II.Abdülhamid, II.Meşrutiyet, Kürdler ve Ermeniler

Transkript

II.Abdülhamid, II.Meşrutiyet, Kürdler ve Ermeniler
II.Abdülhamid, II.Meşrutiyet, Kürdler ve
Ermeniler
Sevê Evîn Çîçek
1 Eylül 1916 genel durum. Doğu Bürosu tarafından hazırlanan harita. Osmanlı Ordusu tarafından
soykırıma uğratılan Kürd ve Ermeni halklarının yaşadıkları coğrafyada savaş güçleri, taraflar.
Sultan II.Abdulhamid
Sultan Abdulhamid Osmanlıyı ayakta tutabilmek, sömürgelerin özgürleşmesini
engellemek için Pan-İslamizm siyasetini benimser. Padişah olarak askeri gücünü,
Halife olarak dini yetkilerini kullanarak Pan-İslamizm ideolojini Kürdistan’da
yeşertmeye çalışır. Pan-İslamizm bayrağı altında Kürdistan’da Muhamedi
Şeyhliği güçlendirmeye karar verir. İslam bağnazlığını körüklemek için
imparatorluk kadrolarını seferber eder. Muhamedi olmayan Kürdü şiddetin
değişik yöntemleriyle zorla Muhamedileştirecektir. Muhamedi-Kürt birliği
yaratmayı amaçlar. Niye?
II.Abdulhamid, Hıristiyanları kapsayan reformlara karşıdır. Onun projesiyle
Kürdistan’daki Şeyhlik kurumu reformlar için mücadele eden Hıristiyan
inancından olan ulusları ezmek için araç haline getirilecektir. Hıristiyanları
kapsayan reformlar farklı dini inançlardan olan Kürdleri kapsamazlar. O, kendi
özel kadroları aracılığıyla Kürdleri fanatikleştirip, yönlendirip Hıristiyan-Mesihi
inancından olan halkların yerleşim birimlerine saldırtarak reformların
uygulamaya konmamalarını sağlamak amacındadır. Dini farklılıkları kullanarak,
çelişkileri körükleyerek komşu ulusları birbirlerine kırdırtmayı hedefler.
O, kendi enerjisini, zamanını harcamadan, kadrolarını kullanmadan reform
isteyen halkları Kürdlerin eliyle cezalandırarak, öldürterek, kaçırtarak onlardan
kurtulmak ister. O, kendisini işlenecek toplu cinayetlerin planlanmasından,
işlenmesinden habersiz, ilgisiz gösterecektir. Suçlu, sorumlu olarak Bab-ı Ali
yerine Kürdistanlıları tarih sayfalarına yazdıracaktır. Hıristiyan dünyasını
antiKürd yapacaktır. Kürd ulusunu bölgede ve dünya da yalnızlaştıracaktır.
II.Abdulhamid öncesi padişahlar döneminde Kürd beyliklerinin onbinlerce
askerden oluşan askeri seferlerle etkisiz kılınmaları, güçten düşürülmeleri,
bölünmeleri Kürd bağımsızlık istemini yok etme amacını taşır. Bu seferlerle
önemli Kürd bağımsızlık merkezleri mahvedilirler. II.Abdulhamid kendisinden
önceki padişahların zülmüne uğrayan siyasi-idari otorite yerine, dini otoriteyi,
Kürd şeyhlerini güçlendirmeyi hedefler. Kendisinin istemi, bütün Kürdlerin
islamın şiddetiyle dönmeleri, Muhamedileşmeleri. Muhamedi dini sayesinde de
Muhamedi işgal imparatorluğuna, yani kendisine bağlanmaları.
O, İslami-Muhamedi bir din imparatorluğu oluşturmak ister. Muhamedi inancını
afyon, uyuşturucu gibi kullanacak, insanları yönlendirecek, karşı karşıya
getirecektir. Ona göre, Kürdistan’da, Kürd Şeyhleri öncülüğünde Muhamedi
ideolojik fanatizmini canlandırmak, halklar arası düşmanlıkları oluşturmak,
geliştirmek gerekir. Bu gelişmeyle Türk-Muhamedi imparatorluğunun doğu
temeli güçlendirilecektir. Kürdleri din sopasının şiddeti altında yönlendirmek,
ulusal
hislerden,
isteklerden,
amaçlardan
koparmak,
uzaklaştırmak
imparatorluğun Asya ayağını koparmayacaktır. Kürdü siyasal, sosyal, kültürel
bilinçsizliğe doğru yönlendirmek, hafızaları silmek halifeliğe kul olma zeminini
hazırlayacaktır. Kullaştırılan Kürd, imparatorluğu savunmayı, korumayı temel
görev olarak algılayacaktır. Kürdü ulus-devlet isteminden uzaklaştırmak,
Kürdistan’ı coğrafi haritadan silecektir. Kürd ulusunu tümüyle Muhamedileştirip,
ümmet afyonuyla sersemletmek, süreç içinde Kürdü özünden koparıp,
Türkleştirecektir. Kürd bağımsızlığı idealini bir daha canlanmamak üzere
gömecektir.
Soykırımların tanığı Kürd kadını travmalarıyla birlikte yaşar. Kürd asil duruşunu kaybetmez.
Ulusunun fertlerine yapılanları unutmaz ve suçluları anlatmaya devam eder.
II.Abdulhamid’in imparatorluğu yönetme projeleri Kürdler ve Kürdlerle komşu
olan halklar için yaşamsal, ölümcül önemler taşırlar. O, Kürd sosyal yapısının,
Kürd kurumlarının işleyişlerini bilir. Amaçlı olarak Kürd şeyhlerini himaye etmeyi
planlar. Kürd şeyhlerinin dini-idari ağırlıklarından faydalanmayı hedefler. Ona
göre, Kürd Şeyhi, dini konumu, görevi üzerine aşiret reisliği ve beylik
ünvanlarının kendisine sundukları hakları kullanmalıdır. Birbirleriyle barışık
olmayan aşiretleri, şahsiyetleri Osmanlı hilafetinin geleceği, hilafete hizmet adına
barıştırmalıdır. Çevre yerleşim birimlerinde bulunan bütün aşiret reisleri silahlı
kuvvetleri ile birlikte kendisinin emri altına girmelidirler.
Şeyh onlara, Osmanlıyı kabulü, benimsemeyi, sevmeyi öğretmelidir. Kürdlerin
Osmanlı İmparatorluğu idaresine yönelik sahip oldukları güvensizliği, tepkiyi,
reddi, düşmanlığı, sevgiye, dostluğa, kabule, entegre olmaya döndermelidir.
Kürdler arasında ulusal, siyasal, kültürel birliği oluşturmamalıdır. Kürdlere,
II.Abdülhamid’i Tanrı’nın yeryüzündeki elçisi olarak sunmalıdır. Onun esas
hedeflerini Tanrı’nın emirleri, istemleri olarak anlatmalıdır. Abdülhamid’in
“kafirleri” soykırıma uğratma fetvalarını dinlemelerini, istenilenleri yapmalarını
tavsiye etmelidir. Fetvalarıyla Kürd Muhamediler ve diğer inançlardan olanlar
arasında boğazlaşma zeminini hazırlamalıdır. Soykırımları başlatmalıdır.
Kürdistan coğrafi, fiziki, ekonomik, nüfus olarak bitmeli. İşgalci imparatorluk ise
yaşamalıdır!
II.Abdülhamid, Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde var olan reform çabalarını
ve hareketlerini boğar. Reform hareketleriyle herhangi bir şekilde ilişkisi olmuş
olan bütün şahısları her konuda acımasızca baskı altına aldırtır, işkence yaptırtır,
hapsetirir, sürdürür, öldürtür. Osmanlı şiddetini bütün halklara, bütün sınıfların
mensuplarına uygulatır. Osmanlı da daha önce olmayan kendisine özgü olan
casusluk şebekesi ağını oluşturur. Bir gün önce kendisine haber taşıyan, ya da
kendisiyle çalışanı bir gün sonra hapsettirerek, sürdürerek, öldürterek yeni bir
gelenek oluşturur. Korku, tedirginlik, güvensizlik, işkence, sürgün, hapis,
kaybedilme, ölüm imparatorluğunu yönetir.
O, hedef aldığı insanlara, halklara yönelik geliştirdiği komplolarla da farklılığını
kanıtlar. Komploculuk kendisine özgü idare etme, çalıştırma, etkisiz kılma,
gözden düşürme, cezalandırma tarzıdır. Annesi Ermeni olmasına, değişik
halklardan paşalar olmasına rağmen, O, belirli bir kesimden gelen ordu
mensuplarına yaslanır. İmparatorluğun değişik sınıflardan kulları kendilerini,
geleceklerini onun yönetim şekline uyarlayarak var olan olanaklardan
faydalanarak halkları ezmeye başlarlar. Bu kesimler, onun gibi bir soykırımcının
liderliği altında “Türk milletini” temsil ederler.
Menkul ve gayrimenkul zenginliklerin sahipleri "Türk olmayan" halklardırlar.
Sanayii ve ticaret de onların yönetimindedir. İmparatorluğu idare edenler ve
onların çevreleri kendi mali, ekonomik sıkıntılarını, sorunlarını imparatorluğun
"Türk-Muhamedi olmayan" halklarının omuzlarına yüklerler. II.Abdülhamid’le
birlikte “Türk Muhamedi” idareci unsur, diğer halkları oluşturanlarsa “Türkü”
besleyenlerdirler.
II.Abdülhamid döneminde “yöneten Türk” ekonomik, kültürel, sosyal, dinsel ve
siyasi düşmanlıklarla donatılmış olarak, halifenin soykırımcı, despotik şemsiyesi
altında kımıldamaya başlar. "Türk-Muhamedi olmayan" imparatorluk kullarına
karşı varlığını kanıtlamaya, etkisini göstermeye kalkışır. “Yöneten Türk”ün
ataklarıyla, Hıristiyanlara yönelik reformlar, "Türk-Muhamedi" olmayanların
hakları, can güvenlikleri tehlikeye girmeye başlar.
“Pan-İslamizm Halifesi” unvanlı despot, Türk halkı açısından da tehlikelidir. O,
Türklerin çıkarlarını koruduğu imajı yaratarak, kendisini onlara kabul ettirir.
Reform isteyen, eşit vatandaşlık iddiaları olan halklara yönelir. Onları göçerterek,
sürerek,
hapsederek,
öldürterek,
teslim
alarak,
Muhamedileştirerek
imparatorluğunu diğer imparatorlukların baskılarından kurtarmayı hedefler.
