TNT HOLDİNG BV 2008 SAYI: 42

Transkript

TNT HOLDİNG BV 2008 SAYI: 42
TNT HOLDİNG BV 2008 SAYI: 42 - Eylül 2011
TNT Ekspres’in armağanıdır. Para ile satılmaz.
İŞ DÜNYASI • EDEBİYAT •
SAĞLIK • MODA • FOTOĞRAF
• SİNEMA • MÜZİK • SPOR
• İŞ DÜNYASI • EDEBİYAT •
SAĞLIK • MODA • FOTOĞRAF
• SİNEMA • MÜZİK • SPOR
• İŞ DÜNYASI • EDEBİYAT •
SAĞLIK • MODA • FOTOĞRAF
• SİNEMA • MÜZİK • SPOR
• İŞ DÜNYASI • EDEBİYAT
• SAĞLIK • MODA •
FOTOĞRAF • SİNEMA •
İŞ DÜNYASI • EDEBİYAT •
SAĞLIK • MODA • FOTOĞRAF
• SİNEMA • MÜZİK • SPOR
• İŞ DÜNYASI • EDEBİYAT •
SAĞLIK • MODA • FOTOĞRAF
• SİNEMA • MÜZİK • SPOR
• İŞ DÜNYASI • EDEBİYAT •
SAĞLIK • MODA • FOTOĞRAF
• SİNEMA • MÜZİK • SPOR
• İŞ DÜNYASI • EDEBİYAT
• SAĞLIK • MODA •
FOTOĞRAF • SİNEMA •
İŞ DÜNYASI • EDEBİYAT •
SAĞLIK • MODA • FOTOĞRAF
• SİNEMA • MÜZİK • SPOR
• İŞ DÜNYASI • EDEBİYAT •
SAĞLIK • MODA • FOTOĞRAF
• SİNEMA • MÜZİK • SPOR
• İŞ DÜNYASI • EDEBİYAT •
SAĞLIK • MODA • FOTOĞRAF
• SİNEMA • MÜZİK • SPOR
• İŞ DÜNYASI • EDEBİYAT
• SAĞLIK • MODA •
FOTOĞRAF • SİNEMA •
İŞ DÜNYASI • EDEBİYAT •
SAĞLIK • MODA • FOTOĞRAF
• SİNEMA • MÜZİK • SPOR
• İŞ DÜNYASI • EDEBİYAT •
SAĞLIK • MODA • FOTOĞRAF
• SİNEMA • MÜZİK • SPOR
• İŞ DÜNYASI • EDEBİYAT •
SAĞLIK • MODA • FOTOĞRAF
• SİNEMA • MÜZİK • SPOR
• İŞ DÜNYASI • EDEBİYAT
• SAĞLIK • MODA •
FOTOĞRAF • SİNEMA •
İŞ DÜNYASI • EDEBİYAT •
SAĞLIK • MODA • FOTOĞRAF
• SİNEMA • MÜZİK • SPOR
• İŞ DÜNYASI • EDEBİYAT •
SAĞLIK • MODA • FOTOĞRAF
• SİNEMA • MÜZİK • SPOR
• İŞ DÜNYASI • EDEBİYAT •
SAĞLIK • MODA • FOTOĞRAF
• SİNEMA • MÜZİK • SPOR
• İŞ DÜNYASI • EDEBİYAT
• SAĞLIK • MODA •
FOTOĞRAF • SİNEMA •
İçindekiler
10
14
Editörden
"Yapabileceğiniz her şeyi deneyin"
STEVE MC CURRY İLE RÖPORTAJ
18
28
Erdenay Gül [email protected]
WPP’de kazanan karelerin hikâyesİ
AKTÜEL
İz bırakacak bir sayı…
Milenyum Çağı’na uzak diyarlardan 'İz Bırakanlar'
KAPAK
Yeryüzü cenneti, Antalya
KENT KÜLTÜRÜ
34
TNT Ekspres Türkiye Pazarlama Koordinatörü
Bu sayıda dosya konumuzu belirlerken ikilemde kaldığımızı söyleyebilirim. Milenyum Çağı’na iz bırakanları araştıracaktık. Ancak
kriterlerimiz ne olmalı, hangi seçeneklere göre kişileri belirlemeliyiz gibi soruların cevaplarını aradık. İsimleri belirlemeye koyulduğumuzda sorularımızın cevaplarını da bulduk. Türkiye’nin can
damarı niteliğindeki alanlarında ses getiren kişiler olacaktır. 10
sayfaya sığdırabildiğimiz kadar kişiye yer verdik. Keyifle okuyacağınıza inanıyoruz.
Spor sayfalarımıza yeni bir disiplin belirledik. Bundan böyle Milli Takımlar’ı inceleyeceğiz. Biz dergimizi tamamlarken Avrupa
Şampiyonası’nda finallere gelinmişti. Hazır gündem basketbolken
biz de Erkek Basketbol Takımı’nı araştırdık. Biraz geçmişe gittik;
bugünü inceledik… Oyuncular hakkında bilgilere yer verdik.
Kent kültürü dosyamızda rotayı Güney’e çevirdik. Turizm cenneti Antalya’ya çıkarma yaptık ve kentin tarihini inceledik. Mirasları
araştırdık, bugüne nasıl geldiğini irdeledik.
Antalya nereden aklımıza geldi? Müşteri röportajı için sektörünün
en önemli kurumlarından bir tanesi olan Cyrus Yachts ile konuştuk. Lüks tüketim sektöründe yer alan ve sıfırdan başladıkları çalışmaları denize inen lüks teknelerle sonlandıran firma yetkilisiyle
sektörlerini ve TNT’yi konuştuk.
‘Sure we can’ röportajlarımız devam ediyor. Bu kez söyleşimizi biraz uzaklardan ama tanıdık bir isimle gerçekleştirdik. 20’nci
yüzyılın en popüler fotoğrafının sahibi Steve Mc Curry ile “Afgan
Kızı”nın hikayesini konuştuk. Onun objektifinde farklı olanın ne TNT’nin gündemi her zaman olduğu gibi yine bizden haber say­
olduğunu sorduk. Türk fotoğrafçılığı hakkında keyifli bir söyleşi fasında… Ayrıca kültür-sanat ve DVD, kitap bölümlerimizle keyifle
gerçekleştirdik.
okuyacağınız bir sayı hazırladığımıza inanıyoruz.
Bu bir ‘takım’ oyunu
SPOR
36
2011’in son çeyreğine girilirken dopdolu bir sayıyla yine karşınızdayız. Her zaman olduğu gibi üç aylık süre içerisinde şirketimizde
olan biteni masaya yatırdık, güncel konuları sizler için araştırdık…
“İsimsiz” bir sanat platformu; 12’nci İstanbul Bienali
KÜLTÜR SANAT
World Press Photo’da sıralamalar belli oldu. Dokuz farklı kategoride ilk üçe giren fotoğrafları sizler için sayfalarımıza taşıdık, hikayelerini öğrendik.
İyi okumalar
Erdenay Gül
TNT Ekspres Türkiye Pazarlama Koordinatörü
Sayı: 42 - TNT VIEW İmtiyaz Sahibi: Turgut Yıldız • Sorumlu Müdür: Müzeyyen Dilek Özgür • Yayın Kurulu: Erdenay Gül, Mert Yılmaz, Selin Karakaş, Ayçin Noyan • Yapım: Medyaevi İletişim • Editör: Murat Uludağ •
Baskı: APA Uniprint Tel: 0212 798 28 40 Fax: 0212 798 20 63 • Basım Yeri ve Tarihi: İstanbul, Eylül 2011 • İmtiyaz Sahibi, Sorumlu Müdür ve Yönetim Yeri Adresi: İnkılap Mah. Siteyolu Sok. No:21
Ümraniye / İstanbul Tel: 0216 633 80 00 Fax: 0216 630 25 10 • 3 ayda bir yayınlanır. • Yayının türü: Dergi, Yerel, Süreli • The TNT name & logo are trademarks & TNT Holding B.V.
03
TNT’den haberler
TNT’den haberler
TNT Ekspres Türkiye, fuarlarda da
müşterilerinin yanında
Sektördeki öncülüğünü sürdüren TNT Ekspres Türkiye Fuar
Departmanı, yurtdışında fuarlara katılacak müşterilerinin
gönderileri ile ilgili tüm ihtiyaçlarını karşılıyor.
Y
urtdışında fuarlara katılacak olan TNT müşterilerinin gönderilerini hazırlayarak TNT Ekspres’i aramaları üzerine,
gümrük işlemleri de dahil olmak üzere, geri kalan bütün işlemleri üstleniyor. Farklı hizmet seçenekleri ile farklı fiyat ve
zaman alternatifleri sunan TNT Ekspres, fuar gönderilerinin tüm süreçlerini takip ediyor ve fuar sonrası gönderilerin tümünü tekrar Türkiye’ye getirerek adrese teslim ediyor.
Yurtdışında Eylül ayında Münih, Brüksel ve Paris’te gerçekleşecek
olan tekstil, giyim, kumaş, dokuma, döşemelik kumaş, yer döşemeleri, duvar kaplamaları sektöründe alanında öncü firmaların
katılacağı, şirketlerin kargo ihtiyacının yoğun olarak yaşanacağı
fuarlarda müşterilerin TNT Ekspres’i aramaları yeterli olacak. Gönderiler TNT görevlilerince alınıp belirtilen adrese en kısa zamanda
ulaştırılarak zaman kaybı yaşanmayacak.
Fuar süreci TNT Ekspres'ten sorulur
TNT Ekspres Türkiye'den kusursuj bir hizmet daha... Sunduğu hizmet kalitesi ve çözüm odaklı seçenekleriyle fark
yaratan TNT Ekspres, bundan böyle yurtdışındaki fuarlara
katılacak olan müşterilerinin gönderilerini hazırlayarak
neredeyse gerekli tüm işlemleri üstleniyor. Tüm bu sürecin
sonunda da fuarın bitişiyle birlikte gönderilerin tümünü
tekrar Türkiye’ye getirerek adrese teslim ediyor.
04
TNT Ekspres’ten büyük yatırım
TNT Ekspres Türkiye, Adnan Menderes Havaalanı yakınlarında 5 bin metrekare alanda
devreye soktuğu yeni lojistik merkeziyle büyük bir yatırıma imza attı. İzmir’de ki deponun
büyümesiyle birlikte hizmet kalite ve hızı da ivme kazandı ...
T
NT Ekspres Türkiye, Türkiye’nin ikinci büyük şehri ve ihracatın
kalbi İzmir’de yaptığı yatırımlara bir yenisini ekledi. İzmir Bölge
Müdürlüğü deposunu, İzmir Adnan Menderes Havaalanı yakınlarında ki 5 bin metrekarelik yeni bir depoya taşıyan TNT Ekspres, personeline daha iyi şartlarda çalışma alanları oluşturmak ve müşterilerine daha kaliteli hizmet sunmak amacıyla çalışmalarına hız kesmeden devam ediyor.
İzmir’de yıllık kapasite olarak 65 bin ton ihracat çıkışı gerçekleştiren
TNT Ekspres, yeni modern yapısıyla 67 personel ve 45 araçla İzmir,
Aliağa, Denizli, Uşak, Antalya, Afyon olmak üzere geniş bir yelpa-
zede hizmet vermeye devam edecek. Yeni depo ile birlikte tonaj artışı da gerçekleştiren TNT Ekspres, ihracat çıkışlarının büyük kısmını
oluşturan tekstilin yanı sıra otomotiv, yedek parça ağırlıklı gönderilerin fiyatlarını daha da aşağıya çekerek ihracatçının ve müşterilerinin yanında olarak hizmetlerini sürdürecek.
Kendi uçaklarıyla kurye hizmeti veren tek şirket olan TNT Ekspres,
aynı zamanda uçuşlarını 22.30’da gerçekleştirerek en geç kalkan
uçaklarla hizmet veriyor. İzmir ve Ege’de rakiplerden daha geç toplama yaparak İstanbul’a daha geç ulaştıran TNT Ekspres, müşterilerine en iyi hizmeti sunarak farkını ortaya koyuyor.
05
Turgut Yıldız
TNT Ekspres Türkiye Genel Müdürü
TNT Ekspres Türkiye'nin
başarısının sırrı...
Son yıllarda dünya ekonomisinde yaşanan
sorunlar giderek derinleşmeye devam ediyor.
Bu durumdan etkilenmemek mümkün değil.
Ancak Türkiye, genel ekonomi olarak en az
etkilenen ülkeler arasında. 2011 yılı ikinci çeyrekte Türkiye, Çin’in ardından büyüme olarak
ikinci sıaraya yerleşmişti. Biz TNT Türkiye olarak gelir büyümesinde dünya da ilk sıradayız,
Çin bizden sonra ikinci konumda... Ayrıca
bu müthiş büyümemiz sonucu TNT Türkiye
olarak hızlı kargo taşımacılığı Avrupa destinasyonlu gönderilerde pazar lideriyi konumundayız. 1988 yılından beri TNT Türkiye olarak
hep büyüdük, tam anlamıyla sürdürülebilir bir
büyüme yakaladık.
Bütün bu başarı acaba tesadüfler sonucunda
mı olmaktadır. Kesinlikle bu sorunun cevabı
hayır. Bu soruyu bize bu yıl TNT ülkelerinden
bir çoğu sordu, video konferans, telefon
konferans veya ziyaretlerle bizi model ülke
olarak incelediler. Bu ülkelerin sorusuna sayfalar dolusu yazı, sunum hazırlanabilir, saatler
süren anlatımlar yapılabilir. Ama aslında basit
ve gerçek bir cevabı var: Şirketine ve başarıya
inanan, yaratıcı, dinamik, pozitif düşünen,
kaliteye ve insana değer vererek işini yapan,
şirketinin sahibi gibi davranan insan kaynağımız, bu başarının tek ve en önemli unsurudur.
Kaç şirkette çalışanlar müşteriye hizmet verebilmek için bilinen standart yollardan daha
fazlasını araştırmaktadır, kaç şirkette çalışanlar
kendi bölümünün dışındaki bölümlerin sorunlarında çözüm üretebilmektedir. İşte asıl
fark buradadır, bu farkı yaratabilmektir.
00
AKUT’un resmi taşıyıcı
sponsoru TNT Ekspres
Satış Ekibi’ne ödül üstüne ödül
Müşterilerine sunduğu kaliteli ve geniş hizmet yelpazesiyle sektördeki
öncülüğünü sürdüren TNT Ekspres Türkiye’nin Satış Ekipleri, TNT’nin faaliyet
gösterdiği tüm dünya ülkeleri arasında yapılan ‘Satış Yarışması’nda müthiş
bir performans göstererek ilk 4 sırayı aldı ve ödüle layık görüldü. Ayrıca
ülke olarak Türkiye Dünya 2’nciliği elde etti.
Y
gurur tablosunu yaşadığımız için çok mutluyuz. Bu
arışmaya, International Express ürünlebaşarıyla TNT Türkiye satış ekibimizin uluslararası
ri kullanarak yeni müşteri kazanımı, gearenada ne kadar başarılı olduğunu da kanıtlamış
lir ve gönderi sayısıni artırmak hedefi ile
olduk. Aynı zamanda tüm bu başarılarımızda katkısı
yaklaşık 1100 Satış Ekibi katıldı. Bu denli geniş
büyük olan müşterilerimize gökatılıma sahne olan yarışmada
nülden teşekkür ediyoruz. İngilönemli derecelere imza atan TNT
Tüm dünyada
tere, Fransa, Almanya İspanya,
Ekspres Türkiye’nin Satış Ekipledüzenlenen TNT
İsviçre, İtalya ve Hollanda gibi
ri, ilk dört sırayı aldı ve genel sıExpress Global
ralamada da Dünya 2’ncisi oldu.
