70. sayımızı okumak için tıklayın
Transkript
70. sayımızı okumak için tıklayın
DUHOK ANLAŞMASI’NA NE OLDU? ESAS REJİM DEĞİŞİKLİĞİ S.3’te S.5’te CHP'DEN BAŞKAN ÖZ’E ZİYARET Yıl 2 Sayı 70 G ün geçmiyor ki, bir gencimizin, bir çocuğumuzun katlediliş davası görülüyor olmasın, gün geçmiyor ki bir sınır boyundan, bir kent meydanından bir gencimizin vurulduğu haberi gelmesin, gözaltları, tutuklamalar cabası. Diğer taraftan iktidardan gelen ses, çağrılar hep aynı. Devletin silahlı güçlerine verilen destek, açık çek, bu da yetmezmiş gibi Cumhurbaşkanı’nın geçen hafta esnaflara yönelik olarak yaptığı çağrı, onları sokağa, güvenlik güçlerinin yedeğine davet etmesi. Böyle bir çağrının sonuçları çok ağır olabilir. İnsanlar sokakta tedirgin. Aslında Cumhurbaşkanı’nın tarafsızlığıyla yatıştırıcı ve kutuplaştırmayı azaltıcı bir tavrı olması gerekmez mi? Ahmet Tulgar’ın bu konudaki yazısını mutlaka okuyun. Ben de bu hafta yine çocukları düşündüm. Oğullarımızı, kızlarımızı. Pazartesi akşamı Gezi sürecinde kaybettiğimiz ve artık hepimizin çocuğu olan Berkin Elvan’ın babası Sami Elvan ile buluştum. Hem ailenin hissiyatını bir kez daha sormak istedim hem de bir türlü ilerleme kaydedilmeyen Berkin Elvan davasının akıbetini öğrenmek. O akşam Sami Elvan ile konuşurken bir baba olarak hissettiklerimi bu haftaki köşe yazımda anlatmaya çalıştım. Çözüm sürecini de yakından takip ediyoruz. Barış ve demokrasi bu ülkenin acil ihtiyaçlarıdır. Geçen cumartesi İmralı’dan gelen açıklamalar çok önemlidir. Toplum olarak barışı sahiplenmeli, sürecin ivme kazanmasına katkıda bulunmalıyız. Halkın Nabzı, barış ve demokrasinin medyasıdır. Sizin desteklerinizle büyüyor. Haftaya görüşmek üzere OĞUL S.5’de 3 Aralık 2014 ÜMRANİYESPOR ZİRVE YOLUNDA S.21’de Çarşamba “Ben kendi gençliğimi oğlumda görüyordum” Berkin Elvan vurulduğunda 14’ünün içindeydi. Hastanede 269 gün mücadele etti. Onu kaybettiğimizde 15’inden 3 ay 6 gün almış. Babası Sami Elvan anlatıyor. “Ben kendi gençliğimi oğlumda görüyordum” diyor. Bütün hayallerini yıktıklarını söylüyor. Berkin’in babası Sami Elvan ile buluştum ve kendisine hem davanın durumunu hem de neler hissettiğini sordum... CİZRE’YE “ENGELSİZ YAŞAM” KÖPRÜSÜ BÜ’DE KADINLARDAN GÖÇ PANELİ Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç, hayatlarında ilk kez İstanbul’u görme imkânı bulan bedensel ve zihinsel engelli Cizreli 7 çocuğu makamında ağırladı. Boğaziçi Üniversitesi Kadın Araştırmaları Kulübü (BÜKAK) ile Kültür ve Siyasette Feminist Yaklaşımlar Dergisi “Türkiye Artık Göçmenler Ülkesi” paneli düsenledi. S.18’de S.7’de 2 YORUM 2014 3 Aralık Çarşamba Dersim'i aldım da, ediyom ezber! ŞEYHMUS DİKEN "Milli mücadele ile istiklalimizi kazandık, ama tek parti rejimiyle hürriyetimizi kaybettik." Kâzım Karabekir Yine bir türkü ile sözün belini kırmak istiyorum. Severek dinlerim her defasında Yozgat Sürmelisini. Diyor ya; "Dersini almış da ediyor ezber / Sürmeli gözlerim sürmeyi neyler / Bu dert beni iflah etmez del'eyler / Benim dert çekmeye mecalim mi var!" Hakikaten dersini iyi ezber etmiş Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili ve genel başkan yardımcısı Onur Öymen. "Demokratik açılım" görüşülürken çıkıyor meclis kürsüsüne ve vekillerin gözlerinin içine bakarak diyor ki; Şeyh Said İsyanı'nda, Dersim'de, Kıbrıs'ta eşkıyanın kökü kazılırken analar ağlamadı mı? CHP sıralarından genel başkanları dâhil avuçları patlarcasına alkışlar... Öymen'in görevi... Sonrası tepkiler! Tepkiler üzerine Onur Öymen'in sözleri; "Ben Atatürk'ün isyancılarla, devlete baş kaldıranlarla, müzakere etmediğini söyledim. Bunun neresi yanlış!... Görevimiz Atatürk'ün yaptıklarını inkâr etmek değil, sahip çıkmaktır..." Onur Öymen çok doğru konuşuyor. Bizi tarihsel gerçeklerle bir kez daha yüzleştirdiği için Onur Öymen'i protesto edeceğimize, teşekkür etmeliyiz. Doğruları ve sadece Dersim'de değil koca bir Kürt coğrafyasında cumhuriyet tarihi boyunca yapılanları yüzümüze karşı alenen ifşa etiği için, Kürtçe koca bir "Spas" borçluyuz Onur Öymen'e... Atatürk'ün haberi yoktu.. Kocaman bir yalan.. Derler ki; 1937-38 yıllarında Dersim'de yaşananlardan Atatürk'ün haberi yoktu. Haberi olsaydı, izin vermezdi. Koca bir yalan. Dersimlilerin resmi tarih bilinciyle bu yalana inandırıldığı, hatta ikna edildiği, yetmezmiş gibi savunulanın bir tez haline dönüştürüldüğü bu koca yalana, sizler de hâlâ inanmakta kararlı mısınız? İsyandan iki sene önce (Ki, kimilerine göre Dersim'de ortada bir isyan yok! Aslolan isyana gerekçe gösterilip uygu- lanan tedip ve tenkil harekâtıdır) meclis açılışında vurguluyordu Atatürk; ulus devlet yapılanmasının dışında kalmaya direnenler, "çıbanbaşı gibi kökünden kesilip atılacak"tı. Gökçen'in ağzından Dersim... Teslim olmazlarsa, "cumhuriyetin kahredici ordusu tarafından mahvedilecek"lerdi. Emir, ferman kesin ve katiydi üstelik "Birinci adam" tarafından. Bütün bunlardan Atatürk'ün anbean haberi yoktu da, manevi kızı Sabiha Gökçen'i Dersim semalarına gönderirken coğrafi zenginliği tayyareden gözlemlesin ya da topografik Dersim haritası çıkarsın diye mi gönderdi yoksa! Değil elbet işte Sabiha Gökçen'in ağzından paylaştıkları: "Bizim bölüğün Dersim Harekâtı'na katılma emrinin geldiğini söylediler. Kalbim küt küt atmaya başlamıştı. (...) Bu bakımdan ben daha bir şey söylemeden Atatürk konuşmaya başladı. (...) 'Bak Gökçen, seni çok takdir ederim. Orada da görevini başaracağına inancım tam.' Atatürk, bütün sorumluluğu "üzerine" almıştı ve gereği yapılmış "Dersim vurulmuştu". Sonra da açık uçlu sürgünlük, idamlar, kız çocuklarının bütün ülke sathına yayılarak evlatlık verilmeleri v.b... Dersim'de, o "Tunç Eli"nin izleri sürüyor. Şimdi gidin herhangi bir nedenle Dersim'e, o "Tunç Eli"nin izlerini bütün çıplaklığıyla görürsünüz. Dersim'in eski merkezi Xozat'a üç yıl evvel gittiğimde yolda dört kez ayrı ayrı noktalarda kimlik kontrolünden geçirilmiştim. Yedi kez isyana kalkışıp 1935'te adı değiştirilen Dersim işte böyle bir coğrafya. "Dersim, dört dağ içinde / Gülü bardağ içinde" diyor ya o meşhur türkü. Gidin Dersim'e derim, eğer hâlâ gitmemişseniz! Bilirim bu tuhaf ülkede adına yazılar, kitaplar yazıp yargılandığı, davalar açıldığı Kürt halkının yaşadığı coğrafyayı, şehirleri hâlâ gör(e)meyen aydınlar var, iyi bilirim. (2008 Ocak ayında Diyarbakır'a geldiğinde, 'ilk kez Diyarbakır'a geliyorum' dediğinde Ahmet Altan şaşırmıştım!). Gidin Dersim'e ve görün, sizi günün her saatinde gözetleyen "büyük birader"in gözlerini her an üzerinizde hissedersiniz. Ve kininiz, öfkeniz bir kez daha artar. Seyid Rızo'yu, karısı Besê'yi düşünürsünüz. Seyid Rıza ile isyanın önderi konumundaki 11 kişi 18 Kasım 1937'de Elazığ'ın Buğday Meydanı'nda asılırlar. Seyid Rıza'nın cesedinin sonradan bir ziyaret yeri olmasını önlemek için yakılarak, küllerinin bilinmeyen bir yere gömüldüğü söylenir. Dönemin Emniyet Müdürü olan, daha sonra da Adalet Partisinden Dışişleri Bakanlığı yapan İhsan Sabri Çağlayangil, Seyid Rıza'nın idamını anılarında anlatır: Seyid Rıza meydana bakarak doluymuşçasına, boşluğa (Zazaca) seslenir: Ewladê Kerbelayime, Bê xetayime, ayibi, zulmo, cinayeto. ('Kerbela çocuklarıyız, günahsızız, ayıptır, zulümdür, cinayettir') der. "Tüylerim diken diken oldu. Bu yaşlı adam rap-rap yürüdü. Çingene'yi itti. İpi boynuna geçirdi. Sandalyeye ayağı ile tekme vurdu, infazını kendi yaptı." "Aklımdan hiç çıkmaz o yolculuk..." Yıllar sonra bir şair çıkar, dilin haysiyetli bir şairi, Cemal Süreya Seber, o denli acı yaşamıştır ki, yaşı epeyce ilerledikten sonra dostlarının kulağına adeta fısıldayarak itiraf eder Kürtlüğünü ve yazar şiirini: "Bizi bir kamyona doldurdular. Tüfekli iki erin nezaretinde. Sonra o iki erle yük vagonuna doldurdular. Günlerce yolculuktan sonra bir köye attılar. Tarih öncesi köpekler havlıyordu. Aklımdan hiç çıkmaz o yolculuk, o havlamalar, polisler" Ağız birliği etmişçesine savunuyorlar Öymen'i.. Bilmem şimdi anlaşılır oluyor mu Onur Öymen'in tek partinin otuz sene boyunca devlet adına yaptığı zulümleri, isyanın 72. senesinde isyanın önderi Seyid Rıza'nın asılışının yıl dönümünde (18 Kasım 1937) aynen bir Kasım günü "sözlerinin arkasında durduğu"nun ısrarını. Evet, analar ağlamasın, çünkü analar da evlatlarıyla beraber başlarına yağdı- rılan bombalarla tıpkı Dersim'deki gibi ölüp gitsin ki, ölümlere methiye düzenler adlarıyla çelişsinler... Adı Şeyh Said ya da Dêrsim İsyanı olan kıyamlar, katliamlar yaşandığında tek parti dönemiydi ve işin başında Cumhuriyet Halk Partisi vardı. Ve bugün cumhuriyetle yaşıt olan partinin genel başkan yardımcısı Onur Öymen diplomat geçmişli bir siyasetçi. Partinin mensupları ağız birliği etmişçesine savunuyorlar liderlerini ve "O manada söylememiştir" diyorlar. Oysa diplomat dediğin kelime işçisidir, sözünün arkasında durur ve ne dediğini bilir. Nitekim Onur Öymen de öyle! Diplomat bilmeyecek de siz mi bileceksiniz? Sahi siz hangi Rızo'yu ve Dersim'i sorguluyorsunuz? Müfettişi Umumi İzzettin Paşa, yakalandığında Seyid Rıza'ya, yakalananın "kendisi" olup olmadığını sorar? Yanıt verir Seyid Rıza; "Ben Dersim'li Rızo'yum, Dersim'de her meşe altında ve her dağ başında binlerce Rızo vardır. Şu halde siz hangi Seyid Rıza'yı soruyorsunuz?" Sahi siz, evet evet adı Onur ya da Kılıçdaroğlu, Baykal ya da her ne ise; siz hangi Rızo'yu ve hangi Dersim'i soruyor, sorguluyorsunuz? Şimdi bu noktadan Dersim katliamı üzerine çıkarılacak dersler şunlar olmalı; Öymen meselesi değil CHP meselesi.. Bu mesele Onur Öymen meselesi değil CHP meselesidir. Partisi, hâlâ inadına Öymen'e ve sözlerine sahip çıkıyor ve çıkmayı da sürdürüyorsa 70 senedir güce ve ezene tapan Dersim Alevilerinin, hala kırıntısı kalmışsa CHP ile olan bağlarını koparmalarının vaktidir. Mesele Alevilik (ya da daha özel Dersim Aleviliği) meselesi değil, Kürtlük meselesidir. CHP'yi defterden silmenin vaktidir. Bu gecikmiş hesap kesimi, Şeyh Said'in de Seyid Rıza'nın da ruhunu rahatlatacaktır. Dêrsim ile ilgili soru'nun belki hâla bulunmayan yanıtını Seyid Rıza 70 sene evvel tarihe bırakarak verip gitmiş; "Yalanlarınız ve hilelerinizle baş edemedim. Bu bana dert oldu. Ama ben de önünüzde diz çökmedim. Bu da size ders olsun"... 2014 3 Aralık Çarşamba YORUM 3 Esas rejim değişikliği AHMET TULGAR F aşizm, dünyanın her yerinde sol hareketler tarafından kolayca yapılan bir tesbittir. Ama Türkiye Sol Hareketi’nde faşizm tesbitindeki bu kolaycılık artık ifrada ulaşmış, ‘faşizm’ kavramı handiyse bir klişeye dönüşüp ehemmiyetini, olası mücadele alternatiflerinin bir üst belirleyeni olma niteliğini ve yurttaş için korkutuculuğunu yitirmiştir. Sahiden de daha 60’lardan beri Türkiye Sosyalist Hareketi’nin bir çok siyaseti Türkiye’deki devlet iktidarını ya da hükümeti faşizm olarak adlandırmış, seçenekler ‘faşist devlet’ten ‘faşist diktatörlük’e uzanan bir skalada ama herhangi bir şiddet ya da yaygınlık derecelendirmesine işaret etmeden yerlerini almıştır. Oysa her otoriter rejimi, otoriter hükümetlerin ya da oligarşik devletin sistematik şiddet uygulayımlarını, devlet terörünün ya da askeri cuntaların halk üzerindeki operasyonel baskısını faşizm olarak tanımlamak ve adlandırmak, hem ideolojik öngörülerdeki yanlışlara yol açar, hem de aynı zamanda bütün mücadele ve direniş biçimleri- nin, cephe ve birlik yapılarının yanlış örgütlenmesine neden olur. ‘Faşizm’in belki de en temel ayrımı, onun bir sokak hareketi olması ve toplumsal prizmanın en dar ve tepe noktasından tabandaki en geniş yüzeye doğru hayatın her alanında belirleyici, denetleyici ve biçimlendirici şekilde işlemesidir. AKP iktidarının ve elbette en başta da bugünkü cumhurbaşkanının halkın özel hayatına kadar sızan söylemleri ve gündelik hayatın her alanını belirleme arzu ve isteği epey uzun bir zamandır önemli bir işaret oluşturuyordu. Sosyalist hareketler için tam burası, “Çok alametler belirdi” demenin yeriydi işte. Bugünse Gezi Direnişi sürecinden bu yana iktidarın yedeğinde tıkır tıkır işleyen, taraftarlarına yönelik örgütlenme çağrıları artık Cumhurbaşkanı’nın ağzından toplumun muhalefet alanı dışındaki en geniş sahasına yapılmaktadır. Geçen hafta 4’üncü Esnaf ve Sanatkarlar Şurası’nda kürsüye çıkan Cumhurbaşkanı Erdoğan, özetle “Bizim medeniyetimizde, milli ve medeniyet ruhumuzda esnaf ve sanatkar gerektiğinde askerdir, alperendir, gerektiğinde vatanını savunan şehittir, gazidir, kahramandır. Gerektiğinde asayişi tesis eden polistir, gerektiğinde adaleti sağlayan hakimdir, hakemdir” dediği