Hem `gâvur` hem `güzel` İzmir! | Marksist.org

Transkript

Hem `gâvur` hem `güzel` İzmir! | Marksist.org
Hem 'gâvur' hem 'güzel' İzmir! | Marksist.org
AYŞE HÜR tarafından yazıldı.
Pazar, 31 Mart 2013 12:32
İzmirliler eskiden CHP'nin, şimdi AKP'nin temsil ettiği merkeze muhalefet etme geleneğini
devam ettiriyor. Eskiden muhalefetlerinin liberal bir içeriği varken, şimdi görünüşteki tüm
modernliğe rağmen içerik gayet muhafazakâr...
Yaklaşık 10 yıldır İzmir ile AKP arasında gerilimli bir ilişki var. İzmir laiklik, Kürt meselesi, Ermeni
meselesi gibi konularda, çoğunlukla 'muhafazakâr', zaman zaman 'ırkçı' tepkilerin merkezi
haline gelirken, iktidar da, İzmir'i her açıdan zapturapt altına almak için kolları sıvamış
görünüyor. Son olarak Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Ölmez, din görevlilerinin katıldığı bir
toplantıda "İzmir'in farklı bir dindarlığı var. Bu dindarlığın irfan geleneğine ihtiyacı var" dedi ve
Diyanet'in 'İzmir'in maneviyat eksikliğini giderme konusunda geciktiğini' ekleyerek AKP'nin
toplum mühendisliği işinde Kemalistleri aratmayacağını gösterdi. Bence her iki tarafın da İzmir'i
İzmir yapan tarihsel, kültürel, siyasal değerler üzerine tekrar tekrar düşünmesi lazım. Bu yüzden
bu haftaki yazımı İzmir'e ayırdım.
Hitit devletinin çöküşüne ve Troya'nın yıkılışına rastlayan MÖ 1200 yıllarından itibaren Batı
Anadolu kıyılarında Aiol, İyon ve Dor kökenli bir dizi şehir kurulmuştu. Bunlardan biri de Smyrna
idi. Mitolojiye göre şehre adını veren Smyrna bir Amazon'du. MS 1. yüzyılda yaşamış Yunan
tarihçi, felsefeci ve coğrafyacı Strabon'a bakılırsa Ephesoslular tarafından İyonya Birliği'ne
girmeye ikna edilen Smyrnalılar, bir gün Ephesos'la karıştırılmaktan bıkmışlar ve şimdiki
yerlerine göçmüşlerdi. O tarihlerde İzmir'e 'İyonya'nın İncisi', 'Güzel Smyrna' gibi adlar takılmıştı.
Araplar ve Selçuklular
Antik ve Helenistik dönemler boyunca hem 'güzel' hem 'özgür' şehir statüsünü korumayı
başaran Smyrna, Roma döneminde bulunduğu coğrafyanın en işlek limanı oldu. 6. yüzyılda
Bizans egemenliğine giren Smyrna, iki kez Emevi akınlarına uğradı. 9. yüzyılda, Ortodoksluğun
en önemli kiliselerinden birine sahip olduğu için, Bizans İmparatoru VI. Leon tarafından özel bir
statü ile şereflendirildi. Bizans donanmasının da merkezlerinden biri olan şehir, 1076'da bir kez
1/6
Hem 'gâvur' hem 'güzel' İzmir! | Marksist.org
AYŞE HÜR tarafından yazıldı.
Pazar, 31 Mart 2013 12:32
daha el değiştirdi ve Kutalmışoğlu Süleyman Şah tarafından Rum Selçuklu Devleti'ne katıldı.
Şehrin ünlü hâkimlerinden Çaka Bey'in, 1092'de Selçuklu Sultanı Kılıç Arslan tarafından
öldürülmesinden sonra, Bizans orduları Smyrna'yı geri aldı.
Cenevizli Zaccaria Hanedanı
12. yüzyıla gelindiğinde, Smyrna, limanı ve tersanesi ile Bizans'ın en önemli ticaret
şehirlerinden biriydi. Şehre hâkim konumdaki Pagos Tepesi (bugünkü Kadifekale) Bizanslıların
elinde, limana yakın konumdaki Saint Pietro (veya Sen Piyer) Kalesi ise Cenevizlilerin elindeydi.