Satış Yarışması’nda ülkeler arasından büyük başarı
elde ederek ikinciliği elde eden
ilk 4 sıra Türk
TNT Ekspres Türkiye Satış ekibiTNT Ekspres Türkiye Satış ve Paekiplerine ait...
nin, Eylül - Kasım döneminde
zarlama Bölümünün Müdürü Sidaha geniş kapsamda gerçeklenan Türel, “Dereceye giren arkaşecek olan yarışmaya katılarak takım ruhunun yandaşlarım olmak üzere bu yarışmada olağanüstü
sıması ve motivasyonu ile çok daha başarılı çalışmaperformans gösteren tüm TNT Türkiye satış ekilara imza atacağından hiç kuşkumuz yok” dedi.
bini yürekten kutluyorum. TNT Türkiye olarak bu
06
Ekspres dağıtım sektörünün hızlı ve güvenilir şirketi
TNT Ekspres Türkiye, Sivil Toplum Örgütü AKUT’un yurtiçi
taşıma sponsoru oldu. AKUT ile imzalanan sponsorluk
anlaşması ile AKUT’un yıl içindeki taşımacılık hizmetini TNT
Ekspres gerçekleştirecek…
T
nt Ekspres, doğal afetler, açlık, çevre kirliği gibi toplumu ilgilendiren
konularda her zaman olduğu gibi sosyal sorumluluk bilinciyle hareket
etmeye devam ediyor. TNT Ekspres, Doğal afetler, dağ ve diğer doğa
kazalarında yardıma ihtiyacı olan herkesin yardımına koşan AKUT’UN yanında yer alarak sosyal sorumlulukta üstüne düşeni yapmaya devam ediyor.
Türkiye’nin ticari plakalı
ilk elektrikli otomobilleri
TNT Ekspres ile İstanbul
Caddeleri’nde
TNT Ekspres, Türkiye’deki ilk ticari Türk plakalı
elektrikli araçlarını 17 Eylül’de Bağdat Caddesi
Şaşkınbakkal’da İstabullularla buluşturdu. 30
Eylül’e dek bu semtte yer alan araçlar, 3 Ekim’den
17 Ekim’ dek de Nişantaşı’nda sergilenecek.
T
NT Ekspres, bir ilke imza atarak Türk ticari plakalı elektrikli
otomobillerin Türkiye’de ki ilk kullanıcısı olmaya hazırlanıyor.
Eylül’de teslimi yapılan çevre dostu araçlarla hem filosunu güçlendiren hem de çevreye karşı olan duyarlılığını gözler önüne seren
TNT Ekspres Türkiye, araçları şehir trafiğine çıkmadan önce İstanbullularla tanıştırmak için Bağdat Caddesi ve Nişantaşı’nda sergiliyor.
TNT ile AKUT el ele
Tamamen gönüllülük esasına dayalı sivil toplum kuruluşu AKUT, dağ ve
doğa koşullarında meydana gelen kaybolma, kaza olayları, deprem, sel gibi
doğal afetler ve büyük kazalar gibi konularda halka yardım eli uzatıyor. TNT
Ekspres de AKUT'un yurtiçi taşıma işlemlerini üstelenerek doğal afetlerde
ve arama kurtarma operasyonlarında daha çok hayat kurtarmaları için bu
yardım topluluğuna destek veriyor. TNT, sadece ülke sınırları içerisinde değil global olarak da, her zaman sosyal sorumluluk bilinciyle dünyaya, çevreye ve topluma değer katan projelere destek veren çalışmaların içinde sponsor olarak yer alıyor.
TNT, elektrikli araçlar ile birlikte araçların neden olduğu gaz emisyonlarını azaltarak, çevreci araçlar ve doğru sürüş tekniği ile birlikte çevreye daha az zarar vermeyi amaçlıyor. Bu yüzden ilk etapta 3
adet sıfır CO2 karbon salınımlı çevre dostu araçlarla taşımacılık yapacak olan TNT Ekspres, daha sonra tüm filosunu elektrikli araçlara çevirmeyi hedefliyor.
07
TNT’den haberler
TNT’den haberler
TNT Ekspres’ten hem Ortadoğu’ya hem de
Avrupa’ya direkt uçuş
TNT Ekspres Türkiye, 2011 yılında yatırımlarını
hızlandırarak büyümeye devam ediyor
TNT Ekspres, Hindistan ve Avrupa arasında direkt B767 uçuşu ile müşterilerine hizmet verecek.
Hizmet, TNT’nin Belçika’daki Operasyon Merkezi ile Yeni Delhi arasında, Dubai duraklı, haftada
beş gün olarak gerçekleştirilecek.
T
NT Ekspres en iyi ve en hızlı hizmet için çalışmalarına ara vermeden
devan ediyor. Yeni B767’nin taşıma kapasitesi 210 ton ve TNT’nin
Hindistan ve Avrupa arasında daha hızlı hizmet vermek sözünü yerine getirdiğini gösteriyor. Gönderiler her iş gününün sonunda Yeni
Delhi’den yola çıkacak ve sonraki iş günü başlamadan önce Avrupa’da
olacak. Dönüş uçuşları ise TNT’nin Avrupa’da aynı gün içinde gönderi yüklemelerini gerçekleştirmesine izin veriyor. Bu yeni rota ile TNT,
Asya-Avrupa hizmetindeki liderliğini bir kez daha kanıtlıyor. TNT,
Avrupa-Asya hattında beş stratejik noktada operasyonlarını gerçekleştiriyor; Yeni Delhi, Hong Kong, Şanghay, Chongqing ve Singapur.
TNT Hindistan Genel Müdürü Abhik Mitra “TNT, Hindistan’da yılda
%20’den fazla büyüme gösterdi. Hindistan’dan özel TNT hizmeti ile
müşterilerimiz fabrikadan tüketiciye tedarik süresini kısaltarak daha
rekabetçi olacaklar. Hizmetimiz ile artık gönderilerin Yeni Delhi’den
Avrupa’ya ulaşması sadece 1 gün alacaktır” dedi.
08
asya'dan avrupa'ya
TNT Ekspres yeni B767’nin ile taşıma kapatiseni bir vites
daha artırıyor. Tıpkı süratindeki artışta olacağı gibi... Bundan böyle belirlenen bölgelerde gönderiler her iş gününün sonunda Yeni Delhi’den yola çıkarak sonraki iş günü
başlamadan önce Avrupa’da oluyor. Dönüş uçuşları ise
TNT’nin Avrupa’da aynı gün içinde gönderi yüklemelerini
gerçekleştirmesine izin veriyor.
Türkiye’de havayolu taşımacılığını kendi uçağı ile yapan tek şirket olan TNT Ekspres Türkiye,
taşıma kapasitesini arttırarak, yeni Boeing 767 uçaklarıyla hizmet vermeye başlıyor.
T
NT Ekspres Türkiye, “sürekli yenilik ve büyüme” felsefesi ile yeni yatırımlar yapmaya devam ediyor. TNT Ekspres, Türkiye’de yaşanan gönderi hacmindeki artış nedeniyle ihtiyacı karşılamak için 32 tonluk B757 uçak tipi
yerine daha fazla kapasiteye sahip 55 tonluk
Boeing 767 tipi uçak kullanmaya başlayarak
gönderi taşıma kapasitesini arttırdı. Türkiye
hattında artan gönderiler nedeniyle daha
büyük bir uçakla hizmet vermeye karar veren
TNT Ekspres, müşterilerinin ihtiyaçlarına en iyi
şekilde cevap vermeye devam edecek.
2011 yılında yaşanan büyüme ile ilgili olarak
TNT Ekspres Türkiye Genel Müdürü Turgut
Yıldız, “Bu yıl Türkiye ve dünya ekonomisini
daha yakından takip ederek yatırımlarımızı
yönlendirdik” dedi ve ekledi “İlk 7 aydaki
büyüme hızımızda hedefimize ulaştığımız için
yatırımlarımıza devam ettik ve Türkiye’de yaşadığımız gönderi hacmindeki artış nedeniyle
kapasitemizi arttırarak yeni Boeing 767 uçaklarıyla hizmet vermeye başladık. Araç filomuzun ise üçte birinin yenilenmesi için gereken
çalışmayı başlattık ve aynı zamanda Eylül
ayında Türkiye’nin ilk elektrikli ticari araçları
ile hizmet vermeye başlayacağız” ifadeleriyle
yatırımların önemine dikkat çekti. Türkiye’de
havayolu taşımacılığını kendi uçağı ile yapan
tek şirket olma özelliği taşıyan TNT Ekspres,
Türkiye’nin ihraç ettiği ürünlerin tüm dünyaya sevkiyatını ve dünya ülkelerinden ülkemize
09
ithal edilen ürünlerin taşımacılığını gerçekleştirerek dış ticaret hacminin genişlemesine de katkıda bulunuyor. 26 Temmuz’da
başlayan yeni uçak hizmeti ile hafta içi her
gün taşıma yapacak olan uçağın kapasitesi
maksimum 55 tona yükseldi. Yeni Boeing
767’ye toplam 22 igloo / konteyner / palet
yüklenebilecek. TNT Ekspres artan gönderileriyle birlikte uçak modelini değiştirerek,
kapasitesini yıllar içinde başarılı bir ivme
ile arttırıyor. Ayrıca B767 uçağı ile birlikte
Ortadoğu bağlantısı ve operasyonu Türkiye üzerinden yapılmaya başlanması TNT
Türkiye’nin global TNT tarafından kazandığı önemi ve lojistik üs olması doğrultusunda gelinen noktayı gözler önüne seriyor.
World Press Photo 2011
Hollandalı sanatçı Joost van
den Broek’e ikincilik ödülü getiren fotoğrafta, 1926’da inşa
edilen, hâlâ kullanılan ve dünyanın en uzun
ikinci gemisi
olan Rus yapımı
Kruzenshtern’de
çalışan 16 yaşındaki Kiril Leweski görülüyor.
Genel haber – birinci / Riccardo Venturi
İtalyan sanatçı Riccardo Venturi’ye ödül getiren fotoğrafta, geçen yıl yaşanan Haiti depreminin ardından bir
genç kızın acılı gözleri dikkat çekiyor.
Genel haber – ikinci / Guang Niu
Çinli fotoğrafçı Guang Niu’nun çektiği karede, Tibetli rahipler, Çin’de geçen yıl yaşanan büyük depremde
ölenleri yakmak için son hazırlıkları yapıyor.
, hikaye,
, spor, portre
ğında; doğa
ra
anın dört
du
ny
i
ak
dü
l
ad
yı
luşacak. Her
Photo’nun sır
bu
es
Pr
ile
r
ld
la
rası bir jüri
or
llu
ra
W
aflar İstanbu
ğımsız ulusla
yim yaşatan
ğr
ba
ne
to
ik
de
fo
şil
r
lü
ki
ğraf
bi
ül
19
az
toğraflar
108.059 foto
dallardaki öd
ye unutulm
n etkileyici fo
n gönderilen
rgi ile izleyici
eğlence gibi
ile
se
da
er
ve
ci
t
fın
nd
zi
ra
na
gö
ge
ta
sa
a
a
,
çı
ay
nc
yaşam
fotoğraf
dan yarışm
2011 yılı boyu
nular, günlük
ülkeden 5691
rgiler tarafın
n, güncel ko
aya ise 125
gazete ve de
m
s,
rış
ya
an
aj
ki
i,
haberde insa
da
er
irl
. 2011 yılın
; foto muhab
ğerlendiriliyor
bir yanından
kategoride de
ğraflar…
lı
to
rk
fa
fo
9
n
n
re
tarafında
ride ilk üçe gi
go
te
ka
z
ku
katıldı. İşte do
Guillem Valle’nin, Güney Sudan’ın en büyük etnik grubu Dinka mensuplarından birini çektiği fotoğrafı portre dalında ikinci oldu.
Genel haber – üçüncü / Javier Manzano
Mexico’da özellikle son bir yıldır binlerce kişinin ölümüyle sonuçlanan uyuşturucu çetesi savaşlarından
bir kesit; gencin kesik başı olay yerinden 20 km uzakta bulundu. Fotoğrafı çeken ABD’li fotoğrafçı Javier Manzano.
Haberde insan – üçüncü / Vincent Yu
Haberde insan – birinci / Altaf Qadri
Geçen yıl Hindistan’da polisin açtığı rastgele ateş sonucu hayatını kaybeden Feroz Ahmed Malik’in cenazesi bir yatağın içinde halkın arasından taşınırken, ölen
gencin ablası ağıt yakıyor. Fotoğraf Hintli sanatçı Altaf Qadri’ye ait.
10
Porte – üçüncü / Guillem Valle
GENEL HABERLER
e
d
’
P
P
W
n
a
n
a
z
ka
n
İ
r
e
l
kare
İ
s
e
y
â
hik
PORTRE
Güney Afrikalı fotoğraf
sanatçısı Jodi Bieber’ın,
Afganistan’da kocasından şiddet gören 18 yaşındaki Bibi Aisha’yı fotoğrafladığı kare, portre dalında birinci oldu.
Aisha 12 yaşındayken
Afganistan’da Taliban
yönetimi altında çalışan
bir askerle evlendirilmiş;
kocası Aisha’yı cezalandırmak için önce kulaklarını sonra da burnunu kesmişti. Geçtiğimiz
aylarda Aisha’ya protez
burun takıldı.
Haberde insan – ikinci / Seamus Murphy
Bu yılın başında basına sızdırdığı belgelerle dünya kamuoyunun göbeğine oturan Wikileaks’in kurucusu Julian Assange’in fotoğrafı, İrlandalı Seamus Murphy’e
ikincilik ödülü getirdi.
11
Hong Kong’lu fotoğrafçı Vincent Yu’nun çektiği fotoğrafta, askeri geçit törenini izleyen Kuzey
Kore lideri Kim Jong-il oğluyla aynı karede.
İNSAN HABERLER
an
ekrarlan i çeken
g
Her yıl t
en çok il
ın
n
a
y
rld
n
dü
rgisi “Wo
e
s
n
e
n
e
ya
ve izl
11” (Dün
0
2
o
t
o
h
011
Press P
rafları 2
ğ
o
t
o
F
n
Basın
Ekspres’i
TNT
i)
is
g
r
l
Se
nbu
ıyla İsta
TNT
katkılar
oluyor.
k
u
n
o
k
Forum’a
in taşıma
’n
e
iy
k
r
ü
T
a
Ekspres
i ve düny
iğ
d
r
e
v
i
bir
desteğ
irliğinin
b
a
h
u
m
ecek
foto
sayılabil
i
s
e
c
n
ü
dığı
yıllık g
ın yer al
r
a
l
f
a
r
ğ
foto
to
ress Pho
P
d
l
r
o
28
W
ylül’den
E
6
i,
is
g
Ser
fotoğraf um
r
a
d
a
k
n For
Eylül’e
arafında
t
r
e
l
r
e
cek.
sev
lenebile
iz
a
’d
l
u
İstanb
Porte – ikinci / Joost van den Broek
PORTRE
Portre – birinci / Jodi Bieber
World Press Photo 2011
DOĞA
SPOT HABERLER
World Press Photo 2011
Spot haber – ikinci / Daniel Morel
Budapeşte’deki Özgürlük Köprüsü kulesine çıkan 40
yaşlarındaki adam, itfaiyenin saatlerce dil dökmesine
rağmen kendini yakarak aşağı atladı. Péter Lakatos o
anı görüntülemek için deklanşöre bastı.
Geçen yıl yaşanan ve 230 bin kişinin hayatını kaybettiği Haiti depreminde şanslı olanlar da vardı. Haitili sanatçı Daniel Morel’in objektifinden kurtarma operasyonu.
Güncel konular – birinci / Marco Di Lauro
Güncel konular – ikinci / Ed Cashi
Spot haber – üçüncü / Uwe Weber
Alman fotoğrafçı Uwe Weber, Bild gazetesi için çektiği
karede Duisburg’daki Aşk Yürüyüşü’nde yaşanan izdihamı, kalabalığa karışmadan görüntülemeyi başardı.
Doğa – birinci / Thomas P. Peschak
Doğa – ikinci / Reinhard Dirscherl
Güney Afrika’daki Malgas adası, deniz kuşlarını gözlemlemek için mükemmel bir alan. Thomas P.
Peschak’ın yere inerken fotoğrafladığı sümsük kuşu,
martıya çok benziyor.
Mexico sahillerinde yaşayan yelkenli balıkları, saatte
110 km hıza ulaşarak çoğu otomobile meydan okuyor. Fotoğraf Alman sanatçı Reinhard Dirscherl imzasını taşıyor.
Sanat ve eğlence – birinci / Andrew McConnell
Sanat ve eğlence – ikinci / Davide Monteleone
Doğa – üçüncü / Olivier Grunewald
Congo Demokratik Cumhuriyeti’ndeki lav gölü dünyanın en çok lav üreten göllerinden biri. Ateşe yaklaşmaktan korkmayan Olivier Grunewald bu fotoğrafıyla
üçüncülük ödülü aldı.
