PDF indir. - Tekfen Holding

Transkript

PDF indir. - Tekfen Holding
TEKFEN GRUP ŞİRKETLERİ BÜLTENİ
u Nisan-Haziran 2011 u Sayı 14
uuu
u
u Tekfen’den haberler
u
u İçimizden biri
u
u Tekfen Mühendislik
u
u Eve Dönüş’ün öyküsü
u
u Sosyal sorumluluk projeleri
u
u İnsan kaynakları
u
u Anılarda kalanlar
“Gelecek, onu inşa edenlerindir.”
4
10
12
18
22
23
24
Türkiye’nin Eşsiz Çiçekleri belgeseli
Bahara merhaba
TEKFEN
İÇİNDEKİLER
EDİTÖRDEN
14
Nisan
Haziran 2011
no
3 EDİTÖRDEN
4 HABERLER
n Fas’taki yeni müşterimiz: OCP
n Tekfen İnşaat bir kez daha Fas’ta
n Toros Tarım’dan kadın çiftçilere destek
n Bir veda, bir merhaba…
n Tekfen İnşaat ilk 3’te
n Tekfen Filarmoni ile Rebâbnâme
n İş-316 çalışanlarından sevgilerle…
n Yeşil ve konforlu
n Antalya’ya yıldız yağdı
n Eurobank Tekfen’den “Faal Hesap”
10 İÇİMİZDEN BİRİ
n Araba Sevdası
12 MERCEK
ONLARIN İŞİ ÇITAYI YÜKSELTMEK
2008 yılından beri EPC projelere ağırlık vermeye başlayan Taahhüt
Grubu’nun mühendislik ayağında yaşanan gelişmeleri Tekfen
Mühendislik Genel Müdürü Alparslan Güre’yle konuştuk. Tekfen
Mühendislik’in bugünlere nasıl geldiğini ve geleceğe ilişkin planlarını
dinlerken dinamizmin deneyimle buluştuğu bir şirketin kısa tarihine
uzandık.
18 DOSYA
n Tekfen Mühendislik: “Hedef dünya liginde oynamak”
n ‘Eve Dönüş’ün öyküsü
22 SOSYAL SORUMLULUK PROJELERİ
n Türkiye’nin Eşsiz Çiçekleri
n Atatürk’ün ilk biyografisi raflarda
n AKUT 15 yaşında
23 İNSAN KAYNAKLARI
AR
n Tekfen ailesi büyüyor
Ma
n Terfi edenler
24 ANILARDA KALANLAR
Tekfen Grup Şirketleri Bülteni / Nisan-Haziran 2011 / Sayı 14
ARABA SEVDASI
Bu sayımızda “İçimizden Biri” bölümümüze konuk ettiğimiz mesai
arkadaşımız Tekfen İnşaat Elektrik İşleri Müdürü Murat Gürgenci,
gerçek bir eski araba tutkunu. Gürgenci’nin doğup büyüdüğü
Eskişehir’de başlayan araba sevdası, yıllar içinde salt bir hobi olmanın
çok ötesine geçerek bir hayat tarzına dönüşmüş. Gürgenci, eski
otomobillere olan merakının boyutlarını, “Gecenin bir yarısında sırf
bir arabayı görmek için başka bir şehre gidip döndüğüm çok olmuştur”
şeklinde açıklıyor.
2
u Tekfen Holding A.Ş. adına sahibi: Ahmet İpekçi
u Genel yayın yönetmeni (sorumlu): Dorottya Maria Kiss Kalafat (Tekfen Holding)
u Yayın koordinatörü: Esra Tüzgiray (Tekfen Holding)
u Organizasyon: Nilüfer Özönder (Tekfen Holding)
u Katkıda bulunanlar: Sevinç Sevinç, Özde Duman (Toros Tarım) / Didem Ak, Özge Uygan (Eurobank Tekfen)
u Yönetim yeri: Tekfen Holding A.Ş.
Merhaba,
2011 yılına buruk başladık. Uzun yıllar Tekfen ailesinin birer
ferdi olarak emek veren çok değerli iki mesai arkadaşımızı, dostumuzu, uzun ve zorlu hastalıklarının ardından yitirdik. Önce
güzel kadın Mehtap Akkayan, sonra lugatında ‘hayır’ kelimesi
bulunmayan sevgili Haldun Özdemir aramızdan ayrıldı. Toprağınız bol, mekânınız cennet olsun. Sizleri özleyeceğiz!
Hayat güzellikleriyle, zorluklarıyla devam ediyor. Öyle ki bahar
sayımızda, haberlerimizi zor sığdırabildik. Bunlardan kuşkusuz
en heyecanla okuyacağınız, Hollywood filmlerini aratmayacak
olan Libya tahliyesini anlatan haberimizdir. Yazıya katkıları için
profesyonel foto muhabirlerine taş çıkartan Sercan Erdurmaz’a
ve hikâyelerini, veciz sözlerini T Bülten’de görmeye alıştığınız
Yusuf Bağdat’a buradan tekrar teşekkür ediyorum. Bizler de
İstanbul’dan tahliye operasyonunu dakikası dakikasına heyecan
içinde takip ettik, haberler geldikçe web sitemizden paylaşmaya
gayret ettik. Her ayın sonunda aldığımız web sitesinin izlenme
raporunun mart sonu grafiklerinden de açıkça anlaşılıyor ki,
tahliye operasyonu duyurularını binlerce kişi gün be gün takip etmiş. Çalışanlarımızın tek bir saç teline bile zarar gelmeden Türkiye’ye dönmesi mucizevi bir olay, büyük bir şans. Bu
operasyonda emeği geçen herkese kendi adıma teşekkür ediyor,
Tekfen ailesine büyük geçmiş olsun diyorum. Taylandlı işçilerimizin teşekkür mektubunu da burada yorumsuz bir şekilde yayımlamadan edemiyorum!
Bülten baskıya girmeden Katar’dan mesaj geldi. “Abla dur, haberimiz var!” Sorduk nedir? Daha ne olsun dediler, 5-1 kazandık.
Helal olsun size! Gerisi mi? Onu da siz okuyun artık...
Sevgilerimle,
Dori Kiss Kalafat
[email protected]
Starsky & Hutch izler miydiniz? “İçimizden biri” yazı dizisinin
ikinci konuğu, kendisiyle özdeşleşmiş taba rengi, dar deri ceketiyle bu diziden fırlamışçasına arabasına yaslanarak poz veren
Murat Gürgenci’nin ta kendisi. Şahane bir sohbet ve güneşli bir
cumartesi günü yapılan foto çekiminin ardından ortaya çıkan
röportajı zevkle okuyacağınızdan eminim. Murat Gürgenci’ye
de buradan, ‘turlama’ sözünü hatırlatıyorum...
Kültür Mahallesi, Tekfen Sitesi, Aydınlık Sokak, A Blok, No. 7 Ulus Beşiktaş - İstanbul / Tel: (212) 359 33 00
u Yayına hazırlayan: Kurumsal Yayınlar Araştırma, Danışmanlık, Tanıtım ve Organizasyon Hizmetleri Ltd. Şti.
Ortaklar Caddesi Sonu, Nasuh Bay Apt., B Blok, D. 2 Mecidiyeköy Şişli - İstanbul / Tel: (212) 211 23 79
u Basım: Ofset Yapımevi
Şair Sokak, No. 4 Çağlayan Mahallesi, Kâğıthane - İstanbul / Tel: (212) 295 86 01
Üç ayda bir yayımlanır. Tekfen Holding’in ücretsiz iletişim bültenidir. Yazı ve görsellerin her türlü telif hakları
Tekfen Holding’e aittir.
3
TEKFEN
HABERLER
HABERLER
“Play it again, Sam!”
Fas’taki yeni müşterimiz
Tekfen İnşaat bir kez daha Fas’ta
Office Chérifien des Phosphates (OCP)
Logodaki dişler
OCP Group logosunun merkezinde,
lamna obliqua cinsi bir köpek balığının
Fas fosfat rezervlerinde bolca fosiline
rastlanan dişleri yer alıyor. Ülke bayrağındaki yıldız biçiminde yerleştirilen
dişler aynı zamanda ürünlerin ihraç edildiği beş kıtayı temsil ediyor. Yıldızı çevreleyen buğday başakları ise bereketi ve
gelişmeyi simgeliyor.
ŞİRKET MERKEZİ
Office Chérifien
des Phosphates
(OCP) şirketinin
Casablanca’daki
yönetim merkezi
(sağda). Yılda 6,9
milyar dolar cirosuyla
Fas’ın en büyük
kuruluşu olan OCP,
dünya fosfat kayası
pazarının %40’ını
elinde bulunduruyor.
F
Tekfen İnşaat toplam 620 milyon dolar değerinde iki yeni projeyle Fas’taki varlığını güçlendiriyor. Yeni
müşterimiz dünya fosfat pazarının lideri ve Fas’ın en büyük kuruluşu olan Office Chérifien des Phosphates (OCP).
D
ünya fosfat kayası ve ürünleri pazarının lideri olan OCP Group,
fosfat madenciliği, işlemesi ve
pazarlaması alanlarında faaliyet gösteriyor. 6,9 milyar dolar cirosuyla Fas
Krallığı’nın en büyük kuruluşu olan
OCP, 18.000 çalışanıyla ürünlerini beş
kıtaya ulaştırıyor. Bugün Fas’ın ihraç
kalemlerinin ¼’ünü fosfat ve ürünleri
oluşturuyor. Her yıl Fas’ta 25 milyon
tonun üzerinde fosfat cevheri çıkarılıyor. Fosfat ihracatından elde edilen ge-
lirler ülkenin GSYH’sinin %3,5’ini oluşturuyor.
Dünya fosfat rezervinin ¾’üne sahip
olan Fas’ta 1920 yılında bir devlet teşekkülü olarak kurulan Office Chérifien des
Phosphates (Kraliyet Fosfat İdaresi),
1975 yılında OCP Group adıyla yeniden
yapılandırıldı. OCP Group bugün dünya fosfat kayası pazarının %40’ını, fosforik asit pazarının %38,4’ünü, fosfat gübresi pazarının ise %8,4’ünü elinde
bulunduruyor. Grup, yıllık 27,16 milyon
tonluk fosfat kayası üretiminin 24,45
milyon tonunu piyasaya sürüyor.
Çoğunlukla gübre üreticileri tarafından
kullanılan fosfat, Huribga, Benguerir,
Yusufiye ve Bukrâ/El-Ayun’da bulunan
madenlerden çıkarılıyor. Çeşitli zenginleştirme işlemlerinden geçirilen cevher,
olduğu gibi yurtdışına ihraç ediliyor ya
da fosforik asit, saflaştırılmış fosforik
asit ve kimyasal gübre olarak işlenmek
üzere Jorf Lasfar veya Safi’de bulunan
Grup iştiraklerine gönderiliyor. Tekfen
4
İnşaat’ın üstlendiği Fosfat Çamuru Taşıma Projesi tamamlandığında, Huribga
tesislerinden çıkarılan fosfat çamuru
240 km uzunluğundaki bir boru hattıyla
Jorf Lasfar Terminali’ne taşınacak.
Tekfen İnşaat’ın aldığı bir diğer ihale de,
OCP Group iştiraklerinden fosforik asit
ve gübre üretimi yapan Maroc Phosphore S.A. için Jorf Lasfar’da 850 bin ton
kapasiteli 2 adet DAP (Diamonyum
Fosfat) kimyevi gübre tesisi ve destek
ünitelerinin inşasını içeriyor.
Araştırma geliştirme faaliyetlerine de
önem veren şirketin, fosfat ve ürünlerinin geliştirilmesi açısından önemli başarıları bulunuyor. 1987 yılına kadar yalnızca bir çeşit fosforik asit pazara
sunulurken, bugün özellikle TSP (Trisodyum Fosfat) ve DAP gübre pazarındaki ihtiyaca ve değişimlere paralel olarak çok sayıda ürünün üretimi
gerçekleştiriliyor. OCP Group tarafından üretilen fosforik asit ürünlerinin ihracatı 2,2 milyon tona ulaşıyor.
FOSFAT KATARI
Bugün Fas’ın iç kesimlerindeki
ocaklardan çıkartılan fosfat madeni, işlenmek ve ihraç edilmek
üzere ülkenin limanlarına trenlerle taşınıyor. Fosfat çamurunu
taşıyacak boru hattının tamamlanmasıyla hem yurtdışına ihraç
edilen ürün miktarı artacak, hem
de nakliye giderlerinde büyük
tasarruf sağlanacak.
as’ta bulunan zengin fosfat rezervlerini değerlendirip tüm dünyaya pazarlayan Office
Chérifien des Phosphates (OCP Group),
daha önce Fas’ta büyük otoyol inşaatı ve rafineri
yenileme projeleri yüklenen Tekfen İnşaat’la biri
450 milyon, diğeri 170 milyon ABD doları tutarında iki anlaşmaya imza attı. OCP Group için bir
fosfat çamuru boru hattı ve DAP (Diamonyum
Fosfat) gübre tesisi inşa edilmesine ilişkin projelerin imza töreni 20 Ocak Perşembe günü
Casablanca’da gerçekleştirildi. İleride daha sıkı
bir işbirliğine dönüşmesi beklenen bu önemli anlaşma için imza törenine Tekfen’i temsilen Tekfen
Holding CEO’su Erhan Öner, Toros Tarım
CEO’su Esin Mete ve Tekfen İnşaat Kıdemli
Genel Müdür Yardımcısı Osman Birgili, Genel
Müdür Yardımcılarımızdan İsmail Erdoğan, Ali
Şanlı, ihale ve proje ekiplerimiz ile OCP adına
OCP CEO’su Mostafa Terrab ve Yatırımlar Direktörü El Moitaoikkil El-Baraka katıldılar.
Dünyanın en zengin fosfat rezervlerine sahip olan
Fas’ta, OCP’nin Huribga’daki tesislerinden çıkarılan
fosfat çamurunu Jorf Lasfar Terminali’ne taşımak üzere yaklaşık 240 km uzunluğunda bir boru hattı inşa
edilmesini öngören proje kapsamında 1.500 kişi istihdam edilecek. Yaklaşık 450 milyon dolar bedelle 28
ayda tamamlanması planlanan Fosfat Çamuru Taşıma
Projesi dahilinde ayrıca Huribga ve Jorf Lasfar’da
pompa istasyonları, basınç düşürme ve depolama tesisleri inşa edilecek. Başlangıçta yılda 30 milyon ton
kapasiteyle hizmet vermesi planlanan tesislerin zamanla 38 milyon ton kapasiteye ulaştırılması planlanıyor.
Tekfen İnşaat ile OCP Group şirketlerinden Maroc
Phosphore S.A. arasında imzalanan ikinci proje ise Jorf
Lasfar’da her biri yıllık 850 bin ton kapasiteli 2 adet
DAP (Diamonyum Fosfat) gübre tesisi ve destek ünitelerinin inşaat ve montajının yapımını içeriyor. Yaklaşık 170 milyon Amerikan doları tutarındaki bu projenin de 16 ayda tamamlanması öngörülüyor.