konuşmasıyla faşizmin sosyolojik ezbe- ABONELİK KARTI 1 Yıl Yurtiçi 60 Adı Soyadı : ANADOLU YAKASINDA GÖRÜNÜR OLMAK iÇiN ilan Reklam ve Rezervasyon hattı için bizi arayınız T: 0216 457 46 46 F: 0216 457 13 12 e-mail: [email protected] Adresi : e-mail : Tel-GSM : Abonelik bedelini banka hesabına yatırdıktan sonra bilgileri lütfen aşağıda belirtilen posta adresine veya e-mail e gönderiniz. HALKIN NABZI Bağlarbaşı Mahallesi 2. İlkokul Cad. No:39 Cihangir İş Mrk. Kat:2 D:7 Maltepe/İstanbul/Türkiye T:+90 216 457 46 46 F:+90 216 457 13 12 [email protected] www.maltepeninnabzi.com AKBANK Maltepe Şubesi TL HESABI: Şube Kodu: 00 29 Hesap No:0189926 IBAN:TR35000460002 9888000189926 rini dehşet verici bir netlikte terennüm etmiş oldu. Erdoğan’ın “gelenek” dediği durum aslında orta sınıf ve esnafın faşizmin belkemiği olduğu yönündeki modern çağ siyasal deneyiminin ta kendisidir. Aynı günlerde Alperenler denilen eli kanlı, gladyo beslemesi örgütün, bugüne kadar çatısı altında olduğu Büyük Birlik Partisi’nden ayrıldığını deklare etmesi, 6 - 7 Ekim Kobanê protestoları sırasında üstlendikleri provokasyon ve linç görevlerini bundan böyle son işkilli ve göstermelik ayak bağından da kurtulmuş olarak yerine getirmek istediklerine işaret ediyor. Devlet Bahçeli ise, Türkiye faşizminin ideolojik odağı Milliyetçi Hareket Partisi’nin lideri olarak Kürdistan kentlerinde ve Alevi toplumunda infial ve provokasyonlara yol açacak söylev ve ziyaretleri ile Özel Harp’e ortam sağlamak için elinden geleni ardına koymuyor son dönemde. Türkiye’de esas rejim değişikliği şimdi oluyor işte. Halkın Nabzı Gazetesi Süreli Yayın AHİS Reklam Organizasyon Prodüksiyon San. Tic. Ltd. Şti. Adına İmtiyaz Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni (sorumlu) İSHAK KARAKAŞ Editör: Ahmet TULGAR Grafik Mizanpaj Hukuk Danışmanı Erdal BEKTAŞ Av. Uğur KARAKAŞ Grafiker Danışma Kurulu Hakan YILDIRIM Spor Servisi Fırat COŞKUN Kültür Sanat Bedros DAĞLIYAN Avusturya Temsilcisi Erdal BOYOĞLU Viyana Temsilcisi Emine BAŞKÖY Fehim IŞIK Samet MENGÜÇ Fuat TOKAT Yer: Bağlarbaşı Mh. 2. İlkokul Cd. No: 39 Cihangir İş Merk. Kat 2 D:7 Maltepe - İstanbul Tel: 0216 457 46 46 Fax: 0216 457 13 12 [email protected] Baskı: GÜN MATBAA Beşyol Mah. Akasya Sk No 23/A Sefaköy-Küçükçekmece - İST. Tel: +90 212 426 63 00 4 HABER 2014 3 Aralık Çarşamba CHP'den Başkan Öz’e ziyaret C umhuriyet Halk Partisi İstanbul İl Başkanı Oğuz Kaan Salıcı, Kartal Belediye Başkanı Op. Dr. Altınok Öz’ü makamında ziyaret etti. Ziyarette Kartal Belediye Başkanı Op. Dr. Altınok Öz, Kartal’da yapılan hizmetler ve projeler hakkında bilgi verdi. Başkan Altınok Öz, uygulamada olan Etap-1, Etap-2, riskli alanlar, Ceviz Meydanı, Uğur Mumcu Kent Meydanı ve Kartal’da devam eden deprem ve yerinde dönüşüm çalışmaları hakkında da bilgiler verdi. Kartal Belediye Başkanı Op. Dr. Altınok Öz, sonrasında Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul İl Başkanı Oğuz Kaan Salıcı ile birlikte sosyal medya grubuna geçerek; sosyal medyanın vatandaş ile diyaloglarını, gelen mesaj ve bilgilerin nasıl paylaşıldığı yönünde bilgiler verdi. Tasarım Araştırma Katılım (TAK) Kartal’ın çalışma alanlarını da yakından inceleyen Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul İl Başkanı Oğuz Kaan Salıcı, Kartal’da ‘TAK KONDU’ yarışmasına katılan tasarımları da yakından inceleyip TAK Kartal Deniz dolacak, Üsküdar Meydanı böyle olacak M armaray’ın Anadolu Yakası’daki ilk istasyonu olan Üsküdar’da meydanda yükselen bacalar, çirkin görüntü oluşturduğu gerekçesiyle traşlanacak. Olası kaza durumunda istasyondaki gaz veya dumanın tahliyesi için yapılan bacalar estetik ve şehrin silüetine uygun olarak yeniden tasarlanacak. Üsküdar Belediye Başkanı Hilmi Türkmen, Marmaray İstasyonu üzerine yükselen bacaların projede yer alması nedeniyle konulduğunu, ancak baca sistemlerinin görüntü kirliliği oluşturduğunu belirtip, kısmen tıraşlanacağını söyledi. Türkmen, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile birlikte yapılacak çalışma sonucunda bacaların estetik ve şehrin siluetine uygun olarak yeniden tasarlanacağını ifade etti. Siluete uygun hale getirilecek Marmaray Projesi doğrultusunda, Üsküdar Avrupa ve Asya kıtalarını birbirine bağlayan Marmaray’ın Üsküdar Meydanı’ndaki çıkış noktasına baca binaları yapılmıştı. Deprem anında tsunami, büyük patlama ve yangın kazalarında tahliye ve önleme amacıyla yapılan baca yapıları, Üsküdar Meydanı’nın görünümünü de değiştirdi. Olumsuz görüntünün değiştirilmesi için Üsküdar Belediyesi ve Büyükşehir Belediyesi birlikte çalışma yürütecek. Üsküdar esnafıyla gerçekleştirilen toplantıda konuya ilişkin bilgi veren Türkmen, “Üsküdar’ın estetiğine uygun olarak bu bacalar bazıları tıraşlanacak, bazıları da siluete uygun hale getirilecek. Bununla ilgili bir hazırlık içerisindeyiz” dedi. ekibinden bilgi aldı. ‘Kartal için fikrim var’ diyenlere kapımız her zaman açık Kartal Belediye Başkanı Op. Dr. Altınok Öz; Kartal ile ilgili fikirleri ve projeleri olan herkese kapılarının açık olduğunu belirterek, “TAK Kartal’ın temaları ve programları tartışılarak öneriler geliştirildi. Sanat, arkeoloji, teknoloji ve ekoloji temaları TAK Kartal’ın programlarının genel çerçevesini oluşturacak. TAK Gezici otobüsü ve mahallelerde kurulacak olan TAK Kondularda, sorunlar ve öncelikler birlikte belirlenecek, tasarımcılar sorunların çözümü için yenilikçi ve yaratıcı fikirler üretecek. Yaratıcı fikirlere sahip olan tüm Kartallılara kapımız açıktır.” dedi. Ziyaretin sonunda Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul İl Başkanı Oğuz Kaan Salıcı, Kartal Belediye Başkanı Op. Dr. Altınok Öz’ü çalışmalarından dolayı kutlayarak yeni projeler için başarılar diledi. Kartal Belediye Başkanı Op. Dr. Altınok Öz ise Salıcı’ya yaptığı ziyaretten duyduğu memnuniyeti dile getirerek teşekkür etti. YORUM 5 2014 3 Aralık Çarşamba Duhok Anlaşması’na ne oldu? FEHİM IŞIK R ojavalı Kürtlerin siyasi partileri Kürdistan Bölge Başkanı Mesud Barzani’nin girişimiyle 14 Ekim’den 23 Ekim’e kadar Güney Kürdistan’ın Duhok kentinde bir araya geldiler. 9 günlük toplantı sonrasında temel konularda anlaştıklarını belirten TEVDEM (Demokratik Toplum Hareketi), MGRK (Batı Kürdistan Halk Cephesi) ve ENKS (Suriye Kürdistanı Ulusal Cephesi) yetkilileri anlaşmanın ayrıntılarını görüşmeye ve Rojava yönetimini kalıcılaştırmaya dönük çalışmaları Rojava’nın en büyük kenti Kamışlo’da sürdüreceklerini açıkladılar. Rojavalı Kürt siyasi partilerinin vardığı uzlaşma gereği, Kamışlo toplantılarının iki ay içinde sonuçlandırılması gerekiyor. Rojava Üst Yönetimi olarak adlandırılan 30 kişilik meclisin partilere/cephelere dağılımı konusunda Duhok’ta anlaşma sağlanmıştı. Varılan anlaşma gereği üst yönetimin yüzde 80’ini yani 24 kişiyi TEVDEM ve MGRK bünyesindeki partiler ile ENKS’deki partiler eşit oranda paylaşacak, üyelerin yüzde 20’si, yani 6 kişi ise tarafların üzerinde anlaşacağı bağımsız şahsiyetlerden oluşacak. Temel konularda, özellikle de özerk yönetim ile YPG/YPJ’nin Rojava’nın ortak askeri gücü olması konusunda prensipte bir sorun yok. *** Duhok Anlaşması, Rojava yönetimi ile yönetime katılmayan siyasi partiler arasında yapılmış bir anlaşma değil. Bu anlaşmanın tarafları Rojava’daki Kürt siyasi grupları... Bu gruplar yönetimi bölgenin diğer halkları ve inançları ile ortaklaştırmak için de görüşmeler yürütecek. Ancak diğer gruplarla görüşmelerin başlaması, onların yönetime katılımı için öncelikle 30 kişilik Rojava Üst Yönetimi’nin oluşması lazım. Bildiğimiz kadarıyla TEVDEM ve MGRK’nin üst yönetime vereceği 12 üyesi hazır. Ancak ENKS hâlâ kendi üyelerini seçemedi. Görünen sorun, ENKS içinde yer alan PDK-S’nin (Suriye Kürdistanı Demokrat Partisi) 12 üyeden 4’ünün kendisine verilmesini istemesi... Daha önce 4 parti bir araya gelerek PDK-S adı altında birleşmişlerdi. PDK- S’de birleşen bu partilerin her biri birer temsilci istiyor. Diğer partiler ise PDK-S’yi de tek parti olarak değerlendirdiklerinden PDK-S de dahil ENKS’de siyasal ağırlığı olan 12 ayrı partinin her birine birer temsilci verilmesinden yana. ENKS’deki partiler arasında yaklaşık bir aydır yürütülen görüşmelerden bir sonuç çıkmadı. En son toplantıda partiler sorunu ENKS genel kuruluna taşıyarak çözme kararı aldılar. Sürecin uzaması üzerine TEVDEM yöneticisi İlham Ahmed bir açıklama yaparak Rojava Devrimi’nin, makam paylaşımında uzlaşamayan siyasi yapıları bekleme lüksünün olmadığını söyledi. Kabul etmek gerekir ki bölgedeki ağırlıklarının üstünde bir temsiliyetle yönetime katılacakların hâlâ uzlaşamamış olmaları karşısında İlham Ahmed’in verdiği tepki, yerinde ve haklı. *** Duhok Anlaşması sonrasında değerlendirilmesi gereken tek durum bu değil. Rojava Toplumsal Sözleşmesi’ne göre bölge 3 kantondan oluşuyor. Yeni oluşacak üst yönetim ise üç bölgenin tümünden sorumlu meclis görevini üstlenecek. Yani kantonlar fiilen birleştirilip Rojava Üst Yönetimi’ne bağlanıyor. TEVDEM ve MGRK, demokratik özerk yönetimin ENKS tarafından da benimsenmesi, farklı halklar ile inançların yönetime özgür katılımının sağlanması ve YPG/YPJ’nin ortak askeri güç olarak kabul edilmesi durumunda kendilerine dayatılan yeni idari yapılanmaya karşı çıkmayacaklarını söylediler. Şimdi beklenen, ENKS’nin kendi üyelerini Rojava Üst Yönetimi’ne vermesi... Çünkü bu aşama tamamlanmadan diğerlerine geçilemiyor. Bu aşama tamamlanır yani Rojava Üst Yönetimi fiilen sorumluluğu devralırsa Rojava’daki farklı halklar ve inançlarla yürütülecek görüşmelere geçilecek ve bu kesimlerin yönetime katılımı ile statülerinin yasal güvenceye alınması konusu tartışılacak. ENKS, başlangıçta askeri gücün ortaklaştırılması konusunu da siyasi müzakerelerde görüşmek istemiş ancak TEVDEM ve MGRK, Rojava’nın savunmasında ağır bedeller ödeyen YPG/ YPJ’nin partilerden bağımsız olduğunu belirterek bu konuda muhatabın YPG/ YPJ olduğunu açıklamıştı. Gelen bilgilere göre, henüz bir sonuca ulaşılmasa da farklı partilerin milis güçlerinin YPG/ YPJ’ye katılımı konusunda görüşmeler sürüyor. YPG/YPJ komutanları bu sürecin tamamlanmasından sonra Rojava’nın ortak askeri gücü olarak partilerden bağımsız bir şekilde tümüyle siyasi iradenin, yani Rojava Üst Yönetimi’nin kararlarına bağlı kalacaklarını daha önce teyit etmişlerdi. Bir köşe sınırı içinde yazmaya çalıştıklarım işin görünen yüzü. Kobanê’deki efsanevi direnişin başlamasından kısa bir müddet sonra yapılan Duhok Anlaşması, hiç kuşku yok direnenlere coşku sağladı. Kürdistan’ın diğer parçalarındaki siyasi partiler de, gruplar da, tek tek insanlar da bu anlaşmayı sevinçle karşıladılar. Buna rağmen biliyoruz ki siyasi rekabet hep var ve var olmaya da devam edecek. Hele iktidar söz konusu ise siyasi rekabet daha da artar. Bugün ENKS’de koltuk paylaşımı biçiminde dışarıya yansıyan sorun esasen siyasi rekabetin yansımasıdır. Ama unutmayalım, demokratik yönetimlerde tüm koltukların sahibi halktır ve halk, bazen geç hatırlasa da asla unutmaz... 