SANAT
CONTEPRORARY
Spot haber – birinci / Péter Lakatos
Annesi Vietnam savaşı sırasında havadan püskürtülen
kimyasal içerikli turuncu etmene maruz kaldığı için, 9
yaşındaki küçük kız zihinsel engelli olarak dünyaya geldi. Fotoğraf ABD’li fotoğrafçı Ed Cashi’ye ait.
15 yıl önce Bosna Hersek’deki katliamda hayatını kaybedenlerin yakınlarının acısı hâlâ taze. İtalyan fotoğrafçı Ivo Saglietti, ölenlerin anısına düzenlenen seremoniden bu kareyi yakaladı.
Gündüzleri yumurta satarak geçimini sağlayan genç
kadın, akşamları ise Orta Afrika’nın tek senfoni orkestrası Kimbanguiste’de çello çalıyor. Fotoğraf İrlandalı
fotoğrafçı Andrew McConnell imzalı.
GÜNLÜK HABERLER
Afrika’daki Maradi bölgesinde et tüccarları, ölmek
üzere olan hayvanları kesip hemen pişiriyorlar ve
Nijerya’ya satıyorlar. Hayvanlardan kalan iskeletler ve iç
organlar Marco Di Lauro’ya birincilik ödülü getirdi.
Güncel konular – üçüncü / Ivo Saglietti
Milano Moda Haftası’nda, İtalyan fotoğrafçı Davide
Monteleone’nun objektifinden tasarımcı Valeria Marini defilesi.
Sanat ve eğlence – üçüncü / Fabio Cuttica
Meksikalı aktör Fabian Lopez, El Baleado 2 filmindeki
aksiyon sahnesine kendini fazla kaptırmış. Bu kare, Fabio Cuttica’ya üçüncülük ödülü getirdi.
Günlük yaşam – birinci / Feisal Omar
Yıllardır açlıkla mücadele eden Somali’de bu genç
adam, ölü köpekbalığını kurutup, ihraç edilmek üzere satacak ve ailesine para götürecek. Fotoğraf Reuters
muhabiri Feisal Omar imzasını taşıyor.
Günlük yaşam – ikinci / Malte Jager
Couchsurfing ile başlayan web siteleri, turistlere bedava ya da cüzi bir miktara konaklama alternatifleri sunuyor. New York’taki bir dairede kalan turistler, Alman
fotoğrafçı Malte Jager’in çok ilgisini çekmiş olmalı.
12
Günlük yaşam – üçüncü / Andrew Biraj
Yüzlerce kişi ile tamamen kaplanmış tren manzarası
Bangladeş’de görmeye alışkın olduğumuz bu kare. Fotoğraf Reuters muhabiri Andrew Biraj’a ait.
PORTRE
Güney Afrika’daki
Dünya Kupası yarı finalinde Uruguaylı Martin Caceres,
Holandalı Demy de
Zeeuw’un çenesine
savurduğu sol ayağıyla futbolcuyu hastanelik etti. O anı Mike
Hutchings fotoğrafladı
SPOR
Spor – birinci
Mike Hutchings
Spor – ikinci / Gustavo Cuevas
İspanya’da yasaklanması gündeme gelen boğa güreşleri,
korkunç kazalara sahne olsa da matadorları yıldırmıyor.
Boğanın boynuzu boynundan girip ağzından çıkan genç,
iyileştikten sonra tekrar sahalara döndü. Fotoğraf Gustavo Cuevas imzalı.
13
Spor – üçüncü / Steve Christo
Avustralya’da 7 Şubat’ta gerçekleşen Cole Classic okyanus müsabakasına 4.500 sporcu katıldı. Fotoğraf
Avustralyalı fotoğrafçı Steve Christo’ya ait.
Aktüel Röportaj
ROPÖRTAJ
O
rtadoğu’nun sıcak coğrafyalarında elinde fotoğraf makinesiyle dolaşan orta boylu, zayıf, çelimsiz bir adam… Ancak inatçı. İstediği kareyi yakalayana dek koşturan, haberi de makineyi de bırakmayan iyi bir
profesyonel; Steve Mc Curry… Kimine göre gelmiş geçmiş en iyi beş fotoğraftan biri olan Afgan Kızı’nda onun imzası var. World Press Photo günleri başlamışken “sure we can” röportajları için daha iyi kim olabilir ki diye düşündük
ve mesleğinden karakterine Steve Mc Curry ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
Afgan kızına, Afgan sınırı yakınlarında
Peşavar’ın dışında küçük bir mülteci
kampında rastladım. Bu kız daha önce hiç
fotoğraf çektirmemişti ve hiç yabancı biriyle
karşılaşmamıştı. Buna rağmen gergin değil
şaşkındı ve ne yaptığımı merak ediyordu.
Fotoğraf çekmeye nasıl ve ne zaman başladınız? Kariyer olarak foto muhabirliği seçmenizin özel bir nedeni var mı?
Üniversitedeyken belgesel yapımcılığı dersleri aldım. Aynı dönemde güzel sanatlar bölümünde fotoğrafçılık derslerine de giriyordum. Fotoğrafçılığa üniversite gazetesi için çekimler yaparak başladım. Küçük bir makineyle fotoğraf çekmek beni
gerçekten cezbetti, çünkü bununla serbestçe dolaşıp istediğiniz yerde özgürce fotoğraf çekebiliyorsunuz. Seyahat etmek, beni belgesel fotoğrafçılığına çeken en
önemli etken oldu. Ben dünyayı tanımayı ve farklı kültürleri keşfetmeyi istiyordum.
Daha çok Irak ve Afganistan gibi sıcak bölgelerde çalışmayı tercih ediyorsunuz. Bu tür riskli bölgelerde çalışmak sizi nasıl motive ediyor?
İnsanların hatıralarında gezinen portreler çekmeye çalışıyorum. Fotoğraf, dünya
üzerindeki yaşamlarla ilgili fikir sahibi olmamızı sağlayan, sıra dışı ve şans eseri keşfedilen anları ve insan hikâyelerini keşfetmektir. İnsanları, mekânları ve kültürleri
"YAPABİLECEĞİNİZ HER ŞEYİ DENEYİN"
Steve Mc Curry… Birçoğumuz belki de Steve Mc Curry’yi tanımıyoruz. Ancak
sağ sayfada gördüğümüz fotoğrafa hepimiz aşinayız. Mc Curry’nin imzasını
taşıyan bu kare 20’nci yüzyılın en popüler fotoğrafı. Hemen herkesin bildiği
bu fotoğrafın sahibi Steve Mc Curry’den hem fotoğrafçılık hem de habercilik
üzerine bilinmeyenleri öğrendik...
14
15
fotoğraflarımla gözler önüne sermeyi seviyorum. Zira insanlara dünyada olan
biteni göstermek, foto muhabirliğin en önemli özelliklerinden biridir. Bir fotoğrafçı olarak anlatılmak istenen hikâyeleri en iyi şekilde anlatarak ve en önemlisi de sesi çıkmayanların sesi olarak insanlığa hizmet edersiniz. Bazen kararında risk almak, geride durmaktan ve ürkek davranmaktan çok daha iyidir. İnsan,
hayatında yapabileceği her şeyi denemelidir.
Sizin fotoğraflarınızı diğer meslektaşlarınızın fotoğraflarından farklı kılan nedir? Bize Steve McCurry’nin tarzı ile ilgili birkaç tüyo verebilir misiniz?
Benim fotoğraflarımın çoğu insan üzerine kuruludur. Fotoğrafını çektiğim insanla yaşadığı çevre arasındaki ilişkinin ne anlam ifade ettiğini sergilemeye çalışıyorum. Sonuçta “insanlık halleri” olarak tanımlayabileceğimiz kareler ortaya çıkıyor.
“Afgan Kızı”, yakın tarihin en tanınan fotoğrafı olarak literatüre geçti.
O anı bize biraz anlatır mısınız?
Afgan kızına, Afgan sınırı yakınlarında Peşavar’ın dışında küçük bir mülteci
kampında rastladım. Oradaki derme çatma bir okulu ziyaret etmiştim ve bu kız
da öğrencilerin arasındaydı. Öğretmenden izin aldım ve onunla beraber birkaç
öğrenciyi fotoğrafladım. Bu kız daha önce hiç fotoğraf çektirmemişti ve hiç yabancı biriyle karşılaşmamıştı. Birden bire bir adam karşısına çıktı ve fotoğraflarını çekti. Buna rağmen gergin ya da korkmuş görünmüyordu. Sadece şaşkındı
ve ne yaptığımı merak ediyordu.
Ailesi Sovyet işgali sırasında öldürülmüştü ve yüzlerce kilometre uzağa,
Pakistan’a kaçmak zorunda bırakılmıştı. Bu derin travma ve dram adeta kızın
yüz hatlarına ve bakışlarına yerleşmişti. Bu derin ifade, bu portrenin dünya çapında neden bu kadar ilgi çektiğini de açıklıyor.
Yıllar sonra Afgan Kızı’nın
peşine düştüğümüzde elimizde
bir tek fotoğrafı vardı. Adını
bile bilmiyorduk. İşe, onu ilk
fotoğrafladığım mülteci kampından
başladık. Oradaki yüzlerce insana
fotoğrafı gösterdik ve tam da
umutlar tükenmişken “bu kızı
mülteci kampından hatırlıyorum”
diyen biri çıktı. Mucizeydi ama
sonunda ona ulaştık…
Mc Curry ile fotoğraf
makinesinin yolu nasıl kesişti?
Üniversite öğrenimini belgesel yapımcılığı üzerine alan Mc Curry, aynı
zamanda da güzel sanatlar bölümünde fotoğrafçılık derslerini de kaçırmıyordu. Üniversitede yayınlanacak gazete için ilk olarak makineyi eline
aldığında bir daha hiç bırakmayacağını bilmiyordu belki ancak kısa sürede bir hayat biçimi haline dönüşmüştü bile… Mc Curry kendi sözleriyle mesleğe ilk adımlarını bakın nasıl anlatıyor; Küçük bir makineyle dilediğiniz fotoğrafı çekmek beni cezbetti, çünkü bununla serbestçe dolaşıp istediğiniz yerde özgürce fotoğraf çekebiliyorsunuz. Seyahat etmek,
beni belgesel fotoğrafçılığına çeken en önemli etkendi. Çünkü ben dünyayı tanımayı ve farklı kültürleri keşfetmeyi seviyor, istiyordum
Bence dünyada Hindistan’dan
daha renkli bir yer yok. Kesinlikle
nefes kesici bir yer. Eğer çektiğiniz
fotoğraflardaki insanlar
renk cümbüşü içindelerse,
orası çalışmak için mükemmel
bir yerdir. Zengin, çeşitli ve
büyüleyici bir kültüre sahip olan
Hindistan, çalışmaktan asla
sıkılmayacağım bir yerdir.
Yıllar sonra Afgan kızını ikinci kez fotoğrafladınız. Tekrar bulmak zor oldu mu?
Elimizde sadece kızın fotoğrafı vardı. Adını bile
bilmiyorduk. İşe, onu ilk fotoğrafladığım mülteci kampından başladık. Oradaki yüzlerce insana
fotoğrafı gösterdik ve bu kızı tanıyıp tanımadıklarını sorduk. Karşılaştığımız pek çok kadın fotoğraftaki kızın kendileri olduğunu iddia ettiler.
Umutlarımız giderek tükeniyordu. Nihayet bir
adam ortaya çıktı ve “bu kızı mülteci kampından hatırlıyorum,” dedi. Eskiden bu kızla komşu
olduklarını, onu ve ailesini bulabilmemiz için yardımcı olabileceğini söyledi. Mucize gibiydi. Onu
bulma şansımız çok çok küçüktü, ama biz onu
bulmuştuk.
Gözlemlediğiniz kadarıyla Ortadoğu’daki kadınların ve erkeklerin toplum içindeki rollerini
nasıl tanımlıyorsunuz?
Bence özellikle kadınların rolü hızla değişiyor. Yakın zamanda Ortadoğu’dan pek çok kadın sanatçı
çıkmaya başladı. Bu durum toplumsal dönüşümün en net göstergelerinden biri. İnsanlar kendilerini
ifade etme yetisi kazandıklarında ve bunu farklı mecralarla dile getirdiklerinde seslerini dünyaya duyurmuş oluyorlar ve bu da görünür olmalarını sağlıyor.
Riskli bölgelerde fotoğraf çekerken sizi en çok etkileyen an nedir?
Gerçekten büyülendiğimi karelerden birini Hindistan’da kum fırtınası sırasında çekmiştim. Hava sıcaklığı 50 derece civarındaydı ve Rajasthan’da arabayla ilerliyordum. Birden bire kum fırtınası başladı. Devasa bir kum bulutu içinde birbirlerine sokulmuş bir grup kadın yağmur duası ediyordu. İlk başta arabadan inmek istemedim çünkü fotoğraf makinemin kumlar yüzünden zarar görmesinden çekinmiştim. Sonra kendi kendime dedim ki, her zaman yeni bir fotoğraf makinesi ya da objektif alabilirsin, ancak bu anı kaçırırsan bir daha yakalama şansın olmayabilir. Arabadan indim ve bir makara film bitirdim. Sonuç büyüleyiciydi. Bir süre sonra fırtına sona erdi ve ortalık sanki hiçbir şey olmamış gibi eski haline geri döndü.
Bugüne dek kaç ülke gezdiniz? Sizi en çok etkileyen yer neresi oldu?
Kaç ülke gezdiğimi saymadım ama kariyerim boyunca 80’in üzerinde ülkeye gittim. Hiçbir zaman olabildiğince çok ülke gezme hedefim olmadı. Önemli olan sizi büyüleyecek yerlere gidebilmek ve oralarda o
mekânların size sunduklarını keşfedip ortaya çıkarabilecek zamana sahip olmanız.
Beni en çok neresi etkiledi derseniz, bence dünyada Hindistan’dan daha renkli bir yer yok. Kesinlikle nefes kesici bir yer. Eğer çektiğiniz fotoğraflardaki insanlar renk cümbüşü içindelerse, orası çalışmak için mükemmel bir yerdir. Zengin, çeşitli ve büyüleyici bir kültüre sahip olan Hindistan, çalışmaktan asla sıkılmayacağım bir yerdir.
17
İstanbul Modern geçtiğimiz günlerde “Son
Kodachrome Filmi” adlı serginize ev sahipliği
yaptı. Bu sergi için neden Kodachrome ile çekim yapmayı tercih ettiniz?
Yıllardır dijital makinelerle fotoğraf çekiyorum. Ancak bazı özel koşullarda, Kodachrome ile alacağınız
sonuçları başka hiçbir makineyle alamazsınız. Eğer
çok iyi bir ışık varsa ve gerçekten iyi bir enstantane hızına sahipseniz mükemmel ve parlak renklerde fotoğraflar elde edebilirsiniz. Kodachrome çok
zengin bir renk paletine sahiptir. Dijitalle de aynı sonuçları alabilirsiniz ancak Kodachrome ile parlak ve
yeni renkler elde edersiniz. Dijitalin pratikliği tabi ki
göz ardı edilemez. Son teknoloji bize karanlıkta bile
iyi sonuçlar sunuyor. Ancak Kodachrome hem parlaklık hem de hissiyat olarak farklı bir tat sunuyor.
Genç fotoğrafçılara ne söylemek istersiniz?
Gerçekten çok sıkı çalışmaya hazır olun. Fotoğraf işini takıntı haline getirmediğiniz ve gerçekten işinize tutkuyla bağlı olmadığınız sürece başarılı olamazsınız. Belgesel fotoğrafçılığında önemli bir yol almış meslektaşlarıma baktığımda şunu
görüyorum, hepsi çok ama çok sıkı çalışıyorlar.
En iyi olanlar sürekli kendileri ile mücadele ederler. Sabah 9 akşam 5 mantığından öteye geçip,
sürekli çalışarak kendinizi geliştirmeniz gerek.
