Modern - Açılım Kitap

Transkript

Modern - Açılım Kitap
AÇILIMKİTAP
2013
AÇILIMKİTAP
Ülkemizin bilimsel, kültürel ve entelektüel hayatına zengin medeniyet birikimimizle ters
orantılı bir “sığlığın” hâkim olduğunu gözlemliyoruz. Bu “sığlığın” oluşmasında, gelişmesinde ve köksalmasında, “toplum mühendisliği”ne dayalı, temelsiz, tabansız, dayanaksız ve retoriksel bir kültür ve medeniyet değiştirme çabasının belirleyici rol oynadığını düşünüyoruz.
Bu “sığlığın” ve bunun kaçınılmaz sonucu olarak zuhûr eden ve esas itibarıyla varoluşsal
olan temel sorunlarımızın anlamlandırılmasında ve aşılmasında öncelikli olarak âit olduğumuz medeniyet havzasının temellerini ve dinamizmini oluşturan anlam haritalarıyla, ardından da çağdaş dünyanın kurucu paradigmalarının ve kurumlarının belirlenmesinde ve
şekillendirilmesinde kilit rol oynayan Batı kültürüyle ve mevcut diğer kültürlerle aynı anda
temâsa geçmenin, yüzleşmenin, hesaplaşmanın ve yaratıcı ilişkiler kurmanın bizi yepyeni
açılımların eşiğine getireceği kanısındayız.
Müslüman toplumlar, modernliğin, dolayısıyla Batı uygarlığının meydan okumasından bağımsız olmayan, epistemolojik ve ontolojik bir kırılma olarak adlandırabileceğimiz çok yönlü
ve kapsamlı bir fetret dönemi yaşıyorlar: İşte bu fenomen bugün bizim önce kendi anlam
haritalarımızla ve kültürel dinamiklerimizle, sonra da Batı kültürüyle ve diğer medeniyetlerle çift yönlü bir temassızlık yaşamamıza yol açmış; ve bizi Özne (=tanımlayan, belirleyen,
üreten) konumundan, Nesne (=tanımlanan, belirlenen ve tüketen) konumuna düşürmüştür.
Şu ân bizim yeniden Özne konumuna geçmenin yollarını araştırmamız, bunun için de,
İslâm’ın kök-paradigmalarından beslenen yeni bir medeniyet sıçramasının imkânlarını
araştırmamız; yeni bir medeniyet dili, söylemi ve tasavvuru geliştirmemiz gerekiyor. Bunun
zorlu ve uzun vâdeli bir süreç olduğunun bilincindeyiz. Bu süreci hayata ve harekete geçirebilmenin yolunun, uzun soluklu, kapsamlı, kuşatıcı ve sahîh bir ilim, düşünce, kültür ve
sanat geleneğinin geliştirilebilmesinden geçtiğini düşünüyoruz.
İşte Açılımkitap’ı böylesine zorlu ama soylu bir yürüyüşe mütevazi ama kalıcı ve ufuk açıcı bir
katkıda bulunabilmek amacıyla hayata geçiriyoruz.
Mevlânâ’nın “pergel” metaforundan esinle tasarladığımız Açılımkitap’la, genelde ülkemizin bilimsel, kültürel ve düşünsel hayatına, özelde ise yayıncılık dünyamıza yeni bir soluk
getirmeyi amaçlıyoruz: Bir ayağımızla sağlam ve muhkem bir şekilde “buraya” (=İslâm’a)
basacak, diğer ayağımızla ise tüm “dünya”lara, “ufuk”lara, kültürlere ve medeniyetlere uzanacak; hem içe-dönük, hem geriye-dönük, hem de geleceğe-dönük kapsamlı bir okuma /
anlamlandırma / yorumlama / tartışma çabası içine girerek sahîh ve özgürleştirici bir açılım
ve atılım gerçekleştirmeye çalışacağız.
Açılımkitap, karınca kararınca yeni bir medeniyet sıçramasının imkânlarını araştıracak,
mümkün kapılarını aralamaya çalışacak.
Bir heyecan üretecek, bu heyecanı esaslı bir birikime dönüştürecek.
Yüzyıllardır süren ama bir noktadan sonra absürd bir şekilde kesintiye uğrayan engin, derinlikli ve kanatlandırıcı bir “sohbet”i yeniden canlandırmaya, o gürül gürül akan “sohbet
pınarı”na yeni bir ruh ve heyecan katarak canlı ve diri tutmaya çaba gösterecek.
Açılımkitap, medeniyetler ve düşünce tarihi’nden islâmî araştırmalar’a, klasik islâm
düşüncesi’nden çağdaş islâm düşüncesi’ne, sosyal teori’den kültürel incelemeler’e, tarih
felsefesi’nden kültürel antropoloji’ye, felsefe’den hermenötik’e, iletişim araştırmaları’ndan
film araştırmaları’na ve referans kitaplar’a kadar pek çok yeni ve özgün dizi ile gerek biçim,
gerekse içerik olarak ilim, düşünce, kültür ve sanat hayatımızda ve yayıncılık dünyamızda
yepyeni açılımların önünü açacak.
Halıcılar Cad. Kocaoğlu Apt. No:38/1 D:4 Fatih - İstanbul
Tel: (+90 212) 631 12 50 - 51
[email protected] - www.acilimkitap.com
Satış ve Dağıtım: Yedipınar Dağıtım
Alemdar Mah. Çatalçeşme Sokak No:52 K:1 Cağaloğlu - Fatih - İstanbul
Tel: (0212) 528 90 80 - 520 98 90 Faks: 527 06 77
internetten sipariş için: www.kitappinari.com
KARŞILAŞTIRMALI SİYASET
BAŞKANLIK VE PARLAMENTER SİSTEMLER IŞIĞINDA
YARI BAŞKANLIK MODELLERİ
Haluk Alkan
T
ürkiye’de 2007 yılında yapılan Anayasa değişiklikleri, o dönemde yapılan tartışmala-
rın çok ötesinde bir değişime kapı aralamıştır.
Değişikliklerle, 1982 Anayasası’nın başlattığı,
Türkiye’deki sistemin ne kadar parlamenter olduğu tartışması yerini, yarı başkanlık sistemine
geçilip geçilmediği ve bunun doğurabileceği sorunlara bırakmıştır. Değişiklikler, aynı zamanda
1982 Anayasası’nın içerdiği boşluklar ve sorunlu yönlerin daha ciddiye alınmasını sağlamış ve
Türkiye’de sistem tartışmalarını yeni bir boyuta
taşımıştır.
İçinde bulunduğumuz dönem, parlamenter, başkanlık veya yarı başkanlık konusundaki tartışmaları teori ve olasılık düzeyinden çıkarmış, artık bir
karar alınması zorunluluğunu kamuoyunun gündemine getirmiştir.
KARŞILAŞTIRMALI SİYASET
BAŞKANLIK VE PARLAMENTER SİSTEMLER IŞIĞINDA
YARI BAŞKANLIK MODELLERİ
HALUK ALKAN
Bu kitap, yeni anayasa yapımı, başkanlık, yarı
başkanlık sistemleri gibi konuların tartışıldığı
bu günlerde, başkanlık ve yarı başkanlık modelleri ile yönetilen örnekler üzerinden, modellerin
Dizi
: POLİTİKA
Baskı
: 2013
olumlu ve olumsuz taraflarını tartışmakta, ülke-
Ebad
: 13.5x21 cm
Sayfa
: 352
miz özelinde ise başkanlık, yarı başkanlık model-
Kâğıt
: 2. Hamur
lerinin uygulanabilirliğini ve muhtemel uygulama
ISBN
: 9789944105453
Fiyat
: 20 ¨
avantaj ve dezavantajlarını incelemeye çalışmaktadır.
3
APAÇİ GENÇLİK
Ömer Miraç Yaman
Gençlerin Toplumsal Davranış ve
Yönelimleri İstanbul’da ‘Apaçi’
Altkültür Grupları Üzerine Nitel Bir Çalışma
B
APAÇİ GENÇLİK
ÖMER MİRAÇ YAMAN
4
Dizi
: Sosyoloji
Baskı
: 3. Baskı 2013
Ebad
: 15x23 cm
Sayfa
: 430
Kâğıt
: 2. Hamur
ISBN
: 9789944105446
Fiyat
: 25 ¨
u kitap son yıllarda adından çokça bahsedilen,
kimi zaman horlanan, ağır hakaretlere maruz kalan, pek çok kez dışlayıcı ifadeler ve alayvari
cümlelerle tanımlanan bir gençlik akımının, “Apaçi
Gençlik” in gerçek hikayesine ışık tutmaktadır.
Kimilerine göre “ıslak odunla dövülmeleri” gereken, kimilerince “modifiye” kıro, maganda, zonta,
hırbo sayılan, genellikle varoş ve yoksul çocuklar
diye anılan, adları ‘tacizci’ye çıkmış, rengarenk kıyafetleri, çoğu zaman havaya dikilmiş saçları, façaları ve dövmeleri ile kimdir bu gençler?
Nerelidirler, ne yer ne içerler, niye okuldan atılırlar, hangi işlerde çalışırlar, işyerinde neden tacize
uğrarlar ya da neden taciz ederler, nasıl eğlenir,
en çok hangi mekanlara takılırlar, arabaları neden
Şahin-Doğan’dır, façalı kolları ile ne anlatmak isterler, aileleri ile araları nasıldır, Polis’le araları
neden bozuktur, niçin kavga eder ve kavgalarında
hangi aletleri kullanırlar, hangi partiye oy verir,
hangi siyasi lideri severler, uyuşturucu maddeler
ile araları nasıldır, neden argoyu çok kullanırlar,
“Allah ve Peygamber dendiğinde” ne derler, kendi
aralarındaki dayanışmanın boyutları ne düzeydedir, Devlet’e bakışları nasıldır, kendilerine apaçi
diyenler hakkında ne düşünürler? Bu ve daha pek
çok sorunun cevabını bizzat “apaçiler” ve onlara
“apaçi” diyenlerin anlatımlarıyla kitabın sayfaları
arasında bulacaksınız.
Türkiye’de gençlik araştırmaları alanında yeni bir
sayfa aralayan bu çalışmayı daha iyi anlamak için
buyrun “Apaçi Gençlik” ile tanışmaya…
İSLAM VE
ARAP UYANIŞI
Tarık Ramazan
G
İSLAM VE ARAP UYANIŞI
TARIK RAMAZAN
Dizi
: Politika - Devrim
Baskı
: 2013
Ebad
: 13.5x21 cm
Sayfa
: 224
Kâğıt
: 2. Hamur
ISBN
: 9789944105415
Fiyat
: 17.50 ¨
erçekler hangi açıdan yorumlanırsa yorumlansın, Orta Doğu’da bir şeylerin değiştiği ve
geri döndürülemez bir sürece girildiği açık. Ülke
bazında yapılan tahliller, İslam’ın toplumdaki yeri
hakkında sürdürülen tartışmaların iki ana tema
üzerinde odaklandığını gösteriyor: İslam’ın demokratik çoğulculuk ve dini çeşitlilikle uyumluluğu ve
daha özel olarak, (bugün her yerde bulunan) İslamcı partilerin diktatörlükten kurtulmuş toplumlarda
oynayacağı rol. Ayaklanmaları doğuran ve ilerlemesini sağlayan sloganlarda bu tip endişeler yok
gibi görünebilir; ancak, diktatörlüklerin düşmesinden sonra yeni anayasa tasarılarının çizilmesi,
parlamento ve başkanlık seçimlerinin yapılmasıyla
demokrasiye kapının açıldığı bir süreçte endişeye
her zaman yer vardır. İslam’ın kitle başkaldırılarındaki yeri ve İslami kaynakların dini, ahlaki ve siyasi
düzlemlerde nasıl hayata geçirildiği bütün boyutlarıyla ele alınmak isteniyorsa, bu tip hayati soruların
tarihi ve ideolojik içeriklerini idrak etmek şart.
Bu kitabın amacı, açımlanmakta olan Arap uyanışının içerisine İslam’ı dini ve ideolojik bir kaynak
olarak oturtmak; uyanışı teşkil eden ayaklanmaları yakın tarih, muhtemel sebepler ve daha geniş bir siyasi, ekonomik ve jeostratejik bağlamda tahlil etmektir. Aslında, bu veçhelerin her biri
mevcut çalışmanın boyutunu aşan tam kapsamlı
bir incelemeye konu olacak noktalardır. İlerleyen
sayfalardaki hedefim ise, Arap dünyasının eşiğinde bulunduğu bu tarihi gelişim anında İslam’ın bir
kaynak olarak ne gibi roller üstleneceği ve üstlenebileceğini değerlendirmektir.
5
BATI’NIN
KAYNAKLARI
Mark A. Kishlansky
H
BATI’NIN KAYNAKLARI
MARK A. KISHLANSKY
6
Dizi
: Sosyoloji
Baskı
: 2013 - 2. Baskı
Ebad
: 15x23 cm - Kutulu
Sayfa
: 1. Cilt 592, 2. Cilt 627
Kâğıt
: 2. Hamur
ISBN
: 9789944105132
Fiyat
: 100 ¨
arvard Üniversitesi tarih profesörlerinden Mark A. Kishlansky’nin hazırladığı ve
Türkçe’ye M. Kürşad Atalar tarafından kazandırılan
Batı’nın Kaynakları adlı eser, Açılım Kitap tarafından yayımlandı. Kitabın, Batı Medeniyeti’nin felsefi,
siyasi ve kültürel köklerini anlama noktasında Türk
okuruna önemli katkıları olacağına kuşku yok. Kitap, orijinal eserlerden alıntılanan pasajlardan oluşuyor. Pasajların seçiminde Kishlansky’nin titizliği
de gözden kaçmıyor. Her bir orijinal eserden alıntılanan 5-6 sayfalık bölümler, hem eserin tümüne
ilişkin okuyucunun zihninde net bir fikir oluşmasını
sağlıyor, hem de okuyucuyu eserin orijinalini okuması yönünde teşvik ediyor. Bu bakımdan, kitabın,
Batı Medeniyeti’nin kaynaklarına ilk elden ulaşılması noktasında önemli bir işlevi olduğunu da söyleyebiliriz. Okuyucu, belki bütün eserlerin orijinallerine ulaşamayacaktır, ancak kitaptaki liste bile,
bu amaca ulaşılması yönünde başlı başına önemli
bir kılavuzluk hizmeti görmektedir.
Kitap iki ciltten oluşmakta ve özellikle de ikinci cilt,
‘Aydınlanma’nın başlangıç yıllarından modern döneme kadar geçen sürede etkili olmuş şahsiyetler
ve olaylarla ilgili belgeleri ihtiva etmektedir. Bu
bakımdan ikinci cildin özel olarak ‘modernite’ okumaları bağlamında değerlendirilmesi de mümkündür. Modernitenin felsefi, edebi, siyasal ve toplumsal kökenlerini tanımayı mümkün kılan bu cildin,
üniversitelerde modernite içerikli derslerde ‘ayrı’
bir kaynak kitap olarak okutulması dahi mümkündür.
İSLAM FELSEFESİ
TARİHİ
Oliver Leaman - S. Hüseyin Nasr
S
İSLAM FELSEFESİ TARİHİ
(3 CİLT TAKIM)
OLIVER LEAMAN - SEYYİD HÜSEYİN NASR
Dizi
Baskı
Ebad
: İslam Felsefesi Tarihi
: 2011
: 16X24 cm - Ciltli - Kutulu
Sayfa
Kâğıt
ISBN
: 1385 Sayfa
: 2. Hamur
: 9789944105007
Fiyat
: 120 ¨
eyyid Hüseyin Nasr ve Oliver Leaman´ın editörlüğünü yaptığı İslam Felsefesi Tarihi, İslam felsefesinin çeşitli dallarında yetkin William C.
Chittick, Henry Corbin, Hamit Dabaşi, Mehmet S.
Aydın, Lenn E. Goodman, M. Ebu Rabi, Yegane Sayegan, Mahmud Erol Kılıç gibi şahisların makalelerinden oluşması yönüyle, İslam felsefe tarihinin
nasıl incelenmesi gerektiğine ilişkin bir yöntem
önerisi sunmaktadır.
Ele alınan konulara ilişkin çeşitli yaklaşımları temsil eden yazarlar, İslam felsefesinin dönemsel ve
bölgesel ekollerini, önde gelen bazı temsilcilerini
ve eserlerini analitik bir incelemeye tabi tutuyorlar.
İslam felsefe hareketinin, çeviri faaliyetlerinden
Beytü´l-Hikme´ye, Doğu´dan Mağrib´e (Endülüs)
kökenlerini ve gelişimin zengin bir anlatımla sunan eser adeta, İslam düşüncesinin soy kütüğünü
özet bir tarzda aktarıyor. Ayrıca ele aldığı konular
ve Farabi, Kindi, İbn Sina, İbn Miskeveyh, İbn Bace,
İbn Haldun, İbn Arabi, Tusi, Şah Veliyyullah, Feyyumi, vb., felsefecilerle ilgili referans eserlere atıflarda bulunarak, son derece zengin bir arkeolojik
okuma listesini içeriyor.
İslam Felsefesi Tarihi, özellikle ilk dönemlerde
cereyan eden din-felsefe ilişkileri bağlamındaki
tartışmaları, farklılıkları, ekolleri ele alan ve ayrıca İslam felsefesinin, kendinden önceki büyük
düşünce hareketleriyle temasa geçmiş, onlardan
iktibas ettiklerini yorumlamış ve çağının meseleleriyle ilgilenmiş çok önemli bir düşünce hareketi
olduğunu ortaya koyan bir başvuru kaynağı...
7
KURUMLAR
SOSYOLOJİSİ
Kurumlara Başlangıç
Çerçevisinde Bir Çalışma
Mustafa Aydın
S
KURUMLAR SOSYOLOJİSİ
MUSTAFA AYDIN
8
Dizi
: Sosyoloji
Baskı
: 2013
Ebad
: 13.5x21 cm
Sayfa
: 288
Kâğıt
: 2. Hamur
ISBN
: 9789944105378
Fiyat
: 20 ¨
osyolojinin bütün konuları genel olarak üç
noktada toplanabilir: Sosyal kişilerin ne
oldukları (sosyal olan), sosyal kişilerin ne yaptıkları (kültürel olan), sosyal/kültürel bütünün
tanınması.
