Sayı: 135•Mayıs 2011 - Bilim ve Aklın Aydınlığında EĞİTİM

Transkript

Sayı: 135•Mayıs 2011 - Bilim ve Aklın Aydınlığında EĞİTİM
MAYIS 2011 - SAYI 135•
1•
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
•2
Bilim ve Aklın Aydınlığında
EĞİTİM
Aylık Eğitim Dergisi•ISSN-1302-5600
Yıl: 11•Sayı: 135•Mayıs 2011
Sahibi
NİMET ÇUBUKÇU (Mil­lî Eği­tim Ba­ka­nı)
•
Ge­nel Ya­yın Yö­net­me­ni
AZİZ ZE­REN (Ya­yım­lar Da­ire­si Baş­ka­nı)
•
Ya­zı İş­le­ri Mü­dü­rü
ARİF BÜK ([email protected])
•
Ya­yın Ku­ru­lu
DİNÇER EŞİT­GİN
ÇAĞRI GÜ­REL
ŞABAN ÖZÜ­DOĞ­RU AYSUN İL­DE­NİZ
HAKKI US­LU
MACİT BA­LIK
•
Ta­sa­rım
HAKKI US­LU (hus­[email protected])
•
İle­ti­şim ve Ko­or­di­nas­yon
DİNÇER EŞİT­GİN (de­sit­[email protected])
•
Yö­ne­tim Mer­ke­zi
Ya­yım­lar Da­ire­si Baş­kan­lığı Tek­ni­ko­kul­lar/AN­KA­RA
http://ya­yim.meb.gov.tr e-pos­ta: baa­[email protected]
Tel: (0 312) 212 81 45 / 4188 Fax: (0 312) 212 81 48
•
Bas­kı
Dev­let Ki­tap­la­rı Döner Sermaye İşletmesi Mü­dür­lü­ğü
•
Abo­ne - Da­ğıtım
HALİL İBRAHİM KINACI
Tel: (0312) 866 22 01 / 246 Fax: (0 312) 866 22 72
Gön­de­ri­len eser ve ça­lış­ma­lar ya­yım­lan­sın ve­ya ya­yım­lan­
ma­sın, ia­de edil­mez. Ya­zı­la­rın içe­riğin­den ya­zar­la­rı so­rum­
lu­dur. Ya­yın Ku­ru­lu ya­zı­lar üze­rin­de de­ğişik­lik ya­pa­bi­lir.
“Bi­lim ve Ak­lın Ay­dın­lığın­da Eği­tim” adı anıl­ma­dan alın­tı
ya­pı­la­maz. Mil­lî Eği­tim Ba­kan­lığı Ya­yım­lar Da­ire­si Baş­kan­
İÇİNDEKİLER
ÇİZGİ•HAKKI USLU ................................................................................ 2
7 HAİKU•MEHMET AYCI ......................................................................... 3
TOPRAĞA DÜŞEN GÖLGE•YASİN MORTAŞ ............................................... 4
KURTARMA YAZILISI•SELAHATTİN ARSLAN ............................................. 5
EĞİTİMDE YENİ BİR PARADİGMA EVRENSEL OKURYAZARLIK
CİHAD ŞENTÜRK .................................................................................... 10
HAVA KİRLİLİĞİ VE SAĞLIĞIMIZ...•LOKMAN HAKAN TACER ...................... 15
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İLE MÜCADELE İÇİN YENİLENEBİLİR
ENERJİ•DENİZ YENER .......................................................................... 30
HAVA KİRLİLİĞİ NEDİR, ÜLKEMİZDEKİ DURUMDAN
KESİTLER•ARSLAN SARAL .................................................................... 34
OKULLARDAKİ İÇ ORTAM HAVA KALİTESİ ÇOCUKLARIN
SAĞLIĞINI TEHDİT EDİYOR...•GÜLEN GÜLLÜ ......................................... 42
ÇEVRE YÖNETİMİ GENEL MÜDÜRÜ PROF. DR. CUMALİ KINACI İLE
HAVA KİRLİLİĞİ ÜZERİNE•AYSUN İLDENİZ - ŞABAN ÖZÜDOĞRU ............. 48
HAVA KİRLİLİĞİ VE KONTROLÜ•BELGİN BAYAT ....................................... 55
KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİMİNİN YAVAŞLATILMASINDA
ORMANLARIN ROLÜ•NEDİM SARAÇOĞLU ............................................. 60
HAVA KİRLİLİĞİ VE ALINABİLECEK ÖNLEMLER•İBRAHİM PEKER .............. 72
DEDENİN GÖBEĞİ•ERDAL NOYAN .......................................................... 76
SON SÖZ•ÜNVER PAZARLI ................................................................... 77
BİR SORU•GAMZE YALAZ ..................................................................... 78
lığı­nın 22.12.2005 ta­rih ve 6088 sa­yı­lı olu­ru ile ba­sıl­mıştır.
PANCAR•ZEKERİYYA KANTAŞ ................................................................ 81
Der­gi­mi­zin yıl­lık abo­ne be­de­li 20 TL (öğ­ret­men ve öğ­ren­ci­ler
KİŞİLİK GELİŞİMİNDE ÖĞRENCİ MERKEZLİ SANAT EĞİTİMİNİN
ÖNEMİ•FİLİZ KARA BİLGİN .................................................................. 83
için 15 TL)’dir. Abo­ne be­de­li­nin Zi­ra­at Ban­ka­sı El­ma­dağ-An­
ka­ra Şu­be­sin­de­ki Dev­let Ki­tap­la­rı Dö­ner Ser­ma­ye­ İşletmesi
Mü­dür­lü­ğü­nün 2016676-5016 nu­ma­ra­lı he­sa­bı­na ya­tı­rı­la­rak
mak­bu­zun ve açık ad­re­sin “Devlet Kitapları Döner Sermaye
İşletmesi Müdürlüğü Hasanoğlan-AN­KA­RA” ad­re­si­ne gön­de­
ril­me­si ge­rek­mek­te­dir.
Mil­lî Eği­tim Ba­kan­lığı Ya­yın­la­rı: 5035
Sü­re­li Ya­yın­lar Di­zi­si: 279
DANİMARKALI İLKÖĞRETİM ÖĞRENCİLERİ NEDEN GÜZEL
İNGİLİZCE KONUŞUYORLAR•İSMAİL ÇAKIR ........................................... 87
GÜNDEM ............................................................................................... 92
KAPAK FOTOĞRAFI: ÇAĞATAY HAKAN GÜRKAN
ÇİZGİ • Hakkı Uslu
MAYIS 2011 - SAYI 135•
7 HAİKU
MEHMET AYCI
BİLGE DAĞ
Söyledim dağa
Sesimdeki dağları
Söyledi bana…
GEYİK UYKUSU
Alaca geyik
Kara kâbus görüyor
Kurt seslerinden…
YAZ ŞİİRİ
İnersin deniz
Merdiven Antalya’sı
Çıkar/sın güneş…
“GÖKYÜZÜNDE KATAR KATAR TURNALAR”
Turna uçurdum
Göç şiiri söylüyor
Uçurumlardan…
KARA KIRMIZI
Karanlık dünya…
Hiroşima diyor ya
Baykuş geceye…
“BİR OKYANUS BİR DENİZİN ARKASINDAN YÜRÜYOR”
Büyük denizin
En derin mesnevisi
Şems’in gözleri…
ŞEBNEM DUASI
İçli ağlıyor
İçli ağlıyor gece
Gün doğsun diye…
3•
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
TOPRAĞA DÜŞEN GÖLGE
YASİN MORTAŞ
a.
İnce çağ
o çıngılı çöl
elenir evimizin eşiğine
çoraklığı ve tozuyla
aşımıza savrulur
b.
Açlar
köz içinde
vahalarınca kaynar
o meridyen tarihini
ateşlerle çizer avunur
Toprak
kalbimde kıvrılır kıvrılır
ve kırılır kendi aynasında
Yüzümde
yer değiştiren
sessiz kaymalar olur
Gün hüznün arazisidir
gece kumulları yığar
yeryüzüne
hangi toprak
tutar gözyaşı ırmağını
•4
KURTARMA YAZILISI
SELAHATTİN ARSLAN
Ç
aycı çocuk, ustasına söyledi; usta, başhemşireye
anlattı, başhemşire, nöbetçi doktora ulaştırdı. Nöbetçi doktor duyduklarına inanamadı.
- Şakanın sırası değil, dedi başhemşireye soğuk
bir yüzle.
- Öyleymiş, dedi, gerçekten.
- Neymiş peki?
- Ağlıyormuş.
- Hasan Bey?
- Hasan Bey.
- Operatör doktor Hasan Bey?
- İşte o.
Başhemşire sözü uzatmadı. Kendine inanmayan nöbetçi
doktora küsmüş, sırtını dönmüş, yürümüştü.
Selahattin Arslan, Kurtarma Yazılısı, Bilim ve Aklın
Aydınlığında Eğitim, S. 135, Mayıs 2011, ss.5-9.
Nöbetçi doktor bir süre ortada dolandı. Hiç kuşkusuz yapacağı ilk şey gidip Prof. Dr. Hasan Bey’in kapısını çalmaktı.
Gerçeği gözü ile görürdü o zaman ama bu olanak dışıydı.
Hasan Bey sert adamdı. Hatta soğuk ve katıydı. Odasına
girmeyi göze alamadı. En iyisi, komşu odadaki doktorlara
durumu anlatmaktı. Öncelikle başhemşirenin yanına gitti,
durumu sağlama almak istedi:
5•
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
- Prof. Dr. Hasan Bey dedin değil mi?
torun:
Başhemşire pek alınmış, küsmüştü:
- Hasan Bey’i en iyi ben bilirim, dedi. Yeteneklidir, titizdir, sayılı cerrahlarımızdandır. Masada kalan
hastasına makinaya bakar gibi bakar; “Tamir kabul
etmedi” der, o kadar.
- Hasan Bey, dedi yüzüne bakmadan.
Nöbetçi doktor, doğrudan doktorların odasına
daldı. Onlar kapının açıldığını duymamışlardı. Tahlile
gönderdiği hastalarının verilerini bilgisayardan izliyorlar, arasıra not alıyorlardı. Bu yüzden birkaç kez
“efendim” demesi gerekti. Son “efendim”leri yüksek
sesle söyledi doğal olarak.
- Bir şey mi var? dedi tıknaz olanı, alnına toplanmış saçlarını parmaklarıyla dağıttı.
Nöbetçi doktor elinde olmadan:
- Hasan Bey nasıl insandır böyle? Yüreği taş mıdır, kaya mıdır? diye soruverdi.
- Onun da bir insan tarafı vardır kesin. Bize görmek nasip olmadı, dedi, ne yapalım?
- Yeni ameliyatlı hastalardan biri mi fenalaştı?
diye sordu uzun yüzlüsü. Öyleyse bir bakıver.
- Şöyle yapalım, dedi tıknaz olanı, Önce Necmi
Bey’e gidelim. Asistanlıkları birlikte geçmiş. En yakın
dostu odur.
Nöbetçi doktorun heyecandan yüzü kızardı, ne
dese uygun düşerdi ki?
Doktorlar ivedice odadan çıktılar. Bitişik odaya
girdiklerinde Prof. Dr. Necmi Bey kahve içmekteydi.
- Olağanüstü bir durum mu var? dedi tıknaz olanı.
- Buyurun gençler, dedi, oturun oturun.
- Evet olağanüstü bir şey var.
- Biz oturmaya gelmedik efendim.
Diğeri kendinden beklenmeyen bir sertlikle söze
karıştı:
- Neyse artık söyle şunu! diye bağırdı.
- Hasan Bey, odasına kapanmış ağlıyormuş.
Bir anda doktorların yüzü değişti. Uyku ve umursamazlık bürümüş yüzleri şaşkınlığa geçti.
- Hasan Bey mi ağlıyormuş? diye sordu tıknaz
olanı.
- Hasan Bey, evet.
- Kim görmüş?
- Çaycı çocuk.
- Buna dünyada inanamam, diye bağırdı.
Tıknaz olanı ona destek çıktı:
- Ben yıllar yılı asistanı oldum. Bırak ağlamayı,
hüzünlendiğini görmedim. Annesi öldüğü gün bile.
- Beton ağlar da, o ağlamaz, dedi diğeri.
Nöbetçi doktor, uygun bir neden aradı:
- Bu sabah ameliyatı var mıydı? Hastası ölmüş
olmasın?
Tıknaz olanı, saflığına hayli güldü nöbetçi dok-
•6
- Niçin geldiniz?
- Nasıl söylesek ki?
- Aynı kliniğin doktorlarıyız yıllardır, çekinecek ne
var? Her neyse söyleyiniz canım.
- Hasan Bey odasında ağlıyormuş!
Necmi Bey, korkunç bir şey duymuş gibi birden
ayağa fırladı:
- Ağlıyor muymuş? Olanaksız bu.
- Ağlıyormuş.
Necmi Bey önde diğer doktorlar arkada Hasan
Bey’in odasına girdiler. Hasan Bey gerçekten ağlıyordu. Bir çift güvercin kanadı gibi havadan ağır ağır
inen karlara karşı dalmış gitmişti. Gözyaşları ince
uzun yüzünde ipil ipildi.
- Neyiniz var? diye sordu Necmi Bey.
Hasan Bey yanıt vermedi, yüzünü daha da pencereye çevirdi üstelik.
- Ne oldu size böyle?
İkinci soruya da karşılık gelmedi. Şaşkın şaşkın
birbirine baktı herkes. Doktorlar bir şey sormadan
bekledi. Ne yapacaksa Necmi Bey yapacaktı artık.
MAYIS 2011 - SAYI 135•
Necmi Bey, dil dökmek gereğini duydu:
- Bizi üzme dostum, dedi ve ellerini omzuna koydu. Neler oldu sana bugün?
Merak ve heyecan doruktaydı. Acaba ne söyleyecekti, ne haber verecekti? Hasan Bey, odadakilerin yüzüne ayrı ayrı baktı. Bir şeyler söyleyecekmiş
gibi dudaklarını araladı. Ardından, olmaz, anlamında
başını salladı.
- Anlat şunu dostum, diye yalvardı Necmi Bey.
Bu denli işkence yeter bize.
Hasan Bey, beklenmedik bir anda dargın ve kısık
bir sesle sordu:
- Anlatsam anlayacak mısınız?
Oradakiler hep bir ağızdan söz verdiler:
- Anlarız efendim, dinleriz efendim.
- O zaman oturun da dinleyin beni.
Yer bulup oturdular. Neden sonra Hasan Bey’in
yorgun sesi duyuldu:
- Ben kıyıda köşede kalmış bir lisede okudum.
Okulun pencereleri tepeye kadar tırmanmış gecekondulara açılırdı. Yıl 1978. Bende yaş on yedi en
çok. Çalışkan bir öğrenciydim ama insan yeteneği
sınırlı.
- Buna mı ağlıyorsunuz? diye sordu Necmi Bey.
- Buna değil, tabi.
- Dinliyoruz.
- Ne demiştim, insan yeteneği sınırlı. Fenden,
matematikten sınıfın en iyilerindenim. Tarih, coğrafyada gene önde gelenlerden biriyim. Edebiyat, onda
yokum işte. Ne yaptıysam olmadı. Şiir açıklamalarında tıkanıyorum.
- Dinliyoruz.
- Üniversite sınavları geldi çattı.Tıp Fakültesini
tutturdum.
- Çok doğal.
- Buraya kadar sorun yok ancak edebiyattan kalıyorum. Son yazılı da zayıf geldi. Bu durumda liseyi
bitiremediğimden fakülteye giremeyeceğim.
- İlginç.
- Öğretmene gittim, çekinerek. Çünkü sert adam
öğretmen. Yalnız sert olsa neyse, işinde de çok titiz.
Ondan not isteme de canını al daha iyi. Ardında dolaştığımı görünce sordu:
- Bir şey mi var Hasan?
- Tıp Fakültesini kazandım öğretmenim, dedim,
fakat…
- Edebiyattan kaldın değil mi?
- Acaba bana…, dedim, daha ileriye gidemedim.
İlkin ilgisiz kalmaya çalıştı, anlamazlıktan geldi.
Ancak içi rahat değildi:
- Benden istediğin nedir? diye sordu.
- Beni kurtarma yazılısına alsanız.
- Üç yazılı, bir sözlü notun var dedi not defterini
gösterdi. Hepsi de kötü.
- Biliyorum, dedim, ancak…
- Bir de, giderek düşme var notlarında. Benim
elimden ne gelir?
- Bir kurtarma yazılısı, dedim kızarıp bozararak.
- Diyelim ki yazılıya girdin. Ya gene zayıf alırsan?
- Çalışırım.
- Bir günde mi? Sekiz ayda yapamadığını bir
günde mi yapacaksın?
- Başka çarem yok. Fakülteli olmayı çok istiyorum. Bu benim için ölüm kalım meselesi…
Yüzüme baktı, düşünen, sakınan, kollayan bir
öğretmen bakışıydı bu. Ta gözlerimin içine baktı.
Oradaki gençlik heyecanımı görmüştü. Tek tük aklar vurmaya başlamış saçlarını parmaklarıyla taradı.
Yüzünü, aklıyla kalbi çelişen insanların endişesi kapladı.
- Şunun sonunu da getir, dedi Necmi Bey, yüreğimiz ağzımıza geliyor.
- Uzun uzun düşündü öğretmenim. Evet de diyemiyordu, hayır da.
- Şu tıp fakültesini nereden kazandın, diye sızlandı. Bıraksam sen yıkılacaksın, bırakmasam kendime
7•
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
güvenim yıkılacak.
- Niçin? diye sordum çekinerek.
- Niçini şu, dedi, ya kötü bir doktor olursan, yanlış bir şey yaparsan, ben hep kendimi suçlayacağım.
- Bana güvenin, dedim, iyi doktor olacağım.
- Kafanda hangi branş var? diye sordu.
- Operatörlük dedim, hemen.
- Bıçak doktoru hem de, diye söylendi öğretmenim. En sakıncalısı bu.
Bilmem nereden geldi, bütün gücümü toplayıp
dedim ki:
- Ya hayatlar kurtarırsam?
Hemen cevap vermedi, beyniyle yüreği hâlâ hesaplaşıyordu. Bunu anlamıştım:
- Bir kurtarma yazılısı daha, diye direttim.
Öğretmenim, yine uzun bir bakış attı yüzüme.
Öyle sandım ki on yedi yaşıma kadar ne yaptıysam
hepsini gördü. Önce, olmaz, anlamında başını salladı, ardından yüzü yumuşamaya başladı, olur, anlamında başını salladı, sonunda:
- Yarın 6 Fen A’ya gel, dedi. Son saat dersim var
o sınıfta. Bu yılın da son dersi zaten.
- Meraktan çatladık, dedi doktorlardan biri.
- Ter bastı, dedi başhemşire.
- Ertesi gün beni çağırttı, gittim. Güzel bir haziran
ikindisiydi. Öğretmenler odasında bir o vardı, bir de
ben. Kâğıdımı okumuştu belli. Üstünde kırmızı kalem çizikleri vardı.
- Geldin mi Hasan? dedi öylesine.
Yüzü, hiç iyi değildi. Tedirginliği çıplak gözle bile
belli oluyordu. Beyniyle yüreği yine güreş tutmuştu.
- Kâğıdını okudum, dedi.
Ben sustum, o konuştu:
- Fuzuli öyle demek istemiyor ki, diye siteme
geçti. Sonra tevriye sanatıyla hüsnüta’lil sanatını karıştırmışsın. Bir de Tevfik Fikret’e realist şair demişsin. Oysa şiirde realistlere parnas denir.
Ben suskunluğumu sürdürdüm. Derken o sustu.
İkimiz de gökyüzünde döktü dökecek yağmur bulutlarına baktık, ne yapacağını bilemeyen insanlar gibi.
Benim durumum öğretmenimden, onun durumu
benden daha beterdi.
- Ben artık dayanamayacağım, dedi başhemşire.
Hasan Bey, dur daha neler duyacaksın der gibi
baktı başhemşireye.
- Sonuç? diye tekrar sordu yakın arkadaşı olan
profesör.
- Benim aklım fikrim sonuçta, dedi uzun yüzlüsü.
- Ha evet, sonuç değil mi? Öğretmenim sanki bir
suçlu da, suçunu itiraf ediyor gibiydi. Kimsecikler
duymasın diye kulağıma eğilip fısıldadı:
Hasan Bey, kırk altı yıl önceye gitmiş ve onları
duymamış gibiydi. Birkaç damla gözyaşı artık oldukça derinleşmiş yüz çizgileri de yol alarak çenesine
doğru süzüldü.
- Bak, dedi usulca, kâğıdını 4,5’tan 5 yapıyorum
Hasan. İşte kurtarma yazılısını aldın. Fakat bu 5 numarayı her zaman her yerde insanlığın hayrına kullanacaksın, söz mü?
- Kendi başımdan geçmiş kadar oldum, dedi tıknazı.
- Sonra? diye sordu en yakın dostu.
- Sonra mı? diye sızlandı Hasan Bey. Dediğini
yaptım. Ders yılının son dersine 6 Fen A’da girip soruları bekledim. Öğretmenim, soruları yazdırdı. Üç
soru yeter dedi.
- Bildiğiniz şeyler miydi?
- Hayır, pek değildi. Kırk dakika yazdım, çizdim,
iki sayfa tutmuştu verdiğim cevaplar.
•8
- Söz, dedim.
- Var git şimdi…
- Öf be, dedi doktorlardan biri.
- Bu hikâyenin sonrası da var mı? diye sordu yakın dostu olan profesör.
- Sonrası şöyle… Bir gün duydum ki edebiyat öğretmenim başka kente atanmış. Aramıza uzaklıklar
girdi. Sadece selamlar yolladık birbirimize tanıdıklar
MAYIS 2011 - SAYI 135•
aracılığıyla, hiç görüşmedik, ta ki on gün öncesine
kadar.
- Ben fena oldum ayol! diye sızlandı başhemşire.
Prof. Dr. Hasan Bey, gözlerinde biriken yaşları
parmaklarıyla sildi:
- On gün önceydi diye sürdürdü konuşmasını.
Yazgıya bak ki yine bir ikindi üstüydü. Sadece, aylardan haziran değil de şubattı, havada yağmur bulutları dolaşmıyordu da kar taneleri dolaşıyordu.Ve
öğretmenim, o saçlarına yeni yeni ak düşen yapılı
adam değildi de başı pamuk tarlasına dönmüş, süzülmüş, erimiş, çökmüş başka bir adamdı.
- Şu dünyanın işine bak, dedi tıknaz olanı.
- Ağrılar içindeydi. Duyulur duyulmaz hırıltılı bir
sesle konuşabiliyordu. Yalnız gözleri aynı kalmıştı
hayret. Hâlâ bakışı o bakıştı. Hani o insanı yüreğine
kadar görebilen aynı bakış… Durmadan, hastayım,
diyordu, Hasan’ım çok hastayım.
- Doktorlara görünmediniz mi öğretmenim? diye
sordum.
- Çok doktor dolaştım, dedi hırıltılı bir sesle, devlet hastanesinde bir ay kadar yattım, sonunda evine
git dediler. Umudu kestiler yani.
Elinde tuttuğu dosya kâğıdı büyüklüğündeki kabarık zarfı aldım. İçinde yapılan incelemelerin bulguları vardı. Hepsini teker teker inceledim. Doktorlar
haklıydı yazık ki umut bitmişti, yapılacak hiçbir şey
yoktu. Ciğerler iflas etmişti büsbütün. O hâlâ soruyordu:
- Bir umut var mı Hasan’ım? Sonunda sana geldim.
- Siz ne cevap verdiniz? diye sordu doktorlardan
biri.
- Cevap vermek mi dediniz? Hangi cevap? Varsa, son birkaç ayını, evinde geçirmeliydi. Boş yere
hastanelerde sürünmemeliydi. Bunları sezdirdim uygun bir dille: Umut her zaman vardır, dedim. Gidiniz, dinleniniz, ben ağrınızı giderecek en etkili ilaçları
veririm. Fakat öğretmenim sözlerimi dinlemedi bile.
Beni “ameliyat ediniz” diye tutturdu. Son bir umut
diyordu, son bir şans. Ben, hiç o kanıda değildim.
Böyle bir ameliyat bana göre nafile bir çabaydı, eziyetti. Üstelik kurtulma şansı olan binlerce hasta vardı sırada. Ameliyat olmaz, dedim.
Ancak o kesindi, ödünsüzdü, diretti:
- Son bir umut, son bir şans.
Masada kalma olasılığı yüzde doksan dokuzdu.
Saygımda kusur etmeden ameliyat isteğini geri çevirdim. O an gözlerime alacaklı bir adamın bakışıyla
kısa bir süre baktıktan sonra:
- Bir kurtarma yazılısı, dedi, bir kurtarma yazılısı
işte, hepsi bu. Kim bilir belkide 4,5’tan 5 alırım bakarsın ki…
- Buna can mı dayanır? dedi, doktorlardan tıknaz
olanı, buna can mı dayanır?
Hasan Bey, kırık dökük bir sesle:
- Benim canım da dayanmadı zaten, dedi. Boyun
borcum, gönül borcum vardı ona. Bir an için tıpmış,
doktorluk andıymış falan unuttum.
- Tamam öğretmenim, şimdi gidiniz, dedim, merdivenleri indirip taksiyle evine gönderdim. Bu sabah
için de gün verdim, söz verdim.
- İçim daraldı, diye bağırdı doktorlardan biri.
- Dediğim gibi gün doğarken geldi. Umut insanı
bir başka yapar bilirim. Onu da bir başka yapmıştı.
Yüzüme bakıyordu gülümseyerek. Bir zamanlar öğüt
verdiği bıçak doktoruna dağlar kadar güvendiği belliydi.
Yakın arkadaşı olan Necmi Bey bir daha sordu:
- Sonra?
- Narkoz sırasındaki son bakışını, artık ömrüm oldukça unutamam. Çocuk gibiydi; akşam babasının
şekerle döneceğini sanıp bekleyen çocuk gibiydi.
Biz elimizden geleni yaptık ama daha ameliyat bitmeden öğretmenimin teni, elimizde soğudu kaldı.
Oda sessizliğe bürünmüştü. Prof. Dr. Hasan Bey,
gözlerinden süzülen yaşlar yüzünden karşısındaki
doktor arkadaşlarını puslu görüyordu. İç çekişleri
arasında yarı ağlamaklı bir sesle sızlandı:
- Ben ona 4,5’tan 5 verememiştim…
9•
EĞİTİMDE YENİ BİR PARADİGMA
EVRENSEL OKURYAZARLIK
CİHAD ŞENTÜRK
Sınıf Öğretmeni, Dr. Cavit Özyeğin İlköğretim Okulu
ŞANLIURFA
Okuryazarlık Kavramı
O
kuryazarlık kavramı çeşitli şekillerde tanımlanmış
ancak değişen koşulların ve ihtiyaçların ışığında
bu tanımlar sürekli güncellenmekte ve değişime
uğramaktadır. Bundan 50-60 yıl önce okurya-
zarlık belli bir alfabe ile yazılmış metni okuyabilmek ve o
alfabeyi kullanarak bir şeyler yazmaktan ibaretti. Nitekim
Unesco 1962 yılında Paris’te yaptığı toplantıda okuryazarlık kavramını “Okur-yazar, kendinin ve içinde yaşadığı
toplumun gelişmesine katkıda bulunabilecek derecede
okuma-yazma ve hesap yapma becerilerine sahip, grup
ve topluluk içindeki görevlerini etkin bir şekilde yerine getirebilmesi için gerekli bilgi ve becerileri kazanmış kişidir.”
şekilde tanımlamıştır. Buna göre geçtiğimiz yıllarda sanayi
toplumunda bir alfabeyi sökmek, kendini ifade edecek kadar bir dil bilgisi, günlük hayatta kullanacağı temel hayat
bilgileri ve dört işlem bilgisi, biraz da fen ve tabiat bilgisi
insanlar için yeterli oluyordu. Bu becerilere sahip bireyler
okuryazar olarak kabul edilmekteydi.
Cihad Şentürk, Eğitimde Yeni Bir Paradigma
Evrensel Okuryazarlık, Bilim ve Aklın Aydınlığında
Eğitim, S. 135, Mayıs 2011, ss. 10-14.
• 10
Evrensel Okuryazarlık
Sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçtiğimiz bu
MAYIS 2011 - SAYI 135•
dönemde birçok kavram yeniden tanımlanmış ve
yılda bilgi miktarındaki artış ve teknolojik gelişme-
okuryazarlık kavramı da bu değişimden etkilen-
lerle beraber çeşitlilik gösterdiğini ve okuryazarlığın
miştir. Bu değişim sürecinde okuryazarlık kavra-
“beceri tabanlı” bir karakter kazandığını belirtmek-
mı çeşitli şekillerde yeniden tanımlanarak birçok
tedir. Bawden, son yıllarda okuryazarlık için gerekli
okuryazarlık türü ortaya çıkmıştır. İçinde yaşanılan
olan beceri tabanlı okuryazarlık türleri arasında bil-
çağa uyum sağlayabilmek ve bilgiye daha rahat
gi okuryazarlığı, bilgisayar okuryazarlığı, kütüphane
ulaşmak için sözlü iletişimi içeren, baskı ya da yazı
okuryazarlığı, medya okuryazarlığı, ağ okuryazarlığı
okuryazarlığı yeterli olmamaktadır. Yani bir alfabeyi
ve dijital okuryazarlığı saymaktadır.
okuyup yazmak okuryazar olmak için yeterli değildir. Bu anlamda bilimsel olarak çağın gelişmeleri
ve gereksinimleri doğrultusunda yeni okuryazarlık
türleri ortaya atılmış, bu alanlarda farklı çalışmalar
ve araştırmalar yapılmıştır. Bu okuryazarlık çeşitleri
şöyle sıralanabilir: Medya okuryazarlığı, bilgisayar
okuryazarlığı,
kültürel okuryazarlık, sosyal okur-
yazarlık, çevre okuryazarlığı, işitsel okuryazarlık ve
görsel okuryazarlık… İşte evrensel okuryazarlık da
son yıllarda eğitim bilimleri literatüründe yer alan ve
yukarda bahsedilen okuryazarlık türlerini kapsayan,
çağımızın gereksinimleri sonucu ortaya çıkmış bir
okuryazarlık türüdür.
Evrensel okuryazarlığın alanyazında kabul görmüş genel bir tanımı yoktur. Ancak evrensel okuryazarlık, bilgi ve iletişim araçlarını kullanarak küresel
iletişimi sağlayacak bir dil ile evrensel bilgiye, teori
ve uygulamalara en kısa zamanda ulaşıp bu bilgileri
günlük hayatta kullanma ve bu bilgilerden yeni bilgi
ve tecrübelere ulaşma çabası şeklinde tanımlanabilir.
Her alanda sürekli değişimlerin ve yeniliklerin
meydana geldiği dünyamızda, hiç kuşkusuz eğitim
alanında birtakım yenilikler ve bunun doğal sonucu
olarak da dönüşümler yaşanmaktadır. Okuryazarlık
kavramı da bu baş döndürücü değişimler sonucu
farklı boyutlar kazanmıştır. Bilgi çağı olarak adlandırılan günümüzde artık bir alfabeyi okuyup yazmak
okuryazar olmak için yeterli olmamaktadır. Çünkü
günümüzde bilgi hızla katlanarak çoğalmakta ve
bilgiyi ezberleme yerine bilgiye en kısa zamanda
ulaşma, elde edilen bilgilerden de yeni bilgiler üretme ön plana çıkmaktadır. Nitekim Alvin Toffler “Geleceğin cahili okuma yazma bilmeyen değil, bilgiye
nasıl erişileceğini bilmeyendir.” sözü ile evrensel
okuryazarlığın önemini vurgulamaktadır.
Günümüzde sadece kendi dili ile okuyup yazan
toplumlar dünyadaki gelişmelerden, yeni bilgilerden haberdar olamamakta ya da çok geç haberdar olmaktadır. Gelişen teknoloji ile dünya küçük
bir köy hâline gelmiş ve devletler, milletler yoğun
Şekil 1. Evrensel okuryazarlık diğer okuryazarlık
bir etkileşim içerisine girmiştir. Bu bakımdan ana
türlerini kapsar
dilinde alfabeyi, yazı ve imlayı, aritmetik, yurttaşlık,
temel sosyal ve fen bilgilerini öğrenmek artık yeterli
Bawden (2001), okuryazarlık kavramının, son on
olmamaktadır. Hayatımızı kuşatan teknolojiyi, küre-
11 •
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
oturduğumuz yerden İnternet aracılığıyla dünyanın
farklı yerlerindeki kütüphanelerin veri tabanlarına
girerek istediğimiz bilgilere rahatlıkla ulaşabilmekteyiz. Bu da teknolojiyi etkin ve verimli bir şekilde
kullanmakla mümkündür. Ülkemizde de okullarımızda bilişim teknoloji sınıfları kurularak öğrenci
ve öğretmenlerimizin İnternet aracılığıyla en kısa
zamanda bilgiye ulaşmaları amaçlanmaktadır. Eğitime yön veren öğretmenlerimizin de evrensel okursel iletişimi sağlayacak bir dili, bilgisayar ve iletişim
araçlarını da okumak, yazmak gerekmektedir. Evrensel okuryazarlığa ulaşmış toplumlar hızla gelişerek dünyada söz sahibi olmaktadır.
Ülkemizde Evrensel Okuryazarlık
Dünyada meydana gelen hızlı değişimler eğitim
alanına da yansımakta, dolayısıyla ülkelerin eğitim
politikalarını etkilemekte ve eğitim politikalarının sürekli güncellenmesi zorunlu hâle gelmektedir. Millî
Eğitim Bakanlığımız da eğitim alanındaki gelişmeleri yakından takip ederek yapılandırmacı yaklaşım
çerçevesinde eğitim programı hazırlamış, 2004–
2005 öğretim yılında denenmek üzere pilot olarak
seçilen illerdeki okullarda uygulamaya koymuştur.
Bu program 2005–2006 öğretim yılından itibaren
de ülke genelinde tüm okullarda uygulanmaya başlanmıştır. Yapılandırmacı yaklaşım ile hazırlanan bu
program evrensel okuryazarlığa atılan en büyük
adımlardan biri kabul edilebilir. Çünkü yeni program ile “ kendini ifade eden, iletişim kuran, işbirliği
yapan, girişimci ve sorun çözen, bilimsel düşünen,
anlayan, araştıran, inceleyen, eleştiren, sorgulayan
ve yorumlayan, bilgi ve iletişim teknolojilerini kullanan, bilgiyi ezberleyen değil, bilgiye ulaşma yollarını bilen ve elde ettiği bilgilerden yeni bilgiler üreten,
geleceğe yön veren” bireyler yetiştirmek amaçlanmaktadır. Bu amaçlar da evrensel okuryazarlığın
temel hedefleridir.
yazarlık yolunda teknolojinin tüm imkânlarından
faydalanarak birikimlerini ve deneyimlerini yenilemeleri, bunları öğrencilerine aktarmaları gerekmektedir. Ayrıca öğretmenlerimiz yine teknolojiyi kullanarak alan bilgisi ve pedegojik bilgilerini yenilemeli
ve bu alanlarda dünyadaki gelişmeleri takip ederek
bunları meslek hayatında uygulamalıdır.
Yaşadığımız bu dönemde sadece kendi dili ve
alfabesi ile okuyup yazmak okuryazar olmak için
yeterli değildir. Bilgiye ulaşmak için farklı ülkelerle,
insanlarla, kültürlerle irtibata geçmek gerekir. Bu da
küresel iletişimi sağlayacak bir dille mümkündür.
Bunun için yabancı dil eğitimine önem verilmelidir.
Son yıllarda okullarımız Avrupa Birliği Projeleri ile
farklı ülkelerden çeşitli okullarla iletişime geçmekte
ve bu sayede evrensel okuryazarlık yolunda büyük
adımlar atmaktadır. Bakanlığımız da 14/05/2010
tarih ve 609/882 sayılı yazısı ile tüm okulların
e-Twinning’e (Avrupa Okul Ortaklıkları) üye olmasını
ve okul bünyesinde bir proje koordinatörü belirlenerek okul paydaşları ile ulusal ve uluslar arası çalışmalara katılım sağlanmasını istemektedir. Gerek
AB projeleri gerek e-Twinning projeleri öğretmen
ve öğrencilerimizi küresel iletişime geçirmekte ve
onları dünyanın farklı ülkelerindeki uygulamalardan haberdar etmektedir. Bu sayede farklı bilgi ve
uygulamalara ulaşılarak bunların okullarımızda uygulanması sağlanmaktadır. Bu çalışmalarla dünyanın çeşitli yerlerindeki insanlarla kolaylıkla iletişime
geçebilen, özgüven sahibi, bu sayede yeni bilgilere
Evrensel okuryazarlığın en temel ilkelerinden biri
ulaşarak elde ettiği bu bilgilerden farklı bilgiler üre-
de bilgiye ulaşmaktır. Bugün teknoloji sayesinde
tebilen, kısacası evrensel okuryazar bireylerin ye-
• 12
MAYIS 2011 - SAYI 135•
tiştirilmesi hedeflenmektedir.
Okuryazarlık kavramı aslında teknolojik geliş-
tecrübeleri öğrencilerine aktararak onların evrensel
okuryazar olarak yetişmelerine imkân tanımalıdır.
meler karşısında değişime uğramıştır. Hızla gelişen
Evrensel okuryazarlığın yolu teknolojik araç ve
teknoloji ile imkânsızlar mümkün hâle gelmekte ve
gereçleri özellikle de bilgi iletişim araçlarını son
her şey bir tıklama ile önümüze serilmektedir. Ev-
derece etkin ve verimli kullanmaktan geçmektedir.
rensel okuryazar olabilmek için bilgi ve iletişim tek-
Bunun için sadece belli branşlardaki öğretmenleri-
nolojilerini çok iyi kullanabilmeli ve bu alanda mey-
miz değil, tüm öğretmenlerimiz bilgi ve iletişim tek-
dana gelen yenilik ve değişimleri takip edebilmeli-
nolojilerinden faydalanmalı özellikle de bilgisayarı
yiz. Bunun yanında küresel iletişimi sağlayacak en
etkin bir şekilde kullanmalıdır. Öğretmenlerimiz ve
az bir yabancı dili de öğrenmeli ve bu sayede farklı
okul yönetimi bilgisayar ve İnternet aracılığıyla eği-
ülkelerdeki uygulamalardan, bilimsel gelişmelerden
tim alanında meydana gelen yenilikleri yakından ta-
en kısa zamanda haberdar olmalıyız.
kip etmeli, İnternet üzerinde dünyanın birçok yerin-
Sonuç ve Öneriler
Hızla değişen ve gelişen dünyamızda sadece
kendi yerel alfabesi ile okuryazar yetiştiren toplumlar dünyadaki gelişmeleri takip edememekte ve çağın gerisinde kalmaktadır. Sadece ulusal okuryazar
bireyler yetiştiren bu tür toplumlar kültür, ekonomi,
eğitim, teknoloji gibi her alanda geri kalmaktadır.
Gelişmekte olan ülkemizin de dünyadaki gelişmeleri hızla takip ederek çağdaş medeniyetlerin üzerine
çıkabilmesi, küresel rekabeti yakalayabilmesi ancak evrensel okuryazar bireyler ve toplumlar yetiştirilmesi ile mümkündür. Evrensel okuryazar bireyler
yetiştirmek için şu çalışmalar yapılabilir:
Öncelikle çağımızın şartlarına göre yenilenen
eğitim programımız, öğretmenlerimiz ve okul yöneticilerimiz tarafından iyice kavranarak özümsenmelidir. Bunun yanı sıra yapılandırmacı yaklaşıma
göre hazırlanan yeni eğitim programları hakkında
öğrenci veli ve okulun tüm paydaşları bilgilendirilerek öğrencilerimizin evrensel okuryazar birey
olabilmelerine ortak katkıda bulunulmalıdır. Ayrıca
öğretmenlerimiz ve okul yönetimi bilgi iletişim teknolojilerini etkin bir şekilde kullanarak dünyada eğitim programları alanında meydana gelen yenilikleri
takip etmeli, çeşitli okullardaki uygulamaları incelemeli, dünyanın çeşitli yerlerindeki meslektaşları ile
görüşerek fikir alışverişinde bulunmalı ve tüm bu
den öğretmenin katıldığı, deneyimlerini paylaştığı,
proje ürettiği eğitimle ilgili çeşitli gruplara katılmalı
bu sayede elde ettiği deneyim ve tecrübeleri de
meslektaşları ve öğrencileri ile paylaşmalıdır. Bilgisayar okuryazarlığı konusunda yetersiz eğitimcilere
de çeşitli kurslar ve seminerler açılmalıdır. Araştırmalar iyi bir bilgisayar kullanıcısı olan öğretmenlerin, öğrencilerini bilgiye ulaşma konusunda daha iyi
yönlendirdiklerini ortaya koymaktadır.
Öğretmenlerimiz, ulusal ve uluslararası yayınları,
veri tabanlarını (ör: üniversitelerin ve yayınevlerinin
eğitim dergileri, ulusal veri tabanı Ulakbim, uluslararası veri tabanları Eric, Ebscohost, Sagepub vb.)
tarayarak bilgilerini güncellemelidir. Öğretmenler,
bilgi ve iletişim teknolojileri ile bilgiye nasıl ulaşılacağını, ulusal ve uluslararası veri tabanlarından çeşitli örnekler göstererek öğrencilere aktarmalı, onların evrensel okuryazar olmaları için gayret etmelidir.
Günümüzde okuryazar olmak için sadece yerel alfabe ile okuyup yazmanın yeterli olmayacağı
yukarda belirtilmişti. Bunun için okullarımızda dünyanın her yerindeki bireylerle rahatlıkla iletişime
geçebilen evrensel okuryazar bireyler yetiştirebilmemiz için yabancı dil eğitimine önem verilmelidir.
Okullarımızda bir tane değil, birden fazla yabancı
dil öğretilmelidir. Örneğin; bir Avrupa Birliği ülkesi
olan Slovakya’da ana dil Slovakça’nın yanında İngilizce, Fransızca ve Rusça öğretilerek öğrencilerin
13 •
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
dünya ile daha fazla iletişim kurmaları sağlanmak-
gulanan Erasmus Öğrenci Değişim Programları ve
tadır. Bizim okullarımızda da birden fazla yabancı
yurt dışı öğrenim bursları ile daha fazla öğretmen
dil öğretimi için gerekli çalışmalar yapılmalıdır. Çün-
adayı yurt dışına gönderilerek onların farklı deneyim
kü öğrenilen her yabancı dil ile evrensel okuryazar
sahibi olmaları sağlanmalıdır.
olma yolunda büyük adımlar atılmış olunmaktadır.
Sonuç olarak bilgi çağı olarak adlandırılan yaşa-
Yabancı dil konusunda sadece öğrencilerimiz
dığımız bu dönemde, yirmi yıl önce olduğu gibi ulu-
değil, öğretmenlerimiz de eğitimden geçirilmelidir.
sal alfabeyi öğrenip bu alfabe ile okuyup yazmak
Her öğretmenimizin en az bir yabancı dili, kendini
okuryazar olmak için yeterli değildir. Baş döndürü-
ifade edecek kadar okuyup yazması eğitim sistemi-
cü değişimlerin yaşandığı dünyamızda gelişmeleri
mizde evrensel okuryazarlığa geçişte büyük katkılar
yakından takip edebilmek ve ülkemizi çağın ileri-
sağlayacaktır. Bunun için bakanlığımız, kendi bün-
sine götürecek çalışmalara imza atabilmek ancak
yesinde görev yapan yabancı dil öğretmenlerinden
yerel ve ulusal okuryazarlıktan evrensel okuryazar-
istifade ederek diğer öğretmenlerimize yabancı dil
lığa geçişle mümkün olacaktır. Bu anlamda eğitim
eğitimleri verebilir. Böylelikle tüm öğretmenlerimizin
sistemimiz içerisinde yetiştirilen bireylerin de okur-
evrensel okuryazar olmaları sağlanarak evrensel
yazarlık düzeylerinin evrensel olması için gerekli
okuryazar bireyler yetiştirmede büyük mesafeler
çalışmalar başlatılmalıdır.
kat edilmiş olunur.
Öğretmen yetiştiren kurumlar olan üniversitelerin ilgili bölümleri de eğitim programlarını çağın
gerekliliklerini dikkate alarak gözden geçirmelidir.
Bu kapsamda öğretmen yetiştirme programlarına
proje hazırlama teknikleri, AB projeleri, birden fazla yabancı dil eğitimi gibi güncel dersler eklenerek
öğretmen adaylarının evrensel okuryazar olarak
yetişmeleri sağlanmalıdır. Ayrıca üniversitelerde uy-
• 14
KAYNAKÇA
Bawden, D. (2001), Information and Digital Literacies;
a Rewiew of Concepts. Journal of Documentation, 57 (2), 218-259.
MEB, (2010). Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü’nün
eTwinning konulu, 14/05/2010 tarih ve 6098882 sayılı yazısı.
UNESCO. (1997). Literacy and Technolocy. İnternationel Conference on Adult Education (14-18 July
1997). Hamburg, Germany.
HAVA KİRLİLİĞİ
ve SAĞLIĞIMIZ...
LOKMAN HAKAN TECER
Doç. Dr., Balıkesir Üniversitesi, Mühendislik-Mimarlık Fakültesi,
Çevre Mühendisliği Bölümü
1. Giriş
Ö
zellikle kentlerimizde yaşadığımız hava kirliliği, farklı şekillerde tanımlanmaktadır. Bunlardan en genel
tanımıyla hava kirliliği: “Katı, sıvı ve gaz şeklindeki
kirletici maddelerin insan sağlığına, canlı hayatına
ve ekolojik dengeye zarar verecek şekilde, yoğunluk ve sürede havada bulunması”dır.
Belki bu denli yoğun olmasa da, hava kirliliği aslında insanoğlunun ateşi ilk yaktığı dönemden itibaren var olan bir
çevresel problemdir. Çok eski tarihlerde demir, bronz gibi
metallerin işlenip çeşitli aletlerin yapıldığı dönemlerde, bunların üretilmesinden kaynaklanan hava kirleticileri atmosfere veriliyordu. Endüstri devrimine gelinceye kadar Mısır’da,
Londra’da hava kirliliğinin olumsuz etkilerinin görüldüğü
durumlar yaşanmıştır.
15 •
DOSYA: HAVA
Lokman Hakan Tecer, Hava Kirliliği ve Sağlığımız,
Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim, S. 135, Mayıs
2011, ss. 15-29.
18 ve 19. yüzyıllarda endüstri devrimiyle birlikte, buhar
makinelerinde, lokomotiflerde ve deniz taşımacılığında kömürün yakılmasıyla hava kirliliği bariz bir şekilde fark edilir
hâle gelmiştir. 20. yüzyılın başlarında artık gelişen sanayi ile
birlikte hava kirliliği problemleri de yaşanmaya başlanmıştır. O dönemlerde, hava kirliliği nedeniyle ölümler yaşanmış, pek çok insan ciddi sağlık sorunlarıyla karşı karşıya
kalmıştır. 1930’da Belçika’nın Meuse vadisinde, 1940 ve
1950’lerde Los Angeles’da, 1952’de Londra’da yaşanan
hava kirliliği en dramatik olanlarıdır. Bu kentlerde hava kirliliği nedeniyle binlerce kişi hayatını kaybetmiş, on binlerce insan hastalanmıştır. Hava kirliliğinin büyük sorun olmasında
otomobil sayısındaki artışlar ve endüstriyel faaliyetler büyük
rol oynamıştır.
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
1950’li yıllara gelindiğinde ise gelişmiş ülkelerde hava kirliliği ile mücadele edilmeye başlanmıştır.
Hava kirliliğinin azaltılması çalışmaları bazı kirleticiler
için olumlu sonuç verse de artan petrol ve doğal gaz
kullanımı atmosferde farklı kirleticilerin artışını engelleyememiştir. Diğer taraftan, Hindistan, Çin gibi gelişmekte olan ülkelerde, hızlı kalkınan ve enerji kullanımı giderek artan ülkelerde hava kirliliği çok ciddi
boyutlara çıkmaktadır.
Türkiye’de hava kirliliği ise, 1950’lerden sonra
görülmeye başlanmıştır. Bu dönemde, Türkiye’de
hızlı nüfus artışı olmuş, kırsaldan köylere göç artmış ve endüstrileşme hız kazanmıştır. Tüm bunlar
da enerji üretmek için petrol ve kömür gibi yakıtların
tüketimini arttırmıştır. Özellikle nüfusun yoğun olduğu İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehirlerde hava
kirliliği hissedilir hâle gelmiştir. Son yıllarda, hava kirliliğini önleme çalışmaları bu büyük kentlerde hava
kirliliğini azaltmış olmakla birlikte; hava kirliliği hâlen
kentlerimizde ve sanayi bölgelerimizde ciddi bir çevresel sorundur.