Türkiye’deki fotoğrafçılık
seviyesi çok iyi noktada…
Bence Türkiye’de fotoğraf sanatçılığı çok iyi
seviyelerde. Çok iyi işler çıkaran fotoğrafçılar tanıyorum. Ara Güler hem arkadaşım
hem de Magnum Photos’a üye olan bir meslektaşım. O dünyanın sayılı ikonik fotoğrafçılarından biri. Türkiye’den tanıdığım bir diğer fotoğrafçı Ahmet Sel. Kendisi çok parlak bir fotoğraf kariyerine sahip. Geçenlerde İstanbul’a geldiğimde bir grup genç fotoğrafçıyla bir araya geldim. Ve şunu söyleyebilirim ki burada gerçekten gelecek vadeden yetenekler yetişiyor.
Kapak
Milenyum Çağı’na uzak diyarlardan
iz bırakanlar
Milenyum Çağı… Aradan geçen 11 yılda belki yer yerinden oynamadı… Ancak işleyişi
değiştiren Türkler oldu. Aralarında hayal olan başarıları gerçeğe dönüştürenler oldu.
Kimi iş dünyasında bir devin başına geçti kimiyse bir dev yarattı. Bir başkası Türk sporunda
yepyeni bir sayfa açtı. Tek tek hepsini saymayacağız elbette ancak ilerleyen sayfalarda
okuyacağınız Türkler tarihe bir iz bıraktı. Biz de neden olduğunu araştırdık...
B
ir riskti belki de bu dosya konusu. Öyle ya; aralarından hangilerini nasıl seçecektik. Başarı kıstasımız somut mu olmalıydı?
Somut olmasa da çığır açan veya örnek teşkil edecek bir iş koymalıydı ortaya. Peki; Milenyum çağını seçmek doğru muydu? Sorunsalın içinden nasıl çıkacağımızı düşünürken; isimleri sıralamaya başladık.
Elimizde sadece 10 sayfa vardı. Her alana giremeyeceğimizi biliyorduk.
Sanatın her dalından bir isme yer vermek isterdik. Sonra akademisyenlerle ilgili araştırmamızı derinleştirmek de güzel olurdu. Keza sporda
isimleri üçe indirmek pek de kolay olmadı. Sinemada da aynı sıkıntıyı
18
yaşadık. Aktörlerimize de yer açmak isterdik ancak isimleri ve kategorileri belirlerken bir dayanak ürettik kendimize; Türk insanının karakteri
için nispeten can damarı olan başlıklar bulunmalıydı…
Dosyaya kısa bir bakış
Spor… İster inanalım istersek göz ardı edelim; bu ülke futbolla yatıp
futbolla kalkıyor. Basketbol son 10 yılın en gözde sporu yaşadığımız
coğrafyada. Atletizmde yeni yeni 4x100 sprin takımları kuruyoruz. Bu
ne demek; bir gelişim içerisindeyiz ve çok iyi gidiyoruz. Bunun elbet-
te bir çıkışı olmalı ve bu alanda çentik rekor kıran
Elvan’a atıldı.
Biz şarkı dinlemeyi de dinlerken eşlik etmeyi de çok
severiz. Bu nedenle kategoriler arasında müzik de
olmalıydı. Öyle ki yıllarca “Ahlar-vahlar” ile geçirdiğimiz Eurovision’da 1’incilik mutluluğunu Milenyum Çağı’nda yaşadık. Klasik müzik dalında İdil
Biret’i tüm dünya tanıyor. Yıllar önce onun için çıkarılan kanunla yüzlerce yetenekli gence öncülük
eden Biret’i yazarken hiç düşünmedik. Aynı şekilde Ömer Faruk Tekbilek de yurtdışına Türk damgası vuran sanatçılardan bir tanesiydi ve Doğu ile Batıyı aynı notalarda buluşturarak fark yarattı.
Bugün modayı yakından takip eden, dünyaca ünlü
isimleri giydiren isimlere sahip bir ülkeyiz. Kadınların ve erkeklerin trendleri an be an takip ettiği bir
coğrafyada modayı es geçmedik ve Atıl Kutoğlu,
Hüseyin Çağlayan ve Dice Kayek’in kurucularını
sayfalarımıza taşıdık.
Bilim de önemli elbet. Prof. Dr. İmam Ataçoğlu fiziğin ve bilimin en uç noktalarında dolaşıyor bugün-
lerde... Önder Albayram’ın bilim dünyasında çığır
açan yaşlanma sırrını keşfi dünyaca ünlü dergilere
konu oldu. Prof. Dr. Murat Günel ise tıp dünyasında bambaşka bir sayfa açtı, beyin kanamasıyla ilgili
yaptığı araştırmayla…
Avrupa’dan esintiler
Sinemada sıra… Aktör ve aktrislere de mi yer vermeliydik emin olamadık. Ancak kamera arkası daha mantıklı geldi ve yurtdışında önemli işlere
imza atmış, ödüllerle kariyerini taçlandırmış üç isim,
Nuri Bilge Ceylan, Fatih Akın ve Ferzan Özpetek’i
tanıttığımız isimlere ekledik.
Kitapları dilden dile çevrilenler
2006 yılında Nobel Ödülü Orhan Pamuk’a verildi.
Bu Türk Edebiyatı için dönüm noktalarından bir tanesiydi. Edebiyat alanında hep önemli yazarlarımız,
şairlerimiz oldu. Hepsinin eserleriyle gurur duyduk.
Farklı dillere çevrildi çoğu. İşte bu alanda son dönemde dikkat çeken isimleri belirlemek de zor oldu
bizim için; Nihayetinde Murat Uyurkulak, Aslı Erdoğan ve Orhan Pamuk’un kariyerlerini sizler için
kaleme aldık.
19
Fotoğraf sadece çekilmiş anlık bir kare değildi bizim
için. Aslında bir hikayenin resmedilişiydi. Bu nedenle Amerikan askerlerinin bir arada ölen arkadaşları
için üstüne kapanarak dua etmesi bir mizansen
değildi… Göç eden aileleri Tuz Gölü’ndeyken yakalamak da öyle… Ve fotoğraf dendi mi akla gelen
adam, Ara Güler… Yaşından ötürü eski enerjisinde
değildi belki ama onun o makineye olan tutkusu
hiçbir zaman eksilmedi. Muhtemelen biz bu satırları yazarken sizler de okurken de deklanşöre basıyor
Güler… Bundan ala iz olur mu dedik geleceğe ve
kabul etmek gerekirse biraz duygusal davrandık.
İş dünyasında neler olup bittiğini de merak
ettik. Öyle ya son dönemde Türk yöneticilerin hızlı
yükselişi dikkatlerden kaçmıyordu. Muhtar Kent
geldi ilk olarak aklımıza. Öyle ya dünyanın en büyük
kurum sırlarından bir tanesi bir Türk’e emanetti.
Bosch’un Almanya’daki yöneticilerinden Gürcan
Karakuş, dünyanın en iyi 100 yöneticisinden bir
tanesi seçildi. Son olarak Picasso Travel’i sıradan bir
acenteyken Amerika’nın sayılı markalarından biri
haline getiren Hüseyin Özyurtçu’nun yaptıklarına
baktık.
İŞ DÜNYASI
EDEBİYAT
Muhtar Kent
Gürcan Karakaş
Hüseyin Özyurtçu
Aslı Erdoğan
Orhan Pamuk
murat uyurkulak
Dünyanın en büyük ticari
sırlarından bir tanesi
ona ait
Dünyanın en önemli
100 yöneticisinden
bir tanesi Bosch'da
PICASSO TRAVEL'I Çeyrek
asırda bir dünya devi
yaPan adam
Geleceğin 50 yazarından
bir tanesi
Nobel kazanan en genç
iki kişiden biri Türk
"Devrim vaktiyle bir
ihtimaldi ve çok güzeldi"
Muhtar Kent’i hepimiz yakından tanıyoruz.
Yüzünden eksilmeyen gülümsemesinin ve
hiç geri adım atmayan ya da yerinde saymayan kariyerinin de bu anımsamada etkisi göz ardı edilemez. Kent bugün dünyanın
en önemli şirketlerinden bir tanesi olan,
hani şu meşhur sırrı halen çözülemeyen
Coca Cola’nın karar koltuğunda oturuyor.
1978 yılında Coca Cola’nın kapısından
giren Kent, 1999 yılına kadar bu şirkette
çeşitli görevlerde bulundu. 1999 ile 2005
yıllar arasındaysa Efes Pilsen grubunda
görev aldı. Kent’in dünya devine dönüşüyse muhteşem oldu… 2005 yılında Coca
Cola Kuzey Asya, Avrasya ve Orta Doğu
Grup Başkanı oldu. 2008 yazındaysa artık Coca Cola’nın CEO’suydu. 2009’daysa deyim yerindeyse şirketin sırrını da
anahtarını da aldı. Sır hala Coca Cola’nın
Yönetim Kurulu Başkanı olan Kent’te…
Dayanıklı tüketim malzemelerinin ilk
akla gelen markalarından bir tanesi olan
Bosch’de emin ellerde diyebiliriz. Neden
mi? Koltuğu bir Türk’e emanet etmişler.
Ve bu Türk; Almanya’nın saygın yayıncısı tarafından “Dünyanın En Önemli 100
Yöneticisi”nden bir tanesi olan Gürcan
Karakaş. Bosch’un 2007 yılındaki kararıyla
Satış Sonrası İşkolunun Almanya merkezinde, Kıdemli Başkan Yardımcılığı görevine
atanan Karakaş, bu görevi Bosch Türkiye CEO’su iken kabul etti… 1990 yılında
Bosch’un kapısından giren Karakaş, firmadaki son görevindeyken büyük bir onura
layık görüldü. Satış Sonrası Kıdemli Başkan Yardımcısı Gürcan Karakaş, ülkenin
saygın yayını ‘Handelsblatt’ tarafından,
Almanya’daki DAX 30’da yer alan şirketleri yönetmeye aday 100 kişiden biri olarak
seçildi.
Söze nereden başlamalıyız karar veremedik. Zira Hüseyin Özyurtçu, her ne kadar
birbiriyle ilintili olsa da iki farklı başarının
kahramanı. Bu satırların yazılmasına neden
olan ilk başarısı Picasso Travel. Hüseyin Özyurtçu, Picasso Travel’a ilk adım attığında
şirket sıradan bir seyahat acentesiydi. Özyurtçu, kısa süre içerisinde yaptığı porjelerle bu seyahat acentesini bir dünya markası
yaptı. Bunu gerçekleştirdiğinde bir başarıya daha imza attı. Amerika’da En Başarılı
Türk Yönetici seçildi. Dümene ilk geçtiğinde sıradan bir seyahat acentesi olan Picasso Travel’In kaderini değiştiren Özyurtçu,
bu başarısına paralel olarak adını da dergi
sütunlarına büyük puntolarla başlık yaptı.
Picasso Travel bugün Amerika’nın en fazla turist acentesi olmasında muazzam bir
emeği olan Özyurtçu, milyon dolarlara yön
vermeye devam ediyor.
Rio de Janerio’daki fizik doktorasını yarıda
bırakarak yazmayı tercih etmeseydi bugün
önemli bir mühendis, bir fizikçi olabilirdi…
Yazmayı tercih etti dedik; İç sesini dinleyerek ilk romanı ‘Kabuk Adam’ı 1994 yılında
kaleme aldığında şüphesiz bugünkü tablo
aklında yoktu. Yazdıklarının okunmasını elbet istiyor olmalıydı ama kalemi onu
geleceğin 50 yazarı arasına sokuverdi. Bu
başarısının çıkış noktası da Tahta Kuşlar
isimli kitabıyla kazandığı ‘Deustche Welle
Ödülü’ kazanmasıydı. Dokuz dile çevrilen
kitabını, 1998’de ‘Kırmızı Pelerinli Kent’
(1998) takip etti. Fransızca, Norveççe’ye
çevrilerek Astes Sud tarafından yayınlandı,
Gyldendal Yayınları’nın ”Marg” (Omurilik)
Serisi’ne seçildi. Yazıları şu anda beş dile
çevrilmekte olan Aslı Erdoğan, Gazete yazıları ve çeşitli dergilerde öykü yazmaya
devam ediyor.
Türkiye’nin tek Nobel ödüllü yazarı Orhan
Pamuk, kalem, kağıdı eline aldığında tarih
1974’tü. 1979 yılında ilk romanı olan “Karanlık ve Işık” ile katıldığı ‘Milliyet Roman
Yarışması’nda 1’ncilik ödülünü Mehmet
Eroğlu ile paylaştı. Yayınevleri, hemen her
eseri 'bestseller' olan Pamuk'un kitaplarına
olan talebe yetişmekte zorlandı. 2005 yılında Prospect Dergisi tarafından dünyanın
100 entelektüeli arasında gösterilen Pamuk, 2006 yılında ise TIME Dergisi tarafından dünyanın en etkili 100 kişisinden biri
seçildi. 2006 yılındaysa bir ilke imza attı.
“2006 Nobel Edebiyat Ödülü" 'Kentinin
melankolik ruhunun izlerini sürerken kültürlerin birbiriyle çatışması ve örülmesi için
yeni simgeler bulan’ Orhan Pamuk’a verilmiştir” basın bildirisiyle büyük başarısı dünyaya duyrulan Pamuk’un kitapları elli sekiz
dile çevrildi, 100’ü aşkın ülkede yayımlandı.
Çokça duymuşsunuzdur bu söz öbeğini.
Murat Uyurkulak, inzivaya çekilip kendi
eserini yazmaya başladığında ilk cümlesini
bu söz öbeğine ayırmıştı. Yazarın Tol romanı bir anda dilden dile, elden ele gezmeye başladı. İstanbul’dan Diyarbakır’a
yapılan tren yolculuğundan küçük hikayeler ile babasını ve geçmişini tanımaya çalışan bir düzeltmenin, kabul etmese de bir
kaybedenin romanı Tol ile Türk okurunun
gönlünü çelen Uyurkulak, Bazuka ile adeta
herkesi can evinden vurmayı başardı. Yine
sevda vardı satırlarda, umut da vardı. Hayatın ta kendisini yazdı aslında. Sizin, ötekinin, bir başkasının her daim yanındaymış
gibi yaşadıklarımızı anlattığı Bazuka ile bir
kez daha okurlarını etkileyen Uyurkulak
neden mi burada? Bizden kesitler sunarak,
gördüğümüz görmediğimiz sayısız yaşantıyı anlatmaya devam edecek. Ondan…
SAĞLIK
MODA
Prof. Dr. Ataç İmamoğlu
Önder Albayram
Işığı tutan adam
Yaşlanmanın sırrını
keşfetti
Kısa süre önceye kadar kimse onu tanımıyordu. Zira laboratuara kapanmış tarihe iz bırakmakla meşguldü. Ve başardı.
Albayram, bilim dünyasında çığır açan
keşfi dünyaca ünlü dergilere konu oldu.
Almanya’nın Bonn Üniversitesi Moleküler Psikiyatri Enstitüsü’nde doktora çalışmalarını yürüten Önder Albayram (30),
beyinde yaşlanmayı geciktiren hücre keşfiyle çığır açtı. Albayram’ın ekibindeki arkadaşlarıyla birlikte yaptığı ve Amerikan
Ulusal Bilimler Akademisi’nin (dergisinde
yayımlanan çalışması, beyin ve yaşlılık arasındaki gizemli bağlantının bilinmeyen bir
yönünü ortaya çıkardı. Albayram ve ekibi,
beynin hafıza ve öğrenme bölgesi olan
‘Hipokampus’daki özel bir grup sinir hücresinin, yaşlılıkta beyindeki bağışıklık sistemini kontrol altında tuttuğunu ve beyinin
yaşlanmasını kontrol ettiğini ortaya çıkardı.
Avrupa’nın en iyi teknik üniversitelerinden
biri olan, Einstein’in mezun olduğu ETH’da
(‘Eidgenossische Technische Hochschule Zurich’) öğretim görevlisi olan Prof.
Dr. Ataç İmamoğlu, 2001 yılında Alexander von Humboldt Vakfı’nın verdiği ‘Wolfgang Paul’ ödülünü kazandı. İmamoğlu fiziğin ve bilimin en uç noktalarında dolaşıyor. Çalıştığı konular: Kuantum optik,
doğrusal olmayan fizik ve popülasyon evirmesi gerektirmeyen lazerler... Söz konusu alanlarda yaptığı başarılı araştırmaları nedeniyle İmamoğlu, vakfın 2001 yılında ilk kez koyduğu, Almanya dışında çalışan Alman ya da yabancı bilim adamlarına
verilen 4 milyon marklık (yaklaşık 2 trilyon
lira) ödülü kazandı. Oldukça genç denebilecek yaşta bilimsel buluşlara imza atan
İmamoğlu, kendi oluşturacağı uluslararası
bir ekiple 2003 yılına kadar Almanya’nın
Stuttgart Üniversitesi, ardından Sabancı Üniversitesi’nde araştırmalar yürüttü.