Birincisi salt toplumsal, ikincisi kültürel, üçüncüsü ise ikisinin birlikte işleyişini ifade eder.
Sosyal kişiler genel olarak kategori, yığın, grup,
birlik, topluluk ve toplumlardır. Kültürel olan ise
örüntü, roller, sosyal süreçleri ve kurumları ihtiva eder. Bu alanın en belirgin sosyolojik birimi
ise, ‘kurum’dur. Esasen kurum, maddî-manevî
toplam kültürün birbiriyle irtibatlı üniteleridir,
bir toplumdaki kurumlar ağı kültürü meydana getirir. Sosyal kültürel olarak nitelendirilen
üçüncü kısım ise sosyal/kültürel birlikte ortaya
çıkan sosyal varlık ve olguların değer, değişme,
sosyal kontrol, sapma, bütünleşme gibi işleyişe
ilişkin sorunları içine alır.
Kurumlar Sosyolojisi başlığını taşıyan bu metin
esas itibariyle aynı adı taşıyan dersimizin notlarından derlenmiş, referansları tekrar gözden
geçirilerek nihaî şekli verilmiştir. Eser kurumsal
düzlemi tanıttıktan, yani kurumlarla ilgili genel
bir bilgi verdikten sonra altı temel kurumu en
belirgin çizgileriyle tanıtmayı amaçlamaktadır.
GÜNCEL KÜLTÜRDE
TEMEL KAVRAMLAR
Mustafa Aydın
D
GÜNDELİK KÜLTÜRDE
TEMEL KAVRAMLAR
MUSTAFA AYDIN
Dizi
: Sosyoloji
Baskı
: 2. Baskı 2013
Ebad
: 15x23 cm
Sayfa
: 520
Kâğıt
: 2. Hamur
ISBN
: 9789944105255
Fiyat
: 30 ¨
üşüncenin oluşumunda kavramların misyonu nedir?
Kavramlaştırmanın sosyal, değersel dayanakları nelerdir?
Güncel kültürde kullanılan kavramların gelenekle ve modernle ilişkileri.
Güncel kültürü ve toplumsal hayatı şekillendiren felsefe,
din, siyaset, sosyoloji, eğitim vs. ‘nin temel kavramları.
Kavramlar düşünmenin yapı taşlarıdır. Düşünce binamızı
onlarla kurarız. Bu durum insan olmanın en temel özelliklerinden birisini oluşturur. Burada önemli sorun kullandığımız kavramların anlamını bilerek, tutarlı ve yerinde
kullanılmasıdır. Kapsamlarının önceden doğru bir biçimde
bilinmesi düşüncenin sağlığı bakımından önem taşımaktadır. İşte bu amaçla eskiden beri kavramları açıklayıcı eserler yazıla gelmiştir ve bu eserler başlı başına bir kültürel
birikim özelliği taşımaktadırlar.
Bu çalışma aslında teknik anlamda ne bir sözlük ve ne de
kapsamlı bir ansiklopedi çalışmasıdır. Güncel düşünce hayatında analizde kullandığımız kavramların açıklamasını
kapsamakta ve bir misyonu hedeflemektedir. Yani genel
bir malumat vermenin ötesinde analitik bir özellik taşımaktadır; tabir caizse bir açıklamalı dil kültürü çalışmasıdır.
Bu çalışmada güncel düşünce dünyamızda sık kullanılan
birtakım kavramlar ele alınmıştır. Eserin adında kullanılan
“Güncel Kültür” ifadesi geleneksel-modern yaşamakta olduğumuz kültürü İfade etmektedir. Bu bağlamda seçilen
kavramların ortak özellikleri, sosyal-politik kültürel alanla
ilgili olmalarıdır. Yani seçilen kavramlar başta genel sosyoloji olmak üzere kurumlar, örgütsel yapılar ve bunların
disipliner sorunlarıyla ilgili kavramlardır. Dolayısıyla da, siyaset, din, aile, eğitim gibi kurumlar, felsefe, sosyoloji, antropoloji gibi disiplinler taranarak tespit edilmişlerdir. Genel olarak da bir sosyal bilim dili üzerinde durulmaktadır.
Eserde, yalnızca malumat verme düşünülmemiş, referanslı açıklamalı bir yol izlenmiş, bilimsel çerçevede kalmasına dikkat edilmiştir. Ele alınan kavramlar, birbirinden
bağımsız bir makaleler serisi denebilecek şekilde geniş tutulmuş, dolayısıyla metin bir derleme eser gibi okunabilir hale getirilmiştir.
9
MODERNİTEYE
DIŞARIDAN BAKMAK
Mustafa Aydın
• Modernite gerçekten nedir, onu nasıl tanımlayabiliriz?
• Modernitenin alt yapısını oluşturan paradigmaları
ve temel kurumları nelerdir?
• Temel esprisi sayılan sekülerleşme çerçevesinde
modernite-din ilişkisi için neler söylenebilir?
• Modernitenin en belirgin bir formatı olan ve tüm
Batı dışı toplumlar için öngörülen ‘modernleşme’
neyi ifade eder?
• Moderniteye muhalif gibi gözüken postmodernite
gerçekten ona karşı mı, yoksa onun bir gizil geri
tepme sistemi midir?
• Modernlik süreci içinde ortaya çıkan en önemli sorunlar nelerdi?
M
MODERNİTEYE DIŞARIDAN
BAKMAK
MUSTAFA AYDIN
10
Dizi
: Sosyoloji
Baskı
: Mayıs 2009
Ebad
: 13.5x21 cm
Sayfa
: 256
Kâğıt
: 2. Hamur
ISBN
: 9789944105118
Fiyat
:15 ¨
odernite günümüzde hemen bütün insanlığın
önemli kültürel sorunlarından birisidir. Çünkü
modernite tarih boyunca sürüpgelen kültür çizgisinin,
son birkaç yüzyılda belirgin hale gelen bir kırılmasını
ifade etmektedir. Öncekinden farklı olduğu kadar geniş bir kesimce önemli bulunan modernite üzerine çok
şey söylenmiştir. Bazıları onu, ulus/devlet gibi kurumsal oluşumlar, bazıları eşitlik gibi sosyal politik ilkeler,
bazıları din ve geleneğin kontrolü dışında bir yaşam biçimi, hatta bazıları son yüzyıllarda meydana gelmiş her
şey olarak almaktadırlar. İşin gerçeği modernite belli
kültürel kurumsal oluşumlardan çok, onların arka planında yer alan, hayli etkin bir zihniyet olgusudur. Ne var
ki modernite kendisiyle ilgilenen herkesi, farklı egemen
kültürlerin etkinlik süreci içinde şahit olduğumuz bir
‘içeriden bakma’ ya zorlamaktadır. Onun içindir ki kusursuz bir modernite teorisinin ortaya çıkmasında Batı
dışı aydınların önemli bir katkısı vardır. Çelişkileri ve eksikliklerini eleyip bütünlüklü bir sistem haline gelmesini sağlamışlardır.
Konusunu kendi düşünce ve inanç sistemimizin projeksiyonunda ele alan ve anlatımı bir hayli sade tutulan
eser, sırf eleştiri ve temennaların ötesinde, moderniteye bir dışarıdan bakma denemesidir.
SİYASETİN
SOSYOLOJİSİ
Mustafa Aydın
• Genel olarak Siyaset ve Siyaset sosyolojisi.
• Siyaset kurumunun tarihsel gelişimi.
• Süreç ve Yapı arasında Siyaset: Seçkinler ve
bürokrasi.
• Siyasetin Yapısal Öğeleri: Devlet, Ulus ve Kamusallık.
• Siyasette meşruiyet, İdeoloji ve Din.
• Siyasal Katılım, Partiler ve Seçimler.
• Türkiyede Siyasal hayat.
• Siyasal Sistemler ve Siyasal Konumlar.
• Değişim sürecinde siyaset ve toplumlar.
H
SİYASETİN SOSYOLOJİSİ
MUSTAFA AYDIN
Dizi
: Sosyoloji
Baskı
: 2011 - 3.Baskı
Ebad
: 13.5x21 cm
Sayfa
: 320
Kâğıt
: 2. Hamur
ISBN
: 97899441051659
Fiyat
: 20 ¨
erkes siyasetle fiilen ilgilenmese de siyaset
herkesin sorunudur. Valery Tarsis’in dediği
gibi “Biz siyaset ile ilgilenmesek de siyaset bizimle
bir şekilde ilgilenmektedir”. Öyle görünüyor ki modern dönemlerde siyaset bazı sıkıntılarına rağmen
daha yaygın ve daha öncelikli bir sorun olarak gözükmekte ve herkesi her şeyi ile kapsamaya çalışmaktadır. Bu açıdan bakıldığında siyaseti az veya
çok herkesin tanıması gerekiyor.
Bu kitap akademik bir ortamda ele alınmışsa da
deyim yerindeyse yalnızca erbabını ilgilendiren bir
metin konumunda bırakılmamıştır. Dili ve konularını ele alışı itibariyle sade tutularak daha geniş
bir kesime hitap etme amaçlanmıştır. İlke olarak
da önce işin teorik çerçevesi çizilip, bilimin sınırları içinde kalan eleştirel analize özen gösterilmiş,
mümkün olduğunca da kendi siyasal dünyamızdan
örneklendirilmeye çalışılmıştır.
11
BİLGİ SOSYOLOJİSİ
Mustafa Aydın
• Yargıların kökeninde bulunan ve düşünce hayatını
yönlendiren öncüller, bilginin üretimi, kullanımı ve
toplumsallaşmasında nasıl bir fonksiyon üstlenir?
• Bilginin zihniyet (bilinç) inşasındaki rolü, zihniyetin,
kültür, gelenek, din vb. ile olan irtibatı nedir? Çağın
değerleri, global eğilimler, topluma içkin kültürel
yapı zihniyet (bilinç) oluşumunda ne kadar etkindir?
• Aydınlar ve bilgi-bilim ilişkisi nasıl gelişir? Bilgibilim aydının ürettiği araçsal bir veri mi, yoksa kendini var eden amaçsal bir öge midir?
• Bilimsel bilgi ile dini bilgi arasındaki ayrım yüzeyde
mi perspektifte mi oluşur?
• Bilgi değerden bağımsız mıdır? Varlık alanları değer
yapılarından bağımsız düşünülemeyeceğine göre,
ilişkilerin boyutları nasıl belirlenecektir?
• Bilgi-Bilim-İslam ilişkisi nasıl düzenlenebilir?
• Bilginin İslamileştirilmesi mümkün müdür?
ilgi kısaca yaşantıdan arta kalan zihni bir olgudur. Ancak zihinden kopup nesnel hale gelebilmesi, başkaları tarafından alınıp yeniden üretilebilmesi
ve nihayet biriktirilerek aktarabilmesi onu bireysel olmaktan çıkarıp aynı zamanda toplumsal kılmaktadır.
Onu felsefeden ve psikolojiden farklı olarak sosyolojik kılan yöne de budur.
Bilgi, şöyle ya da böyle herkesin konusudur; ama sosyologun özel türden bir ilgi alanıdır. Çünkü Bilgi Sosyolojisi bir taraftan genel sosyolojinin diğer taraftan kurumlar sosyolojisinin alt disiplinlerinden birisidir. Bir
tarafı topluma diğer tarafı zihne uzanan alanın bileşkesinde oluşan kognitif bir olgudur. Ne var ki bu konuda Türkçe’de toplum bağlamında bilgi sorunlarına
dolaylı ve kısmen değinen pek az sayıda kitap ve makalenin dışında başlı başın abilgi sosyolojisini konu
alan bir eser yok gibidir. Fazlaca iddialı olmamakla
birlikte bu kitap, Bilgi Sosyolojisinin bir çerçevesini çizmeyi ve ilk elde tartışılan konulardan bir demet sunmayı amaçlanmaktadır.
B
BİLGİ SOSYOLOJİSİ
MUSTAFA AYDIN
12
Dizi
: Sosyoloji
Baskı
: Ekim 2004
Ebad
: 13.5x21 cm
Sayfa
: 304
Kâğıt
: 2. Hamur
ISBN
: 9789753522120
Fiyat
: 17.5 ¨
İBN HALDUN
PERSPEKTİFİNDE
BİLGİ SOSYOLOJİSİ
Kadir Canatan
• Bilgi sosyolojisi, bilgi-toplum ilişkisi bağlamında bazı temel sorulara cevap arayan bir
sosyoloji alt disiplinidir. • Bilgi nedir?
• Bilginin türleri nelerdir?
• Bilgi, nesnel olarak elde edilebilir mi?
• Bilginin oluşum sürecinde toplumsal ve kültürel yapıların rolü nedir?
• Farklı bilgi dallarının gelişimi nasıl bir süreç
izlemektedir?
M
İBN HALDUN PERSPEKTİFİNDE
BİLGİ SOSYOLOJİSİ
KADİR CANATAN
Dizi
: Sosyoloji
Baskı
: 2013 Şubat
Ebad
: 13.5x21 cm
Sayfa
: 255
Kâğıt
: 2. Hamur
ISBN
: 9789944105392
Fiyat
: 15 ¨
odern sosyoloji, bu ve buna benzer sorulara, son 200 yıl içinde bir cevap bulmaya çalışırken Batı’da “bilgi sosyolojisi” denilen disiplin
ortaya çıkmış ve bugün önemli bir sosyoloji dalı
haline gelmiştir. Oysa bizim dünyamızda sosyal
bilimlerin kurucusu olarak İbn Haldun, yüzyıllarca önceden bu sorulara cevaplar vererek bu
disiplinin de temellerini atmıştır.
Mukaddime adlı eserden hareketle Doç. Dr. Kadir CANATAN, İbn Haldun’un bu pek çalışılmamış
düşünce boyutunu ortaya koymakta ve bilgi fenomenine onun nasıl yaklaştığını incelemektedir.
Ulaştığı sonuçlar, aslında İbn Haldun’un modern
bilim felsefesine ve sosyolojisine pek uzak olmadığını göstermektedir.
13
BEDEN SOSYOLOJİSİ
Kadir Canatan
• İnsan ne oranda biyolojik genetik ve ne oranda sosyokültürel bir varlıktır?
• Bedenler toplumsal ve kültürel olarak olarak nasıl dizayn
edilmektedir?
• Çağdaş toplumlarda insan bedeni neden metalaştırılmakta
ve bedene ne tür müdahalelerde bulunulmaktadır?
• Siyasal iktidarlar kadar dinler ve ideolojiler neden insan bedenine çekidüzen vermek isterler?
• Modernleşme, özgürlük politikaları neden kadın ve kadın
bedeni üzerinden yürütülüyor?
• Beden sosyolojisinin diğer disiplinlerle ilişkileri ve farklılıkları nelerdir?
eden sosyolojisi, sosyolojinin en yeni uzmanlık alanlarından
birisi olup, bedenlerin toplumsal olarak nasıl oluşturulduğunu ve düzenlendiğini incelemektedir. Seksenli yıllardan itibaren
sosy¬olojide bedene duyulan ilgi, neticede böyle bir disiplinin doğmasına yol açmıştır. Bedene duyulan ilgi, her şeyden önce sosyolojinin kendi gelişiminin bir parçası olarak görülmelidir. Sosyolojide
bedene duyulan ilginin nedenleri arasında kamuda fiziksel sağlık ve iyilik alanına yönelim başat bir rol oynamaktadır. Bir başka
deyişle tüketim çılgınlığı ve aşırı beslenmenin olumsuz neticeleri
dolayısıyla insanlar vücutlarını yeniden şekillendirmek üzere diyet ve spora yönelmekte ya da kimyasallar kullanma ve estetik
cerrahi yolunu tercih etmektedir. Böylece bedene çeşitli yollarla
müdahalede bulunmaktadır. Müdahale biçimi ne olursa olsun bedenin çağdaş toplumlarda bir sorun olarak algılandığı açıktır. Bu
noktada, hem genel anlamda hem de erkek ve kadın olarak insanın ne kadar biyolojik-genetik bir varlık olduğu, ne kadar sosyokültürel bir varlık olduğu tartışması ortaya çıkmaktadır. Sosyobiyolojist yaklaşımı temel alan biyologlar, genetikçiler ve tıpçılar
bedeni kendi doğası ve sınırları olan bir varlık alanı olarak tanımlarken, sosyolojist yaklaşımı temel alan sosyal bilimciler bedenin toplumsal ve kültürel olarak tümüyle inşa edildiğini savunuyorlar. Bu tartışma hala sonuçlanmış değildir ve zaman zaman
da yeni araştırma bulgularıyla yeniden alevlenmektedir. Bedene
çok-disiplinli bir yaklaşım gerekmektedir. Üstelik bedenin çoğul
bir yapı olduğu da dikkate alınırsa, mülti-disipliner yaklaşım kaçınılmazdır. Beden sosyolojisi konusunda, elinizdeki edisyonu hazırlamaya kalktığımızda bunun farkında olarak, farklı disiplinlerde
çalışan bilim insanlarına çağrıda bulunduk. Bir yıllık çalışma sonunda, yedi bölümden oluşan ve son derece zengin kaynakçaya
sahip bu hacimli eser ortaya çıktı. Alanında ilk olma özelliği taşıyan eser, pek çok bilim insanının katkı ve destekleriyle biçimlendi.
B
BEDEN SOSYOLOJİSİ
KADİR CANATAN
14
Dizi
: Sosyoloji
Baskı
: Mart 2011
Ebad
: 13.5x21 cm
Sayfa
: 305
Kâğıt
: 2. Hamur
ISBN
: 9789944105231
Fiyat
: 30 ¨
AİLE SOSYOLOJİSİ
Kadir Canatan - Ergun Yıldırım
T
AİLE SOSYOLOJİSİ
KADİR CANATAN
Dizi
: Sosyoloji
Baskı
: Ağustos 2009
Ebad
: 13.5x21 cm
Sayfa
: 315
Kâğıt
: 2. Hamur
ISBN
: 9789944105125
Fiyat
: 20 ¨
ürkiye’de üniversite dünyasında ve sosyoloji
bölümlerinde aile sosyolojisi derslerinin uzun
bir geçmişi bulunmasına rağmen hâlâ bu disiplini
öğretecek farklı ders kitaplarının yazılmamış olması ve dolayısıyla bu dersin öğretimiyle meşgul
akademisyenlerin bir seçeneksizlik sorunu yaşamaları kabul edilebilir bir durum değildir, işte bu
sorunu aşmak, elinizdeki çalışmanın ana motifi
olmuştur.