2.1. Doğal Hava Kirletici Kaynaklar
Volkanik faaliyetler, orman yangınları, biyojenik
faaliyetler, bitki ve hayvan artıklarının bozulması atmosfere çeşitli gaz ve partiküllerin salınmasına neden olur. Dünyanın çeşitli yerlerinde zaman zaman
volkanik faaliyet gösteren yanardağlar önemli bir
doğal hava kirletici kaynaktır. Benzer şekilde, özellikle yaz aylarında meydana gelen orman yangınları
da atmosfere kirletici gaz ve toz yayarlar. Bunların
dışında tarımsal faaliyetler, bitki ve hayvan artıklarının bozulma ürünleri de hava kirletici kaynakları
arasındadır. Biyojenik aktivitelerden kaynaklanan
hidrojen ve karbon temelli gazlar, doğal kaynaklı kirleticilerdir. Bu kirleticiler, fotosentez, metabolik faaliyetler, bitki ve hayvansal emisyonlardan salınır. CO,
CO2, metan, organik bileşikler bu kirleticilere örnek
olarak verilebilir. Doğal hava kirletici kaynakları, bazı
dönemlerde çok fazla miktarlarda atmosfere kirletici
bırakabilirler. Ancak genellikle insanların yoğun yaşadıkları kentsel alanlardan uzak kırsal kesimlerde
bulundukları için insan kaynaklı hava kirleticilere nazaran daha az olumsuz ektiye sahiptir denilebilir.
Günümüzde, artık hava kirliliğinin insan sağlığını olumsuz etkilediği bilinmektedir. Bir kaynaktan
atmosferde yayılan kirleticilerin insanlar tarafından
solunarak alınmasıyla birlikte olumsuz etkisi de başlamaktadır. Trafik, ulaşım, endüstri ve kentsel ısınmada kullanılan yakıtlar hava kirliliğinin başlıca kaynaklarını oluşturmaktadır. Rüzgâr, sıcaklık, basınç
ve nem gibi meteorolojik faktörler de bu kirleticilerin
taşınmasına, seyrelmesine ve/veya artmasına neden olmaktadır. Hava kirleticilerinin çevreye ve insan
sağlığına etkileri kirleticinin tipine, atmosferdeki miktarına, atmosferde kalış süresine bağlı olarak değişir.
Bu konularda gerçekleştirilen pek çok çalışmada,
hava kirliliğinin başta akciğer ve kalp hastalıkları olmak üzere pek çok olumsuz sağlık etkisinin olduğunu ortaya koymaktadır.
2. Hava Kirliliğinin Kaynakları Nelerdir?
Hava kirleticilerin temel iki kaynağı bulunmaktadır. Bunlar;
• Doğal hava kirletici kaynaklar,
• Antropojenik hava kirletici kaynaklar.
• 16
Şekil 1. Doğal Hava Kirletici Kaynaklar
MAYIS 2011 - SAYI 135•
2.2. Antropojenik Hava Kirletici Kaynaklar
Hava kirliliğine neden olan antropojenik kaynaklar, insanların faaliyetleri sonucu oluşan kaynaklardır.
Bunlar genel olarak;
• Isıtma amacıyla konutlarda/iş yerlerinde yakıt
kullanımı,
• Ulaşım, taşıt trafiği,
• Sanayi faaliyetleri olarak sınıflandırılabilir.
Isınmadan Kaynaklanan Hava Kirliliği
Ev ve işyerlerinde ısınmak amacıyla katı (kömür),
sıvı (fueloil) ve gaz (doğal gaz) yakıtlar kullanılmaktadır. Bu yakıtların yanması sonucu hava kirleticileri ortaya çıkar. Isınma sistemlerinden kaynaklanan hava
kirliliği yakıt özelliğine ve yakma sistemine bağlı değişiklik gösterir. Ortaya çıkan bu kirleticiler, yerleşim
alanlarında yaşanan hava kirliliğinin önemli bir bölümünden sorumludur. Özellikle kış mevsiminde, ısınmaya duyulan ihtiyaçla birlikte kentlerin ve burada
yaşayan insanların sağlığını tehdit etmektedir.
nasında önemli oranda kükürt dioksite (SO2) ve az
bir oranda da kükürt trioksite (SO3) dönüşmektedir.
Bacadan atılan kükürt oksit miktarı yakıt içinde bulunan kükürt miktarına bağlı olarak değişmektedir.
Yanma esnasında oluşan kükürt oksitler, ülkemizde özellikle büyük şehirlerde, son yıllara kadar
yaşanmış olan genel hava kirliliği probleminin de
temelini oluşturmaktaydı. Fakat son yıllarda yapılan düzenlemelerle, özellikle ülkemizde çıkarılmakta
olan kömürlerin çeşitli proseslerle iyileştirilmesi sonucu, kükürt içeriği %1.5 veya daha aşağı seviyelere
çekilmiştir. Çoğu ithal kömürlerdeki kükürt içeriği ise
düşük olmakta veya kükürt içeriği düşük olan kömürlerin ithalatına izin verilmektedir.
Yakıtların ısınma amaçlı kullanımından partikül
hâlindeki kirleticiler ile diğer yanma ürünü kirleticiler
de oluşmaktadır. Yakma sistemlerinden kaynaklanan kirleticiler, özellikle kış mevsiminde yaşadığımız
kentlerde önemli bir hava kirliliği sorunu oluşturmaktadır.
Şekil 2. Isınmadan Kaynaklanan Hava Kirliliği
Şekil 3. Hava Kirliliğinin Etkisi Altında Kalan Kentler
17 •
DOSYA: HAVA
Isınmada kullandığımız katı, sıvı ve gaz yakıtların doğal yapısı içerisinde kükürt bulunmaktadır.
Katı, sıvı ve gaz yakıtların ısınmada kullanılmasıyla
bu yakıtlarda bulunan kükürt bileşiklerinin yanması
sonucu kükürt oksitleri meydana gelir. Ülkemizde
çıkarılmakta olan kömürlerde kükürt içeriği genellikle %1’in üzerindedir. Kömürdeki kükürt, yanma es-
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
Ulaşım, Taşıt Trafiğinden Kaynaklanan Hava
Kirliliği
Nüfus artışı ve gelir düzeyinin yükselmesiyle birlikte, motorlu taşıtların sayısı hızla artmaktadır. Bu
araçların egzozlarından çıkan egzoz gazları ise kentlerimizdeki önemli bir çevre sorunu olan hava kirliliğini oluşturmaktadır.
Ulaşım araçları günlük yaşantımızın bir parçası
olmuş durumdadır. Her gün okulumuza, iş yerlerimize ve gezmeye giderken zorunlu olarak taksi,
dolmuş, minibüs veya otobüs gibi araçlara binmekteyiz. Bunun yanında yük taşımacılığında kamyon
veya kamyonet gibi ticari araçları kullanmaktayız.
Günlük hayat içerisinde her gün bir şekilde kullandığımız motorlu taşıtlar saldıkları kirleticiler ile çevremizi ve soluduğumuz havayı kirletmektedir.
Bugün, hava kirliliğinin yarısını motorlu taşıtların
oluşturduğu söylenmektedir. Büyük kentlerimizde
ana cadde ve kavşaklarda, kara yolları çevrelerinde
havayı kirleten gaz, toz, is vb emisyonlar önemli boyutlardadır.
Sağlıklı bir insan günlük yaklaşık 15 m3 temiz havaya ihtiyaç duyar ve bu kadar temiz havayı bir tek
taşıt sadece 10 dakikalık bir süre içerisinde kirletebilir. Bu basit hesaplama bize kentlerdeki yüz binlerce
taşıtın neden olduğu hava kirliliğinin boyutu hakkında yeterli bir fikir verebilir.
Her gün milyonlarca araç, yaşadığımız kentin
cadde ve sokaklarında dolaşmaktadır. Havaya kirletici gaz ve tanecik yayabilen bu araçlar, kötü bakım,
bilinçsiz kullanma ve bir kısmının çok eski oluşları
nedeniyle kirletici özellikleri bir kat daha artarak,
önemli kirletici kaynak durumundadırlar.
Benzinli motorla çalışan bir taşıtın başlıca kirletici
kaynakları şunlardır:
Egzoz borusu (asıl kaynaktır),
Benzin deposu,
Kartel Havalandırma,
Karbüratör,
Fren Balataları ve Lastikler.
Dizel motorlu taşıtlarda ise başlıca kirletici kaynak egzoz borusudur. Dizel motorlu taşıtların egzoz
borularından çıkan dumanın rengi, o aracın kirletici
potansiyelini göstererek bu anlamda kendini ele verir. Yakıtın tam yanmadığı, araç bakımının iyi olmadığı durumlarda aşağıdaki üç tür duman çıkar ve bu
dumanların çıkış sebepleri şunlardır:
Siyah Duman: Tam yanmamış yakıt taneciklerinin oluşturduğu dumandır. Uygun yanma koşullarının olmadığını gösterir.
Gri-Beyaz Duman: Tam yanma artığı maddelerin
oluşturduğu dumandır. Uygun yanma koşullarının olduğunu gösterir.
Mavi Duman: Yanmamış yakıt ve yağ karışımı
olup genellikle motorun bakıma ihtiyacı olduğunu
gösterir.
Şekil 4. Motorlu Taşıtlar ve Kent Trafiği
• 18
Karbonmonoksit (CO), partikül madde (is, toz,
tanecik vs.) ve hidrokarbonlar trafikteki araçların
egzoz gazlarından kent atmosferine bırakılan genel
hava kirleticilerdir. Benzinli taşıtlarda kurşun (Pb) bileşikleri de diğer bir önemli kirleticidir.
MAYIS 2011 - SAYI 135•
Sanayi Faaliyetlerinden Kaynaklanan Hava
Kirliliği
Pek çok sektörde faaliyet gösteren ve üretim yapan tesisler bir diğer önemli hava kirletici kaynaklarıdır. Bu tesislerde ihtiyaç duyulan enerjiyi elde etmek
için yakılan yakıtlar ve işletim aşamalarında çeşitli
kirleticiler oluşur. Bu oluşan kirleticiler de atmosfere
atıldığında hava kirliliğine neden olurlar.
ların mutlaka çalışması ve üretimlerini yapması gerekir. Ancak bu yapılırken gerekli önlemlerin alınarak
çevrenin korunmasına önem verilmelidir.
Çeşitli sanayi kollarında üretim yapan tesislerin
bacalarından farklı miktar ve türlerde hava kirleticiler
oluşur. Bazı kirleticiler üretim yapan tesislerin hepsinden oluşmaktadır. Bunları genel olarak gruplandırmak ve örneklemek gerekirse;
- Çimento, madencilik, ve demir çelik sanayi gibi
tesislerde üretim işlemleri esnasında önemli miktarda partikül madde emisyonu oluşur. Ayrıca kömür
yakan termik santraller de önemli miktarda partikül
madde kaynağıdır.
- Katı veya sıvı yakıt kullanan enerji santralleri ve
bazı işletmelerde yakıtların yanması sonucu büyük
miktarlarda kükürt dioksit, karbon monoksit atmosfere bırakır.
- Azot oksitler, başta termik santraller olmak üzere
gübre sanayi gibi tesislerden önemli miktarda oluşur.
- Petro kimya sanayi başta olmak üzere çeşitli sanayi tesislerinde ise uçucu organik maddeler
oluşmaktadır.
Şekil 5. Endüstri Bacaları
Günlük ihtiyaçların karşılanması, iş alanlarının
oluşturulması ve ülkelerin kalkınması için bu fabrika-
Şekil 6. Sanayi Faaliyetlerinin Havayı Kirletmesi
DOSYA: HAVA
Daha basit anlatımla; kitaplarımız, defterler, kalemlerimiz, yiyeceklerimiz, oturduğumuz masa-sandalyeler, evimizdeki buzdolabı-çamaşır makinesitelevizyon ve giydiğimiz giysilerin hepsi bu sanayi
tesislerinde, fabrikalarda yapılmaktadır. Tüm bu yaşamsal ihtiyaçlarımız olan ürünler, fabrikalarda üretilip bizlere ulaştırılırken enerji gereklidir. Gerekli olan
bu enerji de fosil yakıtların yanmasıyla temin edilir.
Her tesiste üretim aşamasında da çeşitli kirleticiler
ortaya çıkar ve fabrikaların bacalarından kimyasal
gazlar, tozlar ve dumanlar olarak atmosfere bırakılarak hava kirlenmesine neden olunur.
Şekil 7. Havayı Kirleten Büyük Tesis Bacaları
19 •
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
3. Hava Kirleticiler ve Sağlığımıza Etkileri
Doğal ve antropojenik kaynaklardan atılan toz,
gaz ve sıvı şeklindeki hava kirleticileri insan sağlığına
etkileri dikkate alınarak sınıflandırılabilir. Atmosferde
en yaygın olarak bulunan ve belirli konsantrasyonlarda bulunduğunda insan sağlığını olumsuz etkileyen kirleticileri şunlardır:
Kriter hava kirleticiler:
• Partikül madde (PM),
• Karbon monoksit (CO),
• Kükürt dioksit (SO2),
• Ozon (O3),
• Azot dioksit (NO2),
• Kurşun (Pb)
Bunların dışında, toksik (toxic) veya tehlikeli (hazardous) hava kirleticileri de bulunmaktadır. Bu kirleticilerin çevreye zarar verdiği, ciddi sağlık etkilerine
neden olduğu bilinmekte veya tahmin edilmektedir.
Toksik hava kirleticilere, benzinde bulunan benzen,
bazı kuru temizleme işlemlerinden yayılan perkloroetilen, solvent olarak kullanılan metilen klorid örnek
olarak verilebilir.
Hava kirleticilerin insan sağlığına etkisi belirli bir
sürede ve belirli seviyelerdeki maruziyetten sonra
gerçekleşir. Kirleticiler değişik yollarla vücuda girebilirler, ancak en etkili olanı ağız ve burun yoluyla
girmesidir. Sağlıklı bir insan günde ortalama 15 metreküp temiz hava solumaktadır. Günde ortalama 2
litre su tüketen bizler, çok daha büyük miktarlarda
havaya ihtiyaç duyarız. Bu nedenle soluduğumuz
havanın temiz ya da kirli olması sağlığımız açısından
oldukça önemlidir.
Hava kirleticiler insan vücuduna ağız, burun, nefes borusu ve akciğerler yolu ile girerler. Aşağıdaki
şekilde gösterilen solunum sistemi boyunca ilerleyen hava kirleticiler akciğerlere kadar ulaşarak kana
karışabilirler. Kana karışmasıyla da vücudun diğer
yerlerine ulaşabilirler. Gaz hâlindeki kirleticilerin
hava fazından kana geçişleri «alveol» denilen torbacıklarda meydana gelir. Akciğerlerde bu alveollerden
milyonlarca adet bulunmaktadır.
• 20
Şekil 8. Solunum Sistemi
Devam eden bölümlerde en yaygın hava kirleticileri ve bunların sağlık etkileri üzerinde durulacaktır.
3.1. Partikül Madde
Partikül madde havada asılı bulunan katı partiküllerin ve sıvı damlacıkların bir karışımıdır. Partikül
boyutları çok geniş bir aralığa sahiptir. Toz, duman,
is gibi bazı partiküller gözle görülebilecek kadar büyüktür. Fakat, ancak mikroskopla görülebilen boyutlarda partiküller de bulunmaktadır. Çapları 10
µm’den küçük, 2.5 µm’den büyük partikül maddeler “kaba partiküller” olarak adlandırılır. Daha çok
kırma, öğütme işlemleri, yol tozlarından kaynaklanır.
Çapları 2.5 µm’den daha küçük partiküller ise “ince
partiküller” olarak adlandırılır. Genel olarak yanmada kullanılan katı ve sıvı yakıtlar, motorin ve kurşunlu
benzin kullanan taşıtlar, termik santraller gibi yanma işlemlerinden ve bazı endüstriyel aktivitelerden
kaynaklanır. Bu çapları küçük partikülleri kıyaslamak
gerekirse, insan saçının kalınlığı ortalama 70 µm çapındadır ve ince partiküller bundan yaklaşık 30 kat
daha küçüktür.
Partikül maddeler çok değişik boyutlarda ve şekilde bulunurlar ve yüzlerce farklı kimyasallardan
oluşurlar. Enerji santralleri, endüstri ve otomobil gibi
kaynaklardan salınan partiküller asitler (sülfat, nitrat
gibi), organik kimyasallar, metaller, toprak veya toz
partikülleri, bakteri, küf, mantar, deniz suyunun buharlaşması ile ortaya çıkan tuzlar, ve alerjik polenlerden oluşur.
MAYIS 2011 - SAYI 135•
Şekil 9. Partikül Madde Boyutu Kıyaslaması
PM - Sağlık Etkisi
Partikül madde insan sağlığını etkileyen en önemli kirleticilerden biridir. Partikül boyutu ile sağlık etkisi direk olarak bağlantılıdır. Partikül çapı küçüldükçe olumsuz sağlık etkisi artar. 10 µm çaptan daha
küçük partiküller en büyük etkiye sahiptir. Çünkü
bu partiküller akciğerlere kadar ulaşabilir, hatta kan
dolaşımına dahi karışabilir. Böyle bir durumda kalp
olumsuz etkilenir.
Akciğere kadar ulaşabilen partikül maddeler, ka-
PM (özellikle ince partiküller PM2.5) konsantrasyonu ve maruz kalma süresine bağlı olarak ciddi
sağlık problemlerine neden olmaktadır. Bunlar;
• Solunum yolu semptomlarında artış; tahriş, öksürük veya nefes almada zorluklar,
• Akciğer fonksiyonlarında düşüş,
• Astım şiddetlenmesi,
• Kronik bronşit gelişimi,
• Kalp atışlarında düzensizlikler,
• Kalp ve akciğer hastası insanlarda erken ölümler.
PM kirliliğine maruziyette ortaya çıkan sağlık sorunları hem akut hem kronik etki gösterir. Kronik etkisi daha da önemlidir, çünkü uzun süreler boyunca
PM kirliliğine maruz kalındığında akciğerlerde par-
21 •
DOSYA: HAVA
Partikül maddelerin kimyasal kompozisyonu da
sağlık açısından oldukça önemlidir. Partikül maddeler cıva, kurşun, kadmiyum gibi ağır metaller, kanserojen kimyasallardan oluştuğunda partikül madde
kirliliği insan sağlığını tehdit etmektedir. Bu zehirli ve
kanser yapıcı kimyasallar, akciğerlerde nemle birleşerek aside dönüşmektedir. Kurum, uçucu kül, benzin ve dizel araç egzoz partikülleri benzo(a)pyrene
gibi kanser yapıcı maddeler içerdiğinden bunların
uzun süre solunması kansere sebep olmaktadır.
nın içindeki karbondioksitin oksijene dönüşümünü
yavaşlatarak nefes darlığına sebep olurlar. Kaybolan
oksijenin giderilebilmesi için kalp daha fazla çalışmak zorunda kalır ve bu durum kalp üzerinde ciddi
baskı oluşturur.
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
tikül madde birikmesi gerçekleşir. Kalp ve akciğer
hastası insanlar, çocuklar ve yaşlılar partikül madde
kirliliğinden çok daha fazla etkilenen hassas gruplardır. Partikül madde kirliliğinin yüksek olduğu bölge
ve zamanlarda bu hastaların hastaneye müracaatlarında artış ve hatta erken ölümlerinde artış görülmektedir. Çocuklar ise hem bağışıklık sistemlerinin
tam gelişmemiş olması, yetişkin bir insana göre
daha fazla hava soluması hem de günlerinin çoğunu
dışarıda geçirmeleri gibi nedenlerle risk altındadırlar.
3.2. Karbon monoksit (CO)
Karbon monoksit (CO) renksiz ve kokusuz bir
gazdır. Katı, sıvı ve gaz yakıtlardaki karbonun tam
olarak yanmaması nedeniyle oluşur. Özellikle kentsel bölgelerde CO emisyonlarının büyük bir kısmı
motorlu taşıt egzozlarından atılır. CO’in en önemli
kaynağı taşıtlardır. Kent atmosferindeki CO’in yaklaşık %85-95’i taşıtlardan kaynaklanır. Genellikle
yoğun araç trafiğinin ve tıkanıklığının yaşandığı bölgelerde pik seviyesine ulaşır. Metal işleme, kimyasal
üretim tesisleri, odun yakılması ve orman yangınları
CO emisyonlarının diğer kaynaklarıdır.
CO - Sağlık Etkisi
CO zehirli bir gazdır. Kalp ve beyin gibi vücut
organlarına ve dokularına oksijen ulaşma kapasitesini düşürür. CO, hemoglobine bağlanarak kanda
karboksihemoglobin (COHb) oluşmasına yol açar.
Böylelikle dokulara oksijen taşınmasını engelleyerek
kısa süreda boğulmaya yol açabilir.
CO kirliliği, kalp hastaları için ciddi sağlık riskleri
oluşturur. CO konsantrasyonu çok düşük seviyede
olsa bile bir kalp hastasında;
• Göğüs sıkışması,
• Göğüs kafesi altında bir rahatsızlık hissi, baskı
veya ağrı,
• Hareket kabiliyetinde düşme,
• Kardiyovasküler etkiler görülür.
Sağlıklı insanlar bile yüksek CO konsantrasyonuna maruz kaldıklarında merkezî sinir sistemine etkileri bulunmaktadır;
• Baş ağrısı, yorgunluk, bulantı, baş dönmesi
• Psikomotor sisteminde aksamalar
• Görme problemlerinin gelişmesi
• İş yapabilme ve öğrenme kabiliyetinde düşme
• El becerilerinde azalma
• Karmaşık işleri yerine getirmede güçlük çekme gibi etkilerin yanında uzun süreli maruziyetlerde
ölümler görülür.
3.3. Kükürt dioksit (SO2)
Kükürt dioksit (SO2) özellikle katı ve sıvı yakıtlarda bulunan kükürdün yanması sonucu oluşan,
renksiz, yanmayan ve parlamayan bir gazdır. Kükürt,
ham petrol, kömür, alüminyum, bakır, çinko, kurşun,
demir gibi maden cevherinde doğal olarak bol miktarda bulunur. SOx gazları ise, petrol, kömür gibi
kükürt içeren katı ve sıvı yakıtların yanması sonucu
oluşur. Petrolden benzin ekstrakte edilmesi ve maden cevherinden metallerin zenginleştirilmesi gibi
prosesler sonucunda da SOx gazları oluşur.
Şekil 10. Karbon Monoksit
• 22
Elektrik üretiminde kullanılan yakıtlar atmosfere
salınan SO2’nin en büyük kaynağıdır. Özellikle kömürü yakıt olarak kullanan termik santraller büyük
MAYIS 2011 - SAYI 135•
miktarlarda SO2 emisyonu salarlar. Bunun dışında
ham madde işleyen ve üretim yapan endüstriler de
önemli SO2 kaynaklarıdır. Petrol rafineleri, çimento
fabrikaları, metalürji endüstrisi gibi tesisler atmosfere
SO2 salınımını gerçekleştirir. Kentlerdeki konut ve işyeri ısıtmasında kullanılan katı ve sıvı yakıtlar, kent atmosferindeki SO2 kirleticisinin önemli kaynaklarıdır.
SO2 asit yağmurları diye adlandırılan çevresel
bir problemin de sorumlusudur. SO2 atmosferdeki
nemde çözünerek, güneş ışığı ve bazı kimyasalların
varlığında sülfürik asite dönüşür. Böylece asit yağmurlarının oluşmasında en önemli katkıyı yapar. Asit
yağmurları da başta ormanlar olmak üzere pek çok
çevresel tahribata sebep olur.
SO2 - Sağlık Etkisi
SO2 asidik bir gazdır. Özellikle astım, kalp ve
akciğer hastalıkları, çocuk ve yaşlılar SO2 kirliliği
açısından risk altındadır. Sağlıklı insanlarda yüksek
konsantrasyonlarda uzun süreli maruziyetler solunum sistemi tahribatı, kalp hastalıklarının tetiklenmesi gibi etkiler meydana getirir. SO2 ile kirlenmiş
hava solunduğunda; SO2 burun, geniz ve boğazdaki nemle reaksiyona girerek solunum sistemindeki
sinirleri tahriş eder. Bu tahriş sonrasında öksürük
krizleri ve göğüs sıkışması olur. Astım ve akciğer
hastalarında solunum yolu daralmasına neden olur.
atmosferin üst tabakalarında bulunur. Atmosferde
bulunduğu yere göre “faydalı” veya “zararlı” olabilir.
• Faydalı ozon: Atmosferin yaklaşık 15-50 km’leri
arasındaki tabakası olan stratosferde bulunur. Stratosferik ozon güneşten gelen zararlı ultraviyole ışınları emerek dünyadaki yaşam türlerini korur. Atmosferdeki tüm ozonun %90’ı buradadır.
• Zararlı ozon: Motorlu taşıt eksoz ve endüstriyel
faaliyetler atmosfere NOX ve uçucu organik bileşikler (VOC) salarlar. NOX ve VOC’lar güneş ışınlarının
etkisiyle reaksiyona girerek ozon ve diğer fotokimyasal ürünleri oluşturur. Ozonun %10’luk kısmı atmosferin yer seviyesine yakın kısmında bu şekilde
fotokimyasal reaksiyonlar yoluyla üretilir. Özellikle
sıcak yaz günlerinde güneş ışığının etkisiyle yüksek
miktarlarda ozon üretilir (Şekil 11). Özellikle kentsel
bölgelerde yaz aylarında ozon konsantrasyonları
yüksek seviyededir. O3 artışına strotosferden taşınım katkıda bulunsa da en büyük kaynağı insan faaliyetleridir. (20)
SO2’nin konsantrasyonu ve maruziyet süresine
bağlı olarak sebep olabileceği sağlık sorunları;
• Solunum yolları ve akciğer hastalıklarında artış,
• Çocuk ve yaşlılarda solunum yolu hastalıklarında ilerleme,
• Yetişkinlerde kronik solunum yolu hastalıklarında ilerleme,
• Kalp ve akciğer hastalıklarında erken ölümlerde
artış,
• Astım hastalarında solunum direncinin artması,
• Yüksek konsantrasyonlarda göz tahrişi ve öksürük.
Ozon, üç oksijen atomundan oluşan bir gazdır. Yer seviyesi atmosferde kompleks reaksiyonlar
sonucu oluşur. Ozon hem yer seviyesinde hem de
O3 - Sağlık Etkisi
Ozon oldukça reaktif bir gazdır ve suda çözünmez. Bu nedenle solunum sisteminin derinliklerine
ulaşarak, akciğerlerde olumsuz etki gösterir. Günlük aktiviteler sırasında ozon solunduğunda, akciğerlerin derinliklerine kadar nüfus ederek göğüs
sıkışması, ağrı, öksürük gibi sağlık problemlerine
23 •
DOSYA: HAVA
3.4. Ozon (O3)
Şekil 11. Yer Seviyesi Ozon Oluşumu
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
sebep olur. Çocuklar, dış ortamda aktif olan insanlar, solunum yolu rahatsızlığı olanlar ozondan en çok
etkilenen gruplardır. Özellikle çocuklar yaz aylarında
dışarıda oynayarak vakit geçirdikleri için büyük risk
altındadırlar. Tüm yaş grupları ve dışarıda aktif olan
kişiler de ozonun olumsuz sağlık etkileri açısından
risk altındadır.
Ozonun olumsuz sağlık etkileri arasında;
lirler ve bu bölgelerde olumsuz sağlık etkileri gösterirler. Sağlık etkileri konsantrasyon ve maruziyet
süresine bağlı olmakla beraber;
• Göz tahrişine,
• Solunum yolu rahatsızlıklarına,
• Astımın şiddetlenmesine,
• Kronik solunum yolu hastalıklarına,
• Boğaz tahrişi, öksürük, göğüste ağrı, solunum
yollarının tahrişi,
• Astım, akciğer hastası çocuk ve yetişkinlerde
akciğer dokularının zarar görmesi,
• Fiziksel aktiviteler sırasında nefes almada güçlükler, hırıltılı soluma,
• Akciğer fonksiyonlarında düşüşe sebep olurlar.
• Akciğer fonksiyonunu azaltarak derin ve kuvvetli nefes almayı güçleştirme,
• Fiziksel aktiviteleri yerine getirme zorlukları,
• Astımı kötüleştirme ve astım krizlerine sebep
olma,
• Akciğer iç yüzeylerinde iltihaplanma sıkça rastlanan durumlardır.
3.5. Azot oksitler (NOx)
Azot oksitler, asidik karekterli gazlardır ve bu
gazların büyük bölümünü atmosfere salan temel iki
kaynak vardır. Banlardan birincisi katı, sıvı veya gaz
yakıt kullanan termik sanralleri, endüstriler, evsel
ısınma sitemleridir. Diğer önemli kaynak ise motorlu
taşıtlardır (Şekil 12). Azot oksitler yüksek sıcaklıklarda oluşurlar (1200 oC ve üzerinde). Yakıtların yanması sonucu genellikle daha az miktarda da azot
dioksit oluşur. Azot monoksit atmosferde azot dioksite hızlı bir şekilde dönüşür. Azot dioksit, nitrat asidi
oluşturmak için reaksiyona girer ve asit yağmurlarının oluşmasına katkıda bulunur.
Günümüzde kentsel bölgelerde taşıt sayısı arttıkça atmosferde azot oksit konsantrasyonu da artar.
Trafiğin yoğun olduğu bölgelerde azot oksit konsantrasyonu genel olarak yüksek olabilir. Motorlu taşıtların haricinde termik santraller ve fosil yakıt kullanan sanayi tesisleri ile evsel ısınma sistemleri önemli
azot oksit kaynağıdır.
NOX- Sağlık Etkisi
Azot oksitler üst solunum yollarında tutulmadan
solunum yollarının en uç noktalarına kadar ulaşabi-
• 24
Şekil 12. NOx Kaynakları
3.6. Uçucu Organik Bileşikler (VOC)
Uçucu organik bileşikler çok sayıda kimyasal
maddeden oluşur ve 300’den fazla türü vardır. Atmosfere; motorlu taşıtlar, eksoz emisyonları, kimyasal üretim yapan endüstri ve güç santrallerinden yayılırlar. Atmosferdeki VOC konsantrasyonları güneş
ışığı varlığında çeşitli fotokimyasal reaksiyonlara öncülük ederler. İnsan sağlığına kısa ve uzun dönemli
olmak üzere farklı şekilde olumsuz etki ederler. Benzen, toluen, etilbenzen, ksilen, stiren en fazla sağlık
riski oluşturan türleridir. Özellikle benzen kanserojen
bir türdür ve insan merkezî sinir sistemi için toksik
etki yapar. Bunun yanında;
• Göz, burun ve boğaz tahrişi
• Baş ağrısı, uykusuzluk, mide bulantısı
• Karaciğer, böbrek ve merkezi sinir sistemine
zararlar
• Kanser riski oluştururlar.
MAYIS 2011 - SAYI 135•
çıkar. Bu ifadenin istisnası sadece yenilenebilir enerji
kaynaklarıdır. Dolayısıyla birey olarak kendimizi bu
sürecin içinde görmek zorundayız. Bizler, petrolün çıkartılmasından başlayan, bize ulaşan, fabrika
konut bacalarından ve araçlarımızın egzozlarından
çıkan dumana kadar tüm sürecin bir parçası olduğumuzu anlamak, algılamak ve görmek zorundayız.
Şekil 13. VOC Kaynakları
4. NELER YAPABİLİRİZ?
Hava kirliliği; bugün, yaşadığımız bölgeden başlayarak ülke ve tüm dünyada karşı karşıya kaldığımız
bir çevre sorunudur. Üzerinde yaşadığımız dünyanın
hemen hemen tüm sistemlerini doğrudan veya dolaylı olarak bozmakta, tahrip etmekte ve geri dönüşü olmayan bir şekilde etkilemektedir. İnsan sağlığı,
bitki, orman tahribatı, tarımsal üretim kayıpları, iklim
değişikliği ile medeniyetlerin yok olması senaryoları
ilk akla gelen etkiler arasındadır.
Temiz hava için;
Hava kalitesini iyileştirmek ve daha temiz bir
hava solumak için hep birlikte çalışmamız gerekiyor:
• Bireyler
• Yöneticiler ( yerel, merkezî ve uluslar arası )
• Endüstri
• Sivil toplum kuruluşları
Bireyler…
Eğer soluduğunuz hava kirli ise; ya onu soluyacağız ya da sağlığımızı korumak için harekete geçeceğiz. Hava kirliliğini azaltmak ve sağlımızı korumak
için yapabileceğimiz birşeyler mutlaka vardır:
• Yaşadığımz bölgenin hava kalitesini öğrenmek
ve bu konuda bilgilenmek.
• Bilinçli tüketim ve enerji tasarrufu yaparak hava
kirliliğini azaltmak.
• Evde
• Yolda
• İşte
• Eğlence ve aktivite zamanlarında tercihlerimizde küçük değişimler, temiz hava kalitesi için büyük
katkılar yapacaktır.
25 •
DOSYA: HAVA
Her geçen gün etki boyutunu biraz daha artan
hava kirliliğinin büyük bir bölümünden bireysel ve
toplumsal tercihlerimizle bizler sorumluyuz. Kişisel
ihtiyaçlarımızı karşılamak, toplum olarak sanayileşip
güçlü ekonomilere sahip olmak, insan türü olarak
doğayı ve kaynaklarını insanların kullanımına sunarak tüketmek gayesi ne yazık ki bu süreçteki rolümüzü ortaya koymaktadır. İnsani ihtiyaçlarımızı karşılamak için doğayı en basit ifadesiyle enerji üretmek,
dağıtmak ve tüketmek yöntemiyle kullanmaktayız.
Her bir birey, enerjinin bu üretim-dağıtım-tüketim
döngüsünün bir parçası durumundadır. Bugün enerji kullanmadan hayatımızı sürdürebilmeyi söylemek
neredeyse imkânsızdır. Her geçen gün büyüyen ihtiyaçları karşılama daha çok enerji talebine dönüşmektedir. Endüstriyel üretim, ulaşım, ev ve ofislerin
ısıtılması/soğutulması, aydınlatma, yemek pişirme
eylemlerinin hepsi birer enerji kullanımıdır. Enerji
üretim-tüketim sürecindeki kişisel ve toplumsal tercihlerle, hava kirliliğinin büyük bir bölümü tamamen
ilişkilidir. Bu doğrudan ilişki oldukça basittir; ne kadar çok enerji tüketirsek o kadar çok kirletici açığa
Hava kirliliğini önlemek, solunabilir temiz hava
kalitesine ulaşmak her düzeyde işbirliğini zorunlu
kılmaktadır. Bireyler, toplumlar, her düzeydeki yöneticiler, hükûmetler ve milletler arası örgütlenmeler
kapsamında yürütülecek çalışmalarla sürdürülebilir
temiz hava kalitesine ulaşılabilir. Bu çalışmalar birey
ölçeğinde başlatılarak global olarak sürdürülmelidir.
Birey olarak hava kirletici miktarlarını azaltmaya yönelik yapılabilecek pek çok şey vardır. Kişisel tercihlerimizde ve kullandığımız enerjide yapacağımız küçük değişiklikler hava kalitesinin iyileşmesinde ciddi
katkı oluşturacaktır.
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
Zamanımızın büyük bir kısmını evlerde geçirmekteyiz. Bu süre içerisinde ciddi miktarlarda enerji tüketmekteyiz. Evsel ısınma, soğuma, yemek, bulaşık,
temizlik, eğlence gibi aktivitelerle enerji tüketip hava
kirliliği oluşturmaktayız. Yalnızca dış hava değil, iç
hava kalitesini de bozan bu aktivitelerdeki tercihlerimizin hava kalitesine önemli etkileri olacaktır.
faaliyetlerdir. Bunların kullanımında enerji tasarrufuna yönelik tercihlerimiz havayı kirleten emisyonların
azaltılmasını sağlayacaktır.
Evlerde enerjinin büyük bir bölümü ısıtma amaçlı
kullanılmaktadır. Özellikle kış mevsiminde önemli bir
kirletici kaynağıdır. Isının etkin bir şekilde üretimi ve
kullanımı hava kirliliğini azaltır. Bu da ancak enerji
tasarrufu ve etkin ısıtma sistemiyle mümkün olur.
Bunun için de;
Ofis ekipmanları ve aydınlatma: Ofis ekipmanları
ve aydınlatma işyerlerinde önemli enerji tüketimine
sebep olur. Bilgisayarlar, yazıcı, baskı makineleri gibi
aletler çalışırken ortamın ısınmasına sebep olur ve
yazın ilave soğutma gerektirir.
• Sıcaklık ayarlamaları yapmak; Isı yalıtımı, kullanılmayan odalardaki sıcaklığı düşük tutmak, ısıyı
otomatik ayarlayan termostat kullanmak,
• Kalorifer kazanı, ısıtma sistemlerinin bakımını
yapmak ve ısı kaçaklarını önlemek
• Yenilenebilir enerji dönüşümü yapmak.
• Elektrikli ev aletleri; Buzdolabı, dondurucu, fırın, bulaşık makinesi, çamaşır makinesi, kurutucu
gibi ev aletleri bir diğer enerji tüketen kaynaklardır.
Tüm bu cihazlarda enerjiyi etkin kullanmak ve tasarruf etmek,
• Elekronik eşyalar; Televizyon, VCD, DVD gibi
elektronik eşyaları ve ekipmanları alırken enerji kullanımı daha az olanları tercih etmek,
• Aydınlatma; Evlerde aydınlatma için özellikle
kışın günlerin kısa olduğu zamanlarda önemli miktarlarda enerji tüketilir. Bu tüketimi azaltmak basit
önlemlerle mümkündür.
Özellikle kentsel bölgelerde gittikçe artan araç
sayısıyla ulaşım, önemli bir hava kirletici kaynaktır.
Ulaşım günlük aktivitelerimizin başında yer almaktadır.
• Araba kullanma alışkanlıkları,
• Araba kullanma zamanı,
• Alternatif enerji kullanımı tercihlerinde yapılacak olumlu değişimlerle kirlilik azaltılabilir.
İşyeri ısıtma-soğutma, aydınlatma, elektrikli ekipmanlar ve ulaşım enerji tüketilen ve emisyon üretilen
• 26
Ofis ısıtma-soğutma: İşyerindeki sıcaklığın çalışma koşullarına getirilmesi için ısıtmak veya soğutmak gerekir. Bu düzenlemeler yapılırken enerji israf
edilmemeli, fazladan emisyon üretilmemelidir.
Ulaşım: İş hayatıyla ilgili önemli bir emisyon kaynağı da ulaşımdır. Çalışanların işe gidiş-gelişleri, iş
ile ilgili günlük yapılan yolculuklar, o iş yerinde ulaşımla ilgili enerji tüketimi ve buna bağlı emisyon miktarlarını belirler. Ulaşımla ilgili tercihlerde yapılacak
değişiklikler hava kalitesi için önemli katkı sağlayabilir.
Yöneticiler…
Nüfus yoğunluğunun fazla olduğu kentlerde yaşanan hava kirliliğini önlemede ve temiz hava kalitesine ulaşma çabaları içerisinde yerel ve merkezi
yönetimler önemli yetki ve sorumluluklara sahiptir.
Kent yönetimi içerisinde öncelikli olarak yerel yönetimler kendi bölgesindeki hava kalitesinin iyileştirilmesi çalışmalarında etkin rol almalıdırlar. Kirlilik
önleme çalışmalarında merkezî yönetimler ulusal
eylem planlarının hazırlanması, standartların belirlenmesi, hukuki altyapının oluşturulması gibi çalışmaları ulusal düzeyde sürdürmekle yükümlüdür.
Yerel yönetimler…
Yerel yönetimler, hava kalitesini etkileyen pek
çok emisyon kaynağını denetleme ve kontrol etme
yetkisine sahiptir. Bu nedenle kentlerde yaşanan
hava kirliliği sorununu da yönetimsel bir yaklaşımla
ele alıp sürdürülebilir hava kalitesine ulaşılmasında
çaba ve kaynak ayırmalıdır. Bunun için;
1. Tanımlama: Bölgede hava kalitesine etki eden
tüm kaynakları belirleyip kirlilik ölçümleri, gözlemleri
yaparak sorunun boyutları ortaya konmalıdır. Problem tanımlanmalıdır.
2. Planlama: Yönetim planlarının belirlenmesi,
MAYIS 2011 - SAYI 135•
problemin nasıl ve ne ile çözüleceği detaylarıyla belirlenmelidir.
3. Yerine getirme: Planlanan adımlar uygun bir
şekilde yerine getirilmelidir.
4. Kontrol: Belirlenen amacı yerine getirme süreçleri periyodik olarak kontrol edilmelidir.
Hava kalitesi yönetimi aşamaları somut önerilere
dönüştürüldüğünde;
• Bacada kontrol: kirlilik oluştuktan sonrası için
alınacak tedbirler.
Kaynakta Kontrol
Kaynakta kontrol, hava kirleticilerini oluşmadan
önleme yaklaşımıdır. Bu yaklaşım;
• Enerjinin etkin kullanımı ve yönetimi
• Proses optimasyonu
• Yerel yönetimler yöreye özgü hava kalitesi politikaları belirlemek,
• Yakma sistemi modifikasyonu
• Kentsel sınırları içerisinde hava kirliliği açısından sorunlu alanları belirlemek,
• Alternatif enerji kaynaklarının kullanımı
• Hava kalitesi/kirliliği ile ilgili bilgi/veri derlemek,
• Endüstrilerde emisyon kontrolleri yapmak, yeni
endüstri için yer seçiminde hava kalitesini göz önüne almak,
• Kentin değişik bölgelerinde monitoring sistemi
kurmak,
• Kentsel gelişime; yörenin meteorolojik, topografik şartlarını dikkate alarak yön vermek,
• Kentsel ulaşım planlarını hava kirliliğini azaltacak şekilde yapmak,
• Kentsel dokunun oluşturulmasında enerji alımları, ekolojik alanlar ve yeşil yapıları içine alan entegre bir yaklaşım benimsemek,
• Çevre örgütleri oluşturmak ve güçlendirmek,
• Halkın çevre bilincini yükseltici eğitim çalışmaları yapmak,
• Akademik ve araştırmaya yönelik kuruluşlarla
işbirliği yapmak ve koordinasyonu sağlamak.
Endüstri…
• Kaynakta kontrol: kirlilik oluşmaması için alınacak tedbirler,
Enerjinin etkin kullanımı ve yönetimi:
Nihai olarak hava kirletici emisyonlarını azaltıcı
etkiye sahiptir. Endüstriler enerjinin kullanıldığı birimlerde;
• Yeni teknolojiler kullanarak
• Üretilen enerjiyi başka proseslerde yeniden kullanarak
• Araçların ulaşım giderlerini ve enerji kullanımını
azaltacak şekilde etkili kullanarak kaynakta emisyon
kontrolüne katkı sağlayabilirler.
Proses optimasyonu:
Endüstriyel üretim sürecinde etkinlik sağlayarak
kirlilik azaltılabilecek pek çok değişiklik yapılabilir.
Örneğin, bazı proses ve sistemlerde maksimum kapasitenin altında işlem yapmak daha az emisyona
sebep olabilmektedir. Pek çok prosesin emisyon
üretimi sıcaklık, üretim hızı veya üretim zamanı gibi
parametrelere bağlı olarak gelişir. Bu işletim parametreleriyle oluşan emisyon oranları analiz edilerek
optimum çalışma koşulları sağlanabilir. Ayrıca bazı
proseslerde emisyon azaltıcı donanım ilave edilerek
kaynakta hava kirletici kontrolü sağlanabilir.
Yakma sistemi modifikasyonu:
Yakma sistemi modifikasyonu da kirletici azatlımı
sağlayabilir. Yanma odasında hava, sıcaklık ayarlamaları bazı kirleticilerin oluşumunu azaltacaktır.
27 •
DOSYA: HAVA
Endüstri kaynaklı hava kirleticilerinin kontrolünde
iki temel yaklaşım vardır.
• Temiz yakıt kullanımı
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
Benzer şekilde yanma odasında alev geometrisi ve
türbülansının değişimi de emisyonları azaltacaktır.
Temiz yakıt kullanımı:
Endüstriler doğalgaz ve etanol gibi daha temiz,
enerjileri tercih ederek emisyon azatlımı gerçekleştirebilir. Daha az kül, kükürt içeren kömür kullanımı
daha az kirlilik oluşturacaktır. Bunun yanında kömürün kalitesinin iyileştirilerek kullanılması da mümkün
olabilir.
dır. Kirlilik bir kez oluştuğunda onu temizlemek çok
daha zordur. Gaz kirleticileri ve partikül maddeler
için ayrı dizayn edilmiş kontrol sistemleri vardır. Bir
kirletici için dizayn edilmiş kontrol sistemleri başka
kirleticiler için de etkili olabilmektedir. Endüstrilerin
başka kontrol sistemlerini kurup işleterek atmosfere
bıraktıkları kirleticileri azaltabilirler. Ayrıca bu bir kanuni zorunluluktur.
Alternatif Enerji Kaynakları:
Havayı kirletecek kadar emisyon üretmeyen
enerji kaynaklarıdır.
Şekil 15. Bacada Hava Kirletici Kontrolü Sağlayan Sistem
(Elektrostatik Tutucu)
KAYNAKLAR
Şekil 14. Alternatef Enerji Kaynakları
Bacada Kontrol
Bu yaklaşım, kirlilik önleyici teknolojiler gerektirir.
Bu yüzden pahalı yatırım ve işletim maliyetleri var-
• 28
Aydın ME., Durduran SS., Özcan S., Bedük F., 2007.
Konya’da hava kalitesi değişiminin coğrafi bilgi
sistemi (CBS) ile değerlendirilmesi, 7. Ulusal Çevre
Mühendisliği Kongresi, 22-27 Ekim, İzmir.
Bayram H, Dörtbudak Z, Evyapan Fişekçi F, Kargın M,
Bülbül B. Hava Kirliliğinin İnsan Sağlığına Etkileri,
Dünyada, Ülkemizde ve Bölgemizde Hava Kirliliği
Sorunu. Dicle Tıp Dergisi 2006; 33: 105-112.].
Bayram H, Göğebakan B, Dikensoy Ö ve ark. Effects
of diesel exhaust particles on viability of primary
bronchial epithelial cells of non-smokers, smokers
and patients with COPD. Am J Respir Crit Care
Med 2009; 179:A3162.
Bayram H, Göğebakan B, Dikensoy Ö, Ekinci E. Dizel egzoz partiküllerinin insan akciğer epitel hücre canlılığı ve bu hücrelerden inflamatuar sitokin salınımına etkisi. Türk Toraks Derneği 11. Yıllık Kongresi,
Kongre Kitabı 2008.
MAYIS 2011 - SAYI 135•
Bayram H. Dış ortam hava kirliliği ve etkileri. Türkiye Klinikleri-Göğüs Hastalıkları 2004; 2: 112-118.
Bayram H. Türkiye’de hava kirliliği sorunu: Nedenleri,
alınan önlemler ve mevcut durum. Toraks Dergisi
2005; 6:159-165.
Berktaş M and Bircan A. Effects of atmospheric sulphur
dioxide and particulate matter concentrations on
emergency room admissions due to asthma in Ankara. Tüberküloz ve Toraks Dergisi 2003; 51: 231238.
Boubel RW.,Fox DL., Turner DB., Stern AC., 2008. Fundamentals of Air Pollution, fourth edıtıon, Elsevier Inc.
Brunekreef B, Holgate ST. Air pollution and health. Lancet
2002; 360: 1233-42.
Brunekreef, B. and Holgate, S.T., 2002. Air pollution and
health, The Lancet, 360(9341), 1233-1242.
Colls J., 2002. Air Pollution, Second Ed. Spon Press
Elbir T, Muezzinoglu A, Bayram A. Evaluation of some air
pollution indicators in Turkey. Environ Int 2000; 26:
5-10.
EPA, 2007. Term of Environment: Glossory, Abbreviations
and Acronyms.
Godish T., 2004. Air Quality, 4th Ed., Lewis Publications
CRC Press.
Gomez-Perales JE, Colvile RN, Nieuwenhuijsen MJ, Fernandez-Bremauntz A, Gutierrez-Avedoy VJ, Paramo-Figueroa VH, et al. Commuters’ exposure to
PM25, CO, and benzene in public transport in the
metropolitan area of Mexico City. Atmos Environ
2004;38:1219– 29.
Griffin RD., 2007. Principles of Air Quality Management,
2nd Ed. Taylor and Francis Group, LLC.