6 YORUM 2014 3 Aralık Çarşamba Seçim barajı ve adalet ÖNDER BİROL BIYIK T ürkiye’nin zaten sakatlı olan demokrasisinin 30 yıllık kamburudur yüzde 10 seçim barajları… 12 Eylül darbe yönetimlerinin kötü bir şakası olan siyasi rejimin başına musallat edilen sistemin demokrasi ayıbı olduğunu aslında başından beri herkes biliyordu. Biliyordu da, iktidarıyla ana muhalefetiyle sistemin muktedirleri, şöyle böyle barajın nimetlerinden nasiplendiğinden kimse dünyada bir emsali olmayan bu saçmalığa son vermeye yanaşmadı. Herkesin bildiği bir sır daha vardı elbette… Kürt iradesinin parlamentoya yansımamasını engellemekti bütün amaç. Bu yüzden barajı, istikrar adına hadi diyelim makul kabul edilebilecek sınırı yüzde 5’e indirmeye kimse yanaşmadı. (Bana sorarsanız baraj da neymiş derim ya, neyse…) Mesele Kürtler olunca liberalinden sosyal demokratına, milliyetçisinden İslamcısına kadar herkes bunun vicdan yüküne aldırış etmeksizin, başka açılardan yerden yere çaldıkları 12 Eylül zihniyetinin kanatlarına sığınmakta pek heveskâr davrandılar. Bu yüzden Kürtler 25 yıldır bağımsız adaylarla seçime girip mecliste birleşerek barajları aşmak gibi bir yön- gerekli olan 330 milletvekili çıkartarak tem izlemek zorunda kalıyor. Ve her başkanlık sisteme hesapları içinde Erseçimde 15-20 vekillerini iktidar par- doğan ve AKP… Baksanıza başkantisinin gasp etmesini sineye çekiyorlar. lık sarayını bile önceden hazır ettiler. Adalet mi şimdi bu? Yolsuzluk operasyonlarından Şimdi yüzde 10 barajı beri düşüş trendine giren Sırf Anayasa Mahkemesi’nAKP’nin şimdi bile bu Kürt iradesine de (AYM) görülecek. rakamı tutturması zor ipotek koymak için Normal olan bu ayıgözükürken, yüzde yaratılan frankenstein ba son vermesi ge10 barajının kaldıreken yasama orgarılması ile bu heves artık rejimi direklerini nıdır. Ama mecliste iyice yalan olacak. sallamaya başladı. İşin çoğunluğa sahip ikAncak AYM’nin yargıya taşınması ise tidar partisi ve Kürt ‘temsilde adaletsizartık kimsenin kayıtsız lik yarattığı gerekdüşmanlığını varlık kalamayacağı bir sebebi haline getiren çesi ile kişi haklarının nokta MHP, hiç oralı olmuyor. ihlali’ yönünde karar beDüne kadar AKP “yüzde lirtmesi ve AKP’in bu karara 10 barajını biz mi getirdik ki biz kal- direnmesi, yargı ile iktidar arasında dıralım?” gibi absürt bir gerekçeye sı- yeni bir krize yol açacağını kestirğınarak mecliste aldığı oy oranından mek güç değil. Ki ülke seçim sathıdaha fazla bir temsile sahip olmanın na girmiş iken böylesi bir inatlaşma avantajını gani gani kullandı. Peki zaten orasından burasından su alan “Eee, her şeyin fazla zarar… Artık işin AKP gemisi için hayırlara vesile olsuyunu çıkartmayalım da şu barajı ar- mayacaktır. Buna bir de seçimlere tık kaldıralım” der mi peki? ilk kez parti olarak katılacağını açıkHiç sanmıyorum. layan HDP’nin kararlı muhalefetini Çünkü yüzde 10 barajına her za- ekleyince, AKP’nin yapacağı çok mankinden daha fazla ihtiyaç duyu- fazla bir şey kalmıyor. Bu durumda yorlar. Genel seçimlerde Anayasa de- AKP’nin yüzde 10 barajı kozuna ğişikliğini tek başına yapabilmesi için karşılık temsilde adaletsizliği daha da derinleştirecek ‘daraltılmış’ ya da ‘dar bölge seçim sistemi’ kozunu ileri sürmesini beklemek lazım. Daha önce de şöyle bir gündemleştirip geçmişlerdi zaten. Sıtma mı, ölüm mü, meselesi yani… Yüzde 10 barajı halkın doğal siyasi tercihlerini açığa çıkartmasına engel olan, daha küçük partilere yaşam ve büyüme şansı tanımayan, seçmen iradesini birkaç siyasi parti etrafında zoraki birleştiren bir sistem olarak demode ve anti demokratik bir sistem olduğunu artık herkes dile getiriyor. KONDA Araştırma Şirketi Yönetim Kurulu Başkanı Tarhan Erdem son genel seçimlerde halkın yüzde 44’nün iradesinin seçim sonuçlarına yansımadığını söylüyor. Korkunç bir rakam bu… Sırf Kürt iradesine ipotek koymak için yaratılan frankenstein artık rejimi direklerini sallamaya başladı. İşin yargıya taşınması ise artık kimsenin kayıtsız kalamayacağı bir noktayı işaret ediyor. Olayın güzel bir tarafı var, otorite ve statüko yanlıları her geçen gün kaybediyor ve değişime direnenler sandıkta bunun karşılığını görmekten bu kez kaçamayacaklar gibi… Ne dersiniz… HABER 7 2014 3 Aralık Çarşamba BÜ’de kadınlardan göç paneli B oğaziçi Üniversitesi Kadın Araştırmaları Kulübü (BÜKAK) ile Kültür ve Siyasette Feminist Yaklaşımlar Dergisi’nin düzenlediği “Türkiye Artık Göçmenler Ülkesi” panelinde Hamis Suriye Kültürevi’nden Şenay Özden, Caritas’tan Chiarra Rambaldi, yazar aktivist Nurcan Baysal, DTK Sağlık Meclisi’nden Zahide Daş yer aldılar. Şenay Özden, Suriyeli göçmenlerin Türkiye’de mezhep sahibi olduklarını anlattı ve Cenevre Sözleşmesi’ne vurgu yaptı. Chiarra Rambaldi ise Caritas için 5 yıldır İstanbul’da çalıştığını ve göçmen kadınlarla birçok proje yaptıklarını belirtti. Nurcan Baysal, Şengal’den gelen Ezidîler’in durumunu betimlerken, Türkiye’deki kamplarda 30 bin Ezidî olduğunu bildirdi. Baysal, göçmenlerin ihtiyaçlarının yerel belediyelerce karşılandığını, merkezi hükümetin hiçbir katkısının olmadığını ifade etti. Zahide Daş ise Suruç’taki kamplarda sağlık sorunlarının çok fazla olduğunu, özellikle yeni doğanlarının bakımında çok zorlanıldığını, sağlık hizmetlerinde amatör sağlıkçılarında görev aldığını açıkladı. Kartal’da silahlı saldırı K artal’da kimliği belirsiz kişi ya da kişiler, bir oto yıkamacı istasyonundaki çalışanların üzerine kurşun yağdırdı. Geçtiğimiz perşembe günü gece saat 03.00 sıralarında Kartal, Cevizli Mahallesi, Mustafa Kemal Caddesi üzerindeki bir oto yıkama istasyonunda meydana gelen olayda, oto yıkamacı dükkanı önüne araçla gelen kimliği belirsiz kişi ya da kişiler, istasyonda çalışanların üzerine kurşun yağdırdı. Vicdan rahatlatan önergeler M altepe Belediyesi personeli, inancına göre kurum tarafından belirlenecek ‘tatil’ günlerinde izin kullanabilecek. Maltepe Belediye Meclisi’nden CHP ve AK Partili üyelerin ‘oy birliği’ ile komisyonlara gönderilen önergeler, Türkiye’nin aranan tablosunu çizdi. Maltepe Belediyesi aralık ayı meclis toplantısında, çok önemli önergeler sunuldu. Belediye Başkanı Ali Kılıç başkanlığında yapılan oturumda, Noel ve Muharrem başlangıç günlerinin tatil olması önerildi. Meclisin oy birliği ile komisyonlara gönderdiği önergelere göre Maltepe Belediyesi personeli, hangi inanca dahil olduğunu kuruma yazılı olarak bildirecek. Bu durumda Aleviler Muharrem, Hristiyanlar da Noel başlangıcında birer gün izin kullanabilecek. Cemevleri ibadethanedir Aynı oturumda yine oy birliği ile ilgili komisyona havale edilen önerge ise, ilçe sınırları içerisinde bulunan Cemevlerine ‘ibadethane’ statüsü getirecek. Meclisi izleyen Maltepeliler önergelerden duydukları memnuniyeti ifade ederken, “Belediye Meclis üyelerimizin altına imza atacağı kararların, Türkiye’de örnek olacağına inanıyoruz” dediler. 2 Kişi yaralandı Açılan ateş sonrası istasyonda çalışan Ferit Ulukaş (39) ile yabancı uyruklu Mukhran Matkava (26) bacaklarından yaralandı. 2 yaralı ihbar üzerine olay yerine gelen ambulansla Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırılırken; şüpheli ya da şüpheliler kayıplara karıştı. Boş kovanlar bulundu Polis ekipleri ise oto yıkama istasyonu ve çevresinde inceleme yapıp delil topladı. Silahlı saldırının gerçekleştiği yerde çok sayıda boş kovan olduğu görüldü. “Bacaklarından vurulmuşlar” Bir görgü tanığı da olayla ilgili “Burada araç yıkanırken, plakası alınamayan siyah renkli bir araç geliyor ve araç içinden mermiyi basıp çekip gittiler. 2 tane yaralımız var. Durumları ağır değil, bacaklarından vurulmuşlar” dedi. Olayla ilgili soruşturma sürerken, polis olayı gerçekleştiren kişi ya da kişileri yakalamak için çalışma başlattı. 8 YORUM 2014 3 Aralık Çarşamba “Yeni Türkiye”nin dış politikası ABD’den nasıl gözüküyor? BARIŞ SARER A merika’da film eleştirmenleri yeni vizyona giren bir film hakkında söyleyecek iyi bir şey bulamadıklarında ‘riveting’ ya da ‘gripping’ gibi klişelere başvururlar. İşte Başkan yardımcısı Joe Biden’ın Erdoğan-Davutoğlu hükümetine geçtiğimiz hafta yaptığı ziyaret de ABD basınında bu şekilde yer aldı. ABD basını, 4 saat süren baş başa görüşmeye ilişkin olarak Erdoğan’ın “anlamlı” dediğini aktardı. Washington Post’un haberine göre ise bir ABD dış ilişkiler yetkilisi özet olarak, “temel konularda görüş birliğine varamadık ama çok yararlı bir diyalog oldu, birbirimizi artık daha iyi anlıyoruz” demiş. Gerçekten de riveting bir görüşme olmuş olmalı... Kısaca hatırlatmak gerekirse ABD-Türkiye gündeminde üç ana başlık vardı: Suriye, Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’deki enerji rezervlerinin değerlendirilmesi… Her üç konuda da iki ülke arasında ciddi mesafe bulunuyor. ABD Türkiye’den IŞİD’le mücadelede aktif destek beklerken, Türk hükümeti Esad’ın devrilmesini öncelik olarak görüyor. Doğu Akdeniz meselesi ise Kıbrıs, İsrail, Yunanistan ve Rusya’yı da doğrudan ilgilendiren ve Türkiye ile ABD’yi gittikçe daha uzlaşması zor zeminlerde karşı karşıya getiren bir diğer çetrefilli konu. ABD basını, Amerikalı diplomatların ağzından taktik konulardaki farklılıklara karşın stratejik ortaklığın sürdüğü şeklinde pozitif mesajlara yer verirken, önce Tayyip Erdoğan ve ardından da AKP Dış İlişkiler başkanı Yasin Aktay “ABD’nin yegane hassasiyeti petrol” ve “ABD’nin Ortadoğu politikaları tam bir fiyasko, o yüzden bölgede herkes Türkiye’den daha etkili liderlik bekliyor” diyerek bu zoraki görüşmeden doğan sınırlı pozitif havayı da dağıtıverdiler. Türk politikacıların pek sevdiği tabirle bu ‘nezaketsiz’ açıklamalar, ABD’li diplomatların pozitif açıklamalarının yanında ABD basınındaki yerini aldı. Biden’la yaşanan sonuçsuz bu görüşmenin ardından, yine geçtiğimiz hafta içerisinde iki ayrı çarpıcı haber ardı ardına Batı medyasına düştü. Bunlardan birincisi İsrail basınında çıkan ve Hamas’a bağlı bir hücrenin yapacakları eylemler için Türkiye merkezli üstlerinden emir aldıklarının ortaya çıkmasıydı. Hamas hücresini ve Türkiye bağlantısını açığa çıkaran İsrail iç istihbarat servisi Şin Bet (Şabak)’ın iddiası, bu durumun yeni olmadığı ve Hamas’ın uluslararası operasyon merkezini artık Türkiye’ye taşımış olduğu şeklinde. İkinci ve daha da korkutucu haber ise 29 Kasım tarihinde IŞİD’in Kobani’ye Kuzey’den, yani Türkiye sınırları içerisinden saldırmış olması. Bilindiği üzere Türkiye Kobani kuşatması başladığından beri sınıra asker yığdı. Saldırının Türk ordusunun gözü önünde, Türkiye sınırları içerisinden gerçekleştirilmesi hem Türkiye-IŞİD ilişkisini bir kere daha dünya gündemine getiriyor, hem de Türkiye’ye yönelik bir IŞİD tehlikesinin ciddiyetini hatırlatıyor. Sakıza dönen Kıbrıs tartışmaları ve Suriye ve İsrail’e ilişkin karmaşık tablo rutin gibi gözükebilir ancak adım adım Yeni Türkiye’nin kimliğini adeta ‘duyduk duymadık demeyin’ diyerek dünyaya anons ediyor. Peki nedir bu kimlik? ABD’den bakarak size Türk dış politikasının gidişatının nasıl gözüktüğüne dair birkaç tespit paylaşmak istiyorum. Yeni bir parya devlet mi doğuyor? 1- AKP dış politikası, Cumhuriyet’in kuruluşundan beri Türk dış politikasını karakterize eden yüzü Batı değerlerine dönük çizgideki AB’cilik (AKP’nin “ergenlik dönemi” diyelim) ve “komşularla sıfır problem” (2007) aşamalarından sonra AKP’nin içinde bulunduğu ‘ustalık’ döneminde “değerli yanlızlık” (2013) çizgisine oturdu. Artık gelinen noktada AKP dış politikası, Rusya, İran ve Kuzey Kore gibi alabildiğine bağımsız bir çizgide. 2- Erdoğan-Davutoğlu hükümeti bu çizgiyi ‘kişilikli’ dış politika olarak algılıyor ve iç politikada da öyle lanse ediyorlar. Evet, kişiliklilik önemli, ancak kişiliğin ne olduğu da bir o kadar önemli. Türkiye şu anda Ortadoğu’da el altından İslamcı terörizmi destekleyen, Müslüman Kardeşlerle ideolojik akraba, mezhep eksenli vesayet savaşları körükleyen güvenilmez bir partner olarak görülüyor. ABD’de ilgili çevrelerde gittikçe dikkat çekilen nokta ise Türkiye’nin IŞİD ve El Nusra Cephesi ile ilişkisinin Pakistan-Taliban ilişkisine benzerliği. Bu benzetmenin bir iltifat olmadığını söylemem sanırım gereksiz olur. 3- Türkiye’nin jeopolitik önemi ilkokuldan beri adeta kafamıza vurula vurula ezberletilirdi. Adeta “bakmayın kırıklarla dolu ekonomi ve demokrasi karnemize. Dünyanın bu köşesinde, Allah vergisi bu coğrafyamızda olduğumuz sürece sırtımız yere gelmez” deniyordu. Bu durum değişmiş durumda ancak AKP hala bu varsayım üzerinden hareket ediyor. Ortadoğu enerji hatları Türkiye’den güneye doğru kaydığı ve İncirlik üssü yerini Erbil üssüne bıraktığı zaman Erdoğan-Davutoğlu kötü bir kabusa uyanacaklar. Ancak çok geç olacak. 4- ABD’li diplomatlar uzun bir süredir Türkiye’yle ilişkileri yeniden kurgulamak ve iki ülkeyi ortak bir zemine çekmek için çaba harcıyorlar. Bu çaba dördüncü yılını doldurmak üzere. Maaşları ‘diyalog ve uzlaşma’ yapsınlar diye ödenen dışişleri bakanlığı çalışanları bir on dört sene daha Türkiye’yle “anlamlı”(!) görüşmeler yapabilirler ancak Demokratlarıyla, Cumhuriyetçileriyle ABD yönetimi ve kamuoyunun neredeyse tamamında Yeni Türkiye’nin kimliği hakkında ortak bir görüş şekillenmeye başlamış durumda. Artık ABD-Türkiye ittifakının gerçekçiliği ve sürdürülebilirliği ciddi şekilde sorgulanıyor. Türkiye gittikçe daha fazla İran, Kuzey Kore, Rusya, ve zamanın Kaddafi Libya’sı ve Saddam Irak’ı kategorisinde parya bir devlet olarak görülüyor. Gelinen noktada, ABD’deki Türkiye tartışmaları hala geniş bir spektrumda cereyan etmekte. Bir uçta “her şeye rağmen Türkiye’nin vazgeçilmez olduğu” iddia edilirken diğer uçta Türkiye’nin NATO’dan atılmasının tartışılması gerektiğini savunanlar dahi var. Ancak Council on Foreign Relations’dan Steven Cook’un dile getirdiği şu görüşlerin Erdoğan-Davutoğlu hükümetinin dış politikasına dair ortalama bakış açısını en iyi şekilde ifade ettiğini düşünüyorum: “Türk hükümetinin (henüz) umrunda değil gibi gözüküyor ama Ortadoğu’daki değişimleri algılamaktaki zayıf karneleri göz önüne alınırsa, bir gün uyanıp ne Müslümanların lider gücü, ne bir Avrupa Birliği üyesi, ne de ABD’nin örnek bir müttefiki olmadıklarını farkedebilirler.” 