1.UBBK Özet Kitabı - 1. ulusal bitki biyolojisi kongresi

Transkript

1.UBBK Özet Kitabı - 1. ulusal bitki biyolojisi kongresi
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015 - BOLU
ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ
FEN – EDEBİYAT FAKÜLTESİ
BİYOLOJİ BÖLÜMÜ
1. ULUSAL BİTKİ BİYOLOJİSİ KONGRESİ
02 - 04 EYLÜL 2015
BOLU
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015 - BOLU
1. ULUSAL BİTKİ BİYOLOJİSİ KONGRESİ
Kapak Tasarımı
: Kemal Burak SÖZEN
Sayfa Tasarımı
: Barış ÇETİN
Kemal Burak SÖZEN
Basımevi
: AİBÜ Basımevi
Basım Tarihi
: Ağustos 2015
Makalelerin bilimsel sorumluluğu yazarlara aittir.
I
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015 - BOLU
Sayın Kongre Katılımcıları,
Bilindiği gibi, Ulusal Botanik Kongresi’nin düzenlenmesi fikri tam 10 sene önce Botanikçilerin arasında
yeşermeye başlamıştı. Ancak, o zamanlar yapılan nabız yoklamalarına göre, Botanik Kongresi’nin Ulusal
Biyoloji Kongrelerinin düzenlenmesine sekte vuracağı gibi bir düşünce ağırlık kazanmıştı. Bu nedenle Ulusal
Botanik Kongresi düşüncesi Ulusal boyutta uygulamaya konulamamıştı. Yıllar geçtikçe Ulusal Biyoloji
Kongrelerine memnun edici şekilde katılan bilim insanlarımızın sayısı artarken, organizasyon aksamaları,
maliyet artışları ve bilimsel değerlerin gittikçe zayıflaması vs. gibi olumsuzlukların ortaya çıktığı hepimiz
tarafından gözlenmektedir. Ayrıca, bizler için çok önem taşıyan, geleceğimizin devamı olacak genç
botanikçilerimizin veya bitki bilimcilerimizin (özellikle üniversite dışı lisansüstü öğrencilerimiz ve araştırma
görevlilerimizin) bu gibi toplantılara istenen sayıda katılımlarının azaldığı ve isteksizliği gözlenmiştir. Bir
zamanlar, bizlerin de yaşadığı ve halende yaşamakta olduğumuz gibi, araştırma alanlarımızda Ulusal ve
Uluslararası haklı bilimsel saygınlığa sahip bilim insanlarını görme, tanıma ve görüşlerini alma fırsatını
yakalama isteği, benzeri böyle toplantılara genç bilim insanlarımızın da katılma arzularının en başında
geldiğini unutmamamız gerekmektedir. Günümüzün ağır ekonomik şartları altında zorlanan bilim
insanlarımızın, Biyoloji Kongresi gibi devasa boyuttaki toplantılara katılmaları zaman, ikamet ve maliyet
açısından zorluklarla karşılaşmasına neden olmaktadır. Çok disiplinli olan ve gittikçe diğer bilimsel
disiplinlerle birlikte yeni yeni disiplinlerin ortaya çıkması, Biyoloji Kongrelerinin, maalesef, bölünerek alt
disiplinlerle sınırlandırılmış toplantıların düzenlenmesine yol açmıştır ve açmaktadır. Nitekim bu gibi benzer
toplantıların geçtiğimiz son 15 sene içerisinde daha da artarak düzenlendiği görülmektedir. Diğer bir neden
ise, Ulusal Biyoloji Kongreleri gibi çok-disiplinli toplantıların küçük ölçekli üniversitelerimizde ve
şehirlerimizde düzenlenmesinin bazı zorluklara neden olduğu kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza
çıkmaktadır.
En son Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’nde gerçekleştirilen 22. Ulusal Biyoloji Kongresi’nde “Flora
Araştırmaları Derneğimizin” girişimiyle Botanikçilerimizin büyük bir çoğunluğunun katıldığı resmi bir
toplantı yapılmıştır. Bu toplantıda Ulusal Botanik Kongrelerinin bundan böyle, her ne kadar Ulusal Biyoloji
Kongrelerinin kapsamında da devam etmesi geleneğine zarar verilmeden, Moleküler Biyoloji, Biyoteknoloji,
Zooloji, Genetik, Fizyoloji, Biyokimya, Mikoloji, Mikrobiyoloji ve diğer alanlarda uygulandığı gibi, ayrı
olarak düzenlenmesine oy birliği ile karar verilmiştir. Bu karardan sonra yine aynı toplantıda, 3B (Bolu
Botanik Bir) sloganıyla, ilk olarak Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü
tarafından bu toplantının düzenlenmesi isteğine de sıcak bakılmıştır. Türkiye Flora Derneği ile yapılan
görüşmeler sonunda Kongre adının “1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi (UBBK1-2015)” şeklinde olması
ağırlık kazanmıştır.
Her ne kadar, kongrenin kapsamı olarak Bitki Biyolojisi belirtilmişse de, kongrede ana biyolojik konuların
içerisine bitkiler âleminin dışındaki (hayvanlar, bakteriler ve arkeler hariç) diğer gruplara ait araştırmaların
da dâhil edilmesi benimsenmiştir. Çünkü değinilen gruplardaki organizmaların temel alındığı bağımsız
kongrelerin, Ülkemizde bu alanlardaki çalışmaların henüz az sayıda olması nedeniyle, günümüzde
düzenlenmesinin zor olduğu düşünülmüştür.
Türkiye Flora Araştırma Derneği’nin yönetimi ve A. İ. B. Ü. yetkilileri arasında yapılan görüşmeler ve
yazışmalar sonucunda Ulusal Kongre’nin 2-4 Eylül 2015 tarihleri arasında birçok doğa güzelliklerine,
Köroğlu gibi kahramanlık öykülerine ve Şair Dertlilere ev sahipliği yapan Bolu ilimizde gerçekleştirilmesine
karar verilmiştir. Kongrenin son günü sizleri “Yedi Göller Milli Parkımızdaki eşsiz doğa güzelliklerini ve
renk cümbüşünü görmeniz için bir gezi düzenlenecektir. Bu geziye hepinizin davetli olduğunu sizlere
bildirmek isterim.
Türkiye’mizin ve dünyamızın tanıdığı büyük hayırsever Merhum İzzet Baysal’ın kurduğu bir üniversitede
çok anlamlı bir kongrenin birincisi olacak şekilde başlatılması bizler, öğrencilerimiz ve Bolulularca bir
kıvanç ve gurur kaynağı olmuştur. İşte bu gün bu tarihi olaya hepimiz tanık olacağız.
Kongremizin düzenlenmesinde büyük rolleri olan başta sayın Rektörümüz Prof. Dr. Hayri Coşkun olmak
üzere, Dekanımız Prof. Dr. Hamit Coşkun’a, bölümümüzün tüm elemanlarına ve kongremize sponsorluk
yapan yerel ve ulusal kuruluşlarımıza teşekkürlerimizi sunarım. Ayrıca, unutulmamalıdır ki, bu kongre
sevgili öğrencilerimizin katkıları olmadan yerine getirilemezdi. Onlara da teşekkürlerimizi sunarız.
Kongremize hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.
I
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015 - BOLU
KURULLAR
Prof. Dr. Hayri COŞKUN
Abant İzzet Baysal Üniversitesi Rektörü
Onursal Başkan
DÜZENLEME KURULU
Kongre Düzenleme Kurulu Eş Başkanları
Prof. Dr. M. Tekin BABAÇ
Abant İzzet Baysal Üniversitesi
ve
Prof. Dr. Zeki AYTAÇ
Flora Araştırma Derneği Başkanı
Gazi Üniversitesi
Kongre Sekreteri
Doç Dr. İsmail EKER
Abant İzzet Baysal Üniversitesi
Kongre Düzenleme Kurulu Üyeleri (Abant İzzet Baysal Üniversitesi)
Prof. Dr. Ekrem GÜREL
Prof. Dr. Nusret ZENCİRCİ
Prof. Dr. Muzaffer DÜGEL
Doç. Dr. Arzu TÜRKER
Doç. Dr. Emel USLU
Doç. Dr. Seyhun YURDUGÜL
Yrd. Doç. Dr. Nursel İKİNCİ
Yrd. Doç. Dr. Buhara YÜCESAN
Yrd. Doç. Dr. Fatma PEHLİVAN KARATAŞ
Yrd. Doç. Dr. Arzu BİRİNCİ YILDIRIM
Arş. Gör. Dr. Yasin BAKIS
Arş. Gör. Dr. Gülgez Gökçe YILDIZ
Arş. Gör. Dr. Günce ŞAHİN CİNGÖZ
Arş. Gör. Dr. Fatma ÖZDEMİR
Arş. Gör. Mehmet YAVUZATMACA
Arş. Gör. Özge KAYA
Uzm. Cansu ÖNAL
Yük. Lis. Ögr. Barış ÇETİN
Gör. Ögr. Kemal Burak SÖZEN
II
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015 - BOLU
KONGRE BİLİM KURULU
PROF. DR. ADNAN ERDAĞ
Adnan Menderes Üniversitesi
PROF. DR. AHMET AKSOY
Akdeniz Üniversitesi
PROF. DR. AHMET DURAN
Selçuk Üniversitesi
PROF. DR. AHMET ŞAHİN
Erciyes Üniversitesi
PROF. DR. ATALAY SÖKMEN
Karadeniz Teknik Üniversitesi
PROF. DR. AYŞEGÜL KÖROĞLU
Ankara Üniversitesi
PROF. DR. AYŞEN TÜRK
Anadolu Üniversitesi
PROF. DR. BARBAROS ÇETİN
Dokuz Eylül Üniversitesi
PROF. DR. BELMA ASLIM
Gazi Üniversitesi
PROF. DR. BÜLENT ŞEN
Fırat Üniversitesi
PROF. DR. CENGİZ DARICI
Çukurova Üniversitesi
PROF. DR. CENGİZ TÜRE
Anadolu Üniversitesi
PROF. DR. CUMHUR ÇÖKMÜŞ
Ankara Üniversitesi
PROF. DR. ERGİN HAMZAOĞLU
Gazi Üniversitesi
PROF. DR. FATMA ÜNAL
Gazi Üniversitesi
PROF. DR. FERUZAN DANE
Trakya Üniversitesi
PROF. DR. GÖNÜL KAYNAK
Uludağ Üniversitesi
PROF. DR. GÜLENDAM TÜMEN
Balıkesir Üniversitesi
PROF. DR. HALİL ÇAKAN
Çukurova Üniversitesi
PROF. DR. HAMDİ GÜRAY KUTBAY
On Dokuz Mayıs Üniversitesi
PROF. DR. HASAN AKAN
Harran Üniversitesi
PROF. DR. HAYRİ DUMAN
Gazi Üniversitesi
PROF. DR. HULUSİ MALYER
Uludağ Üniversitesi
PROF. DR. HÜLYA ÖLÇER FOOTİTT
Dumlupınar Üniversitesi
PROF. DR. HÜSEYİN SÜMBÜL
Akdeniz Üniversitesi
PROF. DR. İSMAİL KOCAÇALIŞKAN
Yıldız Teknik Üniversitesi
PROF. DR. İSMAİL TÜRKAN
Ege Üniversitesi
PROF. DR. İSMET UYSAL
On Sekiz Mart Üniversitesi
PROF. DR. KUDDUSİ ERTUĞRUL
Selçuk Üniversitesi
PROF. DR. KAMİL COŞKUNÇELEBİ
Karadeniz Teknik Üniversitesi
PROF. DR. MECİT VURAL
Gazi Üniversitesi
PROF. DR. MURAT EKİCİ
Gazi Üniversitesi
III
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015 - BOLU
PROF. DR. MUSA DOĞAN
Ortadoğu Teknik Üniversitesi
PROF. DR. MUSTAFA IŞILOĞLU
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi
PROF. DR. MÜNEVVER PINAR
Ankara Üniversitesi
PROF. DR. NERMİN GÖZÜKIRMIZI
İstanbul Üniversitesi
PROF. DR. NEŞE BİLGİN
Boğaziçi Üniversitesi
PROF. DR. OSMAN KETENOĞLU
Ankara Üniversitesi
PROF. DR. SADIK ERİK
Hacettepe Üniversitesi
PROF. DR. SELÇUK ERTEKİN
Dicle Üniversitesi
PROF. DR. ŞİNASİ YILDIRIMLI
Hacettepe Üniversitesi
PROF. DR. YASİN ALTAN
Celal Bayar Üniversitesi
PROF. DR. YUSUF GEMİCİ
Ege Üniversitesi
PROF. DR. YUSUF MENEMEN
Kırıkkale Üniversitesi
PROF. DR. ZEKİ KAYA
Ortadoğu Teknik Üniversitesi
PROF. DR. ÖZNUR ERGEN AKÇİN
Ordu Üniversitesi
PROF. DR. ESRA MARTİN
Necmettin Erbakan Üniversitesi
DOÇ. DR. AYŞE MİNE GENÇLER ÖZKAN
Ankara Üniversitesi
DOÇ. DR. ÇİLER MERİÇ
Trakya Üniversitesi
DOÇ. DR. EKREM DÜNDAR
Balıkesir Üniversitesi
DOÇ. DR. HATİCE NURHAN BÜYÜKKARTAL
Ankara Üniversitesi
DOÇ. DR. NECMİ AKSOY
Düzce Üniversitesi
DOÇ. DR. OSMAN TUGAY
Selçuk Üniversitesi
DOÇ. DR. SERDAR GÖKHAN ŞENOL
Ege Üniversitesi
DOÇ. DR. ZAFER TÜRKMEN
Giresun Üniversitesi
DR. FÜSUN ERTUĞ
İznik
IV
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015 - BOLU
BİLİMSEL PROGRAM
2 EYLÜL 2015,
ÇRŞ
AÇILIŞ
(BORDO SALON)
09:00 – 10:50
Açılış Töreni ve Konuşmaları
10:50 - 11:00
ARA
YEŞİL SALON C
2 EYLÜL 2015,
ÇRŞ
ORTAK OTURUM
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Tuna Ekim ve
Prof. Dr. Şinasi Yıldırımlı
11:10 - 11:40
Prof. Dr. Adil Güner (Davetli Konuşmacı)
Resimli Türkiye Florası ve Türkçe Bitki Adları Sistemi
11:30 - 11:50
STM1: Türkiye’de Yayılış Gösteren Inula L. (Asteraceae) Türlerinin
cpDNA trnL-F ve ndhF(972F-1603R) Dizilerine Dayalı Filogenetik
Analizi
Emre Sevindik, Fatih Coşkun, M.Yavuz Paksoy, Ahmet Aksoy
11:50 - 12:10
STM2: Orobanchaceae Familyasının Türkiye’deki Güncel Durumu
Golshan Zare, Ali A. Dönmez
12:10 - 12:30
STM3: Türkiye Cousinia (Asteraceae) Cinsinin Revizyonu
Osman Tugay, Kuddisi Ertuğrul, Tuna Uysal, Hüseyin Dural, Hakkı
Demirelma, Deniz Ulukuş
12:30 - 12:50
STM4: Türkiye Glycyrrhiza L. (Fabaceae) Cinsinin Morfolojik,
Moleküler ve Palinolojik Revizyonu
Özlem Çetin, Ahmet Duran, Ekrem Dündar
13:00 - 14:00
ÖĞLE YEMEĞİ
YEŞİL SALON C
2 EYLÜL 2015,
ÇRŞ
PROF. DR. ASUMAN BAYTOP ANMA OTURUMU
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Mecit Vural ve Prof. Dr. Musa Doğan
14:00 -14:30
Prof. Dr. Neriman Özhatay (Davetli Konuşmacı):
Prof. Dr. Asuman Baytop Anısına
14:30 - 14:50
STM5: ISTE 70 Yaşında ve Dijital Ortamda
Bahar Gürdal, Neriman Özhatay, Emine Akalın, M. Yahya Karslıgil
V
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015 - BOLU
14:50 - 15:10
STM6: Türkiye’de Pimpinella (Umbelliferae/Apiaceae) Cinsi
Emine Akalın, H. Aşkın Akpulat, Yeter Yeşil, Taner Özcan, Çağla
Kızılarslan Hançer
15:10 - 15:30
STM7: Ricotia L. (Brassicaceae) Cinsinin Moleküler Filogenisi ve
Tarihsel Biyocoğrafyası
Barış Özüdoğru, Galip Akaydın, Sadık Erik, Klaus Mummenhoff
15:30 - 15:50
STM8: Gypsophila (Caryophyllaceae) Cinsine Ait Exscapae,
Gypsophila, Corymbosae ve Ensifoliae Seksiyonlarının Revizyonu
Metin Armağan, Fevzi Özgökçe
15:50 – 16:10
ARA
YEŞİL SALON C
2 EYLÜL 2015,
ÇRŞ
BİTKİ SİSTEMATİĞİ - OTURUM 1
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Ayşen Türk ve
Prof. Dr. Adnan Erdağ
16:10 - 16:30
STM9: Rize Florasında Nadir ve Endemik Bitkiler
Vagif Atamov, Hüseyin Baykal, Abdulkadir Süzen
16:30 - 16:50
STM10: Coğrafi Bilgi Sistemleri Yardımıyla Campanula
mugeana’nın IUCN Kriterlerine Göre Tehdit Kategorisinin
Belirlenmesi
Ozan Şentürk, Hasan Yıldırım
16:50 - 17:10
STM11: Bursa İlinde Quercus cerris Üzerindeki Epifitik Liken
Çeşitliliği ve Tür Kompozisyonu
Şaban Güvenç, Şule Öztürk, Çağla Bardakcıoğlu
17:10 - 17:30
STM12: Zonguldak Briyofit Florasına Katkılar
Ayşe Dilek Özçelik, Muhammet Ören, Sezgi Bozkaya, Güray Uyar
17:30 - 17:50
STM13: Türkiye’deki Helianthemum (Cistaceae) Cinsi Üzerinde
Taksonomik Çalışmalar
Emine Burcu Yeşilyurt, Sadık Erik, Galip Akaydın
18:00 - 19:30
POSTER SUNUMLARI (Sistematik, Biyokimya, Moleküler
Biyoloji ve Biyoteknoloji)
20:00
AÇILIŞ YEMEĞİ
VI
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015 - BOLU
YEŞİL SALON B
2 EYLÜL 2015,
ÇRŞ
BİTKİ BİYOKİMYASI, MOLEKÜLER BİTKİ BİYOLOJİSİ
VE BİTKİ BİYOTEKNOLOJİSİ - OTURUM 1
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Nermin Gözükırmızı ve
Prof. Dr. Esra Martin
16:10 - 16:30
Doç. Dr. Turgay Ünver (Davetli Konuşmacı):
Bitki biyolojisinde yeni nesil genomik yaklaşımlar
16:30 - 16:50
BMB1: Erik (Prunus domestica) Çekirdeğinden Saflaştırılan BetaGlukozidaz Enziminin Bazı Kinetik Özelliklerinin Belirlenmesi
Nihal Türkmen, Hatibe Kara, Selma Sinan, Yusuf Turan
16:50 - 17:10
BMB2: Zeytin Tahmini Universal Stress Protein A-like Protein
(OeUspA) Geninin Moleküler Karakterizasyonu
Tuğba Çakmak, Ekrem Dündar
17:10 - 17:30
BMB3: Açil-CoA Bağlanma Proteinin Zeytin Taslak Genomundan
Biyoinformatik Yöntemlerle Belirlenmesi ve Moleküler
Karakterizasyonu
Büşra Baş, Ekrem Dündar, Turgay Ünver
17:30 - 17:50
BMB4: Allium cepa: Nanoteknoloji ve Nanomateryallerin
Dünyasındaki Yeri
Fatma Ünal, Özlem Çalbay, Zekiye Suludere, Deniz Yüzbaşığlu
17:50 - 18:10
BMB5: Farklı BAP-NAA Konsantrasyonlarının Menta spicata’nın
Mikro Üretimi Üzerine Etkileri
Süleyman Doğan, Fethi Ahmet Özdemir, Yusuf Ceylan
18:00 - 19:30
POSTER SUNUMLARI (Sistematik, Biyokimya, Moleküler
Biyoloji ve Biyoteknoloji)
20:00
AÇILIŞ YEMEĞİ
YEŞİL SALON A
2 EYLÜL 2015,
ÇRŞ
BİTKİ EKOLOJİSİ, VEJETASYON VE ETNOBOTANİK –
OTURUM 1
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Neriman Özhatay ve
Prof. Dr. Gülendam Tümen
16:10 - 16:30
EVE1: Biyokültürel Mirasın Bir Ögesi Olarak Sepetçilik
Füsun Ertuğ
16:30 - 16:50
EVE2: Iğdır İlinin (Doğu Anadolu Bölgesi) Yenilebilir Yabani
Bitkileri Hakkında Geleneksel Bilgiler
Ernaz Altundağ
16:50 - 17:10
EVE3: Acıpayam (Denizli) Yöresinin Tıbbi Bitkileri Üzerine
Etnobotanik Bir Araştırma
Gizem Bulut, M. Zeki Haznedaroğlu, Ertan Tuzlacı, Ahmet Doğan,
Halil Koyu
17:10 - 17:30
EVE4: Nevşehir'in Güney İlçelerinde (Acıgöl, Derinkuyu, Gülşehir,
Nevşehir-Merkez, Ürgüp) Etnobotanik Araştırmalar
İsmail Şenkardeş, Ertan Tuzlacı
VII
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015 - BOLU
17:30 - 17:50
EVE5: Pertek (Tunceli) Yöresinde Etnobotanik Araştırmalar
Ahmet Doğan, Ertan Tuzlacı
18:00 - 19:30
POSTER SUNUMLARI (Sistematik, Biyokimya, Moleküler
Biyoloji ve Biyoteknoloji)
20:00
AÇILIŞ YEMEĞİ
YEŞİL SALON D
2 EYLÜL 2015,
ÇRŞ
BİTKİ MORFOLOJİSİ, BİTKİ ANATOMİSİ VE BİTKİ
FİZYOLOJİSİ - OTURUM 1
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Ayşegül Köroğlu ve
Prof. Dr. Hulusi Malyer
16:10 - 16:30
MAF1: Vincetoxicum (Apocynaceae-Asclepiadoideae) Cinsinde
Çiçek ve Polen Morfolojisinin Önemi
Seher Güven, Serdar Makbul, Kamil Coşkunçelebi
16:30 - 16:50
MAF2: Hypericum Cinsi Origanifolia Seksiyonuna Ait Türlerin
Morfolojik Karakterizasyonu
Elçin Görgülü, Özlem Özbek, Şinasi Yıldırımlı
16:50 - 17:10
MAF3: Mikromorfolojik Karakterlerin Epilobium L. (Onagraceae)
Cinsinde Seksiyon Düzeyinde Önemi
Seda Okur, Serdar Makbul, Kamil Coşkunçelebi, Mutlu Gültepe
17:10 - 17:30
MAF4: Batı Anadolu’da Doğal Yayılışa Sahip Bazı Biryofit
Türlerinin Peyzaj Özelliklerinin Araştırılması
Mesut Kırmacı, Fulya Filiz, Uğur Çatak, M. Evrim Demir
17:30 - 17:50
POSTER SUNUMLARI (Sistematik, Biyokimya, Moleküler
Biyoloji ve Biyoteknoloji)
20:00
AÇILIŞ YEMEĞİ
VIII
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015 - BOLU
3 EYLÜL 2015, PERŞEMBE
YEŞİL SALON C
3 EYLÜL 2015,
PRŞ
PROF. DR. BETÜL TÜTEL ANMA OTURUMU
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Mehmet Koyuncu ve
Prof. Dr. Sadık Erik
09:00 - 09:30
Yard. Doç. Dr. Erdal Uzel (Davetli Konuşmacı):
Prof. Dr. Betül Tütel Anısına
09:30 - 09:50
STM14: Munzur Vadisi Geofit Florası
Ebru Yüce, İsmail Eker
09:50 - 10:10
STM15: Güneydoğu Anadolu Bölgesinin Bitki Çeşitliliğine Bir
Bakış
Alaattin Selçuk Ertekin
10:10 - 10:30
STM16: Çanakkale Biyoçeşitlilik Projesi – Flora
Ersin Karabacak, Onur Esen, Oğulcan Gürbüz, Şefik Özen,
Ünsal Önder
10:30 - 10:50
STM17: Argözü Vadisi’nin (Kıbrıscık-Bolu) Endemik Bitkileri ve
Koruma Statüleri
Neval Güneş Özkan, Necmi Aksoy, Serdar Aslan
10:50 - 11:10
ARA
YEŞİL SALON B
3 EYLÜL 2015,
PRŞ
BİTKİ BİYOKİMYASI, MOLEKÜLER BİTKİ BİYOLOJİSİ
VE BİTKİ BİYOTEKNOLOJİSİ - OTURUM 2
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Belma Aslım ve
Doç. Dr. Serdar Gökhan Şenol
09:30 - 09:50
BMB6: Arpa (Hordeum vulgare L.cvs.)’de retrotranspozon
çalışmaları
Nermin Gözükırmızı
09:50 - 10:10
BMB7: Zeytinde Tahmini Kendine Uyuşmazlık Genlerinin ( OeSIG )
Moleküler Analizi
Ali Can Kaya
IX
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015 - BOLU
10:10 - 10:30
BMB8: Siyez (Triticum monococcum ssp. monococcum) Embriyoları
Kullanılarak In Vitro Kallus Üretimi
Süleyman Doğan, Fethi Ahmet Özdemir, Nusret Zencirci
10:30 - 10:50
BMB9: Zeytin Taslak Genom Dizisinden Tahmini Aldolaz Geninin
Tespiti ve Moleküler Karakterizasyonu
Sümeyye Altınok, Ekrem Dündar, Turgay Ünver
10:50 - 11:10
ARA
YEŞİL SALON C
3 EYLÜL 2015,
PRŞ
BİTKİ SİSTEMATİĞİ - OTURUM 2
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Kuddisi Ertuğrul ve
Prof. Dr. Halil Çakan
11:10 - 11:30
STM18: Türkiye Heptaptera (Apiaceae) Cinsinin Moleküler
Filogenisi
Yasemin Gürbüz, Ahmet Duran
11:30 - 11:50
STM19: Yedikuğular Kuş Cenneti (Yedikır Barajı) ve Çevresinin
(Suluova/Amasya) Floristik Yapısı
Cengiz Yıldırım, Arzu Cansaran, İlker Dursun
11:50 - 12:10
STM20: Çakırdağı Florası (Karaman/Türkiye)
Ömer Çeçen, Hüseyin Mısırdalı, Ayvaz Ünal
12:10 - 12:30
STM21: Türkiye’de Yetişen Stachys (Lamiaceae) Cinsine Ait
Fragilicaulis Seksiyonu Üzerine Taksonomik Çalışmalar
Özal Güner, Ekrem Akçiçek, Tuncay Dirmenci
12:50 - 14:00
ÖĞLE YEMEĞİ
X
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015 - BOLU
YEŞİL SALON A
3 EYLÜL 2015,
PRŞ
BİTKİ EKOLOJİSİ, VEJETASYON VE ETNOBOTANİK OTURUM 2
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Atabay Düzenli ve Dr. Füsun Ertuğ
11:10 - 11:30
EVE6: Yenice (Çanakkale) ve Çevresinde Etnobotanik Araştırmalar
Tülay Tütenocaklı, Ernaz Altundağ, İsmet Uysal
11:30 - 11:50
EVE7: Sorkun Kasabası’nda (Bozkır / Konya) Etnobotanik Bir
Çalışma; Su Değirmenleri ile Susam Bitkisinden Tahin Üretimi
Osman Tugay, Füsun Ertuğ, Erol Özer, Deniz Ulukuş
11:50 - 12:10
EVE8: Karlıova (Bingöl) İlçe ve Köylerinin Etnobotanik Özellikleri
Muharrem Nadiroğlu, Lütfi Behçet
12:10 - 12:30
EVE9: Karadeniz Bölgesi’nde Coğrafi İşaret Almış Bitkiler ve EkoGastronomi Turizmi Kapsamında Değerlendirilmesi
Selma Berk, Selma Tuna, Serkan Şengül
12:30 - 12:50
EVE10: Gastronomi ve Bitkiler Arasındaki İlişki: Uçucu Yağlar ve
Hastalık Yapıcı Bakterilerden Arınma
Seyhun Yurdugül
12:50 - 14:00
ÖĞLE YEMEĞİ
YEŞİL SALON B
3 EYLÜL 2015, PRŞ
BİTKİ BİYOKİMYASI, MOLEKÜLER BİTKİ BİYOLOJİSİ VE
BİTKİ BİYOTEKNOLOJİSİ - OTURUM 3
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Atalay Sökmen ve Doç. Dr. Emel Sözen
11:10 - 11:30
BMB10: Zeytin Tahmini Lipoksigenaz (OeLOX) Geninin Moleküler,
Fizyolojik ve Biyokimyasal Karakterizasyonu
Tuğba Çakmak, Ekrem Dündar
11:30 - 11:50
BMB11: Ketencik [Camelina sativa (L.) Crantz]’de Kallus ve Sürgün
Oluşumuna Eksplant Kaynakları ve Hormon Kombinasyonlarının Etkileri
Merve Göre, Orhan Kurt
XI
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015 - BOLU
11:50 - 12:10
BMB12: Crocus speciosus’un In Vitro Şartlarda Çoğaltımı
Elif Kaya Şahin, Deryanur Dinçer, Mustafa Var
12:10 - 12:30
BMB13: Bitkilerde Proantosiyanidinlerin Polimerleşmesi
Seyit Yüzüak, De-Yu Xie
12:30 - 14:00
ÖĞLE YEMEĞİ
YEŞİL SALON D
3 EYLÜL 2015, PRŞ
BİTKİ MORFOLOJİSİ, BİTKİ ANATOMİSİ VE BİTKİ
FİZYOLOJİSİ - OTURUM 2
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Feruzan Dane ve
Doç. Dr. Osman Tugay
11:10 - 11:30
MAF5: Anatomik Karakterlerin Scorzonera (Asteraceae) Cinsindeki
Taksonomik Önemi
Serdar Makbul, Kamil Coşkunçelebi, Seda Okur, Mutlu Gültepe
11:30 - 11:50
MAF6: Calligonum polygonoides L.‘in Odun Anatomisi (Polygonaceae)
Funda Erşen Bak, Derya Cesur
11:50 - 12:10
MAF7: Türkiye’de Yayılış Gösteren Anthriscus Pers. (Apiaceae)
Taksonlarının Anatomik Özellikleri
Mehmet Tekin, Şemsettin Civelek
12:10 - 12:30
MAF8: Menengiç (Pistacia terebinthus) Meyvesinin Vankomisine
Dirençli Enterococcus Ve Metisiline Dirençli Staphylococcus aureus’a
Karşı Antibakteriyel Etkisi
Hâki Altunova, İbrahim Halil Kılıç, Yasemin Zer, Fadile Yıldız Zeyrek,
Neşe Erdoğan, Mehmet Özaslan
12:50 - 14:00
ÖĞLE YEMEĞİ
18:00 - 19:30
POSTER SUNUMLARI
(Morfoloji, Anatomi, Fizyoloji, Ekoloji ve Etnobotanik)
XII
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015 - BOLU
YEŞİL SALON C
3 EYLÜL 2015, PRŞ
BİTKİ SİSTEMATİĞİ - OTURUM 3
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Ahmet Duran ve Prof. Dr. Ahmet Aksoy
14:00 -14:30
Prof. Dr. Sadık Erik (Davetli Konuşmacı):
Ülkemizde Anıt Ağaçlar Sorunları ve Kastamonu Örneği
14:30 - 14:50
STM22: Türkiye’deki Tordylium (Apiaceae) Cinsinin Kladistik Analizi
Aslı Doğru Koca
14:50 - 15:10
STM23: Türkiye’de Bulunan Salvia L. (Lamiaceae) Cinsi Üzerinde
Numerik Taksonomik Bir Çalışma
Deniz Tiambeng, Musa Doğan
15:10 - 15:30
STM24: Esenyamaç Deresi Havzası (Başkale-Van) Florası ve Türkiye
Florasında Yer Almayan Bazı İlginç Tespitler
Lütfi Behçet, Davut Avlamaz
15:50 - 16:10
ARA
YEŞİL SALON A
3 EYLÜL 2015, PRŞ
BİTKİ EKOLOJİSİ, VEJETASYON VE ETNOBOTANİK OTURUM 3
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Cengiz Darıcı ve Doç. Dr. Tülin Aşkun
14:00 -14:30
EVE11: Kızılçam (Pinus brutia)’da Genetik Çeşitliliğe Bağlı Terpen
Profillerinin Mevsimsel Varyasyonu
Gürkan Semiz, Merve Yıldırım, Erhan Gönen
14:30 - 14:50
EVE12: Alnus glutinosa subsp. barbata (C.A. Mey.) Yalt. Odununun
Bazı Fiziksel ve Mekanik Özellikleri ile Edafik Faktörler Arasındaki
İlişkiler
Halit Büyüksakallı, Ergün Kahveci, Murat Yılmaz, Ayhan Usta,
Salih Malkoçoğlu
14:50 - 15:10
EVE13: Minuartia nifensis Mc Neill’in Cinsiyet Dağılım Stratejisi
Serdar Gökhan Şenol, Volkan Eroğlu, Ozan Şentürk
XIII
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015 - BOLU
15:10 - 15:30
EVE14: Yükseklik gradiyentine bağlı olarak Fagus orientalis’ de foliar
azot (N) ve fosfor (P) rezorbsiyonu
Şule Güzel, Ali Bilgin
15:30 - 16:10
ARA
YEŞİL SALON B
3 EYLÜL 2015, PRŞ
BİTKİ BİYOKİMYASI, MOLEKÜLER BİTKİ BİYOLOJİSİ VE
BİTKİ BİYOTEKNOLOJİSİ - OTURUM 4
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Fatma Ünal ve Doç. Dr. Turgay Ünver
14:00 -14:30
BMB14: Endemik Verbascum alyssifolium’da ISSR-PCR Optimizasyonu
Muhip Hilooğlu, Emel Sözen, Ali Kandemir
14:30 - 14:50
BMB15: Bryonia multiflora Bitki Ekstraktının Antibakteriyel Etkisinin
Araştırılması
Elif Ebru Alkan, İsmail Çelik
14:50 - 15:10
BMB16: In Vitro Koşullarda Üretilen Serapias vomeracea Tuberlerinin
Glukomannan İçeriklerinin Belirlenmesi
Ersan Bektaş, Atalay Sökmen
15:10 - 15:30
BMB17: Lallemantia iberica (Bieb.)’nın Doku Kültürü Teknikleri İle
Çoğaltılması
Fethi Ahmet Özdemir, Mehmet Uğur Yıldırım, Khalid Mahmood
Khawar
15:30 - 16:10
BMB18: Kanola İçeren Yem ve Gıda Hammaddelerinin GDO Tarama
Analizi Açısından Değerlendirilmesi
Ezgi Yağmur, Aynur Zeyrek
18:00 - 19:30
POSTER SUNUMLARI
(Morfoloji, Anatomi, Fizyoloji, Ekoloji ve Etnobotanik)
20:00
KONGRE YEMEĞİ (KORU OTEL BOLU)
XIV
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015 - BOLU
YEŞİL SALON C
3 EYLÜL 2015, PRŞ
BİTKİ SİSTEMATİĞİ - OTURUM 4
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Murat Ekici ve Prof. Dr. Yusuf Menemen
16:10 - 16:30
Prof. Dr. İlter Uzel (Davetli Konuşmacı):
Adana Bölgesinde Bulunan Bazı Nadir ve Endemik Bitkiler Üzerinde
Resimleme
16:30 - 16:50
STM25: Yaprak Anatomisinin Allium cinsi Codonoprasum
seksiyonundaki Türlerin Sistematiğindeki Önemi
Mine Koçyiğit, Neriman Özhatay
16:50 - 17:10
STM26: Handel-Mazzetti’nin (1882-1940) 1907 Yılında Karadeniz
Bölgesine Yaptığı Botanik Gezisi
Nursel İkinci
17:10 - 17:30
STM27: Yetersiz Verili Endemik Niksar Geveninin (Astragalus
polemoniacus) Bugünkü Durumu
Fergan Karaer, Ergin Hamzaoğlu, Umut Tunç
18:00 - 19:30
POSTER SUNUMLARI
(Morfoloji, Anatomi, Fizyoloji, Ekoloji ve Etnobotanik)
20:00
KONGRE YEMEĞİ (KORU OTEL BOLU)
YEŞİL SALON A
3 EYLÜL 2015, PRŞ
16:10 - 16:30
BİTKİ EKOLOJİSİ, VEJETASYON VE ETNOBOTANİK OTURUM 4
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Öznur Ergen Akçin ve
Doç. Dr. Mesut Kırmacı
EVE15: Endemik Alyssum pinifolium (Nyár.) Dudley’ un Koruma
Biyolojisi
Onur Esen, Oğulcan Gürbüz, Şefik Özen, Bahar Kökçü, İsmet Uysal
16:30 - 16:50
EVE16: Endemik Thurya capitata ve Bazı Caryophyllaceae Üyelerinde
Nikel ve Demir Hiperakümülasyonu
Ahmet Aksoy, Jale Çelik, Zeliha Leblebici, Hanife Özbay
18:00 - 19:30
POSTER SUNUMLARI
(Morfoloji, Anatomi, Fizyoloji, Ekoloji ve Etnobotanik)
20:00
KONGRE YEMEĞİ (KORU OTEL BOLU)
4 EYLÜL 2015,
CUMA
YEDİGÖLLER GEZİSİ
XV
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015 - BOLU
XVI
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015 - BOLU
İÇİNDEKİLER
SÖZLÜ SUNUMLAR
BİTKİ SİSTEMATİĞİ
3 – 31
BİTKİ BİYOKİMYASI, MOLEKÜLER
BİTKİ BİYOLOJİSİ
VE BİTKİ BİYOTEKNOLOJİSİ
32 – 48
BİTKİ MORFOLOJİSİ, BİTKİ
ANATOMİSİ VE BİTKİ FİZYOLOJİSİ
49 – 56
BİTKİ EKOLOJİSİ, VEJETASYON VE
ETNOBOTANİK
57– 72
POSTER SUNUMLAR
BİTKİ SİSTEMATİĞİ
78- 141
BİTKİ BİYOKİMYASI, MOLEKÜLER
BİTKİ BİYOLOJİSİ
VE BİTKİ BİYOTEKNOLOJİSİ
142- 173
BİTKİ MORFOLOJİSİ, BİTKİ
ANATOMİSİ VE BİTKİ FİZYOLOJİSİ
174 – 258
BİTKİ EKOLOJİSİ, VEJETASYON VE
ETNOBOTANİK
259- 284
XVII
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015 - BOLU
XVIII
SÖZLÜ
SUNUMLAR
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
2
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
Prof. Dr. İlter Uzel (DAVETLİ KONUŞMACI)
Adana Bölgesinde Bulunan Bazı Nadir ve Endemik Bitkiler Üzerinde
Resimleme Çalışması
İlter Uzel1, Atabay Düzenli2, Halil Çakan3
Çukurova Üniv. Diş Hekimliği Fakültesi, Emekli Öğr. Üyesi2, ADANA
2
Çukurova Üniv. Fen-Ed. Fak. Emekli Öğr. Üyesi ve Botanik Bölüm Bşk., ADANA
3
Çukurova Üniv. Fen-Ed. Fak. Biyoloji Bölüm Öğr. Üyesi., ADANA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
Giriş: Bu resimle çalışmasında kullanılan bitki örnekleri, Çukurova Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi,
Biyoloji Bölümü Herbaryumunda (ADA) bulunan örnekler içerisinden seçilmiştir. Çizimi yapılacak
örneklerin Adana ve yakın bölgelerine özgü nadir ve endemik bitki türlerine ait olmalarına özen
gösterilmiştir.
Gereçler ve Yöntemler: Bu amaçla, Herbaryumuda (ADA) bulunan örnekler taranarak karakteristik 12 bitki
türüne ait 1:1 ebadında renkli fotokopileri çekilerek, çizim çalışmalarına başlanmıştır. Öncelikle, renkli
fotokopiler üzerinde örneklerin artistik ve bilimsel siyah-beyaz karakalem çizimleri oluşturulmuştur.
Çizimler esnasında, fotokopiler üzerinde fark edilemeyen ayrıntılar, farklı çizim aşamalarında, orijinal
herbaryum örnekleri ile karşılaştırılarak gerçeğine uygun hale getirilmeye çalışılmıştır.
Bulgular: Karakalem çalışmalarından sonra bu çizimler özel kağıtlara aktarılarak, sulu boya tekniği ile 1:1
boyutlarda aslına uygun olarak oluşturulmaya çalışılmıştır. Bu çalışma ile Botanik Bilimi dışında diğer
konularda uzman bilim adamaları veya sanatçıların bu tip çalışmalar ilgisini çekmek temel amacımız
olmuştur.
Sonuç ve Tartışma: Örnek olarak sunduğumuz bu çalışmaların çoğaltılması ve geliştirilmesi ile zengin bir
biyo-çeşitliliğe sahip ülkemiz florasına diğer meslek gruplarının da dikkatini çekmek ve bu zenginliğin
topluma mal edilmesine sağlamak hedeflenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Adana, herbaryum, resim, nadir, endemik
3
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
Prof. Dr. Sadık Erik (DAVETLİ KONUŞMACI)
Ülkemizde Anıt Ağaçlar Sorunları ve Kastamonu Örneği
Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, ANKARA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Normal boyutlarının dışında ölçülere sahip (yaş, çap, boy),geçmiş, günümüz ve gelecek arasında bağ
oluşturabilecek kadar uzun ömürlü olan, folklorik, kültürel ve tarihsel özelliklere sahip olan ağaçlar, Anıt
Ağaç veya Tabiat Anıtı olarak tanımlanmaktadır. Eko-Turizmin önemli bir ayağını oluşturan anıt ağaçlar, bu
süreçte sürdürülebilir kalkınmanın da önemli unsurlarını oluşturmaktadır. Son yıllarda anıt ağaçlara ilgi
giderek artmakta, çeşitli illerin anıt ağaçları kitaplaştırılmaktadır; örneğin, Nallıhan, Ankara, Manisa,
Kütahya illerinin ve ilçelerinin anıt ağaç kitapları gibi. Ülkemizdeki ilk farkındalığa ise Karaca Arboretum
dergisinde yayınlanan inceleme makalelerinde rastlanmaktadır. Genel bazı örneklerden yola çıkarak
Kastamonu anıt ağaçları incelenmiş ve sorunları ele alınmıştır.
Gereç ve Yöntemler: Kastamonu ilindeki anıt ağaçlar 5 yıllık bir arazi çalışması sırasında incelemiş ve bazı
kamu kurumlarından elde edilen verilerle yorumlanarak envanterleri çıkarılmıştır. Ağaçların tepe çapı, yaş,
boy, çevre ve dallanma özellikleri, her bir ağaç için alınması gerekli önlemler not edilmiştir. Ağaçların boyu
bu amaçla kullanılan boy ölçme aleti ile saptanmış, diğer ölçüler Tools marka şerit metre ile yapılmış, çevre
ölçümleri göz hizasındaki gövde çevresi ölçülerek yapılmıştır. Yaş ölçümleri, bilinen ağaçlara göre veya
kesilmiş ağaç kütüklerindeki halka sayılarına göre tahmini olarak yapılmıştır.
Bulgular: İl dahilindeki arazi çalışmalarında toplam olarak 123 anıt ağaç saptanmıştır. Bulgular iki kitap
halinde yayınlanmıştır. Saptanan ağaçlar sırasıyla Pinus nigra, P. Sylvestris, Quercus robur, Q.
Hartwissiana, Platanus orientalis, Pistacia atlantica, Juglans regia, Corylus colurna, Cupressus
sempervirens, Castanea sativa, Populus nigra, Fagus orientaliis ve Pyrus communis gibi ağaçlardır. En
yaygın ve bol bulunanları ise karaçam ve meşelerdir. Belirlenen en önemli saptama çoğunlukla bu ağaçların
türbe ve mezarlıklarda yer almasıdır. Ağaçlar için en önemli risk yıldırım, çıra için gövdenin oyulması ve
yakılmasıdır. Orman teşkilatı tarafından yapılan üretim ve gençleştirme çalışmaları da diğer bir risktir.
Sonuç ve Tartışma: Anıt ağaç tescilleri önceleri Kültür Bakanlığı, şimdi ise Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
tarafından, TSE tarafından belirlenen ölçütlere göre yapılmaktadır. Çalışma başlangıcında, il dahilinde çok
sayıda anıt ağaç olmasına karşın sadece 4 ağacın tescil edilmiş olması ve tescil edilenlerde de herhangi bir
tabela olmaması ülkemizde bu konuya yeterli önemin verilmediğini göstermektedir. Yayınlanan iki kitaptan
sonra yavaş yavaş bir farkındalık oluşmaya başlamış, bazı ağaçlara tabelalar hazırlanmıştır. Diğer taraftan
Orman ve Su İşleri Bakanlığının farklı birimlerinde Tabiat anıtı ve anıt ağaç tanımları birbirinden farklı
yorumlanmakta ve bazı ağaçlar bu nedenle envantere dahil edilmemektedir. Bu nedenle anıt ağaç konusunun
doğru algılanması ve özellikle Milli Parklar teşkilatında tüm birimlerinde anıt ağaçların da ilgi alanlarına
girmesi sağlanmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Kastamonu, anıt ağaçlar
4
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
STM1
Türkiye’de Yayılış Gösteren Inula L. (Asteraceae) Türlerinin cpDNA
trnL-F ve ndhF (972F-1603R) Dizilerine Dayalı Filogenetik Analizi
Emre Sevindik1, Fatih Coşkun2, M.Yavuz Paksoy3, Ahmet Aksoy4
Adnan Menderes Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarımsal Biyoteknoloji Bölümü, AYDIN
2
Balikesir Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, BALIKESİR
3
Tunceli Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, TUNCELİ
4
Akdeniz Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ANTALYA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
Giriş: Asteraceae bir bitki grubu olarak, doğal kimyası, çiçeklenme morfolojisi ve habitata adaptasyonu ile
kozmopolit bir familyadır. Çalışma materyali olan Inula, Asteraceae familyasının Inuleae tribusune aittir.
Son zamanlarda Inula cinsi üç cinse ayrılmıştır (Inula, Limbarda ve Dittrichia). Bu çalışma da, Türkiye’de
yayılış gösteren Inula L. cinsine ait 31 türün trnL-F ve ndhF (972F-1603R) cpDNA dizilerine dayalı
moleküler sistematik analizi yapılmıştır.
Gereçler ve Yöntem: Bu çalışmada fenol-kloroform-izoamil alkol ve ticari kit (Sigma) metodu kullanılarak
Türkiyede’ki Inula taksonları iç grup seçilerek DNA izolasyonu yapıldı. Stenachaenium campestre Baker
taksonu dış grup olarak seçildi. Hem trnL-F hem de ndhF dizileri NCBI GenBank’dan alınmıştır. Literatürde
sıklıkla kullanılan trnL-F ve ndhF (cpDNA) dizileri moleküler işaretleyici olarak kullanılması ile Inula
taksonlarının moleküler sistematik analizi yapıldı. Filogenetik analiz için edilen dizilerin işlenmesi için
Bioedit, FinchTV ve Sequencher 4,10,1 programları, dizilerin hizalanması için ClustalW programı ve
filogenetik analiz için PAUP 4,0b10 programı kullanılmıştır. Karakter temelli yöntemlerden Maksimum
Parsimoni kriteri kullanılarak Heuristic Search ağaçları oluşturulmuştur. Yine parsimoni kriteri kullanılarak
Boostrap analizi yapılmıştır. Mesafe temelli yöntemlerden ise UPGMA (Unweighted Pair-Group Metod of
Arithmetic Avarage) ve NJ (Neighbour Joining) analizi yapılmıştır.
Bulgular: trnL-F ve ndhF (972F-1603R) dizilerinin birleştirilmesi sonucunda toplam 1165 karakter elde
edilmiş olup, bunlardan 918 tanesi sabit, 180 tane parsimony bakımından değişken ve 67 karakter parsimony
bakımından bilgi verici olduğu ortaya çıkmıştır.
Sonuç ve Tartışma: Sonuç olarak oluşturulan filogenetik ağaçların daha önce Inula üzerine yapılan
filogenetik çalışmalar ile desteklendiği ortaya çıkmıştır.
Anahtar Kelimeler: Inula, trnL-F, ndhF, Moleküler, Türkiye
5
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
STM2
Orobanchaceae Familyasının Türkiye’deki Güncel Durumu
Golshan Zare, Ali A. Dönmez
Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 06800-Beytepe, ANKARA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Orobanchaceae Vent. familyası morfolojik olarak çok çeşitlilik gösteren, tam veya yarı parazit
bitkilerden oluşmaktadır. Bu familya taksonomik açıdan zor bir grup olarak bilinmektedir. Familyanın
taksonomik sınırları defalarca farklı yazarlar tarafından değiştirilmiş ve morfolojik özelliklerine dayanarak
ayrı bir familya veya Scrophulariaceae içinde alt familya olarak tanımlanmıştır. Yakın zamanlarda filogeni
araştırmaların yaygınlaşması ile araştırmacıların yaptıkları moleküler çalışma sonuçlarına göre geleneksel
Scrophulariaceae familyası içinde Rhinantheae tribusu’nda yer alan yarı parazitler Orobanchaceae
familyasına aktarılmıştır. Bu değişlikle beraber geleneksel Orobanchaceae familyasında yer alan Orobanche
s.l. cinsi de taksonomik açıdan ciddi değişikliklere konu olmuştur. Bu değişiklikler Türkiye Florasında yer
alan cins yapısını çok belirgin bir şekilde etkilemiştir. Günümüzde bu familya Dünyada 90 cins ve yaklaşık
1800 tür içermektedir. Orobanchaceae familyasının üyeleri kuzey yarımkürenin subtropik ve ılıman
bölgelerinde yayılış göstermekte ve Akdeniz bölgesi, cinsin en önemli çeşitlenme merkezlerinden biri
sayılmaktadır. Bu çalışma kapsamında Türkiye’de yetişen Orobanchaceae familyasına ait cinslerin (17 cins)
morfolojik, tohum ve polen karakterleri kullanılarak taksonomisi yeniden gözden geçirilmiştir.
Gereçler ve Yöntemler: Araziden toplanan örnekler kurutulduktan sonra morfolojik, tohum ve polen
özellikleri incelenmiştir. Toplanan örnekler Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Bölümü Herbaryumunda (HUB)
muhafaza edilmektedir. Örneklerin polen ve tohum yüzeyi ışık ve taramalı elektron mikroskobuyla (SEM)
incelenmiş ve fotoğrafları çekilmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Bu çalışmada, familyanın morfolojik özelikleri, tohum ve polen tanelerinin mikro
morfolojisi incelenmiştir. Elde edilen sonuçlara göre polen tipi Orobanche L. ve Diphelypaea Nicolson
dışında tüm cinslerde trikolpat dır. Bu nedenle polen özeliklerinin cins ve cins alt taksonomisinde çok
kullanışlı bir araç olmadığı tespit edilmiştir.
Tohum yüzeyi incelemelerinde tüm cinslerin yüzeyinde zarımsı duvardan oluşan ağsı yapılar tespit
edilmiştir. Tohum yüzeyi süslenmeleri cinsler ve türler arasında geniş varyasyon göstermektedir. Tohum
morfolojisi özeliklerine dayanarak tüm cinsler için teşhis anahtarı hazırlanmıştır.
Elde edilen morfolojik veriler aynı zamanda moleküler sonuçları da desteklemektedir. Bu sonuçlara
dayanarak, geleneksel Orobanchaceae familyası Türkiye florasında 4 cins ve 41 tür ile temsil edilirken
güncel familya yaklaşık 18 cins ve 88 türle temsil edilmektedir. Türkiye florası için endemik cins olarak
bilinen Necranthus (Necranthus orobanchoides Gilli) cinsinin Orobanche gamosepala’nın sinonimi olduğu
doğrulanmıştır. Ayrıca familyanın en büyük cinsi olarak bilinen Orobanche s.l. cinsi Orobanche ve
Phelipanche Pomel. ismi altında iki ayrı cins olarak değerlendirilmiştir. Orobanche cinsinde 25, Phelipanche
cinsinde 15 tür olarak, toplam 40 tür kabul edilmiştir. O. turcica G. Zare Dönmez yeni tür, O. palaestina
Reut., O. reticulata Wallr., O. owerinii (Beck) Beck ve O. longibracteata Schiman-czeika Türkiye Florası’na
yeni kayıt olarak eklenmiştir. Bu sonuçlara dayanarak bu iki cinsin Türkiye’de zengin çeşitlik gösterdiği ve
bu cinslere ait taksonların yaklaşık %30 'unun Türkiye'de bulunduğu tespit edilmiştir.
Anahtar kelime: Morfoloji, Orobanchaceae, Taksonomi, Türkiye.
Teşekkür: Bu araştırma süresince yazar TÜBİTAK tarafından 2215 ve 2216 no’lu program kapsamında
aldığı bursla çalışmasını sürdürmüştür. Ayrıca Moleküler çalışmalar EMBO program kapsamında ve Viyana
üniversitesi desteği ile yapılmıştır.
6
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
STM3
Türkiye Cousinia (Asteraceae) Cinsinin Revizyonu
Osman Tugay, Kuddisi Ertuğrul, Tuna Uysal, Hüseyin Dural, Hakkı Demirelma,
Deniz Ulukuş
Selçuk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Selçuklu, KONYA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Cousinia Cass. cinsinin Dünya’da başlıca tür merkezleri Batı ve Kuzeybatı İran, Türkiye’de Orta ve
Güneydoğu Anadolu ile Kuzey Irak’tır. Bu cinsin doğal sınırlarının belirlenmesi ile ilgili özellikle İran
bölgesinde revizyon çalışmaları devam etmekte ve yeni düzenlemeler yapılmaktadır. Cousinia cinsi çiçekli
bitkilerin en büyük ilk 50 cinsi arasında yer alır. Bu cins Güneybatı Asya ve Orta Asya’da yayılış gösteren
600’den fazla geçerli türe sahiptir. Bu çalışma ile Cousinia cinsinin ülkemizde yayılış gösteren taksonları
yayılış alanlarından toplanmış ve bu taksonların morfolojik, karyolojik ve moleküler yönden çalışmaları
yapılmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Cousinia cinsinin türleri yayılış alanlarından toplanarak yaygın herbaryum
tekniklerine göre kurutuldu. Kurutulan örnekler teşhis edilirken başta Türkiye Florası olmak üzere, Flora
Orientalis, İran Florası, Irak Florası ve diğer ilgili floralar kullanıldı. Sitolojik çalışmalar için toplanan
tohumlar çimlendirildi ve ezme tekniği kullanılarak sayımlar somatik metafazda yapıldı. Bunun için özel
çimlendirme dolabında çimlendirilen tohumların kök uçlarındaki meristemler kullanıldı. Yaklaşık 1 cm
uzunluktaki kök uçları alınarak önce sekiz saat 4 °C’de 8-hidroksiguinolinle muamele edildikten sonra düşük
sıcaklıkta 24 saat Karnoy ile fikse edildi. Daha sonra materyal oda sıcaklığında 1 saat 5 N HCI ile hidroliz
edildi. Boyama işlemi % 45 asetik asit eklenmiş % 1’lik asetik orsein ile yapıldı. Uygun metafaz elde
edildikten sonra kromozomların resimleri çekildi. Cousinia cinsine ait türlerin moleküler çalışmaları
yapılırken, DNA Ekstraksiyonu, ITS, ETS Amplifikasyonu ve dizileme çalışmaları gerçekleştirilerek diziler
hizmet alımı yöntemiyle okutuldu. Total genomik DNA’nın ekstraksiyonu ülkemizdeki farklı lokalitelerinden
toplanarak silika jel içerisine kurutulmuş yapraklardan Soltis tarafından modifiye edilen Doyle’ın metodu
kullanılarak yapıldı. Çalışmalarımızda ITS ve ETS bölgeleri Soltis tarafından gerçekleştirilmiş protokola
göre PCR kullanılarak çoğaltıldı ve sekanslama işlemleri yapılarak nükleotit dizileri düzenlendi ve hizalandı.
Bulgular: Bu çalışma ile Cousinia cinsi, morfolojik, karyolojik ve moleküler çalışmalardan gelen bilgiler
doğrultusunda taksonomik olarak yeniden düzenlendi. 2011-2014 yılları arasında yapılan arazi çalışmaları
sonucunda ülkemizin farklı bölge ve yörelerinden çok sayıda örnek toplanmış, yurtdışı ve yurtiçi
herbaryumlarda bulunan örneklerle birlikte kapsamlı bir biçimde incelenmiştir. Karyolojik çalışmalarda 32
türe ait kromozom sayım ve morfoloji raporu verilmiştir. Cins için temel kromozom sayısı büyük kapitulalı
türler için x=12 ve küçük kapitulalı türler için x=13’tür. Türlerin tamamı diploidtir ve poliploidiye
rastlanmamıştır. Belirlenen farklı kromozomal asimetri indekslerine göre türler kolayca karakterize
edilmiştir. Moleküler analizlere göre Cousinia monofiletik bir cinstir.
Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma sonucunda, Cousinia arbelensis C.Winkl. & Bornm. türünün, Cousinia
aintabensis Boiss. & Hausskn. türünün sinonimi; Cousinia vanensis Hub.-Mor. türünün İran’da yayılış
gösteren Cousinia calocephala Jaub. & Spach türünün sinonimi olduğu ortaya çıkmıştır. Cousinia hakkarica
Hub.-Mor. taksonu İran’da da yayılış gösterdiğinden bu türün Türkiye endemikliği düşürülmüştür. Ayrıca
Orta ve Doğu Anadolu’dan iki yeni tür tanımlanmış olup bu türler yayımlanma aşamasındadır. Sonuç olarak
Cousinia cinsi daha önce Türkiye florasında 6 seksiyon içerisinde toplam 38 türle temsil edilmesine rağmen,
bu çalışma sonucunda 40 türle temsil edilmekte ve bu cinsin ülkemizdeki endemizm oranı % 65’tir.
Anahtar Kelimeler: Cousinia, Revizyon, Compositae, Türkiye.
Teşekkür: Bu çalışma, TÜBİTAK tarafından 111T364 numara ve “Türkiye Cousinia Cass. (Asteraceae)
Cinsinin Revizyonu” başlıklı proje olarak desteklenmiştir. Maddi desteklerinden dolayı TÜBİTAK’a
teşekkür ederiz.
7
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
STM4
Türkiye Glycyrrhiza L. (Fabaceae) Cinsinin Morfolojik, Moleküler ve
Palinolojik Revizyonu
Özlem Çetin1, Ahmet Duran2, Ekrem Dündar3
1
Selçuk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoteknoloji Bölümü, KONYA
2
Selçuk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, KONYA
3
Balıkesir Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, BALIKESİR
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Bu çalışmada ülkemizde doğal olarak yayılış gösteren Glycyrrhiza cinsi taksonlarının morfolojik,
mikromorfolojik, moleküler ve nümerik çalışmalara dayalı verileri kullanılarak revizyonu gerçekleştirildi.
Taksonların kapsamlı betimleri yapıldı ve daha kullanışlı tür teşhis anahtarı oluşturuldu. Habitat özellikleri,
yayılışları, yükseltileri ve IUCN kategorileri belirlendi. Ayrıca taksonların habitus, çiçek, meyve, polen
fotoğrafları verildi.
Gereçler ve Yöntemler: Çalışılan örnekler 2009-2014 yılları arasında ülkemizin farklı lokalitelerinden
toplandı. Morfolojik ölçümler için dijital kumpas kullanıldı. Ayrıca bazı karakterlerin ölçümü stereo
mikroskop (Nikon AZ100M ve SMZ800) altında yapıldı. Nümerik taksonomi için, taksonomik değer taşıyan
50 karakter belirlendi ve hazırlanan veri matrisi analiz edilerek fenogram oluşturuldu. Polen özellikleri ışık
mikroskobu ile çalışıldı. Ayrıca polen ve tohum yüzey ornemantasyonu taramalı elektron mikroskobu (SEM)
ile çalışıldı. Farklı lokalitelerden toplanan örneklerin DNA izolasyonu yapıldı. İzole edilen DNA’lar ISSR,
ITS ve trnL-F primerleri ile çoğaltıldı.
Bulgular: Morfolojik, mikromorfolojik ve moleküler ve nümerik çalışmalardan sağlanan veriler Glycyrrhiza
cinsinin üç alt cins (subgen. Glycyrrhiza, subgen. Liquiritia, subgen. nov. Glycyrrhizopsis) olarak
ayrılmasını destekledi. Ayrıca bu çalışma sonucunda elde edilen veriler Türkiye Florasında varyete
düzeyinde temsil edilen G. glabra var. glandulifera taksonunun, G. glabra türüne sinonim olduğunu
destekledi. Yapılan herbaryum ziyaretlerinde ülkemiz için endemik olan G. flavescens subsp. flavescens
taksonunun Suriye’dende kaydının bulunduğu tespit edildi. Bu taksonun ülkemiz için endemik olmadığı
anlaşıldı. Glycyrrhiza echinata subsp. macedonica ülkemiz florası için yeni kayıt olarak ilave edildi.
Glycyrrhiza ×iconica hibrit bir bitki olarak tespit edildi.
Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma ile Glycyrrhiza cinsine ait taksonların infragenerik ve infraspesifik
sınıflandırılması yeniden düzenlendi. Glycyrrhizopsis subgenus nov. yeni bir altcins olarak betimlendi ve
ülkemizde yayılış gösteren Glycyrrhiza taksonları üç alt cins altında toplandı. Glycyrrhiza glabra var.
glandulifera taksonu, G. glabra türünün sinonimi olarak değerlendirildi. Glycyrrhiza echinata subsp.
macedonica ülkemiz florası için yeni kayıt olarak ilave edildi. Glycyrrhiza ×iconica hibrit bir bitki olarak
tespit edildi. Böylece Glycyrrhiza cinsi ülkemizde bir hibrit ve yedi takson ile temsil edilmektedir ve
endemizm oranı % 37.5’dir.
Anahtar Kelimeler: Glycyrrhiza, Leguminosae, nümerik, moleküler, mikromorfoloji
8
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
STM5
ISTE 70 Yaşında ve Dijital Ortamda
Bahar Gürdal1, Neriman Özhatay1, Emine Akalın1, M. Yahya Karslıgil2
İstanbul Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, İSTANBUL
Yıldız Teknik Üniversitesi, Elektrik Elektronik Fakültesi, Bilgisayar Mühendisliği Bölümü, İSTANBUL
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
2
Giriş: İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Herbaryumu, 1956 yılından itibaren uluslararası kısaltılmış
adı (akronimi) ISTE olan bir üniversite herbaryumudur ve kuruluşu 1945 yılına dayanır. Tıp Fakültesine
bağlı Eczacı Okulunda Farmakognozi Kürsüsü içinde Türkiye’nin tıbbi bitkilerinden örnekler toplanarak
oluşturulan bu herbaryum, 1964 yılında Farmasötik Botanik Kürsüsünün (Direktör: Prof. Dr. Asuman
Baytop) kurulmasından sonra 7760 bitki örneği ile bu kürsüye devredilmiştir
ISTE Eczacılık Fakültesi bünyesinde gelişen bir herbaryum olduğundan tıbbi bitkilerin yoğun olduğu
Papaveraceae, Labiatae, Liliaceae, Solanaceae, Scrophulariaceae, Apocynaceae, Malvaceae, Rhamnaceae
gibi tıbbi familyalar bakımından Türkiye’deki en zengin koleksiyona sahiptir. Allium, Arum, Asphodeline,
Colchicum, Crocus, Cyclamen, Euphorbia, Ferulago, Helichrysum, Hypericum, Iris, Papaver, Rosa, Salvia,
Sedum, Tulipa gibi tıbbi cinsler sistematik veya kimyasal çalışmalar için toplandığından ISTE’de çok sayıda
türle temsil edilmektedirler.
Gereçler ve Yöntemler: ISTE’deki bilgileri, koruma altına almak ve bilgisayar ortamına aktararak bu
bilgilerin araştırmacıların çok daha kolay ulaşabileceği ve daha akılcı kullanılabileceği şekle getirmek
amacıyla “ISTE Bilgi Sistemi” proje gerçekleştirilmiştir. Herbaryumun ihtiyaçları doğrultusunda hazırlanmış
olan programda herbaryum örneklerinin kart bilgilerinin yanı sıra, örneğin taranarak elde edilmiş bir
görüntüsü ve etnobotanik kullanım, zehirlilik, endemiklik durumu, kromozom sayısı, habitat ve tehlike
kategorileri, bal bitkisi olup olmadığı bilgileri ile literatür bilgisi gibi kısımlarda eklenmiştir. Bir sunucu ve
terminallerin olduğu ve şu anda 5 ayrı bilgisayardan veri girişinin yapıldığı bir sistem kurulmuştur. Ayrıca
ISTE internet sayfası oluşturulmuş ve buradan da “Bitki Arama” bölümüyle bilgileri sisteme girilmiş olan
örnekler ile taramalarına ulaşım herkese açık hale getirilmiştir.
Bulgular: ISTE, İstanbul ve Trakya floralarının yaklaşık % 85’ini barındırdığından bu bölgeler açısından çok
önemli bir merkezdir. Ayrıca Türkiye florasının da %80’ine ev sahipliği yapmaktadır. 204 familya ile 1400
kadar cinsin yer aldığı ISTE Türkiye Florasındaki monotipik endemik cinslerin tümünü ve yüzün üstünde tip
örneğini bünyesinde barındırmaktadır.
ISTE’de toplam 107295 bitki örneği kayıtlıdır ve 92276’sı sisteme kaydedilmiştir. Yaklaşık 10000 örneğin
de taraması yapılmıştır.
İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Herbaryumu bünyesinde kurulan Türkiye’nin ilk “Ballı Bitkiler
Herbaryumu” bal üretimiyle ilgili kurum veya kişilere bilimsel destek sağlamak amacıyla oluşturulmuştur ve
bilimsel olarak tayinli 250 bal bitkisini içermektedir. Bu bitkiler sisteme kaydedilirken bitkinin bal bitkisi
özelliği de polen, nektar veya polen-nektar olarak kaydedilmiştir.
Sonuç ve Tartışma: İlgili herkesin kullanabileceği çok önemli bir zenginlik olan ISTE (İstanbul Üniversitesi
Eczacılık Fakültesi Herbaryumu)’de yer alan bitkilere ait bilgiler, bilgisayar ortamında koruma altına
alınarak bu bilgilere araştırmacıların ve ilgili diğer kişilerin çok daha kolay ulaşması sağlanmıştır.
Anahtar kelime: ISTE, dijital ortam, herbaryum, Türkiye
9
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
STM6
Türkiye’de Pimpinella (Umbelliferae/Apiaceae) Cinsi
Emine Akalın1, H. Aşkın Akpulat2, Yeter Yeşil1, Taner Özcan3, Çağla Kızılarslan Hançer4
Istanbul Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, 34116, İSTANBUL
2
Cumhuriyet Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Biyoloji Eğitimi Anabilim Dalı, 58140, SİVAS
3
Balıkesir Üniversitesi, Necatibey Eğitim Fakültesi, Biyoloji Anabilim Dalı, 10100, BALIKESİR
4
Bezmialem Vakıf Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, 34093, İSTANBUL
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
Giriş: Pimpinella yaklaşık 150 türü barındıran, Umbelliferae/Apiaceae familyasının büyük cinslerinden
biridir. Dünya üzerinde Kuzey yarıkürenin ılıman ve subtropikal bölgelerinde yayılış gösteren cins için
Akdeniz Bölgesi önemli merkezlerden biridir. Türkiye’de 9’u endemik olmak üzere 30 taksonun (26 tür, 6
alttür ve 4 varyete) yetiştiği bilinmektedir.
Gereçler ve Yöntemler: Çalışmamız dış ve iç morfoloji, karyoloji ve moleküler sistematik başlıkları altında
yapılmıştır.
Bulgular: Çalışmamız sonucunda bu sayı 27 takson, 25 tür (1 kesin olmayan tür), 5 alttür ve 1 varyete olarak
ortaya çıkmıştır. Türkiye Florasına 1 yeni tür (P. lazica) ilave edilmiştir. Tüm türlerin meyve anatomisi
çalışılmış ve buna dayanarak bir ayrım anahtarı oluşturulmuştur.
Sonuç ve Tartışma: Türkiye Florasında P. antriscoides türünün bir alttürü olarak yer alan subsp. cruciata
Khajepiri tarafından yeni bir cins, Pseudopimpinella olarak tanımlanmıştır. Bizim çalışmalarımızda da bu
durumun doğruluğu onaylanmıştır. P. cretica türünün Türkiye’de yetişen iki varyetesinin de, P. cretica var.
cretica ve var. arabica aynı olduğu arabica varyetesinin bulunmadığı görülmüştür. 7 taksonun kromozomları
sayılmış ve P. eriocarpa, 2n=16 dışında diğer türlerin 2n=20 kromozoma sahip olduğu görülmüştür.
Çalışmanın sonucunda filogenetik bir analiz yapılarak Türkiye’de yetişen Pimpinella türlerinin yakınlıkları
ve farklılıkları ortaya konulmuştur.
10
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
STM7
Ricotia L. (Brassicaceae) Cinsinin Moleküler Filogenisi ve Tarihsel
Biyocoğrafyası
Barış Özüdoğru1, Galip Akaydın2, Sadık Erik1, Klaus Mummenhoff3
Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Botanik Anabilim Dalı, Beytepe, 06800,
ANKARA
2
Hacettepe Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, OFMA Bölümü, Biyoloji Eğitimi Anabilim Dalı, Beytepe, 06800,
ANKARA
3
Osnabrück Üniversitesi, Biyoloji/Botanik Bölümü, Barbarastraße 11, D-49076 Osnabrück, GERMANY
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
Giriş: Ricotia L.(Brassicaceae) Cinsi Doğu Akdeniz havzasında ( İsrail, Lübnan, Türkiye ve Yunanistan)
yayılış gösteren 9 türden oluşmaktadır. Cinsin bazı türleri (Ricotia aucheri (Boiss.) Burtt, R.isatoides
(Barley) Burtt, R.lunaria (L.) DC ve R.tenuifolia Sibth. et Sm) önce Cardamine L., Isatis L., Lunaria L.,
Peltaria Jacq. gibi farklı cinsler altında sınıflandırılmış olup cinsin kökeni ve yakın akraba cinslerle ilişkisi
kesin olarak bilinmemektedir.
Gereçler ve Yöntemler: Çekirdek DNA’sının ITS ve kloroplast DNA’sının trnL-F bölgelerine ait DNA
dizileri Parsimoni, Maksimum Olasılık ve Bayes algoritmalarıyla değerlendirilerek Ricotia cinsinin şimdiye
kadar yapılamamış olan tribal sınıflandırılması familya düzeyi bir örneklem kullanılarak yapılmaya
çalışılmıştır. Cinsin ne zaman ve nerede ortaya çıktığını tespit edebilmek için ise ayrılma zamanı
hesaplamaları, atasal türün coğrafi lokasyonunu belirleyen analizler (İstatistiksel Dispersal Vikaryans Analizi
(S-DIVA) ve Bayesian Binary MCMC (BBM) analizi yapılmıştır. Ayrıca atasal karakter durumu
analizleriyle cinsin evrimsel tarihçesi aydınlatılmaya çalışılmıştır.
Sonuç ve Tartışma: Filogenetik analizlerin sonuçları, yüksek posterior olasılık / bootstrap değerleriyle
Ricotia’nın monofiletik olduğunu ve şimdiye kadar herhangi bir tribusa yerleştirilememiş Lunaria ile beraber
yakın zamanda canlandırılmış Biscutelleae tribusuna (Biscutella ve Megadenia) dahil olması gerektiğini
göstermiştir. Sekonder kalibrasyon ve ITS substutition oranlarına dayanarak yapılan ayrılma zamanı
hesaplamaları Ricotia’nın Akdeniz flora ve faunasının oluşturan türlerin evrimsel tarihçesindeki en önemli
dönem olan Messiniyen Tuzluluk Krizi ((5.9-5.3 milyon yıl önce=myö) ve sonrasında Akdeniz ikliminin
oluşmasından önce, yani 9.2-11.3 myö ortaya çıktığını işaret etmektedir.
Atasal Bölge/Alan Rekonstrüksiyon (Ancestral-Area Reconstruction) analizleri cinsin kökenini tam olarak
belirleyemezken, Akdenizli Ricotia türlerinin güney-batı Anadolu’da (muhtemelen Antalya civarında) ortaya
çıktığını göstermiştir. Atasan Karakter durumu analizleri ise çok yıllık yaşam şeklinin Ricotia için atasal
olduğunu ve zaman içinde yerini tek yıllık yaşam şekline bırakıp bazı soylarda sekonder ve birbirinden
bağımsız olarak tekrar ortaya çıktığını göstermektedir.
Anahtar Kelimeler: Biscutelleae, Brassicaceae, Ayrılma Zamanı Hesaplaması, Lunarieae, Filogeni, Ricotia.
11
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
STM8
Gypsophila (Caryophyllaceae) Cinsine Ait Exscapae, Gypsophila,
Corymbosae ve Ensifoliae Seksiyonlarının Revizyonu
Metin Armağan1, Fevzi Özgökçe2
Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Fen Bilgisi AD, VAN
Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, VAN
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
2
Giriş: Yapılan literatür taramalarında Williams (1889), Stroh (1939), Barkoudah (1962) ve Huber-Morath
(1963)’ın Gypsophila L. (Caryophyllaceae) ve yakın cinslerle ilgili çalışmalarına rastlanmıştır. Türkiye
Florası’nda, Gypsophila cinsine ait 10 seksiyonda 54 tür, 1 alttür ve 5 varyete olmak üzere toplam 60 takson
içermektedir. Bu taksonlardan 37’si (% 61.7) endemiktir, çoğu tip toplamadan bilinir ve bir kısmı ise relikttir
(Davis, 1988).
Gypsophila cinsine ait Exscapae F.N. Williams, Corymbosae Barkoudah, Ensifoliae Barkoudah ve
Gypsophila L. seksiyonlarının revizyonu hedeflenmiştir. Türkiye Florası’nda Exscapae seksiyonunda beşi
endemik olmak üzere altı takson (G. serpylloides Boiss. & Heldr., G. adenophylla Barkoudah, G. peshmenii
A. Güner, G. briquetiana Schischk., G. hakkiarica Kit Tan ve G. pulvinaris Rech.f.) bulunmaktadır.
Corymbosae seksiyonunda ikisi endemik dört tür (G. brachypetala Trautv., G. tenuifolia M.Bieb., G. patrinii
Ser. ve G. yusufeliensis Budak) bulunmaktadır. Ensifoliae seksiyonunda endemik G. graminifolia Barkoudah
ve Gypsophila seksiyonunda endemik olan G. davisii Barkoudah bulunmaktadır. Toplam dokuzu endemik
olmak üzere toplam 12 takson bulunmaktadır.
Araştırmamızda taksonlardan çok sayıda örnek toplayarak anatomi, morfoloji, kromozom, polen ve tohum
çalışmaları ile taksonomik durumlarının açıklığa kavuşturulması hedeflenmiştir.
Gereçler ve Yöntemler: 2008 - 2012 yılları arasında gerçekleştirilen arazi çalışmaları ile seksiyonlara ait
örnekler toplanmıştır. Bu materyaller üzerinde yapılan araştırmalar ile taksonların morfolojik, anatomik,
ekolojik, palinolojik ve tohum yüzeyi özellikleri ile kromozom sayıları, doğal yayılışları, tehdit faktörleri ve
habitatları araştırılmış ve bu incelemelere bağlı olarak yeni tehlike kategorileri önerilmiştir. Her bir taksonun
ayrıntılı deskripsiyonu hazırlanmıştır. Diagnostik karakterler belirlenmiştir. DNA sekans çalışmaları ile
taksonlar arası akrabalıklar ortaya konulmuştur. Bütün türlerin kromozom sayıları ilk defa bu çalışmada (G.
tenuifolia hariç) belirlenmiştir.
Bulgular: Bütün taksonlar arazi çalışmaları sonuç toplanabilmiştir. G. patrinii’nin Türkiye’de yayılışının
olmadığı, G. hakkiarica’nın G. nabelekii Schischk.’nin bir sinonimi olduğu ilk defa bu çalışmada
belirlenmiştir. G. brachypetala tipten sonra ilk defa toplanmıştır. G.davisii ve G. serpylloides x=15, G.
tenuifolia x=18, diğerleri ise x=19 olarak bulunmuştur.
Sonuç ve Tartışma: Yapılan incelemeler sonucunda morfoloji dayalı ayrımı moleküler çalışmamızda
desteklemiştir. Sonuç olarak G. nabelekii ve G. hakkiarica aynı tür olarak bulunmuş ve G. nabelekii
Exscapae seksiyonuna dahil edilmiştir. Taksonlar tohum yüzey şekillerine göre obtus ve akut tuberküllü
olmak üzere iki grupta toplanmıştır. DNA sekanslarına göre, yaşadıkları bölgeyle paralel üç gruba ayrılmıştır.
Bu seksiyonlar için kullanışlı bir anahtar oluşturulmuştur. Gruplandırmada G. davisii ve G. serpylloides hep
diğerlerine en uzak, birbirlerine en yakın olarak çıkmışlardır. Yine G. davisii ve G. serpylloides druz
kristalleri içermemeleri ile diğerlerinden ayrılmıştır. Bu iki taksonun Avrupa’daki taksonlarla yakın
akrabalığı olduğu düşünülmektedir. G. brachypetala birbirine uzak iki lokaliteden bilinmekteydi. Çalışma
sonucunda bu iki lokalitedeki bitkilerin farklı türler olduğuna karar verildi. Literatür taramalarımız sonucu
Türkiye Bitkileri Listesi’nde endemik olarak verilen G. graminifolia’nın İran’da da yayılışı olduğu tespit
edilmiştir.
Anahtar kelimeler: Gypsophila, Seksiyon, Revizyon, Türkiye.
12
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
STM9
Rize Florasında Nadir ve Endemik Bitkiler
Vagif Atamov1, Hüseyin Baykal2, Abdulkadir Süzen1
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, RİZE
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Pazar Meslek Yüksek Okulu, Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Programı,
Pazar, RİZE
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
2
Giriş: Bu çalışma sonucu Rize il sınırları içerisinde yayılış gösteren bitki çeşitliliği, özellikle il sınırları
içerisinde yayılış gösteren nadiir, endemik, relikt ve gösterge türlerin belirlenmesi amaçlanmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Rize İl sınırları içerisinde deniz seviyesinden başlayarak 3000 m arasında yayılış
gösteren önemli dağlık alanlarda (Ovit, Anzer, Cimil, İncesu, Avasor, Kavron, Ceymakçur, Komati, Sırt
Yayla, Kabahor, vb.) 2007-2014 yılları arasında yapılan arazi çalışmaları zamanı toplanmış, izlenmiş ve
fotoğraflanmış bitki taksonlarına ait örnekler değerlendirilmiştir.
Pteridophyta ve Spermatophyta
bölümlerine ait bitki örnekleri araştırmanın ana materyalini oluşturmuştur.
Bulgular: Rize’nin bitki örtüsünde yaygın olarak rastlanan bitki gruplarından birisi Eğreltiotlarıdır
(Pteridophyta). Türkiye florasında temsil olunan eğreltiotlarından % 73,2’ne Rize florasında rastlanılmıştır.
Bu divizyoya ait olan taksonlar 12 familya ve 14 cinste toplanmışdır. Rize sınırları içerisinde açık tohumlu
bitkiler (Gymnospermae) flora açısından zengin bir çeşitlilik göstermemektedir. Bölge florasında Pinaceae
(Pinus, Abies, Picea ), Cupressaceae (Juniperus), Taxsaceae (Taxsus) familyasına ve cinslerine ait toplam 6
taksonla temsil edilmektedir. Açık tohumlulardan Pinus sylvestris, Taxsus baccata, Abies nordmanniana
ssp. nordmanniana, Juniperus exselsa, Juniperus sabina türleri bölgede lokal olarak ve seyrek yayılış
gösterdiği halde, Picea orientalis bölgede geniş yayılış göstermekle karışık ve saf orman birlikleri şeklinde
yayılmaktadır. Özellikle Taxsus baccat bölgede relikt türlerden olmakla bölgede çok nadir rastlanan ve çok
yaşlı ve en fazla bit lokalitede 2-3 yaşlı bireyden ibaret seyrek popülasyona sahip olduğu saptanmıştır. Bölge
florasında tür çeşitliliğiğ en zengin olan kapalı tohumlu bitkilerdir (Angiospermae). Bölge florası 110 familya
ve 444 cinse ait toplam 1648 taksonla temsil edilmektedir. Kapalı tohumluların (Spermatophyta) çift
çenekliler (Magnoliopsida) sınıfına ait olan bitkiler 84 familya ve 363 cinse ait 1283, tekçenekliler
(Liliopsida) sınfına ise 11 familya ve 62 cinse ait 308 taksonla temsil edildiği saptanmıştır.
Tartışma ve sonuç: Bölgenin bitki örtüsünde geniş alanlarda yayılış gösteren orman, alpin ve subalpin
çayırlıkları ile beraber pseudomaki, orman açıklıklarında lekeler şeklinde çayırlıklar, çalılıklar, yüksek dağ
klesimlerinin kesin meyilli yamaçlarında kayalık ve döküntü vejetasyonu ve lekeler şeklinde yüksek dağlık
kesimlerdeki göllerin etrafında ve bataklıklarda sucul bitki birliklerine rastlanılmaktadır. Bu alanlarda
ekolojik şartların ve habitatların çeşitliliği bölge florasının çeşitliliğine neden olmuştur. Araştırma alanında
rastlanan tehtid altında olan çok sayıda nadir ve tehtid altında olan bitkileri IUCN tehlike kategorilerine göre
değerlendirdiğimizde toplam 91 taksonun değişik tehlike kategorilerine girdiğini ve Ülkemiz bitkilerinden
Bern Sözleşmesi kapsamına giren 87 bitki türünden 2 adeti, CITES sözleşmesine giren 117 bitki türünden 3
adeti Rize İl sınırları içerisinde yayılış göstermektedir. Araştırma alanında gerçekleşen değişik karakterli
antropojen faaliyetler sonucu bu alanlarda rast gelinen relikt ve endemik türler: Delphinium formosum Boiss.,
Delphinium dasystachyum Boiss, Cyclamen coum Miller var. coum, Sorbus caucasica var. yaltirikii Gökşin,
Sorbus subfusca (Ledeb.) Boiss., Taxus baccata L., Quercus pontica C. Koch, Betula browicziana A. Güner,
Salix rizeensis A. Güner, Dianthus carmelitarum Reut., Astragalus viridissimus Freyn, Allium balansae
Boiss., Doronicum balansae Cavill., Lilium carniolicium Bernh. Ex W. Koch subsp.ponticum (C.Koch)
P.H.Davis & Hend. var. ponticum, Heracleum sphondylium subsp. cyclocarpum (C. Koch) Davis, Festuca
pontica E. Alexeev, Jasione supina subsp. pontica (Boiss.) Dalboldt, Amelancher rotundifolia, vb. olmakla
toplam 118 taksonun izlenmesi önem arz etmektedir.
Anahtar kelime: Rize, flora, nadir ve endemik bitkiler, biyoçeşitlilik.
13
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
STM10
Coğrafi Bilgi Sistemleri Yardımıyla Campanula mugeana’nın IUCN
Kriterlerine Göre Tehdit Kategorisinin Belirlenmesi
Ozan Şentürk, Hasan Yıldırım
Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Bornova, İZMİR 35100
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Dünyada, Campanula L. cinsi yaklaşık 420 tür ile temsil edilir. Doğu Akdeniz Bölgesi Campanula
için önemli bir çeşitlilik merkezi olup bu alanda yaklaşık 150 tür bulunmaktadır. Türkiye’de ise 120
civarında tür yayılış göstermekte olup endemizm oranı yaklaşık %50’dir. Campanula taksonları, çoğunlukla
edafik ve mikroklimatik olarak özelleşmiştir. Ana kaya tercihleri bu taksonların çoğunu özellikle zorunlu
kaya bitkileri olarak bir yaşam şekline zorlamıştır. Bu nedenlerle genellikle oldukça kısıtlı alanlarda yayılış
gösteren endemiklerdir. C. mugeana Yıldırım, İzmir Mahmut Dağı’nda 2009 yılında keşfedilmiş, bilim
dünyasına yeni tür olarak 2013 yılında kazandırılmıştır. Tek lokaliteden bilinen, sınırlı yayılış alanına sahip
C. mugeana’nın hayat döngüsünün ortaya konulması amacı ile gerçekleştirilen çalışmalarda, Coğrafi Bilgi
Sistemleri (CBS) yardımıyla, yaşam yeri özelliklerinin ve IUCN’e göre tehdit kategorisinin belirlenmesi
hedeflenmiştir.
Gereçler ve Yöntemler: 2013–2015 yılları arasında, C. mugeana popülasyonu için arazi çalışmaları
yapılmıştır. Bitkinin yayılış gösterdiği ana kayalar tespit edilerek, popülasyon sınırları belirlenmiş ve GPS ile
koordinatları kaydedilmiştir. Tüm birey sayısını ve popülasyon dinamizmini ortaya koyabilmek için olgun
bireyler ve yavru bireyler sayılmıştır. Bir CBS yazılımı olan ArcGIS 10.1 ile alana ait 1/25000 ölçekli
topografya ve jeoloji paftaları sayısallaştırılmıştır. Sonrasında, alanın Sayısal Yükseklik Modeli (SYM)
oluşturulmuştur. Bireylere ait koordinatlar, oluşturulan haritalar üzerine yerleştirilmiştir. Arazi çalışmaları
sırasında, alana yönelik tehditler ve hayat döngüsüne ilişkin veriler ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Bulgular: Yapılan hesaplar ve değerlendirmeler sonucunda, C. mugeana’nın yayılış alanının 1 km2’den daha
küçük olduğu tespit edilmiştir. Olgun birey sayısı 1072, olgun olmayan birey sayısı ise 357 olarak
sayılmıştır. Bitkinin 1200–1300m arasındaki yüksekliklerde ve dağın kuzeydoğu yamacında, şist ana kaya
çatlaklarda yaşam şansı bulan, zorunlu bir kaya bitkisi olduğu belirlenmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Coğrafi Bilgi Sistemleri kullanılarak bitkinin tam yayılış alanı hesaplanmıştır. Alanda
yapılan gözlem ve bitkinin hayat döngüsüne yönelik çalışmalar sonucunda C. mugeana’nın geleceğine
yönelik yorum yapılma şansı bulunmuş ve IUCN tehlike kategorisi net olarak ortaya konulabilmiştir. Kırmızı
Liste Kategorileri ve Kriterlerine göre değerlendirildiğinde, “D” kriteri baz alınmıştır. “Çok Küçük ve Sınırlı
Popülasyon”a sahip oluşundan yola çıkarak, C. mugena’nın tehlike kategorisinin VU (Duyarlı) D2. olarak
değerlendirilmesinin uygun olacağı saptanmıştır. Son yıllarda gerçekleştirilen IUCN kategorilerinin
belirlenmesi çalışmalarında genelde kullanılan salt gözleme dayanan verilerin subjektif bir yaklaşım olduğu
kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda, hedef türün popülasyonu üzerinde
gerçekleştirilecek olan hayat döngüsüne yönelik çalışmalardan elde edilen bulgular, birçok alanda kullanılan
modern yöntemlerden biri olan CBS ile birlikte değerlendirildiğinde, IUCN kriterlerinin net olarak
belirlenmesi, objektif bir yaklaşımla, sağlanmaktadır.
Anahtar Sözcükler: Campanula mugeana, Endemik, CBS, IUCN.
Teşekkürler: Yapılan çalışma, Ege Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri kapsamında 2013 FEN 20
Numaralı Proje ile desteklenmiştir. Söz konusu kuruluşa mali desteklerinden dolayı teşekkür ederiz.
14
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
STM11
Bursa İlinde Quercus cerris Üzerindeki Epifitik Liken Çeşitliliği Ve Tür
Kompozisyonu
Şaban Güvenç, Şule Öztürk, Çağla Bardakcıoğlu
Uludağ Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Görükle Kampüsü, 16059 Nilüfer, BURSA
Sorumlu yazar e-posta:[email protected]
Giriş: Epifitik likenler hava kirliliğinin tespitinde ve izlenmesinde biyoindikatör olarak kullanılmaktadır.
Çevresel strese, özellikle de atmosferik kirleticilere son derece hassas organizmalar olmaları nedeniyle
likenlerin kentsel çevrelerde ve yol kenarlarında tür çeşitliliğinin önemli derecede azaldığı,
kompozisyonunun büyük ölçüde değiştiği pek çok çalışmada vurgulanmıştır. Bu çalışmada Bursa İlinde
kentsel ve kırsal alanlarda yayılış gösteren Quercus cerris L. üzerindeki liken çeşitliliği ve tür
kompozisyonundaki değişimin belirlenmesi amaçlanmıştır.
Gereçler ve Yöntem: Bu çalışmada her bir lokaliteden üç ağaç olmak üzere yedi farklı lokaliteden toplam 21
adet Quercus cerris L. üzerinden örnekleme yapılmıştır. Örnekleme her bir ağaç gövdesi üzerinde yerden 100
cm yukarıda kuzey, güney, doğu ve batı yönlerine yerleştirilen her biri 10 X 10 cm2’lik yüzey alanına sahip 5
karede yapılmıştır. Bir ağaç üzerinde toplam 20 kare içinden liken örnekleri toplanmıştır.
Bulgular: Değerlendirilen lokalitelerden 4 tenesi kentesel, 3 tanesi kırsal alandan seçilmiştir. İncelenen
ağaçlar üzerinden toplam 60 liken türü tespit edilmiştir. Kentsel ve kırsal bölgelerdeki lokalitelerde yapılan
değerlendirme sonucunda liken tür çeşitliliği ve kompozisyonunun farklı olduğu bulunmuştur.
Sonuç ve Tartışma: Antropojenik etkinin yoğun olduğu bölgelerde yaygın bulunan Amandinea punctata ve
Physcia adscendens’in kentsel bölgeler için indikatör tür olduğu belirlenmiştir. Benzer şekilde Caloplaca
holocarpa, Hypogymnia farinacea, Pleurosticta acetabulum, Pseudevernia furfuracea ve Ramalina fraxinea
kırsal lokalitelerin indikatör türü olarak tespit edilmiştir. Bu çalışmada elde edilen sonuçlar, ayni substrat
üzerindeki liken çeşitliliği ve tür kompozisyonunun çevresel etmenlerin etkisiyle değiştiğini göstermektedir.
Anahtar Kelimeler: Bursa, Quercus cerris, epifitik liken, tür çeşitliliği, tür kompozisyonu.
Teşekkür: Bu çalışma Uludağ Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Komisyonu tarafından desteklenen
KUAP(F) - 2013/92 nolu proje kapsamında yapılmıştır.
15
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
STM12
Zonguldak Briyofit Florasına Katkılar
Muhammet Ören1, Sezgi Bozkaya1, Ayşe Dilek Özçelik1, Güray Uyar2
1
2
Bülent Ecevit Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ZONGULDAK
Gazi Üniversitesi, Polatlı Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Polatlı, ANKARA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Türkiye’nin biyoçeşitlilik açısından ılıman kuşaktaki en zengin ülkelerden biri olduğu bilinmektedir.
11.500’den fazla tohumlu bitki taksonunu barındıran ülkemizin endemizm oranı da oldukça yüksektir; bu
taksonların yaklaşık üçte biri Türkiye için endemiktir. Tohumlu bitki florası açısından oldukça iyi çalışılmış
olan Türkiye’nin tohumsuz bitki varlığı konusundaki araştırmalar halen yeterli düzeye ulaşmamıştır.
Özellikle bölgesel olarak gerçekleştirilen çalışmalar ile Türkiye briyofit florasına katkılar artarak devam
etmektedir.
Bu çalışma ile alana ait daha önce yayınlanan floristik listelerde yer almayan taksonlar da ilave edilerek
Zonguldak ilinin briyofit çeşitliliğine önemli katkılar yapılmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Çalışma kapsamında 2013-2015 yılları arasında Zonguldak ili sınırları içerisinde
farklı coğrafi ve ekolojik özelliklere sahip örnekleme noktalarına arazi çalışmaları düzenlenmiştir. Toplanan
briyofit örnekleri başta Avrupa ve Güney Batı Asya olmak üzere farklı ülke veya bölgelere ait flora ve teşhis
anahtarları kullanılarak teşhis edilmiştir. Teşhisi yapılan örnekler Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi
Briyofit Herbaryumu’nda (ZNG) muhafaza edilmektedir.
Bulgular: Örneklerin değerlendirilmesi sonucunda Zonguldak ili briyofit florasına 1 boynuzotu, 11 ciğerotu
ve 55 karayosunu taksonu ilave edilmiştir. İlave edilen 4 ciğerotu ve 11 karayosunu taksonu, A2 karesi için
ilk defa rapor edilmiştir. Bu ilaveler sonucunda ilin briyofit çeşitliliği; boynuzotlarından (Anthoceratophyta)
1 familyaya ait 2, ciğerotlarından (Marchantiophyta) 24 familyaya ait 50 ve karayosunlarından (Bryophyta)
28 familyaya ait 229; toplamda 281 takson ile temsil edilmektedir.
Sonuç ve Tartışma: Karadeniz Bölgesi Batı Karadeniz Bölümü’nde yer alan Zonguldak, biyoçeşitlilik
açısından oldukça zengin bir ildir. Yaklaşık 560 tohumlu bitki taksonuna ev sahipliği yaptığı bilinen
Zonguldak’ın briyofit florasının da oldukça zengin olduğu görülmüştür. Bu çalışmadan elde edilen verilerin,
ilin biyoçeşitlilik potansiyelinin ortaya çıkarılmasında, briyofitlerin Türkiye dağılımlarının ve tehlike
kategorilerinin belirlenmesinde, yapılacak olan revizyon ve diğer çalışmalarda (popülasyon biyolojisi ve
ekolojisi, farmasötik botanik vb.) önemli bir başvuru kaynağı olacağı düşünülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Zonguldak, Flora, Briyofit, Biyoçeşitlilik.
16
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
STM13
Türkiye’deki Helianthemum (Cistaceae) Cinsi Üzerinde Taksonomik
Çalışmalar
Emine Burcu Yeşilyurt1, Sadık Erik1, Galip Akaydın2
1
Hacettepe Üniversitesi, Biyoloji Bölümü, Botanik ABD, 06800, Beytepe, ANKARA
Hacettepe Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, OFMA Bölümü, 06800, Beytepe, ANKARA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
2
Giriş: Bu çalışmada, Türkiye’de doğal olarak yayılış gösteren Helianthemum Mill. cinsine ait türlerin
morfolojisi, anatomisi, palinolojik, sitogenetik özellikleri, tohum morfolojisi incelenmiş ve elde edilen veriler
nümerik taksonomi yöntemi kullanılarak değerlendirilmiştir.
Gereçler ve Yöntemler: 2010 - 2014 yılları arasında yapılan arazi çalışmalarında cinse ait 335 örnek
toplanarak herbaryum materyali haline getirilmiştir. Yurtiçi ve yurtdışı olmak üzere toplamda 12 herbaryuma
gidilerek türler üzerinde detaylı morfolojik incelemeler yapılmıştır. Nümerik çalışmalarda, tüm taksonlara ait
33 morfolojik, 3 tohum ve 4 palinolojik olmak üzere toplam 40 karakter PAST programına aktarılarak SAHN
küme analizi yapılmıştır.
Bulgular: Türkiye Florası’nda yer alan H. apenninum türünün varlığı kanıtlanamamıştır. Türkiye Florası’nın
1. cildinde H. racemosum olarak adlandırılan örnekler aynı eserin 11. cildinde Kit Tan tarafından H.
syriacum olarak düzeltilmiştir. Çalışma kapsamında, H. antitauricum türü H. strickeri’nin sinonimi
yapılmıştır. H. canum altında yer alan 4 nötr grup, H. canum ve H. oelandicum subsp. alpestre olarak iki
farklı taksona ayrılmış ve bu taksonlar için yeni betimler oluşturulmuştur. H. ledifolium var. microcarpum H.
microcarpum olarak tür düzeyine yükseltilmiştir. Palinolojik çalışmalarda yüzey ornamentasyonları açısından
türler arasında bir farklılık bulunamamıştır. Anatomik çalışmalarda tek yıllık türler, gövde kesitlerine
bakılarak tek ya da iki yıllık olarak değerlendirilmiştir. Taksonların fenetik ilişkileri nümerik taksonomi
kullanılarak tanımlanmıştır. Sitogenetik çalışmalarda incelenen taksonların temel kromozom sayısı X=10
(2n=20) olarak bulunmuştur. H. canum ve H. oelandicum subsp. alpestre taksonlarında ise kromozom
sayısının 2n=22 olduğu tespit edilmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Türkiye Florası’nda 12 tür ve 17 taksonla temsil edilen bu cins, çalışmamız sonucuna
göre 12 tür ve 16 takson olarak değerlendirilmiştir. Morfolojik betimler genişletilerek yeni bir tür teşhis
anahtarı oluşturulmuştur. Türlerin fitocoğrafik bölgeleri ve IUCN kategorileri tekrar gözden geçirilerek
revize edilmiştir. Taksonlara ait polen ve tohumlar ışık ve taramalı elektron mikroskopunda incelenerek
tohum ve polen betimleri oluşturulmuştur. Bu çalışmada tohum morfolojisi karakterlerine göre ilk defa tür
teşhis anahtarı hazırlanmıştır. H. microcarpum, H. ledifolium var. ledifolium ve H. ledifolium var.
lasiocarpum taksonlarında kromozomal miksoploidi olduğu bu çalışmayla ilk kez ortaya konulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Helianthemum, Cistaceae, revizyon, sistematik.
Teşekkür: Bu çalışma, Hacettepe Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinasyon Birimi tarafından
01.001.601.006 no’lu proje kapsamında desteklenmiştir.
17
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
STM14
Munzur Vadisi (Tunceli) Geofit Florası
Ebru Yüce1, İsmail Eker2
Tunceli Üniversitesi, Pertek Sakine Genç Meslek Yüksek Okulu, Gıda İşleme Bölümü, TUNCELİ
2
Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Gölköy, BOLU
Sorumlu Yazar e-posta: [email protected]
1
Giriş: Munzur Dağından doğan Munzur Suyunun Tunceli’ye kadar olan kısmı Munzur Vadisini oluşturur.
Tunceli-Ovacık arasında uzanan Munzur Vadisinde 42.000 Hektarlık bir alan 1971 yılında Milli Park olarak
ilan edilmiştir. Milli parkın büyük kısmı Ovacık ilçesi topraklarında yer alır. İl merkezine 8 km uzaklıkta
başlayıp vadi boyunca Munzur Dağlarına kadar uzanmaktadır. İran-Turan bitki coğrafyası bölgesinde
bulunan Munzur Vadisinin baskın bitki örtüsü kserofit karakterli bozkırdır. Alanda önemli sayılabilecek
oranda kaya bitkisi (litofit) de mevcuttur. Munzur Vadisinin geofitler bakımından çok zengin olduğu, ancak
bunların çoğu erken baharda veya sonbaharda çiçek açtıkları için yörenin bu bitkiler yönünden yeterince
incelenemediği bilinmektedir. Çalışmada Tunceli ili Munzur vadisi sınırları içerisinde yetişen geofit
çeşitliliği ortaya konulmaya çalışılmıştır. Alanda yetişen geofitler hakkında genel bilgiler elde edilmiş ve
bunların ekonomik kullanılabilirliği tartışılmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Çalışmada 2012-2013 yılları arasında Tunceli ili Munzur Vadisi civarından çiçekli
ve meyveli geofit örnekleri toplandı, doğal ortamlarında fotoğraflandı, habitat ve adres bilgileri yazıldı..
Toplanan örnekler uygun şekilde kurutularak herbaryum materyali haline getirildi ve ilgili literatürler
ışığında teşhis edildi. Tespit edilen taksonların endemizm durumları ve tehdit kategorileri belirlenerek,
IUCN kriterlerine göre tehdit durumları değerlendirildi. Toplanan örnekler AIBU herbaryumunda muhafaza
edilmektedir.
Bulgular: Araştırma alanından 2 yıllık çalışma periyodu süresince toplanan 700 bitki örneğinin teşhis
edilmesi sonucu, 20 familya ve 44 cinse ait, toplam 88 tür ve tür altı takson tespit edilmiştir. Bu taksonların
12’si endemik ve 6’sı nadir olup, endemizm oranı % 14 ve nadir bitkilerin oranı % 6.8 olarak
belirlenmiştir. Alandan tespit edilen taksonlardan 73 adedi Monokotiledon ve 15 tanesi Dikotiledon grupta
yer almaktadır. Taksonların % 53’ü İran-Turan, % 8’i Akdeniz ve % 6.8’i Avrupa-Sibirya bitki coğrafyası
bölgesine aittir. Geriye kalan % 32’lik kısmı ise, geniş yayılışlı ve/veya bölgesi bilinmeyen
taksonlardır.Araştırma alanında en fazla taksona sahip familyalar; Asparagaceae (22), Liliaceae (11),
Orchidaceae (11), Amaryllidaceae (11) ve Iridaceae (9)’dir. Türkiye Bitkileri Kırmızı Kitabı’nda “DD (veri
yetersiz)” kategorisinde gösterilen ve uzun yıllar hakkında veri bulunamayan Gagea chanae Grossh. bu
çalışma sırasında toplanmıştır. Alanda tespit edilen taksonlardan 19’u ise Tunceli ili için yeni kayıttır.
Sonuç ve Tartışma: Ülkemizde özellikle geofitler ekonomik değer taşımaları nedeniyle yıllardır yerli halk
veya yabancılar tarafından bilinçli veya bilinçsiz olarak süs, gıda veya ilaç bitkisi olarak toplanmaktadır. Bu
yoğun toplamalar nedeniyle, özellikle ekonomik değeri yüksek olan bazı geofitlerin populasyonları
küçülmekte ve nesilleri tehlike altına girmektedir. Munzur Vadisinde yetişen bazı geofitlerin son
durumlarının belirlenmesi, bundan sonraki koruma ve yerli üretim çalışmalarına ışık tutması açısından
önemlidir.
Anahtar Kelimeler: Flora, Geofit, Munzur Vadisi
Teşekkür: Bu çalışma Tunceli Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Başkanlığı tarafından
desteklenmiştir (Proje no: BAP MFTUB012-03) ve adı geçen birime teşekkür ederiz.
18
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
STM15
Güneydoğu Anadolu Bölgesinin Bitki Çeşitliliğine Bir Bakış
Alaattin Selçuk Ertekin
Dicle Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, DİYARBAKIR
Sorumlu yazar e-posta: sertekin @dicle.edu.tr
Giriş: Geniş step ve tarım alanları ile karakterize edilen Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin dağlık kesimleri,
endemizm açısından zengin ve floristik açıdan en az bilinen yöreleri oluşturmaktadır. Topografik yapısı,
iklim ve yaşam alanlarının çeşitliliği, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin kesiştiği Güneydoğu
Toroslar yayı,zengin bir biyoçeşitliliği barındırmaktadır. Son yıllarda yapılan floristik araştırma ve gözlemler
sonucunda bölgede bir veya birkaç yerden bilinen ve nesli tehdit altında olan bazı nadir ve endemik bitkilerin
güncel durumları belirlenmeye çalışılmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Çalışmanın materyalini, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde 2000-2015 yıllarında
sürdürülen floristik gezilerde toplanan bitkiler oluşturmaktadır. Bitkilerin teşhisinde "Türkiye Florası" adlı
eserin yanı sıra Irak ve İran Floralarından yararlanılmıştır. Bitki örnekleri Dicle Üniversitesi Herbaryumunda
(DUF) korunmaktadır.
Bulgular: Güneydoğu Anadolu Bölgesi genel olarak kurak şartlara sahip step (bozkır) bitkilerinin hakim
olduğu bir vejetasyona sahiptir. Bölgenin sınırını oluşturan Güneydoğu Toroslar dağ silsilesine doğru meşe
toplulukları görülmeye başlar. Meşelikler, kayalıklar, taşlık yamaçlar, bozkırlar, bataklıklar ve nehir
kenarlarındaki ağaçlıklar belirgin habitat tipleri olup, çeşitliliğin arttığı bu kesimler, bölgenin potansiyel
endemik ve nadir bitkilerin yoğun olarak görüldüğü alanlardır. Floristik çalışmalar sonucunda, 70 tanesi
bölgeye özgü, yaklaşık 300 endemik bitki türü yetişmektedir. Bu çalışmada 50 endemik ve 15 nadir bitkinin
güncel durumları gözlemlenmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Bu çalışmada Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yetişen toplam 65 endemik ve nadir
bitki taksonu ele alınmıştır. Bitkilerinyayılışı, popülasyonlarının durumu ve koruma kategorileri gözden
geçirilmiştir. Diyarbakır çevresinden Hedysarum singarense ve Iris zagrica, Türkiye için yeni kayıt olarak
verilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Endemik ve nadir bitkiler, Güneydoğu Anadolu Bölgesi,
Teşekkür: Sundukları katkılardan dolayı Türkiye Çevre Vakfı, Sürdürebilir Kırsal ve Kentsel Kalkınma
Derneği ve Diyarbakır Orman ve Su İşleri İl Müdürlüğü'ne teşekkür ederim.
19
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
STM16
Çanakkale Biyoçeşitlilik Projesi – Flora
Ersin Karabacak1, Onur Esen1, Oğulcan Gürbüz1, Şefik Özen1, Ünsal Önder2
1
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Biyoloji Bölümü & Çanakkale Botanik Bahçesi, ÇANAKKALE
2
Orman ve Su İşleri Bakanlığı 3. Bölge Müdürlüğü, ÇANAKKALE
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Çanakkale ili, Homeros'un İlyada destanında bahsettiği Troya efsanesi ve Kaz Dağları (mt. Ida)
sebebiyle çok eski zamanlardan beri muhtelif tarihlerde ülkemize gelmiş olan birçok yabancı araştırıcının
doğrudan ilgisini çekmiştir. Çanakkale florasıyla ilgili yorumlar Pierre Belon’un eserinde ortaya çıkmaktadır.
Türkiye florasında ise Çanakkale ilinden toplanmış 989 bitki taksonu bildirilmiştir. Türkiye Florası’nın
yazımından sonra da çok sayıda yerli ve yabancı bilim adamının örnek toplamakta olduğu görülmektedir.
1993 yılında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Biyoloji Bölümünün kurulmasıyla Çanakkale Florası ile
ilgili çalışmalarda artış görülmektedir. Bugün ise Çanakkale Valiliği, Orman ve Su İşleri Bakanlığı-3. Bölge
Müdürlüğü ile Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörlüğü arasında imzalanan üçlü protokol ile
başlamış olan Çanakkale Biyolojik Çeşitlilik Projesi ilin flora çalışmalarına önemli bir katkı sağlamaya
başlamıştır. Tüm bu çalışmalar Çanakkale florasının belirlenmesine önemli katkılar sağlamış ve bugün il
florasının çok önemli bir bölümü belirlenmiştir.
Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmanın materyali 20 yıldır devam eden arazi çalışmalarıyla toplanan bitki
örneklerinin ilgili literatürler kullanılarak, herbaryum karşılaştırmaları yapılarak ve uzman görüşleri alınarak
teşhis edilmesiyle oluşmuştur. Florayı oluşturan taksonların herbaryum materyalleri yapılmış ve Çanakkale
Botanik Bahçesi Herbaryumu’nda (CBB) saklanmış ve bilimsel nitelikli fotoğrafları da çekilmiştir. Ayrıca
başka araştırıcılar tarafından Çanakkale florası ile ilgili olarak yapılmış floristik çalışmalar incelenmiş, E,
EGE, ISTE ve ISTF, K herbaryumlarında bulunan Çanakkale örnekleri de çalışmalara dahil edilmiştir.
Bulgular: Türkiye florasında Çanakkale il sınırları içerisinde 989 taksonun kaydı verilmiştir. Çanakkale’de
1993 yılından sonra araştırma projesi, yüksek lisans ve doktora tezleri, araştırma makaleleri ve protokol ile
yürüyen Çanakkale Biyolojik Çeşitlilik Projesi kapsamında çok sayıda floristik çalışma gerçekleşmiştir. Tüm
bu çalışmalardan elde edilen verilerin değerlendirilmesi ve özellikle de Çanakkale florasının belirlenmesi
amacıyla uzun yıllardan beri yapılan arazi çalışmalarında toplanan örneklerin teşhis edilmesi, daha önceden
teşhisi yapılan örneklerin kontrollerinin ve karşılaştırılmalarının yapılmasıyla Çanakkale florasının önemli bir
kısmı belirlenmiştir. Bugün gelinen noktada arazi çalışmaları ve herbaryum çalışmaları sonucunda incelenen
15000’e yakın örneğe dayanılarak Çanakkale florasında yaklaşık 1600 bitki taksonundan oluştuğu
görülmektedir. Çanakkale florasında 113 endemik bitkinin varlığı da belirlenmiştir. Doğal floranın yanı sıra
tarım alanlarında yada park-bahçelerde yetiştirilen bitki taksonları da 240 civarında olduğu görülmektedir.
EUNIS habitat sınıflandırmasına göre kategoriler belirlenmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Proje ile Çanakkale florası büyük ölçüde ortaya çıkarılmıştır. Bugün Çanakkale’de
yaklaşık 1600 bitki taksonunun varlığı tespit edilmiştir. Bunlardan 113’ü endemik olup endemizm oranı
yaklaşık % 7’dir. Bu 3 yıllık projenin ilk yarısı tamamlanmış olup, bu süre zarfında bilim dünyası için yeni
taksonlar bulunmuş olup bunlar yayın aşamasındadır. Devam etmekte olan bu çalışma ile hem ülkemizin hem
de Çanakkale ilinin floristik zenginliğinin belirlenmesine katkıda bulunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Biyoçeşitlilik, Çanakkale, envanter, EUNIS, flora
Teşekkür: Bu çalışma Çanakkale Valiliği, Orman ve Su İşleri Bakanlığı-3. Bölge Müdürlüğü ile Çanakkale
Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörlüğü arasında imzalanan üçlü protokol ile desteklenmektedir.
20
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
STM17
Argözü Vadisi’nin (Kıbrıscık-Bolu) Endemik Bitkileri
ve Koruma Statüleri
Neval Güneş Özkan, Necmi Aksoy, Serdar Aslan
Düzce Üniversitesi Orman Fakültesi Herbaryumu Orman Botaniği ABD Konuralp Kampüsü, DÜZCE
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Argözü vadisi (Kıbrıscık-Bolu)’da 2012-2014 yılları arasında flora ve vejetasyonu belirlemek
amacıyla bir çalışma yapılmıştır. Burada, bu flora çalışması sonucunda belirlenen endemik bitkiler, tehlike
durumları ve korunmaları ile ilgili konulara değinilecektir.
Gereç ve Yöntemler: Toplanan bitkiler Düzce Üniversitesi Orman Fakültesi Herbaryumu (DUOF) ’nda
usulüne uygun olarak kurutulmuş ve teşhisleri yapılmıştır.
Bulgular: Yapılan arazi çalışmaları sonucunda 62 familya ve 274 cinse ait 554 bitki taksonu teşhis
edilmiştir. Bu taksonlardan 67’si endemiktir. Alanın endemizm oranı % 12,09’dur. Tespit edilen endemik
bitkilerin floristik bölgelere göre dağılımına bakıldığında 23 taksonla İran-Turan kökenli bitkiler ilk sırayı
almaktadır. Bunu 15 taksonla Avrupa-Sibirya (12 takson Öksin), 7 taksonla Akdeniz kökenli bitkiler
izlemektedir. Raunkiaer’in hayat formlarına göre, endemik bitkilerin 40’ı Hemikriptofit (rozet yapraklılar),
13’ü Geofit (soğanlı, yumrulu ve rizomlu bitkiler), 3’ü Fanerofit (ağaç ve çalılar), 6’sı Kamefit (yarı çalılar
ve çok yıllık otsular), ve 5’i de Terofit (tek yıllık bitkiler) olarak belirlenmiştir. Ayrıca bu türlerin yok olma
risklerini belirlemek ve doğal ortamlarında korunmalarıyla ilgili önlemler geliştirmek amacıyla IUCN
kriterlerine göre tehlike kategorileri belirlenmiştir. Buna göre tespit edilen endemik bitkilerden 2’si CR
(Allium cyrilli Ten. subsp. asumaniae Özhatay&İ.Genç ve Lamium purpureum L. var. aznavourii Gand. ex
Aznav.), 2’si EN (Allium efeae Özhatay & İ.Genç ve Corydalis wendelboi Lidén subsp. congesta Liden &
Zetterl.), 4’ü VU (Secale cereale L. var. ancestrale (Zhuk.) Kit Tan ve Tripleurospermum rosellum (Boiss.
& Orph.) Hayek var. album E.Hossain, Velezia pseudorigida Hub.-Mor. ve Jasione supina Sieber ex
Spreng. subsp. akmanii Damboldt), 45’i LC, 12’si NT kategorisindedir. 13 endemik taksonun A3 karesi için
yeni kayıt olduğu belirlenmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Çalışma alanının bir kısmı yüksek dağ olduğundan, yoğun olarak otlatma baskısı
altındadır. Ayrıca dağcılık ve doğa yürüyüşü faaliyetlerine de ev sahipliği yapmaktadır. Alan biyoçeşitlilik ve
endemik bitkiler yönünden oldukça zengindir. Bu zenginliğin ormancılık, doğa koruma ve ekoturizm
açısından değerlendirilerek koruma önlemleri belirlenmesi ve uygulanması gerekmektedir.
Anahtar kelimeler: Endemizm, Tehlike kategorileri, Kıbrıscık, Bolu.
Teşekkür: Bu çalışma Düzce Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri kapsamında DÜ-BAP
2012.02.02.117 no’lu proje ile desteklenmiştir.
21
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
STM18
Türkiye Heptaptera (Apiaceae) Cinsinin Moleküler Filogenisi
Yasemin Gürbüz, Ahmet Duran
Selçuk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, KONYA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Bu çalışma ile Türkiye Heptaptera Marg. & Reut. (Apiaceae) cinsi türleri ile yakın taksonların
moleküler yöntemler (ISSR ve ITS) kullanılarak aralarındaki filogenetik ilişkilerin tespit edilmesi
hedeflenmiştir.
Gereçler ve Yöntemler: Türkiye’nin farklı lokalitelerinden bitki materyalleri toplanmış ve DNA izolasyonu
yapılıncaya kadar silika jel içerisinde muhafaza edilmiştir. Toplanan bazı bitki örnekleri herbaryum materyali
haline getirilerek saklanmıştır. ISSR (Inter Simple Sequence Repeat) yöntemiyle bitki materyallerinden
CTAB (Cetyl Trimethyl Ammonium Bromid) DNA izolasyonu metoduyla izole edilmiş, DNA
amplifikasyonları PCR cihazında gerçekleştirilmiştir. Taksonların ISSR yöntemine dayalı filogenetik
ilişkilerini gösteren dendogram NTSYSpc 2.1 programı ile yapılmıştır. Ayrıca moleküler çalışmalar
kapsamında çekirdek DNA’sının (nrDNA) ITS (Internal Transcribed Spacer) bölgesi kullanılmıştır. Silika jel
içerisinde muhafaza edilen bitki materyallerinden, nüklear DNA’lar CTAB DNA izolasyonu metodu
kullanılarak elde edilmiştir. İzole edilen nrDNA’ ların (ITS1-5.8S- ITS2) ITS bölgeleri, ITS4 ve ITS5
primerleri kullanılarak PCR ile çoğaltılmıştır. Çoğaltılan bölgenin dizilenmesiyle elde edilen DNA dizileri
filogenetik analiz amacı ile Sequencher programı yardımıyla gözden geçirilmiş ve diziler MUSCLE programı
yardımıyla hizalanmıştır. PAUP-4b10 programıyla analiz edilmiştir.
Bulgular: Bu çalışmada kullanılan 9 ISSR primerinden 140 polimorfik bant elde edilmiş ve bu verilerin
kullanılması ile taksonların filogenetik yakınlıklarını yansıtan dendogram oluşturulmuştur. Türkiye
Heptaptera cinsi türleri ile birlikte bu cinse yakın olduğu bilinen Bilacunaria Pimenov & V.N.Tikhom.,
Cachrys L., Diplotaenia Boiss., Smyrniopsis Boiss., Petroedmondia Tamamsch., Prangos Lindl., Smyrnium
L. cinslerine ait taksonların moleküler tabanlı filogenetik ilişki düzeyleri dendogramda gösterilmiştir. ITS
çalışmasında ise ITS nrDNA bölgesi kullanılarak parsimoni kriteri ve genetik uzaklık ölçütü altında soy
ağaçları elde edilmiştir. Soy ağaçlarına göre taksonların birbirleriyle kardeş takson ilişkileri ve dış guruplarla
olan akrabalık düzeyleri değerlendirilerek morfolojik ve coğrafik verilere dayalı ilişkileri yorumlanmıştır.
Sonuç ve Tartışma: Elde edilen soyağaçlarına göre taksonların kardeş taksonlarla ve morfolojik verilerle
uyumluluğu, ayrıca bunların coğrafik verilerle ilişkileri tartışılmıştır. Yapılan bu çalışmalar sonucunda elde
edilen verilerden oluşturulan dendogramlarda Heptaptera türlerinin ve yakın taksonların akrabalık düzeyleri
belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Heptaptera, ISSR, ITS nrDNA, Umbelliferae
Teşekkür: Bu çalışma, Selçuk Üniversitesi 14201010 no’lu BAP projesi tarafından desteklenmiştir.
22
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
STM19
Yedikuğular Kuş Cenneti (Yedikır Barajı) ve Çevresinin
(Suluova/Amasya) Floristik Yapısı
Cengiz Yıldırım1, Arzu Cansaran1, İlker Dursun2
Amasya Üniversitesi Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü AMASYA
2
Amasya Üniversitesi , Fen Bilimleri Enstitüsü, AMASYA
1
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Bu çalışmada Yedikuğular Kuş Cenneti Baraj Gölü (Amasya) ve çevresinin florası araştırılmıştır. İdari
yönetimi Suluova ilçesine ait olan Yedikuğular Kuş Cenneti baraj gölü Davis (1965)’in Grid sistemine göre
A5 karesi içinde yer alır. Bugüne dek Amasya ve çevresinde yapılmış bazı floristik çalışmalar mevcuttur.
Yedikuğular Kuş Cenneti (Yedikır Barajı) nin coğrafik olarak, İç Anadolu ile Orta Karadeniz Bölgesi
arasında; bitki coğrafyası yönünden ise, Avrupa-Sibirya ile İran-Turan floristik bölgeleri arasında bir geçiş
bölgesinde olması, bu tip geçiş alanlarının farklı iklimlerin etkisinde olacağından florasının zengin olacağının
düşünülmesi, araştırma bölgesinin ise “Yaban Hayatı Koruma Sahası ve Doğal Sit Alanı” olması sebebi ile
araştırma alanı olarak seçilmiş ve florası araştırılmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: 2013 ve 2014 yıllarındaki vejetasyon gelişme dönemlerinde yapılan arazi
çalışmalarında, Yedikuğular Kuş Cenneti bölgesine Şubat ve Kasım ayları arasında haftalık periyotlar
halinde gidilmiş olup, Yedikuğular Kuş Cenneti Baraj Gölü havzasında yayılış gösteren bitkileri temsil eden
400 örnek, random (rasgele) metoduna göre toplanmış ve bu bitkilerin teşhisinde kolaylık sağlayacağı
düşünülen özellikleri arazi kayıt defterine kaydedilmiştir. Her bitkiden en az iki örnek, herbaryum
tekniklerine göre preslenip kurutulmuş ve herbaryum örneği haline getirilmiştir. Bitkilerin teşhisinde temel
kaynak olarak “Flora of Turkey and the East Aegean Islands” adlı 11 ciltlik eser kullanılmıştır.
Bulgular: Çalışma alanından 2013 ve 2014 yılları vejetasyon dönemlerinde toplanan 400 bitki örneğinin
teşhisi sonucunda, bu alanda yayılış gösteren 51 familya ve 143 cinse ait 230 tür ve tür altı takson tespit
edilmiştir. Alandaki taksonların 13 tanesi Endemik olup endemizm oranı % 5,65’dir. Araştırma alanında
tespit edilen taksonların 23 tanesi (%10) Avrupa – Sibirya, 28 tanesi (%12,17) İran – Turan ve 17 tanesi de
(%7,39) Akdeniz fitocoğrafik bölgesi Elementidir. 162 takson (%70,43) ise birden fazla bölgeli ya da bölgesi
bilinmeyendir. Araştırma alanında yayılış gösteren ve içerdiği takson bakımından en zengin ilk 5 familya
sıralaması ise Asteraceae 32 (%13,91), Fabaceae 29 (%12,60), Poaceae 20 (%8,69), Boraginaceae 14
(%6,08), Lamiaceae 13 (%5,65), olarak tespit edilmiştir. Araştırma bölgemizde en fazla tür içeren cinsler
sıralamasında ise, 10 tür Medicago ilk sırada yer almaktadır, ardından 6’şar tür içeren Centaurea ve
Veronica ve bunları da 4’er tür içeren Salvia, Astragalus, Trifolium, genusları takip etmektedir.
Sonuç ve Tartışma: Tespit edilen türlerin tamamı Spermatophyta’ya aittir. Bunlardan 4 tür Gymnospermae
, 226 tür ise Angiospermae’ya aittir. Araştırma alanında Avrupa – Sibirya ve İran - Turan bölgeleri
elementlerinin oranlarının birbirine yakın olması, çalışma sahasının bu fitocoğrafik bölgelerin kesiştiği bir
geçiş bölgesinde bulunması ile açıklanabilir. Akdeniz elementlerinin de araştırma alanına en yakın alanlarda
yapılan diğer çalışmalara oranla daha fazla olması baraj gölünün, bölgenin iklimi üzerindeki ılımanlaştırıcı
özelliğinin kanıtı olarak gösterilebilir. Bu çalışmayla Amasya ili florasına ve dolayısıyla da Türkiye florasına
katkıda bulunulmaya çalışılmıştır.
Anahtar Kelime : Yedikuğular, Amasya, Suluova, Flora
Teşekkür: Bu araştırmayı destekleyen Amasya Üniversitesi BAP Birimine teşekkür ederiz.
23
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
STM20
Çakırdağı Florası (Karaman/Türkiye)
Ömer Çeçen1, Hüseyin Mısırdalı2, Ayvaz Ünal3
Nakipoğlu İlkokulu, Karatay, KONYA
Şırnak Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Bahçe Bitkileri Bölümü, ŞIRNAK
3
Necmettin Erbakan Üniversitesi, Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fakültesi, Fen Bilgisi Eğitimi, Meram, KONYA
Sorumlu yazar e-posta:[email protected]
1
2
Giriş: Araştırma alanının çevresi yerli ve yabancı araştırıcılar tarfından yeterince çalışılmıştır. Araştırma
alanının büyük kısmı aşırı otlatma ve insan etkisi ile tahribata uğramış sonra koruma altına alınmıştır.
Çalışma ile bilim dünyası için yeni takson ve alanda yayılışı olduğu halde hakkında bilgimizin olmadığı
taksonlar öğrenilmesi amaçlanmaktadır. Sahadan toplanan materyal ile bir taraftan DUP ve KNYA
Herbaryumu zenginleştirilmiş, diğer taraftan ülkemiz ve bölge florasına katkı amaçlanmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışma 2009-2013 yılları arasında Çakırdağı’nın (Karaman) florasını tespit
etmek için yapılmıştır. Araştırma alanı Karaman ili sınırlan içerisinde olup, Davis’in Türkiye Florasında
kullandığı Grid sistemine göre C4 karesine dahildir. Bitkilerin teşhisinde temel kaynak olarak “Flora of
Turkey and the East Aegean Islands” adlı eserden yararlanıldı. Türkiye Florasının yetersiz kaldığı
durumlarda çevre ülke floralarından da yararlanılmıştır. Toplanan bitki örnekleri DUP ve KNYA
Herbaryumunda saklanmaktadır. Şüphe duyulan bazı örneklerin teşhisi ve kontrolü alanında uzman ve
revizyon çalışması yapan kişilerden yardım alınarak tanımlanmıştır.
Bulgular: Araştırma alanından 64 familya ve 275 cinse ait 531 takson tespit edilmiştir. Toplanan
örneklerden 88 (% 16,5) takson endemiktir. Taksonların Fitocoğrafik elementlere göre dağılımı: İran-Turan
elementi 162 (% 30,5), Akdeniz elementi 76 (%14,3), Avrupa-Sibirya elemeti 9 (% 1,7), Geniş yayılışlı ve
fitocografik bölgesi bilinmeyenler 284 (% 53,5) şeklindedir. Çalışma alanında 2 takson Pteridophyta, 529
takson Spermatophyta divisiosuna aittir. Gymnospermae alt divisiosundan 5 takson, Angiospermae alt
divisiosundan 524 takson tespit edilmiştir. İçerdiği takson sayısı bakımından en büyük familyalar: Asteraceae
75(% 14,1), Fabaceae 50(% 9,4), Brassicaceae 46(%8,7), Poaceae 44 (% 8,3), Lamiaceae 39(% 7,3),
Caryophyllaceae 28(% 5,3), Boraginaceae 22(% 4,1), Apiaceae 18(% 3,4), Papaveraceae 15(% 2,8) ve
Ranunculaceae 15(% 2,8)’ tir. Takson sayısı en fazla olan cinsler: Astragalus 18, Centaurea 11, Alyssum 11,
Medicago 10, Galium 9, Valerianella 9, Silene 8, Bromus 8, Euphorbia 7 ve Salvia 6. Araştırma bölgesinde
yayılış gösteren bitkilerin hayat formlarına göre dağılımları; Terofitler 205 (% 38,7), Hemikriptofitler 202 (%
38,1), Geofitler 52 (% 9,8), Kamefitler 36 (% 6,8), Fanerofitler 29 (% 5,5), Vasküler Parazitler 6 (% 1.6)’dir.
Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma büyük kısmı korunan Çakırdağı dağının florasını kapsamaktadır. Türkiye
florasına katkıda sağlamış, yakın bölgelerde yapılan veya yapılacak floristik çalışmalarda farklı ve benzer
biyoçeşitliliğin ortaya çıkmasına yardımcı olacağı düşünuümektedir. Araştırma alanından Verbascum
misirdalianum Karavel., Çeçen&Ünal yeni takson olarak bilim dünyasına tanıtılmıştır. Yakın bölgeden
tanımlanan Aethionema karamanicum Ertuğrul & Beyazoğlu ikinci bir lokaliteden toplanmıştır. Bitkilerden
88 (% 16,5) takson endemik, fitocoğrafik bölge olarak İran-Turan elementi 162 (% 30,5), bölgenin
karakteristiğini oluşturmaktadır. Alanın korunmasının ve ağaçlandırılmasının devamı yararlı olacaktır.
Anahtar kelimeler: Flora, Çakırdağı, Endemik, Karaman, Türkiye.
Teşekkür: Arazi çalışmalarında yardımcı olan Orman ve Su İşleri Bakanlığı 8. Bölge Müdürlüğü Karaman
Şubesi yetkililerine teşekkür ederiz.
24
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
STM21
Türkiye’de Yetişen Stachys (Lamiaceae) Cinsine Ait Fragilicaulis
Seksiyonu Üzerine Taksonomik Çalışmalar
Özal Güner, Ekrem Akçiçek, Tuncay Dirmenci
Balıkesir Üniversitesi, Necatibey Eğitim Fakültesi, Biyoloji Anabilim Dalı, BALIKESİR
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Lamiaceae familyasındaki en büyük cinslerden biri olan Stachys L., dünyada yaklaşık olarak 370 türe
(435 takson) sahiptir. Bu cinse ait olan Fragilicaulis R.Bhattacharjee seksiyonu dünyada 30, ülkemizde ise
21 takson ile temsil edilmektedir. Bu seksiyonun türlerinin hepsi Türkiye, Kuzey Irak ve Iran’da yayılış
göstermektedir. 21 taksondan 15’i (%72) ülkemiz için endemiktir. Türkiye’de yetişen Stachys cinsinin
Fragilicaulis seksiyonunun revizyonun yapılması amacıyla bitki örnekleri araziden toplanmış ve morfolojik
revizyona tabi tutulmuştur.
Gereçler ve Yöntemler: 2013 – 2015 yılları arasında yapılan arazi çalışmaları ile ülkemizde yayılış gösteren
Stachys cinsinin Fragilicaulis seksiyonunun türleri, öncelikle tip lokaliteleri olmak üzere değişik
lokalitelerden toplanarak herbaryum materyali haline getirilmiş ve morfolojik olarak incelenmiştir.
Bulgular: Bu çalışma sonucunda Stachys anamurensis Sümbül, S. euadenia P.H.Davis türünün sinonimi, S.
namazdaghensis Yıldırımlı ise S. ballotiformis Vatke türünün sinonimi olduğu tespit edilmiştir. S.
megalodonta Hausskn. & Bornm. ex P.H.Davis subsp. megalodonta ve S. benthamiana Bioss. Türkiye florası
için yeni kayıt olarak rapor edilmiştir. Ayrıca S. antalyensis Ayaşligil & P.H. Davis, Swainsoniana
seksiyonunda yer almaktadır.
Sonuç ve Tartışma: S. euadenia 1951 yılında Davis tarafından Karaman: Ermenek Hamitseydi boğazından
tanımlanan bir türdür. Aynı zamanda bu tür Mersin: Anamur Abanoz yaylasında yayılış göstermektedir. S.
anamurensis, 1990 yılında Abanoz yaylasında S. euadenia’nın devam etmekte olan popülasyonu içinde yeni
bir tür olarak tanımlanmıştır. Bu iki türün yayılış alanları iç içedir. Yapılan arazi gözlemleri, herbaryum
çalışmaları ve tip örneklerinin incelenmesi ile S. anamurensis’in S. euadenia’nın sinonimi olduğu
anlaşılmıştır. S. namazdaghensis 2005 yılında Şırnak’tan tanımlanan bir türdür. Herbaryum örnekleri ve tip
örneklerinin incelenmesi sonucunda, bu türün S. ballotiformis’in sinonimi olduğu anlaşılmıştır. Kuzey Irak’ta
yayılış gösteren S. megalodonta subsp. megalodonta taksonu Şırnak’tan ülkemiz için yeni kayıt olarak
toplanmıştır. Kuzey ve Kuzeybatı Iran ve Kuzey Irak’ta yayılış gösteren S. benthamina Hakkari’den Türkiye
için yeni kayıt olarak verilmiştir. Ayrıca S. antalyensis, 1984 yılında Antalya Beşkonak’tan tanımlanmış olup
Swainsoniana seksiyonuna dahil edilmiştir. Arazi çalışmaları ve tip örneklerinin incelenmesinde sonra, bu
türün Fragilicaulis seksiyonu içinde değerlendirilmesi gerektiği düşünülmüştür.
Anahtar Kelimeler: Taksonomi, Fragilicaulis, Lamiaceae, Stachys, Türkiye
Teşekkür: Bu çalışma TÜBİTAK (Proje no: KBAG – 112T139) tarafından desteklenmiştir.
25
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
STM22
Türkiye’deki Tordylium (Apiaceae) Cinsinin Kladistik Analizi
Aslı Doğru Koca
Botanik Anabilim Dalı, Biyoloji Bölümü, Fen Fakültesi, Hacettepe Üniversitesi, Beytepe, 06800, ANKARA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Tordylium L. ex Tourn. (Tordylieae, Apiaceae), genel olarak Akdeniz havzasında yayılış gösteren, tek
yıllık, 1-3 tüysü yapraklı, kenarı kalınlaşmış kanatları ve salgı kanalları olan yassılaşmış merikarpları ile
kolayca tanımlanan bir cinstir. Türkiye’de bu cins, 7 tanesi endemik olmak üzere 18 tür ile temsil
edilmektedir. Tordylium üzerine Alava tarafından yapılan Türkiye Florası’ndaki revizyon çalışması dışında
bir de El-Aisawi ve Jury tarafından yapılan ve çoğunlukla Avrupa, Akdeniz, Orta Doğu ülkelerini kapsayan
ayrıntılı bir morfolojik araştırma vardır. Bir çok araştırmada, Apiaceae üyelerinin moleküler ve morfolojik
veriye dayalı olarak filogenetik ilişkileri aydınlatılmaya çalışılmakta ise de şimdiye kadar Tordylium
türlerinin filogenetik ilişkilerine dair bir araştırma yapılmamıştır.
Bu çalışmanın amacı, morfolojik veriye dayalı matriks tabanlı analiz yöntemlerini kullanarak Türkiye’de
yayılış gösteren Tordylium türlerinin filogenetik akrabalık ilişkilerini ortaya çıkarmak ve merikarp
karakterlerinin bu cins için filogenetik önemini anlamaya çalısmaktır.
Gereçler ve Yöntemler: Çeşitli literatür kaynakları taranarak cins için önemli olan morfolojik karakterler ve
bunlara ait karakter durumları belirlenmiştir. Bugüne kadar ortaya konulmuş olan filogenetik hipotezlerden
yararlanılarak 15 outgrup seçilmiştir. Tordylium cinsinin 17 türüne ait 42 populasyondan ve seçilen
outgruplardan bitki örnekleri, belirlenen bu morfolojik karakterler bakımından stereo mikroskop ile
incelenerek veri matriksi (32 takson x 42 karakter) oluşturulmuştur.
Analizler PAUP 4.0b programında, 10,000 tekarlamalı olarak ve TBR dal değiş tokuşu kullanılarak,
ACCTRAN optimizasyonu ile yürütülmüştür. Her dalın Bootstrap değerleri PAUP programında, Bremer
değerleri ise TNT 1.1 programında hesaplanmıştır. Ayrıca karakter haritalaması Winclada 1.00.08
programında yapılmıştır.
Bu çalışmada merikarp karakterlerinin filogenetik sinyalini görmek amacıyla iki farklı maksimum parsimoni
analizi yapılmıstır. İlk analizde verinin tümü kullanılmış, ikinci analizde ise merikarp ile ilgili olan
karakterler çıkarılarak, kalan 25 adet vejetatif ve çiçek karakterleri ile analiz aynı şartlar altında
tekrarlanmıştır.
Bulgular: İlk analizde 38 karakter bilgi verici çıkmıştır. 219 eşit-maksimum parsimoni ağacı, 263 adımda
çizilmiştir. CI= 0.37 ve RI= 0.54 bulunmuştur. İkinci analizde ise 222 maksimum parsimony ağacı 155
adımda çizilmiştir. Bu analiz için de CI= 0.36 ve RI= 0.58 hesaplanmıştır.
Sonuç ve Tartışma:Elde edilen filogenetik ağaçlar Hasselquistiae, Condylocarpus ve Ainsworthia
cinslerinin sinonimini doğrulamaktadır. Her iki data matriksi ile çizilen ağaçlarda farklı topolojiler elde
edilmiştir. Merikarplı analizde Tordylium cinsi monofiletik çıkmamıştır. Çünkü Ormosciadium cinsi
Tordylium üyelerinin arasında yer almaktadır. Bu analizde iki farklı klad ortaya çıkmıştır. Ancak bunlar
Tordylium’un şimdiki infra-generik sınıflandırması ile uyuşmamaktadır. İkinci analizde ise Tordylium cinsi
monofiletik çıkmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Apiaceae, filogeni, kladistik, maksimum parsimoni, Tordylium
Teşekkür: Bu çalışmanın bitki örnekleri Hacettepe Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinasyon
Birimi tarafından desteklenen bir proje (proje no: 014 01 601 001) kapsamında toplanmıştır.
26
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
STM23
Türkiye’de Bulunan Salvia L. (Lamiaceae) Cinsi Üzerinde Numerik
Taksonomik Bir Çalışma
Deniz Tiambeng, Musa Doğan
Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Biyolojik Bilimler Bölümü, ANKARA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Salvia cinsinin Türkiye’deki ilk revizyonu Davis’in Flora of Turkey and the East Aegean Islands
isimli eserinin 7. cildinin (1982) yayınlanmış ve 86 türün varlığı bu eserde kabul edilmiştir. Sonrasında
özellikle Doğan ve ark.( 2010) tarafından yapılan bu cinse ilişkin revizyon çalışmasında 3 tanesi yeni tür
olmak üzere 13 yeni türün daha bu cins içerisinde bulunduğu ve böylece toplam tür sayısının 99 olduğu
ortaya konulmuştur. Bentham 1876 yılında Salvia’nın çiçek yapısına dayalı olan ilk cinsiçi sınıflandırmayı
ortaya koymuştur. Sonrasında ise bu konuda
dünya ölçeğinde kayda değer bir araştırma henüz
yayınlanmamıştır. Bu işin hayli zor olması nedeni ile Türkiye Florası’nda Hedge (1982) tarafından
Bentham’ın cinsiçi sınıflandırması kullanılmadığı gibi herhangi bir seksiyona dayalı sınıflandırma
verilmemiş tir. Günümüzde ise yürütülen bazı tartışmalar bu cinsin ne ölçüde monofiletik olup olmadığı
noktasında yoğunlaşmaktadır. Bu
araştırmanın esas amacı Türkiye’de bulunan Salvia türlerinin
makromorfolojik karakterlere dayalı olarak Numerik Taksonomik yöntemlerle araştırılarak fenetik tabanda
bir cinsiçi sınıflandırmanın ortaya çıkartılmasıdır.
Gereçler ve Yöntemler: Bu araştırmada 2005 ve 2009 yılları arasında Salvia cinsinin yeni bir sistematik
revizyonu için Türkiye genelinden toplanmış 96 taksona ait METU Biyolojik Bilimler Bitki Sistematiği
Labaratuvarında bulunan örnekler kullanılmıştır. Bu çalışmada Sneath ve Sokal (1970) tarafından ilk kez
ortaya konulmuş Numerik Taksonomi Yöntemi kullanılmıştır. Çalışmada 43 kualitatif ve kuantitatif
morfolojik karakterin ölçümleri gerçekleştirilmiştir. Principal Coordinat Analizi (PCO) ve UPGMA
Kümeleme analizleri ise MVSP (version 3.2) kullanılmak suretiyle yapılmıştır.
Bulgular: Bu araştırma sonucunda elde edilmiş olan klasterler ve gradient analizleri bu cins içerisinde 7 alt
fenetik grubun varlığını göstermiş ve bu alt grupların ise başlıca iki ana altgrup altında bulunduğunu ortaya
koymuştur. Stamen tipi, korolla üst dudak yapısı, korolla ağzının genişliği, meyva oluşturma aşamasında
kaliksin şişkinleme durumu, brakte morfolojisi, ve taksonun tek ya da çok yıllık olup olmayışının Salvia
cinsinin cinsiçi sınıflandırılmasında ayırd edici taksonomik özellikler olduğu ortaya konulmuştur.
Sonuç ve Tartışma: Bu araştırmanın sonuçları Türkiye Florası’nda verilmiş olan B tipi stamen ve küçük
korolla ağzı genişliği içeren taksonların diğer morfolojik özellikleri sergileyen alt gruplara uzak olduğunu
göstermiştir. S. viridis türünün tek yıllık oluşu nedeni ile diğer alt gruplardan bariz olarak ayrıldığı
görülmüştür. Bentham tarafından Sect. Drymosphace içerisinde sınıflandırılmış olan S. glutinosa ve S.
fruticosa türlerinin A tipi stamen içeren ve meyvenin oluşturulması aşamasında kaliksin daha az şiştiği alt
gruba daha yakın olduğu gözlenmiştir. Bunun yanında, S. aristata ve S. pomifera türlerinin beraberce diğer
çok sayıdaki morfolojik özellikleri tabanında kendi alt gruplarını meydana getirdiği görülmüştür. Elde
edilmiş olan fenogram ve PCO’ya dayalı bulgular Bentham tarafından ilk kez önerilmiş olan cinsiçi
sınıflandırma yerine yakın zamanda Will ve ark. (2013) tarafından gerçekleştirilmiş olan moleküler
filogenetik araştırma bulguları ile uyuşmaktadır. Bu ise Salvia taksonlarındaki fenetik çeşitliliğin bir açıdan
bu cinsde gerçekleşmiş olan olası evrimsel olayların bir sonucu olarak ortaya çıkmış olduğunu
göstermektedir.