Güllü GH., Ölmez I., Tuncel G., 2000. Temporal Variability of Atmospheric Trace Element Concentrations over the Eastern Mediterranean Sea, Spectrochimica Acta Part B, 55, sf. 1135-1150.
Han X., Naeher LP., 2006. A review of traffic-related air
pollution exposure assessment studies in the
developing world, Environment International 32
(2006) 106 – 120
Keleş N, Ilicali C, Değer K. Impact of air pollution on prevalence of rhinitis in Istanbul. Arch Environ Health
1999; 54: 48-51.
Morgenstern V, Zutavern A, Cyrys J, et al. GINI Study
Group; LISA Study Group. Atopic diseases, aller-
gic sensitization, and exposure to traffic-related air
pollution in children. Am J Respir Crit Care Med.
2008;177:1331-7.
Nazım E., Beyhun S., Vançelik H., Acemoğlu Z., Koşan
A.G., 2008. Erzurum İli Kent Merkezinde 2003–
2006 Yılları Arasında Hava Kirliliği, TAF Preventive
Medicine Bulletin, 7(3)
Özdilek HG., 2006.An analogy on assesment of urban
air pollution in Turkey over the turn of millennium
(1992-2001). Env. Mon. And Asses., 122, 203-219.
Schnelle KB and Brown CA., 2002. Air Pollution Technology Handbook, CRC Press.
TC Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü.
Tecer LH, Alagha O, Karaca F et al. Particulate matter
(PM2.5, PM10-2.5, and PM10) and Children’s
Hospital admissions for asthma and respiratory
diseases: A bidirectional case-crossover study. J
Toxicol Environ Health A. 2008; 71: 512–520.
Tecer LH., Süren P., Alagha O., Karaca F., Gürdal T., 2008.
Effect of Meteorological Parameters on Fine and
Coarse Particulate Matter Mass Concentration in
a Coal-Mining Area in Zonguldak, Turkey, Journal
of the Air & Waste Management Association, 58,
543-552.
Tomac N, Demirel F, Acun C, Ayoglu F. Prevalence and risk
factors for childhood asthma in Zonguldak, Turkey.
Allergy Asthma Proc. 2005;26:397-402.
Tuik, 2010. Adrese dayalı nüfus kayıt sistemi nüfus sayım
sonuçları, 2009. Haber Bülteni, Sayı 15.
http://www.bodrumbaskisi.com/haber/index.php/havakirliligi-kontrol-altinda
http://www.airquality.utah.gov/Planning/Mobile/index.
htm
http://coolexcooling.com/wp-content/uploads/2008/05/
exhaust-fumes.jpg
http://www.epa.gov.tr/air/urbanair.html
http://www.epa.gov.tr/ttn/atw/allabout.html
http://doctorshosp.adam.com/content.aspx?productId=
39&pid=1&gid=000073
http://aura.gsfc.nasa.gov/outreach/garden_faq.html
http://www.epa.gov/oar/oaqps/gooduphigh/
http://www.tapc.com.au/electrostatic/index.html
http://www.iyibilgi.com/haber.php?haber_id=8667
http://www.lcv.org
DOSYA: HAVA
29 •
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İLE MÜCADELE İÇİN
YENİLENEBİLİR ENERJİ
DENİZ YENER
WWF-Türkiye, Doğa Koruma Sorumlusu
Deniz Yener, İklim Değişikliği İle Mücadele İçin
Yenilenebilir Enerji, Bilim ve Aklın Aydınlığında
Eğitim, S. 135, Mayıs 2011, ss. 30-33.
• 30
D
ünyamızın ısınmasına neden olan karbondioksidin
yüzde 80’i fosil yakıtlardan kaynaklanmaktadır. Bu
durum, küresel ısınmayla mücadelede fosil yakıtlara olan bağımlılığımızın azaltılmasının ve yenilenebilir enerji payının artmasının ne kadar önemli olduğunu
gösteriyor. Günümüzde fosil yakıt fiyatlarındaki artış, iklim
değişikliğinden doğan kaygılarla birlikte enerji sektöründe
hem arz hem de talep olarak bir dizi yeniliği beraberinde getirmiş durumda. Bu kapsamda yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının yaygınlaştırılmasına yönelik gelişmeler
küresel ölçekte hızlanıyor.
Yenilenebilir enerji kaynakları, enerji kaynağından alınan enerjiye eşit oranda veya kaynağın tükenme hızından
daha çabuk bir şekilde kendini yenileyebilme özelliğine
sahiptir. Örneğin, güneşten elde edilen enerjiyle çalışan
bir teknolojinin tükettiği enerji, toplam güneş enerjisinin yanında çok küçük bir miktardır. Yenilenebilir enerji, tesisler
ve canlılar tarafından kalıcı olarak tamamen tüketilemez.
Yenilenebilir enerji, elektrik ve ısı üretiminde temel kaynak
olma potansiyeli taşır. Ayrıca modern ve verimli teknolojiler
kullanılarak kömürün ve diğer fosil yakıtların yerine geçecek olan temiz enerjidir. Bu temiz enerji, bir yandan
çevresel zararları azaltılır. Diğer yandan kırsal kalkınmaya
yarar sağlar. Fotovoltaik paneller, küçük rüzgâr türbinleri,
biyoyakıtlar ve küçük ölçekli hidroelektrik santraller; aydın-
MAYIS 2011 - SAYI 135•
latma, haberleşme, ısıtma ve soğutma gibi pek
çok gereksinimin karşılanmasını sağlar.
Alternatif -Yenilenebilir Enerji
Alternatif enerji; fosil yakıt, kömür, doğal gaz ya
da petrol gibi ürünleri içermeyen enerji türüdür. Yenilenebilir enerji, neredeyse hiç insan gücü gerektirmez ve kendini yenileyebilir. Güneş ya da rüzgâr ne
kadar kullanırsak kullanalım bitmez. Bu nedenle
gerçek anlamda sürdürülebilir enerji için yenilenebilir enerji potansiyelimizi arttırmak şarttır.
Yenilenebilir enerji; kömür, petrol gibi sonu
olan kaynaklara muhtaç olmamızı engeller. Aynı
zamanda yerel ölçekte yeni iş olanaklarının yaratılması, yatırımların ülke içinde kalması, daha az
hava kirliliği, enerji arzı seçeneklerinin artması,
enerji güvenliğinin sağlanması, temiz enerji teknolojilerinin ucuzlayarak daha geniş kitlelere farklı
ölçeklerde sunulması gibi birçok avantaja sahiptir.
Güneş Enerjisi
Güneş enerjisi teknolojileri güneş ışınlarını direk
olarak toplayıp bu ışınlarda ısı veya elektrik üretimini
sağlamaktadırlar. Bu enerjinin kaynağı Güneş yüzeyindeki hidrojenin helyuma dönüşmesiyle gerçekleşen füzyon reaksiyonlarıdır. Dünya atmosferinin dışında güneş enerjisinin şiddeti, aşağı yukarı sabit ve
1370 W/m² değerindedir, ancak yeryüzünde 0-1100
W/m2 değerleri arasında değişim gösterir. Güneşten dünyaya ulaşan enerjinin en büyük özelliği sınırsız olmasıdır.
Güneş enerjisi Türkiye gibi çok güneş alan ül-
Rüzgâr Enerjisi
Rüzgâr enerjisi, güneş radyasyonunun yer yüzeylerini farklı ısıtmasından kaynaklanır. Yer yüzeylerinin
farklı ısınması, havanın sıcaklığının, neminin ve basıncının farklı olmasına, bu farklı basınç da havanın
hareketine neden olur. Rüzgâr enerjisinden elektrik
üretmek için rüzgâr tribünleri, mekanik enerji yaratmak için yel değirmenleri veya kuyu pompalama için
rüzgâr pompaları veya gemileri yürütmek yelkenler
kullanılır.
Rüzgâr enerjisi günümüzde dünyanın elektrik
ihtiyacının %2’sini karşılamaktadır. Rüzgâr tribünü
teknolojilerinin diğer elektrik üretimi teknikleriyle kıyasla çevreye zararlı etkisi çok azdır. Karada kurulan rüzgâr santrallerinde tarım ve hayvancılık devam
ettirilebilmektedir. Bunun dışında rüzgâr santralleri
fosil kaynaklı santralleri gibi soğutma suyuna ihtiyaç
duymamaktadır.
Jeotermal Enerji
Jeotermal enerjinin kullanımı insanlık tarihinde
çok eskilere dayanmaktadır. Antik Romalılar ve Çinliler M.Ö. 1500’lü yıllarda doğal jeotermal kaynakları
banyo, ısınma ve pişirme amaçlı olarak kullanıyorlardı. Bu enerji kaynağının büyük potansiyeli günümüzde yeniden keşfedilmeye başlanmıştır.
Jeotermal enerji yerkabuğunda biriken termal
enerjiye verilen isimdir. Isı veya elektrik üretimi için
yer altında çeşitli derinliklerinde birikmiş ısıdan,
kimyasallar içeren sıcak sudan, buhar ve gazlardan
faydalanılır. Isı seviyesi yeteri kadar yüksek olduğunda jeotermal enerji elektrik üretimi ve endüstri için
yüksek derecede su üretimi için kullanılabilir. Güneş
ve rüzgârdan farklı olarak jeotermal enerji devamlı
elektrik sağlayabilir.
Hidroelektrik
Hidroelektrik santralleri suyun bulunduğu iki
31 •
DOSYA: HAVA
Güneş enerjisi ışık, ısı ve elektrik şeklinde değerlendirilmektedir. Fotovoltaik (PV) sistemler güneş
enerjisini direk olarak elektriğe dönüştürmektedir
ve bina çatılarına, cihazlara, arabalara yerleştirilebilir. Yek-odaklı güneş enerjisi santralleri ayna ve lens
düzenekleri ile güneş ışınımlarını nispeten küçük bir
alana yansıtma esasına dayanır. Bu küçük alanda
odaklandırılan enerji su ısıtması veya buhar tribünü
vasıtasıyla elektrik veya ısı üretimi için kullanılabilir.
Ülkemizde çokça kullanılan solar termal kolektörler
su ısıtmak için kullanılmaktadır.
kelerde önemli bir enerji alternatifidir. Bu teknoloji
özellikle kırsal alanda şebeke dışı elektrik üretimi için
çok kullanışlıdır. Bu teknolojinin en büyük handikabı
gece saatlerinde enerji üretilememesidir.
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
nokta arasındaki potansiyel enerji farkını kullanarak
elektrik enerji üretir. Barajda biriken su belli bir yükseklikten aşağı bırakılır ve mekanik enerjiye dönüşür.
Bu mekanik enerji tribün çarklarını çevirir ve jeneratör motoru vasıtası ile elektrik enerjisine dönüşür.
Hidroelektrik şu anda dünyadaki en büyük yenilenebilir enerji kaynağıdır ve dünya elektrik ihtiyacının
neredeyse beşte birini karşılamaktadır.
Hidroelektrik santralleri barajlı veya nehir tipi olarak ikiye ayrılır. Baraj tipi santraller suyu depolarken
nehir tipi santraller akan suyun kinetik enerjisi kullanırlar.
Barajlı santraller hacim, su kalitesi ve akış zamanını değiştirerek; jeomorfolojik süreçlerle doğal hayatın döngüsünde besin ve tortu akışını kısıtlayarak
nehir sistemlerini tahrip etmektedir. Barajların son
derece önemli sosyal etkileri vardır; şu ana kadar
40-80 milyon insanın yaşam alanı barajların etkisi
altında kalmış ve yeni yerleşim alanlarına gönderilmiştir. Bugün birçok bölgede büyük baraj projelerine yerel halk tarafından karşı çıkılmaktadır. Ayrıca
büyük barajların oluşturduğu baraj gölleri ekolojik
dengeyi bozabilmekte, organik maddelerin göl tabanında birikmesi ile istenmeyen metan oluşumuna
sebep olabilmektedir.
Nehir tipi santrallerde elektrik üretimi akarsuyun
akım özellikleri ile sınırlıdır ve bundan dolayı küçük
ve orta çaplı olmaktadır. Suyun akış kanalının değiştirilmemesi hâlinde bu santrallerin doğaya zararı azdır. Fakat bir akarsu üzerine akarsuyun kapasitesinin
çok üstünde nehir tipi hidroelektrik santrali kurulması hâlinde nehrin alt katmanlarında su kalmayacak
ve ekolojik denge bozulacaktır. Nehir tipi santraller
projelendirilirken akarsu havzasının ekolojik özellikleri detaylı şekilde etüt edilmelidir.
Biyoenerji
Biyokütle, yeryüzünde ve biyosferde organik
üretimde bulunmak için karbondioksit, su ve güneş
enerjisi kullanan bitkilerin toplamıdır. Biyoenerji, sıvı
biyoyakıt (genellikle enerji zengini ürünlerden elde
edilen), atık (evsel atıklar dâhil), katı biyokütle (odun,
• 32
odun kömürü ve diğer biyokütle maddeleri) veya gaz
(biyokütle çürümelerinden elde edilen) formlarında
biyokütleden elde edilir. Teorik olarak enerji üretimi
için kullanılan bitkilerin yeniden yetiştirilmesi mümkündür. Bu nedenle biyokütle yenilenebilir bir enerji
kaynağıdır.
Küresel olarak, biyokütle şu anda biyoenerjinin
yaklaşık 46 EJ’ünü sağlamaktadır. Bu payın içinde,
gelişmekte olan ülkelerde tüketilen geleneksel biyokütle miktarı kesin olmasa da, küresel birincil enerji
kaynağının %10’unun üzerinde olduğu tahmin edilmektedir.” Biyokütle uygulamaları, yoksul ülkelerde
geleneksel biyokütle kullanımından (açık ateşte yemek pişirmek gibi) yüksek verimli elektrik ve ısı ya da
ulaşım yakıtları elde etmeye kadar büyük farlılıklar
göstermektedir.
Biyoenerji ürünlerinin kontrolsüz gelişimi, insanlar ve çevre üzerinde çok büyük etkiler yaratabilir.
Hammaddelerin hangilerinin, nerede ve nasıl üretildiği ve işlendiği, biyoenerji projelerinin çevresel ve
sosyal olarak sürdürülebilir olup olmadığını belirleyecektir.
Okyanus Enerjisi
Yeni gelişen teknolojilerden biri denizlerde ve okyanuslarda ki dalga ve gel-git olaylarından yaralanarak enerji üretilmesidir. Bu teknolojilerdeki en büyük
sorun bu potansiyelin elektrik enerjisine dönüştürülmesidir. Dünya ölçeğinde bu potansiyelin kullanılması için pilot projeler başlatılmıştır. Gelecekte bu
projeler planlanırken yerel kıyı ekolojisi göz önünde
bulundurulmalı, gemicilik, balıkçılık gibi sektörlerin
nasıl etkileneceği değerlendirilmelidir.
Türkiye’de Yenilenebilir Enerji
Türkiye yenilenebilir enerji kaynakları bakımından
önemli bir potansiyele sahiptir. Ancak, mevcut enerji
üretim deseni içerisindeki yenilenebilir enerji oranı
oldukça düşüktür. 2008 yılı itibari ile Türkiye’deki
enerji üretimin yalnızca %16.75’i yenilenebilir enerji
kaynaklarından sağlanmıştır. Yenilenebilir enerjinin
ise %96,7’si hidroelektrik üretimine aittir. 2009 yılında ise elektriğinin %81’ini fosil kaynaklı yakıtlardan
MAYIS 2011 - SAYI 135•
üretmiştir. Türkiye’deki başlıca yenilenebilir enerji
kaynakları arasında hidrolik enerji, biyokütle, rüzgâr,
biyogaz, jeotermik ve güneş enerjisi yer alır.
ardından yaklaşık 433 TWh/ yıl brüt hidrolik enerji
potansiyeli ile 419 MWh/yıllık teknik rüzgâr enerjisi
potansiyeli gelir.
Sonuç
Fosil yakıtlar hem ülke ekonomisine yük bindirmekte hem de sera gazı, sülfür oksit, nitrojen oksit
gibi gazların salımlarına yol açarak asit yağmuru,
küresel iklim değişimi, ötrofikasyon gibi çevre sorunlarına sebep olmaktadır. Fosil kaynakların enerji
üretimindekinin payının azaltılması için yenilenebilir
enerji kaynaklarına daha çok destek verilmesi gerekmektedir.
Şekil 1Türkiye elektrik üretimi TEIAS 2009
WWF’nin 2050 Enerji Raporu1, 2050 yılına kadar
dünyadaki enerji arzının yenilenebilir enerjiden sağlanabileceğinin mümkün olduğunu ortaya koymuştur. Türkiye’nin yenilenebilir enerji kaynakları potansiyeli zengin ve çeşitli olup ve ülke içi kaynaklarda
kömürden sonra ikinci en büyük gruptur.
2009 yılı itibari ile toplam elektrik üretiminde
yenilenebilir enerjinin payı % 19 olmuştur. Türkiye,
içinde yer aldığı güneş kuşağı nedeniyle ve toplam
yüzey alanı itibariyle 106 TWh/yıl üzerinde güneş
enerjisi potansiyeline sahiptir. Bu potansiyel elektrik üretimi açısından çok yüksektir. Bunun hemen
Türkiye’nin coğrafi konumu, yenilenebilir enerji
kaynaklarının çeşitliliği açısından büyük avantajlar
göstermektedir. Türkiye’deki başlıca yenilenebilir
enerji kaynakları arasında hidrolik enerji, biyokütle,
rüzgâr, biyogaz, jeotermik ve güneş enerjisi yer alır.
Bu teknolojilerin daha çok kullanılması için kamuoyu
bilincinin yanında teşvik mekânizmaları de yüksek
önem taşımaktadır.
Yenilenebilir enerji teşvik edilirken dikkat edilmesi
gereken bir nokta hidroelektrik dışındaki yenilenebilir enerji kaynaklarına yapılacak vurgudur. Yukarıda
bahsedildiği gibi özellikle hidroelektrik santraller,
yanlış projelendirildiklerinde sosyal ve ekolojik yapıya zarar vermektedirler.
___________________________________________________
1 Daha fazla bilgi için bakınız: http://wwf.panda.org/
what_we_do/footprint/climate_carbon_energy/energy
_solutions/renewable_energy/sustainable_energy_report/
DOSYA: HAVA
33 •
HAVA KİRLİLİĞİ NEDİR,
ÜLKEMİZDEKİ DURUMDAN KESİTLER
ARSLAN SARAL
Doç. Dr., Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi
H
ava kirliliği, teknoloji ile birlikte gelen modern hayatın yan ürünlerinden biridir. İnsanların ihtiyaçları (ya da istekleri) arttıkça, bununla beraber bu
talebi karşılamak üzere üretilen ürünlerin yanında
istenmeyen yan maddelerin oluşumu da kaçınılmaz olmaktadır. Katı, sıvı ve gaz atıkların sebep olduğu hava, su
ve toprak kirliliği problemleri, günümüz çevre problemlerinin temel unsurlarıdır. Bunlar içerisinde belki de en kısa
sürede etkisini görebileceğimiz kirlilik türü hava kirliliğidir. Çünkü nefes almakla başlamakta ve etkisini hemen
gösterebilmektedir.
Hava Kirliliği Nedir, Ne Değildir?
Arslan Saral, Hava Kirliliği Nedir, Ülkemizdeki
Durumdan Kesitler, Bilim ve Aklın Aydınlığında
Eğitim, S. 135, Mayıs 2011, ss. 34-41.
• 34
Hava kirliliğini tanımlayabilmek için, evvela soluduğumuz temiz havanın ne olduğunu belirtmek, daha sonra da
kirli havayı temiz hava ile kıyaslamak yerinde olacaktır. Temiz ve kirli hava olarak tarif edilen havada bulunan ve kirlilik oluşturan belli başlı bileşenler Tablo 1’de görülmektedir.
Hemen belirtmek gerekir ki Tablo 1’deki kirleticiler örnek
olarak verilmiş olup bunlardan başka daha birçok çeşitte
hava kirleticilerinin varlığı söz konusudur. Özellikle fiziksel
özellikleri itibarıyla sıvı ve katı (partikül madde) şekillerdeki kirleticiler de önemli kirleticiler sınıfındadır. Bütün bu
MAYIS 2011 - SAYI 135•
kirleticiler de çeşitli şekillerde atmosfere atılmaktadır ki kirleticilerin bu şekilde atmosfere salınmasına emisyon denir. Tablo 1’de, bileşenler için verilen “ppm” birimi, 1 milyon hava hacmi içerisindeki
bileşenin hacmi olarak tanımlanmaktadır. Mesela
metan gazının temiz havadaki miktarı 1 milyon litre hava içerisinde 1.5 litre iken; bu miktar yine 1
milyon litre havada 2.5 litrenin üzerine çıkarsa, bu
hava metan gazı bakımından kirli olarak tarif edilir.
Buradaki örneğe dikkat edilirse, havanın kirli olması
her bir kirletici bileşen bakımından münferiden tarif
edilmektedir. Yani, havanın kirli olduğunu söyleyebilmemiz için tablodaki kirletici bileşenlerin tamamının birden kirlilik sınırını aşması gerekmiyor. Herhangi birinin verilen kirlilik sınırını aşması, havanın o
kirletici bakımından kirli olması demektir.
Tablo 1’de ifade edilen azot ve oksijen gazlarının
kirletici olmadıkları; havanın iki temel bileşeni oldukları bilinmektedir. Yine, karbondioksitin de sağlık etkileri bakımından kirletici sınıfında sayılmadığı,
ancak iklim değişimi ile ilgili temel bileşenlerden
olduğu da bilinmektedir.
Tablo 1. Kirli atmosfer ile temiz atmosferin
karşılaştırılması
Bileşen
Temiz Hava
(ppm)
Kirli Hava
(ppm)
Azot, N2
790000
790000
Oksijen, O2
20950
20950
Karbon dioksit, CO2
320
400
Karbon monoksit, CO
0.1
40 - 70
Metan, CH4
1.5
2.5
Nitröz oksit, N2O
0.25
?
Azot dioksit, NO2 (NOX)
0.001
0.2
Ozon, O2
0.02
0.5
Kükürt dioksit, SO2
0.0002
0.2
Amonyak, NH3
0.001
0.02
değişken
değişken
Diğer kirleticiler
Hava Kalitesi İndeksi
Farklı hava kirleticilerinin farklı konsantrasyon
ve sürelerde farklı etkiler oluşturması dikkate alınarak günlük hayatta daha kolay anlaşılabilmesi için
hava kirliliği seviyesi veya hava kalitesi düzeyi, hava
kalitesi indeksi (HKİ) olarak ifade edilen bir sayısal
ölçekle anlatılır. Bu ölçek, bir de renk skalası ile görselleştirildiğinde geniş halk kitleleri tarafından kolaylıkla algılanabilmektedir. Ülkemizde hava kalitesi
seviyesi için kullanılan HKİ ölçeği ve ilgili renkler
Tablo 2’de ve bu indekse temel teşkil eden kirleticilerin HKİ konsantrasyon seviyeleri de Tablo 3’te
görülmektedir. Şekil 1’de ise HKİ değerinin daha
da görselleştirilerek bir hız göstergesi şeklinde
sunulması görülmektedir. Tablo 2’den de görüleceği üzere, HKİ ölçeği 6 kademeden oluşmakta ve 1
ölçeği çok iyi kalitede (çok temiz) havayı; 6 ise çok
kötü kalitede (çok kirli) havayı işaret etmektedir. Bu
ölçek değerleri matematiksel bir hesaplama ile bulunmayıp, sadece havada ölçülen kirletici konsantrasyonlarının etkileri bakımından sınıflandırmasını
ifade etmektedir. Sınıflandırmada temel kıstas, ölçülen kirleticiler içerisinde en yüksek HKİ değerine
sahip kirleticinin baz alınmasıdır. Yani, kirlilik oluşturan seviyede ölçülen kirleticiye göre HKİ değeri
ifade edilir.
35 •
DOSYA: HAVA
Hava kirliliğinin daha teknik tarifi ise, “hava kirleticilerinin, canlıların (insan, hayvan ve bitkiler) sağlığı
üzerinde ve yapı-malzemelerde zararlı etkiler meydana getirecek miktar (konsantrasyon) ve sürede
havada bulunması” şeklindedir. Yine bu tanımda
da, bir veya birden çok kirleticinin bir arada bulunması söz konusudur. Bu tanım gereği, havanın
kirli olduğunu söyleyebilmemiz için, bir kirleticinin
zararlı olabilecek miktarda ve zararının ortaya çıkabileceği kadar uzun sürede havada bulunmasından
bahsedilmektedir. O halde, kirli havayı kısa süreli
solumak zarar vermiyorsa, teknik olarak hava kirliliğinden bahsetmeyiz. Burada hemen şunu da ifade
etmek gereklidir ki zararın ortaya çıkması kirli havaya maruz kalanın hassasiyeti ile doğrudan ilgilidir.
Mesela, tanımda bahsedilen miktar ve süre, yaşlılar, hastalar ve çocuklar için sağlıklı kişilere kıyasla
daha düşük seviyelerdedir. Yani, zararlı etkinin ortaya çıkabilmesi, etkiye maruz kalma hassasiyeti ile
ilgilidir.
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
24 saatlik ortalama değer verilirken, bazıları için 1
saatlik ortalama değer verilmektedir. Bu da yine,
yukarıdaki tanımda ifade edildiği üzere, kirletici bileşenlerin kirleticilik etkilerinin (özellikle sağlık etkilerinin) farklı olmasından kaynaklanmaktadır.
Tablo 2. Hava Kalitesi İndeksi ölçekleri ve
ilgili renkleri
HKİ ölçeği ve rengi
1. açık yeşil
2. yeşil
Hava kalitesi
tanımlaması
Çok iyi
Hava Kirleticilerinin Kaynakları
İyi
3. koyu yeşil
Genel olarak doğal ve yapay kaynaklar olarak
sınıflandırılan hava kirliliği kaynaklarından asıl kirlilik problemleri oluşturan grup yapay kaynaklardır.
Bunu açıklamadan önce doğal ve yapay kaynaklardan bahsedelim.
Yeterli
4. sarı
Orta
5. turuncu
Kötü
6. kırmızı
Çok kötü
Doğal kaynaklar: Çöl fırtınaları ile taşınan partikül maddeler, orman yangınları ile oluşan gaz ve
partükül kirleticiler, okyanus ve denizlerden atmosfere karışan sıvı damlacıklar, volkan patlamalarından kaynaklanan büyük kül bulutları ve gaz kirleticiler ve bitkilerden atmosfere atılan organik bileşikler doğal hava kirliliği kaynaklarıdır.
Şekil 1. Hava Kalitesi İndeksi Göstergesi
Tablo 3’teki bilgilere dikkat edilirse, kirleticilerin
miktarı Tablo 1’de verilenden farklı olarak da ifade
edilmektedir. “µg/m³” birimi 1 m3 hava içerisindeki
kirletici bileşenin miktarının mikrogram (µg) olarak
ifadesidir. Yine diğer bir ilave bilgi de, kirleticilerin
miktarının ortalama süresidir. Bazı kirleticiler için
Yapay Kaynaklar: Tümüyle insan faaliyetleri
olarak bilinen bu kaynaklar farklı gruplandırmalar
çerçevesinde incelenebilmektedir. En yaygın gruplandırma şekli, sabit kaynaklar ve hareketli kaynaklar şeklindedir. Sabit kaynaklar sınıfında tüm
endüstriyel tesisler sayılabilir. Bunların başlıcaları,
termik santraller, petrokimya tesisleri, metal sanayi tesisleri, boya sanayi tesisleri, plastik sanayi,
çimento sanayi, deterjan sanayi tesisleridir. Diğer
sabit kaynak sınıfı ise evsel ısınma maksatlı yakıt
Tablo 3. Hava Kalitesi İndeksinde dikkate alınan kirleticiler ve indeks konsantrasyonları
SO2
NO2
CO
O3
PM10
1 saatlik
ortalama
24 saatlik
ortalama
24 saatlik
ortalama
1 saatlik
ortalama
24 saatlik
ortalama
[µg/m³]
[µg/m³]
[µg/m³]
[µg/m³]
[µg/m³]
0 -50
0 - 45
0 – 2900
0 - 35
0 - 55
2 (iyi)
51-199
46 - 89
3000 – 8900
36 - 89
56-109
3 (yeterli)
200-399
90 - 179
9000 – 15900
90 - 179
110-159
4 (orta)
400-899
180 - 299
16000 – 21900
180 - 239
160-219
5 (kötü)
900-1499
300- 699
22000 - 49900
240 - 359
220-799
> 1500
> 700
> 50000
> 360
> 800
Hava Kalitesi İndeksi
1 (çok iyi)
6 (çok kötü)
• 36
MAYIS 2011 - SAYI 135•
yakılmasıdır. Her iki grubun (sanayi ve evsel kaynaklar) ortak bileşeni, enerji ihtiyacının karşılanması
için fosil yakıtlar dediğimiz odun, kömür ve petrol
ürünlerinin (fueloil, mazot, doğalgaz) yakılmasıdır. Sanayi tesislerinin asıl önemli kirleticileri ise,
her sanayi prosesine özgü olarak oluşan proses
emisyonlarıdır. Bu emisyonlar kirleticilik vasıfları ve
tehlike durumları itibarıyla daha dikkatli bir şekilde
kontrol altına alınmalıdır. Bu itibarla ortaya çıkan iki
ana kirlilik şekli kentsel ve sanayi kaynaklı hava kirliliği olarak da incelenmektedir.
Yapay kaynakların diğer grubu ise hareketli kaynaklar olarak adlandırılan motorlu kara taşıtları, gemiler, trenler ve uçaklardan oluşmaktadır. Açıktır ki
bu grup içerisinde önemli paya sahip olan unsur
motorlu kara taşıtlarıdır. Motorlu kara taşıtları da
ağırlıklı olarak kentlerde yoğunlaştığı için kentsel
hava kirliliği içerisinde son yıllarda daha da artan
pay sahibi olmaktadırlar..
Doğal Kaynaklar mı Baskın Yapay
Kaynaklar mı?
Bu sorunun sorulmasında önemli bir gerekçe
var. Hava kirliliği konusundaki bilimsel çalışmaların
belli bir seviyeye gelmesi ile beraber, yıllar içerisinde takip edilen, hesaplanan ve ölçülen kirletici
kaynak emisyon miktarları göstermiştir ki küresel
ölçekte doğal kaynaklardan atmosfere atılan kirletici
miktarları, yapay kaynaklara kıyasla çok daha fazla
oluşmaktadır. Çok bariz bir örnek verecek olursak,
uçucu organik bileşikler dediğimiz kirleticilerin doğal kaynaklardan atmosfere atılan miktarları yapay
kaynaklardan atılan miktarın on katından daha fazla
gerçekleşmektedir.
Sorumuza dönecek olursak; atmosfere salınan miktar açısından bakıldığında, doğal kaynaklar çok baskın iken, yaşadığımız neredeyse tüm
hava kirliliği problemleri yapay kaynakların sebep
olduğu çevresel problem olarak ortaya çıkmaktadır. Çünkü, doğal kaynaklar tüm yerküre geneline
yayılmış olduklarından bu kaynaklardan atmosfere
salınan kirleticiler de bu sebeple tüm yerküre geneline yayılmış ve seyrelmiş olarak atmosfere salınmaktadırlar. Diğer taraftan yine bu doğal kaynaklı
kirleticilerin oluşumları daha seyrek gerçekleştiğinden, ortaya çıkardıkları hava kirliliği etkileri zayıf ve
önemsiz kalmaktadır.
Buna mukabil yapay kaynaklar, yerel ve bölgesel
ölçekte dar alanlarda (kentsel bölgeler, sanayi bölgeleri gibi) atmosfere salındıklarından, bu dar alanlarda oluşturdukları hava kirliliği problemleri daha
ciddi boyutlara çıkmaktadır. Aynı şekilde bu yapay
kaynaklar yıl boyunca faaliyette olduklarından oluşumları da daha sık gerçekleşmektedir. Son 150
yılda sanayi devriminin hızlı gelişmesiyle beraber
gelen ciddi enerji ihtiyacı ve bu ihtiyacın çok büyük
bir kısmının fosil yakıtların yakılmasından elde edilmesi ile ortaya çıkan yapay kaynaklı kirletici emisyonları, yaşanılagelen hava kirliliği problemlerinin
başlıca sebebidir. İşte neredeyse tamamen yapay
kaynaklardan atılan kirleticilerin sebep olduğu hava
kirliliği problemleri, yayılım boyutlarına göre farklı
ölçeklerde incelenebilmektedir.
Yerel, Bölgesel ve Küresel Hava Kirliliği
Problemleri
Sağlığımızın korunması ve yaşanabilir bir çevre için iyi bir hava kalitesine ihtiyaç duymaktayız.
Özellikle son yıllarda gazete başlıklarında, insan
faaliyetlerinden kaynaklanan emisyonların hava kalitesine yansıyan tehlikeli etkilerini sıkça görmekteyiz. Mesela;
37 •
DOSYA: HAVA
Bu tespite rağmen ortada olan bir gerçek ise,
hava kirliliği problemlerinin yapay kaynaklı kirleticilerden meydana geldiğidir. Günlük hayatımızda yüz
yüze olduğumuz kentsel hava kirliliği problemleri
yapay kaynaklı hava kirliliğinin bir türüdür. Yoğun
trafikte yaşanan motorlu araç kaynaklı hava kirliliği
veya özellikle kalitesiz kömürlerin kullanımının söz
konusu olduğu yerleşim bölgelerinde kışın yüz yüze
kaldığımız ısınma kaynaklı hava kirliliği problemleri
en belirgin ve sıklıkla ortaya çıkan hava kirliliği türleridir. Yine, kirleticilik özelliği yüksek olan endüstriyel
tesislerin yoğun olduğu bölgelerde (organize sanayi
bölgeleri) tüm yıl boyunca gözlemlenen endüstriyel
kaynaklı hava kirliliği problemleri de yapay kaynakların sebep olduğu başlıca hava kirliliği türlerindendir.
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
• Bir solunum sistemi rahatsızlıkları ve astım
hastalığına yakalanan çocuk sayısında artış,
• Asit yağmurları sebebiyle ormanlık alanlarda
belirgin tahribatların ortaya çıkması,
• Ozon tabakasında oluşan incelmenin
büyümesi… Ozon tabakası ile ilgili kullanılan «delinme» kelimesi yanlıştır ve aslında delinme değil,
ozon konsantrasyonunun azalması ile oluşan incelmedir.
• Normal olmayan (ekstrem) hava koşullarının
oluşması ve sıklıklarının artması.
Bütün bu sorunlarla ilgili yerel, ulusal ve uluslararası düzeylerde çalışmalar yapılmakla beraber,
küresel bazda tedbirlerin yaygınlaştırılmasının gerekliliği de ortadadır.
İklim Değişikliği: Dünya ikliminde doğal değişiklikler elbette olmaktadır. Ancak, son yıllarda bu
değişikliğe insan faaliyetlerinin de etkisi olduğu tezi
kabul görmektedir. Güneşten gelen radyasyonun,
yer yüzeyinden yansıyan kısmının dünya atmosferinde bulunan sera gazları tarafından tutulup dünyaya yeniden yansıtılmasıyla sera etkisi ortaya çıkmaktadır. İnsan faaliyetleri sonucu oluşan sera gazlarının miktarındaki artışın, bu etkiyi daha da artırma
potansiyeli mevcuttur. Bu etki, son yıllarda medyada da sürekli işlenmekle beraber; “küresel ısınma”
olgusuna mı sebep olduğu noktasında bilim çevrelerinde ciddi endişeler ve tartışmalar vardır. Medyada işlendiği gibi ve bazı felaket senaryolarında
anlatıldığı gibi, sera gazlarının miktarındaki artışın
basitçe küresel ısınmaya sebep olduğunun iddia
edilmesi için yeterli bilimsel kanıt mevcut değildir.
Hatta bu konuyu ilk ele alan ve bilimsel dergilerde
yayımlanan makalelerde, çok ciddi yanlışların yapıldığı ortaya çıkmıştır. Bu durumda, «küresel ısınma»
olayının medyatik özelliği ile hâlâ işlenmeye devam
etmesine temkinle yaklaşmak ve anlatılagelen felaket senaryolarına gereğinden öte prim vermemek
yerinde olacaktır.
Böyle söylemekle beraber, insan faaliyetleri ile
atmosfere salınan kirleticilerin azaltılması konusun-
• 38
da gerekli tedbirlerin alınması ve fosil yakıtlar yerine
temiz enerji kaynaklarının kullanımına geçilmesi ile
ilgili çalışmaların devam etmesinin elbette gerekli
olduğunu da vurgulamadan geçmeyelim.
Ozon Tabakasının İncelmesi: Ozon tabakası
insanların hayatını sürdürebilmesi için önemli atmosferik katmanlardan biridir. Bu tabaka, dünyayı zararlı ultraviyole radyasyondan korumaktadır.
Özellikle CFCler (kloro floro karbonlu gazlar) ozon
tabakasını inceltmekte ve son 25 yıllık gözlemler
bu incelmenin ciddi boyutlarda olduğunu göstermektedir. Antartika üzerindeki ozon tabakası ciddi
derecede zarar görmüştür. Bu sebeple, CFClerin
dünya genelinde üretiminin ve kullanımının tedricen
bırakılması kabul görmüştür.
Asit Yağmurları (ya da Asidik Yağmurlar):
Günümüzde insanlar, araçlarda ve ısınma amaçlı
olarak yoğun şekilde fosil yakıtlar kullanmaktadırlar. Fosil yakıtların aşırı kullanımı nedeniyle doğal
denge bozulmaya başlamıştır. Atmosferdeki kükürt
dioksit ve azot oksitlerin miktarının artması bu yapay faaliyetler sonucu gerçekleşmektedir. Kükürt
oksitler ve azot oksitler atmosferdeki su buharı ile
birleşerek ve yağmur suyunda da çözünerek asidik
özellikte yağış oluşumuna sebep olurlar. Bu konuda
yanlış anlamayı önlemek için asit yağmurları yerine
“asidik yağmurlar” demek daha doğru bir ifade olacaktır. Yani yağan yağmur, asit değil asidik özellikte yağmurdur. Asidik yağmurlar yoğun kirlilik olan
bölgelerde canlı ve cansız hayata zarar verebildiği
gibi, rüzgâr gibi etkenlerle taşınarak daha uzak bölgelere de zarar verebilmektedir.
Ülkemizde Hava Kirliliği İle İlgili Yapılan
Çalışmalar
Ülkemizde hava kalitesi yönetimi çerçevesinde
süregelen çalışmaların temelini 9 Ağustos 1983
tarih ve 2872 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak
yürürlüğe girmiş olan Çevre Kanunu’nun
ilgili maddelerinde öngörülen amaç ve ilkeler
doğrultusunda hazırlanan Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği (HKKY) oluşturmaktadır. Ülkemizin Avrupa Birliğine başvurusu ile ilgili olarak sürdü-
MAYIS 2011 - SAYI 135•
rülen uyum çalışmaları kapsamında en önemli yeri,
çevre ile ilgili yasal düzenlemeler oluşturmaktadır.
Bu sebeple, tüm çevresel konularda olduğu gibi
hava kalitesinin korunması ve yönetimi konusunda da çok önemli çalışmalar yapılmıştır. HKKY, 2
Kasım 1986 tarih ve 19269 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe girmiş olmakla beraber, birçok maddesi sonradan aynı doğrultuda yayımlanan
yeni yönetmeliklerle yürürlükten kaldırılmıştır.
kontrol ve denetimler konusunda gerekli kadro altyapısını güçlendirdiğini görmekteyiz. Özellikle Büyükşehir Belediyelerinin başında gelen İstanbul Büyükşehir Belediyesi, neredeyse çevresel her alanda
ülke çapında lider konumda atılım ve gelişmeler
kaydetmiştir. Bu itibarla, İstanbul’un hava kalitesinin değişimi konusunda birkaç satır bilgi vermek,
kaydedilen gelişmelerin boyutunun algılanması açısından faydalı olacaktır.
İstanbul’da Hava Kirliliği ve Alınan
Önlemler
HKKY’nin emisyonlarla ilgili maddeleri, endüstriyel ve evsel ısınma olarak iki gruba ayrılarak iki farklı
yönetmelik düzenlenmiştir. Endüstriyel tesisler için
7 Ekim 2004 tarih ve 25606 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe giren Endüstriyel Kaynaklı
Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği (EKHKKY) tamamen endüstriyel tesis emisyonlarının kontrolüne
yönelik olarak hazırlanmıştır. Diğer taraftan 13 Ocak
2005 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Isınma Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü
Yönetmeliği (IKHKKY) ise ısınma maksatlı yakıt yakılmasından kaynaklanan hava kirleticilerinin kontrolüne yönelik düzenlemeleri ihtiva etmektedir. 22
Temmuz 2006 tarihinde yürürlüğe giren Endüstri
Tesislerinden Kaynaklanan Hava Kirliliğinin Kontrolü
Yönetmeliği (ETKHKKY) ise EKHKKY’yi yürürlükten
kaldırmış ve hâlen endüstriyel kaynaklı kirleticiler
için bu yönetmelik yürürlüktedir. Daha sonraları bu
yönetmelikte de bazı ufak değişiklikler yapılmıştır.
Bahsedilen bu yönetmelikler emisyonların kontrolüne yönelik olarak düzenlenmiş yönetmeliklerdir.
Son olarak bu yönetmelikleri tamamlar nitelikte
olarak hava kalitesi yönetimine yönelik yönetmelik
olarak 6 Haziran 2008 tarihinde «Hava Kalitesi Değerlendirme ve Yönetimi Yönetmeliği» (HKDYY) yürürlüğe girmiştir.
İstanbul da 1980 yılında yapılan bir çalışmada,
kükürtdioksit ve duman (partikül) konsantrasyonları ile akciğer ve solunum yolları hastalıkları (KOAH)
nedeniyle hastanelere yapılan müracaat sayısı arasında önemli ölçüde bir korelasyon bulunmuştur.
Şekil 2’den görüldüğü gibi, nispeten düşük SO2
konsantrasyonlarında dahi, SO2 seviyesindeki artışa paralel olarak KOAH semptomları ile hastanelere başvuran hasta sayısında artış gözlenmiştir.
300
3
200
SO2
Duman
KOAH
Top.Hasta
100
0
0
10
20
Şekil 2. İstanbul’da kükürtdioksit konsantrasyonu ile
akciğer hastalıkları arasındaki ilişki.
39 •
DOSYA: HAVA
Tabii ki yasal mevzuat hazırlanırken bu mevzuatın yürürlüğünü kontrol etmek ve zaman içerisinde gerekli denetimlerin yapılması konusunda tüm
ülke çapında Çevre ve Orman Bakanlığının merkez
ve taşra teşkilatının güçlendirilmesi söz konusu olmuştur. Aynı şekilde yerel yönetimlerin de çevresel
İstanbul’da hava kirliliği özellikle 1980’li yıllardan
sonra insan sağlığını tehdit eden boyutlara ulaşmış,
kirletici konsantrasyonları hava kalitesi standartlarının birkaç kat üzerine çıkmıştır. İstanbul havasının
kirliliğinin belli başlı kaynakları arasında, yerleşim
bölgelerinde düşük kaliteli yakıt kullanımı, endüstriyel kaynaklar ve motorlu taşıtlar gelmektedir.
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
1990–94 yıllarının kış sezonlarında ise SO2 ve
partikül konsantrasyonlarının zaman zaman bu se-
Tablo 4. İstanbul’da 1990 yılındaki kirletici
emisyonların dağılımı
viyelerin 15–20 kat üzerine çıktığı gözlenmiştir.
Kirletici
Toplam
Emisyon
(%)
Sabit
Kaynaklar
(%)
Taşıtlar
(%)
PM
48.1
47.5
0.65
SO2
29.4
29.1
0.26
CO
16.3
9.9
6.64
NOX
3.1
1.6
1.44
da bölgesel olarak hava kirlenmesine yol açmakta-
HC
3.0
1.6
1.40
dır. Isınma ve endüstriyel kaynaklarda kullanılan ya-
TOPLAM
100
90
~ 10
İstanbul’da hava kirliliğinin en önemli kaynaklarını, ev ve apartmanlarda kış aylarında ısınma
maksadıyla kullanılan yakıtların yakılmasından ileri
gelen ve alan kaynak olarak sınıflandırılan kaynaklar
teşkil etmektedir. Bunların yanında, hareketli kaynaklar olarak sınıflandırılan motorlu taşıtlar ve nokta
kaynaklar kategorisine giren endüstriyel kaynaklar
kıtlardan ileri gelen emisyonları, sabit kaynaklarda
yakıt yanması olarak belirlemek mümkündür.
1960-1990 yılları arasında tüketim miktarları açısından yaygın şekilde kullanılan yakıtlar çeşitli dönemlerde değişik görüntüler arz etmiş, 1960-1980
yılları arasında fuel-oil, 1980’den sonra ise linyit kömürü ısınma maksadıyla tüketilen yakıtlar arasında
öncelik göstermiştir. 1990’lı yıllardan sonra doğalgaz kullanımı da yaygınlaşmaya başlamış, İstanbul
Büyükşehir sınırları içinde 1994 yılının ilk aylarında
tüketilen doğalgaz miktarı 126 milyon m3’ten 1997
yılında 7 milyar m3’e; doğalgaz kullanan hane sayısı da yaklaşık 1.000.000’a yükselmiştir. Buna mukabil, 1994 yılı itibariyle 8 milyon ton/yıl olan kömür
tüketimi 1997 yılında 3.5 milyon tona düşmüştür.
Bu yakıtların yakılması neticesinde atmosfere verilen belli başlı kirleticiler arasında, partiküler
madde (PM), kükürt dioksit, azot oksitler, karbon
monoksit, hidrokarbonlar (HC) bulunmaktadır. Bu
kirleticilerden son üçünün önemli bir kaynağını motorlu taşıtlar (otomotiv kaynaklı emisyonlar) teşkil
etmektedir. İstanbul’da sabit kaynaklar ve taşıtlardan meydana gelen kirletici miktarları hesaplandığında, bu emisyonların kaynak bazındaki dağılımları 1990 yılı için tahmin edilmiş ve Tablo 4’te gösterilmiştir.
• 40
Borat, O., Kadı, İ., Uslu, M. “İstanbul’da Emisyon
Kaynaklarının Öncelikleri ve Motorlu Taşıt Emisyonlarının
Kontrolü”, İstanbul’un Çevre Sorunları ve Çözümleri
Sempozyumu, 9-13 Nisan 1990, İTÜ Maçka Kampüsü
Tablo 4’ten görüldüğü gibi, 1990’lı yıllarda
İstanbul’da hava kirlenmesine büyük ölçüde sabit kaynaklarda (evler, endüstri tesisleri) ısınma ve
enerji temini maksadıyla kullanılan yakıtlar sebep
olmaktaydı. Taşıtların hava kirliliğindeki payı ise
%10 mertebesindeydi. Ancak bu dağılım genellikle
kış ayları için geçerlidir. Bilhassa yaz aylarında, sabit kaynaklarda yanma en az seviyede olduğu için,
yaz aylarında motorlu taşıtların katkısı daha fazla
olabilmektedir.
Günümüze gelindiğinde ise, İstanbul’da artık
neredeyse doğalgaz ulaşmayan yerleşim yeri kalmamış, bunun yanında ısınma maksatlı kullanılan
kömürün kalitesi iyileştirilmiş ve büyük oranda yerini doğalgaz aldığı için de ısınma maksatlı yıllık kömür tüketimi 1 milyon tonlar seviyesine kadar düşmüştür. Yani İstanbul’da artık ısınma kaynaklı hava
kirliliği probleminin kalmadığı söylenebilir.
Bunlara paralel olarak, taşıt sayısındaki artış ile
kömür kullanımındaki azalışın beraber değerlendirilmesi sonucu olarak, son yıllarda motorlu taşıt
kaynaklı hava kirliliğinin ön plana çıkması söz konusu olmuştur. Ancak burada hemen ifade etmek gerekir ki günümüzde yaşanan motorlu taşıt kaynaklı
MAYIS 2011 - SAYI 135•
lışmaları elbette bir hava kalitesi izleme sistemi
ile takip ve kontrol edilmelidir. Bu maksatla önce
İstanbul’da başlatılan çalışmalar kapsamında,
İstanbul’un 10’dan fazla noktasında günlük hava
kalitesi ölçümleri yapılmaya başlanmıştır. Bu
yöndeki çalışmalar Bakanlık eliyle tüm ülkeye
yaygınlaştırılmış ve Ulusal Hava Kalitesi İzleme Ağı
oluşturulmuştur.