Kürdler gibi bağımsızlık hedefleri olan halkları tümüyle imha etmeyi planlar.
Kürdleri “Yeşil İslam-Muhamedi Cübbesi” altına sokarak, Kürd ulusunu Osmanlı
Şeyhülislam kurumunun denetiminde iki ucu keskin bir baltaya döndermek ister.
Balta hem kendisini tutanın, hem de hedef alınanın canını alacaktır. O, kendi
özel ajanları vasıtasıyla Kürdü komşu halklarla kavgalı hale getirip, ulus olarak
güçten düşürecektir. Muhamedi bayrağı altında toplayacağı Kürdü İran’a karşı
kullanacaktır. Ermeni ve Kürdleri karşı cephelere yerleştirmeyi başardıktan
sonra, Ermenileri fiziksel yönden, Kürdleri de hem ulusal bilinç, hem de fiziki
olarak yok edecektir.
Onun oluşturduğu, geliştirdiği “Türk-Muhamedi” bağnazlığı, halkların birbirlerini
yok etmeleri hedefi üzerine inşa edilir. II.Abdülhamid’in Kürdistan’da,
Kafkasya’da, hedeflerine varmak için vaad ettiği manevi tatminler, askeri,
ekonomik ve siyasi ayrıcalıklar Kürdlerle birlikte komşu halkların da ulusal,
fiziksel anlamda yok oluşlarını getirecektir.
O, bir yanda panislamizm kartını kullanırken, diğer yanda da askeri önlemler
almaya gider. Erzurum, Van, Bitlis ve Diyarbekir vilayetlerinde “Osmanlı
Hamidiye alayları”nı oluşturur. Hamidiyeler, sadece Kürdlerden değil diğer
halklardan da oluşurlar. Araplar, Azeriler, Çerkezler, Türkmenler. Hamidiyeler,
İmparatorluğun resmi silahlı askeri gücüdürler. O güne göre modern olan
silahlarla donatılırlar. Yüksek rütbeli alman generalleri onları askeri alanda
eğitirler. En alt rütbeden generalliğe kadar askeri bir hiyerarşi mevcuttur. Çok
küçük, küçük, büyük aşiret reislerine askeri rütbeler ve nişanlar takılır.
O, Kürd sosyal yapısını, birliğini parçalamak ister. Kürd toplumundaki hiyerarşik
yapıyı hedef alır. İmparatorluğunun geleceğini garantiye almak için Kürd
beylerini dinlemeyen, öngörüye sahip olmayan kişileri rütbelerle, nişanlarla
Kürdlerin ve komşu halkların karşısına çıkarır. Uygulanan taktikle Kürd vilayet
sınırları içinde ağa, paşa sayısı fazlalaştırılarak Kürd ulusu içinde iç çelişkiler
canlandırılır. Huzursuzluk, tedirginlik, güvensizlik, çatışmalar geliştirilir. Küçük
ağanın, büyük ağayı, ağanın, beyi dinlemediği, saymadığı, karşı çıktığı bir
ortamda Kürdün toplumsal hukuğu işlemez hale gelir.
Ufak aşiretlerin büyüklere, beylere karşı güç haline getirilmeleriyle, Kürd
beylerinin
amaçlarından
olan
Kürdistan’ın
bağımsızlığı
süreç
içinde
unutturulacaktır. Kürd ulusal hedeflerinin yerini, Hamidiye paşalarının bireysel
hedefleri alacaktır. Egoları tatmin edilen, yönetilme yerine, yönetmeye başlayan
Kürd, tek güç olma istemiyle toplumsal, ulusal açıdan hatalı kararlar alacaktır.
Kürdistan’da var olan sosyal yapı sarsılıp, darbelenecektir. Kürd ulusal anlamda
güç, güven, sevgi, dayanışma ve toplumsal hedeflerini kaybetmeye
başlayacaktır. Toplum olarak her konuda sarsıntılar geçirecektir.
Kafkasya da coğrafyaya göre yaşayan halklar. Turc;Türk, Kurde; Kürd, Armenien; Ermeni, Juif;
yahudi, Circassien; Çerkez, Grec; rum, Georgien; gürcü, Laze;laz
II. Abdülhamid Kürdistan’la niye bu kadar ilgilidir? Kürdistandaki doğal
kaynakları korumaya almak, kullanmak hedefindedir. Kürdleri ve Hıristiyan
inancını benimseyen komşu halkları birbirlerine karşı kullanabilirse Kafkas ve
Kürdistan petrollerini İmparatorluğunun doğal kaynakları haline getirmeyi,
kullanmayı başaracaktır. “II. Abdülhamid bilindiği gibi marangozluğa meraklıdır.
Sadece tek bir şifreyle açılabilen bir sandık yapar. İçine kendi hazırlattığı “Petrol
arazilerinin bulunduğu yerlerin işaretli olduğu haritayı” koyar. Bu haritanın aslı
şu anda Başbakanlık Osmanlı Arşivleri Hazine-i Hassa bölümünde
saklanmakta.”(1)
Meşrutiyet; Kürd, II.Aldülhamid rejimine karşıdır. Asıl hedefi Osmanlı
sömürgeciliğinden kurtularak, bağımsız bir Kürdistan devleti kurmaktır. Kürd
ağaları, beyleri Kürdistan'ın bağımsızlığını amaç edinirler. Kürd devletinin
sınırlarını da önceden belirtirler. 1908 askeri darbesi gerçekleştirilir. Kürdler
gelişmeleri net olarak görürler ve analiz ederler. Meşrutiyet rejiminin, sadece
ordu mensupları tarafından desteklendiğine, gerçekleştirildiğine inanırlar. Çok az
sayıda da aydın askeri darbeyi desteklemiştir.(2)
Bu tespit yerindedir, doğrudur. Kürdlere göre meşrutiyet, Hıristiyanlara verilmiş
ayrıcalıkların maskelenmiş halidir. Çıplak, gerçek yüzler, amaçlar görülmez.
Meşrutiyetin sloganları da, hürriyetleri de kısa vadelidirler. Darbecilere kesinlikle
güvenmezler ve Osmanlı meşrutiyet rejimine karşı direnişe geçerler. Sadece
1907-1908-1909 Dêrsim direniş süreci ve askeri seferler Kürdlerin düşüncelerini
ıspatlamaya yetiyor. Anti-jöntürk, anti-meşrutiyetçi bir politika izlemeye
başlarlar. Kürdün meşrutiyet karşıtlığı, anti-Türk tavır olarak değerlendirmeye
alınır. Böyledir de. 1913’de Bilis merkez olarak gelişmeye başlayan direniş,
bağımsızlık hareketi Kürdün meşrutiyete yaklaşımını gösteriyor.
Kürd kendi silahlı güçlerine, yarı bağımsız bölgelerine güvenir. Geçmişde olduğu
gibi yeniden Kürdistan’da kesin hakimiyetini kuracağına inanır. Kürdlerin antimeşrutiyetçi duruşları Kürdleri komşu halk olan Ermenilerle karşı karşıya getirir.
Kürd, ülkesinin bağımsızlığını savunurken, Ermeni Osmanlı sınırları içinde
yapılacak reformlarda çözüm, çare arar. Ermenilerin “entelektüel, aydın, ruhani”
kesimleri Osmanlı meşrutiyetçisidirler. Çoğunluğu Selanik dönmeleri olan
“Gençtürk” liderlerle ve diğerleriyle işbirliği içindedirler. Meşrutiyet öncesi
kullanılan sloganların içlerinin doldurulacağına inanırlar. Bütün imkanlarıyla,
olanaklarıyla meşrutiyeti desteklerler.(3)
Maraba, yoksulluk sınırında yaşayan toprak işçisidir.
Kürd sınıfları ; Kürd halkı; İdari anlam da beydir, ağadır. Öğrenim görme,
kendini geliştirme olanağı elde etmiş, aydın özelliği kazanmış aristokrattır.
Osmanlı sınırları dışında kendisini geliştirme imkanı bulmuş entelektüeldir. Kürd
aydınlarının, entelektüellerinin sosyalizasyonları, ruhi şekillenmeleri genellikle
Kürdistan toprağı dışındadır. Çoğunlukla Kürdistan dışında yaşarlar. Bundan
dolayı da kendi ülkelerine, insanlarına yabancılaşırlar. Süreç içinde de
Osmanlılaşıp, kendilerine verilen görevlerle tatmin olurlar, yetinirler. Kürd
toplumu için öğretici, geliştirici olamazlar.
Kürdistan’da tek tanrılı dinler öncesi inançlar geçerlidir. Tek tanrılı dinlerde
benimsenmiştir. Sayı söylenildiği gibi yüksek değildir. Kürd dini anlamda
Şıx(şeyh), mela(imam), pir, koçek, şıwan, seyyiddir. Toprakla, hayvancılıkla
ilişki anlamında göçerdir, yarı göçerdir, ağanın, beyin marabasıdır, köylüdür,
çiftçidir. Toprakla, hayvancılıkla, el sanatlarıyla, ticaretle yaşamını sürdürür.
Maden, tekstil ve diğer alanlarda işçidir. Osmanlı kurumlarında görev almış
memurdur.
Kürt Ulusunun sözcülerini üç sınıfa ayırabiliriz; 1- Beyler, Ağalar, Şeyhler,
Pirler, Seyidler: Kürdler idari, siyasi, dini olarak onların yönetimleri,
kontrolleri altındadırlar. Osmanlıya tepkili, Osmanlıyı red eden anlayışın
sahipleridirler. Korku imparatorluğun da şiddet altında sessizliğe çekilmiş
olsalarda düşünceleri değişmez. Bağımsızlıkçıdırlar. Osmanlı Hilafet
makamının etkisinde olanlar, “ümmet”i savunanlar da mevcutturlar.
2- Kürd bürokratlar, memurlar: Osmanlı bürokratı, memuru olarak
mesleklerinin gereklerini yaparlar. İsteyerek veya istemeyerek II.Abdülhamid
rejimine hizmet sunarlar. Bir kesimi İttihad-ı Teraki Cemiyeti içinde yer alır.
Süreç içinde ise kopmaya, ayrılmaya başlarlar. 1908’deki askeri darbeyle birlikte
bürokratlar, memurlar işlerini kaybetmemek için meşrutiyetci görünürler.