1204'te Haçlı ordularının işgaline uğrayan Bizans, bu işgalden Cenevizlilerin yardımıyla 1261'de
kurtulduğunda Nif (Kemalpaşa) Antlaşması ile Cenevizlilere ek ayrıcalıklar vermek zorunda
kaldı. Böylece Smyrna ünlü Ceneviz ailesi Zaccaria Hanedanı'nın kontrolüne girdi. Bu tarihten
itibaren Cenevizliler ve Venedikliler başta olmak üzere 'Levanten' denilen bu gruplar ileride
Frenk Mahallesi diye anılacak bölgede yoğunlaşmaya başladılar.
1317'de, Aydınoğlu Mehmet Bey, Pagos'u ele geçirdi ama Cenevizlilerin kontrolündeki Sen
Piyer Kalesi'ni alamadı. İşte bu tarihten itibaren, liman ve çevresindeki yerleşimler Türkler
tarafından 'Gâvur İzmir' olarak adlandırılmaya başladı. Şehir bundan sonra da Bizanslılarla
Selçuklular arasında el değiştirdi durdu.
Rodos Şövalyeleri
1345'te bir Haçlı Ordusu İzmir'e saldırdı, bu saldırı sırasında Konstantinopolis'teki Latin Patriği
(Venedik, Ceneviz, Pisa gibi İtalyan şehir devletlerinin mensuplarının dini lideriydi), Smyrna'nın
Cenevizli yöneticisi Zaccaria Türkler tarafından öldürüldü. Bu çarpışma sırasında Pagos
Türklerin elinde kalırken 'Gâvur İzmir' denilen liman bölgesi Rodos Şövalyeleri'nin oldu.
Bu tarihten sonra şehrin kaderi Selçuklularla Cenevizliler ve Papalık arasında yapılan
anlaşmalarla çizildi. 1390'da Rodos Şövalyeleri'ne ait bölüm hariç, şehir tümüyle Yıldırım
Bayezid (I) yönetimine girdi. 1403'te şehrin kapılarında Moğolların ünlü kumandanı Timur
belirdi. Bizanslı tarihçi Dukas, Timur'un şehri fethettikten sonra esirlerin hepsinin kellelerini
kestirip, yüzleri dışarı bakacak şekilde taşlarla karıştırarak bir burç inşa ettirdiğini anlatacaktı.
2/6
Hem 'gâvur' hem 'güzel' İzmir! | Marksist.org
AYŞE HÜR tarafından yazıldı.
Pazar, 31 Mart 2013 12:32
Neyse ki bu dönem kısa sürdü, Timur'un birkaç ay sonra şehri terk etmesinin ardından
egemenlik Aydınoğulları'ndan II. Umur Bey'e geçti. Onun ölümünden sonra Rodos Şövalyeleri
ile savaşlar şehri epey hırpaladı. Durumun sakinleşmesi için Timur'un Anadolu'dan çekilmesi,
Osmanlı devletinin 'Fetret Dönemi' denilen kargaşa dönemini aşması gerekti. 1422'de II.
Murad'ın şehri fethetmesinden sonra İzmir daha sakin bir döneme girdi. 1475'te kısa süreliğine
Venediklilerin kontrolüne geçen şehir, bu tarihten itibaren kesintisiz olarak Osmanlı
egemenliğinde yaşayacak, Kıbrıs'ın ve Sakız Adası'nın da fethedilmesinden sonra İzmir
Limanı'nın önemi daha da artacaktı.
İzmir'e Ermeni göçü
16. yüzyıla kadar nüfusun ağırlığını Müslümanlar oluştururken 17. yüzyılda durum
gayrimüslimlerin (Rum, Ermeni, Yahudi ve Avrupalılar) lehine değişti. Rumlar, antik dönemden
beri şehrin asıl sahipleriydi. Yahudiler de muhtemelen 1492 sonrası Avrupa'dan gelen göçlerin
mirası. Ermenilerin ise 1605'te Osmanlı devleti ile İran'daki Safevi Devleti arasındaki savaş
sonrasında İzmir'e geldiği sanılıyor. Bilindiği gibi Ermeni tüccarlar, İran havzasından gelen ipek
ticaretini ellerinde tutmaktaydılar. İran'dan getirilen ipekler, İzmir Limanı aracılığıyla Akdeniz
limanlarına ve Avrupa'ya gönderilirdi. Venedik, Liverno, Marsilya ve Amsterdam'daki Ermeni
kolonileri İzmir Episkoposluğu'na bağlıydı. Zamanla doğudaki Culfa, Nahcivan, Tiflis gibi
merkezlerdeki Ermenilerden de İzmir'e göç edenler olmuştu.