2014 3 Aralık Çarşamba YORUM 9 Nihal Atsız’dan Edirne Valisi'ne kalan ırkçı miras "la furtuna" (1) Ey İstanbul Yelda Karataş ve Mario’ Levi’ye Uzakta bir çocuk ağlar Bir anne yavrusunu çağırır Ve hüzzam mırıldanır bir kanun Gece yarısı ürpermelerle Dile gelir Mehmetleri şair evinin Darbelerle solan Eylül hatıratında B u topraklarda her şeye rağmen yaşamın anlamını bilmenin kararlılığıyla hayatını devam ettirme gayreti içindesindir. Ailen ve çevrendeki onca insan gibi, kendi içine çekilmiş, etliye sütlüye karışmadan âdeta görünmez olmaya çalışarak sessizce yaşayıp gidiyorsundur… İspanya’dan Osmanlı’ya sığınalı ne çok zaman olmuştur. 1492 yılından itibaren burada kök salmaya, yerleşik hayata geçmeye çalışan bu kadim halk bu süre zarfında inanılmaz acılar yaşamış olsa da bu ülkeyi sevmekten bir nebze olsun vazgeçmedi… Onları en çok bu trajediye kendileri de katlanmak zorunda kalan bu ülkenin gerçek sahipleri iken tehcir ettirilen Ermeniler, Süryaniler, Rumlar ve Ezidiler anlayacaktır. Şimdi buralarda tam yerleşip kök salmışken birileri sana bu topraklarda sığıntı olarak yaşadığını, onların engin hoşgörüsüyle kalabildiğini sana hatırlatır. Gerçek bir kurşun gibi ensene ya da bir şamar gibi yanağına aşk ettirilir. Hiç yormayalım kendimizi; bu devlet ırkçı milliyetçiliğin en vahşi hamuruyla karılmıştır. Bu toprakların güzel insanları birbiri ardına katledildiğinde, birbiri ardına çeşitli vesilelerle göç etmeye zorlandıklarında gittikçe yalnızlaşmamış mıydılar? Sahi ünlü bir Yahudi’ye neden ke- man dediğinde aldığın cevabı anımsıyor musun? ''Göç yollarında rahat taşınabiliyor ondan'' dememiş miydi? Bir gün birisi bir cümle kurar… Cümlesinin gerçek olduğundan, ceberut devlet anlayışını ayniyle taklit ettiğinden emindir. Zevkle, aşkla anlatır. Ağzından çıkan lafların nereye gittiğinden, nasıl bir travma yarattığından oldukça emindir. Ne demişti gündeme balyoz gibi düşen sözleriyle Edirne Valisi Dursun Şahin: “Mescid-i Aksa’nın içinde savaş rüzgârları estiren, bizzat savaş tatbikatı yapan o eşkıya kılıklı insanlar orada Müslümanları katlederken; biz de burada onların sinagoglarını yapıyoruz. İçimde ki büyük kinle söylüyorum bunu. Onların mezarlıklarını temizliyor, projelerini genel kurula gönderip tescilini bekliyoruz.” Türkiye Hahambaşılığı ve Türk Musevi cemaati de yazılı bir açıklama yaparak devleti temsil eden bir validen duyulan bu söylemden ötürü hicap duymaktayız demişlerdir. Peki, neden niçin bu nefret söylemi… Kırımlardan, katliamlardan, mübadelelerden artakalan gayrimüslimleri bu ülkede hadlerini bilerek yaşamaları ve millet-i sadıka gibi davranmaları koşuluyla hoşgörü gösterilen unsurlar olarak gören devlet kompleksi; bu ülkenin gerçek sahiplerinin kim olduğunu her daim göstermekten kaçınmamaktadır. Sahi, ne demişti Mahmut Esat Bozkurt: “Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır. Hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı. Dost ve düşman hatta dağlar bu hakikati böyle bilsinler” Unutmadık, zaten hiç unutturmayacağınıza da eminim… Anti semitizmle, Anti siyononizmi bir tutan devlet anlayışı demokratik devlet anlayışına nasıl yakışır düşünemiyorum. İsrail’in Filistin Halkına reva gördüğü tüm kötülüklerin müsebbibi olarak bu topraklarda yaşayan Yahudi cemaatini görmek abesle iştigaldir. Lakin şimdiki cumhurbaşkanımızın eski sözleri daha soğumadı ki: “Ermenistan başka ülkelerin parlamentolarında soykırım kararı geçirmeye çalışırlarsa, biz de Türkiye’deki kaçak Ermenileri geri göndeririz.” Edirne Yahudi Mezarlığı ve sinagog’un belediyenin çabaları ile muhafaza edilmesinin övünç vesilesi olarak kullanılması kabul edilemez. Bu coğrafyada ki Yahudi cemaatinin %90 civarında azaltıldığını unutmamak gerekir. Ya Neve Şalom Sinagogu’na 'yıkılacak mekân' pankartı asan öğretmene ne demeli. Mahmut Esat Bozkurt ruhu halen devam ediyor diye sevinirler mi acaba milliyetçiler… Devam edecek.. Sonsuz tarihinde İstanbul’un Hüzünlerle hak edilir mutluluklar Göçlere hazin bir keman eşlik eder Sarhoş akşamlarında Papirüsün Ağlamaya hazır bir Turgut Uyar Bil ki sevgiyle iki yanağından öpülür Ne zaman durulacak bu gidip gelmeler Ağıtlarında bu coğrafyanın acıları insanlığın Minareli göklerinde martı sesleri Ey İstanbul! Yedi dilli şehirlerin tanrısı çağır beni! Ana dilimle varayım yanına Koynuna sar beni. Bedros Dağlıyan İstanbul, 20 Kasım 2014 10 YORUM 2014 3 Aralık Çarşamba Kemalizm üzerine A nadolu coğrafyası Kemalizm’e öyle inanmıştı ki, o büyük bir kurtarıcı, o emperyalizme karşı bir simgeydi. Büyük bir önderdi. Mustafa Kemal’in ‘’ilerici’’, “devrimci”(!) olduğuna inandırılmıştı kitleler. Öyle ki yakalarına Atatürk’ün resimini gururla takarak geziyorlardı. Oysa, O emperyalistler tarafından bir kamuflaj malzemesi olarak kullanıla kullanıla, ısıtıla ısıtıla servise sunulmuştu. Bolşevikler’de ‘‘Kemalist”ler sıfatını kullanıyorlardı. Öncelikle Lenin, emperyalist işgalcilere karşı Sovyetler Birliği’ni korumak için Mustafa Kemal önderliğindeki hareketi “kendi Burjuva Demokratik Devrimini tamamlamaya çalışan” Türk Burjuva Hareketi olarak görüyordu. “Kemalistlere” yapılan askeri ve mali yardımın nedenlerini Kurtuluş Savaşı'na yapılan bir yardım olarak değerlendiriliyordu. Mustafa Kemal politik manevralar içindeydi, iktidar hırsı ile yanıp tutuşuyordu. Erzurum, Sivas kongrelerinde şeyhleri, ağaları, Kürtleri yanına çekmişti. Hacı Bektaş dergahında Cemalettin Dede’yi ikna etmişti. Hatta onu göstermelik Büyük Millet Meclisi başkanı bile yaptı. Mecliste esamesi hiç okunmadı. Resmi olarak sürgün edilmedi ama Amasya'da yalnızlaştırıldı ve orada yalnız başına öldü. Kemalizm sadece somut tarihsel bir biçimiyle, bir ideoloji olarak tanımlanmaktadır. Oysa tarihsel ve toplumsal temellerine yönelik bir tanımlama olmadığından, ne politik olarak onun toplumsal temellerine ne de yöntemsel olarak ideolojik köklerine yönelmek mümkün olmamaktadır. Kemalizm, Osmanlı otoritesinin devamı, bürokratik kastın egemenliğini ve çıkarlarını koruma gücüdür. Kemalizm`i ilerici görmek isteyenler, 27 Mayıs 1960 darbesindeki nisbi olanakları kriter olarak mı aldılar? Kemalizmi kurtarıcı görenler emek sermaye çelişkisini nasıl açıklayabilirler? “Devrim”(!) “sol”(!) görünüm altında ortaya çıkan ve “Devrimci Ordu” gibi kavramları işleyen küçük burjuva hareketleri üzerinden gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Daha çok ordudan gelecek bir darbeye “devrim” umut bağlamış oluşumlar özellikle 9 Mart’çılara umut bağlayanlar. 12 Mart 1971 darbesi ile silikleşip, siyaset sahnesinden silindiler. Deniz Gezmiş, Kemalizm hayranlığını bir dönem sürdürmüştür, Mahkeme savunmalarında bunu görmek mümkün ama asıl siyasal duruşunu ve öz eleştirisini idam sehpasında yapmıştır. İşte bu tarihi an görülmek ve duyulmak istenmemektedir. ''Yaşaşın Marksizm'in, Leninizm'in yüce ideolojisi, Yaşasın Türk ve Kürt halklarının ortak kurtuluş mücadelesi'' diye haykıran Deniz’in Kemalizm'den kopuşunun en yalın ifadesi değil mi? Bu tarihi sloganlar Deniz Gezmiş’in sınıf mücadelesine bıraktığı en önemli mirastır. Kemalistler ve ulusalcılar, Türk solu vb. istediği kadar babasına yazdığı mektubu allayıp pullasınlar. Nazım Hikmet, Mustafa Suphi’lerin katledilmesinden sonra, yazdığı şiirinde ‘burjuva Kemal diye bahseder. Özellikle Mustafa Kemal dönemi (1919–1938) Türkiye Cumhuriyeti`ndeki ekonomik, politik ve sosyal uygulamalar incelendiğinde, “Kemalizm”in bir dünya görüşü olmadığı gibi onun burjuva karakteri çok açık görülür. Burjuva Demokratik Devrimler den başka anlamlar çıkaran, onun sınıf özünü ve diktatörlük karakterini göremeyenler, Kemalist diktatörlüğün etrafında dönüyorlar. “Kemalizm ” tanımlamalarıyla egemen sınıf özünü gizleyerek Burjuvazi'nin sistem savunuculuğu yapıyorlar. Mustafa Kemal iktidarı, Cumhuriyet sonrası rüşvet, hırsızlık ve devlet olanaklarından yararlanma, ayrımcılık, adam kayırma her alana yayılmıştı, katliamların planlayıcısı ve destekçisi olmuştur. Kemalist iktidarın karakteristliğini şöyle tanımlayabiliriz. 1) Şiddet araçlarının (tek elde) denetimi, 2) Osmanlı’nın otoritesi, 3) Egemenlik, 4) Bürokrasi, 5) Vergilendirme. Bu ögeler Kemalist iktidarın en asli dayanakları arasındaydı. T.C. bürokrasisi hala be- lirgin bir referandumdan geçmemiştir. Türk “solu”nun kaynağı ve TKP Bilindiği gibi sol ve sosyalist gruplar ve partiler, milatlarını Türkiye Komünist Partisi’nin kuruluşuna dayandırır. Ve Mustafa Suphi öne çıkarılır. Ondan önceki Sosyalist hareketler ve sosyalist militanlar hatırlanmaz. Türk milliyetçisi, ırkçı, ittihatçı rejimin Anadolu’da yeniden tesisinin mücadelesi olan Kurtuluş Savaşı’na destek olmak için Anadolu’ya gelirken katledilen Mustafa Suphi’nin bu tavrı başlı başına “sol” hareketin Kemalizm’e teslim olmasıyla sonuçlanmıştır. Partinin yetersizlik ve zaaflarının tartışılmaması, tartışma geleneğinin oluşmaması ve öz eleştiri mekanizmasının gelişmemesi, zaafların gelenek olarak günümüze taşınmasına neden olmuş ve yanlışlıklar zinciri ile yanlış ideolojik hat pekiştirilmiştir. Solun Kırmızı tabu ve yanlışlarına dokunulmamıştır. Kemalizm’in özü, tarihsel ve sınıfsal temelleri göz ardı edildi. Kemalizm'in sosyalizme düşmanlığı anlaşılmadan aldığı somut ideolojik biçimler de anlaşılmadı. YORUM 11 2014 3 Aralık Çarşamba Oğul İSHAK KARAKAŞ O rtanca oğlumun doğum günü akşamında buluştum Sami Elvan ile. Okmeydanı’nda bir kebapçıda yutkunmakta zorlanarak birer tas çorba içtik Sami Bey’le. “Bey” demem tuhaf kaçacak: Sami Yoldaş ile. Okmeydanı’na giderken yolda, metrobüste oğlumu aradım. “Ben biraz gecikeceğim, pastayı kesmek için beni beklersiniz herhalde” dedim. Berkin’in babası ile söyleşi yapmaya gittiğimi söyleyemedim. Oğlumu bilirim, o pasta boğazından geçmez sonra. O telefondan sonra Sami Yoldaş’la empatim iki kat arttı. Evlat acısı tahayyül sınırlarımı aşıyor, sonra da kendimden utanıyordum, ne çok babaya bu devletin evlat acısı yaşattığını düşündükçe. Sami Elvan’a soru sorarken se- sim kısılıyor sanki. Bana Berkin’i kadar hüküm süreceklerini sanıyorlar? anlatmasını çekine çekine rica Sami Yoldaş anlatıyor. ediyorum. Kaybettiği oğBerkin’in boyu onu lundan bahsederken, geçmişmiş. İşten kendi oğullarımı düDaha 15’inden gün çıktıklarında anneşünüyor ama hiç almıştı Berkin. Kendi siyle, babasıyla busöz etmemeye kaçocuklarımın 15’inci luşur, elini ikisinin rar veriyorum. omzuna atarmış Daha 15’inyaşlarındaki halini da, öyle gezerlerden gün almıştı düşünüyorum. Ne kadar miş. Berkin. Kendi çoküçüktüler daha Benim oğullarıcuklarımın 15’inci mın da boyu beni geçyaşlarındaki halini ti. Ufak oğlum da geçti düşünüyorum. Ne kadar galiba benim boyumu. Bunu küçüktüler daha. Zaten hangi çocuk kaç yaşında büyür ki babası- düşünüyor, yine susuyorum. Sevinmekten, bir an olsun mutlu nın, anasının gözünde. Ama bu devlet ne çok babaya, ne olmaktan utanır hale gelmişiz bu ülçok anaya o yaşını bile göstermedi kede. Büyük oğlum geçen sene Şemçocuklarının. Bunca ana babanın ahıyla nereye dinli’de hekim olarak askerlik yaptı. Şimdi onun da bir oğlu var. Arjen adı. Üzerine titriyoruz ailece. Büyük oğlum döndüğünde de sevinememiş, sevinsem de dışa vuramamıştım. Hep bir burukluk oluyor içimizde. Pazartesi akşamı, Sami Yoldaş’ın yanından ayrılıp eve döndüğümde kapıyı ortanca oğlum Uğur Azad açtı. Büyük oğlum Umut Welat da gelmişti. Küçük oğlum Ufuk Amed de evdeydi. Uğur Azad’ın pastasını hep birlikte kestik. Onlara baktım bir kez daha. Dileğimiz onurlu barıştı. Evet, biz babalar bu barışı, ama onurlu bir barışı kurban etmeyeceğiz bu eli kanlı devlete, bu para ve iktidar hırsından gözü dönmüş hükümete. Kulağımız bu yüzden hep İmralı’da, Kandil’de. Bizim derdimizi onlar anlar. SOYLESI 12 SÖYLEŞİ 2014 3 Aralık Çarşamba İshak Karakaş Sami Elvan Sizi cumartesi gecesi ESP’nin 20’nci kuruluş yıldönümü şöleninde gördüm. Diğer şehit devrimcilerin aileleri ile sahnede yerinizi aldınız. O zaman da sizinle söyleşi yapmak istemiştim. Yoğunluktan fırsat olmadı. Berkin’in acısı hepimizin içinde. Ama siz babasısınız, sizin acınız başkadır. Berkin vurulalı 553 gün oldu. Bugün de (1 Aralık) insanlar sosyal medyada kampanya yaptılar ve “Berkin Elvan dosyası nerede?” diye sordular yetkililere. Bunu da konuşacağız. Ama önce söyleşi teklifimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim. Ben de size teşekkür ederim. Önce şu an ne hissettiğinizi sormak isterim. Şimdi 553 gün dediniz, ben tam bilmiyorum. Şu an onun hesabını yap- madım gün olarak falan. Siz belki hesabınızı yapmışsınızdır, ona göre cevap vereceğim. Evet. Biz Berkin’in vurulduğu günden bu güne kadar, vurulduğu gün de dahil, Berkin ameliyattan çıktıktan sonra ki, çünkü Berkin ameliyattan çıktığında biz öğrendik durumunun tehlikeli olduğunu, o günden bugüne bizim hayatımız çok değişti. Ne gibi? Çünkü biz şu an, nasıl anlatılır bilmiyorum ama biz yaşayan bir ölüyüz. Gerçekten ayakta durmak için, direnmek için, çocuğumuzun mücadelesini yapmak için elimizden gelen bütün gayreti gösteriyoruz, bütün çabayı gösteriyoruz ama bazen de çok, işte böyle, sıkıntılar, dertler, üzüntüler çok yaşıyoruz, hâlâ da yaşıyoruz, hem eşim, hem ben, hem çocuklarım da aynı şekilde. Çünkü Berkin’in gücü gerçekten çok ağırmış, taşınacak bir yük değilmiş yani. Gerçekten çok ağırmış. Bizim başımıza geldi, hiç kimsenin başına gelmesini istemem. Düşmanım da olsa istemem. Ama şu an bize bu acıları, bu dertleri yaşatan kişiler hâlâ işte elini kolunu sallayarak, işte bir şekilde, maaşlarını alarak, primlerini alarak, hayatlarına devam ediyorlar. 