İttihatçı rejimin bürokratı, memuru olurlar. İttihad-ı Terakkicilerle uzlaşmaya
giderek kendilerini, ailelerini korumaya alırlar. Bireysel, ailesel çıkarlar, hesaplar,
ulusal çıkarların önünde yer alır.
3- Bağımsızlıkçı Kürd aydınları, entelektüelleri: Osmanlı ordusunun
Kürdistan’a yönelik yakma, yıkma, soyma, çölleştirme, soykırım seferlerinin son
bulmasını isterler. Kürdü, Kürdistan'ın gerçek sahibi, kaderini tayin edici,
geleceğinin belirleyicisi olarak görürler. Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde,
Kürdistan’da ve Kürdistan dışında Kürdistan’ın bağımsızlığı düşüncesini, istemini,
hedefini yaymaya çalışırlar.
II.Abdülhamid devrinde takip edilen, işkenceye uğrayan, zindanlara atılan,
öldürülen, sürgün edilen ve görevlerinden uzaklaştırılanlardırlar. Zulüm
görmemek için görevlerini, işlerini terk edip Osmanlı İmparatorluğu sınırları
dışına kaçanlardırlar. Takiplerden de kurtulamazlar. Suikastlara uğrarlar.
Öldürülenler, kurtulanlar, yer değiştirmek zorunda kalanlar. Kürdistan'ın
bağımsızlığı, Kürd ulusunun özgürlüğü için mücadele eden belirli sayıda
yurtseverdirler.
Bağımsızlıkçı Kürd aydınları, entelektüelleri niye hedeflerine varamadılar? Kürd
birliği ve bütünlüğü niye mümkün olamadı? Kürdlerin tek tanrılı dinler öncesi
inançlara ve tek tanrılı inançlara sahip olmaları. İran ve Osmanlı güçlerinin
sömürgeci olarak sürekli Kürd sosyal yapısına müdahale etmeleri. Öğrenim
görmeyi, döneme göre gelişmeyi, bütünleşmeyi, kurumlaşmayı, devletleşmeyi
engellemeleri.
Kürd aydınları, entelektüelleri Kürd beylerinin, ağalarının, dini kesimin veya
Osmanlıya bürokrat, memur olanların öğrenim görmüş evlatlarından oluşurlar.
Bu kesim Kürdistanlılardan uzakta Konstantinopl’da, diğer Osmanlı şehirlerinde
veya diğer devletlerde yaşarlar. Konstantinopl’da, diğer önemli merkezlerde
kalmayı tercih ederler.
Onlar, Osmanlı memurları, ordu mensupları, serbest yaşam sahipleri olarak
bireysel yaşamlarından, rahatlıklarından fedakarlık yapmazlar. Osmanlıyla
bağlarını
kesmezler.
Osmanlı
hükümetlerinde,
meclislerinde
mebus,
kurumlarında memurdurlar. Kürdistan’a gidip de kitleler içinde görev yapmazlar.
Konstantinopl’dan, uzaklardan Kürdlere önerilerde bulunurlar. Kürd halkıyla
bağları kopuktur. Kürdistan’daki gelişmeleri takib edemezler, haber alamazlar.
Uzaklarda yaşama, yabancılaşmayı, kopukluğu, iletişimsizliği de getirir. Kürd
aydınları, entelektüelleri istedikleri şekilde Konstantinopl’u da terk edemezler.
Yurtseverlikleri bilinenler izlenirler, rahat bırakılmazlar. Meşrutiyet döneminde de
yarı tutsak bir hayat yaşarlar.
Kürd aydını, entelektüeli Osmanlıyla bağlarını koparıp, Konstantinopl’u ya da
diğer merkezleri terk edip Kürdistan’a kitlelerin içine dönmediği için gerekli olan
ulusal kurumsallaşma gerçekleştirilemez. Ulusal gelişme sağlanamaz. Osmanlıya
kadro olan Kürd dönemin gerektirdiği şekilde örgütlü değildir. Kürdistanda’ki
Kürdse kimliklerine, nüfusuna, silahına, coğrafyasına güvenir. İçinde bulunduğu
şartlardan dolayı tüm bölgeleri kapsayan ciddi siyasal, ulusal planlama, çalışma
yapamaz.
Konstantinopl’da yaşayan bir Kürd aristokratı Xerzan, Bohtan, Serhed,
Dêrsim.....yerleşikleri üzerinde etkili olamaz. Bu kişiler kendi beylikleri,
aşiretleri, inananları üzerinde etkili olurlar. Otoriteleri diğer beylikler, aşiretler,
inananlar üzerinde etki yaratmaz. Her bey, ağa, şeyh, pir kendi alanında
inandırıcıdır, otorite sahibidir.
Kürdistan’ı terk etmeyen, kendisine bağlı kitlelerle birlikte yaşayan her alanın
beyi, ağası, şeyhi, seydi ve diğer ileri geleni kendi coğrafyasının sahibi,
yöneticisi, idarecisi, kanun koyucusudur. Kitleleri etkileyen, harekete geçirendir.
Kürd kitlelerde Osmanlıya yönelik antiotorite hisleri besleyen, güçlendirendir.
Kendi halkı içinde, toprağı üzerinde bağımsızlıkçıdır. İçinde bulunduğu ortam ve
ilişkilerden dolayı da genel olarak geleceğe yönelik olarak gereken şekilde
öngörü sahibi değildir. Kısa dönemli çıkarları elde etmekle, düzeni sağlamakla
uğraşır. Uzun dönemli hedeflere sahip olanlarda mevcuttur. Bilis Kürd ulusal
hareketinin lideri Mela Selimê Koçer’in komşu halklara yönelik girişimleri,
antimeşrutiyetçi çağrıları örnek oluşturur.
Bağımsızlıkçı Kürd aydınları Meşrutiyet döneminde gazete, dergi çıkarmaya
başlarlar. Bu yayınlar ittihadçıların kontrolleri, sansürleri altındadır. Var olan
diktatoryal baskıdan dolayı gerçek amaçlarını, istemlerini yazamazlar. Yaşanılan
acılar, Kürdlere yapılan zulüm işlenir. Dilin ve eğitimin önemi vurgulanır.
Okullardan yoksun kalmanın, yazılı edebiyata, tarihe sahip olmamanın zararları
belirtilir. Kendilerini Kürdistan'ın bağımsızlığına, otonomluğuna adamış olanlar,
içinde bulundukları şartlardan dolayı kültürel, edebi konuları işlerler. Toptan
olarak Kürdleri ayağa kaldırma, direnişe çağırma, özgürleştirme cümlelerini
yazamazlar.
Anti-meşrutiyet,
anti-Türk
vurgulamalarda
bulunamazlar.
Özlemlerini, Kürdün birliği, bütünlüğü tavsiyelerini dile getirirler. Yazılarda
bağımsızlık propagandaları, istemleri görülmez. Bağımsız bir Kürdistan kurma,
bağımsızlığı hedefleyen bir siyasi yapılanma....bahsedilemez.
Onlar, öldürülme, hapsedilme, sürülme korkusu yaşarlar. Yayınlar, sıkıyönetim,
askeri diktatorya ortamında basılır. Yayınların durdurulması, kapatılması da söz
konusudur. Ki ittihatçıları eleştiren yazarlar öldürülürler, sürülürler. Kürdlerin
çıkardıkları yayınlar daha çok Konstantinopl’da okunur. Kürdistan’a yönelik
etkileri çok azdır.
Kürdler, Osmanlı sınırları dışında da yayınlar çıkararak, görüşmeler, diplomasiler
yaparak düşüncelerini Kürdlere ve diğer halklara anlatmaya çalışırlar. Kürdler,
Osmanlıların çıkardıkları yayınlarda da yer alırlar. Kürd General Şerif Paşa’nın
yönetiminde çıkarılan Osmanlı Radikal Partisi’nin yayın organı olan “Meşrutiyet”
Kürdün bağımsızlığını değil, Osmanlının devamını, Osmanlı şemsiyesi altında
yaşamı savunur.
Mela Selimê Koçer ve diğer kişilerin başlattıkları Kürd ulusal direnişi bu yayının
bir sayısında “gerici bir hareket” olarak değerlendirilir. Oysa bu hareket
Muhamedi-islamcı değildir. İslamcı-Muhamedi bir örgüt, örgütlenme yok, söz
konusu değil. Diğer uluslar Kürdleri, Kürd milli hareketini desteklemiyorlar.
Kürdler kendilerini meşrutiyete dahil bulmuyorlar. Kendilerini ifade edemiyorlar.
Hareketin özü, milliliği o dönem yakılan ağıtlarda net olarak görülüyor. Hareket
gerici değil, o döneme göre ilerici, ulusal kurtuluşçu, enternasyonalistdir. Sadece
Kürd ulusunun kurtuluşunu hedeflemez. Ermeni ulusu mensuplarını da kurtuluşa
doğru iteklemek ister. Mücadele birliğini savunur.
Mela Selim Osmanlının “Yeşil bayrağı”nı kabul etmez. O, bu hareketi örgütleyen
bir Kürd göçeridir. Kürd Medrese eğitimiyle mela, “imam” sıfatını almıştır.
Şeyhlerin desteğini sağlamak, gerekli örgütlemeyi gerçekleştirmek için ataklar
geliştirmiştir. Onun ve diğerlerinin dinsel sınıfı oluşturmaları hareketin “gerici”
olduğunu ispatlamaz ki. Osmanlı iddiasını ispatlamak için delil değildir. 1911’de
başlayan gelişme antimeşrutiyet, anti-Türk bir Kürd bağımsızlık hareketidir.
Eğer Ermeni halkının temsilcileri Mela Selimê Koçer’in uzattığı anti-osmanlı ve
birlikte mücadele, kurtuluş elini tutmuş olsalardı her iki halk da soykırıma
uğramazdı. Ne yazık ki Ermeni din adamları ve yarı aydın, entelektüelleri
Osmanlı reformlarıyla yetinerek, Osmanlı sınırları içinde bitişe doğru adım atmayı
tercih etmişlerdir. Onlar gerçek anlamda aydın ve entelektüel olmadıkları için bir
halkın soykırıma uğrama zeminini hazırlamışlardır. Bu kesimler ittihatçıların
amaçlarını göremedikleri için Kürdün birliktelik için uzanan elini tutma
öngörüsüne sahip olamazlar.
Kürd General Şerif Paşa 1911’de Ermeni ulusu adına politika yapanları uyarır.