Anahtar Kelimeler: Morfoloji, Salvia , Nümerik taksonomi, Türkiye
Teşekkür: Bu araştırma ODTÜ BAP kapsamında desteklenmiştir. Bu nedenle ODTÜ’ye ve ayrıca bu
araştırmada kullanılan materyalin toplanmasında emeği geçen başta Doç.Dr. F. Celep, Dr. S. Bagherpour, ve
Doç.Dr. A. Kahraman olmak üzere tüm Salvia Projesi Ekibi’ne teşekkürlerimizi sunarız.
27
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
STM24
Esenyamaç Deresi Havzası (Başkale-Van) Florası ve Türkiye Florasında
Yer Almayan Bazı İlginç Tesbitler
Lütfi Behçet, Davut Avlamaz
Bingöl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi. Biyoloji Bölümü, BİNGÖL
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Türkiye’nin İran sınırında yer alan ve florası bilinmeyen Esenyamaç deresi (Başkale-Van) havzası
florası belirlenirken, çalışmalar esnasında topladığımız bazı taksonlara ait örneklerle ilgili bazı ilginç tespitler
( Türkiye Florasının ilgili anahtar ve betimlerinde yer almayan taksonomik açıdan önemli özellikler,
varyasyon, dağılım ve populasyon durumları ile ilgili) ortaya konarak Türkiye Florasına katkı sağlanmıştır.
Türkiye florasındaki mevcut deskripsiyon ve cins anahtarları ile araştırma alanından toplanan
Chaerophyllum bulbosum L. (Apiaceae) ve Salvia aristata Aucher ex Benth (Lamiaceae) örneklerinin bu
cinslere ait olduklarını ortaya koymak mümkün değildir.
Gereç ve Yöntem: Araştırma materyalini 2006-2008 yılları arasında araştırma alanından toplanan vasküler
bitki örnekleri oluşturmaktadır. Toplanan bitki örnekleri herbaryum materyali haline getirilmiştir. Bu
örneklerin teşhisinde Flora of Turkey and the East Aegean Islands adlı çalışma ve Türkiye florası ile ilgili
bazı herbaryumlar (VANF, GAZI, ANK HUB ve K gibi) yanında; diğer bazı çalışmalar ile komşu ülke
floralarından da faydalanılmıştır. Ayrıca Türkiye ve Avrupa’daki konunun uzmanları ile de iletişim kurularak
problemlerin çözümü yoluna gidilmiştir.
Bulgular: Doğusunu İran sınırının kuşattığı ve güneydoğuda Mor dağlarına uzanan Esenyamaç Deresi (Çığlı
Çayı Yukarı kısmı) havzası florasının araştırıldığı bu çalışmada çeşitli taksonlara ait ilginç tesbitler üzerinde
durulmuştur. 2006-2008 yılları arasında gerçekleştirilen bu araştırmanın arazi çalışmaları sonucunda alandan
1681 bitki örneği toplandı. Toplanan örneklerin teşhisi sonucu 551 taksonun yayılışı belirlendi. Bu
taksonların 55’inde daha önce bilinen özelliklerinden farklılık gösteren varyasyonlar ortaya kondu. Fakat
burada çok daha önemli olan varyasyonlar üzerinde duruldu. 2015 yılında yayınlanan Psephellus vanensis
A.Duran, Behçet & B.Dogan türü bu alandan tarafımızca toplanıp tanımlandı. Yine bu alandan yayılışını
belirlediğimiz Chaerophyllum bulbosum L. türüne ait örnekleri Türkiye florasında verilen anahtarla teşhisi
(nodlardaki şişkinlik dolayısı ile) mümkün değildir. Türkiye Florasının Apiaceae’nın yer aldığı cildin cins
anahtarında; gövdede nodların aşağı kısımlarının şişmiş olan cins olarak sadece Physocaulis (DC) Tausch
(Türkiye florasında Myrrhoides Heist. yer almaktadır. Fakat örneklerimizin toprak altı kısmında tuberimsi
bir şişkinlik bulunması, meyva özellikleri, ray sayı ve özellikleri, bir umbeldeki çiçek sayı ve özellikleri P.
nodosus (L.) Tausch türünden çok farklıdır. Rusya florası yardımı ile teşhis edilen bu örneklerimizin C.
bulbosum türüne ait olduğu ortaya kondu. Daha önce İran endemiği olarak bilinen Salvia aristata Aucher ex
Benth.’ın Türkiye’deki yayılışı ilk olarak bu bölgede belirlendi. S. aristata örnekleri bir çiçekte 4 fertil
stamen ( A stamen tipi) bulundurduğundan, Türkiye Florasının Lamiaceae familyası ile ilgili cins ayırım
anahtarından Salvia cinsine (fertil stamen-anter sayısı 2 olarak verildiği için) gitmemektedir. S. aristata
örneklerimizin çiçeğinde verimli polen bulunduran anter sayısının 4 olması ile ilgili bir bilginin Türkiye
florasındaki Lamiaceae cins ayırım anahtarında yer almayışı örneklerin Salvia L. cinsine dahil edilmesi
konusunda araştırıcıyı zor durumda bırakmakta, bazen yanlış değerlendirmelere kapı açmaktadır.
Topladığımız örneklerde bu türün İran florasındaki tanımından da farklı bazı varyasyonlar bu çalışmamızda
belirlenmiştir. Ayrıca tip toplamanın dışında bu güne kadar toplanamayan Thlaspi watsonii P.H.Davis
(Brassicaceae) türünün bazı varyasyonlar gösteren örnekleri ikinci kez alanımızdan toplandı. Türkiye’deki
yayılışı ilk kez 2001 yılında Gürpınar (Van)’da belirlenen Euclidium tenuissimum (Pall.) Fedtsch
(Brassicaceae)”un alamızda da farklı lokalitelerde zengin popülasyonları ortaya kondu.
Sonuç: Araştırma sahasında yayılışı belirlenen çeşitli türlerin (C. bulbosum, S. aristata, T. watsonii ve
E. tenuissimum) Türkiye Florasında verilen tanımlarının, dağılım ve populasyon durumları ile ilgi verilerin
bilgilerinin yetersiz olduğu ve düzeltilmesi gerektiği tespit edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Türkiye Florası, Salvia, Chaerophyllum, varyasyon,
Teşekkür: Bu çalışmayı (Proje No: 2007-FBE-YL68) desteklediğinden dolayı Yüzüncü Yıl Üniversitesi,
Bilimsel Araştırma Projeleri Başkanlığına teşekkür ederiz.
28
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
STM25
Yaprak Anatomisinin Allium cinsi Codonoprasum seksiyonundaki
Türlerin Sistematiğindeki Önemi
Mine Koçyiğit1, Neriman Özhatay1
1
İstanbul Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, 34116, Beyazıt, İSTANBUL
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Allium (Alliaceae) Türkiye’de 200 taksonla yayılış gösteren, tıbbi ve ekonomik öneme sahip bir
cinstir. Çok büyük ve çok karmaşık bir seksiyon olan Codonoprasum 2 uzun spata valvi ve basit
filamentleriyle karakterize edilir. Bu çalışma “Allium L. cinsinin Codonoprasum seksiyonuna ait Türkiye’de
yetişen taksonlarının taksonomik bir revizyonu” başlıklı N.Özhatay danışmanlığındaki doktora tezi
kapsamında tamamlanmıştır. Allium cinsinin sınıflandırılmasında yaprak anatomisi özellikle seksiyon
düzeyindeki ayırımlarda net karakter olarak kullanılabilir. Yaprak enine kesitlerinde salgı kanallarının ve
iletim demetlerinin sayısı ve diziliminin ayırt edici karakterlerden biri olduğu yapılan çalışmalarda
belirtilmektedir.
Gereçler ve Yöntemler: Anatomik çalışmalar, arazi çalışmaları sırasında toplanarak % 70 lik etil alkol
içerisine alınan yapraklar, araştırma bahçesine ekilen soğanların gelişmesiyle elde edilen yapraklar ve
herbaryum örnekleri üzerinde gerçekleştirilmiştir. Herbaryum örneklerinden alınan kesitler %5 lik KOH
çözeltisinde 24 saat bekletildikten sonra, %70 lik alkolde 5-10 dakika bekletilerek hazırlanmıştır. Kesitler
Sartur reaktifiyle incelenmiştir. Gözlemler BH2 Olympus Işık mikroskobu-Philips kamera ve Leica DFC 295
stereo mikrosbu ile yapılmıştır.
Bulgular: Allium cinsi Codonoprasum seksiyonundaki 46 taksona ait örneğin yaprak anatomisi
incelenmiştir. Yaprak enine kesitlerinde genel şekil olarak silindirik, yarı silindirik, yassı veya yassı içe
doğru kıvrık olması karakterleri belirlenmiştir.
Epidermada kutikula tabakası kalın, çıkıntı şeklinde, mikro veya makro papillalı, tüylü veya tüysüz, hücre
lümeni belirgin, stomalar kseromorf tiptedir.
Kollenkima epidermanın hemen altında, hücreler kalın çeperli, köşelerde kalınlaşma daha yoğun, epidermaya
yakın olan hücreler daha büyüktür. Sklerenkima çoğunlukla yaşlı ve sararmış yapraklarda, iletim demeti
çevresinde bulunur, boyu enine eşit, kalın çeğerli hücrelerden oluşur.
Palizat parenkiması epidermanın hemen altında, dikdörtgen şeklinde, bazen iki sıralı, ikinci sıradaki
hücrelerin boyu daha kısadır. Sünger parenkiması palizat parenkimasının hemen altında, merkezi tam olarak
doldurur veya merkeze doğru hücreler parçalanır, iletim demeti çevresindeki hücrelerin çapı daha büyük,
prizmatik kristal görülebilir. Latisifer sistem çoğunlukla palizat parenkimasının hemen altında, birbirine
paralel olarak düzenlenir, şekil olarak, boyu enine eşit, dairesel yapıdadır, ancak çeperleri daha kalındır,
çapları değişken olabilir.
İletim demeti kapalı kolleteral, merkeze doğru ksilem, dışa doğru floem bulunur, iletim parenkimasıyla
çevrelenir, parenkima hücreleri nişasta tanesi taşıyabilir, bazen sklerenkima hücreleri de görülür.
Sonuç ve Tartışma: Codonoprasum seksiyonunda yer alan Allium türlerinde yaprak anatomik özelliklerine
göre taksonlar arasında belirgin farklılıklar görülmektedir. Bu farklılıklara göre bir dikotomik anahtar
oluşturulmuştur. Ayrıca iletim demeti parankimasında nişasta depolayan A. staticiforme, enine kesitinin genel
şekli üçgen olan A. fuscum ve hemen hemen dikdörtgen olan A. olympicum türleri yaprak enine kesitinden
kolayca tanımlanabilen türlerdir.
Yaprak enine kesitinin genel şekli, merkezin sünger parankimasıyla dolu olması veya merkeze doğru
hücrelerin parçalanmış olması, kutikulanın yer yer kalınlaşarak bir çıkıntı oluşturması, latisifer kanallarının
konumu ve sayısı gibi karakterler kullanılarak bu seksiyonun genelinde morfolojik sistematiği destekleyen
veriler ortaya konmuştur
Anahtar kelime: Allium, Codonoprasum, yaprak anatomisi, Türkiye
29
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
STM26
Handel-Mazzetti’nin (1882-1940) 1907 Yılında Karadeniz Bölgesine
Yaptığı Botanik Gezisi
Nursel İkinci
Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 14280, BOLU
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Avusturyalı botanikçi Handel-Mazzetti 1907 yılında Trabzon ve çevresine bir botanik gezisi yapar.
Beraberinde jeolog Franz Kossmat, tercüman Marc Bojovitch ve ekibin lideri olan zoolog K. R. von
Blumencron da vardır ve gezinin asıl amacı Trabzon çevresindeki madenleri araştırmaktır. Handel-Mazzetti
bu gezi için Viyana’dan 27 Haziranda ayrılır ve 14 Ağustosta zengin bir bitki koleksiyonuyla beraber geri
döner. Gezisine İstanbul’da başlayan Handel-Mazzetti, Büyükada, Ereğli, Sinop ve Samsun’a uğrar ve
buralarda bitki toplar ve vejetasyon gözlemleri yapar. Sonrasında 5 Temmuzda Trabzon’a geçer. Ziyaretinin
neredeyse tamamını günümüz Trabzon ve Giresun illerinde çalışma yaparak geçirir. Özellikle Söğütlü Deresi
(Kalanema) ve Harşit Çayı arasında kalan bölgede bitki toplar. İstanbul’a dönüş yolunda Ordu’ya uğrar,
burada sahil kesiminde ve yaylalarda çalışma yapar ve buradan İstanbul’a geçerek ziyaretini sonlandırır.
Gereçler ve Yöntem: Bu çalışmada Handel-Mazzetti’nin ve Franz Kossmat’ın Trabzon ve Ordu çevresine
yapmış oldukları geziye dair farklı yayınları incelenmiştir. Orijinal metinlerde geçen yer adlarının güncel
karşılıkları bulunmuştur. Ayrıca orijinal metinlerde geçen bilimsel tür adlarının düzeltilmiş geçerli
karşılıklıları da verilmiştir.
Bulgular: Handel-Mazzetti’nin Trabzon ve Ordu çevresinde yapmış olduğu çalışmaların sonucunda ortaya
çıkan vejetasyon analizlerine ve birçok farklı canlı grubuna ait (mantar, liken, su yosunu, ciğerotu, kara
yosunu ve damarlı bitkiler) oluşturduğu envanterler incelenmiş ve bunlara değinilmiştir. Ayrıca HandelMazzetti’nin bu geziden yayınlamış olduğu yeni taksonlara da yer verilmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Bu çalışmada Handel-Mazzetti’nin ziyaret etmiş olduğu yerlere ve botanik
koleksiyonuna dair bilgiler sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Botanik koleksiyonu, Handel-Mazzetti, Giresun, Ordu, Trabzon
30
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
STM27
Yetersiz Verili Endemik Niksar Geveninin (Astragalus polemoniacus )
Bugünkü Durumu
Fergan Karaer1, Ergin Hamzaoğlu2, Umut Tunç3
1
Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Fen Bilgisi Eğitimi ABD Atakum, SAMSUN
2
Gazi Eğitim Fakültesi, Fen Bilgisi Eğitimi ABD. Gazi, ANKARA
3
Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Atakum, SAMSUN
Sorumlu yazar e-posta: [email protected].
Giriş: Günümüzde biyoçeşitlilik kaybı, kritik düzeyde azalma oranı göstermekte ve birçok türün soyu
tükenme tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktadır. IUCN, doğada tükenme riski yüksek olan türleri
sınıflandırmak için kolay anlaşılabilen kırmızı liste ve ölçütlerini içeren bir sistem geliştirmiştir. Bunlardan
birisi olan yetersiz verili (DD, Data Deficient) kategorisi, tehdit sınıfından çok taksonun yayılışı ve
populasyonu hakkında bilginin yetersiz ya da hiç olmadığı durumlarda kullanılmaktadır. Buna göre taksonun
biyolojisi iyi bilinse bile, yayılış ve populasyon durumu yetersiz ise DD kategorisinde değerlendirilmektedir.
Türkiye Florasının yazımı sırasında sınırlı zaman ve materyal ile çalışıldığından çoğu taksonun eksiklikleri
Florada belirtilmiş ancak çözüm getirilememiştir. Nitekim Türkiye Florasında 223 takson (45’i Doğu Ege
Adaları) DD kategorisinde değerlendirmiş olmasına karşılık son yıllarda yapılan çalışmalarla bunların bir
kısmının durumlarına açıklık getirilmiştir.
Bu çalışmanın amacı, ülkemiz zengin florasında 425 taksonu ile birinci ve 201 taksonu endemik olan
(endemizm oranı %47) Astragalus L.‘un, DD kategorisinde değerlendirilen A. polemoniacus Bunge‘un
dağılışı, populasyon durumu ile genel morfolojik, ekolojik özellikleri ve IUCN durumunu açıklamaktır.
Gereçler ve Yöntemler: 1992-2015 yılları arasında bölgede yapılan arazi çalışmaları sırasında toplanan
Astragalus’a örneklerin değerlendirilmesi ile Niksar Geveninin yayılış alanları ve populasyon durumu tespit
edilmiştir. Ayrıca, Niksar Gevenini halen tehdit eden ve gelecekte tehdit edebilecek faktörler belirlenerek
IUCN kategorisi belirlenmiştir.
Bulgular: Astragalus’un Cysticalyx Bunge monotipik seksiyonuna ait endemik Niksar Gevenini 1835 yılında
Wiedemann(No 45) Tokat–Samsun’da toplamış, 1869’da Bunge A. polemoniacus olarak tanımlamıştır. Niksar
Geveninin tür epiteti, tarihte Neocaesarea katolik orijinal piskoposluk yeri ve ilk olarak Cabira denilen bilinen
bugünkü Niksar ve çevresi “Polemoniacus”dan gelmektedir. Romalılar iç Paflagonyada, Taşköprü’yü de içine
bu bölgede “Pontos Polemoniacus” eyaletini kurmuştur. Niksar Gevenini, 157 yıl sonra Karaer 1992’de
Kelkit Vadisinde (Niksar/Tokatta) toplamış, ancak gerek meyvenin yetersizliği gerekse tip örneğinin
görülememesi nedeniyle teşhis edilememiştir. Niksar Gevenini, Karaer 2001-2008 yıllarında Amasya ile
Tokat’tan tekrar toplanmış ve yayılışının çok dar olmadığı anlaşılmıştır. Ancak türün Samsun yayılışına ve tip
örneğine ulaşılamadığından DD durumu devam etmiştir. Niksar Gevenini, Hamzaoğlu 2002 yılında
Kırıkkale’de jipsli topraklardan toplamış, Mirici (2004) aynı örneği kullanarak kromozom sayısını
belirlemiştir. Tüm bunlara rağmen DD durumu devam eden Niksar Gevenini, Karaer 2015 yılında
Samsun’dan, Tunç, Turhal(Tokat)’dan toplamış ve türün 1835 yılında dağılışı yanında Amasya ve
Kırıkkale’de de bulunduğu belirlenmiştir. Böylece türün gerek yayılış alanı gerekse tip örneğine ait
fotoğrafların elde edilmesi ile özellikleri, yayılışı ve populasyon durumu açıklığa kavuşturulmuştur.
Sonuç ve Tartışma: Elde edilen verilere göre Niksar Gevenin yayılışı Tokat-Samsun ile sınırlı olmayıp
Amasya ve Kırıkkale’de de bulunduğu tespit edilmiştir. Türün 4 ilde yayılışı olmasına karşılık popülasyonları
oldukça zayıf, dar yayılımlı ve çoğunlukla 1-2 birey halindedir. Çiçek rengi açık mavi eflatun, tabanı odunsu,
tohum verimi oldukça düşük olan türün ekolojik özelliklerde dikkate alarak koruma durumu CR uygun
görülmüş olup mutlaka koruma tedbirleri uygulanarak tür eylem planı hazırlanmalıdır.
Anahtar Kelimeler: A. polemoniacus, Niksar, yetersiz verili tür, IUCN
Teşekkür: Samsun Biyoçeşitlilik çalışmalarını destekleyen Orman ve Su Bakanlığı, XI. Bölge Müdürlüğüne
ve OMÜ Rektörlüğüne teşekkür ederiz.
31
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
Doç. Dr. Turgay Ünver (DAVETLİ KONUŞMACI)
Bitki biyolojisinde yeni nesil genomik yaklaşımlar
Çanırı Karatekin Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ÇANKIRI
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
İlk bitki tüm genom dizilenme sonuçlarının açıklanmasından buyana 15 yıl geçmiş ve bu süre zarfında
genomik araştırmalarında devrim niteliğinde gelişmeler yaşanmıştır. İkinci yeşil devrimin yaşandığı ve yeni
nesil yaklaşımların bitki biyolojisine uygulandığı günümüzde; genom dizilemesi, transkriptom dinamiği,
büyük data ve genom düzenlenmesi disiplinleri ortaya çıkmıştır. Yeni nesil dizileme sistemlerinin
geliştirilmesi ve biyoinformatik araçların büyük veri setlerinin analizinde etkin birşekilde kullanımı ile
günümüze değin yaklaşık 50 farklı bitki türüne ait taslak genom bilgisine ulaşılmış ve halihazırda daha
fazlası için çalışmalar bütün hızıyla sürmektedir. Bitkilerde genom düzeyinde analizler, karşılaştırmalı
genomik, evrimsel biyoloji, yapısal genomik, genotipleme, türleşme ve kültüre alma araştırmalarında
kullanılmaktadır. Öte taraftan, RNA biyolojisinde büyük açılımların sağlandığı ve bu sayede yeni gen
transkriptlerinin, küçük RNAların (mikroRNA, miRNA), alternatif kırpılma ürünlerinin, farklı gen ürünü
füzyonlarının, kodlanmayan RNA bilgisinin ve dolayısıyla transkriptom profillerinin ortaya çıktığı
görülmektedir. Bitkilerde artık genom düzeyinde; karşılaştırmalı benzerlik ve farklılık analizleri ile filogeni
çalışmaları, tüm genom duplikasyon analizleri, türleşme ve türlerin birbirlerinden farklılaşma zamanlarının
belirlenmesi üzerine detaylı araştırmalar yapılabilmektedir. Bu kapsamda, zeytin bitkisinin tüm genom
dizilemesi üzerine yapılan çalışmalardan, haşhaş bitkisinde transkriptom tabanlı bütüncül analizler ile morfin
sentezinin manipülasyonundan, ve buğdayda yeni nesil dizileme sisteminin sağladığı veriler ışığında
oluşturulan kuraklık dayanıklılığı temelli melezleme programından bahsedilecektir.
Anahtar Kelimeler: Genom, transkriptom, miRNA, zeytin, buğday, haşhaş
Teşekkür: Ulusal Zeytin Genom Konsorsiyumu’na ve TÜBİTAK’a 113O016, 112O502, 111O036, 109O661
nolu proje desteğinden dolayı teşekkürlerimi sunarım.
32
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
BMB1
Erik (Prunus domestica) Çekirdeğinden Saflaştırılan Beta-Glukozidaz
Enziminin Bazı Kinetik Özelliklerinin Belirlenmesi
Nihal Türkmen1, Hatibe Kara2, Selma Sinan3, Yusuf Turan3
Balıkesir Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Biyokimya ABD, BALIKESİR
Balıkesir Üniversitesi Veteriner Fakültesi Biyokimya ABD, BALIKESİR
3
Balıkesir Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, BALIKESİR
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
2
Giriş: Beta glukozidaz enziminin fenolik glikozitleri ya da siyanojenik glikozitlerin hidrolizini katalizlediği
bilinmektedir. Siyanojenik bitkilerdeki linamarin ve amygdalin glikozitlerini hidrolize ederek hidrojen
siyanidi serbest bırakırlar. Doğada doğal siyanür kaynağı olarak bilinen meyveler arasında yer alan eriğin
amygdalin içerdiği bilinmektedir. Literatürde amygdalinin ön ilaç olarak habis tümöre gönderilmesiyle
küçültülebileceği rapor edilmiş ve nanopartiküllere immobilize edilmiş kayısı çekirdeği β- glukozidazı bu
araştırmalarda kullanılmıştır. Erik çekirdeği β-glukozidazının karaterize edilmesi ile enzimin hem tipik bir ön
ilaç aktivite enzimi olarak kullanılabilirliği konusunda fikir sahibi olunacağı hem de ilgili enzimin
immobilizasyonu çalışmalarına ışık tutacağı düşünülmektedir.
Gereçler ve Yöntemler: Çalışmada kullanılan erik Balıkesir yöresinden temin edilmiştir. Erik çekirdekleri
ekstraksiyon tamponunda homojenizatör ile homojenize edilip santrifüj sonrasında süpernatant ham ekstrakt
olarak kullanılmıştır. Ham ekstrakt 1,5M amonyum sülfat doygunluğuna ulaştırılıp Sepharose 4B-L-tirozin1-Naftilamin hidrofobik jeli kullanılarak hidrofobik etkileşim kromatografisi ile saflaştırma yapılmıştır.
Erik çekirdeği β-glukozidazının para-nitrofenol β-D-glukopiranosid (p-NPG) ve orto-nitrofenol β-Dglukopiranosid (o-NPG) substratlarına karşı Km ve Vmax değerleri Lineaweaver-Burk grafiği ile
hesaplanmıştır.
Enzimin yaygın inhibitörlerinden glukoz ve δ-glukonolaktonun inhibisyon etkisinin saptanmasında IC50
değerleri, Fe+3, Cu+2, Zn+2, Ag+2, ve Pb+2’nin enzim aktivitesi üzerine etkileri belirlenirken bağıl aktivite
değerleri kullanılmıştır.
Bulgular: Yapılan saflaştırma sonucunda erik çekirdeği β-glukozidaz enziminin %31 verimle 88,7 kat
saflaştırıldığı hesaplanmıştır. Saf enzimin p-NPG substratı için KM değeri 2,5 mM, ve Vmax değeri 4,6EU, oNPG substratı için KM değeri 15,8 mM, ve Vmax değeri 0,9 EU olarak tespit edilmiştir.
Erik çekirdeğinden saflaştırılan β-glukozidazın optimum pH’sının 7 ve optimum sıcaklığının 55 0C olduğu
belirlenmiştir.Glukozun söz konusu enzimi IC50 değerine kadar inhibe etmediği görülmüştür. δglukonolaktonun ise IC50 değeri 1,2 mM olarak hesaplanmış ve enzimi yarışmasız olarak inhibe ettiği, Ki
değerinin 5,9 mM olduğu bulunmuştur.Ağır metallerden Fe+3, Cu+2, Zn+2, Ag+2, ve Pb+2 nin erik çekirdeği βglukozidazı üzerine etkileri araştırıldığında Fe+3 ün enzim aktivitesini arttırdığı tespit edilmiştir. Etkisi
çalışılan ağır metallerin içinde erik çekirdeği β-glukozidazını en fazla Ag+2 inhibe etmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Yapılan çalışma sonucunda erik çekirdeği β-glukozidazı laboratuvarda sentezlenen
Sepharose 4B-L-tirozin-1-Naftilamin hidrofobik jeli ile 88,7 kat ile yüksek sayılabilecek bir saflaştırma
katsayısına ulaşılmıştır. Saflaştırma veriminin de yine aynı enzimin farklı çalışmalarındaki verimlere göre
düşük olmadığı görülmektedir.
Erik çekirdeği β-glukozidazının p-NPG substratına karşı afinitesinin o-NPG substratına göre daha yüksek
olduğu belirlenmiştir ve bu sonucun literatürdeki benzer çalışmalarla uyumludur. Söz konusu enzimin p-NPG
substratına ilgisinin kayısı çekirdeği β-glukozidazına göre daha düşük olduğu bulunmuştur. Ancak farklı
meyve tohumlarından saflaştırılmış β-glukozidazlarla uyum göstermektedir.
Saflaştırılan enzimin optimum pH ve sıcaklık değerleri literatürdeki farklı β-glukozidazlara uygunluk
göstermektedir. Bu sonuçların ilgili enzimin immbilizasyonu çalışmalarında kullanılacağı düşünülmektedir.
Glukozun ilgili enzimin zayıf inhbitörü olduğu, δ-glukonolaktonun da 5,9 mM Ki değeri ile literatürde
belirtilen farklı çalışmalara göre enzimi daha zayıf inhibe ettiği görülmüştür.
Saflaştırılan erik çekirdeği β-glukozidazını Fe+3’ün aktive edici olduğu görülmüş ve enzim
immobilizasyonunda Fe parçacıklarının kullanılmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
Anahtar Sözcükler: β-glukozidaz, erik çekirdeği, enzim saflaştırma, δ-glukonolakton, ağır metal
33
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
BMB2
Zeytin Tahmini Universal Stress Protein A-like Protein (OeUspA)
Geninin Moleküler Karakterizasyonu
Tuğba Çakmak, Ekrem Dündar
Balıkesir Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Çağış, BALIKESİR
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Universal stress protein (Usp) ailesi çeşitli stres faktörleri tarafından uyarılan gen ifadesinin global
(küresel) bir regülatörü olan E. coli UspA ile orjinal olarak tanımlanmıştır. Arke, öbakteri ve bitkilerde
tanımlanmıştır. Bitkilerde usp’ler büyük proteinlerdir. Diğer fonksiyonel domainlerle birlikte bulunurlar.
Zeytin (Olea europaea L.) UspA geni üzerine literatürde herhangi bir çalışmaya rastlanmadı. Çeşitli çevresel
stres durumlarında önemli rollere sahip olmaları zeytinde UspA geninin ve ifadesinin aydınlatılması
gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bu çalışmanın amacı zeytin universal stress protein A-like protein
(OeUspA) geninin moleküler, karakterizasyonunun yapılmasıdır.
Gereçler ve Yöntemler: Daha önceki çalışmalarımızda Temmuz “var” yılına ait yaprak kütüphanesindeki
“BK42-82” kolonisinin cDNA dizisi çeşitli biyoinformatik araçlarla analiz edildi. Primer3 programıyla gen
çoğaltma ve klonlama primerleri tasarlandı. cDNA ve gDNA dizileri BioEdit, FincTV gibi programlar ve
ExPasy online yazılımları ile biyoinformatik olarak analiz edildi. Gen Bankası’nda (NCBI - GenBank)
BLASTn ve BLASTp analizleri yapıldı. Klonlama yapılarak, E. coli çoğaltma ve ekspresyon suşları ile
ekspresyon çalışmaları gerçekleştirildi. SDS-PAGE ve Western Blot analizleri yapıldı. Etil alkol, etilen,
H2O2, sıcaklık gibi çeşitli etken madde ve ortamlar uygulanarak gerçekleştirilen genin aktivite deneyleri
devam etmektedir.
Bulgular: PZR (Polimeraz Zincir Reaksiyonu) ile çoğaltılan OeUspA’nın biyoinformatik analizleri
sonucunda; intron içermediği, AT nükleotitleri bakımından zengin, 163 aminoasit (a.a) uzunluğunda protein
sentezlediği, a.a kompozisyonu incelendiğinde de alanin (ala) ve lösin (leu) a.a’leri bakımından zengin
olduğu ve sinyal peptit içermediği tespit edildi. Protei saflaştırma deneyleri sonucunda 163 a.a’lik yaklaşık
18 kDa büyüklüğünde UspA protein Western Blot ile gösterildi. Aktivite deneylerinde kesin bir sonuç elde
edilemedi.
Sonuç ve Tartışma: Biyoinformatik analizlerle ekspre olan proteinin sinyal peptit içermemesi solübl
olabileceğini göstermektedir. Bu çalışma ile zeytinde çalışılmamış OeUspA geninin moleküler tekniklerle
aydınlatılması için adım atılmıştır. Bu şekilde, genin çalışılması çevresel stres ve fizyolojik işlemlerdeki
rolünün açığa çıkarılması için olanak sağlayacaktır.
Anahtar Kelimeler: Zeytin, Olea europaea L., UspA, Biyoinformatik Analiz
34
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
BMB3
Açil-CoA Bağlanma Proteinin Zeytin Taslak Genomundan
Biyoinformatik Yöntemlerle Belirlenmesi ve Moleküler
Karakterizasyonu
Büşra Baş1, Ekrem Dündar1, Turgay Ünver2
Balıkesir Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Çağış, BALIKESİR
Çankırı Karatekin Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, ÇANKIRI
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Zeytin genomunun bütün genlerinin ve işlevlerinin bilinmesine yönelik bir çalışmanın kolu olan bu
çalışmada Açil-CoA bağlanma proteinin genomik nükleotid dizisi ve açık okuma çerçevesinin bulunmasıyla
prokaryotik sistemlerde üretilen proteinin analizi sonucu genin işlevinin tahmin edilmesi amaçlanmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmada, Açil-CoA bağlanma proteinin analizi için biyoinformatik
yöntemlerden nükleotid ve protein BLAST, BioEdit, FinchTV, CLC Genomics Workbench ve primer
tasarlamaya yönelik Primer3 programı kullanılmıştır. Moleküler karakterizasyon çalışmaları için
polimorfizm, anlık gösterimli (real-time) PCR, klonlama, ligasyon, transformasyon ve Western Blot
yöntemleri uygulanmaktadır.
Bulgular: Gen dizisinin doğruluğunu kontrol etmek için nükleotid BLAST (BLASTn) yapılmış, gen dizisine
uygun forward ve revers primerler tasarlanmıştır. BioEdit programıyla genin kodladığı aminoasit dizisi
bulunmuş ve protein BLAST (BLASTp) yapılmıştır. Genin zeytin çeşitlerinde polimorfik olup olmadığını
belirlemek için polimorfizm analizi yapılmıştır. Moleküler akrabalıkların belirlenmesi için amino asit ve
nükleotit dizilerinden filogenetik ağaçlar yapılmıştır. Genin zeytinde sentez (ekspresyon) seviyelerini
belirlemek için anlık gösterimli PCR yapılmıştır.
Sonuç ve Tartışma: Açil-CoA bağlanma proteini geninin sentez haritası (expression pattern), polimorfizm
analizi, genomik yapısı, promotör, UTR, intron ekzon ve açık okuma çerçevesi belirlenmiştir. Genin
bakterilere transfer edilerek protein üretiminin yapılması, proteinin saflaştırılarak SDS-PAGE ve Western
analizinden sonra aktivite testine tabi tutulması çalışmaları devam etmektedir.
Anahtar Kelimeler: Olea europaea L., ACBP, Biyoinformatik analizler, qPCR, Western Blot
Teşekkür: Bu çalışma 112O502 nolu proje ile TÜBİTAK tarafından desteklenmiştir.
35
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
BMB5
Farklı BAP-NAA Konsantrasyonlarının Menta spicata nın Mikro Üretimi
Üzerine Etkileri
Süleyman Doğan1, Fethi Ahmet Özdemir1, Yusuf Ceylan1
Bartın Üniversitesi, Fen Fakültesi, Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü, BARTIN
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
Giriş: Menta spicata Türkiye’de yetişen önemli bir tıbbi ve aromatik bitki olup, biyolojik olarak bir çok aktif
bileşen içermektedir. Bu çalışmada, Menta spicata bitkisinin in vitro koşullarda mikro üretim protokolünün
geliştirilmesi amaçlanmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmada in vitro koşullarda çimlendirilen M. spicata tohumlarının gelişmesi
ile oluşan, 10 günlük fideciklerden alınmış kotiledon boğumu, kotiledon yaprağı ve hipokotil eksplantları
kullanılmıştır. Eksplantlar 0.25, 0.50, 1, 2 mg/L BAP + 0, 0.25, 0.50, 1 mg/L NAA (16 kombinasyon) içeren
%3 sakkaroz ve % 0.65 agar ihtiva eden MS ortamında, kültüre alınmıştır. Kallus oluşum yüzdesi, sürgün
oluşum yüzdesi ve eksplant başına düşen sürgün sayısı ile ilgili veriler 28 gün sonra değerlendirilmiştir.
Rejenere olmuş sürgünler 0.50 mg/L IBA içeren MS besin ortamında köklendirilmiştir.
Bulgular: Çalışma sonucunda; kallus oluşum yüzdesi, sürgün oluşum yüzdesi ve eksplant başına düşen
sürgün sayısı için kullanılan BAP-NAA konsantrasyonlarının etkili olduğu belirlenmiştir. Elde edilen
sonuçlara göre kallus oluşum oranı % 13.33 - 66.67 arasında değişmiştir. Maksimum kallus oluşumu 2 mg/L
BAP+1mg/L NAA içeren MS besin ortamında gözlenmiştir. Maksimum sürgün rejenerasyonu 0.50 mg/L
BAP+ 0.50 mg/L NAA içeren MS ortamında tespit edilmiş olup, bunu 0.50 mg/L BAP+0.25 mg/L NAA
içeren MS besin ortamı takip etmiştir. Ortamda bulunan ve miktarı arttırılan NAA nın sürgün gelişimi
üzerinde olumsuz etkisi olduğu görülmüş olup, en fazla NAA içeren MS besin ortamında sürgün gelişiminde
olumsuz yönde belirgin etkiler gözlemlenmiştir. Sağlıklı gelişen sürgünler aseptik koşullarda izole ederek
0.50 mg/L IBA içeren MS besin ortamında köklendirilmiştir. Köklendirilmiş bitkilerin dış şartlara uyumunu
sağlamak amacıyla torf içeren saksılara şaşırtılmıştır.
Sonuç ve Tartışma: M. spicata nın In vitro mikro üretimine yönelik yapılmış bu çalışma ilk olma niteliği
taşımaktadır. Bu çalışma ile bitkinin mikro üretimine ilişkin alternatif bir çoğaltım prosedürü geliştirilmiştir.
Ayrıca, belirlenmiş In vitro protokol kullanılarak bitki ile ilgili genetik, biyokimyasal, fizyolojik ve sekonder
metabolitlerin üretimine yönelik çalışmalar için, mevsimsel varyasyonlardan, mikroorganizmalardan ari
bitkisel materyal sağlanabilmesi mümkün olabilecektir.
Anahtar Kelimeler: Menta spicata, Mikro üretim, BAP, NAA
36
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
BMB6
Arpa (Hordeum vulgare L.cvs.)’de retrotranspozon çalışmaları
Nermin Gözükırmızı
İstanbul Üniversitesi, Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü, 34118, Vezneciler, İSTANBUL
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Arpa ekonomik öneminin yanısıra önemli bir model bitkidir. Genomunun % 80'den fazlasını
transpozonlar oluşturmaktadır. Arpa bitkisinde tanımlanmış 40'tan fazla retrotranspozon bilinmektedir. Bu
çalışmada arpa bitkisindeki retrotranspozon hareketlerinin doku kültüründe ve gelişim sırasında analizi
amaçlanmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Çalışmalarımız sırasında arpa doku kültürlerinde, kültürde regenere olan bitkilerde
ve de direkt olarak tohumlardan gelişen kök ve yapraklarda retrotranspozon hareketleri başlıca
interretrotranspozon amplifikasyonu (IRAP, iPBS) ve (DNA ve RNA düzeyinde)
değişik
analiz yöntemleri ile araştırılarak kültürde ve gelişim sırasındaki farklılaşma ilişkisi araştırılmıştır. Bu
amaçla BARE1, NIKITA, BAGY2 ve SUKKULA, SIRE1 retrotranspozonları ile çalışmalar gerçekleştirilmiştir.
Bazı retrotranspozonların gag, env, rt domenlerinin dizileri ve kopya sayıları da araştırılmıştır.
Bulgular: Çalıştığımız tüm retrotranspozonların aktif olduğu ve yüksek düzeylerde polimorfizmden sorumlu
oldukları saptanmıştır. Çalışmalarımız sırasında SIRE1 retrotranspozonunun arpa genomundaki varlığı da ilk
kez gösterilmiştir. Bu transpozona ait gag, env, rt domenlerine ait PCR ürünlerine dizi analizi yapılmış.
Veriler gen bankasına sunularak aksesyon numarası alınmıştır ve Clustal W2 analizi ile arpa bitkisindeki
diğer transpozonlar ve diğer bitkilerde tanımlanmış SIRE1 retrotranspozonları ile karşılaştırılarak MEGA6
sistemi ile filogenetik ağaçlar oluşturulmuştur. SIRE1 retrotranspozonunun evolüsyoner olarak genoma
girişinin erken evrelerde oluştuğu gözlenmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Çalıştığımız retrotranspozonların hareketi sonucu mutasyonlara ve genom büyümesine
neden oldukları izlenmiştir. Somatik varyasyonlar genetik ve/veya epigenetik temelli olabilmektedir ve arpa
bitkisinde yapılan gen transfer uygulamalarında sorunlara neden olmaktadırlar. Tüm materyalde gerek kültür
sırasında gerekse direkt çimlenen bitkilerde yüksek düzeyde retrotranspozon polimorfizmi gözlenmiştir.
Bulgularımızın retrotranspozonların genetik ve epigenetik etkileri konusunda çalışmalara katkılar sağlaması
beklenmektedir.
Anahtar Kelimeler: Retrotranspozon, Hordeum vulgare L., Arpa, polimorfizm, doku kültürü
37
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
BMB7
Zeytinde Tahmini Kendine Uyuşmazlık Genlerinin ( OeSIG ) Moleküler
Analizi
Ali Can Kaya
Balıkesir Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Çağış, BALIKESİR
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Bu çalışmada daha önce laboratuvarımızda zeytin cDNA kütüphanesinden tam uzunluk (full length)
halde elde edilen dk29 adklı cDNA dizisinin bir takım moleküler biyolojik yöntemlerle analizi yapılmıştır.
Çalışmalarda dk29 dizisinin zeytinde hangi görevleri üstlendiği, kaç aminoasidi kodladığı, hangi genlerle
homoloji gösterdiği, ORF’sinin ne olduğu, zeytinin hangi organında en fazla sentezlendiği ve moleküler
belirteç olup olmadığı yapılan polimorfizm çalışmalarıyla aydınlatılmaya çalışılmıştır.
Gereçler ve Yöntem: Daha önceden laboratuarımızda zeytin gen kütüphanelerinden izole edilmiş olan dk29
isimli cDNA dizisinin hangi genlere homoloji gösterdiğini saptamak amacıyla gen bankalarından analizleri
yapıldı. Gene özgü primerler tasarlayarak 24 ayrı zeytin çeşidinden izole edilmiş gDNA’larla polimorfizm ve
filogenetik analizi yapılmıştır. Kantitatif anlık gösterimli (real-time) PCR (qRT-PCR) çalışmalarında
kullanılacak olan cDNA’yı elde etmek için total RNA ekstraksiyonu yapıldı. qRT-PCR çalışmalarında
kullanmak üzere özel primerler tasarlandı ve qRT-PCR yapıldı. Ekspresyon analizleri de ayrıca yapılmıştır.
dk29 dizisine özel hazırlanan aLICAtor primerleriyle özel kesim bölgeleri oluşturuldu, özel vektörlere
moleküler klonlaması yapıldı ve protein olarak elde edildi.
Bulgular: dk29 cDNA sının üzerinde yapılan NCBI veri tabanında ve BioEdit yazılımıyla yapılan
biyoinformatik çalışmaların neticesinde genimizin 331 aminoasitlik uzunluğunda bir proteini kodladığı,
1001 nt lik ORF’ye sahip olduğu ve cDNA’nın bitkilerde yüksek polimorfik bir locus olan Self- Incompatiliy
lokusunda yer alan protein kinaz, wd40 tekrar proteini ve ubiquitin E3 ligase genlerine homoloji gösterdiği
saptanmıştır. Yapılan ekspresyon analizleri sonucunda genin zeytinde en çok “var yılı” yapraklar ve
çiçeklerde sentezlendiği tespit edilmiştir. Klonlama ve ardından yapılan transformasyon çalışmaları
sonrasında genin protein halinde üretimi gerçekleştirilmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Yüksek polimorfik bir locus olan Self- Incompatibility locus geni bitkilerin genellikle
tozlaşmasından ve kendi polenin reddetmesinde kalite kontrolünde görevli bir gen olabileceği yapılan
ekspresyon analizleri sonrası tahmin edilmektedir. Aynı zamanda 24 çeşit zeytinde yapılan polimorfizm
çalışmaları sonucunda genimizin yüksek polimorfik olduğu gösterilmiştir. Yapılan analizler sonrası
genimizin ürünü olan proteinimizin yaklaşık 40-45 kDA olabileceği tahmin edilmektedir. Proteinimizin
ekspresyon analizi ve Western Blot analizi henüz yapılmamıştır fakat ileriki zamanlarda yapılması
tasarlanmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Olea europaea L., Self- Incompatibility Geni, Moleküler analiz, Polimorfizm.
Teşekkür: Bu çalışma TÜBİTAK 110O108 nolu proje kapsamında yürütülmüştür.
38
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
BMB8
Siyez (Triticum monococcum ssp. monococcum) Embriyoları Kullanılarak
In Vitro Kallus Üretimi
Süleyman Doğan1, Fethi Ahmet Özdemir1, Nusret Zencirci2
Bartın Üniversitesi, Fen Fakültesi, Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü, BARTIN
2
Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, BOLU
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
Giriş: Buğday; insan beslenmesi için gerekli olan kalori ve proteinin önemli bir kısmını karşılamakta olup,
dünya nüfusunun % 35’ini oluşturan yaklaşık 40 ülkenin temel gıda maddesidir. Halk arasında kaplıca
buğdayı olarak bilinen Siyez (Triticum monococcum ssp. monococcum) üzerinde son yıllarda yoğun
çalışmalar yapılmaktadır. Özellikle diploid özelliğe sahip olması ve elde edilecek bilgilerin rahatlıkla
makarnalık ve ekmeklik buğday ıslahına uygulanabilirliği, araştırıcıların gözünde Siyez (Triticum
monococcum ssp. monococcum)’i çok cazip hale getirmiştir. Çalışmamızda Siyez (Triticum monococcum ssp.
monococcum)’in zigotik embriyoları eksplant kaynağı olarak kullanılıp embriyogenik kallus oluşturulması
amaçlanmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmada Siyez (Triticum monococcum ssp. monococcum) tohumlarının dış
kabukları soyularak ticari çamaşır suyu ile tohumların yüzey sterilizasyonları gerçekleştirilmiştir. Steril
edilen tohumlar 24 saat steril distile su içerisinde bekletilerek tohumların yumuşaması sağlanmıştır. Bu
tohumların zigotik embriyoları eksplant kaynağı olarak kullanılmıştır. Zigotik embriyolar 1, 2, 3, 4, 5, 6 mg/l
2,4-D içeren %3 sukroz ve % 0.65 agar ihtiva eden MS ortamında, kültüre alınmıştır. Bu ortamda gelişen
kallusların, kallus oluşum yüzdeleri ve kallus ağırlıkları hesaplanmıştır.
Bulgular: Çalışma sonucunda kullanılan 2,4-D konsantrasyonlarının kallus oluşum yüzdesi ve kallus ağırlığı
üzerinde etkili olduğu tespit edilmiştir. Kullanılan bütün 2,4-D konsantrasyonlarında %100 oranında kallus
oluşumu gözlenmiştir. En ağır kalluslar 4 mg/l 2,4-D içeren MS besin ortamında elde edilmiş olup bunu
3mg/l 2,4-D içeren MS besin ortamı izlemiştir. Ancak 2,4-D konsantrasyonunun 4 mg/l nin üzerinde olması
kallus ağırlığının düşmesine neden olmuştur.
Sonuç ve Tartışma: Siyez (Triticum monococcum ssp. monococcum)’in zigotik embriyoları kullanılarak
embriyogenik kallus oluşumuna yönelik yapılmış olan bu çalışma ilk olma niteliğini taşımaktadır. Bu çalışma
sonucunda elde edilen bulgulardan yararlanılarak bitki ile ilgili genetik, biyokimyasal ve fizyolojik
çalışmalar yapılabilir, farklı oksin grubu hormonlar kullanılarak somatik embriyolardan bitki rejenere
edilebilir ya da 2,4-D nin farklı kombinasyonları kullanılarak yeni bir protokol geliştirilebilir.
Anahtar Kelimeler: Siyez, Triticum monococcum ssp. monococcum, Kallus, 2,4-D
39
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
BMB9
Zeytin Taslak Genom Dizisinden Tahmini Aldolaz Geninin Tespiti ve
Moleküler Karakterizasyonu
Sümeyye Altunok1, Ekrem Dündar1, Turgay Ünver2
1
Balıkesir Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Çağış, BALIKESİR
2
Çankırı Karatekin Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, ÇANKIRI
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Zeytin genomunun bütün genlerinin ve işlevlerinin bilinmesine yönelik bir projenin kolu olan bu
çalışmada aldolaz geninin genomik yapısı (promotör, 5’ UTR, intron - ekzon ve 3’ UTR bölgeleri), açık
okuma çerçevesi, protein özellikleri ve işlevinin belirlenmesi amaçlanmıştır.
Gereçler-Yöntem: Bu çalışmada taslak zeytin genom dizisinden tahmini aldolaz genini tespit etmek
amacıyla biyoinformatik yöntem ve araçlardan nükleotid ve protein BLAST (NCBI), BioEdit, FinchTV,
primer tasarlama programı ‘Primer3’ ve CLC Genomics Workbench kullanmıştır. Dokusal ve zamansal
ekspresyon seviyeleri çeşitli zeytin dokularında anlık gösterimli (real-time) PCR ile ölçülmüştür. Genin
belirlenen intron ve ekzonlarını içeren bölgesinin yirmiden fazla zeytin çeşidinden PCR ile çoğaltılarak
dizilenmesi ve biyoinformatik araçlarla hizalanması sonucu polimorfizm tespiti yapılmıştır. Promotör, UTR,
intron ve ekzon bölgelerinin tespiti için farklı dokulardan saflaştırılan RNA örneklerinden çoğaltılan cDNA
moleküllerinin dizilenmesi gerçekleştirilmiştir. Enzim aktivite çalışmaları için Western Blot ve SDS-PAGE
analizleri devam etmektedir.
Bulgular: Dizinin Blast analizleri sonucunda çeşitli canlılarda bulunmuş olan aldolaz gen dizilerinden
yararlanılarak tahmini cDNA dizisi oluşturulmuş ve bu yeni dizi, tekrar blast yapılmıştır. BioEdit programı
kullanarak dizinin kodlamış olduğu aminoasitler bulunmuş ve protein-Blast yöntemi uygulanmıştır. Tahmini
bu diziye Primer3 programıyla sağ ve sol primelerler tasarlanmıştır. Tasarlanan primerlerle yapılan PCR’lar
sonucunda tahmini dizinin sağlamlaştırılması dizilemelerle ve biyoinformatik analizlerle gerçekleştirilmiştir.
Genin zeytin çeşitleri arasındaki polimorfizm analizleri devam etmektedir. Anlık gösterimli PCR analizinin
grafikleri oluşturulmuştur. cDNA’nın bakterilere aktarılıp protein üretimi yapıldıktan sonra enzim aktivite
tespiti çalışmaları devam etmektedir.
Sonuç ve Tartışma: Zeytin tahmini aldolaz geninin yaklaşık 1200 nükleotid cDNA dizisinin bulunduğu ve
314 aminosit kodladığı tespit edilmiştir. İlk bulgulara göre polimorfizm seviyesinin yüksek olduğu
görülmüştür. Diğer bitkilerdeki homologlarına kıyasla gen uzunluğu ve amino asit içeriği anlamlı farklılıklar
göstermektedir. Zeytin yapraklarında 12 ay boyunca en fazla Kasım ayında, dokularda yapılan analize göre
de en fazla çiçekte sentezlendiği tespit edilmiştir. Homologlarıyla benzer bir aktivite gösterip göstermeyeceği
ya da ne derece benzer aktivite göstereceği çalışmaları devam etmektedir.
Anahtar kelimeler: Olea europaea L., Biyoinformatik analizler, Real-Time PCR, Western Blot, Fruktoz
1,6-bifosfat aldolaz
Teşekkür: Bu çalışma 112O502 nolu proje ile TÜBİTAK tarafından desteklenmiştir.
40
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
BMB10
Zeytin Tahmini Lipoksigenaz (OeLOX) Geninin Moleküler, Fizyolojik ve
Biyokimyasal Karakterizasyonu
Tuğba Çakmak, Ekrem Dündar
Balıkesir Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Çağış, BALIKESİR
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Lipoksigenazlar (LOX) bitkilerde, yaralanma ve su açlığına cevap olarak ifade olur. Çeşitli bitkilerde
bazı LOX formları tanımlanmıştır. Zeytin meyvesinde meyve olgunlaşmasında etkili olduğu tespit edilmiştir.
Zeytinde rekombinant proteinin karakterizasyonuyla alakalı çok fazla çalışmaya rastlanmamıştır. Bu
çalışmanın amacı zeytin (Olea europaea L.) tahmini lipoksigenaz (OeLOX) geninin biyoinformatik analizi
ve moleküler karakterizasyonudur.
Gereçler ve Yöntemler: cDNA dizisi için elimizdeki zeytin cDNA kütüphanelerinden Temmuz “var” yılına
ait yaprak kütüphanesindeki“BK2-62” kolonisi kullanıldı. Gen Bankası’nda (NCBI - GenBank) BLASTn ve
BLASTx analizleri yapılarak hangi genlere benzediği tespit edildi. Çoğaltma ve klonlama primerleri Primer3
programı ile tasarlanarak biyoinformatik analizler BioEdit ve FinchTV programları ile yapıldı. Klonlama
deneyleri başlayan ekspresyon analizleri SDS-PAGE ve Western Blot deneyleri ile tamamlandı. Yaralanma
gibi stres koşullarının uygulandığı ve substrat olarak linoleik asit kullanıldığı aktivite deneyleri devam
etmektedir.
Bulgular: OeLOX’un biyoinformatik analizleri sonucunda; intron içermediği, AT nükleotitleri bakımından
zengin, 178 aminoasit (a.a) uzunluğunda protein sentezlediği, a.a kompozisyonu incelendiğinde de serin (ser)
ve glisin (gly) a.a’leri bakımından zengin olduğu ve sinyal peptit içermediği tespit edildi. Ekspresyon
deneyleri sonucunda yaklaşık 20 kDa büyüklüğünde saf protein belirlendi.
Sonuç ve Tartışma: Önceden elimizdeki cDNA dizimiz ile PZR (Polimeraz Zincir Reaksiyon) sonucunda
elde ettiğimiz dizimiz arasında farklılıklar tespit edildi. Genin fonksiyonuyla a.a kompozisyonu paralellik
göstermektedir. Biyoinformatik analizler ve ekspresyon çalışmaları tahmini OeLOX geninin
karakterizasyonu için başlangıç oluşturmaktadır. Zeytinde bu genin çalışılması yaralanma gibi stres
koşullarının rolü için önemlidir.
Anahtar Kelimeler: Zeytin, Olea europaea L., Lipoksigenaz geni (OeLOX), Biyoinformatik Analiz
Teşekkür: Bu çalışma, TÜBİTAK tarafından 110O108 no’lu proje ile desteklenmiştir.
41
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
BMB11
Ketencik [Camelina sativa (L.) Crantz]’de Kallus ve Sürgün Oluşumuna
Eksplant Kaynakları ve Hormon Kombinasyonlarının Etkileri
Merve Göre, Orhan Kurt
Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, T. B. B., 55139 Atakum, SAMSUN
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Ketencik [Camelina sativa (L.) Crantz], Brassicaceae familyası içinde yer alan bir türdür. Kallus
oluşumu ve bitki rejenerasyonunda genotipler arasındaki farklılık, bitki bünyesindeki hormon seviyesindeki
farklılıkla ilgili olabilmektedir. Doku kültürü ile tarımsal özellikler arasındaki ilişkinin bilinmesi doku
kültürüne iyi tepki veren genotiplerin belirlenmesini ve kalluslarından meydana gelecek rejenerasyonu
kontrol eden genlerin çalışılmasını kolaylaştıracaktır. Bu düşünceden hareketle ketencik bitkisinden alınan
eksplantlardan kallus oluşumunu ve kalluslardan sağlıklı bitkileri elde etmeyi sağlayan bir sistemi geliştirmek
ve bu sistemi daha sonra yapılacak araştırmalarda kullanmak amacıyla bu araştırma yapılmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışma; Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü
Biyoteknoloji Laboratuvarında yürütülmüştür. Araştırmada bitki materyali olarak Vniimk-17 ve Ames-26686
ketencik çeşitleri, besi ortamı olarak MS+0.5 mg/l BAP, MS+1 g/l BAP, MS+0.5 g/l NAA, MS+1 g/l NAA,
MS+0.5 g/l BAP+0.5 g/l NAA, MS+0.5 g/l BAP+1 g/l NAA, MS+1 g/l BAP+0.5 g/l NAA ve MS+1 g/l
BAP+1 g/l NAA besi ortamı ve eksplant kaynağı olarak Kök, 1.Boğumarası, 2.Boğumarası, I. Yaprak ve
2.Yaprak kullanılmıştır.
Bulgular: Araştırma sonucu her iki çeşitte en fazla sayıda kallus oluşumu kök eksplantından, en az sayıda
kallus II. Yaprak eksplantından elde edilmiştir. Her iki çeşitte de en fazla sayıda kallus oluşumu MS+1,0
mg/l BAP+1,0 mg/l NAA besi ortamında elde edilmiştir. Çeşit, eksplant kaynağı ve besi ortamı
interaksiyonunda; en fazla sayıda kallus her iki çeşitte de kök eksplantının bütün besi ortamlarında elde
edilmiştir. Ames-26686 çeşidinde, Vniimk-17 çeşidine göre daha fazla sayıda sürgün oluşumu gözlenmiştir.
En fazla sürgün oluşumu her iki çeşitte de 2.Boğumarası eksplantından elde edilmiştir. Her iki çeşitte de
MS+0,5 mg/l BAP+0,5 mg/l NAA besi ortamında sürgün oluşumu gözlenmemiştir. En fazla sürgün sayısı
Ames-26686 çeşidinde MS+1,0 mg/l NAA besi ortamında, Vniimk-17 çeşidinde ise MS+0,5 mg/l NAA besi
ortamında elde edilmiştir. En fazla sürgün sayısı 2.Boğumarası eksplantının MS+1,0 mg/l NAA besi
ortamında 53 adet ile Ames-26686 ve 41 adet ile Vniimk-17 çeşidinde elde edilmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Bu çalışmadan elde edilen bulgulara dayanarak; kallus oluşumu ve sürgün farklılaşması
dikkate alındığında çeşit bazında daha avantajlı olan Ames-26686 çeşidinin kullanılmasının, eksplant bazında
eksplant kaynağı olarak daha avantajlı olan 2.Boğumarası eksplantının kullanılmasının, kallus oluşum ortamı
olarak MS+1,0 mg/l BAP+1,0 mg/l NAA besi ortamının, sürgün gelişim ortamı olarak MS+0,5 mg/l NAA
veya MS+1,0 mg/l NAA besi ortamının yapılacak çalışmalarda kullanılmasının daha uygun olacağı sonucuna
varılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Ketencik, Eksplant, Hormon, Kallus, Sürgün
Bu çalışma Ondokuz Mayıs Üniversitesi PYO.ZRT.1904.012.’nolu Proje ile ve TUBİTAK Öncelikli Alanlar
Birimi tarafından desteklenmiştir.
42
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
BMB12
Crocus speciosus’ un In Vitro Şartlarda Çoğaltımı
Elif Kaya Şahin1, Deryanur Dinçer2, Mustafa Var3
1
Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi, TRABZON
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi, RİZE
3
Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi, TRABZON
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
2
Giriş: Bu çalışmada Iridaceae familyasına mensup Crocus cinsine ait Crocus speciosus’un in vitro koşullarda
etkili bir vejetatif çoğaltma ortamının geliştirilmesi amaçlanmıştır. Böylelikle bu türlerin üretiminin
hızlandırılması, kitlesel üretime geçilmesi için üreticilere ışık tutulması, park bahçelerimize kazandırılması,
ilaç ve besin sanayisi için hammadde temin edilmesi hedeflenmiştir. Literatürlere bakıldığında Crocus’ ların
doku kültürü ile üretiminde başarı elde edilen besi ortamlarında, bitki büyüme düzenleyicileri olarak
genellikle BAP, NAA, 2,4-D kullanıldığı görülmüştür. Allan 1991, doku kültürü çalışmalarında başarının
temelinde uygun bir yüzey sterilizasyonu olması gerektiğini ve yüzey sterilizasyonunda kullanılan
dezenfektanın konsantrasyonu ve sterilizasyon süresi, eksplantın canlılığını ve rejenerasyon kapasitesini
önemli derecede etkilediğini belirtmiştir. Haspolat, 2011’ de Crocus kormlarının in vitro çalışmalarında
kontaminasyonun en önemli sorun olduğunu ve enfeksiyon olmadan yaşayabilen dokularda bir süre sonra
içsel kontaminasyonlar nedeniyle kayıplar olduğunu belirtmiştir.
Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmada doku kültürü üretim yöntemlerinden organ kültürü kullanılmıştır.
Bitkinin çoğalabilme özelliğine sahip çeşitli dokuları materyal olarak kullanılmıştır. Besi ortamı olarak MS
(Murashige ve Skoog) ortamı kullanılmış, BA+IBA, BA+Kinetin ve BA+NAA doz ve kombinasyonlarını
içeren MS besin ortamında kültüre alınmışlardır. Kültürler 16 saat aydınlık 8 saat karanlık fotoperyodik
koşullarda, 23 C sıcaklıkta ve % 70 nem ile iklim dolabında tutulmuştur.
Bulgular: 3 mg/l BA+1 mg/l Kinetin doz ve kombinasyonu denenmiş ancak başarı elde edilememiştir.
BA+IBA’ nın 3 farklı doz kombinasyonlarından sadece 3 mg/l BAP+ 1,5 mg/l IBA doz kombinasyonunda
sürgün gelişimi gözlenmiştir. BA+NAA’ nın 11 farklı doz kombinasyonlarından 9 farklı doz ve
kombinasyonda gelişim görülmüştür.
Sonuç ve Tartışma: Literatürler incelendiğince Crocus türlerinin doku kültürü yöntemiyle üretim
çalışmalarında genellikle MS temel besin ortamının kullanıldığı, sitokinin olarak ise genellikle BAP’ ın
kullanıldığı ve bazı oksinlerle kombinasyonları sonucunda bu ortamlarda, başarı elde edildiği görülmektedir.
Bu çalışmada da ortaya konulan bulgular ışığında BAP dozlarının bazı oksinlerle kombinasyonlarında MS
ortamında başarılı olduğu gözlemlenmiştir ki buda literatürlerle paralellik göstermiştir.Bu çalışmadaen
yüksek korm ve sürgün gelişimi 0,5mg BA+5mg NAA doz ve kombinasyonlarının eklendiği MS ortamında
elde edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Crocus speciosus, in vitro, korm, doku kültürü
43
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
BMB13
Bitkilerde Proantosiyanidinlerin Polimerleşmesi
Seyit Yuzuak1, De-Yu Xie1
1
North Carolina State University, The Department of Plant and Microbial Biology, North Carolina/USA
Sorumlu yazar e-posta:[email protected]
Giriş: Proantosiyanidinler (PAs) birçok bitkinin tohumlarında, gövde kabuklarında, yapraklarında ve
meyvelerinde sentez edilmektedir. Bu metabolitler epikateşin ve kateşin gibi flavan-3-ol moleküllerinin
polimerleşmesinden meydana gelen oligomer ya da polimer flavanoidler olup, yüksek oranda gösterdikleri
yapısal farklılıklar ile karakterize edilmişlerdir. Son on yılda, proantosiyanidinlerin patojenlere ve radyasyon
kaynaklı zararlara karşı bitkilere direnç kazandırdığı, bitkisel gıda ürünlerine acımsı ve keskin bir tat verdiği,
ayrıca bu metabolitlerin polimerleşmemiş monomer ünitelerinin güçlü antioksidantlar olduğu ve bu
özelliğiyle insan sağlığı açısından alzheimer, kanser ve kardiyovasküler gibi hastalıkları önlediği ortaya
çıkarılmıştır. Bugüne kadar, proantosiyanidinlerin bitkilerde metabolik olarak fenilalaninden
lökoantosiyanidinlere ve son olarak flavon-3-ol monomer ünitelerine kadar nasıl sentezlendiği hakkında çok
yoğun ve geniş bir bilgi elde edilmesine rağmen, proantosiyanidinlerin polimerleşme mekanizması hala
tamamıyle bilinmemektedir. Bu polimerleşmenin hücre içinde enzimatik bir aktivite ile ya da kimyasal
olarak katalizlenen bir mekanizma olup olmadığı son yirmi yıldır cevaplanmayı bekleyen önemli bir soru
olarak kalmıştır. Burdaki çalışmamızda, proantosiyanidin monomerlerinin enzimatik bir aktivite ile birbirine
bağlanıp polimerleştiğini önermiş olup, transgenik antosiyanin üreten kırmızı tütün hücrelerinin
proantosiyanidinlerin polimerleşmesini katalizleyen enzim(ler)i ifade ettiğini varsaymaktayız.
Gereçler ve Yöntemler: Lökoantosiyanidinlerden flavon-3-ol sentezine kadar LAR (Leucoanthocyanidin
reductase) ve ANR (Anthocyanidin reductase) olmak üzere iki farklı metabolik yolun keşfedilmesi bizlere
antosiyanin üreten kırmızı tütün hücrelerini in vitro bir model sistem olarak hazırlayıp kullanmamıza olanak
tanımıştır. Bu in vitro sistem aracılığıyla proantosiyanidinler metabolik bir mühendislik ile üretilmekte ve bu
moleküllerin polimerleşmesinde rol oynadığını varsaydığımız protein ve gen(ler)in tanımlanması ve aday
protein(ler)in inkübasyon ürünlerinin analizleri yapılabilmektedir. Proteinleri karakterize etmek için
saflaştırma, ayırma, damıtma ve sekanslama teknikleri, ve aday gen(ler)i tanımlayabilmek için de klonlama
teknikleri kullanılırken, enzimatik inkübasyon ürünlerinin ve metabolitlerin analizi için de kromotoğrafik
yöntemler kullanılmıştır.
Bulgular: In vitro model sistemimizde transgenik kırmızı tütün hücrelerinden elde edilen total protein
ekstratlarının kateşin ve epikateşini substrat olarak kullanıp proantosiyanidin benzeri yeni bileşikleri
üretebildiği, ayrıca bu inkübasyonda aktivite gösteren enzim(ler)in yüksek sıcaklığa karşı dirençli olup
aktivitelerini kaybetmedikleri gözlemlenmiştir. Transgenik kırmızı tütün hücreleri ile transgenik olmayan
yeşil tütün hücrelerinden elde edilen total ve kısmi saflaştırılmış proteinlerin farklı profillere sahip olduğu da
belirlenmiştir. Ayrica, amino asit sekans analizleri bu mekanizmada rol alan enzim(ler)in yüksek olasılıkla
bitki polyphenol oksidaz enzim ailesine ait olduğunu kısmen kanıtlamıştır.
Sonuç ve Tartışma: Elde edilen biyokimyasal bulgular ile kimyasal analizler ışığında, transgenik kırmızı
tütün hücrelerinin proantosiyanidinlerin polimerleşmesini katalizleyen enzim(ler)in genlerini ifade ettiği
sonucuna varılmış olup, bu enzim(ler)in ilgili mekanizmadaki belirlenen fonksiyonu, varsayımımızı doğrular
niteliktedir. Ancak, enzim saflaştırma ve karakterizasyon çalışmaları ve ayrıca klonlanan aday genlere ait
cDNA`ların in vitro ifade edilmesi ve fonksiyon analizleri halen devam etmekte olduğundan, amacımız
doğrultusunda kesin ve net bir sonuca henüz varılmamıştır. Bu ve benzer aktivite gösteren enzim(ler)in keşfi,
öncelikle bu grup polifenolik bileşiklerin metabolizmasına ait bilgi ve tecrübelerimizi artıracak, bizlere bu
metabolitler ile ilgili mühendislik manipülasyon olanaklarını kazandıracak ve tarım bitkilerinde eser
miktarda sentezlenen bu bileşiklerin istenilen oranda ve nitelikte üretilmesi sağlanarak, insanların ihtiyaç
duyduğu yüksek antioksidan içerikli tarımsal gıda gereksinimini önemli ölçüde karşılayacaktır.
Anahtar Kelimeler: Antosiyanin Redüktaz, Polimerleşme, Proantosiyanidinler
44
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
BMB14
Endemik Verbascum alyssifolium’da ISSR-PCR Optimizasyonu
Muhip Hilooğlu1, Emel Sözen1, Ali Kandemir2
Anadolu Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 26470, ESKİŞEHİR
Erzincan Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 24100, ERZİNCAN
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
2
Giriş: Verbascum alyssifolium Boiss (Scrophulariaceae), Erzincan yöresinde dar yayılış alanına sahip
endemik bitki türlerindendir. Bilinen 3 farklı lokalitesi bulunmaktadır. Tür, Türkiye Bitkileri Kırmızı
Kitabında Veri Yetersiz (DD) olarak kaydedilmiştir. Bu türe dair morfolojik ve anatomik özelliklerin
belirlenmesi dışında bugüne kadar yapılmış herhangi bir çalışma bulunmamaktadır. Popülasyonların değişen
çevre şartlarında varlıklarını sürdürebilmeleri tamamen sahip oldukları genetik çeşitliliğe bağlıdır. Nadir ve
tehlike altındaki türler için koruma stratejilerinin geliştirilmesinde türlerin genetik çeşitlilik değerlerinin
saptanması bu nedenle oldukça önemlidir. Bu çalışma kapsamında Verbascum alyssifolium’a ait DNA
örnekleri ile ISSR-PCR optimizasyonu yapılarak türün genetik çeşitlilik seviyelerini belirlemek için
kullanılacak olası ISSR primerlerinin saptanması amaçlanmıştır.
Gereçler ve Yöntem: Bitki örneklerine ait DNA’nın izolasyonu için 2XCTAB yöntemi kullanıldı. Bitki
örneklerinden elde edilen DNA’ların miktar ve saflık dereceleri Nanodrop Spektrofotometre cihazında
260/280 nm dalga boylarında okunarak tespit edildi. Ayrıca DNA örneklerinin kalitesi ve genomik DNA
bantı oluşum durumları %0,8’lik agaroz jelde yürütülerek de belirlendi. PCR için her populasyonu temsilen 1
birey seçilmiş ve bu bireyler ile PCR kurulmuştur. PCR optimizasyonu sırasında sıcaklık, MgCl2, primer ve
kalıp DNA'nın farklı miktarları denenmiş ve en uygun koşullar bulunmaya çalışılmıştır. MgCl2 için 1-3 µl,
kalıp DNA için ve 1-5 µl (2-10 ng), dNTP için 1-4 µl ve 2,5mM’lık ISSR primerleri için de 1-4 µl arasında
değerler denenmiştir. PCR prosedürü; 94 °C’de 4 dk. 1 döngü ön denatürasyon, 45 döngü 94 °C’de 45 sn.
denatürasyon, 40-64 °C’de 45 sn. primer bağlanma, 72 °C’de 90 sn. uzama, 72 °C’de 7 dk. 1 döngü son
uzama ve 4 °C’de bekleme basamaklarından oluşmaktadır. PCR ürünleri yatay jel elektroforezi (Thermo,
Midicell Promo) ile %1.4'lik agaroz jel üzerinde 90V'ta 80dk yürütülmüştür ve dijital olarak
görüntülenmiştir. Bant büyüklüklerinin belirlenmesi amacıyla 100 bp plus'lık DNA ladder (Fermentas)
kullanılmıştır.
Bulgular: DNA izolasyonu sonucu türün 3 populasyonunu temsilen seçilen bireylerden elde edilen DNA
miktarları sırasıyla μl’de 112-134-76 ng’dır. Çalışmada toplam 44 ISSR primeri denenmiş, kalıp DNA,
MgCl2 ve dNTP optimizasyonu sonrasında her iki türde de polimorfik ve tekrarlanabilir bantlar oluşturan 20
primer saptanmıştır. Bunlar; GAG(CAA)5, (CAG)5, VHV(GT)7G, (GA)8YC, (AG)8G, (GA)8T, (AC)8YT,
(AG)8T, (AG)8C ,(AC)8C ,(AC)8G, DD(CGA)5 ,(AG)8YT, (GA)8C, (GGGTG)3, (TC)8C, (TC)8G, (CA)8RC,
(AGT)6, (CCG)6 primerleridir. Bu primerler için optimize edilen kalıp, MgCl2 ve dNTP konsantrasyonları
sırasıyla 10ng, 2mM ve 2,5 µM olarak bulunmuştur.
Sonuç ve Tartışma: Yapılan deneyler sonucunda Verbascum alyssifolium türü için denenen 44 adet ISSR
primerinden 20 tanesinin kaliteli ve tekrarlanabilir bant verdiği, diğer primerlerin ise iyi çalışmadığı,
polimorfik bantlar üretmediği ve genetik çeşitlilik seviyelerinin belirlenmesinde kullanılmayacağı
gözlemlenmiştir. Bu çalışma sonucunda elde edilen PCR optimizasyon sonuçları ve belirlenen primerler,
Verbascum alyssifolium’un genetik çeşitlilik seviyesinin belirlenmesine yönelik çalışmalarda yol gösterici
olacaktır.
Anahtar Kelimeler: Verbascum alyssifolium, Endemik, Genetik çeşitlilik, ISSR-PCR optimizasyonu
Teşekkür: Bu çalışma Anadolu Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Komisyonu Başkanlığı tarafından
(Proje No: 1409F389) desteklenmiştir.
45
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
BMB16
In Vitro Koşullarda Üretilen Serapias vomeracea Tuberlerinin
Glukomannan İçeriklerinin Belirlenmesi
Ersan Bektaş1, Atalay Sökmen2
1
Giresun Universitesi, Espiye Meslek Yüksekokulu, Espiye, GİRESUN
2
Karadeniz Teknik Üniversitesi, Biyoloji Bölümü, TRABZON
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Salep, yumrulu orkidelerden elde edilir. Önceleri değişik amaçlarla ilaç yapımında kullanılan salep
günümüzde daha çok gıda katkısı olarak değerlendirilmektedir. Salep üretiminde kullanılan orkidelerin
yapılarında glukomannanlar (%7-61), nişasta (%1-36), şekerler (%2-3) ve azotlu maddeler (%0,5-1) bulunur.
Salebin etken maddesi glukomannanlardır (Sezik, 1984).
Bu orkidelerin tuberlerinin kontrolsüz ve aşırı toplanması ve tohumlarının olgunlaşmasına fırsat vermeden
bitkilerin sökülmesi, bu türlerin sayılarında azalmaya ve hatta bazılarının yok olma tehlikesiyle karşı karşıya
kalmasına neden olmaktadır. Bu türlerin tarımının yapılamaması ve vejetatif olarak çoğaltılamamaları, var
olanı sökmek yerine bitkiyi üretmeye yönelik hızlı ve kontrollü çoğaltım yöntemlerinin geliştirilerek
kullanılmasını zorunlu hale getirmektedir. Doku kültürü teknikleri kullanılarak bitki üretilmesi, birçok bitki
türünde olduğu gibi orkidelerin de hızlı ve çok miktarda çoğaltılabilmesine olanak sağlamaktadır.
Gereçler ve Yöntemler: Kültürlerin başlatılmasında, olgun tohumlar eksplant olarak kullanılmıştır.
Tohumların yüzey sterilizasyonları literatürdeki yöntem izlenerek gerçekleştirilmiştir (Bektaş vd, 2013).
Steril edilen tohumlar, Orchimax aktif kömürlü besi ortamında çimlendirilmiştir. Çimlenen tohumlardan
oluşan protokormlar tuberlerin oluşturulmasında eksplant olarak kullanılmıştır.
Çeşitli bitki büyüme düzenleyicilerinin in vitro koşullarda yetiştirilen S. vomeracea tuberlerinin oluşumu ve
glukomannan içerikleri üzerine etkileri araştırılmıştır. Bitki büyüme düzenleyicileri olarak, 0,25; 0,5; 1,0 ve
2,0 mg/L derişimlerindeki ZEA, KİN, 2-iP, 6-BA, TDZ, IBA, IAA ve 2,4-D kullanılmıştır. Oluşan fidelerin,
11 ay sonundaki tuber oluşum yüzdeleri ve oluşan tuberlerin glukomannan miktarları belirlenmiştir.
Tuber oluşumu gözlenen her ortamdan elde edilen materyallerin glukomannan içerikleri literatürde verilen
fenol-sülfürik asit yöntemiyle (Chua vd., 2012) ayrı ayrı belirlenerek, ortamlar arasındaki farklılıklar tespit
edilmiştir.
Bulgular: Tuberlerin oluşması için gereken süreninin 11 ay olduğu tespit edilmiştir. En yüksek tuber oluşum
oranı %57,3’lük değerle 2,0 mg/L ZEA içeren ortamda gözlenmiştir. Bu sonuçlara göre, ZEA’nın özellikle
1,0 ve 2,0 mg/L derişimleri, S. vomeracea’nin tuberlerinin oluşumunda diğer denenen bitki büyüme
düzenleyicilerine göre daha etkilidir.
Tuberlerin glukomannan miktarlarına bakıldığında, her bir ortamdan elde edilen miktarlar farklılık
göstermiştir. En yüksek glukomannan miktarı %44,6 ile 2,0 mg/L ZEA içeren ortamda oluşan tuberlerden
elde edilmiştir. 0,25 ve 0,5 mg/L TDZ ve 1,0 ve 2,0 mg/L ZEA ile desteklenen ortamlarda oluşan tuberlerin
içerdiği glukomannan miktarları, doğal ortamlardan alınan örneklerden daha yüksek bulunmuştur.
Sonuç ve Tartışma: Bizim çalışmamızdan elde ettiğimiz sonuçlara benzer olarak, Pedroso ve Pais (1992),
MS ortamında Orchis papilionacea L. türünde tuber (minituber) oluşumunu araştırmış ve sonuç olarak
ortama eklenen ZEA’nın, tuber oluşumunda en etkili bitki büyüme düzenleyicisi olduğunu belirlemişlerdir.
Çalışmamızdan elde edilen sonuçlardan, tuber oluşumunda, sitokinilerin (özellikle ZEA ve TDZ) oksinlerden
daha verimli olduğu görülmüştür. Literatürde de sitokinilerin ve giberellinlerin tuber oluşumunu düzenleyen
en önemli kimyasallar olduğuna dair bilgiler mevcuttur (Jackson, 1999; Sarkar, 2008). Giberellinlerin tuber
oluşumunu inhibe ettiği, sitokininlerin ise teşvik ettiği bildirilmiştir (Vreugdenhil ve Sergeeva, 1999; Fernie
ve Willmitzer, 2001).
Çalışmamızda, sitokinin grubu bitki büyüme düzenleyicileriyle (özellikle ZEA ve TDZ) desteklenen
ortamlarda oluşan tuberlerin içerdikleri glukomannan miktarlarının yüksek olduğu gözlenmiştir. Bu duruma
sitokininlerin tuber oluşumundaki olumlu etkileri bilinmektedir (Chang ve Chang, 2000; Fernie ve
Willmitzer, 2001; Sarkar, 2008).
Anahtar Kelimeler: Serapias vomeracea, Glukomannan, In vitro
46
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
BMB17
Lallemantia iberica (Bieb.)’ nın Doku Kültürü Teknikleri İle Çoğaltılması
Fethi Ahmet Özdemir1, Süleyman Doğan, Mehmet Uğur Yıldırım2, Khalid Mahmood
Khawar2
Bartın Üniversitesi, Fen Fakültesi, Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü, BARTIN
2
Ankara Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü, ANKARA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
Giriş: Lallemantia iberica, (Bieb.) Türkiye’de bulunan önemli bir tıbbi ve aromatik bitki olup, biyolojik
olarak bir çok aktif bileşen içermektedir. Bu çalışmada, L. iberica bitkisinin in vitro koşullarda
mikroçoğaltım protokolünün geliştirilmesi amaçlanmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmada in vitro koşullarda çimlendirilen L. İberica tohumlarının gelişmesi ile
oluşan, 10 günlük fideciklerden alınmış kotiledon boğumu, kotiledon yaprağı, kotiledon yaprak sapı ve
hipokotil eksplantları kullanılmıştır. Eksplantlar 0.50, 1 mg/L BAP+ 0, 0.01, 0.02 mg/L NAA (6
kombinasyon) içeren %3 sakkaroz ve % 0.65 agar ihtiva eden MS ortamında, kültüre alınmıştır. Kallus
oluşum yüzdesi, sürgün oluşum yüzdesi ve eksplant başına düşen sürgün sayısı ile ilgili veriler 28 gün sonra
değerlendirilmiştir. Rejenere olmuş sürgünler 1 mg/L IBA içeren MS besin ortamında köklendirilmiştir.
Bulgular: Çalışma sonucunda; kallus oluşum yüzdesi, sürgün oluşum yüzdesi ve eksplant başına düşen
sürgün sayısı için kullanılan BAP-NAA konsantrasyonlarının etkili olduğu tespit edilmiştir. Elde edilen
sonuçlara göre kallus oluşum oranı % 15.33 - 60.67 arasında değişmiştir. Maksimum kallus oluşumu 0.50
mg/L BAP+0.02 mg/L NAA içeren besin ortamında gözlenmiştir. Maksimum sürgün rejenerasyonu (%100)
0.50 mg/L BAP içeren MS ortamında gözlenmiş olup, bunu 0.50 mg/L BAP+0.01 mg/L NAA içeren MS
besin ortamı takip etmiştir. Ortamda bulunan ve miktarı arttırılan NAA nın sürgün gelişimi üzerinde olumsuz
etkisi olduğu görülmüş olup, en fazla NAA içeren MS besin ortamında sürgün gelişiminde olumsuz yönde
belirgin etkiler gözlemlenmiştir. Sağlıklı gelişen sürgünler aseptik koşullarda izole ederek 1 mg/L IBA içeren
MS ortamında köklendirilmiştir. Köklendirilmiş bitkilerin dış şartlara uyumunu sağlamak amacıyla torf
içeren saksılara şaşırtılmıştır. Bu çalışmada kullanılmış diğer eksplantlarda kallus oluşumu veya sürgün
oluşumu bakımından olumlu sonuçlar elde edilememiştir.
Sonuç ve Tartışma: L. iberica’ nın in vitro mikroçoğaltılmasına yönelik yapılmış bu çalışma ilk olma
niteliği taşımaktadır. Bu çalışma ile bitkinin mikroçoğaltılmasına ilişkin alternatif bir çoğaltım prosedürü
geliştirilmiştir. Ayrıca, belirlenmiş in vitro protokol kullanılarak bitki ile ilgili genetik, biyokimyasal,
fizyolojik ve sekonder metabolitlerin üretimine yönelik çalışmalar için, mevsimsel varyasyonlardan,
mikroorganizmalardan ari bitkisel materyal sağlanabilmesi mümkün olabilecektir.
Anahtar Kelimeler: Lallemantia iberica, In vitro çoğaltım, BAP, NAA
47
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
BMB18
Kanola İçeren Yem ve Gıda Hammaddelerinin GDO Tarama Analizi
Açısından Değerlendirilmesi
Ezgi Yağmur1, Aynur Zeyrek1
Edge Gıda Yem Çevre Sağ. Analiz ve Lab. Hiz. Ar-Ge ve Dan. Hiz. San. Ve Tic. Ltd. Şti., İZMİR
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
Giriş: “Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO)” dünyada en çok tartışılan teknolojik gelişmelerden biri
olup, modern biyoteknolojik yöntemler kullanılmak suretiyle gen aktarılarak elde edilmiş insan dışındaki
canlı organizmayı ifade etmektedir. Hem hayvan yemi hem de insan gıdalarının önemli bir hammaddesi
olması sebebiyle, bitkilerde bu uygulama büyük bir önem taşımaktadır. Transgenik bitkiler ile herbisitlere,
böceklere ve viral hastalıklara dayanıklılık sağlanarak tarımsal üretimde daha yüksek verimin alınması,
ürünün tadı ve görünümünün değiştirilebilmesi, besin değerinin arttırılabilmesi, taşıma ve depolamaya
uygunluğunun sağlanması amaçlanmaktadır. Diğer taraftan, aktarılan transgenlerin ürünün besinsel özelliğini
değiştirebileceği, insanlarda alerjik ve toksik etkiler yaratabileceği, antibiyotiklere karşı dirençlilik
kazanılabileceği, türler arası gen kaçışı ile ekosistemde risk oluşturabileceği kaygıları vardır. Dünyada ekimi
yapılan transgenik bitkiler içinde en büyük pay soya, mısır, pamuk ve kanola (kolza)ya ait olup, ekimi
yapılan transgenik bitkilerin yaklaşık olarak %9 'unu kanola oluşturmaktadır. Ülkemizde rapiska, rapitsa,
kolza isimleriyle de bilinen kanola, kışlık ve yazlık olmak üzere iki fizyolojik döneme sahip bir yağ
bitkisidir. Kanola, tanesinde bulunan %38-50 yağ ve %16-24 protein ile önemli bir bitkidir. International
Service for the Acquisition of Agri-Biotech Applications (ISAAA) verilerine göre, kanola bitkisine ait 36 GD
tipi (Brassica napus 32 GM events, Brassica rapa 4 GM events) bulunmaktadır.
Gereçler ve Yöntemler: Çalışmamızda, 2012-2014 yılları arasında, 55 adet kanola içeren yem ve gıda
hammaddeleri örneklerinde Real Time PCR cihazı ile GDO Tarama ( CaMV 35S Promotör, NOS
Terminatör, FMV 35S Promotör) analizi yapılmıştır. DNA izolasyon yönteminde kit (Biotecon foodproof®
Sample Preparation Kit ) metodu kullanılmıştır. İzolasyonu yapılan örneklerin nanofotometre cihazında DNA
ölçümleri yapılarak, saflık ve konsantrasyonları belirlenmiştir. GDO Tarama analizi için Biotecon
foodproof® GMO Screening Kit 5’ Nuclease tarama kiti kullanılmıştır.
Bulgular: Roche Light Cycler 480 II Real Time PCR cihazı ile GDO Tarama analizi gerçekleştirilen 55
örneğin 13 adedinde (%23,6) GDO tespit edilmiştir. 13 örnekten 3'ü (%5,45) CaMV 35S Promotör, NOS
Terminatör, FMV 35S Promotör bölgelerinde; 10'u (%18,15) ise sadece FMV 35S Promotör bölgesinde
pozitif sonuç vermiştir.
Sonuç ve Tartışma: Ülkemizde Biyogüvenlik Kanunu kapsamında genetiği değiştirilmiş hayvan ve
bitkilerin üretimi yasaktır. Ancak Biyogüvenlik Kurulu tarafından onaylanan genetiği değiştirilmiş bitkiler,
ithal edilip, piyasaya sürülebilir. Günümüzde sadece GDO’lu yemler için kullanım amaçlarına uygun olarak
izin verilmektedir ve bu yemler için %0,9 etiketleme eşik değeri bulunmakta ve bu değer üzerindeki yemlerin
etiketlenme zorunluluğu bulunmaktadır. Şu an için kanola bitkisine ait GD tipleri ülkemizde onaysız
genlerdir. Bunun için üründe kalitatif olarak GDO tarama analizinin yapılması yanında tip belirleme ve
miktar analizlerinin de yapılması büyük önem taşımaktadır ve Biyogüvenlik Kurulu kararları sürekli takip
edilmelidir.
Anahtar Kelimeler: Genetiği değiştirilmiş organizma (GDO), Kanola, Real Time PCR, GDO Tarama
analizi
48
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
MAF1
Vincetoxicum (Apocynaceae-Asclepiadoideae) Cinsinde Çiçek ve Polen
Morfolojisinin Önemi
Seher Güven1, Serdar Makbul1, Kamil Coşkunçelebi2
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, RİZE
2
Karadeniz Teknik Üniversitesi Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, TRABZON
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
Giriş: Vincetoxicum Wolf (Apocynaceae-Asclepiadoideae) cinsi ülkemizde 10 takson ile temsil edilmektedir.
Bu çalışmada ülkemizde yayılış gösteren bu taksonların çiçek ve polen morfolojisi detaylı şekilde
incelenerek elde edilen bulgular taksonomik bakımdan değerlendirilmiştir.
Gereçler ve Yöntemler: Araştırma materyalini, Vincetoxicum cinsinin biyosistematik özelliklerinin
incelendiği bir proje kapsamında toplanan ve %70’lik alkolde stok edilmiş bitki örnekleri oluşturmaktadır.
Çiçek ve polen özellikleri streo binoküler, ışık mikroskobu ve taramalı elektron mikroskobu altında çekilen
fotoğraflar üzerinden gerçekleştirilmiştir. Elde edilen veriler kümeleme analizi yöntemlerinden biri olan
UPGMA ile de değerlendirilmiştir.
Bulgular: İncelenen taksonların çiçekleri Asclepiadoideae alt familyası için karakteristik olan korona,
ginostegiyum ve polinaryum yapılarına sahiptir. Pentamer olan çiçekte koronanın staminal veya interstaminal
segmentlerden, ginostegiumun ise adrokeum ve ginekeumun birleşiminden oluştuğu görülmüştür. Çiçeklerde
her biri çok sayıda polen hücresinden oluşan 10 adet polinyum tespit edilmiştir. İncelenen taksonlara ait
polinyumlar ovat, obovat, klavat veya eliptik şeklinde olup taşıyıcı kollara uçtan bağlanmıştır. İnaperturat
polenlerden oluşan polinyum yüzeyi tektat-perforat, gemmat ve rugulat süslere sahiptir.
Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma ile ülkemizde yayılış gösteren tüm Vincetoxicum taksonlarının çiçek ve
polen morfolojisi detaylı olarak ilk kez incelenmiştir. Yapılan incelemelerde çiçeğe ait korolla rengi ve
tüylülük durumu, korona özellikleri, ginostegiyum boyutu ile polene ait korpuskulumun şekli ve büyüklüğü,
taşıyıcı kolların uzunluğu, polinyumun şekli ve boyutu ile polen yüzey ornemantasyonu gibi karakterlerin
incelenen Vincetoxicum taksonlarının ayrılmasında etkili olduğu bulunmuştur. Elde edilen bulgular ile
Vincetoxicum cinsinde çiçek ve polen morfolojisine ait karakterlerin önemleri belirlenmiş ve bu karakterlerin
cinsin taksonomik problemlerinin çözümünde önemli katkılar sağladığı tespit edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Çiçek, Morfoloji, Polinyum, Taramalı Elektron Mikroskobu, Vincetoxicum.
Teşekkür: Bu çalışma RTEÜ-BAP (Proje No: 2013.102.03.1) desteğiyle gerçekleştirilmiştir
49
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
MAF2
Hypericum Cinsi Origanifolia Seksiyonuna Ait Türlerin Morfolojik
Karakterizasyonu
Elçin Görgülü1, Özlem Özbek2, Şinasi Yıldırımlı1
1
Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, ANKARA
Hitit Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, ÇORUM
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
2
Giriş: Hypericum (Kantaron) cinsi dünyada 460-500 kadar türü kapsar. Türkiye’de 80 tür, 11 alttür, altı
varyete; 34 endemik tür (% 42,5), yedi endemik alttür ve üç endemik varyete olmak üzere 44 endemik takson
(% 55) ile temsil edilir. Bu cinsin en çok bilinen türü olan H. perforatum L. içerdiği biyolojik aktif bileşenler
sayesinde tıbbi özelliklere sahiptir. Anadolu’da da yüzyıllardan beri geleneksel tedavide kullanılan
Hypericum türleri bulunmaktadır. Ülkemize endemik olan Origanifolia seksiyonuna ait türlerde de aktif
bileşenler ve tıbbi etkileri rapor edilmiştir. Yapılan literatür çalışmalarında bu seksiyona ait kapsamlı bir
taksonomik çalışmaya rastlanmamıştır. Taksonlar arasındaki sistematik problemler henüz
çözümlenememiştir. Bu çalışmada Türkiye florasında bulunan Hypericum cinsi Origanifolia seksiyonuna ait
dört tür (Hypericum origanifolium Willid., Hypericum aviculariifolium Jaub&Spach, Hypericum
salsugineum Robson & Hub. Mor ve Hypericum imbricatum Poulter) üzerindeki sistematik karmaşaların
çözümlenmesine ve türlerin doğru teşhisini sağlamak için revizyon ve popülasyon düzeyinde morfolojik
karakterizasyon yapılması amaçlanmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: “Türkiye Florası”nın (Davis, 1967) 2. cildinde Hypericum cinsine ait verilen
kayıtlara ek olarak herbaryum ve flora verilerinden elde edilen bilgiler doğrultusunda örnek toplanacak
lokasyonlar belirlendi. Çalışılacak taksonların yaygın olarak bulunduğu, Afyon, Isparta, Konya, Eskişehir,
Bursa, Bilecik, Bolu, Nevşehir, Yozgat, Çorum başta olmak üzere tüm Türkiye genelinde arazi çalışmaları
2015 vejetasyon döneminde başlatıldı. Origanifolia seksiyonuna ait türleri temsil eden bireyler bu türlerin
bulunduğu lokasyondaki varlıklarını tehlikeye atmamak için maksimum 10 bireyle sınırlı tutularak
populasyonu temsil edecek şekilde toplandı. Konya Ermenek’te farklı lokasyonlardan toplanan iki
populasyon (L1ve L2) ve Bilecik’te farklı lokasyonlardan toplanan iki populasyon (L4.2 ve L4) olmak üzere
toplam dört H. aviculariifolium populasyonu bireyleri üzerinde bitki uzunluğu (BU), dal sayısı (DS) ve çiçek
sayısı (ÇS); her bireyden alınan 10’ar yaprak üzerinde yaprak uzunluğu (YU), yaprak genişliği (YG)
morfolojik karakterleri açısından morfolojik ölçümler yapıldı. Ayrıca yaprak morfolojisi ve türe özgü olan
salgı noktalarının dağılımı ile ilgili gözlemler yapıldı.
Bulgular: Çalışılan populasyonlara ait toplam 39 örnekten elde edilen morfometrik verilerin ortalama,
standart sapma ve varyasyon katsayısı (CV) değerleri hesaplandı. ÇS (CV: %39,04-103,74) en yüksek
varyasyon aralığı gösteren özellik olarak belirlendi. L4 populasyonu en yüksek BU (%40,37), DS (%77,79),
ÇS (%103,74), YU (%39,76), YG (%43,11) değerlerini verirken L4.2 populasyonu en düşük BU (%19,64),
ÇS (%39,04) ve YU (%11,67) değerlerini verdi. Yaprak şekli lineerden ovata doğru değişkenlik gösterdi.
Tüm populasyonlarda salgı noktaları gövde, çiçek ve yapraklarda tespit edildi.
Sonuç ve Tartışma: Ön çalışma niteliğindeki bu çalışmanın sonuçlarına göre H. aviculariifolium
populasyonları arasında belirgin morfolojik varyasyonlar gözlendi. L4 populasyonu en yüksek değerlerle
diğerlerinden ayrıldı. Ülkemiz doğal florasında yetişen Hypericum türlerinin tespit edilmesi ve yok olma
tehlikesi altında olan türler için koruma stratejilerinin belirlenmesi gerekmektedir. Bu nedenle elde edilen
sonuçlar Hpericum cinsi ile ilgili literatüre önemli katkıda bulunacaktır. Bu çalışma doktora tez çalışmasının
bir parçası olup, çalışmalar ilerledikçe daha ayırıcı önem taşıyan karakterler ayrıca ele alınacak ve örnek
sayısı artırılarak devam ettirilecektir.
Anahtar Kelimeler: Hypericum, Kantaron, morfolojik varyasyon, varyasyon katsayısı
50
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
MAF3
Mikromorfolojik Karakterlerin Epilobium L. (Onagraceae) Cinsinde
Seksiyon Düzeyinde Önemi
Seda Okur1, Serdar Makbul2, Kamil Coşkunçelebi3, Mutlu Gültepe4
Recep Tayyip Erdoğan Üniv., Pazar MYO, Bitkisel ve Hayvansal Üretim Bölümü, RİZE
2
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, RİZE
3
Karadeniz Teknik Üniversitesi Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, TRABZON
4
Giresun Üniv., Bulancak Kadir Karabaş Uyg. Bil. YO, Bitkisel Üretim ve Teknolojileri Böl. GİRESUN
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
Giriş: Bu çalışma ile ülkemizde yayılış gösteren Epilobium L. taksonları tohum ve polen mikromorfolojisi
yönünden incelenerek elde edilen veriler taksonomik yönden değerlendirilmiştir.
Gereçler ve Yöntemler: Çalışma materyalini, Epilobium cinsinin Türkiye revizyonu konulu proje
kapsamında toplanan örnekler oluşturmaktadır. Toplanan bitkilerden alınan olgun tohumlar ve çiçekler iyice
kurutulduktan sonra uygun şartlarda zarflar içerisinde numaralandırılarak muhafaza edilmiştir.
Mikromorfolojik çalışmalarda tohum ve polen örnekleri ışık (LM) ve taramalı elektron mikroskobu (SEM)
altında incelenmiştir.
Bulgular: LM ve SEM altında incelenen 26 Epilobium taksonuna ait tohum ve polenlerin mikromorfolojik
özellikleri ortaya konmuştur. Tespit edilen bu özelliklerin cinsin ülkemiz türleri üzerindeki biyosistematik
değeri kapsamlı şekilde değerlendirilmiştir. Yapılan değerlendirmeler tohumların şekli ile yüzey özellikleri,
polenlerin tipi, şekli ve yüzey süslemelerinin hem seksiyon hem de tür düzeyinde önemli olduğunu ortaya
koymuştur.
Sonuç ve Tartışma: Bu çalışmada Türkiye’de yayılış gösteren 26 Epilobium taksonuna ait tohum ve polen
morfolojisinin taksonomik önemi ilk kez değerlendirilmiştir. Elde edilen bulgular tohum ve polen morfolojik
özelliklerinin cins içerisinde hem Chamaenerion Tausch. ve Epilobium L. seksiyonlarının hem de bu
seksiyonlarda tür düzeyinde temsil edilen yakın taksonların ayrımında önemli taksonomik katkılar
sağladığını göstermiştir.
Anahtar Kelimeler: Chamaenerion, Epilobium, mikromorfoloji, SEM, Türkiye
Teşekkür: Bu çalışma TUBİTAK (113Z782) tarafından desteklenmiştir.
51
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
MAF4
Batı Anadolu’da Doğal Yayılışa Sahip Bazı Biryofit Türlerinin Peyzaj
Özelliklerinin Araştırılması
Mesut Kırmacı, Fulya Filiz, Uğur Çatak, M. Evrim Demir
Adnan Menderes Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, AYDIN
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Biryofit terimi birbirleri ile yakın ilişkili ve benzer özelliklere sahip 3 bitki grubu; karayosunları
(Bryophyta), ciğerotları (Hepaticophyta) ve boynuzsu otlar (Anthoceratophyta) için kullanılır. Yaşayan en
ilkel bitkiler olan biryofitler, yaklaşık 20.000 taksonla dünya üzerinde tohumlu bitkilerden sonra en yüksek
temsil oranına sahiptirler. Ülkemizden ilk karayosunu kaydının verildiği 1829 (Miller, 1829) yılından
günümüze kadar yaklaşık 800 karayosunu, 180 ciğerotu ve 4 boynuzsu ot kayıt edilmiştir. Yakın bölge
floraları ile karşılaştırıldığında bu sayının iyimser bir tahminle 1200’lere çıkması beklenmektedir. Bu yüksek
biyoçeşitlilik beraberinde yararlanmayı getirmektedir. Bildiğimiz kadarıyla 4000 yıl önce kesici aletlerin
(taşların) etrafının sarılmasıyla başlayan bu kullanım, bugün son derece çeşitlenmiştir (medikal, süsleme,
dekorasyon, yakıt vb.). Bu çalışmada batı Anadolu’da yaygın bulunan bazı biryofitlerin peyzaja uygunluğu
ortaya konulacaktır.
Gereçler ve Yöntemler: çalışma peyzaja uygun biryofitlerin belirlenmesi ve bunların üretilmesi olarak iki
kısımdan oluşmaktadır. İlk kısımda arazi çalışmalarıyla biryofitler belirlenip toplanacak, arazi fotoğrafları
çekilecek ve laboratuvar ortamında teşhisleri gerçekleştirilecektir. İkinci aramada ise değişik yöntemlerle
bunların üretilmesi ve sürdürülebilirliği üzerine çalışılacaktır.
Bulgular: Çalışmamızda batı Anadolu’da yayılışa sahip peyzaj özelliği bulunan yaklaşık 20 biryofit taksonu
belirlenmiştir. Bunların nerelerde ve ne şekilde kullanılacakları türlere göre listelenmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Bugün insanoğlu doğadan maksimum yararlanacak şekilde gördüğü her doğal ürünü
değerlendirme potansiyelini aramaktadır. Şehirleşmenin beraberinde getirdiği yıkım mevcut doğal alanların
daralmasına birçok büyük şehirde yok olmasına neden olmuştur. Bu uzaklaşma beraberinde insanları farklı
arayışlara itmiş ve evlerde başlayan bitki bulundurma çeşitlenerek bir iş kolu haline gelmiştir. Bugün peyzaj
için harcana paralar milyon dolarlarla ifade edilmektedir. Japonyada Budist tapınaklarında peyzajda geniş bir
kullanımı olan biryofitler daha şimdiden gelişmiş ülkelerde pazarını oluşturmuştur. Çalışmamızda en azından
bir iki taksonun kullanılabilirliğinin ortaya konulması ülkemiz açısından bir ilk olacaktır.
Anahtar Kelimeler: Biryofit, Peyzaj, Batı Anadolu, Türkiye
52
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
MAF5
Anatomik Karakterlerin Scorzonera (Asteraceae) Cinsindeki
Taksonomik Önemi
Serdar Makbul1, Kamil Coşkunçelebi2, Seda Okur3, Mutlu Gültepe4
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, RİZE
2
Karadeniz Teknik Üniversitesi Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, TRABZON
3
Recep Tayyip Erdoğan Üniv., Pazar MYO, Bitkisel ve Hayvansal Üretim Böl., Pazar, RİZE
4
Giresun Üniv., Bulancak Kadir Karabaş Uyg. Bil. YO, Bitkisel Üretim ve Teknolojileri Böl, GİRESUN
Sorumlu Yazar e-posta: [email protected]
1
Giriş: Bu çalışma ile ülkemizde yayılış gösteren Scorzonera L. taksonlarının kök, gövde ve yaprak
anatomileri incelenerek elde edilen veriler taksonomik bakımdan değerlendirilmiştir.
Gereçler ve Yöntemler: Çalışma materyalini, “Scorzonera cinsinin Türkiye revizyonu” projesi kapsamında
toplanan ve arazide stok materyali haline dönüştürülen örnekler oluşturmaktadır. Anatomik incelemeler, stok
materyallerin kök ve gövdelerinden alınan enine kesitler; yapraklarından ise enine ve yüzeysel kesitler
üzerinden gerçekleştirilmiştir. Elde edilen anatomik bulgular fotoğraflanarak aynı zamanda kümeleme
analiziyle de değerlendirilmiştir.
Bulgular: Bu çalışma ile ülkemiz tüm Scorzonera taksonlarının kök, gövde ve yaprak anatomileri genel ve
25 anatomik karaktere göre detaylı şekilde değerlendirilmiştir. Yapılan değerlendirmeye göre kökte trakedial
elementlerin düzenlenişi, gövdede korteks demetleri, lateks kanalları, salgı hücreleri ile aerenkimanın varlığı
ve yaprakta mezofil doku özelliklerinin incelenen Scorzonera taksonlarının ayrılmasında etkili karakterler
olduğu bulunmuştur. Ayrıca elde edilen anatomik veriler cinsin Podospermum DC., Pseudopodspermum
(Lipsch. et Krasch.) Lipsch. ve Scorzonera L. şeklinde üç altcins altında incelenmesi gerektiğini
desteklemektedir. Anatomik verilerin aynı zamanda taksonomik olarak yakın bazı taksonların ayrımında da
ilave katkılar sağladığı bulunmuştur.
Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma ile ülkemizde yayılış gösteren 59 Scorzonera taksonunun kök, gövde ve
yaprak anatomileri bir bütünlük içerisinde ilk kez ortaya konmuştur. Elde edilen bulgular ile hem anatomik
verilerin cins içerisindeki önemleri belirlenmiş hem de cinsin taksonomik durumunun açıklığa
kavuşturulması yönünde cinsin biyosistematiğine önemli katkılar sağlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Anatomi, Scorzonera, Taksonomi, Türkiye.
Teşekkür: Bu çalışma TUBİTAK (109T972) tarafından desteklenmiştir.
53
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
MAF6
Calligonum polygonoides L.’in Odun Anatomisi (Polygonaceae)
Funda Erşen Bak1, Derya Cesur2
1
Artvin Çoruh üniversitesi, Orman Fakültesi, Orman Mühendisliği Bölümü, ARTVİN
2
Orman Mühendisi
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Calligonum L. cinsi Polygonaceae familyasında yer almakta ve Türkiye’de doğal tek türü olan
Calligonum polygonoides L. ile yayılış göstermektedir. Çalışmamızda bu türün detaylı odun anatomisi
özelliklerinin ortaya konulması amaçlanmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Calligonum polygonoides L. kumlu topraklarda yayılış gösteren çalı formunda bir
bitkidir. Çalışmada kullanılan odun materyali Iğdır’dan temin edilmiştir. Generatif ve vejetatif organları
taşıyan sürgün örnekleri preslenerek kurutulmuş, herbaryum materyali haline getirilmiştir. Odun
materyalinden standart metodlarla alınan kesitler, safranin O ve alcian blue ile boyanıp, entellan kullanılarak
devamlı preparat haline getirilmiştir. Odun elemanlarını serbest halde inceleyebilmek için “Schultze”
maserasyon yöntemi kullanılmıştır. Trahe teğetsel ve radyal çapları, birim alanda trahe sayısı, trahe geçit
çapı, her gruptaki trahe sayısı, trahe çeper kalınlığı, trahe hücre uzunluğu, libriform lif uzunluğu, lif ve lümen
genişliği, lif çeper kalınlığı, üniseri ve mültiseri özışını yüksekliği ve genişliği, mm’de özışını sayısı gibi
kantitatif anatomik özelliklerin yanında, yıllık halka durumu, trahe gruplaşması, helikal kalınlaşma,
perforasyon tablası tipi, vasküler traheitlerin varlığı, boyuna paranşimin konumu, tabakalı yapı gibi kalitatif
anatomik özellikleri de tespit edilmiştir. Odun kesitleri DP 73 kamera ataçmanlı Olympus BX53 mikroskop
ile fotoğraflanmıştır.
Bulgular: Yıllık halkalar belirgin, odun halkalı veya yarı halkalı trahelidir. 1 mm2’de trahe sayısı 30 (1744)’dir. Traheler tek tek ya da radyal, teğet, oblik yönde veya küme şeklinde 2-4 (8) grup oluşturur. Traheler
çift boyutludur; geniş trahelerin teğetsel çapları 124.5 (75-165) µm, radyal çapları 128,3 (80-185) µm; dar
trahelerin teğetsel çapları 31.7 (18-53) µm, dar trahelerin radyal çapları 34.75 (18-58) µm, trahe hücre
uzunluğu 141.4 (93-203) µm,
trahe geçit çapı 5.46 (4.12-7.44) µm’dir. Perforasyon tablası basittir.
Boyuna paranşim paratraheal-dağınık ve paratraheal-vasisentrik, bazen paratraheal-aliform veya paratrahealkonfluent konumdadır. Trahe hücreleri ve boyuna paranşim hücreleri tabakalı yapı gösterir. Libriform lif
uzunluğu 600.33 (310-770) µm, lif genişliği 17.32 (9.96-23.24) µm, lif lümen genişliği 10.12 (6.64-16.6)
µm, lif çeper kalınlığı 3.6 (1.66-4.98) µm’dir. Özışınları homoselülerdir. mm’de özışını sayısı 7 (5-8)’dır.
Üniseri özışını yüksekliği 110.17 (35-215) µm/ 5(2-10) hücre, biseri özışını yüksekliği 266,33 (165-505) µm,
mültiseri özışını yüksekliği 419.33 (200-740) µm, mültiseri özışını genişliği 51.33 (30-70) µm’dir.
Sonuç: Bu çalışma ile Calligonum polygonoides L. türünün odun anatomisi özellikleri ilk defa verilmiştir.
Anahtar kelime: odun anatomisi, Calligonum, Türkiye
Teşekkür: Bu çalışma, Artvin Çoruh Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi (BAP) tarafından
lisansüstü öğrenim araştırma projesi olarak desteklenmiştir (Proje No: 2013.F10.01.02)
54
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
MAF7
Türkiye’de Yayılış Gösteren Anthriscus Pers. (Apiaceae) Taksonlarının
Anatomik Özellikleri
Mehmet Tekin1, Şemsettin Civelek2
Cumhuriyet Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, 58140, SİVAS
2
Fırat Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 23200, ELAZIĞ
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
Giriş: Anthriscus Pers. cinsi, sect. Anthriscus, sect. Caroides ve sect. Cacosciadium olmak üzere 3 seksiyon
ve bu seksiyonlara ait toplam 14 tür ile dünyada temsil edilmektedir. Cinsin Türkiye Florası’na göre
ülkemizde yayılış gösteren 8 türü mevcuttur. Son yapılan revizyon çalışması ile cinsin ülkemizde Anthriscus
seksiyonunda 3 tür, Caroides seksiyonunda 1 tür ve Cacosciadium seksiyonunda da 2 tür, 4 takson olmak
üzere toplam 6 tür ve 8 taksonla temsil edildiği belirlenmiştir. Bu çalışmada bu taksonların kök, gövde,
yaprak sapı, yaprak ve meyve anatomileri çalışılmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Araştırma materyali olarak kullanılan bitki örnekleri 2010-2013 yılları arasında
Türkiye’nin birçok ilinden toplanmıştır. Araziden toplanan bitki örneklerinin bir kısmı kurutularak
herbaryum materyali haline getirilmiş, bir kısmı ise %70’lik etil alkolde fiske edilerek anatomik
incelemelerde kullanılmak üzere saklanmıştır. Anatomik incelemeler için bitkinin kök, gövde, yaprak sapı,
yaprak ve meyvelerinden jilet kullanılarak elle enine kesitler alınmıştır. Alınan kesitler 3/2 oranında % 1’lik
Alcian Blue/Safranin boyası içinde bir süre bekletilmiştir. Boyanan kesitler Olympus BX51 ışık
mikroskobunda incelenerek Olympus DP70 dijital fotoğraf makinesi ile fotoğrafları çekilmiştir.
Bulgular: Tüm taksonlarda kökten alınan enine kesitte kökün sekonder yapıda olduğu görülmüştür. Kök
enine kesitinde, korteks tabakası kökte dar bir alanı, iletim demetleri ise kökün büyük bir kısmını
oluşturmaktadır. Tek yıllık bitki köklerinde kambiyum bulunmazken iki ve çok yıllık bitkilerde belirgin
kambiyum gözlenmiştir. Gövde enine kesiti tüm taksonlarda dairesele yakın şekilli ve derin olmayan girinti
ve çıkıntılara sahiptir. Epiderma altında yer yer özellikle de ışınsal yönde gövdenin çıkıntı yaptığı yerlerde
daha fazla sıra hücreden oluşan kollenkima tabakası bulunur. Epiderma altında çok hücre sıralı korteks
tabakası ve korteks içinde de yer yer salgı kanalları bulunmaktadır. Gövdede korteks ile öz bölgesini ve
iletim demetlerinde de floem ile ksilemi birbirinden ayıran, halka şeklinde kesintisiz olarak uzanan çok hücre
sıralı sklerenkimatik lif tabakası vardır. Gövdede öz bölgesi büyük bir alanı kaplar ve çoğu zaman öz boşluğu
içerir. Yaprak sapının enine kesit şekli olarak en çok oval-beşgen görülmektedir, ancak taksonlarda
farklılıklar da vardır. Yaprak enine kesiti tüm taksonlarda genişçe bir ‘V’ harfi şeklinde görülmektedir.
Ayrıca tüm taksonlarda üst epidermis hücreleri alt epidermis hücrelerine oranla daha büyüktür. Mezofil
tabakasına göre yaprak bifasiyal (dorsiventral)’dir. Epidermadan kökenlenen ve yaprağın her iki yüzeyinde
de olabilen tek hücreli örtü tüyleri A. kotschyi haricindeki tüm taksonlarda görülmektedir. Merikarp
anatomisine bakıldığında enine kesitte bütün daireye yakın ya da yarım daireye benzer bir şekil görülür. Tek
sıralı ekzokarp hücreleri çoğu zaman tüberkül şeklinde çıkıntılar bulundurur ve diken halini almış tüylere
sahiptir. Mezokarp tabakası birçok, endokarp tabası ise tek hücre sırasından oluşmuştur.
Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma sonucunda Anthriscus taksonlarının kök, gövde, yaprak sapı, yaprak ve
meyve anatomileri detaylı biçimde incelenerek ortaya çıkarılmıştır. Türler arasındaki anatomik diagnostik
karakterler esas alınarak Anthriscus cinsi için ilk kez anatomik tür teşhis anahtarı hazırlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: anatomi, Anthriscus, Apiaceae
55
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
MAF8
Menengiç (Pistacia terebinthus) Meyvesinin Vankomisine Dirençli
Enterococcus Ve Metisiline Dirençli Staphylococcus aureus’ a Karşı
Antibakteriyel Etkisi
Hâki Altunova1, İbrahim Halil Kılıç1, Yasemin Zer2, Fadile Yıldız Zeyrek3, Neşe
Erdoğan1, Mehmet Özaslan1
Gaziantep Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü , GAZİANTEP
2
Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji Bölümü , GAZİANTEP
3
Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji Bölümü , ŞANLIURFA
Sorumlu Yazar e-posta: [email protected]
1
Giriş: Enterokoklar ve stafilokoklar yaygın direnç mekanizmalarına sahip, gerek toplum gerekse hastane
kaynaklı enfeksiyonlara yol açan bakterilerdir. Mevcut antibiyotik ajanlar yetersiz kalmakta ve yeni etkin
ajan arayışları önem kazanmaktadır. Bu nedenle Pistacia terebinthus meyve özütünün invitro olarak
Metisiline Dirençli Staphylococcus aureus ( MRSA) ve Vankomisine Dirençli Enterococcus (VRE)’ a karşı
antibakteriyel etkinlikleri araştırılmıştır.
Gereçler Ve Yöntemler: MRSA ve VRE bakteri suşları Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Harran
Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji laboratuvarlarından temin edilmiştir. Çalışmada özütü çıkarılmış
olan P. terebinthus meyveleri Gaziantep’ te toplanmıştır. Besiyeri olarak Mueller Hinton Agar besiyeri
kullanılmıştır.
Antibakteriyel etkinin tespiti için mikrodilüsyon ve disk difüzyon teknikleri kullanılmıştır. Mikrodilüsyon
yöntemi çerçevesinde mikropleyt kuyucuklarının her birine besiyeri konulmuştur. Mikropleytlerin ilk sırasına
özütler konulmuş, iki kez dilüsyon yapılmıştır. Bakteri kültürleri süspanse halde tüm kuyucuklara inoküle
edilmiştir. Sonra üzeri kapatılarak playtler 37 °C'de 24-48 saat boyunca inkübasyona bırakılmıştır. Bakterinin
büyümesini inhibe eden en düşük özütün konsantrasyonu belirlenmiş ve minimum inhibitör konsantrasyonu
(MİK) olarak ölçülmüştür. Ayrıca yine yapılan dilüsyonlar disk difüzyon tekniği kullanılarak inhibisyon
zonları cetvelle ölçülmüş ve antibakteriyel etki gözlemlenmiştir .
Bulgular: P. terebinthus meyvelerinden çıkarılan , methanol, etanol, diklorometan ve su ekstrelerinin
uygulanan mikrodilüsyon ve disk difüzyon yöntemleri sonucunda MRSA’ya karşı antibakteriyel etki
gözlenmiş ancak VRE bakteri suşları üzerinde antibakteriyel etki gözlenememiştir.
Sonuç Ve Tartışma: P. terebinthus meyveleri MRSA’ ya karşı etkili bulunmuş, VRE’ye karşı etkisiz
bulunmuştur. P. terebinthus özütünün Mrsa’ya karşı antibakteriyel etki göstermesi özüt içerisindeki etken
maddelerle ilişkilidir. P. Terebinthus meyvesi MRSA’ ya karşı etken madde geliştirilmesi için potansiyel bir
aday olabilir.Elde edilen özütlerde etken molekülün hangisi olduğu daha ileri analiz yöntemleri ile
belirlenebilir.
Anahtar Kelimeler: P. terebinthus, menengiç, MRSA, VRE, antibakteriyel
56
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
EVE1
Biyokültürel Mirasın Bir Ögesi Olarak Sepetçilik
Füsun Ertuğ
Orhangazi Cad. Kumbaşı yolu 109, İznik,BURSA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
Giriş: Örme sanatlarından biri olan sepetçilik dünyanın en eski el sanatlarındandır. Örme el sanatlarının
çoğunun hammaddesi bitkiseldir, ağaçlardan ve otsu bitkilerden yararlanılır. İnsanlar doğadan ya da
bağlardan bahçelerden ot, mantar, meyve, sebze, toplama, taşıma ve depolama amaçlı olarak ya da pazara
ürünlerini götürmek, pazardan satın aldıklarını eve taşımak için sepet kullanmışlardır. Sepetler, kimi zaman
pişirmekte, süzmekte, kurutmakta da kullanılır, çocuklara beşik, kuşlara kafes, arılara kovan da yapılmıştır.
Anadolu'nun zengin bitki örtüsü ve belki ondan da zengin ve çok katmanlı kültürel sürekliliği bizim de ortağı
olduğumuz bu biyokültürel mirası yaratmıştır. Bu çalışmada amaç bu mirasın sürdürülebilir, güzel ve yararlı
unsurlarından biri olan sepetçiliğin farklı boyutlarına dikkat çekmektir.
Anadolu'da günümüzden 12.000 yıl öncesinden başlayarak bilinen hemen tüm Neolitik yerleşmelerde hasır
ve sepet izlerine rastlanır. Aşıklı Höyük, Çatal Höyük gibi yerleşimlerde oldukça çok sayıda sepet kalıntısına
ve hasır/sepet izlerine rastlanmıştır. İzlerden farklı malzeme ve tekniklerin varlığını gözlemlemek
mümkündür, ancak bu alanda yapılan çalışmalar çok sınırlıdır.
Gereçler ve Yöntemler: Sepetlerle ilgili çalışmaların bir ayağını günümüzde de halen sürdürülen bu el
sanatının geleneksel ustaları incelemek oluşturmaktadır. Hangi bitkilerin hangi tekniklere uygun olduğunu,
yapım tekniklerini, bitkilerin nasıl, hangi aletlerle işlenerek örülebildiğini ve bu işin inceliklerini
gözlemlemek bir alan araştırma yöntemidir. Etnobotanik araştırmalar kapsamında Anadolu'nun çeşitli
bölgelerinde üretim yapan ustaların ya da kendisine sepet ören köylülerin yapım süreçleri izlenmiş, olanaklar
ölçüsünde videoya kaydedilmiştir. Bir diğer araştırma yöntemi de Anadolu'da üretildiği bilinen örnekler
üzerinde çalışılmasıdır. Bu amaçla 100'ü aşkın örnekten oluşan bir koleksiyon derlenmiştir.
Bulgular: 2000'in başlarında Bodrum Yararlı Bitkiler Merkezi'nde başlatılan bitkisel malzeme koleksiyonu
ve fişleme çalışması yıllar içinde satın alma ya da bağış ürünlerle genişletilmiştir. Türkiye'nin yaklaşık 30
merkezinden gelen yüzü aşkın sele ve sepet ile onların yapımında kullanılan malzeme ve aletler 2011'de
İznik'te bir çatı altında toplanmıştır. 2014-2015'te herbiri ölçülüp fotoğraflanan ürünlere ait teknik bilgiler
FileMaker Pro 9 veri tabanına aktarılmıştır. Herhangi bir kurumdan destek almadan, ancak gönüllü yardım
ve bağışlarla geliştirilen bu koleksiyon ve veri tabanı tüm araştırmacılara açıktır ve farklı yönlerden
değerlendirilmeyi beklemektedir.
Sonuç ve Tartışma: Günümüzde doğal malzemelerin yerini sentetik hammaddeler ve el sanatlarının yerini
makine ile üretim aldığı için sepetçilik de giderek kaybolan, ustaları azalan mesleklerden biri olmuştur.
İnsanların bu ürünlere ihtiyacı köylerde bile çok azaldığından sepetler atılmakta, yakılmakta ya da çürüyüp
gitmektedir. Sepetler, gündelik kullanıma yönelik harcıalem ürünler olarak herhangi bir sanat değeri
taşımadıklarından ve korunmaları da oldukça sorunlu olduğundan müzelerde ve özel koleksiyonlarda sepet
örneklerine çok az rastlanmaktadır. Zaman içinde nem, küf, mantar ve böceklerden etkilenebilen,
kemirgenler tarafından yenebilen, kolayca tozlanan, çürüyen, yanabilen bu bitkisel ürünlerin ısı- ışık ve nem
kontrollü mekanlarda, kurumsal bir çerçevede saklanması ve araştırmacıların hizmetine sunulması esas
hedeftir. Bizim oluşturmaya çalıştığımız koleksiyonun bu yönde bir adım olması ve bu ürünlerin biyokültürel önemini vurgulama amacına hizmet etmesi öngörülmektedir. Eğer bizler bu sanatı araştırıp
belgelemezsek doğaya saygılı, doğadan gelip doğaya kalıntı bırakmaksızın geri karışabilen bu ürünler ve
bitkileri en güzel, yararlı biçimde değerlendiren bu bilgi birikimi yokolup gidecektir.
Anahtar Kelimeler: Sepetçilik, Anadolu, etnobotanik, biyokültürel miras
57
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
EVE2
Iğdır İlinin (Doğu Anadolu Bölgesi)Yenilebilir Yabani Bitkileri
Hakkında Geleneksel Bilgiler
Ernaz Altundağ
Düzce Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, Botanik Anabilim Dalı, DÜZCE
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Bu çalışma Iğdır ilinde (Doğu Anadolu Bölgesi) kullanımı olan yenilebilir yabani bitkileri
sunmaktadır. İlin florası ve ekonomik açıdan önemli bitkileri açısından çok az sayıda çalışma vardır.
Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışma 2007-2012 yıllarında Mayıs ayından Ekim ayı arasındaki farklı
vejetasyon dönemlerinde gerçekleştirilmiştir. Iğdır’da yabani bitkilerin geleneksel kullanımları ve yöresel
isimleri kayıt edilerek, bitkilere ait örnekler yöre insanı ile birlikte toplanmıştır. Iğdır’da yer alan 156 köyün
80 tanesi çalışılmıştır. Çalışılan köyler özellikle şehir merkezinden uzak dağ köyleri ve sınır köyleri
arasından seçilmiştir. Toplanan bitki örnekleri ISTE’de (İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi
Herbaryumu) ve DUOF’ta (Düzce Üniversitesi Orman Fakültesi Herbaryumu) saklanmaktadır. Bitkilerin
bilimsel tayinleri temel olarak Türkiye Florası ve komşu ülkelerin Floralardan yararlanılarak yapılmıştır.
Bulgular: Yörede 25 familyaya ait 142 yenilebilir yabani bitki taksonu saptanmıştır. Bu bitkilerden 23
takson Asteraceae, 16 takson Apiaceae, 15 takson Liliaceae, 12 takson Boraginaceae, 10 takson
Polygonaceae, 9 takson Fabaceae, 8 takson Brassicaceae, 8 takson Rosaceae, 5 takson Ranunculaceae ve 5
takson Lamiaceae familyasına aittir. En kalabalık takson sayısına sahip cinsler ise Allium (6), Rumex (5),
Trifolium (5), Polygonum (4), Ranunculus (4), Salvia (4), Scorzonera (4), Tragopogon (4)’dur. Yörede
yenilen yabani bitkilerden 8 tanesi endemiktir.
Sonuç ve Tartışma: Bitkilerin yenilen kısımları; %25,4 yaprakları, %24,3 tamamı, %13,3 çiçekleri, %13,2
gövdesi, %11,2 kökü, %11,2 yumru, korm ve soğanı, %7,9 meyvesi, %2,6 çiçek sapı ve %2,1 olarak
tohumlarıdır. Yenilen bitkilerin çoğunluğu baharda toplanarak sebze olarak tüketilmektedir. 76 takson taze
olarak (%49), 46 takson pişirilerek (%29,7), 33 takson hem pişirilerek hem de çiğ olarak (%21,3) tüketilir.
Birçok yenilen bitki tıbbi amaçla kullanımının yanında zehirli bileşikler de içermektedir. Iğdır’da yaşayan
insanların çoğu büyükşehirlere göç etmesine rağmen yabani bitkiler yöredeki yaşlı ve genç insanlar
tarafından hala tanınmakta ve kullanılmaktadır. Bazı yenilebilir yabani bitki taksonları besin kaynağı
potansiyeline sahip olmaları sebebiyle gelecek çalışmalara fikir oluşturacaktır.
Anahtar Kelimeler: Etnobotanik, yenilebilir bitkiler, gıda bitkileri, Iğdır, Doğu Anadolu
Teşekkür: Bu çalışmanın bir kısmı İstanbul Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi tarafından
desteklenmiştir (Proje No: 1441).
58
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
EVE3
Acıpayam (Denizli) Yöresinin Tıbbi Bitkileri Üzerine
Etnobotanik Bir Araştırma
Gizem Bulut1, M. Zeki Haznedaroğlu2, Ertan Tuzlacı1, Ahmet Doğan1, Halil Koyu2
1
Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, İSTANBUL
2
EgeÜniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, İZMİR
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Acıpayam (Denizli) yöresinde 2013-2014 yılları arasında kapsamlı etnobotanik bir araştırma
yürütülmüştür. Bu çalışma, yörede geleneksel halk ilacı olarak kullanılan bitkileri ve bunlarla ilgili
etnofarmakolojik bilgiyi içermektedir.
Gereç ve Yöntemler: Araştırma yöresinden, halk ilacı olarak kullanılan bitki örnekleri toplanmış ve
bitkilerin yöresel adları, kullanılan kısımları, tedavideki kullanılışları, tedavideki etkisi, hazırlanışı, uygulama
yöntemi ve tedavi süresi ile ilgili bilgiler kayıt edilmiştir. Bu bilgiler 136 katılımcıdan açık uçlu ve yarı
yapılandırılmış görüşmelerle elde edilmiştir. Ayrıca, Araştırma yöresinden toplanan bitki örnekleri Marmara
Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Herbaryumu (MARE) ve Ege Üniversitesi Eczacılık Fakültesi
Herbaryum’unda (İZEF) bulunmaktadır.
Bulgular: Bitki örneklerinin teşhisleri sonucunda, 82 türün Acıpayam’da geleneksel halk ilacı olarak
kullanıldığı saptanmıştır. Bunların arasından 73 tür yabani 9 tür ise yetiştirilen bitkilerdir.
Sonuç ve Tartışma: Görüşme yapılan kişilerin çoğunluğuna göre, bitkiler en çok mide-barsak sistemi
rahatsızlıklarında, nefes darlığına karşı, şeker hastalığı, romatizma ve yara tedavisinde kullanılmaktadır.
Anahtar kelime: Etnobotanik; tıbbi bitki; Acıpayam; Denizli.
Teşekkür: Bu proje Marmara Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi (SAG-A-150513-0148)
tarafından desteklenmiştir.
59
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
EVE4
Nevşehir' in Güney İlçelerinde (Acıgöl, Derinkuyu,
Gülşehir, Nevşehir-Merkez, Ürgüp) Etnobotanik Araştırmalar
İsmail Şenkardeş, Ertan Tuzlacı
Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, Haydarpaşa, İSTANBUL
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Nevşehir' in güney ilçelerinde (Acıgöl, Derinkuyu, Gülşehir, Nevşehir-Merkez, Ürgüp) halkın
yararlandığı ve yaşamında geleneksel yeri olan bitkileri belirlemek üzere etnobotanik araştırmalar yapıldı.
Gereç ve Yöntem: Bu amaçla, Haziran 2012 - Mart 2014 tarihleri arasında ilçe merkezleri ile bu ilçelere
bağlı 12 belde ve 81 köyün hepsine gidildi. Arazi çalışmaları esnasında yöreden 439 bitki örneği toplandı ve
bu bitkilere ait çeşitli etnobotanik bilgiler derlendi.
Bulgular: Bu araştırma kapsamında yörede etnobotanik değeri olan 165 takson saptandı. Bunların 146’ sı
yabani, 19’ u ise yörede yetiştirilen bitkilerdir. Bu bitkiler sırasıyla, en çok halk ilacı olarak (111 takson),
besin olarak (66 takson), çay yapımında (14 takson), yakacak olarak (14 takson), hayvan yemi olarak (8
takson), oyuncak yapımında veya oyun aracı olarak (8 takson), el aletleri sapı yapımında (8 takson),
boyamada (5 takson), süs olarak (5 takson), takı yapımında (5 takson), baharat olarak (4 takson), yün çırpma
sopası olarak (4 takson), koşum gereçleri yapımında (3 takson), sakız elde edilmesinde (3 takson), ateş
tutuşturucu olarak (2 takson), hayvan avlamada yem olarak (2 takson), yapıştırıcı elde edilmesinde (2
takson), baston yapımında (2 takson), süpürge olarak (2 takson), çatı yapımında (2 takson), nazarlık olarak (2
takson), esans yapımında (2 takson), sirke yapımında (1 takson), pekmeze güzel koku vermek amacıyla (1
takson), istenmeyen tüylerin yok edilmesinde (1 takson), sigarayı bırakmak amacıyla (1 takson), güvelere
karşı (1 takson), tespih yapımında (1 takson), sapan yapımında (1 takson), ellik yapımında (1 takson), sepet
yapımında (1 takson), ilaçlama pompası yapımında (1 takson), mobilya yapımında (1 takson), kereste elde
edilmesinde (1 takson), süzgeç olarak (1 takson) ve çit yapımında (1 takson) kullanılmaktadır.
Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma, araştırma yöresinde etnobotanik yönden yapılan ilk geniş kapsamlı
araştırmadır. Bu çalışmada yer alan bitkilerden 98 takson hakkında etnobotanik bilgi, araştırma yöresinde ilk
kez kaydedilmiştir. Halk ilacı olarak kullanılan taksonlardan 44’ ü Nevşehir’ de, 4’ ü Türkiye’ de, besin
olarak yararlanılan 66 taksonun hepsi Nevşehir’ de, üçü ise Türkiye’ de ilk kez kaydedilmiştir. Bu
çalışmamızda ayrıca yörede yetişen veya yetiştirilen 161 taksona ait toplam 213 yöresel ad sunulmuştur. Bu
taksonlardan 96’ sının Nevşehir’ de, 8’ inin ise Türkiye’ de yöresel adı ilk kez kaydedilmiştir.
Anahtar Sözcükler: Etnobotanik, Nevşehir, Türkiye.
60
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
EVE5
Pertek (Tunceli) Yöresinde Etnobotanik Araştırmalar
Ahmet Doğan1, Ertan Tuzlacı1
1
Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmasötik Botanik Anabilim Dalı Haydarpaşa İSTANBUL
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş:Pertek (Tunceli) yöresinde halkın yararlandığı ve yaşamında geleneksel yeri olan bitkileri belirlemek
üzere etnobotanik araştırmalar yapıldı.
Gereçler ve Yöntemler: Bu amaçla, Nisan 2009-Haziran 2012 tarihleri arasında Pertek İlçe merkezine ve 45
köyünün hepsine gidildi. Arazi çalışmaları esnasında yöreden 627 bitki örneği toplandı ve bu bitkilere ait
çeşitli etnobotanik bilgiler derlendi.
Bulgular: Bu çalışmanın sonuçlarına göre yörede etnobotanik kullanımı olan 284 bitki (takson) saptandı.
Bunların 281’i yabani, 3’ü ise yörede yetiştirilen bitkilerdir. Bu bitkiler en çok sırasıyla halk ilacı (266
takson), besin (73 takson), içeçek (27 takson), boya (19 takson), baharat (13 takson), hayvan yemi (12
takson), süs (7 takson), yakacak (8 takson), süpürge (5 takson) ve çit (4 takson) olarak kullanılmaktadır.
Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma Pertek yöresinde etnobotanik yönden yapılan ilk geniş kapsamlı
araştırmadır. Bu çalışmada yer alan bitkilerin bu yöreyle ilgili kullanışları ilk kez kaydedilmektetir. Pertek
yöresinde halk ilacı olarak kullanılan bitkilerden 225’i Tunceli İli’nde, 90’ı yurdumuzda ilk kez
kaydedilmektetir. Besin kaynağı olarak yararlanılan 73 bitki Tunceli İli’nde, bunların üçü ise Türkiye’de ilk
kez kaydedilmektetir. Bu çalışmamızda ayrıca yörede yetişen veya yetiştirilen 260 bitkiye ait toplam 398
yöresel ad sunulmaktadır. 260 bitkiden hepsinin yöresel adı Pertek İlçe’sinde bunların 225’nin yöresel adı
Tunceli İli’nde ve 63’ünün ise Türkiye’de ilk kez kaydedilmektetir.
Anahtar Kelimeler: Etnobotanik, Bitkisel Halk İlaçları, Pertek, Tunceli
61
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
EVE6
Yenice (Çanakkale) ve Çevresinde Etnobotanik Araştırmalar
Tülay Tütenocaklı1, Ernaz Altundağ2, İsmet Uysal1
1
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 17020 ÇANAKKALE
Düzce Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Botanik Anabilim Dalı, 81620 DÜZCE
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
2
Giriş: Bitkilerin, insanlar tarafından kullanılmalarını ve yararlanma şekillerini, kısaca bitki-insan ilişkilerini
ortaya koyan etnobotanik araştırmalar, günümüzde tüm Dünya’nın kabul ettiği ve her geçen gün bilimsel
çalışmaların arttığı bir alan olmuştur. Araştırma bölgesi olan Çanakkale’nin Yenice ilçesi, Marmara
Bölgesi’nin Güney Marmara bölümünde, Çanakkale ilinin güneydoğusundadır. Bu çalışmada, Yenice
(Çanakkale) ve çevresinde yerli halkın yararlandığı doğal bitkileri belirlemek ve bunların kullanım
çeşitliliğini ortaya koymak amaçlanmış olup, farklı kültürel değerleri yaşayan insanların yerleşik olarak
bulunduğu ve geleneklerini korudukları bu bölgede elde edilen veriler bilimsel süzgeçten geçirilip, hem bu
değerlerin gün ışığına çıkarılması, hem de korunmasının sağlanması hedeflenmiştir. Çalışmalar sonucunda
elde ettiğimiz verilerin hem Türkiye Florası’na, hem de Türkiye’nin Etnobotanik Veri Tabanına katkı
sağlaması beklenmektedir. Ayrıca araştırma sonuçları, daha sonra yapılacak araştırmalar için de önemli bir
kaynak oluşturacaktır.
Gereçler ve Yöntemler: Eylül 2011-Eylül 2013 tarihleri arasında gerçekleştirilen bu araştırmanın
materyalini, Yenice (Çanakkale)’de yaşayan halkın doğadan ve semt pazarlarından elde ettiği ve çeşitli
amaçlarla kullandığı etnobotanik değerdeki bitkiler ile ekimi yapılan bitkiler oluşturmuştur. Bu kapsamda
Yenice ve çevresinde bulunan 4 belde ve 71 köy gezilmiştir. Ayrıca 1200 ilk ve orta öğretim öğrencisine
anket uygulanmıştır. Kaynak kişilerle birlikte gidilen arazi çalışmalarında toplanan bitki örnekleri,
preslenmiş, kurutulmuş, herbaryum örneği haline getirilmiş ve Türkiye Florası kaynaklarından yararlanılarak
teşhisleri yapılmıştır. Araştırma bölgesinden toplanan taksonların yöresel isimleri, kullanım amaçları,
kullanılan kısımları ve kullanım şekilleri yöre halkı ile birlikte yapılan görüşmeler ve anketler ile
belirlenmiştir.
Bulgular: Araştırma alanında toplanan 175 bitki taksonundan 95 tanesi yörede doğal olarak yetişirken, 80
taksonun kültürü yapılmaktadır. Bunlardan 112 takson gıda olarak, 79 takson halk ilacı olarak, 9 takson
yakacak olarak, 34 takson süs bitkisi olarak, 10 takson hayvan yemi olarak, 15 takson el sanatlarında ve
değişik (çit, çardak, sabun, süpürge vs. gibi) amaçlarla kullanılmaktadır. Halkın kullandığı bitkilerin ağırlıklı
olarak Lamiaceae, Rosaceae, Asteraceae, Fabaceae, Brassicaceae ve Cucurbitaceae familyalarına ait olduğu
görülmüştür.
Sonuç ve Tartışma: Bu araştırma, halkın bitkilerden ağırlıklı olarak gıda amaçlı olarak yararlandığını
göstermiştir. Yenice yöresinde gıda amaçlı kullanılan 112 taksondan 64 taksonu doğal olarak yetişirken, 48
taksonunun ekimi yapılarak tüketilmektedir. Yörede tıbbi amaçlı olarak kullanılan 79 taksondan 52 tanesi
doğal olarak bulunurken, 27 taksonun ekimi yapılmaktadır. Ayrıca araştırma alanında 34 takson süs bitkisi, 9
takson yakacak, 10 takson hayvan yemi, 15 takson el sanatları ve değişik amaçlarla kullanılmaktadır. Sonuç
olarak her geçen gün yenilir bir bitkinin keşfedildiği ülkemizde floranın korunması, kültürel çeşitliliğin
ortaya konması, bitki kullanım bilgilerinin kayıt altına alınması ve ekonomik değeri olan bitkilerin ülkemize
katkılarının ortaya çıkarılması açısından etnobotanik araştırmaların önemi çok fazladır. Bu çalışma da bu
zenginliği ortaya çıkaran çalışmalardan biridir.
Anahtar Kelimeler: Etnobotanik, Yenice, Çanakkale.
62
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
EVE7
Sorkun Kasabası’nda (Bozkır / Konya) Etnobotanik Bir Çalışma; Su
Değirmenleri ile Susam Bitkisinden Tahin Üretimi
Osman Tugay1, Füsun Ertuğ2, Erol Özer1, Deniz Ulukuş1
1
Selçuk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Selçuklu, KONYA
2
Orhangazi Caddesi, İznik, BURSA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Dünya’da gıda amacıyla tarımı yapılan bitki türleri 3000 civarındadır. Gıda olarak kullanılan doğal
bitkilerin sayısı 10.000’den fazladır. Tarımı yapılan gıda bitkilerinden biriside susamdır. Tropik, subtropikal
ve ılıman iklim kuşağının sıcak bölgelerinde yetişen Sesamum indicum L. (Pedaliaceae) bilimsel ismiyle
bilinen susam bitkisinin anavatanı Hindistan olmasına rağmen ülkemizde G.Doğu Anadolu, Akdeniz ve Ege
bölgelerinde tarımı yapılmaktadır. Ülkemizde tarımı yapılan yağ bitkileri arasında önemli bir yeri olan susam
bitkisi tohumlarında % 50-60 oranında yağ ve % 25-28 oranında protein bulunmaktadır. Konya ili Bozkır
ilçesi Sorkun Kasabası’nda geçmişten günümüze geleneksel metotlarla, susam bitkisinin tohumları su
içerisinde yıkanıp bir süre bekletildikten sonra fırınlarda kavrulur ve su değirmenlerindeki taşlarda
öğütülerek tahin elde edilmektedir. Dolayısıyla bu bölgede susam önemli bir gıda ve ekonomik bir bitki
olmuş durumdadır.
Gereçler ve Yöntemler: Tahin yapımı için susam (Sesamum indicum L.) bitkisinin tohumları, Antalya’nın
Manavgat ilçesinden temin edilmekte olup her sene hasat işlemleri sonrası yıllık üretim göz önünde
bulundurularak alınmaktadır. Tahin yapımı için geçmişten günümüze kadar gelen Sorkun’da su değirmenleri
kullanılmaktadır. Önceleri su değirmenlerinde hem un hem de tahin elde edilmekte iken günümüzde artık un
öğütümü yapılmamaktadır. Elde edilecek tahin miktarına göre susam tohumları özel havuzlar içerisinde
bekletilir ve yıkanır. Daha sonra değirmenler içerisindeki taş fırınlar içerisinde iki defa kavurma işlemi
yapılır ve eleklerden geçirilerek temizlenir. Sonra değirmen taşında öğütme işlemleri gerçekleştirilir ve yağ
oranı yüksek olduğu için ezilme sonrasında değirmen taşından sıcak bir sıvı olarak tahin elde edilmiş olur.
Bulgular: Bu çalışma ile Sorkun Kasabası’nda susam bitkisinin tohumları geleneksel bir kullanım ile tahin
üretilmekte ve özellikle kahvaltılarda gıda olarak kullanılmaktadır. Ayrıca diğer öğünlerde tahin pekmezle
karıştırılarak tatlı olarak ta tüketilmektedir. Kabuklu ve kabuksuz tohumlardan elde edilen tahinin çeşitleri ile
susam, bölge ekonomisi için önemli bir bitki durumuna gelmiş durumdadır.
Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma sonucunda, susam bitkisi tohumlarının kullanılarak geleneksel metotlarla su
değirmenleri kullanılarak tahin üretiminin nasıl yapıldığı açıklanmıştır. Bozkır çevresinde tahin, yüksek yağ
oranı ve proteini ile besleyici ve enerji verici bir gıda olması sebebiyle özellikle kahvaltılarda
tüketilmektedir. Halk arasında besleyici özellikleri yanında, tahinin antioksidan ve vitaminleri ile vücudu
hastalıklara karşı koruduğu, kalp-damar hastalıkları ve damar tıkanıklığına iyi geldiği, nefes darlığı ve bronşit
gibi hastalıklara faydalı olduğu düşünülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Sesamum indicum, Tahin, Sorkun, Etnobotanik, Türkiye.