5
TEKFEN
HABERLER
HABERLER
İnşaat sektörünün liderleri belirlendi
Toros Tarım’dan kadın çiftçilere destek
KADINLARIN YÜKÜ
AZALDI
Tekfen İnşaat ilk 3’te
U
luslararası denetim şirketi Deloitte, Türkiye Müteahhitler
Birliği ile birlikte hazırladığı
“Türkiye İnşaat Liderleri 2010” adlı raporun sonuçlarını, Tekfen İnşaat Genel Müdürü Ümit Özdemir’in de katıldığı bir basın toplantısıyla açıkladı.
24 Şubat’ta Swissotel’de düzenlenen
toplantıda, Türk inşaat firmalarının
Türkiye ve yakın çevresinde artan etkinliklerini ve sektör dinamiklerini
mercek altına alan raporun bir değerlendirilmesi yapıldı. Çalışmada
Toros Tarım, Karadeniz
Bölgesi’ndeki engebeli
çay bahçelerinde zor
koşullar altında çalışan
kadın çiftçiler için
standart 50 kiloluk
gübre paketlerini 25
kiloya indirdi.
incelenen 28 firmanın, bağımsız denetimden geçmiş UFRS (Uluslararası Finansal Raporlama Standartları)
rakamları ölçüt alınarak iş hacmi açısından sıralandığı “Türkiye İnşaat
Liderleri 2010” listesinde Tekfen İnşaat 1,3 milyar TL büyüklüğündeki
2009 yılı cirosuyla üçüncü sırada yer
aldı.
2010 yılının ikinci çeyreği itibariyle
Türkiye inşaat sektöründe yaşanan
%21,9 büyümeye atıf yapılan toplantıda
bir konuşma yaparak sektöre ve Tekfen
İnşaat’ın faaliyetlerine ilişkin değerlendirmelerini paylaşan Ümit Özdemir,
yurtdışında aldıkları işlerde yabancı firmalara göre daha büyük zorluklara göğüs germek durumunda olduklarının
altını çizdi. Türk inşaat firmalarının bölgesel ve küresel ölçekte giderek daha
fazla söz sahibi olduklarının vurgulandığı toplantıda, Özdemir de özellikle
EPC (Mühendislik, Tedarik, İnşaat)
kapsamında alınan işlerde daha başarılı
olduklarını belirtti.
Katar’da yola devam
Toros Tarım, kadın çiftçiler arasında
bilinçli tarım uygulamalarını yaymaya
ve hayatlarını kolaylaştıran çözümler
üretmeye devam ediyor.
T
ürk tarımının daha iyi noktalara
gelmesi ve çiftçilerin refah seviyesinin artması için bilinçli tarım
uygulamalarını yaygınlaştırmayı görev
edinen Toros Tarım, tarımda çok önemli
bir role sahip olan kadın çiftçilere yönelik eğitim çalışmalarına devam ediyor.
Son olarak Çiftçi Kadınlar Güç Birliği
Platformu tarafından şubat ayında İzmir,
Alsancak’taki tarihi havagazı fabrikasında düzenlenen ve çok sayıda kadın üreticinin ilgi gösterdiği toplantıya katılan
Toros Tarım Danışmanı Habil Çolakoğlu, kadın çiftçilere meyve fidancılığında
gübrelemeyle ilgili bilgi verdi ve çiftçilerin sorularını yanıtladı.
Eğitim çalışmalarının yanı sıra çiftçi kadınların ihtiyaçlarını tespit edip bunların
giderilmesine yönelik çeşitli girişimlerde
bulunan Toros Tarım, Karadenizli kadın
çiftçiler için basit fakat hayatı kolaylaştıran bir çözüm üretti. Oldukça engebeli
bir doğaya sahip olan Karadeniz bölgesinde çay tarlalarına ağır gübre çuvallarını taşımakta kadınların büyük güçlük
çektiğini tespit eden Toros Tarım, 50 kiloluk gübre torbaları yerine bölgeye özel
25 kiloluk özel torbalar üretti.
6
Katar’da 2006 yılından beri önemli altyapı projelerine imza atan Tekfen İnşaat,
yeni bir otoyol ihalesi kazanarak bu ülkedeki varlığını güçlendirdi. Katar Emirlik
Divanı’na bağlı Özel Projeler Ofisi’nin
açtığı 9 km’lik “Ceremonial National
Day Road” adlı yeni bir otoyol projesine
ilişkin ihaleyi kazanan Tekfen İnşaat,
yaklaşık 75 milyon dolar bedelli projenin yapımına hemen başlayarak 10 ay
içerisinde otoyolu tamamlayacak.
Amaç daha fazla istihdam
Özellikle kadın çiftçilerin eğitilerek nitelikli işgücüne katılmasını hedefleyen Toros Tarım, yeni bir çalışmaya daha destek
oldu. TOBB Kadın Girişimciler
Kurulu’nun, Adana Ticaret Borsası koordinatörlüğü ile yürüttüğü “Adana İlinde
İstihdamın Artırılmasına Katkı Sağlamak Amacıyla Kalifiye Bahçeci Yetiştirilmesi Projesi” Toros Tarım’ın ana sponsorluğunda hayata geçirildi.
Zengin iş potansiyeline rağmen Adana,
bugün işsizlik oranının en yüksek olduğu
illerimizden biri. Bilinçli ve işinin ehli
bahçeciler yetiştirmeyi öngören proje sayesinde kadınlar meslek sahibi edilirken
sürdürülebilir bir istihdam sağlanması
amaçlanıyor.
Toros Tarım’ın sosyal sorumluluk çalışmaları kapsamında destek verdiği ve 24
Mart 2011 tarihinde başlayan proje kapsamında, Adana ilinde yaşayan karıkoca
20 çiftçiye 5 aylık bir teorik ve uygulamalı eğitim programı verilecek. Modern tarım uygulamaları konusunda yetiştirilecek çiftçiler, eğitim sonunda nitelikli
eleman olarak istihdam edilecekler.
NE ÇEKERSEN ONU BİÇERSİN
Toros Tarım’ın, Tekfen Grubu çalışanları ile eş ve çocuklarına yönelik olarak
düzenlediği “Tarım ve İnsan” konulu
fotoğraf yarışması devam ediyor. Her
yarışmacının en fazla üç eserle katılabildiği yarışmanın son başvuru tarihi
30 Eylül 2011. Parmağınız deklanşörde
olsun!
BİLGİ İÇİN
www.toros.com.tr
BAŞVURU ADRESİ
Ebru Asal
Toros Tarım Sanayi ve Tic. A.Ş.
Halkla İlişkiler Müdürlüğü
Tekfen Tower, Kat: 20
4. Levent, 34394
İstanbul
Türkmenistan’a
ilk adım
Tekfen İnşaat, Türkmenistan’da Güney
Yoloten Gaz Sahası Projesi’nde alt yüklenici olarak yaklaşık 260 milyon dolarlık
bir sözleşmeye imza attı. 1990’lı yıllardan bu yana Hazar Bölgesi’nde gerçekleştirdiği çalışma ve yatırımlarla varlığını
güçlendiren Tekfen İnşaat, bölgede iş
yaptığı ülkeler arasına Türkmenistan’ı
da eklemek için yaptığı girişimlerin sonuçlarını aldı. Söz konusu proje, Güney
Yoloten Gaz Sahası Projesi kapsamında
Proses Sahası Yardımcı Tesisleri işleri ile
Doğalgaz Boru Hattı’nın inşasını içeriyor. Toplam bedeli 261,4 milyon ABD
doları olan projenin 24 ay içinde tamamlanması öngörülüyor.
Katar, doğalgaz rezervlerinin bulunduğu
kuzey sahiliyle ülkenin iç kesimleri arasındaki ulaşımı güçlendirmek üzere 2007 yılında Kuzey Otoyolu’nun inşasına başlamış, bu projenin 94 km’lik kısmını Tekfen
İnşaat üstlenmişti. Yapımı büyük oranda
tamamlanan bu projeye ek olarak alınan
yeni otoyol projesi, Tekfen’in dünyanın
sayılı doğalgaz üreticilerinden biri olan
Katar’daki iş olanaklarından daha fazla yararlanması bakımından önem taşıyor.
Bir veda, bir merhaba…
U
zun yıllar Tekfen’in Ulus Kampüsü’nde faaliyet
gösteren Tekfen İnşaat çalışanları, sayısız projeye imza attıkları ofislerine 14 Şubat’ta veda etti.
Tekfen İnşaat, çalışmalarını bundan sonra Tekfen
Tower’daki yeni ofisinde sürdürecek.
Levent’te eski Tekfen ampul fabrikasının bulunduğu
alanda 2003 yılında hizmete giren Tekfen Tower, estetik
açıdan olduğu kadar kullanıcı dostu
yapısıyla da İstanbul’un en gözde
ofis binalarından biri. Toplam 33.000
metrekarelik ofis alanına sahip olan 26 katlı binada
farklı sektörlerden çok sayıda şirket 1.700’e yakın çalışanıyla hizmet veriyor. İşletmeciliğini Tekfen Services’ın
yaptığı binada tüm Tekfen İnşaat çalışanlarına güzel vakit geçirmelerini diliyoruz.
7
TEKFEN
HABERLER
HABERLER
Tekfen Filarmoni ile
Rebâbnâme
Tekfen Filarmoni Orkestrası, mart ayında yine çok özel iki konserle müzikseverlerin karşısındaydı. Yerel
enstrümanlara yer veren programlarla dinleyicileri şaşırtmayı seven Tekfen Filarmoni, unutulup sessizliğe
mahkûm olmuş geleneksel bir çalgı olan rebap ile geleneksel saz serisine devam etti.
T
ekfen Filarmoni, 2011 bahar konserleri kapsamında 19
Mart’ta yeni açılan Fulya Gösteri Merkezi’nde ve 20
Mart’ta Caddebostan Kültür Merkezi’nde yine özel bir
programla müzikseverlerin karşısına çıktı. Şef Saim Akçıl yönetimindeki orkestra konserlerin ilk bölümünde Mozart’ın Il
Seraglio (Saraydan Kız Kaçırma) uvertürünü ve Sol minör 40.
Senfoni’sini, ikinci bölümde ise rebap ustası Mehmet Refik
Kaya’nın eşliğinde Mirzayev’in Rebab ve Orkestra için Konçerto’su
ile Schubert’in Serenat adlı eserini seslendirdi.
“REBABIN
ARKADAŞI”
Rebabi Mehmet
Refik Kaya, “Rebabın
Arkadaşı” anlamına
gelen “Refik-i
Rebab” adını verdiği
enstrümanıyla
1970’li yıllardan
bu yana çalgının
sınırlı repertuvarını
zenginleştirmeye ve
rebabı geniş kitlelere
tanıtmaya çalışıyor.
Tekfen Emlak Geliştirme Grubu’nun hizmete soktuğu Levent Ofis,
gayrimenkul sektöründe dünya çapında bir saygınlığa sahip olan MIPIM
Ödülleri’nin Yeşil Binalar kategorisinde finale kaldı.
T
ekfen Emlak Geliştirme Grubu tarafından 2010 yılında tamamlanan Levent
Ofis, dünyanın en prestijli gayrimenkul etkinliklerinden MIPIM Ödülleri’nin
Yeşil Binalar kategorisinde finale kalma başarısını gösterdi. Bu yıl 7 farklı başlıkta açılan MIPIM Ödülleri için 27 ülkeden 100’ün üzerinde proje yarıştı. Yeşil Binalar
kategorisinde 3M İtalya Genel Müdürlük Binası ve Almanya’daki yeni Deutsche Bank
Kuleleri ile birlikte finale kalan Levent Ofis projesi, 8-11 Mart 2011 tarihleri arasında
Fransa’nın Cannes kentinde düzenlenen MIPIM Fuarı’nda sergilenme şansı elde etti.
Antalya’ya yıldız yağdı
E
urobank Tekfen Ticari Bankacılık Portföy Yöneticileri
geçtiğimiz şubat ayında Antalya Concorde de Luxe
Hotel’de bir araya geldiler. Ciddi bankacıların buluşması, Nostalji Parti ve Karaoke Yarışması’yla başladı! Ertesi gün
bir dizi seminer ve toplantıyla devam eden “Her Biriniz Birer
Yıldızsınız!” temalı buluşmada, portföy yönetimi ile verimli
çalışma konularında görüş alışverişinde bulunma fırsatı yakaladılar. Özellikle Üstün Dökmen’in “iletişim ve önyargısız
yaklaşımlar” üzerine gerçekleştirdiği konuşmasına büyük ilgi
gösteren katılımcılar, organizasyonun sonunda düzenlenen
“Gala Gecesi”nde sabaha kadar eğlendiler.
Tasarımından uygulamaya kadarki sürecin her adımında yeşil bina olarak projelendirilen Levent Ofis’in konsept dizaynını mimar Juan Pablo Molestina, tasarım uygulamasını ise Grubun daha önce Tekfen Tower’da birlikte çalıştığı Swanke Hayden Connell
Architects (SHCA) gerçekleştirdi. Amerikan Yeşil Binalar Konseyi tarafından verilen
LEED (Leadership in Energy and Environmental Design) Sertifikası kriterlerinin uygulanmasında ise Altensis firmasından danışmanlık hizmeti alındı. Yapı, Türkiye’de
“Bina Çekirdeği ve Kabuğu” kategorisinde LEED sertifikası kriterlerinin uygulandığı
ilk bina olma özelliğini taşıyor.
Hindistancevizi kabuğundan bir gövdeye genellikle üç tel gerilerek üretilen rebap, 18. yüzyıla kadar Türk müziğinde kullanılan tek yaylı çalgıydı. Tarih boyunca Anadolu’dan Hindistan’a
kadar geniş bir coğrafyada farklı türlerine rastlanan rebap, Türk
müziğinde Batılılaşma hareketlerinin etkisiyle, teknik olarak da
ancak bir oktava kadar çıkan ses aralığı yüzünden yerini zamanla
kemana bıraktı. Çeşitli kaynaklarda neyden bile üstün tutulan ve
Mevlevi dergâhlarında kutsallık atfedilen bir çalgı olmasına rağmen uzunca bir süre Türkiye’de yalnızca dar bir çevrede icra edilen bu “hisli” ve yaşlı enstrüman, Mehmet Refik Kaya tarafından
ana karakterine sadık kalınarak yeniden geliştirildi.
Çevreye duyarlı, enerji ve malzeme kullanımı konularında verimliliği ön plana çıkaran tasarımıyla Levent Ofis, çalışanların yaşam kalitesini artıran birçok unsur
içeriyor. İşletim senaryosuyla daha konforlu, daha sağlıklı, daha verimli bir yaşam alanı sunan yapı, yeşilin her an hissedildiği konforlu bir ofis ortamı sunuyor.
Binanın cephesine ısı yalıtımını artırmak
için “gökyüzü bahçeleri” konseptine uygun olarak yerleştirilen bitkiler, akılcı şekilde seçilen mekanik sistemlerle birlikte
yüksek enerji verimliliğine katkı sağlıyor.
