin üzerinde artış göstereceği görüşü hakim. rine gelişen ticari etkinliklerin sonucunda elde edilen birikimler, devlet teşvikleriyle desteklenerek, günümüzdeki Denizli sanayinin temelini atıyor. Denizli tekstil ve konfeksiyon sektörünün diğer bölgelerden çok önemli farkları bulunuyor. Bu farklardan belki de en önemlisi Denizli'nin tekstil alanında gerçekleştirdiği büyük sanayileşme atılımlarında, kullandığı kaynaklar; kredi ve diğer yatırım teşvikleri olmaktan çok, kazançların rasyonel bir şekilde değerlendirilmesi ile elde edilen “öz be öz kendi finansal kaynakları” olmasından kaynaklanıyor. Ege Bölgesi’nde İzmir ve Manisa’nın ekonomik yığılma avantajına karşın Denizli’nin bir sanayi merkezi olarak gelişmesi üstelik tekstil ve konfeksiyon sektörünün bu şehirlere göre altyapı ve teknoloji olarak daha ileri bir durumda bulunması önemli bir gelişme… Bu durumu yaratan en önemli etken ise Denizli ve yakın çevresinin coğrafi konumunun yöreyi bir çekim merkezi haline dönüştürmesi ve bölgede ticari etkinlikleri geliştirmiş olmasında yatıyor. Dokumacılık üze- Tekstil sanayisi, yüksek istihdam hacmi ve aynı zamanda yarattığı katma değer büyüklüğü bakımından Denizli'nin önde gelen sanayi sektörü durumunda. 1950'li yıllarda ev ve atölye tipi küçük sanayi şeklinde ham bez üretimi yapılan Denizli ve yöresinde özel girişimcilik ilk büyük çırçır fabrikasının 1950 yılında bir kooperatif işletmesi olarak kurulmasıyla başlıyor. Sonraki yıllarda (1962 ve 1968'de) özel sektör eliy- Sayı: 372 - Mart 2011 32 Atölyelerden tekstil sanayine uzanan yolculuk le 2 çırçır fabrikası daha faaliyete geçiyor. 1970'li yıllardan itibaren Denizli'de dokuma ve iplik sanayisinin gelişmesine paralel olarak 1974 ve 1977 yıllarında da iki çırçır fabrikası daha kuruluyor, 1985 tarihinde bir tesis daha işletmeye açılıyor. Bu tesisler bugün 150 bin tonluk yıllık kapasiteyle faaliyet gösteriyor. Tekstil sektörünü besleyen alt sektörlerin de zamanla kurulmasıyla, özellikle iplik fabrikalarının Denizli ve çevresinde çok yaygın olan, ev ve atölye tipindeki ham bez dokuyan küçük sanayinin iplik ihtiyacının karşılamasıyla hızlı bir atılım süreci yaşanıyor. Teknolojik bakımdan zamanla gelişme gösteren dokuma sanayisi sektöründe ilkel dokuma tezgâhlarının yerine modern tezgâhların almasıyla beraber, ev ve atölye tipi üretimden fabrika türü üretime geçiliyor. Böylece dokuma sanayinde tesis sayısı hızla artıyor. Denizli'de 1940'lı yıllarda kurulan Sümerbank İplik Fabrikası’ndan sonra, 1949 yılında Sümerbank İzmir Basma Sanayi Müessesesine bağlı, Denizli Bez Fabrikası’nın temeli atılarak, 1953'te iplik üretmeye başlıyor. Fabrika 1960'tan itibaren ham bez üretimini de gerçekleştirerek entegre bir tesis haline geliyor. Özel sektör tarafından işletmeye açılan ilk iplik tesisi olan Göveçlik İplik Fabrikası, yurtdışında çalışan işçilerin katkılarıyla bir işçi şirketi olarak 1975 yılında üretime başlıyor. 1986-1987 ve 1991 yılında da özel sektöre ait ileri teknoloji kullanan, yüksek kapasiteli, modern iplik fabrikaları kuruluyor. Denizli, geçmişten bugüne Türkiye’nin önemli dokumacılık merkezlerinden biri olarak biliniyor. Günümüzde Buldan, Babadağ, Kızılcabölük ve Denizli başta olmak üzere, küçük ve Denizli İhracatçılar Birliği (DENİB) Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Kocasert: “PAMUK VE İPLİK FİYATLARINDAKİ ARTIŞ EN BÜYÜK SIKINTIMIZ” “2005’te Denizli’nin tekstil ve konfeksiyon ihracatı yüzde 80’lerin üzerinde bir yer tuttu. Sigortalı çalışanların yüzde 40 gibi önemli bir kısmı ise tekstil sektöründe çalıştı. Tekstil ve konfeksiyon sektöründe 2008 yılında 3 milyar dolarlık ihracat rakamıyla zirveyi gördük. Krizde bu rakam bir milyar dolara kadar düştü. 2010 yılı başından itibaren ciddi bir toparlanma sürecine girdik ve yüzde 12.3’lük bir artış gerçekleştirdik. Son beş yıldır tekstil sektöründe çalışan sayısında azalma olmasına karşın ihracat ve üretimde artışlar oldu. Bunun sebebi verimlilik ve modernizasyonda çok ilerleyen bir tekstil sektörüne sahip olmamızdan kaynaklandı. Coğrafi avantajlarımız, verimliliğimiz, hızlı düşünüp, hızlı hareket etmemiz, temin süremizdeki kısalıklar önemli tedarik merkezi olmamızı sağlıyor. Sektördeki tek endişemiz iplik ve pamuk fiyatlarındaki kontrol edilemez hareketler olacaktır. Pamuk ve iplik fiyatlarındaki artışları yüzde 20-30 oranlarında ürün fiyatlarımıza yansıtmaya çalışıyoruz. Sektörün en büyük sıkıntısı ana hammaddesi olan pamuktaki aşırı fiyat artışı ve pamuk tedarikindeki yaşanan sıkıntılar, devletimizin ekilebilir tarım arazilerini maksimum seviyede kullanılabilmesi için çiftçimize destek olması gerekmektedir. Hammaddesinde dışarıya bağımlı kaldığımız hiçbir sektörde, piyasada önemli bir rol alabilmemiz mümkün değildir.” orta işletmelerden büyük sanayi kuruluşlarına kadar çok sayıda işletme faaliyet gösteriyor. Denizli ve çevresinde dokumacılık 1950'lere kadar geleneksel bir el sanatı şeklinde sürerken, 2. Dünya Savaşı'ndan sonra 1970'li yıllara kadar dokuma sanayinde yaşanan değişim sektörde önemli bir canlanma yaratıyor. 1950-1970 yılları arasında sanayinin kurulması için gerekli olan sermaye ve teknoloji birikiminin sağlanmasından sonra 1970'lerden itibaren devlet teşviklerinin de katkısıyla dokuma sanayinde sıçrama meydana geliyor. 1970-1980 arasında ve daha sonraki yıllarda çok sayıda dokuma tesisi kuruluyor. Bu tesisler son yıllarda konfeksiyon ihracına da yönelip, büyüyerek üretim kapasitelerini ve çeşitlerini artırıyor. Dokuma, giyim eşyası ve deri sanayisi sektörünün bir alt kolu olan konfeksiyon sanayisi ise yörede gelişmiş dokuma sanayisinin varlığı, az yatırım gerektirmesi ve özellikle de ihracat olanakları nedeniyle son yıllarda büyük bir gelişme gösteriyor. Denizli'de sadece konfeksiyon üretimi yapan 50'nin üzerinde sanayi kuruluşu ile çok sayıda orta ve küçük boyutlu işletme bulunuyor. Bu tesisler dokuma, giyim eşyası ve deri sanayisi sektöründeki tüm tesislerin yüzde 36'sını meydana getiriyor. Denizli'de gerek yöreye ve gerekse Türkiye'nin diğer bölgelerine; ham bez, havlu ve bornoz kumaşı dokuyan tesisler, son yıllarda artan dış talep doğrultusunda, kendi bünyelerinde ek konfeksiyon birimleri oluşturarak hazır giyime yönelik üretim yapıyor. Denizli’de boya, apre, baskı ve tekstil terbiye sanayisi kaliteli boyama işlemine olan taleple birlikte, ilk atölyelerin 1960'lı yıllarda kurulmasıyla başlıyor. İlk boya fabrikası da 1965 yılında açılıyor. Bölgedeki tekstil sektörünün gelişmesine paralel olarak bu yöndeki yatırımlar artarken, önemli bir kısmı tekstil fabrikalarının bünyelerinde olmak üzere, günümüzde yirmiye yakın modern sanayi kuruluşuna ulaşılıyor. Sayı: 372 - Mart 2011 33 Tekstilin Kaleleri Denizli Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı İsmail Yılmaz: “TEKSTİLCİLERİMİZ 2011 VE SONRASINDA TEDBİRLİ OLMALI” “2010 yılı Denizli’deki tekstilciler için satış ve kârlılık yönünden beklenenden iyi geçti. 2010 yılının ikinci yarısından itibaren tüm dünyada hammadde fiyatlarının aşırı yükselmesinden dolayı satışlarda durağanlık yaşansa da, özellikle Uzakdoğu’daki imalatçıların verdikleri taahhütleri yerine getirmemeleri Türkiye’ye yeni müşteriler kazandırdı. Yeni müşterilere yapılan satışlar da ciroları olumlu yönde etkiledi. Denizli’de önümüzdeki dönemlerde tekstile yatırım yapmaktan çok, firmaların mevcut tesislerinde teknolojik yenilemeye gitmelerinin daha sağlıklı olacağını düşünüyoruz. 2011 yılı ve sonrasında tekstilcilerin tedbirli olmaları gerekiyor. Yakın coğrafyalarda oluşan yeni pazarlar Türkiye açısından büyük avantaj sağlayacaktır. Özellikle Körfez ülkeleri, Rusya ve Türk Cumhuriyetleri önemli pazarlar arasında yer alacaktır. Bu pazarlara yönelmekle birlikte mevcut pazarlarımız AB ve ABD’de ülkemiz açısından önemini koruyacaktır.” Babadağlılar Sanayici ve İşadamları Derneği (BASİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Memişoğlu: “DENİZLİ, EKONOMİSİ İHRACATA YÖNELMİŞ ÖNEMLİ BİR TEKSTİL KENTİDİR” “Denizli tekstil sektörü 1985 sonrasındaki ihracat hamlesiyle 90’lı yıllarda zirve yapmıştır. Denizli, ekonomisini ihracata yönlendirmiş önemli bir tekstil kentidir. Denizli özellikle ev tekstili alanında işini iyi yapan, rekabetçi yapıya sahip ve yenilikçi sanayicileri barındırmaktadır. 2000’li yıllarda tekstil sektöründe gerileme yaşanmıştır ve tekstilcilerimiz farklı iş kollarında yatırımlar yapmaya yönelmişlerdir. Önümüzdeki yıllarda tekstilcilerin mevcut yatırımlarını koruyarak, ilave yatırımlarını farklı iş kollarında değerlendirecek şekilde hareket edecekleri görülmektedir. 2010 yılında Denizli’ye 126 adet yeni tezgâh alınmıştır. Devletten beklentilerimiz, tezgâh alımı ile ilgili var olan teşvikin esnetilmesidir.” “2010’u yüzde 12 artışla kapattık” Ekonomisinin büyük oranda ihracata bağlı olduğu Denizli’nin tekstil ve konfeksiyonda 2009 ile kıyaslandığında yüzde 12 civarında artış kaydedildiğini söyleyen Denizli İhracatçılar Birliği (DENİB) Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Kocasert, sektörün toplam ihracatın yüzde 80’ini oluşturduğunu belirtti. İhracattaki bu artışın Denizli’yi 2009 krizinden en erken çıkan illerden biri yaptığını vurgulayan Kocasert, 2011 yılının tekstil ve konfeksiyon sektörü için ikinci bahar olacağını ancak bunun için de devletin ihracatçıya gecikmiş olan desteğini bir an önce vermesini beklediklerini kaydetti. Denizli’deki tekstilcilerin Pakistan, Çin, Vietnam ve Bangladeş gibi ülkelere göre çok ciddi avantajları bulunduğuna dikkati çeken Kocasert, coğrafi konumun, üretim adetlerindeki düşüklüğün, mantalite ve kalite anlayışının bu avantajlar arasında sayılabileceğini söyledi. Denizli’nin 167 ülke- Sayı: 372 - Mart 2011 34 ye ihracat yaptığını, ihracatta birinci sırayı ise diğer birçok sektörde olduğu gibi AB ülkelerinin oluşturduğunu aktaran Kocasert, vizelerin kalkmasının sanayicileri giderek daha da hareketlendirdiğini ve geleneksel pazarların dışına yönelmelerini sağladığını ifade etti. Kocasert, “2011 yılı modernizasyon yılı olacak. Modern tezgahlarda artış sağlanmasıyla beraber kapasitede de ciddi artışlar görülecek. Her yıl hedefimiz iki haneli büyümeler gerçekleştirmek. 2011 yılında tekstil ve konfeksiyon ihracatında yüzde 20’nin üzerinde artış bekliyoruz” dedi. Denizli’de kumaş üretiminin gerek ev tekstilinde gerekse de hazır giyimde iyi bir yere sahip olduğunu söyleyen Denizli Sanayi Odası Başkan Yardımcısı İsmail Yılmaz ise, özellikle antidamping yasasının yürürlüğe girmesinden sonra, iç piyasada tüketilmek adına yapılan ithalatta yaşanacak azalmadan dolayı, iç piyasadaki imalatçı firmaların olumlu yönde etkileneceğini vurguladı. Denizli sanayicisinin artan fiyatlara rağmen fiyat artışından önce verdiği sözleri yerine getirdiğini belirten Yılmaz, 2011 yılını, tekstilcilerin temkinli hareket etmesi gereken bir yıl olarak görmesi gerektiğini ifade etti. Yılmaz, “2011 yılı başlangıcı itibariyle hammadde fiyatlarının anormal yükselmesi, yeni bir durgunluğun başlangıç sinyallerini veriyor. Finans açısından bakıldığında ise hammadde için ayrılan payda yüzde 100’lük bir artış yaşandığı gözleniyor. Bu nedenle dış kaynak kullanan şirketler ek teminatlar bulmak veya kapasitelerini yarı yarıya düşürmek durumunda kalıyor. Bu, tüm dünyada yaşanan bir sorun ve bu sorunu dünya ölçeğinde çözmek gerekiyor” dedi. 2008 yılında yaşanan krizle beraber, dünyadaki büyük finans kurumlarının gelişmekte olan ülkelerde faiz ve benzeri türevlerden elde ettikleri kârlılıkların minimum seviyelere düşmesinin, bu kurumları emtia piyasalarına yönelttiğini ifade eden Yılmaz, bu durumun hammadde fiyatlarında görülen yükselişin sebepleri arasında gösterilebileceğinin altını çizdi. “Kriz atlatıldı ve yeniden yapılandık” Ekonomik krizlerin ve devletin zaman zaman uyguladığı yanlış teşvik politikalarının Denizli’de sektörün sıkıntı yaşamasına neden olduğunu söyleyen Denizli Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Necdet Özer, “Türkiye’nin kendi iç bünyesinde oluşan ekonomik krizlerden büyüyerek çıkmasını başarmış Denizli, dünya ile entegre olması dolayısıyla maalesef son küresel krizden olumsuz etkilenmiştir. Çünkü Denizli’nin ürün sattığı AB ve ABD’de küresel krizin etkisi yaşanıyordu” dedi. Üyelerinin bu dönemde yeni pazarlar ve alternatif sektörlere yönelmeleri gerektiğini belirterek, arayışlar