Bu sistemde ülke genelinde tüm illerin merkez
kentsel bölgelerinde uygun noktalarda kurulan ölçüm istasyonlarındaki anlık ölçüm cihazları ile küResim 1. Ölçüm istasyonlarından biri
kürt dioksit ve partikül madde konsantrasyonlarının
ölçülerek ve eş zamanlı olarak
bir merkezde toplanarak ulusal
hava kalitesi izleme ağı oluşturulmuştur. Resim 1’de bu istasyonlardan biri görülmektedir.
Resim 2’de ise bu izleme ağının
verdiği bilgiden bir kesit görülmektedir. Resim 2’de, her il üzerindeki renkli daireler, o ildeki
hava kalitesi seviyesinin kükürt
dioksit ve partikül madde bazlarında değerlendirilmiş sonucuResim 2. Ulusal hava kalitesi izleme ağı
nun HKİ değeri olarak gösterimi
verilmektedir. Renk kodları Tablo
hava kirliliği problemi, 1990’lı yıllarda yaşanan kö1’deki renk kodları olup HKİ değerlerinin renk sevimür kaynaklı hava kirliliği probleminden daha düyeleridir. Herkes, İnternet üzerinden (www.havaizşük seviyelerdedir. Bu da bir hava kirliliği problemi
leme.gov.tr) adresinden yaşadığı ilin günlük olarak
olduğuna göre, bununla da ilgili tedbirlerin alınması
hava kalitesi seviyesini görebilir. Anılan bu sayfada
söz konusu olacaktır.
hava kalitesi ile ilgili faydalı bilgilere de ulaşabilir.
Diğer kalabalık şehirlerimizde de benzer özellikÜlke genelinde hava kalitesini daha da iyileştirmek
lerde ve fakat daha düşük ölçeklerde benzer hava
üzere, Çevre ve Orman Bakanlığının çalışmalarının
kirliliği problemlerinin yaşanması söz konusudur.
devam ettiğini de görmekteyiz.
İstanbul örneği ile yaşanan problemin niteliği ve
Kaynaklar
çözüm sisteminin ana hatları ortaya konulmuştur.
1. YTÜ Çevre Mühendisliği Bölümü, Hava Kirliliği Ders
Hava Kalitesinin İzlenmesi ve Ulusal Hava
Kalitesi İzleme Ağı
41 •
DOSYA: HAVA
Hava kirliliği seviyelerinin düşürülmesi ile beraber daha temiz ve kaliteli hava oluşturulması ça-
Notları
2. Çevre ve Orman Bakanlığı Web Sitesi, www.cevreorman.gov.tr
3. Ulusal Hava Kalitesi İzleme Ağı Web Sitesi, www.havaizleme.gov.tr
4. Diğer internet kaynakları
OKULLARDAKİ İÇ ORTAM HAVA KALİTESİ
ÇOCUKLARIN SAĞLIĞINI TEHDİT
EDİYOR...
GÜLEN GÜLLÜ
Prof. Dr., Hacettepe Üniversitesi Çevre Müh. Böl.
Beytepe / ANKARA
Gülen Güllü, Okullardaki İç Ortam Hava Kalitesi
Çocukların Sağlığını Tehdit Ediyor..., Bilim ve Aklın
Aydınlığında Eğitim, S. 135, Mayıs 2011, ss. 42-47.
• 42
H
ava kirliliği denilince, pek çoğumuz için yaşadığımız çevredeki dış ortamın hava kirliliği akla gelirken, bizi dış ortamlardaki tehlikelerden koruyan,
barınma ihtiyacımızı karşıladığımız binalarımızın
içlerinin hava kalitesinin çok daha temiz olduğuna inanılmaktadır. Oysa ki bugüne kadar gerçekleştirilen çalışmalar,
pek çok durumda zamanımızın büyük bir kısmını geçirdiğimiz evler, okullar, alışveriş merkezleri, araçlar gibi kapalı
mekânların hava kalitesinin ciddi sağlık sorunlarına neden
olabileceği seviyelere ulaşabildiğini, dış ortama göre 2 ila
100 kat daha kirli olduğunu göstermektedir. Pek çok ülkede, dış ortam hava kalitesi düzenli olarak takip edilip, kirlilik azaltıcı önlemler ile genel olarak önemli ölçüde iyileşme
sağlanıyor ise de iç ortam hava kalitesi izlemeleri yasal düzenlemelerin olmadığı ihmal edilen konulardan biridir.
Özellikle çocuklar, vücut ağırlığına oranla yetişkinlere
göre çok daha fazla soluma yapmaları, bağışıklık sistemlerinin gelişmemiş olması nedenleriyle hava kirliliğinin sağlık etkilerinden en fazla etkilenen hassas grupların başında
gelmektedir. Kreş ve okul çağına gelmiş çocuklar, vakitlerinin büyük bir kısmını ev ve okul ya da kreş ortamında
geçirmektedir. Evlerinde veya okul ortamında yoğun hava
MAYIS 2011 - SAYI 135•
kirliliğine maruz kalan çocuklarda solunum yolu hastalıklarının arttığı, alerji ve astım ataklarının tetiklendiği, hastalık nedeniyle okula devamsızlığın artması, öğrenci ve öğretmenlerde konsantrasyon kaybı,
öğrenme sürecinin etkilendiği yapılan çalışmalarla
tespit edilmiştir.
Avrupa’da yapılmış, okullardaki bina-içi hava kalitesinin çocuklar üzerindeki etkilerini inceleyen pek
çok çalışma bulunmaktadır. Bunlardan biri, Simoni
ve arkadaşlarının (2010) Norveç, İsveç, Danimarka,
Fransa ve İtalya’da, okul çağındaki 654 çocuk üzerinde yapmış olduğu çalışmada, iç mekân hava kalitesi düzeyi ve çocuklarda gözlenen yaygın sağlık
sorunları belirlenmiştir. Çalışma bulgularına göre 50
g/m3’ün üstünde PM10 (solunabilir toz fraksiyonu)
ve 1000 ppm’in üstünde CO2’e maruz kalan çocuk
oranının sırasıyla %78 ve %66 oranında olduğu,
sorunların yetersiz havalandırılan sınıflarda yoğunlaştığı görülmüştür. Bu ortamlarda CO2 seviyesinin
1000 ppm’in üstüne çıkması durumunda, çocuklarda kuru öksürük, bahar nezlesi görülme sıklığının
arttığı tespit edilmiştir. İlkokul öğrencilerini baz alan
bir diğer çalışma ise İsveç’te yürütülmüş (Ahman ve
arkadaşları [8]), çocukların % 32,4’ünde egzama,
% 20’sinde bahar nezlesi ve % 14,4’ünde astım
belirtileri görüldüğünü saptamıştır. ABD’de Çevre
Koruma Ajansı (EPA) tarafından Okullarda İç Ortam
Hava Kalitesi ile ilgili yürütülen program çerçevesinde, okulların iç ortamında çocukların sağlığını tehdit
eden ana unsurlar tespit edilmekte ve giderilmesi
için öneriler verilmektedir (http://www.epa.gov/iaq/
schools/ actionkit.html). EPA tarafından 1990’lı yıllardan bu yana yapılan çalısmalarda, Amerika’daki
okulların % 25’inin yetersiz bir iç hava kalitesine
sahip olduğunu, bunun da özellikle kirleticilere karsı
duyarlı olan çocuklar için bir tehlike olduğu belirtilmektedir. ABD’deki çocuk astım hastalığı artışının
büyük ölçüde okul ve ev ortamının hava kalitesi nedeniyle olabileceği tespit edilmiştir.
astım üzerine ülkemizdeki çalışmalar değerlendirilmiş ve astım prevalansının ülkemizde şehirler ve
bölgeler arasında önemli farklılıklar gösterdiği tespit edilmiştir. Genelde kıyı kesimleri, şehirler, büyük metropoller ve düşük sosyoekonomik yaşam
koşullarında daha sık olduğu, çocuklukta erkeklerde, erişkin dönemde ise kadınlarda sıklığının arttığı
görülmüştür. Birçok araştırmada büyük metropollerimizde astım prevalansının artış eğiliminde olduğu
gözlenmektedir (Toraks, 2010).
İç ortamlarla ilgili hava kirliliği sorunlarının tanımlanması 70’li yılların başındaki petrol krizi sonrası,
enerji kısıtlamasının uygulandığı döneme rastlamaktadır. Benzin fiyatlarındaki artış ile enerjinin gideri
yükseldikçe, enerji tasarrufu gündeme gelmiş, çözüm olarak da binalarda havalandırmanın azaltılması, yalıtımın iyileştirilmesi yoluna gidilmiştir. Binalar,
iç ve dış ortam arasında hava transferini önleyen
«kabuk» ile kaplanmış ve pencereler sürekli kapalı tutulmuştur. Aynı zamanda, bu dönemde doğal
ürünlerden de uzaklaşma başlamıştır. Ağaç, mermer
ve doğal liflerin yerini sunta, sentetik lifler ve plastikler almıştır. Bu yeni sentetik ürünler petrokimya
sanayinin son ürünleridir ve bunların çoğu, yetersiz
havalandırılan iç ortamlarda insan sağlığına zarar
verebilecek seviyelerde uçucu organik gaz emisyonlarına neden olabilmektedirler. İç ortamlarda faks
makinesi, bilgisayarlar gibi elektronik cihazların yaygınlaşması, böcek-sinek öldürücü ilaçların kullanımı,
ev temizleme amaçlı kullanılan deterjanlar, sorunu
daha da karmaşık hâle getirmiştir.
İç ortam havası; i) biyolojik kaynaklı bakteri, mantar, küf, virüs, polen ve onların parçalarından oluşan
biyoaerosoller ve ii) yemek pişirme, sigara içimi, ısıtma ve soğutma sistemleri, bina yapı malzemeleri ve
mobilyalardan kaynaklanan biyolojik olmayan toz ve
43 •
DOSYA: HAVA
Astımın dünyada yaklaşık 300 milyon kişiyi etkilediği düşünülmektedir. Dünyanın farklı bölgelerinden
bildirilen çok sayıda araştırma sonuçları, prevalans
oranlarında büyük farklılıklar olduğunu göstermek-
tedir. Çocuk ve erişkinler için nisbeten standardize
ve karşılaştırabilir yöntemlerle yapılan araştırmalarda, bu rakamların farklı ülkelerde %1-18 arasında
değiştiğ bulunmuştur. Başta ABD ve Avrupa ülkeleri
olmak üzere, özellikle gelişmiş ülkelerde artış trendi olduğu görülmektedir. Toraks Derneği tarafından
hazırlanan Astım Tanı ve Tedavi Rehberi’nde (2010),
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
Tablo 1. İç ortam hava kirleticlerinin potansiyel kaynakları ve sağlık etkileri
Kirletici
Potansiyel Kaynakları
Sağlık etkileri
Biyoaerosoller
Bitkiler, hayvanlar, kuşlar, insanlar
Yastıklar, yataklar, ev tozları
Islak veya nemli malzemeler, dış ortam
Enfeksiyon hastalıkları; astım, solunum
yolu hastalıkları, alerjik reaksiyonlar; zehirleyici etkiler.
İnce partiküler
maddeler
Sigara içimi, ısıtma veya yemek pişirme aktiviteSolunum yolları hastalıkları, akciğer fonkleri, toz, toprak, deri döküntüleri, mantar sporları,
siyonları ile ilgili hastalıklar, kardiolojik haskağıt ve kumaş fiberlerinden oluşan çökelen tozlatalıklar
rın tekrar ortama yayılması
Bileşikler
Sigara içimi, parfümler, saç spreyleri, mobilya cilaları, temizlik maddeleri, hobi ve sanat malzemeleri,
pestisitler, halı ve iplik boyaları, tutkal, yapıştırıcı
Bu kirleticilerin çoğu sinirsel / davranışsal
ve yalıtım malzemeleri, boyalar, vernikler, yapıştızehirleyici, karaciğer zehirleyici ve kalbi etrıcı bantlar, ahşap koruyucular, kuru temizlenmiş
kileyicidir.
elbiseler, güve ilaçları, hava tazeleyici kokular, depolanmış yakıtlar ve otomotiv ürünleri, kirlenmiş
sular, plastikler
Formaldehit
Uzun süre maruz kalındığında gözlerde suKontra plaklar, laminant parkeler, dolaplar, mobillanmaya gözlerde ve boğazda yanma hisyalar, formaldehit köpük yalıtım katkıları, halı ve
sine, mide bulantısına ve solunumda zorkumaşlar, sigara içimi
luklara yol açabilir, kanserojendir.
Pestisitler
Bu kirleticilerin bir çoğu beyni ve karaciğeBöcek ve karınca öldürücüler, fare ilaçları, mantar
ri zehirleyici, üretken zehirleyici ve hassas
ilaçları, mikrop öldürücüler, ot ilaçları
hâle getiricidir. Kanserojendir.
Uçucu Organik
Kirletici gazlar:
Karbondioksit
Karbon monoksit
Azot oksitler
Kükürt oksitler
Eksik yanma ürünleri, uygunsuz çalıstırılan gaz
veya yağ kazanları - sıcak su ısıtıcıları, ocaklar,
kömür, odun sobaları, kombiler, havalandırmasız
gaz sobaları - kerosen ısıtıcılar, tütün ürünleri, gazlı
pişirme sobaları, araç egzozları
Hastalarda boğulma (anjin) etkisini güçlendirir, frekansını arttırır; sağlıklı yetişkin erkeklerde iş gücünü azaltır, baş ağrıları, göz
küçülmesi, sağlıklı yetişkinlerde değişken
belirtiler gösterebilir; hastalarda kalp,
akciğer uyumsuzlugunu şiddetlendirir.
Asbest
Boru ve kazan yalıtımı, tavan ve döşeme levhaları, Uzun süre teneffüs edenlerde asbest hasdekoratif spreyler, kaplama ve lambriler
talığı olan mezotelisma oluşturur.
Radon
Binalanın bulunduğu yerdeki toprak ve kayaç
Kanserojendir.
özellikleri, yer altı suları, bazı bina malzemeleri
gaz gibi diğer kirleticiler nedeniyle kirletilebilmektedir. Tablo 1’de başlıca hava kirleticileri, iç ortamdaki
kaynakları ve sağlık etkileri özetlenmektedir.
Ülkemizdeki okullarda yapılan çalışmalar
Ülkemiz’de iç ortam hava kalitesinin tespitine yönelik oldukça sınırlı sayıda çalışma mevcuttur. Özel-
• 44
likle okul ve kreşlere yönelik iç ortam hava kirliliği
ile ilişkili çalışmalar, daha çok ince partikül madde,
biyoaerosol ve sınırlı sayıda da UOB’lerin belirlenmesine yönelik, İstanbul, Ankara, İzmir, Edirne, Kocaeli, Eskişehir, İskenderun ve Afyon illerinde yapılan çalışmalar ile sınırlıdır. Ankara’da farklı türdeki iç
ortamlarda (ev, işyeri, ilkokul, kreş) farklı mevsimler-
MAYIS 2011 - SAYI 135•
de tüm gün süren ve ardışık olarak 5 gün boyunca
lığının iç ortam PM seviyesinde önemli ölçüde iyileş-
devam eden çalışma sonucunda, incelenen iç ortam
meye neden olduğu tespit edilmiştir.
hava kirleticilerinin (bakteri, mantar, PM2.5, UOB) en
yüksek olduğu ortamların kreş ve ilköğretim okulu
olduğu tespit edilmiştir (Güllü ve diğerleri, 2008).
Ülkemizdeki okul ve kreşlerde gerçekleştirilen sınırlı sayıdaki araştırmalar sonucunda özellikle kreş
ve ilkokullarda partikül madde kirliliğinin, trafiğe
Önoğlu (2008) tararfından İstanbul Fatih ilçesin-
bağlı olarak arttığı, kış mevsiminde daha yüksek se-
de yer alan kreşlerde gerçekleştirilen bir çalışmada,
viyelerde olduğu; nemli ve sıcak bölgelerde, iç ortam
kreş içi ortamlarında ölçülen bakteri ve mantar se-
mantar seviyelerinin yüksek olduğu; sigara içilen,
viyelerinin oldukça yüksek düzeyde olduğu tespit
fotokopi makinası, yazıcı ve bilgisayarların bulundu-
edilmiş, gün içinde öğrenci sayısının artmasına ve
ğu ortamlarda uçucu organik bileşiklerin ve ozonun
iç ortamdaki çocuklarının koşma, oynama gibi akti-
oldukça yüksek seviyelere ulaşabildiği; kreşlerde
vitelerinin artmasına bağlı olarak ölçülen düzeylerde
çocukların boya, yapıştırıcı kullanımı ve iç ortamla-
de önemli bir artış gözlenmiştir.
rın temizliği sırasında kullanılan kimyasal malzeme-
Turan ve diğerleri (2011) tarafından, İzmir ilindeki
ilkokullarda bina-içi hava kalitesi ile ilgili spesifik olmayan sağlık semptomlarını belirlemeye yönelik bir
anket çalışması yapılmıştır. Anket uygulama sonucunda, öğrencilerde astım ve alerjinin en sık rastlanan sağlık problemleri olduğu belirlenmiştir. Bunun
yanısıra, hem öğrencilerin hem de öğretmenlerin sınıfları çok sıcak ve havasız buldukları ve son 4 hafta
içerisinde okulda en çok gözlemlediklerinin “kötü
koku” olduğu sırasıyla %53,4 ve %80,0 oranlarında belirtilmiştir. Diğer taraftan, çocuklar üzerinde
bina-içi hava kalitesi nedeniyle oluşabilecek genel
semptomların son 4 hafta içinde büyük çoğunlukla
gözlemlenmediği ama bu durumun öğretmenler için
geçerli olmadığı saptanmıştır.
Kocahakimoğlu ve diğerleri (2011) tarafından
İzmir’de yer alan ilköğretim okullarında iç hava ozon
derişimleri ölçülmüştür. Farklı mevsimlerde gerçekleştirilen saatlik ölçümler sonunda ozon derişimlerin
ölçüm süresi boyunca sağlık etkisi görülme sınırı olan
250 µg/m3 değerinin altında kaldığı, sabah ve gece
saatlerinde azalan, öğleden sonra en yüksek düzeylerin gözlendiği bir gün içi değişimi gözlenmiştir.
lerinin ortamdaki uçucu organik bileşik miktarlarını
önemli ölçüde yükselttiği tespit edilmiştir.
Okullarda iç ortam hava kalitesinin iyileştirilmesi için öneriler
İlkokul ve kreşlerde iç ortam hava kirliliği kaynaklarının ortadan kaldırılması ve emisyon derişimlerinin azaltılması için alınabilecek önlemler
aşağıda sıralanmaktadır:
Etkin havalandırma: İlkokul ve kreşlerin iç hacimlerinde hava kirliliğini önleme için koku ve ağır
havanın uygun bir havalandırma ile kontrol edilmesi
çok önemlidir. İç ortamların havalandırması mekanik
veya doğal havalandırma yolu ile yapılabilmektedir.
Doğal havalandırma seçeneği, pencere veya kapıların açılması ile iç ortamın havalandırılmasıdır. Bu seçenek, kişilerin isteğine bağlı olmakta, dış ortamdaki
sıcaklık düştükçe, ısı kaybının önlenmesi için havalandırma sıklığı azaltılmaktadır. Oysa, iç ortamların
havalandırma gereksinimleri, dış ortam sıcaklığına
bağlı olarak değil, barındırdığı insan sayısı ve iç ortamdaki aktiviteler ile doğru orantılı olarak yapılmalıdır. Kreşler, okullar gibi pek çok kişinin barındığı iç
ortamlarda sürekli olarak havalandırmanın yapılması
bir zorunluluktur. Bu durumda doğal havalandırma
değil, mekanik havalandırma seçeneği gündeme
çalışmada (Ekmekçioğlu ve Keskin, 2007) trafiğe
gelmektedir. Mekanik havalandırma sistemleri, dış
yakın olan okulların PM10 ve PM2.5 seviyelerinin
ortamdaki havanın iç ortama bir pompa vasıtası ile
önemli ölçüde yüksek olduğu, okulların temizlik sık-
aktarılması şeklinde yapılabildiği gibi, HEPA filtreler-
45 •
DOSYA: HAVA
İstanbul ilinde, trafiğe yakınlık açısından farklılık
gösteren ilköğretim okullarında gerçekleştirilen bir
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
den veya diğer temizleme sistemlerine sahip sistemlerle iç ortama temizlenerek verilebilmektedir. HEPA
filtreler, toz ve alerji yapıcılar gibi kirletici taneciklerin
yok edilmesine ilaveten, bazı türleri uçucu organik
bileşikler (UOB’ler) ve diğer gazlı kimyasallar ve hoş
olmayan kokular gibi molekülerin bertaraf edilmesinde de etkindirler. Bu tip sistemler sürekli veya
kesikli olarak çalıştırılabilmektedir. Zaman ayarlayıcı
sistem vasıtasıyla, istenilen zaman aralıklarında otomatik olarak devreye girebildikleri gibi, CO2 sensörleri vasıtasıyla da kendi kendine çalışabilmektedir.
Havalandırma gereksiniminin tespitinde ortamdaki
CO2 miktarının sürekli izlenmesi ve iç ortamda CO2
seviyesi 1000 ppm’e ulaştığı durumda havalandırma sisteminin devreye sokulması, sağlayacağı büyük enerji tasarrufunun yanı sıra optimum konfor
koşullarındaki hava kalitesi ile bina içinde sağlıklı
ve verimli bir ortamın oluşmasına neden olacaktır.
Ancak bu tip filtrelerin kullanılmasında, havalandırma cihazlarının bakımı oldukça önemlidir. Düzgün
bakımları yapılmayan filtrelerde oluşan Lejyonella
gibi öldürücü bakteriler başka sağlık problemlerine
yol açtıklarından, düzenli bakımlarının yapılması ve
temizlenmeleri önemlidir. Oldukça yüksek maliyetli
sistemler olan bu tip mekanik havalandırma sistemleri kurulana kadar, hiç değilse her gün saat başı en
az 10 dakika pencerelerin açılması iç ortamdaki kirlilik seviyesini önemli ölçüde düşürebilecektir. İç ortam hava kalitesinin sağlanması için önerilen temiz
hava hızı okullar için kişi başı 30 m3/saat civarındadır. Bir sınıfta 30 kişi bulunduğu durumda o ortama
sağlanması gereken temiz hava 900 m3/saat olacaktır. Bu havanın hepsinin 1 m2’lik bir pencereden
1.5 m/sn hızla giren hava ile sağlanması durumunda
pencerenin saat başına 10 dakika açık kalması ile
gerekli temiz havanın sağlandığı görülebilmektedir.
Ana okulları ve yuvaların iç hacimlerinde genellikle döşemeler halı kaplı olduğundan, toz kontrolü
önemli bir faktördür, bu nedenle de mekanik havalandırma yapılması zorunluluktur. Havalandırma tesisatı kurulma olanağı olmadığı durumlarda, ortam
havasını temizleyen, çeşitli kuruluşlarca kullanımı
• 46
önerilen türde hava temizleme cihazları kullanılabilir.
Kimyasal madde kullanımını sınırlandırmak:
İç ortamlarda kullanılan yapı malzemeleri, temizlik
maddeleri, böcek veya sinek öldürücüler, oda kokuları, çeşitli ofis ekipmanları, okul araç ve gereçleri
gibi pek çok farklı malzeme sonucu kimyasal madde
emisyonları oluşmaktadır. Bu kimyasalların büyük
bir kısmı tehlikeli (toksik, reaktif, paslandırıcı, parlayıcı veya patlayıcı) kimyasal sınıfına girmektedir. Ana
okulu, kreş gibi hijyen sebebiyle sık temizlik yapılan ortamlarda, kullanılan temizlik malzemelerinden
kaynaklanan kimyasal emisyonlar yüksek seviyelere
ulaşabilmektedir. Temizlik maddlerinin seçiminde su
bazlı olanların seçimi, ve temizlik işlerinin çocukların
olmadığı saatlerde camların açık olduğu durumda
yapılması etkiyi azaltabilecektir.
Okulların yapımında ve daha sonra iyileştirilemesi aşamasında ortama kirletici yaymayan yapı
malzemelerinin seçilmesi gerekmektedir. Bu malzemelerin temizliklerinin fazla deterjan gerektirmeden
kolayca yapılabilmesi de iç hava kalitesi açısından
önemlidir. Okulların boyanması sırasında su bazlı
boya kullanılması çocukların uçucu organik maddelere maruziyetini azaltacaktır. Ayrıca, radyatörlerin boyanmasından vazgeçilmesi ya da maruziyet oluşturmayacak şekilde yapılması için tedbirler
alınması gerekmektedir. Radyatörler boyandığında,
ısıtma sistemi tekrar faaliyete alındığı zaman yüksek
değerde ve hızlıca UOB emisyonu olmakta, ortam
keskin koku ile kaplanmaktadır; ki bu durum haftalar
mertebesinde devam edebilmektedir. Radyatörlerin
boyanması durumunda, çocukların okulda bulunmadığı bir zaman diliminde ısıtma sistemi çalıştırılarak emisyonun çoğunun çocukların okulda olmadığı
dönemde gerçekleşmesi sağlanmalıdır.
Kötü koku giderimi için kullanılan oda deodorantlarının çoğu hiçbir şekilde havadaki kötü kokuları
yok etmez. Bazıları rahatsız edici kokuları, hoş kokularla örtmeye çalışır, bazıları da burun yollarını yağlı
bir tabakayla kaplayıp insanın koku alma duyusunu
engelleyen bir kimyasal yayar. Oda deodoratlarında
bulunan kimyasal maddelerden bazıları naftalin, fe-
MAYIS 2011 - SAYI 135•
nol, kresol, etanol, ksilen ve formaldehit’tir. Bu tip
malzemelerin kullanılması yasaklanmalıdır.
İç ortamda su sızıntısının olması, su birikintilerinin olması, nemli bölgelerin bulunması mikrobiyal
Okul ve kreşlerde kullanılan boya, tutkal gibi yapıştırıcılar, oyun hamurları zaman zaman oldukça
tehlikeli kimyasalları içermektedir. Bu malzemelerin
üstünde “zehirli” olmadıklarına dair bir ibare bulunması ülkemizde zorunlu değildir. Bu nedenle, kullanılan bu tip malzemelerin içerikleri kontrol edilmelidir. İçlerinde petrol türevi bulunan malzemelerden
uzak durulmalıdır. Boya seçiminde su bazlı boyaların
tercihi, tahta kalemi seçiminde toluen veya metil isobutil keton içeren kalem yerine su veya alkol bazlı
büyüme için uygun ortam hazırlarlar. Bu nedenle
tüm binanın, çatı ve bodrum katları dahil, bu tip nem
varlığı yönünden incelenmeli, su boruları, bağlantı
parçaları su sızıntıları yönünden incelenmeli ve gerekli önlemler alınarak, neme sebep olan problem
ortadan kaldırılmalıdır. Bir ortamdaki nemin varlığı,
koku veya görsel inceleme ile tespit edilebilir. Nemli ortamların, su birikintilerinin hemen temizlenmesi
önemlidir, mümkünse 24 saat içinde değilse 48 saat
içinde bu tip ortamların kurutulmaları gerekmektedir.
kalemlerin tercihi, yapıştırıcılar içinde kutusunda
Mikroorganizmalar tarafından kontamine olmuş
zehirli olmadığına dair sertifikası bulunan ürünlerin
olan yüzeyler, deterjanlar ve sert kıllı fırçalar ile te-
tercihi, bu tip iç ortamlarda hava kalitesinin korun-
mizlenmeli veya yenisi ile değiştirilmelidir. Küflü
masını sağlayacaktır.
yüzeylerin temizlenmesi oldukça dikkat isteyen bir
Fotokopi makinesi, bilgisayar monitörleri, yazıcılar gibi ofis ekipmanlarının ve iç ortamda yer alma
husustur. Çoğu zaman küflü yüzeyin tamamen çıkarılarak yenilenmesi gerekli olmaktadır.
KAYNAKLAR
re, ozon, partikül madde gibi pek çok kirleticinin
Ahman, M., Lundin, A., Musabasic, V., Soderman, E.,
“Improved Health after Intervention in School
with Moisture Problems”, Indoor Air, 10, 57-62,
2000.
Ekmekcioglu, D., S. Sinan Keskin, Characterization
of Indoor Air Particulate Matter in Selected Elementary Schools in Istanbul, Turkey Indoor Built
Environ 2007;16;2:169–176.
Güllü, G., M. Arısoy, A. Taner, O. O. Kuntasal, S. Menteşe, E. D. Güner, İç Ortam Havasında Biyoaerosol
Seviyesinin Tespiti ve Giderim Yollarının Belirlenmesi,
106Y185 Nolu TÜBİTAK Projesi, Final Raporu, 2008.
Kocahakimoğlu, C., Turan, D.,.Özeren, F., Sofuoğlu, A.,
Sofuoğlu, S., İlköğretim Okullarında Bina-içi Hava
Ozon Derişimleri, IX. Ulusal Tesisat Mühendisliği
Kongresi, İzmir, 2011.
Önoğlu, 2008, Fatih Bölgesinin Kreşlerinde İç Ortam Havasının Mikrobiyolojik Açıdan Değerlendirilmesi, İstanbul Üniversitesi, Halk Sağlığı Anabilim Dalı Tezi
Simoni M, Annesi-Maesano I, Sigsgaard T,et al., School
air quality related to dry cough, rhinitis and nasal patency in children. Eur Respir J 2010;35:742–9.
Turan, D., Kocahakimoğlu, C., Kavcar, P., Sofuoğlu, S.,
İlköğretim Okullarında Bina-içi Hava Kalitesi İle İlgili
Sağlık Semptomlarının Yaygınlığı, IX. Ulusal Tesisat
Mühendisliği Kongresi, İzmir, 2011.
Türk Toraks Derneği, Astım Tanı ve Tedavi Rehberi, Cilt 11,
Ek 1, Aralık 2010
kaynağı olduğu literatürde yer almaktadır. Fotokopi
makinesi, bilgisayarlar ve yazıcılardan kaynaklanan
UOB’lerin çalışır durumda olduklarında 10-100 kat
daha fazla UOB yaydığı yapılan testler sonucu tespit
edilmiştir. Bu nedenle bu cihazların kullanılmadığı
durumda kapalı olmaları emisyonlarını azaltacak bir
önlem olabilecektir.
Sigara içilmesi sırasında 4000’den fazla kimyasal
madde açığa çıktığı bilinmektedir. Bu kirleticilerden,
arsenik, siyanür, naftalin, toluen, benzo piren, fenol
gibi bileşiklerin bir çoğunun kansere neden olduğu
bilinmektedir. Bu nedenle, iç ortamda sigara içilmesinin önlenmesi önemlidir. 19 Mayıs 2008 tarihinden
bu yana tüm iç ortamlarda sigara yasağının başlaması ile birlikte iç ortamlarda hava kalitesinin iyileşmesi yönünde iyi bir adım atılmıştır.
Mikrobiyal
aktivitenin
önlenmesi:
Bakteri,
mantar veya küf gibi mikroorganizmaların insan sağlığını bozduğu, hastalık yapıcı olduğu bilindiğinden
bu gibi mikroorganizmaların üremesinin önüne geçilmesi gereklidir.
47 •
DOSYA: HAVA
mobilya ve halı ile duvarların UOB başta olmak üze-
ÇEVRE YÖNETİMİ GENEL MÜDÜRÜ
PROF. DR. CUMALİ KINACI İLE
HAVA KİRLİLİĞİ ÜZERİNE
SÖYLEŞİ:
AYSUN İLDENİZ
ŞABAN ÖZÜDOĞRU
- Sayın Hocam, biliyorsunuz dünyadaki yaşamın
devamını sağlayan hava, su,toprak gibi doğal kaynaklarımız hızla kirleniyor, azalıyor ya da yok oluyor. Sizce
bunlardan biri olan ‘hava’nın kirlenmesi dünyamız için
gerçekten ciddi bir sorun mudur?
- İnsan gıdasız bir ay, susuz birkaç gün yaşayabilir,
ancak hava olmadan ancak 2 dakika yaşayabilir. Dünyayı
paylaşan ve yaşamımızın bağlı olduğu canlıların, anaerobik
mikroorganizmalar hariç, tamamı da öyle. Hava kirlenmesinin sağlık üzerindeki etkileri ani olabildiği gibi, kanser gibi
uzun vadeli etkilere de yol açabilmektedir. Hava kirliliğinin
boyutları zaman zaman toplu ölümlere sebep olacak ölçüde büyümüştür (Örneğin 1952 –Londra 5000 kişi hayatını
kaybetmiştir).
Aysun İldeniz, Şaban Özüdoğru, Çevre Yönetimi Genel Müdürü Prof. Dr. Cumali Kınacı İle Hava Kirliliği
Üzerine, Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim, S.
135, Mayıs 2011, ss. 48-54.
• 48
Hava kirliliği seviyeleri düzenli olarak izlenmesine ve
mücadele edilmesine rağmen, bütün dünyada, başta büyük metropoller olmak üzere hâlen kabul edilen sınırların
zaman zaman üzerine çıkabilmektedir. Hava kirliliği özellikle
sanayi tesislerinden, konutlarda ısınma amaçlı yakıt tüketiminden ve motorlu taşıt egzozlarından kaynaklanmaktadır.
Bunların dışında rastgele çöp döküm alanları (vahşi depo),
orman yangınları, bataklıklar ve benzeri kaynaklardan da at-
MAYIS 2011 - SAYI 135•
mosfere büyük oranda kirletici yayılmaktadır. Hava
kirlenmesi insan sağlığını yerel ölçekte doğrudan
etkilediği gibi, iklim değişikliği ve ozon tabakasının
incelmesi gibi küresel yaşamı tümüyle tehdit eden
kirlenmelere de yol açmaktadır.
- Hava kirliliğinin nedenleri nelerdir?
- Tarihte ateşin bulunması ile başlayan hava kirliliği, 20. yüzyılın ortalarından itibaren patlama noktasına varan endüstrileşme ve çarpık kentleşmenin
yanı sıra volkanik patlamalar, çöller, orman yangınları gibi doğal kaynakların da katkısı ile önemli bir
çevre problemi hâline gelmiştir.
Hava kirliliği kaynaklarını yapay ve doğal kaynaklar olarak iki sınıfta değerlendirebiliriz. Yapay kaynaklar insan faaliyetleri sonucunda oluşan kaynaklar
olup; temel olarak endüstri, trafik ve ısınma faaliyetlerinden oluşmaktadırlar. Belirtilen bu kaynaklardan
oluşan kirliliğin insanlar tarafından hissedilen etkisini
ise rüzgâr, havanın tabakalaşması (inverziyon), nem
gibi meteorolojik faktörler, bölgenin topografik yapı-
sı ve kaynağın etkinlik süresi belirlemektedir.
- Peki Hocam, kirliliğin teknik olarak çizilmiş
sınırları, ölçüleri var mıdır?
Kirliliğin tanımına bağlı olarak, kabul edilebilir sınırları ve arzu edilen düzeyleri bilimsel ilkeler çerçevesinde belirlenmekte ve gelişen bilgi düzeyi ve yapılan çalışmalar ile birlikte de geliştirilmektedir. Arzu
edilen düzeylere ulaşmak amacıyla planlar yapılmakta, mevcut kirlilik düzeylerini de kabul edilebilir
sınırlar belirleyerek bu sınırlara çekmek için eylemler
hazırlanmakta ve yürütülmektedir. Bu esaslar çerçevesinde, kirliliğin çevrede var olan düzeyleri (örneğin
ortam havasında var olan kirletici madde miktarı ve
oranı) ile ilgili sınır değerler bulunmaktadır.
Kirletici kaynaklardan kirleticilerin havaya salınmasına ilişkin sınır değerler de (kaynak emisyon standardı) vardır. Örneğin yeni kurulan bir termik santral
kömür yakıyorsa, bu santralden atmosfere çıkması
muhtemel toz, kükürt dioksit gibi kirletici maddelerin
çıkış miktarları için 50 mg/m3 ve 200 mg/m3 gibi sınır değerlere uyulması gerekmektedir. Tesislerin bu
değerlerin üzerinde miktarda kirletici verdiği tespit
edildiğinde cezai işlem uygulanmaktadır.
- Hava kirliliği bölgelere, ülkelere göre farklılık
gösteriyor mu? Ülkemizin hava kalitesi için
neler söyleyebilirsiniz?
49 •
DOSYA: HAVA
Hava kirlenmesi iklim ve meteorolojik
koşullar ile kirleticinin özelliklerine (atmosferde taşınabilir olmasına), bölgelere ve
ülkelere bağlı olarak önemli değişiklikler
gösterebilmektedir. Bununla birlikte diğer
kirlenme türlerine göre hava kirleticiler,
daha hızlı bir şekilde daha geniş bir
alana yayılabilmekte, daha uzun mesafelere daha kısa sürelerde taşınabilmekte ve ülkeler arası etkileşimlere yol
açabilmektedir. Hava kirlenmesinin
bir göstergesi olan “hava kalitesi” o
bölgedeki kirlilik kaynaklarıyla ve
komşu bölgelerden taşınan kirlilik
miktarıyla orantılıdır. Dolayısıyla
kirlilik yükü fazla olup, etkin hava
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
kalitesi yönetiminin olmadığı bölgelerde veya ülkelerde hava kalitesinin kötü olması diğer ülkeleri de
olumsuz yönde etkileyebilmektedir.
Uzun mesafeli atmosferik taşınım hava kirliliğinin
küresel anlamda önem kazanmasındaki en önemli
etkenlerden birisidir. Günümüzde atmosfere salındığında kalıcı özellik gösteren veya başka türlere
dönüşebilen bileşenlerin ve kirleticilerin uzun mesafelere rahatlıkla taşınabildiği ve yayıldıkları ortamlardan yüzlerce kilometre uzaklıktaki bölgelere ulaşarak çevresel etkilerin oluşmasına neden oldukları
iyi bilinmektedir. Ayrıca herhangi bir ekosistemdeki
kirlilik dolaşım yoluyla diğer ekosistemlere de geçtiğinden, atmosferi kirli olan bir şehrin aynı zamanda
suyu ve toprağı da kirlenebilmektedir. Mesela Afrika
çöllerinde atmosfere yükselen toz bulutları uzaklara
da (zaman zaman Türkiye’ye) taşınmakta, atmosferden çamur yağışına yol açmaktadır.
Bakanlığımız tarafından hava kalitesinin korunması, hava kirliliğinin azaltılması yönünde çalışmalar
gerçekleştirilmekte, Avrupa Birliği (AB) hava kalitesi mevzuatının ulusal mevzuatımıza aktarılması ve
uygulanması çerçevesinde çalışmalarımız devam
etmektedir. İllerimizde alınan tedbirlerle, yanma kaynaklı kükürtdioksit emisyonunda önemli düzeyde
azalma sağlanmış; partikül madde konsantrasyonları, birkaç yerleşimde yılda bir gün hariç ulaşmak
istediğimiz AB standartlarını sağlamaktadır. Bakanlık olarak, hava kalitesinin iyileştirilmesi konusunda
ısınma, ulaşım, endüstriyel tesisler gibi kaynaklar
bazında, insanlarımızın layık olduğu en iyi çözümleri
ilgili kurumlarımızla iş birliği içinde ortaya koymayı
ve gerçekleştirmeyi hedeflemekteyiz.
Ülkemizde doğal gaz kullanımıyla büyük
kentlerde hava kirliliğinde azalma görülmektedir.
Bakanlığımızca sanayi tesisleri, ısınma amaçlı yakıt
tüketimi ve motorlu taşıt kaynaklı hava kirliliği sürekli
ölçümlerle (Çevre Kanunu, Yönetmelik ve Genelgeler
çerçevesinde) izlenmektedir.
- Acaba bu konuya dünya ülkelerinin bakışı
nasıldır?
- Gelişmiş ülkelerde hava kalitesinin insan ve
• 50
çevre sağılığı için zararlı olmayan seviyelerde tutulması uzun yıllardan beri sistematik olarak sağlanmıştır. Genellikle büyük endüstriyel faaliyetlerin varolduğu AB, ABD ve diğer gelişmiş ülkeler geçmişte
hava kirliliği ile ilgili çok sayıda insanın ölümü ile
sonuçlanan acı tecrübeler yaşamışlar; bu tecrübeler
onların hava kirliliği ile ilgili sıkı önlemler almalarına
neden olmuştur. Şimdi ise sınır aşan hava kirliliğinin
ülkelerarası protokollerle kontrol altına alınması çalışmaları yürütülmektedir.
- Ülkemizde bu konuya yöneticilerimiz ve toplumumuz tarafından gerekli ilgi/duyarlılık gösteriliyor mu sizce?
- Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğümüz adına
söyleyebilirim ki; hem hava kirliliğinin ortaya çıkmasına neden olan etkenlerin kontrolünde, hem mevcut
değerleri izlemede önemli çalışmalar yapmaktayız.
Konut bazında ısınma amaçlı yakıt kullanımından tutun da büyük sanayi kuruluşlarının faaliyetleri sonucu ortaya çıkan hava kirliliğine kadar, tüm etkenleri
kontrol altına almak için bugüne kadar çok sayıda
çalışma yaptık. Çalışmalarımız artarak da sürmektedir. Toplumumuzun hava kirliliğinin önlenmesinde
gerekli ilgi ve duyarlılığı göstermek açısından daha
kat edecek yolu bulunmaktadır. Devlet-toplum iş
birliği ile bu yolu birlikte geçmeyi umuyoruz.
- Yaşam kaynaklarımızdan havayı (tabii diğer
kaynakları da) koruyarak gelişmek mümkün mü?
Yani Hocam çevreci teknolojiler mümkün mü?
- İnsanoğlu artan ihtiyaçlarını doğadan karşılayamaz duruma gelince endüstrileşme gelişmeye başlamış ve kaynaklarını doğadan karşılarken fiziksel ve
kimyasal dönüşümlerle doğaya yabancı maddeler
salmaya başlamıştır. Bunun sonucunda çevresel
sorunlar hızla artarak yaşam kalitesini etkilemeye
başlamıştır. Kişi başına kaynak tüketimi ve kirlilik kişi
sayısının hızla artmasıyla birlikte artmaktadır. Buna
karşı çeşitli önlemler geliştirilmektedir. Bunların
arasında çevre dostu teknolojiler, uygun üretim
teknikleri, daha az kirleterek gelişmenin sağlanması
için çeşitli uygulama ve politikalar üretilmektedir. Ancak, artan kaynak tüketimi ve kirlilik yükü nedeniyle,
doğayı topyekûn koruyarak gelişmeye devam edile-
MAYIS 2011 - SAYI 135•
bilmesi için üretimde olduğu gibi nüfus artışı ve tüketim etkilerinin de kontrol edilmesi gerekmektedir.
Bu amaçla ulusal ve uluslararası kuruluşlarca çalışmalar yürütülmektedir.
- Yaşam tarzımızın ve üretim tüketim alışkanlıklarımızın bir sonucu olan iklim değişikliği,
küresel ısınma ve biyolojik çeşitliliğin kaybı dünyamızın geleceği için önemli bir sorun mudur?
Bunların çözümü var mıdır?
- Biliyorsunuz; üç kıta arasında doğal bir köprü
olan Türkiye, coğrafi özelliklerinin getirdiği farklı iklim çeşitleriyle bitkiler açısından oldukça zengin bir
coğrafyaya sahiptir. Türkiye’de 3 bini endemik (dünyanın başka yerinde bulunmayan), 9 bin bitki türü
mevcut. Avrupa’nın tamamında ise 2 bin 750’si endemik olmak üzere 12 bin bitki türü bulunuyor. Görüldüğü gibi tüm Avrupa kıtasında bulunan endemik
bitki türlerinden daha çok sayıda bitki türüne sahip
bir ülkede yaşamaktayız. Bu konuda oldukça şanslı
bir ülkeyiz. Ancak insan faaliyetleri, gezegenin iklim
koşullarını yavaş, ama kalıcı ve tehlikeli bir şekilde
değişikliğe uğratabilmektedir. Çevrenin etkilenebilirliği ile beraber bir tepki mekanizması da olduğunu
unutmamalıyız. Tabii ki iklim değişikliği ve biyolojik
çeşitliliğin azalması Türkiye ve Dünya açısından büyük bir sorundur. Özellikle iklim değişikliği biliyorsunuz son yüzyılın en önemli çevre olgusudur.
Türkiye topraklarının bir kısmı Doğu Akdeniz havzasında bulunması sebebiyle iklim değişikliğinden
etkilenebilecek ülkeler arasında yer almaktadır.
Atmosferdeki sera gazı birikimlerinin artışına
bağlı olarak önümüzdeki yıllarda gerçekleşebilecek
bir iklim değişikliğinin, Türkiye’de neden olabileceği
çevresel ve sosyoekonomik etkiler şunlardır:
• Sıcak ve kurak devrenin uzunluğundaki ve şiddetindeki artışa bağlı olarak, orman yangınlarının
frekansı, etki alanı ve süresinin artabilmesi;
• Türkiye’nin kurak ve yarı kurak alanlarındaki,
özellikle kentlerdeki su kaynakları sorunlarına yenilerinin eklenmesi; tarımsal ve içme amaçlı su gereksiminin daha da artması
• Su varlığındaki değişiklikten ve ısı stresinden
kaynaklanan enfeksiyonlar, özellikle büyük kentlerdeki sağlık sorunlarının artmasına sebep olabilir
• Deniz seviyesi yükselmesine bağlı olarak,
Türkiye’nin yoğun yerleşme, turizm ve tarım alanları durumundaki, alçak taşkın-delta ve kıyı ovaları ile
haliç ve Ria tipi kıyılarında su seviyelerinin yükselmesi
• Ormanların ve denizlerin CO2 tutma ve salma
kapasitelerindeki değişiklikler, doğal hazne ve yutakların zayıflaması
• Mevsimlik kar ve kalıcı kar-buz örtüsünün kapladığı alan ve karla örtülü devrenin uzunluğunun
azalması; ani kar erimeleri ve kar çığlarının artması
• Bazen çok kurak dönemler yaşanması, bazen
de kısa sürede çok şiddetli yağışlar meydana gelmesi; bunun sonucunda bazen su sıkıntısı çekilmesi, bazen de büyük sel felaketleri yaşanması
Bu tür olumsuz değişimler şu anda dahi dünyanın bazı ülkelerinde ziyadesiyle yaşanmaktadır. Bu
tür sorunların oluşabilmesi ihtimaline karşı elbette
çözüm yolları da geliştirmekteyiz. Çözüm, yaşam
tarzlarımızın ve üretim alışkanlıklarımızın çevreci bir
bakış acısıyla harmanlanmasından geçmektedir. Yapılan çalışmalarla bilinmektedir ki tüm dünyada sera
gazlarındaki artışın temel kaynağı olan etkilerin başında %49 oranıyla enerji kullanımı; %24’lük oranla
endüstri; %14 ile ormansızlaşma ve %13 oranında
tarımsal faaliyetler, 9 oranında ise düzensiz çöp döküm alanları yer almaktadır.
Ulusal ve uluslararası anlaşmalar çerçevesinde,
ortak ama farklılaştırılmış sorumluluk anlayışı ile gerçekçi ve adil çözümlerin bulunması, sürdürülebilir
politikaların hayata geçirilmesi, biyolojik kaynakların
51 •
DOSYA: HAVA
• Tarımsal üretim potansiyeli değişebilmesi (bu
değişiklik bölgesel ve mevsimsel farklılıklarla birlikte,
türlere göre bir artış ya da azalış biçiminde olabilir);
Böylece bitkisel ürün verimliliği ve üretim maliyeti
artabilmektedir. Keza hayvansal üretim de iklim de-
ğişikliklerinden doğrudan ya da dolaylı olarak etkilenmektedir. Sıcaklık artışıyla hayvanlarda ısı üretimi
ve ısının kullanılması arasındaki dengenin bozulması
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
atmosferdeki karbondioksit emisyonları belli miktarlarda azaltılmaktadır. Türkiye’nin 2009 yılı itibari
ile yutak alan potansiyeli yıllık ortalama 55 milyon
ton CO2 eşdeğerdir. Başlattığımız Milli Ağaçlandırma Seferberliği çalışmaları ile 2008–2012 yılları arasında toplam 2,3 milyon hektar yani Trakya bölgesi
büyüklüğünde bir alan ağaçlandırılmış olacaktır. Bu
çalışmalar neticesinde Türkiye, ağaçlandırmada tüm
dünyada ilk üç ülke arasına girmiştir.
- Hocam bir de ‘ozon tabakasının incelmesi’
diye bir sorunumuz var zannederim. Bu durum
başta cilt kanseri olmak üzere çeşitli sağlık sorunlarına yol açabiliyor. Ozon tabakasının delinmesi nedir? Nasıl oluşuyor? Hangi önlemler
alınıyor?
korunması ve sürdürülebilirliğinin sağlanması, Kyoto
Protokolü’nden kaynaklanan yükümlülüklerin yerine
getirilmesi son derece önemlidir. Bütün bunları gerçekleştirebilmek mavi gezegenimiz açısından büyük
bir kazanım olacaktır.
