70. sayımızı okumak için tıklayın

Transkript

70. sayımızı okumak için tıklayın
DUHOK
ANLAŞMASI’NA
NE OLDU?
ESAS REJİM
DEĞİŞİKLİĞİ
S.3’te
S.5’te
CHP'DEN BAŞKAN ÖZ’E ZİYARET
Yıl 2 Sayı 70
G
ün geçmiyor ki, bir gencimizin,
bir çocuğumuzun katlediliş davası
görülüyor olmasın, gün geçmiyor
ki bir sınır boyundan, bir kent meydanından bir gencimizin vurulduğu haberi gelmesin, gözaltları, tutuklamalar cabası.
Diğer taraftan iktidardan gelen ses,
çağrılar hep aynı. Devletin silahlı güçlerine verilen destek, açık çek, bu da yetmezmiş gibi Cumhurbaşkanı’nın geçen
hafta esnaflara yönelik olarak yaptığı
çağrı, onları sokağa, güvenlik güçlerinin
yedeğine davet etmesi.
Böyle bir çağrının sonuçları çok ağır
olabilir. İnsanlar sokakta tedirgin.
Aslında Cumhurbaşkanı’nın tarafsızlığıyla yatıştırıcı ve kutuplaştırmayı azaltıcı
bir tavrı olması gerekmez mi?
Ahmet Tulgar’ın bu konudaki yazısını
mutlaka okuyun.
Ben de bu hafta yine çocukları düşündüm. Oğullarımızı, kızlarımızı.
Pazartesi akşamı Gezi sürecinde kaybettiğimiz ve artık hepimizin çocuğu olan
Berkin Elvan’ın babası Sami Elvan ile
buluştum. Hem ailenin hissiyatını bir kez
daha sormak istedim hem de bir türlü ilerleme kaydedilmeyen Berkin Elvan davasının akıbetini öğrenmek.
O akşam Sami Elvan ile konuşurken bir
baba olarak hissettiklerimi bu haftaki köşe
yazımda anlatmaya çalıştım.
Çözüm sürecini de yakından takip ediyoruz. Barış ve demokrasi bu ülkenin acil
ihtiyaçlarıdır.
Geçen cumartesi İmralı’dan gelen açıklamalar çok önemlidir. Toplum olarak barışı sahiplenmeli, sürecin ivme kazanmasına katkıda bulunmalıyız.
Halkın Nabzı, barış ve demokrasinin
medyasıdır.
Sizin desteklerinizle büyüyor.
Haftaya görüşmek üzere
OĞUL
S.5’de
3 Aralık 2014
ÜMRANİYESPOR ZİRVE YOLUNDA
S.21’de
Çarşamba
“Ben kendi gençliğimi
oğlumda görüyordum”
Berkin Elvan vurulduğunda 14’ünün içindeydi.
Hastanede 269 gün mücadele etti. Onu kaybettiğimizde
15’inden 3 ay 6 gün almış. Babası Sami Elvan anlatıyor.
“Ben kendi gençliğimi oğlumda görüyordum” diyor.
Bütün hayallerini yıktıklarını söylüyor. Berkin’in babası
Sami Elvan ile buluştum ve kendisine hem davanın
durumunu hem de neler hissettiğini sordum...
CİZRE’YE “ENGELSİZ YAŞAM” KÖPRÜSÜ
BÜ’DE KADINLARDAN GÖÇ PANELİ
Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç, hayatlarında
ilk kez İstanbul’u görme
imkânı bulan bedensel
ve zihinsel engelli Cizreli
7 çocuğu makamında
ağırladı.
Boğaziçi Üniversitesi Kadın Araştırmaları Kulübü
(BÜKAK) ile Kültür ve
Siyasette Feminist Yaklaşımlar Dergisi “Türkiye
Artık Göçmenler Ülkesi”
paneli düsenledi.
S.18’de
S.7’de
2 YORUM
2014
3 Aralık
Çarşamba
Dersim'i aldım da,
ediyom ezber!
ŞEYHMUS DİKEN
"Milli mücadele ile istiklalimizi kazandık,
ama tek parti rejimiyle hürriyetimizi kaybettik."
Kâzım Karabekir
Yine bir türkü ile sözün belini kırmak
istiyorum. Severek dinlerim her defasında Yozgat Sürmelisini. Diyor ya; "Dersini almış da ediyor ezber / Sürmeli gözlerim sürmeyi neyler / Bu dert beni iflah
etmez del'eyler / Benim dert çekmeye
mecalim mi var!"
Hakikaten dersini iyi ezber etmiş
Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili ve
genel başkan yardımcısı Onur Öymen.
"Demokratik açılım" görüşülürken
çıkıyor meclis kürsüsüne ve vekillerin
gözlerinin içine bakarak diyor ki; Şeyh
Said İsyanı'nda, Dersim'de, Kıbrıs'ta eşkıyanın kökü kazılırken analar ağlamadı
mı? CHP sıralarından genel başkanları
dâhil avuçları patlarcasına alkışlar...
Öymen'in görevi...
Sonrası tepkiler! Tepkiler üzerine
Onur Öymen'in sözleri; "Ben Atatürk'ün isyancılarla, devlete baş kaldıranlarla, müzakere etmediğini söyledim.
Bunun neresi yanlış!... Görevimiz Atatürk'ün yaptıklarını inkâr etmek değil,
sahip çıkmaktır..."
Onur Öymen çok doğru konuşuyor.
Bizi tarihsel gerçeklerle bir kez daha
yüzleştirdiği için Onur Öymen'i protesto
edeceğimize, teşekkür etmeliyiz. Doğruları ve sadece Dersim'de değil koca bir
Kürt coğrafyasında cumhuriyet tarihi
boyunca yapılanları yüzümüze karşı alenen ifşa etiği için, Kürtçe koca bir "Spas"
borçluyuz Onur Öymen'e...
Atatürk'ün haberi yoktu.. Kocaman
bir yalan..
Derler ki; 1937-38 yıllarında Dersim'de yaşananlardan Atatürk'ün haberi yoktu. Haberi olsaydı, izin vermezdi.
Koca bir yalan. Dersimlilerin resmi tarih
bilinciyle bu yalana inandırıldığı, hatta
ikna edildiği, yetmezmiş gibi savunulanın bir tez haline dönüştürüldüğü bu
koca yalana, sizler de hâlâ inanmakta
kararlı mısınız?
İsyandan iki sene önce (Ki, kimilerine göre Dersim'de ortada bir isyan yok!
Aslolan isyana gerekçe gösterilip uygu-
lanan tedip ve tenkil harekâtıdır) meclis
açılışında vurguluyordu Atatürk; ulus
devlet yapılanmasının dışında kalmaya
direnenler, "çıbanbaşı gibi kökünden kesilip atılacak"tı.
Gökçen'in ağzından Dersim...
Teslim olmazlarsa, "cumhuriyetin
kahredici ordusu tarafından mahvedilecek"lerdi. Emir, ferman kesin ve katiydi
üstelik "Birinci adam" tarafından. Bütün
bunlardan Atatürk'ün anbean haberi
yoktu da, manevi kızı Sabiha Gökçen'i
Dersim semalarına gönderirken coğrafi
zenginliği tayyareden gözlemlesin ya da
topografik Dersim haritası çıkarsın diye
mi gönderdi yoksa!
Değil elbet işte Sabiha Gökçen'in
ağzından paylaştıkları: "Bizim bölüğün
Dersim Harekâtı'na katılma emrinin
geldiğini söylediler. Kalbim küt küt atmaya başlamıştı. (...) Bu bakımdan ben
daha bir şey söylemeden Atatürk konuşmaya başladı. (...) 'Bak Gökçen, seni çok
takdir ederim. Orada da görevini başaracağına inancım tam.'
Atatürk, bütün sorumluluğu "üzerine" almıştı ve gereği yapılmış "Dersim
vurulmuştu". Sonra da açık uçlu sürgünlük, idamlar, kız çocuklarının bütün
ülke sathına yayılarak evlatlık verilmeleri
v.b...
Dersim'de, o "Tunç Eli"nin izleri sürüyor.
Şimdi gidin herhangi bir nedenle
Dersim'e, o "Tunç Eli"nin izlerini bütün
çıplaklığıyla görürsünüz. Dersim'in eski
merkezi Xozat'a üç yıl evvel gittiğimde
yolda dört kez ayrı ayrı noktalarda kimlik kontrolünden geçirilmiştim. Yedi kez
isyana kalkışıp 1935'te adı değiştirilen
Dersim işte böyle bir coğrafya.
"Dersim, dört dağ içinde / Gülü
bardağ içinde" diyor ya o meşhur türkü. Gidin Dersim'e derim, eğer hâlâ
gitmemişseniz! Bilirim bu tuhaf ülkede
adına yazılar, kitaplar yazıp yargılandığı,
davalar açıldığı Kürt halkının yaşadığı
coğrafyayı, şehirleri hâlâ gör(e)meyen
aydınlar var, iyi bilirim. (2008 Ocak
ayında Diyarbakır'a geldiğinde, 'ilk kez
Diyarbakır'a geliyorum' dediğinde Ahmet Altan şaşırmıştım!).
Gidin Dersim'e ve görün, sizi günün
her saatinde gözetleyen "büyük birader"in gözlerini her an üzerinizde hissedersiniz. Ve kininiz, öfkeniz bir kez daha
artar. Seyid Rızo'yu, karısı Besê'yi düşünürsünüz. Seyid Rıza ile isyanın önderi
konumundaki 11 kişi 18 Kasım 1937'de
Elazığ'ın Buğday Meydanı'nda asılırlar.
Seyid Rıza'nın cesedinin sonradan
bir ziyaret yeri olmasını önlemek için
yakılarak, küllerinin bilinmeyen bir yere
gömüldüğü söylenir.
Dönemin Emniyet Müdürü olan,
daha sonra da Adalet Partisinden Dışişleri Bakanlığı yapan İhsan Sabri Çağlayangil, Seyid Rıza'nın idamını anılarında anlatır: Seyid Rıza meydana bakarak
doluymuşçasına, boşluğa (Zazaca) seslenir: Ewladê Kerbelayime, Bê xetayime,
ayibi, zulmo, cinayeto. ('Kerbela çocuklarıyız, günahsızız, ayıptır, zulümdür, cinayettir') der.
"Tüylerim diken diken oldu. Bu yaşlı
adam rap-rap yürüdü. Çingene'yi itti.
İpi boynuna geçirdi. Sandalyeye ayağı
ile tekme vurdu, infazını kendi yaptı."
"Aklımdan hiç çıkmaz o yolculuk..."
Yıllar sonra bir şair çıkar, dilin haysiyetli bir şairi, Cemal Süreya Seber, o
denli acı yaşamıştır ki, yaşı epeyce ilerledikten sonra dostlarının kulağına adeta
fısıldayarak itiraf eder Kürtlüğünü ve
yazar şiirini:
"Bizi bir kamyona doldurdular.
Tüfekli iki erin nezaretinde.
Sonra o iki erle yük vagonuna doldurdular.
Günlerce yolculuktan sonra bir köye
attılar.
Tarih öncesi köpekler havlıyordu.
Aklımdan hiç çıkmaz o yolculuk, o
havlamalar, polisler"
Ağız birliği etmişçesine savunuyorlar
Öymen'i..
Bilmem şimdi anlaşılır oluyor mu
Onur Öymen'in tek partinin otuz sene
boyunca devlet adına yaptığı zulümleri, isyanın 72. senesinde isyanın önderi
Seyid Rıza'nın asılışının yıl dönümünde
(18 Kasım 1937) aynen bir Kasım günü
"sözlerinin arkasında durduğu"nun ısrarını.
Evet, analar ağlamasın, çünkü analar
da evlatlarıyla beraber başlarına yağdı-
rılan bombalarla tıpkı Dersim'deki gibi
ölüp gitsin ki, ölümlere methiye düzenler
adlarıyla çelişsinler...
Adı Şeyh Said ya da Dêrsim İsyanı
olan kıyamlar, katliamlar yaşandığında tek parti dönemiydi ve işin başında
Cumhuriyet Halk Partisi vardı. Ve bugün cumhuriyetle yaşıt olan partinin
genel başkan yardımcısı Onur Öymen
diplomat geçmişli bir siyasetçi.
Partinin mensupları ağız birliği etmişçesine savunuyorlar liderlerini ve "O
manada söylememiştir" diyorlar. Oysa
diplomat dediğin kelime işçisidir, sözünün arkasında durur ve ne dediğini bilir.
Nitekim Onur Öymen de öyle! Diplomat bilmeyecek de siz mi bileceksiniz?
Sahi siz hangi Rızo'yu ve Dersim'i
sorguluyorsunuz?
Müfettişi Umumi İzzettin Paşa, yakalandığında Seyid Rıza'ya, yakalananın
"kendisi" olup olmadığını sorar? Yanıt
verir Seyid Rıza; "Ben Dersim'li Rızo'yum, Dersim'de her meşe altında ve
her dağ başında binlerce Rızo vardır. Şu
halde siz hangi Seyid Rıza'yı soruyorsunuz?"
Sahi siz, evet evet adı Onur ya da Kılıçdaroğlu, Baykal ya da her ne ise; siz
hangi Rızo'yu ve hangi Dersim'i soruyor, sorguluyorsunuz? Şimdi bu noktadan Dersim katliamı üzerine çıkarılacak
dersler şunlar olmalı;
Öymen meselesi değil CHP meselesi..
Bu mesele Onur Öymen meselesi değil CHP meselesidir. Partisi, hâlâ inadına Öymen'e ve sözlerine sahip çıkıyor ve
çıkmayı da sürdürüyorsa 70 senedir güce
ve ezene tapan Dersim Alevilerinin, hala
kırıntısı kalmışsa CHP ile olan bağlarını
koparmalarının vaktidir. Mesele Alevilik
(ya da daha özel Dersim Aleviliği) meselesi değil, Kürtlük meselesidir. CHP'yi
defterden silmenin vaktidir. Bu gecikmiş
hesap kesimi, Şeyh Said'in de Seyid Rıza'nın da ruhunu rahatlatacaktır.
Dêrsim ile ilgili soru'nun belki hâla
bulunmayan yanıtını Seyid Rıza 70 sene
evvel tarihe bırakarak verip gitmiş; "Yalanlarınız ve hilelerinizle baş edemedim.
Bu bana dert oldu. Ama ben de önünüzde diz çökmedim. Bu da size ders
olsun"...
2014
3 Aralık
Çarşamba
YORUM 3
Esas rejim değişikliği
AHMET TULGAR
F
aşizm, dünyanın her yerinde sol hareketler tarafından
kolayca yapılan bir tesbittir.
Ama Türkiye Sol Hareketi’nde faşizm tesbitindeki bu kolaycılık artık
ifrada ulaşmış, ‘faşizm’ kavramı handiyse bir klişeye dönüşüp ehemmiyetini, olası mücadele alternatiflerinin
bir üst belirleyeni olma niteliğini ve
yurttaş için korkutuculuğunu yitirmiştir.
Sahiden de daha 60’lardan beri
Türkiye Sosyalist Hareketi’nin bir çok
siyaseti Türkiye’deki devlet iktidarını
ya da hükümeti faşizm olarak adlandırmış, seçenekler ‘faşist devlet’ten
‘faşist diktatörlük’e uzanan bir skalada
ama herhangi bir şiddet ya da yaygınlık derecelendirmesine işaret etmeden
yerlerini almıştır.
Oysa her otoriter rejimi, otoriter
hükümetlerin ya da oligarşik devletin
sistematik şiddet uygulayımlarını, devlet terörünün ya da askeri cuntaların
halk üzerindeki operasyonel baskısını
faşizm olarak tanımlamak ve adlandırmak, hem ideolojik öngörülerdeki yanlışlara yol açar, hem de aynı zamanda
bütün mücadele ve direniş biçimleri-
nin, cephe ve birlik yapılarının yanlış örgütlenmesine neden olur.
‘Faşizm’in belki de en temel ayrımı, onun bir sokak hareketi olması ve toplumsal prizmanın en
dar ve tepe noktasından tabandaki
en geniş yüzeye doğru hayatın her
alanında belirleyici, denetleyici ve
biçimlendirici şekilde işlemesidir.
AKP iktidarının ve elbette en
başta da bugünkü cumhurbaşkanının halkın özel hayatına kadar
sızan söylemleri ve gündelik hayatın her alanını belirleme arzu
ve isteği epey uzun bir zamandır
önemli bir işaret oluşturuyordu.
Sosyalist hareketler için tam burası, “Çok alametler belirdi” demenin yeriydi işte.
Bugünse Gezi Direnişi sürecinden bu yana iktidarın yedeğinde
tıkır tıkır işleyen, taraftarlarına yönelik
örgütlenme çağrıları artık Cumhurbaşkanı’nın ağzından toplumun muhalefet alanı dışındaki en geniş sahasına yapılmaktadır.
