Diyarbakır İlçe Evleri

Transkript

Diyarbakır İlçe Evleri
DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ,
KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
PROF. DR. YUSUF KENAN HASPOLAT
DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Prof. Dr. Yusuf Kenan Haspolat
Tür
Araştırma
Sayfa Tasarımı
Ensari Özdoğan
Birinci Baskı
Temmuz 2014 (e-kitap)
Bu kitabın her türlü yayın hakkı Prof. Dr. Yusuf Kenan Haspolat’a aittir. Tanıtım amacıyla yapılacak
kısa alıntılar dışında yazarın yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz.
ISBN: 978-605-85033-5-9
e-mail:[email protected]
DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ,
KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
PROF. DR. YUSUF KENAN HASPOLAT
Yusuf Kenan Haspolat • 1954 yılında Diyarbakırda doğmuştur. Çocuk Hastalıkları, Çocuk Acil, Gelişimsel Pediatri ve Endokrin dallarında profesör olan yazar halen Dicle Üniversitesi Çocuk Hastanesinde
Anabilim Dalı Başkanı olarak görev yapmaktadır. Yazar evli ve iki çocuk babasıdır.
Yayınlanmış Eserleri
Bedüzzaman ve Diyarbakır
Dicle İlçesi
Diyarbakır Ekonomi Tarihi 1
Diyarbakır Ekonomi Tarihi 2
Diyarbakır Sosyokültürel Tarihi 1
Diyarbakır Sosyokültürel Tarihi 2
Diyarbakır Sosyokültürel Tarihi 3
Diyarbakır Yeraltı Kaynakları
Diyarbakır Yerüstü Kaynakları 1
Diyarbakır Yerüstü Kaynakları 2
Diyarbakır'da Çevre ve Doğa (Sempozyum)
Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji, Maden
Eğil ve Turizm
Ergani İlçesi ve Turizm
Gül Şehri - Diyarbakır Sempozyumu
Hani İlçesi
Her Yönüyle Diyarbakır İlçeleri
Karacadağ
Peygamberler, Sahabeler ve Evliyalar Kenti Diyarbakır
Peygamberler, Sahabeler ve Evliyalar Kenti Diyarbakır (4. Baskı)
Sema (Şiir)
Tabiattan Fısıltılar (Şiir)
Tarih - Kültür - İnanç Kenti Diyarbakır
Tüm Yönleriyle Çermik İlçesi ve Turizm
Ümit (Şiir)
Tüm Yönleriyle Diyarbakır Kulp İlçesi Ve Turizm
Tüm Yönleriyle Çüngüş İlçesi Ve Turizm
Diyarbakır Kalesi
Diyarbakır İlçe Kaleleri
Diyarbakır’ın Tarihi Evleri
Diyarbakır İlçe Evleri, Köşkler, Saraylar, Küçeler
İçindekiler
1- Diyarbakır İlçe Evleri
2- Diyarbakır İlçe Köşkleri Ve Sarayları
3- Neolitik Dönem Mimarisi
4- Diyarbakır Merkez Köşkleri
5- Diyarbakır Merkez Sarayları
6- Güvercin Evleri
7- Diyarbakır Küçeleri
Sayfa No.
7
107
141
173
329
391
421
1.BÖLÜM
DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ
İLÇE EVLERİ
Silvan evleri
1936 yılında A.Gabriel Silvan evleri ile ilgili şu şekilde yorum yapar.
173 numaralı şekil üzerinde gruplanış üç tane ev bir yüzyıldan daha eski bir tarihe
ait değilmiş gibi durmaktadır ancak çok daha eski gelenekler göre yapılmışlardır, ilk iki
tanesi iki katlıdır: ilk katı ahır, arabalık ve kiler olarak kullanılmaktayken birinci kat
yaşam alanlarına ayrılmıştır. Evlerin bir taraçası da vardır ve aile yaz gecelerini burada
geçirir. Üçüncü ev de aynı planda yapılmıştır ama diğer iki evden bir kat daha yüksektir
ve bu katta üst terasın bir kısmı da bulunur. Aşağıdaki planı çizerken ben detayları
gösterme gereği duymadım. Elbette bunlar insanların ve hayvanların aynı giriş kapısını
kullandığı çok sade konutlar olmakla birlikte yapılar iklim şartlarına çok uygundur ve
yapı malzemeleri çok mantıklı şekilde kullanılmıştır.
100 yıl önce Silvan evleri(Silvan Mücadele gzt)
DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ 9
100 yıl önce Silvan evleri(Silvan Mücadele gzt)
Bu üç ev güney surların yanında bulunmaktadır. Şehrin içinde ise çok farklı tarzda
bir yerleşim vardır: buradaki evler dikdörtgen bir avlunun etrafında toplanmış ve sadece
giriş katından oluşan dört ayrı konut olarak yapılandırılmıştır (15)
Silvan ev krokileri (15)
10 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Silvan surları ile bütünleşmiş bir mimariye sahip olan Üstün Beylerin ve Azizoğulları’nın evlerinin dışında ilçede tarihi bir çok ev bulunmaktadır
Üstünler Evi: Evin batı kesiminde yer alan kitabeye göre Melik Kamil muzaffer’e aittir.Ancak bu kitabenin evin üzerinde kurulduğu surlara ait olduğu sanılmaktadır.Ev ise
18.yy.da yapılmıştır.
Azizoğulları Evi: İlçe merkezinde Mescit Mahallesi, Azizoğulları Caddesinde Azizoğulları ailesine ait olan evler, Silvan surlarının hemen üzerinde, surlarla bütünleşmiş bir
mimariye sahiptir.Plan ve inşa tarzı ile 18-19. yy’a tarihlenen bu evler, ilçenin geleneksel
mimarisinin vazgeçilmez malzemesi olan kalker taşından 2 katlı olarak inşa edilmiştir.
Yapı, Silvan’a hakim bir noktada ve devamındaki diğer Azizoğulları evleri ile ve surlarla
birlikte ilçenin tarihi dokusunun önemli bir parçasını oluşturmaktadır(13)
Silvan(1971)-Adil Tekin
Sadık Bey Kasrı
Mala beg olarak bilinmektedir. Üstün ailesine ait tarihi yapı kesme taştan yapılmış,
taş işçiliğinin zengin olduğu eserlerden biridir. Binanın taşları yapının yakınındaki Mehmet bey’e (Hazal’a Soro) ait bahçenin içinde kesilmiş ve istiflenmiş bir şekilde kazı soDİYARBAKIR İLÇE EVLERİ 11
nucu tesadüfen bulunmuştur. Biçme olarak adlandırılan ve Silvan yöresine özgü renkli
taşların tanesi bir kuruştan alınmış, bulunan bin adet taşa karşılık 1000 kuruş ödenerek
evin yapımına başlanmıştır.Tarihi yapı tamamlandıktan sonra Mervani Tepesi eteklerindeki İpekçi ailesine ait evde ikamet eden Sadık Bey buraya taşınmış ve ikametgah olarak
kullanmaya başlamıştır. Silvan’daki sivil mimarinin en güzel örneklerinden biridir.
Silvan Kalesinin Kuzey-batı köşesinde olup Boşat kapısının bulunduğu yerde kale
burçlarının üzerinde inşa edilmiştir. Kalenin yapımında kullanılan taşlar ile kalenin üzerinde yapılan evin taşları boyut ve renk olarak birbirinden farklıdır. XIX. Yüzyılda yapılan tarihi evin en büyük özelliği, yapının tüm köşelerinde taştan yapılmış insan kafası
figürü bulunmasıdır. Evin ana çıkış kapısı, Sadık beyin, Boşat’lı Flit tarafından kapı
içinde öldürülmesinden sonra kapı kapatılmış ve bir daha (Bir asıra yakın) açılmamıştır.
Günümüzde kapı halen kapalıdır. Silvan Kalesi üzerindeki Melik Adil Burcu ve yanındaki burcun kullanılmasıyla meydana gelen tarihi yapının kuzeybatı köşesinde Meyyafarıkin Eyyubileri hükümdarı Melik Kamil’e ait bir kitabe mevcuttur.(4)
Mustafa Kemal’in 1914 yılında Silvan’a geldiği zaman bu konakta kaldığını anlatan
Üstün, “Atatürk Silvan’a geldiği zaman bu Konakta kalmıştı. Kolordu Komutanı olarak
buraya gelmiş ve Konakta 6 ay kalmış bundan dolayı “Konağa Atatürk evi de deniliyor
“Üstün abi Konağı’nın mimari özellikleri”
Üstün Abi Konağı, olarak bilinen Konağın en önemli özelliği yapının çatısının tüm
köşelerinde taştan yapılmış insan kafası figürü bulunması. Kesme taştan yapılmış olan
Konak, taş işçiliğinin zengin olduğu eserlerden biridir. Konağın ana çıkış kapısı, Sadık
Bey’in kapıda öldürülmesinden sonra kapatılarak bir daha açılmamıştır. Kapı halen kapalı tutuluyor. Silvan Kalesi iki burcun kullanılmasıyla meydana gelen bu yapının kuzey
batı köşesinde kalıyor. Burada Meyyafarıkin Eyyübilerin hükümdarı Melik Kamil’e ait
bir kitabe de bulunuyor.(10)
Azizoğlu Konağı
Silvan Kalesinin güneydoğu köşesinde Burcu Şah kapısının yanındadır. Azizoğlu ailesi tarafından kullanılmaktadır. Geniş bir alan kaplayan konak sur ve burçların üzerinde
yapılmıştır. Silvan yöresine özgü renkli taşların kullanıldığı ünlü konak Silvan’daki en
görkemli yapılardan biridir.
12 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Hatip Bey Konağı
M. Kemal Atatürk tarafından ikametgah olarak kullanılan tarihi ev Yörük ailesinden
alınarak müze haline getirilmiştir. Müzede Atatürk’ün kullandığı eşyalar sergilenmektedir. Sivil mimarinin güzel örneklerinden biri olan tarihi konağın yapımında Silvan yöresine özgü renkli taşlar kullanılmıştır. Konak iki katlı inşa edilmiştir.
Bedri Bey Konağı(Gazi İlkokulu)
XVIII. Yüzyılın sonlarında yapılan Bedri Bey konağı günümüzde okul olarak kullanılmaktır. Tarihi konak Silvan Kalesi’nin batı tarafında olup Bedri Bey tarafından yaptırılmıştır. Yapıda Silvan yöresine özgü renkli taşlar kullanılmıştır. Konağın giriş kapısının
taş işçiliği dikkat çekmektedir.27 Mart 1916 tarihinde 16. kolordu komutanı olarak Diyarbakır’a gelen Atatürk yaklaşık iki ay burada kaldıktan sonra ordu karargâhını Silvan’a
nakletmiştir. (2)
1917 yılının Mart ayına kadar 16. Kolordu Komutanlığı görevini sürdüren Atatürk,
Silvan’da iken Bedri Bey Konağı’nı komutanlık merkezi olarak kullanmıştır. Ünlü konakta Atatürk’e ait özel eşyalarının sergilendiği bir oda bulunmaktadır. Odanın kapısı
yakın zamana kadar kapalı tutulmuş ve ziyaretçilere kapatılmıştır.1930’lu yıllarda Atatürk’ün isteğiyle tarihi konak alınmak istenmiş ve 8000 Lira’ya alınmak üzere anlaşma
yapılmıştır. Rivayetlere göre Bedri bey 1000 Lira hibe ederek konağı 7000 Lira’ya satmıştır. Bedri Bey Konağı daha sonra Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından okula dönüştürülmüş ve Gazi İlk Okulu adını almıştır.
Ali Ağa Konağı
Silvan Kalesinin batısında olup Gazi İlkokulu’na bitişiktir. İki kısımdan oluşan konağın bir tarafı yıkık durumdadır. Günümüzde ikametgah olarak kullanılan kısım sur
ve kale burçlarından birinin üzerinde yapılmıştır. Tevle denilen ve atların barındırıldığı
Ali Ağa Han’ı konağın altındaki burç ile yanındaki burcun arasında yapılmıştır (4)
Eyyûbîler döneminde de Silvan surları onarılmış, Ulu Camiye ekler yapılmış, bir de
cami yaptırılmıştır. Bunu eserlerdeki kitâbelerden anlamaktayız.
DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ 13
Gazi ilköğretim caddesinde Aliağa konağı(Müze md)(20 yy başında yapıldı)
Silvan Sadık bey evi
14 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Silvan Sadık bey evi tarihi görünüm
Silvan Sadık bey evi
DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ 15
Silvan Sadık bey evi
16 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Silvan Sadık bey evi
DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ 17
Silvan Sadık bey evi
18 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Silvan Sadık bey evi
Sadık bey evi bir süsleme
DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ 19
Bir Silvan evi
Silvan Sadık bey evi
20 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Silvan Sadık bey evi
DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ 21
Silvan Sadık bey evi
22 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Silvan Sadık bey evi
DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ 23
Sadık bey evi odaları(restore olmamış)
24 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Sadık bey evi odaları(restore olmamış)
DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ 25
Sadık Bey evinden sonra gelen sur üstü evleri
26 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Sadık Bey evinden sonra gelen sur üstü evleri
DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ 27
Silvan Aliağa konağı
Mustafa kemal’in Silvan’da kaldığı ev(1973 il yıllığı)
28 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Surlardaki kitâbelerden ilki büyük islâm mücahidi, ünlü komutan ve devlet adamı
Salâhaddin Eyyubı’ye aittir. Kitâbe, kasabasının batısına düşen surun orta bölümündeki
bir burcun ön cephesini süslemektedir. Bu burcun üstünde Sadık Bey’in evi vardır. Satırlarının sonu tahrip edilmiş olan bu kitâbe üç satırdan ibarettir. İri bir kûfi yazı ile
beyaz malta taşları üzerine yazılmıştır. (12)
Silvan Atatürk Evi
Silvan ilçemizde bulunan tarihi bir Silvan evidir. Mustafa Kemal’in 1916 yılında 2.
Ordu Komutanı olarak Silvan’da görev yaptığı sırada kaldığı evdir. Bakanlığımız tarafından kamulaştırarak müze olarak hizmete açılmıştır.
Mimari özellikler
Dikdörtgen planlı bir avlu etrafında ‘L’ planlı ve zemin artı bir katlı inşa edilen konutun zemin katında kaba moloz taş, birinci katında düzgün kesme kalker taş kullanılmıştır. Konut bu haliyle yöresel mimari özelliklerini yansıtmaktadır. Yapının üst örtüsü
süslemeli taş konsüller üzerine oturan düz dam örtülüdür. Dilimli kemerli bir niş içine
alınan kapı açıklığından giriş holüne geçilmektedir. Holde bulunan yuvarlak formlu bir
kemerden, üç gözlü yuvarlak kemerli eyvana geçiş sağlanmaktadır. Bu eyvan, konutun
avlusuna açılmaktadır. Avludaki eyvan kemerinin üst kısmında kare formlu bir çerçeve
içine alınan çiçek motifi yer almaktadır. Zemin katta bulunan tuvalet ve mutfak kısımlarına giriş avludan sağlanmaktadır. Eyvanın iç kısmında, üst kata çıkışın sağlandığı taş
merdivenler mevcuttur. Merdivenlerin bitiminde, avluya bakan yuvarlak kemerlerli bir
koridor kısmı ile buradan girişin sağlandığı ve kendi içerisinde de birbirine geçişleri olan
mekânlar bulunmaktadır. Bu mekânlara ait yuvarlak kemerli dış cephe pencereleri ahşap
kepenklerle örtülmüştür. Bu pencerelerin üzerinde dikdörtgen formlu aydınlatma gözleri yer almaktadır. Buradaki mekânların iç kısmında yine ahşap kepenklerle örtülmüş
nişler mevcuttur.(15)
DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ 29
Mustafa kemal’in Silvanda karargah binası(1973 il yıllığı)
Bedri bey konağı-silvan-fot.nejat satici –
30 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Bedri bey konağı
DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ 31
Azizoğlu konağı
32 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Azizoğlu konağı yanında başka bir konak
DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ 33
Hatip bey evi
34 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Hatip bey konağı
DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ 35
Hatip bey konağı
36 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Çermik evleri
Bir tarihi Çermik evi
DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ 37
Tarihi Çermik evlerinden görüntüler
Yapı malzemesi olarak Diyarbakır’daki gibi siyah(bazalt) ve beyaz(kalker) taşla yapılmış. Ancak taşın üzerine beyaz badana sürülerek malzeme kötü bir görüntüye bürünmüş durumdadır. Gizlemek için üstüne beyaz badana sürülmüş)
Tarihi Çermik evlerinden görüntüler
38 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Tarihi Çermik evlerinden görüntüler
DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ 39
Ev içinde sutun ve süslemeler
40 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Çermik taş işçiliği-F.Türkoğlu
DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ 41
Cermik bey evlerinden biri (Abbas Oruç)
Çermik Beyler Sarayı
Saray Mahallesinin orta kesiminde, yüksek vemüstahkem duvarlarla çevrili bu sarayın
eyvanları, yazlık, kışlık, selamlık ve harem daireleri, mescidi, hamamı ve zindanları bulunmaktadır. Çermik Ocaklı Beyleri tarafından XV. yüzyıl başlarında yaptırılmıştır. Bu
sarayın birçok bölümü günümüzde bile varlığını sürdürmektedir.(1)
42 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Tarihi Çermik evleri(1)
Tarihi Çermik evleri(1)
DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ 43
Tarihi Çermik evleri(1)
Günaşan köyünde bazalt mimari
44 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Günaşan köyünde bazalt mimari
Günaşan köyünde bazalt mimari
DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ 45
Günaşan köyünde bazalt mimari
Günaşan köyünde bazalt mimari
Ağaçhan köyü (Köyde bazalt mimari dikkat çekicidir)
46 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Ağaçhan camii
Ağaçhan köyü (Köyde bazalt mimari dikkat çekicidir)
DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ 47
Ağaçhan köyü (Köyde bazalt mimari dikkat çekicidir)
Bazalt yapımı ahırlar
Bazalt yapımı ahırlar
Ağaçhan sahabesi(Bazalt mimari)
48 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Çüngüş evleri
19.yüzyılda Arifi paşa seyahatnamesinde Çüngüş evleri methedilir Çüngüş’de Esref
Ağa’ya inildi. Konağı mükemmeldir,denir
Keşişin evi
Çüngüşte tarihi evler
DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ 49
Çüngüşte tarihi evler
50 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Kapı girişlerinde taş işçiliği
DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ 51
Kapı girişlerinde taş işçiliği
52 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Kapı girişlerinde taş işçiliği
DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ 53
Kapı girişlerinde taş işçiliği
54 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Kapı girişlerinde taş işçiliği
DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ 55
Kapı girişlerinde taş işçiliği
56 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Ergani
‘Ergani’nin tarihi evleri koruma altına alınmalı’
20. yüzyıla ait mimari örneklerin yer aldığı, kesme taşlardan yapılmış ve adeta tarih
kokan bu yapılar, adeta kaderine terk edilerek, yıkılmaya yüz tutmuş durumda.
- Ergani ilçesinde bulunan ve korunmaya alınması gereken bir çok konut bulunuyor.
20. yüzyıla ait mimari örneklerin yer aldığı, kesme taşlardan yapılmış ve adeta tarih
kokan bu yapılar bir yandan tescil edilmeyi beklerken, öte yandan kaderine terkedilerek
yıkılmaya yüz tutmuş durumda.
Bu evlerin rölyefleri ve planlarının çıkarılarak orjinal dokusunun bozulmadan onarılması gerektiğini belirten vatandaşlar, konuyla ilgili olarak şu görüşleri dile getirdiler:
Erganinin tarihi evleri
DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ 57
‘Turizm potansiyeli açısından yeni bir kaynak oluşturabilecek bu tarihi değere sahip
yapılar, maalesef yıkılmaya mahkûm edilmiş durumdalar. İlçemiz genelinde bu durumda
olan pek çok yapı var. Bu durumda olan kültür varlıklarının bir envanter altında toplanarak kayda geçirilmesi gerekiyor. Yapıldığı dönemin mimari örneklerini yansıtan bu
durumdaki yapılar tescil edilerek koruma altına alınmalı. Geleneksel konut mimarisinin
seçkin örneklerinin sergilendiği bu yapılardan bazıları zamana direniyor. Örneğin Ergani
Çiftpınar Caddesi Devlet Hastanesi yakınlarında bulunan ve Ergani eski Müftüsü Zeki
Yıldırım’ın ikametgâhı olarak kullanan ev ile bu evin karşısında bulunan Cevdet Yıldırım’ın ikamet ettiği evleri örnek olarak gösterebiliriz. Kemaliye Mahallesi’nde bulunan
Güldoğan ailesine ait konut ile Ergani Çimento Fabrikası karşısında Elazığ yolu üstünde
bulunan Papaz Gölü tarihi evleri var.
Yıkılmaya yüz tutmuş olan bu konutların rölyef ve planlarının çıkarılarak dokusuna
uygun bir şekilde onarılmaları gerekiyor.
Böylelikle hem turizm için yeni tarihi değere sahip yapılar hizmete girmiş olacak,
hem de atalarımızdan bizlere miras kalan bu yapıları, gelecek nesillere aktarma olanağımız olacak. Bu evler genelde konak tipi yapılar olup, yapısı itibariyle eski Diyarbekir evleri gibi yazın serin, kışın ise sıcak olur. Bu evlerin pencere önlerinde tahtadan yapılmış
sedirler bulunur. Mutfaklarının en önemli özelliği ise ocaklık ve üstünde ahşap davlumbaz bulunmasıdır. Yapıldığı dönemin koşullarına göre ince bir ustalık ile inşa edilmişlerdir. Bazılarının içinde su, kastal veya akarsu geçer. Özellikle akarsu, mutfakta veya
mutfağa yakın bir bölümde bulunurdu. Şimdi günümüzde bu evlere rastlamak artık olanaksız. Çünkü bir çoğu bakımsızlıktan yıkılıp viran oldu. En azından eldekiler kurtarılarak, hem tarihe karşı yükümlülüğümüzü yerine getirmiş oluruz, hem de turizmin
hizmetine sunmuş oluruz’(3)
Tarihi Ergani evi
58 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Hilar hamit ağa konağı(Müze md)
Ergani panaroması
DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ 59
Ergani Çarşısı
60 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Ergani Çarşısı
DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ 61
Ergani Çarşısı
62 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Ergani Çarşısı
DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ 63
Ergani Çarşısı
Toplu konutlar
64 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Toplu konutlar
Yolköprüköyü (Kalhane)
DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ 65
Yolköprüköyü (Kalhane)
Alitaş köyü ve bazalt mimari
66 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Demirli ilkokulu
Demirli köyü camisi -Karacadağ’ın etkisiyle bazalt taş kullanılmış
DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ 67
Makam dağı ve Ergani-1970(Adil Tekin)
68 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Ergani-1973
Makam’dan Ergani’nin görünüm
DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ 69
Gülbaran’dan Erganiye bakış
Aşağı Sabırlı köyü-Taş evler
70 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Taşevler
Amidi(Armutova) köyü taşevler
DİCLE İLÇESİ
Dicle evleri
DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ 71
Dicle ilçesi evleri-1970 Adil Tekin
Dicle ilçesi evleri
72 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Dicle ilçesi evleri
DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ 73
Dicle ilçesi evleri
74 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Dicle ilçesi evleri
Dicle ilçesi evleri
LİCE
1936 ılı Lice evleri(14)
76 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
(5)
DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ 77
Lice-1973 (6)
Lice
78 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Eski Lice
HAZRO
Tarihi Hazro evleri(En arkada Beyler konağı)
DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ 79
Hazro-1970-Adil tekin
Günümüzde Hazro
80 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Günümüzde Hazro
DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ 81
Günümüzde Hazro
82 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Günümüzde Hazro
DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ 83
Günümüzde Hazro
KULP
Kulp 1970
84 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Kulp 1973(1973 il yıllığı)
1973 Kulp bölge yatılı okulu
Telli Ağa Köşkü:
Kulp’un doğusundaki Hasandin Dağı’nın yamacında ilçenin en güzel köylerinden
biri olan Karabulak köyünde bulunmaktadır Köşk Telli Ağa ve kardeşi Abdül Ağa tarafından 1650–1670 yılları arasında yapılmış köşkün yapımında kullanılan taşlar, Taşköprü
Köyü’nden getirilmiştir.
DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ 85
Tarihi Telli Ağa Köşkü.
Köyün üst kısmında bulunan köşkün dört bir yanı bahçelerle çevrilidir. Doğusunda
bir şelale ve şelalenin altında bir havuz bulunmaktadır. Köşk iki katlı olup doğusunda
Abdül Ağa batısında ise Telli Ağa oturuyormuş. Zamanla toprak tabakasının zayıf ve
kaygan olmasına bağlı olarak yer yer göçmeler neticesinde harap haldedir. Batıya bakan
kısmında küçük bir bölüm zamana inat hala ayakta durmaktadır.(8)
Kulp panorama
86 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Kulp
DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ 87
Kulp panorama
Kulp
88 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
EĞİL
Eğil
DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ 89
KOCAKÖY
Kocaköy panoraması
Kocaköy panoraması
90 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Kocaköy panoraması
Kocaköy panoraması
DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ 91
Kocaköy panoraması
Kocaköy
92 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Kocaköy
DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ 93
ÇINAR
Çınar
94 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Çınar ilçesi
DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ 95
Çınar ilçesi
96 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Çınar ilçesi
DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ 97
Çınar ilçesi
Çınar Güzelşeyh kasrı
98 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Güzelşeyh kasrı
DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ 99
Güzelşeyh kasrı
100 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Güzelşeyh kasrı
DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ 101
Güzelşeyh kasrı
102 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Güzelşeyh kasrı
DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ 103
Güzelşeyh kasrı
Çınar’ın Güzel Şeyh Köyü’nde yer alan ve kısmen yıkık olan Konak, Cumhuriyetin
ilk yıllarında korumasız kalmıştır. 2. Sultan Abdulhamid Dönemi’nde, 1905 Yılında yapılan Konak, beyaz taştan ve süslemeli biçimde yapılmış, ilçenin nadir yapılarındandır.
104 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Çınar ilçesi genel görünüşü (1970 Adil Tekin)
Çınar 1973(1973 il yıllığı)
DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ 105
KAYNAKLAR
1- Murat Bozdoğan,Hamdullah Işık.Çermik.Çermik Kaymakamlığı.2012
2- Çınar Kaymakamlığı.Çınar-2000
3- Mustafa Üzülmez Erganinin tarihi evleri koruma altına alınmalı 06 Eylül 2011,
Yeniyurt gazetesi
4- Nejat Satıcı. Silvan’daki Köşk Ve Konaklar.Bütün Yönleriyle Diyarbakır İlçeleri.
D. Ü. yay. İst. Uzm matb.2013
5-http://www.licevakfi.com/tarih.htm
6-1973 Diyarbakır İl Yıllığı
7- M Ali Abakay. Çınar İlçesi Tarihî Eserler Envanterine Bakış.Tarım Çevre ve Doğa
sempozyumu.Diyarbakır.2010.c.2
8- Adem Karakuş “Kulp İlçesi Beşeri ve Ekonomik Coğrafya Özellikleri” adlı Dicle
Üniversitesi Eğitim Fakültesi Ortaöğretim Sosyal Alanlar Eğitimi Coğrafya Anabilim
Dalı 2001 tarihli bitirme tezi
9—-Doç.Dr.İrfan Yıldız.Kulp ilçesiİhsan Işık(ed):Diyarbakır ansiklopedisi.3-238
10- http://www.malabadigazetesi.com/
11- www.kocakoy.bel.tr
12- Şevket Beysanaoğlu.Diyarbakır Tarihi Anıtları Ve Kitabeleri İle Diyarbakır Tarihi Diyarbakır Büyükşehir Belediye yay.2003.c.1
13-www.silvan.bel.tr
14-1936 il yıllığı
15- http://www.diyarbakirmuzesi.gov.tr/Muze.aspx?ID=8
15- Albert Gabriel (çev.İdil Çetin):Şarki Türkiye’de Arkeolojik Geziler.DİTAV
yay.Ank.2014
106 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
2.BÖLÜM
DİYARBAKIR İLÇE KÖŞKLERİ
VE SARAYLARI
DİYARBAKIR İLÇE KÖŞKLERİ VE SARAYLARI
Bismil sarayları
Üçtepe höyük sarayı
Bundan 4.000 yıl önce(M.Ö.2000) Asurlular ile Huriler arasında Dicle ovasının paylaşımı ve Mezopotamya üzerinde egemenlik kurma nedeniyle sürekli savaşlar meydana
gelmiştir. Asurlular şimdiki ÜÇTEPE köyünde bulunan ve halen çok büyük bir kısmı
tepe altında bulunan büyük bir saray yaparak burayı Hurilere saldırıda ileri üs karakolu
olarak kullanmışlardır. Bu sarayın adı TUŞPA olup Asur kralı Banibal tarafından yapıldığı tahmin edilmektedir. Bu Sarayın bulunması 1865 yılında ünlü İngiliz Seyyahı TAYLOR’un Bismil’e gelerek ÜÇTEPE höyüğü üzerinde yapmış olduğu kazıda Asurca yazılı
iki DİKİLİTAŞ’ı bulması ile başlamıştır.
İngiliz Seyyah TAYLOR, bulduğu bu DİKİLİTAŞ’ları alarak Dünyaca ünlü en
büyük müze olan BİRİTİSH Müzesine götürmüş ve halen bu kitabeler orada sergilenmektedir. İşte bu DİKİLİTAŞLAR’ın müzede sergilenmesi ile dünyanın gözü İlçemize
çevrilmiştir. Bunun üzerine İstanbul Üniversitesi Arkeoloji Ana Bilim Dalı Profesörlerinden Sayın Veli SEVİN’in başkanlık ettiği 12 kişilik bir kazı heyeti İlçemize gelerek
bu Höyük üzerinde kazı ve incelemelere başladı. Yapılan 4 kazı sonucunda 1989 yılında
dünyanın harikalarından sayılan ve 6 metre kalınlığında ve adı tarihte TUŞPA olarak
geçen büyük bir Asur Sarayının kalıntıları bulundu. Yine bu kazılarda Huriler, Asurlular,
Romalılar ve Helenistik çağa ait birçok altın, bronz heykeller, çeşitli paralar, cam eşyalar
ve çok sayıda tarihi eserler bulunmuştur. Bulunan bu eserler halen Diyarbakır Müzesinde
sergilenmektedir. Ancak daha önce bulunan Dikilitaşlar(Kitabeler) ne yazık ki ülkemize
getirtilememiştir. (9)
Diyarbakır’daki Asur dönemi mimarisi hakkındaki bilgilere, Güneydoğu Anadolu
Bölgesi’nin en büyük höyüklerinden birisi olan Üçtepe höyüğündeki buluntular sayeDİYARBAKIR İLÇE KÖŞKLERİ VE SARAYLARI 109
sinde ulaşılmaktadır. Asur ülkesinin kuzey sınırında yer alan Üçtepe bölgesi, Asurlar’ın
gözünde büyük öneme sahiptir. Üçtepe’deki stellerin üzerindeki yazıtlardan edinilen bilgilere göre II. Asurbanipal, burada Urartular’a komşu bir sınır eyaleti kurmuş ve saray
yaptırmıştır Üçtepe’de yapılan kazılarda, saray olabileceği düşünülen yapı kalıntıları ile
sur duvarı kalıntılarına ulaşılmıştır. Yeni Asur dönemine ait olduğu düşünülen eyalet sarayının bir duvarının kalınlığı 5, 5 metredir. Bu eyalet sarayının M.Ö. IX. Yüzyılın ilk
çeyreğinde kurulmuş olduğu bilinmektedir.
Asur yapı katlarında, taş temelsiz kerpiç bir mimari geleneği hakimdir. Bu yapı katları,
II. bin yılının ikinci yarısına ait dere taslarından oluşturulmuş, zayıf yapılı mimari üzerinde yer almıştır. Yeni Asur ve Erken Yeni Asur dönemleri mimarisinde, tas temelsiz
kerpiç duvarlar, doğrudan toprağın üzerine yerleştirilirken, Geç Yeni Asur döneminde
de direkt toprak üzerine, taş temelsiz olarak oluşturulan kerpiç duvarlı yapılar devam etmiştir. Geç Yeni Asur mimarisinde büyük boyutlu anıtsal yapılar da vardır. Bunların tabanlarına, pişmiş tuğla ve çakıl taşları döşenmiştir. Bazı mekanları ise duvar resimleri ile
süslenmiştir. Bu resimlerin varlığı, toprak sıva parçaları üzerinde siyah beyaz renkte boyanmış üçgen ve damla motiflerden oluşmuş parçalardan anlaşılmıştır. Bu dönemde yaşayan insanların, çakıl taşları ile döşeli avluları da vardı(10).
Üçtepedeki saray genel anlamda askeri saraydır
Askeri saraylarda ordunun gereksinimlerine yönelik mekanlar ön plandadır. Duvarlarda fresko ve sırlı tuğlalar bulunmaktaydı (11)
Silvan sarayları
Meyyâfârikîn’de birçok saray vardı. Artuklu hükümdarlarının ve ailelerinin kaldığı
Meyyâfârikîn Sarayı bunların başında gelmekteydi. Diğer bir saray İbn Mûsek Sarayı
idi. Bir başka saray ise, şehre gelen yabancı elçilerin konakladıkları Dâru’l-Acemiyye (Yabancılar Konukevi) idi. Bunların dışında, anlaşıldığı kadarıyla şehir vâlisinin kaldığı bir
köşk de bulunuyordu. Şehrin çevresi bağlar ve bostanlarla kaplıydı. Bustânu’l-Mahat
Artuklu hükümdarlarının yazın konakladıkları bir sayfiye yeriydi. (15)
Züccahbey(Mervaniler) sarayı:
Belediye arkasındaki saraydır, saray kalıntısı vardır. Ancak harabedir.
110 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Büyük saray:
Eyyubilerin hükümdarı Melik Kamil tarafından yaptırılan bu saray günümüzde dimdik ayaktadır. Sarayın batı tarafında Melik kamil’e ait kitabe vardır. Bina üstün ailesi tarafından korunmaktadır
Ayrıca Azizoğullarının kullandığı ve koruduğu saray söz konusudur. (1)
Büyük Saray(Mervani Sarayı )
Zembilfroş Burcu’nun bulunduğu yerde idi. Mervani eseri olan bu saray ünlü hükümdar
Nasrüddevle tarafından yaptırıldı. Günümüze ulaşmayan Büyük Saray, muhtemelen
M.S.1259 yılında yapılan Moğol saldırısında Silvan kalesi ile birlikte yakılıp yıkılmıştır (8)
Silvan-Azizoğlu konağı
Silvan Ebu Nasr Sarayı
İbnül Ezrak’tan öğrendiğimize göre Ebu Nasr, Meyyafarıkin’de Kral burcu yanında
bir saray yaptırmıştır.
‘Ebu Nasr ikameti için bir saray yaptırmak istedi ve Hamdanoğulları’nın eski sarayını
yenilemeyi düşündü. Bazıları da Tepenin üstündeki kaleyi onarıp saray haline getirmesini
önerdiler. Hoca Ebu’l Kasım ise şu fikri sürdü:’Bence Kral burcu’nun yanında yap.
DİYARBAKIR İLÇE KÖŞKLERİ VE SARAYLARI 111
Çünkü orası yüksek ve bütün şehre hakim durumda olan bir yerdir.M.1012 yılının başında saray yapıldı. Pınar başından buraya su getirerek hamam ve havuz yaptırdı, saray
günümüze ulaşmamıştır(2)
Azizoğulları konağı
Sadık bey kasrı
112 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Azizoğlu konağı
DİYARBAKIR İLÇE KÖŞKLERİ VE SARAYLARI 113
Silvan müzesi(Hatip Bey konağı)
114 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Günümüzde Gazi ilkokulu(Bedri bey konağı-16.Kolordu karargahı)
DİYARBAKIR İLÇE KÖŞKLERİ VE SARAYLARI 115
Bedri bey konağı
116 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Bedri bey konağı
DİYARBAKIR İLÇE KÖŞKLERİ VE SARAYLARI 117
Silvan’da Sadık bey evi(N.satıcı)
Ali ağa konağı
118 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Sadık Bey Kasrı
Silvan Kalesinin Kuzey-batı köşesinde olup Boşat kapısının bulunduğu yerde kale
burçlarının üzerinde inşa edilmiştir. Kalenin yapımında kullanılan taşlar ile kalenin üzerinde yapılan evin taşları boyut ve renk olarak birbirinden farklıdır. XIX. Yüzyılda yapılan tarihi evin en büyük özelliği, yapının tüm köşelerinde taştan yapılmış insan kafası
figürü bulunmasıdır
Azizoğlu Konağı
Silvan Kalesinin güneydoğu köşesinde Burcu Şah kapısının yanındadır. Azizoğlu ailesi tarafından kullanılmaktadır. Geniş bir alan kaplayan konak sur ve burçların üzerinde
yapılmıştır. Silvan yöresine özgü renkli taşların kullanıldığı ünlü konak Silvan’daki en
görkemli yapılardan biridir.
Bedri Bey Konağı(Gazi İlkokulu)
XVIII. Yüzyılın sonlarında yapılan Bedri Bey konağı günümüzde okul olarak kullanılmaktır. Tarihi konak Silvan Kalesi’nin batı tarafında olup Bedri Bey tarafından yaptırılmıştır. Yapıda Silvan yöresine özgü renkli taşlar kullanılmıştır. Konağın giriş kapısının
taş işçiliği dikkat çekmektedir.27 Mart 1916 tarihinde 16. kolordu komutanı olarak Diyarbakır’a gelen Atatürk yaklaşık iki ay burada kaldıktan sonra ordu karargâhını Silvan’a
nakletmiştir
Hatip Bey Konağı
M. Kemal Atatürk tarafından ikametgah olarak kullanılan tarihi ev Yörük ailesinden
alınarak müze haline getirilmiştir. Müzede Atatürk’ün kullandığı eşyalar sergilenmektedir. Sivil mimarinin güzel örneklerinden biri olan tarihi konağın yapımında Silvan yöresine özgü renkli taşlar kullanılmıştır. Konak iki katlı inşa edilmiştir.(12)
Lice Mehmet Bey Sarayı
Vakıf Ahmet Bey’in torunlarından Liceli Hacı Sadullah Beyin büyük oğlu olan Mehmet Bey tarafından inşa edilmiştir. Mehmet Beyin gerek ailenin büyüğü olması ve gerekse
de inşa etmiş olduğu konağın muhteşemliğinden dolayı bölge halkı tarafından bu konak
DİYARBAKIR İLÇE KÖŞKLERİ VE SARAYLARI 119
Mehmet Bey Sarayı (Sara Mehemed Begé) olarak adlandırılmıştır. Aile büyüklerimizin
beyanlarına göre ve fotoğrafta görüldüğü gibi güney doğunun en büyük konağı vasfını
taşır. Bu vesileyle bölge halkı tarafından Mehmet Bey Sarayı olarak adlandırılmıştır.
Saray, Vakıf Ahmet Bey Camiinin karşısında yer alır. Bu saray o dönemde Mardin’den
getirilen Süryani asıllı ünlü bir duvar ustası tarafından yapımı gerçekleştirilmiştir. Bu nedenle bu yapı Mardin mimari özelliğini taşır. Sarayın yapımı 3 yıllık bir sürede gerçekleştirilmiştir. Sarayın arka duvarları siyah taşlardan ön cephedeki duvarları ise beyaz nahit
taşlardan yapılmıştır. Bu taşlar Lice’nin güneyinde bulunan Derhust (Dibek) Köyünde
açılan taş ocaklarından çıkarılıp ustalar tarafından yontularak katırlar vasıtasıyla Lice’ye
getirilmiştir.
İki katlı olarak inşa edilen bu konak haremlik ve selamlık olarak iki bölümden oluşur.
Bu yapı 20 oda, 2 büyük eyvan, 2 mutfak, 4 tuvalet ve 2 balkondan müteşekkildir. Odaların tabanı tahta döşeme, eyvanların tabanı ise beyaz nahit taşlarla döşenmiştir. Eyvanlar
bölgemizde kantara olarak tabir edilen kemerlerden oluşmuştur. Haremlik bölümündeki
eyvan 4 kemerli selamlık bölümündeki eyvan 3 kemerden oluşmuştur. Haremlik bölümünde 2 mutfak kullanılmış. Bu mutfaklardan selamlık bölümüne götürülen yemekler
ara duvarda yapılan özel dönmeli bir dolap vasıtasıyla selamlık bölümüne gönderilmiştir.
Sarayın odaları muhtelif ölçülerde olup gelen konukların vasıflarına göre alt ve üst kattaki odalarda ağırlanmaları temin edilmiştir. Sarayın inşaatına başlandığında temelin sağlamlığı için Lice bahçelerinde mevcut olan ve çürümeye dayanıklı olduğu bilinen ve Urum
Dudu olarak tabir edilen tut ağaçları kesilerek demir malzeme yerine kullanılmıştır.
Bu konak 1925 Şeyh Sait İsyanına kadar Lice Beyleri tarafından kullanılmış olup bu
tarihten sonra devlet tarafından sahiplerinin sıkıştırılması suretiyle hane halkı tahliye
ettirilerek sarayın üst katı Hükümet Konağı alt katı ise Jandarma Birliği ve Ceza Evi olarak kullanılmıştır. Bu durum 1962 yılına kadar devam etmiştir. İlçede yeni Hükümet
Konağı ve Jandarma binalarının yapılması üzerine bu konak boşaltılarak sahiplerine teslim edilmiştir. Ne yazık ki ilçede vuku bulan 6 Eylül 1975 tarihli depremde Mehmet Bey
Sarayı yıkılmıştır
120 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Mehmet Bey sarayı
(3)
Çermik beyliği:
Çermik beyliğinin kurucusu, Mırdasî Emir Muhammed’in oğlu Emir Hüseyin’dir.
Bu Emir, babasının sağlığında Berdenc kalesi ve Çermik yöresi valisi bulunuyordu. Babası ölünce, bu bölgede, beyliğini kurdu. Ölünce yerine oğlu Emir Seyfeddin, bu da
ölünce oğlu Şah Yusuf, bunun da ölümüyle oğlu Velat Bey, sonra da Şah Ali Bey ve bunun
da ölümüyle beyliğin yönetimi oğlu Muhammed Bey’e geçti.
Muhammed Bey, Çermik yöresini Kızılbaşların elinden kurtarmış, Diyarbakır’ın Osmanlı Birliğine katılışı sırasında da Yavuz Sultan Selim’den bir sultanlık emirnamesi alarak beyliğini sürdürmüştür (5)
Çermik Beyler Sarayı
Diyarbakır, Çermik ilçesinin kuzeyindeki Saray Mahallesi’nin üst kesiminde bulunan
bu sarayı XVI. yüzyılda Çermik Ocaklı Beyleri yaptırmıştır. Tepenin üstünde yer alan,
yüksek ve kalın duvarları ile Ortaçağ şatolarını andıran sarayın harem ve selamlık daireDİYARBAKIR İLÇE KÖŞKLERİ VE SARAYLARI 121
leri, mescidi, hamamı ve zindanları bulunmaktadır. Beyaz ve siyah mermerden yapılmış
olan harem ve selamlık bölümleri sarayın en ilginç bölümüdür. Buradaki görkemli giriş
kapısı, köşk, hazine odaları da iyi bir durumda günümüze gelebilmiştir. Saray içerisinde
renkli mermerden taş sütunlar ve bezemeli pencereleri bulunmaktadır
Yüksek müstahkem ve kalın duvarlarıyla Ortaçağ şatolarını andırmaktadır. Yazlık ve
kışlık “Harem Daireleri” ile “Selamlık Daireleri” bulunan, Saray Mescidi”, “Hamam” ve
“Zindan”larıyla meşhur olan bu saray, zevkle yaptırılmış çok güzel bir mimari eserdir.
Haci-Ali Bey’in pek süslü pencereler, renkli ince taş direkler ve aklı karalı taşlarla üçer
kemerli Harem ve Selamlık olarak yaptırmış olduğu bu sarayın demdir cümle kapısı,
köşkü, hazine odaları, zindan ve mutfak takımları görülmeye değer niteliktedir.
Diyarbakır Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu Müdürlüğü uzmanlarınca
hazırlanan 14.02.2002 gün ve 202 sayılı raporla sinagogun korunması gerekli kültür varlığı olduğu belirtilmiştir.
Bu sarayın birçok bölümü günümüzde bile varlığını sürdürmektedir. (4)(6)
Cermik beyler sarayı(M. Üzülmez)
122 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Cermik beyler sarayı(M. Üzülmez)
DİYARBAKIR İLÇE KÖŞKLERİ VE SARAYLARI 123
Cermik beyler sarayı(M. Üzülmez)
124 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Cermik beyler sarayı(M. Üzülmez)
DİYARBAKIR İLÇE KÖŞKLERİ VE SARAYLARI 125
Çermikbeyler sarayı ve 3 saray kapisi
1890 yılı Çermik Beyler Sarayı(Foto Yılmaz Tuncay) (7)
126 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Beğler sarayına ait bir kitabe harem bölümünde hamamın kuzey cephesinde yer almakta olup fetih suresinin ilk ayetlerini içermektedir. Yapının üzerinde kim tarafından,
ne zaman yapıldığım gösteren bir yapım kitabesi bulunmamaktadır. F. Kırzıoğlu, sarayın
XVI. yüzyıl başlarında Çermik Sancak Beği Hacı Şah Ali Bey tarafından yaptırıldığını
söylemektedir
Beğler Sarayının Mimari Özellikleri
Çermik Beğler Sarayı, geleneksel yapı geleneğine bağlı kalınarak, klasik üslubu
yansıtacak tarzda yapılmış, gösterişsiz bir düzenlemeye sahiptir. Sarayda harem ve harem
odaları, tören salonu, taşlık, selamlık, hizmetli odaları, köşk ve hamam bölümleri bir
avlunun etrafında sıralanmış ve günümüze kadar ulaşan bölümleridir. Giriş kapısı, köşk,
hazine odaları iyi bir durumda günümüze kadar gelebilmiştir.
Şekil 2. Beğler Sarayı Alt Kat Planı
Mekansal Birimler
Büyük bir avlu etrafında iki katlı olarak düzenlenen sarayın, bütün saraylarda olduğu
gibi, harem ve selamlık bölümleri vardır. Harem ve selamlık bölümlerinde aynı plan
şemasının uygulandığı görülmektedir. Üst katta dikdörtgen köşk oda, güney cepheye
açılan büyük pencereler ve duvarlarında nişlerle hareketlendirilmiştir.
DİYARBAKIR İLÇE KÖŞKLERİ VE SARAYLARI 127
Şekil 3. Beğler Sarayı Üst Kat Planı
Mutfak ve kiler bölümü harem ve selamlık bölümlerinin ikisinde de yer almaktadır.
Selamlık bölümünde mutfaktan köşk odaya açılan pencere haremlik-selamlık
uygulamasının en güzel örneklerindendir. Günümüzde alt katların genellikle ahır olarak
kullanıldığı görülmektedir. Selamlık bölümünün iki katlı revakları ile harem bölümünün
tek katlı yüksek revaklara birbirine bakmaktadır. Sarayların değişmez unsuru olan mescid
küçük boyutlu olarak bu sarayda yer almıştır. Selamlık bölümünde köşk odanın güney
duvarındaki mihrap bunun kanıtıdır. Sarayın hamam ihtiyacı karşılayan hamam harem
bölümünün kuzeyinde yer almaktadır.
Servis bölümlerini oluşturan hizmetli odalarının alt katları ahır ve depo olarak
düşünülmüştür. Haremlik-selamlık bölümüne oranla daha özensiz olarak ele alınan servis
bölümlerinin oda, mutfak ve kiler düzenlemesine uygun yapıldığı görülmektedir.
Harem bölümü
Avlunun güneydoğu köşesinde bulunan harem bölümü yazlık ve kışlık harem odaları,
salon, hamamdan ve zindanların oluşmaktadır. Harem bölümüne güney cepheden ve
avludan girilmektedir. Avludan hareme açılan her iki kapı bu salona açılmaktadır. Bu sa128 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
lonun tören salonu olduğu düşünülmektedir. Avludan giriş sağlayan diğer kapı odalara
açılmaktadır. Bu odalar günümüzde ahır olarak kullanılmaktadır. Güney cepheden
hareme açılan iki kapıdan biri bir holle tören salonuna geçiş sağlarken diğeri harem
bölümündeki diğer odalara geçiş sağlamaktadır.