63
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
EVE8
Karlıova (Bingöl) İlçe ve Köylerinin Etnobotanik Özellikleri
Muharrem Nadiroğlu1, Lütfi Behçet2
İMKB Bingöl Anadolu Lisesi, BİNGÖL
Bingöl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, BİNGÖL
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
2
Giriş: Etnobotanik ile ilgili Türkiye’nin çeşitli yörelerinde çok sayıda çalışma yayınlamıştır. Bingöl ili ile
ilgili bazı çalışmalar yapılmış olmakla beraber; Çalışma alanı olarak seçilen Karlıova( Bingöl) ilçesi ve
köylerinin etnobotaniği ile ilgili yapılmış herhangi bir çalışma yoktur. Son dönemlerde artan köyden kente
göç olayı ve kent yerleşimlerinde artan imkanlardan dolayı bitki kullanım kültürü ile ilgili bilgiler hızlı bir
şekilde unutulmakta, kaybolmaktadır. Bingöl’ün Karlıova ilçesi ve köylerindeki sakinler, engebeli
coğrafyanın bir sonucu olarak yakın zamana kadar ulaşım sıkıntısı çekiyorlardı. Ulaşım sıkıntısı, bölgenin
uzun süren kış mevsimi ve halkın sosyoekonomik durumu kentlerdeki imkanlara ulaşmayı çok kısıtlıyordu.
Bu durum yöre sakinlerini bitki kullanım kültürünü oldukça arttırmıştır. Bu kültür daha çok yaşlı sakinlerin
sahip olduğu ve gün geçtikçe kaybolmaya yüz tutan bir durum arz etmektedir. Dolayısı ile yüz yıllarca ancak
şekillenen bu kültürün kayıt altına alınması, korunması ve ileriye yönelik bu birikimden faydalanma
açısından böyle bir çalışma büyük önem taşımaktadır. Karlıova ve köylerindeki halkın bu alandaki bilgi
birikimini sistemli bir biçimde araştırmak, envanter haline getirmek ve gelecek kuşaklara sağlıklı bir biçimde
bu kültürü aktarmak bu çalışmanın ana hedefleri arasındadır.
Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışma da 2013-2015 yılları arasında Karlıova ilçesi ve köylerine gidilerek
halkın kullandığı bitkiler hakkında yüz yüze görüşme ve anketler yapılarak bilgiler toplanmıştır. Kullanılan
bitkilerin hem kullanıldıkları dönemde hem de çiçek ve meyvalı dönemde araziden toplanarak herbaryum
materyali haline getirilmiştir. Bu bitkilerin teşhisinde Flora of Turkey and the East Aegean Islands” adlı eser
yanında komşu ülke floraları ve Bingöl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Herbaryum (BIN) örneklerinden
de faydalanıldı.
Bulgular: Önemli bir kısmı tamamlanan çalışmamız neticesinde 29 familyaya ait 109 taksonun bölge halkı
tarafından ilaç, gıda, boya, yem gibi değişik amaçlarla kullanıldığı belirlenmiştir. Bölge sakinleri tarafından
kullanılan bitkilerin kullanım şekli ve kullanım oranları şöyledir; 70 takson tedavi amacı ile, 24 takson tedavi
ve gıda, 7 takson gıda, 3 takson boya, 2 takson hem tedavi hem kullanım eşyası, 3 takson ev eşyası
şeklinde olduğu tespit edilmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Çalışma neticesinde araştırma bölgesinde bitki kullanma kültürü ile ilgili birikimin
oldukça büyük olduğu; fakat artan göç ve iyileşen sosyoekonomik gibi durumlardan dolayı gün geçtikçe bu
kültürün kaybolmaya yüz tuttuğu, genç kuşaklar arasında cazibesinin çok düşük olduğu da bir gerçektir. Bu
veriler etnobotanik çalışmaların aciliyetini bir kez daha görünür kılmıştır. Araştırma sonucunda; Tedavi
amaçlı bitki kullanımının daha yaygın olduğu ve kullanılan bu bitkilerin ( en çok yaprak, çiçek, meyva veya
toprak üstü bütün kısımlar beraberce kullanılan kısımlardır) en fazla gerçekleşen kullanımı da daha çok
infüzyon ve dekoksiyon şeklindedir.
Anahtar Kelimeler: Etnobotanik, Karlıova, Bingöl
Teşekkür: Bu çalışma, Bingöl Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinasyon Birimi tarafından
BAP 506-236-2015 no’lu proje ile desteklenmiştir.
64
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
EVE9
Karadeniz Bölgesi’nde Coğrafi İşaret Almış Bitkiler ve
Eko-Gastronomi Turizmi Kapsamında Değerlendirilmesi
Selma Tuna, Serkan Şengül, Selma Berk
Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Mudurnu S.A. Meslek Yüksekokulu, BOLU
Sorumlu Yazar E-posta: [email protected]
Giriş: Yerel ürünlerin özgünlüğü ve belli bir bölgede üretilmiş olması bu ürünlerin satışlarını etkileyen ve
cazip kılan unsurlar arasında yer almaktadır. Yöre mutfağının en önemli temsilcisi durumunda olan bölge
mutfağına özgü ürünler genellikle şehirlerin ve ilçelerin adları ile anılmaktadır. Bu tür değerlerin
korunmasının ve gelecek nesillere aktarılabilmesinin sağlaması amacıyla Türk Patent Enstitüsü tarafından
coğrafi işaret tescil belgesi verilmektedir. Birçok ürün ve yemek ile ilgili başvurular yöreye has olma ve
özgünlük gibi özelliklerine göre tescillenmektedir . Bu tür ürünlerin ön plana çıkartılması ve coğrafi işaret
almaya hakka kazanabilmesi için yapılacak çalışmalar bölge turizm potansiyelinin artırılabilmesi ve bölgeye
ziyaretçi çekilebilmesi açısından önemlidir. Bu kapsamda Karadeniz Bölgesi’nde coğrafi işaret almış olan
Akkuş Şeker Fasulyesi (Ordu), Giresun Tombul Fındığı, Niksar Cevizi (Tokat), Safranbolu Safranı
(Karabük), Taşköprü Sarımsağı (Kastamonu) gibi bitkilerin biyolojik özelliklerine değinilip, eko-turizm
açısından bölge ekonomisine katkılarının anlatılması amaçlanmıştır.
Bulgular: Akkuş Şeker fasulyesi böbrek şeklini andıran beyaz renkli taneleri ile ayırt edici özelliğe sahiptir.
Bitkide bulunan bakla sayısı 13 olup, baklalardaki tane sayısı beştir. % 22 protein oranına sahip olan bu ürün
25 dakikada pişme özelliğine sahiptir.
Giresun Tombul fındığı meyve özellikleri bakımından ayırt edici özelliğe sahiptir. Çotanaktaki meyve sayısı
ortalama 3 adet olup meyve kabuk rengi kahverengidir ve ucu hafif tüylüdür. % 63 yağ oranına sahip iç
meyve 0,96 gram olup açık parlak renktedir ve zarının soyulabilme özelliği vardır.
Niksar cevizi yöre koşullarında meyve kalitesinin üstün olması ile tanınmaktadır. Meyvelerinin iç ağırlığı
ortalama 5 gram olup meyve içi kabuktan bütün olarak ayrılmakta ve kabuk kolay kırılmaktadır. Ürünün yağ
oranı %62-73 arasında değişiklik göstermektedir.
Safranbolu Safranı mor renkli çiçeklere sahip çiğdem cinsine ait soğanlı bir bitkidir. 6 adet taç yaprak, 3 adet
sarı renkli erkek organ ve bir adet kırmızı renkli dişi organ bulunmaktadır. Safran baharatı olarak
değerlendirilen bu dişi organ 2,5-4 cm uzunluğunda ve üç parçalıdır. Ürün dünyada üretilen diğer safranlara
göre daha fazla pikrokrosin (acılık) ve krosin (renk) özelliğine sahiptir.
Taşköprü sarımsağı dişlerinin dış kabuk renginin pembe ve et renginin ise krem-sarı olması ile ayırt edici
özelliğe sahiptir. Sarımsağın başındaki diş sayısı ortalama 12 adet olup iriliği 60 grama kadar
çıkabilmektedir. Ürün tadının acı olması, selenyum ve allylpropyldisülfid (C6H12S2) elementinin kuru
maddede fazla olması ile ayırt edici özelliğe sahiptir.
Sonuç ve Tartışma: Karadeniz Bölgesi’nde Coğrafi İşaret almaya hak kazanmış bitkiler incelendiğinde
kendine has özelliklerinin bulunduğu ve sadece bölgenin iklim, toprak yapısı ve florasında yetiştirildiği
görülmüştür. Bu ürünlerin coğrafi işaret almaya hak kazandıktan sonra ekonomik olarak fiyatlarında iki kata
yakın bir artış olduğu ve bölge halkına önemli bir gelir sağladığı görülmüştür. Bu bitkilerin üretildiği şekilde
satıldığı gibi birçok yemek ve içeceğinde içerisinde kullanıldığı ve bu yöresel lezzetlere de karakteristik
özellik kazandırarak değerlerini artırdığı da görülmüştür. Birçok ziyaretçinin bu ürünleri görmek ve tadımını
yapmak için üretildiği yere geldiği ve hediyelik eşya olarak satın aldıkları da yapılan araştırmalarda ortaya
çıkmıştır.
Anahtar Kelimeler: Coğrafi İşaret, Eko-Gastronomi Turizmi, Karadeniz Bölgesi
65
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
EVE10
Gastronomi ve Bitkiler Arasındaki İlişki: Uçucu Yağlar ve Hastalık
Yapıcı Bakterilerden Arınma
Seyhun Yurdugül
Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Biyoloji Bölümü, Gölköy Yerleşkesi, 14280, BOLU.
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Gastronomi Yunanca’da gaster(mide) ve nomas(yasa)kelimelerinden oluşan, yemek bilimi olarak
tanımlanan bir kavramdır. Bitkiler gastronomide lezzet kavramını arttırmalarıyla ayrı bir rol oynar.
Gastronomi ve bitki dünyası arasında bilgi paylaşımı üç ana unsurda odaklanmıştır: Birincisi Gastronomik
Botanik olarak adlandırılan, bitkilerin, yosun ve mantarların gıdalara ilavesi, 2) Beslenme ve sağlık boyutu:
Biyoetkin(biyoaktif) ilkelerde işlevsel(fonksiyonel) gıda üretimi, nütrijenomik 3) Ekonomik Botanik:
toplumsal, ekonomik ve sağlık yönleriyle bitkisel ürünler pazarıyla ilişkiler. Gastronomi kültürel bir nesne
olup zamanla değişim gösteren, birçok etmen ile ilişkilidir: 1) gıdaların hammaddesi olmak, 2)bu
hammaddelerin bazılarının özellikleri hakkında bilgi, 3) bu maddelerin kullanımı ile ilgili yöntem ve
teknikler hakkında bilgi edinmek. Gıda işlemede son yıllarda değişim neticesinde "moleküler gastronomi"
olarak adlandırılan daha ayrıntılı bir kavram da yaygın olarak kullanılmaktadır. Son yıllarda uçucu yağlar
gastronomi ve bitkiler arasındaki ilişkiyi ortaya çıkaran bir unsurdur. Uçucu yağlar gibi bileşenler
antimikrobiyal etkiye sahip olup çeşitli aromatik bitkilerden elde edilmektedir. Bunlar arasında Akdeniz
bölgesinde sıklıkla yetiştirilen kekik, biberiye, nane, mine çiçeği, mercanköşk, reyhan, yaban fesleğeni gibi
bitkiler yer almaktadır.
Yöntem: Agar disk difüzyon yöntemi ile bu bitkilerden elde edilen uçucu yağlar incelendiğinde Gram-pozitif
(Listeria monocytogenes, Clostridium perfringens, Bacillus cereus, Staphylococcus aureus, Enterococcus
faecium, Enterococcus faecalis, and Staphylococcus epidermidis) ve Gram-negatif suşlar (Salmonella
enterica, Escherichia coli, and Pseudomonas aeruginosa) üzerinde etkin oldukları saptanmıştır.
Bulgular-Sonuç-Tartışma: Genellikle çoğu uçucu yağın, S. aureus, üzerinde en fazla etkiyi gösterdiği
bulunmuş olup P. aeruginosa üzerinde de en az etki olduğu belirtilmiştir. Bu uçucu yağlar
değerlendirildiğinde, kekik, mercanköşk ve yaban fesleğeninin en yüksek antimikrobiyal etkiye, biberiye,
nane ve mine çiçeğinin bunu izleyen düzeyde etkiye ve en az olarak da fesleğende söz konusu etkinin varlığı
bulunmuştur. Kekik yağı düşük miktarda da olsa bu antimikrobiyal etkiyi göstermektedir. Bu haliyle bir çok
gıda maddesi için doğal koruyucu madde özelliği sayesinde gıda patojenlerine etki göstererek ilgili gıdalarda
bozunmayı etkileyecektir. Aynı zamanda gastronomik açıdan tada etki söz konusu yağlarda güçlüdür(Silva
ve ark.,2013).
Anahtar Kelimeler: Gastronomi, Uçucu Yağ, Kekik, Antimikrobiyal.
66
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
EVE11
Kızılçam (Pinus brutia)’da Genetik Çeşitliliğe Bağlı Terpen Profillerinin
Mevsimsel Varyasyonu
Merve Yıldırım, Gürkan Semiz, Erhan Gönen
Pamukkale Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, DENİZLİ
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Koniferler değişen çevre koşullarına karşı, salgıladıkları terpen ve türevi maddeler ile değişen biyotik
ve abiyotik çevre koşullarına karşı bir savunma sistemi geliştirmektedirler. Kızılçamın (Pinus brutia Ten.)
genetik çeşitliliği üzerinde şimdiye kadar yapılan çalışmalar bu tür içinde yüksek genetik farklılıklar
olduğunu ortaya koymuştur. Ülkemizin ekonomik ve ekolojik yönden önemli bir orman ağacı türü olan
kızılçam odunu; inşaat malzemesi, ambalaj, maden direği, selüloz ve kâğıt endüstrisi gibi çok değişik
alanlarda kullanılmaktadır. Ayrıca kızılçam diğer yerli ağaç türlerine göre daha hızlı büyümektedir.
Gereçler ve Yöntem: Çalışmaya ait örneklemeler, Antalya ili Çığlık kasabası sınırları içerisinde yer alan 38
nolu kızılçam tohum bahçesinde yapılmıştır. Tohum bahçesinde belirlenen ağaçlardan ibre örneklemesi
yapılan tarihlere ait günlük ortalama sıcaklık değerleri Meteoroloji Genel Müdürlüğü'nden temin edilmiştir.
Tohum bahçesindeki klonlardan toplanan ibrelerin on iki aya ait terpen içerikleri analiz edilmiş ve aylara
göre bileşiklerin genetik orijin ve sıcaklık gibi parametrelere bağlı ilişkileri irdelenmiştir.
Bulgular: Bu çalışmada genetik açıdan farklı orijinlere sahip klonlardan seçilen kızılçam ibrelerinden terpen
analizleri yapılmıştır. Belirlenen bileşiklerin mevsimsel değişimleri gözlenmiş ve değişimlerin çevresel
parametrelerle olan ilişkileri gösterilerek kızılçam türünün biyotik ve abiyotik çevre şartlarına karşı
geliştirdiği varyasyonlar ortaya çıkarılmıştır.
Sonuç ve Tartışma: Sonuçlara göre, sıcaklık düşüşüne rağmen ağaçlardaki bazı terpen türevli bileşenlerin
(örn: α-pinene, β-pinene) ibre yapraklarda artış gösterdiği görülmüşür. Bu artışların yaşandığı ayların
bahçedeki çam kese böceği (Thaumetopoea wilkinsoni Tams.)’nin yumurtlama, uçuş ve beslenme dönemi ile
aynı olması çalışmamızın en önemli bulgularından biridir. Sonuç olarak, klonların içerdiği monoterpenlerin
zamana bağlı olarak varyasyon gösterdiği ve bazı metabolitlerin böcek olan ilişkisinde sinerjik ya da
antagonistik etkilere sahip olabileceğini göstermiştir.
Anahtar Kelimeler: Pinus brutia, Thaumetopoea wilkinsoni, terpen profili, mevsimsel varyasyon
Teşekkür: Bu çalışma TÜBİTAK 110T976 nolu proje ve PAU-BAP birimi 2012FBE068 nolu proje ile
desteklenmiştir.
67
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
EVE13
Minuartia nifensis McNeill’in Cinsiyet Dağılım Stratejisi
Volkan Eroğlu1, Ozan Şentürk1, Serdar Gökhan Şenol1
Ege Üniversitesi Fen Fak. Biyoloji Bölümü, Botanik Anabilim Dalı, 35100 Bornova, İZMİR
Sorumlu yazar e-posta:[email protected]
1
Giriş: Bu çalışmada Türkiye’de 71 takson ile bilinen Minuartia cinsine ait tek nokta endemiği olan
Minuartia nifensis’in üreme biyolojisi araştırılmıştır. M. nifensis İzmir Kemalpaşa Nif Dağı zirvesinde
yayılım göstermektedir. Tozlaşma ve üreme stratejisi bakımından Minuartia türerinin birçoğunun kendine
uyumsuz olduğu belirtilmesine rağmen Minuartia uniflora, M. glabra ve M. saxifraga subsp. tmolea
türlerinde kendine dölleklik, M. obtusiloba’da ise dişi ve hermafrodit bireylerin oluşturduğu (ginodioik) bir
üreme stratejisinin varlığı farklı çalışmalarda belirtilmiştir. Bu çalışmalar özellikle nokta endemiği olan
türlerin koruma biyolojisi çalışmalarında popülasyonların geleceği hakkında izlenecek stratejilerin
belirlenmesine ışık tutmaktadır.
Gereçler ve Yöntemler: M. nifensis ginodioik popülasyona sahip olan bir türdür. Türün üreme stratejisini
belirlemek amacıyla öncelikle 30 adet 5x5 m’lik örneklik alanlar alınmış ve M. nifensis’in popülasyonunun
dişi ve hermafrodit bireylerin sayıları hesaplanmıştır. Üretilen polen miktarını hesaplamak için 10 çiçek
tomurcuğundan birer anter alınarak ayrı ayrı eppendorf tüpüne koyulmuştur. Laboratuvarda anterlerin herbiri
iğne yardımı açılarak ayrı ayrı lam üzerine aktarılmıştır. Polenlerin daha iyi bir şekilde görüntülenebilmesi
için, lamdaki örneklerin üzerine %96 lık etanol damlatılıp ve boyama için safraninli gliserin-jelatin maddesi
kullanılmıştır. Sonuçta 10 anterdeki polen sayılarının ortalama değerleri hesaplanmıştır. Stigma üzerine
ulaşan poleni hesaplamak için 30 olgun çiçekten stigma alınmış, lam üzerine aktarılmış, daha sonra üzerine
derişik sülfürik asit damlatılıp lamel ile kapatılmıştır ve ışık mikroskobu altında polen tanesi sayımları
yapılmıştır. Stigma üzerine konan polenlerden ne kadarının stilusu aşıp, ovülleri döllediğini tespit etmek için,
30 adet tozlaşması bitmiş ama tohuma dönmemiş çiçek alınmış, ovaryumları açılarak stereo mikroskop
altında döllenmiş ovüller sayılmıştır. Kendine-uyumsuzluk oranının belirlenmesi için kapatma denemeleri
yapılmıştır. Doğal koşullar altında tozlaşmanın hesaplanması için 50 bitki kontrol grubu olarak belirlenmiş,
hiçbir müdahale yapılmamıştır. Kendine-uyumluluk ve kendine-uyumsuzluk oranının tespiti için 50 adet
açılmamış çiçek tomurcuğu kapatılmıştır. Kapatılan çiçekler bir hafta sonra toplanarak döllenen ovül sayımı
için steromikroskop altında incelenmiştir. Kendine uyumsuzluk oranı (ISI-Index self-compatibility)
tespitinde Zapata ve Arroyo’nun (1978) eşitliği kullanılmıştır.
Bulgular: M. nifensis’in popülasyonunun %50,69 dişi, % 49,31 hermafrodit bireylerden oluştuğu tespit
edilmiştir. Hermafrodit bireylerin ürettiği çiçek sayısının ortalama 61,02 (±36,35) adet, dişi bireylerin ise
69,07 (±48,79) adet olduğu hesaplanmıştır. İki farklı cinsiyet üzerinde yapılan çiçek kapatma denemeleri
sonucunda ise hermafrodit bireylerin ürettiği tohumların %39,42’sinin otogami, %60,58’sinin ise allogami
yoluyla döllendiği, dişi bireylerde ise apomiksis vb. yolların olmadığı sadece dışarıdan gelen polenleri kabul
ettiği ve bu sayede potansiyel döllenebilecek ovüllerinin ancak %16,77’sini dölleyebildiği tespit edilmiştir.
Sonuç ve tartışma: Elde edilen veriler neticesinde M. nifensis’te her iki cinsiyetinde yaklaşık eşit miktarda
tohum üretmesine rağmen hermafrodit popülasyonun kendine dölleklik göstermesi nedeniyle, kendine
dölleklik depresyonu yüzünden giderek popülasyondaki sayısının azalacağı dişi popülasyonun zaman
içerisinde daha baskın hale gelebileceği düşünülmektedir.
Anahtar kelimeler: Ginodioik, Minuartia, seksüel ayrılma, tozlaşma
68
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
Teşekkür: Bu çalışma, Ege Üniv. Fen Fakültesi 2013FEN021 nolu B.A.P. projesi tarafından
desteklenmektedir.
EVE14
Yükseklik gradiyentine bağlı olarak Fagus orientalis’ de foliar azot (N)
ve fosfor (P) rezorbsiyonu
Şule Güzel1, Ali Bilgin1
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, RİZE
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
Giriş: Bitkiler besin kayıplarını minimuma indirgemek için bazı stratejiler geliştirmişlerdir. Ağaç ve çalı
formundaki bitkiler yaprak senesensinden önce yapraklarındaki besin elementlerini dayanıklı dokulara
transfer ederler, bu olaya rezorbsiyon denir. Rezorbsiyon sayesinde bitki, yıllık ölü örtü (litterfall) yolu
aracılığıyla besin elementi kaybını azaltmış olur. Böylece bitki topraktaki besin elementlerine olan bağlılığını
da azaltmış olur. Bu çalışmanın amacı; yükseklik gradiyenti boyunca Fagus orientalis’ de yaprak
rezorbsiyonun yeterli bir şekilde gerçekleşip gerçekleşemediğini, rezorbsiyonunun yükseklik gradiyentine
göre ne şekilde değiştiğini ve bu değişimin nedenlerini incelemektir.
Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmanın araştırma materyalini Fagus orientalis Lipsky oluşturmaktadır.
Araştırma süresi Mayıs 2014 - Ekim 2014 tarihleri arasında bir vejetasyon dönemini kapsamaktadır. Bu
amaçla; Fırtına Vadisi boyunca üç farklı (702, 1000 ve 1200 m) lokaliteden her ay düzenli olarak yaprak
numuneleri alınmıştır. Lokalitelerin seçiminde yükseklik, yön ve vejetasyon örtü durumuna dikkat edilmiştir.
Yaprak örneklerinin alındığı dalları önceden belirlemek, rezorbsiyon hesaplamasında hatayı büyük ölçüde
önlemekte ve mümkün olduğu kadar gelişme mevsiminin ortasında ve senesens döneminde aynı dala ait ve
fizyolojik yönden benzer olan yaprakların seçimine olanak tanımaktadır. Çalışılan aylar boyunca yaprakların
düzenli olarak aynı yaşta ve aynı büyüklükte olmasına dikkat edilmiştir. Ayrıca toplanan yaprakların sağlıklı,
olgun ve böcekler tarafından tahrip edilmemiş olmasına da dikkat edilmiştir. Arazide uygun bir şekilde
toplanan yaprak örnekleri etüvde 70 °C’de 48 saat sabit ağırlığa gelinceye kadar kurutulduktan sonra azot (N)
analizleri Dumas yöntemiyle, fosfor (P) analizi ise kalay klorür yöntemiyle belirlenmiştir.
Bulgular: N rezorbsiyon kullanım verimlilik ve yeterlilik ile P rezorbsiyon kullanım verimlilik değerleri
istatistiksel yönden incelendiğinde lokaliteler açısından önemli seviyede farklılıklar göstermiştir. P kullanım
yeterlilik değerleri ise lokaliteler açısından değerlendirildiğinde herhangi bir farklılık istatistiksel açıdan
gözlenmemiştir. En yüksek N ve P rezorbsiyon kullanım verimlilik ve yeterlilik değerleri 1200 m’de, en
düşük N ve P rezorbsiyon kullanım verimlilik ve yeterlilik değerleri ise 702 m’de bulunmuştur.
Sonuç ve Tartışma: N ve P rezorbsiyon kullanım yeterlilik ve verimlilik değerleri yükseklikle birlikte
artmıştır. N ve P rezorbsiyon kullanım verimlilik değerleri sırasıyla % 77 ve 56 olarak belirlenmiştir ve bu
değerler Fagus orientalis’de normal sınırlar içerisinde bulunmuştur. N ve P rezorbsiyon kullanım yeterlilik
değerleri ise sırasıyla % 0.09 ve 0.14 olarak bulunmuştur ve bu sonuçlara göre foliar N rezorbsiyonu
biyokimyasal olarak yeterli bir şekilde gerçekleşmiştir. P rezorbsiyon kullanım yeterlilik değeri ise literatürde
belirtilen sınır değerin üzerinde olduğu için Fagus orientalis tarafından yeterli bir şekilde geri alınamamıştır.
Anahtar Kelimeler: Rezorbsiyon, Fagus orientalis Lipsky, Fırtına Vadisi
Teşekkür: Bu çalışma, Recep Tayyip Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi tarafından
desteklenmektedir. Proje No: 2013.102.03.14.
69
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
EVE15
Endemik Alyssum pinifolium (Nyár.) Dudley’ un Koruma Biyolojisi
Onur Esen, Oğulcan Gürbüz, Şefik Özen, Bahar Kökçü, İsmet Uysal
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Biyoloji Bölümü & Çanakkale Botanik Bahçesi, ÇANAKKALE
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Türkiye Flora’sında Çanakkale’den sadece iki popülasyonu bilinen Alyssum pinifolium yok olma
tehlikesi altında olan endemik bir türdür. A. pinifolium’un koruma biyolojisi üzerine yapılan bu çalışmada
türün bazı biyolojik özellikleri belirlenmiş ve koruma biyolojisi kapsamında çeşitli uygulamalar
gerçekleştirilmiştir.
Gereçler ve Yöntemler: Çalışma materyali olan A. pinifolium Türkiye Bitkileri Kırmızı Kitabı’nda VU
(Duyarlı) kategorisinde yer alan bir taksondur. 2013-2015 yılları arasında gerçekleştirilen arazi çalışmaları ile
türün popülasyon durumları ve büyüklükleri ortaya konulmuş, dar yayılış sebepleri araştırılmış ve IUCN
kategorisi güncellenmiştir. Türün morfolojik, palinolojik ve üreme biyolojisi özelikleri belirlenmiş ve aynı
zamanda farklı ışık koşullarında tohumlar üzerinde çimlendirme deneyleri yapılmıştır. Çimlendirilen
tohumlardan yetiştirilen bitkiler Çanakkale Botanik Bahçesi (CBB)’nde koruma altına alınmıştır.
Bulgular: Türkiye Florası kayıtlarında iki lokaliteden bilinen A. pinifolium’un farklı üç noktada daha yayılış
gösterdiği tespit edilmiştir. Kayıtlarda geçen bir lokalitede ise bitki bulunamamıştır. Toplamda dört
lokalitedeki birey sayıları ve yayılış alanları hesaplanarak türün VU olan tehlike kategorisinin CR B1c(iv)
olması gerektiği tarafımızdan önerilmektedir. Üreme biyolojisi çalışmaları sonucunda, türün dışa döllek
olduğu, böcekler ve rüzgar ile döllenmesinin gerçekleştiği gözlemlenmiştir. Polen canlılık düzeyinin en
yüksek olduğu 2. gün (% 89) olarak hesaplanmıştır. Stigma olgunluğu incelenen çiçeklerde ise, çiçeğin
açılmasını takiben enzimatik aktivitenin başladığı, ilk iki gün enzimatik aktivitenin fazla olduğu ve daha
sonraki günlerde ise düştüğü gözlemlenmiştir. Çimlenme oranı en yüksek olarak 8 saat aydınlık ve 16 saat
karanlık olan ortamda %94 olarak belirlenmiştir.
Sonuç ve Tartışma: A. pinifolium ile ilgili morfolojik ve ekolojik çalışmalar Uysal (1996) tarafından
yapılmıştır. Ancak, bu çalışma ile türün morfolojik ve ekolojik özelliklerinin kapsamı genişletilmiş ve
güncellenmiştir. Türe ait popülasyon, üreme biyolojisi, palinolojik çalışmalar ve koruma uygulamaları ilk
defa bu çalışma ile gerçekleştirilmiştir. Türün neslini tehdit eden en önemli faktör, yayılış alanlarının insanlar
tarafından tahrip edilmesi olarak gözlemlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Koruma Biyolojisi, Alyssum pinifolium, endemik, IUCN
Teşekkür: Bu çalışmayı FDK-2015-483 numaralı projeyle destekleyen “Çanakkale Onsekiz Mart
Üniversitesi BAP Koordinasyon Birimi’ne teşekkür ederiz.
70
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
EVE16
Endemik Thurya capitata ve Bazı Caryophyllaceae Üyelerinde Nikel ve
Demir Hiperakümülasyonu
Ahmet Aksoy1, Jale Çelik2, Zeliha Leblebici3, Hanife Özbay4
1
Akdeniz Üniversitesi, Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, ANTALYA
Akdeniz Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji Ana Bilim Dalı, ANTALYA
3
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, M. Biyoloji ve Genetik Bölümü,
NEVŞEHİR
4
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, NEVŞEHİR
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
2
Giriş: Ultramafik kayalar üzerinde gelişen serpantin toprak, eşsiz bir biyojeokimyaya sahiptir ve
karakteristik mineralleri önemli oranda içerirler. Birçok bitki türü dokularında yüksek miktarda metal
biriktirme yeteneğine sahiptir. Kuru ağırlığında en az 1000 mg kg-1 ağır metal konsantrasyonu gösteren türler
“hiperakümülatörler” olarak tanımlanmıştır. Nikelce zengin serpantin topraklar üzerinde gelişim gösteren
tüm dünyada yaklaşık 500 bitki türü bulunmaktadır. Bu çalışmada, Kayseri’nin Yahyalı ilçesindeki serpantin
topraklar üzerinde yetişen 17 Caryophyllaceae taksonunun Ni ve Fe içerikleri araştırılmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmada, Kayseri’nin Yahyalı ilçesindeki serpantin topraklar üzerinde yetişen
bazı Caryophyllaceae taksonlarının (Arenaria serpyllifolia, Minuartia multinervis, Minuartia intermedia,
Minuartia anatolica var. anatolica, Cerastium dichotomum subsp. dichotomum, Holoesteum umbellatum var.
umbellatum, Thurya capitata, Dianthus floribundus, Dianthus crinitus var. crinitus, Dianthus masmenaeus
var. glabrescens, Dianthus zonatus var. zonatus, Dianthus calocephalus, Velezia rigida, Silene compacta,
Silene aegyptiaca subsp. aegyptiaca, Silene dichotoma subsp. dichotoma, Saponaria mesogitana,
akümülatör/ hiperakümülatör özelliklerinin olup-olmadıkları araştırılmıştır. Bitkilerin toprak altı ve toprak
üstü kısımları ile yetiştiği topraklardaki Ni ve Fe konsantrasyonları Varian ICP-OES cihazı kullanılarak tespit
edilmiştir.
Bulgular: Hiperakümülatör özelliği araştırılan Thurya capitata’nın Ni ve Fe yönünden hiperakümülatör
özelliğinin olduğu, diğer 16 bitkinin hiperakümülatör özelliği göstermediği tespit edilmiştir. Kuru ağırlıkta
Ni konsantrasyonları toprak ve bitkinin toprak altı kısımlarında sırasıyla Thurya capitata için 28414-1089 mg
kg-1 olarak belirlenmiştir. Kuru ağırlıkta Fe konsantrasyonları toprak ve bitkinin toprak altı kısımlarında
sırasıyla Thurya capitata için 28414- 28558 mg kg-1 ’dir.
Sonuç ve Tartışma: İncelenen 17 örnek içinde Thurya capitata’nın içerdiği yüksek Ni ve Fe
konsantrasyonundan dolayı Fe ve Ni hiperakümülatörleri listesine yeni kayıt olarak eklenmesi
önerilmektedir. Thurya capitata’nın Ni ve Fe ile kirlenmiş alanların fitoremediasyonla arıtılması açısından
faydalı olacağı düşünülmektedir.
Anahtar kelimeler: Serpantin, hiperakümülatör, Thurya capitata, Aladağlar, Kayseri.
Teşekkür: Bu çalışmayı 13F28 nolu proje ile destekleyen NEÜ BAP Komisyonuna teşekkürlerimizi sunarız.
71
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
EVE17
Hezanlı Dağları ve Çevresi Vejetasyonunun (Sivas) Haritalandırılması
Bilal Şahin1, Murat Ataol2
Çankırı Karatekin Üniversitesi, Yapraklı MYO, ÇANKIRI
Çankırı Karatekin Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Coğrafya Bölümü, ÇANKIRI
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
2
Giriş: Ülkemizde vejetasyon araştırmaları çok sayıda olmakla birlikte, bu bulguların görsel olarak ifade
edildiği çalışmalar yeterli sayıda değildir. Son zamanlarda biyotop haritalama çalışmalarına ait örnekler
çoğalmıştır. Arazi verilerine dayalı iyi hazırlanmış vejetasyon haritaları, araştırmacılar için büyük kolaylıklar
sağlamaktadır.
Gereçler ve Yöntemler: Çalışma alanında Braun-Blanquet yöntemiyle yapılan vejetasyon gözlemleri
esnasında alınan koordinat kayıtları ve gözlem bilgileri kullanılmıştır. Alanın coğrafik, jeolojik ve toprak
haritalarından elde edilen veriler, arazi gözlemleriyle karşılaştırılmış ve ArcGIS programında birleştirilerek
alanın vejetasyon haritası oluşturulmuştur.
Bulgular: Araştırma sonucu tanımlanan 3 alyans ve bu alyanslara bağlı bitki birlikleri, koordinat kayıtlarına
bağlı olarak belirlenmiştir. Birlikler topoğrafik harita üzerinde yöney, yükselti ve yayılışı gösterecek şekilde
farklı renklerde sunulmuştur. Habitat tiplerine yönelik arazi fotoğrafları da eklenerek daha iyi anlaşılması
sağlanmıştır.
Sonuç ve Tartışma: Çalışma sonucu elde edilen harita alanın bitki örtüsünü farklı yönleriyle birlikte
göstermiş, habitat tipleri ve biyotopların alan üzerindeki dağılımlarının gösterilmesiyle, ileride yapılacak
çalışmalar için iyi bir kaynak materyal olması sağlanmıştır. İyi üretilmiş haritalar benzer çalışmalarda
nitelikli haritaların yapılması ve mukayese edilmesi olanağını sağlayacaktır.
Anahtar Kelimeler: Hezanlı Dağları, Vejetasyon, Harita
Teşekkür: Bu çalışma TÜBİTAK tarafından 109T193 numaralı proje ile desteklenmiştir.
72
POSTER
SUNUMLAR
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
76
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P001
Bozyazı (Mersin) Liken ve Likenikol Mantarlarının Substrat Çeşitliliğine
Bağlı Olarak Dağılımı
Mehmet Candan1, Yılmaz Yavuz2
Anadolu Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ESKİŞEHİR
Anadolu Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji Anabilim Dalı, ESKİŞEHİR
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
2
Giriş: Simbiyotik organizmalar olarak bilinen likenler, bir mantar (mikobiyont) ve en az bir fotosentetik
ortağın (siyanobakteri ya da yeşil alg) oluşturduğu yaşam birliğidir. Karasal yaşamın önemli grupları arasında
yer alan likenler çok değişik ortamlarda gelişim gösterirler. Likenler kaya yüzeylerinde, kaya altlarında, kaya
boşluklarında, doğrudan toprak üzerinde, ağaç kabukları, yaprak yüzeylerinde vb. çok çeşitli substratlar
üzerinde gelişirler. Likenler, karasal ekosistemde çok farklı habitatlarda yayılış gösterirler. Çalışma alanın
içinde yer aldığı Mersin ilinin liken kayıtlarını veren iki çalışma bulunmaktadır. İlk çalışma Dinçer ve
Özdemir Türk tarafından yapılan çalışmadır. Bu çalışmada 37 epifitik liken kaydı verilmiştir. John ve
arkadaşları tarafından yayınlanan bir makalede ise 39 liken türü verilmektedir.
Gereçler ve Yöntemler: Liken ve likenikol örnekleri 2013-2014 tarihleri arasında yapılan arazi çalışmasında
kaya, ağaç kabuğu, odun, toprak, karayosunu gibi çeşitli substratlar üzerinden toplanmıştır. Toplanan
örnekler tayin edilecek ve herbaryum örneği hazırlanacak büyüklükte bir miktar substrat ile birlikte
alınmıştır. Örnekleme yapılan lokalitelerine ait substrat çeşidi, lokalite numarası, tarih, GPS kaydı,
vejetasyon ve habitat özellikleri hakkında kısa notlar alınmış ve fotoğraflar çekilmiştir. Laboratuvar ortamına
getirilen örnekler -22 °C’de 48 saat derin dondurucuda bekletilmiş ve tayin işlemi yapılmıştır. Liken
örneklerinin incelenmesinde LEICA M125 stereo mikroskop ve CARL ZEISS marka AXIO IMAGER A2
ışık mikroskobundan yararlanılmıştır. Likenlerin tayini çeşitli çeşitli flora ve tayin anahtarlarından
faydalanılarak yapılmıştır. Tayinleri tamamlanan örnekler Anadolu Üniversitesi Fen Fakültesi (ANES)
herbaryumuna kaldırılmıştır.
Bulgular: Çalışma alanından 86 liken ve likenikol mantar taksonu tespit edilmiştir. Tespit edilen likenler
üzerinde geliştikleri; kalkerli kaya, silisli kaya, toprak, karayosunu, geniş yapraklı ağaç, iğne yapraklı ağaç
gibi substrat çeşitlerine göre dağılımları yapılmıştır.
Sonuç ve Tartışma: Liken örnekleri deniz kenarından başlayarak 1412 m yükseltiye kadar farklı yükseltilerde
toplanmıştır. Düşük yükseltilerde tarım arazileri ve genellikle muz seraları bulunmaktadır. Yükseltiyle
birlikte; kıyıya yakın kireçli topraklarda Sarcopoterium spinosum, Cistus spp., maki elemanları (Quercus
coccifera, Pistacia, Arbutus spp., Phillyrea latifolia, Laurus nobilis vb.), maki elemanlarının da belli bir
yükseltiye kadar katıldığı Pinus brutia ormanı, üst kısımlarında ise Juniperus, Quercus sp., Abies cilicica ve
Cedrus libani oluşturmaktadır. Ana kaya genellikle kalkerli kayadır. Üst kısımlarda Abies cilicia ve Cedrus
libani ağaçları ilginç substrat çeşitliliği oluşturmaktadır. Yükseltinin düşük olduğu alanlarda Akdeniz
iklimini temsil eden liken türleri (Baglietoa baldensis, B. permigerella, Caloplaca aurantia, C. carphinea, C.
erythrocarpia, Placolecis opaca, Physconia venusta, Verrucaria marmorea, Xanthoria mediterrenea vb.)
tespit edilmiştir. Ancak yükselti ile birlikte değişik substratlar üzerinde alpin, subalpin ve karasal türleri
temsil eden türler (Aspicilia cheresiana, A. desertorum, Calicium viride, Bryroria spp., Evernia illyrica,
Letrharia vulpina vb) bulunmuştur. Ayrıca çok sayıda diğer likenler üzerinde gelişim gösteren liken ve
likenikol mantar türleri de (Arthonia spp., Buelli badia, Caloplaca sororicida, Mulerella pygmaea vb.)
bulunmuştur.
Anahtar Kelimeler: Liken, Bozyazı, Mersin.
Teşekkür: Bu çalışma, Anadolu Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Komisyonu tarafından 1206F101
no’lu proje tarafından desteklenmiştir.
77
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P002
Liken Kemotaksonomisinde Fourier Dönüşümlü Kızılötesi
Spektroskopisi Tekniğinin Uygulanmasına Yönelik Bir Ön Çalışma
Naşit İğci1, Bahar Kaptaner İğci2
1
Ankara Üniversitesi Biyoteknoloji Enstitüsü, ANKARA
Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, ANKARA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
2
Giriş: Likenlerin özellikle mikobiyontları tarafından sentezlenen sekonder metabolitler çok büyük bir
çeşitliliğe sahiptir. Bu bileşikler, çeşitli biyolojik aktivitelere sahip olmasının yanında liken
sınıflandırmasında da morfolojik karakterle beraber önemli bir yer tutar. Bu anlamda likenler,
kemotaksonominin en fazla uygulama alanı bulduğu canlı gruplarından biridir. Liken bileşiklerinin
tanımlanması için günümüzde ince tabaka kromatografisi (TLC) ve yüksek veya ultra basınçlı sıvı
kromatografisi (HPLC, UPLC) gibi kromatografik tekniklerin yanında kütle spektrometreleri ve nükleer
manyetik rezonans (NMR) spektroskopisi gibi teknikler de kullanılmaktadır. Son yıllarda özellikle kütle
spektrometresi ve NMR gibi tekniklerle likenlerin sahip olduğu moleküler içeriğe dair spektrum elde edilip
kemometri yaklaşımıyla liken türlerinin spektrum tabanlı sınıflandırılmasına yönelik sayısı az olmakla
beraber bazı çalışmalar yayınlanmıştır. Ancak Fourier Dönüşümlü Kızılötesi Spektroskopisi (FTIR)
tekniğinin bu amaçla kullanımına yönelik kısıtlı örnekle yapılmış çok az çalışma vardır. FTIR tekniği ile
örnekte bulunan tüm moleküler bağlara dair bilgi edinilmekte ve bahsi geçen önceki tekniklerde olan bazı
kısıtlamalar (ekstrakt hazırlama gibi) FTIR ölçümlerinde mevcut değildir.
Bu çalışmada, FTIR tekniğinin liken örneklerinin kimyasal karakterizasyonu ve kemotaksonomisinde
kullanılabilirliğini değerlendiren bir ön çalışma yapılması ve prosedür oluşturulması amaçlanmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Karabük ili Karatepe civarında farklı noktalardan toplanan Ramalina farinacea, R.
fastigata, Usnea florida ve Evernia prunastri örnekleri toprak kalıntılarından temizlendikten sonra sıvı azot
ile havanda dövülerek toz haline getirilmiş ve ardından dondurarak kurutma yöntemi ile liyofilize edilmiştir.
Daha sonra toz örnekler Bruker Tensor 27 FTIR cihazında ATR (Attenuated Total Reflectance) aparatı
kullanılarak orta kızılötesi bölgede (4000-850 cm-1) ölçülmüş ve abzorbans spektrumları elde edilmiştir.
Kemometri kapsamında çok değişkenli analiz olarak hiyerarşik kümeleme analizi kullanılmıştır. Tüm
spektral analizler OPUS 5.5 (Bruker) programında yapılmıştır.
Bulgular: FTIR ölçümleri sonucunda 4 türe ait iyi kalitede spektrum elde edilmiştir. 4 tür için de
karbonhidrat, lipit, protein ve nükleik asit gibi temel biyomoleküllerden kaynaklanan farklı bağ titreşimlerine
ait pikler tanımlanmıştır. Ayrıca likenlerde bulunan sekonder metabolitlerden kaynaklanabilecek ve ayrımda
önemli olan pikler de görülmüştür. Hiyerarşik kümeleme analizi ile hem cins, hem de tür bazında
gruplandırma sağlanmıştır.
Sonuç ve Tartışma: Dört tür ile yapılan bu ön çalışmanın sonuçları, likenlerde bulunan temel
biyomoleküllerin ve sekonder bileşiklerin FTIR spektroskopisi tekniği ile karakterize edilebileceğini ve elde
edilen spektrumların kemometrik analiz ile tür gruplandırmasına olanak sağlayacak derecede özgün
olabileceğini göstermiştir. Tür sayısı arttırılarak devam eden çalışmamız sonucunda yöntemin
uygulanabilirliği ve hassaslığı değerlendirilebilecektir.
Anahtar Kelimeler: Liken, FTIR, kemotaksonomi, kemometri
Teşekkür: Liken örneklerinin toplandığı arazi çalışmaları Gazi Üniversitesi BAP 05/2011-07 kodlu proje ile
desteklenmiştir. Kızılötesi spektroskopisi çalışmalarının gerçekleştirildiği Ankara Üniversitesi Biyoteknoloji
Enstitüsü Merkez Laboratuvarı'na teşekkür ederiz.
78
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P003
Türkiye’nin Kalisioid Likenleri
Yılmaz Yavuz1, Ayşen Özdemir Türk2
Anadolu Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji Anabilim Dalı, ESKİŞEHİR
2
Anadolu Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ESKİŞEHİR
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
Giriş: Toplu halde olgun sporların bulunduğu mazedyum yapısı ve genellikle saplı bir apotesyuma sahip
likenler, “kalisioid likenler” olarak gruplandırılır. Üreme organlarının saplı yapısının toplu iğneye benzerliği
nedeniyle “toplu iğne likeni” olarak da adlandırılırlar. Bu türler, arazide kolayca fark edilmemelerinin
yanında, toplanma ve laboratuvara taşınmaları sırasında da özel dikkat gerektirmektedir. Kalisioid likenler,
gerekli gözlemlerin yapılabilmesi için kesit alma ve teşhis aşamalarında uzmanlık gerektirmektedir.
Bu grubun üyelerinin çoğu, yaşlı iğne yapraklı ağaç gövdelerini ve odunları tercih ettiği için, yaşlı orman
indikatörü olarak da nitelendirilirler. Bu çalışmada, Türkiye’de günümüze kadar kaydedilen kalisioid likenler
değerlendirilmiş ve genellikle dikkat çekmeyen bu grupla ilgili çalışmaların teşvik edilmesi amaçlanmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Kalisioid likenler, pek çoğu arazide lupla fark edilebilen, toplama ve laboratuvara
taşıma sırasında özel dikkat gerektiren türleri içerir. Örneklerin, morfolojik yapılarına zarar verilmeden
toplanması ve yumuşak kâğıtlara sarıldıktan sonra küçük kutular içinde laboratuvara getirilmesi gerekir.
Türlerin tayininde çeşitli tayin anahtarlarının yanında, stereomikroskop ve ışık mikroskobu ile
kemotaksonomik yöntemler kullanılır.
Bu çalışmamızda Türkiye’nin çeşitli yerlerinden toplanan kalisioid likenlere ait kayıtlar derlenmiş,
Eskişehir İli’ndeki örnekler değerlendirilmiştir.
Bulgular: Ülkemizde, Bunodophorum, Calicium, Cyphelium, Chaenotheca, Chaenothecopsis, Cyphelium,
Sphinctrina ve Stenocybe cinslerine ait 27 kalisioid liken türünün yayılış gösterdiği tespit edilmiştir.
Eskişehir İli’nde ise, kalisioid likenlerden Calicium salicinum Pers., Calicium viride Pers., Chaenotheca
chrysocephala (Ach.) Th. Fr., Chaenotheca furfuracea (L.) Tibell, Cyphelium inquinans (Sm.) Trevis.,
Cyphelium notarisii (Tul.) Blomb. & Forssel, Sphinctrina tubiformis A. Massal. yayılış göstermektedir.
Sonuç ve Tartışma: Eskişehir İli’nde yayılış gösterdiği belirlenenlerden, C. inquinans dışındaki altı tür
Eskişehir İli’nden ilk kez kaydedilmektetir. Türkiye liken florası yazım çalışmalarının başlamak üzere olduğu
göz önüne alındığında, bir taraftan da daha ayrıntılı çeşitliliğik çalışmalarına devam edilmesi gerektiği
açıktır. Ayrıca, geniş floristik amaçlı çalışmalarda gözden kaçırılma ihtimali yüksek gruplara da önem
verilmesi gerekir.
Anahtar Kelimeler: Liken, Caliciales, Eskişehir, Türkiye
Teşekkür: Bu çalışmayı 104F119 nolu proje ile destekleyen Anadolu Üniversitesi BAP Komisyonuna
teşekkürlerimizi sunarız.
79
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P004
Hyaloriaceae: Türkiye Mikobiyotası İçin Gaziantep İlinden Yeni Bir
Familya Kaydı
Abdullah Kaya1, Semiha Yakar1, Yasin Uzun1, İbrahim Halil Karacan2
1
Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, Kâmil Özdağ Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 70100, KARAMAN
2
Ömer Özmimar Anadolu İmam Hatip Lisesi, 27220, GAZİANTEP
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Biyoçeşitliliğin temel bileşenlerinden olan mantarlar, yeryüzündeki ikinci kalabalık canlı grubunu
oluşturmaktadır. Mantarların gözle görülebilecek büyüklükte fruktifikasyon oluşturanları makromantarlar
olarak bilinir. Ülkemizde özellikle son 20 yıl içinde yoğunlaşan çalışmalar sonucunda yaklaşık 2.200
civarında makromantar taksonu belirlenmiştir. Ancak, Avrupa kıtasında belirlenen yaklaşık 21.000
makromantar taksonu göz önüne alındığında bu sayının henüz ülkemiz makromantar biyoçeşitliliğini
yansıtmadığı ve bu alandaki çalışmaların sürdürülmesi gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Çalışma ülkemiz
makromikotasına katkı sağlamak amacıyla gerçekleştirilmiştir.
Gereçler ve Yöntem: İncelenen mantar örnekleri 2014 yılı içinde Gaziantep’te gerçekleştirilen arazi
çalışmaları ile elde edilmiştir. Arazide resimlenen ve gerekli morfolojik ve ekolojik özellikleri kaydedilen
örnekler laboratuvara taşınarak stereo mikroskop altında tekrar resimlenmiş ve kurutularak fungaryum
materyali haline getirilmiştir. Nikon Eclipse Ci trinoküler ışık mikroskobu altında mikromorfolojik verileri
elde edilen ve mikroskobisine ait resimleri çekilen örnekler ilgili literatür yardımıyla teşhis edilmiştir.
Bulgular: Tür tanı işlemi sonucunda, örneklerin Basidiomycota bölümü ve Tremellales ordosu içinde yer
alan Hyaloriaceae familyasına ait Myxarium nucleatum türü olduğu ve bu familya üyesi herhangi bir
taksonun ülkemizden daha önce rapor edilmediği belirlenmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma sonucunda Myxarium nucleatum örneklerinin toplanıp tanılanarak,
Hyaloriaceae familyası Türkiye’den ilk kez rapor edilmiş ve ülkemiz mikobiyotasına katkı sağlanmıştır.
Anahtar kelimeler: Makromantar, Yeni familya kaydı, Gaziantep, Türkiye
Teşekkür: Bu çalışma, TÜBİTAK tarafından 212T112 no’lu proje ile desteklenmiştir.
80
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P005
Ülkemiz Mikotası İçin Bir Yeni Kayıt: Russula juniperina
Ömer F. Çolak1,2, Mustafa Işıloğlu2
1
Süleyman Demirel Üniversitesi, Isparta Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, ISPARTA
2
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, MUĞLA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Russula Pers. cinsine ait mantarlar genellikle parlak, dikkat çekici renklerde, oldukça güzel ve ilginç
türleri içerir. Birçok bitki türüyle ektomikorizal birliktelik oluşturan bu cinse ait dünya üzerinde 750 takson
olduğu tahmin edilmektedir. Ülkemizden cinse ait rapor edilen tür sayısı 100’den fazla olup bu sayı her
geçen gün artmaktadır. Bu çalışma ülkemiz biyoçeşitliliğine katkı sağlamak amacıyla gerçekleştirilmiştir.
Gereçler ve Yöntemler: Çalışmada kullanılan mantar örnekleri 2014 yılı Sonbahar aylarında Afyon
yöresinde yapılan rutin arazi çalışmaları sonucunda toplanmıştır. Doğal ortamlarında fotoğrafları çekilen
mantar örneklerine cinse ait türlerin teşhisinde önemli olan bazı kimyasallar (FeSO4, KOH, NH3 ve Fenol)
uygulanarak verdiği renk değişimlerinin yanı sıra morfolojik ve ekolojik özellikleri arazi defterine not
edilmiştir. Laboratuvara taşınan örnekler spor baskıları alınarak kurutulmuştur. Sporlar için melzer ayıracı,
kütikül yapısı için kongo kırmızısı ve sülfovanilin kullanılarak mikroskobik fotoğrafları çekilmiş ve teşhisleri
yapılmıştır. Daha sonra fungaryum materyali haline getirilen örnekler Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi,
Biyoloji Bölümü fungaryumunda saklanmaktadır.
Bulgular: Teşhisleri yapılan örneklerden Russula juniperina Ubaldi ülkemiz mikotası için yeni kayıt olarak
belirlenmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Günümüze kadar Russula cinsine ait ülkemizden kaydedilen takson sayısı bu çalışma
ile birlikte 125’e yükselmiştir.
Anahtar Kelimeler: Makrofunguslar, Russula, Biyoçeşitlilik, Türkiye, Yeni kayıt
Teşekkür: Bu çalışma Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinasyon Birimi
tarafından desteklenmiştir (Proje No: 13/140).
81
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P006
Carex Üzerinde Tespit Edilmiş Yeni Kayıt Mikrofunguslar
Mehmet Ufuk Özbek1, Makbule Erdoğdu2, Elşad Hüseyin2
1
Gazi Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ANKARA
Ahi Evran Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, KIRŞEHİR
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
2
Giriş: Phaeoseptoria cinsi Spegazzini tarafından 1908 yılında Phaeoseptoria papayae türü ile bilim
dünyasına tanıtılmıştır. Spegazzini bu cinsi kahve renkli sporlara sahip olması ile Septoria cinsinden
ayrılmıştır. Phaeoseptoria cinsi dünyada yaklaşık 50 tür ile temsil edilmektedir.
Septoria Sacc. anamorfik cinsi, kültür ve yabani bitkilerin birçoğunda hastalığa neden olan parazitik bitki
mikrofungus türlerini içerir. Bunlar genelde bitkinin yapraklarına, nadiren de çiçeklerine saldırarak buralarda
nekrotik görünümü çağrıştıran lekeler oluştururlar. Bitkiye verdiği bu zararlar, bitkinin canlılığını ve
biyolojik üretkenliğini olumsuz yönde etkiler. Septoria türleri, ekonomik açıdan önemli olan tahıl, ot, sebze,
süs bitkileri, tıbbi bitkiler, orman ağaçları, çalılar ve yabani bitkiler üzerinde parazit olarak yaşayan bitki
patojenleridir. Septoria cinsine ait türler dünya çapında yaygındır ve yaklaşık 2000'den fazla tür içerir.
Ülkemizde günümüze kadar 66 cinse ait 74 konukçu bitki türü üzerinde 81 Septoria türü kaydedilmiştir.
Gereçler ve Yöntemler: Mikromantarlarla enfekte olmuş bitki örnekleri Muğla’ dan toplanmıştır. Konukçu
bitki örnekleri herbaryum kurallarına uygun olarak kurutulmuştur. Konakçı bitki “Flora of Turkey and East
Aegean Islands” kullanılarak teşhis edilmiştir. Mantar örneklerinden hazırlanan preparatlar Leica DM E
araştırma mikroskobu ile incelenmiştir. Mikromantarlar ilgili kaynaklar kullanılarak teşhis edilmiştir.
Bulgular: Yapmış olduğumuz bu çalışma sonucunda Carex divulsa Stokes subsp. divulsa canlı yapraklarında
teşhis ettiğimiz Ülkemizde için yeni kayıt olan Phaeoseptoria caricicola (Sacc.) R. Sprague ve Septoria
caricis Pass. türlerinin karakteristik özellikleri aşağıda verilmiştir.
Phaeoseptoria caricicola (Sacc.) R. Sprague’ nin karakteristik özellikleri: Lekeler canlı yapraklarda, küresel
ya da düzensiz şekilli, 3-5 mm çapında, okra renkli, çevresi kahverengi bordürle çevrelenmiş. Piknidyumlar
yaprağın alt yüzeyinde, dokuya batık, sonraları dışarı açılan, küresel, tek lokuluslu, 120-130 µm çapında,
belirgin ostiollü, koyu kahverengi. Konidiumlar silindirik, iğimsi, uçlara doğru daralmış, 32-39 x 2,8-3,3 µm
boyutlarında, enine 4-8 septalı, çoğunlukla 7 septalı, septada boğumsuz, toplu haldeyken açık kahverengi, tek
tek sarımsı kahverengi.
Septoria caricis Pass.’ ın karakteristik özellikleri: Lekeler canlı yapraklarda, küresel ya da düzensiz şekilli, 26 mm çapında, gri renkli, çevresi kahverengi bordürle çevrelenmiş. Piknidyumlar lekelerin alt yüzeyinde,
genellikle yaprağın kurumuş uç kısımlarında, dokuya batık, sonraları dışarı açılan, küresel, tek lokuluslu, 70120 µm çapında, koyu kahverengi. Konidiumlar silindirik, iğimsi, uçlara doğru hafif daralmış, her iki ucu
yuvarlak, 25-30 x 2,7-3,9 µm boyutlarında, enine 1-3 septalı, çoğunlukla 1 septalı, septada boğumsuz, yağ
damlalı, renksiz.
Sonuç ve Tartışma: Carex divulsa Stokes subsp. divulsa canlı yapraklarında teşhis ettiğimiz Phaeoseptoria
caricicola (Sacc.) R. Sprague ve Septoria caricis Pass. türü Ülkemiz için yeni kayıttır. Phaeoseptoria cins
seviyesinde yeni kayıttır.
Anahtar Kelimeler: Yeni Kayıt, Mikrofungus, Septoria, Phaeoseptoria.
82
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P009
Türkiye’de Yayılış Gösteren Thlaspi (Brassicaceae) Cinsi Nomisma
Seksiyonuna Ait Taksonların Tohumları Üzerine Morfolojik ve
Anatomik Gözlemler
Mehmet Cengiz Karaismailoğlu, Almıla Çiftçi, Osman Erol, Orhan Küçüker
İstanbul Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Botanik Anabilim dalı, İSTANBUL
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Thlaspi L. cinsi, Türkiye’de 6 seksiyona ait 36 taksonla temsil edilmektedir. Cinsin
sınıflandırılmasında farklı yaklaşımlar bulunmaktadır. Meyer (1973 ve 1979)’in testa anatomisine
dayandırılan sınıflandırmasında Thlaspi 12 cinse ayrılmıştır. Bu sınıflandırma Meyer’in cins ayrımının
sadece tohum kabuğu anatomik karakterlerine göre yapılmasından dolayı ve yeterince kapsamlı olmadığını
düşünen bazı bilim adamları tarafından kabullenilmemiş, bazıları tarafından ise çeşitli moleküler
karakterlerle desteklenerek kabul edilmiştir. Bunun yanında, yapılan literatür araştırmasında, Türkiye’deki
Thlaspi cinsi Nomisma D.C. seksiyonuna ait taksonları içeren herhangi bir morfolojik ve anatomik çalışma
ile karşılaşılmamıştır.
Bu çalışmada, Türkiye’de yayılış gösteren Nomisma seksiyonuna ait taksonların tohum yapıları
morfolojik ve anatomik olarak ilk kez ayrıntılı olarak incelenmiş ve tohumların boyutları, şekli, rengi, yüzey
ornamentasyonları, antiklinal ve periklinal hücre duvarı yapıları, yüzey epidermal hücre yapıları, testa
kalınlığı, epidermis hücrelerinin yapısı ve kalınlığı, parenkima tabakasının yapısı ve kalınlığının
sınıflandırmaya katkısı araştırılmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Çalışılan taksonlar doğal lokalitelerinden alınarak İstanbul Üniversitesi Fen
Fakültesi Herbaryumuna getirilmiş ve depolanmıştır. Her takson, 100 tohum ile çalışılarak
değerlendirilmiştir. Makromorfolojik özellikler Olympus ZS51 mikroskobu ve Kameram imaging software
bilgisayar programı ile değerlendirilmiştir. Mikromorfolojik özellikler ise tohumların gümüş yapıştırıcı ile bir
tabla üzerine yapıştırılması ve altınla kaplanmasıyla, JEOL-Neoscope-5000 Taramalı Elektron
Mikroskobunda çalışılmıştır.
Anatomik çalışmada ise, tohumların orta bölgesinden tam otomatik bir mikrotom ile enine kesitler
alındı. Kesitler çeşitli alkol ve ksilol serilerinden geçirilerek hematoksilen ile doku boyama cihazında
boyandı. Entellan ile kapatılarak daimi hale getirilen kesitlerde; tohumların testa yapıları Olympus CX21FS1
mikroskobu ve Kameram imaging software bilgisayar programıyla ayrıntılı olarak çalışılmıştır.
Bulgular: Bu çalışmada, Türkiye’de doğal olarak yetişen Thlaspi cinsi Nomisma seksiyonuna ait taksonlar
arasındaki ilişki tohumların morfolojik ve anatomik karakterleri bakımından incelenmiştir. Makromorfolojik
olarak, incelenen taksonların ikisinin de tohumlarının rengi koyu kahverengi ve tohum yüzeyleri çizgilidir.
Tohum şekli T. arvense’de oval, T. huetii’de ise eliptiktir. Mikromorfolojik olarak, tohum yüzey
ornamentasyonu T. arvense’de reticulate-foveate, T. huetii’de ise reticulate’dır. Yüzey epidermal hücrelerinin
yapısı ise T. arvense’de penta-hexagonal, T. huetii’de ise oblong rectangular. Bunun yanında, antiklinal hücre
duvarı her iki taksonda da batık iken, periklinal hücre duvarı T. arvense’de düz veya dışbükey iken, T.
huetii’de ise sadece dışbükeydir. Anatomik olarak, incelenen taksonların tohumların da en dışta poligonal
hücrelerden oluşan iki sıralı epidermis tabakası gözlenmiştir. Bunun yanında, testa kalınlığı; T. arvense’de
123.7±4.6 µm, T. huetii’de ise 138±7.2 µm olarak ölçülmüştür. Parenkima tabakası; T. arvense’de 54.2±3.9
µm kalınlığında tek sıralı, dikdörtgen şeklindeki hücrelerden, T. huetii’de ise 67.8±8.7 µm kalınlığında iki
veya 3 sıralı yassı veya dikdörtgen şeklindeki hücrelerden oluştuğu belirlenmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Türkiye’deki Thlaspi cinsi Nomisma seksiyonuna ait taksonların tohum karakteristik
özellikleri ilk kez ayrıntılı olarak incelenmiştir. Çalışılan taksonlar makromorfolojik olarak; tohum şekli ve
boyutları, mikromorfolojik olarakta; tohum yüzey ornamentasyonu, periklinal hücre duvarlarının yapısı
değişkenlik göstermiştir. Anatomik olarak ise testa kalınlığı, epidermis tabakalarının yapısı ve parenkima
tabakasının yapısı ve kalınlığı taksonlar arasında değişkenlik göstermiştir.
Anahtar Kelimeler: Thlaspi, Tohum, SEM, Anatomi, Türkiye
83
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
84
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P010
Türkiye'de Yetişen Noccaea (Brassicaceae) Taksonların Güncel Durumu
Kurtuluş Özgişi1, Atila Ocak1, Burcu Tarıkahya Hacıoğlu2, Barış Özüdoğru3
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Fen- Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, ESKİŞEHİR
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Tarla Bitkileri Merkez Araştırma Enstitüsü, ANKARA
3
Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 06800, Beytepe, ANKARA
Sorumlu Yazar e-posta: [email protected]
1
2
Giriş: Noccaea Moench cinsi gerek sahip olduğu takson sayısı gerekse de farklı araştırmacıların farklı
yaklaşımlar izlemesi sonucu sınıflandırmasında oluşan karmaşadan dolayı Brassicaceae familyası içerisinde
sistematik açıdan en problemli cinslerden birisidir.
Noccaea türlerinin çoğu daha önce Thlaspi L. cinsi içerisinde değerlendirilmekteyken son yıllarda Thlaspi
cinsinin taksonomik olarak sınırlarını belirlemeye yönelik çalışmalar, Noccaea cinsine ait olması gereken
türlerin farklı cinsler içerisinde de sınıflandırıldığını göstermektedir.
Türkiye Florası’nın 1965 yılında yayınlanan ilk cildinde I. C. Hedge, Thlaspi cinsine ait 25 taksonu 6 farklı
seksiyon altında değerlendirmiş, Noccaea cinsi ise hiç belirtilmemiştir. 1973 ve 1979 yılında Friedric Kharl
Meyer Thlaspi cinsini 11 farklı cinse ayırmıştır; fakat 1988 yılında yayınlanan Türkiye Flora'sının ilk eki
(supplement) olan 10. Ciltte Meyer’in ileriye sürdüğü bu sistem kabul edilmemiştir. Thlaspi cinsine ait 10
yeni takson daha Türkiye Florası'na eklenmişayrıca Meyer'in Türkiye'den tespit ettiği 14 farklı tür, Greuter
ve Burdet'in yapmış olduğu çalışma referans alınarak Thlaspi cinsi altında ele alınmıştır.
Türkiye florasının 1. ve 10. cildinde yer alan bazı türler ise Syrenopsis Jaub. & Spach cinsine aktarılmıştır
Aynı şekilde Thlaspi cinsi içerisinde yer alan bazı taksonlarda Noccaaea cinsine aktarılmıştır
Bütün bu kargaşayı ortadan kaldırabilmek adına, Noccaea cinsindeki hem sistematik ve filogenetik
sorunlarını çözmek hem de Türkiye’de yetişen taksonları revize etmek amacıyla 2015 yılının Mart ayından
itibaren “Noccaea Moench (Brassicaceae) Cinsinin Filogenisi ve Türkiye'de Yetişen Taksonların Revizyonu”
isimli proje çalışmalarına başlanmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Gerek Brassicaceae için familya düzeyinde yapılan moleküler filogenetik
çalışmalar, gerekse de Noccaea ve yakın ilişkili cinsleriyle yapılan filogeni, revizyon ya da sinopsis
çalışmaları değerlendirilerek, cinsin Türkiye yetişen taksonları için son durumu ele alınmış ve cinsle ilgili
temel konseptler tartışılmıştır.
Sonuç ve Tartışma: Türkiye Bitkileri Listesi’ne göre 16 taksonla temsil edilen Noccaea cinsi yürütülmekte
olan revizyon çalışmasında Meyer’in sistemindeki Thlaspi s.str. ve Noccidium cinsleri kabul edilip geri kalan
bütün segregatlar ile Brossardia, Coluteocarpus ve Aethionema cinsinin bazı üyeleri (Ae. caespitosum
(Boiss.) Boiss., Ae. iberideum (Boiss.) Boiss. ve Ae.oppositifolium (Pers.) Hedge) Noccaea cinsinin içinde
kabul edilmiştir. Al-Shehbaz’a göre Noccaeae cinsi içerisinde olduğu düşünülen fakat formal olarak herhangi
bir kombinasyon yapılmayan Pseudosempervivum cinsi ise bu cinsin dışında tutulmuş ve nihayi karar
yapılacak olan filogenetik analizlerin sonrasına bırakılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Brassicaceae, Filogeni, Noccaea, Taksonomik Revizyon.
85
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P011
Türkiye’de Yayılış Gösteren Ricotia L. (Brassicaceae) Taksonları
Arasında Morfolojik ve Anatomik Karakterlere Dayalı Filogenetik
Akrabalık İlişkileri
M.Yavuz Paksoy1, Emre Sevindik2, Selami Selvi3, Fatih Coşkun4
Tunceli Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, TUNCELİ
Adnan Menderes Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarımsal Biyoteknoloji Bölümü, AYDIN
3
Balıkesir Üniversitesi, Altınoluk Meslek Yüksekokulu, Tıbbi Aromatik Bitkiler Programı, BALIKESİR
4
Balikesir Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, BALIKESİR
Sorumlu Yazar: [email protected]
1
2
Giriş: Ricotia L. (Brassicaceae) cinsi Türkiye’de 5’ i endemik 6 taksonla temsil edilmektedir. Bu taksonlar;
R. tenuifolia Sibth. & Sm., R. sinuata Boiss. & Heldr, R. carnosula Boiss. & Heldr, R. davisiana B.L. Burtt,
R. varians B.L. Burtt ve R. aucheri (Boiss.) B.L. Burtt’ dur. Bu çalışmada, Türkiye’de yayılış gösteren
Ricotia cinsinin morfolojik ve anatomik karakterlere dayalı filogenetik akrabalık ilişkileri araştırılmıştır.
Çalışmada dış grup olarak, Chrysochamela elliptica (Boiss.) Boiss. ve Chrysochamela noeana (Boiss.) Boiss
kullanılmıştır.
Gereçler ve Yöntem: Morfolojik çalışmalardan 24 karakter ve anatomik çalışmalardan ise 12 karakter
olmak üzere toplam 36 karakter kladistik analizlerde kullanılmıştır. Anatomik karakterler, gövde ve
yaprakların enine ve yüzeysel kesitlerinden elde edilmiştir. Maximum parsimony kriteri ile Dallandır-veBağla algoritması kullanılarak yapılan veri setinin analizi 87 eşit şekilde parsimoni gösteren en tutumlu (most
parsimonious) ağacı vermiştir. Bazı dallar Çoğunluk Uyumluluk metodu algoritması kullanılarak yapılan
Bootstrap analiziyle desteklenmiştir.
Bulgular: Morfolojik ve anatomik veri setlerine dayalı oluşturulam maksimum parsimony ağacı 2 klad’dan
oluşmaktadır. Klad 1, R. tenuifolia, R.sinuata ve R. carnosula’dan oluşan monofiletik bir gruptur. Bu grup %
54’lük boostrap değeri ile desteklenmiştir. Klad 2, R. davisiana, R.aucheri ve R. varians’dan meydana gelmiş
olup, %54’lük boostrap değeri ile desteklenmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Sonuç olarak, Morfolojik ve anatomik veri setlerine dayalı elde edilen maksimum
parsimony ağaçları sonuçları uygun çıkmış ve Ricotia cinsinin morfo-filogenisi ilk defa bu çalışmayla
akrabalık derecelerine göre sınıflandırılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Anatomi, morfoloji, Ricotia, parsimoni, filogenetik
86
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P012
Lamium L. (Lamiaceae) Cinsi Polen Morfolojisinin Sistematik ve
Filogenetik Önemi Üzerine Bir Çalışma
Zeynep Atalay1, Ferhat Celep2, Bilgehan Bilgili3, Musa Doğan1
Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyolojik Bilimler Bölümü, ANKARA
2
Gazi Üniversitesi, Polatlı Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ANKARA
3
Kastamonu Üniversitesi, Orman Fakültesi, KASTAMONU
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
Giriş: Lamium L. cinsi Lamiaceae familyasının ve Lamioideae alt familyasının tip cinsidir. Bu cinsin doğal
yayılış alanı Avrupa, Asya ve Kuzey Afrika’dır. Cinsin gen merkezi İran-Turan ve Akdeniz fitocoğrafik
bölgelerinde yer almaktadır. Lamiaceae familyasında pek çok cins üzerinde palinolojik çalışmalar olmasına
rağmen, alt familyanın tip cinsi olan Lamium üzerine bu çalışmalar oldukça kısıtlıdır. Taksonomik olarak
problemli olan bu cinsin polen morfolojisinin belirlenmesi ve bu karakterlerin sistematik ve filogenetik
öneminin ortaya konması temel amaçtır.
Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmada, 43 tanesi Türkiye’de yetişen ve araziden toplanan taze örnekler ile 5
tanesi çeşitli herbaryumlardan alınan toplam 48 takson çalışılmıştır. Türlerin palinolojik özellikleri
Wodehouse yöntemi ile hazırlanan preperatlarla ışık mikroskobunda ve yüzey ornemantasyonu belirleme
çalışmaları Taramalı Elektron Mikroskopu yardımı ile yapılmıştır. Belirlenen polen karakterleri üzerinden
ölçümler alınmıştır.
Bulgular: Lamium cinsinin polen morfolojisi, dünya ölçeğinde ilk kez çalışılmıştır. Lamium türleri küçükorta büyüklükte polenlere sahip olup, 3 yarıklı ve genel olarak oblate-sphreoidal şekle sahiptir. Çalışılan
taksonlarda temel olarak iki tip yüzey ornamentasyonu gözlemlenmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Elde edilen bulgulardan, yüzey ornemantasyonu özellikle seksiyon seviyesinde ayırt
edici bir karakter olarak belirlenmiştir. Yapılan çalışmanın sonuçları, en güncel moleküler filogenetik
çalışmalar ile kıyaslanmış ve daha önceden yapılan cinsiçi sınıflandırmaya dair yorumlamalarda
bulunulmuştur. Yapılan çalışma ile cinsin monofilisi desteklenmektedir.
Anahtar Kelimeler: Lamium, polen, mikromorfoloji, palinoloji, sistematik
Teşekkür: TUBITAK 112 T 131 Nolu projeye teşekkür ederiz.
87
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P013
Çankırı-Korubaşı Tepe ve Civarındaki Jipsli Alanların Endemik
Bitkileri
Gamze Tuttu
Çankırı Karatekin Üniversitesi, Orman Fakültesi, Orman Mühendisliği Bölümü, Orman Botaniği ABD,
ÇANKIRI
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Çalışma alanımız Çankırı il sınırları içerisinde, Çankırı ile Eldivan ilçesi arasında kalan Korubaşı Tepe
(1199 m) ve civarını kapsamaktadır. A4 karesinde bulunan alan Türkiye’nin 144 Önemli Bitki Alanından
(ÖBA) biri olan “Çankırı’nın Jipsli Tepeleri” nin kuzeybatı kısmını içermektedir. Çalışma alanında şimdiye
kadar bir floristik çalışmanın yapılmamış olması, alanın jipsli toprak yapısına sahip olması nedeniyle birçok
dar yayılışlı ve endemik türün olabileceğinin düşünülmesi alanın seçiminde etkili olmuştur. Bu çalışmanın
amacı; Çankırı-Korubaşı Tepe ve civarındaki jipsli alanlarda bulunan endemik taksonları ortaya koymaktır.
Gereçler ve Yöntemler: Araştırmamızın materyalini Mart 2010- Mart 2011 tarihleri arasında ÇankırıKorubaşı Tepe ve civarındaki jipsli alanlardan toplanan otsu ve odunsu bitki örnekleri oluşturmaktadır.
Toplanan bitki örnekleri herbaryum tekniklerine göre kurutulup ISTO herbaryumuna konulmuştur. Bitkilerin
teşhislerinde Flora of Turkey and the East Aegean Islands Vol. 1-9, Flora of Turkey and the East Aegean
Islands (Suppl. I-II) kullanılmıştır. Karşılaştırma materyali olarak ISTO herbaryumu koleksiyonundan
faydalanılmıştır. Araştırma alanında bulunan endemik türlerin tehlike durumları ise “Türkiye Bitkileri
Kırmızı Kitabı” ile belirlenmiştir.
Bulgular: Toplanan bitki örneklerinin değerlendirilmesi sonucunda 357 takson tespit edilmiş olup bunlardan
55 tanesi endemiktir. Endemizm oranı % 15,4’tür. En fazla endemik taksona sahip olan familyalar
Asteraceae (8 takson) ve Caryophyllaceae (7 takson) familyalarıdır. Endemik taksonların fitocoğrafik
bölgelerine bakıldığında İran-Turan elementlerinin (41 takson) çoğunlukta olduğu görülmüştür. Endemik
taksonların tehlike kategorileri incelendiğinde; 49 taksonun LC (En az endişe verici), 2 taksonun NT (Tehdit
altına girebilir), 2 taksonun VU (Zarar görebilir), 1 taksonun EN (Tehlikede) ve 1 taksonun da CR (Çok
tehlikede) kategorisinde olduğu belirlenmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Çalışma sonucunda alanda toplam 55 endemik takson belirlenmiştir. Araştırma alanında
bulunan endemik bitkilerin çoğu için bir tehlike söz konusu değildir. Gypsophila germanicopolitana (CR)
kategorisinde, Linum mucronatum subsp. gypsicola var. gypsicola (EN) kategorisindedir. Arazi
çalışmalarında bu taksonların çok az sayıda ve sadece arazinin belli bölgelerinde bulunduğu gözlenmiştir. Bu
taksonlar jipsli alanlara özgü dar yayılışlı endemikler oldukları için yaşam alanları yetişme ortamı şartları ile
sınırlanmıştır bu nedenle yüksek risk altındadırlar. Cyanus germanicopolitanus ile Campanula pinnatifida
var. germanicopolitana ise (VU) kategorisinde olup şu an için bir tehlike arz etmemektedir ancak bu endemik
taksonların da yaşam alanı sadece jipsli alanlar olduğundan uzun vadede tehdit altında bulunmaktadır.
Alanda otlatma yapılması ve jipsli tepelerin tarım alanlarına dönüştürülmesi de endemik taksonlar için büyük
bir tehlikedir.
Anahtar Kelimeler: Çankırı, Korubaşı Tepe, Jipsli Alanlar, Endemik, Flora
88
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P014
Reseda coodei’nin (Resedaceae) Yeniden Keşfi
Emre Çilden, Şinasi Yıldırımlı
Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 06800, Beytepe, ANKARA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş : Resedaceae (Gerdanlıkgiller) familyası kuzey yarımkürenin ılıman ve subtropikal bölgelerinde yayılış
gösterir ve dünyada 6 cins ve yaklaşık 85 tür ile temsil edilir. Bu familya ülkemizde sadece Reseda cinsi ile
temsil edilmekte olup 19 tür, 7 endemik tür (% 30.4) ve 10 endemik takson (% 43.5) olmak üzere 23 takson
ile Türkiye’de doğal olarak yetişmektedir. Akdeniz havzası ve Anadolu-Turan bitki coğrafyası merkezli bir
yayılışa sahip olan ve dünyada yaklaşık 65 türle temsil edilen Reseda L. cinsine ait bitkiler tek veya çok
yıllık, otsu formda olup genellikle kireçli topraklarda ve kurak habitatlarda yaşamaktadır. Resedaceae’nin tür
çeşitliliği, endemizm sayısı ve filogenetik ilişkileri, familyanın dünya üzerinde farklılaştığı ana merkezler
olarak Batı Akdeniz ve Doğu Akdeniz-Güneybatı Asya’yı işaret etmektedir. Türkiye’deki Reseda takson
sayısının çevre ülke floralarıyla karşılaştırılması sonucu dünyada en fazla sayıda Reseda türünün bulunduğu
ülkenin Türkiye olduğu anlaşılmaktadır.
Bu çalışmada, ilk toplanışından yaklaşık 50 yıl sonra, Mersin’de yapılan arazi çalışmaları sırasında birinci
yazar tarafından ilk kez toplanan R. coodei Hub.-Mor. türünün morfolojik özellikleri hakkında bilgi
verilmektedir.
Gereçler ve Yöntemler: Çalışma materyalini 2013 ve 2014 vejetasyon dönemlerinde yapılan arazi
çalışmalarında toplanan bitki örnekleri oluşturmaktadır. Toplanan bitkiler otluk tekniklerine göre hazırlanmış
ve ilgili literatürler ışığında teşhis edilmiştir. Toplanan örnekler Hacettepe Üniversitesi Herbaryumu (HUB)
ve Yıldırımlı Otluk’unda (YO) saklanmaktadır.
Bulgular: Bir Anadolu endemiği olan Reseda coodei ilk kez 1965’te Huber Morath tarafından Burdur’dan,
daha sonra 1966’da Sorger tarafından Mersin’den toplanmış ve 1967 yılında bilim dünyasına tanıtılmıştır.
1993’te Nydegger tarafından Mersin’den toplanan R. coodei türünün varlığına ilişkin bilgi Türkiye ve Ege
Adaları florası ile Türkiye Bitkileri Listesi’nde bulunmamakta birlikte sadece Ot Sistematik Botanik
Dergisi’nin Resedaceae korolojisinde belirtilmektedir. Türk araştırmacıların, varlığından bilgi sahibi
olmadıkları bir türdür. R. coodei, Resedaceae familyasının içinde, tohumlarının büyüklüğü ve testa kırışıklığı
ile tipik olan Phyteuma seksiyonu içinde yer almaktadır. Bu çalışmada, örneklerin morfolojik betimleri
genişletilmiş, tohum yüzeyi taramalı elektron mikroskobuyla (SEM) fotoğraflanmıştır. Ayrıca, aynı
seksiyonu paylaştığı yakın türlerin morfolojik özellikleri ile yapılan karşılaştırmalı analizler ışığında R.
coodei’nin, Abdallah ve DeWit’in belirttiği gibi R. armena var. scabridula’nın sinonimi olmadığı ve ayrı bir
tür olduğu sonucuna varılmıştır. Böylece Anadolu’nun önemli endemik türlerinden biri olan R. coodei’nin
taksonomik durumu güncellenmiştir.
Anahtar kelime: Resedaceae, R. coodei, morfoloji, Türkiye.
Teşekkür: Bu çalışma Hacettepe Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinasyon Birimi’nin 013
D04 601 003 numaralı ve “Türkiye’deki Reseda L. (Resedaceae) Cinsinin Taksonomisi” adlı projesince
desteklenmektedir.
89
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P015
Afyonkarahisar Çevresinde Doğal Olarak Yetişen Bazı Geofitler
Ahmet Serteser, Mustafa Kargıoğlu
Afyon Kocatepe Üniversitesi, Fen-Edb. Fakültesi, Biyoloji Bölümü, AFYON
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Çalışma alanı, Ege Bölgesi İç-Batı Anadolu’da Afyonkarahisar sınırları içinde bulunup grid sistemine
göre B3 karesine girmektedir. Şimdiye kadar Afyonkarahisar' ın yakın civarında Sultan Dağları (Baytop ve
Dökmeci, 1978), Köroğlubeli Vejetasyonu (Çetik ve Vural, 1979) Afyon Başkomutan Tarihi Milli Parkı
Vejetasyonu (Vural, Ekim, İlarslan ve Malyer, 1985), Emirdağı Step Vejetasyonu (Kurt, 2002), Kumalar
Dağı Florası (Akçicek, 2003), Ahır Dağı Florası (Kargıoğlu, 2003), Emir Dağları Kuzey Yarısı Florası (Köse
ve Ocak, 2004), Emir Dağları Güney Yarısı Florası (Kocabıçak, Serteser ve Kargıoğlu, 2009) vb.
çalışmalarına rastlandı.
Çalışma alanı “Az yağışlı soğuk Akdeniz” biyoiklimine sahiptir. Alanda “Doğu Akdeniz Tipi” yağış rejimi
görülmektedir.
Çalışma alanında çoğunlukla, Kahverengi Orman, Kireçsiz Kahverengi, Koluvyal ve Kahverengi, Büyük
Toprak Grupları bulunmaktadır. Irano-Turanian floristik bölgesi içindeki çalışma alanından yaklaşık 120
vasküler toprak altı gövdeli geofit teşhis edildi.
Bu çalışmada, Afyonkarahisar çevresini kuşatan Karakuş Dağı, Sultan Dağları, Emir Dağları, Ahır Dağları
Kumalar Dağı ve Akdağ' da doğal olarak yetişen geofitlerin belirlenmesi, sözkonusu alanlardaki tür
çeşitliliğinin tespiti, endemik türlerin saptanması ve Afyonkarahisar florasına katkı sağlanması
amaçlanmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Bitkilerin teşhisinde Davis (1965-1985), Davis et al. (1988) ve Güner et al. (2000)’
in “Flora of Turkey and the East Aegean Islands”, Güner et al. (2012)’ in "Türkiye Bitkileri Listesi (Damarlı
Bitkiler)" eserleri esas alındı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) herbaryumundan da yararlanıldı.
Vejetasyon, Braun-Blanquet (1932) yöntemi' ne göre sınıflandırıldı. İklim verileri Meteoroloji Gn. Md.
(2012) ’den, jeolojik ve hidrojeolojik bilgiler M. T. A. (1963)' ın eserlerinden alındı.
Bulgular: Çalışma alanı “Kurak soğuk Akdeniz” biyoiklimine sahiptir. Alanda “Doğu Akdeniz Tipi” yağış
rejimi görülmektedir. Çalışma alanında Kahverengi Orman, Kireçsiz Kahverengi, Koluvyal ve Kahverengi,
Büyük Toprak Grupları ile arazi tipi olarak sazlıklar ve bataklıklar bulunmaktadır. Irano-Turanian floristik
bölgesi içindeki çalışma alanından yaklaşık 120 vasküler toprakaltı gövdeli geofit bitki teşhis edildi.
Sonuç ve Tartışma: Araştırma alanında tanımlanan baskın potansiyele sahip toprakaltı gövdeli geofitlerin
familyaları Alliaceae (21 takson), Amaryllidaceae (3 takson), Asparagaceae (33 takson), Butomaceae (1
takson), Colchicaceae (7 takson), Iridaceae (19 takson), Liliaceae (12 takson), Orchidaceae (18 takson),
Papaveraceae (3 takson) ve Xanthorrhoeaceae (3 takson)' dir. Bu geofitlerin 53 tanesi Akdeniz, 15 tanesi
Iran-Turan ve 9 tanesi de Avrupa Sibirya elementidir. Yaklaşık 120 geofitten 26 tanesi ise Türkiye için
endemiktir. Bu endemiklerden IUCN (2006) sınıflamasına göre 3 tanesi "VU", 2 tanesi "NT" ve 21 tanesi de
"LC" kategorisindedir.
Anahtar Kelimeler: Flora, Geofit, Endemik, Afyonkarahisar.
90
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P016
Türkiye’ de Yayılış Gösteren Bazı Brassicaceae Familyasına Ait Türlerin
Polen Morfolojileri
Ayşe Erden1, Yusuf Menemen2
1
Kırıkkale Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji Anabilim Dalı, Yahşihan, KIRIKKALE
2
Kırıkkale Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Yahşihan, KIRIKKALE
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Brassicaceae familyası ülkemizde 97 cinse ait 606 tür ile temsil edilmektedir. Bu çalışmada Türkiye’
de Kırıkkale ilinde yetişen 10 taksonun (Isatis glauca Aucher ex Boiss subsp.glauca, Crambe tataria,
Matthiola longipetala, Cardaria draba, Lepidium perfoliatum, Descurania sophia, Diplotaxis tenuifolia,
Malcolmia africana, Aubrieta deltoidea, Sisymbrium altissimum) palinolojik özellikleri ışık ve taramalı
elektron mikroskobu ile incelenerek taksonlar arasındaki farklılıklar belirlenmiştir.
Gereçler ve Yöntemler: Çalışmada kullanılan bitkiler Kırıkkale ili ve çevresinden 2012-2014 yılları
arasında toplanmıştır. Morfolojik çalışmalar kapsamında teşhis edilen bitkiler herbaryum örneğine
dönüştürülerek ADO herbaryumunda muhafaza edilmektedir. Taksonlara ait herbaryum örneklerinden elde
edilen çiçeklerden asetoliz yöntemi ile polen preparatları hazırlanmıştır. Polenlerin ekvatoryal eksen, polar
eksen, kolpus boyu ve eni, ekzin ve intin kalınlıkları ölçülmüştür. Işık mikroskobu ölçümleri Kırıkkale
Üniversitesi Biyoloji Bölümünde bulunan Olympus CH20 marka mikroskopta yapılmış ve mikrofotoğrafları
Nikon Coolpix 5000 fotoğraf makinası ile çekilmiştir. Polenlerin taramalı elektron mikroskobunda(SEM)
incelenmesi için stablar üzerine yerleştirilen polenler altınla kaplanmıştır. Polenlerin yüzey
ornementasyonunu belirlemek için Kırıkkale Üniversitesi Bilimsel Araştırmalar Laboratuvarında JEOL JSM5600 model taramalı elektron mikroskobu (SEM) ile mikrofotoğrafları çekilmiştir.
Bulgular: Bu çalışmada Brassicaceae familyasına ait 10 taksonun polenleri incelenmiştir. Taksonların genel
polen tipi trikolpat, polen şekilleri; prolat, subprolat ve prolat-spheroidal olarak tespit edilmiştir. Ekzin yüzey
ornementasyonunun ise bütün türlerde retikulat olduğu saptanmıştır. Polar eksen 12,5- 25 µm arasında,
ekvatoryal eksen 11,5-21 µm arasındadır. Polenler Aubrieta deltoidea ve Lepidium perfoliata’da prolat;
Isatis glauca subsp.glauca, Crambe tataria,ve Matthiola longipetala’ da subprolat; diğer taksonlarda ise
prolat-sferoidal şekildedir.
Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma sonucunda taksonlar arasındaki benzerlik ve farklılıklar hem ışık
mikroskobu hem de taramalı elektron mikroskobu yardımıyla ortaya konulmuştur. Elde edilen veriler
sonucunda polenlerin şekli, polen tipi, polenlerin ekzin yüzey süslenmesi belirlenmiştir. Araştırma sonuçları
bütün taksonlarda polen tipi ve ornementasyonun aynı olduğunu gösterse de polenlerin büyüklükleri ve
polen şekli, retikulatlığın lümen çapına bağlı olarak artıp azalması gibi özelliklerden dolayı bu taksonların
birbirlerinden polen morfolojileri kullanılarak da ayrılabilecekleri ortaya konulmuştur.
Anahtar kelimeler: Brassicaceae, Cruciferae, polen, SEM, ışık mikroskobu.
91
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P017
Artvin ilinde Doğal olarak Yayılış Gösteren Bazı Endemik ve Nadir
Bitkilerin Kromozom Sayıları
Melahat Özcan, Özgür Eminağaoğlu
Artvin Çoruh Üniversitesi, Orman Fakültesi, Orman Mühendisliği Bölümü, ARTVİN
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Amaç: Türkiye’de yaklaşık 11707 adet bitki taksonu yayılış göstermektedir. Bu taksonlardan 3650’si
endemik olup endemizm oranı %31.82’dir. Artvin ili sahip olduğu 2975 bitki taksonu ile ülkemizin floristik
açıdan en zengin illerinden biridir. Bu taksonlardan 206’sı endemik olmak üzere toplam 561’i nadirdir. Bu
çalışmayla Artvin’de doğal olarak yayılış gösteren 9 adet endemik veya nadir bitki taksonu (Psephellus
pecho (Albow) wagenitz, Cyanus woronowii (Bornm. ex Sosn.) Soják., Chesneya elegans Fomine, Cousinia
woronowii Bornm., Linaria genistifolia ssp. artvinensis P.H. Davis, Morina persica var. decussatifolia Erik
& Demirkuş, Salvia rosifolia Sm., Sisyrinchium angustifolium Mill., Veronica liwanensis K.Koch)’ nun
kromozom sayılarının tespit edilmesi amaçlanmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Çalışmada kullanılan bitki materyalleri Artvin iline bağlı değişik lokalitelerden
2012 ile 2014 yılları arasında vejetasyon dönemlerinde toplanmıştır. Toplanan örnekler kurutularak
herbaryum materyali haline getirilmiştir. Bitkilerden elde edilen tohumlar sitolojik incelemeler için
kurutulmuş ve stok edilmiştir. Kromozom sayımlarında aktif kök uçları kullanılmış ve ezme metodu ile daimi
kromozom preparatları yapılmıştır. Her bir taksona ait daimi preparatlardan kromozom sayımları yapılmış ve
kromozomları iyi dağılmış olanlar DP73 kamera ataçmanlı Olympus BX53mikroskobu ile fotoğraflanmıştır.
Bulgular: Sitolojik incelemeler sonucunda tüm taksonların somatik metafaz kromozomları tespit edilmiş ve
kromozom sayılarının 2n=14 ile 2n=32 arasında olduğu görülmüştür.
Sonuç: Bu çalışma ile Artvin’de yayılış gösteren taksonlardan 5 tanesinin kromozom sayıları bilim dünyası
için ilk defa verilmiş, ayrıca iki takson için farklı ploidi seviyeleri tespit edilmiştir. Elde edilen tüm veriler
tüm taksonlar için literatür ile karşılaştırılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Endemik, kromozom sayısı, mitoz, Artvin.
Teşekkür: Bu çalışma, Artvin Çoruh Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi (BAP) tarafından
desteklenmiştir (Proje No: 2012.F15.02.21).
92
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P018
Lactuca intricata Boiss. (Asteraceae) Türünün Filogenetik Durumu
Murat Erdem Güzel1, Kamil Coşkunçelebi1, Serdar Makbul2
1
Karadeniz Teknik Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, TRABZON
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, RİZE
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
2
Giriş: Gerek cins gerekse tür düzeyinde yapılan ekleme ve aktarmalarla takson sayısı sürekli değişen Lactuca
L. cinsi ülkemizin hemen hemen her bölgesinde yayılış göstermektedir. Bir Doğu Akdeniz Elementi olan L.
intricata Boiss. ülkemizin G. Marmara Bölümü, Asıl Ege Bölümü, Konya Bölümü ve Akdeniz bölgesinde
yayılış göstermektedir. Bu tür aken özelliklerinden dolayı merkez Lactuca içerisinde değerlendirilmiştir.
Bununla beraber türün habitusu ve diğer morfolojik özellikleri merkez Lactuca’lardan oldukça farklılıklar
göstermektedir. Bu çalışmada L. intricata’nın nrDNA ITS verilerine göre filogenetik durumunun
belirlenmesi amaçlanmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: KTUB herbaryumunda bulunan 13 taksona ait 22 örnekten elde edilen sağlıklı
yapraklar DNA izolasyonunda kullanılmıştır. Total DNA izolasyonu literatürde mevcut olan yöntemlere göre
yapılmıştır. ITS4 ve ITS5 evrensel primerleri kullanılarak çoğaltılan nrDNA ITS bölgesinin dizin analizi
hizmet alımı yoluyla yapılmıştır. Elde edilen dizinlerin hizalanması ve filogenetik analizler bilgisayar
programları aracılığı ile yapılmıştır.
Bulgular: Bu çalışmada üç farklı popülasyonu incelenen L. intricata taksonunun nrDNA ITS bölgesi
uzunluğunun 638 ile 640 bç, % GC içeriğinin ise 54,4 ile 54,5 arasında değiştiği tespit edilmiştir. Ayrıca
incelenen nrDNA ITS bölgesinin toplam 13 delesyona sahip olduğu da bulunmuştur.
Sonuç ve Tartışma: L. intricata morfolojik olarak L. undulata’ya benzemektedir. Moleküler analizler L.
intricata’nın L. undulata ile kardeş tür olduğunu göstermektedir. Bununla beraber ülkemize ait 22 örnek
üzerinden elde edilen filogenetik ağaçta L. intricata ve L. undulata taksonları diğer merkez Lactuca
taksonlarından ayrı kolda yer aldığı tespit edilmiştir. Bu durum aken özellikleri esas alınarak oluşturulan
merkez Lactuca üyelerinin pozisyonlarının moleküler veriler ile tam olarak örtüşmediğini göstermektedir.
Anahtar kelimeler: ITS, Lactuca, nrDNA, Türkiye
Teşekkür: Bu çalışma TÜBİTAK kaynaklarıyla yürütülmüştür.
93
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P019
Caryophyllaceae Familyasından Türkiye Florası İçin Yeni Bir Tür
Kaydı; Bufonia kotschyana
Mehmet Fırat
Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Biyoloji Bölümü, VAN
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Bufonia cinsi dünyada Asya ve Avrupa da yaklaşık 34 türle, Türkiye florasında ise bu cins 7 türle
temsil edilmektedir. Taksonomik olarak Cerastium ve Sagina cinslerinden ayrılmaktadır. Fakat taç ve çanak
yaprak sayısı, kapsülün açılışı ve yaprak dizilişi bu cinslerden farklıdır. Bu çalışma ile hala dinamik ve tam
olarak tespit edilememiş olan Türkiye Florasına katkı sağlamak amaçlanmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Çalışma materyalleri 2014 yılında Eylül ayında yapılan floristik çalışmalarda,
Türkiye Florasında kullanılan kareleme sistemine göre B9 karesinde bulunan Van ilinde toplanmıştır.
Toplanan örnekler arazide herbaryum kurallarına uygun olarak preslenmiş, lokalite bilgileri ve populasyon
gözlemleri dikkatlice kayıt altına alınmış ve bitkilerin doğal ortamında makro ve genel fotoğrafları
çekilmiştir. Flora of Turkey and the East Aegean Islands adlı eserdeki taksonlar ile karşılaştırılmış, Flora
Iranica kullanılarak teşhis edilmiş ve Türkiye Florası için yeni kayıt olduğu tespit edilmiştir. IPNI (The
International Plant Name Index) veri tabanından adı kontrol edilmiştir. Türe ait detaylı betim, ayırt edici
karakterlerin ayrıntılı resimleri ile Türkiye ve Dünyadaki yayılışlarını gösteren haritalar hazırlanmıştır.
Bulgular: Bufonia kotschyana Boiss., dünyada sadece İran’da bulunmaktadır. Ülkemizde ise Van ilende
yayılış gösterdiği bu çalışma ile tespit edilmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Bufonia cinsi ülkemizde 8 takson ile temsil edilmektedir. Bu yeni kayıtla birlikte
ülkemizdeki takson sayısı 9’a çıkmıştır. Böylece hem bitkileri hakkında sınırlı bilgi bulunan Van florasına,
hem de Türkiye florasına katkı sağlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Van, Bufonia kotschyana, yeni kayıt
94
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P020
Türkiye Florası İçin Apiaceae Familyasından Yeni Bir Tür Kaydı;
Ferula pseudalliacea
Mehmet Fırat
Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Biyoloji Bölümü, VAN
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Hala dinamik bir halde bulunan ve güncel hali tam olarak tespit edilememiş olan Türkiye Florası’na
katkı sağlamak.
Gereçler ve Yöntemler: Çalışma materyalleri 2011-2014 yılında Eylül ayında yapılan floristik çalışmalarda,
Türkiye Florasında kullanılan kareleme sistemine göre C9 karesinde bulunan Hakkâri ilinde toplanmıştır.
Toplanan örnekler arazide herbaryum kurallarına uygun olarak preslenmiş, lokalite bilgileri ve populasyon
gözlemleri dikkatlice kayıt altına alınmış ve bitkilerin doğal halini en iyi şekilde yansıtabilecek makro ve
genel fotoğraflar çekilmiştir. “Flora of Turkey and the East Aegean Islands” adlı eserdeki taksonlar ile
karşılaştırılmış, "Flora Iranica" adlı eserle teşhis edilmiş ve Türkiye Florası için yeni kayıt olduğu tespit
edilmiştir. IPNI(The International Plant Name Index) te son güncel adı kontrol edilmiştir. Türe ait detaylı
betim, ayırt edici karakterlerin ayrıntılı resimleri ile Türkiye ve Dünyadaki yayılışlarını gösteren haritalar
verilecektir.
Bulgular: Ferula pseudalliacea Rech.f., Dünya da sadece İran da bulunmaktadır. Ülkemiz de ise Hakkâri
ilende yayılış göstermektedir.
Sonuç ve Tartışma: Ferula cinsi ülkemizde 23 takson ile temsil edilmektedir. Bu yeni kayıtla birlikte
ülkemizdeki takson sayısı 24 e çıkmıştır. Böylelikle hem özelde florası hakkında sınırlı bilgi bulunan Hakkâri
ilinde, hem de Türkiye florasına katkı sağlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Hakkâri, Ferula pseudalliacea, Yeni Kayıt
95
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P021
Türkiye Florası İçin Caryophyllaceae Familyasından Yeni Bir Tür
Kaydı; Gypsophila caricifolia
Mehmet Fırat
Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Biyoloji Bölümü, VAN
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Hala dinamik bir halde bulunan ve güncel hali tam olarak tespit edilememiş olan Türkiye Florası’na
katkı sağlamak.
Gereçler ve Yöntemler: Çalışma materyalleri 2014 yılında Eylül ayında yapılan floristik çalışmalarda,
Türkiye Florasında kullanılan kareleme sistemine göre B9 karesinde bulunan Van ilinde toplanmıştır.
Toplanan örnekler arazide herbaryum kurallarına uygun olarak preslenmiş, lokalite bilgileri ve populasyon
gözlemleri dikkatlice kayıt altına alınmış ve bitkilerin doğal halini en iyi şekilde yansıtabilecek makro ve
genel fotoğraflar çekilmiştir. “Flora of Turkey and East Aegean Islands” adlı eserdeki taksonlar ile
karşılaştırılmış, "Flora Iranica" adlı eserle teşhis edilmiş ve Türkiye Florası için yeni kayıt olduğu tespit
edilmiştir. IPNI(The International Plant Name Index) te son güncel adı kontrol edilmiştir. Türe ait detaylı
betim, ayırt edici karakterlerin ayrıntılı resimleri ile Türkiye ve Dünyadaki yayılışlarını gösteren haritalar
verilecektir.
Bulgular: Gypsophila caricifolia Boiss., Dünya da sadece İran da bulunmaktadır. Ülkemiz
de ise Van ilende yayılış göstermektedir.
Sonuç ve Tartışma: Gypsophila cinsi ülkemizde 58 takson ile temsil edilmektedir. Bu yeni kayıtla birlikte
ülkemizdeki takson sayısı 59 a çıkmıştır. Ensifoliae Barkoudah. seksiyonu ülkemizde tek türle temsil
edilmektedir. Gypsophila caricifolia türü ile bilikte tür sayısı ikiye çıkmıştır. Böylelikle hem özelde florası
hakkında sınırlı bilgi bulunan Van ilinde, hem de Türkiye florasına katkı sağlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Van, Gypsophila caricifolia, Yeni Kayıt
96
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P022
Türkiye’de yayılış gösteren Glaucium Cinsine ait bazı taksonların tohum
ve polen mikromorfolojisi
Fatma Mungan, Kemal Yıldız, Murat Kılıç, M. Burak Batır
Celal Bayar Üniversitesi, Fen & Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Muradiye, MANİSA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Papaveraceae familyasına ait Glaucium Mill. cinsi Dünyada 25 tür, ülkemizde ise 3’ü endemik 9
taksonla temsil edilmektedir. Glaucium cinsinin bazı taksonları üzerine yapılan mikromorfolojik çalışmalar
yapılmıştır. Palinoljik çalışmalarda polenlerin prolat, trikolpat, mikroekinat, tohum morfolojilerinin reniform,
ovat, undulat–retikulat karakterleri belirlenmiştir. Çalışmadaki amacımız Glaucium corniculatum (L) Rud.
subsp. corniculatum, G. corniculatum (L) Rud. subsp. refractum (Nab.) Cullen taksonlarının
mikromorfolojik olarak incelemek ve eksik karakterleri belirlemektir.
Gereçler ve Yöntem:Araştırma materyalini oluşturan Glaucium cinsine ait takson örnekleri Türkiye’deki
çeşitli lokalitelerden toplanarak teşhisleri yapılmış ve teşhisleri yapılan örnekler EGE, ANK, ISTE, E, KEW
herbaryumlarında kontrol edilmiştir. Taksonlara ait polen ve tohumlar “POLARON SC 7620” marka
kaplama cihazında altınla kaplanarak, SEM’de incelenmiştir. Tohum incelemeleri Stearn (1996) ve Prentice
(1978)’e göre, palinolojik inceleme değerlendirmeleri ise Punt (2007) ’a göre yapılmıştır.
Bulgular:İncelemiş olduğumuz taksonlara ait tohum şekilleri, Glaucium corniculatum subsp. corniculatum
akut böbreksi diğer takson obtus böbreksi, her iki taksonda tohum yüzeyi retikulat, tohum sırtları dışbükey,
tohum tüberkül şekli her iki taksonda mikro-gemmat, Suture (testa hücreler arası) G. corniculatum subsp.
corniculatum’da belirgin kıvrımlı- helezoik, diğer taksonda belirsiz kıvrımlı –helezoik olarak kaydedildi.
Taksonlara ait polenlerin tamamı suboblat sferoidal ve operkulumları granüllüdür. Her iki taksonda apertür
durumu trikolpat, ornemantasyon mikroekinattır. Polen çapı büyük olan takson G. corniculatum subsp.
corniculatum (39.53 µm), G. corniculatum subsp. refractum‘da ise polen çapı (33.73 µm) ‘dır.
Tartışma ve Sonuç :Çalışmada incelenen taksonların tohum ve polen mikromorfolojisi karşılaştırılmıştır.
Buna göre: tohum karakterleri bakımından taksonları değerlendirdiğimizde; tohum karakterleri bakımından
her iki taksonda birbirine çok benzer sadece tohum şekli bakımından ve testa birleşim yerlerindeki farkla
birbirinden ayrılmaktadır.
Taksonlara ait polenlerin G. corniculatum subsp. corniculatum suboblat, G. corniculatum subsp. refractum
sferoidal, her iki taksonda operkulum granüllü, apertür durumu trikolpat, ornemantasyon mikroekinattır.
Polen çapı büyük olan takson G. corniculatum subsp. corniculatum (39.53 µm), G. corniculatum subsp.
refractum’da ise polen çapı (33.73 µm) ‘dur.
Çalışmada incelenen bu iki alttürün makromorfolojik bakımından birbirlerine çok benzer olması birkaç
karakter bakımından farklılık gösterme durumu, mikromorfolojik olarak
da söz konusu taksonların
benzerlik göstermesi bazı karakterlerin farklılık göstermesi açısında paralellik göstermektedir.
Anahtar Kelimeler: Türkiye Florası, Glaucium, Sistematik, Mikromorfoloji .
Teşekkür: CBÜ-BAP 2013-018 no’lu proje ile desteklenmiş olup, BAP Komisyonuna desteklerinden dolayı
teşekkür ederiz.
97
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P023
Türkiye’de Yayılış Gösteren Apiaceae Familyasına Ait Bazı Türler
Üzerinde Moleküler Filogenetik Analizler
Şeref Ertaş1, Yusuf Menemen2
Kırıkkale Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji Anabilim Dalı, KIRIKKALE
2
Kırıkkale Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, KIRIKKALE
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
Giriş: Apiaceae familyası Türkiye’de 102 cins, 475 tür, 37 alt tür, 15 varyete olmak üzere toplamda 527
takson ile temsil edilmektedir. Familya içerdiği cins sayısı (102) bakımından Graminea (131) ve Compositae
(126) familyalarının ardından 3. sırada yer almaktadır.
Familyasının taksonomik geçmişi Morison’un (1672) yaptığı çalışmalara kadar dayanmaktadır. Drude’den
önce DeCandolle (1830), Bentham ve Hooker (1867) familyanın sınıflandırmasına önemli katkılar yapmıştır.
Familyanın sınıflandırması üzerine en kapsamlı çalışmayı Drude (1898) gerçekleştirmiştir. Drude
çalışmasında familya üyelerini 3 alt aile (Hydrocotyloideae, Saniculoideae, ve Apioideae) ve 12 oymak
içerisinde değerlendirmiştir. Drude’un yaptığı bu sınıflandırma, bir çok eleştiri yapılmasına rağmen 1990’lı
yılların sonuna dek geçerliliğini korumuş, yaygın olarak kullanılmıştır.
Sadece morfolojik karakterleri kullanmak bitkilerin sistematik kategorilerini tanımlamada yeterli değildir. Bu
nedenle bitki sistematkçileri familya içi muhtemel filogenetik ilişkilerin belirlenmesinde daha çok moleküler
verileri özelliklede DNA dizilerini tercih etmeye başlamıştır. En fazla tercih edilen bölgelerden çekirdek
ribozomal DNA ITS bölgesi ilk sıradadır. Bu bölge hızlı evrimleştiği düşünüldüğü için tür ve cins
düzeyindeki filogenetik analizlerde yaygın olarak kullanılmaktadır.
Bu çalışmanın amacı, ITS bölgelerinin nükleotit dizileri kullanılarak Apiaceae taksonları arasındaki
varyasonları ve muhtemel filogenetik ilişkileri ortaya koymaktır
Gereçler ve Yöntemler: Apiaceae örnekleri Kırıkkale ve çevresinden toplanmıştır. DNA’ları izole
edilmiştir. ITS (ITS5-5.8S-ITS4) bölgesi, ITS4 ve ITS5 primerleri kullanılarak polimeraz zincir reaksiyonu
ile çoğaltılmıştır. PCR sonrasında, DNA sekanslama işlemi hizmet alımı yoluyla yaptırılmıştır.
Çalışmamızda elde ettiğimiz ITS bölgesi dizileri (13 adet) ile Genbankasından temin edilen 78 taksona ait 79
dizi clustal programında hizalanmış ve PAUP programında maksimum parsimoni metodu kullanılarak
filogenetik analiz gerçekleştirilmiştir.
Bulgular: Çalışmada kendi topladığımız örneklerden elde edilen ITS dizi uzunluğu 659bç ile 723bç arasında
değişmektedir. Analize dahil edilen bütün örneklerin ITS dizileri üzerinde gerçekleştirilen istatistiksel
çalışmada; nükleotit frekanslarının (sırasıyla TSAG) %23.2, %26.7, %22.1, %27.8’dir.
Transisyon/transversiyon oranı 1.08 olarak hesaplanmıştır. Bütün sekansların Clustal programı ile
hizalamaları yapılmış oluşan karakter matrisindeki toplam 963 karakterden, 662’sinin değişken, 154’ünün
filogenetik olarak bilgi verici ve 90’ınında otomorfik olduğu görülmüştür. Bütün sekansların G+C
içeriklerinin %54,6 olduğu tespit edilmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Filogenetik analize toplamda 80 taksona bağlı 92 örnek dahil edilmiştir. Analizde
Apiaceae familyasına ait 44 cins temsil edilmektedir. Drude’nin tanımladığı Apioideae alt ailesinin bütün
oymaklarına ait örnekler bulunmaktadır. Çalışmaya dahil edilen 92 örnekten sadece 2’si Saniculoideae alt
ailesine, geriye kalan 78 örnek Apioideae alt ailesine aittir. Filogenetik analizi sonucuna göre Apioideae alt
ailesinin monofiletik olduğu söylenebilir. Ayrıca Apioideae alt ailesinin 8 oymağından sadece Echinophoreae
ve Coriandreae monofiletik olarak görünmektedir.
Elde ettiğimiz diziler ile Genbankası örneklerinin ITS dizilerinin ikili karşılaştırmaları sonucunda en yüksek
benzerlik oranı Bifora radians türüne ait bireylerde ortaya çıkmıştır (%100). En düşük benzerlik oranı ise
Opopanax hispidus türüne ait bireylerde görülmüştür (%95). Benzerlik oranı; Falcaria vulgaris örneklerinde
%99, Apium nodiflorum, Apium graveolens, Conium maculatum örneklerinde %99, Anethum graveolens
örneklerinde %98, Torilis japonica ve Artedia squamata örneklerinde %96’dır.
Anahtar Kelimeler: Apiaceae, filogeni, ITS, Maksimum Parsimoni
Teşekkür: Bu çalışma Kırıkkale Üniversitesi BAP tarafından 2013/18 numaralı proje ile desteklenmiştir.
98
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P024
Kırıkkale İlinde Yayılış Gösteren Apiaceae Familyasına Ait Bazı Türler
Üzerinde Palinolojik Çalışmalar
Şeref Ertaş1, Yusuf Menemen2
1
Kırıkkale Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji Anabilim Dalı, KIRIKKALE
2
Kırıkkale Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, KIRIKKALE
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Polen tanelerinin taksonlara özgü özelliklere sahip olması, polenleri taksonomik çalışmalarda ve kritik
taksonomik problemlerin çözümünde önemli kılmaktadır. Apiaceae familyasının sınıflandırması üzerine
günümüze kadar yapılan çalışmalarda diğer taksonomik karakterlerin yanında polenler ile ilgili
karakterlerinde kullanıldığı çok sayıda çalışma bulunmaktadır. Cerceau–Larrival polen morfolojisi yanında
çiçek durumu, meyve özellikleri ve vejetatif karakterleri baz alarak familyayı 5 alt aileye ve 38 oymağa
ayırmıştır. Apiaceae polenleri kolayca tanınabilmektedir. Genel olarak izopolar, radyal simetrili, tri-kolporat,
prolate-perprolate ve tektum genellikle düzdür ve bakulanın üzerini örter. Familya polenlerinin P/E oranı 1.2
ile 2.6 arasında değişmektedir. Genel olarak familya üyelerinde stenopalinous polen tipi bulundurmaktadır.
Her ne kadar birçok benzerlikler bulunsa da endekzin biçimi ve aperture yapıları cinsden cinse değişiklik
göstermektedir.
Bu çalışmada Kırıkkale ilinden toplanan Apiaceae familyası üyelerinin polen mikromorfolojilerinin
incelenmesi, taksonlar arası farklılık ve benzerliklerin ortaya konması ve elde edilen verilerin taksonomik
açıdan kullanılabilirliğinin araştırılması amaçlanmaktadır.
Gereçler ve Yöntemler: Apiaceae örnekleri Kırıkkale ve çevresinden toplanmıştır. Işık mikroskobu;
Wodehouse (gliserin) metoduna göre; anterlerden alınan polenler temiz bir lam üzerine kondu. Üzerine
reçine ve yağların erimesi için % 96’lık alkolden 2-3 damla damlatıldı. Alkol buharlaştırıldı. Bazik fuksin
ilave edilmis gliserin-jelatin’den bir miktar alınarak polenlerin üzerine kondu ve erimesi sağlandı. Üzerine
lamel kapatılarak kurumaya bırakıldı. Işık mikroskobu incelemelerinde, polenlerin polar eksen (P) ve
ekvatoral eksen (E) uzunlukları ekvatoral görünüşte ölçüldü. Polar eksenin ekvatoral eksene oranı (P/E) ve
ölçümlerin ortalamaları hesaplandı. Ayrıca kolpus uzunlukları ölçülüp yüzey süslenmeleri tespit edilmiştir.
Elektron mikroskobu; Ertdman (1960) asetolizis metoduna göre; polenler saat camına alınmış, asetolizis
solüsyonu damlatılmış, ısıtıcı üzerinde çok kısa bekletilmiş, ardından metil ruhu ile asetolizis solüsyonu
uzaklaştırılmıştır. Polenler stublar üzerine yapıştırılmış ve altınla kaplanmıştır. Kırıkkale Üniversitesi
KÜBTAL SEM’de görüntülenmiş ve fotoğraflanmıştır.
Bulgular: Bu çalışmada 20 taksonun (Anthriscus caucalis, Bifora radians, Scandix pecten-veneris, Caucalis
platycarpos, Artedia squamata, Bupleurum sulphureum, Bupleurum rotundifolium, Astrodaucus orientalis,
Opopanax hispidus, Bunium microcarpum susp. bourgaei, Falcaria vulgaris, Malabaila secacul, Conium
macuatum, Anethum graveolens, Daucus carota, Torilis japonica, Berula erecta, Prangos meliocarpoides
subsp. meliocarpoides, Ferulago platycarpa, Zosima absinthifolia) polenleri çalışılmıştır. Polenlere ait P/E
oranları 1.4 ile 2.5 aralığındadır. Yüzey süslenmeleri striate ve rugulat tiptedir.
Sonuç ve Tartışma: Çalışılan Apiaceae taksonlarında polen tanelerinin büyük ölçüde üniform olduğu
görülmüştür. Bütün türlerde trikolporat polen tipi bulunmaktadır. Çalışılan bütün taksonlara ait P/E oranları
1,4 ile 2,5 aralığındadır. Ertdman terminolojisine göre taksonlar prolate-perprolate polenlere sahip olduğu
söylenebilir. Cerceau-Larrival terminolojisine göre çalışılan taksonların polen tipleri sub-rhomboidal tipten
equatorially constricted tipe kadar değişkenlik göstermektedir. Çalışmada taksonların çoğunluğunun
polenlerinin P/E oranları 1,5-2 arasında olduğu için oval-tip sınıfına girdiği, bir kısmının ise P/E oranının
2’den büyük olduğundan equatorially constricted tipte olduğu görülmektedir. Diğer polen karakterlerinden,
örneğin; ekzin kalınlığı, kolpal membran ve amb gibi karakterlerin çok az taksonomik öneme sahip olduğu,
belki tür düzeyinde ayırt edici olarak kullanılabileceği sonucuna varılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Apiaceae, taksonomi, polen
99
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
Teşekkür:Bu çalışma Kırıkkale Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinasyon Birimi tarafından
2013/18 numaralı proje ile desteklenmiştir.
100
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P025
Campanula isuarica Bilmecesi!
Hasan Yıldırım, Yusuf Altıoğlu
Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, İZMİR
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş :Campanula isaurica Contandr., Quezel & A. Pamukcuoglu ilk kez 1972 yılında Gündoğmuş-Akseki
civarında, Cırlavık Tepe’de 1800-2200 metreler arasında keşfedilmiş ve bilim dünyasına tanıtılmıştır. Kalker
kaya çatlaklarında yaşayan bu bitkinin en yakın akrabasının Konya-Ermenek civarında yayılış gösteren C.
leuchosiphon Boiss. olduğu vurgulanmıştır. Bu türe ait Protolog’da bitkinin stigma sayısı ve kapsülde açılan
por sayısına ilişkin bir bilgi yer almamaktadır. Bitkinin genel ayırt edici karakterleri verilerek subgen.
Campanula sect. Rupestres altında yer alan C. leuchosiphon’dan ayrılmıştır. Türkiye Florası 6. Cildinde
Campanula revizyonunda Dambolt bu türü sect. Rupestres altında ele almıştır. Dambolt bu çalışmada 1976
yılında Ermenek civarında yayılış gösteren ve C. ermenekensis Contandriopoulos & Quezel olarak bilim
dünyasına betimlenen türün, C. isaurica’nın varyasyon sınırlarında olduğunu belirterek, C. ermenekensis’i C.
isaurica’nın sinonimi olarak ele almıştır.
Gereçler ve Yöntemler: 2014 yılında TÜBİTAK tarafında desteklenen subgen. Campanula altında yer alan
gerçek çok yıllık türleri barındıran seksiyonların revizyonu ilişkin gerçekleştirilen arazi çalışmalarındaki
gözlemler ve morfolojik incelemelerin yanı sıra herbaryum örnekleri üzerinde morfolojik çalışmalar
yapılmıştır. Bu çalışmalar esnasında C. isaurica, C. ermenekensis ve C. leuchosiphon’un tip lokalitelerinden
gerekli örnekler alınmış, gözlemler yapılmıştır. Toplanan herbaryum materyalleri üzerinden ayrıntılı
morfolojik çalışmalar gerçekleştirmiştir.
Bulgular: C. isaurica, C. ermenekensis ve C. leuchosiphon’un tip lokalitelerine gerçekleştirilen arazi
çalışmaları sonucunda bu üç bitkiye de ulaşılmıştır. Cırlavık Tepe ve çevresinde yapılan çalışmalarda C.
isaurica olarak betimlenen bitkinin sanıldığının aksine stigma sayısının 5 ve kapsülde açılan delik sayısının 5
olduğu tespit edilmiştir.
Sonuç ve Tartışma: C. isaurica stigma sayısının ve kapsül por sayısının 3 olduğu düşüncesiyle Dambolt
tarafından sect. Rupestres altında ele almıştır. Fakat C. isaurica’nın stigma sayısının ve kapsül por sayısının
5 olduğu tespit edilmiş ve sect. Quinqueloculares altında ele alınması gerekliliği ortaya çıkmıştır. Her ne
kadar tabanda yarı-çalımsı olması, çok sayıda dipten dallanma gösteren kırılgan gövdeye sahip oluşu ve
taban yapraklarının rozet tip olarak çıkması ile sect. Rupestres’e yakınlık gösterse de, benzeri durum son
yıllarda keşfedilen C. mugeana Yıldırım’da da görülmüş ve ana karakter olan genaratif özelliklerinden dolayı
(tabanda 5 delikle açılan kapsül ve 5 stigmalı dişi organ) sect. Quinqueloculares altına alınmasının uygun
olacağı düşünülmüştür. Bununla beraber C. isuarica türünün C. davisii’ye de oldukça yakın olduğu
görülmüştür. C. ermenekensis olarak literatürde geçen türün C. isaurica’dan ziyade C. davisii’ye daha yakın
olduğu ve çalışmalar sonucunda bu türün C. davisii altında yer alma olasılığının yüksek olduğu
düşünülmektedir. Tarafımızca devam eden moleküler çalışmalar sonucunda bu türe ait uygun statüye karar
verilecektir.
Anahtar Kelimeler: Campanula, sect. Rupestres, sect. Quinqueloculares
Teşekkür: Bu çalışma TÜBİTAK 113Z072 ve Ege Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri 2014 BİL 004
numaralı projeleri ile desteklenmiştir.
101
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P026
Balıkesir Üniversitesi Botanik Bahçesinin Tanıtımı
Fatih Satıl
Balıkesir Üniversitesi, Botanik Bahçesi ve Herbaryum Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürlüğü,
BALIKESİR
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Uluslararası Botanik Bahçeleri Birliği (BGCI) tarafından yapılan tanıma göre, Botanik bahçeleri; bitki
koleksiyonlarının korunduğu, sergilendiği, eğitim ve bilimsel araştırmalar için çeşitli dokümanları elinde
tutan kurumlardır. Botanik bahçeleri bilim müzesi niteliği taşımasının yanı sıra, gelen ziyaretçilerin iyi vakit
geçirmelerini sağlayacak kısmen rekreasyonel niteliklere de sahiptir. Bu nedenle, botanik bahçelerinin
bilimsel işlevlerinin yanında, bütüncül olarak bir kentin “açık ve yeşil alan” sistemi içinde topluma hizmet
veren çok yönlü katkısı da vardır. Balıkesir Üniversitesi Botanik Bahçesi ve Herbaryum Araştırma ve
Uygulama Merkezi, 4/03/2012 tarihli Yükseköğretim Yürütme Kurulu Kararı ile kurulmuştur. Bu araştırma
Balıkesir Üniversitesi ve şehir için ülkesel ve bölgesel ölçekte yararlı olabilecek botanik bahçesi planlama ve
tasarım ilkelerinin ortaya koymak ve öneri proje vermek amacıyla yapılmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Araştırmada etüd, veri toplama, sentez ve değerlendirme aşamalarından oluşan bir
yöntem izlenmiştir. Alanın mevcut kullanım durumu, iklim, toprak, topografik ve jeolojik yapısı, bitki örtüsü,
çevre analizleri ile belirlenmiştir. Elde edilen verilerin yanı sıra konu hakkında literatür çalışmaları yapılmış
botanik bahçeleri incelenerek Balıkesir Üniversitesi Botanik Bahçesi oluşturulmuştur.
Bulgular: Botanik Bahçesi, Balıkesir ili ile Bigadiç ilçesi arasındaki Balıkesir Üniversitesi Çağış
Yerleşkesinde yer almaktadır. Toplam 189.925 m2 büyüklüğünde olan Botanik Bahçesi, kuzey- güney
yönünde yaklaşık 780 m, doğu-batı yönünde yaklaşık 250 m ölçülerindedir. Arazinin ortalama yüksekliği
186 metredir. Arazi, kuzey sınırından güney sınırına doğru yükselmektedir. Sahanın kuzey kısmında
yaklaşık, 4130 m2’lik gölet (Su yüzeyi) vardır. Çalışma alanı, Davis (1965-1984)‟in Türkiye florasında
kullanılan Grid sistemine göre B1 karesi içine girmektedir ve Akdeniz floristik bölgesi içinde yer almaktadır.
Toplam 189.925 m2 park alanının, yaklaşık 70.200 m2’si eski ağaçlama sahasıdır. Alanda toplam 1225 adet
ağaç bulunmaktadır. Başlıca türler: Pinus pinea, Cedrus libani, Robinia pseudoacacia, Cupressus arizonica
ve C. sempevirens var. horizontalis. Ayrıca, sahada yaklaşık 21 580 m2’lik bir çalılık alan bulunmaktadır.
Sahadaki çalı türleri arasında en fazla Rubus fruticosus ve münferit halde Rosa canina türleri bulunmaktadır.
Göletin etrafında 6300 m2’lik dereye doğru uzayan sık sazlık ve bataklık bir kısım bulunmaktadır.
Sonuç ve Tartışma: Alanda GMKA’dan alınan proje desteği ile Botanik bahçesinin Master planı, Bitki
yerleşim planı, alt yapı planları ile yönetim binasının projesi tamamlanmıştır. Hazırlanan projenin
uygulanması, kynak bulundukça aşama aşama hayata geçirilecektir. Önceliği yapısal mekânlar oluşturacak,
daha sonra açık-yeşil alanlarda bitki parselleri oluşturulacaktır. Balıkesir’de bir botanik bahçesi kurulması,
gerek ülke gerekse bölge için son derece önemlidir. Kurulacak olan botanik bahçesi ile Üniversite ve
Balıkesir şehrinin ulusal ve uluslar arası düzeyde tanıtımı, yerel ve ulusal düzeyde araştırma imkanı, yerel ve
ulusal düzeyde doğa eğitimleri gerçekleştirilecek, öğrenciler ve halk için rekreasyon alanı, Balıkesir’in
endemik ve önemli bitkileri için koruma alanı, bitki koleksiyon bahçesi ve ulusal düzeyde bir herbaryum
kurulmuş olacaktır.
Anahtar kelimeler: Arboretum, Balıkesir Üniversitesi, Botanik Bahçesi, Flora, Herbaryum
102
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P027
Türkiye’de Yayılış Gösteren Falcaria ve Gongylosciadium (Apiaceae)
Taksonlarının nrDNA ITS Dizilerine Dayalı Moleküler Filogenetik
Analizleri
Şerife Atiker, Meryem Şeker, Şeyma Çetin
Selçuk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, KONYA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Ülkemizde yayılış gösteren Falcaria Fabr. ve Gongylosciadium Rech. F. türlerinin Türkiye revizyonu
sonucunda toplanan örneklerinin nrITS sekans analizleri kullanılarak akrabalık ilişkilerinin tespit edilmesi
amaçlanmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Çalışmada Falcaria ve Gongylosciadium cinslerine ait toplanan örnekler
kullanılmıştır. Silika jel içerisinde muhafaza edilen örneklerden, Qiagen DNA izolasyon kiti ile elde edilen
yeter kalitede DNA örnekleri Thermal cycle’da ITS primerleriyle çoğaltılmıştır. PCR’da çoğaltılan ITS
bölgeleri %1’lik agaroz jelde Kb+1 uzunluk markörü ile birlikte 60 voltta 2 saat yürütülmüştür. PCR ürünleri
QIAquick PCR Saflaştırma Kiti ile saflaştırılmıştır. Saflaştırılan örnekler Low DNA Mass Ladder ile
yürütülerek boyu ve yoğunluğu belirlenmiştir. Moleküler çalışmalar sırasında saflaştırılan ürünlerden daha
sonra dizi analizi yapılmıştır. DNA dizileri ABI Prism 3730 DNA analiz cihazında belirlenmiştir. Elde edilen
DNA dizileri Sequencher programı ile manuel olarak işlenmekte olup, bu dizilerin PCR reaksiyon ürünlerinin
agaroz jeldeki görüntüsü ile uyumlu olduğu (600 ile 900 nükleotidlik) görülmüştür. Bu çalışma sonucu elde
edilen sekanslar üzerinde PAUP programında farklı analizler yapılarak elde edilen dendogramda filogenetik
ilişkileri gösterilmiştir.
Bulgular: Falcaria ve Gongylosciadium cinslerinin filogenetik ilişkilerini belirlemek için bu cinse ait türler
ile dış grup olarak birlikte yakın tribuslar olan Selineae (Ligusticum L., Angelica L.), Apieae (Ammi L.),
Pimpinelleae (Pimpinella L.) ve Pyramidopterae (Sison L.) ile Careae tribusundan (Rhapdosciadium Boiss.,
Fuernrohria C.Koch, Grammosciadium DC., Falcaria, Gongylosciadium) türler analizlerde kullanılmıştır.
Gongylosciadium cinsinin Falcaria cinsine yakın olmakla birlikte ayrı bir cins olduğu tespit edilmiştir.
Gongylosciadium cinsi içerisindede hem morfolojik hemde moleküler farklılıklara sahip örnekler
değerlendirilmiştir. Elde ettiğimiz filogenetik akrabalıklarla ilgili dendogramda görülen tribal seviyede
ayrışmada meyve karakterlerinin oldukça önemli olduğu bir kez daha net bir şekilde anlaşılmaktadır.
Sonuç ve Tartışma: Elde edilen veriler Falcaria ve Gongylosciadium cinsine bağlı türler üzerinde yapılacak
daha geniş kapsamlı çalışmalara temel oluşturacaktır. Floramızda mevcut olan Falcaria cinsinin kendi
içindeki taksonlarıyla yapılacak olan karşılaştırma ve yorumlarıyla ülkemizde Gongylosciadium cinsinin
varlığı ve taksonomisine önemli katkılar sağlayacağı inancını taşımaktayız.
Anahtar Kelimeler: Falcaria, Gongylosciadium, ITS, Umbelliferae, Türkiye.
Teşekkür: Bu çalışma, Selçuk Üniversitesi 14201008 no’lu BAP projesi tarafından desteklenmiştir.
103
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P028
Tekirdağ’ın Endemik ve Nadir Bitkileri
Sezen Toksoy Köseoğlu, Serap Dalgıç, Mehmet Sağıroğlu
Sakarya Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Esentepe, SAKARYA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Tekirdağ Türkiye'nin Kuzeybatısında, Marmara Denizinin kuzeyinde tamamı Trakya topraklarında yer
alan üç ilden biri, ayrıca Türkiye’de iki denize kıyısı olan altı ilden biridir. Ergene Havzası’nın güney kesimi
ile Ganos Dağları arasında, kuzeydoğu güneybatı doğrultuda uzanan ve 150-300 metre yükseklikler arasında,
büyük ölçüde akarsular tarafından parçalanmış durumda gözlenen Tekirdağ platosu bulunmaktadır ve bu
alanın büyük bir kısmı tarım alanıdır. Ergene Havzası’nın güneyinde yer alan Ganos Dağları’nın güney
yamaçlarında Akdeniz; kuzey yamaçlarında da Avrupa-Sibirya fitocoğrafik bölgesine ait bitkiler
bulunmaktadır. Kuzeyde yer alan Istranca Dağları’nda ise Avrupa-Sibirya fitocoğrafik bölgesi elementleri
yer alır. İlin kuzey ve güneyindeki bu iki alanda doğal vejetasyon genel olarak korunmuştur. Tekirdağ ili
farklı iklimsel özellikleri, jeolojik ve jeomorfolojik oluşumları, kendisine has toprak ve kaya yapısı ile birçok
endemik ve nadir bitkiye ev sahipliği yapmaktadır. Bu amaçla; Tekirdağ ili endemik ve nadir bitkileri tespit
edilmiştir.
Gereç ve Yöntemler: Bu çalışmanın ana materyalini Tekirdağ ilinde yapılan flora çalışmasına ait bitki
örnekleri oluşturmaktadır. 2014 Aralık ve 2015 Nisan ayları arasında belirli aralıklarla araziden toplanan
bitki örnekleri herbaryum tekniklerine uygun olarak kurutulmuştur. Toplanan bitkiler ‘Flora of Turkey and
the East Aegan Islands’ adlı eser esas alınarak teşhis edilmiştir. Teşhisler sırasında terminoloji sözlükleri,
kaynak kitaplar, çekilen fotoğraflar ve diğer herbaryumlardan yararlanılmıştır.
Bulgular: Tekirdağ’da yapılan çalışmalar sonucu 20 endemik, 9 nadir tür tespit edilmiştir. Bu türlerin 13
tanesi Avrupa-Sibirya, 12 tanesi Akdeniz, 3 tanesi İran-Turan elementi ve 1 tanesi de çok bölgelidir.
Sonuç ve Tartışma: Araştırma alanının kuzeyinde Karadeniz güneyinde ise Akdeniz ikliminin etkisi
görülmektedir. Ergene Havzası’nın büyük bir kısmında doğal vejetasyon tahrip edilmiştir. Bunun yerine
tarım alanı veya step benzeri çayırlıklar yer almaktadır. Endemik ve nadir türlerin populasyonları
antropojenik etkiler sebebiyle son derece sınırlıdır. İlgili koruma önlemleri alınmadığı takdirde nesli
tükenmekle karşı karşıya olan türler bulunmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Tekirdağ, endemik, nadir.
104
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P029
Salsola tragus subsp. tragus Türünün Gösterdiği Dimorfizmin Poliploidi
ile Olan Bağlantısının Araştırılması
Güliz Doğan, İsa Başköse, Gül Nilhan Tuğ, Ahmet Emre Yaprak
Ankara Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Tandoğan, ANKARA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Poliploidi, çiçekli bitkilerde oldukça yaygın görülmekte ve evrimin çıkmaz sokağı olduğu
düşünülmektedir. Bitkilere pek çok farklı sebepten ortaya çıkmakta olup, temelde poliploid bireyler diploid
atalarına göre morfolojik olarak farklık göstermektedir. Buradan yola çıkarak bu çalışmada, Salsola tragus L.
subsp. tragus’un aynı popülasyonlarında bulunan dimorfik bireylerin poliploidi ile olan bağlantısının
araştırılması amaçlanmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmanın materyalini, 2011-2014 yılları arasında farklı popülasyonlardan
toplanan her iki forma ait bitki örnekleri ile 2014 yılında toplanan türün her iki formuna ait toplam 7 bireyin
tohum örnekleri oluşturmaktadır. Her bir bireye ait tohumlar, içinde filtre kağıdı bulunan petrilere
yerleştirilmiş ve üzerlerine 4 ml su ilave edilerek çimlendirme kabinine alınmıştır. Çimlendirme işlemi, türün
doğal ortamdaki gece ve gündüz sıcaklık değerleri dikkate alınarak ve 12 saat ışıklı, 12 saat karanlık ortamda
(aydınlık dönem karanlık dönemden sıcak olacak şekilde) yapılmıştır. Tohumların çimlenmesiyle birlikte,
kök uçları önce 0,002 M 8-Hidroksikinolin çözeltisinde 24 saat bekletilerek ön işlemden geçirilmiş, sonra
Carnoy (etil alkol 3:1 glasiyal asetik asit) çözeltisi içinde 24 saat bekletilmiştir. Kök uçları son olarak %
70’lik alkol içine alınarak +4° C’de boyama yapılıncaya kadar stokta tutulmuştur.
Kromozom sayımlarının yapılabilmesi için % 70’lik etanolda saklanan kök uçları önce 1N hidroklorik asitte
(HCI) 7 dakika hidroliz edilmiş, hidrolozi yapılan kök uçları Feulgen boyama yöntemine göre (Schiff
Reagent) 18-24 saat +4 °C’de boyamaya tabi tutulmuştur. Boyadan çıkarılan kök uçları lam üzerine alınarak
iyice ezilmiş ve üzerine propeyonik orsein ilave edilerek lamel ile kapatılarak preparat haline getirilmiştir.
Hazırlanan preparatlar entegre kamera sistemli BAB marka binoküler ışık mikroskobu altında 1000x
büyütmede incelenmiş ve kromozom sayımları yapılarak dijital fotoğrafları çekilmiştir.
Ayrıca arazi çalışmaları sırasında türün farklı popülasyonlardan da toplanan örnekler incelenerek morfolojik
olarak iki farklı form için geniş bir deskripsiyon hazırlanmıştır.
Bulgular: İki farklı formun morfolojik ve fenolojik farklılıkları belirlenmiştir. Kromozom sayımı sonucu
türün iki farklı formuna ait bireylerin tümünün tetraploid olduğu, 2n=2x=36 kromozom sayısıyla temsil
edildikleri ve dolayısıyla bu form farkının poliploidi sebebiyle olmadığı belirlenmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Çalışma bulguları neticesinde, Salsola tragus L. subsp. tragus türünde görülen fenotipik
ve fenolojik dimorfizmin poliploidi kaynaklı olmadığı belirlenmiştir. Bu veriler dikkate alındığında, türün
her iki formu üzerinde moleküler sistematik çalışmaların yapılarak bu farklılığın genotipik olup almadığının
değerlendirilmesi zorunluluğunu ortaya çıkmıştır.
Anahtar Kelimeler: Salsola tragus, Amaranthaceae, Poliploidi, Morfoloji, Karyoloji
Teşekkürler: Bu çalışmayı maddi olarak destekleyen Ankara Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri
Koordinasyon Birimine (BAP) teşekkürlerimizi sunarız.
105
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P030
Atriplex pungens (Amaranthaceae) Türünün Morfolojik Özellikleri ve
Türkiye’deki Dağılımı
İsa Başköse, Ahmet Emre Yaprak
Ankara Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Tandoğan, ANKARA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Atriplex pungens Trautv., dünyada Rusya ve Kazakistan’da yayılış göstermektedir. Ülkemizde ise
“Türkiye Florası” kayıtlarına göre sadece Doğu Anadolu bölgesinde Muş’ta lokal olarak yayılışa sahiptir. Bu
çalışmada, ülkemizdeki dağılımı tam olarak bilinmeyen A. pungens’in yayılış bilgilenin güncellenmesi ve
türünün betiminde yer alan vejetatif ve generatif özelliklerine ait mevcut eksikliklerin giderilmesi
amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntemler: Bu çalışmanın materyalini, 2011-2014 yılları arasında ülkemizde farklı bölgelerde ve
lokalitelerden toplanarak herbaryum örneği haline getirilen A. pungens türüne ait bitki örnekleri
oluşturmaktadır. Morfolojik incelemeler ve metrik ölçümler, entegre kamera sistemli (BAB-DMC310,
USB2.0 5v) BAB-STR45 stereo trinoküler mikroskop altında ve BAB Bs200Pro Programı kullanılarak
yapılmıştır.
Bulgular: Dört yıl boyunca yapılan arazi çalışmaları sonucunda, türün ülkemizde sadece Muş Malazgirt ve
Erzurum Karaçoban ilçelerinde yüksek toprak tuzluluğunun bulunduğu alanlarda ve sadece 3 farklı lokalitede
yayılış gösterdiği tespit edilmiştir. Morfolojik incelemeler sonucunda elde edilen verilere göre, Türkiye
Florasında yer alan betimindeki eksiklikler giderilmiş ve türün kapsamlı bir deskripsiyonu hazırlanmıştır.
Belirlenen yayılış alanlarına göre güncel dağılım haritası yapılmıştır. Türün çiçek eşeyliliği bakımından 2
farklı eşey durumuna sahip olduğu belirlenmiştir. Ayrıca türün çiçekli örneklerinde, literatürde
bahsedilmeyen brakte ve brakteol yapılarının mevcut olduğu görülmüştür. A. pungens, diğer tek yıllık
Atriplex taksonlarından farklı olarak tek tip tohuma sahip tespit edilmiştir.
Sonuç: Çalışma sonunda, A. pungens’in mevcut betimindeki morfolojik özeliklerine ait eksiklikler giderilmiş
ve genişletilmiş, türün ülkemizdeki yayılış bilgileri güncellenmiş ve detaylı dağılım haritası hazırlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Türkiye, Amaranthaceae, Atriplex pungens, Doğu Anadolu, Dağılım
106
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P031
Atriplex halimus var. schweinfurthii Boiss. (Amaranthaceae) Türünün
Morfolojik Özellikleri ve Türkiye’deki Dağılımı
İsa Başköse, Ahmet Emre Yaprak
Ankara Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Tandoğan, ANKARA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Atriplex halimus L., Akdeniz’e kıyısı olan ülkelerde geniş yayılışa sahip olan çok yıllık bir çalı olup,
dünyada var. halimus, var. schweinfurthii Boiss. var. granulata Chevall. olmak üzere üç varyete ile temsil
edilmektedir. Yapılan bu çalışmayla, ülkemizdeki dağılımı tam olarak bilinmeyen A. halimus var.
schweinfurthii’nin yayılış bilgilenin güncellenmesi ve morfolojik özelliklerinin tam olarak ortaya konması
amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntemler: Bu çalışmanın materyalini, 2011-2014 yılları arasında ülkemizde farklı bölgelerde ve
lokalitelerden toplanarak herbaryum örneği haline getirilen A. halimus var. schweinfurthii’ye ait bitki
örnekleri oluşturmaktadır. Morfolojik incelemeler ve metrik ölçümler, entegre kamera sistemli (BABDMC310, USB2.0 5v) BAB-STR45 stereo trinoküler mikroskop altında ve BAB Bs200Pro Programı
kullanılarak yapılmıştır.