içerisine girdiklerini ifade eden Özer, “Denizli’de tekstil sektörü krizi atlatmış ve yeniden yapılanmıştır. Ancak krizin tahribatı henüz giderilemediği için yeni yatırımlar oluşmamıştır. Kapasite kullanım oranları, istihdam ve ihracat rakamlarında kriz öncesi seviyelere ulaşılmıştır” şeklinde konuştu. Denizli’deki tekstil ve konfeksiyon firmalarının Ar-Ge faaliyetlerine başladığını, gelecek dönemlerin daha iyi olacağına inandığını aktaran Özer, tekstil sektörünün Denizli ve yöresinde her zaman yaşam olanağı bulacağını ifade etti. Denizli’deki tekstilcilerin, dünyanın farklı coğrafyalarında üretim yaparak kendi illerinde katma değer artıracak imalatlara yönelip dünyaya satış yapmaları gerektiğini söyleyen Babadağlılar Sanayici ve İşadamları Derneği (BASİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Memişoğlu, “Her şeyi kendimiz üreterek rekabetçi olamıyorsak ve dışarıdan yarı mamul mallar getirerek rekabetçilik sağlayabiliyorsak, bu ülkemiz için büyük bir kazanç yaratacaktır” dedi. İhracatta son zamanlarda yaşanan koruma önlemleri ile ilgili de rekabetçi olunması gerektiğini belirten Memişoğlu, ham kumaşa gümrük duvarının gelmesinin bazı üreticilerin yüzünü güldürürken, kimi üreticileri sıkıntıya sokacağını belirtti. Yaşanan ekonomik krizle birlikte, Denizli’deki firmaların yapılarını daha iyi anladıklarını vurgulayan Memişoğlu, masrafları kısarak önlem alma yoluna giden firmaların krizden güçlenerek çıktıklarını ifade etti. Denizli’de ev tekstilinde doğal bir kümelenme yapısının görüldüğünü aktaran Memişoğlu, bu kümelenme modeliyle tekstilin modernizasyonu Denizli Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Necdet Özer: “SEKTÖRDE 55 BİN İŞÇİ ÇALIŞIYOR” “Denizli’de, tekstil sektörünün geçmişi yüzyıllar öncesine dayanmaktadır. Bilimsel araştırmalara göre ilimizde, milattan önceki dönemlerde de dokumacılık yapıldığı ortaya çıkmıştır. Denizli’nin bazı kasaba ve ilçeleri dokuma, konfeksiyon ve el sanatlarına dayalı olarak varlıklarını sürdürmüşlerdir. Buldan, Babadağ, Tavas (Kızılcabölük-Nikfer) gibi ilçeler halen bu üretimlerini sürdürmektedirler. Tekstil sektöründe bugün 55 bin civarında işçi çalışmaktadır. Türkiye’nin ilk bin büyük firması arasına giren tekstil firmalarının önemli bölümü Denizli’dendir. Sıralamada, 2008 yılında 10, 2009 yılında 7 ve 2010 yılında da 6 tekstil ve konfeksiyon firması sıralamaya girmiştir. Denizli’den ilk bin büyük firma arasındaki tekstil firmalarının sayısı azalsa da tekstil sektörünün zayıfladığını göstermemektedir. Sanayideki çeşitlenme sonucu sıralamaya diğer sektörlerden de giriş olmuştur.” Denizli Genç İşadamları Derneği (DEGİAD) Yönetim Kurulu Başkanı İlker Başkaya: “2011 İHRACATINDA 2008’İ YAKALARIZ” “Pamuk fiyatlarındaki artış 2008 yılındaki rakamlarımızı yakalayacağımızı gösteriyor. 2010 iyi bir yıldı. 2011 yılının daha iyi geçmesini bekliyoruz. Ancak artan pamuk fiyatları karşısında dikkatli olmamız gerekiyor. Pamuk fiyatları gerçek değerinde seyretmiyordu ama bu kadar büyük artışlarda beklemiyorduk. Fiyatlardaki artış devam ederse kimse sipariş alamayacak, sipariş alsalar bile satmak istemeyecekler. Kurlar ve parite ihracatçı lehine gelişiyor. 2011 yılında ihracat rakamlarında cirosal artışlar bekleniyor. Firmalarımız yeni pazar arayışları için daha fazla yurtdışı fuarlara katılıyor. Dubai, Japonya ve Suriye gibi ülkelerde fuarlara katıldıklarını görüyoruz. Komşu ülkelerle vizelerin kalkmasının olumlu yansımalarını hissediyoruz.” ve tasarımıyla ilgili AB fonlarından daha fazla yararlanabilecek projeler oluşturulabileceğinin altını çizdi. Denizli’nin tekstil sektöründe önemli avantajları bulunduğunu vurgulayan bir başka isim Denizli Genç İşadamları Derneği (DEGİAD) Yönetim Kurulu Başkanı İlker Başkaya, “İhracatta en büyük pazarlarımızdan olan AB ülkelerine yakınlığımız, bu ülkelerdeki alıcılarımızı stok maliyetinden kurtarıyor. Termin sürelerimiz çok kısa ve az siparişler için dahi yüklemeler yapıyoruz. Tekstilde Avrupa için vazgeçilmez bir üretim üssüyüz” dedi. Tekstilde en büyük rakipleri olan Portekizli üreticilerle terminde, serviste ve desende yarıştıklarını aktaran Başkaya, Portekiz’in teknolojisinin çok daha ileri olduğunu, kullandıkları makinelerin yüzde 25 daha verimli çalıştığı bilgisini verdi. Denizli’deki üreticilerin verimliliği artırmak zorunda olduklarını bildiğini ifade eden Başkaya, rekabet için verimliliğin ve otomasyonun dikkate alınması gerekliliğine vurgu yaptı. Sayı: 372 - Mart 2011 35 Tekno-Tekstil KUMAŞ NEMLENDİRME VE BUHARLANDIRMA MAKİNELERİNDE YENİLİKLER Kumaş üzerindeki nemin düzenli ve doğru oranda olması önemlidir. Eskiden kumaşlar aprelenirken, kumaş kurutma işlemlerinden sonra birkaç gün doğal nemini kazanabilmesi için bekletilirdi. Sonrasında kumaşlar buharlama makinesinde doymuş buhardan geçirilir ve böylelikle kumaşın kendini toplaması sağlanırdı. Bu işlemler günümüzde nemlendirme ve buharlama makineleri ile yapılarak kumaşın daha dolgun, esnek ve hacimli olması sağlanıyor. E skiden özellikle yünlü kumaşlar aprelenirken, kumaş kurutma işlemlerinden sonra birkaç gün doğal nemini kazanabilmesi için bekletilirdi. Hatta bekletme, özel nemli odalarda asarak veya nemli bezler arasına sararak yapılırdı. Bu işlem günümüzde değerli kumaşlarda hala yapılıyor. Seri çalışmanın gerekli olduğu şimdilerde, bekletme yerine nemlendirme makineleri ile bu işlemler yapılarak kumaşın higroskopik nemini kazanmasına çalışılır. Nemlendirme için geliştirilen makinelerle, kumaşın her iki yüzüne memeciklerden çıkan basınçlı hava yardımıyla çok ince su zerrecikleri püskürtülür. Hava emmeli nemlendirme makinelerinde kumaş delikli bir tambur üzerinde hareket eder. Dıştan içe doğru emme, kumaşın tambura yapışmasını ve beraberce dönmesini sağlar. Tamburun içindeki emme tertibatı yardımıyla makinedeki nemli hava devamlı olarak kumaşın içerisinden geçirilir. Geçiş hızı ayarlanarak, alınacak nem miktarı belirlenebilir. Sanfor makinelerinde, çektirilecek kumaşa nem uygulamasının yapılması ve daha sonra da buharlama silindirinin kullanılması bu nemin kumaşın içine daha iyi nüfuz etmesini sağlar. Kumaş üzerindeki nemin düzenli ve doğru oranda olması yani giriş ve çıkış bölgesindeki nem önemlidir. Kumaşın, kauçuk blanket ünitesine girmeden önceki neminin, kumaşın tüm eni boyunca eşit ve homojen olması gerekir. Kumaşın ipliklerinin, içindeki ve dışındaki nem oranı da eşit olmalıdır. Gerekli nem olmazsa dört-sekiz saat sonra çekmezlik bozulur ve kumaş yayılır. Eğer kumaş eni boyunca homojen ve yeterli nem dağılımı olmazsa eşit çekme sağlanmaz. Normalde kumaşın kalınlığının her bir “ons”u için yüzde 1’lik bir nem oranı gereklidir. Yani 14 ons kalınlığındaki yüzde 100 pamuklu bir kumaş için yüzde14 nem gereklidir. Özellikle likralı kumaşlar teflon apreden geçirildikten sonra, teflon, kumaş gözeneklerini kapatarak kumaşın esneme özelliğini engellemesi dolayısıyla bu kumaşlar buharlama makinesinde doymuş buhardan geçirilir ve böylelikle kumaşın kendini toplaması sağlanır. Kumaş daha dolgun, esnek ve hacimli hale gelir. Ayrıca kumaşlar belirli bir miktarda buhara doyurulursa ileride herhangi bir ısıl işlemde çekmesi engellenir. Makine kumaş buharlama kısmında konveyör üzerinde hareket eder, üzerine alttan ve üstten buhar gönderilir. Daha sonra kamara çıkışı arabaya veya roliğe sarılır. Kumaş, Sayı: 372 - Mart 2011 36 üzerine uygulanan buharın çoğunu alır. Geri kalan buhar ise bacadan atılır. Belli aralıklarla makineden çıkan kumaşa test yapılır. Eni ve elastikiyeti ölçülür. Eğer elastikiyet istenenden az ise besleme miktarı artırılır. Buharlama süresi ve derecesi her kumaş tipine ve baskıya göre değişir. Tüm baskı buharlama, yıkama sonrasında kumaş kurutma makinesi aracılığı ile kurutulur ve kullanıma hazır hale gelir. Acil durdurma sistemi mevcut Ataç Elektrik ve Makine Sanayi firması, özellikle tekstil ve kimya sektörüne yönelik, özel makine tasarımı, kalite kontrol, proses belirleme ve numune çalışmalarını işletme koşullarında test etme amaçlı, laboratuar makine ve aksamlarını üreten bir kuruluş. Ataç, 1994 yılında iki ortak tarafından, bir aile şirketi olarak kuruldu. Faaliyete geçtiği günden bu yana alanlarında yaptıkları projeler ve yatırımlarla sektöründe tanındı ve markalaştı. Firma eğitim konusuna özen gösteriyor. Üniversite, meslek yüksek okulları, Anadolu meslek liseleri ve Türk tekstil sektörüne nitelikli eleman yetiştiren, kur ve eğitim veren vakıf ve kuruluşlar ile özel projeler geliştirerek hizmet veriyor. Ataç’ın makineleri arasında yer alan (Fular+Buharlama+Yıkama Ünitesi ) PAD-STEAM’in teknik özellikleri şöyle sıralanıyor: Silindir genişliği 350 mm, çalışma genişliği 300 mm, buharlama mesafesi 2 – 9 metre, makine hızı 0.2 – 10 m/dk, boya kabı hac- mi 4 lt. Makinenin materyali komple paslanmaz çelik (kontrol panosu dahil). Fluar silindirleri öncesinde kumaş açıcı ünitesi bulunyor. Silindirin sağ ve sol basıncı ayrı ayrı ayarlanabiliyor ve ayrı manometrelerden basınçları izlenebiliyor. İşlem sonrası silindirlerin temizlenebilmesi için seyyar bir duş sistemi bulunuyor. Makinede emniyete yönelik elle ve ayakla müdahale edilebilen “acil durdurma sistemi” mevcut. Buharlama kabininin içi kumaşın rahat ilerlemesine yönelik, döner rolling sistemi ile donatılmış durumda. Paslanmaz malzemeden imal Ataç’ın bir diğer makinesi de GK40E Buharlamalı Gergili Kurutucu. GK40E Buharlamalı Kurutucu, işletmede bulunan kontinü ve diğer tipteki buharlama fiske ve kurutma makinelerinin vermiş olduğu efektleri, laboratuar ortamında test etme olanağı sağlıyor. Makine komple paslanmaz malzemeden imal edilmiş. Yüzde 100 doymuş buhar ortamında çalışabilecek özelliğe sahip ekipmanlar kullanılıp, kabin içini aynı anda istenen nem (0 – % 100 ) ve ısı değerini (Ortam ısı değeri – 250 °C ) ayarlayabilme olanağına sahip. GK40E Buharlamalı Kurutucu; kırk program kapasitesine sahip. Devir kontrollü fan motoru sayesinde, numune üzerine uygulanan hava debisi ayarlanabilmekte. Hava sirkülasyonunu yönlendiren, klape sistemi ile numune üzerine sadece alttan, sadece üstten ve homojen alttan ve üstten hava uygulaması yapılabiliyor. Numune kurutma tablası olarak, makine üzerinde standart tablo yerine, serbest kurutma tablası, en gerdirme tablası veya en-boy gerdirme tablası şeklinde üç tipte opsiyonlu sunulmakta. Tablaların tamamı makineden bağımsız ve gerdirmeli modellerde germe kuvveti ayarlanabilir. GK40E Buharlamalı Kurutucu, makine üzerinde mevcut buhar jeneratörü ile yüzde100 nem oranına kadar ayarlanabilir buharlama olanağına sahip. Renkler daha canlı Asos, otuz yılı aşkın tekstil makineleri üretme deneyimine sahip bir firma ve piyasaya uygun fiyatlı, yüksek teknoloji yeni makineleri sunuyor. Yakında, Amerika ve Orta Asya’da ofis açacak olan şirketin programında yüzden fazla makine yer alıyor. Asos’un WDS 5000 Kumaş Nemlendirme ve Kimyasal Aplikasyon Sistemi de en yeni teknolojilerden birine sahip. Asos WDS 5000 Kumaş Nemlendirme Sistemi boyahanelerde ısıl işlemler sonucu kaybedilen doğal nemin geri kazan- Sayı: 372 - Mart 2011 37 Tekno-Tekstil dırılması için tasarlandı. Son proseslerdeki ram veya sanfor makinesi çıkışına konulan sistem ile kumaş üzerinde kaybedilen nem miktarı özel dizayn edilmiş diskler ile su püskürtülerek geri kazandırılır. Kumaş çıkışında yüzde 0-2 puan olan kumaş nemi, nemlendirme makinesi ile pamuklu kumaşlarda yüzde 6, viskon kumaşlarda yüzde 10’a kadar çıkartılmakta. Sistem çıkışında bulunan otomatik nem ölçme sistemi ile nemlendirme makinesi setlenen nem miktarına göre otomatik çalışmakta. Sistemin faydalarını şöyle sıralamak mümkün: Kumaşları ticari nem sınırları içine getirerek nemden dolayı oluşan kayıpları önler. Kumaşlarda istenen tuşenin yakalanmasına yardımcı olur. Konfeksiyonda serim ve kesim rahatlığı sağlar. Konfeksiyonda oluşan dikiş patlaklarını önler. Sistemin içeriğinden bahsetmemiz gerekirse; özel dizayn pulverize püskürtme diskleri kumaş eni boyunca dizilmiştir. Makine su tankı, elektrik ve kontrol panosu, pompa ve flowmetreler pano içinde ve makine yanına kurulmaktadır. Otomatik nem ölçme sistemi her türlü kumaşların nemini yüksek hassasiyet ile okuyarak makinenin otomatik çalışmasını sağlar. Sistem her türlü makine üzerinde anahtar teslim olarak kurulur ve mevcut makine ile senkron çalıştırılır. İki nemlendirme