Şekil 4a Harem bölümü üst kat planı Şekil 4b.Harem bölümü alt kat planı
DİYARBAKIR İLÇE KÖŞKLERİ VE SARAYLARI 129
Sarayın harem bölümü batıya gittikçe kuzeye doğru içe giren yapılar, güney cepheden
iki kare kule şeklinde dışa taşırılan harem odalarının her yöne açılmasını sağlamıştır.
Güney cephede alt katta açılan mazgal pencerelere yer almaktadır. Üst katta sivri kemerli
pencereler harem bölümündeki köşk odaların dışa açılmasını sağlamıştır.
Harem güneydoğuda yer alıp bir kule şeklinde dışa taşırılan biçimdedir. Sarayın
Harem bölümüne asıl giriş kapısı güney cephede bulunmaktadır. Harem giriş kapısında
üç dilimli kemer kullanılmıştır. Dikdörtgen formlu düz atkı taşlı kapı açıklığı, üç dilimli
kemerle çevrelenmiştir. Kapı kemeri, rumi ve kıvrık dallarla süslenmiş başlıkları bulunan
sütunçeler üzerine oturtulmuştur. İki renkli olarak düzenlenen taç kapıdan harem
bölümüne açılan bir hole girilmektedir. Holün duvarlarında mazgal pencerelere yer
verilmiştir. Dikdörtgen holün güneyinde bir tulumba bulunmaktadır. Avlu ile arasında
büyük bir kot farkı bulunan hölün kuzeydoğu köşesindeki merdivenlerle üst kata
çıkılmaktadır.
Avludan büyük bir kapıyla girilen tören salonunun doğu ve güney kesiminde
sıralanmış değişik amaçlı odalar bulunmaktadır. (16)
Hazro
Hazro beyler konağı (Prof.Dr.Turgay Budak)
130 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Beyler konağı
DİYARBAKIR İLÇE KÖŞKLERİ VE SARAYLARI 131
Hazrobeyler konağı
Hazro beyler konağı taş işçiliği
132 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Hazro beyler konağı taş işçiliği
DİYARBAKIR İLÇE KÖŞKLERİ VE SARAYLARI 133
Hazro beyler konağı
134 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Hazro beyler konağı
DİYARBAKIR İLÇE KÖŞKLERİ VE SARAYLARI 135
Hazro beyler konağı
136 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
TERCİL BEYLİĞİ:
Bu beyliğin kurucusu Zırkanlı Şeyh Hasan oğlu Seyyid Hüseyin’dir. Seyyid hüseyin,
Emir Artuk’un kızıyla evlenmiş ve kendisine Tercil ve yöresinin yönetimi verilmişti. Seyyid Hüseyin ölünce, yerine oğlu Ömer Bey geçti. Kendisi Uzun Hasan’la çağdaştı. Onun
güven ve sevgisini kazanmış bir beydi. Uzun Hasan, Ömer Bey’in kızıyla evlendi. bu karısından Zeynel adlı oğlu oldu. Zeynel gelişip büyüyünce, Mihranî ve Nuşat (“Boşat”
olmalı) yöreleri de Tercil’e bağlanarak yönetimi kendisine verildi. Ömer Bey de Bitlis ilinin vali ve muhafızlığına atandı.
Ömer Bey ölünce, yerine oğlu Budak Bey geçti. Uzun Hasan’dan sonra Akkoyunlu
hükümdarı olan Sultan Yakub döneminde de bu görevi sürdürdü. Tercil ve buraya bağlı
yerlerin yönetimi de kendisine bağlanmıştı. Budak Bey 43 sene yaşadı. 1506’da ölünce
yönetimi, oğlu Ahmed Bey aldı. Şah İsmail, 1508’de Diyarbekir bölgesini istila ederken
yapılan savaşlardan birinde şehid oldu. Yerine kardeşi Ali Bey, onun da ölümüyle yerine
diğer kardeşi Şemsi Bey geçti. Çaldıran savaşından sonra Safeviler’le yapılan savaşlara
katıldı. Osmanlı birliğine katılmayı isteyenler arasında Şemsi Bey de vardı. Yavuz Sultan
Selim Tercil kalesinin yönetimini bir fermanla yine kendisine verdi. Ölünce, yerine oğlu
Haydar Bey geçti.
Tercil, Hazro’non beş kilometre güneydoğusunda bulunmaktadır. Halen harap bir
durumdadır. Bugünkü Hazro beyleri, Tercil beylerinin soyundan gelmedir.(5)
Çınar
Tarihi konaklar. Çınar’ın Güzel Şeyh Köyü’nde yer alan ve kısmen yıkık olan Konak,
Cumhuriyetin ilk yıllarında korumasız kalmıştır. 2. Sultan Abdulhamid Dönemi’nde,
1905 Yılında yapılan Konak, beyaz taştan ve süslemeli biçimde yapılmış, ilçenin nadir
yapılarındandır. Çınar’da bulunan eski konak, Şeyhlere ait gösterilmektedir. Üç katlı duvarları taştan ve iç kısımları kerpiçten yapılmış konağın günümüzde ilkkatı ayakta kalmıştır. Konak oldukça bakımsızdır.. (13)
DİYARBAKIR İLÇE KÖŞKLERİ VE SARAYLARI 137
Güzelşeyh kasrı
Telli ağa köşkü-kulp
Kulp
Telli ağa köşkü
Yapı Kulp ilçesine bağlı 8 km ötede Karabulak köyündedir. Kitabesine göre Telli Ağa
bin Abdi ağa tarafından XVIII. yüzyılda inşa edilmiştir. İki katlı eyvanlı inşa edilen ya138 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Telli ağa köşkü-kulp
pının inşasında giriş cephesinde düzgün kesme taş malzeme diğer cephelerde moloz taş
malzeme kullanılmıştır. Güney cephede yuvarlak kemer açıklıklı giriş kapısına yer verilmiştir. Cephe sütunlarla hareketlendirilmiştir. Üst katta yer alan eyvan ortada bir sütun
oturan iki kemer açıklığıyla dışarı açılmaktadır(14)
Eğil sarayı
Eğil İç kalenin batı ucunda yönetici sarayı ve beylerin konutları, diğer yerlerde ise
askeri alanlar, depolar bulunmaktadır. Bunların yanı sıra genellikle, darphane, tutuk evi,
ibadethane gibi yapılar da iç kalede bulunmaktadır.
Batı tarafta yer alan ve günümüze kalıntıları ulaşan yönetici sarayı ve beylerin
konutlarının bulunduğu alanın tahkimatına ayrıca önem verilmiştir(17)
DİYARBAKIR İLÇE KÖŞKLERİ VE SARAYLARI 139
İç Kale’de Yönetici Sarayının Bulunduğu Alan
KAYNAKLAR
1- Yaşar Parlak: Silvan.Ank.1997.s.138
2-Fehmi Gür. Kürt Mimarisi.Hedef-Ay yay.Van.2009.s.33
3- Süreye Işık. Lice İlçesi Tarihi Mekanları. Bütün Yönleriyle Diyarbakır ilçeleri.2013
4- Murat Bozdoğan-Hamdullah Işık-Kaplıcalar Diyarı Çermik T.C.Çermik Kaymakamlığı 2011
5-http://www.bydigi.com/
6- www.cermik.gov.tr
7- Müslüm Üzülmez: Yazılı Kaynaklarda Çermik. Kent yay.İst.2012 s.50
8- Nejat Satıcı. Silvan’daki Köşk Ve Konaklar. Bütün Yönleriyle Diyarbakır İlçeleri. D. Ü. yay.
İst. Uzm matb. 2013
9-Veli Sevin. Yeni Asur Sanatı-I-Mimarlık. TTK basımevi.Ankara. 1999. s.106, 110
10-http://www.geocities.com/
11- Ayşe Demirtaş. Prof. Dr. Muhammet Besir Asan İslam Fethine Kadar Diyarbakır Yüksek
Lisans Tez T.C.Fırat ÜniversitesiSosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Elazıg 2007
12-Nejat Satıcı Silvan’daki Köşk Ve Konaklar Her Yönüyle Diyarbakır İlçeleri Editörler Kenan
Haspolat Aysel Yılmaz. Uzman matb.İst.2013.
13- Mehmet Ali Abakay. Çınar ilçesi, Diyarbakırda Çevre Ve Doğa sempozyumu, 2011 s.342
14-Doç.Dr.İrfan Yıldız.Kulp ilçesiİhsan Işık(ed):Diyarbakır ansiklopedisi.3-238
15- Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Kayhan. Artuklu Hâkimiyetinde Meyyâfârikîn’in Tarihî Gelişimi
http://gefad.gazi.edu.tr/window/dosyapdf/2009/4/16.pdf.s.258
16- Havva Özyılmaz, İclal Aluclu. Kültürel Ve Sosyal Sürdürülebilirlik Bağlamında Saray
Yapılarından Çermik Beğler Sarayının Mekânsal Açıdan İncelenmesi. Tüm Yönleriyle Çermik
ilçesi ve Turizm.2014
17- Yrd.Doç.Dr.İrfan Yıldız.Eğil’in Kültürel Mirası.Diyarbakır.2012
140 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
3.BÖLÜM
NEOLİTİK DÖNEM MİMARİSİ
İLÇELERDE NEOLİTİK DÖNEM MİMARİSİ
VE TAŞ İŞÇİLİĞİ
Dünya tarihinde ilk şehir kültürünün yaşandığı coğrafya Eski Anadolu topraklarıdır.
Anadolu maden devrine erişinceye kadar, binlerce yıl süren uzun bir taş devri yaşamıştır.
Taş devri kültürleri Paleolitik, Mezolitik ve Neolitik devirler olarak üzere üçe ayrılır Paleolitik ve mezolitik devrileri avcılık yapılan dönemdir. Mezolitik devirden sonra Yeni
taş devri gelir. Neolitik devirde ateşin kontrol altına girmesi, seramikler pişirme ile imali,
ziraat ve yerleşik hayata geçilme olmuştur. Neolitik devrin seramikleri tek renkli olup
bu devirde yapılan araç ve gereçlerin tümü yine taştan ve kemikten imal edilmiştir. Ancak
bu devir taş aletleri kaba saba olmayıp perdahlamışlardı. Bu yüzden Neolitik devre ‘Cilalı
Taş Devri’ denilmektedir
Neolitik dönemde ziraat başlamış, ilk köy kültürü başlamıştır. Anadolu’da M.Ö.80005000 yılları arasında Burdur-Hacılar, Konya Çatalhöyük, Mersin Yümüktepe, TarsusGözlükule, Malatya Cafer höyük, Beyşehir Suber ve Erbaba, Keban barajı alanı ve
Diyarbakır Çay önü ön plana geçmiştir. (12)
Diyarbakır’ın da içerisinde yer aldığı, Yukarı Dicle Bölgesi kuzeyden ve doğudan
çevrildiği dağlarla Anadolu ve İran platolarından ayrılmaktadır. Bu bölgenin tepeleri
arasındaki vadiler, yerleşmeye oldukça müsaittir. Ancak bölgenin ilk insanları vadilerde
değil, dağlık yerlerdeki mağaralarda oturmaya başlamışlardır Bu insanlar ekip-biçmeyi
öğrendikten sonra aşağıdaki düzlüklere inmişler ve dağlar arasındaki uygun vadilere
yerleşmişlerdir. Dolayısı ile daimî yerleşmenin ekip-biçmeye bağlı olduğu sanılmaktadır
İnsanların evler kurup ekip-biçtikleri devreye Prehistorya ilminde “Yeni Taş Devri”
yani “Neolitik Devir” denir. Diyarbakır bölgesinin ise neolitik devirlerde iskân edildiğini
“Çayönü” kazıları göstermiştir.
NEOLİTİK DÖNEM MİMARİSİ 143
Çayönü tepesi, çevresindeki kireçtaşı kayalıkları, kayalıklardaki geç antik çağa ait
kalıntıları, sarnıçları, mezarları, yazıtları ve benzeri birçok yönüyle tarih öncesini
sürdüren, Diyarbakır bölgesindeki bir kaç kazı merkezinden birisidir Diğer önemli bir
kazı merkezi ise “Üçtepe” höyüğüdür.
Çayönü tepesindeki arkeolojik çalışmalar, bu bölgenin Neolitik çağın başlarında yani
günümüzden dokuz bin yıl öncesinde iskân edildiğini göstermektedir. Dolayısı ile
“Çayönü” yalnız Diyarbakır hatta Anadolu açısından değil, Yakın Doğu arkeolojisinin
de önemli bir yerleşim merkezidir. Bu arada eski Ergani Kalesi’nde yapılan yüzey
araştırmaları, bu kalenin de kalkolitik çağa kadar indiğini göstermiştir. Bilindiği gibi
kalkolitik devir, taş devriyle bronz devri arasında kalan yani Neolitik dönemi takip eden
bir geçiş dönemidir
Kalkolitik dönemi yansıtan yerleşmeler, Yukarı Dicle vadisinde odukça fazladır. Bu
bölgenin M.Ö. III. binden itibaren Akadlann, Gutilerin hakimiyetleri altında olduğu,
daha sonra Diyarbakır yöresinin de içerisinde bulunduğu Yukarı Dicle bölgesine M.Ö.II.
binde Hint-Avrupaî bir kavim olan Hurri-Mitanniler’in hakim oldukları anlaşılmaktadır
Mitanniler bu bölgeye geldiklerinde, burada yaşayan ve Urartularla akraba oldukları
iddia edilen Hurriler’i hakimiyetleri altına almışlardır
Diyarbakır bölgesine M.Ö. I. bin başlarından itibaren Samî kökenli Aramî kabilelerin
yerleştiği ve bunu takiben bölgeye Asurların hakim olarak, M.Ö. IX. yüzyıldan sonra,
Diyarbakır’ı Asur devletinin bir eyaleti haline getirdikleri görülmektedir. Bu dönemde
bölgeye bir ara Urartular da hakim olmuşlar ise de, Asurlular daha sonra hakimiyeti
tekrar ele geçirmişlerdir.
İskit ve Med akınlarının hem Urartuları hem de Asurluları ortadan kaldırmasıyla,
bölgeye M.Ö. VI. yüzyılın ilk yansından önce Medler, ikinci yarısında ise Persler hakim
olmuşlardır. Bunu M.Ö. IV. yüzyılda İskender hakimiyeti takip etmiş ve bunu da takiben
Selevkoslar bölgeyi ele geçirmişlerdir. Milâtan sonraki dönemlerde bölge, Romalıların
eline geçmiş ve bu tarihten sonra uzun bir süre Roma-Iran hakimiyet mücadelesine sahne
olmuştur.
Roma ve bunu takip eden Bizans hakimiyetleri sırasında Diyarbakır, bu devletlerin
İran’a karşı yürüttükleri mücadelede ileri bir karakol vazifesi girmekte idi Bizans imparatoru Constantinus II (337-362) şehrin etrafını 349 yılında bir sur ile çevirerek
144 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
müdafasını sağlamlaştırmak istemiştir. Ancak buna rağmen Diyabakır birçok defalar,
İranlı’lar tarafından zabt olunmuştur. Fakat yine de bir Bizans kalesi olma özelliğini
devam ettirmiştir(15)
Tarih öncesi Güneydoğu Anadolu’nun mimarisini ve özellikle de mimarinin tarihi
gelişimi açısından önemli olan Çayönü mimarisindeki yapı katmanlarını açıklamak için
Yakındoğu yerleşme sistemindeki “höyük” adı verilen çok katmanlı oluşumun hangi şartlar sonucunda ortaya çıktığına bakmak gerekir. Höyüklerin oluşmasında, bulunulan çevrenin doğal şartları etkili olmuştur. Su kaynaklarının kıt olması insanları su çevrelerinde
yerleşmeye zorlayan şartlardan bir tanesidir. Aynı zamanda Yakındoğu’da mimaride kerpiç
kullanıldığı için daha sonrasında bu malzeme tekrar kullanılamamıştır. Aynı yeri yerleşim
alanı seçenler, eski yapıları yerinde düzelterek oturacakları yapıları yapmak isteyince, bu
yerleşim yerleri giderek yükselmiş, böylece yüksek ve büyük höyükler ortaya çıkmıştır. Bu
höyüklerin yüksekliği bazen 70 metreyi bulurken, katmanları ise Çayönü ve benzerlerinde
olduğu gibi 10.000 yıllık bir tarihi geçmişi aydınlatan bilgileri bize vermiştir.(1)
Hallan Çemi, Tilhuzur(Yayvantepe), Girikihaciyan Mimarisi
Güneydoğu Anadolu mimarisine baktığımızda Hallan Çemi halkı, avcılık ve toplayıcılık yaptığı dönemde yuvarlak planlı yapılarda oturmuştur. Bu yapılar, zeminden 50
cm. aşağıda çukura yapılmıştır. Yapıların büyüklükleri 4-6 metre arasında değişirken iki
yapı arasında bir metre boşluk bırakılmıştır. Duvarlar, tas temel üzerine kamış ve ince
dallar ile örülerek, çamurla sıvanmış, üst örtü ise ahşap direkler ile desteklenmiştir. Evlerin
tabanları çamurla sıvanırken, bir kısmının tabanlarına ise sal taslar dizilmiştir
Diyarbakır’ın Ergani ilçesindeki Tilhuzur (Yayvantepe) höyüğünde Son Neolitik döneme ait kerpiç yapı kalıntıları bulunmuştur. Yayvantepe’deki yapıların hemen hepsi kerpiç ile yapılmıştır. Yapıların iç bölümlenmesi, Çayönü’ndeki yapılardan daha küçüktür.
Diyarbakır’ın Ergani ilçesine bağlı Ekinciler köyü yakınındaki Girikihaciyan’da, yuvarlak planlı yapıların olduğu görülmüştür. M.Ö. 6./5. bin yıllarına tarihlenen Girikihaciyan’da tas duvar kalıntılarına rastlanmıştır.
NEOLİTİK DÖNEM MİMARİSİ 145
Çayönü’nde Mimari
Çayönü Mimarisinde Yapı Türleri
Çayönü mimarisinde en eskiden yeniye doğru yuvarlak planlı kulübeler, ızgara planlı
yapılar, kanallı yapılar, tas döşemeli yapılar ve geniş odalı yapılar görülür. Çayönü’nün
bilinen en eski evresini yuvarlak planlı yapılar oluşturur. Bu yapılar, toprağın üzerinde
hafifçe çukurlaştırılmış bir zemine yapılmıştır. Önceleri saz ve kamış demetlerinin birbirine bağlanmasıyla oluşturulan yapılar, daha sonra alttan belli bir kısma kadar tas temel
yapılmış ve ağaç dallarını dal örgü tekniği ile örerek, çamur ile sıvamışlardır. Yapıların
tabanını sıvamış veya yer yer küçük çay taslarıyla doldurmuşlardır.
Yuvarlak planlı yapılardan sonra ızgara planlı yapılar gelir. En eski örneğine bakıldığında boyutları bir dikdörtgeni andıran bu yapı türü, arkada altı ızgara duvar, ortada kapalı bir avlu ve önde üç küçük hücre olmak üzere üç ana bölümden oluşmaktadır. Izgara
duvarlar çay taslarından yapılmıştır. Bu duvarların havalandırmayı sağlayarak yapıyı rutubetten korumak için yapıldığı tahmin edilmektedir. Izgaraların üzeri kamış ve ince
dallarla kapatılmıştır. Bunların üzeri toprakla örtülerek insanların oturup islerini yapacağı bir alana dönüştürülmüştür. Izgara planlı yapılar, eskiden yeniye doğru bir gelişme
gösterdiği gibi yeni yapı altta bulunan yapının hemen hemen üzerine gelecek şekilde,
aralarında bos alan bırakılarak yapılmıştır. Düzenli bir biçimde sıralanan bu yapıların
planlarının da hemen hemen aynı olduğu görülmüştür. Bu durum, tarih öncesinde yasayan insanların evlerini yaparken belli bir yerleşme planına uyduklarını göstermektedir
Kanallı yapılar, tas temelin üzerine kerpiç topanlarıyla yapılan duvarlarla oluşturularak üzerleri dal, çalı çırpı, saz gibi malzeme ile kapatılmıştır. İç kısmını, kapı açıklıkları
bırakarak tas duvarlar ile bölmüşlerdir. Evin dışını, tabanını toprak ile sıvamış ve çevresine de tas kaldırım yapmşlardır.
Tas döşemeli yapılarda, dış duvarları tastan örerek, tabanına da tas döşemişlerdir. Binanın içinde kapı açıklıkları bırakılarak üç oda oluşturulmuştur. Kaldırımlar, bu dönemde de devam etmiştir
Hücre planlı yapıların planını DS yapısı olarak adlandırılan yapıyı örnek vererek açıklarsak yapı birbirine küçük geçitler ile bağlanan 6 hücre ve kuzey tarafında genişçe bir giriş
mekandan oluşmaktadır. Bu yapının duvarlarının alt kısımları tas, üstü ise boyutları oldukça
büyük kerpiçten yapılmıştır. Kaldırım bu yapı döneminde de önemini korumuştur.
146 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Hücre planlı yapılar, aralarda avlular bırakılarak yapılmıştır. Bu yapılar, bodrum ve üst
kat olmak üzere iki kattan oluşmakta, üst kata tas merdiven ile çıkılmaktadır. Yapıların
üzeri toprak damlıdır. Bu tür yapıların küçüklerine ve ince duvarlılarına da rastlanmıştır.
Geniş odalı yapılar, hücre planlı yapılardan sonra gelir. Bu yapılar, çukur tabanlı, basit
tas duvarlı ve geniş dörtgen tek odalıdır. Yapı malzemesi olarak ahşap, saz, kerpiç karışık
kullanılmıştır.
Çanak çömlek dönemi mimarisine baktığımızda, toprak niteliğinin ve kullanılan
yapı malzemesinin çanak çömleksiz dönemden farklı olması, bu iki höyük arasında bir
kesinti olduğunu göstermiştir. İlk aşamada çanak çömlekli dönem ile ilgili büyük tas duvarlar ve yuvarlak ocak yerlerine rastlanmış ve çıkan çanak çömleğe dayanılarak bu dönemin, kesin olmamakla birlikte 6. binin baslarında yaşandığı yapılan tarihlendirme ile
tespit edilmiştir.
Çayönü höyüğünün kuzey eteğinde çanak çömlekli dönem mimarisine rastlanmıştır. Kazıların ilerlemesiyle birlikte orta yerinde bir dar yol, yolun her iki yanında
geniş avluları ve küçük mekanları olan yapılar topluluğu ortaya çıkmıştır. Duvarlar,
tas temelin üzerine kerpiçle örülerek yapılmıştır. Tas temel, harçsız ve çanak çömleksiz dönemden farklı bir örgü tekniği ile yapılmıştır. Avlu tabanları toprak olarak bırakılırken, bazılarına tas döşenmiştir.
Çayönü, Anadolu mimarlık tarihi içerisinde çeşitli yapı tiplerinin ortaya koyulduğu
bir yerleşim yeri olmanın yanı sıra kapı, çatı, temel veya su basmanı, merdiven, kerpiç
tuğlanın nasıl geliştiğini ortaya koyması ve günümüzdeki anlamıyla olmasa bile, yapıların
kullanımına göre iç bölümlere ayrılması, belirli işler için ayrılan özel alanların oluşturulması açısından önemli bir yerleşim yeridir(1)
M.Ö.8000 Diyarbakır Çayönünde evlerin kapısı vardı.
M.Ö.6500’lerde kurulan Çatalhöyüğe bakalım
‘Çatalhöyük evleri bir birine bitişik düzende yapılmışlardı. Dışa dönük yüzlerinde
pencere yoktu. Kapı zaten hiç yoktu. Evlerin içine damlardan açılan bir kapaktan taşınır
merdivenler aracılığıyla girilmekteydi. (2)
NEOLİTİK DÖNEM MİMARİSİ 147
Çayönü
148 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Çayönü
NEOLİTİK DÖNEM MİMARİSİ 149
Resim:9000 yıl önce ki ilk yerleşimlerden biri olan Çayönü’ de ( 60 km. Diyarbakır’ın
kuzey batısında) ilk ev ve köy tasarımı ortaya çıkıyor. İlk konut tipi restitüsyonu.
Resim:–9000 yıl önce ki ilk yerleşimlerden biri olan çayönü’ de ( 60 km. Diyarbakır’ın
kuzey batısında) ilk ev ve köy tasarımı ortaya çıkıyor. İlk konut tipi restitüsyonu.(13)
150 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Yukarı Mezopotamya mimarisi
Mezopotamya sözcüğü Grekçe Potamos (nehirler) ve Mezos (arası)sözcüklerinin birleşiminden doğmuştur ve bu yeni sözcük genel anlamda Fırat ve Dicle nehirlerinin Anadolu’yu terk ettiği bölgeden başlayıp iki nehrin birleşerek Basra körfezine döküldüğü
noktaya dek uzanan nehirler arasındaki geniş alanı kapsar. Mezopotamya bataklık ve
balçık bir bölgedir. Her yıl iki nehrin taşkınlarıyla bölge sular altında kalır ama bu taşkınlar aynı zamanda bölgenin bereketidir. Bu nedenle çok eskiden beri bölgede yaşam
vardır. Aynı nedenle bir cazibe merkezi olan bölgede hiçbir zaman uzun süreli bir otorite
başa geçmemiştir. Bölge zaman zaman yerli halklar ve saldırgan kavimlerin idaresine girmiştir. Bölgeyi, Bağdat’ı orta nokta alıp Aşağı ve Yukarı Mezopotamya olarak adlandırabiliriz. Yukarı Mezopotamya Asur yurdudur(4)
Asur mimarisi
Savaşçı bir kavim olan Asurlar yukarı Mezopotamya’nın dağlık coğrafi karakteri ile
tam bir uyum gösterirler. İlk yerleşmeleri Dicle ile Zap suyu arasında, başkenti Asur olan
bölgedir. Asur ülkesi dağlık bir bölge olduğu halde, mimaride Mezopotamya gelenekleri
esas alınarak, mimari yapılarında fırınlanmış kerpiç tuğla ve sırlı tuğlalar kullanılmıştır.
Bu dönem mimarisinin en önemli özelliği 3 girişli kapıların ve bu kapıların solunda da
taht salonunun olmasıdır.
Askeri mimari
Asur kent surları Hitit geleneğinde olduğu gibi kalınlıkları 15m’yi bulan çift sıra surla
kuşatılıştır ama farklı olarak malzeme kerpiç tuğladır. Kent kapılarına da önem verilmiştir, bu kapıların girişlerinden başlayan yollar, kentin tapınak ve sarayının bulunduğu
alana uzanan düzenli yollardır. Ayrıca burada poternaları da görürüz ama burada malzeme yine kerpiç tuğladır ve geçitlerin ikiden fazla girişi vardır. Yeni assur askeri mimarisinde ekal maşarti ismi verilen uzun ince yapıların vardır bu yapılarda şehre yakın
bağımsız alanlara kurulmuştur.
Konutlar
Konut mimarisinde Bit-Hilani tarzı konutlar yapılmış ama bu ev şemasının adı, onların
koyduğu isim ile tanınmıştır. Binaların üst örtüsü düz toprak damdır ama bunu sağlamak
NEOLİTİK DÖNEM MİMARİSİ 151
için gerekli ahşap malzeme bulunmadığı zaman binalar kubbe ya da tonoz üst örtü ile kapatılır ve bunun üzeri yine bir toprak tabakası örtülerek dam düzeltilmiş olurdu.
Saraylar
Mezopotamya geleneğine uyularak burada da anıtsal yapılar bir set ya da teras üzerine
inşa edilir. Saray yapıları kompleks binalar olup birbirine geçişleri olan avlular çevresinde
sıralanmış salonlardan meydana gelir ve bu tür yapıların duvarlarında nakış izlerine rastlanmıştır. Anıtsal yapıların kapılarını “Lamassu” denilen insan başlı, kanatlı ve beş ayaklı
çok iri boğa heykelleri korumaktadır. En önemli saraylar Khorsabad’da II.Sargon’un ve Kalhu’da II. Asurbanipal’in saraylarıdır. Hitit orthostatlarını hatırlatan kabartmalı taş kaplama
levhalarını burada da görürüz. Sarayların ilginç bir mimari elemanı, ileride Yunan mimarisinde karşılaşılacak olan Karyetid ve telemonların öncüsü konumunda olan Atlantlardır
ki bunlar üst yarısı kadın ya da erkek Heykeli formunda olan sütunlardır.
Bismil Asur yerleşkelerinde de Asur saraylarını görmekteyiz
Mezar mimarisi
Asur şehirlerinde kent dışı bir mezarlık söz konusu değildir. Halk cenazesini yaşadığı
evin bir odasının zeminine gömer. Kral ve soylular için kare ya da dikdörtgen planlı yer
altı mezar odaları yapılırdı. Derinliği 2 metreyi geçmeyen bu mezar odalarında ölü toprak
altına gömülür ya da zemin üstüne bir sanduka ile bırakılır, yanına da çeşitli eşyalar konurdu. Bu mezarlar üst örtülerine göre 2 çeşittir ki bunlardan ilki diğerinin prototipidir:
Sahte kemerli mezarlar : Burada poternalarda olduğu gibi bindirme tekniği ile içe
doğru eğimli örülen yan duvarlar üçgen kesitli bir mezar odası oluşturur.
Gerçek kemerli mezarlar : Daha gelişmiş olan bu tipte belirli bir yükseklikten sonra
olasılıkla bir çatı iskeleti üzerine tonozu oluşturan tuğlalar örülür ki bu tipin daha gelişmiş örneğinde özel tonoz tuğlalarının kullanıldığı görülmüştür. Her mezar odasının bir
de küçük giriş bölümü bulunur (3)
Diyarbakırda ev ve yaşamda taş malzemeler
Neolitik dönemde evlerde kullanılan taş araçlar
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde, Akeramik Neolitik Çağ’ın özgün üretimleri olan
taş kaplar, günlük gereksinimler doğrultusunda kullanıldıkları gibi, ölü armağanlarının
152 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
vazgeçilmez öğeleridirler. Başta Körtik Tepe olmak üzere, Çayönü, Hallan Çemi, Cafer
Höyük gibi merkezlerde varlıklarına tanık olunan taş kaplar, dönemlerinin sosyal ve kültürel yaşantılarına kendi pencerelerinden ışık tutabilecek özelliklere sahiptirler. Pişmiş
topraktan çanak çömleğin henüz üretilmediği bir dönemde üretilen taş kaplar, kullanım
amaçlarına göre yapısal farklılıklar yansıtırlar. Günlük gereksinimlere yönelik üretilmiş
olanların yalınlığı ve görece kabalığı ön plana çıkarken, ölü armağanı durumunda olanlar
ise, özenli işçilikleri ve seçkin dekorasyonları ile dikkati çekerler. Taş kapların kırılarak
ölü yanına bırakılması, Anadolu’nun da dahil olduğu Yakındoğu coğrafyasında Epipaleolitik ve Akeramik Neolitik topluluklarda yaygın bir gelenek olarak, dönemin dini
inançlarının ölü gömme ritüelleriyle bağlantılı uygulamaları olduğunu göstermektedir
Aşındırma ve yongalama yöntemiyle üretilmiş taş kapların varlığına tanıklık eden
Akeramik Neolitik dönemin ilgili yerleşimlerinde ortak tekniklerin kullanıldığına ilişkin
güçlü kanıtlar vardır. Kapların yüzeylerinde ve gövdelerinin iç kesimlerinde korunan
aşındırma izlerinden anlaşılabildiği kadarıyla, öncelikle taşın dış hatları kabaca elde şekillendirilmiş, devamında kütlenin içi sürtme taş yöntemiyle boşaltılma yoluna gidilmiştir. Ancak, olasılıkla günlük kullanıma yönelik bazı kaplarda taş, kaba biçimiyle
korunmuş, salt içi boşaltılarak şekillendirilmiştir. Bu işler, doğal olarak kesici ve yongalayıcı karaktere sahip obsidyen ve çakmaktaşı aletlerle gerçekleştirilmiş olmalıdır.
Kapların büyük çoğunluğunda geometrik bezeme egemendir. Dekorasyonun vazo
yüzeyine uyarlanışında biçimsel özellikler gözetilmiş, bu uygulama bezeme ve biçim arasında uyumu sağlamıştır. Dolayısıyla kapların üretiminde baskın olan estetik kaygıya,
bezemenin uyarlanışında da tanık olunmaktadır. Az sayıda da olsa, kapların yüzeyine işlenmiş figürler, tür açısından fazla olmamakla beraber, ortak karakter sunarlar. Dağ keçisi,
akrep, yılan, kuş ve karışık yaratıklardan oluşan betim repertuarı, dönemin doğayla özdeş
dini anlayışına ve düşünce yapısına yüzeysel de olsa bazı yaklaşımlar getirebilecek özelliktedir. Tamamı kazıma yöntemle işlenmiş geometrik bezeklerle harmanlanmış şekilde
işlenmiş hayvan figürlerinin varlığına da tanık olunmaktadır ki, figürlerin türlerinde saptanan değişmezlik, söz konusu varlıkların dönemin insanı tarafından kutsal olarak algılanmalarıyla açıklanabilir. Ayrıca, Körtik Tepe ürünlerinde işlenen dekoratif örge ve
figürlere yüklenebilecek sembolik anlamlar, evrensel boyutlarda varlığını sürdürmüş, dönemin inanç değerlerinin de algılanmasına neden olmuştur.(4)
Güneydoğu Anadolu’nun bilinen en eski yerleşim yeri Çay önü de geçmiş yaşamın
izlerini bize aktaran başka önemli bir yerleşim yeridir. Çay önü evleri, dikdörtgen plana
sahip, kerpiç duvarlı ve düz damlı yapılardı.(5)
NEOLİTİK DÖNEM MİMARİSİ 153
Çayönü dördüncü basamak’ta
Bu kültür basamağının özellikle ikinci yarısında mimari ve yerleşme düzeninde süregelen norm ve gelenekler ya ortadan kalkar ya da yozlaşır. Bu basamak Çayönü yerleşmesinin sadece doğu kesiminde ele geçmiştir. Bu Kültürel Gelişim Basamağı’nın esas
mimarisi, yarı çukur tabanlı, basit taş duvarlı tek mekanlı konutlar, Geniş Odalı Yapılar’dır. Yapıların 0.45-0.50 m yüksekliğindeki orta boy taşlardan örülmüş duvarları dıştan
dik, içten yuvarlak dönüşlü köşe yaparak dikdörtgen bir alanı çevreleyecek şekilde yekpare döner. Kapı açıklığı yoktur. İçte duvara bitişik, duvarla aynı yükseklikteki seki olasılıkla yapılara girip çıkmaya yarayan basamaktır. İlk geniş odalı yapıların (lr1) kalın taş
temelleri üzerinde kerpiç duvarlar yükselir. Yapılarda iri hayvan kemikleri ile öğütme taşları, el taşları, büyük havanelleri, değişik boyutta balta ve keskiler, bazalt toplar, çakmaktaşı vurgu taşları, aşındırıcılar ve yongalanmış yuvarlak kazıyıcılar gibi çok sayıda farklı
sürtme taş aletler bulunmuştur. (6)(7)
M.Ö.8000. Ergani-Çayönü taş alet Eser Listesi (7)
Sıra No
5
6
8
9
10
11
14
15
16
17
18
19
24
25
27
29
Envanter No
23/60/86
24/30/86
ÇT.70 D.15
ÇT.64 D.21
ÇT.81 D.13
23/53/86
1124
ÇT.84 F.13
ÇT.72 D.7
23/52/86
ÇT.89 R.40
2/9/91
ÇT.84 D.42
ÇT.84 D.58
8/2/89
21/5/86
Adı-Cinsi
Stud, Taş
Yarım Küresel Nesne, Taş
Kap Parçası, Taş
Kap Parçası, Taş
Bezekli Taş Parçası
Minik Kap (Pip0?), Taş
Ağırşak, Taş
Disk
Kurs, Taş
Yassı Halka, Taş
Ağırşak, P.T
Ağırşak, P.T
Delikli Alet, Taş
Delikli Nesne, Taş
Amulet (Biley Taşı?), Taş
Delikli Sarkaç (Amulet?), Taş
154 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Sıra No
30
31
32
36
37
38
48
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
68
69
84
85
91
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
Envanter No
ÇT.84 D.34
23/42/86
24/43/86
ÇT.64 E.1
5/18/88
23/159/86
28/2/90
23/112/86
23/109/86
2/3/91
28/6/90
13/24/87
23/111/86
28/5/90
23/50/86
ÇT.64. F.10
13/27/87
28/12/90
ÇT.80 D.13
23/58/86
24/29/86
23/62/86
23/64/86
ÇT.70 E.88
ÇT.70 E.87
ÇT. E.74
ÇT.70 E.108
ÇT.70 E.212
ÇT.70 E.33
ÇT.70 E.232
ÇT.70 E.240
ÇT.70 E.233
ÇT.70 E.230
Adı-Cinsi
Askı, Taş
Kuş Figürini, Taş
Hayvan Figürini, Taş
Oluklu Taş
Açkılıklı Boncuk, Taş
Gerdançe, Kemik
Şişe Tıpası, Taş
İnsan Figürini, Kil
Figürin, Kil
Kadın Figürini, P.T
İnsan Figürini, Kil
Kadın Figürini, Kil
Hayvan Figürini Başı, Kil
İnsan Figürini, Kil
İnsan Figürini, Taş
Kadın Figürini, Taş
İğne, Bronz
İğne, Bronz
Silindir, Taş
Bız, Taş
Açkı Taşı, Taş
Halka, Taş
Halka, Taş
Yassı Alet, Taş
Yassı Alet, Taş
Tokmak, Taş
El Taşı, Taş
Levha, Taş
Yassı Balta, Taş
Küre, Taş
Küre, Taş
Küre, Taş
Küre, Taş
NEOLİTİK DÖNEM MİMARİSİ 155
Sıra No
141
142
143
144
145
146
147
148
158
160
162
163
164
165
166
167
168
169
170
172
173
174
175
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
Envanter No
ÇT.70 E.167
ÇT.70 E.181
ÇT.70 E.234
ÇT.70 E.235
ÇT.70 E.228
ÇT.70 E.93
ÇT.70 E.205
ÇT.70 E.151
21/21/86
ÇT.70 E.32
ÇT.72 E.42
23/137/86
ÇT.70 E.56
ÇT.72 E.53
ÇT.70 E.40
19/33/86
23/143/86
ÇT.80 E.330
ÇT.70 E.65
ÇT.78 E.34
23/142/86
ÇT 64-9
ÇT.64 E.31
Numarasız
ÇT.70 E.39
23/138/86
ÇT.72 E.96
ÇT.70 E.159
ÇT.70 E.158
ÇT.64 E.92
ÇT.78 E.67
ÇT.70 E.115
ÇT.70 E.116
ÇT.78 E.63
ÇT.70 E.101
Adı-Cinsi
Yassı Balta, Taş
Küre, Taş
Küre, Taş
Küre, Taş
Küre, Taş
Yassı Alet, Taş
Söve Taşı
El Taşı
Kapı Mil Taşı, Taş
Örs, Taş
Tokmak, Taş
Havaneli, Taş
Havaneli, Taş
Havaneli, Taş
Havaneli, Taş
Ortası Çukur Yassı Taş
Havaneli, Taş
Havaneli, Taş
Havaneli, Taş
Havaneli, Taş
Havaneli, Taş
Havaneli, Taş
Topuz Parçası, Taş
Havaneli, Tokmak
Havaneli, Taş
El Taşı, Taş
El Taşı, Taş
El Taşı, Taş
El Taşı, Taş
El Taşı, Taş
El Taşı, Taş
El Taşı, Taş
El Taşı, Taş
El Taşı, Taş
El Taşı, Taş
156 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Sıra No
191
192
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
261
262
263
264
265
266
267
268
269
270
271
172
273
274
275
276
Envanter No
23/139/86
23/140/86
ÇT.64.56
ÇT.64.57
ÇT.78 E.1
ÇT.84 E.155
28/11/90
23/44/86
ÇT.70 E.51
13/21/87
8/1/89
5/19/88
23/43/86
8/3/89
ÇT.70 E.52
ÇT.81 D.25
ÇT.72 E.25
23/136/86
23/134/86
ÇT.64 E.17
23/135/86
ÇT.70 E.14
ÇT.70 E.113
ÇT.64 E.2
23/133/86
23/128/86
1001
891
ÇT.64D.23?(ÇT.648
13/13/87
1002
23/56/86
23/40/86
23/39/86
1012
Adı-Cinsi
Büyük El Taşı, Taş
Öğütme Taşı, Taş
Yassı Yuvarlak Taş
Yassı Yuvarlak Taş
Oluklu Bileme Aleti, Taş
Yivli Bileme Aleti, Taş
Oluklu Bileme Aleti, Taş
Oluklu Bileme Aleti, Taş
Oluklu Bileme Aleti, Taş
Oluklu Bileme Aleti, Taş
Oluklu Bileme Aleti, Taş
Oluklu Bileme Aleti, Taş
Yassı, delikli, oluklu, söbe, Taş
Oluklu Bileme Aleti, Taş
Oluklu Bileme Aleti, Taş
Oluklu Bileme Aleti, Taş
Oluklu Bileme Aleti, Taş
El Taşı, Taş
El Taşı, Taş
El Taşı, Taş
El Taşı, Taş
Perdah Aleti, Taş
Perdah Aleti, Taş
Alet, Taş
El Taşı, Taş
Kopuz, Taş
Figürin, Taş
Figürin, Taş
Figürin, Taş
Keski, Taş
Gerdançe, Taş
Yassı Dikdörtgen, Taş
Bezekli Taş, Taş
Bezekli Taş, Taş
Kurs, Taş
NEOLİTİK DÖNEM MİMARİSİ 157
Sıra No
277
278
279
280
281
365
366
367
368
369
370
371
372
373
374
375
378
379
380
381
382
383
384
385
386
387
388
392
393
394
395
396
397
398
399
Envanter No
ÇT.72 D.5
Çt 72 D.20
23/144/86
1011
19/20/86
19/3/86
19/4/86
19/5/86
19/6/86
19/7/86
19/8/86
19/9/86
19/10/86
19/11/86
19/12/86
19/13/86
19/16/86
19/17/86
19/18/86
19/19/86
19/20/86
19/21/86
19/22/86
19/23/86
19/24/86
19/25/86
19/26/86
20/6/86
20/7/86
20/8/86
20/9/86
20/10/86
20/11/86
20/12/86
20/13/86
Adı-Cinsi
Kurs, Taş
Balta, Taş
Alet, Taş
Kurs, Taş
Kazma, Kemik
Küçük Balta, Granit Taş
Sapan Taşı, Kireç Taşı
Havaneli, Bazalt Taşı
Havaneli, Bazalt Taşı
Vurgu Taşı, Taş
El Taşı, Taş
El Taşı, Gözenekli Bazalt
Sürtme Taşı, Kireç Taşı
Sürtme Taşı, Bazalt
Sürtme Taşı, Bazalt
Konik Nesne, Taş
Sap, Boynuz
Sap, Boynuz
Sap, Kemik
Sap, Kemik
Kazma, Kemik
Kullanılmış Boynuz, Boynuz
Kullanılmış Boynuz, Boynuz
Kullanılmış Boynuz, Boynuz
Kullanılmış Boynuz, Boynuz
Kullanılmış Boynuz, Boynuz
Kullanılmış Boynuz, Boynuz
Ezgi Taşı, Bazalt
Ezgi Taşı, Bazalt
Ezgi Taşı, Bazalt
Ezgi Taşı, Bazalt
Ezgi Taşı, Bazalt
Ezgi Taşı, Bazalt
Düzeltilmiş Kenarlı, Çaytaşı
Düzeltilmiş Kenarlı, Çaytaşı
158 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Sıra No
400
401
402
403
406
407
408
409
410
411
412
413
414
415
416
417
418
419
420
421
422
423
424
425
426
427
428
429
430
431
432
433
434
435
436
Envanter No
20/14/86
20/15/86
20/16/86
20/17/86
20/20/86
20/21/86
20/22/86
20/23/86
20/24/86
20/25/86
20/26/86
20/27/86
20/28/86
20/29/86
20/30/86
20/31/86
21/2/86
21/3/86
21/4/86
21/5/86
21/6/86
21/7/86
21/8/86
21/9/86
21/10/86
21/11/86
21/12/86
21/13/86
21/14/86
21/15/86
21/16/86
21/17/86
21/18/86
21/19/86
21/20/86
Adı-Cinsi
Havaneli, Bazalt
Minik Havaneli, Taş
Minik Havaneli, Taş
Minik Havaneli, Taş
Yassı Balta, Taş
Yassı Balta, Taş
Yassı Balta, Taş
Düzelti Aleti, Kumtaşı
Taş Küre, Kuvars
Taş Küre, Taş
Taş Küre, Bazalt
Taş Küre, Kireç Taşı
Taş Küre, Kireç Taşı
Taş Küre, Taş
Taş Küre, Bazalt
Taş Küre, Bazalt
Oluklu Taş, Kireç Taşı
Oluklu Taş, Sabun Taşı
Oluklu Taş, Taş
Delikli Sarkaç, İnce Kumtaşı
Kurs, Kireç Taşı
Kurs, Kireç Taşı
Taş Küre, Sapan Taşı
Taş Küre, Sapan Taşı
Taş Küre, Sapan Taşı
Taş Küre, Sapan Taşı
Yassı Balta, Taş
Yassı Balta, Taş
Balta, Taş
Balta, Taş
Ezgi Taşı, Bazalt
Ezgi Taşı, Kumtaşı
Ezgi Taşı, Bazalt
Havaneli, Bazalt
Havaneli, Bazalt
NEOLİTİK DÖNEM MİMARİSİ 159
Sıra No Envanter No
Adı-Cinsi
M.Ö.10.400.Körtiktepe
437
21/21/86
Kapı Mil Taşı, Bazalt
438
22/1/86
Uzun Silindirik Boncuk, Yeşil Taş
439
22/2/86
Yassı Silindirik Boncuk, Yeşil Taş
440
22/3/86
Yassı Silindirik Boncuk, Yeşil Taş
441
22/4/86
Yassı Küresel Boncuk, Yeşilimsi
442
22/5/86
Yassı Sobemsi Boncuk, Yeşil Taş
443
22/6/86
El Taşı, Bazalt
444
22/7/86
El Taşı, Bazalt
445
22/8/86
Havaneli, Bazalt
446
22/9/86
Havaneli, Taş
447
22/10/86
Havaneli, Bazalt
448
22/11/86
El Baltası, Yeşil Taş
449
22/12/86
Yassı Balta, Taş
450
22/13/86
Yassı Balta, Taş
Körtiktepe’deBezemeli
taşKoyu
kaplar(8)
451
22/14/86
Küçük Balta,
Yeşil Taş
452
22/15/86
Taş Küre, Bazalt
453
22/16/86
Taş Küre, Bazalt
544
22/17/86
Taş Küre, Bazalt
455
22/18/86
Taş Küre Sapan Taşı, Bazalt
456
22/19/86
Taş Küre, Bazalt
457
22/20/86
Taş Küre, Kireç Taşı
479
23/38/86
Oluklu Taş
480
23/41/86
Minik Yassı Balta, Taş
481
23/45/86
Uzun Silindirik Taş
482
23/46/86
Uzun Silindirik Taş
483
23/47/86
Yassı Balta, Taş
484
23/48/86
Uzun Silindirik Taş
485
23/51/86
Yassı Eşkenar Dörtgen, Taş
486
23/54/86
Yassı Balta, Taş
Körtiktepe’de
Mortar
ve ezgi
487
23/55/86
Küçük
Balta,
Taş taşı(8)
488
23/59/86
Makara Şeklinde Taş
489
23/63/86
Yassı Halka, Taş
Taş
üretiminde, obsidyen ve çakmaktaşı
gibi sert
517kapların
23/115/86
Yassı Balta,
Taştaştan yapılmış aletler yardımıyla
aşındırılabilen klorit tercih edilmiştir.