Bulgular: Yapılan morfolojik incelemeler sonucunda, Türkiye Florasında mevcut betiminde eksik olan
çiçek, tohum ve meyve özellikleri kapsamlı verilmiştir. Arazi çalışmaları sonucunda türün ülkemizde Ege ve
Marmara bölgelerinde 5 ilde toplam 12 lokalitede yayılış gösterdiği tespit edilmiştir. Türün ülkemizdeki
yayılış bilgileri dikkate alınarak güncel dağılım haritası yapılmıştır. Ayrıca morfolojik incelemeler ve metrik
ölçümler sonucu elde edilen verilere göre türün kapsamlı bir deskripsiyonu hazırlanmıştır. Yapılan literatür
araştırmaları sonucunda türün, Akdeniz coğrafyasında yayılış gösteren popülasyonlarında çiçek eşeyliliği
bakımından 8 farklı eşeye ve morfolojiye sahip olmasına karşın, ülkemizde yayılış gösteren
popülasyonlarında bunların sadece üç tanesinin varlığı belirlenmiştir. Türün yaprak morfolojisi dikkate
alındığında ana gövde ve yandalar üzerinde buluna yapraklar arasında morfolojik farklılıkların olduğu
belirlenmiştir. Ayrıca türün çiçekli örneklerinde, literatürlerde bahsedilmeyen brakte ve brakteol yapılarının
mevcut olduğu görülmüştür.
Sonuç: Çalışma sonunda, A. halimus var. schweinfurthii’nin morfolojik özeliklerine ait mevcut betimindeki
eksiklikler giderilmiş ve genişletilmiş, türün ülkemizdeki yayılış bilgileri güncellenmiş ve detaylı dağılım
haritası hazırlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Türkiye, Amaranthaceae, Atriplex halimus, Morfoloji, Dağılım
107
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P032
Türkiye Nepeta L. (Lamiaceae) Cinsi Trikom Mikromorfolojisi
Selami Selvi1, Tuncay Dirmenci2, Fatih Satıl3, Eyüp Erdoğan3, Taner Özcan2
Balikesir Üniversitesi, Altınoluk Meslek Yüksekokulu, Bitkisel ve Hayvansal Üretim Bölümü, Tıbbi ve
Aromatik Bitkiler Programı, 10870, BALIKESİR
2
Balıkesir Üniversitesi, Necatibey Eğitim Fakültesi, Biyoloji Eğitimi Bölümü, 10100 BALIKESİR
3
Balıkesir Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 10145 BALIKESİR
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
Giriş: Nepeta L. cinsi, Lamiaceae familyasının Nepetoides alt familyası ve Mentheae tribusunde yer alır. Bu
cins yaklaşık 300 tür ile temsil edilir ve familyanın en büyük cinslerinden birisidir. Dünyada Asya, Avrupa,
Kuzey Afrika ve Kuzey Amerika’da yayılış gösterir ve ana merkezi Güney Batı Asya ve Batı Himalayalardır.
Nepeta cinsi ülkemizde 11 seksiyon altında 39 türle (45 takson) temsil edilir ve taksonlarının yaklaşık % 50’
si endemiktir. Bu çalışmada, Nepeta cinsine ait 43 taksonun gövde ve yaprak yüzey mikromorfolojisi
çalışılarak trikom tipleri tespit edilmiştir.
Gereçler ve Yöntemler: Nepeta taksonlarının trikom yapıları LM (Işık mikroskopu) ve SEM’le (Taramalı
Elektron Mikroskobu) incelenmiştir. LM incelemelerinde, yaprak ve gövdelerin kuru ve taze örneklerinden
elle alınan enine ve yüzeysel kesitler preparat haline getirilerek trikom yapıları Olympus CX21 ve Nikon
Eclipse E 200 mikroskoplarında incelenmiş ve mikrofotoğrafları çekilerek dijital ortama aktarılmıştır. SEM
incelemeleri, Masa üstü SEM’de (JCM-500) gerçekleştirilmiştir. Gövde ve yapraklardan alınan parçalar çift
taraflı yapışkan bant yardımıyla alüminyum stablar üzerine yerleştirildikten sonra altın kaplama işlemi
yapılmadan, 10 kV lik voltajda NeoScope JCM-5000 ile fotoğrafları çekilmiş ve dijital ortama aktarılmıştır.
Bulgular: Nepeta taksonlarında glandular ve eglandular trikom tipleri tespit edilmiştir. Glandular trikomlar
A ve B olmak üzere iki tipe ayrılır; A tipi, trikomların tek ya da çok hücreli bir sap içermesi, kısa bir boyun
olup-olmaması, yuvarlak, armutsu ya da ampülsü bir baş hücresinden oluşmasına göre 7 alt tipe (A1-A7)
ayrılır. B tipi; taban hücresi, kısa bir sap ve genişlemiş (4 hücreli) bir baş hücresinden oluşan Labiatae tipi
peltat trikomlar olarak tespit edilmiştir. C tipi eglandular trikomlar ise dört alt tipte (C1-C4)
gruplandırılmıştır.
Sonuç ve Tartışma: Nepeta cinsinin trikom yapısının eglandular ve glandular tipte olduğu görülmüştür.
Eglandular tip (C tipi) trikomlardan C1 ve C2 tipler çoğu taksonda görülürken; C3 ve C4 tipler çok az
taksonda bulunur. Glandular tip (A ve B tipi) trikomlardan ise B tipine çoğu taksonda rastlanmıştır. A tip
trikomlardan A1 alt tipine tüm taksonlarda görülür; diğer alt tipler (A2-A7) bazı taksonlarda gözlenmiştir.
İki-üç hücreli bir sapa sahip olan A5 tip trikomlar, Nepeta sorgerea ve N. plinux türlerinde dört-altı hücreden
oluşup tüm taksonlardan açıkça ayrıldığı tespit edilmiştir.
Teşekkür: Bu çalışma, Balıkesir Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeler Birimi (BAP) tarafından 2013-87
Kodlu Proje İle desteklenmiştir. Katkılarından dolayı teşekkür ederiz.
108
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P033
Çat Dağı ve Çevresindeki (Van) Yayılış Gösteren Bitkilerin
Tehlike Kategorileri Yönünden Değerlendirmesi
Murat Ünal1, Resul Adanaş2
Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Biyoloji Eğitimi Bölümü, VAN
2
Hasan Ali Yücel Ortaokulu, VAN
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
Giriş: Bu çalışmada Van ili sınırları içerisinde bulunan ve Türkiye’nin yüzölçümü bakımından en büyük
ilçesi olan Gürpınar ilçesi sınırları içerisinde yer alan Çat Dağı ve çevresinde yayılışı tespit edilen, endemik
ve nadir taksonların tehlike kategorileri incelenmiştir.
Gereç ve Yöntem: Çat Dağı ve çevresinin florasını belirleme çalışmamız 2009-2013 yılları arasında 3
vejetasyon dönemini kapsamaktadır. Arazi çalışmamızda toplayıp herbaryum örneği haline getirdiğimiz
örnekler Türkiye ve Doğu Ege Adaları Florasından teşhis edilerek alanın içerdiği endemik bitkiler tespit
edilmiştir. Tehdit altındaki taksonların tehlike kategorileri ve bu kategorilerin kriterleri IUCN’nin yayınlamış
olduğu güncel kriter ve kategorilere göre yapılmıştır. Tehdit unsurları arazi çalışmalarında karşılaşılan
tehditler temel alınarak daha çok bölgesel ölçekte detaylı değerlendirmeler yapılmıştır. Ayrıca
değerlendirmelerde anket çalışmaları yaparak yöre halkının tehdit faktörlerine karşı farkındalıkları
belirlenmeye çalışılmıştır. Ayrıca arazi gözlemleri ile belirlenen tehditler, tahripteki etki derecelerine göre
sıralanarak sınıflandırılmıştır.
Bulgular: Alandan tespit ettiğimiz taksonlardan 59 tanesi endemiktir ve endemizm oranı % 10.19’dir. 14
takson ise nadir olarak belirlendi. Endemik ve nadir olan taksonların tehlike kategorilerine dağılımları: 1
takson tehlikede “EN”, 13 tür zarar görebilir “VU”, 10 takson tehdit altına girebilir “NT”, 49 takson az endişe
verici “LC” şeklindedir.
Tartışma ve Sonuç: Tehlike altın olarak kategorisinde olarak belirlenen 14 taksonun harita üzerinde yayılış
alanları hesaplanarak bölgesel ölçekte, kategorinin alt kriterleri uygulanarak kategorilerin detayına ve sayısal
ifadelerine yer verilmeye çalışılmıştır. Araştırma alanımızda endemik ve nadir taksonları tehdit eden
faktörler, erken otlatma, aşırı otlatma, yakma amaçlı bitki sökümü, meraların tarla haline getirilmesi ve
alanımızda yer alan taş ocağı olarak tespit edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Flora, Van, Çat Dağı, Gürpınar.
Teşekkür: Çalışmayı 2011-FBE-YL011 numara ile maddi olarak destekleyen, Yüzüncü Yıl Üniversitesi
Bilimsel Araştırma Projeleri Başkanlığına ayriyeten teşekkür ederim.
109
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P034
Seseli halophilum (Apiaceae), Tuz Gölünden Türkiye İçin Yeni Bir Tür
Mustafa Çelik1, Ahmet Duran2
1
Selçuk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoteknoloji Bölümü, Selçuklu, KONYA
2
Selçuk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Selçuklu, KONYA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Seseli L. cinsi, Apiaceae familyası, Apioideae alt familyası ve Selineae oymağında yer almaktadır.
Ülkemizde 12 tür ile temsil edilen cinsin dünyada yaklaşık 135 türü bulunmaktadır. Bu çalışmayla Seseli
halophilum A.Duran & M.Çelik sp. nov. Tuz Gölünden yeni tür olarak tanıtılmaktadır.
Gereçler ve Yöntemler: 2012-2013 yıllarının vejetasyon döneminde Tuz Gölü çevresinde yapılan arazi
çalışmalarında bazı Seseli örnekleri toplanmıştır. Başta Türkiye Florası olmak üzere ilişkili floralar
kullanılarak yapılan incelemeler sonucunda bu örneklerin bilinen Seseli taksonlarından farklı olduğu tespit
edilmiştir. Ayrıca toplanan örnekler KNYA, ANK, HUB, GAZI, K, E, G ve P herbaryumlarında bulunan
örnekler ile karşılaştırılmış fakat herhangi bir taksonla eşleşmedikleri belirlenmiştir.
Seseli halophilum ve yakın ilişkili olduğu S. libanotis (L.) W.D.J.Koch, S. transcaucasica (Schischk.)
Pimenov & Sdobnina, S. marashica E.Doğan & H.Duman türlerinin nrDNA ITS sekansına dayalı moleküler
filogenisi belirlenmiştir. Seseli halophilum ve S. libanotis türlerinin Taramalı Elektron Mikroskobu (SEM) ile
meyve yüzey ve polen özellikleri belirlenmiş. Ayrıca bu türlerin meyve enine kesitleriyle anatomileri
incelenmiştir.
Bulgular: Seseli halophilum, Seseli libanotis türüne yakınlık göstermektedir. Ancak tuzlu bataklıklarda
yayılış göstermesi (orman açıklığı, alpin step veya taşlı yamaçlar değil), boyunun 80-200 cm olması (50-150
cm değil), ray sayısının 30-70 olması (21-59 değil), brakte sayısının 12-20 olması (9-17 değil), valekuladaki
vitta sayısının 3 olması (1 değil) ile farklılık göstermektedir. Ayrıca Seseli halophilum türü küçük polenli
olması ve meyve yüzey ornamentasyonuyla Seseli libanotis türünden farklılık göstermektedir.
nrDNA ITS çalışması sonuçlarına göre Seseli halophilum türü S. libanotis ve S. transcaucasica türleri ile
birlikte bir grup oluşturmuş ve diğer Seseli taksonlarından ayrılmıştır. Fiogenetik ağaçta Seseli halophilum
türü S. libanotis türünden ayrılmakta ve bu durum morfolojik veriler ile desteklenmektedir.
Sonuç Tartışma: Seseli halophilum tuzlu bataklıklarda (halofitik) yetişen ilk Seseli türü olma özelliğine
sahiptir. Bu tür ile birlikte Türkiye’de yayılış gösteren Seseli cinsinin takson sayısı 14 olmuştur. Endemik
takson sayısı ise 8’e yükselmiştir.
Anahtar Kelimeler: Seseli, Umbelliferae, Tuz Gölü, Türkiye
110
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P037
Türkiye’nin Kuzey-Batı Bölgesindeki Akmeşe Türlerinin ISSR
Markörlerine Dayalı Genetik ve Tür Çeşitliliğinin Araştırılması
Emel Uslu, Mehmet Tekin Babaç, Gözde Kibar
Abant İzzet Baysal Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Gölköy, BOLU
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Fagaceae familyasına ait Quercus cinsi yaklaşık 600 tür içerir. Meşe cinsinin 200’den fazla türü, çok
sayıda alttür ve varyete ile doğal melezleri; Kuzey Yarımküresinin ılıman bölgelerinde çok geniş ormanlar
kurmuştur. Meşeler, odunlarının anatomik yapıları, meyvelerinin olgunlaşma süresi, yaprak ve kabuklarının
özelliklerine göre akmeşeler, kırmızı meşeler, herdem yeşil meşeler olmak üzere üç gruba ayrılır. Ülkemizde
Quercus cinsi üç seksiyon; Quercus, Cerris, Ilex altında 18 tür ile temsil edilir. Türün birçok bireyinin geniş
oranda gösterdiği melezleşmesinden dolayı dünyada olduğu gibi Türkiye’de de Quercus cinsi en problemli
bitki gruplarından birisidir.
Bu çalışmamızda Türkiye’nin Kuzey Batı bölgesindeki akmeşeler seksiyonuna ait taksonları ve bu
taksonların arasında var olduğu düşünülen melezlerin ISSR aracılığıyla tespit edilmesi, ve varsa bu
taksonlara özgü spesifik bandların bulunması planlanmıştır.
Gereç ve Yöntemler: Bu çalışma, 2006-2008 yılları arasında Türkiye’nin Kuzey Batı bölgesinde yapılan
arazi çalışmalarında toplanan ve silica gel içinde kurutulan 35 birey ile yürütülmüştür. Quercus taksonuna ait
örneklerden DNA izolasyon kiti kullanılarak DNA materyali hazırlanmıştır. Bu DNA’lar ISSR primerleri
kullanılarak PCR da çoğaltıldı. Uygun çalışma koşullarında çoğaltılan DNA ürünleri 1.7% agoroz jelde
yürütülerek, fotoğraflanmıştır.
Bulgular: ISSR –PCR uygulamalarında toplamda 10 primer ile çalışıldı. Bu primerler UBC 807, 835, 842,
846, 826, 823, 817, 825, 850, 856’dır. Olası melez örnekler, olası ebeveynlerin arasında yer alacak şekilde
sıralandırılmış ve aralarındaki spesifik band karşılaştırılması yapılmıştır. Elde edilen ilk sonuçlara göre
seçilen ISSR primerleri Quercus taksonları ile oldukça yüksek polimorfizm göstermektedir. Aynı taksona ait
farklı populasyonlardan alınan örneklerde bile varyasyon gözlenmiştir. Bu durum bize Quercus taksonları
arasında gen alış verişi olduğunu göstermektedir. Çalışılan primerlerden UBC 842 polimorfik bant sonucu
vermediği için çıkartılmıştır.
Sonuç ve Tartışma: Olası melezlerden birisi, Q. petraea subsp. iberica X Q. frainetto’nun UBC 807 primeri
ile verdiği ürünlerin bazı bandları Q. frainetto’dan bazıları ise Q. petraea subsp. iberica’dan geldiği
düşünülmektedir. Çünkü bunları doğrulamak için o taksonu temsilen 3-4 tane farklı lokalitelerden alınan Q.
frainetto ve 3-4 tane de yine farklı lokalitelerden alınan Q. petraea bireyleri de bu melez taksonla birlikte
koşturulduğundan bu bahsettiğimiz band simetrisini doğrular şekilde sonuçlar bulunmuştur. Diğer bir olası
melez, Q.infectoria subsp. infectoria X Q.pubescens, bireyinde de band profili benzer şekilde bulunmuştur.
Çalışılan bazı primerler (UBC 823, 856) bu ayırımı açık bir şekilde gösterebildiği halde bazılarında aynı
ürünler hem olası melez bireyde, hem de olası ebeveyn taksonların hepsinde birlikte gözlenmiştir. Çalışılan
melezlerden en az iki tanesi için melezliğini doğrular veriler elde edilmiştir. Son olarak bütün bandların
istatistiki analizleri yapılmaktadır.
Anahtar kelimeler: Quercus, ISSR, melez, Akmeşe seksiyonu
Teşekkür: Bu çalışma A.İ.B.Ü BAP tarafından 2014.03.01.771 no’lu proje ile desteklenmiştir.
111
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P038
Anthemis pauciloba subsp. pauciloba (Asteraceae) Taksonunun
Sitogenetik Analizi
Ahmet Duran1, Özlem Çetin1, Esra Martin2, Mustafa Çelik1
1
Selçuk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, KONYA
Necmettin Erbakan Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoteknoloji Bölümü, KONYA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
2
Giriş: Bu çalışma ile Anthemis pauciloba Boiss. subsp. pauciloba taksonunun kromozom sayısı belirlendi ve
karyotip analizi yapıldı. Ayrıca Stebbins sınıflandırması ve % AsK, % TF, Rec, Syi, A1, A2, A, DI, AI,
CVCI, CVCL karyotip asimetri indisleri hesaplandı.
Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmada kullanılan taksona ait akenler ilk yazar tarafından 2008 yılında
Konya-Cihanbeyli bölgesinden toplandı. Akenler petri kutularında oda şartlarında çimlendirildi.
Çimlendirilen akenler ön işlem maddesi olarak α-monobromonaftaline konuldu. +4 ᵒC’de 16 saat
bekletildikten sonra 3:1 absolü alkol: glasiyal asetik asit karışımında 24 saat tespit edildi. %70’lik alkolde +4
ᵒC’de depolandı. 1N HCl’de oda sıcaklığında 12 dakika hidroliz edildi ve %2’lik aseto-orsein ile boyandı.
Preparatlar ezme-yayma preparat yöntemi ile yapıldı. Preparatlar araştırma mikroskobu ile tarandı ve
fotoğrafları çekildi. Karyotip analizleri için beş farklı hücre ölçüldü. Karyotip analizleri KaryoType programı
ile yapıldı.
Bulgular: Anthemis pauciloba subsp. pauciloba taksonunun kromozom sayısı 2n=18 olarak tespit edildi.
Kromozom uzunlukları 3.02 ile 3.96 μm arasında değişmektedir. Toplam haploid uzunluk 31.79 μm’dir.
Karyotip formülü ise 2n=9m olarak belirlendi. Stebbins sınıflandırmasına göre karyotip asimetri kategorisi
2A olarak bulundu. AsK %, TF %, Rec, Syi, A1, A2, A, DI, AI, CVCI, CVCL karyotip asimetri indisleri ise
sırasıyla %58.38, %41.62, 87.60, 71.28, 0.26, 0.10, 0.16, 3.90, 14.55, 9.72 olarak hesaplandı.
Sonuç ve Tartışma: Anthemis pauciloba subsp. pauciloba taksonunun kromozom sayısı 2n=18 olarak tespit
edildi. Karyotip formülü 2n=9m olarak belirlendi.
Anahtar Kelimeler: Anthemis, Compositae, kromozom, karyotip asimetrisi
112
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P039
Dianthus brevicaulis subsp. brevicaulis ve Dianthus calocephalus
(Caryophyllaceae) Taksonlarının Sitogenetik Analizi
Ahmet Duran, Özlem Çetin, Fahim Altınordu, Meryem Öztürk
Selçuk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Selçuklu, KONYA
Sorumlu yazaer e-posta: [email protected]
Giriş: Bu çalışma ile Dianthus brevicaulis Fenzl. subsp. brevicaulis ve Dianthus calocephalus Boiss.
taksonlarının kromozom sayısı belirlendi. Bu taksonların karyotip analizi yapıldı. Ayrıca Stebbins
sınıflandırması ve % AsK, % TF, Rec, Syi, A1, A2, A, DI, AI, CVCI, CVCL karyotip asimetri indisleri
hesaplandı.
Gereçler ve Yöntemler: Dianthus brevicaulis subsp. brevicaulis taksonuna ait tohumlar 2007 yılında ilk
yazar tarafından Niğde-Ulukışla bölgesinden topladı. Dianthus calocephalus türü (A.Duran 8186) ise 2008
yılında ilk yazar tarafından Sinop’tan toplandı. Tohumlar petri kutularında oda şartlarında çimlendirildi.
Çimlendirilen tohumlar ön işlem maddesi olarak α-monobromonaftaline konuldu. +4 ᵒC’de 16 saat
bekletildikten sonra 3:1 absolü alkol: glasiyal asetik asit karışımında 24 saat tespit edildi. %70’lik alkolde +4
ᵒC’de depolandı. 1N HCl’de oda sıcaklığında 12 dakika hidroliz edildi ve %2’lik aseto-orsein ile boyandı.
Ezme-yayma preparat yöntemi ile hazırlanan preparatlar araştırma mikroskobu ile tarandı. Karyotip analizleri
için beş farklı hücre ölçüldü. Karyotip analizleri KaryoType programı ile yapıldı.
Bulgular: Dianthus brevicaulis subsp. brevicaulis ve Dianthus calocephalus taksonlarının kromozom sayısı
2n=30 olarak tespit edildi. Dianthus brevicaulis subsp. brevicaulis taksonunun kromozom uzunluğu 1.2 ile
1.89 μm arasında değişmektedir. Toplam haploid uzunluk 21.7 μm’dir. Karyotip formülü 2n= 14m+1sm
olarak tespit edildi. Stebbins sınıflandırmasına göre karyotip asimetri kategorisi 1A olarak bulundu. AsK %,
TF %, Rec, Syi, A1, A2, A, DI, AI, CVCL, CVCI karyotip asimetri indisleri ise sırasıyla 54.42, 45.58, 71.64,
83.74, 0.16, 0.12, 0.09, 5.72, 0.81, 12.15, 6.68 olarak hesaplandı. Dianthus calocephalus türünün kromozom
uzunluğu 0.7 ile 1.26 μ arasında değişmektedir. Toplam haploid uzunluk 14.39 μm’dir. Karyotip formülü 2n=
1M+14m olarak tespit edildi. Stebbins sınıflandırmasına göre karyotip asimetri kategorisi 1B olarak bulundu.
%AsK, %TF, Rec, Syi, A1, A2, A, DI, AI, CVCL, CVCI karyotip asimetri indisleri ise sırasıyla 54.04, 45.96,
72.07, 85.04, 0.14, 0.16, 0.08, 7.41, 1.12, 15.80, 7.08 olarak hesaplandı.
Sonuç ve Tartışma: Dianthus brevicaulis subsp. brevicaulis ve Dianthus calocephalus taksonlarının
kromozom sayısı 2n=30 olarak tespit edildi. Dianthus brevicaulis subsp. brevicaulis taksonunun karyotip
formülü 2n= 14m+1sm olarak tespit edilirken, Dianthus calocephalus türünün karyotip formülü 2n=
1M+14m olarak tespit edildi.
Anahtar Kelimeler: Dianthus, Caryophyllaceae, kromozom, karyotip asimetrisi
113
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P040
Silene nuncupanda (Caryophyllaceae) Türünün Sitogenetik Analizi
Ahmet Duran1, Fahim Altınordu1, Esra Martin2, Yasemin Gürbüz1
1
Selçuk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, KONYA
Necmettin Erbakan Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoteknoloji Bölümü, KONYA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
2
Giriş: Bu çalışma ile ülkemiz için endemik olan Silene nuncupanda Coode & Cullen türünün kromozom
sayısı belirlendi ve karyotip analizi yapıldı. Ayrıca Stebbins sınıflandırması ve % AsK, % TF, Rec, Syi, A1,
A2, A, DI, AI karyotip asimetri indisleri hesaplandı.
Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmada kullanılan türe ait tohumlar ilk yazar tarafından 2007 yılında NiğdeUlukışla bölgesinden toplandı. Tohumlar petri kutularında oda şartlarında çimlendirildi. Çimlendirilen
tohumlar ön işlem maddesi olarak α-monobromonaftaline konuldu. +4 ᵒC’de 16 saat bekletildikten sonra 3:1
absolü alkol: glasiyal asetik asit karışımında 24 saat tespit edildi. %70’lik alkolde +4 ᵒC’de depolandı. 1N
HCl’de oda sıcaklığında 12 dakika hidroliz edildi ve %2’lik aseto-orsein ile boyandı. Ezme-yayma preparat
yöntemi ile hazırlanan preparatlar araştırma mikroskobu ile tarandı. Karyotip analizleri için beş farklı hücre
ölçüldü. Karyotip analizleri KaryoType programı ile yapıldı.
Bulgular: Silene nuncupanda türünün kromozom sayısı 2n=26 olarak tespit edildi. Kromozom uzunlukları
0.73-1.59 μm arasında değişmektedir. Toplam haploid uzunluk 33.32 μm’dir. Karyotip formülü ise
2n=8m+4sm olarak belirlendi. Stebbins sınıflandırmasına göre karyotip asimetri kategorisi 2B olarak
bulundu. % AsK, % TF, Rec, Syi, A1, A2, A, DI, AI karyotip asimetri indisleri ise sırasıyla % 59.34, %
40.66, 71.25, 68.52, 0.30, 0.19, 0.19, 7.61, 2.43 olarak hesaplandı.
Sonuçlar ve Tartışma: Silene nuncupanda türünün kromozom sayısı 2n=26 olarak tespit edildi. Karyotip
formülü ise 2n=8m+4sm olarak belirlendi.
Anahtar Kelimeler: Silene, Caryophyllaceae, kromozom, karyotip asimetrisi
114
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P041
Paronychia (Caryophyllaceae) Cinsinde Görülen Tohum Yüzey Çeşitleri
Yusuf Altun, Ümit Budak
Bozok Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, YOZGAT
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Paronychia Mill. cinsinin dünyada yaklaşık 110 türü vardır ve bunların önemli bir kısmı Türkiye’de
bulunmaktadır. Cinsin ülkemizde 28 türü ve bu türlere bağlı 39 taksonu bulunmaktadır. Ülkemizden toplanan
Paronychia taksonlarından olgun tohumlar Olympus SZX 16 mikroskobunda seçilerek SEM mikroskobunda
resimleri elde edilmiş, literatürlerle tohum yüzeyleri ortaya konmuştur.
Gereçler ve Yöntemler: Çalışmanın materyalini oluşturacak olan tüm tohum örnekleri mümkün olduğu
kadar topotip adreslerinden (tipi ülkemizde olanlar) toplanmıştır. Her takson için stereozoom mikroskop
yardımı ile olgun tohumlar seçilmiş ve bu tohumların yüzey resmi Taramalı Elektron Mikroskobu (SEM) ile
çekilmiştir. Resimler çekilirken yan yüzeyleri ayrı ayrı 170 X, 1000 X ve 3000 X büyütmeler tercih
edilmiştir. Dolayısıyla her takson için altı resim çekilmiştir. Çekilen resimler literatürler ışığında
değerlendirilmiştir.
Bulgular: SEM görüntülerinin incelenmeleri sonucu tohum yüzey çeşitleri olarak elde edilen bulgular
aşağıda verilmiştir.
Düzensiz: P. argentae var. argentea, P. argentae var. scariorissima, P. polygonifolia, P. echinulata.
Reticulat-alveolat: P. arabica var. euphratica, P. argyroloba, P. kayseriana, P. davisii, P. mughlaei, P.
sintenisii, P. kotschyana, P. amani var. minutiflora, P. turcica, P. saxatilis, P. anatolica subsp. balansae, P.
condensata, P. lycica, P. galatica, P. paphlagonica subsp. paphlagonica, P. paphlagonica subsp. caespitosa,
P. cephalotes var. minutiflora, P. cephalotes var. recurvans, P. adalia.
Ruminat: P. kurdica var. kurdica, P. kurdica var. haussknectii, P. cataonica, P. chionaea subsp. chionaea
var. chionaea, P. chionea subsp. chionaea var. latifolia, P. anatolica subsp. anatolica, P. angorensis, P.
dudleyi.
Düz: P. macrosepala, P. kurdica subsp. kurdica var. fragilis, P. kurdica subsp. montis-munzur, P. imbricata.
Pürüzlü: P. beauverdii, P. pontica.
Alveolat-scalariform: P. carica var. carica, P. carica var. stipulata.
Kollikulat: P. amani var. amani.
Sonuç: Bu çalışma sonucunda SEM mikroskobu görüntüleri kullanılarak Paronychia cinsinde yer taksonların
tohum yüzey mikromorfolojileri belirlenmiştir. Buna göre yedi farklı yüzey şekli belirlenmiştir. Bunlar
düzensiz, reticulat-alveolat, ruminat, düz, pürüzlü, alveolat-scalariform ve kollikulattır. Bu karakterlerin
cinsin sistematiğine katkı sağlayacağı aşikardır.
Anahtar Kelimeler: Paronychia, Tohum morfolojisi, SEM, Taksonomi.
Teşekkür: Bu çalışma TÜBİTAK 111T820 Numaralı Proje desteği ile gerçekleştirilmiştir.
115
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P042
Cyperus (Cyperaceae) Cinsinin Moleküler Filogenisi
Handan Şapcı1,2, Cem Vural3
Erciyes Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji ABD, KAYSERİ
2
Çukurova Üniversitesi, Aladağ MYO, Ormancılık Bölümü, ADANA
3
Erciyes Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, KAYSERİ
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
Giriş: Bu çalışmada, nüklear ribosomal DNA (ITS) ve kloroplast DNA (trnL-trnF) gen bölgelerinin dizi
analizleri kullanarak Türkiye Cyperus L. cinsi türlerinin genetik yapısının belirlenmesi, türlerin filogenetik
ilişkilerinin araştırılması ve taksonomik durumlarının moleküler tabanlı olarak yeniden değerlendirilmesi
amaçlanmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Cyperus cinsine ait ülkemizde yayılış gösteren örnekler çalışmamızın materyalini
oluşturmaktadır. FDK-2013-4695 numaralı proje kapsamında toplanılan örneklerden total bitki DNA' sı elde
edilmiştir. Total DNA izolaasyonu için Qiagen adlı firma tarafından üretilmiş ve ticari olarak satılmakta olan
Qiagen DNAeasy Plant Mini Kit kullanılmıştır. Çalışma esnasında, total DNA izolasyonu kiti ile birlikte
gönderilen üretici firmanın protokolü temel alınmıştır. Elde edilen örneklere ait total DNA'lar çalışılacak
bölgeler için kaynak olarak kullanılmıştır. ITS bölgeleri ITS1 ve ITS4 primerleri kullanılarak, trnL-trnF
bölgesi ise trnL-e, trnL-f, trnL-d ve trnL-c primerleri kullanılarak PCR ile çoğaltılmıştır. DNA dizi
analizinden elde edilen veriler, Gen Bankasında yer alan Cyperus cinsine ait taksonlar ve dış grup ile birlikte
değerlendirilerek, Cyperus cinsi taksonun Geneious 6.1 analiz programında analizleri yapılmıştır.
Bulgular: Bu çalışmanın sonucunda, ITS bölgesinden (652 bp),trnL-trnF (450 bp) birlikte değerlendirilerek
filogenetik analizler yapılmıştır. Mevcut veri seti için uygun baz değişim modeli, dış gruplu olarak MEGA5
ve jModelTest2 programları ile hem BIC hem de AIC model seçim taslaklarına göre belirlenmiştir. Geneious
programına entegre edilen MrBayes 3.1 programında Bayesian Inference (BI) ağacı oluşturulmuştur.
Sonuç ve Tartışma: Moleküler çalışmalar kapsamında izole edilmiş DNA’ ların ITS1-4 ve trnL e-f
primerleriyle PCR’ ı yapılmıştır. ITS ce trnLE/F gen bölgelerinin sekans dizileri kullanılarak filogenetik
analizleri gerçekleştirilmiştir. Çalışmamız neticesinde Türkiye Cyperus türleri arasındaki akrabalık ilişkileri
belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Cypereae, dizi analizi, ITS, TrnL-trnF.
Teşekkür: Bu çalışma, Erciyes Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Komisyonu tarafından FDK-20134695 no’lu proje ile desteklenmiştir.
116
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P043
Ülkemizin Tehdit Altındaki Bitkilerinden Campanula ekimiana
(Kızılcahamam Ekim çanı) Tehlike Kategorisinin Yeniden
Değerlendirilmesi
Mustafa Alkan
Gazi Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ANKARA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Çançiçeğigiller (Campanulaceae) ailesi, dünyada yaklaşık 90 cins ve 2500 türle temsil
edilir.Türkiye’de bu aileden, 8 cins ve 159 tür bulunmaktadır. Çançiçeği (Campanula), ailenin en büyük
cinsidir. Taç yaprakları, çan şeklinde birleşmiş; yumurtalığı alt durumlu; taç yaprakla kaynaşmış olarak
gelişen meyveleri delikli kapsül tipindedir. İri çiçekli birçok türü, süs bitkisi olarak değerlendirilir. Ekim çanı
(Campanula ekimiana) Türkiye’de, 67’si endemik olan 133 tür ve tür altı takson arasındaki 123
çançiçeğinden biridir. Bu çalışmada, Kızılcahamam Güvem bölgesinde dar bir yaşam alanına sahip olan
Campanula ekimiana bitkisinin koruma altına alınması ve farkındalık oluşturulması amaçlanmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Yaşam alanında tespit edilerek fotoğraflanan ve örneği alınan bitki, preslenerek
kurutulmuş, incelenmiş ve herbaryum materyali haline getirilmiştir. Kızılcahamam-Işık dağı arasındaki
volkanik kaya çatlaklarında ve jeosit bölgesinde yetişen ve bir nokta endemiği olan Campanula ekimiana
toplam iki kilometrekareden daha dar bir alanda, 250-300 bireyle temsil edilmektedir. Özellikle Jeosit
bölgesinde dar bir alanda 30-35 kadar birey tespit edilmiştir.
Bulgular: Kızılcahamam Ekim çanı, çok yıllık bir bitkidir. Mayıs-Temmuz ayında çiçeklenen bitki Ankara
ili Kızılcahamam ilçesinin kuzeyinde, ilçe merkezine 22 km uzaklıkta Güvem bölgesinde yer almaktadır.
Davis'in kareleme sistemine göre A4 karesine girmektedir (Davis, 1965). Bitkinin doğal olarak yetiştiği
Güvem jeosit bölgesi kısmen koruma alanı niteliğindedir. Tohumları gen bankasına aktarılan tür, ilk defa
Prof. Dr. Adil Güner tarafından, 1985 yılında yayımlanarak bilim dünyasına tanıtılmıştır. IUCN-Kırmızı
Liste kategorisi: EN-Tehlikede (Endangered) olarak belirlenmiştir. Campanula ekimiana 10-20 cm boyunda,
mavi çiçekli, küçük, kırılgan demetsi bir türdür. Taban yaprakları kalpsi-yumurtamsı, 15-25 mm çapında
ve uzun saplı; yaprak kenarları, oyalı veya testere dişlidir. Dalların ucunda, 3-9 çiçekli salkımlar bulunur.
Çanak yaprakların dişleri, dar üçgen şeklinde ve 4-7 mm; loplar arasında bulunan geriye dönük tırnaklar,
3-4 mm boyundadır. Taç yapraklar, silindirik huni şeklinde, 18-22 mm boyunda ve dış yüzleri tüylüdür; taç
yaprakların lopları, boylarının 1/3’ü kadardır. Kapsül meyve olgunlaştığında, tabanındaki üç kapakla açılır.
Sonuç ve Tartışma: Yerinde görülerek fotoğraflanan ve örneği alınan bitki Mayıs-Temmuz aylarında yaşam
alanında yerinde tespit edilmiştir. Daha önce EN (tehlikede) olarak belirlenen tehlike kategorisinin özellikle
Güvem jeosit alanının Jeopark olarak turizme açık hale getirilmesi ve otlatma gibi etkenlerden dolayı arttığı
gözlenmiştir. Güvem jeosit alanında özellikle bilgilendirici ve türü tanıtıcı levhaların konulması, halkı ve
bölgeye gelen turistleri bilinçlendirmesi bakımından faydalı olacaktır.
Anahtar Kelimeler: Kızılcahamam, Güvem, Jeosit, Campanula ekimiana, Endemik
117
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P044
Origanum L. (Lamiaceae) Cinsine Ait Hibrit (O. × haradjanii) ve Ata
Türlerin (O. laevigatum, O. syriacum subsp. bevanii) Polen Morfolojisi
Tuncay Dirmenci1, Türker Yazıcı1, Sevcan Çelenk2, Turan Arabacı3
Balıkesir Üniversitesi Necatibey Eğitim Fakültesi Biyoloji Eğitimi, BALIKESİR
2
Uludağ Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, BURSA
3
İnönü Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik Bölümü, MALATYA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
Giriş: Origanum L. (Lamiaceae) cinsi Dünya’da, Akdeniz havzasından Doğu Asya’ya kadar yayılış
göstermektedir. Türkiye’deki çeşitlenmesi ise Akdeniz bölgesindedir. Yayılışları kesişen türler arasında
hibritlere sıklıkla rastlanmaktadır. Bu çalışmada, Origanum cinsine ait iki atasal tür (O. laevigatum Boiss. ve
O. syriacum subsp. bevanii (Holmes) Ietsw.) ve bu iki türün oluşturdukları hibrite (O. x haradjanii Rech.f.)
ait bitki örneklerinin polen morfolojileri çalışılmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Bu türlere ait bitki örneklerinden Wodehose (1935) yöntemi kullanılarak polen
preparatları hazırlanmıştır. Hazırlanan preparatlar ışık mikroskobu kullanılarak x100’lük objektifte
incelenmiş ve polenler fotoğraflanmıştır. Bu fotoğraflar üzerinde polenlere ait ölçümler Carnoy 2.0 programı
kullanılarak yapılmıştır.
Bulgular: İncelenen taksonlara ait polenlerin isopolar, hekzakolpat, amb şeklinin sirkular, ornemantasyon
retikulat veya biretikulat olarak görülmüştür. Polar ve ekvatoral eksen (PxE), O. laevigatum ve O. syriacum
subsp. bevanii türlerinde sırasıyla 20.26 µ x 22,16 µ ve 18.91µ x 19.59 µ olarak ölçülmüştür. Hibrit taksonda
ise polar eksen 13.41µ, ekvatoral eksen 12.58µ olarak ölçülmüş olup, P/E oranı, O. laevigatum’da 0,91 ve O.
syriacum subsp. bevanii da 0,96 iken, O. × haradjanii’de ise 1,06’dır.
Sonuç ve Tartışma: O. x haradjanii'nin morfolojik olarak iki farklı fenotipik özellik gösteren üyesi
bulunmaktadır. Genel görünüş bakımından O. laevigatum'a benzeyen örnekler çiçek düzeni özellikleri
bakımından O. syriacum subsp. bevanii'ye, genel görünüş bakımından O. syriacum subsp. bevanii'ye
benzeyen örnekler ise çiçek rengi (mor) bakımından O. laevigatum'a benzemektedir. Palinolojik özellikler
açısından hibrit taksonda polenlerin atasal türlerden daha küçük olduğu ve morfolojik deformasyona sahip
olduğu gözlemlenmiştir. Polen şekli atasal türlerde oblat-sferoid iken hibrit taksonda prolat-sferoid olarak
tespit edilmiştir. Kolpus membranı atasal türlerde granüllü iken, hibrit formda kolpus membranında granül
olmadığı tespit edilmiştir. Mezokolpial alan atasal türlerde eşit dağılım gösterirken, O. x haradjanii'de
mezokolpial alanın dar ve geniş olmak üzere birbirini almaşlı takip ettiği gözlenmiştir. Bu durum diğer
Lamiaceae cinslerinin polenlerinde de gözlenmiştir.
Anahtar Kelimeler : Lamiaceae, Origanum, polen morfolojisi, hibrit
Teşekkür : Bu çalışma TÜBİTAK-KBAG (Proje No: 113 Z 225) tarafından desteklenmiştir.
118
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P045
Astragalus cinsinin Anthylloidei Seksiyonundaki Endemik Türlerin
Yayılışları, Ekolojileri, Polen ve Tohum Mikromorfolojileri
Seher Karaman Erkul1, Talip Çeter2, Zeki Aytaç3, Murat Ekici4
1
Aksaray Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, AKSARAY
KastamonuÜniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, KASTAMONU
3,4
Gazi Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ANKARA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
2
Giriş: Astragalus cinsinin Anthylloidei Bunge seksiyonundaki tür sayısı 9’dur. Bu türlerden Astragalus
anthylloides Lam. ve Astragalus zederbaueri Stadlm. endemiktir. Anthylloidei seksiyonu gövdeli ya da
gövdesiz, yarı çalımsı ya da çalımsı, çoğunlukla yastık formunda, dikenli imparipinnat ya da paripinnat
yapraklı bitkilerdir. Kaliksinin şişkin ve meyvesinin kaliksin içinde olması ile karakteristiktir.
Gereçler ve Yöntemler: Çiçeklenme dönemlerine 2011-2014 yıllarında Nisan ve Ekim ayları arasında
Astragalus cinsine ait türler çiçekli ve meyveli olarak toplanmıştır. Yapılan incelemeler sonucunda
tohumların tanımları tohum şekli, tohum boyutları, tohum rengi, tohum yüzeyi, tohum ağırlığı dikkate
alınarak verilmiştir. Çiçeklerin anterlerinden alınan polenlerin Wodehouse metoduna göre polen preparatları
hazırlanıp, bazik fuksin ile boyanarak ışık mikroskobunda incelenmiştir. Ayrıca polenlerin daha ayrıntılı
incelenmesi amacıyla Skaning Elektron Mikroskobu (SEM) ile Gazi Üniversitesi, Türkiye Petrolleri ve
Aksaray Üniversitesi SEM Laboratuvarında çalışılmıştır.
Bulgular: A. anthylloides; Tohumlar 3,21-3,88 x 2,52-3,29 mm, elipsoidal ve reniformdur. Türün tohum
ağırlığı 0,01077 gr, rengi sarı-açık kahverengi olarak saptanmıştır. Yüzey ornamentasyonu, Işık mikroskop
fotoğraflarında psilat-retikulat, SEM mikrofotoğraflarında ise retikulat-rugulat olarak saptanmıştır. Polenler
radiyal simetrik, izopolar, trizonokolporattır. Polen şekli subprolat, polar eksen 29-33 µm, ekvatoral eksen
25-28 µm. Amb semi-angular, sirkular, ornamentasyon polar bölgede psilat ekvatoral bölgede retikülatrugulattır. Kolpus ince uzun, operkülat, operkulum membranı granülat ornamentasyona sahiptir. Por
sferoidal olup granülattır.
Çiçeklenme: 5-6, meyvelenme: 6-7. Step, jipsli yamaçlar,300-2000 m.,Düşük Riskli (LC),İran Turan
elementi. Ankara, Karabük, Zonguldak, Kastamonu, Erzurum, Ankara, Tunceli, Elazığ, Sivas, Antalya,
Niğde, Kahramanmaraş.
A. zederbaueri; Tohumlar 3,14-4,14 x 2,38-3,11 mm ebatlarında, elipsoidal ve reniform görünüme sahiptir.
Türün tohum ağırlığı 0,00804 gr, rengi koyu kahverengi olarak saptanmıştır. Yüzey ornamentasyonu, Işık
mikroskop fotoğraflarında undulat-rugulat, SEM mikrofotoğraflarında ise retikulat olarak saptanmıştır.
Polenler radiyal simetrik, izopolar, trizonokolporattır. Polen şekli prolat-sferoidal, polar eksen 29-33 µm,
ekvatoral eksen 27-29 µm. Amb semi-angular, sirkular, ornamentasyon polar bölgede psilat perforat
ekvatoral bölgede foveolat-perforattır. Kolpus ince uzun (Clg: 23-26 µm, Clt: 3,5-5,4 µm), operkülat,
operkulum membranı granülat ornamentasyona sahiptir. Por sferoidal (Plg: 7,5-10µm, Plt: 9-11 6-8 µm)
olup granülat ornamentasyon gösteren operkuluma sahiptir.
Çiçeklenme 5-6, meyvelenme 6-7. Step, 650-1500 m. Zarar görebilir (VU - B2 ab (i, ii, iv), İran Turan
elementi. Çankırı, Zonguldak, Bilecik, Karaman, Konya, Mersin.
Sonuç ve Tartışma: Türkiye’de Astragalus cinsine ait Anthylloidei seksiyonu türleri olan A. anthylloides ve
A. zederbaueri’nin polen ve tohum yüzeyi farklılıkları ışık mikroskobu ve SEM’de incelenerek
mikrofotoğraflar ile ortaya konulmuştur. Her iki türün polen ve tohum yüzeyi özellikleri bir tabloda
kıyaslanarak verilmiş, Türkiye ve dünya dağılımları haritalarla belirtilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Astragalus, polen, tohum, endemik, Türkiye
Teşekkür: Bu çalışma, TÜBİTAK tarafından desteklenmiştir (110T911 nolu proje).
119
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P046
Gagea minima (L.) Ker Gawl. (Liliaceae): Türkiye İçin Yeni Kayıt
Mehtap Tekşen1, İsmail Eker2, Serdar Aslan3
1
Aksaray Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, AKSARAY
Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Gölköy, BOLU
3
Düzce Üniversitesi, Orman Fakültesi, Konuralp Yerleşkesi, Beçiyörükler, DÜZCE
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
2
Giriş: Liliaceae familyasından bir cins olan Gagea Salisb. Türkiye’de 9 seksiyon, 31 tür ve 1 alttür ile temsil
edilmektedir. Bunlardan 5 tür ülkemize endemiktir. Dünyada ise 15 seksiyon ve yaklaşık 280-300 kadar türü
vardır. Son yıllarda yapılan çalışmalar ile “Flora of Turkey”in 8. cildinde 24 tür ve bir alttür ile temsil edilen
Gagea cinsine 2008 yılında G. sivasica Hamzaoglu, 2014’de G. antakiensis Kayıkçı, Ocak & Tekşen,
2015’te G. vanensis Tekşen & Karaman yeni tür olarak eklenmiştir. Türkiye’deki örnekleri yanlış
isimlendirilmiş olan G. chrysantha (Jan) Schult. & Schult.f. taksonu G. lojaconoi Peruzzi olarak
düzeltilmiştir. Flora of Turkey’de G. fistulosa (Ramond ex DC.) Ker Gawl. olarak belirtilen türün ismi G.
fragifera (Vill.) Ehr. Bayer & G. Lopez (=G. liotardii (Sternb.) Schult. & Schult.f.) olarak doğrulanmıştır. G.
taurica Steven, G. fibrosa (Desf.) Schult. & Schult.f. ve G. tenera Pascher türlerinin Türkiye’de bulunmadığı
tespit edilmiştir. Sinonimler arasında bulunan G. alexeenkoana Miscz., G. commutata K.Koch, G. rigida
Boiss. & Spruner ve G. dubia A.Terracc. türleri güncellenerek tür sayısına dahil edilmiştir. Bu çalışmanın
amacı Türkiye için yeni kayıt olarak tespit edilen G. minima (L.) Ker Gawl.’nın morfolojik, ekolojik
özelliklerini ve dağılımını en yakın tür olan G. confusa A.Terracc. ile kıyaslayarak vermektir. “Flora of
Turkey”de şüpheli tür olarak belirtilmiş olan G. minima örneğinin bu tür olmadığı ilk kez bu çalışma ile
kaydedilmiş ve teyit edilmiştir. Türkiye’de daha önce G. confusa türünü içeren Minima (Pascher)
Davlianidze seksiyonu G. minima ile birlikte iki tür ile temsil edilmektedir. Gagea cinsinde türler morfolojik,
anatomik, taban ve gövde yaprağı, pedunkul, pedisel, tepal ve tohum özelliklerinin ontogenetik karakterleri
ile seksiyonlara ayrılmaktadır. Minima seksiyonun türlerinde ise taban yaprağı 1, yassı; gövde yaprakları
almaçlı; pedunkul enine kesitte yuvarlağımsı ya da 3 kenarlı; çiçek durumu kısa dallı, tepal ucu küt; kapsül 3köşeli, tepallerin uzunluğunun yarısı kadar; tohumları armutumsu şekillidir.
Gereçler ve Yöntemler: 2014 yılında Van ilinde yapılan arazi çalışmaları sonucunda örnekler toplanmıştır.
Rusya, İran ve Irak floraları ile yerli ve yabancı herbaryumlarda (E, G, K, LE ve VANF) bulunan örneklerin
de incelenmesiyle türün Türkiye’de daha önce varlığı bilinmeyen G. minima olduğu tespit edilmiştir.
Toplanan örnekler üzerinden türe ait ayrıntılı bir betim hazırlanmıştır. Aynı seksiyon içerisinde bulunan G.
confusa türüyle kıyaslanarak morfolojik, anatomik ve ekolojik analizler yapılmıştır. Toplanan örnekler AIBU
ve DUOF herbaryumlarında muhafaza edilmektedir.
Bulgular: G. confusa İran, Irak, Türkmenistan, Kuzey Kafkasya ve Transkafkasya'da dağılım gösterir.
Türkiye’nin doğusunda yayılış göstermektedir. G. minima türü ise Orta, Doğu ve Kuzey Avrupa, Kuzey
Kafkasya ve Batı Rusya gibi daha geniş bir dağılıma sahiptir. Tür çalışma da Van ilinden tespit edilmiştir.
Fakat ülkemizin batısında da bulunma ihtimali yüksektir. İki türün habitus ve taban yaprak özellikleri
birbirine yakın olup G. minima'da taban yaprak 1-3 mm genişlikte iken G. confusa'da 4-7 mm genişliktedir.
G. minima’da tepaller ve taban yaprak G. confusa’ya göre daha dar ve uzundur. Her iki türün taban yaprağı,
pedunkul, pedisel ve yaprak yüzeylerinden alınan anatomik kesitler incelenmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Çalışmada Türkiye florası için yeni kayıt olan G. minima türünün G. confusa ile
kıyaslanarak morfolojik, anatomik ve ekolojik özellikleri ortaya konulmuştur. Ülkemizdeki varlığı teyit
edilmiştir. Morfolojik özellikleri fotoğraflar ile detaylı olarak verilmiştir. Ayrıca tabloda her iki türün
morfolojik, anatomik, ekolojik özellikleri kıyaslanarak verilmiş, Türkiye ve dünya dağılımları haritalarla
belirtilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Gagea, Türkiye, taksonomi, yeni kayıt
Teşekkür: Arazi çalışmalarında yardımcı olan Doğa Rehberi Murat BOZDOĞAN’a teşekkür ederiz.
120
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P047
Euonymus nanus (Celastraceae) Türünün Türkiye’deki Varlığı
Fahim Altınordu, Ahmet Duran, Mustafa Çelik
Selçuk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Selçuklu, KONYA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Euonymus L. (İğağacı) cinsi Celastraceae familyasının Euonymeae DC. tribusunda yer almaktadır.
Türkiye Florasında Euonymus cinsi beş takson ile temsil edilmektedir. Daha sonra Euonymus leiophloeus
Stev. türü yeni kayıt olarak Türkiye florasına eklenmiştir. Euonymus alatus (Thunb.) Siebold türü ise
ülkemizde süs çalısı olarak yetiştirilmektedir. Son taksonomik çalışmalara ve Türkiye Bitkileri Listesi
(Damarlı Bitkiler) eserine göre Euonymus cinsi ülkemizde biri endemik toplam yedi takson ile temsil
edilmektedir.
Gereçler ve Yöntemler: 2013 yılı vejetasyon sezonunda Tuz gölü çevresinde yapılan arazi çalışmalarında
Euonymus cinsine ait bazı örnekler toplanmıştır. Toplanan örnekler uygun tekniklerle kurutularak herbaryum
materyali haline getirilmiştir. Bu örneklerin teşhisi için Viyana (W) ve Paris (P) herbaryumlarındaki örnekler
ve fotoğraflar incelenmiştir.
Bulgular: Tuz gölü çevresinden toplanan Euonymus örnekleri başta Türkiye ve Avrupa Floraları olmak
üzere Çin ve Rusya Floraları kullanılarak teşhis edilmiş ve bu örneklerin Euonymus nanus M.Bieb.
(Papazkülahı) türüne ait olduğu belirlenmiştir. Böylece Euonymus nanus türünün Türkiye’deki varlığı
doğrulanmıştır.
Sonuç ve Tartışma: Euonymus nanus türünün Türkiye’deki varlığı Denizli ilinden toplanmış örneğe
dayandırılmıştır. Bu örneğin vejetatif kısımları E. nanus türüyle eşleşmektedir. Fakat örneklerde meyve ve
çiçek bulunmamaktadır. Bu yüzden Denizli ilinden toplanan örneklere göre bu türün Türkiye’deki varlığı
şüphelidir. İlk defa 1947 yılında P.H.Davis tarafından toplanan bu türün günümüze kadar başka bir kaydı
tespit edilememiştir. Bu çalışmada Euonymus nanus türünün ülkemizdeki varlığı rapor edilmektedir. E.
nanus türü Çin, Rusya, batı ve güney Avrupa’nın yüksek dağ ormanlarında, çalılık ve kuru habitatlarda
yayılış göstermektedir. Topladığımız örnekler tuzlu habitatlarda yayılış göstermektedir. Bu örneklere dayalı
olarak Türkiye Florasındaki E. nanus türünün betimi genişletilmiştir. Ayrıca morfolojik karakterleri, habitatı
ve şekilleri sunulmuştur. Örnekler KNYA ve ANK herbaryumlarında muhafaza edilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Euonymus nanus, flora, Turkiye, yeniden keşif
121
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P048
Türkiye’nin İyi Bilinmeyen Türlerinden Scrophularia clematidifolia’nın
Yeniden Keşfi
Mehmet Erkan Uzunhisarcıklı1, Ebru Doğan Güner2
1
2
Gazi üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, Teknikokullar, ANKARA
Gazi Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu, Gölbaşı, ANKARA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Türkiye’de “Sıraca otu” olarak isimlendirilen Scrophularia L. (Scrophulariaceae) cinsi, çiçekli
bitkilerin en önemli cinslerinden olup, dünyada yaklaşık 300 kadar türle temsil edilmektedir. Türkiye
Florası’nda ise 75 taksonla (tür ve tür altı seviyede) temsil edilir. 11. cildin yayınlanmasından sonra 2010
yılında S. gracilis türü ülkemiz için yeni kayıt olarak eklenmiştir. Ayrıca 2014 yılı içerisinde de bilim
dünyası için yeni bir Scrophularia türü tanımlanmıştır. 2013 yılında Scrophularia cinsinin revizyonuna
başlanmıştır. Bu revizyon çalışması kapsamında 2015 yılı içerisinde ülkemiz için yeni bir Scrophularia türü
daha tanımlanmıştır. Böylece cinse ait toplam takson sayısı 78’e endemik takson sayısı da 38’e yükselmiştir.
Endemizm oranı yaklaşık %48’dir. Türkiye Florası’nın 6. cildinde iyi bilinmeyen iki türden biri S.
clematidifolia Eig.’dır. Revizyon çalışmasında Scrophularia cinsine ait sorunları çözmek amaçlanmıştır. Bu
kapsamda ise iyi bilinmeyen türleri de toplamak için arazi çalışmaları yapılmıştır. Bu çalışmanın amacı
Türkiye Florası’nda iyi bilinmeyen türlerden olan S. clematidifolia’ nın özelliklerini kapsamlı bir şekilde
ortaya koymaktır.
Gereçler ve Yöntemler: 2014-2015 yıllarında Hatay bölgesinde arazi çalışmaları gerçekleştirilmiştir. 2014
yılında tür tip lokalitesinden meyveli olarak toplanmıştır. Mayıs 2015’te ise arazi çalışması tekrarlanarak
çiçekli örnekler toplanmıştır. Toplanan örnekler üzerinden türe ait ayrıntılı bir betim hazırlanmıştır. Aynı
zamanda yakın olduğu S. scopolii var. nusairiensis türüyle kıyaslanarak farkları net bir şekilde ortaya
konmuştur. Meyveli örneklerden tohumlar elde edilerek JEOL JSM 6490LV Markalı SEM’de taranmış ve
tohum özellikleri tespit edilmiştir. IUCN tehlike kategorisi populasyon durumları da dikkate alınarak yeniden
düzenlenmiştir. Toplanan örnekler GAZI herbaryumunda muhafaza edilmektedir.
Bulgular: S. clematidifolia Eig türü 1931 yılından beri ilk kez toplanmıştır. Türün tip lokalitesinden
toplanmasıyla birlikte Türkiye Florası’nda eksik olan çiçek özellikleri bu çalışmada ilk kez verilmiştir.
Ortaya çıkarılan özelliklerle S. clematidifolia isminin geçerliliğini koruyarak tür seviyesinde kalması
gerektiği tespit edilmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Çalışmanın sonucunda iyi bilinmeyen bir türün bütün özellikleri ortaya çıkarılmıştır.
Ülkemizdeki varlığı kanıtlanmıştır. Türkiye Florası’nın 6. cildinde S. scopolii var. nusairiensis türüne yakın
olarak belirtilen türün, çiçek özellikleri bilinmediği için tür seviyesinde bir takson olması ile ilgili
şüphelerden bahsedilmektedir. Bu çalışma sonunda şüpheler ortadan kalkmış ve tür seviyesinde olduğu
görülmüştür. Ayrıca S. clematidifolia endemik olarak görülmemesine karşın, dünyada sadece tip
lokalitesinden bilinmektedir. Tip lokalitesi Hatay olduğu için ülkemize 1 endemik daha kazandırılmıştır.
Teşekkür: Bu çalışma, TÜBİTAK tarafından desteklenen 112T140 nolu proje kapsamında üretilmiştir.
122
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P049
Kloroplast trnL intron, trnL-F IGS ve trnV intron Bölgelerinin Türkiye
Oxytropis Türlerinde Filogenetik İlişkiyi Anlamak İçin Kullanılabilirliği
Ayten Dizkirici1, Seher Karaman Erkul2, Zeki Aytac3, Zeki Kaya4
Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, VAN
2
Biyoloji Bölümü, Aksaray Üniversitesi, AKSARAY
3
Biyoloji Bölümü, Gazi Üniversitesi, ANKARA
4
Biyoloji Bölümü, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, ANKARA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
Giriş: Çalışmada, kloroplast DNA’sında bulunan ve filogenetik çalışmalarda yaygın olarak kullanılan üç
faklı bölgenin, Türkiye’de yayılış gösteren Oxytropis cinsine ait onüç türün filogenetik ilişkisini anlamak için
kullanılabilir olup olmadığı test edilmiştir. Çalışmanın amacı, hangi bölgenin filogenetik ayrımı en iyi
yaptığını saptamak ve türler arasındaki akrabalık ilişkilerini göstererek daha önceki çalışmalarda sinonim
olarak düşünülen türlerin durumlarını moleküler yöntemlerle de desteklemeye çalışmaktır.
Gereçler
ve
Yöntemler:
Arazi
çalışmalarında
toplanan
örneklerin
total
DNAları
hexadecyltrimethylammonium bromide (CTAB) metodu kullanılarak izole edilmiştir. Çalışma esnasında,
Türkiye’de doğal olarak yetişen onüç türün sekansları ile veritabanından alınan sekanslar kullanılmıştır.
Kloroplast DNAsı olarak “trnL(UAA) intron, trnL(UAA)-F(GAA) intergenic spacer (IGS) ve trnV(UAC) intron”
bölgeleri PCR yöntemi ile çoğlatılarak, sekansları alınmıştır. trnV intron bölgesinin sekansları veritanbanında
olmadığından diğer iki bölgenin sekansları analizlere dahil edilmiştir. Maximum likelihood ve Maximum
parsimony yöntemleri kullanılarak filogenetik ilişki belirlenmiştir.
Bulgular: trnL ve trnV intron bölgeleri, trnL-F bölgesine oranla türler arasındaki filogenetik ilişkiyi daha iyi
göstermiştir. trnL intron bölgesi yaklaşık 610 bp uzunluğundadır ve 11 varyasyonlu bölge saptanmıştır. Bu
bölgenin komşusu olan trnL-F IGS bölgesi daha kısadır (115 bp) ve 6 nükleotid varyasyonu görülmüştür.
trnV intron bölgeside yaklaşık 600 bp’dir ve hernekadar filogenetik ayrımı iyi yapsada diğer bölgelere
nazaran daha az varyasyon (3) saptanmıştır. trnV intron bölgesinde varyasyonun az olması beklenebilir
çünkü veritabanından diğer türlere ait olan sekanslar bu bölge için bulunmadığından sadece doğal türlerin
sekansları analiz esnasında kullanılmıştır. Kullanılan her üç bölgedede delesyon saptanmıştır ve en fazla trnL
intron bölgesinde görülmüştür. Veritabanından alınan sekanslar analize dahil edildiğinde, beklenildiği gibi
varyasyon ve indel sayılarında her bölge içinde artış gözlenmiştir.
Sonuç ve Tartışma: trnL ve trnL-F IGS bölgeleri kullanılarak çizdirilen filogenetik ağaçta Oxytropis lazica
türü Türkiyede yayılış gösteren diğer türlerden ayrılmış ve veritabanından alınan türlerlerin oluşturduğu
gruba dahil olmuştur. Oxytropis lazica’nın diğer doğal türlerden ayrımını Karaman ve arkadaşları 2009
yılında yapılan morfolojik çalışmaylada göstermişlerdir. Bu tür Euoxytropis altcinsinde bulunurken, diğer
doğal türler Phacoxytropis veya Oxytropis altcinsinde bulunmaktadır, buyüzden O. lazica’nın filogenetik
olarak ayrılması beklenebilir. Oxytropis kotschyana, O. pallasii ve O. pilosa türleri caulescent (saplı) türler
olarak bilinmektedir bunlar içerisinde O. kotschyana daha fazla varyasyon göstererek trnL ve trnV
ağaçlarında filogenetik olarak ayrılmıştır. O. kotschyana türünün caulescent olan diğer iki türden
ayrılmasının nedeni farklı seksiyonlarda bulunmasıda olabilir; O. kotschyana Mesogaea seksiyonundayken
diğer iki tür Chrysantha seksiyonundadır. Oxytropis pallasii ve O. pilosa morfolojik olarak çok yakın
olsalarda, Karaman Erkul and Aytac tarafından farklılıkları saptanmıştır, fakat kullanılan kloroplast bölgeleri
bu iki türü birbirinden ayırmak için yeterli olmamıştır. Aynı araştırmacılar ayrıca Oxytropis engizekensis ve
O. persica türlerini sinonim olarak değerlendirmişlerdir ve bu sonuç çizdirilen trnV ağacı tarafından da
doğrulanmıştır.
Anahtar Kelime: Oxytropis, filogeni, trnL intron, trnL-F IGS, trnV intron
Teşekkür: Tübitak’a desteklerinden dolayı teşekkür ederiz (Proje no:105T180).
123
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P050
Endemik Amphoricarpos exul O. Schwarz (Asteraceae)
Bekir Doğan1, Ahmet Duran2, Esra Martin3, Meryem Şeker2, Ayşe Kaplan4
Necmettin Erbakan Üniversitesi, A.K. Eğitim Fakültesi, Fen Bilgisi Eğitimi Anabilim Dalı, KONYA
2
Selçuk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, KONYA
3
Necmettin Erbakan Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoteknoloji Bölümü, KONYA
4
Bülent Ecevit Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ZONGULDAK
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
Giriş: Amphoricarpos cinsi Türkiye Florası'nda A. exul ve A. praedictus olmak üzere iki türle temsil
edilmektedir. Bu türlerden A. exul tip örneği Muğla olarak bilinen ilginç bir endemik kaya bitkisidir. Bu
çalışma A. exul türünün tanımlarındaki eksikliklerin giderilmesi ve tehlike durumu hakkında bilgi vermek
amacıyla yapılmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Bitki örnekleri 2014 yılında türün yayılış gösterdiği tip lokalitesinden toplanarak
genel herbaryum tekniklerine göre preslenmiş ve kurutulmuştur. Kurutulan örnekler herbaryum materyali
haline getirildikten sonra KNYA herbaryumunda muhafaza edilmiştir. Bitki populasyonu hakkında gözlemler
yapılmıştır. Bitkinin hem çiçekli döneminde hem de olgun tohumlu döneminde örnek toplanmıştır.
Bulgular: Bu çalışma ile A. exul taksonunun deskripsiyonu genişletilmiştir. Bitki kısa boylu, çok yıllık.
Çiçekli gövdeleri 1-4 cm uzunluğunda, beyaz-tomentoz. Yapraklar eliptik-oblanseolat, 18-36(-42) x 4-19(22) mm, tabanda attenuat, uç kısında akut, üst kısmı flokkoz, alt kısmı beyaz-tomentoz, kenarları tam, kıvrık.
İnvolukrum kampanulat, 1-1.6 x 1-1.1 cm; dış fillariler ovat-oblong, 3.5-4 x 2.3-2.6 mm, içtekiler lanseolat,
5-11 x 1.5-2.5 mm, uç kısımlarda zarımsı ve morumsu kırmızı renkte. Marjinal palealar 8-9 mm. Çiçekler
leylak, 9-11mm. Akenler 4-5 mm. pappus 8-10 mm. Çiçeklenme Ağustos.
Sonuçlar ve Tartışma: Bu çalışma ile endemik bir takson olan A. exul bitkisinin deskripsiyonundaki bazı
eksiklikler giderilmiştir. Yayılış alanları ve çevresinde yapılan çalışmalar sonucu IUCN'e göre yeni tehlike
kategorisi önerilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Amphoricarpos exul, Asteraceae, Endemik, Türkiye
Teşekkür: Bu çalışma TÜBİTAK KBAG-113Z803 no'lu projenin maddi desteği ile gerçekleştirilmiştir.
TÜBİTAK'a katkılarından dolayı teşekkür ederiz.
124
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P051
Kuzey Kıbrıs’da Doğal Olarak Yetişen Allium L. (Soğan) Türleri
Mehmet Koyuncu
Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi, Haspolat, Lefkoşa, KIBRIS
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Allium cinsi Amaryllidaceae familyasına ait olup, dünyada 800 kadar türü bulumaktadır. Çeşitli türleri
sebze, baharat, süs bitkisi ve tıbbi amaçlarla kullanılır. Cinse ait türlerin dünyada geniş bir yayılışı vardır.
Ancak gen merkezi Orta Asya’dır. Akdeniz çevresi ülkelerde Allium türleri bakımından oldukça zengindir.
Türkiye ve Kıbrıs birer Akdeniz ülkesidir. Türkiye’de 180 kadar Allium türü doğal olarak yetişmektedir. Bu
çalışma ile Kuzey Kıbrıs’da doğal olarak yetişen Allium türleri araştırılmıştır.
Gereç ve yöntemler: Araştırma için Kuzey Kıbrıs Adası’nın hemen her tarafı uygun mevsimlerde dolaşılmış
ve Allium örnekleri toplanmıştır. Ayrıca doğal ortamlarında türlerin örnekleri alınırken renkli resimleri de
çekilmiştir. Herbaryum örneği haline getirilen örnekler Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi Eczacılık
Fakültesinde bulunmaktadır.
Bulgular: Tüm Kıbrıs Adasında 22 Allium türü yetişmektedir. Bu çalışma ile Kuzey Kıbrıs ‘da doğal olarak
yetişen Allium türleri araştırılmış ve 16 Allium türünün Kuzey Kıbrıs’da doğal olarak yetiştiği saptanmıştır.
Bü türlerin en yaygın olanları Molium seksiyonunda bulunan A. neapolitanum ve A. trifoliatum’dur. A.
neapoliatanum hemen her tarafta bulunmaktadır. A. trifoliatum ise özellikle Pinus brutia ormanları altında
oldukça yaygındır. A. junceum ve A. pallens Kuzey Kıbrıs’da nadir bulunan türlerdir. Allium cupani subsp.
cyprium, A. autumnale, A. rubravittatum ve A. willeanum Kıbrıs Adası için endemik türlerdir.
Sonuç ve Tartışma: Kuzey Kıbrıs’da seksion Molium’a ait 2 tür; seksiyon Scorodon‘a ait 2 tür; seksiyon
Codonoprasum’a ait 3 tür; seksiyon Allium’a ait 7 tür ve seksiyon Melanocrommyum’a ait 2 tür olmak üzere
toplam 16 tür doğal olarak yetişmektedir. Bunların 4 tanesi Kıbrıs Adası için endemiktir. Çalışmada Kuzey
Kıbrıs’da yetişen Allium türleri renkli resimleri verilerek tanıtılmaktadır. Ayrıca tüm Kıbrıs Adası’nda
yetişen Allium türlerini de içeren bir ayırım anahtarı da verilmiştir.
Anahtar kelimeler: Allium türleri, Amaryllidaceae, Kıbrıs
125
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P052
Balya Çamucu Orman İşletme Şefliği’nin (Balıkesir/Balya) Geofitleri
Gamze Tuttu1, Hatice Yılmaz2
Çankırı Karatekin Üniversitesi, Orman Fakültesi, Orman Mühendisliği Böl., Orman Botaniği ABD,
ÇANKIRI
2
İstanbul Üniversitesi, Orman Fakültesi, OMYO, Süs Bitkileri Yetiştiriciliği Programı, Sarıyer, İSTANBUL
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
Giriş: Çalışma alanımız olan Çamucu Orman İşletme Şefliği, Balıkesir Orman Bölge Müdürlüğü'ne bağlı
olup büyük bölümü Balya ilçe sınırları içerisindedir. Alanın kuzeyinde Balya ve Pazarköy, doğusunda
Balıkesir Merkez ilçe, güneyinde İvrindi, batısında Havran ve Kalkım bulunmaktadır. Davis’in grid sistemine
göre B1 karesinde yer alan Çamucu Orman İşletme Şefliği’nin orman alanı 16948.5 ha, açıklık alanı 22509.0
ha, toplam alanı ise 39 457.5 ha’dır. Engebeli bir topoğrafyaya sahip olan alanda dağlık kısımlar ve dereler
ile derin vadiler halinde yarılmış platolar bulunmaktadır. Daha önce flora çalışması yapılmamış olan bu
alandan toplanan örnekler ülkemiz bitki envanterinin çıkarılmasına katkı sağlayacaktır. Bu çalışmanın amacı;
Çamucu Orman İşletme Şefliği alanı içerisinde bulunan geofitleri tespit etmektir.
Gereçler ve Yöntemler: 2012-2014 yılları arasında yapılan arazi çalışmaları sonucunda toplanan örnekler
herbaryum tekniklerine göre preslenip kurutulmuş ve teşhis edilmiştir. Bitkilerin teşhisinde Flora of Turkey
and the East Aegean Islands Vol. 1-9, Flora of Turkey and the East Aegean Islands (Suppl. I-II), otör adları
için Authors of Plant Names adlı eser kullanılmıştır. Taksonların hayat formları Raunkier, tehdit kategorileri
ise IUCN 3.1 kriterlerine göre düzenlenmiştir. Örnekler İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi
Herbaryumu’nda (ISTO) muhafaza edilmektedir.
Bulgular: Bitki örneklerinin teşhis edilmesi sonucunda araştırma alanında 6 familya 21 cinse ait 40 adet
geofit tespit edilmiştir. Familyalara ait takson sayıları şu şekildedir: Amaryllidaceae 1, Araceae 2, Iridaceae
9, Liliaceae 20, Orchidaceae 5 ve Ranunculaceae 3. Geofitlerin fitocoğrafik bölge dağılımına bakıldığında
Doğu Akdeniz ve Akdeniz elementlerinin çoğunlukta olduğu görülmektedir. Bu taksonlardan 4 tanesi
endemik olup bunlar: Crocus candidus E. D. Clarke, Crocus flavus Weston subsp. dissectus T. Baytop &
Mathew, Fritillaria bithynica Baker ve Muscari latifolium Kirk’ dir.
Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma sonucunda alanda 40 adet geofit takson bulunduğu tespit edilmiştir. En fazla
taksona sahip olan familyanın 20 takson ile Liliaceae olduğu görülmektedir. Bunun nedeni Liliaceae’nin
Türkiye Florası’ndaki büyük familyalardan biri olmasıdır. Alanda 2’si Iridaceae, 2’si de Liliaceae
familyalarına ait toplam 4 adet endemik bulunmaktadır. Endemik taksonların tehlike kategorileri
incelendiğinde; Crocus candidus ve Fritillaria bithynica LR (cd) (Koruma önlemi gerektiren), Muscari
latifolium LR (lc) (En az endişe verici), Crocus flavus subsp. dissectus’un ise VU (Zarar görebilir)
kategorisinde olduğu belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Çamucu, Balıkesir, Balya, Geofit, Flora
Teşekkür: BAP 2011/21 proje no’lu bu çalışmayı desteklediği için İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü Bilimsel
Araştırma Projeleri Birimi’ne teşekkür ederiz.
126
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P053
Küre Dağları Milli Parkı’nın Orkideleri (Bartın Bölümü)
Bilge Tunçkol1, Necmi Aksoy2
Bartın Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu Ormancılık Bölümü, Türbeyanı Mevkii 74100, BARTIN
Düzce Üniversitesi Orman Fakültesi Orman Botaniği ABD , Konuralp Kampüsü 81620 Beçiyörükler,
DÜZCE
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
2
Giriş: Bu çalışma kapsamında "Türkiye ve Doğu Ege Adaları Florası" nın 8. ve 11. cildi ile "Türkiye
Orkideleri" kitabı incelenerek ORCHIDACEAE familyası cins ve taksonlarının kaynaklara göre Küre
Dağları Milli Parkı içerisindeki taksonomik durumu ortaya konulmuştur. Ayrıca yumru ve rizomların tıbbi
aromatik amaçlı kullanılması dolayısıyla doğal ortamından toplanması, dolayısyla nesli tehlike altında olan
orkidelerin Küre Dağları (Bartın) içindeki yayılışları, habitatları ve endemik olanların tehlike durumları
belirlenerek koruma önlemlerine dikkat çekilmesi amaçlanmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Küre Dağları Milli Parkı (Bartın Bölümü), Avrupa-Sibirya Flora alanında yer
almakta olup, P.H.Davis’in kareleme sistemine göre A4 karesi içerisindedir. Türkiye orkideleri geofit
özellikte olduklarından toplanan bitkilerin teşhis için gerekli organları taşımasına dikkat edilmiştir. Orkide
teşhisleri kurutulmuş bireyler üzerinden son derece zor olduğundan taksonların çiçek özellikleri ve
morfolojileri fotoğraflanmış zorlanılan türlerde fotoğraflar büyük kolaylık sağlamıştır.
Bulgular: Küre Dağları Milli Parkı Bartın Bölümünde devam eden “Küre Dağları Milli Parkı’nın Bitki
Toplumları ve Florası (Bartın Bölümü)” isimli çalışma kapsamında alanda bulunan orkidelerin zenginliği
ortaya konulmaya çalışılmıştır. 2013 yılında başlayan ve devam etmekte olan çalışmada ORCHIDACEAE
familyasına ait 12 cins 28 takson tespit edilmiştir.
Anacamptis coriophora subsp. fragrans (Pollini) R.M.Bateman, Pridgeon & M.W.Chase, A. morio subsp.
caucasica (K.Koch) H.Kretzschmar, Eccarius & H.Dietr., A. laxiflora subsp. laxiflora (Lam.) R.M. Bateman,
Pridgeon & M.W. Chase, A. pyramidalis (L.) Rich., Cephalanthera damasonium (Mill.) Druce, C.
epipactoides Fisch. & C.A.Mey., C. rubra (L.) Rich., Dactylorhiza iberica (Bieb. ex Willd.) Soo, D. romana
subsp. romana (Seb.) Soó, D. saccifera subsp. bithynica (H.Baumann) Kreutz, Epipactis helleborine (L.)
Crantz subsp. helleborine, E. microphylla (Ehrh.) Sw., E. palustris (L.) Crantz, Limodorum abortivum (L.)
Sw., Neotinea tridentata (Scop.) R.M.Bateman, Pridgeon & M.W.Chase, Neottia nidus-avis (L.) Rich.,
Ophrys apifera var. apifera Huds., O. oestrifera M. Bieb. subsp. oestrifera, O. transhyrcana subsp.
paphlagonica Kreutz, Orchis mascula subsp. pinetorum (Boiss. & Kotschy) E.G.Camus, O. pallens L., O.
provincialis Balb. ex Lam. & DC., O. purpurea subsp. caucasica (Regel) B.Baumann & al., O. purpurea
subsp. purpurea Huds., O. simia Lam., Platanthera bifolia (L.) Rich., Serapias levantina subsp. feldwegiana
(H.Baumann & Künkele) H.Baumann & R.Lorenz, Spiranthes spiralis (L.) Chevall.
Sonuç ve Tartışma: Alan sahip olduğu zengin mağara sistemleri, ülkemizdeki tek PAN Parks (Korunan
Alanlar Ağı Parkları) oluşunun yanı sıra zengin floristik çeşitliliğe de sahiptir. Fakat orkide yumru ve
rizomları tıbbi ve aromatik amaçlı kullanılması nedeniyle milli park çekirdek ve tampon zonundan
bilinçsizce toplanmaktadır. Gelir elde etmek amacıyla toprak altı tüm yumrularının alınması şeklinde yapılan
toplama yörede çok yaygın olup orkide türlerinin yayılış alanlarını azaltmaktadır. Bu zenginlik içerisinde
orkideleri de içeren zengin geofit florası, geofit bitki üretimine olanak veren jeomorfolojik ve iklimsel
özellikleri ve bu bitkilerin ekoturizm potansiyelinden dolayı gerek ekonomik anlamda gerekse doğa
korumada bölgeye önemli katkılar sağlayacaktır. Bu nedenle flora çalışmalarıyla belirlenerek in-situ ve exsitu korumalarının sağlanması gerekmektedir.
Anahtar kelimeler: Orkide, Bartın, Küre Dağları Milli Parkı
Teşekkür: Bu çalışma TÜBİTAK’ın 114O660 numaralı projesi ile desteklenmektedir.
127
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P054
Samandere Vadisi ve Uğur Köyü Şimşirlik (Düzce) Mevkisi’nin Ballı
Bitkileri
Nihan Koçer, Necmi Aksoy
Düzce Üniversitesi Orman Fakültesi Orman Botaniği ABD & DUOF Herbaryumu Konuralp Kampüsü
Beçiyörükler, DÜZCE
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Bu çalışmada Samandere Vadisi ve Uğur Köyü - Şimşirlik (Düzce) Mevkisinde bal arısının (Apis
mellifera L.) yararlanabileceği ballı bitkiler sunulmuştur. Bal, arıların bitkilerin polen ve nektarlarından
ürettikleri tatlı bir üründür. Arıların kendi ihtiyaçlarını karşılamak için yaptıkları bal insanlar için de
vazgeçilmez bir besindir. Arılar kendilerinin ve yavrularının besin ihtiyacını karşılamak için bitkilerden
nektar ve polen toplayarak bal üretir. Polen arılar için dokuların yapımında kullanılan proteinin doğadaki
kaynağıdır. Nektar ise enerji veren karbonhidrat kaynağıdır. Bal arısı (Apis mellifera L.)’nın verimini
arttırabilmek için bal yapımında kullanabileceği bitkilerin de belirlenmesi gerekir. Dolayısı ile lokal flora
çalışmaları arıcılık açısından da oldukça önemli bir yere sahiptir.
Gereçler ve Yöntemler: Çalışma alanından bitki örnekleri toplamak ve alanın floristik listesini çıkarmak
amacıyla 2010-2012 yıllarında toplam 18 kez arazi çalışması yapılmıştır.“Samandere Vadisi ve Uğur KöyüŞimşirlik Mevkii (Düzce) Florası” isimli yüksek lisans tez çalışmasında 532 takson belirlenmiş olup, genel
flora içerisinden polen ve nektar içerenler konuyla ilgili çeşitli kaynaklardan ve yapılan çalışmalardan
yararlanılarak belirlenmiştir.
Bulgular: 51 familyaya ait 154 ballı bitki taksonu tespit edilmiş, bu bitkilerin Latince ve Türkçe adları,
yetiştikleri ortamlar, çiçeklenme süreleri ve kullanılan ürünleri (polen, nektar) belirlenmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Çalışma alanının genel florasının % 30’ unun ballı bitki yani nektar ve polen içeren
bitkiler olduğu saptanmıştır. Bu bitki türlerinin familyalara göre dağılımına bakıldığında Labiatae familyası
17 takson (%11) ile ilk sırada yer almaktadır. Bunu Leguminosae familyası 16 (%10) takson, Rosaceae
familyası 15 takson (%10) Asteraceae familyası 14 takson (%9) ile takip etmektedir.
Alanda belirlenen ballı bitkilerin hayat formlarına göre dağılımlarına bakıldığında ilk sırada 73 taksonla
(%47) rozet yapraklılar (Hemicryptophtes) yer almaktadır. Bunu 41 taksonla (%27) ağaç ve çalılar
(Phanerophyt), 27 taksonla (%18) tek yıllık bitkiler (Therophytes), 10 taksonla (%6) yarı çalılar ve çok yıllık
otsular (Chamaephtes) ve 3 taksonla (%2) soğanlı, yumrulu ve rizomlu bitkiler (Geophytes) izlemektedir.
Anahtar Kelimeler: Samandere, Düzce, Apis mellifera L., ballı bitki
128
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P055
Türkiye’de Yetişen Stachys (Lamiaceae) Cinsine Ait Olisia Seksiyonun
Endemik ve Nadir Bitkileri
Ekrem Akçiçek, Özal Güner
Balıkesir Üniversitesi, Necatibey Eğitim Fakültesi, Biyoloji Anabilim Dalı, BALIKESİR
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Stachys cinsi Türkiye florasında 90 tür (116 takson) ile temsil edilmektedir. Bu taksonların 55’i (%
48) Türkiye için endemiktir. Endemik taksonlar çoğunlukla Doğu Akdeniz elementidir. Türkiye’de yetişen
Stachys cinsine ait Olisia Dumort. seksiyonunun revizyonu yapılmıştır. Bu seksiyon ülkemizde 15 türe (21
takson) sahip olup, bunların 10’u endemik ve 2’si nadirdir. Bu çalışmada, Olisia seksiyonunda yer alan
endemik ve nadir taksonlar ile tehlike kategorileri verilmiştir.
Gereçler ve Yöntemler: 2013 – 2015 yılları arasında Olisia seksiyonuna ait taksonlar öncelikli olarak tip
lokaliteleri olmak üzere yayılış alanlarından toplanmıştır. ‘IUCN Red Data Book’ kategorilerine göre her
türün doğal ortam içindeki tehdit dereceleri arazi gözlemlerine dayanarak belirlenmiştir.
Bulgular: Olisia seksiyonu Türkiye florasında 13 tür ile (19 takson) temsil edilmektedir. Bu taksonların 8
tanesi endemik, 2 tanesi nadir bitkidir. Endemizm oranı % 43’dür. Endemik taksonların 4 tanesi LC (Düşük
riskli), 1 tanesi NT (Tehdite yakın), 1 tanesi VU (Duyarlı), 2 tanesi EN (Tehlikede) kategorisindedir. Nadir
olan 2 takson ise VU (Duyarlı) kategorisindedir. Endemik ve nadir taksonların 6 tanesi Doğu Akdeniz
elementi, 3 tanesi Iran – Turan elementi, 1 tanesi Avrupa Sibirya elementidir. Olisia seksiyonunda yer alan
endemik Stachys willemsei’nin Setifolia seksiyonunda yer alması gerektiği ortaya konmuştur. Yine endemik
tür olan Stachys pseudobomycina’nın S. bombycina’nın sinonimi olduğu tespit edilmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Olisia seksiyonunda yer alan endemik S. willemsei 1988 yılında Kit Tan & Hedge
tarafından Van: Çavuştepe’den bilim dünyasına tanıtılmıştır. Ancak arazi çalışmaları sonucunda bu türün
Setifolia seksiyonunda yer alması gerektiği anlaşılmıştır. Yine S. pseudobomycina Özer ve arkadaşları
tarafından Antalya: Küçükçaltıcak mevkiinden yeni tür olarak tanımlanmıştır. Ancak bu türün aynı alanda
yoğun bir populasyonu olan S. bombycina olduğu anlaşılarak, sinonim olarak kabul edilmiştir. Bu verilerin
ışığında Olisia seksiyonun ülkemizde 13 türe (19 takson) sahip olduğu anlaşılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Endemik, Olisia, Stachys, Türkiye
Teşekkür: Bu çalışma TÜBİTAK (Proje no: KBAG – 112T139) tarafından desteklenmiştir.
129
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P056
Sivas İlinde IUCN Kriterlerine Göre Tehlike Kategorisi CR (kritik
tehlikede) Olan Endemik Taksonlar
H. Aşkın Akpulat1, Mehmet Tekin2, Nalan Akkaya3, Meryem Korkmaz3
Cumhuriyet Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Fen ve Matematik Alanlar Eğitimi Bölümü, 58140, SİVAS
2
Cumhuriyet Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, 58140, SİVAS
3
Cumhuriyet Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 58140, SİVAS
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
Giriş: Sivas ili sahip olduğu 28488 km2’lik yüzölçümü ile Konya’dan sonra ülkemizin en geniş ikinci ilidir.
Türkiye’nin doğusu ve batısı arasında geçiş noktası olması, iç ve güneyinde karasal iklim görülmesine karşın
kuzeyinde Karadeniz iklimi gösteren alanların bulunması, sınırları içinde 2000-3000 m arasında rakıma sahip
birçok dağ ya da dağ silsilesi bulundurması ve özellikle de endemik bitkilerin yoğun olarak bulunduğu jipsli
toprak yapısına sahip geniş alanlar içermesi nedeniyle büyük bir tür çeşitliliğine sahiptir. Sivas ili sınırlarında
443’ü endemik olmak üzere yaklaşık 2000 tohumlu bitki taksonu doğal olarak yetişmektedir. Bu çalışmada
literatür taraması ve Sivas ilinde yapmış olduğumuz araştırmalar sonucunda IUCN kriterlerine göre ‘kritik
tehlikede’ (CR) kategorisinde olan taksonlar belirlenerek listelenmiştir.
Gereçler ve Yöntemler: 2013 yılının başında literatür taraması yapılmış, bu kapsamda Sivas ili ile ilgili
olarak daha önce gerçekleştirilmiş çalışmalar ayrıntılı olarak incelenmiştir. Bu incelemeler neticesinde 20132014 yılları arasında Sivas ilinde arazi çalışmaları gerçekleştirilmiş ve CR kategorisindeki bazı taksonlar
doğal yaşam ortamından toplanarak herbaryum materyali haline getirilmiştir.
Bulgular: Literatür ve arazi çalışmaları sonucunda daha önceki kayıtlarda CR kategorisinde yer aldığı
belirtilen bazı türler araziden toplanmış ve bunlar için çeşitli koruma tedbirlerinin alınması gerektiği
öngörülmüştür. Literatür kayıtları, arazi çalışmalarımız ve son yıllarda Sivas ilinden yeni bulunan türleri de
ekleyerek hazırladığımız aşağıdaki listede CR kategorisindeki 16 takson verilmiştir.
Familya
Asteraceae
Asteraceae
Asteraceae
Brassicaceae
Fabaceae
Fabaceae
Fabaceae
Fabaceae
Geraniaceae
Iridaceae
Lamiaceae
Lamiaceae
Rubiaceae
Scrophulariaceae
Tamaricaceae
Liliaceae
Taxon
Achillea sivasica Çelik & Akpulat
Tanacetum densum (Lab.) Schultz Bip. subsp. laxum Grierson
Centaurea yildizii Ş.Civelek, İ.Türkoğlu & H.Akan
Physoptychis purpurescens Çelik & Akpulat
Ebenus macrophylla Jaub. & Spach
Ebenus haussknechtii Bornm. ex Hub.-Mor.
Astragalus pinetorum Boiss.subsp. multifoliatus Akpulat & Çelik
Onobrychis albiflora Hub.-Mor.
Geranium chelikii Kit Tan & Yildız
Iris celikii Çelik & Akpulat
Marrubium sivasense Aytaç, Akgül & Ekici
Thymus pectinatus Fisch. et Mey. var. pallasicus
Asperula cilicica Hausskn. Ex Ehrend.
Scrophularia gypsicola Hub.- Mor. et Lall
Reaumuria sivasica Kit. Tan et Yıldız
Gagea sivasica Hamzaoğlu
Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma sonucunda, Sivas ili sınırlarında doğal olarak yayılış gösteren ve CR
kategorisinde yer alan endemik bitki taksonları, literatür kayıtları ve yapılan arazi çalışmaları sonucunda
belirlenmiş ve araziden tespit edilenlerin fotoğrafları çekilmiştir. Ayrıca ciddi tehdit altında olan bu türlerin
korunmasına yönelik çeşitli önerilerde bulunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Endemik, ‘kritik tehlikede’, Sivas
130
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P057
Bolu’daki Bazı Crocus L. Taksonlarının rDNA ITS ve cpDNA trnL_F
Bölgelerinin Dizi Analizleriyle Çeşitliliğinin Tanımlanması
Serap Çevik1, M. Tekin Babaç2, Emel Uslu2
Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji Anabilim Dalı, BOLU
2
Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, BOLU
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
Giriş: Bu çalışmada Bolu ilinde yetişen Crocus abantensis T. Baytop ve Mathew, C. ancyrensis (Herbert)
Maw, C. biflorus Miller subsp. pulchricolor (Herbert) Mathew, C. olivieri Gay subsp. olivieri, C. speciosus
Bieb. subsp. speciosus taksonları ve C. ancyrensis ile C. abantensis’in melezi olan C. x paulineae Pasche ve
Kerndorff taksonlarının taksonomik pozisyonları moleküler analizler yapılarak belirlenmiştir.
Gereçler ve Yöntemler: Abant Gölü ve Üniversite Yerleşkesinden örneklenen Crocus taksonlarından
gDNA izole edilmiş, ITS bölgesi ITS-4 ve ITS-5A, trnL-F bölgesi ise trnL-e ve trnL-F primerleri
kullanılarak PCR ile çoğaltılmıştır. PAUP 4.0b10 programı ile filogenetik ağaçlar oluşturulmuştur.
Bulgular: PAUP 4.0b10 programı kullanılarak ITS ve trnL-F bölgelerinin dizi analizlerinden elde edilen
filogenetik ağaçlar birbirlerinden biraz farklı sonuçlar vermiştir. Kısa olan, yaklaşık 230-300 bp, baz dizini
nedeniyle trnL-F taksonların gerçek filojenisinin yorumlanmasında kullanılamamıştır. Bu nedenle,
taksonların taksonomik ve melez taksonun durumlarının ortaya konmasınında, ITS dizinine dayanan
filojenileri tercih edilmiştir. Sonuç olarak, uzaklık ve karakter temelli olan her iki metodun sonuçları,
parsimoni, bootstrap, UPGMA ve NJ analizlerinden elde edilen filogenetik ağaçlar arasında büyük bir uyum
göstermiştir.
Sonuç ve Tartışma: Çalışma alanında moleküler sınıflamalardan elde edilen taksonlar arasında farklılık
bulunmadığı gibi taksonların geleneksel sınıflaması ile oldukça benzer sonuçlar elde edilmiştir. C x
paulineae taksonunun ise geleneksel sınıflamadaki gibi C. abantensis ile C. ancyrensis türlerinin arasında
melez oldukları moleküler sistematik açısından da gösterilmiştir. Bu nedenle izlenen moleküler analiz
teknikleri Crocus taksonlarının arasındaki melezlerin ortaya konulmasında güvenli biçimde
kullanabililecektir.
Anahtar Kelimeler: Crocus, ITS, trnL-F, Abant Gölü, Bolu
131
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P058
Türkiye’de Yayılış Gösteren Heliotropium L. (Boraginaceae)
Taksonlarının Çekirdek (nrITS) ve Kloroplast (trnL-F) DNA Dizilerine
Dayalı Moleküler Sistematik Analizi
Emre Sevindik1, Veysel Uzun2, Şakir Akgün3, Ekrem Dündar2 , Fatih Coşkun2, Ali Çelik4
Adnan Menderes Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarımsal Biyoteknoloji Bölümü, AYDIN
2
Balıkesir Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, BALIKESİR
3
Pamukkale Üniversitesi, Tıp Fakültesii Tıbbi Biyoloji, DENİZLİ
4
Pamukkale Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, DENİZLİ
Sorumlu Yazar: [email protected]
1
Giriş: Bitkilerin sınıflandırılması için bazı geleneksel karakterler kullanılmaktadır. Bunlar morfolojik,
anatomik, kromozom ve polen gibi özelliklerdir. Moleküler biyolojideki son gelişmeler ile DNA dizileri
kullanılması ile hızlı ve güvenilir sınıflandırmalar yapılmaktadır. Bu çalışmada Boraginaceae familyasına ait
Heliotropium L. cinsine ait taksonların çekirdek rDNA ITS bölgesi (nrITS) ve kloroplast trnL-F bölgerine
dayalı filogenetik analiz yapılmıştır. Çalışmada Ehretia acuminata R.Br. taksonu dış grup olarak seçilmiştir.
Gereçler ve Yöntemler: Çalışmada çekirdek DNA’sının ITS (Internal Transcribed Spacer) bölgesi ve
kloroplast DNA’sının (cpDNA) trnL-F bölgesi kullanılmıştır. Taze bitki materyallerinden genomik DNA
örnekleri, fenol-kloroform-izoamilalkol ve Qiogen ticari kiti kullanılarak izole edilmiştir. İzole edilen
gDNA’ların ITS bölgeleri ITS5m ve ITS4 primerleri kullanılarak, trnL-F bölgesi ise trnLe ve trnFf
primerleri kullanılarak PCR ile çoğaltılmıştır. Çoğaltılan DNA’ların tüm nükleotit adlandırmaları BioEdit ve
FinchTV programı yardımıyla tek tek gözden geçirilmiş ve diziler CLUSTAL W programı yardımıyla
hizalanarak #NEXUS formatına dönüştürülmüş ve PAUP programıyla analiz edilmiştir.
Bulgular: PAUP programıyla karakter temelli yöntemlerden maksimum parsimoni ve mesafe
temelli yöntemlerden genetik uzaklık kriterleri altında soyağaçları elde edilmiştir. Çalışmada elde edilen ITS
bölgesinin uzunluğu 585 - 721 baz çifti (bç / bp), trnL-F bölgesi de 338 - 437 baz çifti uzunluğu arasında
değişim gösterdi. ITS nrDNA soyağaçlarının eldesinde Heuristic Search algoritmasıyla 100 adet eşit
tutumluluk (maksimum parsimoni) gösteren ağaç elde edildi. Bununla birlikte veri setleri kullanılarak
Bootstrap analizi yapıldı. Bootstrap analizi sonucunda ise dış grup olarak Ehretia acuminata taksonunun net
bir şekilde Heliotropium taksonlarından ayrıldığı görüldü. Ancak trnL-F cpDNA verileriyle edilen Heuristic
search ağacı ITS nrDNA verilerine göre oluşturulan ağaca göre daha düşük çözünürlük ve politomik dallar
sergiledi.
Sonuç: Birçok bitkide olduğu gibi, Heliotropium’da da ITS bölgesiyle oluşturulan ağaçların trnL-F
bölgesiyle oluşturulan ağaçlara göre sistematik olarak daha güvenilir ve uyumlu sonuçlar verdiği ortaya
çıkmıştır.
Anahtar Kelimeler: Heliotropium, nrITS DNA, trnL-F cpDNA, filogenetik analiz
132
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P059
Türkiye Cyclamen’lerinin (Primulaceae) ITS ve trnL-F Dizilerine Dayalı
Moleküler Filogenetik Analizi
Özge Tok1, Fatih Coşkun2
Balıkesir Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji A.B.D., BALIKESİR
Balıkesir Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Çağış Kampüsü, BALIKESİR
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
2
Giriş: Cyclamen L. (Primulaceae) familyasına ait bir cinstir. Türkiye’de yetişen yaklaşık 10 türü (13 takson)
vardır. Ülkemizin birçok yerinde yayılış göstermektedir ve birçok taksonu endemiktir. Yaşam alanları orman
altları (bir orman altı florası elemanı olarak) ve kayalık alanlardır. Türleri üzerinde birçok çalışma yapılmış
olmasına rağmen, moleküler sistematik açıdan ülkemizde herhangi bir araştırma yapılmamıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Türkiye’nin farklı yerlerinde yetişen bu bitkinin taksonları için farklı zamanlı arazi
çalışmaları yapılmış ve temin edilen bitki materyalleri silika jel içerisinde DNA özütlemesi/izolasyonu
yapılıncaya kadar muhafaza edilmiştir. Toplanan taze bitki materyallerinin bir kısmı ise herbaryum materyali
haline getirilerek saklanmıştır. DNA izolasyonları, fenol-kloroform-izoamilalkol metodu ya da hazır ticari
kitler kullanılarak yapılmış ve sonrasında PCR reaksiyonları ITS ve trnL-F primerleri kullanarak
tamamlanmış ve sekanslama reaksiyonları gerçekleştirilmiştir. Elde edilen ham dizilerin filogenetik analize
hazırlanmadan önce işlenmesi ise Sequencher DNA dizi işleme/editör programı ya da Codon Code Aligner
yardımıyla ve görsel olarak yapılmıştır. Bu dizilerin daha sonra CLUSTAL W programıyla hizalamaları
yapılarak PAUP* programıyla da filogenetik analizi tamamlanmıştır.
Bulgular: Yapılan filogenetik analiz sonucunda Cyclamen taksonlarına ait parsimoni ölçütü ve genetik
uzaklık kıstası altında soyağaçları elde edilmiştir. Elde edilen bu soyağaçlarına göre Türkiye’de yayılış
gösteren Cyclamen taksonlarının arasındaki ilişkiler belirlenmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Filogenetik soyağacına göre Türkiye’de yetişen Cyclamen taksonlarının bazılarının çok
yakın akrabalık ilişkisi gösterirken, bazı taksonların genetik olarak diğerlerinden çok daha fazla farklılaşma
gösterdiği görülmüş olup, bunların gerek genetik olarak gerekse çevresel faktörlerin etkileriyle ilişkilerinin
neden ve sonuçları tartışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Cyclamen, ITS, trnL-F, filogenetik analiz, moleküler sistematik.
Teşekkür: Bitki materyallerini toplamada, materyal temini ve lokalite bilgisi konusundaki yardımlarından
dolayı Prof. Dr. Ali Çelik’e, Sayın Ömer Eser’e çok teşekkür ederiz.
133
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P060
Denizli Şehir Florası
Betül Gürcan, Olcay Düşen
Pamukkale Universitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü,Kınıklı Kampusu, DENİZLİ
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Bu çalışmadaki ana amacımız Denizli şehir merkezinin florasını tespit edilmesidir. Araştırma alanının
kent merkezi olması nedeniyle mevcut floristik yapı yoğun bir antropojenik baskı altındadır. Alanda görülen
antropojenik baskı sonucu tehlike altında olan nadir ve endemik türlerin belirlenmesi ve böylece çalışma
alanındaki bitki çeşitliliğinin korunması için etkin çözümler getirmektir.
Gereçler ve Yöntem: Bu çalışmada, araştırma materyallerini oluşturan bitki örneklerinin toplanabilmesi için
gerekli olan izinler ilgili bakanlıklardan (T. C. Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Doğa Koruma ve Milli Parklar
Genel Müdürlüğü, T. C. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı) ve çalışma alanı içerisinde kalan 11’inci
Motorlu Piyade Tugay Komutanlığı’ndan alınmıştır. Çalışma materyallerini 2010-2014 yılları arasında
Denizli şehir merkezinden toplanan 823 bitki örneği oluşturmaktadır. Bu bağlamda yapılan çalışmalar; arazi
çalışmaları ve laboratuvar çalışmaları olmak üzere 2 aşamada gerçekleştirilmiştir.
Bulgular: 823 bitki örneğinin değerlendirilmesi sonucunda 113 familya, 435 cins ve 667 tür saptanmıştır.
Toplam takson sayısı ise 675’dir. Araştırma alanındaki endemik tür sayısı 12 (%1,77)’dir. Teşhis edilen 675
taksonun 3’ü Pteridophyta, 672’u ise Spermatophyta divizyosuna aittir. Spermatophyta divizyosuna ait 672
taksonun 21 tanesi Gymnospermae, 651 tanesi de Angiospermae alt divizyosuna dahildir. Angiospermae
altdivizyosuna ait 651 taksonun 539’si Dicotyledonopsida, 112’si ise Monocotyledonopsida sınıfına aittir.
Araştırma alanında yer alan türlerin fitocoğrafik bölgelere göre dağılımı incelendiğinde 160 (%23,8)
taksonun Akdeniz elementi, 28 (%4,1) taksonun Avrupa-Sibirya elementi, 16 (%2,3) taksonun İran-Turan
elementi ve 469 (%69.8) taksonun ise çok bölgeli veya fitocoğrafik bölgesi bilinmeyen olduğu tespit
edilmiştir. Çalışma alanında takson sayısı açısından en büyük familya Asteraceae (58 takson) familyası, en
büyük cins ise Allium (9 takson) cinsidir.
Sonuç ve Tartışma: Bu çalışmayla, Denizli ilinin floristik kompozisyonu ortaya çıkartılmıştır. Yapılan arazi
çalışmaları sonucunda şehir merkezinde geniş bir yer kaplayan askeri alanın varlığı ve bu alana henüz
herhangi bir müdahalenin yapılamaması nedeniyle doğal floranın yoğun olarak korunduğu gözlenmiştir.
Bunun yanı sıra özellikle yeni yerleşim alanlarının yoğun antropojenik baskı altında olduğu tespit edilmiştir.
Ayrıca, şehir merkezinde yer alan doğal alanların “çevre düzenlemesi” adına tahrip edilip, bu alanlarda
yayılış gösteren doğal floranın yok edilerek kültür formlarının dikildiği gözlenmiştir. Dikilen bazı kültür
formları, ülkemizin doğal flora elemanları arasında yer almadığı için bu türlerin ortama adapte edilmesi ve
devamlılığında önemli oranda işgücü ve maddi kaynak harcanmaktadır. Ayrıca yine bu kültür türlerinden
bazıları zaman içerisinde istilacı konuma geçerek, halihazırda azalmış olan doğal flora elemanlarının
ortamdan yokolmasına neden olmaktadır. Bu duruma ilavaten şehir merkezinin kenar kesimlerinde yer alan
doğal alanlar üzerinde ise özellikle otlama etkisi yoğun olarak tespit edilmiştir. Bu ve benzeri durumlar insan
baskısının şehirdeki doğal hayatı olumsuz bir şekilde tehdit ettiğini göstermektedir. Bu bağlamda öncelikli
olarak konuyla ilgili kurum ve kuruluşların ve daha sonrasında da halkın bilinçlendirilmesi önem arz
etmektedir.
Anahtar Kelimeler: Denizli, Sistematik, Şehir Florası
134
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P061
Türkiye’deki Potentilla Cinsi’nin Taksonomik Durumu Üzerine Genel
Bir Bakış
Uygar Sarpkaya, Olcay Düşen
Pamukkale Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Kınıklı Kampüsü, DENİZLİ
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Potentilla cinsinin Türkçe adı digitat yapraklı olması sebebiyle Beşparmakotu olarak bilinmektedir.
Bunun yanında İngilizcede de Beşparmakotu anlama gelen "Cinquefoil“ ile anılmaktadır. İsminin asıl anlamı
ise Latinceden (potentiel) Fransızcaya geçen "potent“ (güçlü, sağlam, dayanıklı) kelimesinden türediği
bilinmektedir. Literatür araştırmaları sonucu Potentilla cinsinin Türkiye ve Dünya’da oldukça karmaşık,
problemli ve zor bir grup olduğu anlaşılmaktadır. Bunun yanı sıra cinse ait yakın tarihli toplama kayıtlarının
bulunmaması, bazı taksonların sadece tip lokaliteleri biliniyor olması, türlerin populasyon yoğunlukları ve
durumları hakkında güncel bilginin olmaması ve bu bağlamda endemizm durumlarının gözden geçirilerek
IUCN kategorilerinin gözden geçirilmesi gibi sorunların çözümlerine ulaşmak çalışmamızın amacını
oluşturmaktadır.
Gereçler ve Yöntem: Çalışma materyalini, Türkiye’de yayılış gösteren Potentilla cinsine ait taksonlar
oluşturduğu için öncelikle Türkiye Florası’ndan daha sonra ise Türkiye Bitkileri Listesi, Monographia De
Potentilla, A Monograph North American Potentilleae, Monographie der Gattung Potentilla gibi esererden
yararlanılmıştır. Bu bağlamda KEW Botanic Garden (K), Geneva Herbaria (G) ve Royal Botanic Garden
Edinburg (E) gibi sanal uluslararası herbaryumların katalogları taranmıştır. Ayrıca ANK (Ankara
Üniversitesi, Fen Fakültesi Herbaryumu, GAZI (Gazi Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Herbaryumu),
ISTE (İstanbul Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi Herbaryumu), ISTF (İstanbul Üniversitesi, Fen Fakültesi
Herbaryumu), IZEF (Ege Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Herbaryumu) gibi önemli herbaryumlar ziyaret
edilerek ulusal herbaryum kayıtlarına ulaşılmıştır. Bunun yanı sıra sinonim ve endemizm durumları ise Euro
Med Plant Base, The Plant List ve The International Plant Name Index gibi uluslararası öneme sahip siteler
kullanılarak tespit edilmiştir.
Bulgular: Potentilla cinsinin Dünya yayılışı daha çok Kuzey yarım kürede bulunmaktadır. Son yapılan
çalışmalarla Dünyada 400 ile 500 arası taksonunun var olduğu bilinmektedir. Habitat olarak daha çok dağ
etekleri ve alpin bölgeleri tercih etmektedir. Türkiye Florası incelendiğinde yayılış alanı daha çok Doğu
Karadeniz (Rize, Artvin dolayları) ve Doğu Anadolu (Kars Ağrı dolayları) bölgelerinin dağ eteği ve alpin
bölgeleri olarak belirlenmiştir. Bu bölgelerin haricinde özellikle Adana, Antalya, Hakkari, Mersin gibi
şehirlerimizde de yayılışları bulunmaktadır. Yapılan literatür çalışmaları sonucunda Türkiye Florasında
bulunun birçok taksonun sinonim olduğu veya moleküler çalışmalar ve sağlam morfolojik özelliklere
dayanarak yeni cinslere transfer edildiği tespit edilmiştir. Bunun yanında yapılan sanal herbaryum
taramalarında Edinburgh Herbaryumunda alan bazı hibrit taksonlara rastlanmıştır. Ancak bu hibrit taksonlar
gerek Türkiye Florası, gerekse Türkiye Bitki Listesi’nde yer almadığı tespit edilmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Türkiye Florasında Potentilla’nın tür sayısı 53 takson sayısı 55’tir. Ek ciltler dikkate
alındığında ise (10 ve 11. Ciltte 4’er takson olmak üzere) toplamda 63 takson ile temsil edilmektedir. Türkiye
Bitkileri Listesi’ne göre Potentilla’nın tür sayısı 60, takson sayısı 61’dir. Güncel literatür bilgisi ve bu
bilgilere göre hazırlanan ilgili siteler incelendiğinde Türkiye Florası ve Türkiye Bitkileri Listesi adlı
kaynaklarda bulunan veya bulunmayan yeni takson ve sinonimlerden sonra takson sayısı 61 olarak
belirlenmiştir. Türkiye Florası, Türkiye Bitkileri Listesi ve güncel literatüre göre hazırlanan siteler baz
alınarak Türkiye’deki Potentilla cinsinin son durumu tablolar halinde hazırlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Potentilla, Rosaceae, Taksonomi, Türkiye
135
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P062
Polatlı (Ankara) İlçe Merkezi’nin Brassicaceae Florası
Gülşen Irmak, Osman Karabacak, Nesibe Nur Bayazıt
Gazi Üniversitesi, Polatlı Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ANKARA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Brassicaceae (Cruciferae) familyası taksonları özellikle Kuzey yarıkürenin ılıman kuşağında yayılış
göstermekte olup dünyada ekonomik öneme sahip en önemli familyalar arasında yer almaktadır. Bugün
dünyanın pek çok ülkesinde bu familyanın çok sayıda türü kültür bitkisi olarak yetiştirilmektedir. Yetiştirilen
bu bitkilerin çok farklı ekonomik amaçlar (sebze, baharat, içecek, kök boyası yapımı, park ve bahçelerde süs
bitkisi) doğrultusunda kültürü yapılmaktadır. Bu familya dünyada 49 tribus, 321 cins ve 3600 tür ile temsil
edilmektedir. Ülkemizde ise tür sayısı bakımından en zengin familyalar arasında dördüncü sırada yer alan
Brassicaceae familyası 97 cins ve 679 tür ve türaltı taksonu bulunmaktadır. Bu taksonlardan 233’ü endemik
olup endemizm oranı % 34’tür.
Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışma, 2014-2015 yılları arasında Türkiye’nin grid haritalama sistemine göre
B4 karesinde yer alan Polatlı (Ankara) ilçe merkezinin Brassicaceae florasını tespit etmek amacıyla
yapılmıştır. Arazi çalışmaları esnasında 275 bitki materyali toplanmıştır. Bitkilerin teşhisinde temel kaynak
olarak “Flora of Turkey and the East Aegean Islands” adlı eserden yararlanılmıştır. Türkiye Florasının
yetersiz kaldığı durumlarda komşu ülke floralarına başvurulmuştur. Çalışmada taksonların tür ismi, varsa
türaltı kategorileri, lokalitesi ve habitatı, toplama tarihi, GPS değerleri, toplandığı yerin yüksekliği, toplayıcı
rumuzları ve numarası yazılmıştır. Daha sonra endemik olup olmadığı, tehlike kategorisi ve biliniyorsa
fitocoğrafik bölge elementi yazılmıştır.
Bulgular: Araştırma alanındaki Brassicaceae familyası üyelerinden 25 cinse ait 34 tür ve 1 alttür olmak
üzere 35 takson teşhis edildi. Teşhisi yapılan taksonlardan Alyssum pateri subsp. pateri türü endemiktir. En
çok takson içeren cinsler olarak Alyssum (6), Lepidium (3), Sisymbrium (3) ve Erysimum (2) belirlenmiştir.
Teşhisi yapılan taksonların fitocoğrafik bölgelere göre dağılımı; İran-Turan elementi 3 (% 8,57) ve çok
bölgeli veya fitocoğrafik bölgesi bilinmeyenler 32 (% 91,43)’dir. Tespit edilen taksonların Raunkiaer hayat
formları sistemine göre dağılımı; hemikriptofitler 7 (% 20), terofitler 28 (% 80).
Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma sonucunda, Polatlı (Ankara) ilçe merkezinde yayılışı bulunan Brassicaceae
familyasına ait 35 takson tespit edilmiştir. Çalışma sahası yerleşim alanı olmasından dolayı alanda daha çok
kozmopolit bitkilere rastlanmıştır. Tespit edilen taksonlardan Diplotaxis tenuifolia, Hirschfeldia incana,
Sinapis arvensis, Sisymbrium altissimum türlerine yol kenarlarında ve yerleşim sahasında rastlanırken step
sahalarda ise Alyssum strigosum subsp. strigosum türüne daha fazla rastlanmıştır. Çalışma alanındaki
Conringia planisiliqua, Diplotaxis tenuifolia ve Sisymbrium loeselii türlerinde Türkiye florasında belirtilen
morfolojik özelliklerinden farklılık gösterdiği belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Brassicaceae, Polatlı, Flora
Teşekkür: Bu çalışma TUBİTAK 2209 programı kapsamında (Proje No: 1919B011401043) desteklenmiştir.
136
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P063
Tufan Dağ, Çorak Dağ ve Turanşah Dağı (Karaman) Florası
Süleyman Doğu1, Yavuz Bağcı2
1
Necmettin Erbakan Üniversitesi Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fakültesi Biyoloji Eğitimi, KONYA
2
Selçuk Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, KONYA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Bu çalışma Tufan Dağ, Çorak Dağ ve Turahşah Dağı (Karaman) florasını tespit etmek amacıyla
yapılmıştır. Çalışma alanı Davis’in Grid kareleme sistemine göre C4 karesinde yer almaktadır.
Gereçler ve Yöntemler: Araştırma materyallerini 2006- 2008 yılları arasında vasküler bitkiler için uygun
olan (Şubat-Kasım) ilkbahar, yaz ve sonbahar aylarında peryodik olarak yapılan 36 arazi çalışması
sonucunda bölgeden toplanan bitki örnekleri oluşturmaktadır. Arazi çalışmaları sonucunda 1989 bitki örneği
toplanmış ve bunların doğal ortamlarında resimleri çekilmiştir. Toplanan bitki örneklerinin teşhisi sırasında
temel kaynak olarak “Flora Of Turkey and the East Aegean Island” adlı eserden faydalanılmıştır. Bitki listesi
verilirken, taksonların sırası Türkiye Florası’ndaki sıralamaya göre hazırlanmıştır.
Bulgular: Çalışma sonucunda; 88 familya ve 403 cinse ait 943 takson tespit edilmiştir. Taksonların
Fitocoğrafik bölgelere göre dağılımı şöyledir: Akdeniz elementi 223 (% 23.6), Iran-Turan elementi 174 (%
18.4), Avrupa-Sibirya elemeti 23 (% 2.4), Geniş yayılışlı 148 (% 15.6) ve fitocoğrafik bölgesi bilinmeyenler
375 (% 39.7)’dir. Endemik takson sayısı 174 (% 18.4)’dür. Çalışma alanında 7 takson Pteridophyta, 936
takson Spermatophyta divisiosuna aittir. Gymnospermae alt divisiosundan 8 takson, Angiospermae alt
divisiosundan 928 takson tespit edilmiştir. Angiospermae alt divisiosuna ait olan Dicotyledones sınıfında
805, Monocotyledones sınıfında 123 takson tespit edilmiştir.
Sonuç ve tartışma: İçerdiği takson sayısı bakımından en büyük familyalar: Leguminosae (Fabaceae) 108,
Compositae (Asteraceae) 106, Labiatae (Lamiaceae) 74, Cruciferae (Brassicaceae) 74, Gramineae
(Poaceae) 51, Liliaceae 49, Caryophyllaceae 48, Umbelliferae 41, Scrophulariaceae 41 ve Boraginaceae
36’dır. En fazla takson içeren cinsler ise: Astragalus 22, Centaurea 21, Silene 19, Trigonella 15, Veronica
14, Salvia 11, Anthemis 11, Euphorbia 11, Verbascum 10, Allium 10’dur.
Anahtar Kelimeler: Flora, Sarıveliler, Karaman
137
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P064
Balkusan Vadisi Geofitleri (Ermenek-Karaman)
Süleyman Doğu, Muhittin Dinç
Necmettin Erbakan Üniversitesi Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fakültesi Biyoloji Eğitimi, KONYA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Türkiye dünyada bulunduğu iklim kuşağında oldukça zengin floraya sahip ülkelerden biridir. Karaman
bitki çeşitliliği ve endemik bitkiler açısından Türkiye'de önemli bir alanı kapsar. Çalışma alanımız olan
Balkusan vadisi Ermenek (Karaman) ilinin sınırları içerisinde bulunmaktadır. Çalışma alanımız Grid
kareleme sistemine göre C4 karesi içerisinde yer alır.
Gereçler ve Yöntemler: Araştırma materyallerini 2010- 2012 yılları arasında bitkiler için uygun olan MartKasım aylarında peryodik olarak yapılan 15 arazi çalışması sonucunda bölgeden toplanan bitki örnekleri
oluşturmaktadır. Arazi çalışmaları sonucunda 789 bitki örneği toplanmış ve bunların doğal ortamlarında
resimleri çekilmiştir. Herbaryum materyali haline getirilen örnekler Necmettin Erbakan Üniversitesi Eğitim
Fakültesi Biyoloji Eğitimi Herbaryumu’nda muhafaza edilmektedir. Toplanan bitki örneklerinin teşhisi
sırasında temel kaynak olarak “Flora Of Turkey and the East Aegean Island” adlı eserden faydalanılmıştır.
Araştırma bölgesinden toplanan bitki örneklerinin lokalitelerini tam olarak verebilmek için 1/25000’lik ve
1/100000’lik haritalar Konya ili Devlet Su İşleri Müdürlüğünden temin edilmiştir. Bu harita üzerinde önemli
yerleşim yerleri ve önemli lokaliteler sadeleştirilerek belirtilmiştir
Bulgular: Yapılan arazi çalışmalar sonucunda 62 familyaya ait 262 cins, 455 tür, 2 alttür ve 4 varyete olmak
üzere 461 takson tespit edilmiştir. Tespit edilen taksonların 58’i geofit olup, belirlenen taksonların %12.6’sını
teşkil etmektedir.
Sonuç ve Tartışma: Araştırma alanından toplanan ve teşhisleri yapılan bitkilerin Raunkiaer’in hayat
formlarına göre sınıflandırdığımızda; Hemikriptofitlerin 230 taksonla 1. sırada, Terofitlerin 114 taksonla 2.
sırada, 58 taksonla 3. sırada Geofitler olduğunu görürüz. Teşhis edilen 58 geofit taksonlardan 11 tanesi
endemiktir. Fitocoğrafik bölgelere göre dağılımları şu şekildedir. Akdeniz elementleri 25, Iran-Turan
elementleri 7, Avrupa-Sibirya elementleri ise 2 tür içermektedir.
Anahtar Kelimeler: Karaman, Flora, Geofit
138
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P065
Saponaria tridentata Boiss. (Caryophyllaceae) Üzerinde Sistematik,
Morfolojik ve Anatomik Çalışmalar
Meltem Erdir, Ebru Ataşlar
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ESKİŞEHİR
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Saponaria cinsi dünya üzerindeki en zengin yayılışını ülkemizde göstermektedir. Cins ülkemizde 20
türle temsil edilmekte, 3 alt tür ve 2 varyetesi ile toplam 23 takson içermektedir. Ülkemizde dar yayılış
alanına sahip olan Saponaria tridentata Boiss.’in tip örneği P.M. Remi Aucher-Éloy tarafından Malatya,
Akdağ’dan toplanmştır. İran-Turan elementi olan tür özellikle Kuzey Irak’da yayılış alanlarına sahiptir. Bu
çalışma S. tridentata’nın ülkemizdeki yayılış alanlarının belirlenmesi, sistematik özelliklerine katkı yapılması
ve morfolojik, anatomik yapısı hakkında bilgi verilmesi amacıyla yapılmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmada S. tridentata Elazığ’dan iki farklı lokaliteden toplanmıştır. Ayrıca
farklı herbaryumlarda türe ait örnekler incelenerek, ülkemizdeki yayılış alanları görülmüştür. Toplanan
örnekler sistematik ve morfolojik incelemeler için herbaryum örneği haline getirilmiştir. Anatomik
incelemeler için ise % 70’lik alkolde saklanmıştır. Mikromorfolojik incelemeler, taramalı elektron
mikroskobu (SEM) teknikleri kullanılarak, SEM Jeol 5600 ile gerçekleştirilmiştir.
Bulgular: S. tridentata Mayıs-Temmuz aylarında çiçeklenmektedir. Kayalık yamaçlar, nadasa bırakılmış
tarlalar, step alanlar yetişme habitatıdır ve 1000-1500 m.’lerde yaşam bulmaktadır. Tek yıllık olan gövde
dikey-yayık olarak dallanmakta olup yaklaşık 10-20 cm.’lik otsu formdadır ve glandular tüyler ile kaplıdır.
Çiçek durumu seyrek çiçeklidir. Petaller pembe renkli olup obovat lamina derin olarak 3 (veya 5) linearüçgen şeklinde loplara bölünmüş olduğu için, tür ‘tridentata’ epiteti ile adlandırılmıştır. Kapsüldeki tohum
sayısı 7-12 arasında değişmekte olup yapısı mikromorfolojik olarak incelenmiştir. Kök ve gövdeler tek yıllık
anatomik yapıya sahiptir. Gövdede periskl 5-7 sıralı sklerankimatik hücrelerden meydana gelmektedir.
Yaprak mesofili bifasiyaldir. Mesofilin orta kısmında irili ufaklı druz kristalleri mevcuttur. Epidermis yüzeyi
ve tüyler mikromorfolojik olarak görüntülenmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Ülkemizde dar yayılış alanına sahip olan S. tridentata’nın sistematik, morfolojik,
anatomik ve mikromorfolojik özelliklerinin araştırıldığı bu çalışmadan elde edilen sonuçlar, Saponaria
cinsine ait diğer türler ve Caryophyllaceae familyasının temel morfolojik ve anatomik özellikleri ile
tartışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Saponaria tridentata Boiss., Caryophyllaceae, Türkiye
Teşekkür: Bu çalışma, ESOGÜ-BAP tarafından desteklenen 200319054 no’lu ‘Türkiye Velezia L.,
Petrorhagia (Ser.) Link., ve Saponaria L. Cinsleri Üzerinde Taksonomik, Morfolojik ve Anatomik
Çalışmalar’ başlıklı proje kapsamında gerçekleştirilmiştir.
139
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P066
Alibeyhüyüğü (Çumra / Konya) ve Çevresinin Endemik Bitkileri
Mehmet Kılıçaslan, Osman Tugay
Selçuk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Selçuklu, KONYA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Alibeyhüyüğü, ilk çağlarda antik yerleşim birimlerinden birisidir. Tarihi ve kültürel yönden
Karamanoğulları ve Osmanlı dönemine ait zengin bir mirasa sahiptir. Alibeyhüyüğü Anadolu’da İslam-Türk
hakimiyetiyle Afşar Türkmenlerinin bölgeye gelip yerleştiği, Karamanoğlu Sultan Alaeddin Bey döneminde
bölgede söz sahibi olan Ali Bey ve kasabadaki Hüyük’ten adını almıştır. Bu Hüyük Likaonia bölgesinden
İsauria bölgesine girişi sağlayan yolların hareket noktalarından birisi üzerindedir. Burada Hitit
İmparatorluğu, Firig, Helenistik ve Roma tabakaları yer almaktadır. Hüyük dar anlamda Konya ovasının
İmparatorluk çağı merkezindedir. Türkiye Florası’nı incelediğimizde çalışma alanımız civarında Helbaek,
Reese, A.Huber Morath, Ledingham, F.Sorger, P.H.Davis, Regel, K.P.Buttler, Campbell, Andrasovszky,
T.Von Heldreich, Simon, E.Yurdakulol, Markgraf, Menens, F.Ehrendorfer gibi araştırıcılar zaman zaman
düzenlenen botanik gezilerde bölge ve yakın çevresinden bitkiler toplasalar da bu bitkiler bölgenin florası
hakkında bize kesin bilgi vermemektedir. Son yıllarda yayımlanan Türkiye Bitkileri Listesi’ne göre
ülkemizde 11.707 bitki çeşidi bulunmakta olup bunların 3649’u endemik ve endemizm oranı % 31.82’dir.
Gereçler ve Yöntemler: Araştırma materyalini 2012-2014 yılları arasında yapılan arazi çalışmaları
sonucunda toplanan bitki örnekleri oluşturmaktadır. Bitkilerin değişik vejetasyon devrelerine rastlayan MartEylül ayları arasında yapılan arazi çalışmalarında toplanan bitkiler arazide numaralandırılıp preslenmiş ve
yaygın herbaryum tekniklerine göre kurutulmuştur. Kurutulan bitki örnekleri teşhis edilirken “Flora of
Turkey” adlı eserden faydalanılmıştır. Teşhis edilen bitki örnekleri herbaryum materyali haline getirilmiş
olup Selçuk Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Herbaryumu’nda (KNYA) muhafaza edilmektedir.
Çalışma alanından toplanan bitki örnekleri teşhis edilirken temel kaynak olarak “Flora of Turkey and the East
Aegan Islands” adlı 11 ciltlik eser kullanılmıştır.
Bulgular: C4 karesi içerisinde bulunan Alibeyhüyüğü (Çumra) ve çevresinde, 2012-2014 yılları arasında
yapılan çalışmalar sonucunda alanından toplanan 674 bitki örneğinin değerlendirilmesi sonucu 63 familya ve
274 cinse ait 426 takson (287 tür, 86 alttür, 53 varyete) tespit edilmiştir. Çalışma alanında tesbit edilen 426
taksondan 41’i kültür olup 385 doğal taksonun 47’i endemiktir ve endemizm oranı % 12.20’dır.
Sonuç ve Tartışma: Türkiye Florası 11. cilt sonuçlarına göre endemizm oranı % 34.5’tir. Türkiye Bitkileri
Listesi’ne göre ise % 31.82’dir. Çalışma alanımızın büyük bir kısmı ova stebi üzerinde bulunduğu için
endemik bitki sayısı az çıkmış endemizm oranı % 12.20’dir. Bunun başlıca nedenleri; araştırma alanında
bulunan yerleşim merkezleri, tarım alanları, kültür bitkileri, yol kenarları ve ruderal alanlarda yetişen
kozmopolit bitkilerden kaynaklandığını düşünmekteyiz.
Anahtar Kelimeler: Alibeyhüyüğü, Endemik, Konya, Türkiye.
Teşekkür: Bu çalışmanın gerçekleştirilmesinde 13201022 nolu proje ile maddi destek sağlayan Selçuk
Üniversitesi, BAP Koordinatörlüğüne teşekkür ederiz.
140
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P067
Muğla İli Endemik Bitkileri
Olcay Ceylan, Güven Görk
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, Kötekli, MUĞLA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Muğla ili Güneybatı Anadolu’da 36° 17’ ve 37° 33’ kuzey enlemleri ile 27° 33’ ve 29° 46’ doğu
boylamları arasında yer almaktadır. İlin toprakları Ege ve Akdeniz bölgelerinin birleşme noktasında olup
13.388 km² alana yayılmaktadır. Batıdan Ege Denizi, güneyden Akdeniz ile çevrili olan ilin kuzeyinde
Aydın, kuzeydoğusunda Denizli, doğusunda Antalya ve Burdur illeri bulunmaktadır.
Muğla ili Akdeniz fitocoğrafik bölgenin içerisinde bulunur. Zayıf bir vejetasyon örtüsü olmasına rahmen
zengin bir bitki çeşitliliğine sahiptir. Bunun birinci sebebi Muğla ilinin jeolojik geçmişine dayanır. Muğla
ilinde hemen hemen bütün jeolojik devirlerin izlerine rastlanır. İkinci sebeb olarak alan dağlarla çevrilmiş
olması ve bunun sonucunda komşu illerden farklı olarak alanda farklı yapıda mikro klimatik alanlar
oluşmasıdır. Toprak yapısının farklılığı da bitki çeşitliliğinin yüksek olmasında başka bir etmendir.
Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışma, “Flora of Turkey and The East Aegean Island” adlı 11 ciltlik eserden
ve son yıllarda artarak devam eden flora çalışmaları sonucu bulunan yeni tür ve kayıtların Muğla İli için
endemik olanlar derlenerek hazırlanmıştır. Endemik taksonların tehlike kategorileri Türkiye Bitkileri Kırmızı
Kitabı’ndan yararlanılarak hazırlanmıştır.
Bulgular: Araştırmalar sonucunda Muğla İli’nde yayılış gösteren 45 familyaya ait 161 cins ve 414 endemik
takson belirlenmiştir. Bu taksonlardan %40.6’sı (168 takson) ilk defa araştırma alanından tanımlanmış, 110
takson sadece Muğla’da yetişen nadir ve lokal yayılışlı endemik taksondur.
Sonuç ve Tartışma: Endemik taksonların 300’ü (%72,5) Akdeniz, 26’sı (%6.3) İran-Turan, 2’si (%0.4)
Öksin ve 1’i (%0.2) Avrupa-Sibirya fitocoğrafik bölgesine aittir. Geriye kalan 85 takson (%20.6) ise geniş
yayılışlı ya da fitocoğrafik bölgesi bilinmemektedir. Endemik taksonlar içerisinde en zengin familyalar
sırasıyla; Asteraceae (51 takson), Lamiaceae (50 takson), Caryophyllaceae (42 takson), Scrophulariaceae (31
takson) ve Liliaceae (30 takson)’dir. En zengin cinsler ise sırasıyla; Verbascum (21 takson), Centaurea (17
takson), Crocus (11 takson), Astragalus (10 takson), Silene (10 takson) ve Arenaria (10 takson)’dır. Türkiye
Bitkileri Kırmızı Kitabı’ndaki IUCN tehlike kategorilerine göre araştırma alanında yayılış gösteren endemik
taksonların %47.1’i (195 takson) düşük riskli (LC) , %15.2’si (63 takson) tehlikede (EN), %13.8’i (57
takson) zarar görebilir , %11.6’sı (48 takson) kritik (CR), %11.4’ü (47 takson) tehdite yakın (NT) ve %0.5’i
(2 takson) yetersiz veri (DD) kategorisindedir.
Anahtar Kelimeler: Endemizm, Tehlike Kategorileri, Muğla, Türkiye.
141
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P068
Bilgisayarlı Görüntü İşleme Tekniklerini Kullanarak Bitki Tanımlama
Uygulaması – Biomatcher
Erdem Uçar1, Altuğ Yiğit1, Kerem Kambur1, Utku Topçu1
Trakya Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Bilgisayar Mühendisliği, EDİRNE
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Bilgisayar bilimleri ve mühendisliğinin çalışma alanlarından birisi olan görüntü işleme, kriminal ve
istihbarat alanlarında sıklıkla kullanılan bir çalışma alanı olmakla birlikte, günümüzde fen bilimlerinin çeşitli
alanlarında da bilimsel çalışmalarda da sıkça kullanılmaktadır. Gelişen kamera teknolojileri ve geliştirilen
çeşitli algoritmalar bu konuda büyük imkanlar sağlamaktadır.
Yapay zeka ve yapay öğrenme çalışmaları da halen günümüzde Bilgisayar bilimleri ve mühendisliğinin veri
sınıflama başta olmak üzere geniş bir çalışma alanına sahiptir. Görüntü işleme çalışmaları ile çıkarılan
özelliklerin yapay öğrenme algoritmaları ile analizi sonucunda son derece başarılı tanımlamalar elde etmek
mümkün olmaktadır. GPS teknolojisi ve dijital haritalama günlük yaşantımızda oldukça fazla kullandığımız
birer teknolojidir. Özellikle geçtiğimiz son 10 yılda yörüngeye gönderilen uyduların sayısındaki artış ile GPS
modülü bulunan cihazların bulundukları konumu hassas bir şekilde belirleme ve dijital haritalar üzerinde
gösterme yetenekleri oldukça artmıştır.
Bu çalışmada, mobil cep telefonu için geliştirilen bir uygulama ile arazide fotoğrafları GPS koordinatlarıyla
çekilen çiçekli bitkilerin görüntüleri, bulut servisi üzerine internet vasıtasıyla yüklenmekte, uzman
gözetiminde görüntü işleme algoritmaları ile işlenerek, çeşitli özelliklerinin çıkarılması ve bitki türünün,
cinsinin saptanması sağlanabilmektedir. Sistem uzman gözetiminde eğitilebilir bir özelliğe sahiptir. Bu
sayede çekilen fotoğraflardan yapay öğrenmeyle çıkarımlar yapılarak bitkinin cins belirlemesi
yapılabilmektedir. GPS konumlu fotoğraf veritabanı yeterince büyüdükten sonra endemik cinslerin veya
diğerlerinin nerelerde bulunduğu harita üzerinde dağılımlarının gösterilmesi mümkün olabilmektedir.
Gereçler ve Yöntemler: Gereçler: Bir adet Android İşletim Sistemli ve GPS Modüllü (Telefona yerleşik)
Akıllı Telefon, İnternet Bağlantısı, Sunucu, Cloud (Bulut) Servisi. Yöntemler: makine öğrenmesi, Random
Forest Classifier, MOG2, HOG, GoogleMaps, RESTFUL, JSON, EXIF.
Bulgular: Sistem ayçiçeği (Helianthus annuus), gül (Rosa sp.), kirli hanım çiçeği (Zinnia elegance) olmak
üzere üç tür ile ortalama her cins için seçilmiş 150 fotoğraf olacak şekilde Random Forest algoritması ile
eğitilmiş ve ilgili testler yapılmıştır. Yapılan testlere göre üç cinsin tespitindeki başarı oranları aşağıdaki
gibidir.
Cins
:
Başarı Oranı :
Ayçiçeği
4/5(%80)
Gül
4/5(%80)
Kirli Hanım Çiçeği
3/5(%60)
Sonuç ve Tartışma: Gerçekleştirilen sistem ile çiçekli bir bitkinin fotoğrafı çekilerek, fotoğraf verisinin
analizi yapılır. Bu analizler iki aşamada yapılmaktadır. Birincisi, çiçeğin renkten bağımsız sadece dış
hatlarının tespiti ve analizi için maskeleme işlemi yapılır. İkinci etapta ise maskesi çıkarılan çiçeğin maske
sınırları dahilinde renk dağılımı, çiçeğin görüntüsünün histogram değerleri ile elde edilir. Bu noktadan sonra
görüntü verileri matematiksel ifadelere dönüşmektedir. Çekilen her görüntüden elde edilen bu değerler daha
önceki çekimlerde elde edilen değerler ile birlikte değerlendirilir. Bu noktada Random Forest sınıflayıcısı
devreye girmektedir. Bu değerlendirme sonucu eğer eğitilmiş veri setinde bu cinsin bir örneği bulunuyorsa
sistem cins bilgisini eğitim başarısı ile orantılı elde eder. Aynı zamanda çekilen fotoğrafın, taşıdığı GPS
verisi elde edilir. Bu fotoğraftan GPS verisi elde etmek için EXIF fonksiyonu kullanılmaktadır. Bu GPS
verisi sayesinde Google Maps üzerinde işaretleme yapılır. Konum bilgisi dikkate alınarak bitkinin yıllar
içinde arazi üzerindeki dağılımları görüntülenebilir. Yerinde incelenmek istenen çiçeklere yol tarifi
sağlanması gibi bilgiler de sistem tarafından verilebilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Görüntü İşleme, Yapay Öğrenme, makine öğrenmesi, çiçekli bitki tanımlama,
GoogleMaps, konum belirleme.
Teşekkür: Bu çalışmayı destekleyen Doç.Dr. Çiler Meriç’e teşekkürlerimizi sunarız.
142
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P069
Centaurea aksoyi’nin Fenolik Bileşik, Antioksidan ve Antimikrobiyal
Aktivite Yönünden İncelenmesi
Bayram Atasagun1, Sevil Albayrak1, Ahmet Aksoy2
Erciyes Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, KAYSERİ
Akdeniz Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ANTALYA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
2
Giriş: Bitkiler, insanların hem temel besin kaynakları hem de ilk ilaçlarıdır ve binlerce yıldan beri tedavi
amacıyla kullanılmaktadır. Bitki metabolizmalarında, sekonder bileşik olarak bulunan ve bitkilerin
kendilerini bazı zararlılara karşı savunmasında rol oynayan çok çeşitli fenolik bileşikler bulunmaktadır.
Bitkilerin tedavi edici özellikleri içerdikleri bu sekonder metabolitlerden kaynaklanmaktadır. Son yıllarda
mevcut antibiyotiklere mikrobiyal dayanıklılığın gelişmesi araştırmacıları bitkiler tarafından üretilen
sekonder metabolitlerin antimikrobiyal ve antioksidan aktivitelerini araştırmaya yöneltmiştir. Gıdalarda raf
ömrünü uzatmak, mikrobiyal bozulmayı ve oksidasyonu engellemek amacıyla BHA (Bütillenmiş
Hidroksianisol) ve BHT (Bütillenmiş Hidroksitoluen) ile sorbatlar ve benzoatlar gibi sentetik antioksidan ve
antimikrobiyal maddeler sıklıkla kullanılmaktadır. Sentetik antioksidanların insanlarda meydana getirdikleri
olumsuz etkilerinden dolayı, son zamanlarda bunların yerine kullanılabilecek alternatif bitki kaynaklı
antioksidanlar üzerine çalışmalar yoğunluk kazanmıştır. Biyolojik olarak aktif maddelerin araştırılmasındaki
yaklaşımlardan biriside çok sayıda terapötik ajan olarak kullanılan bitki veya mikroorganizmaların sistematik
olarak taranmasıdır. Bu çalışmada endemik bir tür olan Centaurea aksoyi Hamzaoğlu & Budak
(Asteraceae)’den elde edilen metanollü ekstrenin toplam fenolik, flavonoid madde miktarı, in vitro
antioksidan ve antimikrobiyal aktivitesi araştırılmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Kurutulmuş ve öğütülmüş bitki Soxhlet ekstraksiyon cihazında metanol ile
ekstrakte edilmiştir. Ekstrenin toplam fenolik madde miktarı Folin- Ciocalteu ve toplam flavonoid miktarı ise
Alüminyum klorid kolorimetrik yöntemi kullanılarak belirlenmiştir. Antioksidan aktivite tayini
fosfomolibdenyum ve DPPH (2,2-difenil-1-pikrilhidrazil) yöntemi kullanılarak belirlenmiştir.
Antimikrobiyal aktivite, on beş farklı mikroorganizma kullanılarak agar-difüzyon yöntemi ile belirlenmiştir.
Bulgular: C. aksoyi’den elde edilen metanollü ekstresinin verimi % 11.42 ± 0.0 olarak belirlenmiştir.
Metanollü ekstrenin toplam fenolik ve flavonoid madde miktarları sırasıyla 4.97 ± 0.5 mg gallik asit g-1
ekstre ve 5.98 ± 0.0 mg kersetin g-1 ekstre olarak belirlenmiştir. Fosfomolibdenyum yöntemi ile toplam
antioksidan aktivite 135.38 ± 0.1 mg askorbik asit g-1 ekstre olarak belirlenmiştir. DPPH radikalinde %50
inhibisyona neden olan konsantrasyonun 107.42 µg ml-1 olduğu bulunmuştur. Metanollü ekstrenin test edilen
konsantrasyonda çalışılan mikroorganizmaların hiç birine karşı antimikrobiyal aktivite göstermediği tespit
edilmiştir.
Sonuç ve Tartışma: C. aksoyi’den elde edilen metanollü ekstre yüksek fenolik ve flavonoid madde
miktarları ile güçlü antioksidan aktiviteye sahiptirler. DPPH yönteminde BHT’ye kıyasla daha düşük radikal
temizleyici aktivite göstermiştir. Ancak test edilen mikroorganizmalara karşı antimikrobiyal aktivite
göstermemiştir. C. aksoyi’den ham ve işlenmiş besin koruması, eczacılık, alternatif tıp ve doğal tedavi gibi
birçok alanda doğal katkı maddesi olarak kullanılabilir.
Anahtar Kelimeler: Centaurea aksoyi, fenolik madde, antioksidan aktivite, antimikrobiyal aktivite.
143
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P070
Thymus transcaucasicus Türünün Uçucu Yağ Kompozisyonunun ve
Antioksidan Aktivitesinin Belirlenmesi
Ersan Bektaş1, Gönül Hatipoğlu Serdar2, Hilal Baki1, Atalay Sökmen3
Giresun Üniversitesi, Espiye Meslek Yüksekokulu, GİRESUN
Karadeniz Teknik Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, TRABZON
3
Karadeniz Teknik Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, TRABZON
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
2
Giriş: Bitkiler doğal yaşam ortamlarında çok çeşitli düşmanlarla kuşatılmış durumdadır. Bitkilerin, doğal
yaşam ortamlarında düşmanlarından korunmak için birtakım özel savunma mekanizmaları geliştirmişlerdir.
Bunlardan birisi de ürettikleri özel kimyasallardır. İnsanoğlu ise, bu özelliklerinden faydalanarak, birçok
bitkiyi çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanmıştır. Bu çalışmada, Doğu Karadeniz Bölgesinde doğal olarak
yetişen Lamiaceae familyasına mensup Thymus transcaucasicus Ronniger. bitkisinden elde edilen uçucu
yağların kimyasal içerikleri ve antioksidan aktiviteleri araştırıldı.
Gereçler ve Yöntemler: Bitkisel materyal, Bayburt Soğanlı Dağında (1500m), doğal ortamda yetişen
bitkilerin toprak üstü kısımlarından elde edildi. Su distilasyonu yöntemiyle, kurutulan örneklerden uçucu
yağlar elde edildi. Uçucu yağ profili Gaz Kromatografisi-Kütle Spektrometresi (GC-MS) tekniği ile saptandı.