ünitesine sahip Çetin Makine’nin Kumaş Nemlendirme Makinesi’nde sistem kumaşın her iki yüzünü nemlendirmek için iki nemlendirme ünitesinden oluşuyor. Sistemde 18 adet sıvı kırıcı çanak bulunur. Bu sayede sıvı miktarı, genişliğin tümü üzerine eşit şekilde tatbik edilir. Sıvı miktarının sadece yüzde 25’i fiilen kumaşa tatbik edilmektedir. Kalan yüzde 75’i akış borularından, besleme ünitesinden geri döner. Çanakların aerodinamik yapısı ile kumaşın her iki yüzüne eşit şekilde nemlendirme gerçekleşir. Çanakların sabit dönme hızı, 20-50 mikron arasında çok ince damlacıklar üretir. Uygulamada kumaşın metrekare yüzeyine 20 ile 1800 ml su püskürtür. Çanakların dönmesini sağlayan tahrik kayışına, olası durumlara karşı emniyet sistemi yapılmıştır. Çanakların bulunduğu gövde yapısı 316 kalite paslanmaz sacdan imal edilmiştir. Sayı: 372 - Mart 2011 38 Temizliği kolay yapılabilir Nemlendirme ve buharlama makineleri üreten bir diğer firma Metsa Metal & Makine Sanayi. Faaliyetlerine Metsa Metal olarak başlayan firma, teknolojinin ilerlemesi ve sektördeki gelişmelere paralel olarak kendini yeniledi ve Metsa Metal & Makine Sanayi olarak yoluna devam ediyor. Şirketin en önemli hedefi büyüyen iş çemberine en kaliteli ve ileri teknolojiye dayalı hizmet sunmak. Çorlu’da 1000 metrekarelik kapalı alanda faaliyetlerini sürdüren firma, konusunda uzman çalışanlara sahip. Metsa’nın Rotorlu Nemlendirme Makinesi, pamuk, viskon ve pamuk karışımlı kumaşların homojen olarak nemlendirilmesi için geliştirildi. Makine, kumaşların pulvarize su bulutu içinden geçirilerek homojen olarak nemlendirilmesini sağlıyor. Pulvarize su bulutu, özel olarak dizayn edilmiş yüksek hızda dönerek su püskürten rotorlarla elde edilir. Kumaş nemlendirme hızını artırmak için su deposunda ısıtma sistemi mevcut. Nemlendirme işlemi gerçekleşirken kumaşta su damlama izi oluşma riski plc kontrollü otomasyon ile engellenir. Su tüketimi yaklaşık 612 lt/100 kg kumaştır. Kolay sökülür rotorları sayesinde temizliği çok kolay yapılmaktadır. Nemlendirme makinesi ram, sanfor, kalite kontrol makinesi gibi bitim işlemi yapan makinelerle senkronize çalışır. Makinenin işlet- meye olan faydalarına gelince: Ticari nem miktarı istenilen değere getirilerek kumaş firesi azaltılır. Kumaşın dolgun bir tuşe alması sağlanır. Doğru miktarda neme sahip olan kumaşın ram, sanfor işlemleri kolaylıkla yapılır. Ram makinelerinde birinci fular çıkışına monte edildiğinde ikinci fulara gerek duyulmadan, kumaşa yaştan yaşa işlem yapılabilir. Sanfor ve ram çıkışına monte edildiğinde kumaş üzerinde olması istenen nem miktarının oluşması sağlanır. Proseslerde enerji ve zaman tasarrufu sağlar. Silikon bant değişimi kolaylaştırıldı 1991 yılında kurulan Spot Ltd’in ithal ettiği bir marka olan Biella Shrunk Process’in VulcoCrab Kontüni Krablama Makinesi en yeni teknolojiye sahip. Makine, 900 mm çaplı buharla ısıtılmış bir silindir ve silikon bant arasından geçen yünlü kumaşın ıslak fiksesini sağlar. Ana metal silindir üzerindeki banda yedi ayrı silindir ile uygulanan presleme gücü sonrası kumaş kuvvetli bir soğuk su veya hava şoklaması ile fikse edilir. Makinenin silikon bant değişimi Biella Shrunk Process tarafından geliştirilen yöntemle oldukça kolaylaştı- rıldı. Thermo Duplex 90 – Kontinü Dekatür Makinesi ise her türde kumaşın işlem görebileceği bir makine. Çiftli dekatür haznesi patentli buhar kalite kontrol aparatına sahiptir. Bant dayanıklılığı klasik dekatür makinelerine göre daha uzun olup, perfore silindir üzerine duble sargı ile yumuşak tuşe sağlanır. Çalışma hızı 5 – 35 mt/dakika, çalışma eni ise 1.700 mm. Aynı markanın bir diğer makinesi Nanomix, son derece kompakt ve düşük tüketimli bir buharlama ve boyutsal stabilite makinesidir. Su, hava ve buharın özel dizayna sahip bir tünelde karıştırıldığı (patentli) kendine özgü bir çalışma prensibi üzerine kurulu bir sistemdir. Nanomix, çok yüksek çekme ve salma sonuçlarını güvence altına alarak, ideal boyutsal stabilite sağlar. Sağladığı daha yumuşak tuşe ve dolgunluk ile tekstil sektörü için ideal tercihtir. Tipik makinelerde oluşan aşırı kurutma etkisi yerine, özel h&H ( nem ve sıcak) sistemi ile Nanomix’de ekstra nem alma sağlanır. Bir fan, üst kabinden değişken sıcaklıkta hava üfler ve bu hava, karşılıklı kanallar üzerinden buharlama tünelinin giriş ve çıkış noktalarına ulaşır. Bu metot ile oluşan hava perdeleri, buhar çıkışını engelleyerek en iyi buhar doygunluğuna ulaşılmasını sağlar. Yine bu hava perdelerinin soğutma fonksiyonu sayesinde, kumaş üzerinde bölgesel yoğuşmalar sağlanır, bu da kumaşın aldığı nem miktarının artmasını sağlar. Alt kısım ise, buharı kumaş ile kesiştirecek şekilde emen, bir aspiratör ile donatılmıştır. Emilen buhar tahliye borusuna taşınır. Makinede yüksek ısı transferi ve arttırılmış buharlama etkisi bulunur. Buharlama kutusu içinde, üç farklı boru tipi konuşlandırılmıştır. Yüksek basınçlı buhar (A), atomize olmuş su tanecikleri (B) ile karışır ve sürekli olarak doygun buhar oluşturur; söz konusu kombinasyon, kumaşta gelişmiş bir ısı transferi sağladığı gibi hafif bir kondisyonlama da sağlar. Diğer makineler Vap 90 ve Ecovap ise kumaşta doğal çekme ve boyut değişmezliği sağlayan buharlama makineleridir. Bir ya da iki buharlama tüneline sahip farklı modelleri mevcuttur. Buhar kullanımı benzeri makinelere göre çok daha ekonomiktir. Makinenin çalışma hızı: 5 – 35 mt/dakikadır. Igrofast Kumaş Nemlendirme Makinesi, kumaşların rutubetlendirilmesinde en güvenilir ve basit yönteme sahiptir. Özel fırça silindiri sayesinde mikro su damlacıkları kumaş üzerine pulvarize edilir ve sonrasında kumaş ısıtılmış bir eşanjörden geçirilerek kumaş yüzeyindeki su damlacıklarının buharlaşarak elyafın içine işlemesi sağlanır. Makine çıkışındaki rutubet ölçerin bağlı olduğu kontrol cihazı istenen rutubete göre fırça devrini yani pulvarize edilen su miktarını otomatik olarak ayarlar. Sayı: 372 - Mart 2011 39 Enerji ÇEVRE DOSTU UCUZ ENERJİ KAYNAĞI: JEOTERMAL Türkiye jeotermal enerji kaynakları açısından dünyanın elverişli ülkelerinden birisi. Ancak bu kaynak yeterince kullanılmıyor. Türkiye’nin jeotermal kaynaklarda muhtemel potansiyeli elektrikte 2 bin MWe, termalde ise 31 bin 500 MWt. Açığa çıkartılan potansiyelin elektrikte 93 MWe, termalde 4 bin MWt olduğu düşünüldüğünde tablo net bir şekilde ortaya çıkıyor. Aradaki farkın kapatılması, potansiyelin değerlendirilmesi için politika geliştirilmesi ve daha fazla kaynak ayrılması gerekliliği ise açıkça görülüyor. Dünyada teknolojik gelişmeler, enerjiye olan talebi artırırken, fosil yakıtların ve doğalgazın sınırlı sayıda ve ülkelerde olması alternatif enerji kaynaklarını ön plana çıkarıyor. Bu alternatif enerji kaynaklarından biri olan jeotermal enerji, Türkiye için oldukça önemli yenilenebilir ve çevre dostu bir enerji kaynağı olarak biliniyor. Dünyadaki yüksek sıcaklıklı kuşaklar, genellikle kıtaların oluşturduğu deprem ve volkanik hareketlerin yaygın olduğu tektonik levhaların sınırlarında yer alıyor. Bu açıdan bakıldığında Türkiye, bulunduğu coğrafi ve jeolojik konumu gereği böyle bir kuşakta yer aldığından jeotermal enerji bakımından önemli potansiyele sahip bir ülke konumunda bulunuyor. Jeotermal merkezi ısıtma sistemleri ve jeotermal elektrik üretim santrallarında fosil yakıt kullanılmadığından, azot emisyonu ve sülfür dioksit emisyonu sıfır. Jeotermal merkezi ısıtma sistemlerinin komple yatırımı kuyular, bina altı ekipman ve eşanjörleri ve bina içi bağlantıları dahil 100 metrekarelik konut başına bin ile 2 bin dolar arasında. Kullanımda ise doğalgaza göre yüzde 50 daha ucuz. Doğalgazın toplam yatırım tutarı ise (gazın getirilmesi, dağıtılması, teknik altyapı maliyetleri vs.) bin 500 ile 2 bin 500 dolar arasında oluyor. Yani jeotermal hem çevreci, hem de diğer enerji kaynaklarına göre daha ucuz bir maliyet oluşturuyor. Sayı: 372 - Mart 2011 40 Dünyada jeotermal enerji Dünyada 1995’ten 2000 yılına kadar, jeotermal elektrik üretiminde yüzde 17, jeotermal elektrik dışı uygulamalarda ise yüzde 87 artış gözlendi. Filipinler'de toplam elektrik üretiminin yüzde 27'si, Kaliforniya Eyaleti'nde yüzde 7'si, İzlanda'da toplam ısı enerjisi ihtiyacının yüzde 86'sı jeotermalden karşılanıyor. 2000 yılı itibariyle, dünyadaki jeotermal elektrik üretimi 8 bin MWe elektrik kurulu güç olup, 65 Milyar kWh/yıl üretim gerçekleştiriliyor. Jeotermalin doğrudan kullanımı ise 17 bin 174 MW termal olup, bu rakam 3 milyon konutun ısıtılmasına eşdeğer. Dünyada 10 bin dönüm, Türkiye'de ise 500 dönüm jeotermal sera bulunuyor. Şanlıurfa'daki yaklaşık 250 dönümlük jeotermal seradan Avrupa'ya ihracat yapılıyor. Dünyada jeotermal enerjinin yüzde 33’ü ısı pompalarında, yüzde 13’ü alan ısıtmada, yüzde 15’i kaplıcalarda, yüzde 13’ü balık çiftliklerinde, yüzde 12’si seracılıkta, yüzde 10’u endüstride, yüzde 1’i de buz eritme ve havalandırmada kullanılıyor. Dünyada jeotermal elektrik üretiminde ABD, Filipinler, İtalya, Meksika ve Endonezya ilk beş ülke arasında bulunuyor. Dünyada jeotermal ısı ve kaplıca uygulamalarındaki ilk 5 ülke sıralamasında ise Çin, Japonya, ABD, İzlanda ve Türkiye yer alıyor. ABD’de 2010 yılında 7 milyon konutun jeotermal enerji ile ısıtılması hedefi de, bu alternatif enerji kaynağının gelecekte ne kadar yaygın bir kullanım alanına sahip olacağının işaretini veriyor. Dünyadaki yüksek ısı akışı gösteren jeotermal kuşakların dağılımı, petrol alanlarında olduğu gibi belli jeolojik özellik gösteren kuşaklar şeklinde yer alıyor. Bu alanlarda diğer bölgelere göre daha fazla ısı akışı bulunuyor. Dünyadaki jeotermal enerji açısından önemli kuşaklar ve ülkeler şu şekilde belirleniyor: “Okyanus ortası ve rift zonları (İzlanda), volkanik ada yayları ve yitim zonları (Japonya, Filipinler, Endonezya, Yeni Zelanda, ABD, El Salvador, Nikaragua, Şili), genç orojenik kuşaklar (Alp Kuşağı; Fas, Cezayir, İtalya, Yugoslavya, Yunanistan, Türkiye, İran Hindistan, Çin) ve sıcak noktalar-hot spots (Hawaii).” Türkiye’de jeotermal enerji İlk çağlardan yakın geçmişe kadar sadece sağlık amacıyla kullanılan jeotermal kaynaklardan günümüzde; doğrudan ısıtmada ya da başka enerji türlerine dönüştürülerek yararlanılıyor. 20. yüzyıl başına kadar sağlık ve yiyecekleri pişirme amacı ile yararlanılan jeotermal kaynakların kullanım alanları gelişen teknolojiye bağlı olarak günümüzde çok yaygınlaştı ve çeşitlendi. Bunların başında elektrik üretimi, ısıtmacılık ve endüstrideki çeşitli kullanımlar geliyor. Yerkürenin iç ısısı olarak bilinen jeotermal enerjiden M.Ö. 10 bin yıllarında Akde- TÜRKİYE’DE JEOTERMAL ENERJİNİN TARİHÇESİ 1963: Türkiye'de ilk jeotermal sondaj kuyusu İzmir'de (Balçova) açıldı. 1968: Türkiye'de elektrik üretimi amaçlı ilk jeotermal kuyu Denizli'de (Kızıldere) açılarak, Denizli (Kızıldere) jeotermal alanı keşfedildi. 1982: Türkiye'de Aydın (Germencik) jeotermal alanı keşfedildi. 1983: Türkiye'de kuyu içi eşanjörlü ilk jeotermal ısıtma sistemi İzmir'de (Balçova) kuruldu. 1984: Türkiye'nin ilk ve Avrupa'nın İtalya'dan sonra ikinci jeotermal enerji santrali (20,4 MWe kapasiteli) Denizli'de (Kızıldere) hizmete açıldı. 1987: Türkiye'nin ilk jeotermal merkezi ısıtma sistemi Balıkesir'de (Gönen) işletmeye açıldı. 1996: Türkiye'de 15 bin konut ana kapasiteli İzmir (Balçova) jeotermal merkezi ısıtma sistemi devreye girdi. 2000: Tüm Dünya'da jeotermalden yaklaşık 8 bin MWe jeotermal elektrik ve 17 bin MWt civarında jeotermal doğrudan kullanım gerçekleştirildi. 