17. yüzyıldan itibaren şehir ahalisi beş mahallede toplandı. Türk/Müslümanlar Kadifekale
eteklerinde yaşıyorlardı. Yahudilerin iki toplu mahallesi vardı. Biri Kokaryalı'nın (bugünkü
Güzelyalı) Salhane bölgesinde, diğeri İkiçeşmelik'in 'Agora'sındaydı. 1648'de, 22 yaşındayken
beklenen Mesih'in kendisi olduğuna inanan, 1665'te Osmanlı devletine karşı harekete geçen,
1666'da yargılanması sırasında Müslümanlığı kabul ettiğini açıklayan Sabetay Sevi de bu
mahallede doğmuştu. Bugün Bahribaba Parkı diye bilinen yer (1916 yılına kadar) Yahudi
mezarlığı, yani Maşatlık idi.
Ermeniler bugünkü fuar alanından Alsancak yönünde Lunapark'ı, oradan Kahramanlar yönüne
doğru kıvrılarak Gar'ın kuzeyinden Hilal'e uzanan bölgede (Haynots'ta) yaşıyorlardı. Rumlar,
İtfaiye ve Alsancak arasındaki bölgede (Mortakiya'da) oturuyorlardı. Avrupalılar (Levantenler)
ise bugünkü Bornova, Buca ve Seydiköy'de oturuyordu.
Gayrimüslim mahallelerinde şık konutlar, kiliseler, tiyatro salonları, kafeler, lokantalarda şen ve
müreffeh bir hayat yaşanıyordu. 1867'de San Francisco'da yayımlanan Daily Alta California için
3/6
Hem 'gâvur' hem 'güzel' İzmir! | Marksist.org
AYŞE HÜR tarafından yazıldı.
Pazar, 31 Mart 2013 12:32
Quaker City adlı gemiyle Avrupa'yı ve 'Kutsal Topraklar'ı kapsayan bir geziye çıkan ünlü
Amerikalı hiciv yazarı Mark Twain, gezi sırasında uğradığı İzmir'in Türk, Yahudi, Levanten ve
Ermenilerden oluşan çokkültürlü atmosferinden çok etkilenmişti örneğin.
Liman ve Frenk Sokağı
Şehrin kalbi ise Frenk Sokağı'nda atıyordu. Bu sokakta, Manchester'dan gelen pamuklular,
Lyon'dan gelen ipekliler, St. Etienne taftaları, St. Quintin muslinleri, Roubaix ve Remis yünlüleri,
Bohemya'da dikilen fesler, Milano'dan gelen hintyağı, İtalya ve Almanya'dan gelen kinin ve
sülfat, Londra'dan gelen baharat alınıp satılıyordu. İzmir Limanı, 20. yüzyılın başlarına kadar
Osmanlı İmparatorluğu'nun değil, Akdeniz'in, hatta dünyanın en önemli ticaret limanlarından biri
olmaya devam etti. Şehrin kozmopolit yapısı da aynen sürdü. Bu yıllarda İzmir'de 35 basımevi,
30 gazino, 57 otel, 150 okul, 81 eczane, 15 hastane ve 269 meyhane vardı. 3'ü Osmanlıca, 3'ü
Rumca, 4'ü Fransızca, biri İspanyolca olmak üzere 11 gazete ile bir Ermenice, 1 Rumca dergi
yayımlanıyordu.