Bölge
518kolayca
23/118/86
Yassı Balta,
Taşkaynaklarına yabancı kloritin,519
obsidyen
malzemede olduğu gibi, başka Yassı
bir bölgeden
temini yoluna gidildiği
23/119/86
Balta, Taş
160 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Sıra No
520
521
522
523
524
525
526
527
560
561
Envanter No
23/120/86
23/121/86
23/122/86
23/127/86
23/129/86
23/130/86
23/131/86
23/141/86
24/31/86
24/33/86
Adı-Cinsi
Yassı Balta, Taş
Yassı Balta, Taş
Yassı Balta, Taş
Ortası Delik Taş
Havaneli, Taş
Havaneli, Taş
Havaneli, Taş
Söge Taşı, Bazalt
Minik Keski, Taş
Yassı Balta, Taş
Körtiktepe’deBezemeli taş kaplar(8)
NEOLİTİK DÖNEM MİMARİSİ 161
Körtiktepe’de Mortar ve ezgi taşı(8)
Taş kapların üretiminde, obsidyen ve çakmaktaşı gibi sert taştan yapılmış aletler yardımıyla kolayca aşındırılabilen klorit tercih edilmiştir. Bölge kaynaklarına yabancı kloritin, obsidyen malzemede olduğu gibi, başka bir bölgeden temini yoluna gidildiği
anlaşılmaktadır. Bu durum bir kez daha bölgeler arası ticaretin varlığını gündeme getirmektedir. Bunun yanı sıra, sayıları az da olsa, mermerimsi yapıdaki sert taşlardan yapılmış
örneklere de tanık olunmaktadır. Kaplar, Hallan Çemi ve Demirköy gibi Akeramik Neolitik dönemin diğer yerleşimlerinde de tanık olunduğu üzere aşındırma ve yongalama
yöntemiyle üretilmişlerdir. Üretimin bu yöntemi, kapların yüzeylerinde ve gövdelerinin
iç kesimlerinde korunmuş izlerden algılanabilmektedir. Değişik biçimsel özelliklere sahip
taş kaplar, kullanım amaçlarına göre yapısal farklılıklar yansıtırlar. Gündelik kullanım
amaçlı üretilmiş olanlar yalın ve görece kaba; ölü armağanı durumundakiler ise, özenli
işçilikleri ve seçkin dekorasyonları ile diğerlerinden ayrılırlar
Bezemeli kapların büyük çoğunluğunda geometrik motifler egemendir. Estetiğin gelişmişliğine kanıt olarak değerlendirilebilecek nitelikteki bezemeler ve betimlemeler kazıma yöntemle işlenmiş; kapların yüzeyi ise özenle parlatılmıştır. Dekorasyonun kap
162 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
yüzeyine uyarlanışında biçimsel özellikler gözetilmiş, bu uygulama bezeme ve biçim arasında uyumu sağlamıştır. Dolayısıyla kapların üretiminde baskın olan estetik kaygıya,
bezemenin uyarlanışında da tanık olunmaktadır. Obsidyen ya da çakmaktaşıyla işlenmiş
bezemeler, kapların biçimiyle bağlantılı olarak değişkenlik gösterirler. Sayıları sınırlı da
olsa, bütün yüzeyleri kazıma ve kabartma yöntemle işlenmiş hayvan figürleriyle donatılı
taş kapların varlığına da tanık olunmaktadır. Ağırlıklı olarak yılan, dağ keçisi, akrep, kuş
ve karışık yaratıklardan oluşan figürler, anlam değerleri bakımından, uzantıları günümüze
kadar gelen inanç değerleri arasında yer alırlar Özellikle belirli bezeme grupları ve bunları
oluşturan motiflerin yanı sıra, figüratif betimlemelerde gözlemlenen ısrar, bir bütün olarak dekorasyona belirli anlamlar yüklenmesini gerekli kılar niteliktedir.(9)
Bismil’de Dr. Gülniz Közbek’in kazı yaptığı Kavuşan Höyük
NEOLİTİK DÖNEM MİMARİSİ 163
Bismil’de Dr. Gülniz Közbek’in kazı yaptığı Kavuşan Höyük
164 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Bismil’de Dr. Gülniz Közbek’in kazı yaptığı Kavuşan Höyük
NEOLİTİK DÖNEM MİMARİSİ 165
HAKEMİ USE
Hakemi Use Türkiye’nin güneydoğusunda modern Türkiye-Suriye sınırından yaklaşık
150 km içerde, Önasya’nın önemli Neolitik yerleşimlerinden Çayönü Tepesi’nden kuş
uçumu 80 km doğuda yer almaktadır. Kazılar, Dicle Nehri üzerinde inşa edilen Ilısu
Barajı Projesi çerçevesinde, Diyarbakır Müze müdürlüğü başkanlığında, Ankara
Hacettepe Üniversitesi’nden Doç. Dr. Halil TEKİN’in bilimsel sorumluluğu altında bir
heyet tarafından yürütülmektedir. 2001 yılında başlanılan kazıların Ilısu Baraj inşası
bitene kadar sürdürülmesi planlanmaktadır.
166 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Konum
Hakemi Use, Diyarbakır İli, Bismil İlçesi sınırları içinde yer almaktadır. Bölgenin
büyük boyutlu höyük yerleşimi olan ve Assur’un eyalet merkezi Tushan olduğu varsayılan
Ziyaret Tepe’nin 3km batısındadır. Günümüzde pamuk tarlası içinde bulunan ve Dicle
Nehrinin sağ kıyısında yer alan merkez, yaklaşık 120m çapında ve 4m yüksekliğinde bir
höyük yerleşimidir. Tarlanın sahibi Yusuf ’tan hareketle yerel halk tarafından “Yusuf Tepesi” anlamına gelen Hakem-i Use şeklinde adlandırılan yerleşimin üzerinde uzun yıllar
tarım yapıldığından üst katmanlarında yoğun tahribat mevcuttur. 2001, 2002 ve 2004
kazı sezonlarında çalışmalar yerleşimin kuzey kesiminde yürütülürken, 2005 sezonunda
güneyde yeni açılan açmalarda çalışılmıştır.
Stratigrafi
Kazı çalışmalarında iki açmada ana toprağa inmek mümkün olabilmiştir. Böylelikle
Hakemi Use’nin stratigrafisi tespit edilmiştir. Yerleşimde üç ana dönem bulunmaktadır.
Bunlar:
NEOLİTİK DÖNEM MİMARİSİ 167
I. Dönem: Erken Demir Çağ /Geç Assur Dönemi
II. Dönem: Geç Tunç Çağ /Orta Asur Dönemi
III. Dönem: Geç Neolitik Dönem-Hassuna/Samarra Dönemi
Söz konusu dönemlerden Erken Demir Çağ ve Geç Tunç Çağ’a ait düzenli bir mimari
maalesef ele geçirilememiştir. Günümüzde yerleşimin 4 m civarındaki arkeolojik dolgusunun sadece 0.50 m’lik bölümü bu iki döneme aittir. Geri kalan 3.5 m’lik arkeolojik
dolgu Geç Neolitiği içermektedir
Sonuçlar
Hakemi Use kazısında elde edilen sonuçları şu şekilde sıralamak mümkündür:
•Yerleşimin üst katmanında ele geçen tek renkli ve hızlı çarkta üretilmiş seramik,
bölgede çok iyi bilinen Geç Assur seramiğidir.
•Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Erken Demir Çağ süresince görülen “Oluklu
Kaplar”dan 2005 yılında bolca ele geçmiştir. Kazılan alanda bu seramikler çoğunlukla
çukurlar içinde ele geçmektedir.
•Hakemi Use’de kültür katmanın yaklaşık dört metre olduğu saptanmıştır.
•Yerleşimin ana katmanı Geç Neolitiktir (Yaklaşık 3.5 m lik bir dolguyu içermektedir).
•Geç Neolitik sonlarında yerleşim terk edilmiş ve uzun bir süre iskan edilmemiştir.
•Hakemi Use Geç Neolitik sakinleri uzak mesafelerle ilişki içindedir. Bir taraftan
Orta Mezopotamya, diğer taraftan Suriye-Kilikya kültür bölgesi ile bağlantıların kanıtları
ele geçmiştir.
•Hakemi Use Yukarı Dicle Vadisi’nde kazısı yapılmış ilk ve tek gerçek bir
Hassuna/Samarra yerleşimidir.
•Hakemi Use bugün için Hassuna/Samarra seramiğinin Önasya’daki kuzey sınırını
oluşturmaktadır.(11)
168 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Salattepe
Kalkolitik döneme ait bir yapı (MÖ.3500). Yapının malzemesi bugünkü
yapılardan (kerpiç) farksız gibi görünmektedir (Salat Tepe, Ökse, T., 2002). Diyarbakır
Müze Müdürlüğü raporları.(14)
Çınar İlçesi Ve Tarihi Önemi
Kurh monolitinde..Assur-nasiraplinin 882 yılındaki seferi anlatılıyor.
Muhtemelen Mardin-Diyarbakır yolu kullanılıyor
Kaşyari-Mazıdağı’nı geçtiğini, Kinibu’yu aldığını, şehrin yöneticisinin derisini Damdamusa kenti duvarına astığını, Mariru kentini tahrip ettiğini, Nirbu ülkesindeki Tela’ya
geldim, güçlü duvarlarını tahrip ettim.Oradan Tuşhan’a geldim ve sarayımı yaptım ifadeleri vardır
Eşleştirme olarak Çınar çevresindeki höyükler ele alınmıştır
NEOLİTİK DÖNEM MİMARİSİ 169
İncirtepe=Kinabu
Sıhra=Şıhratepe
Tavşantepe=Damdamusa
Tuşhan=Üçtepe
Aktepe=Tela
Asur devletinin kuzey sınırı olarak Dicle nehri mütalaa ediliyor ve Asur kentlerinin
Diclenin güneyinde olduğu düşünülüyor
Tavşantepe’de Orta asur dönemi seramiklerini ön planda görüyoruz. Ancak 1 adet
Mitanni seramiği de mevcuttur, bir kadehe rastlıyoruz. Yani Orta Asur dönemi öncesi
Mitanni dönemi söz konusu. Tavşantepe’nin çevresindeverimli Kikan ovası var.Bu muhtemelen Asur kralı Kikia’dan geliyor
İlk Tunç çağına ait seramikler de mevcut.Erken demir çağına ait idol başları da var.
II.Asur-nasirapli’nin Kurh monoliti ve kalhu yazıtında Damdamusa için (URU) kent
tanımlaması var
(10)
170 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
(10)
NEOLİTİK DÖNEM MİMARİSİ 171
KAYNAKLAR
1- Prof. Dr. Muhammet Beşir Asan Ayşe Demirtaş İslam Fethine Kadar Diyarbakır T.
C. Fırat Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi
Elazığ 2007
2- Derman Bayladı. Dinler Kavşağı Anadolu. Say yay.Ank.1998.s.17
3-”http://tr.wikipedia.org/wiki/Mezopotamya_Mimarisi”‘
4- Prof. Dr. Vecihi Özkaya. Diyarbakır Özelinde Taş İşleme Sanatının Arkeolojik
Gelişimi http://hattihitit.blogcu.com/diyarbakir-ozelinde-tas-isleme-sanatinin-arkeolojik-gelisimi/4106660
5- Havva Özyılmaz. Diyarbakır Geleneksel Konut Mimarisinde Morfolojik Analiz: Geleneksel Konutların Güncel Kullanımda Değerlendirilmesi (Doktora Tezi) Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Ocak 2007
6- Aslı Erim Özdoğan Çayönü, Diyarbakır’da Uygarlığın İlk Adımları. Geleneksel Diyarbakır El Sanatları.Prof.Dr.Kenan Haspolat, Yrd.Doç.Dr.Evren Daşdağ.Diyarbakır
Valiliği-Dicle Üniversitesi yay.2013
7- Müslüm ÜZÜLMEZ http://www.kritize.net/yorum-inceleme-analiz/444-hilar-cayoenuende-ckartlan-ve-diyarbakr-arkeoloji-muezesinde-sergilenen-buluntularn-listesi
8-Vecihi Özkaya, Aytaç Coşkun, Nevin Soyukaya.Körtiktepe.TC.Kültür ve Turizm Bakanlığı-Diyarbakır valiliği.2103s.17, s.60, 66
9- Vecihi Özkaya Diyarbakır-Batman Yöresinin Erken Kültür Tarihi Açısından Körtiktepe Höyüğü’nün Önemi. Geleneksel Diyarbakır El Sanatları.Prof.Dr.Kenan Haspolat,
Yrd.Doç.Dr.Evren Daşdağ.Diyarbakır Valiliği-Dicle Üniversitesi yay.2013
10-Serdar Özbilen.Prof.Vecihi Özkaya.Tavşantepe I.D.Ü.Arkeoloji bölümü yüksek lisans
tezi.Diyarbakır.2005.
11-http://www.arkeo.hacettepe.edu.tr/tr/hakemi-use
12- Prof.Dr.Ekrem Memiş:Eskiçağ Medeniyetleri Tarhi.Ekin yay.İst.2006.s.vii, 107
13-Prof. Dr. Zülküf GÜNELİ Diyarbakır Kent Kimliği İçin Önemli Bir Öğe Suriçi Dokusu Diyarbakır Kale-Kent). 1. Uluslararası Nebile Sahabiler, Krallar Kenti Sempozyumu.2009
14- Nurettin Özgen Prof. Dr. Ali Özçağlar. Bismil İlçesinin Coğrafyası. T.C.Ankara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsücoğrafya (Türkiye Coğrafyası) Anabilim Dalı Ankara- 2007
15-Yrd. Doç. Dr. İbrahim Yılmazçelik Xıx. Yüzyılın Îlk Yarısında Diyarbakır (17901840) (Fizikî, İdarî Ve Sosyo - Ekonomik Yapı).TTK matb.Ank.1995
172 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
4.BÖLÜM
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ
DİYARBAKIR KÖŞKLERİ VE KONAKLARI
Süsleme, üzerinde yer aldığı yüzeyin estetik etkisini arttıran bir uygulama olmasının yanı
sıra, insanın kendini farklı yönleriyle dışa vurduğu sembolik ifade biçimlerinden biridir.
Aynı zamanda. İnsanoğlunun, yaşamı dolaylı yoldan anlatan bu simgesel dünyayı,
doğrudan anlatımlara tercih etmesindeki belki de en büyük etken, onun bilinmez ve gizemli olana duyduğu ilgidir.
Konuştuğu dilin, çoğu zaman güzelleştirme amacını aşarak anlaşılması güç boyutlar
kazanması, süslemeyi bir taraftan gizemli ve cazip kılarken diğer taraftan onu, bu alanın
yorumlanması en zor konularından biri haline getirmektedir. Bu zorluk, biçimler dünyasının yerli yerine oturmadığı İslam Sanatı söz konusu olduğunda daha da artmaktadır.
İslam Sanatı’nın en önemli kollarından biri olan mimariye, işlevsel boyutunun yanı sıra,
anlam boyutunu kazandıran unsurların basında gelen süsleme, genel prensipler açısından
homojen, ancak özele inildiğinde birbirinden farklı üslup özellikleri göstermektedir.
İslam öncesi gelenekler, bölgesel özellikler ve etkileşim içinde bulunulan kültürler, üsluptaki bu ayrışmayı belirleyen güçlü faktörler olarak öne çıkmaktadır.
Diyarbakır’daki mimari süslemeler, bu anlamda İslam sanatının ilginç bir kesitini
sunmaktadır. 7.yüzyıldan itibaren farklı İslam devletlerinin hâkimiyeti altında yasayan
kentte, bu süreç içerisinde zaman zaman farklı etki alanlarının devreye girdiği, coğrafi
özellikler ve geleneksel etkenlerle bazı sürekliliklerin muhafaza edildiği, kimi özelliklerin
değişim ve gelişim göstererek kullanılmaya devam ettiği görülmektedir. Siyasi, sosyal ve
ekonomik yapı, coğrafi etkenler ve inanç dünyası gibi çok farklı etkenlerin belirlediği
mimari süslemeler, bir taraftan fiziksel çevrenin görsel zenginliğini arttırarak estetik görünüme katkı sağlamakta, diğer taraftan bazı özellikleriyle mimarinin veremeyeceği tarihi
ipuçlarıyla dönemin kültür ortamının yorumlanmasında etkili yollardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır (1)
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 175
Dicle vadisi boyunca yapılan Hacı Paşa, Berdebur, Pamuklu, Kuşdili, Seman (Gazi
Köşkü), Ağuludere, Erdebil (Ber Der-i Pir), Çıkıntaş, Hami, Bekir Paşa, Kavs (Çarbağ)
köşklerinden birkaç tanesi varlıklarını sürdürmektedir.
Ali Emirî Diyarbakır’ın köşkleri, mesire ve gezinti yerlerini, bahçe ve bağlarını şöyle
sıralamaktadır:
1. Ali Bali
2. Ali Keşkûl Mevki‘i
3. Bekir Paşa Köşkü
4. Cihân-nümâ Mevki‘i
5. Çırçır
6. Dicle Bostanları
7. Dicle Cisri (köprü)
8. Dicle Kenarı
9. Erdebîl Köşkü
10. Fiskaya
11. Gam Götürmez Mesîresi
12. Göğsü Güzel Mesîresi
13. Hacı Ağa Köşkü
14. Hacı Hamza Köşkü
15. Hamalı Köşkü
(38)
16. Hâmî Köşkü
17. Ka‘bî Karyesi
18. Kantaralar
19. Kara Ağaç
20. Kavs Bâgçesi
21. Kayalı Bâgçe
22. Kırklar Dağı
23. Kumar-hâne denilen mevki
24. Küncülü Bâgçesi
25. Osmân Ağa Bâgçesi
26. Pamuklu Köşkü
27. Sem‘an-zâde Köşkü
28. Seyran Köşkü
29. Sıyrılacak Taş
30. Şemsîler
Diyarbakır mimarisinde önemli yeri olan köşkler, asırlar öncesinde Diyarbakır yönetiminde önemli görevler yapmış olan bazı valiler, paşalar ve kentin varlıklı aileleri tarafından Mardin kapı çıkışında, özellikle de Dicle vadisine hakim tepelerin yamaçlarına
yazlık olarak yaptırılmış binalardır.
Bu aileler, sur içi kentin bunaltıcı sıcaklarından korunmak için özellikle Temmuz ve
Ağustos aylarında köşklere gidiyor, burada günlerini geçiriyorlardı. Mardin kapı dışındaki köşklerden başka surlu kentin batısında yer alan bağlar da yine yaz aylarında binlerce
ailenin sığınağıydı. Dükkanlarını işyerlerini akşam saatlerinde kapatan esnaf ya da mesaileri sona eren memurlar kimi faytonla, kimi heybeli özel merkep ve atlarıyla bağlara
gidiyor, geceyi geçirdikten sonra sabah erken saatlerde yeniden kent merkezine, işlerinin
başına dönüyorlardı. Bu arada bazı aileler de Dicle kıyısındaki bostanlarda yani karpuz
176 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
tarlaları içinde kamıştan yapılma hüllelerde geçirirlerdi yazlarını. Bağlardaki köşkler ile
Dicle kıyısındaki hülleler yalnızca yazlıktı.
Diyarbakır köşklerinin haritada yeri(42)
Mardinkapı dışındaki köşklerin ise çoğu kışın da kalınabilecek mekanlardı. Köşk sahibi varlıklı aileler genellikle faytonla, yaylı arabalarla ya da özel yetiştirilmiş atlarla köşklere giderlerdi. Özellikle Mardinkapı dışındaki köşkler Diyarbakır mimarisinin güzel
örnekleriydi. Köşkler de, kesme taştan zarif mimarisi ile avlulu, eyvanlı görkemli yapılardı. Eski Diyarbakır evlerinin tüm özelliği köşklerde vardır. Tümü de havuzlu ve bahçelidir. Bu bahçelerde gül, menekşe, nergis, lale, reyhan gibi bitkiler özenle yetiştirilirdi…
Günümüzde koruma altında bulunan Gazi Köşkü, eski adıyla Sem’an Köşkü,
Vakıf tarafından onarılan Berdebür köşkü, Tiğrel ailesine ait Hami Köşkü, Kuşdili
mesiresi yakınındaki Bekirpaşa köşkü ve diğerleri köşk özelliğini günümüze taşıyan
güzel örneklerdir.
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 177
1639 yılı başlarında Bağdat fethinden dönerken Diyarbakır’a gelen ve burada 71 gün
kalan Osmanlı Padişahı IV. Murad’ın kaldığı, bir adı da ÇARBAĞ olan tarihi Cihannüma Köşkü Kırklardağı eteklerindeydi ve 25-30 yıl öncesine kadar büyük bölümüyle
ayaktaydı. Kırklardağı’nın eskiden mesire yeri olarak da kullanılan yarım ay şeklindeki
eteklerinde kurulu olduğu için halk arasında KAVS Köşkü olarak da anılan Cihannuma Köşkü başlangıçta Şeyhoğulları ailesine ait iken, sonradan Gürani ailesinin tasarrufunda iken geniş arazileri ile birlikte Dicle Üniversitesi’nce istimlak edilmişti.
Buranın koruma altına alınamaması yüzünden ne yazık ki bu tarihi köşk de bakımsızlıktan ve define avcılarının bilinçsizce yaptıkları kazılarla tümden yıkıldı, taşları ve
üzerindeki kitabeler de talan edildi.
Cihannüma Köşkü gibi, Diyarbakır kent merkezinde ve bağlarda pek çok köşk ve
konak da kimi bakımsızlıktan, kimi de sahiplerinin kenti terk ederken değerbilmez kimselere satmaları sonrasında harap oldu. Bağlardaki köşklerin tümü ise 1950’lı yıllarda
kırsal kesimden olagelen göçler sonucu bu bölgede başlayan gecekondulaşmanın kurbanı
oldular. Kentin akciğeri durumundaki Bağlar da böylece tükendi, bitti… .İçlerinden sadece bir tanesi Dicle Üniversitesi tarafından kurtarıldı. Bu köşkün taşları numaralanarak
Dicle Nehrinin karşı kıyısındaki kampus içine taşındı ve orada tıpkısı yeniden inşa edildi.
Bağların, tarihe gömülen o görkemli güzelliğinin simgesi olan köşkler bir bir yıkılıp
giderken kent içindeki tarihi konakların çoğu da cahil yapsatçılar tarafından yıktırılarak
yerlerine yığma betondan çok katlı çirkin binalar yapıldı, bazıları da yıktırılarak otoparklara dönüştürüldü… Herkesin bildiği gibi, kentin merkezindeki Dörtyol ağzında tarihte
bir alayı barındıran büyüklükteki Gürani ailesine ait Konak, (Park Otel) yıktırılarak çirkin bir pasaja dönüştürüldü… Bu arada elbette kurtarılan binalar da oldu elbette. Bazı
Diyarbakırlı hemşerilerimiz babadan, dededen kalma evlerini aslına sadık kalarak onarıp
korumaya başladılar.
Ziya Gökalp İlkokulu sokağındaki evlerini hayli emek vererek ve para harcayarak
onaran Beşir Babür, içini de otantik ve etnografik eşya ile doldurdu. Yine hemşerilerimizden, Diyarbakır’ın gelenek ve göreneklerini, masallarını öykülerinde yaşatan, araştırmacı yazar Esma Ocak hanım da, Dört Ayaklı Minare yanında, Surp Giragos
Kilisesi’ne yakın Ermeni Yemenici Baboş’un evini satın alarak onardı. İstanbul’da yaşayan hemşerilerimizden Mustafa Tatlıcı da, Ulucami mahallesinde eski bir Diyarbakır
evini satın alarak onardıktan sonra Kızılay’a bağışladı. Bilindiği gibi yıllar önce faaliyette
bulunan Diyarbakır’ı Tanıtma ve Turizm Derneği’nce satın alınan ünlü şairimiz Cahit
Sıtkı Tarancı’nın evi müzeye dönüştürülerek Kültür Bakanlığı’na devredilmişti. Yine
178 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
aynı dernek tarafından daha önce de Ünlü sosyolog Ziya Gökalp’ın Memedin Mahallesindeki doğduğu ev satın alınmış kendi adına müze yapılmıştı. Kuşkusuz bu tür davranışlar, kentin tarihi, mimari dokusunu korumak açısından hayli önemli. Bu arada
Cemiloğlu ailesinin de, yıllar ve yıllarca bakımsız kaldığı için harap olmaya yüz tutan
konaklarını onarma girişimleri var. Bunlar kuşkusuz güzel girişimler. Umarız Diyarbakır’da çok az sayıda kalan eski evler de bir vesileyle kurtarılır ve böylece Diyarbakır’ın
taş mimarisinin güzel örnekleri yaşatılmış olur…
KAVS
Letafetle döner ol cayi ziba, bağ-i Firdevse
Bahar eyyamı geldikde hadeng asa, atıl Kavs’e
BERDEBÜR
Erdebil kasrında vardır bir safayı dilistan,
Dicle’nin cisri metin kurbunda etmişdir mekan.
ALİ KEŞKÜL
Müberradır kasırdan gerçi kim Ali Keşkül
Fakat cayi safadır, havzı vasidir, yeri makbul. (12)
ERDEBİL
Asırları Yaşadın
Sen Kimlerle Kocadın
Tarihte Sen Hep Vardın
Erdebil Güzel Mekan
Dicle’ye Nazırsın Sen
Hayran Oldum Sana Ben
Bakıyor Gelen Geçen
Erdebil Şirin Mekan
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 179
Kırklar Dağı Karşında
Gazi Köşkü Yanında
Ağaçların Altında
Erdebil Nezih Mekan
Hevselle Göz Gözesin
Köşklerin Güzelisin
Ecdadın Eserisin
Erdebil Dingin Mekan
Aşık Ettin Kendine
Laf Söylettme Ceddine
Hayrat, Akar, Hazine
Erdebil Serin Mekan
Vakıflardan Emanet
Olmaz Sana İhanet
Sende Var Bir Keramet
Erdebil Şanlı Mekan
(Ecz İrfan Rıza Yazıcıoğlu )
Diyarbakır musikisinin en önemli ve düzenli icrası Dicle kenarında kurulan Erdebil,
Pamuklu, Kuşdili, Gazi köşkü, Bekirpaşa, Agulu dere, Çıkıntaş, Kavs köşkleri ile Bağlar
semtindeki bağ köşklerinde yapılmıştır.Bu köşklerde sabahlara kadar şiirler okunmuş ve
Diyarbakır musikisi icra edilmiştir.(30)
Köşklerde Süsleme
Köşklerde çok fazla süsleme öğesine yer verilmemiştir. “cıs “ adı verilen ve özel bir
harçla yapılan alçı süsleme köşklerde kullanılan en önemli bezeme öğesidir. Bu alçı süsleme özellikle dış cephelerde, kapı ve pencere kemerlerinde ve saçak altlarında değişik
şekillerde kullanılmıştır. Özellikle Kuşdili Köşkü’nde “cıs” adı verilen özel bir harçla yapılmış süsleme öğelerine yer verilmiştir. Hayat ağacı motifi, rozet içinde yapılmış sekiz
kollu yıldız motifi, pano süslemeleri, ay yıldız motifleri, çeşitli bitkisel motifler, saçakların
hemen altlarında bulunan koçbaşları, kapı ve pencere kemerlerindeki alçı bezemeli bit180 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
kisel motifler bazalt ve kireç taşından yapılan ardışık duvarlar köşklerde karşımıza çıkan
önemli süsleme öğeleridir. Neredeyse köşklerin tamamında üst örtü “ayı başı” diye tabir
edilen taş konsollara oturmaktadır.
Köşklerin çoğunda eyvanların kenarları, çentik şeklinde biçim verilerek sınırlandırılmıştır. Bekir Paşa Köşkü’nde karşımıza çıkan taş kase ya da kadeh motifi su akışında
kullanılan diğer bir süsleme öğesidir. Diyarbakır Dicle Kıyısı’ndaki Köşk Yapılarında
odalarda ve eyvanda niş adı verilen süsleme öğesine de sıkça yer verilmiştir. Nişler; içine
süs eşyalarının ya da aydınlatma elemanlarının konulduğu süsleme elemanları olarak karşımıza çıkmaktadırlar.
Köşklerde kapı ve pencere kemerlerine de ayrı bir önem verilmiştir. Kapı ve pencere
kemerlerinde çoğunlukla kalker ve bazalt taşın birlikte kullanıldığını görmekteyiz. Ayrıca
“cıs” bezeme tekniği ile yapılmış çeşitli bitkisel motifler de kapı ve pencere kemerlerinde karşımıza çıkan diğer süsleme öğeleri olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Kapı ve
pencereler çoğunlukla çift kanatlı ve demir şebekelidir. Bazalt ve kireç taşından inşa
edilen ardışık duvarları, dış cephelerdeki “cıs” adı verilen ve özel bir harç kullanılarak
yapılan rozet ve bitki motifli pano süslemeleri, saçakların hemen altında bulunan ve
“ayı başı” diye tabir edilen konsollar ve detaylardaki incelikleriyle köşkler, zengin bir
cephe anlayışı sergilemektedir.
Diyarbakır evlerinde haremlik ve selamlık olarak karşımıza çıkan odaların en önemli
kısmı “mabeyn” odasıdır. “Mabeyn” harem ve selamlık odalarını birbirine bağlayan birimdir. Evin beyi, gerektiği zamanlarda bu kısımdan, harem bölümüne geçmektedir. Birinci kattaki bu odalara “çardak” adı verilmektedir. Sokağa çıkıntıları olan çardaklar da
bulunmaktadır. Bu çıkıntılar “Şahnişin” olarak adlandırılmaktadır. Şahnişlerin yan taraflarında bulunan pencerelerden, sokağı izlemek mümkündür.
Odalarda bulunan dolaplarda, kapılarda ve pencerelerde çok ince süslemeler kullanılmıştır. Ahşap, cam, alçı işçiliğinin en güzel örneklerini buralarda görmek mümkündür. Odalarda göze çarpan bir diğer önemli özellik ise “serdap” adı verilen ve
soğukluk olarak kullanılan kısımlardır. Serdaplar, bölgesel bir özellik olarak karşımıza
çıkmaktadır. Çok eski devirlerden beri kullanılan bu birimler, Abbasiler’e bir dönem
başkentlik yapmış olan Samarra’da bulunmaktadır. Serdaplarda selsebil bulunmaktadır.
Selsebilerde suyun akışı, üst kanaldan, üzerleri mermer veya çiniyle kaplı eğimli bir
yoldan akmaktadır. Su, bu yolu takip ederek aşağıya iner ve alt deliklerden geçerek,
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 181
süslü bir kanalı izleyip havuza ulaşmaktadır. Selsebillerdeki bu su oyunu, etrafı serinleterek, sıcağı azaltmaya yönelik bir görev üstlenmektedir (3)
KÖŞKLER
Diyarbakır surlarının güneyinde ve çoğunluğu Dicle nehrinin batısındaki yamaçlarda
bulunan köşkler, Dicle nehri ve geniş vadisini gören etkileyici bir panoramaya sahiptir.
Sıcak-kuru bir iklim ve sınırlı bir alan etkisiyle, Diyarbakır Suriçi’nde bitişik olarak inşa
edilen evlerin içe dönük ve avlulu karakterine karşın, köşkler; bahçe içerisinde, sınırları
geniş bitki örtüsüyle belirlenen, manzaraya hâkim ve doğayla birlikte olma arzusunu karşılayan binalardır. Köşklerin varlığı, Suriçi’nde tek manzarası avlu olan evlere sahip kent
soylularının doğayla birlikte olma çabalarına bağlanır. Yaz aylarında kullanılan bu binaların tasarımına, Ortaçağ karakterindeki içe dönüklükten, Rönesans’ın çevreye açılma
eğilimine benzer bir planlama anlayışı egemendir.
Köşklerdeki tüm mekânlar, görsel olarak doğayla iç içedir. Genel olarak kuzeye yönlendirilmiş olan eyvan ile önündeki bahçe arasındaki organik bağ, su öğesiyle kurulur.
Eyvanın içinden bahçeye akan su; kaynak, selsebil, dikdörtgen havuz, açık ya da kapalı
bir kanal, taş kadeh ve dıştaki büyük havuz dizgelerini takip eder. Kaynaktan gelen su,
eyvanın arka duvarında bulunan kenarları işlemeli taş yüzeyde sesli bir su perdesi oluşturur. İncecik bir kesitte akan su bu buharlaşarak doğal bir iklimlendirme sağlar. Eyvan
içinde bulunan 40-50 cm. derinliğindeki dikdörtgen havuzda su neredeyse hareketsizdir.
Bu küçük havuzdaki su, taşmadan bazen kapalı bir kanal ile kaybolur ve dantel gibi işlenmiş taş bir kadehte ortaya çıkar. Kanal ile taşınan su, son olarak büyük havuza akar.
Derinliği fazla olan havuzun taş olan döşeme ve duvarları sıvasızdır. Büyük havuzda biriken su, bahçe sulaması için gerekli su ihtiyacını da karşılar. Bazalt kaplı döşemesi, beşik
tonoz ya da ahşap kirişli düz örtülü tavanı,
Bir tarafı açık diğer üç tarafı duvarlarla sınırlandırılan eyvan, su hareketinir içinde
dantel gibi işlendiği serin br mekândır. Önü açık olan bu mekânın, arka duvarında boşlukları olan örneklerine de rastlanır. Rüzgârın bir taraftar girip diğer taraftan çıkışını
sağlayan bu boşluklar ile eyvan içinde doğal bir hava akışı sağlanır. Tek katlı olan köşkler,
selsebilli eyvan ve birkaç odadan oluşurlar. İki kati olanlarında üst katta manzara için
seyir platformu olan ikinci bir eyvan bulunur Ahır birimi, bodrum kattadır. Geçici ocakların bulunduğu bazı köşklerde mutfak bulunmaz. Tuvalet bahçe içindeki uygun bir
alanda bulunur. Odalarda alt pencereler sedir yüksekliğinden itibaren başlar. Bazen bu
182 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Pencereler üzerinde odada biriken sıcak havanın tahliyesine yardım eden tepe pencereleri
yer alır. Sıcak iklim nedeniyle odaların yükseklikleri fazladır.
Bu asal geometrik formun sade görünüşüne karşın, pencere ve kapı kemerlerindeki
ince işçilik, bazalt ve kireç taşından inşa edilen ardışık duvarları, cepheler üzerinde kireç
harcı kullanılarak yapılan rozet ve bitki motiflerinden oluşan pano süslemeleri, saçakların
hemen altında bulunan koçbaşlarının zarafeti ve detaylarındaki incelikleri ile köşkler,
vernaküler mimarinin güzel örneklerindendir. İklime uyum ve sürdürülebilirlik gibi kavramları bünyesinde barındıran geleneksel köşk mimarisi, modern mimariye ilham kaynağı olabilecek pek çok gizeme sahiptir.
Diyarbakır köşkleri kullanım amacına göre yazlık köşkler ve bağ köşkleri olmak üzere
ikiye ayrılır. (44)
Yazlık Köşkler
Günümüze kadar ulaşabilmiş yazlık köşkler Diyarbakır’da köklü bir mimari geleneği
ve gelişimini yansıtmaktadırlar. Bu köşklerin planını etkileyen en önemli öğe iklim’dir.
Diyarbakır’da yaz mevsiminin çok sıcak ve uzun geçmesi ve sur içinde sıkışık bir biçimde konumlanan evlerden uzaklaşmak için, kentin genellikle zengin bölümü sur dışında yazlık evler inşa etmişlerdir. Diyarbakır’da bulunan yazlık köşklerin birçok avantajı
vardır. Sıcak yaz günlerinde ekili alanlar ve uzun ağaçlar nem ve serinlik yaratırdı. Köşklerin çoğu havalandırma sağlamak ve manzaradan faydalanmak için yüksek bir araziye
kurulurdu. Şehrin güneyindeki Mardin Kapının yaklaşık 2 km dışından başlayarak, genellikle nehrin sağ tarafında inşa edilen köşkler, eğimli bir yükseltide, Evsel Bahçeleri’ni
ve Dicle Nehri’ni görecek konumda yer alır. Köşklerin neredeyse tamamında, yamacın
üst kısmında yer alan kayalıklardan gelen su kaynakları bulunmaktadır.
Diyarbakır evlerinin genel özelliklerini yansıtmalarına rağmen, evlerdeki içe dönük
planın tersine tam anlamıyla dışa açılan bir mimariye sahiptirler. Bunun nedenleri etrafında yakın bir yapılaşmanın olmaması ve yerleşmenin büyüklüğüdür. Çoğu, 19. yüzyılda
yapılan bu yapılar Osmanlı ve Akkoyunlu dönemine aittirler.
Dinlenme amaçlı olarak yapılan bu köşkler aynı zamanda şehrin ileri gelenlerinin,
şair ve edebiyatla uğraşanların toplandıkları, sazlı ve sözlü eğlencelerin yapıldığı mekânlar
olarak kullanılmışlardır.
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 183
Dağınık bir yerleşme içinde yer alan köşkler 1 ya da iki katlı yapılardır. Bazı yapılarda
bodrum katta mevcuttur. Genellikle dikdörtgen bir formun hakim olduğu, ortasında
önü açık bir mekan olan “eyvan’ların yer aldığı fonksiyonel bir tasarım gösterir. Yapının
önünde kare dikdörtgen bir “havuz” ve eyvan dış duvarındaki kaynağından gelerek
Bir kanal yoluyla havuza açılan sel-sebil” köşklerin vazgeçilmez elemanlarıdır. Zemin
kat oturma odaları eyvan ve servis mekanlarından (mutfak, depo vb.) oluşur. Üst kat,
teras bazen de eyvanlarla çevrili odaların yer aldığı 2. bir yaşama birimidir. Odalarda
manzaraya yönelme ve iklimsel yön tercihi olarak kuzey serin rüzgarlarını alma önemlidir. Yapım tekniği ve kullanılan malzeme bağ köşklerinde olduğu gibi yöreseldir. Yığma
taşıyıcı sistemin kullanıldığı bu yapılarda döşemeler gözenekli dişi bazalttan yapılmıştır.
Yapının duvar yüzeyinde de kullanılan bazalt taş yüksek yalıtım özelliği sayesinde ısısal
konforu sağlamıştır. Köşkler daha çok yazın kullanıldığından iç mekandan çok yarı açık
(eyvan) ve açık (dış avlu ve bahçe) mekanlar tercih edilmiş, kapalı mekanlarda sadelik
ve işlevsellik ön plana çıkmıştır.(44)
Bağ Köşkleri
Diyarbakır’ın sur dışında yer alan ve geçmişte şehri çevreleyen üzüm bağları içinde
(şimdiki bağlar ilçesinde) konumlanmış yapılardır. Bağ köşkleri Diyarbakır insanının
göçtüğü yapılardan biridir. Yaz aylarını, geniş bir bağın ya da bahçenin ortasına kurulu
olan bu evlerde geçirirlerdi. Kış yaklaştığında bütün eşyalarını hatta kentteki evlerinden getirmiş oldukları mobilyaları bile toplar, şehirdeki evlerine dönerlerdi. Bağ bozumunda daha çok bağ sahiplerinin kullandıkları bu köşkler, genellikle iki katlı, bazalt
taş örgülü, bol pencereli olarak inşa edilmiştir. Yapı teknikleri ve kullanılan malzemeler
yöreseldir. Bodrum kat olmadığından gerekli depolar veya ahır eve bitişik ya da bahçede yer alırdı. Genellikle bağ köşklerinde süslemeden kaçınılır, bu yapılar temel form
ve kompozisyonlardan oluşan basit ve belirgin bir geometriye sahiptir. İnşa edilen her
nesne veya parçanın bir amacı vardır ve bu yapıların tasarımı son derece işlevseldir.
Gün boyunca bağ ve bahçelerde çalışıldığından kapalı mekanlara gereksinim azalmıştır. Bağ köşkleri özellikle yazın kullanıldığından serin rüzgarları alabilmesi için yönlendirmede genellikle kuzey yönü tercih edilmiştir. Diyarbakır insanı bağlarda sadece
meyve, sebze yetiştirmekle kalmayıp doğayla iç içe yaşamış, bu da mevsim değişikliklerini izlemelerini ve doğal bir ortamda kendilerini yenilemelerini sağlamıştır. 1950
yıllarından sonra yerleşimin sur dışına çıkmaya başlamasıyla önce üzüm bağları yok
edilmiş daha sonra sırasıyla bağ köşkleri yıkılmaya başlamıştır. 1991 yılında bağlar
184 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
semtinde 5 tane bağ köşkü bulunurken günümüze sadece 2 ‘si ulaşabilmiştir. Onlardan
biri taşları sökülerek Dicle Üniversitesi arazisine bazı değişikliklerle inşa edilmiştir (4)
Üniversite bağ evi
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 185
Resim. Üniversite bağ evi
bağ evleri-Dicle üniversitesi
186 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Bağlar-Mardin yolu(Müftülük arkasında)Benzinlik içinde bağevi
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 187
Tarihi bir bağ evi(Ş.Korkusuz)
bağ evleri-diyarbakir-fot.nejat satici
188 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Gazi köşkü-1970-Adil Tekin
Gazi köşkü-1973 yılı
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 189
Gazi köşkü
15. yy.da inşa ettirilmiş olan yapı Akkoyunlu mimarisinin tipik özelliklerini taşımaktadır. Atatürk’ün Diyarbakır da kaldığı zamanlarda konakladığı köşktür. Seman köşkü
sur dışında Mardin kapısı ile On Gözlü Köprü arasında Dicle’ye hâkim bir sırt üzerindedir. Cepheler bir sıra bazalt bir sıra beyaz taşlarla örülüdür. Eyvanının önünde büyük
bir havuz mevcuttur. Halen Atatürk Müzesi olarak faaliyet göstermektedir.(2)İlk mukimleri Semanzadeler, son mukimi Atatürk’tür
Semanzadeler
18. yüzyılın ilk yarısına elimizde bulunan kaynaklar üzerinden bakınca en çok dikkati
çeken ailenin Semanzadeler olduğunu belirtmek gerekir. Bu ailenin kendileriyle beraber
adına rastladığımız Millizade ve Erdebilzade aileleriyle güçlü bağları olduğu sanılmaktadır. Bu duruma işaret eden belgeler mevcuttur. İlki yukarıda Millizadeler kısmında verilen bir belgedeki vasi atamasındaki dikkat çekici durumdur.
Ayrıca bir alacak davasında Diyarbekir valisi Mehmed Paşa huzurunda toplanan mahkemede vefat eden Erdebilzade el-hac İsmail bin el-hac İbrahim’in varisi el-hac Mehmed,
190 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Serdengeçti Mustafa Ağa bin Abdullah’a dava açarak 12.530 guruşluk bir alacak talep
etmektedir. Anılan ağa bu paradan 10.000 guruşunun rahmetlinin izniyle Semanzade
Hüseyin Ağa’nın oğlu Ali Ağa’ya borcu karşılığında teslim ettiğini ileri sürmektedir. 7
Metinden anlaşılan odur ki bu büyük miktardaki para Halep’te ticaret işinde kullanılmıştır ve belge böylesi büyük bir ticarette Erdebilzade ve Semanzade ailelerinin şehrin
sınırları ötesinde Halep gibi önemli bir liman ve ticaret şehrinde birlikte faaliyet yürüttüklerine ışık tutar. Semanzade ailesinin Millizade ve Erdebilzade aileleriyle olan yakın
ilişkilerinin bir benzerini Abdulvahhab Ağazadeler ile kurdukları görülmektedir. Bir kayıtta Mustafa Ağa bin Abdulvahhab Ağazade’nin, Semanzade ailesi ile akrabalık ilişkisi
içinde olduğu görülmektedir. Mustafa Ağa’nın ölümünden sonra bıraktığı o muazzam
servetten -ki 428.132 guruştur- pay alanlardan biri de kızkardeşinin oğlu olduğu görülen
Semanzade Aboş Ağa’dır. Ayrıca Millizade ve Erdebilzade aileleriyle olan hediyeleşmesi,
borçları ve alacakları, mülkleri gibi birçok bilgi de mevcuttur.
Yukarıdaki örneklerden de anlaşılacağı üzere Amid’de sıkı bir güç bağı etrafında ilişkiler kuran bu ailenin ismini Seman Ağa’dan aldığını belgelerden takip etmekteyiz. Anlaşıldığı kadarıyla Seman Ağa’nın adına izafe olunan bir de menzil mevcuttur ve bu
menzil Lala Bey Mahallesindedir. Bu bilgileri o tarihlerde voyvoda olan Mustafa Ağa’nın
önünde davacı olan Sabir ve Mustafa ibn Seman Ağa adlı iki kişinin davasından öğrenmekteyiz. Buna göre bu iki kardeş mahkemede Hacbazeyn adlı karye sipahisi Hasan Bey
bin Abdullah Bey üzerine davacı olup Garb-i Amid Nahiyesindeki Kaşmazviran adlı bir
karyede 4 çiftlik ve 10 seneden beri ortak olarak malikaneleri olan 150 dönüm toprağın
voyvoda tarafından incelenmesi talebinde bulunmuşlar ve mahkeme başında naib olan
diğer üyeleri çukadar ile alaybeyi bayraktarından oluşan bir heyeti anılan karyelere göndermiştir. Tayine giden ekip sınırları belirleyip mahkemeye dönmüş ve durumu kayda
geçirmişlerdir. Heyette her zamankinden farklı olarak 2 rütbeli askerî yer alır ki biri çukadar diğeri ise alaybeyi bayrakdarıdır. Bu durum Semanzadelerin malikane sistemine
ve işleyişine etkileri hakkında bir fikir vermektedir.
Sadece 313 ve 360 numaralı DŞS defterlerinde 30’un üzerinde belgede Semanzade
ailesinin üyelerine ait alım-satım, mülk davası, veraset intikali, mukataa devri, tamir izni
gibi ekonomik içerikli kayıtlar mevcuttur. Ayrıca bu iki defterde onlarca belgede bu aile
mensubu olan voyvodalar da göz önüne getirildiğinde etkinlikleri daha iyi anlaşılacaktır.
Ancak hemen belirtmekte fayda vardır ki bu ailenin mahkemeye yansıyan kayıtları ait
oldukları sınıf hakkında bir kanaat oluşturmaya yetmektedir. Herhangi bir yaralama,
katl, gasb vb. ceza gerektiren suça dair davalarda değil, çoğunlukla servet ve ticari ilişkiDİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 191
lerini gösteren belgelerde görülmektedirler. Şikayete konu olan bir ticari davada, bizzat
padişah tarafından bu aile mensubu Semanzade Süleyman Ağa’nın yaptığı “ihkak-ı hak”
suçu için uyarılması paşa ve kadıya ferman ile emredilir. Buna göre Koprik adlı zimmî
Divan-ı Hümayuna arzuhal ederek anılan kişi ve kethüdasından 20.100 guruş gibi astronomik bir alacağının bulunduğunu, bunu alamadığını ve çözümünü talep edince padişah
doğrudan paşaya ve kadıya ferman ile bu durumun hallini emrederek, adaleti sağlamak
noktasında kendisinin temsilcileri olduklarını sert bir ifade ile hatırlatmaktadır. Ayrıca
Semanzadenin ihzar edilmesini ister. Bu belge ekonomik güçlerinin ve etkilerinin kendilerine haksızlık yapmaları durumunda sadece padişahın söz geçirebildiğine bir örnektir.
Mülk satışlarında bu ailenin birçok alım-satım yaptığını görmekteyiz. Niceliksel anlamda yoğun olan bu satışların esas özelliği çok büyük rakamlar içermesidir. 360 numaralı defterdeki 181 satış işleminden 15 belge ile alım satım ilişkilerinde Semanzade Ailesi
ellerinde tuttukları servet ile ön plana çıkmaktadır. Mülk satışlarına dair belgelerden birinde Semanzade Ebubekir
Çelebi bin el-hac Osman’ın kardeşi Mustafa Çelebi’ye 2 cariyesini 700 guruşa sattığı
görülmektedir. Çalışmanın menzil satışları kısmında 1500 guruşluk işlem ile dükkan satışlarında değinilen 2900 ve 2950 guruşluk alım-satımlar bu aile üyelerince gerçekleştirilmiştir. Yine Semanzade Ailesinden bir kişi İbrahim Bey Mahallesinde 2000 guruşluk
bir mülk satmıştır.794 Bir başka belgede bu aile üyelerinden biri İbn Müderris Mahallesindeki menzilini 1500 guruşa satmıştır.