2001: Türkiye'nin jeotermal kurulu ısıtma gücü 493 MWt'e ulaştı. Türkiye böylece jeotermal elektrik dışı uygulamalarda dünya beşinci büyük ülkesi durumuna geldi. niz Bölgesi'nde çanak, çömlek, cam, tekstil ve krem imalatında yararlanıldığı düşünüldüğünde insanlık tarihinin bu enerji kanyağının kullanımına verdiği önem de daha iyi anlaşılıyor. Türkiye'de ise ilk jeotermal sondaj kuyusu 1963 yılında İzmir Balçova'da açılıyor. Elektrik üretimi amaçlı ilk jeotermal kuyu da Denizli Kızıldere'de 1968 yılında açılarak, Denizli Kızıldere jeotermal alanı keşfediliyor. Devlet Planlama Teşkilatı Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Jeotermal Raporu’na göre Türkiye’de 2010 yılı hedefi olarak 500 bin evin jeotermal enerji ile ısıtılmasının hedeflendiği bilgisi yer alıyor. Türkiye’nin teknik ve ekonomik şartlarında potansiyelinin ise 935 bin konut olduğu hesaplanıyor. Türkiye Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından yeni ve yenilenebilir enerji kaynakları değerlendirmesinde jeotermal enerji, 2819 sayılı 24 Haziran 1935 tarihli kuruluş yasasında yer alıyor. Bu yasanın madde 2, “A” bendinde “Memlekette mevcut su kuvvetleri ve sair enerji membalarını tetkik edecek elektrik istihsaline en elverişli olanları tespit etmek” ifadesine uygun olarak “sair enerji membaları”ndan olan “rüzgar ve güneş enerjisi”nden sonra “jeotermal enerji kaynakları”ndan elektrik enerjisi istihsaline ilişkin çalışmalara katılma ve katkı koyma kararı alınıyor. Bu kararla birlikte ilgili meslek disiplinlerinden oluşan bir proje ekibi çalışmalarına Kasım 2003'ten itibaren başlıyor ve Jeotermal Enerji Kaynakları Şube Müdürlüğü kuruluyor. Sayı: 372 - Mart 2011 41 Enerji JEOTERMAL ENERJİYİ ELEKTRİK ÜRETİMİNDE KULLANAN ÜLKELER VE KURULU GÜÇ KAPASİTELERİ Ülke 2005 (MWe) ABD 2544 Almanya 0.2 Avustralya 0.2 Avusturya 1 Çin 28 Kostarika 163 El Salvador 151 Endonezya 797 Ülke 2005 (MWe) Etiyopya 7 Fransa 15 Guatemala 33 İzlanda 202 İtalya 790 Japonya 535 Kenya 127 Meksika 953 Ülke 2005 (MWe) Nikaragua 77 Papua Yeni Gine 6 Filipinler 1931 Portekiz 16 Rusya 79 Tayland 0.3 Türkiye 20 Yeni Zelanda 435 Kaynak: EİE JEOTERMAL SAHALAR VE KURULU GÜÇ DURUMU (Mayıs 2009) Jeotermal saha Denizli-Kızıldere Aydın-Sultanhisar (Dora-1) Aydın-Sultanhisar (Dora-2) Aydın-Germencik Çanakkale-Tuzla Denizli-Kızıldere* Kurulu güç Sıcaklık (0C) 15 MWe 242 7.95 MWe 162 9.5 MWe 162 47.4 MWe 232 7.5 MWe 174 6.85 MWe 140 * Kızıldere Jeotermal sahasının atığı olan sudan Sayı: 372 - Mart 2011 42 İşletme durumu İşletmede İşletmede İnşa halinde İşletmede İnşa halinde İşletmede Kaynak: EİE Lisans alan şirket Zorlu Enerji A.Ş. Menderes Jeotermal Elek. Ürt. A.Ş. Menderes Jeotermal Elek. Ürt. A.Ş. Gürmat Elektrik Üretim A.Ş. Tuzla Üretim A.Ş. Bereket Jeotermal Enerji A.Ş. Türkiye 31 bin 500 Mwt'lık jeotermal potansiyel ile dünyada ilk 10 ülke arasında bulunurken, jeotermal kullanımında dünyada beşinci Avrupa’da ise birinci konumda yer alıyor. Zengin jeotermal potansiyelin tamamının harekete geçirilmesi halinde, entegre kullanımlarla birlikte; bin Mwe ki, bu rakam yılda 8 milyar Kwh elektrik enerjisi üretimine denk, 3 milyon konutun ihtiyacının karşılanması ve 800 milyon dolarlık bir gelir anlamına geliyor. 500 bin konutun eşdeğeri ısıtma ile yılda 1 milyar metreküp doğalgaz ithalinin önlenmesi ve yine yılda 400 milyon dolar döviz tasarrufu saplanacağı öngörülüyor. 30 bin dönüm sera ısıtılarak 30 bin kişiye istihdam yaratılması ve 600 milyon dolar net gelir elde edilmesi, 400 adet termal tesisin işletilerek bir milyon yatak kapasitesiyle 250 bin kişiyi istihdam etmesi, buradan da 5 milyar dolar gelirin sağlanması da yine jeotermal enerjinin verimli kullanımıyla mümkün görünüyor.Bütün bu çalışmalarla Türkiye’nin yılda 6.8 milyar dolarlık net geliri jeotermal enerjiden karşılaması mümkün. Özel sektörün jeotermal ilgisi Son yıllarda Türkiye’de jeotermal enerji sahalarına özel sektörden de büyük bir ilgi olduğu gözleniyor. 2010 Nisan ayında Maden Tetkik Arama (MTA) Genel Müdürlüğü'ne ait 16 jeotermal sahanın özel sektör tarafından işletilmesi amacıyla gerçekleştirilen ihalelere toplam 90 firmanın teklif vermesi bu ilgiyi net bir şekilde ortaya koyuyor. Açık artırma usulü ile yapılan bu ihalelerde, elektrik üretimine uygun Aydın-Pamukören sahası için en yüksek teklifi 48 milyon 800 bin dolar ile Yiğitler Enerji Sanayi Ticaret Limited Şirketi, Aydın-Sultanhisar için en yüksek teklifi 25 milyon 600 bin dolar ile Çelikler Taahhüt İnşaat ve Sanayi A.Ş., Aydın-Nazilli jeotermal sahası için de en yüksek teklifi 20 milyon 250 bin dolar ile Erdem Ortak Girişim Grubu (Kipaş Mensucat İşletmeleri A.Ş.) verdi. Aydın, Mersin, Afyonkarahisar, Kırşehir, Ankara, İzmir, Konya ve Van'da bulunan ısınma, termal turizm ve sera amaçlı 13 saha için de 100 bin dolar ile 1 milyon 400 bin dolar arasında teklifler geldi. MTA Genel Müdürlüğü’nden yapılan açıklamaya göre Türkiye'nin 31 bin 500 megavat termal (Mwt) olarak tahmin edilen teorik ısı potansiyeli ile dünyada yedinci, Avrupa'da ise birinci konumda bulunduğu söylendi. Bugüne kadar 225 bin metre sondajlı jeotermal arama yaparak 190 adet saha keşfedildiğini açıklayan MTA, açığa çıkarılan bin 342 MW'lık kaynağın başta seracılık olmak üzere, konut, termal tesis ısıtması ve termal turizm amaçlı olarak kullanıldığını açıkladı. DenizliKızıldere, Aydın-Germencik ve Aydın-Salavatlı'da ise toplam 75 MW kurulu güçte jeotermal santrallerde elektrik üretimi yapıldığı kaydedildi. 2008 yılında 4, 2009'da ise 7 adet elektrik üretimine uygun sahayı ihale yolu ile yatırımcıya devrettiklerini belirten MTA yetkilileri, "Son 3 adetlik ihaleyle de şimdiye kadar toplam 16 jeotermal sahanın ihalesi yapılmış oldu. Böylece çevre dostu yenilenebilir ve bulunduğu coğrafyada değerlendirilebilen jeotermal kaynaklarımız hızlı bir şekilde ekonomiye kazandırılmaktadır" dedi. Türkiye'de jeotermal potansiyelin tamamının kullanılması halinde yılda 12 milyar KWh elektrik ihtiyacının karşılanacağını söyleyen TÜRKİYE’DE JEOTERMAL ENERJİ İLE ISITILABİLECEK YERLEŞİM BİRİMLERİ İzmir 220.000 konut Denizli ve civarı 100.000 konut Aydın ve civarı 90.000 konut Bursa ve civarı 75.000 konut Balıkesir ve civarı 65.000 konut Afyon ve civarı 65.000 konut Manisa+Turgutlu 50.000 konut Kütahya ve civarı 35.000 konut Çanakkale ve civarı 35.000 konut Sakarya-Akyazı-Kuzuluk 30.000 konut Salihli 30.000 konut Bolu ve civarı 28.000 konut Yozgat ve civarı 25.000 konut Nazilli 25.000 konut Erzurum 25.000 konut Şanlıurfa+Sivas 20.000 konut Kırşehir 20.000 konut Dikili–Bergama (İzmir) 15.000 konut Alaşehir (Manisa) 10.000 konut Aliağa (İzmir) 10.000 konut Diğer yerleşim birimleri toplamı 27.000 konut Ara toplam (Konut ısıtması) 1.000.000 konut Termal tesis ve sera ısıtması 250.000 konut Eşdeğeri* Genel Toplam 1.250.000 konut Eşdeğeri** (10.000 MWt) Fuel oil (Kalorifer yakıtı) tasarrufu 2.800.000 Ton/Yıl (2.7 milyar dolar/yıl) * Sera ve termal tesis ısıtmasına uygun jeotermal ısı potansiyeli esas alınmıştır. ** 100 m2 taban alanı 1 konut eşdeğeri olarak alınmıştır. Kaynak: EİE ÇEVRE DOSTU ENERJİ Jeotermal enerji ile yapılan ısıtma ve elektrik üretimi gibi uygulamalarda, hiçbir atık çevreye ve atmosfere atılmıyor. ABD Enerji Bakanlığı’nın 1998 yılındaki Jeotermal Enerji Stratejileri ve Hedefleri yayınında yer alan verilere göre sera etkisi yaratan karbondioksit emisyonu açısından jeotermal enerji ile diğer enerji kaynakları kıyaslaması şöyle veriliyor: Enerji kaynağı Kömür Doğalgaz Güneş enerjisi Rüzgâr enerjisi Jeotermal enerji Karbondioksit salımı 900-1300 g/kWh 500-1250 g/kWh 20-250 g/kWh 20-50 g/kWh 20-35 g/kWh Kaynak: EİE MTA, bunun 3 milyon konutun ihtiyacına denk geldiğini belirtti. 500 bin konut eşdeğeri ısıtma, 30 bin dönüm sera ısıtması ve 1 milyon yatak kapasiteli termal tesislere sahip olunabileceği de MTA tarafından açıklandı. Türkiye’nin jeotermal kaynaklarda muhtemel potansiyelinin elektrikte 2 bin MWe, termalde de 31 bin 500 MWt olduğu biliniyor. Görünürde olan yani açığa çıkartılan potansiyel ise elektrikte 93 MWe, termalde 4 bin MWt. Aradaki farkın kapatılması, potansiyelin değerlendirilmesi için politika geliştirilmesi ve daha fazla kaynak ayrılması gerekliliği açıkça görülüyor. Sayı: 372 - Mart 2011 43 Fuar Dünyası TÜRKİYE'DEKİ FUARLARDA SESSİZ DÖNÜŞÜM YAŞANIYOR Türkiye’de son yıllarda düzenlenen tekstil ve hazır giyim fuarları moral veriyor. Özellikle vizelerin kaldırılmasıyla birlikte İstanbul’un komşu ülkelerin uğrak yeri haline gelmesi fuarlarda da dönüşüm başlattı. Uluslararası kimlik kazanmaya başlayan fuarların ilk hedefi ise marka olmak… Türkiye'de düzenlenen tekstil ve hazır giyim fuarları artık dünya için de gözde olmaya başladı. Özellikle Ortadoğu ülkeleri için önemli bir ticari merkez halini almaya başlayan fuarlar bir yandan uluslararası hüviyet kazanırken, bir yandan da sessiz bir dönüşüm yaşıyor. Bu dönüşümün örnekleri de son aylarda düzenlenen fuarlarda görülmeye başlandı. Özellikle İstanbul’un son yıllarda dünyanın uğrak yeri haline gelmesinin de etkisiyle artık bu ildeki fuarlar da marka olma yolunda ilerliyor. Geçtiğimiz ay düzenlenen moda fuarı Collection Premiére İstanbul (CPI) da bu yolda yapılan önemli bir organizasyon oldu. İstanbul Tekstil ve Konfeksiyon İhracatçı Birlikleri’nin (İTKİB) 2-4 Şubat 2011 tarihleri arasında Santral İstanbul’da düzenlediği CPI, bu yıl Ortadoğu ile Avrupa arasında önemli bir moda ve kültür köprüsü olma misyonunu üstlendi. Tasarımcılardan markalara, büyük alım gruplarından uluslararası mo- Sayı: 372 - Mart 2011 44 da çevrelerine dek sektörün tüm unsurlarını aynı çatı altında buluşturan CPI bu yıl henüz ikincisi düzenlenmesine rağmen ilgi gördü. Mısır olaylarının yaşandığı tarihlere denk gelen fuarı 10 bine yakın ziyaretçi gezerken, yabancı ziyaretçi sayısı ise yarı yarıya oldu. Yabancıların 2-3 bini ise Rusya’dan geldi. Fuara gelmesi beklenen Mısırlı ziyaretçilerde ise iptaller yaşandı. Fuarla ilgili bilgi veren İHKİB Başkanı Hikmet Tanrıverdi, ikincisi düzenlenen fuarın Türkiye'nin modada nereye geldiğini gösteren bir fuar olduğunu söyledi. Bu fuarı Alman IGEDO ile birlikte düzenlediklerini, Avrupalıların bu fuara katılması için fuarın Avrupa'daki fuarlar listesine girmesi gerektiğini ifade eden Tanrıverdi, şu anda fuarın listeye girdiğini, önümüzdeki dönemde AB ülkeleri tarafından desteklenen fuarlar listesinde olacağını, bunun da önümüzdeki dönemde fuara katılacakların sayısının fazla olmasına katkı sağlayacağını söyledi. Tanrıverdi, önümüzdeki dönemle ilgili hedeflerini de açıklarken “3 sene sonra bu tarihlerde İstanbul'da otellerde kalacak yer olmayacak” dedi. CPI ile ilgili değerlendirmede bulunan Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi de Türkiye'deki ihracatçılar, sanayiciler olarak yıllarca hep fuarlara yurtdışına gittiklerini, fuar yapma sırasının artık Türkiye'de olduğunu belirtti. Büyükekşi, “Artık rol model ülke olan Türkiye'nin fuar yapma sırasının geldiğini düşünüyoruz. İstanbul özellikle son yıllarda bütün dünyanın uğrak yeri oldu. THY'nin yaptığı başarılı atılımlar İstanbul'u bir hap haline getirdi. O yüzden çok büyük alım heyetlerini getirebilecek bir cazibe merkezi olan İstanbul, bundan sonra fuarcılıkta da büyük roller oynayacak. O yüzden bu fuar bizim gurur kaynağımız” dedi. IFF’ye ilgi büyük Vizelerin kaldırılmasının fuarlara etkisi önümüzdeki dönemde düzenlenecek olan İstanbul Fashion Fair’de (IFF) de kendini gösteriyor. 03-06 Mart 2011 tarihleri arasında CNR Expo'da düzenlenecek olan fuara, vizelerin kaldırıldığı Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Rusya’dan pek çok firma katılırken, Yunanistan’dan da 5 firma franchise arayışı için fuarda yer alacak. Fuara katılan Yunanlı firmalar arasında bay-bayan hazır giyim üreticisi Inline Fashion Team, lüks iç giyim markası Miss Rosy Lingerie, iç çamaşırı mayo üreticisi Helen Lingerie, bayan hazır giyim üreticisi Access Fashion ve triko ağırlıklı bayan hazır giyim markası Paul-Christopher Kammenos firmaları yer alıyor. Bu yıl konseptine dünya moda sektörünün yanı sıra organize moda perakende sektörünü de ekleyen İstanbul Fashion Fair’ın bu yılki katılımcıları arasında İtalyan Creazioni Antonella Srl firması da yer alıyor. Bayanlara yönelik abiye üretimi yapan firma, Türkiye’de de mağaza zincirleriyle yer almak istiyor. Fuarda bu yıl ziyaretçi profilinin de genişlemesi bekleniyor. İstanbul Fashion Fair’e Ürdün Sanayi Odası, Yemen Sanayi Odası, Avusturya Sanayi Odası, Musul, Erbil ve Süleymaniye Ticaret Odaları’ndan alım heyetleri de katılacak. Fuarda ayrıca Bağdat Ticaret Odası, Kuveyt Sanayi Odası, Belarus Ticaret Odası, Bulgaristan Ticaret Odası, Finlandiya Ticaret Odası, Romanya Ticaret Odası, Özbekistan Ticaret Odası, Kazakistan Ticaret Odası, Azerbaycan Ticaret Odası’ndan da ciddi alım grupları yer alacak. Bu grupların haricinde fuara katılacağını bildiren alıcılar ağırlıklı olarak Dubai, İran, Yunanistan’dan, Lübnan, Polonya, İngiltere, Finlandiya, Fransa, Libya ve Almanya’dan katılacak. Fuara ayrıca İsrail Tekstil ve Moda Birliği Başkanı Isaac Schechter ve Ofir Lev’in de katılacağı bildirildi. Sayı: 372 - Mart 2011 45 Fuar Dünyası Gelinlikte 5 yılda lider olduk Türkiye’nin fuar alanındaki başarısını her geçen yıl daha da ileriye taşıyan bir başka organizasyon ise İzmir’de düzenlenen IF Wedding Fashion-5. Gelinlik Damatlık ve Abiye Giyim Fuarı oldu. Geçen yıla kadar Milano ve Barcelona fuarı ile birlikte ilk üç fuardan biri olan IF Wedding Fashion, 5’inci yılında sektöründe Avrupa'nın en büyük fuarı haline geldi. Bu yıl 16-19 Şubat tarihleri arasında düzenlenen fuara 9’u yabancı 188 firma katıldı. 