“İttihatçılar size yönelecekler. Sizi mahvedecekler. Suçlu olarak da Kürdleri
dünya kamuoyunun önüne koyacaklar.” Ermeni ulusunun “temsilcileri”
olduklarını iddia edenler bu uyarıyı bile ciddiye almazlar. Zaten kilise çevresi
sadece şikayet mektuplarıyla uğraşır. Hıristiyan inancından olan devletlere
Osmanlıyı şikayet etmek kendilerine hiç bir fayda sağlamaz. Kilise Kürdün
inancından dolayı da Kürde hoşgörüyle yaklaşmaz. Ermeni halkını temsil eden
kesimler reformları gerçekleştirmekle bütün enerjilerini hazırlayarak yüzbinlerce
insanın yaşamına son verecek sistemin güçlenmesini, iktidar olmasını sağlarlar.
Ermeni kilise ve aydın çevrelerinin kendilerini kurtarmalarını bekledikleri
emperyalist-kapitalist sistem ve Hıristiyan dininden olan devletlerse sadece
Ermenistan’ın doğal kaynaklarıyla ilgilidirler. Akarsular, madenler nasıl denetime
alınabilinirler? İşgal, sömürü tek amaçtır. Emperyalist atlar coğrafik alanlar
üzerinde dövüşecekler, doğal zenginliklerin sahipleri olan Ermeni ve Kürdlerse
ayaklar altında ezilecekler.
İttihatçıların oluşturdukları turan haritası. Kareli yerleri “Turan ülkesi” olarak isimlendirirler.
Kürdistan, Ermenistan, Pontos, Lazistan ve diğer memleketler “Turan ülkesi”dirler.
1909 ile 1914 yılları arasında General Şerif Paşa yönetiminde Paris’de yayınlanan
Osmanlı Radikal Partisi yayın organı olan “Meşrutiyet”in bütün sayıları
incelenmeli. Şerif Paşa’nın denetimindeki yayın organı incelendiğinde kendisinin
öngörüsü sonucu tespit ettiği gelişmeler görülür. Osmanlı imparatorluğu’nda,
İttihad-ı Terraki Comitesi-Partisi yönetiminde halkların durumu, halkların
geleceği, Kürdlerin araç olarak kullanılma istemi, Kürdler ve Kürdlerle komşu
olan halkların karşı karşıya kaldıkları tehlikeler tespit edilerek ortaya konur.
Şerif Paşa, Kürd bir paşanın oğludur. Osmanlı diplomatı ve paşasıdır. Osmanlı
İmparatorluğu’nu oluşturan halklar hakkındaki bilgi sahibidir. Geçmişte
ittihatçıyken, gelişmeler üzerine ittihatçılardan kopar ve tavır alır. Karşı
duruşundan dolayı da öldürülmek istenir. Şerif Paşa’nın eşi Arnavuddur.
Meşrutiyette Arnavutlara ayrılan sayfalar kadar Kürdlere yer ayrılmaz.
Arnavudlarla ilgili gelişmeler genişçe anlatılırken, Kürdlerin içinde bulundukları
koşullara, yaşanılanlara çok az değinilir.
Kürd toplumsal yapısının geçirdiği aşamalar incelendiğinde II.Abdülhamid ve
onun ideolojisinin takipçileri olan İttihadcılar tarafından izlenen inkarcı, imhacı
devlet politikasının sonuçlarını bugün de ulus olarak en ağır şekilde yaşadığımızı
görüyoruz. Meşrutiyetin değişik sayılarında yer alan haber ve değerlendirmelere
yer vererek dönemi, ilişkileri, o dönemi yaşayanların kalemlerinden okumak
gerekir. Kürd ve Ermeni ilişkileri, reformlar....
“Son kozu oynamak, reformlar
Durum aynı. Reformlar, hemen reformların gerçekleştirilmeleri, yapılmaları
lazım. Anayasa rejimi bu amaçla yürürlüğe kondu. İlk bakışla iyi anlaşılamıyor,
anlayamıyoruz. Niye şimdiki hükümet fazlasıyla öngörüsüz, düşünemeyen,
basiretsiz bir durumda. Kendisine, reformları yunan takvimine atan bir hava
veriyor.(Yunan kaland takvimi; çıkmaz ayın son çarşambası) Bu şu anlama
geliyor; reformlar kesinlikle yapılmayacaklar. Bu havayı kendisine verdiği için
öngörüsüzdür.
Hükümet, bu reformları isteyerek yapmazsa büyük güçler bu hükümeti
sıkıştıracaklar ve reformları yapmaya mecbur edecekler. Müdahalenin sonuçları
kötü olur. Çok büyük bir yan etkisi olur. Çünkü Makedonyalılar, Kürdler,
Durziler ve diğerleri silahlarını bırakmazlar. Bu halklar düzelmeyi
sağlamayana kadar silahları terk etmezler.
Ama Arnavudların istekleri kendi otonomileridir. Osmanlı hükümeti-komite
Arnavudlara otonomi hakkını tanısalar Osmanlı kamuoyu, hükümeti, komiteyi
affetmez. Başlangıçta Arnavudlar için bir kaç reform yapılsaydı onlara yeterdi.
Böyle giderse bu duruma göre farklı uluslar kendi otonomilerini, otonom olmayı
isteyecekler. Bu Osmanlı İmparatorluğu’nun farklı bölünmelere doğru gitmesini,
bölünmesin, parçalanmasını getirir. Bu aşamaya gelindi mi yabancı güçler
imparatorluğu parçalayacaklar. Çoktan beri bu durumu bekliyorlar. (4)
Reformlar sorunu
Ermeniler kendileri karamsar, kötümser oldukları için aşırı ve abartılı bir şekilde
Avrupa’nın korumasını istiyorlar. Ermeniler, geçmişde yaşadıkları felaketlerden
dolayı gelecekten de korkuyorlar. Felaket beklentisi, tedirginliği içindeler. Bunun
için bunlar düşündükleri ve güvenlik için lazım olduğuna inandıkları bütün
araçları kullanmak istiyorlar. Şimdiki durumda abartıyorlar. Kürdleri; vahşi,
geçimsiz, görüşülemez, düşüp kalkılamaz olarak tanıtmak ve Kürd
kelimesini bir korkuya dönüştürmek doğru değil. Bu haksızlıktır, buna
hakları yok. Söylememiz gerekiyor ki Türkler de, Kürdlerle iligili olarak
oluşturulan bu sıfatları bütün dünyaya yaydılar, dağıttılar. Çünkü
herhalde, Kürdler şovalye, yiğit karakterli oldukları için sultanların olsun
ya da İttihad-ı Teraki Komitesi’nin olsun tiranik hükümetlerin diğer
halklara yaptıkları baskıları hiç kabul etmediler. Bunların kendilerini
ezmelerine müsade etmediler, baskıları kabul etmediler. Osmanlı’da ve
dünyada sadece Arnavud’lar ve Kürdler karakter, onur, bağımsızlıkta
eşitler ve tarih bu gerçekliği tespit ettiği gibi bu iki ulus Osmanlıya çok
sayı da büyük devlet adamı verdiler.
Herkes biliyor ve tanıyor ki Kürdlerin akılları esnektir ve çok büyük
uyum-entegre yetenekleri, melekeleri vardır. Şimdiye kadar genel de
cahil kalmışlarsa, cahillerse bu suç, sorumluluk tümüyle Türk
yönetiminindir.
Çünkü
halk
eğitimi
bütçesini
doğru
dürüst
ayarlamıyorlar, kullanmıyorlar. Ön Kürdlerin yaşamlarının sadeliği ve
haysiyetlerinden dolayı Ön Asya’da Türklerin yaşadıkları bölgelerde
oluşan, yayılan mahvedici bulaşıcı hastalıkların çoğu Kürdlere
bulaşmadılar. Kürdlerin liberalliklerini ıspatlayan, gösteren bir başka
durum, Kürd bayanlar, erkeklerin önünde, yanında kendi yüzlerini
kapatmıyorlar. Kürd ulusu, 5.000.000 nüfusla Araplardan
Osmanlı’nın en büyük ulusunu, nüfusunu oluşturmaktadır.
sonra
Katıksız Türklerin sayısı üç milyona varmıyor, aşmıyorlar. Aynı zaman da Pers’de
de Kürd halkı yaşıyor. Bu Kürdler, Osmanlı sınırları içindeki Kürdlerin durumunu,
yaşam şartlarını görüyorlar ve ilgisiz, alakasız değiller. Endüstrinin çok büyük
bölümü Pers’deki Kürdlerin elinde. En güzel pers kilimleri, Sine kilimi gibi tanınan
Kürd genç kızları ve kadınları tarafından dokunuyorlar. Kürdler mükemmel
şekilde birbirine bağlı bir kavimi oluşturuyorlar. Ermeni bölücülere karşı, bütün
yabancı aç gözlülüğe karşı ve Türk hakimiyetinin-eğemenliğinin tiranizmine karşı
kendi ulusal varlığını kendi silahıyla korumaya yetenekli, elverişlidir. Bunun için
Kürdler ciddiye alınmalı ve dinlenilmeleri lazım.
Kürdler her zaman Ermenilerle rahat, iyi yaşadılar. Bu son yıllardaki
katliamların sebepleri; Hamidi hükümeti-II Abdülhamid- ve ittihatdçı
hükümetlerin entrikalarıdırlar. Biz de bu katliamlardan dolayı en fazla,
en derinden acı duyan, acı çeken insanlar gibi acı duyuyoruz ve
çekiyoruz. Hükümetin entrikaları ve yaydıkları söylentilere göre;
Ermeniler kendi bağımsızlıklarını ilan edeceklerdi. Kürdleri de kendi
hizmetçileri gibi tutacaklardı. Kürdler böyle bir olasılığı kabul
edemezlerdi.
Maalesef hükümetin ajanları tarafından itilenler, heyecanlandırılanlar,
fanatikleştirilenler kendi öfkelerini kontrol etmediler ve taşırdılar. Ama
bu düşmanlığın daha fazla sürmemesi lazım. Bu iki güzel ırkın Osmanlı
İmparatorluğu’nun refah ve güvenliği için hükümetlerin entrikalarından
önce olduğu gibi adil anlaşmaları lazım. Kürdler ve Ermeniler, kökenleri
farklı olmasına rağmen aynı törelere sahipler ve beraber iyi dostlukla
yaşamada faydaları var. Adalet ve eşitlik üzerine her iki ulusun çok
büyük reform istekleri var. Bu isteğin onları eylemde birleştirmesi gerekli.