Çevreye saygılı birçok uygulama sayesinde Levent Ofis, standart bir binaya göre
enerji tüketiminde %35’e varan oranda
tasarruf sağlayabiliyor.
Klasik Batı müziğini Doğu enstrümanlarıyla buluşturan Tekfen
Filarmoni, 19-20 Mart konserleriyle tınısı mazide kalmış bir
müzik aletini daha geniş kitlelerle tanıştırırken, Sultan Veled’in
Rebâbnâme’sindeki ifadesiyle “açılan cennet kapılarının iniltilerini” bizlere ulaştırdı.
Tekfen’in sambacıları
İş-316 çalışanlarından
sevgilerle…
Tekfen İnşaat’ın Doha’da devam eden Düşük Yoğunluklu
Polietilen Tesisi projesi ekibi, projede beraber çalıştıkları
Alman UHDE-Gmbh firması çalışanları ile 25 Mart’ta, oldukça iddialı bir hazırlığın ardından bir dostluk maçı yaptı.
İş-316 ekibinin 5-1 kazandığı maç, iki ekip arasında sıkı bir
dostluğun gelişmesine vesile oldu. Ekip kazandığı kupayı
tüm Tekfen çalışanlarına armağan etti. Darısı Türk Milli Takımımızın başına!
8
YEŞİL VE KONFORLU
Eurobank Tekfen’den
“İlkbahar Kredisi”
M
üşterilerinin ihtiyaçlarına odaklı çözümler üreten
Eurobank Tekfen, baharın ilk günlerini “İlkbahar
Kredisi” ile karşılıyor. Kampanya kapsamında Eurobank Tekfen, müşterilerine %0,95’den başlayan faiz oranları
ve 36 aya varan vade seçenekleri ile 20 bin TL’ye kadar ihtiyaç
kredisi kullanma olanağı sunuyor. 30 Nisan 2011 tarihine kadar devam edecek olan kampanyadan yararlanan müşteriler,
bir yıl boyunca Eurobank Tekfen internet şubesi üzerinden
ücretsiz havale ve EFT işlemi gerçekleştirebilecekleri gibi, ilk
kez Kredili Mevduat Hesabı açtırmaları durumunda yıl sonuna kadar indirimli kredili mevduat hesabı faiz oranından yararlanabilecekler.
Mehmet Erktin GYODER’in
yeni yönetim kurulunda
T
ekfen Holding Emlak Geliştirme
Grubu’ndan sorumlu Başkan Yardımcısı Mehmet Erktin, GYODER (Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı
Derneği) Yönetim Kurulu üyeliğine seçildi. Gayrimenkul sektörünün önde gelen temsilci kuruluşu olan GYODER’in
27 Ocak’ta gerçekleştirilen olağan genel
kurul toplantısında 2011-2012 yönetim
kuruluna seçilen Mehmet Erktin, aynı
zamanda gayrimenkul sektörünün sağlıklı gelişimi için çözümler üretmek, sek-
törün kurumsallaşmasına katkıda bulunmak ve üyeler arasında iletişim, işbirliği
ve bilgi akışını genişletmek amacıyla yeniden düzenlenen komite çalışmaları
kapsamında Gayrimenkul Geliştirme
Komitesi’nde de aktif görev aldı.
9
TEKFEN
İÇİMİZDEN BİRİ
İÇİMİZDEN BİRİ
araba sevdası
Recaizade Mahmud Ekrem’in Araba Sevdası, bir gölgenin titrek aksinin peşinde koşan, aslında tutkusuz bir
adamın acıklı serüveniydi. Bu sayımızda tanışacağımız mesai arkadaşımız Murat Gürgenci’nin tutkusuysa
gerçek, çocukluğundan bu yana kalbinde taşıdığı bir araba sevdası... 55 model bir Dodge’un tek kapısına
kolunu atıp yan aynada saçlarını tarayan, 67 model bir Impala’nın kaportasını okşayan Eskişehirli bir çocuğun
zamanla çoğalan, bugün “garajını tamamlamak” için Türkiye’nin dört bir köşesinde “eski” otomobillerin peşine
düşüren tutkusu... İtiraf etmeliyiz ki, Murat Gürgenci’yi dinlerken, bizim de yanağımıza biraz yağ bulaştı!
GÖZDESİ AMERİKAN
ARABALARI VE
MERCEDES
Murat Gürgenci,
Amerikan arabalarının
yanı sıra tam bir
Mercedes tutkunu.
Gürgenci’nin
garajındaki
otomobiller, birkaç
istisna hariç, 19721997 yılları arasındaki
otomobillerden
oluşuyor.
Nasıl başladı otomobil merakınız?
Babam, rahmetli, keresteciydi. Kereste atölyesinde eski kamyonlar vardı, uzun burunlu kırmızı MAN ve Steyr kamyonlar.
Türkiye’nin ithalat rejimi dönemi, hiçbir şey yok. Ustalar gelir, tamir ederdi. Tabiri caizse, ilk o zaman yağ bulaştı yanağıma. 60’lı
yılların ikinci yarısı, şöyle bir ayağımızı yere basar hale geldiğimiz
zamanlardı. O zaman taksiler hep eski Amerikan arabaları:
Plymouth, Dodge, Ford, Chevrolet. Bir düğüne bile gitseniz evin
önüne gelen taksi koskocaman bir şey. Şimdikiler gibi değil. Rahat, konforlu, pırıl pırıl arabalar. Onlar tam mekanikti. Rahmetli
babamın da 1954 model bir Ford’u vardı. Bindiğiniz zaman, güzel
bir döşeme kokusu gelirdi. Amerikan arabası sevgisi buradan başladı. Eniştem ve teyzem 1964 yılında Almanya’ya gittiler. O zaman modaydı, Almancılar yazın memlekete arabalarıyla gelirlerdi. Eniştem de Mercedes fabrikasında çalışıyordu. Her sene farklı
bir Mercedes’le geliyor. Mercedes de oradan saplantı oldu ve böylece Amerikan arabası yanında Mercedes sevdası da oluştu.
Şu andaki koleksiyonunuzda kaç araç var?
Aslında benimki bir koleksiyon değil. Koleksiyon, tanımı gereği
alınıp tutulan, korunan ve sergilenen bir şey. Oysa ben alıyorum,
biniyorum, kullanıyorum, eskitiyorum. Kaldı ki koleksiyona bakmak masraflı bir şey. Benim öyle bir imkânım yok. Fakat aldığım
arabaları özellikle seçerim. Kimden aldığıma dikkat ederim. Şu
10
anda 6-7 civarında trafikten çekilmiş arabam var. 12 civarında da
trafiğe çıkabilen, kullandığım araba var. Oysa koleksiyona binilmez. Ayrıca koleksiyon olması için fabrikadan çıktığı gibi muhafaza edeceksiniz, hiçbir şeyini değiştirmeyeceksiniz. Benim yaptığımın adına, “eski arabacılık” diyelim. Alıyoruz, kullanıyoruz.
Zaman zaman satıyorum, yerine başka bir şey alıyorum. Zaten
heyecan, alıp binmekte ve kullanmakta. Zevk almak! Mesela hiç
hız yapmam. Yol boş olsa da 70 milin (110 km) üstüne çıkmam.
Neler var elinizde?
Bunun jargonu “garaj”dır. Benim gerçek anlamda bir garajım yok
tabii. Olmasını hayal ederim hep. Elimdeki araçları muhafaza etmeye çalıştığım, uygun fiyata kiralanmış kapalı yerler var. Bende
ağırlıklı olarak Amerikan arabaları ve Mercedes’ler var. Bunların
dışında tek istisna Jaguar. Bir ağabeyimiz, “Jaguar’a binmediysen,
arabaya binmiş sayma kendini,” demişti. Öyle bir Jaguar aldık
koyduk, ama nazlı ve nazik bir araba. Mercedes’te seri yapmaya
çalışıyorum. Elimde 230’dan başlayarak 280, 350 ve 380 var.
400’lüklerden yok. Bir de 500’lük var. Saysanız 6-7 tane civarında. Bunların özelliği seriyi bulmak. Hani kâğıt oynarken elinizde
bir seri toplamaya çalışırsınız, kâğıt beklersiniz. İşte ben de öyle
bekliyorum. Bazen aradığım, beklediğim arabayı bulursam,
imkânım da varsa alıyorum. Amerikan deyince, 1972’den 1997’ye
kadarki çeyrek yüzyıl benim için önemli. Nedeni de şu, 72 öncesi
tam mekanik, 93 sonrası ise tam elektronik. Benimki ne tam mekanik, ne tam elektronik olan o ara dönem… Açıp kendi başına
çözebileceğin, konforu da olan arabalar. Oysa şimdiki otomobiller bir arıza gösterince ekranda, ne olduğunu anlamanız ve yapmanız mümkün değil. Ben anlayıp kendi başıma veya dostlarımla
birlikte yapabilmeliyim. Bu işin bence zevki burada. Bugüne kadar hiç sıfır araba almadım. Bundan sonra da almam.
Eski otomobil toplamak pahalı bir uğraş mı?
Bu arabayı nasıl arayıp bulduğunuzla ilgili. Bir şey alır ya da satarken kafanızda bir fiyat vardır, ama bu işin bir fiyatı yok. Neyi tutturursanız. Kimisi “satarım” der, ama öyle bir fiyat söyler ki satmak istemediğini anlarsınız. Kimisi gerçekten satmak ister ve
onunla anlaşırsınız. Örneğin, en son aldığım araba, vefat etmiş bir
gümrük komisyoncusunundu. Almanya’dan kendisi getirmiş
Mercedes’ini. Kıymetli bir model. Adam 20-25 sene tutmuş bu
arabayı garajında. Her türlü bakımını yapmış. Hiçbir eksiği yok.
500 SE model, kısa kasa tabir edilen, az bulunan tam donanımlı
bu aracı 7 bin liraya aldım. Çünkü çocuklar benim de babalarının
hatırasına aynı özeni göstereceğimden emin oldukları için uygun
fiyata verdiler. Çok sevdiğim bir ağabeyimiz de kendi ithal ettiği,
ülkemizde az bulunur bir aracını uzun yıllar üzerine titreyerek
kullandıktan sonra, benim iyi bakacağımdan emin olduğu için
çok cazip şartlarla bana sattı. Tabii satış, işin formalitesi sadece.
Bizim gibilerin arabalarıyla bağları farklıdır.
Bunun dışında nasıl buluyorsunuz arabaları?
Zamanla bir çevre ediniyorsunuz. Tamirci, döşemeci, elektrikçi...
Son yıllarda internetin epey bir etkisi oldu. Genelde arabayı sahibinden bulup almayı tercih ediyorum. 1972-97 model arabalar
dediğimde, bunların sahipleri şimdilerde benden yaşça daha büyük, arabasına eskisi kadar vakit ayırıp bakacak fırsatı olmayan,
ama meraklı insanlar... Çevreden, tamirci arkadaşlardan, “Bir Reşat Amca var. Gözü gibi bakıyordu ama artık pek vakit bulamıyor.
İlgileniyorsan sen al, konuşalım,” diyenler oluyor. Bir nevi emanet
alıyorsunuz. Böyle bir haber aldığımda önce “Benim aradığım bir
araba mı?” diye bakıyorum. Dediğim gibi elimdeki kâğıtları dizmeliyim... Eğer o benim aradığım arabalar içindeyse, fiyatı da makulse gider görürüm. Gece bile Bursa’ya gidip sabah işe döndüğüm olmuştur. Bu şekilde Konya’dan araba aldım. Adana’dan iki
araba aldım. Mersin’den, İzmir’den, Bodrum’dan araba aldım. Vakit buldukça, talep üzerine dostlarıma arkadaşlarıma da araba aldığım oluyor.
Peki alırken arabanın nesine bakarsınız?
Bir kere diri olmalı, yıpranmamış olmalı. Çünkü onu ayağa kaldırmak büyük masraf ister. Bir de modifiye edilmiş araçlar hiç
tarzım değildir. Fabrikadan nasıl çıkmış, orada çalışan mühendisler nasıl düşünmüş ve hayata geçirmişlerse, onu korumak isterim.
Çok büyük masraf yapacak imkânım da yok zaten. Sadece genel
bir bakım: yağı, suyu yerinde mi, yürür aksamı tamam mı, beni
buradan Eskişehir’e götürür, getirir mi? Menzilimiz orası çünkü.
Beni taşısın, sorun çıkarmasın. Tabi ki biraz da derli toplu olması
lazım.
larımız oluyor. O zaman iki arabadan bir araba yapıyoruz. İki arabadan bir araba yapmak çok önemli ve zevkli bir iştir.
Rüyalarınızı süsleyen bir otomobil var mı?
Tabii ki var. Cadillac Eldorado! Bu işin son noktası zaten. Cadillac
Eldorado’nun da Biarritz modeli. Bulmanız zor. Türkiye’de var,
ama çok pahalı. 40-50 bin dolar, bizim ölçülerimize göre çok büyük bir rakam.
Bunca arabayı ileride ne yapacağınızı düşünüyor musunuz?
Bunları sonsuza kadar tutamam. Yaş ilerledikçe “Ben bunları ne
yapacağım?” sorusu kafamı daha fazla meşgul ediyor. Satabilirim,
ama o zaman elinden oyuncağı alınmış çocuk gibi kalacağım ortada. Bir proje hayalimiz var. Bu arabaları bir müzede, ama koleksiyon araba müzesi değil, arabaların toplandığı bir yerde sergilemek... Kütüphanesi de olacak. Elimde ne kadar doküman,
ansiklopedi, görsel malzeme varsa, ki epey bir şey topladım, bunları da oraya koyup bir sergi salonu oluşturmak istiyorum, doğduğum büyüdüğüm yerde, Eskişehir’de. İsmini de, sevdiğimiz kelimeleri bir araya koyarak oluşturduk: Eskişehir Devrim Otomobil
Müzesi - EDOM. Belediye’ye başvurumuzu yaptık. Eskişehir’e
büyük bir botanik bahçesi kurulacak. Onun içinde bize yer verecekler. Biz de kendi imkânlarımızla bu projeyi hayata geçirip arabaları oraya koyacağız. Tabii kolay bir proje değil, tek başıma altından kalkamam. Çocukluk arkadaşımla beraber yürütüyoruz ve
daha fazla desteğe ihtiyacımız olacak. Ama bir kere gerçekleştiğinde, artık o arabalar orada yaşayacak. Ben de ayrılmamış olacağım arabalardan bir şekilde. Böyle bir projeye arabalarını bağışlayacağını söyleyen arkadaşlarım da var. Belki ileride daha da büyür.
Bir zaman sonra da belediyeye devredeceğiz zaten. Biz de araba
sevdamızı o şekilde, geride bir şeyler bırakarak tamamlayacağız,
nasip olursa.
CADILLAC ELDORADO BIARRITZ
ABD’nin otomobil üssü Detroit’in yarattığı efsanevi modellerden biri olan Eldorado
Biarritz, üretilmeye başladığı 1950’li yıllardan beri sade, ama güçlü ve çarpıcı tasarımıyla
sayısız otomobil sevdalısının rüyalarını süslüyor. Murat Gürgenci’nin söylediği gibi bu
otomobili garajına katmak, eski otomobil tutkunları için “Bu işin son noktası.”