İTC ve Rum Kaçırtması
Osmanlı İmparatorluğu asırlarca İzmir'in bu çokkültürlü, çokdilli, çokmilletli, çokdinli yapısına
saygıyla yaklaştı ama 1909'daki 31 Mart Olayı'ndan itibaren iktidara yavaş yavaş ağırlığını
koyan İttihatçıların kafasını en çok "İzmir'in hakiki sahibi kim?" sorusu meşgul etti. Aslında hedef
Ayvalık'taki 120 bin, Çanakkale'deki 90 bin, İzmir'deki 190 bin, Urla ve Çeşme'deki 130 bin
Rumun kaçırtılması ve bölgenin tamamen Türkleştirilmesi, Müslümanlaştırılmasıydı.
İttihat ve Terakki'nin yeraltı kolu Teşkilat-ı Mahsusa'nın liderlerinden Kuşçubaşı Eşref'e göre:
"Ege havalisindeki temizleme işini, ordu olarak Pertev Paşa'nın (Demirhan) kumandasında olan
Dördüncü Kolordu'nun Erkânı Harbiye Reisi Cafer Tayyar Bey (Eğilmez), mülki amir olarak İzmir
Valisi Rahmi Bey, İttihat ve Terakki Fırkası namına da mes'ul murahhas Mahmut Celâl Bey
(Bayar) ifa edeceklerdi. Plan uyarınca Kuşçubaşı Eşref'in yönetimindeki çeteler Rum köylerine
baskınlar yaptılar, eli silah tutan Rum gençleri, Amele Taburları'na sevk edildi. Kaçışı
hızlandırmak için 'Gâvur' İzmir'in camilerinde hocalar gayrimüslimlerden mal alınmasını boykot
için vaazlar verdiler. Geceleri Rum dükkânları renkli boyalarla işaretlendi, yerli-yabancı tüm
kurumlara Rum çalışanları işten çıkarma emri verildi ve hedefe ulaşıldı. Rum kaçırtmasının
başındaki isimlerden, Galip Hoca namlı Celal Bayar, 1967'de yayımlanan hatıratında Birinci
Dünya Savaşı öncesi sadece İzmir ve civarından 130.000 dolayında Rumun zorla Yunanistan'a
göç ettirilmiş olduğunu yazmıştı.
4/6
Hem 'gâvur' hem 'güzel' İzmir! | Marksist.org
AYŞE HÜR tarafından yazıldı.
Pazar, 31 Mart 2013 12:32
1915'te Rahmi Bey
Şehrin Ermeni ahalisi bu operasyonun hedefi olmamıştı ama resmi tarihçilerin dediği gibi,
1915'teki 'Tehcir'den tamamen muaf da tutulmamıştı. İzmir Valisi Rahmi Bey, yakın arkadaşı
Talat Paşa'ya yazdığı 26 Mayıs 1915 tarihli mektupta, İzmir'de doğup büyümüş, ülkenin
ekonomisine ve eğitimine hizmet etmiş, yoksuluna yardımda bulunmuş, hatta bazı 'Türklerden
bile Türklük hissiyle dolu olan' bu kişilerin ailelerinden koparılıp 'insan yaşamaz bölgelere'
gönderilmesini doğru bulmadığını, dolayısıyla Enver Paşa ile görüşerek İzmir Ermenilerinin
tehcire tabi tutulmamasını rica etmiş, Alman generali Liman von Sanders'in de desteği
sayesinde İzmir'den sınırlı sayıda sürgün yapılmış ve bazılarının geri dönmesine müsaade
edilmişti.
1922 İzmir yangını
15 Mayıs 1919 günü İzmir'e çıkarma yapan Yunan askerlerine ilk kurşunu atarak Milli
Mücadele'yi başlatan İzmir, 9 Eylül 1922'de Milli Mücadele'nin bittiği şehir oldu aynı zamanda.
Ama şehrin kurtuluş sevinci çok kısa sürdü; çünkü 13 Eylül 1922 günü resmi tarihçilere göre
Haynots'ta başlayan ve aralıklarla 30 Eylül'e kadar süren korkunç yangında sadece Haynots
değil, Mortakiya ile Frenk Mahallesi'nin bir bölümü de yandı. Ne hikmetse Türk mahallesinin
sınırında duran yangında yaklaşık 2,6 milyon metrekarelik alandaki 25 bin ev, işyeri, kilise,
hastane, fabrika, depo, otel ve lokanta yok oldu. Türk ordularının önünden İzmir'e doğru sürülen
Rum ve Ermeni sayısının İzmir'de yaşayanlarla birlikte 500 bine yakın olduğu, bunların ancak
320 bininin gemilerle tahliye edilebildiği, geri kalan 180 bin kişinin çeşitli biçimlerde yaşamını
yitirdiği de düşünülünce şehir gayrimüslim ahalisinden bir anlamda kendiliğinden 'kurtulmuş'
oldu.