553 gündür davada bir ilerleme olmadığı gibi iddianame de hazırlanmadı. Kimse yargılanmadı. Bu elbette sizin gibi evladını kaybeden bir baba için çok ağır bir şey. Buna gelmeden önce biraz Berkin’i konuşalım. Berkin’i sizden bir kez daha dinleyelim. Nasıl bir çocuktu Berkin? Gerçekten Berkin, nasıl anlatayım bilmiyorum ama Berkin başta hay- vansever bir çocuktu. Eğer ki bir kişiye güveniyorsa, onun samimiyetine güveniyorsa, Berkin ona canını feda edecek kadar çok samimi bir çocuktu. Bunu net olarak ifade ediyorum. Eğer bir kişiye güveniyorsa, eğer eminse onun karakterinin düzgün olduğuna, ona canını feda edecek kadar samimi bir çocuktu. Bunu açık yüreklilikle ifade ediyorum. Berkin 13 buçuk yaşındaydı vurulduğunda ama o yaşının çocuğu değildi tabii ki. Daha mı olgundu? Daha, yaşına göre daha bilinçliydi, daha zeki bir çocuktu, daha akıllıydı, nereden ne geleceğini çok iyi biliyordu, tabii ki çocuk olmasına nazaran, bazen oluyordu ki bizi bile yönlendiriyordu yani. Mesela Berkin’in iki tane büyük ablası var, hatta yeri geldiğinde onlara bile, onları, şöyle söyleyeyim, hani işte sokakta, işte, “abla, kimseyle konuşma- SOYLESİ 13 SÖYLEŞİ 2014 3 Aralık Çarşamba “Ben kendi gençliğimi oğlumda görüyordum” Berkin Elvan vurulduğunda 14’ünün içindeydi. Hastanede 269 gün mücadele etti. Onu kaybettiğimizde 15’inden 3 ay 6 gün almıştı. Babası Sami Elvan anlatıyor. “Ben kendi gençliğimi oğlumda görüyordum” diyor. Bütün hayallerini yıktıklarını söylüyor. Ama ayakta. Oğlu için mücadeleye devam edeceğini belirtiyor. “Biz Berkin’in sadece anası babasıyız ama Berkin herkesin çocuğu” yın ha, bak burada kardeşiniz var” gibi böyle himayesi altına almak için, böyle yani, yeni işte ergenlik çağına başlamış, öyle ablalarına bile gözdağı veriyordu, yani gözdağı derken, korkutma amaçlı filan değil de, mizah olsun anlamında yani. Ablaları da zeten, biz çocuklarımızla çok samimiyiz, o kadar samimiyiz ki, yani çocuklarımız bizden en ufak bir şeylerini saklamazlar. En ufak bir şeylerini. Hatta çok kısa bir şey anlatacağım bu konuda da, burada anlayacaksınız bizim çocuklarımıza ne kadar yakın olduğumuzu. Cuma günü benim küçük kızım okuldan beni arıyor, dersleri boşmuş, diyor ki, “Baba, pantolonumun paçasını yaptın mı?”, ona pantolon almıştık yeni, öyle demiyor, “Sami” diyor, “pantolonumu yaptın mı?” Ben bu kadar çocuklarımla samimiyim yani, bir arkadaşım. Bir baba kız, baba oğul gibi değil de bir arkadaş gibiyiz. Arkadaşınızı da kaybettiniz. Berkin de öyleydi. Akşam işten gelirdik. Eşimle birlikte biz aynı mahallede çalışıyoruz. Berkin benden bir iki parmak daha, üç dört santim daha uzundu, benden uzundu yani, işte annesini bir kolunun altına, beni bir kolunun altına alıp böyle eve kadar getirirdi, kapının önüne kadar, “Siz yemeği hazırlayın anne, ben geliyorum”, bana da “Baba, pamuk eller cebe, biraz gideyim internette oyun oynayayım”, yani evde bilgisayarı falan vardı, interneti falan her şeyi vardı, ama o işte arkadaşları ile takılıyordu. Yemek saatinde gelirdi, ondan sonra sohbetimize evde devam ederdik. Bizim sohbetimiz de genelde şeydir, eğitim üzerinedir hep. Yani kesinlikle öyle bir çevreye bir zarar, şu, bu, kesinlikle öyle bir şey yoktur. Hep eğitim üzerine konuşurduk, işte ben çocuklarıma söylerdim, “Ben” derdim, “size ben hiçbir şey alıp, size ben bir şey diyor. Sahiden de Berkin bu ülkedeki vicdanlı her insanın yüreğinde artık. Unutulmayacak. Ancak Berkin Elvan’ın davasında bir ilerleme kaydedilmiyor. İddianame hazırlanmadı. Geçen pazartesi günü sosyal medyada bu konuda bir kampanya yapıldı. Ben de aynı gün Berkin’in babası Sami Elvan ile buluştum ve kendisine hem davanın durumunu hem de neler hissettiğini sordum: vaat edemem, ama sizi sadece okutabilirim, sadece bunu yapabilirim size” derdim. Ne onur verici bir tavır. “Hiçbir şey vaat edemem size, araba alamam, ev alamam, işte böyle bir şey yapamam ama sizi okutabilirim.” Bizim sohbetlerimiz böyleydi çocuklarımızla. Bu şekildeydi. Bir arkadaş ilişkisi içindeydiniz. Hayvanseverdi, cana yakındı, babasıyla arkadaş, annesiyle, kızkardeşleriyle arkadaş. Ve 13 buçuk yaşında bir çocuk vurulduğunda. Bugünlerde cumhurbaşkanı, daha başbakanlığından beri, evvelden beri mütemadiyen Berkin’den söz ediyor, suçluyor. Bu sizi nasıl etkiliyor? Birincisi, beni hiç yanıltmıyor da, çünkü ben şunu düşünüyorum, aslın- da bir siyasi kimliğim yok, siyasetle hiç aram da olmadı bugüne kadar ama düşünüyorum ki bazen, bu adam Berkin’den korkuyor, Berkin’den korktuğu için, ya düşünsene, 8 tane çocuğu Gezi’de öldürmüşler, Berkin hariç hiçbirisi ile uğraşmadı, diğerleri de bizim çocuklarımız, sadece Berkin’le uğraşıyor. Berkin’in ailesi ile uğraşıyor. Niye sadece Berkin’le? Bence korktu Berkin’den. Bence korktu. Çünkü Berkin’i uğurlamaya gelen o kitleden korktu. Berkin’i hastanede yalnız bırakmayan o kitleden korktu, yani bence korktu. Çocuk katili denmesinden mi korktu hükümetine? Bence o da var yani. Sen 14 yaşındaki bir çocuğu, 14 yaşının içinde daha, yaşını bitirmemiş, 14’ünü hastanede bitirmiş, 15’ine hastanede başlamış ve SOYLESI 14 SÖYLEŞİ 15’inci yaşında 3 ay 6 gün almış, 15’inci yaşından hastanede 3 ay 6 gün almış, bu çocuk hastanede hayatını kaybetmiş. Sen diyorsun ki kendin, işte “benim polisim destan yazdı, polislerime ben verdim emri, bunlara” işte, “kaçar maaş ikramiye verdim”, onları biraz daha ayakta tutmak için, çünkü parayla satın aldın onları. Teşvik anlamında yani? Tabii, ama şu bir gerçek, Berkin’i uğurlamaya gelenlere, hastane sürecinde olsun, şeyde olsun, biz hiçbir kimseye paraya vermedik. Hiç kimseye de bir şey söylemedik. Hepsi kendi bir şekilde geldi. Çünkü Berkin herkesin çocuğuydu. Berkin’i herkes sahiplendi. Diğer Gezi şehitlerini nasıl sahiplendiyse, Ethem’den tutun Medeni’ye kadar, hepsini herkes nasıl sahiplendiyse, Berkin’i de aynı şekilde sahiplendi. Ama Berkin’in biraz daha küçük oluşu, biraz daha, nasıl söyleyeyim, yani aktif çocuk oluşu, onu yaraladı, korktu yani. Polislere böyle bir durumda destek vermek azmettirmek anlamına da gelmez mi? Tabii ki yani. Davanızda bunu dile getirecek misiniz? Zaten hakkında suç duyurusunda bulunduk. Berkin’le ilgili konuştuğu bütün söylemlerinin arkasından suç duyurusunda bulunduk. Tabii ki cumhur- 2014 3 Aralık Çarşamba başkanı olduğu için biliyorsunuz, yargılanamıyor. Sadece devlete ihanetten yargılanıyor. Oğlunuzun dosyasının akıbeti bilinmiyor. Bugün sosyal medyada bir kampanya yapıldı. İnsanlar sordu, “Berkin Elvan’ın dosyası nerede?” diye. Bu konuda ne diyeceksiniz? Şimdi zaten biz bunu bilinçli yaptık. Sağolsun, toplumumuz duyarlı bu konuda. Berkin’in davası 25 Haziran 2013 tarihinde suç duyurusunda bulunduğumuz o günden bugüne Berkin’in dosyasında hiçbir işlem yapılamadı, şundan dolayı yapılamadı, sadece bir tane polis, o da yanılmıyorsam tanık olarak dinlenecek bildiğim kadarıyla, onun ismi girdi, diğer üç tanesinin yüzleri açık, resimleri ortada, bir de biz şuna da inanıyoruz, Berkin’in daha net görüntüleri var, çok net görüntüleri var. Vurulduğu anın mı? Tabii ki, vurulduğu anın da var, sokağa nasıl çıktığının da, nasıl olduğunun da var. Ses kayıtları dahi var. Oradaki çocukların sokakta bir eylemi yok. Polise taş atmıyor, bir şey yok, sokakta barikat yok, hiçbir şey yok, sen direkt isabet alıyorsun, nişan alıyorsun, kafasına sıkıyorsun. Biz bunun için bu mücadeleyi nerede ne yapmamız gerekiyorsa bugün bu şeyi yaptık, yarın da başka bir eylem yapacağız, çünkü bu suçluların, bu katillerin ortaya çıkması için elimiz- den gelen her türlü, yasal olan haklarımızı her türlü kullanacağız. Görüntüler, Mobese kameralarından mı, basından da görüntü var mı? Ben söylemiyorum, onlar kendileri biliyorlar, var onlarda, çok net. Bu bize gelen görüntüler yanılmıyorsam TOMA’nın görüntüleri, çünkü sokağı çeken başka bir tane arabadan görüntüler var. İnanıyoruz buna, var çünkü. Biz istiyoruz, istiyoruz yani, bu görüntülerin daha net, Berkin nasıl vuruldu, nasıl orada hareket etti, her şey var. Ben onu biliyorum yani, onu hissediyorum. Bunu da çıkarmaları lazım, bu da emniyetin elinde. Özellikle Emniyet ve savcılardan bekliyorsunuz yani? Tabii ki savcılardan yani. Çünkü Berkin’i nasıl vurdukları ortada. Biliyorlar, çünkü suçlular. Berkin’i alenen, açık açık vuruyorlar. Nişan alarak vuruyorlar. Bunu mahkemede dile getirecek misiniz? Tabii ki getireceğiz. Oğlunuz Türkiye’de bir direniş sembolü oldu. Bu sizin hayatınızı nasıl etkiledi? Şimdi o yönüyle, Türkiye’de değil, dünyada bize çok güzel tepkiler geldi. Oğlumuzun bu yönüyle gurur duyuyoruz. En azından, şöyle düşünüyorum, Gezi, işte dediler ki, “bu çocuklardan bir şey olmaz”, hep bilgisayar çocuğu dediler, ama öyle değilmiş, o çocuklar, bunların içine hepsi dahil. Berkin de mücadele etti. Berkin 269 gün hastanede mücadele etti. Diğer dostlarımız da ona destek oldular. Her yönüyle. Bu konuyla ben çok gurur duyuyorum. Oğlumla. En azından şöyle düşünüyorum, aslında tam öyle kavram olarak söyleyemeyeceğim ama Berkin bir nebze de olsa halkımıza bir direnme gücü verdiğini ve toplumun da onu benimsediğini, herkesin kendi bir parçası bildiğini, Berkin’i herkes her sabah, “artık uyan Berkin” diye tweet attığını, facebook’tan yazdığını çok iyi biliyoruz, bunları. Onun için Berkin sadece bizim çocuğumuz da değil, artık o herkesin çocuğu. Halkların çocuğu oldu. Herkesin çocuğu. O bizim çocuğumuz değil, sadece biz annesi babasıyız. O artık geçmiş zamanda devrim şehitleri nasıl şu anda unutulmuyorsa, Berkin de, diğer çocuklarımız da aynı şekilde unutulmayacak. Ama Berkin bunların içinde biraz daha küçük olduğu için biraz daha, nasıl anlatılır, bilmiyorum ama, aslında çocuk Taksim’e de gitti, yani eylemlere de gitti, biz gitmedi demiyoruz, benim çocuğum da eylemlere gitti, herkesin çocukları gibi, ama sen bunu vurmak zorunda değilsin, sen bunun kafasına kurşun sıkmak zorunda değilsin. Kaldı ki o gün ekmek almaya gidiyordu. Eylemde bile değildi. Dediler ki, işte “bunlar kendilerini, ne işi varmış Taksim’de ekmek almaya gitmiş?” Berkin benim evimin 50 metre, 100 metre arka sokağında vuruldu. Burada Okmeydanı’nda vuruldu, değil mi? Evet. 100 metre arka sokağında vuruldu. Berkin Elvan davası çok geniş bir kamuoyu tarafından takip ediliyor. Suçluların cezalandırılacağından umutlu musunuz? Şimdi aslında işin gerçeğini sorarsan bu adalete güvenmiyorum. Davadan bir şey çıkacağını da tahmin etmiyorum. Siyasetçilerin, yetkililerin Berkin için kullandıkları söylemler mi size bunu düşündürüyor? Evet. Geçen hafta çarşamba günü SOYLESI 15 SÖYLŞEİ 2014 3 Aralık Çarşamba biz Kayseri’deydik. Ve orada kendisi aynı gün işte esnafa, “gerektiğinde benim esnafım polis de olur, ajan da olur” gibi şeyler söyledi. sin eşit bir şekilde yaşaması için, barış içinde, kardeşçe yaşaması için, yani ne söylenir, bilmiyorum ama, oradaki insanların ne suçu, günahı vardı, gittiler yani, IŞİD’i de kimin yarattığını biliyoruz. “Alperen de olur” dedi. İşte yani, onun için adalete... Bu sözler halkı da kışkırtır. Bu halkı ezilenlere, sosyalistlere, sol kesime ve Kürtler’e karşı kışkırtmaktır. Aslına bakarsanız bunlar bunlardan besleniyor. Çünkü adamın beslendiği tek bir şey var. Polis devletini kurdu, yani benim düşüncem, benim fikrim, çünkü yani polisin başka bir işi yok ki yani, bir yerde bir eylem olacak, kendisi