Zenginliklerinin göstergesi olması açısından terekelerdeki bazı miras miktarlarına
bakmak gerekir. Semanzade Ebubekir Çelebi bin Hacı Osman’ın varislerine bıraktığı
mirasın toplamı 2895 guruştur.
Bir tereke kaydında Semanzade Aboş Ağa, varislerine 9967 guruş değerinde miras
bırakmıştır ve bunların çoğu şehrin muhtelif yerlerindeki menzil ve dükkanlardan oluşmaktadır.
Yukarıdaki servete dair bilgilerden başka bu ailenin idaredeki pozisyonlarına da bakmak gerekir. Esas etkinlik alanlarının bu olduğu görülmektedir. İdari yapının izah edildiği bölümde “Voyvodalar” başlığı ile verilen listede ayrıntıları bulunmakla birlikte
sadece sayısal olarak ifade etmek gerekirse 18. yüzyıl başından itibaren voyvodalık mukataasını işleten, bu aileden Semanzade Hüseyin Ağa olmuş ve 4 defa voyvodalık mu192 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
kataasını almıştır. Her voyvodalık süresi bir yıl olarak görülmektedir. Ayrıca Semanzade
Ahmed Ağa bin Hasan Ağa da bu görevi bir yıl üstlenmiştir. Semanzade ailesine mensup
kimselerin voyvodalık vazifesinin yanında askeri nitelikteki başka görevler üstlendiklerine dair kayıtlar da mevcuttur. Bunlardan birinde ordunun ihtiyacı olan peksimetin
mübayaası için merkezden gelen bir emirde (ferman) bu işin havale edildiği kişi, “Diyarbekir canibi ordu defterdarı” vazifesini üstlenmiş Semanzade Hüseyin idi.
Son olarak Semanzade ailesinin gücünü ve zenginliğini göstermesi bakımından şehirde bıraktıkları eserlere değinmekte fayda vardır. Bunlardan ilki “Semanoğlu
Mescidi”dirve ikincisi günümüzde “Gazi Köşkü” olarak bilinen “Seman Köşkü”dür.(49)
Gazi köşkü
Atatürk 5 Mart 1917 yılında ordu Komutanlığına atanınca, 13 Martta Diyarbakır’a
gelmiştir. Silvan da bulunan 16. Kolordu karargah komutanlığı 2. ordu karargahını oluşturmak üzere Diyarbakır’a alındı. Karargah binası İç kalede bulunan ve halen Atatürk
Müzesi olarak faaliyet gösteren yapıya taşınmıştır. Bir süre Kavvası Sağır sokakta bulunan
Hacı Sinan Özbostancı’ya ait evde ikamet eden Atatürk daha sonra Mardin Kapı dışında
yer alan Seman Köşkünü ikamet olarak kullandı. Daha sonra 1937 yılında Belediyece
satın alınan bu köşk restorasyonu ve onarımı yapılarak Atatürk Köşkü adıyla hizmete
sunulmuştur. Atatürk Köşkü Atatürk’ün Ölümünün 100. yılı sebebiyle 1981 yılından
yeniden onartılmış, bahçesi ve çevresi düzenlenerek bu günkü şeklini almıştır.
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 193
Gazi köşkü
194 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Gazi köşkü
Diyarbakır Atatürk Köşkü, Diyarbakır surlarının 2, 5 Km. güneyindedir.
Atatürk, Çanakkale Savaşından sonra 1916 yılı şubat ayı sonlarında 16. Kolordu Komutanı olarak Doğu, cephesinde görevlendirilmiş, 14 Mart 1916 günü Kolordu Karargahı
olan Diyarbakır’a gelmiştir. Diyarbakır surlarının dışındaki Semanoğlu Köşkü Atatürk’e
verilmiştir. Atatürk 27 Mart 1917 tarihine kadar bu köşkte kalmıştır. 1917 yılı Mart
ayında 2. Ordu Komutanı olarak Diyarbakır’a tekrar gelen Atatürk, bu kez Mardin Kapısı dışındaki Pamuk Köşkünde kalmıştır.
Diyarbakır Belediyesi 5 Nisan 1926 günü aldığı bir karala Atatürk’ü fahri hemşehrileri olarak seçmiş ve Diyarbakır’a ilk gelişlerinde kaldığı Semanoğlu Köşkünü kendisine
hediye etmiştir. Köşk o günden sonra Atatürk Köşkü olarak tanınmıştır. (48)
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 195
Gazi köşkü Arka taraf
Gazi köşkü
196 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Gazi köşkü
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 197
Gazi köşkü
198 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Bir ve ikinci kat arası merdiven
Gazi köşkü odaları ve içindeki eşyalar
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 199
Gazi köşkü odaları ve içindeki eşyalar
200 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Gazi köşkü odaları ve içindeki eşyalar
Gazi köşkü müştemilatı
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 201
Gazi köşkü odaları ve içindeki eşyalar
202 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Gazi köşkü odaları ve içindeki eşyalar
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 203
Gazi köşkü odaları ve içindeki eşyalar
204 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Gazi köşkü odaları ve içindeki eşyalar
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 205
Gazi köşkü odaları ve içindeki eşyalar
206 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Gazi köşkü odaları ve içindeki eşyalar
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 207
Gazi köşkü odaları ve içindeki eşyalar
208 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Gazi köşkü odaları ve içindeki eşyalar
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 209
Gazi köşkü odaları ve içindeki eşyalar
Diyarbakır Atatürk Köşkü, Diyarbakır evleri tipinde geniş eyvanlı siyah-beyaz kesme
taşlardan yapılmış örneklerinden biridir. Eyvanın duvarındaki mermer sebilden havuza
dökülen sular, köşke serinlik vermektedir. Girişin sağındaki küçük kapı mutfağa solundaki kapı da çay ocağına açılmaktadır. Üst katta çalışma ve yatak odaları vardır.
Atatürk’ün ölümünden sonra, Atatürk Köşkü Diyarbakır belediyesinin korumasında
yeniden onarılmış ve ziyarete açılmıştır.(48)
Gazi köşkü teras ve zemin kat projesi M. Baran- A. Yılmaz(26)
210 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Gazi köşkünde gece
Gazi köşkü ve havuz
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 211
Gazi köşkünde eyvan ve havuz
Diyarbakır surlarının güneyinde ve çoğunluğu Dicle nehrinin batısındaki yamaçlarda
bulunan köşkler, Diyarbakır surlarını, Esfel bahçelerini, Dicle nehri ve geniş vadisini
gören etkileyici bir panoramaya sahiptir. Sıcak-kuru bir iklim ve sınırlı bir alan etkisiyle,
Diyarbakır Suriçi’nde bitişik olarak inşa edilen evlerin içe dönük ve avlulu karakterine
karşın, köşkler; bahçe içerisinde, sınırlan geniş bitki örtüsüyle belirlenen, manzaraya
hakim ve doğayla birlikte olma arzusunu karşılayan yapılardır. Köşklerin varlığı, Sur
içi’nde tek manzarası avlu olan evlere sahip kent soylularının doğayla birlikte olma çabalarına bağlanır. Yaz aylarında kullanılan bu vernaküler mimari örnekleri, Ortaçağ karakterindeki içe dönüklükten, Rönesans’ın çevreye açılma eğilimine benzer bir planlama
akışı gösterir. Köşklerdeki tüm mekânlar, görsel olarak doğayla iç içedir.(20)
212 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Bekir Paşa (Ömer Bekir Paşa) Köşkü
Halk arasında ‘Ömer Bekir Paşa Köşkü’olarak da bilinen yapı, Dicle nehrinin batısında yüksek bir tepede, yeşil bir alan içerisinde Evsel Bahçeleri’ne hakim bir tepede yer
almaktadır. Köşk, Cengiz Özgiray’ın mülkiyetindedir. Bakımından sorumlu kişi ise Mehmet AYDIN’ dır. Yapım tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber 19.yüzyıl sonları olduğu ve Osmanlıların son döneminde yapıldığı tahmin edilmektedir.
Dikdörtgen bir plana sahip olan yapı zemin ve bodrum kattan oluşur. Kuzeye dönük
içinde selsebili bulunan bir eyvan ve sağında bir oda yapının şu andaki durumunu belirler.
Bodrum kat depo amaçlı kullanılmaktadır. Yapının dış duvarları ve döşeme bazalttır.
Köşkün ön bölümü avlu bahçe ve havuzdan oluşmaktadır. Yapı kısmen korunmuş olsa
da mevcut bozulmalar dikkat çekmektedir. Köşk şu anda gerektiğinde kullanılan yazlık
bir ev durumundadır.(4)
Resm . Bekir Paşa (Ömer Bekir Paşa) Köşkü
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 213
Resm . Bekir Paşa (Ömer Bekir Paşa) Köşkü
Bekir paşa Köşkü planı (A.Bekleyen’den işlenerek) (25)
214 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Hacı Ağa Köşkü
Köşkün üzerinde inşa kitabesi bulunmadığından yapım tarihi mimari özelliklerine
bakılarak 19.yüzyıl Osmanlı dönemi olarak tahmin edilmektedir. Yapı Mardin kapı çıkışında evsel bahçeleri içinde yer almaktadır. Mevcut planıyla iki oda ve bir eyvandan
oluşan yapının önünde eyvandan akan “selsebil”in buluştuğu dikdörtgen bir havuz yer
alır. Dikdörtgen forma sahip tek katlı olan yapı şu anda bakımsızlıktan büyük bölümü
yıkık durumdadır.
Pamuk Köşkü
Yapı Dicle Nehri’nin sağ tarafında yer alan yüksek bir tepede, Gazi Köşk’ünün üst
bölümüne yakın konumlanmıştır. Plan ve mimari özelliklerine bakıldığında Osmanlının
son döneminde, 19.yy sonu 20.yy başında yapılmış olabileceği tahmin edilmektedir. Yapı
dikdörtgen planlı ve tek katlıdır. Köşkün sadece iki sivri kemerli, içinde selsebili bulunan
bir eyvanı ve kare planlı havuzu günümüze ulaşabilmiştir. Eyvanın duvar yüzeylerinde
içine çeşitli eşyaların konulacağı nişler mevcuttur. Dış duvar cephesi kesme bazalt taştan
yapılan yapının üst örtüsü düz çatıdır. Çatının alt konsolu “ayı başı” adı verilen taşlarla
desteklenmiştir. Yapı şu anda mevcut durumuyla halka açık oturma ve dinlenme amaçlı
kullanılmaktadır.(4)
Resim . Hacı Ağa Köşkü
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 215
Resim . Hacı Ağa Köşkü
Resim. PAMUK köşkü
216 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Resim . Hacı Ağa Köşkü
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 217
Resim . Hacı Ağa Köşkü
Köşkün doğu cephesindeki tek hareket öğesi iki adet sivri kemerle, sütuna bağlanan
eyvan açıklığıdır. Eyvanın iç kısmında pencere ve nişler mevcuttur. Eyvandaki bir diğer
süsleme öğesi de dilimli kemerli nişlerdir. Bu nişler karşılıklı olarak eyvanın sağ ve sol taraflarına yapılmıştır.Y apının dış cephesinde düzgün kesme bazalt taş kullanılmıştır. (5)
Gazi köşküne yakın bir yamaçta yer almaktadır. Köşk geniş ve etrafı çiçeklerle çevrili
bir bahçe içerisinde bulunmaktadır. Kuzey güney doğrultusunda dikdörtgen planlı ve
tek katlıdır.
Köşkün sadece iki sivri kemerli, içinde selsebili bulunan bir eyvanı ve kare planlı havuzu günümüze ulaşabilmiştir. (20)
218 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Pamuk köşkü planı (A.Bekleyen’den )(25
Kuşdili Köşkü
Köşk, Gazi Köşkünden sonra Dicle nehrine hakim bir tepede konumlanmıştır. Yapının bir bölümünde yer alan yazıttan 1904 yılında yaptırılmış olduğu anlaşılmaktadır.
Ancak kimin yaptığına dair bir bilgi yoktur. Köşk, Mardin şosesinden köşke ayrılan yolun
doğu tarafında bulunmaktadır. Köşkün şimdiki sahipleri ve bakımından sorumlu kişileri;
Nadide Fatma *Ayyıldız, Hazım Özbay ve hissedarlarıdır.
Yapı tescillenmiştir. Yapı ‘L’ plan tipinde, dikdörtgen planlı ve iki katlı olarak yapılmıştır. Yapının zemin katında iki eyvan yer almaktadır. Yapının batı tarafında bulunan
eyvanın iki kemeri vardır. Kırık kemerli bu eyvanın daha önceleri ‘soğukluk’ olarak kullanılan, şimdilerde ise su deposu olan, kaynak suyu mevcuttur. Bu eyvanda dikdörtgen
bir havuz bulunmaktadır. Dikdörtgen havuzda bulunan su, bir kanalı izleyerek bahçedeki
büyük havuza dökülmektedir. Zemin kat, oda, mutfak, eyvan ve soğukluktan oluşur. Üst
kata bir aralıktan çıkılarak açık bir terasa ulaşılır. Üst katta yer alan odalar tepe pencereleri
ve nişleriyle hem fonksiyonel hem de görsel bir bütünlük oluşturur.
Yapı aynı zamanda bazalt taşla çevrili duvar yüzeyinde kullanılan ve “cıs” adı verilen
alçı bezeme ve kemerli pencereleriyle zengin bir cepheye sahiptir.
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 219
Kuşdili Köşkü
220 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Kuşdili Köşkü
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 221
Kuşdili Köşkü
222 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Kuşdili Köşkü
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 223
Kuşdili Köşkü
Ağuludere Köşkü
Köşkün üzerinde inşa kitabesi bulunmadığından, kesin yapım tarihi ve kim tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir.
Plan ve mimari özelliklerine bakıldığında, Osmanlının son döneminde, 19.yy. sonu
20.yy. başında yapılmış olabileceği tahmin edilmektedir. Yapı, tescillenmiştir. Yapı, Mardin Kapısı’ndan 3 km. güneyde, anayoldan 200 m. içerde, yamaçta; Dicle Nehri’ne karşı
yapılmıştır. Halk arasında ‘Arabın Köşkü’ olarak da bilinmektedir. Köşk, geniş ve etrafı
çiçeklerle çevrili geniş bir alan içerisinde bulunmaktadır.
Yapı ters “L” planda, iki katlıdır. Zemin kat, içinde sesebili bulunan bir eyvan, mutfak
ve 3 odadan oluşur. Üst kat oda ve servis mekanlarına ayrılmıştır. Ancak yukarı çıkılan
merdiven şu anda yıkık durumdadır. Önünde geniş bahçelerin ve dikdörtgen bir havuzun
yer aldığı bu yapı bazalt taştan yapılmıştır. Yapı şu anda bakımsızlıktan birçok bölümü
yıkık durumda ve kullanılmamaktadır. (4)
224 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Ağuludere köşkü-2013
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 225
Ağuludere köşkü-2013
226 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Ağuludere köşkü-2013
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 227
Ağuludere köşkü-2013
Ağuludere köşkü Zemin kat planı (N.Dalkılıçtan işlenerek)(25)
AĞULU DERE KÖŞKÜ
Köşklerde mekânlar, dikdörtgen formlu yapının uzunluk doğrultusundaki ekseni
üzerinde dizilir. Bu eksen üzerinde bir yüzü açık olan eyvanın konumu, bütün köşklerde
aynı değildir Genellikle kitlenin ortasında ya da dış yan kısmında yer alır. Köşklerdeki
228 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
eyvan, genci olarak Diyarbakır Sur içi geleneksel evlerindeki eyvanlardan farklıdır. Eyvanın dikdörtgen biçimli formunun uzunluk yönündeki ekseni, Diyarbakır geleneksel
evlerinde kitlenin uzunluk yönündeki eksenine paralel, köşklerde ise dikdörtgen formlu
kitlenin uzunluk yönündeki eksenine diktir.
Köşklerdeki eyvanda selsebilli havuz, hacmi ekseninden itibaren ikiye böler. Diyarbakır geleneksel evlerindeki eyvanda ise bazen görülen havuz ortada bulunur. Köşklerde
genel olarak kuzeye yönlendirilmiş olan eyvan ile önündeki bahçe arasında organik bağı
kuran öğe, sudur. Eyvanın içinden bahçeye akan su; kaynak, selsebil, dikdörtgen havuz,
açık ya da kapalı bir kanal, taş kadeh ya da şadırvan ve dıştaki büyük havuz dizgelerini
takip eder. Kaynaktan gelen su, eyvanın arka duvarında bulunan kenarları işlemeli taş
yüzeyde sesli bir su perdesi oluşturur, incecik bir kesitte akan su, buharlaşarak doğal bir
iklimlendirme sağlar. Eyvan içinde bulunan 40-50 cm. derinliğindeki dikdörtgen havuzda su neredeyse hareketsizdir.
Meyvelerin soğutulduğu bu havuzdaki su, taşmadan bazen kapalı bir kanal ile kaybolur ve dantel gibi işlenmiş taş kadeh ya da şadırvanda ortaya çıkar. Kanal ile taşınan
su, son olarak büyük havuza akar. Derinliği fazla olan havuzun taş olan döşeme ve duvarları sıvasızdır. İçine girip serinleme amacı ile de kullanılan bu havuzun suyu, bahçe
sulama ihtiyacını da karşılar.(6)
Köşkün üzerinde kitabesi olmadığından yapıyla ilgili kesin yapım tarihi ve kim tarafından yapıldığına dair detaylı bilgiye sahip olunamamaktadır. Plan ve mimari özelliklerine bakılarak, köşkün 19. yüzyılın son dönemlerinde yapıldığı düşünülmektedir. Yazlık
köşkler arasında olan yapı Dicle Nehrinin batısına inşa edilmiştir. Köşk, geniş ve etrafı
çiçeklerle çevrili geniş bir alan içerisinde bulunmaktadır. Halk arasında Arabın Köşkü
olarak bilinen yapı ters L planlıdır. Zemin kat, içinde sesebili bulunan bir eyvan, mutfak
ve 3 odadan oluşur. Üst kat oda ve servis mekânlarına ayrılmıştır. Ancak yukarı çıkılan
merdiven şu anda yıkık durumdadır.
Önünde geniş bahçelerin ve dikdörtgen bir havuzun yer aldığı bu yapı bazalt taştan yapılmıştır. Yapı şu anda bakımsızlıktan birçok bölümü yıkık durumda ve kullanılmamaktadır. (20)
Kavs (Cihannüma) Köşkü
Çarbağ Köşkü olarak da bilinir. 1991 yılına kadar ayakta kalabilen ancak ilgisizlikten
tamamıyla yıkılan bu köşk,
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 229
Kavs köyünde Dicle’nin karşı tarafında Kırklardağı’nın eteklerinde yer almaktaydı.
Yapım yılı XVI. yy. sonu XVII. Başlarına tarihlenmektedir. Siyah bazalt taş ve beyaz kalker taştan örülü, iki katlı bir yapıdır. Güneydoğuya bakan büyük bir eyvanı, hamamı ve
camisi ile oldukça büyük bir kompleks oluşturmuştur. Evliya Çelebi köşkü şöyle anlatır.”
Meşhur bir irem bağıdır hatta Bağdat Fatihi IV.Murat, Bağdat fethinden sonra bu bağa
gelip adalet icra ve iş-ü işret etmiştir. Bu gezinti yeri cennet bahçesinden bir köşedir ki
tarifi imkansızdır”.(4)
Kavs Köşkü: Diyarbakır Merkezi’nin Güney doğusunda, Kırklar Dağının doğusunda
Dicle nehri’nin kavis yaptığı yerin güneyinde Kavs denilen yerde idi. Köşk H.1044M.1634 yılında Şeyh Aziz Mahmud Ürmevi tarafından yapılmıştır. Köşkün Dicle’ye,
Surlara ve Kırklar Dağına bakan her üç yönü de çok güzel manzaralıydı. Cephesi batıya
bakar, doğudaki üst tepelerden drinaj yapılarak havuza su getirtilmişti. Köşk’ün yanında
da kaynak su vardı. Köşk bazalt ve kalker taşından yapılmış İki katlı idi. Hamamı ve Camisi vardı. Osmanlı Padişahı 4. Murat Bağdat fethinden dönerken kaldığı köşktür. 4.
Murat’ın ağırlandığı üst kattaki Cihannümâ, (Cihanı gören köşk) adı verilen geniş odadan görülen büyüleyici manzaraya doyum olmazdı. Köşkün önünde ve etrafında Dicle
Cihannüma köşkü planı (26)
230 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Resim . (26)
Cihannüma köşkü(1970)-Adil Tekin
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 231
kıyılarına kadar uzanan bahçeler, bağlar, güllükler vardı. Buralar halkın sık sık gittiği bir
mesire (piknik) yeriydi. Merhum Ali Emiri efendi Tezkire-i şuara-yi Amid adlı eserinde
bu mesire yerini övmüştür. Evliya Çelebi Kavs Köşkü için şöyle der: “Bu da meşhur bir
İrem bağıdır. Bu gezinti yeri Şatt’ın karşı tarafında cennet bahçesinden bir köşesidir ki,
tarifi imkansızdır.” Köşk hakkındaki manzum tarihi, şeyhin yeğeni kardeşinin oğlu Açık
baş Mahmud Şair Resmi Amidi’nin yazmıştır.
Seyyid-i Mahmud-i alem mülteca-yi has ü âm
Şatt-ı Amid sahilinde yaptı bir ca-yi ferağ
Ab-ı Kevserdir suyu her nahli bir tuba misal
Görse duzeh ehli varmaz cennete eyler damağ
Enveri, Hakaani bilmez nağme-i güftarımı
Hem-zeban-i bülbül olmaz gülşen-i alemde zâğ
San’at-ı tarihim idrak eylemez ahvel olan
Nükte-i serbestemi halleyleyen ahbab-i sağ
Kilk-i pir-i Nakşibendi kudret asa RESMİ’ dür
K’ol Aziz’ün tarihi aceb ism ü resmi ÇÂRBAĞ.
Şiir’in açıklaması
Alemin, okumuşların ve okumamışların seyidi, alim
Dicle Nehrin kenarında çok güzel bir köşk yaptı
Suyu cennet suyudur, her ağacı bir tuba ağacı misali
Suyu o kadar güzeldir ki Cennet’te bulunan Kevser suyuna benzer
Her ağacın dalı Cennet’teki Tuba ağacı’dır
Cehennem ehli görse burayı, burası cennettir
Biz burada kalmak istiyoruz derler
Enveri, Hakaani (OsmanIı İmparatorluğunun iki büyük şairidir.)
Benim sözümün nağmelerini bilmezler
Alemin gülşeninde bülbül ile karga’nın nağmesi bir olmaz
Kendini bülbül, şairleri kargaya benzetir
Beyin şaşıyor benim tarih sanatımı idrak eylemez
Aziz acayip bir bina yapmıştır ismi ÇÂRBAĞ
Beyitteki son iki mısradaki noktalı harflerin toplamı 1044’ tür
Noktasız harflerin toplamı yine 1044’ tür
Hicri 1044, köşkün tarihidir. (39)
232 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Kavis Köşkü Kuzeydoğu yüzü.
Kuzeydoğu duvarı içi.
Orta odanın güneyden bakışı (kuzey duvarı).(42)
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 233
Foto . Kavis Köşkü, batı yüzü.
Hami Köşkü
Köşk, Dicle’ye hakim bir tepede Kuşdili köşkünden sonra konumlanmıştır. Mimari
özellikleri göz önüne alındığında, Osmanlının son döneminde, 19.yy sonu 20.yy başında
yapılmış olabileceği tahmin edilmektedir. Özel bir şirketin mülkiyetinde ve bakımındadır. Bir bodrum üzerine dikdörtgen planlı olarak yapılan havuzlu bu yapı iki katlıdır.
Geniş bir bahçe ile çevrili olan yapının bodrum katının önceleri ahır olarak kullanıldığı
düşünülmektedir.
Yapının zemin katında selsebilli eyvan, hamam, ve bir seyir platformu bulunmaktadır.
Üst kata zemin kattan çıkılan bir aralıktan ulaşılır. Bu katta yer alan oda dikdörtgen
planlı ve bol pencerelidir. Ancak üst örtüsü ve bazı bölümleri yıkılmıştır. Yığma tekniğinde yapılan bu köşkün ana yapı malzemesi bazalt taştır. Mekanlar nişler ve kemerli
pencerelerle zenginleştirilmiştir. Yapının üst örtü sistemi ahşap kirişli düz dam örtülü
olup, toprak ile örtülmüştür. Günümüze birçok bölümü yıkılmış olarak ulaşmış bu köşk
şu anda gerektiğinde özel eğlence alanı olarak kullanılmaktadır.(4)
Hevsel bahçelerine ve Dicle nehrine hâkim bir tepe üzerinde yer alan köşk, iki katlı
ve dikdörtgen planlı olarak bazalt taştan inşa edilmiştir. Geçmişte içinde bir hamamın
234 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
planlandığı bu yapı, şu anda üstü yıkılmış bir teras ve eyvandan oluşmaktadır. Alt katında
bir bodrumu da bulunan bu yapının önünde bir havuz, eyvan içinde selsebil gibi su ögelerini içeren bir düzeni mevcuttur(23)
Plan ve mimari özelliklerine bakılarak 19. yüzyılın sonlarına tarihlendirilen köşk;
dikdörtgen planlı, havuzlu ve iki katlı olarak inşa edilmiştir, Geniş bir bahçe ile çevrili
olan yapının bodrum katının önceleri ahır olarak kullanıldığı düşünülmektedir. Yapının
zemin katında selsebilli eyvan, hamam ve bir seyirlik bulunmaktadır; Tamamen bazalt
taştan yapılmış olan yapıda mekanlar nişler ve kemerli pencerelerle zenginleştirilmiştir,
Yapının üst örtü sistemi ahşap kirişli düz dam örtülü olup, toprak ile örtülmüştür (53)
Hami Köşkü (2013)
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 235
Hami Köşkü (2013)
236 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Hami Köşkü (2013)
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 237
Hami Köşkü (2013)
238 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Hami Köşkü (2013)
Asıl adı Ahmed, mahlâsı Hâmî olan şair, 1679 yılında Amid (Diyarbakır)’de doğmuştur. İlk tahsilini tamamladıktan sonra medresede, hocası Şair İbrahim Hâşim’den
İslâm ilimleri dersleri alan ve bu arada hattâtlığı da bu hocasından öğrenmiştir. Hâmî
hakkında bilgi veren Ali Emirî Efendi, Urfalı şair Nâbî’nin çağdaşı olan Hâmî’yi şu şekilde övdüğünü belirtmektedir:
“NÂBİ’ya Amid’e şâyândır ezelden denmek
Tuhfe-i nâdire-zây-i çemenistân-ı kadim
Tâze Hâmi’si zuhûr eylediğin gûş itdık
Eylemiş hüsn-i himâyetle harâbın ternim
Böyle Hâmisini Amid ne aceb şimdiye dek
Çalmadı gayri bilâd üstüne kûs-i takdim
Ben dahi gam mi çekerdim nazar-i a’dâdan
Bâzûy-i vaslde tâ’vîzim olaydı Hâmi’m”
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 239
17. yüzyılın önde gelen divan şairlerinden olan Hâmî birçok paşanın yanında devlet
hizmetinde bulunmuştur. 1635 yılında Revan seferi sırasında IV. Murad’a, en iyi “OtağÇadır”ını yapan Amid çadırcıları, Köprülü Abdullah Paşa’nın siparişi üzerine yapılan
büyük bir çadıra “Râiyye Kasidesi”ni yazan Hâmî’yi takdir ederek bu kasideyi çadırın
eteklerine işletmiştir.
Hâmî 1726 yılında Tebriz’de Dîvân Kâtipliği görevinden ayrılarak Amid’e (Diyarbakır’a) gelerek Gazi Köşkü’nün yukarı kısmında bir köşk yaptırmıştı. Bu köşke “Hâmi
Köşkü” denilmiştir. Bu köşkün sofasının iki kapısı üzerindeki taşlara Hâmî şu tarik kıtasını yazdırmıştır:
“Ahmed HÂMİ bu işret-hâne-i dîrînde
Bezl-i makdûr eyleyüp yaptırdı kasr-ı bîmend
Hüsn-i itmâmın görüp HÂMİ dedim tarihini
Ahmed Âbâd oldu himmetle bu kasr-ı dil-pesend
Prof. Dr. Abdülkadir Karahan Hâmî hakkında şu bilgileri vermektedir:
“Hâmi, bizim görüşümüz şudur ki klasik edebiyatımızın ikinci plandaki değerli şairleri arasında yer almaktadır. Onun kasidelerinde başta Ömer Nef ’i (1572-1635) ve Yusuf
Nabi (1641-1712)’nin tesiri rahatça müşahede edilmektedir. Gazellerinde ise Nabi ile
Nedim (Ahmed, 1680-1730)’in kişiliğini korumasını bilmekle beraber etkisinin bulunduğu gözden kaçmamaktadır. Ama rahatça denilebilir ki Hâmî, bu tesir ve nüfuzu hiçbir
zaman taklit derecesinde hissettirmemektedir. Aksine eski edebiyatın bütün manzum,
mefhum ve remzlerini yerinde kullanabilmekte, geniş kültürü sayesinde okuyucuda takdir duyguları uyandırmakta, hamasi ve hikemi uslûbu yanında garami duyguları da başarı
ile ifadelendirilmektedir.” Yerini tespit edemediğim köşklerden biri olan Hacı Hamza
Köşkü ile ilgili Ali Emirî, gençlik yıllarında gittiği bu köşk için şunu söylemektedir:
“Hîç unutmam anda çarpıldum o zîbâ gamzeye
Yâr ile gitmiş idüm bir kerre Hacı Hamza’ya” (21)
240 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Hami köşkü zemin kat planı (N.Dalkılıç’tan işlenerek )(25)
Kuzeyden güneye doğru 6. köşktür. Kitle yamaca dik yerleştirilerek doğu-batı
uzantısındadır. Geniş yüzü güney ve kuzeye açılır. Özellikle, diğerlerinde olduğu gibi
eyvan, önündeki geniş terasla burada daha da belirgin ve kuzeye yöneliktir. Su mihrabı,
çanağı, buradan 7 delikle havuza akan su, sağ ile solundaki doğramasız pencereler, bunları
üstte ufalarak izleyen 3 üst pencere daha bir bütün oluştururlar. Buna karşın havuz eyvan
derinliğince uzanmaz. Zaten eyvanı da diğerlerinden kısadır (4, 54 eninde ve 2, 70 m
derinliğinde). Bunu kuzey yönde 10, 51 eninde, 7, 37 m derinliğinde, akçageçmez kaplı,
üstü açık teras izler.
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 241
Eyvanın batısında ufak bir oda vardır. Güney terasına kapı ve penceresi açılır. Doğu
ve batı yön duvarlarının sağır tutulmasına karşın kuzeye ufak pencere açılması ve
bağlantının güneyde olması bir depo görevi odası olarak yapıldığı izlenimi verir. Buna
karşın tavanın kagir tekne tonoz yapılması biraz şaşırtıcıdır. Üst kata bir yer hazırlamak,
bu arada ona 2. derecede bir görev vermek için yapılmış olabilir. Yamaç, merdiven altı
gibi alanlar, onu nemden koruyacaktır.
Eyvanın doğusunda bugün 1, 80 m eninde 2 kapısı olan 0, 83 m eninde bir duvar ve
teras vardır. Teras kuzeyde eyvanı da aşarak ve seki yaparak son bulur. 4, 98 iç en ve 9, 37
m derinlikte bir terasın burada köşk planlarına göre yeri yoktur. Daha sonra geniş bir
başoda olduğu izlenecektir. Günümüzde ara duvarda ocak olmamasına karşın üstte baca,
burayla oynandığını, özengi ve kotlarının yok edildiğini gösteriyor (Kitlenin kuzeyinde
6, 22 m eninde 8, 13 boyunda büyük bir havuz (50 m2) buradaki terasın boyutları, istenen imge, serinlik ve görsel zenginlik derecesini yansıtıyor. Günümüzde musluk, pınar,
göze v.b görmesek de, batı yamaçtan bol su sağlandığı, bahçesinin geniş olduğu
anlaşılıyor. Yamaca dikine saplanan kitle ve kuzey terası hep batı ve doğu yöndeki dayama
duvarlarıyla teraslanmış, kayalık yamaç, doğal değil kullanılabilir, yeşillikli teraslarla
zenginleştirilmştir. Bundan yararlanarak başoda altına kapısı güneyde olan bir depo ve
kapısı doğuya bakan merdiven güneyine 2. birini yerleştirmeyi sağlamıştır. Kuzeyden
güneye geçiş için batı yamaç daha uygun görülmüş, 7 basamaklı bir merdivenle (arka)
terasa bağlantı sağlanmıştır.
Üst oda kitlenin batı yarısındadır. Merdivenle çıkılır. Sahanlıktan içeri girilir. Güney,
kuzey ve doğu yöne, beklenenin ve gelenekselin ötesinde birer büyük pencere açılmıştı.
Yamaç nedeniyle batı yöne bakan bir dördüncüsü üst kota kaldırılır. Tavanının kavak
kirişlemeli olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Çürüyüp yıkılınca, tekne tonozlu
döşemesini de delmiştir. Bu dolgular nedeniyle altındaki odaya girilemedi. Görüşü
kesmemek için büyük ağaçların güneyde yoğunlaştırıldığı görülüyor.(42)
Erdebil Köşkü
Tarihi Erdebil Köşkünün resmi açılışı 23.Mayıs.2008 tarihinde yapıldı.
Vakıflar Genel Müdürlüğünün, Diyarbakır Tanıtma ve Kültür Vakfına tahsis ettiği
bu güzel mekan, Kültür Evi olarak kullanılacak bundan böyle.Böylelikle Vakfın elle tutulur somut bir projesi daha hayata geçirilmiş oldu. Gazi Köşkünün(SEM’AN KÖŞKÜ)
242 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
bu köşkten esinlenerek inşa edildiği söylenmektedir. Zira bu iki köşk, Mimari yapıları
itibariyle birbirinin ikizi gibidir. Bir tarafta Dicle Vadisi, Efsel Bahçeleri ve nehir, Bir tarafta Kırklar Dağı, Bir tarafta kentin surlarla çevrilmiş sülieti, yanıbaşında On Gözlü
Köprü olmak üzere doyumsuz bir görüntü.
Erdebil Köşkü, Diyarbekir’in bir terasıdır adeta. Millattan sonra 512 yılında Bizans
İmparatoru 1. Anastatias o zamanki kent halkının, Kırklar Dağının üstünde bulunan,
Kırklar Kilisesine gidip gelmesini kolaylaştırmak amacıyla ON GÖZLÜ KÖPRÜ’ nün
inşasını başlatır. Köprünün inşaatı uzun süreceğinden, işçilerin konaklamasını temin
maksadı ile, hemen yanıbaşında, şimdiki ERDEBİL KÖŞKÜ’nün yerinde bir mekan
inşa eder, günümüzün şantiye binası gibi bir şey. Daha sonraki zamanlarda İslam yönetimleri sırasında, Gerek ON GÖZLÜ KÖPRÜ ve gerekse ERDEBİL KÖŞKÜ onarım
ve değişikliklere uğrar ve Şimdiki halini alır. (43)
Erdebil Köşkü
Erdebil köşkü ve ongözlü köprü(1939)-Adil Tekin
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 243
Erdebil Köşkü
244 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Erdebil köşkü
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 245
Eyvan, bazalt kaplı döşemesi, beşik tonoz ya da ahşap kirişli düz örtülü tavanı, bir tarafı açık diğer üç tarafı duvarlarla kapalı olan içinde su hareketinin dantel gibi işlendiği
serin bir mekândır. Önü açık olan bu mekânın, arka duvarı üzerinde pencere şek¬linde
boşlukları olan örneklerine de rastlanır. Rüzgârın bir taraftan girip diğer taraftan çıkışını
sağlayan bu boşluklar İle eyvan içinde doğal bir hava sirkülasyonu sağlanır.
Tek katlı olan köşkler, selsebilli eyvan ve birkaç odadan oluşurlar. İki katlı olanlarında
üst katta manzara için seyir platformu olan ikinci bir eyvan bulunur. Ahır birimi, bodrum
kattadır. Geçici ocakların bulunduğu bazı köşklerde mutfak bulunmaz. Tek katlı olanlarında bahçe içinde bulunan tuvalet, iki katlı olanlarda üst katta inşa edilmiştir.
Odalarda alt pencereler sedir yüksekliğinden itibaren başlar. Bazen bu pencereler
üzerinde tepe pencereleri yer alır. Duvarlarda kapaklı ya da kapaksız “paça” adı verilen
nişler bulunur, iklim nedeniyle odaların yükseklikleri fazladır. Tepe pencereleri ise odalarda biriken sıcak havanın tahliyesini sağlar. Bu asal geometrik formun sade görünüşüne
karşın, pencere ve kapı kemerlerindeki ince işçilik, bazalt ve kireç taşından inşa edilen
ardışık duvarları, cepheler üzerinde “cıs” adı verilen özel bir harç kullanılarak yapılan
rozet ve bitki motiflerinden oluşan pano süslemeleri, saçakların hemen altında bulunan
koç başlarının zerafeti ve detaylarındaki incelikleri ile köşkler, vernaküler mimarinin
güzel örneklerindendir.
Erdebil köşkü ve yeşil alan
246 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Erdebil köşkü ve yeşil alan
Erdebil köşkü planı (26)M.Baran.A.Yılmaz
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 247
Erdebil köşkü planı (26)M.Baran.A.Yılmaz
Erdebil’de gece
248 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Erdebil’de gece
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 249
Erdebil’de gece
250 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Geleneksel köşk mimarisi; tekrar kullanılabilir yapı bileşeni, iklimsel yapı, imgelenebilir
mekân, sürdürülebilir tasarım kriterleri gibi kavramları bünyesinde barındırmakladır.
Bu vernaküler mimari, kaybolma tehlikesiyle karşı karşıyadır ve modern mimariye
ilham kaynağı olabilecek pek çok gizeme sahiptir. (6)
Arka (güney) yüzü 7 pencere doldurur. Yan ikişeri odalara, eksendeki üçü eyvana aittir. Bir yorum olarak bu yön ve doğudakileri yarım daireli kemerler kaparken, kuzeye
bakan 4 pencere düz atkılıdır. Bunun tek nedeni buradaki siyah -beyaz almaşık örgü
olmalıdır. Üst kat odanın 3 penceresi de lentoludur. Buna karşılık 6 tepe penceresi
almaşık ve teğet kemerlidir. Lentolara daha dayanıklı oldukları için siyah bazalt gelecek
biçimde örgüde sıralamaya gidildiği dikkati çekiyor.
Kuzey yönde uzanan avlu, yine eksene oturtulmuş büyük bir havuzla bezenir.
Diyarbakır’ın sıcak ve kurak yaz günlerinde su görmek, ona dokunmak kadar mutluluk
veren başka 2. bir öğe olmasa gerek. Ayrıca akar su her an görselliği, sesi ve ruhsal yönüyle
de bu yönünü pekiştirip, bahçe sulamasına da yarar.
Köşkün en özenli yüzü kuzeyde avluya bakar. Doğu yöne dönünce almaşıklığı kalmaz.
Dahası, alt kata indikçe akçageçmez örgü yerini sıralı, kübik moloz taşa bırakır. Güney
yüzde özen daha azdır ve onarım aşamaları iyice belli olur. Üst kat odası burada oldukça
yozlaşır. Çıkıntılı hela, onun gideri son derece tarihiyle, mimarlık yorumuyla ters düşer.
Bir mimarlık mirasına bu denli zarar verilebilir.
Köşkün batı yönde yamaca dik oturtulduğu, eğimden yararlanılarak başoda altına bir
bodrum oda eklendiği, kendi kotunda zemin katı durumunu aldığı görülüyor(42)
Erdebil köşkünün kadim mukimlari
Erdebilzadeler
Bu aile üyelerinin yukarıdaki Millizade ve Semanzade gibi ailelerden farkı idari alanda
herhangi bir görev üstlenmemiş olmalarıdır. Ağırlıkla ticarietkinlik içeren belgelerde görülen bu ailenin ceza gerektiren davalarda görünmemesi ailenin ait olduğu sosyal sınıf
açısından da bir fikir vermektedir. Erdebilzadelerin eyaletin sınırları dışında Halep’te tiDİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 251
caret yaptığını anlamaktayız. Bunlardan bir tanesinde Semanzadeler ile ortak olarak girişildiği anlaşılan bir ticarette Erdebilzade el-hac İsmail bin el-hac İbrahim’in 12.530 guruşluk bir sermayeyi Halep sakinlerinden Babanoğlu el-hac Muhammed ile
işletmekteydi. Ölümüyle bu paranın 10.000 guruşu Semanzade Ali Ağa tarafından borcuna saydırılmıştır. Özellikle Halep’teki yün ticaretinin gelişmişliği düşünülürse
Amid’deki hayvancılığın ve bunun getirisi olarak hayvansal üretimin Amid dışında da
pazarlandığı düşünülebilir. Yine bu aileden olup Merhum Aziz Camii Mahallesinden
iken ölen Erdebilzade Hacı Mehmed Ağa bin Hacı Hüseyin bin Hacı Muhammed’in
varislerinden Hacı İsmail bin Hacı İbrahim, Hevsel Bahçeleri civarındaki bazı tarla ve
arazinin yarısını Semanzade Ömer Çelebi’ye 510 guruşa satmıştır.801 Başka belgelerde
Erdebilzade Hacı Mehmed’in varisleri mülk satışına devam etmişler ve 4 ayrı belgede
930 guruşluk mülk satmışlardır. Adıgeçen Mehmed Ağa’nın henüz hayattayken de mülk
sattığına dair kayıtlar mevcuttur. 1153/1740 tarihli 2 belgede Hacı Mehmed Ağa bin
el-hac Hüseyin Ağa’nın sağlığında iki mülkü 670 guruşa sattığı görülmektedir. Bunlardan
ilki Aziz Mahallesinde bir menzil olup bedeli 170 guruş iken diğeri Kavvas Mahallesindeki bir menzil olup değeri 500 guruştur. Aynı Erdebilzade Mehmed Ağa’nın hayattayken Haçe İğur veledi Emirza adlı zimmîye Aziz Camii Mahallesindeki oldukça büyük
bir evi 810 guruşa sattığı da görülmektedir.
Erdebilzade ailesinin üyelerinin İstanbul’da da ticaret yaptıkları ve burada mülkler
edindikleri anlaşılmaktadır. Buna dair bir kayıtta İstanbul’da “Valide Hanı tüccarından”
olup ölen el-hac Hasan bin Abdullah’ın terekesinden 8.875 guruş miras kalmıştır.
1135-1165/1722-1751 yıllarına ait 313 numaralı defterdeki 59 mülk satışının 6 tanesi Erdebilzade ailesi üyelerince gerçekleştirilmiştir. 1151- 1153/1738-1740 tarihli 360
numaralı defterde Erdebilzade ailesine ait 5 alımsatım işlemi gerçekleşmiştir.
Son olarak bu ailenin adını taşıyan ve şehirde bıraktığı izlerden biri olan “Erdebil
Köşkü”nü de zikretmek gerekir ki günümüzde hala ayakta duran önemli bir eserdir.(49)
Köşkler aynı zamanda bir sanat icra merkezidir. Diyarbakır musikisinin en önemli
ve düzenli icrası Dicle kenarında kurulan Erdebil, Pamuklu, Kuşdili, Gazi köşkü, Bekirpaşa, Agulu dere, çıkıntaş, Kavs köşkleri ile Bağlar semtindeki bağ köşklerinde yapılmıştır.
Bu köşklerde sabahlara kadar şiirler okunmuş ve Diyarbakır musikisi icra edilmiştir.(7)
252 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Diyarbakır Sadıkoğulları köşkü
Mimari Elemanlar
1.Eyvan
Sade yapıdaki köşklerin mekan oluşumunda eyvanın çok önemli bir yeri vardır. Köşklerin plan kuruluşu eyvanın konumuna göre değişmektedir. Diyarbakır’ın Dicle Kıyısı’ndaki köşklerin tamamında eyvan bulunmaktadır. Bu eyvanların hemen hemen
hepsinde selsebil mevcuttur. Yalnızca Erdebil Köşkü’nde selsebile rastlanmamaktadır.
Eyvanların tamamının zemini dişi bazalt taştan olup, üst örtü sistemi beşik tonoz ya da
düz dam örtülüdür. Eyvanların ön yüzü sivri kemerli olup, diğer üç tarafı genelde kapalıdır. Kuşdili Köşkü’nde zemin katta iki eyvan bulunmaktadır. Bu köşkün batı tarafında
bulunan sivri kemerli eyvanın iki tarafı açıktır. Tek katlı olan köşklerde eyvan genelde
iki oda arasında bulunmaktadır. İki katlı köşklerin bazılarında, üst katta ikinci bir eyvana
daha yer verilmiştir. Bu eyvanların bazıları sonradan yıktırılıp, terasa dönüştürülmüştür
(Gazi Köşkü). Eyvanların büyük bir bölümünde nişlere yer verilmiştir. Bazı eyvanların
arka duvarında hava akımını sağlamak ve gün ışığının içeriye girmesine olanak sağlayacak
şekilde boşluklara yer verilmiştir. Eyvanlarda su akışı, kaynak-su selsebil-dikdörtgen
havuz ve avludaki büyük havuz sıralaması şeklindedir.
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 253
2.Oda
Köşklerde birer yaşama alanı olan odaların çoğunluğu dikdörtgen yapıda olup, kare
şeklinde yapılanları da bulunmaktadır. Köşklerde “Çay Odası’’ diye tabir edilen Dicle
Nehri’ni görecek şekilde inşa edilen odalar da yapılmıştır. Odalarda nişlere yer verilmiştir.
Tek katlı olan köşklerde bir ya da iki oda bulunmaktadır ( Hacı Ağa, Bekir Paşa köşkleri).
İki katlı olan köşklerde, üst katta da odalara yer verilmiştir
(Gazi, Kuşdili, Hami, Berdebil ve Ağuludere köşkleri). Odaların üst örtü sistemi beşik
tonoz ya da ahşap kirişli düz dam örtülü olup, üzeri toprak malzeme ile örtülmüştür.
Odalarda çift kanatlı pencereler mevcut olup, alt kat pencereleri sedir yüksekliğinden
itibaren başlamaktadır. Odalar iklim sebebiyle yüksek yapılmışlardır. Odalarda aynı zamanda tepe pencereleri de kullanılmıştır. Tepe pencereleri içerdeki sıcak havanın dışarıya
çıkmasını sağlamaktadırlar. Odalar da ‘yük yeri’ diye tabir edilen sağır duvarlar yapılmıştır. Yatılacak yataklar yük yerlerine konulmaktadır. Odalarda ‘paca’ diye tabir edilen
kapaksız dolaplara da yer verilmiştir.
3.Selsebil
Diyarbakır’ın Dicle Kıyısı’ndaki Köşk Yapıları’nda en önemli mimari elemanlardan
bir tanesi de selsebildir.
Eyvana serinlik hissi veren ve önemli bir mimari ayrıntı olan selsebiller, iklimin ve
bölgesel etkilerin izlerini taşımaktadır. Selsebillerin zemini dişi bazalt taştan olup, su hareketini sağlayacak şekilde eğimli yapılmışlardır. Kaynaktan gelen su, selsebilin taş zemininden eyvandaki dikdörtgen havuza, oradan da bir su yolunu izleyerek bahçedeki
büyük havuza dökülmektedir.148 Erdebil Köşkü’ndeki eyvanda selsebil birimine yer verilmemiştir. Diğer köşklerin tamamında eyvanda selsebile yer verilmiştir.
4.Havuz
Köşklerin tamamında bahçede dikdörtgen havuza yer verilmiştir. Zemini ve duvarları
bazalt taştan olan havuzların derinliği fazladır. Bu havuzdaki su yüzme amaçlı ya da
bahçe sulamasında kullanılmaktadır. Kaynak- su- selsebil- dikdörtgen havuz dizgilerini
izleyen su akışı bahçedeki büyük havuzda son bulmaktadır.150 Köşklerde kullanılan bir
diğer havuz da, eyvandaki dikdörtgen havuzdur. Bu havuz daha küçük boyuttadır ve de254 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
rinliği 40-50 cm.’dir. Bu havuzların da döşeme ve duvarları dişi bazalt taştandır. Selsebil
yüzeyinden akan su bu havuza dökülmektedir. Bu havuzdaki suda meyveler soğutulmaktadır. Bu havuzda bulunan su etrafa serinlik vermektedir.(3)
5.Niş
Niş, köşklerin neredeyse tamamında bulunmaktadır. Nişler eyvan, oda ve mutfak birimlerinde kullanılmıştır. Süs eşyalarının ya da aydınlatma elemanlarının konulduğu mimari elemanlardır. Köşklerin duvarlarında “paca” adı verilen nişlere de yer verilmiştir.
