Avrupa Anayasası`nın Ekonomik Sistem Boyutu ve Türkiye
Transkript
Avrupa Anayasası`nın Ekonomik Sistem Boyutu ve Türkiye
STRATEJİK ÖNGÖRÜ DERGİSİ Yıl: 2 Sayı: 4 2005 JOURNAL OF STRATEGIC INSIGHT Volume: 2 Number: 4 2005 İÇİNDEKİLER 4 NATO'nun Yeni Yönelimleri Prof. Dr. Hasret Çomak 1 0 Terör ve Medya Dr. Ahmet Dinçyürek 16 Kerkük Kimindir? Prof. Dr. Mahir Nakip 2 3 Avrupa Anayasası'nın Ekonomik Sistem Boyutu ve Türkiye Doç. Dr. Hasan Selçuk - Dr. Kenan Dağcı Sahibi / Publisher 3 2 Türkiye - Körfez Ülkeleri ilişkileri TASAM Adına Bülent Araş Başkan Süleyman ŞENSOY 3 7 Afrika'da Bütünleşme Hareketleri Doç. Dr. Ahmet Kavas Editör ve Yazı İşleri Md. / Editor in Chief 4 8 Ukrayna Çevresinde Binyıl Gn.Md.E.Dz.P.Kur.Kd.Alb. Atilla SANDIKLI Ilyas Kamalov 5 6 Güney Kafkasya'daki Yeni Jeostratejik Oyunun Güvenlik TASAM Yayınları Direktörü / TASAM Publications Director Yapılanması ve Azerbaycan İhsan TOY Ramil Memmedox 6 2 Çanlar Kimin İçin Çalıyor ya da ABD Nereye Doğru Gidiyor? Editör Yardımcıları / Deputy Editors Mehmet Anık Dr. Kenan DAĞCI 74 Arap Orta Doğusu'nda Yerelleşmenin Demokratikleşme Emirhan GÖRAL Üzerindeki Etkisi ve Suriye Arap Cumhuriyeti'nde Azınlıklar Yasin Atlıoğlu Yayın Kurulu / Editorial Board 8 7 Küreselleşme ve Bölgeselleşme Sürecinde Güney Asya ve Prof.Dr. Hasret ÇOMAK (Kocaeli Üniversitesi) Pasifik Bölgesi Prof.Dr. Mehmet ZELKA (Beykent Üniversitesi) Atilla Sandıklı - İlhan Güllü Prof.Dr. Ferruh ERTÜRK (Yıldız Teknik Üniv.) 9 6 Şangay İşbirliği Örgütü'nün Geleceği Prof.Dr. Vasilis FOUSKAS (Kingston University) Sean L. Yom Prof.Dr. Bülent GÖKAY (Keele University) 1 0 2 Çin'in Yeni Güvenlik Anlayışı ve Politikası Doç.Dr. Hasan SELÇUK (Marmara Üniversitesi) Pro/. Dr. Qimao Chen Doç.Dr. Bülent ARAŞ (Fatih Üniversitesi) 1 0 7 Afganistan'da Terörle Savaş ve Pakistan: Seçenekler, Doç.Dr. Atilla AKKOYUNLU (Boğaziçi Üniv.) Pragmatizm ve Kararlar Doç. Dr. Ahmet KAVAS (İSAM) Yrd. Doç. Dr. Ijas Khan 1 1 1 Hint Dış Politikası Gelişiyor Hakemli Dergi Sumit Ganguly Yönetim Merkezi 1 1 7 Keşmir Çatışmasının Ekonomi Politiği Halıcılar Cd. No. 100 34080 Fatih-İSTANBUL Wajahat Habibullah Tel: 0 212 635 6151 1 2 8 ABD Gerçek Politikasını Seçmek Zorunda: Askeri Gücünü 0 212 532 60 66 Öncelikli Faktör Olarak Kullanması, ABD'yi Süper Güç Olma Fax: 0 212 532 58 82 Durumundan Geriye Sürüklüyor İhsan Tuncer Dabanlı Web Sayfası: www.tasam.org 1 3 2 Demokratik Devrimler "Sürekli Devrim"in Bir Parçası mı?: www.mead.org.tr Gürcistan ve Ukrayna Olaylarının Orta Asya'da Yansımaları E-Posta: [email protected] Dr. M. Turgut Demirtepe 1 3 7 Avrupa Birliği Bağlamında Türkiye-Rusya İlişkilerinin Geleceği Abone Ücreti Yrd. Doç. Dr. Esra Hatipoğlu Yıllık 35 YTL (35.000.000 TL) 1 4 6 Lozan Antlaşması Perspektifinden azınlık Raporunun İncelenmesi ve Federal Almanya ile AB Anayasası Bağlamında Karşılaştırılması Abone İletişim ve Reklam Tuğçe Varol E-Posta: [email protected] 1 5 4 Kimlik ve Vatandaşlık: Kavramlar ve AB'deki Uygulamalar 0 212 532 60 66 Hande Kolçak Köstendil 0 212 635 61 51 1 6 1 AB Kapısında Türkiye ve Göç Politikası Gül Arıkan Akdağ Grafik Tasarım 1 6 8 Çevde Alanında Halkın Katılımı CrEaTiCa / Gülistan Ertürk - Ahmet Tecik Dr. Pervin Dedeler Bezirci Renk Ayrımı 1 7 2 Brüksel Avrupa Konseyi Sonuç Bildirgesi Üzerine Notlar GraPHiCa (17 Aralık 2004) Türkiye'nin Avrupa Birliğine Katılımı "İmkansız"ı Baskı Tanımlamak (?) Bilge Matbaacılık Dr. Engin Selçuk 1 7 9 17 Aralık Zirvesi Sonuçları Üzerine Değerlendirmeler: Stratejik Öngörü Dergisi MEAD-TASAM E. Büyükelçi Onur Öymen - Dr. Can Baydarol işbirliğiyle üç ayda bir yayınlanmaktadır. ©TASAMI i STRATEJİK ONGORU Avrupa Anayasası'nın Ekonomik Sistem Boyutu ve Türkiye Doç. Dr. Hasan SELÇUK* Dr. Kenan DAĞCI** Özet Avrupa Anayasası Avrupa Birliği entegrasyon sürecinde önemli bir aşamayı temsil etmektedir. Günümüze kadar AB'nin siyasal, hukuksal ve ekonomik yapısı ile ilgili birçok araştırma yapılmıştır. Daha önce yapılan çalışmalara katkı sağlamak açısından bu makalede, Avrupa Anayasası'nın ekonomik sistem boyutu ele alınmakta ve Türkiye'nin mevcut iktisadi sistemiyle bir karşılaştırma yapılarak önerilerde bulunulmaktadır. Abstract The Economic System Aspect of the EU Constitution and Turkey The European Constitution represents an important step within the European integration process. The political, legal and economic structure of the EU have been analyzed in various academic studies. Besides those previous stud ies, this paper examines the economic system aspect of the European Constitution and presents suggestions by mak ing a comparison with the current economic system of Turkey. Giriş Avrupa Birliği'nin Piyasa Düzeni AB Konseyi tarafından Avrupa Anayasa taslağının 17-18 Haziran 2004'de kabul edilmesiyle AB, ekonomik entegrasyon sürecinin yanı sıra, siyasal entegrasyon an lamında da önemli bir gelişme kaydetmiştir. Avrupa Anayasası'nı Kuran Antlaşma 29 Ekim 2004 tarihinde aralarında Bulgaristan, Romanya ve Türkiye'nin de bu lunduğu aday ülkeler ve AB'ye üye 25 ülke tarafından Roma'da imzalandı. Avrupa Anayasası'nı kuran Antlaş manın taraf ülkelerin kendi iç hukuk usullerine göre onaylamalarından sonra muhtemelen 2007 yılında yü rürlüğe girmesi beklenmektedir1. Avrupa Anayasası'nda AB'nin amaçları "Birlik'in Amaçlan" başlıklı üçüncü maddede düzenlenmiştir. Ko numuz açısından Birlik'in amaçları olarak sayılan mad deler arasında aynı maddenin üçüncü fıkrası önemli bir ipucu vermektedir. Avrupa Anayasası'nda AB'nin, iktisadi sistem anlayı şı bakımından nasıl bir perspektif belirlediğinin ortaya konulması ve bunun Türkiye açısından sonuçlarının ne ler olabileceğinin değerlendirilmesi büyük önem kazan mıştır. Aşağıda gelecekte AB'nin nasıl bir iktisadi siste mi benimseyebileceği konusu Avrupa Anayasası bağla mında ele alınmakta ve bunun Türkiye'yi nasıl