Prof. Dr. Murat Günel
Dice Kayek – Ayşe Ege, Dilara Akay,
Ece Ege
Hüseyin Çağlayan
Atıl Kutoğlu
Beyin Cerrahisinin
Yeni Dahisi
Yıllar önce kesişen yol
ve dice kayek
Alçak gönüllü
bir moda efsanesi
Öğrencilikten, ustalığa
bir başarı hikayesi
Amerika Birleşik Devletleri'nde yer alan
Yale Üniversitesi'nin Beyin Damar Hastalıkları Cerrahisi Bilim Dalı Başkanı ve Beyin
Genetiği Programı Direktörü Prof. Dr. Murat Günel beyn kanamasıyla ilgili yaptığı
araştırmayla dünya tıbbına unutulmayacak
bir başarı imzası attı. Yaptığı bu araştırma
sayesinde alınması oldukça güç olan bir
burs kazandı. ABD hükümetinden aldığı
2 milyon dolarlık araştırma bursuyla anevrizma hastalığına (Damarların kalıcı olarak
genişlemesi) yol açan geni keşfetti. İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi mezunu olan 44 yaşındaki doktor, dünya tıp
çevresince "Beyin cerrahisinin yeni dahisi”
olarak görülüyor. Türk Amerikan Tıp Birliği Başkanlığı’nı yapan Günel’in, geçen yıl
beyin gelişim bozukluğuna yol açan geni
keşfetmesi yılın en önemli 10 bilimsel keşfi
arasında gösterilmişti.
Boğaziçi Üniversitesi mezunu. Biraz felsefe,
biraz mühendislik okudu, işletmeden mezun oldu. Aslında mimar olmak istiyordu.
Ama şartlar onu modaya sürükledi; Dilara
Akay… Küçüklüğünden bu yana modacı
olmayı hayal ediyordu. Paris’e gitti. 24 yıl
hem eğitim aldı, hem yaşadı hem de üretti;
Ece Ege… Kardeşi gibi o da içinden gelen
sesi dinledi. Paris’te kardeşine eşlik etti,
marjinalliğin peşinden koşarken yeni şeyler
üretmekten de geri durmadı; Ayşe Ege…
Bu üç ismi aynı çatı altında buluşturan dünya markası Dice Kayek… Dilara’nın “Di”si
Ece’ni “Ce”si… Yıllar önce kesişen yollar
şimdilerde herkesin hayranlıkla baktığı bir
markanın doğuşu aslında. Türk tasarımcıların bir araya gelerek kurduğu marka bugün
dünyanın önemli moda şehirlerinde başrole
çıkarken tasarımlarında esinlendikleri öğelerle İstanbul ve Türkiye’yi anlatıyor.
Nereden başlamalı bilinmez. Çünkü onun
şahane kişiliği ayrı bir yazı konusu, ürettikleri ayrı… Hüseyin Çağlayan, işlerinde
mimari, bilim, felsefe, tarih, antropoloji, biyoloji ve teknoloji gibi sayısız ilimden esinleniyor, daha da önemlisi bu yolla genetik,
teknoloji, göçmenlik ve kültürel kimlik konularındaki fikirlerini tasarımlarını yansıtıyor… Günümüzde moda alanında çalışan
vizyon sahibi tasarımcıların başında gelen
Çağlayan, malzemeleri yenilikçi yollarla
kullanarak, teknolojiye yönelik ilerici tavırlarıyla oluşturduğu eserleri ile düşüncelerini
beden üzerinden ifade ediyor aslında. Yıllar
önce ailesinin Londra’ya göç etmesiyle başlayan hikâye şimdilerde Obama’nın eşi üzerindeki bluzla, Lady Gaga’nın baloncuklu
elbisesi ve daha sayısız eserle devam ediyor.
Kendisi mi? Kendisi de bu başarı hikâyesini
şaşkınlıkla karşıladığını dile getiriyor.
Henüz lisedeyken defilelere başlayan
Kutoğlu, öğrenimini tamamladığında
Türkiye’nin iki önemli markası Vakko ve
Beymen’de staj yaptı. Yüksek öğrenim için
Avusturya’ya gitiitğinde hayatına da yön veriyordu. Zira Viyana Belediye Başkanı’ndan
aldığı burs ile ilk koleksiyonunu sergilediğinde henüz 20 yaşındaydı. 1993’te Münih
Moda Haftası’nda ‘En iyi genç modacı’, bir
yıl sonra ise Uluslararası Yün Birliği ve DİVA
Dergisi tarafından ‘Avusturya’nın en iyi modacısı’ ödüllerini aldığındaysa bugünlerin
mesajını da veriyordu. 1999’da İstanbul Yıldız Sarayı’nda Osmanlı İmparatorluğu’nun
700’üncü Kuruluş Yıldönümü nedeniyle,
Kutoğlu tarafından ‘The Ottoman Collection’, dünyaca ünlü top modeller eşliğinde
sergilendi. Kutoğlu’nun tasarımlarını şimdilerde prensesler, popstarlar ve jet-set üyeleri taşıyor…
FOTOĞRAF
SİNEMA
Ara Güler
Murad Sezer
Salih Güler
Nuri Bilge Ceylan
Ferzan Özpetek
Fatih Akın
Vazgeçmeden,
yorulmadan farklı
hikayelerin peşinde
Tankın arkasından gizlice
çekilmiş bir kare ve
Pulitzer Ödülü
Kompakt makineden
Uluslararası ödüle
61’nci Cannes Film
Festivali’nin En iyi
Yönetmeni
Türk, İtalyan, Fransız
aynı perdede,
başarıdan başarıya
Kamera ile ilk
buluşmasından 20 yıl
sonra ‘Altın Ayı’ kazandı
Ara Güler 1928 doğumlu… Ara Güler ismi
fotoğraf konusunda nasıl bir ‘isim’se bu
sayfada yer alması da bizler öylesi sorunsaldı. Ara Güler’in imzası samimiyetti. İktisat
öğreniminden sonra bir seçim yapmak zorundaydı Güler! Aldığı karar şuydu; Ölene
dek bir daha fotoğraf makinesini elinden
bırakmamak. Her gün daha da ileri gitti.
Birbiri ardına ödüller aldı. Bu arada bütün
dünyayı gezerek foto röportajlar yaptı ve
bunları Magnum Ajansı ile dünyaya duyurdu. Güler’in sorularına cevap veren,
objektifine poz veren adamlar dünyaca
ün sahibiydi. Öyle ki Picasso’nun kimseye
poz vermeme geleneğini bu sıcak gülüşlü
adam tarihe gömdü. Güler şu anda ne mi
yapıyor? Hiç vazgeçmiyor, İktisak eğitiminden sonra söz verdiği elinde makinesiyle
yolları arşınlıyor, kalbi hızlı attığı anda da
deklanşöre basıyor.
İstanbul Üniversitesi’ndeki öğreniminin
ardından Tercüman Gazetesi’nde işe başlayan Sezer, ardından Meydan ve Milliyet
Gazeteleri’nde çalıştı. Savaş meydanlarında yaşamı pahasına haber ve hafızalara yer
edecek bir kare peşinde koşturdu Sezer.
1997 - 2009 arasında aralarında Kosova,
İsrail-Filistin, Afganistan ve Irak’ın da bulunduğu çatışma ve savaş alanlarında çalıştı. Onu buraya taşıyan sadece bunlar değildi elbet… Sezer 2005 yılında Irak'ta sıcak
çatışmaların yaşandığı bölgede çektiği bir
fotoğrafla “Breaking News Photography”
dalında Pulitzer ödülünü kazandı. Yasaklı bölgede bir tankın arkasına gizlenen
Sezer’in deklanşöre basmak için tek fırsatı
vardı. O fırsatı kaçırmadı. Sonrasında ekranından fotoğrafa baktığında sahne şöyleydi; ölen bir Amerikan askerin etrafında
sıralanan arkadaşları ona dua ediyordu.
Bilindik yaşamlar vardır; Başarılı bir futbolcudur ve kendini bildi bileli bu iş için çaba
harcar. Salih Güler için hikaye pek de bunlara benzemiyor. Zira Güler’in ilk fotoğraf
makinesi 2 megapiksel kompakt bir makineydi. Modelleriyse kedileri. Mekan tahmin
ettiğiniz üzere oturma odası. Aradan geçen
sürede ne mi oldu? Makine değişti. Fotoğrafları dilden dile konuşulmaya başlandı.
Modeller de değişiyordu. Derken kendini
Tuz Gölü’nde buldu. Bugün Tuz Gölü Fotoğrafı dendiğinde akla Güler’in kareleri geliyor. İşe koyulmadan önce uzun bir zaman
bu kareografileri kurgulayan Güler, harcadığı emekleri de kısa sürede almaya başladı.
National Geography ile Nikon’un ortaklaşa
düzenlediği uluslararası fotoğraf yarışmasında ‘Rising Star Award’ ödülünü kazanan
Güler, geç başladığı bu keyifli işte her gün
yeni bir şey öğrenmek için çalışıyor…
80’li yılların sonunda yaptığı dört filminde,
yönetmenliğini, senaristliğini ve yapımcılığını üstlenen ve sinemaya “Koza” adlı kısa
filmiyle adım atan Ceylan bu filmiyle, Cannes Film Festivali’nin ilgili bölümüne katılma
başarısını gösterdi. Ceylan 1997’de ilk uzun
metrajlı filmi olan ve başta Berlin Film Festivali olmak üzere pek çok dünya festivalinde
gösterilen “Kasaba” filmini, 1999 yılında da
“Mayıs Sıkıntısı”nı çekti. 56'ncı Cannes Film
Festivali’nde yarışan ve favori filmler arasında gösterilen Nuri Bilge Ceylan’ın 2002 yapımlı dram filmi “Uzak”, Altın Palmiye’den
sonra festivalin ikinci önemli ödülü olan ‘Büyük Jüri Ödülü’nü aldı. Ceylan’ın dördüncü uzun metrajı “İklimler”, 2006 Cannes
Film Festivali’nin yarışmalı bölümüne kabul
edildi. Ceylan, 61. Uluslararası Cannes Film
Festivali’nde, “Üç Maymun” adlı filmi ile
‘En İyi Yönetmen’ ödülünü aldı.
Hamam ve Harem Suare… Türk izleyicisi Özpetek’i dönemin aykırı bu iki yapıtıyla tanıdı. ‘Hamam‘, 1997 Cannes Film
Festivali’nde, ‘Yönetmenlerin On beş Günü’
tarafından keşfedildi ve hem İtalya, hem de
diğer ülkelerde eleştirmenlerin olduğu kadar seyircilerin de beğenisini kazandı. Yönetmenin ikinci filmi Harem Suare ise 1999
yılında Cannes Film Festivali’nin ‘Selection
Officielle’ kategorisine seçildi ve gösterildiği
tüm Avrupa ülkelerinde önemli gişe başarıları elde etti. ‘Harem Suare’ ayrıca Toronto,
Palm Springs ve Londra festivallerinden de
resmi davet aldı. Özpetek’in ‘Cahil Periler’i
İtalya’da gösterimde bulunduğu haftalar
boyunca en fazla izlenen film oldu. İtalyan
Sineması’nın tanınmış yönetmenlerinden
Nanni Moretti ve Tornatore’nin yapımlarını
geride bırakan Özpetek bu ortak yapımlarla
pasaportunu tüm dünyaya tanıtmış oldu…
İlk kez kamerayı eline aldığında henüz yedi
yaşındaydı Fatih Akın. 2001’de TV dizisi “Doppelter Einsatz”ta Erdal karakterini
canlandırmaya başladı. Kariyerine aktör olarak başlayan Akın, 2004 yılına dek birbirinden değerli işlerin altına imza attı ancak bu
tarih yaşantısının akışını değiştirecekti. Gegen die Wand’ı (Duvara Karşı) çeken Fatih
Akın, bu filmle dünyanın en prestijli festivallerinden biri olan Berlin Festivali’nde ‘Altın Ayı’nın sahibi oldu. Film, Newsweek ve
Amerika’nın en popüler dergilerinden Time
Out dergileri tarafından yılın en iyisi seçildi. Üç yıl boyunca Türkiye ve Almanya’da
önemli gişelere imza atan işler çıkaran Akın
bir imza da 2007 yılına attı. ‘Yaşamın Kıyısında’ adlı filmiyle Altın Portakal Film festivalinde beş ödül kazanan Akın, aynı filmle
Cannes’da ‘En İyi Senaryo’ ödülünü almaya
hak kazandı.
SPOR
MÜZİK
Sertab Erener
Ömer Faruk Tekbilek
Hep istedik, bir tek o
başardı
Doğu ile batıyı, müzik
ile tasavvufu bir araya
getiren adam
Sertab Erener dendiğinde aklımıza melankolik şarkıları, minyon haliyle alabildiğine
samimi duruşu, müziğe olan tutkusu ve
kült olan halen dilden dile dolaşan şarkıları
gelecektir. Yüzyılın sonundan milenyum
çağının başına dek farkıl bir tarza sahip
olan müzik yaklaşımıyla Türk Halkı'nın
beğenisini kazanan Erener'in bu kariyeri
ona paha biçilemez bir başarı kazandırdı.
Sertab Erener bu toprakların geçmişten
bugüne en çok istediği başarılardan bir
tanesini kazandırmış bir müzik sanatçısı olarak hafızalara kazındı. 2003 yılında
düzenlenen Eurovision şarkı yarışmasına
Demir Demirkan’ın “Everyway That I Can”
parçasıyla ilke imza atan Erener, bu performansıyla “Eurovision’da 50 Yılın En İyi Şarkıları” arasında 9’uncu, “En iyi Eurovision
Şarkıları” arasında, 250 şarkıdan 3’üncü
olmayı başardı.
Ney ve bağlama eğitiminin yanı sıra birçok
enstrümanla da ilgilenen Tekbilek, Türk
müziği ritm ve makamlarını uzun süren
çalışmalar sonrasında yorumlayabilecek
kadar iyi öğrendi. Mevlevî kültürünü de
araştıran Tekbilek, 20 yaşında Türk Klasik Folklör grubunun üyesi olarak gittiği
Amerika’ya yerleşti. Ünlü sanatçı, bir süre
‘Sultans’ adlı gurubuyla müzik hayatına
devam ettikten sonra Arif Mardin’in tavsiyesi ile prodüktör Brian Keane ile tanışmış,
sonrasında dünya çapında tanınmasını
sağlayan birçok başarılı albüme imza attı.
Eserlerinde doğu ve batı ezgilerini folklorik
ve Sufi ezgilerin içinde sentezleyerek kısa
süre içinde dünya çapında beğeni kazanan
biri oldu. Türk tasavvufunu kendine has
müziklerle harmanlayan Tekbilek, bugün
sayısız takipçisi olan önemli bir müzik sanatçısı olarak tarihe iz bırakmayı başardı.
İdil Biret
Elvan Abeylegesse
Fatih terim
hİDAYET TÜRKOĞLU
‘Harika Çocuklar
Kanunu’nun mimarı
Tavşan atletti,
artık rekortmen
Bu coğrafya tek Avrupa
Kupası’nı onunla gördü
lakabı Bay 4’üncü çeyrek,
işi takımı ipten almak
Bugün adına yazılan eserlerle Türk
Müziği’nin önemli parçalarından bir tanesi
olan İdil Biret, notalara kendini ilk kaptırdığında henüz iki yaşındaydı. Dört yaşındayken Bach’ın prelüdlerini çalmaya başlayan
Biret, 1948 yılında, henüz yedi yaşındayken,
2. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Biret’in
yurt dışında eğitiminin gereksinimlerinin
karşılanması için TBMM’ye bir teklif sundu.
Bu teklif sonucunda İdil Biret’e “Harika Çocuklar Kanunu” çıkarıldı. Ailesiyle birlikte
Paris Konservatuarı’na gönderilen Biret, burada 20. yüzyılın önemli pedagoglarından
Nadia Boulanger ile çalıştı. 8 yaşında Paris
Radyosu’nda ilk konserini verdi. 1971 yılından bu yana Devlet Sanatçısı olan İdil Biret,
neden son 10 yıla damga vuran isimlerden
biri diyebilirsiniz… İdil Biret bugüne dek
ulaştığı tüm üst seviye işlere rağmen halen,
öğreniyor halen öğretiyor ve yeni yüzyıla iz
bırakan herkesin hayatına dokunuyor.