Ama önce dediğim gibi yöntemli ileri gitmemiz lazım. Kurmadan, inşa etmeden
önce zemini hazırlamak lazım.
Reformları gerçekleştirmek için İttihad-ı Terakki Komitesi’ni dışlamak,
hükümetten uzaklaştırmak lazım. Sadece bu reformlar yapılabilindiği zaman,
yapılma sürecinde sadece o zaman bir birliği düşünebiliriz ve birlikde lazım. (5)
Dêrsim’in Qıl köyünden olan Lütfi Fikri Bey
Türkiye’deki Müslüman halklar
Konstantinopl’da bir Kürd organı olan Rojekurd’un yayınlanması Meşrutiyetin
redaksiyonun da yer alanları çok mutlu etti. Biz her zaman Müslüman ve Türk
olmayan yurttaşlarımız, memleketlilerimiz için adalet politikası istedik. Eski rejim
de Kürdler, Araplar gibi merkezi yönetimin bölgelere gönderdiği memurların
kurbanları oldular. Bu memurlar ki gidip yönetecekleri ülkelerle, halklarla ilgili
olarak hiçbir şey bilmiyorlardı. Gittikleri yerlerin halklarını da umursamıyor,
önemsemiyorlardı. Bu memurlar halkları rahatsız ediyorlardı, özsayğılarında
yaralıyorlardı.
Bizim Hıristiyan inancını benimseyen memleketlilerimiz kendi patriklerine
konuşabilirlerdi. Patrikler ise onların yakınmalarını, sızlanmalarını merkezi
hükümete sunuyorlardı. Patriklerin sık sık başvurularından dolayı İçişleri
Bakanının canı sıkılıyordu ve valilerine “Hıristiyanları ezmeyin”diyordu. Bu sakin
zaman az sürüyordu ve her şey yeniden başlıyordu. Hıristiyanlar bir şansları da
vardı. Hıristiyan oldukları için büyük güçlerin ilgi alanlarına giriyorlardı. Bundan
dolayı sık sık Bab-ı Ali, bölgelerdeki otoritelerini uygulamaları konusunda
frenliyordu. Araplar ve özellikle Kürdler kimseden yardım, destek soramıyorlardı.
Doğru bölgesel hükümetler bazı Kürd şefleri koruyorlardı. Ama 4.000.000 dan
fazla Kürd yoksul, sefil bir yaşam yaşıyorlardı. Bu sayıda Kürd bazı şefler
ve hükümet tarafından sömürülüyorlardı. Anayasa zamanında bazı umutlar
Kürdlerde oluştu. Kürdler hukuki olarak kendi milletlerinin ulus olarak Osmanlı
İmparatorluğu sınırları için de tanınmasını bekliyorlardı. Kürdler atlatıldılar,
kandırıldılar. İttihad-ı terakki komitesi hükümeti aldığında, hükümet olduğunda
II.bdülhamid gibi Kürdlerin varlığını hiç, yokmuşlar gibi saydı. Bütün Müslüman
ulusları dini bayrağın altında birleştirmek istedi. Komitenin aşırı panTürkizmi
başaramadı. 20 yy.da Komitenin yöneticileri Paris de öğrenim görmüşlerdi.
Ulusallık düşüncesi yerine dini düşünceyi oturtmak istediler. Bu komitenin tek
hatası değildi. Çünkü kendisinin büyük çabası içinde ulusal düşüncenin dini
düşünceden daha eski ve daha sert olduğunu unutmuştu. Dini düşünce sadece
bireysel bilinç işidir.
Geçmiştede
gördükkü
halklar
dinlerini
değiştiriyorlar
ama
uluslarını
kaybetmiyorlar, değiştirmiyorlar. Komite yöneticilerinin çok arzuladıkları proje,
Komite Türk olmayan Müslüman ırkları Türkleştirme projesini terk etmişe
benziyor. Buna mecbur kaldı. Komite bağırıyorduki Müslüman uluslar bu projeye
karşılarsa vatana ve dine karşı suç işliyorlar. Araplar başardılar. Çok güçlü bir
komşuları vardı, onun için başardılar. Komite, araplar başarmasınlar diye her
şeyi yaptı: Göçertme, hapse tıkama, işkence, öldürme.
Yeni Kürd organın da Lütfi Fikri Bey -eski Dêrsim mebusu (milletvekili)- yeni
rejimi hükümet olduğundan beri, gelen bütün hükümetleri gazetede eleştiriyor.
“Bütün bu hükümetler Kürd elemanının yeterince ciddiye almadılar.
Kürdlerin uyanmaları biraz geç kaldıysa bunun sebebi; Kürdler
uygarlaşmış halklarla ilişki içinde değillerdi. Bu gün bu uyanışdan
mutluluk
duyduğumuz
için
şüpheli,
maceraperest
bir
anlam
vermememiz lazım. Kürdler, kendi Ermeni komşularıyla doğru dürüst
yaşayamazlarsa ya da ayrılma düşünceleri, projeleri varsa, ayrılmayı
istiyorlarsa kendi ölümlerini hazırlıyorlar.”
Biz kendi Kürd kardeşlerimizi candan kutluyoruz. Ülkemizi İttihad-ı Terakki
Komitesi’nin kırbacından kurtarmak için Ermenilerle tam bir anlayış içinde
olmalarını diliyoruz.. (6)
Dêrsim Kürdleri İttihad-ı Teraki Partisini protesto ediyorlar. 1911
Henry Riggs, La religion Kurde Dersim, Missionary review of the world, 1911, Volume: 24, Page:
735)
Anadolu’da
1 Ocak 1912’de Bilis’den bir telgraf gönderildi; Kürdler kendilerini başkaldırmaya
hazırlıyorlar. Bir komplo organize ediliyor, ünlü Kürd çete şefleri Musa ve Kazım
Beyler de bu komploda yer alıyorlar. Kürdlerin büyük şefi Şıx (Şeyh)Seydali’nin
de ortaklaşa çalışması, katkısı istenmiş. Çok sayıda Bulanıg ve Malaşkêrd Kürd
şefleri de başkaldıranların yanında yer almışlar. Duyuluyordu; Bilis, Muş, Siguert
(Seerd-Siirt olmalı) yerleşim birimleri bir inanılmaz devrimi gerçekleştirme
alanları olacaklar. Söylememiz gerekiyor ki bu Kürd hareketi bölücü değildi.
Sadece ittihad-ı Teraki Komitesi’nin oluşturduğu öfkeye, hoşnutsuzlukta cevaptı.
Kegham Efendi, Muş mebusu yeniden İçişleri Bakanı’nın yanına gitti. Ona, kendi
yerleşim biriminde yaşayan insanların yerel otoritelerin suçları cezalandırmada
özen göstermediklerini belirti. Celal Bey ise mebusdan, biraz daha sabırlı
olmasını istedi. Çünkü bu bölge de görevli sivil idareci personelden bazılarının
değiştirileceğini belirti. Sabretmek! Bakan çok rahat söylüyor. (7)
Kürdler ve Ermeniler
Kürd yurtseverlerimiz ile
alanlarda sağlam olmayan
yanlış anlama denilebilinir
her iki ırk da bulunduğuna
Ermeniler arasına her iki soydan halkların yaşadığı
temel dava konumuyla ilgili yanlış bir anlama var. Bu
ki acaba saf zihinlerin kini ülkeye uzak olan şeylerde
inanıyorlar.
Kürd köylüsü Ermeni köylüsü gibi aynı acıları çekiyor. Devlet yöneticılerinin
neden oldukları sıkıntılardan ve bir kaç şefin kötü muamelesinden,
Constantinopldaki meslektaşımız kısa süre önce dediği gibi, Azatamart gazetesi,
bütün Konstantinopolis basınında bu sorunu en iyi şekilde inceliyebilen gazetedir.
Yabancı gazeteciler, hatta bazı saf gezginciler, yetkililerin yaptıkları durumdan
dolayı, yanlış yorumların kurbanları oldular. Bunu feodal şeflerin övgüsü ve
faziletini kazanmak için yaptılar: Kürdlerin ve Ermenilerin yaşadıkları
vilayetlerdeki memurların çoğunluğu kendilerinden önceki oluşturduğu kini canlı
tutmayı için kendilerine görev saydılar. Ermeniler ve Kürdler işin valilerin
amaçlarının farkına vardılar.Valilerin görevi, Kürdlerle Ermeniler arasındaki
yakınlaşmayı, uzlaşmayı engellemekti. İttihad-ı Terraki Komitesi her iki
soyun düşünce tarzını kötüye kullandı, despotik rejiminin zemini yaptı.
Yeni rejim ilan edildiğinin ertesi günü, Komite kendi içinde Ermeni ve
Kürdler için feci projeyi farz etti. Komite bu projeyi gerçekleştirmek için her
iki elemanın güçlerini kullanmak istedi, kendisine karşı gelinmemesini istedi.
Kutsal komite, Ermeni ve Kürd toplumlarını tiranca terörize eden feodal şefleri
Selanik’in kurtarıcıları gibi ilan etti (böyle bu beceriksiz, hiçbir baltaya sap
olamamış ve sıfırlanmış kişiler kendi toplamını çağırıyorlardı).
Bu küçük tiranların vatan kurtarıcılığına değişimi ve komitenin kendi acımasız
rejimini kurması, Kürd ve Ermeni köylülere törenle ilan edilen yeni havayı
gözden düşürmeye yetti. Bu gün komite taktik değiştirdi. Geçmişde kendi içine
kendi içine kabul ettiği Kürd şeflerini kovuşturuyor. Komite inanıyorduki bunları
kendisi için hizmetçi araçlar gibi kullanabileceğini düşünüyordu ama büyük bir
hayal kırıklığına uğradı. Komite uygar dünyaya Ermenilerin yaşadıkları
vilayetlerde anormal şeylerin son bulacağını duyurdu. Politikanın alıkları-aptalları
komiteyi alkışlıyorlardı. Onlar komitenin önünde çok büyük bir tehlikenin var
olduğunu bilmemezlikten geliyorlardı. Komite o tehlikeyi yok ettiğine inanıyordu.
O tehlike, Kürd uyanışıdır. Komitenin inançsız ve vicdansız maceracı çetelerinin
bu hareketi boğmak için yaptıkları bütün çabalar, bizim Kürd yurtseverlerimizin
kararlı çıkışlarıyla boşa çıkarıldı.