etkileye bileceği incelenmektedir. Avrupa Anayasası 3/3 maddesinde: "Birlik, tam istih dam ve toplumsal ilerleme hedefine sahip rekabet gücü yüksek bir sosyal piyasa ekonomisine, dengeli ekonomik büyümeye dayanan, sürdürülebilir şekilde Avrupa'nın kalkınması için çalışır" ifadesi yer almaktadır. Bu mad deden de anlaşılacağı gibi, sosyal piyasa ekonomisine özellikle vurgu yapılmaktadır. Sosyal piyasa ekonomisi kısaca "... sosyal eşitlik ile birlikte sağlanmış piyasa öz 2 gürlüğü" şeklinde tanımlanabilir. O halde bu maddeden hareketle AB'nin, oluşturacağı politikalarda sosyal bo yutla ekonomik boyutu birlikte ele alacağını ve bu ikisi arasında bir denge kurmaya çalışacağını anlamamız mümkündür. Avrupa Anayasası'nı hazırlayanların AB'nin amaçla- * TASAM Proje Yöneticisi, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi ** TASAM Proje Yöneticisi 1 Bulgaristan, Türkiye ve Romanya henüz AB üyesi olmadığı için AB. Anayasasını Kuran Antlaşmayı gözlemci statüsünde imzalamıştır. Bkz (Çevirimiçi) http://www.euro pa.eu.int/futurum/documents/press/pr090904_en.pdf 28 Eylüll 2004. 2 Gernat Gutmann, "The Intellectual Basis and Historical Development of Social Market Ecocomy", Social Market Economy: An Economic System for Developing Co untries, ed. Winfriend Jung, 1. Aufl., Sankt Augustin, Academia Verl. Richarz, 1990, 8.15; ayr. bkz. Alfred Müller-Armack, "Soziale Marktwirtschatt", Handworterbuch der Sozialwissenschaften, Stutgart /Tubingen /Göttingen, 1956, vol. 9, s. 390. © T A S A M I 23 STRATEJİK ONGORU Doç. Dr. Hasan SELÇUK - Dr. Kenan DAĞCI rından birisini de sosyal piyasa ekonomisi olarak belirle meleri AB kurumlarının bundan sonraki tasarruflarını da doğrudan etkileyecektir. Hatta, ileriki safhalarda bu maddeye dayanarak sosyal dengenin söz konusu olmadı ğı tasarruflar için gerek ulusal mahkemelere, gerekse de AB mahkemelerine dava açılması bile mümkündür. Bu madde (3/3) yürürlükte olduğu sürece AB'nin pi yasa düzeninin sosyal piyasa ekonomisinin prensipleri doğrultusunda şekilleneceği söylenebilir. Avrupa Anayasası'nda özellikle sosyal güvenlik ve sosyal yardımlar ko nusunda düzenlemelere gidilmesi ve ekonomik politika larla istihdam politikalarının AB ile koordine edilmesinin öngörülmesi sosyal piyasa ekonomisi düzenine ilişkin varsayımları güçlendirmektedir. Devletin Piyasadaki Fonksiyonu Avrupa Anayasası'na göre AB, üye devletlerin ekono mi politikalarıyla istihdam politikalarını koordine etme yetkisine de sahip olmakla birlikte Euro para birimini benimseyen devletler için para politikasını belirlemede de münhasır yetkiye sahiptir3. Meseleye AB açısından bakıldığında, AB ulusal dev letlere bire bir benzeyen bir devlet olarak kabul edile mez. Ancak, AB'nin kendi sınırları içerisinde üye devlet lerin iç hukukları üzerinde doğrudan etki doğuran tasar ruflarda bulunabilmesi4, kendine ait bir Anayasası'nın olması, AB vatandaşı olarak tanımlanan vatandaşları nın olması, kendine ait bir parasının, merkez bankasının ve bütçesinin bulunması ve birçok diğer niteliklere sahip olması onun devlet olarak ele alınmasını da mazur gös terebilir. AB, üye devletlerin ekonomi ve istihdam politikaları nı doğrudan belirlemese de bunlar arasında eşgüdüm sağlamaktadır. Bu bağlamda serbest piyasanın işleyişi ne doğrudan bir müdahale söz konusu değildir. Ancak AB kendi rekabet hukuku ile tüm AB genelinde rekabet gücü yüksek ve işleyen bir piyasa ekonomisinin devamı için gerekli tüm yasal önlemleri de almaktadır. Bunun yanı sıra özellikle tarım konusunda serbest bir piyasanın varüğmdan bahsetmek mümkün değildir. AB Ortak Tarım Politikası çerçevesinde tarım sektöründe fiyatlarının serbest piyasada oluşmaetmemekte. arz ve talebe göre şekillene cekfiyatve üretim miktarı yerine bunların planlamasını 3 Bkz. Avrupa Aaayasası M İ 12 1 ve 11 3 4 örnegm Ttankkr ve aynca belirt f sında sayılabinr. 5 Avrupa Anyasası nın Ma 111-124 e göre ortak bir t timi ve pazarianması için sübvansiyonlar gibi I 6 AB hukukunda bu antlaşmaya vanlmcaya kadar insan haklan ve I İ ) TASAM STRATEJİK ONGORU 24 | bizzat kendisi yapmaktadır5. Bu anlamda müdahaleci bir yaklaşım söz konusudur. AB, tarım gibi bazı alanlarda müdahaleci bir anlayış la hareket ederek bu alanda ciddi bir planlama yaparken diğer alanlarda daha çok üye devletler arasındaki politi kaların uyumlaştırılması için çaba sarf etmektedir. An cak yukarıda da ifade edildiği gibi ekonomik politikala rın sosyal sonuçlarının adil olabilmesi için Birlik nezdinde ortak politikalar oluşturmaya dönük önlemler almak tadır. AB özellikle istihdam, sosyal politika, eğitim, en düstriyel ilişkiler ve çevre gibi daha çok komüncü bir an layışın odağında bulunan konularda yönlendirici bir işlev görmektedir. Birey ve Toplumun Yeri AB'de piyasa düzeninin yukarıda bahsedilen neden lerden dolayı sosyal piyasa ekonomisinin prensipleri doğrultusunda şekilleneceği ifade edilmişti. Sosyal piya sa ekonomisini diğerlerinden ayıran en önemli özellik ekonomik boyutla sosyal boyutu birlikte ele alarak, ikisi arasında bir denge kurmasıydı. Avrupa Anyasası'na ba kıldığında, sosyal boyutun önemsendiğini gösteren dü zenlemeler göze çarpmaktadır. Avrupa Anayasası'nın ikinci bölümüne eklenerek AB hukukunun bir parçası ha line gelen "Birliğin Temel Haklar Antlaşması" bu konuda önemli düzenlemeler getirmektedir6. Artık Avrupa Ana yasası'nın bir hükmü olarak ifade edebileceğimiz "Sos yal Güvenlik ve Sosyal Yardım" başlığını taşıyan madde 11-34'e göre, doğum, hastalık, endüstriyel kazalar, ba ğımlılık veya yaşlılık durumları ile iş kaybı durumlarında korunma sağlayan sosyal güvenlik ödeneklerinden ve sosyal hizmetlerden yararlanma haklarına ilişkin ulusal yasalar ve uygulamalar tarafından belirlenmiş kurallara saygı gösterileceği hükme bağlanmışsa da bu konuda AB yasalarına da saygı gösterileceği açıkça vurgulanmakta