Hewan Abeye, Elvan Abeylegesse veya Elvan Can… 1982 yılında hayata gözlerini
açan şimdilerin hızlı atleti Elvan’ın Türkiye
macerası 1999 yılında ENKA’nın atlet aramasıyla başladı. Kısa sürede ülkeye adapte
olan Elvan, 2004 yılında ilk kez Ay-yıldızlı
formayla çıkma şansını yakaladı. Ne yüksek
sesle ne de kapı arkalarında bir beklentimiz
yoktu. Değil rekor, şampiyonluk dahi geçmiyordu akıllardan… Öyle ya; bir zamanların tavşan atleti nasıl olacaktı da şampiyon
olacaktı? Finiş kamerasında Elvan’ı gördüğümüzde bir dünya rekoruna da şahitlik ediyor ve ülke sınırları içindeki ilk rekora
imza atan Elvan ile haklı gurur yaşıyorduk.
Sonraki yarışlarda da başarı çizgisini koruyan ancak bir kez daha rekor seviyelere erişemeyen Elvan, şimdilerde yeni doğan bebeğiyle ilgileniyor, pistlere kısa sürede dönmenin hesaplarını yapıyor…
Kimine göre egosu yüksek ve narsis... Ancak hikaye pek de öyle değil! Zira bu adam
yaşadığımız coğrafyaya Avrupa Kupası
sokan tek adam… Öyle ki Terim, 17 Mayıs 2000 tarihinde Danimarka’nın Parken
Stadyumu’na Galatasaray’ın başında çıkarken Arsenal’e karşı galibiyeti büyük sürpriz
olarak nitelendiriliyordu. Sonucu hepimiz
biliyoruz. Ancak gözden kaçan bir sonuç
daha vardı o gün… Türkiye popüler futbol
tarihinde ilk kez bir teknik direktörü ihraç
ediyordu. Ve bu adam Fiorentina’da harikalar yaratırken Türk futbolu da bir teknik
deha kazanıyordu. Fatih Terim; kariyeri
düşüşe geçse de Türkiye’de bir ilk taşıyan
Milli Takımı’nın Avrupa 3’üncülüğü ve kenarda yer almamasına rağmen sahadaki
adamların neredeyse tamamının hamuruna el değdirmişliği onu yarına dair attığı
keskin bir o kadar da önemli bir imzaydı…
Havaalanından tek başına Amerika uçağına
binerken genç bir yetenekti. İlk yılında Sacramento ile final serisine çıktı. Saçları sarıya boyanmış, kısaca Hedo denen bu adam
Yeni Kıta’ya henüz adım atmışken akıl almaz anlarda olmadık işlere imza atıyor,
gelmeden evvel hakkında söylenenleri boşa
çıkarmayacağını kanıtlıyordu. Ardından
Amerika’nın domine takımı San Antonio’ya
oradan da “En Çok Gelişme Kaydeden
Oyuncu (MIP)” ödülünü kazanacağı Orlando Magic’e takas edildi. Bu Amerika’nın en
saygın ödüllerinden bir tanesiydi ve bir kez
daha NBA finallerine çıktığında bu kez takımın en güvenilir eli olmuştu. Çok değil 6
yıl önce gelecek vadeden bu adam artık takımın bir numaralı eli haline gelmişti. Hedo
ne mi yaptı? Bugün Ömer Aşık, Semih Erden, Enes Kanter, Doğuş Balbay gibi gençlerin ‘Türk’ referansı ondan geliyor…
Kent Kültürü
Bir zamanlar Antalya
Bugün birçok farklı milletten turistin Türk halkı da dahil olmak üzere beraberce güzel vakit geçirdiği Antalya’nın, ilk dönemlerinde halk ırk ve dinlerine göre ayrı ayrı
mahallelerde yaşıyordu.Hıristiyan tüccarlar bir mahallede Rumlar başka bir mahallede Yahudiler başka Müslümanlar da başka yerlerde… Daha fazla geriye gitmeden; Antalya’nın son olarak bizim sınırlarımıza dahil edildiğinde takvim yaprakları da 1921 yılını gösteriyordu. Dönemin iktidarı Anadolu Hükümeti’ne devredilen
il, Cumhuriyetle birlikte önce Antalya adını aldı ardından da bugünkü kent kültürünün temelleri atıldı.
Yazı olabildiğince sıcak, kışıysa hoş bir bahar esintisi
Yeryüzü cenneti
Akdeniz Bölgesi’nin batısında yer alan kent, Burdur, Serik, Korkuteli ve Kemer sınırları ile çevrili. Akdeniz ikliminin bitki örtüsü olan maki türü bitkiler Antalya’nın da bitki örtüsünü oluşturuyor. Antalya ili iklimi genel olarak Akdeniz iklimine girmektedir.
Hepimizin bildiği üzere yazları kavurucu sıcaklarla geçerken kışları da diğer bölgelere
nazaran ılık geçer. Antalya’nın yağmur mevsimi de kış ayları. Ocak ayında sıcaklık
ortalamalarının 9 ila 15 derece olduğunu yazdığımızda yaşadığımız kentlerden ne
denli farklı bir havaya sahip olduğunu da ifade etmiş oluruz. Diğer taraftan; Şehirde kar yağması ve don gibi meteorolojik olaylar da hemen hemen hiç görülmez.
Bergama Kralı II.Aktalos” akıncılarına “Gidin bana yeryüzünün cennetini
bulun” der... Akıncılar kralın bu emriyle yola çıkıp diyar diyar dolaşır ve
sonunda Antalya’nın bulunduğu yere geldiklerinde, karşılarındaki eşsiz
güzelliğe bakarak “Cenneti bulduk” derler. Kent kültürü sayfamızda rota
Akdeniz’in turizm cenneti Antalya…
A
ntalya, Türkiye’nin güney ucunda, büyük bir bölümü falez ya da yalıyarı olarak adlandırılan traverten
bir kaya parçasının üzerine kurulmuş bir şehir… İçinde bulunduğu bölge, sahip olduğu arkeolojik ve
doğal güzellikler sayesinde “Türk Rivierası” unvanına layık görülen kent, deniz, güneş, tarih ve doğanın bir uyum içinde bütünleştiği bir şehirdir ve Akdeniz’in en temiz kıyılarından birine sahiptir. Havalar ısındı mı
akla Akdeniz gelir, Antalya gelir… Çevre bölgeler yavaş yavaş serin havayla tanışırken Antalyalılar nemli havada biraz nefes almak için kendilerini Akdeniz’in serin sularına bırakır. Avrupalı’nın da gözdesi olan kent, yılın
dokuz ayı farklı coğrafyalardan gelen misafirleri ağırlar… Akdenizliler sıcak kanlı olur denir ya; insanları da cana
yakınlıklarıyla bu sözün tam manasıyla hak eder…
28
tarım işçileri zamanla buraya yerleşmiş ve bu durum kentte kontrolsüz bir
şehirleşmeyi de beraberinde getirirerek, çarpık yapılaşmıştır.
Antalya nüfusundaki artış 1980—2000 yıllarında turizm sebebiyle artmaya
da devam etti. Turizm ile Antalya dış ülkelerden göç aldığı gibi sektörün büyümesi ve iş imkânlarının artmasıyla beraber Türkiye’nin diğer şehirlerinin yanında kendi ilçe ve köylerinden de göç almaya sürdürdü. Tüm bu saydıklarımızı bir araya getirdiğimizde Antalya’nın Türkiye’nin en çok göç alan illerinden bir tanesi hatta uzunca bir süre ilk sırada yer aldığını söyleyebiliriz.
Antalya’ya kara, hava ve deniz yoluyla ulaşım mümkündür. Antalya Havalimanı yaz aylarında turizmin de etkisiyle iki dakikada bir uçağın indiği bir
havalimanına dönüşürken kente giriş yolları da yoğun araç trafiğine sahne
Antalya, Avrupalılar tarafından içinde
bulunduğu bölge, sahip olduğu arkeolojik ve
doğal güzellikler sayesinde “Türk Rivierası”
unvanına sahip…
Antalya’ya bir kez gitmek yeter mi?
Yoğun nüfus verimli topraklarından
Kent nüfusu turizmin de etkisiyle yoğun dönemlerden geçse de Antalya’nın sadece sakinlerine ev sahipliği yaptığı dönemlerde aslında ne denli sakin bir yer olduğu
görülür. Öyle ki; 1960’lı yıllara kadar neredeyse hayalet kentlerden bir tanesiydi.
Türkiye genelinde başlayan keşfedilmemiş tarım bölgelerine göç hareketinden nasibini alan Antalya, aradan geçen yıllar da hesaba katılırsa; Günümüzdeki beşeri
yapısı da o dönemde şekillendi. Unutmadan; Kent dışından gelip Antalya’da çalışan
29
Antalya ve çevresinde birçok antik şehir yer alıyor. Antalya yolu
üzerindeki Aspendos, Perge ve Side bunlardan sadece bir kaçı…
Bu tarihi yerler dışında Antalya, sahil ve plajlarıyla bilinir. Konyaaltı, Karpuz kaldıran ve Lara Plajı kentin en güzel yerlerindendir...
Antalya ayrıca şelaleler şehri olarak da ün yapmıştır. Düden, Manavgat ve Kurşunlu Şelaleleri, yerli ve yabancı binlerce turistin uğrak yerleri arasında yer alır. Yayla ve kış sporlarının yapıldığı Beydağları ve Saklıkent ise şehrin birer doğal güzellikleridir.
Antalya, Avrupalılar tarafından
içinde bulunduğu bölge, sahip
olduğu arkeolojik ve doğal
güzellikler sayesinde “Türk
Rivierası” unvanına sahip…
Antalya bugünkü
yoğun nüfusunu verimli
topraklarına borçlu.
60’lı yılların başından
itibaren göç alan kent,
turizm etkisiyle birlikte
bir dönem en çok göç
alan kentlerin başında
geliyordu.
olur. Antalya şehrinin ekonomisinde turizm, ticaret
ve tarım ön planda olup sanayi faaliyetleri de son dönemde gelişme gösteren faaliyetlerdendir. Bunun dışında Antalya’da hayvancılık, madencilik gibi diğerlerine göre daha az yönelinen kollarda iş faaliyetleri de
geçmiş yıllardan bugüne devam ediyor.
Antalya’da 1970’li yıllara kadar belirli bir seviyede
kalmış olan ticaret sektöründe bu tarihten sonra
çeşitli hareketlenmeler yaşadı. 1980’lerde gelişen turizm hareketi ile birlikte de konaklama ve dinlenme
tesisleriyle lüks mağazalar ve eğlence mekanları da
açılan kentin bir zamanlar lokomotifi olan tarım da
teknolojinin etkisiyle oldukça verimli bir şekilde devam ediyor…
“Bana bir cennet bulun”
Söylentilere göre, M.Ö.2’nci yüzyılın ortalarında Bergama Kralı Attalos`un; bana bir yeryüzü
cenneti bulun; buyruğuyla kurulan ve adını kurucusundan alan Antalya, Antik Pamfilya, Psidya, Likya Bölgelerinin kesiştiği, Anadolu`nun en bereketli coğrafyasında kurulur. Antalya, tarihi boyunca kültürün, sanatın, mimarinin, mitolojinin doruk noktası olarak karşımıza çıkıyor.
Öyle ya; doğasını oluşturan lacivert denizleri, görkemli Torosları, coşkun çağlayanları, renk
renk ağaçları, çiçekleri ve böcekleri her insana esin kaynağı olabilir…
Palmiyelerle sıralanmış
bulvarları, uluslararası ödül
sahibi marinası, geleneksel
mimarisinin yanında Kaleiçi ve
modern mekanlarıyla Antalya,
Türkiye’nin en önemli turizm
merkezlerinden bir tanesi…
30
Ve nihayet turizm
Antalya ve çevresinde birçok antik şehir yer alıyor. Antalya
yolu üzerindeki Aspendos, Perge ve Side bunlardan sadece bir kaçı… Bu tarihi yerler dışında Antalya, sahil ve plajlarıyla bilinir. Konyaaltı, Karpuz kaldıran ve Lara Plajı kentin
en güzel yerlerindendir... Antalya ayrıca şelaleler şehri olarak da ün yapmıştır. Düden, Manavgat ve Kurşunlu Şelaleleri, yerli ve yabancı binlerce turistin uğrak yerleri arasında
yer alır. Yayla ve kış sporlarının yapıldığı Beydağları ve Saklıkent ise şehrin birer doğal güzellikleridir.
Antalya’nın tarihi, coğrayfası, iklimi, nüfusu darken söz nihayet; Antalya dendi mi esas akla gelen ilk şey olan turizme geldi. Antalya, hepimizin
de bildiği üzere Türkiye’nin en önemli turizm merkezlerinden bir tanesi. Turizm, il ve kent merkezi ekonomisini belirler. Toros’ların güneylerinden
kaynaklanan çok sayıda irili ufaklı akarsu, geçtikleri yerlerde ve denize dökülürken şelaleler oluşturur.
Antalya’da büyük miktarda Sur, kilise, cami, medrese,
mescit, han ve hamam vardır. Kaleiçi surlarının çepeçevre sarıp kucakladığı yat limanı şehrin en eski yerleşim birimidir. Antalya’nın simgesi olan Kaleiçi’nde Yivli Minare,
Kesik Minare ve tarihi evleri bulunur. Antalya Kaleiçi’nde
en güzel örneklerini görebileceğiniz geleneksel Türk mimarisinin göze çarpan ilk özellikleri tabiatla uyum içinde
olmalarıdır.
Palmiyelerle sıralanmış bulvarları, uluslararası ödül
sahibi marinası, geleneksel mimarisi ile Kaleiçi ve
modern mekanları ile Türkiye’nin en önemli turizm merkezlerinden biri olan Antalya, Aspendos
Opera ve Bale Festivali, Uluslararası Plaj Voleybolu, Triathlon, Golf Müsabakaları, Okçuluk, Tenis,
Kayak yarışmaları gibi etkinliklere, 1995 yılında
açılan Antalya Kültür Merkezi ile de plastik sanatlar, müzik, tiyatro, sergi gibi birçok kültürel ve
sanatsal çalışmalara ev sahipliği yapıyor.
Kimi turist Antalya’yı Avrupa’daki muadillerine gore ekonomik olduğu kimiyse tarihle doğanın kesiştiği bu noktanın cazibesi için tercih eder… Öyle ki; bazıları tekrar ülkelerine dönmek istemez ve şehre yerleşir… Antalya’yı anlatmak için dört sayfa elbette yetmeyecektir. Belki bu satırları
okuyan çoğu kişi Antalya’ya gitmiş de olabilir. Ancak nasıl
ki anlatmak için dört sayfa yetmiyorsa; Antalya’nın güzelliklerini keşfetmek için de tek seyahat yetmeyecektir. Bergama Kralı II.Aktalos’un “Burası yeryüzünün cenneti” dediği kent için şimdiden planları yapın…
Bugün birçok farklı milletten
turistin Türk halkı da dahil
olmak üzere beraberce güzel
vakit geçirdiği Antalya’nın,
ilk dönemlerinde halk ırk
ve dinlerine göre ayrı ayrı
mahallelerde yaşıyordu.
31
Antalya’dan dünyaya…
- Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne
her üç ayda bir karpuz fidesi
- Canlı karanfil çiçekleri
- Ukrayna’ya golf arabaları
- Hollanda tarımına drenaj örneği
- Dört metrelik yelkenli yat direği
mekanizması
- Beş tonluk yat hidroliği
mekanizması
- Yat Pervanesi ( Cyrus Yat )
- Corendon Havayolları’nın uçak
yedek parçaları ve lastikleri
- Sun Express’in uçak yedek parçaları
- AHK İnşaat’ın Dubai’ye BAE
Kralı’nın oteline özel hazırlanan
parçalar
- Bir çok yabancı futbol takımının
kampları için tercih ettiği Antalya’ya
tüm takım malzemeleri
TNT Ekspres ile Hollandalıların
toprakları daha verimli oluyor,
futbol takımları getirdiğimiz
malzemeleriyle kamplarını
tamamlıyor ve BAE Kralı’nın
otelindeki misafirler bizim
taşıdığımız eşyalarla lüks bir
yaşam sürüyor...