Geçen hafta 4’üncü Esnaf ve Sanatkarlar Şurası’nda kürsüye çıkan Cumhurbaşkanı Erdoğan, özetle “Bizim
medeniyetimizde, milli ve medeniyet
ruhumuzda esnaf ve sanatkar gerektiğinde askerdir, alperendir, gerektiğinde vatanını savunan şehittir, gazidir,
kahramandır. Gerektiğinde asayişi tesis eden polistir, gerektiğinde adaleti
sağlayan hakimdir, hakemdir” dediği
konuşmasıyla faşizmin sosyolojik ezbe-
ABONELİK KARTI
1 Yıl Yurtiçi 60
Adı Soyadı :
ANADOLU YAKASINDA
GÖRÜNÜR OLMAK iÇiN
ilan Reklam ve Rezervasyon
hattı için bizi arayınız
T: 0216 457
46 46
F: 0216 457 13 12
e-mail: [email protected]
Adresi
:
e-mail
:
Tel-GSM :
Abonelik bedelini banka hesabına yatırdıktan sonra bilgileri lütfen
aşağıda belirtilen posta adresine veya e-mail e gönderiniz.
HALKIN NABZI
Bağlarbaşı Mahallesi 2. İlkokul Cad. No:39
Cihangir İş Mrk. Kat:2 D:7 Maltepe/İstanbul/Türkiye
T:+90 216 457 46 46 F:+90 216 457 13 12
[email protected]
www.maltepeninnabzi.com
AKBANK Maltepe Şubesi
TL HESABI: Şube Kodu: 00 29 Hesap No:0189926
IBAN:TR35000460002 9888000189926
rini dehşet verici bir netlikte terennüm etmiş oldu.
Erdoğan’ın “gelenek” dediği durum aslında orta sınıf ve esnafın faşizmin belkemiği olduğu yönündeki
modern çağ siyasal deneyiminin ta
kendisidir.
Aynı günlerde Alperenler denilen eli kanlı, gladyo beslemesi
örgütün, bugüne kadar çatısı altında olduğu Büyük Birlik Partisi’nden ayrıldığını deklare etmesi,
6 - 7 Ekim Kobanê protestoları
sırasında üstlendikleri provokasyon ve linç görevlerini bundan
böyle son işkilli ve göstermelik
ayak bağından da kurtulmuş olarak yerine getirmek istediklerine
işaret ediyor.
Devlet Bahçeli ise, Türkiye faşizminin ideolojik odağı Milliyetçi
Hareket Partisi’nin lideri olarak Kürdistan kentlerinde ve Alevi toplumunda infial ve provokasyonlara yol açacak
söylev ve ziyaretleri ile Özel Harp’e
ortam sağlamak için elinden geleni ardına koymuyor son dönemde.
Türkiye’de esas rejim değişikliği
şimdi oluyor işte.
Halkın Nabzı
Gazetesi
Süreli Yayın
AHİS Reklam Organizasyon
Prodüksiyon San. Tic. Ltd. Şti.
Adına İmtiyaz Sahibi ve Genel
Yayın Yönetmeni (sorumlu)
İSHAK KARAKAŞ
Editör: Ahmet TULGAR
Grafik Mizanpaj
Hukuk Danışmanı
Erdal BEKTAŞ
Av. Uğur KARAKAŞ
Grafiker
Danışma Kurulu
Hakan YILDIRIM
Spor Servisi
Fırat COŞKUN
Kültür Sanat
Bedros DAĞLIYAN
Avusturya Temsilcisi
Erdal BOYOĞLU
Viyana Temsilcisi
Emine BAŞKÖY
Fehim IŞIK
Samet MENGÜÇ
Fuat TOKAT
Yer: Bağlarbaşı Mh. 2. İlkokul
Cd. No: 39 Cihangir İş Merk.
Kat 2 D:7 Maltepe - İstanbul
Tel: 0216 457 46 46
Fax: 0216 457 13 12
[email protected]
Baskı: GÜN MATBAA Beşyol
Mah. Akasya Sk No 23/A
Sefaköy-Küçükçekmece - İST.
Tel: +90 212 426 63 00
4 HABER
2014
3 Aralık
Çarşamba
CHP'den Başkan Öz’e ziyaret
C
umhuriyet Halk Partisi
İstanbul İl Başkanı Oğuz
Kaan Salıcı, Kartal Belediye
Başkanı Op. Dr. Altınok Öz’ü
makamında ziyaret etti. Ziyarette Kartal Belediye Başkanı
Op. Dr. Altınok Öz, Kartal’da yapılan hizmetler ve projeler hakkında bilgi verdi. Başkan Altınok Öz,
uygulamada olan Etap-1, Etap-2,
riskli alanlar, Ceviz Meydanı, Uğur
Mumcu Kent Meydanı ve Kartal’da
devam eden deprem ve yerinde dönüşüm çalışmaları hakkında da bilgiler verdi.
Kartal Belediye Başkanı Op. Dr.
Altınok Öz, sonrasında Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul İl Başkanı
Oğuz Kaan Salıcı ile birlikte sosyal
medya grubuna geçerek; sosyal medyanın vatandaş ile diyaloglarını, gelen mesaj ve bilgilerin nasıl paylaşıldığı yönünde bilgiler verdi. Tasarım Araştırma Katılım (TAK)
Kartal’ın çalışma alanlarını da yakından inceleyen Cumhuriyet Halk
Partisi İstanbul İl Başkanı Oğuz
Kaan Salıcı, Kartal’da ‘TAK KONDU’ yarışmasına katılan tasarımları
da yakından inceleyip TAK Kartal
Deniz dolacak, Üsküdar
Meydanı böyle olacak
M
armaray’ın Anadolu Yakası’daki ilk istasyonu olan Üsküdar’da meydanda yükselen bacalar, çirkin görüntü oluşturduğu
gerekçesiyle traşlanacak. Olası kaza
durumunda istasyondaki gaz veya
dumanın tahliyesi için yapılan bacalar estetik ve şehrin silüetine uygun
olarak yeniden tasarlanacak.
Üsküdar Belediye Başkanı Hilmi Türkmen, Marmaray İstasyonu
üzerine yükselen bacaların projede
yer alması nedeniyle konulduğunu,
ancak baca sistemlerinin görüntü kirliliği oluşturduğunu belirtip, kısmen
tıraşlanacağını söyledi. Türkmen,
İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile
birlikte yapılacak çalışma sonucunda
bacaların estetik ve şehrin siluetine
uygun olarak yeniden tasarlanacağını
ifade etti.
Siluete uygun hale getirilecek
Marmaray Projesi doğrultusunda,
Üsküdar Avrupa ve Asya kıtalarını
birbirine bağlayan Marmaray’ın Üsküdar Meydanı’ndaki çıkış noktasına baca binaları yapılmıştı. Deprem
anında tsunami, büyük patlama ve
yangın kazalarında tahliye ve önleme
amacıyla yapılan baca yapıları, Üsküdar Meydanı’nın görünümünü de
değiştirdi.
Olumsuz görüntünün değiştirilmesi için Üsküdar Belediyesi ve Büyükşehir Belediyesi birlikte çalışma
yürütecek. Üsküdar esnafıyla gerçekleştirilen toplantıda konuya ilişkin
bilgi veren Türkmen, “Üsküdar’ın
estetiğine uygun olarak bu bacalar
bazıları tıraşlanacak, bazıları da siluete uygun hale getirilecek. Bununla
ilgili bir hazırlık içerisindeyiz” dedi.
ekibinden bilgi aldı. ‘Kartal için fikrim var’ diyenlere kapımız her zaman açık
Kartal Belediye Başkanı Op. Dr.
Altınok Öz; Kartal ile ilgili fikirleri
ve projeleri olan herkese kapılarının açık olduğunu belirterek, “TAK
Kartal’ın temaları ve programları tartışılarak öneriler geliştirildi.
Sanat, arkeoloji, teknoloji ve ekoloji temaları TAK Kartal’ın programlarının genel çerçevesini oluşturacak. TAK Gezici otobüsü ve
mahallelerde kurulacak olan TAK
Kondularda, sorunlar ve öncelikler
birlikte belirlenecek, tasarımcılar
sorunların çözümü için yenilikçi ve
yaratıcı fikirler üretecek. Yaratıcı fikirlere sahip olan tüm Kartallılara
kapımız açıktır.” dedi. Ziyaretin sonunda Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul İl Başkanı
Oğuz Kaan Salıcı, Kartal Belediye
Başkanı Op. Dr. Altınok Öz’ü çalışmalarından dolayı kutlayarak yeni
projeler için başarılar diledi. Kartal Belediye Başkanı Op. Dr.
Altınok Öz ise Salıcı’ya yaptığı ziyaretten duyduğu memnuniyeti dile
getirerek teşekkür etti. YORUM 5
2014
3 Aralık
Çarşamba
Duhok Anlaşması’na ne oldu?
FEHİM IŞIK
R
ojavalı Kürtlerin siyasi partileri
Kürdistan Bölge Başkanı Mesud Barzani’nin girişimiyle 14
Ekim’den 23 Ekim’e kadar Güney Kürdistan’ın Duhok kentinde bir araya geldiler.
9 günlük toplantı sonrasında temel konularda anlaştıklarını belirten TEVDEM
(Demokratik Toplum Hareketi), MGRK
(Batı Kürdistan Halk Cephesi) ve ENKS
(Suriye Kürdistanı Ulusal Cephesi) yetkilileri anlaşmanın ayrıntılarını görüşmeye ve
Rojava yönetimini kalıcılaştırmaya dönük
çalışmaları Rojava’nın en büyük kenti Kamışlo’da sürdüreceklerini açıkladılar.
Rojavalı Kürt siyasi partilerinin vardığı
uzlaşma gereği, Kamışlo toplantılarının iki
ay içinde sonuçlandırılması gerekiyor.
Rojava Üst Yönetimi olarak adlandırılan 30 kişilik meclisin partilere/cephelere
dağılımı konusunda Duhok’ta anlaşma
sağlanmıştı. Varılan anlaşma gereği üst yönetimin yüzde 80’ini yani 24 kişiyi TEVDEM ve MGRK bünyesindeki partiler
ile ENKS’deki partiler eşit oranda paylaşacak, üyelerin yüzde 20’si, yani 6 kişi ise
tarafların üzerinde anlaşacağı bağımsız
şahsiyetlerden oluşacak.
Temel konularda, özellikle de özerk yönetim ile YPG/YPJ’nin Rojava’nın ortak
askeri gücü olması konusunda prensipte
bir sorun yok.
***
Duhok Anlaşması, Rojava yönetimi ile
yönetime katılmayan siyasi partiler arasında yapılmış bir anlaşma değil.
Bu anlaşmanın tarafları Rojava’daki
Kürt siyasi grupları...
Bu gruplar yönetimi bölgenin diğer
halkları ve inançları ile ortaklaştırmak
için de görüşmeler yürütecek. Ancak
diğer gruplarla görüşmelerin başlaması,
onların yönetime katılımı için öncelikle
30 kişilik Rojava Üst Yönetimi’nin oluşması lazım.
Bildiğimiz kadarıyla TEVDEM ve
MGRK’nin üst yönetime vereceği 12
üyesi hazır. Ancak ENKS hâlâ kendi
üyelerini seçemedi. Görünen sorun,
ENKS içinde yer alan PDK-S’nin (Suriye Kürdistanı Demokrat Partisi) 12
üyeden 4’ünün kendisine verilmesini istemesi...
Daha önce 4 parti bir araya gelerek
PDK-S adı altında birleşmişlerdi. PDK-
S’de birleşen bu partilerin her biri birer
temsilci istiyor. Diğer partiler ise PDK-S’yi
de tek parti olarak değerlendirdiklerinden
PDK-S de dahil ENKS’de siyasal ağırlığı
olan 12 ayrı partinin her birine birer temsilci verilmesinden yana.
ENKS’deki partiler arasında yaklaşık
bir aydır yürütülen görüşmelerden bir sonuç çıkmadı. En son toplantıda partiler
sorunu ENKS genel kuruluna taşıyarak
çözme kararı aldılar.
Sürecin uzaması üzerine TEVDEM
yöneticisi İlham Ahmed bir açıklama yaparak Rojava Devrimi’nin, makam paylaşımında uzlaşamayan siyasi yapıları bekleme lüksünün olmadığını söyledi.
Kabul etmek gerekir ki bölgedeki ağırlıklarının üstünde bir temsiliyetle yönetime
katılacakların hâlâ uzlaşamamış olmaları
karşısında İlham Ahmed’in verdiği tepki,
yerinde ve haklı.
***
Duhok Anlaşması sonrasında değerlendirilmesi gereken tek durum bu değil.
Rojava Toplumsal Sözleşmesi’ne göre
bölge 3 kantondan oluşuyor. Yeni oluşacak
üst yönetim ise üç bölgenin tümünden sorumlu meclis görevini üstlenecek.
Yani kantonlar fiilen birleştirilip Rojava
Üst Yönetimi’ne bağlanıyor.
TEVDEM ve MGRK, demokratik
özerk yönetimin ENKS tarafından da benimsenmesi, farklı halklar ile inançların
yönetime özgür katılımının sağlanması ve
YPG/YPJ’nin ortak askeri güç olarak kabul edilmesi durumunda kendilerine dayatılan yeni idari yapılanmaya karşı çıkmayacaklarını söylediler.
Şimdi beklenen, ENKS’nin kendi üyelerini Rojava Üst Yönetimi’ne vermesi...
Çünkü bu aşama tamamlanmadan diğerlerine geçilemiyor.
Bu aşama tamamlanır yani Rojava Üst
Yönetimi fiilen sorumluluğu devralırsa
Rojava’daki farklı halklar ve inançlarla
yürütülecek görüşmelere geçilecek ve bu
kesimlerin yönetime katılımı ile statülerinin yasal güvenceye alınması konusu tartışılacak.
ENKS, başlangıçta askeri gücün ortaklaştırılması konusunu da siyasi müzakerelerde görüşmek istemiş ancak
TEVDEM ve MGRK, Rojava’nın savunmasında ağır bedeller ödeyen YPG/
YPJ’nin partilerden bağımsız olduğunu
belirterek bu konuda muhatabın YPG/
YPJ olduğunu açıklamıştı. Gelen bilgilere göre, henüz bir sonuca ulaşılmasa da
farklı partilerin milis güçlerinin YPG/
YPJ’ye katılımı konusunda görüşmeler
sürüyor. YPG/YPJ komutanları bu sürecin tamamlanmasından sonra Rojava’nın ortak askeri gücü olarak partilerden bağımsız bir şekilde tümüyle siyasi
iradenin, yani Rojava Üst Yönetimi’nin
kararlarına bağlı kalacaklarını daha
önce teyit etmişlerdi.
Bir köşe sınırı içinde yazmaya çalıştıklarım işin görünen yüzü.
Kobanê’deki efsanevi direnişin başlamasından kısa bir müddet sonra yapılan
Duhok Anlaşması, hiç kuşku yok direnenlere coşku sağladı.
Kürdistan’ın diğer parçalarındaki siyasi
partiler de, gruplar da, tek tek insanlar da
bu anlaşmayı sevinçle karşıladılar.
Buna rağmen biliyoruz ki siyasi rekabet
hep var ve var olmaya da devam edecek.
Hele iktidar söz konusu ise siyasi rekabet daha da artar.
Bugün ENKS’de koltuk paylaşımı biçiminde dışarıya yansıyan sorun esasen siyasi rekabetin yansımasıdır.
Ama unutmayalım, demokratik yönetimlerde tüm koltukların sahibi halktır ve
halk, bazen geç hatırlasa da asla unutmaz...
6 YORUM
2014
3 Aralık
Çarşamba
Seçim barajı ve adalet
ÖNDER BİROL BIYIK
T
ürkiye’nin zaten sakatlı olan
demokrasisinin 30 yıllık kamburudur yüzde 10 seçim barajları…
12 Eylül darbe yönetimlerinin kötü
bir şakası olan siyasi rejimin başına
musallat edilen sistemin demokrasi ayıbı olduğunu aslında başından
beri herkes biliyordu. Biliyordu da,
iktidarıyla ana muhalefetiyle sistemin
muktedirleri, şöyle böyle barajın nimetlerinden nasiplendiğinden kimse
dünyada bir emsali olmayan bu saçmalığa son vermeye yanaşmadı.
Herkesin bildiği bir sır daha vardı
elbette… Kürt iradesinin parlamentoya yansımamasını engellemekti bütün
amaç. Bu yüzden barajı, istikrar adına hadi diyelim makul kabul edilebilecek sınırı yüzde 5’e indirmeye kimse
yanaşmadı. (Bana sorarsanız baraj da
neymiş derim ya, neyse…)
Mesele Kürtler olunca liberalinden
sosyal demokratına, milliyetçisinden
İslamcısına kadar herkes bunun vicdan yüküne aldırış etmeksizin, başka
açılardan yerden yere çaldıkları 12 Eylül zihniyetinin kanatlarına sığınmakta
pek heveskâr davrandılar.
Bu yüzden Kürtler 25 yıldır bağımsız adaylarla seçime girip mecliste
birleşerek barajları aşmak gibi bir yön- gerekli olan 330 milletvekili çıkartarak
tem izlemek zorunda kalıyor. Ve her başkanlık sisteme hesapları içinde Erseçimde 15-20 vekillerini iktidar par- doğan ve AKP… Baksanıza başkantisinin gasp etmesini sineye çekiyorlar. lık sarayını bile önceden hazır ettiler.
Adalet mi şimdi bu?