Yedek parçalarını bulmak sıkıntı olmuyor mu?
Hiç sorun değil, Türkiye’de bu konuda epeyce potansiyel var. Eski
arabaların parçalarını bulmak mümkün. Amerika’da birçok kulüp
var. Bugün akşam yazıyorsunuz, üç gün sonra bir şekilde kargoyla
geliyor. Amerikan arabalarında o bakımdan sorun yok, ama Mercedes biraz sıkıntılıdır. Eski modellerini bulmak zor. Fabrikalar
stoklarını belli bir sene sonrasına kadar tutuyor. Tüm stoku satın
alıp depoya kaldıran ve tek tek satan aracılar var. Türkiye’de de var
bunu yapanlar. Bazen elinde aynı modelden iki tane olan arkadaş11
TEKFEN
MERCEK
MERCEK
TAAHHÜT GRUBU’NDA EPC PROJELERİN ÜÇ AYAĞINDAN BİRİ ONA EMANET
Tekfen Mühendislik
“hedef DÜNYA lİgİNDE oynamak”
T
ekfen İnşaat’ın üstlendiği projelerin mühendislik tarafında hizmet vermek üzere 1984 yılında kurulan
Tekfen Mühendislik, küçük bir ofisten bugün Türkiye’nin en yetkin mühendislik şirketlerinden biri haline
gelmiş durumda. Uluslararası deneyimi ve insan-teknoloji altyapısıyla karmaşık endüstriyel tesislerin
ve dev inşaat projelerinin dizaynını yapabilecek bir yetkinliğe sahip olan Tekfen Mühendislik, son yıllarda
gerçekleştirdiği atılımla artık dünyada da adından söz ettirmek istiyor. Şirketin dünden bugüne uzanan
öyküsünü ve hedeflerini Tekfen Mühendislik Genel Müdürü Alparslan Güre sizler için anlattı.
Öncelikle Tekfen Mühendislik’in
kuruluşu nasıl gerçekleşti?
Tekfen’in kurucu patronlarının üçü
de inşaat mühendisi. Feyyaz Bey’in,
Necati Bey’in ve Nihat Bey’in kurduğu Tekfen, önceleri sadece bir
mühendislik-müşavirlik şirketiymiş.
Mühendislik alanında daha da ileri
gitmeyi, şirketin mühendislik kanadını geliştirmeyi her zaman arzu etmişler. Tekfen Mühendislik uzun
yıllar bir departman şeklinde kalmış. Ta ki 1984 yılına kadar… Zamanla iş hacminin artmasıyla bir
departmana sığamaz olmuş ve ayrı
bir şirket olmasına karar verilmiş.
Böylece 1984 yılında Tekfen Mühendislik, Tekfen Taahhüt Grubu’nun organizasyonu altında
ayrı bir şirket olarak kurulmuş. Tabii esas amacı Tekfen’in almış
olduğu taahhüt işlerinin, üstlenmiş olduğu projelerin mühendislik ayağını oluşturmak. Tekfen Taahhüt Grubu, genel eğilim
olarak aldığı projelerin sadece inşaatını değil, bununla birlikte
satın alma ve mühendisliğini de üstlenmeyi tercih ettiği için bu
noktada Tekfen Mühendislik’e önemli görevler düşüyor.
Bu, EPC dediğimiz şey değil mi?
Evet. EPC işlerde “Engineering” (Mühendislik), “Procurement”
(Tedarik) ve “Construction” (İnşaat) dediğimiz, işin üç sacayağı
var. EPC projelerde işveren ya da yatırımcılar, karşılarında projenin mühendisliğinden satın almasına ve inşaatına kadar, işi bir
paket olarak üstlenip “anahtar teslimi” şeklinde teslim edecek
tek bir muhatap görmek istiyorlar. Sonunda da projenin performans garantisinin, yine bu üstlenici tarafından verilmesini bekliyorlar. Bu tip projeler daha çok rafineri, petrokimya, gübre sektörü, enerji santrali gibi, mühendislik bilgi ve birikiminin ön
plana çıktığı işlerde söz konusu oluyor. Önceleri, daha çok inşaat, montaj ve boru hattı gibi emek yoğun işler yapan Tekfen, artık bugüne kadar kazandığı bilgi ve deneyimi EPC projelere ta12
şımayı hedefliyor. Tabii bu tip
projelerde mühendislik daha ön
planda. EPC’nin tedarik ayağında
da genelde ileri teknoloji ağırlıklı
ekipman ve malzemeler söz konusu.
Bu tip malzeme ve ekipmanların
proje genelindeki payı oldukça yüksek. EPC’nin üçüncü ayağı ise
“construction,” yani yapım. Bu üçü
bir araya gelince EPC diye adlandırdığımız bütün oluşuyor.
Uluslararası rekabet içinde EPC
tarzı işlerde Tekfen’in şansı ne?
Bu tip projeler genelde, alışılagelmiş
ve sadece “construction” ağırlıklı işlere göre katma değeri daha büyük
işler. EPC türündeki projeler önceleri daha çok Batılı firmaların
tekelindeydi: İngiliz, Amerikan, Alman... Bu, elbette sanayi devrimiyle birlikte bu ülkelerin yavaş yavaş bir bilgi toplumuna
doğru evrilmesiyle ilgili bir durum. Bahsettiğimiz ülkeler, ilk
bilgi ihraç eden ülkeler. Fakat zaman içinde, küreselleşmenin de
etkisiyle bu tip hizmetler yavaş yavaş Avrupa’dan uzaklaşıp Hindistan, Filipinler ve Çin gibi, şimdilerde “low cost center” (düşük maliyet merkezi) şeklinde adlandırılan bölgelere kaymaya
başladı. Bu süreci ele alırken önceki yıllarda yaşanan krizleri de
göz ardı etmemek lazım. İki yıl öncesine kadar, Avrupa’da mühendislik sektörünün küçülmesine paralel olarak maliyetin daha
düşük olduğu bölgelerde bir yoğunlaşma oldu. Ama özellikle
son iki yıldır Avrupa yavaş yavaş buraları terk etmeye başladı.
Çünkü “low cost center” dediğimiz yerlerden alınan mühendislik hizmeti gerçekten düşük maliyetli, fakat istenen kalitede değil. “Yani ucuz etin yahnisi” şeklinde bir hizmet çıkıyor ortaya.
Bizim ise maliyetimiz biraz daha yüksek olmakla birlikte, teknolojimiz daha uygun ve daha kaliteli işler yapıyoruz. Bu şansımızı
iyi kullanmamız gerekiyor. Bünyemize genç elemanlar alarak,
yetiştirerek gücümüzü daha da artırıyoruz. Bu hedef doğrultusunda çalışıyoruz.
Tekfen’in bu gelişmeleri yakından takip edip fırsatları değerlendirmesi bir avantaj olsa gerek.
Biz 2008 yılından önce de EPC türü işlere ilgi duyuyorduk. “Bir
mühendislik firması olarak o işlere de girelim, önemli roller alalım” istiyorduk. Fakat biliyorsunuz bir ara inşaat piyasaları çok
yükseldi. İşler adeta müteahhitlere sunulur hale geldi. O yoğunlukta böyle bir yapılanmaya ayıracak zamanımız olmadı. Ancak
2009 krizi, EPC hedeflerimiz için bir fırsat dönemi oldu bizim
için. Tekfen Mühendislik olarak bu kriz dönemini iyi değerlendirdik diyebilirim. Burada Erhan (Öner) Bey’in ilgisi ve desteği
de çok önemli. Bu yapılanmanın bir an önce gerçekleşmesi
onun da en büyük arzusuydu. Aşağı yukarı son iki yıldır bu doğrultuda oldukça önemli ve radikal adımlar attık. Tabii bir diğer
avantajımız Tekfen ismini taşıyor olmamız. Tekfen, bugün kendi sektöründe, dünyada gerçekten iyi bilinen bir marka.
Yıldız Yılmaz
Bu yeniden yapılanma sürecini biraz açar mısınız?
Daha önceleri Tekfen Mühendislik yalnızca yaptığı inşaat mühendisliği ve boru hattı projeleri ile tanınıyordu. Bugün bu görüntüyü yavaş yavaş değiştiriyoruz, artık teknolojik işlerde de
kendimizi kanıtlıyoruz. Bu tabii çok önemli bir değişim. Bugüne
kadar ağırlıklı olarak inşaat mühendisliği kadromuz, altyapı kadromuz, mimarlarımız vardı. Onlarla çok büyük işler yaptık:
Boru hatları, otoyol projeleri, Rusya’da ve Türkiye’de büyük konut projeleri... Tabii bunlar genel mühendislik sektörü içerisinde, teknoloji ya da know-how gerektiren diğer mühendisliklere
göre daha kolay hizmet alabileceğiniz, bu nedenle de rekabet
(Soldan sağa
gücünüzün daha az olduğu sahalar. Teknolojik birikim gerekti) Cem Savaş,
Serpil Erolgil,
Zahir Yoğun
ren işlerde önemli eksiklerimiz vardı. Bu dalda hizmet verebilecek proses, enstrüman ve kontrol mühendislerimiz yoktu. Örneğin karmaşık bir rafinerinin ya da enerji santralinin
borulamasını, bunların genel planlamasını yapabilecek yeterli avantaj sağlıyor. Bu, özellikle EPC ve benzeri teknoloji ağırlıklı TEKFEN
kadrolarımız yoktu. 2009 yılı başından itibaren bu kadroları projelerde çok çok önemli. Bir rafineriyi gözünüzün önüne geti- MÜHENDİSLİK’TEN
oluşturmaya başladık. Artık bugün geldiğimiz noktada şirketi- rin, son derece girift, farklı ekipmanları, borulaması, altyapısı NOSTALJİK KARELER
mizde bir proses departmanı var. Enstrüman ve otomasyon gru- olan bir saha. Bunu iki boyutlu tasarlamanız çok zordur. Üç bo- 1984 yılında kurulan
bumuz ayrı bir departman oldu. Daha önce sadece elektrik de- yutlu çalışırken bunların hepsini tamamen hatasız tasarlayabile- Tekfen Mühendislik,
partmanında görev alan bir enstrüman mühendisimiz varken, cek duruma geliyorsunuz. Tabii programı almakla iş bitmiyor, o ilk günden bu
yana yetenekli
bugün 5 kişilik bir enstrüman departmanına sahibiz – ki bu sek- programı kullanabilecek elemanları alabilmek, elemanları eğit- mühendislere
törde oldukça iyi bir sayıdır. Onun dışında özellikle enerji ve mek ve o eğitimi sürekli kılmak da çok önemli. Biz bugün artık kendilerini
geliştirebilecekleri
mekanik konularında birimlerimizi güçbunları yapabilecek noktaya geldik.
bir ortam sağlıyor.
lendirdik. Tabii bir de yazılım tarafımızı
Projelerin
zenginleştirdik. Bu yazılımları hem zaBurada gereken know-how’a nasıl kurşunkalemle kâğıda
1975
yılında
işe
yeni
manında güncellemek, hem de sektörde
ulaşıyorsunuz? Yurtdışından mı alı- çizildiği günler ise
ihtiyaç duyulan ve kabul görmüş yazı- başladığımda masalarımızın yorsunuz, yoksa ortaklık ve benzeri artık çok gerilerde
kaldı.
lımları almak çok önemli bir karardı.
yöntemlerle mi elde ediyorsunuz?
önüne kocaman kâğıtlar
Yaptığımız işte günceli yakalamak çok
Genelde teknoloji ağırlıklı, tüm disiplinasardık. O kâğıtlara
önemli. Dizayn mühendisliğinde en
leri içeren işleri biz aşağı yukarı 2009 yıönemli şeylerden biri de teknolojiyi sü- kurşunkalemle çizimler yapar, lındaki kadrolaşmamıza paralel olarak
rekli takip etmek.
üstlenmeye
başladık.
TÜPRAŞ
proje oluştururduk.
Rafinerisi’ne iki büyük iş yaptık. Burada
Bilgisayar teknolojisi herhalde işiniilk yaptığımız işte, bir İngiliz firması olan
zin olmazsa olmazlarından biri.
Shaw Grubu’yla işbirliğine gittik. Proses
Ben 1975 yılında yeni mezun bir mühendis olarak işe başladı- mühendislerimizi İngiltere’ye gönderdik. O şirket bünyesinde
ğım zaman masalarımızın önüne kocaman kâğıtlar asardık. O çalıştılar ve bir yandan projeyi tamamlarken bir yandan da eğikâğıtlara kurşunkalemle çizimler yapar, proje oluştururduk. tim imkânı elde ettiler. TÜPRAŞ’a yaptığımız projeler bizim
1980’lere geldiğimizde, AutoCAD çıktı. Bilgisayarda proje çizi- için büyük bir referans ve önemli bir deneyim oldu. Bir rafineriliyor, ağzımız açık “Bu nasıl oluyor?” diye bakıyorduk. Bugün, de değişik teknolojiler isteyen farklı üniteler vardır. Bu, kapsambilgisayarda iki boyutlu çizim teknikleri terk edilme noktasına lı bir mühendislik çalışması gerektirir. Petrokimya ve rafineri
geldi, üç boyutlu tasarıma geçildi. Projeyi resmen bilgisayar ek- benzeri işlerde önce bir “konsept çalışması” yapılır. Rafineri ve
ranında inşa ediyorsunuz. Bu değişime adapte olabilmek ciddi petrokimya tesislerinde üretilen ürünler genelde lisansa tabi
bir yatırımdır. Bunu zamanında yakalamış olmak da bize bir ürünlerdir. O ürünün –benzin, fuel oil, kerosen, nafta ya da baş13
TEKFEN
MERCEK
ka bir ürün olabilir– mutlaka lisans sahibinin onayından geçmiş
olması gerekir. Lisansör firma “konsept dizayn” aşamasında
devreye girer ve “Ben size şu ürünü, şu akım şemasına uygun
olarak yapmayı öneriyorum,” der. Bu çalışma sonunda prosesin
esasları ve projenin nasıl detaylandırılacağına dair temel bilgiler
ortaya çıkar, akım şemaları çizilir. Bunu detay mühendislik işi
takip eder. İşte bizim işimiz de bu noktada başlar. Akım şemalarından hareketle projenin her bir kalemini detaylandırıp önerilen “konsept”i inşa edilebilecek noktaya taşırız. Bu aşamada tüm
mühendislik birimleri koordineli olarak çalışır ve çok sayıda doküman üretilir. Tabii bu noktada bilginin yanı sıra adam-saat
ihtiyacı devreye girer. Proje ne kadar büyük ve kapsamlı ise,
adam-saat gereksinimimiz de o kadar artar. Türkiye’de biz en
çok bu işleri yapabilecek işgücünü karşılama konusunda sıkıntı
çekiyoruz. Ülkemizde, özellikle uzun yıllar bu tip teknoloji ağırlıklı işler yapılmadığı için sektörde eleman yetişmemiş doğal
olarak. Bu her zaman, EPC yapılanma sürecinde bizi en fazla
zorlayan hususlardan biri olarak karşımıza çıkmıştır. Yani bu yapılanma için gerekli elemanı bulacak kaynaklar maalesef çok kısıtlı. Bunu aşmanın tek yolu, alabileceğiniz az sayıdaki deneyimli elemanların yanında yeni mezun genç elemanları alıp
yetiştirmek. Bizim de yapmaya çalıştığımız bu.