Müşteri Röportajı
Müşteri Röportajı
Sektör hakkında neler söylersiniz?
Sektörümüzün müşteri portföyünün oldukça sınırlı
olduğunu düşünürsek, mevcut pastadan pay almanın zorluklarını kavrayabilir ve bu zorlukların üstesinden gelmek kısacası sektörde önde gelen bir firma olmak için fark yaratmak gerektiğini görebiliriz.
“TNT Ekspres ile Müşteri Memnuniyeti için
aynı paydadayız”
On yıla merdiven dayayan geçmişiyle Türk yat sektörünün önemli üreticilerinden biri olan
Cyrus Yachts, bir yandan ödüllerle başarılarını kanıtlarken diğer yandan da müşteri
memnuniyeti için tüm imkanlarını kullanıyor. TNT Ekspres ile kaliteli hizmet paydasında buluşan
firmanın mali ve idari işler yetkilisi gökhan köseoğlu ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik...
L
üks tüketim alanında hizmet sunan Cyrus Yachts, kısa süre içerisinde Faaliyetlerinizden bahseder misiniz?
hafızalarda yer eden çalışmaların altına imza atmayı başarmış durumda. Tersanemiz toplam 12 bin metrekare üzerine kurulmuş olup, 8 bin 500
Öyle ki; firma 2006 yılında denize indirilen “Angel of Joy” isimli tekne- metrekarsi kapalı alana sahip ve boya, laminasyon, mobilya, elektrik, müsiyle, Boat International Group tarafından verilen en prestijli ödüllerden bir hendislik de dahil olmak üzere tüm üretim sürecini tek bir çatı altında toplatanesi olan “Best Semi-Displacement Motor Yacht in
mıştır. Firmamız kuruluşundan bugüne kadar 5 adet
the 30m to 39m Size Range”in sahibi... Sıfırdan başla34 metre motor yat üretmiş ve teslimatını tamamlayarak kusursuz eserler üreten Cyrus Yachts’ın Mali ve
mış bulunmaktadır. Yüksek kalite standartları ve her
TNT Ekspres ile
İdari İşler yetkilisi Gökhan Köseoğlu ile firma ve TNT
biri kendi alanında profesyonelleşen ekibi ile 2006
bizi aynı paydada
Ekspres üzerine konuştuk…
yılında denize indirmiş olduğumuz “Angel of Joy”
buluşturan olgu
isimli teknemiz Boat International Group tarafından
“Müşteri Memnuniyeti
Firmanızı yakından tanıyabilir miyiz?
“Best Semi-Displacement Motor Yacht in the 30m
Cyrus Yachts 2003 yılında Antalya Serbest Bölgesi’nde
to 39m Size Range” ödülü ile onurlandırılmıştır. TerOdaklı” çalışma
kurulmuştur. Firmamız organizasyonu sektörün önde
sanemiz 34 – 45 metre ebatlarında tekne üretiminin
standartlarımız…
gelen üreticilerinden Hollanda merkezli Vitters Shipyanı sıra bakım-onarım hizmeti ve proje teslim mobilyard tarafından sürdürülmektedir.
ya üretimi de yapmaktadır.
32
Lüks tüketim alanlarından birinde hizmet sunuyorsunuz. Neler söylemek istersiniz?
Genel bir perspektifte konuyu ele almak gerekirse; Uygun maliyetli işgücünü, devlet desteklerini,
Türkiye’nin jeopolitik konumunu ülke bazında
başlıca önemli avantajlarımız olarak değerlendirebiliriz. Müşteri portföyünün kısıtlı, üretici sayısının
fazla olması ve kalifiye eleman bulmanın zorluklarını da dezavantaj olarak sayabiliriz. Cyrus Yachts
açısından bakarsak; Tamamen müşteri memnuniyeti odaklı bakış açımızı, tüm üretim faaliyetlerinin
uzun yıllardır bünyemizde çalışan kendi personelimiz tarafından gerçekleştirilmesini, sektörün en
deneyimli firmalarından biri olan Vitters Shipyard
gibi değerli bir markanın bilgi ve desteğini, serbest
bölge içerisinde yerleşik olmamızdan dolayı elde
ettiğimiz faydaları avantajlarımız olarak sayabiliriz.
Sıfırdan başlayarak bir deniz aracı üretiyorsunuz… Bize biraz bu süreçlerden bahseder
misiniz?
İşe tasarım aşaması ile başlanıyor. Bu konuda iki
farklı seçenek söz konusu. Birincisi; Eğer müşterimiz, tasarımı tersanemize ait olan bir modelden
talep ederse, dünyaca ünlü Hollandalı tasarımcı
TNT Ekspres’in size sunduğu çözümlerden
bahseder misiniz?
Bizim için sunulan en önemli avantaj; Hava kargo ve kurye fiyatlarının çok kısa sürede ve aynı
ofis tarafından bize bildirilmesi diyebiliriz. Ayrıca Antalya’ya yapılacak olan aktarmalarda, aktarma ücreti talep edilmemesi diğer bir avantaj
olarak sayılabilir.
Ayrıca bir paketi göndermeden ya da almadan
önce, ülkemizde ve dünyada sürekli olarak değişen gümrük kuralları hakkında güncel bilgiler
alabilmemiz. Bu da karşılaşılabilecek sorunları
başlamadan sonlandırmamıza yardımcı oluyor.
Cyrus Yachts’ın tersanesi
yaklaşık 12 bin metrekare bir
alan üzerine kurulu. Bu alan
içerisindeki 8 bin 500 metrekarelik
kapalı alanda boya, laminasyon,
mobilya, elektrik, mühendislik
gibi çalışmalar yürütülürken
geriye kalan tüm iş açık sahada
gerçekleştiriliyor…
Rene van der Velden ve mühendis Van Oossanen
tarafından hazırlanan tasarımları kullanıyoruz.
Diğer seçenek ise; müşterimizin hazır bir tasarımla bize başvurması oluyor. Ayrıca yeni bir tasarım için bizden de talepte bulunabiliyor, mevcut
tasarımı kendi beğenisi doğrultusunda güncelleyebiliyoruz. Tasarım aşamasının ve mühendislik
çalışmalarının tamamlanmasını takiben; üretim
aşamasına başlıyoruz.
Bir lojistik firmasından beklentileriniz nelerdir?
Biz her lojistik firmasının TNT Ekspres gibi yani
doğru ve güvenilir bilgi ile bizleri yönlendiren,
zaman ve çözüm odaklı çalışan, en verimli hizmeti en uygun maliyetlerle bize sunan ve müşteri
öncelikli hizmet anlayışını prensip edinen firmalar
olmasını bekliyoruz.
33
TNT Ekspres’i tanımlayacak olsanız hangi
ifadeleri kullanırdınız?
TNT Ekspres taleplerimizi “Bizden Biri” gibi
yani kendisini bizim yerimize koyarak değerlendiriyor ve bize en uygun çözümü en elverişli
koşullarda sunuyor. TNT Ekspres ailesini tanımlamak gerekirse; kuryesinden başlayarak en
üst düzeyde çalışan personeline kadar her bireyi ailesinin bir parçası haline gelmiş, kendisini
bu işe adamış amatör ruhlu profesyonellerden
oluşan bir topluluk olarak değerlendirebiliriz.
En prestijli ödüllerden bir
tanesi Cyrus Yachts’a
10 yıla yaklaşan geçmişiyle
Antalya’da yat üretimi yapan
Cyrus Yachts’ın kısa süre içerisinde
oldukça önemli bir başarıya imza
atmış durumda… Yüksek kalite
standartları ve her biri kendi
alanında profesyonel ekibiyle 2006
yılında denize indirilen “Angel of
Joy” isimli tekne, Boat International
Group tarafından verilen en prestijli
ödüllerden bir tanesi olan “Best
Semi-Displacement Motor Yacht in
the 30m to 39m Size Range” ödülü
ile onurlandırıldı.
Spor
Spor
rak tarihe geçen bu Şampiyona’da Mirsad, Hidayet,
Kerem, Harun, Orhun, Mehmet Okur ve İbrahim’li
kadrosuyla finale kadar yükselen Milli Takım, son
maçında dönemin Avrupa’yı domine eden takımı Yugoslavya’ya yenilerek ikinci oldu. Bu turnuva hem elde edilen başarı hem yapılan organizasyon hem de tanıtım çalışmalarıyla Türk sporseverinin zihnine basketbolda Milli Takım kavramını kazımış oldu. Bundan böyle Dünya Şampiyonaları, Avrupa Şampiyonaları ve Olimpiyat Elemeleri maçları için taraftar tribünleri doldururken gidemeyenler
de atkı, formasıyla ekran başındaki yerlerini aldı…
Bu bir ‘takım’ oyunu
Bundan kısa bir süre öncesine kadar her biri önemli oyunculardan kurulu bir
basketbol takımımız vardı. 2006 yılından sonraysa yine iyi oyuncularla çevreli ancak
bu kez gerçekten bir ‘takımımız’ vardı… Son topa kadar savunma yapan, basketbol
oynamayı seven ve başarı için son saniyeye kadar adım atmaktan çekinmeyen 12 Dev
Adamı sahada görmek yarınlar için büyük umut veriyordu. Ve umutlar boşa çıkmadı…
B
asketbol Federasyonu haberi için çıkış noktası kuruluş yılı
olan 1959 yılı mı olmalı Efes Pilsen ile gelen Koraç Kupası mı bilmiyoruz. Bildiğimiz tek şey var o da son yıllarda Türkiye’de Basketbol’un hızla sınıf atlıyor oluşu… Geçmişe kısa bir bakış, bugün neler yaşandığı ve yarın bizi neler
beklediğini merak ediyorsanız doğru sayfadasınız… 1959 Türk Basketbolu’nun
özerkliğini kazandığı gün. Amatör branşlarda federasyonel yapılaşmanın ilk adımları olan 60’lı yılların başında kurulan basketbol federasyonu bu yapısını günümüze kadar başarıyla ve yükselerek sürdürüyor.
96’dan 2011’e yeni bir hayat
Çok eskiye giderek; manifesto yazmaya niyetimiz yok! Biraz daha yakın tarihe gelerek filmi ortasından başlatacağız. Çünkü Türk Basketbolu’nun yükselişi için tarihler gayet net! Koraç Kupası,
2001 Avrupa Şampiyonası, 2006 Dünya Kupası, 2010 Avrupa Şampiyonası
ve 2011 Avrupa Şampiyonası… Bugünün Euroleagu’i 96 yılındaki adıyla Koraç Kupası bu sınırlardan içeri girdiğinde ilk olma özelliği taşıyordu. Halen de
ilk ve tek olma özelliğini koruyor. Basketbolda o günden bugüne kurallardan
tutun turnuvalara kadar çok şey değişti. Değişen en önemli olguysa
Türk Basketbolu kulüpler düzeyinde de önemli işlere Türk sporseverinin basketbola olan bakış açısıydı. 96’da kıvılcımı çakan
imza atmaya devam ediyor. Efes Pilsen ile başlayan; bu hareketin ivme kazanması da 2001 yılına dayanıyor. Türkiye’nin
Fenerbahçe Ülker ile devam eden Avrupa serüvenleri uluslararası düzeyde ev sahipliği yaptığı en önemli organizasyon ola-
kısa süre e güzel hikayelerle biteceğe benziyor.
34
2006 artık oyunumuzun olgunlaştığının daha
da önemlisi bir takım kültürümüzün olduğunu
göstermesi açısından özel tarihlerden bir tanesiydi… Japonya’da düzenlenen Dünya Basketbol
Şampiyonası’na umutsuz gitmiştik. Ama turnuvanın ilk maçından son maçına kadar sahadaki takım
bize neler yapabileceğini gösterdi. Artık bizim bir
kültürümüz vardı. Türk Milli Basketbol Takımı belki
Fenerbahçe Ülker yükselişte
Anadolu Efes yeni yapılanmada
Sayısız efsanenin forma giydiği
Milli Takım, son yıllardaki
yükselişiyle hem Türk
sporseverine basketbol sevgisi
aşıladı hem de dünyaya bir ekol
olduğunu kanıtladı.
rakibini yenemeyebilirdi ama kesinlikle iyi savunma
yapacaktı. Turnuvaya yeni kurulmuş ve yıldızlarından yoksun olarak katılan Türkiye 6’ncı olurken
tüm dünyaya da bir ‘takım’ olduğunu kanıtlıyordu.
Kupa, kürsü derken gümüş madalya tesellisi
Yine zirve yaptığımız yıllardan bir tanesinde
sıra. Türkiye’de düzenlenen Dünya Basketbol
Şampiyonası’nda hedefler de beklentiler de yüksekti. Kadro Mehmet Okur’u saymazsak tam olarak ilk kez bir aradaydı. Takımın sembol isimleri ve
form düzeyi yüksek oyuncuları ilk kez bir arada görecektik ve taraftar desteğimize de güveniyorduk!
Şampiyon tahminlerinde bizim de adımız geçiyordu. Yarı Final’deki Sırbistan maçı Türk Basketbol
Tarihi’nin en üst noktası olacaktı. Son şuta kadar
giden müsabakada Kerem Tunçeri son saniyede
o turnikeyi panyaya bıraktığında tüm ülke nefesini tutmuş ellerini kaldırmak üzere hazır bekliyordu. Beklenen oldu ve o top çemberden içeri girdi.
Basket geçerliydi maç bitmişti. Finaldeydik. Kupaya
yaklaştığımız doğruydu ve bu gerçekten büyük bir
başarıydı ama bir şeyi unutuyorduk; Türk Basketbol Tarihi bambaşka bir boyut kazanmıştı. Uzun
süre ekol arayan, takım kimliği konusunda sıkıntılar yaşayan bu ekip en önemli organizasyonun
finalinde boy gösterecekti. Rakip ‘Dream Team’
lakaplı ABD’deydi. Beklendiği üzere bizi mağlup
ettiler ama başarımızı gölgeleyecek başka bir şey
de yoktu. O turnuvada boynumuz bir kez eğildi
o an da FIBA Başkanı’nın madalyaları boynumuza
astığı anlardı… Aradan geçen zamanda inişli-çıkışlı
bir grafik çizdik. Ancak öyle değil midir; Sıfırdan bir
yapı kurarken sancılar çekebilirsiniz...
35
Ülker’in kapatılarak Fenerbahçe ile birleşmesinden
sonra Sarı-Lacivertliler büyük bir tırmanışa geçti. Ülkenin en önemli basketbol takımlarından bir tanesiyle birleşmelerine doğru yapılanma ve yüksek
bütçe gibi katma değerler de ekleyen Fenerbahçe,
hem ülke içinde şampiyonluğu kaptırmıyor hem de
Euroleague’de Final Four kapılarını aşındırıyor. Anadolu Efes ise yanlış transfer politikasının kurbanı olmaktan bıkmış gözüküyor. Her biri ego sahibi sayı
krallarını transfer etmek yerine basketbol ülkelerinden basketbolu seven ve doğru oynayan adamları almaya başlayan Mavi-Beyazlılar yeniden yapılanma çabası içinde…
Galatasaray atakta, Kartal yıldız avında
Basketbol Şubesi’ndeki skandalın ardından mecburi bir yeniden yapılanma sürecine giren Galatasaray bu işi doğru yapan birkaç takımdan bir tanesi… Öyle ki Sarı-Kırmızılılar geçen yıl finalde kaybettiği şampiyonluk için daha önce gittikleri ve başarılı oldukları yoldan yürümeye devam ediyorlar.
Beşiktaş ise futboldan sonra basketbolda da işi yıldız oyunculara bırakıyor. Sezon içerisinde Allen
Iverson ile anlaşan ancak sonrasında sonlandırılan
bu birlikteliğin ardından bu sezon da Deron Williams gibi bir starı İstanbul’a getiren Beşiktaş’ın neler yapacağı merak konusu…
Bir ilk Emir Preldzic
Türk Basketbol takımı bu yaz bir ilke şahitlik etti.