Elde edilen uçucu yağların antioksidan aktiviteleri iki komplementer yöntem olan DPPH (2,2Difenilpikrilhidrazil) ve β-Karoten Renk Açılımı Yöntemi-Spektrofotometrik Yöntem ile belirlendi. Her iki
yöntemde de BHT pozitif kontrol olarak kullanıldı.
Bulgular: Thymus transcaucasicus bitkisinin toprak üstü kısımlarından elde edilen uçucu yağ verimi % 0,8
olduğu belirlendi. GC-MS analizleri sonucunda, T. transcaucasicus uçucu yağının 30 bileşen içerdiği ve bu
bileşenlerin uçucu yağın %98,6’sını temsil ettiği saptandı. Uçucu yağın ana bileşenlerinin; timol (%55),
karvakrol (%19,7), γ-Terpinen (%6,7) ve p-simen (%5,5) olduğu belirlendi. T. transcaucasicus uçucu
yağının DPPH testlerinden elde edilen verileri değerlendirildi ve IC50 değerleri hesaplandı. Buna göre,
T.transcaucasicus uçucu yağı yüksek aktivite göstermiştir (IC50 20μg/ml). Antioksidan aktivitesinde
uygulanan diğer bir test yöntemi de β-karoten renk açılımı-spektrofotometrik yöntemidir. Bu T.
transcaucasicus uçucu yağının % 44,94’lük inhibisyon değerine sahip olduğu tespit edildi.
Sonuçlar ve Tartışma: Türkiye florasında değişik bölgelerden, lokalitelerden toplanan Thymus türlerinin
uçucu yağ verimleri de değişkenlik göstermektedir. Uçucu yağ verimleri % 0,01’den % 3,4’e kadar
değişkenlik arz etmektedir. Yıldız (2004)’a göre, T. transcaucasicus, uçucu yağ verimi bakımından “orta
derecede zengin” olarak kabul görebilir.
T. transcaucasicus uçucu yağ içeriği timol ağırlıklıdır. Literatürde bitkinin uçucu yağı ile ilgili nispeten eski
araştırmalara rastlanmıştır. Bu araştırmalardan birinde, yağın ana bileşenleri olarak % 33,6 timol, % 12,8
linalool, % 11,7 karvakrol’e rastlanmıştır (Kasimov, 1988). Stahl-Biskop (2002)’un sınıflandırmasına göre,
bu çalışmada değerlendirilen T. transcaucasicus türü timol kemotipidir.
T. transcaucasicus uçucu yağında timol miktarı oldukça yüksektir (% 55). Karvakrol miktarı ise % 19,7.
Yüksek radikal süpürücü etki tek başına bu bileşiklerin varlığı ile açıklanamaz. Dolayısı ile diğer bileşiklerin
varlığı veya miktarları da aktiviteyi artırıcı veya azaltıcı etkide bulunabilir. Örneğin, T. transcaucasicus
uçucu yağında p-simen ve γ-terpinen (% 5,5 ve % 6,7) varlığı ve dolayısıyla artan monoterpen hidrokarbon
miktarı, bir ölçüde radikal süpürücü etkiyi artırmaktadır ve daha önceki literatür bulgularıyla uyum içindedir
(Ruberto ve Barrata, 2000; Tepe, vd., 2005). Ayrıca, T. transcaucasicus uçucu yağı, lipid oksidasyonunu
önleyici etkiye de sahiptir ve besin sektörü için bu ve benzeri türleri güçlü adaylar haline getirmiştir.
Literatürde diğer Thymus türlerinin antioksidan özellikleriyle ilgili birçok çalışma mevcuttur. Ancak, T.
trancaucasicus türününe ait herhangi bir rapora ulaşılamamıştır.
Anahtar Kelimeler: Thymus transcaucasicus, antioksidan aktivite, GC-MS, uçucu yağ
144
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P071
Astragalus microcephalus Willd. Bitkisinin Antioksidan ve
Antimikrobiyal Aktivitesinin Belirlenmesi
Sevil Albayrak1, Onur Kaya1, Ahmet Aksoy2
Erciyes Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, KAYSERİ
Akdeniz Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ANTALYA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
2
Giriş: Bitkiler çok eski çağlardan beri tedavi amacı ile yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Geleneksel tıpta
kullanılan birçok bitki oksidatif stresin neden olduğu çeşitli hastalıkların, viral ve bakteriyel enfeksiyonların
tedavisinde etkilidir. Araştırmalar, bu bitkilerin antioksidan özelliği gibi antimikrobiyal aktivitelerinin
olduğunu göstermiştir. Bitkiler bu özellikleri nedeniyle, doğal gıda ve kozmetik koruyucu maddeler olarak
kullanılmakta ve yeni fonksiyonel gıdaların yapısında yer almaktadır. Bu nedenle son yıllarda, gıda
bilimcilerinin, üreticilerin ve tüketicilerin bitkisel kaynaklı antioksidanlara karşı ilgisi artmıştır. Astragalus
türlerinin kökleri çok eski yıllardan beri halk arasında terlemeyi önleyici, tonik ve diüretik olarak
kullanılmaktadır. Ayrıca şeker hastalığının, nefritin, löseminin, rahim kanserinin tedavisinde ve yara
iyileştirici olarak kullanılmaktadır. Bu çalışmada Astragalus microcephalus WILLD. (Fabaceae)’dan elde
edilen metanollü ekstrenin toplam fenolik, flavonoid madde miktarı, in vitro antioksidan ve antimikrobiyal
aktivitesi belirlenmiştir.
Gereçler ve Yöntemler: Kurutulmuş ve öğütülmüş bitki Soxhlet ekstraksiyon cihazında metanol ile
ekstrakte edilmiştir. Ekstrenin toplam fenolik madde miktarı Folin- Ciocalteu ve toplam flavonoid miktarı ise
Alüminyum klorid kolorimetrik yöntemi kullanılarak belirlenmiştir. Antioksidan aktivitenin belirlenmesinde
farklı yöntemler kullanılmıştır: Fosfomolibdenyum, DPPH (2,2-difenil-1-pikrilhidrazil), β-karoten ağartma,
H2O2 giderme, indirgeyici güç, demir iyonu indirgeyici antioksidan potansiyeli (FRAP) ve bakır iyonu
indirgeyici antioksidan kapasite (CUPRAC). Antimikrobiyal aktivite, on beş farklı mikroorganizma
kullanılarak agar-difüzyon yöntemi ile belirlenmiştir.
Bulgular: A. microcephalus metanollü ekstresinin verimi %10.84 ± 0.8, toplam fenolik ve flavonoid madde
miktarları sırasıyla 13.49 ± 0.0 mg gallik asit g-1 ekstre ve 2.19 ± 0.0 mg kersetin g-1 ekstre olarak
belirlenmiştir. Fosfomolibdenyum yöntemi ile toplam antioksidan aktivitesi 150.67 ± 0.4 mg askorbik asit g-1
ekstre olarak belirlenmiştir. DPPH radikalinde %50 inhibisyona neden olan konsantrasyonun 86.67 µg ml-1
olduğu bulunmuştur. H2O2 giderme aktivitesinin %34.04 (100 µg ml-1), FRAP değerinin 0.97 mM l-1olduğu,
indirgeyici güç ve CUPRAC değerlerinin konsantrasyona bağlı olarak arttığı gözlenmiştir. Ekstrenin test
edilen mikroorganizmalardan sadece Pseudomonas aeruginosa’ya karşı zayıf antibakteriyel aktivite
gösterdiği tespit edilmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma ile A. microcephalus’dan elde edilen metanollü ekstrenin fenolik ve
flavonoid madde miktarı belirlenmiştir. Ekstrenin antioksidan aktivitesi yedi farklı yöntemle belirlenmiş ve
standart antioksidanlarla karşılaştırılmıştır. Test edilen tüm yöntemlerde metanollü ekstrenin güçlü serbest
radikal süpürücü güce, antioksidan aktiviteye ve yüksek indirgeyici güce sahip olduğu gözlenmiştir. Ancak
test edilen konsantrasyonlarda P. aeruginosa hariç hiçbir mikroorganizmaya karşı antimikrobiyal aktivite
gözlenmemiştir.
Anahtar Kelimeler: Astragalus microcephalus WILLD., CUPRAC, DPPH, FRAP, antimikrobiyal aktivite
Teşekkür: Bu çalışma Erciyes Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi tarafından desteklenmiştir
(FYL-2014-5072).
145
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P072
Van Bölgesindeki Bulunan Belirli Torf (Humat) Kaynaklarının Bazı
Özellikleri
Cemal Budağ, Tuğçe Özdemir
Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Zootekni Bölümü, VAN
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Bu çalışmanın amacı, Van bölgesinde bulunan bazı turba (torf) yataklarından alınan örneklerin besin
madde ve humat (humik ve fulvik) miktarlarını belirlemek ve elde edilen sonuçlara hayvan beslemecilerin ile
Van bölgesinde bulunan sanayicilerin dikkatini çekmektir. Bu amaçla ilimizde bulunan Erciş ve Özalp
bölgelerindeki turba yataklarından örnekler alınarak ham besin madde analizi ile humik asit, pH ve tuzluluk
analizleri yapılmıştır.
Gereç ve Yöntem: Bu araştırmada kullanılan materyal Van iline bağlı Erciş, ve Başkale ilçelerinden temin
edilen üç farklı humus (torf) kullanılmıştır. Söz konusu yerlerden alınan humus örneklerinde kuru madde,
ham kül, ham yağ, ham protein, ham selüloz, hümik asit, pH ve mineral madde analizleri yapılmıştır
(Ergül,1993: İstanbulluoğlu 2011).Çalışmada tanımlayıcı istatistik ve tek yönlü Varyans Analizi F testi
(ANOVA) uygulanmıştır. Bu çalışma SPSS istatistik paket programı ve MS Excel programı kullanılarak
hazırlanmıştır.
Bulgular: Analizler sonucunda Erciş bölgesi turba yatağı örneklerlinin kuru madde (KM), organik madde
(OM), tuz, pH ve humik asit değerlerinin diğer bölgelerden farklı ve yüksek olduğu belirlenmiştir (P<0,001),
Bölgelerden alınan örneklirin ham protein (HP), ve ham yağ (HY) bakımından bölgeler arasında istatistiki bir
fark bulunmamıştır (P<0,001). Örneklerin asit deterjan lif (ADF) değerlerinin Erciş ve Özalp1 bölgesi
arasında fark olmadığı ancak bu parametre bakımında Özalp2 bölgesinin daha düşük ADF oranına sahip
olduğu belirlenmiştir.
Sonuç: Bu sonuçlardan hareketle Erciş bölgesinde örnekleme yapılan turba kaynağının örneklenen bölgeler
içerisinde en iyi nitelikte turba yatağı olduğu bunu ikinci sırada Özalp1 bölgesi ve üçüncü sırada ise Özalp2
bölgesinin takip ettiği sonucuna varılmıştır. Ancak üç bölgeden elde edilen örneklerin zengin humik asit
içeriğine sahip olmaları nedeniyle her üç kaynağın da zengin turba yatağı sınıfında olduğu belirlenmiştir.
Elde edilen besin madde sonuçlarına bakılarak bu kaynakların yem katkısı olarak doğrudan hayvan
beslemede kullanım yolunun araştırılması gerektiği kanaatine varılmıştır.
146
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P073
Mersin (Myrtus communis L.) ve Avokado (Persea americana) Yaprak
Ekstraktlarının In Vitro Antioksidan Aktivitesi
Hacer Karayiğit1, Muhammet Karaman1, Mehmet Akyüz1, Mehmet Çiftci2
Kimya Bölümü, Fen Edebiyat Fakültesi, Kilis 7 Aralık Üniversitesi, KİLİS
2
Kimya Bölümü, Fen Edebiyat Fakültesi, Bingöl Üniversitesi, BİNGÖL
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
Giriş: Hızlı gelişen endüstri ve popülasyonun sonucu olarak çeşitli kirleticiler çevrede birikmektedir. Bu
kirleticiler insanlarda ve diğer organizmalarda serbest radikallerin seviyesini artırmaktadır. Süperoksit
radikali, hidroksil radikali, hidrojen peroksit ve singlet oksijen gibi serbest radikallerin artması oksidatif
strese neden olmaktadır. Oksidatif stres yaşlanma, kardiyovasküler ve nörödejeneratif bozukluklar ve kanser
gibi hastalıklara neden olmaktadır. Normal şartlarda organizmalar serbest radikallere karşı enzimler ve
antioksidan bileşikleri içeren endojen antioksidanlar ile korunurlar. Serbest radikallerin seviyesi normalde
olduğundan fazla ise organizmaların serbest radikallerin zararlı etkilerinden korunabilmeleri için E ve C
vitamini gibi eksojen antioksidanlara ihtiyacı vardır.
Son yıllarda araştırmacılar, reaktif oksijen türlerinin zararlı etkilerine karşı korunmak için bitki
araştırmalarına yönelmişlerdir. Mersin ve avokado yapraklarının yararlı etkilerinden dolayı geleneksel tıpta
tıbbi bitki olarak kullanılmaktadır. Mersin bitkisi Akdeniz bölgesinin güney batı ve doğu bölgelerinde yağın
olarak yetişmektedir. Türkiye’de, mersin yaprakları antiseptik ilaç olarak kullanılmaktadır. İtalya’da mersin
meyvesi enfeksiyon hastalıklarını çoğunun tedavisinde ve yaprakları da Türkiye’deki kullanımına benzer
şekilde antiseptik ve antiinflomatuar ilaç olarak kullanılmaktadır. Orta Amerika’nın tropik bölgelerinde
yetişen avokado Türkiye’de Akdeniz bölgesisin dede yetiştirilmektedir. Yüksek antioksidan aktiviteye sahip
avokado meyvesinin yanı sıra, avokado yaprakları da analjezik antiinflomatuar ve antifungal etkileri nedeni
ile geleneksel tıpta kullanılmaktadır.
Gereçler ve Yöntemler: Antioksidan tayin yöntemlerinde kullanmak için bitki yapraklarının metanol ve
aseton ekstraktları elde edildi. Elde edilen ekstraktlar ile serbest radikal yakalama aktivitelerini belirlemek
için DPPH• ve ABTS•+ radikal yakalama yöntemleri kullanıldı. Toplam fenolik içerikleri belirlendi. Bitki
ekstraktlarının indirgeyici gücü ve toplam antioksidan aktiviteleri belirlendi.
Bulgular: DPPH yakalama aktivitesi %94, % 90, % 85 ve % 95, indirgeme gücü 1.202, 1.046, 1.058 ve
0.850, toplam fenolik içerik 29.4, 19.1, 25 ve 24.1 ve toplam antioksidan aktivitesi 0.25, 0.18, 0.33 ve 0.18
olarak, sırası ile mersin yaprağı metanol ekstraktı, mersin yaprağı aseton ekstraktı, avokado yaprağı metanol
ekstresi ve avokado yaprağı aseton ekstraktlarının en yüksek konsantrasyonlarında belirtilmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Bitki ekstraktlarının antioksidan özelliklerinin karşılaştırılması amacı ile standart
antioksidanlar olan BHA, BHT ve askorbik asit kullanılmıştır. İstatistik analiz one-way ANOVA yöntemi ile
gerçekleştirilmiştir. Mersin yaprağının her iki ekstraktı düşük konsantrasyonlarda bile BHA ve BHT standart
antioksidanlarında yüksek % DPPH yakalama aktivitesine sahiptir. Avokado yaprağı eksterelerinin yüksek
konsantrasyonlardaki % DPPH yakalama aktiviteleri ile standart antioksidanlarınki arasında anlamlı bir fark
gözlenmemiştir. Her iki bitki yaprağının ekstraktlarının indirgeme gücü ile standart antiokidanların indirgeme
gücü arasında anlamlı bir fark gözlenmemiştir. Bitki ekstraktlarının toplam fenolik içerikleri gallik asit
ekivalenti olarak belirlenmiştir. En yüksek fenolik içeriği mersin yaprağının metanol ekstraktında
belirlenmiştir. Ancak istatistiksel olarak diğer ekstraktlarda anlamlı bir fark bulunmamaktadır. Tüm
ekstraktların toplam antioksidan aktiviteleri standart antioksidan bileşiklerin aktivitelerinden yüksek olduğu
belirlenmiştir. Önceki çalışmalarla mersin ve avokado meyvelerinin yüksek antioksidan aktiviteye sahip
olduğu belirtilmektedir. Elde edilen sonuçlar bu meyvelerin yapraklarının da yüksek antioksidan özelliği
taşıdığını göstermektedir. Hali hazırda geleneksel tıpta çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılan meyve
yapraklarının serbest radikallerin giderilmesinde yüksek aktivitelere sahip olduğu belirlenmiştir. Bu bitki
yapraklarının tüketilmesinin reaktif oksijen türlerinin sebep olduğu hastalıkların engellenmesine yardımcı
olacağı düşünülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Mersin, Myrtus communis L., Avokado, Persea americana, Antioksidan aktivite
Teşekkür: Araştırma Kilis 7 Aralık Üniversitesi Bilimsel Araştırma ve Proje Birimi tarafından
desteklenmektedir.
147
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P074
Madımak (Polygonum Cappadocicum) Bitkisinin In Vitro Antioksidan
Aktivitesinin Belirlenmesi
Muhammet Karaman1, Burcu Kömoğ2, Kübra Yiğit2, Mehmet Akyüz1,
Mehmet Çiftci3
Kimya Bölümü, Fen Edebiyat Fakültesi, Kilis 7 Aralık Üniversitesi, KİLİS
Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü, Fen Edebiyat Fakültesi, Kilis 7 Aralık Üniversitesi, KİLİS
3
Kimya Bölümü, Fen Edebiyat Fakültesi, Bingöl Üniversitesi, BİNGÖL
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
2
Giriş: Tıbbi bitkiler yüzyıllardır insan sağlığının korunması için kullanılırmıştır. Günümüzde dünyadaki
insanların yaklaşık %80’i geleneksel tıptan faydalanmaktadır. Tıbbi bitkilerin hastalıkları engelleyici ve
kontrol edici rolü, içerdiği fenolik bileşiklerden kaynaklanmaktadır. Fenolik bileşikler indirgeyici, elektron
bağışlayıcı, metal şelatlayıcı ve söndürücü özellikleri ile organizmalarda birçok hastalığa neden olan reaktif
oksijen türlerinin yok edilmesinde rol oynarlar.
Türkiye iklim şartları nedeniyle tıbbi bitkilerin birçok çeşidini barındırmaktadır. Bu bitkilerden Persea
americana, Glycyrrhiza glabra L., Ocimum basicilum L., Myrtus communis L. ve Vaccinium myrtillus gibi
birçoğunun antioksidan aktivitelerinin oldukça yüksek olduğu belirlenmiştir. Türkiye’nin birçok bölgesinde
yetişen madımak bitkisi özellikle orta Anadolu’da besin kaynağı olarak kullanılmaktadır. Birçok yemekte ve
salatada kullanılan madımak bitkisi geleneksel tıpta idrar artırıcı, şeker hastalarında kan şeker düşürücü ve
vazodilator özellikleri nedeniyle bazı hastalıkların tedavi edilmesinde de kullanılmaktadır. Türkiye’nin her
bölgesinde yetişen madımak bitkisinin belirli bölgelerde yetişen endemik türleri de bulunmaktadır. Bu
türlerden Polygonum cappadocicum Kayseri de yetişen endemik bir türdür.
Dünyada yaklaşık 300 türü bulunan poligonum bitkisinin Polygonum amplexicaule, Polygonum hydropiper
L, Polygonum aviculare L., Polygonum minus, Polygonum cuspidatum ve Polygonum tinctorium gibi birçok
türünün antioksidan özellikleri belirlenmiştir. Ancak Polygonum cappadocicum türünün antioksidan
özellikler henüz belirlenmemiştir.
Gereç ve Yöntemler: Madımak bitkisinin etanol ve aseton çözücülerinde ekstraktları hazırlandı. Hazırlanan
ekstraktlar madımak bitkisinin antioksidan özelliklerinin belirlenmesinde kullanıldı. Bitkinin antioksidan
özellikleri DPPH• radikal yakalama kapasitesi, indirgeme gücü kapasitesi ve toplam antioksidan aktivitesi ile
belirlendi.
Bulgular: DPPH yakalama aktivitesi % 91,7 ve % 88,9, indirgeme gücü 0.867 ve 0.911 ve toplam
antioksidan aktivitesi 0,154 ve 0,155 olarak, sırası ile etanol ve aseton ekstraklarının en yüksek
konsantrasyonlarında belirlendi.
Sonuç ve Tartışma: Bitki ekstraktlarının antioksidan özellikleri standart antioksidanlar olan BHA, BHT ve
askorbik asit ile kıyaslandı. İstatistik analiz one-way ANOVA yöntemi ile gerçekleştirildi. Madımak
bitkisinin her iki çözücüdeki ekstraklarının düşük konsantrasyonlarda bile yüksek % DPPH yakalama
aktivitesine sahip olduğu tespit edildi. İstatistiksel olarak etanol ve aseton ekstraktlarının BHA ve askorbik
asit standartları arasında anlamlı fark bulunmadığı, ancak özellikle düşük konsantrasyonlarda BHT standardı
ile anlamlı derecede yüksek olduğu belirlendi. Madımak bitkisinin her iki çözücüdeki ekstraktlarının
indirgeme gücünün konsantrasyonun artması ile arttığı, ancak standart antioksidanların indirgeme gücüne
kıyasla oldukça düşük olduğu tespit edildi. Tüm ekstraktların toplam antioksidan aktivitelerinin BHA
antioksidan bileşiği ile paralellik gösterdiği ancak BHT antioksidan bileşiğinden hafif bir şekilde düşük
olduğu belirlendi.
Elde edilen sonuçlar ile Polygonum cappadocicum bitkisinin yüksek antioksidan özellikler gösterdiği tespit
edildi. Özellikle % DPPH yakalama aktivitesinin ve toplam antioksidan aktivitesinin standart antioksidanlar
kadar yüksek olduğu belirlendi. Birçok hastalığın tedavisinde ve engellenmesinde kullanılan madımak
bitkisinin yüksek antioksidan özellikleri nedeniyle antioksidan kaynağı olarak kullanılmasının tavsiye
edilebileceği sonucuna varıldı.
Anahtar Kelimeler: Antioksidan aktivite, Polygonum cappadocicum, madımak.
148
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
149
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P075
Genomik DNA İzolasyon Metotlarının Bazı Inula L. (Asteraceae )
Taksonları Üzerinde Karşılaştırmalısı
Emre Sevindik1, Fatih Coşkun2, Z.Tugba Abacı3, Muavviz Ayvaz1, M.Yavuz Paksoy4,
Veysel Uzun2
Adnan Menderes Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarımsal Biyoteknoloji Bölümü, AYDIN
2
Balikesir Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, BALIKESİR
3
Ardahan Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, ARDAHAN
4
Tunceli Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, TUNCELİ
Sorumlu Yazar e-posta: [email protected]
1
Giriş: Bitki türlerine ait DNA’ların izolasyonu için basit, hızlı, maliyeti az, yüksek verimliliğe sahip
protokollere ihtiyaç duyulmaktadır. Bunun için geçmişte ve günümüzde farklı bitkiler üzerine farklı metodlar
geliştirilmiş ve Polimeraz zincir reaksiyonu için uygunluğu araştırılmıştır. Bu çalışmada Asteraceae
familyasına ait bazı Inula L. türleri üzerine fenol-kloroform izoamilalkol ve ticari (SIGMA) DNA izolasyon
kiti uygulanmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmada Inula L. türleri üzerine fenol-kloroform izoamilalkol ve ticari
(SIGMA) DNA izolasyon kiti uygulanmıştır. İki yöntem ile elde edilen genomik DNA’ların miktarları, A260,
A280, A260/A230 ve saflık dereceleri (A260/A280) jel elektroforezi ve spektrofotometre ile ölçülmüştür. Bununla
birlikte her iki protokol ile elde edilen DNA’lar ile nrDNA ITS bölgelerine özgü primer çiftleri kullanılarak
PCR amplifikasyonu gerçekleştirilmiştir. PCR sonucunda örneklerin jeldeki bant profillerine bakılmış olup
hangi yöntemin PCR amplifikasyonu için uygun olduğu ortaya konulmuştur.
Bulgular: Türler üzerine yapılan çalışmanın sonuçlarına göre, 1 ul stokda ng cinsinden en fazla genomik
DNA elde edilmesini sağlayan yöntemin fenol-kloroform izoamilalkol yöntemi olduğu, ng cinsinden en fazla
DNA’nın Inula macrocephala (Boiss &: Kotschy ex Boiss) (908), en az DNA’nın Inula heterolepis (Boiss)
(148) türlerinde olduğu çıkmıştır. A260/A280 saflık derecelerine bakıldığında, Fenol kloroform izoamil alkol
ile elde edilen gDNA’larda saflık oranı en yüksek I.aucheriana D.C (1.337), en düşük Inula salicina L.
(1,023) görülmüştür. Ticari kit ile elde edilen gDNA’ların saflık oranı en fazla Inula fragilis (Boiss. &
Hausskn) (1.457), en az Inula macrocephala (Boiss &: Kotschy ex Boiss) (1.046) örneklerinde
görülmüştür.
Sonuç ve Tartışma: PCR amplifikasyonu sonuçlarına göre fenol kloroform izoamil alkol yöntemi
kullanılarak elde edilen genomik DNA’lar ile yapılan PCR amplifikasyonunda ITS bant profilleri iyi sonuç
vermezken, ticari (SIGMA) kit ile elde edilen genomik DNA’ların PCR bant profilleri iyi sonuç vermiştir.
Sonuç olarak, ng cinsinden en fazla genomik DNA fenol yöntemi ile elde edilmesine rağmen, ticari kit ile
elde edilen genomik DNA’ların PCR olan ilgisi daha verimli çıkmıştır.
Anahtar Kelimeler: Inula, genomik DNA izolasyonu, Ticari Kit, PCR Amplifikasyonu.
150
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P076
Bitki Büyüme Düzenleyicilerinden 2,4 Diklorofenoksi asetik asitin
Genotoksik Etkilerinin Bitki Doku Kültüründe Allium testi ile
İncelenmesi
Meral Özkul1, Çiğdem Alev Özel2, Deniz Yüzbaşıoğlu1, Fatma Ünal1
1
Gazi Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ANKARA
Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi, Biyoloji Eğitimi Anabilim Dalı, ANKARA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
2
Giriş: Tarımda en eski kullanım alanına sahip bitki büyüme düzenleyicilerinden biri oksinlerdir. Oksinler,
doku kültürü çalışmalarında; bitkilerinin klonlanmasında, hücre süspansiyonlarının elde edilmesinde, somatik
embriyoların uyarılmasında vazgeçilmez bir kullanıma sahiptir. Sentetik oksinlerden en yaygın olarak
kullanılanlarından biri de 2,4-D (2,4 Diklorofenoksi asetik asit)’dir. 2,4-D tarım alanlarındaki geniş yapraklı
ve yabancı otların kontrolünde yaygın bir herbisit olarak kullanılırken, doku kültürü çalışmalarında ise hücre
süspansiyonlarının elde edilmesinde, somatik embriyoların uyarılmasında kullanılmaktadır. 2,4-D’nin
genotoksik potansiyellerinin incelendiği çalışmalar olmakla birlikte doku kültüründe A. cepa kök uçları ile
genotoksik etkilerinin incelendiği bir çalışmaya rastlanmamıştır. 2,4-D’nin suda çimlendirilen ve bitki doku
kültüründe çimlendirilen kökler arasında etkisinin farklı olacağı düşünülmektedir. Bu amaçla doku
kültüründe farklı 2,4-D dozları kullanılarak elde edilen soğan kök uçlarının, Allium testiyle incelenmesi
amaçlanmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Sterilizasyon işleminden sonra soğanlar 4.4 g/l MS (Murashige and Skoog temel besi
ortamı+30 g/l sukroz+7 g/l agar) besi ortamına aktarılmıştır. 24 ve 48 saatlik sürelerle 2,4-D’nin 0.67, 1.34,
2.01, 2.68, 3.35, 4.02 mg/L’lik dozları kök uçlarına doku kültüründe uygulanmıştır. Ayrıca hiçbir büyüme
düzenleyicisinin eklenmediği bir kontrol grubu da bulundurulmuştur. Tüm çalışmalar iklimlendirme dolabında
24 saat karanlıkta 24±1°C’de gerçekleştirilmiştir. Daha sonra kök uçları alınarak ezme preparatlar
hazırlanmıştır. Her preparatta 1000 hücre sayılmıştır. Her bir uygulama için 10 preparat değerlendirilmiştir.
Mitotik indeks, mitotik safhaların oranları ve mitotik anormalliklerin frekansı tespit edilmiştir. Tüm sonuçlar
kontrol gruplarıyla istatistiki analizlerle karşılaştırılmıştır.
Bulgular: 2,4-D Allium testinde 24 saatlik uygulamada mitotik indeksi en düşük
2.01mg/L) anlamlı oranda artırırken yüksek dozlarda anlamlı oranda düşürmüştür. 48
yalnızca en yüksek doz mitotik indekste anlamlı azalmaya sebep olmuş, diğer tüm
artırmıştır. 2,4-D uygulaması mitotik safhaların oranını etkilemediği gibi mitotik
artırmamıştır.
üç dozda (0.67, 1.34,
saatlik uygulamada ise
dozlar mitotik indeksi
anormallik oranını da
Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma ile 2,4-D’nin Allium testi ile doku kültüründeki genotoksik potansiyeli ilk
defa incelenmiştir. Sonuçlar bu bitki büyüme düzenleyicisinin genotoksik risk oluşturmadığını, doku
kültüründe kullanımının güvenilir olabileceğini göstermektedir.
Anahtar Kelimeler: 2,4-D, Allium testi, Bitki doku kültürü
Teşekkür: Bu çalışma Gazi Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri tarafından 04/2014-02 numaralı proje
ile desteklenmiştir.
151
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P077
Zoegea leptaurea L. (Asteraceae) Türünün Karyotip Analizi
Esra Martin1, Bekir Doğan2, Ahmet Duran3, Ayşe Kaplan4, Meryem Şeker3, Mustafa
Çelik3
1
Necmettin Erbakan Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoteknoloji Bölümü, KONYA
Necmettin Erbakan Üniversitesi, A.K. Eğitim Fakültesi, Fen Bilgisi Eğitimi Anabilim Dalı, KONYA
3
Selçuk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, KONYA
4
Bülent Ecevit Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ZONGULDAK
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
2
Giriş: Bu araştırmada ülkemizde Şanlıurfa ilinden toplanan Zoegea leptaurea L. türünün kromozom sayısı
ezme-yayma preparasyon tekniği kullanılarak tespit edildi. Karyotip Analizi Bs200ProP sistemi aracılığı ile
ölçüldü.
Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmada kullanılan türe ait akenler petri kutularında laboratuvar koşullarında
çimlendirildi ve akenler ön işlem maddesi olarak α-monobromonaftaline konuldu. +4˚C’de 16 saat
bekletildikten sonra 3:1 absolü alkol: glasiyal asetik asit karışımında 24 saat tespit edildi. %70’lik alkolde +4
˚C’de depolandı. 1N HCl’de oda sıcaklığında 7 dakika hidroliz edildi ve %2’lik aseto-orsein ile boyandı.
Mitotik metafaz hücrelerinin yerleri tespit edildikten sonra, mikroskoba bağlı kamera ile 10 x 100 büyütmede
fotoğrafları çekildi. Çekilen fotoğrafların üzerinden kromozom ölçümleri yapıldı.
Bulgular: Bu çalışmada, Zoegea leptaurea türünün kromozom sayısı 2n=30 olarak elde edildi ve karyotip
analizi yapıldı. Bu türde, kromozomlar 1.09-2.21 µm boyundadır. Ortalama kromozom boyu 0.82 µm’dir.
Haploit yapının toplam uzunluğu 24.78 µm’dir.
Sonuçlar ve Tartışma: Zoegea leptaurea türünün kromozom sayısı 2n=30 olarak belirlendi. Türün
kromozomlarının çok küçük olması nedeni ile sentromer yerleri belirlenememiş ve kromozom ölçümleri
toplam boya göre yapılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Zoegea, Asteraceae, Karyotip
Teşekkür: Bu çalışma TÜBİTAK KBAG-113Z803 no'lu projenin maddi desteği ile gerçekleştirilmiştir.
TÜBİTAK'a katkılarından dolayı teşekkür ederiz.
152
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P078
Piretroid Dayanıklılığının Pamukta Yeşilkurt’un (Helicoverpa armigera)
Glutatyon S-Transferaz İzoenzimlerine Etkisi
Selahattin Aydemir, Metin Konuş
Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Fen Fakültesi, Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü, VAN
Soruml yazar e-posta: Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Helicoverpa armigera tarımsal ürünlerde ciddi kayıplara neden olmaktadır. Bu zararlı ile mücadelede
kimyasal insektisitlerden özellikle piretroidler yaygın olarak kullanılmaktadır. Birçok çalışmada, bu direnç
oluşumunda rol alan GST’lerin incelenmesinde genel bir substrat olan 1-kloro-2,4-dinitrobenzen (CDNB)
kullanılmaktadır. Bununla birlikte, özellikle diğer GST izoenzimlerinin de bu dayanıklılıkta sorumlu
olabilirler. Bu çalışmada, metabolik dayanıklılıkta rol alabilecek diğer GST izoenzimlerinin rolü; 15 kat
lambda-cyhalothrin (piretroid) dayanıklılığına sahip H. armigera Çanakkale (n=30) tarla populasyonunda,
İsrail’den
temin
edilen
hassas
(n=30)
populasyona
göre
analiz
edilmiştir.
Gereçler ve Yöntemler: GST aktivitelerinin belirlenmesinde 4-nitrobenzilklorür (PNBC), 3,4dikloronitrobenzen (DCNB),
1,2-epoksi-3-(p-nitrofenoksi) propan (EPNP) ve CDNB substratları
kullanılmıştır. GST aktivite ölçümleri Habig et al., 1974 metoduna göre yapılmıştır.
Bulgular: GST-PNBC aktivitesi Çanakkale tarla populasyonunda hassas populasyona göre istatistiksel
olarak anlamlı (p<0.05), sırasıyla 2.2 kat artış gösterdi. Benzer şekilde; GST-DCNB aktivitesi Çanakkale
tarla populasyonunda hassas populasyona gore istatistiksel olarak anlamlı (p<0.05), 2.0 kat artış gösterdi.
Buna karşın, GST-CDNB aktivitesi hassas populasyona göre istatistiksel olarak anlamlı (p<0.05) bir artış
göstermedi. GST-EPNP aktivitesi ise Çanakkale ve hassas populasyonlarda tespit edilmedi.
Sonuç ve Tartışma: DCNB ve PNBC kataliz edebilen GST izoenzimlerinin Çanakkale tarla
populasyonundaki piretroid dayanıklılıkta önemli bir rol oynayabilecekleri sonucuna varılabilir. Bu sonuçlar
DCNB ve PNBC substratlarının H. armigera’da piretroid dayanıklılığının belirlenmesinde GST enzimlerinin
genel substratı olan CDNB’ye göre daha iyi bir gösterge olabileceğini göstermektedir.
AnahtarKelimeler: Helicoverpa armigera, Piretroid, GST, İzoenzimler
153
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P079
Trakya Bölgesi Doğal Florasında Yetişen Yabani Hardal (Sinapis
arvensis L.) Genotiplerinin ISSR Yöntemi ile Moleküler
Karakterizasyonu
Betül Gıdık1, Özlem Özbek2, Fadul Önemli1
1
Namık Kemal Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Tarla Bitkileri ABD, TEKİRDAĞ
2
Hitit Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ÇORUM
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Dünyada Brassicaceae ailesinde yer alan başta kanola (Brassica napus L.) olmak üzere pek çok tür
yemeklik yağ veya biyodizel üretimi amacıyla yetiştirilmektedir. Üretim miktarını ve kalitesini yükseltmek
amacıyla da bazı türleri üzerinde bilimsel araştırmalar yürütülmektedir. Bu aileye ait olan Sinapis L. cinsi
ülkemiz doğal florasında Sinapis arvensis L., Sinapis alba L. ve Sinapis nigra L. olmak üzere üç tür ile
temsil edilmektedir. Ülkemizdeki yabani hardal bitkisi ile ilgili genetik çeşitlilik açısından değerlendirme
yapan bir çalışmaya rastlanılmamıştır. Bu çalışmada Trakya Bölgesi doğal florasında yetişen Sinapis arvensis
L. bitkisinin ISSR (inter-simple sequence repeat) yöntemi ile genetik çeşitliliğin moleküler karakterizasyonu
yapılması amaçlanmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Bitki örnekleri Trakya bölgesinde beş farklı lokasyondan toplandı. DNA izolasyonu
yapılan bitkiler beş farklı ISSR primeri ile taranarak elde edilen ham veriler Popgen 3.2. versiyon ile
istatistiksel olarak değerlendirildi. Bu değerlendirmede alel sayısı, etkili alel sayısı, genetik çeşitlilik değeri,
bütün popülasyonlarda ve her bir popülasyon içinde genetik çeşitlilik değerleri, popülasyonlar arasında
genetik farklılaşma ve genetik uzaklık değerleri hesaplandı. Bu verilere göre de incelenen türler arasındaki
akrabalık ilişkilerini gösteren soyağacı (dendrogram) oluşturuldu.
Bulgular: Beş popülasyonda toplam 75 örnek beş ISSR primeri ile analiz edildi. Beş ISSR primeri toplam 38
lokus üretti. Lokus düzeyindeki genetik çeşitlilik verilerine göre 38 lokusdan 37 lokus polimorfik ve
polimorfizm oranı da %97,37 olarak belirlendi. Genetik analiz sonuçlarına göre toplam genetik çeşitlilik (HT)
ve popülasyon içi genetik çeşitlilik (HS) değerleri sırası ile 0,12 ve 0,11 olarak tespit edildi. Popülasyonlar
arası genetik farklılaşma (GST) ve gen akışı (NM) değerleri 0,12 ve 3,68 olarak hesaplandı. Lokus başına
ortalama alel sayısı (na), etkili alel sayısı (nae) ve genetik çeşitlilik (He) değerleri sırasıyla 1,97, 1,19 ve 0,12
olarak tespit edildi.
Sonuç ve Tartışma: Bu çalışmada kullanılan ISSR primerleri oldukça yüksek polimorfizm gösterdi. Sinapis
arvensis L. çapraz tozlaşmaya uyum sağlamış çiçek yapısına sahip olmasına karşın genetik çeşitlilik verileri
bunu tam olarak yansıtmıyor gibi görünmektedir. Bunun nedeni toplanan örneklerin birbirine yakın
lokasyonlardan olması ve gen akışının yüksek olmasından kaynaklı olabilir. Primer sayısı ve taranan lokus
sayısı da genetik çeşitliliği etkileyen diğer nedenlerden biri olabilir. Bu çalışmada kullanılan ISSR primerleri
polimorfik olmalarına karşın Sinapis arvensis L. türü için yüksek düzeyde polimorfizm göstermemiş de
olabilir. Bu çalışma Trakya bölgesinde yetişen Sinapis arvensis L. bitkisinin doğal popülasyonlarında yapılan
ilk moleküler karakterizasyon çalışmasıdır. Doğal popülasyonların popülasyon genetik yapılarının, genetik
çeşitlilik düzeylerinin ve kalite ile ilgili özelliklerinin belirlenmesi onların gen kaynakları olarak doğru
şekilde kullanılmaları ve değerlendirilmelerini sağlayacaktır. Yok olma tehlikesi altında olan türler için
koruma stratejilerinin belirlenmesi ve programların hazırlanması açısından da önemlidir. Bu nedenle elde
edilen sonuçlar Sinapis arvensis L. bitkisi ile ilgili literatüre önemli katkıda bulunacaktır. Geleceğe dönük
olarak da bu çalışma doktora tez projesinin bir parçası olup, daha kapsamlı örnek sayısı ile devam
ettirilecektir.
Anahtar Kelimeler: Sinapis arvensis L., ISSR, genetik çeşitlilik, genetik karakterizasyon, genetik
farklılaşma
154
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
155
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P080
Gelincik (Papaver rhoeas) Bitkisinin DNA Koruyucu Aktivitesinin
Belirlenmesi
Feride Almalı1, Mehmet Özaslan1, İbrahim Halil Kılıç1, Neşe Erdoğan1
Gaziantep Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, GAZİANTEP
Sorumlu Yazar e-posta: [email protected]
1
Giriş: Gelincik (Papaver rhoeas), gelincikgiller (Papaveraceae) familyasından Dünya'da çok geniş bir
yayılma alanına sahip bir yıllık bir bitki türü. 25-60 cm arasında değişen yüksekliklere
ulaşabilir. Yaprakları mavimsi yeşildir. Dip yapraklar uzun saplı, gövde yaprakları sapsız ve gövdeye
bitişiktir. Çiçeklerin genel rengi koyu kırmızıdır. Ancak beyaza kadar giden sarı, turuncu gibi değişik renkleri
vardır. Bu çalışmada gelincik (papaver rhoeas) bitkisinin dna koruyucu aktivitesinin incelenmesi amaçlandı.
Gereçler Ve Yöntemler: Bu çalışmada kullanılan Papaver rhoeas bitkisi Mersin Çiftlikköy bölgesinden
toplandı. Toprak üstü kısmı gölgede kurutulup, çiçek ve gövde kısmı ayrı ayrı öğütülerek toz haline getirildi.
Tartım işlemi yapıldıktan sonra soxhlet cihazıyla çiçek ve gövdenin sırasıyla diklorametan, metanol, hekzan
ve su ekstraktı çıkarıldı. Daha sonra evaparasyon ile diklorametan, metanol, hekzan ve su uzaklaştırıldı.
Özütlerin %5.0’lık stok derişimleri hazırlanarak özütlerin tamamen çözünmesi sağlandı. Daha sonra çiçek ve
gövde özütlerinde 1/10, 1/5, 1/2, 5 ve 1/1,25 oranında seyreltmeler yapıldı. DNA koruyucu aktivite pBR322
plasmid DNA’sının ultraviyole ışınları ve hidrojen peroksit varlığında korunabilmesi esasına dayalı olarak
gerçekleştirildi.
Bulgular: DNA koruyucu aktivitenin belirlenmesi farklı konsantrasyonlarda hazırlanan özütün içerisindeki
pBR322 plasmid DNA’sının hidrojen peroksit ve ultraviyole ışınlara maruz bırakılmasıyla ekstraktın
koruyucu aktivitesinin olduğu gözlemlenmiştir.
Sonuç Ve Tartışma: Farklı konsantrasyonlarda hazırlanan özütün pBR322 plasmid DNA’sı ile muamelesi
sonucunda hidrojen peroksit ve ultraviyole ışınlarından DNA’nın korunabilmesi 0,02 mg/µl konsantrasyonda
gerçekleştiği gözlemlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Papaver rhoeas, pBR322 plasmid DNA.
156
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P081
Zeytin Taslak Genom Dizisinden Tahmini Ökaryotik Translasyon
Başlatma Faktörü Geninin Moleküler Karakterizasyonu
Sümeyye Altunok, Ekrem Dündar1, Turgay Ünver2
Balıkesir Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Çağış, BALIKESİR
2
Çankırı Karatekin Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, ÇANKIRI
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
Giriş: Zeytin genomunun bütün genlerinin ve işlevlerinin bilinmesine yönelik bir çalışmanın kolu olan bu
çalışmada aldolaz geninin nükleotid dizisi, bu dizinin kodladığı aminoasitler (mRNA) ve cDNA’sının
bulunmasıyla genin işlevinin belirlenmesi amaçlanmıştır.
Gereçler-Yöntem: Bu çalışmada taslak zeytin genom dizisinden tahmini ökaryotik translasyon başlatma
faktörü genini tespit etmek amacıyla biyoinformatik yöntemlerden nükleotid ve protein blast (NCBI),
BioEdit, FinchTV, primer tasarlama programı ‘Primer3’ ve CLC Genomics Workbench kullanmıştır.
Dokusal ve zamansal ekspresyon seviyeleri çeşitli zeytin dokularında Real-Time PCR ile ölçülmüştür. Enzim
aktivite çalışmaları için Western Blot ve SDS-PAGE analizleri gerçekleştirilecektir.
Bulgular: Dizinin Blast analizleri sonucunda çeşitli canlılarda bulunmuş olan ökaryotik translasyon başlatma
faktörü gen dizilerinden yararlanılarak oluşturulan tahmini cDNA dizisi tekrar blast yapılmıştır. BioEdit
programı kullanarak dizinin kodlamış olduğu aminoasitler bulunmuş ve protein-Blast yöntemi uygulanmıştır.
Tahmini bu diziye Primer3 programıyla forward ve reverse primelerler tasarlanmıştır. Tasarlanan primerlerle
yapılan PCR’lar sonucunda tahmini dizinin sağlamlaştırılması dizilemelerle ve biyoinformatik analizlerle
devam etmektedir. Genin zeytin çeşitleri arasındaki polimorfizm ve real-time analizleri devam etmektedir.
İşlem basamakları klonlama ve ekspresyon aşamaları şeklinde ilerleyecektir.
Sonuç ve Tartışma: Araştırmanın başında olunması nedeniyle ökaryotik translasyon başlatma faktörü
geninin nükleotid dizisinin tam tespitiyle birlikte işlevi belirlenememiştir. Moleküler analiz çalışmaları
devam etmektedir.
Anahtar kelimeler: Olea europaea L., Biyoinformatik analizler, Real-Time PCR, Western Blot, Ökaryotik
translasyon başlatma faktörü
Teşekkür: Bu çalışma 112O502 nolu proje ile TÜBİTAK tarafından desteklenmiştir.
157
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P082
Zeytin Tahmini Gliserofosfodiester Fosfodiesteraz Geninin Moleküler
Karakterizasyonu
Eda Baki1, Ekrem Dündar1, Turgay Ünver2
Balıkesir Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Moleküler Biyoloji Bölümü, BALIKESİR
2
Çankırı Karatekin Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ÇANKIRI
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
Giriş: Bu çalışma zeytinde (Olea europaea L.) gliserofosfodiester fosfodiesteraz (GPDP) geninin moleküler
düzeyde karakterize edilmesini kapsamaktadır.
Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmada daha önceden çalışma grubumuz bünyesinde oluşturulan zeytin
genom kütüphanesinden aldığımız yaklaşık 20000 nükleotidden oluşan genomik DNA parçasını NCBI
(Blast) sitesinde biyoinformatik analizler sonucu hangi canlı ya da canlılara benzerliği tespit edildi. Daha
sonra elimizde bulunan genomik DNA parçasından tahmini cDNA elde edildi ve bunun için (cDNA
dizisinden) PRIMER3 programından uygun primerler tasarlandı. Bu primerler kullanılarak PCR yapıldı.
Ardından 19 farklı zeytin çeşidinde tasarlanan primerlerle PCR yapıldı ve polimorfizm olup olmadığı tespit
edildi. Anlık gösterimli (real-time) PCR için özel primerler tasarlanıp zeytinin çeşitli kısımlarından alınan
cDNA örnekleri ile anlık gösterimli PCR yapıldı ve “var yılı” / “yok yılı”, aylarına göre genin mRNA sentez
seviyesine (ekspresyonuna) bakıldı. Moleküler karakterizasyon çalışmaları klonlama, ligasyon, Western Blot
ve SDS Page metodları ile devam etmektedir.
Bulgular: Genin cDNA’sının 2250 bp uzunluğunda olduğu, 750 aminoasit içerdiği ve 7 ekzon 6 introna
sahip olduğu tespit edildi.
Sonuç ve Tartışma: Gerekli çalışmalar tam olarak tamamlanmadığından GPDP geninin zeytindeki
karakterizasyonu şimdilik kesinleşmemiştir. Kongre tarihine kadar bu aşamaların da tamamlanması
planlanmaktadır.
Anahtar kelimeler: Zeytin, Olea europaea, gliserofosfodiester fosfodiesteraz, GPDP.
Teşekkür: Bu çalışma TÜBİTAK tarafından 1120502 nolu proje ve Balıkesir Üniversitesi tarafından 2015147 nolu proje ile desteklenmektedir.
158
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P084
Doğal ve Mikroçoğaltımla Üretilen Stachys annua Türüne Ait
Bitkiciklerin Antioksidan Fenolik İçerikleri
Tuba Bekircan1, Mustafa Cüce1, Abdul Hafeez Lagharı2, Münevver Sökmen2,Atalay
Sökmen1
1
Karadeniz Teknik Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, Merkez, TRABZON
Karadeniz Teknik Üniversitesi Fen Fakültesi Kimya Bölümü, Merkez, TRABZON
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
2
Giriş: Bu çalışma Lamiaceae familyası üyelerinden Stachys annua türünün doku kültürleri ortamlarında
büyümesi ve elde edilen fideciklerin sekonder metabolit içeriklerinin belirlenmesi üzerine tasarlandı.
Gereçler ve Yöntemler: Tohumlar 30 dk boyunca % 36,5’lik H2O2 solusyonunda yüzey sterilizasyonuna tabi
tutuldu. Tohumların çimlendirilmesi için MS (Murashige ve Skoog, 1962) ve Gamborg’s B-5 (B5) (Gamborg
et al., 1968) olmak üzere 2 farklı besi ortamı herhangi bir bitki büyüme düzenleyicisinin uygulanmadığı
kontrol ortamı, 1.0 mg/L 6-benzyladenine (6-BA) ile desteklenmiş yarı güçte ve tam güçte olmak üzere 3
farklı şekilde kullanıldı.
Sürgün çoğaltması çalışmaları için lateral tomurcuklar içerisinde ayrı ayrı 2.0 mg/L kinetin, 6-BA, TDZ ve
2iP bulunan (0.1 mg/L indol-3-bütirik asit ile kombine edilmiş) MS besi ortamlarında kültüre alındı. 4 hafta
sonunda sürgün çoğaltımı eksplant başına sürgün sayısı, sürgün boyu, nod sayısı, yaş ağırlık ve kuru ağırlık
parametreleri açısından değerlendirildi.
Toplam fenolik içeriği Singleton ve Rossi 1965 yılında yaptığı prosedüre göre yapıldı. Standart olarak gallik
asit kullanıldı ve ekstraktların toplam fenol içerikleri kuru bitki numunelerinden GAEq mg/100g formülüne
göre hesaplandı. Ekstraktların DPPH serbest radikal temizle aktiviteleri daha önce Kartal vd. 2007 yılında
yaptığı metoda göre belirlendi.
Bulgular: Çimlendirme işlemleri sonunda tüm parametreler açısından en iyi sonuç tam güçlü MS ortamından
elde edildi. Sürgün çoğaltma işlemleri sonunda ise 6-BA içeren ortamın sürgün sayısı, nod sayısı, yaş ve kuru
ağırlık değerleri açısından diğer ortamlardan daha yüksek değerler verdiği gözlemlendi. Sürgün boyu
açısından ise 2iP içeren ortamların diğer ortamlardan daha yüksek değerler verdiği gözlemlendi. Yapılan
fenolik bileşik analizleri sonucunda ise belirlenen fenolik bileşik içerikleri uygulamaya tabi tutulan
ortamlarda farklılık gösterdi. Toplam fenol içeriği açısından bakıldığında kinetin içeren ortamlar en düşük
değerleri verirken en fazla fenol miktarını kontrol ortamlarının verdiği gözlemlendi.
Sonuç ve Tartışma: En yüksek çimlenme oranı % 48.89 ± 1.92 ile MS’in kontrol ortamlarından elde edildi.
En yüksek sürgün boyu 36.65 ± 1.58 mm boy uzunluğu ile 2iP içeren ortamdan elde edildi. En yüksek
kardeşlenme sayısı, nod sayısı, yaş ve kuru ağırlık değerleri sırası ile 4.5 ± 0.54 kat, 4,56 ± 0,5 adet, 0.29 ±
0.024 g ve 0.029 ± 0.0027 g ile 6-BA içeren ortamdan elde edildi. En düşük kardeşlenme sayısı, yaş ve kuru
ağırlık değerleri ise sırası ile 1,5 ± 0,37 kat, 0,098 ± 0,017 ve 0,005 ± 0,0004 g ile kontrol içeren ortamdan
elde edildi. Fenolik bileşikler açısından bakıldığında en yüksek gallik asit, kafeik asit, kuersetin içeriği sırası
ile 17.78 mg/100 g 34.51 mg/100 g ve 14.15 mg/100 g ile kontrol ortamından, en yüksek kateşin içeriği
12.22 mg/100 g ve ile 2iP ortamından, en yüksek klorogenik asit içeriği 18.08 mg/100 g ile doğal
örneklerden, en yüksek ferulik asit içeriği 3.71 mg/100 g ile kinetin içeren ortamlardan elde edildi
Anahtar Kelimeler: Antioksidan, fenolik bileşik, mikroçoğaltım, Satchys annua, gallik asit, kafeik asit
159
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P085
Doku Kültürü Ortamlarının Calamintha sylvatica subsp. sylvatica
Türünün Büyümesi ve Rozmarinik Asit İçeriği Üzerine Etkisi
Mustafa Cüce1, Tuba Bekircan1, Abdul Hafeez Lagharı2, Münevver Sökmen2,
Atalay Sökmen1
1
Karadeniz Teknik Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, Merkez, TRABZON
Karadeniz Teknik Üniversitesi Fen Fakültesi Kimya Bölümü, Merkez, TRABZON
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
2
Giriş: Bu çalışma Lamiaceae familyası üyelerinden Calamintha sylvatica türünün doku kültürleri
ortamlarında büyümesi ve elde edilen fideciklerin sekonder metabolit içeriklerinin belirlenmesi üzerine
tasarlandı.
Gereçler ve Yöntemler: Tohumlar 30 dk boyunca % 36,5’lik H2O2 solüsyonunda yüzey sterilizasyonuna tabi
tutuldu.Tohumların çimlendirilmesi için MS (Murashige ve Skoog, 1962) ve Gamborg’s B-5 (B5) (Gamborg
et al., 1968) olmak üzere 2 farklı besi ortamı herhangi bir bitki büyüme düzenleyicisinin uygulanmadığı
kontrol ortamı, 1.0 mg/L 6-benzyladenine (6-BA) ile desteklenmiş yarı güçte ve tam güçte olmak üzere 3
farklı şekilde kullanıldı.
Sürgün çoğaltması çalışmaları için lateral tomurcuklar içerisinde ayrı ayrı 2.0 mg/L kinetin, 6-BA, TDZ ve
2iP bulunan (0.1 mg/L indol-3-bütirik asit ile kombine edilmiş) MS besi ortamlarında kültüre alındı. 4 hafta
sonunda sürgün çoğaltımı eksplant başına sürgün sayısı, sürgün boyu, nod sayısı, yaş ağırlık ve kuru ağırlık
parametreleri açısından değerlendirildi.
Elde edilen her bir örnekten 200 mg tartıldı ve 10 dakika boyunda önce 10 mL hekzan da daha sonra ise 10
mL diklorometan çözücülerinde ekstre edildi (Kim vd 2006 ve Ma vd. 2009) ve daha sonra da 30 dakika
boyunca metanol çözücüsünde ekstraksiyon işlemine tabii tutuldu. HPLC işleminde A çüzücüsü (%2 asetik
asit) ve B çözücüsü (70:30 asetonitril:su) su karışımlarından oluşan mobil faz kullanıldı. Enjeksiyon
kapasitesi 20 μL kolon sıcaklığı 30 °C de tutuldu. Akış hızı dakika başına 1 mL olarak tutuldu.
Bulgular: Çimlendirme işlemleri sonunda tüm parametreler açısından en iyi sonuç tam güçlü MS ortamından
elde edildi. Sürgün çoğaltma işlemleri sonunda ise 6-BA içeren ortamın sürgün sayısı, yaş ve kuru ağırlık
değerleri açısından diğer ortamlardan daha yüksek değerler verdiği gözlemlendi. Sürgün boyu ve nod sayısı
açısından ise kinetin içeren ortamların diğer ortamlardan daha yüksek değerler verdiği gözlemlendi. Yapılan
fenolik bileşik analizleri sonucunda ise 2iP içeren ortamın rosmarinik asit içeriği bakımından diğer
ortamlardan daha yüksek değerler verdiği gözlemlenmiştir.
Sonuç ve Tartışma: En yüksek çimlenme oranı %94.44 ± 1.93 ile 6-BA içeren tam ve yarı güçlü MS
ortamlarından elde edildi. En yüksek sürgün boyu ve nod sayısı artışı 38,97 ± 2,85 mm boy uzunluğu ve 4,37
± 0,43 adet ile Kinetin içeren ortamdan elde edildi. En yüksek kardeşlenme sayısı, yaş ve kuru ağırlık
değerleri sırası ile 4,42 ± 0,35 kat 0,283 ±0,028 g ve 0,024 ± 0,004 g ile 6-BA içeren ortamdan elde edildi.
Fenolik bileşikler açısından bakıldığında en yüksek rozmarinik asit içeriği 81.44 mg/100 g ile 2iP içeren
ortamdan, en düşük rozmarinik asit içeriği 7.59 mg/100 g ile 6-BA içeren ortamdan elde edildi. Bu sonuçlar
doku kültürlerinde yetiştirilen C. sylvatica bitkisinin doğal ortamda yetişen bitkilere göre tıbbi değer taşıyan
rozmarinik asit içeriği bakımından daha verimli olduğunu gösterdi.
Anahtar Kelimeler: Fenolik bileşik, mikroçoğaltım, Calamintha sylvatica, rozmarinik asit
160
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P086
Phytolacca americana L. Meyvelerinde Biyolojik Aktivite, Fenolik Profil,
ve Kumaş Boyama Potansiyelinin Araştırılması
Tülin Aşkun, Gülendam Tümen, Pınar Çelikboyu
Balıkesir Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, Çağış Kampüsü, BALIKESİR
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Phytolacca americana L, (Phytolaccaceae), yarı sukkulent, çok yıllık bir bitki olup kuzey Amerika’nın
doğusunda yaygın olarak görülmektedir. “Şerbetçi boyası” olarak bilinen bu bitki parlak koyu mor renkte
salkım halinde meyvelere sahiptir. Halk arasında emetik, kaşıntı giderici, anti-romatoid ve antikanser olarak
kullanılmaktadır.
Gereçler ve Yöntemler: P. americana bitkisinin kurutulan toprak üstü kısımlarından etanol ekstresi
hazırlanarak bakteri ve funguslar üzerindeki etkileri test edildi. Antibakteriyel, antifungal ve antitüberküloz
aktivite testleri standart metotlar (National Committee for Clinical Laboratory Standards M7-A5, M26-A,
M38-A2 and M24-T) kullanılarak yapıldı. Bitkinin fenolik profili yüksek basınç sıvı kromatografisi (YBSK)
kullanılarak araştırıldı. Fenolik maddelerinin YBSK ile belirlenmesinde 33 standart kullanıldı ve herbir
standart maddenin grafiği ve alıkonma zamanları belirlendi.
Bulgular: Antibakteriyel aktivitenin araştırılmasında 9 bakteri, antifungal aktivitenin araştırılmasında 4
filamentli fungus ve bir maya suşu, antitüberküloz aktivite testlerinde M. tuberculosis hassas (H37Ra) ve
dirençli (H37 Rv) suşları ile iki hasta suşu kullanıldı.
Bakterilerden Proteus vulgaris ve Pseudomona aeruginosa’ ya, funguslardan Candida albicans ve
Aspergillus ochraceus’ a karşı MİK ve MBK/MFK belirlendi. Yapılan testler sonucunda, P. americana
etanol ekstresinin
M. tuberculosis H37 Ra (MİK 12,5 mg/mL MBK 12.5 mg/mL) ve H37Rv (MİK 12,5 mg/mL MBK 25
mg/mL)’ ya karşı antitüberküloz aktivite gösterdiği ancak, hasta suşlarının dirençli olduğu saptandı. P.
americana etanol ekstresi fenolik profilinin incelenmesi sonucunda dokuz fenolik madde belirlendi.
Sonuç ve Tartışma: P. americana, inatçı enfeksiyonlara neden olan iki gram negatif bakteri P. vulgaris ve
P. aeruginosa’ ya karşı etkili oldu ayrıca, bir maya olan C. albicans ve başlıca okratoksin üreticisi olan
Aspergillus ochraceus’a karşı da etkili bulundu. Ancak, antitüberküloz etkisi sadece standart suşlarla sınırlı
görüldü. Hasta suşlarında etki saptanmadı. Ayrıca etanol ekstreleri ile şap, bakırsülfat, [demirsülfat + tartarik
asitle] mordanlama yapıldı. Gri tonları elde edildi. Boyanmış kumaş örneklerinde antibakteriyal aktivite
saptanmadı. P. americana etanol ekstreleri ile ilgili olarak bileşenlerinin saflaştırılması, antikanser, sitotoksik
aktivite ve hayvan deneyleri gibi daha ileri çalışmalar yapılması durumunda bu bileşenlerin P. vulgaris, P.
aeruginosa, C. albicans ve Aspergillus ochraceus’ a karşı spesifik kullanımları ve boyar madde olarak
kullanımları söz konusu olabilir.
Anahtar kelimeler: Phytolacca americana, antibakteriyel, antifungal, antitüberküloz, fenolik, boyarmadde.
Teşekkür: Bu çalışma Bilim Teknoloji ve Sanayi Bakanlığının SAN-TEZ destek programı tarafından (proje
no: 079STZ2011-1) ile desteklenmiştir.
161
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P087
Pistacia terebinthus Bitki Ekstresinin ve Boyanmış Kumaş Örneklerinin
Antibakteriyal Özelliklerinin Belirlenmesi
Gülendam Tümen, Tülin Aşkun, Pınar Çelikboyun
Balıkesir Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, Çağış Kampüsü, BALIKESİR
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: İnsanların bin yıldır doğal maddeler kullanarak hastalıklarla mücadele etmesine rağmen
antimikrobiyal maddeler sadece 20. yüzyılda üretilmeye başlanmış ve tekstil materyallerine eklenmeye
başlanmıştır. Antimikrobiyal ürünler çeşitli endüstri alanlarında çok uzun yıllardan beri kullanılmaktadır.
Doğal boyarmaddeler hayvansal ve bitkisel olmak üzere ikiye ayrılır. Bitkilerdeki aktif boyarmaddenin
azlığı, yetiştiği bölgelere göre değişiklik göstermesi, boyama tekniğinin zahmetli ve zaman alıcı olması, elde
edilen renklerin sınırlı olması, sadece doğal lifleri boyayabilmeleri gibi olumsuz yönleri bitkisel boyalara
olan talebi azaltmış ve kimyasal boyalarla rekabet edemeyecek duruma gelmişlerdir. Menengiç
(P.terebinthus, Anacardiaceae) boyamada açık sarıdan koyu kahve ve yeşil tonlarına doğru renk verir,
boyama işlemi bitkinin kurutularak öğütülmüş yaprakları ile boyama yöntemiyle yapılır, boyarmaddesi
quercetindir.
Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmada, ekstrelerin antibakteriyal aktivitelerinin belirlenmesi için kullanılan
disk difüzyon ve mikroplaka yönteminde 8 bakteri kullanılmıştır. Firma tarafından boyanan kumaş
örneklerinin aktivitesinin belirlenmesi için ise AATC 147 standardına göre (paralel çizgi yöntemi) belirtilen
2 bakteri (Staphylococcus aureus ve Klebsiella penumoniae) kullanıldı. Ekstraktlar spray dryer cihazı ile belli
koşullarda kurutularak, evaporatör cihazı ile uçurularak ve/veya bitkiler su ile kaynatma usulüne göre rengi
alınarak kumaş boyaları yapıldı. Boyamalarda 30/1 ribana % 100 pamuklu kumaş kullanıldı. Mordanlamada
demir sülfat & tartarik asit, KAl(SO4)2.12H2O, bakır sülfat gibi farklı mordan maddeleri kullanıldı.
Bulgular: Menengiç için bakterisidal aktivite K. pneumonia ve P. aeruginosa üzerinde (MBK 12.5 mg/mL)
ve MRSA’ da (MBK 3.1 mg/mL) gözlendi. Boyama işleminde farklı renk tonları oluşturuldu. Mordanlamada
en başarılı sonuçlar demir sülfat ve tartarik asit ile elde edildi. Boyanmış kumaş örneklerinde; menengiçle
yapılan mordansız boyamalarda antibakteriyal aktivite belirlendi.
Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma sonucunda; bu bitkiden doğal boya maddeleri elde edilerek, antimikrobiyal
aktiviteleri belirlendi. Bitkisel boyanan antimikrobiyal aktiviteli kumaşlar için araştırma çalışmaları devam
etmektedir.
Anahtar kelimeler: Antibakteriyal aktivite, tekstil, doğal boyalar, menengiç.
Teşekkür: Çalışmamız Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı SAN-TEZ AR-GE destek programı (SANTEZ
proje no: 0799.STZ.2011-1) ile desteklenmektedir.
162
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P088
Rhamnus petiolaris Boiss. Bitki Ekstresinin ve Boyanmış Kumaş
Örneklerinin Antibakteriyal Özelliklerinin Belirlenmesi
Tülin Aşkun, Gülendam Tümen, Pınar Çelikboyun
Balıkesir Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, Çağış kampüsü, BALIKESİR
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Doğal boyarmaddelerin tekstil sektöründe kullanımı tüm dünyada artan ekolojik ve çevre bilinci
nedeniyle oldukça geniş yer tutmaktadır. Doğal renklendiriciler bitkisel ve hayvansal kaynaklı olmak üzere
elde edilen maddeler olup, değişik materyallerin renklendirilmesinde kullanılmaktadır. Boyarmaddeler
hayvanların kanında ve kabuğunda bitkilerin çiçek, meyve, yaprak, gövde ve kök gibi kısımlarında bulunur.
Yapraklar, meyve ve kabuklar ülkemizde çok kullanılan boya maddeleridir. Cehri (R.petiolaris,
Rhamnaceae)boyamada yeşil meyvelerinden açıksarıdan koyu kahveye kadar tonlar verir. Boyarmaddeleri
rhamnetin, emodin, kersetin, thamnozin ve kemferoldür.
Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmada, ekstrelerin antibakteriyal aktivitelerinin belirlenmesi için kullanılan
disk difüzyon ve mikroplaka yönteminde 8 bakteri kullanılmıştır. Firma tarafından boyanan kumaş
örneklerinin aktivitesinin belirlenmesi için ise AATC 147 standardına göre (paralel çizgi yöntemi) belirtilen
2 bakteri (Staphylococcus aureus ve Klebsiella penumoniae) kullanıldı. Ekstraktlar spray dryer cihazı ile belli
koşullarda kurutularak, evaporatör cihazı ile uçurularak ve/veya bitkiler su ile kaynatma usulüne göre rengi
alınarak kumaş boyaları yapıldı. Boyamalarda 30/1 ribana % 100 pamuklu kumaş kullanıldı. Mordanlamada
demir sülfat & tartarik asit, KAl(SO4)2.12H2O, bakır sülfat gibi farklı mordan maddeleri kullanıldı.
Bulgular: Cehri için bakterisidal aktivite K. pneumonia ve P. aeruginosa üzerinde (MBK 12.5 mg/mL) ve
MRSA’ da (MBK 3.1 mg/mL) gözlendi. Boyama işleminde farklı renk tonları oluşturuldu. Mordanlamada en
başarılı sonuçlar demir sülfat ve tartarik asit ile elde edildi. Boyanmış kumaş örneklerinde; cehri için
antibakteriyal aktivite saptanmadı.
Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma sonucunda; bu bitkiden doğal boya maddeleri elde edilerek, antimikrobiyal
aktiviteleri belirlendi. Bitkisel boyanan antimikrobiyal aktiviteli kumaşlar için araştırma çalışmaları devam
etmektedir.
Anahtar kelimeler: Antibakteriyal aktivite, tekstil, doğal boyalar, cehri.
Teşekkür: Çalışmamız Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı SAN-TEZ AR-GE destek programı (SANTEZ
proje no: 0799.STZ.2011-1) ile desteklenmektedir.
163
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P089
Bitki Doku Kültürü Araştırma Laboratuvarı Kuruluşu, Maliyeti ve
Model Bir Süs Bitkisinin Mikroçoğaltımı
Sergun Dayan1, Adnan Çolak2, Ayhan Aytaç3
Trakya Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, Peyzaj Mimarlığı Bölümü, EDİRNE
Trakya Üniversitesi Havsa MYO, Peyzaj ve Süs Bitkileri Programı, Havsa, EDİRNE
3
Trakya Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisadi Gelişme ve Uluslararası İktisat ABD,
EDİRNE
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
2
Giriş: Bu projenin amacı, süs bitkileri üretimindeki biyoteknolojik gelişmelere paralel olarak Havsa Meslek
Yüksekokulu Peyzaj ve Süs Bitkileri programında bir bitki doku kültürü laboratuvarı kurulmasıdır. Kurulan
bu doku kültürü laboratuvarının işlerliğinin test edilmesi amacı ile Yucca filamentosa bitkisinin
mikroçoğaltım prosedürünün araştırılması hedef alınmış ve asgari düzeyde bir doku kültürü araştırma
laboratuvarı kurulumunun ekonomik analizi hedeflenmiştir.
Gereçler ve Yöntemler: Laboratuvarın yapısal elemanları, ekipmanları ve sarf malzemeleri 2011 Nisan
ayında satın alınmış, fiyatlar döviz ve TL olarak hesaplanmıştır. Ayrıca Merkez Bankası verilerine göre döviz
kuru ve enflasyon farkı bazında 2015 Mart ayına göre güncel maliyet hesaplanmıştır. Bitki materyali olarak
Yucca filamentosa’nın sağlıklı tohumları Edirne park-bahçelerinden toplanmış sırasıyla musluk suyu altında
1 sa, %10’luk çamaşır suyunda 10 dk, %70’lik etanolde 60 sn yıkanarak steril distile su ile durulanmıştır.
Çimlenme in vivo ve in vitro ortamlarda yapılmıştır. İn vitro çimlendirme için %3 sükroz ve %0,7 agar içeren
MS ortamı kullanılmıştır. Devamında Steril fidelerin gövde kısımları BA’nın faklı konsantrasyonlarını içeren
yukarıdaki ortama aktarılmıştır. Oluşan sürgünler köklendirme için %3 sükroz, % 0,7 agar ve 0-0,5 mg/l
NAA içeren ½ MS ortamına transfer edilmiştir. Bir ay sonra köklenme yüzdeleri tespit edilmiş ve köklenen
bitkiler dış ortama alıştırılmıştır.
Bulgular: Laboratuvar kurulumu için 2011 yılı maliyeti 29 999 TL iken 2015 yılı güncel maliyet 40 968 TL
olarak bulunmuştur. Teorik açıdan model bitkimizde tek seferde üç ay içinde 22500 civarında sürgün elde
etmek mümkün bulunmuştur. İn vivo ortamda 3 ay süresince çimlenme meydana gelmemiştir. İn vitro da
kullanılan tohumların %7’si çimlenmiş ve sağlıklı fideler oluşturmuştur. Hormonsuz MS ortamındaki
eksplantlar ölmüştür. En iyi rejenerasyon oranı (%43) ve eksplant başına en iyi sürgün sayısı (2,1) 2 mg/l BA
içeren MS ortamında elde edilmiştir. Hormonsuz ortamdaki rejenerantlarda %78, 0,5 mg/l NAA içeren
ortamdakilerde %91 oranında köklenme gözlenmiş ve tüm bitkiler dış ortama başarı ile aktarılmıştır.
Sonuç ve Tartışma: Söz konusu çalışma kapsamında, yıllık bitkisel üretim kapasitesi yaklaşık 67500 bitki
olan bir doku kültürü laboratuvarı kurulmuştur. Kurulan laboratuvar asgari ölçülerde bitkisel üretim ve
öğrencilerin eğitimi için yeterli olmakla beraber, bilimsel araştırma derinliği açısından hala eksiklere sahiptir.
Araştırma materyali olarak kullanılan Yucca filamentosa bitkisinin tohumlarında çimlenme problemi olduğu
tespit edilmiş olmasının yanında steril fidelerinden elde edilen gövde eksplantlarından meydana gelen
rejenerasyon oranının ve eksplant başına rejenere olan bitkicik sayısının yeterli olduğu düşünülmektedir.
Yucca filamentosa’nın klasik üretim yöntemleri ile çoğaltımının yavaş olması ve kısa zamanda elde edilen
yeni bitkilerin sayısının azlığı dikkate alındığında, bu çalışmada önerilen in vitro yöntemin verimli üretim
için daha avantajlı olduğu düşünülmektedir.
Teşekkür: Yazarlar bu araştırmayı TÜBAP 2010-148 numaralı proje olarak destekleyen “Trakya
Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi” ne teşekkür ederler.
Anahtar Kelimeler: Yucca filamentosa, Mikroçoğaltım, in vitro, Çimlenme.
164
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P090
Gelecekte Buğday Üretiminde Klasik Bitki Islahı ve Biyoteknolojinin
Rolü
Fatih Demirel1, Serap Demirel2, Bünyamin Yıldırım1, Ahmet Metin Kumlay1
Iğdır Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü, IĞDIR
Iğdır Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü, IĞDIR
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
2
Giriş: Triticum ve Aegilops olarak adlandırılan buğday Gramineae familyasına mensuptur. Günümüzde
buğday insan beslenmesi için gerekli olan başta kalori ve azda olsa proteinin bir kısmını karşılamakla birlikte
dünya nüfusunun % 35’inin temel gıda maddesini oluşturmaktadır. Gün geçtikçe artan hızlı bir dünya nüfusu
artışı beraberinde açlık sorununu da gündeme getirmektedir. Gelecek 20 yıl içerisinde buğday üretimi
talebinde yüksek artışın olması ve buğday tüketiminin yaklaşık %70 ‘nin gelişmiş ve gelişmekte olan
ülkelerde olması beklenmektedir. Son yıllarda ortalama buğday üretimi 590 ve 600 milyon metrik tondur.
2020 yılına kadar bu miktarın toplamda 840 metrik tona ulaşacağı tahmin edilmekte ve bu üretimin %66
‘sının gelişmiş ülkeler tarafından sağlanacaktır. Mevcut ortalama dünya buğday üretimi hektar başına 2.5
milyon tondur ve 2020 yılına kadar 4.2 milyon tona ulaşması beklenmektedir. Eğer buğday üretiminde
böylesine bir atış sağlanırsa dünya çapında buğday tüketimindeki talepler karşılanacaktır. Buğday
üretimindeki artışın sağlanması için ise sağlam bir bilime ve güçlü bir teknolojiye sahip olunması
gerekmektedir.
Sonuç: Mendel genetiğinin keşfinden yana bitki ıslahı gelişmiş ve buğdayın ıslahında da klasik ıslah
yönteminin rolü önemli olmuştur. Ayrıca son zamanlarda buğday ıslahında melez azmanlığı, poliploidi,
biometri, kromosomal translokasyonlar ve birçok biyoteknolojiksel method bir arada kullanılmaktadır.
Gelecekte ki biyoteknolojik gelişmelerin buğday ıslahını yönlenlendirmesi kaçınılmaz olacaktır ve belki de
buğday ıslahında klasik ıslah yöntemi tek bir disiplin olmanın yerine 100 yıllardır geliştirilen bitki patolojisi,
genetik, beslenme, toprak, su vb. methodlarla ilişkili disiplinler ile yeni ıslah yöntemleri geliştirilecektir.
Anahtar kelimeler: buğday, biyoteknoloji, klasik bitki ıslahı
165
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P091
Stachys Cinsi Endemik Bitki Özütlerinin Antibakteriyel Aktivitelerinin
Belirlenmesi
Aynur Aybey1, Başak Gökçe2, Cengiz Sarıkürkcü2
Balıkesir Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Çağış Yerleşkesi, BALIKESİR
Süleyman Demirel Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Temel Eczacılık Bilimleri, Doğu Yerleşkesi, ISPARTA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
2
Giriş : Stachys cinsi, Labiatae (Lamiaceae) familyasına dahildir. Ülkemizde tek veya çok yıllık olan toplam
90 türü (115 takson) vardır. Bu taksonların 54’ü endemiktir. Stachys cinsi ayrıca etnobotanik özellikleri
açısından da çok önemli olup halk ilacı olarak da kullanılmaktadır. Bu çalışmada Stachys byzantina, Stachys
cretica L. subsp. mersiaea (Boiss.) ve Stachys cretica L. subsp. smyrnaea’nın su, etilasetat ve metanol
özütlerinin antibakteriyel aktivitelerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Antibakteriyel etkiye sahip bitkiler,
halen kullanılmakta olan antibiyotiklerden farklı mekanizmalar ile bakterileri inhibe edebildiğinden direnç
geliştiren bakteri türlerini kontrol altına alabilme yeteneğine sahiptirler. Bu durumda bu bitkiler, tedavi edici
etkilerinin yanısıra yeni antibakteriyel ilaçların geliştirilmesi için yapılan araştırmalarda model olarak da
kullanılabilirler.
Gereç ve Yöntemler: Stachys byzantina, Stachys cretica L. subsp. mersiaea (Boiss.) ve Stachys cretica L.
subsp. smyrnaea’nın su, etilasetat ve metanol özütlerinin antibakteriyel aktivitelerinin belirlenmesi için
Bacillus substilis ATCC 6633, Pseudomonas aeruginosa ATCC 35032, Shigella sonnei ATCC 25931,
Salmonella typhimurium ATCC 14028 ve Yersinia enterolitica ATCC 9610 bakterileri kullanılmıştır. Bitki
özütlerinin minimal inhibitör konsantrasyonları (MIC) mikrodilüsyon yöntemiyle belirlenmiş ve
antibakteriyel aktivitelerinin belirlenmesi için de agar kuyu difüzyon yöntemi kullanılmıştır.
Bulgular: Stachys byzantina, Stachys cretica L. subsp. mersiaea (Boiss.) ve Stachys cretica L. subsp.
smyrnaea’nın su özütleri kullanılan bakterilere karşı antibakteriyel etki göstermemiştir. Stachys byzantina,
Stachys cretica L. subsp. mersiaea (Boiss.) ve Stachys cretica L. subsp. smyrnaea etilasetat özütlerinin en
yüksek antibakteriyel aktivitesi sırasıyla Yersinia enterolitica, ATCC 9610 (22 mm), Yersinia enterolitica
ATCC 9610 (17 mm) ve Salmonella typhimurium ATCC 14028 (25 mm) bakterisinde tespit edilmiştir ve
MIC değerleri 1,25 µg/ml olarak belirlenmiştir. Stachys byzantina, Stachys cretica L. subsp. mersiaea
(Boiss.) ve Stachys cretica L. subsp. smyrnaea methanol özütlerinin en yüksek antibakteriyel aktivitesi ise
sırasıyla , Shigella sonnei ATCC 25931 (27 mm), Shigella sonnei ATCC 25931 (19 mm) ve Salmonella
typhimurium ATCC 14028 (33 mm) bakterisinde tespit edilmiştir ve MIC değerleri sırasıyla 1,25; 0,625 ve
2,5 µg/ml olarak belirlenmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Stachys byzantina, Stachys cretica L. subsp. mersiaea (Boiss.) ve Stachys cretica L.
subsp. smyrnaea’nın metanol özütleri etilasetat özütlerine göre zon çapları kıyaslandığında daha yüksek
antibakteriyel aktivite göstermiştir. Bunun yanında en iyi antibakteriyel etkiye sahip bitki özütü Stachys
byzantina olarak belirlenmiştir. Sonuçlar, bu bitki özütlerinin önemli antibakteriyel etkilerinin olduğunu
göstermektedir. Bu nedenle bu bitkiler tedavi edici özelliklerinin yanında, bakterilerin gelişen antibiyotik
direncine karşı yeni antibakteriyel ilaçların geliştirilmesinde de kullanılabileceklerdir.
Anahtar Kelimeler: Antibakteriyel, Stachys, MIC
166
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P092
Benzoik Asit ve Kumarinin Allium cepa Üzerindeki Sitotoksik Etkileri
Burçak Tütünoğlu1, Salih Dikilitaş1, Özlem Aksoy1, Nadir Ali Rınd2
Kocaeli Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Umuttepe Yerleşkesi, KOCAELİ
2
Sindh Üniversitesi, Biyoteknoloji ve Genetik Mühendisliği Enstitüsü, Jamshoro, PAKİSTAN
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
Giriş: Benzoik asit yerine kullanılan çeşitli bileşikleri de içeren doğal ve sentetik fenolik bileşiklerin
antibakteriyel, antifungal ve antiviral aktiviteleri üzerine sayısız çalışmalar yapılmıştır. Bazı halojenlenmiş
benzoik asitlerin bakteriler, siliatlar, su pireleri ve balıklar üzerinde toksik etkileri olduğu belirtilmiştir.
Yılmaz ve ark. (2008a) benzoik asitin Allium sativum kök uçlarındaki mitotik indeksi azalttığını ve
kromozomal anormallikleri önemli ölçüde arttırdığını belirtmiştir. Başka bir çalışmada, Yılmaz ve ark.
(2009) benzoik asitin insan lenfositlerindeki kromozomal anormalliklerini, kardeş kromatid değişimini ve
mikronükleus frekansını önemli ölçüde arttırdığını belirtmiştir.
Sekonder organik bir bitki bileşeni olan kumarinin türevleri, antifungal, antikoagulant, antitümör, anti-HIV,
anti-inflamatuvar, antibakteriyel gibi geniş spektrumlu biyolojik aktiviteye sahiptir. Kumarinin metil
türevleri antimitotik aktiviteye sahiptir; kromozom kısalması, anafazda yapışkan uçlar ve mikronükleus
oluşumuna neden olan telofaz kromozomlarının fragmantasyonu gibi etkilerle soğan kök hücrelerinde mitoz
oranını % 50'ye kadar düşürür. Fakat kumarinin kendisi ve hidroksi türevleri kromozomal anormallikler
üzerinde etkili değildir (Podbielkowska ve ark., 1994).
Bu çalışmada, allelopatik bileşikler olan ve gıda katkı maddesi olarak da kullanılan benzoik asit ve kumarinin
soğan (A. cepa var. cepa) bitkisi kök ucu hücrelerinde meydana getirdiği sitotoksik etkilerin araştırılması
amaçlanmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmada A. cepa kullanılmıştır. Seçilen sağlıklı soğanlar ilk köklerin
çimlenmesi için 24 saat distile suda bekletildi. Kök veren soğanlar, EC50 değerlerinin belirlenmesi amacıyla
benzoik asit ve kumarinin farklı konsantrasyonlarıyla muamele edildi. Her bir konsantrasyon için üç tekrar
yapılıp, 24, 48 ve 72 saat sonunda kök uzunluğu ölçümleri alındı ve EC50 ve 2xEC50 değerleri saptandı. Bu
değerler ve kontrol grubu (dH2O) kullanılarak sitotoksik çalışmalar yapıldı. Kök uçları Carnoy solüsyonunda
24 saat +4 ºC'de fikse edildikten sonra incelenmek üzere %70'lik alkole alındı. Mitotik indeksi hesaplamak
üzere aseto orcein boyama tekniği kullanıldı ve hücreler ışık mikroskobunda incelendi, kromozomal
anormalliklerin 100X'lik objektifte fotoğrafları çekildi.
Bulgular: Ölçülen kök uzunluklarının benzoik asit ve kumarin solüsyonlarında, artan konsantrasyonla
birlikte azaldığı gözlenmiştir. Üç tekrar halinde hazırlanan preparatlar ışık mikroskobu altında incelendi ve
1000 adet kök ucu sayılarak mitotik anormallikler tespit edilip mitotik indeks hesaplandı.
Sonuç ve Tartışma : Çalışma kapsamında benzoik asit ve kumarinin A. cepa üzerindeki sitotoksik etkileri
incelendi. Antimitotik ajan olan kumarinin benzoik asite kıyasla daha toksik etki gösterdiği belirlendi. Bu
çalışmanın sonuçlarının ileriki çalışmalara referans olacağı ve biyopestisit olarak da kullanılan bu
kimyasalların sitotoksik etkilerinin yanı sıra genotoksik etkilerinin de incelenmesinin faydalı olacağı
düşünülmektedir.
167
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P093
Phlomis Cinsi Endemik Bitki Özütlerinin Antibiyofilm Yeteneklerinin
Araştırılması
Aynur Aybey1, Başak Gökçe2, Cengiz Sarıkürkcü2, Mehmet Cemil Üren3
Balıkesir Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, BALIKESİR
Süleyman Demirel Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Temel Eczacılık Bilimleri Bölümü, ISPARTA
3
Süleyman Demirel Üniversitesi, Atabey Meslek Yüksek Okulu, Atabey, ISPARTA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
2
Giriş: Phlomis cinsi Lamiaceae familyasına ait olup, uzun ömürlü bitki türlerini içerir. Phlomis cinsi, çoğu
üyesinin aromatik ve tıbbi karakteristik özellikler taşıdığı bir cinstir. Bu bitkinin bazı türlerinin
antiinflamatuar, immunosupresif, antioksidan ve antimikrobiyal etkinlik gibi çeşitli aktiviteler gösterdiğine
dair kanıtlar bulunmaktadır. Hücreler arası iletişim yoluyla bakteriler zor çevresel koşullarda yüzeyde gelişip
ekzopolimerik yapı (EPS) içerisinde gömülü bir şekilde yaşamlarını sürdürme biçimi olan biyofilmler
oluştururlar. Biyofilmler, antibiyotik tedavisine direnç gösteren inatçı enfeksiyonların da kaynağı olarak
bilinmektedir. Bu yüzden zararlı biyofilmlerin engellenmesi ve giderilmesi için yeni antibiyofilm ajanlarının
taranması gerekmektedir. Bu amaçla çalışma da P. pungens WILLD. var. pungens WILLD, P. nissolii L. ve
P. armeniaca WILLD bitki özütlerinin bakteri patojenitesinde önemli bir davranış olan biyofilm üzerine
etkisinin belirlenmesi amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntemler: P. pungens WILLD. var. pungens WILLD, P. nissolii L. ve P. armeniaca WILLD
bitkilerinin ekstraksiyon yöntemleriyle su, etilasetat ve methanol özütleri hazırlanmıştır. Bitki özütlerinin
antibiyofilm aktivitelerinin belirlenmesi için Bacillus substilis ATCC 6633, Pseudomonas aeruginosa ATCC
35032, Shigella sonnei ATCC 25931, Salmonella typhimurium ATCC 14028 ve Yersinia enterolitica ATCC
9610 bakterileri kullanılmıştır. Özetle farklı konsantrasyonlarda bitki özütleri içeren ve içermeyen test
bakterilerinin %1‘lik bir gecelik önkültürleri (OD 600 nm’de 0.4) LB sıvı besiyeri içeren 96 kuyulu
plakalarda 37o C’de 16 saat inkubasyona bırakılmıştır ve bitki özütlerinin biyofilm inhibitör
konsantrasyonları (BIC) mikrodilüsyon yöntemiyle belirlenmiştir. Olgun biyofimlere bitki özütlerinin
antibiyofilm etkisinin belirlenmesi amacıyla mikroplate biyofilm metodu kullanılmıştır.
Bulgular: P. pungens WILLD. var. pungens WILLD, P. nissolii L. ve P. armeniaca WILLD bitkilerinin su,
etil asetat ve methanol özütlerinin kullanılan test bakterilerine karşı antibiyofilm etkisi gösterdiği tespit
edilmiştir. P. armeniaca, P. nissolii ve P. punges su, etil asetat ve metanol özütlerinin sırasıyla B. Substilis (
2.5, 2.5,2.5; 5, 5, 5; 10, 10, 10 µg/mL), P. aeruginosa (2.5, 1.25, 1.25; 5, 5, 5; 5, 2.5, 1.25 µg/mL), S. Sonnei
(0.675, 0.675, 2.5; 5, 5, 1.25; 10, 5, 2.5 µg/mL), S. Typhimurium (2.5, 1.25, 2.5; 5, 1.25, 1.25; 2.5, 2.5, 2.5
µg/mL) ve Y. enterolitica (0.675, 0.675, 0.675; 2.5, 2.5, 1.25; 10, 10, 10 µg/mL) bakteri türlerine karşı BIC
değerleri belirlenmiştir. Bitkilerin su, etil asetat ve methanol özütlerinin en iyi antibiyofilm etkisi Bacillus
türüne karşı olmuştur.
Sonuç ve Tartışma: Biyofilm kaynaklı enfeksiyonların büyük bir bölümünden patojen bakterilerin sorumlu
olduğu bilinmektedir. Ciddi klinik sorunlara neden olan çoğul antibiyotik dirence sahip bakterilerin biyofilm
üretimini önlenmesi açısından bitki özütlerinin kullanımı önemlidir. Elde edilen sonuçlara göre; biyofilm
kaynaklı enfeksiyonların tedavisi için, Phlomis cinsi endemik bitki özütlerinin alternatif antibiyofilm ajanları
olabileceği düşünülmektedir.
Anahtar Kelimeler: BIC, antibiyofilm, Phlomis.
168
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P094
Ağır Metal ve UV Stresine Maruz Kalmış Ayçiçeği Bitkisinde HSP 17.7
Geninin Anlatım Seviyelerinin Belirlenmesi
İlker Büyük1, Demet Cansaran-Duman2, Mehmet Tanrıseven1, Sümer Aras1
1
Ankara Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Biyoteknoloji A.B.D, ANKARA
2
Ankara Üniversitesi, Biyoteknoloji Enstitüsü, ANKARA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Ayçiçeği (Helianthus annuus) papatyagiller (Asteraceae) familyasına ait olup çekirdekleri ve yağı için
yetiştirilen bir tarım bitkisidir. Bünyesinde değişik metalleri biriktirip bu metallere karşı tolerans
oluşturabilen ayçiçeği yetiştiriciliğinde ağır metal kirliliği ve UV gibi abiyotik stres unsurları en önemli
sınırlayıcı etmenler arasında gösterilmektedir. Cu+2 ve Zn+2 gibi düşük konsantrasyonlarda bitki gelişimi için
yararlı fakat yüksek konsantrasyonlarda zarar oluşturma kapasitesi yüksek olan ağır metallere dayanıklı
türlerin eldesi biyoteknolojik çalışmaların en önemli ilkelerindendir. Abiyotik stres koşullarından bir diğeri
olan UV radyasyonu da gün geçtikçe önemi artan bir çevresel problem haline gelmiştir. Ozon tabakasının
incelmesini takiben yeryüzüne daha fazla oranda gelen zararlı UV ışınları bitkilerin gelişimsel sürecini tehdit
edici bir hal almakta ve genetik yapılarını doğrudan etkilemektedir. Bu bilgiler ışığında gerçekleştirilmiş olan
çalışmada ayçiçeği bitkisinde ağır metal ve UV stresi gibi abiyotik stres unsurlarına karşı hücrede artış
gösteren reaktif oksijen türlerinin (ROS) zararlı etkilerini azaltmada önemli rolü olduğu düşünülen bir ısı
şoku proteini kodlayan HSP 17.7 geninin qRT-PCR ile ifade profili çıkarılması hedeflenmiştir.
Gereçler ve Yöntemler: Araştırmada Helianthus annuus L. (ayçiçeği) tohumları iklim-geliştirme dolabında
Hoagland besi ortamı içerisinde geliştirilerek 80, 160, 320, 640 ve 1280 µM Cu+2 ve Zn+2 stresi ile 4, 8, 12
and 20 kJ/m2 UVA ve UVB stresine maruz bırakılmıştır. Stresin ayçiçekleri üzerindeki etkisini tespit etmek
amacıyla Malondialdehit analizi (MDA) yapılmıştır. Trizol protokolüne göre RNA izolasyonu ve ardından
cDNA sentezi yapılmıştır. Kantitatif Real-Time PCR uygulaması Light Cycler Nano (Roche) cihazı
aracılığıyla SYBR Green I Master boyası kullanılarak gerçekleştirilmiştir.
Bulgular: Normalize edilen qRT-PCR verilerine göre farklı konsantrasyonlardaki UVA ve UVB stresinin
HSP17.7 geni ifade seviyesinde artışa yol açtığı gözlenmiştir. Tüm stres koşulları göz önünde
bulundurulduğunda mRNA düzeyindeki en yüksek artışın 8 ve 12 kJ/m2 UVA stresi altındaki ayçiçeği
bitkilerinde olduğu belirlenmiştir. Aynı zamanda UVA ile UVB mukayese edildiğinde UVA’nın HSP17.7
geni ifade seviyesi üzerinde daha etkili olduğu tespit edilmiştir. Cu2+ ve Zn2+ streslerine bakıldığında ise
HSP17.7 geni mRNA düzeylerinde 1280 uM haricindeki diğer konsantrasyonlarda istatistiki açıdan önemli
bir değişiklik olmadığı saptanmıştır. MDA analizinden elde edilen lipit peroksidasyonu sonuçlarıda bu
sonuçları destekler niteliktedir.
Sonuç ve Tartışma: Sonuç olarak ayçiçeği bitkisinde HSP17.7 geni ifadesinin UV stresine, ağır metal
stresine oranla daha hassas olduğu belirlenmiştir. Çalışmadan elde edilen veriler stresle ilişkili olabileceği
düşünülen küçük ısı şoku proteini kodlayan bir gen olan HSP17.7 geninin ileriki çalışmalarda farklı ayçiçeği
bitkilerinin UV ve ağır metal stresine olan toleranslarının değerlendirilmesinde bir moleküler belirteç olarak
kullanılabileceği görüşünü uyandırmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Helianthus annuus L., Cu+2, Zn+2, UV, HSP 17.7
Teşekkür: Gerçekleştirilmiş olan bu çalışma TÜBİTAK tarafından ‘114Z639’ proje numarası ile
desteklenmiştir. Bu desteğinden dolayı TÜBİTAK’a teşekkürlerimizi borç biliriz.
169
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P095
Inula viscosa (Yapışkan Andız Otu)’nın Antibakteriyel, Antioksidan,
Antiproliferatif Etkileri ve Fenolik Madde İçeriğinin Belirlenmesi
Erva Özkan1, Fatma Pehlivan Karakaş1,2, Arzu Birinci Yıldırım2, İsa Taş1, İsmail Eker1
Muhsine Zeynep Yavuz3, Arzu Uçar Türker1
Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, BOLU
Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Ziraat ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü, BOLU
3
Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Farmakoloji Bölümü, BOLU
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
2
Giriş: Inula viscosa L. (Yapışkan andız otu) Asteraceae familyasına ait çok yıllık tıbbi bir bitkidir. Bitkinin
dünyanın çeşitli bölgelerinde çok amaçlı kullanım alanları bulunmaktadır. Özellikle anti-enflamatuar, antiseptik, ekspektoran, kas gevşetici, diüretik, romatizmal ağrıların giderilmesi, anemi, tüberküloz, bronşit,
kanser ve gastro-duedonal hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır. Bu çalışmamızın amacı I. viscosa
bitkisinden elde edilen metanol ve su özütlerinin antibakteriyel, antioksidan ve antiproliferatif aktivitelerini
değerlendirmek, ayrıca fenolik madde içeriklerini belirlemektir.
Gereçler ve Yöntemler: Manisa’nın Akhisar ilçesinin Hasköy köyü’nden toplanan bitkiler kurutulup çiçek
ve yaprak kısımları toz haline getirilerek, metanol ve su özütleri hazırlanmıştır. Özütlerin HPLC (Yüksek
performanslı sıvı kromatografisi) ile fenol analizi yapılmış, disk difüzyon tekniği ile antibakteriyel
aktiviteleri, DPPH (2,2-dipenil-1-pikrilhidrazil hidrat) metodu ile serbest radikalini süpürücü etkileri ve
Folin-Ciocaltaeu yöntemi ile de toplam fenol miktarı belirlenmiştir. Ayrıca MTT (3-(4,5-dimethylthiazol-2yl)-2,5-diphenyltetrazolium bromide) yöntemi ile MCF-7 insan meme kanseri ve T-98 glioblastoma hücre
dizileri üzerindeki sitotoksik etkileri de değerlendirilmiştir.
Bulgular: Bitki özütlerinin antioksidan aktiviteleri, serbest radikal olan DPPH’i inhibe etme yüzdeleri
hesaplanarak belirlenmiştir. Özütlerin anti-radikal aktiviteleri (%) konsantrasyona bağlı değişiklik
göstermiştir. Metanol özütünün (% 94.9 DPPH inhibisyonu) pozitif kontrol askorbik asit (% 95.47 DPPH
inhibisyonu) ile 80 mg/ml konsantrasyonunda yakın sonuçlar gösterdiği bulunmuştur. Toplam fenol miktarın
metanol özütünde 166.81 mg GAE/g kuru ağırlık iken, su özütünde 145.12 mg GAE/g kuru ağırlık olduğu
belirlenmiştir. Metanol ve su özütlerinin Streptococcus pyogenes (her iki özüt için 16.8 mm inhibisyon çapı),
Staphylococcus aureus (her iki özüt için 14 mm) ve Staphylococcus epidermidis (sırasıyla 16.4 mm ve 10.4
mm) bakterilerine karşı antibakteriyel aktivitelere sahip olduğu görülmüştür. Antiproliferatif aktivite olarak
metanol özütü MCF-7 ve T-98 hücre hatları üzerine sırasıyla 179.5 ± 2 µg/ml ve 121 ± 3 IC50 değerleri ile su
özütünden daha iyi antiproliferatif etki göstermiştir. Su özütlerinin IC50 değerleri her iki hücre hattı için de
200 µg/ml’nin üzerindedir. HPLC fenol analizinde 10 farklı standart kullanılmıştır (gallik asit, kafeik asit,
rutin, luteolin, kamferol, rosmarinik asit, mirisetin, kuersetin, kumarin ve apigenin). Metanol ve su özütleri
en fazla kamferol (sırasıyla 40.87±0.04 mg/g ve 34.36±0.02 mg/g kuru özüt) içermektedir. Metanol ve su
özütlerinde gallik asit, rutin, rosmarinik asit, kuersetin ve kumarin tespit edilmiştir. Ayrıca su özütün de
apigenin de bulunmaktadır.
Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma sonuçlarıyla, I. viscosa bitkisinin antibakteriyel aktiviteye sahip olduğunun
gösterilmesi tıbbi açıdan önemli olan bu bitkinin, bakterilerin sebep olduğu pek çok enfeksiyonel
hastalıkların tedavisinde halk tarafından kullanımını bilimsel olarak desteklemektedir. I. viscosa bitkisinin
özellikle metanol özütünün akciğer enfeksiyonlarına karşı doğal alternatif bir ilaç olabileceği
düşünülmektedir. Yine bitkinin yüksek oranda antioksidan aktivite ve fenolik maddelere sahip olması ile
serbest radikallerin neden olduğu kanser gibi tehlikeli hastalıkların tedavisinde de doğal alternatif besin
kaynağı olarak kullanımını desteklemektedir.
Anahtar Kelimeler: Inula viscosa, Antioksidan, Antibakteriyel, Antiproliferatif, HPLC
170
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P096
Kozmetikte Yeni Bir Yaklaşım: Bitkisel Kök Hücre Teknolojisi
Ebru Altuntaş1, Burcu Özkan2, Yasemin Budama Kılınç2
İstanbul Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Teknoloji Anabilim Dalı, 34116 Beyazıt, İSTANBUL
2
Yıldız Teknik Üniversitesi, Kimya-Metalürji Fakültesi, Biyomühendislik Bölümü, 34210 Esenler,
İSTANBUL
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
Giriş: Günümüzün kozmetik pazarı, tüketicilerin çok çeşitli istek ve ihtiyaçları doğrultusunda hızla
gelişmektedir. Bu nedenle, kozmetik firmaları devamlı innovatif ürünler geliştirerek, pazara sunmak
durumundadır. Bitkiler ve bitkisel kökenli bileşenler, ilaç ve gıda alanlarının yanı sıra kozmetik alanında da
yaygın olarak kullanılan, büyük öneme sahip aktif maddelerdir. Ancak, kozmetikte ilgi gören pek çok bitkisel
kaynaklı bileşenin kullanımı aşağıdaki sebepler nedeniyle sınırlıdır:
1.Bitkiler toksik metabolitler içerebilir.
2.Bazı bitkilerin büyümesi çok yavaş gerçekleştiğinden, mevsimsel hasat mümkün olamamaktadır.
3.Bitkisel bileşenlerin konsantrasyonu, hasattan hasata değişmektedir.
4.Nadir ve soyu tükenme tehlikesinde olan bitkilerin toplanmasına izin verilmemektedir.
Gereç ve Yöntemler: Yukarıda sayılan sorunları gidermek amacıyla, bitkisel kaynaklı bileşenlerin üretimine
yeni imkanlar sunan, bitki hücrelerinin kültürü kullanılarak, innovatif ve çevreci bir biyoteknolojik yaklaşım
ortaya çıkmıştır. Biyoteknolojik yöntemlerle, geleneksel olarak üretilen doğal bitki aktiflerinin yerine, kalite
ve ekolojik sürdürülebilirlik açısından çok daha avantajlı ürünler elde edilebilir. Steril ve kontrollü
ortamlarda büyütülen kültürler ile ağır metal gibi çevresel kontaminantlardan, pestisit ve herbisit
kullanımından tamamen kaçınarak, daha üstün güvenlik profiline sahip ürünler kullanıcılara sunulabilir.
Bulgular: Kültür şartlarının sıkı kontrolü sayesinde, tekrarlanabilir içerik ve final ekstrede aktif bileşenlerin
profili garanti edilebilmektedir. Böylelikle, geleneksel tarım teknikleri kullanılarak kontrol edilmesi
neredeyse mümkün olmayan, iklimsel ve coğrafi şartlarla ilgili değişkenlik sorununun üstesinden gelinebilir.
Buna ilaveten, bitkinin doğal biyolojik döngüsü ve mevsimsellik ortadan kaldırılırken, bitki hücrelerinin
yetiştirilmesi tüm yıl boyunca mümkün olabilir. Bitki hücre kültürü teknolojisi, açık arazide bitki üretme,
yetiştirme ve/veya toplama ihtiyacını ortadan kaldır ve nadir bulunan, tehlike altında olan ve korunan
bitkilerden aktif maddelerin elde edilmesine bir kaynak sunar. Bunun sonucunda, doğal biyoçeşitlilik korunur
ve çevresel sürdürülebilirlik önemli ölçüde gelişir. Diğer önemli bir konu da bitki hücre kültürü ile
antioksidan veya proteinler gibi spesifik metabolitlerin, UV radyasyon, jasmonik asit veya toksik bileşenler
gibi faktörlere maruz kalmaksızın daha yüksek konsantrasyonlarda üretiminin mümkün olmasıdır. Bu durum,
aktif bileşenlerin üretiminde daha yüksek verim elde etmeyi sağlar. Örneğin, taksolün üretimi her ağaçtan
350 mg iken, Choi ve ark.ları (1999), hücre kültürü tekniği ile 300 mg/l’ye çıkarmayı başarmıştır.
Sonuç ve Tartışma: Bu bildiride, bitki kök hücre teknolojisinin kozmetikteki kullanım alanlarından, üretim
yöntemlerinden, literatürde yürütülen Malus domesticus, Rubus ideaus, Vitis vinifera ve Taxus cuspidate
gibi bazı bitki türlerine ait kök hücre çalışmalarından ve bitki kök hücre teknolojisinin avantajları ve
sınırlamalarından bahsedilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Kozmetik, Bitkisel kök hücre, Biyoteknoloji, Cilt yaşlanması
171
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P097
Endemik Bir Bitki Olan Echium orientale’ nin Doku Kültürü ile
Çoğaltılması
Arzu Uçar Türker1, Arzu Birinci Yıldırım2
Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, BOLU
Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Ziraat ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü, BOLU
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
2
Giriş: Echium orientale L. Boraginaceae familyasına ait iki yıllık, endemik bir bitkidir. Bu çalışmadaki
amacımız E. orientale bitkisinin doku kültürü yöntemleri kullanarak çoğaltmak ve şimdiye kadar
çalışılmamış bu bitki için ilk defa bir in vitro kültür protokolü oluşturmaktır.
Gereçler ve Yöntemler: E. orientale bitkisinin tohumları Abant Gölü, Bolu’dan toplanmıştır. Tohumlar %
0.1 Civa klorür (HgCl2) içerisinde 20 dakika ve sonra % 30 etanol içerisinde 10 dakika steril edildikten sonra
Murashige ve Skoog (MS) ortamlarına aktarılmıştır. Elde edilen steril fidelerden yaprak ve petiyol
eksplantları alınmıştır. Alınan eksplantlar farklı konsantrasyon ve kombinasyonlardaki bitki büyüme
düzenleyicileri içeren MS ortamlarına aktarılmıştır. Çoklu sürgün gelişimi sağlandıktan sonra gelişen
sürgünler tek tek ayrılarak MS ve farklı konsantrasyonlarda oksin içeren köklendirme ortamlarına
aktarılmıştır. Köklenmiş sürgünler yaklaşık 6 hafta sonunda aklimatizasyon için vermikülite ve 3-4 hafta
sonunda da steril toprak içeren saksılara aktarılmıştır.
Bulgular: Kullanılan iki eksplanta da çoklu sürgün gelişimi sağlanmıştır. En fazla sürgün sayısı 1.0 mg/l
Kinetin + 0.5 mg/l İndol-3-butirikasit (IBA) kombinasyonunda petiyol eksplantı ile (9.5 sürgün sayısı), 1.0
mg/l Thidiazuran (TDZ) + 0.5 mg/l İndol-3-asetik asit (IAA) kombinasyonda yaprak eksplantı ile (8.7 sürgün
sayısı) elde edilmiştir. Elde edilen sürgünler oksin içeren veya içermeyen ortamlarda köklendirilerek tam
rejenerasyon sağlanmıştır. Köklendirme için 4 farklı oksin kullanılmıştır (2,4-diklorofenoksi asetik asit (2,4D), Naftalen asetik asit (NAA), IAA ve IBA). Fakat en fazla kök oluşumu oksin içermeyen MS ortamında
başarılmıştır (7.6 kök sayısı). Ayrıca kontrol (MS) ortamına konulan sürgünlerin tümü köklenmiştir (% 100
köklenme). Kullanılan oksinler arasından sürgünlerin köklenmesi sadece 3 mg/l ve 5 mg/l IBA içeren MS
ortamında sağlanmıştır (sırasıyla, 2.7 ve 1.8 kök sayısı ve % 67 ve % 50 köklenme).
Sonuç ve tartışma: Bu çalışma sonucunda endemik E. orientale bitkisinin in vitro kültür protokolü ilk defa
oluşturulmuştur. Bitki büyüme düzenleyicilerinin çok farklı kombinasyonları ve konsantrasyonları
kullanılmıştır. Yaprak eksplantından çoklu sürgün gelişimi en iyi TDZ+IAA kombinasyonları ile
sağlanmıştır. Ayrıca Kinetin+IBA kombinasyonları da her iki eksplant için en iyi çoklu sürgün gelişimini
sağlamıştır. 6-Benzil amino pürin (BA)+IAA ve BA+IBA kombinasyonları ile her iki eksplant için de en az
sürgün sayısı elde edilmiştir. Köklendirmeye konulan sürgünlerden en iyi sonuç kontrol grubunda (oksin
içermeyen MS ortamı) sağlanmıştır. Kullanılan oksinlerden IAA, NAA ve 2,4-D’ de kök oluşumu
görülmemiştir. Köklenmeleri için oksin içeren MS ortamlarına koyulan sürgünler bir süre sonra sararmaya ve
ölmeye başlamıştır. Bundan dolayı bu bitkinin köklendirilmesinde oksin kullanımına gerek yoktur.
Aklimatizasyon için vermikülite transfer edilen köklendirilmiş sürgünler daha sonra saksılara transfer
edilmiştir.
Anahtar kelimeler: Echium orientale, in vitro kültür, mikropropagasyon
Teşekkür: Bu çalışmayı 2012.03.01.556 numaralı proje ile destekleyen AİBÜ-BAP Komisyonuna
teşekkürlerimizi sunarız.
172
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P098
Endemik Bir Bitki Olan Astragalus gymnolobus’ un Doku Kültürü ve
HPLC Çalışmaları
Arzu Birinci Yıldırım1, Esra Uyar2, İsa Taş2, Arzu Uçar Türker2
1
Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Ziraat ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü, BOLU
2
Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, BOLU
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Astragalus, Baklagiller (Fabaceae) ailesine ait yaklaşık 3000 türü kapsayan büyük bir cinsdir.
Ülkemizde en çok taksona sahip olan Astragalus cinsinin 439 türü vardır ve bunların 234’ ü endemik olup
endemizm oranı yaklaşık % 53’ tür. Geven olarak bilinen Astragalus türleri geleneksel tıpta antibakteriyel,
antiviral, antifungal, antioksidan, antikanser, hepatoprotektif, yara iyileştirici, diyabete karşı ve idrar
söktürücü olarak kullanılmaktadır. Astragalus gymnolobus Fischer (geven otu) bodur yastık formunda
endemik bir çalıdır ve şimdiye kadar doku kültürü çalışmaları yapılmamıştır. Bu çalışmadaki amacımız A.
gymnolobus’ u doku kültürü yöntemiyle çoğaltmak ve HPLC (Yüksek performanslı sıvı kromatografisi)
analizi ile doğadan toplanan ve in vitro yetiştirilen bitkilerin fenol içeriklerini karşılaştırmaktır.
Gereçler ve Yöntemler: Abant Gölü, Bolu’dan toplanan A. gymnolobus tohumları yüzey sterilizasyonundan
sonra çimlendirilmiş ve elde edilen steril fidelerden iki farklı eksplant (yaprak ve petiyol) çeşitli bitki
büyüme düzenleyicisi içeren Murashige and Skoog (MS) ortamında kültüre alınmıştır. Elde edilen sürgünler
farklı dozlarda MS (MS, ½ MS ve ½ MS+ ½ şeker) ve farklı konsantrasyonlarda oksin içeren ortamlara ve
bu oksinlere ilave olarak askorbik asit, aktif karbon ve 0.5 mg/L GA3 içeren ortamlara köklenmeleri için
aktarılmıştır. İkinci olarak, doğadan toplanan bitki ve in vitro elde edilen kallusların metanol özütleri
hazırlanıp, fenolik madde içeriği 10 adet standart fenolik bileşikle karşılaştırılarak HPLC ile analiz edilmiştir.
Bulgular: Yaprak eksplantları, petiyol eksplantlarına göre daha çok sürgün oluşturmuştur. Yaprak
eksplantlarında, en fazla sürgün oluşumu 0.05 mg/L TDZ içeren ortamda sağlanmıştır. En iyi kallus oluşumu
yaprak eksplantında, 3.0 mg/l BA ve 0.5 mg/l 2,4-D içeren MS ortamlarında görülmüştür. Bunun yanında
köklendirme ortamlarına koyulan sürgünlerde herhangi bir köklenme görülmemiştir. Bu nedenle HPLC
analiz çalışmasında bitkinin kallusları kullanılmıştır. HPLC sonuçlarına göre, doğada yetişen bitkinin
metanol özütünde rutin (101.23 ± 0.38 mg/g) en yüksek oranda bulunurken in vitro yetiştirilen kallusun
metanol özütünde rutin hidrat bulunmamıştır. Analizi yapılan fenolik bileşiklerden sadece kamferol,
rozmarinik asit ve kumarin doğada yetişen metanol özütünde bulunmazken, in vitro yetiştirilen kallusun
metanol özütünde sadece kamferol, kuersetin ve apigenin bulunmuştur.
Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma sonucunda A. gymnolobus’ un in vitro kültür protokolü ilk defa
oluşturulmuştur. İn vitro rejenerasyon sonuçlarına göre TDZ’ nin sürgün oluşumunda pozitif etkisinin
olduğu, özellikle düşük konsantrasyonlarda kullanımının daha etkili olduğu görülmüştür. Kallus oluşumda
2,4-D’ nin daha etkili olduğu bulunmuştur. Doğadan toplanan bitkinin metanol özütünün in vitro kallus
özütüne göre daha yüksek miktarda fenolik maddeleri içerdiği bulunmuştur. Bu sonuca göre bitkinin
yaprağında veya bitkinin toprak üstü kısmında bu fenolleri daha çok bulundurduğu anlaşılmıştır.
Anahtar kelimeler: A. gymnolobus, in vitro kültür, mikropropagasyon, HPLC, fenol
Teşekkür: Bu çalışmada finansal desteklerinden dolayı TÜBİTAK (114Z098 numaralı proje)’ a
teşekkürlerimizi sunarız.
173
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P099
Bolu’da Yetişen Bazı Tıbbi Bitkilerin Antibakteriyel Aktiviteleri ve
Fenolik Madde Analizleri
Arzu Birinci Yıldırım1, İsa Taş2, Erva Özkan2, Arzu Uçar Türker2
Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Ziraat ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü, BOLU
2
Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, BOLU
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
Giriş: Bu çalışmamızda Bolu’da yetişen tıbbi özelliğe sahip Asteraceae familyasına ait Achillea millefolium,
Lamiaceae familyasına ait Prunella lacinata ve Prunella vulgaris, Lythraceae familyasına ait Lythrum
salicaria, Onagraceae familyasına ait Epilobium hirsutum ve Epilobium angustifolium, Rosaceae familyasına
ait Agrimonia eupatoria, Scrophulariaceae familyasına ait Pedicularis comosa ve Verbenaceae familyasına
ait Verbena officinalis bitkileri toplanmıştır. Çalışmadaki amacımız 9 farklı bitkiden elde edilen metanol ve
su özütlerinin antibakteriyel aktivitelerini değerlendirmek, toplam fenol ve flavonoid miktarlarını belirlemek
ve HPLC (Yüksek performanslı sıvı kromatografisi) analizi ile fenol içeriklerini tespit etmektir.
Gereçler ve Yöntem: Toplanan 9 farklı bitkinin çalkalamalı su banyosu kullanılarak metanol ve su ile
özütleri hazırlanmıştır. Elde edilen özütlerin disk diffusion (Kirby-Bauer metodu) yöntemi ile 10 çeşit
patojen bakteriye (Escherichia coli, Enterobacter cloacae, Klebsiella pneumoniae, Proteus vulgaris,
Pseudomonas aeruginosa, Salmonella typhimurium, Streptococcus pyogenes, Serratia marcescens,
Staphylococcus epidermidis ve Staphylococcus aureus) karşı antibakteriyal aktiviteleri incelenmiştir.
Özütlerin HPLC ile fenol analizi yapılmış, Folin-Ciocaltaeu yöntemi ile toplam fenol miktarı ve Alüminyum
klorür kolorimetrik metodu ile toplam flavonoid miktarları belirlenmiştir.
Bulgular: Antibakteriyel sonuçlarına göre, kullanılan özütler genel olarak Gram (+) bakterilere karşı daha
güçlü antibakteriyel aktivite göstermiştir. Bunun yanında S. marcescens, S. typhimurium, E. cloacae ve E.
coli’ ye karşı herhangi bir etki göstermedikleri görülmüştür. Genel olarak bitkilerin metanol özütleri su
özütlerinden daha yüksek antibakteriyel etki göstermiştir. Özütler arasından en güçlü antibakteriyel etkiyi L.
salicaria, E. angustifolium, E. hirsutum ve A. eupatoria özütleri göstermiştir. S. aureus, S. epidermidis, S.
pyogenes ve P. vulgaris bakterilerine karşı güçlü etki göstermişlerdir. Bitkilerin toplam fenolik ve flavonoid
miktarlarına bakıldığında E. hirsutum (331.58 ± 0.03 mg/g) ve L. salicaria (311.88 ± 0.04 mg/g) özütleri
diğer özütlere göre daha fazla toplam fenol içerirken, A. millefolium (464.38 ± 0.01 mg/g) özütü en yüksek
flavonoid’ e sahip olduğu tespit edilmiştir. HPLC sonuçlarına göre bitkilerde en fazla miktarda bulunan
fenolik maddenin rutin ve rosmarinik asit olduğu bulunmuştur. En yüksek miktarda rutin P. comosa
bitkisinde ve rosmarinic asit P. laciniata ve P. vulgaris bitkisinde bulunduğu tespit edilmiştir.
Sonuç ve tartışma: Çalışmanın sonuçlarına göre bitkilerdeki antibakteriyel etkinin analizi yapılan fenolik
maddelerle ilişkili olmadığı bulunmuştur. Yüksek miktarda rosmarinik asit veya rutin içeren bitkilerin
antibakteriyel etki göstermediği görülmüştür. Fakat antibakteriyel etkinin bitkilerdeki toplam fenol miktarları
ile ilişkili olduğunu söyleyebiliriz. Bunun yanında bitkilerde bulunan toplam fenol ve flavonoid miktarları
arasında bir ilişki görülse de A. millefolium yaklaşık 5 kat daha fazla flavonoid ve V. officinalis yaklaşık 3 kat
daha fazla flavonoid içermektedir.
Anahtar kelimeler: Tıbbi bitki, Antibakteriyel, HPLC, fenol, flavonoid
174
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P0100
Bolu’dan Toplanan Bazı Likenlerin Biyolojik Aktiviteleri ve HPLC
Analizleri
İsa Taş1, Arzu Birinci Yıldırım2, Gülşah Özyiğitoğlu3, Arzu Uçar Türker1
Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, BOLU
Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Ziraat ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü, BOLU
3
Marmara Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, İSTANBUL
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
2
Giriş: Likenler, alg ve mantarların simbiyotik birlikteliğinden oluşmaktadır. Sentetik ilaçların uzun vadede
gösterdiği yan etkiler göz önünde bulundurulduğunda, geleneksel tıpta çeşitli tedavilerde kullanıldığı bilinen
likenlerin, gün geçtikçe doğal ürün kaynağı olarak önemi artmaktadır. Çalışmamızın amacı; Usnea florida,
Lobaria pulmonaria ve Platismatia glauca türlerinin antibakteriyel, antioksidan ve antiproliferatif
aktivitelerini değerlendirmek ve fenol içeriğini belirlemektir.
Gereçler ve Yöntemler: Toplanan likenler kurutulup toz haline getirildikten sonra metanol ve aseton ile
özütleri çıkarılmıştır. Anti-bakteriyel aktivitenin değerlendirilmesi için 3 Gram (+) ve 7 Gram (-) bakteri
üzerinde disk difuzyon tekniği kullanılmıştır. Folin-Ciocaltaeu yöntemi ile de toplam fenol miktarı
belirlenmiştir. Ayrıca MTT (3-(4,5-dimethylthiazol-2-yl)-2,5-diphenyltetrazolium bromide) yöntemi ile
MCF-7 insan meme kanseri ve HepG2/C3A (karaciğer kanseri) hücre dizileri üzerindeki sitotoksik etkileri de
değerlendirilmiştir. HPLC (Yüksek performanslı sıvı kromatografisi) ile 5 farklı standart (usnik asit, evernik
asit atranorin, stiktik asit ve fumarprotosetrarik asit) kullanılarak fenol analizi yapılmıştır.
Bulgular: Usnea florida; her iki özüt de 3 bakteriye karşı etkili olmuştur. Toplam fenol miktarı, metanol
özütünde 27.5 mg GAE/g kuru ağırlık, aseton özütünde 80.66 mg GAE/g kuru ağırlıktır. Her iki özütü de
MCF-7 hücresine karşı etki göstermezken, aseton özütü HepG2/C3A’ya karşı 181.9±2.1 (µg/mL) IC50 değeri
göstermektedir. HPLC analizi sonucunda metanol özütü sadece 98.605 mg/g usnik asit, aseton özütü 438.551
mg/g usnik asit ve 36.23 mg/g stiktik asit içermektedir. Platismatia glauca; her iki özüt de 3 bakteriye karşı
etki göstermiştir. Toplam fenol miktarı; metanol özütünde 47.2 mg GAE/g kuru ağırlık, aseton özütünde 56
mg GAE/g kuru ağırlıktır. Her iki özüt de MCF-7 hücresine karşı etki göstermezken, aseton özütü sadece
HepG2/C3A’ya karşı 111.7±1.7 (µg/mL) IC50 değerine sahiptir. HPLC analizi sonucunda aseton özütü
93.412 mg/g stiktik asit ve 74.884 mg/g atranorin içerirken, metanol özütü 20.308 mg/g stiktik asit ve 10.938
mg/g atranorin içermektedir. Lobaria pulmonaria; aseton ve metanol özütleriyle 4 bakteriye karşı etkili
olmuştur. Toplam fenol miktarı, metanol özütü 82.4 mg GAE/g kuru ağırlık, aseton özütü de 124.216 mg
GAE/g kuru ağırlıktır. Her iki özüt de MCF-7 hücresine karşı etki göstermezken, sadece aseton özütü
HepG2/C3A’ya karşı gösterdiği IC50 değeri 90.2±1.2 (µg/mL)’dir. HPLC analizi sonucunda aseton özütü
273.25 mg/g stiktik asit, metanol özütü de 113.174 mg/g stiktik asit içermektedir.
Sonuç ve tartışma: Bu çalışmadan elde edilen sonuçlarla geleneksel kullanımı yaygın olan likenlerin tıbbi
değeri bilimsel olarak da desteklenmektedir. Sonuçlar incelendiğinde, L. pulmonaria’ nın antiproliferatif
etkisi ve antibakteriyel etkisi diğer likenlerden daha yüksektir. Yine toplam fenol miktarı olarak en yüksek
sonucu L. pulmonaria vermiştir. Çalışılan tüm likenlerde stiktik asit mevcuttur ve miktarları incelendiğinde
L. pulmonaria önemli bir stiktik asit kaynağı olarak ön plana çıkmaktadır.
Anahtar kelimeler: Liken, Antibakteriyel, Antioksidan, Antikanser, HPLC.
Teşekkür: Bu çalışma AİBÜ-BAP (2014.03.01.702) projesi ile desteklenmiştir.
175
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P101
Üç Farklı Ramalina Türünün HPLC analizi ve Biyolojik
aktivitelerinin belirlenmesi
İsa Taş1, Arzu Birinci Yıldırım2, Gülşah Özyiğitoğlu3, Arzu Uçar Türker1
Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, BOLU
Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Ziraat ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü, BOLU
3
Marmara Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, İSTANBUL
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
2
Giriş: Yüzyıllardır gelenekel tıpta çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılan likenler, son yıllarda bilimsel
araştırmalar için de önemli bir kaynak haline gelmiştir. Bu çalışmada, Ramalina cinsine ait 3 liken türünün;
R. fastigiata, R. farinacea ve R. fraxinea; HPLC analizi ve biyolojik aktvitelerinin (antibakteriyel ve
antioksidan) belirlenmesi amaçlanmıştır. Ramalina fastigiata ve Ramalina fraxinea ile ilgili daha önce
yapılmış biyolojik aktivite çalışması bulunmamaktadır.
Gereçler ve Yöntemler: Bolu Abant mevkiinden toplanan likenler kurutulup toz haline getirildikten sonra
metanol ve aseton ile özütleri çıkarılmıştır. Anti-bakteriyel aktivitenin değerlendirilmesi için 3 Gram (+) ve 7
Gram (-) bakteri üzerinde disk difuzyon tekniği kullanılmıştır. Folin-Ciocaltaeu yöntemi ile de toplam fenol
miktarı belirlenmiştir. HPLC (Yüksek performanslı sıvı kromatografisi) ile 5 farklı standart (usnik asit,
evernik asit, atranorin, stiktik asit ve fumarprotosetrarik asit) kullanılarak fenol analizi yapılmıştır.
Bulgular: Antibakteriyel aktivite incelendiğinde, Ramalina fraxinea’ nın metanol özütü 30.5-9.5 mm
inhibisyon çap aralığında 10 bakterinin 8’ ine etki ederek en yüksek antibakteriyel etkiyi göstermiştir. Aseton
özütüyle de 30.5-15.0 mm çap aralığında 3 bakteriye karşı etkili olmuştur. Toplam fenol miktarı, metanol
özütünde 36.4 mg GAE/g kuru ağırlık içerirken, aseton özütünde 32.5 mg GAE/g kuru ağırlık içermektedir.
HPLC analizi sonucunda aseton özütünde 8.974 mg/g usnik asit ve metanol özütünde 16.006 mg/g usnik asit
bulunmaktadır. Ramalina fastigiata, metanol özütüyle 29.3-11.3 mm çap aralığında 6 farklı bakteri üzerinde
etki gösterirken, aseton özütüyle de 29.5-10.5 çap aralığında 4 bakteriye karşı etkili olmuştur. Toplam fenol
miktarı, metanol özütünde 39.4 mg GAE/g kuru ağırlık, aseton özütünde 127.6 mg GAE/g kuru ağırlık
değerine sahiptir. HPLC analizi sonucunda aseton özütü 109.04 mg/g evernik asit ve 64.472 mg/g usnik asit
içermekte, metanol özütü ise 57.528 mg/g usnik asit ve 41.55 mg/g evernik asit içermektedir. Ramalina
farinacea’ nın aseton özütü 29-7.5 mm çap aralığında 4 bakteri, metanol özütü 30.3-15.3 çap aralığında 3
bakteriye karşı etkili olmuştur. Toplam fenol miktarı, metanol özütünde 51.2 mg GAE/g kuru ağırlık, aseton
özütünde 102.0 mg GAE/g kuru ağırlık değerlerine sahiptir. HPLC analizi sonucunda aseton özütü 56.417
mg/g usnik asit ve 156.46 mg/g stiktik asit içermekte, metanol özütü 37.886 mg/g usnik asit ve 27.283 mg/g
stiktik asit içermektedir.
Sonuç ve Tartışma: Elde edilen sonuçlar Ramalina cinsine ait bu 3 likenin önemli terapatik etkiye sahip
olduğunu göstermektedir. Fenol içeriği düşük olmasına rağmen, R. fraxinea bakterilere karşı çok güçlü etki
sergilemektedir. R. farinacea ve R. fastigiata yoğun fenol içeriğiyle beraber iyi derecede antibakteriyel ve
antioksidan etkiye sahiptirler. Likenlerin sahip olduğu tıbbi değeri ispatlar nitelikteki çalışmamız, daha önce
çalışılmayan iki türe dair sunulan verilerle de literatüre önemli katkılar sağlamaktadır.
Anahtar kelimeler: Liken, Antibakteriyel, Antioksidan, HPLC analizi.
Teşekkür: Bu çalışmayı 2014.03.01.702 numaralı proje ile destekleyen AİBÜ-BAP Komisyonuna
teşekkürlerimizi sunarız.
176
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P102
Ophrys umbilicata subsp. bucephala (Orchidaceae) Taksonunun
Anatomik ve Morfolojik Özelliklerinin İncelenmesi
Mustafa Eray Bozyel1, Ahmet Gönüz2
1
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji ABD, ÇANAKKALE
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, ÇANAKKALE
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
2
Giriş: Orkideler, milyonlarca yıl önce dinozorların yaşadığı dönemlerde ortaya çıkmışlardır. Tarih öncesi
çağlardan günümüze çeşitli evrimsel süreçlerden geçerek ulaşan Orchidaceae familyası üyeleri, dünya
çapında 900 cins ve yaklaşık 20.000 tür ile temsil edilmektedir. Ayrıca 70.000 ile 100.000 orkide hibridinin
bulunduğu ve her yıl 800 yeni orkide türünün tanımlandığı; tür sayısının 30.000’e kadar çıkabileceği
bildirilmektedir. Ülkemiz geofit orkide taksonlarınca zengin olup, 24 cins ve hibritler hariç 170 takson orkide
bulunmaktadır. Çalışmamızda, Çanakkale’yi de kapsayan ve sadece Batı Anadolu ve Trakya’da dar bir
yayılış alanına sahip olan Ophrys umbilicata subsp. bucephala taksonunun anatomik ve morfolojik
özelliklerinin incelenmiştir.
Gereçler ve Yöntemler: Çalışma materyali bitkiler Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Terzioğlu
Kampüsünden toplanmıştır. Toplanan örnekler laboratuarda morfolojik olarak incelenmiştir. Anatomik
çalışmalar için ise bitki örnekleri %70’lik alkolde fikse edilmiştir. Alkol örneklerinden el ile yaprak, gövde
ve kök enine kesitleri ile yaprak üst-alt yüzeyinden yüzeysel kesitler alınmıştır. Kesitler %50’lik gliserin
içerisine alınarak sabit preparat haline getirilmiştir. Bu preparatlar üzerinden anatomik incelemeler
yapılmıştır. Yüzeysel kesitlerde stoma indeksi hesaplanmıştır.
Bulgular: Morfolojik incelemelerde bitki boyu, gövde çapı, yaprak boyu-eni ve yumru boyu ölçümleri
yapılmıştır. Anatomik incelemelerde ise yaprak, gövde ve kök doku özellikleri belirlenmiş ve yaprak alt
yüzeyinde stoma indeksi hesaplanmıştır. Yaprak, gövde ve kökte belirgin bir şekilde rafit kristallerine
rastlanmıştır.
Sonuç ve Tartışma: Bu çalışmada, Ophrys umbilicata subsp. bucephala taksonunun anatomik ve morfolojik
özellikleri ortaya konulmuştur. Taksonun anatomisinde diğer yumrulu orkide taksonlarıyla belirgin
farklılıklar bulunmamasına karşın, morfolojik karakterler ayırt edici özelliğe sahiptir. Ayrıca bu taksonun
ülkemiz genelinde dar bir yayılışa sahip olması nedeniyle en yakın takson olan Ophrys umbilicata subsp.
umbilicata ile karşılaştırmalı olarak hem klasik yöntemler hem de elektron mikroskop ve moleküler
taksonomi gibi güncel yöntemler kullanılarak tüm özelliklerinin ayrıntılı olarak ortaya çıkarılması
önerilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Çanakkale, Ophrys umbilicata subsp. bucephala, Anatomi, Morfoloji
177
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P103
Lathyrus chrysanthus ’da Testa Yapısı
H. Nurhan Büyükkartal¹, A. Selçuk Ertekin2
¹Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Tandoğan, ANKARA
2
Dicle Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, DİYARBAKIR
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Türkiye’de bulunan Lathyrus L. cinsinin Cicercula seksiyonu içinde yer alan Lathyrus chrysanthus’
da testa (tohum kabuğu) yapısı incelenip histolojik ve sitolojik özellikleri ortaya konularak cinsin taksonomik
problemlerine katkıda bulunmak amaçlanmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Testa (tohum kabuğu) yapısı ışık mikroskobu ve geçirmeli elektron mikroskobu ile
incelenmiştir.
Bulgular: Lathyrus chrysanthus’ da tohum kabuğunun en dışında kutikula bulunmaktadır. Çeperleri oldukça
kalın 2-3 sıra makrosklereid hücre tabakasının altında hücre arası boşlukları fazla olan osteosklereid tabakası
yer almaktadır. Birkaç sıra ezilmiş ara tabaka hücrelerinden sonra ise iç kısımda parankimatik hücrelerden
oluşan endosperm hücreleri yer alır.
Sonuç ve Tartışma: Türkiye’de bulunan Lathyrus L. cinsinin Cicercula seksiyonu içinde yer alan
taksonlarından L. chrysanthus ve diğer türler üzerinde devam eden çalışmalarımızla taksonların akrabalık
düzeylerinin belirlenmesine katkıda bulunulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Cicercula, Fabaceae, Lathyrus, tohum kabuğu.
178
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P104
Türkiye’de Yayılış Gösteren Silene Cinsi Behenantha Seksiyonuna Ait
Türlerin Tohum ve Polen Mikromorfolojisi
Mehmet Kuh, Kemal Yıldız, Ersin Minareci
Celal Bayar Üniversitesi, Fen & Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Muradiye, MANİSA
Sorumlu yazar e-posta:[email protected]
Giriş:Yeryüzünde 44 seksiyonda yaklaşık 700 türü bulunan Silene L. (Caryophyllaceae) cinsi Türkiye'de 165
takson ile temsil edilir ve bunların yaklaşık %45‘i endemiktir.
Türkiye Silene’leri üzerine yapılan palinolojik çalışmalarda, tektat, semitektat; spinülat (mikroekinat),
mikroperforat ve semiretikülat, retikülat karakterleri belirlenmiştir. Çalışmada amacımız, Behenantha
seksiyonu üyelerinin sistematik yerlerini belirlemek ve S. cariensis ve S. koycegizensis’in sorunlarını
irdelemek, morfolojik olarak ayırımında güçlük çekilen S. cretica ve S. tenuiflora taksonlarının polen ve
tohum morfolojisini incelemektir.
Gereçler ve Yöntem: Örnekler Türkiye’deki çeşitli lokalitelerden toplanarak teşhisleri yapılmış ve EGE,
ANK, MUFE, GAZI, ISTE, E, KEW herbaryumlarında kontrol edilmiştir. Polen ve tohumlar “POLARON
SC 7620” cihazında altınla kaplanarak, SEM’de incelenmiştir. Polen ve tohumların mikrofotoğrafları
çekilmiş ve gerekli ölçümler yapılarak çalışmaya eklenmiştir.
Bulgular:Taksonlara ait tohum şekilleri; S. behen’de böbreksi-yumurtamsı diğer taksonlarda böbreksi,
tohum sırtları S. behen’de dışbükey ve S. cretica’da düz/dışbükey, S. cariensis subsp. cariensis, S. cariensis
subsp. muglae, S. tenuiflora ve S. koycegizensis’te düz/içbükey, tohum tüberkül şekli S. behen’de parmaksı
çıkıntılı-konik, S. cariensis subsp. cariensis’te yuvarlak-konik, S. cariensis subsp. muglae ve S. tenuiflora‘da
geniş açılı-yuvarlak, S. cretica’da konik, S. koycegizensis’te uzun konik, granülasyon tüm taksonlarda
kaba’dır. Suture (testa hücreler arası) S. cretica’da keskin dişli, S. behen ve S. cariensis subsp. muglae’da
testere dişli-yılankavi, S. cariensis subsp. cariensis’te yılankavi-loblu-dikdörtgensi, S. tenuiflora ve S.
koycegizensis’te yılankavi’dir
Taksonlara ait polenlerin tamamı prolat sferoidal ve operkulumları granüllüdür. S. koycegizensis’te strüktür
semiretikulat, ornemantasyon semitektat iken, diğer taksonların tamamının, strüktürleri tektat,
ornemantasyonları spinulat-mikroperforattır. Polen çapı en büyük olan takson S. behen (46,53 µm) en küçük
olan ise S. cretica (28.8 µm) ‘dır.
Sonuç ve Tartışma: Taksonların tohum ve polen mikromorfolojisi karşılaştırılmıştır. Buna göre:
Tohum karakterleri bakımından kolaylıkla ayrılabilen taksonlar; S. cretica ve S. koycegizensis’tir. S.
cretica’da tüberkül şekli konik, S. koycegizensis’te uzun koniktir. S. cretica’da testa hücreler arası keskin
dişli iken diğer taksonlarda testere dişli-yılankavi, yılankavi-loblu-dikdörtgensi veya yılankavidir. S.
cariensis subsp. cariensis’te tüberkül şekli yuvarlak-konik, testa hücreler arası yılankavi-loblu-dikdörtgensi,
S. cariensis subsp. muglae’da tüberkül şekli geniş açılı-yuvarlak, testa hücreler arası testere dişliyılankavi’dir.
Polenlerin tamamı prolat sferoidal ve operkulumları granüllüdür. S. koycegizensis’te strüktür semiretikulat,
ornemantasyon semitektat iken, diğer taksonların strüktürleri tektat, ornemantasyonları spinulatmikroperforattır. Por sayısı az olan taksonlar ilkel, çok olanlar ise gelişmiş kabul edilmektedir (Van Campo
1966). Buna göre seksiyon içinde; en gelişmiş takson S. cariensis subsp. muglae (24-30 adet), en ilkel takson
ise S. koycegizensis (20-24 adet)’tir.
Çalışmada incelenen taksonların tohum ve polen karakterleri taksonların ayrımında kullanılan morfolojik
karakterleri desteklemiş ve taksonomik sorunlarının giderilmesine katkı sağlamıştır. S. koycegizensis ve S.
cariensis subsp. muglea’ nın ayrı birer takson olduğu S. cretica ve S. tenuiflora polen ve tohum karakterleri
bakımından belirgin olarak birbirinden ayrı iki farklı tür olduğu desteklenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Türkiye Florası, Silene, Sistematik, Behenantha.
Teşekkür: Bu çalışma, CBU BAP Komisyonunca 2011-07 no’lu proje ile desteklenmiştir.
179
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P105
Türkiye’de Yayılış Gösteren Anthriscus Pers. (Apiaceae) Taksonlarının
Meyve Mikromorfolojisi Özellikleri
Mehmet Tekin1, Şemsettin Civelek2
Cumhuriyet Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, 58140, SİVAS
2
Fırat Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 23200, ELAZIĞ
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
Giriş: Anthriscus Pers. cinsi dünyada sect. Anthriscus, sect. Caroides ve sect. Cacosciadium olmak üzere 3
seksiyon ve bu seksiyonlara ait toplam 14 tür ile temsil edilmektedir. Cinsin Türkiye Florası’na göre
ülkemizde yayılış gösteren 8 türü mevcuttur. Son yapılan revizyon çalışması ile cinsin ülkemizde Anthriscus
seksiyonunda 3 tür, Caroides seksiyonunda 1 tür ve Cacosciadium seksiyonunda da 2 tür, 4 takson olmak
üzere toplam 6 tür ve 8 taksonla temsil edildiği belirtilmiştir. Anthriscus taksonlarının alttür ve varyetelere
ayrılmasında kullanılan en önemli karakterler meyve yüzeyi makro ve mikro morfolojisidir.
Gereçler ve Yöntemler: Araştırma materyali olarak kullanılan bitki örnekleri 2010-2013 yılları arasında
Türkiye’nin birçok ilinden toplanmıştır. Meyve mikromorfolojisi çalışması için taksonların farklı
populasyonlarındaki birçok bireyden taksonu en iyi temsil eden olgun meyveler seçilmiştir. Seçilen bu
meyveler Taramalı Elektron Mikroskobu (SEM) ile yüzey mikromorfolojisi çalışması için 1:3 oranında eter % 96’lık etil alkol karışımı ile bir süre yıkanarak meyve üzerinde bulunan yabancı partiküllerin
uzaklaştırılması sağlanmıştır. Her taksonun merikarpları, üzerinde çift taraflı yapıştırıcı bant bulunan staplar
üzerine yerleştirilerek sabitlenmiştir. Meyvelerin iletken duruma geçebilmeleri ve elektron mikroskobunda
görüntünün elde edilebilmesi amacıyla altınla kaplama işlemi uygulanmıştır. İncelenen merikarplara ait
yüzey görünüşleri Erciyes Üniversitesi, Teknoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi (TAUM)’nde bulunan
JEO 440 marka Taramalı Elektron Mikroskobu (SEM) ile çekilmiştir. Mikrograflar her takson için X31,
X230, X250, X1000 büyütmede çekilmiştir.
Bulgular: Ülkemizde yayılış gösteren Anthriscus taksonlarının meyve yüzeyi akuleat (sivri dikenli),
tüberkülat ya da düzdür. Dikenler düz ya da çengel şeklinde kıvrık olabilir. Dikenli olan tüm meyveler aynı
zamanda tüberküllere de sahipken, tüberküllü meyvelerden bazıları dikenlere sahip değildir. Tüm Anthriscus
taksonlarında meyve kutikulası oldukça kalındır ve yüzeyde epidermis hücrelerinin sınırları belirgin değildir.
Meyve-gaga sınırı belirgin ya da değildir. Meyve üzerinde sırtlar genellikle görülmez ya da bazen meyvegaga sınırına yakın yerde hafifçe görülebilir. Gaga düz ya da çizgili yapıda olup, tabandan stilopodyuma
doğru genişleyebilir ya da aynı kalır. Stilopodyum koni ya da basık koni şeklinde, az ya da çok buruşuk,
tabanı da çoğunlukla dalgalı yapıdadır.
Sonuç ve Tartışma: Meyve mikromorfolojisi bakımından cinsin seksiyonları arasında önemli farklılıklar
vardır. Anthriscus seksiyonunun tüm taksonlarında, meyve yüzeyi mat görünüşlü, tüberküllü ve öne doğru
yönelmiş dikenlidir. Caroides seksiyonunda ise meyve yüzeyinde tüberkül ve diken bulunmaz ve bu özelliği
ile Anthriscus seksiyonu üyelerinden ayrılmaktadır. Cacosciadium seksiyonu üyeleri arasında dikenli ve
tüberküllü, sadece tüberküllü ya da düz meyve yüzeyine sahip olan taksonlar vardır. Bu çalışma ile
Anthriscus taksonların meyve mikromorfolojisi bakımından tüm özellikleri ortaya çıkarılarak aralarındaki
farklılıklar detaylı biçimde karşılaştırılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Anthriscus, Apiaceae, meyve mikromorfolojisi
Teşekkür: Bu çalışma Cumhuriyet Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Başkanlığı tarafından CÜBAPF 319 kod numaralı proje olarak desteklenmiştir.