Türkiye 2009 yılında Kyoto Protokolüne taraf olmuştur. Tüm taraf ülkeler gibi ulusal sera gazı envanterini hazırlamakla ve bildirimini yapmakla, iklim
değişikliğinin azaltılmasını ve iklim değişikliğine uyumu kolaylaştırıcı tedbirleri içeren programları geliştirmek ve bildirimini yapmakla, ilgili teknolojilerin,
çalışmaların ve uygulamaların hayata geçirilmesinde
ve yaygınlaştırılmasında iş birliği sağlamakla ve bunlarla ilgili sosyal, ekonomik ve çevresel politikalarda
ve eylemlerde iklim değişikliğini göz önüne almakla
yükümlüdürler. Ayrıca bu ülkeler, iklim değişikliğini
azaltmak amacıyla, sera gazlarının emisyonlarını
sınırlandırmak, sera gazı yutaklarını ve rezervuarlarını arttırmak yönünde tedbirler almak ve politikalar
benimsemekle yükümlüdürler.
Sera gazı emisyonlarının azaltılmasına yönelik
stratejilerimizden bir tanesi de yutak alanlar olarak
bilinen ormanlardır. Ağaçlandırma çalışmaları ile
• 52
- Ozon (O3) gazının atmosferin üst tabakasında oluşturduğu ozon tabakası, yeryüzündeki tüm
canlı varlıkları güneşin öldürücü morötesi ışınlarına
karşı koruyan kalkan görevi görmektedir. Ozon gazı
güneşten gelen ışınların büyük kısmını yansıtan bir
gazdır. Ozon Tabakası ise dünyanın etrafını koruyucu bir örtü gibi saran ve güneş ışınlarını ve dolayısıyla ısının bir kısmını tutan gaz tabakasıdır.
Ozon gazı hem troposfer tabakasında hem de
stratosfer tabakasında bulunmaktadır. Ancak troposferde yer alan ozon insan etkileri sonucu oluşan
zararlı bir madde iken, stratosfer katmanında bulunan ozon güneş ışınlarının zararlı etkilerini filtreleyen yararlı bir fonksiyon görmektedir. Stratosferdeki
ozon 16-48 km yükseklik aralığında bulunan kalın bir
tabakadır. Atmosferdeki ozonun %90’ını da bu tabakada yer almaktadır. Yaşam için çok önemli olan bu
katman ozon tabakasıdır. Bu tabaka güneşten gelen
ve insan yaşamı için tahrip edici olan Ultraviyole
ışınlarının önemli bir kısmını tutarak yaşamımızı
idame ettirmemizi sağlamaktadır.
- Genelde çevreci özelde ise hava kirliliğini
önleyici alternatif enerji kaynakları nelerdir? Ülkemiz bu yenilenebilir enerji kaynakları bakımından ne durumdadır?
- Bilindiği gibi, dünyada artan nüfus ve sanayileşmeye bağlı olarak enerji ihtiyacı da her geçen yıl
MAYIS 2011 - SAYI 135•
artmakta, bu ihtiyacı karşılamak için ağırlıklı olarak
kullanılan fosil yakıt rezervi ise süratle azalmaktadır.
En iyimser tahminler bile önümüzdeki 50 yıl içinde
petrol rezervlerinin büyük ölçüde tükeneceği ve ihtiyacı karşılayamayacağı yönündedir. Kömür ve doğal gaz için de uzun süreçte benzer bir durum söz
konusudur. Dolayısıyla bütün dünyada olduğu gibi
ülkemizde de yenilenebilir enerji kaynakları büyük
önem kazanmıştır.
Ülkemiz için yenilenebilir kaynaklar içerisinde
potansiyel açıdan ön plana çıkan kaynak ise
hidroelektrik kaynaktır. Ülkemizin hâlihazırda 40000
MW’lık hidrolik enerji potansiyeli bulunmaktadır. Ülkemizde yeşil enerji kaynaklarından rüzgâr ve güneş
enerjisiyle karşılaştırıldığında hidroelektrik enerji üretimi en ekonomik ve yapılabilirliği teknik açıdan en
uygun olanıdır. Bununla birlikte hidroelektrik santrallerimiz yenilenebilir çevre dostu bir enerji kaynağıdır.
CO2 emisyonu acısından değerlendirildiğinde
doğalgaz ya da fosil yakıtlara nazaran yüzlerce kat
düşük emisyon azaltımı sağlamaktadır. Bu çerçeveden bakıldığında bilinmelidir ki, hidrolik enerji en az
bir rüzgâr enerjisi bir güneş enerjisi kadar iklim dostu enerji kaynağıdır. Çünkü ülkemizde 2008 yılında
yalnızca kömür ile çalışan termik santrallerin atmosfere saldığı karbondioksit miktarı 64 milyon ton civarındadır. Karbondioksit emisyonu yanında kömür ve
doğal gaz ithalatı sebebiyle yaklaşık yılda 25 milyar
dolar döviz kaybı olmaktadır. Bu nedenle bu husustaki değişmez hedefimiz, Türkiye’nin hidroelektrik,
rüzgâr ve jeotermal enerji potansiyelini tam olarak
ve orantılı bir biçimde kullanmaktır.
Toplam kurulu kapasitenin içerisindeki yenilenebilir enerji payı yaklaşık % 18 olmuştur. Bu miktarın % 98’i hidroelektriğe, % 1’i rüzgâr enerjisine, %
2023 yılına kadar ise yenilenebilir potansiyelimizi artırarak, hidroelektrik potansiyelimizin tamamını kullanmayı, rüzgâr enerjisi santrallerinde 20.000
MW’lık ve jeotermal santrallerde 600 MW’lık kurulu
güçlere ulaşmayı, güneş ve biyokütle enerjilerinden
ekonomik ölçüler içerisinde yararlanmayı, böylelikle de elektrik arzındaki yenilenebilir enerji payını %
30’un üzerine çıkarmayı hedeflemekteyiz.
Türkiye bir taraftan sera gazı emisyonlarının azaltılmasını hedeflerken, diğer taraftan sürdürülebilir
kalkınma ilkesi çerçevesinde ekonomik kalkınmasını, temiz üretim teknolojilerine daha fazla yönelerek,
birim üretimde daha az enerji tüketerek devam ettirme kararlılığıyla sürdürecektir.
- Çevre sorunlarının giderilmesinde özellikle
temiz bir hava için bireysel olarak yapabileceklerimiz de var elbette. Biraz da bunlardan bahsedebilir misiniz?
- Çevre sorunlarının giderilmesinde özellikle
temiz bir hava için bireysel olarak; mümkün olan
kısa mesafelere yürüyerek gitmeyi alışkanlık hâline
getirmeliyiz, aile fertlerimizi de bu yönde teşvik etmeliyiz, uygun ortamlarda motorlu araçlar yerine
bisiklete binmeliyiz, toplu taşım araçlarını kullanmalıyız, işe gidiş dönüşlerde mümkünse otomobilleri
ailece ortak kullanmalıyız, düzenli aralıklarla aracımızın bakımını yaptırmalıyız, mümkünse katalitik
konvertöre sahip araç kullanmalıyız, motor bakımlarını ve egzoz kontrollerini düzenli yaptırmalıyız,
çevremizdeki ağaçları korumalıyız, gerekli olmadıkça bütün ışıkları ve fanları söndürmeliyiz, kaliteli ve
temiz yakıtları kullanmalıyız, yakıtlara uygun yakma
sistemleri kullanmalıyız, bakımlarını düzenli olarak
yaptırmalıyız. Bu hem kirliliği azaltmaya yardımcı
olacak hem de ekonomik olarak bütçemize kazanç
sağlayacaktır. Binalarda ısı kayıplarını önlemek ve
daha az yakıt tüketmek için ısı yalıtımı yapmalıyız,
bu bize ekonomik olarak kazanç sağlayacaktır, evde
kimyasal sprey kullanımını azaltmalıyız, hava kirliliği
yapan herhangi bir kaynağı hemen yetkililere bildirerek zamanında müdahale edilmesini sağlamalıyız.
53 •
DOSYA: HAVA
2009 yılında Türkiye’nin elektrik tüketimi 200.000
GWh civarında gerçekleşmiştir. Bu kapsamda ülkemizde elektrik enerjisi kurulu kapasitesinin büyük bir
kısmını termik santraller oluşturmaktadır. 2010 yılı
itibariyle toplam kurulu kapasitenin %65’ini termik
santraller, % 31,9’unu hidroelektrik santralleri, %
2,6’sını rüzgâr santralleri ve % 0.19’unu ise jeotermal santraller oluşturmaktadır.
0,4’ü jeotermale ve % 0,6’sı biyokütle kullanımına
aittir.
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
- Hava kirliliğini önlemek için toplum, kurumlar ve devlet olarak yapılması gerekenler nelerdir?
- Kurumların bilgi birikimini artırması ve koordinasyona önem vermesi için aşağıdaki hususların dikkate
alınması gerekmektedir:
• Toplumun, kirliliğe neden olan faaliyetlerin artmasına olanak verilmemesi için tüketim verimini
artırması, kaynak harcamayı ve atık oluşumunu minimize etmesi, karar politika ve planlarda katılımcı
olması ve karar vericilerin yönlendirilmesinde olumlu
yönde baskı unsuru oluşturması, ayrıca sürdürülebilir kalkınma ilkeleri yönündeki politikaları desteklemesi;
• Devlet olarak ise sürdürülebilir kalkınma ilkeleri
yönünde politikalar üretilmesini hedeflenmesi, çevre
alanına verilen önem, kaynak ve politik gücün artırılması, uluslararası çalışmaların artırılarak gelişmenin
sürdürülmesi, bu alanlarda bilgi birikiminin artırılması ve bilimsel esaslara dayalı politikalar üretilmesinin
sağlanması
- Çevre bilinci kazandırabilmek için eğitim
camiamıza ve gençlerimize neler söylemek istersiniz? Çevreci bir eğitim için neler önerirsiniz?
Örneğin bir çevreyi koruma dersi okullarımıza
konulabilir mi?
- Günümüzde ve gelecekte en önemli ve göz ardı
edilmemesi gereken konulardan birisi de çevrenin
korunmasıdır. Bunu yerküreye göre çok kısa bir
yaşam süresine sahip olan bizler de hissetmekte ve
yaşamaktayız. İklimin değiştiğini, daha uzun süreli
kuraklıklar ve çok daha şiddetli yağışlar, çok daha
sıcak yazlar ve çok daha soğuk kışlar meydana geldiğini kendi yaşam süremiz içinde dahi fark etmekteyiz. O hâlde bunun sebep ve sonuçlarını okullarımızda çocuklarımıza öğretmeliyiz. Dolayısıyla ilk ve
orta öğretim seviyesindeki okullarda mutlak surette
zorunlu çevre dersi konulması gerekmektedir.
Çevre bilincini sadece okullarda ders okutarak
değil her yaş gurubundan insanlarımıza hitap eden
faaliyetlerle de kazandırmaya çalışmalıyız. Görsel
ve yazılı medyada bu yönde daha sık ve ilgi çekici
• 54
yayın ve yazılar yayınlamalıyız. Günlük yaşantımızda
insanlarımıza basit alışkanlık değişiklikleri ile çevre
kirlenmesini büyük ölçüde azaltabileceğimizi göstermeliyiz. Şunu hiçbir zaman unutmamalıyız: “Çevre
bize atalarımızdan kalan bir miras değil bizden sonrakilere bırakacağımız değerdir”.
- Sayın Hocam, yoğun çalışmalarınız arasında vakit ayırdığınız için çok teşekkür ediyoruz.
Gençlerimize havası, toprağı, suyu ile dünyamıza sahip çıkma bilinci kazandırmak için sizlerin
değerli bilgi ve düşüncelerinizden istifade etmeyi
düşündük. Destek ve katkılarınızdan dolayı tekrar teşekkür ediyoruz.
- Ben teşekkür ediyorum.
Prof. Dr. Cumali KINACI
1957 yılında Malatya (Erkenek)’te doğdu. Malatya Turan
Emeksiz ve İzmir Atatürk Lisesi’nde okudu. İstanbul Teknik
Üniversitesi (İTÜ) İnşaat Fakültesi’nden inşaat mühendisi
olarak mezun oldu (1980). İTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü Çevre
Mühendisliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans (1982) ve Doktora
(1987) programlarını tamamladı. Çevre Teknolojisi alanında
1992 yılında doçent, 2003 yılında profesör unvanlarını aldı.
Aynı kurumda 1980 – 1992 yıllarında asistan, 1993’ten sonra
öğretim üyesi olarak görev yaptı. 1990 yılında 6 ay süreyle
The State University of New Jersey–Rutgers’da (ABD’nde)
doktora sonrası çalışmalarda bulundu. Özellikle su ve atıksu
arıtma teknolojileri, mühendislik ekonomisi, altyapı sistemlerinin tasarım esasları, çevre ve enerji ilişkileri konularında
130 civarında ulusal ve uluslararası ölçekli yayın yaptı. Yayınlarına yabancı araştırmacılar tarafından 100’den fazla atıf
yapıldı. 15 yabancı dergi için hakemlik görevinde bulundu.
Çok sayıda büyük ölçekli altyapı projelerinin planlanması ve
tasarımı çalışmalarına katıldı. Halen 2 ulusal bilimsel derginin
yayın kurulunda bulunmaktadır.
2004 – 2007 yıllarında da TPAO Yönetim Kurulu üyeliği görevinde bulunan, Prof. Dr. Cumali KINACI halen, Çevre ve Orman Bakanlığı Çevre Koruma Genel Müdürlüğü ile
TPAO Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerinde bulunmaktadır.
22,10,2010 tarihinden bu yana Çevre ve Orman Bakanlığı
Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü görevini yürütmektedir.
İngilizce ve temel düzeyde Fransızca bilmektedir. Evli ve
2 çocuk babasıdır.
HAVA KİRLİLİĞİ
ve KONTROLÜ
BELGİN BAYAT
Doç. Dr., Çukurova Üniversitesi, Müh. Mimarlık Fakültesi
Çevre Mühendisliği Bölümü Balcalı / ADANA
H
ava, tıpkı su ve toprak gibi kirlenebilen bir ortamdır.
Bunlardan farklı olarak bir insan günlerce aç susuz
yaşayabileceği hâlde nefes almadan birkaç dakikadan fazla yaşayamaz. Bu yüzden hava, içindeki
tüm doğal bileşenleri ile yaşam için zorunlu en kutsal bir
haktır. Yapılan çalışmalar normal temiz kuru havanın doğal
bileşiminin Çizelge 1’de verildiği gibi olduğunu göstermiştir.
Çizelge 1 Normal temiz kuru havanın doğal bileşimi
(10-6 hacim/1hacim= 1ppm) (Müezzinoğlu, 1987).
DERİŞİM, ppm
N2
780800
O2
209546
Ar
9340
CO2
330
Ne
18
He
5.2
CH4
1.2
Kr
0.5
H2
0.5
Xe
0.08
NO2
0.02
O3
0.01-0.04
Ayrıca havada çok küçük derişimlerde Kükürt oksitler,
Sodyum klorür, Amonyak, Formaldehit, İyot, Tuzlar ve Çiçek tozları ile %1-3 arasında değişen derişimlerde su buharı bulunmaktadır.
55 •
DOSYA: HAVA
Belgin Bayat, Hava Kirliliği ve Kontrolü, Bilim ve
Aklın Aydınlığında Eğitim, S. 135, Mayıs 2011, ss.
55-59.
BİLEŞEN
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
Atmosferin doğal bileşiminde (Çizelge 1) bulunmayan veya atmosferin doğal bileşiminde bulunduğunda önemli ölçülerde farklı derişimlerde olabilen
maddeler ‘Yabancı Madde’ veya ‘Kirletici’ olarak
tanımlanır. Bu duruma göre Hava Kirliliği; atmosferde yabancı maddelerin insan sağlığına ve faaliyetlerine, diğer canlıların sağlığına ve faaliyetlerine, eşyalar üzerine ve estetik ölçülere etki yapacak miktar ve
sürelerde bulunması olarak tanımlanır.
Bu kirletici maddeler gaz veya 1 mikrondan daha
büyük katı veya sıvı madde zerrecikleri olabilir.
HAVA KİRLETİCİLERİ
Gaz Kirleticiler: Hava kirlenmesine neden olan
gaz kirleticiler, normal sıcaklık ve basınç altında gaz
formunda bulunan maddeler ile normal sıcaklık ve
basınç altında katı veya sıvı hâlde bulunan maddelerin buharlarından meydana gelir. Gaz hâlindeki kirleticilerin en önemlileri:
- Kükürt Oksitler (SOX): Havadaki kükürt oksitler
içerisinde en önemli pay kükürt dioksit (SO2) gazına
aittir. SO2 gazı renksiz bir madde olup 0.3-1.0 ppm
derişimlerde ağızda karakteristik bir tat bırakmakta,
3.0 ppm’in üstünde ise boğucu bir hisse yol açmaktadır. Atmosferde oldukça hızlı bir oksitlenmeyle kükürt trioksit (SO3) ve sülfatlara dönüşür. SO3, sülfürik
asitin anhidriti olup; yağmur veya yoğuşmuş nem
(sis) damlalarıyla birleşerek havada bu asitin oluşmasına neden olur. Kükürt oksitler gaz kirletici olarak zararlı etkileri olduğu gibi partiküler maddelerle
birleştiklerinde sülfürlü smok oluşturarak daha tehlikeli hâle gelirler.
En önemli doğal kaynağı volkanlar olup insan faaliyetlerindeki kaynakları ise yanma olayları, ulaşım
araçları, endüstriler ve çöplerin yakılmasıdır.
- Azot Oksitler (NOX): Azotun oksijenle verdiği
bileşiklerin toplamını ifade eden en önemli kirletici
gazlardandır. Bu bileşikler arasında özellikle azot
monoksit (NO) ve azot dioksit (NO2) önem taşır. Azot
monoksit; renksiz, kokusuz ve oksijen ile azot gazının yüksek sıcaklıkta reaksiyonu sonucu oluşan bir
gazdır. Azot dioksit; yakıcı bir kokuya sahip kırmızımsı renkli, azot monoksitin oksijenle güneş ışığı
altında verdiği reaksiyonla oluşan bir gazdır. Suya
fazla ilgisi nedeniyle su ile reaksiyona girerek nitrik
• 56
asit ve nitröz asite dönüşür.
Doğal kaynaklar arasında bakteriyolojik faaliyetler başta gelir. Bu faaliyetler aynı zamanda toplam
azot oksit birikiminin önemli bir kısmını oluşturur. İnsan faaliyetlerine dayalı kaynakları; yanma olayları,
ulaşım araçları ve endüstrilerdir.
- Karbon Monoksit (CO): Renksiz, kokusuz ve
havanın mol ağırlığına eşit mol ağırlığında yanabilen
bir gaz olan CO bu yüzden hem kaynaklandığı nokta
etrafında iyi dağılmayan, hem de varlığı kolay fark
edilmeyen zehirli bir gazdır.Atmosferde kolay kolay
yok olmaz, ömrü 2-4 ay kadardır. Normal koşullar
altında oksitlenerek CO2 dönüşümü çok azdır. Bu
dönüşüm genellikle yüksek sıcaklıkta gerçekleşir.
CO doğal olarak volkanlar, şimşekler ve bazı deniz mikroorganizmaları tarafından üretilirler. İnsan faaliyetlerine dayalı kaynakları; yanma olayları, ulaşım
araçları ve endüstrilerdir.
- Hidrokarbonlar (HC): Esas olarak karbon ve
hidrojenden oluşan organik yapıya sahip bileşiklerdir. Bunların bileşiminde karbon ve hidrojen dışında
başlıca oksijen, azot, klorür, fosfor, kükürt bulunabilir. Hidrokarbonlar çoğunluğu petrol türevlerinden
oluşan organik yapıdaki maddelerdir. Bunlar aromatik, alifatik ve halkalı yapıda olabilirler. Dört karbona
sahip bileşikler çoğunlukla gaz hâlinde bulunurlar.
Sekiz karbona sahip bileşikler sıvı veya buhar basınçları genellikle yüksek olduğundan buhar hâlinde
olurlar. Çevre kirlenmesinde hidrokarbonların gaz ve
buhar hâlinde olanları önem taşır.
Doğal kaynakları arasında bataklıklar, jeotermal
enerji elde edilen bölgeler, doğal gaz ve petrol çıkarma yerleri ve kömür yatakları sayılabilir. İnsan faaliyetlerine dayalı başlıca kaynakları; ulaşım araçları,
petrol rafinerisi ve petrokimya endüstrileridir.
- Oksidanlar (OX): Hidrokarbonlar ve azot oksitleri parametresi kapsamında bulunan bileşiklerin
atmosferde güneş ışığı etkisi ile oluşan fotokimyasal
reaksiyonlar sonucu oluşturdukları radikal yapıdaki
maddelerdir. Oksidanlar oldukça kararsız ve yüksek
oksitleme gücüne sahip bileşiklerdir. Bu nedenle oksidanlar oksijenin oksitleyemediği maddeleri oksitleyebilen maddeler olarak da bilinirler. Oksidanlar değişik yapıda olabilirler. En çok bilinen ve atmosferde
MAYIS 2011 - SAYI 135•
belirli derişimlere erişebilen başlıca oksidanlar ‘ozon
ve peroksiasetilnitrat (PAN)’ tır.
Partikül Hâlindeki Kirleticiler:
- İnce Tozlar: Tek molekül boyutundan
(0,0002μ) büyük, 500μ’dan küçük havada kolloidal
hâlde veya kaba askı maddesi hâlinde bulunan katı
ve sıvı taneciklere denir.
Doğal kaynakları, rüzgâr, erozyon, yanardağ
patlamaları; insan faaliyetlerine dayanan kaynakları yanma olayları, ulaşım araçları ve çimento, petrokimya, demir-çelik, maden ocakları gibi endüstri
faaliyetleridir.
- Kimyasal Dumanlar (Fume): Buharların sublimleşme, damıtma veya kimyasal metodlardan biri
ile yoğunlaştırılması neticesinde meydana gelen bir
metal oksittir. Kimyasal dumanlara örnek olarak yüksek sıcaklıkta gaz hâline gelmiş metalin oksitlenmesi
ve yoğunlaştırılması sonucunda meydana gelen civa
ve kurşun oksitler gösterilebilir. Tipik kimyasal dumanların çapları oldukça küçük olup 0,03-0,3μ arasında değişir.
- Kimyasal Buharlar (Mist): Herhangi bir buharın
kimyasal olarak yoğunlaşması sonucunda meydana
gelen sıvı zerrecikleridir. Bu tip kirleticilere en iyi örnek, sülfirik asit buharlarının ortaya çıkışıdır. Kimyasal buharların çapları 0,5-3,0μ arasında değişir.
-Yanma Dumanları (Smok): Karbonlu maddelerin yakılması sırasında yanmanın tam olmaması
sonucunda meydana gelir. Yanma sırasında hidrokarbonların, organik asitlerin, kükürt oksitlerin ve
azot oksitlerin meydana gelmesine rağmen sadece
karbonlu maddelerin tam olarak yanmaması sonucunda ortaya çıkan katı zerrecikler Yanma Dumanı
(Smok) olarak isimlendirilir. Bu dumanların çapları
yaklaşık olarak 0,05-1μ arasında değişmektedir.
- Spray: Herhangi bir sıvı maddenin atomlarına
ayrılması sonucu meydana gelen sıvı zerrecikleridir.
KİRLETİCİ KAYNAKLAR
İnsan faaliyetleri sonucu ortaya çıkan kirleticiler;
yakma olayları (ısınma, enerji elde etme vb.), ulaşım
araçları ve sanayi kuruluşlarından kaynaklanır.
Yakma tesislerinde ortaya çıkan kirletici emisyonlar, partikül hâlinde kirleticiler olup uçucu küller,
yanma dumanları, kükürt ve azot oksitlerden ibarettir. Meydana gelecek kükürt oksitler, kullanılan yakıttaki kükürt miktarının bir fonksiyonudur. Azot oksitler
yüksek sıcaklıkta atmosferdeki azotun termal olarak
bağlanması sonucu ortaya çıkar. Normal olarak her
yakma tesisinin işletilmesi sırasında sürekli olarak
azotdiokside (NO2) dönüşen azot oksit (NO) meydana gelir. Yakma tesislerinde meydana gelen diğer
kirleticiler; organik asitler, aldehitler, amonyak (NH3),
ve karbon monoksitten (CO) ibarettir.Meydana gelen
CO miktarı yakma tesisinin verimine bağlıdır.
Ulaşım araçlarının neden olduğu en önemli kirleticiler eksoz gazlarıdır. Otomobillerin neden olduğu
partikül hâlindeki kirleticiler duman (smok) ve kurşun
zerreciklerinden ibarettir.
Kurşun zerrecikleri halojen bileşikler hâlindedir.
Duman, motordaki eksik yanma sonucunda meydana gelirken, kurşun emisyonları doğrudan benzine
darbe önleyici olarak karıştırılan ‘kurşun tetraetil’
den dolayı ortaya çıkmaktadır. Nakil araçlarının neden olduğu gaz hâlindeki kirleticiler, CO, azot oksitler ve hidrokarbonlardan ibarettir. Hidrokarbonlar
motordaki eksik yanma ve yağ karterindeki, karbüratördeki ve benzin deposundaki buharlaşmadan
ileri gelmektedir.
Sanayi tesislerinden atmosfere verilen emisyonlar çeşitli fabrikalara göre değişir. Bunun için akla
gelebilen her türlü kirletici çeşitli sanayi kuruluşlarından atmosfere verilebilir. Her tip sanayi için neden
olduğu kirleticiler ayrı ayrı etüt edilmelidir.
KİRLETİCİLERİN ÇEVREYE ETKİLERİ
Kirleticilerin Bitkiler Üzerine Etkisi Hava kirlenmesi bitkiler üzerine üç şekilde etki eder: 1-Yaprak
57 •
DOSYA: HAVA
Hava kirleticilerinin pek çoğu doğal olaylar sonucunda atmosfere verilmektedir. Doğal olarak meydana gelen partiküller; çiçek tozu zerreleri, mantar
sporları, tuz sprayleri, orman yangını dumanları ve
volkanik olaylarda ortaya çıkan ince tozlardan iba-
rettir. Doğal olarak ortaya çıkan gaz hâlindeki kirleticilere örnek olarak; hemoglobin maddesinin ayrışmasından meydana gelen CO, kükürt içeren amino
asitlerin bakteri faaliyetleri ile ayrışması sonucu
meydana gelen H2S, azot oksitler ve CH4 gazları sayılabilir.
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
dokularının zedelenmesi, 2- Yaprakların sararması
veya başka renklere dönüşerek yeşilliğini kaybetmesi, 3- Büyümenin yavaşlaması.
Hava kirlenmesinde yem bitkileri, süs bitkileri ve
yenebilen sebzeler büyük ölçüde etkilenir. Büyüme
yavaşlar, meyveler küçülür ve besi değeri düşer,
çiçekler tahrip olur. Kükürt dioksit; yonca, pamuk,
buğday ve elma türlerine çok etki eder. 0,3ppm derişimine sekiz saat maruz kalan bu bitkiler büyük
hasar görürler. Çayır ve çam kozalarına floridler çok
etki ederler. Ozon; 0,15ppm derişiminde domates,
patates, tütün, benekli fasulye ve ıspanak gibi bitkilere zarar verir. PAN sebze yapraklarını bronzlaştırmaktadır. 0,01ppm derişiminde PAN’a altı saat
maruz kalan lahana ve benekli fasulye büyük hasara
uğrar.
Kirleticilerin Hayvanlar Üzerine Etkisi Hava
kirlenmesi, hayvanların sağlığına da etki etmektedir. Geçmişte kazara meydana gelen büyük hava
kirlenmesi vakaları kirleticilerin hayvanları öldürebileceğini doğrulamıştır. Örneğin; Pensilvanya’da
1948’de hava kirlenmesinden kanaryaların %20’si,
köpeklerin %15’i büyük ölçüde etkilenmiştir. 1952
yılında Londra’da meydana gelen bir hava kirlenmesi olayında 351 sığırdan 52 tanesi ciddi şekilde
hastalanmış ve bunların 14 ü ölmüş veya öldürülmek
zorunda kalınmıştır.
Kronik zehirlenmeler genel olarak yem bitkilerinde absorbe edilen kirleticilerden ileri gelmektedir.
Bu tip zehirlenmelere neden olan ağır metaller, arsenik, kurşun ve molibdendir. Örneğin; 1955 yılında
Almanya’da atların ve sığırların çinko (Zn) ve kurşundan (Pb) zehirlendikleri kayıtlıdır. Kurşun ve çinko
dökümhanelerinin etkili olduğu 5km.lik bir çember
içinde otlayan atlar ve sığırlar büyük ölçüde etki altında kalmıştır. Fabrikaların civarında toplanan toz
numunelerinde kurşun %17-45, çinko ise %5-23
arasında bulunmuştur.
Çiftlik hayvanlarına en çok etki eden diğer kirletici de floridlerdir. Özellikle sığırlar ve koyunlarda diş
hastalıklarına neden olur.
Kirleticilerin Eşyalar Üzerine Etkisi: Hava kirlenmesinin eşyalar üzerindeki en çok bilinen etkisi
bina cephelerinde, kumaşlar ve diğer eşyalar üze-
• 58
rinde lekeler meydana gelmesidir. Yüzeyler üzerine
0,3μ büyüklüğündeki smokların birikmesi sonucu
söz konusu bozulma ve lekeler meydana gelmektedir. Zamanla bu birikme yüzeyi tahrip ederek veya
rengini değiştirerek kendini belli eder. Hava kirlenmesinin malzemelere olan bir diğer etkisi korozyonu hızlandırmasıdır. Özellikle kükürtdioksit çürümeyi
son derece hızlandırır. Ozon; kauçuk ve lastik malzemenin esnekliğini kaybetmesine neden olur. H2S
kurşunlu boyalar üzerine son derece zararlı etki yapar ve nemli havalarda kurşunlar tepkimeye girerek
kurşun sülfit oluşumuna neden olur.
Kirleticilerin İnsanlar Üzerine Etkisi
- Partikül Hâlindeki Kirleticiler: Partiküllerin
solunum organlarındaki birikme yerleri ve buradaki
kalma süreleri bir takım fiziksel faktörlere ve özellikle
zerreciklerin büyüklüğüne bağlıdır. Kirleticilerin, akciğerlerin hava torbalarının (Alvelor) bulunduğu bölgede birikmesi özellikle önemlidir. Çünkü bu bölgede partikülleri uzaklaştırmaya yarayan ve ‘silia’ adı
verilen tüycükler mevcut değildir. Bunun için zerrecikler bu bölgede izafi olarak uzun süre kalabilir.0,1μ
dan daha küçük çaplı olan zerrecikler, Brownian hareket sayesinde akciğerlerin hava torbalarına kadar
gitmekte ve buradaki çukurlara (Alveoli) yerleşmektedir.İri zerrecikler ancak solunum yollarındaki tüycükler tarafından yakalanmadıkları taktirde akciğerlerin bu bölgelerine kadar gelebilir. Genel olarak 1,0μ
dan büyük zerrecikler bu bölgeye ulaşmadan tutulur.
Zerreciklerin akciğerlerde birikme miktarlarını
etkileyen diğer faktörler; nefes alma sıklığı ve nefes
alıp verme esnasında akciğerlerin hacminde meydana gelen değişmenin büyüklüğüdür. Düşük nefes
alma sıklığı sonucunda birikme yüzdesi yüksek olmaktadır. Bunun nedeni düşük nefes alma sıklığında
partiküllerin kalma süresinin artmış olmasıdır. Nefes
alma sırasında ciğer hacmindeki değişikliğin büyük
olması, çok miktarda havanın içeri çekilmesini gerektirdiğinden, hava ile birlikte içeri giren zerreciklerin miktarı da çok olmakta ve birikme yüzdesi artmaktadır.
Partiküllerin akciğerlerde birikmesinden sonra
bunların dışarı atılması değişik yollarla olabilir. Bunlardan biri ‘silia’ denilen tüycüklerin faaliyetleri ile
parçacıkların balgamla birlikte solunum yollarından
MAYIS 2011 - SAYI 135•
dışarı atılmasıdır. Bir diğer yol ise aksırmak veya öksürmer suretiyle zerreciklerin vücudu terk etmesidir.
Bu arada akciğere kadar gitmiş olan zerreciklerden
çözünebilir karakterde olanlarının kana karıştığı unutulmamalıdır.
Kirlenmiş havada insanlar için en tehlikeli olan
zerreciklerden biri sülfürik asittir (H2SO4). Sülfürik
asitin etkisi, bileşimindeki sülfür iki oksidin üst solunum yollarının ve balgam çıkarmaya yarayan dokuların tahriş edilmesi ve bronşların daralması şeklinde
görülür. Sülfürik asit, sülfür iki oksit ile molekül olarak karşılaştırıldığında sülfürik asitin fizyolojik etkisi
4-20 kat daha etkindir.
Hava kirleticileri arasında en çok bilinen bir diğer partikül de kurşun zerrecikleridir. Atmosferdeki
kurşun zerrecikleri esas olarak benzine ilave edilen
kurşundan ileri gelmektedir. Araştırmalar, kurşun
zerreciklerinin kırmızı kan hücrelerinin gelişmesi ve
olgunlaşmasına etki ettiğini göstermiştir. Kurşun
zerrecikleri kanda ve idrarda birikmektedir. Araştırmalar, şehirlerde yaşayan insanların kan ve idrarlarındaki kurşun miktarlarının, kır yerleşmelerinde
yaşayanlara nazaran daha yüksek olduğunu göstermiştir. Ayrıca sigara içenlerdeki kurşun miktarının
içmeyenlere nazaran yüksek olduğu görülmüştür.
Ancak, insan vücudundaki kurşunun sadece atmosferden değil içilen su ve alınan gıda ile de vücuda
girebileceği unutulmamalıdır.
Diğer bir kirletici de Berilyum elementi olup
0,1μg/m3 derişiminde zehirli olduğu görülmüştür.
Gazların akciğerlerden kana karışmasını kolaylaştırır.
Belirtileri; kilo kaybetme, nefes darlığı, öksürük ve
bazen de kemik dokularında değişiklik yapmasıdır.
Berilyuma kanda ve idrarda rastlanır.
- Gaz hâlindeki Kirleticiler:
Azotdioksit (NO2); akciğerlere etki eden bir diğer kirleticidir. Kanamalara neden olur. Azot oksitler
hemoglobin ile birleşerek kararlı bir formda nitrikoksit-hemoglobin yapmakta ise de zararlı bir etkisi
görülmemiştir.
Ozon(O3); akciğerlerde kanama ve tıkanmalara
yol açar.
Karbon monoksit (CO); kandaki hemoglobin ile
birleşerek karboksihemoglobin yapar. İnsan kanındaki hemoglobin CO ile birleşmeye karşı, oksijene
nazaran 210 defa daha fazla ilgi duyduğundan, kanda oksijen taşınması engellenir. Karboksihemoglobin teşekküllü hücrelere oksijen taşıyan hemoglobini büyük ölçüde azaltır ve oksijen eksikliğinden
ölümler meydana gelir. Ayrıca CO, oksihemoglobin
teşekkülünü geciktirerek oksijenin kandaki çözünürlüğünü azaltır.
Aldehit derişimleri ile ortaya çıkan göz rahatsızlıkları arasında lineer bir korelasyonun bulunduğu
tespit edilmiştir.
Organik gazlardan özellikle formaldehit önem
taşır. Etkileri SO2 gibidir.
Hava kirlenmesinin solunum yolu hastalıklarına
yol açtığı bilinmektedir. Akciğer kanseri, astım ve
anfizen en çok rastlanan kronik hastalık tipleridir.
KAYNAKLAR
DAVIS, Mackenzie L., ve CORNWELL, David A.; ‘Introduction to Environmental Engineering’ McGraw-Hill
International Editions, 822 s., Singapore (1991).
HARRISON, Roy M.; ‘Pollution: Causes, Effects and
Control’ The Royal Society of Chemistry, 393 s.,
Cambridge (1990).
KARPUZCU, Mehmet; ‘Çevre Kirlenmesi ve Kontrolü’
Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı Yayınları,
318 s., İstanbul(1991).
MÜEZZİNOĞLU, Aysen; ‘Hava Kirliliğinin ve Kontrolünün
Esasları’ Dokuz Eylül Üniversitesi Yayınları, 292 s.,
İzmir(1987).
59 •
DOSYA: HAVA
Kükürtdioksit (SO2); suda ve dolayısıyla vücut
sıvısında (kanda) büyük ölçüde çözünebilen bir gazdır. Bunun en önemli etkisi üst solunum yollarının
cidarlarını zedeleyerek neticede hava akışına olan
mukavemetini azaltmasıdır. Araştırmalar kükürtdioksidin, sodyum klorid gibi aerosoller(gaz ortamda
askı hâlinde bulunan çok küçük zerrecikler) ile birlikte bulunması hâlinde çok daha tehlikeli olduğunu
göstermiştir. SO2 nin etkisi kronik olmaktan ziyade
akut olarak meydana gelmektedir. Kükürtdioksit
aynı zamanda solunum sisteminin koruyucusu olan
tüycüklere de zarar verir.
KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİMİNİN
YAVAŞLATILMASINDA
ORMANLARIN ROLÜ
NEDİM SARAÇOĞLU
Prof. Dr., Bartın Üniversitesi Orman Fakültesi
Orman Mühendisliği Bölümü
Nedim Saraçoğlu, Küresel İklim Değişiminin
Yavaşlatılmasında Ormanların Rolü , Bilim ve Aklın
Aydınlığında Eğitim, S. 135, Mayıs 2011, ss. 60-71.
• 60
1. KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİMİ
A
tmosferde biriken CO2’in 2/3 ‘ünün fosil yakıt tüketiminden, 1/3’ünün de arazi kullanım değişimi ve
ormansızlaştırmadan kaynaklandığı belirlenmiştir.
İklim değişikliği, hava kirliliği gibi artan çevre sorunlarından dolayı tüm dünyada atmosfer daha az CO2 salan,
fosil yakıtlara alternatif, çevreyi daha az kirleten, yenilenebilir enerji kaynağı olan biyokütle önem kazanmaktadır. Bu
amaçla yetiştirilen ürünler, küresel ısınmanın temel nedenlerinden olan karbondioksiti absorbe ederek depolayacağı
için biyokütle yetiştiriciliği, küresel ısınma problemini azaltacak çözümlerden birisi olarak ele alınabilir. Sürdürülebilir
anlamda üretildiğinde biyokütle, bitki büyümesi sürecinde
alınan miktarda karbonla hemen hemen aynı miktarda karbonu dışarı verir. Bu nedenle biyokütlenin kullanımı, atmosferdeki CO2’nin birikimine katkıda bulunmaz (OGM, 2009).
Yeryüzünün bir diğer önemli karbon havuzu da okyanuslardır. Yeryüzündeki orman ekosistemleri atmosferden her
yıl 100 gigaton (Gt, milyar ton) CO2 almalarına karşın bunun
yarısını geri vermektedir. Yeryüzündeki ikinci karbon havuzu olan okyanuslar ise aldıkları 104 gigaton CO2’in 100’ünü
geri vermektedir. Ormanların bu yönden üstünlükleri de bu
ekosistemlerin bu konuda tek kaynak olduğunu ortaya koymaktadır. Tablo 1’de 1990-2000 yılları arasındaki verilere
göre atmosferdeki CO2 miktarında 3 GT’lik bir artış olduğu
görülmektedir. Dikkatli bir işletmeyle fosil yakıt emisyonlarından kaynaklanan karbondioksitin önemli bir kısmının yersel ekosistemlerde (Yutak Alanları) tutulabileceği ve böylece
MAYIS 2011 - SAYI 135•
iklim değişiminin yavaşlatılması konusunda önemli
bir katkı yapılabileceği belirtilmektedir.
Tablo 1: 1990-2000 yılları arasında karbon kaynaklarının
küresel karbon dengesine katkısı
SALINAN
(Gigaton)
KAYNAK
Fosil yakıt kullanımı
6,3
Arazi kullanım değişimi
(ormansızlaşma)
1,6
E M İ L E N
(Gigaton)
Bitki büyümesi
3,0
Okyanus – atmosfer dengesi
1,7
Toplam
7,9
Denge
3,2
4,7
Kaynak: Asan, 2006
Küresel bazda ormanlar yıllık yaklaşık 0,75 GT
karbon bağlama potansiyeline sahiptir ki, bu atmosfere salınan yıllık 8 GT’lik miktarın önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Diğer taraftan tarım, yerleşim ve
enerji kullanımının neden olduğu ormansızlaşma atmosferik karbon yüküne 1,6 GT’lik bir katkı yapmaktadır (White, 2002).
Ormanlara bağlı olarak küresel ısınma etkilerini
geciktirmede 3 ana strateji üzerinde durulmaktadır
ki bunlar:
1. Mevcut yutak alanlarının (karbon havuzlarının)
genişletilmesi,
2. Yutak alanların korunarak birim alandaki karbon bağlama performanslarının yükseltilmesi,
3. Biyokütle içinde bağlanan karbonun atmosfere
geri dönüşünün geciktirilmesidir.
1. Mevcut Yutak Alanlarının (Karbon
Havuzlarının) Genişletilmesi
Birinci strateji için öngörülen yaklaşımlar aşağıda
açıklandığı gibidir;
a) Orman içi ve dışı ağaçlandırmalar
b) Tarımsal ormancılık sistemlerinin geliştirilmesi
c) Kent ormanları tesisi
Ağaç biyokütlesinin % 50’si karbondan oluştuğundan, çok bozuk (degrade) alanların hızlı gelişen
türlerle ağaçlandırılması kısa vadede karbon bağla-
Plantasyon ormancılığının önemi gittikçe artmaktadır. Bunun nedenleri arasında; doğal ormanlara
göre yüksek büyüme oranları, işletilmelerinin kolay
olması ve idare sürelerinin kısalığı gibi etkenler yer
almaktadır. Teoride; plantasyonlara ağırlık verilmesinin, doğal ormanlara baskıyı azaltacağı da düşünülmektedir. 1997 verilerine göre dünya orman alanının
% 3,8’ ine karşılık gelen 130 milyon hektarının plantasyonlarla kaplı olduğu belirtilmektedir. Bu alanın
% 54’ ü gelişmekte olan ülkelerde yer almaktadır.
1965–1990 arasında plantasyonlardan oluşan karbon havuzlarında 6 kat artış olmuştur (Clausen ve
Gholz, 1998).
b) Tarımsal ormancılık sistemlerinin
geliştirilmesi
Dünya nüfusunun gittikçe artmasıyla insanlar
arazilerinin verimliliğini ve birim alandan elde edecekleri geliri yükseltmenin yollarını aramaya başlamışlardır. Bunu gerçekleştirmenin bir yolu, arazinin
üretim kapasitesini artıracak şekilde tarım ve orman
ürünlerinin zamansal ve mekânsal olarak birleştirildiği tarımsal ormancılık uygulamalarıdır. Tarımsal
ormancılık sistemleri başta az gelişen ülkeler olmak
üzere tüm dünyada denenmektedir. Bu sistemlerin
karbon depolama potansiyelleri sınırlı olsa da küresel ısınmanın geciktirilmesindeki ana stratejiye bağlı
olarak önemli rolleri vardır. Küresel ölçekte tarımsal
ormancılık uygulamaları ile 1995–2050 arasında 7
GT karbon bağlama ve depolama potansiyeli olduğu tahmin edilmektedir (Clausen ve Gholz, 1998).
c) Kent ormanları tesisi
Dünya nüfusunun yaklaşık 3,5 milyarlık kısmının
kentlerde yaşadığı belirtilmektedir (UNDP, 1996).
61 •
DOSYA: HAVA
a) Orman içi ve dışı ağaçlandırmalar
ma açısından en yüksek kazanç vaat edici yol olarak
görülmektedir. Plantasyonlar idare süreleri boyunca
bir karbon havuzu olarak işlev görürler ancak ağaçların kesilmesiyle karbon ekosistemden uzaklaştırılmış olur. İşletme prensiplerinin sonucu olarak kesilen alanlarda arazi hazırlığı ve tekrar ağaçlandırma
kesimi takip eden yıl içerisinde gerçekleştirileceğinden, karbon birikimi çok kısa bir süre için kesintiye
uğrar. Bu şekilde; uygun olan yerlerde, ekonomik
prensiplere göre işletilen endüstriyel plantasyonların
tesisi ile ihtiyaçlar karşılanırken yüksek miktarda da
karbon bağlanabilir.
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
Şehir ormanları hava kirliliğini azaltma, çok yüksek
ve düşük sıcaklıkları ılımanlaştırma, estetik görünüm
oluşturma gibi hizmetler sunmaktadır. CO2 ile ilişkili
olarak kentler ve civarlarındaki ağaç ve ormanlar iki
yönlü bir rol oynamaktadır. Öncelikle diğer ormanlar
gibi kent ormanları da karbon depolar. İkinci ve daha
önemli olanı ise kent ağaç ve ormanlarının mikro iklimi düzenlemeleridir. Bu şekilde aşırı sıcaklıkları ılımanlaştırmak suretiyle ısınma ve serinleme amaçlı
enerji kullanımının azalmasına yardımcı olurlar.
2. Mevcut Karbon Havuzlarının (Yutak
Alanlarının) Korunması ve Karbon Bağlama
Potansiyellerinin Arttırılması
Bu bağlamda öngörülen yaklaşımları,
a) Mevcut ormanların başta yangın olmak üzere,
kaçak ve usulsüz kesimler ile böcek ve mantar zararlarına karşı korunması,
b) Ormanların biyolojisine uygun silvikültürel işlemler,
c) Ormanların sürdürülebilir ormancılık ilkeleri anlayışına uygun olarak işletilmesi biçiminde özetlemek mümkündür.
3) Ormanların yangın ve diğer zararlara karşı
korunması
Ekonomik kayıplarla birlikte, toprak üzerindeki
orman örtüsünün devam ettirilerek atmosfere CO2
salınışının engellenmesi ve karbon havuzu rolünün
etkin bir şekilde devam etmesi için yangın önleme
çalışmalarının artırılması gerekmektedir. Benzer şekilde, böcek kontrol programlarının yaygınlaştırılması, orman sağlığının iyileştirilmesi ve karbonun
muhafaza edilmesinde önemli bir yöntem olarak görülmektedir. Kaçakçılık ve açma gibi karbonun ekosistemden çıkışına ve havuzun daralmasına yol açan
insan zararlarına karşı da önlemler alınmalıdır.
a) Silvikültürel uygulamalar
Doğal ormanlar ve plantasyonların üretim kapasitesini arttırmak ve yüksek kalitede son ürünler elde
edebilmek için; aralama, budama, gübreleme, diri
örtü kontrolü, yangın ve diğer zararlılara karşı koruma gibi birtakım silvikültürel önlemlerin uygulanması
öngörülür. Aralamalar, kalan ağaçların daha hızlı gelişmesini ve idare sürelerinin kısalmasını sağlar. Böy-
• 62
lece daha küçük alanlardan daha yüksek oranlarda
orman ürünü üretilebilir. Elde edilecek son ürünlerin
kalitesi onların kullanım için tercih edilmesi ve uzun
yıllar karbon depolanması açısından önemlidir.
b) Ormanların sürdürülebilir ormancılık
ilkelerine uygun bir şekilde işletilmesi
Orman ekosistemlerinin dünya karbon döngüsüne katkısı ve bu katkının zaman içinde geliştirilmesi,
sürdürülebilir orman işletmeciliğinin altı temel ölçütünden birisidir. Bu bağlamda ileri sürülen görüşlere
göre, yenilenebilir enerji kaynağı olan ormanların sürdürülebilir ormancılık anlayışıyla işletilmesi hâlinde,
ormanların doğrudan fosil yakıtların yerini alarak
atmosfere salınan CO2 miktarını göreceli olarak
düşürmesi kaçınılmazdır. Orman ürünlerinin uygun
durumlarda beton ve üretiminde yüksek miktarda
fosil yakıt tüketimi gerektiren çelik gibi materyallerle
değiştirilmesi ile de ormanların dolaylı yoldan dünya
karbon dengesine katkıda bulunabileceği düşünülmektedir. Kuşkusuz, orman ekosistemlerinin karbon
dengesine olan bu önemli katkılarının sürdürülmesi,
diğer bir anlatımla bir orman alanının karbon faydasının en üst düzeye yükseltilmesi için, ağaçların büyümeye terk edilmesi ve karbon stokunun artırılması
göründüğü kadar basit bir konu değildir.