Yolsuzluk
operasyonlarından
Şimdi yüzde 10 barajı
beri düşüş trendine giren
Sırf
Anayasa Mahkemesi’nAKP’nin şimdi bile bu
Kürt iradesine
de (AYM) görülecek.
rakamı tutturması zor
ipotek koymak için
Normal olan bu ayıgözükürken, yüzde
yaratılan
frankenstein
ba son vermesi ge10 barajının kaldıreken yasama orgarılması ile bu heves
artık rejimi direklerini
nıdır. Ama mecliste
iyice yalan olacak.
sallamaya başladı. İşin
çoğunluğa sahip ikAncak AYM’nin
yargıya taşınması ise
tidar partisi ve Kürt
‘temsilde adaletsizartık kimsenin kayıtsız lik yarattığı gerekdüşmanlığını varlık
kalamayacağı bir
sebebi haline getiren
çesi ile kişi haklarının
nokta
MHP, hiç oralı olmuyor.
ihlali’ yönünde karar beDüne kadar AKP “yüzde
lirtmesi ve AKP’in bu karara
10 barajını biz mi getirdik ki biz kal- direnmesi, yargı ile iktidar arasında
dıralım?” gibi absürt bir gerekçeye sı- yeni bir krize yol açacağını kestirğınarak mecliste aldığı oy oranından mek güç değil. Ki ülke seçim sathıdaha fazla bir temsile sahip olmanın na girmiş iken böylesi bir inatlaşma
avantajını gani gani kullandı. Peki zaten orasından burasından su alan
“Eee, her şeyin fazla zarar… Artık işin AKP gemisi için hayırlara vesile olsuyunu çıkartmayalım da şu barajı ar- mayacaktır. Buna bir de seçimlere
tık kaldıralım” der mi peki?
ilk kez parti olarak katılacağını açıkHiç sanmıyorum.
layan HDP’nin kararlı muhalefetini
Çünkü yüzde 10 barajına her za- ekleyince, AKP’nin yapacağı çok
mankinden daha fazla ihtiyaç duyu- fazla bir şey kalmıyor. Bu durumda
yorlar. Genel seçimlerde Anayasa de- AKP’nin yüzde 10 barajı kozuna
ğişikliğini tek başına yapabilmesi için karşılık temsilde adaletsizliği daha
da derinleştirecek ‘daraltılmış’ ya da
‘dar bölge seçim sistemi’ kozunu ileri sürmesini beklemek lazım. Daha
önce de şöyle bir gündemleştirip geçmişlerdi zaten. Sıtma mı, ölüm mü,
meselesi yani…
Yüzde 10 barajı halkın doğal siyasi tercihlerini açığa çıkartmasına engel olan, daha küçük partilere yaşam
ve büyüme şansı tanımayan, seçmen
iradesini birkaç siyasi parti etrafında
zoraki birleştiren bir sistem olarak demode ve anti demokratik bir sistem olduğunu artık herkes dile getiriyor.
KONDA Araştırma Şirketi Yönetim Kurulu Başkanı Tarhan Erdem
son genel seçimlerde halkın yüzde
44’nün iradesinin seçim sonuçlarına
yansımadığını söylüyor. Korkunç bir
rakam bu…
Sırf Kürt iradesine ipotek koymak
için yaratılan frankenstein artık rejimi
direklerini sallamaya başladı. İşin yargıya taşınması ise artık kimsenin kayıtsız kalamayacağı bir noktayı işaret
ediyor.
Olayın güzel bir tarafı var, otorite
ve statüko yanlıları her geçen gün kaybediyor ve değişime direnenler sandıkta bunun karşılığını görmekten bu kez
kaçamayacaklar gibi… Ne dersiniz…
HABER 7
2014
3 Aralık
Çarşamba
BÜ’de kadınlardan göç paneli
B
oğaziçi Üniversitesi Kadın Araştırmaları Kulübü (BÜKAK) ile
Kültür ve Siyasette Feminist Yaklaşımlar Dergisi’nin düzenlediği “Türkiye
Artık Göçmenler Ülkesi” panelinde
Hamis Suriye Kültürevi’nden Şenay
Özden, Caritas’tan Chiarra Rambaldi, yazar aktivist Nurcan Baysal, DTK
Sağlık Meclisi’nden Zahide Daş yer
aldılar.
Şenay Özden, Suriyeli göçmenlerin
Türkiye’de mezhep sahibi olduklarını
anlattı ve Cenevre Sözleşmesi’ne vurgu yaptı. Chiarra Rambaldi ise Caritas için 5 yıldır İstanbul’da çalıştığını
ve göçmen kadınlarla birçok proje
yaptıklarını belirtti.
Nurcan Baysal, Şengal’den gelen
Ezidîler’in durumunu betimlerken,
Türkiye’deki kamplarda 30 bin Ezidî
olduğunu bildirdi. Baysal, göçmenlerin ihtiyaçlarının yerel belediyelerce
karşılandığını, merkezi hükümetin
hiçbir katkısının olmadığını ifade etti.
Zahide Daş ise Suruç’taki kamplarda sağlık sorunlarının çok fazla olduğunu, özellikle yeni doğanlarının
bakımında çok zorlanıldığını, sağlık
hizmetlerinde amatör sağlıkçılarında
görev aldığını açıkladı.
Kartal’da silahlı saldırı
K
artal’da kimliği belirsiz kişi
ya da kişiler, bir oto yıkamacı istasyonundaki çalışanların üzerine kurşun yağdırdı.
Geçtiğimiz perşembe günü gece
saat 03.00 sıralarında Kartal, Cevizli
Mahallesi, Mustafa Kemal Caddesi
üzerindeki bir oto yıkama istasyonunda meydana gelen olayda, oto yıkamacı dükkanı önüne araçla gelen kimliği
belirsiz kişi ya da kişiler, istasyonda çalışanların üzerine kurşun yağdırdı.
Vicdan rahatlatan önergeler
M
altepe Belediyesi personeli, inancına göre kurum tarafından belirlenecek
‘tatil’ günlerinde izin kullanabilecek.
Maltepe Belediye Meclisi’nden
CHP ve AK Partili üyelerin ‘oy
birliği’ ile komisyonlara gönderilen
önergeler, Türkiye’nin aranan tablosunu çizdi.
Maltepe Belediyesi aralık ayı
meclis toplantısında, çok önemli
önergeler sunuldu. Belediye Başkanı Ali Kılıç başkanlığında yapılan
oturumda, Noel ve Muharrem başlangıç günlerinin tatil olması önerildi. Meclisin oy birliği ile komisyonlara gönderdiği önergelere göre
Maltepe Belediyesi personeli, hangi
inanca dahil olduğunu kuruma yazılı olarak bildirecek. Bu durumda
Aleviler Muharrem, Hristiyanlar da
Noel başlangıcında birer gün izin
kullanabilecek.
Cemevleri ibadethanedir
Aynı oturumda yine oy birliği ile ilgili komisyona havale edilen önerge
ise, ilçe sınırları içerisinde bulunan
Cemevlerine ‘ibadethane’ statüsü
getirecek. Meclisi izleyen Maltepeliler önergelerden duydukları memnuniyeti ifade ederken, “Belediye
Meclis üyelerimizin altına imza atacağı kararların, Türkiye’de örnek
olacağına inanıyoruz” dediler. 2 Kişi yaralandı
Açılan ateş sonrası istasyonda çalışan
Ferit Ulukaş (39) ile yabancı uyruklu
Mukhran Matkava (26) bacaklarından
yaralandı. 2 yaralı ihbar üzerine olay
yerine gelen ambulansla Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırılırken; şüpheli ya da
şüpheliler kayıplara karıştı.
Boş kovanlar bulundu
Polis ekipleri ise oto yıkama istasyonu ve çevresinde inceleme yapıp delil
topladı. Silahlı saldırının gerçekleştiği
yerde çok sayıda boş kovan olduğu görüldü.
“Bacaklarından vurulmuşlar”
Bir görgü tanığı da olayla ilgili “Burada araç yıkanırken, plakası
alınamayan siyah renkli bir araç
geliyor ve araç içinden mermiyi basıp çekip gittiler. 2 tane
yaralımız var. Durumları ağır
değil, bacaklarından vurulmuşlar” dedi. Olayla ilgili soruşturma
sürerken, polis olayı gerçekleştiren kişi
ya da kişileri yakalamak için çalışma
başlattı.
8 YORUM
2014
3 Aralık
Çarşamba
“Yeni Türkiye”nin dış politikası
ABD’den nasıl gözüküyor?
BARIŞ SARER
A
merika’da film eleştirmenleri yeni vizyona giren bir film
hakkında söyleyecek iyi bir
şey bulamadıklarında ‘riveting’ ya da
‘gripping’ gibi klişelere başvururlar.
İşte Başkan yardımcısı Joe Biden’ın
Erdoğan-Davutoğlu hükümetine geçtiğimiz hafta yaptığı ziyaret de ABD
basınında bu şekilde yer aldı. ABD
basını, 4 saat süren baş başa görüşmeye ilişkin olarak Erdoğan’ın “anlamlı”
dediğini aktardı. Washington Post’un
haberine göre ise bir ABD dış ilişkiler
yetkilisi özet olarak, “temel konularda
görüş birliğine varamadık ama çok yararlı bir diyalog oldu, birbirimizi artık
daha iyi anlıyoruz” demiş. Gerçekten
de riveting bir görüşme olmuş olmalı...
Kısaca
hatırlatmak
gerekirse
ABD-Türkiye gündeminde üç ana
başlık vardı: Suriye, Kıbrıs ve Doğu
Akdeniz’deki enerji rezervlerinin değerlendirilmesi… Her üç konuda da
iki ülke arasında ciddi mesafe bulunuyor. ABD Türkiye’den IŞİD’le mücadelede aktif destek beklerken, Türk
hükümeti Esad’ın devrilmesini öncelik
olarak görüyor. Doğu Akdeniz meselesi ise Kıbrıs, İsrail, Yunanistan ve
Rusya’yı da doğrudan ilgilendiren ve
Türkiye ile ABD’yi gittikçe daha uzlaşması zor zeminlerde karşı karşıya
getiren bir diğer çetrefilli konu.
ABD basını, Amerikalı diplomatların ağzından taktik konulardaki
farklılıklara karşın stratejik ortaklığın
sürdüğü şeklinde pozitif mesajlara yer
verirken, önce Tayyip Erdoğan ve ardından da AKP Dış İlişkiler başkanı
Yasin Aktay “ABD’nin yegane hassasiyeti petrol” ve “ABD’nin Ortadoğu
politikaları tam bir fiyasko, o yüzden
bölgede herkes Türkiye’den daha etkili
liderlik bekliyor” diyerek bu zoraki görüşmeden doğan sınırlı pozitif havayı
da dağıtıverdiler. Türk politikacıların
pek sevdiği tabirle bu ‘nezaketsiz’ açıklamalar, ABD’li diplomatların pozitif
açıklamalarının yanında ABD basınındaki yerini aldı.
Biden’la yaşanan sonuçsuz bu görüşmenin ardından, yine geçtiğimiz
hafta içerisinde iki ayrı çarpıcı haber
ardı ardına Batı medyasına düştü.
Bunlardan birincisi İsrail basınında
çıkan ve Hamas’a bağlı bir hücrenin
yapacakları eylemler için Türkiye
merkezli üstlerinden emir aldıklarının
ortaya çıkmasıydı. Hamas hücresini
ve Türkiye bağlantısını açığa çıkaran İsrail iç istihbarat servisi Şin Bet
(Şabak)’ın iddiası, bu durumun yeni
olmadığı ve Hamas’ın uluslararası
operasyon merkezini artık Türkiye’ye
taşımış olduğu şeklinde.
İkinci ve daha da korkutucu haber ise
29 Kasım tarihinde IŞİD’in Kobani’ye
Kuzey’den, yani Türkiye sınırları içerisinden saldırmış olması. Bilindiği üzere
Türkiye Kobani kuşatması başladığından beri sınıra asker yığdı. Saldırının
Türk ordusunun gözü önünde, Türkiye
sınırları içerisinden gerçekleştirilmesi hem Türkiye-IŞİD ilişkisini bir kere
daha dünya gündemine getiriyor, hem
de Türkiye’ye yönelik bir IŞİD tehlikesinin ciddiyetini hatırlatıyor.
Sakıza dönen Kıbrıs tartışmaları
ve Suriye ve İsrail’e ilişkin karmaşık tablo rutin gibi gözükebilir ancak
adım adım Yeni Türkiye’nin kimliğini
adeta ‘duyduk duymadık demeyin’ diyerek dünyaya anons ediyor. Peki nedir bu kimlik? ABD’den bakarak size
Türk dış politikasının gidişatının nasıl
gözüktüğüne dair birkaç tespit paylaşmak istiyorum.
Yeni bir parya devlet mi doğuyor?
1- AKP dış politikası, Cumhuriyet’in kuruluşundan beri Türk dış politikasını karakterize eden yüzü Batı
değerlerine dönük çizgideki AB’cilik
(AKP’nin “ergenlik dönemi” diyelim)
ve “komşularla sıfır problem” (2007)
aşamalarından sonra AKP’nin içinde
bulunduğu ‘ustalık’ döneminde “değerli yanlızlık” (2013) çizgisine oturdu.
Artık gelinen noktada AKP dış politikası, Rusya, İran ve Kuzey Kore gibi
alabildiğine bağımsız bir çizgide.
2- Erdoğan-Davutoğlu hükümeti
bu çizgiyi ‘kişilikli’ dış politika olarak
algılıyor ve iç politikada da öyle lanse
ediyorlar. Evet, kişiliklilik önemli, ancak kişiliğin ne olduğu da bir o kadar
önemli. Türkiye şu anda Ortadoğu’da
el altından İslamcı terörizmi destekleyen, Müslüman Kardeşlerle ideolojik
akraba, mezhep eksenli vesayet savaşları körükleyen güvenilmez bir partner
olarak görülüyor. ABD’de ilgili çevrelerde gittikçe dikkat çekilen nokta ise
Türkiye’nin IŞİD ve El Nusra Cephesi
ile ilişkisinin Pakistan-Taliban ilişkisine benzerliği. Bu benzetmenin bir
iltifat olmadığını söylemem sanırım
gereksiz olur.
3- Türkiye’nin jeopolitik önemi ilkokuldan beri adeta kafamıza vurula
vurula ezberletilirdi. Adeta “bakmayın
kırıklarla dolu ekonomi ve demokrasi
karnemize. Dünyanın bu köşesinde,
Allah vergisi bu coğrafyamızda olduğumuz sürece sırtımız yere gelmez”
deniyordu. Bu durum değişmiş durumda ancak AKP hala bu varsayım
üzerinden hareket ediyor. Ortadoğu
enerji hatları Türkiye’den güneye doğru kaydığı ve İncirlik üssü yerini Erbil
üssüne bıraktığı zaman Erdoğan-Davutoğlu kötü bir kabusa uyanacaklar.
Ancak çok geç olacak.
4- ABD’li diplomatlar uzun bir süredir Türkiye’yle ilişkileri yeniden kurgulamak ve iki ülkeyi ortak bir zemine
çekmek için çaba harcıyorlar. Bu çaba
dördüncü yılını doldurmak üzere. Maaşları ‘diyalog ve uzlaşma’ yapsınlar
diye ödenen dışişleri bakanlığı çalışanları bir on dört sene daha Türkiye’yle
“anlamlı”(!) görüşmeler yapabilirler
ancak Demokratlarıyla, Cumhuriyetçileriyle ABD yönetimi ve kamuoyunun neredeyse tamamında Yeni Türkiye’nin kimliği hakkında ortak bir görüş
şekillenmeye başlamış durumda. Artık
ABD-Türkiye ittifakının gerçekçiliği
ve sürdürülebilirliği ciddi şekilde sorgulanıyor. Türkiye gittikçe daha fazla
İran, Kuzey Kore, Rusya, ve zamanın
Kaddafi Libya’sı ve Saddam Irak’ı kategorisinde parya bir devlet olarak görülüyor.
Gelinen noktada, ABD’deki Türkiye tartışmaları hala geniş bir spektrumda cereyan etmekte. Bir uçta
“her şeye rağmen Türkiye’nin vazgeçilmez olduğu” iddia edilirken diğer
uçta Türkiye’nin NATO’dan atılmasının tartışılması gerektiğini savunanlar
dahi var. Ancak Council on Foreign
Relations’dan Steven Cook’un dile
getirdiği şu görüşlerin Erdoğan-Davutoğlu hükümetinin dış politikasına
dair ortalama bakış açısını en iyi şekilde ifade ettiğini düşünüyorum: “Türk
hükümetinin (henüz) umrunda değil
gibi gözüküyor ama Ortadoğu’daki
değişimleri algılamaktaki zayıf karneleri göz önüne alınırsa, bir gün uyanıp
ne Müslümanların lider gücü, ne bir
Avrupa Birliği üyesi, ne de ABD’nin
örnek bir müttefiki olmadıklarını farkedebilirler.”