İlk kez daha önce farkl bir Milli Takım forması giyen bir oyuncuyu devşirerek sahaya çıkan 12 Dev
Adam da taraftar da bu adamı oldukça yakından
tanıyordu. 5 yıldır Fenerbahçe Ülker forması giyen
Emir Preldzic ilk kez giydiği formaya kısa sürede
uyum sağlarken attığı sayılar ve oyunuyla gelecek
için de umut verdi. Bu arada aklınıza Ersan İlyasova gelebilir ancak o genç takımlardan bu yana
Milli Takım forması giyiyordu…
2011 Avrupa Basketbol Şampiyonası ve
Olimpiyat Hüsranı
İlk kez Olimpiyatlara katılmak için iddialı şekilde
gittiğimiz turnuva ne yazık ki hüsranla sona erdi.
Öyle ki turnuvanın en büyük favorisini son çeyrekte sadece 2 sayı atmasına izin vererek devirirken aslında Büyük Britanya’ya teşekkür etmeliydik. İte kaka geldiğimiz bu noktanın ardından hedefler yine yükselmişti ama olmadık mağlubiyetlerle Olimpiyatlara katılma heyecanımızı başka bahara erteledik.
Kültür Sanat
“İsimsiz” bir sanat platformu; 12’nci İstanbul Bienali
Filmekimi 10 yaşında!
12’nci İstanbul Bienali, 17 Eylül 2011 tarihinden 13 Kasım 2011’e dek İstanbul’u bir kez daha
dünya sanat çevrelerinin ilgiyle izlediği bir sanat platformuna dönüştürecek. Avrupa’da
Venedik Bienali ile beraber yılın en önemli sanat etkinliği olarak ilan edilen İstanbul
Bienali’nin bu yılki başlığı “İsimsiz…”
Filmekimi bu yıl 8-15 Ekim tarihlerinde 10’uncu yaşını kutluyor. 10’uncu yıla özel
olarak, Filmekimi ilk kez İstanbul sınırlarını aşıyor ve Türkiye’nin beş kentinde daha
sinemaseverlerle buluşuyor.
B
D
ienalin, küratörler Adriano Pedrosa ve Jens
Hoffmann tarafından belirlenen başlığı ve
görsel kimliği, minimalist ve kavramsal yapıtlarıyla 20’nci yüzyıl güncel sanatının en önemli
isimleri arasında sayılan Kübalı-Amerikalı sanatçı Felix Gonzalez-Torres’e göndermeler içeriyor.
Torres’in, siyasi konuları ele alırken biçimsel yenilikçiliği kullanarak oluşturduğu sanat dili, 12’nci
İstanbul Bienali için yürütülen araştırmalara da
esin kaynağı olma özelliği taşıyor.
3 ve 5 numaralı Antrepolar’da
12’nci İstanbul Bienali, başlığının yanı sıra temalarında da Felix Gonzalez-Torres’in işlerinden ilham
alıyor. Bienalde İsimsiz (Soyutlama), İsimsiz (Ross),
İsimsiz (Pasaport), İsimsiz (Tarih), İsimsiz (Ateşli Silahla Ölüm) olarak farklı temalar altında düzenlenecek beş karma sergiye ek olarak, bu meselelerle ilgili tartışmaları daha da ileriye taşıyacak
50’den fazla kişisel sergi de yer alıyor. İstanbul
Bienali küratörleri, Gonzalez-Torres’in “İsimsiz”
kavramına uygun bir şekilde, sergiyle ilgili önyargılı düşüncelere yönelik eleştirel bir tavır geliştirip
bienal sanatçılarının isim listesini sergi açılmadan
önce ilan etmeyerek serginin bu yollarla tüketilmesine de eleştirel bir bakış açısı getirdiler. 12. İstanbul Bienali, günümüzde, özellikle bienal bağlamında yan etkinlik ve programları öne çıkaran
anlayışa yanıt olarak, sanatsal ve küratöryel ifadenin asıl biçimi olan serginin önemine yeniden dikkat çekmeyi amaçlıyor. Bienal kapsamındaki sergiler ve sergi kapsamında düzenlenen, eşzamanlı çeviri düzeninde uygulanan panel, konferans ve
atölye çalışmaları sayesinde, hem genel izleyiciye hem de sanat öğrencilerine dünyadaki sanatsal gelişmeleri ve güncel tartışmaları izleme ve bu
yolla tamamlayıcı bir eğitim olanağı da sunuluyor.
ünyanın en önemli festivallerinde ödüller kazanmış, Berlin, Cannes, Venedik ve
Toronto’da dünya prömiyerlerini yapan filmlerle
usta yönetmenlerin son yapıtlarının da aralarında bulunduğu 40’a yakın film, Filmekimi boyunca izleyicilerin karşısına çıkıyor. Zengin program
sekiz gün boyunca Beyoğlu’nda Atlas ve Beyoğlu sinemalarının yanı sıra Nişantaşı City’s ve Cinebonus Maçka G-Mall olmak üzere dört sinemada izleyicilerle buluşuyor.İlk kez düzenlendiği
2002 yılından bu yana İstanbullu sinemaseverlerden büyük ilgi gören Filmekimi, geçen yıl 43 bin
kişiyle kırdığı izleyici rekorunu bu yıl daha da artırmak istiyor.
İstanbul Bienali küratörleri, GonzalezTorres’in “İsimsiz” kavramına uygun bir
şekilde, sergiyle ilgili önyargılı düşüncelere
yönelik eleştirel bir tavır geliştirip bienal
sanatçılarının isim listesini sergi açılmadan
önce ilan etmeyerek serginin bu yollarla
tüketilmesine de eleştirel bir bakış açısı
getirdiler.
4 bine yakın konuk İstanbul’da
İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın uluslararası sanat platformlarında büyük yankı uyandıran etkinliği İstanbul Bienali, bu yıl
da dünya güncel sanat platformunun birçok önemli ismini
İstanbul’da ağırlayacak. Uluslararası sanat çevrelerinden eleştirmen, küratör, müze ve galeri yöneticileri ile 50 kadar ülkeden 400’ü yabancı basın mensubu olmak üzere 4 bine yakın
konuk İstanbul Bienali’ni görmek için İstanbul’da olacak.
36
10’uncu yılda dört bir yanda
Filmekimi programı ve 10’uncu yıl sürprizi, 6
Eylül Salı akşamı Cezayir Restaurant’da yapılan
bir basın toplantısıyla duyuruldu. Basın toplantısında konuşma yapan İstanbul Film Festivali
Direktörü Azize Tan “Filmekimi 10’uncu yılında
artık Türkiye’nin en önemli sinema etkinliklerinden biri. Bir haftada neredeyse yüzde 100’e
varan doluluğuyla, yeni sinema sezonunun müjdecisi. İlk yıllarında tek sinemada 20 filmle yola
çıkan Filmekimi, seyirciler tarafından sabırsızlıkla
beklenen, dört sinemada yaklaşık 40 filmin gösterildiği bir festivale dönüştü. 10’uncu yılımızda
Avrupa Birliği programı MEDIA’nın da desteğiyle
İzmir, Bursa, Konya, Trabzon ve Diyarbakır’da
gösterimlerin yapılacağı, Türkiye’yi kapsayan
bir etkinliğe imza atmanın mutluluğunu yaşıyoruz.” dedi. Filmekimi 10’uncu yılında, İstanbul
sınırlarını aşıyor ve Türkiye’nin beş kentine daha
sinemanın en iyi ve en güncel örneklerini götürüyor. Filmekimi kapsamında bu yıl Avrupa Bir-
Filmekimi ile
ilgili sinemafilm takvimi
ve diğer tüm
detaylar için
filmekimi.
iksv.org/tr/
index.asp
adresine
tıklamanız
yeterli!
İstanbul’a sığmayan bir festival
liği MEDIA programının desteğiyle İstanbul’un yanı
sıra, İzmir, Bursa, Konya, Trabzon ve Diyarbakır’da
hafta sonları gösterimler yapılacak ve böylece Filmekimi Türkiye’nin dört bir yanında yeni sinema
sezonunu müjdeleyecek. Filmekimi seçkisi 13-16
Ekim’de İzmir YKM Cinebonus, 20-23 Ekim’de
Bursa Burç ve Konya’da Kule Site Sineması, 27-30
Ekim’de Trabzon’da Cinebonus Forum Trabzon ve
Diyarbakır’da Avrupa Sineması’nda izleyicilerle buluşacak. İstanbul dışındaki kentlerde yapılacak gösterimlerin programı, ağırlıklı olarak Avrupa filmlerinden oluşacak.
37
Filmekimi’nin nasıl bir yol kat ettiğini ilk adıma baktığımızda daha net
anlıyoruz. İlk yıllarında tek sinemada 20 filmle yola çıkan Filmekimi,
geçtiğimiz yıllarda önce farklı farklı sinemalarda gösterimler yaparken
10’uncu yılında sınırları da aşıyor.
Avrupa Birliği programı MEDIA’nın
da desteğiyle İzmir, Bursa, Konya,
Trabzon ve Diyarbakır halkı da birbirinden güzel filmleri izleme fırsatı
yakalayacak.
DVD / Kitap
Zoraki Kral
The King
Speech
İncir Reçeli
Bizim Büyük
Çaresizliğimiz
Yönetmen: Tom Hooper
Oyuncular: Colin Firth, Geoffrey Rush,
Yönetmen: Aytaç Ağırlar
Oyuncular: Melike Güner, Sezai Para-
Yönetmen: Seyfi Teman
Oyuncular: İlker Aksum, Fatih Al, Gü-
Helena Bonham Carter
cıkoğlu
neş Sayın
Tom Hooper, krallık yaklaşımına bambaşka
bir çerçeveden bakmış. Zira herkesin yanıp
tutuştuğu tahta oturması için zorlama
bir hikaye anlatmış. Babası V.George’un
ölümü ardından, ‘Bertie’ lakaplı Albert Frederick Arthur George, tarihin bildiği adıyla
Kral George VI, mecburen Krallık makamını
devralır. Zira, ağabeyi Edward, Amerikalı
Wallis Simpson ile beraber olmak için tahttan feragat etmiştir. Fakat yeni kralın aşması gereken ciddi bir hitabet problemi vardır:
Albert, İngiliz halkına konuşmak yapmak
için çocukluğundan beri başına dert olan
kekemeliği yenmek zorundadır. Bu noktada
Albert’i halkına ve Kraliyet makamına hazırlamak için Avustralyalı, ‘çılgın’ konuşma
terapisti Lionel Logue devreye girer ve bir
kekemeden kral yaratma çalışmaları başlar.
Televizyon kanallarına skeç yazarak geçimini sağlayan Metin’in en büyük hayali, yazdığı senaryolardan birinin filme çekilmesidir
ancak senaryoları yapımcılar tarafından sürekli geri çevrilen Metin, yine umudunun kırıldığı bir akşam gittiği barda Duygu ile karşılaşır. Metin ayakta duramayacak kadar
sarhoş olan bu kıza evini açar, ertesi sabah
uyandığında kısacık bir not bırakan Duygu çoktan gitmiştir. Günler sonra aynı barda tekrar karşılaşırlar. Duygu yine Metin’e
misafir olur. Bu günden sonra Duygu sık sık
Metin’de kalır. Metin adından başka hakkında hiçbir şey bilmediği bu kıza âşık olmuştur. Bir gözüküp bir kaybolan bu kızla
birlikte bambaşka bir hayata başlayan Metin, kayboluşların sırrını merak eder. İşte asıl
hikâye bundan sonrasıdır.
Lise yıllarından itibaren sıkı dost olan ve
aynı evi paylaşan Ender ve Çetin’in huzur
içinde sürdürdükleri hayatları, aralarına
arkadaşlarının kız kardeşi Nihal’in katılmasıyla alt-üst olur. Bir türlü iletişim kuramadıkları bu üniversite öğrencisi genç
kızı evlerine kabul etiklerine neredeyse
pişman olurlar. Ancak zamanla günlük rutinin içerisinde birbirleriyle vakit geçirmekten zevk almaya başlarlar. Nihal, sonunda
kabuğundan dışarı çıktığında etrafa genç
ve güzel bir kadının titreşimleri yayılmaya başlar. Bir yandan Ender ile edebiyat
tartışırken, diğer yandan da Çetin’in
kaba saba mizah anlayışı ona kendisini iyi
hissettirmektedir. En sonunda kaçınılmaz
gerçekleşir, Ender ve Çetin birbirlerinden
habersiz bir şekilde Nihal’e aşık olurlar...
38
Uçurtma Avcısı
Khaled Hosseini
Klon
Kevin Guilfoile
İskender
Elif Şafak
Everest Yayınları
356 Sayfa
16 TL
Koridor Yayınları
518 Sayfa
20 TL
Doğan Kitap
448 Sayfa
24 TL
Emir ve Hasan, Kabil’de monarşinin son
yıllarında birlikte büyüyen iki çocuk...
Aynı evde büyüyüp, aynı sütanneyi
paylaşmalarına rağmen Emir’le Hasan’ın
dünyaları arasında uçurumlar vardır:
Emir, ünlü ve zengin bir işadamının,
Hasan ise onun hizmetkârının oğludur.
Üstelik Hasan, orada pek sevilmeyen
bir etnik azınlığa, Hazarlara mensuptur.
Çocukların birbirleriyle kesişen yaşamları
ve kaderleri, çevrelerindeki dünyanın
trajedisini yansıtır. Sovyetler işgali
sırasında Emir ve babası ülkeyi terk edip
California’ya giderler. Emir böylece
geçmişinden kaçtığını düşünür. Her şeye
rağmen arkasında bıraktığı Hasan’ın
hatırasından kopamaz. Uçurtma Avcısı
arkadaşlık, ihanet ve sadakatin bedeline
ilişkin bir roman. Babalar ve oğullar,
babaların oğullarına etkileri, sevgileri,
fedakârlıkları ve yalanları... Daha önce
hiçbir romanda anlatılmamış bir tarihin
perde arkasını yansıtan Uçurtma Avcısı,
zengin bir kültüre ve güzelliğe sahip
toprakların yok edilişini aşama aşama
gözler önüne seriyor.
Hayatını ilme adamış, ailesi uğruna
her şeyi yapabilecek bir adam olan
Davis Moore, iç sızlatan bir olayla
yeni bir sayfa açmak zorunda kalır.
Tıptaki uzmanlık alanı ‘klonlama’
olan Doktor Davis Moore’un on
yedi yaşındaki kızı tecavüze uğrayıp
acımasızca öldürülmüştür. Olay
hakkında soruşturma açılır; ancak bir
sonuca varılamaz. Kızının eşyalarını
geri aldığındaysa alışılagelmişin dışında
bir yolla katile ulaşmaya çalışır. Çünkü
eşyaların arasında katilin DNA’sı
bulunan küçük bir şişeye rastlamıştır.
İşte o an Moore’un beynine korkunç
bir düşünce saplanır: Belki kızını değil
ama onu öldüren adamı klonlama
olanağına sahiptir. Peki, kızının katilinin
gözlerinin içine bakmaya ne kadar
dayanabilecektir? Justin Finn, üç yaşına
bastığında diğer çocuklardan farksızdır.
Ondan zerre şüphe etmeyen anne ve
babasının gözünde masum bir bebek…
Ne var ki yüzü, bir gün mükemmel bir
genetik kopya olarak soğukkanlı bir
katilinkine tıpatıp benzeyecektir.
Ülkemizin en büyük sorunlarından bir
tanesi; “Kadına Uygulanan Şiddet…”
Şüphe yok ki aklı başındaki herkesin
içi olan biten sayısız hikâyeyi seyredip,
izlerken cız ediyor. Ancak o kadar.
İşte hissettikleri ‘o kadar’ ile sınırlı
kalmayanlardan bir tanesi ülkenin
önemli yazarlarından bir tanesi Elif
Şafak. Hemen her eseriyle ‘En çok
satanlar’ arasına giren Elif Şafak,
şimdi de ‘İskender’ isimli kitabıyla
kadına şiddet konusunu irdeliyor. Son
dönemde artan kadın cinayetleriyle
ilgili haberlerde kurbana ve incitene
bakıldığını ama asla detayların
önemsenmediğini düşünerek arka
plandaki esas hikayeyi araştıran Şafak,
bir erkek gözünden topluma ve
yaşantılara karışıyor. Fırat’tan
başlayıp, Londra’ya kadar uzanan
yolculukta, toplumun erkek çocuğa
bakışını, insanların aslında en çok
sevdiklerini incittiğini ve en büyük
yaraların ailede açıldığını anlatan
Şafak, hüznü mizahla, komik olanı
hüzünle anlatmaya devam ediyor.
39