kadınlar plajı açılmasının çok yönlü analizi

Transkript

kadınlar plajı açılmasının çok yönlü analizi
Anti Tez
KADINLAR PLAJI
AÇILMASININ ÇOK
YÖNLÜ ANALİZİ
Caner ERDOĞAN
Akdeniz Üniversitesi SBE Kamu
Yönetimi Anabilim Dalı
Doktorant
Menderes Türel’in Büyükşehir belediye başkanı olduktan sonraki ilk icraatlarından
birisi Sarısu’da “kadınlar plajı” yapmak oldu. Kadınlar plajının yapılması beraberinde
bir tartışmayı da beraberinde getirdi. Bu olayın analizini doğru yapabilmek hem destekleyenler hem de karşı çıkanlar açısından olaya yaklaşıp bir sonuca varmak daha
mantıklı olacaktır. Kültürel, sosyolojik, ideolojik, dini ve psikolojik bir çok yönü olan
bu olayı tek taraflı ya da tek bir arguman üzerinden değerlendirmek bu icraatın doğruluğu ya da yanlışlığı konusunda yanıltıcı sonuçlar ortaya koyabilir. Ben bu yazımda
“empati yapan” ve “hoşgörülü yaklaşan” bir bakış açısıyla çok yönlü değerlendirmelerde bulunacağım.
Destekleyenlerin görüşü: Kadınlar plajı çeşitli psikolojik, kültürel ve dinsel faktörlerden dolayı erkeklerin de bulunduğu halka açık ortamlarda denize girmek istemeyen ya da çekinen ve dolayısıyla Antalya gibi denizle özdeşleşmiş bir şehirde bu
imkândan faydalanamayan kadınlara sunulan önemli bir hizmettir.
Bu görüş aslında içeriğinde toplumsal bir gerçekliği barındırmaktadır. Öyle ki, kadınların halka açık bir ortamda mayo ve bikiniyle denize girmeleri modern ve evrensel
deniz kültürü açısından tartışılmaz bir durumdur. Ancak, Türkiye’nin sosyokültürel ve
dinsel gerçekliklerinden koparak kendini muhafazakâr ya da dindar olarak tanımlayan bir kadını mayo ya da bikiniyle denize girmesi gerektiğine ikna etmek mümkün
değildir. Eğer bu durum çok az sayıda kadın için geçerli olsa istisna deyip üzerinde
durmayabilirsiniz, ancak ülkemizde kabul gören deniz kültürünü benimsemeyen kadınların sayısal olarak benimseyenlerden belki de daha fazla olduğu gerçeği ile karşı
karşıya kalırız. Bu kalıba giren kadınların sayısal çokluğu konuya yaklaşımımızı ortaya
koyarken mutlaka göz önünde bulundurmamız gereken bir husustur.
60
Antalya açısından olaya baktığımızda bakış açısı olarak bu konuda
daha ilerici olduğu kabul edilebilir.
Yeni nesil genç kadınlar açısından
–ailesi ve kendisi muhafazakâr
yapıda olsa bile- erkeklerin de bulunduğu ortamda mayo ile denize
girmek belli oranda benimsenmiş
ve içselleştirilmiş bir durum olarak
karşımıza çıkıyor. Aslında bu şekilde denize girmeyi zaruriyet olarak
gören bazı kadınların kendi iç dünyalarında yaşadıkları iç çatışmaları
da görmezden gelemeyiz. Dahası,
bunu benimseme ve içselleştirme
bakımından zorluk yaşayan kadınlar
da bazen gündüz bazen de gece karanlığında elbise ile denize girmeyi
tercih etmekteler. Ve nitekim, bana
göre Antalya’da yaşayan özellikle
40-50 yaş üstü kadınların belki de
önemli bir kısmının belki de hayatları boyunca “ayağını denize sokma”nın daha ötesine geçemedikleri
gerçeğini de göz ardı etmememiz
gerekir. Ki, bu kadınlar ne kadar ilerici düşünceye sahip olsalar da belli
bir yaştan sonra onların değer yargılarını yıkmak kesinlikle mümkün değil. 60 yaşında tuzlu suyun kendine
iyi geldiğini düşünen babaanneye
ya da günlük hayatında başını örten ya da türban takan genç bir kıza
“denize mayoyla girilir, elbiseyle
Anti Tez
girilmez” fikrini empoze etmek ne kadar
akılcı olabilir ki? “Allahın emri budur” savunması yapan ve günah olduğunu düşündüğü
için erkeklerle tokalaşmayan başörtülü genç
bir kıza “ama modernlik bunu gerektirir” gibi
anlamsız bir savunma yapmak kadar mantıksız bir bakış açısı olamaz. İşte burada bizim
gibi olmayanları bizim sahip olduğumuz ve
inandığımız modern değerleri (ya da deniz
kültürünü) benimsemedikleri için kenara mı
itmeliyiz? Tabi ki hayır. Bırakın bu kadınların
sayısal çokluğunu 3-5 kişi bile olsalar onları
anlayabilmemiz toplumsal hoşgörü açısından çok önemli.