MERCEK
özel projede büyük firmalarla birlikte iş yapmış olması. Özel
proje dediğimiz zaman, bugün Tekfen’in 9-10 milyon adamsaatlik projelerinden bahsediyoruz. Bir projenin 3 yılda tamamlandığını düşündüğünüzde, “peak” dönemde bu yaklaşık 5 bin
çalışan anlamına geliyor. Böyle bir işgücünü organize etmek ciddi bir deneyim gerektirir. Bu deneyim Tekfen’de var. Sözünü ettiğim düşük maliyetli ülkeler bu açıdan bizim kadar deneyimli
değiller, ancak bu da bizi yakalamayacakları anlamına gelmiyor.
Eğer yavaş gidersek yakalarlar. O yüzden hızlı adımlarla ilerlememiz gerekiyor. Biz de bunu yapmaya çalışıyoruz, Tekfen Mühendislik olarak.
Peki, şu anda mevcut bilgi ve deneyiminizle ne gibi projeler
yapabilirsiniz?
Terminal yapıları büyük ölçüde kendi bilgi ve deneyimimizle
yapabileceğimiz projeler. Bunlar genelde gaz ve petrol gibi
ürünlerin sevk edilmesine olanak sağlayan depolama tesisleridir. Aşağı yukarı dünyadaki örnekleri içinde en büyüklerinden
olan Azerbaycan Sangaçal gaz ve ham petrol terminalinde Tekfen Mühendislik olarak pek çok dizayn çalışması yaptık. Bu projeden daha küçüğünü Kuveyt’te yaptık, Ahmadi Petrol İhraç
Terminali tank çiftliği olarak. Terminal
yapılarında A’dan Z’ye mühendisliğini
yapabilecek durumdayız. Daha önce de
EPC işi dediğiniz zaman,
Türkiye’de sizinle aynı kapsamda iş
söylediğim gibi TÜPRAŞ’a iki büyük
teknoloji satmaya başladığınız proje yaptık. TÜPRAŞ’ın bu konudaki
yapan başka şirketler var mı?
Türkiye’de bu alandaki ihtiyacın farkınzaman, kulvar değiştirmiş yaklaşımı da çok yapıcıydı. “Bir Türk firda olan bazı küçük gruplar yok değil, famasının bu işlerde görev almasını istiyooluyorsunuz. Başka türlü, ruz” dedi, bize inandı ve cesaret verdi.
kat Tekfen Mühendislik’in deneyimiyle
karşılaştırılamaz. Çünkü bizim bu yapıBiz de cesaretle bu projelere girdik ve
daha düşük maliyetlerle
lanma öncesinden gelen ciddi bir uluslaikisini de başarılı bir şekilde bitirdik.
çalışan ülkelerle rekabet etmek her
rarası mühendislik deneyimimiz var. Bu
Bu işlerde yaptıkça bilgi ve deneyim kamümkün değil.
çok önemli bir avantaj: Sektörün bekzanıyorsunuz. İlk defa yapacağımız işler
lentilerini, uluslararası arenada bu işlerin
için dışarıdan know-how almamız gerenasıl yapıldığını çok iyi biliyoruz. Bir
kebilir, ki bunu da yapma olanağımız her
İtalyan Snamprogetti, bir KBR, Fluor, bir Alman UHDE, Als- zaman var. Uluslararası erişim olanaklarımız, diyalog kanallarıtom ve daha niceleri… Bu tip firmalarla birlikte uzun yıllar çalı- mız her zaman açık. Rahatlıkla doğru adreslere ulaşıp iş ortaklışarak deneyim kazandık. Bu önemli bir know-how’dır. Dolayı- ğı kurabiliyoruz. Firmaların Tekfen’i bir marka olarak tanımaları
sıyla Türkiye ölçeğinde düşününce sektörde çok ayrıcalıklı bir da bu noktada ayrıca bir avantaj tabii.
konumdayız. Ama dünya ölçeğinde alacağımız çok yol var. İşgücü açısından daha üst seviyelere gelmemiz gerekiyor. Bugün bi- Siz ne kadar süredir Tekfen’desiniz?
zim ölçeğimizdeki uluslararası firmalar en az 300-400 kişiden Tekfen’de çalışmaya 1985’te dizayn mühendisi olarak başladım.
başlıyor ve 1.000’lere kadar çıkıyor. Bugün bir Foster Wheeler O zaman sadece 20 kişiydik; farklı departmanlar bile yoktu.
ya da Snamprogetti’de yaklaşık 2-3 bin kişi çalışıyor.
Daha sonra departmanlaşma oldu, sayımız 40-50’ye çıktı ve bir
organizasyon oluştu. 1995 yılında endüstriyel projelerden soBu doğrultuda bir büyüme planınız var mı?
rumlu teknik müdür yardımcısı pozisyonuna geldim. 2001 yıHedefimiz 300-400’lü rakamları bünyesinde bulundurabilecek lında da genel müdür yardımcısı oldum. O zaman genel müdübir yapıya kavuşmak. Bunun çabası içindeyiz. Önümüzdeki dört rümüz Hidayet (Saraç) Bey idi. Hidayet Bey 2009’da ayrılıncaya
yıl içinde bu rakamlara ulaşabileceğimizi düşünüyorum. Dün- kadar genel müdür yardımcısı olarak devam ettim ve son iki seyadaki gidişatta çok beklenmedik iniş çıkışlar olmadığı sürece nedir de genel müdürlük görevini üstleniyorum.
bunu yakalamak işten bile değil. Bu Tekfen’in de çıtasını yükseltecek bir gelişme olacaktır. Çünkü EPC işi dediğiniz zaman, tek- Tekfen öncesindeki kariyerinizden de bahseder misiniz kınoloji satmaya başladığınız zaman, kulvar değiştirmiş oluyorsu- saca?
nuz. Aslına bakarsanız şu anda bütün ihracat sektöründe Ben İstanbul Teknik Üniversitesi’nden 1975 yılında mezun olkonuşulan konu “inovatif üretim.” Çünkü başka türlü, daha dü- duktan sonra bir mühendislik bürosunda teknik ressam olarak
şük maliyetlerle çalışan ülkelerle rekabet edebilmek artık müm- başladım çalışma hayatıma. O yıllarda yetişme tarzımız her şeyi
kün değil. Avrupalı firmaların yitirdiği rekabet gücünü, biz de sindire sindire, en başından öğrenerek yapmak şeklindeydi. BizUzakdoğu ülkelerine karşı yakın bir gelecekte kaybedebiliriz. den daha eski teknik ressamlar vardı, onlar kurşunkalemle çizerDolayısıyla inovatif, bilgiye, teknolojiye daha çok dayalı işlere lerdi. Onun üzerine biz aydınger yapıştırırdık, çini mürekkebiyyönelmek gerekiyor. Türkiye’nin şansı, düşük maliyetlerle çalı- le onların çizdiklerini temize çekerdik. Çizim yaparken
şan ülkelerden çok daha önce, uluslararası sektörde, pek çok mürekkep kurur, dilinizle onu sulandırırsınız, yanlış yaptığınız14
da jiletle kazırsınız... Daha sonra aydıngerden kurşunkaleme
geçmek “kariyerim” açısından çok önemli bir aşamaydı benim
için. “Artık başkaları benim çizdiğimi kopyalayacaklar,” diye seviniyordum. 1975’te mezun olduğumdan beri, 36 senedir hiç
ara vermeden bu sektörde çalışıyorum. Onun için işin her aşamasını biliyorum; risklerin, olası problemlerin neler olduğunu,
pek çoğunun sonucunu ve cevabını biliyorum. Bu büyük bir
avantaj tabii. Şimdi bile hâlâ masamın üzerinde cetvelim ve
kâğıdım durur, arada oturup bir şeyler çizmeden rahat edemem.
Ama yeni mezun mühendisler hemen “Ben ne zaman müdür
olacağım?” diye geliyorlar. Bir şeyleri iyice sindirmeden, yeteri
kadar deneyim kazanmadan kariyerinizde ilerlemeye çalışmak
doğru gelmiyor bana. Mühendislikte usta-çırak ilişkisi çok
önemlidir. Sabırlı olmak, süreci çabuk tüketmemek gerek. İdarecilik bizim meslekte son noktadır. Öncelik, olabildiğince çok
sayıda farklı projeler yapmak, böylece bilgi ve deneyim kazanıp
mühendislik kanadını geliştirmektir. Bu süreci yaşamadan hemen yöneticiliğe soyunmak doğru değil. Hele bizim sektörde.
Sizin mesai kavramınız pek yoktur herhalde çalışma hayatınızda?
Aslında mesai kavramı olmalı. Planlamanın çok iyi olması gerekiyor. Çünkü çok yorucu bir iştir. Sabahtan akşama kadar oturup kâğıt üzerinde tasarımınızı başkalarının anlayacağı hale getirmek kolay değildir. Bir yandan da mühendislik bilginizi hep
canlı tutmanız lazım. Konjonktürü yakından takip etmeniz lazım. Malzemeler değişiyor, sahada kullanılan ekipmanların kapasiteleri artıyor, özellikleri değişiyor. Tabii bütün bunlara bağlı
olarak standartlar, normlar da çok hızlı değişiyor. Eğer siz bunların bir adım gerisinde kalırsanız yarışı kaybedersiniz. Bu yüzden
ben diyorum ki, “Asıl mühendislik eğitimi okul bittikten sonra
başlar.” Ama bu sadece pratikle olmaz, aynı zamanda okuyacaksınız, sorgulayıcı olacaksınız, size söylenen hiçbir şeye inanmayacaksınız. “Acaba bu neden doğru?” ya da “Neden yanlış?” diyeceksiniz. Bu bir yaşam tarzı haline gelirse zor değil. Ama bu
bir yaşam tarzı olmazsa, eziyete dönüşür. Ben kendi adıma bugün yaptığım mühendisliği hep hayal etmiştim. Üniversiteye
girdiğim ilk günden itibaren “Ben bu işi yapacağım,” dedim. O
yüzden ben çok zevk alarak yapıyorum, ama bazı arkadaşlar tabii “Okuldayken yeteri kadar okuduk, hâlâ mı okuyacağız,” diyorlar. Onlara eziyet geliyor. Zaten böyleleri bir süre çalıştıktan
sonra ayrılıp başka sektörlere kaçıyorlar.
BÜYÜYEN BİR YAPI
Tekfen İnşaat dışında
başka şirketlere de
hizmet veren Tekfen
Mühendislik istikrarlı
bir şekilde büyümesini
sürdürüyor. Alparslan
Güre’ye göre şirketin
birkaç yıl içindeki
hedeflerinden biri de
300-400 kişilik bir
büyüklüğe ulaşarak
daha fazla sayıda proje
alabilmek.
Tekfen Mühendislik kuruluşundan bu yana çok sayıda önemli projeye imza attı. Biraz bunlardan bahseder misiniz?
İlk aklıma gelen, Fas’ta yaptığımız Samir Rafinerisi Kapasite Artımı Projesi. Çok önemli, büyük bir projeydi ve hem Tekfen İnşaat açısından, hem de bizim açımızdan çok başarılı geçti. Onun
dışında İtalyan Snamprogetti ile beraber TÜPRAŞ’a iki büyük
hydrocracker projesi yaptık, hem İzmir’de, hem İzmit’te. Ayrıca,
Azerbaycan-Sangaçal’da dahil olduğumuz terminal projesini,
Bulgaristan’daki Maritza East-1 Termik Santrali projesini sayabilirim. Bunun dışında Almanya’da –ki Avrupa sınırları içerisinde
yaptığımız ilk projeydi– Leuna 2000 Rafinerisi’nde rol aldık.
Orada tamamen Avrupalı işverenlerle, onların kullanacakları bir
rafineride çalışmak, oradaki iş akışını görmek bizim için çok
önemli bir deneyimdi. Suudi Arabistan’da çok önemli su boru
hattı projeleri yaptık. Kuveyt’teki tank sahaları, Rusya’daki 2 bin
konutluk askeri lojmanlar, Türkiye’deki Olimpiyat Stadyumu,
aklıma gelen büyük projelerden bazıları. Tabii sadece teknolojik
15
TEKFEN
MERCEK
TEKFEN İMZALI
PROJELER
Tekfen Mühendislik
hem yurtiçinde,
hem de yurtdışında
önemli bir proje
deneyimine sahip.
Alparslan Güre’ye göre
İstanbul’daki Atatürk
Olimpiyat Stadı çok
heyecan verici, ama
bir o kadar da zorlu
bir projeydi (sağda).
TÜPRAŞ’ın İzmit
Rafinerisi ise Tekfen
Mühendislik’e büyük
itibar kazandıran
projelerden biriydi
(karşı sayfada).