Kürdler, Ermeniler gibi anladılar ki bir antlaşmaya ulaşmak için kendilerini
komitenin ölümcül etkisinden kurtarmaları, çıkmaları gerekiyor. Bu iki ırkın
iyiliğinin ve varoluşunun şartıdır. Boston’daki bir Ermeni gazetesinin
duygulandırıcı bir haberi bize Kürd ve Ermeni dayanışmasının ilk meyvelerini
gösteriyor. Keği’nin bir köyünde doğan bir genç Kürd, Ohio’nun bir hastanesinde
ölüyor. Onu çok seven Ermeni arkadaşları para topluyorlar ki onun mezar
giderlerini karşılasınlar. Ermeni göçmenlerinin bu nazik jesti her iki halkın
elemanları arasında kardeşlik dönemini başlatsın. (8)
Kürd ve Ermeniler
Kürd ulusunun entelektüel kültürü Ermeni ulusunun varlığı-varoluşu için yararlı
mı, zararlı mı?
Bu soru bizim Boston’daki saygıdeğer meslektaşımız Hayrenik’in dediği gibi
A.B.D.deki Portland şehrindeki Ermeni kütüphanesinde çok canlı tartışmalara
konu oldu. Hayrenik bu konuyla ilgili olarak bir başyazı hazırladı ve bizim bazı
Ermeni yurtseverlerimizin bu tartışmalar sırasında gösterdikleri yaklaşıma
üzüldüğünü belirtti. Çünkü bunlar Kürd elemanının uygarlığını Ermeni halkının
çıkarları için kötü, zararlı görüyorlardı. Ama sözü bizim Ermeni meslekdaşımıza
bırakmak daha doğru olur. “İlk görüşde bu sorun önemsize benziyor. Ama bir
konu var onu bilmek istemiyorsak, mümkün değil, bilmemiz gerekiyor. Bazı
Ermeniler varlar ki, dar hislerle heyecanlandırılıp, bir yanlış ulusal çıkar fikir
birliğiyle, onlar gibi ezilmiş ve onlardan daha mutsuz bir komşu halk olan
Kürdlerin uygarlığını Ermeni çıkarları için zararlı görüyorlar. Bu çok haksız bir
görüş ve biz bunu hiç yeterince ayıplayamayacağız.”
Bizim meslektaşımız Kürdlerin durumunu ve bir Kürd yeniden doğuşunun
gerekliliği de konuşup ekliyor; “ Kürd uygarlığı sadece Kürdler için lazım
değil. Ama Ermeniler için daha fazla gerekli. Dar ve tehlikeli
şövenizmden-aşırı milliyetçilikden kendimizi uzak tutalım. O zaman
kolayca anlayacağız ki Kürd kültürü biza zararlı değildir, gereklidirde.”
Bizim Ermeni meslektaşımızın doğru ve cömerd düşüncelerine ekliyoruz; Kürd
uyğarlıga, yeniliği kabule ve kullanmaya çok hazırdır. Nadir, çok az
rastlanan bir akıllılığı, zekası vardır. Cosntantinopolis Pangaltı da askeri
okulun açılışından beri dönemlerin en iyi mezunları her zaman Kürd
gençlerinden çıktılar. Genelkurmay’ın subaylarının çoğunluğun Kürdler
oluşturuyorlar. Kürdlerden en büyük yazarlar ve şairler her zaman
çıktılar. Kürd ulusunda eksik olanlar; iyi okullar ve uyğarlık araçları.
Osmanlı’da yaşayan ırklardan uyğarlığa en iyi ve en hızlı uyum
sağlayacak olanlar Kürdlerler.
Ermeni ve Kürdler arasındaki ilişkiler için Ermeni Taşnakzutiun Komitesi’nin
kongresinde alınan kararları da açıklıyoruz. “Bir zamandan beri Kürd ulusunun
sınıflarının içinde ulusal düşünce daha da belirginleşti. Bu ulusal çıkar
düşüncesinin devamı olarak Kürdler Taşnakzutiun Komitesi’ne yakınlaşmaya
başladılar. Genel reform sorunlarının hal edilmeleri için dayanışma gelişti. Başlıca
Kürd feodal kesimlerde-elemanlarda Kürd ulusal düşünce hareketi oluştu ve
gelişiyor.
Kürd
feodal
sınıfı,
Kürd
ulusallığının
Kürd
feodalizmini
güçlendirmesinden, kuvvetlendirmesinden yana. Bu istek de Kürd ve Ermeni
emekçi sınıfı için yararlı değil.
Kongre karar verdi; 1- Kürd ulusal düşüncesinin uyanışını desteklemek için bir
dayanışma kampanyasıyla her iki halkın ortak çıkarlarını güvenliğe almak.
2-Feodal rejime karşı Kürd ve Ermeni emekçileri korumak. Feodal rejimin
sonunu getirmek için çalışmaya devam etmek. Nasıl? Hükümetin feodal rejimleri
yok etmek için kullandığı yöntemleri desteklemek.” (9)
Dêrsim’de ittihatçıları protesto yürüyüşü yapılır. Bütün sınıflardan katılım sağlanır.
Kürdlerin başkaldırısı ve nedenleri
Komitenin hatalarından dolayı meydana gelen dış savaşlardan sonra ki bize çok
pahalıya mal oldu ve çok sayıda bölgeyi kaybettik. Şimdi de içerde başkaldırılar
başladı. Bunun sonucu da imparatorluğun sonunu daha hızlı getiriyor ve genel
barışı tehdit ediyor, tehlikeye koyuyor. Şimdi de en fazla Kürdler dikkati
çekiyorlar. Hükümet her zaman ki gibi şiddetli bastırma alışkanlığını kullanıyor
ve aynı zaman da Avrupa kamuoyuna gerçeği gizleyerek, saptırarak bu
başkaldırıların sebeplerini saklayarak bilgi veriyor.
İyi yeniden tanımak gerekir ki Avrupalılar ittihatçı çete şeflerinin anlatımlarını
gerçek gibi kabul etmeye hazırlar. Büyük Avrupa gazeteleri zaten yazıyorlarki
Kürd başkaldırılarının sebepleri anadoludaki reformların olmasını engellemek,
gerçekleştirmemek. Bu reformlar da beylerin ayrıcalıklarını ortadan kaldıracak.
Kürdler de Arnavutlarla aynı olan nedenlerden dolayı başkaldırıyorlar,
ayaklanıyorlar. Son yıllarda ne zamani JönTürkler Arnavutların toplumsl
yapılarına, ilişkilerine müdahale etmeye kalktılar, eski durumda değişiklik
yapmaya kalkıştılar, Arnavutlar tepki gösterdiler.
Güncel hükümet elindeki olanaklarla kendisini Osmanlı milletinin kurtarıcısı
olarak gösteriyor ve ama Osmanlı milletinin hükümeti reform yapma konusunda
engellediğini belirtiyor. Bu işler Avrupa’da ciddiye alındıkları için bizim görevimiz
bizim yurtseverlerimizin onurları için şimdi yapılan ajitasyonun gerçek
sebeplerini anlatmamız lazım. Dünkü Arnavutların öfkesi, bugünkü Kürdlerin
öfkeleri ve yarın Arapların ve Türklerin aynı köke, nedenlere dayanıyor, ama bu
kök ittihatçıların dedikleri kök-sebepler değiller.
Bir fransız milletvekili Cavid Bey’in Paris’de olduğu zaman kendisiyle görüştü. Bu
son zamanlarda yazıyorduki JönTürkler devleti inançsızlığa doğru, dinsizliğe
doğru götürmek, yapmak istiyorlar. Bunun için de Fransa’nın da sayğı ve yardım
faziletini hak ediyorlar. Bu düşünceler sebepsiz, hiç yoktan gelmediler,
tekrarladılar. İttihad-ı teraki Türkiye’de bu düşünceleri seslendirmiyor. Ama
bunlar ittihadın sözleri. Osmanlı milleti bunu anlıyor. Sadece bütün iyi
Müslümanlar, Şeyhülislamın dinsiz olduğunu biliyorlar. Bu kişiyi şeyhülislam
yapmak yeterli kanıt, delildir. Bunun için kuzey de, güney de olan Müslümanlar
baş kaldırıyorlar. Bunların içinde sağlam bir inanç-düşünce birliği geliştiki
hükümeti oluşturanlar İslamizmi yok etmek istiyorlar. 1908 devriminden bir kaç
ay sonra bunların dine karşı oldukları Müslümanların içinde yayılmaya başladı.
Bu düşünce birliği ilk kez 13 Nisan 1909’da kolordu askerlerinin karşı çıkışlarına
sebep oldu. Müslümanlar, objektif gözlemcilerin doğruladıkları gibi, fanatik
değiller. Ama dine sayğı duyuyorlar ve istiyorlarki onların çok bağlı oldukları bir
dine diğerleri de saygı duysunlar. Müslümanların kendi dinlerini kendilerinin en
önemli maddeleri gibi görüyorlar. Onların dinlerine düşman olduğunu anladıkları
kişilere her zaman düşman olacaklar. Müslümanlar, hükümeti oluşturanların dine
bağlı olmadıklarını ve Sultan-Halifeyi de kendi otoriteleri altında tutuğunu
gördükçe gösteri yapmaya devam edecekler. [...]
Şimdiki öfkenin ikinci bir sebebi, JönTürkler, imparatorluğun bütün uluslarına
lazım olan aynı politik ve idarecilikle yaklaşmadılar, farklı davrandılar.
Kendilerine olumlu yaklaştıklarına inandıkları halklara hoşgörülü davrandılar.
Örneğin Rumeli’de Bulgarlara sempatileri vardı. Ama Yunanlılar ve Arnavutlar
için sempati yoktu. Bunlara kötü davranıyorlardı.
Aynısını Anadolu’da yaptılar. Ermenilere iyi davranıyorlardı. Kürdlere yönelik
olarak kötülük yapıyorlardı. Bunun için Bulgar ve Ermeni milletvekilleri 4 yıl
JönTürklere destek verdiler. Bu süreç içinde Yunan, Arnavud ve Kürd
milletvekilleri de JönTürklere karşı ve düşmanlardı.
Bu sırada Kürdleri, Yunanları ve Arnavutları gücendirmek ve ezmek diğer yandan
Ermeni ve Bulgarları mutlu kılmak, bunların istemlerini karşılamak mümkündü.