dır. Aynı maddede Avrupa Birliği içinde yasal olarak ika met eden veya hareket eden herkesin, Birlik yasaları ile ulusal yasalar ve uygulamalara uygun olarak, sosyal gü venlik haklarından ve sosyal avantajlardan yararlanma hakkının bulunduğu teyit edilmektedir. Özellikle toplum sal dışlanma ve yoksullukla savaş için yeterli kaynaklar dan yoksun olan herkesin düzgün koşullara sahip bir ya şam sürebilmesini garantilemek amacıyla, sosyal yar dım ve barınma yardımı hakkı kabul edilmektedir. n vatandaştan için hak ve yükümler doğuran yönergeler bunlar ara ve bu örgütün özellikle fiyatların düzenlenmesi, çeşitli ürünlerin üre meler hakknda detaylı bilgi için bkz. Kenan Dağcı. "Avrupa Birliğinde Avrupa Anayasası'nm Ekonomik Sistem Boyutu ve Türkiye Sosyal güvenlik alanında maaşlı veya maaşsız göç men çalışanları ve onların bakmakla yükümlü oldukları kişileri korumak üzere bir sistem oluşturulması öngörül mektedir. Bu sayede, çalışanlara dolaşım serbestisi sağ lamak için çeşitli ülkelerin yasaları çerçevesinde dikkate alınan tüm sürelerin, sosyal yardım hakkının kazanılma sı ve korunması için aynı zamanda sosyal yardım mikta rının da hesaplanabilmesi için biraraya getirilmesi he deflenmektedir. Bununla birlikte AB'ye üye devletlerin topraklarında yaşayan kişilere sosyal yardım ödenmesi konusunda da tedbir alınması öngörülmektedir7. Ayrıca, Avrupa Anayasası'nda üye devletlerle Komisyon arasın da sosyal koruma politikaları hakkında yapılan işbirliği ni teşvik etmek maksadıyla danışma statüsünde bir "Sosyal Komite" kurulması istenmektedir8. Diğer taraf tan aynı maddede Komisyon'un AB'ye sunmak için her yıl hazırladığı yıllık raporuna ayrıca AB içindeki sosyal gelişmeleri içeren bir bölümün de eklenmesinin istenme si, AB'nin sosyal konulara verdiği önemi teyit etmek açı sından dikkate değerdir. Avrupa Anayasası'nda AB'nin eğitim ve mesleki eği tim konularında da destekleyici ve tamamlayıcı bir poli tika uygulaması öngörülmektedir9. Buna göre: - mesleki ve meslek içi eğitim yoluyla, endüstriyel de ğişimlere uyumun kolaylaştırılması, - işgücü piyasasında mesleki bütünleşmenin ve yeni den bütünleşmenin kolaylaştırılması amacıyla, ilk ve sü rekli mesleki eğitimin iyileştirilmesi, - mesleki eğitime erişimin kolaylaştırılması ve özellik le gençler olmak üzere, eğitmenlerin ve eğitim alanların hareketliliğinin teşvik edilmesi, gibi başlıca politikalar belirlenmiş ve bu açıdan mesleki eğitim özellikle destek lenmiştir. Temiz çevre, su ve hava gibi toplumsal çıkarlar ara sında sayılan konularda AB önemli bir görevi üzerine al maktadır. Bu konuda AB politikaları arasında çevre po litikasının da yer alması özellikle dikkat çekicidir. Bura ya kadar anlatılanlara ilave olarak, Avrupa Anayasası'nın 3/3 maddesinde AB'nin amaçları arasında belirti len aşağıdaki hususlar Anglo-Sakson bireyciliğinin mi yoksa komüncülüğün mü esas alındığı konusunda bize fi kir vermektedir. vaşır ve toplumsal adaleti ve korumayı, kadın erkek eşit liğini, nesiller arası dayanışmayı ve çocuk haklarının ko runmasını destekler". "Birlik, üye devletler arasındaki ekonomik, toplumsal ve bölgesel uyumu ve dayanışmayı teşvik edef. Anglo-Sakson bireyciliğinde yoksullukla mücadele, aktif istihdam politikaları, sosyal yardımlar lüzumsuz çabalar olarak görülmekte, bu tür önlemlerin bireyi ve dolayısıyla toplumu tembelliğe ittiği iddia edilmektedir. Bu saikle hareket edildiği için de bu tür çabalar desteklenmemektedir. Anglo-Sakson kapitalizminin bu bakış açısı ile Avrupa Anayasası'ndaki düzenlemeler karşılaş tırıldığında daha çok komüncü kapitalizmin benimsendi ği görülmektedir. Avrupa Anayasası ve Türkiye Avrupa Anayasası'nda daha çok toplumsal refahın üstün tutulduğu ve anayasanın da bu ülkü çerçevesinde şekillendiği açıkça görülmektedir. Avrupa Anayasa sı'nda daha çok "Birlik Avrupa halklarına nasıl hizmet edebilir, onların refahını, özgürlüklerini nasıl arttırabi lir" kritiği yapılmakta ve kurulan mekanizmaların oda ğında bu düşünce yatmaktadır. Türkiye'nin öncelikle bu mentaliteyi kabul etmesi ve kurumsal dimağın arka pla nına bunu çok iyi yerleştirmesi gerekir. Avrupa Anayasa sı, içinde Türkiye'nin de bulunduğu Avrupa Konvansiyo nu tarafından hazırlandığı için önümüzdeki Avrupa me deniyetinin bu değerleri ne kadar özümsediği açıktır. Devletimizin Avrupa'nın bir kez daha bu Anayasa ile teyit ettiği değerleri benimsemesi AB ile bütünleşme sü recimize daha da ivme kazandıracaktır. Bu nedenle ken di yasal mevzuatımızın bu anayasa çerçevesinde bir kez daha gözden geçirilmesi gerekir. "Birlik, çevrenin yüksek ölçüde korunması ve kalite sinin artırılması amacını güder. Bilimsel ve teknolojik ilerlemeleri teşvik eder". Halen yürürlükte olan 1982 Anayasası incelendiğin de devletin daha çok güçlendirildiği, elden geldiğince ki şilik haklarının sınırlandırılarak daha çok denetim altın da tutulduğu, sosyal alanın göz ardı edildiği ve devletin kutsallaştırıldığı görülmektedir. Bu anlamda sosyal dev let ilkesini (Md. 2) içeren Anayasa'da birinci bölüm temel hak ve ödevlere, üçüncü bölüm ise sosyal ve ekonomik haklar ile ödevlere ayrılmıştır. Ancak yapılan bu düzen lemelerde AB'nin de içinde bulunduğu uluslararası sos yal politika değerlerinin gözetildiği kuşkuludur10. "Birlik, toplumsal dışlamaya ve ayrımcılığa karşı sa- Oysa, Avrupa Anayası'nın esas aldığı toplumsal re- tnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunması, KHukA Dergisi, 3 (2), Hazlran-Ekim 2000, s. 196 vd. 7 Bkz. Avrupa Anayasası Md. 111-21. 8 Bkz, Avrupa Anayasası Md. 111-111. 9 Bkz. Avrupa Anayassı Md.III-182, 183. 