16
MERCEK
niz, işin ne kadar mikserle kaç saat süreceğini de hesaplayabilirsiniz. Ama dizayn aşamasında depremden yeraltı suyuna kadar
birçok faktörü göz önünde bulundurmalısınız. Uzaktan bakıp
da bir kerede karar verebileceğiniz bir şey değildir. Öyle olsa
proje yapmanıza gerek yok zaten. O yüzden belirsizliklerle dolu
bir iştir. Bazen “Ben bunu iki mühendisle dört ayda bitiririm,”
dersiniz, ama beş mühendisle bir sene sürebilir. Mühendisliğin
içinde optimizasyon ve araştırma olduğu için bunun süresini
koymak son derece zordur. Başlayıp tereyağından kıl çeker gibi
bitirdiğiniz bir proje kimseye nasip olmaz bu sektörde. Hep sıkıntılıdır, midesine kramp girer insanın. Nihayet proje sona erer,
gerçekten güzel de bitse işveren çıkıp “Projeyi geciktirmeseydiniz daha iyi olurdu,” der. Hiç madalya takan olmaz.
işlerden bahsetmek haksızlık olur. Tüm disiplinleri içeren bir miz işlerde, grup içinde payı daha fazla olan inşaat şirketinin
yapımız olduğu için altyapı, otoyol, köprü ve metro sistemlerini kazanması her zaman ana hedef olmuştur. Tabii ki şirketimizin
projelendiren ayrı bir departmanımız var. Orada da yüzlerce ki- aldığı her işte kâr etmesi hedeftir, ama esas hedef genel olarak
lometrelik, yüksek standartta otoyol projeleri yapıldı. Bu bölü- grubun kazanmasıdır.
mün ayrı bir departman olarak oluşturulması Tekfen İnşaat’ın
Tarsus-Adana-Gaziantep (TAG) Otoyolu projesi ile birlikte Peki size ecel terleri döktüren bir projeniz oldu mu hiç?
oldu. Proje başlangıçta İtalyanlarla ortak yapılırken, Tekfen ora- Esasen her proje ecel teri döktürür. Döktürmeyen, şöyle dört
da kazandığı deneyimle otoyol projelerini tek başına yapar hale dörtlük bir proje çok az mühendise nasip olmuştur herhalde.
geldi. O derece ki, Karayolları, Tekfen’in projelerini kendi stan- Ama özellikle bir tanesi bizim için çok farklı bir projedir: İstandartlarında kullanmaya başladı. Tabii bu arada Tekfen’in dışında bul Olimpiyat Stadı. Beni en çok etkileyen projelerden biriydi o.
da pek çok otoyol projesi yaptık. Ayrıca toplu taşıma sistemleri- Çok farklı ülkelerden mühendislerle çalıştık. Ben hayatımda ilk
ne yönelik olarak çeşitli projeler gerçekleştirdik. Örneğin Bursa kez, dört sene boyunca Fransızlarla çok sıkı bir şekilde, yan yana
hafif raylı sistemi ile Ankara metrosunun önemli bir kısmının çalıştım. Fransızları daha önceden de değişik projelerden az çok
proje çalışmaları Tekfen tarafından yapıldı. Halen, İstanbul met- biliyorduk, ama Olimpiyat Stadı işinde projeye yaklaşımlarını,
rosunda devam eden çalışmalarımız var.
projeyi çözümlemedeki metotlarını yaMarmaray’ın dışında ona paralel “lastik
kından izleme imkânı buldum. Fransıztekerlekli vasıtaların” geçişi için tasarlalar projenin %100 kâğıt üzerinde çözülMühendislik, genellikle
nan, inşaatını Yapı Merkezi’yle Koreli bir
düğünden emin olmadan kesinlikle
projelerin en yumuşak
firmanın üstlendiği ikinci tüp geçit prosahadaki uygulamaya geçmiyorlar. Yani
jesi üzerinde de yaklaşık 1,5 yıldır çalışı- karnıdır. Çünkü mühendislik, bazen dersiniz ki, “Ha, bu sahada çözüyoruz. Dolayısıyla otoyol bölümümüzde
%100 tanımlı bir iş değildir. lür. Artık şu kısmına da sahadaki formen
çok ciddi projelere imza atıyoruz.
ya da sahadaki mühendis karar versin.”
Belirsizliklerle dolu bir iştir. Oysa Fransızlar böyle bir şeyi söz konuBir işi alıp da “Eyvah!” dediğiniz, Başlayıp tereyağından kıl çeker su bile etmiyorlar. Bir haftada, iki hafta“Bunun altından nasıl kalkacağız?”
da yapacağınız bir saha uygulaması için
gibi biten bir proje kimseye
diye düşündüğünüz hiç oldu mu?
aylarca zaman harcıyorsunuz. Ama bunasip olmaz bu sektörde.
Bazen işi almak birinci hedef olduğunnun ne kadar önemli olduğunu proje ordan böyle kaygılar oluşabiliyor. Ancak
taya çıktıktan sonra görüyorsunuz. Beişverenlerin bakış açısı çok önemli. Siznim, bir inşaat mühendisi olarak çok
den ne istediklerini çok açık, net olarak söyleyen bir işvereniniz heyecan duyduğum bir projeydi. Böyle büyük açıklıklar, “movarsa ve size güvenirse, iş çok daha sorunsuz ve planladığınız numental” dediğimiz anıtsal yapılar bizi hep heyecanlandırır.
gibi yürüyor. Fakat özellikle petrol sektörünün yapısı daha fark- Benim için çok güzel bir projeydi, ama o dört senede resmen on
lı. Bir gün benzin değerli oluyor, bir gün dizel ya da başka bir sene yaşlandım. Projeden önceki fotoğraflarıma bakıyorum da,
ürün. Ham petrol fiyatlarındaki oynaklık da cabası… Dolayısıy- “Allah Allah!” diyorum. Ama çok şey kattı bu proje bana.
la işverenin ilk başta koyduğu parametreler proje yapılırken bile
değiştiği için sizin sürekli bu değişikliklere ayak uydurmanız ge- Yaptığınız işin en zor tarafı nedir?
rekiyor. Bu tabii çok ciddi bir zorluk. İşverendeki fikir değişik- Mühendislik kısmı genelde projenin yumuşak karnıdır. Mühenlikleri, iş için öngördüğünüz adam-saat planlamanızı altüst edi- dislikteki planlamaların arkasından yapım işleri başlar, ama mayor. Örneğin 100 bin adam-saatte bitireceğiniz bir işi 200 bin alesef ilk süreler hep kısıtlı verilir. Dolayısıyla sürelerin tutturuladam-saatte bitirebiliyorsunuz. Dediğim gibi işverenin yaklaşı- masında ciddi sıkıntılar yaşanır; bu yüzden “yumuşak karnıdır”
mı ve işin niteliği çok önemli. Açıkçası, “bu işi keşke üstlenme- diyorum. Çünkü mühendislik, %100 tanımlı bir iş değildir. İnşaseydik” dediğimiz işler de olmuştur. Ancak grup olarak girdiği- at işinde dökeceğiniz betonun kaç metreküp olduğunu bilirse-
Uluslararası başarılarınız var mı, peki?
Çok enteresandır, en büyük takdiri biz hep yurtdışındaki işverenlerden ya da yabancı ortaklarımızdan alırız. İçerde, “Çocuk
şımarmasın!” diye herhalde, pek paye vermezler. Olimpiyat
Projesi’nde ben ilk defa bir ödül aldım, Tekfen Mühendislik adına. İşveren proje bittikten sonra bir tören düzenledi, “Projede
emeği geçen ve başarılarından dolayı teşekkür edilen gruplar,”
diye Tekfen Mühendislik’e bir plaket verdi. O tabii bizim için
çok önemli bir şey.
Gruptaki diğer şirketlerle çok yakın çalışıyorsunuz. Şirketler arasında anlaşmazlık çıktığı olur mu hiç?
Tabii çok kavgalar olur. Fakat biz Tekfen İnşaat’la, iş sahibiyle
tamamen entegre çalışırız. Bu bizim için çok önemli. Bizim hedefimiz toplamda Tekfen’in bu işten kârlı çıkmasıdır. Bunun için
de tabii Tekfen İnşaat’ta çalışan kişilerin saha deneyimleri ve bilgileri çok önemlidir bizim için. Proje süresince bu bilgi akışını
aksatmamamız gerekir. Bu da ancak sıkı bir çalışmayla mümkün.
Bu çalışma kavga gürültüyle de olur, gülerek de olur. Ama iletişimi her zaman sağlarız. Aslında bir projenin hem mühendislik,
hem de inşaat ayaklarının aynı gruba bağlı şirketler tarafından
yapılması büyük bir avantaj. Bu hem Tekfen İnşaat için, hem de
bizim için bir avantaj. Mühendisliğin grup dışında birilerine
yaptırılması dizginlerin bir başkasına teslim edilmesi gibidir bir
bakıma. Proje önünüze gelene kadar başınıza ne geleceğini kesin olarak bilemezsiniz. Büyük bir risktir ve ciddi sorunlar çıkar.
Sonunda maliyeti de yine yapımcı olarak size biner. Tekfen
İnşaat’ın bir projeyi dışarıdan, sadece yapım kapsamında aldığı da oluyor. O zaman mühendislik hizmetlerini veren firmayla iletişimi bizimle olduğu gibi rahat olamıyor tabii ve
demin bahsettiğim sorunlar yaşanabiliyor ister istemez. Birlikte çalışmanın pek çok artısı var kuşkusuz. Bir kere kendi
grup şirketiniz; ikincisi aynı dili konuşuyorsunuz; üçüncüsü
amaçlarınız ortak. Ama dışarıdan bir şirketin amacı sadece
kendi aldığı kısmı bitirip kâr etmek, zarar etmemek. Sizin kâr
ya da zarar etmeniz onu hiç ilgilendirmiyor. Bu açıdan bizim
böyle bir organizasyonda yan yana olmamız çok büyük bir
Hatayı prestij kazanarak düzeltmek
2
006-2008 yılları arasında Tekfen İnşaat ile birlikte çalıştığımız Fas-Samir Rafineri Projesi sırasında yaptığımız bir temel kaydırma işi meslek hayatımın en ilginç
ve unutulmaz işlerinden biridir. Yanlış hatırlamıyorsam bir akşamüzeriydi. Mustafa
Tezer telefonla aradı, “Şef yandık, mahvolduk, boru köprüsünün temellerini olması
gereken yerden 4 metre kaçık yapmışız,” dedi.
Bahsettiği temel, her biri 60 metre boyunda, 3 metre eninde, 1.400 ton ağırlığında
iki devasa blok! Tamamen bitmiş, üzerine boru köprüsünün prekast kolonlarının konulması için hazır bekliyor. Kırıp tekrar yapmak aylar alacak. Daha önemlisi idareye
karşı prestijimiz sarsılacak.
Ben, nasıl olduysa gayet sakin bir şekilde, “Sorun değil, temeli kaydırırız,” dedim.
Mustafa da “Ciddi misin, yapabilir miyiz?” dedi. “Niye olmasın?” diye yanıtladım.
Konuyu proje müdürümüz Ali Şanlı Bey’e aktardık. O da ikna oldu, “Yapalım da millet
Tekfen’in neler yapabildiğine şahit olsun,” diye bir ara gaz vererek çalışmaları başlattık. Yapacağımız kaydırma operasyonu için projelerimizi oluşturduk, ekipmanlarımızı seçtik ve operasyonun her adımını planlayarak idareye güzel bir sunum hazırladık. İdare biraz kuşku ile yaklaştı ama biz kâğıt üstünde en ince noktasına kadar her
şeyi planlamıştık. Tüm soruları yanıtlayarak operasyon için idarenin onayını aldık.
Sıra temeli kaydırmaya gelince her şey adım adım planlandığı gibi gerçekleşti ve
temel yaklaşık iki hafta içinde olması gereken yere çekildi. Sonunda temeli yanlış
yerleştirmekle yaptığımız hata yüzünden idare karşısında prestij kaybetmemiş, aksine uyguladığımız düzeltme yöntemiyle itibarımızı daha da artırmış olduk.
17
TEKFEN
DOSYA
DOSYA
‘Eve Dönüş’ün öyküsü
T
unus’tan başlayarak hızla tüm Arap dünyasına yayılan ve büyük bir isyana dönüşen toplumsal
hareketler, Tunus ve Mısır’dan sonra şubat ortasında Libya’yı da vurdu. Daha demokratik
bir yönetime kavuşmak amacıyla sokaklara dökülen isyancılarla hükümete bağlı kuvvetler
arasında çıkan çatışmalar, ülkeyi büyük bir kaosa sürükledi. İşte o dakikadan itibaren, hepimiz
için endişeli bir bekleyiş ve Libya’da bulunan Tekfen çalışanlarının tahliyesi için büyük bir çaba
başladı. Tekfen ailesi için en mutlu an, tüm çalışanlarımızın sağ salim Türkiye’ye adım attığı andı.
Bu zorlu deneyimi yaşayan tüm Tekfenlilere geçmiş olsun diliyor, kendilerini yeniden aramızda
görmenin sevincini yaşıyoruz.
Sercan Erdurmaz* Libya’da yaşananları anlatıyor
Olaylar Bingazi’de ne şekilde gelişti? Siz büyük şehirlerde
başlayan olayların bu kadar büyüyeceğini tahmin ettiniz mi?
17 Şubat 2006’da, peygamber karikatürlerini protesto eylemleri sırasında çıkan çatışmalarda çok sayıda insan yaşamını yitirmişti. Bu yıl “Öfke Günü” ilan edilen 17 Şubat tarihinde göstericiler Bingazi’de büyük protestolar düzenlemeye
hazırlanıyorlardı. Hatta devrim sonrası devlet görevlerinden istifa edip kendini sadece ordular komutanı ilan eden Kaddafi’nin
de bizzat protestolara katılacağı ve sözde hükümetten istifalar
isteyeceği duyumları geliyordu. Ancak olaylar beklenenden
önce hareketlenmeye başladı. 16 Şubat günü projemizin merkez ofisinin bulunduğu Bingazi’de ufak gösteriler başlamıştı
bile. Hatta Teknik Ofis’te çalışan ve eski bir gazeteci olan bir
personelimiz polis tarafından göz altına alınmıştı. Buna karşın
Kufra şantiyemizde işler devam ediyor, Bingazi’de ise bölgesel
gösteriler dışında bize intikal eden bir şey bulunmuyordu.
İlk silahlı isyan hareketi aslında Bingazi’nin doğusunda, kıyı şeridinde yer alan Beyda kentinde başladı. Ayaklanma mevcut
yönetime yönelik olmakla beraber, mevcut ortamdan faydalanmak isteyen yerel çalışanların şirket araçlarını gasp ettiğini öğrendik. Şu anda muhaliflerin üssü olan Bingazi’nin geçmişten
beri mevcut rejim ile sıkıntıları olmuş ve tarihte çeşitli husumetler yaşanmış. Dolayısıyla Bingazi’de bir hareket olacağını
bekliyor, ama Kaddafi’nin Libya’daki gücü nedeniyle olayların
bu denli büyüyebileceğini tahmin etmiyorduk.
Olaylar şantiyelere ne zaman ve nasıl sıçradı?
Kufra şantiyemiz 20 Şubat Pazar gününe kadar çalıştı. 19’u akşamı Libyalı çalışanlarımızın birçoğu evlerine gitmek ve ayaklanmaya katılmak istediklerini söyleyerek şantiyemize ait kamyon ve pikapların bir kısmını alıp gitmeye kalktılar. Bunların
çoğu, telefonla yardım istediğimiz yol üstündeki polis kontrol
noktalarında durduruldular. Bingazi ise cumartesi itibariyle ciddi karışmıştı. Yerli çalışanlarımız mümkün olduğunca kamptan
çıkmamamızı tembih ediyorlardı.
İlk araç çölde gasp edildi. İlk ciddi yağmalama olayı ise
Bingazi’de yaşandı. 20 Şubat Pazar akşam saat 23.00 sularında
ellerinde palalarla bir grup kampa zorla girerek elimizdeki telefonları ve cebimizdeki paraları gasp etti. Lokaldeki televizyonları ve elektronik eşyaları da aldılar. Bize de yatak odalarımıza
girip ışıkları kapatmamızı ve saklanmamızı tembih ederek hızla
uzaklaştılar. Benim odamdan tüm ofisler görülebiliyordu. Jaluzi
aralığından 20-30 grupluk bir insan kalabalığının ellerindeki
balta, bıçak ve silahlarla önlerine çıkan her yeri yağmalamaya
başladıklarını gördüm. Yaklaşık 2 saatlik bir yağmalama sonunda sıra kaldığımız yatakhanelere gelmişti. Kapılarımızı kırarak
içeri girdiler, zaten birkaç hamleden sonra kimilerimiz kapıları
açtık. Ardından eşyalarımızı almaya başladılar.