Ancak, belli bir entelektüel seviyeyi aşmış
kişilerin “elbiseyle denize giren kadınlara”
bakış açısının “empati ve hoşgörü”den uzak
olduğu gerçeğini hepimiz kabul etmeliyiz.
Aslında burada entelektüel kişilerin ortaya
koyduğu bu tepki ve ötekileştirme o kadının
temsil ettiği ideoloji ile ilgili. Yani, durumu
bilinçaltına yerleşmiş ideolojik karamsarlığın
ya da hezimetin neden olduğu tepkinin o kadınlar nezdinde somutlaşması olduğunu düşünüyorum. İşte bu ötekileştirme o kadınlar
açısından “böyle denize mi girilir” “bunlar da
amma çoğaldı” diye tepki gösteren değil de,
“benim başörtülü kardeşim” söylemini dilini
düşürmeyen siyasetçileri daha sempatik hale
getirir. Çünkü bir tarafta onu ötekileştiren, diğer tarafta ona sahip çıkan bir anlayış vardır
ona göre. İşte bu noktada, Sarısu’da kadınlar
plajını açan Menderes Türel’e ve onun partisine bu kadınlar duyacağı minnetin oy verme ya da oy veriyorsa bile davaya daha fazla
sarılma davranışını iyi analiz etmek gerekir.
Keza, mevzuya sadece dinsel, ideolojik
ve kültürel açıdan yaklaşmanın da ötesinde
“çekingenlik” ya da “özgüven eksikliği” gibi
sadece psikolojik faktörleri de yok sayamayız. Mayo ya da bikini giyme konusunda bir
sıkıntı yaşamayan ancak o kıyafet ile karşı
cins erkeklerle aynı ortamda bulunmaktan
rahatsızlık duyan kadınların sayısını da azımsamamak gerek. Bir kadının kendi mahremi
olarak gördüğü vücudunu bir erkeğin görmesini istememesi -kimilerine göre modern
gelmese de- doğal kabul edilmelidir. Dahası
bu bakış açısına sahip olduğu için “o zaman
denize girmesin” gibi bir çıkış yapmak da bana göre insafsızlıktır. Bu açıdan
onlara alternatif seçenek sunma fikri sıcak karşılanabilir.
Mevzubahis modernlik olunca sürekli Batı’yı örnek veriyoruz, ama Batı’daki erkekler deniz kenarında bikini ya da mayosuyla güneşlenen kadınları
sürekli gözleriyle ya da sözleriyle taciz etmiyor. Artık, çoğu kadın Konyaaltı
ve Lara gibi halka açık plajlarda kişiliği oturmamış erkeklerin tacizlerini “işin
doğası gereği” olarak kabullenmiş ve benimsemiş durumda. Peki ya bunu
doğal olarak kabul edemeyenler? En başta dediğim gibi bazı konuları değerlendirirken günlük hayatta karşımıza çıkan gerçeklikleri de göz ardı edemeyiz. Çünkü, sorun haline gelen durumlar beraberinde sorunla karşılaşan
kişiler açısından yeni bir ihtiyaç algısı ve dolayısıyla devletin ilgili birimlerinden (merkezi yönetim ya da yerel yönetim) hizmet talebi ortaya çıkarır. İşte
kadınlar plajının muhafazakâr olmayan
çoğu kadın tarafından da destek görmesini bu gerçekliklerle açıklayabiliriz.
Muhafazakarlaşan
Türkiye’de
kamusal talep ve
ihtiyaç olgusunun
değişmesi de kaçınılmazdır. Bu açıdan
bakıldığında, anayasada bile kadınlar
için pozitif ayrımcılık
öngörülmüşken Türel’in attığı bu adım
“kamusal talebe yönelik kamu hizmeti” gibi masumane bir mantık içine sokulabilir. Şunu açıkça
ortaya koymalıyız: Evet, kadınlardan böyle bir talebin olduğu ve pek de dillendirilmediği aşikardı. Ve, Türel de bu talebe karşılık verdi. Tabi, burada Türel’in bu icraatını sadece yönetim bilimi açısından ele alırsak yine eksik kalır.