10 Erdut, a.g.e., s. 189. © T A S A M I 25 STRATEJİK ONGORU Doç. Dr. Hasan SELÇUK - Dr. Kenan DAĞCI fah, sosyal adalet, temel hak ve özgürlüklerin yüceltil mesi gerekir. Son zamanlarda AB ile uyum çerçevesinde anayasamızda da bir takım değişikliklerin yapılması olumlu gelişmelerdir. Türkiye'nin İktisadî Sistemi Genel Olarak Ekonomimizin bugünkü yapısını belirleyen başlıca gelişmelerden birisi, şüphesiz, 1930'larda uygulanan devletçi ekonomi politikasıdır. Cumhuriyet'in kuruluşu ile birlikte somut koşulların zorlaması sonucunda devlet çi bir anlayıp benimsenmiştir. Ancak devletçiliğin genel çerçevesine bakılırsa, aslında bunun sadece Cumhuriyet'le başlayan bir anlayış olmadığı açıkça görülecektir. Devletçilik anlayışı bir ölçüde Osmanlı-Türk toplum yapı sının devlete öncelik veren özelliğinden de kaynaklan maktadır. Toplumun refahından devleti sorumlu tutan anlayışın kökleri eskiye dayanmaktadır. Osmanlı yeni leşme hareketlerinde ve özellikle İttihat ve Terakki Fırka sı döneminde devlet öncülüğündeki ekonomik ve toplum sal gelişme anlayışı bu geleneğin bir uzantısı sayılabi lir". 1902-1923 döneminde iktisadi düşünce oluşumları Liberal, Meslekçi ve Milli İktisat Düşünceleri'dir. Liberal düşünce Batı'da kapitalist ekonomi ilkelerini içeren dü şünceden olup, Maliye Nazırı Cavit Bey tarafından tem sil edilmekte ve savunulmaktadır. Liberal düşünceyi sa vunanlar arasında "Teşebbüs-i Şahsî" savunmalarıyla Prens Sabahattin de vardı12. Meslekçi görüş ise, Türk ve Müslüman esnaf ve tüc carı gelenekselci kurumlar içinde örgütlemeyi amaçla makta ve İaşe Nazırı Kemal Bey (Kara Kemal) ve yardım cısı Memduh Şevket (Esendal) tarafından temsil olunup savunulmaktaydı. Milli iktisat düşüncesi de, İttihat ve Terakki ve özellikle onun ideologu olarak nitelenen Ziya Gökalp ve taraftarlarınca temsil olunmakta ve savunul maktaydı. Milli iktisat düşüncesini savunanlardan birisi de Ahmet Rıza'ydı. O dönemde Milli İktisat Düşüncesi'nin organlığını bu kişilerin oluşturduğu "Yeni Mecmua" adlı yayın oluşturmuştur. Bu grup Yeni Mecmua ile düşüncelerini yaymaya çalışmıştır. Ahmet Rıza'nın temsil ettiği siyaset tarzının özünü merkeziyetçilik, devletçilik, pozitivizm ve idare ve siya set erkiyle toplumun yukarıdan aşağıya dönüştürülmesi, medenileştirilmesi yaklaşımı oluşturmuştur. Buna karşı lık Prens Sabahattin'in siyaset tarzını ise "adem-i merke ziyetçilik", "teşebbüs-i şahsî", toplumun kendi dinamiz mi ile dönüşmesi, toplumun önünün açılması ilkeleri oluşturmuştur. Bu iki karşıt tarz veya siyaset çizgisi as lında devlet ve toplum konusundaki farklı bakışları, ön celikleri ve toplumsal işlevlerinin farklılığını ifade etmek tedir. Ahmet Rıza için sorunun özü siyasi idi ve bundan dolayı da devletin siyasi organizasyonunun değişmesi, iktidara kendilerinin gelmesiyle sorunun çözümleneceği düşünülüyordu. Oysa ki Prens Sabahattin'e göre sorunu özü siyasi değil toplumsaldı. Toplumun yapısının dönü şebilmesi için önünün açılması, şahsi girişim özgürlüğü nün ve merkezde toplanmış yetkilerin yerel yönetimlere dağıtılmasıyla toplum harekete geçirilebilirdi. Prens Sa bahattin İngiltere'ye bakarken, Ahmet Rıza Fransa'ya 13 bakıyordu . 1908'den sonraki dönemde bu tür iktisadî düşünce akımlarına rağmen, döneme damgasını vuran İttihat ve Terakki olduğundan, Milli İktisat Düşüncesi'nin ağırlığı daha büyük olmuştur. Ayrıca, her üç düşüncede de ulu sal burjuvazinin oluşturulması esas olduğu halde, Milli İktisat Düşüncesi temsilcilerinden Tekin Alp, burjuvazi nin devlet yönetimine ağırlığını koymasını tehlikeli bul maktadır". Bu düşüncelerin bir sonucu olarak sermaye oluşu muyla ilgili 1 Ocak 1917 tarihinde "İtibar-i Milli Banka sı" adıyla ilk büyük yerli banka kurulmuştur. Bankaya Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Merkez Bankası görev leri verilmesi düşünülmüş, ancak daha sonra İş Bankası'nın kurulmasıyla bu banka İş Bankası ile birleştirilmiş tir15. Cumhuriyet'in kurulduğu yıllarda Türk ekonomisinin envanteri, yapısı ve öteki özellikleri bu alanda yazılan ki taplarda ve makalelerde detaylı şekilde anlatılmıştır. Bu çalışmada amaç daha çok Türkiye ekonomisini sistem yaklaşımıyla analiz etmek, farklı kapitalizm uygulamala rı açısından Türkiye'nin iktisadi sistem anlayışını ortaya koymaktır. Türkiye'de bazı kaynaklar devletçiliğin kabulüne et ken olan dış nedenler arasında, Dünya Ekonomik Bunahmı'nın dışında, Sovyetler Birliği ve Almanya'da yaşa nan gelişmeleri de saymaktadır. 192 7'de Ekonomi Baka nı Mahmut Celal (Bayar)'ın önerisiyle Sovyetlerden da vet edilen (Jukovski ve Prof. Orlov) uzmanların verdikle ri raporların da dikkate alınarak Birinci Beş Yıllık Sana yileşme Programı'nın hazırlanıp yürürlüğe konduğunu 11 Kepenek ve Yenttirk, a.g.e., s. 60-61. 12 Prens Sabahattin'in Teşebbüs-i Şahsi savunması için bkz. Nezahet Nurettin Ege, Prens Sabahattin, istanbul, Güneş Neşriyat, 1977, s. 159-189. 13 Davut Dursun, "Ahmet Rıza ve Prens Sabahattin çizgileri arasında siyaset", Yeni Şafak, 17.08.2004. 14 Nazif Kuyucuklu. Türkiye İktisadı, 3. bsk., İstanbul, Filiz Kitabevi, 1993, s.154. 15 Kuyucuklu, a.g.e., s. 159. O TASAM STRATEJİK ONGORU 26 | Avrupa Anayasası'nm Ekonomik Sistem Boyutu ve Türkiye belirten kaynaklar vardır16. Devletçilikten ilk defa ismet İnönü 3 Ağustos 1930'da Sivas demiryolunun açılışı sırasında söz etmiş tir. İktisadî bunalımın da etkisiyle halkı tutumlu yaşama ya ve yerli mallan tüketmeye teşvik etmek maksadıyla, 13 Aralık 1929'da "Millî İktisat ve Tasarruf Cemiyeti" kurulmuştur. Bu kuruluşun zamanla iktisat politikaları nın oluşmasında önemli etkisi olduğu söylenmektedir. Günümüzde bu cemiyet Türkiye Ekonomi Kurumu olarak varlığını devam ettirmektedir. Daha sonra ise devletçilik düşüncesini Kadro Hareketi ele almış ve sistemleştirme ye çalışmıştı. Kadrocular devlete iktisadî yaşamda daha aktif bir rol vermiş, devletin bizzat iktisadî işletmeler kurmasını savunmuşlardır. Türk ekonomisi ve onun sisteminin Cumhuriyet'in ku ruluşundan 19801i yıllara kadar ana çizgileriyle bu tari fe uyduğu söylenebilirse de, 1980 sonrasında önemli de ğişimler yaşanmıştır. 