İlk yağma sonrası hepimiz koridorlarda toplanıp beklemeye
başladık. Derken silahlı ve bıçaklı başka bir grup geldi. Bu grup
bizi başka bir yerdeki işçi yatakhanesine götürerek geride kalan her şeyi yağma etmeye başladı. Yatakhanede bekleyişimiz süresince 10’a yakın silahlı
grup sabah 8’e kadar yanımıza gelerek para, telefon, saat, yüzük ve alabilecekleri her şeyi gasp ettiler. Ertesi sabah Libyalı şirket personelimizin gelmesiyle dışarı çıktığımızda gördüğümüz manzara korkunçtu.
Bizden bir gün sonra Tazerbo şantiyemize bir saldırı olduğu haberi geldi.
İşin en ilginç yanı, Tazerbo’ya güvenlik için gelen askerlerin, “Biz sizi koruyamayız, gidin!” diyerek, daha arkadaşlarımız şantiyeden ayrılmadan etrafı
yağmalamaya başlamasıydı. Tazerbo şantiyemizdeki araçlar gasp edilmiş,
personelimiz şantiyeyi terk etmeye zorlanarak Kufra kampına sığınmak zo-
Bir ayaklanmanın güncesi
18 Aralık 2010
14 Ocak 2011
17 Ocak 2011 25 Ocak 2011
26 Ocak 2011
30 Ocak 2011
1 Şubat 2011
10 Şubat 2011
11 Şubat 2011
18
Tunus’ta Muhammed Bouazizi adlı üniversite mezunu bir seyyar satıcı kendini yaktı.
Tunus, Cezayir ve Lübnan’da protesto gösterileri başladı.
Tunus Devlet Başkanı Zeynel Abidin Ben Ali yönetimden çekildi.
Mısır’da bir protestocu Mısır Parlamentosu’nun önünde kendini ateşe
verdi. Olaylar tüm Mısır’a yayıldı.
Mısır’da göstericiler Tahrir Meydanı’nı işgal etti.
Suriye’de kitlesel protesto gösterileri başladı.
Fas’ta Kral VI. Muhammed reform ve yeni anayasa sözü verdi.
Ürdün Kralı Abdullah istifa eden hükümetin yerine yeni kabine atadı.
Irak’ta kitlesel gösteriler düzenlenmeye başladı.
30 yıldır Mısır’ı yönetmekte olan Hüsnü Mübarek yönetimden çekildi.
15 Şubat 2011
24 Şubat 2011
27 Şubat 2011
5 Mart 2011
12 Mart 2011
16 Mart 2011
17 Mart 2011
19 Mart 2011
Libya’da insan hakları savunucusu Fethi Tarbel’in tutuklanması
üzerine Bingazi’de isyana dönüşecek olan protestolar başladı.
Kaddafi karşıtları birçok kentin kontrolünü ele geçirdi.
Bingazi’de isyancılar bir geçiş meclisi kurulduğunu duyurdular.
Ulusal Meclis Libya’nın tek temsilcisi olduğunu ilan etti.
Arap Birliği BM’den Libya’nın uçuşa kapalı bölge ilan edilmesini istedi.
Kaddafi’ye bağlı güçler Bingazi’yi bombalamaya başladı.
BM Güvenlik Konseyi Libya’nın uçuşa kapalı bölge ilan edilmesi ve
Kaddafi güçlerine karşı sivillerin korunması için “tüm önlemlerin
alınması”nı kabul etti.
Kaddafi güçlerine karşı ilk hava harekâtı başlatıldı.
19
TEKFEN
DOSYA
DOSYA
runda kalmıştı. Kufra’dan tahliyenin kiralık araçlarla yapılması
öngörülmüştü.
miye binemeyip sağlıklı bir bilgiye sahip olmadan askeri bir
gemiyi beklemek zorunda kalmak çok sıkıntılıydı.
22 Şubat gecesi Bozerik kampı basıldı ve ölümle tehdit edilen
personelimizden kampı sabaha kadar boşaltmaları istendi. Bunun üzerine 300 kişi ellerindeki son araçlarla Kufra’ya intikal
etti. 23 Şubat günü, öğleden sonra akşama kadar kiralık araçlar
beklenirken, diğer yanda KM:90 kampımızdaki personel
Kufra’ya çağrıldı. Kufra’dan gemiye tahliyenin yapılacağı günden önceki akşam da Kufra’ya saldırı gerçekleşti. Güvenlik kabinine ateş açıldı, şantiyede kalan araçların bazıları saldırgan
grup tarafından gasp edilmeye çalışıldı.
Çöle gelince, erzak azalmasına rağmen yemekhanemiz son ana
kadar çalışmaya devam etti. İnsanlar uyuyamasa da Kufra kampı yerli yerinde duruyordu. Kufra için asıl çile tahliye sırasında
oluştu.
Herhangi bir yaralanma söz konusu oldu mu?
Tüm arkadaşlara sakin olmaları ve herhangi bir tepkide bulunmamaları talimatı verildi ve sık sık bu talimatlara uyulması tembih edildi. Dolayısıyla herhangi bir yaralanma söz konusu olmadı.
Merkezle ya da aranızdaki haberleşmeyi nasıl sağladınız?
Merkez ve kendi aramızda haberleşmede sıkıntılar oluştu. Bingazi personeline ait telefonların çoğu gasp edildiği için elimizde kalan birkaç Libya hatlı telefon ile haberleşmemize vesile
oldu. Fakat hatların çökmesiyle Libya ve merkezle iletişimde
büyük güçlük çektik.
Personel arasındaki psikoloji nasıldı?
Bazılarımız baskı altında farklı tepkiler vermiş olsa da, genel
olarak herkes uyumlu bir bütünlük içerisinde hareket etti. Ancak korkunun ortaya çıkarttığı bir çöküş çoğumuzun yüzünden okunabiliyordu.
Tahliyeye kadar barınma ve yemek ihtiyaçlarınızı nasıl
karşıladınız?
Tahliye durumunu ikiye ayırmak lazım: birincisi Bingazi kamp
tahliye, diğeri ise çöl tahliye. Bingazi’ye gelirsek, pazar günü
baskını sonrasında, Bingazi’de gümrük işlerimizi yapan Libyalı
bir ileri gelen bizi kendi araçlarıyla çiftliğine transfer etti. Yanımıza yağmadan arta kalan birkaç kıyafetimizi alabildik sadece.
Şampuanlara kadar her şeyimiz gitmişti neredeyse. Bu çiftlikte
projedeki ortağımız TML’nin diğer şantiyelerinden de gelenlerle 300 kişi civarında olduk. Çadırlar kuruldu, her türlü
imkân seferber edildi. Kimi zaman dışarıda, kimi zaman içeride bulduğumuz yerlerde yattık. Yemek konusunda bir sıkıntı
yaşamadık. Orada en kötü şey, sağdan soldan gelen silah sesleri
ve her daim televizyonda yer alan Bingazi bombalanacak haberleri arasında geçen bekleme süreciydi. Özellikle ilk iki ge-
Kurtuluşa çileli bir yolculuk
Tahliye süreci nasıl gelişti?
Tahliye süreci özellikle Kufra kampı için çok çetin bir süreç
oldu. İlk aşamada Kufra Havaalanı’ndan tahliye için uğraşılmasına karşın, bunun imkânsız hale gelmesi sonucu tek seçenek
kalmıştı; çöl yarılacak ve Bingazi Limanı’na ulaşılacaktı. Normal zamanlarda binek arabalarla dahi çekilmez olan 1.000
km’lik çöl yolunun aşılması ve üstüne üstlük bu işin 1.000 kişilik bir grup halinde, karışıklık içinden geçilerek yapılması gerekiyordu. Şantiyede bulunan tekerlekli her aracın kullanılmasından başka bir seçenek olmadığından kamyonlar ve bakım
araçları gibi her türlü araçla sabah saat 4 sularında yola çıkıldı.
Yolda yağmur, çöl fırtınası, silahlı adamlarca yolun kesilmesi,
son kalan kimi binek araçlara el konulması gibi badireler atlatıldıktan sonra, 20-24 saatlik bir yolculuğun ardından gemiye
ulaşıldı.
Sizin için tüm bu süreçte en unutulmaz an hangisiydi?
Benim için en ilginç olay, Bingazi’de gruplardan birinin yatakhane kapılarını balta ile kırmaya çalışırken, ona odaların anahtarlarının bizde olduğunu ve kapıları açabileceğimizi söylediğimizde bize istemediğini bağırıp balta ile işleme devam etmesi
oldu. Bunun yanında gasp edilen şahsi eşyalarımız için helallik
istemeleri de ayrı bir garip durumdu.
Tahliye noktasına ulaştığınızda neler hissettiniz?
Tahliye noktasına ulaştığımızda maalesef sorun çözülmüş değildi. Tahliye noktasında büyük bir kargaşa vardı. Sürekli yağan
sağanak yağmur altında gemiye ulaşma anı bizim için rahatlama noktası olmuştu. Gemide olmak huzurdu, mutluluktu ve
her şeyin son buluşuydu bizim için. Çoğumuz yorgunluktan
hemen uyumaya başladı. Çölden gelen birçok arkadaşımız ise
yoğun yağmur ve rüzgâr nedeniyle hasta düşmüştü, ama gemi
hepimiz için ev rahatlığı sağlamıştı.
Olayların başından sonuna kadar tahliyemiz için her türlü çabayı gösteren ve Marmaris’te bizleri karşılayan tüm Tekfen ailesine ve yardımı geçen herkese teşekkürlerimi sunarım.
* Teknik Ofis Müdürü - Libya
Yusuf Bağdat’ın* Libya notları
B
ugünlerde dünya basınının manşetten verdiği, can pazarının
kurulduğu Libya’da, Tekfenimizin üstlendiği zor bir projeyi hayata geçirmenin mücadelesini verirken, diğer yandan da insanlığa ve cümle hayvanlar âlemine hayat veren Nil gibi bir nehri Afrika
çöllerinden geçirip yerleşim alanlarına taşımanın heyecanını yaşıyorduk. Derken, Kuzey Afrika’yı saran yangın Libya’nın üzerine de bir
alev topu gibi düştü. Şiddetli çatışmalar esnasında otoritenin yok olması nedeniyle yağmacılar tüm ülkedeki şantiyeleri de yağmalamaya
başladı. Tam da işimizi önümüze katmışken, çapulcular bizim şantiyelerimizi de yağmalamaya, gözümüzden sakındığımız iş makinelerimizi kafamıza silah dayayarak gasp etmeye başladılar.
Bingazi’den itibaren, biri taşeronumuza ait yedi kampımızın beşi tamamen yağmalandı. Elemanlarımızın çoğu Kufra kampında ve bir
kısmı da Lavalin kampında olmak üzere iki kampta sıkışıp Türkiyemizden haber beklemeye başladı. Herkesin arzu ettiği, olayların kısa
zamanda düzelmesiydi. Elemanlarımızın can güvenliği her geçen gün
azalıyordu. Ara ara kamplarımızı yağmalayanlar baskınlarda buldukları her şeyi talan ettiler, sağa sola kurşun yağdırdılar. Bazı arkadaşlarımızı koğuşlarından çıkarıp çamaşırlarına varana kadar aldılar.
Bu ateşin, söneceği yerde her geçen gün daha da büyüdüğüne artık
herkes kanaat getirdikten sonra merkezden, yani Türkiye’den kampları terk edip Bingazi’ye hareket etme emri geldi. Önümüzde 1.000 km
yol vardı. Bin küsur kişiyi sağ salim Bingazi’ye ulaştırmak için silahlarla donatılmış güçler kiraladık. Araçlarımızın neredeyse tamamına yakını gasp edilmişti. Elemanlarımızı taşımak için piyasadan birkaç tane
TIR kiraladık; elimizde kalan damperli kamyonlarımızı, hiyapları sıra
sıra dizip insanları kamyonların kasalarına doldurduk ve perşembe sabahı yaklaşık 40-50 araç ile yola koyulduk.
150 km kadar yol aldıktan sonra yine aramıza daldı yağmacılar. Bir
tankere el koydular, Allah’tan içini adam ile doldurduğumuz tankeri
değil de mazot tankerini ve birkaç tane pikapı alarak uzaklaştılar.
Açıkta kalan arkadaşlarımızı kamyonların üzerine sıkıştırıp yolumuza
devam ettik. Lavalin kampımızdaki elemanlarımızı da alarak yakıt ikmalinden sonra yeniden yola koyulduk. Yol boyunca öyle bir kum fırtınasına yakalandık ki, araç kullanan arkadaşlar önlerini bile göremez
oldular. Çöldeki fırtınanın tarifi olmaz, onu yaşayan bilir. Hele de korunmasız yakalanmışsanız uçsuz bucaksız çöl daraldıkça daralır, insanın ceviz kabuğuna sıkışmış gibi ruhu daralır, psikolojisi dibe vurur.
Elemanlarımızın hemen hemen hepsi TIR kasalarında, üstleri açık vaziyetteydi. Fırtına kum tanelerini insanın suratına saçma gibi çarpı-
yordu. Bingazi’ye 160 km, Ajdabiya’ya 15 km kala konvoyun geriye,
Sahra istikametine doğru döndüğünü gördüm. Benim içinde bulunduğum araç da geri dönüp geldiğimiz yöne gitmeye başladı. Şoföre
sordum “Neden döndün?” diye, “Konvoy döndü ben de döndüm ağabey,” dedi. Hemen Muhsin (Davarcı) Bey’i aradım ve sordum. “Neden geri dönüyoruz Muhsin Bey?” dedim. Muhsin Bey, “Ne yap yap
konvoyu geri çevir, aranıza yağmacılar dalmıştır!” dedi. Muhsin Bey
bir yandan, ben öte yandan insanları arayıp konvoyu geri döndürdük.
Meğer o sırada gerçekten de konvoyun içine dalmış yağmacılar. Selçuk (Halıcılar) Bey’in de aracını eşyalarıyla birlikte almışlar.
Geri dönüp yolumuza devam ederken bir yağmur bastırdı, sanki bardakdan boşanırcasına. Kamyon kasalarının içi su ile dolmaya başladı.
Kasaların içindeki yüzlerce çalışanımız ıslandı. Bir yandan şiddetli fırtınanın verdiği işkence, diğer yandan yağan yağmur. Aslında bunlar
bizim sigortamız olmuştu. O kötü hava şartları yağmacıları dışarı çıkmaktan caydırmış, 1.000 km’lik yolu ufak sıyrıklarla, can kayıbı olmaksızın tamamlamamıza yardımcı olmuştu. Ayrıca günlük çalışmalarımızda umulmadık yerden umulmadık arızalar veren, günde kaç
defa lastikleri patlayan araçlarımızın hiçbirinin lastiği bile patlamadan
Bingazi’ye, Türk bayrağının dalgalandığı Mehmetçiğimizin sıcak şefkatine intikal ettik. Bunların hepsini ben Allah’ın bir lütfu olarak değerlendiriyorum.
Buradan Muhsin Bey’e çok teşekkür ediyorum. Kendisinin, Özdemir
Kampı’nı silahlarla taramaya başlayan yağmacıların korkusundan
Sahra’ya kaçan Taylandlı elemanlarımızın toplanmasında gösterdiği
gayret ve cesaret gerçekten takdire şayandı. Bu arada devletimize,
Dışişleri Bakanlığımıza, Büyükelçiliğimize, Türk Silahlı Kuvvetlerimize, Kızılayımıza ve her türlü imkânını seferber eden Tekfenimize
Libya’da çalışan tüm arkadaşlarım ve şahsım adına sonsuz şükranlarımı sunuyorum.