2014
3 Aralık
Çarşamba
YORUM 9
Nihal Atsız’dan Edirne Valisi'ne
kalan ırkçı miras "la furtuna" (1)
Ey İstanbul
Yelda Karataş ve Mario’ Levi’ye
Uzakta bir çocuk ağlar
Bir anne yavrusunu çağırır
Ve hüzzam mırıldanır bir kanun
Gece yarısı ürpermelerle
Dile gelir Mehmetleri şair evinin
Darbelerle solan Eylül
hatıratında
B
u topraklarda her şeye rağmen
yaşamın anlamını bilmenin
kararlılığıyla hayatını devam
ettirme gayreti içindesindir. Ailen ve
çevrendeki onca insan gibi, kendi içine
çekilmiş, etliye sütlüye karışmadan âdeta görünmez olmaya çalışarak sessizce
yaşayıp gidiyorsundur…
İspanya’dan Osmanlı’ya sığınalı ne
çok zaman olmuştur. 1492 yılından itibaren burada kök salmaya, yerleşik hayata geçmeye çalışan bu kadim halk bu
süre zarfında inanılmaz acılar yaşamış
olsa da bu ülkeyi sevmekten bir nebze
olsun vazgeçmedi…
Onları en çok bu trajediye kendileri
de katlanmak zorunda kalan bu ülkenin
gerçek sahipleri iken tehcir ettirilen Ermeniler, Süryaniler, Rumlar ve Ezidiler
anlayacaktır.
Şimdi buralarda tam yerleşip kök
salmışken birileri sana bu topraklarda
sığıntı olarak yaşadığını, onların engin
hoşgörüsüyle kalabildiğini sana hatırlatır. Gerçek bir kurşun gibi ensene ya da
bir şamar gibi yanağına aşk ettirilir.
Hiç yormayalım kendimizi; bu devlet ırkçı milliyetçiliğin en vahşi hamuruyla karılmıştır. Bu toprakların güzel
insanları birbiri ardına katledildiğinde,
birbiri ardına çeşitli vesilelerle göç etmeye zorlandıklarında gittikçe yalnızlaşmamış mıydılar?
Sahi ünlü bir Yahudi’ye neden ke-
man dediğinde aldığın cevabı anımsıyor musun? ''Göç yollarında rahat taşınabiliyor ondan'' dememiş miydi?
Bir gün birisi bir cümle kurar…
Cümlesinin gerçek olduğundan, ceberut devlet anlayışını ayniyle taklit ettiğinden emindir. Zevkle, aşkla anlatır.
Ağzından çıkan lafların nereye gittiğinden, nasıl bir travma yarattığından
oldukça emindir.
Ne demişti gündeme balyoz gibi
düşen sözleriyle Edirne Valisi Dursun
Şahin: “Mescid-i Aksa’nın içinde savaş
rüzgârları estiren, bizzat savaş tatbikatı yapan o eşkıya kılıklı insanlar orada
Müslümanları katlederken; biz de burada onların sinagoglarını yapıyoruz.
İçimde ki büyük kinle söylüyorum
bunu. Onların mezarlıklarını temizliyor, projelerini genel kurula gönderip
tescilini bekliyoruz.”
Türkiye Hahambaşılığı ve Türk
Musevi cemaati de yazılı bir açıklama
yaparak devleti temsil eden bir validen
duyulan bu söylemden ötürü hicap
duymaktayız demişlerdir.
Peki, neden niçin bu nefret söylemi… Kırımlardan, katliamlardan, mübadelelerden artakalan gayrimüslimleri
bu ülkede hadlerini bilerek yaşamaları
ve millet-i sadıka gibi davranmaları koşuluyla hoşgörü gösterilen unsurlar olarak gören devlet kompleksi; bu ülkenin
gerçek sahiplerinin kim olduğunu her
daim göstermekten kaçınmamaktadır.
Sahi, ne demişti Mahmut Esat Bozkurt: “Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır.
Hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı.
Dost ve düşman hatta dağlar bu hakikati böyle bilsinler” Unutmadık, zaten
hiç unutturmayacağınıza da eminim…
Anti semitizmle, Anti siyononizmi
bir tutan devlet anlayışı demokratik
devlet anlayışına nasıl yakışır düşünemiyorum. İsrail’in Filistin Halkına
reva gördüğü tüm kötülüklerin müsebbibi olarak bu topraklarda yaşayan Yahudi cemaatini görmek abesle
iştigaldir.
Lakin şimdiki cumhurbaşkanımızın
eski sözleri daha soğumadı ki: “Ermenistan başka ülkelerin parlamentolarında soykırım kararı geçirmeye
çalışırlarsa, biz de Türkiye’deki kaçak
Ermenileri geri göndeririz.”
Edirne Yahudi Mezarlığı ve sinagog’un belediyenin çabaları ile muhafaza edilmesinin övünç vesilesi olarak
kullanılması kabul edilemez. Bu coğrafyada ki Yahudi cemaatinin %90 civarında azaltıldığını unutmamak gerekir.
Ya Neve Şalom Sinagogu’na 'yıkılacak
mekân' pankartı asan öğretmene ne demeli. Mahmut Esat Bozkurt ruhu halen
devam ediyor diye sevinirler mi acaba
milliyetçiler…
Devam edecek..
Sonsuz tarihinde İstanbul’un
Hüzünlerle hak edilir
mutluluklar
Göçlere hazin bir keman eşlik
eder
Sarhoş akşamlarında Papirüsün
Ağlamaya hazır bir Turgut Uyar
Bil ki sevgiyle iki yanağından
öpülür
Ne zaman durulacak bu gidip
gelmeler
Ağıtlarında bu coğrafyanın
acıları insanlığın
Minareli göklerinde martı sesleri
Ey İstanbul! Yedi dilli şehirlerin
tanrısı çağır beni!
Ana dilimle varayım yanına
Koynuna sar beni.
Bedros Dağlıyan
İstanbul, 20 Kasım 2014
10 YORUM
2014
3 Aralık
Çarşamba
Kemalizm
üzerine
A
nadolu coğrafyası Kemalizm’e öyle inanmıştı ki, o
büyük bir kurtarıcı, o emperyalizme karşı bir simgeydi. Büyük bir
önderdi. Mustafa Kemal’in ‘’ilerici’’,
“devrimci”(!) olduğuna inandırılmıştı
kitleler. Öyle ki yakalarına Atatürk’ün
resimini gururla takarak geziyorlardı.
Oysa, O emperyalistler tarafından bir
kamuflaj malzemesi olarak kullanıla
kullanıla, ısıtıla ısıtıla servise sunulmuştu.
Bolşevikler’de ‘‘Kemalist”ler sıfatını kullanıyorlardı. Öncelikle Lenin,
emperyalist işgalcilere karşı Sovyetler
Birliği’ni korumak için Mustafa Kemal
önderliğindeki hareketi “kendi Burjuva Demokratik Devrimini tamamlamaya çalışan” Türk Burjuva Hareketi
olarak görüyordu. “Kemalistlere” yapılan askeri ve mali yardımın nedenlerini Kurtuluş Savaşı'na yapılan bir
yardım olarak değerlendiriliyordu.
Mustafa Kemal politik manevralar
içindeydi, iktidar hırsı ile yanıp tutuşuyordu. Erzurum, Sivas kongrelerinde
şeyhleri, ağaları, Kürtleri yanına çekmişti. Hacı Bektaş dergahında Cemalettin Dede’yi ikna etmişti. Hatta onu
göstermelik Büyük Millet Meclisi başkanı bile yaptı. Mecliste esamesi hiç
okunmadı. Resmi olarak sürgün edilmedi ama Amasya'da yalnızlaştırıldı
ve orada yalnız başına öldü.
Kemalizm sadece somut tarihsel bir
biçimiyle, bir ideoloji olarak tanımlanmaktadır. Oysa tarihsel ve toplumsal temellerine yönelik bir tanımlama
olmadığından, ne politik olarak onun
toplumsal temellerine ne de yöntemsel
olarak ideolojik köklerine yönelmek
mümkün olmamaktadır.
Kemalizm, Osmanlı otoritesinin
devamı, bürokratik kastın egemenliğini ve çıkarlarını koruma gücüdür.
Kemalizm`i ilerici görmek isteyenler,
27 Mayıs 1960 darbesindeki nisbi olanakları kriter olarak mı aldılar? Kemalizmi kurtarıcı görenler emek sermaye
çelişkisini nasıl açıklayabilirler?
“Devrim”(!) “sol”(!) görünüm altında ortaya çıkan ve “Devrimci Ordu”
gibi kavramları işleyen küçük burjuva
hareketleri üzerinden gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Daha çok ordudan gelecek bir darbeye “devrim” umut bağlamış oluşumlar özellikle 9 Mart’çılara
umut bağlayanlar. 12 Mart 1971 darbesi ile silikleşip, siyaset sahnesinden
silindiler. Deniz Gezmiş, Kemalizm
hayranlığını bir dönem sürdürmüştür,
Mahkeme savunmalarında bunu görmek mümkün ama asıl siyasal duruşunu ve öz eleştirisini idam sehpasında
yapmıştır. İşte bu tarihi an görülmek
ve duyulmak istenmemektedir. ''Yaşaşın Marksizm'in, Leninizm'in yüce
ideolojisi, Yaşasın Türk ve Kürt halklarının ortak kurtuluş mücadelesi'' diye
haykıran Deniz’in Kemalizm'den kopuşunun en yalın ifadesi değil mi? Bu
tarihi sloganlar Deniz Gezmiş’in sınıf
mücadelesine bıraktığı en önemli mirastır. Kemalistler ve ulusalcılar, Türk
solu vb. istediği kadar babasına yazdığı mektubu allayıp pullasınlar. Nazım
Hikmet, Mustafa Suphi’lerin katledilmesinden sonra, yazdığı şiirinde ‘burjuva Kemal diye bahseder.
Özellikle Mustafa Kemal dönemi
(1919–1938) Türkiye Cumhuriyeti`ndeki ekonomik, politik ve sosyal uygulamalar incelendiğinde, “Kemalizm”in bir dünya görüşü olmadığı gibi
onun burjuva karakteri çok açık görülür.
Burjuva Demokratik Devrimler
den başka anlamlar çıkaran, onun sınıf özünü ve diktatörlük karakterini
göremeyenler, Kemalist diktatörlüğün
etrafında dönüyorlar. “Kemalizm ” tanımlamalarıyla egemen sınıf özünü
gizleyerek Burjuvazi'nin sistem savunuculuğu yapıyorlar.
Mustafa Kemal iktidarı, Cumhuriyet sonrası rüşvet, hırsızlık ve devlet
olanaklarından yararlanma, ayrımcılık, adam kayırma her alana yayılmıştı, katliamların planlayıcısı ve destekçisi olmuştur.
Kemalist iktidarın karakteristliğini
şöyle tanımlayabiliriz. 1) Şiddet araçlarının (tek elde) denetimi, 2) Osmanlı’nın otoritesi, 3) Egemenlik, 4) Bürokrasi, 5) Vergilendirme. Bu ögeler
Kemalist iktidarın en asli dayanakları
arasındaydı. T.C. bürokrasisi hala be-
lirgin bir referandumdan geçmemiştir.
Türk “solu”nun kaynağı ve TKP Bilindiği gibi sol ve sosyalist gruplar
ve partiler, milatlarını Türkiye Komünist Partisi’nin kuruluşuna dayandırır.
Ve Mustafa Suphi öne çıkarılır. Ondan
önceki Sosyalist hareketler ve sosyalist
militanlar hatırlanmaz. Türk milliyetçisi,
ırkçı, ittihatçı rejimin Anadolu’da yeniden tesisinin mücadelesi olan Kurtuluş
Savaşı’na destek olmak için Anadolu’ya
gelirken katledilen Mustafa Suphi’nin
bu tavrı başlı başına “sol” hareketin
Kemalizm’e teslim olmasıyla sonuçlanmıştır. Partinin yetersizlik ve zaaflarının
tartışılmaması, tartışma geleneğinin
oluşmaması ve öz eleştiri mekanizmasının gelişmemesi, zaafların gelenek olarak günümüze taşınmasına neden olmuş
ve yanlışlıklar zinciri ile yanlış ideolojik
hat pekiştirilmiştir. Solun Kırmızı tabu
ve yanlışlarına dokunulmamıştır. Kemalizm’in özü, tarihsel ve sınıfsal temelleri
göz ardı edildi. Kemalizm'in sosyalizme
düşmanlığı anlaşılmadan aldığı somut
ideolojik biçimler de anlaşılmadı.
YORUM 11
2014
3 Aralık
Çarşamba
Oğul
İSHAK KARAKAŞ
O
rtanca oğlumun doğum
günü akşamında buluştum
Sami Elvan ile. Okmeydanı’nda bir kebapçıda yutkunmakta
zorlanarak birer tas çorba içtik Sami
Bey’le. “Bey” demem tuhaf kaçacak: Sami Yoldaş ile. Okmeydanı’na
giderken yolda, metrobüste oğlumu
aradım. “Ben biraz gecikeceğim,
pastayı kesmek için beni beklersiniz
herhalde” dedim. Berkin’in babası ile
söyleşi yapmaya gittiğimi söyleyemedim. Oğlumu bilirim, o pasta boğazından geçmez sonra.
O telefondan sonra Sami Yoldaş’la
empatim iki kat arttı. Evlat acısı tahayyül sınırlarımı aşıyor, sonra da
kendimden utanıyordum, ne çok babaya bu devletin evlat acısı yaşattığını
düşündükçe.
Sami Elvan’a soru sorarken se-
sim kısılıyor sanki. Bana Berkin’i kadar hüküm süreceklerini sanıyorlar?
anlatmasını çekine çekine rica
Sami Yoldaş anlatıyor.
ediyorum. Kaybettiği oğBerkin’in boyu onu
lundan bahsederken,
geçmişmiş.
İşten
kendi oğullarımı düDaha
15’inden
gün
çıktıklarında anneşünüyor ama hiç
almıştı Berkin. Kendi
siyle, babasıyla busöz etmemeye kaçocuklarımın 15’inci
luşur, elini ikisinin
rar veriyorum.
omzuna atarmış
Daha
15’inyaşlarındaki halini
da, öyle gezerlerden gün almıştı
düşünüyorum. Ne kadar
miş.
Berkin. Kendi çoküçüktüler daha
Benim oğullarıcuklarımın 15’inci
mın da boyu beni geçyaşlarındaki
halini
ti. Ufak oğlum da geçti
düşünüyorum. Ne kadar
galiba benim boyumu. Bunu
küçüktüler daha. Zaten hangi
çocuk kaç yaşında büyür ki babası- düşünüyor, yine susuyorum.
Sevinmekten, bir an olsun mutlu
nın, anasının gözünde.
Ama bu devlet ne çok babaya, ne olmaktan utanır hale gelmişiz bu ülçok anaya o yaşını bile göstermedi kede.
Büyük oğlum geçen sene Şemçocuklarının.
Bunca ana babanın ahıyla nereye dinli’de hekim olarak askerlik yaptı.
Şimdi onun da bir oğlu var. Arjen
adı. Üzerine titriyoruz ailece. Büyük
oğlum döndüğünde de sevinememiş,
sevinsem de dışa vuramamıştım.
Hep bir burukluk oluyor içimizde.
Pazartesi akşamı, Sami Yoldaş’ın
yanından ayrılıp eve döndüğümde
kapıyı ortanca oğlum Uğur Azad
açtı.
Büyük oğlum Umut Welat da gelmişti. Küçük oğlum Ufuk Amed de
evdeydi. Uğur Azad’ın pastasını hep
birlikte kestik. Onlara baktım bir kez
daha. Dileğimiz onurlu barıştı.
Evet, biz babalar bu barışı, ama
onurlu bir barışı kurban etmeyeceğiz
bu eli kanlı devlete, bu para ve iktidar
hırsından gözü dönmüş hükümete.
Kulağımız bu yüzden hep İmralı’da, Kandil’de.
Bizim derdimizi onlar anlar.
SOYLESI
12 SÖYLEŞİ
2014
3 Aralık
Çarşamba
İshak Karakaş
Sami Elvan
 Sizi cumartesi gecesi ESP’nin
20’nci kuruluş yıldönümü şöleninde gördüm. Diğer şehit devrimcilerin aileleri ile sahnede
yerinizi aldınız. O zaman da
sizinle söyleşi yapmak istemiştim. Yoğunluktan fırsat olmadı.
Berkin’in acısı hepimizin içinde.
Ama siz babasısınız, sizin acınız
başkadır. Berkin vurulalı 553 gün
oldu. Bugün de (1 Aralık) insanlar sosyal medyada kampanya
yaptılar ve “Berkin Elvan dosyası nerede?” diye sordular yetkililere. Bunu da konuşacağız. Ama
önce söyleşi teklifimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim.
Ben de size teşekkür ederim.
 Önce şu an ne hissettiğinizi
sormak isterim.
Şimdi 553 gün dediniz, ben tam
bilmiyorum. Şu an onun hesabını yap-
madım gün olarak falan. Siz belki hesabınızı yapmışsınızdır, ona göre cevap
vereceğim.
 Evet.
Biz Berkin’in vurulduğu günden bu
güne kadar, vurulduğu gün de dahil,
Berkin ameliyattan çıktıktan sonra ki,
çünkü Berkin ameliyattan çıktığında
biz öğrendik durumunun tehlikeli olduğunu, o günden bugüne bizim hayatımız çok değişti.
 Ne gibi?
Çünkü biz şu an, nasıl anlatılır bilmiyorum ama biz yaşayan bir ölüyüz.