180
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P106
Verbascum exuberans ve Verbascum splendidum Türleri Üzerinde
Mikromorfolojik Bir Çalışma
Kâmuran Aktaş, Bilge Özdemir
Celal Bayar Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Botanik Anabilim Dalı MANİSA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Verbascum L. (sığır kuyruğu) cinsinin dünya üzerinde 360 türü mevcuttur. Bu türlerin 244’ü (ve 129
hibrit) Türkiye’de doğal yayılış gösterir. Bu türlerden %80’ni (193 tür) endemiktir. Scrophulariaceae
familyası üyelerinin polen morfolojisi çok sayıda araştırıcı tarafından incelenmiştir. Türkiye’de yayılış
gösteren Verbascum türlerinin polen morfolojisini belirlemeye yönelik çeşitli çalışmalar tespit edilmiş olup
en kapsamlı çalışma Pehlivan ve arkadaşları (2008) tarafından yapılmıştır. Scrophulariaceae familyası
üyelerinin tohum, kapsul ve tüy örtüsü karakteristikleri gibi mikromorfolojik özellikleri SEM ile pek çok
araştırmacı tarafından incelenmiştir. Türkiye’de yayılış gösteren Verbascum türlerinin tohum morfolojisini
belirlemeye yönelik çeşitli çalışmalar tespit edilmiş olup en detaylı çalışma Cabi ve arkadaşları (2011)
tarafından yapılmıştır.
Tüm bu çalışmalar ve literatürdeki diğer yapılmış olan çalışmalar incelendiğinde Ege bölgesinden yayılış
gösteren Türkiye’nin endemik Verbascum L. türlerinden olan Verbascum exuberans Hub. Mor. ve
Verbascum splendidum Boiss. türleri üzerinde taramalı elektron mikroskobu (SEM) yardımı ile önemli
taksonomik karakterlerden olan polen ve tohum yapılarının detaylı olarak incelenmediği anlaşılmaktadır.
Bu çalışmanın amacı Verbascum exuberans Hub. Mor. ve Verbascum splendidum Boiss. türlerinin taramalı
elektron mikroskobu (SEM) yardımı ile önemli taksonomik karakterlerden olan polen ve tohum tanelerinin
mikromorfolojik özelliklerini belirleyerek ileride yapılacak daha geniş kapsamı çalışmalara kaynak
oluşturmaktır.
Gereçler ve Yöntemler: Araştırma materyalini oluşturan Verbascum L. türlerine ait örnekler 2012-2013
yılları arasında arazi çalışmaları sonucunda toplanmıştır. Toplanan örnekler usulüne uygun olarak kurutulup
herbaryum örneği haline getirilmiştir. Bu herbaryum örneklerinden alınan polen ve tohum örnekleri Taramalı
elektron mikroskobunda (SEM) incelenerek türlerin polen ve tohumlarına ait genel görüntüleri ile ayrıntılı
yüzey ornamentasyonlarını gösteren mikrofotografileri çekilmiştir. Türlerin polen morfolojilerinin
belirlenmesi Kremp (1965), Erdtman (1952), Faegri ve İversen (1964)’e göre yapılmıştır.
Bulgular: Verbascum splendidum’un polen taneleri genellikle radyal ve isopolar simetrilidir. Polenlerin
şekilleri subprolat’dır. Apertür şekli trikolpat, skluptürü tektat ve ornamentasyonu retikulattır. Verbascum
splendidum’un tohumları koyu kahverenginde, prizmatik-oblong şeklinde ve alveolat yüzeylidir. Tohum
boyutları ise 0,5-0,6 x 0,3-0,4 mm’dir. Hilum kısa ve daireseldir. Verbascum exuberans’ın polen taneleri
genellikle radyal ve isopolar simetrilidir. Polenlerin şekilleri prolat’dır. Apertür şekli trikolpat, skluptürü
tektat ve ornamentasyonu retikulattır. Tohumlar koyu kahverenginde, prizmatik-oblong şeklinde ve alveolat
yüzeylidir. Tohum boyutları ise 0,6-0,8 x 0,4-0,5 mm’dir. Hilum kısa ve daireseldir.
Sonuç ve Tartışma: İncelememiz sonucunda V. exuberans ve V. splendidum türlerinin tohumlarının koyu
kahverenginde, prizmatik-oblong şeklinde ve alveolat yüzeyli olduğu tespit edilmiştir. Hilum ise kısa ve
daireseldir. Fakat bu türlerin tohum boyutları çok az da olsa farklılık göstermektedir. Tohum boyutları V.
splendidum için 0,5-0,6 x 0,3-0,4 mm ve V. exuberans için 0,6-0,8 x 0,4-0,5 mm’dir.
Polen ölçüm sonuçları, V. exuberans için; P: 31.05μm, E: 19.70μm, Clg:25.78μm, Clt: 1.31μm, Ekzin:
1.31μm, V. splendidum için; P: 22.54μm, E: 18.06μm, Clg: 16.70μm, Clt: 2.50μm ve Ekzin: 1.56μm olarak
tespit edilmiştir. Her iki türün de polen tipinin trikolpat, apertürlerinin üç kolpuslu, strüktürlerinin tektat,
skulptürlerinin retikulat olduğu belirlenmiştir. Polen şeklinin ise her iki türde de farklılık gösterdiği ve V.
splendidum’da subprolat, V. exuberans’ta prolat olduğu tespit edilmiştir.
Anahtar Sözcükler: Verbascum, Scrophulariaceae, Polen, Tohum, Mikromorfoloji
181
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P107
Meyvenin Tragopogon (Asteraceae) Cinsindeki Taksonomik Değeri
Mutlu Gültepe1, Kamil Coşkunçelebi2, Serdar Makbul3, Seda Okur4
Giresun Üniv., Bulancak Kadir Karabaş UBYO, Bitkisel Üretim ve Teknolojileri Böl. Bulancak,GİRESUN
2
Karadeniz Teknik Üniversitesi Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, TRABZON
3
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, RİZE
4
Recep Tayyip Erdoğan Üniv., Pazar MYO, Bitkisel ve Hayvansal Üretim Böl., RİZE
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
Giriş: Birçok Asteraceae üyesinde olduğu gibi meyveye (akene) ait makromorfolojik özellikler Tragopogon
L. cinsinde de kullanılmaktadır. Bu çalışma ile ülkemizde yayılış gösteren Tragopogon taksonlarının
ayrımında aken makromorfolojik özelliklerinin taksonomik değeri irdelenmiştir.
Gereçler ve Yöntemler: Çalışma materyali olarak kullanılan akenler tamamlanan revizyon projesi
kapsamında toplanmıştır. Her taksona ait olgun akenlerden çok sayıda örnek ışık mikroskopu altında
incelenerek özellikleri kaydedilmiş ve ayrıca stereo mikroskopa bağlı çizim tüpü kullanarak çizimleri
yapılmıştır.
Bulgular: Bu çalışma ile ülkemiz tüm Tragopogon taksonlarının aken makro morfolojik özellikleri detaylı
bir şekilde ortaya konulmuştur. Tragopogon taksonlarına ait bazı akenlerin kanatlı ve pullarının kaynaşmış
olduğu (T. pterocarpus DC.), bazı akenlerin kısmen kanatlı, pullarının kaynaşık veya bağımsız olduğu (T.
albinervis Freyn&Sint., T. bupthalmoides (DC.) Boiss., T. coloratus C.A. Meyer, T. pterodes Panc.), bazı
akenlerin 10 sıra pullu ve oluksuz (T. porrifoliusL., T. dshimilensis K.Koch, T. graminifolius DC., T.
latifolius Boiss., T. oligolepis Hartvig&Strid., T. olympicus Boiss., T. pratensis L.) ve bazı akenlerin 10 sıra
pullu, oluklu ve oluk içerisinde yer alan pulların daha kısa olduğu (T. dubius Scop., T. subacaulis
O.Schwarz), bazı akenlerin kısmen pullu veya tamamen pulsuz (T. fibrosus Freyn&Sint., T. aureus Boiss.)
olduğu tespit edilmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Tragopogon cinsi üyeleri çiçek rengi ve aken özellikleri bilinmeden teşhislerinin
yapılması neredeyse imkansız hale gelmekte ya da yanlış teşhislere sebebiyet vermektedir. Bu çalışma ile
ülkemizde yayılış gösteren tüm taksonların aken özellikleri dikkate alındığında aken boyu ile gaga boyu
arasındaki oran, annulusun tüylülük durumu, akenlerin oluklu olup olmaması, aken pullarının serbest veya
birleşik (kaynaşık) olması, pul sıra sayısı gibi özelliklerin önemli olduğu bulunmuştur. Ayrıca bu
karakterlerin iyi izlenebilmesi için akenlerin mutlaka çok olgun olması gerektiği tespit edilmiştir. Yapılan
incelemede T. dubius ve T. subacaulis gibi bazı taksonların yalnızca aken özelliklerine göre ayrılamayacağı
da ortaya konulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Aken, Morfoloji, Tragopogon, Taksonomi, Türkiye
Teşekkür: Bu çalışma TUBİTAK (110T954) tarafından desteklenmiştir.
182
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P108
Tam Parazit Orobanche nana Türünün Trikom Morfolojisi ve
Mikromorfolojisi
Öznur Ergen Akçin¹, Burcu Pelit¹, Tuğba Aktaş¹, Gülcan Şenel², İsmail Zoroğlu¹
¹Ordu Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ORDU
²Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, SAMSUN
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Orobanchaceae familyası ülkemizde Cistanche Hoffmanns & Link, Necranthus Gilli, Orobanche L.,
Phelypaea L. ve Phelipanche (Pomel) Sojak olmak üzere 5 cins, 43 tür, 44 takson ile temsil edilmektedir. En
kalabalık cins 39 tür Orobanche cinsidir. Phelipanche cinsi 2 tür, diğer cinsler ise birer tür ile temsil
edilmektedir. Orobanche L. türleri halk arasında verem otu, kanser otu, pis ot, köy göçüren gibi yöresel
isimlerle bilinmektedir. O.nana önemli ekonomik olarak kayıplara yol açan bir kök parazitidir. Bu çalışmada
Orobanche L. cinsi Trionychon seksiyonuna ait O. nana Noe ex G.Beck türünün trikom yapısı morfolojik ve
mikromorfolojik olarak incelenmiştir. Türün trikom yapısının morfolojik ve mikromorfolojik özellikleri
detaylı bir şekilde incelenerek bu bitkilerin özelliklerinin tam olarak bilinmesi ve mücadelesine katkı
sağlanması amaçlanmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Orobanche türüne ait örnekler 2010-2011 yıllarında Mayıs-Temmuz ayları
arasındaki dönemde Karadeniz bölgesinin çeşitli lokalitelerinden toplanmıştır. Türün yaprak, gövde, kaliks
ve korollasından alınan örnekler %70’lik alkolde tespit edilmiş ve örneklerden el yardımıyla kesitler
alınmıştır. Alınan kesitler gliserin jelâtin metodu kullanılarak daimi preparat haline getirilmiştir.
Mikromorfolojik incelemeler için, kuru yaprak örnekleri kullanılmıştır. Elektron mikroskobunda çekim
yapabilmek için kuru yaprak örnekleri çift taraflı karbon bant üzerine yapıştırılarak sabitlenmiştir. Sabitlenen
örnekler 12,5-15 nm altın ile kaplanmıştır. İnceleme ve çekimler JMS-6060LV Tarayıcı Elektron
Mikroskobunda (SEM) 10 KV‟lik voltajla yapılmıştır.
Bulgular: O.nana bitkisinin yapraklarının üst yüzeyinde 2-3 hücreli kapitat (saplı) salgı tüyüne rastlanmıştır.
Yaprakların alt yüzeyinde çok az tüy bulunmaktadır. Türün kaliksinde yoğun bir şekilde I. tip kapitat salgı
tüyüne, seyrek olarak da II. tip kapitat salgı tüyüne rastlanmıştır. Korollada II. tip kapitat çok yoğundur,
ayrıca I. tip de çok az sayıda bulunmaktadır. Bitki gövdesinde I. tip, II. tip ve III. tip kapitat ve peltat tüy
mevcuttur. Örtü tüyüne ise çok nadir rastlanmıştır. Türün gövde, yaprak, kaliks ve korollası üzerinde salgı
tüyleri mevcuttur.
Sonuç ve Tartışma: Salgı tüyleri tip I, tip II ve tip III şeklinde gruplandırılmıştır. Türün yapraklarının
adaksiyal yüzeylerinde bol miktarda kapitat salgı tüylerine rastlanmıştır. O.nana türünün trikom morfolojisi
ayrıntılı şekilde incelenerek türde bulunan trikom tipleri belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Orobanche,Trikom, Morfoloji, Mikromorfoloji.
183
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P109
Trakya’da Bulunan Sonchus L. Türleri Üzerinde Morfolojik ve
Palinolojik Araştırmalar
Sinem Leventer, Feruzan Dane
Trakya Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, EDİRNE
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Bu çalışma, Trakya’da bulunan Sonchus L. türlerini saptamak ve bu türlerin morfolojik ve palinolojik
özelliklerini incelemek amacıyla yapılmıştır. Sonchus L. cinsi, dünyada yaklaşık olarak 1100 cins ve 25000
tür ile temsil edilmekte olan Asteraceae familyasının bir üyesidir. Orta ve Güney Amerika dışında dünya
çapında geniş bir dağılım göstermektedir. Bu türler Avrupa’da 14, Türkiye’de 8, Trakya’da ise 3 takson ile
temsil edilmektedir. Sonchus L. cinsi üzerine, Türkiye’de yapılmış çok fazla araştırmaya rastlanmamıştır.
Sadece, Türkiye Erzincan’da endemik bir tür olması nedeniyle S. erzincanicus Matthews türü üzerinde
çalışılmıştır. Sonchus L. cinsinin Türkiye ve Trakya’da yayılış gösteren tür sayısına bakıldığında da bu
konuda yapılan araştırmaların çok detaylı olmadığı görülmüştür.
Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışma için Sonchus L. cinsine ait yaklaşık 130 bitki örneği, 2010-2012 yılları
arasında çiçeklenme dönemlerinde Trakya Bölgesi’nin farklı lokalitelerinden toplandı. Çalışma materyalleri
preslenip kurutularak herbaryum materyali haline getirildi, morfolojik ve palinolojik çalışmalar herbaryum
örneklerinden yapıldı. Türlerin teşhis edilmesinde Türkiye ve Avrupa Florası’ndan yararlanıldı. Polen
preparatları Wodehouse yöntemiyle hazırlandı. Montaj materyali olarak bazik fuksinli gliserin-jelatin
uygulandı, polen şekli, apertür sayıları, skulptur özellikleri ışık mikroskobunda incelendi ve mikrofotoğrafları
çekildi. Ayrıca polenlerin sterilite oranları, laktofenol anilin mavisi ile boyanmaları, steril polenlerin ise bu
boyayla boyanmamaları ile saptandı.
Bulgular: S. tenerrimus L., gövdede salgı tüylüdür. S. oleraceus L. türünde ise salgı tüyü bulunmamaktadır,
yalnızca beyaz tomentoz tüylüdür. S. asper L. yoğun salgı tüylüdür. S. tenerrimus L. ve S. oleraceus L.
yaprakları dentikulat, akut kulakçıklıdır. S. tenerrimus L. türünde terminal loblar ile lateral lobların
büyüklükleri birbirine neredeyse eşit, loblar tabanda oldukça fazla daralmıştır. S. oleraceus L. ise geriye
loblu, terminal lobları lateral loblardan daha büyük, loblar tabanda daralmış değildir. S. asper L. yaprakları
yuvarlak kulakçıklı, çok dikenli ve sapsızdır. S. tenerrimus L. ve S. oleraceus L. türlerinde ligulalar 5 dişli ve
soluk sarı renktedir. S. asper L. ‘de ise altın sarısı renktedir. Bütün taksonlarda meyve aken, her bir yüzü 3
damarlıdır. S. tenerrimus L., akenleri 3-3,75 mm x 1 mm., oblanseolat, damarlar arası pürüzlüdür. S.
oleraceus L. akenleri 3 mm x 0,75-1 mm., oblanseolat, damarlar arası pürüzlüdür. S. asper L. akenleri 2-3
mm x 1,50-1,75 mm, kuvvetlice yassılaşmış, damarlar arası pürüzsüzdür. Bütün türlerde polen şekli
sferoidal, skulpturler ekinattır. Polen tipleri, S. tenerrimus L. ve S. oleraceus L. türlerinde trizonokolporat –
tetrazonokolporat iken S. asper L.’de trizonokolporattır. Sterilite oranları, S. tenerrimus L.’ta %2, S.
oleraceus L.’ta %4.6, S. asper L.’de %3.5 bulunmuştur.
Sonuç ve Tartışma: Bu çalışmada S. tenerrimus’un Trakya Bölgesi’ndeki (Edirne ve Tekirdağ illerinde)
varlığı ilk kez bu çalışmayla saptanmıştır. S. asper türleri ile S. oleraceus ve S. tenerrimus ’un ayırt
edilmesinde aken morfolojisi ve yaprak kulakçık yapıları önemli özelliklerdir. Palinolojik çalışmalarımız
daha önceki çalışmalarla örtüşmektedir. Sonchus L. cinsi içerisinde hibridleşmeler olduğu görülmüştür. Bu
durumdan ve çeşitli varyasyonlar göstermesinden dolayı bu cinsin morfolojik problemleri bulunmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Asteraceae, Morfoloji, Palinoloji, Sonchus L., Trakya
Teşekkür: Bu çalışmaya TÜBAP - 34 kodlu proje ile maddi destek sağlayan Trakya Üniversitesi
yetkililerine teşekkür ederiz.
184
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P110
Trakya Bölgesi’nde Bulunan Viola L. (Violaceae) Türleri Üzerinde
Morfolojik ve Palinolojik Araştırmalar
Müge (Türkoğlu) Koç1, Feruzan Dane1, Nuran Ekici2
Trakya Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 22030 EDİRNE
Trakya Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Fen Bilgisi öğretmenliği Bölümü, 22030 EDİRNE
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
2
Giriş: Bu çalışmada, Violeceae familyasının bir üyesi olan Viola L. cinsine ait türlerin Edirne’de ki yayılışı,
morfolojisi ve palinolojik özellikleri araştırılmıştır. Viola L. cinsi Avrupa’da 92, Balkanlarda 58 tür
içermektedir. 24 türü endemiktir. Türkiye’de Viola L. cinsine ait 21 tür yayılış göstermektedir. Viola türü
Türkiye florasında son kayıtlara göre; 32 dir. Trakya’da 9 tür bulunmaktadır. Viola cinsinin taksonomisi
henüz ayrıntılarıyla açıklanmamıştır. Türkiye’ de bulunan bütün Viola türleri üzerinde yapılmış morfolojik ve
palinolojik çalışmaya rastlanmamıştır. Çalışmamızda, örnekleri toplanan bu dört türün morfolojik ve
palinolojik özellikleri karşılaştırılmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışma için Viola L. cinsine ait yaklaşık 60 bitki örneği, 2012-2013 yılları
arasında çiçeklenme dönemlerinde ve Trakya Bölgesi’nin farklı lokalitelerinden toplandı. Arazi çalışmaları
esnasında toplanan örneklerin fotoğrafları çekildi. Ayrıca toplanan bitkiler preslenip kurutularak herbaryum
materyali haline getirildi ve EDTU herbaryumunda saklandı. Toplanan örneklerin lokaliteleri harita üzerinde
gösterildi. Türlerin teşhis edilmesinde ‘‘Flora of Turkey’’, ‘‘Flora Europaea” adlı eserlerden yararlanıldı.
Araştırmanın palinoloji bölümünde, yeni açmış çiçekler %70’ lik alkol içinde fiske edilerek şişelerde
saklandı. Wodehouse metodu ile hazırlanan preperatlar bazik fuksinli gliserin - jelatin daimi hale getirilerek
ışık mikroskobunda incelendi, mikrofotoğrafları çekildi. Ayrıca polenlerin fertilitesini incelemek için
polenler laktofenol anilin mavisi ile boyandı. Polenlerin polar eksen, ekvatoral eksen uzunlukları, por
genişliği, ekzin kalınlıkları ölçüldü. Ayrıca polenler skulptür, strüktür ve apertür özellikleri gibi morfolojik
özellikler bakımından incelendi. Ölçülen değerlerin aritmetik ortalamaları hesaplandı.
Bulgular:Bu araştırma sonucunda belirlenen bölgede Viola odorata L., Viola tricolor, Viola kitaibeliana,
Viola arvensis taksonlarının yayılış gösterdiği saptanmıştır. İncelediğimiz taksonların yaprak şekillerinde
belirgin farklılıklar bulunmaktadır. Viola odorata L.,’nın yaprağı renikulat boyu 3-7 cm., kenarları krenat,
ucu akuttur. Viola tricolor’ın yaprakları lanseolat, boyları 1-5 cm., kenarları krenat, ucu akuttur. Viola
kitaibeliana’ın yaprakları orbikulat, boyu 1-3 cm, kenarları krenat ucu obtustur. Viola arvensis’in yaprakları
lanseolat, boyları 1-5 cm. kenarları krenat, ucu akut ya da obtustur. Taksonların stipülleri boy ve yapı
bakımından farklıdır. Çiçek rengi Viola odorata ve Viola tricolor’da mor veya beyaz, diğer iki taksonda
krem-beyazdır. Sepal, petal, stamen 5 adettir (ikisi nektaryumdur). Sepal korollayı aşar. Bütün taksonlarda
meyve 3 karpelli, 5-6 mm. tüysüzdür. Tohum küremsi-yumurta şeklindedir. Polen tipi V. odorata L.’da
tricolporat, V. tricolor, V. kitaibeliana, V. arvensis taksonlarında ise stefanokolporattır. V. tricolor ve V.
arvensis’te ekzin kalınlığı diğer iki türe oranla daha fazladır.
Sonuç ve Tartışma:Morfolojik bulgularımız Avrupa ve Türkiye Florası’nda verilen türlere ait bilgilerle
uyuşmaktadır. Polen morfolojisi bulgularımız Avrupa’ da yapılan diğer çalışmaların bulgularıyla
karşılaştırıldığında polen büyüklüğü dışındaki bulgular, bu çalışmanın bulgularıyla benzerlik göstermektedir.
İncelediğimiz polenlerdeki polar ve ekvatoryal eksen genişliklerinin varyasyonları, bize göre çevresel
faktörlerden kaynaklanmış olabilir.
Anahtar Kelimeler: Morfoloji, Palinoloji, Trakya, Violaceae, Viola
Teşekkür:Bu çalışmaya TÜBAP 2013-63 kodlu proje ile maddi destek sağlayan Trakya Üniversitesi
yetkililerine teşekkür ederiz.
185
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P111
Edirne’de Bulunan Lactuca Türleri Üzerinde Morfolojik ve Palinolojik
Araştırmalar
Bedia Köse, Feruzan Dane
Trakya Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, EDİRNE
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Bu çalışmada, Asteraceae familyasının bir üyesi olan Lactuca L. cinsine ait türlerin Edirne ili ve
çevresindeki yayılışı, morfolojisi ve palinolojik özellikleri araştırılmıştır. Lactuca cinsi Asteraceae
familyasının Cichorioideae alt familyası ve Lactuceae tribusunun Lactucinae alt tribusuna aittir. Bu tribus
dilsi çiçek yapısı ve bol sütlü özelliği ile karakterize edilir. Bu cinsin 98 türü bulunmaktadır. Bu türlerin 17’
si Avrupa da, 51’i Asya ‘da, 43’ü Afrika’da ve 12 tanesi de Amerika’ dadır. Balkanlarda 12, Türkiyede 8,
Trakya’da ise 2 türü kayıtlıdır. Lactuca cinsinin taksonomisi henüz ayrıntılarıyla açıklanmamıştır. Türkiye’
de bulunan bütün Lactuca türleri üzerinde yapılmış morfolojik ve palinolojik çalışmaya rastlanmamıştır.
Çalışmamızda, örnekleri toplanan dört türün morfolojik ve palinolojik özellikleri karşılaştırılmıştır.
Araç ve Gereçler: Araştırma materyali olarak Lactuca cinsine ait yaklaşık 50 bitki, 2012-2013 yılları
arasında Edirne ve çevresinden toplandı. Arazi çalışmaları esnasında toplanan örneklerin fotoğrafları çekildi.
Ayrıca toplanan bitkiler preslenip kurutularak herbaryum materyali haline getirildi ve EDTU herbaryumunda
saklandı. Örnekler Türkiye ve Avrupa Florasına göre tanımlandı. Toplanan örneklerin lokaliteleri harita
üzerinde gösterildi. Palinolojik çalışmalarda Wodehouse metodu ile hazırlanan preperatlar bazik fuksinli
gliserin - jelatin metodu daimi hale getirilerek ışık mikroskobunda incelendi ve mikrofotoğrafları alındı.
Ayrıca polenlerin fertilitesini incelemek için polenler laktofenol anilin mavisi ile boyandı. Polenlerin polar
eksen, ekvatoral eksen uzunlukları, por genişliği, ekzin kalınlıkları, diken uzunlukları ölçüldü. Ayrıca
polenler skulptür, strüktür ve apertür özellikleri bakımından incelendi. Her özellik için yaklaşık 50 ölçüm
yapıldı. Ölçülen değerlerin aritmetik ortalamaları hesaplandı. Polenlerin tanımlanmasında Erdtman, Kremp,
Faegri ve Iverson’un terminolojisi kullanıldı.
Bulgular: Bu araştırma sonucunda belirlenen bölgede Lactuca saligna L., Lactuca serriola L., Lactuca
viminea L. subsp. viminea, Lactuca viminea subsp. ramossima (All. ) Bonnier, Lactuca virosa L.
taksonlarının yayılış gösterdiği saptanmıştır. Bu taksonlardan L. virosa, L. viminea subsp. viminea, ve
Lactuca viminea subsp. ramossima Türkiye için yeni kayıttır. Belirlediğimiz taksonların yaprak şekillerinde
belirgin farklılıklar bulunmaktadır. L. saligna’ nın yaprağı linear 3-8 cm, L. serriola’ nın yaprağı orta
damarda dikenli, derin loblu pinnatifit ve 4-8 cm’ dir. L viminea subsp viminea’ nın yaprağı sagitat 7-9 cm, L.
viminea subsp. ramossima’ nın yaprağı 3-4 cm, L. virosa’ nın yaprağı ise pinnatilobat ve 5 cm olarak
bulunmuştur. İncelen türlerin tohumları boy-en oranı, renk, gaga uzunluğu, tüylülük bakımından birbirinden
farklıdır. L.virosa’nın tohumu obovat, diğer 3 taksonun ki ise oblongtur. Tohumu en uzun olan taksonlar L.
viminea subsp. viminea, L. viminea subsp. ramossima alttürleri, en kısa olan tür ise L. virosa türüdür. Bütün
türlerde polenler trikolporat, oblat- sferoidal ve ekinattır. Polen sterilitesi oranı % 0.5 ile % 3 arasında
değişmektedir. Bütün taksonlar fertildir.
Sonuç ve Tartışma: Morfolojik bulgularımız Avrupa ve Türkiye Florası’nda verilen türlere ait bilgilerle
uyuşmaktadır. Polen morfolojisi bulgularımız Avrupa’ da yapılan diğer çalışmaların bulgularıyla
karşılaştırıldığında polen büyüklüğü dışındaki bulgular, bu çalışmanın bulgularıyla benzerlik göstermektedir.
İncelediğimiz polenlerdeki polar ve ekvatoryal eksen genişliklerinin varyasyonları, bize göre çevresel
faktörlerden kaynaklanmış olabilir.
Anahtar Kelimeler: Asteraceae, Lactuca, Morfoloji, Palinoloji, Trakya
Teşekkür: Bu çalışmaya TÜBAP 2014-18 kodlu proje ile maddi destek sağlayan Trakya Üniversitesi
yetkililerine teşekkür ederiz.
186
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P112
Türkiye Minuartia (Caryophyllaceae) Cinsi Spectabiles Seksiyonuna Ait
Taksonların Pedisel ve Sepallerinde Görülen Tüy Tipleri
Murat Koç1, Ergin Hamzaoğlu2, Ahmet Aksoy3, Zehra Dedelin4
1
Bozok Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, YOZGAT
Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Eğitimi Bölümü, ANKARA
3
Akdeniz Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, ANTALYA
4
Bozok Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Biyoloji Bölümü, YOZGAT
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
2
Giriş: Minuartia Cinsi “Flora of Turkey and the East Aegean Islands” adlı eserde 74 takson ile temsil
edilmektedir. Bu taksonlar Spectabiles (Fenzl) Hayek, Plurinerviae McNeill, Lanceolate (Fenzl) Graebner.,
Tryphane (Fenzl) Hayek, Acutiflorae (Fenzl) Hayek, Minuartia ve Sabulina (Reichb.) Graebner. olmak üzere
7 seksiyona bölünerek sunulmuştur. Türkiye Spectabiles seksiyonu içerisinde 4 tür yer almaktadır.
Çalışmamız da spectabiles seksiyonuna ait taksonların tüy morfolojilerini belirleyerek, elde edilen yeni
verilerin seksiyona ait taksonların taksonomisine katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
Gereçler ve Yöntemler: Çalışmada kullanılan Minuartia imbricata (Bieb.) Woronow., Minuartia aizoides
(Boiss.) Bornm., Minuartia circissica (Albov.)Woron., Minuartia garckeana (Aschers.&Sint.ex Boiss)
Mattf. taksonları 2014 vejetasyon döneminde toplanmıştır. Tüyler ilk olarak Olympus SZ 16 stereo
mikroskobun da (IM) Cellsens Dimensions 3D programı ile resimleri çekilmiştir. Daha sonra üzerleri altın ile
kaplanarak LEO 440 model taramalı elektron mikroskobu (SEM) yardımıyla 500 x büyütmede resimleri
çekilmiştir. Sepal ve pedisellere ait çekilen resimler literatürler ışığında değerlendirilerek tüy tipleri
belirlenmiş ve taksonlar arasında farklılık gösterip göstermediğine karar verilmiştir.
Bulgular: IM ve SEM görüntülerinin incelenmeleri sonucu tüylerin tipi, yoğunluğu ve uzunlukları
belirlenmiştir. Elde edilen bulgular aşağıda verilmiştir.
Minuartia imbricata: Pediseller yoğun boğumlu uzunhavlı, tüyler 0.2-0.8 mm boyunda; sepaller yoğun
uzunhavlı, tüyler 0.3-0.95 mm boyunda.
Minuartia aizoides: Pediseller yoğun uzunhavlı-salgı tüylü, tüyler 0.1-0.25 mm boyunda; sepaller yoğun
uzunhavlı-salgı tüylü, tüyler 0.35-0.53 mm boyunda.
Minuartia circissica: Pediseller yoğun uzunhavlı-salgı tüylü, tüyler 0.035-0.3 mm boyunda; sepaller yoğun
uzunhavlı-salgı tüylü, tüyler 0.07-0.3 mm boyunda.
Minuartia garckeana: Pediseller yoğun havlı-salgıtüylü, tüyler 0.05-0.35 mm boyunda; sepaller yoğun havlısalgı tüylü, tüyler 0.08-0.4 mm boyunda.
Sonuç: Bu çalışma sonucunda IM ve SEM mikroskobu görüntüleri kullanılarak Spectabiles seksiyonunda yer
taksonların tüy mikromorfolojileri belirlenmiştir. Bu karakterlere göre Minuartia imbricata taksonun da salgı
tüyü bulunmadığı ve uzunhavlı tüylerin boğumlu olduğu, M. aizoides, M. circassica, M. garckeana
taksonların da ise hem pedisel hem de sepal de yoğun salgı tüyleri olduğu, uzunhavlı tüylerde boğumlanma
olmadığı görülmüştür. Tüylerin boy ve yoğunluklarının ise değişkenlik gösterdiği tespit edilmiştir. Elde
edilen veriler sonucu M. imbricata taksonunun diğer 3 taksonlardan ayrımında bu farkların kullanılabileceği
belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Minuartia, Tohum morfolojisi, SEM, Taksonomi.
Teşekkür: Bu çalışma, TÜBİTAK 113Z260 Numaralı Proje desteği ile gerçekleştirilmiştir.
187
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P113
Türkiye Minuartia (Caryophyllaceae) Cinsi Sabulina Seksiyonuna Ait
Bazı Taksonların Tohum Mikromorfolojisi ve Taksonomik Önemi
Nesrin Çekici1, Murat KOÇ2
1
Bozok Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Biyoloji Bölümü, YOZGAT
2
Bozok Üniversitesi Hayvansal Üretim Yüksek Okulu, YOZGAT
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Minuartia Cinsi “Flora of Turkey and the East Aegean Islands” adlı eserde 74 taksonla temsil
edilmektedir. Bu taksonlar 7 seksiyona bölünerek sunulmuştur. Türkiye Sabulina (Reichb.) Graebner.
seksiyonu içerisinde 12 takson yer almaktadır. Çalışmamız da sabulina seksiyonuna ait bazı taksonların
tohum mikromorfolojilerini belirleyerek, elde edilen yeni veriler ışığında bu taksonların taksonomisine katkı
sağlayacağı düşünülmektedir.
Gereçler ve Yöntemler: Çalışmada kullanılan Minuartia mesogitana (Boiss.) Hand.- Mazz. subsp.
mesogitana, M. subtilis (Fenzl.) Hand.-Mazz., M. hybrida (Vill.) Schischk. subsp. hybrida, M. mediterranea
(Ledeb.) K.Maly. tohumları 2014 yılı vejetasyon döneminde toplanmıştır. Olgun tohumlar ilk olarak
Olympus SZ 61 stereo mikroskop (IM) ile her takson için değişim aralığını kapsayacak şekilde 15-20 adet
seçilmiştir. Daha sonra LEO 440 model taramalı elektron mikroskobu (SEM) yardımı ile numunelerin yan ve
sırt yüzey resimleri 250X, 1000X ve 3000X büyütmelerde çekilmiştir. Çekilen resimler literatürler ışığında
değerlendirilerek yüzey şekilleri belirlenmiştir.
Bulgular: SEM ve IM görüntülerinin incelemeleri sonucu elde edilen bulgular aşağıda verilmiştir.
M. mesogitana subsp. mesogitana: Tohumlar yuvarlağımsı veya böbreksi, 0.3-0.6 x 0.3-0.5 mm, koyu
kahverengi, granüllü, yan yüzeyler içbükey, hücre tipi tüberküllü, hücre üzeri düzensiz çok sayıda sapsız
papillalı, dişlerin diziliş şekli V undulat, ortalama diş sayısı 31. Sırt yüzeyler düz, hücre daralmış tüberküllü,
hücre üzeri çoğunlukla ortada bir uzun yanlarda iki sapsız papillalı, hücreler düzenli, hücre kenarı dişleri
belirgin, dişlerin diziliş şekli V undulat, ortalama diş sayısı 26.
M. hybrida subsp. hybrida: Tohumlar böbreksi-yuvarlağımsı, 0.3-0.5 x 0.3-0.4 mm, açık kahverengi,
granüllü, yan yüzeyler düz, hücre tipi sivrileşmiş tüberkülat, hücre üzeri çok sayıda sapsız papillalı, dişlerin
diziliş şekli V undulat, ortalama diş sayısı 35. Sırt yüzeyler içbükey, hücre tipi tüberkulat, hücre üzeri 1-çok
sayıda sapsız papillalı, hücreler düzenli, hücre kenarı dişleri belirgin, dişlerin diziliş şekli V undulat, ortalama
diş sayısı 23.
Minuartia subtilis: Tohumlar böbreksi-yuvarlağımsı, 0.3-0.6 x 0.3-0.4 mm, açık kahverengi, granüllü, yan
yüzeyler düz, hücre tipi sivrileşmiş tüberkülat, hücre üzeri dışbükey veya sapsız papillalı, dişlerin diziliş şekli
V undulat, ortalama diş sayısı 17. Sırt yüzeyler içbükey, hücre tipi tüberkulat, hücre üzeri dışbükey veya
sapsız papillalı, hücreler düzenli, hücre kenarı dişleri belirgin, dişlerin diziliş şekli V undulat, ortalama diş
sayısı 14.
Minuartia mediterranea: Tohumlar böbreksi-yuvarlağımsı, 0.5-0.9 x 0.4-0.9 mm, koyu kahverengi veya
siyah, granüllü, yan yüzeyler dışbükey, hücre tipi tüberkülat, hücre üzeri dışbükey, dişlerin diziliş şekli V
undulat, ortalama diş sayısı 26. Sırt yüzeylerin; şekli dışbükey, hücre tipi tüberkülat, hücre üzeri düz, hücre
kenarı dişleri belirsiz, dişlerin diziliş şekli U undulat, ortalama diş sayısı 16.
Sonuç: Tohum yüzeyinin M. mediterranea taksonunda düz diğer taksonlarda papillalı olduğu, M. subtilis de
hücre üzeri diş sayısının 16 olduğu ve hücrelerin sivrileşmiş tüberkülat olduğu, M. hybrida subsp. hybrida ve
M. mesogitana subsp. mesogitana taksonlarının tohum yüzeylerinin ise birbirleriyle benzerlik gösterdiği
tespit edilmiştir. Elde edilen bu fark ve benzerliklerin taksonların ayrım anahtarında da kullanılabileceği
ortaya konmuştur.
Anahtar Kelimeler: Minuartia, Tohum mikromorfolojisi, SEM.
Teşekkür: Bu çalışma, TÜBİTAK 113Z260 Numaralı Proje desteği ile gerçekleştirilmiştir.
188
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P114
Cyperus glomeratus (Cyperaceae)
Cem Vural3, Handan Şapcı1,2
1
Erciyes Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji ABD, KAYSERİ
2
Çukurova Üniversitesi, Aladağ MYO, Ormancılık Bölümü, ADANA
3
Erciyes Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, KAYSERİ
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Cyperus glomeratus türünün morfolojik, palinolojik ve tohum morfolojisi hakkında bilgiler vererek
daha iyi tanınmasına katkı sağlamaktır.
Gereç ve Yöntem: Morfolojik incelemelerde türün sahip olduğu morfolojik karakterler toplanan yeni
örnekler ile değerlendirilerek tespit edilmiştir. Polen preparatları Woodehouse yöntemine uygun olarak
fuksinli gliserin-jelatin karışımı ile hazırlanmıştır. Tohum incelemelerinde stereo ışık mikroskobu ve taramalı
elektron mikroskobu (SEM) kullanılmıştır. Her bir özellik için 30–50 ölçüm yapıldı ve bu ölçümlerin
ortalamaları hesaplanmıştır.
Bulgular: Türe ait morfolojik karakterler, türün orijinal tanımına ilaveten yeni toplanan örnekler ile
güncellenerek verilmiştir. Polen ve tohum özellikleri ayrıntılı olarak belirlenmiştir.
Sonuç: Cyperus glomeratus türünün ülkemizdeki yayılış alanları ve morfolojisi hakkında güncel bilgiler
vererek türün tanımlanmasına katkı sağlanmıştır. Ülkemizde yayılış alanı çok geniş olmamasına rağmen
Avrupa ülkelerinde de yayılış gösterdiğinden endemik olmayan türün IUCN kriterlerine göre herhangi bir
kategoriye dâhil edilmesine gerek olmadığı tespit edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Cyperaceae, Cyperus, IUCN, Sistematik, Türkiye
Teşekkür: Bu çalışma Erciyes Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Komisyonu tarafından FDK-20134695 no’lu proje ile desteklenmiştir.
189
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P115
Capparis ovata L. Bitkilerinde Çiçek Morfolojisi
Özlem Özbek
Hitit Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ÇORUM
Sorumlu yazar elektronik posta: [email protected]
Giriş: Kapari 250’den fazla tür içeren büyük Capparaceae ailesinin Capparis L. cinsinin Capparis L.
seksiyonuna bağlıdır. Ülkemizde Capparis spinosa ve Capparis ovata olmak üzere iki tür ile temsil
edilmektedir. Bu iki türün beş varyetesi [C. spinosa var. spinosa, C. spinosa var. inermis Turra., C. spinosa
var. aegyptia (Lam) Boiss, and; C. ovata var. palaestina Zoh., C. ovata var. herbacea (wild) Zoh. and C.
ovata var. canescens (Coss.) Heywood] Karadeniz bölgesi hariç ülkemizin çeşitli bölgelerinde yayılım
göstermektedir. Capparaceae ailesinin çiçekleri farklı polinasyon ajanlarına karşı yüksek düzeyde evrimsel
adaptasyon yeteneğine sahiptir. Geniş Cleome ve Capparis cinslerinde arılar, sinek kuşları (Macroglossum
stellatarum) ve yarasalar polinasyon işlemine katılır. Diğer taraftan Capparis pittier’de protandry ve kendi
kendine tozlaşma olduğu rapor edilmiştir. Literatüre göre Capparis L. bitkilerinde üreme biyolojisi hakkında
yeterli düzeyde bilgi verecek bir çalışmaya rastlanılmamıştır. Bu çalışmada bir Capparis ovata L.
popülasyonuna ait bitkilerde çiçek morfolojisi ve üreme sistemi hakkında öncül bir çalışma yapılması
amaçlanmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmada Çorum Osmancık Kumbaba mevkiinde yetişen bir Capparis ovata L.
türüne ait bir popülasyondan toplanan çiçek örnekleriyle Capparis L. bitkisinin üreme biyolojisi ile ilgili
öncül bir çalışma başlatıldı. Belirtilen lokasyondan 8 bitkiden toplam 68 çiçek örnek toplandı ve morfolojik
özellikler bakımından incelendi. Bu çalışmada çiçeğe ait incelenen morfolojik özellikler şunlardır: petal eni
(PE), petal boyu (PB), sepal eni (SE), sepal boyu (PB), çiçek sapı (ÇS), stamen sayısı (SS). Ayrıca çiçekler
erkek çiçek, hermafrodit çiçek, ovaryum ve ovul durumlarına göre de incelendi.
Bulgular: Her bir bitki için yapılan ölçümler sonucu elde edilen verilerin ortalama, standart sapma ve
varyasyon katsayısı değerleri hesaplandı. En çok varyasyon aralığı gösteren özellikler PE (CV: %3,11-20,26)
ve SE (CV: %3,17-20,57) olarak gözlendi. İncelenen 68 çiçekten 25 tanesi (%36,76) hermafrodit çiçek
morfolojisi gösterirken 43 tanesi (%63,24) erkek çiçek morfolojisi gösterdi. Hermafrodit çiçeklerde ovaryum
durumuna göre hipogin çiçek modeli gözlenirken, ovul tipi olarak da kampilotrop (kıvrık) tip ovul gözlendi.
Aynı bitki üzerinde hem erkek çiçek hem de hermafrodit çiçek bulunduğundan, Capparis L. bitkilerinin
andromonoecious tipi üreme sitemine sahip olduğu tespit edildi.
Sonuç ve Tartışma: Bu öncül çalışmanın sonuçlarına göre Capparis ovata L. popülasyonuna ait çiçeklerde
yapılan morfolojik analizler çiçek morfolojik yapılarında dikkate değer oranda varyasyonun olduğunu
gösterdi. Capparis ovata L. popülasyonuna ait bitkilerde çiçek formlarında erkek çiçek oranının daha yaygın
olduğu tespit edildi. Bitkilerde kendi kendine tozlaşmayı kısıtlamak için hermafrodit çiçeklerde erkek ve dişi
üreme organların farklı zamanlarda geliştiği protandry özelliğinin Capparis L. bitkilerinde de olduğu tahmin
edilmektedir. Bu çalışmanın sonuçları Capparis L.’in üreme sistemi ile ilgili olarak literatürde bulunan tek
çalışmanın sonuçları ile uyumludur. Literatüre göre Capparis L. bitkisinin fitokimyasal özellikleri ve
vejetatif çoğaltımı ile ilgili pekçok ve moleküler yapısıyla ilgili birkaç çalışma olmasına rağmen üreme
sistemiyle ilgili yeterli düzeyde bir çalışmanın olmaması, yapılan bu öncül çalışmanın gerekliliğini ve bu
çalışmanın literatüre önemli bilgi katkısı sağlayacağını göstermektedir. Geleceğe dönük olarak da örnek
sayısı genişletilerek bu çalışma konusunun daha kapsamlı yapılması planlanmaktadır.
Anahtar kelimeler: Capparis L., çiçek morfolojisi, morfolojik varyasyon, protandry, andromonoecious
190
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P116
Oenanthe silaifolia (Apiaceae) Türü Üzerine Morfolojik, Anatomik ve
Palinolojik Bir Araştırma
Ebru Doğan Güner1, Barış Bani2, Mehtap Tekşen3
Gazi Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu, Gölbaşı, ANKARA
Kastamonu Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Kuzeykent, KASTAMONU
3
Aksaray Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, AKSARAY
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
2
Giriş:Oenanthe L. (Apiaceae) dünyada yaklaşık 35-40 kadar taksonla (tür ve tür altı seviyede), “Flora of
Turkey”de 9 taksonla (tür ve tür altı seviyede) temsil edilmektedir. 1972 yılında 4. cildin yayınlanmasından
sonra iki yeni tür ilave edilmiştir. 1998 yılında Oe. cyclocarpa Pimenov & Kljuykov tarafından
tanımlanmıştır ve “Flora of Turkey”in 11. cildine de eklenmiştir. 2007 yılında Foley ve Southam Oe.
pimpinelloides L. türünün sinonimi olan Oe. incrassans Bory. & Chaub. türünü canlandırmıştır. Bu tür
ülkemizle ilgili son çalışmalarda şüpheli tür olarak belirtilmiştir. Cins üyeleri Apiaceae familyasının tümünde
olduğu gibi ekonomik öneme sahiptir. Özellikle insan ve hayvanlar üzerinde zehir etkisi gösteren uçucu
yağlara sahiptir. Apiaceae familyasına ait cinsler üzerinde birçok araştırıcı tarafından revizyon çalışmaları
yapılmış ve bazıları devam etmektedir. Fakat Oenanthe cinsi üzerinde henüz hiçbir çalışma yapılmamıştır.
Bu cins üzerinde literatürdeki eksikliği gidermek amacıyla revizyon çalışmasına yazarlar tarafından
başlanmıştır. Bu çalışma Türkiye’de bulunan Oenanthe cinsi üzerinde yapılmış ilk ayrıntılı çalışmadır.
Yapılan revizyon çalışması esnasında toplanan türlerden biri olan Oe. silaifolia’nın morfolojik, anatomik ve
palinolojik özelliklerini ve dağılımını vermek amaçlanmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: 2014-2015 yıllarında ülke genelinde yapılan arazi çalışmalarında örnekler çiçekli
ve meyveli olarak toplanmıştır. Komşu ülke floraları ile yerli ve yabancı herbaryumlarda (ANK, E, GAZI,
HUB, ISTE, K, WU ve W) bulunan örneklerin de incelenerek türün Oe. silaifolia olduğu tespit edilmiştir.
Toplanan örnekler ve incelenen herbaryum örnekleri üzerinden türün betimi hazırlanmıştır. Çiçekli
örneklerden polenler ve meyveli örneklerden tohumlar elde edilerek Jeol JSM 6490LV markalı SEM’de
taranmış ve polen, meyve özellikleri tespit edilmiştir. Woodhause yöntemine göre hazırlanan preparatlar ile
polenlerin ölçümleri yapılmıştır. Anatomik çalışmada, toplanan örneklerin %70’lik alkol içinde saklanan
yaprak, gövde ve meyvelerinden alınan enine kesitler Sartur reaktifi ile boyanarak incelenmiştir. IUCN
tehlike kategorileri populasyon durumları da dikkate alınarak yeniden düzenlenmiştir.
Bulgular: Çalışmada Oe. silaifolia’nın detaylı betimi ve Türkiye'de yetiştiği alanlar verilmiştir. Nisan ve
Temmuz ayları arasında çiçekli ve meyveli örnekleri toplanabilen Oe. silaifolia bataklık, dere ve göl
kenarlarında 30 ile 2000 m'ler arasında yayılış göstermektedir. Türkiye, Avrupa, Kuzeybatı Afrika, Rusya,
Ermenistan, Filistin ve İran'da dağılım gösteren geniş yayılışlı bir türdür. İncelenen bütün parametreler
(morfolojik, meyve ve polen mikromorfolojisi, gövde, yaprak ve meyve anatomileri ile dağılımları) ayrıntılı
bir şekilde çalışmada ifade edilmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Çalışmada Oe. silaifolia’nın detaylı betimi, meyve ve polen mikromorfolojisi ile
yaprak, gövde ve meyve anatomik kesitleri alınarak ayrıntılı bir şekilde fotoğraflar ve mikrofotoğraflar ile
açıklanmıştır. Oe. silaifolia türünün özellikleri Apiaceae familyası içinde önemli ayrım karakterlerinden olan
morfolojik, anatomik ve polen özellikleri açısından ilk kez ortaya konularak diğer türler ile kıyaslanmıştır.
Ayrıca Oe. silaifolia’nın Türkiye ve dünya dağılımları haritalarla gösterilmiştir.
Anahtar kelimeler: Oenanthe, Türkiye, Morfoloji, Anatomi
Teşekkür: Bu çalışma, TÜBİTAK tarafından desteklenen 114Z005 nolu proje kapsamında üretilmiştir.
191
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P117
Salix acmophylla Üzerinde Anatomik, Palinolojik ve Moleküler Biyolojik
Çalışmalar
Nur Münevver Pınar¹, Aydan Acar1,Derya Şimşek¹, İlker Büyük¹, Burcu Pelin Büyük¹,
Sümer Aras¹, Kamil Coşkunçelebi², Talip Çeter³, Bedri Serdar4, Demet Cansaran Duman1
1
Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ANKARA
Karadeniz Teknik Üniversitesi Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, TRABZON
3
Kastamonu Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, KASTAMONU
4
Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi, TRABZON
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
2
Giriş: Salix acmophylla Boiss. büyük çalı ya da küçük ağaç formunda, akarsu, dere kenarlarında doğal
yayılış gösterdiği gibi sulama kanalları yakınlarında da yer almaktadır. Ülkemizde Güneydoğu Anadolu
Bölgesi’nde doğal vejetasyon gösterir. Bu araştırmada, Salix acmophylla ‘nın yaprak mikromorfolojisi ve
anatomisi, polen morfolojisi ve polen DNA’sı çalışılmıştır.
Gereçler ve yöntemler: Yaprak anatomisi Cryotome-Leica CM1520 Cryostat cihazında enine kesitler
alınarak çalışılmıştır. Yaprak mikromorfolojisi ve polen morfolojisi LM ve SEM’de ayrıntılı çalışılmıştır.
Işık mikroskobik çalışmalarda polen preparatları Wodehouse (1935) yöntemi ile hazırlanmış ve Leica EC3 ve
LEİCA DFC3 görüntüleme sistemleri ile fotoğrafları çekilmiştir. 30 polen tanesi üzerinde polar çap,
ekvatoral çap, kolpus uzunluğu ve genişliği, ekzin ve intin kalınlıkları ölçülmüştür. SEM çalışmalarında
polenler ve yapraklar stabın üzerine yerleştirilmiş ve 15nm altın palladyumla kaplanmıştır. Morfolojik
gözlemler JEOL JSM 6490LV model taramalı elektron mikroskobu ile yapılmış ve polen yaprak
mikrofotoğrafları çekilmiştir.
Bulgular: Yapraklar linear lanseolat, akut-aküminat, serrulat, izolateral (monofasiyal) ve tüylüdür. Stomalar
alt ve üst epidermiste bulunmakta (Amfistomatik yaprak) ve bekçi hücrelerine göre de Amaryllis tip stoma
görülmektedir. Üst epidermisin altındaki palizat parankiması tabakası ince çeperli, uzun, kenarları eğri,
düzensiz, 2 sıralı hücrelerarası boşlukları oldukça az; alt epidermisin üstünde bulunan palizat parankiması
düzensiz, ince çeperli, 2-3 sıralı hücrelerarası boşluğu bulunan, kenarları eğri olan hücreler halindedir. Druz
ve prizmatik kristaller bulunmaktadır. Yaprak orta damarının bulunduğu bölgede alt ve üst epidermis altında
2-3 sıra kollenkima hücreleri sıralanmıştır. İletim demetleri açık kolleteraldir. Ana damarın etrafı 1-2 sıralı
sklerenkima hücre sırası ile çevrelenmiştir. Polenler radyal simetrili, izopolar ve trikolpattır. P/E oranı 0,96
ve polen şekli oblat sferoidaldir. Ornamentasyon supraretikülattır. Kolpus uzun, kenarları belirgin, membranı
granülattır. Polen DNA’sı SSR analizi ile çalışılmış ve lokuslardaki allel sayıları belirlenmiştir.
Sonuç ve tartışma: S.acmophylla türü, projede yer alan diğer türlerin (S. alba, S. amplexicaulis, S.
babylonica, S. caprea, S. cinerea, S. excelsa, S. fragilis, S.pseudomedemii) yaprak anatomileri ve yaprak
mikromorfolojileri ile benzerlik göstermektedir. Polen morfolojik açıdan diğer taksonlara benzer olarak polen
şekli prolat sferoidaldir.
Anahtar kelimeler: Salix acmophylla, Salicaceae, anatomi, morfoloji, palinoloji
Teşekkür: Bu çalışma, Ankara Üniversitesi 13B4240010 nolu BAP tarafından desteklenen projenin bir
parçasıdır.
192
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P118
Cota (Asteraceae) Cinsine Ait Endemik Taksonların Tohum Morfolojisi
Mehmet Ufuk Özbek, Funda Özbek, Mecit Vural
Gazi Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Teknikokullar, ANKARA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş Asteraceae familyasına ait olan Cota J. Gay cinsi dünyada 49 tür ve 63 takson ile temsil edilmektedir.
Bu türler Avrupa, Güneybatı Asya ve Kuzey Afrika’da yayılış göstermektedir. Cota cinsi Türkiye Florasında
22 takson ile temsil edilmektedir ve bu taksonlardan 9’u endemiktir. Bu cinse ait taksonların çevre
ülkelerdeki yayılışlarına baktığımızda İran ve Rusya’da lokalize olduklarını ve bu duruma paralel olarak da
endemizm oranının bu ülkelerde daha fazla olduğu görülmektedir. Asteraceae familyasındaki türler üzerinde
yapılan aken morfolojisi çalışmalarında araştırıcılar, akenin rengi, şekli, boyutu, yüzey ornamentasyonu,
damar sayısı ve pappus yapısının türler arasında ayırıcı karakterler olarak kullanılabileceğini belirtmişlerdir.
Bu çalışmada, Cota cinsine ait ülkemizin değişik bölgelerinden toplanan 9 endemik türün aken morfolojisi
ışık ve taramalı elektron mikroskobuyla incelenerek belirlenmesi ve cinsin sistematiğine meyve morfolojisi
yönünden katkıda bulunulması amaçlanmıştır.
Gereçler ve Yöntemler Aken morfolojisi stereomikroskop ve taramalı elektron mikroskobu (SEM) ile
incelemiştir. Aken makromorfolojisi, her bir taksona ait en az 20 örnek üzerinde stereomikroskopta
incelenmiş, fotoğrafları çekilerek ölçümleri yapılmış ve detaylı tanımları verilmiştir. Aken mikromorfolojisi
için ise, olgun akenler üzerinde çift taraflı yapıştırıcı bant bulunan staplara yerleştirilmiştir. Staplar akenlerin
iletken duruma geçebilmesi ve elektron mikroskobu ekranında görüntü verebilmesi için altınla kaplanmıştır.
Hazırlanan örneklerin ayrıntılı yüzey ornamentasyonları Gazi Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji
Bölümü’nde bulunan JEOL JSM 6060 model Taramalı Elektron Mikroskobunda (SEM) incelenmiş ve
mikrofotoğrafları çekilmiştir.
Bulgular Cota cinsine ait 9 endemik taksonun (C. virescens (Bornm.) U.Özbek & Vural, C. melanoloma
(Trautv.) Holub. subsp. trapezuntica (Grierson) Oberp. & Greuter, C. antitaurica (Grierson) Holub, C.
oxylepis Boiss., C. fulvida (Grierson) Holub, C. hamzaoglui U.Özbek & Vural, C. pestalozzae Boiss., C.
halophila (Boiss. & Balansa) Oberp. & Greuter, C. dipsacea (Bornm.) Oberp. & Greuter) aken morfolojisi
stereomikroskop ve taramalı elektron mikroskobuyla çalışılmış ve ayrıntılı tanımları verilmiştir. Akenlerin
eni 0.35-1.21 mm, boyu ise 1.33-3.5 mm arasında değişmektedir. Aken şekli oblong, obovoid-obkonikal ve
obpiramidal; rengi kahverengi, sarımsı-açık kahverengi, açık kahverengi-beyaz, koyu kahverengi-siyah,
morumsu-kahverengi veya mordur. Korona eni 0.35-1.7 mm, boyu 0.08-0.85 mm’dir. Akenlerin yüzey
ornamentasyonun ise retikülat-striat, retikülat-rugulat veya sadece rugulat tipte olduğu gözlenmiştir.
Sonuç ve Tartışma Yapılan bu çalışmayla incelenen endemik türlerin akenlerinin boyutu, rengi, şekli,
korona boyu ile yüzey ornamentasyonu gibi morfolojik özelliklerin cinsin sistematiğine katkı sağladığı
saptanmıştır. Cota cinsinde yer alan diğer taksonlar üzerinde devam eden çalışmalarımızla aken
morfolojisinin taksonlar arasında önemli farklılıklar göstereceği ve böylece morfolojik ayrımı zor olan
türlerin taksonomik problemlerinin çözümüne katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
Anahtar Kelimeler Cota, Endemik, Aken, Morfoloji
Teşekkür Bu çalışma TÜBİTAK tarafından desteklenmiştir (Proje No: 105T353).
193
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P119
Bazı Süs Bitkilerinin Polen Morfolojisi
Feruzan Dane, Hazal Sezginer
Trakya Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, EDİRNE
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Bu çalışmada, Edirne ili çiçekçilerinde ve evlerde yetiştirilen Gesneriaceae familyasına ait süs bitkisi
olan Saintpaulia ionantha Wendl. (Afrika menekşesi), Sinningia speciosa Benth. (Bulgar menekşesi) ve
Cyrtandra lessoniana Gaudich bitkilerinin palinolojik özellikleri araştırılmıştır. Gesneriaceae familyasına ait
bitkiler çok yıllık rizomlu bitkilerdir. Eski ve yeni dünyanın tropik ve subtropik bölgelerinde yayılış gösteren
150 cins ve 3500 tür içerirler. Doğal yayılış alanları sınırlarını aşarak Avrupa:Balkanlar, Asya:Çin ve
Avustralya’ya kadar uzanırlar. Stamenler 4 veya 2 nadiren 5 dir. Genellikle 1 veya 3 staminod içerirler. Bu
türlerle ilgili Türkiye’de yapılmış palinolojik çalışmaya rastlanmamıştır.
Gereçler Ve Yöntemler: Araştırma materyali olarak Saintpaulia ionantha Wendl. (Afrika menekşesi),
Sinningia speciosa Benth. (Gloxinia) (Bulgar menekşesi) ve (Cyrtandra J.R. Forst. & G. Forst.) Cyrtandra
lessoniana Gaudich bitkilerinine ait örnekler çiçekçilerden sağlanmıştır. Polenler çiçek açma dönemlerinde
pens yardımıyla kağıt zarflara alınmıştır. Palinolojik çalışmalarda Wodehouse metodu ile hazırlanan
preperatlar bazik fuksinli gliserin - jelatin metodu daimi hale getirilerek ışık mikroskobunda incelendi ve
mikrofotoğrafları alındı. Ayrıca polenlerin fertilitesini incelemek için polenler laktofenol anilin mavisi ile
boyandı. Polenlerin polar eksen, ekvatoral eksen uzunlukları, ekzin kalınlıkları ölçüldü ve skulptür, strüktür
ve apertür özellikleri bakımından incelendi ve mikrofotoğrafları çekildi. Polenlerin tanımlanmasında
Erdtman’ın terminolojisi kullanıldı.
Bulgular: Çalışılmış 3 taksonda da polen taneleri küçük boyutta, isopolar, Saintpaulia ionantha’da “3zonocolpate” diğerlerinde “3-zonocolporate” tipte ve skulptur bütün türlerde “reticulate/foveolo-reticulate”
ornamentasyonludur. Ornementasyon Saintpaulia ionantha da “heterobrochate” olduğu halde diğer türlerde
“homobrochate” tiptedir. Ekvatordan görünüşleri genellikle “spheroidal”, “oblat-sferoidal”, polar
görünüşünde ise dairesel veya köşelidir. Ortalama polen çapları: 14,6-30 mikrometre (= E). İntin ince ve
ekzin intinden daha kalındır. Kolpuslar geniş ve uzun porların sınırları çoğu kez belirgin değildir. Türler
arasında polen boyutları ve sterilite oranları bakımından bazı farklılıklar vardır. Saintpaulia ionantha’ da
polenler fertil, diğer iki türde steril polen gözlendi. Steril, fertil polen sayımı sonunda en fazla steril polen
içeren türün Cyrtandra lessoniana olduğu tespit edilmiştir.
Sonuç Ve Tartışma: Saksıda yetiştirilen süs bitkilerinde yapılan bu çalışma ile onların polenlerinin
morfolojik özellikleri saptanmıştır. Bulgularımız uzak doğu ülkelerinde yapılan diğer Gesneriaceae
familyasına ait cinslerin türleri üzerindeki çalışmaların bulgularıyla genellikle benzerlik göstermektedir. Bu
çalışma Gesneriaceae familyasının taksonomik problemlerine fayda sağlayacağı gibi çalışılan süs bitkilerinin
anter kültürü ile üretilebilmesi açısından da faydalı bir çalışmadır. Çiçekçilik, seracılık ve park bahçe
düzenlemelerinde çalışanlara fayda sağlayacaktır.
Anahtar Kelimeler: Cyrtandra lessoniana, Gesneriaceae, Işık mikroskobu, Saintpaulia ionantha, Sinningia
speciosa, Polen morfolojisi, Trakya.
194
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P120
Scrophularia amana Lall Türünün Polen ve Tohum Morfolojisi
Funda Özbek1, Murat Ekici1, Nur Münevver Pınar2, Mehmet Erkan Uzunhisarcıklı1
1
Gazi Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Teknikokullar ANKARA
Ankara Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Tandoğan, ANKARA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
2
Giriş: Scrophularia L. (Scrophulariaceae) çiçekli bitkilerin takson sayısı bakımından en önemli cinslerinden
biridir. Dünyada yaklaşık 300, ülkemizde ise 78 taksonla temsil edilmektedir. Toplam endemik takson sayısı
38 olup endemizm oranı ise yaklaşık % 48’dir. Scrophulariaceae familyasına ait çeşitli cinslerde yapılan
palinolojik ve tohum morfolojisi çalışmalarının sonucunda araştırıcılar, polen boyutu, şekli, apertür tipi,
kolpus genişliği, şekli ve membran yüzeyi ile ekzin kalınlığı, tabakaları ve ornamentasyonu; tohumun genel
şekli, boyutu, epidermal hücrelerinin şekli, boyutu ve bu hücrelerin lateral duvarları üzerindeki veziküllerin,
oyukların veya sırtların derinliği ve yoğunluğu ile yüzey ornamentasyonu gibi karakterlerin taksonları
birbirinden ayırmada kullanılabileceğini belirtmişlerdir. Bu çalışmada, endemik S. amana Lall türünün polen
ve tohum morfolojisinin ışık ve taramalı elektron mikroskobuyla incelenerek, bu özelliklerin ortaya
konulması ve cinsin taksonomik problemlerinin çözümlenmesinde polen ve tohum morfolojisi yönünden
katkıda bulunulması amaçlanmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: İncelenen türün polen ve tohum morfolojisi, ışık mikroskobu (LM) ve taramalı
elektron mikroskobu (SEM) ile incelenmiştir. Herbaryum materyalinden Wodehouse metoduna göre yapılan
polen preparatları ışık mikroskobunda, olgun tohumlar ise stereomikroskopta incelenerek ölçümleri yapılmış
ve mikrofotoğrafları çekilmiştir. Polen ve tohumların ayrıntılı yüzey ornamentasyonu ise SEM’de çalışılmış
ve mikrofotoğrafları çekilmiştir. Işık ve taramalı elektron mikroskobu sonuçları değerlendirilerek türün polen
ve tohum özellikleri ayrıntılı olarak verilmiştir.
Bulgular: S. amana türüne ait polenler izopolar, radyal simetrili, % 96 trikolporat ve % 4 sinkolporattır.
Polar eksen (P) 26,46 ± 1,26 µm, ekvatoral eksen (E) 26,64 ± 1,55 µm, P/E oranı ise 0,99 ± 0,05 ve polen
şekli sferoidal. Ekzin subtektat, 1,005 ± 0,09 µm kalınlıkta ve ektekzin endekzinden daha kalın;
ornamentasyon polar ve ekvatoral bölgede mikroretikülattır. Tohumlar 0.63 ± 0.03 x 1.17 ± 0.07 mm
boyutunda, koyu kahverengi renkte; oblong, obovoid veya elipsoid şeklindedir. Yüzey ornamentasyonu
retikulat-alveolattır. Bu ornamentasyon tipinde antiklinal hücreler dikdörtgen şeklinde ve bu hücrelerin
köşelerinde veziküller bulunmaktadır. Periklinal hücreler ise belirgin bir şekilde rugoz bir formasyona
sahiptir. Yüzeyde bulunan oyuklar ise tohumlara alveolat yapısını kazandırmaktadır. Bu oyuklar derin;
oblong, linear veya orbikular şeklindedir.
Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma ile S. amana türünün polen ve tohum morfolojisi özellikleri ilk defa ortaya
konmuştur. S. amana türünde yapılan bu çalışma ve Scrophularia cinsine ait diğer türler üzerinde devam
eden çalışmalarımızla taksonların polen ve tohum morfolojisi özellikleri belirlenecektir. Tespit edilen bu
özellikler ise taksonların birbirinden ayrımında ve sistematik problemlerin çözümünde morfolojik
karakterlere katkı sağlayacaktır.
Anahtar Kelimeler: Scrophularia, Polen, Tohum, Morfoloji, Scrophulariaceae
Teşekkür: Bu çalışma TÜBİTAK tarafından desteklenmiştir (Proje No:112T140).
195
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P121
Astragalus akmanii Türünün Polen ve Tohum Morfolojisi
Murat Ekici, Funda Özbek
Gazi Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Teknikokullar, ANKARA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Leguminosae familyasının bir üyesi olan Astragalus L., 10 alt cins, yaklaşık 150 seksiyon ve 2500 tür
ile dünyada en çok taksona sahip olan bir cinstir. Astragalus türlerinin gen merkezi Avrasya’dır. Yurdumuz
tür sayısı açısından dünyada en zengin 3. ülkedir. Türkiye’de 63 seksiyon ve yaklaşık 463 takson ile temsil
edilmektedir. Endemizm oranı sıralamasında ise 4. sırada yer almaktadır. Bu cinsin diğer seksiyonları
üzerinde yapılan polen ve tohum morfolojisi çalışmalarında araştırıcılar polenlerin tipi, şekli ve
ornamentasyonu ile tohum yüzeyinin türlerin birbirinden ayrımında kullanılabilecek önemli karakterler
olduğunu belirtmişlerdir. Bu çalışmada, Astragalus cinsinin Hypoglottidei DC. seksiyonu içinde yer alan
endemik Astragalus akmanii Aytaç & H.Duman türünün polen ve tohum morfolojisinin ışık ve taramalı
elektron mikroskobuyla incelenerek, bu özelliklerinin ortaya konulması ve cinsin taksonomik problemlerinin
çözümlenmesine katkıda bulunulması amaçlanmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: İncelenen türün polen ve tohum morfolojisi, ışık mikroskobu (LM) ve taramalı
elektron mikroskobu (SEM) ile incelenmiştir. Palinolojik çalışmalarda LM için, herbaryum materyali haline
getirilen örneklerden Wodehouse metoduna göre yapılan polen preparatları hazırlanmış ve ışık
mikroskobunda incelenerek ölçümleri alınmıştır. Tohum makromorfolojisi için, olgun tohumlar
stereomikroskopta incelenerek ölçümleri yapılmıştır. Polen ve tohumların ayrıntılı yüzey ornamentasyonu ise
SEM’de çalışılmış ve mikrofotoğrafları çekilmiştir. Işık ve taramalı elektron mikroskobu sonuçları birlikte
değerlendirilerek türün polen ve tohum özellikleri ayrıntılı olarak verilmiştir.
Bulgular: Astragalus akmanii türüne ait polenler izopolar, radyal simetrili ve trikolporattır. Polar eksen (P)
34.5 ± 1,19 µm, ekvatoral eksen (E) 29.38 ± 1,04 µm, P/E 1.17 ve polen şekli subprolattır. Ekzin 1 µm, tektat
ve ekzin ornamentasyonu faveolat-retikulattır. Tohumlar reniform ve yanlardan basıktır. Hilum, mikropil ve
rafe ventralde yer alır. Tohumların kutup ekseni (P) 2.59 ± 0.38, ekvatoral çapı 3.25 ± 0.34 ve şekli
suboblattır (P/E = 0.79). Yüzey ornamentasyonunun ise rugulat-retikulat tipte olduğu gözlenmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma ile endemik olan A. akmanii türünün polen ve tohum morfolojisi özellikleri
ilk kez incelenmiştir. Elde edilen veriler Astragalus cinsine ait diğer taksonlar üzerinde yapılacak olan
çalışmalara ışık tutacak, polen ve tohum özellikleri taksonların birbirinden ayrımında sistematik karakterlere
ek olarak katkı sağlayacaktır.
Anahtar Kelimeler: Astragalus, Hypoglottidei, Polen, Tohum
Teşekkür: Bu çalışma TÜBİTAK tarafından desteklenmiştir (Proje No: 106T284).
196
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P122
Trakya’da Bulunan Paeonia L. Türleri Üzerinde Morfolojik ve
Palinolojik Araştırmalar
Sevil Tütüncü Konyar, Feruzan Dane, Asude Soykan Kırbaş
Trakya Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, EDİRNE
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Bu çalışmada, Paeoniacea familyasının bir üyesi olan Paeonia L. cinsine ait P. tenuifolia L., P.
peregrina Miller, and P. mascula (L.) Miller türlerinin palinolojik özellikleri araştırılmıştır. Paeoiaceae
familyasının tek cinsi olan ve 3 alt cinste incelenen Paeonia cinsinin kuzey yarım kürede yayılış gösteren 42
türü vardır. Türkiye’de 7, Trakya’da ise 2 türü kayıtlıdır. Paeonia cinsinin taksonomisi henüz ayrıntılarıyla
açıklanmamıştır. Polenlerin şekli, apertür biçimleri, ekzin yapısı ve ornamentasyonları gibi palinojik
özellikler aynı zamanda çok önemli taksonomik özelliklerdir. Dolayısıyla, bu çalışmada Paeonia L. cinsine
ait üç bitkinin polen şekilleri, apertür biçimleri, strüktür ve ornamentasyon gibi taksonomik açıdan önemli
olan palinolojik özellikleri incelenerek bu cinse taksonomik veri sağlanması hedeflenmiştir.
Gereçler Ve Yöntemler: Bu araştırmada, araştırma materyali olarak kullanılan Paeonia cinsine ait örnekler,
Trakya Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Herbaryumu’ndan (EDTU) temin edilmiştir.
Palinolojik çalışmalarda Wodehouse metodu ile hazırlanan preparatlar bazik fuksinli gliserin - jelatin metodu
ile renklendirilip, daimi hale getirilerek, ışık mikroskobunda skulptür, strüktür ve apertür özellikleri gibi
morfolojik özellikleri bakımdan incelendi. Ayrıca polar ve ekvatoral eksen uzunlukları, ekzin kalınlıkları
ölçüldü ve Olympus fotomikroskop ile mikrofotoğrafları çekildi. Polen fertilitesini incelemek için polenler
laktofenol anilin mavisi ile boyandı. Polenlerin tanımlanmasında Erdtman’ın terminolojisi kullanıldı.
Bulgular: P. tenuifolia ve P. mascula’ nın polen şekilleri sferoidal, P. peregrina’ nın oblat-sferoidal olduğu
tespit edilmiştir. Kolpuslar ince ve uzun porların sınırları çoğu kez belirgin değildir. Üç türünde skulpturu
retikulat, strüktürü tektat olarak tespit edilmiştir. Bütün türlerde polen sterilitesi yüksektir. Türler arasında
polen boyutları ve sterilite oranları bakımından bazı farklılıklar vardır. Steril, fertil polen sayımı sonunda en
fazla steril polen içeren türün P. mascula olduğu tespit edilmiştir.
Sonuç Ve Tartışma: İncelen türlerin Polen morfolojisi bulgularımız uzak doğu ülkelerinde yapılan diğer
Paeonia türleri üzerindeki çalışmaların bulgularıyla karşılaştırıldığında polen büyüklüğü dışındaki bulgular,
bu çalışmanın bulgularıyla benzerlik göstermektedir.
Anahtar Kelimeler: Paeoniaceae, Paeonia, Polen morfolojisi, Trakya, Işık mikroskobu
197
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P123
Ardahan Bölgesinde Bal Arıları Tarafından Nektar ve Polen Kaynağı
Olarak Kullanılan Bitki Taksonlarının Karşılaştırılması
Deniz Canlı1, Fatma Güzel2, Kadriye Sorkun3
Türkiye Arı Yetiştiricileri Merkez Birliği, Izmir-2 Cd. 42/7, 06420 ANKARA
2
Milli Eğitim Bakanlığı, Fen Bilimleri Öğretmeni, SİVAS
3
Hacettepe Üniversitesi Arı ve Arı Ürünleri Merkez Müdürü ANKARA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
Giriş: Bu çalışma ile arıcılık potansiyeli yüksek olan Ardahan Bölgesinde, bal arıları tarafından nektar
kaynağı olarak kullanılan bitkiler ile polen kaynağı olarak kullanılan bitkilerin karşılaştırılması
amaçlanmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Türkiye'nin Doğu Anadolu Bölgesi ile Karadeniz sınırında Kafkaslar üzerinde
kurulmuş olan Ardahan il merkezi ve ilçelerinden, 2010-2011 yıllarında, Ardahan İli Arı Yetiştiricileri
Birliğine kayıtlı 304 arıcı listesine göre yapılan istatistiksel çalışmalar sonucunda arılıklardan toplanan 76
adet bal örneği ile yapılan çalışma ile aynı yılların Mayıs ve Eylül ayları arasında Ardahan ilinin 6 ayrı
ilçesinden (Ardahan Merkez, Göle, Damal, Hanak, Çıldır, Posof) toplanan polen örneklerinin mikroskobik
analizleri karşılaştırılmıştır. Bal örneklerinin analizi melitopalinolojik yöntemle, polen örneklerinin analizi
ise Wodehouse yöntemi ile yapılmıştır.
Bulgular: Polen örneklerinden yapılan mikroskobik analizler, Ardahan genelinde teşhis edilen taksonların
büyük bir kısmının Fabaceae (%37,05) familyasında yer aldığını göstermiştir. Fabaceae familyasından sonra
en çok Cistaceae (%15,79), Rosaceae (%10,96), Asteraceae (%9,13), Dipsacaceae (%6,03), Boraginaceae
(%3,56) ve Brassicaceae (%3,40) familyalarına ait taksonların polenlerine rastlanmıştır.
Bal örnekleriyle yapılan melitopalinolojik analizlerde balların nektar kaynağı olan bitki familyaları tespit
edilmiş olup Ardahan yöresine ait ballarda yapılan polen teşhisinde tüm ilçelerde Boraginaceae ve Fabaceae
familyalarına ait polenler dominant oranlarda bulunmuştur. Boraginaceae familyasına ait bitki taksonlarından
Echium spp. ve Myosotis spp. polenleri en yoğun oranlarda bulunan taksonlardır.
Sonuç ve Tartışma: Bu iki çalışma karşılaştırıldığında ballarda bulunan polenlerin ait oldukları familyalar
ile arının topladığı polenlerin ait oldukları familyaların genel olarak tutarlılık gösterdiği görülmüştür. Ancak
Boraginaceae familyası taksonlarının nektar toplanması yönünden ikinci sırada yer alırken polen toplanması
yönünde daha arka sıralarda kaldığı görülmektedir. Myosotis spp. polenleri bal örneklerinde en yoğun
oranlarda rastlanan taksonlardan biriyken, polen toplanan örneklerde hiç rastlanmamıştır. Dipsacaceae ve
Brassicaceae familyaları ise nektar verimliliği bakımından önemsizken, polen verimliliği için oldukça değerli
bulunmuştur.
Anahtar kelimeler: Polen, Bal, Palinoloji, Melitopalinoloji, Bal arısı florası
198
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P124
Acantholimon Boiss. (Plumbaginaceae) Cinsine Ait 5 Endemik Türün
Çiçek Mikromorfolojik Özellikleri
Feyza Candan1, Musa Doğan2
Celal Bayar Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Muradiye, MANİSA
Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyolojik Bilimler Bölümü, ANKARA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
2
Giriş: Acantholimon Boiss. cinsi ilk kez ‘Flora Orientalis’ isimli eserde Boissier (1864) tarafından
tanımlanmıştır. Bu çalışmadan sonra dünyada ve Türkiye’ de yayılış gösteren Acantholimon Boiss. taksonları
üzerine geniş kapsamlı bazı araştırmalar daha yapılmıştır. Bu çalışmada ise Acantholimon Boiss. cinsine ait 5
endemik tür (A. hoshapicum Dogan&Akaydın, A. bashkaleicum Dogan&Akaydın, A. artosense
Dogan&Akaydın, A. parviflorum (Bokhari) Akaydın&Dogan, A. multiflorum (Bokhari) Dogan&Akaydın)
sistematik önemi olan kaliks, kaliks tüp ve brakte mikmorfolojik özellikleri açısından karşılaştırmalı olarak
incelenmiştir.
Gereçler ve Yöntemler: İnceleme kapsamında yer alan 5 endemik Acantholimon türünün (A. hoshapicum,
A. bashkaleicum, A. artosense, A. parviflorum, A. multiflorum) çiçek kısımlarının yüzey
mikromorfolojilerinin belirlenmesi için ilgili kısımlara ilişkin örnekler öncelikle 10 nm kalınlığında altınpaladyum ile kaplanmıştır. Sonraki aşamada taksonların kaliks, kaliks tüp ve brakte yüzey skulptürüne ait
mikromorfolojik özellikleri belirlemek amacı ile taramalı elektron mikroskobu (SEM) kullanılarak farklı
büyütmelerde fotoğrafları çekilmiştir. Bu özelliklere ilişkin terminolojik bilgiler Barthlott (1984),
Stearn(1992) ve Bojˇnanský& Fargašová (2007)’ ya göre belirlenmiştir.
Bulgular:Araştırma konusu kapsamında incelenen Acantholimon cinsine ait 5 endemik tür olan A.
hoshapicum, A. bashkaleicum, A. artosense, A. parviflorum, A. multiflorum taksonlarının kalix ve brakte
örneklerinin yüzey strüktürel özellikleri taramalı elektron mikroskopu ile farklı büyütmelerde çekilen
fotoğrafların kullanılması ile karşılaştırmalı ve evrimsel açılardan ele alınarak detaylı bir şekilde
incelenmiştir. Özellikle taksonlar; kaliks, kaliks tüpü ve dış brakte hücresel yapı ve diziliş ve bu kısımların
tüylü olup olmaması, tüylü ise tüylülük durumu gibi karakterlere göre birbirlerinden ayrılmıştır.
Sonuç ve Tartışma: Acantholimon cinsinde yer alan ve çalışma konusunu oluşturan 5 endemik türün; kaliks
ve brakteleri açısından belirlenen mikromorfolojik özellikleri açısından birbirlerinden dikkate değer
karakteristik özellikler ile ayrıldığı gözlenmiştir. Sonuç olarak; bu karakterlerin cinsin taksonomisinde
kullanılabilecek derecede değerli ve ayırt edici özellikte olduğu belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler:Acantholimon Boiss., mikromorfoloji
199
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P125
Geraniaceae Familyasından 3 Türün Merikarp Mikromorfolojisi
Ahmet Kahraman1, Tural Javadzade2, Musa Doğan2
Uşak Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, UŞAK
Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyolojik Bilimler Bölümü, ANKARA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
2
Giriş:Geraniaceae familyası ülkemizde Geranium, Erodium ve Pelargonium cinslerinden oluşur.
Geraniaceae familyasına ait türlerinin birçoğu tıbbi ve ekonomik öneme sahip olup, Geranium, Erodium ve
Pelargonium türleri antioksidan, antiviral, antibakteriyel, antifungal, antihepatotoksik, antidiyareik ve antiinflamatuvar etkiler gösterirler. Son yıllarda yapılan sistematik çalışmalarda tohum mikromorfolojisi
karakterleri yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Merikarp mikromorfolojisi özellikleri türlerin ayrımında
Geraniaceae familyasına ait taksonlarının merikarp mikromorfolojisi üzerine çok az sayıda çalışma
bulunmaktadır. Bu nedenle, ülkemizde doğal olarak yayılış gösteren G. rotundifolium, G. dissectum ve E.
birandianum (lokal endemik) türlerinin merikarp mikromorfolojileri ilk kez detaylı olarak çalışıldı. Bunun
yanısıra elde edilen sonuçların incelenen türlerin sistematik açıdan ayrımlarındaki önemi değerlendirildi.
Gereçler ve Yöntemler:G. rotundifolium, G. dissectum ve E. birandianum trülerinin merikarp
mikromorfolojilerinin tespit edilebilmesi için 10-15 adet olgun merikarp stereo mikroskopta incelendikten
sonra karbon banta yapıştırılmış aliminyum stabların üzerine düşürüldü ve altınla kaplandı. Sonraki aşamada
merikarpların SEM görüntüleri elde edildi. SEM çalışmalarında merikarpların genel şeklini gösteren
resimlerle beraber yüzey ornamentasyonunu açıkça gösteren yüksek büyütmeli görüntüler alındı. Bu
mikromorfolojik özelliklere dayalı olarak türlerin birbirinden ayırt edilmesinin mümkün olabileceği sonucuna
varılmıştır.
Bulgular: İncelenen taksonların merikarp boyları önemli değişiklik göstemektedir. Merikarpların rengi
kahverengi veya siyahtır. Dış yüzeyleri tüysüz veya örtü tüyleriyle ile kaplıdır. Dış yüzeylerindeki
ornamentasyon retikülat-foveat ve biretikülattır.
Sonuç ve Tartışma: Elde edilen sonuçlara göre, G. rotundifolium’un merikarpları retikülat-foveattır. Dış
yüzeylerinde çok hücreli ve uç kısımları eğik olan örtü tüyleri vardır. G. dissectum ve E. birandianum
merikarpları biretikülat ve tüysüzdür. Ancak, G. dissectum’un ekzokarp hücrelerinin lümeleri daha geniş ve
daha ince duvarlıdır. Geraniaceae familyasına ait türlerin merikarplarının özellikleri üzerine bazı araştırmalar
olmalarına rağmen bunlar genellikle merikarpların makromorfolojik özellikleri üzerinedir. Bu çalışmada elde
edilen sonuçlar, merikarp mikromorfolojisi özelliklerinin türlerin ayrımında kullanılabileceğini göstermiştir.
Anahtar Kelimeler: Geraniaceae, Merikarp, Mikromorfoloji, Turkey.
Teşekkür: : Bu çalışma TÜBİTAK tarafından 113Z099 nolu proje kapsamında desteklenmiştir.
200
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P126
Senecio vulgaris subsp. vulgaris (Asteraceae : Senecio)’de Gövde ve
Yaprak Anatomisi
Hatice Nurhan Büyükkartal1, Hatice Çölgeçen2
Ümit Budak3, Nur Münevver Pınar1
1
Ankara Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 06100, Tandogan, ANKARA
Bülent Ecevit Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ZONGULDAK
3
Bozok Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, YOZGAT
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
2
Giriş: Senecio cinsi Türkiye Florası’nda 50 takson ile temsil edilmektedir (41 tür, 3 alttür ve 6 varyete). 50
taksonun 20’si Türkiye için endemiktir ve endemizm oranı % 40’dır. Türkiye’de bulunan Senecio cinsinin
Obaejacae seksiyonuna ait taksonlarından Senecio vulgaris subsp. vulgaris’ de morfolojik, anatomik ve
histolojik farklılıklar ortaya çıkartılarak cinsin taksonomik problemlerinin çözümlenmesine katkıda
bulunmak amaçlanmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Türkiye’de bulunan Senecio cinsinin Obaejacae seksiyonuna ait türlerden
Senecio vulgaris L. subsp. vulgaris’ de gövde ve yaprak anatomisi ışık mikroskobu ile incelenmiştir.
Bulgular: Senecio vulgaris subsp. vulgaris’ de yapraklar amfistomatik, stomalar amaryllis tipte ve komşu
hücrelerinin durumuna göre anomositiktir. Yapraklar bifasiyal (dorsiventral) tip yaprak özelliğindedir. Genç
gövdelerde epidermisde stoma gözlenmiştir. Epidermadan sonra birkaç sıra kollenkima hücresi yer alır.
Korteks parankimatiktir. İletim demetleri açık-kolleteral tiptedir.
Sonuç ve Tartışma: Senecio cinsine ait taksonlarda yaprak ve gövde yapısı ışık mikroskobu ile incelenip
morfolojik ve anatomik farklılıklar ortaya çıkartılarak cinsin taksonomik ve filogenetik açıdan
değerlendirilmesine katkıda bulunulacaktır. Türkiye Florası’nda cins içinde verilen 30’dan fazla sinonim ve
15’den fazla ilgili taksonun durumu yeniden değerlendirilecektir.
Anahtar Kelimeler: Asteraceae, Senecio, gövde ve yaprak anatomisi.
Teşekkür: Bu çalışma TÜBİTAK tarafından desteklenmiştir (Proje No: 107T510).
201
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P127
Marrubium astracanicum ssp. macrodon (Lamiaceae)’da Kök, Gövde ve
Yaprak Anatomisi
Hatice Nurhan Büyükkartal1, Hatice Çölgeçen2, Gençay Akgül3
Ankara Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Tandoğan, ANKARA
Bülent Ecevit Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ZONGULDAK
3
Nevşehir Hacı Bektaş Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, NEVŞEHİR
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
2
Giriş: Bu çalışmada Marrubium L. (Lamiaceae) cinsine ait olan Marrubium astracanicum Jacq. ssp.
macrodon (Bornm.) P.H. Davis taksonunda gövde ve yaprağın anatomik yapısı incelenerek cinsin
taksonomik problemlerinin çözümüne katkıda bulunmak amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem: Bitki örnekleri Sultandağları, Akşehir (B3 Konya) bölgesindeki doğal alanlarında çiçekli
durumdayken, toprak üstü kısımları alınıp, % 70’lik alkolde saklanmıştır. Yaprak ve gövde örnekleri Epon
812 içine yerleştirilmiş ve yarı ince kesitler toluidin blue, ince kesitler ise, uranil asetat ve kurşun sitrat ile
boyandıktan sonra JEOL CX-100 Transmission Elektron Mikroskopu (TEM) ile incelenmiştir.
Bulgular: Marrubium astracanicum Jacq. ssp. macrodon (Bornm.) P.H. Davis’de Köklerden alınan enine
kesitlerde sekonder kök yapısı gözlenmiştir. Yapraklar bifasiyal (dorsiventral) dir. Mezofil palizat ve sünger
parankiması şeklinde farklılaşmıştır. Küçük demetler kolleteral tiptedir. Yaprak amfistomatikdir. Stoma
komşu hücrelerine göre anomositik tiptir. Yaprağın alt ve üst yüzeylerinde örtü ve salgı tüyleri mevcuttur.
Gövde kalın bir kutikulaya sahip tek sıra epidermis ile çevrilidir. Gövde de epidermis altında 2-3 sıra
lamellar kollenkima bulunmaktadır. Ksilem merkeze, floem epidermise doğru yer almaktadır. Gövde enine
kesitlerinde epidermisde stomalara da rastlanmıştır.
Sonuç ve Tartışma: Marrubium cinsine ait olan M. astracanicum Jacq. ssp. macrodon (Bornm.) P.H. Davis
türünde yapılan bu çalışma ileride diğer türleri de kapsayacak şekilde genişletildiğinde taksonların akrabalık
düzeylerinin belirlenmesinde önemli bir veri oluşturacaktır.
Anahtar Kelimeler: Lamiaceae, Marrubium astracanicum, gövde ve yaprak anatomisi.
202
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P128
Endemik Bornmuellera kiyakii (Brassicaceae) Türü Üzerine Anatomik ve
Palinolojik Bir Araştırma
Burcu Gönen, Hüseyin Dural, Burcu Yılmaz Çıtak
Selçuk Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, Selçuklu, KONYA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Bornmuellera cinsi Türkiye’de 5 türle temsil edilmektedir ve bu türlerin hepsi endemiktir. Bu
çalışmada B. kiyakii türünün anatomik ve palinolojik özellikleri belirlenmiştir. Araştırma neticesinde,
Bornmuellera kiyakii Aytaç & Aksoy türünün anatomik ve palinolojik özellikleri ortaya konarak ve bu
özelliklerin sistematiğe olan katkısı tartışılmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Çalışmamıza ait materyal Konya, Derebucak, Çamlık mevkiinden toplanmıştır.
Anatomik çalışmalar için %70’lik alkol içerisine alınan bitkinin kök, gövde ve yaprak enine kesitlerinin elde
edilmesi için parafin metodu uygulanmıştır. Parafin metodundan sonuç alınamayan bitki organlarından jilet
yardımı ile kesitler alınmıştır. Parafin kesitleri safranin-fast green ikili boyama yöntemi, el kesitleri ise
floroglisin-HCl ile boyanmış ve daimi preparat haline getirilmiştir. Yaprağın alt ve üst yüzeylerinden de
kesitler alınmıştır. Tüm kesitler, ışık mikroskobunda takılı Canon EOS 450D marka fotoğraf makinası ile
fotoğraflanmıştır. Palinolojik araştırmalar için ise Wodehouse yöntemine göre hazırlanan preparatlar ışık ve
taramalı elektron mikroskobu ile incelenmiştir.
Bulgular: Bornmuellera kiyakii türünün kökleri sekonder kök yapısına sahiptir. Köklerden alınan enine
kesitlerin en dışında çok sıralı koruyucu doku olarak peridermis tabakası bulunmaktadır. Peridermis
tabakasını takiben iç kısma doğru korteks hücreleri bulunmaktadır. İletim dokusu kökte iyi gelişmiştir. Kök
enine kesitlerinin merkezinde öz hücrelerine rastlanmaktadır. Gövde enine kesitlerinde en dışta tek sıralı
oval-dikdörtgen şekilli epidermis bulunmakta, bunları 4-5 sıralı oval şekilli parankimatik hücrelerden
oluşmuş korteks tabakası izlemektedir. Tek sıralı endodermis tabakası korteksin iç kısmında yer almaktadır.
Bunları takiben iletim demetlerini oluşturan Floem ve ksilem elemanları sıralanmaktadır. Merkezde öz
hücreleri bulunmakta olup öz boşluğu kesitlerde mevcuttur. Yaprak enine kesitleri oldukça küçük olup üçgen
şekillidirler. Tek sıralı epidermis tabakası yaprağın her iki yüzeyinde bulunmakta olup yer yer stomalar ile
kesintiye uğramaktadır. Mezofil dokusuna göre yaprak ekvifasiyal tiptedir. Yaprağın merkezindeki iletim
demeti oldukça büyüktür. Polenler monad, isopolar, trikolpattır. Ekzin ve intin kalınlıkları sırası ile 0,9 ve 0,5
µm’dir. Polenlerin şekli prolat-sferoidaldir. Ornamentasyon ise retikulattır.
Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma ile Bornmuellera kiyakii türünün anatomik ve palinolojik özellikleri
belirlenerek, bilim dünyasına sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Anatomi, Brassicaceae, Bornmuellera kiyakii, Palinoloji
203
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P129
Endemik Silene ozyurtii (Caryophyllaceae) Türü Üzerine Anatomik ve
Morfolojik Bir Araştırma
Büşra Darıcı, Hüseyin Dural, Burcu Yılmaz Çıtak
Selçuk Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, Selçuklu, KONYA
Sorumlu yazar e-posta:[email protected]
Giriş: Silene L. cinsi Kuzey Sıcak Bölgeler, Afrika ve Güney Amerika’da yetişen yaklaşık 700 türü ile,
dünyadaki bitki cinsleri içerisindeki en büyük cinslerden biridir. Türkiye’de 148 tür ile temsil edilen cinsin
Güney Batı Asya, temel çeşitlilik merkezlerinden biridir. Bu araştırma ile endemik Silene ozyurtii Aksoy &
Hamzaoğlu türünün anatomik ve morfolojik özellikleri belirlenmiş ve bu özelliklerin sistematiğe olan katkısı
tartışılmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Çalışmamıza ait materyal Konya, Derebucak, Çamlık Kasabası mevkiinden
toplanmıştır. Morfolojik çalışmalar için türe ait herbaryum materyalleri incelenmiş, gövde uzunlukları ile
çapları, yaprak boyutları, sepal, petal özellikleri ile stamen ve ovaryum ölçüleri yeniden düzenlenmiştir.
Anatomik çalışmalar için ise, %70’lik alkol içerisine alınan bitkinin kök, gövde ve yaprak enine kesitlerinin
elde edilmesi için parafin metodu uygulanmıştır. Fakat parafin metodundan sonuç alınamayan bitki
organlarından jilet yardımı ile kesitler alınmıştır. Parafin kesitleri safranin-fast green ikili boyama yöntemi, el
kesitleri ise floroglisin-HCl ile boyanmış ve daimi preparat haline getirilmiştir. Yaprağın alt ve üst
yüzeylerinden de kesitler alınmıştır. Tüm kesitler ise ışık mikroskobunda takılı Canon EOS 450D marka
fotoğraf makinası ile fotoğraflanmıştır.
Bulgular: Silene ozyurtii türünün kökleri sekonder kök yapısına sahiptir. Köklerin en dış kısmında 5-6 sıralı
peridermis hücreleri mevcut olup merkeze doğru korteks tabakası yer almaktadır. Korteks hücrelerinin
şekilleri düzensizdir. İletim demetleri iyi gelişmiş olup floem, ksilem elemanlarını ihtiva etmektedir. Kökün
merkezi ksilem elemanlarıyla doludur. Gövde enine kesitleri en dışta epidermis tabakası ile sınırlanmaktadır.
Epidermisin üzeri dalgalı kutikula ile kaplıdır ve yer yer stomalar ile kesintiye uğramaktadır, epidermisten
türevlenen tüyler mevcuttur. 2-3 sıralı korteks tabakasını merkeze doğru tek sıralı endodermis hücreleri
izlemektedir. Endodermisin aşağısında ise 9-10 sıralı kalın bir sklerenkima tabakası bulunmaktadır. İletim
demetleri iyi gelişmiş olup dışarı doğru floem elemanlarından, içeri doğru ksilem elemanlarından
oluşmaktadır. Öz bölgesi parankimatiktir, çok az öz boşluğu bulunmaktadır. Yapraklardan alınan enine
kesitler de yaprak mezofil durumuna göre yapraklar ekvifasiyaldir. Orta damara rastlayan iletim demeti en
büyüktür. Epidermisten türevlenen tüyler mevcuttur. Yaprakta yer yer druz kristallerine rastlanmaktadır.
Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma ile Silene ozyurtii türünün anatomik ve morfolojik özellikleri belirlenerek,
bilim dünyasına sunulmuştur. Elde edilen bulguların cinse ait diğer türlerle genel olarak örtüştüğü
gözlemlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Anatomi, Caryophyllaceae, Silene ozyurtii, Morfoloji
204
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P130
Endemik Aethionema lepidioides (Brassicaceae) Üzerine Anatomik
Çalışmalar
Mehmet Tekin
Cumhuriyet Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, 58140 SİVAS
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Brassicaceae familyasında yer alan Aethionema Aiton cinsi Türkiye’de 19 türü endemik olmak üzere
40 tür ve 43 takson ile temsil edilmektedir. Aethionema lepidioides Hub-Mor. ülkemize endemik olan,
Türkiye Florası’nda tip örneği Sivas ilinden bilinen ve Sivas dışında sadece Malatya’dan kaydı olan çok
yıllık bir türdür ve özellikle taşlık ve jipsli toprak yapısına sahip bölgelerde yayılış göstermektedir. Ae.
lepidioides’in ülkemize endemik ve dar yayılışlı bir tür olması, Türkiye Bitkileri Kırmızı Kitabı’nda EN
(Tehlikede) kategorisinde yer alması, bu türün anatomik özelliklerinin ortaya çıkarıldığı bu çalışmanın
önemini arttırmaktadır. Bu çalışmada türün kök, gövde ve yaprak anatomisi ayrıntılı olarak incelenmiştir.
Gereçler ve Yöntemler: Araştırma materyali olarak kullanılan bitki örnekleri 2014 yılı Haziran ayında Sivas
ili sınırlarından toplanmıştır. Araziden toplanan bitki örneklerinin bir kısmı kurutularak herbaryum materyali
haline getirilmiş, bir kısmı ise %70’lik etil alkolde fiske edilerek anatomik incelemelerde kullanılmak üzere
saklanmıştır. Anatomik incelemeler için bitkinin kök, gövde ve yapraklarından jilet kullanılarak elle enine
kesitler alınmıştır. Alınan kesitler 3/2 oranında % 1’lik Alcian Blue/Safranin boyası içinde bir süre
bekletilmiştir. Boyanan kesitler Olympus BX51 ışık mikroskobunda incelenerek, Olympus DP70 dijital
fotoğraf makinesi ile fotoğrafları çekilmiştir.
Bulgular: Ae. lepidioides’in sekonder yapıdaki kök enine kesitlerinde dışta çok katlı bir periderma tabakası,
onun altında oval ya da düzensiz şekilli hücrelerden oluşan, 6-10 hücre sıralı korteks tabakası bulunmaktadır.
Gövde enine kesitlerinde hücreleri kare, dikdörtgen ya da ovalimsi dikdörtgen şekilli ve tek sıralı olan
epidermis tabakası, epidermis altında hücreleri dairesel ya da oval şekilli olan, 7-9 hücre sıralı korteks
tabakası yer almaktadır. Korteksin altında tek sıralı endoderma tabakası, onun da altında kesintili olarak
floem sklerenkiması yer almaktadır. İletim demetleri kollateral tiptedir. Yaprak enine kesitinde tek hücre
sıralı alt ve üst epidermis hücreleri kare dikdörtgen ya da oval şekillidir. Alt ve üst epidermis üstünde
epidermal tüy gözlenmemiştir. Sadece palizat parenkimasından oluşan mezofil dokusu iyi gelişmiş olup, 8-10
hücre sıralıdır. Kalınlığı 400-610 µm arasında değişebilen mezofil tabakasına göre yaprak ekvifasiyaldir.
Stoma bakımından yapraklar amfistomatik, stomalar mezomorfik ve anamositik tiptedir.
Sonuç ve Tartışma: Bu çalışmada, ülkemize endemik ve EN (Tehlikede) tehlike kategorisinde yer alan dar
yayılışlı Ae. lepidioides türünün anatomisi incelenerek ilk kez ortaya çıkarılmıştır. Ae. lepidioides türünün
Brassicaceae familyasına özgü anatomik özelliklere sahip olduğu tespit edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Aethionema lepidioides, anatomi, Brassicaceae, endemik
Teşekkür: Bu çalışma Cumhuriyet Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Başkanlığı tarafından ECZ-012
kod numaralı proje olarak desteklenmiştir.
205
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P131
Dianthus crinitus var. crinitus (Caryophyllaceae) Türü Üzerine
Anatomik Bir Araştırma
Hüseyin Dural, Burcu Yılmaz Çıtak
Selçuk Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, Selçuklu, KONYA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Caryophyllaceae familyasında yer alan Dianthus L. cinsi Türkiye’de 76 tür ile temsil edilmektedir.
Yaptığımız literatür araştırmaları sonucunda Dianthus L. cinsi ile ilgili anatomik çalışmaların oldukça sınırlı
olduğu belirlenmiştir. Bu araştırma ile Dianthus crinitus Sm. var. crinitus türünün anatomik özellikleri
belirlenmiş ve bu özelliklerin sistematiğe olan katkısı tartışılmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Çalışmamıza ait materyal Konya, Derebucak, Çamlık kasabası mevkiinden
toplanmıştır. Anatomik çalışmalar için %70’lik alkol içerisine alınan bitkinin gövde ve yaprak enine
kesitlerinin elde edilmesi için parafin metodu uygulanmıştır. Parafin kesitleri safranin-fast green ikili boyama
yöntemi ile boyanıp daimi preparat haline getirilmiştir. Yaprağın alt ve üst yüzeylerinden de kesitler
alınmıştır. Tüm kesitler ise ışık mikroskobunda takılı Canon EOS 450D marka fotoğraf makinası ile
fotoğraflanmıştır.
Bulgular: Dianthus crinitus var. crinitus türünün gövde enine kesitlerinin en dış kısmında tek sıralı ovaldikdörtgenimsi şekilli epidermis tabakası bulunmaktadır. Epidermisi merkeze doğru silindirik şekilli 3-4
sıralı korteks tabakası takip etmektedir. Tek sıralı endodermis tabakası içerisinde yer yer druz kristalleri
bulunmaktadır. 5-6 sıralı sklerenkima tabakası merkeze doğru konumlanmaktadır. Floem ve ksilem
elemanları iyi gelişmiş olup dışta floem içte ksilem şeklindedir. Merkezde parankimatik öz hücreleri
bulunmaktadır. Yapraklardan alınan enine kesitlerde epidermis tabakası dikdörtgenimsi şekilli olup yer yer
stomalar ile kesintiye uğramaktadır. Yaprak mezofili ekvifasiyal tiptedir. İletim demetlerinden orta damara
rastlayan demet en büyük olup yaprak uçlarındaki demetlerde diğer demetlere göre büyüktür. Yaprak
yüzeysel kesitlerinde stomaların diasitik tipte olduğu belirlenmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma ile Dianthus crinitus var. crinitus türünün anatomik özellikleri belirlenerek,
bilim dünyasına sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Anatomi, Caryophyllaceae, Dianthus crinitus
206
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P132
Endemik Consolida raveyi (Ranunculaceae) Türü Üzerine Anatomik ve
Palinolojik Bir Araştırma
Burcu Yılmaz Çıtak, Hüseyin Dural
Selçuk Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, Selçuklu, KONYA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Ülkemizde 33 takson ile temsil edilen Consolida cinsi ile ilgili yapılan anatomik ve palinolojik
çalışmalar sınırlıdır. Bu nedenle Consolida cinsine ait endemik Consolida raveyi (Boiss.) Schrod türü
hakkında anatomik ve palinolojik bir araştırma yapılmıştır. Türün morfolojik deskripsiyonuna eklenecek olan
anatomik ve palinolojik karakterler ile türün tanımının genişletilmesi ve cins hakkındaki sistematik
çalışmalara katkıda bulunulması hedeflenmiştir.
Gereçler ve Yöntemler: Çalışmamıza ait materyal Konya, Bozkır, Kuşça mevkiinden toplanmıştır.
Anatomik çalışmalar için %70’lik alkol içerisine alınan bitkinin kök, gövde ve yaprak enine kesitlerinin elde
edilmesi için parafin metodu uygulanmıştır. Parafin kesitleri safranin-fast green ikili boyama yöntemi ile
boyanmış ve daimi preparat haline getirilmiştir. Yaprağın alt ve üst yüzeylerinden de kesitler alınmıştır.
Palinolojik çalışmalar için ise polenlere ait Wodehouse yöntemine göre referans preparatlar hazırlanmış ve
bu preparatlar ışık mikroskobu çalışmaları için kullanılmıştır. Taramalı elektron mikroskobu çalışmaları için
ise polenler stab üzerine alınıp altın ile kaplandıktan sonra incelenmişlerdir.
Bulgular: Kök enine kesitlerinin en dış kısmında koruyucu doku olarak birkaç sıralı, yer yer parçalanmış
peridermal yapı mevcuttur. Bunu 1-2 sıralı korteks hücreleri izlemektedir. Korteks hücrelerini takiben floem
ve ksilem elemanları almaşlı olarak yer almaktadır. Köklerin merkez kısmı ksilem elemanları ile doludur.
Gövde enine kesitlerinin en dış kısmında tek sıralı epidermis tabakası yer almakta olup onu merkeze doğru 23 sıralı oval şekilli korteks parankiması takip etmektedir. Epidermis tabakası üzerinde tüyler mevcuttur.
Sklerenkimatik hücreler iletim demetleri üzerinde yer almaktadır ve bunların üzerinde tek sıralı endodermis
tabakası bulunmaktadır. İletim demetleri iyi gelişmiş olup floem dışa ksilem merkeze doğru olacak şekilde
dizilmişlerdir. Öz hücreleri gövdede geniş yer kaplamakta olup içlerinde oldukça fazla miktarda nişasta
içermektedirler. Yapraklardan alınan enine kesitler üçgen şekilli olup tek sıralı epidermis tabakası ile
sınırlanmaktadırlar. Mezofil dokusu incelendiği zaman yaprak ekvifasiyal tiptedir. İletim demetlerinin
etrafında sklerenkima hücreleri yer almaktadır. Consolida raveyi türünün polenleri monad, trikolpat,
isopolardır. Ekzin ve intin kalınlıkları sırası ile 1,5 ve 0,6 µm’dir. Polenlerin şekli subprolattır.
Ornamentasyon ise mikroekinattır.
Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma ile Consolida raveyi türünün anatomik ve palinolojik özellikleri
belirlenerek, bilim dünyasına sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Consolida raveyi, Ranunculaceae, Anatomi, Polen
207
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P133
Endemik Silene capillipes (Caryophyllaceae) Türü Üzerine Anatomik ve
Morfolojik Bir Araştırma
Tuğba Polat, Yavuz Bağcı
Selçuk Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, Selçuklu, KONYA
Sorumlu yazar e-posta:[email protected]
Giriş: Silene L. cinsi Kuzey Sıcak Bölgeler, Afrika ve Güney Amerika’da yetişen yaklaşık 700 türü ile,
dünyadaki bitki cinsleri içerisindeki en büyük cinslerden biridir. Türkiye’de 148 tür ile temsil edilen cinsin
Güney Batı Asya, temel çeşitlilik merkezlerinden biridir. Bu araştırma ile endemik Silene capillipes Boiss. &
Heldr. türünün morfolojik, anatomik ve ekolojik özellikleri belirlenmiş ve bu özelliklerin sistematiğe olan
katkısı tartışılmıştır. Silene cinsine ait bitkiler Anadolu'da yöresel olarak değişen isimlerle bilinirler.
Genellikle "nakıl çiçeği" denilen Silene cinsinin farklı türlerine "salkım çiçeği, gıvışgan otu, gıcı gıcı, acı
gıcı, gıcime, cıvrıncık, çığıstak, gıvırsık, ecibücü, ibiş gıbış, kıvırsık, kıvışgan, kıvışık, kıvışkan, kıvrışık,
kıvşıyık, tavuk yastığı'' gibi isimler verilmektedir.
Gereçler ve Yöntemler: Çalışmamıza ait materyal Konya, C4 Konya, Ermenek- Mut arası, Ermenek
mevkiinden toplanmıştır. Morfolojik çalışmalar için türe ait herbaryum materyalleri incelenmiş, gövde
uzunlukları ile çapları, yaprak boyutları, sepal, petal özellikleri ile stamen ve ovaryum ölçüleri yeniden
düzenlenmiştir. Anatomik çalışmalar için ise, %70’lik alkol içerisine alınan bitkinin kök, gövde ve yaprak
enine kesitlerinin elde edilmesi için parafin metodu uygulanmıştır. Fakat parafin metodundan sonuç
alınamayan bitki organlarından jilet yardımı ile kesitler alınmıştır. Parafin kesitleri safranin-fast green ikili
boyama yöntemi, el kesitleri ise floroglisin-HCl ile boyanmış ve daimi preparat haline getirilmiştir. Yaprağın
alt ve üst yüzeylerinden de kesitler alınmıştır. Tüm kesitler ise ışık mikroskobunda takılı Canon EOS 450D
marka fotoğraf makinası ile fotoğraflanmıştır. Silene capillipes türünün tohumları elektron mikroskopta
incelenerek tohum özellikleri belirtilmiştir.
Bulgular: Silene capillipes Boiss. & Heldr. türünün köklerinde, epiderma dokusu, fellem, fellogen ve
fellodermadan oluşan ve periderma denen yer yer parçalanmış yapıya yerini bırakmıştır. Peridermanın en dış
tabakası olan fellem tabakası çok sıralıdır ve hücrelerin şekli dikdörtgenimsi veya değişik şekillerdedir.
Fellogen genellikle bir, felloderma tabakasına ait hücreler ise iki-üç sıralı olarak fellem tabakasının altında
yer almaktadır. Periderma dokusunun altından başlayarak iletim demetini çevreleyen kambiyum halkasına
kadar uzanan çok sıralı, oval ya da dikdörtgen şekilli, izodiyametrik hücrelerden meydana gelmiştir. Korteks
tabakası görüntülenen resimlerde 10-12 sıralı hücre tabakasından oluşmaktadır. İletim demetleri iyi gelişmiş
olup floem, ksilem elemanlarını ihtiva etmektedir. Kökün merkezi ksilem elemanlarıyla doludur. İletim
demetleri açık kollateral tiptedir. Gövde enine kesitleri en dışta epidermis tabakası ile sınırlanmaktadır.
Epidermisin üzeri ince bir kutikula ile kaplıdır ve yer yer stomalar ile kesintiye uğramaktadır, epidermisten
türevlenen tüyler mevcuttur. 3-4 sıralı korteks tabakasını merkeze doğru tek sıralı endodermis hücreleri
izlemektedir. Endodermis tabakasını ise 5-6 sıralı bir sklerenkima tabakası takip etmektedir. Vaskular sistem
açık kollateral iletim demetlerinden oluşmaktadır. Kambiyum 1-2 hücre sırasından oluşur ve kambiyum
halkasının dış tarafında floem, merkeze doğru (iç taraf) ksilem elemanları yer alır. Ancak genç gövdelerden
alınan kesitlerde kambiyum tabakası belirsiz olabilmektedir. Öz bölgesi parankimatik hücrelerden oluşur ve
belirgin bir öz boşluğu vardır. Yapraklardan alınan enine kesitler de, yaprağın her iki tarafında da sıkı bir
dizilim göstermiş ve dikdörtgen şekilli hücrelerden oluşmuştur. Epiderma tabakası tek sıralıdır ve alt ve üst
epiderma hücrelerinde ince bir kütikula tabakası bulunmaktadır. Sıklıkla çok hücreli tüyler görülmektedir.
Yer yer stomalar tarafından kesintiye uğratılmaktadır. Stomalar yaprağın her iki yüzeyinde bulunduğu için
yaprak amfistomatik tiptedir. Yaprak enine kesitinde mezofil dokusuna bakıldığında hem alt hem de üst
epidermanın altında 1-2 sıralı prizmatik palizat parenkiması hücreleri, ortada ise sünger parenkiması
hücreleri bulunmaktadır. Dolayısıyla yaprak izobilateral tiptedir. Sıklıkla druz kristallerine rastlanmaktadır.
Yüzeysel kesitler incelendiğinde ise bir çift komşu epiderma hücresinin stoma bekçi hücrelerini enine eksen
boyunca kuşattığı diasitik tipte stomalar görülmektedir. Silene capillipes tohumları koyu kahverengi renkte,
böbreksi ve ortalama 0,4-0,7 uzunluğunda ve 0.3-0,4 mm genişliğindedir. Yüzey süslemesi yoğun şekilde
pusticulatedir.
Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma ile Silene capillipes Boiss. & Heldr. türünün morfolojik, anatomik,
ekolojik ve tohum özellikleri belirlenerek bilim dünyasına sunulmuştur. Elde edilen bulguların cinse ait diğer
türlerle genel olarak örtüştüğü gözlemlenmiştir.
208
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
Anahtar Kelimeler: Caryophyllaceae, Silene capillipes, Endemik, Ermenek, Anatomi
209
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P134
Endemik Marrubium heterodon (Lamiaceae) Üzerinde Anatomik ve
Mikromorfolojik Bir Araştırma
Burcu Camili , Tülay Aytaş Akçin
Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Kurupelit, SAMSUN
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Tıbbi ve ekonomik öneme sahip bir familyanın üyesi olması ve ayrıca endemizm oranının da yüksek
olması nedeniyle, Marrubium cinsi önemli bir yere sahiptir. Marrubium cinsine ait türlerin biyolojik olarak
aktif bileşiklerinin belirlenmesine yönelik bazı çalışmalar bulunmakla birlikte, endemik bir tür olan
M.heterodon’un ayrıntılı olarak anatomisinin ve mikromorfolojisinin ortaya konulduğu çalışmaların sınırlı
olduğu görülmektedir. Bu araştırmada, M.heterodon türünün anatomik ve mikromorfolojik özelliklerinin
ortaya konulması amaçlanmış ve taksonomik olarak önemli olan özellikler belirlenmeye çalışılmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Araştırma materyalini oluşturan bitki örnekleri, 2014 yılında Amasya ilinden
toplanmıştır. Anatomik incelemeler için, bitki örnekleri %70’lik alkolde tespit edilmiştir. Anatomik
incelemelerde türün kök ve gövdesinden enine, yapraklarından enine ve yüzeysel kesitler alınmıştır. Kesitler
ışık mikroskobunda incelenerek, Nikon Coolpix P5100 marka dijital fotoğraf makinası ile fotoğrafları
çekilmiştir. Mikromorfolojik incelemeler için, türün kuru gövde, yaprak, kaliks ve meyve örnekleri çift taraflı
karbon bant üzerine yapıştırılarak sabitlenmiş ve 12.5-15.0 nm. altın ile kaplanmıştır. İncelemeler ve
fotoğrafların çekimleri JEOL-JSM 7001S marka taramalı elektron mikroskobunda (SEM) yapılmıştır.
Bulgular: Kökten alınan enine kesitlerde, en dış kısımda periderm tabakasının bulunduğu görülmüştür.
Kökün merkezi kısmı tamamen metaksilem elementleri ile doludur. Gövde tek sıralı bir epidermis tabakası
ile çevrilidir. Özellikle gövde köşelerinde belirgin hale gelen 4-5 sıralı köşe kollenkiması oldukça dikkat
çekicidir. Büyük parankimatik hücrelerden oluşan öz bölgesi geniş bir alan kaplar. Yaprak enine kesitlerinde
bifasiyal tipteki mezofil dokusu iyi gelişmiştir. Yaprak amfistomatik olup, stomalar anomositik tiptedir. SEM
ile yapılan incelemeler sonucu, türün gövdesi üzerinde çok sayıda yoğun dendroid tüy ve nadiren salgı tüyü
bulunduğu tespit edilmiştir. Yaprak üst yüzeyi daha yoğun olmak üzere yıldızsı tüylerle ve sapsız ya da kısa
saplı salgı tüyleri ile kaplıdır. Kaliks üzerinde ve boğazında çok sayıda uzun örtü tüyleri ve salgı tüyleri
bulunmaktadır. Fındıkçıkların, taban kısmında buruşuk ve yüzeyinin yoğun yassı siğilli olduğu belirlenmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma sonucunda, endemik bir tür olan M.heterodon’ un anatomik ve
mikromorfolojik özellikleri detaylı olarak incelenmiş ve türün sistematiğinde kullanılabilecek önemli
karakterler ortaya konulmaya çalışılmıştır. Lamiaceae familyasının genel anatomik yapısını yansıtan
karakteristik özellikler bu türde de belirlenmiş, yaprak üzerinde bulunan çok sayıda dendroid tüyün ise
oldukça dikkat çekici olduğu tespit edilmiştir. Özellikle kaliks tüpü ve dişlerinin şekli ve tüylülüğü de önemli
bir taksonomik özellik olarak ele alınabilir. Yapılan bu araştırmanın, cinsin diğer türleri üzerinde bundan
sonra yapılacak diğer araştırmalara önemli bir veri oluşturacağı düşünülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Anatomi, mikromorfoloji, Marrubium heterodon, endemik
210
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P135
Lokal Endemik Salsola cyrenaica subsp. antalyensis’in (Amaranthaceae)
Gövde ve Yaprak Anatomisi
Düriye Gülkokan1, Ayşen Özçandır1, Candan Aykurt2
Akdeniz Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji Anabilim Dalı, ANTALYA
2
Akdeniz Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ANTALYA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
Giriş: Amaranthaceae familyası içinde sınıflandırılan Salsola L. cinsi dünya üzerinde yaklaşık 130 tür ile
temsil edilir (Malih 2012). Türkiye’de toplam 18 türü (20 takson) bulunan bu cinse ait 6 takson ülkemize
endemiktir (Güner vd. 2012). Salsola cyrenaica (Maire & Weiller) Brullo türünün dünya üzerinde “subsp.
cyrenaica” ve “subsp. antalyensis Freitag & Duman” olmak üzere iki alt türü yayılış gösterir. “subsp.
cyrenaica”, Libya’nın Sirenayka adı verilen bölgesinde dar bir alanda yayılış gösterirken, diğer alttür “subsp.
antalyensis”, 2000 yılında Türkiye’ye endemik yeni bir alttür olarak bilim dünyasına tanıtılmış olup, Antalya
ilinin Finike ve Demre ilçeleri arasında lokal olarak yetişir (Freitag ve Duman 2000).
Yöntem ve Gereçler: Bu çalışmada, Salsola cyrenaica subsp. antalyensis’in gövde ve yaprak anatomileri
incelenmiştir. Toplanan örnekler herbaryum materyali haline getirilerek Akdeniz Üniversitesi
Herbaryumu’nun koleksiyonuna dahil edilmiştir. Arazi ortamından toplanan taze örnekler anatomik
çalışmalara materyal sağlaması bakımından 1:1:1 oranında hazırlanmış etil alkol, su, gliserolden oluşan
çözelti içinde saklanmıştır. Anatomik incelemeler için gerek gövde gerekse yapraktan el yardımıyla jilet
kullanılarak enine kesitler alınmıştır. Alınan kesitler üzerine toluidin mavisi damlatılarak yaklaşık 2-3 dakika
muamele edilmiş ve daha sonra bu kesitler distile su ile yıkanarak ışık mikroskobu yardımıyla incelenmiştir.
Bulgular: Gövde Anatomisi
Gövde enine kesiti dairesel biçimlidir. Epidermis hücreleri 2–3 sıralı, 7.4–9 x 5.8–9.2 µm, genellikle kare
biçimindedir. Korteks tabakası içinde dağınık şekilde druz kristali gözlenmiştir. Korteksin alt kısmında
yaklaşık 3 sıralı klorenkima tabakası bulunur. Klorenkima tabakasının altında yaklaşık 10 sıralı kollenkima
tabakası yer alır. Kollenkimanın altında bulunan sklerenkima tabakasının hücreleri yaklaşık 10 sıralıdır.
Sklerenkima dokusu içinde bir sonraki döneme ait yeni oluşmaya başlamış iletim demetlerine ait izler
gözlenmiştir. Öz bölgesinde 1 veya 2 adet druz kristali gözlenmiştir.
Yaprak Anatomisi
Yaprak enine kesiti dairesel biçimlidir. Epidermis tabakası tek sıralı, 49–68 x 53–74 µm ve kare biçimlidir.
Epidermisin altında tek sıralı hipodermis tabakası yer alır. Hipodermis tabakası içinde çok sayıda druz
kristali gözlenmiştir. Hipodermis tabakasının hemen altında bulunan palizat parankiması hücreleri 45-64 x 713 µm, boyuna uzamış ve tek sıralıdır. Palizat parankimasının alt kısmında tek sıralı dairesel biçimli demet
kını hücreleri yer alır. Demet kını hücrelerinin altında su depo parankiması bulunur ve bu kısımda druz
kristalleri gözlenmiştir. İletim demetleri merkezde 1–2 adet, demet kını hücrelerinin altında ise 7–10 adet
sayılmıştır.
Sonuç ve Tartışma: S. cyrenaica subsp. antalyensis alttürü Wen ve Zhang (2011)’a göre hipodermis tabakalı
salsoloid tip yapraklar arasında bulunmaktadır ve S. soda türünün yaprak anatomisine benzerlik
göstermektedir. S. soda türünden farklı olarak S. cyrenaica subsp. antalyensis alttüründe iletim demetleri
demet kını hücrelerinin daha alt kısmında konumlanmaktadır. Malih (2012) tarafından Salsola cinsine ait dört
türün gövde anatomileri incelenmiştir. Bu çalışmada, S. crassa türünde kortekste çok sayıda druz kristalinin
bulunduğu, ancak S. vermiculata ve S. jordanicola türlerinde kortekste druz kristalinin bulunmadığı
belirtilmiştir. S. cyrenaica subsp. antalyensis kortekste çok sayıda druz kristalinin bulunmasıyla S. crassa
türüne benzerlik gösterir.
Anahtar Kelimeler: Anatomi, endemik, Salsola, Türkiye
211
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P136
Türkiye’deki Endemik Verbascum wiedemannianum (Scrophulariaceae)
Üzerinde Anatomik, Palinolojik ve Karyolojik Araştırmalar
Mehmet Tekin1, Gülden Yılmaz2, Pelin Yılmaz Sancar3
Cumhuriyet Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, 58140, SİVAS
2
Trakya Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Balkan Yerleşkesi, 22030, EDİRNE
3
Fırat Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 23200, ELAZIĞ
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
Giriş: Scrophulariaceae familyasında yer alan Verbascum L. cinsi Türkiye’de 245 tür ve 129 hibrit ile temsil
edilmektedir. Cinsin endemizm oranı ise %80 ile oldukça yüksektir. Bu çalışmada ülkemize endemik olan
Verbascum wiedemannianum Fisch et Mey türünün kök, gövde, yaprak, sepal, petal ve filament anatomisi ilk
kez ayrıntılı olarak incelenmiş, türün palinolojik özellikleri ortaya çıkarılmış ve daha önce bilinmeyen
kromozom sayısı belirlenmiştir.
Gereçler ve Yöntemler: Araştırma materyali olarak kullanılan bitki örnekleri 2013-2014 yıllarında Sivas’tan
toplanmıştır. Araziden toplanan bitki örneklerinin bir kısmı kurutularak herbaryum materyali haline
getirilmiş, bir kısmı ise %70’lik etil alkolde fiske edilerek anatomik incelemelerde kullanılmak üzere
saklanmıştır. Anatomik incelemelerde bitkinin kök, gövde, yaprak, sepal, petal ve filamentinden jilet
kullanılarak elle enine kesitler alınmıştır. Kesitler 3/2 oranında % 1’lik Alcian Blue/Safranin boyası içinde
bir süre bekletilmiştir. Boyanan kesitler Olympus BX51 ışık mikroskobunda incelenerek, Olympus DP70
dijital fotoğraf makinesi ile ışık mikroskobunda fotoğrafları çekilmiştir. Palinolojik inceleme için Wodehouse
yöntemine göre hazırlanan preperatlarda her karakter için en az 30 polen üzerinden ölçümler yapılmıştır.
Karyolojik incelemede çimlendirilen tohumlardan kök uzunlukları 1–2 cm boyuna ulaşanlar ön muamele
işlemi için paradiklorbenzen içinde 4,5 saat bekletilmiş ve hemen ardından karnoy fiksatifiyle 24h süreyle
fiske edilmiştir. Daha sonra 1N HCI içerisinde hidrolizi yapılan kök uçları 1 saat feulgen boyası ile
boyanmış, boyama sonrası lam üzerine damlatılan bir damla % 45’ lik asetik asit içerisinde parçalanan kök
uçlarıyla preperat hazırlanmış ve Olympus BX51 marka mikroskopta 100’ lük objektifte fotoğrafları
çekilmiştir.
Bulgular: Bu çalışmada, Türkiye için endemik tür olan V. Wiedemannianum (Scrophulariaceae)’un üzerinde
ilk defa anatomik, palinolojik ve karyolojik çalışmalar yapılmıştır. Anatomik çalışmalar sonucunda kök ve
gövdenin sekonder yapıda olduğu, korteksin kökte 6-10, gövdede 7-11 sıralı hücrelerden meydana geldiği
belirlenmiştir. Kambiyum kökte 2-3, gövdede 2-4 hücre sırasından oluşmuştur. Yaprak alt ve üst
epidermisinde şamdan tüyleri mevcuttur ve adaxial tarafta 2-3 sıralı palizat, abaxial tarafta ise 3-5 sıralı
sünger parankiması gözlenmiştir. Yaprak mezofil tabakasına göre bifasiyaldir. Stomalar anomositik tipte ve
yaprağın her iki yüzündedir. Sepaller her iki yüzde de örtü tüyü ve stoma içerir ve 7-11 sıralı klorenkimaya
sahiptir. Petaller üst yüzeyde papilloz, alt yüzeyde nonpapilloz tek sıralı kübik ve dikdörtgen epiderma
hücreleri ile kaplıdır. Filament enine kesitte yaklaşık olarak üçgen şekilli, vasküler demetler konsentrikhadrosentriktir. Palinolojik inceleme sonucunda V. wiedemannianum polenlerinin oblat-sferoidal, P/E
oranının 0.98, ekzin ornamentasyonun ışık mikroskobunda retikulat olduğu tespit edilmiştir. Sitogenetik
incelemede kromozom sayısı 2n=104 olarak saptanmıştır.
Sonuç ve Tartışma: Bu çalışmada, ülkemize endemik alan V. wiedemannianum türünün anatomik,
palinolojik ve karyolojik özellikleri incelenerek ilk kez ortaya çıkarılmış ve türün Scrophulariaceae
familyasına özgü anatomik ve palinolojik özelliklere sahip olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca bu çalışmanın
sonuçları daha önce Verbascum cinsine ait diğer bazı türlerle yapılmış anatomik ve palinolojik çalışmalar ile
karşılaştırılarak verilmiştir.
Anahtar Kelimeler: anatomi, endemik, kromozom, polen, Verbascum wiedemannianum
212
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P137
Sisymbrium L. (Brassicaceae) Cinsine Ait Bazı Türlerin Kromozom
Sayıları
Esra Martin1, Abdurrahman Sefalı2, Murat Ünal3, Günsenin Miray Dirlik1
1
Necmettin Erbakan Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoteknoloji Bölümü, KONYA
2
Bayburt Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Fen Bilgisi Eğitimi, BAYBURT
3
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Biyoloji Eğitimi, VAN
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Sisymbrium L. cinsi Türkiye’de 11 tür ile temsil edilmektedir. Sisymbrium officinale (L.) Scop., S.
runcinatum Lag. ex DC., S. orientale L. ve S. loeselii L. türlerinin kromozom sayıları çalışıldı. Çalışılan tüm
türlerin somatik kromozom sayısı 2n=14 olarak tespit edildi. Elde edilen sonuçlar cinsin sistematik açıdan
değerlendirilmesinde önem arz etmektedir.
Gereçler ve Yöntemler: Çalışmada yer alan Sisymbrium türlerinin olgun tohumları çimlendirildi ve elde
edilen kök uçları ön işlem maddesi olan α-monobromonaftalinde 16 saat buzdolabında ön işleme tabii
tutuldu. Ön işlemin ardından kök uçları Carnoy fiksatifinde 24 saat buzdolabında tespit edildi. Tespit sonrası
kök uçları depolanmak üzere % 70’lik alkole alınıp buzdolabında muhafaza edildi. Hidroliz işlemi etüvde ve
oda sıcaklığında olmak üzere çeşitli sürelerde gerçekleştirildi. Hidrolizin ardından kök uçları % 2’lik asetoorsein ile farklı sürelerde boyamaya alındı. İdeal olarak boyanan kök uçları ezme-yayma preparasyon
işlemlerinin ardından ışık mikroskobunda somatik kromozom sayıları belirlendi.
Bulgular: Bu çalışmada, dünyadaki bazı Sisymbrium türlerinin ezme-yayma preparasyon işlemlerinin
ardından araştırma mikroskobunda somatik kromozom sayıları incelendi ve incelenen türlerin somatik
kromozom sayıları 2n=14 elde edildi.
Sonuç ve Tartışma: Sisymbrium cinsi üzerinde yapılan karyolojik araştırmalar göstermiştir ki cinse ait
kromozom sayıları 2n=14, 18, 20, 26, 28, 42, şeklindedir. Çalışmamızdan elde ettiğimiz kromozom sayıları
literatür ile örtüşmektedir. Çalışmamızda yer alan türlerin kromozom sayıları ülkemizde doğal olarak yetişen
bu bitkiler için bir ilki teşkil etmektedir. Çalışmamızda yer alan Sisymbrium türlerinde poliploidi
gözlenmemiştir.
Anahtar Kelimeler: Kromozom, Brassicaceae, Sisymbrium
213
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P138
Balıkesir'de Yayılış Gösteren Parazit Bitkiler Üzerinde Karşılaştırmalı
Anatomik Çalışmalar
Fatih Dayı1, Fatih Satıl2
1
Balıkesir Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji Ana Bilim Dalı, Çağış, BALIKESİR
2
Balıkesir Üniversitesi, Fen Edebiyat Fak., Biyoloji Bölümü, Çağış, BALIKESİR
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Parazit bitki; başka bir bitkinin işlevsel dokularına nüfuz ederek kendisi için gerekli olan su, organik
ve inorganik maddeleri konakçı bitkiden sağlayan bitki olarak tanımlanmaktadır. Parazit bitkiler; tam parazit
(holoparazit) ve yarı parazit (hemiparazit) olarak ayrılır. Dünya’da 20 familyaya bağlı 285 cins ve 4600’ün
üzerinde tür parazit bitki bulunmaktadır. Balıkesir’de parazit bitkilerle ilgili olarak bugüne kadar yapılmış bir
çalışmaya rastlanmamıştır. Bu çalışmanın amacı, Balıkesir’deki parazit bitkileri tespit edip anatomik
yapılarını araştırmaktır. Ayrıca, aynı cins içerisinde yer alan parazit bitkiler üzerinde karşılaştırmalı anatomik
çalışmalar yaparak türler arasındaki anatomik benzerlik ve farklılıkları ortaya koyup ayırt edici anatomik
karakterler tespit etmektir.
Gereçler ve Yöntemler: Balıkesir’de yayılış gösteren parazit bitkiler, ilde farklı lokalitelerde yapılan
periyodik arazi çalışmaları sonucu tespit edilmiştir. Tespit edilen türler kurutulup herbaryum örneği haline
getirilerek muhafaza altına alınmıştır. Anatomik inceleme için kullanılacak bitkiler %70’lik alkol bulunan
kavanozlara konarak etiketlenmiştir. Anatomik incelemeler Olympus BX53 binoküler mikroskobunda
yapılmıştır. Teşhisler; başta Flora of Turkey olmak üzere Yunanistan ve Avrupa floralarından yararlanılarak
yapılmıştır.
Bulgular: Araştırma alanında 5 familyaya ait toplam 12 takson; Cuscuta campestris Yunck., C. planiflora
Ten, Parentucellia viscosa (L.) Caruel., P. latifolia subsp. latifolia (L.) Caruel., Bellardia trixago (L.) All.,
Orobanche nana (Reut.) Beck., O. caryophyllaceae Sm., Arceuthobium oxycedri (DC.) Bieb., Viscum album
subsp. album L., V. album subsp. abietis (Wiesb.) Abrom., V. album subsp. austriacum (Wiesb.) Vollm. ve
Cytinus hypocistis subsp. orientalis L. olarak tespit edilmiştir. Bu taksonların genel olarak gövde anatomik
yapıları birbirine benzer olmakla beraber aynı cinsten olan taksonların genel olarak kütikula kalınlığı ve trake
çapı açısından birbirinden ayrıldığı görülmüştür. Yaprak anatomik yapılarına ise taksonlar arasında kütikula
kalınlığı, mezofil yapıları ve trake çapı bakımından farklılıklar tespit edilmiştir.
Sonuç ve Tartışma: İncelenen Cuscuta taksonları anatomik olarak genelde birbirine çok yakın özellikler
göstermekle birlikte C. campestris’in C. planiflora’ dan daha geniş bir korteks tabakası ihtiva ettiği
görülmüştür. Parentucellia cinsi taksonların gövde anatomik yapılarında, trake kalınlıkları ve kapitat tüy
varlığı açısından farklılıkların olduğu belirlenmiştir. Orobanche cinsi üyelerinin gövde anatomileri
incelendiğinde, taksonlar arasında kollenkima tipi, periskl hücre sırasında farklılıklar görülmüştür. Viscum
cinslerinin gövde anatomik yapıları genel olarak birbirlerine benzemekle birlikte, incelenen üç taksonun
kütikula ve trake kalınlıkları birbirlerinden farklılıklar göstermektedir. Ayrıca gövde anatomik yapıları
bakımından incelenen taksonlar içinde en geniş kortek tabakasının Cytinus hypocistis subsp. orientalis’te
olduğu görülmüştür. İncelenen tüm türlerin yaprak anatomik yapıları genel olarak birbirine benzemekle
birlikte, kutikula kalınlığı, mezofildeki palizat ve sünger parenkima sırası ve trake çapları bakımında
farklılıklar tespit edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Parazit Bitkiler, Anatomi, Flora, Balıkesir, Türkiye
214
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P139
Stachys Cinsi Rosulatae Alt Seksiyonu Taksonları Üzerinde
Karşılaştırmalı Anatomik ve Mikromorfolojik İncelemeler
Mikail Açar1, Fatih Satıl2, Ekrem Akçiçek3
1
Tunceli Üniversitesi, Tunceli Meslek Yüksekokulu, Bitkisel ve Hayvansal Üretim Bölümü, TUNCELİ
2
Balıkesir Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, BALIKESİR
3
Balıkesir Üniversitesi, Necatibey Eğitim Fakültesi, Biyoloji Eğitimi, BALIKESİR
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Ülkemizde Stachys cinsi 2 alt cins ve 15 seksiyona ait 116 taksonla temsil edilmektedir. Bu
seksiyonlardan Olisia seksiyonuna ait Rosulatae alt seksiyonu ülkemizde yayılışı olan 3 taksonu
bulunmaktadır. Bu taksonların tamamı endemik olup üzerlerinde herhangi bir anatomik ve mikromorfolojik
çalışmaya rastlanmamıştır. Yapılan bu çalışmada Rosulatae alt seksiyonu üzerinde genel anatomik özellikleri
ve trikom yapısı incelenmiş olup taksonlar arasında benzerlikler ve farklılıklar ortaya konmuştur.
Gereçler ve Yöntemler: Rosulatae alt seksiyonuna ait taksonlar TBAG-112T139 TÜBİTAK projesi
kapsamında toplanmıştır. Toplanan örnekler uygun tekniklerle herbaryum materyali haline getirilmiş ve
Balıkesir Üniversitesi Necatibey Eğitim Fakültesi Herbaryumunda koruma altına alınmıştır. Anatomik
çalışmalarda kullanılacak olan bitki kısımları içerisinde % 70‘ lik alkol bulunan plastik kapaklı cam şişelerde
muhafaza edilmiştir. Gövde ve yapraklardan alınan enine ve yüzeysel kesitler, doku ve hücrelerin daha iyi
ayırt edilebilmesi amacıyla çeşitli reaktifler ve boyalar ile muamele edilmiştir. Daha sonra daimi preparat
haline getirilen kesitler Olympus BX53 mikroskopu ile incelenip fotoğraflandırılmıştır.
Bulgular: Bu çalışmada Olisia seksiyonuna ait Rosulatae alt seksiyonu taksonlarından S. inanis, S.
munzurdagensis ve S. diversifolia’ nın gövde ve yapraklarının anatomik yapıları karşılaştırmalı olarak
incelenmiştir. Ayrıca ayırt edici anatomik karakterlerin ölçümleri yapılmıştır. Mikromorfolojik çalışmalarda
gövde ve yapraklara ait trikom yapısından elde edilen veriler karşılaştırılmıştır. Taksonlar arasında tüy
mevcudiyeti ve tüy tipleri bakımından önemli farklılıklar tespit edilmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Araştırma sonucunda taksonların gövde ve yaprak anatomik yapılarında bazı farklılıklar
tespit edilmiştir. Bu üç taksonun genel gövde şekli bağlı olduğu seksiyonun diğer taksonlarına göre
yuvarlağımsı olmasıyla, özellikle S. munzurdagensis ve S. inanis’ te diğerlerinden ayrılmaktadır.
Taksonlardan sadece S. munzurdagensis’ te örtü tüyüne rastlanmamıştır. S. inanis’ te ise parmaksı tüyler ve
papilli tipik örtü tüyleri bulunmaktadır. S. diversifolia‘ da ise seyrek örtü tüyü gözlenmiştir. S. inanis’ te hiç
salgı tüyüne rastlanmazken S. munzurdagensis’ te peltat tip, S. diversifolia ‘da ise kapitat tip salgı tüyüne
rastlanmamıştır. S. inanis, korteks parenkimasının prosenkimatik tipte olması ile diğer alt gruptaki
taksonlardan ayırt edilebilmektedir. S. munzurdagensis’ te görülen 3 sap hücreli, bir boyun yapısı ve çok
hücreli baş şeklindeki kapitat tüy tipi, bu türü alt seksiyonun ve seksiyonun diğer taksonlarından
ayırmaktadır. Yaprak mezofil tipi üç taksonda da bifasiyal olup en fazla hücre sırası S. inanis’ te
görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: Anatomi, Endemik, Mikromorfoloji, Rosulatae, Stachys
215
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P140
Gökçeada (Çanakkale) Doğal Yayılışlı Üç Ophrys (Orchidaceae)
Taksonunun Anatomik ve Morfolojik Özelliklerinin İncelenmesi
Elif Merdamert1, Mustafa Eray Bozyel2, Merve Yılmaz1, Ahmet Gönüz1
1
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ÇANAKKALE
2
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji ABD, ÇANAKKALE
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Orchidaceae familyası, Asteraceae familyasından sonra çiçekli bitkilerin en büyük ikinci familyasıdır.
Dünyada 900 cins ve yaklaşık 20.000 tür orkide bulunmaktadır. Bazıları geofit olarak, büyük bir çoğunluğu
ise epifit olarak yaşarlar. Türkiye orkideleri geofit özellikte olup, 24 cins ve 170 tür ile temsil edilmektedir.
Bu çalışmada, ülkemizde en çok taksona sahip olan Ophrys L. genusunun Gökçeada’da bulduğumuz Ophrys
oestrifera subsp. oestrifera, Ophrys lutea subsp. minor ve Ophrys mammosa subsp. mammosa taksonlarının
anatomik ve morfolojik özelliklerinin incelenmesi amaçlanmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Çalışma materyali bitkiler Çanakkale ili Gökçeada ilçesinden toplanmıştır.
Taksonların morfolojik özelliklerinin tespiti için taze örnekler kullanılmıştır. Anatomik çalışmalar için ise
bitki örnekleri %70’lik alkolde fikse edilmiştir. Alkol örneklerinden el ile yaprak, gövde ve kök enine
kesitleri ile yaprak üst-alt yüzeyinden yüzeysel kesitler alınmıştır. Kesitler %50’lik gliserin içerisine alınarak
sabit preparat haline getirilmiştir. Bu preparatlar üzerinden anatomik incelemeler yapılmıştır. Yüzeysel
kesitlerde stoma indeksi hesaplanmıştır.
Bulgular: Morfolojik incelemelerde bitki boyu, gövde çapı, yaprak boyu-eni ve yumru boyu ölçümleri
yapılmıştır. Anatomik incelemelerde ise yaprak üst yüzeyinde stoma bulunmadığı belirlenmiş ve bu nedenle
sadece yaprak alt yüzeylerinde stoma indeksi hesaplanmıştır. Taksonların yapraklar, gövde ve kök anatomik
doku özellikleri belirlenmiştir. Yaprak, gövde ve kökte belirgin bir şekilde rafit kristallerine rastlanmış ve
ayrıca kök dokusu içinde mantar hifleri de gözlemlenmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Bu çalışmada, Gökçeada’da yayılış gösteren Ophrys oestrifera subsp. oestrifera,
Ophrys lutea subsp. minor ve Ophrys mammosa subsp. mammosa taksonlarının anatomik ve morfolojik
özellikleri ortaya konulmuştur. Taksonların anatomilerinde çok belirgin farklılıklar bulunmamasına karşın
morfolojik karakterler (özellikle çiçek morfolojileri) ayırt edici özelliğe sahiptir. Ayrıca yakın ilçeler ve
illerdeki örnekler dahil edilerek örnek sayısı arttırılıp, taksonların tüm özellikleri ile incelenerek çalışmanın
daha kapsamlı hale dönüştürülmesi düşünülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Çanakkale, Gökçeada, Ophrys, Anatomi, Morfoloji
Teşekkür: Bu çalışma TÜBİTAK-BİDEB tarafından desteklenen 2209/A projesinin bir kısmını
içermektedir.