* Boru ve Grouting Formeni - Libya
FİLİPİNLİ ÇALIŞANLARIMIZDANDAN MESAJ VAR
Sayın Kâni Bozbay,
Öncelikle, Filipinli personel ve çalışanlarınız adına, hepimizin evlerine güvenli bir şekilde ulaştığını bildirmek istiyorum. Ayrıca hepimiz adına, hızlı tahliyemizi ve yurda dönüşümüzü sağlayan size,
şirketimiz TEKFEN’e, tüm TEKFEN çalışanlarına ve Türk Devleti’ne
en içten şükranlarımızı sunuyorum.
Libya’daki durum dolayısıyla güncel projemizin askıya alındığını
biliyoruz. Bu sebeple birkaç haftalık dinlenme süresinden sonra
başka yerlerde yeni fırsatlar aramaya başlayacağız. Ancak eğer siz
ve şirketiniz TEKFEN, yakın bir gelecekte Kufra-Tazerbo Projesi’nin
yeniden devreye girmesi halinde bizim uzmanlığımıza ihtiyaç
duyarsanız, yeniden değerli firmanıza katılmakta tereddüt etmeyeceğiz. Çünkü sizin ve TEKFEN’in, çalışanlarının iyiliğini nasıl her
şeyin üzerinde tuttuğunu biliyoruz.
Saygılarımla, size ve gelecekteki çabalarınızda kolaylıklar diliyorum.
Francis Phillip Capistrano
20
21
İNSAN KAYNAKLARI
Tekfen ailesi büyüyor
Türkiye’nin Eşsiz Çiçekleri
F
otoğrafçı ve belgesel yapımcısı Fatih Orbay tarafından hazırlanarak 2007 yılında Tekfen Vakfı’nın katkılarıyla kitaba dönüştürülen Anadolu’nun Çiçekleri projesi, çiçeklerin doğal ortamlarında
çekilmiş hareketli görüntülerinden oluşan Türkiye’nin Eşsiz Çiçekleri
belgeselinin de çekilmesiyle tamamlandı. Türkiye genelinde doğada
bulunan 10 bin çeşit çiçeğin üçte birini endemik türler oluşturuyor. Bu
doğal zenginliğin tanınması, belgelenmesi ve korunması yönünde
önemli bir adım olan ve Türkiye’de HD görüntü kalitesinde hazırlanmış ilk belgeseller arasında yer alan Türkiye’nin Eşsiz Çiçekleri, her biri
26’şar dakikalık 6 bölümden oluşuyor.
Aramıza katılan tüm çalışma arkadaşlarımıza hoş geldiniz diyoruz.
Atatürk’ün ilk biyografisi raflarda
Arap dünyasına Kurtuluş Savaşı’nın liderini tanıtmak için 1922 yılında kaleme
alınan, Atatürk’ün bilinen ilk biyografisi, Feyyaz Berker’in desteğiyle Türkçeye
çevrilerek yeniden yayımlandı.
M
illi Mücadele tarihi ve Mustafa
Kemal’in hayat hikâyesi hakkında basılan ilk kitap olan Gazi Mustafa Kemal
Paşa’nın Hayatı, Tekfen’in kurucu ortaklarından
Feyyaz Berker’in desteğiyle Arapçadan Türkçeye
çevrilerek satışa sunuldu.
1920’li yıllarda, Dünya Savaşı’nın yıkıntıları arasında alevlenen Kurtuluş Savaşı, Arap dünyası
için yeni bir umut ışığı olmuş, toprakları işgal altında olan Arap aydınların ilgisi Mustafa Kemal’e
yönelmişti. Bu ilginin bir ürünü olan Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın Hayatı, 1922 gibi erken bir
tarihte Mısırlı yazar Emin Muhammed Said ile
Suriyeli yazar Kerim Halil Sabit tarafından kaleme alındı. Kitap üzerine çalışan Marmara Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Zekeriya
Kurşun’un Türkçeye çevirdiği ve Arapça orijinalin tıpkıbasımını da içeren kitap, bilinen ilk Mustafa Kemal biyografisi olarak, basımından tam 89
yıl sonra Doğan Kitap tarafından ilk kez Türk
okurların dikkatine sunuldu.
MURAT BAKIR
Eurobank Tekfen Diyarbakır
Şubesi Karma Şube Müdürü
ÖMER KIRAN
Eurobank Tekfen Siteler Şubesi
Karma Şube Müdürü
KEREM NARCI
Eurobank Tekfen Kemer Şubesi
Perakende Şube Müdürü
ÖZGÜR ŞAHİNOĞLU
Eurobank Tekfen Kaynarca Şubesi
Perakende Şube Müdürü
1967 yılında Siirt’te dünyaya gelen Murat Bakır, Atatürk Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunu.
23 yılı aşkın kariyeri süresince
Pamukbank, Finansbank, Oyakbank ve ING Bank’ta çeşitli görevler üstlenen Bakır, 18 Ocak
2011 tarihinde Diyarbakır Şubesi
Karma Şube Müdürü olarak Eurobank Tekfen ailesine katıldı.
Seyahat edip müzik dinlemekten
hoşlanan Bakır, işten arta kalan
zamanlarını ailesiyle tiyatroya
ve sinemaya giderek değerlendiriyor.
1965 yılında Ankara’da dünyaya
gelen Ömer Kıran, Gazi Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunu.
24 yılı aşkın meslek kariyerinde
Yapı ve Kredi Bankası, Finansbank, Koçbank, Garanti Bankası,
HSBC ve Fortis Bank’ta çeşitli
kademelerde görev alan Kıran, 1
Şubat 2011 tarihinde Siteler Şubesi
Karma Şube Müdürü olarak Eurobank Tekfen ailesine katıldı. Boş
zamanlarında basketbol oynamaktan hoşlanan Kıran, amatör olarak
fotoğrafçılıkla da ilgileniyor.
1975 yılında Antalya’da dünyaya
gelen Kerem Narcı, Gazi Üniversitesi İktisat Fakültesi mezunu.
Daha önce Bank Kapital, Dışbank
ve Fortis Bank’ta çeşitli görevler
üstlenen Narcı, 24 Ocak 2011 tarihinde Eurobank Tekfen Kemer
Şubesi’nde Şube Müdürü olarak
göreve başladı. 9 yaşında Ata
adında bir oğlu olan Narcı avcılıkla ilgileniyor ve yemek pişirmeyi
seviyor.
1979 yılında Ankara’da dünyaya
gelen Özgür Şahinoğlu Hacettepe
Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı mezunu. Eurobank Tekfen
ailesine 1 Şubat 2011 tarihinde
Genel Müdürlük bünyesinde Perakende Şube Müdürü olarak katılan
Şahinoğlu, daha sonra Kaynarca
Şubesi Perakende Şube Müdürlüğü
görevine atandı. Daha önce Commercial Union Hayat Sigorta, Koçbank, Garanti Bankası ve TEB’de
çeşitli görevler üstlenen Şahinoğlu, sıkı bir Göztepe taraftarı ve
Göztepe’ye Hizmet Derneği üyesi.
Terfi edenler
Terfi eden çalışma arkadaşlarımızı kutluyor, kendilerine
yeni görevlerinde başarılar diliyoruz.
AKUT 15 yaşında
ADI SOYADI
ŞİRKETİ
ESKİ UNVANI
YENİ UNVANI
Aydın Çevik
Toros Tarım Üretim Şefi (Nit. Asit)
Teknik Hizmetler Müdürü
Kurulduğu 1996 yılından beri binin üzerinde insana
yardım eli uzatan Arama Kurtarma Derneği (AKUT) 15’inci
yılı münasebetiyle Tekfen Tower Konferans Salonu’nda
bir basın toplantısı düzenledi.
Berrin Çabuker
Toros Tarım
Sekreter
Muhaberat Şefi
Davut Çulha
Toros Tarım
Stok Kontrol Elemanı
Stok Kontrol Ustabaşı
Emin Yıldız
Toros Tarım
Üretim Şefi (CAN)
Üretim Müdürü
Emre Karabıyık
TAYSEB A.Ş.
Mevzuat ve İşlem Takip Elemanı
Mevzuat ve İşlem Takip Uzmanı
Ender Tekgül
Toros Tarım
Eğitim Takviye Mühendisi
Katı Terminal ve Tahıl Şefi
Hale Çevik
Toros Tarım
Proses ve Planlama Mühendisi
Üretim Şefi (Nit. Asit)
Harun Er
Toros Tarım
Kazan Operatörü (Fabrika)
Vardiya Baş Operatörü
Haydar Ağcet
Toros Tarım
Muhasebe Elemanı
Muhasebe Uzmanı
Serdar Gök
Toros Tarım
Proses ve Planlama Şefi
Teknik Hizmetler Müdürü
Şefika Canan Eser
TAYSEB A.Ş.
Muhasebe Elemanı
Muhasebe Uzmanı
T. Hakan Yaman
Toros Tarım
Müteahhit Elemanı
Muhasebe Şefi
Uğur Üçöz
Toros Tarım
Müteahhit Elemanı
Torbalama Uzmanı
Ünal Dinçgez
Toros Tarım
Fabrika Müdür Yardımcısı
Fabrika Müdürü
Yakup Üre
Toros Tarım
Muhasebe Elemanı
Muhasebe Şefi
A
rama Kurtarma Derneği (AKUT), 15. kuruluş yılı dolayısıyla 15
Mart sabahı Tekfen Services’ın ev sahipliğinde Tekfen Tower
Konferans Salonu’nda bir basın toplantısı düzenledi. Toplantıda
bir konuşma yapan AKUT Yönetim Kurulu Başkanı Nasuh Mahruki,
AKUT’un 15 yılda dünyanın birçok yerinde onlarca afet bölgesine ulaşarak 1.209 insanın hayatını kurtardığını belirtti. Türkiye’de doğal afetler ve arama kurtarma çalışmalarıyla ilgili bilinçlendirme faaliyetleri de
gerçekleştirdiklerini vurgulayan Mahruki, çalışmalarını geliştirerek sürdürebilmeleri için iş dünyasının daha fazla desteğine ihtiyaç duyduklarını sözlerine ekledi. 15 Mart akşamı Çiğdem Simavi, Suzan Sabancı
Dinçer, Ahmet Kocabıyık ve Feyyaz Berker gibi destekçilerinin himayesinde Kuruçeşme Suada’da verilen davetle AKUT’un 15’inci yılı kutlandı. AKUT’a destek amacıyla Demet Akbağ, Yalın ve gecenin yıldızı
Cem Yılmaz da etkinlikte sahne aldı.
22
TEKFEN
TEKFEN
SOSYAL SORUMLULUK
Gurur duyuyoruz
T
ekfen Holding’de Mali Analist olarak görev yapan
Tuğçe Pürselim, “Institute of
Management Accounts” Türkiye Şubesi’nin yönetim kuruluna
seçildi.
Mali işler ve finans alanında
çalışan profesyonellere yönelik
uluslararası bir kuruluş olan
IMA’in (Institute of Management Accounts - Yönetim Muhasebesi Enstitüsü) 60 binin
üzerinde üyesi bulunuyor. Merkezi New Jersey, ABD’de bulunan IMA, kurulduğu 1919 yılından
bu yana yönetim muhasebesi ve
finans alanında çalışan profesyonellere yönelik olarak bilgi
alışverişinin yaygınlaştırılması,
sektör çalışanlarının gelişimi ve
eğitimi amacıyla faaliyetlerde
bulunuyor. 2011 yılında faaliyete
geçen IMA Türkiye’nin yönetim
kurulu üyeliğine seçilen Tuğçe
Pürselim’i kutluyoruz.
23
TEKFEN
ANILARDA KALANLAR
Sevgili Haldun
Aramızdan ayrıldıktan bu kadar kısa bir zaman sonra hatırası o
kadar sıcakken Sevgili Haldun’u anlatmak, onun için bir şeyler
yazmak pek kolay değil. Evet, “bütün insanlar ölümü tadacaktır”
ama zaten kainatın sonsuzluğunda bir kıvılcım kadar bile
olmayan bir ömür parlamasının bu kadar erken sonlanması,
daha arkadaşları ile, sevdikleri ile paylaşacak çok güzel zamanları
olabileceği gerçeği bütün genç kayıplarda olduğu gibi üzüntü
kaynağını oluşturuyor.
“Paylaşmak, bir şeyler yapabilmek için çırpınmak” Haldun’un
belirgin özelliklerindendi. Güzel haberleri, başarıları gözümüzün önünden kaybolmayacak gülen çehresi ile müjdeler;
başarısızlıkları sessizce kabullenir, “abi ne yapalım” der ve
mutlaka birşeyler yapabilmek için çırpınırdı. Eminim ki iş
münasebeti ile veya özel olarak Haldun’un dikkatini ve emeğini
vermediği arkadaş sayımız azdır. Herkesin derdine koşmaya
çalışan bir insan karakteri olarak bende canlandı ve yaşadı. Şirket
menfaatleri için olumlu işler yapmak çabası ile, kanaatimce hele
son zamanlarda yurt dışı şantiyelerimizin özellikle kamplarının
standardize edilmesi konusunda önemli çabaları ve başarıları
oldu.
1981’lerde ilk Suud projelerinde genç bir adam olarak tanıdığım,
Avrupa Kupası maçlarında beraber havalara zıpladığımız;
birlikte çalışmaktan mutluluk duyduğum kardeşim, arkadaşım;
kimsenin çıkmaktan geri kalamayacağı bu yolculukta yolun açık
olsun! Allah rahmet eylesin!
Gürbüz Alp Kireç
25 Mart 2011

Benzer belgeler

İçimizden biri: Aslı Can Kortan

İçimizden biri: Aslı Can Kortan 13’ün uğuruyla bu sayımızda yeni bir dizi başlatıyoruz: “İçimizden Biri…” Bu dizide, Tekfen’de mesai arkadaşımız olan, fakat iş hayatı dışında, bambaşka bir alanda üretken, başarılı, daha da önemli...

Detaylı

FLAG FOOTBALL SAMSUN`A ÇIKARMA YAPTIK MİKROKREDİ İLE

FLAG FOOTBALL SAMSUN`A ÇIKARMA YAPTIK MİKROKREDİ İLE Murat Gürgenci’nin ta kendisi. Şahane bir sohbet ve güneşli bir cumartesi günü yapılan foto çekiminin ardından ortaya çıkan röportajı zevkle okuyacağınızdan eminim. Murat Gürgenci’ye de buradan, ‘t...

Detaylı

Feyyaz - Toros Tarım

Feyyaz - Toros Tarım cumartesi günü yapılan foto çekiminin ardından ortaya çıkan röportajı zevkle okuyacağınızdan eminim. Murat Gürgenci’ye de buradan, ‘turlama’ sözünü hatırlatıyorum...

Detaylı