Gerçekten ayakta durmak için, direnmek için, çocuğumuzun mücadelesini
yapmak için elimizden gelen bütün
gayreti gösteriyoruz, bütün çabayı gösteriyoruz ama bazen de çok, işte böyle,
sıkıntılar, dertler, üzüntüler çok yaşıyoruz, hâlâ da yaşıyoruz, hem eşim, hem
ben, hem çocuklarım da aynı şekilde.
Çünkü Berkin’in gücü gerçekten çok
ağırmış, taşınacak bir yük değilmiş yani.
Gerçekten çok ağırmış. Bizim başımıza
geldi, hiç kimsenin başına gelmesini
istemem. Düşmanım da olsa istemem.
Ama şu an bize bu acıları, bu dertleri yaşatan kişiler hâlâ işte elini kolunu
sallayarak, işte bir şekilde, maaşlarını
alarak, primlerini alarak, hayatlarına
devam ediyorlar.
 553 gündür davada bir ilerleme olmadığı gibi iddianame de
hazırlanmadı. Kimse yargılanmadı. Bu elbette sizin gibi evladını kaybeden bir baba için çok
ağır bir şey. Buna gelmeden önce
biraz Berkin’i konuşalım. Berkin’i sizden bir kez daha dinleyelim. Nasıl bir çocuktu Berkin?
Gerçekten Berkin, nasıl anlatayım
bilmiyorum ama Berkin başta hay-
vansever bir çocuktu. Eğer ki bir kişiye
güveniyorsa, onun samimiyetine güveniyorsa, Berkin ona canını feda edecek
kadar çok samimi bir çocuktu. Bunu
net olarak ifade ediyorum. Eğer bir
kişiye güveniyorsa, eğer eminse onun
karakterinin düzgün olduğuna, ona
canını feda edecek kadar samimi bir
çocuktu. Bunu açık yüreklilikle ifade
ediyorum. Berkin 13 buçuk yaşındaydı
vurulduğunda ama o yaşının çocuğu
değildi tabii ki.
 Daha mı olgundu?
Daha, yaşına göre daha bilinçliydi,
daha zeki bir çocuktu, daha akıllıydı,
nereden ne geleceğini çok iyi biliyordu,
tabii ki çocuk olmasına nazaran, bazen
oluyordu ki bizi bile yönlendiriyordu
yani. Mesela Berkin’in iki tane büyük
ablası var, hatta yeri geldiğinde onlara
bile, onları, şöyle söyleyeyim, hani işte
sokakta, işte, “abla, kimseyle konuşma-
SOYLESİ 13
SÖYLEŞİ
2014
3 Aralık
Çarşamba
“Ben kendi gençliğimi
oğlumda görüyordum”
Berkin Elvan vurulduğunda 14’ünün içindeydi.
Hastanede 269 gün mücadele etti. Onu
kaybettiğimizde 15’inden 3 ay 6 gün almıştı.
Babası Sami Elvan anlatıyor. “Ben kendi
gençliğimi oğlumda görüyordum” diyor. Bütün
hayallerini yıktıklarını söylüyor.
Ama ayakta. Oğlu için mücadeleye devam
edeceğini belirtiyor. “Biz Berkin’in sadece
anası babasıyız ama Berkin herkesin çocuğu”
yın ha, bak burada kardeşiniz var” gibi
böyle himayesi altına almak için, böyle
yani, yeni işte ergenlik çağına başlamış,
öyle ablalarına bile gözdağı veriyordu,
yani gözdağı derken, korkutma amaçlı
filan değil de, mizah olsun anlamında
yani. Ablaları da zeten, biz çocuklarımızla çok samimiyiz, o kadar samimiyiz
ki, yani çocuklarımız bizden en ufak bir
şeylerini saklamazlar. En ufak bir şeylerini. Hatta çok kısa bir şey anlatacağım
bu konuda da, burada anlayacaksınız
bizim çocuklarımıza ne kadar yakın olduğumuzu. Cuma günü benim küçük
kızım okuldan beni arıyor, dersleri boşmuş, diyor ki, “Baba, pantolonumun
paçasını yaptın mı?”, ona pantolon almıştık yeni, öyle demiyor, “Sami” diyor,
“pantolonumu yaptın mı?” Ben bu kadar çocuklarımla samimiyim yani, bir
arkadaşım. Bir baba kız, baba oğul gibi
değil de bir arkadaş gibiyiz.
 Arkadaşınızı da kaybettiniz.
Berkin de öyleydi. Akşam işten gelirdik. Eşimle birlikte biz aynı mahallede
çalışıyoruz. Berkin benden bir iki parmak daha, üç dört santim daha uzundu, benden uzundu yani, işte annesini
bir kolunun altına, beni bir kolunun
altına alıp böyle eve kadar getirirdi,
kapının önüne kadar, “Siz yemeği hazırlayın anne, ben geliyorum”, bana da
“Baba, pamuk eller cebe, biraz gideyim
internette oyun oynayayım”, yani evde
bilgisayarı falan vardı, interneti falan
her şeyi vardı, ama o işte arkadaşları
ile takılıyordu. Yemek saatinde gelirdi,
ondan sonra sohbetimize evde devam
ederdik. Bizim sohbetimiz de genelde
şeydir, eğitim üzerinedir hep. Yani kesinlikle öyle bir çevreye bir zarar, şu,
bu, kesinlikle öyle bir şey yoktur. Hep
eğitim üzerine konuşurduk, işte ben
çocuklarıma söylerdim, “Ben” derdim,
“size ben hiçbir şey alıp, size ben bir şey
diyor. Sahiden de Berkin bu ülkedeki vicdanlı
her insanın yüreğinde artık. Unutulmayacak.
Ancak Berkin Elvan’ın davasında bir ilerleme
kaydedilmiyor. İddianame hazırlanmadı.
Geçen pazartesi günü sosyal medyada bu
konuda bir kampanya yapıldı. Ben de aynı gün
Berkin’in babası Sami Elvan ile buluştum ve
kendisine hem davanın durumunu hem de neler
hissettiğini sordum:
vaat edemem, ama sizi sadece okutabilirim, sadece bunu yapabilirim size”
derdim.
 Ne onur verici bir tavır.
“Hiçbir şey vaat edemem size, araba alamam, ev alamam, işte böyle bir
şey yapamam ama sizi okutabilirim.”
Bizim sohbetlerimiz böyleydi çocuklarımızla. Bu şekildeydi.
 Bir arkadaş ilişkisi içindeydiniz. Hayvanseverdi, cana yakındı, babasıyla arkadaş, annesiyle, kızkardeşleriyle arkadaş.
Ve 13 buçuk yaşında bir çocuk
vurulduğunda. Bugünlerde cumhurbaşkanı, daha başbakanlığından beri, evvelden beri mütemadiyen Berkin’den söz ediyor,
suçluyor. Bu sizi nasıl etkiliyor?
Birincisi, beni hiç yanıltmıyor da,
çünkü ben şunu düşünüyorum, aslın-
da bir siyasi kimliğim yok, siyasetle hiç
aram da olmadı bugüne kadar ama
düşünüyorum ki bazen, bu adam Berkin’den korkuyor, Berkin’den korktuğu
için, ya düşünsene, 8 tane çocuğu Gezi’de öldürmüşler, Berkin hariç hiçbirisi
ile uğraşmadı, diğerleri de bizim çocuklarımız, sadece Berkin’le uğraşıyor. Berkin’in ailesi ile uğraşıyor.
 Niye sadece Berkin’le?
Bence korktu Berkin’den. Bence
korktu. Çünkü Berkin’i uğurlamaya gelen o kitleden korktu. Berkin’i hastanede yalnız bırakmayan o kitleden korktu,
yani bence korktu.
 Çocuk katili denmesinden
mi korktu hükümetine?
Bence o da var yani. Sen 14 yaşındaki bir çocuğu, 14 yaşının içinde daha,
yaşını bitirmemiş, 14’ünü hastanede
bitirmiş, 15’ine hastanede başlamış ve
SOYLESI
14 SÖYLEŞİ
15’inci yaşında 3 ay 6 gün almış, 15’inci
yaşından hastanede 3 ay 6 gün almış,
bu çocuk hastanede hayatını kaybetmiş.
Sen diyorsun ki kendin, işte “benim polisim destan yazdı, polislerime ben verdim emri, bunlara” işte, “kaçar maaş
ikramiye verdim”, onları biraz daha
ayakta tutmak için, çünkü parayla satın
aldın onları.
 Teşvik anlamında yani?
Tabii, ama şu bir gerçek, Berkin’i
uğurlamaya gelenlere, hastane sürecinde olsun, şeyde olsun, biz hiçbir
kimseye paraya vermedik. Hiç kimseye
de bir şey söylemedik. Hepsi kendi bir
şekilde geldi. Çünkü Berkin herkesin
çocuğuydu. Berkin’i herkes sahiplendi.
Diğer Gezi şehitlerini nasıl sahiplendiyse, Ethem’den tutun Medeni’ye kadar,
hepsini herkes nasıl sahiplendiyse, Berkin’i de aynı şekilde sahiplendi. Ama
Berkin’in biraz daha küçük oluşu, biraz
daha, nasıl söyleyeyim, yani aktif çocuk
oluşu, onu yaraladı, korktu yani.
 Polislere böyle bir durumda
destek vermek azmettirmek anlamına da gelmez mi?
Tabii ki yani.
 Davanızda bunu dile getirecek misiniz?
Zaten hakkında suç duyurusunda
bulunduk. Berkin’le ilgili konuştuğu
bütün söylemlerinin arkasından suç duyurusunda bulunduk. Tabii ki cumhur-
2014
3 Aralık
Çarşamba
başkanı olduğu için biliyorsunuz, yargılanamıyor. Sadece devlete ihanetten
yargılanıyor.

Oğlunuzun
dosyasının
akıbeti bilinmiyor. Bugün sosyal
medyada bir kampanya yapıldı.
İnsanlar sordu, “Berkin Elvan’ın
dosyası nerede?” diye. Bu konuda ne diyeceksiniz?
Şimdi zaten biz bunu bilinçli yaptık. Sağolsun, toplumumuz duyarlı bu
konuda. Berkin’in davası 25 Haziran
2013 tarihinde suç duyurusunda bulunduğumuz o günden bugüne Berkin’in
dosyasında hiçbir işlem yapılamadı,
şundan dolayı yapılamadı, sadece bir
tane polis, o da yanılmıyorsam tanık
olarak dinlenecek bildiğim kadarıyla, onun ismi girdi, diğer üç tanesinin
yüzleri açık, resimleri ortada, bir de biz
şuna da inanıyoruz, Berkin’in daha net
görüntüleri var, çok net görüntüleri var.
 Vurulduğu anın mı?
Tabii ki, vurulduğu anın da var, sokağa nasıl çıktığının da, nasıl olduğunun da var. Ses kayıtları dahi var. Oradaki çocukların sokakta bir eylemi yok.
Polise taş atmıyor, bir şey yok, sokakta
barikat yok, hiçbir şey yok, sen direkt
isabet alıyorsun, nişan alıyorsun, kafasına sıkıyorsun. Biz bunun için bu mücadeleyi nerede ne yapmamız gerekiyorsa
bugün bu şeyi yaptık, yarın da başka bir
eylem yapacağız, çünkü bu suçluların,
bu katillerin ortaya çıkması için elimiz-
den gelen her türlü, yasal olan haklarımızı her türlü kullanacağız.
 Görüntüler, Mobese kameralarından mı, basından da görüntü var mı?
Ben söylemiyorum, onlar kendileri
biliyorlar, var onlarda, çok net. Bu bize
gelen görüntüler yanılmıyorsam TOMA’nın görüntüleri, çünkü sokağı çeken
başka bir tane arabadan görüntüler var.
İnanıyoruz buna, var çünkü. Biz istiyoruz, istiyoruz yani, bu görüntülerin daha
net, Berkin nasıl vuruldu, nasıl orada hareket etti, her şey var. Ben onu biliyorum
yani, onu hissediyorum. Bunu da çıkarmaları lazım, bu da emniyetin elinde.
 Özellikle Emniyet ve savcılardan bekliyorsunuz yani?
Tabii ki savcılardan yani. Çünkü
Berkin’i nasıl vurdukları ortada. Biliyorlar, çünkü suçlular. Berkin’i alenen,
açık açık vuruyorlar. Nişan alarak vuruyorlar.
 Bunu mahkemede dile getirecek misiniz?
Tabii ki getireceğiz.
 Oğlunuz Türkiye’de bir direniş sembolü oldu. Bu sizin hayatınızı nasıl etkiledi?
Şimdi o yönüyle, Türkiye’de değil,
dünyada bize çok güzel tepkiler geldi.
Oğlumuzun bu yönüyle gurur duyuyoruz. En azından, şöyle düşünüyorum,
Gezi, işte dediler ki, “bu çocuklardan
bir şey olmaz”, hep bilgisayar çocuğu
dediler, ama öyle değilmiş, o çocuklar,
bunların içine hepsi dahil. Berkin de
mücadele etti. Berkin 269 gün hastanede mücadele etti. Diğer dostlarımız
da ona destek oldular. Her yönüyle.
Bu konuyla ben çok gurur duyuyorum. Oğlumla. En azından şöyle düşünüyorum, aslında tam öyle kavram
olarak söyleyemeyeceğim ama Berkin
bir nebze de olsa halkımıza bir direnme gücü verdiğini ve toplumun da onu
benimsediğini, herkesin kendi bir parçası bildiğini, Berkin’i herkes her sabah,
“artık uyan Berkin” diye tweet attığını,
facebook’tan yazdığını çok iyi biliyoruz,
bunları. Onun için Berkin sadece bizim
çocuğumuz da değil, artık o herkesin
çocuğu.
 Halkların çocuğu oldu.
Herkesin çocuğu. O bizim çocuğumuz değil, sadece biz annesi babasıyız. O artık geçmiş zamanda devrim
şehitleri nasıl şu anda unutulmuyorsa,
Berkin de, diğer çocuklarımız da aynı
şekilde unutulmayacak. Ama Berkin
bunların içinde biraz daha küçük olduğu için biraz daha, nasıl anlatılır, bilmiyorum ama, aslında çocuk Taksim’e de
gitti, yani eylemlere de gitti, biz gitmedi
demiyoruz, benim çocuğum da eylemlere gitti, herkesin çocukları gibi, ama
sen bunu vurmak zorunda değilsin, sen
bunun kafasına kurşun sıkmak zorunda
değilsin.
 Kaldı ki o gün ekmek almaya gidiyordu. Eylemde bile değildi.
Dediler ki, işte “bunlar kendilerini,
ne işi varmış Taksim’de ekmek almaya
gitmiş?” Berkin benim evimin 50 metre, 100 metre arka sokağında vuruldu.
 Burada Okmeydanı’nda vuruldu, değil mi?
Evet. 100 metre arka sokağında vuruldu.
 Berkin Elvan davası çok geniş bir kamuoyu tarafından takip
ediliyor. Suçluların cezalandırılacağından umutlu musunuz?
Şimdi aslında işin gerçeğini sorarsan
bu adalete güvenmiyorum. Davadan
bir şey çıkacağını da tahmin etmiyorum.
 Siyasetçilerin, yetkililerin
Berkin için kullandıkları söylemler mi size bunu düşündürüyor?
Evet. Geçen hafta çarşamba günü
SOYLESI 15
SÖYLŞEİ
2014
3 Aralık
Çarşamba
biz Kayseri’deydik. Ve orada kendisi
aynı gün işte esnafa, “gerektiğinde benim esnafım polis de olur, ajan da olur”
gibi şeyler söyledi.
sin eşit bir şekilde yaşaması için, barış
içinde, kardeşçe yaşaması için, yani ne
söylenir, bilmiyorum ama, oradaki insanların ne suçu, günahı vardı, gittiler
yani, IŞİD’i de kimin yarattığını biliyoruz.
 “Alperen de olur” dedi.
İşte yani, onun için adalete...
 Bu sözler halkı da kışkırtır.
Bu halkı ezilenlere, sosyalistlere,
sol kesime ve Kürtler’e karşı kışkırtmaktır.
Aslına bakarsanız bunlar bunlardan
besleniyor. Çünkü adamın beslendiği
tek bir şey var. Polis devletini kurdu,
yani benim düşüncem, benim fikrim,
çünkü yani polisin başka bir işi yok ki
yani, bir yerde bir eylem olacak, kendisi gidecek orayı karıştıracak, gidecek
biber gazı sıkacak. Bizim paralarımızla
aldığı biber gazını getirip geri bize sıkacak. Aslında bu Gezi’den sonra bu
biber gazı olaylarına da ben çok şey değilim yani, bu biber gazını yiyen insanların da ne hastalıkla karşılaşacaklarını
tahmin edemiyorum.
 “Sağlıklarıyla oynandı” diyorsunuz, öyle mi?
Tabii ki yani. Tahmin edemiyorum.
Çünkü bunu yapan insanlar her şeyi
yapabilir.
 Bazı kimyasal maddelerin
katıldığı söyleniyor tazyikli suyun içine de.
Evet. Berkin hastanedeydi, daha yanılmıyorsam çarşamba günüydü, pazar
günü vuruldu Berkin, çarşamba günü
bir tane baba oğul gelmişlerdi oraya,
ya insanlar nasıl kızarmış, çırılçıplak
belden üstü, ama, beyaz tenli insanlar,
nasıl kızarmışlar, kıpkırmızı olmuşlar.