Bana göre, kadınlar plajının açılması ciddi bir oy potansiyeline karşılık gelen
ve kendisine seçimlerde destek vermiş olan muhafazakâr kesimdeki kadınlara bir “teşekkür” anlamı taşıyor. Muhtemeldir ki 2015 Genel Seçimlerinde
bu hizmet bir siyasi malzeme olarak kullanılacaktır. Hatta, Tayyip Erdoğan
üslubu ile “benim başı kapalı bacım denize giremiyordu, tüm engellemelere
rağmen onu denize soktuk” gibi basit ama muhafazakar kesimde ciddi karşılık gören bir söylemin gelişeceği aşikar. Aslında burada MHP, BBP ve Saadet
Partisi gibi muhafazakâr partilere oy veren kadınların oyunu alabilmek de
cabası.
Netice itibariyle, Antalya’daki kadınların önemli kesimi kadınlar plajına
olumlu yaklaşmaktadır. Muhafazakar kadınlar bunu bir “hak ve özgürlük”
olarak algılarken, kimi modern kadınlar da “kamu hizmeti” olarak algılamışlardır.
Karşı çıkanların görüşü: Kadınlar plajı esasen kadının toplumdan izole
edilmesi ve koparılması anlamını taşır. Burada temel amaç, 2002 yılından
beri iktidar olan AKP’nin Türk toplumunu muhafazakâr bir çizgide dönüştürme ve Türkiye’de ılımlı İslam düşüncesini hayata geçirme projesinin somut
adımlarından biridir. Dolayısıyla, olayı basit bir “kamu hizmeti” ya da “hak ve
özgürlük talebi” olarak değerlendirmek madalyonun görünen yüzüdür. Bu
açıdan, aslında bir ilk olarak kadınlar plajının açılması, önce üniversitelerde
sonrasında kamuda türban yasağının kaldırılması, imam hatiplerin orta kısmının açılması, kürtajın yasaklanması, içkinin yasaklanması vs. icraatlarla bir
bütün içerisinde düşünülmesi gereken sistemli ve planlı bir adımdır. Bu adım
“gericilik” olarak ifade edilmelidir.
Evet, kendini modern olarak gören önemli bir kesim de kadınlar plajını
bu şekilde algıladı. Aslına bakıldığında, rönesans ve reformdan bu yana sürekli ilerleyen dünyada AKP’nin attığı çoğu adımın Türkiye açısından “geriye
gidiş” anlamına geldiği de ortada. 2002 yılında AKP’nin iktidar olmasından
bu yana bu geri gidiş (yani muhafazakârlaşma ya da gericilik) kimi zaman
61
Anti Tez
kontrollü kimi zaman da kontrolsüz olarak hayatın her alanda kendini göstermiş durumda. Bu süreçte “türban serbestliği” ve “kürtaj yasağı” kadının
muhafazakârlaştırılmasının “sembol” adımları olarak görüldü. İşte buradaki
endişe “kadınlar plajı”nın kadının muhafazakarlaştırılması açısından yeni bir
sembol olup olmayacağıdır. İlk olarak Antalya’da başlayan bu uygulama zamanla Marmara ve Karadeniz’deki AKP’li belediyeler tarafından yaygınlaştırılır
mı? Ya da “talep var” denilerek Antalya’nın başka ilçelerinde yeni “kadınlar
plajı” açılır mı? Bu soruların cevabını şimdi verebilmek zor ancak bu soruların
beraberinde bir endişeye neden olduğu ortada.
Burada aslında tartışma şu olmalı: Dünyadaki önü alınamaz yenileşmeye
ve modernleşmeye karşı “eski ve gerici” olanı talep etmek nasıl ve ne şekilde
“hak ve özgürlük” olarak algılanmalıdır. Bir üniversite öğrencisinin üniversitede derslere başı kapalı olarak girebilmesi bir “hak ve özgürlük” olarak algılanabilirken, bu öğrencinin 3-5 yıl sonra “erkekler ve kadınların ayrı sınıflarda
ders görmesini” talep etmesi bir “hak ve özgürlük” olarak mı algılanacaktır?
Yani, bunun sınırı ve ayarı nedir? Eğer, çoğunlukçu demokrasi mantığıyla
ülkenin %51’i “şeriat isteriz” derse bu demokratik bir talep olarak mı algılanacaktır? İşte kadınlar plajına karşı çıkanların duyduğu endişe bununla ilgili. AKP’nin
2002 yılından bu yana girdiği tüm seçimlerde zafer kazanması; siyasi, hukuki,
bürokratik, iktisadi ve toplumsal yapıya koşulsuz ve rakipsiz hâkim olması Atatürkçüler ve solcular açısından büyük bir tehdit algısını da beraberinde getirdi.