Kitap, alanında uzman olan bir grup akademisyen
tarafından edisyon olarak hazırlandı. Ortak bir dil
birliği ve konular arasında tam bir uygunluk sağlanamamış olması bir dezavantaj olmakla birlikte, konuların farklı kişiler tarafından ele alınmış
olması zengin bir muhteva ortaya çıkartmıştır.
Eserde farklı görüş ve yaklaşımların sergilenmiş
olması son derece doğal karşılanmalıdır. Buna
karşın aile sosyolojinde okunması gerekli temalara, kavramlara ve konulara yer verilmeye özen
gösterilmiştir.
Eser, bilimsel bir disiplin olarak aile sosyolojisinin
gelişimi, ana konuları ve perspektifi, aile hakkındaki belli başlı kuramsal yaklaşımları, ailenin tanımı, türleri ve işlevleri, ailenin tarihsel süreç içinde
geçirdiği serüven ve aile içi ilişkiler, başka kurum
ve alanlarla aile kurumunun ilişkileri gibi temel
konuların detaylı başlıklarla ele alındığı dört bölümden oluşmaktadır
Kitabın sonunda geniş bir aile kaynakçasına yer
verilmiştir, ilgili bölümlerde verilen kaynak ve atıflarla birlikte farklı dillerde ve ülkelerde yapılmış
olan aile sosyolojisine ilişkin pek çok araştırma ve
çalışma bu zengin kaynakçada mevcuttur. Özellikle aile sosyolojisi konusunda ileri okumalar için
buradan faydalanılabilir.
15
KAMU SOSYAL POLİTİKALARINDA
SOSYAL YARDIM
Y
KAMU SOSYAL POLİTİKALARINDA
SOSYAL YARDIM
BEDRETTİN KESGİN
16
Dizi
: Sosyoloji
Baskı
: Mart 2013
Ebad
: 13.5x21 cm
Sayfa
: 240
Kâğıt
: 2. Hamur
ISBN
: 978-9944-105-42-2
Fiyat
: 15 ¨
Bedrettin Kesgin
oksulluk sorunu, siyasal aktörleri ve politikaları devre
dışı bırakarak çözülebilecek bir sorun değildir. Bununla beraber geleneksel anlamda yalnızca politik aktörlerin üstesinden gelebilecekleri kadar kolay bir sorun da
değildir. Dünyadaki birçok uygulamanın aksine Türkiye’de
kamu yönetiminin sosyal yardım alanında artan kaynakları ve uygulamaları
söz konusu olmaktadır. Bu durum sivil toplumun ve özel
sektörün bu alanda çalışma yapmasına engel oluşturmamakta ve aynı zamanda uygulamalar bu birimlerin aleyhine gelişmemektedir. Bununla beraber liberalizmin dayattığı gibi refah uygulamaları, yalnızca sivil toplumun ve
özel sektörün parçalı, kısmi, sınırlı zamanlı ve sınırlı uygulamalarına da bırakılmayacak kadar önemlidir.
Sosyal yardım da en çok dile getirilen konulardan birisi
yoksul kesimlerin yardımlara bağımlı hale getirilmesi ve
yoksullukla mücadele kapsamında, bu insanları yardıma
muhtaç olmaktan kurtaracak esaslı çözüm mekanizmalarının geliştirilmemesidir. Sosyal yardımların özellikle tabir caizse “yangın söndürme” rolünde olduğu gözden kaçırılmamalıdır.
Bununla birlikte sosyal yardımları klientalist ve patronaj ilişkisinden kurtarmak ve adil bir sürece dâhil etmek, sosyal
adalet beklentisine hizmet edecek ve bir yandan vatandaş
güvenini sağlarken, diğer taraftan ise yoksullukla daha iyi
mücadeleye yol açabilecektir. Bu boyutuyla yeniden dağıtım sağlamak üzere sağlık, eğitim, konut gibi temel gereksinimler yanında sosyal yardımın da temel gelir desteği niteliğine bürünmesi gerekmektedir.
Çalışma ile yoksulluk politikaları, sosyal yardımlar tarihsel
süreçten günümüzde kadar kamu yönetimi işleyişi bağlamında merkezi yönetimlerin ve yerel yönetimlerin soruna
yaklaşımları, politika tercihleri ve uygulamaları esaslı ortaya konulmuştur.
KAMU SOSYAL SORUMLULUĞUNDA
SOSYAL HİZMET
S
KAMU SORUMLULUĞUNDA
SOSYAL HİZMET
BEDRETTİN KESGİN
Dizi
: Sosyoloji
Baskı
: Mart 2013
Ebad
: 13.5x21 cm
Sayfa
: 200
Kâğıt
: 2. Hamur
ISBN
: 978-9944-105-40-8
Fiyat
: 15 ¨
Bedrettin Kesgin
osyal politikanın dolayısıyla sosyal hizmetlerin en önemli
aktörlerinden birisi de devlettir. Sosyal hizmet uygulamalarında devlet, çok önemli görevleri yerine getirmiş ve
getirmeye devam etmektedir. Sosyal hizmetler konusunda
devletin misyonu ve rolü ülkeden ülkeye değişiklik gösterse
de devlet bazen düzenleyici bazen uygulayıcı bazen de her
ikisini de yürütebilmektedir.
Günümüzde toplumsal beklentileri karşılayacak ve bir nevi
diğer paydaşlara da rol model olacak kamu sosyal hizmetlerinin sunulmasına olan ihtiyaç da varlığını her geçen
gün daha fazla hissettirmektedir. Diğer yandan devletler
bu uygulamaları küresel sürecin baskısıyla daha fazla
sorunsallaştırmaktadır. Oysa sosyal refah uygulamaları
kısa vadeli maliyetli bir uğraş gibi görünse de uzun vadede
toplumsal kazanımları ifade eder. Bu hizmetler hem işgücü
niteliği anlamında hem de toplumsal adalet, huzur ve barış
anlamında kazanımdır.
Sosyal devlet uygulamalarının sorun olarak görülmesine
hemen hemen tüm dünya ülkelerinde tanık olmaktayız.
Özellikle son yıllarda karşılaşılan ekonomik kriz, özelleştirme, piyasalaşma ve yerelleşme at başı ilerleyen gelişmeler
olarak karşımıza çıkmaktadır. Kamu yönetimi anlamında ve
sosyal hizmetler bağlamında bazı sosyal nitelikli uygulamalar
daha fazla yerel yönetimlere devredilmeye çalışılmaktadır.
Bu değişimin yerel yönetimleri lehine önümüzdeki yıllarda
değişmeye devam edeceği de görülmektedir.
Aynı şekilde günümüz dünyasında refah uygulamaları, azalmayıp nitelik değiştirmekte ve sorumlu kurumlar çeşitlenmektedir. Türkiye’de de aynı şekilde refah uygulamalarında
çoklu aktörler ve kurumlar devreye girmektedir. Merkezi
yönetim yanında, yerel yönetimler, sivil toplum örgütleri,
özel sektör, aile yanında, akraba ve komşuluk dayanışması,
hemşehri oluşumları Türkiye’deki sosyal refah sağlayan
en önemli yapı ve kurumların başında gelmektedir. Kamu
sosyal sorumluluğu göz ardı edilerek ve kamu yönetimlerini
dışarıda bırakarak sosyal sorunların üstesinden gelinmesi
mümkün gözükmemektedir. Yine de kamu yönetimleri yanında bu birimlerin katkılarını almak ve bu birimleri yönetime
dâhil etmek uygulamaların etkinliği ve verimliliği yanında
sürdürülebilir olması için de özel önemdedir.
17
SOMALİ;
KİMLİK, İSLAMİ HAREKETLER VE BARIŞ
Ş
SOMALİ; KİMLİK, İSLAMİ
HAREKETLER VE BARIŞ
AFYARE ABDİ ELMİ
18
Dizi
: Politika - Dış Politika
Baskı
: Ağustos 2012
Ebad
: 13.5x21 cm
Sayfa
: 256
Kâğıt
: 2. Hamur
ISBN
: 9789944105330
Fiyat
: 17.50 ¨
Afyare Abdi Elmi
u an Batı’nın çıkarları açısından Somali büyük stratejik öneme sahip. En azından ABD çıkarları için bu böyle.
Amerika’nın mesele ile yakından ilgilenmesinin birbirine geçmiş üç sebebi bulunuyor. Birincisi Somali’de İslâm, devletin
kurulmasında önemli siyasi bir rol üstlenmeye başlayacak.
Amerika’nın, eğer Somali sorununa müdahil olacak ise yeni
kurulmuş bir İslâm devleti’nde nasıl bir politika yürüteceğini
de belirlemesi gerekiyor.
İkinci olarak Amerika Somali’deki muhtemel İslâm devleti ile
ilişkilerini kesse dahi bölgedeki korsanların ticaret gemilerine
yönelik oluşturduğu tehdit Batı müdahalesini yine gerektirecektir.
Üçüncü sebep Amerika’nın enerji ihtiyacıdır. Bu ihtiyaç nedeniyle oluşturduğu askeri mıntıka bölgelerinden biri ve en sonuncusu da Afrika’dır ve ABD kıtanın batı kıyılarında bulunan
petrolle yakından ilgilenmektedir.
Washington’a göre Somali’deki devlet boşluğu ve iç savaşlar
“Bin Ladin”lerin bölgeye tezgah açması ve Batı’nın tüm dünyadaki çıkarlarına saldırılar düzenlemesi için yeterlidir. Dahası
devletsiz ve anarşinin hâkim olduğu bir ortamda “girişimci”
Somalililer kıyılarından geçen gemileri ele geçirmeyi bir fırsat
olarak değerlendiriyorlar. Bunun adı her ne olursa olsun korsancılıktır. Ancak yabancı şirketlerin toksik atıklarını sularına
bırakması yahut yasal olmayan balıkçılık yapmaları da Somalililer açısından birer korsanlıktır.
Tüm bunlar ülkede kalıcı barışın tesis edilmesi ve işler bir
devlet kurumunun oluşturulmasını gerekli kılmaktadır. Peki,
barış kimin için ve hangi yöntemlerle sağlanacak? Bu kitapta
Somali’deki devlet boşluğunun yarattığı sonuçlar ile bunlar
arasındaki bağlantılar ele alınmakta ve sorunun çözümü için
öneriler yapılmaktadır.
Somali: Kimlik İslami Hareketler ve Barış, hem tüm dünyada
hem de Afrika özelinde, çatışma ve çatışma çözme üzerine
yapılan siyasi ve akademik tartışmalara katkıda bulunma hedefiyle kaleme alınmıştır. Farklı gruplardan Somalili insanların (İslâmcılar, iş adamları, ulusalcı aydınlar, sıradan halk)
uzun süreli barışın sağlanması ve işler bir devletin kurulması
ve bunun önündeki engelleri nasıl algıladıklarını, bunlar hakkında ne düşündüklerini araştırıp; bu bağlamda Somali’deki
olayların anlaşılması ve yorumlanması için yeni bir bakış sunmakta ve mevcut şartlara uygun siyasal bir yapı önermektedir.
Bu kitap, barışı sağlamak için çaba sarf eden aracıların ve siyasilerin bu tip çatışmaların arkasında yatan sebeplerin gerçek niteliğini anlamasında ve uygun iyileştirici stratejileri ve
kurumları oluşturabilmelerinde, yardımcı bir kaynak olma
özelliği taşımaktadır.
SURİYE
REJİM VE DIŞ POLİTİKA
M. Hüseyin Mercan
M
SURİYE;
REJİM VE DIŞ POLİTİKA
M. HÜSEYİN MERCAN
Dizi
: Politika - Dış Politika
Baskı
: Temmuz 2012
Ebad
: 13.5x21 cm
Sayfa
: 216
Kâğıt
: 2. Hamur
ISBN
: 9789944105323
Fiyat
: 15 ¨
odern Orta Doğu tarihinin en önemli aktörlerinden olan
Suriye, gerek bağımsızlık öncesi verdiği mücadele gerekse
1946 yılında kazandığı bağımsızlık sonrası yüzleştiği sorunlar
nedeniyle bölgenin en hareketli ülkelerinden birisi olmuştur.
1963 Mart’ında Baslı kadroların yönetime el koyması ile ülke
tarihinin seyrinde yaşanan kırılma önce 1966’daki Baas’ın
askeri kadrosunun ardından da 1970’de Hafız Esed’in iktidarı
ele geçirmesiyle nihai biçimini aldı.
İktidarının ilk yıllarından itibaren kontrolü sıkı bir şekilde elinde
tutmaya çalışan Esed, varlığını mutlaklaştırdığı ülkesinde siyasi,
askeri ve bürokratik yapıyı kendi şahsında bütünleştirerek otoriter bir yapı inşa etti. Rejimin güvenliğini ve sürekliliğini esas
alan Esed, ülke içinde baskı mekanizmaları ile halkı sindirmeye
çalışırken dış politikada ise farklı kartlara sahip ve mümkün
olduğunca açık bir siyaset izlemeye çalıştı. Pragmatik manevralar sayesinde uluslararası güçler arasında bir denge politikası
kurmaya çalışan Esed, bir yandan da Arap milliyetçiliği ve İsrail
karşıtlığı politikası üzerinden bölgenin liderliğine soyundu.
2000 yılında gerçekleşen ölümünün ardından yerine geçen
oğul Beşşar Esed ise babasının geleneksel siyaset anlayışından büyük sapmalar yapmadan iç ve dış siyasette çeşitli
açılımlar gerçekleştirmeye çalıştı. Suriye rejiminin çıkarları
doğrultusunda gerçekleştirilen bu politikalar belirli düzeyde
rahatlık sağlamış olsa da ülkenin siyasal yapısı ve kurumlarında
yapısal değişimlere yol açacak düzeyde olmadı. Nitekim Arap
Baharı olarak adlandırılan halkların rejimlerine karşı verdikleri
bağımsızlık mücadelesinde Suriye’de yaşanan krizin boyutları
hem rejimin ülke içinde nasıl bir baskı politikası uyguladığının
hem de dış politikada benimsediği anlayış nedeniyle uluslar
arası güçler tarafından nasıl desteklendiğine önemli bir örneklik
teşkil etmektedir.
Bu eser, Suriye’de rejimin nasıl bir siyasal mekanizma inşa
ettiğini ortaya koymaya çalışmaktadır. Ayrıca örnek olaylar
yoluyla Suriye’de çıkar algısının ne tür değişimler gösterdiği ya
da ne tür temellere sahip olduğu sorusu da rejimin dış politika
anlayışı çerçevesinde eser içinde cevaplandırılmaya çalışılan
sorular arasındadır.
19
İSRAİL
GÜVENLİK POLİTİKALARINDA
SÜREKLİLİK VE DEĞİŞİM
Zafer Balpınar
O
İSRAİL GÜVENLİK POLİTİKALARINDA
SÜREKLİLİK VE DEĞİŞİM
ZAFER BALPINAR
20
Dizi
: Politika - Dış Politika
Baskı
: Ocak 2013
Ebad
: 13.5x21 cm
Sayfa
: 560
Kâğıt
: 2. Hamur
ISBN
: 9789944105385
Fiyat
: 20 ¨
rtadoğu, tarih boyunca çatışmanın sürekliliğini
koruduğu bir coğrafya olmuş, Filistin toprakları
da bölgeye hakim olmak isteyen güçler arasında birçok sefer el değiştirmiş ve bölge çoğunlukla çatışma
üzerinden tanımlanmıştır. Süreklilik gösteren bir diğer konu da; Yahudilerin yaşadıkları ülkelerde kendilerini sürgün olarak kabul etmelerine neden olan güvenlik yoksunluğudur.
Yahudi bekasının esaslarının, güvenliğinin de temellerini oluşturması ve güvenlik politikasının Yahudilerin yaşam döngüsünde belirleyici olması bu çalışmanın çıkış noktasıdır. İsrail’in varolma çabası dahilinde
Filistin topraklarında izlediği politikalar, ‘var olma ve
varlığını devam ettirme’ tanımı çerçevesinde yürütülen; İsrail’in Filistin topraklarında varlığını kalıcı kılmayı
sağlayacak alt politikaların bir toplamıdır.
1948-2008 yılları arasındaki dönemde güvenliğe yönelik politika ve uygulamalardaki devamlılık ve değişimi
ele alan bir süreç okuması olarak bu çalışmada, İsrail
güvenlik politikasındaki devamlılık ve değişimi yönlendiren güvenlik anlayışı, silahlı mücadelenin başlangıcı
ve gelişimi, İsrail silahlı mücadele kurumlarının ve politikalarının ortaya çıkışı, İsrail’in Filistinlilere yönelik
güvenlik uygulamaları, İsrail’in Filistinlilerin şiddet eylemlerine bakışı, İsrail-Arap Savaşları’nın İsrail’in toprak ve sınır sorunlarına etkisi, İsrail’in toprağa ilişkin
talepleri, politikaları, yerleşim yerlerinin İsrail güvenlik anlayışındaki yeri, Yahudiler için anlamı, Filistinliler
üzerindeki etkileri, bu alanda yapılan hukuki düzenlemeler ve uygulamalar, İsrail’in Filistinlilere demografik olarak bakışı, mülteci sorunun Filistinli örgütlerin
eylemlerindeki rolü ve güvenlikle olan ilişkisi vb. gibi
başlıklar irdelenmiştir.
KİMLİK VE ÇOKKÜLTÜRCÜLÜK
SOSYOLOJİSİ
Mehmet Anık
•
Geçmiş dönemlerden farklı olarak, kimlik kavramı günümüzde niçin bu
denli ön plana çıkmaktadır?
• Kimlik algısını etkileyen faktörler nelerdir?
• İnsanların doğdukları yeri, ırkı ve cinsiyeti seçme özgürlüğüne sahip ol(a)
madıkları gerçeği göz önünde bulundurulduğunda, birinin nereden geldiğini ya da nereye ait olması gerektiğini kim, neye göre belirlemektedir?
• Bir ülkede yaşayan tüm vatandaşların hukuksal açıdan eşit öngörülmeleri, toplumdaki bireyler arasında adaleti sağlamak açısından yeterli bir
unsur mudur?