1980'li yıllarda özellikle ABD ve İngiltere öncülüğünde gündeme oturan "özelleştirme dalgalan" karma ekonomi sitemini derinden etkilemiştir. Türkiye'de devlet bazı istisnalar dışında, piyasada özel sektörle birlikte müteşebbis olmaktan çıkmakta, da ha çok koordinasyon görevini üzerine almak istediğini ortaya koymaktadır. Devletin elinde hala posta, telefon, telgraf, radyo ve televizyon gibi iletişim sektöründe fa aliyet gösteren işletmeler bulunmakla birlikte demiryolu, ML Bu anlayışın devamı olarak nitelendirebileceğimiz bazı kararların alınmasında İzmir İktisat Kongresi'nin önemli bir yeri vardır. İzmir İktisat Kongresi, onun dışın daki tartışmalar ve çalışmalar sonunda ekonomik mode lin fikri temelleri ve çerçevesi belli bir açıklığa kavuşmuştur.Gerek sayısal ölçülerle, gerek kurumlarla, gerek se de zihniyet ve davranışlarla 1920'lerin Türk ekonomi si dünya standartlarının çok gerisinde idi.'7Türk ekono misinin o devrin iktisat bilgileri ve genellikle uygulanan iktisat politikası araçlarıyla kalkınması mümkün değildi. 1929'da tüm dünyada yaşanan ekonomik krizler karşı sında gelişmiş ülkelerden İngiltere ve ABD gibi ülkelerin bile bu dönemde çaresiz kalması bu savı doğrular nitelik tedir. 9 m TTTI T MMİ Nitekim, Türk ekonomisinin potansiyel güçlerini ha rekete geçirmek, üretimi artıracak şartları hazırlamak, ticarete konu olacak mal arzını çoğaltıp iç pazarı geliş tirmek, bunun için gerekli kurumsal altyapıyı oluştur mak, ekonomiyi uygun bir biçimde yeniden organize edip şekillendirmek ve tüm bunları içine alacak bir iktisadi sistem kurmak, Cumhuriyet'in kurucularının temel ama cı olmuştur. Yukarıda ifade edilen devletçilik anlayışının etkisiyle Karma Ekonomi Modeli'nin benimsendiğini gör mekteyiz. ¥*•—*-f İ il, s ! deniz yolları ve hava ulaşımında da faaliyet gösteren iş letmeler vardır. Ancak sözü edilen işletmelerin özelleşti rilmesi için bir iradenin ortaya konması önemlidir. Hat ta bu yönde Türk Telekom, THY, Tüpraş gibi kamu ikti sadi teşebbüslerinin özelleştirilmesiyle ilgili ciddi bir mü cadele verildiği de yakinen müşahade edilmektedir. Cumhuriyet'in kuruluşundan günümüze devletin elinde bulunan birçok kamu iktisadi teşebbüsü (KİT) özelleştiril miştir. Türkiye'nin ekonomi modeli bu yönüyle değerlen Nobel ödülü almış tanınmış iktisatçı Paul A. Samuel18 dirildiğinde tam anlamıyla karma ekonomi sisteminin son Karma Ekonomi Sistemi'ni şöyle tarif etmektedir : uygulanmakta olduğu söylenemez. Aynı zamanda kişisel "Karma ekonomi, özel sektörle kamu sektörünün, pi hak ve özgürlüklerle sosyal sorumlulukların ve kişisel re yasa ekonomisi çerçevesinde oluşan serbest karar ve ter fah kriterleri ile sosyal refah ölçütlerinin karıştırılıp har cihlerle siyasal karar ve tercihlerin, kişisel hak ve özgür man edildiği konusunda da anlaşılır bir düzen bulunma maktadır. lüklerle sosyal sorumlulukların ve kişisel refah kriteri ile sosyal refah ölçülerinin karıştırılıp harman edildiği bir Ekonomi bilimi ve ekonomik sistemle ilgili gelişmedüzendir". 16A.g.e., s. 187. 17 Ahmet Kılıçbay, Türk Ekonomisi: Modeller, Politikalar, Stratejiler, 3 bsk., Ankara, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1991, s. 44. 18 Kılıçbay, a.g.e., s. 39. O TASAM I 27 STRATEJİK ONGORU Doç. Dr. Hasan SELÇUK - Dr. Kenan DAĞCI ler, 1980'lerden itibaren önce gelişmiş ülkelerde, daha sonra da tüm dünyada yeniden klasik ekonomi sistemine dönüş modasının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu nun temel nedeni kapitalist sitemin uygulamada sosya list ve karma ekonomi sistemlerinden daha başarılı ol masıydı. 1990'lı yıllar, klasik ekonomi teorisinin ve dola yısıyla kapitalist sistemin temel taşları arasında kabul edilen "serbest piyasa üstünlüğü", "denk bütçe" ve "kar şılaştırmalı üstünlükler" teorisine dayalı dış ticaret ilke lerinin dünya çapında yaşama geçirilmesini sağladı. Tıp kı Marksist ekonomi gibi Keynesyen ekonomi de nere deyse itibarını kaybedip rafa kaldırılmak üzereydi. Za man zaman dünyada meydana gelen ekonomik krizler neticesinde Marksist ekonomiye geçiş söz konusu olma sa da, Keynesyen ekonomiye dönüş eğilimleri görülmek tedir. Burada Keynesyen ekonomi tabirinin kullanılması nı kapitalist sistem karşısında genel bir teori olarak de ğil daha çok kapitalizm açısından bir düzeltme teorisi olarak anlamak gerekir19. Dünyada tüm bu değişim ve dönüşümler yaşanırken Türkiye'de özellikle 24 Ocak 1980 tarihinde açıklanan 24 Ocak Kararları ile istikrar tedbirlerini içeren bir paket açıklanmıştır. Bu paketle birlikte Türkiye'nin iktisadi sis temiyle ilgili tartışmaların dozu da artmıştır. 24 Ocak kararları açıklanırken, önceki dönemlerde yaşanan sıkıntıların sebeplerini ortaya koyma gereği du yulmuş ve bu sebeplerin başında ekonomiye yapılan mü dahalelerin, sübvansiyonların, serbest fiyat oluşumunu önleyen kararların geldiği belirtilmiştir. Bu çerçevede oluşan temel felsefe ve yaklaşım çerçevesinde genel fi yat kontrolü kaldırılmış, kamu iktisadi teşebbüslerinin ürettikleri mal ve hizmetlerin fiyatları serbest bırakılmış, sübvansiyonların en aza indirilmesi, hatta tamamen terk edilmesi prensibi benimsenmiştir. Ayrıca faiz oranları ve döviz kurlarının serbestleştirilmesi yönünde adımlar atıl mış, 1989'da açıklanan kararla Türk Lirası konvertibl hale gelmiştir. 1980-1983 yılları arasında Türkiye'nin dünya pazar larına açılması için bir dönüşüm başlamış, 19891990'da20 bu dönüşüm tamamlanmıştır. Bu süreçte ön celikle mal piyasaları dış pazarlara açılmış ve ithalat re jimi serbestleştirilmiştir. Döviz kuru yüksek bir devalüas yonu takiben esnekleştirilmiş ve dolaylı teşviklerle bir leştirilerek, sanayinin ihracata yönlendirilmesinde temel bir araç görevi üstlenmiştir. Aynı süreçte ulusal mali pi yasaların da serbestleştirilmesiyle Türkiye 1990 yıllara 21 tamamıyla dışa açık bir ekonomi konumunda girmiştir . Bu süreçten sonra Türkiye, 1/95 sayılı Ortaklık Kon seyi Kararı'nın alınmasını sağlayarak AB ile bütünleşme sürecinde önemli bir adım atmıştır. 