Ormanların dünya karbon döngüsünü gözetecek
bir anlayışla işletilmesi için; yetişme ortamı koşulları, potansiyel verimlilik, doğal olaylara duyarlılık,
kullanım yeri ve amacı gibi faktörlerin iyi bir şekilde değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmelerin
çoğu, klasik orman amenajman planlarının temelini
oluşturan sosyal, çevresel ve ekonomik konuları aşmaktadır.
Değişik işletme şekli ve amaçlarına bağlı olarak
ormanların karbon katkısının sürdürülmesi veya artırılmasında birçok seçenek vardır. Bir meşcere, orman veya bölge için bu seçeneklerin değerlendirilmesi, aşağıda belirtilen kimi ortak kurallara dayanır:
• Orman dikili servetinde depolu karbonun devam ettirilmesi veya artırılması,
• Toprak bozulması ve karbon salınışından kaçınmak için toprak ve ölü örtü zararlarının en aza indirilmesi,
• İşletme faaliyetlerinde ve kesilen ağaçların
MAYIS 2011 - SAYI 135•
ürünlere dönüştürülmesinde enerji verimliliğinin sağlanması,
3. Biyokütle İçinde Bağlanan Karbonun
Atmosfere Geri Dönüşünün Gecikleştirilmesi
• Fosil yakıt tüketimini azaltmada odundan en iyi
şekilde yararlanmayı sağlamak için yapacak ve yakacak odun üretiminin olası son kullanımları karşılayacak duruma getirilmesi,
Ormanlar bağladıkları karbonu kimi zaman yüzlerce yıl bünyesinde tutma özelliklerinden ötürü diğer ekosistemlerden üstündür. Şöyle ki, tarım alanlarında bağlanan karbon fotosentezi yapan bitkinin
türüne göre üretim döneminin sonunda ya doğrudan
çürüyerek, ya da insan ve hayvanlar tarafından tüketilerek, çok kısa bir zaman (bazen 3 aylık bir mevsim, bazen 1 yıl, ortalama 6 ay ) sonra tekrar doğaya
dönmektedir. Aynı süreler mera ekosistemleri için de
geçerlidir. Biyokütle kuru ot biçiminde saklansa bile
mera bitkileri tarafından bağlanan karbon en fazla
bir yıl içinde CO2 şeklinde tekrar atmosfere dönmektedir. Ormanlarda bağlanan karbonun CO2 şeklinde
doğaya dönmesi ise, termik santrallere yakıt sağlayan enerji ormanlarında bile en az 10 yıldır. Bu süreler odun ürününün kullanım yerine ve üretim süresine bağlı olarak 3–4 yüzyıla kadar uzayabilmektedir
(Şekil 2).
• Karbon yönetiminin diğer amaçlar ve uygulamadaki kısıtlarla uzlaştırılması.
Sürdürülebilir Orman İşletmeciliği, ormanlardan
sağlanan ekonomik, sosyal ve çevresel faydaların
sürdürülmesine yönelik etkinliklere odaklanmıştır.
Bu şekilde yorumlandığında Sürdürülebilir Orman
İşletmeciliği; mevcut ormanlarda ve diğer kalıcı
ürünlerde depolanan karbon stokunu artırırken ormanın diğer fonksiyonlarının da devam ettirilmesini
amaçlamaktadır.
Millî park, doğa anıtı gibi korunan alanların sayısı
geçtiğimiz yıllarda dünya çapında önemli miktarda
artış göstermiştir. Hatta bazı ülkelerde sayıları 2–3
katına çıkmıştır (Clausen ve Gholz, 1998). Koruma
statüsü olan alanlarda doğal olarak koruma önlemleri artmakta ve bu da uzun sürede karbon depolamaya olumlu katkı yapmaktadır. Ancak kısa sürede
orman ürünlerine olan talebin başka alanlardan sağlanabilmesi durumunda bu alanlar baskıdan kurtulabilir. Değişik yoğunlukla işletilen orman alanlarında
biriken biyokütlenin ve dolayısıyla bağlanan CO2’nin,
tüketim miktarına bağlı olarak değişimi Şekil 1’de
gösterilmiştir.
Şekil 2: Değişik Bitkisel Ekosistemlerde Biriken
Karbonun Depolanma Süresi (Yıl)
Şekil 1: Değişik Yoğunluk İle İşletilen Ormanlarda Biriken
Biyokütlenin Tüketim Miktarına Göre Değişimi
Kaynak: Asan , 2006
Kaynak: Asan, 2006
63 •
DOSYA: HAVA
Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan araştırma
sonuçlarına göre, orman ekosistemleri içindeki karbonun % 74’ü toprak üstünde, % 26’sı toprak altında bulunmaktadır. Toprak üstündeki bölümünün
% 35’ i sürekli olarak ekosistem içinde tutulurken,
% 32,5’ i normal çürüme ve ayrışma ile atmosfere
dönmekte, kalan % 32,5 ise odundan üretilen orman ürünleri içinde bulunmaktadır (Şekil 3). Orman
ürünleri içinde stoklanan karbonun her yıl % 2 oranında azaldığı tahmin edilmektedir.
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
Şekil 3: Karbonun Orman ve Orman Ürünlerinde
Depolanma Süreci
yokütle olarak depolanması, biyokütlenin kesilerek
enerji istasyonlarına taşınması ve yanma sonucu
tekrar CO2 açığa çıkması süreci bütün olarak düşünüldüğünde bağlanan ve salınan miktarlar eşit olacağından biyokütle enerjisi “karbon nötral” olarak
düşünülmektedir (Şekil 4).
Şekil 4: Bioyakıt Kullanımında Karbon Döngüsü
Kaynak: Asan, 2006
Dünya enerji gereksiniminin büyük kısmı günümüzde fosil yakıtlardan karşılanmaktadır (Tablo 2).
2100 yılına yönelik enerji tahminlerine göre, modellemelerde göz önünde bulundurulan nüfus artışı ve
gelişim hızı dinamiklerine bağlı olarak talebin 514–
2737 EJ/yıl (EJ=1018 joule) arasında olacağı belirtilmektedir.
Ormanların karbon dengesine katkılarının artırılmasındaki yaklaşımlardan birisi de ormanlardan
sağlanan biyokütlenin daha yüksek oranlarda kullanılmasıdır. Ormanlardan sağlanan biyokütle dünya
enerji taleplerinin karşılanmasında önemli katkı yapmaktadır. Tesis edilecek endüstriyel plantasyonlar
ve enerji ormanlarıyla bu katkının daha da arttırılması olasıdır. Odunun fosil yakıtlar yerine kullanılması
karbon bağlamaya yönelik orta ve uzun sürede ümit
veren seçeneklerden birisidir.
Tablo 2: 1990 Yılında Küresel Olarak Değişik Enerji
Kaynaklarının Tüketimi
Kaynak: Asan, 2006
Kaynak
Petrol
EJ/yıl
128
Kömür
91
Doğalgaz
71
Biyokütle
55
Su
21
Nükleer
19
Diğer (güneş, rüzgâr, jeotermal)
<1
Toplam
385
Kaynak: Asan, 2006
Endüstriyel plantasyon ve enerji ormanlarından
sağlanacak biyokütle, bioyakıt olarak fosil yakıtların
yerini alabilir. CO2 nin fotosentezle bağlanması, bi-
• 64
Odun yakıtlı enerji istasyonlarının geliştirilmesinin, ekonomik gelişmeyi de artıracağı yönünde tahminler yapılmaktadır. Yenilenemeyen bir kaynak olan
fosil yakıtlar tükendiğinde, yenilenebilir bir kaynak
olan odun ve odun ürünlerinin gelecekteki küresel
enerji gereksinimini karşılamadaki rollerinin daha
da artacağı beklenmektedir. Bu konuda büyük potansiyel olmasına rağmen bioyakıtların, fosil yakıtlar
yerine ne derece kabul edilebileceği tam bilinmemektedir. Bunun derecesini, bioyakıtları daha verimli
ve çevresel yönden etkili biçime çevirecek teknolojik
ilerlemeler belirleyecektir.
CO2 emisyonlarını azaltmanın bir diğer yolu,
MAYIS 2011 - SAYI 135•
enerji verimliliği düşük materyallerin yerini alabilecek olan odun ürünlerine talebin artırılmasıdır. Orman
ürünleri endüstrisi sürekli değişim hâlindedir. Odun,
odun parçaları ve artıklardan şimdikilere göre karbonu daha uzun zaman depolayacak yeni ürünler geliştirilmektedir. Odunun kimyasal işlemlerle daha dayanıklı ve kalıcı ürünlere dönüştürülmesi ve karbonun
daha uzun süre depolanması sağlanabilmektedir.
Orman ürünlerinin daha çok kullanılmasıyla, karbonu daha uzun süre depolayabilme olanağı sağlanmaktadır. Orman ürünlerinin; alüminyum, çelik
ve beton yerine kullanılması, bu hammaddelerin
üretimindeki fosil yakıt tüketimini de düşürecektir.
Karbon bağlamaya yönelik bu dolaylı etki karbonun
doğrudan orman ürünlerinde depolanmasından daha
önemli olabilir.
2. KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİMİNİN GÖZLENEN
VE BEKLENEN ETKİLERİ
IPPC’nin Değerlendirme Raporlarına, WMO’ nun
2003 yılında basılan 952 sayılı küresel ısınmaya bağlı
yayınına ve diğer bazı kaynaklara göre, 1860 yılından
günümüze kadar iklimde gözlenen önemli küresel değişiklikler aşağıdaki şekilde özetlenebilir;
• Dünyanın değişik bölgelerinde atmosfer davranışı ile fauna ve floradaki değişikler iklimde olan değişmenin en büyük kanıtıdır.
• Meteorolojik gözlemlere göre yeryüzü ve troposfer ısınmış, stratosfer ise soğumuştur.
• Günlük maksimum ve minimum sıcaklıklarda bir
artış olmuştur. Ancak ortalama minimumlardaki artış
daha fazladır.
• Eski iklim kayıtlarına göre, 20. yüzyılda görülen
ısınmanın süresi ve değeri, son 1000 yılın herhangi bir
döneminde görülenden daha fazladır.
• 20. yüzyıl 1000 yılın en sıcak yüzyılıdır. 1990’lı
yıllar en sıcak 10 yıl, 1998 en sıcak yıl, 2001 ise ikinci
en sıcak yıldır.
• Küresel yıllık ortalama sıcaklık 1990 yılından
1998 yılına kadar yaklaşık 0,7 ˚C artmıştır.
• 20. yüzyılın başından beri Kuzey Yarım Küre’nin
• Geniş karalar üzerinde küresel boyutta daha fazla bir ısınma gözlenmiştir.
• Son yıllarda dünyanın bazı bölgelerinde daha
çok hissedilen ve belirlenen iklim değişikliği özellikle
de sıcaklık artışı, birçok fizik ve sistemleri etkilemiştir.
Bunun önemli sonuçlarını aşağıdaki şekilde özetlemek mümkündür;
• Orta enlemler yüksek enlemlere doğru genişlemektedir.
• Bazı bitki ve hayvanların sayısı azalmıştır.
• Yeryüzü ve troposferdeki sıcaklık artışı nedeniyle
kar ve buz örtüleri alansal ve hacimsel olarak azalmıştır.
• Nehirlerde ve göllerde geç donma, erken çözülme gözlenirken, buzullarda bir gerileme görülmüştür.
• Geçen 30 yıl içinde dünyanın farklı bölgelerinde
olağanüstü hava olayları yaşanmıştır.
• Küresel boyutta geçen 10 yıl boyunca atmosfer
kökenli afetlerin sayısı iki kat artmıştır.
• Birçok tropikal hastalık yüksek enlemlere ve kutuplara doğru yayılmış, salgın hastalıklarda gelişen
teknolojiye rağmen bir artış olmuştur.
• 1861 yılından beri yapılan sıcaklık ölçümlerine
göre, 1998 yılından sonra en sıcak yıl olan 2001 yılında 2371 kişi yaşamını yitirmiş, 13 milyar ABD doları
ekonomik kayıp olmuştur.
• Sıcak kuşağın kutuplara doğru kayması sonucunda mevcut ekosistemler kendilerini yeni koşullara
uydurmak durumunda kalacak, belki de birçok canlı
türü yok olacaktır.
• Yağış rejiminde değişikliğin görüldüğü yerler ile
yağışın şiddetinde ve miktarında artış görülen yerlerde sel, çığ, kütle hareketleri gibi daha birçok doğal
afetin sayısında ve şiddetinde büyük artış olacaktır.
• Uzun süreli yağış azlığı nedeniyle, dünyanın birçok bölgesinde daha etkili kuraklık ve çölleşme gibi
iklim kökenli doğal afetler yaşanacaktır.
65 •
DOSYA: HAVA
• Küresel yıllık ve mevsimlik ortalama sıcaklıklar
1979-1998 döneminde bundan önceki herhangi bir
dönemdekinden daha hızlı bir biçimde artmıştır.
Doğu Asya dışındaki, orta ve yüksek enlemlerinde
geniş karalar üzerindeki bulut kapalılığı % 2 oranında
artmıştır. Buna paralel olarak da buralarda yağışlarda
hızlı bir artış olmuştur.
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
• Deniz seviyesinde olabilecek yükselmeler nedeniyle, dünya nüfusunun büyük bir bölümünün yaşandığı alçak kıyı ovaları ile deltalar sular altında kalacaktır.
• Yine deniz seviyesinde görülecek yükselmeden
dolayı biyolojik çeşitlilik büyük zarar görecektir. Çünkü kıyı alanları biyolojik çeşitliliğin en fazla görüldüğü
yerlerdir.
• Bazı bölgelerde yaygın olarak yaşanacak daha
sıcak, nemli ve yağışlı iklim koşulları, zararlı mikroorganizmaların üremesine ve çoğalmasına neden olacaktır.
• Küresel sıcaklıktaki (kara ve deniz yüzey sıcaklığı) artış bölgeler arasındaki oluşacak büyük sıcaklık farkları tropikal ve orta kuşak fırtınaları ile orajların
sıklığını ve şiddetlerini arttıracak etki alanlarını değiştirecektir.
• Kuzey ve güney ülkeleri arasındaki ekonomik
uçurum daha derinleşecek, yoksul ülkeler daha da
yoksullaşacaktır. Bunun sonucunda doğal kaynaklar
fazla kullanılacak ve oluşacak doğal afetler daha çok
can ve mal kaybına neden olacaktır.
Yine yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı
gibi, IPCC’nin senaryolarından başka, bazı atmosferik iklim modelleri de, gelecekte görülebilecek iklim üzerinde değişik sonuçlara varmaktadır. Bunların
birçoğu Doğu Akdeniz Havzasını ve Türkiye’yi de
içine alan suptropikal kuşağın büyük bir bölümünde,
özellikle kış yağışlarının azalacağını göstermektedir.
İklimde doğal ve/veya beşerî nedenlere bağlı olarak
olabilecek değişmeler; fizikî çevrenin bozulmasına,
birçok ekosistemin yok olmasına, deniz seviyesinin
yükselmesine ve ekstrem hava olaylarının görülmesine neden olacaktır. Bunun sonucunda başta insanlar
olmak üzere bütün canlılar, yeni iklim koşullarına uymakta zorlanacak, belki de canlıların önemli bir kısmı
yok olacaktır.
Öncelikle küresel ısınma dünyadaki tüm ülkeler
için bir felaket olmayacaktır. Kuşkusuz yeni durumun
mutlu edeceği kimi ülkeler de olacaktır. Günümüzde
dünyanın genelinde olmasa bile birçok bölgesinde
iklim koşulları zordur. Daha ılıman kışlar ve daha bol
yağış, bu bölgelerde yaşayanların yüzünü güldürecektir. Öte yandan kuraklığın ya da aşırı yağmurlar
yüzünden taşkınların arttığı ülkeler üzülecektir. Sıcak-
• 66
lığın artacağı soğuk ülkelerde ısınma harcamaları düşecektir. Değişen fırtına ve kasırga rotaları nedeniyle
kasırgalardan kurtulan ülkeler sevinirken aynı nedenle
kasırgaların etki alanına giren ülkeler mutsuz olacaklardır. Günümüzde birçok ülke su sıkıntısı çekiyor. Su
sıkıntısı çekerken, genişleyen yağmur kuşağına giren
ülkeler sevinecek, ancak yeni düzende giderek kuraklaşan bölgelerdeki ülkeler üzülecektir.
Bütün bunlara ek olarak küresel ısınmayı durdurmak için alınacak önlemler de kimi ülkeleri zor durumda bırakacaktır. Dünyada sera gazlarının salınımına bir sınırlama getirilmesi planlanıyor. Bu durum fosil
yakıtlarla elektrik üretiminin yerini zamanla biraz daha
pahalı olan alternatif enerji kaynaklarının almasına yol
açacaktır. Enerji harcamalarının artması da gelişmekte olan ülkelerin gelişimini yavaşlatacaktır. Ayrıca yer
altında büyük karbon rezervleri (kömür, petrol, doğal
gaz vb.) bulunan ülkeler de artık o kaynaklarından eskisi gibi yararlanamayacaklardır.
Dünya ikliminin önümüzdeki yüz yıllık dönemde
yeniden dengeye kavuşabilmesi için atmosferdeki
karbondioksitin, okyanusların ve ormanların emebileceği bir düzeye indirilmesi gerekiyor. Bu da yılda bugünkü miktarın yalnızca % 20’sine karşılık gelen en
fazla 1-2 milyar tonluk bir salımla sağlanabilir.
3. DÜNYA GENELİNDE KÜRESEL ISINMAYA
KARŞI ALINAN ÖNLEMLER
Küresel iklim değişimi kısaca; son 150 yıl içinde
atmosferin doğal yapısında fosil yakıt tüketimi ile
doğrudan, ya da sonucu ormansızlaşmaya varan arazi kullanım değişikliği ile dolaylı yoldan insan etkisiyle
oluşan karmaşık süreç sonucunda atmosfer içindeki
CO2 düzeyinin yükselmesiyle iklimde ortaya çıkan değişimlerdir. Bu nedenle, küresel ısınmayı önlemenin,
ya da en azından geciktirmenin biricik yolu, atmosferden emilen CO2 miktarını giderek arttırmamızdır.
Ormanlar, hem diğer ekosistemlere oranla daha fazla
CO2 tüketmeleri ve hem de bağladıkları karbonu çok
uzun süre bünyelerinde tutmalarından ötürü, bu fenomeni önlemede en etkili araç olarak görülmektedir.
Ormanları bu amaç doğrultusunda işletmek için
öngörülen uygulamaları:
1- Orman alanlarını genişletmek,
2- Çok yaşlı ormanları süratle gençleştirerek biyokütle üretim performanslarını arttırmak,
MAYIS 2011 - SAYI 135•
3- Yeni kurulan ormanlarda hızlı gelişen ve üretim
kapasitesi yüksek olan ağaç türlerini kullanmak,
4- Orman kuruluşlarını olabildiğince değişik yaşlı
ve düşey kapalı hâle getirip buna uygun amenajman
metotları ile işleterek, orman ekosistemlerinde belirli
bir karbon miktarını sürekli muhafaza etmek,
5- Aynı yaşlı ormanlarda idare sürelerini olanaklar
ölçüsünde uzatarak, bağlanan karbonun ekosistem
dışına çıkarılmasını geciktirmek,
6- Bozuk ve üretim performansı düşük baltalık ormanları imar ve ıslah ederek karbon bağlama kapasitelerini arttırmak,
7- Eğimli arazilerde ve su toplama havzalarındaki standart verimli baltalıkları seçme baltalığına dönüştürerek, hem içlerindeki karbonun tutulma süresini uzatmak ve hem de bağladıkları karbonun 2/3
– 3/4’ünün sürekli biçimde ormanda kalmasını sağlamak biçiminde sıralamak mümkündür.
8- Uygun yetişme ortamlarında enerji ormanları
tesisine ağırlık vermek ve termik santrallerde kömür
ile odunun birlikte yakılmasını (co-firing) özendirmektir.
Küresel ısınmayı geciktirmenin bir başka yolu da,
özellikle odunun odun olarak kullanımını yaygınlaştırmak ve ayrıca kullanım öncesinde kimi teknik işlemler
uygulayarak çürüme sürecini uzatmaktır. Bu amaçla
izlenecek politikaları şöyle sıralayabiliriz:
1- Kırsal alanda kütük ev yapımını teşvik etmek,
2- İnşaat sektöründe ahşap kullanımını özendirmek
3- Kâğıt ve selüloz endüstrisinde olduğu gibi, lif
levha ve yonga levha endüstrisinde de geri dönüşüme uygun teknolojilere yönelmek,
4- Bugün için hayalî görünse de, tüketim fazlası
orman ürünlerini toprak altına gömerek orada ayrışmasını sağlayarak, mineral toprak içindeki karbon
miktarını yükseltmektir.
Avrupa Birliği’ne üye 15 ülkenin (EU-15) orman
alanı 115 milyon hektar iken, Avrupa’nın toplam orman alanı 1.039 milyon hektardır. AB Beyaz Sayfa
Raporunun yenilenebilir enerjiler başlığında 2010
yılında Avrupa’da biyokütle-yakıtlı bileşik ısı ve güç
santrallerinin kapasitesinin 20.000 MWe olacağı tahmin edilmektedir. EU-15’e üye olmayan Avrupa ülkelerinden (özellikle Estonya, Latvia ve Litvanya) EU-15
ülkelerine yıllık yaklaşık 50 PS/yıl ölçüsünde büyük
bir odun (orman artıkları) ticareti (özellikle Danimarka,
İsveç ve kısmen Finlandiya) yapılacaktır. Bu biyokütle
ticareti özellikle işlenmemiş ürünler olan odun artıkları
ve hızar talaşı yerine, yüksek enerji yoğunluğu içeren
odun yakacakları olarak odun peletleri ve briketleri biçiminde olacaktır (Duygu, 2003).
Orman biyokütlesi, fosil enerji kaynaklarının, örneğin petrolün kullanımı ile oluşan problemlere bir çözüm olarak “yeşil enerji” ürünlerini sunar. Bu bağlamda, orman biyokütlesi gelecekte biyoyakıtın önemli
bir kaynağı olarak da kullanılabilecektir. Bu nedenle,
orman kökenli sektör Avrupa için daha fazla gereksinim duyulan yenilenebilir enerjinin sağlanmasında,
özellikle AB’nin bu bölgede “yeşil enerji” kaynaklarının teşvik edilmesinde büyük önem taşıyacak etkin
bir rol oynayacaktır (Aydın ve Babalık, 1986).
Orman kökenli sektör odun liflerini ve “yeşil” kimyasalları birlikte kullanarak enerji üretiminde çok etkin
bir platform oluşturacaktır. Bunun bir parçası olarak,
“biyo-rafineri” konsepti; odunun kağıt, “yeşil kimyasallar”, biyoyakıtlar ve “yeşil enerji” üretiminde yeni
bir denge unsuru olmasını öngörmektedir. Sektör, bu
bağlamda, endüstriyel işlemlerde bir “yan ürün” olarak ve daha geniş kullanımı ile de yöresel ısı kaynağı
olarak artan miktarlarda enerjiyi iletme potansiyeline sahip olacaktır (Skytte, Meibom and Henriksen,
2006).
67 •
DOSYA: HAVA
Son yıllarda karşılaşılan petrol krizleri, marjinal tarım alanlarındaki artışlar ve küresel iklim değişiklikleri,
kısa rotasyonlu ormancılığa olan ilginin artmasına neden olmuştur. Bu konuda çeşitli orman ağacı türleri
ile araştırma çalışmaları yapılmakla beraber, biyokütle üretimine en uygun türler olarak kavak ve söğütler öncelik almıştır. Kimi Avrupa ülkelerinde, uygun
yetişme ortamlarında yüksek miktarlarda biyokütle
hasılası sağlayan kavak melez türlerinin (Populus deltoides x Populus nigra, P. deltoides x P. trichorcarpa)
indirekt sistemleri için, yaprak karakteristikleri ve büyüme özellikleri ile biyokütle üretimleri arasındaki ilişkiler araştırılmaktadır (Marron ve ark., 2007). ABD’de
0.18 x 0.18 m ile 2.0 x 2.0 m arasında değişen farklı
dikim sıklıklarında melez kavak klonları ile tesis edilen
plantasyonlarda 5. yıl sonunda 32 ton/ha ile 94 ton/
ha arasında fırın kurusu odun üretilmiştir (De Bell ve
ark., 1992).
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
Yeni ahşap yapı sistemleri çok üstün ısı yalıtım
özelliklerini ve yenilenemeyen yapı malzemelerinden
daha az enerji üretimini gerektirir. Bu durum odunun daha büyük ölçülerde kullanımını sağlar. Odun
ve liflerin diğer malzemeler, sektörler ve teknolojiler
ile yeni, yüksek katma değerli ürünler ve hizmetler sağlayan geliştirilmiş işbirliği olanakları sağlanır.
Araştırma alanları olarak, örneğin gen ekonomisi ve
/veya genetik mühendisliği ile fonksiyonel ağaçların
geliştirilmesi (yeni yetişme ortamlarına daha iyi uyum
sağlanması, daha dayanıklı odun, daha az lignin içeriği vd.) nano teknolojinin kullanılması, biyo-teknoloji
ve mikro-elektronikler ile yeni ürün fonksiyonlarının
sağlanması, örneğin yüzey özellikleri ve orman planlaması ve yönetiminde karar verme aracı olarak uydu
görüntülerinden ve modellerden yararlanmaktadır.
Araştırmalar ile uygun mühendislik materyali olarak
onun pazar potansiyelinin artırılması sağlanacaktır
(Tokamanis, 2005).
Avrupa Komisyonu Ocak 2007’de Avrupa’nın
enerji güvenliğini sağlamak ve iklim değişikliği ile mücadele etmek için bir bildiri yayınlamıştır. Bu bildirinin
amacı, daha düşük karbonlu sürdürülebilir bir ekonomi oluşturmak, alternatif enerji kaynaklarına yapılan
yatırımları desteklemek için bir yol haritası belirlemektir. Avrupa Komisyonu’nun bu bildirisi sonucunda
Avrupa Konseyi de Mart 2007’de yaptığı toplantıda;
1. 2020 yılına kadar sera gazı salınımlarının (1990
seviyesine göre) en az % 20 azaltılması,
2. 2020 yılına kadar enerji verimliliğinin % 20 artırılarak enerji kullanımının % 20 azaltılması,
3. 2020 yılına kadar yenilenebilir enerjinin toplam
enerjideki payının % 20’ye çıkarılması,
4. 2020 yılına kadar ulaşımda kullanılan biyo-yakıt
oranının % 10’a yükseltilmesi hedeflenmiştir.
Öte yandan, biyo-yakıtların kullanılan toplam petrol içindeki payının 2010 yılı hedefi % 5.75 olarak belirlenmiştir. Ancak, bütün Avrupa Birliği (AB) ülkeleri
aynı duyarlılığı göstermediği için bu orana ulaşmak
zor görülmektedir. 2005 yılında biyo-yakıtlar içinde
biyo-dizelin oranı % 81.5, biyo-etanolün oranı % 18.5
olarak gerçekleşmiştir. 2020 yılı hedefini yakalamada
biyokütle enerjisinin rolü büyük olacaktır. 2007 yılında
biyo-yakıtlardan 102 milyar kWh elektrik enerjisi üretilmiştir. Bu oran geçmiş beş yıla göre % 100’lük bir
• 68
artış demektir. Biyokütle enerjisi son yıllarda doğrudan bina ısıtmalarında da kullanılmaya başlanmıştır.
AB, 2020 yılında üç % 20 hedefine ulaştığında,
yeşil enerji üzerinde çalışan 2.8 milyon kişi olacağı;
ayrıca, AB’nin millî gelirler ortalamasının % 1 artacağı, elektrik fiyatlarının % 7 oranında düşeceği ve
doğalgaz ithalatının % 16 oranında azalacağı tahmin
edilmektedir. Ülkeler bazında düşünüldüğünde yeşil
enerji üzerine 1.4 milyon kişi çalıştıran Almanya’nın
en kârlı çıkan ülke olacağı düşünülmektedir. Kârlı çıkacak diğer ülkeler ise orman ve çiftçilikten elde edilen atıkları biyo-yakıt yapımında kullanan ülkeler olan
Finlandiya, İsveç ve Letonya olacağı beklenmektedir
(Biçer, 2009).
Sürdürülebilir, güvenli ve rekabetçi enerji için
Avrupa’nın tehditlere ortak yanıt vermesinin zorunlu
olduğunu kaydeden Komisyon Başkanı Jose Manuel Barroso, “Avrupa dünyaya yeni, hatta belki de
sanayi-sonrası diyebileceğimiz bir devrimle, düşük
karbonlu bir ekonominin geliştirilmesinde öncülük
etmeli” dedi. Avrupa Komisyonu’nun hedefi, yarım
milyar Avrupalının enerjilerini kıtada istedikleri şirketten alabilmelerini sağlamaktır. 10 yıldır bu alanda sarf
edilen çabalara rağmen hiçbir ülkede tam anlamıyla
rekabet sağlanmadığı görüşü yaygındır. Bunun için
enerji şirketlerinin üretici ve dağıtıcı olarak bölünmesi
öngörülüyor.
Komisyon, öncelikle AB enerji politikası açısından
iki önemli konuya vurgu yapıyor; bunlardan biri enerji
arz güvenliği, diğeri de iklim değişikliği sorunu. Avrupa Çevre Ajansı Proje Direktörü Ethem Karakaya,
raporda bu iki konunun vurgulanmasının temel nedenini şöyle açıklıyor: “Avrupa Komisyonu’nun geleceğe yönelik yapmış olduğu enerji projeksiyonları, enerji
kullanımında önemli artışın olacağını gösteriyor. Daha
da kaygı verici olanı ise, bu enerji talebini karşılamak
için ithalata bağımlılıkta önemli bir artışın öngörülüyor
olması. Yani, bugünkü eğilim ve politikaların devam
etmesi durumunda, şu an için % 50 olan enerjide
dışa bağımlılığın, 2030 yılına gelindiğinde % 65 olacağı bekleniyor. Bu durumda, Avrupa’da enerji arzı
güvenliği sorununu gündeme getiriyor.”
Bilim insanları, küresel ısınmanın insanoğlunun
karşılaşacağı en büyük çevresel problem olduğu ve
sürenin daraldığı konusunda aynı görüşü paylaşıyor.
Bu yargı Avrupa Birliği tarafından da kabul görüyor.
MAYIS 2011 - SAYI 135•
Bu bağlamda asıl sorunun enerji talebinde önemli
artış öngörülürken, sera gazı emisyonlarının Kyoto
hedeflerinden daha aşağılara nasıl çekileceği konusu
olduğunu söyleyen Karakaya, Komisyon’un mevcut
durumun sürdürülebilirlik açısından yeterli olmayacağını düşündüğünü ve yeni bir sanayi devrimine yol
açacak “düşük karbon ekonomisine” geçişin altyapısını oluşturacak politikaları ve yol haritasını belirlediğini dile getiriyor (Tokat, 2007).
Avrupa Birliği (AB), uluslararası çevre yükümlülüklerine uymak amacıyla dünyanın ilk Emisyon (salım)
Ticaret Programı’nı devreye soktu. Karbondioksit
(CO2) ve diğer beş gazın ticaretine izin veren program
resmî olarak 1 Ocak 2005’te başladı. Program, bir
şirketin doğaya salabileceği sera gazlarının miktarına kısıtlama getiriyor; ancak işletmeler açık piyasada
(sera gazları) kota tahsislerini alıp satma hakkına sahip olacak. Salım Ticaret Programı (STP), Avrupa’nın
karbondioksit salımlarının yaklaşık yarısını yapan
12.000 tesisi kapsıyor. AB bu programı, 1997 Kyoto
İklim Değişikliği Protokolü kapsamında sera gazlarının miktarını azaltma anlaşmasının bir bölümünü yerine getirmek amacıyla başlattı. AB, Kyoto Protokolü
kapsamında üstlendiği yükümlülükleri karşılamaya
gayret ediyor; salım ticareti de Birliğin çevreye karşı
sorumluluklarına ne derece bağlı olduğu konusunda
vereceği ilk sınav olacak. Sanayileşmiş ülkeler, Kyoto
Protokolü kapsamında, 2008 ile 2012 yılları arasında
6 temel sera gazı salımlarının toplamını 1990 seviyelerinin altına indirmekle yükümlü bulunuyor.
Ulusal Tahsisat Planları, üye ülkelerin toplam salım miktarlarının şirketlere ne oranda dağıtılacağının
saptanmasına yardımcı oluyor. Bu, ilk ticari dönem
olan 2005-2007 arasında her üye ülkenin payına düşen toplam salım miktarı ile STP’nin kapsamı altına
girecek işletme sayısını öngörme zorunluluğu getiriyor. Buradaki temel fikir, üye ülkelerin ulusal tahsisat
planlarına göre enerji ve sanayi sektörlerindeki salım
miktarlarının sınırlanması, böylece işlevsel bir pazarın
oluşması, sonuçta da salım azatlımı hedeflerinin sağlıklı bir biçimde hayata geçirilmesini kapsamaktadır.
STP, Avrupa Birliği’nin 25 ülkesindeki 12.000 in üzerinde enerji ve sanayi tesisini kapsıyor. Tesis sayıları
ülkeden ülkeye değişmektedir. Program kimi küçük
ülkelerde 50-4000 arasında tesisi kapsamına alırken,
kimi ülkelerde de 1.000 ile 2.500 arasında tesis program kapsamına girmektedir.
1 Ocak 2005 tarihinden itibaren her firma salım
rakamlarını izleyecek ve her yılın sonunda denetçi
kuruluşun onayına sunulacak bir yıllık rapor hazırlayacaktır. Bu, firmalara finansal problemler yaşamamak
için her yıl raporlayarak teslim edecekleri salım miktarlarından emin olma zorunluluğunu getirecektir. Üye
ülkeler ise her yılın Şubat ayı sonunda salım tahsisat
miktarlarını yayınlayacaklardır. Bu da ülkelere firmalardan doğru beyan almak için sıkı denetim yapma
zorunluluğunu getirecektir. Her üye ülke aynı zamanda AB Komisyonu’na konuyla ilgili düzenli yıllık rapor
sunmak zorundadır. Program bu şekliyle bünyesinde
sıkı bir denetim mekanizmasını da taşımaktadır. AB
Komisyonunda salım ticareti ile ilgili bir veri merkezi
işlevi görecektir. Komisyon üye ülkelerden gelen raporlar doğrultusunda birlik ölçeğinde yıllık rapor hazırlayacaktır. Bu işleyiş zinciri STP’nin işlev ve performansına yön verecektir.
Salım ticaretinde birim fiyatlar süreç açısından en
önemli konulardan birisidir. AB Komisyonunun salım
tahsisat fiyatlarının ne olması gerektiği konusunda
herhangi bir görüşü bulunmuyor. Fiyatı, serbest piyasanın diğer alanlarında olduğu gibi arz ve talep
dengeleri belirleyecektir. Pazarın aracı kuruluşları
salım tahsisatları için fiyat belirlemeye başladılar. Komisyon, tahsisat pazarına herhangi bir müdahalede
bulunmuyor ki bu tavır diğer alanlarda olduğu gibi bu
alanda da rekabet hukukuna uygun düşüyor. Salım
ticaret piyasalarında 4 Ocak 2005’te ilk resmî alım
69 •
DOSYA: HAVA
Dünyada küresel ısınma ile mücadeleyi amaçlayan Kyoto Protokolünün öngördüğü üç mekanizmadan (Ortak Uygulama, Temiz Kalkınma Mekanizmaları ve Salım Ticareti) biri olan Salım Ticareti Programı
küresel iklim değişikliği ile mücadelede bir köşe taşı
özelliğini taşıyor. Program, dünyada karbondioksit
emisyonları (salımları) ile ilgili ilk uluslararası ticaret sistemi olarak biliniyor. Avrupa’nın karbondioksit
salımlarının yarıya yakınını temsil eden 12.000 tesisi
kapsayan STP’nin amacı AB üye ülkelerinin Kyoto
Protokolü’nün gereklerine uyabilmelerine yardımcı olmaktır. Salım ticareti yeni çevresel hedefler anlamına
gelmekten ziyade, Kyoto Protokolü’nün öngördüğü
hedeflere uyum için ucuz çözümler sunuyor. Ülkelerin
ya da firmaların salım tahsisatı ticareti yapmaları, söz
konusu hedeflere en ucuz maliyetle ulaşılması amacını taşımaktadır. Bu bakımdan STP, diğer önlemlerin
hayata geçmesi için büyük önem arz ediyor.
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
satım işlemlerinde karbondioksitin salım fiyatı ton
başına 8.40 € (Avro) olarak gerçekleşmiştir (Anonim,
2005).
Günümüzde insanlığın yaşamını sürdürüş biçimi yüzünden, içinde bulunduğumuz yüzyılın sonuna
geldiğimizde, sanayi öncesi dönemle kıyaslandığında
küresel ısıda yaklaşık 7 derecelik bir artış oluşacaktır.
Bu ısı artışı, 15.000 yıl önce yaşanan buz devrinden
sonraki dönemde gerçekleşen ısı artışından daha
fazla ve daha büyüktür. O dönemde dünya ısısı ortalama 5 derece arttı, ancak bu artış 5.000 yıldan fazla
bir zaman aldı. Bu değişim doğal nedenlere bağlı idi.
Ancak içinde bulunduğumuz dönemdeki iklim değişikliği insan eliyle gerçekleşiyor. İnsan, çok miktarda
fosil enerji kullanıyor, diğer bir deyimle kömür, petrol
ve gaz yakıyor. Çok fazla ormanı yok ediyor, tarlaları
ve çayırları yanlış yöntemlerle işleyerek iklime zarar
verici bir tarım işletmeciliğini yürütüyor. Eğer bu durum değişmezse, önümüzdeki dönemlerde, bugün 7
milyar olan insan nüfusunun yaklaşık onda biri, deniz
seviyesi yükseleceği için yaşama alanlarını terk etmek zorunda kalacaktır.
Bu büyük tehlikenin farkına varılmasına rağmen
önüne geçilememiştir. 1992 yılında Rio de Janerio’da
toplanan dünya zirvesi bu yöndeki ilk adım olarak,
uluslararası hukuk temelinde alınan bir kararla sera
gazı yoğunluğunu düşürerek “iklim sisteminin olumsuz etkilenmesini önleme amacını kararlaştırmıştır.
Beş yıl sonra kırka yakın sanayi ülkesi ve eski Doğu
Bloku ülkeleri tarafından imzalanan Kyoto Protokolü
ile iklimi etkileyen gazların salımının azaltılması ya da
en azından sınırlandırılmasına karar verilmiştir. Ne var
ki Rio’da 1992’de verilen söz de, Kyoto’da edilen yemin de bugüne kadar etkili bir sonuç sağlamamıştır.
İklimi etkileyen gazlar içinde en önemlisi olan karbondioksit (CO2) Rio Konferansı’ndan bu yana yaklaşık üçte bir düzeyinde artarak yılda 3 milyar ton
gibi bir miktara yükseldi. Kyoto Protokolü’nün emisyon azaltımı görevi yüklediği sanayi ülkelerinin iklim
gazı salımları 1990’dan bu yana toplamda azalmadı,
hatta küçük miktarda artış bile gösterdi. ABD dahil
olmak üzere sanayi ülkeleri bugün yeryüzündeki toplam emisyonun yarısından sorumludurlar. Bu ülkeler
emisyon salımlarını tamamen durdursalar bile CO2
salımının kontrolünde iki derecelik hedefin sağlanması garantili değil, çünkü gelişmekte olan ülkelerin
emisyon salımları sürekli bir yükseliş içindedir. Bugün
• 70
insanlığın bir iklim felaketine doğru hızla yol aldığını
söylemek abartı olmaz. Tehlike bu kadar büyükse,
neden sorunun çözümü için yeteri ölçüde üzerine gidilmiyor? Temelde bunun yanıtı basit: Buradaki sorun
iklim değişikliği ile mücadelede başvurulması gereken teknik yol ve yöntemlerin bilinmemesinde değil,
enerjinin kullanımında verimliliğin gözetilmesi, fosil
yakıtların yerine yenilenebilir enerjilere yönelinmesi ve
yaşam tarzında değişiklik yapılması çözümün anahtarlarıdır.
İklim araştırmacıları, iki derecelik ısı artışının etkilerinin iyi kötü dengelenebileceği konusunda ortak
görüşe sahiptirler. İki derece sınırı, 100’den fazla ülke
tarafından ulaşılacak bir hedef olarak görülüyor ve G8
ülkeleri de İtalya’da L’Aquila’da yaptıkları zirve toplantısında bu hedefi benimsediler. Bu hedefe iyi kötü ulaşılması demek, insanlığın 2050 yılına kadar kullandığı,
ekonomik olarak çıkarmaya değer fosil yakıt miktarının
dörtte biriyle yetinmesidir. Bu da hiç alışık olmadığımız
biçimde ve olağanüstü derecede kendimizi kontrol altına almamız gerektiği anlamına geliyor. Diğer bir deyişle: Önümüzdeki kırk yıllık dönem içinde insanlığın
elinde toplam 750 milyar tonluk daha CO2 “emisyon
bütçesi” var; mevcut CO2 salımı dikkate alındığında
daha bu sürenin yarısına gelmeden bu bütçe eriyip gidecektir. “Yükün dağılımı” konusunda yaşanan kavga,
bugün kamuoyunda tartışılan iklim politikası, aslında
eldekinden vazgeçme kapsamında ele alınıyor. Aslında dikkat edilmesi gereken konu, iklim dostu ekonominin getirdiği yeni olanaklar olmalıdır.
ABD dahil olmak üzere sanayi ülkeleri bugün yeryüzündeki toplam emisyonun yarısından sorumludurlar. Bu ülkeler emisyon salımlarını tamamen durdursalar bile, CO2 salımının kontrolünde iki derecelik hedefin sağlanması, gelişmekte olan ülkelerin emisyon salımlarının sürekli yükseliş içinde bulunması nedeniyle
garantili değildir. Bu nedenle de bu hedefe ulaşılması,
ekonomik atılım içindeki, özellikle de büyük nüfuslu
Çin ve Hindistan’ın işbirliği yapmasına bağlı olmaktadır. Ancak şunu da unutmamak gerekiyor: Çin’de kişi
başına CO2 salımı 4,3 tonla, Hindistan’da 1,1 tonla
ABD’nin (19 ton) ya da Almanya’nın (10 ton) belirgin
biçimde altındadır. Ayrıca bir de bugünün ileri sanayi
ülkelerinin, dünya nüfusunun sadece % 20’sini oluşturmasına karşın, sanayileşmeden bu yana atmosfere
salınan CO2 miktarının dörtte üçünden sorumlu olması gerçeği de göz ardı edilmemelidir. Oysa insanlığın
MAYIS 2011 - SAYI 135•
yoksul çoğunluğu bugüne kadar iklim sorununun ortaya çıkmasında pek de pay sahibi değildir.
Dünya İklim Konseyi IPPC’nin tavsiyesi, sanayi ülkelerinin 1990 yılına kıyasla 2020’ye kadar emisyonlarını % 25-40 arası azaltmaları şeklindedir. Sanayi ülkeleri içinde en çok emisyonun sorumlusu olan ABD,
IPPC’nin açıkladığı rakamların kaldırılması pek olası
olmayan bir yük getirdiği düşüncesindedir. Almanya ise emisyon miktarını üst sınır olarak beklenen %
40 düzeyinde azaltma hedefini benimsedi, ayrıca bu
hedefe ulaşılması da olası görülüyor. Çünkü Almanya şimdiye kadar bunun yarısını gerçekleştirmiş durumdadır. Almanya’nın bugün saldığı emisyon, 1990
yılına göre % 20 daha azdır. Görünen o ki, Almanya Kyoto hedefini (2012 yılına kadar 1990’a göre %
21’lik azalma) başka ülkelerin emisyon hakkını satın
almaya gerek duymadan tutturacak az sayıdaki ülkelerden biri olacaktır.
Almanya, benimsediği % 40’lık hedefe ulaşmak
için yeni siyasi kararlara gerek duyuyor. İki sivil toplum örgütü olarak Germanwatch ve CAN (Climate
Action Network Europe) 2008 sonunda dünyada en
çok CO2 emisyonuna neden olan altmış kadar ülkenin
durumunu değerlendirdi. Bu değerlendirmede ödüllendirmeye değer bir ülke çıkmadı; ancak İsveç ve
Almanya bu alanda en ileri ülkeler olarak ilk sıraları
aldılar. Almanya’nın bu iyi sonucu almasında önemli
bir etken iki Almanya’nın birleşmesidir. Eski Doğu Alman devletinde emisyon yoğun üretimin son bulmasıyla CO2 emisyonlarında hızlı bir azalma gerçekleşti.
Kimi gözlemciler bu durumu, Almanya’nın kucağına
gökten düşen bir başarı “Wall-fall-profit” olarak adlandırdılar.
KAYNAKLAR
Anonim, 2005. AB Sera Gazları Ticaret Programını Başlattı. Global Enerji Dergisi, Şubat 2005, 48-50, İstanbul.
Asan, Ü., Destan, S., Özkan,Y. 2006. Küresel Isınmanın
Önlenmesinde Ormanların Rolü ve Önemi. Türk Ormancılığında, Uluslar arası Süreçte Acil Eyleme Dönüştürülmesi Gereken Konular, Mevzuat ve Yapılanmaya Yansımaları Sempozyumu, 22-24 Aralık 2005,
231-241, Antalya.
Aydın, S., Babalık, H. 1986. Enerji Ormanlarının Önemi,
Stratejisi, Plan ve Proje Düzenleme Teknikleriyle
Uygulama Esaslarının Gözden Geçirilmesi. OGM
Ağaçlandırma ve Silvikültür Daire Başkanlığı, Enerji
Ormanları Şube Müdürlüğü, 9 s., Ankara.
Biçer, M., 2009. Yenilenebilir Enerjide AB’nin Yol Haritası.
Global Enerji Dergisi, Kasım 2009, Sayı:63, 36-38.,
İstanbul.
Clausen, R.M., and Gholz, H.L., 1998. Carbon and Forest
Management. USDA Forest Service.
De Bell D.S., Clendenen , G.W., Zasada, J.C., 1992. Wood
biomass production of Populus clones under five
short-rotation density and harvest regimes. USDA
Forest Service, Pasific Northwest Research Station,
Forestry Sciences Laboratory, Olympia-Washington, 12 p.
Duygu, E., 2003. Biyokütle ve Enerjisi. TMMOB Elektrik
Mühendisleri Odası Dergisi, Sayı:412.
Maron, N., Dillen, S.Y., Ceulemans, R., 2007. Evaluation
of leaf traits for indirect selection of high yielding
poplar haybrids. Environmental and Experimental
Botany, 61, 103-116.
OGM, 2009. Yenilenebilir Enerjide Orman Biyokütlesinin
Durumu. T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü, Biyoenerji Çalışma Grubu Raporu,
Haziran 2009, 133 S., Ankara.
Saraçoğlu, N. 2010. Küresel İklim Değişimi, Biyoenerji
ve Enerji Ormancılığı. Efil Yayınevi, 300 S., Ankara.
Skytte, K., Meibom, P., Henriksen, J., 2006. Electricity
from biomass in the European Union with or without biomass import. Biomass&Bioenergy, 30(2006),
385-392.
Tokamanis, C., 2005. Innovative and sustainable use of
forest resources. Vision 2030. A technology platform initiative by the European forest-based sector.
15 February 2005, Brussels.
Tokat, S. 2007. Avrupa Küresel ısınmaya Çözüm Buldu
: Post sanayi Devrimi. Global Enerji Dergisi, Şubat
2007, 15-18, İstanbul.
White, R.M., 2002. Sequestering Carbon Emissions in the
Terrestrial Biosphere. Washington Advisory Group
LLC.
71 •
DOSYA: HAVA
Ancak Almanya’nın başarısını yalnız bu etkene
bağlamak haksızlık olur. Başarının arkasında özellikle
“Yenilenebilir Enerjiler Yasası” nın 66. Maddesi yatıyor. Bu madde; güneş, rüzgâr, su ve biyokütle gibi
yenilenebilir kaynaklardan enerji üretenlere, en yüksek getiri uygulamasıyla, piyasada rekabet edebilme
olanağı sağlıyor. Gıpta edilecek durum, pek güneşli
olmayan Almanya’nın fotovoltaik enerji tesislerinin
kurulmasında dünyada birinci sıraya ve rüzgâr enerjisinde ise ABD’den sonra ikinci sıraya çıkma başarısını göstermiş olmasıdır. Bugün Almanya’da 20.000
rüzgâr çarkı dönmekte, elektrik piyasasında % 15’lik
düzeye ulaşılmakta ve 280.000 kişiye iş olanağı sağlanmaktadır. 1990’lı yıllarda çıkarılan “Yenilenebilir
Enerjiler Yasası”nın itici gücü olmasaydı “yeşil” enerjilerin durumu bugün çok daha gerilerde olurdu. Yeşil
teknoloji ve uygulamaları tüm ülkeler için gelecekte
ekonomik başarıyı da belirleyecek önemli büyük bir
gelişimdir (Saraçoğlu, 2010).