Bunların çoğu dolap ya da vitrin olarak kullanılmaktadır. Genelde düz kemerli olan nişlerin bazılarında dilimli kemerler de kullanılmıştır (Pamuk ve Ağuludere Köşkü). Bazı
köşklerde alçı malzemeden yapılmış mukarnaslı nişlere de yer verilmiştir (Hami Köşkü).
6.Ocak
Köşklerin çoğunda geçici ocaklar bulunmaktadır. Ocak birimi yemeklerin yapıldığı
birimlerdir. Basık kemerli ocaklarda baca bulunmaktadır. Mutfağın bulunmadığı köşklerde ocak kullanılmıştır. Bekir Paşa, Kuşdili, Ağuludere ve Seman köşklerinde ocak mimari birimine yer verilmiştir.
7.Mutfak
Köşklerde mutfak birimine az da olsa yer verilmiştir (Gazi, Erdebil ve Ağuludere
köşkleri).Mutfağın bulunmadığı köşklerde geçici ocaklara yer verilmiştir
8.Ahır
Köşklerdeki diğer bir mimari eleman olarak karşımıza çıkan ahırlar daha çok bodrum
katta bulunmaktadır. Ahırlar hayvanların barınması ve yemlerinin saklanması için yapılmış mimari elemanlardır (Hami ve Erdebil köşkleri).
9.Tuvalet
Tuvalet birimi iki katlı olan köşklerde üstte (Kuşdili, Ağuludere, Gazi ve Erdebil köşkleri); tek katlı olanlarda ise bahçede bulunmaktadır (Hacı Ağa, Bekir Paşa ve Pamuk
köşkleri).
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 255
Kiler
Kiler birimi, köşklerde servis mekanı olarak karşımıza çıkmaktadır.157 Kışlık yiyeceklerin ve ürünlerin depolandığı soğuk mekânlardır (Kuşdili, Ağuludre ve Bekir Paşa
köşkleri).
Teras ve Seyir Platformu
Köşklerde genelde üst katta bulunan teraslar ( Gazi, Kuşdili ve Erdebil köşkleri) güzel
doğayı izleme arzusuyla ve serinleme amacıyla yapılmışlardır. Bazı köşklerde (Gazi
Köşkü) üst kattaki ikinci bir eyvan yıktırılarak terasa dönüştürülmüştür.158 Hami Köşkü’nde birinci katta teras görevini gören seyir platformu yapılmıştır. Köşklerde kapı ve
pencereler ince bir işçilik göstermektedirler. Pencere kemerleri düz taş lentolu, basık,
sivri, dilimli, yarım ya da at nalı şeklinde karşımıza çıkmaktadırlar. Kalker taşın ve bazalt
taşın birlikte kullanıldığı dilimli kemer açıklıklı basık kemerlerin kullanıldığı köşklere
de rastlamaktayız (Ağuludere Köşkü). Yine kalker taşın ve bazalt taşın birlikte kullanıldığı basık kemerli kapılar, köşklerde kullanılan bir diğer mimari elamandır. Bu kapılar
çift kanatlı olup, tahta malzemeden yapılmışlardır. Köşklerde aynı cephede farklı pencere
tiplerine de rastlanılmaktadır. Pencereler demir parmaklıklarla korunmuş ve ahşap kapaklarla süslenmiştir.(3)
KONAKLAR
İSKENDERPAŞA KONAĞI
Paşa H.961’de kendi adını taşıyan Camii şerifin inşaatına başlamıştır. Bundan sonra
halen mevcut ve kısmen harap olmuş Selamlık ve Harem bölümlerini kapsayan ikametgahını yaptırmıştır. Şimdi paşanın zamanında yapılan bölüm korunarak bu güne kadar
gelmiştir. Bu kısmın özel ve karakteristik bir mimari stili vardır. Diyarbakır’a gelen yerli
yabancı mimar veya sanat tarihi mensup ve fakülte öğrencileri bunu inceleme konusu
yapmakta ve doktora tezi seçenlere de rastlanmaktadır. O tarihlerde Selamlık bir çeşit
hükümet konağı vazifesi görmekte idi.
Paşa, burada akşamları başlayan ve gecenin geç saatlerine kadar süren edebi, , tarihi
ve dini söyleşi ve tartışmalarını zamanın davet ettiği alim ve şairler ile yapmaktan özel
bir zevk alırdı. Bu selamlıklar Cumhuriyetin kuruluş tarihine kadar devam etmiştir. (8)
256 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Diyarbakır n ilk valilerinden İskender paşanın vali iken oturduğu bu evde halâ o ailenin mensupları oturmaktadır. İskender paşa (H. 969) dan itibaren 14 sene valilik etmiştir. Bu hesaba göre ev 400 seneliktir.
Evin selâmlık kısmı yıkılmıştır. Planlar harem dairesine aittir. Üç büyük kırık kemerli
havuzlu eyvan ile buradan girilen üç oda ve bu kısmın oda yanında havuzsuz, eyvan ve
selâmlık geçidi ile üst kısımda merdivenle çıkılan çardak denilen adalardır. Bunların yanında ahır kısımları bulunmaktadır. Şimale bakan bu kolda bodrum katı yoktur. Zemin
ile birdir. Bu kısım yazlıktır. Büyük havuzlu eyvan bir yaz odasıdır. Şimale baktığı için
yazın güneş almaz ve havuzu da olduğundan serin olur. Evin şarka bakan kolu kışlıktır.
Kışın güneş alır. Bu kısmın altında bodrum katı vardır. Buraları kiler olarak kullanılır.
Serin olur. Üstünde ufak bir eyvandan girilen ve avluya bol pencereleri bulunan iki oda
ve arka planda koltuk denen ikinci derecede planlar bulunur. Bu odalar sandık odası vazifesini de görür. Evin iki kolu geniş avluyu cenup ve garp ten sarmıştır. Avluda havuz ve
çiçek bahçeleri bulunur. Avluya şimal tarafındaki bir kapıdan girilir.(9)
İlim meclisi olarak Diyarbakır Paşa konakları İskenderpaşanın torunlarının anlattığına göre İskenderpaşa konağı bir hükümet konağı idi. Paşa, burada akşamları başlıyan
ve gecenin geç saatlerine kadar süren edebi, ilmi, tarihi ve dini söyleşi ve tartışmalarını
zamanın davet ettiği alim ve şairlerile yapmaktan özel bir zevk alırdı. Bu selamlıklar,
Cumhuriyetin kuruluş tarihine kadar devam etmiştir. (32)
İskenderpaşa konağı
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 257
Konağın dış görüntüsü
258 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Konağın dış görüntüsü
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 259
Havuz
Konağın iç görüntüsü
260 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Konağın iç görüntüsü
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 261
Konağın iç görüntüsü
262 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Konağın iç görüntüsü
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 263
Konağın iç görüntüsü
264 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Konağın iç görüntüsü
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 265
Konağın iç görüntüsü
266 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Konağın iç görüntüsü
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 267
Konağın iç görüntüsü
268 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Alçı süslemeler
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 269
Alçı süslemeler
270 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Cıs süsleme
İskenderpaşa
İskender paşa bilgindir, tarihçidir. Çağının dinî, tarihî, hukukî, askerî vesair bilim ve
marifetlerine vakıftır. Bilginleri çok sever. Her vazife gördüğü yerde oranın bilim adamlarını, şair ve sanatçılarını sofrasında ve yanında bulundurmaktan zevk alırdı. Onlarla
sohbet ve istişarelerde bulunurdu. İskender Paşa’nm o dönemde bilimsel ve edebi söyleşilerine katılan tanınmış kişilerden bazıları şunlardır: Şeyh Muslihiddini Lari’den başka
Elseyyit Şeyh Hasan Gülşen-i Amidi, Üstadı Üdeba Agâh Semerkandi gibi zevattı.
Diyarbakır’a müftü olarak tayin edilmek suretiyle İstanbul’dan uzaklaştırılmış bulunan,
zamanın tanınmış ve büyük Felekiyatçısı (Astronomi - Astroloji) bilginlerinden Şeyh
Muslihiddini Larî’yi himayesine almış ve kendisine bir ev armağan etmiştir.
İskender Paşa, fıkıh ve tasavvufa da vakıf idi. Sohbetlerinde bu konuda tartışmalara
girerdi. Zamanın geçerli dilleri olan arapça ve farsçayı da iyi bilirdi. Bu dillerde yazılmış
şiirleri ve Divanı vardır. Şiirlerini kapsıyan bir kitabı, ölümünden sonra Hicri 1000 senesinde yayınlanmıştır.
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 271
İskender Paşa, yaşantısında sosyal yardım ve sosyal adalete de yer vermiştir. Bitlis’in
Rahva geçidinde onarıp yaptırdığı Başhan, bir Kervan saray niteliğindedir. İçinde Mescidi, fırını, odaları ve ahırı vardır. O tarihlerde kışın kar tipisinden buradan karşıya geçmek olanağı yoktu. İnsanları koruyacak ve sığınılacak bir sığmak mahiyetindedir. Bu,
sosyal yardım anlayışının tipik bir örneğidir.
Yaşadığı dönemin bir savunma aracı olduğu kadar bir milli sporu da olan kılıç kullanmasını çok iyi bilirdi. Aynı nitelikte olan Ok atma konusunda da çok mahir ve nişancı
idi. Cirit oyununu ve atları çok severdi. Çok güzel ata binerdi.
Sarışın saçları ve sağlıklı bir siması vardı. Sürekli olarak savaşlarda bulunması, doğa
ile devamlı teması sonucu yağız ve yanık bir renk almıştı. Sıhhatli ve yakışıklı bir yapıya sahipti. Bu güzel görünümü nedeniyle bir de gözdeğmesi (isabeti ayn) olayı ile
karşılaşmıştır.
İskenderpaşa konağı (41)
272 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Dîyarbakır Beğlerbeğliğî
İskender Paşa’nın Diyarbakır Beylerbeyliğine başlamasından bir süre sonra Kanuni
Sultan Süleyman, yeni bir Iran seferine çıkma kararını aldı, Bu nedenle özel bir tatarla
(posta) Paşa’ya gönderdiği mektupta, Kürdistandaki kuvvetlerin hazır bulundurulmasını
emir vermiştir. Sonra Padişah, hicri 961 cemazielahirin 9. ncu günü (1553) Diyarbakıra
gelmiş ve 17. cemazielahir günü Erzurum’a doğru yola çıkılmıştır. Bu arada Padişah, İskender Paşa’yı (Hükkâmı Kürdistan ve Cündi-yani Arabistanile Mukaddemet - ül - ceyş)
olarak tayin etmiştir, (kürdüstan ve arabistan askerlerinin Hakimi ve ordunun öncüsü
olarak) Bu sırada Paşa, Kızılbaş askerine ulaşarak çetin bir muharebeden sonra önemli
bir zafer kazanmıştır.
Bu seferi Hümayun sonunda ordu, Arpaçayına kadar başarılı bir varış yapmıştır. Oradan
Hasankale civarına geçildi. Burada İskender Paşa ile emri altındaki Kürt Beylerine Sultan
tarafından hil’atlar giydirildi. O senenin ramazan ayının sonunda Diyarbakır’a dönüldü.
Paşa, bu sene içinde yani 961 hicri senesi içinde halen Diyarbakır-da bulunan ve kendi
adını taşıyan Camiî şerifin inşaatına başlamıştır. Ali Emiri efendinin beyanına göre bu
cami’nin haritasını (plan ve projesini) de bizzat Paşa hazırlamış ve bu konuda zamanın
Felekiyat (Koz-moğrafya) bilgini Şeyh Muslihiddini Lari de katkıda bulunmuştur Bundan sonra halen mevcut ve kısmen harap olmuş bulunan Selamlık ve Harem bölümlerini
kapsıyan ikametgâhını yaptırmıştır. Şimdi Paşa’nm zamanında yapılan bölüm korunarak bu güne kadar gelmiştir. Bu kısmın özel ve karakteristik bir mimarî stili vardıı. O
tarihlerde Selamlık bir çeşit hükümet konağı vazifesi görmekte idi. Paşa, burada akşamları başlı yan ve gecenin geç saatlerine kadar süren edebi, ilmi, tarihi ve dini söyleşi ve
tartışmalarını zamanın davet ettiği alim ve şairlerile yapmaktan özel bir zevk alırdı. Bu
selamlıklar, Cumhuriyetin kuruluş tarihine kadar devam etmiştir. Sosyal bir lokal mahiyetimde olan selamlıklardaki sohbetler ve tartışmalar o günkü sosyal yaşam içinde hem
toplayıcı hem de yetiştirici bir etken yaratırdı. Dersaadet’den (İstanbuldan) uzaklaştırılmış ve Diyarbekir’e müftü olarak atanmış bulunan Şeyh Muslihiddini Lari’yi, İskender
Paşa himayesine almış ve ilmine hürmeten kendisine bir de ev hediye etmiştir. Bu ev
Parlı Cami (Sefa Camisi) yanındadır. Paşa’nm selamlığına çok yakındır. Paşa’nın adı
geçen oğulları bu değerli bilginin öğretiminden feyz alarak yetişmişlerdir.
İskender Paşa, Diyarbakır valiliğinde bulunduğu sıralarda yukarıda sözü geçen Camisile
Medresesinden başka hayrat olarak, zamanın büyük ve önemli bir ihtiyacı bulunan
büyük bir hamam da yaptırmıştır. Diyarbakır’ın bilinen sert sıcağından bunalan halk ve
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 273
esnaf son zamanlara kadar bu hamamdan çok yararlanmışlardır. Yerinin çarşı içinde ve
iş merkezinde bulunması da değerini arttırmakta idi.
Ayrıca o zamanın bir nevi un fabrikası vazifesini gören ve önemli bir ihtiyaca karşılık
veren beş adet değirmen inşa ettirmiştir. Bir de pirinç yapmak üzre Dink denilen çeltik
değirmeni yaptırmıştır. Bu hayrattan başka bir de Hamamlı namile bilinen ve Dicle nehrine bakan bir köşk bina etmiştir. Burada müsafirlerini ağırlardı. Padişah ve Şehzadeler
geldiklerinde bu köşk’de ağırlanmışlardı. Bunlardan başka hayratı arasında bulunan bir
hizmeti de Hamravat suyunun şehre akıtılmasın-daki himmet ve katkısıdır. Padişahın
takdirini kazanmıştır. Ayrıca Kalenin bir kuşatmaya maruz kalması halinde, dışardan
gelen suyun kesilmesi olasılığı ile kale içinde bir kaynak bularak bunu bir su hazinesi haline getirecek şekilde sağlam ve temiz bir hale koyarak şehrin su gereksinimini sağlamış
olmasıdır. Padişah’m Tuğra-i - Gurra’sını kapsıyan Fermanı Şahane ile bu suyun intifaı
da Paşaya verilmiş ise de Paşa bunu vakfederek değirmenlerin işlemesine tahsis etmiştir.
Halk ve bahçeciler bu gün dahi parasız olarak bu hayrattan faydalanmaktadırlar. Fermani
Padişahi ile İskender Paşa’ya temlik ve tahsis edilen bu suyun adı Aynzülal suyudur.
Sosyal yardım anlayışı ile yaptığı bir diğer hayratı da Bitlis ile Ahlat arasındaki yol üzerinde Rahva adı ile tanınmış geçitteki Başhan-dır. Bu yolun kışın kar tipisi ile geçit vermez bir niteliği vardır. O devirlerde bu şöhretli tipiye tutulup da kurtulmak olanaksız
gibi idi. Bir nevi kervan saray niteliğinde bulunan bu Han, Bitlis çıkışında yolun sol tarafına rastlar. Halen Vakıflar idaresince tasarruf edilip Karayollarına Bakımevi olarak kiraya verilmektedir, içinde bir Mescit, bir fırın ve ahır da mevcuttur. Yol boyunca daha
ileride bir de Hüsrev Paşa Hanı vardır. Bu Başhamn onarılarak inşası keyfiyeti, Paşa’nm
toplumsal ve insani anlayışını simgeliyen diğer bir eserdir.(32)
Cemil oğlu konağı
Tarihi Köşkler’den önemli bir köşk olarak Cemil oğlu konağını ele alalım
Cemil paşa konağı, eski bir yanardağ olan Karaca dağ’ın lavlarının oluşturduğu taşlardan yapılmış. Ayrıca beyaz taşlar da dekor içinde kullanılmıştır. Kara ikliminin yaşandığı Güneydoğuda yazları çok sıcak ve kışları da bayağı soğuk geçince, evler de genellikle
bu duruma göre yapılır. Nitekim Cemil paşa konağında yazlık, kışlık ve mevsimlik bölümler mevcut son derece dayanıklı olan bazalt taşının mimaride kullanılması, konağı
doğa koşullarına karşı, Diyarbakır’ın surları gibi dayanıklı kılmış
274 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Konağın selamlık bölümündeki konsollardan birinin üzerindeki hicri 1305(M.1887)
tarihinde inşaata başlanıldığını, 1306(M.1888) tarihinde ise, Konağın tamamlandığını
anlıyoruz. Yine aynı girişin ahşap kapı kanatlarının üstte, kemere yakın yerinde, çerçeve
içinde ve iki satır halinde olmak üzere, yine konağın hizmete giriş tarihi olan 1306
(M.1888)’e yer verilmiştir. Bu ikinci satırdaki 1902 tarihi, Siirt mutasarrıflığı ve Yemen
valiliklerini yapmış, tarih adam Cemil paşanın vefat yılı olarak(1902) Arapça rakamlarla
belirtilmiştir.
Selamlık bölümüne sokak ve haremliyken olmak üzere, iki kapı açılıyor. Geniş havuzlu
bahçesi, ahırı, misafir ağırlama odaları ve diğer yapılarıyla Cemil paşa konağı bir saray gibi.
O yıllarda en az elliden fazla görevliler için yapılmış ek binada da temizlik, çocuk bakımı, yemek yapma gibi işleri gören kadın ve erkek, bir çok hizmetlinin yaşadığını, yine
yazılı ve sözlü kaynaklardan öğreniyoruz.
Konakta bazalt taşının siyah etkinliğini azaltmak için Cıs denilen motiflerle, beyaz
renkli çiçekler yapılmış. Onların zemini de Horasan döşeme ile kaplanmış, tavanlar ise
ahşap olup kirişler genellikle kavak ağacından oluşturulmuştur. Odaların önemine göre
bu kirişler ya düz veya oymaklı şekiller verilerek boyanmıştır. Ceviz kapaklı dolaplar,
süslü bacalar ve alçı bezemeli büyük beşgen nişlerle, Cemil paşa konağı tam anlamıyla
muhteşem bir tarihi yapıyı sergiliyor.
Dilerseniz gelin bu muhteşem konağın yıllarca önce verdiği hizmeti, Cemil paşanın
torunlarından Ekrem Cemil paşa’nın kendisinden dinleyelim. Ben yirmi bir yaşına gelinceye dek Cemil paşa konağı denilen saray, bir şato, belki de kışla görünümünde olan
bu muazzam konakta yaşadım. Yirmiden fazla hanım, en az onlar kadar hizmetçi ve işçi,
otuzdan fazla çocuk bu muhteşem yapıda yaşardı. Selamlık dairesinde de yirmiden fazla
hizmetçi vardı. Kahveci, oda hizmetçileri, sofra hizmetçileri, çıraklar… Harem ve selamlık
dairelerinin çiçek bahçelerinde akasya ve leylak gibi süs ağaçlarından başka, kırk ve elli
kadar da elma, armut, kayısı, şeftali ve dut türünde meyve ağacı vardı. Her dairede suyu
gece-gündüz akan havuz ve çeşmeler vardı.
Biz çocuklar ilk yüzmeyi bu havuzlarda öğrendik. Yine biz çocuklar üç grup oluşturmuştuk. Dadılar, bebeklerle ve en küçüklerle uğraşırdı. Bizim gibiler de herkes kendi
yaş grubuyla gezerdi. Böyle diyor Ekrem Cemil paşa. Ders saatlerinden sonra eğlenceli
vakitler geçirip bahçedeki ağaçlara tırmanışları ve meyve toplayıp hizmetlilere takdim
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 275
edişleri, dün gibi aklında. Sekiz yaşından itibaren onlara binicilik öğretmek için çeşitli
boyutlarda Şam eşekleri alınmış. Selamlık dairesinin bir de ahırlık bölümü var Cemil
paşa konağının. Bu bölümde avlu, akrabalık, samanlık ve çeşitli genişliklerde hayvanlar
için yer yapılmış (10)
Cemilpaşa konağı-1955
Cemil paşa konağı.1970 (28)
276 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Günümüzde Cemilpaşa konağı
Ahmet Cemil Paşa tarafından 1887-1889’da kuruldu
Selamlık
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 277
Selamlık
278 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Dış yan duvarlar
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 279
Dış yan duvarlar
280 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Cemiloğlu konağı(kent müzesi)
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 281
Cemiloğlu konağı(kent müzesi)
282 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Cemiloğlu konağı(kent müzesi)
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 283
Cemiloğlu konağı(kent müzesi)
284 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Haremlikle selamlık arasında yemek alışverişini sağlayan döner dolap
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 285
Selamlık alt kat
Süsleme örnekleri
286 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Oda görüntüleri
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 287
Oda görüntüleri
288 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Cemilpaşa konağı
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 289
Cemilpaşa konağı tavanlar
290 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Cemilpaşa konağı tavanlar
Cemilpaşa konağı pencere demirleri
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 291
Cemilpaşa konağı pencere demirleri
Haremlik
292 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Haremlik
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 293
Haremlik
294 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Haremlik
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 295
Haremlik
296 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Haremlik
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 297
Haremlik
298 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Haremlik
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 299
Haremlik
Diyarbakır Kültürü Tarihi Konakta Sergilenecek
Büyükşehir Belediyesi’nce Karacadağ Kalkınma Ajansı’nın katkısıyla restore edilen tarihi Cemil Paşa Konağı, kent müzesine dönüştürülüyor.
Diyarbakır’da restore edilen 200 yıllık tarihi Cemil Paşa Konağı, kent müzesine dönüştürülüyor.
Osmanlı Valisi Ahmet Cemil Paşa tarafından eklentileriyle yaklaşık 3 bin metrekarelik alan üzerine yaptırılan Cemil Paşa Konağı, eski Diyarbakır evlerinde olduğu gibi
mekanlar geniş avlu etrafında dizili. Bin 600 metre kare kapalı alanı ve 40’ın üstünde
odası bulunan konak, üst katlarında banyo, tuvalet gibi alanların bulunması açısından
dikkati çekiyor.
Diyarbakır’a özgü kesme bazalt taştan inşa edilen yapı, haremlik, selamlık ve mabeyn
bölümlerinden oluşuyor. Geniş havuzlu bahçesi, misafirhanesi ve diğer bölümleriyle
300 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
küçük bir saray niteliğinde olan konak, taş işçiliğinin de en güzel örneğini yansıtıyor.
Diyarbakır’daki en görkemli ve en büyük konak olan Cemil Paşa Konağı, bir dönem,
okul ve ipek böcekçiliği kapsamında atölye olarak da kullanılmış.(29)
Cemil Paşa Konağı
Mehmet Mercan anlatıyor
Önceki gün, güzel bir Nisan sabahında, sevindirici bir haber geldi Diyarbakır’dan.
Büyükşehir Belediyesi Kültür Daire Başkanlığı adına Cemilpaşa Konağını Kent Müzesi’ne hazırlama biriminde görevli Zeynep Yaş Salam hanım aradı.
Çok sevindim. Verdiği haber sevindiriciydi çünkü.
“Cemilpaşa Konağı restorasyonu tamamlanarak hizmete açık hale gelmiş…”
Grubumuzdan bazı dostlarla 29 Ekim 2013 günü Diyarbakır’a yaptığımız gezide gördüğümüz moloz yığınları arasındaki konak hiç de bu kadar kısa süre içinde biteceğe benzemiyordu doğrusu.
Bazı arkadaşlar “Oooo burası daha çok sürer…” demişlerdi.
Demek ilgililer, başta restorasyonu üstlenmiş olanlar işi sıkı tutmuş.
İyi de etmişler…
Restorasyonun başladığı 25 Aralık 2010 günü de haberi aldığımda da çok sevinmiştim.
Sevincim elbette, böylesi muhteşem bir yapının, Diyarbakır’daki diğer konaklar gibi
rant uğruna BERHAVA edilmemiş olmasınaydı.
Bu duygularımı o günlerde grubumuzla da paylaşmıştım.
Diyarbakır’daki yerel Yeni Yurt Gazetesi’nde de 25 Ekim 2013 günü yayımlanan yazıyı güncelleştirerek yeniden sunuyorum.
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 301
Şöyleydi yazı…
Diyarbakır’da tarihe tanıklık eden pek çok konak vardı.
“VARDI” diyorum. Çünkü günümüzde bazılarını yerinde görmek mümkün değil.
Kimi ilgisizlikten, kimi bilgisizlikten, kimi de mirasçılarının aç gözlülüğünden yıkılıp
gittiler.
Bazılarının yerinde cahil ve bilgisiz yap-satçıların diktikleri sağlıksız, yığma beton binalar yükselmiş. Bazıları da yıktırılıp, taşları satıldıktan sonra düz arsa haline getirilerek
oto parka dönüştürülmüş.
Heyhat !
Bir zamanlar Arabistan’dan yorgun dönen bir alay askerin barınabildiği büyüklükte,
Dağkapı’da Dörtyolağzı semtindeki Güran-Işık ailesine ait konak (Eski Park Otel), çirkin bir pasaja dönüştürüldü. Ulucami, Fatihpaşa, Husrevpaşa, Melikahmet mahalleleri
ve çevrelerindeki bey konaklarının çoğu 8-10 katlı yığma apartman oldu.
Behrampaşa ve Hoca Ahmet (Ayni minare) camileri çevresindeki konaklar da yapsatçıların, define arayıcıların elinde harabeye döndü. Maliki Ejder (Gerçeği Malik El
İştar)’ın şimdilerde Aşefçiler Sokağı olarak bilinen, ancak aşefçilerden eser kalmamış sokaktaki Nakipler’in (Osman Ocak Beyin evi), Abdulgani Göksu beyin, Süleyman Nazif ’in babası Sait Paşa’nın konakları, Ulucami çevresindeki Pirinçizadelere ve
Cizrelizadelere ait konaklar yıktırılıp kargacık, burgacık apartmanlara dönüştü.
Kurşunlu Cami (Fatihpaşa Camii) bitişiğindeki Şeyhoğulları ailesine ait saray ve konakların bulunduğu (Uğurlu Meydan) gecekonduların istilasında.
Hasanpaşa Hanı arkasında, 1630’lu yıllarda Tebriz ve Bağdat’a yaptığı çeşitli seferler
sırasında defalarca Diyarbakır’a gelen, son olarak da 5 Şubat 1639 günü kente gelip 71
gün kalan Padişah IV. Murad’ı ağırlayan Ermeni Çelebiyan ailesinin konağının yerinde
şimdi yeller esiyor. Bu devasa konağın bir bölümü çirkin bir pasaja dönüştürülmüşken,
bir bölümü banyo evi, bir bölümü depo, yıkılmış bölümleri de çarşı esnafının çöplüğü
ve çişhanesi olmuş…
302 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Fatihpaşa mahallesinde, Hançepek çevresindeki Ermenilere, Süryanilere ve de Keldanilere ait çok sayıda ev ve konak harabe halinde. Bazılarının yerine otoparklar oluşmuş…
Neyse ki bazıları kurtulmuş.
Bazılarının da kurtarılmasına çalışılıyor.
Buna seviniyoruz işte…
Hani, bir “Darbimesel” var ya;
“Yoksul bir adam eşeğini kaybetmiş üzülmüş. Sonrasında semerini bulmuş çok sevinmiş…” misali…
……….
Son yıllarda, bazı Diyarbakırlı hemşerilerimiz babadan, dededen kalma evlerini aslına
sadık kalarak onarıp korumaya alıyorlar.
Bazı hemşerilerimizde de eski Diyarbakır evini satın alıp onarma hevesi oluşmuş,
hatta kimileri “ah, imkanım olsa da avlulu, havuzlu eski bir Diyarbakır evini alıp
içinde otursam, yazın avluda havuz kenarında oturup kahvemi yudumlarken ayaklarımı suya daldırsam…” özlemi ile yanıp tutuşuyor.
Ne güzel…
………..
Tam da “yazık oluyor eski konaklara, köşklere” dediğimiz, hayıflandığımız sırada
güzel bir girişime tanık olduk.
Neredeyse bir mahalle genişliğindeki Cemilpaşa Konağı’nın onarımına başlandı.
Ailenin sürgüne gönderildiği 1936 yılında Devletin el koyduğu, sonra da yıllarca İsmetpaşa Trahom İlk Mektebi olarak kullanılan, sonraki yıllarda da bakımsız kaldığı
için harap olmaya yüz tutan konağın ihtişamını, Cemilpaşazade Ekrem Cemilpaşa
şöyle anlatıyor anılarında:.
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 303
“Ben yirmi bir yaşına gelinceye kadar Cemilpaşa Konağı denilen saray, bir şato, belki
de kışla görünümündeki bu muazzam konakta yaşadım. Yirmiden fazla hanım, en az
onlar kadar hizmetçi ve işçi, otuzdan fazla çocuk bu muhteşem yapıda yaşardı. Selamlık
bölümünde de yirmiden fazla hizmetçi vardı. Kahveci, oda hizmetçileri, sofra hizmetçileri,
seyisler, çıraklar…
Harem ve selamlık dairelerinin çiçek bahçelerinde çok çeşitli gül fidanı yanında akasya
ve leylak gibi süs ağaçları, kırk - elli kadar da elma, armut, kayısı, şeftali ve dut türünde
meyve ağacı vardı. Her dairede suyu gece-gündüz akan havuz ve çeşmeler vardı. Biz çocuklar
ilk yüzmeyi bu havuzlarda öğrendik. Yine biz çocuklar üç grup oluşturmuştuk. Dadılar,
bebeklerle ve en küçüklerle uğraşırdı. Bizim gibi yetişkinler de kendi yaş grubuyla gezerdi…
……….
Konak, yıllarca çeşitli kiracıların, ipekböcekçiliği yetiştirenlerin, puşu dokuma ustalarının
mekanı oldu. Özellikle selamlık bölümü ipekli dokuma tezgahlarının şakırtılarıyla çınladı.
Sevgili hemşerimiz, dostum Udi Yervant, puşucu ustası babası Keke Yakup’la birlikte
burada yıllarca çalıştığını özlemle anlatmnıştı…
İşte, bu tarihi konak şimdilerde yeniden eski şen şakrak günlerine kavuşmak üzere.
Büyükşehir Belediyesi’nce, Diyarbakır Valiliğinin katkılarıyla “Kent Kültür Müzesi”
yapılmak üzere onarıma alınan konakta 25 Aralık 2010 günü bir tören düzenlendi. Törende Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, eski belediye başkanlarından konağın sahiplerinden Nejat Cemiloğlu ile Ferda Cemiloğlu hanım, çok sayıda davetli
bulundu. Böylece konağın resmen restorasyonuna başlandı.
Restorasyon, her şey aslına uygun olsun diye büyük bir hız ve titizlikle sürdürüldü.
Bir yanda, taş yontucuları Diyarbakır mimarisinde önemli yeri olan kara bazalt taşları
aslına uygun tıraşlarken, bir diğer yanda tesisatçılar, marangozlar, desinatörler konağın
eksiklerini aslına uygun gidermeye çabaladılar.
Restorasyonu özveri ile yürüten İnşaat Mühendisi Zülfikar Halifeoğlu tüm çalışmaların bilimsel verilere dayalı olmasına özel gösteriyordu. Restorasyonda kullanılacak,
boyalar, ahşap malzemeler bile laboratuarlarda analiz edilerek kullanılıyor.
304 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Kısaca ifade edersek, her şey bilimsel teknolojik olanaklar kullanılarak, aslına uygun
ve uzmanına yaptırıldı.
Bu konuda gösterilen özeni, projenin danışmanlığını da yapan Dicle Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü Restorasyon Anabilim Dalı öğretim üyelerinden Yrd.
Doç. Dr. Meral Halifeoğlu şöyle anlatıyor;
“Konağın harem ve selamlık bölümü restorasyon çalışmalarından sonra kent müzesi
olarak düzenlenecektir. Yapı, seyis bölümüyle birlikte bir ada düzeninde olsa da bu bölümün
kamulaştırma çalışması yapılamamıştır. Ancak yine de yapının rölöve, restitüsyon ve restorasyon projeleri bir bütün halinde çalışılmıştır. Bir yapı grubu olan konakta terk edilme,
bakımsızlık ve doğal etkenlerle hızlı ve büyük çaplı bozulma ve veri kayıpları oluşmuştu.
Bu bakımdan kapsamlı ve geniş bir araştırmaya dayalı restitüsyon projesi yapmaya çalıştık.
Harem bölümündeki yazlık kısmın büyük bir bölümü yıkıktı. Diğer bölümler için bilgiler
daha fazla mevcuttu. Yapı genelinde güçlendirme çalışması yapıldı. Mevcut bezemeli ahşap
kirişlerin günümüze ulaşan parçalarından kopyaları konservatör uzmanlar tarafından çıkarıldı. Yenileri yaklaşık bir yıl gibi zamanda kalem işleriyle bezenerek yeniden yapıldı.
Bezemede kullanılan boyalar ve ahşap malzemeler İstanbul Büyükşehir Belediyesi Konservasyon Merkezi laboratuarlarında analiz edildi. Doğru malzemeler belirlenmeye çalışıldı.
Harem ve selamlıktaki üst örtüsü yok olmuş, duvar, pencere ve merdiven gibi yapı elemanları tahrip durumdaki mekanlar, özgün malzeme, biçim ve teknikle tamamlandı. Alçı
bezemeli nişler ve dekoratif çerçeveler mevcut parçalarının kalıpları doğrultusunda yenilendi. Ahşap pencere, kapı, yüklük ve dolaplar ile bu yapı elemanlarındaki ayrıntılar, özgün
biçimlerine uygun detaylarla oluşturuldu. Her iki bölümdeki üst örtü geleneksel toprak dam
ile yeniden yapıldı. Loğlama gerektirmemesi ve daha uzun süreli dayanım için, özel katkı
harçları kullanıldı. Yazlık kanatta mevcut veriler korunarak tamamlama yapıldı. Günümüze ulaşmayan bölümde çağdaş ek yapılarak mekan oluşturulmaktadır. Bodrum katlar
sağlıklaştırılarak döşemeleri yapıldı. Bugünlerde restitütif yaklaşımla havuzlarda çalışılmaktadır. Tüm bu çalışmaların yıl sonuna kadar bitirilmesine çalışılmaktadır.”
Konağın restorasyonu için gereken ödeneğin büyük bölümünü Büyükşehir Belediyesi,
bir kısmını da Valilik karşılamaktadır. “
………
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 305
Bilinen o ki Cemil Paşa Konağı tamamlandığında Anadolu’nun en büyük ve kapsamlı
KENT KÜLTÜR MÜZESİ olacak.
Cemilpaşa Konağı’nın düzenlenmesi için ilk gününden beri Büyükşehir Belediyesi
Kültür Dairesi Başkanlığı mensupları yoğun bir çalışmanın içinde oldular.
Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Turizm Daire Başkanı Muharrem Cebe, Kültür ve
Turizm Müdürü Cevahir Sadak, Arkeoloğ Ercan Alpay, Arkeolog Nizamettin Yıldırım,
Araştırmacı Zeynep Yaş Salam, ve diğer görevliler müzede yer alacak bölümlerin düzenlenmesi adına büyük bir gayretin içindeler. Bir yanda restorasyon devam ederken bir
yandan da Türkiye’nin dört bir yanına dağılmış Diyarbakırlı hemşerilerden ve aile fertlerinden müzede sergilenecek materyallerin toplanmasına çabalıyorlar. Müzeye konulacak geçmişe ait görsel ve yazılı belgeler, otantik ve etnoğrafik eşyalar için kişi, kurum ve
kuruluşlara katkı çağrıları yapılırken toplananların da büyük bir dikkat ve titizlik içinde
sayım ve dökümleri yapılıyor.…
Bu konuda ilk fitili ateşleyen Kültür Müdürlüğü görevlilerinden Necat Keskin
olmuş..
Doğrusunu söylemek gerekirse ben de sevgili dostum Necat Keskin’in çağrısına uyarak, elimde ağırlıklı olarak “Diyarbakır Basını” ile ilgili arşivimi müzeye bağışlamayı
kabullendim…
Umarım pek çok hemşerimiz bu çağrıya uyarak müzenin zenginleşmesine katkıda
bulunur…
…………
Kuşkusuz, işin en güzel yanı, Diyarbakır’da Cemilpaşa Konağı ile birlikte bir tarihin
canlandırılmış olmasıdır. Üstelik tam anlamıyla bilimsel olarak…
Bu elbette sevindirici…
Dostum, sevgili arkadaşım Şeyhmus Diken “Qasra Cemilpaşa” başlıklı bir yazısında;
“Bir zamanlar “Abdülhamit’in sarayından bile daha görkemli olduğu” dillere destan
Cemilpaşa konağı melül ve mahzun, yıkık ve harap bir de küskün öylecene bir köşede
duruyordu…” dediği konak yakında, çok yakında dirilecek ve hepimiz sevineceğiz…(50)
306 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Cemil Paşa Konağı
Şimdi birinci el olan Cemiloğullarından konağı dinleyelim
Diyarbekirliyim. Cemilpaşazade Kasım Bey’in oğluyum Doğum tarihim 1891’dir.
Ben 21 yaşna gelinceye kadar Cemil Paşa Konağı denilen bir saray, bir şato, belki de bir
kışla görünümünde olan muazzam bir konakta yaşadım. Bu muazzam konağın içerisinde
yirmiden fazla hanım, yirmi adar hizmetçi ve işçi, otuzdan fazla çocuk vardı. Selamlık
bölümünde de yirmiden fazla hizmetçi vardı. Kahveci, oda hizmetçileri, sofra hizmetçileri, çıraklar bulunmaktaydı. ‘ diyor, Ekrem Cemil Paşa.
Selamlık bölümünün biri sözünü ettiğimiz sokaktan, diğeri de haremlik bölümünden
olmak üzere iki girişi bulunmaktadır. Selamlığın sokak kapısından girilen bölümünün
tam karşısında, iki yandaki odaların hizasından oldukça dışa taşkın, önden iki kemerle
avluya açılan, ortasında havuzu eyvan bulunmaktadır. Selamlığın avlusunda biraz yürüseniz, eyvanın avluya açılan bu iki kemerine paralel uzanan yarım ay şeklinde, bindirme
tekniği ile harç ve sıva kullanılmadan yapılmış görkemli bir başka kemer karşılar Sizi. Bu
kemer tek başına Diyarbakır mimarisinin gelişkinliğinin simgesi gibidir.
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 307
Selamlıkla birlikte bitişiğindeki haremliğin avlusunda, Ekrem Cemil Paşa’nın anlatımıyla; “çiçek bahçesinde akasya leylak gibi süs ağaçlarından başka kırk, elli kadar elma,
rmut, kayısı, şeftali ve dut türünden meyva ağaçları”nı boşuna aramaya kalkmayın.
Haremlik kapısından girişin ardından, genişçe bir avlu veya Diyarbekirlice’’havş karşılıyor girenleri. Avlunun ortasında, uygun büyük lükte, siyah ve dişi bazalt taşlardan yapılma bir havuz ile yakınında bir dut ağacı. İki katlı haremlik bölümündeki yapılar
kısmen daha sağlam kalmış. 1936’da yaşanılan ikinci sürgünün dönüşünden sonra ailenin
emektar’’larının hem konağa sahip çıkma, hem de barınmak amaçlı sakinliğinin, heremliğin korunmasında etkili olduğu düşünmekte. (46)
Muhteşem konak açıldı
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi`nin restorasyonunu tamamladığı Diyarbakır
sivil mimarlık örneğinin en nadide temsilcisi olan Cemilpaşa Konağı`nın açılışı yapıldı.
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi tarafından pek çok medeniyete ev sahipliği yapan
kadim Diyarbakır’ın binlerce yıllık tarihini ortaya çıkarmak, bu konuda farkındalık yaratmak, yurttaşların tarih bilincine katkıda bulunmak, tarihi varlıkları restore ederek geleceğe taşımak için yürütülen çalışmalar kapsamında 130 yıllık tarihi geçmişe sahip
Cemilpaşa Konağı’nın restorasyonunu tamamlandı. 2010 yılı öncesi harabe durumunda
308 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
olan, 2100 metrekareden oluşan ve toplamda 1800 metrekarelik kapalı alana sahip, 46
birimden oluşan konağın restorasyonu için aileyle temaslarda bulunduklarını belirtti. 3
yıllık süre zarfından yapılan çalışma sonucunda restorasyonunu tamamladıkları Konağın
Kent Müzesi olarak devam edeceğini söylendi.(51)
Yemen İsyanını bastırmada Cemilpaşa
Sultan Abdülhamit, Ahmet cemil Paşa’yı (1837-1902) Yemen isyanlarını bastırmak
üzere gönderir.Cemil Paşa bu işi yapmak üzere Diyarbekir’den has adamlarını ve ordudan
askerlerini yanında beraber götürerek İsyanı bastırır(35)
Çanakkale şehidi Diyarbakırlı Cemil paşa ailesi:
Diyarbakırın ünlü ailelerinden olan Cemilpaşa ailesi ismini 1837-1902 yılları arasında yaşamış olan Ahmed Cemil paşadan almaktadır. Ahmet Cemil Paşa Siirt ve Yemen
mutasarrıflığında bulunmuş ve ailesi Çanakkale savaşında şehit olmuştur.
Birinci dünya savaşından önce Cemilpaşa ailesinden altı kişi Avrupada öğrenim görmekteydi. Cevdet, Kadri, Şemseddin, İbrahim ve Kemal. Cemilpaşazadeler savaş başladığında Osmanlı saflarında savaşmak üzere İstanbul’a döner ve değişik cepheler giderler.
Bunlardan İbrahim Halil bey ve Mehmed Naim efendi, Çanakkale savaşında, Şemseddin bey, Bağdat çöllerinde, Besim bey ise Kafkas cephesinde şehit olur. Ekrem Cemil
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 309
paşa önce topçu başçavuşu olarak Çanakkale savaşına ardından Şark cephesine gönderilir.
Kadri Cemil paşa da Şark cephesinde savaşır.
İbrahim halil bey:
Ailenin Çanakkale şehitlerinden ilki İbrahim Halil bey, Cemil paşanın oğludur. Öğrenim görmek için 1906’da İstanbul’a daha sonra Almanya’ya gider. Birinci dünya savaşından önce Münihte üniversite öğrenimini tamamlayıp elektrik mühendisi olur ve
savaşın başlamasının ardından Osmanlı saflarında savaşmak üzere İstanbul’a döner. Milli
savunma bakanlığının Şehitlerimiz listesinde İbrahim Halil beyin Çanakkale’de süvari
subayı olarak 20.tabur, 2.bölükte savaşırken şehit olduğu belirtiliyor. Cemilpaşa ailesinden Esat Cemiloğlu, İbrahim Halil beyin top darbesiyle şehit olduğunu anlatıyor.
Mehmet Naim efendi
Cemilpaşa ailesinin Çanakkalede şehit düşen ikinci ferdi, Mehmet Naim
efendidir.19.Tümende üsteğmen olarak savaştığı sırada, Seddülbahirde 18 Şubat 1915’te
şehit olduğunda 34 yaşındadır.
Şemseddin bey
Çanakkale cephesinde savaştıktan sonra gönderildiği Bağdat çöllerinde şehit
olur.Cemil paşanın oğlu Kasım beyin oğludur. İsviçrede eğitim görürken, Birinci dünya
savaşı başladığında amcaları ve amcazadeleriyle birlikte İstanbula döner. İstihkam ihtiyat
zabiti olarak önce Çanakkale cephesine ardından Bağdat cephesine gönderilir ve burada
şehit olur.
Cemil paşa ailesinin günümüz temsilcilerinden Huşper Cemiloğlu(Cemil paşanın
torunu) Diyarbakırdaki evinde ziyaret ederek, ailenin Çanakkale şehitlerinin hikayelerini
bir de ondan dinledim.
Huşper hanım, birinci dünya savaşında şehit ve gazi olan Cemilpaşazadelerin fotoğraflarını göstererek teker teker tanıttı. Çocukluğunda büyüklerinden dinlediği hikayeleri
benimle paylaştı.Amcalarının, amcazedelerinin Avrupada öğrenim gördükleri halde, savaşın başlaması üzerine dönüp, vatan için savaştıklarını ve şehit olduklarını anlattı. Huşper hanımın ailesindeki şehitlerle ilgili, kocası rahmetli Felat Cemiloğlundan aktardığı
310 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
bilgi ise dikkat çekici. Huşper hanım, rahmetli eşi Felat cemiloğlunun amcalarının sembolik mezar taşlarını yaklaşık 10 yıl önce Çanakkaledeki şehitlikte gördüğünü, söyledi.2006 yılında Çanakkale şehitliği yeniden düzenlenmiş ve burada Cemilpaşa ailesinin
şehitlerinin isimleri yer almaktadır.
Diyarbakırlı yazar Şeyhmuz Diken de rahmetli Felat beyden duyduğunu paylaşarak
şunları aktardı:
Felat cemiloğlu bana amcalarının Çanakkale savaşında şehit düştüğünü
anlatmıştı.Onlarla birlikte birinci dünya savaşında şehit olan Besim beyden de çok bahsederdi.Kadri ve Ekrem beylerin de savaşa katıldıklarını, Çanakkale şehitliklerinde şehit
olanların arasında isimlerinin olduğunu söylemişti.
Ekrem Cemil paşa
Ekrem Cemil paşa ‘Muhtasar hayatım’isimli kaitabında Şark cephesinde savaştığından
bahsediyor.1891 Diyarbakır doğumludıur. İstanbul ve ozan’da eğitim görmüştür. Birinci
dünya savaşının başlamasıyla amacaları ve amcazadeleriyle birlikte İstanbula döndü.4 ay
süren askeri eğitimin ardından topçu başçavuşu olarak önce Çanakkale cephesine, ardından da Erzurum cephesine gönderildi. Burada bir sene kaldıktan sonra Muş cephesinde görevlendirildi. Bu esnada M.Kemal de Çanakkale cephesinden Muş cephesine
gönderilmiştir. Ekrem Cemil burada bir çatışma sırasında kolundan ağır yaralanır ve Diyarbakır’a tedaviye gönderilir. Diyarbakırda tedavi gördüğü müddet boyunca İsmet
İnönü, Mustafa Kemal ve Nihat paşa gibi dönemin Osmanlı zabitleri, babasının ve konaklarının misafiri olurlar. Rusyadaki Ekim devrimin ardından Doğu cephesi kapanınca,
bu cephedeki bütün askeri güçler Filistin cephesine yardıma gönderilir. Ekrem Cemil
paşa bu sırada Diyarbakırda karargahta bulunan Mustafa Kemal’in yaverliğini yapmaktadır. Mustafa Kemal Filistin bölgesine gönderilin ve yerini Nihat paşaya bırakır. Ekrem
Cemil paşa da bu dönem de karargah kumandan yardımcılığına yükseltilir. Nihat paşa
ile birlikte Filistin cephesine giden Ekrem Cemil paşa, buradan da ayrıldığı birliğine katılmak için Halep bölgesine gönderilir. Ancak birliğinin yoğun İngiliz topçu ateşi altında
tamamen yok olduğunu öğrenince M.Kemal’in hareket halindeki birliklerine katılarak
önce Mardin’e, ardından Diyarbakır’a döner.
Aileden Ziya Bey de silahlı kuvvetlere uçak hediye etmiştir.