31 Aralık 1995 tari hinde yürürlüğe giren bu kararla Türkiye AB ile Gümrük Birliği'ne gitmiş ve bu vesileyle artık AB ekonomi düze nine entegre olmak istediğini güçlü bir şekilde ifade et miştir. 1 Ocak 1996'da gümrük birliğinin fiilen başlama sı ve aradan sekiz yıl sonra 16-17 Aralık 2004 tarihinde toplanan AB Konseyinde AB'ye üye yirmi beş ülkenin Devlet ve Hükümet Başkanlarının mutabakatıyla Türki ye ile tam üyelik müzakerelerinin 3 Ekim 2004'te başla masına karar verilmesi Türkiye açısından yeni bir döne min başlangıcı olmuştur22. Dolayısıyla, Türkiye AB'ye tam üye olma yolunda hızla ilerlemektedir. AB ile bütünleşme sürecine girildiği günümüzde, böy le bir bütünleşmenin daha bilinçli ve uygun yöntemlerle gerçekleştirilmesi Türkiye'nin çıkarlarına daha uygun düşmektedir. Türkiye iktisadi sisteminin AB içerisinde uygulanmakta olan farklı kapitalizm uygulamaları açı sından değerlendirilmesi ve konunun daha iyi anlaşılma sı, şüphesiz, bütünleşme sürecine katkı sağlayacaktır. Komünal ve Anglo-Sakson Kapitalizmi Uygulamaları Bakımından Türkiye'nin Durumu Alman sosyal piyasa ekonomisinde, işleyen bir reka bet sisteminin oluşturulması, korunması ve geliştirilmesi esas alınmıştır. Ancak sosyal piyasa ekonomisi, yalnızca rekabet politikası ile yetinmemekte, aynı zamanda reka betin işlemediği ya da etkin işlemediği alanların varlığın dan hareket ederek, sosyal boyutu rekabetle birlikte ele almaktadır. Yani işleyen bir piyasa ekonomisinde, reka betin yalnızca kâr güdüsüyle hareket eden bireylerin de ğil, aynı zamanda toplumun menfaatlerine de hizmet edeceği görüşüne bir bakıma ihtiyatla yaklaşmaktadır. Alman sosyal piyasa ekonomisinde, her şeyin kendi akışına bırakıldığı serbest piyasa, bireysellik ve sosyallik ilkelerini bağdaştıran sosyal devlet anlayışı ile kurumsallaştırılmıştır. Rekabetle sosyal dengelemenin harmo- 19 Mahfi Eğilmez ve Ercan Kumcu, Ekonomi Politikası: Teori ve Türkiye Uygulaması, 3. bsk., İstanbul, Om Yayınevi, 2002, s. 90. 20 Bkz. Kenan Dağcı, Türkiye - Avrupa Birliği İlişkileri Tarihçesi, İ.Ü, Sosyal Bilimler Enstitüsü, AT'nin Hukuki Yapısı Bilim Dalı, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, istanbul, 1999, s. 47. 21 Erinç Yeldan, Küreselleşme Sürecinde Türkiye Ekonomisi: Bölüşüm, Birikim ve Büyüme, 10 bsk., İstanbul, İletişim Yayınları, 2004, s. 25. 22 Bkz. Presidency Conclusions - Brussels, 16/17 December 2004, 16238/04, http://www.euturkev.org.tr/uploads/files/PresConc 17122004.pdf 20 Aralık 2004. ID TASAM STRATEJİK ONGORU 28 | Avrupa Anayasası'nm Ekonomik Sistem Boyutu ve Türkiye nize edildiği bir piyasa sistemi oluşturulmuştur. Bu ne denle sosyal politikalar piyasa sisteminde İhmal edile meyecek kadar önemli görülmektedir. Alman sosyal piyasa ekonomisinin en önemli özelliği toplumsal refahı üstün tutmasıdır. Bu edenle merkezi/ye rel yönetim, işçi ve işveren örgütleri arasında toplumsal bir sözleşme söz konusudur. Bu sözleşmenin bir sonucu olarak endüstriyel ilişkiler, eğitim, sağlık vb. alanlarda yapılan her türlü işlemlerde sosyal boyut esas alınır. Ör neğin, yapısal nedenlerle işgücü niteliğinin arttırılması gerektiğinde merkezi/yerel yönetim, işveren ve işçi ör gütleri işbirliği ile çalışanlara mesleki eğitim verilmekte dir. Bunun sonucunda tüm toplumun kazanacağı düşün cesi hakimdir. Halbuki, Anglo-Sakson kapitalizminde böyle bir şey söz konusu değildir. Çünkü, toplumsal söz leşme diye bir sözleşmeden bahsedilemez. Birey mesleki eğitiminden bizzat kendisi sorumludur. Hiçbir AngloSakson firması bizzat harcama yaparak mesleki eğitim verdiği çalışanını rakip firmalardan birisine kaptırmak istemez. Toplumsal çıkar değil bireysel çıkar ön planda tutulur. Alman sosyal piyasa ekonomisinde bir bütün olarak toplumun ihtiyaçları, bireylerden oluşan kendi üyelerinin ihtiyaçlarının ötesine geçmiş özel İhtiyaçlar olarak kabul edilir. Toplumun bütünü sağlıklı olursa onun bir parçası olan birey de sağlıklı olabilir. Böyle bir konjonktürde bi rey yeteneklerini daha fazla ön plana çıkarabilir. Bu ne denle Almanya'da ekonomi politikasıyla sosyal politika birlikte ele alınır. Ekonomik kararlar alınırken bunun sosyal sonuçları da mutlaka düşünülerek bir denge üze rine oturtulur. Türkiye'ye bakıldığında uluslararası sosyal politika değerlerinin korunmasını sağlamak için ekonomik ve sosyal politikalar arasında kendine özgü bütünleşmiş bir yaklaşımın benimsendiğinden söz etmek mümkün değil dir23. Türkiye'de çoğu zaman alınan ekonomik kararların sosyal sonuçları gözardı edilmektedir. Makroekonomik istikrar, yapısal uyum ve piyasa ekonomisine geçiş gibi konularda alınan kararların büyük oranda sosyal sonuç ları da olmuştur. Ekonomik kararlar alınırken sosyal bo yut İhmal edildiğinde toplumda intihar, suç oranları, bo şanma vb. sorunların arttığı görülmüştür. Bu nedenle alınan ekonomik kararların sosyal sonuçlarının mutlaka değerlendirilmesi gerekir. Alman sosyal piyasa ekonomisinde İşçi, işveren ve sendikalar devletle İşbirliği yaparlar. Her biri toplumsal sözleşmenin parçası gibi hareket eder. Ülkenin kalkın masını birlikte hareket ederek sağlarlar. Komünal ve Anglo-Sakson kapitalizmi karşısında Türkiye'deki durum değerlendirildiğinde, Türkiye'de toplumsal sözleşmeden bahsetmek mümkün değildir. Merkezi/yerel yönetim, işçi ve işveren örgütleri böyle bir sözleşmenin varlığından hareketle politika üretmemektedir. Almanya'da olduğu gibi bir dayanışma söz konusu değildir. Türkiye'de çalı şanlara bakış açısına gelince Anglo-Sakson bakış açısına yakın bir durum söz konusudur. Ülkemizde sanayi ve hizmet sektörlerinin gelişmeleri ne bağlı olarak işçi sendikalarının gerçek anlamda gün deme gelmesi İkinci Dünya Savaşı sonrasında, çok