102 firma ise başvuru yapmasına rağmen yer sorunu nedeniyle katılamadı. Sadece profesyonel ziyaretçiye açık olan fuar, bu yıl Arap ülkelerinden, Amerika ve Avrupa ülkelerine kadar geniş bir yelpazede yabancı alım heyetlerini de ağırladı. Alım heyetleri arasında Tunus, Ürdün, Fas ve Yunanistan'dan gelen firmalar da yer alırken, Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler fuarı pek etkilemedi. Sadece Libya’dan gelen katılımcılar fuarı yarıda keserek ülkelerine dönmek zorunda kaldı. İstanbul TEXBRIDGE geliyor Türkiye’ye özellikle komşulardan gelen ilgi başka yeni fuarlar düzenlenmesini de gündeme getiriyor. Bu fuarlardan biri ise İstanbul Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği (İTHİB) tarafından bu yıl ilk kez düzenlenmesi planlanan TEXBRIDGE Uluslararası Tekstil ve Aksesuarları Fuarı olacak. İstanbul'da küresel marka haline gelecek uluslararası bir fuar düzenlemek için harekete geçtiklerini belirten İTHİB Başkanı İsmail Gülle, "Türkiye'nin etrafında ciddi gelişmeler oluyor. Artık buradan aldığımız cesaretle Türkiye'nin etrafını da kapsayacak bir fuar yapmak istiyoruz. Seçkin markaların olduğu bir fuar planlıyoruz. 'İstanbul TEXBRIDGE' adıyla fuarımızı eylül ayının sonlarında yapacağız" dedi. Sayı: 372 - Mart 2011 46 YENİLİĞİ BOL ÇOCUK FUARI Ef-Em Fuarcılık tarafından 20’ncisi düzenlenen Anne Bebek ve Çocuk Ürünleri Fuarı’na, bu yıl birbirinden ilginç tasarımlar damgasını vurdu. 17-20 Şubat tarihleri arasında İstanbul Fuar Merkezi’nde düzenlenen ve 40 bini aşkın ziyaretçi çeken fuarın özellikle hafta sonuna denk gelen son iki gününde yoğun ziyaretçi akını yaşandı. Hazır giyim ürünlerinin yanında beslenme ürün ve araçları, dergi ve yayınlar, diyabetik gıdalar, güvenlik, kozmetik ürünler, mobilya ve tekstil ürünleri, oyuncak, puset, araba, bisiklet, sağlık ve temizlik ürünleri gibi pek çok ürün grubunun sergilendiği fuara 200’ü aşkın firma katıldı. Fuarda bu yıl firmaların teknolojinin getirdiği yenilikler ile adeta birbiriyle yarış içinde olduğu gözlendi. Fuarda özellikle organik ürünlere yöneliş dikkat çekti. Zıbın, tulum, patik, battaniye, yastık gibi ürünlerin yanı sıra oyuncak hatta elbise askısı gibi bebeklerin tüm ihtiyaçlarının organiği fuarda yer aldı. Antialerjik ve antibakteriyel ürünlerin yanı sıra fuarda padişah yataklarını andıran görkemli karyolalardan, taşlar ve yaldızlarla süslü beşikler ve ana kucağına kadar her şey yer aldı. Fuarda ilgi gören bir diğer ürün ise içeriğindeki mikrofiber halkalar sayesinde bebek yüzüstü dönse bile hava almaya devam eden ve boğulma riskini ortadan kaldıran yastıklar oldu. Yastık, yorgan ve uyku tulumlarında elyaf, kaz tüyü ve yün alternatiflerinin yanı sıra ilginç havlu buketleri de bu yıl fuarın yenilikleri arasında yer aldı. Doğum yapan annelere gönderilen tebrik çiçekleri hastane yönetiminin vetosuyla karşılaşınca Sihirli Bebek Atölyesi isimli bir firma farklı bir arayışa girmiş. Uzun çoraptan haz etmeyen minikler için bacağa giyilen tozluklar, rengarenk havlular ve bebek setleri tek tek poşetlenerek çiçek buketi görünümüne bürünmüş. Bu 'çiçek'lerin sapı da plastik çatal kaşıklardan yapılma. Böylece anneye hem bebek hem de çatal kaşık setini bir arada hediye etmek mümkün. Fuarda bu yıl tek renkli sade patiklerin yerini rugan, leopar desenli, sandalet hatta incili patikler aldı. Yıllardır sektörün tek buluşma noktası olan fuara bu yıl katılan tekstil ve hazır giyim firmaları arasında Adam Tekstil, Akova Tekstil, Alkım Tekstil, Baby Muz Çocuk Giyim, Chicco, Altınkum Tekstil, Bebetto, Bekon Tekstil, Caner Bebe, Caansın Tekstil, Hamleteks, Hasırcılar, Hayal Tekstil, Işık Tekstil, Koşar Çorap, Kolat Tekstil, Kuğu Bebek Halıları, LTS Tekstil, Maya Tekstil, Mayarol, Monley Tekstil, Mutlu Giyim, Natura Bebek, Okay Bebe, Sevi Bebe, Şan Bebe, Toman, Tomuycuk, Ufaklık Bebe, Yasin Tekstil de yer aldı. Fuara katılan ziyaretçiler ayrıca hem alışveriş yapıp hem de bebek ve çocuk sağlığı konusunda yapılan paneller sayesinde birçok konuda bilgi sahibi olma fırsatı da elde etti. Sayı: 372 - Mart 2011 47 Fuar Dünyası MODANIN MERKEZİ İSTANBUL rikalı top-model Giorgio Cooper ve siyahi manken Christelle Koko, Atıl Kutoğlu defilesinde göze çarpan isimler arasındaydı. Punk görünümü ile “edgy” stilinin önde gelen temsilcilerinden, ünlü model Alice Dellal ise Mavi defilesinde podyumdaydı. Bu yıl etkinliğe bütçe oluşturmak için önemli defile saatleri açık artırmayla satıldı. 3 Şubat 2011’de 13.00’teki açılış defilesini alan Koton, 85 bin dolar ödedi. Toplam 8 defile saati açık artırmada satılarak 430 bin dolar kaynak yaratıldı. Ülkemizin önde gelen moda tasarımcıları ile hazır giyim markalarını bir araya getirerek Türkiye’de modayı tek bir çatı altında toplayan İstanbul Fashion Week (IFW), 3-6 Şubat’ta Santral İstanbul’da moda rüzgarları estirdi. Türk modasının gövde gösterisi yaptığı İstanbul Fashion Week, “artık modanın merkezi İstanbul’dur” dedirtti. Moda tasarımı alanında dünyaya bilgi akışını sağlamak ve dünyanın önde gelen moda basını ve alıcılarının dikkatini İstanbul’a çekmek üzere kurgulanan İstanbul Fashion Week (IFW) ile tasarım ve üretimden perakendeye, ülkemizin tüm tekstil ve moda endüstrisi; tüm yön verenleri ile birlikte tekrar tek bir platformda buluştu. İstanbul’un dünya çapındaki moda etkinliği “İstanbul Fashion Week” (IFW), 03 - 06 Şubat 2011 tarihleri arasında düzenlendi. İTKİB organizasyonunda, Moda Tasarımcıları Derneği (MTD), Birleşmiş Markalar Derneği (BMD) ve İstanbul Moda Akademisi (IMA) işbirliğinde gerçekleşen defilelerin mekânı ise Eyüp Santral İstanbul oldu. İstanbul Fashion Week kapsamında sergilenen defilelerde, markalar ve tasarımcılar Sonbahar/Kış 2012 koleksiyonlarını tanıttılar. 9 tasarımcının solo defile düzenlediği ve 3 karma defilenin yer aldığı organizasyonda, toplam 18 tasarımcı ve 9 markanın katılımıyla, dört günde tam 21 defile gerçekleştirildi. Ayrıca Arzu Kaprol 20112012 Kış Koleksiyonu konsept sunumu, Kuruçeşme’deki Arzu Kaprol Couture Showroom’unda gerçekleşti. Renkli görüntülerin yer aldığı defilelerde, dünyaca ünlü isimler de izleyicilerle buluştu. Amerikalı aktris ve burlesque yıldızı Dita Von Teese ile süpermodel Irina Shayk, Damat Tween defilesinde podyuma çıktı. Alman top-model Franziska Knuppe, Ame- Sayı: 372 - Mart 2011 48 IFW süresince, 4 gün gerçekleştirilen saat 21.00 defilelerini ise Ramsey, Colin’s, Avva ve Gizia satın aldı. Bu dört defile için markalar 50-75 bin dolar arası para ödediler. Üç gün boyunca saat 19.00’da yapılacak defileleri ise toplamda 120 bin dolarla Derimod, Mavi ve Damat satın aldı. Böylece toplam 8 defile açık artırmayla satılarak, İstanbul Moda Haftası’na 430 bin dolar kaynak yaratıldı. İstanbul Moda Haftası Danışma Kurulu Başkanı Süleyman Orakçıoğlu, açık artırma düzenleme nedenlerini “Hem firmaların yoğun talebi karşısında denge oluşturmak hem de elde edilen gelirle tasarımcılara destek olmak” sözleriyle açıkladı. Orak- Aylin SARAÇOĞLU çıoğlu, ikisi karma 12 tasarımcı ve 14 markanın IFW’de defile gerçekleştirdiğini, tasarımcılardan yer ve mekanla ilgili bedel alınmadığını söyledi. İstanbul Moda Haftası’nın (IFW) önceki açılışlarında takım elbiseli çok sayıda görevlinin aşırı resmi bir görüntü vermesi eleştirilere neden olmuştu. Bu yıl moda haftasının ‘kamu gölgesi’nden kurtulması için çeşitli önlemler de gündeme geldi. Dış Ticaretten Sorumlu Devlet Bakanı Zafer Çağlayan ve IFW’yi düzenleyen kurumlar sadece Collection Premiere İstanbul (CPI) moda fuarının açılışında kurdele kestiler. Her yıl olduğu gibi IFW, GIZIA defilesiyle başladı. Tuğçe Kazaz’ın da yer aldığı defilede gri, altın sarısı renkler ağırlıktaydı. Zincirli süsleme ve aksesuarlarla sunulan gri renkteki tasarımlar davetlilerin büyük beğenisini topladı. Gizia, “dikkat çekmekten korkmayan kadınların” gösterişli tasarımlarıyla göz kamaştırdı. Deri modasının yaratıcı markası Derimod, İstanbul Fashion Week kapsamında düzenlediği defilede ünlü mankenleri aynı podyumda buluşturdu. Derimod’un 2012 Sonbahar / Kış koleksiyonunu aralarında Çağla Şikel, Demet Kutluay, Serenay Sarıkaya, Ece Sükan, Sedef Avcı, Sema Şimşek ve Ahu Yağtu’nun da bulunduğu ünlü modeller tanıttı. Ünlü sanatçı Emre Altuğ’un sürpriz şarkısı ile renkli bir finale sahne olan Derimod defilesi ve yeni sezon koleksiyonu izleyenlerden tam not aldı. Koreografisini Uğurkan Erez, Styling’ini Ece Sükan’ın yaptığı Derimod defilesi, derinin zamanın dışına taşan modası ve farklı ruh hallerindeki yansımalarının anlatıldığı kısa film gösterisi ile başladı. Moda dünyasının asi ve çekici çocuğu Derimod, uzun bir aradan sonra ünlü mankenleri de aynı podyumda buluşturdu. Derimod defilesi Emre Altuğ’un podyuma çıkması ile renkli bir sahne şovuna dönüştü. Deri frak ceketiyle sahneye çıkan ve beğenilen şarkısı Çifte Kavrulmuş’u seslendiren Emre Altuğ’a aralarında eşi Çağla Şikel’in de bulunduğu ünlü modeller de dansları ile eşlik etti. Derimod, yeni sezon koleksiyonunda deri mont ve ceketlerde en çok tercih edilen siyah, kahverengi ve camel’in yanı sıra alışılmışın dışına çıkarak vizon rengi, zeytinyağı yeşili, jean mavisi, şarap rengi ve tüm cazibesi ile kırmızı rengi, deri ile bütünleştiriyor. Farklı renk ve tasarımları ile dikkat çeken 2012 Derimod koleksiyonunda fermuarlı, zımbalı ve koldan cepli modeller ön plana çıkıyor. Hem bayanlar hem de erkeklerin tercih ettiği motorsikletçi modellerin yanı sıra erkek modellerinde ekstra cepler ve örgü kapüşonlu montlar koleksiyonu zenginleştiriyor. Bel kemeri, kürk detayları, valonlu ve kapitone deseni ile kadınsılığın altını çizen modeller ise özellikle, seksepali giyim tarzına yansıtmaktan hoşlananların favorisi olmaya aday. Giyimi kadar taşıması da kolay olan kısa ve slim modeller de Derimod koleksiyonunda dikkat çeken tasarımlar arasında yer alıyor. NEJ defilesi, deri ve kumaşın çok başarılı konbinasyonlarını yansıtıyordu. Defilede sergilenen deri koleksiyonu, Deri Tanıtım Grubu tarafından desteklendi. Tasarımın uzun bir yolculuk olduğunu ve NEJ kadınının bu yolculukta yaşadığı/yaşattığı serüvenlerini tasarımlarına yansıtan Nejla Güvenç, KARMA II defilesine “Self Century” koleksiyonu ile katıldı. Kadının kendi yüzyılında başrol de kadının... NEJ kadınları: Güçlü, tutkulu, bilge, aidiyetsiz... Vazgeçilemez, değiştirilemez, değiştirir... NEJ serüveni üçlü bir kompozisyon; bir üçleme… Talihleri ile tarihi değiştiren kadınlara; “self-kendilerine” ait… Kendi yüzyıllarında dönüşümün ayağı, kırılma noktası yaratmış kadınlara selam niteliğinde. Sayı: 372 - Mart 2011 49 Fuar Dünyası yah mürekkep oluşturuyor. Koleksiyondaki çok seslilik defile müziklerine de taşındı. Özel tasarım teknik detaylar, ışık oyunları ve efektlerle Barok Dönemi’nin karanlık yüzünü “Black Ink” ile yeniden yorumlayan Gamze Saraçoğlu’nun koleksiyonunda ipek şifon ve ipek jorjetler göze çarparken, renklerde pudra tonları, siyah, lila ve bej tonları barok esintiler taşıyan romantik bir sezona daha imza atıyor. Nefise Karatay, Selma Ergeç, Sema Şimşek, Özge Ulusoy, Selda Car, Fatma Yaman, Didem Soydan ve Burcu Kutluk gibi mankenlerin podyuma çıktığı defilede, Barok dönemin şaşırtıcı etkisi hem koleksiyon hem de defile kurgusunun içinde hayat buldu. Nejla Güvenç; İlk serüveni; 2011 İlkbahar/Yaz koleksiyonunda Hypatia’yı İskenderiye Kütüphanesi’nin tozlu raflarından çıkarmıştı. Eşsiz güzelliği sonsuz bilgeliği ile “aydınlığın son ışığı” olarak tanımlanan Hypatia, yakılan İskenderiye Kütüphanesi’nin küllerini savururken muzipçe gülümser: “Sonsuzluğa ne bırakacaksın?”