Yani nasıl bir gaz attın sen o insanlara, yakmışsın. Yani şaşırdım ben orada
gördüğüm zaman o insanları.
 Yani dava sürecinden de pek
umutlu değilsiniz, anladığım kadarıyla.
Aslında tek istediğimiz bunların kara
yüzlerini ortaya koymak. Bu vahşice
yaptıkları saldırıları, yaptıkları katliamı kamuoyuna teşhir etmek. Başka bir
şey değil. Ethem’i bugün adamın sokak
ortasında nasıl vurduğunu hepimiz biliyoruz. Gördük, yani gördük, hepimiz
biliyoruz. Ona kaç yıl verdiler? Ödül
gibi ceza verdiler.
 Kürdistan’da ne çok böyle
olay oldu, değil mi?
Evet, 6 - 7 Ekim’de biliyoruz ne olduğunu. Devletin yaptığı şeyleri bili-
yoruz yani. Biz istiyoruz, ülkemizde
sadece barış, kardeşlik, huzur, herkesin
aynı ortamda aynı şeyleri hissetmesini
istiyoruz.
 CHP Milletvekili Hüseyin
Aygün, Berkin’in davası ile ilgili
bir önerge verdi bugün (1 Aralık).
Bunu nasıl karşıladınız, bu önerge kabul edilir mi sizce?
Aslında sadece Hüseyin Aygün’ün
değil, bütün milletvekillerinden bunu
bekliyorum, çünkü Berkin’in davası ilerlemiyor, neden ilerlemiyor, yani bunu
nasıl bir şekilde ortaya çıkarırlar, her şey
ortada aslında, her şey ortada, neden
yapılmıyor? Yani bilmiyorum, avukatlar
uğraşıyor, mücadele ediyor, yani bir de
şu da var, savcı, Berkin davasına bakan
savcı, artı 270 tane Gezi dosyası var,
bütün hepsine bakıyor, haftada üç gün
mü, dört gün mü, normal mahkemelere
çıkıyor, bir iki gün de bu davalara vakit
ayırıyor. Ne kadar şey olabilir yani, bu
270 tane davayı ne kadar yapabilir bu
vatandaş, bu savcı yani?
 Peki üzerinizde bir baskı var
mı? Hükümet tarafından? Polis
tarafından? Oluyor mu? “Konuşmayın” filan?
Hastane sürecinde hep takip edildik.
Ama ondan sonra takip ediliyor muyuz, edilmiyor muyuz, bilmiyorum. O
kadar inmedim de detayına. Ama şu
an bildiğim kadarıyla bana öyle bir şey,
hiçbir kimse, nereden geliyorsun, nereye gidiyorsun diye sormuyor. Öyle bir
sıkıntı yaşamıyoruz. Ya, keşke öyle bir
şey de yapsalar. Artık önemli değil.
 Berkin gittikten sonra, değil
mi?
Yapsa ne, ben yaşamışım, yaşamamışım ne önemi var ki? Benim 14
yaşında çocuğumu elimden aldın, benim çocuğumun geleceğini aldın, benim umutlarımı söndürdün, ben kendi gençliğimi oğlumda görüyordum,
onu yaşayamadım, kendi gençliğimi
oğlumda yaşıyordum, benim bütün
hayallerimi yıktın, beni öldürsen ne
olacak sokak ortasında yani. Beni takip etsen ne olacak yani? Yapsan ne
olur yani? Beni götürüp cezaevine tıksan ne olur?
 Sizi cumartesi akşamı Rojava’da şehit olan Serkan Tosun’un,
Kobanê’de şehit olan Nejat Suphi
Ağırnaslı’nın babalarıyla gördüğümde çok heyecanlandım. Sizce Gezi ruhu ile Kobanê direnişi
birleşir mi? Bir ruh birliği yaşar
mı Kürdistan’da şehit olan gerillaların babaları ile Gezi’de şehit
olanların babaları?
Bence yaşamalı. Bence. Eğer ki bu
ülkede barış, huzur, kardeşlik istiyorsak
herkes et tırnak olmalı. Herkes birbirine
o güveni vermeli. Yani eğer ki komşunda bir şeylik varsa, huzursuzluk varsa,
sen rahat uyuyabilir misin bu tarafta?
Uyuyabilir misin, böyle bir şey var mı?
Uyuyamazsın, çünkü sen de rahatsız
olacaksın, yarın sen de rahatsız olacaksın. Biz bütün komşularımızla, hepsiyle
şeyimiz var. Yani bütün dünyada herke-
 Doğu ile Batı arasında çok
geniş bir uçurum vardı ta Gezi’ye
kadar. Batı’dakiler nedense Doğu’dakileri anlamak istemediler.
Vayahut da onların yaşadıklarını
yaşamadıkları için belki bunu
böyle algıladılar. Berkin Elvan
gibi yüzlerce, binlerce çocuk öldürüldü Kürdistan’da, işte Uğur
vardır, Ceylan vardır, birçok örneği var bunun. Bu katliamları
durdurmak için bir eylem birliği
gerekirse ne yapabilirsiniz?
Biz bu konuda bütün, ben Kürt değilim, eşim Dersimli, ben Tokatlıyım
biliyorsunuz, ama onların yüreklerini
de hissediyorum, oradaki insanların,
çünkü onlar da bizim kardeşimiz, ben
ki normal Aleviyim ama biz kimseye
Alevisin, Sünnisin, şusun, busun diye
ayrım da yapmıyoruz. Biz herkese eşit
mesafede kalıyoruz. Benim eşim de ayrıca Dersimli, biliyorsunuz. Şimdi eşim
bana bazı şeyleri anlatıyordu da zamanında da, biz, Tokat’ta ben çocukluğumda yaşamadığım için, işte başımıza
burada geldiği için farkedebildik. Ben
diyordum ki, devlet halkına böyle zulüm edemez. Ama gerçekten varmış.
Onun için bütün halkların kardeş, bir
ve aynı şekilde hareket etmesi lazım.
Çünkü, ben oradaki insanların bütün
mücadelesini yürekten destekliyorum.
Onlara katılıyorum. Elimizden geldiğince Kobanê’deki kardeşlerimize yardımımızı gönderiyoruz.
 Kürdistan’da, ben Diyarbakırlıyım, Diyarbakır’da her gecede Berkin Elvan anılır. HDP’nin
her toplantısında anılır. Bunu biliyorsunuz, değil mi?
Benim eşim bütün Roboski ailelerini, işte Medeni’nin ailesini filan ziyarete
gitti, biliyorsunuz.
 Evet.
Oraya ziyarete gitti. Ben gidememiştim ama ben de canı gönülden istedim oraya gitmek. Ama gideceğim
yani. Oradaki kardeşlerimizi tabii ki
yalnız bırakmak istemeyiz. Çünkü biz
bir aileyiz.
 Çok teşekkür ederiz bize zaman ayırdığınız için.
Ben teşekkür ederim.
16 HABER
2014
3 Aralık
Çarşamba
‘Kırmızı fularlı kız'ın annesi
ve kız kardeşi gözaltına alındı
A
ntalya’da polisin biber gazlı
müdahalesiyle tahliye edilen
ve etrafı güvenlik şeridiyle kapatıldıktan sonra içinde çevik kuvvet
polislerinin nöbet tuttuğu Antalya Sanatçılar Derneği’nde (ANSAN) ‘Kırmızı Fularlı Kız’ olarak tanınan Ayşe
Deniz Karacagil’in annesi ve kız kardeşi gözaltına alındı.
Antalya’da tarihi Kaleiçi’nde uzun
yıllardır Antalya Sanatçılar Derneği’ne tahsis edilen ve sanatsal faaliyetlerde kullanılan çay bahçesi, geçtiğimiz salı günü polisin biber gazlı
müdahalesiyle tahliye edildi. Tahliye
sonrası çay bahçesinin etrafında çok
sayıda Çevik Kuvvet polisi bekleyişini sürdürürken ilginç bir olay yaşandı. Akşam saatlerinden sonra ‘kırmızı
fularlı kız’ olarak bilinen ve Gezi eylemleri nedeniyle 103 yıl hapis cezası
ile yargılanırken PKK’ye katılan Ayşe
Deniz Karacagil’in annesi Nuray Erçağan ile kız kardeşi Devrim Karacagil
gözaltına alınıp polis aracına bindirildi. Nuray Erçağan ile Devrim Karacagil’in etrafını saran yaklaşık 10 polis,
gözaltına alınan anne ve kızı Yenikapı
Polis Merkezi’ne götürüldü. DHA muhabiriyle telefonda görüşen Nuray Erçağan, Kaleiçi’nde başka
bir kafeye giderken arkalarından yetişmek için koşan kızı Devrim’in ‘kestirme’ olarak ANSAN’ın merdivenlerini
kullandığını belirtti. Nuray Erçağan,
çıkış kısmında polise geçmek istediğini
söylediği sırada, Ayşe Deniz’in kardeşi
olarak tanındığı için kızına müdahale
edildiğini belirtti. Kızına ters kelepçe
takıldığını görünce annesi olduğunu
söylediğini belirten Nuray Erçağan,
aynı şekilde kendisine de müdahalede
bulunulduğunu belirterek, hırpalandıklarını ve darp edildiklerini kaydetti. Anne ve kızı hakkında polisler şikayetçi olurken, Yenikapı Polis Merkezi’ne giden avukat Hakan Evcin de
anne ve kızına işkence edildiği, darp
ve gerçeğe aykırı ifadeyi imzalatmaya
zorlamaktan dolayı şikayetçi olduklarını açıkladı. Avukat Evcin, Devrim
Karacagil’e bilinçli bir saldırı olduğu,
sonrasında işkence uygulandığı ve polis tarafından gerçeğe aykırı hazırlanan ifadenin imzalatılmaya çalışıldığını öne sürdü. Maltepe Belediyesi Meclis
üyeleri Hamburg’da
M
altepe Belediyesi Meclis
üyelerinin Almanya ziyareti hız kesmeden sürüyor. Hamburg Belediyesi’ni ziyaret eden
meclis üyeleri, Tabea Yaşlılar
Bakım Evi ve Hamburg Hafencity Kentsel Dönüşüm Projesi
hakkında da bilgi aldılar.
Hamburg Belediyesi’ni ziyaret
eden meclis üyeleri, Hamburg Federasyonu ve Avrupa Birliği Dış İlişkiler
Müsteşarı Wolfgang Schmidt ile bir
araya geldi. Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç, Maltepe’de yapılması
planlanan projeler hakkında Schmidt
ile fikir alışverişinde bulundu. Ardın-
dan, Tabea Yaşlılar Bakım Evi’ni ziyaret eden belediye meclis üyelerine,
Bakımevi Hizmet Müdürü Nazife
Güneyli Tokuç, Yeşiller Partisi İşçi ve
Göçmenlerden Sorumlu Hamburg
Eyalet Milletvekili Filiz Demirel,
Sosyal ve Gençlik Komisyonlarından
Sorumlu Hamburg Yeşiller Partisi
Altona Belediye Meclis Üyesi Yusuf
Uzundağ ve Korsanlar Partisi’nden
Milletvekili Adayı Mustafa Akpolat
eşlik etti.
Dönüşüm projesini incelediler
Son olarak, finansmanını ve uygulamasını Hamburg Belediyesi’nin
yaptığı “Hamburg Hafencity Kentsel
Dönüşüm Projesi”ni inceleyen meclis
üyeleri, kentsel dönüşümün kar amacının çok ötesinde, kültürel ve mimari dokuya uygun, çevreye duyarlı ve
modern bir şekilde nasıl sürdürebileceği hakkında bilgilendirildiler. Zi-
yaret esnasında Hamburg’un sevilen
simalarından Behçet Algan, Başkan
Ali Kılıç’a, Adana Seyhan ilçesinde
başlayan Almanya’da devam eden
hayat hikayesini kaleme aldığı “Duvarlara Sorun Beni” adlı kitabını hediye etti.
YORUM 17
2014
3 Aralık
Çarşamba
Toplumun diri kolektif
hafızası
KEREM ÇİFTÇİ
D
ikkatli gözlerden kaçmamıştır. İktidarın sivil uzantıları
(işadamı-sermayedar) medya patronlarına ait medyanın / TV
programlarının her birine bir analist
düşüyor ve toplumu iktidar lehine
yönlendirme mücadelesini amansız
veriyorlar. Fakat ne acıdır ki bu kadar
uzmana rağmen ülke iç-dış barışı ve
Bölge-Ortadoğu politikaları tuş olmuş
durumda. Peki bu kadar analist-stratejist varken neden imaj yerlerde? Bunu
deşifre edip tavır alması gerekenler de
koşa koşa TV programlarına katılıyor,
durumu meşrulaştırıyorlar, konu mankeni oluyorlar. Yazık ki yazık!
Tasavvufçuların dediği gibi ''ince
feraset çifte keramete kıç attırır''. Bakmak, lazım bu ülkenin gerçek gündemi nedir? İmralı’da Kürt halkı adına
Sayın Öcalan’la varılan politik uzlaşmanın müzakere ile somut - kalıcı
çözüme dönüştürülmesi, Ortadoğu’da
akan kanların durdurulması, ülke bütçesinin hakça, halkça bölüşülmesi ve
şeffaflık! İşsizlik ve gelir adaletsizliği
uçurumunun ortadan kaldırılması ve
tüm Türkiyeli halkların demokratik
haklarının güvenceye alınmasına vesile olacak sivil halkın kendi anayasasını
oluşturması acil gündemlerdir.
Şöyle bir gözlemleyin, AKP’nin
yeni iş adamı ve şirket profillerine
bakın. (Ağaoğlu-Zarrab-Albayrak-Ülker-Çalık-Limak vb). Yine sanatçı ve
toplumu manipüle etmeye yönelik
vitrin değeri olanların imajlarını nasıl
da kullanıyorlar. Buna karşı çıkan her
kimse işini ve statüsünü yitiriyor.Az
buz değil, ülke kaynaklarının büyük
bölümünü dışa özelleştirerek içte dayandığı muhafazakar sınıfını besliyor.
Bu talancı, çıplak bir yeşil kapitalizim
modelidir. Sağlık sektörüne bakmanız
yeterlidir, sosyal devletin asli görevleri rafa kaldırılmış, dolaristana havale
edilmiş vicdanlar. Sosyal devletten
AKP İktidarının anladığı biat kültürünü topluma dayatmaktır. Tüm sosyal
yardımlar birer biat aracı olarak kullanılmakta ve toplumu dilencileştirme
amacını gütmektedir. Bu politikalar
istihdam yaratmadığı gibi olası tepkiyi
usta manevralarla ötelemekte.
Eğitim yardımları, kömür, makarna, nakit valilik yardımları, devlet kapısını hizmet kapısı olmaktan çıkartıp
vatandaşın biat edeceği bir kapıya
dönüştürmüştür. Birilerinin şah saraylarında padişahlık hülyalarından bu
zatları uyandırması lazım. 75 milyon
insan tekçi saraylarınıza sığmayacak
kadar çoğuldur.
İktidar için işin kötüsü halklar artık
edilgen - evcil değil kamusal alanı talep etmektedirler. İşin hikmeti halkın
yaşadığı olanaklar da kendine yaşamayı esas almaktan geçer. İş kazalarına olası bir deprem de eklenirse ortaya çıkacak fatura ürkütücü olacaktır.
Semboller ve hassasiyetler üzerinden
yürütülen siyaset tehlikeli kutuplaşmalar yaratmaya gebedir; acıların ayrımı
olmaz. Benim acım, senin acın anlayışı kutuplaştırır. Çamlıca’daki cami
üzerinden inanç bölücülüğünü siyasi
arenaya taşımak sahibini vurur. Havaalanını, termik santralleri ekolojiye
tercih eden zihniyet sorunludur. Yandaşları palazlandırma adına yapılan
bu talan vicdan kanatır.
Bakın Soma’ya, işçi feryadına,
Ilıca’da zeytin ağacı feryatlarını dillendiren köylüler ekleniyor, mekanı,
insanı, kültürü parçalıyor, dağıtıyor.
Kürdistan illerinde yapımı süren 50
üzerindeki baraja bakın, tam bir doğa
- çevre katliamı başlı başına barış sü-
recini riske edebilecek bir etken; Kürt
coğrafyasını çıplak kapitalizim talanına açmak barışı provoke etme girişimi
ve fırsatçılığıdır. Yakılan - yıkılan 5 bin
köyün sakinlerini üretimden ve doğal
kökü olan toprağından kopartmak ayrı
bir acıdır, çıkartılan orman yangınlarına hayvancılığın bitirilmesi de eklenmiştir.
Dünya harikası antik Hasankeyf,
Ilısu barajına kurban ediliyor, yeni
nesillerin tarih bilinci de bununla yok
edilmek isteniyor. GAP’a ne oldu sahi?
Neden bir türlü bitirilemiyor? Çünkü
istihdam - üretim olacak, bölgeye refah katacak da ondan. Kürtler’in karnı
doyacak, başka illere çalışmaya gitmeyecekler, kökleri üzerinde yeşerecekler
horlanmayacaklar başka yaban illerde.