Komite bu halkları memnun etmeyi hiç başaramadı, çünkü hiç istemedi. Bu
zararlı politika Rumeli bölgesini-çevresini Osmanlıya kaybettirdi ve şimdi de
Kürdleri isyana itti.
Bu doğru, bu ihtiyaç ki Ermeniler ki İttihad-ı Terakki saltanatı zamanında ve
önceki dönem de çok acı yaşadılar. Bunun için bunların istedikleri, sordukları
reformları almaları hem doğrudur hem lazımdır, hem de haklarıdır. Bu halkın
kendisi için diğer haklardan çok iyiliğe ve adaletliliğe hakkı vardır. Ama bütün bu
istekler ve gelişmeler, bu durum Kürdlere karşı sert, rahatsızlık verici, acımasız
bir rejimin kurulması için sebep değiller. Kürdler, sultana en sadık, bağlı ve
unutulmamalı ki Anadolu’nun Doğu’sunda ezici çoğunluğu oluşturmaktalar.
Ayrıca en cesur savaşçılardırlar.
JönTürkler, Anadolu’da Rumeli’de yaptıkları hataların aynısını yaptılar. Bu hatalar
çok kez Arnavutları başkaldırı için provake ettiler ve Yunanlıları Balkan Birliği’ne
girmesine sebep oldular, sağladılar.
Kürdler, Ermenilere yönelik olarak olumsuz bir şey yapmıyorlar, onlara yönelik
bir şey yapmak istemiyorlar. Büyük bir Paris gazetesinin yazdığı Ermeni
Ortodoks Patriği Monsenyör(Aziz)Zaven’in demecinde “Kürd başkaldırısının lideri
Molla Selim, Bitlis’in başpiskoposu Süren’e, Ermenilerin güvenlerini tazelemek
sağlamlaştırmak için “Mon senyör Süren biz Kürdlerin Ermenilere yönelik
olumsuz bir durumumuz yok.”demiş.
Ama görüyoruzki İttihad-ı Terakki her yerde Kürdlerin başkaldırı sebeplerini
değersiz, credisiz hale getirmek için her yerde bütün araçları, yolları kullanıyor,
kullanmaya çabalıyor. Tahmin ediyorum ki geçmişteki gibi Ermenileri kendi
fedailerine topluca katlettirebilir ve Avrupa’nın gözü önünde bu katliam suçlarını
da Kürdlere yükleyebilir. Kürdleri suçlu olarak gösterebilir.
Monsenyör(Aziz)Zaven devamla diyorki; “en ağır sorumluluk Bitlis valisi mazhar
Bey’de. Ben defalarca bu kişinin yeteneksizliğini hükümete söyledim, dikkatlerini
çektim. Bü üst düzey yöneticiyi sadece bu kargaşa çıktığında görevden alındı.”
Zaven önemli ve doğru tespitlere devam ediyor; “Olaylar, Kürd başkaldırısı
hükümete karşı, Ermenilere karşı değil.”
Röpörtajı yapan gazeteci “Bu lokal-sadece bir bölge problemine benzemiyor.
Genel durum.”
Genel durumu bu yazımızın ilk bölümünde belirttik. [...]
Arnavud, Araplar gibi Kürdler de kendi otonomilerini soracaklar. Bazı politik
bölümlerden duyum aldık ki Kürdistan’ın en yüksek şeyhi hükümete bir dilekçe
göndermiş. Dilekçe de bir şey hatırlatıyor; “eski sultanlar Kürdistan’a çok berat
vermişlerdi. Onların verdikleri beratlar Kürdistan’da otonom bir idareye izin
veriyor. Bu Şeyh bu ayrıcalıkların, imtiyazların aynen yerlerinde kalmalarını
istiyor. Bu imtiyazların yerinde kalabilmesi için de Kürdistan’ın Türkiye’ye yaptığı
yardım yükselsin. Bu ayrıcalık bütün vergilerin kaldırılması anlamına geliyor.
Bölgesel Kürd Ordusu kurmak. Bu ordu misyonu Türk-Rus sınırını koruyacak.
Tam yüz de yüz Kürdlerden oluşan idari yapı oluşturulmalı.
Kürd okulları kurulmalı. Bu okullarda eğitim Kürdçe yapılmalı.
Bütün Kürd subayları Kürdistan’a geri gönderilmeli.”
Durum, her gün geçtikçe kötüleşiyor. Erzingan subayları ayaklandılar. Hükümete
bir ültümatom gönderdiler. Bilis, Xizan, Xarput’da Türk ve Kürdler arasında
görüşmeler yapılıyor. Lazlar da aynı şekil de mutsuz, huzursuzlar. Onlar da
İttihad-ı terakki komitesine karşı başkaldırmaya hazırlar.
Biz bir defa daha tekrarlıyoruz. Olaylar, hükümetin yönetme projeleri
kapsamındadır. Hükümetin gizli desenlerini taşıyorlar. Olaylar, Avrupaya söz
verilen reformları gerçekleştirmek için değiller, hükümetin gizli projelerini
gerçekleştirmesi için hükümete hizmet sunuyorlar. Hükümet kendi pratiğinde ve
isteminde anti-hükümet durumunda. Bu işler, olaylar, başkaldırılar bölgesel
değiller, geneller.
Avrupa,
gerçek
reformların
gerçekleştirilmesini
istiyorsa,
Osmanlı
İmparatorluğu’nun birliğini istiyorsa, önce İttihad-ı Terakki Komitesini
yönetimden uzaklaştırmalıdır. Bunu yapmak için de ona moral ve mali yardımı
kesmelidir. İttihad-ı Terakki Komitesi, reformların önündeki tek engeldir.
Türkiye’nin birliğinin tek ve en büyük tehlikesidir. Ayrıca Avrupa barışının da.
Avrupa’nın, Türkiye’de yeni bir hükümet teşkili için yardım etmesi lazım. Bu
hükümette yer alanların da Müslüman halkların güvenlerini kazanmaları lazım.
Sultana, halklara ve dine saygıyla hizmet etmeleri gerekir. (10)
Kürdün kimliğini bütünleyen milli giysisi ittihatçıları rahatsız eder.
Hedef Kürdün müziğinden, milli giysisinden uzaklaştırılmasıdır.
İki asma
Ön Asya’da Ermenilerin durumu yine çok kritikleşiyor. Bu durum Mareşal Osman
Paşa’nın yaptığı ünlü konuşmanın sonucudur. Paşa, konuşma sırasında şapka
takanlara çok ağır küfürler etmiş. Ispat, Ermeni Ulusal Meclisi, Osmanlı
Hükümeti’ne bir dilekçe gönderdi. Dilekçenin içinde bulunan bazı bölümleri
buraya aktarıyoruz: “ Yeni rejimin 3 yıllık sürecinde Ermenilerin yaşadıkları
bölgelerde hem güvenlik, hem düzen oturmadı. Buralarda hala terör sultanlığını
yaşıyor. Ermenilerin şikayetleri hala duyulmuyorlar. Vilayet yöneticileri,
Müslümanların ve Hıristiyanların sırtından yaşıyorlar. Kendi haklarını zorbalıkla
ele geçirmişler. Vilayet yöneticileri görevden atılsınlar, farklı suç işleyen suçlular
cezalandırılsınlar. Bu ceza öyle uygulanmalı ki anayasal hükümet doğru
cezalandırma yapmasını bildiğini ispatlasın.
Ermenilerin kendilerini Kürdlerin şiddetlerinden ve hırsızlığından korumaları için
köylerde yaşayan insanlar silahlı guruplar kursunlar, silahları da hükümet onlara
versin. Ermeniler silahlı olsunlar, ya da Kürdler silahsız olsunlar. Yani ya
Ermenilere silah verin ya da Kürdlerin silahlarını toplayın, alın.
Avrupa'daki vilayetlerde olduğu gibi Anadolu’da müfetişlikler oluşturulsun.
Müfetişlerin misyonu sivil ve askeri memurları, polis ajanlarını, vb. kontrol etmek
olmalı.”
Ermeni patriyarklığı 4 Eylül’de Mönsenyör Esnik’den bir telegram aldı. Telegram
da: “ Van’da katliam tehlikesi her gün yükseliyor. Zavallı Hıristiyanlar
umutsuzlar. Bilmiyorlar ki nereden yardım istesinler ve nereye sığınsınlar.”
Patrigin vekili hemen General Mahmud Şevket Paşa’nın yanına gitti. General, ne
lazımsa yapacağına dair ona söz verdi. Van ve Bilis üzerine 15 tabur
göndereceğini belirtti. Ama aynı gün Paşa bir telgraf aldı. Telgraf da; epey
sayıda Kürd aşireti Osmanlı Ordusu’na karşı başkaldırdılar ve çarpışıyorlar. Bu
ciddi çarpışmalar genele yayılmaya başladı. Colamerk’de, Van vilayetin de
Osmanlı askeri birlikleri ve Kürdler arasında çok sert çarpışmalar oldu. 5 Eylül’de
İçişleri Bakanı sürekli olarak bu çarpışmalardan dolayı Anadolu’daki bazı
valilerden telgrafla bilgi alıyordu, kendileriyle sürekli bağlantıdaydı. “Burada
doğru konuşmak için bazı Ermenilerin yanlış yaptıklarını dememiz gerekiyor.
Taşnak Zutyun Komitesi, İttihad-ı Terakki Komitesi’nin mütefikidir. Taşnak
Zutyun Komitesi’nin üyeleri bu mütefiklikten dolayı Kürdlere karşı herşeyi
yapmayı hem kendilerine hak olarak görüyorlar ve hem de kendilerini çok
serbest his ediyorlar. Herşeyi rahatlıkla yapabileceklerine inanıyorlar. Evet,
Taşnakçıların yaptıkları kötülükler her zaman cezasız kaldılar.”
Eski Maliye Bakanı Cavid Bey bu bölgelerde konferanslar dizisi, turu yaptı. Bu tur
başarısız oldu ve bütün gerçekleri, gelişmeleri kendi gözleriyle görebildi. Ama
Ermeni halka karşı nasıl davrandı? İşte en ilgi çekici olan bu! Cavid bey, Kör
Hüseyin Paşa’yla çok iyi görüşmeler yaptı. Kör Hüseyin Paşa, açıkça çetecilik
yapıyor. Ermenilerin felaketçisi. Onlardan çok büyük mülkler almış. Ermeni
gazeteler bu görüşmeleri yazarlarken Cavid Bey’in davranışını çok kötü
yarğıladılar. Dedilerki Kör Hüseyin’le gerçekleşen yakınlaşma uygar dünyanın
kamuoyuna meydan okumadır. Cavid Bey’de geri döndüğünde diyorduki,
anayasal rejimin Anadolu’daki vilayetlerde kabul görmesi çok zor olacak.