• Çokkültürcü bir anlayış doğrultusunda, farklı kimliklere sahip bireylerin
bir arada olması, aralarında çatışma olmaksızın bu kişilerin birlikte yaşamaları kim(ler) tarafından ve hangi ölçütlere göre yapılacaktır?
• Toplumu oluşturan birbirinden farklı etnik, dinsel, dilsel, cinsel ve/yahut
fiziksel açıdan engelli grupların eğitsel, sıhhî, siyasi ve ekonomik kaynaklara eşit erişime sahip olmalarının yanı sıra, kültürel farklılıklarının da tanınması niçin gerekmektedir ve bu tanı(n)manın ölçütleri neler olacaktır?
• Tanımlamaya değil, tanımaya yönelik bir politik tutum geliştirmesi, ulusdevletin birliğini ve egemenlik gücünü zayıflatan, dahası varlık nedenini
ortadan kaldırmaya varan bir gelişme midir? Aksi yönde bir ifadeyle ulusdevletin, kuruluş temelinden kaynaklanan açmazlar karşısında, kendi varlığının bekası açısından farklılıkları tanımaya yönelik bir açılım geliştirmesi kaçınılmaz mıdır?
ynı coğrafyada yaşayan insanlar arasında ortak kimliklerin baskın olduğu eski dönemlerden, aynı toplum içerisinde yaşayan bireyler arasındaki kimliksel farklılıkların giderek daha çok ön plana çıktığı bir döneme geçmiş bulunmaktayız. Kimliksel düzeydeki bu farklılaşmaları; birey, grup, etnisite,
ulus ve medeniyet perspektifi dahilinde ele alıp değerlendirmek mümkündür.
Bugün dünyanın değişik coğrafyalarında yaşayan insanlar, farklı unsurlar üzerinden temellendirdikleri kimliklerinin tanınması için çeşitli mücadeleler vermektedirler. Kimlikler düzeyindeki bu tanınma mücadelesi, çokkültürcülük
eksenindeki tartışmaların temelini oluşturmaktadır. Bu yöndeki tartışmalarla
birlikte çokkültürcülük sosyolojisi, sosyolojinin temel alt disiplinlerinden biri
olmaya aday hale gelmiştir. Bu kitap, bu tür bir isimlendirmeyle çıkan ilk çalışmalardan biri olmuştur.
Çokkültürcü anlayışa yönelik yaklaşımlar farklı olmuştur. Kültürel çeşitliliği
savunan ve bu kültürel çeşitlilik içerisinde birbirinden farklılık gösteren kimliklerin, aralarında çatışma olmaksızın bir arada yaşamalarına yönelik bir arayışı ifade eden çokkültürcü yaklaşımları savunanlar olduğu gibi eleştirenler de
olmuştur. Bu konudaki tartışmalar eleştirel bir düzlemde ele alınıp değerlendirildiği gibi, pratik düzeyde dünyanın farklı coğrafyalarında çokkültürcü anlayışa yönelik tepkilerin nasıl olduğu da ayrıca ele alınıp değerlendirilmiştir. Bu
tartışmaların Batı merkezli olması dolayısıyla da bu bağlamda ABD, Kanada,
Avrupa Birliği, Avustralya gibi farklı bölgelerde çokkültürcülüğe yönelik uygulamada düzeyindeki yaklaşımlar, ana hatlarıyla ele alınıp değerlendirilmiştir.
Çalışmanın son bölümünde ise, konu bağlamında bir alan araştırması örneği
olarak İsveç ve bu ülkede yaşayan Türkler ele alınmıştır.
A
KİMLİK VE ÇOKKÜLTÜRCÜLÜK
SOSYOLOJİSİ
MEHMET ANIK
Dizi
: Sosyoloji
Baskı
: Mayıs 2012
Ebad
: 13.5x21 cm
Sayfa
: 311
Kâğıt
: 2. Hamur
ISBN
: 9789944105316
Fiyat
: 20 ¨
21
OKSİDENTALİZM
İKİ DOĞU, İKİ BATI
Abdullah Metin
O
OKSİDENTALİZM;
İKİ DOĞU, İKİ BATI
ABDULLAH METİN
Dizi
: Politika
Baskı
: Ocak 2013
Ebad
: 13.5x21 cm
Sayfa
: 176
Kâğıt
: 2. Hamur
ISBN
: 978-9944-105-36-1
Fiyat
: 12 ¨
ryantalizm ve oksidentalizm dünyayı algılama, anlama,
açıklama ve tanımlamada iki farklı bakış açısıdır. Temel
olarak oryantalizm Batının Doğu algısı, oksidentalizm Doğunun
Batı algısıdır. Karşılıklı bu algılama sadece bir düşünceden/tasavvurdan ibaret olmayıp, eylemi de beraberinde getirir.Batının,
zayıf ve kendini yönetemeyen Doğu algısı işgal ve sömürüyle sonuçlanırken;
Doğunun,güçlü ve disiplinli Batı algısı efendiye itaate sebep olur.
kinci Dünya Savaşının ardından Doğu kendi gücünü keşfetmeye
başlarken, bu değişim oryantalizmden yüzyıllar sonra oksidentalizmin ortaya çıkış zeminini hazırlar. Batı, sömürgeciliğinin
keşif kolu olan oryantalizm vasıtasıyla elde ettiği bilgi ile Doğu
üzerinde iktidarını kurar. 20. yüzyılda fiziksel işgal yerini zihinsel
işgale bırakırken, iktidar da farklı bir boyuta taşınır. Oksidentalizm, Batının bu iktidarını yıkma, Doğu üzerindeki hegemonyasını ortadan kaldırma girişimidir. Bu anlamda, Oksidentalizm bir
özgürleşme hareketidir.
DİNSEL BİREYCİLİK
Mehmet Süheyl Ünal
B
DİNSEL BİREYCİLİK
MEHMET SÜHEYL ÜNAL
22
Dizi
: Sosyoloji
Baskı
: Mayıs 2011
Ebad
: 13.5x21 cm
Sayfa
: 248
Kâğıt
: 2. Hamur
ISBN
: 978-9944-105-26-2
Fiyat
: 15 ¨
ireycilik, modern toplum anlayışının ürünüdür. Modernitenin unsurları, soyutlanma, gelecek yönelimlilik, akılcılaşma, özgürleşme, dünyevîleşme ve bireycileşmedir. Bu unsurların hepsi birbirleriyle
bağlantılıdır.
Geleneksel toplum anlayışından modern topluma dönüşümü ifade
eden modernleşme, insan anlayışında da değişimlere sebebiyet vermiştir. Topluluk hayatında grubun bir üyesi olan kişi, modern toplumda
kendi başına ayakta duran birey haline gelmiştir. Bu toplumsal değişim, din konusunda da kendisini gösterir. Bu bağlamda karşımıza çıkan
dinsel bireycilik, tercih, bilinç, mahremiyet, eşitlik, özgürlük ve özerklik
gibi anahtar kavramların öne çıktığı bir toplumsal fenomen olup; bireyin Tanrıyla ilişkisinin bireyin kendisi tarafından belirlendiğini, bireyin
dinî konularda özgürce düşünme ve tartışma hakkının bulunduğunu,
bireyin dilediği dine ya da dinî topluluğa girebileceğini, inançlı bireyin
aracılara ihtiyacı olmadığını, Tanrısıyla kendi bildiği yolda ve kendi çabalarıyla kendisinin ilişki kurma hak ve görevini savunan görüştür. Bu
düşünceye göre dinsel bireyci, Tanrının huzurunda tek başına durur.
Onun dinsel eylemlerinde herhangi bir cemaatin, mezhebin ya da dinsel otoritenin bağlayıcılığı yoktur. O, dinsel geleneğin söylemini alır;
ama kendi bireysel bilinç durumuna göre tercihlerde bulunur.
Bu çalışmada, modern toplum anlayışının ayrılmaz bir parçası kabul
edilen bireycilik fenomeninin türevlerinden dinsel bireycilikin sosyolojik kökeni araştırılmış ve günümüz din sosyolojisi literatürü içerisinde
bu kavramın çağrıştırdığı anlamlar taranmıştır. Böylece çalışmamız,
modern toplumlarda gözlenen dinsel bireycilik fenomenini din sosyolojisi analiz düzeyinde tanımak amacıyla gerçekleştirilmiştir.
KÜRESELLEŞEN KALKINMA
- Bir Eleştiri Mustafa Haşim Polat
K
KÜRESELLEŞEN KALKINMA
MUSTAFA HAŞİM POLAT
Dizi
: Ekonomi
Baskı
: Ekim 2012
Ebad
: 13.5x21 cm
Sayfa
: 222
Kâğıt
: 2. Hamur
ISBN
: 978-9944-105-34-7
Fiyat
: 13 ¨
arl Maks, gelişmiş ülkelerin mevcut halinin, gelişmekte olan ülkeler için, merdivende üst basamaklardaki kişinin alt basamaktaki kişinin geleceğini temsil
etmesine benzer şekilde bir gelecek resmi sunduğunu
iddia etmiştir.
Amerikalı iktisatçı Lloyd G. Reynolds 1980de şunları yazmıştı: Dünya ekonomisinde büyüme, sanki Üçüncü dünya
Ülkerlerinin binebileceği ve birçoğunun farklı zamanlarda
binmiş olduğu bir tür yürüyen merdiven olanağı sağlıyor.
Ama bazı ülkeler bu merdivene binmeyi başaramadı.
Alman iktisatçı Frederich Liste göre gelişmiş ülkeler,
kendi çıktığı yere aşağıdakilerde erişmesin diye merdiveni
itmektedirler. Yani gelişmiş ülkelerin Üçüncü Dünya için
hazırladıkları kalkınma planları, uyum programları, kredi
ve hibe uygulamaları, aslında merdiveni itmekten başka
bir şey değildir.
Merdiven algısı kalkınmanın herkes için gerekli ve mümkün olduğu yanılgısını beslediği ölçüde sorgulanmayı
gerektirmektedir. Gerçekten bir yükselme söz konusu
mudur? Modernize olmak anlamıyla öne çıkan kalkınma,
Batı dışı toplumlara ne derece olumlu katkılarda bulunmuştur? Ekonomik büyüme ve üretim-tüketim makasına
sıkıştırılan değer ölçüleriyle bu kalkınma anlayışının Batı
toplumları için bile olsa bir yükseliş ifade ettiği ne derece
kesindir? Üretimi ve tüketimi arttırma üzerine kurulu bu
anlayışın, sınırlı kaynakları hızla tükenen insanlık için bir
yükseliş ifade etmediği tespitinden yola çıkarak, yükselme ve merdiven düşüncesinin bir yanılgıdan ibaret olduğu
söylenmez mi?
Sorunların çözümü ve ihtiyaçlarının tatmini için kalkınmayı kurtuluş kabul eden insanlığa, merdivenin aslında hiç
olmadığını; başkalarından daha yüksek bir yere ulaşma
takıntısına kapılmak yerine, gerçek ihtiyaçların tespiti ve
bunların tatmini için gereken yapıların tesisine önem vermek gerektiğini anlatmak gittikçe zorlaşmaktadır. Çünkü
kalkınma yanılgısını doğuran sorunlar algılar, gittikçe
hızını artıran bir fırtınaya benzetilebilecek olan küreselleşmeyle birlikte, daha kuşatıcı bir bütünün parçası haline
gelmiştir.
23
KÜLTÜR SOSYOLOJİSİ
Anton Zijderveld
KÜLTÜR SOSYOLOJİSİ
ANTON ZİJDERVELD
24
Dizi
: Sosyoloji
Baskı
: Eylül 2013
Ebad
: 13.5x21 cm
Sayfa
: 280
Kâğıt
: 2. Hamur
ISBN
: 978-9944-105-30-9
Fiyat
: 17,5 ¨
Bu kitap, kültür sosyolojisine sıradan bir giriş kitabı değildir, fakat modern kültüre kültür sosyolojisi açısından
yaklaşan bir kılavuzdur. Kültür nedir ve nasıl ortaya çıkmaktadır? Modern kültür ve modernleşme nedir? Bu sorular, sosyolojik bir çerçeve içinde ele alınacaktır. Bu sorular, şu an gelenekselleşmiş olan “modern sosyoloji”de
gündeme getirilemez. Bu nedenle bu kitap, yine de alıştığımızdan farklı olarak bir sosyolojiye giriş kitabıdır. Kısacası, burada sunulan kültür sosyolojisi, politik olarak
angaje olmuş ve dolayısıyla bu anlamda bir “eleştirel
kuram” değildir. Öte taraftan, sonradan görüleceği üzere
bu çalışma tam tersine olağanüstü nitelikte eleştireldir;
kültür sosyolojisi ve kültür eleştirisi yan yana durmaktadır. Bu sosyoloji, doğa bilimsel bir yaklaşıma sahip değildir, bu anlamda pozitivist değildir. Ama bu, onun bilimsel
olmadığı anlamına gelmez.
Tümüyle mümkün olmasa da çok fazla kuramsal jargon
kullanmadan kültürbilimi olarak-sosyoloji’nin temel ilkelerini ortaya koymaya çalışacağım.
Ve bu tür bir toplumbilimselliğin, içinde yaşadığımız gerçekliğin daha iyi kavranmasına katkıda bulunabileceğini
göstereceğim.
Başlangıçta birinci bölümü asgari düzeyde bir metodoloji
bilgisine ayırmıştım. Kültür sosyolojisi, spesifik bir bakış
ve düşünme biçimi ve dolayısıyla spesifik bir yöntem olarak telakki edildiği için bu kaçınılmaz bir şeydi. Her ne
kadar kendimi ana meselelerle sınırlamış olsam da bu
bölüm, bu kitap için büyük ve ağır olacak bir boyuta ulaşmıştır. O zaman bu bölümü bir
kenara koymayı ve bir süre sonra asgari düzeyde bir metodoloji bilgisi verecek kısa bir monografi yapmayı kararlaştırdım.
(Yeni) marksist ve (yeni) pozitivist sosyoloji çalışmalarının
farklı biçimleri yanında bu kitapta dile getirilen sosyoloji
üçüncü bir yol izlemektedir.
Bu kitabın okuyucularının kendi sosyolojik bakışlarını
keskinleştirmek ve çok önemli olmasına rağmen iyice
modernleşmiş toplumlarda ihmal edilmiş olan kültürel
faktörü dikkate almak için esin kaynağı olmasını ümit
ediyorum. Kültür sosyolojisinin belki de en hoş yanı, profesyonel bir sosyolog olmayı gerektirmemesidir.
Gerçi bazen bunun tam tersini de düşünüyorum!
YETİŞKİNLİK VE YAŞLILIK
Gelişimi ve Psikolojisi
Hasan Bacanlı - Şerife Terzi
• Gelişimle ilgili temel kavramları tanımlayabilecek,
• elişimle ilgili temel sorunlara ilişkin bakış açısı kazanabilecek,
• Yetişkinlikle ilgili temel kavramları tanımlayabilecek,
• Yetişkinliğe geçişin ölçütlerini açıklayabilecek,
• Yetişkinleri gelişimsel açıdan gözlemleyebileceksiniz.
etişkinlik pek sorun oluşturmaz, çünkü herkesin
işine gelir. Toplum yetişkinlikten ne bekliyorsa alır.
Kişiler artık bu dönemde ne yapacaklarsa yaparlar, ne
bulacaklarsa bulurlar. Etraftaki kişiler de yetişkinden
ciddi ve ağır (?) şeyler ister ve onlar da alırlar. Ekonomik
sistem yetişkini çalıştırır ve üretken olduğu duygusunu
vererek onu güdüler. Bu durumdan ekonomik sistem de
memnundur, yetişkin de. Dolayısıyla sorun yoktur; varsa
bile başa çıkılabilecek türdendir.
Sorun olmaması veya başa çıkılabilir olması biraz da
yetişkinin kendi başına hareket edebilmesinden ve daha
doğrusu kendi işini kendisinin görebilmesinden kaynaklanır. O kendine yeterlidir; başkasına yük olmadan hemen hemen tüm sorunlarını çözebilir.
Yetişkinliğin bu kadar sorunsuzluğuna karşılık, yaşlılık
nerdeyse o kadar sorunludur. Çünkü yaşlılar artık kendi
işlerini kendileri göremedikleri gibi, üretkenlik vasıflarını da kaybetmişlerdir. Kişi açısından bakıldığında (geçmiş) hayatın muhasebesi ve gözden geçirilmesi demektir. Toplum açısından bir tür vefa borcudur. Bir zamanlar
üreterek topluma katkıda bulunmuş olan kişiye minnet
borcu ödeme dönemidir.
Günümüzde yaşlılık hem kişinin kendisi hem de toplum
için sorun haline gelmiştir. Bunun nedeni yaşlıların artık
ekonomik hayata aktif katılamamaları (her ne kadar onlar ihtiyar iseler de), kendi işlerini kendilerinin görmelerinin zorlaşmasıdır. Derler ki, gençler bilebilse, ihtiyarlar
yapabilseydi...? Yani gençler yapabilir ama bilemezler,
ihtiyarlar ise bilir ama yapamazlar. Sonuç olarak yaşlılık
günümüzde anlaşılması ve gerekli tedbirlerin alınması
gereken bir dönem haline gelmiştir.
Bu kitapta yaşlılıkla ilgili bütün alanları bir araya getirmeye çalıştık. Bu nedenle kitapta psikolojiden antropolojiye, beslenmeden halk şiirine kadar değişik alanlar bir
araya getirilerek yetişkinlik ve yaşlılık konuları her yönüyle ele alınmış oldu.
Y
YETİŞKİNLİK VE YAŞLILIK
GELİŞİMİ VE PSİKOLOJİSİ
HASAN BACANLI - ŞERİFE TERZİ
Dizi
: Psikoloji
Baskı
: Şubat 2012
Ebad
: 13.5x21 cm
Sayfa
: 616
Kâğıt
: 2. Hamur
ISBN
: 978-9944-105-30-9
Fiyat
: 30 ¨
25
AKLIN KENARI
Mustafa Tekin
D
AKLIN KENARI
MUSTAFA TEKİN
Dizi
: Sosyoloji
Baskı
: 2013
Ebad
: 13.5x21 cm
Sayfa
: 287
Kâğıt
: 2. Hamur
ISBN
: 978-9944-105-43-9
Fiyat
: 15 ¨
ünyanın büyük bir değişimden geçtiğini söylemek, artık belki de çok sıradan bir şey oldu. Çünkü “değişim” kelimesi, her zaman için yaşananların hızını anlatmak için yeterli olmayabilir. İletişim ağlarının olabildiğince
genişlemesiyle birlikte, birbirleriylşe girift ilişikiler ağı içerisinde din, yeni dini
hareketler, etnisite problemleri, açlık, enerji, özgürlük, paradigma gibi birçok
sorunların artık tüm dünya gündemini işgal ettiğini görmekteyiz. Tüm bu sorunlar “yerel” boyutları aşarak insanlığın ortak problemleri olma yolundadırlar.