… Sonsuzluğun ilk serüveniydi Hypatia… ve kitap Hypatia’nın sonsuzluğunun simgesiydi. Ve şimdi ikinci serüven… NEJ 2011/12 Sonbahar/Kış Self Century koleksiyonu kutsal atfedilen topraklarda hayat bulmuş, içindeki aşkla Papa’lık makamına ulaşmış “Joanna Anglicus”un adına, hak ettiği sonsuzluğu vermek üzere çalışılmış. Nejla Güvenç, yaratıcı kadının vücudunu kuşatan tasarımlarla yolculuğuna devam ediyor… Zeki, güçlü ve seksi dokunuşlarla yine başka bir zamanda, başka bir talihle sonsuzluğa damga vuran bu kadını anlatıyor. Koleksiyon renkleri; zaman içinde dönüşüme uğramış, yaşayan griler... Kristalize şeker beyazlar... Hipnotize edici lacivertler... Güneşin büyülediği safran, bakırlar... Olmazsa olmaz siyah... Ve tutkunun rengi kan kırmızısı. Formlarda; yaratıcılık, deneysellik, tarihsel estetik, modern ideoloji ve simetri. Matematiksel ve mimari yaklaşımlar, dönüşüp değişerek gelişen formlar, gizli, muzip detaylar yer almakta. 17. yüzyıla damgasını vuran Barok Dönemi’nin ihtişamından, karanlık ve karmaşıklığından ilham alan Gamze Saraçoğlu, “Black Ink” adını verdiği koleksiyonu ile kontrastlar arasında bütünlüğü dramatik bir yorum ile sundu. O dönemin kadınının gücünü ve duruşunu romantik bir dokunuşla sunan koleksiyonun ana temasını 1700’lerin yazışma dilinin bir simgesi olan si- Sayı: 372 - Mart 2011 50 Kurulduğu 2004 yılından bu yana Türkiye’de pek çok ilke imza atan, Kişiye Özel tasarımları ile adından sıkça söz ettiren “dkaprol” markasıyla Deniz Kaprol, 5 Şubat 2011 günü İstanbul Fashion Week (IFW) kapsamında, moda severlerle Türkiye’nin İlk Takı Tasarımı defilesinde buluştu. “Sonbahar Yaprakları” koleksiyonunda doğadan topladığı yaprakları özel bir sistemle kurutup altınla kaplayan Deniz Kaprol; pırlanta, gümüş, değerli ve yarı değerli taşlar, bijuteri gibi pek çok farklı materyali bir arada kullanıyor. 5 Şubat 2011’de gerçekleşen IFW’de “dkaprol” markası ile Deniz Kaprol, Tuvana Büyükçınar, Nej markasıyla Nejla Güvenç ve Rana-Berna Canok kardeşler ile karma defilesindeki tasarımlarıyla bizleri yine şaşırttı. Uğurkan Erez koreograflığında, kreatif direktörlüğünü Bige Ökten’in yaptığı ve başarılı fotoğraf sanatçısı Mehmet Turgut’un hazırladığı bir enstalasyon ile başlayan defilede “dkaprol”, “ Fallen Angels” ve labirent konseptli tasarımlarını yine Türkiye’de bir ilke imza atarak erkek modeller üzerinde sundu. “Bugünün değil, geleceğin defilesi” daha uzun yıllar konuşulacak nitelikteydi. Genç giyimin uluslararası markası Colin’s yeni koleksiyonuyla yine fark yarattı. Colin’s 2012 koleksiyonu, asi ruhlara Rock Roll, okul hayatı nostaljisi için Campus Britannica ve ışıltılı kızlara Glamour Girl temalarıyla seslendi. Modanın yıldızı en çok parlayan yeni yıldızlarından Zeynep Tosun, şık ve güçlü kadın portreleriyle podyumdaydı. Ceketler, yelekler, palto ve uzun etekler/elbiseler koleksiyonun ana çizgilerini oluşturuyordu. Şifon, deri ve kürk detayları da göz kamaştırdı. Simay Bülbül, deriyi ustalıkla kullandığı farklı tasarımlarıyla yine büyük hayranlık uyandırdı. Derinin en ince ve zarif halleri onun dokunuşlarıyla elbiselere, tuniklere, tişörtlere dönüşmüştü. yazi Erdoğan’ın 2012 kış teması “Dolmuş”. Sokağın sesine kulak veren genç tasarımcı, bol pantolonlar, keskin triko kazaklar, yuvarlak hatlar ile ortaya çıkan kesimlerle koleksiyonu oluşturmuş. Haftaya damga vuran Atıl Kutoğlu, Osmanlı motifleriyle lüks ve şatafatı yansıtıyordu. Kürkün ve derinin öne çıktığı koleksiyonda şifon gömlekler de dikkat çeken parçalar arasındaydı. Kadife elbiseler, şık ve zarif bir tarz yaratan koyu tonlar ve turuncu/sarı gibi canlı renkler koleksiyonun diğer önemli unsurlarındandı. Grinin hakim olduğu koleksiyona taşlar ve kürkler bambaşka bir heyecan katmıştı. NOTLAR: • Kapıda shuttle servisi büyük kolaylık getirdi. Kısa da olsa kimse yürümek zorunda kalmadı ve bu lüks karşılama ile tüm davetlilere kendilerinin özel oldukları hissettirildi. • Tüm defilelerde izleyicilerin büyük çoğunluğunun fotoğraf çekmek için birbiriyle yarışması defileleri seyretmeyi engelleyen önemli bir unsurdu. • Moda haftasına her yıl giderek artan talep bu sefer tam anlamıyla çığırından çıkmıştı. Uzayıp giden kuyruklar, ayakta da olsa yer bulma çabaları gergin bir ortam yaratıyordu. • Sponsor firmalar, organizasyon sahipleri, medya, alıcılar… derken liste uzadıkça uzamıştı. Ve herkes içeri girmek için kendisinde daha fazla hak görüyordu. • Davetli ve medya lounge bölümleri şık dekorasyonlarıyla dikkat çekiyordu. • Tamirhane defile aralarında lezzetli yiyecekler ile keyifli sohbetlerin buluşma noktası oldu. • Defileler koyu tonlarda göz makyajının ve kabarık, arkaya taranmış saçların habercisiydi. • Vogue açılış partisi süperdi! Yabancı ve yerli seçkin davetlileri, özenli müziği, kırmızı halılı karşılaması ve mükemmel organizasyonuyla alkışları hak ediyordu. Erkek giyiminde emin adımlarla ilerleyen Ni- Sayı: 372 - Mart 2011 51 Fuarlara Katılımı Teşvik Projesi İPSAN KATILDIĞI İKİ FUARDA GÖZ DOLDURDU standında ürünlerini sergiledi. İpsan, bu fuarda da sezonun moda renk ve desenlerini yansıtan kumaşların yanı sıra örme kumaşlardaki kalitesiyle de dikkat çekti. 2006 yılından beri yürüttüğümüz "Fuarlara Katılımı Teşvik Projesi" büyük ilgi görmeye devam ediyor. Yeni müşteri bulma veya mevcut müşterilerle ilişkileri güçlendirmenin en kolay yolu olarak görülen fuarlar, şirketleri adım adım liderliğe hazırlayan önemli bir mecra olarak her zaman öne çıkıyor. Türk tekstilinin öncü kuruluşlarından İpsan Tekstil Sanayi A.Ş. de yıllardır katıldığı fuarlar ile sektördeki kalıcılığını perçinleyen isimlerden. İpsan, son olarak sendikamızın yürüttüğü "Fuarlara Katılımı Teşvik Projesi" kapsamında iki yeni fuara katılarak adından sözettirdi. Şirket önce 6-8 Ocak tarihleri arasında Suriye'nin başkenti Şam'da düzenlenen 3'üncü Turkish Textile Expo 2011'e katıldı. Fuarda İpsan'ı Genel Müdür Ahmet Fevzi Yazgan ile pazarlama departmanından İlhan Uçar ve Emel Demirel temsil etti. İpsan yetkilileri fuarın ürün çeşitliğini artırmak ve yeni müşteriler bulma yönünde başarılı geçtiğini anlatırken, fuarda yeni koleksiyonlarını tanıttıklarını belirttiler. İpsan'ın katıldığı ikinci fuar ise 7-10 Şubat tarihleri arasında Paris'te gerçekleşen Texworld oldu. Bu fuara Yönetim Kurulu Başkanı Bayram Fatih İpekçi, Genel Müdür Ahmet Fevzi Yazgan ve pazarlama departmanı çalışanları İlhan Uçar, Emel Demirci ve Nilüfer Çelik'ten oluşan kalabalık bir ekiple katılan İpsan, 88 metrekarelik Sayı: 372 - Mart 2011 52 İpsan yetkilileri kendi bünyesinde desen çalışması, varyantlama ve şablon çekimi imkânlarına sahip olan İpsan'ın 12 renk ve 8 renk rotasyon baskı makinaları ile tüm baskı çeşitlerinde hizmet verdiğini belirttiler. Yetkililer, "Reaktif, dispers, pigment, devore, ronjan baskı türlerini istenen tüm kumaşlar üzerine rahatlıkla uygulayabilen İpsan baskı ekibi, digital varyant makinesi ile de müşterilerinin beklentilerinin yükselmesine katkı yaparak; sorunsuz üretimin adresi olmaya namzet bir baskı tesisi haline gelmiştir" dediler. İpsan'ın 1968 yılında, Bursa Organize Sanayi Bölgesi'nin ilk firmalarından biri olarak faaliyetine başladığını belirten yetkililer, şu bilgileri verdiler: "İnsan kaynağı, teknoloji ve bilgiye yaptığı yatırımlarla hızla gelişen İpsan, Türk tekstil endüstrisinde liderliğini sürdürmektedir. Firma merkezi İstanbul'da olup üretimin tamamı Bursa Organize Sanayi Bölgesi'nde bulunan fabrikalarda yapılmaktadır. 30 bin metrekare açık alan üzerine kurulu olan tesislerde, 23 bin metrekare kapalı alanda üretim gerçekleştirilmektedir. İnsan kaynağı profilinde 200’e yakın kişi vardır. Tesislerimiz aylık 1 milyon metre üzerinde baskı ve bin ton üzerinde boyama kapasitesine sahiptir." FUAR TAKVİMİ (NİSAN-MAYIS-HAZİRAN-TEMMUZ 2011) TARİH FUAR NİSAN 02.04.2011-04.04.2011 Şanghay (Çin) Intertextile Ev Tekstili Fuarı 05.04.2011-08.04.2011 Moskova (Rusya) FLOORING MOSCOW-Zemin Kaplamaları Fuarı 05.04.2011-08.04.2011 Moskova (Rusya) Decotex-Ev Tekstili ve Duvar Kaplamaları Fuarı 16.04.2011-18.04.2011 Karaçi (Pakistan) Textile Asia-Tekstil, Konfeksiyon ve Aksesuarları Fuarı 28.04.2011-30.04.2011 Jakarta (Endozezya) INATEX – Uluslararası Tekstil Elyaf ve İplik Fuarı 07.04.2011-10.04.2011 İstanbul (Türkiye) Tekstil Makineleri Fuarı MAYIS 21.05.2011-23.05.2011 Şanghay (Çin) CTFE 2011-Uluslararası Kumaş, Moda Giyim, Üretim Fuarı 21.05.2011 - 23.05.2011 Milano (İtalya) Moda Prima- Uluslararası Örgü ve Hazır Giyim Makineleri Fuarı 24.05.2011 - 26.05.2011 Frankfurt (Almanya) Techtextil Frankfurt-Teknik Tekstil Fuarı 24.05.2011 - 26.05.2011 Atlanta (ABD) Techtextil North America-Tekstil Fuarı HAZİRAN 03.06.2011- 12.06.2011 Londra (İngiltere) Ev Dekorasyonu ve Halı Fuarı 08.06.2011 - 10.06.2011 Tunus (Tunus) Texmed 2011- Tekstil ve Hazır Giyim Fuarı 14.06.2011-17.06.2011 Floransa (İtalya) Pitti Immagine Uomo-Giyim-Moda Fuarı 18.06.2011-22.06.2011 Milano (İtalya) Milano Moda Uomo-Giyim- Moda Fuarı 20.06.2011-23.06.2011 Sao Paulo (Brezilya) Bebe-Çocuk Giyim Fuarı 23.06.2011-25.06.2011 Floransa (İtalya) Pitti Immagine Bimbo-Bebe Çocuk Giyim Fuarı TEMMUZ 24.07.2011 - 26.07.2011 Düsseldorf (Almanya) CPD SIGNATURES 2011- Moda Fuarı Sayı: 372 - Mart 2011 53 Kültür-Sanat SİNEMALARDA NE VAR, NE YOK... “ÇINAR AĞACI”NDA GÖRKEMLİ KADRO FIRTINALI BİR DENİZ “Büyük Adam Küçük Aşk” filmiyle geniş kitlelerin beğenisini kazanan Handan İpekçi'nin yazıp yönettiği “Çınar Ağacı” adlı yapıt, sinemanın sevilen isimlerini bir araya getiriyor. Filmde; Nurgül Yeşilçay, Nejat İşler, Celile Toyon, Meral Okay, Ebru Özkan, Settar Tanrıöğen, Hüseyin Danyal, Ragıp Savaş ve bir çok sürpriz isim yer alıyor. Handan İpekçi'nin bir yılı aşkın süredir üzerinde çalıştığı senaryo ile Nurgül Yeşilçay ve Nejat İşler ilk kez bir sinema filminde bir arada. Kamerasını aile değerlerine çevirmiş bir sevgi filmi “Çınar Ağacı”. Gülerken ağlatan, ağlatırken güldüren temasıyla izlemeye doyamadığımız klasik Türk filmlerinin günümüzdeki versiyonu. 3.5 milyon dolar bütçesi olan filmin çekimleri İstanbul'da yapıldı. Sinemalarımızda 11 Mart’tan itibaren izlenebilecek olan “Bir Avuç Deniz”, Deniz isimli bir kızın; Deniz’e âşık Mert’in; Mert’e âşık Deniz ve Dilek’in; belki de hepsinden önemlisi, oğlu Mert’e “âşık” Rana Hanım’ın hikâyesi: Yakışıklı, başarılı Mert, Amerika’da okulunu bitirmiş ve büyük bir şirkete yönetici olarak atanmıştır. Herkes onu sever, özellikle yakın dostları Aylin ve Bora. Üçü birlikte bir tekne turuna çıkarlar. Bodrum’a geldiklerinde Mert’in sevgilisi, dünya güzeli Dilek de ekibe katılıyor. Dilek ve Mert herkesin beğendiği ideal bir çifttir. Ama sonra Mert’in hayatına Deniz giriverir. Leyla Yılmaz’ın yönettiği “Bir Avuç Deniz”de “Mert”i Engin Altan Düzyatan, “Deniz”i Berrak Tüzünataç oynuyor. Filmin diğer önemli rollerinde; Zeynep Özder, Ayda Aksel, Can Gürzap, Tuğrul Tülek ve Ahu Yağtu var. BİR KOĞUŞA SIĞAN DÜNYA Orhan Kemal’in unutulmaz eseri “72. Koğuş” günümüzün sevilen romancılarından Ayfer Tunç’un kaleminden sinemaya uyarlandı. Murat Saraçoğlu’nun yönettiği filmde; Hülya Avşar, Yavuz Bingöl, Kerem Alışık, Songül Öden, Ahmet Mekin, Civan Canova, Devrim Saltoğlu, Nursel Köse, Ayça Damgacı, Volga Sorgu ve Zeynel Karaca önemli rolleri yorumluyor. Orhan Kemal’in başyapıtlarından biri olan 72. Koğuş, insan haysiyetinin düşebileceği en dipsiz kuyunun hikâyesi. 1940’lar, 2. Dünya Savaşı’nın etkisinde kalan Türkiye’nin kıtlık yılları… Cezaevinin 72 No’lu koğuşunda çeşitli suçlardan yatan Adembabalar… Onların sefaleti, acıları, insanlığa özlemi, hayata dair düşleri, çelişkileri, aşkları ve kavgaları ile bu derin çukura yuvarlanmış, en yakınını üç kuruşa vurabilecek kadar alçalmış insanların dünyası… Bir koğuşun karanlığındaki direniş ve yaşam mücadelesi… 72. Koğuş, kalın duvarlar arasına kapatılmış insanların, duvarların dışındaki akıp giden hayatla çelişkileri ve çatışmalarını yansıtıyor. Sayı: 372 - Mart 2011 54 KİTAP KURTLARI İÇİN... BÜYÜK KONSTANTİN’LE TANIŞIN Radi Dikici’nin kaleme aldığı “Büyük Konstantin- Helena ve Fausta” adlı tarihi roman Everest Yayınları tarafından okurlara sunuldu.