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 311
Çanakkalede Diyarbakırlı Cemilpaşazadelerden şehit olanlar
Cemiloğulları Diyarbakır’ın en zengin ailesindendir. Pariste eğitim gören bu ailenin
çocukları Çanakkale savaşı çıkar çıkmaz, hepsi cepheye koştular ve şehit oldular
1.cihan savaşında Diyarbakır halkının yanı sıra üst düzey bürokratları da savaştaydı.
Diyarbakırlı Cemilpaşazade’nin oğlu Ekrem Cemil bey 24.fırkada topçu alayında eğitim
aldıktan sonra Çanakkale cephesinde savaştı. Sonra Erzurum cephesine gönderildi, buradan Muş cephesine nakledildi, Ruslarakarşı savaştı. Yaralanınca Diyarbakır asker hastanesine sevkedildi. Çanakkale kumandanlığını yapan İzzetpaşa ve Erkanı Harbiye reisi
İsmet İnönü Cemilpaşa konağına konuk olunca, kumandanlara hizmet için hastaneden
ayrıldı. Hastanede iyileştikten sonra 2.Ordu kumandanı Mustafa Kemal paşanın yaverioldu. İkinci kolorduda karargah kumandan yardımcısı olarak Filistin’e gönderildi. Ekrem
Cemil paşa da bu dönem de karargah kumandan yardımcılığına yükseltilir.
Şehitler:
1.cihan savaşında Diyarbakır halkının yanı sıra üst düzey bürokratları da savaştaydı. Diyarbakırlı Cemilpaşazade’nin oğlu Ekrem Cemil bey 24.fırkada topçu alayında eğitim aldıktan sonra Çanakkale cephesinde savaştı. Sonra Erzurum cephesine gönderildi, buradan
Muş cephesine nakledildi, Ruslara karşı savaştı. Yaralanınca Diyarbakır asker hastanesine
sevkedildi. Çanakkale kumandanlığını yapan İzzet paşa ve Erkanı Harbiye reisi İsmet İnönü
Cemilpaşa konağına konuk olunca, kumandanlara hizmet için hastaneden ayrıldı Hastanede iyileştikten sonra 2.Ordu kumandanı Mustafa Kemal paşanın yaveri oldu. İkinci kolorduda karargah kumandan yardımcısı olarak Filistin’e gönderildi. (35)(38)
312 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Kemal bey-Besim bey
İbrahim Halil Bey
Mehmet Naim Efendi
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 313
Sarıkamış’ta şehit olan Cemilpaşazade
Besim bey
Çanakkale şehidi Cemilpaşazade Naim Bey
Kadri Cemilpaşa
(1.Dünya savaşı sırasında)
Bağdat çöllerinde şehit Şemseddin bey
314 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Birinci dünya savaşında Diyarbakırlı subay ve yedek subaylar
Yerde yatan Cemilpaşazade Ekrem bey, Hani’li ihtiyat topçu şehit Hacı Ali Rıza
efendi’nin oğlu. Oturanlardan muvazzaf piyade müzalım şehid Salih efendi(Ermenilerce şehit edildi), en solda sivil elbiseli Cemilpaşazade Kadri bey, yanında Diyarbekirli Dr.Kazım bey;en arkada Diyarbekirli Çerhizade ihtiyat süvari mülazımı
Fikri Necdet bey(35)
Ziya bey Türk ordusuna o zamanki şartlarda uçak yokluğunda bir uçak hediye etmiştir
1927’de Türk Tayyare Cemiyetine bir uçak hediye eden Cemilpaşazade Ziya
bey’e Tayyare madalyesi verildiğini belirten belge
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 315
Bediüüzzaman ve Cemiloğlu konağı:
Bediüzzaman hazretlerinin Diyarbakırda ikametiyle ilgili olarak son şahitlere kulak
verelim: Son şahitlerden Halil Sıdkı Özturan: Üstad beni yanına oturttu. Nereli olduğumu sordu, Diyarbakırlıyım’ dedim. Hazret-i Üstad, “Ben Diyarbakırlıları çok severim. Cemil paşalarda çok kalmıştım”(33)
Bediüzzaman’ın Diyarbakır’da kaldığı Cemil Paşa konağı
Diyarbakır eşrafından Cemil Paşa’nın dâveti üzerine bir süre onun konağında misafir
olarak kalmış ve fikir adamlarının sohbetlerine katılıp âlimlerle münâzarâlar yapmış. (34)
Bediüzzaman hazretleri Diyarbakır’da Cevdet beyin evinde kalmış ve İşarat-ül icaz
tefsirini tebyiz etmiştir. (İşarat-ül İcaz tefsiri) Seksen yaşın üzerinde rahmete giden mühendis Es’at Cemiloğlu Bediüzzaman’ı şu şekilde anlatıyor:
316 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Bediüzzaman bize misafir olduğunda ben sekiz yaşındaydım. Bediüzzaman beni dizine oturttu, bir dua öğretti
Esad Cemiloğlu Diyarbakır’da Cemiloğlu ailesindendir.1910 yılında Bediüzzaman
hazretleri Cemiloğlu konağında 1 hafta misafir kaldı. O zamanlar 10 yaşında olan Esad
beyin anlattığına göre’’Bizim evde iken bir gün beni kucağına aldı ve bana bir dua ezberletti. O günden sonra her evden çıktığımda o dua’yı üç defa okurum.90 yaşındayım
hala okumaktayım. Hayatım boyunca başıma birçok olay geldi. Kanaatim odur ki başıma
gelen bunca hadiseden sonra yaşıyorsam ve hayatta kaldıysam; üstadın bana öğrettiği o
dua bereketiyle yaşıyorum ve hayattayım’demişti. İki profesör öğretim üyesine E. Cemiloğlunun verdiği ve Bediüzzaman’ın öğrettiği dua: “ALLAHÜMME LA TÜŞMİT.
ADAİ VE BİDAİ VEC’ALİL KURANİL AZİM. ŞİFAİ VE DEVAİ VE ENEL ALİLU
VE ENTEL MÜDAVİ.”
Daver Cemiloğlu da Bediüzzaman’ın evlerinde kaldığını ifade etmektedir.
1916 yılında Çanakkale kumandanı İzzet paşa, Mustafa Kemal İsmet İnönü de Cemilpaşa’larda misafir olmuştur. (37)
Ferit köşkü
Kuzey (avlu )yüzüne özen gösterilir. Zemin katın yarım daire kemerli pencere ve kapıları, alçı kökenli beyaz yapıştırma desenlerle bezenir. Emek üst kata çekilmiş, aynı yöntemle
pencere kemerleri, eyvan kemeri, bunların bitiminde yatay geometrik kuşak ve eyvanın 2
yanında dairesel göbekler bir dizi oluşturmuştur. Pencere lentoları üstünde kemer karnındaki ufak yıldızlı aplikler o girintiyi değerlendirmede olumlu etki yapıyor. (16)
Ferit köşkü
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 317
Ferit köşkü
318 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Ferit köşkü
Behrampaşa konağı
Merkezi avlu etrafında U planlı olarak yapılan yapıda kesme bazalt taş kullanılmıştır.
Yapının güney kanadı zemin +1 katlıdır. Zemin katta, ortada basık kemerli girişi bulunan holün sağ ve solunda mekanlar mevcuttur
Birinci katta üç gözlü sivri kemerli eyvanın sağında, solunda ve gerisinde mekanlar vardır.
Güney cephesinin birinci katında, dış mekan duvarlarında lale motifi mevcuttur.(19)
Behrampaşa konağı Behram Paşa Camisi güneyine komşu, aynı adla anılan Sokağın
batı yakasında, yarım dönümü az aşkın 21 numaralı parseldeki konak ~170m3 lik avlunun doğu, batı ve güney yönlerini sınırlar.. Kuzeyi cami haziresine dayanmıştır. İç
dünyasının zıddına sade, saçaksız, basık kemerli ufak kapıdan girilip, bir aralık geçilerek
avluya ulaşılır. Bu doğu kanadın kuzeyinde helâ, mutfak ve sokak yönünde de, depo,
samanlık veya kiler gibi derinliğine bir alan bulunur. Sokak yüzü duvar örgüsüyle
oynanmış, sıralı moloz taş duvarla kapatılmıştır. Giriş aralığıyla doğrudan bağlantısına
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 319
karşın arada bir bölme olmaması burasının ahır olma şansını azaltıyor. Aralığın güney
yönünün bugün konutla doğrudan bağı yoktur. Sokak kapısına yakın enli ve büyük kapı
ahırın burası olabileceğini düşündürüyor. Avluya açılan (üst kat merdiven başlangıcının
hemen kuzeyinde) ufak penceresi örülerek kapatılmıştır. Doğu kanatın örtüsü betonarmeye dönüştürülmüş bulunuyor. Tek katlı ve bodrumsuzdur.
Batı kanat tek katlıdır. 2 odadan oluşur ve avluya 3 ve 5 pencere ile açılırlar. Tavan
betonarme olup altındaki bodruma kuzey ve güney uçlardan girilir. Güney kanat bodrumsuz, 2 katlı ve derinliği fazladır. Alt katta bir oda, aralık ve doğu yönünde 2
odadan oluşur. Güneyindeki 2. kesime giremedik. Doğu odasının üstü yine bir oda
olarak yinelenirken, aralıktaki ahşap merdivenle bunun üstüne oturan 3, kat odaya
ulaşılır. Üst kat güneybatı odanın üstünde bir oda daha olup, eyvandan bir ahşap merdivenle buraya ulaşılır. Üst kat güneybatı odanın üstünde bir oda daha olup, eyvandan
bir ahşap merdivenle buraya ulaşılır. Batı odası ve aralığının üstü 3 gözlü bir eyvandır.
Aralığın üstüne taşlık rastlar. Diğer kesimi 2 taş sırası yükseltilerek daha seçkin, sakin
bir eyvan konumunu sağlar. Bunların arkalarında (güney) 2 oda ve aralarında bir aralık
vardır. Merdiven sokak yönünde, doğu duvarına yaslanarak yükselir. 14. Basamak
sahanlığı oluşturur.
Behram paşa konağı
320 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Behrampaşa konağı (24)
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 321
Behrampaşa konağı (24)
(40)
322 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Yapı oldukça sağlam olup doğu ve batı kanat sıradan ve sade tutulmuştur, sadece oda
kapısı üstünde 2 kûfi yazı (Besmele) vardır. Pencere demir parmaklıkları 4/7 ile kuzeydekiler 4/8 geçmelidir. Buna karşılık güney kanada oldukça özenilmiş olup, avlu yüzü
siyah-beyaz almaşıktır. Üst kat eyvan duvarı da böyledir. Plân olarak derinliği 2
aşamalıdır(40)
İbrahim Bey Konağı
Abdüssettar Hayati Avsar’ınoturdukları ev hükümdar ailesinden olan Akkoyunlu
İbrahim Bey’in (1131 H.) evidir. Ev iki katlı ve iki kuyusu bulunan Diyarbekir mimarisinin güzel bir örneğidir. Ev, semt olarak Çardaklı Hamamı’nın civarında İbrahim Bey
Camii’nin karşısında bulunan İbrahim Bey Konağı’dır. Konağın yanında da bir mahalleyi içine alan İbrahim Bey Konağı’nın müştemilatıdır. (“Konağa bağlı olan evler”,
damı düz fakat içerisi kubbeli, mescitli evlerdir. Merdivenle inince koca bir akarsu, bu
suyun bir kolu Fatih Paşa (Kurşunlu Cami) Camii’ne, bir kolu da Mardin Kapısı’na
doğru “Karadengiz” (Karadeniz) denilen yere yeraltından gelir).
Konağın kapısının üstündeki kemer siyah beyaz taşlarla şekilli olarak birbirine geçme
şeklinde yapılmıştır. Pencere kepenkleri (tahta kapaklar) çeşitli çiçek şekilleriyle oyulmuş
ve içerisine gül ağacı dallarının şekli verilmiştir. Kapıdan içeri girince eve gelenleri iki basamak karşılar. Basamaklardan aşağı inilince girizgâhtaki sağ tarafta büyük bir oda, odanın
sonunda sokağa açılan demir parmaklıklı 50 cm boyunda 25 cm eninde küçük bir pencere
vardır. Sol tarafta yine iki basamakla inilen, ambar olarak kullanılan oda bulunmaktadır.
İki oda arasında içinde “Güngörmez” adı verilen kuyu bulunur. Bu kuyudan ihtiyaç duyulduğunda kovayla su alınır. Avludaki kuyudan tulumba ile su çekilirdi. Evin avlusuna daima
serçeler konardı. Evlerin tepe pencerelerinin açıklığında, erkeğinin göğsü maviye yakın, dişisinin göğsü yine maviye yakın fakat noktalı olan, “Serçedoğan” denilen kuşlar yuva yaparlardı. Evin avlusundaki dut ağacının gölgesinde oturmak, arkadaşlarıyla, aile fertleriyle
zaman geçirmek Abdüssettar için tadın damaktaki en güzel anları gibidir. (31)
Sait Paşa Konağı (Süleyman Nazif Evi):
Yapı Sait Paşa Mahallesinin kuzey yakasında yer almaktadır. Ünlü şair Süleyman Nazif ’in babası olan Sait Paşa tarafından kendisi için ikametgâh amacıyla yapıldığı bilinen
konak iki bölümden meydana gelmektedir. Görünüşte iki katlı ve iki bölümlü olarak tasarlanan konak; temel yapı malzemesi olarak bazalt taşının kullanıldığı, çeşitli motiflerle
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 323
bezenmiştir. Mimari bakımdan değerlendirdiğimizde harem bölümünde ortada kareye
yakın bir avlu ve bu avlunun etrafını saran eyvan ve oda dizilerinden oluşmaktadır. (20)(52)
Konak üç parçadır. Aşefçilerde Hacı Müstak Camii karşısındadır
324 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Güranizade Ali paşa Konağı1930(45)
Güranizade Ali paşa Konağı1930(45)
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 325
(47)
KAYNAKLAR
1- Gülsen Bas. Diyarbakır’daki İslam Dönemi Mimarisinde Süsleme. Doktora Tez.T.C.
Yüzüncü Yıl Ün Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Anabilim dalı Van-2006
2- Aylin Erçin Kahveci Danışman: Yrd. Doç.Dr. Abdullah Kadayıfçı Diyarbakır Yöresinde Bazalt Taşının Yapı Malzemesi Olarak Kullanımının İncelenmesi Üzerine Bir
Araştırma Yüksek Lisans Tezi Yapı Eğitimi Anabilim Dalı Isparta. T.C. Süleyman Demirel Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü–2008
3- Pınar Çiftçi Diyarbakır’ın Dicle Kıyısı’ndaki Köşk YapılarıYüksek Lisans Tezi Van –
T.C.Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Anabilim Dalı 2007
4- Yrd.Doç.Dr.Mine Baran Öğr.Gör.Aysel Yılmaz Diyarbakır Köşkleri 1.Uluslararası
Nebiler Sahabiler Azizler Krallar kenti sempozyumu.2009
5- Metin Sözen.Diyarbakır’da Tük mimarisi.1971
6- seyhmusdemirhttp://keoma.blogcu.com/
7-Vedat Güldoğan Dünden Bugüne Diyarbakır Musiki Folkloru.1. Bütün yönleriyle
Diyarbakır sempozyumu.27-28 Ekim 2000. Ankara.s.390
326 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
8- Reşid İskenderoğlu: Beglerbegi Gazi İskender Paşa.Ankara.1989.s.28
9- Doç . Dr. Doğan Erginbaş. Diyarbakır Evleri.İ.Ü.Mimarlık Fak.Doçentlik tezi. İst.
1953. s.20
10- Enver Yorulmaz:Güneydoğu:Üstün çaba yay.Ank.1997.s.92
11- Orhan Cezmi Tuncer.Anadolu Kervan yolları.Vakıflar genl md.yay.Ank.2007s.85
12- Mehmet MERCAN Diyarbakır Yahoo mail Grubu
13-www.kenthaber.com
14- Mehmet Ali Abakay.Çınar ilçesi, Diyarbakırda Çevre Ve Doğa sempozyumu, 2011 s. 342
15- Çelik MM.Fotoğraflarla Kulp.İst.2009.s.60
16-Orhan Cezmi Tuncer. Diyarbakır Sur İçi Anıtları ile Köşkler ve Bağevleri. Diyarbakır Büyükşehir Belediye yay. Lis yay. Diyarbakır. 2012.s..411
17-Nejat Satıcı Silvan’daki Köşk Ve Konaklar Her Yönüyle Diyarbakır İlçeleri Editörler
Kenan Haspolat Aysel Yılmaz.Uzman matb.İst.2013.
18-Uzm. Pınar Çiftçi. Diyarbakır’daki köşk yapıları.Diyarbakır Mimarisi(Ed:Yrd. Doç.
Dr. İrfan Yıldız). Diyarbakır Valiliği.İst.2012.s.469
19-Nevin Soyukaya, Ercan Alpay ve ark.Diyarbakır Kültür Envanteri Merkez.Diyarbakır Valiliği.2012 2/12
20- TC. Sur Kaymakamlığı Proje Ofisi. Diyarbakır Sur Rehberi2011
21- Vedat Gündoğan. Tarihi Açıdan Diyarbakır KöşkleriTarih-Kültür-İnanç Kenti: Diyarbakır Editörler Kenan Haspolat Aysel Alyamaç Yılmaz.Uzman matb.İst.2013
22-www.diyarinsesi.org. 21 Ekim 2010
23- Mine Baran Aysel Yılmaz. Diyarbakır köşkleri.Tarih, Kültür, İnanç kenti Diyarbakır.Uzman matb.İst.2013
24-Yrd.Doç.Dr.Neslihan Dalkılıç, Yrd.Doç.Dr.Ayhan Bekleyen.Geleneksel Diyarbakır
evleri.Yrd.Doç.Dr.İrfan Yıldız(ed).Diyarbakır Mimarisi.Diyarbakır Valiliği yay. 2012
25-Uzm.Dr.Pınar Çiftçi.Diyarbakır’daki köşk yapıları. Yrd.Doç.Dr.İrfan Yıldız(ed).Diyarbakır Mimarisi.Diyarbakır Valiliği yay.2012
26- İhsan Işık(ed):Diyarbakır Ansiklopedisi.Elvan yay.Ank.2013.c.1.c.2
27—Doç.Dr.İrfan Yıldız.Kulp ilçesiİhsan Işık(ed):Diyarbakır ansiklopedisi.3-238
28-Orhan Cezmi Tuncer.Anadolu Kervan yolları.Vakıflar genl md.yay.Ank.2007s.85
29-27-4-2012 www.diyarinsesi.org
30- Vedat Güldoğan Dünden Bugüne Diyarbakır Musiki Folkloru.1.Bütün yönleriyle
Diyarbakır sempozyumu.27-28 Ekim 2000.Ankara.s.390
31- Zübeyde Kırmızı.Anid-i Nur.Diyarbakır Büyükşehir belediye yay.İst.2009..
32- Reşit İskenderoğlu.Beglerbeği Gazi İskender paşa.Ankara.1989.s.28
33-Necmeddin Şahiner ‘Son Şahitler Bediüzzaman Said Nursi’yi anlatıyor. Nesil yay.
DİYARBAKIR MERKEZ KÖŞKLERİ 327
2004. c, 4, s.321.
34-http://www.webturkiyeportal.com/webforum/191442-diyarbakirinhikayesi.html
35- Malmisanj. Diyarbakir’li Cemilpaşazadeler ve Kürt Milliyetçiliği.Avesta yay. İst.
2004. s.23, 98, 102, 143
36-Emine Uçak Erdoğan.Çanakkale Savaşında Kürt Civanlar.Yarımada yay. İst. 2008
s.:40-43, 46
37-Şehmus Diken, Sırrını Surlarına Fısıldayan Şehir, Diyarbakır İletişim yay., 2003, s.99.
38- Tori.Ünlü Kürt Bilgin ve Birinci kuşak aydınlar.Sorun yay.İst.2000.s.161..
39- Vedat Güldoğan.Diyarbakır Kültürü.Kripto yay.2011
40.Mehmet Songür. Kavs Köşkü - Çârbağ Köşkü – Cihannüma, “Cihanı Gören Köşk”
06 Ekim 2013 Güneydoğu Güncel gzt
41- Orhan Cezmi Tuncer.Diyarbakır Evleri.DBB.1996
42- Armağan Tanrıkulu, M. Adnan Aksoy Diyarbakır Kültür Ve Turizm Projeleri Raporu T. C. Karacadağ Kalkınma Ajansı. Mayıs 2012
43- Orhan Cezmi Tuncer. Diyarbakır Sur İçi Anıtları İle Köşkler ve Bağevleri. DBB
yay.Ank.2012.s.385, 396, 399, 401, 407, 408, 411
44- Halit Ötük Erdebilde Suzan Suzi S 2013-10-30 www.amedinsesi.org
45- Prof.Dr.Zülküf Güneli, Doç.Dr.Ayhan Bekleyen, Yrd.Doç.Dr.Mücahit Yıldırım İhsan Işık (ed)Diyarbakır Ansiklopedisi .Elvan yay.Ank.2013. (3) Cilt.s.7 s.222
46-Şefik Korkusuz.Bir Zamanlar Diyarbakir.İst.1999
47- Şeyhmus Diken Diyarbakır Sırrını Surlarna Fısıldayan Şehir. İletişim yay. İst. 2003.
s.97, 101
48-1973 il yıllığı
49- http://www.kultur.gov.tr/TR, 25311/diyarbakir—-ataturk-kosku.html
50- Ercan Gümüş Tez Danışmanı.Prof. Dr. Ahmet Güneş. T.C. Gazi Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yeniçağ Bilim Dalı 18. Yüzyılın İlk Yarısında Amid Kazası Doktora Tezi Ankara-2014
51- Mehmet Mercan. Diyarbekir mail grubu
52-24.04.2014 Güneydoğu Güncel
53- İhsan Işık(ed): Diyarbakır ansiklopedisi. Elvan yay.Ank.2013 C.4. S.121
54- Pınar Gürhan. Hanlar, Köşkler, Evler. Diyarbakır valiliği.2012
328 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
5.BÖLÜM
DİYARBAKIR MERKEZ SARAYLARI
DİYARBAKIR SARAYLARI
Diyarbakır merkezde Hurri sarayları
Diyarbakır içkale bir idare merkezidir. Buradaki idarecilerin tarih boyunca burada
oturması ve saray yapması doğal bir sonuçtur.
Diyarbakır Kalesi’nin ilk defa Hurriler tarafından yapıldığının söylenmesi bir hakimiyetin göstergesidir ve içkalede bir saray yaptırmış olmaları doğal bir sonuçtur
Evliya Çelebi seyahatnamesinde içkalenin yapılışıyla ilgili başka bir rivayet vardır.
Evliya Çelebi Seyahatnamesinde bu konuda şöyle bir olay anlatır: Yunus Peygamber
Musul’dan Diyarbakır yöresine gelir, bir süre burada kalır. O yıllarda bu şehirde güzelliği
ile tanınmış “Almida” adında bir kız hükümdarlık etmektedir. Yunus Peygamber bu kızla
konuşur, görüşür. Almida’ya kendi dinini kabul ettirir. Yunus Peygamber Diyarbakır’a
yapılacak kalenin planlarını çizerek kıza verir. Kız da kara taşlarla şehrin kalesini yaptırır.
Kalenin inşası tamamlanınca Yunus Peygamber: “Kal’anız mamur olsun, gönlünüz sürûr
dolsun” diye dua eder. (25)
Evliya Çelebi Almida için Amalak(Amalika) kızlarından ifadesini kullanır.Amalikalılar Hz Davud’un can düşmanı olan bir kavimdir.Diyarbakır’da yaşamış olmaları ilginçtir.Vakidi’nin Fütuhuşşam’ında Sahabelerin Diyarbakır’ı aldıklarında şehri temsilen
Davut peygamber sülalesinden Hunayn bin Maiş’in görüşmeci olduğu ifade edilir.,
Bu paradoks için Cambridge instute of Arkeology’e bakacağız. Burada Hz Süleyman
ve Hz Davut döneminde Asurluların bu peygamberlerin kontrolünde olduğu, diğer ifadeyle iki peygamberin Asurluların ilk dönem kralları olduğu anlaşılmaktadır
DİYARBAKIR MERKEZ SARAYLARI 331
Amed ve çevresi Asur hükümdarı 1.Salmanasar zamanında ve M.Ö.1260 yıllarında
tamamıyla Asur hakimiyetine girdi. Bu ilk Asur egemenliği yetmiş yıl kadar sürdü.
Hz. Süleyman:
Adad NirariI’nin oğlu I Salman Eser ile Kral Süleyman arasındaki benzerliklerde
oldukça fazladır. “Eser” kral manasına gelir. Dolayısıyla ‘Kral Salman’ manasındadır.
Eser kelimesiyle Asur kelimesinin aynı kökten olduğu da unutulmamalıdır. Semitik dillerde sesli harflerin yazılmadığı, Arapça, Akatça ve İbranicenin semitik dil olduğu göz
önüne alınırsa; Arapçadaki Süleyman, Asurcadaki Salman, İbranicedeki Solomon isimlerinin aynı kökten türemiş kelimeler olduğu görülür. Kuran Arapçasında “vav” ve “ye”
harfleri uzatma harfi olarak da kullanıldığını bilirsek 3 dilde de yazılım “slmn” şeklinde
olur ve büyük ihtimalle bu 3 kişi aynı kişidir (Adad ile Davud isimlerinde de kullanılabilir: dd şeklinde). Ayrıca Kral Süleyman’da Kral Salman gibi geniş bir krallık kurmuştur. Babaları olan krallarda birbiriyle uyumludur.
Günümüz Tevrat’ına göre düşünürseniz Kral Süleyman’ın krallığı Filistin’de küçük
bir krallıktır. Kuran’da ise, o zamana kadar kimsenin görmediği kadar büyük ve zengin
bir krallıktır. (26)
Orta Asur dönemin ilk kralı Asur-Uballit (1365–1330) olmasına rağmen asıl büyükgelişmeler I. Adad-Nirari (1307–1275) ile birlikte yaşanmıştır.
Gelelim Amid isminin kılıcında geçtiği Adad Ninari(Hz.Davut) konusuna
Hz. Davut:
Aynı şekilde, Asur Kralı Adad Ninari I ile Kral Davud arasındaki benzerliklerde
göz ardı edilmekte. Adad veya diğer bir okunuş tarzıyla Hadad, şimşek tanrısının ismidir
deniliyor ve Asurlar’da bu tanrıya ait tapınağın bulunmadığı da ekleniyor.
Asurca sözlükte “hadadu” kelimesi ‘kükreme’, ‘gürleme’ manasındadır. Ayrıca
Asurca, Arapça gibi semitik bir dildir ve Arapçadaki demir anlamına gelen “hadid”
kelimesiyle hadad kelimesi aynı köktendir. Adad Ninari I’in yaşadığı yüzyıl ile demir
çağının başladığı yüzyıl aynıdır. Adad Ninari I, Mitaniler’e karşı bağımsızlık savaşını
devam ettirmiştir. Mitanni hükümdarlarının lakabı Hani- Golbat’tır. Kuran’da Kral
Davud ile ilgili ayetlere bakıldığında; ‘gür sesli olduğu’, ‘demiri kolayca işlediği’,
332 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
bağımsızlık savaşında Calut’u öldürdüğü görülür. Asurluların Mitanilere karşı bu
üstünlüğünün, ‘demir silah’ kullanımına bağlı olduğunu düşünüyorum. Arapçadaki
Calut, İbranicede Golyat’tır. İbranicede “c” harfi bulunmaz ve yerine “g” harfi kullanılır. Arapçadaki Mecüc’ün İbranicede Magog diye yazılması gibi. Golyat, Calut
ve Golbat kelimelerinin kök bakımından benzer olup, bu kişilerin aynı olması göz
ardı edilmemelidir.(26)
Sonuç olarak Diyarbakır kalesinde Süleyman peygambere ait potansiyel bir saray olması söz konusudur.Diyarbakır efsanelerinde içkalede Belkıs’ın sarayından bahsedilir.Diyarbakır halkına Hz .Süleyman kim dendiğinde halkın bir kısmı peygamber Süleyman
bir kısmı Halid bin Velid’in olduğu ifadesi geçer, Bence her ikisi de doğrudur.
Fikir olarak Aşşur’da Adad Niari’nin sarayının planına bakalım:
(27)
DİYARBAKIR MERKEZ SARAYLARI 333
Diyarbakır Merkezde Saraylar
Evliya Çelebi’de Amid (Diyarbekir) notlarında saraylar:
Evliya Çelebinin tespitine göre Diyarbakır’da 16.yüzyılda
Toplam yetmişbeş alim, şeyh, vezir, ve bey sarayı vardır. Birincisi İçkale’de paşa sarayı,
sonra Kethuda sarayı, Molla sarayı, Ruznameci Hüseyin efendi sarayı, Kaya çelebi sarayı,
Hacı Musa sarayı, Bezikoğlu sarayı, Osman paşa sarayı, Şeyhülislam sarayı, Nakibülislam
sarayı ve Rumiye şeyhi sarayı…(33)
Vezirlerin oturduğu saray için ancak yazışmalarda adı geçen (Haziran 1801, 13 Mart
1818, 2 Nisan 1829). Cami Köşkü, Divan Efendisi Köşkü, Voyvoda Konağı ve Mütesellim Konağı, gibi adlar biliniyor. Diğer odalarda valiye ayrılanlar dışında, kapu halkı,
Tütüncü Adası, Kapucular Kethüdası Odası, Şamdan Ağası, Baş Çavuş Ağa Odası, İç
Çukadar Ağa Odası, Kaftan Ağası Odası, Silahtar Ağa Odası, Alemdar Ağa Odası,
Hazinedar Ağa Odası, Miftah Ağa Odası, Peşgir Ağa Odası, İbrikdar Ağa Odası, Kâhya
Odası, Kethüda Odası, İmam Efendi Odası, Delil Başı Odası, Haytabaşı Odası, Baş
Çukadar Odası, 2. Kavvas Odası ve Mühürdar Odası, Arz Odası, Camlı Oda, Mabeyn
Odası, Misafir Odası ve Harem vardı.(35)
Diyarbakır’da Osmanlı döneminden herhangi bir saray günümüze gelememiştir. Bununla beraber, Diyarbakır ile ilgili bazı kaynaklarda Diyarbakır İçkalesi’nde bir sarayın
olduğu ve sonradan yıkıldığı belirtilmiştir. Evliya Çelebi, Diyarbakır’ı ziyareti sırasında
bu sarayı görmüş ve Seyahatnamesinde ondan söz etmiştir:
“İçinde yüz elli odalı, birkaç divanhaneli bir büyük saray vardır. Her gelen vezir ve
vükela buraya birer oda ve hamam, havuz, şadırvan yaptırmakla kat kat süslü bir saray
olmuştur. Bütün pencereleri, balkonları Şattülarap’a Sahraya ve Karatepe adlı vadilere
bakan manzaralı bir yerdir. Sarayın bir eski divanhanesi var. Eski sultanlar binasıdır. Burada olan tarz bukalemun nakışları, meğer Kahire’deki Sultan Kalavun divanhanesinde
ola. Bu sarayın yapıcısı I.Selim veziri Bıyıklı Mehmet Paşa’dır. Hayli geniş bir büyük saraydır. Daima bekçileri hazır olup beklerler.”
Diyarbakır konusunda araştırmaları olan Basri Konyar, “İçkale’de Evliya Çelebi’nin
bahsettiği saraydan bir iz ve eser kalmamıştır. Ne havuz, ne hamam ve ne de bir şadırvan
334 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
mevcut değildir. Yalnız çeşme vardır. Hamamın bu çeşme karşısında bulunan Evkaf Dairesinin bitişiğinde olduğu ve eski sarayın da umum müfettişlik garajı önündeki çınar ağacının bulunduğu sahanın yakın zamanlara kadar harap ve yıkık vaziyette işgal ettiği
mervidir” demektedir. Osmanlı döneminde buraya gelen her vezirin bir takım yapılar
eklediği bu sarayın karşısında Virantepe’de yapılan kazılar Artukoğulları dönemine ait
sarayı ortaya çıkarmıştır.
Artukoğulları (Artuklu) Sarayı (Merkez)
Diyarbakır surlarının kuzey doğusunda, İçkale’nin sur duvarları içerisinde yer alan
Artuklu Sarayını Prof. Dr. Oktay Aslanapa l96l-l962 yıllarında burada yapmış olduğu
kazılarda ortaya çıkarmıştır. Bu sarayın Artukoğullarından Nasirüddin Salih bin Muhammed tarafından yaptırıldığı sanılmaktadır. Sarayın mimari kesin olmamakla beraber
İbrahim bin Cafer ile oğlu Yahya İbrahim ve Cafer bin Mahmut olmalıdır. Ayrıca sarayın
yapım çalışmalarını büyük olasılıkla Nasirüddin Salih Mahmut yönetmiştir.
Diyarbakır Viran Tepe’de (Top Tepe) iki yıl üst üste yapılan kazılar sonunda bu sarayın, XIII. yüzyıla ait bir Artuklu Sarayı olduğu anlaşılmıştır. Burada bulunan çift başlı
siyah kartal figürünün benzeri Artuklu Meliki Mahmut’un h.614 (1221) ve h.617 (1220)
tarihli sikkelerinde görülmektedir. Bu benzerlik de sarayın tarihlendirilmesinde büyük
rol oynamıştır. Böylece sarayın mimari yapısının yanı sıra bu kartal figürüne dayanılarak
XIII. yüzyılın ilk yarısına ait olduğu kesinleşmiştir. (3)
Viran Tepe (Amid)Höyüğünün batı kısmında yer alan kazılarda sarayın haçvari düzende, dörteyvanlı bir planşemasında yapıldığı ortaya çıkmıştır. Eyvanların birleştiği kare
planlı bölümde fıskiyelibir havuz ortaya çıkmıştır. Zengin renkli taşmozaik ve çini süslemelerle oldukça gösterişli selsebil ve haçvari eyvanlarla çevrili fıskiyeli bir havuza sahip
olan sarayın, renkli taş vecam küplerden oluşan mozaik süslemeleri, Türk Mimarisinde
ilk kez burada görülmektedir. Saray duvarlarının büyük bir bölümünün çinili olduğu da
duvar kalıntılarından anlaşılmaktadır. İdare merkezi konumunda olan İç Kale Artuklu
Döneminde bilimsel çalışmaların merkezi olmuştur. Bu dönemde yaşamış olan Ünlü
Bilgin ve İlim Adamı El Cezeri, Saray Mühendisi olarak Diyarbakır’da Artuklu Beyliğinin hizmetine girmiş, 30’lu yaşlarında sarayın “Baş Mühendisi” olmuştur. Sibernetik ilminin babası sayılan El Cezeri robotlar, saatler, su makineleri, şifreli kilitler, kasalar,
termos, otomatik çocuk oyuncakları, otomatik yüzen kayık, su tulumbaları gibi çok sayıda buluşa imza atmıştır.
DİYARBAKIR MERKEZ SARAYLARI 335
İdare merkezi konumunda olan İç kale Artuklu döneminde bilimsel çalışmaların merkezi olmuştur. Bu dönemde yaşamış olan Ünlü Bilgin ve İlim Adamı El-Cezeri, saray
mühendisi olarak Diyarbakır’da Artuklular Beyliğinin hizmetine girmiş, 30’lu yaşlarında
sarayın başmühendisi olmuştur. Sibernetik ilminin babası sayılan El Cezeri; robotlar, saatler, su makineleri, şifreli kilitler, kasalar, termos, otomatik çocuk oyuncakları, otomatik
yüzen kayık, su tulumbaları gibi çok sayıda buluşa imza atmıştır.(20)
Kazılarda sarayın divanhane bölümünün haçvari düzende, dört eyvanlı bir plan şemasında yapıldığı da anlaşılmıştır. Eyvanların birleştiği kare planlı bölümde bir de fıskiyeli bir havuz ortaya çıkmıştır. Bu bölümün sarayın en görkemli yeri olduğu ilerleyen
kazılar sonunda anlaşılmıştır. Ortaya çıkan ilginç bir nokta da havuzun zemininde cam
bir mozaik süslemenin oluşudur. Anadolu’da benzeri örneklerde bu tür süsleme ile karşılaşılmamıştır. Buradaki şekillerde ördek, balık gibi suyla ilgili hayvanlar kullanılış, diğer
bezemeler de onları tamamlamıştır.
Sarayın üst örtüsü ile ilgili olarak yeterli bilgiler kazı sırasında edinilememiştir. Havuzun bulunduğu yerin üzerinin açık, diğer bölümlerinin ise tuğla kalıntılarına dayanılarak tonoz ile örtülü olduğu sanılmaktadır. Saray duvarlarının büyük bir bölümünün
çinili olduğu da duvar kalıntılarından anlaşılmaktadır. Sarayın bulunduğu yerde, sonraki
yıllarda yapılan iki büyük su deposu divanhane bölümüne büyük ölçüde zarar vermiştir.
Yapının temelleri düzgün muntazam taşlardan yapılmıştır.
Güney eyvanında yaklaşık 30 cm yüksekliğinde çini kaplı bir kerevet ve onun önünde
de fıskiyeli bir havuz bulunmaktadır. Sarayın duvarlarındaki ve buradaki kerevetteki çiniler renkli sır tekniğinde yapılmış olup bunlar Selçuklu çinileri ile tam bir benzerlik
göstermektedir. Sarayın batıya ve doğuya açılan yan eyvan kollarının iki yanından yan
mekanlara geçişler bulunmaktadır.
Diyarbakır’da Artuklu devrinden kalan bu Saray Anadolu’daki diğer saraylar arasında
ayrı bir yeri vardır. Kalan izlere dayanılarak sarayın surlarla çevrili olduğu anlaşılmaktadır.
Aynı zamanda bu saray Karahanlılar, Gazneliler, Anadolu Selçuklulardan beri gelişen
tüm özellikleri burada bütünleştirmiştir.(1)(2)
Sarayın mimari bakımından oldukça gösterişli, çini ve mozaik döşeli selsebilli havuzlu
bölümü dört eyvanlı plan şemasındadır. Güneyde 30.cm. yüksekliğinde çini kaplı kerevetin önünden, meyilli şekilde başlayan su kanalları, ortada geniş, iki yanda daha dar üç
336 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
kol halinde derin eyvan ı geçerek tam ortada yer alan 27 cm. derinliğindeki kare havuza
ulaşmaktadır. Havuz, kenarları 45 derece eğimle yumuşatılmış geniş bir kare biçimindedir ve tam ortasında da kare bir göbek içinde sekizgen fıskiye çukuru yer almaktadır.
Cam küp, renkli taş mozaik ve çini kaplama olarak üç çeşit süsleme tekniği ile bu selsebil-havuz teşkilatının çevresi Türk saray mimarisinde ve hele Anadolu’da bu devrin en
zengin örneği sayılabilir.(3)
Havuzun bulunduğu yerin üzerinin açık, diğer bölümlerinin ise tuğla kalıntılarına
dayanılarak tonoz ile örtülü olduğu sanılmaktadır
Saray duvarlarının büyük bir bölümünün çinili olduğu da duvar kalıntılarından anlaşılmaktadır. Yapının ana malzemesi düzgün muntazam taşlardan yapılmıştır. Doğu bölümünde saraya çıkışı sağlayan merdivenler, küçük boyutlarda yapılmış hamam, bazı
mekânlar ve bunları birbirine bağlayan koridorlar açığa çıkarılmıştır. (20)
Su kanallarında cam mozaik süslemeler orijinal görünüşleriyle dikkati çekerler. Orta
havuzun zemini tamamen küçük, renkli cam ve taş küplerle mozaik süslemelidir. İçiçe
sıralanmış konturlar halinde bir daire ve dört dilimli madalyondan ibaret geometrik
örnek alternatif olarak devam ederek bir antrolak düzeni gösterir. Dairelerin içine kırmızı, yeşil porfir levhalar yerleştirilmiş, diğer kısımlar renkli mozaikle kaplanmıştır. Her
kenarda karşılıklı iki ördek ve balık figürleri dikkati çekmektedir. Mozaik küplere açık
ve koyu olarak üç çeşit yeşil, mavi, sarı, kırmızı olanlar taş, altın ve gümüş yaldızlı olanlarla
siyah ve lacivert renkliler camdır. Kenarlarda karenin düzlenmiş yanlarından biri kilim
motiflerini andıran bir süslemeye sahiptir. Diğer iki köşede renkli taşlardan birbirini
kesen şeritler arasında, beyaz karelerden bir örnek görülür. Köşelerin üstünde zemin kareyi tamamlayacak şekilde taş mozaik dekorla doldurulmuştur (3)
Saray kazısı sonucu bulunan mozaikler
DİYARBAKIR MERKEZ SARAYLARI 337
Havuzun tabanında cam mozaikler (Y.Demiriz)(3)
Kabartma harfli kitabe parçaları(Y.Demiriz)(3)
338 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Saray hamamına inen hipocaust kalıntısı( (M.Sözen)(3)
DİYARBAKIR MERKEZ SARAYLARI 339
Doğu yönde yapılan kazılarda ortaya çıkarılan merdiven(M.Sözen)(3)İçkale’de, Virantepe, Top Tepe diye adlandırılan yığma bir tepe üzerindedir.(4)
Tarihi: Yapılan kazılarda yapım tarihini verecek bir yazıt çıkmamasına rağmen, eldeki
buluntular ve İçkale’deki sarayla ilintili yazıtlar, yapıyı XIII. yüzyılın başlarına en geç ilk
çeyreği içine yerleştirme olanağı tanıyor.
Yaptıran: Kazıların verdiği ipuçlarına göre, saray Artukoğullarından Nasirüddin Salih
Mahmut bin Muhammet tarafından yaptırılmış olmalıdır.
Mimarı: Elde kesin bir belge yoksa da, sarayda Evli Beden’i yapan İbrahim bin Cafer
ile Yedi Kardeş Burcu’nu yapan oğlu Yahya bin İbrahim ve Cafer bin Mahmut mimar
olarak çalışmış olabilir. Çünkü bu üç mimarın Nasirüddin Salih Mahmut’un yapım çalışmalarını yönettikleri anlaşılmaktadır.
Yapının İncelenmesi: 1961-1962 yıllarında Prof. Dr. Oktay Aslahapa başkanlığında
yaptığımız kazılar sonunda, Artukoğulları Devr i’ne ait sarayın bir kısmı aydınlığa kavuşmuştur.
XVI. yüzyıldan itibaren yerli ve yabancı kaynaklarda, açık olmamakla beraber bu
saray konusunda bilgilere rastlanmaktadır. Bu bilgilerin ve yapılan kazıların sonucunda,
değişik özellikte bir sarayın varlığı bir dereceye kadar öğrenilmiş, böylece XIII. yüzyılın
başlarına ait bir Türk sarayı daha gün ışığına çıkmıştır.
İki y s I üst üste yapılan kazılar sonunda, tepenin batı kısmında, ortada bir süslü havuzu bulunan ve dört yöne eyvanlarla açıldığı anlaşılan sarayın en zengin bezemeli kısmı
meydana çıkmış, ayrıca havuza suların dökülerek geldiği bir selsebilin varlığı öğrenilmiştir. Plan özelliği ve süsiemesiyle bu bölüm, sarayın en özenilerek yapılan yeri olduğu anlaşılmaktadır. Gerçekten Türk süsleme sanatında benzer örneğini görmediğimiz cam
mozaik süsleme, havuzun zemininde yer almaktadır. Yer yer suyla ilintili ördek ve diğer
hayvan motiflerinin şekillendirdiği havuzun çevresinde çini, mermer mozaik süsle*”, bu
zemin süslemesini tamamlamaktadır. Ayrıca burasının açılması sırasında çıkan, cam, çini,
mermer, alçı işleri sarayda değişik süsleme malzemesinin kullanıldığını ortaya koymuştur.
Çini yazıtlar fazla fikir vermese de, çift başlı kartal armalı çiniler, tarihlendirme konusunda yardımcı olmaktadır.
340 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Sarayın bu batı bölümünün bağlantılı olduğu mekânlar, sonradan yapılan iki su deposu
sırasında bozulmuş olduğundan, durum ancak doğu kısmında yapılan kazılarda bir dereceye kadar aydınlanmıştır. Doğu kısmında yapılan araştırmalar sırasında, saraya çıkışı sağlayan merdivenler gün ışığına çıkmış, saray çıkışının, alttaki kemerin yanından olduğu
düşüncesi kuvvet kazanmıştır. Ayrıca sarayın bu bölümündeki araştırmalar, bir hamamın
varlığını ortaya koymuştur. Oldukça sınırlı boyutlarda yapılmış bu hamamın yanısıra bazı
mekânlar, mekânları birbirine bağlayan koridorlar ve merdivenler befli olmuştur.
Kısaca özetlemek gerekirse: Artuk oğulları Devr i’nden kalan bu saray, Anadolu’da
karşımıza çıkan diğer saraylar içinde kendine özgü bir yer almakta, Türk mimarisinin
uzun gelişimi içinde eski geleneklere bir dereceye kadar bağlı kalmaktadır. Yığma bir tepenin üzerine, Diyarbakır’ın en hâkim bir noktasına yapılan bu sarayın önce surlarla çevrildiği, az da olsa kalan izlerden belli olmaktadır. Kalan izlerden sarayın giriş noktasını
bile çıkarmak mümkündür. Bu surlarla birlikte, İçkale’nin içinde ikinci bir sur karşımıza
çıkmış olmaktadır. Açılan kısımların ortaya koyduğu gibi plan ve süsleme açısından bu
saray, Karahan’ılar, Gazneliler, Büyük Selçuklular Devr i’nden beri gelişerek gelen özelliklere bağlı kalmış, zaman zaman bölgesel özellikler buna eklenmiştir. Mermer mozaik
süslemelerde bu durum daha belirginleşmektedir. Ayrıntılarına inilip, değerlendirme yapılırsa, sarayın bir önemi daha ortaya çıkmaktadır. O da Diyarbakır’da bugün özellikle
evlerde aynı geleneklerin yaşadığıdır. Böylece saray ve evlerde uzun bir gelişim çizgisini
izlemek mümkün olmakta, bu bir bakıma çok şeyi açıklamaktadır. Üzerindeki su depoları, ve çeşitli nedenlerle ancak bir kısmının aydınlığa kavuştuğu bu saray, bugün üzerinde
yapılan yeni eklerle özelliklerini yitirvuzlu kısmı korunabilmiştir. (4)
Şekil Artukoğulları sarayının kazı planı(4)
DİYARBAKIR MERKEZ SARAYLARI 341
Virantepe
342 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Virantepe
Dört eyvanlı divanhane (24)
DİYARBAKIR MERKEZ SARAYLARI 343
Artuklu sarayı ve Mühendis el-Cezeri
Konuyu Prof.Dr.Zeki Tez’in bir makalesinden alıntıyla açıklıyacağız(32)
El-Cezerî’nin eserinin, kesin olarak, İslâm dünyasındaki tüm Arapça makinecilik incelemelerinin en ünlüsü ve Rönesans öncesi dönemde herhangi bir kültürel alanda ortaya
çıkan en önemli mühendislik belgesidir, Rönesans öncesi dönemin dünya çapında benzersiz bir mühendisidir
El-Cezerî’nin Otomatlarından Örnekler
El-Cezerî, birinci bölümde “finkân”, “binkam” vb. terimlerle adlandırılan su saatlerinden (Şekil 5); ikincisinde şarap meclislerinde kullanılan otomatik kaplardan, insan
ve hayvan biçimindeki makinelerden; üçüncüsünde ibriktarlık rolünü oynayan hayvan
ve insan figürlü otomatlardan; dördüncüsünde kesilip akan çeşitli fıskiyelerden, kendi
kendine saz ve düdük çalan makinelerden; beşincisinde kuyu ve ırmaklardan su çıkaran
tulumbalardan; altıncısında ise saray hizmeti gören çeşitli makine, şifreli kilit vb.den söz
eder. Eserde toplam 50 dolayında ilginç buluş yer almaktadır.
Şekil 5. El-Cezerî’nin ünlü kitabından fil şeklindeki su saati (olasılıkla Fahr ibn Abdüllâtif
tarafından kopya edilmiş Memlûk
okulu minyatürü (Kahire, 1315).