Bundan dolayı bu problemleri sağlıklı bir şekilde anlamlandırmak ve üzerine
öngörülü ve tutarlı analizler yapmak önem taşımaktadır. Bunun bir adım ötesi
ise, sorunlara kapsamlı çözüm yolları önerebilmektir. Fakat tüm bunların şimdiye kadar yapılanlardan farklı bir bakış, farklı bir paradigmayla yapılması gerekmektedir. Çünkü bu zamana kadar yapılan analiz ve önerilen çözüm yolları
büyük oranda hakim paradigmanın ayak izlerini taşımaktadır ve uygulandıkça
kriz derinleşmektedir.
Bu çalışma böyle paradigmal bir farklılığı yansıtmak üzere söz söyleme niyetindedir. Türkiye eksenli global sorunlar üzerinde analizler yaparken, “Aklın
Kenarı”na düşecek bir tavır ve düşünceye yabancılaşmanın zorunluluğunu vurgulayan bu kitap: insan, varlık, özgürlük, kimlik, bilgi gibi anahtar kavramlar
etrafında ele alınabilecek sorunları “İslam” ile ilişkileri çerçevesinde ve sosyolojik bir perspektiften analiz etmeyi hedeflemektedir.
KUTSAL SEKÜLARİZM
Mustafa Tekin
•
•
Sekülarizm, dindışı bir toplumu ne kadar inşa edebilmiştir?
Kendini kutsal/aştıran sekülarizm, insanın ruh-mana dünyasını yok edebilmiş midir?
• Modern toplumlar, sekülarizmin aldatma ve kışkırtmalarına
daha ne kadar tahammül edecektir?
enelde dindarlık, özelde İslâm, seküler postülalar karşısında tereddüt, savrulma, eziklik, kırılma illetinden nasıl
kurtulacaktır?Aydınlanma idealleri üzerine kurulu modern dünya, Tanrı’ya ve Tanrısal hakikate referans yapmadan güzel bir
gelecek vaadinde bulunuyordu insana. Fakat gelinen noktada,
paradigmanın krizinin giderek derinleştiği ve çöküş yaşadığı gözleniyor. Post modernlik, küreselleşme gibi süreç ve tartışmalar,
kültürel, politik, ekonomik ve toplumsal kriz alanlarını tanımlayan öğeleri içinde barındırıyor. Bu bağlamda sekülerleşmedünyevileşme farklı anlamlara gelecek biçimde yorumlanmakla birlikte, dinin sosyal yapıdaki otorite ve geçerliliğini yitirdiği,
dindarlığın içeriğinde zayıflama ve boşalma meydana geldiği bir
sürece işaret etmektedir.
G
KUTSAL SEKÜLARİZM
MUSTAFA TEKİN
26
Dizi
: Sosyoloji
Baskı
: Kasım 2011
Ebad
: 13.5x21 cm
Sayfa
: 342
Kâğıt
: 2. Hamur
ISBN
: 978-9944-105-27-9
Fiyat
: 16 ¨
KUTSAL, KADIN VE KAMU
Mustafa Tekin
•
•
•
•
•
•
•
•
KUTSAL, KADIN VE KAMU
MUSTAFA TEKİN
Dizi
: Sosyoloji
Baskı
: Ocak 2004
Ebad
: 13.5x21 cm
Sayfa
: 366
Kâğıt
: 2. Hamur
ISBN
: 978-975-352-203-8
Fiyat
: 15 ¨
D
Aydın Kimdir?
Tarihi ve sosyolojik olarak “Aydın Kadın” olgususnun Türkiye’deki portresi
nedir?
Aydın Kadın” aydın kavramından farklı ontik bir kategoriyi mi ifade eder?
Farklı düşünsel kategoriden aydın kadınların din ve kadın olgusuna yaklaşımları nasıl şekillenmiştir?
Kadın konusuna yaklaşımların şekillenmesinde hangi din anlayışlarının ne
oranda rolü vardır?
1980 öncesi ve sonrasında aydın kadınların din ve akdına bakışlarında bir dönüşüm olmuş mudur?
Türkiye’nin modenleşme sürecinde “kadın” konusuna yaklaşımların dinle ne
oranda ilintisi vardır?
Aydın kadın perspektifinden bugünkü din ve kadın anlayışında sosyolojik, tarihsel ve konjonktürel faktörlerin rolü ne orandadır?
olayısıyla “din” ve “toplum”, bu çalışma boyunca, kimi zaman diğer alanlara
sarkmalar olsa da, düşünsel dünyanın izlerinin sürüldüğü iki temel alan olarak ortaya çıkmaktadır.
Özellikle modern zamanlarda yeni konumlandırılış ve tanımlanış biçimine de bağlı
olarak “din” olgusunun, hala ayrıcalıklı konumunu sürdürdüğü, tüm toplumsallıkların çözümlenişinde başat unsur olarak yerini aldığı, bilhassa son birkaç yüzyıldır
yaşanan kaos, kırılma, değişim, dönüşüm ve alt-üst oluşların ana problematiklerinden birini oluşturduğu dikkate alındığında, geleceğin inşasında dinin denklemin
neresinde yer alacağı ve hangi toplumsallıklara zemin hazırlayacağı soruları, bugün de din-toplum bağlamında yeni perspektiflerin geliştirilmesi açısından güncel
önemini korumaktadır ve bu çalışma, dinin bu aktüel önemine dikkat çekmektedir.
KUTSALIN SERÜVENİ
Mustafa Tekin
•
•
•
•
•
•
•
•
D
Din Kusal Olan mıdır?
Dinin bir kapsamı ve alanı var mıdır?
Din dilinin anahtar kavramı olan Tanrı hakkındaki tasarımlar ile toplumsallıklar arasında bir paralellik bulunmakta mıdır?
Modern dönemdeki sekülerleşme sürecinden din hangi boyutta etkilenmiştir.?
Bir fenomen olarak din, bugün hangi formlarda nasıl tezahür etmektedir?
Dinin kendisini tanımı, din tanımlarında ne ölçüde yer almaktadır.
Yaşanan sosyal olaylarda dinin aktüel önemi ve etkisi ne düzeydedir?
Bu bağlamda din bir açılım imkanı sunmakta mıdır?
olayısıyla “din” ve “toplum”, bu çalışma boyunca, kimi zaman diğer alanlara
sarkmalar olsa da, düşünsel dünyanın izlerinin sürüldüğü iki temel alan olarak ortaya çıkmaktadır.
KUTSALIN SERÜVENİ
MUSTAFA TEKİN
Dizi
: Sosyoloji
Baskı
: 2003
Ebad
: 13.5x21 cm
Sayfa
: 320
Kâğıt
: 2. Hamur
ISBN
: 979-975-352-181-8
Fiyat
: 15 ¨
Özellikle modern zamanlarda yeni konumlandırılış ve tanımlanış biçimine de bağlı
olarak “din” olgusunun, hala ayrıcalıklı konumunu sürdürdüğü, tüm toplumsallıkların çözümlenişinde başat unsur olarak yerini aldığı, bilhassa son birkaç yüzyıldır
yaşanan kaos, kırılma, değişim, dönüşüm ve alt-üst oluşların ana problematiklerinden birini oluşturduğu dikkate alındığında, geleceğin inşasında dinin denklemin
neresinde yer alacağı ve hangi toplumsallıklara zemin hazırlayacağı soruları, bugün de din-toplum bağlamında yeni perspektiflerin geliştirilmesi açısından güncel
önemini korumaktadır ve bu çalışma, dinin bu aktüel önemine dikkat çekmektedir.
Daha çok “imkan” kavramı etrafında yoğunlaşan bu kitap, kendi imkanlarını yoklamadan düşünsel temellendirme girişiminin boyutlarını görmeye ve olabilirliğini
sorgulamaya çalışmakta, özellikle Aydınlanma’dan bu yana ajandamıza taşınan
kavramlarla inşa edilmeye gayret edilen bir düşünsel yapıyı, “imkan”lar perspektifinden değerlendirmeyi de hedeflemektedir.
27
BİLİM FELSEFESİ
ÜZERİNE
Selçuk Kütük
• Bir bilgiyi bilimsel yapan şey onun hangi özelliğidir (demearcation problem)?
• Nedensellik ve determinizm tabiatta mevcut mudur yoksa
zihnimizin bir ürünü müdür?
• Mantık kurallarının temelinde ne vardır?
• Bilgisayarlar gerçekten düşünebilir mi?
• Bilinç ve zihin maddesel etkileşimlere indirgenebilir mi?
• İspatlama işleminden ne anlaşılmalıdır?
• Maddenin analizi ve fiziksel indirgeme yolu ile varlığın
özü kavranabilir mi?
• Beyin bir dijital bilgisayar mıdır?
M
odern bilimin, kendi dışımızda bulunan fiziki dünyayı objektif olarak tanımladığı ve onun gösterdiğinden başka
bir bakış açısının söz konusu olamayacağı iddiası şüphe ile
karşılanmalıdır. Modern bilim anlayışı, alternatifsizliğini bu
bilimi üreten medeniyetin elinde tuttuğu iktisadi, teknolojik
ve askeri gücünden almaktadır. Böylece Batı, elindeki bu
güç sayesinde diğer medeniyetlerin farklı bir iktisadi sistem veya bilim anlayışı oluşturmasının önüne geçerek kendini dayatmaktadır. Batı’nın özellikle evrensellik ve küreselleşme ismi altında kendi değerlerini tek ve alternatifsiz
olarak sunma gayreti Capra, Feyerabend ve Guenon gibi yine
Batılı düşünürler tarafından açıkça tenkit edilirken apologist
ve Batı karşısındaki kompleksini üzerinden atamayan, kötü
bir kopya olmaktan bile uzak bazı bilim çevrelerinin kayıtsız
şartsız teslim olmaları üzüntü vericidir.
BİLİM FELSEFESİ ÜZERİNE
SELÇUK KÜTÜK
28
Dizi
: Felsefe
Baskı
: Eylül 2005
Ebad
: 15x23 cm
Sayfa
: 352
Kâğıt
: 2. Hamur
ISBN
: 9789753522243
Fiyat
: 20 ¨
Bu kitabın amacı matematik-fizik felsefesi ve zihin felsefesi
gibi daha ileri çalışmalara zemin hazırlayıcı temel bilgileri
vermektir. Bu sebeple, doğrulama-yanlışlama ve indüksiyondedüksiyon üzerine eleştiriler, mantıksal-deneysel imkanlılık,
tabiat kanunlarının zorunluluğu, mantıksal pozitivizm, Turing
makinesi ve Turing testi, bilgi-bilinç ilişkisi, bilince dair modeller , bilim-akıl ilişkisi, aklın sınırları, yapay zeka, tele-ulaşım makinesi, analitik-sentetik ayırımı, kendinde kanıtlı oluş
(self-proved), olgusal ve mantıksal doğruluk ve ayrıca sonsuzların karşılaştırılması, nokta ve bölünebilirlik kavramları,
hareket, süreklilik, eliptik ve hiperbolik geometri ile Euclides
geometrisi ve boyut kavramı ile ilgili yorumlar, zaman mefhumu, klasik ve modern fizikte zaman-mekan farklılıkları, zamanın hareket ve gravitasyona bağlı izafiliği gibi bilim felsefesinin en kritik başlıkları seçilerek irdelenmeye çalışılmıştır.
ATEİZM YANILGISI
Selçuk Kütük
• Bilimsel veriler ve deliller ateizmin dönemini nasıl sonlandırmıştır?
• Olağanüstü şaşılası evren, hayat ve canlıların varoluşu,
tesadüfi oluşum ve kombinasyonlara dayandırılabilir mi?
• Tanrı inancını hiçe sayarak, akli ve felsefi tutarsızlıklara
girdabında boğulan ateizm yanılgısı!
• Ateizm-teizm çatışmasında kullanılan argümanlar ateizmin
• Evrendeki düzen, kanunlar ve hayatın bir amacı ve bir
tasarımcısı-yöneticisi olduğu hakikati karşısında ateizmin bunalımı! rtık, bilimsel gelişmeler ateizmin değil, teizmin lehine
işlemeye başlamıştı ve bu durum bazı çevrelerde ciddi
bir rahatsızlığa yol açmaktadır. Ateistler, bilimsel verilerin
ve delillerin götürdüğü yere gitmek yerine, kendi gitmek istedikleri tarafa yönelerek, ateistik inançlarını destekleyecek
argümanlar geliştirmeye çalıştılar, ancak bunların ne derece makul ve bilimsellikten uzak oldukları bu çalışmada
gözler önüne serilecektir.
Tanrı inancının göz ardı edilmesini sağlamak için bilimsel
önermelerin öznesiz bir yapı içinde sunulması önemli bir
problem teşkil etmektedir. “Evrenin ilk birkaç saniyesi içinde
foton ve elektron gibi temel parçacıklar oluştu” ya da “moleküllerin uygun kombinasyonları neticesinde evrende canlılık
ve hayat ortaya çıktı” gibi anlatım tarzları nesnel ve objektif bir sunum yapıyor gibi görünmekle beraber, muhatapların zihninde, olup bitenlere dair bir “kendiliğindenlik” izlenimi uyandırılmakta ve hatta dayatılmaktadır.
Şunu belirtmek gerekiyor ki, hiç kimseye görmek istemediği bir şeyi göstermek mümkün değildir. Hakikat ve hidayet ancak iradenin doğru yönde kullanılmasıyla hasıl olur.
Bu sebeple, gözünü sıkıca yumarak “her yerin karanlık olduğunu” söyleyen ateiste gökyüzünde parlayan bir güneşin
varlığını gösterme imkânı yoktur. Tanrıyı inkâr etmekte, hiçliğe ve yokluğa gittiğini düşünmekte ne felsefi açıdan bir derinlik ne de akli ya da bilimsel açıdan bir tutarlık söz konusu
değildir. Tabii ki, kişisel bir tercih olarak herhangi bir şahsın
ateizmi seçme hakkı vardır; ancak bu tercihini, yanılgısını bilimsellik kılıfı altında sunarak insanları yanıltma hakkı yoktur. Bilimsel bilgiyi şaşmaz bir kılavuz olarak gören ve her şeyin
nihai açıklamasını bilimden bekleyenler, bilimsel kalıpların
sürekli değişmesi ve evrenin şans, olasılık, tesadüf gibi basit
izahlarla geçiştirilemeyeceği gerçeği karşısında varlığı kavrama hususunda bir “algılama bunalımı” yaşamaktadırlar;
büyük bir “yanılgı” içerisindedirler Bu çalışma vasıtasıyla aklen ve bilimsel olarak ateizmin makul olmadığı ve yanılgıları
gösterilmeye gayret edilmiştir.
A
ATEİZM YANILGISI
SELÇUK KÜTÜK
Dizi
: Felsefe
Baskı
: Aralık 2011
Ebad
: 15x23 cm
Sayfa
: 320
Kâğıt
: 2. Hamur
ISBN
: 9789944105224
Fiyat
: 20 ¨
29
PLASTİK KELİMELER
Modüler Dilin Zulmü
Uwe Pörksen
• Dönem dönem sürekli şekil ve anlam değiştiren plastik
kelimeler gündelik hayatı nasıl etkilemektedir?
• Plastik kelimelerin baskın çıkmasıyla dünya dilleri çeşitliliğinin en aza inmesi ve insanlığın tek tip, ruhsuz bir
dile mahkum oluşu.
• Plastik kelimeler vasıtasıyla günlük dil matematikleştirilerek insanlığın teknolojiye itaate hazır hale getirilmesi
nasıl sağlanıyor?
• Plastik kelimelerin imalatçısı olarak uzmanların ekonomi,
kültür, eğitim ve siyaset alanındaki otoriterliği.
• Siyasetçiler ve kapitalistler plastik kelimeler vasıtasıyla
toplumu nasıl yönlendirirler?
lastik kelimeler, tarihin önünde koşan yörüngelerdir, tarih
onları takip edip durur. Onlar her an şüpheyle karşılanmalı, teyakkuz halinde olunmalı, ne var ki çoğunlukla onların
bizi istedikleri şekilde yönlendirmelerine izin veririz; rahatlıktan, korkudan, aptallıktan ve kendimizce birçok iyi sebepten
ötürü. Diktatörler plastik kelimeleri, emretme ve faydalanma
amacıyla istedikleri şekilde ve uzmanlarla işbirliği yaparak,
üretme ve kullanma imkanlarına sahiptirler; propagandanın, istekli veya isteksiz itaat ettirmenin bundan daha etkili
bir aracı yoktur. Yani kelimeler diktatörlerin elinde boyunlara
geçirilmiş prangalara dönüşüyorlar, zihinleri esir alıyorlar.
‘Kalkınma, enformasyon, cinsellik, proje, enerji, kimlik, iletişim, modernizasyon, eğitim’vs, gibi plastik kelimeler, günlük
dilimizin dünyasını ciddi bir şekilde düzenlerler. Ne var ki bu
kelimeler sadece bilinci belirlemiyorlar, kullanılabilecek olan
günlük dilin kavramlarını yerinden uzaklaştırmıyorlar ve onların yerine de geçmiyorlar. Ancak, bilimin otoritesiyle ve onun
evrensel talepleriyle donatılmış olarak ve uzmanların etkisiyle günlük dili ve onun çoğunlukla ayırt edilmiş ifade alanlarını ele geçiriyorlar. Öncelikle tarihsel kavramlar olarak ve
tarih tarafından serbest bırakılmış olarak, gerçeklik tasarılarını planlayan araç vazifesi görüyorlar; gerçeklik laboratuvarı için aletler oluyorlar. Kendileri vasıtasıyla yeni bir çağın
hazırlandığı ve ifade edildiği yeni bir kelime tipidirler onlar.