216
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P141
Anacamptis pyramidalis (Orchidaceae) Taksonunun Anatomik ve
Morfolojik Özelliklerinin İncelenmesi
Mustafa Eray Bozyel1, Elif Merdamert2, Merve Yılmaz2, Ahmet Gönüz2
1
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji ABD, ÇANAKKALE
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, ÇANAKKALE
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
2
Giriş: Orchidaceae familyası çiçekli bitkilerin en geniş familyalarından biri olup, kutuplar hariç dünyanın her
yerinde yayılış göstermektedirler. Dünyada 900 cins ve yaklaşık 20.000 tür orkide bulunmaktadır. Bazıları
geofit olarak (toprakta), büyük bir çoğunluğu ise bir başka bitki üzerinde yani epifit olarak yaşarlar. Epifit
orkideler daha çok tropikal ormanlarda görülürler. Geofit (karasal) orkideler ise ülkemizi de içine alan “Orta
Kuşak”ta yayılış göstermektedirler. Ülkemizde 24 cins ve 170 tür orkide bulunmaktadır. Bu çalışmada,
ülkemiz genelinde yayılış gösteren Anacamptis pyramidalis taksonunun anatomik ve morfolojik
özelliklerinin incelenmesi amaçlanmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Çalışma materyali bitkiler Çanakkale ili Gökçeada ve Merkez ilçesinden
toplanmıştır. Araziden alınan taze örnekler laboratuara getirilmiş ve morfolojik özellikleri incelenmiştir.
Anatomik çalışmalar için ise bitki örnekleri %70’lik alkolde fikse edilmiştir. Alkol örneklerinden el ile
yaprak, gövde ve kök enine kesitleri ile yaprak üst-alt yüzeyinden yüzeysel kesitler alınmıştır. Kesitler
%50’lik gliserin içerisine alınarak sabit preparat haline getirilmiştir. Bu preparatlar üzerinden anatomik
incelemeler yapılmıştır. Yüzeysel kesitlerde stoma indeksi hesaplanmıştır.
Bulgular: Morfolojik incelemelerde bitki boyu, gövde çapı, yaprak boyu-eni ve yumru boyu ölçümleri
yapılmıştır. Anatomik incelemelerde ise yaprak üst yüzeyinde stoma bulunmadığından dolayı yaprak alt
yüzeyinde stoma indeksi hesaplanmıştır. Taksonun yaprak, gövde ve kök anatomik doku özellikleri
belirlenmiştir. Yaprak, gövde ve kökte belirgin bir şekilde rafit kristallerine rastlanmıştır.
Sonuç ve Tartışma: Bu çalışmada, Anacamptis pyramidalis taksonunun anatomik ve morfolojik özellikleri
ortaya konulmuştur. Taksonun anatomisinde diğer yumrulu orkide taksonlarıyla belirgin farklılıklar
bulunmamasına karşın, morfolojik karakterler ayırt edici özelliğe sahiptir. Ayrıca bu taksonun ülkemiz
genelinde kozmopolit dağılıma sahip olması nedeniyle ülkedeki farklı lokasyonlardan alınacak örneklerin
hem anatomik ve morfolojik yöntemler, hem de elektron mikroskop ve moleküler taksonomi gibi güncel
yöntemler kullanılarak tüm özelliklerinin ayrıntılı olarak ortaya çıkarılması önerilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Çanakkale, Anacamptis pyramidalis, Anatomi, Morfoloji
Teşekkür: Bu çalışma TÜBİTAK-BİDEB tarafından desteklenen 2209/A projesinin bir kısmını
içermektedir.
217
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P142
Centaurea aggregata ssp. albida ve Centaurea salicifolia ssp. salicifolia
Taksonları Üzerinde Anatomik ve Karpolojik İncelemeler
Melahat Özcan
Artvin Çoruh Üniversitesi Orman Fakültesi, Orman Mühendisliği Bölümü, ARTVİN
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Amaç: Ülkemiz Centaurea cinsi için gen merkezi sayılmakta son düzenlemelerle beraber 190 kadar takson
bulundurmaktadır. Türkiye Florası’nda tek cins olarak işlenen bu cins yapılan en son çalışmaların ışığı
altında dört ayrı cinse ayrılmıştır. Çalışmamızda Centaurea cinsinin Acrolopus ve Jacea seksiyonlarında yer
alan Centaurea aggregata ssp. albida (C. Koch) Bornm. ve C. salicifolia M. Bieb. ex Willd. ssp.
salicifolia’nın, gövde ve yaprak anatomik özellikleri ile karpolojik özellikleri açısından detaylı olarak
incelenmesi amaçlanmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Çalışmada kullanılan bitki materyalleri Trabzon ve Artvin illerinden 2013 ve 2014
yıllarının Eylül aylarında toplanmıştır. Toplanan örneklerden bir kısmı kurutularak herbaryum materyali
haline getirilmiş, bir kısmı ise anatomik incelemeler için % 70 alkolde korumaya alınmıştır. Anatomik
incelemeler için, elle gövdelerden enine, yapraklardan ise enine ve yüzeysel kesitler hazırlanmıştır.
Karpolojik incelemeler ise dondurmalı mikrotom yardımıyla alınan enine kesitler üzerinden yapılmıştır.
Hazırlanan preparatlardan detaylı ölçümler yapılmış, yüzeysel kesitlerden her bir taksonun tüy tipi ve stoma
indeks oranları tespit edilmiştir. Kipsela enine kesitlerinden perikarp, testa tabaka özellikleri ve kalınlıkları
tespit edilmiştir.
Bulgular: Anatomik incelemeler sonucu, gövdelerde 4-5 köşe ve köşelere denk gelen yerlerde kollenkima
hücreleri tespit edilmiştir. İletim demetleri tek sıra halinde dizilmekle birlikte, demetler C. salicifolia ssp.
salicifolia’da demetlerin oldukça sık olduğu görülmüştür. Öz bölgesi her iki taksonda da boşluk ihtiva
etmektedir. Yapraklar C. aggregata ssp. albida’da isobilateral, C. salicifolia ssp. salicifolia’da ise
dorsiventraldir. Orta damardaki demet sayısı C. aggregata ssp. albida’da 1 adet iken, diğer taksonda 3-5 adet
olabilmektedir. Yüzeysel kesitlerde basit tüyler yanında peltat salgı tüyleri de tespit edilmiş ve taksonlarda
stoma tipi, stoma büyüklükleri ve indeksleri ortaya konmuştur. Her iki takson, yaprak tipi, orta damardaki
iletim demeti sayısı, orta damar genişliği ve kalınlığı, stomatal indeks yönünden belirgin farklılıklar
göstermekle birlikte, yüzeysel kesitlerdeki tüy tipleri ve stoma uzunlukları açısından benzerlik
sergilemişlerdir. Karpolojik incelemelerde her iki taksonun meyvelerinde perikarpın yalnızca sklerenkimatik
hücrelerden oluştuğu, endespermin tek sıra hücre tabakasından meydana geldiği, bununla beraber testa palisat
sklerenkimasının C. salicifolia ssp. salicifolia’da belirgin daha kalın olduğu ve bu taksonda diğerinden farklı
olarak iletim demetlerine yakın konumlanmış belirgin salgı ceplerinin bulunduğu tespit edilmiştir.
Sonuç: Bu çalışma ile iki yakın ilişkili türün anatomik ve karpolojik özellikleri karşılaştırmalı olarak ilk defa
ortaya konmuştur.
Anahtar Kelimeler: Anatomi, Karpoloji, Centaurea aggregata subsp. albida, Centaurea salicifolia subsp.
salicifolia.
Teşekkür: Bu çalışma, Artvin Çoruh Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi (BAP) tarafından
desteklenmiştir (Proje No: 2011.F15.02.16).
218
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P143
Karadeniz Bölgesinde Yayılış Gösteren Bazı Orkide Türlerinin
Karşılaştırmalı Damar Anatomileri
Şenay Süngü Şeker, Gülcan Şenel, Mustafa Kemal Akbubut
Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Fen-Edebiyat fakültesi, Biyoloji Bölümü, Kurupelit, SAMSUN
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Angiospermlere dâhil karasal bitki yaprakları damarlanma yapısı açısından çok çeşitlilik
göstermektedir. Damarlanma şekli türün filogenetik pozisyonu ya da genetik özelliklerinin yanı sıra içinde
bulunduğu ekolojik şartlardan etkilenerek başlangıçta karbohidrat ve su taşıma kapasitesi olmak üzere pek
çok temel fizyolojik işlevlerinin ortaya çıkmasını sağlamaktadır. Dolayısıyla damarlanma şekli ve damar
anatomisi pek çok disipline ait çalışmaya temel teşkil etmektedir. Ancak özellikle monokotil bitkilerde damar
anatomisi ve damarlanma şekli ile ilgili çalışmalar oldukça sınırlı sayıdadır. Ülkemiz yabani orkideler
açısından zengin biyoçeşitliliğe sahiptir. Orkideler salep yapımında ve süs bitkisi olarak kullanılmaları
nedeniyle ekonomik olarak değerlidirler. Ayrıca Türkiye’de çok sayıda nadir ve/veya endemik türü
bulunması açısından da yabani orkideler oldukça önemlidir. Bu araştırmada Karadeniz Bölgesinde yayılış
gösteren Orchidaceae familyasına dahil 14 (Anacamptis, Cephalanthera, Coeloglossum, Dactylorhiza,
Gymnadenia, Hymantoglossum, Limodorum, Neottia, Ophrys, Orchis, Platanthera, Serapias, Spiranthes,
Steveniella) cinse ait, farklı ekolojik istekleri olan türler arasında damarlanma şekli ve yapısının
karşılaştırmalı olarak incelenmesi amaçlanmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Bitki örnekleri Karadeniz Bölgesindeki çeşitli lokalitelerinden toplanmıştır.
Örneklerden alınan taze yapraklar saydamlaştırılmıştır. Saydam yaprak örnekleri daimi preparat haline
getirilerek NIKON D700 marka fotoğraf makinesi yardımıyla fotoğraflanmıştır. Damar anatomileri çeşitli
analizler yardımıyla incelenmiştir.
Bulgular: Orchidaceae familyasına ait 14 türün yapraklarındaki damarlanma özellikleri belirlenmiştir. Farklı
habitatlarda yetişen, fotosentetik ya da saprofit türlere ait yapraklarda vasküler demet ya da damar çapı,
damar hiyerarşisi, damarın daralma şekli, birim alandaki damar uzunluğu, ana damar yoğunluğu, areol yapısı,
serbest uçlu damar sayısı gibi karakterler açısından önemli farklılıklar tespit edilmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Yaprak damarlanma şekli, yaprak yapısı ve işlevinin daha iyi anlaşılmasını
sağlamaktadır. Damarlanma özellikleri sistematik, fizyolojik ve ekolojik pek çok alanda yapılacak
araştırmalara temel teşkil etmektedir. Geometrik damarlanma yapısında gözlemlenen farklılıklar fotosentez
verimi, madde iletimi, kuraklık ya da donma kaynaklı embolizm, mekanik destek gibi yaprakların
ekofizyolojik özelliklerin incelenmesinde kullanılabilir. Ayrıca damar anatomisi orkideler gibi problemli
gruplarda cins içi ya da cinsler arası akrabalık ilişkilerin değerlendirilmesinde yararlı olacaktır.
Anahtar kelime: Anatomi, Damar, Karadeniz, Orchidaceae, Yaprak.
Teşekkür: Bu araştırma Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu tarafından desteklenmektedir
(114Z702).
219
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P144
Dünyadaki Bazı Salvia L. (Adaçayı) Türlerinin Karyolojisi
Esra Martin1, Elif Gezer Aslan2, Ahmet Kahraman3
1
Necmettin Erbakan Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoteknoloji Bölümü, KONYA
2
Kapadokya Meslek Yüksekokulu, Diyaliz Bölümü, NEVŞEHİR
3
Uşak Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, UŞAK
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Salvia cinsinde yer alan türler dünyada ve ülkemizde ekonomik ve tıbbi açıdan oldukça önemlidir.
Tıbbi açıdan oldukça fazla kullanım alanına sahip olduğu için ekonomik anlamda ülkeler ekonomisine yarar
sağlamaktadır. Birçok türünün kültürü yapılan Salvia cinsine ait yapılmış daha önceki sitogenetik çalışmalar
sadece somatik kromozom sayısının belirlenmesi üzerinedir. Karyotip Analizleri oldukça az sayıda
araştırılmış olan cinsin bu konudaki eksikliği bu çalışma ile giderilme konusunda önem teşkil etmektedir.
Görüntü Analiz Sistemi aracılığı ile elde edilen sonuçların cinsin sistematik açıdan değerlendirilmesinde
kullanılacağı düşünülmektedir.
Gereçler ve Yöntemler: Dünyadaki birçok Salvia türünü İngiltere’deki kişisel botanik bahçesinde yetiştiren
Sayın Robin Middleton tarafından sağlanmıştır. Salvia cinsine ait bazı türlerin olgun tohumları çimlendirildi
ve kök uçları ezme-yayma preparasyon işlemlerinin ardından Görüntü Analiz Sistemi aracılığı ile Karyotip
Analizleri yapıldı.
Bulgular: Bu çalışmada, dünyadaki bazı Salvia türlerinin ezme-yayma preparasyon işlemlerinin ardından
araştırma mikroskobunda somatik kromozom sayıları incelendi ve cinse ait türler de oldukça farklı
kromozom sayıları elde edildi. Kromozom sayıları 2n=16’dan 60’a kadar değişiklik göstermektedir.
Sonuç ve Tartışma: Salvia cinsinin karyotip analizi üzerine bazı sitolojik çalışmalar vardır, fakat bunların
çoğu kromozom sayıları üzerinedir. Bu çalışmada; Salvia corrugata ve S. campanulata’da 2n=16, S.
curviflora’da 2n=18, S. elegans’da 2n=20, S. darcyi, S. gregii, S. involucrata, S. longidula, S. vitifolia ve S.
mexicana’da 2n=22, S. apiana, S. leucophylla ve S. mellifera’da 2n=30, S. cardiophylla’da 2n=36, S.
cuspidata, S. splendens ve S. subrotunda’da 2n=44, S. microphylla’da 2n=46, S. oppositifolia’da 2n=56 ve S.
stolonifera ve S. atrocyanea’da ise 2n=60 olarak tespit edildi. Çalışmamızdan elde ettiğimiz kromozom
sayıları literatür ile örtüşmektedir. Literatürden farklı olarak bu türlerin kromozom morfolojileri de çalışıldı.
Anahtar Kelimeler: Karyotip, Labiatae, Salvia
Teşekkür: Bu çalışmanın gerçekleştirilmesinde 2013/MF003 nolu proje ile sağladıkları maddi destekten
dolayı Uşak Üniversitesi Bilimsel Araştırmalar Projeleri Koordinatörlüğüne teşekkür ederiz.
220
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P145
Türkiye Chamaenerion (Epilobium-Onagraceae) Taksonlarının
Anatomik Özellikleri
Serdar Makbul1, Seher Güven1, Kamil Coşkunçelebi2, Seda Okur3
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, RİZE
2
Karadeniz Teknik Üniversitesi Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, TRABZON
3
Recep Tayyip Erdoğan Üniv, Pazar MYO, Bitkisel ve Hayvansal Üretim Böl., Pazar, RİZE
Sorumlu Yazar e-posta: [email protected]
1
Giriş: Bu çalışma ile ülkemizde yayılış gösteren Epilobium L. cinsinin Chamaenerion Tausch. seksiyonu
taksonlarının gövde ve yaprak anatomik özellikleri belirlenerek anatomik karakterlerin taksonlar arasındaki
değişimleri ortaya konmuştur.
Gereçler ve Yöntemler: Çalışma materyalini, bitkilerin yayılış gösterdikleri doğal habitatlardan toplanan ve
% 70’lik alkol içerisinde stoklanmış fiksasyon örnekleri oluşturmaktadır. Anatomik incelemeler için stok
materyallerin gövdelerinden enine; yapraklarından ise enine ve yüzeysel kesitler alınmıştır. Anatomik
özellikleri en iyi yansıtan kesitler ışık mikroskobu (LM) ile fotoğraflanarak anatomik değerlendirmeler bu
fotoğraflar üzerinden gerçekleştirilmiştir.
Bulgular: Bu çalışma ile Epilobium cinsinin Chamaenerion seksiyonunda yer alan dört taksonun gövde ve
yaprak anatomik özellikleri detaylı bir şekilde ele alınarak taksonlar arasındaki farklılıkları ortaya konmuştur.
Yapılan değerlendirmelerde incelenen taksonlar arasında gövde anatomisinin genellikle benzer özellikler
gösterdiği ancak yaprak anatomisinin önemli farklılıklar gösterdiği tespit edilmiştir. Özellikle yaprağa ait orta
damar bölgesinin şekli ve mezofil doku özellikleri ile stoma indeksi gibi karakterlerin taksonlar arasında
değişken olduğu belirlenmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Bu çalışmada Türkiye Epilobium cinsi Chamaenerion seksiyonunun anatomik
özellikleri detaylı olarak ilk kez incelenmiştir. Elde edilen anatomik bulgular seksiyon içerisinde anatomik
özelliklerin genellikle benzer olduğunu, ancak E. angustifolium L. taksonunun E. colchicum Albow,
E. dodonaei Vill. ve E. stevenii Boiss. taksonlarından farklı anatomik özellikler gösterdiğini ortaya
koymuştur.
Anahtar Kelimeler: Anatomi, Chamaenerion, gövde ve yaprak anatomisi, LM.
Teşekkür: Bu çalışma TUBİTAK (113Z782) tarafından desteklenmiştir.
221
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P146
Castanea sativa, Meyve ve Yaprak Anatomisi
Gülsen Kendir, Aylin Öztürk, Ayşegül Köroğlu
Ankara Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, 06100, Tandoğan, ANKARA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş : Castanea sativa Mill. (Kestane) Kuzey Anadolu’nun dağ ormanlarında doğal olarak yetişen,
meyveleri için özellikle Bursa civarında kültürü yapılan, 25-30 m boylanabilen, ağaç formunda, Fagaceae
familyasına ait sosyal ve ekonomik önemi olan bir bitkidir. Türün kabukları, yaprakları (drog) ve meyveleri
(gıda) kullanılır. Kabuk ve yapraklar gallotanen yönünden zengindir ve diyareye karşı, tansiyon düşürücü,
öksürük kesici, bronşit ve bronşiyal rahatlamada kullanılır. Yaprakları (Castaneae folium) Alman Komisyon
E Monografları arasında yer alır ve solunum sistemi hastalıklarına karşı ve bacaklardaki dolaşım
bozukluklarında kullanıldığı kayıtlıdır. Meyveler karbonhidratlar yönünden zengindir ve besleyici olarak
kullanılmaktadır. Son yıllarda kestane kullanımı, pediatrik gastroenteritte ve glütensiz beslenmenin önemli
olduğu “çölyak hastalığı”nda önem kazanmıştır. Ayrıca % 83 oranındaki doymamış yağ asiti içeriğiyle de
beslenmedeki önemi günden güne artmaktadır. Bitki, taşıdığı kimyasallar nedeniyle eczacılık ve gıda
sanayiinde, odunu açısından da ağaç işleri endüstrisinde tercih edilmektedir.
Gereçler ve Yöntemler: Ankara Üniversitesi Tandoğan Kampüsü'nden toplanan (AEF 26667) taze yaprak,
kupula ve meyvelerin % 70 alkol içinde hazırlanmış örneklerinden el ile alınan enine ve yüzeyel kesitler
Sartur Reaktifi ile hazırlanan preparatlarda incelenmiştir. Anatomik yapıların ışık mikroskobundaki
görüntüleri, Leica DM 4000 B marka fotoğraf makinesi ile fotoğraflanmıştır.
Bulgular: Yaprak bifasiyaldir ve stomalar yalnızca alt epidermada yer alır. Salgı ve örtü tüylerinin de yine
alt edipermada yoğunlaştığı saptanmıştır. Yaprak bol miktarda druz taşımakta, yer yer basit billurlara da
rastlanmaktadır. Kupulanın enine ve yüzeyel kesitinde bol miktarda taş hücresi, druz, çok yoğun 2-3 basit
hücreli demet örtü tüyleri ile örtü tüylerinin arasında sapı ve başı çok hücreli salgı tüyleri görülmüştür. Nuks
meyve tipine sahip olan kestanenin perikarpından alınan yüzeyel ve enine kesilerde odunlaşmış yapılar ve iç
yüzeyde basit örtü tüyleri gözlenmiştir. Tohum kabuğu enine kesitinde tek sıralı epiderma hücreleri altında
ezilmiş şekilli parankimatik hücreler ve düzgün yer alan iletim doku demetleri belirgindir.
Sonuç ve Tartışma: Çalışmada, yaprakları drog, meyvesi ise gıda olarak kullanılan kestane bitkisinin bu
kısımlarının anatomik yapısı incelenmiştir. Ayrıca kupula da alınan kesitlerle incelenmiştir. Yapılan
anatomik inceleme sonucu, yaprak ve meyvenin çeşitli kısımlarında kalsiyum oksalat kristalleri (çoğunlukla
druz nadiren ise basit billur), örtü ve salgı tüyleri gibi bazı karekteristik elemanların varlığı
mikrofotoğraflarla görsel olarak verilmiştir. Kupulada yoğun olarak görülen salgı tüyleri dikkat çekicidir.
Anahtar Kelimeler:Castanea sativa, yaprak, meyve, anatomi.
222
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P147
Orta Karadeniz Bölgesinde Yayılış Gösteren Lamiaceae Familyasına Ait
Bazı Türler Üzerinde Anatomik Bir Araştırma
Sibel Ulcay1 , Gülcan Şenel2
Ahi Evran Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, KIRŞEHİR
Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, SAMSUN
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
2
Giriş: Bu çalışmada, Orta Karadeniz Bölgesinde yayılış gösteren Lamiaceae familyasına ait dört türün
(Wiedemannia orientalis Fisch&Mey, Wiedemannia multifida L., Sideritis dichotoma Huter, Lycopus
europaeus L. ) anatomik özellikleri incelenerek karşılaştırılmıştır. Bu türlerden W. orientalis ve S. dichotoma
endemik türlerdir.
Gereçler ve Yöntemler :Bitkilerin kök, gövde, yaprak, petiyol ve rizomları %70’lik alkolde tespit edilmiş
ve parafin metodu uygulanarak mikrotomla enine kesitler, ayrıca yapraklarından da yüzeysel kesitler
alınmıştır. Hazırlanan prepatatlardan iç morfolojik özellikler belirlenmiş ve fotoğrafları çekilmiştir.
Bulgular: Anatomik incelemeler sırasında, türlerin iç morfolojileri ile ilgili benzerlikler ve farklılıklar tespit
edilmiştir. Özellikle petiyol yapılarında önemli farklılıklar olduğu gözlenmiştir. W. orientalis’in ve W.
multifida’nın gövdelerinde sklerenkima hücreleri bulunmamaktadır. Lycopus europaeus kökünde çok
miktarda aerenkima hücrelerine rastlanmıştır. Gövde, yaprak, yaprak sapında örtü ve salgı tüyleri
bakımından karşılaştırmalar yapılmıştır. Wiedemannia orientalis’de salgı tüyüne rastlanmamıştır. Sideritis
dichotoma’nın gövdesinde korteks alanı çok dardır. Petiyolünde ise çok yoğun örtü ve salgı tüyü
bulunmaktadır.
Sonuç veTartışma: Bu araştırmada ekonomik bakımdan değerli bitki türlerinin yer aldığı Lamiaceae
familyasına ait 4 tür anatomik bakımdan incelenmiştir. Türlerin kökleri sekonder kalınlaşma göstermektedir.
Yalnız L. europaeus kökü primeryapıdadır.Türlerin hepsinde bifasiyal tipte yaprak tespit edilmiştir ve
diasitik tip stoma gözlenmiştir. W. orientalis ve W. multifida’nın petiyol yapıları iletim demeti sayısı,
petiyolün şekli ve iletim demetlerinin sıralanışı gibi özellikler birbirinden tamamen farklıdır.W. orientalis ve
W. mutifida’nın teşhisinde brakte şekli ve koralla büyüklüğü kullanılmaktadır. Araştırmamız ile bu iki türün
petiyol yapısının farklılığı ve W. orientalis’de hiç salgı tüyünün bulunmaması gibi teşhisi kolaylaştıracak
bilgiler de elde edilmiştir. Her dört türde aralarında iç yapı farklılıkları olmasına rağmen Lamiaceae
familyasının genel anatomik yapısını yansıtmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Lamiaceae, Anatomi,
223
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P148
Samsun ve Çevresinde Yayılış Gösteren Bazı Silene L. (Caryophyllaceae)
Türleri Üzerinde Anatomik ve Morfolojik Bir Araştırma
Ayla Sarıoğlu1 , Betül Özenli2
1
MEB SAMSUN
MEB AMASYA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
2
Giriş: Caryophyllaceae familyası yıllık veya çok yıllık, genellikle otsu, nadiren çalımsı yada küçük ağaçsı
bitkilerden oluşan geniş bir familyadır. Çok soğuk ortamlardan kurak ortamlara kadar pek çok habitatta
yasayabilen kozmopolit türleri içerir. (Watson ve ark., 2000). Caryophyllaceae familyasının taksonomik
gruplara ayrılmasında yaprak sekli ve dizilisi, stipul özellikleri, kapsül özellikleri, stil sayısı, petal özellikleri,
sepal damarlarının özellikleri, tohum yüzey morfolojisi ve tohum sayısı gibi karakterler kullanılır. Davis
(1967), bu karakterleri esas alarak Caryophyllaceae familyasını üç ana alt familyada toplamıştır: Alsinoideae
alt familyasında yapraklar opposit ve stipulsuzdur. Sepaller tabana kadar serbest; petal, sepal ve stamenler
perigindir. İkinci alt familya Paronychioideae’de yapraklar opposit ve stipullu, sepaller tabana kadar serbest;
petal, sepal ve stamenler perigin değildir. Silenoideae alt familyasında yapraklar opposit ve stipulsuz, sepaller
en azından taban kısmında bitişiktir.
Silene L. cinsine ait bitkiler oldukça polimorfik türler olduğundan pek çok karakterde farklılıklar
gösterebilmekte ve taksonomik sorunlara sebep olmaktadırlar. Yaptığımız çalışmanın amacı, türler arası ve
tür içinde görülen bu farklılıkları ortaya koymak ve bu konuda yapılacak çalışmalara katkı sağlamaktır.
Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmada Samsun ve çevresinde bulunan Silene L. cinsine ait bitkiler 20032006 Nisan-Ağustos ayları boyunca farklı yayılış alanlarından toplanmıştır. Morfolojik ve anatomik
araştırmalar için örnekler genel görünüşlerine ve ortak özelliklerine göre dört farklı ana grupta toplanmış,
gruplardan biri eşey durumuna göre iki alt gruba ayrılmıştır. Her grupta 65 morfolojik ve 40 anatomik özellik
belirlenmiş ve bu karakterlerin ölçümleri alınmıştır. Örneklerin anatomik ve morfolojik yönden incelenmeleri
sonucunda tür ayrımında önemli olan karakterler belirlenmiştir.
Bulgular: Bu çalışmada araştırma alanından toplanan Silene L. cinsine ait örnekler dört ayrı taksona
ayrılmıştır. Bunlar Silene saxatilis, Silene dichotoma ssp. dichotoma, Silene vulgaris var. vulgaris ve Silene
alba ssp. divaricata’dır. Her taksondan toplanan örnekler anatomik ve morfolojik olarak incelenmiştir. Elde
edilen bulgular karşılaştırmalı olarak değerlendirilmiş, taksonomik olarak ayırıcı önemli karakterler
kaydedilmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Bu araştırmanın sonuçlarına göre dört taksonun birbirinden ayrılmasında temel olarak
yaprakların yapısı ve diziliş sekli, petallerdeki loblanma miktarı, kaliksin yapısı, kaliks dişlerinin şekli ve
uzunluğu, kapsül dişlerinin sayısı, tohum sekli ve rengi ile çiçeklerin eşey durumu gibi karakterlerin
taksonomik olarak önem taşıdığı belirlenmiştir. Anatomik çalışmalarda her taksonun kök, gövde ve yaprak
anatomisindeki karakterlerin türler arasında ve aynı türün farklı populasyonları arasında farklılıklar
gösterdiği tespit edilmiştir. Caryophyllaceae familyası için karakteristik olan gövde endodermisi incelenen
taksonlardan Silene dichotoma ssp. dichotoma’da belirlenememiştir. Taksonomik olarak ayırıcı bir özellik
olan gövde sklerenkimatik tabakasının kalınlığı türler arasında farklılık göstermektedir.
Anahtar kelimeler: Caryophyllaceae, Silene, Anatomi, Morfoloji, Taksonomi
224
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P149
Türkiye’de Doğal Olarak Yetişen Bazı Cotoneaster (Rosaceae) Türlerinin
Yaprak Anatomisi
Muhammed Mesud Hürkul, Ayşegül Köroğlu
Ankara Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, 06100, ANKARA
Sorumlu yazar e-posta:[email protected]
Giriş: Türkiye’de doğal olarak yetişen Cotoneaster Medik. cinsi 8 tür (C. integerrimus Medik., C.
melanocarpus (Bunge) Fischer, C. multiflorus Bunge, C. meyeri Pojark., C. nummularia Fisch. & Mey., C.
transcaucasicus Pojark., C. morulus Pojark., C. tomentosus (Aiton) Lindl.) ile temsil edilmektedir.
Cotoneaster türlerinin dünya genelinde sitotoksik ve antitümör aktivite gösterdiği, antispazmodik,
kardiyotonik, antiviral ve diüretik olarak kullanıldığı bilinmektedir. Türkiye’de ise C. integerrimus türünün
gövde kabuklarının halk tarafından dekoksiyon şeklinde sarılık ve öksürük tedavisinde kullanıldığı, C.
nummularia türünün meyvelerinin ise dekoksiyon şeklinde oreksijen, mide rahatsızlıklarında ve balgam
söktürücü olarak kullanıldığı araştırmacılar tarafından belirlenmiştir. Bu çalışmada ülkemizde doğal olarak
yetişen, etnobotanik kullanımı ve tıbbi değere sahip olan Cotoneaster cinsine ait C. integerrimus, C.
nummularia, C. tomentosus, C. morulus türlerinin yaprak anatomisi incelenmiş ve incelenen türleri
birbirinden ayırabilecek anatomik özellikler belirlenmiştir.
Gereçler ve Yöntemler: Çalışma materyalimiz meyveli döneminde farklı lokalitelerden toplanmıştır. C.
integerrimus (AEF 26540) ve C. nummularia (AEF 26541) Ankara’dan, C. tomentosus (AEF 26543)
Çankırı’dan, C. morulus (AEF 26542) ise Sivas’tan toplanmış ve % 70’lik alkol içerisinde muhafaza
edilmiştir. Herbaryum örnekleri Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Herbaryumu (AEF)’na
kaydedilmiştir. Bu türlerin yaprak orta damarı ve laminasından alınan enine kesitler Sartur reaktifi ile
incelenmiştir. Anatomik yapıların mikrofotoğrafları çekilip, çizimleri yapılmıştır. Bu türlerin yaprak
anatomilerindeki farklılıklar karşılaştırmalı olarak verilmiştir.
Bulgular: İncelenen türlerin hepsinde yaprak orta damarı üst epiderma tarafından “V” şeklinde girinti
yapmıştır. İletim demeti etrafında türden türe değişiklik gösteren sklerenkimatik yapı ya tüm iletim demetini
halka şeklinde kuşatmış ya da yarım ay gibi sarmıştır. Palizat parenkiması 2(-3) sıralıdır. Sünger
parenkimasında basit billur ve druza rastlanmıştır. Alt epiderma genellikle papillidir. Örtü tüylerinin alt
epidermada yoğunlaştığı yine stomaların alt epidermada yer aldığı belirlenmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Yaprak anatomisini incelediğimiz Cotoneaster cinsine ait dört türde iletim demetinin
yapısında ve yaprağın taşıdığı basit billur ve druz oranlarında farklılıklar görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: Cotoneaster integerrimus, C. morulus, C. nummularia, C. tomentosus, Rosaceae,
yaprak, anatomi.
225
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P152
Yerel Ekolojik Koşuların Toprak Özellikleri ile Sakallı Kızılağaç (Alnus
glutinosa subsp. barbata (C.A. Mey.) Yalt.) Odununun Anatomik
Özellikleri Arasındaki İlişkiler
Salih Malkoçoğlu1, Murat Yılmaz2, Ayhan Usta2, Ergün Kahveci3, Halit Büyüksakallı1
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Köyceğiz Meslek Yüksekokulu, MUĞLA
2
Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi, TRABZON
3
GaziOsmanpaşa Üniversitesi, Niksar Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu, TOKAT
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
Giriş: Ağaç türünün genetik yapısı ve yetişme ortamı koşulları türlerin büyüme ve gelişimini etkileyen en
önemli faktörler olup bu faktörler (klimatik, fizyografik, edafik, biyolojik faktörlerin bileşimi) ile odunun
anatomik yapısı arasındaki ilişki, tür ve/veya familya düzeyinde ekolojik odun anatomisi çalışmaları kapsamı
altında incelemektedir. Ülkemizde bu kapsamda yapılan birçok çalışmada odun anatomik özelliklerinin
yükselti etmeni ile ilişkilerine değinilirken az sayıda çalışmada yerel ekolojik koşullarla olan ilişkilerine
değinilmiştir. Yapılan bu araştırmayla saf sakallı kızılağaç (Alnus glutinosa subsp. barbata (C.A. Mey.) Yalt.)
odunun anatomik özelliklerinin yerel ekolojik koşullara bağlı değişimi incelenmiştir.
Gereçler ve Yöntemler:
Artvin-Arhavi bölgesinde doğal olarak yetişen saf sakallı kızılağaç
meşcerelerinden seçme örnekleme yöntemine göre 16 adet örnek alandan meşcere orta ağacının çapına yakın
bir ağaç kesilerek ağacın 1,30 cm çapından odun örnekleri alınmıştır. Odun örneklerinde, trahe teğet ve
radyal çapları, 1 mm2’deki trahe sayısı, trahe hücre uzunluğu, öz ışını yüksekliği ve genişliği, 1 mm’deki
özışını sayısı, lif uzunluğu, lif genişliği, lif lümen genişliği ve lif çeper kalınlığı gibi kantitatif özellikler
belirlenmiştir. Örnek alanların her biri için toprak profili açılarak derinlik kademelerine göre (0-10, 10-30,
30-50, 50-80, 80-120 cm) toprak örnekleri alınmıştır. Alınan toprak örnekleri üzerinde kum, toz ve kil (%)
oranları, faydalanılabilir su kapasitesi (FSK), toprak reaksiyonu (pH), toprak organik maddesi ve değişebilir
katyonlar (Ca++, Mg++ , Fe++ ) miktarları belirlenerek kızılağaç odununun anatomik özelliklerinin bu
faktörlerle olan ilişkisi korelasyon analiziyle incelenmiştir.
Bulgular: Korelasyon analizi sonucunda; 1mm2’deki trahe sayısı ile dördüncü derinlik kademesindeki (3050 cm) % kum miktarı arasında (r= -0.287, p<0.001) negatif yönlü, % kil, % toz ve FSK miktarları arasında
sırasıyla (r= 0.219, p<0.001), (r= 0.197, p<0.001), (r= 0.190, p<0.001) pozitif yönlü anlamlı ilişkiler
saptanmıştır. Ayrıca; 1mm2’deki trahe sayısı ile Ca++ miktarı arasında ikinci derinlik (10-30 cm)
kademesinde (r=- 0.317, p<0.001) üçüncü derinlik (30-50 cm) kademesinde (r=- 0.382, p<0.001); Mg++
miktarı arasında ikinci derinlik (10-30 cm) kademesinde (r=- 0.304, p<0.001) üçüncü derinlik (30-50 cm)
kademesinde (r=-0.375, p<0.001) negatif yönlü; Fe++ miktarı arasında ikinci derinlik (15-30 cm)
kademesinde (r=0.418, p<0.001) üçüncü derinlik (30-50 cm) kademesinde (r= 0.346, p<0.001) pozitif yönlü
ilişkiler saptanmıştır.
Sonuç ve Tartışma:Yağış ve yıkanmanın fazla olduğu yerlerde alt toprakta meydana kil birikimi, toprağın
alt horizonlarında geçirimsiz bir tabakanın oluşmasına neden olmakta ve oluşan geçirimsiz tabaka alt
horizonlarda toprağın hava ve su ekonomisini olumsuz etkilemektedir. Bu durum dikkate alındığında
topraktaki suyun miktarı, toprak suyu içerisindeki katyon konsantrasyonun durumu, toprağın kil minerali
ihtivası/içeriği ve toprak suyunda meydana gelen değişimin mevsimlere göre değişimi; toprak suyunun bitki
kökleri vasıtası ile alınarak gövde içerisinde iletimine, dolayısıyla odun iletim elemanlarının sayısına etki
ettiği söylenilebilir.
Anahtar Sözcükler: Sakallı kızılağaç, anatomik özellikler, yetişme ortamı, ekolojik odun anatomisi
226
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P153
Türkiye'de Yetişen Ferulago pacyhloba (Fenzl) Boiss. (Apiaceae)
Morfolojik ve Anatomik Özelliklerinin İncelenmesi
Songül Karakaya, Ceyda Sibel Kılıç
Ankara Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, 06100 Tandoğan, ANKARA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş:F. pachyloba (Fenzl) Boiss. ülkemizde İçel (Gülek Boğazı) ve Niğde (Ala dağ Demirkazık)’da yayılış
gösteren endemik bir türdür. Çiçekleri sarı renkli , çok yıllık, otsu bir bitkidir. ‘Kuzukemirdi, kuzukişnişi,
kuzubaşı, çakşırotu, çağşır’ adlarıyla halk arasında tanınmaktadır. Ferulago türleri eski çağlardan beri
bağırsak solucanları ve hemaroit tedavisinde, yatıştırıcı, uyarıcı ve hazmı kolaylaştırıcı olarak kullanımı
mevcuttur.. Ancak bu bitkiler esas olarak afrodizyak etkisinden ve hayvan verimliliğini arttırmak için yem
olarak kullanılmasından dolayı bilinirler.
Gereçler ve Yöntemler: Morfolojik ve anatomik özellikleri türe özgü olarak belirlemek için doğadan
toplanan F.pachyloba
toprak üstü kısımları kullanılmıştır.%70’lik alkol içerisinde saklanan bitki
örneklerinin gövde, pedunkul, ışın, pedisel ve yapraklarından el ile enine kesitler alınmıştır. Bu kesitler
Sartur Reaktifi ile incelenmiştir. Gövde, pedunkul, ışın, pedisel ve yaprağın anatomik özellikleri tespit
edilmiştir.
Bulgular:Monofasiyal özellikteki yaprakta stoma tipi anizositik tipte olup kilit hücreleri karakteristik böbrek
şekillidir. Gövde enine kesiti silindirik ve tüysüzdür. Öz bölgesi geniş, içerisinde dağılmış salgı kanallarına
rastlanmaktadır. Pedunkul enine kesiti silindirik, hafif dalgalı ve tüysüzdür. Işın enine kesiti silindirik, dalgalı
ve tüysüz olup gövde anatomisine benzerlik göstermektedir. Pedisel enine kesiti silindirk, dalgalı ve
papillidir.
Sonuç ve Tartışma:Çalışma sonucunda pedunkullerin anatomik yapısının gövdeye benzediği, ışın ve
pediselin ise merkezi silindir yapısı ve endodermis bulunması yönünden farklılık gösterdiği görülmüştür.
Anahtar kelimeler: Anatomi, F. pachyloba, pedunkul, pedisel, ışın
227
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P154
Stachys byzantina (Lamiaceae)’nın Morfolojik, Anatomik ve Ekolojik
Özellikleri
Mustafa Kargıoğlu1, Mehmet Temel1, Süleyman Arı1
1
Afyon Kocatepe Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü, AFYON
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Türkiye’de yaklaşık olarak 120’nin üzerinde taksonla temsil edilen ve %43’ün üzerinde endemizm
oranına sahip olan Stachys türleri tıbbi açıdan önemli bir yere sahiptir. Cinsin taksonlarının
karşılaştırılmasında ve sistematik problemlerinin giderilmesinde morfolojik, anatomik ve ekolojik karakterler
önemli yer tutar. Bu çalışma ile Afyonkarahisar ve çevresinde doğal yayılış gösteren Stachys byzantina C.
Koch (Lamiaceae)' nın morfolojik, anatomik ve ekolojik özelliklerinin tespit edilmesi ve yakın taksonlarla
benzerlik ve farklılıklarının karşılaştırılması amaçlanmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Taksonun morfolojik özelliklerini belirlemek için bitkinin genel görünüşü, gövde,
yaprak, brakte, brakteol, çiçek ve meyve şekilleri incelenmiştir. Anatomik özelliğinin tespiti için %70’lik etil
alkole alınan örneklerden elle alınan kesitler gliserin-jelatinle daimi preparat haline getirilmiş, ışık
mikroskobu ile mikrometrik ölçümleri ve çizim ataçmanı ile çizimleri yapılmıştır. Ekolojik çalışma için beş
lokaliteden alınan toprak örneklerinin fiziksel ve kimyasal özellikleri Afyonkarahisar Tarım İl Müdürlüğü,
Toprak-Bitki-Su Tahlil laboratuarında incelenmiş, sonuçlar yorumlanmıştır.
Bulgular: Kökler odunsu, çok yıllık ve dışı kahverengi kabukla çevrilidir. Gövdede yünümsü ve lanat-villos
tipte tüyler bulunur. Yapraklar obovat, kemarları krenat dişlidir. Zigomorf simetrili çiçeklerin infloresens tipi
birleşik panikuladır. Meyvede 4 adet nut tipinde tohum bulunur. Kök enine kesitlerinde dıştan içe doğru
parçalanmış periderm, korteks, endodermis, floem, yassı dikdörtgenimsi hücreli kambiyum ve ksilem
bulunmakta olup, öz bölgesi tamamen ksilem elemanları ile kaplıdır. Gövde 4 köşeli, peridermsiz ve öz geniş
bir alanı kaplar. Yaprak bifasiyal, amfistomatik, iletim demetinin etrafı sklerankimatik hücrelerle çevrilidir.
Stoma indeks oranı 0.927'dir. Stachys byzantina’nın toprak fiziksel özellikleri tınlı, killi tınlı ve killi olduğu;
kimyasal özellikleri ise tuzsuz; pH orta asitli ve hafif alkali; CaCO3 bakımından az kireçli ve pek çok kireçli;
azot miktarı bakımından düşük ve çok iyi; çok fakir ve zengin dereceli fosforlu; eksik ve yeterli potasyumlu;
yeterli ve yetersiz demirli; yeterli ve yetersiz bakırlı, orta ve yeterli çinkolu; magnezyum açısından yeterli
topraklarda yayılış göstermektedir.
Sonuç ve Tartışma: S. byzantina'nın morfolojik ve anatomik özellikleri daha önce yapılmış çalışmalarla
karşılaştırılmış, benzerlik ve farlılıklar ortaya konmuştur. Ekolojik olarak takson, diğer bildirişlerden farklı
olarak 1000-1520 m yükseltide yayılış göstermekte olup, toprak fiziksel ve kimyasal özellikleri ise ilk defa
tarafımızca verilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Lamiaceae, Stachys byzantina, Morfoloji, Anatomi, Ekoloji
228
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P155
Trifolium repens var. repens Türünün Anatomik Yapısı
Öznur Ergen Akçin¹, Şükran Öztürk², Emine Yüksel¹, Uğur Yıldız¹
¹Ordu Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ORDU
²Ordu Üniversitesi, Ulubey Meslek Yüksek Okulu, Ulubey, ORDU
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Trifolium L. (Fabaceae) cinsi ülkemizde 107 tür ile temsil edilmektedir. Trifolium türleri yem bitkisi
olarak kullanılmaktadır. Ayrıca arılar tarafından en çok ziyaret edilen türlerden olup arı yetiştiriciliğinde
kullanılmaktadır. Tür halk arasında “İran üçgülü” ve “üçgül” gibi yöresel isimlerle bilinmektedir. Cins 7
seksiyonda incelenmektedir. T. repens var. repens türü Amoria seksiyonuna aittir. Bu çalışmada T. repens
var. repens türünün anatomik incelemelerde kök, gövde ve yaprak kısımlarından alınan enine kesitler
incelenmiş, türler arasında farklılıklar anatomik yönden karşılaştırmalar yapılmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: T. repens var. repens türüne ait örnekler 2011-2012 yıllarında Mayıs ayında
Karadeniz Bölgesinin çeşitli lokalitelerinden toplanmıştır. Bitki örneklerinin anatomik incelemeleri için kök,
gövde ve yapraklardan alınan örnekler %70’lik alkolde tespit edilmiş ve örneklerden el yardımıyla kesitler
alınmıştır. Alınan kesitler gliserin jelâtin metodu kullanılarak daimi preparat haline getirilmiştir. Türün kök,
gövde ve yaprak kesitlerinde epiderma, kollenkima, parankima, endoderma ve sklerenkima hücrelerinin
boyutları ile trake ve floem elemanlarının çapları NIS Elements Imaging Software 3.00 SP5 programı
kullanılarak ölçülmüş ve türler arasında karşılaştırma yapılmıştır.
Bulgular: Bitkinin kökünden alınan enine kesitlerde periderma tabakası bulunur. Hücreler çoğunlukla
dikdörtgenimsi şekillidirler. Peridermanın altında korteks parankiması hücreleri yer almaktadır. 8-10 arasında
öz ışını bulunmaktadır. Öz bölgesi küçük bir alan kaplamaktadır. T. repens türünün gövde enine kesitinde dış
yüzeyde tek sıra halinde dizilmiş epiderma tabakası bulunmaktadır. Epidermanın altında korteks parankiması
hücreleri dikdörtgenimsi veya oval hücrelerdir. Parankimanın hemen altında tek sıra halinde dizilmiş oval
endodermis tabakası yer almaktadır. İletim demetlerinin üzerinde sklerankima hücrelerinden oluşan bir
tabaka yer almaktadır. İletim demetlerinde ksilem oldukça geniş bir alan kaplamaktadır. Merkezde geniş bir
öz kısmı yer almaktadır. Türün yaprağından alınan enine kesitlerde alt ve üst yüzeyde tek sıralı epiderma
hücreleri görülmektedir. Yaprak bifasiyal tiptedir. Alt ve üst epiderma arasında palizat parankiması, sünger
parankiması ve büyük bir orta damar yer almaktadır. Üst yüzeyde 1-2 sıralı ince, uzun, silindir şeklinde ve
bol kloroplast içeren palizat parankiması yer alır. Orta damardaki iletim demetleri kolleteraldir. Stomalar
anizositik ve anomositik tiptedir. Üst yüzeyde anomositik stoma tipi baskın iken, alt yüzeyde anizositik
stoma yoğundur.
Sonuç ve Tartışma: Bitkilerin anatomik yapılarının incelenmesi bitkiler hakkında daha ayrıntılı bilgiler elde
edilmesini sağlar. Türün anatomik yapısında, kökte iletim demetleri ve öz bölgesinin durumu, gövdede
sklerenkima ve kollenkima, yaprakta ise alt stoma indeksi, palizat parankiması, üst epiderma ve floem yapısı
istatistiksel olarak ayırt edici özelliklerdir. Türün anatomik yönden incelenmesi bitkilerin sistematiğinde
önemli yararlar sağlamaktadır. Anatomik bulgularının ışığı altında tür, diğer türlerle karşılaştırılarak detaylı
bilgi verilmeye çalışılmıştır. Böylece ileride bu tür ve cins ile yapılacak çalışmalara ışık tutulması
amaçlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Fabaceae, Trifolium, Anatomi.
229
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P156
Cephalanthera rubra (Orchidaceae) Türlerinin Anatomik ve
Mikromorfolojik Özellikleri
Öznur Ergen Akçin¹, Sema Sevil Altundaş¹, Uğur Yıldız¹, Tuğba Aktaş¹, Yaşar Akçin²
1
Ordu Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ORDU
Ordu Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Bahçe Bitkileri Bölümü, ORDU
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
2
Giriş: Orchidaceae familyasına ait dünya üzerinde yaklaşık 900 cins ve 20 000 türün tanımlandığı, ayrıca 70
000, bazı kaynaklara göre 100 000 orkide hibridinin bulunduğu ve her yıl 800 yeni orkide türünün de
tanımlanarak; tür sayısının 30 000’e kadar çıkabileceği bildirilmektedir.
Ülkemizde Orchidaceae familyası, 24 cinse ait olan 170 takson ile temsil edilmektedir. Bu taksonlardan
146’sı tür, 32’si alttür ve 10’u varyete kategorisindedir. Orchidaceae familyasına ait türlerin kutup ve çöl
bölgeleri dışında hemen her yerde yetişen türleri vardır. Özellikle tropikal kuşak ülkelerinde büyük çiçekli
orkide türleri, orta kuşak ülkelerinde ise küçük çiçekli orkide türleri doğal yayılış göstermektedir. Ülkemizde
doğal yayılış gösteren orkideler orta kuşak orkideleridir. Cephalanthera cinsi Epidendroidea alt familyasına
Neottiaea tribusuna Limodorinae alt tribusuna dâhildir. Cephalanthera cinsi ülkemizde 13 takson ile temsil
edilmektedir.
Gereçler ve Yöntemler: Türe ait örnekler Ordu yöresinin farklı lokalitelerinden toplanmıştır. Anatomik
incelemelerde, türlerin kök, gövde ve yaprak kısımlarından alınan enine kesitler incelenmiş, türler arasında
anatomik yönden karşılaştırmalar yapılmıştır. Cephalanthera rubra türünün yaprakları Taramalı Elektron
Mikroskobu ile mikromorfolojik olarak incelenmiştir.
Bulgular: Bitkinin kökünden alınan enine kesitlerde tek sıralı epiderma tabakası bulunur. Epidermanın
altında 1-2 sıralı eksoderma tabakası yer alır. Eksodermanın altında 8-9 sıralı korteks parankiması hücreleri
yer almaktadır. Merkezi silindirin etrafını saran bir endodermis ve hemen altında periskl tabakası yer
almaktadır. Floem ve ksilem belirgindir. Ksilem poliarktır ve 7 koldan oluşur. Merkezi silindirin ortası
metaksilem elemanları ile doludur.
Bitkinin gövde enine kesitinde dış yüzeyde tek sıra halinde dizilmiş epiderma tabakası bulunmaktadır.
Epidermanın hemen altında korteks parankiması yer almaktadır. Epiderma ve korteks tabakaları gövdenin
%15’lik kısmını kaplamaktadır. Korteksin altında endoderma ve sklerenkima tabası bulunmaktadır. İletim
demetleri üzerinde perivasküler lifler bulunmaktasır. Ksilem ve floem belirgindir. Merkezde geniş bir öz
kısmı yer almaktadır.
Bitkinin yaprağından alınan enine kesitlerde alt ve üst yüzeyde tek sıralı epiderma hücreleri görülmektedir.
Yaprak unifasiyal tiptedir. Hücreler arası boşluk yoktur ve iletim demetleri kapalı kolleteral tipte ve düzenli
bir şekilde sıralanmıştır.
Yaprak üst ve alt yüzeyinde mumsu tabaka bulunmaktadır. Yaprak üst yüzeyde epiderma hücrelerinin
periklinal ve antiklinal çeperleri oldukça belirgin ve kalındır. Stomalar epiderma seviyesinde veya daha
yukarıdadır. Yaprağın alt ve üst yüzeyinde stomaların çevresinde cizgisel kutikular katlanmalar mevcuttur.
Özellikle yaprağın alt tarafında yüzeyde paralel uzanan çizgisel katlanmalar çok belirgindir.
Sonuç ve Tartışma: Anatomik olarak kökte iletim demetleri ve periskl, gövdede korteks parankiması,
ksilem ve öz, yaprakta ise stoma, floem ve ksilem yapısı ayırt edici özelliklerdir. Yaprak alt ve üst yüzeyinde
incelenen epiderma ve stomalar mikromorfolojik olarak farklılık göstermektedir. Cephalanthera türlerinin
özellikle mikromorfolojik olarak incelenmesi türler arası benzerlik ve farklılıkların ortaya çıkarılmasında ve
sistematik problemlerin ortadan kaldırılmasında oldukça önemli olacaktır.
Anahtar Kelimeler: Orchidaceae, Cephalanthera, Anatomi, Mikromorfoloji.
Teşekkür: Bu çalışmayı (TF 1206) destekleyen Ordu Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimine
teşekkür ederiz.
230
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P157
Sideritis tmolea Bitkisinin Sitotoksik Aktivitesinin İncelenmesi
Halil Öztürk, Işık Didem Karagöz, İbrahim Halil Kılıç, Mehmet Özaslan
Gaziantep Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, GAZİANTEP
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Türkiye ve Avrupa folklorik tıbbında, Sideritis türlerinin ağrı kesici, antiromatizmal, sindirim
kolaylaştırıcı ve antimikrobial etki gösterdikleri belirlenmiştir [Baytop T. (1984).] Bu etkilerinden dolayı
Anadolu’da bu tür yaygın olarak bitkisel çay olarak tüketilmektedir. Son yıllarda antioksidan özelliği
nedeniyle Avrupa’da bu bitkiye karşı olan ilgi ve talep artmaktadır. Türkiye’de Sideritis türleri üzerinde
biyolojik aktivite çalışmalarının yanı sıra bazı morfolojik, anatomik ve palinolojik çalışmalar yapılmıştır
[Simmonds(2000)]. Diğer taraftan Sideritis türlerinin diterpenlerinin morfolojik, anatomik ve aktivite
araştırmaları üzerinde yapılan çalışmalar da son yıllarda ivme kazanmıştır [Başer (2002)]. Ayrıca Türkiye’de
bazı Sideritis türlerinin sulu ekstreleri üzerinde yapılan çalışmalar, bu türlerin farelerde sinir sistemi stimulanı
ve antistres aktivitesine sahip olduklarını göstermiştir [Başer (1986)]. Bu çalışmanın amacı Türkiye için
endemik bir bitki olan Sideritis tmolea bitkisini Sitotoksik aktivitesi bakımından incelemektir.
Gereçler ve Yöntemler: Bu bağlamda Sideritis tmolea bitki örnekleri yöresel aktarlardan yaprak, çiçek ve
dallarının bulunduğu halde yaş olarak temin edilmiş ve iki ay boyunca gazete kağıtları arasında, gölge
ortamda gazete kağıtlarını yenilemek kaydıyla kurutulmuştur. Daha sonra bitki örneklerinin yaprak ve çiçek
kısımları gövdelerinden ayrılarak toplanmış, tartılmış ve ardından öğütme işlemine tabii tutulmuştur. Öğütme
işlemine tabii tutulan Sideritis tmolea çiçeklerinin tartılarak kuru ağırlıkları alınmıştır. Öğütülmüş çiçek (85,7
g) parçaları kartuşlara yerleştirilerek 12 saat boyunca soxhlet cihazında ayrı ayrı 200’er ml metanol ve su
özütleri çıkarılmıştır. 41,01 g çiçek (verim %47,8) metanolik özütleri; 30,62 g çiçek (verim %35,7) su
özütleri elde edilmiştir. Metanol ve suyun uzaklaştırma işlemi evaporatör ile sağlanıp özütler kullanıma hazır
hale getirilmiştir. Elde edilen özütler çalışma başlayana kadar +4 °C ’de muhafaza edilmiştir. Çalışmamızda
akciğer kanser hücre hatları H1299, ISC kullanılmıştır. Temin edilen hücre soyları kullanılacağı zamana
kadar kriyovial tüpler içerisinde -80 0C dolapta saklanmıştır. Hücreleri sayabilmek amacıyla tripsinizasyon
işlemi sonucunda elde edilen hücre süspansiyonundan 20 μl 0,5 ml’lik tüpe alındı ve üzerine eşit miktarda
%0,5’ lik tripan mavisi (Roche, Amerika) konarak iyice karışması sağlanmıştır. Hematositometre distile su
ile iyice temizlenmiştir. Bu karışımdan 12 μl alınarak thoma lamına koyulup mikroskopta bu lam üzerinde
beş alanda hücre sayımı yapılmıştır. Bulunan sayı sulandırma katsayısı ile çarpılarak 1ml besiyerinde ne
kadar hücre olduğu hesaplanmıştır (Cevatemre, 2012).
Bulgular: S. tmolea metanol özütleri H1299 ve ISC hücreleri üzerine sitotoksik aktivite göstermemiş aksine
hücre proliferasyonunu arttırmıştır. S. tmolea su özütlerinin her iki hücre hattı üzerine de sitotoksik olmadığı
ve hücrelere karşı aktivite göstermediği bulunmuştur.
Sonuç ve Tartışma: Söz konusu hücrelerde aktivite göstermeyen S. tmolea özütlerinin diğer hücre hatlarında
da aynı etkiyi gösterip göstermeyeceği, eğer gösterirse bu süreçte hangi mekanizmaları etkinleştirdiklerinin
bilinmesi, elde edilen bilgilerin doğruluğunun değerlendirilmesi ve daha ileri çalışmalar aktarılması açısından
oldukça önemlidir.
Anahtar Kelimeler: Sideritis tmolea, Biyolojik Aktivite, Sitotoksisite.
231
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P158
Iris schachtii’nin Anatomisi ve Morfolojisi
Şeyma Akalın
Helvacızade A.Ş. , KONYA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Türkiye’de yayılan endemik bitki türüdür. Çiçek rengi, mor ve sarı olarak iki renktir. Yaprak
anatomisi her renge sahip bireylerde incelenmiştir. Küçük ve ince yapraklar tek yıllıktır. Yaprakları
doğrusaldır, paralellik gösterir, ekuitanttır. Yayılış alanları A4-Çankırı, B3- Eskişehir, B4-Ankara, B5Yozgat, B6-Kayseri ve C4-Konya’dır.
Gereçler ve Yöntemler: Araziden popülasyonlarını en iyi şekilde temsil eden örnekler toplanarak herbaryum
tekniğiyle preslenmiştir. Anatomik çalışmalar için toplanan bitkiler arazi koşullarında % 70 ‘ lik alkole
alınmış, örneklerin kök, gövde ve yaprak anatomileri incelenmiştir. Işık mikroskopisi çalışmaları için; % 70 ‘
lik alkol içinde bulunan örnekler yükselen alkol serilerinden geçirilerek dehidrasyon işlemine tutulmuştur.
Dehidrasyon işleminden sonra örnekler saf ksilole alınmış ve parafine doyurma işlemine başlanmıştır. Oda
sıcaklığında kalıp+boncuk parafin eklenmiştir. Parafin eridikçe parafin takviyesi yapılmıştır. Materyal oda
sıcaklığından etüve taşınmıştır. Etüvde 1. gün 25 oC ‘de parafine doyurma işlemi gerçekleşmiştir. Etüv
sıcaklığı 35 oC ‘ye çıkarılmış ve 2 gün parafine doyurma işlemine devam edilmiştir. 4. gün örneklerin
bulunduğu kapların ağzı açılıp etüv sıcaklığı 60 oC ‘ye çıkarılarak ksilol uçurulmuştur. Materyal etüvden
çıkarıldıktan sonra; pens alevden geçirilerek dokuya zarar verilmemesi şartıyla dokunun etrafındaki parafinin
eritilmiştir. Materyal kesit yönünde kalıplara yerleştirilerek erimiş parafin doldurulmuştur. Parafinin donması
için buz üzerine bırakılmıştır. Etiketleme işleminden sonra mikrotom kesiti için kaset kapatma işlemi
uygulanmıştır. Kasetlerden +4 oC ‘de buzdolabında 2 gün sonunda rotary mikrotom ile 10-15 µm’lik enine
kesitler alınmıştır. Kesitler albüminli lama yapıştırılarak 1 gün kurutulmuştur. Preparatlar, kesitlerin
içerisinde ve etrafında bulunan parafinin eritilmesi amacıyla 60 oC etüve konmuştur. Lamlar daha sonra saf
ksilole konularak boyama serilerinden geçirilmiştir. Boyanan preparatlar entellen ile daimi preparat haline
getirilmiştir.
Bulgular: Iris schachtii kökünden enine kesitte 4 sıralı ekzoderma ve çok sıralı korteks tabakası tespit
edilmiştir. Ayrıca kaspari şeritli endodermaya rastlanmıştır.
Iris schachtii yaprağından enine kesitte üst epidermada stomalara, alt epidermada kutikulaya rastlanmıştır.
Ayrıca çok sıralı mezofil tabakasında ksilem ve floem iletim demetleri tespit edilmiştir.
Iris schachtii kökünden enine kesitte tek sıralı endodermaya ve endodermada kaspari şeridine rastlanmıştır.
Endoderma altında tek sıradan oluşan periskl tabakası vardır, ksilem ve floem iletim demetleri tespit
edilmiştir.
Iris schachtii kökünden enine kesitte net bir şekilde kaspari şeridi taşıyan endoderma tespit edilmiştir. Çok
sıralı korteks tabakası mevcuttur. İletim demetleri gözlenmiştir.
Iris schachtii yaprağından enine kesitte çok sıralı mezofil tabakası tespit edilmiştir. Alt epidermada
kutikulaya rastlanmıştır ve amaryllis tipi stoma gözlenmiştir.
Iris schachtii yaprağından enine kesitte yaprak ucunda yoğun sklerenkima tabakası gözlenmiştir.
Iris schachtii yaprağından enine kesitte çeşitli yerlerde prizmatik yapıda tek kristaller gözlenmiştir.
Iris schachtii yaprağı alt yüzeyinden yüzeysel kesitte mezofil tabakasında amaryllis tipi stomalar
gözlenmiştir.
Iris schachtii yaprağı üst yüzeyinden yüzeysel kesitte mezofil tabakasına rastlanmıştır.
Sonuç: Iris schachtii kökünden enine kesitte 4 sıralı ekzoderma, çok sıralı korteks ve kaspari şeritli
endodermaya rastlanmıştır; yaprağından enine kesitte üst epidermada stomalara, alt epidermada kutikulaya
rastlanmıştır.
Tartışma: Çölgeçen ve Tuğ (2006) un yaptıkları araştırmalarda Iris schachtii türünde bu yapılara
rastlanmamış, ayrıca amaryllis tipi stoma ve prizmatik yapıdaki tek kristallere rastlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Iris schachti, kesit, korteks, kaspari, ksilem, floem, amaryllis, periskl
232
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P159
Bazı Hypericum Türlerinin Salgı Yapıları Üzerine Anatomik İncelemeler
Merve Yasemin Altıntaş, Öznur Ergen Akçin
Ordu Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi,Biyoloji Bölümü, Merkez, ORDU
Sorumlu yazar e-posta : [email protected]
Giriş: Bu çalışmada Hypericum L. cinsinin H. orientale L., H. bithynicum Boiss. ve endemik H.
origanifolium var. depilatum (Freyn & Bornm.) N. Robson. taksonların da bulunan salgı kanalları
incelenmiştir. Hypericum yöresel olarak Binbirdelik otu, Kılıç otu, Mayasıl otu, Kantaron olarak bilinir.
Hypericum türleri farklı salgısal yapı tiplerinin (Saydam bezler ya da oyuklar, siyah nodüller ve salgı
kanalları) varlığı ile karakterize edilir. Bu salgı yapılarından salınan hyperisin maddesi tıbbi olarak
kullanılmaktadır. Ayrıca Hypericum türlerinin antitümör, antiviral, antidepresan ve antiinflamatuar etkilerinin
olduğu belirlenmiştir. Taksonların salgı kanallarının detaylı bir şekilde incelenmesi ile bu bitkilerin
özelliklerinin tam olarak bilinmesi ve kullanım alanlarına katkı sağlaması amaçlanmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Türlere ait örnekler 2013-2014 yıllarında Mayıs-Eylül ayları arasındaki dönemde
Ordu ve Giresun illerinin farklı lokalitelerinden toplanmıştır. Türün vegetatif ve generatif organlarından
alınan örnekler %70’lik alkolde tespit edilmiş ve örneklerden el yardımıyla kesitler alınmıştır. Alınan
kesitler gliserin jelâtin metodu kullanılarak daimi preparat haline getirilmiştir. Anatomik incelemeler için;
NIS Elements Imaging Software 3.00 SP5 programı kullanılarak ölçülmüş ve türler arasında karşılaştırma
yapılmıştır.
Bulgular: H.orientale türü ve H. origanifolium var. depilatum varyetesinde yaprakların iletim demetlerinin
floem kısmında A tipi, mezofil tabakasında B tipi salgı kanalı bulunmaktadır. H. bithynicum türünün
yapraklarının iletim demetlerinin floem kısmında A tipi salgı kanalı, mezofil tabakasında ise salgı cebi
bulunmaktadır. H.orientale’nin türünde sepalin iletim demetinde A tipi salgı kanalları, mezofil tabakasında B
tipi salgı kanalı görülmüştür. H. bithynicum’ un mezofil tabakasında siyah nodül, H. origanifolium var.
depilatum’ un mezofilinde B tipi salgı kanalı görülmüştür. H. orientale türünün petalinin floem kısmında A
tipi salgı kanalı, mezofil kısmında C tipi salgı kanalı bulunmaktadır. H. bithynicum ve H. origanifolium var.
depilatum’ un petallerinde salgı yapılarına rastlanılmamış olup, saydamlaştırma metodunda siyah glandlar
görülmüştür. H. orientale, H. bithynicum, türleri ve H. origanifolium var. depilatum varyetesinin anterlerinde
salgı kanallarına rastlanılmamıştır. H. orientale ve H. bithynicum türlerinin ovaryumlarında C tipi salgı kanalı
görülürken, H. origanifolium var. depilatum’ da ise salgı kanalı görülmemiştir.
Sonuç ve Tartışma: Üç Hypericum taksonunun vegetatif ve generatif organlarında bulunan salgı kanalları
incelenerek türler arası karşılaştırma yapılmıştır. Taksonlarda salgı cebi, A, B ve C salgı tipi salgı kanallları
ve siyah glandlar görülmüştür. Hypericum türlerinden salınan hyperisin maddesi tıpta kullanılmaktadır.
Çalışmalar daha çok H. perforatum türünde yoğunlaşmıştır. Diğer türlerinde salgı yapılarının ve salınan
salgılarının bilinmesi önemlidir. Türlerin salgı yapılarının bilinmesi bu konudaki çalışmalara ışık tutacaktır.
Anahtar Kelime: Hypericaceae, Hypericum, anatomi, salgı kanalı.
Teşekkür: Bu çalışmayı (TF-1314) destekleyen Ordu Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimine
teşekkür ederiz.
233
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P160
Hypericum bithynicum (Hypericaceae) Türünün Anatomik Özellikleri
Öznur Ergen Akçin¹, Merve Yasemin Altıntaş¹, Yaşar Akçin², Emine Yüksel¹
¹Ordu Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ORDU
²Ordu Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Bahçe Bitkileri, ORDU
Sorumlu yazar e-posta : [email protected]
Giriş: Bu çalışmada Hypericum L. cinsinin H. bithynicum Boiss. türünün anatomisi incelenmiştir.
Hypericum yöresel olarak Binbirdelik otu, Kılıç otu, Mayasıl otu, Yara otu, Kuzu kıran, Kantaron olarak
bilinir. Hypericum cinsi üzerinde yapılan çalışmalar H. perforatum türü üzerinde yoğunlaşmıştır. H.
perforatum geleneksel folklorik ilaç olarak dahilen ağrı giderici, yatıştırıcı, parazit düşürücü, ülser tedavi
edici ve haricen de yara iyileştirici olarak ülkemizde kullanılmaktadır. Türün anatomisi detaylı incelenerek
özelliklerinin tam olarak bilinmesi ve kullanım alanlarına katkı sağlaması amaçlanmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Türlere ait örnekler 2013-2014 yıllarında Mayıs-Eylül ayları arasındaki dönemde
Giresun illerinin farklı lokalitelerinden toplanmıştır. Türün vegetatif ve generatif organlarından alınan
örnekler %70’lik alkolde tespit edilmiş ve örneklerden el yardımıyla kesitler alınmıştır. Alınan kesitler
gliserin jelâtin metodu kullanılarak daimi preparat haline getirilmiştir. Anatomik incelemeler için; NIS
Elements Imaging Software 3.00 SP5 programı kullanılarak ölçülmüş ve türler arasında karşılaştırma
yapılmıştır. Türlerin anatomik çekimleri Nikon Eclıpse E400 marka mikroskop ile çekilmiştir.
Bulgular: Kökte periderma tabakası 6-10 sıralıdır. Tek sıralı öz ışınları bulunmaktadır. Öz kısmı ksilem
elemanları ile doludur. Gövde’de yer yer periderma oluşumu gözlenmektedir. 1-2 sıralı kollenkima tabakası
bulunur. Korteks parankimasının çok tabakalı olduğu görülmüştür. H. bithynicum türünde floem tabakasında
A tipi salgı kanalları bulunmaktadır. Öz bölgesi yer yer parçalanmıştır. Gövde üzerinde çıkıntıların (kanat)
varlığı Hypericum türleri için önemli bir özelliktir, çalışılan türde 4 kısa, üçgenimsi çıkıntı bulunmaktadır.
Yapraklar dorsiventral tiptedir. İncelenen tür hipostomatiktir. Adaksiyal yüzeyde stoma bulunmamaktadır. H.
bithynicum türünde anizositik ve az da olsa anomositik tip stomalar bulunmaktadır. Yapraklarının iletim
demetlerinin floem kısmında A tipi, mezofil tabakasında salgı cebi bulunmaktadır. Sepal’in mezofil
tabakasında siyah nodül bulunur. H. bithynicum türlerinde alınan kesitlerde petalde salgı yapılarına
rastlanılmamış olup, saydamlaştırma metodunda siyah glandlar görülmüştür. Petallerinin adaksiyal tarafında
papillalar çok belirgindir. Türün anterlerinin konnektif kısımlarında druz kristali vardır. Ovaryum’da C tipi
salgı kanalı bulunmaktadır.
Sonuç ve Tartışma: H. bithynicum türünün vegetatif ve generatif organlarının anatomik yapılar incelenerek
türün anatomik yapısı hakkında detaylı bilgiler elde edilmiştir. Ayrıca türde bulunan salgı yapıları
incelenmiştir. Salgı yapılarının varlığı Hypericum türleri için çok önemli bir özelliktir. Hem anatomik
özellikler hem de salgı yapıları diğer türlerle karşılaştırılmıştır.
Anahtar Kelime: Hypericaceae, Hypericum, Anatomi.
Teşekkür: Bu çalışmayı (TF-1314) destekleyen Ordu Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimine
teşekkür ederiz.
234
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P161
Dianthus cyri (Caryophyllaceae) Türünün Karyotip Analizi
Derya Babaarslan1, Halil Erhan Eroğlu2, Murat Koç3, Ergin Hamzaoğlu4
1
Bozok Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji Anabilim Dalı, YOZGAT
2
Bozok Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, YOZGAT
3
Bozok Üniversitesi, Hayvansal Üretim Yüksekokulu, YOZGAT
4
Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, ANKARA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Dianthus L. cinsine ait taksonlar ile ilgili birçok karyolojik çalışma gerçekleştirilmiştir. Dianthus
cinsine ait en sık belirlenen kromozom sayısı 2n = 30’dur. Bu çalışmada, Türkiye’de doğal olarak yetişen
Dianthus cyri Fisch. & C.A.Mey. türünün kromozom sayısı belirlenerek, karyotip ve idiogramı çıkarılmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Dianthus cyri tohumları petri kutularında çimlendirilerek, daha sonra ilk işlem,
tespit, boyama, preparat hazırlama ve görüntüleme işlemleri gerçekleştirildi. Kromozom ölçümleri
Bs200ProP Görüntü İşleme ve Analiz Sistemi kullanılarak gerçekleştirildi. Ölçümler ile toplam kromozom
uzunlukları, kromozomların uzun ve kısa kol uzunlukları, kromozom kollarının birbirine oranları,
kromozomların sentromerik indeksleri, kromozom tipleri ve asimetri dereceleri belirlenerek türün karyotip ve
idiogramı çıkarıldı.
Bulgular: Dianthus cyri türünün karyolojik incelemeleri sonucunda somatik kromozom sayısının 2n = 30
olduğu belirlenmiştir. Buna göre, kromozomlar median (8), submedian (4) ve subterminal (18) tiptedir. En
küçük kromozom 0.72 μm, en büyük kromozom 1.56 μm uzunluğundadır. Haploid toplam kromozom
uzunluğu 15.89 μm ve ortalama kromozom uzunluğu 1.06 μm’dir. Karyotip asimetri hesaplamasına göre
kromozom uzunluğundaki göreceli varyasyon (CVCL) 22.19 ve ortalama sentromerik asimetri (MCA) 38.36
olarak belirlenmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma ile Dianthus cyri türünün kromozom sayısı ilk kez ortaya konulmuştur.
Yapılan kromozom ölçümleri sonucu türün karyotip ve idiogramı çıkarılmış, kromozom tipleri belirlenerek,
asimetri derecesi hesaplanmıştır. Kromozom tiplerine göre türün karyotip formülü 8m + 4sm + 18st olarak
belirlenmiştir. CVCL ve MCA değerlerine göre tür simetrik karyotip tiptedir. Elde edilen karyolojik sonuçların
taksonla ilgili ilk rapor olması nedeniyle, hem bilime katkı yapacağı hem de Dianthus cinsi ile ilgili
taksonomik problemlerin giderilmesine ışık tutacağı kanaatindeyiz.
Anahtar Kelimeler: Dianthus cyri, Karyotip, İdiogram, Ortalama Sentromerik Asimetri
Teşekkür: Bu çalışma TÜBİTAK tarafından 111T873 numaralı proje ile desteklenmiştir.
235
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P162
Dianthus strictus var. axilliflorus Taksonunun Farklı Lokalitelerden
Karyotip Analizi
Derya Babaarslan1, Halil Erhan Eroğlu2, Murat Koç3, Ergin Hamzaoğlu4
1
Bozok Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji Anabilim Dalı, YOZGAT
2
Bozok Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, YOZGAT
3
Bozok Üniversitesi, Hayvansal Üretim Yüksekokulu, YOZGAT
4
Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, ANKARA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Dianthus L. cinsine ait en sık belirlenen kromozom sayısı 2n = 30’dur. Bu çalışmada, Türkiye’de
doğal olarak yetişen Dianthus strictus Banks & Sol. var. axilliflorus (Fenzl) Reeve taksonunun kromozom
sayısı belirlenerek, karyotip ve idiogramı çıkarılmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Dianthus strictus var. axilliflorus taksonunun üç farklı lokaliteden toplanan
tohumları çimlendirilerek, daha sonra ilk işlem, tespit, boyama, preparat hazırlama ve görüntüleme işlemleri
gerçekleştirildi. Kromozom ölçümleri Bs200ProP Görüntü İşleme ve Analiz Sistemi kullanılarak
gerçekleştirildi. Ölçümler ile toplam kromozom uzunlukları, kromozomların uzun ve kısa kol uzunlukları,
kromozom kollarının birbirine oranları, kromozomların sentromerik indeksleri, kromozom tipleri ve asimetri
dereceleri belirlenerek türün karyotip ve idiogramı çıkarıldı.
Bulgular: Dianthus strictus var. axilliflorus taksonunun karyolojik incelemeleri sonucunda, tüm
lokalitelerden somatik kromozom sayısının 2n = 30 olduğu belirlenmiştir. Buna göre, kromozomlar median
(12), submedian (6) ve subterminal (12) tiptedir. Lokalite 1 ölçülerine göre, en küçük kromozom 0.87 μm, en
büyük kromozom 1.65 μm uzunluğundadır. Haploid toplam kromozom uzunluğu 17.45 μm ve ortalama
kromozom uzunluğu 1.16 μm’dir. Karyotip asimetri hesaplamasına göre kromozom uzunluğundaki göreceli
varyasyon (CVCL) 18.57 ve ortalama sentromerik asimetri (MCA) 30.25 olarak belirlenmiştir. Lokalite 2
ölçülerine göre, en küçük kromozom 1.03 μm, en büyük kromozom 1.47 μm uzunluğundadır. Haploid toplam
kromozom uzunluğu 18.28 μm ve ortalama kromozom uzunluğu 1.22 μm’dir. Karyotip asimetri
hesaplamasına göre kromozom uzunluğundaki göreceli varyasyon (CVCL) 10.50 ve ortalama sentromerik
asimetri (MCA) 35.20 olarak belirlenmiştir. Lokalite 3 ölçülerine göre, en küçük kromozom 0.82 μm, en
büyük kromozom 1.49 μm uzunluğundadır. Haploid toplam kromozom uzunluğu 16.52 μm ve ortalama
kromozom uzunluğu 1.10 μm’dir. Karyotip asimetri hesaplamasına göre kromozom uzunluğundaki göreceli
varyasyon (CVCL) 17.98 ve ortalama sentromerik asimetri (MCA) 31.45 olarak belirlenmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma ile Dianthus strictus var. axilliflorus taksonunun kromozom sayısı ilk kez
rapor edilmiştir. Yapılan kromozom ölçümleri sonucu taksonun karyotip ve idiogramı çıkarılmış, kromozom
tipleri belirlenerek, asimetri derecesi hesaplanmıştır. Kromozom tiplerine göre taksonun karyotip formülü
12m + 6sm + 12st olarak belirlenmiştir. CVCL ve MCA değerlerine göre tür simetrik karyotip tiptedir. Elde
edilen karyolojik sonuçların taksonla ilgili ilk rapor olması nedeniyle, hem bilime katkı yapacağı hem de
Dianthus cinsi ile ilgili taksonomik problemlerin giderilmesine ışık tutacağı kanaatindeyiz.
Anahtar Kelimeler: Dianthus strictus var. axilliflorus, Karyotip, İdiogram, Ortalama Sentromerik Asimetri
Teşekkür: Bu çalışma TÜBİTAK tarafından 111T873 numaralı proje ile desteklenmiştir.
236
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P163
Erzincan Yöresinde Yayılış Gösteren 3 Endemik Salvia (Lamiaceae)
Türünün Anatomik ve Mikromorfolojik Özellikleri
Rıdvan Polat1, Uğur Çakılcıoğlu2, Selami Selvi3, Zafer Türkmen4 Ali Kandemir5
Giresun Universitesi, Espiye MYO, Bitkisel ve Hayvansal Üretim Bölümü, Espiye, GİRESUN
2
Tunceli Üniversitesi, Pertek Sakine Genç MYO, Gıda İşleme Bölümü, TUNCELİ
3
Balıkesir Üniversitesi, Altınoluk MYO, Bitkisel ve Hayvansal Üretim Bölümü, BALIKESIR
4
Giresun Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, GIRESUN
5
Erzincan Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ERZİNCAN
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
Giriş: Bu çalışmada, Erzincan yöresinde yayılış gösteren 3 endemik Salvia L. türü, anatomik ve
mikromorfolojik açıdan incelenmiştir.
Gereç ve Yöntem: Teşhisi yapılan örneklerin bir kısmı herbaryum örneği haline getirilerek mikromorfolojik
çalışmalar için; bir kısmı ise %70 lik alkol içeren plastik kapaklı cam şişelere konularak anatomik çalışmalar
için saklanmıştır. Anatomik çalışmalar için gövde ve yapraklardan alınan enine kesitler ışık mikroskobunda
(LM) incelenmiştir. Mikromorfolojik çalışmalarda yaprak yüzeyi ve tohum ornamentasyonu masaüstü SEM
(JCM-5000)’ de incelenmiş ve mikrofotoğrafları çekilmiştir.
Bulgular: Yapılan anatomik incelemelerde S. euphratica, S. divaricata ve S. hypargeia türlerinin gövde ve
yaprak anatomik yapılarının Lamiaceae familyasının karakteristik özelliklerini yansıttığı görülmüş olup
taksonlar arasında anatomik yönden farklılık gözlenmemiştir. Mikromorfolojik incelemelerde ise Salvia
türlerinin nutletlerinin tüylü ya da tüysüz olduğu görülmüştür. Bununla beraber nutlet ornamentasyonları
verrukat ve rugoz olup türler arasında farklılık gösterdiği tespit edilmiştir.
Sonuç: Bu çalışma ile S. euphratica ve S. divaricata türlerinin anatomik ve mikromorfolojik özellikleri; S.
hypargeia türünün ise mikromorfolojik özelllikleri ilk kez incelenmiştir.
Anahtar kelimeler: Salvia, Lamiaceae, Anatomi, Mikromorfoloji, Erzincan.
237
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P164
Türkiye’de Gagea (Liliaceae) Cinsine ait Stipitatae Seksiyonu Türlerinin
Polen, Yaprak yüzeyi ve Anatomik Farklılıkları
Mehtap Tekşen, Seher Karaman Erkul
Aksaray Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, AKSARAY
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Gagea Salisb. dünyada 15 seksiyon ve yaklaşık 280-300 kadar tür ile temsil edilen Liliaceae familyası
cinslerinden biridir. “Flora of Turkey”in 8. cildinde 24 takson ile temsil edilen Gagea, üzerinde yapılan
revizyon çalışması sonucuna göre şu anda Türkiye’de 9 seksiyon, 31 tür ve 1 alttür ile temsil edilmektedir.
Bunlardan 5 tür ülkemize endemiktir. Çok az sayıda tür ile Kuzey Afrika'da da temsil edilen Avrupa ve
Asya'da yaygın olmak üzere Boreal dağılıma sahip bir cinstir. Cinsin gen merkezi Orta Asya'dır. En yüksek
tür çeşitliliği Orta Asya'da Batı Pamir-Alai (97 tür) ve Batı Tien-Shan (65 tür)'dadır. Bu çalışmanın amacı
Stipitatae (Pascher) Davlianidze seksiyonuna ait olup araştırıcılar tarafından bilim dünyasına tanıtılan ve
ülkemiz tür sayısına dahil edilen G. vanensis M.Tekşen & S.Karaman ve “Flora of Turkey”den sonra kayıt
edilen G. chomutovae (Pascher) Pascher türlerinin polen, yaprak yüzeyi ve anatomik özelliklerini birbirleri
ile kıyaslayarak vermektir. Bu iki türün ait olduğu Stipitate seksiyonunda taban yaprak çoğunlukla bir (ikinci
taban yaprak çok gerilemiş) ya da daha az sıklıkla bazı türlerde 2, enine kesitte yuvarlak, ya da olukluyuvarlak, nadiren fistuloz, filiform ile dar linear arasında, gövde yaprakları alternat yaprak dizilişli,
pedunkulu enine kesitte yuvarlak ya da yuvarlak-oluklu, çiçek durumu panikula, geniş dallanmış, tepal ucu
obtus ya da geniş yuvarlak, kapsülü oblong, yuvarlak-triangular, sıklıkla kısa saplı, tohumları ise lobçuk
şeklinde ve yassıdır.
Gereçler ve Yöntemler: 2010-2013 yıllarında Van ilinde yapılan arazi çalışmaları sonucunda örnekler
toplanmıştır. Çiçekli örneklerden polenler elde edilerek Jeol JSM 6490LV markalı SEM’de taranmış ve polen
ve yaprak yüzeyi özellikleri tespit edilmiştir. Woodhause yöntemine göre hazırlanan preparatlar ile polenlerin
ölçümleri yapılmıştır. Anatomik çalışmada, toplanan örneklerin %70’lik alkol içinde saklanan taban yaprak,
pedunkul ve pedisellerinden alınan enine kesitler ile taban ve gövde yapraklarından alınan yüzeysel kesitler
Sartur reaktifi ile boyanarak incelenmiştir.
Bulgular: Palinolojik olarak G. vanensis ve G. chomutovae türünün polen tanelerinin polar ekseni G.
vanensis’te 38-48 µm, G. chomutovae’de daha dardır. G. vanensis’te ekzin G. chomutovae türünden daha
kalındır. Ayrıca G. vanensis türünde sulkus uzunluğu G. chomutovae türünden daha kısa ve dardır. G.
vanensis yaprak yüzey morfolojisi incelendiğinde G. chomutovae türünden farklı olarak taban ve gövde
yapraklarında bekçi hücrelerinin etrafında sırtlar genişlemez. Anatomik özellikleri incelendiğinde G.
vanensis türünde pedunkulda sklerankima sadece floemin üzerinde 5-6 hücre tabakalı tam bir daire şeklinde
iken G. chomutovae’de tam daire şeklindeki sklerankima 3-4 hücre tabakalıdır. Fakat G. chomutovae’de çok
belirgin olarak ortada öz kaybolmuş, 24 kadar iletim demeti içerir. G. vanensis’te ise öz bulunmakta ve 5 adet
iletim demeti içermektedir.
Sonuç ve Tartışma: Türkiye’de Gagea cinsine ait Stipitatae seksiyonu türleri olan G. vanensis ve G.
chomutovae’nin polen, yaprak yüzeyi ve anatomik farklılıkları ışık mikroskobu ve SEM’de incelenerek
mikrofotoğraflar ile ortaya konulmuştur. Her iki türün polen, yaprak yüzeyi ve anatomik özellikleri bir
tabloda kıyaslanarak verilmiş, Türkiye ve dünya dağılımları haritalarla belirtilmiştir.
Teşekkür: Bu çalışma, TÜBİTAK tarafından desteklenmiştir (109T950 nolu proje).
238
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P165
Trakya’da Bulunan Paeonia Türleri Üzerinde Anatomik Araştırmalar
Sinem Leventer, Feruzan Dane, Sevil Tütüncü Konyar
Trakya Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, EDİRNE
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Bu araştırmada Trakya’dan örnekleri toplanan Paeoniaceae familyasına ait Paeonia tenuifolia L.,
Paeonia peregrina Miller, türlerinin anatomik özellikleri araştırılmıştır. Paeoiaceae familyasının tek cinsi
olan ve 3 alt cinste incelenen Paeonia cinsinin kuzey yarım kürede yayılış gösteren 42 türü vardır. Türkiye’de
7, Trakya’da ise 2 türü kayıtlıdır. Paeonia cinsinin taksonomisi henüz ayrıntılarıyla açıklanmamıştır.
Türkiye’ de bulunan bütün Paeonia türleri üzerinde yapılmış anatomik çalışmaya rastlanmamıştır.
Çalışmamızda, örnekleri toplanan iki türün anatomik özellikleri karşılaştırılmıştır.
Gereçler Ve Yöntemler: Mikroskobik incelemelerde kullanılacak materyali olusturmak için gereken
Paeonia cinsine ait örnekler, 2015-Mayıs ayında Edirne ve kırklareli’nden toplandı. Arazi çalışmaları
esnasında toplanan örneklerin fotoğrafları çekildi. Daha önce EDTU herbaryumunda bulunan Paeonia
örnekleri incelendi. Örnekler Türkiye ve Avrupa Florasına göre tanımlandı. Toplanan örneklerin lokaliteleri
harita üzerinde gösterildi.
Anatomik çalışmalar için % 70 etil alkolde fikse edilen bitkilerin gövde ve yaprak kesitleri jilet yardımıyla el
ile alındı. Anatomik çalışmalar için alınan kesitler, pektin ve lignin bulunan kısımların belirlenmesi için
safranin-alcian blue karışımı ile boyandı. Yaprak enine ve yüzeysel kesitler ise boyama yapılmadan
incelendi. Alınan kesitler gliserin-jelatin ortamında daimi preparatlar haline getirildi. Preparatlar ışık
mikroskobunda 4x, 10x ve 40x büyütmelerde incelendi ve fotoğrafları alındı. Stomalar ile ilgili ele alınan
tüm parametreler, yaprağın alt ve üst yüzü için her grupta ellişerden dört tekrarlı ölçüm yapıldı ve stoma
indeksi hesaplandı.
Bulgular: Bu araştırmada incelenen Paeonia türlerinin yaprak şekillerinde belirgin farklılıklar
bulunmaktadır. P.tenuifolia’ nın yaprak parçaları 40 dan fazla, yaprak genişliği 5 mm’den daha az ve
linear’dir. P. peregrina’da ise yaprak parçaları 40’dan az, yaprak genişliği 5 mm’ den daha fazladır. P.
Peregrina türü Trakya’da ormanlık alanlarda yaygın olarak bulunduğu halde P. tenuifolia sadece Edirne’nin
Ortakçı köyü merasında çok sınırlı bir alanda bulunmaktadır. Bu tür Türkiye için 1992 yılında yeni kayıt
olarak verilmiştir.
Anatomik çalışmalarda; yapraklar bifasial ve hipostomatik’tir. Stoma hücreleri anomostik, stoma tipi
mezofitik’tir. Stoma indeksi iki türde farklıdır. Yaprakların iletim demetleri kolleteral, mesofil tabakası
palisad ve sünger parankima’dan oluşur. Yaprak yüzeysel kesitlerinde P.tenuifolia’da her iki yüzün
epidermis hücreleri çok dalgalı çeperlidir. Epidermis hücreleri üzerinde tek hücreli, basit örtü tüylerine
rastlanır. Gövde enine kesitinin genel görünümünde, epidermis hücrelerinin üzeri ince bir kütiküla ile
örtülüdür. Epidermisin altında 1-3 sıralı levha kollenkiması bulunur. Korteks kloroplast içeren, ince çeperli,
1-2 hücre sırasından oluşan parenkimatik hücrelerden oluşur. Korteksin altında bir daire üzerinde dizilmiş
kollateral iletim demetleri ve bu iletim demetlerinin kortekse bakan kısımlarında sklerenkima demetleri
bulunmaktadır. P.tenuifolia’da iletim demetleri kapalı kolleteral tipte olduğu halde P. Peregrina’da açık
kolleteral iletim demetleri vardır. Gövdenin öz kısmı parenkimatik hücrelerden oluşur. Her iki türde gövde
enine kesitlerinde mezofitik tipte stomalara rastlanmaktadır. P.tenuifolia’da endodermis ve sklerenkimatik
halka ile kristal oluşumu gözlenmediği halde P. Peregrina’da gövde parankimasında druz kristallerinin yoğun
olduğu görülmüştür.
Sonuç Ve Tartişma: Incelenen Paeonia türlerinde gövde anatomisi Ranunculus pedatus WALDST.&KIT.
subsp. pedatus ve Nigella L. türleri üzerinde yapılmış anatomik çalışma bulgularıya bazı farklılıklar olmasına
ragmen genel özelliklerinde benzerdir.
Anahtar Kelimeler: Anatomi, Paeoniaceae, Paeonia, Morfoloji, Trakya
239
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P166
Brassica oleraceae var. acephala’nın Pollen Morfolojisi ve Yaprak
Anatomisi
İlginç Kizilpinar¹, Ömür Gençay², Zafer Türkmen3
¹Giresun Üniversitesi, , Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, GİRESUN
²Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, ANKARA
³Giresun Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, GİRESUN
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: bu araştırmada karadeniz bölgesinde Kara Lahana ve Pancar adı ile bilinen Brassica oleraceae var.
acephala bitkisinin gövde ve yaprak anatomisi ile polen morfolojisi incelenmiştir. Morfolojik karakterlerle
beraber bu karakterler, bitkilerin sınıflandırılmasının yanında, filogenilerinin aydınlatılmasında da önem
taşımaktadır. Bu parametreleri inceleyerek cinsin taksonomik problemlerinin çözümüne katkısı
amaçlanmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Bitkiler Giresun ili merkezinde yol kenarından toplanmıştır. Türün palinolojik
özellikleri Wodehouse yöntemi ile hazırlanan preperatlarla ışık mikroskobunda 30 polen ölçümü ile
belirlenmiştir. Anatomik çalışmalar için %70’lik alkol içerisine alınan bitkinin yaprak sapı enine, yaprak
yüzeysel ve enine kesitleri jilet ile alınmıştır. Anatomik özellikleri ışık mikroskobunda belirlenmiştir.
Bulgular: B. oleraceae var. acephala taksonuna ait polenler radyal simetrik, isopolar, trikolpat, oblatsiferoid ve kutuptan görünüş daireseldir. Kolpuslar uzun ve kenarları belirgindir. B. oleraceae var. acephala
yaprak sapı tek sıralı epidermis hücreleri ile çevrelenmiştir. Korteks, 8-10 sıra parankima hücrelerinden
oluşmuştur. Petiyole destek sağlamak için korteksin altında sklerankima hücreleri yer alır. İletim sisteminde
ksilem merkeze, floem epidermise doğru yer almaktadır. Gövdenin merkezinde iletim demetleri ile
çevrelenmiş parankimatik öz yer alır. Yaprak iki yüzlü, mezofil tabakası palizat ve sünger parankiması olarak
farklılaşmıştır. Yaprağın orta damarında iletim demetleri beşli ve tekli olarak bulunmaktadır.
Sonuç ve Tartışma: Brassica oleraceae var. acephala’nın pollen morfolojisi, yaprak sapı ve yaprak
anatomisinin, cinsin sistematik çalışmalarına katkıda bulunacağını düşünmekteyiz.
Anahtar Kelimeler: Brassica oleraceae var. acephala, Anatomi, Polen, wodehouse yöntemi
240
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P167
Propolise Kaynak Oluşturan Bazı Bitkilerin Anatomik ve Kimyasal
Açıdan İncelenmesi
Ömür Gençay Çelemli1, İlginç Kızılpınar Temizer2
1
2
Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Beytepe, ANKARA
Giresun Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu Güre, GİRESUN
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Bu çalışmada propolis için kaynak teşkil eden önemli Pinus nigra yaprağı, Aesculus hippocastanum ve
Populus spp. yan dal sürgünlerinin anatomisine genel bir bakış yapılmıştır. Ayrıca bu bitkilerin sızıntılarında
Gaz Kromatografisi ve Kütle Spektrometresi (GC-MS) analizi ile bazı organik bileşik türleri arasındaki
farklılık ve benzerliklerde belirlenmeye çalışılmıştır.
Gereçler ve Yöntemler : Anatomik çalışmalar için alınan bitki örneklerinden enine ve yüzeysel kesitler
alınarak, anatomik özellikleri ışık mikroskobunda incelenmiştir. GC-MS analizi için bitkilerin yaprak ve
tomurcuk sızıntılarının etanollü çözeltileri hazırlanmıştır.
Bulgular: Anatomik çalışmalarda Pinus nigra yaprağının enine kesitinde tek sıralı epidermis tabakası, 2-3
tabakalı hipodermis, 4 tabakalı parankima hücreleri, endodermis tabakası, vaskular demetler ve reçine
kanalları gözlenmiştir. Yaprağın yüzeysel kesitinde ise çok sayıda reçine kanalları gözlenmiştir. Yaprak
ekstraktının Gaz Kromatografisi ve Kütle Spektrometresi (GC-MS) analiz sonucunda %100 oranında bir çeşit
terpen olan “2-.beta.-pinene” bileşiği tespit edilmiştir. Diğer bir propolis kaynağı bitki Aesculus
hippocastanum’un yan dal sürgünü anatomik açıdan incelendiğinde, periderm, korteks, vaskular doku ve
merkezde parankima hücreleri gözlenmiştir. Tomurcuk ekstraktının GC-MS sonucunda alifatik asit esterleri
grubuna giren “linoleic acid ethyl ester (%15.24) ve terpenler grubundan “3,4-Secodammar-4(28)-en-3-oic
acid,20, 24-epoxy-25-hydroxy-, (24S) (%84.76) bileşiği tespit edilmiştir. Populus spp yan dal sürgünü
anatomik açıdan incelendiğinde ise periderm, korteks, sklerankima tabakası, vaskular doku ve merkezde
parankima hücreleri gözlenmiştir. Tomurcuk ekstraktının GC-MS sonucunda ise aldehidler, alifatik asit ve
esterleri, hidrokarbonlar, flavonoidler, ketonlar ve terpenler gruplarına ait bileşikler tespit edilmiştir. Bir çeşit
sesquiterpen olan “caryophylla-3,8(13)-dien-5.beta.ol” bileşiği oldukça yüksek oranlarda (%68.74)
bulunmuştur.
Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma sonucunun taksonomi ve farmasötik botanik çalışmalara yardımcı olacağını
düşünmekteyiz.
Anahtar Kelimeler: Pinus nigra, Aesculus hippocastanum, Populus spp., anatomi, GC-MS
241
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P168
Potentilla nerimaniae ve Potentilla ulrichii (Rosaceae) Türlerinin
Karşılaştırmalı Yaprak Anatomisi
Ayşen Özçandır1, Düriye Gülkokan1, Candan Aykurt2
1
Akdeniz Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji Anabilim Dalı, ANTALYA
2
Akdeniz Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ANTALYA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Rosaceae familyası içinde sınıflandırılan Potentilla cinsinin dünya üzerinde yaklaşık 300 türü
bulunmakta ve özellikle kuzey yarım kürenin ılıman bölgelerinde yayılış göstermektedir. Türkiye’de 61
takson ile temsil edilen bu cinse ait 20 takson ülkemize özgüdür. Türkiye Florası’nda Potentilla cinsine ait
türler Trichothalamus, Schystophyllidium, Potentilla ve Fragariastrum olmak üzere 4 subgenera altında
sınıflandırılmaktadır. Bu çalışmada Crassinervia seksiyonunda (subgenus Fragariastrum) bulunan ve lokal
endemik olan P. ulrichii ile P. nerimaniae türlerinin yaprak anatomik özellikleri incelenmiştir. Birbirine
yakın akraba olan ve yetişme ortamı olarak benzer habitatları tercih eden bu iki türün yaprak anatomileri
arasındaki benzerlik ve farklılıklar sunulmuştur.
Gereç ve Yöntemler: Çalışmada materyal olarak kullanılan P. nerimaniae ve P. ulrichii türlerine ait uygun
sayıda örnek, çiçeklenme döneminde toplanmış ve taze yaprakları 1:1:1 oranında etil alkol, gliserol ve distile
su içeren karışım içerine alınarak muhafaza edilmiştir. Ayrıca, toplanan bitki örnekleri herbaryum materyali
haline dönüştürülerek Akdeniz Üniversitesi Herbaryumu’nun koleksiyonuna dahil edilmiştir. Anatomik
değerlendirmeler için her türün yaprağından stereo mikroskop altında ve jilet yardımıyla yaklaşık 0,05 mm
kalınlığında enine kesitler alınmıştır. Alınan kesitler yaklaşık 2-3 dakika toluidin mavisi ile muamele
edildikten sonra distile su ile yıkanarak preparatlar hazırlanmıştır. Hazırlanan preparatlar ışık mikroskobu
altında incelenmiş; türlerin anatomik özelliklerine ilişkin gerekli değerlendirme ve ölçümler yapılarak daimi
preparatlar haline getirilmiştir.
Bulgular: Birbirine yakın akraba olan P. nerimaniae ve P. ulrichii kaya üzerindeki yarı kurakçıl ortamları
yetişme olarak seçmektedir. Bu sebeple taksonomik açıdan önem taşıyan yaprak anatomik karakterleri de
birbirine oldukça benzer özellikler göstermektedir. Her iki türün yaprak enine kesitinde, çok hücreli bir sap
kısmın ucunda şişkin ve salgı içeren çok sayıda trikom gözlenmiştir. Her iki türde de stomalar yaprak alt
yüzeyinde gömülüdür ve kutikula kalınlıkları 3-6 µm aralısında değişmektedir. Her iki türün yaprak enine
kesitinde palizat ve sünger parankimaları birbirinden net olarak ayrılamamaktadır ve bu sebeple kompakt tip
olarak değerlendirilmiştir. Kalsiyum oksalat kristalleri her iki türün yaprak enine kesitinde epidermis
hücrelerinin altında, mezofil içinde ve orta damardaki kollenkima tabakasının içinde çok sayıda gözlenmiştir.
Ayrıca, iki türde de kollenkima hücreleri 5 sıralı olarak değerlendirilmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma ile ülkemize özgü ve birbirine yakın akraba olan P. nerimaniae ve P.
ulrichii türlerinin yaprak anatomik özellikleri değerlendirilmiştir. Gelişme ortamı olarak gölgede kalmış kaya
yarıkları ve oyuklarını tercih eden “chasmophytic” bu iki türün yaprak anatomik özellikleri de birbirlerine
oldukça benzemektedir. Trikom tipi, stomaların pozisyonu, mezofil tipi, kristallerin bulunduğu yerler ve
iletim demeti tipi gibi karakterlerin Potentilla cinsi için taksonomik açıdan değer taşıdığı bilinmektedir.
Literatürde yaprak enine kesitinde palizat ve sünger parankimalarının net olarak ayırt edilemediği kompakt
tipteki mezofil tabakası “isobilateral” olarak değerlendirilmektedir ve bu çalışmada iki türün mezofil tabakası
kompakt olarak gözlenmiştir. Her iki türün yetişme ortamı olarak kurakçıl alanları seçmiş olması, bu türlerin
yaprak anatomik özelliklerinin de oldukça benzer olmasının en büyük nedeni olarak yorumlanmıştır.
Stomaları yaprak alt yüzeyinde gömülü halde bulunmakta ve yaprak üst yüzeyinde çok sayıda salgılı tüyü ve
çok hücreli basit tüyler yer almaktadır.
Anahtar Kelimeler: Potentilla, Endemik, Anatomi, Yayılış, Türkiye
242
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P169
Türkiye'de Doğal Olarak Yetişen Bazı Viola (Violaceae) Taksonlarının
Epiderma Özellikleri
Özen Özbay, Ayşegül Köroğlu
Ankara Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, 06100, ANKARA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Viola L. cinsi Türkiye'de doğal olarak yetişen 36 takson ile temsil edilmektedir. Viola türlerinin dünya
genelinde antihelmintik, laksatif, emetik, antipiretik, antienflamatuvar, ekspektoran, sedatif, kan temizleyici
ve metabolizma düzenleyici gibi etkilerinin yanısıra, çeşitli cilt hastalıklarının tedavisinde geleneksel olarak
kullanıldığı bilinmektedir. Yapılan etnobotanik çalışmalara göre cinsin değişik türlerinin ülkemizdeki
geleneksel kulanımı ise yara iyileştirici ve cilt kırışıklıklarına karşı kozmetik amaçlıdır. V. arvensis Murray ve
V. tricolor L.‘nin toprak üstü kısımları Avrupa Farmakopesi‘nde kayıtlıdır. Geleneksel kullanımı yanında
Avrupa Farmakopesi’nde de yer alan Viola türleri, tıbbi değeri açısından önemlidir. Bu çalışmada, ülkemizde
doğal olarak yetişen Viola cinsine ait V. odorata L., V. suavis Bieb., V. alba Besser subsp. dehnhardtii (Ten.)
Becker, V. sieheana Becker, ve V. kitaibeliana Roem. & Schult. taksonlarının yapraklarının yüzey anatomisi
ışık mikroskobu ile incelenmiş ve incelenen taksonları birbirinden ayırabilecek anatomik özellikler
belirlenmeye çalışılmıştır.
Gereçler ve yöntemler: Çalışma materyali, çiçeklenme döneminde ülkemizin özellikle A3, A4 ve A5
karelerindeki (V. odorata ve V. suavis Ankara, V. alba subsp. dehnhardtii Düzce, V. sieheana Sinop, V.
kitaibeliana ise Çankırı) farklı lokalitelerden toplanmıştır. Herbaryum örnekleri Ankara Üniversitesi
Eczacılık Fakültesi Herbaryumu'nda (AEF) muhafaza edilmektedir. Bu türlerin yaprak ayalarının alt ve üst
yüzeylerinden el ile alınan kesitler, Sartur Reaktifi ve Kloralhidrat Solüsyonu içinde incelenmiştir. Anatomik
yapıların mikrofotoğrafları çekilip, çizimleri yapılmıştır.
Bulgular: Stoma incelenen taksonlarda alt epidermada çok yoğun olarak görülmüştür. V. suavis ve V.
sieheana’nın üst epiderması hariç diğer taksonlarda her iki yüzeyin de stoma taşıdığı belirlenmiştir. İncelenen
taksonların hepsinde stoma komşu hücreleri anizositik tiptedir. Alt ve üst epiderma hücreleri, türe göre farklı
şekillerde girintili ya da görece düz çeperli olabilmektedir. Farklı türlerde billur kumu, basit billur ya da
druzlar gözlenmiştir. Örtü tüylerinin varlığı, yokluğu, şekil ya da yoğunluğu da türlere göre farklılık
göstermektedir.
Sonuç ve Tartışma: Yaprak yüzey anatomisini incelediğimiz Viola cinsine ait beş taksonun stoma komşu
hücrelerinin anizositik tipte olması açısından birlik gösterdiği; bununla beraber epiderma hücrelerinin
yapısında ve yaprağın taşıdığı kristaller (billur kumu, basit billur ya da druzlar) ve tüylenme bakımından
farklılıklara sahip olduğu tespit edilmiştir.
Anahtar Sözcükler: V. odorata, V. suavis, V. alba subsp. dehnhardtii, V. sieheana, V. kitaibeliana, Violaceae,
yaprak, epiderma.
243
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P170
Catalpa bignonioides Walter’in Polen ve Anter Çeperi Gelişiminin
İncelenmesi
Sevil Tütüncü Konyar
Trakya Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, EDİRNE
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Son kayıtlara göre, yeryüzünde 82 cins ve bu cinslere ait 827 tür içeren Bignoniaceae familyası,
ülkemizde Walter, Campsis radicans L. Seem, Doxanta inguish-cati Rehd. ve Jacaranda mimosifolia D. Don
olmak üzere 4 cinsle ve bu cinslere ait birer ekzotik türle temsil edilmektedir. Bignoniaceae familyasına ait
sitolojik ve embriyolojik çalışmalar çok yetersizdir. Oysa anter gelişiminde gerçekleşen olaylar dizisi,
mikrogametofitler, endosperm ve embriyonik sporofit, filogenetik açıdan çok önemli olan taksonomik
özelliklerdir. Dolayısıyla, bu çalışmada, ülkemizde kültür bitkisi olarak yetiştirilen, Bignoniaceae
familyasına ait Catalpa bignonioides Walt’in polen ve anter gelişimi ışık mikroskobu kullanılarak
incelenmiştir. Bu çalışmanın amacı, taksonomik problemleri olan Bignoniaceae familyasına, taksonomik
açıdan önemli veriler sağlamak ve aynı zamanda bu familyanın üreme biyolojisi hakkındaki bilgilere katkıda
bulunmaktır.
Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmada materyal olarak, Edirne’nin parklarını ve yol kenarlarını süsleyen, C.
bignonioides türüne ait bitkilerin çeşitli boylardaki tomurcukları ve çiçekleri kullanıldı. Bitkiden alınan
çeşitli boylardaki tomurcuklardan ayıklanan 0.5 mm – 4mm arasındaki anterler Sorensen tamponunda
hazırlanmış %3’lük gluteraldehitte (pH 7.4) +4 0C bir gece bekletildikten sonra aynı tamponda 15 dakika
sürelerle 3 defa yıkanarak fiksatifin uzaklaşması sağlandı. Sonraki aşamada, anterler aynı tampon içerisinde
hazırlanmış % 1’lik OsO4 çözeltisi içerisinde oda sıcaklığında 2 saat fikse edildikten sonra epona gömüldü.
Epona gömülmüş anterlerden ultramikrotom ile alınan1 mikronluk kesitler Toluidin mavisi ile boyanarak ışık
mikroskobunda incelenip fotoğrafları çekildi.
Bulgular: C. bignonioides, ikisi fertil, üçü steril olmak üzere 5 stamen içermektedir. Anterleri
tetrasporangiattır. Sporogen hücreler, at nalı şeklindeki anter lokusunda iki sıralı halde dizilmektedir.
Sporogen hücrelerin farklılaşmasıyla oluşan polen ana hücreleri mayoz bölünmenin sonunda simultune tip
sitokinez ile tedrahedral, izobilateral ve linear tipte kalıcı tetradları oluşturur. Polenler tedrad halinde dışarı
atılır. Dikotil tip gelişme gösteren anter çeperi, epidermis, endotesyum, ara tabaka ve salgı tapetumundan
oluşmaktadır. Anter duvarının en dışında olan epidermis hücreleri anter ve polen gelişiminin sonuna kadar
parçalanmadan kalmaktadır. Epidermis hücreleri ile sporogen doku arasında ise anterin gelişim aşamalarına
ve değişik bölgelerine göre farklılık gösteren 3 veya 5 hücre sırası bulunmaktadır. Epidermisin altında,
serbest polen evresinde ipliksi kalınlaşmalar gösteren, 1-3 sıralı endotesyum, endotesyumun altında tetrad
aşamasında ezilip serbest polen aşamasında tamamen yok olan 1-2 sıralı ara tabaka ve anter duvarın en iç
kısmında ise tek sıralı tapetum hücreleri bulunmaktadır. Tapetum hücreleri iki farklı kökenden gelen ve
yapısal olarak dimorfik olan iç ve dış tapetum olmak üzere iki çeşittir. Tapetum hücrelerinin dış çeperlerinde,
serbest mikrospor tetradı aşamasında, Ubisch cisimcikleri bulunmaktadır. Serbest mikrospor aşamasının
ortalarında dejenere olmaya başlayan tapetum hücreleri, olgun polen aşamasında tamamen yok olmaktadır.
Sonuç ve Tartışma: Bu çalışmanın bulguları, uzak doğu ülkelerinde çalışılan diğer Catalpa türlerinin
bulgularıyla uyumludur. Ayrıca ülkemizde süs bitkisi olarak yetiştirilen aynı familya ya ait Campsis
radicans’ın bulgularıyla da benzerlik göstermektedir. Catalpa Bignonioides türünde, Campsis Radicans tan
farklı olarak polen taneleri tekli olarak değil dörtlü şekilde bitkiden dışarıya atılmaktadır. Ayrıca çalışılan
bitkide C. radicansta görülmeyen endotesyum kalınlaşmaları görülmüştür. Bunun dışında anter çeperinin
gelişim aşamaları büyük benzerlik göstermektedir.
244
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
Anahtar Kelimeler: Catalpa, Bignoniaceae, Anter çeperi, polen ontogenezi, dimorfik tapetum
P171
Bupleurum papillosum ve Bupleurum turcicum (Apiaceae) Türlerinin
Meyve Anatomisi ve Mikromorfolojisi
Çağla Kızılarslan-Hançer1, Gülay Ecevit-Genç2, H. Aşkın Akpulat3, Emine Akalın2,
Mehmet Tekin4
Bezmialem Vakıf Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, İSTANBUL
2
İstanbul Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, İSTANBUL
3
Cumhuriyet Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Ortaöğretim Fen-Mat Alanları Bölümü, Biyoloji ABD, SİVAS
4
Cumhuriyet Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, SİVAS
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
Giriş: Bupleurum L. cinsi dünya genelinde genel olarak kuzey yarıkürede bulunur ve yaklaşık 180-190 türle
temsil edilir. Türkiye’de ise 21’i endemik olmak üzere 47 türü bulunmaktadır. Çalışmanın konusu olan B.
papillosum ve B. turcicum, Eubupleura seksiyonu içerisinde bulunan endemik türlerdir. Her ikisi de İranTuran elementi olan taksonların birbirine olan benzerliği Türkiye Florası’nın 4. cildinde cinsi floraya işleyen
S. Snogerup tarafından belirtilmiştir.
Gereçler ve Yöntemler: Meyve mikromorfolojisi ve anatomisi çalışmasında kullanılan meyveler öncelikle
stereo mikroskop altında incelenmiş, olgun olanlar seçilerek, gerekli incelemeler bunlar üzerinde
gerçekleştirilmiştir. Anatomik incelemeler için, merikarpların ortasından el ile enine kesitler alınmıştır.
Hazırlanan kesitler Sartur reaktifiyle boyandıktan sonra ışık mikroskobunda incelenerek fotoğrafları
çekilmiştir. Mikromorfolojik incelemeler için olgun meyveler çift taraflı karbon bant üzerine yapıştırılarak
sabitlenmiş ve 12.5-15.0 nm altın ile kaplanmıştır. İncelemeler, FEI Quanta 450 FEG-EDS taramalı elektron
mikroskobunda yapılmış ve incelenen örneklerin fotoğrafları çekilmiştir
Bulgular: Bupleurum cinsinin meyve anatomisi ve mikromorfolojisi, Apiaceae familyasındaki diğer
cinslerden çok daha fazla farklılık içermektedir. Yapılan inceleme sonuçlarına göre, iki türde de 2 adet
homomorfik merikarp bulunmaktadır. Merikarplar enine kesitte yarı dairemsi şekildedir ve merikarp
yüzeyleri beyaz papillerle kaplıdır. B. papillosum türünün merikap yüzeyindeki papiller colliculate (sık
kabartılı) tiptir ve her bir kabartının yüzeyi yuvarlak ya da köşeli tepecikler taşımaktadır. B. turcicum türünün
merikarp yüzeyindeki papiller tuberculate tiptir.
Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma sonucunda endemik B. papillosum ve B. turcicum türlerinin meyve anatomi
ve mikromorfolojileri karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. İncelenen türler arasında anatomik benzerlikler
görüldüğü gibi bazı farklılıklarda gözlenmiştir. Papil şeklindeki epidermis hücreleri B. turcicum’da B.
papillosum’dan daha küçüktür. B. papillosum’da mezokarp dokusunu oluşturan parenkima hücreleri çeperleri
parçalanmış ve uzun-dikdörtgensi hücreler şeklindeyken, B. turcicum’da ince çeperli ve dairesel şekilli
hücrelerden oluşmaktadır. Mikromorfolojik açıdan ise iki tür ayırt edici karakterler taşımaktadır.
Anahtar Kelimeler: Bupleurum papillosum, anatomi, mikromorfoloji, Apiaceae
245
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P172
CR (Critically Endangered) Tehlike Kategorisinde Yeralan Endemik
Origanum boissieri Türünün Mikromorfolojik ve Anatomik Açıdan
İncelenmesi
Gülay Ecevit Genç1, Çağla Kızılarslan-Hançer2, Tuncay Dirmenci3, Turan Arabacı4
İstanbul Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, İSTANBUL
Bezmialem Vakıf Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, İSTANBUL
3
Balıkesir Üniversitesi, Necatibey Eğitim Fakültesi, OFMAE, Biyoloji Eğitimi, BALIKESİR
4
İnönü Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, MALATYA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
2
Giriş: Origanum L. cinsi, dünya genelinde 43 tür ve 18 hibrit içermektedir. Türlerin büyük çoğunluğu
Akdeniz havzasında yayılış göstermektedir. En fazla Origanum türü içeren ülkelerin arasında Türkiye [24 tür
(28 takson) ve 7 hibrid olmak üzere 35 takson] birinci sıradadır. Origanum boissieri Ietsw. İçel (C5 karesi)
çevresinde bulunan, CR (Critically endangered) tehlike kategorisinde yeralan, dar yayılışlı endemik bir
türümüzdür. Bilimsel ismi, ünlü botanikçi Boissier’in adına ithafen verilmiştir. Bu çalışma ile O. boissieri
mikromorfolojik ve anatomik veriler ışığında ele alınarak taksonomik bakımdan değerlendirilmiştir.
Gereçler ve Yöntemler: Araştırma materyalini oluşturan O. boissieri türü 2014 yılında yayılış gösterdiği
doğal habitatından toplanmıştır. Meyve, gövde, yaprak, brakte ve petallere ait örnekler, çift taraflı karbon
bant üzerine yapıştırılarak sabitlenmiştir. Sabitlenen örnekler 12.5-15.0 nm altın ile kaplanmıştır.
İncelemeler, FEI Quanta 450 FEG-EDS taramalı elektron mikroskobunda yapılmış ve incelenen örneklerin
fotoğrafları çekilmiştir. Anatomik incelemeler için gövde ve yapraklardan alınan örnekler %70’lik etil alkol
ile tespit edilmiş ve örneklerden el yardımı ile kesitler alınmıştır. Kesitler Sartur reaktifiyle boyandıktan
sonra ışık mikroskobunda incelenerek, fotoğrafları çekilmiştir.
Bulgular: Mikromorfolojik incelemelerde meyve yüzeyinin pusticulate tipte olduğu saptanmıştır. Meyve
yüzeyinde oldukça seyrek dizilişte hemen hemen sapsız salgı tüyleri (B tip) mevcuttur. Gövde üzerinde ince
çeperli, çok hücreli, uzamış örtü tüyleri (F5 tip) ve yoğun halde kısa saplı salgı tüyleri (A1 tip)
bulunmaktadır. Yaprak yüzeyinde yoğun halde hemen hemen sapsız salgı tüyleri ve ince çeperli, çok hücreli,
uzamış örtü tüylerine (F5 tip) rastlanmaktadır Brakte ve petallerde ise kısa saplı salgı tüyleri (A1 tip), hemen
hemen sapsız salgı tüyleri (B tip) ve ince çeperli, kısa örtü tüyleri mevcuttur. O. boissieri türünde yapraklar
dorsiventraldir. Palizat parenkiması, tek sıralı ve silindirik hücrelerden oluşmuştur. Sünger parenkiması 2-3
sıralıdır ve hücreler arası boşlukları belirgindir. Salgı tüyleri mezofil tabakası içine kadar gömülü halde de
görülebilir. İletim demeti kollateral tiptedir. İletim demetinin alt ve üst kısmında kollenkima dokusu bulunur.
Gövde belirgin 4 köşelidir, en dışta bulunan kutikula tabakası kalın ve undulattır. Epidermis tek sıralı, kalın
çeperli hücrelerden oluşmuştur. Seyrek örtü tüyü ve az sayıda Lamiaceae tipi salgı tüyü görülür. Epidermisin
altında köşelerde 3-4 sıralı kollenkima tabakası bulunur. Tüm gövdeyi saran endodermis tabakası belirgindir.
Öz bölgesi nişasta içeren, merkezden vasküler silindire doğru küçülen boyutlarda olan yuvarlak parenkima
hücrelerinden oluşmuştur.
Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma sonucunda O. boissieri türünün anatomik ve mikromorfolojik yapısı
hakkında detaylı bilgiler elde edilmiştir. Türün gövde ve yaprak anatomisi ile meyve, gövde, yaprak, brakte
ve petallere ait mikromorfolojik incelemeleri ilk kez bu çalışma ile ortaya konulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Origanum boissieri, anatomi, mikromorfoloji, Lamiaceae
Teşekkür: Bu çalışma TÜBİTAK tarafından KBAG-113Z225 numaralı proje ile desteklenmiştir.
246
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P173
Euphorbia pannonica Host Türünün Karyolojik Özellikleri
İlker Genç, Şükran Kültür
İstanbul Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, İSTANBUL
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Euphorbia L. (Euphorbiaceae) cinsi dünya genelinde yaklaşık 1800 türü ile Angiospermler içinde en
geniş 5 cinsten birisidir. Cins dünya genelinde kozmopolit bir yayılışa sahiptir. Başlıca yayılış alanları Güney
Afrika, Doğu ve Kuzeydoğu Afrika, Kuzey ve Orta Meksika’nın yanı sıra Batı Asya’dır. Cinsin yaşam
formları tek yıllık bitkilerden, çalı ve ağaçlara kadar geniş bir yelpazeye sahiptir. Birçok türü ise kuru
habitatlara uyum sağlamış sukkulent yapıdadır.
Euphorbia cinsi üzerine yapılan karyolojik araştırmalar dünya genelinde genellikle sadece kromozom
sayısını veren yayınlardan olmaktadır. Türlerin karyotip analizleri üzerine çok az çalışma yapılmıştır. Cins
kromozom temel sayısı açısından oldukça varyasyon göstermektedir. Türlerin temel kromozom sayısı 5 ile 9
arasında değişmektedir.
Index to Plant Chromosome Numbers (IPCN) (1979) verilerine göre Türkiye’de doğal yayılış gösteren 106
Euphorbia türünden 44 tanesinin kromozom sayısı bilinmemektedir. Kromozom sayısı bilinen taksonların
büyük bir çoğunluğu Türkiye dışındaki doğal yayılış alanlarından toplanan bireylerden saptanmıştır.
Bu Çalışmada E. pannonica Host türünün karyolojik özellikleri incelenmiştir. Türün kromozom sayısı,
karyotip formülü, ideogramı, kromozom ölçüm değerleri ayrıntılı olarak sunulmuştur.
Gereçler ve Yöntemler: E. pannonica tohumları petri kaplarında oda sıcaklığında çimlendirilmiştir. Oluşan
kök uçları standart Feulgen boyama tekniğiyle boyanmıştır. Boyanan kök uçları, ezme preparat yöntemiyle
preparat haline getirilmiştir. Hazırlanan preparatlarda saptanan iyi dağılmış metafaz hücreleri, KAMERAM
karyotip görüntüleme ve analiz sistemi yardımıyla incelenip analiz edilmiştir.
Bulgular: E. pannonica taksonunun karyolojik incelemeleri sonucunda türün tetraploid kromozom sayısına
sahip olduğu saptanmıştır. Buna göre kromozom sayısı 2n = 4x= 36 olarak sayılmıştır. Türün karyotip
formülü 32m+4sm şeklindedir. En küçük kromozom 2.26 μm, en büyük kromozom 3.33 μm uzunluğundadır.
Haploid toplam kromozom uzunluğu 23.62 μm ve ortalama kromozom uzunluğu 2.62 μm’dir.
Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma ile E. pannonica taksonunun kromozom sayısı ilk kez tespit edilmiştir.
Yapılan kromozom ölçümleri sonucu türün karyotip formülü ve idiogramı ilk kez ortaya çıkarılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Euphorbia pannonica, Kromozom, Karyotip, İdiogram
Teşekkür: Bu çalışma TÜBİTAK 114Z125 nolu proje ile desteklenmektedir.
247
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P174
Bitkilerde Kristaller
Mustafa Kemal Akbulut, Şenay Süngü, Gülcan Şenel
Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, SAMSUN
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Kristaller, atom ve molekülleri, nitelik ve niceliklerine göre aralarındaki uzaklıkları belirli, enerjileri
ise en düşük düzeyde tutularak özgün biçimlerde düzenlenmiş katı yapılardır. Kristaller, küçük alglerden
angiospermlere ve gimnospermlere kadar fotosentetik organizmaların tüm taksonomik seviyelerinde bulunur.
Angiospermlerin %75’ten fazlasının kristal ürettiği tahmin edilmektedir. Genetik ve çevresel faktörlerin
birleşimi, CaOx kristallerinin miktarının, şeklinin, hacminin ve fonksiyonlarının belirlenmesinde rol oynar.
CaOx oluşum süreci; özel savunma mekanizması, bitki organ ve dokularında Ca miktarının düzenlenmesi,
okzalik asit biyosentezi, Ca taşınımı ve düzenlenişi gibi görevler yapar. Kristallerin büyümesi kontrollü
olduğu için hücrelere istenmeyen zararlar vermezler. CaOx kristalleri bitkilerde monohidrat (rafıd ve druz) ya
da dihidrat (tek ya da druz) şeklinde bulunur. Ayrıca hücrelerde birçok küçük prizmatik kristalin
oluşumundan kristal kumu da meydana gelmektedir. Kristaller bileşik yapılar (druz) meydana getirebildikleri
gibi (Price, 1970) uzamış kristaller de (stiloidler ve rafıdler) oluşturabilmektedir. Bu çalışmada bitkilerde
bulunan kristaller morfolojik özellikleri bakımından literatür desteğiyle sınıflandırılmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Çeşitli bitki örneklerinin yapraklarından alınan kesitlerden ışık mikroskobu ve
polarize mikroskop kullanılarak kristaller fotoğraflanmış, kurutulmuş bitki örneklerinin yüzeylerinden ve iç
kısımlarından elektron mikroskobu çekimleri yapılmıştır.
Bulgular: Özellikle elektron mikroskobunun kullanılması ile kristallerin çok çeşitli şekillerde olduğu
belirlenmiştir. Bunlar kristal kumu, tek kristaller, iğnemsi kristaller, rafidler, stiloidler,
druzlar,
yıldız
kristaller, sferikler ve sistolitler olarak sınıflandırılmıştır. Bu kristallerin dört tanesi tek kristal formunda üç
tanesi ise kümelenmiş formdadır.
Sonuç ve Tartışma: Bitkilerde kristaller sırası ile vakuolde, sitoplâzmada, hücre çeperinde, kristal
idiyoblastında, epidermal tüylerde ve floem parankimasında bulunabilmektedir. Kristaller özellikle
epidemiste, öz ve korteks parenkimasında ve sekonder floem parenkimasında yer alırlar. Kristallerinin varlığı
ya da yokluğu bitki türlerinin evrimsel ilişkileri anlamak için önemlidir. Kristal oluşumu ve şekli tür
seviyesinde sistematik olarak önemli ve kullanılabilir karakterler ortaya koyar.
Anahtar Kelimeler: Anatomi, Kristal, Kalsiyum Okzalat
248
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P175
Bazı Dikotileton Türlerin Karşılaştırmalı Damar Anatomileri
Mustafa Kemal Akbubut, Gülcan Şenel, Şenay Süngü Şeker
Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Fen-Edebiyat fakültesi, Biyoloji Bölümü, Kurupelit, SAMSUN
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Vasküler bitkilerde kök, gövde ve yaprak arasında madde taşınımını sağlayan iletim demetleri
yapraklarda damarlar şeklinde ortaya çıkmaktadır. Bu damarlanma bazı bitkilerde çok basit olup sadece bir
damardan oluşmakta, bazı bitkilerde ise oldukça kompleks bir yapı oluşturmaktadır. Yapraklardaki ana
damar primer damar, primer damardan ayrılan damarlar da sekonder damar olarak isimlendirilir. Sekonder
damarlardan da çok daha küçük olan (üçüncül) damarlar ayrılmaktadır. Bu çalışmada 15 dikotiledon bitki
türüne ait yaprakların damar anatomileri karşılaştırmalı olarak incelenmiştir.
Gereçler ve Yöntemler: Bitkilere ait örnekler Samsun ilinin çeşitli lokalitelerinden toplanmıştır.
Örneklerden alınan taze yapraklar kurutularak stoklanmıştır. Stok yapraklara saydamlaştırma işlemi
uygulanarak damar yapıları incelenmiştir.
Bulgular: İncelenen türlerin yapraklarında damar çapı, damarın daralma şekli, birim alandaki damar
uzunluğu, ana damar yoğunluğu, areol yapısı, serbest uçlu damar sayısı gibi karakterler açısından önemli
farklılıklar tespit edilmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Dikotiledonlarda benzer yaprak şekilleri damarlanma bakımından oldukça farklı
özelliklere sahip olabilir. Damarlanma özellikleri sistematik, fizyoloji ve ekoloji gibi birçok alanda yapılacak
araştırmalara temel oluşturmaktadır. Kompleks bir yapı oluşturan damarlanma tipleri özellikle bir
taksonomik gruba özgü olduğu zaman taksonomik bakımdan değerli veriler sağlayabilir. Bu çalışmada da
damarlanma özellikleri bakımından incelenen türlerin farklılıklar gösterdiği tespit edilmiştir.
Anahtar kelime: Anatomi, Damar, Dikotileton, Yaprak.
249
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P176
Türkiye’de Yetişen Bazı Rubus (Rosaceae) Türlerinin Yaprak Anatomisi
Ebru Özdemir¹, Şükran Kültür²
¹ Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik ABD, İSTANBUL
² İstanbul Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik ABD, İSTANBUL
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Dünya’da Rubus cinsi yaklaşık 700 tür ile temsil edilmektedir. Bazı farklı varyasyonların kültürleri de
mevcuttur. Rubus türleri geleneksel tıp sisteminde farklı özellikleriyle kullanılmaktadır. Türkiye’de doğal
olarak 9 Rubus türü yetişmektedir. Rubus türlerinin tüm dünyaya yayılmış bir halde olması zamanla bu türün
yerel halk tarafından keşfedilip önce gıda ve daha sonra da tedavi amaçlı kullanılmasını sağlamıştır.
Türkiye’de yapılmış olan etnobotanik araştırmalara göre; Rubus türlerinin, harici olarak saç dökülmesi, saç
beyazlaması, yanık, yara, hemoroid, mantar, cilt enfeksiyonları, apse, göz iltihapları, pamukçuk, romatizma
gibi rahatsızlıklarda ve dahili olarak astım, mide rahatsızlıkları, tansiyon düşürücü, diyare, hemoroid, böbrek
taşı, romatizma, kanser gibi rahatsızlıkların tedavisinde kullanıldığı kaydedilmiştir. Rubus türleri üzerinde
günümüze kadar gerçekleştirilmiş kimyasal çalışmalarda elde edilen bileşikler çoğunlukla triterpen, fenolik
asit ve flavonoit yapısındadır. Bu çalışmada etnobotanik olarak en çok kullanımı olan Rubus sanctus
Schreber, Rubus ulmifolius Schott., Rubus canescens DC. var. canescens, Rubus idaeus L. yapraklarının
anatomik yapısı incelenmiştir.
Gereçler ve Yöntemler: Çeşitli bölgelerden toplanan Rubus örnekleri ISTE’de (İstanbul Universitesi
Eczacılık Fakültesi Herbaryumu) saklanmaktadır. Anatomik çalışmalar için araziden toplanan örnekler,
%70’lik alkol içinde muhafaza edilmiştir. Bitkilerin yaprak kısımlarından alınan enine ve yüzeysel kesitler
Sartur reaktifi ile preparat hazırlanarak incelenmiştir. Hazırlanan preparatlar daimi hale getirilip, fotoğrafları
çekilmiştir ve dijital ortama aktarılmıştır.
Bulgular: İncelenen Rubus türlerinin yaprakları bifasyaldir. Bol miktarda örtü tüyü bulunmaktadır. Foliol
orta damarında belirgin bir kutikula tabakası, bir sıra hücreden oluşmuş epiderma, kollenkima ve parenkima
tabakaları saptanmıştır. Stomalar anamositik tiptedir. Stoma komşu hücreleri 4-6 adettir. İletim demetleri
kollateraldir. Druz şeklinde kristaller görülür.
Sonuç ve Tartışma: Yapılan çalışmada, Rubus sanctus Schreber, Rubus ulmifolius Schott., Rubus canescens
DC. var. canescens, Rubus idaeus L. yapraklarının anatomik yapısı incelenmiştir. Anatomik yapıların
fotoğrafları çekilmiştir ve dijital ortama aktarılmıştır. Farklı türlerin anatomik yapıları arasındaki farklar
belirlenmiştir. Tedavi edici yönü ile halk arasında kullanımı çok yaygın olan bazı Rubus türlerinin yaprak
anatomik yapısının aydınlatılması amaçlanmıştır.
Anahtar kelimeler: Rubus, Rosaceae, Anatomi, Türkiye
250
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P177
L. tauricum subsp. bosphori (Linaceae)’nin Polen Çeperi İnce Yapısı
Nevin Şafak Odabaşı
Namık Kemal Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, TEKİRDAĞ
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Linum L. cinsinde görülen distili, kısa ve uzun stiluslu bitkilerde farklı tipte polenlerin meydana
gelmesine sebep olmaktadır. En önemli farklardan biri polen çeperinin yapısıdır. Eksin ornamentasyonu,
bugüne kadar yapılan çalışmalarda, farklı terminolojilerle ifade edilmiştir. Bu amaçla, Linum cinsinin
Syllinum Gris. seksiyonunda yer alan endemik distilik L. tauricum Willd. subsp. bosphori P.H.Davis’nin
eksin çeperinin ince yapısı detaylı olarak incelenmiştir.
Gereçler ve Yöntemler: Genel polen morfolojisi ve polen çeperi incelemesi Wodehouse metoduna göre
hazırlanmış preparatlar üzerinden Olympus CX41 mikroskobu ve Cell yazılımı kullanarak yapılmıştır.
Yüzeysel çeper incelemesi taramalı elektron mikroskobu (SEM), polen çeperinin ince yapısı ise
ultramikrotomla alınmış ince kesitlerin geçirimli elektron mikroskobu (TEM) mikrofotografları üzerinden
yapılmıştır.
Bulgular: Farklı yöntemler kullanarak yapılan polen çeperi incelemesinde, kısa stiluslu bitkilerde eksin
çeperinin, tabanında yoğun granüllü tabaka ve üzerinde tek tip çıkıntılar olan gemmalardan; uzun stiluslu
bitkilerde ise yoğun granüllü tabaka üzerinde uçta mikroekinat olan gemma ve klavalardan meydana geldiği
ortaya konmuştur.
Sonuç ve Tartışma: Bu çalışmada elde edilen bulgular, Linum cinsinin heterostilik bitkilerinin polen
çeperinin aydınlanmasına ve terminolojik çelişkilerin giderilmesine katkı sağlayacaktır.
Anahtar kelimeler: Linum, Linaceae, polen çeperi, eksin
251
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P178
Crocus cancellatus Herb. (Iridaceae)Türüne Ait 3 Alttürün
Karşılaştırmalı Yaprak Anatomisi
Feyza Candan
Celal Bayar Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Muradiye, MANİSA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş:Bu çalışmada, Crocus cancellatus Herb. türüne ait alttürler olan C. cancellatus subsp. mazziaricus
(Herb.) Mathew, C. cancellatus subsp. lycius Mathew, C. cancellatus subsp. damascenus (Herb.) Mathew
taksonları yaprak anatomisi açısından karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Taksonların yaprak genel
görünümleri; iletim demetleri diziliş, simetri ve yapıları arasındaki farklar taksonomik açıdan incelenmiştir.
Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmada kullanılan C. cancellatus türünün 3 alttürü Aydın, Muğla ve Malatya
çevresinden 2011 yılı Şubat ayında toplanmıştır. Toplanan örnekler ‘Türkiye Florası’ kullanılarak tayin
edilmiştir. Bitkilerin bir kısmı herbaryum materyali haline getirilmiş, bir kısmı da anatomik çalışmalarda
kullanılmak üzere %70’lik alkolde tespit edilmiştir. Mikrotom kullanılarak kesitleri alınan yapraklar ‘sartur
reaktifi’ ile boyanmıştır.
Bulgular: Bu çalışmada Crocus cancellatus taksonlarının yaprak anatomik özellikleri her takson için en az 5
farklı bitkiye ait yaprak örneklerden alınan enine kesitlerinin incelenmesi sonucunda ortaya çıkan özellikler
her taxon için ayrı ayrı belirlenmiştir. Taksonların yaprak anatomik kesitlerinin karşılaştırılmasında kütikula
kalınlığı, üst ve alt epidermis hücreleri boyutları, palizat ve sünger hücreleri boyutları, yaprakta iletim
demetlerinin düzenlenişi ile birbirlerine göre konumları ve iletim demetlerinde gözlenen kristal yapıları
olmak üzere farklı anatomik özellikler karşılaştırmalı olarak incelenmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Crocus L. cinsi bütün ve tekdüze yaprak yerine, kol adı verilen iki uzun çıkıntı ile
bunların arasında uzanan bir karinadan oluşmaktadır. Bu şekil Rudall ve Mathew (1990)’ in belirttiği bazı
farklı yaprak şekillerine sahip türler (C. carpetanus Boiss.&Reut., C. scharojanii Rupr., C. scardicus
Kosanin.) dışında temel yapısını korumaktadır. Bu çalışmaya konu olan taksonlar da bu temel yapıya uyum
göstermektedir.
Rudall (1992), Crocus speciosus Bieb. türünün yaprak yüzey kesitlerinde uzun olan epidermal
hücrelerinin az veya çok izodiametrik ve antiklinal duvarlarının düz olduğunu gözlemiştir. Ayrıca, aynı türün
yaprak yüzeyi SEM görüntülerinde stomaların epidermis hücreleri arasına gömülmüş halde bulunduğundan
söz etmiştir. Bununla birlikte, Crocus L. cinsine ait yaprak örneklerinin omurgasının (karina) genelde boşluk
oluşturmak için parçalanmış geniş renksiz hücrelerden oluştuğunu ve bu durumun omurgadaki karakteristik
beyaz çizgiyi oluşturduğunu söylemiştir. Bu özellikler bu çalışmada kullanılan taksonların yaprak özellikleri
ile uyum içindedir.
Çalışmamızda yeralan 3 takson incelendiğinde, taksonların karina ile her iki yanda uzanan kolların
genel görünümleri, küçük-büyük iletim demetlerinin konumlanışı ile yaprak simetrisi birbirinden farklıdır.
Sonuç olarak, taksonların yaprak enine kesitlerine ait genel görünüm her takson için kendilerine has
şekildedir ve belirgin farklı özellikler taşımaktadır. C. cancellatus subsp. lycius alttüründe iletim
demetlerinde gözlenen kristaller ise ayırt edici bir taksonomik özelliktir.
Anahtar Kelimeler:C. cancellatus Herb., yaprak anatomisi
252
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P179
Crocus biflorus Mill. (Iridaceae) Türüne Ait 3 Alttürün
Karşılaştırmalı Yaprak Anatomisi
Feyza Candan, Kadriye Yetişen, Canan Özdemir
Manisa Celal Bayar Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Muradiye, MANİSA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Bu çalışmada, Crocus biflorus Mill. türünün 3 alttürü olan C. biflorus subsp. biflorus, C. biflorus
subsp. crewei (Hook.f.) B. Mathew C. biflorus subsp. nubigena (Herb.) B. Mathew taksonları yaprak
anatomik özellikleri açısından karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Taksonların yaprak genel şekilleri; iletim
demetleri diziliş, simetri ve yapıları arasındaki farklar taksonomik açıdan incelenmiştir.
Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmada kullanılan Crocus biflorus türünün 3 alttürü Çanakkale, Denizli ve
İzmir çevresinden 2012 yılı Mart ve Nisan aylarında toplanmıştır. Toplanan örnekler ‘Türkiye Florası’ na
göre tayin edilmiştir. Bitkilerin bir kısmı herbaryum materyeli haline getirilmiş, bir kısmı da anatomik
çalışmalarda kullanılmak üzere %70’lik alkolde tespit edilmiştir. Yaprakların enine kesitleri mikrotom ile
alınmış ve iletim demetlerinin gözlenebilmesi için ‘sartur reaktifi’ ile boyanmıştır.
Bulgular: Bu çalışmada Crocus biflorus taksonlarının yaprak anatomik özellikleri her takson için en az 5
farklı bitkiye ait yaprak örneklerden alınan enine kesitlerinin incelenmesi sonucunda ortaya çıkan özellikler
her taxon için ayrı ayrı belirlenmiştir. Taksonların yaprak anatomik kesitlerinin karşılaştırılmasında kütikula
kalınlığı, üst ve alt epidermis hücreleri boyutları, palizat ve sünger hücreleri boyutları, yaprakta iletim
demetlerinin düzenlenişi ile birbirlerine göre konumları ve iletim demetlerinde gözlenen kristal yapıları
olmak üzere farklı anatomik özellikler karşılaştırmalı olarak incelenmiştir.
Sonuç ve Tartışma:Crocus L. cinsi bütün ve tekdüze yaprak yerine, kol adı verilen iki uzun çıkıntı ile
bunların arasında uzanan bir karinadan oluşmaktadır. Bu araştırmada incelenen taksonlar bu temel yapıya
genel olarak uyum göstermektedir. Taksonların yaprak yüzey kesitlerinde gözlenen uzun epidermal
hücrelerin az çok izodiametrik olduğu ve antiklinal duvarlarının düz olduğu gözlemiştir. Bununla birlikte,
taksonların yaprak örneklerinin omurgasının (karina) genelde boşluk oluşturmak için parçalanmış geniş
renksiz hücrelerden oluştuğu görülmüş ve bu durumun omurgadaki karakteristik beyaz çizgiyi oluşturduğu
görülmüştür.
Çalışma kapsamında yer alan 3 alttür incelendiğinde, taksonların karina ile her iki yanda uzanan
kolların genel görünümleri, küçük-büyük iletim demetlerinin konumlanışı ile yaprak simetrisi birbirinden
farklıdır. Sonuç olarak, taksonların yaprak enine kesitlerine ait genel görünüm her takson için kendilerine has
şekildedir ve belirgin farklı özellikler taşımaktadır. C. biflorus subsp. crewei ve C. biflorus subsp. nubigena
alttürleri iletim demetlerinde gözlenen kristaller ise ayırt edici bir taksonomik karakterdir.