Çorak vicdanlara ağaç dikme zamanı. Kapitalist kâr hırsı oranında
vicdan yitiyor. Şatafatlı İslam olur mu,
demeyin, Siyasal İslam ise bal gibi
olur. Acaba; Erdoğan-Davutoğlu’na
asit kuyuları - Madımak - Roboski Dersim - Ermeni halkının kırımı ve
her gün yaşanan kadın katliamları ne
anlam ifade ediyor?
İşsizlik-istihdam sorunu toplum katmanları arasında negatif uçurumlar
yaratıyor, bu adaletsizlik kin ve nefreti arttırıyor, maneviyatı öldürüyor.
Taksim parkındaki ağaçlar için ölümü göze alanlar yeni değerlerini ölüm
pahasına savunacaklarını gösterdiler.
Twitter ve facebook yasaklarınızla
dünyaya rezil oldunuz. Sürekli toplumu beklentiye sokup gerilimde tutmak
ileride telafisi zor yaralar açar. Belki
mağduriyet edebiyatıyla ve çapsız
muhalefet boşluğu sayesinde zaman
kazanmış olabilirsiniz geçmişte ama o
devirler mazide kaldı.
Gündem saptırma ustalığı artık tutmuyor. Dikkat edin Gezi ve 6-7 Ekim
Kürt Kobanê vicdan serhildanlarına,
önemli kodlar barındırıyor, varoşlarda
adaletsizliğe karşı dipten gelen dalgalar ipuçları veriyor. Gezi - Kürt Ekim
2014 Kobane Serhildanı - Soma, Ilıca zeytin katliamı reflekslerini dikkate
alın. Toplumun artık bir belleği var ve
açtığınız yaralarla - tecrübelerle olgunlaşmış. Kamulaştırmalar, toplu konutlar hangi kesimi besliyor? Yerinde istihdam varken neden TOKİ’ler?
Halk artık sorguluyor, yerinden üretim varken neden ve kimin için tüketim? AKP hükümetinin yitirilen canlar
yerine sermayenin çerçeve-camını ön
plana çıkaran söylemleri zihniyetlerini ele veriyor aslında, mal kaybı onlar için yitirilen canlardan çok daha
kıymetli. Muhafazakar vicdanın tüccar-ticaretleşmesi hayıra alamet değil.
Sosyal patlama kapıda, dükkanların
yağmalanması çokça tartışılıyor, o varoşlar ne halde, varoşla - vitrin ilişkisi
nedir? Ruh hallerini anlayacak empatiyi yapabildiniz mi?
Şengal’deki Ezidi Kürt kadınların
trajedisi -Enfal’in kayıp kızları - Dersim’in kayıp kızları trajedilerini yaşamış yaralı Kürt benliği refleks gösterdi,
bu kadın kırımları Kürtlerin hafızalarında tazedir, Maxmur’da – Kobanê’de
de aynısı yapılmak istendi. T.C seçkinleri bu psikolojiyle ayağa kalkan halkı
talancılıkla suçlama kolaycılığına kaçıyor. Bu psikolojiyi anlamayan altında
kalır. Umutluyuz elbette, toplumun
gerçek aydınları vicdan özürlü şahitliği
reddedeceklerdir. Acayip şeyler oluyor,
olmaz olanların ülkesinde.
Şu net anlaşılmıştır: Sorunları yaratanların mantığıyla çözemezsiniz.
Çare toplumun diri kolektif hafızasında ve sosyal sermayesinde.
18 HABER
2014
3 Aralık
Çarşamba
Maltepe’den Cizre’ye “engelsiz yaşam” köprüsü
M
altepe Belediye Başkanı Ali
Kılıç, hayatlarında ilk kez İstanbul’u görme imkânı bulan bedensel ve zihinsel engelli Cizreli 7 çocuğu
makamında ağırladı. Başkan Ali Kılıç,
“Maltepe her zaman sizin eviniz, Ali
Kılıç da sizin kardeşiniz. Aynı coğrafyadan geliyoruz, bizler birer köprüyüz. Asla umutsuzluğa kapılmayın,
Güneş her sabah yeniden doğuyor,
umutlarınızı diri tutun, mücadeleden
vazgeçmeyin” dedi.
3 Aralık Dünya Engelliler Günü etkinlikleri kapsamında Maltepe Belediyesi, Cizre Gençlik Hizmetleri ve Spor
İlçe Müdürlüğü işbirliğiyle “Engelsiz
Gençlik Projesi” hayata geçirildi. Proje kapsamında, Cizreli 7 engelli çocuk
İstanbul’da ağırlandı. Cizre Gençlik
Hizmetleri ve Spor İlçe Müdürü Abdulhakim Selimoğlu, proje uygulayıcısı Elif Özen, engelli gençlerin rehabilite edilmesine yönelik olarak Cizre’de
kurulan Gençlik Merkezi Müdürü
Metin Demez ve merkezin memurlarından Selim Sarıtoprak’ın eşlik ettiği
Şırnak Cizre’den gelen engelli çocukların İstanbul ziyareti, dopdolu başladı. Gezi kapsamında çocuklar, Beşiktaş
Spor Kulübü’nü, engelli ve sosyal dezavantajlı gençleri topluma kazandırmayı amaçlayan Düşler Akademisi’ni,
Maltepe Belediyesi Prof. Dr. Türkan
Saylan Kültür Merkezi’nde yer alan
Dinazor Müzesi’ni, Kız Kulesi’ni ve
Sultanahmet’i ziyaret ettiler. Müjdat
Gezen Tiyatrosu’nu da ziyaret ederek
Müjdat Gezen’le de tanışan engelli çocuklar, TSKM’de düzenlenen eğlence
programında da doyasıya eğlendiler.
“Umutlarınızı dirin tutun”
Çocuklar Maltepe Belediye Başkanı
Ali Kılıç’la da makamında bir araya
geldiler. Çocukların ziyareti karşısında duygulanan Başkan Kılıç, “Sizleri
görünce eski günlerim aklıma geldi.
Ben de sizinle aynı coğrafyadan geliyorum. Çocukluğum, Tunceli’de
Munzur Dağı eteklerinde geçti. Her
sabah kara bata çıka okulumuza 2
saatte gider, 3 saatte dönerdik. Karın
içinde kaybolur, sırılsıklam olur, evlerimizde hazırladığımız yufka ve çökelek ile karnımızı doyururduk. Isınmak
bir problemdi. Şunu çok biliyorum ki
adaletin ve eşitliğin olmadığı bir coğ-
rafyada yaşıyoruz. Maltepe her zaman
sizin eviniz, Ali Kılıç da sizin kardeşiniz. Unutmayın bizler birer köprüyüz.
Asla umutsuzluğa kapılmayın, Güneş
her sabah yeniden doğuyor, umutlarınızı diri tutun, mücadeleden vazgeçmeyin. Yaşamı değiştirmek sizlerin
elinizde, yaşamak her şeye rağmen çok
güzel. Cumhuriyet siz değerli gençlerimize emanet. Bu bilinci her zaman
koruyun” dedi.
“Gözlerindeki sevinç her şeye değer”
Gezi hakkında Kılıç’ı bilgilendiren
Cizre Gençlik Hizmetleri ve Spor İlçe
Müdürü Abdulhakim Selimoğlu ise
“2013 yılı Nisan ayında Gençlik ve
Spor Bakanlığı ve Cizre Kaymakamlı-
‘Kürtçe anons’ savunması:
K
Uçaklar da bölünmez bir bütündür!
ürtlerin yoğun olarak yaşadıkları illere yapılan uçak seferlerinde anonsların Türkçe ve
İngilizce’nin yanı sıra Kürtçe de
yapılması için davaya ilgili kurumlardan olumsuz yanıt geldi...
Diyarbakırlı Avukat Mahsuni
Karaman, Kürtlerin yoğun olarak
yaşadıkları illere yapılan uçak seferlerinde anonsların Türkçe ve İngilizce’nin yanı sıra Kürtçe de yapılması için dava açtı. Devlet Hava
Meydanları İşletmesi (DHMİ) ise,
“Türkiye Devleti; ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür” diyerek, resmi dil dışında anons yapılamayacağını savundu. Resmi dil
ğı desteğiyle ‘Engelsiz Gençlik Projesi’
başlattık. Projemizde toplam 130 engelli çocuğumuz var. Her sabah özel
araçlarla bu kardeşlerimizi evlerinden
alıyoruz, kendileriyle merkezlerimizde, özel destek elemanları ve rehberler
eşliğinde, spor ve müzik konusunda
çalışmalar düzenliyoruz. Çocuklarımız arasında futbol, basketbol, boks ve
judo ile ilgilenenler var. Çocuklarımız
ilk kez İstanbul’u ve denizi görüyor.
Destekleriniz için çok teşekkür ederiz.
Gerçekten onların gözlerindeki, yüzlerindeki sevinç her şeye değer diye konuştu. Başkan Kılıç ziyaret sonrasında
çocuklara çeşitli hediyeler takdim etti.
Çocuklarda Kılıç’a, kendi yaptıkları
ebru tablosunu hediye etti.
olmadığı için Kürtçe anons talebinin “makul” olmadığını iddia eden
DHMİ, “her yolcu kendi dilinde ve
lehçesinde anons talep ederse havaalanı işletiminin yaşayacağı kaos
ve fiili imkansızlık aşikardır” dedi.
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü
(SHGM) ise uçuşta kullanılacak
dile ilişkin bir düzenleme veya yasaklama olmadığını kabul ederken,
“Türkiye sınırları içinde birbirinden farklı dil ve kültürlere sahip
birçok vatandaşın olduğu da göz
önünde bulundurulduğunda her
vatandaşın dili ve kültürüne uygun
bir uygulama yapılmasının mümkün olmayacağını” kaydetti. HABER 19
2014
3 Aralık
Çarşamba
AİHM’den tarihi Alevi kararı
A
İHM Cem Vakfı’nın (Cumhuriyetçi Eğitim ve Kültür Merkezi
Vakfı) camilere, kiliselere, sinagoglara
uygulanan elektrik faturasından muaf
tutma talebinin Türk mahkemeleri tarafından olumsuz karşılanması üzerine
yaptığı başvuruyu karara bağladı. Mahkemenin bugün verdiği dört
maddeli kararda şöyle denildi: 1. Oybirliğiyle başvurunun kabul
edilebilir olduğuna, 2. Oybirliğiyle AİHS’nin 9’uncu
maddesiyle bağlantılı olarak 14’üncü
maddesinin ihlal edildiğine, 3. Bire karşı altı oyla AİHS’nin
9’uncu maddesi uyarınca yapılan şikayetin ayrıca incelenmesine gerek olmadığına, 4. Oybirliğiyle AİHS’nin 41’inci
maddesinin Yenibosna’daki merkezi
kapsadığı için uygulanmasının mümkün olmadığına ve bu nedenle a) Bu hakkı saklı kalmak koşuluyla, b) AİHS’nin 44/2 maddesi uyarınca altı ay içinde ilgili hükümetin yazılı
olarak başvuru sahibine konuyla ilgili
anlaşma sunmasına, c) Gerekli ihtiyaçların ileri bir tarihte belirlenmesi hakkının saklı tutulmasına karar verilmiştir.
Aihs’nin 14’üncü maddesi ne diyor? AİHS’nin ‘Ayrımcılık yasağını’ düzenleyen 14’üncü maddesinde şöyle deniyor: Bu Sözleşme’de tanınan hak ve
özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet,
ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer
kanaatler, ulusal veya sosyal köken,
ulusal bir azınlığa mensupluk, serbest, doğum veya herhangi başka bir
durum bakımından hiçbir ayrımcılık
yapmada sağlanır. Karar ne anlama geliyor? AİHM’in Türkiye’nin cemevlerini dini
merkez olarak kabul etmeyip, diğer
ibadethanelere tanınan elektrik faturası ödememe hakkından mahrum bırakması, 14’üncü madde kapsamında
değerlendirilerek Türkiye’nin AİHS’yi
ihlal ettiğine karar verildi. Bu da Türkiye’nin cemevlerine yönelik olarak
AİHS’nin ‘ayrımcılık yasağını’ ihlal
etmesi anlamına geliyor.
Barajlardan
Kadıköy’de IŞİD
sevindiren
protestosuna saldırı
haber
HDP Kadıköy İlçe Örgütü, Irak
Şam İslam Devleti (IŞİD)’in Mürşitpınar Sınır Kapısı’nı kullanarak
gerçekleştirdiği saldırıya karşı geçtiğimiz pazar günü ilçe binasından
Boğa Meydanı’na yürüdü.
“Sessizlik katliama ortak olmaktır”, “Bijî berxwedana Kobanê”
pankartının açıldığı yürüyüşte,
“Kobanê’de direnen kadınlara bin
selam”, “Katil IŞİD işbirlikçi AKP”
sloganları atıldı.
Açıklama yapılırken saldırdılar
Boğa Meydanı’nda sonlandırılan
yürüyüşün ardından basın açıklaması yapıldığı sırada polis kitleye
tazyikli su, plastik mermi ve biber
gazıyla saldırdı. ANF’nin haberine
göre eylemciler polis saldırısına havai fişeklerle karşılık verirken, bazı
polis amirlerinin saldırı sırasında diğer polislere, “Yürüyün aslanlarım,
koşun aslanlarım, kafalarını kıracağız” demesi dikkat çekti.
Polis saldırısı ardından gerginlik
devam ederken Boğa Meydanı’na
çıkan yolların polis tarafından abluka altına alındı. Daha sonra göstericiler dağıldı.
T
ürkiye’yi etkisi altına alan yağışlı hava İstanbul’daki barajları da
doldurdu. Yaz aylarında alarm veren
Alibeyköy barajı yüzde 67.84 doluluk
seviyesine ulaşırken, birkaç ay önce ineklerin otladığı tarihi Mağlova kemeri de
sular altında kaldı. İstanbul genelindeki
barajların doluluk oranı yılın en yüksek
seviyesi olan 45.97’ye ulaştı.
İstanbul’da yaz aylarında etkili olan
kuraklık, barajlardaki doluluk oranını da
dip seviyelere düşürmüştü. İstanbul Su
ve Kanalizasyon İdaresi’nin (İSKİ) verilerine göre, şehrin barajlarındaki su seviyesi Ağustos ayında yüzde 17.23’lere kadar gerilemişti. Kuraklık tehdidi ile karşı
karşıya kalan İstanbul’da birbiri ardına
açıklama yapan yetkililer, mevsim yağışlarının başlamasıyla birlikte su sıkıntısı-
nın yaşanmayacağını söylemişti. Yaz aylarında yaşanan kuraklık İstanbul’un en
önemli su kaynaklarından biri olan Alibeyköy Barajı’nı da etkilemiş, barajdaki
doluluk oranı 20.37 seviyesine gerilemişti.
Ancak kış aylarının gelmesiyle başlayan
mevsim yağmurları, hem vatandaşların
hem de yetkililerin yüzünü güldürdü.
Son günlerden artan sağanak yağışlarla birlikte İstanbul barajlarının doluluk
oranı da yüzde 17.23 seviyesinden yüzde
45.97’ye çıktı ve yılın en yüksek seviyesine ulaştı. Yaz aylarında Yüzde 20.37’lik
doluluk oranı ile tarihinin en düşük seviyesini yaşayan Alibeyköy Barajı da
yağışlar ile birlikte 67.84’e yükseldi. Barajın içerisinde bulunan yaz aylarında
ineklerin otlak yeri olan Mağlova kemeri
de tekrar sular altına gömüldü.
20 SPOR
TOPRAK
SAHA
Fırat Coşkun
M
erhaba futbolseverler, bu
hafta yazıma Kartalspor’la
başlamak istiyorum. Deplasmanda TKİ Tavşanlı Linyitspor karşılaşan temsilcimiz bu zorlu mücadelede
gülen taraf oldu. Ligde adım adım zirve
hattına yaklaşan bordo-beyazlı ekip bakalım play-off mücadelesinde yer alabilecek
mi hep birlikte göreceğiz. Hep birlikte
görüyoruz arkadaşlar, Kartalspor nerden
nereye geldi. Takım ve taraftar ruhu olduğu sürece bütün takımlar başarıdan
başarıya koşar. Bunun en büyük örneklerinden bir tanesi de Kartalspor. Helal
olsun bu başarıda emeği olan herkese.
Gelelim Maltepespor’a; bu hafta kendi sahasında Dardanelspor ile karşılaşan
yeşil-kırmızılı ekip bu zorlu mücadeleden
puansız ayrıldı. Takım iki haftadır kötü
oynuyor amenna ama maçın son dakikalarında Maltepespor taraftarları bir anda
koltukları söküp sahaya atmaya başladı.
Hem takımın kötü gidişatı hem de takım
başkanı ve yöneticilerinin maça gelmemesi taraftarları çileden çıkardı. Taraftar
protestosunu gösterecek tabii ki ama bu
şekilde değil. Maltepespor bu hafta zorlu
bir derbi maçına çıkacak, deplasmanda
Eyüpspor ile karşı karşıya gelecek. Taraftarların bu maça ilgi göstermesi için çağrıda bulunuyorum; bu zorlu mücadelede
takımınızı destekleyin.