İmparator Büyük Konstantin’in 296 yılından başlayarak 337 yılına kadar olan hayatının anlatıldığı bu kitapta, onun kişiliğini, yaşamını, savaşlarını, aşklarını, zaaflarını, güçlü taraflarını, sabırlılığını ve kararlılığını okuyup, Konstantinople’ye yani İstanbulumuz’a duyduğu aşkın şahidi olmak mümkün. Şehirlerin Kraliçesi’nin yaratıcısı olan hükümdarın tarihi gerçeklere sadık kalınarak kaleme alınan romanı, okuyucular için hem sürükleyici hem de şaşırtıcı bir kaynak. İngiliz yazar John Julius Norwich “Byzantium” adlı eserinde onun için şunları söylüyor: “Tarihin hiçbir döneminde, ne ondan önce, ne de ondan sonra imparator, kral ve çar unvanı ile hüküm sürünler, tam anlamı ile büyük unvanına onun kadar lâyık olmuşlardır.” HİTLER DÖNEMİNE ADIM ADIM… Birinci Dünya Savaşı’ndan Berlin’e hayal kırıklığı içinde dönen Teğmen Lohse, Yahudilerden nefret etse de geçimini Berlinli Yahudi bir kuyumcunun evinde özel öğretmenlik yaparak kazanmaya başlar. Alışık olmadığı sivil hayata uyum sağlayamayınca da işinden ayrılır. Radikal sağ eylemci bir gizli örgüte katılır ve kendini Weimar Cumhuriyeti’nin siyasi karmaşasının içinde bulur. Hitler’in ve Nazizm’in ayak seslerinin duyulmaya başladığı bir dönemde, ihtiraslı Lohse, örülmesine kendisinin de katkıda bulunduğu bir entrika, hırs ve ihanet ağına kapılmıştır…Joseph Roth’un kaleme aldığı “Örümcek Ağı”nın konusu kısaca böyle özetlenebilir. Yazar, Almanya’da Weimar Cumhuriyeti’nin sonunu getiren ve Hitler dönemine giden yolu açan olayların ürkünç bir tablosunu çiziyor romanda… ZOLA KLASİĞİ YENİDEN BASILDI 1860’larda Fransa’nın güneyinde maden işçileri, çetin koşullar altında yaşam mücadelesi vermektedir. Çalıştıkları ocaklarda her an iç içe oldukları göçük ya da grizu patlaması tehlikesinin yanı sıra açlık ve sefaletle boğuşup dururlar. Son çare olarak gördükleri grev onlar için kaçınılmazdır artık. Her şeyi göze almaya hazırdırlar, içlerinde filizlenen umut en büyük destekçileridir. Ne yazık ki direnişleri acımasızca bastırılır. Şimdi geride sadece ölüm, kan, gözyaşı ve yok olan hayaller kalmıştır… Emile Zola klasiği “Germinal” dünya edebiyat tarihinin en önemli eserlerinden biri. Can Yayınları’nın yeni baskısını yaptığı klasik, âdeta bir destan. Zola’nın acıyı anlatmadaki yeteneğinin en fazla öne çıktığı eserlerden biri olan “Germinal”, her kütüphanede olması gereken eserlerden. Sayı: 372 - Mart 2011 55 Kültür-Sanat SERGİLERİ GEZERKEN... “TEPE TEPE KULLANIYORUM HÜLYALARIMI” Yapı Kredi Kültür Merkezi’nde sanat ve edebiyatta derin izler bırakmış önemli isimler için açılan “Bir Usta Bir Dünya” sergi dizisi grafik sanatçısı Mengü Ertel ile devam ediyor. Bir Usta Bir Dünya: Mengü Ertel -“Tepe tepe kullanıyorum hülyalarımı” sergisi, 4 Mart-23 Nisan 2011 tarihleri arasında Yapı Kredi Kültür Merkezi’nde ziyaret edilebilecek. “Bir Usta Bir Dünya: Mengü Ertel - “Tepe tepe kullanıyorum hülyalarımı” başlıklı sergi, Mengü Ertel’in sekseninci doğum ve onuncu ölüm yıldönümü anısına düzenlendi. Sergide Mengü Ertel’in hazırladığı afişler, logolar, kitap ve dergi kapakları, ilüstrasyonlar, serbest grafik çalışmaları ve tiyatro dekorları sanatseverlerle buluşuyor. Yayımlanmış afişlerin yanı sıra yayımlanmamış orijinal afişler ve afiş taslakları da sergilenen eserler arasında yer alıyor. Böylece ziyaretçiler tasarımcının düşünce sürecine tanık olabiliyor. Bu retrospektifte Mengü Ertel’in çalışmalarından seçmeler ilk kez toplu olarak gösteriliyor. Sergi Ülfet Ertel ve Murat Ertel’in danışmanlığında hazırlandı. Sergi konsepti ve tasarımı Sadık Karamustafa tarafından gerçekleştirildi; grafik tasarımını Ayşe Karamustafa yaptı. Yapı Kredi Yayınları, sergiyle eş zamanlı olarak Dilek Bektaş’ın kaleme aldığı, Bülent Erkmen’in tasarladığı Mengü Ertel’i bütün yönleriyle anlatan ‘Bir Meşk Gibi’ adlı bir kitap yayımladı. Sergi kapsamında Mengü Ertel üzerine bir de etkinlik düzenleniyor. 16 Mart Çarşamba günü saat 18.30’da İstiklâl Caddesi No.181 Merkezhan adresinde bulunan Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi’nde gerçekleştirilecek söyleşiye Murat Ertel, Zeynep Oral ve Erkal Yavi konuşmacı olarak katılıyor. Ünlü grafik tasarım eleştirmeni Alexandre Alexandre, Novum dergisinde yayımlanan yazısında Mengü Ertel’i şöyle tarif ediyor: “Güçlü kuvvetli bir Türk, siyah saç ve sakal, bastırılmaz bir enerji ve büyük bir yaratıcılık gücü yansıtan zekâ dolu bir yüz, sağlam fakat hassas eller, işte Mengü Ertel’in görünümü. Michel Ange’ın dehasını esinlendirebilir ve onun bir yapıtına konu olabilirdi. Mengü’nün sürekli izleyici gözleri, ciddi bir iyilik ve benzerlerine karşı oldukça saklı bir sevgiyi yansıtıyorlar. Sık sık iyi yüreklilikle gülümsüyor, davranışları genel olarak alçakgönüllü, nadiren gülüyor ama bir kere kahkahası patladı mıydı, bütün kalbiyle gülüyor. Bu büyük sanatçıda yapmacık, özentili, hesaplı hiç bir şey yok. İkiyüzlülük, haksızlık, aldatmaca şiddetli bir fırtına gibi öfkesini uyandırıyorlar.” “ATEŞ PERVANELERİ” REZAN HAS MÜZESİ’NDE “Ateş Pervaneleri- Tulumbacıların Tarihi” başlıklı sergi, Rezan Has Müzesi’nde açıldı. Sergi, Osmanlı İmparatorluğu’nda, asker-sivil itfaiye neferi olarak tanımlanan ve aynı zamanda da mahallenin yiğitlik, şeref ve namus sembolü olan tulumbacıların, günümüz itfaiye teşkilatına nasıl dönüştüğünü gözler önüne seriyor. Macaristan ve Fransa başta olmak üzere Avrupa’da yangınlara tulumba olarak adlandırılan söndürme düzeneğiyle müdahale edilmesi XVI. ve XVII. yüzyıllarda başlarken; Osmanlı Devleti’nde tulumbanın kullanılmaya başlanması XVIII. yüzyıl başında, Fransız asıllı bir mühendis olan Gerçek Davud (David) tarafından (Kasım1719-Kasım 1720) gerçekleştirildi. Kendilerine has argoları ve küfrü bol muhabbetleri ile tulumbacılık; başlı başına bir kültürü, bir yaşam biçimi yansıtmaktaydı. Bir haaaayt ile başlayan nârâlar, manilerle yangına gidiş ve dönüşte öndeki sandığı geçme adına verilen mücadele, beledî bir hizmetin ifası yanında teatral bir gösteri niteliğindeydi. Ağustos 1924’te yasaklanan Mahalle Tulumbacılığı kültürünün kapılarını aralayan bu sergide; Cibali Tütün ve Sigara Fabrikası İtfaiye bölümüne ait malzemeler ile İtfaiye Müzesi eserlerinden oluşan bir seçki ile dönemin soyso-kültürel yapısı, gündelik yaşam tarzı ve devlet yapısı gözler önüne seriliyor. Sergide ayrıca ilk yangın söndürme araçlarından birisi olan 1927 yapımı FIAT marka bir araba da bulunuyor. Tam adı Autopompa FIAT 503F Torpedo olan bu araç, itfaiye modeli araçların bugüne kadar korunmuş ve ülkemizde bilinen tek örneğini oluşturuyor. “Ateş Pervaneleri: Tulumbacılar” sergisi Haziran ayına kadar Rezan Has Müzesi’nde ziyaretçilerini bekliyor. Sayı: 372 - Mart 2011 56 ETKİNLİKLERDEN... GARİP BİR “DOĞUMGÜNÜ PARTİSİ” Harold Pinter’ın yazdığı “Doğumgünü Partisi”, Yıldıray Şahinler rejisiyle Şehir Tiyatroları’nda sanatseverlere sunuluyor. Nobel ödüllü Harold Pinter’ın başyapıtı hem eğlence hem gerilim dolu bir oyun. Bir sahil kasabasında yaşayan karıkoca ve pansiyonlarının tek müşterisi olan bir genç adam… Dışarıdan gelen iki adam ve orada yaşayan bir genç kız… O gün doğum günü olmayan genç adam için bir doğum günü partisi düzenlerler. Ve korkunç eğlence başlar. Çevirisini Memet Fuat’ın, sahne tasarımını Barış Dinçel’in, kostüm tasarımını Tomris Kuzu’nun, müziğini Selimcan Yalçın ve Barış Manisa’nın, ışık tasarımını Murat Selçuk’un, efekt tasarımını Ersin Aşar’ın yaptığı oyunda; Cem Davran, Jülide Kural, Yıldıray Şahinler, Mert Tanık, Özge Borak, Bahtiyar Engin rol alıyor. NİLÜFER ŞİDDET MAĞDURLARI İÇİN SÖYLÜYOR Hürriyet’in “Aile İçi Şiddete Son!” Kampanyası’nın gelenekselleşen konserlerinde bu yıl Türkiye’nin en güçlü seslerinden Nilüfer, “12 Düet” albümündeki isimlerle bir araya gelerek unutulmaz bir konsere imza atmaya hazırlanıyor. 9 Mart Çarşamba günü İstanbul Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilecek konserde Nilüfer, hit şarkılarını ünlü rock’çılarla beraber seslendirecek. Konserin tüm geliri, Aile İçi Şiddet Acil Yardım Hattı’na aktarılmak üzere Aralık Derneği’ne bağışlanacak. Aile içinde kötü muamele ve şiddete maruz kalan kadınlara hukuki, psikolojik ve güvenlikle ilgili destek sağlamak amacıyla 4 yıl önce hizmete açılan Acil Yardım Hattı’na maddi destek sağlamayı ve daha çok kadına ulaşabilmesi için farkındalık yaratmayı amaçlayan konserde Nilüfer klasik şarkılarının yeni versiyonlarını seslendirecek. 9 Mart’ta şarkılarını şiddet mağduru kadınlar için söyleyecek olan Nilüfer’e Şebnem Ferah, Yüksek Sadakat, Malt, Gece Yolcuları, Ogün Sanlısoy, Badem, Hayko Cepkin, Candaş/ Cingi/ Ruacan, Rashit, TNK ve 4x4 eşlik edecek. KADINLAR HAYATI FOTOĞRAFLIYOR Anadolu Hayat Emeklilik tarafından düzenlenen Kadın Gözüyle Hayattan Kareler Fotoğraf Yarışması beşinci yılında tüm kadınların hayata ışık tutan fotoğraflarını bekliyor. Fotoğraf sanatına ilgi duyan amatör-profesyonel tüm kadınlara açık olan yarışmanın başvuruları 14 Mart’a kadar gerçekleşecek. Her yıl olduğu gibi “Hayata dair” teması ile düzenlenen yarışma, kadınların kendilerini ve hayata bakışlarını özgürce ifade edebildikleri bir platform olarak, her geçen yıl daha da büyüyor. “Hayata dair” temasıyla düzenlenen yarışmanın bu yılki seçici kurulu; İstanbul Kültür Üniversitesi İletişim Tasarımı Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Güler Ertan, fotoğraf sanatçıları Aramis Kalay, Laleper Aytek ve Timurtaş Onan ile Anadolu Hayat Emeklilik İletişim Müşaviri Nihan Güney’den oluşuyor. BİR “OTOBÜS” DOLUSU KADIN Bir otobüste yolculuk eden on kadın: Bayan Kahverengi... Bayan Yeşil... Bayan Turuncu... Bayan Kırmızı... Bayan Sarı... Bayan Mavi.... Bayan Pembe... Bayan Siyah... Bayan Gri... Bayan Beyaz... Hepsi birbirinden farklı, hepsi birbirinden renkli... Hiç hesapta yokken sırları ortaya dökülüyor... BGST Tiyatro Bogaziçi’nin yeni oyunu “Otobüs”ün konusu kısaca böyle. Metni Sevilay Saral tarafında yazılan oyunda bir otobüste yolculuk eden, yaşamları birbirinden farklı on kadın; tesadüfen buluştukları bu yolculuk boyunca kendilerini “namus”u konuşur buluyorlar. Otobüs, Türkiye’de çok tartışılan bir konu olan namusu tiyatronun diliyle tartışma çabasında olan bir oyun olarak tasarlandı. Oyun, namusun ne demek olduğuna ve bu kavramın hayatlarımızdaki işleyişine feminist bir gözle bakmayı; sahnedeki bir değil birçok namus hikâyesiyle bu soruları seyirci ile de birlikte tartışmayı hedefliyor. Sayı: 372 - Mart 2011 57 Gezi DİNLERİN VE KÜLTÜRLERİN KAVŞAK NOKTASI: HATAY tür ve inanç turizmi başta olmak üzere Hatay, turizmin her türlü destinasyonları için tarihinden gelen güzellikleri konuklarına cömertçe sunuyor. Hatay Arkeoloji Müzesi (Hatay Mozaik Müzesi), bu kültürü ve tarihi en iyi örneklerle yansıtan eserlerle dolu. Hatay’ı tanımak ve anlamak için bu müze bir rehber niteliğinde… Kaleleri, camileri, manastırları, kiliseleri, arkeolojik SİT alanları, hanları, kervansarayları ile kent, tarihinin tüm ihtişamını konuklarının ayakları altına seriyor. Dört dörtlük kültür turizm kenti Medeniyetler tarihinin önemli buluşma noktalarından biri olan Hatay, inançların ve kültürlerin bir arada yaşadığı, tarihiyle olduğu kadar dört dörtlük turizm alternatifleriyle de önemli bir merkez. Mutfak kültürü ve eşsiz doğası da Hatay’ı vazgeçilmez kılıyor. Anadolu’nun en eski yerleşim merkezlerinden biri olan Hatay’da yerleşmelerin tarihi, M.Ö. 100 binle başlatılan Orta Paleolitik Dönem’e kadar uzanıyor. Yörenin yaşamı kolaylaştıran ılıman iklim koşulları ve verimli toprakları yerleşmelerin tarihini bu döneme kadar uzatıyor. Her dönem göçlere açık olan, Anadolu’yu Çukurova yoluyla Suriye-Filistin’e bağlayan yolların kavşak noktasında bulunan Hatay, Mezopotamya’dan Akdeniz’e çıkmak için kullanabilecek en uygun limanlara sahip olmasıyla da önemli bir kültür ve ticaret kenti olarak anılıyor. Ülkemizin önemli dış ticaret kapılarından birisi olan İskenderun Limanı aynı zamanda Hatay’ın ticaret hayatının da önemli bir parçasını oluşturuyor. Hatay adının kaynağına ilişkin ilk bilgiler M.