Daha 5-6 yıl öncesine kadar türbanlı öğrencilerin üniversiteye girebilmeleri
mümkün gözükmezken, dahası kamu başörtüsü serbestliği hayal iken, bugün
hepsi gerçekleşti. Yine, katsayı engelinin kaldırılarak imam hatiplilerin üniversiteye girmelerinin kolaylaştırılması ve imam hatiplerin ortaokul kısımlarının
yeniden açılması bu endişeleri haklı çıkarıyor. Yine, içki yasağı, kürtaj yasağı
vs. toplumdaki belli bir kesimin yaşam alanının kısıtlanması ve daraltılması
anlamını taşıyor. Ve tabi ki, her iki kesimin de birbirini “öteki” olarak görmesi
ve bunun neden olduğu ideolojik temelli toplumsal kamplaşma ve ayrışma da
günümüz Türkiye’si açısından ciddi bir sorun. Aslında bu endişenin temelinde
“azınlıkta” ve “ötekileştirilmiş” olmanın verdiği korku yatıyor.
SONUÇ:
Kadınlar plajının muhafazakâr kadınlar açısından bir “hak ve özgürlük”, kimi modern kadınlar
tarafından kamu talebine yönelik “kamu hizmeti”
olarak algılanması tutarlı bir bakış açısıdır. Kimi kadınların sosyokültürel ve dini nedenlerle, kimi kadınların da psikolojik ve sosyolojik nedenlerle böyle
bir talepte bulunmaları gayet doğaldır. Bu talebe
karşılık olarak Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin de
kadınlar plajını açması kabul edilebilirdir. Ancak, bu
kamu hizmetinin sunulmasında halkın oy verme
davranışlarını etkileme ve siyasi rant elde etme arzusu da gözardı edilemez.
Anthony Downs 1950’li yıllarda ortaya attığı
“oy maksimizasyonu” yaklaşımı ile “siyasi partile-
62
rin uyguladıkları politikalar ile sağlayacakları
marjinal oy kazancı marjinal oy kaybından
fazla olduğu sürece aynı politikaya devam
ederler” demiştir. Olaya Menderes Türel
açısından baktığımızda kadınlar plajının Türel ve AKP’ye oy kaybettirmeyeceği ancak oy
sağlayacağı (MHP, BBP, Saadet Partisi’ne oy
veren kadınlardan) aşikârdır. O halde Türel
açısından siyasi olarak kazançlı bir adım olarak görülmelidir.
Bana göre, kadınlar plajına karşı çıkan
kesimin “empati” yapması ve mevzuya daha
hoşgörülü yaklaşması gerekmektedir. Endişeler haklıdır, ancak endişeleri paranoya
noktasına da getirmemek gerek. Şahsen
kadınlar plajının muhafazakar kadınları toplumdan izole etme sonucunu doğuracağını
düşünmüyorum. Onun da ötesinde “türban”
ve “kürtaj” gibi sembollerle aynı kefeye konulmasını da çok rasyonel bulmuyorum. Tam
tersine burada kadınların özgürlük alanının
ve seçeneklerinin genişletilmesi söz konusu.
Dolayısıyla bu talebi ve hizmeti iyi niyetli olarak değerlendirmek gerek. O kadınlara bizim
yarattığımız değerlerin gerekliliklerine uyarak denize girmeleri yönünde toplumsal ve
psikolojik bir baskı yapmak doğru bir bakış
açısı olmadığı gibi onları bizlerden daha da
uzaklaştıracaktır. Bu açından bakıldığında,
ben aslında böyle bir hizmetin CHP’li bir belediye tarafından yapılmasını arzu ederdim.
Ayrıca, plaj açıldıktan sonra mayolu ve bikinili
kadınların kadınlar plajına oldukça ilgi gösterdiği gerçeği ile karşı karşıyayız. Burada,
üstte bahsettiğim gibi psikolojik faktörler ile
eğitimsiz ve kültürsüz erkeklerin taciz riskinin olmadığı bir ortamda kadınların daha huzurlu oldukları gibi sosyolojik bir gerçeklik ile
de karşı karşıyayız.
Ancak, kadınlar plajının ideolojik bir hedef güdülerek yaygınlaştırılması ya da Sarısu
gibi kent merkezi dışında bir yer değil de
insanların gözüne sokarcasına kent merkezlerine taşınması fikrine sıcak bakmıyorum.
Zaten böyle bir adım icraatı ortaya koyanların
temelde “kötü niyetli” olduklarını açığa çıkaracaktır. Zamanla niyetler de kendini belli
edecektir. Bekleyelim ve görelim…