Kendisinin bu vilayetlerde yaptığı yolculuk onu çok fazla hayal kırıklığına
uğratmış. Ama O da daha fazla Ermenileri hayal kırıklığına uğratmadımı?
Çetelerin ellerini sıkıp, ne düşünüyorduki? Bu el sıkışı onlar için bir resmi onaydı.
El sıkışı anayasal rejimi ilerimi götürüyordu? Biz çoktan beri biliyoruz ki Cavid
anayasl rejimi nasıl istiyor. Cavid Bey ve Mareşal Osman Paşa birbirlerine
benziyorlar. Ama çok iyi anlıyoruz ki Ermeniler bunları kendi kalplerinde
tutmuyorlar, sevmiyorlar. (11)
Anadolu’da
1 Aralık’da Muş Ermeni Piskoposu, Konstantinopolis Kumkapı Patrigi’ne haber
verdi ki Muş’un etrafındaki Ermenilerin yaşadıkları köylerde Ermeniler hala Kürd
çetelerin kurbanlarıdırlar. Kegham Efendi, Muş mebusu(milletvekili) bu konuyla
ilgili olarak bir haber aldı. Aynı gün İçişleri Bakanlığı’na giderek, hükümetin bu
konuda dikkatini çekmek için.
Ermeni Patrikliği Bab-ı Ali’ye bir takrir vermek istiyordu.Takririn konusu;
Anadolu’nun
Doğu’sunda
yaşayan
Ermenilerin
yaşamlarının,
onurlarınamuslarının ve mallarının korunması.
Bulgar genel valiliği ve Ekumenik Patrikliği (dinî bir birliği, dinlerarası işbirliğini
sağlama amacını güden girişim) de takrir hazırlamışlardı. Yunan ve Bulgarların
ortak takriri hükümete bir şikayette bulunmak amaçlıydı. Ölümleri
gerçekleştirenlerin cezalandırılmalarını istiyorlardı. Ermeniler bu takriri duyunca
kendileri de bir takrir hazırladılar. Ermeni takriride ortak takriri görüşmek için
kurulan özel komisyona verildi, bu üç toplumun yakınmalarını birleştirsinler diye.
O zaman deniliyordu ki bu takrir komisyonu takrirler, bu sorunlar için bir gazete
basacak. 8 Aralık’da Ermeni Patrigi’nin yeni bir telgrafı; “ Ayaklanma-kargaşakarışıklık ortamında inanılmayacak sayıda öldürme, Bitlis ve Diyarbekir’deki
Ermenilere yönelik yapılıyor. Acilen müdahale edin.”
Patrik, İçişleri Bakanı’na hemen kendi kapu kahyasını gönderdi. İçişleri Bakanı
kendisine dedi ki; “Bitlis valisi Muamer Bey bana bir telgraf gönderdi. Diyorki 2
ya da 3 Kürd çetesi, her çete de 100-150 kişi var. Köylere saldırdılar. Kürd ve
Ermenileri ayırmadan öldürdüler ve el koydular.” Vali diyor ki, kendi denetiminde
olan güçlerle “bu çeteleri etkisiz hale getirecek, dağıtacak. Başka güç
gerekmiyor.” Elimdeki güç yeter.
Ermeni gazeteleri, yerel otoritelerin başarısından şüpheliler, kuşkulular. Çünkü
bunlar her zaman çok yumuşak davrandılar onun için.
8 Aralık’da Galata’da, Ermeni Ulusal Meclisi toplandı. Senatör ve mebuslardan
oluşan bir delegasyonun en kısa zamanda hükümetle görüşecek, var olan
duruma acil bir çözüm bulmak için. İçişleri Bakanı Celal Bey, 12 Aralık 1911’de
Sabah gazetesi’nin bir yazarına diyordu ki; “ Bölgedeki otoritelere çalışmalarında
yardımcı olmak için Erzingan’daki askeri güçten bir kaç birlik Bitlis’e gönderilmek
için hazırlandı. Hem de hükümet karar verdi ki acilen 500 kişiden oluşan bir
jandarma seyyar tugayı kurulsun. Bu tugayın en büyük görevi belirttiğimiz her
üç
vilayette-Muş-Bilis-Diyarbekırdüzeni
ve
güvenliği
korumak.
Bu
jandarmaların yarısı Van vilayeti için görevliler.
Jandarmalar hazırlanırken, düzenli askeri sivil otoritelerin emrine vereceğiz ki
yardım etsinler, jandarmalarla birlikte görev yapsınlar. Hekkari sancağında yeni
ortaya çıkan çeteleri yok etmek için de çalışma yapılacak.”
Sait Paşa Ermeni mebuslardan oluşan delegasyona cevap verdi; “ Ben sizin
yakınmalarınızı o kadar gerçek görüyorum ki, benim çalışma arkadaşlarım benim
yaptığım önerileri kabul etmezlerse ben işimi terk ederim.”
Bu görüşmeye İçişleri ve Savaş Bakanları katıldılar. Ermeni iddiaları iki konuyu
kapsıyor. Güvenlik ve tarım sorunu. Güvenlik sağlansın diye Ermeni mebuslar
bazı önlemler, tedbirler alınmasını istiyorlar. Bazılarını gösterebiliriz; suç işleyen
kişileri cezalandırma, jandarma ve polisi yeniden organize etmek, bölgede
görevli olan memurları görevden alma. Çünkü onların feodal kürtlerle bağları
onları bağımlı ve taraflı yapıyor. Bağımsızlıkları ve tarafsızlıkları garantili değil.
Yetenekli, namuslu ve enerjik valilerin görevlendirilmesi.
Tarım, toprak sorunu için; iki sene önce hükümet tarafından yapılan bir
kararnamenin uygulanmaya konması. Bu kararnameyle bölgesel otoriteler tarımtoprak sorununa bir oran da çözüm bulabilirler. Bu kararnameyle sorulan
topraklar tapu kağıtlarını gösteren insanlara verilsin. Tapu kağıdını göstermeden
toprak üzerinde hak iddia eden kişiler mahkemelere gönderilsinler ki orada
haklılıkları yada haksızlıkları ispatlansın. Bakanlık komisyonu bu isteklere dikkat
etmeli.
1 Ocak 1912’de Bilis’den bir telgraf gönderildi;Kürdler kendilerini başkaldırmaya
hazırlıyorlar. Bir komplo organize ediliyor, ünlü Kürd çete şefleri Musa ve Kazım
Beyler de bu komploda yer alıyorlar. Kürdlerin büyük şefi Şıx Seydali’nin de
ortaklaşa çalışması, katkısı istenmiş. Çok sayıda Bulanıg ve Malaşkêrd Kürd
şefleri de başkaldıranların yanında yer almışlar. Duyuluyordu; Bilis, Muş, Siguert
(Seerd-Siirt olmalı) yerleşim birimleri bir inanılmaz devrimi gerçekleştirme
alanları olacaklar. Söylememiz gerekiyor ki bu Kürd hareketi bölücü değildi.
Sadece İttihad-ı Teraki Komitesi’nin oluşturduğu öfkeye, hoşnutsuzlukta cevaptı.
Kegham Efendi, Muş mebusu yeniden İçişleri Bakanı’nın yanına gitti. Ona, kendi
yerleşim biriminde yaşayan insanların yerel otoritelerin suçları cezalandırmada
özen göstermediklerini belirti. Celal Bey ise mebustan, biraz daha sabırlı
olmasını istedi. Çünkü bu bölge de görevli sivil idareci personelden bazılarının
değiştirileceğini belirti. Sabretmek! Bakan çok rahat söylüyor. (12)
Kaynaklar;
(1) Güneri Cıvaoğlu http://www.milliyet.com.tr/sultanin-petrol-haritasi/gunericivaoglu/siyaset/yazardetay/19.12.2010/1328071/default.htm
(2) Garo Sasuni, Kürd ulusal hareketleri ve 15.yy.dan günümüze Ermeni Kürd ilişkileri, Med
yayınları, İstanbul, 1992, s .149
(3) Garo Sasuni, Kürd ulusal hareketleri ve 15.yy.dan günümüze Ermeni Kürd ilişkileri, Med
yayınları, İstanbul, 1992, s .149
(4) (Şerif Paşa, Meşrutiyet aylık dergi, Radikal Osmanlı Partisi yayın organı, 3.cı yıl, No 20,
Temmuz 1911, Paris, s.6)
(5) (Meşrutiyet aylık dergi, Radikal Osmanlı Partisi yayın organı, 5.cı yıl, No 40, Mars 1913, Paris,
s.8, 9, 10)
(6) (Meşrutiyet aylık dergi, Liberal antlaşma Partisi yayın organı, 5.cı yıl, No 47, Ekim 1913, Paris,
s.40, 41, 42)
(7) (Meşrutiyet aylık dergi, Radikal Osmanlı Partisi yayın organı, 4.cı yıl, No 27, Şubat 1912, Paris,
s.35, 36, 37)
(8) (Meşrutiyet aylık dergi, Osmanlı Anlaşma Partisi yayın organı, 5.cı yıl, No 49, Aralık 1913,
Paris, s.48, 49, 50)
(9)(Meşrutiyet aylık dergi, Osmanlı Anlaşma Partisi yayın organı, 6.cı yıl, No 50, Ocak 1914, Paris,
s.57, 58)
(10) (Meşrutiyet aylık dergi, Liberal antlaşma Partisi yayın organı, 6.cı yıl, No 55, Avril, Paris,
1914, s.4,5,6,7,8,9,10)
(11) (Şerif Paşa, Meşrutiyet aylık dergi, Radikal Osmanlı Partisi yayın organı, 3.cı yıl, No 23, Ekim
1911, Paris, s.57)
(12) (Meşrutiyet aylık dergi, Radikal Osmanlı Partisi yayın organı, 4.cı yıl, No 27, Şubat 1912,
Paris, s.35, 36, 37)
Not ; Kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz. Belgeler, haritalar, desenler Sevê Evin Çiçek’in
arşivine aittir.
www.gelawej.net 2006
Yazışma Adresi: [email protected]

Benzer belgeler