parti li siyasal hayata geçişle başlamıştır. Türkiye'ye bakıldığında, sınıf esasına dayalı cemiyet kurma yasağı 1946 yılında kaldırılmış, 1957'de işçi ve işveren sendikaları oluşturulmaya başlanmıştır. Ancak bir müddet İş Kanunu'ndaki grev ve lokavt yasakları sür müştür. Bunun yanında sosyal güvenlikle ilgili olarak İş çi Sigortaları Kurumu, işgücü arz ve talebini düzenlemek üzere İş ve İşçi Bulma Kurumu kurulmuştur24. Sendikal haklar ve bunların kullanımına olanak veren sendikalaşma, Türkiye'de 1960'h yıllardan başlayarak önem kazanmıştır. Her ne kadar işçilerin sendika kurma hakları 1940'h yılların İkinci yansından sonra gerçekleş miş ve İlk büyük işçi sendikaları konfederasyonu olan Türk-İş 1952'de kurulmuş olsa da, sendikal hakların, özellikle de bunun gerçek özünü ya da nedenini oluştu ran Toplu İş Sözleşmesi (TİS) ve grev haklarının kullanıl ması 1960 sonrasının yasal düzenlemeleriyle olanaklı 25 hale gelmiştir . Ülkemizde sendikacılık anlayışında da önemli farklı lıklar mevcuttur. Sendikalar, üyeleri için özellikle TİS gi bi faaliyetlerde aktif rol almak ve mesleki eğitim gibi ko nularla meşgul olmak yerine, belirli bir siyasal partiyi esas alan ideolojik faaliyetlerle daha çok ilgilenmişler dir. Hatta Türk-İş'in ABD sendikacılığını örnek alarak partilerden bağımız bir sendikacılık faaliyeti yürütmek istemesi sonucu bir grup sendikanın bu konfederasyon dan ayrılarak Şubat 1967'de Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu'nu (DİSK) kurması örnek gösterilebilir. Bunun gibi daha başka düşünsel ya da ideolojik sendlka- 23 Zeki Erdut. Küreselleşme Bağlamında Uluslararası Sosyal Politika ve Türkiye, İzmir, Dokuz Eylül Yayınları, 2002, s. 183. 24 Kuyucuklu, a.g.e., s. 195. 25 Kepenek ve Yentürk, a.g.e., s. 436. © T A S A M I 29 STRATEJİK ONGORU Doç. Dr. Hasan SELÇUK - Dr. Kenan DAĞCI ların kurulmasıyla mevcut toplumsal yapı İçerisinde sen dikalardan da kaynaklanan, bir çok siyasal şiddeti içe ren eylemler meydan gelmiştir. Böyle bir tecrübenin ya şanması sonucunda işçi sendikacılığı 12 Eylül rejimi uy gulamalarının bir sonucu olarak 1980-1993 döneminde özellikle sendikal hakların kullanılması açısından tümüy le kesintiye uğramıştır. 12 Eylül'le birlikte DİSK başta ol mak üzere sendika yöneticilerinin tutuklanması, sendi kaların malvarlıklarına el konulması Türkiye'de sendika cılığın gelişiminin kesintiye uğramasına neden olmuştur. 1980 sonrasında da sendikalar varlığını devam ettirmiş, ancak 1982 Anayasası ile sendikal hakların kullanımına ilişkin bir çok sınırlama getirilmiştir. Türkiye'de 1970'li yılların sonundan başlayarak makro ekonomik istikrar, yapısal uyum ve piyasa ekono misine geçiş gibi konularda uygulanan ekonomik politi kaların sosyal etkileri gözardı edilmiştir. Bu alanda orta ya çıkan boşluklar belirli sosyal maliyetlere yol açmış, zaman zaman sosyal muhalefet ve siyasal istikrarsızlık lar biçiminde ekonomik politikaların etkinliğini azaltmış tır26. Alman komünal kapitalizminde işçi sosyal bir ortak gibi görülür. Anglo-Sakson kapitalizm uygulamasında ol duğu gibi, gerektiğinde kolayca işten çıkarılabilen bir meta gibi görülmez. Anglo-Sakson ülkelerinde işçi, üre timde kullanılan faktörlerden birisidir. Gerektiğinde üre tim süreci içerisinde kiralanır, işi bittiğinde ise kolayca işten çıkarılır. İşçi tek başına bir birey olarak değil, aksi ne grubun bir parçası olarak görülür. Türkiye'de işe alma ve işten çıkarma, şirket yönetimi gibi konulara bakıldığında mevcut durumun Alman ko münal kapitalizminden çok Anglo-Sakson kapitalizmine daha çok benzediği söylenebilir. Osmanlı İmparatorlu ğu'ndaki Lonca Sistemi daha çok komünal özellikler ta şımasına karşın özellikle Cumhuriyet'le birlikte küresel leşmenin de etkisiyle özel sektörde daha çok bireyci yak laşımlar ön plana çıkmıştır. Türkiye'de, Almanya'da olduğu gibi, işçilerin yöneti me katılma hakkı bulunmamaktadır. Bu yönüyle daha çok Anglo-Sakson kapitalizmin işçilere bakış açısıyla benzeşmektedir. Alman komünel kapitalizminde işçinin işten çıkarılması hem sosyal nedenler hem de ağır mad di tazminatlar nedeniyle güçtür. Türkiye'de ise işten çı karılma Almanya'da olduğu gibi zor değildir. Hatta çoğu zaman Türk işverenleri tazminat ödemek durumunda kalmamak için çalışanları bir yılı doldurmadan işten çı karma yoluna başvurabilmektedir. Türkiye'de sık sık ya şanan ekonomik bunalımlara koşut olarak çalışanların İşini kaybetme kaygısı ile işgücü piyasasındaki dengesiz likler bir baskı unsuru olmaktadır. Türkiye'de işlerine son verilecek işçilerin sayısının on veya daha fazla olması durumunda işverene, İş Kanunu'nun 24'cü maddesine göre, bu işçilerin daha sonra yeni bir işe yerleşebilmelerine olanak tanımak için, işten çıkarma tarihinden en az bir ay önce ilgili iş ve işçi bul ma kurumu örgütüne bildirimde bulunma zorunluluğu getirilmiştir. Toplu işçi çıkarmaya karşı böyle bir düzen lemenin olması pratikte bir yarar sağlamamaktadır. 2004 yılında açıklanan % 10-12 oranındaki ciddi bir işsizliğin olması nedeniyle bu konu çoğu zaman istismar bile edilmektedir. Türk sosyal güvenlik sistemi, sağladığı güvenceler bakımından Almanya'nın oldukça gerisinde bulunmakta dır. Ülkemizde nüfusun yaklaşık %20'sinin sosyal gü venlik sisteminin dışında olduğu, sistemin işsizlik riskini henüz yeni karşılamaya başlamasına rağmen, aile yar dımlarının yoksulluk sınırının altında kaldığı görülmekte dir27. Türkiye'de 1984 yılından itibaren istihdamı geliştir me ve işsizlikle mücadele için bu konuda koordinasyon görevini yürütecek bir Devlet Bakanlığı görevlendirilmiş tir. Bunun yanısıra, aynı Devlet Bakanlığı'nda Bakanlık lar arası koordinasyonun sağlanması için İstihdamı Ge liştirme Yüksek Koordinasyon Kurulu oluşturulmuştur. Vasıflı işgücü yetiştirilmesi ve mevcut işgücünün niteliği nin yükseltilmesi çalışmalarına ağırlık verilmiş, genç iş sizlerin işgücü piyasasına girişlerini kolaylaştırmak için Beceri Kazandırma Eğitim Programlan düzenlenmiştir. Bu programlarda eğitilenlerin tamamına yakını istihdam İmkanına kavuşturulmuştur. Bunların yanısıra, Teşeb büs Destekleme Ajansları kurulmuş ve teşebbüs gücünün geliştirilmesi için kendi işini kuracaklara, küçük ve orta ölçekli işletmelere çok yönlü destek hizmetleri başlatıl mıştır. Ayrıca, İş ve İşçi Bulma Kurumu tarafından işgü cü yetiştirme hizmetlerine ağırlık verilmiş, iş ve işçi bul ma hizmetleri etkinleştirilmiştir28. Türkiye son yıllarda BM Kalkınma Programı ve AB 26 Erdut, a.g.e., s. 183. 