Merkeze muhalefet geleneği
Yine de Lozan'da Türkiye'yi sıkıştıran Batılılara 'liberal mesajlar' göndermek için toplanması
planlanan İktisat Kongresi'nin ev sahipliği için seçilen yer, İzmir olacaktı. Çünkü Ankara o
yıllarda böyle büyük bir organizasyona ev sahipliği yapamayacak kadar küçük ve muhafazakâr
bir kasabaydı. İstanbul, çöken imparatorluğun köhne başkenti olarak Kemalistlerin kara
listesindeydi. 'Gâvur' İzmir ise Levanten geçmişiyle Batılılara 'liberal selamlar' göndermek
açısından en uygun seçenekti...
5/6
Hem 'gâvur' hem 'güzel' İzmir! | Marksist.org
AYŞE HÜR tarafından yazıldı.
Pazar, 31 Mart 2013 12:32
Kongreden sonra tekrar merkezin ilgisini kaybeden İzmir'in Ankara'nın kaşlarını havaya
kaldırması, 12 Ağustos 1930'da Mustafa Kemal'in emriyle kurulan Serbest Fırka'nın adeta
merkezi haline gelmesiyle oldu. Fırka lideri Ali Fethi (Orbay) Bey'in 7 Eylül tarihli İzmir
mitinginde 50 bin kişiye yaklaşan bir topluluğa seslenmeyi başarması, benzer bir coşkunun
Aydın, Manisa, Akhisar ve Balıkesir'de yaşanması üzerine Mustafa Kemal'in emriyle 17 Kasım
1930 günü Serbest Fırka kendini feshetti ama İzmir'le Ankara'nın arası iyice limonileşti. İzmir,
'Tek Partili Dönem'in bittiği 1946'dan itibaren Demokrat Parti'nin kalesi haline geldi. Kemalist
elitler bunu da not ettiler. Şimdi not etme sırası AKP'de.
İzmirliler ise eskiden CHP'nin, şimdi AKP'nin temsil ettiği merkeze muhalefet etme geleneğini
devam ettiriyorlar. Değişen sadece tuttukları partinin adı değil. Eskiden muhalefetlerinin liberal
bir içeriği varken, şimdi görünüşteki tüm modernliğe rağmen içeriğin gayet muhafazakâr olması.
Her iki tarafın da bu tarihçeden çıkaracağı dersler olduğunu sanıyorum. AKP, Osmanlılar gibi
İzmir'in güzelliğinin 'gâvurluğundan' geldiğini, İzmir ise AKP'nin bu ülkenin İslamcı muhafazakâr
çoğunluğunun temsilcisi olduğunu kabul ederse gerilim azalacaktır diye düşünüyorum.
Ayşe Hür (31.03.2013 - Radikal)
[email protected]
Özet Kaynakça: İlker Sever, "İki 'Gâvur' Şehrin Tarihi", Toplumsal Tarih, Nisan 2006, S. 148, s.
50-55; Bir Zamanlar İzmir (Yayına Haz. Osman Köker), Bir Zamanlar Yayıncılık, 2009; Avrupalı
mı Levanten mi?, Yayına Hazırlayanlar: Arus Yumul, Fahri Dikkaya, Bağlam Yayıncılık, 2006;
Yeni Asır'ın İzmir Yılları, I-II, Yayına Hazırlayan: Türkmen Parlak, Yeni Asır Yayını, 1989; Celal
Bayar, Ben de Yazdım, C. 5, Baha Matbaası, 1967; Kuşçubaşı Eşref, I. Dünya Harbinde
Teşkilat-ı Mahsusa ve Hayber'de Türk Cengi, Ercan Yayınları, 1962; Cüneyt Okay, "Müslüman
Boykotajı ve İstiklal-i İktisad-i Milli Cemiyeti", Toplumsal Tarih, S.31, Temmuz 1996, s.47-51.
6/6

Benzer belgeler