gidecek orayı karıştıracak, gidecek biber gazı sıkacak. Bizim paralarımızla aldığı biber gazını getirip geri bize sıkacak. Aslında bu Gezi’den sonra bu biber gazı olaylarına da ben çok şey değilim yani, bu biber gazını yiyen insanların da ne hastalıkla karşılaşacaklarını tahmin edemiyorum. “Sağlıklarıyla oynandı” diyorsunuz, öyle mi? Tabii ki yani. Tahmin edemiyorum. Çünkü bunu yapan insanlar her şeyi yapabilir. Bazı kimyasal maddelerin katıldığı söyleniyor tazyikli suyun içine de. Evet. Berkin hastanedeydi, daha yanılmıyorsam çarşamba günüydü, pazar günü vuruldu Berkin, çarşamba günü bir tane baba oğul gelmişlerdi oraya, ya insanlar nasıl kızarmış, çırılçıplak belden üstü, ama, beyaz tenli insanlar, nasıl kızarmışlar, kıpkırmızı olmuşlar. Yani nasıl bir gaz attın sen o insanlara, yakmışsın. Yani şaşırdım ben orada gördüğüm zaman o insanları. Yani dava sürecinden de pek umutlu değilsiniz, anladığım kadarıyla. Aslında tek istediğimiz bunların kara yüzlerini ortaya koymak. Bu vahşice yaptıkları saldırıları, yaptıkları katliamı kamuoyuna teşhir etmek. Başka bir şey değil. Ethem’i bugün adamın sokak ortasında nasıl vurduğunu hepimiz biliyoruz. Gördük, yani gördük, hepimiz biliyoruz. Ona kaç yıl verdiler? Ödül gibi ceza verdiler. Kürdistan’da ne çok böyle olay oldu, değil mi? Evet, 6 - 7 Ekim’de biliyoruz ne olduğunu. Devletin yaptığı şeyleri bili- yoruz yani. Biz istiyoruz, ülkemizde sadece barış, kardeşlik, huzur, herkesin aynı ortamda aynı şeyleri hissetmesini istiyoruz. CHP Milletvekili Hüseyin Aygün, Berkin’in davası ile ilgili bir önerge verdi bugün (1 Aralık). Bunu nasıl karşıladınız, bu önerge kabul edilir mi sizce? Aslında sadece Hüseyin Aygün’ün değil, bütün milletvekillerinden bunu bekliyorum, çünkü Berkin’in davası ilerlemiyor, neden ilerlemiyor, yani bunu nasıl bir şekilde ortaya çıkarırlar, her şey ortada aslında, her şey ortada, neden yapılmıyor? Yani bilmiyorum, avukatlar uğraşıyor, mücadele ediyor, yani bir de şu da var, savcı, Berkin davasına bakan savcı, artı 270 tane Gezi dosyası var, bütün hepsine bakıyor, haftada üç gün mü, dört gün mü, normal mahkemelere çıkıyor, bir iki gün de bu davalara vakit ayırıyor. Ne kadar şey olabilir yani, bu 270 tane davayı ne kadar yapabilir bu vatandaş, bu savcı yani? Peki üzerinizde bir baskı var mı? Hükümet tarafından? Polis tarafından? Oluyor mu? “Konuşmayın” filan? Hastane sürecinde hep takip edildik. Ama ondan sonra takip ediliyor muyuz, edilmiyor muyuz, bilmiyorum. O kadar inmedim de detayına. Ama şu an bildiğim kadarıyla bana öyle bir şey, hiçbir kimse, nereden geliyorsun, nereye gidiyorsun diye sormuyor. Öyle bir sıkıntı yaşamıyoruz. Ya, keşke öyle bir şey de yapsalar. Artık önemli değil. Berkin gittikten sonra, değil mi? Yapsa ne, ben yaşamışım, yaşamamışım ne önemi var ki? Benim 14 yaşında çocuğumu elimden aldın, benim çocuğumun geleceğini aldın, benim umutlarımı söndürdün, ben kendi gençliğimi oğlumda görüyordum, onu yaşayamadım, kendi gençliğimi oğlumda yaşıyordum, benim bütün hayallerimi yıktın, beni öldürsen ne olacak sokak ortasında yani. Beni takip etsen ne olacak yani? Yapsan ne olur yani? Beni götürüp cezaevine tıksan ne olur? Sizi cumartesi akşamı Rojava’da şehit olan Serkan Tosun’un, Kobanê’de şehit olan Nejat Suphi Ağırnaslı’nın babalarıyla gördüğümde çok heyecanlandım. Sizce Gezi ruhu ile Kobanê direnişi birleşir mi? Bir ruh birliği yaşar mı Kürdistan’da şehit olan gerillaların babaları ile Gezi’de şehit olanların babaları? Bence yaşamalı. Bence. Eğer ki bu ülkede barış, huzur, kardeşlik istiyorsak herkes et tırnak olmalı. Herkes birbirine o güveni vermeli. Yani eğer ki komşunda bir şeylik varsa, huzursuzluk varsa, sen rahat uyuyabilir misin bu tarafta? Uyuyabilir misin, böyle bir şey var mı? Uyuyamazsın, çünkü sen de rahatsız olacaksın, yarın sen de rahatsız olacaksın. Biz bütün komşularımızla, hepsiyle şeyimiz var. Yani bütün dünyada herke- Doğu ile Batı arasında çok geniş bir uçurum vardı ta Gezi’ye kadar. Batı’dakiler nedense Doğu’dakileri anlamak istemediler. Vayahut da onların yaşadıklarını yaşamadıkları için belki bunu böyle algıladılar. Berkin Elvan gibi yüzlerce, binlerce çocuk öldürüldü Kürdistan’da, işte Uğur vardır, Ceylan vardır, birçok örneği var bunun. Bu katliamları durdurmak için bir eylem birliği gerekirse ne yapabilirsiniz? Biz bu konuda bütün, ben Kürt değilim, eşim Dersimli, ben Tokatlıyım biliyorsunuz, ama onların yüreklerini de hissediyorum, oradaki insanların, çünkü onlar da bizim kardeşimiz, ben ki normal Aleviyim ama biz kimseye Alevisin, Sünnisin, şusun, busun diye ayrım da yapmıyoruz. Biz herkese eşit mesafede kalıyoruz. Benim eşim de ayrıca Dersimli, biliyorsunuz. Şimdi eşim bana bazı şeyleri anlatıyordu da zamanında da, biz, Tokat’ta ben çocukluğumda yaşamadığım için, işte başımıza burada geldiği için farkedebildik. Ben diyordum ki, devlet halkına böyle zulüm edemez. Ama gerçekten varmış. Onun için bütün halkların kardeş, bir ve aynı şekilde hareket etmesi lazım. Çünkü, ben oradaki insanların bütün mücadelesini yürekten destekliyorum. Onlara katılıyorum. Elimizden geldiğince Kobanê’deki kardeşlerimize yardımımızı gönderiyoruz. Kürdistan’da, ben Diyarbakırlıyım, Diyarbakır’da her gecede Berkin Elvan anılır. HDP’nin her toplantısında anılır. Bunu biliyorsunuz, değil mi? Benim eşim bütün Roboski ailelerini, işte Medeni’nin ailesini filan ziyarete gitti, biliyorsunuz. Evet. Oraya ziyarete gitti. Ben gidememiştim ama ben de canı gönülden istedim oraya gitmek. Ama gideceğim yani. Oradaki kardeşlerimizi tabii ki yalnız bırakmak istemeyiz. Çünkü biz bir aileyiz. Çok teşekkür ederiz bize zaman ayırdığınız için. Ben teşekkür ederim. 16 HABER 2014 3 Aralık Çarşamba ‘Kırmızı fularlı kız'ın annesi ve kız kardeşi gözaltına alındı A ntalya’da polisin biber gazlı müdahalesiyle tahliye edilen ve etrafı güvenlik şeridiyle kapatıldıktan sonra içinde çevik kuvvet polislerinin nöbet tuttuğu Antalya Sanatçılar Derneği’nde (ANSAN) ‘Kırmızı Fularlı Kız’ olarak tanınan Ayşe Deniz Karacagil’in annesi ve kız kardeşi gözaltına alındı. Antalya’da tarihi Kaleiçi’nde uzun yıllardır Antalya Sanatçılar Derneği’ne tahsis edilen ve sanatsal faaliyetlerde kullanılan çay bahçesi, geçtiğimiz salı günü polisin biber gazlı müdahalesiyle tahliye edildi. Tahliye sonrası çay bahçesinin etrafında çok sayıda Çevik Kuvvet polisi bekleyişini sürdürürken ilginç bir olay yaşandı. Akşam saatlerinden sonra ‘kırmızı fularlı kız’ olarak bilinen ve Gezi eylemleri nedeniyle 103 yıl hapis cezası ile yargılanırken PKK’ye katılan Ayşe Deniz Karacagil’in annesi Nuray Erçağan ile kız kardeşi Devrim Karacagil gözaltına alınıp polis aracına bindirildi. Nuray Erçağan ile Devrim Karacagil’in etrafını saran yaklaşık 10 polis, gözaltına alınan anne ve kızı Yenikapı Polis Merkezi’ne götürüldü. DHA muhabiriyle telefonda görüşen Nuray Erçağan, Kaleiçi’nde başka bir kafeye giderken arkalarından yetişmek için koşan kızı Devrim’in ‘kestirme’ olarak ANSAN’ın merdivenlerini kullandığını belirtti. Nuray Erçağan, çıkış kısmında polise geçmek istediğini söylediği sırada, Ayşe Deniz’in kardeşi olarak tanındığı için kızına müdahale edildiğini belirtti. Kızına ters kelepçe takıldığını görünce annesi olduğunu söylediğini belirten Nuray Erçağan, aynı şekilde kendisine de müdahalede bulunulduğunu belirterek, hırpalandıklarını ve darp edildiklerini kaydetti. Anne ve kızı hakkında polisler şikayetçi olurken, Yenikapı Polis Merkezi’ne giden avukat Hakan Evcin de anne ve kızına işkence edildiği, darp ve gerçeğe aykırı ifadeyi imzalatmaya zorlamaktan dolayı şikayetçi olduklarını açıkladı. Avukat Evcin, Devrim Karacagil’e bilinçli bir saldırı olduğu, sonrasında işkence uygulandığı ve polis tarafından gerçeğe aykırı hazırlanan ifadenin imzalatılmaya çalışıldığını öne sürdü. Maltepe Belediyesi Meclis üyeleri Hamburg’da M altepe Belediyesi Meclis üyelerinin Almanya ziyareti hız kesmeden sürüyor. Hamburg Belediyesi’ni ziyaret eden meclis üyeleri, Tabea Yaşlılar Bakım Evi ve Hamburg Hafencity Kentsel Dönüşüm Projesi hakkında da bilgi aldılar. Hamburg Belediyesi’ni ziyaret eden meclis üyeleri, Hamburg Federasyonu ve Avrupa Birliği Dış İlişkiler Müsteşarı Wolfgang Schmidt ile bir araya geldi. Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç, Maltepe’de yapılması planlanan projeler hakkında Schmidt ile fikir alışverişinde bulundu. Ardın- dan, Tabea Yaşlılar Bakım Evi’ni ziyaret eden belediye meclis üyelerine, Bakımevi Hizmet Müdürü Nazife Güneyli Tokuç, Yeşiller Partisi İşçi ve Göçmenlerden Sorumlu Hamburg Eyalet Milletvekili Filiz Demirel, Sosyal ve Gençlik Komisyonlarından Sorumlu Hamburg Yeşiller Partisi Altona Belediye Meclis Üyesi Yusuf Uzundağ ve Korsanlar Partisi’nden Milletvekili Adayı Mustafa Akpolat eşlik etti. Dönüşüm projesini incelediler Son olarak, finansmanını ve uygulamasını Hamburg Belediyesi’nin yaptığı “Hamburg Hafencity Kentsel Dönüşüm Projesi”ni inceleyen meclis üyeleri, kentsel dönüşümün kar amacının çok ötesinde, kültürel ve mimari dokuya uygun, çevreye duyarlı ve modern bir şekilde nasıl sürdürebileceği hakkında bilgilendirildiler. Zi- yaret esnasında Hamburg’un sevilen simalarından Behçet Algan, Başkan Ali Kılıç’a, Adana Seyhan ilçesinde başlayan Almanya’da devam eden hayat hikayesini kaleme aldığı “Duvarlara Sorun Beni” adlı kitabını hediye etti. YORUM 17 2014 3 Aralık Çarşamba Toplumun diri kolektif hafızası KEREM ÇİFTÇİ D ikkatli gözlerden kaçmamıştır. İktidarın sivil uzantıları (işadamı-sermayedar) medya patronlarına ait medyanın / TV programlarının her birine bir analist düşüyor ve toplumu iktidar lehine yönlendirme mücadelesini amansız veriyorlar. Fakat ne acıdır ki bu kadar uzmana rağmen ülke iç-dış barışı ve Bölge-Ortadoğu politikaları tuş olmuş durumda. Peki bu kadar analist-stratejist varken neden imaj yerlerde? Bunu deşifre edip tavır alması gerekenler de koşa koşa TV programlarına katılıyor, durumu meşrulaştırıyorlar, konu mankeni oluyorlar. Yazık ki yazık! Tasavvufçuların dediği gibi ''ince feraset çifte keramete kıç attırır''. Bakmak, lazım bu ülkenin gerçek gündemi nedir? İmralı’da Kürt halkı adına Sayın Öcalan’la varılan politik uzlaşmanın müzakere ile somut - kalıcı çözüme dönüştürülmesi, Ortadoğu’da akan kanların durdurulması, ülke bütçesinin hakça, halkça bölüşülmesi ve şeffaflık! İşsizlik ve gelir adaletsizliği uçurumunun ortadan kaldırılması ve tüm Türkiyeli halkların demokratik haklarının güvenceye alınmasına vesile olacak sivil halkın kendi anayasasını oluşturması acil gündemlerdir. Şöyle bir gözlemleyin, AKP’nin yeni iş adamı ve şirket profillerine bakın. (Ağaoğlu-Zarrab-Albayrak-Ülker-Çalık-Limak vb). Yine sanatçı ve toplumu manipüle etmeye yönelik vitrin değeri olanların imajlarını nasıl da kullanıyorlar. Buna karşı çıkan her kimse işini ve statüsünü yitiriyor.Az buz değil, ülke kaynaklarının büyük bölümünü dışa özelleştirerek içte dayandığı muhafazakar sınıfını besliyor. Bu talancı, çıplak bir yeşil kapitalizim modelidir. Sağlık sektörüne bakmanız yeterlidir, sosyal devletin asli görevleri rafa kaldırılmış, dolaristana havale edilmiş vicdanlar. Sosyal devletten AKP İktidarının anladığı biat kültürünü topluma dayatmaktır. Tüm sosyal yardımlar birer biat aracı olarak kullanılmakta ve toplumu dilencileştirme amacını gütmektedir. Bu politikalar istihdam yaratmadığı gibi olası tepkiyi usta manevralarla ötelemekte. Eğitim yardımları, kömür, makarna, nakit valilik yardımları, devlet kapısını hizmet kapısı olmaktan çıkartıp vatandaşın biat edeceği bir kapıya dönüştürmüştür. Birilerinin şah saraylarında padişahlık hülyalarından bu zatları uyandırması lazım. 