344 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Şekil 6. El-Cezerî’nin ünlü otomatlar kitabından, mumun yanma süresinden bağımsız şekilde zamanı otomatik olarak gösteren mumlu saat (Freer Gallery of Art,
Smithsonian Institution, Washington).
DİYARBAKIR MERKEZ SARAYLARI 345
El-Cezerî’nin kısaca Kitab el-Hiyel adıyla bilinen yapıtı su saatleri, kandilli saatler
(Şekil 6), otomatlar, fıskiyeler ve çeşitli karmaşık düzeneklerin anlatımını içermektedir.
Bu kitap, en küçük parçasından bütününe dek makinelerin kurgulanması için teknik
ölçü ve bilgileri içermektedir. Kitabın en önemli yanı da, daha sonra konuyla ilgilenenlerin kurgulayabileceği şekilde başarıyla açıklanmış olmasıdır. İslâm’da insan ya da hayvan
figürlerinin tasviri yasak sayılmışsa da, böyle figürler, özellikle İslâm dünyası otomatlarında çok benimsenerek kullanılmıştır.
Şekil 7. Diyarbakır Artuklu sarayı kalıntısı sekiz köşeli havuz
(Fotograf: Adil Tekin).
Topkapı Sarayı’ndaki 3472 nolu nüshada resim ve şekillerin bizzat el-Cezerî tarafından çizildiği; yazıların ise el-Haskefî tarafından 10 Nisan 1206’da kopya edildiği yazılıdır.
El-Cezerî‘nin özgün yapıtı ise 16 Ocak 1206’da tamamlanmıştır. Eserde 174 çizim vardır.
Topkapı nüshasında el-Cezerî’den “Rahmetullah’’ diye söz edilmesi, el-Cezerî’nin bu iki
tarih (16 Ocak-10 Nisan 1206) arasında vefat ettiğini gösterir.
Kitabın bölümlerinin içerikleri şöyledir:
346 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
1.Bölümde: Binkam (su saati) ve finkân’ların (kandilli su saati), “saat-i müstevîye” ve
“saat-i zamânîye” olarak nasıl yapılacağı konusunda 10 şekil,
2.Bölümde: Şarap meclisleri ile ilgili kap-kacakların yapılması konusunda 10 şekil,
3.Bölümde: Hacamat (kan alma) ve abdestle ilgili ibrik ve tasların yapılması konusunda 10 şekil,
4.Bölümde: Havuzlar ve fıskiyeler ile müzik otomatları konusunda 10 şekil,
5.Bölümde: Çok derin olmayan bir kuyu ya da ırmaktan suyu yukarı çıkaran tulumbalara ilişkin 5 şekil,
6.Bölümde: Birbirine benzemeyen çeşitli düzeneklerin [Âmid (Diyarbakır) kentindeki hükümdar sarayı için dökme pirinçten kapı (Şekil 8), açıölçer, çalar saat, şifreli kilitler (Şekil 9), kapı sürgüleri vb.] yapılışı konusunda 5 şekil.
Şekil 8. El-Cezerî’den: Âmid
kentindeki Artuklu Sarayı’nın 4 m
yüksekliğinde ve 1, 5 m eninde
dökme pirinçten iki kanatlı kapısının tek kanadından bir ayrıntı.
Orta kısımda kafes biçimli altı köşeli ve sekiz köşeli yıldız motifleri
ve çokgen geometrik örgüler, çevresinde kûfî yazı ile “Mülk, tek ve
kadir-i mutlak olan Tanrı’nındır”
sözleri yer almaktadır. Üst kısımda
pirinç bir levha ve dökme pirinçten
görkemli bir işçilik ürünü olan yağmurluk vardır.
DİYARBAKIR MERKEZ SARAYLARI 347
Şekil 9. El-Cezerî’nin şifreli sandık kilidinde şifre silindirlerinden birinin yandan (ÜSTTE) ve üstten görünümü (ALTTA). Bu kilitte, her birinde döner üç disk
üzerinde 16’şar harfin yer aldığı dört adet şifre silindiri yer almaktadır. Kasayı açabilmek için disklerin üzerindeki 16’şar harfi 3 x 4 = 12 kez doğru konuma getirmek
gerekir ve bunun olasılığı: (1/16)12 = 3, 5.10-15 (katrilyonda üç buçuk olasılık!) (32)
348 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Şekil 10. El-Cezerî’nin, müzisyenli su saati: Yukarıda zodyak işaretleri, altında
on iki hücreli bölme; ilkinde görülen figür her saat başı bir yandaki bölmeye geçiyor. Onun altındaki metal toplar, şahinlerin gagasından pirinç kâselerin içine düşürülürken müzik sesi çıkıyor; en altta ise beş müzisyenli orkestra müzik yapıyor.
DİYARBAKIR MERKEZ SARAYLARI 349
Şekil 11. El-Cezerî’nin, müzisyenli su saatinin başka bir değişkesi.
El-Cezerî, kitabın başka bir yerinde Hükümdar Mahmud’un hizmetkâr ve cariyelerin
abdest suyu dökmelerinden hoşlanmaması nedeniyle, onun için otomatik abdest alma
makineleri geliştirdiğini söylemektedir. Tavus kuşu biçimli böyle bir otomat çalıştırıldığında, ağzından abdest suyu dökülüyordu (Şekil 12, Şekil 13).
350 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Şekil 12. El-Cezerî’nin, abdest almak için kullanılan tavus kuşu biçimli çeşme
otomatı: Bir konuk, ellerini yıkamak üzere tavus kuşunun önüne geldiğinde, mekanik bir cariye, kutudan dışarı çıkarak ona bir miktar sabun sunmakta; su belirli
bir miktarda aktıktan sonra kesilmekte ve başka bir mekanik cariye, elinde havlu
ile ortaya çıkmaktadır (El-Cezerî’nin eserinin bir 14. yüzyıl nüshasından). (32)
DİYARBAKIR MERKEZ SARAYLARI 351
Şekil 13. Tavus kuşlu abdest alma otomatının bir değişkesi.
Başka bir otomat ise, sağ elinde ibrik, sol elinde tarak ve havlu tutan bir çocuğun bulunduğu kürsü, kürsünün yanında, içinde kuyruğu kürsüye bitişik ve gagası zemine doğru
uzanmış bir tavusun bulunduğu havuz ve kürsünün üzerindeki dört sütuna yerleştirilmiş
kubbe ve üzerindeki bir kuştan oluşmaktadır. Bunda su ibrikten aktığı sürece kuş ötmektedir. Akan su havuzda birikir ve tavus suyu içer; su bittiğinde çocuk, sol elindeki havlu
ve tarağı uzatır (Şekil 14, Şekil 15).
352 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Şekil 14. El-Cezerî’den otomatik abdest alma makinesi: Otomatın bir elinde
ibrik, diğerinde tarak ve havlu bulunmaktadır. (32)
DİYARBAKIR MERKEZ SARAYLARI 353
Şekil 15. Abdest alma otomatının başka bir minyatürü.
.
354 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Şekil 16. El-Cezerî’den, hacamat sırasında alınan kan miktarını ölçen iki kâtipli
tekne biçimindeki otomat: Alınan kan miktarı arttıkça bir makara hareket ederek,
yukarıdaki iki kâtibin dönme hareketine yol açar. Kâtiplerden biri derecelendirilmiş
bir daire üzerinde işaretli bir noktayı gösterirken, diğeri aynı tarzda, bir yazı levhasına not alır (1315 tarihli Suriye kopyasından, Freer Gallery, Washington). (32)
DİYARBAKIR MERKEZ SARAYLARI 355
Şekil 17. Kan alma otomatının başka bir değişkesi.
356 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Şekil 20. El-Cezerî‘den hayvan gücü ile çalışan, zincirli kova ile donatılmış su
yükseltici makine: Bu tür düzeneğin, İÖ 600’lerde Babil Krallık Sarayı’ndan kaynaklandığı ve en geç İÖ 1. yüzyılda kullanımda olduğu öne sürülmektedir (belki
de Babil’deki ünlü “Semiramis’in asmabahçeleri” bunlarla sulanmaktaydı!)
DİYARBAKIR MERKEZ SARAYLARI 357
Şekil 21. El-Cezerî’den silindir biçimli çift-etkili emme tulumba.
358 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Onun ilginç kurgulamalarına son görsel örnekler olarak sürekli biçimde flüt sesi çıkaran terazili bir düzenek (Şekil 22) ile bardak şeklindeki su saatinden (Şekil 23) söz
edebiliriz.
Şekil 22. El-Cezeri’den: Sürekli çalan bir flüt için terazili araç.
DİYARBAKIR MERKEZ SARAYLARI 359
Şekil 23. El-Cezeri’den: Bardak şeklinde su saati. (32)
360 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
19. yüzyılda İçkalede Osmanlı Sarayı ve Hükümet Konağı
XIX. yüzyılda Diyarbakır valilerinin ikâmetine ayrılan Saray îç Kale’de bulunmaktaydı. Bugün için tamamen yıkılmış olan bu Osmanlı Sarayı hakkında 1654-1655
(H. 1065) yılında Diyarbakır’ı ziyaret edenyEvliya Çelebi îç Kale’yi anlatırken şu bilgileri
vermektedir . “....İçinde yüzelli odalı, birkaç divahâneli bir büyük saray vardır. Her gelen
vezîr ve vükelâ buraya birer oda ve hamam, havuz, şadırvan yaptırmakla kat kat süslü bir
saray olmuştur. Bütün pencereleri, balkonları Şattülarab’a, Sahra’ya ve Karatepe adlı
vadilere bakan manzaralı bir yerdir. Sarayın eski bir divanhanesi var. Eski Sultânlar
binasıdır. Bu Sarayı yaptıran Bıyıklı Mehmet Paşa’dır. Hayli geniş büyük bir saraydır.
Daima bekçileri hazır olup beklerler...” \
1804 yılında Diyarbakır’ı ziyaret eden înciciyan ise Saray hakkında vermiş olduğu
bilgilerde “...Kale içinde Altın Saray ve Sultan Sarayı denilen iki konak vardır.Altın
Saray’da yaldız kafesli bir köşk içinde paşa tayinini takip eden ilk Cuma günü divan kurularak, şehir ileri gelenlerini kabul eder. Paşalığı için gönderilen fermanı okur. Sultan Sarayı
paşanın ikametine ayrılmıştır. Paşa konağı da buradadır. Bunlardan başka bayram ve merasim günlerinde topların atıldığı Viran kale denilen kale vardır...” demektedir
Görüldüğü gibi Evliya Çelebi’nin verdiği bilgileri, înciciyan da doğrulamıştır. Bunun
yanı sıra Viran Kale’deki Artuklu dönemine ait sarayın Mayıs 1766 da Diyarbakır’ı ziyaret eden C. Niebuhr ve 1815’te Diyarbakır’a gelen J.S. Buckingham harap olduğunu
bildirmişlerse de, bunun ne zaman olduğunu tesbil ekmek hayli güç görünmektedir.
Ancak Osmanlı Sarayı ile bu eski saray karıştırıldığından, bu hususun özellikle göz
önünde tutulması gerekmektedir.
XIX. yüzyılda varlığını tesbit ettiğimiz Saray’dan günümüze birşey kalmamıştır.
Sarayın yeri konusunda Basri Konyar, 1936 yılında şu bilgileri vermektedir îçkale’de
Evliya Çelebi’nin bahsettiği saraydan bir iz kalmamıştır. Yalnız çeşme vardır. Hamamın
bu çeşme karşısında bulunan Evkaf Dairesi bitişiğinde olduğu ve eski sarayın da Umum
müfettişlik garajı önündeki çınar ağacının bulunduğu sahayı yakın zamanlara kadar harap
ve yıkık vaziyette işgal eylediği mervidir...”. Görüldüğü üzere verilen bilgilerden, sarayın
yerini tesbit etmek oldukça güçtür. Ancak Evliya Çelebi ve înciciyan’ın verdiği bilgilere
göre, Osmanlı sarayının şimdi Müze olarak kullanılan binanın üst köşesinden başlayıp,
îç Kale’de yine şu anda Askeri Garaj olarak kullanılan kışıma kadar uzandığı söylenebilir.
Büyük ihtimalle saray îç Kale’nin Kuzey-Doğu köşesinde idi.
DİYARBAKIR MERKEZ SARAYLARI 361
XIX. Yüzyılda Diyarbakır’da görev yapan “Vezirlere tahsis kılınan Sarây-ı Ali’nin
yerini kesin olarak tesbit etmek mümkün olmamıştır. Bununla birlikte bu dönemde
sarayın fizikî durumunu aydınlatan, 7 Haziran 1801, 13 Mart 1818 ve 2 Nisan 1826tarihli “Sarây-ı ‘Alî Mefruşat kayıtlarından” incelediğimiz dönemde Sarayın odalarını ve
Saraya dahil köşk ve konakları tesbit etmek mümkündür. Buna göre cami köşkü, divan
efendisi köşkü, voyvoda konağı ve mütesellim konağı, saray’a dahil yapılardır. Aynı zamanda Sarayın bir de hamamı vardı. Saray’da bulunan ve doğrudan valiye ayrılmış odalardan başka, pek çok oda bulunmaktaydı. Bu odalarda valinin kapu halkı kalmakta olup, söz
konusu odalar şunlardı: Tütüncü odası, kapucular kethüdası odası, şamdan ağası odası, baş
çavuş ağa odası, iç çukadar ağa odası, kaftan ağası odası, silâhdar ağa odası, alemdar ağa
odası, hazinedar ağa odası, miftah ağa odası, peşgir ağa odası, ibrikdar ağa odası, kahya
odası, kethüda odası, imam efendi odası, delilbaşı odası, haytabaşı odası, baş çukadar ağa
odası, ikinci kavvas odası, ve mühürbaşı odası. Bunun dışında kalan odalar ise arz odası,
camlı oda, mâbeyn odası, derûn-i mâbeyn odası, misafir odası ve haremdi.
Diyarbakır valiliğine tayin edilen kişiler kapu halkları ile birlikte sarada oturuyorlardı.
Saraya dahil olan konakların birisi ise idarî işlere ayrılmıştı . Tayin olunan valiler daha
göreve başlamadan önce gönderdikleri buyruldular ile Sarayın tamir edilmesini ve oturmaya hazır hale getirilmesini istiyorlardı. Sarayda gerek bu sırada ve gerekse ihtiyaç
duyulduğunda çeşidi tamirler yapılıyordu. 13 Eylül 1817 tarihli vilayet masraf defterinden, 1 Eylül 1818 tarihli Salyâne hesap defterinden 14 Mart 1823 tarihli umûr-ı
belde masraf defterinden 7 Eylül 1823 tarihli vilayet masraf defterinden ve 4 Nisan 1840
tarihli salyâne defterinden Vali tayinleri sırasında sarayın tamir ettirilmesinin yanı sıra
ihtiyaç duyulduğu zamanlarda da bir takım tamiratların yaptırıldığı anlaşılmaktadır.
Diyarbakır’da XIX. yüzyılın ilk yansında yukarıda da belirtildiği üzere, valiler idare
ile ilgili işleri, Saray’da bu işler için tahsis edilmiş kısımda yürütmüşlerdir. Dolayısı ile
diğer yönetim örgütlerinin de, İç Kale’de olduğu görülmektedir. XIX. yüzyılın ikinci
yansı için bilgi veren kaynaklar, Hükümet Konağının, Iç Kale’de olduğunu kaydetmektedir. Tahminen Hükümet konağı, Iç Kale’nin tam doğusunda yer almaktaydı. Dolayısı
ile XIX. yüzyılın ilk yarısında da “Hükümet konağı”nın büyük ihtimalle aynı yerde
olduğu ve şehir yönetiminde görevli kişilerin burada oturdukları söylenebilir. Öte yandan
Nüfus Nazın, Jurnal Katibi, Nüfus kâtipleri, Bina Emini, Kalhane Nazırı, Mukayyid,
Sandık Emini ve Kaimmakam gibi görevlilerin yanı sıra, Diyarbakır eyaleti Maliye
Memuru, Evkaf Müdürü ve Defterdarının da, Diyarbakır’da Hükümet konağında kendilerine tahsis edilen bölümlerde vazife yaptıktan görülmektedir, Esasen yukarıda Saray
362 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
hakkında verilen bilgilere bakılarak, hükümet konağının/saraya dahil olduğu
söylenebilir. Bununla birlikte saraydan geriye bugün için hiçbir şey kalmamış, ancak
Hükümet daireleri olarak kullanılan resmî yapılar yıkılmayarak ayakta kalmışlardır(2)
Evliya Çelebi’den öğrendiğimiz kadarıyla Amid’de yetmiş beş büyük konak ya da sarayın varlığı anlaşılmaktadır.
Buna göre ilki İçkale’deki Paşa Sarayı, diğerleri sırasıyla Kethüda Sarayı, Molla Sarayı,
Ruznameci Hüseyin Efendi Sarayı, Kaya Çelebi Sarayı, Hacı Musa Sarayı, Bezikîoğlu
Sarayı, Osman Paşa Sarayı, Nakibülislam Sarayı ve Rumiye Şeyhi Sarayları olmak üzere
ilk akla gelenler olarak sıralanır.
Belgelerde ise karşımıza yukarıdakilere ilaveten Mehdi Mahallesindeki İskenderpaşazade Sarayı çıkmıştır.(39)
Mervani sarayı
Dıngılhava hava denilen bölgede Mervani sarayı bulunmaktaydı.
Şeyhoğulları konağı
Fatihaşa caminin kuzeyinde Uğurlu meydanda bulunmaktadır.Daha sadrazam olan
Özdemiroğlu Osman paşanın da burada ikamet ettiği ifade edilir
Şeyhoğulları konağı
DİYARBAKIR MERKEZ SARAYLARI 363
Şeyhoğulları konağı
364 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Şeyhoğulları konağı
DİYARBAKIR MERKEZ SARAYLARI 365
Çizim.O.C.Tuncer (8)
Kuzey uzun kenar (sokak yüzü) 22, 49 m. gelir. Kubbeli orta alanda eksende (eni 1,
06 m ve yarıdan fazlası gömük) bir kapı ile hemen yakınında sağ ve solunda birer
penceresi vardır. Tonozlu yan kolların kuzeye ikişer penceresi olup. bu 6 pencere üstü
teğet kemerle kapanan girintiler içine alınmışlardır. Derinlikleri farklı olup, enleri 1, 201, 40 m arasında değişir. Pencerelerin lentolarından yukarıda 4 sıra daha kalacak biçimde
teğet kemerler yüksek tutulmuştur. Ayrıca eksendeki 2 pencerenin söve ve len- tosunu 4
cm eninde, içbükey profilli bir ters u çerçeve dolanır. Kapının almaşık basık kemeri,
pencere lentolarından daha aşağı kotta olup, üstünde derzi şaşırtılan bir taş varsa da
yazısız ve çerçevesizdir. Aynı eksende bir üst pencere vardır. Yan kanatların duvar kalınlığı
1, 47 m iken eksendeki 15 cm kadar incelir.(34)Üstü tuğla tonozla örtülen sağ (batı)
kanadın ekseninde sokağa (batıya) açılan bir pencere vardır. Kümes nedeniyle
simetriğindekini (doğu kanat) belirleyemedik. Ancak bitişiğindeki ev nedeniyle sağır
olması gerekiyor. 7, 66 m gelen batı ve 7, 50 m’lik doğu kanadına karşılık, güneye uzanan
tuğla tonozlu 3. kol 4, 06 m derinlikte, 4, 77 m eninde olup, yan odalara birer kapısı ve
güneye açılan 2 penceresi vardır. Yapıya arka yüzden baktığımızda her iki odanın kapıya
rastlayan kuzey kesiminin kemerli olduğu görülür. Bunun yanıtını batı yöndeki sokak
pencereleri açıklamaktadır.(34). Bunun yanıtını batı yöndeki sokak pencereleri
366 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
açıklamaktadır. Bu odaya bakan 2 pençere vardır ve dikdörtgen alanı kareye çevirmek
için böyle bir tonoz uzantıya gerek duyulmuştur. Ön yüzün tersine batıdaki 3 pencerenin
kemerli ön girintileri yoktur ve 4 düşey, 9 yatay demir parmaklıkları yerinde durur, ön
yiizdekilerde 4 düşey, 9 yatay demir parmaklık yuvaları vardır. (34)
Tek katlı yapı, tonozlu kolları doğu, batı ve güneye uzanan, kubbeli orta alanlı bir
ters T’ye göre düzenlenmiş ve boş kalan güneydoğu ile güneybatı köşelerine de birer oda
yerleştirilerek dikdörtgen içine alınmıştır. Kubbeli orta alanda eksende (eni 1, 60 m ve
solunda fazlası gömük) bir kapı ile hemen yakınında sağ ve solunda birer penceresi vardır.
Tonozlu doğu kolun kuzeye iki penceresi olup, bu 6 pencere üstü teğet kemerle kapanan
girintiler içine alınmışlardır. Derinlikleri farklı olup, enleri 1, 20-1, 40m arasında değişir.
Pencerelerin lentolarından yukarıda 4 sıra daha kalacak biçimde teğet kemerler yüksek
tutulmuştur. Ayrıca eksendeki 2 pencere lentolarından daha aşağı kotta olup, üstünde
derzi şaşırtılan bir üst pencere vardır. Yan kanatların kalınlığı 1, 47 m iken eksendeki 15
cm kadar incelir.
Üstü tuğla tonozla örtülen sağ(batı) kanadın ekseninden sokağa(batıya) açılan bir
pencere vardır. Küme nedeniyle simetriğindeki (doğu kanat) belirlenemedi. Ancak bitişiğindeki konak nedeniyle sağır olması gerekiyor. 7, 66 m gelen batı ve 7, 50 m’lik doğu
kanadına karşılık, güneye uzanan tuğla tonozlu 3.kol 4, 06 m derinlikte, 4, 77 m eninde
olup, yan odalara birer kapısı ve güneye açılan 2 penceresi vardır. Yapıya arka yüzden
baktığımızda her iki odanın kapıya rastlayan kuzey kesiminin bir kemerle derinleştirilmiş
olduğu görülür. Bunun yanıtını batı yöndeki soka pencereleri açıklamaktadır.(35)
Şeyhoğulları 869-899
Diyarbakır ismi nereden geliyor. Orijinali Diyarbekrdir.Hz.İbrahim oğlu Hz.İsmail
ve onun da oğlu Adnan ve onun da oğlu Rebia ve onun da torunu Bekr bin Vail…
Sahabe ordularının Diyarbakırı fethinden sonra Dicle kenarında ikamet eden Hz.İbrahim soyundan Bekr bin Vail Diyarbakıra yerleşir ve çoğunluğu teşkil eder ve şehre de
ismini verir Hz.İbrahim soyu ve Diyarbakır:
Daha önce ismi Amid olan Diyarbakır’a İslamdan önce Tağlip bin Vail ve Bekr bin
Vail olmak üzere Arap kabilelerinin bölgeye yerleşmesinden sonra Amid’in adı Diyar-ı
Bekr olmuştur.
DİYARBAKIR MERKEZ SARAYLARI 367
Kurşunlu camii ve Şeyhoğulları konağı (31)
Diyabakır fethinden önce Bizanslılar ve Sasaniler arasında savaşlar devam edip ve
Amida iki güç arasında el değiştirip dururken, Bizans imparatorluğu iyice zayıflamıştı.Sasanilerde de taht kavgaları vardı.Bu durum, Amida ve çevresinde oluşan bu sınır bölgesinde bir iktidar boşluğu yapmıştı.Zaten büyük çoğunluğu Habur havzasında Tağlip bin
Vail ve Dicle kenarında Bekr bin Vail kabilelrrine mensup bazı göçebe Araplar Diyarbakır, Silvan, Mardin, Hasankeyf ve Erzen bölgelerine İslamdan önceyerleşmişlerdi.Bu
uygun ortamdan yararlanan Müslüman Araplar, Halife Ömer zamanında, İyaz bin
Ganem komutasındaki bir orduyla Amida’yı kuşatmış ve kiliselere dokunulmaması, fakay
yenilerinin de yapılmaması hükmünü ihtiva eden bir anlaşmayla şehri fethetmişlerdir.
Bundan sonra Bekr kabilesinin göçebe ve yarı göçebe olan muhtelif kollarının, özellikle
Şeyban ve Yeşkur kabilelerinin bölgeye yerleşmesi hızlanmıştır.Eskiden beri süregelen
Arap göçleriyle iskan edilen El-Cezire, buraya yerleşen Arap kabilelerinin adıyla anılan
iki bölgeye ayrılmıştı:Diyar-ı Rebia ve Diyar-ı Mudar. 9. yüzyılda Rebia’dan sayılan Bekr
bin Vail kabilesine mensup çeşitli gruplar, yukarı Dicle havzasında yoğunluk kazanmışlar,
368 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
kırsal kesim dışında şehir ve kasabalara da yerleşmişlerdi. Hatta Bekri Arapları çoğunluğunu teşkil eden Şeybaniler, diğer adıyla Şeyhoğulları, burada otuz yıl süren (869-899)
bir emirlik kurmuşlardı.Emirliğin merkezi Amid idi.Silvan ve Mardin de buraya bağlıydı.Bu sebeple Rebia’dan ayrılan bu bölge Bilad u Bekr veya Diyar-ı Bekr adıyla ayrı bir
idari birim, ayrı bir vilayet oldu (9)
Bu durumda yukarıda belirtilen isimlerin şecerelerine göz atalım:
Hz.İbrahim’in soyundan Adnan oğulları iki kola ayrılır:Rebia ve Mudar
Rebia>Esed>Efsa>Kasit
Kasit ise Tağlib ve Bekr diye iki evlat veriyor (10 )
Sonuç: Diyarbakır’ın temelini Hz.İbrahim’in soyu oluşturmuştur. İsmi de onun evlatlarından Bekr’den gelmektedir
869 senesinde Emir Îsâ, Abbâsî halîfelerinin umûmî vâlisi olarak tâyin edildi. Fakat
Emir Îsâ, halîfeye bağlı olarak bağımsızlık îlân etti. 869-899 arasında 30 sene Şeyhiler
Hânedânı olarak Emir Îsâ, Emir Ahmed ve Emir Muhammed bölgede hüküm sürdüler.
Halîfe Mütazıd, Amid’e gelip Şeyhiler Hânedânını ortadan kaldırdı.
899’da Abbasiler Şeyhoğulları (Hz.İbrahim soyu)idaresine son verdi. Ancak itibarları
her zaman devam etti.Örneğin 19.asırda Şeyhoğulları ile vali deli behrampaşa arasında
çıkan ihtilafta halk Şeyhoğullarının yanında oldu.(11)
Nasuhpaşa camii(eski hal)ve yıkık minare
DİYARBAKIR MERKEZ SARAYLARI 369
Deli behrampaşa iç kaleden attığı toplarla Nasuhpaşa camii minaresinin yıkılmasına
neden olmuştur
1819 yılındaki ayaklanma sırasında İçkaleden atılan top mermilerinden birinin
minaresine isabetiyle, minaresinin üst kısmının yıkılmasından dolayı, halk arasında uzun
yıllar “Kot Minare”(Güdük Minare) diye anılmıştır.
1972 yılında Vakıflar bölge Müdürlüğü, camii esaslı bir onarımdan geçirirken
minaresini de aslına uygun biçimde onarmıştır. (11)
1639 yılı başlarında Bağdat fethinden dönerken Diyarbakır’a gelen ve burada 71 gün
kalan Osmanlı Padişahı IV. Murad’ın kaldığı, bir adı da ÇARBAĞ olan tarihi Cihannüma Köşkü Kırklardağı eteklerindeydi ve 25-30 yıl öncesine kadar büyük bölümüyle
ayaktaydı.
Kırklardağı’nın eskiden mesire yeri olarak da kullanılan yarım ay şeklindeki eteklerinde kurulu olduğu için halk arasında KAVS Köşkü olarak da anılan Cihannuma
Köşkü başlangıçta Şeyhoğulları ailesine ait iken, sonradan Gürani ailesinin tasarrufunda
iken geniş arazileri ile birlikte Dicle Üniversitesi’nce istimlak edilmişti.
Buranın koruma altına alınamaması yüzünden ne yazık ki bu tarihi köşk de bakımsızlıktan ve define avcılarının bilinçsizce yaptıkları kazılarla tümden yıkıldı, taşları ve
üzerindeki kitabeler de talan edildi.
Cihannüma Köşkü gibi, Diyarbakır kent merkezinde ve bağlarda pek çok köşk ve
konak da kimi bakımsızlıktan, kimi de sahiplerinin kenti terk ederken değerbilmez kimselere satmaları sonrasında harap oldu.(12)
Kavs (Cihannüma) Köşkü
Çarbağ Köşkü olarak da bilinir. 1991 yılına kadar ayakta kalabilen ancak ilgisizlikten
tamamıyla yıkılan bu köşk, Kavs köyünde Dicle’nin karşı tarafında Kırklardağı’nın eteklerinde yer almaktaydı. Yapım yılı XVI. yy. sonu XVII. Başlarına tarihlenmektedir. Siyah
bazalt taş ve beyaz kalker taştan örülü, iki katlı bir yapıdır.güneydoğuya bakan büyük
bir eyvanı, hamamı ve camisi ile oldukça büyük bir kompleks oluşturmuştur.
Evliya Çelebi köşkü şöyle anlatır.”meşhur bir irem bağıdır hatta Bağdat Fatihi
370 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
IV.Murat, Bağdat fethinden sonra bu bağa gelip adalet icra ve iş-ü işret etmiştir. Bu gezinti yeri cennet bahçesinden bir köşedir ki tarifi imkansızdır”.(13)
Büyük bir eyvanı, hamamı ve camisi ile oldukça büyük bir kompleks halinde yapılan
köşk; 1991 yılına kadar ayakta kalmış fakat ilgisizlikten tamamıyla yıkılmıştır (14)
(17)
1971 Seman köşk (18)
DİYARBAKIR MERKEZ SARAYLARI 371
Seyrantepe IV.Murat Köşkü
Darul Muallimin öğrenci ve öğretmenleri Sultan) IV.Murat için Seyrantepede yaptırılan köşkün kalıntıları önünde (1910). (19)
Sultan IV.Murat için Seyrantepede yaptırılan köşk 1930larda yok olmuştur.
Cemilpaşa konağı-1955
372 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Ahmed Cemilpaşa
Tarihi Köşkler’den önemli bir köşk olarak Cemiloğlu konağını ele alalım
Cemil paşa konağı, eski bir yanardağ olan Karacadağ’ın lavlarının oluşturduğu taşlardan yapılmış.Ayrıca beyaz taşlar da dekor içinde kullanılmıştır.
Kara ikliminin yaşandığı Güneydoğuda yazları çok sıcak ve kışları da bayağı soğuk
geçince, evler de genellikle bu duruma göre yapılır.Nitekim Cemil paşa konağında yazlık,
kışlık ve mevsimlik bölümler mevcut son derece dayanıklı olan bazalt taşının mimaride
kullanılması, konağı doğa koşullarına karşı, Diyarbakır’ın surları gibi dayanıklı kılmış.
Konağın selamlık bölümündeki konsollardan birinin üzerindeki hicri 1305(M.1887)
tarihinde inşaata başlanıldığını, 1306(M.1888) tarihinde ise, Konağın tamamlandığını
anlıyoruz.Yine aynı girişin ahşap kapı kanatlarının üstte, kemere yakın yerinde, çerçeve
içinde ve iki satır halinde olmak üzere, yine konağın hizmete giriş tarihi olan 1306
(M.1888)’e yer verilmiştir. Bu ikinci satırdaki 1902 tarihi, Siirt mutasarrıflığı ve Yemen
valiliklerini yapmış, tarih adam Cemil paşanın vefat yılı olarak(1902) Arapça rakamlarla
belirtilmiştir.
DİYARBAKIR MERKEZ SARAYLARI 373
Selamlık bölümüne sokak ve haremliyken olmak üzere, iki kapı açılıyor. Geniş havuzlu bahçesi, ahırı, misafir ağırlama odaları ve diğer yapılarıyla Cemil paşa konağı bir
saray gibi.
O yıllarda en az elliden fazla görevliler için yapılmış ek binada da temizlik, çocuk bakımı, yemek yapma gibi işleri gören kadın ve erkek, bir çok hizmetlinin yaşadığını, yine
yazılı ve sözlü kaynaklardan öğreniyoruz.
Konakta bazalt taşının siyah etkinliğini azaltmak için Cıs denilen motiflerle, beyaz
renkli çiçekler yapılmış. Onların zemini de Horasan döşeme ile kaplanmış, tavanlar ise
ahşap olup kirişler genellikle kavak ağacından oluşturulmuştur. Odaların önemine göre
bu kirişler ya düz veya oymaklı şekiller verilerek boyanmıştır. Ceviz kapaklı dolaplar,
süslü bacalar ve alçı bezemeli büyük beşgen nişlerle, Cemil paşa konağı tam anlamıyla
muhteşem bir tarihi yapıyı sergiliyor.
Dilerseniz gelin bu muhteşem konağın yıllarca önce verdiği hizmeti, Cemil paşanın
torunlarından Ekrem Cemil paşa’nın kendisinden dinleyelim
Ben yirmi bir yaşına gelinceye dek Cemil paşa konağı denilen saray, bir şato, belki de
kışla görünümünde olan bu muazzam konakta yaşadım. Yirmiden fazla hanım, en az
onlar kadar hizmetçi ve işçi, otuzdan fazla çocuk bu muhteşem yapıda yaşardı. Selamlık
dairesinde de yirmiden fazla hizmetçi vardı. Kahveci, oda hizmetçileri, sofra hizmetçileri,
çıraklar… Harem ve selamlık dairelerinin çiçek bahçelerinde akasya ve leylak gibi süs
ağaçlarından başka, kırk ve elli kadar da elma, armut, kayısı, şeftali ve dut türünde meyve
ağacı vardı.Her dairede suyu gece-gündüz akan havuz ve çeşmeler vardı. Biz çocuklar ilk
yüzmeyi bu havuzlarda öğrendik.Yine biz çocuklar üç grup oluşturmuştuk.
Dadılar, bebeklerle ve en küçüklerle uğraşırdı. Bizim gibiler de herkes kendi yaş grubuyla gezerdi
Böyle diyor Ekrem Cemil paşa. Ders saatlerinden sonra eğlenceli vakitler geçirip bahçedeki ağaçlara tırmanışları ve meyve toplayıp hizmetlilere takdim edişleri, dün gibi aklında. Sekiz yaşından itibaren onlara binicilik öğretmek için çeşitli boyutlarda Şam
eşekleri alınmış. Selamlık dairesinin bir de ahırlık bölümü var Cemil paşa konağının. Bu
bölümde avlu, akrabalık, samanlık ve çeşitli genişliklerde hayvanlar için yer yapılmış (15)
374 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
1971 Cemil paşa konağı (16)
DİYARBAKIR MERKEZ SARAYLARI 375
1971 Cemil paşa konağı (16)
Harem bölümü, ortada bahçesi ve eliptik havuzu olan dikdörtgene çok yakın kocaman avluyu (-700 m3) 4 yönde çevreler. Güney kanat yıkılmış, ancak avlu duvarının doğu
yansı kalmıştır. Batı ve kuzey kanat tek katlı ve bodrumlu olup, eyvan ve 2 odalı birimler
ile ıslak alanı içerir. Doğu (2 katlı ve bodrumlu) kanat giriş aralığı, dama çıkış ve yine 2
odalı bir eyvan biriminden oluşur. Güneydoğuda 2 aşamalı eyvan avluya taşar.
Selâmlık kapısı ayrıdır. Yemek servisi için harem bölümü girişinde dolap vardır. Dörtgen alanın batısı sağır, kuzeyi servis, doğusu ahırlarla çevriliyken, güneyi avluya (-420
m3) taşkın kare plânlı büyük bir salon (üstte), altta eyvan ve bunu 3 yönde çevreleyen
kapalı alanlardan oluşur.
Geniş açık ve kapalı alanlarından, sandıklama ve labrikenli tavanlarından, alçı duvar
dolaplarından, beşer dilimli almaşık pencere kemerlerinden, özel banyosundan, su haznesinden, her kanattaki eyvanlanndan gömülü özel merdivenlerinden kapı kanat ve
pencere parmaklıklarından anlamak şansı günümüzde de var. Aynca teknik bazı ilkleri
de içeriyor. Sözgelimi selâmlığın avluya taşkın odasında açıklık 7, 07 m ve ortasındaki
basık kemer, 3, 58 ile 3, 69 m enindeki 2 bölümü taşıyor (zemin kat plânına bakınız).
Tavan yükseklikleri fazla. Kuzey yönde doğu uçtaki 2 kanatlı harem kapısında 1306 ve
376 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
1320 tarihleri var. ( 2014’e göre 130 yıllık yıllık). Aynı tarih buradaki ahşap bingide de
var. Harem bölümü batı mevsimlik kesimi eyvanı 2 aşamalı taş bingisinde de 1606 (h:
1015) tarihi okunuyor. Böylece 4 asırlık bir yapı sanatı tüm görkemiyle kültürel ve
mimarlık mirasını omuzlarında taşımanın yorgunu. Almaşık 5 dilimli kemerler bunların
üstünde yatay süsleme, çok ritmik saçak taş bingileri her yönde yapısal özenini ve
özgünlüğünü koruyor. Banyo bölümünde kaim meşe kirişe oturtulan tavan sal taşlan bir
o kadar ilginç. Bodrumda basık kemerlere oturtulan sal taşlı döşeme, kuyusu ile hep
gözümüzün içine bakıyor(36)
İskenderpaşa Konağı
Diyarbakırm ilk valilerinden İskenderpaşa’nm vali iken oturduğu bu evde halâ o ailenin mensupları oturmaktadır. îskenderpaşa (H. 969) dan itibaren 14 sene valilik etmiştir. Bu hesaba göre ev 400 seneliktir ;evin ahır kısmının üstünü örten tonoz ve
kubbeler çepbalerinde beyaz taş bulunması bu eskiliğin alâmetidir. Evin selâmlık kısmı
yıkılmıştır. Hali hazırda bir kısmının harabeleri mevcuttur. Planlar narem dairesine aittir.
Üç büyük kırık kemerli havuzlu eyvan ile buradan girilen üç oda ve bu kısmın oda yanında havuzsuz, eyvan ve selâmlık geçidi ile üst kısımda merdivenle çıkılan çardak denilen adalardır. Bunların aa yanında ahır kısımları bulunmaktadır. Şimale bakan bu kolda
Bodrum katı yoktur. Zemin ile birdir. Bu kısım yazlıktır. Büyük havuzlu eyvan bir yaz
odasıdır. Şimale baktığı için yazın güneş almaz ve havuzu da olduğundan serin olur. Evin
şarka bakan kolu kışlıktır. Kışın güneş alnr. Bu kısmın altında bodrum katı vardır. Buraları kiler olarak kullanılır. Serin olur. Üstünde ufak bir eyvandan girilen ve avluya bol
pencereleri bulunan iki oda ve arka planda koltuk denen ikinci derecede planlar bulunur.
Bu odalar sandık odası vazifesini de görür. Planda da görüldüğü gibi evin iki kolu geniş
avluyu cenup ve garpten sarmıştır. Avluda havuz ve çiçek bançeleri bulunur. Avluya şimal
tarafındaki bir kapıdan girilir. (21)
İskenderpaşa konağı
DİYARBAKIR MERKEZ SARAYLARI 377
İskenderpaşa konağı
378 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
İskenderpaşa konağı
DİYARBAKIR MERKEZ SARAYLARI 379
İskenderpaşa konağı
380 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Diyarbakır merkez Sur İlçesi’nde bulunan tarihi İskender Paşa Konağı, 1551 yılında
Diyarbakır Valiliğine atanan ve on dört yıl burada valilik yapan Diyarbakır’ın 12. Valisi
İskender Paşa tarafından yaptırılmıştır.
Konak, tipik Diyarbakır ev mimarisini yansıtmaktadır. Birbirine yapışık iki blok halinde yapılmıştır. Yaklaşık 35x35 m. boyutundaki büyük avlunun (1225 m2) zemini tamamen taştandır. Avlu oldukça büyük olup, içinde büyük bir bahçe mevcuttur. Bahçenin
etrafı diğer evlerin duvarlarıyla çevrilidir. Konak L şeklinde harem bölümü ve arkada ise
selamlık bölümü halinde yapılmıştır. Konağın güney kanadında yan yana gerisi avluya
taşkın üç ve iki; batı kanadında ise iki gözlü birer eyvan vardır.
Selamlığın zemin katı da üç gözlüdür. Eyvan sayıları tamamen bir zenginlik göstergesidir. (37)
Diyarbakır’da 15 sene valilik yapmış bulunan Vali İskender Paşa’nın kimliği, niteliği
ve hizmetleri ile ilgilidir. Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman döneminin
Vali ve kumandanlarından olan Gazi İskender Paşa, aslen Orta Asya’da Kabartay boylarından gelmekte olup, tarihçiler tarafından Çerkez İskender Paşa olarak anılmaktadır.
Cesur ve atılgan bir mizaca sahip olan İskender paşa şair, bilgin ve tarihçidir. Valilik ve
komutanlık görevleri sırasında adalet, hoşgörü, barışseverlik ve dürüstlük özellikleri ön
plana çıkmıştır. Pek çok hizmetleri arasında, Van valiliği, Erzurum Beylerbeyliği ve Diyarbakır Beylerbeyliği bulunmaktadır. İskender Paşa’nın Diyarbakır’daki hizmetleri arasında büyük ve suyu bol bir hamam, ve halkın ekmek ihtiyacını karşılamak için değirmen
ve fırın inşası yanında şehrin su ihtiyacının karşılanması için Hamravat suyunun taşınması bulunmaktadır.
Meziyetleri ve nitelikleri
Yaradılıştan çok cesur, yürekli ve atılgan bir mizaca sahip olan İskender Paşa, aynı zamanda şair, bilgin ve iyi bir tarihçidir. Çağının dini, tarihi, hukuki, askeri ve sair bilim
ve yeteneklerine vakıftır. Bilginleri çok sever, her vazife gördüğü yerde oranın bilim
adamlarını, şair ve sanatçılarını sofrasında ve yanında bulundurmaktan zevk alırdı. Onlarla sohbet ve istişarelerde bulunurdu. İskender Paşa’nın o dönemde bilimsel ve edebi
söyleşilerine katılan tanınmış kişilerden bazıları şunlardır: Şeyh Müslihiddini Lari, Elseyyit Şeyh Hasan Gülşen-i Amidi, Üstadı Üdeba Agâh Semerkandi gibi zevattı.
DİYARBAKIR MERKEZ SARAYLARI 381
Diyarbakır’a müftü olarak tayin edilmek suretiyle İstanbul’dan uzaklaştırılmış bulunan,
zamanın tanınmış ve büyük Felekiyatçısı (Astronomi-Astroloji) bilginlerinden Şeyh Müslihiddini Lari’yi himayesine almış ve kendisine bir ev armağan etmiştir. Evi, Paşanın selamlığına yakın olduğundan sık sık buluşarak edebî ve bilimsel sohbetlerde bulunurlardı.
İskender Paşa’nın oğulları da bu zatın öğretiminden geçerek yetiştirilmişlerdir. Şeyh
Müslihiddini Lari Efendi, üstün bir sanat değeri bulunan Parlı Camii yanında bir evde
otururdu. Mezarı da bu caminin bahçesindedir. Mezarı bakımsız ve harap bir durumda
iken, bir Alman bilgini gelip aramış ve elindeki plana göre yerini saptamıştır. Bu ilgi üzerine valilikçe mezarı düzenlemeye tabi tutulmuştur.
İskender Paşa, fıkıh ve tasavvufa da vakıf idi. Sohbetlerinde bu konuda tartışmalara
girerdi. Zamanın geçerli olan dilleri olan Arapça ve Farsça’yı da iyi bilirdi. Bu dillerde
yazılmış şiirleri ve divanı vardır. Şiirlerini kapsayan bir kitabı, ölümünden sonra Hicri
1000 senesinde yayınlanmıştır. Tarafımızdan aranmış ise de sağlanamamıştır.
İskender Paşa, komutanlık ve valilik görevleri sırasında adalet, hakkaniyet, konukseverlik, hoşgörülü, şefkatli, barışsever, bir yönetim anlayışı ile hizmet ifa etmiştir.
.
Hizmetleri
İskender Paşa’nın Diyarbakır Beğlerbeğliğine başlamasından bir süre sonra Kanuni
Sultan Süleyman, yeni bir İran seferine çıkma kararı aldı. Bu nedenle özel bir tatarla
(posta) Paşa’ya gönderdiği mektupta, emrindeki kuvvetlerin hazır bulundurulması talimatını vermiştir. Sonra Padişah, hicri 961 cemazielahirin 9 uncu günü (1553 Aralık)
Diyarbakır’a gelmiş ve 17 cemazielahir günü Erzurum’a doğru yola çıkılmıştır. Bu arada
Paşa, kızılbaş askerine ulaşarak çetin bir muharebeden sonra önemli bir zafer kazanmıştır.
Bu sefer-i hümayun sonunda ordu, Arpaçayı’na kadar başarılı bir varış yapmıştır. Oradan
Hasankale civarına geçildi. Burada İskender Paşa ve emri altındaki Kürt beylerine Sultan
tarafından hil’atlar giydirildi. O senenin Ramazan ayının sonunda Diyarbakır’a dönüldü.
Paşa, bu sene içinde yani 61 hicri senesi içinde, halen Diyarbakır’da bulunan ve kendi
ismini taşıyan camii şerifin inşaatına başlamıştır. Ali Emiri Efendi’nin beyanına göre, bu
caminin haritasını (plan ve projesini) da bizzat Paşa hazırlamış ve bu konuda zamanın
felekiyat (kozmoğrafya) bilgini Şeyh Müslihiddini Lari de katkıda bulunmuştur (mimar
ve arkeologlar, Mimar Sinan stili olduğunu ifade ederler). Bundan sonra halen mevcut
382 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
ve kısmen harab olmuş bulunan selamlık ve harem bölümlerini kapsayan ikametgahını
yaptırmıştır. Paşanın zamanında yapılan bölüm korunarak bu güne kadar gelmiştir. Bu
kısmın özel ve karakteristik bir mimari stili vardır. Diyarbakır’a gelen yerli ve yabancı
mimar ve sanat tarihi mensup veya fakülteleri öğrencileri bunu inceleme konusu yapmakta ve doktora tezi konusu seçenlere de rastlanmaktadır. O tarihlerde selamlık, bir
çeşit hükümet konağı vazifesi görmekte idi. Paşa, burada akşamları başlayan ve gecenin
geç saatlerine kadar süren edebî, ilmî, tarihi ve dini söyleşi ve tartışmalarını, zamanın
alim ve şairleri ile yapmaktan özel bir zevk alırdı. Bu selamlıklar, Cumhuriyetin kuruluş
tarihine kadar devam etmiştir. Gazeteci ve milletvekili rahmetli T. Cahit Çubukçu’nun
nitelediği gibi, bir nevi akademi hüviyetindeydi. Sosyal bir lokal mahiyetindedir.
İskender Paşa’nın Diyarbekir’deki hizmetleri 973 hicri tarihli vakıfnamesinde şu şekilde sıralanmıştır:
a. Büyük ve suyu bol bir hamam.
Evliya Çelebi Seyahatnamesi sayfa 22’de “Andan İskender Paşa Hamamı cemi’i bisatları ve dellakları pak, hamamı hoşbinadır” diyerek anlatmıştır.
Bu hamam halkın sağlığı ile ilgili hizmetlerinden biridir. Diyarbakır sıcaklarında oraya
sığınan esnaf hem serinlemiş olarak, hem de tertemiz olarak işlerinden evlerine dönerlerdi. Çarşıda çıkan bir yangında bütün dükkanlar yanmış ama hamam ortada sağlam
olarak kalmıştır. Birinci dünya savaşına kadar varlığını koruyabilmiştir. Niçin ve nasıl yıkıldığını öğrenemedim çeşitli rivayetler vardır.
b. Diğer bir hizmet konusu da halkın ekmek ihtiyacını karşılama aracı olan değirmen ve fırın inşa etmesidir.