Plastik kelimeler neredeyse her türlü dizilişte cümle kurmaya
yeteneğine sahiptirler, hayret verici ölçüde değiştirilebilirler,
bir eşitleme cümleleri zincirinde sıralanabilirler. Bu kelimelerin hareketliliği, bağlantı kurma kabiliyetleri, neredeyse sınırsız görünüyor ve onları kullanabilme imkanları da sonsuzdur.
P
PLASTİK KELİMELER
UWE PÖRKSEN
30
Dizi
: Sosyoloji
Baskı
: Şubat 2011
Ebad
: 13.5x21 cm
Sayfa
: 152
Kâğıt
: 2. Hamur
ISBN
: 9789944105088
Fiyat
: 14 ¨
GÜNDELİK HAYAT
POLİTİKALARI
Paul Gingsborg
• Gündelik hayatı şekillendiren maddi, kültürel, ekonomik,
siyasi öğeler nelerdir?
• Siyasetiyle, vahşi kapitalizmiyle, kültürel savrulmalarıyla ve
adaletsizlikleriyle gündelik hayatın insanlığı esir alması.
• Aileyi kuşatan modern tüketiciliğin toplumların çöküşünü
hızlandırması.
• Uluslararası şirketler, medya kuruluşları, emperyalizmi
meşrulaştıran finansal örgütler, gündelik hayata nasıl
müdahale ediyorlar?
• Gündelik hayat diktesiyle çatışmacı ve huzursuz bir global
dünyanın inşasına karşı, “bütün bunlara hayır” demenin
yolları nelerdir?
G
GÜNDELİK HAYAT
POLİTİKALARI
PAUL GINGSBORG
Dizi
: Sosyoloji
Baskı
: Temmuz 2010
Ebad
: 13.5x21 cm
Sayfa
: 328
Kâğıt
: 2. Hamur
ISBN
: 9789944105200
Fiyat
: 20 ¨
elişmiş toplumlarda, gündelik hayatı şekillendiren maddi
kültür ile evrensel üretim ve tüketim biçimleri arasındaki
tek kutuplu dairesel bağın, çok köklü bir tarihi vardır. Bu bağ
zengin ve gelişmiş ülkelerin bulunduğu ‘Kuzey’ ile yoksul ve
gelişmekte olan ‘Güney’ in uzun vadeli münasebetlerinin
neticesinde oluşmuştur. Toplumlar arasındaki münasebetler
adalet dürtüsü, birlik ve beraberlik duygusu yahut karşılıklı
sorumluluk bilincine dayanarak kurulmamıştır. Aksine bu ilişkilere yön veren ana saik, ekonomik çıkarlar ve ulus gücüdür.
Buna, tarih boyunca görülen sömürgecilik ve emperyalizm
faaliyetleriyle birlikte, hâlihazırda toplumlar arasında görülen
eşitsizlikleri de eklemeliyiz. Tüm bu olumsuzluklar çerçevesinde, hiçbir ahlaki gerekçeye dayanmayan gayri muntazam
bir global dünya inşa edilmiştir.
Globalleşmeyle birlikte dünya daha da küçülmüş ve pragmatist
siyasetiyle, vahşi kapitalizmiyle, kültürel savrulmalarıyla, tüketim
çılgınlıklarıyla, adaletsizlikleriyle, medeniyet çatışmalarıyla ve
savaşlarıyla her zamankinden daha tehlikeli bir yer haline gelmiştir. Zengin ve yoksul, güçlü ve zayıf, erkek ve kadın, kişisel
menfaat ve ahlak, meşru ve gayri meşru, üreme ve çevresel
duyarlılık, savaş ve barış arasında cereyan eden zıtlaşmalar
modern dünyada ekonomi ve politikayı domine etmiştir.
Kitapta bilhassa, gelişmiş devletler tarafından ortaya atılan
ve dünyanın tamamına empoze edilen modernite kavramının,
gündelik hayat anlayışlarının ve bu bağlamda piyasa ekonomisi
ve liberal demokrasinin insanlığı nasıl bir felakete sürüklediği
ortaya konulmuştur.
31
Etienné Gilson
ORTAÇAĞ FELSEFESİNİN RUHU
Etienné Gilson
•
•
•
•
ORTAÇAĞ FELSEFESİNİN
RUHU
ETIENNÉ GILSON
Dizi
: Ortaçağ Batı Düşüncesi
Baskı
: Ocak 2003
Ebad
: 15x23 cm
Sayfa
: 536
Kâğıt
: 2. Hamur
ISBN
: 979-975-352-168-9
Fiyat
: 25 ¨
Ortaçağlar, gerçekten “karanlık çağlar” mı?
Bu yanlış algının nedenleri neler?
Özgün bir Ortaçağ felsefesinden sözetmek mümkün mü?
Ortaçağların, bilim, düşünce, sanat, kültür ve medeniyet tarihine
yaptığı katkılar neler?
• Ortaçağ, Antik Yunan ve İslam medeniyetinden nasıl yararlandı,
modern dünyaya neleri miras bıraktı?
• Çağdaş düşünürler, Ortaçağ’a neden yoğun ilgi gösterme ihtiyacı
hissediyorlar?
ağımızın en büyük Hıristiyan düşünürlerinden Etienne Gilson’ın
çevirisini sunduğumuz metni, Ortaçağ felsefesine ilişkin bugüne
kadar Batı’da ama özellikle de ülkemizde hâkim olan sığ ve önyargılı
yaklaşımın ne kadar temelsiz olduğunu çarpıcı ve ikna edici bir dille
gözler önüne seriyor.
Cins ve “sıkı” bir düşünür olmasına rağmen ülkemizde hemen hiç
tanınmayan Gilson’ın bu metni, Ortaçağ kültürü, düşüncesi, sanatı,
bilim hayatı ile Ortaçağ’ın Antik Yunan düşüncesi, İslâm düşüncesi ve
modern düşünceyle olan ilişkilerini ortaya koyan bir ilk ve öncü metin
işlevi görecek. Gilson’ın ağdalı ve ağır metnini genç bilim adamlarımızdan Şamil Öçal’ın özenli ve başarılı Türkçe’siyle sunuyoruz.
Esaslı, kuşatıcı ve asîl bir medeniyet dili ve söylemi kurma çabamızın
bir ürünü olarak yayımladığımız Gilson’ın bu metninin, düşünce dünyamızı zenginleştireceğini düşünüyoruz.
Ç
KLİŞELERİN DİKTATÖRLÜĞÜ
Anton C. Zijderveld
KLİŞELERİN DİKTATÖRLÜĞÜ
ANTON C. ZIJDERVELD
32
Dizi
: A.C. Zijderveld Kitaplığı
Baskı
: 2010
Ebad
: 13.5x21 cm
Sayfa
: 200
Kâğıt
: 2. Hamur
ISBN
: 979-975-352-19-4
Fiyat
: 14 ¨
• Klişeler, bilincimizi ve toplumu diktatörvari nasıl egemenlik altına alırlar?
• Klişeler modern toplumun bütün alanlarını hangi kalıplarla etkiler?
• Klişelerin toplumsal, sosyal ve dini işlevleri nelerdir?
• Klişelerin gücünü göreceleştiren stratejiler nelerdir?
Klişelerin en fazla sözü edilmeye değer yanı, insanın düşünce becerisini sollaması ve bu şekilde bilinçsiz olarak ruhsal ve duygusal
dünyasına işlemesidir. Kişi, farkına varmaksızın klişeleri düşünmeden tekrarlayarak ruh ve duygularını kendiliğinden belirli bir
yönde yönlendirirler. Klişelerin modern toplumda her bir alanında
mevcut olduğunu görmekteyiz. Nerede olursak olalım (evde veya
iş sırasında büroda, üniversitenin ders salonunda veya ölüm ya
da doğum sırasında hastanede, evlilik veya boşanma sırasında)
düşünce, duygu, niyet ve eylemlerimize şekil veren klişeler dilimizden kayarak yuvarlanırlar. Hakikatte, enflasyona maruz bir
ekonomik sistemde paranın değiştirilmesi gibi klişeler de kolayca
değiştirilmeye müsaittirler; para gibi kolayca basılmakta ve kolayca harcanmaktadırlar.
ORTADOĞU YILLIĞI 2011
ORTADOĞU YILLIĞI 2011
Dizi
: Dış Politika
Baskı
: Aralık 2012
Ebad
: 16x23 cm
Sayfa
: 669
Kâğıt
: 2. Hamur
ISBN
: 978-9944-105-35-4
Fiyat
: 30 TL
Kemal İnat / Türkiye’nin İran Politikası 2011
Ortadoğu Ülkelerinin 2011 Yılı Gelişmeleri
Rıdvan Kalaycı / Irak 2011 • Cenap Çakmak / İran 2011 • M.Cüneyt
Özşahin / Filistin 2011 • Cüneyt Doğrusözlü – Ahmet Üçağaç /
Lübnan 2011 • Yıldırım Turan / İsrail 2011 • Muhittin AtamanGülşah Neslihan Demir-Suudi Arabistan 2011 • İsmail Numan
Telci / Mısır 2011 • Nebi Miş / Suriye 2011 • Zafer Akbaş / Ürdün
2011 • Ensar Muslu / Yemen 2011 • Cengiz Dinç / Birleşik Arap
Emirlikleri • Fahriye Keskin / Kuveyt 2011 • Selim Dursun-Sefa
Mutlu Koca / Umman 2011 • Mustafa Yetim / Katar 2011 • Ahmet
Öztürk / Bahreyn 2011
Ortadoğu Üzerine Makaleler
Hüsamettin İnanç / Arap Baharı Sürecinde Arap Kimliğinin Dönüşümü • Hasan Duran / Adana Protokolü Sonrası Türkiye-Suriye
İlişkileri • Fuat Aydın / Ortadoğu Ülkelerinin Dinsel Yapısı (l) •
Mehmet Alıcı / Genel Hatlarıyla Mecusilik ve Zerdüş’tün Modern
Takipçileri • Halil İbrahim Bulut / Tarih, İnanç, Kültür ve Dini Ritüelleriyle Nusayrilik • Kadir Albayrak / Günümüz Ortadoğu Coğrafyasında Süryaniler
Şeyma Magued / Economic İnterdependence And İntersate Relations: A Theoretical Overview
ORTADOĞU YILLIĞI 2012
ORTADOĞU YILLIĞI 2010
Dizi
: Dış Politika
Baskı
: Ocak 2012
Ebad
: 16x23 cm
Sayfa
: 535
Kâğıt
: 2. Hamur
ISBN
: 978-9944-105-28-6
Fiyat
: 25 ¨
• Kemal İnat / Türkiyenin İran Politikası Ortadoğu Ülkelerinin 2010 Yılı Gelişmeleri
• Mesut Özcan/ Irak 2010
• Cenap Çakmak/ İran 2010
• Ali Balcı / Filistin 2010
• Filiz Cicioğlu/ Lübnan 2010
• Veysel Kurt / İsrail 2010
• Muhittin Ataman Nuh Uçgan / Suudi Arabistan 2010
• İsmail Numan Telci / Mısır 2010
• Mustafa Yetim / Suriye 2010
• Zafer Akbaş /Ürdün 2010
• M.Ali Akyurt / Yemen 2010
• Cengiz Dinç / Birleşik Arap Emirlikleri 2010
• Bilal Yıldırım /Kuveyt 2010
• Rıdvan Kalaycı/ Umman 2010
• Ensar Muslu / Katar 2010
• Ahmet Öztürk / Bahreyn 2010
33
MUHAYYİLEYE DAYALI
DÜŞÜNMEK
Edward L. Murray
• Muhayyile düşüncesinin insan varoluşundaki merkeziliği nedir?
• Muhayyileye dayalı düşünme (imajinatif düşünce) ne
demektir?
• Muhayyileye dayalı düşünme (imajinatif düşünce), felsefe
ve bilim ilişkisi nasıl kurulur?
• Mantıksal ve Muhayyileye dayalı düşünme (imajinatif
düşünce) arasındaki diyalektik ilişki nasıl gelişmektedir?
B
MUHAYYİLEYE DAYALI
DÜŞÜNMEK
EDWARD L. MURRAY
34
Dizi
: Felsefe
Baskı
: Ocak 2008
Ebad
: 13.5x21 cm
Sayfa
: 390
Kâğıt
: 2. Hamur
ISBN
: 978-9944-105-07-1
Fiyat
: 20 ¨
u kitap, öncelikli olarak, hayatta karşılaşılan problemlerde psikolojik yardım alma ihtiyacı duyan kişilerle
ilgilenen psikologlar, psikiyatrlar ve terapistler için kaleme
alınmıştır. Bu kişiler için yazarın yazdıkları bütünüyle yeni
gelmeyebilir; fakat bu kitap, onlar için de, onların daha önceki
araştırmalarında ve çalışmalarında dikkatlerinden kaçan
bazı önemli konularda dikkate değer mülâhazalar sunuyor.
Dahası, bu kitap, hayatın bütünleştirilmesi konusunda gösterilen çağımızdaki çabaları zenginleştirecek yeni bir insan
kişiliği anlayışının geliştirilmesine katkıda bulunabilir. Eğer
böyle bir noktaya gelinirse, bu kitap, insan sağlığıyla ilgili
alanlarda çalışan kişiler için son derece değerli yardımcı bir
el kitabı işlevi görebilir. Şimdiye kadar bu konular etrafında
yazılan çalışmalarda, yazarın burada derinlemesine incelediği
bazı meselelerin çoklukla teğet geçildiğini gözlemliyoruz.
Artık bu meselelere daha doğrudan ve derinden yaklaşmanın
zamanıdır ve fenomenolojik yaklaşımı benimseyen böyle bir
çalışmanın bazı hayatî konuları doyurucu şekillerde izah
etmesi beklenmektedir.
Ayrıca, önceden resmen psikolojik işlerde çalışmayan veya
psikolojik alanlarda eğitim almayan ama hâlihazırda insanî
problemlerle yakından ilgilenen papazlar, hahamlar, imamlar,
insan kaynakları yöneticileri ve spiritüel danışmanlar burada
geliştirilen fikirleri ve yaklaşımları kendileri açısından bir
hayli değerli bulabilirler.
TARİH BOZUMU
Yasin Aktay
• Toplumların oluşumunda ve devamlılığında ortak tarih
anlayışının önemi nedir?
• Toplumların kültürel, ahlaki, dini ve siyasi birliktelikleri,
tarihlerinin oluşumuna nasıl etki ederler?
• Tarih anlatılarının meşruiyet temelleri nelerdir?
• Toplumsal ortaklıkların ve tarih bilincinin bitmesiyle ortaya çıkan tarih bozumu.
• Tarih bozumunun ortaya çıkmasında küreselleşmenin
etkileri nelerdir?
arihi oluşturacak malzemeden bir “ortak tarih”in oluşabilmesi için her şeyden önce bugünün insanlarında
bir ortaklık kurma iradesinin oluşması gerekir. Eğer insan gruplarının, birbirleriyle münasebetlerini temellendirebildikleri, bir aradalıklarını belli bir geçmişe ve hukuka
dayandırabildikleri bir ortaklık hissi ve iradeleri yoksa ortak tarih kendiliğinden silinir. Bu irade oluştuğunda ise ortak tarih kendiliğinden oluşur. Tarih bir ortaklık işiyse birbirleriyle bir ortaklık hissetmeyen insanların tarihlerinden
de söz edilemez.
İnsanların ortaklık hissettikleri alanların azlığı aynı zamanda
herhangi bir tarih olasılığının da tükenişine işaret eder. Korkarız ki bu olasılık, günden güne yoğunlaşan parçalanmışlık, çözülme ve dağılma duygularının yaygınlığı ölçüsünde
bir kâbus haline gelmektedir. İnsanların herhangi bir tarih
anlatısına inanmalarına imkân veren ortaklıkların bitmesi,
dolayısıyla da toplumsallığın sona ermesi anlamında bir
tarihin tükenişinden, bir tarih bozumundan bahsedebiliriz.
Bunda yaşandığı söylenen ve günden güne etkisini de hissettiren küreselleşmenin zamansallık yerine mekansallığa
dayalı işleyişinin etkisi olduğu söylenemez mi? Olabilir. Ancak değişmeyen bir şey var ki, tarih ve tarihsellik anlatıları
aracılığıyla tedavülde dolaşan milletlerarası hiyerarşiler ve
hegemonya ilişkilerinin yerini küresel dünyanın örgütlenme
biçimi almıştır. Dün tarih galiplerin tarihiydi, bugün dünya
(globe) egemenlerin dünyası olmayı sürdürüyor.
Tarih anlatılarının en önemli kaynağı olan ulus-devletlerin
fiilî varlıkları olmasa bile meşrûiyet dayanaklarının aşınmasına, ilk etapta daha tikel ve mikro tarih anlatılarının ikame
edilmesi eşlik etti, ama bu ikame kalıcı olamazdı. Tarih anlatısına yapılan itirazlar, belli bir tarih anlatısına duyulan
kuşkuları sanılandan fazla derinleştirerek, herhangi bir tarih anlatısının tutunabilme zeminlerini yok etmiş görünüyor. Bütün bu gelişmeler tarih anlatılarının bozulmasına
yol açıyorsa da bu tarih bozumuna bir özgürleşim umudu
eşlik etmiyor. Sonuçta tarihin bozumu, aynı zamanda toplumsallığın da bozumuna delalet ediyor.
T
TARİH BOZUMU
Tarih Sosyolojisi Denemeleri
YASİN AKTAY
Dizi
: Sosyoloji
Baskı
: Kasım 2010
Ebad
: 13.5x21 cm
Sayfa
: 318
Kâğıt
: 2. Hamur
ISBN
: 978-9944-105-21-7
Fiyat
: 20 ¨
35
KÜLTÜREL KURAMDA
ANAHTAR KAVRAMLAR
Andrew Edgar - Peter Sedgwick
• Kültürü hangi kavramlardan hareketle anlayabiliriz?
• Kültürel Kuram, kültürün hangi yönlerinin incelenmesini esas alır?
• Kültürel Kuram, kültür vakıalarını nasıl kuramsallaştırır?