75 milyon insan tekçi saraylarınıza sığmayacak kadar çoğuldur. İktidar için işin kötüsü halklar artık edilgen - evcil değil kamusal alanı talep etmektedirler. İşin hikmeti halkın yaşadığı olanaklar da kendine yaşamayı esas almaktan geçer. İş kazalarına olası bir deprem de eklenirse ortaya çıkacak fatura ürkütücü olacaktır. Semboller ve hassasiyetler üzerinden yürütülen siyaset tehlikeli kutuplaşmalar yaratmaya gebedir; acıların ayrımı olmaz. Benim acım, senin acın anlayışı kutuplaştırır. Çamlıca’daki cami üzerinden inanç bölücülüğünü siyasi arenaya taşımak sahibini vurur. Havaalanını, termik santralleri ekolojiye tercih eden zihniyet sorunludur. Yandaşları palazlandırma adına yapılan bu talan vicdan kanatır. Bakın Soma’ya, işçi feryadına, Ilıca’da zeytin ağacı feryatlarını dillendiren köylüler ekleniyor, mekanı, insanı, kültürü parçalıyor, dağıtıyor. Kürdistan illerinde yapımı süren 50 üzerindeki baraja bakın, tam bir doğa - çevre katliamı başlı başına barış sü- recini riske edebilecek bir etken; Kürt coğrafyasını çıplak kapitalizim talanına açmak barışı provoke etme girişimi ve fırsatçılığıdır. Yakılan - yıkılan 5 bin köyün sakinlerini üretimden ve doğal kökü olan toprağından kopartmak ayrı bir acıdır, çıkartılan orman yangınlarına hayvancılığın bitirilmesi de eklenmiştir. Dünya harikası antik Hasankeyf, Ilısu barajına kurban ediliyor, yeni nesillerin tarih bilinci de bununla yok edilmek isteniyor. GAP’a ne oldu sahi? Neden bir türlü bitirilemiyor? Çünkü istihdam - üretim olacak, bölgeye refah katacak da ondan. Kürtler’in karnı doyacak, başka illere çalışmaya gitmeyecekler, kökleri üzerinde yeşerecekler horlanmayacaklar başka yaban illerde. Çorak vicdanlara ağaç dikme zamanı. Kapitalist kâr hırsı oranında vicdan yitiyor. Şatafatlı İslam olur mu, demeyin, Siyasal İslam ise bal gibi olur. Acaba; Erdoğan-Davutoğlu’na asit kuyuları - Madımak - Roboski Dersim - Ermeni halkının kırımı ve her gün yaşanan kadın katliamları ne anlam ifade ediyor? İşsizlik-istihdam sorunu toplum katmanları arasında negatif uçurumlar yaratıyor, bu adaletsizlik kin ve nefreti arttırıyor, maneviyatı öldürüyor. Taksim parkındaki ağaçlar için ölümü göze alanlar yeni değerlerini ölüm pahasına savunacaklarını gösterdiler. Twitter ve facebook yasaklarınızla dünyaya rezil oldunuz. Sürekli toplumu beklentiye sokup gerilimde tutmak ileride telafisi zor yaralar açar. Belki mağduriyet edebiyatıyla ve çapsız muhalefet boşluğu sayesinde zaman kazanmış olabilirsiniz geçmişte ama o devirler mazide kaldı. Gündem saptırma ustalığı artık tutmuyor. Dikkat edin Gezi ve 6-7 Ekim Kürt Kobanê vicdan serhildanlarına, önemli kodlar barındırıyor, varoşlarda adaletsizliğe karşı dipten gelen dalgalar ipuçları veriyor. Gezi - Kürt Ekim 2014 Kobane Serhildanı - Soma, Ilıca zeytin katliamı reflekslerini dikkate alın. Toplumun artık bir belleği var ve açtığınız yaralarla - tecrübelerle olgunlaşmış. Kamulaştırmalar, toplu konutlar hangi kesimi besliyor? Yerinde istihdam varken neden TOKİ’ler? Halk artık sorguluyor, yerinden üretim varken neden ve kimin için tüketim? AKP hükümetinin yitirilen canlar yerine sermayenin çerçeve-camını ön plana çıkaran söylemleri zihniyetlerini ele veriyor aslında, mal kaybı onlar için yitirilen canlardan çok daha kıymetli. Muhafazakar vicdanın tüccar-ticaretleşmesi hayıra alamet değil. Sosyal patlama kapıda, dükkanların yağmalanması çokça tartışılıyor, o varoşlar ne halde, varoşla - vitrin ilişkisi nedir? Ruh hallerini anlayacak empatiyi yapabildiniz mi? Şengal’deki Ezidi Kürt kadınların trajedisi -Enfal’in kayıp kızları - Dersim’in kayıp kızları trajedilerini yaşamış yaralı Kürt benliği refleks gösterdi, bu kadın kırımları Kürtlerin hafızalarında tazedir, Maxmur’da – Kobanê’de de aynısı yapılmak istendi. T.C seçkinleri bu psikolojiyle ayağa kalkan halkı talancılıkla suçlama kolaycılığına kaçıyor. Bu psikolojiyi anlamayan altında kalır. Umutluyuz elbette, toplumun gerçek aydınları vicdan özürlü şahitliği reddedeceklerdir. Acayip şeyler oluyor, olmaz olanların ülkesinde. Şu net anlaşılmıştır: Sorunları yaratanların mantığıyla çözemezsiniz. Çare toplumun diri kolektif hafızasında ve sosyal sermayesinde. 18 HABER 2014 3 Aralık Çarşamba Maltepe’den Cizre’ye “engelsiz yaşam” köprüsü M altepe Belediye Başkanı Ali Kılıç, hayatlarında ilk kez İstanbul’u görme imkânı bulan bedensel ve zihinsel engelli Cizreli 7 çocuğu makamında ağırladı. Başkan Ali Kılıç, “Maltepe her zaman sizin eviniz, Ali Kılıç da sizin kardeşiniz. Aynı coğrafyadan geliyoruz, bizler birer köprüyüz. Asla umutsuzluğa kapılmayın, Güneş her sabah yeniden doğuyor, umutlarınızı diri tutun, mücadeleden vazgeçmeyin” dedi. 3 Aralık Dünya Engelliler Günü etkinlikleri kapsamında Maltepe Belediyesi, Cizre Gençlik Hizmetleri ve Spor İlçe Müdürlüğü işbirliğiyle “Engelsiz Gençlik Projesi” hayata geçirildi. Proje kapsamında, Cizreli 7 engelli çocuk İstanbul’da ağırlandı. Cizre Gençlik Hizmetleri ve Spor İlçe Müdürü Abdulhakim Selimoğlu, proje uygulayıcısı Elif Özen, engelli gençlerin rehabilite edilmesine yönelik olarak Cizre’de kurulan Gençlik Merkezi Müdürü Metin Demez ve merkezin memurlarından Selim Sarıtoprak’ın eşlik ettiği Şırnak Cizre’den gelen engelli çocukların İstanbul ziyareti, dopdolu başladı. Gezi kapsamında çocuklar, Beşiktaş Spor Kulübü’nü, engelli ve sosyal dezavantajlı gençleri topluma kazandırmayı amaçlayan Düşler Akademisi’ni, Maltepe Belediyesi Prof. Dr. Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde yer alan Dinazor Müzesi’ni, Kız Kulesi’ni ve Sultanahmet’i ziyaret ettiler. Müjdat Gezen Tiyatrosu’nu da ziyaret ederek Müjdat Gezen’le de tanışan engelli çocuklar, TSKM’de düzenlenen eğlence programında da doyasıya eğlendiler. “Umutlarınızı dirin tutun” Çocuklar Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç’la da makamında bir araya geldiler. Çocukların ziyareti karşısında duygulanan Başkan Kılıç, “Sizleri görünce eski günlerim aklıma geldi. Ben de sizinle aynı coğrafyadan geliyorum. Çocukluğum, Tunceli’de Munzur Dağı eteklerinde geçti. Her sabah kara bata çıka okulumuza 2 saatte gider, 3 saatte dönerdik. Karın içinde kaybolur, sırılsıklam olur, evlerimizde hazırladığımız yufka ve çökelek ile karnımızı doyururduk. Isınmak bir problemdi. Şunu çok biliyorum ki adaletin ve eşitliğin olmadığı bir coğ- rafyada yaşıyoruz. Maltepe her zaman sizin eviniz, Ali Kılıç da sizin kardeşiniz. Unutmayın bizler birer köprüyüz. Asla umutsuzluğa kapılmayın, Güneş her sabah yeniden doğuyor, umutlarınızı diri tutun, mücadeleden vazgeçmeyin. Yaşamı değiştirmek sizlerin elinizde, yaşamak her şeye rağmen çok güzel. Cumhuriyet siz değerli gençlerimize emanet. Bu bilinci her zaman koruyun” dedi. “Gözlerindeki sevinç her şeye değer” Gezi hakkında Kılıç’ı bilgilendiren Cizre Gençlik Hizmetleri ve Spor İlçe Müdürü Abdulhakim Selimoğlu ise “2013 yılı Nisan ayında Gençlik ve Spor Bakanlığı ve Cizre Kaymakamlı- ‘Kürtçe anons’ savunması: K Uçaklar da bölünmez bir bütündür! ürtlerin yoğun olarak yaşadıkları illere yapılan uçak seferlerinde anonsların Türkçe ve İngilizce’nin yanı sıra Kürtçe de yapılması için davaya ilgili kurumlardan olumsuz yanıt geldi... Diyarbakırlı Avukat Mahsuni Karaman, Kürtlerin yoğun olarak yaşadıkları illere yapılan uçak seferlerinde anonsların Türkçe ve İngilizce’nin yanı sıra Kürtçe de yapılması için dava açtı. Devlet Hava Meydanları İşletmesi (DHMİ) ise, “Türkiye Devleti; ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür” diyerek, resmi dil dışında anons yapılamayacağını savundu. Resmi dil ğı desteğiyle ‘Engelsiz Gençlik Projesi’ başlattık. Projemizde toplam 130 engelli çocuğumuz var. Her sabah özel araçlarla bu kardeşlerimizi evlerinden alıyoruz, kendileriyle merkezlerimizde, özel destek elemanları ve rehberler eşliğinde, spor ve müzik konusunda çalışmalar düzenliyoruz. Çocuklarımız arasında futbol, basketbol, boks ve judo ile ilgilenenler var. Çocuklarımız ilk kez İstanbul’u ve denizi görüyor. Destekleriniz için çok teşekkür ederiz. Gerçekten onların gözlerindeki, yüzlerindeki sevinç her şeye değer diye konuştu. Başkan Kılıç ziyaret sonrasında çocuklara çeşitli hediyeler takdim etti. Çocuklarda Kılıç’a, kendi yaptıkları ebru tablosunu hediye etti. olmadığı için Kürtçe anons talebinin “makul” olmadığını iddia eden DHMİ, “her yolcu kendi dilinde ve lehçesinde anons talep ederse havaalanı işletiminin yaşayacağı kaos ve fiili imkansızlık aşikardır” dedi. Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü (SHGM) ise uçuşta kullanılacak dile ilişkin bir düzenleme veya yasaklama olmadığını kabul ederken, “Türkiye sınırları içinde birbirinden farklı dil ve kültürlere sahip birçok vatandaşın olduğu da göz önünde bulundurulduğunda her vatandaşın dili ve kültürüne uygun bir uygulama yapılmasının mümkün olmayacağını” kaydetti. HABER 19 2014 3 Aralık Çarşamba AİHM’den tarihi Alevi kararı A İHM Cem Vakfı’nın (Cumhuriyetçi Eğitim ve Kültür Merkezi Vakfı) camilere, kiliselere, sinagoglara uygulanan elektrik faturasından muaf tutma talebinin Türk mahkemeleri tarafından olumsuz karşılanması üzerine yaptığı başvuruyu karara bağladı. Mahkemenin bugün verdiği dört maddeli kararda şöyle denildi: 1. Oybirliğiyle başvurunun kabul edilebilir olduğuna, 2. Oybirliğiyle AİHS’nin 9’uncu maddesiyle bağlantılı olarak 14’üncü maddesinin ihlal edildiğine, 3. Bire karşı altı oyla AİHS’nin 9’uncu maddesi uyarınca yapılan şikayetin ayrıca incelenmesine gerek olmadığına, 4. Oybirliğiyle AİHS’nin 41’inci maddesinin Yenibosna’daki merkezi kapsadığı için uygulanmasının mümkün olmadığına ve bu nedenle a) Bu hakkı saklı kalmak koşuluyla, b) AİHS’nin 44/2 maddesi uyarınca altı ay içinde ilgili hükümetin yazılı olarak başvuru sahibine konuyla ilgili anlaşma sunmasına, c) Gerekli ihtiyaçların ileri bir tarihte belirlenmesi hakkının saklı tutulmasına karar verilmiştir. Aihs’nin 14’üncü maddesi ne diyor? AİHS’nin ‘Ayrımcılık yasağını’ düzenleyen 14’üncü maddesinde şöyle deniyor: Bu Sözleşme’de tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya sosyal köken, ulusal bir azınlığa mensupluk, serbest, doğum veya herhangi başka bir durum bakımından hiçbir ayrımcılık yapmada sağlanır. Karar ne anlama geliyor? AİHM’in Türkiye’nin cemevlerini dini merkez olarak kabul etmeyip, diğer ibadethanelere tanınan elektrik faturası ödememe hakkından mahrum bırakması, 14’üncü madde kapsamında değerlendirilerek Türkiye’nin AİHS’yi ihlal ettiğine karar verildi. Bu da Türkiye’nin cemevlerine yönelik olarak AİHS’nin ‘ayrımcılık yasağını’ ihlal etmesi anlamına geliyor. Barajlardan Kadıköy’de IŞİD sevindiren protestosuna saldırı haber HDP Kadıköy İlçe Örgütü, Irak Şam İslam Devleti (IŞİD)’in Mürşitpınar Sınır Kapısı’nı kullanarak gerçekleştirdiği saldırıya karşı geçtiğimiz pazar günü ilçe binasından Boğa Meydanı’na yürüdü. “Sessizlik katliama ortak olmaktır”, “Bijî berxwedana Kobanê” pankartının açıldığı yürüyüşte, “Kobanê’de direnen kadınlara bin selam”, “Katil IŞİD işbirlikçi AKP” sloganları atıldı. Açıklama yapılırken saldırdılar Boğa Meydanı’nda sonlandırılan yürüyüşün ardından basın açıklaması yapıldığı sırada polis kitleye tazyikli su, plastik mermi ve biber gazıyla saldırdı. ANF’nin haberine göre eylemciler polis saldırısına havai fişeklerle karşılık verirken, bazı polis amirlerinin saldırı sırasında diğer polislere, “Yürüyün aslanlarım, koşun aslanlarım, kafalarını kıracağız” demesi dikkat çekti. Polis saldırısı ardından gerginlik devam ederken Boğa Meydanı’na çıkan yolların polis tarafından abluka altına alındı. Daha sonra göstericiler dağıldı. T ürkiye’yi etkisi altına alan yağışlı hava İstanbul’daki barajları da doldurdu. Yaz aylarında alarm veren Alibeyköy barajı yüzde 67.84 doluluk seviyesine ulaşırken, birkaç ay önce ineklerin otladığı tarihi Mağlova kemeri de sular altında kaldı. İstanbul genelindeki barajların doluluk oranı yılın en yüksek seviyesi olan 45.97’ye ulaştı. İstanbul’da yaz aylarında etkili olan kuraklık, barajlardaki doluluk oranını da dip seviyelere düşürmüştü. İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi’nin (İSKİ) verilerine göre, şehrin barajlarındaki su seviyesi Ağustos ayında yüzde 17.23’lere kadar gerilemişti. Kuraklık tehdidi ile karşı karşıya kalan İstanbul’da birbiri ardına açıklama yapan yetkililer, mevsim yağışlarının başlamasıyla birlikte su sıkıntısı- nın yaşanmayacağını söylemişti. Yaz aylarında yaşanan kuraklık İstanbul’un en önemli su kaynaklarından biri olan Alibeyköy Barajı’nı da etkilemiş, barajdaki doluluk oranı 20.37 seviyesine gerilemişti. Ancak kış aylarının gelmesiyle başlayan mevsim yağmurları, hem vatandaşların hem de yetkililerin yüzünü güldürdü. Son günlerden artan sağanak yağışlarla birlikte İstanbul barajlarının doluluk oranı da yüzde 17.23 seviyesinden yüzde 45.97’ye çıktı ve yılın en yüksek seviyesine ulaştı. Yaz aylarında Yüzde 20.37’lik doluluk oranı ile tarihinin en düşük seviyesini yaşayan Alibeyköy Barajı da yağışlar ile birlikte 67.84’e yükseldi. Barajın içerisinde bulunan yaz aylarında ineklerin otlak yeri olan Mağlova kemeri de tekrar sular altına gömüldü. 