Anahtar Kelimeler: C. biflorus Mill., yaprak anatomisi
253
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P180
Olgunlaşmış ve Olgunlaşmamış Mısır Püsküllerinde Toplam Antioksidan
ve Fenolik Madde Miktarlarının Belirlenmesi
Gülay Zulkadir, Leyla İdikut, Mustafa Çölkesen
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü, KAHRAMANMARAŞ
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Doğal antioksidanlar serbest radikallerin giderilmesinde önemli bir rol oynamasından dolayı, onların
etkinliği araştırılmış ve bitkilerden elde edilen antioksidanların sentetik antioksidanlardan daha az toksik
olduğu belirlenmiştir. Yapmış olduğumuz bu çalışmada, doğal antioksidanların önemli bir biyoaktif kaynağı
olarak mısır püskülü özlerinin potansiyel kullanımına yönelik, at dişi (Zea mays indurata Sturt.) ve cin (Zea
mays everta) mısırında olgunlaşmış ve olgunlaşmamış püsküllerde bulunan toplam antioksidan aktivitesi ve
fenolik madde miktarını belirlemek, bu açıdan genotipler ve olgunlaşma durumları arasındaki farklılıkları
belirlemek amaçlanmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Çalışmamızda kullanılan at diş ve cin mısır varyeteleri Türkiye’nin farklı
yerlerinden toplanarak Doğu Akdeniz Geçit Kuşağı Enstitüsü deneme alanlarında ekimi yapılmış olup, hasat
sırasında dane oluşturmuş ve oluşturmamış mısır püskülleri toplanmıştır. Yapmış olduğumuz bu çalışmada
toplam fenolik madde miktarını Folin-Ciocalteu metoduna göre, antioksidan aktivite ise DPPH radikali
indirgenme aktivitesi metoduyla belirlenmiştir.
Bulgular: Yapılan analizlerde, hibrit at dişi mısıra ait püsküllerde (822.404 ve 713.507 mg GAE/g) bulunan
fenolik madde miktarını yerel patlak mısır püsküllerine (311.072 ve 433.936 mg GAE/g) göre daha yüksek
bulunmuştur. Ancak yerel kırmızı renkli taneye sahip olan patlak mısırın olgunlaşmış püsküllerinde bulunan
fenolik madde miktarını 684.717 mg GAE/g ile at dişi mısır püskülüne ait fenolik madde miktarına yakın bir
değer almıştır. toplam antioksidan aktivitesi analizinde ise, standart olarak kullandığımız sentetik
antioksidant olan Butillenmiş hydroxytoluenin IC50 değeri 225.63 mg/ml olarak belirlenmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Araştırma materyallerine ait verilerde ise, hibrit at dişi mısıra ait verilerin (381.51 ve
403.47 mg/ml) yüksek olduğu, yerel patlak mısıra ait verilerin (661.29 ve 687 mg/ml) ise düşük olduğu
gözlemlenmiştir. Ancak, yapılan her iki analizde de yerel kırmızı patlak mısırın olgunlaşmış püsküllerinde
yüksek değerler elde edilmiştir. Bu durum tane kabuğuna rengini veren pigmentlerin toplam fenolik madde
miktarı ve toplam antioksidan aktivitesinde etkili olduğunu düşündürmüştür. Mısır püsküllerinin olgunlaşma
durumları göz önüne alındığında ise olgunlaşmış püsküllere ait değerlerin daha yüksek olduğu fakat istatistikî
açıdan (p>0.005) önemsiz bulunmuştur.
Anahtar Kelime: Yerel cin mısır, hibrit at dişi mısır, fenolik bileşikler, antioksidan aktivite.
254
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P181
Fritillaria stribrnyi (Liliaceae)’nin Tohum Çimlenmesi Üzerine
Araştırmalar
Çiler Kartal1, Sergun Dayan2, Aslıhan Dikmen1, Emine Ceyda Sözüer1,
Özge Biçeroğlu1
Trakya Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Balkan Yerleşkesi, EDİRNE
Trakya Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi, Peyzaj Mimarlığı Bölümü, Makedonya Yerleşkesi, EDİRNE
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
2
Giriş: Fritillaria stribrnyi Velen. (Liliaceae) (narin ağlayangelin) sadece Güney Bulgaristan ve Trakya’da
yetişen nadir bir bitkidir. Habitatı meşe (Quercus sp.) orman altları, meralarda karaçalı (Paliurus spinachristi) altlarıdır. Mera ıslah çalışmaları nedeniyle yaşam alanları hızla daralmaktadır. Türkiye için koruma
kategorisi EN iken Bulgaristan’da CR’dir. Fritillaria türlerinde tohum kapsülden ayrıldığında embriyo henüz
olgunlaşmamıştır ve olgunlaşma sürecindeki çevresel şartlar (ısı ve nem) önemlidir. Bazı Fritillaria türlerinin
tohum çimlenmesi üzerine çalışmalar yapılmış ve uygun depolama koşulları ile çimlenme öncesi ön işlemler
belirlenmeye çalışılmıştır. Bu çalışmalar sonucunda F. imperialis, F. lanceolata, F. meleagris, F.
michailovskyi, F. pallidiflora, F. persica, F. pontica, F. pudica, F. pyrenaica, F. raddeana ve F. tubiformis
için uygun çimlenme şartları oluşturulmuştur. Bu çalışmada, F. stribrnyi türünün tohumları için uygun
çimlenme öncesi koşullar belirlenmeye çalışılmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Çalışmada materyal olarak, Edirne, İpsala’dan 2014 Temmuz ayında toplanan F.
stribrnyi tohumları kullanılmıştır. Tohumlar 2 ay oda sıcaklığında kuru ortamda saklandıktan sonra
canlılıkları 2,3,5 trifeniltetrazolium klorür (TTC) testi ile belirlenmiş, kırmızı renk alan embriyolar “canlı”
olarak değerlendirilmiştir. Deneyler için, +4°C’de nemli saklama (1, 2 ve 3 ay) (I. grup); +4°C’de kuru
saklama (1, 2 ve 3 ay) (II. grup); sıcak şok muamelesi (2, 4, 8 ve 10 dk) (III. grup); derişik sülfürik asit
muamelesi (15, 30, 45 ve 60 dk) (IV. grup); gibberellik asit muamelesi (500, 1000, 2000 ve 4000 ppm) (V.
grup) ve kontrol grubu (VI. grup) olmak üzere 6 grup oluşturulmuştur. Her grup için 30 tohum kullanılmış ve
deney 3 kez tekrarlanmıştır. Tohumlar muamelelerin ardından viyollere alınmış ve 4 ay süreyle +15°C’de
iklim kabininde tutulmuştur.
Bulgular: TTC testi uygulanan tohumların canlılık oranı % 87 olarak bulunmuştur. Grupların çimlenme
yüzdeleri; I. grupta 1, 2 ve 3 ay için sırasıyla % 10, % 44.4, ve % 57.8, II. grupta 1, 2 ve 3 ay için sırasıyla
% 1.1, % 0, ve % 14.4, III. grupta 2, 4, 8 ve 10 dk için sırasıyla % 6.7, % 5.6, % 13.3 ve % 13.3, IV. grupta
tüm uygulamalar için % 0, V. grupta 500, 1000, 2000, 4000 ppm için sırasıyla % 24.4, % 22.2, % 7.8, ve
%21.1, ve kontrol grubu için % 8.9 olarak hesaplanmıştır.
Sonuç ve Tartışma: Nadir ve/veya endemik bitkilerin en önemli sorunlarının başında gelen çimlenme
problemi, bu bitkilerin doğada yayılışlarını engelleyen önemli etmenlerden biridir. Bu çalışma verileri
doğrultusunda F. stribrnyi tohumlarının canlılık oranları yüksek bulunmakla birlikte ciddi bir dormansi
problemine sahip olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca bu dormansinin fiziksel değil, fizyolojik temelli olduğu
düşünülmektedir. Ön muamele olarak 3 aylık nemli soğuk uygulaması bu dormansiyi kırmış ve çimlenmeyi
önemli ölçüde arttırmıştır. Çalışma sonunda sağlıklı fideler elde edilmesi sebebiyle bu yöntemin tehlike
altındaki bitkinin tohumdan çoğaltılmasına katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
Anahtar kelimeler: Fritillaria stribrnyi, Stratifikasyon, Sıcak Şok Muamelesi, Gibberellik Asit,
Skarifikasyon.
Teşekkür: Bu çalışma Trakya Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi tarafından TUBAP-2014/91
nolu proje ile desteklenmiştir.
255
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P182
Yüksek Sıcaklığa Maruz Bırakılan Nohut (Cicer arietinum L.)
Çeşitlerindeki Oksidatif Hasar ve Antioksidan Enzim Aktiviteleri
Özlem Arslan1, Yasemin Ekmekçi2
Giresun Üniversitesi Espiye MYO Gıda İşleme Böl. Espiye, GİRESUN
Hacettepe Üniversitesi Fen Fak. Biyoloji Böl. 06800 Beytepe, ANKARA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
2
Giriş: Global ısınma nedeniyle meydana gelen iklim değişiklikleri sıcaklıkların artmasına neden olmaktadır
ve buna bağlı olarak, yüksek sıcaklığa maruz kalan tarım alanları da artmaktadır. Kurak ve yarı kurak
bölgelerde bitki büyüme, gelişme ve verimini sınırlayan önemli stres faktörü olan yüksek sıcaklık,
baklagillerin gelişimini ve adaptasyonunu kısıtlamaktadır. Yüksek sıcaklık ile meydana gelen reaktif oksijen
türleri ve bunları ortadan kaldırmada yetersiz kalan antioksidanlar bitkilerde oksidatif hasarların
oluşmasındaki başlıca nedendir. Bu araştırmada, yüksek sıcaklığın nohut (Cicer arietinum L.) çeşitlerinde
meydana getirdiği oksidatif hasar ve antioksidan enzimlerin bu hasarın giderilmesindeki rolleri incelenmiştir.
Gereç ve Yöntemler: Nohut (Cicer arietinum L.) bitkisinin Diyar ve Küsmen-99 çeşitlerine ait bitkileri
toprak kültüründe 25°C’de 250 µmol m-2s-1 ışık şiddetinde ve 16 saat gündüz/8 saat gece gün uzunluğu
koşullarında 15 gün büyütüldükten sonra 2 gün 30°C’de uyumlandırılmış (U) ve devamında 5 gün 35°C’de
yüksek sıcaklığa (S) maruz bırakılmıştır. Her uygulamanın sonunda hasat edilen bitkilerin yapraklarının
antioksidan enzim aktiviteleri ve iyon sızıntısı oranı (İSO) belirlenmiştir.
Bulgular: Sıcaklık uyumu periyodu her iki çeşit için de İSO’da herhangi anlamlı bir artış meydana
getirmezken, özellikle Diyar çeşidinin süperoksit dismutaz (SOD) ve peroksidaz (POD) antioksidan enzim
aktivitelerinde kontrole göre önemli bir artışa neden olmuştur. Buna karşın, katalaz (CAT) enzim aktivitesi
çeşitlerde sıcaklık uyumu ile değişmezken ve yüksek sıcaklık uygulamasında kontrole göre önemli düzeyde
azalmıştır. Yüksek sıcaklıkta çeşitlerin İSO'ları kontrole göre artmıştır ve en yüksek İSO Küsmen-99
çeşidinde saptanmıştır. CAT dışındaki tüm antioksidan enzimlerin aktiviteleri yüksek sıcaklık uygulamasıyla
artmıştır. Bu artışlar en fazla Diyar çeşidinde belirlenmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Araştırmada, sıcaklık uyumu periyodu ile antioksidan enzimlerin genel olarak artışı,
çeşitlerin yüksek sıcaklığa dayanma yeteneklerinin sıcaklık uyumu ile arttırıldığını göstermektedir. Yüksek
sıcaklık uygulaması sonucunda bu artışın devam etmesi ise bu yeteneğin korunduğunu göstermektedir.
Küsmen-99 çeşidinde yüksek sıcaklık uygulamasıyla oldukça artan İSO, aynı uygulamada artan antioksidan
enzim aktivitelerinin oksidatif hasarı engellemede yetersiz kaldığını göstermektedir. Diyar çeşidindeki daha
düşük İSO ve artan antioksidan enzim aktiviteleri ile bu çeşidin yüksek sıcaklığa diğer çeşide göre daha çok
dayanıklılık gösterdiği saptanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Nohut (Cicer arietinum L.), Yüksek sıcaklık, Antioksidan enzimler, İyon sızıntısı oranı
Teşekkür: Bu araştırma, Giresun Üniversitesi, Bilimsel Araştırmalar Birimi tarafından desteklenmiştir
(Proje No: FEN–BAP-A-220413-39).
256
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P183
Buğday (Triticum L.) Bitkisinde Fizyolojik Kuraklığın Oluşturduğu
Hasarın Belirlenmesi
Zeliha Özdemir1, Özlem Arslan2, Zafer Türkmen1
Giresun Üniversitesi Fen-Edebiyat Fak. Biyoloji Böl. GİRESUN
Giresun Üniversitesi Espiye MYO Gıda İşleme Böl. Espiye, GİRESUN
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
2
Giriş: Kuraklık tarımsal üretimi sınırlayan önemli bir abiyotik stres faktörüdür ve küresel ısınma günümüzde
bu durumun ciddiyetini arttırmaktadır. Topraktaki su noksanlığı bitki büyümesi, fotosentez, osmotik
düzenleme ve antioksidant enzim sistemleri üzerinde birçok etkisi olduğunu göstermiştir. Kuraklığa bağlı
olarak meydana gelen reaktif oksijen türlerinin hücresel bileşenlerde oksidatif reaksiyonlara ve zar
hasarlarına neden olmaktadır. Bu araştırmada, kuraklığın buğday (Triticum L.) bitkisinde meydana getirdiği
hasarlar incelenmiştir.
Gereç ve Yöntemler: Buğday (Triticum L.) bitkisine ait tohumlar kabuk sterilizasyonunun ardından 12 saat
süre ile şişmeye bırakılmış ve devamında perlit içeren saksılarda 25°C’de 250 µmol m-2s-1 ışık şiddetinde ve
16 saat gündüz/8 saat gece gün uzunluğu koşullarında ½ kuvvet Hoagland çözeltisi ile sulanarak
büyütülmüşlerdir. büyütülen bu bitkilere kuraklık uygulaması besin çözeltilerine -0.6 MPa değerinde
polietilen glikol (PEG 6000) eklenmesiyle gerçekleştirilmiştir. Her uygulamanın sonunda hasat edilen
bitkilerin yapraklarının nispi su içerikleri, hidrojen peroksit (H2O2) miktarları ve iyon sızıntısı oranı (İSO)
belirlenmiştir.
Bulgular: Kuraklık uygulaması yaprakların nispi su içeriğini kontrole göre önemli ölçüde azaltmıştır. Buna
karşın, kuraklık stresi uygulanan buğday yapraklarının İSO ve H2O2 miktarı kontrol gruplarına göre artmıştır.
Bu artışlar % olarak ifade edildiğinde, buğday yapraklarındaki İSO artışı H2O2 miktarındaki artışa göre çok
daha fazla olduğu belirlenmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Araştırmada, PEG uygulaması sonucu oluşan fizyolojik kuraklık, buğday bitkisinde
hasar meydana getirmiştir. Yaprakların su içeriğindeki azalışı takiben İSO ve H2O2 miktarındaki artışlar bu
hasarın en önemli göstergesidir. Artan H2O2 miktarı bu reaktif oksijen türünün uzaklaştırılmasında görev alan
antioksidan enzimlerin aktivitelerinin yeterince yüksek olmadığını veya stres nedeniyle engellendiğini
gösteriyor olabilir. Bununla beraber, artan İSO hücresel zar bütünlüğünün bozulduğunu belirtmektedir.
Hücresel zar bütünlüğünün bozulmasında reaktif oksijen türlerinden biri olan H2O2'nin artışı etkili
olmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Buğday (Triticum L.), Kuraklık, İyon sızıntısı oranı, Hidrojen peroksit, Nispi su içeriği
Teşekkür: Bu araştırma, Giresun Üniversitesi, Bilimsel Araştırmalar Birimi tarafından desteklenmiştir
(Proje No: FEN-BAP-C-250414-20).
257
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P184
Erophila verna (L.) Chevall. Subsp.verna (Brassicaceae)’nin Çimlenme
Dönemi Tuz Direncinin Araştırılması
Gizem Saygın, Gül Nilhan Tuğ, Ahmet Emre Yaprak
Ankara Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Tandoğan, ANKARA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Erophila verna (L.) Chevall. subsp. verna Brassicaceae familyasina ait tek yıllık polimorfik bir
taksondur.Tuzcul alanlarda yayılış gösterir ve vejetasyon döneminin başında ilk gelişmeye başlayan
taksonlardan biridir. Geniş bir yayılış gösteren E.verna ülkemizde 4 alttür ile temsil edilmektedir.
Bu çalışmada tohumlu bitkiler için model organizma olan Arabidopsis thaliana’nın akrabası olan ve tuzcul
alanlarda yayılış gösteren E.verna subsp. verna’nın çimlenme dönemindeki tuz direncinin ortaya koyulması
ve tuza halofit mi yoksa tuzdan kaçınan bir takson mu olduğunun araştırılması amaçlanmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmada kullanılan E.verna subsp. verna tohumları 2014 yılında KonyaBolluk Gölü çevresinden toplanmıştır. Çalışmada kullanılan tohumlar çalışılmadan önce % 0,1’lik sodyum
hipoklorit ile yıkanarak sterilize edilmiştir. Tüm denemeler (12 s / 12 s) 6°C / 18°Csıcaklık periyodunda
gerçekleştirilmiştir. Farklı tuz konsantrasyonlarının (0,100,200,300,400,500,600,700,800,900,1000 mM)
çimlenme üzerindeki etkisi araştırılmıştır. Her bir deneme için 25’er tohum kullanılmıştır ve denemeler 4
tekrarlı olarak iklimlendirme dolabında 20 gün boyunca takip edilmiştir. Tuzluluk uygulamaları sonunda
çimlenmeyen tohumlar tuzdan arındırılarak saf suda 20 günlük iyileştirme denemesine alınmıştır. Tüm
denemeler süresince çimlenmeyen tohumların canlılığı “TTC testi’’ ile belirlenmiştir.
Bulgular: Tuzluluk etkisinin belirlenmesi için yapılan denemelerde tohumların saf suda %99, 100 mM’da
%83, 200 mM’da %2 , 300 mM’da %1 oranında çimlendiği belirlenmiştir. Diğer tuz konsantrasyonlarındaki
tohumlarda çimlenme gözlenmemiştir. Tuzluluk denemelerinde çimlenmeyen tohumların iyileştirme
denemeleri sonucunda; 100 mM’da çimlenmeyen tohumların %47’sinin, 200mM’da %94’ünün, 300 mM’da
% 98’inin, 400 mM’da %97’sinin, 500 mM’da %89’unun, 600 mM’da %95’inin, 700 mM’da %89’unun 800
mM’da %93’ünün, 900 mM’da %84’ünün ve 1000 mM’da %87’sinin çimlendiği gözlenmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Artan tuz konsantrasyonu ile çimlenme oranının aniden düşüşü Erophila verna subsp.
verna’nın tuza karşı dirençli olmadığını ve tuzluluğun bu bitkinin tohumlarının çimlenmesi üzerinde önemli
bir baskı oluşturduğunu ortaya koymaktadır. Tohumların tuza karşı bu kadar hassas olmasına karşın E.verna
subsp verna’nın tuzlu alanlarda geniş yayılım göstermesinin bu bitkinin çimlendiği mevsimde topraktaki
tuzluluk oranındaki azalma olabileceği düşünülmüştür. Bu durumda E.verna subsp verna’nın halofit değil
tuzdan kaçınan efemeral bir takson olduğu söylenebilir.
Anahtar Kelimeler: Erophila verna, tuzluluk, çimlenme
258
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P186
Endemik Inula fragilis (Asteraceae) Türünün Uçucu Yağ Analizi
Gülden Doğan1, M.Yavuz Paksoy2, Ebru Yüce3, Eyüp Bağcı1
Fırat Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ELAZIĞ
Tunceli Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, TUNCELİ
3
Tunceli Üniversitesi, Pertek Sakine Genç Meslek Yüksekokulu, Gıda İşleme Bölümü, TUNCELİ
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
2
Giriş: Asteraceae familyasının Inuleae tribusuna ait Inula cinsi, Türkiye Florası’nda 26 tür ile temsil
edilmektedir. Cinsin üyeleri genellikle çok yıllık otsu veya yarı çalımsı formda olup, bazı türleri ise bir veya
iki yıllık otsu bitkilerdir. Asya, Avrupa, Afrika, özellikle de Akdeniz bölgesinde yayılış gösteren cinsin
dünya genelinde geleneksel tıp da kullanıldığı bilinmektedir. Cins üyelerinin; öksürük kesici, terlemeyi
arttırıcı, göğüs yumuşatıcı, antibakteriyel, antitümoral etki gösterdikleri de literatür kayıtlarında mevcuttur.
Gereçler ve Yöntemler: Endemik Inula fragilis Boiss.& Hausskn. türü Malatya Beydağı’ndan toplanmıştır.
Türün toprak üstü kısımlarından 100 gr kullanılarak su distilasyonu ile uçucu yağları elde edilmiştir. Uçucu
yağların Kromatografik analizleri HP-Agilent 5973 N GC- FID ve GC-MS (Gaz Kromatografisi-Kütle
Spektrometresi) 6890 GC sistemi kullanılmıştır. Uçucu yağlardaki bileşenlerin karakterizasyonu elektronik
kütüphaneler (WILEY, NIST ve Uçucu yağ kütüphanesi) kullanılarak yapılmıştır.
Bulgular: Uçucu yağ verimi % 0.2 (v/w) olarak saptanmış olan türün, toplamda yağın % 85.2’ sini oluşturan
29 bileşeni tespit edilmiştir. Palmitik asit (%29.0), Pentakosan (%13.0) ve Linoleik asit (%12.1) ana
bileşenler olarak belirlenmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Bu analiz sonuçlarına göre türün yağ asitleri bakımından zengin olduğu sonucuna
varılabilir.
Anahtar Kelimeler: Inula fragilis, Asteraceae, Uçucu yağ, Palmitik asit.
259
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P187
Anthemis coelopoda var. coelopoda (Asteraceae) Türünün Uçucu Yağ
Analizi
Gülden Doğan, Azize Demirpolat, Eyüp Bağcı
Fırat Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ELAZIĞ
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Asteraceae familyasına ait Anthemis cinsi Anthemideae tribusuna bağlı olup, Türkiye Florası’nda 51
tür ve 81 takson ile temsil edilmektedir, bu taksonlardan 29’u endemiktir. Cinsin kozmetik birçok alanda, ilaç
ve besin endüstrisinde geniş kullanımı mevcuttur. Bu cins, çiçeklerinin içerdiği flavonoid ve uçucu
yağlarlardan dolayı antiseptik özellik de göstermektedir. Ayrıca birçok Anthemis türünün uçucu yağ ve
ekstraktlarının antimikrobiyal aktiviteye sahip olduğu da bilinmektedir.
Gereçler ve Yöntemler: Anthemis coelopoda Boiss. var. coelopoda Boiss. türü Bingöl Karlıova’dan
toplanmıştır. Türün toprak üstü kısımlarından 100 gr kullanılarak su distilasyonu ile uçucu yağları elde
edilmiştir. Uçucu yağların Kromatografik analizleri HP-Agilent 5973 N GC- FID ve GC-MS (Gaz
Kromatografisi-Kütle Spektrometresi) 6890 GC sistemi kullanılmıştır. Uçucu yağlardaki bileşenlerin
karakterizasyonu elektronik kütüphaneler (WILEY, NIST ve Uçucu yağ kütüphanesi) kullanılarak
yapılmıştır.
Bulgular: Uçucu yağ verimi % 0.4 (v/w) olarak saptanmış olan türün, toplamda yağın % 90.7’ sini oluşturan
57 bileşeni tespit edilmiştir. Karyofillen (%21.8), nerolidol (%10.8) ve azulen (%9.5) ana bileşenler olarak
belirlenmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Bu analiz sonuçlarına göre karyofillen, türün kemotip bileşeni olabilir. Ayrıca
taksondaki seskiterpen bileşenlerin oranının monoterpenlerden daha fazla olduğu saptanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Anthemis, Asteraceae, Uçucu yağ, Karyofillen, Nerolidol.
260
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P188
Lisaea heterocarpa (Apiaceae) Türünün Uçucu Yağ Analizi
Ebru Yüce1, Mehmet Yavuz Paksoy2, Gülden Doğan3, Eyüp Bağcı3
Tunceli Üniversitesi, Pertek Sakine Genç Meslek Yüksekokulu, Gıda İşleme Bölümü, TUNCELİ
2
Tunceli Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, TUNCELİ
3
Fırat Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ELAZIĞ
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
Giriş: Apiaceae familyasına ait Lisaea Boiss. cinsinin ülkemizde doğal olarak yetişen 3 türü mevcuttur. Bu
türler daha çok Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde yayılış göstermektedirler. Türkçe adı “Dik
gelinpıtrağı” olarak bilinir.
Gereçler ve Yöntemler: Lisaea heterocarpa (DC.) Boiss. türünün toprak üstü kısımlarından 100 gr
kullanılarak su distilasyonu ile uçucu yağları elde edilmiştir. Uçucu yağların Kromatografik analizleri HPAgilent 5973 N GC- FID ve GC-MS (Gaz Kromatografisi-Kütle Spektrometresi) 6890 GC sistemi
kullanılmıştır. Uçucu yağlardaki bileşenlerin karakterizasyonu elektronik kütüphaneler (WILEY, NIST ve
Uçucu yağ kütüphanesi) kullanılarak yapılmıştır.
Bulgular: Uçucu yağ verimi % 0.3 (v/w) olarak saptanmış olan türün, toplamda yağın % 98.6’ sını oluşturan
34 bileşeni tespit edilmiştir. Glikosiyanidin (%45.0), Karyofillen (%20.0) ve butanoik asit (6.5) ana bileşenler
olarak belirlenmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Bu analiz sonuçlarına göre glikosiyanidin ve karyofillen türün kemotip bileşenleri
olabilir. Ayrıca taksonun monoterpen bileşenlere göre seskiterpenler bakımından daha zengin olduğu
saptanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Lisaea heterocarpa, Apiaceae, Uçucu yağ, Glikosiyanidin, Karyofillen.
261
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P189
Sideritis stricta’da Tohum Çimlenmesi Üzerine Sulu Duman Çözeltisi
Uygulamasının Etkisi
Canan Dülgeroğlu¹, Ş. Fatih Topcuoğlu¹, Orhan Ünal¹
¹Akdeniz Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ANTALYA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Akdeniz Havzasında yetişen türlerin tohumlarının çimlenmesinde doğal yangınların olumlu etkisi
olduğu yapılan bazı çalışmalarla ortaya konmuştur. Literatür bilgilerine göre, yangınlarla çimlenme
arasındaki ilişkiyi araştıran yeterli sayıda çalışmaya rastlanılırken, dumanın çimlenmeye olan etkisi üzerinde
çok az çalışma bulunmaktadır. Bu çalışmamızın amacı, sulu duman çözeltisi uygulamasının Sideritis stricta
Bois. & Heldr. (Dağ çayı) tohumlarının çimlenmesi üzerine etkisini incelemektir.
Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmada, bir Doğu Akdeniz elementi olup Lamiaceae familyasına ait, tıbbi ve
ekonomik önemi olan, Antalya endemiği S. stricta türünün tohumları kullanılmıştır. Tohumlar, üç gün sulu
duman çözeltisi uygulaması yapıldıktan sonra kontrol grubu ile birlikte üçer tekrarlı olarak, 7°C’de, 250 lüks
ışık şiddetinde, uzun gün bitkisi olması nedeniyle 16 saat aydınlık ve 8 saat karanlık koşullarda, çimlendirme
dolabında yedi hafta süre ile çimlenmeye bırakılmıştır. Çimlendirme işleminde, içerisinde pamuk ve
whatman kurutma kağıdı bulunan cam petri kapları ve her bir petri kabında da 50’şer adet tohum
kullanılmıştır. Sulu duman çözeltisi, küçük odun parçalarının yakılmasıyla oluşan dumanın çeşme suyunda
çözünmesiyle elde edilmiştir.
Bulgular: Çimlendirme işlemi sonunda tohumlarda; kontrol grubunda % 26.0 çimlenme gözlenirken, sulu
duman çözeltisi uygulamasına maruz bırakılan grupta % 41.2 çimlenme gözlenmiştir. Ayrıca kontrol grubu
ve sulu duman çözeltisi uygulamasına maruz bırakılan tohumlarda çimlenme hızları karşılaştırıldığında;
çimlendirme işleminin ilk 12 gününde hem kontrol grubu hem de sulu duman çözeltisi uygulamasına maruz
bırakılan tohumlarda çimlenme görülmemiştir. Çimlenme hızı, takip eden 20 gün içerisinde kontrol grubu
tohumlarda en yüksek iken, son 20 gün içerisinde ise sulu duman çözeltisi uygulamasına maruz bırakılan
tohumlarda en yüksek gözlenmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Elde edilen bulgulara göre, kontrol grubu ile karşılaştırıldığında sulu duman çözeltisi
uygulamasına maruz bırakılan S. stricta tohumlarında çimlenmenin arttığı saptanmıştır. Bu çalışmanın
sonucuna göre, S. stricta gibi tıbbi ve ekonomik önemi olan ve kontrolsüz bir şekilde doğadan toplanması
nedeniyle yok olma tehlikesi altında ya da hassas kategorisinde olan bitkilerin tohum çimlendirilmesi yoluyla
çoğaltılmasında sulu duman çözeltisi uygulamasının katkı getireceğine inanılmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Çimlenme, Tohum, Duman, Sideritis stricta
262
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P191
Bentazone Herbisitinin Allium cepa Kök Ucu Kromozomları Üzerinde
Genotoksik ve Sitotoksik Etkilerinin Araştırılması
Mehmet Cengiz Karaismailoğlu
İstanbul Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Botanik Anabilim dalı, İSTANBUL
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Soğan tarım alanlarında, horoz ibiği (Amaranthus retroflexus L.), yoğurt otu (Galium tricornutum
Dandy), yabani hardal (Sinapis arvensis L.), kuş otu (Stellaria media (L.) Vill.), tatula (Datura stromonium
L.), çoban çantası (Capsella bursa-pastoris (L.) Medik.), kangal (Silybum marianum (L.) Gaertn.), eşek
marulu (Sonchus L. ssp.) ve sirken (Chenopodium album L.) gibi çeşitli zararlılara karşı zirai mücadelede
bentazone herbisiti yaygın olarak kullanılmaktadır. Ancak bentazone herbisitinin tarım alanlarında
kullanılırken soğan gibi hedef olmayan organizmalar üzerindeki toksik etkisi bilinmemektedir.
Bu çalışmada, soğan tarım alanlarında kullanılan bentazone herbisitinin Allium cepa L. kök ucu
kromozomlarındaki genotoksik ve sitotoksik etkileri ilk kez ortaya çıkarılmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Bu araştırmada, bentazone herbisiti farklı dozlarda (0.5, 1, 2 ve 4 ppm) ve belirli
uygulama sürelerinde (12, 24 ve 36 saat) soğan aktif köklerine uygulanmış, ezme metodu ile preparatlar
hazırlanmıştır. Bunu takiben her bir uygulama grubu ve zamanı için, mitotik indeksler hesaplanmış,
kromozomlarda neden olduğu aberasyon tipleri belirlenmiş ve mikroçekirdek sıklığı saptanarak; bentazone
herbisitinin A. cepa aktif kök uçları üzerindeki potansiyel genotoksik ve sitotoksik etkisi belirlenmiştir.
Bulgular: Çimlenen soğanlara uygulanan bentazone herbisitinin dozunun artmasıyla mitotik indeksin
azaldığı, kromozomal anormalliklerin ve interfazda karşılaşılan mikroçekirdek sıklığının arttığı
belirlenmiştir. En fazla karşılaşılan kromozom aberasyon tipleri; profazda düzensizlik, c-mitoz, yapışık
kromozom, anafazda kromatid köprüsü oluşumu ve geri kalan kromozom olarak saptanmıştır.
Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma soğan tarım alanlarında yaygın olarak kullanılan bentazone herbisitinin A.
cepa üzerindeki genotoksik ve sitotoksik etkilerinin araştırıldığı ilk çalışmadır. Elde edilen bulgular
sonucunda soğan tarım alanlarında bazı zararlılarla zirai mücadelede kullanılan bentazone herbisitinin canlı
sistemler üzerindeki olumsuz etkilerini en aza indirmek için 2 ppm dozunun altında kullanılması önerilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Bentazone; Allium cepa; Toksisite; Kromozom aberasyonları; Mikroçekirdek
263
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P192
Yükseklik Gradiyentine ve Bir Büyüme Mevsimine Bağlı Olarak Tilia
rubra subsp. caucasica’ da SLA ve LMA Değişimi
Ali Bilgin, Şule Güzel
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, RİZE
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Spesifik yaprak alanı (SLA) en önemli yaprak özelliklerinden birisidir ve aynı zamanda çevresel
değişmelere güçlü cevap veren de bir özelliktir. Alan başına düşen yaprak kütlesi (LMA) ise bitki
stratejilerinin önemli bir indikatörü ve bitki büyümesinde de önemli bir özelliktir. Bu çalışmanın amacı;
yükseklik gradiyenti ve bir büyüme mevsimi boyunca Tilia rubra subsp. caucasica’ da spesifik yaprak alanı
(SLA) ve alan başına düşen yaprak kütlesinin (LMA) nasıl değiştiğini ve bu değişimin nedenlerini
incelemektir.
Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmanın araştırma materyalini Tilia rubra subsp. caucasica oluşturmaktadır.
Araştırma süresi Mayıs 2014 - Ekim 2014 tarihleri arasında bir vejetasyon dönemini kapsamaktadır. Bu
amaçla; Fırtına Vadisi boyunca üç farklı (330, 679 ve 974 m) lokaliteden her ay düzenli olarak yaprak
numuneleri alınmıştır. Lokalitelerin seçiminde yükseklik, yön ve vejetasyon örtü durumuna, çalışılan aylar
boyunca yaprakların düzenli olarak aynı yaşta ve aynı büyüklükte olmasına, ayrıca toplanan yaprakların
sağlıklı, olgun ve böcekler tarafından tahrip edilmemiş olmasına da dikkat edilmiştir. Yaprak ağırlıkları
hassas terazide gram cinsinden ölçülmüş ve ağırlıkları kaydedilip etiketlenmiştir. Yaprak sapları kesilerek
dijital planimetre KP-90 N model ile taranıp, alanları belirlenmiştir. Gerekli ölçümlerden sonra SLA ve LMA
değerleri hesaplanmıştır.
Bulgular: Tilia rubra subsp. caucasica’ nın SLA (dm2/g) ve LMA (g/dm2) değerleri lokaliteler ve aylar
açısından değerlendirildiğinde istatistiksel bakımdan önemli farlılıklar göstermemiştir. En yüksek ve en
düşük SLA (dm2/g) değerleri sırasıyla Ağustos ayında 974 m’de ve Ekim ayında 330 m’de görülmüşken, en
yüksek ve en düşük LMA (g/dm2) değerleri ise sırasıyla Ekim ayında 679 m’de ve Ağustos ayında 974 m’de
görülmüştür.
Sonuç ve Tartışma: SLA değeri artan yükseklikle birlikte artmıştır. LMA değeri ise yüksekliklere göre
değişkenlik göstermiştir. SLA ve LMA yükseklik gradiyenti ve büyüme mevsimi boyunca önemli derecede
değişmiştir.
Anahtar Kelimeler: SLA, LMA, Tilia rubra subsp. caucasica, Fırtına Vadisi
Teşekkür: Bu çalışma, Recep Tayyip Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi tarafından
desteklenmektedir. Proje No: 2013.102.03.14.
264
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P193
Bazı Deterjanların Vicia faba Üzerindeki Sitotoksik Etkileri
Aylin Horozal, Özlem Aksoy
Kocaeli Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü Umuttepe Yerleşkesi, 41380, KOCAELİ
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Deterjanlar; yüzey aktif maddeler, enzimler, ağartıcı madde aktivatörleri, optik parlatıcılar ve
parfümlerden oluşan kompleks karışımlardır. Deterjanların yaygın kullanımı, toksik ve kalıcı olan aktif
maddelerin neden olduğu çevre kirliliği birçok araştırmaya konu olmuştur ve deterjanların artan
konsantrasyonları ile toksik etkilerinin doğru orantılı olduğu gösterilmiştir. Bu çalışmada, ikisi çevre dostu
olarak bilinen dört adet farklı deterjan türünün bakla (Vicia faba var. Reina mora) bitkisi kök ucu
hücrelerinde meydana getirdiği sitotoksik etkilerin araştırılması amaçlanmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Vicia faba tohumları her deterjan için EC50 (kök uzunluğunu yarıya indiren
konsantrasyon) değerlerinin tespit edilmesi amacıyla hazırlanan altı farklı deterjan konsantrasyonu ile üç
tekrarlı olarak çimlendirilmiştir. Bir hafta boyunca her gün alınan kök uzunluğu değerleri kullanılarak
ortalama değerler hesaplanıp EC50 değerleri saptanmıştır. Belirlenen EC50 değerleri ve bu değerlerin iki katı
kullanılarak sitotoksik çalışmalar yapılmıştır. 24, 48 ve 72 saat çimlendirilen bakla tohumlarından alınan kök
uçları 24 saat süreyle +4 derecede Carnoy fiksatifinde bekletilip, daha sonra içerisinde %70 alkol bulunan
tüplere aktarılmıştır. Mitoz bölünmenin çeşitli safhalarındaki kromozom anormalliklerini incelemek üzere
aseto orcein boyama tekniği kullanılmıştır. Hücreler ışık mikroskobunda incelenmiştir. Gözlenen
kromozomal anormalliklerin 40x ve 100x ‘lik objektifler altında fotoğrafları çekilmiştir.
Bulgular: EC50 değerlerinin belirlenmesi için ölçülen kök uzunluklarının artan konsantrasyonlarda kontrol
grubuna göre daha düşük kaldığı gözlemlenmiştir. 24, 48 ve 72 saatlik kök uçları kullanılarak ışık
mikroskobu altında her konsantrasyon için sayılan beş bin adet hücre ile mitoz bölünme safhalarındaki çeşitli
kromozom anormallikleri tespit edilmiştir. Mitotik indeksler hesaplanmıştır.
Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma ile farklı deterjan konsantrasyonlarının Vicia faba üzerindeki sitotoksik
etkileri incelenmiş olup standart deterjanların çevre dostu deterjanlara göre daha toksik etki gösterdiği
belirlenmiştir. Kullanılan yöntemler ve belirlenen sonuçların daha sonraki çalışmalar için değerli bir araç
olabileceği düşünülmektedir.
Anahtar kelimeler: Vicia faba, mitotik indeks, mitoz bölünme, deterjan, sitotoksisite.
265
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P194
Ayvalık Tuzlasının Ağır Metal Düzeyinin Halimione portulacoides Bitkisi
Kullanılarak Belirlenmesi
Murat Kılıç1, Güngör Ay1, Fatma Koçbaş1, Fatma Mungan1, İbrahim Kula2
1
Celal Bayar Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 45140 Muradiye, MANİSA
2
Muğla Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü, 48000 Kötekli, MUĞLA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Çok çeşitli tanımları olan ağır metaller, özgül ağırlığı 5 g/cm³’den büyük olan elementler olarak
tanımlanır. Bitki dokularında ağır metal birikimi fazla olduğunda mineral besin alınımı, fotosentez, enzim
aktivitesi, klorofil biyosentezi ve çimlenme gibi çok sayıda olay olumsuz yönde etkilenir. Bunlara
membranlarda hasar, hormon dengesinin bozulması, su ilişkisinin değişmesi gibi fizyolojik olaylar da
eklenebilir. Ağır metaller hava, toprak, bitki ve suyu önemli düzeyde kirletmektedir.
Halofitik bir bitki olan ve deniz semizotu olarak da bilinen Halimione portulacoides (L.) Aellen, çok yıllık,
herdem yeşil, sukkulent yapraklı, tuzladaki formlarının boyu 40 cm’ye kadar uzanan ve uzun kök yapısına
sahip yenilebilir bir bitkidir.
Bu çalışmada H. portulacoides ve onun yetiştiği ortam toprağı kullanılarak Ayvalık Tuzlasının Pb, Zn ve Cd
düzeylerinin belirlenmesi amaçlanmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Ayvalık Tuzlası, İzmir-Çanakkale karayolu üzerinde, Balıkesir’in Ayvalık İlçesine
11 km mesafededir. İzmir-Çanakkale karayolu tuzla ile deniz arasından geçmektedir. Tuzlanın etrafı yaklaşık
1 m yüksekliğinde bir toprak set ve onu sınırlayan 2-3 m genişliğinde su dolu drenaj hendeği ile çevrilidir.
Toprak set üzerinde geniş yayılış gösteren H. portulacoides ve yetişme toprağı çalışmamızın materyalini
oluşturmaktadır. Örneklemeler, Haziran 2009- Mayıs 2010 tarihleri arasında tuzlayı çevreleyen toprak set
üzerinde belirlenen 7 istasyonda her ay düzenli olarak yapıldı. Bitki ve toprak örnekleri metal alet
kullanmadan toplandı ve laboratuara getirilerek analize hazır hale getirildi. Analizler UNEP (1984)’ e göre
yapılmıştır. Örneklerin ölçümleri ise Perkin Elmer Analyst 700 model alevli atomik absorbsiyon
spektrofotometresinde (FAAS) yapıldı.
Bulgular: Ayvalık Tuzlasından toplanan H. portulacoides örnekleri kök, gövde ve yaprak kısımlarına
ayrılarak analiz edildi. Bu analiz sonuçlarına göre, H. portulacoides türünde tespit edilen ağır metal
konsantrasyonları Pb <0.001-0.977 ppm, Zn 0.099-1.650 ppm ve Cd <0.001-0.102 ppm arasında bulundu.
Toprakta ise Pb 0.523-1.599 ppm, Zn 0.143-1.248 ppm, Cd 0.006-0.432 ppm arasındadır.
Sonuç ve Tartışma: Ayvalık Tuzlası konum olarak Ayvalık ilçesine 11 km, Altınova beldesine 9 km,
sınırları içerisinde bulunduğu Küçükköy beldesine ise 8 km mesafede olup etrafında herhangi bir sanayi
tesisi bulunmamaktadır. Tuzlanın doğusunda, tuzlaya ait pansiyon ve özel bir otel, kuzeyinde küçük çapta 2
besi çiftliği, batısında zeytinlik ve güneyinde İzmir-Çanakkale karayolu ile onun bitişiğindeki Ege Denizi
bulunmaktadır. Bitkideki tüm analiz sonuçlarının sınır değerlerin altında olmasının en önemli sebebi,
Ayvalık Tuzlasında hakim rüzgâr yönünün kuzeybatı (tuzladan karayoluna doğru) olması nedeniyledir.
Bunun yanında tuzlanın güneyi boyunca uzanan karayolu üzerinde herhangi bir kavşak ve sinyalizasyonun
bulunmaması da araçlardan kaynaklanan kirliliğin artmasını engellemektedir.
Sonuç olarak; tüm ağır metal düzeylerin sınır değerlerin altında bulunması, Ayvalık Tuzlasının oldukça temiz
bir alana kurulu olduğunu göstermektedir.
Anahtar Kelimeler: Ayvalık Tuzlası, Halimione portulacoides, Ağır Metal, Kirlilik.
266
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P195
Farklı Yıllara Ait Salsola crassa Tohumlarının Çimlenmesi Üzerine
Sıcaklık, Işık ve Tuzluluğun Etkisi
İnci Bahar Çınar, Gül Ayyıldız, Gül Nilhan Tuğ, Ahmet Emre Yaprak
Ankara Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Tandoğan, ANKARA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Salsola crassa Bieb., Amaranthaceae familyasından halofit bir bitkidir. Bu çalışmada, 2013 ve 2014
yıllarına ait Salsola crassa tohumlarının çimlenmesi üzerine sıcaklık, ışık ve tuzluluğun etkilerinin
belirlenmesi amaçlanmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmada kullanılan S. crassa tohumları, 2013 ve 2014 yıllarında Konya
Cihanbeyli Bolluk Gölü’ nden toplanmıştır. Tohumların ortalama ağırlık ve boyutları ölçülmüştür. Tohumlar
yapılan denemelerde kanatlarından ayrılarak kullanılmıştır. Her iki yıla ait tohumlar için denemeler ( 12 s/12
s) 5°C/16 °C ve 8 °C/20 °C olan iki farklı sıcaklık periyodunda gerçekleştirilmiştir. Her iki yıla ait tohumlar
için farklı tuz konsantrasyonlarının (0, 100, 200, 300, 400, 500, 600, 800, 1000, 1200, 1400, 1600 ve 1800
mM) çimlenme üzerine etkileri araştırılmıştır. Her bir deneme için 25’ er tohum kullanılmış ve denemeler 4
tekrarlı olarak iklimlendirme dolabında 14 gün boyunca takip edilmiştir. Tuzluluk uygulamaları sonunda
çimlenmeyen tohumlar, tuzdan arındırılarak saf suda 14 günlük iyileştirme denemesine tabi tutulmuştur. Yine
de çimlenmeyen tohumların canlılığı “TTC Testi” ile belirlenmiştir.
Bulgular: Salsola crassa tohumlarının ortalama ağırlığı 0.01114 g, ortalama çapı ise 3.397 mm olarak
belirlenmiştir. 5°C/16 °C’de 12 s/12 s fotoperiyotta türün 2013 yılına ait tohumlarında % 64; 2014 yılına ait
tohumlarında ise % 97’lik çimlenme yüzdesi belirlenmiştir. Daimi karanlıktaki ise 2013 tohumlarında % 55;
2014 tohumlarında % 89’luk çimlenme belirlenmiştir. 8 °C/20 °C’de 12 s/12 s fotoperiyotta türün 2013
tohumlarında % 85’lik; 2014 tohumlarında ise % 100’ lük çimlenme yüzdesi görülmüştür, bu sıcaklık
derecesinde karanlık denemesinde 2013 tohumlarında % 60 iken; 2014 tohumlarında % 95’dir. 8 °C/20 °C
sıcaklıkta tuzluluk etkisinin belirlenmesi için yapılan denemelerde 2013 yılına ait tohumlar, 100 mM’da %
55, 200 mM’da, % 48, 300 mM’da % 49, 400 mM’da % 47, 500 mM’da % 37, 600 mM’da % 43, 800
mM’da % 33, 1000 mM’da % 32, 1200 mM’da % 19, 1400 mM’da % 17, 1600 mM’da % 10, 1800 mM’da
% 7 oranında çimlenmiştir. Aynı denemenin 2014 yılına ait tohumları ise 100 mM’da % 94, 200 mM’da %
94, 300 mM’da % 75, 400 mM’da % 69, 500 mM’da % 60, 600 mM’da % 55, 800 mM’da % 41, 1000
mM’da % 31, 1200 mM’da % 8, 1400 mM’da % 7, 1600 mM’da % 8, 1800 mM’da % 5 oranında
çimlenmiştir. Her iki yıla ait tohumlardaki iyileşme yüzdeleri ve TTC testi sonucunda canlılık yüzdeleri
belirlenmiştir.
Sonuçlar: Her iki sıcaklıkta S. crassa tohumlarının çimlenmesine ışığın karanlığa oranla olumlu bir etkisi
olduğu belirlenmiştir. Artan tuz konsantrasyonunun her iki yıla ait tohumların çimlenmesini kademeli olarak
baskıladığı belirlenmiştir. Bu durum halofit bitkilerin en iyi çimlenmeyi saf suda gerçekleştirdiği bulgusuyla
örtüşmektedir. S. crassa’ nın 1800 mM NaCl çözeltisinde bile çimlenme özelliğine sahip olması öhalofit
olduğunu göstermektedir.
Anahtar Kelimeler: Amaranthaceae, Salsola crassa, Halofit, Tuzluluk, Çimlenme.
267
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P196
Endemik Teucrium leucophyllum ve Verbascum calycosum’da Tohum
Çimlenme Başarısı
Muhip Hilooğlu1, Ersin Yücel1, Ali Kandemir2, Emel Sözen1
Anadolu Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 26470, ESKİŞEHİR
Erzincan Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 24100, ERZİNCAN
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
2
Giriş: Teucrium leucophyllum (Lamiaceae) ve Verbascum calycosum (Scrophulariaceae), Erzincan yöresinde
dar yayılış alanına sahip nadir endemik bitki türlerindendir. Bu türler Türkiye bitkileri Kırmızı kitabında nesli
tükenmiş (EX) olarak kayıt edilmişlerse de son yıllarda bölgede yapılan arazi çalışmalarında orijinal
lokalitelerinden yeniden toplanmıştır. Tohum çimlenmesi, bitkilerin üremedeki başarısını belirleyen üreme
döngüsündeki önemli bir aşamadır ve özel ekolojik koşulların bir yansıması olarak değerlendirilmektedir.
Birçok çalışmada işaret edildiği gibi nadir ve tehlike altındaki türler için koruma stratejilerinin
geliştirilmesinde türlerin çimlenme başarılarının gözlenmesi çok önemlidir. Çünkü, çimlenmenin bitkilerde
genetik çeşitliliğinin korunmasının tek yolu olduğu ifade edilir. Dolayısıyla bu çalışmada endemik V.
calycosum ve T. leucophyllum türlerininde farklı NaCl, HCl, KNO3, GA3 konsantrasyonları ve
sıcak/soğuk/mekanik stratifikasyon uygulamalarının çimlenme başarısına etkilerinin incelenmesi
amaçlanmıştır.
Gereçler ve Yöntem: Olgun tohum örnekleri türlere ait lokalitelerden toplanan bitki örneklerinden
alınmıştır. Her bir deney serisinde uygulamaların tümünde 25 adet tohum 100 μM ve 200 μM’lik
konsantrasyonlarda NaCl, HCl, KNO3, GA3 ile muamele edilmiştir. Mekanik stratifikasyon için tohumlar
zımpara kağıdı (No:150) ile 30sn-1dk arasında zımparalanmışlardır. Kaynar su stratifikasyonu için her bir
türe ait tohumlar; 30sn, 1dk ve 2dk süre ile kaynar suda bekletilmiştir. Soğuk ön işlem olarak da +4°C ve 20°C’de alüminyum folyoya sarılarak karanlıkta bekletilmişlerdir. Deneyler dört tekrarlı yapılmış ve her bir
tür için toplam 60 deney serisi oluşturulmuştur. Tohumlar cam petrilerde tek tabakalı nemlendirilmiş filtre
kağıdı üzerinde iklim kabininde (SANYO-MLR-350H) 23°C’de 8 saat aydınlık ve 18°C’de 16 saat karanlık
periyotta bekletilmiştir. Sonuçlar SPSS paket programı kullanılarak ANOVA testi ile değerlendirilmiştir.
Bulgular: T. leucophyllum tohumlarında kontrol grubuyla (çimlenme % 13.3) karşılaştırdığında: 100 µM
KNO3’de % 29, 200 µM’da % 28, 100 µM GA3’da % 50, 200 µM’da % 52, 100 µM NaCl’da % 1, 200
µM’da % 2, 100 µM HCl’da % 1; mekanik stratifikasyonda (zımparalama) ise % 25, kaynar su
stratifikasyonunda 30sn’de %20, 1dk’da 13,75, soğuk ön işlemde +4°C’de %25, -20 °C’de %16,25
oranlarında çimlenme gözlenmiştir. HCl’nin 200 µM ve 2dk kaynar su deney serilerinde çimlenme
olmamıştır.
V. calycosum tohumlarında kontrol grubuyla (çimlenme % 12,25) karşılaştırdığında: 100 µM KNO3’de % 1,
200 µM’da % 2, 100 µM GA3’da % 39, 200 µM’da % 52,mekanik stratifikasyonda (zımparalama) ise %
32, kaynar su stratifikasyonunda 30 sn’de %1,25, soğuk ön işlemde +4°C’de %10, -20°C’de %7,5
oranlarında çimlenme gözlenmiştir. HCl, NaCl, 1 ve 2 dk’lık kaynar su uygulamalarında çimlenme
gerçekleşmemiştir.
Sonuç ve Tartışma: Araştırma sonucunda T. leucophyllum bitkisinde KNO3, mekanik stratifikasyon, 30sn
kaynar su ve +4°C’de soğuk ön işlem, V. calycosum’da ise sadece mekanik stratifikasyon uygulamalarıyla
tohumların çimlenme başarısı iki katına çıkartılabilir. Ancak her iki türde çimlenmeyi teşvik edici bitkisel
hormon (GA3) dışında çimlenme başarısının %50’ler gibi oranlara arttırılamaması türlerin dormansiyi
kırmada zorlandığını göstermektedir. Bu sonuçlar, tehlike altında olan bu iki endemik türe yönelik ex-situ
koruma çalışmaları için önemlidir.
Anahtar Kelimeler: T. leucophyllum, V. calycosum, Endemik, Çimlenme, Dormansi
Teşekkür: Bu çalışma 110T912 no’lu TUBİTAK projesi desteğiyle gerçekleştirilmiştir.
268
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P197
Pancratium maritimum L. (Kum Zambağı)’nda Çimlendirme Çalışmaları
Birkan Kahraman, Serdar Gökhan Şenol
Ege Üniversitesi Fen Fak. Biyoloji Bölümü, Botanik Anabilim Dalı, Bornova, İZMİR
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Amaryllidaceae (Nergisgiller), yaklaşık 60 cins ve 800'ün üzerinde tür içerir. Pancratium maritimum
da bu aileye ait ülkemiz Akdeniz, Ege ve Karadeniz sahillerinin ılıman kısımlarında yayılışa sahip doğal bir
türdür. Çiçekleri akşamüstü açar ve ertesi gün öğlene doğru kapanır. Bu yüzden genel olarak gece aktif olan
güvelerle tozlaşır. Öte yandan yoğun turizm aktivitesi, yaşadığı kumul alanlara yapılan villa, otel vb. gibi
yapılaşma, çevre kirliliği gibi habitatına doğrudan veya dolaylı olumsuz etkiler ile güzel kokusu ve tıbbi
özellikleri nedeniyle insanların yoğun baskısı altında olup günümüzde sayıları çok hızlı bir biçimde
azalmaktadır. İspanya, İtalya, Fransa gibi ülkelerde de sayıları azalmakta ve nerdeyse yok olma derecesine
gelmiş, bu sebeple de türün koruma çalışmaları için girişimlerde bulunmuşlardır. Türkiye’de de benzer
tehditler altında bulunan tür için gerek sivil toplum kuruluşları gerekse resmi kurumlar önderliğinde koruma
çalışması yapılmaktadır. Bu çalışma ile de türün tohumdan üretim ve ex-situ koleksiyon oluşturma
çalışmaları gerçekleştirilmiştir.
Gereçler ve Yöntemler: Yapılmış diğer uygulamalardan farklı olarak, türün ex-situ koruma çalışmaları için
İzmir ili sınırları içerisindeki Kalabak-Urla plajından toplanan tohumlara soğuk şoku uygulaması yapılmıştır.
Toplanan tohumlar nemli kumla dolu kapların içerisinde -17 °C’ de 10, 20, 30 gün ve + 4 °C’ de 30 gün ve 1
yıl süreyle bekletildikten sonra perlit, torf, kokopit, ve petri kaplarında +17-25 °C’ lık oda koşullarında ekimi
yapılmış ve çimlenme süreleri ile oranları hesaplanmıştır. Çimlenen tohumlar daha sonra tüplere alınarak Ege
Üniversitesi Botanik Bahçesi-Herbaryum Uygulama ve Araştırma Merkezinde kumlu toprağa aktarılmıştır.
Bulgular: Yapılan bu çalışma ile kumul ve kıyı bitkisi olmasına rağmen soğuk şoku uygulandığında %95 ‘e
varan çimlendirme başarısı elde edilmiştir. 1 yıl +4 °C’ de dolapta çimlenen tohumlar sayesinde de türün
çimlenmesinin gerçekleşmesi için; kısa dönemli yüksek ya da uzun dönemde daha düşük soğuk şokuna
maruz kalması ve bu şekilde dormansinin kırıldığı tespit edilmiştir.
Sonuç ve Tartışma: IUCN’ de nesli tehlike altında olarak gösterilen P. maritimum’un yetiştirme çalışmaları
sonucunda; geleceğe yönelik koruma çalışmalarına; ayrıca çevre kirliliği, bilinçsiz konut yapımı, insan
tahribatı ve özellikle turizm sektörünün yoğun baskısı altında olan bitkinin, bu tip baskılara karşı alınabilecek
önlemlerine katkı sağlanmıştır. Şimdiye kadar gerçekleştirlen çalışmalarında karşılaşılan düşük çimlenme
oranı bu çalışma ile ortadan kaldırılmıştır. Elde edilen veriler sayesinde türün korunması adına doğal alanlar
ve milli parklardaki tür – eylem planı için önemli bir altyapı sağlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Pancratium maritimum, kum zambağı, çimlendirme, ex-situ
Teşekkür: Bu çalışma, Ege Üniv. Fen Fakültesi 14FEN043 nolu B.A.P. projesi tarafından
desteklenmektedir.
269
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P198
Gaga Gölü’nde (Ordu) Yayılış gösteren Scirpus sp. Türünün Farklı
Kısımlarında Sezona Bağlı Olarak Azot ve Fosfor Birikiminin
Araştırılması
Tuğba Bayrak Özbucak1, Abdullah Çakmak2, Gülaycan Polat1, Selahattin Özbucak3
1
2
Ordu Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ORDU
Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji Anabilim Dalı, SAMSUN
3
Ordu Başöğretmen Anadolu Lisesi, ORDU
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Yaprak besin elementi içeriği, tüm bitkinin besin elementi durumunu belirlemede çok önemlidir.
Çünkü yapraklar fotosentez, solunum, transpirasyon, gaz değişimi ve besin elementlerinin depolanmasını
kapsayan fizyolojik aktiviteyi idare eden primer organlardır. (Xue ve Luo, 2002). Yapraklardaki besin
elementlerinin içeriklerini etkileyen iç ve dış faktörler zaman ve yer açısından değişim gösterir. Yer
açısından, vejetasyon, tahribat, topografya gibi faktörler, yapraktaki besin elementi içeriklerini lokaliteye
göre değişen şekilde etkiler. Zamansal yönden, yaprak besin elementlerindeki farklılık, yaprak yaşı ve
gelişim fazı, tüm bitkinin fenolojik gelişim durumu ve toprak oluşumu gibi faktörler tarafından düzenlenir
(Chabot ve Hicks ,1982; Del Arco ve ark., 1991; Oleksyn ve ark., 2002). Makro besin maddeleri bitkilerin
büyüyüp gelişebilmeleri için gerekli olan maddelerdir. Makro besin maddelerine bitkiler daha fazla ihtiyaç
duyarlar ve bitki bünyesinde bu besin maddeleri fazla miktarda bulunur. Bitkilerde en çok bulunan makro
elementlerin başında azot (N) ve fosfor (P) gelmektedir. N ve P, bir ekosistemdeki en fazla kısıtlayıcı niteliğe
sahip olan elementlerdir. N ve P kullanımı yönünden bitkiler arasında önemli farklılıklar bulunmaktadır.
(Kılıç ve ark., 2010). Azot ve fosfor sadece bitki gelişimini değil toprak sisteminde mikrobiyal
popülasyonların gelişimini de sınırlayan asıl elementlerdir (Schlesinger, 1997; Teklay, 2004). Bu çalışmanın
amacı Ordu İl sınırları içerisinde bulunan Gaga Gölü’nde oldukça geniş bir yayılış alanına sahip olan Scirpus
sp. türünün kök, gövde ve yapraklarındaki N ve P konsantrasyonlarının mevsime bağlı değişimini tespit
etmek ve bu kısımlar arasında N ve P birikimini karşılaştırmaktır.
Gereçler ve Yöntemler: Çalışma Ordu İli Fatsa ilçesi Gaga Gölü'nde yayılış gösteren Scirpus sp. türüne ait
örneklerde gerçekleştirilmiştir. Çalışmaya 2012 yazında başlanmış olup Haziran, Ağustos ve Kasım ayları
olmak üzere üç dönemde arazi çalışmaları yapılarak, bitkinin kök gövde ve yaprak örnekleri toplanmıştır.
Bitki örnekleri oda sıcaklığında yaklaşık 10 gün kadar kurumaya bırakılmıştır ve kuruyan örnekler kök,
gövde ve yapraklarına ayrılarak 70ºC de 48 saat etüvde bırakılmıştır. Kuruyan örnekler toz haline getirilip
analize hazır şekilde bekletilmiştir. Bitki numunelerindeki azot konsantrasyonları mikro Kjeldahl metodu ile
fosfor analizi ise yaş yakma metodu ile belirlenmiştir. İstatistiksel analizler SPSS 20.0 paket programında
yapılmıştır.
Bulgular: Yapılan istatistiksel analiz sonuçlarına göre azot konsantrasyonun sezona ve bitkinin farklı
kısımlarına göre önemli farklılıklar gösterdiği buna karşın fosfor konsantrasyonlarının sezonla ve bitkinin
farklı kısımlarıyla birlikle önemli farklılıklar göstermediği belirlenmiştir. Sezona göre azot
konsantrasyonundaki farklılığın Tukey HSD testine göre sonbahardan kaynaklandığı belirlenmiştir. Sezona
göre fosfor konsantrasyonunda bir farklılığa rastlanmamıştır. Bitki kısımlarına bakıldığında Tukey HSD testi
sonuçlarına göre azot konsantrasyonundaki değişikliğin bitkinin tüm kısımlarından kaynaklandığı
belirlenmiştir. Yine fosfor konsantrasyonunda kısımlar arası farklılık bulunmamıştır. Azot ve fosfor
konsantrasyonları bitkinin gövdesinde en yüksek değerde bulunmuştur. En düşük değerlere ise yapraklarda
rastlanmıştır. Mevsimsel olarak bakıldığında en yüksek azot değerinin yaz döneminde, en yüksek fosfor
değerinin ise sonbahar döneminde olduğu bulunmuştur.
Sonuç ve Tartışma: Fosfor konsantrasyonun istatistiksel olarak bitkide hem mevsimsel hem de bitki
kısımları arasında önemli bir farklılık göstermediği sonucuna varılmıştır. Bunun nedeni bitkinin fosfor
allokasyonunu bitki kısımları arasında eşit bir şekilde yapmasından; yani bitkinin bütün kısımlarının hemen
hemen eşit seviyede fosfora ihtiyaç duymasından kaynaklanabileceği düşünülmektedir. Azot
konsantrasyonunda hem mevsimsel bir farklılığa hem de bitki kısımları arasında bir farklılığa rastlanmıştır.
Azot konsantrasyonun bitkinin yapraklarından çok gövdesinde bulunması, bitkinin yüksek oranda
rezorbsiyon yaptığının kanıtıdır. Bu da bitkinin azota, fosfordan daha çok ihtiyaç duyduğunun kanıtı olabilir.
270
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
Anahtar Kelimeler: Scirpus sp., N ve P konsantrasyonu, Gaga gölü.
P199
Lilium candidum L. (Ak zambak) İzmir İli Yayılış Alanları ve Türü
Koruma Stratejileri
Ademi Fahri Pirhan, Hasan Yıldırım
Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Bornova, İZMİR
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Bu çalışma kapsamında Lilium candidum' un İzmir ili sınırları içerisinde yayılışının boyutları, doğal
popülasyonlarının varlığının teyidi, türün gelişiminde ve yayılışında olumsuz etkileri olan “sınırlayıcı
faktörler” ile popülasyonlarını ve habitatlarını tehdit eden (biyotik ve abiyotik) faktörlerin ortaya konulması,
türün popülasyon özellikleri, habitat istekleri, ergin birey sayıları, popülasyon yayılış sınırları, çoğalma ve
hayatta kalma stratejileri ve birlikte yaşadıkları bitki türleriyle olan ilişkilerinin incelemesini ön plandadır.
Bununla beraber İzmir ili L. candidum popülasyonlarına in-situ ve ex-situ koruma ve üretim stratejileri
geliştirilmesine yönelik öneriler de bu çalışma kapsamında ele alınmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Lilium candidum'un İzmir ili sınırlarındaki yaşam alanlarına yönelik çalışmalarda
öncelikle Türkiye Florası olmak üzere literatürde yaşam ortamlarına yönelik: yayılış alanlarının maksimum
ve minimum yükseklik aralığı, edafik istekleri, klimatik istekleri gibi ekolojik özellikleri temel alınarak İzmir
ili içerisinde potansiyel yayılış alanları belirlenmiş ve bu alanlara Mayıs – Ağustos 2015 tarihleri arasında
gidilerek arazi çalışmaları yapılmıştır.
Bulgular: Lililum candidum türünün İzmir ili yayılış alanlarını belirlemek üzere yapılan arazi çalışmalarında
10 doğal 6 da doğal olmayan popülasyon belirlenmiş ve bu popülasyonların her birindeki türün birey
sayıları, fenolojik durumları ve yaşam alanındaki genel vejetasyon tespit edilmiştir. Popülasyonlardaki
biyotik ve abiyotik tehditler tespit edilmiş, her popülasyona ait dinamikler ortaya konulmuştur. Yöre halkı ile
temasa geçilerek halkın bu bitkinin üretimin ve çoğaltımı üzerine çalışmaları ve metotları ortaya
konulmuştur.
Sonuç ve Tartışma: Literatür bilgilerine göre İzmir ilinde sadece yetiştirme olarak iki yayılış alanı olduğu
belirtilen Lilium candidum’ un bu çalışma esnasında elde edilen doğal ve doğal olmayan toplam 16 farklı
lokalite bilgisi literatüre eklenmiş bu alanlardaki türü tehdit eden faktörler belirlenmiş ve bu etkileri en aza
indirecek koruma stratejileri önerilmiştir. Süs bitkisi olarak kullanılan ve yöre halkı tarafından özellikle
kesme çiçek olarak kullanılan bitkinin sürdürülebilir bir kullanımının yapılıp aynı zamanda doğal
popülasyonlarının zarar görmemesi için yöre halkı bilgilendirilmiştir. Türe ilişkin hem literatür hem de
halktan alınan bilgiler kapsamında ve gerçekleştirilen çalışmalar sonucunda L. candidum’un üretim ve
çoğaltım teknikleri ortaya konulmuştur. Bu bağlamda popülasyonları yüksek antropojenik etkiye maruz kalan
bu türün doğal popülasyonlarından sökümü yerine yöre halkına üretim ve çoğaltım teknikleri ile L.
candidum’un tarla koşullarına alınması hedeflenmektedir.
Anahtar Sözcükler: Lilium candidum, popülasyon, İzmir
Teşekkürler: Orman ve Su İşleri Bakanlığı IV. Bölge Müdürlüğü İzmir Şube Müdürlüğü’ne mali
desteklerinden dolayı teşekkür ederiz.
271
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P201
Adana-Aladağ Krom Maden Alanı Topraklarında Karbon
Mineralizasyonunun Karşılaştırılması
Nacide Kızıldağ1, Cengiz Darıcı1, Hüsniye Aka Sağlıker2
1
2
Çukurova Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ADANA
Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, OSMANİYE
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Doğal filtre edici özellikleri sayesinde tamponlama kapasiteleri çok önemli olan topraklar ağır
metaller için son depolanma yeri olabilmektedir Toprakta serbest halde bulunan ağır metaller toprak
mikroorganizmaları ve kökler tarafından alınır veya yer altına doğru yıkanarak yer altı sularının bozulmasına,
besin zincirinin kirlenmesine neden olurlar. Doğal kaynaklar ya da kirlenme yoluyla biriken yüksek
konsantrasyonlu bazı ağır metaller, bitkileri ve bitkilerle beslenen insan ve hayvanları olumsuz yönde
etkileyebilmektedirler. Bunlar içinde kromun metal ve kimya endüstrisindeki yaygın kullanımı ile son
yıllarda kromla kirlenmiş topraklar önemli bir çevresel sorun haline gelmiştir. Bu çalışma ile Adana-Aladağ
ilçesi, Bozluk ve Kızılyüksek bölgelerinde krom maden sahası içi ve ocaktan etkilenmeyen alanlardan alınan
cevherli ve cevhersiz toprakların karbon mineralizasyonları kıyaslanarak kromun mikroorganizmalara olası
etkisi belirlenmiştir.
Gereçler ve Yöntemler: Toprakların toplam krom içerikleri yaş yakma yöntemine göre ICP-OES, organik
karbon içeriği Anne metodu, toplam azot içeriği Kjedahl metodu ile yapılmıştır. Karbon mineralizasyonları
ise respirasyon metodu [Ba(OH)2+Oxalic asit] ile 30 gün boyunca kontrollü koşullarda (280C, % 80 nem)
belirlenmiştir.
Bulgular: Toprakların krom içerikleri en yüksek cevherli alanlarda saptanmış olup Bozluk’ta cevherli alanda
229.15 ppm, cevhersizde 205.11 ppm; Kızılyüksek’de cevherli alanda 296.40 ppm, cevhersizde ise 213.52
ppm’dir.30 günlük karbon mineralizasyonu (15,04 mg) ile mineralizasyon oranı (% 0,78) en yüksek
Kızılyüksek bölgesi cevherli topraklarında gözlenmiştir. En düşük karbon mineralizasyon oranı (% 0,68) ise
cevherli Bozluk toprağında bulunmuş olup aralarında anlamlı fark vardır (P<0,05).
Sonuç ve Tartışma: Kızılyüksek bölgesi cevherli topraklarında krom varlığı mikroorganizma faaliyetini
olumsuz etkilememiştir. Bu durum toprağın hem kil oranı, hem de organik karbon içeriğinin daha yüksek
olmasıyla açıklanabilir. Ayrıca bu toprakta yaşayan mikroorganizmaların ortam koşullarına adapte oldukları
da düşünülebilir.
Anahtar Kelimeler: Krom, Karbon mineralizasyonu,
Teşekkür: Bu çalışma Çukurova Üniversitesi BAP Koordinatörlüğü tarafından FEF2014BAP1 no.lu proje
ile desteklenmiştir.
272
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P202
Nevşehir İli A. mellifera (Insecta: Hymenoptera: Apidae) Taksonu
Biyoekolojisi ve Biyoçeşitliliği Üzerine Bir Araştırma
Aysel Kekillioğlu1, Namık Bal2
Nevşehir. HBV Ünv. Fen Ede Fak Biyoloji Böl, NEVŞEHİR
Nevşehir. HBV Ünv, Fen Bil. Ens, Biyoloji ABD YL, NEVŞEHİR
[email protected], [email protected]
1
2
Giriş: Apis mellifera L.,1758 Türkiye genelinde yaygın bir yayılış gösteren dünya üzerinde ise Antarktika
hariç her kıtada bulunan 27 alt türe sahip bir türdür. Bal arılarında en fazla coğrafik varyasyonun görüldüğü
tür A. mellifera'dır. Türkiye'de doğal koşullar, uygun iklim ve zengin nektar kaynakları arıcılık faaliyetleri
için büyük bir potansiyel oluşturmaktadır. Anadolu coğrafyası A.mellifera ‘nın anavatanının bir parçası
olması, arıcılığın en yaygın ve geleneksel tarımsal faaliyetlerin başında gelmesi ülkemiz coğrafi konumu,
farklı iklim ve ekolojik şartlara uyum sağlamış A. mellifera ‘nın ırkları ve eko tiplerinin büyük genetik
çeşitliliği söz konusudur.
Gereçler ve Yöntem: Her bir arı ırkı ve ekotipi morfolojik, fizyolojik ve davranış karakteri açısından
bulunduğu bölgenin özelliklerini yansıtmaktadır. A. mellifera ırkları arasında boy uzunluğu, rengi, tüy
uzunluğu,tüy örtüsü, kanat damarı vb. gibi çeşitli farklılıklar bulunmaktadır. Bu farklılıkların sebepleri
arasında en önemlisi arılarının kalıtım özellikleridir.
Bulgular: Aynı ırk içerisinde ise morfolojik bakımdan farklılıklar iklim, mevsimsel değişiklikler, yağış,
yaşadığı ortam, zaman gibi etkenler olabilir.
Sonuç ve Tartışma: Araştırma bölgesinin Nevşehir ili seçilmesinde, çalışma bölgesinin, İran-Turan iklim
kuşağında bulunup kuzey-güney ve doğu-batı ekseninde bir geçiş noktası olması, aynı zamanda; profesyonel
ve amatör arıcılık faaliyetlerinin gösterilmesinin sürekliliğinin, il ve çevresinin kültürel ve yabani bitki
biyoçeşitliliğinin sürdürülebilirliliğine, katkısının önemi- kapsamı elde edilen veri ve ekolojik gözlemler
aracılığı ile incelenmek istenmesinde temel etken olmuştur.
Anahtar Kelimeler: A. mellifera, Biyoçeşitlilik, Ekoloji, Morfoloji, Sürdürülebilirlik, Nevşehir
273
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P203
Bombus (Insecta: Hymenoptera: Apidae) Türlerinin Polinasyon
Ekolojisi, Biyoçeşitlilik ve Çevresel Sürdürülebilirlik Rolü
Aysel Kekillioğlu1, Zeynep Koçal2 Ebru Kunduracı3 Merve Köksal4
Nevşehir. HBV Ünv. Fen Ede Fak Biyoloji Böl., NEVŞEHİR
Nevşehir. HBV Ünv, Fen Bil. Ens, Biyoloji ABD YL, NEVŞEHİR
Sorumlu yazar e-posta: [email protected], [email protected]
1
2,3,4
Giriş: Bombus arıları, Türkiye arı faunasında doğal olarak bulunan ve doğal floradaki bir çok bitkinin en
önemli tozlayıcısıdır. Doğal floradaki birçok bitkinin polinasyonunun sağlanmasında bal arılarından sonra
ikinci derecede rol oynayan ve 239 türü saptanan Bombus arıları, dünyada 30’dan fazla ülkede ve 25 farklı
kültür bitkisinde de tozlayıcı olarak kullanılmaktadır.
Gereç-Yöntem: Biyolojik çeşitlilik ve ekonomik açıdan önemli bir böcek grubu olan ve sosyal yaşam
sürdüren Bombus bireyleri, ülkemizde özellikle İç Anadolu Bölgesi’nde çok geniş habitatlarda yaygınlık
göstermektedir. Bombus türleri kısa sürede yabani ve kültürel, çok çeşitli bitkiyi tercih edip onların
tozlaşmasını sağlarken polenleri de larvaları için yüksek protein kaynağı olarak kullanılmaktadır. Bombus
türleri dünyada geniş bir yayılma alanına sahiptir. Bu alan, Avrupa kıtasında kuzeyde İskoçya’ya güneyde ise
Akdeniz’in güneyi, İtalya, Malta, Yunanistan, Türkiye ve İspanya’ya kadar uzanır. Sıcak ve kuru iklimlere
göre sıcak ve nemli iklimlere daha iyi uyum sağladığı bilinmektedir .
Bulgular: Türkiye, doğal faunasında Bombus türleri bulunan bir ülkedir ve yapılan az sayıda çalışma ile
Güneydoğu Anadolu Bölgesi dışındaki tüm bölgelerde yerel Bombus türlerinin bulunduğu belirlenmiştir.
Dünyadaki tür dağılımına bakıldığında Türkiye’nin Bombus arıları açısından çok önemli bir gen merkezi
olduğu anlaşılmaktadır .
Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma ile; Bombus (Insecta: Hymenoptera: Apidae) Türlerinin Polinasyon
Ekolojisi ve Biyoçeşitlilik Rolünün çevresel sürdürülebilirlik anlamında ve özellikle Türkiye bağlamında
incelenerek değerlendirilmesi amaçlanmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Bombus, Polinasyon, Biyoçeşitlilik Ekoloji, Çevresel sürdürülebilirlik
274
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P204
L. decemlineata (Insecta: Coleoptera)’nın Kapadokya Bölgesi: Nevşehir
İli-Mazı Lokalitesi Tarımsal Sürdürülebilirliğine Etkisinin İncelenmesi
Aysel Kekillioğlu1, Mevlidiye Yılmaz2
Nevşehir. HBV Ünv. Fen Ede Fak Biyoloji Böl. NEVŞEHİR
Nevşehir. HBV Ünv, Fen Bil. Ens, Biyoloji ABD YL, NEVŞEHİR
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
2
Giriş: Leptinotarsa decemlineata Say, 1824 (Coleoptera: Chrysomelidae) Solanaceae familyasından patates,
patlıcan, domates, biber ve bazı yabancı otlarda dahi olmak üzere birçok bitkiye zarar vermektedir. Patates
böceği yaprakla beslenerek doğrudan yaptığı zararın yanı sıra patatesin önemli hastalıklarından olan patates
kahverengi çürüklüğü, iğ yumru viroidi ve patates halkalı çürüklüğü hastalıklarının yayılmasına da taşıyıcı
olarak neden olmaktadır. Araştırmalarda bu böceğin patateste %70-80’lere varan ürün kayıplarına neden
olduğu belirlenmiştir). Patates böceğinin tüm dönemlerinde bitki yapraklarıyla beslenerek bitki gelişiminin
yavaşlamasına, üretimin azalmasına neden olduğu ve bu nedenle kimyasal mücadeleyi zorunlu kıldığı
kaydedilmektedir.
Gereç- Yöntem: Türkiye’de 1995 yılında patateste 99.226 ha'lık alanda 271.863 kg ilaç. Sürekli ve yoğun
insektisit, hatalı ve bilinçsizce yapılan uygulamalar zararlıda direnç oluşturmakta, üründe kalıntı bırakmakta,
çevre, insan sağlığı ve doğal denge yönünden risk teşkil etmektedir. Oysa,tarımsal sürdürülebilirliğin
gerçekleşmesinde ekolojik öğelerin bütününün mevcut dengesinin zarar görmeden korunarak geleceğe
aktarılması esastır. Burada, büyük ölçüde zararlılarla mücadelede kimyasal pestisit kullanımının azalarak
çevre ile dost alternatif mücadele tekniklerin geliştirilmesi önemli olmaktadır.
Bulgular: Çünkü içinde bulunduğumuz süreç ve öncesinde özellikle zararlı böcek kontrolünde kimyasal
pestisitlerin yaygın kullanımı sonucunda; böceklerin direnç geliştirmesi, sekonder zararlıların ortaya çıkması,
hedef olmayan faydalı türlerin olumsuz etkilenmesi, insan ve hayvan sağlığı üzerinde olumsuz etkilerin
görülmesi, yer altı sularının kirlenmesi ve biyoçeşitliliğin azalması gibi birçok sorun ortaya çıkmaktadır. Bu
nedenle, Tarımsal sürdürülebilirliği sağlamak için; kimyasal pestisitlerin yerini alternatif biyolojik ve
ekolojik yöntemler almalıdır.
Sonuç: Sonuç olarak bu çalışmanın temel amaç ve içeriğini Leptinotarsa decemlineata (Insecta: Coleoptera)
türünün özellikle, Kapadokya Bölgesi: Nevşehir İli-Mazı Lokalitesi ve bu paralelde ülkemiz
genelinde tarımsal sürdürülebilirliğine etkisinin incelenmesi oluşturacaktır.
Anahtar Kelimeler: Tarım, Sürdürülebilirlik, Coleoptera, Insecta, Pestisit
275
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P205
Ekonomik Öneme Sahip Bolu Geofitlerinin Tıbbi Değeri
Selma Berk1, Selma Tuna1, Belgin Coşge Şenkal2
Abant İzzet Baysal Üniv. Mudurnu Süreyya Astarcı Meslek Yüksekokulu, BOLU
2
Bozok Üniv. Tarım ve Doğa Bilimleri Fakültesi, YOZGAT
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
Giriş: Bolu florasında bulunan geofitler ve bu bitkilerin insan sağlığı üzerine etkileri hakkında bilgi
verilmiştir.
Bulgular: Dünyada bitki çeşitliliği ve zenginliği bakımından Türkiye önemli bir yere sahiptir. Ülkemizde
doğal olarak yetişen 1056 geofit türü bulunmaktadır. Bu türlerin 424 ‘ü endemik özellik göstermektedir.
Bolu ili geofit bitkiler yönünden zengin olmakla birlikte 10 familyaya ait 40 cins ve 116 geofit türüne sahiptir
ve bunların 17’si endemiktir. Geçmiş tarihte halk arasında ve günümüzde modern tıpta bu bitkilerden
faydalanılmaktadır. Lilium soğanları içerdikleri saponinler nedeniyle yanık ve şişik tedavisinde
kullanılmaktadır. Cyclamen kusturucu ve müsil etkisine sahipken Geranium türleri alkoloit ve uçucu yağ
içerikleri fitoterapide kullanılmaktadır. Bu bitkiler ayrıca güzel kokuları nedeniyle de aromaterapide de
kullanılmaktadır.
Sonuç: Bu derlemede, Bolu florasında bulunan ekonomik değere sahip geofitler ve tıbbi açından
değerlendirilmesi hakkında bilgi verilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Geofit, Bolu, Tıbbi, Sağlık
276
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P206
Manyas (Balıkesir) Çevresinde Yayılış Gösteren Tıbbi Bitkiler
Nihan Poyraz Kayabaşı1, Gülendam Tümen2, Rıdvan Polat3
Bandırma Milli Eğitim Müdürlüğü, Bandırma, BALIKESİR
Balıkesir Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, BALIKESİR
3
Giresun Universitesi, Espiye Meslek Yüksekokulu, Espiye, GİRESUN
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
2
Giriş: Bu çalışma, Manyas (Balıkesir) yöresi halkı tarafından çeşitli hastalıkların tedavisinde faydanılan tıbbi
bitkileri tespit etmek amacıyla yapılmıştır. Çalışma 2009-2011 dönemleri arasında gerçekleştirilmiştir
Gereçler ve Yöntemler: Araştırmalar kapsamında Manyas (Balıkesir) yöresinde yayılış gösteren tıbbi bitki
taksonları ve halk arasındaki kullanım şekilleri incelenmiştir. Çalışma, Manyas yöresindeki köylerde ve yerel
pazarlarda yapılmıştır. Çalışma dönemi boyunca yörede çok sayıda arazi gezileri, köy ziyaretleri ve bitki
toplama amacıyla alan çalışması gerçekleştirilmiştir. Ayrıca çalışma kapsamında, kırsal alanlardaki okullar
ziyaret edilerek Tıbbi Bitkilerle ilgili anket çalışmaları yapılmıştır. Araştırmalarda hem halk bilim hem de
botanik bilimi yöntemleri kullanılmıştır.
Bulgular: Bölgede yapılan araştırmalar sonunda yörede kullanımı olan, yaklaşık 40 bitki familyasına ait 75
tıbbi bitki taksonu tespit edilmiştir. Yörede faydanılan taksonların daha çok Lamiaceae (10 takson),
Asteraceae (9 takson), Rosaceae (6 takson), Apiacea (4 takson) familyalarının üyeleri olduğu tespit edimiştir.
Ayrıca kullanımları tespit edilen bitkilerin 60 tanesi yörede doğal yayılış alanlarına sahip iken, 15 civarı
takson ise kültür olarak yetiştirilmektedir.
Sonuç ve Tartışma: Manyas yöresinde yapılan çalışmalar sonucunda 75 bitki taksonunun yöre halkı
tarafından tıbbi amaçlarla kullanıldığı tespit edilmiştir. Bu bitkisel ürünlerde yöre kültürünün etkisi
tartışılmıştır. Araştırmalarda, bitkilerin yöresel adları, lokaliteleri, tıbbi kullanımları, kullanılan kısımları ve
bitkilere ait diğer veriler kayıt altına alınmıştır. Ayrıca; şehirleşme, sağlık imkanlarının artması, nüfus
hareketleri, turizm vb. faktörlerin bitki kullanma geleneği üzerindeki etkileri değerlendirilmiştir.
Anahtar kelimeler: Etnobotanik, Tıbbi Bitkiler, Manyas, Balıkesir.
277
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P207
Manyas (Balıkesir) Yöresinde Faydanılan Yabani Gıda Bitkileri
Nihan Poyraz Kayabaşı1, Gülendam Tümen2, Rıdvan Polat3
Bandırma Milli Eğitim Müdürlüğü, Bandırma, BALIKESİR
Balıkesir Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, BALIKESİR
3
Giresun Universitesi, Espiye Meslek Yüksekokulu, Espiye, GİRESUN
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
2
Giriş: Çalışma Manyas (Balıkesir) çevresinde halk tarafından gıda olarak kullanılan yabani bitkileri
belirlemek amacıyla yapılmıştır. Çalışma 2009-2011 dönemleri arasında gerçekleştirilmiştir
Gereçler ve Yöntemler: Çalışmanın materyalini Manyas (Balıkesir) yöresinde yayılış gösteren yabani bitki
taksonları ve bunların kullanım şekilleri oluşturmaktadır. Çalışma, Manyas yöresindeki köylerde ve yerel
pazarlarda yapılmıştır. Çalışmada hem halk bilim hem de botanik bilimi yöntemleri kullanılmıştır.
Bulgular: Bölgede yapılan araştırmalar sonunda yörede kullanımı olan, yaklaşık 18 bitki familyasına ait 35
civarı tıbbi bitki taksonu tespit edilmiştir. Yörede faydanılan taksonların daha çok, Asteraceae (5 takson),
Lamiaceae (5 takson), Polygonaceae (5 takson), Rosaceae (3 takson), Apiacea (2 takson) familyalarının
üyeleri olduğu tespit edimiştir.
Sonuç ve Tartışma:: Manyas yöresinde yapılan çalışmalar sonucunda 35 qqasyabani bitki taksonunun
doğadan toplanılıp gıda olarak kullanıldığı tespit edilmiştir. Bu bitkisel ürünlerde yöre kültürünün etkisi
tartışılmıştır. Bitkilerin yöresel adları, toplanma dönemleri, toplanılan kısımları ve kullanım şekillerine ait
veriler kayıt altına alınmıştır.
Anahtar kelimeler: Etnobotanik, Gıda Bitkileri, Manyas, Balıkesir.
278
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P208
Edirne Merkez ve Havsa İlçelerine Bağlı Köylerde
Kullanılan Tıbbi Bitkiler
Fatma Güneş
Trakya Universitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik Anabilim dalı, EDİRNE
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Türkiye zengin bir floraya sahiptir ve yaklaşık 12.000 çeşit bitki doğal olarak yetişmektedir (Güner
2012). Halk çevresinde doğal olarak yetişen bitkilerden çeşitli amaçlarla yararlanmaktadır. Son yıllarda
yapılan araştırmalar, Türkiye’de bitkilerin halk tarafından kullanılmasının oldukça önemli olduğunu
göstermektedir (Baytop, 1999; Sezik et al., 1992; Ertuğ, 2000; Şimşek et al., 2002; Türkan et al., 2006;
Kültür, 2007; 2008; Kültür and Sami, 2009; Güneş & Özhatay 2011; Kaval et al. 2014). Bu araştırmacılar,
Türkiye’de yaklaşık 500 kadar bitkinin tıbbi amaçlarla kullanıldığını belirtmişlerdir. Trakya’da daha önce
bazı etnobotanik çalışmalar yapılmıştır (Kültür, 2007; 2008; Kültür and Sami, 2009). Araştırma alanında
daha önce bitkilerin yöresel adları ve etnobotanik özellikleri hakkında bir çalışma yapılmamıştır. Bu
çalışmadaki amacımız, Edirne merkez ve Havsa ilçelerine bağlı köylerde, halk tarafından kullanılan
bitkilerin, yöresel ve latince adlarını, kullanılan kısımlarını, kullanma şekillerini ve kullanım amaçlarını tespit
etmektir.
Gereçler ve Yöntemler: Çalışma 2013-2014 yıllarının Ocak – Kasım aylarında, bitkilerin çiçek ve meyveli
olduğu zamanlarda sürdürülmüştür. Bu araştırmada Edirne Merkez ve Havsa ilçelerine bağlı 49 köy ziyaret
edilmiş ve toplam 63 kişi ile görüşme yapılmıştır. Anketler şeklinde yapılan görüşmelerde kişilerin yaşları,
cinsiyeti, mesleği, eğitim düzeyi ve bitkiler hakkında elde edilen bilgiler çalışmada verilmiştir. Kullanımı
olduğu tespit edilen bitki türlerinin teşhisi yapılmış ve Trakya Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik
Botanik Anabilim Dalı’nda saklanmaktadır.
Bulgular: Bu çalışma, Edirne Merkez ve Havsa ilçelerine bağlı 49 köyde, toplam 63 kişinin katıldığı anket
çalışmalarını kapsamaktadır. Görüşmeler yöre halkı ile yüz yüze röportaj şeklinde gerçekleştirilmiştir.
Yapılan arazi çalışmaları sonucu tıbbi olarak 26 familyaya ait toplam 50 taksonun kullanıldığı tespit
edilmiştir. İlaç amacıyla en çok kullanılan türler şunlardır; Prunus spinosa (güvem), Rosa canina (kuşburnu),
Plantago majör (sinirliot), Momordica charantia (kudret narı), Laurus nobilis (defne), Hypericum
perforatum (sarı kantaron), Ficus carica (incir), Ecballium elaterium (acıkelek), Datura stramonium (tatala),
Cotinus coggyria (tetre), Arum maculatum (yılanotu), Rubus sanctus (karamık), Pyrus elaeagnifolia subsp.
bulgarica (ahlat). Bitkilerin bilimsel adları, yöresel adları, familyaları, kullanılan kısımları ve kullanım
şekilleri belirlenmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Bu araştırma sonucunda 26 familyaya ait toplam 50 bitki taksonunun tıbbi olarak
kullanıldığı tespit edilmiştir. Bu bitkilerin; 6’sı grip, soğuk algınlığı ve nezle, 4’ü öksürük, 3’ü nefes açıcı ve
sakinleştirici, 2’si kalp rahatsızlıklarında, 2’si kansızlık, 6’sı böbrek ve idrar yolları rahatsızlıklarında, 4’ü
mide rahatsızlıklarında, 3’ü romatizma ve kireçlenmede, 5’i ağrı kesici, 6’sı şeker hastalığında, 4’ü hemoroid
rahatsızlığında, 2’si tansiyon ve 5’i deri hastalıkları ve yaraların iyileştirilmesinde kullanılmaktadır. Tespit
edilen kullanımlar bitkilerin bilimsel adlarına göre alfabetik olarak verilmiştir.
Anahtar kelimeler: Edirne, Etnobotanik, Havsa, Merkez, Türkiye.
Teşekkür: Bu çalışma, Trakya Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri (TÜBAP) tarafından desteklenen
2013/22 Nolu proje kapsamında yapılmıştır. Sağladığı olanaklardan dolayı Trakya Üniversitesi’ne teşekkür
ederiz.
279
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P210
Türkiye’de Halk Arasında Romatizma Tedavisinde Kullanılan Bitkiler
Mine Koçyiğit, Zehra Akın
İstanbul Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, 34116, Beyazıt, İSTANBUL
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Romatizma kelimesi, Yunanca ’’rheuma’’ kökünden gelir. Bu kelime herhangi bir vücut sıvısının
akışını, kanın yürümesini ifade eder. Romatizma, kemikleri, eklemleri, eklem çevresi dokuları, hatta sinir
köklerini etkileyen bütün hastalıkları adlandırmak için kullanılır. Bir başka deyişle, kaslarda ve özellikle
eklemlerde kendini gösteren ağrılı hastalıkların genel adıdır. Romatizmadan etkilenen eklemlerin
dinlendirilmesi, düzenli egzersiz, uygun bir beslenme programı, iltihabı azaltan ilaç kullanımı ve eklemlerin
doğru kullanılması romatizmal hastalıklar için ortak tedavi yöntemleri olarak kabul edilebilir. Bununla birlikte
halk arasında bitkilerin tedavi amaçlı kullanımında romatizmal hastalıklar ilk sıralarda gelmektedir.
Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmada antiromatizmal olarak kullanılan bitkiler ve konu ile ilgili etnobotanik
araştırmalar incelenmiştir. Bu bitkilerin kullanım şekilleri, kullanılan kısımları, hazırlanış yöntemleri ve
yöresel adları tablo halinde derlenmiştir. En sık kullanılan cins ve türlere ait bitkiler saptanmış.
Bulgular: Yapılan detaylı literatür taramaları sonucu Türkiye’de romatizmal hastalıkların tedavisinde
kullanılan 73 familyaya ait 223 tür belirlenmiştir. Halk arasında en yaygın kullanım sıklığına sahip 23 familya
ve 166 tür saptanarak, bu familyaların antiromatizmal kullanım sıklıkları grafikle gösterilmiştir.
Ranunculaceae familyasının en çok antiromatizmal tür bulunan familya olduğu belirlenmiştir. Yaygın
kullanımda bu familyayı takiben Asteraceae ve Lamiaceae familyaları gelmektedir. Bu familyalar içinde en
çok kullanılan bitki türlerini içeren cinsler Ranunculus, Arum, Crataegus ve Urtica’dır. Derlenen bilgilere
göre bitkilerin en çok toprak üstü, yaprak ve meyve kısımlarının kullanıldığı belirlenmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Ranunculus, Arum, ve Urtica cinsleri genel anlamda haricen kullanılmaktadır, bunun
nedeni bu üç cinsin de cilt üzerinde tahrişe sebep olan tüyler ve kristaller taşımasıyla ilişkilendirilebilir. Tahriş
oluşan bölgede kan dolaşımı hızlandığı için romatizmal ağrıları hafifletici etkisi nedeniyle tercih edildiği
düşünülebilir. Crataegus cinsi ise damar genişletici özelliği nedeniyle dahilen kullanılarak romatizma
tedavisinde olumlu etkiler sağladığı söylenebilir. Bu çalışmanın sonucunda yurdumuzda bitkilerin semptomatik
romatizmal hastalıkların tedavisinde çok sık tercih edildiği ve alternatif bir tedavi yöntemi olarak ön planda
olduğu gözlemlenmiştir.
Anahtar kelime: Etnobotanik, romatizma, Türkiye
280
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P211
Bayramiç (Çanakkale) Yöresinin Yabani Besin Bitkileri
Gizem Bulut, Ertan Tuzlacı
Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, İSTANBUL
Sorumlu yazar e-posta:[email protected]
Giriş: Bayramiç (Çanakkale) yöresinde 2004-2007 yılları arasında kapsamlı etnobotanik bir araştırma
yürütülmüştür. Bu çalışma, yörede besin kaynağı olarak kullanılan yabani besin bitkilerini içermektedir.
Gereç ve Yöntemler: Araştırma yöresinde, besin kaynağı olarak kullanılan bitki örnekleri toplanmış ve
bitkilerin yöresel adları, kullanılışları ile ilgili bilgiler kayıt edilmiştir. Bu bilgiler 75 katılımcıdan açık uçlu
ve yarı yapılandırılmış görüşmelerle elde edilmiştir. Ayrıca, Araştırma yöresinden toplanan bitki örnekleri
Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Herbaryum’unda (MARE) bulunmaktadır.
Bulgular: Bitki örneklerinin teşhisleri sonucunda, 68 türün Bayramiç’de yabani besin bitkisi olarak
kullanıldığı saptanmıştır.
Sonuç ve Tartışma: Yörede saptanan bitkilerden başlıca çiğ (doğrudan), salata, yemek, baharat ve çay
olarak yararlanıldığı belirlenmiştir.
Anahtar kelime: Etnobotanik; yabani besin bitkisi; Bayramiç; Çanakkale.
281
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P212
Turgutlu (Manisa) Yöresinin Yabani Besin Bitkileri
Gizem Bulut , Ertan Tuzlacı
Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, İSTANBUL
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Turgutlu (Manisa) yöresinde 2010-2011 yılları arasında kapsamlı etnobotanik bir araştırma
yürütülmüştür. Bu çalışma, yörede besin kaynağı olarak kullanılan yabani besin bitkilerini içermektedir.
Gereç ve Yöntemler: Araştırma yöresinde, besin kaynağı olarak kullanılan bitki örnekleri toplanmış ve
bitkilerin yöresel adları, kullanılışları ile ilgili bilgiler kayıt edilmiştir. Bu bilgiler 60 katılımcıdan açık uçlu
ve yarı yapılandırılmış görüşmelerle elde edilmiştir. Ayrıca, Araştırma yöresinden toplanan bitki örnekleri
Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Herbaryum’unda (MARE) bulunmaktadır.
Bulgular: Bitki örneklerinin teşhisleri sonucunda, 69 türün Turgutlu’da yabani besin bitkisi olarak
kullanıldığı saptanmıştır.
Sonuç ve Tartışma: Yörede saptanan bitkilerden başlıca çiğ (doğrudan), salata, yemek, baharat ve çay
olarak yararlanıldığı belirlenmiştir.
Anahtar kelime: Etnobotanik; yabani besin bitkisi; Turgutlu; Manisa.
282
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P213
Türkiye’de Tedavi Amaçlı Kullanılan Bitkiler
Mihriban Ahıskalı
Uludağ üniversitesi, Fen- Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, BURSA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Türkiye’de yapılmış Etnobotanik çalışmalar taranarak ülkemizde ne kadar bitkinin tedavi amaçlı
kullanıldığını saptanmaya çalışıldı. Elde edilen veriye göre ülkemizde 1057 takson tedavi amaçlı
kullanılmaktadır. Türkiye’de tedavi amaçlı kullanılan bitkiler araştırmamızda beş kitaptan, doktora tezi,
yüksek lisans tezleri, makalelerden olmak üzere 22 tane yayın, toplamda 27 kaynaktan yararlanılmıştır.
Gereçler ve yöntemler: Bu araştırmanın materyalini Türkiye’de yapılmış olan yüksek lisans tezleri, doktora
tezleri ve makaleler, tedavi amaçlı kullanılan bitkiler ile ilgili kitaplar oluşturmuştur.
Çalışma ile Türkiye’de tıbbi amaçlı ne kadar bitki kullanıldığı saptanmak istenmiştir. Etnobotanik
çalışmalardan yararlanmak için YÖK’ un tez sorgulama sayfasından tez ve makaleler tarandı, ayrıca konuyla
ilgili kitap edinildi. Veriler bu çalışmalardan yararlanılarak derlendi. Tür, familya, Türkçe adı, yerel adı,
kullanılan kısmı, vet. (veterinerlikte kullanımı), notlar, kaynakça başlıklarını içeren bir exel sayfası açıldı.
Kaynak taramalarından bulunan her farklı takson özellikleriyle birlikte listeye eklendi. Türkçe isimler
‘Türkiye Bitkileri Listesi’ kitabından yararlanılarak eklenmiştir. Daha sonra liste familyaya göre alfabetik
sırayla sıralandı.
Bulgular: Yapılan çalışmada 113 familyaya ait 431 cins, toplam 1057 takson tespit edilmiştir. En fazla
taksona sahip familyalar; Lamiaceae 148 takson, Asteraceae 139, Rosaceae 73, Apiaceae 49, Fabaceae 42,
Liliaceae 32, Brassicaceae 27, Ranunculaceae 25, Malvaceae 22, Boraginaceae 18, Euphorbiaceae 18,
Scrophullariaceae 17, Polygonacae 17, Hypericaceae 16, Orchidaceae 16 takson.
Bitkilerin değişik şekillerde kullanıldığı, özellikle dekoksiyon, infüsion ve lapa şeklinde kullanıldığı
kaydedilmiştir. Araştırmamızda insanların yanı sıra hayvanların tedavisinde kullanılan bitkilerde listede “
Vet.” kolonuna işaretlenmiştir. Buna göre 1057 taksodan 73’ ü hayvan hastalıkları tedavisinde kullanılıyor.
Buda tıbbi amaçlı kullanılan bitkilerin % 7’si demektir.
Sonuç ve Tartışma: Çalışmamızda Türkiye’de 1057 taksonun tedavi amaçlı kullanıldığı tesbit edilmiştir.
Türkiye’de tıbbi amaçlı kullanılan 1057 bitki Türkiye florasının % 9’unu içermektedir. 1057 taksonun
73’ünün hayvan hastalıkları tedavisinde kullanıldığı, bunun da tıbbi amaçlı kullanılan bitkilerin % 7 ‘si
olduğu tespit edilmiştir. Ülkemiz zengin bir biyoçeşitliliğe ve birikime sahiptir. Bu sebeple yurdun her
bölgesinde farklı farklı kullanımlarla karşılaşıyoruz. Halkın bu konudaki bilgileri yok olmadan not edilmeli
ve gelecek nesillere aktarılmalıdır.
Teşekkür: Bitirme Tezi çalşması sırasında emeği geçen başta tez danışman hocam Prof. Dr. Hulusi Malyer
olmak üzere, sevgili hocam Füsun Ertuğ’a ve bütün hocalarıma teşekkür ederim.
283
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P214
Türkiye’deki Stachys Cinsine ait Eriostomum Seksiyonunun (Lamiaceae)
Tıbbi Bitkileri
Ekrem Akçiçek, Özal Güner
Balıkesir Üniversitesi, Necatibey Eğitim Fakültesi, Biyoloji Anabilim Dalı, BALIKESİR
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Türkiye 11707 bitki taksonu ile dünyada oldukça zengin floraya sahip ülkelerden biridir ve bu
bitkilerin 3649’u ülkemiz için endemiktir. Türkiye zengin bir floraya sahip olmasına rağmen, ancak 500
civarında bitki tıbbi amaçla kullanılmaktadır. Yapılan çalışmalara göre tıbbi amaçla kullanılan bitkilerin çoğu
Lamiaceae familyasına aittir. Bu familyanın özellikle Origanum, Salvia, Sideritis, Mentha ve Thymus gibi
cinslerinin türleri çoğunlukla tıbbi amaçla kullanılmaktadır. Stachys cinsi dünyada yaklaşık olarak 430
takson , ülkemizde ise 116 taksonla temsil edilmektedir. Eriostomum seksiyonu ise Türkiye’de 34 taksona
sahiptir. Bu seksiyona ait bazı türler ülkemizde tıbbi amaçlarla kullanılmaktadır. Tıbbı amaçla kullanılanlar
çoğunlukla şunlardır; S. balansae Boiss.&Kotschy, S. cretica L. subsp. smyrnaea Rech.f., S. tmolea Boiss. ve
S. cretica L. subsp. anatolica Rech.f.
Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışma, Türkiye’de yetişen Stachys cinsi Eriostomum seksiyonu revizyonu
kapsamında 2007-2010 yılları arasında yapılmıştır. Bitkiler habitatlarından toplanmış olup, bitkilerin yerel
isimleri ve kullanılan kısımları ayrıca tıbbi olarak kullanımları yöre halkının verdiği bilgiler doğrultusunda
elde edilmiştir. Toplanan bitkiler herbaryum örneği haline getirilip Balıkesir Ünivesitesi Necatibey Eğitim
Fakültesi herbaryumunda muhafaza edilmektedir. Bitki teşhisleri Davis’in Flora of Turkey kitabına göre
yapılmıştır.
Bulgular: Yapılan araştırmalar sonucunda, S. tmolea, S. byzantina, S. cretica subsp. mersinaea, S. cretica
subsp. lesbiaca, S. cretica subsp. smyrnaea, S. cretica subsp. anatolica, S. thirkei, S. balansae ve S. obliqua
gibi 9 taksonun Türkiye’de tıbbı amaçla kullanıldığı tesbit edilmiştir. S. byzantina ve S. balansae tıbbi olarak
diğerlerine göre daha fazla kullanıma sahiptir. Çay ve dağ çayı yöresel olarak kullanılan isimlerdir. Toprak
üstü kısımları, özellikle çiçeklerinin tıbbi olarak çay gibi demleme şeklinde kullanımı yaygındır. Soğuk
algınlığı, girip ve karın ağrısı olarak kullanımı ağırlıklıdır.
Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma sonucunda, bu bitkilerin çoğunlukla dağ çayı ve çay olarak adlandırılmasına
rağmen, bazı yörelerde S. tmolea ve S. cretica subsp. anatolica için kestire, S. byzantina için eşek otu, S.
cretica subsp. smyrnaea için çay gayfası ve kuş otu gibi isimlendirmelerin olduğu ortaya konulmuştur. Bu
bitkilerin ülkemizde grip, soğuk algınlığı, üst solunum yolları rahatsızlıkları (S. cretica subsp. anatolica) ve
kan basıncını düzenleme (S. thirkei) gibi tıbbi amaçlarla kullanımına rastlanılmıştır. Ayrıca S. cretica subsp.
smyrnaea’nın mide ağrıları için kullanımından başka ellerdeki yaraların iyileşmesi amacıyla, kök ve
yaprakların bu yaraların üzerine sürülerek tedavi amaçla kullanıldığı tespit edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Eriostomum, Stachys, soğuk algınlığı, tıbbi, Türkiye
284
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P215
Beyağaç (Denizli) ve Yakın Çevresinden Geleneksel Yöntemlerle Katran
Üretimi
Gürkan Semiz1, Melek Özdemir1, Erhan Gönen1, Aslı Semiz2
Pamukkale Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, DENİZLİ
Pamukkale Üniversitesi, Denizli Sağlık Hizmetleri MYO, Tıbbi Laboratuvar Teknikleri Programı,
DENİZLİ
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
1
2
Giriş: Geleneksel metotlarla katran üretimi yıllardır ülkemizin birçok yöresinde kullanılan bir yöntemdir.
Elde edilen katran yöre halkı tarafından birçok şekilde kullanılmaktadır. Gerek tıbbi amaçlı gerekse
endüstriyel amaçlı kullanılan bu katranın kalitesi çok önemlidir. Bu kalite kullanılan ağaç türüne, ağacın
katran çıkarımı için kullanılan kısmına ve reçine yoğunluğuna bağlı olarak çok değişkenlik
gösterebilmektedir.
Gereçler ve Yöntem: Bu çalışma Eylül 2014 – Nisan 2015 tarihleri arasında yapılan saha çalışmalarıyla
tamamlanmıştır. Çalışmamıza ait veriler, Denizli ili Beyağaç ilçesinde bulunan bir katran ocağında kullanılan
katran üretim metodu tüm detaylarıyla gösterilmiş, yöre insanının katranı kullanım alanları hakkında bilgiler
derlenmiş ve katranın tıbbi amaçlı kullanım alanları belirlenmiştir.
Bulgular: Katran üretimi için yoğunlukla Pinus nigra subsp. pallasiana türünün kullanıldığı, bazı özel
durumlarda da diğer türlerin kullanılabildiği gösterilmiştir. Katran üretiminin tüm aşamaları fotoğraflanarak
kayıt altına alınmıştır.
Sonuç ve Tartışma: Modern laboratuvarlar yerine geleneksel yöntemlerle gerçekleştirilen katran üretiminin
tüm aşamaları belirlenmiştir. Bu katranın kullanım alanları belirlenmiş ve elde edilen veriler daha önce konu
üzerinde yapılan diğer çalışmalar ile karşılaştırılmıştır. Elde ettiğimiz verilerin başta tıp ve veterinerlik olmak
üzere ilgili diğer bilim dallarına faydalı olacağına inanmaktayız. Katranın kullanım alanlarının yanı sıra
içerisindeki etken maddelerin de belirlenmesi gerekmektedir.
Anahtar Kelimeler: Katran eldesi, geleneksel yöntem, Pinus nigra subsp. pallasiana, tıbbi kullanım
Teşekkür: Bu çalışma PAU-BAP birimi 2014FBE034 ve 2014FBE042 nolu projeler kapsamında yapılan
saha çalışmaları ile desteklenmiştir.
285
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P216
Abbaslık Köyü (Bilecik) Florası ve Etnobotanik Özellikleri
Ceren Batı, Şinasi Yıldırımlı
Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Botanik Ana Bilim Dalı, 06 800 Beytepe, ANKARA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: Abbaslık Köyü, Bilecik ili sınırları içerisinde, il merkezine 5 kilometre uzaklıktadır. Araştırma alanı
yaklaşık olarak 500 metreden başlayıp, bölgenin güneyinde yer alan Kapaklı tepede 1243 metre yüksekliğe
ulaşmaktadır. Şu ana kadar 3 gezi yapıldı ve 241 örnek toplandı. Bilecikte halk pazarından bitkilerle ilgili
etnobotanik bilgiler derlenmeye çalışıldı.
Gereçler ve Yöntemler: Araştırma materyalini Kapaklı tepe civarındaki Abbaslık, Kapaklı köyleri arasından
toplanan bitkiler oluşturmaktadır. Bunlar, ilgili literatüre dayanarak incelenecek hale getirilmiştir. Daha sonra
Davis’in “Türkiye Florası” adlı eserinden yararlanarak adlandırma işlemi yapılmıştır. Gerektiğinde
ülkemizde gerçekleştirilen revizyon çalışmalarından yararlanılmıştır. Ayrıca tanıda kolylık sağlaması
açısından toplanan bitki örneklerinin fotoğrafları da çakilmeye çalışılmıştır. Etnobotanik çalışmalar için bir
ses kayıt cihazı, ayrıca karşılıklı görüşmelerde not alma yöntemi uygulanmıştır.
Bulgular: Şimdiye kadar gerçekleştirilen adlandırma işlemleri sonunda 36 familya, 73 cinse ilgin 134 tür
adlandırılmıştır. Bu adlandırmalar, araştırma alanının daha çok Avrupa-Sibirya bitki coğrafyası bölgesine
girdiğini göstermektedir. Elde edilecek bulgular sonucu araştırma alanı ile ilgili ilginç sonuçlar çıkacağı
umulmaktadır. Flora incelemesi için 29 Mart 2015 tarihinden itibaren arazi çalışmalarına başlanmış olup,
hava koşulları el verdiğince bu çalışmalar 15 günde bir tekrarlanmıştır. Sıklıkla yaşanan kar, dolu ve
yağmurlu hava dolayısıyla iki arazi çalışması yarıda kesilmiştir. Arazinin 500 metreden başlayan bitki örtüsü
düzenli olarak her 200 metrede bir kendini tekrarlamaktadır. Yükseklik ve güneş ışığı azlığı veya fazlalığı
dolayısıyla aynı türün varyasyonları mevcuttur. Arazinin tamamı 10 kilometrelik bir yolla çevrili olup, arazi
elverdiğince 3-4 kilometrelik çapla çalışılmaktadır. Bu yolun toplam 2 kilometresi tarla ve 2 kilometresi
uçurumdur. Tarlalardaki kültür ekimlerinin çalışmamızı bozmaması amacıyla o alandan örnek
toplanmamıştır ancak etnobotanik örnekleri buradan alınmaktadır. Uçurum sırasındaki örnekler ise imkanlar
elverdiğince toplanmaktadır.
Sonuç ve Tartışma: Şu ana kadar gerçekleştirilen çalışmalar sonunda 3 arazisi gezisi yapılmış, 241 örnek
toplanmış, bunların değerlendirilmesi sonucu 36 familya, 73 cinse ilgin 134 tür adlandırılmıştır. Halen
çalışmalar sürdüğünden ve kesin bir sonuç olmadığından şimdilik eldeki verilerle yetinilmiştir. Posterde daha
ayrıntılı bilgilere yer verilecektir.
Anahtar Kelimeler: Flora, Kapaklı köyü ve tepesi, Bilecik
286
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P217
Çamlık Kasabası (Konya/Beyşehir), Hatunsaray Köyü (Konya),
Sarıveliler İlçesi (Karaman) ve Çevresinin Etnobotaniği
Özcan Seçmen, Emine Feyza Atasağun, Serdar Gökhan Şenol
Ege Üniversitesi Botanik Bahçesi-Herbaryum Uygulama ve Araştırma Merkezi, Bornova, İZMİR
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: İnsanoğlu var olduğundan itibaren günümüze değin çevresindeki canlı ve cansız her türlü malzemeden
yararlanmayı bilmiştir. “Bitkilerin kullanımı ve bitkilerle tedavinin M.Ö. 3000 yıllarına kadar dayandığı ve
hatta birçok ünlü Türk bilim adamının (Ebu Reyhan, Biruni , İbn-i Sina, Al Gafiki, İbn Baytar ve Davud AlAntaki) bitkisel droglarla uğraştığı bilinmektedir. Elbette günümüz koşullarında da durum çok farklı değildir.
Gerek insanların tedavilerinde, gerek besin maddesi olarak kullanmada, gerek boya maddesi olarak
kullanmada bitkilerin önemi göz ardı edilemez. Son yıllarda halk-bitki ilişkileri üzerinde çok durulmaktadır.
Bu da botanikte yeni bir alanın -etnobotaniğin- doğmasına neden olmuştur. Bu çalışma ile de Konya ve
Karaman illerinin bazı köylerinde halk tarafında farklı amaçlarla kullanılmakta olan bitki türleri, kullanım
amaçları ve şekilleri belirlenmeye çalışılmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Çalışmamız Çamlık kasabası (Konya/Beyşehir) , Hatunsaray köyü (Konya) ve
Sarıveliler ilçesinde (Karaman) yapılmıştır. Kaynak kişilerle doğrudan görüşülerek bize verilen bilgiler
ışığında bitkilerin yöresel adları, kullanılan kısımları, kullanım amaçları, miktarı ve şekilleri belirlenmiştir.
Bitkiler araziden toplanarak, numaralandırılmış, preslenerek herbaryum tekniklerine uygun olarak
kurutulmuştur. Kurutulan örnekler, Ege Üniversitesi herbaryum merkezine getirilip, “Flora of Turkey and
East Aegean Islands (Vol. 1- 11)” esas alınarak tayin edilmiştir. Tayin işlemlerinin doğruluğunu kontrol
etmek amacı ile Ege Üniversitesi Herbaryumu koleksiyonunda yer alan örnekler ile karşılaştırılmıştır.
Bulgular: Bu araştırmada, çalışma bölgesinde 50 bitkinin insanlarca çeşitli amaçlarla kullanıldığı
saptanmıştır. Bunlardan 9 ’u Labiatae, 8 ’i Gramineae, 7’ si Compositae, 3’ ü Liliaceae, 2’ si Ranunculaceae,
1’ er bitki Malvaceae, Brassicaceae, Boraginaceae, Araceae, Leguminosae, Berberidaceae, Primulaceae,
Euphorbiaceae, Equisetaceae, Amaryllidaceae, Caryophyllaceae, Hypericaceae, Linaceae, Orchidaceae,
Zygophyllaceae, Rubiaceae, Rosaceae, Polygonaceae, Salicaceae, Urticaceae, Loranthaceae olmak üzere 26
familyada yer aldığı belirlenmiştir. Farklı amaçlar için kullanılan bitkilerin 15 türü tıbbi amaçla, 5 türü ilaç
sanayinde ve çiçekçilikte, 3 türü yalnızca çiçekçilikte, 3 türü boya sanayinde, 11 türü süs yapımında, 6 türü
çay olarak, 4 türü hayvancılıkta, 1 türü yakacak olarak ve doğa olaylarında, 1 türü tahin helva yapımında, 1
türü salep ve dondurma yapımında, 1 türü nazara karşı, 5 türü yemek yapımı, yiyecek ve baharat olarak
kullanıldığı saptanmıştır
Sonuç ve Tartışma: Etnobotanik çalışmaların büyük bölümünde, belirlenen kullanımların önemli kısmını
tıbbi kullanımlar oluşturmaktadır. Bu çalışmada da tespit edilen kullanımların %30 luk kısmı, tıbbi amaçlıdır.
Bunu %22 ile süs yapımında kullanılan türler izlemektedir. Bu durum, çalışma bölgesinde halk tarafından
kuru çiçeklerden çiçek düzenlemesi yapımının gerçekleştirildiği, aile işliklerinin bulunmasından dolayıdır.
Özellikle yerel halk tarafından büyük kısmını Poaceae üyelerinin oluşturduğu, 11 adet tür kuru çiçek
düzenlemelerinde kullanılmakta ve bu ürünler iç piyasada satılmaktadır. Bu kullanım şeklinin, etnobotanik
çalışmalarda çok rastlanmıyor olması çalışma bölgesinin önemini anlatır niteliktedir.
Anahtar Kelimeler: Etnobotanik, kuru çiçek, Konya, Karaman
287
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
P218
Ödemiş, Tire, Kiraz (İzmir) Kırsalında Veterinerlik ve Zirai Kullanımlar
Bağlamında Etnobotanik
Serdar Gökhan Şenol1, Emin Uğurlu2, Özcan Seçmen1, Sema Barut 1
1
Ege Üniversitesi Botanik Bahçesi-Herbaryum Uyg. ve Arşt. Merkezi, Bornova, İZMİR
2
Celal Bayar Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi,Biyoloji Bölümü, MANİSA
Sorumlu yazar e-posta: [email protected]
Giriş: İnsanoğlu, bitkileri yiyecek, giyecek, süs eşyası, kap kacak, silah, yakacak, müzik aletleri olarak
kullanmanın yanında, taşımacılıkta, hastalıklarının tedavisinde, büyücülükte, tarım ve sanayi de ve daha bir
çok şekilde kullanmıştır. Bu kullanım şekilleri değişik ülkelerde, değişik kültürlerde farklılaşmış, kültürün bir
yansıması olarak günümüze kadar canlılığını koruduğu gibi, bazı kullanımlarda tarihi belgelerle günümüze
kadar gelmiştir. Çağın gereçlerinden faydalanma, teknolojinin getirdiği yenilikleri kullanma halk bitki
ilişkisinde zayıflamaya sebep olmuştur. Halk-bitki arasındaki bu ilişkinin giderek zayıflaması bilim
adamlarını harekete geçirmiş ve bitkilerin geçmişe ve günümüze ait kullanım şekillerinin bilimsel düzeye
yerleştirme çabası yoğunlaşmıştır. Bu çalışmada da özellikle etnobotanik çalışmalarda önemli bir yer tutan
veterinerlikte ve zirai amaçlı kullanımlara yer verilmeye çalışılmıştır.
Gereçler ve Yöntemler: Çalışmamız İzmir ili Ödemiş, Tire ve Kiraz ilçelerine bağlı dağ köylerinde
gerçekleştirilmiştir. Veriler kaynak kişilerle doğrudan görüşme yöntemi ile derlenmiştir. Bitkilerin yöresel
adları, kullanılan kısımları, kullanım amaçları, miktarı ve şekilleri kayıt altına alınmıştır. Yöre halkı
tarafından bizzat gösterilen bitkiler araziden toplanarak, numaralandırılmış, preslenerek herbaryum
tekniklerine uygun olarak kurutulmuştur. Kurutulan örnekler, Ege Üniversitesi herbaryum merkezine
getirilip, “Flora of Turkey and East Aegean Islands (Vol. 1- 11)” esas alınarak tayin edilmiştir. Şahit
örnekler, Ege Üniv. Etnobotanik koleksiyonunda yer almaktadır.
Bulgular: Çalışmada elde edilen verilere göre toplamda 30 tür veterinerlik ve zirai amaçlı kullanılmaktadır.
Veterinerlik kullanımları, hayvan zehirlenmeleri (yılan akrep sokmaları vb.), sindirim problemleri,
yaralanmalar, hastalıklar, besin, yuva ve nazarlıklar olarak sıralanabilir. Zirai kullanımlar ise meyve kurutma,
böcekler ile mücadele, sırık, tarım aletleri vb. başlıklarda toplanabilir. Elde edilen veterinerlik verilerden
bazıları yaygın kullanımlar arasında yer almalarına rağmen, bazıları ilk kez bu çalışmada kayıt altına
alınmıştır. Hayvan yaralanmalarında ve özellikle süt hayvanlarının meme çatlaklarının tedavisinde yaygın
olarak Hypericum perforatum (sarıkantaron) yağı kullanılmaktadır. Buna karşın, Achillea setacea
(civanperçeminin), koyun sineği yada kumacık hastalığı tedavisinde hayvanlara içirilmesi kaydı nadir
kullanımlar arasındadır. Zirai kullanımların bazıları ise, Arundo donax (kargı) sepet ve sırık, Chondrilla
juncea (sakızotu) meyve kurutma, Cyclamen hederifolium (güzmenekşesi) böcek öldürücü olarak
sıralanabilir.
Sonuç ve Tartışma: Etnobotanik çalışmaların büyük bölümünde tıbbi amaçlı kullanımların ön plana çıktığı
bilinen bir gerçektir. Ancak, şehir ve ilçe merkezlerinden uzaklaştıkça veterinerlik ve zirai kullanımlarında
veriler arasında önemli bir yer tuttuğu gerçektir. Makineleşmenin giderek arttığı günümüzde özellikle zirai
kullanımların pek çoğunun da giderek terk edildiği ve unutulmamalıdır. Veterinerlik kullanımların bazıları
aynı zamanda insanlarında benzer hastalıklarının tedavisinde kullanılmaktadır. Özellikle organik tarım
sürecinin yeniden gündeme geldiği günümüzde bu çalışmaların bazı uygulamalara katkı sağlayacağı
düşüncesindeyiz.
Anahtar Kelimeler: Etnobotanik, Veterinerlik, Zirai Kullanımlar, İzmir
288
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
YAZAR İNDEKSİ
A
Abdul Hafeez Lagharı
Abdulkadir Süzen
Abdullah Çakmak
Abdullah Kaya
Abdurrahman Sefalı
Ademi Fahri Pirhan
Adnan Çolak
Adnan Erdağ
Ahmet Aksoy
Ahmet Doğan
Ahmet Duran
Ahmet Emre Yaprak
Ahmet Gönüz
Ahmet Kahraman
Ahmet Metin Kumlay
Ahmet Serteser
Alaattin Selçuk Ertekin
Ali A. Dönmez
Ali Bilgin
Ali Can Kaya
Ali Çelik
Ali Doğru
Ali Kandemir
Almıla Çiftçi
Altuğ Yiğit
Arzu Birinci Yıldırım
Arzu Cansaran
Arzu Uçar Türker
Aslı Doğru Koca
Aslı Semiz
Aslıhan Dikmen
Asude Soykan Kırbaş
Atalay Sökmen
Atila Ocak
Aydan Acar
Ayhan Aytaç
Ayhan Usta
Ayla Sarıoğlu
Aylin Horozal
Aylin Öztürk
Aynur Aybey
Aynur Zeyrek
Aysel Kekillioğlu
Ayşe Dilek Özçelik
Ayşe Erden
Yazar İndeksi
P084, P085
STM9
P198
P004
P137
P199
P089
P008
P069, P071, P112, STM1, EVE16
EVE3, EVE5
P034, P038, P039, P040, P047, P050,P077, STM4, STM18
P029, P030, P031, P184, P195
P102, P140, P141, P209
P125, P144
P090
P015
P103,STM15
STM2
P192, EVE14
BMB7
P058
P190
P163, P196, BMB14
P009
P068
P095, P097, P098, P099, P100, P101
STM19
P095, P097, P098, P099, P100, P101
STM22
P215
P181
P122
P070, P084, P085, BMB16
P010
P117
P089
P152, EVE12
P148
P193
P146
P091, P093
BMB18
P202, P203, P204
STM12
P016
289
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
Ayşe Kaplan
Ayşegül Köroğlu
Ayşen Özçandır
Ayşen Özdemir Türk
Ayten Dizkirici
Ayvaz Ünal
Azize Demirpolat
P050, P077
P146, P149, P169
P135, P168
P003
P049
STM20
P187
B
Bahar Gürdal
Bahar Kaptaner İğci
Bahar Kökçü
Barış Bani
Barış Özüdoğru
Başak Gökçe
Bayram Atasagun
Bedia Köse
Bedri Serdar
Bekir Doğan
Belgin Coşge Şenkal
Bengi Erdağ
Betül Gıdık
Betül Gürcan
Betül Özenli
Betül Yılmaz Öztürk
Bilal Şahin
Bilge Özdemir
Bilge Tunçkol
Bilgehan Bilgili
Birkan Kahraman
Burcu Camili
Burcu Gönen
Burcu Kömoğ
Burcu Özkan
Burcu Pelin Büyük
Burcu Pelit
Burcu Tarıkahya Hacıoğlu
Burcu Yılmaz Çıtak
Burçak Tütünoğlu
Bünyamin Yıldırım
Büşra Baş
Büşra Darıcı
Yazar İndeksi
STM5
P002
EVE15
P116
P010, STM7
P091, P093
P069
P111
P117
P050, P077
P205
P007
P079
P060
P148
P185, P200
EVE17
P106
P053
P012
P197
P134
P128
P074
P096
P117
P108
P010
P128, P129, P131, P132
P092
P090
BMB3
P129
C
Canan Dülgeroğlu
Canan Özdemir
Yazar İndeksi
P189
P179
290
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
Candan Aykurt
Cem Vural
Cemal Budağ
Cengiz Darıcı
Cengiz Sarıkürkcü
Cengiz Yıldırım
Ceren Batı
Ceyda Sibel Kılıç
P135, P168
P042, P114
P072
P201
P091, P093
STM19
P216
P153
Ç
Çağla Bardakcıoğlu
Çağla Kızılarslan-Hançer
Çiğdem Alev Özel
Çiler Kartal
Yazar İndeksi
STM11
STM6, P171, P172
P076
P181
D
Davut Avlamaz
Demet Cansaran-Duman
Deniz Batmaca
Deniz Canlı
Deniz Tiambeng
Deniz Ulukuş
Deniz Yüzbaşığlu
Deniz Yüzbaşıoğlu
Derya Babaarslan
Derya Cesur
Derya Şimşek
Deryanur Dinçer
De-Yu Xie
Düriye Gülkokan
Yazar İndeksi
STM24
P117, P094
P209
P123
STM23
STM3, EVE7
BMB4
P076
P161, P162
MAF6
P117
BMB12
BMB13
P135, P168
E
Ebru Altuntaş
Ebru Ataşlar
Ebru Doğan Güner
Ebru Kunduracı
Ebru Özdemir
Ebru Yüce
Eda Baki
Eftal Böke
Ekrem Akçiçek
Ekrem Dündar
Elçin Görgülü
Elif Ebru Alkan
Elif Gezer Aslan
Elif Kaya Şahin
Yazar İndeksi
P096
P065
P048, P116
P203
P176
P186, P188, STM14
P082
P150
P055, P139, P214, STM21
P058, P081, P082, STM4, BMB2, BMB3, BMB9, BMB10
MAF2
BMB15
P144
BMB12
291
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
Elif Merdamert
Elşad Hüseyin
Emel Sözen
Emel Uslu
Emin Uğurlu
Emine Akalın
Emine Burcu Yeşilyurt
Emine Ceyda Sözüer
Emine Feyza Atasağun
Emine Yüksel
Emre Çilden
Emre Sevindik
Erdem Uçar
Ergin Hamzaoğlu
Ergün Kahveci
Erhan Gönen
Ernaz Altundağ
Erol Özer
Ersan Bektaş
Ersin Karabacak
Ersin Minareci
Ersin Yücel
Ertan Tuzlacı
Erva Özkan
Esra Martin
Esra Uyar
Eyüp Bağcı
Eyüp Erdoğan
Ezgi Yağmur
P140, P141
P006
P196, BMB14
P037, P057
P218
P171, STM5, STM6
STM13
P181
P217
P155, P160
P014
P011, P058, P075, STM1
P068
P112, P161, P162, STM27
P152, EVE12
P215, EVE11
EVE2, EVE6
EVE7
P070, BMB16
P151, STM16
P104
P196
EVE3, EVE4, EVE5, P211, P212
P095, P099
P038, P040, P050, P077, P137, P144
P098
P186, P187, P188
P032
BMB18
F
Fadile Yıldız Zeyrek
Fadul Önemli
Fahim Altınordu
Fatih Coşkun
Fatih Dayı
Fatih Demirel
Fatih Satıl
Fatma Güneş
Fatma Güzel
Fatma Koçbaş
Fatma Mungan
Fatma Pehlivan Karakaş
Fatma Ünal
Fergan Karaer
Ferhat Celep
Feride Almalı
Yazar İndeksi
MAF8
P079
P039, P040, P047
P011, P058,P059, P075, STM1
P138
P090
P026, P032, P138, P139
P208
P123
P194
P022, P194
P095
P076, BMB4
STM27
P012
P080
292
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
Feruzan Dane
Fethi Ahmet Özdemir
Fevzi Özgökçe
Feyza Candan
Fulya Filiz
Funda Erşen Bak
Funda Özbek
Füsun Ertuğ
P109, P110, P111, P119, P122, P165
BMB5, BMB8, BMB17
STM8
P124, P178, P179
MAF4
MAF6
P118, P120, P121
EVE1, EVE7
G
Galip Akaydın
Gamze Tuttu
Gençay Akgül
Gizem Bulut
Gizem Saygın
Golshan Zare
Gönül Hatipoğlu Serdar
Gözde Kibar
Gül Ayyıldız
Gül Nilhan Tuğ
Gülay Ecevit-Genç
Gülay Zulkadir
Gülaycan Polat
Gülcan Şenel
Gülden Doğan
Gülden Yılmaz
Gülendam Tümen
Güliz Doğan
Gülsen Kendir
Gülşah Özyiğitoğlu
Gülşen Irmak
Güngör Ay
Günsenin Miray Dirlik
Güray Uyar
Gürkan Semiz
Güven Görk
Yazar İndeksi
STM7, STM13
P013, P052
P127
P211, P212, EVE3
P184
STM2
P070
P037
P195
P029, P184, P195
P171, P172
P180
P198
P108, P143, P147, P174, P175
P186, P187, P188
P136
P086, P087, P088, P206, P207
P029
P146
P100, P101
P062
P194
P137
STM12
EVE11, P215
P067
H
H. Aşkın Akpulat
Hacer Karayiğit
Hâki Altunova
Hakkı Demirelma
Halil Erhan Eroğlu
Halil Koyu
Halil Öztürk
Halit Büyüksakallı
Yazar İndeksi
P056, P171, STM6
P073
MAF8
STM3
P161, P162
EVE3
P157
P152, EVE12
293
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
Handan Şapcı
Hanife Özbay
Hasan Yıldırım
Hatibe Kara
Hatice Çölgeçen
Hatice Nurhan Büyükkartal
Hatice Yılmaz
Hazal Sezginer
Hilal Baki
Hüseyin Baykal
Hüseyin Dural
Hüseyin Mısırdalı
Hüsniye Aka Sağlıker
P042, P114
EVE16
P025, P199, STM10
BMB1
P083, P126, P127
P103, P083, P126, P127
P052
P119
P070
STM9
P128, P129, P131, P132, STM3
STM20
P201
I
Işık Didem Karagöz
Yazar İndeksi
P157
İ
İbrahim Halil Karacan
İbrahim Halil Kılıç
İbrahim Kula
İlginç Kızılpınar Temizer
İlker Büyük
İlker Dursun
İlker Genç
İnci Bahar Çınar
İsa Başköse
İsa Taş
İsmail Çelik
İsmail Eker
İsmail Şenkardeş
İsmail Zoroğlu
İsmet Uysal
Yazar İndeksi
P004
P080, P157, MAF8
P194
P167, P166
P094, P117
STM19
P173
P195
P029, P030, P031
P095, P098, P099, P100, P101
BMB15
P046, P095, STM14
EVE4
P108
P151, EVE6, EVE15
J
Jale Çelik
Yazar İndeksi
EVE16
K
Kadriye Sorkun
Kadriye Yetişen
Kamil Coşkunçelebi
Kâmuran Aktaş
Kemal Yıldız
Kerem Kambur
Khalid Mahmood Khawar
Yazar İndeksi
P123
P179
P018, P107, P117, P145, MAF1, MAF3, MAF5
P106
P022, P104
P068
BMB17
294
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
Klaus Mummenhoff
Kuddisi Ertuğrul
Kurtuluş Özgişi
Kübra Yiğit
STM7
STM3
P010
P074
L
Leyla İdikut
Lütfi Behçet
Yazar İndeksi
P180
EVE8, STM24
M
M. Burak Batır
M. Evrim Demir
M. Yahya Karslıgil
M. Zeki Haznedaroğlu
M.Yavuz Paksoy
Makbule Erdoğdu
Mecit Vural
Mehmet Akyüz
Mehmet Candan
Mehmet Cemil Üren
Mehmet Cengiz Karaismailoğlu
Mehmet Çiftci
Mehmet Erkan Uzunhisarcıklı
Mehmet Fırat
Mehmet Kılıçaslan
Mehmet Koyuncu
Mehmet Kuh
Mehmet Özaslan
Mehmet Sağıroğlu
Mehmet Tanrıseven
Mehmet Tekin
Mehmet Tekin Babaç
Mehmet Temel
Mehmet Ufuk Özbek
Mehmet Uğur Yıldırım
Mehmet Yavuz Paksoy
Mehtap Tekşen
Melahat Özcan
Melek Özdemir
Meltem Erdir
Meral Özkul
Merve Göre
Merve Köksal
Merve Yasemin Altıntaş
Merve Yıldırım
Merve Yılmaz
Yazar İndeksi
P022
MAF4
STM5
EVE3
P011, P075, P186, STM1
P006
P118
P073, P074
P001
P093
P009, P191
P073, P074
P048, P120
P019, P020, P021, MAF9
P066
P051
P104
P080, P157, MAF8
P028
P094
P056, P105, P130, P136, P171, MAF7
P037, P057
P154
P006, P118
BMB17
P188
P046, P116, P164
P017, P142
P215
P065
P076
BMB11
P203
P159, P160
EVE11
P140, P141
295
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
Meryem Korkmaz
Meryem Öztürk
Meryem Şeker
Mesut Kırmacı
Metin Armağan
Metin Konuş
Mevlidiye Yılmaz
Mihriban Ahıskalı
Mikail Açar
Mine Koçyiğit
Mine Tunalı
Muavviz Ayvaz
Muhammed Mesud Hürkul
Muhammet Karaman
Muhammet Ören
Muharrem Nadiroğlu
Muhip Hilooğlu
Muhittin Dinç
Muhsine Zeynep Yavuz
Murat Ataol
Murat Ekici
Murat Erdem Güzel
Murat Kartal
Murat Kılıç
Murat Koç
Murat Ünal
Murat Yılmaz
Musa Doğan
Mustafa Alkan
Mustafa Cüce
Mustafa Çelik
Mustafa Çölkesen
Mustafa Eray Bozyel
Mustafa Işıloğlu
Mustafa Kargıoğlu
Mustafa Kemal Akbubut
Mustafa Türk
Mustafa Var
Mutlu Gültepe
Müge (Türkoğlu) Koç
Münevver Sökmen
Münire Nihan Bağdatlı
P056
P039
P027, P050, P077
MAF4
STM8
P078
P204
P213
P139
P210, STM25
P151
P075
P149
P073, P074
STM12
EVE8
P196, BMB14
P064
P095
EVE17
P045, P120, P121
P018
P083
P022, P194
P112, P113, P161, P162
P033, P137
P152, EVE12
P012, P124, P125, STM23
P043
P084, P085
P034, P038, P047, P077
P180
P102, P140, P141, P209
P005
P015, P154
P143, P175, P174
P150
BMB12
P107, MAF3, MAF5
P110
P084, P085
P007
N
Nacide Kızıldağ
Nadir Ali Rınd
Nalan Akkaya
Yazar İndeksi
P201
P092
P056
296
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
Namık Bal
Naşit İğci
Necmi Aksoy
Neriman Özhatay
Nermin Gözükırmızı
Nesibe Nur Bayazıt
Nesrin Çekici
Neşe Erdoğan
Neval Güneş Özkan
Nevin Şafak Odabaşı
Nihal Türkmen
Nihan Koçer
Nihan Poyraz Kayabaşı
Nur Münevver Pınar
Nuran Ekici
Nursel İkinci
Nusret Zencirci
P202
P002
P053, P054, STM17
STM5, STM25
BMB6
P062
P113
P080, MAF8
STM17
P177
BMB1
P054
P206, P207
P117, P120, P126
P110
STM26
BMB8
O
Oğulcan Gürbüz
Olcay Ceylan
Olcay Düşen
Onur Esen
Onur Kaya
Orhan Kurt
Orhan Küçüker
Orhan Ünal
Osman Erol
Osman Karabacak
Osman Tugay
Ozan Şentürk
Yazar İndeksi
STM16, EVE15
P067
P060, P061
STM16, EVE15
P071
BMB11
P009
P189
P009
P062
P066, STM3, EVE7
STM10, EVE13
Ö
Ömer Çeçen
Ömer F. Çolak
Ömer Kılıç
Ömür Gençay Çelemli
Özal Güner
Özcan Seçmen
Özen Özbay
Özge Biçeroğlu
Özge Muslu
Özge Tok
Özgür Eminağaoğlu
Özlem Aksoy
Özlem Arslan
Yazar İndeksi
STM20
P005
P035, P036
P166, P167
P055, P214, STM21
P217, P218
P169
P181
P008
P059
P017
P092, P193
P182, P183
297
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
Özlem Çalbay
Özlem Çetin
Özlem Özbek
Öznur Ergen Akçin
BMB4
P038, P039, STM4
P079, P115, MAF2
P108, P155, P156, P159, P160
P
Pelin Yılmaz Sancar
Pınar Çelikboyun
Yazar İndeksi
P136
P086, P087, P088
R
Resul Adanaş
Rıdvan Polat
Yazar İndeksi
P033
P163, P206, P207
S
Sadık Erik
Salih Dikilitaş
Salih Malkoçoğlu
Seda Okur
Seher Güven
Seher Karaman Erkul
Selahattin Aydemir
Selahattin Özbucak
Selami Selvi
Selda Zaimoğlu
Selma Berk
Selma Sinan
Selma Tuna
Sema Barut
Sema Sevil Altundaş
Semiha Yakar
Serap Çevik
Serap Dalgıç
Serap Demirel
Serdar Aslan
Serdar Gökhan Şenol
Serdar Makbul
Sergun Dayan
Serkan Şengül
Sevcan Çelenk
Sevil Albayrak
Sevil Tütüncü Konyar
Seyhun Yurdugül
Seyit Yüzüak
Sezen Toksoy Köseoğlu
Sezgi Bozkaya
Sibel Ulcay
Yazar İndeksi
STM7, STM13
P092
P152, EVE12
P107, P145, MAF3, MAF5
P145, MAF1
P045, P049, P164
P078
P198
P011, P032, P163
P190
P205, EVE9
BMB1
P205, EVE9
P218
P156
P004
P057
P028
P090
P046, STM17
P197, P217, P218, EVE13
P018, P107, P145, MAF1, MAF3, MAF5
P089, P181
EVE9
P044
P069, P071
P122, P165, P170
EVE10
BMB13
P028
STM12
P147
298
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
Sinem Leventer
Songül Karakaya
Süleyman Arı
Süleyman Doğan
Süleyman Doğu
Sümer Aras
Sümeyye Altunok
P109, P165
P153
P154
BMB5, BMB8, BMB17
P063, P064
P094, P117
P081, BMB9
Ş
Ş. Fatih Topcuoğlu
Şaban Güvenç
Şakir Akgün
Şefik Özen
Şemsettin Civelek
Şenay Süngü Şeker
Şeref Ertaş
Şerife Atiker
Şeyma Akalın
Şeyma Çetin
Şinasi Yıldırımlı
Şule Güzel
Şule Öztürk
Şükran Kültür
Şükran Öztürk
Yazar İndeksi
P189
STM11
P058
STM16, EVE15
P105, MAF7
P174, P143, P175
P023, P024
P027
P158
P027
P014, P036, P216, MAF2
P192, EVE14
STM11
P173, P176
P155
T
Talip Çeter
Taner Özcan
Tuba Bekircan
Tuğba Aktaş
Tuğba Bayrak Özbucak
Tuğba Çakmak
Tuğba Polat
Tuğçe Özdemir
Tuna Uysal
Tuncay Dirmenci
Tural Javadzade
Turan Arabacı
Turgay Ünver
Tülay Aytaş Akçin
Tülay Tütenocaklı
Tülin Aşkun
Türker Yazıcı
Yazar İndeksi
P045, P117
P032, STM6
P084, P085
P156, P108
P198
BMB2, BMB10
P133
P072
STM3
P032, P044, P172, STM21
P125
P044, P172
P081, P082, BMB3, BMB9
P134
EVE6
P086, P087, P088
P044
U
Ufuk Koca Çalışkan
Yazar İndeksi
P083
299
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
Uğur Çakılcıoğlu
Uğur Çatak
Uğur Yıldız
Umut Tunç
Utku Topçu
Uygar Sarpkaya
P163
MAF4
P155, P156
STM27
P068
P061
Ü
Ümit Budak
Ünsal Önder
Yazar İndeksi
P041, P126
STM16
V
Vagif Atamov
Veysel Uzun
Volkan Eroğlu
Yazar İndeksi
STM9
P058, P075
EVE13
Y
Yasemin Budama Kılınç
Yasemin Ekmekçi
Yasemin Gürbüz
Yasemin Zer
Yasin Uzun
Yaşar Akçin
Yavuz Bağcı
Yeşim Dağlıoğlu
Yeter Yeşil
Yılmaz Yavuz
Yusuf Altıoğlu
Yusuf Altun
Yusuf Ceylan
Yusuf Menemen
Yusuf Turan
Yazar İndeksi
P096
P182
P040, STM18
MAF8
P004
P156, P160
P063, P133
P185, P200
STM6
P001, P003
P025
P041
BMB5
P016, P023, P024, P150
BMB1
Z
Z.Tugba Abacı
Zafer Türkmen
Zehra Akın
Zehra Dedelin
Zeki Aytac
Zeki Kaya
Zekiye Suludere
Zeliha Leblebici
Zeliha Özdemir
Zeynep Atalay
Zeynep Koçal
Yazar İndeksi
P075
P163, P166, P183
P210
P112
P049, P045
P049
BMB4
EVE16
P183
P012
P203
300
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi
2-4 Eylül 2015, BOLU
301

Benzer belgeler