27 Ali Gürel, "Roma ve Maastricht Antlaşmaları Sürecinde Avrupa Sosyal Modeli ve Türkiye", Prof. Dr. Metin kutal'a Armağan, Ankara, 1998, s. 121. 28 Sedat Murat, Bütünleşme Sürecinde Türkiye ve Avrupa Birliğinin Karşılaştırmalı Sosyal Yapısı, İstanbul, Filiz Kitabevl, 2000, s. 235-236. g) TASAM STRATEJİK ONGORU 30 I Avrupa Anayasası'nm Ekonomik Sistem Boyutu ve Türkiye gibi uluslararası ve uluslarüstü kuruluşlarla da işbirliği ne giderek mesleki eğitim konusunda çalışmalar yürüt mektedir. Ancak bu faaliyetlerin tek taraflı olarak değil işveren ve işçi örgütleri ile devletin işbirliği çerçevesinde yürütülmesi daha yararlı sonuçlar doğuracaktır. Anglo-Sakson kapitalizminin temelini oluşturan mül kiyet hakkının yerine komünal kapitalizmde; gelir, emek li aylığı, sağlık ve diğer sosyal haklar ön planda tutul maktaydı. Türkiye'de asgari ücret uygulaması, son yıl larda tatmin edici durumda olmasa da işsizlik maaşı uy gulamasına geçilmesi, sağlık sigortası olmayanlara yö nelik "yeşil kart" uygulaması (Sağlık Bakanı'nın açıkla malarına göre, bu rakamın 2004 yılı itibariyle 10 milyo nu bulduğu söylenmektedir), dul ve yetimlere maaş bağ lanması, özürlülere kamu ulaşım araçlarında ücretsiz se yahat imkanı tanınması vb. uygulamalar Türkiye'yi "sos yal devlet" olma yönünde güçlendiren uygulamalardır. Türkiye, sağlık güvencesi uygulaması bakımından ko münal kapitalizme yakın politikalar izlemektedir. Ancak işgücü piyasasını esnekleştirme adına çalışanları koru maya yönelik önlem alma ve yeniden dağıtım önlemle rinde yetersiz kalmaktadır. Anglo-Sakson kapitalizminde daha çok kar ön plan dadır. Bu nedenle, bireysel çıkarları maksimize etmek İçin doğal yaşamın korunması ve çevre kirlenmesine bile aldırış edilmemektedir. Komünal kapitalizmde ise doğal yaşamın korunması, temiz hava ve su, güvenlik, enerji, iş vb. konular toplumsal ihtiyaçlar olarak görülmekte, bu noktada toplumsal çıkar bireysel çıkarın önüne geçmek tedir. Türkiye'de çevrenin korunması yönünde önemli adımlar atılmış, hatta bu konuda Çevre Bakanlığı bile kurulmuştur. Ancak, çevre konusunda henüz komünal kapitalizmle örtüşen toplumcu bir vizyon oluşmamıştır. Komünal kapitalizmde devletin görevi toplumun ihti yaçlarını belirlemek ve bu ihtiyaçların teminini sağla maktır. Kaçınılmaz olarak devlet, koordinasyon, öncelik lerin belirlenmesi ve planlama gibi önemli görevleri üst lenir. Devlet piyasada teşebbüs olarak değil eşgüdüm sağlayan, denetleyen bir hakem rolü oynar, ekonomi ile sosyal politikaları birlikte ele alır. Bu anlamda aktif planlayıcı bir devletten bahsedebiliriz. Anglo-Sakson ka pitalizminde ise sınırlı, hatta minimal bir devletten sözedilebilir. Türkiye'de 1984 yılında çıkarılan Tasarrufların Teşviki ve Kamu Yatırımlarının Hızlandırılması Hakkın da Kanun ile özelleştirmeye ilişkin düzenlemeler de ya pılmış, 1986'da ise 3291 sayılı özelleştirme ile ilgili ya sa çıkarılmıştır. O günden bu güne, KİT'lerin sınırlandı rılması, yatırım yapmaları önlenerek ulusal ekonomideki paylarının küçültülmesi temel amaç edinilmiş ve nihayet bunların özelleştirilmesi fikri zamanla daha da ağırlık kazanmıştır. Türkiye'de devlet halen özelleştirilemeyen bir çok KİT nedeniyle özel sektörün yanısıra piyasada üretici durumundadır. AB ile bütünleşme sürecinde dev letin üretici durumundan çıkması kaçınılmazdır. Hem ko münal kapitalizmi benimseyen Almanya'da hem de ABD ve İngiltere'de devlet üretici durumundan çıkmıştır. Tür kiye'de devlet üretici olmasının yanı sıra ne Almanya ör neğinde olduğu gibi işçi-işveren örgütleri ve yerel yöne timlerle işbirliği içinde aktif planlayıcı bir devlet, ne de ABD ve İngiltere örneğinde olduğu gibi sınırlı, minimal bir devlet konumundadır. Sonuç: Sonuç olarak, Avrupa Anayasası bireyin refah ve zenginliğini ön plana çıkarma amacına gütmekle birlikte salt birey eksenli bir paradigmaya sahip değildir. Daha çok toplum eksenli, sosyal ve ekonomik boyutu birlikte ele alan bir yapı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu ne denle sosyal politikalara ayrı bir önem verilmektedir. Türkiye açısından bakıldığında, ülkemizin kendine özgü, ekonomik ve toplumsal yönü tutarlı bir iktisadi sis temi benimsemediği görülmektedir. Konjonktüre bağlı olarak farklı zamanlarda kısa vadeli farklı anlayışların benimsenmesi ve uygulanması hem ekonomik, hem de sosyal sorunları beraberinde getirmektedir. Bu nedenle Türkiye'nin kendi ekonomik, sosyo-kültürel ve psikolojik yapılarını göz önünde bulundurarak kendi iç dinamikleri ni hareket ettirebilecek, halkın refah ve zenginliğini art tırmaya hizmet edecek bilinçli bir piyasa ekonomisinin uygulanması gerekmektedir. AB kuruluşundan günümüze kadar kendi sınırlan İçe risinde yaşayan halklara refah, zenginlik ve güvenlik üreten bir organizasyon haline gelmiştir. Meselenin bu boyutu ele alındığında Türkiye açısından AB bir model olarak görülmektedir. Her ne kadar Türkiye AB ile bü tünleşme sürecinde önemli bir mesafe kaydetmiş olsa da, gelecekte tam üyeliğin gerçekleşip gerçekleşmeyece ğine bakılmaksızın AB tecrübesinin örnek alınarak kendi gerçeklerimizle de barışık sosyal yönü güçlü bir iktisadi sistem uygulamasının benimsenmesi önemli görülmekte dir.© OTAS/VMI 31 STRATEJİK ONGORU