Pendikspor ise liderliği bu hafta Yeni
Malatyaspor’a devretti. Takımda iki
haftadır süregelen bir çöküntü var. Takım içerisinde bu husus masaya yatırılmalı ve Pendikspor ligin zirvesinden inmeden neşter vurulmalı. Şampiyonluk
bu kadar yakınken gereken müdahaleler yapıldığı takdirde Pendikspor zaten
şampiyonluğun en büyük favorisi.
Ümraniyespor ise gün geçtikçe hızına hız katıyor. 11 haftadır bileği bükülmeyen Menemen Belediyespor’u kendi
sahasında güzel bir skorla devirmesini
bildi. Yani Ümraniyespor ruhunu sahaya yansıttığı takdirde yenemeyeceği
takım yok, haliyle şampiyonluk yolunda
da tek rakibi kendisi diyebiliriz.
Anadolu Üsküdar ise bu hafta tökezledi ama takımın her geçen gün
yükselen formu ilerde şampiyonluğun
habercisi olabilir, bekleyip göreceğiz.
Haftaya görüşmek üzere, her gününüz
kazanmakla geçsin, hoşçakalın.
2014
3 Aralık
Çarşamba
Maltepespor tepetaklak
S
üper 3.Lig 2.Grup 14. haftasında Maltepespor ile Dardanelspor Maltepe Hasan Polat Stadı’nda bir araya geldi. Karşılaşmayı
Dardanelspor 3-1 kazandı. Dardanelspor’un golleri 6. ve 64. dakikalarda Okan ve 55. dakikada Uğur’dan
gelirken temsilcimiz Maltepespor’un
tek golünü 63. dakikada Ahmet Teker kaydetti.
Yeşil-kırmızılılar önümüzdeki hafta lider Eyüpspor ile deplasmanda
karşılaşacak.
Maltepespor: 1 - Dardanelspor: 3
Stat: Hasan Polat
Hakem: Mehmet Beytekin, Mehmet Uğur Alptekin, Sezgin Altun,
Fesih Atku
Maltepespor: Barış, Murat,
Hakan (Dk.71 Furkan), Serhat,
Egemen, Semih, Caner (Dk.80 Emrah), Savaş, Abuzer, Çağlar, Bertun
(Dk.46 Ahmet)
Dardanelspor: Murat, Taner,
1-3
Suat, Umut, Bedri,
Uğur, Nuri, Ensar
(Dk.90 Ufukcan),
Ahmet (Dk.83 Cihat),
Okan (Dk.89 Sadık), Yasin
Goller: Dk.63 Ahmet (Maltepespor)
- Dk.6 ve Dk.64 Okan Sarı, Dk.55
Uğur Parlak (Dardanelspor)
Sarı Kartlar: Dk.19 Murat,
Dk.31 Savaş, Dk.69 Hakan (Maltepespor) - Dk.19 Suat, Dk.70 Bedri
(Dardanelspor)
Kırmızı Kartlar: Dk.76 Uğur
Parlak (Dardanelspor)
A.Üsküdar kahraman olamadı
S
0-0
por Toto 3. Lig 1.
Grup’ta mücadele
eden A.Üsküdar deplasmanda Kahramanmaraş BŞB ile karşılaştı.
Karşılaşmada iki ekipte
bir türlü gol bulamayınca zorlu mücadele başladığı gibi 0-0 sona erdi.
A.Üsküdar bu sonuçla
ligde 5. sıraya geriledi.
Üsküdar
temsilcisi
gelecek hafta kendi
sahasında Bayburt
Grup Özel İdare
ile karşı karşı gelecek.
K. Maraş BŞB:
0 - A.Üsküdar
1908: 0
Stat: Kahramanmaraş 12
Şubat
Hakem: Gökmen Karataş,
Tolga Dede, Anıl Usta, Abdurrahman Haymana
K. Maraş BŞB: Ferdi, Edip,
Devrim, Sefa, Kağan, Aydın
(Dk.81 Gazanfer), Yasin (Dk.68
Adlan), Zafer, Hakan
(Dk.89 Mehmet), Mehmet, Sefa
A. Üsküdar
1908: Eren, Samet, Çağatay, Ömer, Yunus, Fatih
Özer (Dk.68 Hüseyin), Cenk,
Pekin, Arda (Dk.87 Nurettin),
Fatih Çolak, Seyit
Sarı Kartlar: Dk.30 Kağan,
Dk.74 Edip (Kahramanmaraş
BŞB) - Dk.45 Ömer, Dk.49 Samet, Dk.70 Yunus, Dk.75 Çağatay, Dk.90 Nurettin, Dk.90
Hüseyin (A. Üsküdar 1908)
2014
3 Aralık
Çarşamba
Pendikspor liderliği bıraktı
S
0-3
por Toto 2. Lig Beyaz Grup’ta
Pendikspor deplasmanda Hacettepe karşısında hezimete uğradı;
0-3. Oldukça sert geçen ve sarı kartların havada uçuştuğu mücadelede
Hacettepe’nin gollerini 10. dakikada Atabey, 85. dakikada Alaaddin,
90+3. dakikada İbrahim kaydetti.
Son iki maçta sadece bir puan alabilen Pendikspor aldığı bu
yenilgi ile liderliği kaybetti
ve 2. sıraya düştü. Pendik temsilcisi gelecek hafta
kendi sahasında Fethiyespor ile karşılaşacak.
Hacettepe: 3 - Pendikspor: 0
Stat: Cebeci İnönü
Hakemler: Murat Orhan,
Muzaffer Kaşıkçı, Turhan Akbaş
Hacettepe: Metin, Batuhan,
Eren, Veli, Gökhan, Caner (Dk.63
Mahmut), Alaaddin, Soner, İbrahim İnce, Burak (Dk.90+4 İbrahim
Kıymaz), Atabey (Dk.89 Recep)
Pendikspor: Yakup, Umut,
Oğuz, Hakan, Doğan, Ali
Kemal (Dk.81 Eser), Hayrullah,
Anıl (Dk.46 Hasan (Dk.69 Osman),
İlhan, Tevfik, Yaser
Goller: Dk.10 Atabey, Dk.85
Alaaddin, Dk.90+3 İbrahim İnce
(Hacettepe)
Sarı kartlar: Dk.33 Caner, Dk.50
Veli, Dk.89 Batuhan, Dk.90+1
Recep (Hacettepe) - Dk.41 Hayrullah, Dk.61 Hasan, Dk.66 Yaser,
Dk.75 Hakan, Dk.86 Doğan (Pendikspor)
SPOR 21
Ümraniyespor
zirve yolunda
S
3-1
por Toto 2.Lig Beyaz Grup’ta Ümraniyespor 11 haftadır
bileği bükülmeyen Menemen Belediyespor'u
3-1 yendi.
Ümraniyespor: 3 - Menemen Belediyespor: 1
Stat: Ümraniye Belediyesi
Hakemler: Nuri Karahançer, Özkan Yaşasın, Ali Murat Kaya
Ümraniyespor: Burak, Mustafa, Ziya, (Dk.86 İbrahim), Bahadır,
İbrahim (Dk.89 Veysi), Özer, Ömer,
Samet (Dk.79 Yasin), Mücahit, Tarık
Menemen Belediyespor: Onur,
Ercüment (Dk.61 Samet), Mithat,
Haluk, Ersin, Samet, Yasin, Ömer,
Veli, Mazlum (Dk.34 Fatih ), İlhan
(Dk.34 Ömer Can)
Goller: Dk.33 Özer (Pen), Dk.42
Mustafa, Dk.84 İbrahim (Pen) (Ümraniyespor) - Dk.90 Haluk (Menemen)
Kırmızı kart: Dk.30 Ömer Karancı (Menemen Bld.)
Kartalspor tam gaz 1-0
S
por Toto 2. Lig Beyaz Grup
16. Hafta karşılaşmasında sahasında Kütahya temsilcisi TKİ
Tavşanlı Linyitspor’u konuk eden
Kartalspor, 10.dakikada Muammer Erdoğdu’nun attığı golle karşılaşmadan 1-0 galibiyetle ayrıldı.
Kartalspor bu galibiyetle play-off
hattına yaklaşırken, gelecek hafta
ligin son sıralarında yer alan
Konya Anadolu Selçukspor
ile deplasmanda karşı karşıya
gelecek.
Kartalspor: 1 - TKİ Tavşanlı Linyitspor: 0
Stat: Kartal
Hakemler: Öner Fırat,
İsmet Gülbağlar, Yakup
Keçeci
Kartalspor: Ozan, Anıl,
Zafer, Mehmet (Dk.62 Oğuz),
Sinan (Dk.87 Dündar), Uğur, Fırat, Hakan, Azad, Gökhan Emreciksin (Dk.78 Türkay), Muammer
TKİ Tavşanlı Lin-
yitspor: Okan, Veli,
Abdurrahman (Dk.63
Fırat), Seydihan, Berat, Ahmet,
Kemal, Hüseyin Teker (Dk. 83
Hüseyin Akmaz), Gökhan (Dk.32
Yücel), Uğur, Musa
Gol: Dk.10 Muammer (Kartalspor)
Sarı kartlar: Dk.13 Uğur
(Kartalspor) - Dk.38 Uğur, Dk.44
Hüseyin Teker, Dk.80 Kemal
(TKİ Tavşanlı)
22 YORUM
2014
3 Aralık
Çarşamba
Kar gelini (4)
MUSTAFA İŞİTMEZ
İstanbul'da
Büyük Elektrik
Kesintisi
İ
Y
ansımaları bir kenara bırakıp
resme odaklanmamı gerektiren durumları irdelemenin,
ne kadar rahatsız ettiğini söylemem
gerekir. Yalnız kaldığın ve kendini yalnız hissettiğin anları düşün. Bu anların
hepsinde mutlu olduğun veya kafana
takılan hadiselerden uzak olduğunu
hatırlayacaksın. Bu, beynelmilel bir
kuraldır. Tüm dünyanın üstüne geliyormuşçasına işlerin ters gittiği zamanları hatırla, sanki bütün canlılar
alemi sana tuzak kurmuş gibi olasılıkları ve şanssızlıkları yüzüne vurur. Bu
sınavlara tabi olmayı hiç istemediğimizi biliriz. Anlamazsın ve varamazsınlarla uğraşırsın.
Önce anlamazsın. Her yerde koşuşturan insanlar vardır. Çalan telefonlar vardır. Yetişmen gerekiyorsa
mutlaka trafik vardır. Daha uzaktaysan bilmemkaç sefer sayılı uçakta
rötar vardır. Vapur çalışmaz çünkü
hava muhalefeti vardır. Gidiş yolundan puan alamazsın. Sonuca zaten
varamazsın.
Sonra anlamazsın. Hastaneler vardır. Doktorlar vardır. Her şeye hazırlıklı olun’lar vardır. Ameliyatlar ve yoğun bakımlar vardır. Odaları birbirine
bağlayan koridorlar vardır. Koridorların kenarları hep duvardır. Duvar diplerinde yaralı parmağına sürecek sidik
ararsın. Olasılıktan medet umarsın.
Köprüyü geçene kadar Hipokrat’ı kral
sayarsın. Doluya koyarsın, boşa koyarsın. Baktın olmuyor önüne geçen her-
kese koyarsın.
Üstelik anlamazsın. Mevzu sıcakken
yanında olan insanlar vardır. Mevzu
soğudukça uzaklaşan insanlar vardır.
Mutlaka onların da kendilerine göre
sorunları vardır. Sıcakla soğuğu ayıramazsın. Zaten ayırsan da işin içinden
çıkamazsın.
Düpedüz anlamazsın. Mekanik sesler vardır. Ciddi yüzler vardır. Yapılan
klinik çalışmalar vardır. Gerçekler vardır. Yanlıştan dökülmeye yüz tutmuş
utançların hesap, kitapla doğru çıkarmaya çalışmak vardır. Kendine yeni
bir formül kurarsın. Pi’yi 8 alırsın.
X’i yalnız bırakırsın. Y’yi başucundan
ayırmazsın. Limitin nereye gittiğine
aldırmazsın. Ama hesabı bir türlü tutturamazsın. Hem zaten tuttursan da
kimseyi inandıramazsın.
Neresinden bakarsan bak, anlamazsın. Olanlar ve bitenler vardır. Elinden
gelmeyen şeyler vardır. Tek çare zamandır. Kendini koltuğa bırakıp gözlerini kaparsın. Zamanı arkasından
itebilmek için tek tek saniyeleri sayarsın.
Bindokuzyüzonüç...
Bindokuzyüzondört...
Tahta köprünün üstünde birkaç dakikalık sohbetin yanında içkilerinden
ikram eden çifte memnuniyetini belirttim. Güzel kadınlarla yakışıklı erkeklerin birbirlerine kur yaptıkları esnada yanlarından ayrıldım. Karanlık ve
soğuk geceye teslim olmadan, sarhoş
olmam gerektiğini farkettim.
stanbul'da yaşayanları yakından ilgilendiren haber AYEDAŞ›tan geldi. AYEDAŞ tarafından yapılan açıklamaya göre
İstanbul'un bazı semt ve mahallelerine 4 Aralık günü belirli saatler
arasında elektrik hizmeti verilemeyecek. Vatandaşları bu konuda
uyaran yetkililer yaşanacak olumsuz
durumlara karşı vatandaşı önceden
bilgilendirdiler.
İstanbul Anadolu Yakası Elektrik
Dağıtım AŞ’den (AYEDAŞ) yapılan yazılı açıklamaya göre, 4 Aralık
2014 Perşembe günü planlı elektrik
kesintisi programı kapsamında Maltepe, Üsküdar, Ümraniye, Şile, Tuzla ve Sultanbeyli'de bazı bölgelerde
elektrik kesintisi uygulanacak.
4 Aralık Perşembe günü elektrik
verilemeyecek bölgeler şu şekilde:
Maltepe
* 14.00-16.00 arasında Esenkent
Mahallesi’ne, Hasan Tahsin ve Temel Tepesi sokakları.
Sultanbeyli
* 01.00-04.00 arasında Mehmet Akif Mahallesi’ne, Gül, Kuran
Kursu, Cami, Şen, Kale, Şanlıurfa,
Miraç, Hayat, Yiğit, İpekyolu, Enbiya Sokakları,
* 12.30-13.00 saatleri arasında
Turgut Reis Mahallesine, Akgün,
Fatih, Nazar, Osmangazi, Seyran,
Baki, Vakit, İspir, Karaağaç sokakları.
Şile
* 09.00-16.00 arasında Sahilköy
Mahallesi’ne, İstanbul, Gülizar, Akhisar sokakları.
Tuzla
* 11.30-13.30 arasında Orhanlı
Mahallesi’ne, Şengün, Yazıcılar, Yaşam, Derviş, Balaban, Ağaç, Fettah
Başaran, Gençlik, Özçiçek, Meclis,
Kirazlıağaç, Hoşgörü, Şensoy, Halk,
Ulubatlı Hasan, Yücel sokakları.
Üsküdar
* 06.00-17.59 arasında İcadiye
Mahallesi’ne, Çelik Çomak, Haşacı
Raif, İmam Galip, Kayıkçı Şükrü,
Müneccimbaşı, Nevcihan, Setli, Sübyeci, Türk Hatun, Mağazacı, Hacı
Bakkal, Bereket, Can Yücel, İlyada
sokaklar,
* 12.00-18.00 saatleri arasında
Kuzguncuk Mahallesi’ne, Kuzguncuk Deresi, Asker, Eskitepe, Ekinci,
İcadiyetürk Hatun sokakları.
Ümraniye
* 09.30-12.00 arasında Şerifali
Mahallesi’ne, Ersoy, Arif Ay, Akif
İnan, Erkaya ve Alptekin sokakları.
Pendik’te tacizciye 39 yıl!
P
endik’te, sınıftaki resim odası
ve depo olarak kullanılan bölmede 7 öğrencisine cinsel istismarda bulunduğu iddiasıyla tutuklanan
ve hakkında 129.5 yıla kadar hapsi
istenen sınıf öğretmeni B.T.’nin (58)
davası sonuçlandı.
B.T., “Ben onlara küçük olduğu
için bir baba şefkatiyle yaklaşıp
sorunlarına sahip çıkmak amacıyla okşadım, öptüm. Bazılarına
daha az sevgi gösterdiğim için
kıskançlık olmuş olabilir. Bir veli
benden 20 TL istemişti. Vermediğim için bu iftira atıldı” dedi.
Anadolu Adalet Sarayı 4’üncü
Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki karar
duruşmasında mahkeme, çocukların ruh sağlıklarının bozulmaması
ve muayenelerinde anormallik bulunmaması nedeniyle, sanığa ‘nitelikli cinsel taciz’ suçundan ceza
verilemeyeceğini, B.T.’nin, ‘çocuğun cinsel istismarı’ suçundan cezalandırılmasına karar verildiğini
belirtti. Bu nedenle B.T., her mağdur için 5 yıl 7 ay 10 gün olmak
üzere toplam 39 yıl 3 ay hapis cezası aldı. Sanığa başka bir indirim
uygulanmadı.
2014
3 Aralık
Çarşamba
"Minik ikramlar"
Feyzullah Mh. Mimar
Sinan Cd. No: 4
Maltepe / İstanbul
(Maltepe Merkez
Camii Bitişik Caddesi)
Tel: (0216) 441 60 32
Şato'da keyifli saatler,
keyifli günler

Benzer belgeler