Ö. 1200’le başlayan Genç Hitit Prenslikleri dönemine kadar gidiyor. Bu dönemde, Amik Ovası'ndaki Hitit Prenslikleri’nin birleşerek Hattena Krallığı adını aldıkları ve Hatay adının da buradan geldiği sanılıyor. Yöreye bu adı ise 1936 yılında Atatürk veriyor. Hattena Krallığı’nın başkenti de, bugünkü Kırıkhan yakınlardaki Kanula’da (Çatalhöyük) kalıntıları bulunan yerleşim yeri olarak tespit ediliyor. Hatay ilinin merkez ilçesi olan Antakya’nın ise yine İsa’dan önceki yüzyıllarda Antiokheia adıyla Slökidler’ce kurulduğu, Araplar’ın bu kente Antekiye adını verdikleri de kayıtlarla tespit edilmiş durumda. Tarihinin her döneminde Hatay, kültürlerin ve dinlerin buluştuğu bir merkez olarak tanınıyor. Ticaret hayatı geliştikçe Hatay’da kültür ve turizm de gelişiyor. Kül- Sayı: 372 - Mart 2011 58 Hatay’ın tarihi kent dokusunu tanımak için merkez ilçesi Antakya’nın Asi Nehri’nin üst kısmındaki bölgelerini dolaşmak bir fikir veriyor. Kemerli yapıya sahip, hemen hepsine bir avluyla girilen ve genellikle iki katlı olan eski Antakya evleri, taş ve ahşap işçiliğinin en gözde örneklerini sergiliyor. Kurtuluş Caddesi üzerinde bulunan yapıların büyük bir kısmı görülmeye değer tarihi yapılar. Ulu Cami, Habibi Neccar Cami ve türbesi, Süveyka Camisi, Katolik Kilisesi, Ortodoks Kilisesi, eski kentle yeniyi birbirine bağlayan köprü kentin tarihi dokusunu doya doya keşfedeceğiniz sürprizleri barındırıyor. Önemli müze ve ören yerleri Harbiye (Defne), Titus Kaya Tüneli, Tel Aççana, Kinet Höyük, Nekropoller, Ceylanlı, İmma, Tainat, Dor Mabedi arkeoloji tarihinin ipuçlarını veriyor. Hatay’da 150 tane arkeolojik SİT alanı, beş tane doğal SİT alanı (Antakya, Harbiye, ReyhanlıYenişehir, Kırıkhan Gölbaşı, Erzin Başlamış) ve bir tane kentsel SİT alanı (Antakya) bulunuyor. Bütün bu SİT alanlarını ve gezilecek önemli yerlerini anlatmak koca bir ansiklopedi hazırlamaya benziyor. Ancak bu yerlerden bir ikisi Hatay’ın kültürlerin ve dinlerin buluşma noktası olması açısından özel önem taşıyor. Dinler mozaiğinin ezan, çan, hazzan ile birlikte yaşandığı bir kent Hatay. Antakya birçok dinden ve inançtan insanın huzur içinde yaşadığı cami, kilise ve havranın bir arada olduğu inanç turizminin merkezi olan bir kültür kenti. Hıristiyanlar için en önemli 10 kutsal merkezden Kudüs ve Vatikan dışında, sekizi (Antakya, Urfa, Kapadokya, Tarsus, Demre, İznik, İstanbul ve Efes/Selçuk) ülkemiz sınırları içinde yer alırken, Antakya bunlar içinde önemli bir yer tutuyor. Cami ve kiliseleri ile önemli bir inanç turizmi merkezi olan Hatay'da, dünyanın ilk mağara kilisesi olan Saint Pierre Kilisesi Antakya Reyhanlı yolu üzerinde, kente iki kilometre uzaklıkta Habib-i Neccar Dağı yakınında bulunuyor. Bu kilise aynı zamanda Hıristiyanlığın ilk kilisesi olarak da biliniyor. 1983 yılında Papa VI. Paul tarafından Hıristiyanlar için Haç yeri ilan edilen kilisede her yıl 29 Haziran’da Katolik Kilisesi’nce ayin düzenleniyor. Antakya camilerinin en eskisi ve en büyüğü 16. yüzyılda yapılan ve Selçuklu tarzını taşıyan tonozlu, düz çatılı Ulu Cami. Asi kenarındaki bu caminin içi, diğer tüm Türk camilerinde olduğu gibi çok sade. Yine Habib-i Neccar Camisi de Antakya için önemli bir mabet. Hatay kaleleriyle de ünlü bir kent. M.Ö. 300 yıllarında Büyük İskender’in generallerinden Seleucos I. Nikator tarafından kurulan Antakya Kalesi, dünyanın önemli yapıları arasında yer alıyor. Sırasıyla Seleukoslar, Romalılar, Bizanslılar, Haçlılar, Selçuklular ve Osmanlılar tarafından kullanılarak günümüze kadar geliyor. On iki kilometre uzunluğunda olan surların 360 kuleden oluştuğu düşünülüyor. Payas Kalesi, Sarıseki Kalesi, Darb-ı Sak Kalesi (Beyazit-i Bestami Kalesi), Bakras Kalesi ve Kurt Kalesi de yine Hatay’ın önemli kaleleri… Dört dörtlük bir turizm kenti Hatay. Sadece inanç değil, sağlık turizmini de kaplıca ve şifalı sularıyla içinde barındıran Hatay, termal turizminin de geliştiği önemli bir merkez konumunda bulunuyor. Reyhanlı Hamamat Kaplıcaları yörenin en büyük kaplıcası ve birçok hastalığa iyi geldiği söylendiği için her yıl binlerce insanı bölgeye çekiyor. Reyhanlı Hamamı, Erzin Başlamış Kaplıcaları, Alaattin Köyü Termal Suyu ve Kisecik Köyü Şifalı Suyu da Hatay’ın önemli termal turizm merkezleri arasında bulunuyor. On dört kilometre uzunluğu ile dünyanın en uzun sahillerinden biri olan Samandağ sahili, deniz, kum ve güneşin keyfini çıkartmak isteyenler için de ideal bir bölge. Eşsiz lezzette bir mutfak kültürü Hatay mutfağı, bölgesindeki medeniyetlerin mutfağından etkilenen ve aynı zamanda da o mutfakların yemek kültürünü etkileyen özelliğe sahip. Dört yüzü aşkın yemek tarifinden 200’ünün özgün yemek reçetelerini ihtiva etmesinin yanı sıra 40’a yakın da unutulmuş reçetenin olması, Hatay mutfağının hatırı sayılı bir mutfak boyutunda olduğunu gösteriyor. Osmanlı mutfağında 315 yemek tarifinin olması dikkate alındığında Hatay mutfağının önemi ortaya çıkıyor. Tipik bir Akdeniz mutfağında kullanılan malzemelerin tümü kullanıyor Hatay mutfağında. İki bin yıllık ya da 100 yıllık yemeklerin tarifleri ve kullanılan malzemeler günümüz Hatay mutfağında değişmeden duruyor. Üçüncü yüzyıldan böbrek dolması, 11. yüzyıldan ıspanak, 13. yüzyıldan tüffahiye, 15. yüzyıldan pazı yoğurtlama, 16. yüzyıldan asma kabak bastısı gibi, günümüzde de Hatay mutfağı dendiğinde akla gelen künefe ve humus yemeğiyle eşsiz lezzetleri barındırıyor. Hatay’da tam ve yarım pansiyon konaklama yapılacak her zevke ve bütçeye uygun otel mevcut. Ulaşım açısından bir sıkıntı yok. Uçak ve otobüsle günün belirli saatlerinde Hatay’a yolculuk edilebiliyor. Hatay, İstanbul’a bin 130, Ankara’ya 681, İzmir’e ise bin 92 kilometre uzaklıkta bulunuyor. Sayı: 372 - Mart 2011 59 Medyadan Yansımalar HÜRRİYET 1 Şubat Sayı: 372 - Mart 2011 60 VATAN 4 Şubat Sayı: 372 - Mart 2011 61 Tebessüm Sayı: 372 - Mart 2011 62 Gülşen KARAGÖZ Summaries in English A SILENT TRANSFORMATION FOR TURKISH FAIRS Textile and apparel fairs organized in Turkey are now centers of attraction for the world. Fairs are increasingly more international as they become major centers of trade for many countries, especially the Middle East, leading to a silent transformation the signs of which are visible in recently organized fairs. İstanbul has become a frequently visited place in recent years and this has led to a growing significance of fairs in the city, making the fairs themselves brands in their own right. The fashion fair Collection Premiére İstanbul (CPI) organized last month was an important milestone in this development. CPI, organized by the İstanbul Textile and Apparel Exporters’ Association (İTKİB) at Santral İstanbul between February 2-4, 2011, aimed at being an important bridge in fashion and culture between Europe and the Middle East. CPI drew a lot of attention despite the fact that this year was only the second time it was organized. The fair coincided with events in Egypt. It had close to 10.000 visitors half of whom were foreign visitors. Two to three thousand of the foreign visitors came from Russia. The impact of the lifting of visas on trade fairs will be evident at the İstanbul Fashion Fair (IFF) organized at CNR Expo on March 3-6, 2011. Many companies from the Middle East, North Africa and Russia attend this year’s IFF while 5 companies from Greece participate for franchise deals. Another event that further enhances Turkey’s success in fairs was the IF Wedding Fashion – 5. Wedding Gowns, Suits and Dresses organized in İzmir. IF Wedding Fashion which ranked among the top three with Milan and Barcelona last year became the largest fair in Europe in its sector at its 5th event. The fair held on February 16-19 this year hosted a large number of buyers from the Arab countries, the United States and Europe. YÜNSA IS AMONG TOP 5 IN THE WORLD AND VYING FOR LEADERSHIP Sabancı Group’s textile company Yünsa is vying for world leadership. Yünsa is Turkey’s and Europe’s largest wool fabric producer and among the top 5 in the world and has bigger goals for the future. General Manager of Yünsa Cem Çelikoğlu says thatYünsa leads in Europe with a production capacity of 12 million meters and, “aims to grow up to 20 million meters in 5 years.” Çelikoğlu who said that the Sabancı Group is supporting this goal remarked that, “ an investment of around 20 million dollars is needed to achieve this goal. China has two main producers and their production is 25 million meters. Italy makes up for almost half of the world’s production, but the companies in Italy are smaller than Yünsa.” Cem Çelikoğlu said that 70% of their sales go to export markets with 30% to the domestic market, adding that the value of the company was 75 million dollars. Çelikoğlu said that they will make new investments in the next 3-5 years and that their goal is “to be the market leader in the world.” Çelikoğlu also said that the textile sector will grow 6-7% in 2011 keeping up with similar growth trends in 2010. Çelikoğlu viewed 2011 as a good year in terms of employment and said that, “there will be no one left without a job in the textile sector this year.” Çelikoğlu said that they are now focusing on design, having transferred Luca Valle from the most famous Italian wool fabric producer Cerruti. He said, “We included a well known person in our team. We now focus on fashion and design. We sell to A plus, in other words, top rated customers in China and Italy. We aim to grow our export business by 30% by the end of this year.” Cem Çelikoğlu also said that they will focus on the brand Uptown in 2011, “we bought this brand during the crisis. The sector was not doing well. We had a hard time during the crisis. We transferred the brand to Yünsa. We had 20 stores, but downsized to 8. We are getting positive signals for 2011. We will focus on this brand.” Sayı: 372 - Mart 2011 63 Summaries in English VAKKO - THE WORLD’S BEST “WORKSPACE” Vakko Tekstil ve Hazır Giyim Sanayi İşletmeleri A.Ş., a member of the Turkish Textile Employers’ Association, is a leading brand representing the power of the Turkish textile sector around the globe. In 2011, Vakko received an important award which has been a source of pride in the international platform for our sector. The famous Wallpaper* magazine, a global cult in the design industry, selected “Vakko Fashion Center and Power Media Center” which had already impressed the international circles of architecture, as the “Best Workspace” at its 7th Design Awards. The Vakko Fashion and Power Media Center, a pioneer in its field, was designed by REX which is well known for its eye-catching designs in modern architecture. Covered completely by glass without the use of any concrete or other material in its ex- terior, the Vakko Fashion Center and Power Media Center is unique in the world with special glass designed to bear its own weight. The Vakko Fashion Center and Power Media Center which sprawls over an area of 12.500 square meters has management units, creative staff offices and showrooms. In addition to the workspace, the Vitali Hakko Creative Industries Library will be opened in March at the Vakko Fashion Center as well as an auditorium seating 200 people for concerts, performances and conferences; and a museum with a capacity to display 700 pieces. Cem Hakko, the Chairman of the Board of Vakko Holding, who is proud to add a masterpiece not just to Istanbul but also to the world said, “I thought we had realized our dream, but I see that we have done even more than that. Thank you, Wallpaper*!” KARSU MAINTAINS MARKET ADVANTAGE WITH “IMAGE” YARNS Karsu Tekstil, exclusive producer of “image” yarns in Turkey, focuses on the production of these yarns that are used Sayı: 372 - Mart 2011 64 worldwide. The company utilizes airjet technology to reduce friction and risk ratios to zero in its products by realizing yarn movements through high pressure air. Board Member and General Manager of Karsu Tekstil San. Tic. A.Ş. Nevzat Seyok explained developments in the company and said that Karsu operates full capacity with its 600 employees and exports 40% of its production to European countries, the USA, Brazil, Mexico and Israel. Seyok said, “In its factory in Kayseri, Karsu Tekstil produces single and plied yarns with ex- pert staff and meets customer needs for dyed yarn in its specialized dye-house, especially in regenerated cellulosic yarn dyeing. We also meet customer needs for special fabric. Our company originally began with ring yarn production and added open-end and compact yarn systems to its production.” Seyok went on to say, “Our company has the largest machinery park in airjet yarn production in Turkey and will grow its capacity through investments in the near future. We aim to grow our capacity for airjet production through new projects if the right set of circumstances are present.” Seyok also said that they are among the few global producers of Promodal which is a patented product of the Austrian cellulosic fiber producer Lenzing. Seyok added, “We are also the exclusive producers of yarns made of Modal, Coolmax, Thermolite and Thermocool fibers in Turkey. These yarns are known around the world as “image yarns.””