HAVA KİRLİLİĞİ VE
ALINABİLECEK ÖNLEMLER
İBRAHİM PEKER
Prof. Dr., Erciyes Ünv. Çevre Müh. Böl. Bşk.
1. Giriş
A
tmosferi meydana getiren gazların karışımlarından
oluşan hava, canlı organizmanın yaşam sürecindeki en önemli öğelerden biridir. Bir insanın günde
yaklaşık olarak 2.5 l su, 1.5 kg besin, 10 – 20 m3
hava gereksinimi vardır. Açlığa 60 gün, susuzluğa 6 gün dayanabilen insan, havasızlığa ancak 6 dakika dayanabilmektedir.
Hava kirlenmesinin geniş anlamda tanımını, “Havanın doğal yapısında bulunan esas maddelerin yüzde miktarlarının
değişmesi veya yapısına yabancı maddelerin girmesi sonucu
insan sağlığını ve huzurunu bozan, hayvan, bitki ve eşyaya
zarar verecek derecede kirlenmiş olan havadır” şeklinde yapabiliriz.
2. Hava Kirliliğinin Kaynakları
Orman yangınları, volkanik patlamalar, bataklıklarda anaerob bakterilerin kompleks organik maddeleri hidrolizi sonrasında ortama verilen; karbondioksit, metan vb. gibi gazların
atmosfere yayılması gibi doğal olaylar nedeni ile atmosfer
hiçbir zaman tertemiz olmamıştır.
İbrahim Peker, Hava Kirliliği ve Alınabilecek Önlemler,
Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim, S. 135, Mayıs
2011, ss. 72-75.
• 72
Prehistorik devirde ateşin bulunması ile başlayan atmosferik kirlilik 20. yüzyılın ortalarından itibaren patlama noktasına varan endüstrileşme, kırsal alanlardan kentlere yönelik
büyük insan göçü hava kirlenmesi olayının boyutlarını, bazı
epizotlara (Epizod: Hava kirliliğinin anormal ölçülerde artması
ve bu seviyede birkaç gün kalması sonucunda hastalıkların ve
ölümlerin artması olayıdır.) sebep olacak ölçüde büyütmüş-
MAYIS 2011 - SAYI 135•
tür. Örneğin; 1952 yılında Londra’da yaşanan epizotta 4000 kişi hayatını kaybetmiştir.
Hava kirliliğinin boyutları özellikle teknolojik gelişme ve fosil kaynaklı yakıtların kullanılması ile hızla
artmıştır. Hava kirliliği temel olarak; volkanik patlamalar, orman yangınları gibi doğal kaynaklardan ve insan
aktivitelerine bağlı olarak oluşabilen yapay kaynaklardan meydana gelmektedir.
2.1 Yapay Kaynaklar
İnsan faaliyetleri sonucunda oluşan yapay kirlilik
kaynakları iki şekilde sınıflandırılır.
I. Sabit Kaynaklar, bunlar ısınma ve üretim amaçlı
faaliyetlerin yapıldığı yerlerdir.
II. Hareketli Kaynaklar, ise taşımacılık amacı ile
kullanılan araçlardır.
Diğer bir sınıflandırma ise;
A. Nokta Kaynaklar
B. Alan Kaynaklar, şeklinde yapılabilir.
rudan doğruya çıkan bileşiklerdir. Kükürt Dioksit
(SO2), Hidrojen Sülfür (H2S), Azot Monoksit (NO), Azot
Dioksit (NO2), Karbon Monoksit (CO), Karbon Dioksit
(CO2), Hidrojen Florür (HF), Partiküller, vb.
3.1.2 Sekonder Kirleticiler: Atmosferde sonradan oluşan kirletici bileşiklerdir. Kükürt Trioksit (SO3),
Sülfürik Asit (H2S04), Aldehitler, Ketonlar, Asitler, Endüstriyel Duman, vb.
3.2 Kaynaklarına Göre Kirleticiler
3.2.1 Doğal Kaynaklardan Oluşan Kirleticiler:
Deniz yosunlarının ortama verdiği gazlar, yanardağ
veya orman yangınlarından atmosfere yayılan zararlı
bileşikler, doğadaki biyolojik değişimler sırasında açığa çıkan karbon oksitler, metan, vb.
3.2.2 Yapay Kaynaklardan Oluşan Kirleticiler:
Fosil kaynaklı yakıtların (odun, kömür, benzin, fueloil gibi) yanması sonucunda ortaya çıkan; Partiküller,
Kükürt Dioksit, Azot Oksitleri, Karbon Oksitleri, Kurşun, Hidrokarbonlar, vb.
3.3 Kimyasal Yapılarına Göre Kirleticiler
Evsel kaynakların hâkim olduğu kentsel alanlardaki bacalar ve taşıt egsozları alan kaynakları, büyük
endüstriyel tesisler ise nokta kaynakları meydana getirir.
3.3.1 İnorganik Gazlar: Azot Oksitler, Karbon Oksitler, Kükürt Oksitler, diğer anorganikler (Florür, Klorür, Amonyak, vb.)
2.1.1 Yapay Kaynaklardan Oluşan Kirliliği Etkileyen Faktörler
3.3.2 Organik Gazlar: Hidrokarbonlar, Aldehitler,
Ketonlar ve diğer organikler (Benzen, Benzo-pyrene)
A. Meteorolojik Faktörler: Sıcaklık, basınç, yağış,
rüzgâr, nem ve güneş radyasyonudur.
3.3.3 Partiküller: Katı partiküller (toz, duman, kül,
karbon, kurşun, asbest), sıvı partiküller (sis, duman,
yağ ve asitler)
B. Konum ve Topografik Yapı: Hâkim rüzgârlara
açık olmayan alanlar üzerinde yeterli hava hareketleri
olmayacağından, hava kirlenmesinin artması söz konusu olacaktır.
C. Plansız Kentleşme ve Yeşil Alanların Yeterli Miktarda Bulunmaması: Kırsal kesimlerden kentlere aşırı
göçün getirdiği plansız yerleşimin de bir sonucu olarak, yeşil alanların zaman içinde önemli ölçüde azalması söz konusudur.
D. Kullanılan Yakıtlar: Hava kirliliğini etkileyen faktörlerin en önemlisini ısınma veya ulaşım amacı ile
kullanılan yakıtların kalitesi teşkil eder.
E. Kullanılan yakıt ve proseslere yönelik uygun teknolojilerin seçilmesi.
3. Hava Kirliliğini Oluşturan Kirleticiler
3.1 Kaynaktan Çıkışlarına Göre
3.1.1 Primer Kirleticiler: Bunlar kaynaktan doğ-
Özellikle yapay kaynaklardan dış ortama verilen
kirleticilerin yıllık miktarları, birkaç yüz tondan milyonlarca tona kadar ulaşmaktadır. Bunlar oluştukları alan
ve miktarlarına bağlı olarak, değişen ölçülerde etki
meydana getirirler. Havaya karışan kirleticilerin insanlarca solunması (doğrudan doğruya maruziyet), havadan toprak, bitki, hayvan ve diğer çevresel ortamlara
geçerek biriken kirleticilerin içme suyu ve besin zincirine karışmaları (dolaylı maruziyet) ile vucuda giren
kimyasalların birikimi ve emilimi sonucunda meydana
gelen olumsuz sağlık etkileri hava kirliliğinin en önemli etkisidir. Hava kirliliği, çevrenin bir parçası olan eşyalar üzerinde de olumsuz etki gösterir. Örnek olarak;
havada rutubetin artması ile ortamda bulunan kükürt
veya azot oksitlerin kimyasal reaksiyonu sonucunda
oluşan asitlerin, binalara ve sanat eserlerine yaptıkları
tahribat gösterilebilir. Aşırı miktarlarda atmosfere verilen karbondioksitin küresel ısınmayı arttırması, mevsim değişikliklerine neden olması (sera etkisi) sonu-
73 •
DOSYA: HAVA
Hava kirliliğini meydana getiren kirleticiler aşağıdaki şekilde sınıflandırılabilir.
4. Hava Kirliliğinin Etkileri; Taşınma ve Birikim
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
cunda eko sistem üzerinde meydana gelen olumsuz
değişiklikler de bir başka örnek olarak verilebilir.
4.1 Taşınma
Hava kirleticileri, yoğunluklarının çok az olması
nedeniyle çok hızlı hareket edebilme özelliğine sahiptirler. Buna bağlı olarak uygun meteorolojik koşullar altında, bir kaynaktan dış ortama verilen kirletici
gaz ve tozlar, hava akımları vasıtasıyla dağılarak, kirleticilerin seyrelmesi sonucunda kaynak ve çevresindeki hava temizlenir. Bunun yanı sıra bu kirliliğin
hava hareketleri ile kentler, ülkeler hatta kıtalar ötesi
taşınması mümkündür. Bu taşınma sırasında kirleticiler, taşınma mesafesi üzerindeki alanlarda da etki
gösterirler. Başlangıçta kirliliğin, kentsel alanlardan
taşınımı düşünülürken daha sonraları bu mesafenin
yüzlerce kilometreden binlerce kilometreye kadar
uzandığı belirlenmiştir. Taşınma menziline göre taşınma periyodunda da değişim söz konusudur. Kaynaklarından çıkan kirleticiler; atmosferik hava hareketleri
ile, kentsel alana birkaç saat, bir kentten diğerine birkaç gün, bir ülkeden diğer ülkeye birkaç yıl, dünya
çapında ise 10 yıl periyodunda dağılarak etkileşim
gösterirler. Uzun menzilli taşınmalarda söz konusu
olan kirleticilere; radyoaktif bulutlar, orman yangını
tozları, volkanik dumanlar, çöl tozları, karbondioksit,
kloroflorokarbonlar, vb. gazlar örnek olarak verilebilir.
Ülkelerarasında taşınabilen kirleticilere örnek olarak;
kükürt oksitleri, azot oksitleri ve partiküler madde gibi
atmosferdeki kalış süreleri, birkaç günden birkaç haftaya kadar değişen kirleticiler gösterilebilir.
4.2 Birikim
Kirleticiler atmosferde bir süre taşındıktan sonra;
çökelme, seyrelme, kimyasal reaksiyonlara girme gibi
değişik proseslerle atmosferden uzaklaşarak yeryüzünde toplanırlar. Bu olay “Birikim” olarak tanımlanır.
Bu kimyasal dönüşüm sonucunda kirleticiler ortaya
çıkmaktadır. Bunlar örneğin, SO4-2, NO3-1 oksidant,
sülfürlü azotlu bileşiklerden oluşan organik aerosollerdir. Birikim, yaş ve kuru birikim şeklinde sınırlandırılmaktadır. Olayın tümü bir dönüşüm içinde düşünülebilir. Kirleticilerin transformasyonu fiziksel (kuru birikim) olduğu gibi kimyasal (yaş birikim) veya fiziksel,
kimyasal ve biyolojik değişim aşamalarının tümünün
bir arada gerçekleşimi ile (Dönüşüm ve Uzaklaşma
Prosesi = Scavenging Process) mümkündür. Örneğin, kirleticiler partikül yüzeyine tutunarak kuru birikime, kar, yağmur, dolu, çiğ gibi hidrometoorlarla yaş
birikime uğrayarak yeryüzünde birikirler.
Atmosferde bulunan ve özellikle fosil kaynaklı ya-
• 74
kıtların yakılması sonucunda ortama yayılan azot ve
kükürt oksitleri atmosferik nemin etkisi ile asit forma
dönüşürler. Bu asit oluşumları; partikül yüzeylerinde tutularak (adsorpsiyon) veya kar, dolu, yağmur
gibi hidrometeorlarla birleşerek (asit aerosolleri) yer
yüzünde toplanıp atmosferden uzaklaşırlar. Asit oluşumlarının hidrometeorlarla yeryüzünde toplanma
prosesine Asit Birikimi (Acid Deposition) adı verilir.
5. Ülkemizde Hava Kirlenmesine Yönelik Olarak Yapılan Çalışmalar
Ülkemizde hava kirliliği çalışmaları ilk olarak 1961
yılında Sağlık Bakanlığı bünyesinde, Ankara’da 2 adet
yarı otomatik kükürt dioksit ve duman ölçer cihazla
başlatılmıştır. 9 Ağustos 1983 tarihinde 2873 sayılı
Çevre Kanunu yürürlüğe girmiştir. Bu kanun; çevrenin
korunması, iyileştirilmesi, kırsal ve kentsel alanlarda
arazinin ve doğal kaynakların en uygun şekilde kullanılması, doğal ve tarihsel zenginliklerin korunarak
bugünkü ve gelecek kuşakların sağlık, uygarlık düzeylerini korumak amacıyla alınacak önlemler ve düzenlemeleri kapsamaktadır.
Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği; 2 Kasım
1986 tarih ve 19269 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu yönetmelik “Her türlü faaliyet sonucu atmosfere yayılan is, duman, toz, gaz,
buhar ve aerosol hâlindeki emisyonları kontrol altına
almak, insanı ve çevresini hava alıcı ortamdaki kirlenmeden doğacak tehlikelerden korumak, hava kirlenmeleri sebebi ile çevrede ortaya çıkan umum ve komşuluk münasebetlerine önemli zararlar veren olumsuz
etkileri gidermek ve bu etkilerin ortaya çıkmamasını
sağlamak amacıyla ve çevre kanunu hükümleri gereğince çıkarılmıştır.
Bu yönetmelik; amaç, istisnalar, tanım, hava kalitesi sınır değerleri, hedef sınır değerleri, özel koruma
alanlarında bazı hava kirleticileri için özel sınır değerler, kirleticilerin ölçüm ve tesbiti ile ilgili esaslar, izne
tabi tesisler için emisyon sınırları gibi hava kirliliği ile
ilgili bilgileri kapsamaktadır. Uluslararası kuruluşlar ve
ülkelerce yapılan araştırmalar sonucunda hava kirliliğini oluşturan kirleticilerin insan sağlığını olumsuz
yönde etkilemeyecek “Güvenirlilik Sınır Değerleri”
tespit çalışmaları yapılmış ve elde edilen bu değerlere “Standart Limit Değerler” adı verilmiştir. Aynı paralelde Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği’nde de
çeşitli kaynaklardan ortama verilebilecek kirleticilere
yönelik sınır değerler belirtilmektedir. Hava kirliliğinin
boyutlarının tespiti ve kontrol tekniklerinin sonuçlarının izlenebilirliği sürekli ölçümlerle sağlanabilir. Öl-
MAYIS 2011 - SAYI 135•
çüm sonuçlarını yorumlayabilmek için hava kirliliğini
oluşturan kirleticilerin özelliklerinin oluşumlarının,
sağlık etkilerinin bilinmesinde yarar vardır.
6. Hava Kirlenmesinin Önlenmesinde Alınabilecek Önlemler
Hava kirlenmesinin önlenmesi amacı ile alınacak
önlemleri kısa, orta ve uzun vadeli olarak belirtebiliriz.
Kısa Vadede Alınabilecek Önlemler
A- Yakıt Seçimi: Isınma amacı ile ısı değeri yüksek, kükürt içeriği düşük yakıtların kullanılması.
B- Taşıt Araçlarının Kontrolü.
- Taşıtlarda kurşun içeriği düşük benzinin kullanılması.
- Yanma veriminin arttırılması amacı ile motor bakımlarının sağlanması.
- Egzozdaki kirleticilerin minimum düzeye indirilmesinin sağlanması amacıyla katalitik konvertörlerin
kullanılması.
- Tam yanmayı sağlamak için uygun katalizörlerin
kullanılması.
C- Yakıt tasarrufunun sağlanması amacıyla ısı izolasyon tekniklerinin azami ölçüde kullanılması.
D- Yakma teknolojisi ve enerji tasarrufu konusunda halkın bilinçlenmesini sağlamak üzere eğitim hizmetlerine ağırlık verilmesi.
E- Öncelikle hava kirliliğine olumsuz katkılarının
kontrol altına alınması zor olan sobalı evler olmak
üzere bütün konutlarda iyi kaliteli yakıt dağıtımının
düzenlenmesi.
F- Kirliliğin aşırı derecede yükseldiği alarm dönemlerinde kullanılmak üzere kaliteli yakıt rezervinin
hazır bulundurulması.
H- Fuel-Oil yakılan kaloriferli binalarda ısı ölçer cihaz kullanılarak gereksiz ısınmanın önlenmesi.
I-Kirlilik konsantrasyonundaki yüksek artışları önlemek için, kaloriferlerin yakma saatlerinin semtlere
göre ayarlanması.
K- Yanma veriminin arttırılması için soba boruları ve
kalorifer kazanlarının alev borularının temizlenmesi.
Orta Vadede Alınabilecek Önlemler
A- Hâlihazırda mevcut yakıtların kirleticilik vasfını
B- Yakma sistemlerinin ıslahı, bu amaçla gerekli
standartlar ile yasal mevzuatların uygulanması, teknik
kontrol ve belgeleme hizmetlerinin gerçekleştirilmesi.
C- Binalarda; azami ısı yalıtımını sağlayacak ekonomik yalıtım önlemlerinin saptanması ve uygulanması.
D- Kent imar planının ve bina kat müsaadesinin
kentin hâkim rüzgârlarını önlemeyecek şekilde yapılması.
E- Yakıt tüketimi fazla olan büyük bina ve kuruluşlardan başlayarak baca filtresi uygulamasına geçilmesi.
Uzun Vadede Alınabilecek Önlemler
A- Ekonomik ve teknik yönden detaylı incelemeler
yapılarak, en azından kirlenmenin çok yoğun olduğu
semtlerde elektrikle ısıtma uygulamasının başlatılması.
B- Doğal gaz ile ısıtmanın yaygınlaştırılması.
C- Merkezi sistem ile ısıtmanın yaygınlaştırılması.
D- Bir yandan gaz ve tozun tutulması, diğer yandan hava akımı oluşturarak kirletici maddelerin dağılmasını sağlayacak yeşil kuşak ve alanların tesisi.
E- Yeraltındaki ısının; yüksek verimli ısı transfer
pompalarıyla alınıp kullanılmasının uygulanabilirliğinin araştırılması.
F- Yenilenebilir enerji kaynaklarından olan güneş
enerjisinin en temiz enerji kaynaklarından biri olduğu
düşünülerek, uygun bölgelerde bu kaynaktan yararlanılmasının sağlanması.
KAYNAKLAR
1. Work Kenneth, Warner Cecil F. Air Pollution It’s Origin
and Control.
2. World Meteorological Organization.Fact Sheet No:6,
February 1990.
3. World Health Organization.Air Quality Guidelines for
Europe.European Series No:23
4. Calvert Seymour, England Harold M.Handbook of Air
Pollution Technology.
5. Environmental Protection Agency.Indoor Air Quality
Implementation Plan. Washington, D.C.June 1987
6. Isınmadan Kaynaklanan Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği
7. Hava Kalitesi Değerlendirme ve Yönetimi Yönetmeliği (05-05-2009 tarihli ve 27219 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanan değişiklik işlenmiştir.)
75 •
DOSYA: HAVA
L- Bacalarından fazla kirletici duman çıkaran binaların kontrollerinin belediyelerce yapılarak yaptırım
uygulanması.
minimum düzeye indirmek amacıyla uygun teknolojilerin kullanılması.
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
DEDENİN GÖBEĞİ
ERDAL NOYAN
Torunların oyuncağı
Dedenin kubbe göbeği
Tırman yuvarlan
Kocaman avuçların içinde
Cılız ellerin kırılgan parmakları
Sevgi ve güven ılıklığı
Bir de koşabilse peşlerinden
Düşürüverecek yaşının
İkinci sayısını.
• 76
MAYIS 2011 - SAYI 135•
SON SÖZ
ÜNVER PAZARLI
Gözlerin kaçtığım küçük,sığ liman,
Dudağın gönlümü yakan bir kordur.
Irmaklar utanır,güldüğün zaman,
Bir damla gözyaşın felaket olur!
Ellerin vedadır,hissiz ve apak…
Bir parça umuttur boyun eğişin.
Ölümüm sendense zulümü bırak,
Mahvıma yeter ”Bu son” deyişin.
77 •
BİR SORU
GAMZE YAYLAZ
Mustafa Kiriş İlköğretim Okulu Türkçe Öğretmeni
AYDIN
Y
ağmur yağıyordu usuldan. Soğuk değildi fakat
içim üşüyor, içim titriyordu. Kalbim yaşanmamış
duyguların pişmanlığı, geç kalınmışlığın hüznüyle
acıyordu. Yalnız değildim fakat yalnızmışım gibi
konuşuyordum kendimle. Düşünüyordum, nelerin peşindeyiz, neler için endişeleniyor, nelere gülüp ağlıyoruz? Bu
soruların cevapları pek de iç ısıtıcı, sıcak duygular değildi
ve üşümeye devam ediyordum. Tuttuğum elde bir sıcaklık,
bir samimiyet var. Yalnızlık uykusundan uyanıyorum birden.
Kaybetmediğim, en azından sahip olmayı başardığım bazı
değerler var. Uyanıyorum, fark ediyorum ve şükrediyorum.
Paylaşmak istiyorum içimi ısıtabilecek duyguların eksikliğini. Hani diyorum, yaz günlerinin vedasının yaşandığı
ılık bir akşamdı. Hani mutlulukla âdeta koşarak yürüyordum
o akşam. Saçlarım ılık rüzgârla savruluyordu. Yürümekten
yorulmuyordum. İçimde, şimdi sahte olduğunu anladığım,
sıcaklıklar vardı. Birden o tatlı anlara geri döndüm:
O tatlı yüzü görmüştüm ne kadar kırışmış olsa da, o tatlı
sesi duymuştum ne kadar titrek çıksa da. Bir soru, sıradan
Gamze Yaylaz, Bir Soru, Bilim ve Aklın
Aydınlığında Eğitim, S. 135, Mayıs 2011, ss. 78-80.
• 78
hatta bazen öylesine sorulan ya da cevabı pek de merakla beklenmeyen bir soru. “Saat?...” Evet saat kaçtı? Saat
MAYIS 2011 - SAYI 135•
benim için belki de o ana kadar hiç vurmadığı bir
lerinin kokukusunu duyup da tepki vermeden yürü-
zamanı gösteriyordu. O yaşlı yüz için ise geçmiş za-
yüp geçmeye. Allah’ın yarattıklarına şöyle bir bakıp
manların tatlılığında ilerliyordu.
bize sunulan nimetlere, güzelliklere hayran kalma-
Birbirimize baktık bir an. Evinin o küçük balkonundan niye bize bir soru soruyordu? Daha doğrusu
niye saati soruyordu? İçinde antika eşyaları barındırmanın sorumluluğu ile ayakta durmaya çalışan
bu evde bir saat mi yoktu ki? Mümkün değildi. Belki
birkaç adım atsa içeriye doğru, saati görebilecekti.
Saati söyledim. Sesim öyle titrek ve tereddütlü idi ki
konuşanın kendim mi olduğundan şüphe ettim. Cevabı vermiştim fakat ayaklarım ilerlemek istemedi.
mak mümkün müydü? Cesaretim yoktu dönüp konuşmaya. Oysa onlar benden daha cesurdular. İçten
gülümsemişlerdi bana, bir soru sormuşlardı. Biraz
yaklaştım görünmemeye çalışarak. Bir soru ile durup neleri fark ediyordum Allahım? Bir insan bana
hangi kapıları açıyordu belki de bilinçsizce... Titredim birden. Birkaç saniye içinde pek çok farkındalık
yaşadım ve irkildim. Neleri kaçırıyoruz gündelik hırslarımızla. Yoluma devam ettim.
Yürüdüm ama o anları, o paylaşımı, paylaşma isteği-
Tatlı bir anı olarak kalmıştı zihinlerimizde o daki-
ni düşünerek yürüdüm. Yürüdükçe düşüncelerim de
kalar. Bir iki ay geçmişti ve bu olayı bir daha yaşa-
yürüyordu. Duygularım coşkuyla akmaya başlamıştı.
dık. Hani olur ya bazen. “Ben bu olayı daha önce
Yavaş yavaş anlam vermeye çalışıyordum sevimli ih-
yaşamıştım sanki” deriz. Fakat zaman farklı, mevsim
tiyarın bu sorusuna.
ayrıydı. Havalar soğumuş, rüzgâr sertleşmiş, sokak-
Şapkalı, bastonlu, elleri titreyen o tatlı ihtiyar
adam onun eşi olmalıydı. Yanındaydı yine, kimbilir altmış yıldan beri... Yıllarını paylaştığı, saçlarının
ağardığına şahit olduğu bu ihtiyar adamla tek dertleri yalnızlık gibiydi. Yine bir soruyla paylaşmak istediler yılların başbaşalığından kaynaklanan bu yalnızlığı
belki de. Saati öğrenmek değildi amaçları sanki. Asıl
istedikleri sohbet, hani onların diliyle biraz hasbıhal
lar gazellerle dolmaya başlamıştı. Coşkun sular gibi
akıp durulma / Kuru gazel gibi esip savrulma.” diyordu bir şiirinde Karacaoğlan. Bu manzara hep bu
dizeleri getirirdi aklıma. Doğaya kırmızılıklar, sarılıklar
hakim oluyordu artık. Adımlarımız hızlanmıştı ister
istemez, rüzgârdan kaçıyorduk, belki de pişmanlıklardan, yaşanmamışlıklardan... Belki de savruluyorduk oradan oraya.
etmek. Biz gençler öyle alışmıştık ki asık suratlarla
Fakat o soğuk havaya rağmen küçük balkonla-
koştururcasına sokaklarda yürümeye, turunç çiçek-
rındaydı yaşlı çift yine. Sadece biraz daha geride
79 •
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
duruyorlardı. Hayata biraz daha uzaktan bakıyorlar-
olacaktı. Elimdeki küçük saksı çiçeğini uzatıp teşek-
dı. Ya da hayatın kendilerinden nasıl uzaklaştıklarına
kür edecektim bana hatırlattıkları için. Ama orada
bakar gibiydiler. Onlar da ömürlerinin sonbaharını
değillerdi. Kırılmıştı cesaretim. Çarşıya yakın evlerin-
yaşıyorlardı.
den ayrılıp alışveriş yapma fikriyle birkaç adım at-
Adımlarımız yavaşladı. Etrafa hâlâ sevgiyle, paylaşma isteğiyle bakan gözleri bizimkilerle buluştu
yine. Sözleri yine önceki gibi içimi ısıttı. “Yavrum
saat kaç?” Aynı soru ve hemen hemen aynı cevap.
Bizi hatırlıyorlar mıydı acaba? Soramadım ki!
Eşimin tuttuğum elini sevgiyi paylaşmanın heyecanıyla daha sıkı kavradım. Yaşlı kadının küçülmüş
fakat yüreğindeki sevgiyi bütün samimiyetiyle yansıtan gözleri apaçık anlatıyordu bizlere konuşmaya,
paylaşmaya hasret kaldıklarını.
Artık yapmam ve yaşamam gerekenleri çok iyi biliyordum. Paylaşmak; sevinci ve hüznü. Tanımasan
da bir merhabayı esirgememek insanlardan. Bazen
hayatın anlamı bu kadar basit. Sadece saati değil,
anıları, geleceği, sevgiyi, sözleri de paylaşmalıydık.
Mutluluk da paylaştıkça artmaz mıydı? Niye çoğaltmaktan korkuyoruz ki? Paylaşalım. Hatta bir gün
“Biz geldik” diye vurmalıyız kapı tokmağını. Misafirliğimize kapı önündeki akşam sefaları tanık olmalılar.
Eminim ki o zaman en güzel kokularını savuracak
rüzgârın yardımıyla çiçekler. Çünkü insanın insanla
insanlıkla barışmasındaki sevince ortak olacaklar
onlar da.
Ha bugün ha yarın derken mevsimler değişmişti
yine. Sonbaharın kararsız havasından sonra keskin
rüzgârıyla kışı yaşamaya başlamıştı Aydın sokakları.
Bu kez, dedim. İlk adımı ben atıp bir soruyla sohbeti
başlatan ben olacağım. Yanımda beni yadırgayacak
kimseler de yok. Köşe başındaki eski eve doğru
yaklaştım. Fakat kıştan olsa gerek pencereleri kepenklerle sıkı sıkı kapatılmıştı. Bu kez yalnızlığın ağır
mıştım ki yan taraftaki dükkândan birinin seslendiğini duydum. “Kızım kimi aradın?” Ne diyebilirdim ki?
O insanları tanımıyordum. Kafamı “hiç” anlamında
sallayıp elimde çiçekle uzaklaştım.
Her çarşıya çıkışımda oradan geçer olmuştum.
Onlara bir soru ve biraz da sohbet borcum vardı.
Hani havalar ısındıkça kendilerini gösterirler diye
ümitleniyordum. Evin girişindeki çiçekler solmuştu, önceleri havadan ya da ihtiyarlıklarından dedim.
Sonra iki üç basamak çöplerle, kuru yapraklarla dolmaya başlamıştı. Penceredeki tahta panjurlar tozdan ve örümcek ağından görünmez oldu zamanla.
Hâlâ ümitliydim. İçten gülen gözlerini görecektim bir
gün.
Havalar ısınmaya başlamıştı. Bu kez kesin oradalar, dedim kendi kendime. Ev daha bir çökmüştü
sanki. Artık omuzlarında bir sorumluluk hissetmiyor
gibiydi eski ev. Ne oldu Allah’ım? Hayır aklımdan
geçmemeliydi kötü şeyler. Kafamı çevirip son kez
bakayım dediğimde ise eski evin ağlayan duvarında
“satılık ev” levhasını gördüm.
“Geçtiğimiz kış” dedi esnaftan biri, “yaşlı karı
koca bir iki ay arayla göç ettiler. Çocukları bu evi
satıyorlar. Evi mi soracaktın?” “Ne evi?” dedim o
şaşkınlıkla. Demek çocukları da vardı. Yalnızlıklarına yakıştıramamıştım çocukları olma fikrini. Kim bilir,
niye hangi dünya derdiyle uğraşmaktan gidip gelemiyorlardı, dedim içimden. Kendi hatamı da örtbas
etmeye çalışarak... Geç kalmak hayata ve pişmanlıklar yaşamak, yaşayamadıklarımız için, veremediğimiz bir selam, diyemediğimiz bir merhaba için.
havasını etraftan geçenlere sorular yönelterek dağı-
Yaşıyorsak hâlâ hiçbir şey için geç değil aslında.
tacak tatlı ihtiyarlar yoktu balkonlarında. Gülümsedi.
İnsanlar siliniyor hayat sahnesinden fakat duygular
En azından ölgün de olsa bir ışık sızıyordu içeriden.
aynı. Paylaşmalı, insanlığımızı unutmamalıyız asla...
Hani bir soru sorsam içeriye girmeye de cesaretim
• 80
PANCAR
ZEKERİYYA KANTAŞ
Özel Erkul Tunagür Lisesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
Başiskele / KOCAELİ
Ö
ğretmenliğe başlayalı üç hafta olmuş, dördüncüsünün salısındaydı. Hava bulutluydu. Yağmur
yağabileceğini, evden uzaklaştığını akıl edemedi.
Remzi Dede’nin evinden çıkınca nereye gideceğini bile düşünemeyecek kadar şaşkındı, dalgındı. Daha biraz önce çarşıdan geçmiş, onca adamla selamlaşmıştı; oysa
şimdi hiçbirini hatırlamıyordu. Asfaltta yürüdüğünü fark ettiğinde kasabadan bir hayli uzaklaştığını anladı. Rüzgâr sırtını
sıvazlamaya başlayınca pardösüsünün yakasını hafifçe kaldırıp bir kaplumbağa gibi boğazlı kazağının içine gömülmeye
çalıştı. Belli ki bu rüzgâr yağmur getirecekti. Yağmurun yağacağı yerleri temizliyor herhalde, diye düşündü, baksana yerde yaprak bırakmadı. Hoş, şimdi kendisi de o yapraklardan
farklı değildi ya! Bilmediği bir rüzgâr onu öğretmen yapmış,
Gürgenlipınar’a, Ege’nin bu şirin dağ kasabasına, savuruvermişti. Yağmur başlasa hava rahatlayacaktı. Ceplerinden
çıkardığı ellerini kulaklarına götürdü. Buz gibiydi kulakları.
Şimdi kıpkırmızı olmuştur, diye geçirdi içinden. Annesi görse “Pancar gibi kızarmış.” derdi. Pancar gibi, pancar gibi…
Kızdı kendine. Bir daha, pancar gibi, demeyecekti. Yol boyunca sıralanmış gürgenlere takıldı gözleri. İnce, uzun, kırmızı ağaçlar… Kırmızı… Sadece kırmızı… Pancar kırmızısı
değil… Çevirdi gözlerini. Akşam oluyordu. Ufuklarda bir gün
daha kanlar içinde yatıyordu. Her yan kırmızıydı, kıpkırmızıydı, ama pancar kırmızısı değildi.
Yaşlı adamı okulun ilk günü görmüş, çok beğenmiş; “hakikatli adam” diye de notunu vermişti. Haklıymış. İki sene peşinde koşturduğum formasyon dersleri bir yana, Remzi Dede
bir yana, diye düşünüyordu şimdi.
Zekeriyya Kantaş, Pancar, Bilim ve Aklın
Aydınlığında Eğitim, S. 135, Mayıs 2011, ss. 81-82.
İhtiyarın, kapkara gözleri fıldır fıldır, düz siyah saçlı, tok
sesli, etine dolgun bir torunu vardı. Önce Raşit Öğretmen’in
sınıfındaydı çocuk. Okulun ikinci günü sınıfa, birbirlerinden
81 •
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
şimdilik ayrılamazlar denen ikiz kızlar gelince fazlalık
diye tutup bizimkinin sınıfına getirmişlerdi. Çocuk zehir gibi, ne desen kapıyor; ama hareketli mi hareketli;
yerinde duramıyor. Kapının yanındaki sırada oturuyor.
Bir kulağı daima öğretmende, öbür kulağıysa zilde.
Aklının yarısı derste; yarısı oyunda, teneffüste. Zil
çalınca ilk o fırlar sınıftan. İçeri girişteyse hemen öğretmenin önünden ancak yetişir derse. Teneffüslerde
koştur koştur, çocuğun yanakları kıpkırmızı olur.
Nefes nefese derse yetiştiği bir gün takılıvermişti çocuğa: “Koşma bu kadar yakışıklı, bak pancar
gibi olmuşsun.” Bu “pancar” işi, çocukların arasında
alaylısından muhabbet olunca, bizim ihtiyarın torunu
bundan pek rahatsızlanmış, ama onurlu çocuk, vaziyeti çaktırmıyor; sınıf arkadaşları “pancar” dedikçe
aldırmıyormuş gibilerden gülüyor, sırıtıyor. Bizimki de
“pancar” demeye devam ediyor.
Acemilik işte. Genç öğretmen çocukların isimlerini öğrenme işini biraz ağırdan alıyor. Soru soracağı
yahut tahtaya kaldıracağı zamanlarda önündekiyle,
yanındakiyle tarif ediyor: “Oğlum kalk bakalım, sen,
arkadaki uzun boylu, sarı saçlı…”, “Kızım, yok, sen
değil, yanındakine söylüyorum.”, “Oğlum, sen otur
şimdi, arka pencerenin yanındaki şişman…”
Bir gün yine böyle tarifle ders anlatırken çocuğu
tahtaya kaldıracak oluyor. Çocuğun ismi aklına gelmiyor. Aslında dilinin ucunda ama çıkaramıyor. Muammer ya da Muharrem. Riske girmeden “Oğlum, sen!”
deyiveriyor. Çocukla göz göze gelemeyince “kapı yanındaki oğlum, şişşt, pancar…” diye devam edecek
oluyor ki daha “pancar…” der demez seninki zemberekli bir saat gibi yerinden fırlayıp sınıftan çıkıveriyor.
Peşinden iki üç çocuk yolladıysa da yakalatamıyor.
Teneffüste bakıyor ki okulda yok. Derslerden sonra çıkıp evlerine gidiyor. Dedesi, o nur yüzlü ihtiyar
karşılıyor bizimkini bahçe kapısında. Belli ki yetmişini devirmiş lakin güleç yüzüyle dinç mi dinç duruyor.
Gözlerinin yeşilinden bir ceket giymiş. İnci gibi dişleriyse sakalı gibi bembeyaz. Alnındaki yılların izi kırışıklıkları açık renkli bir kasket gölgeliyor.
Genç öğretmen içeri girerken aradan sınıf kaçağını görüyor. Çocuk o sıra tavukları yemliyor. Bahçe
kapısının gıcırtısına seyirtip geliyor ama… Bizimkini
görünce zınk diye duruyor. Buz gibi bir bakış fırlatıp
gerisin geri uzaklaşıyor. Güngörmüş ihtiyar, öğretme-
• 82
ni içeri buyur ediyor. Selamlaşmanın ardından içeri giden yaşlı adam bir şişe içinde kıpkırmızı vişne suyuyla
geliyor. Bizimki “Bugün…” deyip olayı anlatmaya kalkacağı sıra, pembe beyaz nurani çehresiyle gülümseyip kafasını sallıyor yaşlı adam. “Biliyorum!” diyor.
“Bizim Muharrem Efendi, okuldan kaçmış bugün.”
Genç öğretmen önce biraz garipsiyor, koca adam,
bacak kadar çocuğa “efendi” dediği için.
“Hayri Bey Kardeşim” diyor yaşlı adam, “Muharrem Efendi, ismiyle çağırmayışınıza gücenmiş. Ben
bir daha okula gitmeyeceğim diye iki karış suratla eve
geldi. Çantayı önlüğü fırlatıp kuzuların peşine gitti.”
Mübarek, hiç görmediği halde öğretmenin ismini
torunundan öğrenmiş; o ise dört haftadır derslerine
girdiği hâlde çocuğun adını bir türlü öğrenememiş.
İşte o an kendinden utanıyor.
Çocuğun dedesi tatlı tatlı konuşuyor Gürgenlipınar’dan, elektrik kurumundaki memuriyetinden, askerliğinden, emeklilikte yaptığı işlerden, hayvanlardan, Muharrem’in annesiyle babasının geçirdiği trafik
kazasından, ama en çok da kuzulardan bahsediyor. O
ara öğretmenin gözü bahçedeki çocuğa ilişiyor. Çocuk birer kardeş ve arkadaş gibi oynuyor kuzularla.
Öğretmenin dalıp gittiğini gören ihtiyar, “Biz,” diyor, “kuzularımıza bile isim veririz. Bak, şu Muharrem
Efendi’nin sevdiği kuzucuğu görüyor musun? Onun
adı “Kınalı”. Tam yedi aylık. Şu kapıya yakın olan da
kardeşi. Ama o daha besili. Muharrem Efendi ona
“Battal” diyor. Geçen ay birini sattık. “Sürmeli”ydi adı.
Muharrem Efendi onu da çok severdi. Gittiğine bayağı üzüldü. Ne yaparsınız; işte biz de böyle geçinip
gidiyoruz...”
Utanarak ayrılıyor Remzi Dede’nin evinden genç
öğretmen. Şuursuz adımların peşinde Gürgenlipınar
su deposu yanındaki bir avcı kulübesine yaklaşıyor.
Kulübenin arkasından kendine doğru koşan iki tazının havlamalarıyla irkiliyor birden. Bağlı olduklarını
görünce rahatlıyor.
Küçük bir yağmur damlası konuyor burnunun
ucuna. Geri dönmeye karar veriyor. Yağmura yakalanmamalı. Eve dönmeli bir an evvel. Ufka bakıyor.
Günün kızıllığı kaybolmuş. O kızıllık şimdi yanaklarımdadır, diye düşünüyor. Ama yalnızca kızıllık, pancar
değil.
KİŞİLİK GELİŞİMİNDE ÖĞRENCİ
MERKEZLİ SANAT EĞİTİMİNİN ÖNEMİ
FİLİZ KARA BİLGİN
Dr., Kalamış Şehit Murat Özyalçın İlköğretim Okulu
Görsel Sanatlar Dersi Öğretmeni
O
kullarda yöneticilerce hazırlanmış eğitim programı çerçevesinde planlı olarak yürütülen derslerde, öğretim yoluyla öğrencide kalıcı davranış
değişikliğinin oluşması beklenir. Beklenen bu
davranış değişimi olumlu yöndedir ve eğitimin temelini teşkil eder. Bloom’un deyişiyle “Eğitim, kişinin davranışlarında,
kendi yaşantıları yolu ile istendik ve bir dereceye kadar kalıcı
değişmeler meydana getirme sürecidir.”1 İyi bir eğitimle kişi
karşılaştığı olayları anlama, yorumlama, sorunlara çözüm
yolu bulma, doğru karar verebilme yetisini kazanır.
Sanat eğitimi, eğitim ve sanatın değişik konumlarda, değişik boyutta ve ağırlıkta bir araya geldiği bir alandır. Çevreyle ilk tanışma, görme, algılama, adlandırma ve düzenleme
ile başlayan sanat eğitimi daha sonra ürün verme, üründen
tat alma olarak gelişir. Okul düzeyinde ise sanatsal bilgi ve
deneyimin çocuğa, gence, yetişkine belirli bir düzen içinde,
kazandırdığı bir disiplin alanı olur. Burada artık sanat, ürünü, tarihi, eleştirisi ve estetiği ile öğretilen ve öğrenilen bir
ders olma durumundadır.2 Sanat eğitimi temelinde çocuğu
görmeye, anlamaya, sormaya, araştırmaya, deneyler yapıp
sonuçlandırmaya alıştırır. Amaç, sanatsal yaratma sürecini
sayılan bu hedefler doğrultusunda yönlendirmektir.
Filiz Kara Bilgin, Kişilik Gelişiminde Öğrenci
Merkezli Sanat Eğitiminin Önemi, Bilim ve Aklın
Aydınlığında Eğitim, S. 135, Mayıs 2011, ss. 83-86.
Sanat yoluyla eğitim, insanın uyumlu, dengeli bir kişilik kazanması amacına yöneliktir. Bu yaklaşımla sanat, okul
83 •
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
programlarına genel eğitim sisteminin bir dersi olarak girer. Duyguların eğitimine ağırlık vererek, eğitimde düşünsel ve duygusal dengenin kurulmasını
sağlar.3
öğrencinin merkeze alınması, sanat eğitimi yoluyla
bireysel özelliklerin tespit edilip geliştirilmesi ve
buna bağlı olarak öğrencinin kişilik gelişiminin sağlanması bakımından önemlidir.
Klasik eğitim sisteminde öğrenci katılımı olmayan, öğretmenin anlattıklarını mutlak doğru kabul
eden ve bunu sorgulama ya da araştırma yolundan
uzak tutulan, akıl yürütmeyen bir ezberci olarak yetiştirilir. Öğretmen konu hakkında tek söz sahibi olan
otoritedir. Her şeyi bildiği, bilgisine yenilik katmak
zorunda olmadığı ve yanlış yapmayacağı düşünülür. Oysa modern eğitim sistemlerinin çoğu öğrenci
merkezlidir. Öğrenci aktif bir rol üstlenir. Ezber yerini
araştırma ve soru sormaya bırakır. Kısacası öğrenci
kendi eğitiminden sorumludur, öğretmen, ders kitabı
ve materyaller sadece yardımcı durumundadırlar.
Çeşitli durumlarda gösterilen davranışların özel
ve ayırdedici yönlerinin nasıl keşfedileceği, yönlendirileceği ya da biçimlendirileceği konusunda farklı
yöntemler kullanılır. Kalıtsal etkenler ve deneyimler
sonucunda edinilmiş kişiliğe eğitim yoluyla yeni davranış ve yaşantılar kazandırılabilir. Yetenekler de kişinin parçası olup kişiliği etkilerler. Öğrenci merkezli
sanat eğitimi yoluyla hem çocuğun kişiliğini olumlu
yönde etkileyip kendini korumasını sağlayabilir, hem
de onların kişiliğini tanıma şansına sahip olabiliriz.
Öğrenci merkezli eğitimde öğretmen eğiticilik
özelliğini korumakla birlikte, bilgi birikimini aktarmaktan çok, öğrencilere neyi, nereden, nasıl öğrenebileceğini, hangi araçtan nasıl faydalanabileceğini
gösterecek, kısacası rehber olacaktır. Bu rehberlik
rolü öğretmenin temelde sahip olması gereken ilgi,
şefkat, sıcaklık, hoşgörü ve anlayış gibi niteliklerle
birleştiğinde, öğrenci merkezli eğitimde de öğretmeni “olmazsa olmaz” konumunda tutmayı sürdürecektir.
Öğrenci merkezli eğitim yeni bir kavram değildir. John Dewey’in 1916’da “Demokrasi ve Eğitim”
adlı kitabında bir laboratuar okulunu soyut sınıfların
değil, işbirliğine dayalı sosyal bir organizasyonun
vurgulandığı bir eğitim planı olarak tanımlamıştır.
Dewey’in felsefesi, öğrenci merkezli sınıflarda oldukça belirgin bir yere sahiptir. Öğrenciler öğrenen
bir takımın parçası durumundadırlar.4 Öğrenen takımı oluşturan her birey kendi içinde ayrı bir öz ve
niteliğe sahiptir. Birinin herhangi bir olay karşısındaki davranışı diğeri ile aynı olmayabilir, ki kişiliklerinin
farklı olduğu düşünüldüğünde davranışın aynı olmaması da çok doğaldır.
Kişilik, bir insanı diğerinden ayıran davranış özellikleri olarak tanımlandığında, her insanın bireyselliğinin geliştirilmesi de önem kazanır.5 Sanat eğitiminin de diğer eğitim alanlarında olması gerektiği gibi
• 84
E. Pignon’un belirttiği gibi “Resim yalnızca yapısal tipi, karakteri, zekayı yansıtan bir yapıt değil, aynı
zamanda geçmiş ya da şimdiki yaşanmış öğeleri içeren tam bir kişiliğin yansımasıdır.”6 Marette’e göre
ise resimde rastlantı yoktur. Kağıdın kullanımı dahil,
resimde kullanılan her obje, her çizgi, kişiliğin derinliklerindekileri anlatmak için bir araç olarak kullanılır.
Bunların çözümü ile de çocukların kişiliklerindeki aksaklıklara ulaşılır ve uygun çözüm yolları aranır.7
Öğrenci merkezli eğitim çocuğa önemli olduğunun mesajını ulaştırırken aynı zamanda kişiliğini de
olumlu yönde yapılandırmasına yardımcı olacaktır.
Çocuk yeteneği sayesinde tanınıp dikkate alınacaktır.
Gerek zeka gerek özel yetenekler, çocuklar ve
yetişkinlerde kendine güven ve saygınlık kazanmayı sağlayacak yeterliliklerin geliştirilmesine neden
olmaktadır. Özel yetenekler güdülenmeyi de sağlayarak, yeteneklerin denenme ve kullanılma istemini
sürekli kılacaktır. Deneme güdüsünün güçlü olması
ise özel yeteneklerini erken yaşta göstermelerine
neden olacaktır.8
Çocuğu kendisi ve çevresiyle uyumlu sosyal niteliklere ulaştırmaya yardımcı olan sanat derslerinin,
kişiliğin biçimlenmesinde önemli bir diğer etken olan
ailede, sanatın yanlış önyargılar yüzünden gereksiz
görülmesi, sıkça rastlanılan bir sorundur. Oysa resim
dersi bir ifade ve karakter dersidir. Çocuk bu derste
kişiliğine zengin malzemeler katabilir. Güzeli çirkin-
MAYIS 2011 - SAYI 135•
den, iyiyi kötüden ayırmayı öğrenir. Yapılan dersin
öğrenci tarafından üstlenilmiş olması sorumluluk
açısından, işbirliği, kendini gerçekleştirme ve yapılan işi takdir etme duygularının gelişimine de katkısı
olacaktır.