K
KÜLTÜREL KURAMDA
ANAHTAR KAVRAMLAR
ANDREW EDGAR-PETER SEDGWICK
36
Dizi
: Sosyoloji
Baskı
: 2007
Ebad
: 15x23 cm
Sayfa
: 408
Kâğıt
: 2. Hamur
ISBN
: 978-9944-105-05-7
Fiyat
: 25 ¨
ültür kelimesi ne anlama gelir diye bir soru soracak
olsak, kaçınılmaz biçimde farklı farklı muhtemel
cevaplar aklımıza gelir ve bunlar da sıklıkla bizim böyle
bir soruyu soruş tarzımıza bağlı olarak değişir. Kültürel
kuram, kendi araştırma alanı olarak, fiilen olmasa da en
azından prensipte, kültürün bütün yönlerinin incelenmesini esas alır.
Şu halde kültürel kuram, kültür kelimesiyle alâkalı bir
anlamlar çeşitliliğinin doğruluğu kendinden menkul şekilde öne sürülmesiyle başlar.
Fakat bu eserde daha ziyade kültürel kuramı kendi tarihsel ve entelektüel bağlamında çok daha sağlam bir
şekilde konumlandırılmasının önemini savunulmaktadır. Bunu yaparken, daha kusursuz bir düşünümselliği
ve akademik çalışma konusundaki Ortodoks, pozitivist
yaklaşımlara muhalefet etmeyi kolaylaştırmak mümkün olabilir. Bu belki de kültürel kuramın tam anlamıyla
ne tür bir disiplin olduğu sorusunu sormak demektir;
ve farklı bir (anti-) disiplin olmaktan ziyade çeşitli disiplinlerde (sosyoloji, antropoloji, felsefe, müzikoloji ve
edebi eleştiri dahil) yaşanan dinamizme işaret edebileceğini öne sürmek demektir. Şu halde kültürel kuram,
yirminci yüzyıl boyunca akademik çalışma konusundaki
Ortodoks yaklaşımlara karşı ortaya atılan kuşku ve eleştirilerin toplamına işaret eden bir şey olarak çok daha
uygun biçimde anlaşılabilir.
Sonuç olarak, bu sözlük meydana getirilirken, sadece
kültürel kuramda öne çıkmış anahtar kavramlarla sınırlı tutulmadı, buna ek olarak çalışmanın kapsamı, bu
kavramlara daha derin temeller ve entelektüel sağlamlık sağlayan kavramsal ve kültürel araçları dâhil edecek
şekilde geniş tutulmaya çalışıldı.
MODERN MİLLİYETÇİLİK
VE DİN
Salo Wittmayer Baron
•
•
•
•
•
Ulus fikri hangi dönemde ortaya çıktı?
Milliyetçiliğin fikir babaları kimlerdir?
Ortadoks Çarlığı ve Papalık’ın işlevi nedir?
Dinî milliyetçilik nedir, nasıl anlaşılmıştır?
Dinî milliyetçilik medeniyetler arası ilişkileri
nasıl belirlemiştir?
M
MODERN MİLLİYETÇİLİK
VE DİN
SALO WITTMAYER BARON
Dizi
: Sosyoloji
Baskı
: 2007
Ebad
: 15x23 cm
Sayfa
: 424
Kâğıt
: 2. Hamur
ISBN
: 978-9944-105-06-4
Fiyat
: 25 ¨
illiyetçilik, birkaç nesildir insanlığın gündeminden düşmeyen bir konu olmasına
rağmen, günümüzde itibarını yitirmiş gibi gözükmektedir. Milliyetçilik, özellikle de Anglo-Saxon
ülkelerindeki pek çok insan tarafından dünyayı
saran kötülüklerin kaynağı olarak algılanmaktadır. Öte yandan, ulus kavramını, özellikle de kendi
uluslarını dünya tarihinin akışını belirleyen önemli bir unsur olarak telakki eden milyonlarca insan
vardır. Bu görüşü savunsun ya da savunmasın
herkes -genellikle hararetli bir şekilde- milliyetçiliği tartışma konusu yapmaktadır.
Din konusu ise, günümüzde hayret edilecek denli,
çok daha az tartışılmakta ya da bağlamından uzak
biçimde tartışılmaktadır. Fakat pek çok objektif
gözlemci, dinin yeniden dirilişinin işaretlerini göstermektedirler. Söz konusu bu gözlemcilere göre,
din yeryüzünde bir kez daha önemli bir rol oynayacaktır.
Modern dünyada, hem milliyetçiliğin hem de dinin taşıdığı önem dikkate alındığında, herhangi bir
dilde bu iki olgunun karşılıklı ilişkisini konu alan
bir çalışmanın yayınlanmamış olması son derece
şaşırtıcıdır. Elinizdeki bu kitap, modern din anlayışının ya da milliyetçiliğin sadece bir yönünü ele
almamakta, iki unsurun birbiri ile olan ilişkisini de
konu almaktadır.
37
MEDYA GÖSTERİSİ
Doglas Kellner
•
Modern hayatın oluşumunda medyanın ne tür etkileri
olmaktadır?
• Medya gösterisi, insanları bütün yönleriyle kuşatan
bir hegemonya vasıtası mıdır?
• Medya gösterisi aracılığıyla hayat, bir eğlence, bir drama,
bir teslimiyet, bir tüketim formuna indirgenmektedir?
• Global baskın kültürün taşıyıcısı olan medya gösterilerine tepkiler nelerdir?
edya göserisi, aslında baskın rol modeller, moda,
görüntü ve kişilik sembolleri sunan bir şöhret kültürüdür. Gösteri dünyasında, şöhret, eğlenceden politikaya,
spordan ticarete kadar bütün önemli sosyal alanları kuşatmıştır. Medya gösterisi, çağımızın belli başlı umutları
ile korkularını, hayalleri ile saplantılarını ve hayata dair
deneyimlerini açık bir şekilde dile getirmektedir. Ayrıca
medya gösterileri; cinsiyet, ırk ve sınıf ile ilgili karmaşık
sorunları şifreleyerek, temsil siyasetini sahnelemektedir
M
MEDYA GÖSTERİSİ
DOGLAS KELLNER
Dizi
: İletişim - Medya
Baskı
: 2. Baskı 2012
Ebad
: 13.5x21 cm
Sayfa
: 352
Kâğıt
: 2. Hamur
ISBN
: 978-9944-105-17-0
Fiyat
: 20 ¨
KÜLTÜR VE KÜRESELLEŞME
Osman Özkul
•
•
•
•
G
KÜLTÜR VE KÜRESELLEŞME
OSMAN ÖZKUL
38
Dizi
: Sosyoloji
Baskı
: 2. Baskı 2012
Ebad
: 13.5x21 cm
Sayfa
: 192
Kâğıt
: 2. Hamur
ISBN
: 978-9944-105-11-0
Fiyat
: 15 ¨
Kültür kavramı etrafında yapılan tartışmalar, kültürün felsefi
yorumları
Küreselleşme sürecinde, kültürel asimilasyon, kültürel
entegrasyon, kültürler arası farklar ve çatışmalar
Kültürel küreselleşmenin dünyayı global köye çevirmesi
Sosyal, ekonomik, dini, etnik ve kültürel boyutlarıyla küreselleşmenin tezahürleri
ünümüzde alabildiğine gelişmekte olan “iletişim teknolojisi”
sayesinde her türlü bilgi süratle çok geniş insan kitlelerine
ulaştırılabilmekte, böylelikle bir anlamda dünya küçülmektedir.
Globalleşme ile, dünya insanlarının ortak değerler etrafında
birbirlerine yaklaşması süreci hızlanmaktadır. Bilgi, milliyet ve
coğrafi sınır tanımadığına göre, insan toplulukları yepyeni bilinçler
etrafında toplanacaklar ve birbirlerinin yüzünü bile görmeden -iletişim halinde oldukları için- paylaşma duygusunu yaşayacaklardır.
Böylece dünyamız büyük bir köye, “Global Köy”e dönüşmektedir.
Bilgi toplumunda iletişim araçları ve bilgisayar ağları vasıtasıyla
ekonomik, siyasal ve kültürel globalleşme ya da başka ifadeyle
küreselleşme, bütün ülkeleri ve toplumları etkilemektedir. Artık bütün dünyayı saran kültürel küreselleşmenin boyutu, uydu
yayınlarıyla desteklenen medya araçlarının etkinliğinde daha da
artmaktadır. Dünyanın her yerinden anında haberdar olmaktayız. Ancak medya organları, dizi film, sinema gibi kültürel ürünler üreten ülkelerin ürünlerini sunmaktadır. Böylelikle, yayıncılıkta kültürel enformasyon üretimini elinde bulunduran hakim
ülkelerin “kültür kodları” ve “kültür modelleri” diğer ülkeleri
etkilemektedir.
ULUSAL KİMLİK
TÜRK ULUSÇULUĞUNUN DOĞUŞU
Celalettin Vatandaş
• Ulusal kimliğin bileşenleri nelerdir?
• Ulus-ulusçuluk ve ulus devlet ilişkilerinin niteliği nedir?
• Ulusun kökeni nedir?
• Türk ulusçuluğunun inşası çerçevesinde; Türk
kimdir?
• Türkün tarihi ve dili nedir? Vatanı neresidir?
• Başlangıçtaki Türklük tartışmalarının ana hatları nelerdir?
M
ULUSAL KİMLİK
CELALETTİN VATANDAŞ
Dizi
: Sosyoloji
Baskı
: 2. Baskı 2010
Ebad
: 13.5x21 cm
Sayfa
: 359
Kâğıt
: 2. Hamur
ISBN
: 9789753522076
Fiyat
: 20 ¨
odern bir kimlik olan ulusallık, türdeş bir
toplum öngörür ve bu toplumu titizlikle inşa
etmeye çalışır. Fakat ulus, sorunlu bir kurgudur.
Kökeninin ne olduğu ve varlığının evrensel referanslarının bulunup-bulunmadığı, eğer varsa bu
referansların neler olduğuna ilişkin büyük soru
işaretleri vardır. Bu çerçevede yürütülen tartışmalar canlılığından hiç bir şey kaybetmemiştir.
Bu metin iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, modern bir kimlik olan ulusallık etraflıca
tartışılmıştır. Ulusal kimliğin nesnesini oluşturan
“ulus”, ideolojisini oluşturan “ulusçuluk” ve siyasal örgütlenmesine karşılık gelen “ulus-devlet”
ayrıntılı olarak ele alınmıştır. Ayrıca, ulusun kökeni sorununa değinilmiş ve bu konudaki tartışmalar
üzerine genel bir değerlendirme yapılmıştır. Metnin ikinci bölümü, Türk ulusçuluğunun doğuşuyla
ilgilidir. Osmanlı İmparatorluğu’nun son yüzyılına
denk düşen ve özellikle XIX. yüzyılın ikinci yarısında belirgin bir şekilde açığa çıkan “Türk Ulusçuluğu” düşüncesinin doğuşuyla birlikte, bu düşüncenin mensuplarının Türk ulusunu inşa etmek için
yaptıkları çalışmalar ayrıntılı bir şekilde inceleme
konusu olmuştur. Ulusun inşasında esas olan ulusun ismini belirleme, dilini ve tarihini inşa etme,
vatanın sınırlarını çizme çaba ve çalışmaları ise
araştırmanın alt başlıklarını oluşturmaktadır.
39
KÜRESELLEŞME SÜRECİNDE
KİMLİK VE FARKLILAŞMA
Cevat Özyurt
•
Küreselleşme modernleşmeye, teknolojik ve bilimsel
ilerlemeye bağlı ve tersine çevrilemez sosyolojik bir olgu
mu; yoksa ‘Yeni Dünya Düzeni’nin diğer bir adı mıdır?
• Bu süreçte ulusal kimlik kayıp mı olmakta, yoksa yeni
bir form mu kazanmaktadır?
• Kimlik siyasetinin ve kimlik pazarlıklarının yoğunlaşması, maddeci modernizmin başarısızlığı olarak mı
görülmelidir?
• Kültür ve kimlik, sadee ‘Medeniyetler Çatışması’ söyleminde olduğu gibi yeni bir ayrımcılığın; Balkanlar’da
olduğu gibi siyasal parçalanmanın ve etnik temizliğin
aracı olarak mı görülmelidir?
• Yeni (post-modern) kimliklerin özellikleri nelerdir?
oplumsal ilişkilerin küresel ölçekte yoğunlaşmaya
başladığı 1980’lerden itibaren sosyal bilimcilerin toplum
algısı değişmiş, sosyal bilimlerin birçok temel kavramı yeniden tanımlanmaya başlamıştır. Ekonomi, siyaset, kültür
vb. alanlarda kuramsal ve normatif yapıların büyük ölçüde
işlevsizleştiği görülmektedir. İşlevsizleşen bu kuramsal ve
normatif yapıların yerine, bugünü ve geleceği açıklayacak,
düzenleyecek yeni yapılar oluşamamıştır. Küreselleşme
sürecinde günümüzü ‘karmaşık’, geleceği ise ‘belirsiz’
olarak algılamaktayız.
Algımızın karmaşık ve belirsiz olduğu alanlardan biri
de ‘kimlik’ konusudur. Kimlik, bir yandan farklı yaşam
meknlarından kozmopolit alanlara ve küresel şehirlere
göç eden insanlarda belli bir topluluğa aidiyet duygusu
yaratarak onların yaşamlarını zenginleştirirken, diğer yandan
kamusal alanların parçalanmasına neden olabilmektedir?
Evrensel insan hakları anlayışından destek bulan kültürel
farklılıkları koruma ve kimlik arayışı ‘başkasına saygı’ ve
‘hoşgörü’ gibi insan hakları ilkeleri unutulduğunda, ötekine
yaşama hakkı tanımayan ‘yıkıcı cemaatler’in oluşumuna
neden olabilmektedir. Küresel ölçekte insani ilişkilerin
yoğunlaştığı bir süreçte kimlik sorunu, esas olarak ‘farklılıklarla bir arada yaşama’nın yollarını bulma sorunudur.
Küreselleşmeyi sosyolojik bir olgu olarak ele alan bu
çalışmada, küreselleşme sürecinde kimlik arayışı, yaygın
kimlik formları, ulusal kimliğin durumu ve kimlik temelli
çatışmaların çözümlemesi ile ‘farklılıklarla bir arada
yaşama’ imkanına katkıda bulunmayı amaçlayan öneriler
yer almaktadır.
T
KÜRESELLEŞME SÜRECİNDE KİMLİK VE FARKLILAŞMA
CEVAT ÖZYURT
40
Dizi
: Sosyoloji
Baskı
: 2. Baskı 2012
Ebad
: 13.5x21 cm
Sayfa
: 304
Kâğıt
: 2. Hamur
ISBN
: 978-9944-105-29-3
Fiyat
: 15 ¨
MODERN TOPLUMUN
ÇÖZÜMLENMESİ
Cevat Özyurt
• Modern insan özgür müdür?
• Modern toplumlarda insanın mutluluğu artmış mıdır?
• Modern yaşam tarzı insan doğasına uygun mudur,
yoksa insanlar bir yabancılaşmışlık durumunda mı
yaşamaktadır?
• Modern zamanlarda insanlığın şahit olduğu yıkıcılığın
kaynakları nelerdir?
• İnceleme konusu insan olan sosyal bilimciler konusu
karşısında objektif olabilir mi, objektif olmalı mıdır?
• İnsanların yabancılaştığı sağlıksız bir toplumdan sağlıkla topluma geçmenin bir yolu var mıdır; bilim bu süreçte işlevsel olabilir mi?
0. yüzyılın önemli bir düşünür ve bilim adamı olan Erich
Fromm, bir aydın sorumluluğuyla yarım yüzyıldan fazla
bir süre yukarıdaki soruları gündemde tutmaya ve cevaplandırmaya çalışmıştır. Bu kitap, sosyal bilimcilerin, toplumsal olayların gözlemcisi olmaktan öte, insani sorumlulukları olduğunu hatırlatan Fromm’un sesini kalıcı kılma
çabalarına küçük bir atkıdır. Fromm, yirminci yüzyılın refah toplumunun insanını ‘homo consumens’ (tüketen insan) olarak tanımlar. Bu yeni insanın dini tüketim, mabetleri ise, büyük alış-veriş mağazalarıdır. Çağdaş insan
kendisi ile baş başa kalmaktan korkmaktadır. Çağdaş insan için eğlence tüketim demektir. Eğlenceden aldığı zevk
ise harcamış olduğu paranın miktarı ile ölçülmektedir. İnsan kapitalist toplumun üretim şeklinden dolayı korkak ve
yabancılaşmış hale gelmiştir. Bu sistem, giderek büyüyen
ve bireyin karşısında kendini aciz hissettiği ekonomi ve bürokrasi devlerini yaratmıştır. Bunun sonucunda da, bireylerin toplumsal oluşumlara aktif katılımı azalmış, yabancılaşma bir gerçeklik halini almıştır. Bireylerin kapitalist
toplumdaki başarısı, beklentilere uygun olarak ‘evet’ ve
‘hayır’ diyebilmesine bağlıdır.
Fromm, çalışmalarında çağdaş insanın bunalımının psikolojik ve sosyolojik temelleri üzerinde durmuş. Sorunun çözümü ise insanın içsel aydınlanması ile toplumun
bilimsel, teknolojik, ekonomik ve siyasal dönüşümünde
görmektedir. Din, felsefe ve bilim çevrelerinin işbirliği
yapmasını; bilim adamlarının araçsal rasyonalite yerine
‘hakikat’e ve insan doğasına uygun bir rasyonelliği benimsemelerini; teknoloji alanında karlı ve mümkün olan
her şeyin yapılmasını meşru gören anlayışın yerini, insani
gelişime ve tür olarak insanlığı korumaya değer veren bir
anlayışa bırakmasını, ‘yeni toplum’a giden yolda önemli
adımlar olarak görmektedir.
2
MODERN TOPLUMUN
ÇÖZÜMLENMESİ
CEVAT ÖZYURT
Dizi
: Sosyoloji
Baskı
: Haziran 2005
Ebad
: 13.5x21 cm
Sayfa
: 294
Kâğıt
: 2. Hamur
ISBN
: 9789753522229
Fiyat
: 15 ¨
41
UYGAR BARBARLIK
Stjepan G. Mestrovic
• 2 0. yüzyılın sonuyla (fin de sicle) milenyumun
sonunun (fin de millennium) kesiştiği, içinde
bulunduğumuz zaman diliminde, uygar dünya
olarak adlandırılan olguyu nasıl algılayabiliriz?