20 SPOR TOPRAK SAHA Fırat Coşkun M erhaba futbolseverler, bu hafta yazıma Kartalspor’la başlamak istiyorum. Deplasmanda TKİ Tavşanlı Linyitspor karşılaşan temsilcimiz bu zorlu mücadelede gülen taraf oldu. Ligde adım adım zirve hattına yaklaşan bordo-beyazlı ekip bakalım play-off mücadelesinde yer alabilecek mi hep birlikte göreceğiz. Hep birlikte görüyoruz arkadaşlar, Kartalspor nerden nereye geldi. Takım ve taraftar ruhu olduğu sürece bütün takımlar başarıdan başarıya koşar. Bunun en büyük örneklerinden bir tanesi de Kartalspor. Helal olsun bu başarıda emeği olan herkese. Gelelim Maltepespor’a; bu hafta kendi sahasında Dardanelspor ile karşılaşan yeşil-kırmızılı ekip bu zorlu mücadeleden puansız ayrıldı. Takım iki haftadır kötü oynuyor amenna ama maçın son dakikalarında Maltepespor taraftarları bir anda koltukları söküp sahaya atmaya başladı. Hem takımın kötü gidişatı hem de takım başkanı ve yöneticilerinin maça gelmemesi taraftarları çileden çıkardı. Taraftar protestosunu gösterecek tabii ki ama bu şekilde değil. Maltepespor bu hafta zorlu bir derbi maçına çıkacak, deplasmanda Eyüpspor ile karşı karşıya gelecek. Taraftarların bu maça ilgi göstermesi için çağrıda bulunuyorum; bu zorlu mücadelede takımınızı destekleyin. Pendikspor ise liderliği bu hafta Yeni Malatyaspor’a devretti. Takımda iki haftadır süregelen bir çöküntü var. Takım içerisinde bu husus masaya yatırılmalı ve Pendikspor ligin zirvesinden inmeden neşter vurulmalı. Şampiyonluk bu kadar yakınken gereken müdahaleler yapıldığı takdirde Pendikspor zaten şampiyonluğun en büyük favorisi. Ümraniyespor ise gün geçtikçe hızına hız katıyor. 11 haftadır bileği bükülmeyen Menemen Belediyespor’u kendi sahasında güzel bir skorla devirmesini bildi. Yani Ümraniyespor ruhunu sahaya yansıttığı takdirde yenemeyeceği takım yok, haliyle şampiyonluk yolunda da tek rakibi kendisi diyebiliriz. Anadolu Üsküdar ise bu hafta tökezledi ama takımın her geçen gün yükselen formu ilerde şampiyonluğun habercisi olabilir, bekleyip göreceğiz. Haftaya görüşmek üzere, her gününüz kazanmakla geçsin, hoşçakalın. 2014 3 Aralık Çarşamba Maltepespor tepetaklak S üper 3.Lig 2.Grup 14. haftasında Maltepespor ile Dardanelspor Maltepe Hasan Polat Stadı’nda bir araya geldi. Karşılaşmayı Dardanelspor 3-1 kazandı. Dardanelspor’un golleri 6. ve 64. dakikalarda Okan ve 55. dakikada Uğur’dan gelirken temsilcimiz Maltepespor’un tek golünü 63. dakikada Ahmet Teker kaydetti. Yeşil-kırmızılılar önümüzdeki hafta lider Eyüpspor ile deplasmanda karşılaşacak. Maltepespor: 1 - Dardanelspor: 3 Stat: Hasan Polat Hakem: Mehmet Beytekin, Mehmet Uğur Alptekin, Sezgin Altun, Fesih Atku Maltepespor: Barış, Murat, Hakan (Dk.71 Furkan), Serhat, Egemen, Semih, Caner (Dk.80 Emrah), Savaş, Abuzer, Çağlar, Bertun (Dk.46 Ahmet) Dardanelspor: Murat, Taner, 1-3 Suat, Umut, Bedri, Uğur, Nuri, Ensar (Dk.90 Ufukcan), Ahmet (Dk.83 Cihat), Okan (Dk.89 Sadık), Yasin Goller: Dk.63 Ahmet (Maltepespor) - Dk.6 ve Dk.64 Okan Sarı, Dk.55 Uğur Parlak (Dardanelspor) Sarı Kartlar: Dk.19 Murat, Dk.31 Savaş, Dk.69 Hakan (Maltepespor) - Dk.19 Suat, Dk.70 Bedri (Dardanelspor) Kırmızı Kartlar: Dk.76 Uğur Parlak (Dardanelspor) A.Üsküdar kahraman olamadı S 0-0 por Toto 3. Lig 1. Grup’ta mücadele eden A.Üsküdar deplasmanda Kahramanmaraş BŞB ile karşılaştı. Karşılaşmada iki ekipte bir türlü gol bulamayınca zorlu mücadele başladığı gibi 0-0 sona erdi. A.Üsküdar bu sonuçla ligde 5. sıraya geriledi. Üsküdar temsilcisi gelecek hafta kendi sahasında Bayburt Grup Özel İdare ile karşı karşı gelecek. K. Maraş BŞB: 0 - A.Üsküdar 1908: 0 Stat: Kahramanmaraş 12 Şubat Hakem: Gökmen Karataş, Tolga Dede, Anıl Usta, Abdurrahman Haymana K. Maraş BŞB: Ferdi, Edip, Devrim, Sefa, Kağan, Aydın (Dk.81 Gazanfer), Yasin (Dk.68 Adlan), Zafer, Hakan (Dk.89 Mehmet), Mehmet, Sefa A. Üsküdar 1908: Eren, Samet, Çağatay, Ömer, Yunus, Fatih Özer (Dk.68 Hüseyin), Cenk, Pekin, Arda (Dk.87 Nurettin), Fatih Çolak, Seyit Sarı Kartlar: Dk.30 Kağan, Dk.74 Edip (Kahramanmaraş BŞB) - Dk.45 Ömer, Dk.49 Samet, Dk.70 Yunus, Dk.75 Çağatay, Dk.90 Nurettin, Dk.90 Hüseyin (A. Üsküdar 1908) 2014 3 Aralık Çarşamba Pendikspor liderliği bıraktı S 0-3 por Toto 2. Lig Beyaz Grup’ta Pendikspor deplasmanda Hacettepe karşısında hezimete uğradı; 0-3. Oldukça sert geçen ve sarı kartların havada uçuştuğu mücadelede Hacettepe’nin gollerini 10. dakikada Atabey, 85. dakikada Alaaddin, 90+3. dakikada İbrahim kaydetti. Son iki maçta sadece bir puan alabilen Pendikspor aldığı bu yenilgi ile liderliği kaybetti ve 2. sıraya düştü. Pendik temsilcisi gelecek hafta kendi sahasında Fethiyespor ile karşılaşacak. Hacettepe: 3 - Pendikspor: 0 Stat: Cebeci İnönü Hakemler: Murat Orhan, Muzaffer Kaşıkçı, Turhan Akbaş Hacettepe: Metin, Batuhan, Eren, Veli, Gökhan, Caner (Dk.63 Mahmut), Alaaddin, Soner, İbrahim İnce, Burak (Dk.90+4 İbrahim Kıymaz), Atabey (Dk.89 Recep) Pendikspor: Yakup, Umut, Oğuz, Hakan, Doğan, Ali Kemal (Dk.81 Eser), Hayrullah, Anıl (Dk.46 Hasan (Dk.69 Osman), İlhan, Tevfik, Yaser Goller: Dk.10 Atabey, Dk.85 Alaaddin, Dk.90+3 İbrahim İnce (Hacettepe) Sarı kartlar: Dk.33 Caner, Dk.50 Veli, Dk.89 Batuhan, Dk.90+1 Recep (Hacettepe) - Dk.41 Hayrullah, Dk.61 Hasan, Dk.66 Yaser, Dk.75 Hakan, Dk.86 Doğan (Pendikspor) SPOR 21 Ümraniyespor zirve yolunda S 3-1 por Toto 2.Lig Beyaz Grup’ta Ümraniyespor 11 haftadır bileği bükülmeyen Menemen Belediyespor'u 3-1 yendi. Ümraniyespor: 3 - Menemen Belediyespor: 1 Stat: Ümraniye Belediyesi Hakemler: Nuri Karahançer, Özkan Yaşasın, Ali Murat Kaya Ümraniyespor: Burak, Mustafa, Ziya, (Dk.86 İbrahim), Bahadır, İbrahim (Dk.89 Veysi), Özer, Ömer, Samet (Dk.79 Yasin), Mücahit, Tarık Menemen Belediyespor: Onur, Ercüment (Dk.61 Samet), Mithat, Haluk, Ersin, Samet, Yasin, Ömer, Veli, Mazlum (Dk.34 Fatih ), İlhan (Dk.34 Ömer Can) Goller: Dk.33 Özer (Pen), Dk.42 Mustafa, Dk.84 İbrahim (Pen) (Ümraniyespor) - Dk.90 Haluk (Menemen) Kırmızı kart: Dk.30 Ömer Karancı (Menemen Bld.) Kartalspor tam gaz 1-0 S por Toto 2. Lig Beyaz Grup 16. Hafta karşılaşmasında sahasında Kütahya temsilcisi TKİ Tavşanlı Linyitspor’u konuk eden Kartalspor, 10.dakikada Muammer Erdoğdu’nun attığı golle karşılaşmadan 1-0 galibiyetle ayrıldı. Kartalspor bu galibiyetle play-off hattına yaklaşırken, gelecek hafta ligin son sıralarında yer alan Konya Anadolu Selçukspor ile deplasmanda karşı karşıya gelecek. Kartalspor: 1 - TKİ Tavşanlı Linyitspor: 0 Stat: Kartal Hakemler: Öner Fırat, İsmet Gülbağlar, Yakup Keçeci Kartalspor: Ozan, Anıl, Zafer, Mehmet (Dk.62 Oğuz), Sinan (Dk.87 Dündar), Uğur, Fırat, Hakan, Azad, Gökhan Emreciksin (Dk.78 Türkay), Muammer TKİ Tavşanlı Lin- yitspor: Okan, Veli, Abdurrahman (Dk.63 Fırat), Seydihan, Berat, Ahmet, Kemal, Hüseyin Teker (Dk. 83 Hüseyin Akmaz), Gökhan (Dk.32 Yücel), Uğur, Musa Gol: Dk.10 Muammer (Kartalspor) Sarı kartlar: Dk.13 Uğur (Kartalspor) - Dk.38 Uğur, Dk.44 Hüseyin Teker, Dk.80 Kemal (TKİ Tavşanlı) 22 YORUM 2014 3 Aralık Çarşamba Kar gelini (4) MUSTAFA İŞİTMEZ İstanbul'da Büyük Elektrik Kesintisi İ Y ansımaları bir kenara bırakıp resme odaklanmamı gerektiren durumları irdelemenin, ne kadar rahatsız ettiğini söylemem gerekir. Yalnız kaldığın ve kendini yalnız hissettiğin anları düşün. Bu anların hepsinde mutlu olduğun veya kafana takılan hadiselerden uzak olduğunu hatırlayacaksın. Bu, beynelmilel bir kuraldır. Tüm dünyanın üstüne geliyormuşçasına işlerin ters gittiği zamanları hatırla, sanki bütün canlılar alemi sana tuzak kurmuş gibi olasılıkları ve şanssızlıkları yüzüne vurur. Bu sınavlara tabi olmayı hiç istemediğimizi biliriz. Anlamazsın ve varamazsınlarla uğraşırsın. Önce anlamazsın. Her yerde koşuşturan insanlar vardır. Çalan telefonlar vardır. Yetişmen gerekiyorsa mutlaka trafik vardır. Daha uzaktaysan bilmemkaç sefer sayılı uçakta rötar vardır. Vapur çalışmaz çünkü hava muhalefeti vardır. Gidiş yolundan puan alamazsın. Sonuca zaten varamazsın. Sonra anlamazsın. Hastaneler vardır. Doktorlar vardır. Her şeye hazırlıklı olun’lar vardır. Ameliyatlar ve yoğun bakımlar vardır. Odaları birbirine bağlayan koridorlar vardır. Koridorların kenarları hep duvardır. Duvar diplerinde yaralı parmağına sürecek sidik ararsın. Olasılıktan medet umarsın. Köprüyü geçene kadar Hipokrat’ı kral sayarsın. Doluya koyarsın, boşa koyarsın. Baktın olmuyor önüne geçen her- kese koyarsın. Üstelik anlamazsın. Mevzu sıcakken yanında olan insanlar vardır. Mevzu soğudukça uzaklaşan insanlar vardır. Mutlaka onların da kendilerine göre sorunları vardır. Sıcakla soğuğu ayıramazsın. Zaten ayırsan da işin içinden çıkamazsın. Düpedüz anlamazsın. Mekanik sesler vardır. Ciddi yüzler vardır. Yapılan klinik çalışmalar vardır. Gerçekler vardır. Yanlıştan dökülmeye yüz tutmuş utançların hesap, kitapla doğru çıkarmaya çalışmak vardır. Kendine yeni bir formül kurarsın. Pi’yi 8 alırsın. X’i yalnız bırakırsın. Y’yi başucundan ayırmazsın. Limitin nereye gittiğine aldırmazsın. Ama hesabı bir türlü tutturamazsın. Hem zaten tuttursan da kimseyi inandıramazsın. Neresinden bakarsan bak, anlamazsın. Olanlar ve bitenler vardır. Elinden gelmeyen şeyler vardır. Tek çare zamandır. Kendini koltuğa bırakıp gözlerini kaparsın. Zamanı arkasından itebilmek için tek tek saniyeleri sayarsın. Bindokuzyüzonüç... Bindokuzyüzondört... Tahta köprünün üstünde birkaç dakikalık sohbetin yanında içkilerinden ikram eden çifte memnuniyetini belirttim. Güzel kadınlarla yakışıklı erkeklerin birbirlerine kur yaptıkları esnada yanlarından ayrıldım. Karanlık ve soğuk geceye teslim olmadan, sarhoş olmam gerektiğini farkettim. stanbul'da yaşayanları yakından ilgilendiren haber AYEDAŞ›tan geldi. AYEDAŞ tarafından yapılan açıklamaya göre İstanbul'un bazı semt ve mahallelerine 4 Aralık günü belirli saatler arasında elektrik hizmeti verilemeyecek. Vatandaşları bu konuda uyaran yetkililer yaşanacak olumsuz durumlara karşı vatandaşı önceden bilgilendirdiler. İstanbul Anadolu Yakası Elektrik Dağıtım AŞ’den (AYEDAŞ) yapılan yazılı açıklamaya göre, 4 Aralık 2014 Perşembe günü planlı elektrik kesintisi programı kapsamında Maltepe, Üsküdar, Ümraniye, Şile, Tuzla ve Sultanbeyli'de bazı bölgelerde elektrik kesintisi uygulanacak. 4 Aralık Perşembe günü elektrik verilemeyecek bölgeler şu şekilde: Maltepe * 14.00-16.00 arasında Esenkent Mahallesi’ne, Hasan Tahsin ve Temel Tepesi sokakları. Sultanbeyli * 01.00-04.00 arasında Mehmet Akif Mahallesi’ne, Gül, Kuran Kursu, Cami, Şen, Kale, Şanlıurfa, Miraç, Hayat, Yiğit, İpekyolu, Enbiya Sokakları, * 12.30-13.00 saatleri arasında Turgut Reis Mahallesine, Akgün, Fatih, Nazar, Osmangazi, Seyran, Baki, Vakit, İspir, Karaağaç sokakları. Şile * 09.00-16.00 arasında Sahilköy Mahallesi’ne, İstanbul, Gülizar, Akhisar sokakları. Tuzla * 11.30-13.30 arasında Orhanlı Mahallesi’ne, Şengün, Yazıcılar, Yaşam, Derviş, Balaban, Ağaç, Fettah Başaran, Gençlik, Özçiçek, Meclis, Kirazlıağaç, Hoşgörü, Şensoy, Halk, Ulubatlı Hasan, Yücel sokakları. Üsküdar * 06.00-17.59 arasında İcadiye Mahallesi’ne, Çelik Çomak, Haşacı Raif, İmam Galip, Kayıkçı Şükrü, Müneccimbaşı, Nevcihan, Setli, Sübyeci, Türk Hatun, Mağazacı, Hacı Bakkal, Bereket, Can Yücel, İlyada sokaklar, * 12.00-18.00 saatleri arasında Kuzguncuk Mahallesi’ne, Kuzguncuk Deresi, Asker, Eskitepe, Ekinci, İcadiyetürk Hatun sokakları. Ümraniye * 09.30-12.00 arasında Şerifali Mahallesi’ne, Ersoy, Arif Ay, Akif İnan, Erkaya ve Alptekin sokakları. Pendik’te tacizciye 39 yıl! P endik’te, sınıftaki resim odası ve depo olarak kullanılan bölmede 7 öğrencisine cinsel istismarda bulunduğu iddiasıyla tutuklanan ve hakkında 129.5 yıla kadar hapsi istenen sınıf öğretmeni B.T.’nin (58) davası sonuçlandı. B.T., “Ben onlara küçük olduğu için bir baba şefkatiyle yaklaşıp sorunlarına sahip çıkmak amacıyla okşadım, öptüm. Bazılarına daha az sevgi gösterdiğim için kıskançlık olmuş olabilir. Bir veli benden 20 TL istemişti. Vermediğim için bu iftira atıldı” dedi. Anadolu Adalet Sarayı 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki karar duruşmasında mahkeme, çocukların ruh sağlıklarının bozulmaması ve muayenelerinde anormallik bulunmaması nedeniyle, sanığa ‘nitelikli cinsel taciz’ suçundan ceza verilemeyeceğini, B.T.’nin, ‘çocuğun cinsel istismarı’ suçundan cezalandırılmasına karar verildiğini belirtti. Bu nedenle B.T., her mağdur için 5 yıl 7 ay 10 gün olmak üzere toplam 39 yıl 3 ay hapis cezası aldı. Sanığa başka bir indirim uygulanmadı. 2014 3 Aralık Çarşamba "Minik ikramlar" Feyzullah Mh. Mimar Sinan Cd. No: 4 Maltepe / İstanbul (Maltepe Merkez Camii Bitişik Caddesi) Tel: (0216) 441 60 32 Şato'da keyifli saatler, keyifli günler