Bireyin gelişmesini yavaşlatma veya durdurma
pahasına onu dar kalıplar içine sokarak öğrenci kişiliğinin bir bütünlük içinde gelişiminin engellenmesi
ürkütücü bir durumdur. Öğretmenin öğrencilerinin
her birinin fizyolojik, psikolojik, sosyal ve zihinsel
yönden gelişimlerini kolaylaştırıcı ve eğitimde bireyin
bir bütün hâlinde gelişimini esas alan bir yaklaşım
içinde olması önemlidir.9
Öğrencinin merkezde yer aldığı eğitimde rehber
rolünü üstlenen öğretmen her öğrencinin biriciklik
özelliğine sahip olduğunu bilir ve bu özelliğin getirdiği farklı zamanlarda, farklı algılarla öğrenmeleri ihtimalini de göz önünde bulundurarak öğrencinin hevesini, çalışma arzusunu engelleyici ayrım ve kıyaslamalardan kaçınır. Çocuklar, özellikle fazla başarılı
olamayanlar, ayrımlar yapıldığında içine kapanır yahut tam tersi biçimde agresif davranışlar sergilerler.10 Türkan Gedik’in “Öğretmenim Bana da Kurdele
Tak”11 adlı şiiri böyle bir öğrencinin duygularını çok
güzel dile getirir:
“Okumayı sökenlere
Kırmızı kurdele taktı öğretmenim.
Elmalarını kızarttı,
Onları öptü.
Bize kurdele takmadı,
Bizim elmalarımız beyaz kaldı.
Bizi öpmedi
..............................................
Düşüme giriyor kurdeleler
Uçlarında çengelli iğneler.
Kaşları gözleri var.
Tutmak istiyorum kaçıyorlar.
-Bakkal amca.
Param yok, pabuçlarımı vereyim al.
Çantamı vereyim al.
Bana şu kadar kırmızı kurdele ver.
Bir de çengelli iğne...”
Hayatın her evresinde değişik kişilerden duymuşuzdur “Ben çöp adam bile çizemem.”, “Ben resimden anlamam.” cümlelerini. Bu kişilerin yaratma
isteği, sanata ilgisi mi yoktur da güvensizdirler ve
böyle kendilerini sınırlarlar, yoksa eğitimleri sırasında öğretmenlerinin kafalarındaki modeller gibi resim
yapamadıkları için daha en baştan sınırlandırılmış
olduklarından mı kendilerine güvenmezler? Aslında
her iki durumda öğretmenin klasik tarzda kendi doğrularını empoze ettiğini, öğrenciyi yönlendirmeyip
güdülemediğini gösterir. Bu da yaratma ve üretme
süreci içinde bu kişilerin sanat konusunda güvensizliğini pekiştirip bunu bir kişilik özelliği olarak benimsemelerine sebep olmuştur.
Afşar Timuçin, “Sanat yapıtı dış dünyayla iç dünyanın bir ortak yapımıdır.” der. “Bu ortak yapım her
zaman değer yargıları almaya hazır bir değer yargıları yumağı gibi görünür. Onda geldiği ya da bağlı
olduğu dünyanın çelişkileri, tutarsızlıkları, açmazları
kadar yaratıcısının sıkıntıları, eksiklikleri, yetkinlikleri
yansır.”12
Öğrencinin esas alındığı bir ortamda, mevcut yetenek ve özellikleri doğrultusunda, herkesin sanatçı
olamayacağı, fakat en azından sanattan zevk alarak tüketebilecek, kendine güvenen, sanatı değerlendirebilecek bireyler olabilecekleri açıklandığında,
üretme kaygısından –yapamama, başarısız olma endişesinden- kurtulan öğrenciler araştırmaya, incelemeye ve zevk aldıkları şekilde üretmeye yönelirler.
Bu sayede gözlemlerini, izlenimlerini, duygularıyla
birleştirip resim yoluyla kendilerini ifade edebilirler.
Bireyin kişilik özellikleriyle, yaşamdan beklentilerinin çakışması onun, özelliklerini tanıyıp geliştirmesiyle paralellik taşımaktadır. Pestalozzi’nin eğitim anlayışına göre okullar, belirli bilgi ve beceriler
vermekle yetinmeyerek, insanı bütün yetenekleriyle
harmonik bir biçimde açıp geliştirici bir fonksiyon
göstermelidir. 13
Eğitilmiş insan her yönüyle gelişmiş bir kişilik ve
toplumsal sorumluluk bilincine ulaşmış insan olabilmektir. Hızla değişen dünyanın dinamik yapısına
85 •
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
ayak uydurabilmek ancak yaratıcı güçlerle donanmış bir kişilik geliştirmekle olasıdır. Doğuştan yaratıcı güçlere sahip olan bireyin, bu gücünün ortaya çıkarılması yollarından biri de insanın “estetik eğitimi”
yani sanat yoluyla eğitimdir. Bu anlamda kişilik eğitimi sanat eğitiminin amaçlarından biri olmaktadır. 14
11 Atalay YÖRÜKOĞLU, Okulda Çocuk, “Aile ve Çocuk”,
(Özgür Yayın Dağıtım), İstanbul, 1992, s.117.
12 Afşar TİMUÇİN, Estetik, (BDS Yayınları), İstanbul,
1993, s.179.
13 Kemal AYTAÇ, Avrupa Eğitim Tarihi, (Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Yayınları), Ankara,
1980, s.242.
Çocuğun ilk dönemindeki aile etkisinin üzerine
daha geniş boyutta gelen eğitimin etkisi, onun ilgi
alanları yönünde şekillenecektir. Bu şekillenme hem
eğitimin süresine hem de öğrenci merkezli olmasına
bağlı olarak sonuçlandırılacaktır.
İleride sürdüreceği sanata karşı ilgi ve duyarlılık
öğrenciye kazandırıldığında, kişilik gelişimine katkıda bulunulmuş olunacaktır. Eğitim her zaman ürünlerinin uzun vadede alındığı bir yatırımdır. Bu anlamda; öğrenciye çok yönlü cevap verecek olan öğrenci
merkezli sanat eğitimi de kişiliğin gelişiminde uzun
vadeli bir yatırım olacaktır.
___________________________________________________
1 Benjamin, BLOOM, İnsan Nitelikleri ve Okulda Öğrenme, çev: Ali Çelik, (Milli Eğitim Basımevi), Ankara,
1979, s.299-300.
2 Olcay T. KIRIŞOĞLU, Sanatta Eğitim-Görmek-Anlamak-Yaratmak, (Demircioğlu Yayınevi), Ankara, 1991,
s.103-104.
3 Bkz. Serap ETİKE, Sanat Eğitimi Yazıları, (İlke Kitap ve
Yayınevi), Ankara, 1995, s.20.
4 Saffet AVCI, “Öğrenci Merkezli Eğitimin Tarihçesi”,
http://mlokurs.virtualave.net/, Mayıs 2001, s.2.
5 Serap ETİKE, Sanat Eğitimi Yazıları, (İlke Kitap ve Yayınevi), Ankara, 1995, s.31.
6 Haluk YAVUZER, Çocuk Psikolojisi, (Remzi Kitabevi),
İstanbul, 1997, s.210.
7 Bkz. Haluk YAVUZER, a.g.e.,s.210-211.
8 Clifford T. MORGAN, Psikolojiye Giriş, (Hacettepe
Üniversitesi Psikoloji Bölümü Yayınları), Ankara, 1980,
s.204.
9 Bkz. Yadigar KILIÇCI, 6-15 Yaş Öğrencilerinin Gelişimsel Güçleri ve Kişilik Gelişimini Kolaylaştırma, “İlköğretimde Rehberlik”, (Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneği Yayınları), Ankara, 2000, s.17-19.
10 Bkz. Thomas GORDON, Etkili Öğretmenlik Eğitimi,
çev.: Emel Aksay, (Sistem Yayıncılık), İstanbul, 1999,
s.10-12.
• 86
14 Zafer GENÇAYDIN, Sanat Eğitimi, (Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi Yayınları), Eskişehir, 1993,
s.2.
KAYNAKÇA
AVCI, Saffet, “Öğrenci Merkezli Eğitimin Tarihçesi”, http://mlokurs.virtualave.net, Mayıs 2001,
s.2.
AYTAÇ, Kemal, Avrupa Eğitim Tarihi, (Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Yayınları), Ankara, 1980, s.242.
BLOOM, Benjamin, İnsan Nitelikleri ve Okulda
Öğrenme, çev: Ali Çelik, (Milli Eğitim Basımevi), Ankara, 1979, s.299-300.
ETİKE, Serap, Sanat Eğitimi Yazıları, (İlke Kitap ve
Yayınevi), Ankara, 1995, s.20,31.
GENÇAYDIN, Zafer, Sanat Eğitimi, (Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi Yayınları), Eskişehir, 1993, s.2.
GORDON, Thomas, Etkili Öğretmenlik Eğitimi,
çev.: Emel Aksay, (Sistem Yayıncılık), İstanbul,
1999, s.10-12.
KILIÇCI, Yadigar, 6-15 Yaş Öğrencilerinin Gelişimsel Güçleri ve Kişilik Gelişimini Kolaylaştırma, “İlköğretimde Rehberlik”, (Türk Psikolojik
Danışma ve Rehberlik Derneği Yayınları), Ankara, 2000, s.17-19.
KIRIŞOĞLU,Olcay T., Sanatta Eğitim-Görmek-Anlamak-Yaratmak, (Demircioğlu Yayınevi), Ankara, 1991, s.103-104.
MORGAN, Clifford T., Psikolojiye Giriş, (Hacettepe
Üniversitesi Psikoloji Bölümü Yayınları), Ankara, 1980, s.204.
TİMUÇİN, Afşar, Estetik, (BDS Yayınları), İstanbul,
1993, s.179.
YAVUZER, Haluk, Çocuk Psikolojisi, (Remzi Kitabevi), İstanbul, 1997, s.210-211.
YÖRÜKOĞLU, Atalay, Okulda Çocuk, “Aile ve Çocuk”, (Özgür Yayın Dağıtım), İstanbul, 1992,
s.117.
DANİMARKALI İLKÖĞRETİM
ÖĞRENCİLERİ NEDEN GÜZEL İNGİLİZCE
KONUŞUYORLAR
İSMAİL ÇAKIR
Yrd.Doç.Dr., Erciyes Üniversitesi, Eğitim Fakültesi,
Yabancı Diller Eğitimi Bölümü KAYSERİ.
İ
ngilizce öğretmeni yetiştiren bir öğretim üyesi olarak, Öğretim Üyesi Değişimi Programı (Erasmus)
kapsamında Mayıs 2010 tarihinde Danimarka’ya
yapmış olduğum okul ziyaretlerinde ilköğretim öğ-
rencilerinin benimle olan iletişimlerinde kullandıkları İngilizceye olan hakimiyetleri beni çok şaşırtmıştı. Henüz on
veya on bir yaşlarındaki bu çocukların konuşurken kendilerini çok rahat ve akıcı bir şekilde ifade edebildiklerini görünce aynı durumun ülkemizde neden bu şekilde
gerçekleşemediğini herkes gibi ben de kendime bir kez
daha sordum. Ayrıntılarına aşağıda değineceğim Danimarka’daki yabancı dil öğretimine girmeden kısaca ülkemizdeki durumdan bahsetmek istiyorum. Yıllardır onca
emek ve harcanan onca paraya rağmen herkesin üzerinde hemfikir olduğu gerçek ilköğretim ve ortaöğretimi bitiren öğrencilerimizin yeteri kadar yabancı dile hakim olamadıkları ve kendilerini ifade etmekte bile zorluk çektikleridir. Yabancı dil öğretimi ve öğretilememesi ne yazık ki
İsmail Çakır, Danimarkalı İlköğretim Öğrencileri
Neden Güzel İngilizce Konuşuyorlar?, Bilim ve Aklın
Aydınlığında Eğitim, S. 135, Mayıs 2011, ss. 87-91.
ülkemizin kanayan yarasıdır. Millî Eğitim Bakanlığı’nın bu
konudaki çabaları her ne kadar fazla olsa da sonuç olarak
87 •
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
gerektiği özellikle vurgulanmaktadır. Danimarka’da
ilköğretim (Folkeskole) 3. sınıftan (8-9 yaş) itibaren
İngilizce zorunlu yabancı dil olarak öğretilmektedir.
Dersler genellikle 45 dakika olup 3. sınıflara haftada en az 2 saat 4. 5. 6. 7. 8 ve 9. sınıflara da 3 veya
4 er saat önerilmektedir. Almanca veya Fransızca
7. sınıflarda seçmeli ders olarak önerilmekte ve
çoğu öğrenci de bu derslerden birini seçmektedir.
Bu derslerde başarının ölçülmesi ve değerlendirilmesi 9. sınıfın sonunda yapılan sözlü sınav ve 10.
sınıfta yapılan sözlü ve yazılı sınavla yapılmaktadır.
Bu zamana kadar sınavlar isteğe bağlı olmakta ancak çoğu öğrenci sınava girmeyi tercih etmektedir.
bakıldığında beklenen hedeflere ulaşılamadığı görülmektedir. Bu konuda görüşlerine başvurduğumuz ilgili okul müdürleri, yabancı dil öğretmenleri
ve öğrencilerin genel şikâyetleri; sınıfların kalabalık
olması; yeterli araç ve gerece sahip olmadıkları;
öğretmenlerin var olan teknolojiyi (projeksiyon cihazı, internet, video, akıllı tahta vb.) kullanmaktan
uzak durdukları ve bunları kullanacak yeterli donanıma sahip olmadıkları; yabancı dil dersine giren
bazı öğretmenlerin yabancı dil öğretmeni yetiştiren
İngilizce Öğretiminin Amacı
Danimarka
Eğitim
Bakanlığı’nın
Ağustos
2004’de aldığı karara göre İngilizce öğretiminden
beklentiler şunlardır: İngilizce dersinde amaç öğrencilerin sözlü ve yazılı olarak kendilerini ifade
edebilecek yeterli bilgi ve donanıma sahip olmalarını sağlamaktır. Dil öğretimi ile öğrencilerde İngiliz
dili hakkında farkındalık yaratmakla birlikte dilin kullanımı konusunda gelişmelerini sağlamaktır.
bölümlerden mezun olmadıkları ve bu yüzden de
İngilizce öğretimin kapsamı tecrübe, anlayış,
gerekli öğretim teknik ve yöntemlerini kullanmakta
birlikte çalışma ve öğrencilerin aktif katılımını sağ-
zorlandıkları; öğrencilerin yeterince motive olama-
layacak şekilde olmalıdır. Böylece öğrencilerde
dıkları gibi nedenlerdir.
kendilerini geleceğe dönük daha iyi geliştirebilme-
Danimarka İlköğretim Okullarında Yabancı Dil
Öğretimine Genel Bir Bakış
Programım çerçevesinde gerçekleştirmiş olduğum okul ziyaretlerinde ilgili yönetici ve öğretmenlerle yaptığım görüşme ve gözlemler ve araştırmalarım sonucunda edindiğim izlenimlere burada değinmek istiyorum. Danimarka’da okullarda
İngilizce’nin modern dünyada öğrenilmesinin artık
leri için dilin yapısı ve kültürünü öğrenmeleri konusunda istek ve motivasyonun sürekli kılınması
sağlanacaktır. Dil öğretimi ile öğrencilere İngilizce
konuşulan ülkelerin kültürel ve sosyal durumları ile
ilgili bilgi ve görüş kazandırılacak ve onların kendi
kültürlerinin öğrenilmesi ve uluslar arası anlayışın
kuvvetlendirilmesi sağlanacaktır.
b. İngilizce Nasıl Öğreniliyor?
zorunlu hâle gelmesi nedeniyle 1975’ten beri dil
Danimarka’da İngilizce büyük oranda sınıf dışı
öğretimine verilen önem giderek artmaktadır. İngi-
ortamlarda öğrenilmektedir. Okul dersleri arasında
lizceyi sadece bir yabancı dil olarak değil o dile ait
İngilizce en popüler derslerden birisi olduğu için
kültür ve yaşam tarzının dil öğretiminde yer alması
öğrenciler arasında da o dilin iyi kullanılması ken-
• 88
MAYIS 2011 - SAYI 135•
dilerine iyi bir statü kazandırmaktadır. Medyanın
(internet, video oyunları, müzik, televizyon) hayatın her alanında yer alması dilin öğrenimini teşvik
etmektedir. Çoğu evde en az bir bilgisayar ve her
çocuğun odasında da bir TV vardır. Bunların etkisini dil öğrenmede göz ardı etmek elbette mümkün
değildir. Üçüncü sınıfta İngilizce öğrenmeye başlayan bir öğrenci dil öğrenmek için hemen hemen
hazır duruma gelmektedir.
Öte yandan Danimarkalı öğrencilerin anne ve
babalarının büyük çoğunluğu akıcı bir şekilde İngilizce konuşmaktadırlar. Öğrencilerin kendine güvenlerinin yüksek olması nedeniyle okul dışında da
dili kullanma noktasında sıkıntı çekmemektedirler.
Çoğu öğrenci ilköğretimi bitirdiğinde İngilizce konuşma, dinleme, yazma ve okuma becerilerini yeterince geliştirmiş duruma gelmektedir. Öğrenciler
İngilizceyi ne kadar iyi öğrenirlerse okul bitiminde
(9. ve 10.sınıfta) alacakları puanın da o kadar iyi
olacağının farkındalar. İngilizce bilmenin sonraki
eğitimleri için de ne kadar önemli olduğunu her
öğrenci bilmektedir.
Sınıf içerisindeki öğrenme atmosferi öğrencinin başarısına büyük oranda katkı sağlamaktadır.
Özellikle takım çalışması (teamwork) ile işbirlikçi
öğrenme (cooperative learning) sayesinde öğrencilerin derse katılımı artmakta öğrenme daha hızlı
ve verimli olmaktadır. Danimarka’da yabancı dil
öğretimi konusunda üzerinde durulan önemli noktalardan birisi de sınıf içerisinde İngilizcenin kullanılmasına ağırlık verilmesidir. Öğrencilerin mümkün
olduğu kadar derste İngilizceyi kullanmaları öğretmenler tarafından teşvik edilmektedir.
İngilizce öğretmenleri belirlenen hedeflere yönelik bir yıllık plan hazırlarlar. Bu plan öğrencilerle
tartışılıp velilere ve okul yönetimine sunulur. Genellikle öğretmenler hazırlanan ders kitaplarını esas
alarak değişik materyal ve etkinlikler kullanırlar. Bir
dilin kullanımını öğrenebilmek için mümkün olduğu
kadar o dilin kullanılması prensibi önemsenmektedir. Bu yüzden dil öğrenmeye başladığı andan
itibaren öğrencilerin kendilerine güvenmelerinin
başarıya ulaşmalarında önemli olduğu vurgulanmaktadır. Öğretmen derslerde devamlı İngilizce
konuşmakta ve konuşmasını öğrencilerin anlayabileceği seviyeye göre ayarlamaktadır. Yabancı dil
öğretiminde kabul edildiği gibi öğrencilerin gerek
konuşma gerekse de yazma becerisini kullanarak
çıktı (output) yapabilmeleri için bol bol dinleme ve
okuma ile girdinin (input) yapılması gereklidir.
Bir öğrenciye dil öğrenirken ve konuşurken en
çok ihtiyaç duyduğu şeyin ne olduğu sorulduğunda hiç kuşkusuz kelime diyecektir. Bu nedenle kelime öğretimi yabancı dil öğretiminin önemli unsurlarından biridir. Öğrencilerden kelime öğrenmeleri
ve hepsinden önemlisi de öğrenilen kelimenin bağlamında kullanıldıklarını görebilmeleri için okumaları istenmektedir. Bunu yaparken kelimelerin daha
kalıcı olabilmesi için sistematik olarak okudukları
veya dinledikleri metinlerde geçen kelimeleri analiz
etmeleri ve öğrenmek için çaba göstermeleri beklenmektedir.
Öğrenme sürecinde izlenen yöntem sırasıyla
öncelikle öğrencide güven (confidence) duygusunun geliştirmek; daha sonra dilde akıcılığı (fluence)
89 •
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
Bölge Kaynak Merkezleri (Regional Resource Centers) öğretmenlere hizmet içi eğitimler düzenlemektedir. Ayrıca İngiltere’ye dil kurslarına gitmeleri
için öğretmenlere Avrupa Birliği’nden burslar sağlanmaktadır.
d. Ders Araç ve Gereçlerinin Seçimi
Yabancı dil öğretiminde ders araç gereçlerinin
çeşitliliği yabancı dil öğrenmeye karşı ilgi ve motivasyonun artmasını sağlayan önemli bir etkendir.
Kaynak Merkezleri (Resource Centers) en son kullanılan öğretim materyallerini öğretmenlerin hizmetine sunmaktadır. Her merkezde bulunan dil
sağlamak ve daha sonrada kullanılan (konuşma
uzmanları okullara rehberlik yapmaktadır. İhtiyaç
ve yazmada) dilin doğru (accuracy) olmasıdır. Dili
duyulan ders malzemeleri, kitaplar, filmler, tekno-
kullanırken öğrencilerin yaptığı hatalara öğretmen-
lojik cihazlar ilgili merkez tarafından temin edilip
ler tarafından çok müdahale edilmemekte böylece
her hafta düzenli olarak okullara ulaştırılmaktadır.
öğrencinin motivasyonu kırılmamaktadır. Ancak
Ayrıca okullar da ihtiyaç duyulan araç ve gereçleri
belli bir seviyeye ulaştıktan sonra kullanılan dilin
kendileri satın alabilmektedir.
doğru olmasına dikkat edilmektedir. Bu süreçte
öğretmenler öğrencilerin güvenli ortamda dili öğre-
Otantik (authentic) metinlerin ve gerçek dil kul-
nip kullanabilecekleri şarkı, drama, tiyatro, kısa hi-
lanımı öğrencilerin dilin gerçek ortamında kullanıl-
kaye gibi yaratıcı çalışmaların, (creative tasks) yer
dığını tecrübe edinmeleri açısından önemlidir. Öte
aldığı bir çok etkinliği kullanırlar.
yandan internet ve medyanın kullanımının oldukça
motive edici olduğu görülmektedir. Öğrencilerin
c. Yabancı Dil Öğretmenlerinin İngilizce
kendi katılımları ile dili anlamlı olarak kullanabilme-
Öğretimindeki Rolü
leri için verilen görevleri iyi anlayıp yapabilmeleri
Dil öğretmenleri iyi bir rol model olmak zorun-
gerekmektedir.
dadır. Danimarka’daki İngilizce öğretmenlerinin
Derslerde kullanılan ders kitaplarının seçimi sı-
çoğu İngilizce öğretmeni olarak eğitilmişlerdir.
rasında genellikle işbirlikçi öğrenme (cooperative
Başlangıç seviyesinde (Üçüncü sınıf) ders veren
learning) tekniklerinin ve etkinliklerinin yer alması-
İngilizce öğretmenlerinde bile alan eğitimi alma
na dikkat edilmektedir. Bu yüzden daha çok kitap
zorunluluğu aranmaktadır. İlköğretimde çocukla-
seçiminde anadili İngilizce olan yazarlar (native
ra yabancı dil öğretecek öğretmenlerin pedagoji
speaker) tarafından hazırlanmış olanlar tercih edilir.
ve metodolojiyi birlikte kullanmaları konusunda
Böylece dilin gerçek kullanıcısı tarafından gerçek
yeterli birikim ve tecrübeye sahip olması özellikle
ortamda (real situations) o dile ait kültür ögelerinin
üzerinde durulan konulardan birisidir. Günümüzde
de yer aldığı anlamlı metinler ve etkinliklerle dilin
eğitimde yaygın olarak kullanılan Bilgi Teknolojile-
öğretilmesi hedeflenmektedir.
rinin İngilizce öğretiminde kullanılması konusunda
öğretmenlerin kendilerini geliştirmeleri zorunludur.
e. İyi Değerlendirme Yapabilmek İyi
Bu amaçla (1971 de kanunla tüm ülkede kurulan)
Öğretmek Demektir
• 90
MAYIS 2011 - SAYI 135•
İngilizce öğretiminde değerlendirmeye önem
verilmektedir. Değerlendirme öğretimin bir parçası
olduğunda öğrenciler gelişmelerini ve kendilerinin
değerlendirilmelerine alışacaklardır. Bu değerlendirme klasik yöntemle yapılan kalem-kağıt (pencil
and paper) değerlendirmesi değil daha çok süreç
değerlendirmesi (process evaluation) diyebileceğimiz birçok etkenin dikkate alındığı bir değerlendirme yöntemidir. Ürün dosyaları (portfolios), proje
çalışmaları, öğretmenden alınan dönütler (feedback) bu sürecin parçalarını oluşturmaktadır.
Bu süreçte yük elbette ki öğretmene düşmekte ve bütün bunların değerlendirilmesi ve kontrol
edilmesi öğretmenin günlük yapması gereken rutin işlerinden kabul edilmektedir. Ayrıca yıllık veli
toplantıları ve yılda iki defa yapılan velilerle yapılan
danışma toplantıları da öğrencinin öğrenme sürecine katkı sağlamak ve yönlendirilmeleri açısından
bu değerlendirme sürecinde önemli rol oynamaktadır. Öğrencilerin bir sonraki eğitimlerini etkileyecek olan 9. ve 10. sınıflarda yapılan yazılı ve sözlü
sınavlara kadar öğrenciler ciddi anlamda bir sınava
tabii tutulmazlar.
Sonuç Olarak
Danimarka’da İlköğretim öğrencilerinin yabancı
dili kullanmada, özellikle İngilizceyi, neden bu kadar başarılı olduklarını özetleyecek olursak şunları söyleyebiliriz. Öncelikle öğrencilerin çok küçük
yaşlardan itibaren İngilizce ile tanıştıkları ve bunun
üçüncü sınıftan itibaren de sistematik olarak öğretilmeye başladığını görmekteyiz. Danimarka’nın
Almanya ve Fransa gibi büyük bir ülke olmaması
nedeniyle kullanılan dil olan Dancanın yalnızca beş
milyon kişiyle sınırlı kalması başka ülkelerle iletişimde dünyaca yaygın olarak kullanılan İngilizceye
ihtiyaç duyulması gerçeği ülkede yaşayan herkes
gibi öğrenciler için de bilinmektedir. Dancanın İngilizce gibi aynı dil ailesinden (German) gelmesi
nedeniyle ortak yönlerinin bulunması öğrenmeyi kolaylaştırmaktadır. Ayrıca ülkede yayın yapan
TV dizileri ve filmler bazı çocuk programları hariç
diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi İngilizce olarak Danca altyazılı yayınlanmaktadır. Öğrenciler ve
gençler sürekli olarak İngilizce müzik dinlerler. Bazı
Danimarkalı şarkıcılar bile İngilizce şarkı söylerler.
Ekonomik, sosyal, aynı dil ailesinden gelmiş
olmak, dilin günlük hayatta yaygın olarak kullanılması gibi nedenlerin dışında ilköğretimde öğrencilerin İngilizceyi kullanmada başarılı olmalarının
en önemli sebebi elbette ki Danimarka Eğitim Bakanlığının yabancı dil eğitim politikasının belirgin
bir şekilde bu konuya verdiği önemdir. Yabancı dil
öğretiminde okullarda dilbilgisi kurallarının bilinmesinden önce o dilin etkin bir şekilde kullanılması
hedeflenmektedir. Bunun için klasik öğretim teknikleri (Dilbilgisi Çeviri Yöntemi gibi) ve öğretmen
merkezli bir öğretim değil iletişimin daha çok yer
aldığı (İletişimsel Yöntem gibi) yöntemleri içeren
tekniklerin kullanıldığı öğrenciyi merkez alan bir
öğretimin tercih edildiği görülmektedir. Grup çalışmasının kendine güven duygusunu geliştireceği
ve sonuçta da başarıyı getireceği düşüncesiyle öğrenciler drama teknikleri, takım çalışmaları, proje
çalışmaları gibi etkinliklerle öğrenme sürecine dahil
edilmektedirler. Öğretmenlerin gayreti, kullanılan
araç ve gereçlerin çeşitliliği, başarı değerlendirme
ölçütleri gibi nedenler de İngilizcenin etkin bir şekilde kullanılmasına katkı sağlamaktadır.
91 •
GÜNDEM
VIII. Eğitimde İyi Örnekler Konferansı
Sabancı Üniversitesinin Tuzla
Yerleşkesi’nde Eğitim Reformu
Girişimi (ERG) tarafından düzenlenen “8. Eğitimde İyi Örnekler
Konferansı”nda konuşan Bakan
Çubukçu, Sabancı Üniversitesi
bünyesinde 2003 yılında faaliyete başlayan Eğitim Reformu
Girişiminin eğitim sistemine ve
sorunların tespitine ilişkin çok
kapsamlı ve değerli araştırmalarıyla temayüz ettiğini söyledi.
Bakan Çubukçu, konferansın,
Bakanlığın çalışmalarına ışık tutan ve yol gösteren çalışmaların
yanında, eğitimde iyi örneklerin fark edilmesi ve paylaşılması
noktasında çok önemli işlevi olduğunu belirtti. Bu kapsamda iyi
örneklerin paylaşılmasının Avrupa Birliği üyeliği sürecinde okullarda uygulamaya konulan ve
öğrencilerin bilgi, beceri, yetenek
• 92
ve yaratıcılıklarını ortaya çıkaran
faaliyet ve projelerin paylaşımını
sağlayarak yaygınlaştırılmasına
zemin hazırladığını belirten Bakan Çubukçu, şunları kaydetti:
“İyi örneklerin paylaşılması
ayrıca okullarımızdaki yönetici,
öğretmen ve öğrencileri proje
hazırlamaya, üretmeye, ürettiklerini paylaşmaya, ekip çalışmaları
yapmaya, kendilerini en iyi şekilde ifade etmeye teşvik etmek,
öğrencilerin gizli kalmış yeteneklerinin desteklenerek geliştirilmesine ortam sağlamak, okullarda sosyal, kültürel, bilimsel ve
sanatsal faaliyetlerin yapılmasını
teşvik ederek ülkenin geleceğini yönlendirecek bilim, sanat ve
kültürel alanlarda özgün ve farklı
düşünceler ortaya koyabilen, öz
güveni gelişmiş bireylerin yetişmesine katkıda bulunmak gibi
birçok alanda katkı sağlamaktadır.”
Değişimin toplumun her düzeyinde derinden hissedildiği
ve henüz kavranmadan tekrar
değiştiği bir dönemden geçildiğini ifade eden Bakan Çubukçu, böylesi dönemlerde eğitimin
izlenmesi, değerlendirilmesi ve
eğitim konusunda yapılan tüm
araştırmaların sonuçlarının tekrar
değerlendirilerek, varsa sonuçların uygulamalarda yararlanmak
için kullanılmasının büyük önem
arz ettiğini kaydetti.
Bakan Çubukçu, bu doğrultuda toplumsal hayatın son zamanlardaki en önemli olgusunun
hızla yaygınlaşan iletişim ve küreselleşme olduğunu belirterek,
“Toplumların dünyanın her köşesinde olup bitenlerden gide-
MAYIS 2011 - SAYI 135•
rek daha çok haberdar olmaları
diğer toplumların deneyimlerinden daha çok yararlanmalarını
zorunlu hâle getirmiştir. Ülkeler sosyal hayat ve eğitim gibi
alanlarda iyi örnekleri araştıran
bulan veya geliştiren stratejiye
yönelmişlerdir” dedi.
Genç nüfusa sahip Türkiye’nin önümüzdeki 20-30 yılının
stratejik öneme sahip olduğuna
dikkati çeken Bakan Çubukçu, dolayısıyla daha çok eğitim
yatırımı yanında eğitim politikalarının sürekli olarak gözden
geçirilmesi, eğitim sistemini iyileştirme çabalarının hiç bitmeyen bir süreç olarak görülmesi
gerektiğini vurguladı.
Bakan Çubukçu, uygulamakta oldukları projelerle
Türkiye’de mesleki ve teknik
eğitimin kalitesinin geliştirilmesi ve orta öğretimde öğrencilere değişen ve gelişen küresel
yaklaşımlara uygun bir genel
kültür vermeyi, esnek ve modüler program uygulamayı, ilgi
ve yetenekleri doğrultusunda
etkin rehberlik ve danışmanlık
hizmetleri sunmayı, kurumsal
ve teknolojik alt yapısı güçlü ve
daha çok talep edilebilen nitelikli orta öğretim yapısına ulaşmayı hedeflediklerini söyledi.
Sosyal ve ekonomik gücün
bilgiye dayandığı günümüzde
yaygın eğitimin de giderek ön
plana çıktığını anlatan Bakan
Çubukçu, “Bu alanda üzerinde önemle durduğumuz Hayat
Boyu Öğrenmenin Geliştirilme-
si Projesi ile küresel değişime
uyum sağlamak için dinamik
iş gücünün, istihdamın, sürekli
öğrenmenin ve öğrenme kültürünün toplumun farklı yaş gruplarına, gelişen teknolojiye ve iş
gücü piyasasının taleplerine uygun nitelikli bir eğitime erişmek
için hayat boyu öğrenmeyi stratejiye dönüştürmekteyiz” diye
konuştu.
Bakan Çubukçu, çok önem
verdikleri diğer bir alanın ise
okul öncesi eğitim olduğunu
belirterek, bu kapsamda yapılan çalışmalarla 2002 yılında
11 bin 287 olan okul ve kurum
sayısının 26 bin 681’e çıktığını,
öğrenci sayısının ise 298 bin
118’den 980 bin 654’e yükseldiğini, 4-5 yaş grubunda yüzde
11 olan okullaşma oranının ise
yüzde 43,10’a yükseldiğini ifade etti.
Diğer taraftan kadına yönelik pozitif ayrımcılık kapsamında özellikle kız çocuklarının
okullaştırılmasının artırılmasının
hedeflendiğini anlatan Bakan
Çubukçu, ayrıca özel eğitim
alanında engelli bireylerin eğitime erişimleri ve toplumda bütünleşmeleri için öğrenme ortamlarını olanaklarını artırmaya
çalıştıklarını kaydetti.
Bakan Çubukçu, bütün bu
alanlardaki değişim ve dönüşümlerin bilginin küresel ölçekte yayılımı ve paylaşımıyla
ilgili olduğunu belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü: “Günümüz dünyasında eğitim, çağın
eğitim yaklaşımı çerçevesinde, eleştirel düşünmeyi ve çok
yönlü zihin gelişimini esas alan,
kişisel araştırmaya dayalı yetişkinleri de içine alan bir format
kazanmıştır. Okul yoluyla toplumun kültürel mirasının yine topluma aktarılması daha da derinleşerek belirginleşmiştir. Uygulanmakta olan yapılandırmacı
eğitimle çocuğun toplumsallaşması, yenilikçi ve değişmeyi
sağlayıcı birey yetiştirme gibi işlevler önem kazanmıştır. Bu bakımdan toplumların geleceğin
dünyasında yer alabilmeleri için
eğitim sistemlerinin, eğitimde
değişim ve yenilenmenin büyük
önem taşıdığını bilmeleri gerekir. Çünkü bilimsel düşüncenin
ve buna dayalı yaşam biçiminin
yerleştirilip
geliştirilebilmesi,
kuşkusuz bilime ve akla dayalı, evrensel değerlere sahip bir
eğitim sistemi ile sağlanabilir.”
Bakan Nimet Çubukçu, birey odaklı ve bilgiyi araç olarak
kullanan, analitik düşünebilen,
sentez yapabilen, sorunları çözme ve etkili iletişim kurma gibi
becerilere sahip olabilen kişilik
modeli yetiştirilmesi gerektiğini ifade ederek, “Hızla çoğalan
bilgi karşısında her şeyi bilmek
yerine hangi bilgiyi nereden,
nasıl sağlayacağını ve nerede
nasıl kullanacağını bilen, yan
öğrenmeyi öğrenen insana gereksinim duyulacaktır. Eğitimde
İyi Örnekler Konferansı’nın bu
kapsamda çok önemli bir işlevi
olduğunu düşünüyorum” dedi.
93 •
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
Proje Tabanlı Beceri
Yarışması Türkiye Finali
Millî Eğitim Bakanı Nimet
Çubukçu, Türk Patent Enstitüsü Sergi Alanı’nda yapılan
“Proje Tabanlı Beceri Yarışması Türkiye Finali ve Sergi Açılış
Töreni”ne katıldı.
Bakan Çubukçu burada
yaptığı konuşmasında, gençlerin heyecanına ve coşkusuna
ortak olmanın mutluluğunu yaşadıklarını söyledi. Bakan Çubukçu, mesleki ve teknik eğitimin, ilköğretimini tamamlamış
bireylerin, sanayi, tarım ve hizmet alanlarında yetişmelerini,
meslek sahibi olmalarını, yeni
meslek alanlarına geçişlerini
sağlamak amacıyla düzenlenmiş örgün ve yaygın eğitim faaliyetlerini içerdiğini vurguladı.
Bakan Çubukçu, “Nitelikli insan
gücü yetiştirilmesi, ülkemizin
en önemli ve ölçekli gündem
maddelerinden birisini oluşturmaktadır. İşte bu önem ve öncelik doğrultusunda, geçtiğimiz
8 yıl içinde, ekonomi ve iş gücü
piyasasının beklentilerine uygun olarak, mesleki ve teknik
eğitimde ciddi bir değişim ve
dönüşüm süreci başlatılmış ve
• 94
sürdürülmektedir” dedi. 6. Proje Tabanlı Beceri Yarışması’nın,
Türkiye’deki mesleki ve teknik
eğitimin geldiği aşamayı yansıtan güzel örneklerden birini
oluşturduğunu belirten Bakan Çubukçu, şöyle devam
etti: “Bakanlık olarak, mesleki
ve teknik eğitim okul ve kurumlarındaki öğrencilerimizin,
araştıran, planlı ve disiplinli bir
şekilde projeler üreten bireyler
olarak yetiştirilmelerine büyük
önem veriyoruz. Mesleki ve teknik eğitimin bütün alanlarında
teknoloji kullanımı giderek yaygınlaşmaktadır. Bilgi ve teknoloji, yine bilgiyle üretilirken, bu
üretimin temel unsuru ise bilgiyi
kullanabilen, eğitilmiş bireylerdir. Hükümet olarak bu alana
büyük önem, öncelik ve ağırlık
veriyoruz. Bakanlığımızda da,
mesleki ve teknik eğitimde fiziki altyapının iyileştirilmesi, kalitenin yükseltilmesi ve eğitime
erişimin artırılması yönünde bir
çok çalışma yapılmakta, bütün
sosyal paydaşların katkı ve katılımıyla önemli projeler hayata
geçirilmektedir.”
Bakan Çubukçu, Mesleki ve
teknik eğitimin geliştirilmesine
yönelik, 2002-2007 yılları arasında “Mesleki Eğitim ve Öğretim Sisteminin Güçlendirilmesi
Projesi”, 2003-2007 yılları arasında “Mesleki ve Teknik Eğitim
Kurumlarının
Modernizasyonu Projesi”, 2008-2011 yılları
arasında “İnsan Kaynaklarının
Mesleki Eğitim Yoluyla Geliştirilmesi Projesi”ni, 2006-2011 yılları arasında ise “Orta Öğretim
Projesi”ni uygulamaya koyduklarını anlattı. Bakan Çubukçu,
2011-2013 yıllarını kapsayacak “Mesleki Eğitimin Kalitesinin Geliştirilmesi Operasyonu
Projesi”nin de önümüzdeki
günlerde başlayacağını bildirdi.
Mesleki eğitim ve istihdam
ilişkisinin güçlendirilmesi için
geçen yıl ilgili tüm taraflarla
çalışma yapılarak, “İstihdam
ve Mesleki Eğitim İlişkisinin
Güçlendirilmesi Eylem Planı”
hazırladıklarını anımsatan Bakan Çubukçu, bunun Bakanlar
Kurulu’nca kabul edilerek uygulamaya konulduğunu, “Mesleki Eğitim ve Öğretim Stratejisi
MAYIS 2011 - SAYI 135•
Belgesi” hazırlık çalışmalarının da devam ettiğini söyledi.
Bakan Çubukçu, “Bu projelerin yanında mesleki ve teknik
eğitim okul ve kurumlarının,
okul-sektör işbirliği ile program
geliştirme, atölye ve laboratuvarların yeni teknolojilere göre
donatımı, öğretmenlerin eğitimi
ve öğrencilerin alanlarında işletmede meslek eğitimi ve çalışanların iş başı eğitimini yaygınlaştırmak üzere çeşitli komu ve
özel kurum-kuruluşlar ile işbirli-
ği protokolleri imzalanmaktadır”
diye konuştu.
Bakan Çubukçu, tüm yapılanların yanında mesleki ve
teknik eğitimde farkındalık
oluşturmak için yarışmalar düzenlendiğini de belirterek, bu
yarışmalarla, öğrenci ve kursiyerlerin bilgi ve becerilerini, ilgi
ve yetenekleri doğrultusunda
kullanmaları; girişimcilik, bilimsel düşünme ve rekabet edebilme bilincinin kazandırılmasının
amaçlandığını kaydetti. 6. Proje
Tabanlı Beceri Yarışması’nın da
öğrencilerin, öğrenmeye, araştırmaya ve bilgi üretmeye yeni
bir heyecan kazandırdığını gördüklerini ifade eden Bakan Çubukçu, sergide yer alan projelerin geleceğe yönelik umutları
ve çabalarını güçlendireceğine
inandığını söyledi. Konuşmaların ardından serginin açılışını
gerçekleştiren Bakan Çubukçu,
stantları gezerek, projeler hakkında bilgi aldı.
Demokratik Vatandaşlık ve
İnsan Hakları Eğitimi Projesi
Millî Eğitim Bakanlığı tarafından
Avrupa Birliği Katılım Öncesi Mali
İşbirliği Aracı (IPA_1) kapsamında
hazırlanan, Avrupa Konseyi’nin
teknik desteği, Talim ve Terbiye
Kurulunun akademik desteği ile
Projeler Koordinasyon Merkezi
Başkanlığının koordinesinde yürütülen “Demokratik Vatandaşlık
ve İnsan Hakları Eğitimi Projesi”
(DVİHEP) toplumun sosyal dönüşümüne katkı sağlamak amacıyla,
demokrasi kültürünü ve evrensel
değerleri benimsemiş, insan haklarına saygılı, sosyal sorumluluk
sahibi, haklarını bilen ve kullanan
etkin bireyleri yetiştirmek için eğitimin her kademesini destekleyen
bir projedir.
“Demokratik Vatandaşlık Eğiti-
mi Projesi”nin ilk aşaması (19972000) kavramların, tanımların ve
stratejilerin tespit edilmesi ve anlaşılmasına yönelik olarak gerçekleşmiştir. İkinci aşama (2001-2004)
ise politika geliştirme, iletişim ağları oluşturma ve aktivitelerin yaygınlaştırılmasını içermiştir. Avrupa
Konseyi, farkındalığı arttırmak, üye
ülkelerin sorumluluklarını pekiştirmek, üye ülkeleri desteklemek,
ortaklığı ve inisiyatifi geliştirmek
amacıyla 2005 yılını “Eğitim Yoluyla Avrupa Vatandaşlık Yılı” ilan
etmiş ve bu doğrultuda faaliyetler yürütmüştür. Projenin üçüncü
aşaması (2006-2009) Demokratik
Vatandaşlık Eğitimi’ne ilişkin bütün seviyelerde ilk iki aşamadaki
başarıların arttırılması ve sürdü-
rülebilirliğinin sağlanması amacını
taşır. Üçüncü aşamanın hedefi ise
önceki başarıları yapılandırmak,
bütün seviyelerde Demokratik Vatandaşlık Eğitimi’ni temin etmektir.
Projenin genel hedefi insan
hakları temel değerleriyle uyum
sağlamış daha demokratik bir toplumu demokratik vatandaşlık ve
insan hakları eğitimini güçlendirerek beslemektir. Projenin amacı
ise DVİHE konusunda mevzuatı,
orta öğretim müfredatını revize
etmek ve ilköğretimde yeni müfredat geliştirmek; okul öncesi ve
ilköğretim okul topluluklarının (öğretmenler, öğrenciler, öğretim dışı
personel, veliler ve diğer kişiler)
DVİHE konusunda kapasitelerinin,
farkındalıklarının arttırılması, eğitim
95 •
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
materyallerinin geliştirilmesi ve
okul öncesinden orta öğretimin
sonuna kadar demokratik okul
kültürünü benimsenmesini sağlamaktır.
Pilot illerin (Mersin, Mardin,
Elazığ, Samsun, Konya, İstanbul,
Manisa, Sakarya, Edirne, Yozgat)
seçiminde daha çok coğrafi dağılım ve nüfus durumu, sosyoekonomik yapı, kültürel çeşitlilik,
Millî Eğitim Bakanlığı aracılığıyla
gerçekleştirilen daha önceki proje sayıları göz önünde bulundurulmuştur.
Proje herkesi kapsayan öğretim programıyla, hizmet içi eğitimleriyle, eğitim kılavuzlarıyla ve
demokratik okul kültürü bileşeni
ile bütüncül bir yaklaşım gösterecektir.
Bu proje sona erdiğinde; okul
öncesi, ilköğretim ve orta öğretimde tüm eğitim aktörleri eğitilecek ve Türkiye’nin 81 iline hizmet
götürecek olan 440 formatör öğretmenin eğitimi ile insan hakları
ve demokratik değerler yaygınlaştırılacaktır. Bu, çarpan etkisi ile
tüm ülkeden büyük sayıdaki okul
öncesi, ilköğretim ve ortaöğretim
öğretmeninin eğitilmiş olması ve
okullarında tecrübelerini meslektaşlarıyla paylaşmaları anlamına gelmektedir. Ayrıca öğretim
programı ve eğitim materyalleri
40 okulda test edilmiş olacak ve
böylece diğer okullara kolaylıkla
genişletilebilecek bir ağ oluşturulabilecektir. Bu proje, bölgedeki diğer ülkelere iyi bir uygulama
örneği olabilir ve bundan dolayı
sınır ötesi etkisinden de söz etmek mümkündür.
Eğitimde Kızlarımız Bir Adım Önde
Eğitimde fırsat eşitliği çerçevesinde, Avrupa Birliği ve Millî
Eğitim Bakanlığı Projeler Koordinasyon Merkezi Başkanlığı ortak çalışmasıyla, “Özellikle Kızların Okullulaşmasının Arttırılması
Operasyonu” adlı yeni bir çalışmaya başlanmıştır. Söz konusu
bu operasyon kızlar başta olmak
üzere, herkes için, her eğitim düzeyinde okullulaşma oranlarının
artırılmasını hedeflemektedir.
Söz konusu çalışma, AB
uyum sürecinde kadına yönelik
pozitif ayrım kapsamında, sosyal ve ekonomik hayatta kadının
daha fazla rol almasını sağlayan
politikalar doğrultusunda; “eğitimin kalitesinin arttırılması, eğitim
ve iş piyasası arasındaki bağın
güçlendirilmesi ve özellikle kızların eğitime her düzeyde katılım
oranlarının artırılması”nı amaç
edinmektedir.
• 96
Bu operasyon ile öncelikle kız
çocuklarının okullulaşmasını engelleyen sosyo-ekonomik faktörlerin tespit edilmesini sağlayacak
geniş kapsamlı bir araştırma yapılacaktır. Hazırlanan araştırma
raporuna dayalı olarak kızların
okullulaşmasını artıran stratejiler
belirlenecektir. Operasyon kapsamında kızların okul terk oranlarını düşürmek için e-okul sistemine dayanan bir izleme modülü
oluşturulması, ev ziyaretlerinin
gerçekleştirilmesi için, 1.250 öğretmen ve 500 üniversiteli kız öğrenciye iletişim eğitimi verilmesi
planlanmaktadır.
Kızların
okullulaşmasının
önündeki sosyo - ekonomik direnci çözmek amacıyla, kız çocukları orta öğretimden yararlanmayan en az 3.200 aileyle yüz
yüze görüşülecek ve en az 2.000
kız çocuğunun okullulaşmasını
sağlamak hedeflenmektedir.
Kız çocuklarının okullulaşmasının sürdürülebilirliğini sağlamak
için ise, öncelikle YİBO’lar olmak
üzere tüm okullarda ve Rehberlik
Araştırma Merkezlerinde psikolojik rehberlik ve danışmanlık hizmetlerinin etkinliği artırılacaktır.
“Özellikle Kızların Okullulaşmasının Arttırılması Operasyonu”
kapsamında hibe projeleri dışındaki diğer faaliyetlerde odak 16
pilot il olarak belirlenmiştir.
“Özellikle Kızların Okullulaşmasının Arttırılması Operasyonu”
her ne kadar iki yıllık sınırlı bir süre
içerisinde, belirli bir bölge için sınırlı bir bütçe ile gerçekleştirilecek olsa da, ülke çapında, hayatı
uzaktan izlemek durumunda kalan mümkün olduğunca çok bireye ulaşmak ve onlara gelecek
umutlarını yeşertecek olanakları
sunmak tüm eğitim çalışanlarının
ortak ve sürekli amacıdır.
MAYIS 2011 - SAYI 135•
97 •
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
• 98

Benzer belgeler