• Uygarlığın zirvesinde miyiz, yoksa çağdaş barbarlığı mı yaşıyoruz?
• Modernlik’i çağdaş bir barbarlık olarak adlandırmak mümkün mü?
O
UYGAR BARBARLIK
STJEPAN G. MESTROVİC
42
Dizi
: Sosyoloji
Baskı
: Mayıs 2004
Ebad
: 13.5x21 cm
Sayfa
: 400
Kâğıt
: 2. Hamur
ISBN
: 978-975-352-205-2
Fiyat
: 20 ¨
luşturmaya çalıştığım bu yeni teorik yaklaşım,
insanın uygarlık tarafından evcilleştirilemeyeceği varsayımında bulunan bir tür eleştiri teorisidir.
Bu yaklaşım, kökenleri Platon’a kadar geri götürülebilecek, görünürde çözümlenemez gibi duran,
insanın erdemi nasıl öğretebileceği ya da iyi bir toplum oluşturmada nasıl başarı sağlayabileceği sorununu gündeme getirmektedir. Bu çalışmanın amacı bu soruya bir cevap bulmak değil; fakat barbarlık
sorununu yeni bir yaklaşımla ele almaktır.
Burada ileri sürülecek argümanın tezat içeren doğasına rağmen, bu yaklaşımı ciddiye almak isteyen, 20. yüzyılın ana hatlarına öyle bir göz atmalı
ya da düzenli bir şekilde CNN izlemelidir. Bu yüzyıl, Nazizmden Komünizme ve sözde Demokrasiye
kadar, siyasal spektrumun her iki ucuna mensup
yaklaşımlarca desteklenen yüce “rasyonel” amaçlar uğruna hayatlarını veren kurbanların kanlarıyla
yoğrulmuş bir yüzyıldır. Son Çözüm’den, Glug’a,
Hiroşima’ya, Körfez Savaşı’na, eski Yugoslavya’daki
vahşi savaş örneklerine ve şimdilerde İkinci Körfez
Savaşı’na bakıldığında sosyal bilimciler, artık daha
ne kadar, insanlığın giderek barbarlıktan uzaklaştığını söyleyebilir. İkincisi, rasyonalitenin alternatifi
olarak merhameti teklif ediyorum. Şayet rasyonalite toplumları bir arada tutma noktasında yetersiz
kalıyorsa, toplumsal düzenin empatinin ve merhametin diğer türevlerinin daha güçlü yapılarına bağlı
olabileceğini ileri sürüyorum.
İLERLEME VE DİN
Christopher Dawson
• Din, niçin medeniyetlerin en temel kaynağıdır?
• Uygarlık ile medeniyet neden aynı şeyler değildir?
• Medeniyetleri birbirinden ayıran temel kurucu paradigmalar nelerdir?
• İnsanlığın kültürel, düşünsel, sanatsal ve bilimsel birikimin oluşmasında, neden maddi uygarlık değil de kadim medeniyetler daha belirleyici olmuştur?
• Bilim ve sanayileşme çağı, din’in değil de “ilerleme
dini”nin çöküşüne niçin ve nasıl yol açmıştır?
• Barbarlık, paganizm, sekülerizm ve maddi uygarlık arasında ne tür kopmaz ilişkiler vardır?
Y
İLERLEME VE DİN
CHRISTOPHER DAWSON
Dizi
: Felsefe - Düşünce
Baskı
: Nisan 2003
Ebad
: 13.5x21 cm
Sayfa
: 252
Kâğıt
: 2. Hamur
ISBN
: 979-975-352-172-6
Fiyat
: 20 ¨
akın bir geçmişe kadar “medeniyet” denilince sadece Batı
uygarlığı anlaşılıyordu. Modernliğin seküler kavramlarının ve kurumlarının tartışılmaya ve aşılmaya başlanmasıyla
birlikte bu çarpık anlayış terkedildi: Medeniyet değil, medeniyetlerden sözediyoruz artık. Huntington’ın “medeniyetler
çatışması” tezi, bir analiz ve varoluş biçimi olarak medeniyetleri yeniden dünyanın gündemine getirdi. Bu süreç, insanlık tarihine, medeniyetlerin serüvenlerine ilgide yoğun
bir artış gözlenmesine yol açtı. Ancak elimizde bu konuda
özgün Türkçe metinler henüz yok.
İşte Dawson’ın metni, bu boşluğu dolduracak ve düşünce
dünyamızda önemli tartışmaların ve açılımların yaşanmasına imkan tanıyacak öncü bir karşılaştırmalı medeniyetler çalışması. Dawson, bu kitabında, uygarlık’la (sivilizasyon) medeniyet’i birbirinden ayırt etmemizi mümkün kılan
bir perspektif geliştirerek, ufuk ve zihin açıcı bir medeniyetler tasnifi ve incelemesi sunuyor bize.
Karşılaştırmalı bir dinler, kültürler, medeniyetler ve düşünce
tarihi çalışması olması; seküler Batı uygarlığının kapsamlı
ve bütüncül bir perspektifle eleştirel tarihini sunması; tüm
dünyayı sekülerleştirme ve aynileştirme kaygısı ile hareket
eden Batı uygarlığının insanlığı yeni-paganizm biçimlerinin
eşiğine getirme tehlikesi taşıdığına yaklaşık bir asır öncesinden dikkat çekmesi gibi nedenlerle Dawson’ın bu çalışması, hem metodolojik bakımdan, hem de sunduğu argümanlar bakımından düşünce dünyamıza yepyeni açılımlar
kazandıracağına inanıyoruz.
43
ULUSLARARASI
İLİŞKİLER TEORİSİ
TARİHİ
Torbjon L. Knutsen
•
•
•
•
Niçin Uluslararası İlişkiler Teorisi Tarihi?
Batılı siyaset teorizasyonunun kaynakları
Modern Çağ’ın Kökleri
Aydınlanma Siyaseti: 18. Yüzyıl ve Halk Egemenliğinin Ortaya Çıkışı
• İdeolojik Politika: 19. Yüzyıl ve Kitle Katılımının Yükselişi
• Soğuk Savaş Siyaseti: II. Dünya Savaşından Sonra
Uluslararası İlişkiler
B
u kitap, uluslararası ilişkiler öğretiminde teorik bir
geleneğin olmadığı varsayımından yola çıkmıştır. Ve
kadim Yunan’dan başlayarak günümüze kadar gelen süreci kapsayan bir geleneğin izini sürerek “klasik metinlerin” karşılaştırmalı bir incelemesini içerir.
ULUSLARARASI İLİŞKİLER
TEORİSİ TARİHİ
TORBJON L. KNUTSEN
44
Dizi
: Uluslararası İlişkiler
Baskı
: 2005
Ebad
: 13.5x21 cm
Sayfa
: 440
Kâğıt
: 2. Hamur
ISBN
: 978-975-352-225-0
Fiyat
: 30 ¨
Aynı zamanda, söz konusu kuramların temel kavramlarını ve konularını belirlemekte ve modern tarih boyunca
-örneğin, bir taraftan Rönesans ve Reform hareketleriyle,
diğer taraftan İkinci Sanayi Devrimi ve I. Dünya Savaşı’yla
paranteze alınan Batı tarihinin bir bölümü- uluslararası
ilişkiler teorisinin geleneğini irdelemektedir. Bu geleneğin sık sık sarsıldığına ve büyük çaplı savaşlarla kesintiye uğradığına dikkat çekmekte, Son bölümde ise, Soğuk
Savaş’tan sonra uluslararası ilişkilerin yerini ve bilişim
teknolojisindeki gelişmelerin sınırları kaldırması ile meydana gelen yeni ve modern durumun, uluslar arası ilişkiler teorileri üzerinde nasıl bir etki bırakabileceği konusunu tartışmaktadır.
Bu araştırmanın amacı, geçmiş gözlemcilerin, uluslararası siyasetin doğası ve mantığını anlamaya yönelik verdikleri mücadele yollarından bazılarını kabaca tanımlamak
ve bu farklı tanımlamaları, genel bir zaman sıralamasına
tabi tutmak ve onları, yaşadıkları dönemin siyasal ve entelektüel iklimlerine yerleştirmek ve analitik bir geleneğin hatlarını göstermeye çalışmaktır.
İŞ ETÜDÜ
Prof. Dr. İ. Mete Doğruer
İ
İŞ ETÜDÜ
PROF. DR. İ. METE DOĞRUER
Dizi
: Ders Kitapları / Ekonomi
Baskı
: Kasım 2008
Ebad
: 15x23 cm
Sayfa
: 216
Kâğıt
: İthal Kağıt
ISBN
: 978-9944-105-09-5
Fiyat
: 17,5 ¨
şletmelerde verimliliğin arttırılması için kullanılması gereken metodlar...
Üretim faktörlerinin ortak hareket etmelerini sağlamak amacıyla yapılacak
etkinlikler...
Süreç şemaları, hareket şemaları, işlem şeması, faaliyet şeması ve simo
şemasının işin gerçekleştirilmesindeki fonksiyonları...
İş Etüdü’nün; işin insana uyumunu sağlamak için iş Bilimi (Ergonomi), ürün
seçimine karar vermek için işletme Ekonomisi, maliyet analizleri için Maliyet
Muhasebesi, verilerin hazırlanması ve değerlendirilmesi için istatistik, insan
ilişkileri ve iş hukuku açısından Sosyal Bilimler ve Hukuk gibi bilim dallarıyla
yakın ilişkisi vardır.
İşte bu kitabın gayesi, iş Etüdü ve buna bağlı olarak Metod Etüdü, Hareket
ve Zaman Etüdü ile ilgili temel prensipleri açıklamak, bunların iş hayatındaki
uygulamalarına katkıda bulunmaktır. Konular, mümkün olduğu kadar sade
bir dille anlatılmış ve çeşitli örneklemelerle pratize edilmiştir. Kitap; Temel
Kavramlar, Metod Etüdü, iş Ölçümü, Ücret Yönetimi ve Ergonomi başlıklı
bölümlerden oluşmaktadır
PROJE YÖNETİMİ
Prof. Dr. İ. Mete Doğruer
G
PROJE YÖNETİMİ
PROF. DR. İ. METE DOĞRUER
Dizi
: Ders Kitapları / Ekonomi
Baskı
: Ağustos 2007
Ebad
: 15x23 cm
Sayfa
: 216
Kâğıt
: İthal Kağıt
Barkod : 978-9944-105-04-0
Fiyat
: 17.5 ¨
ünümüzde Proje ve Proje Yönetimi kavramları gittikçe önem kazanmaktadır. Buna paralel olarak da hedeflere ulaşmak için, projeler daha
fazla kullanılmaktadır. Proje kullanımı arttıkça, geleneksel proje organizasyonlarında da sürekli değişiklikler ve gelişmeler olmaktadır. Başka bir ifadeyle, projeler de kendilerini değişen şartlara uydurmaya gayret etmektedir.
İşletmeler çoğunlukla sınırlı süre ve kaynaklar ile üretim yaparlar ve bu süreçte proje yönetiminden sürekli olarak istifade ederler. Hizmet sektöründe
de proje yönetimi uygulamaları çok yaygındır. Projeler, hayatımızda hemen
hemen her konuya girmiş durumdadır. Genel olarak sürekli işlemlerin haricindeki her şey, proje olarak ifade edilebilir.
Proje yönetiminde proje ekibinin yönetimi, hem yöneten, hem de yönetilenler açısından çok önemlidir.
Projenin başarısı, büyük ölçüde ekibin uyumlu çalışmasına bağlıdır; bu sebeple yönetim konularına ağırlık verilmiştir. Kitap, teknik ve yönetim konularını içeren sekiz bölümden oluşmuştur. Bölümler; projenin tanımlanması,
uygulanması ve tamamlanması safhalarının parçaları olarak düşünülmüştür. Proje Yönetim Süreci, Ekip, Yönetim ve Organizasyon, Belirsizlik, Risk ve
Beklenmeyenler ile Projenin Planlanması bölümleri Projenin Tanımlanması
safhasıyla; ?ebeke Modelleri, Bütçeleme, Maliyetler ve Fiyatlandırma ve Yatırım Kararları bölümleri Projenin Uygulanmasıyla; Projelerin Tamamlanması ise Tamamlanma safhası ile ilgili olarak düşünülmüştür. Böylece projelerin başlangıcından tamamlanmasına kadar olan sürece uygun bir yapı
oluşturulmaya çalışılmıştı.
45
BATI UYGARLIĞI
ÜTOPYA VE TRAJEDİ
George Frankl
BATI UYGARLIĞI
GEORGE FRANKL
Dizi
: Karşılaştırmalı Medeniyetler Tarihi
Baskı
: 2003
Ebad
: 13.5x21 cm
Sayfa
: 320
Kâğıt
: 2. Hamur
ISBN
: 978-975-352-193-2
Fiyat
: 20 ¨
ÇAĞDAŞ DİN FELSEFESİNDE
EVRENİN BİRLİĞİ VE ÇOKLUĞU
ŞAHİN EFİL
46
Dizi
: ???
Baskı
: Mart 2007
Ebad
: 13.5x21 cm
Sayfa
: 303
Kâğıt
: 2. Hamur
ISBN
: 978-975-352-252-6
Fiyat
: 15 ¨
• Batı uygarlığının kurucu temelleri neler?
• Batı uygarlığının insanlığa trajik sorunlar yaşatmasının kökeninde
neden paganizm ve sekülerizm gizli?
• Batı uygarlığı, niçin sürekli olarak ütopyalar ve trajediler üretiyor?
• Neopaganizm ve teknopaganizmin tezahürleri ve sonuçları neler?
• Batı uygarlığı, yaşadığı ve tüm dünyaya yaşattığı felsefi bunalımı aşabilecek mi?
lkemizde Batı uygarlığına dâir hâlâ baştan çıkarıcı ve ayartıcı efsaneler üretmeye devam ediyoruz. Oysa batı toplumları bile artık
Batı uygarlığını efsaneleştiren söylemleri çoktan terk etmiş durumdalar.
George Frankle’ın bu kitabı, bizim Batı uygarlığına dâir geliştirdiğimiz
efsanelerin nasıl anlamsız, karşılığı olmayan ve içi boş “masallar” olduğunu çarpıcı ve sarsıcı bir dille gözler önüne seriyor.
Bu metin, Batı’da da benzerleri henüz yazılmayan bir ilk ve öncü metin:
Frankle, psikanalizin imkânlarını ve teorik araçlarını Batı uygarlığının
kültürel, düşünsel ve toplumsal soykütüğünü çıkaran ve tartışan nefes
kesici bir zihinsel yolculuğa çıkarıyor hepimizi.
Ayrıca metnin dilinin akademik jargondan uzak olması, metnin izlenirliğini
kolaylaştırıyor.
Hem çağın ruhunun, hem de çağın ruhunu oluşturan kurucu temellerin
soykütüğünün kavranılması sürecinde Frankle’ın kitabı, ufuk ve zihin açıcı
ve vazgeçilmez bir kaynak işlevi görecek çalışma.
Ü
FİZİKSEL REALİTE
MESELESİNE GİRİŞ
AHMET YÜKSEL ÖZEMRE
Dizi
: Sosyoloji
Baskı
: Mart 2005
Ebad
: 13.5x21 cm
Sayfa
: 140
Kâğıt
: 2. Hamur
ISBN
: 978-975-352-214-4
Fiyat
: 10 ¨
YAPISALCILIKTAN MODERNİTEYE
ELLİ ÇAĞDAŞ DÜŞÜNÜR
John Lechte
• 19. yüzyıldan 21. yüzyıla ve özellikle İkinci Dünya
Savaşı sonrası batı felsefesi ve sosyolojisinde ne
türden değişimler yaşanmıştır?
• Yapısalcılık, modernite, feminizm, göstergebilim,
post-marksizm, postmodernite vs. kategorilerinde
anahtar role sahip düşünürler kimlerdir?
• Elli anahtar çağdaş batı düşünürü tanımak için
hangi külliyatlar okunmalıdır?
B
ELLİ ÇAĞDAŞ DÜŞÜNÜR
JOHN LECHTE
Dizi
: Felsefe - Düşünce
Baskı
: 2006
Ebad
: 13.5x21 cm
Sayfa
: 448
Kâğıt
: 2. Hamur
ISBN
: 975-978-352-251-3
Fiyat
: 25 ¨
u kitapta, John Lechte hem yapısalcı kuramın
gelişimi hem de bu yönelişe karşıt anahtar düşünürler üzerine odaklanıyor. John Lechte, elli başlığın her birinde, karmaşık düşünceleri olağanüstü
bir açılıkla ustaca aydınlatıyor. Yazar ayrıca daha ileri
okumalar yapmak için kapsamlı bibliyografik bilgi ve
metin önerileri de sunuyor.
Yapısalcılıktan Postmoderniteye Elli Çağdaş Düşünür,
bize erken yapısalcılıktan başlayarak post-yapısalcılık,
göstergebilim, post-marksizm ve Annales tarihinden,
modernite ve post-moderniteye doğru rehberlik ediyor. Kitapta diğer başka düşünürlerin yanı sıra Bakhtin, Freud, Bourdieu, Chomsky, Derrida, Lacan, Kristeva, Saussure, Irigaray ve Kafka hakkında bölümler
var. Dilin kavranış tarzını değiştiren edebi figürler de
felsefeciler, dilbilimciler, sosyal kuramcılar, feministler ve tarihçilerle birlikte ele alınmakta.
John Lechte, edebiyat, sanat ve felsefedeki yeni gelişimleri açıklarken, okuyucunun savaş sonrası düşünce ve kültürün temelini oluşturan öğeleri derin
bir biçimde anlamasına yardımcı olmakta.
47
Halıcılar Cad. Kocaoğlu Apt. No:38/1 D:4 Fatih - İstanbul
Tel: (+90 212) 631 12 50 - 51
[email protected] - www.acilimkitap.com
Satış ve Dağıtım:
Yedipınar Dağıtım
Alemdar Mah. Çatalçeşme Sokak No:52 K:1 Cağaloğlu - Fatih - İstanbul
Tel: (0212) 528 90 80 - 520 98 90 Faks: 527 06 77
www.kitappinari.com

Benzer belgeler