Şehrin Mardin Kapı semtinde surların dışında bugünün un fabrikalarına tekabül eden
dört adet değirmen inşa etmiştir. Vatandaşların buğdaylarının ürünü olan unu ekmeğe
çevirmek üzere bir de fırın yaptırmıştır. Bu değirmenlerden Birinci Dünya Savaşı sırasında ordumuz büyük çapta yararlanmıştır.
c. Şehrin su ihtiyacı ile ilgili hizmetleri.
Evliya Çelebi Seyahatnamesinden devamla “Hamravat suyu Pohrenklerle Karacadağ
yaylağında iki gözeden çıkarılıp Amid’e getirilip ilk önce Camii-Kebire, ondan sonra
DİYARBAKIR MERKEZ SARAYLARI 383
diğer camilere ve hamamlara tevzi edilmiştir. Bu su halen şehrin içme suyu olarak kullanılmaktadır. Bu hizmetinden dolaya Padişah Sultan Süleyman Han suyun bir kısmını
kendisine armağan etmiştir, daha sonra padişah Irak seferi dönüşünde bu kaynağın yerinde konaklamış, suyun şifalı lezzetinden tat almıştır. Daha sonraki bir zamanda hastalandığı vakit damacanalarla ve develerle kendisine Hamravat suyu gönderilmiştir.
d. Halkın sorunlarıyla yakından ilgilenirdi.
Haftada birkaç gün, halen mevcut selamlığında, şehrin eşraf, ayan ve bilginleri ile, sanatçılarıyla toplantılar yapardı.(38)
Behrampaşa konağı (24)
Behram Paşa Konağı:
Behram Paşa sokağının doğu yakasında yer alan yapı geleneksel Diyarbakır ev mimarisine uygun şekilde inşa edilmiştir. Yapı doğu ve güney yönde olmak üzere iki bölümde
tek katlı olarak yapılmıştır. Diyarbakır’daki sivil mimari örneklerinden biri olan yapıya
bazalt taş hakimdir. Yapının ortasında kareye yakın bir avlu ve bu avlunun etrafını saran
eyvan ve oda dizilerinden oluşmaktadır. (20)
384 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Behrampaşa konağı (M.Sözen)
DİYARBAKIR MERKEZ SARAYLARI 385
Behrampaşa konağı
Behram Paşa Camisi güneyine komşu, aynı adla anılan Sokağın batı yakasında, yarım
dönümü az aşkın 21 numaralı parseldeki konak ~170m3 lik avlunun doğu, batı ve güney
yönlerini sınırlar.. Kuzeyi cami haziresine dayanmıştır. İç dünyasının zıddına sade,
saçaksız, basık kemerli ufak kapıdan girilip, bir aralık geçilerek avluya ulaşılır. Bu doğu
kanadın kuzeyinde helâ, mutfak ve sokak yönünde de, depo, samanlık veya kiler gibi
derinliğine bir alan bulunur. Sokak yüzü duvar örgüsüyle oynanmış, sıralı moloz taş
duvarla kapatılmıştır. Giriş aralığıyla doğrudan bağlantısına karşın arada bir bölme
olmaması burasının ahır olma şansını azaltıyor. Aralığın güney yönünün bugün konutla
doğrudan bağı yoktur. Sokak kapısına yakın enli ve büyük kapı ahırın burası olabileceğini
düşündürüyor. Avluya açılan (üst kat merdiven başlangıcının hemen kuzeyinde) ufak
penceresi örülerek kapatılmıştır. Böylece P 22’nin de buraya ait olduğu anlaşılıyor. Doğu
kanatın örtüsü betonarmeye dönüştürülmüş bulunuyor. Tek katlı ve bodrumsuzdur.
Batı kanat tek katlıdır. 2 odadan oluşur ve avluya 3 ve 5 pencere ile açılırlar. Tavan
betonarme olup altındaki bodruma kuzey ve güney uçlardan girilir. Güney kanat bodrumsuz, 2 katlı ve derinliği fazladır. Alt katta bir oda, aralık ve doğu yönünde 2 odadan
oluşur. Güneyindeki 2. kesime giremedik. Doğu odasının üstü yine bir oda olarak yinelenirken, aralıktaki ahşap merdivenle bunun üstüne oturan 3, kat odaya ulaşılır. Üst kat
güneybatı odanın üstünde bir oda daha olup, eyvandan bir ahşap merdivenle buraya
ulaşılır. Üst kat güneybatı odanın üstünde bir oda daha olup, eyvandan bir ahşap merdivenle buraya ulaşılır. Batı odası ve aralığının üstü 3 gözlü bir eyvandır. Aralığın üstüne
taşlık rastlar. Diğer kesimi 2 taş sırası yükseltilerek daha seçkin, sakin bir eyvan konumunu sağlar. Bunların arkalarında (güney) 2 oda ve aralarında bir aralık vardır. Merdiven sokak yönünde, doğu duvarına yaslanarak yükselir. 14. Basamak sahanlığı
oluşturur.
Yapı oldukça sağlam olup doğu ve batı kanat sıradan ve sade tutulmuştur, sadece oda
kapısı üstünde 2 kûfi yazı (Besmele) vardır. Pencere demir parmaklıkları 4/7 ile kuzeydekiler 4/8 geçmelidir. Buna karşılık güney kanada oldukça özenilmiş olup, avlu yüzü
si- yah-beyaz almaşıktır. Üst kat eyvan duvarı da böyledir. Plân olarak derinliği 2
aşamalıdır. Tavanı ahşap kaplıdır, Üst odanın ahşap ki- rişlemeli tavanı sandıklanmış
uçlarına lambriken yapılmış ve her tarafı kalem işi süslenmiştir. Lokmalı demir
parmaklıkları ve pencere kapaklan çok güzeldir. Eyvanın arka bölümüne geçen kapı kanadı 3 tablalı, bitkisel kabartmalı olup basık kemerli lentosuııa da özenilmiştir. Ke386 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
merinin üstünü, Osmanlı son dönemi, barok ağırlıklı yazıtı (okunamadı) izler. Tarih
göremedik. Merdivenin gezemeğe dönüştüğü yerde (doğu) bulunun belâ, Diyarbakır’ın
bilinen bir ayrıntısıdır. Buna karşılık zemin katta, merdiven altında, duvara gömülü su
haznesi ilk kez burada karşımıza çıkıyor (36)
(36)
Güranizade Ali Paşa konağı-1930(Foto.Şefik Korkusuz)
DİYARBAKIR MERKEZ SARAYLARI 387
Bekir Paşa Köşkü:
Yapım tarihi kesin olarak bilinmeyen köşk, plan ve mimari özelliklerine bakılarak
Osmanlının son dönemine 19. Yüzyılın sonu 20. yüzyılın başında yapıldığı tahmin edilmektedir. Dikdörtgen bir plana sahip olan yapı zemin ve bodrum kattan oluşmaktadır.
Köşk halk arasında Ömer Bekir Paşa Köşkü olarak da anılmaktadır. Dicle nehrinin batısında, yüksek bir tepede, yeşil bir alan içerisinde Hevsel Bahçeleri’ne hâkim bir tepede
yer almaktadır. Dikdörtgen planlı olup bodrum kat ve zemin kattan meydana gelmektedir. Zemin katta ise kare bir oda ve sel sebilli eyvan bulunmaktadır. Köşkün ön bölümü
avlu bahçe ve dikdörtgen havuzdan oluşmaktadır. Tamamen bazalt taş kullanılarak yapılan köşk, kısmen korunmuş olsa da mevcut bozulmalar dikkat çekmektedir.(20)
“Melek Ahmet Paşa Konağı 1615 ve 1622 tarihleri arasında 2 defa vali olarak
Diyarbakır’da görev yapan Dilaver Paşa tarafından satın alınıp onarılmış ve hana çevrilerek Dilaveriye Vakfına vakfedilmiştir. Bugünkü Melek Ahmet Paşa Hanı bu konağın
bir bölümüdür” şeklindeki bilgiyi Beysanoğlu düzelterek, “Salnamelerdeki valilerin isimlerini gösteren listelerde bu caminin 1048/1638 ve 1056/1646 yılları arasında 3 defa
Diyarbekir Valiliği yapan ve sonra sadrazam olan Silahtar Melek Ahmet Paşa’ya ait
olduğunu belirtmekle yapılan yanlışlığı belirtir.
“Sultan 4. Murat için Seyrantepede yaptırılan bir köşk günümüze erişemez. Sultan
zaman zaman dinlenmek için gittiği köşk, bakımsızlık ve ilgisizlik yüzünden 1930’lu
yıllarda tümüyle yıpranıp yok olmuştur” diyen Beysanoğlu’nun verdiği s. 192. resim 1910
yıllarına ait olup almaşık örgülü, kare planlı baldaken bir yapıyı çağrıştırmaktadır (35)
388 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
KAYNAKLAR
1-www.bydigi.com/
2-Yrd.Doç.Dr.İbrahim Yılmazçelik:XIX.Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır. TTK. 1995.
s.21-23
3-Prof.Dr.Ara Altun, Arş gör.Ü.Melda Ermiş.Diyarbakır iç kale Artuklu sarayı Diyarbakır Mimarisi (ed:İrfan Yıldız).Diyarbakır Valiliği.2012.s.130
4-Metin Sözen Diyarbakır’da Türk Mimarisi.İst.Evren ofset.1971.s.225
5-Yaşar Parlak:Silvan.Ank.1997.s.138
6-Süreye Işık. Lice İlçesi Tarihi Mekanları.Bütün Yönleriyle Diyarbakır ilçeleri.2013
7-Murat Bozdoğan-Hamdullah Işık-Kaplıcalar Diyarı Çermik T.C.Çermik Kaymakamlığı 2011
8-Orhan Cezmi Tuncer.Diyarbakır Suriçianıtları. DBB yay.Ank.2012 s.383
9-Bahaeddin Yediyıldız:Osmanlı öncesi Diyarbakır’ına genel bir bakış.Osmanlıdan
Cumhuriyete Diyarbakır.Diyarbakır valiliği.2008.s.17-19
10-Seyyid Osman Ustaoğlu:Tarikatlar ve Silsileleri.Ank.1/28
11-Şevket .beysanoğlu.Diyarbakır tarihi.2003.2/684
12-Mehmet Mercan Diyarbakır Yahoo mail Grubu
13-Yrd.Doç.Dr.Mine Baran Öğr.Gör.Aysel Yılmaz Diyarbakır Köşkleri 1.Uluslararası
Nebiler Sahabiler Azizler Krallar Kenti Sempozyumu.2009
14-TC.Sur Kaymakamlığı Proje ofisi.Diyarbakır Sur Rehberi2011
15-Enver Yorulmaz:Güneydoğu:Üstün çaba yay.Ank.1997.s.92
16-Metin Sözen.Diyarbakır’da Tük mimarisi.1971
17-Adil Tekin.Diyarbakır.D.Ü.mat.Diyarbakır.1997
18-Metin Sözen.Diyarbakır’da Tük mimarisi.1971
19-M.Şefik Korkusuz.Bir Zamanlar Diyarbekir.Kent yay.İst.1999
20-TC.Sur Kaymakamlığı Proje ofisi.Diyarbakır Sur Rehberi2011
21-DoçDr. Doğan Erginbaş.Diyarbakır Evleri.İ.Ü.Mimarlık Fak.Doçentlik tezi.
İst.1953.s.20
22-http://www.bydigi.com/
23-Fehmi Gür.Kürt Mimarisi.Hedef-Ay yay.Van.2009.s.33
24-İhsan Işık(ed):Diyarbakır Ansiklopedisi.Elvan yay.Ank.2013.c.1., c.2
25-Korkusuz Ş:Seyahatnamelerde Diyarbekir.Kent yay.2003.s:151, 23
26-http://dersvekuran.blogcu.com/tarihden-ders-cikarmak-6-hz-talut-hz-davut-hz-suleyman/10638287
27-Veli Sevin.Yeni Asur Sanatı-I-Mimarlık.TTK basımevi.Ankara.1999.s.106, 110
DİYARBAKIR MERKEZ SARAYLARI 389
28-http://www.geocities.com/
29-Ayşe Demirtaş. Prof. Dr. Muhammet Besir Asan İslam Fethine Kadar Diyarbakır
Yüksek Lisans Tez_T.C.Fırat ÜniversitesiSosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı
Elazıg 2007
30-Müslüm Üzülmez:Yazılı Kaynaklarda Çermik.Kent yay.İst.2012 s.50
31-Uzm.Ali Kılcı.Diyarbakır’ın vakıf mimari eserleri ve vakıfları üzerine bazı notlar
Yrd.Doç.Dr.İrfan Yıldız(ed).Medeeniyetler Mirası Diyarbakır Mimarisi.TC.Diyarbakır
Valiliği.2012
32-Zeki Tez El-Cezeri’nin Teknoloji Tarihindeki Yeri.2.Nebiler, Sahabiler, Azizler, Krallar Kenti Diyarbakır sempozyumu.2011
33-Martin Van Bruinessen Evliya Çelebi Diyarbekir’de-İletişim Yayınları34-Prof.Dr.Orhan Cezmi Tuncer Diyarbakır camileri DBB yay 1996.Sayfa s.185
35-Orhan Cezmi Tuncer . Diyarbakır Sur İçi Anıtları İle Köşkler ve Bağevleri.DBB
yay.Ank.2012.
36-Orhan Cezmi Tuncer.Diyarbakır Evleri.DBB yay.1996
37-İhsan Işık(ed):Diyarbakır asnsiklopesi. Elvan yay.Ank.2013 c.4..s.291
38- Reşid İskenderoğlu Diyarbakır Valisi Gazi İskender Paşa (1492-1571).2.Uluslararası
Nebiler Sahabiler, Azizler, Krallar kenti Diyarbakır sempozyumu.2012
39-Ercan Gümüş Tez Danışmanı. Prof. Dr. Ahmet Güneş. T.C. Gazi Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yeniçağ Bilim Dalı 18. Yüzyılın İlk Yarısında
Amid Kazası Doktora Tezi Ankara-2014
40-Pınar Gürhan. Diyarbakır valiliği.İçkale.2013
390 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
6.BÖLÜM
GÜVERCİN EVLERİ(BORANHANELER)
GÜVERCİN EVLERİ(BORANHANELER)
Güvercin İnsanlara kardeşçe yaşama duygusunu, barışı, gönül sevincini götüren ve
cennette mutluluğu, sevgiyi taşıyan kutsal bir kuş olarak bilinir ve sevilir. Diyarbakır ilimiz geçmişi tarih öncesi dönemlere kadar uzanan çok eski bir yerleşim birimidir. Bu topraklar üzerinde birçok uygarlık gelip geçmiştir. Bölgedeki güvercin kültürü de en az bu
uygarlıklar kadar eskidir.1515 yılında Osmanlı devleti topraklarına katılan Diyarbakır’ın
bir güvercin başkenti olduğunu söylemek sanırım yanlış olmaz. Diyarbakır, da çok çeşitli
güvercin ırkları yetiştirilmektedir. Osmanlılar da başlangıçtan beri savaşlarda haberleşme
amaçlı posta güvercini kullanıldığı bir gerçektir. Hatta Diyarbakır’ın Osmanlı topraklarına katılması böyle bir güvercinin ulaştırdığı haber sonucu olmuştur. Şah İsmail ve
onun denetimindeki Karahan komutasında bulunan İran orduları, Diyarbakır kalesini
kuşatmıştır. Kale halkı kuşatmaya karşı direnmiş ancak açlık ve kıtlık sonucu teslim olma
noktasına gelmiştir. Tam bu noktada halkın imdadına bir posta güvercini yetişmiş ve
Osmanlı ordusunun Bıyıklı Mehmet Paşa komutasında büyük bir ordu ile İstanbul’dan
yardıma geldiği haberini getirmiştir. Bunun üzerine halk direnişe devam etmiştir. Bu ordunun Diyarbakır’a ulaşması sonrası 10 Eylül 1515’de Diyarbakır Osmanlı topraklarına
katılmıştır.
Bu tarihten sonra her 10 Eylül gününde Diyarbakır’da kurtuluş şenlikleri düzenlenmesi bir gelenek haline gelmiştir. Bu şenliklerin en önemli özelliklerinden biri de güvercin
yarışmaları düzenlenmesi ve yarışı kazananlara altın olarak ödül verilmesidir. Bu gelenek,
Diyarbakır’da 400 yıl yaşatıldıktan sonra ne yazık ki I. Dünya savaşının kıtlık dolu yıllarında ve onu izleyen Cumhuriyet döneminde unutularak terk edilmiştir. Bu geleneğin
bölgede güvercin yetiştiriciliğini ciddi şekilde teşvik etmiş olması doğaldır. Bu gün bile
Diyarbakır’ın güvercinleri ile ünlü bir kentimiz olmasında bu geleneğin etkisinin büyük
olduğu düşüncesindeyim.
Osmanlı sonrası Cumhuriyetin ilk yıllarında da ordu içinde posta güvercinlerinin
önemli bir yer tuttuğunu görüyoruz. Atatürk bu yıllarda 1921 yılında kendisi için satın
GÜVERCİN EVLERİ (BORANHANELER) 393
alınan Kasapoğlu köşkünde oturuyordu. Bu yapı bugün de korunarak yeniden düzenlenmiş ve 1932 yılında cumhurbaşkanlığı köşkü haline getirilmiştir.
Atatürk’ün bu köşkte yetiştirilmek üzere Selanik’ten (Dönek) ırkı güvercin getirttiği
bilinmektedir. Bu bilgilerden Atatürk’ünde güvercinlere meraklı olduğu ve beklide doğum
yeri olan Selaniklerde yetiştirildikleri için bu güvercinleri tercih ettiğini söyleyebiliriz.
Diyarbakır’da hala güçlü bir güvercin kültürüne rastlanmaktadır. Bu kültürün oldukça
eski dönemlere dayandığı bir gerçektir. Bölgede güvercin kutsal bir kuş olarak bilinmesinin
yanı sıra, haberleşme amacı ile kullanılan güvercinlerin sağladığı yararlar kuşaktan kuşağa
aktarılarak kültürün devamlılığı sağlanmıştır. Ayrıca ölen günahsız insanların ruhunun güvercin kılığında yeryüzünde dolaştığı yolunda bölgede bir inanış bulunmaktadır
Acaba güvercine olan bu tutku nereden kaynaklanmaktadır. Araştırmalarımız bizi şu
sonuca götürdü. Güvercinin kutsal bir kuş olarak bilinmesi. Haberleşme aracı olarak kullanıldığı dönemlerde gördüğü hizmetlerin, kuşaktan kuşağa günümüze dek gelen efsanevi anlatımlarının Güvercinlerin 3 büyük din açısından da büyük yeri vardır.
Güvercin İnsanlara kardeşçe yaşama duygusunu, barışı, gönül sevincini götüren ve
cennette mutluluğu, sevgiyi taşıyan kutsal bir kuş olarak bilinir ve sevilir
Diyarbakır ilimiz geçmişi tarih öncesi dönemlere kadar uzanan çok eski bir yerleşim
birimidir. Bu topraklar üzerinde birçok uygarlık gelip geçmiştir. Bölgedeki güvercin kültürü de en az bu uygarlıklar kadar eskidir.1515 yılında Osmanlı devleti topraklarına katılan Diyarbakır’ın bir güvercin başkenti olduğunu söylemek sanırım yanlış olmaz.
Diyarbakır, da çok çeşitli güvercin ırkları yetiştirilmektedir. Osmanlılar da başlangıçtan
beri savaşlarda haberleşme amaçlı posta güvercini kullanıldığı bir gerçektir. Hatta Diyarbakır’ın Osmanlı topraklarına katılması böyle bir güvercinin ulaştırdığı haber sonucu
olmuştur. Şah İsmail ve onun denetimindeki Karahan komutasında bulunan İran orduları, Diyarbakır kalesini kuşatmıştır. Kale halkı kuşatmaya karşı direnmiş ancak açlık ve
kıtlık sonucu teslim olma noktasına gelmiştir. Tam bu noktada halkın imdadına bir posta
güvercini yetişmiş ve Osmanlı ordusunun Bıyıklı Mehmet Paşa komutasında büyük bir
ordu ile İstanbul’dan yardıma geldiği haberini getirmiştir. Bunun üzerine halk direnişe
devam etmiştir. Bu ordunun Diyarbakır’a ulaşması sonrası 10 Eylül 1515’de Diyarbakır
Osmanlı topraklarına katılmıştır.
394 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Bu tarihten sonra her 10 Eylül gününde Diyarbakır’da kurtuluş şenlikleri düzenlenmesi bir gelenek haline gelmiştir. Bu şenliklerin en önemli özelliklerinden biri de güvercin
yarışmaları düzenlenmesi ve yarışı kazananlara altın olarak ödül verilmesidir. Bu gelenek,
Diyarbakır’da 400 yıl yaşatıldıktan sonra ne yazık ki I. Dünya savaşının kıtlık dolu yıllarında ve onu izleyen Cumhuriyet döneminde unutularak terk edilmiştir. Bu geleneğin
bölgede güvercin yetiştiriciliğini ciddi şekilde teşvik etmiş olması doğaldır. Bu gün bile
Diyarbakır’ın güvercinleri ile ünlü bir kentimiz olmasında bu geleneğin etkisinin büyük
olduğu düşüncesindeyim.
Osmanlı sonrası Cumhuriyetin ilk yıllarında da ordu içinde posta güvercinlerinin
önemli bir yer tuttuğunu görüyoruz. Atatürk bu yıllarda 1921 yılında kendisi için satın
alınan Kasapoğlu köşkünde oturuyordu. Bu yapı bugün de korunarak yeniden düzenlenmiş ve 1932 yılında cumhurbaşkanlığı köşkü haline getirilmiştir.
Atatürk’ün bu köşkte yetiştirilmek üzere Selanik’ten (Dönek) ırkı güvercin getirttiği
bilinmektedir. Bu bilgilerden Atatürk’ünde güvercinlere meraklı olduğu ve beklide doğum
yeri olan Selanik’e de yetiştirildikleri için bu güvercinleri tercih ettiğini söyleyebiliriz.
Diyarbakır’da hala güçlü bir güvercin kültürüne rastlanmaktadır. Bu kültürün oldukça
eski dönemlere dayandığı bir gerçektir. Bölgede güvercin kutsal bir kuş olarak bilinmesinin
yanı sıra, haberleşme amacı ile kullanılan güvercinlerin sağladığı yararlar kuşaktan kuşağa
aktarılarak kültürün devamlılığı sağlanmıştır. Ayrıca ölen günahsız insanların ruhunun güvercin kılığında yeryüzünde dolaştığı yolunda bölgede bir inanış bulunmaktadır
Acaba güvercine olan bu tutku nereden kaynaklanmaktadır. Araştırmalarımız bizi şu
sonuca götürdü. Güvercinin kutsal bir kuş olarak bilinmesi. Haberleşme aracı olarak kullanıldığı dönemlerde gördüğü hizmetlerin, kuşaktan kuşağa günümüze dek gelen efsanevi anlatımlarının Güvercinlerin 3 büyük din açısından da büyük yeri vardır.
Hristiyanların ve Müslümanların tarihinde ondan iyilikle söz edilir. Hz. Nuh’a
tufandan sonra suların çekildiğini haber veren, Hz İsa vaftiz edilirken meleklerin
güvercin kılığında başucunda durması Hz. Muhammed’in(s.a.v) düşmanlarını şaşırtan hep güvercindir
Araştımamızın başında Diyarbakır’da birçok güvercin ırkı yetiştirildiğini belirtmiştik.
Burada sadece Diyarbakır güvercinleri adı ile bilinen yerel güvercin ırkı üzerinde duraGÜVERCİN EVLERİ (BORANHANELER) 395
cağız. Bir birinden farklı özelliklere sahip Diyarbakır güvercinleri 4 ayrı ırk altında toplanmaktadır. Bu ırklar göğsüak, ketme, Kızılbaş ve içağlı olarak adlandırılmaktadır. Bu
güvercinler, ülke genelinde de fazla tanınmadığı gibi dünya üzerinde de hiçbir yerde bulunmamaktadır.
Araştırmamızın başında Diyarbakır’da bir çok güvercin ırkı yetiştirildiğini belirtmiştik. Burada sadece Diyarbakır güvercinleri adı ile bilinen yerel güvercin ırkı üzerinde duracağız. Bir birinden farklı özelliklere sahip Diyarbakır güvercinleri 4 ayrı ırk altında
toplanmaktadır. Bu ırklar göğsüak, ketme, Kızılbaş ve içağlı olarak adlandırılmaktadır.
Bu güvercinler, ülke genelinde de fazla tanınmadığı gibi dünya üzerinde de hiçbir yerde
bulunmamaktadır(6)
Diyarbakir guvercini
396 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Diyarbakir guvercini
GÜVERCİN EVLERİ (BORANHANELER) 397
Sur üstünde ve önünde güvercinler
398 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Diyarbakır güvercinleri
Diyarbakır Güvercinleri 600 yıllık bir gelenek
Bu geleneği yaşatmak isteyen kimi vatandaşlar tarihi Diyarbakır Surlarını çevreleyen
evlerinin damında kimi ise kiraladıkları dükkanlarda güvercin besliyor.
Posta Güvercinleri Derneği Başkanı Hasan Hüseyin Tuğcu, AA muhabirine, Diyarbakır’da güvercin kültürünün geliştiğini belirterek, kentin dünyadaki önemli güvercin
merkezlerinden biri olduğunu söyledi.
Tuğcu, bölgeye has 4 grupta 18 tür kuş olduğunu ifade ederek, Diyarbakır’ın güvercin
çeşidi bakımından dünyadaki zengin iller arasında yer aldığını kaydetti.
Güvercin besleyerek stres atıyoruz” ifadesini kullanan Tuğcu, güvercinleri seyrederken
günlük yaşamın sıkıntılarından uzaklaştıklarını dile getirdi.
Tuğcu, boş vakitlerinde kuşlarla ilgilendiklerini kaydederek, “Güvercinleri gökyüzüne
salıp onları seyretmek, onlara yem vermek büyük zevk veriyor. Bu işin keyifli taraflarının
GÜVERCİN EVLERİ (BORANHANELER) 399
yanı sıra güvercin beslemenin sorumluluğu da büyük. Yemlerini veriyor, yavru yumurtalarını ve yavru gelişimini kontrol ediyoruz. Kümesin temizliğini yapıyoruz. Hasta kuşlar var ise onlarla ayrıca ilgileniyoruz” diye konuştu.
Dernek olarak kurdukları tesiste yaklaşık 20 kümesin bulunduğunu ifade eden Tuğcu,
“Diyarbakır’da ortalama 3 bin 500 kişi güvercin besliyor” dedi.(5)
Yabani güvercinlere Diyarbakır’da “boran” denir. “Koğa” denilen gübrelerinden ve
çok lezzetli olan etlerinden yararlanılır. 1680 yılında Diyarbakır’a gelerek incelemelerde
bulunan Tavernier 1682 yılında yayımladığı kitabında boranlarla ilgili şunları yazar:
“Diyarbakır toprağı çok verimli olup ekmeği ve şarabı nefistir. Burada yenilen et,
başka yerde bulunmaz. Bilhassa burada yenilen güvercin, büyüklük ve tat bakımından
Avrupa’dakileri geride bırakır.” Boranların tünemeleri için kerpiçten yapılan güvercinliklere de “boranhane” denir. Dicle vadisi üzerindeki köylerde yapılan boranhaneler genellikle merkeze bağlı olan, Kadıköy, Sımaki, Şarabi, Tilalo, Tılgaz, Hacıis, Sirimi,
Çarıklı, Patrik, Akımı, Daraklı, Havar, Kabi, Ayngevr, Karabaş, Derimte, Kıtırbil köylerinde bulunur. (3)
Koğu için beslenilen güvercinler konusuna dönelim. Nehre yakın köylerde güvercinler
için, kerpiçten özel evler yapılır. Bu evlere boranhane diyorlar, Kürtçe’de büyük güvercinlere “bore” dedikleri için, bu evlere de boranhane denmiştir.Tilelo ve Şerabiye köyü
boranhaneleri ünlüdür. Boranhanelerin her tarafında onlarca delik vardır ve güvercinler
bu deliklerden içeriye girip çıkarlar Güvercineler bu boranhanelerde sağı (dışkılama) yaparlar. Güvercin sağısına da koğu denilir. Güvercinler özellikle koğu için beslenirler. Her
boranhaneden yılda 2-4 ton koğu toplanır. Eskiden bu koğuyu sadece nehir kıyısındaki
karpuzlar için toplarlardı ama sonra başka bölgelere ve özellikle de Ortadoğu’ya
Satmaya başladılar. Günümüzde boranhaneler çok azalmış ve koğa da artık Amed
karpuzlarına bile yetmeyecek kadar azdır.
Güvercin koğasu şu şekilde kullanılır: İlk önce karpuz çekirdekleri toprağa atılır ve
bunlar fide olur. Sonra bu fideleri karpuz için kazılan çukurlara ekerler ikinci günde koğa
ince kum ve gübreyi karıştırıp, fidelerin köküne dökerler Koğa çukurun altındaki suya
ulaşmalıdır. İlk koğaya permıst denilir. İkinci koğa ilkinden 10 gün sonra fidelere dökülür. 10 gün sonra fideye ulaşan suyun kurmuş olması ve aşağıya inmesi gerekir. Sonra fi400 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
denin etrafındaki kum yavaş yavaş kazılır ve fidenin kökleri dışarıya çıkarılır. Su ne kadar
aşağı inerse, kökler de o kadar derine gider gider. (8)
Güvercin evleri Diyarbakır yöresinde ise “boranhane” olarak adlandırılmaktadır. Yabani güvercinin yerel ismi Diyarbakır’da “boran”dır. Bu nedenle güvercin evine boranhane ismi verilmiştir.
Diyarbakır yöresindeki boranhaneler, basit formları, güvercinlere yönelik tasarlanan
iç yapıları ve yüzeylerindeki çeşitli dizilerdeki güvercin giriş delikleri ile dikkat çekerler.
Diyarbakır yöresinde yeteri kadar korunamayan bu yapılar, bugün yok olma tehlikesi ile
karşı karşıyadır. Bu nedenle Diyarbakır yöresine özgü olan bu barınakların, tanıtılması
ve özellikle de korunması kültürel miras açısından bir zorunluluktur.
Günümüzde yapay gübre kullanımının yaygınlaştığı Diyarbakır kırsalında, güvercin
gübresine olan ihtiyaç azalmıştır. Bu durum köylünün boranhaneye olan ilgisine de yansımıştır. Bakımı yapılmadığı için geçmişte sayıca çok fazla olan bazı örneklerin bulunduğu köylerde bile artık bu yapılarla karşılaşılamamaktadır.
Güvercin sayısındaki azalma da bu geleneğin yok olma düzeyine gelmesini sağlamıştır.
Kullanılan zirai ilaçlar güvercinlerin ölmesine neden olmaktadır. İncelenen boranhaneler
bu yapı türünün son örnekleridir. Çoğu yıkılmaya terk edilmiş olan bu yapılar, yakın
çevresindeki köylülerin ilgisizliği ile son bulmak üzeredir vermektedir. Özellikle Diyarbakır karpuzu büyüklüğünü bu gübreye borçludur. Bu geleneğin terk edilmesi Diyarbakır karpuzunun alışılmış büyüklüğünü de etkilemektedir. Çok büyük karpuzlar artık
sadece yarışmalar için geleneksel olarak üretilebilmektedir.(1)
Güvercinle ilgili Diyarbakır salnamelerinde şunlar yazılıdır
Derûn-ı şehirde ashab-ı merak güvercinin envâ’ını beslemektedirler ki, bunların başka
başka nevileri ve isimleri olup sayılan esâmî yüzü mütecavizdir. Bu güvercinler de çifti
yüz kuruşa kadar alınır satılır ve uçuruldukça seyre şayan cünbüş ve hareketlerde bulunur.
Makbul olanları vardır.
Karyelerde boranhane denilir mahsusan masraflı güvercinhaneler inşa olunmuştur
ki her bir güvercinhane on-onbeş bin kuruşla ve bazısı daha ziyade masrafla husule gelmiştir. Bu güvercinhanelerin her birinde bir kaç bin aded sepet konulmuş ve boran deGÜVERCİN EVLERİ (BORANHANELER) 401
nilen kuşlar o sepetleri yuva ittihâz etmiştir. Kuşların koğası (gübresi) orada yığılıp
bostanlara nakledilir ki bostan mahsulünün lezzetine ve kıt’aca büyüklüğüne koğanın
yardımı olduğu bedîhîdir. Koğalar batmanla bostan ashabına satıldığından güvercinhanelerden bu suretle istifade olunuyor.(Salname 3/362 )
1936 yılı Güvercinliklerini A.Gabriel anlayıyor:
Diyarbekîr ezelden ben eşeğin zar zor taşıyabileceği kadar ağır karpuzları ile ünlü
olmuştur. Bostancılar bu devasa karpuzları güvercin pisliğinden elde ettikleri gübrelerle
yetiştirirler. Aynı zamanda, çevredeki köylerde, özellikle de Dicle nehrinin sol kolunda
geleneksel tarza uygun olarak pek çok güvercinlik yapılmıştır. İran’ın ünlü güvercinlikleri,
bizim köylerimizdekilerin çoğu gibi, daire şeklinde inşa edilmişlerdir. Özellikle İsfahan’ın
banliyölerinde ise güvercinlikler çok görkemli şekilde inşa edilmişlerdir. Diyarbekîr’in
güvercinlikleri çok daha sade yapılardır, dikdörtgen bir plan üzerinde (şekil 4) ve çok
sayıda güvercinin barınmasına yetecek şekilde geniş ölçüde yapılmışlardır. Alt kat uzun
kenarlarından birbirine paralel olan duvarlar ile pek çok haneye bölünmüştür, bu duvarlar çok sayıda yuva katını ve ağaç dallarının yataklarını desteklemektedir. Yerde biriken
kuş pisliği düzenli aralıklarla toplanır ve çok aktif bir ticaretin metası olur.
60 santimetre kalınlığında olan duvarlar kabarık tuğladan (kerpiç) yapılmıştır ve
damlar ise kil tabakadan ve dam sazından imal edilmiştir ve pek çok seviyede arka arkaya
dizilmiş olan ahşap dam direkleriyle desteklenir. Yüksek çatılar,
Şekil - Teli Halo’daki güvencinlik
402 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
duvarlann tepelerinde yer alan çok sayıda oluğun üzerinde kapı sundurması
oluştururlar. Bu sadeliğin içinde yapının tamamı ne gözalıcılıktan ne de özgünlükten
yoksundur.(7)
1936 yılı boranhanelerini H. Basri Konyar anlatıyor
Kavun ve karpuz ziraatında gübrelerinden istifade edilen yabani güvercinlerin tünemesi için kerpiçten vücude getirilen güvercinliklere (Boranhane) tabir edilir.
Boranhaneler tek gözlü .iki üç ve dört gözlü olmak üzere dört türlüdür. Dört gözlü
borânhanelere nâdiren tesadüf olunur. Ekseriya üç gözlüdür.
Boranhanelerde vücude getirilen “bölınelere (Lüle) denir. Lüleler kademe kademe
birbirlerinden yüksektir. Üçüncü lüle ikinciden ve ikinci lüle birinciden daha mürtefidir.
Her lülenin-içerisinde güvercinlerin tünemesi için basamaklar vardır. Bu basamaklar
Lülelerin adedile mütenasiptir. Yani bir lüleli boranhanelerde bir basamak, ve üç lüleli
olanlarda üç basamak bulunur. Boranhanelerin bütün iç duvarlarına kazıklar çakılmış
olduğundan bunlara sıravâri olarak kulplu sepetler dizilir. Yabani güvercinle- yumurtalarını işbu sepetlere korlar ve orada yavrularlar. Bir çift güvercine bir sepet isabet eder.
Bir lüleli boranhanelerde vasati olarak üçyüz ilâ dortyüz adet sepet bulunur. Lülelerin
adedi arttıkça sepetlerin miktarı da artar.
Borahaneler kerpiçten yapılmakta olduğundan masrafın çoğu sepetlerle direklere
gider. Bir Boralı an en in umum masarifi inşaiyesi 350 ilâ 400 lira arasındadır.
Bir güvercin senede azamî olarak üç defa yumurtlar ve her defasında iki yumurta bırakır. Erkek ve dişi güverccinler yumurtalar üze’rinde münavebe ile otururlar.
Dişiler ekseriya sabahtan öğleye kadar yumurtalar üzerine otururlar ve diğer zamanlarda erkekler oturur.
Kuluçkadaki yumurtalardan daima biri erkek ve diğeri dişi çıkar. Dört lüleli bir boranhaneden bir sene zarfında 1.2, 000 kıyye güvercin gübresi alınır. Ye Dunun her altı kıyyesi
bir batman itibar edilerek karpuz ziraatile iştigal eden sebzecilere 50 kuruşa satılır. Üç Lüleli
burahanedeu 3000 - 6000 kıyye ve iki lüleli olanlardan 3000 - 4000 kıyye gübre alınır.
GÜVERCİN EVLERİ (BORANHANELER) 403
Borahanelerden hasıl olan gübreler bir defaya mahsus olmak üzere, o da nisan ayında
toplanır. Gübreler henüz boranhanede iken talipler tarafından pazarlığı yapılır. Güvercinlere kış mevsiminden başka yem verilmez. Sair mevsimlerde yemlerini kendi kendilerine hariçten tedarik ederler
Yapılan hesaba göre birinci sene Borânhanelerde hasıl olan gübre, bedeliîe onun masarifi inşalyesi çıkar ve onu ta ki be den senelerde dahi boranbane sahibine her sene muntazamen 300-600 lira kadar kâr kalır.
Boranhaneler merkez kazasına münhasır olup bulundukları köyler şunlardır: Kadıköy, Summakı, Şarabi, Telalo, Telgaz, Hacı İs, Darakb, Batrik, Sirmi, Akimi, Gavu ıgik,
Derimte, Havar, Ayin- gevir, Kâbi ve Karabaş köylerinden ibarettir.
Mezkûr köylerde cem’an 150 adet boranbane mevcuttur. Güvercinlerde bazan kuş
palazı hastalığı zuhur eder ve çok ilerleyip şiddetlendiği zaman boğaza doğru teşekkül
eden zar kabarcıkları bazan teneffüse mani olduğundan hayvanların telefini mucip olur.
Bir boranhanede zuhur eden mezkûr hastalık sebebile senede on, onbeş güvercin
ölür. Güvercinlerin tabii düşmanları en ziyade Atmaca, Saksağan, Karakuş, Yılan, Sansar ve kedilerdir.
Saksağanlar boranbane tabir edilen güvercinliklerin içerisine girerlerse bunların yavrularile yumurtalarını yerler. Sansarlarda ufacık bir yarık bulsalar oradan hemen boranlıaneye girerler ve güvercinlere mühim zayiat verirler. Yılanlara gelince Bunlar da
yavrularile yumurtalarını yutarlar. Karakuş ve Atmaca gibi kuşlar da bunları parçalamak
sur etile telef ederler. Boranhaneler kavun ve karpuz ziraatinin inkişafı cihetinden îaidelidir. Fakat bu faidelerine mukabil güvercinler hububat ve bakliyat ziraatına mühim
zararlar tevlit ederler.
Boranhanelerde beslenmekte olan yabancı güvercinler sabah ve akşam günde iki defa
boranhaneyi bırakıp tarlalara giderler. Ve yemlerini oradan tedarik ederler. Sıcak zamanlarda ekseriya boranhanelerde istirahat ederler. Çifçi tarlaya attığı tohumları açık bırakırsa, güvercinler onları yemekte kusur etmezler. Başak mevsiminde dahi burçak,
mercimek, buğday ve arpalara musallat olurlar.
404 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Güvercinlerin çifçilere yaptığı bu zarar müddeti 150 gün devam eder. Bir güvercinin
günde kursağına ithal ettiği hububat miktarı ise 30 gram tesbit edilmişti(7)
Amed’in boranhaneleri tarih oldu
Amed’de (Diyarbakır) yüzyıllardır karpuz yetiştiricilerinin gübresinden faydalandığı
yabani güvercinlerin yetiştirildiği “Boranhaneler” artık tarihe karıştı. 40-50 yıl kadar öncesine kadar Dicle Nehri kenarındaki birçok köyde karpuz yetiştiricilerinin gübrelerinden yararlandığı yabani güvercilerin beslendiği boranhaneler vardı. Yetiştiriciliği zahmetli
olmayan, sadece kış mevsimlerinde yemlenen güvercinlerin ürettikleri gübreler, karpuz
yetiştiricileri için bulunmaz bir nimetti. Yüzyıllardır devam eden bu kültür nedeniyle
Dicle Nehri kenarındaki köylerde yüzlerce boranhane bulunurdu. Her boranhanede bin
ile bin 500 arasında güvercin barınırdı. Çok yakın zamana kadar, bu kültürü yaşatan
merkeze bağlı Tilalo (Karaçalı) köyünde 30’dan fazla boranhane buhunurken, bugün
sadece harap halde yıkılmaya yüz tutmuş 3 boranhane bulunuyor. Kerpiçten yapılan ve
bir kaleyi andıran boranhanelerde, yaban güvercinlerin girmesi için en tepede sıralı gözenekler bulunurken, burada güvercinlerin bıraktığı “Koğa” adı verilen güvercin gübresi
de, dünyaca ünlü Amed karpuzlarının üretiminde kullanırdı.
GÜVERCİN EVLERİ (BORANHANELER) 405
Yurdışına ihraç bile ediliyordu
Boranhaneler genellikle üç bölümden oluşurdu. Her bölümde sıra sıra ufak ancak
güvercinlerin rahatlıkla girip çıkabilecekleri büyüklükte pencereler vardı. Boranhanelerin
bütün iç duvarlarına kazıklar çakılır ve bunlara söğüt dalından özel olarak yaptırılmış
kulplu sepetler asılırdı. Üç bölümlü bir boranhanede yaklaşık olarak bin 500 sepet bulunurdu. Güvercinlere yalnız kışın, ortalığın karlarla örtülü olduğu günlerde yem verilirdi. Yaklaşık bin 500 sepetin bulunduğu bir boranhaneden yılda 10 ton kadar gübre
alınabiliyordu. Dicle Nehri kenarında kurulu yüzlerce boranhanelerden üretilen gübreler,
develerle ve trenlerle yurdışına bile ihraç edilirdi. Boranhanelerden elde edilen Koğa’lar
Amed karpuzunun üretiminde ve diğer tarımsal üretimlerde de kullanılmaktaydı. Amed
karpuzları sadece bu gübre ile Dicle kenarındaki kumluk alanlarda açılan kuyular içersinde yetiştirilirlerdi. Sonraları suni gübrelerin çıkması, pratik ve ucuz oluşu nedeni ile
tercih edilmeleri sonucu, boranhanelere fazla ihtiyaç kalmadı.
Zamanla gelenek terk edildi
Boranhanelerin artık ne Amed’in ünlü karpuzuna, ne de Amed’in yemek kültürüne
bir katkısı kaldı. 1680 yılında Amed’e gelen Polonyalı Simeon, seyahatnamesinde boranhanelerde yetiştirilen yabani güvercinlerden bahsetmiş ve şunları yazmıştı: “Tokat’ın
paçası, Halep’in mıklası ve Harput’un çakıl ekmeği gibi Amed’in de güvercin kebabı meşhurdur...” Amed’te 500 yıldır var olan yaban güvercin yetiştiriciliği ve boranhaneler artık
tarihe karışarak bu kültür de yok oldu. Karpuz ve kavun yetiştiricilerinin artık suni yemlere yönelmesi, bakımı ve onarımı yapılmayan boranhanelerin yıkılmaya yüz tutması ve
zirai ilaçlar nedeniyle birçok yaban güvercininin bundan zarar görmesi artık boranha-
Yuvacık köyü
406 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Yuvacık köyü
Şükürlü köyü boranhanesi
GÜVERCİN EVLERİ (BORANHANELER) 407
Şükürlü köyü boranhanesi
neleri tarih sahnesinden sildi. Şu anda sadece Karaçalı köyünde harap durumda olan ve
kullanılmayan 3 boranhane dışında bu kültür de tarihe karışırken, yüzyıllardır süren güvercin yetiştiriciliği ise sadece belli semtlerde meraklıları tarafından sürdürülüyor(2)
Resim 1933 yılında bir boranhaneden uçan güvercinler (Adil Tekin)
408 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
1936 yılı boranhane(A.Gabriel)(7)
Günümüzde Güvercin evleri(boranhaneler)
GÜVERCİN EVLERİ (BORANHANELER) 409
Tilalo
Tilalo
Tilalo
410 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Üç bölmeli bir boranhanennin plan ve kesiti (1)
Boranhaneler genellikle tek gözlü, iki üç ve dört gözlü yapılır. En çok yapılan da üç
gözlü olanlarıdır. Her bölümde güvercinlerin rahat girip çıkabilecekleri büyüklükte ufak
pencereler vardır. İç bölümlerine “lüle” denir. Boranhaneler ihtiva ettikleri bölmelerin
adedine göre bir lüleli, iki lüleli, üç lüleli boranhane adını alırlar. Lüleler belirli aralıklarla
üst üste yapılır. Her lülenin içerisinde güvercinlerin tünemesi için basamaklar vardır. Bu
basamaklar lülelerin adedi ile orantılıdır. Yani üç bölümlü bir boranhanede üç lüle ve üç
basamak bulunur. Boranhanelerin bütün iç duvarlarına kazıklar çakılır ve bu kazıklara
söğüt dalından yapılmış kulplu sepetler asılır.
Üç bölümlü bir boranhanede yaklaşık olarak 1500 sepet bulunur. Lülelerin sayısı arttıkça sepet sayısı da artar. Güvercinler yumurtalarını bu sepetlere korlar ve orada yavrularlar. Bir çift güvercine bir sepet isabet eder. Sepetler kafi gelmez ise güvercinler
yumurtalarını yere bırakırlar. Bir güvercin senede azami olarak üç defa yumurtlar ve her
defasında iki yumurta bırakır. Dişi güvercin öğleye kadar, erkek güvercin de öğleden
sonra yumurtalar üzerinde otururlar. Kuluçkadaki yumurtadan daima bir erkek ve bir
dişi çıkar. Üç bölümlü bir boranhaneden senede 8-10 ton gübre alınır gübreler senede
bir defa, o da nisan ayında toplanır. Gübreler boranhanede iken satılır. Diyarbakır’ın ün
salmış karpuzlarının yetiştirilmesinde kullanılır.(3)
Kuş Evinin Yapımı
Güvercin evini yapmak için önce taşlardan temel yapılır. Ardından ustası, güneşte
kurutulmuş toprak (kerpiç) kalıpları yan yana koyarak, duvarı örmeye başlar. Her iki
kerpiç kalıbın arası yine aynı çamurla sıvanır. Bu şekilde güvercin evinin katları sıra sıra
GÜVERCİN EVLERİ (BORANHANELER) 411
yükselirken, her iki sıranın arası yine çamurla sıvanır. Kerpiç kalıplarla örülen duvarın
boyu 1.5m.’ye ulaştığında “hatıl” denilen enli ağaç, kerpiç kalıpların üstüne, enlemesine
koyulur. “Hatıl”a kadar olan her kat bir günde yapılır. Kuruması için bir gün beklenilir.
Kerpiç kalıplarla örme işlemi bittikten sonra, samanla karıştırılan çamur ile güvercin evinin içi ve dışı mala ile sıvanarak, düzeltilir. Topraktan yapılan bu mekanların üstü ahşap
tomruklarla döşenerek, üstüne teneke ya da saç konulur. Bu saca “sibirnek” adı verilir.
Bu sacın üzerine de buğday sapı konularak, kül ve toprakla örtülür. Ayrı bir yerde killi
toprak elenerek suyla karıştırılıp, yoğun bir çamur elde edilir. İçine saman konulur ve tokaçlanır (dövülür). Bu şekilde güvercin evinin damı oluşturulur. Ayrıca dama yörede “çirorek” adı verilen tenekeden yapılmış, yağmur sularını tahliye eden, su borusu konur.
Öte yandan güvercin evlerinin kapıları ahşaptan yapılır. Kapıların boyutları (80 x
1.50cm.), açıldığında güvercinlerin kaçmaması için ufak tutulur. Konstrüksiyona gereksinim duyulmadan yapılan güvercin evi, bu şekilde birkaç gün içinde biter. Öte yandan
güvercin evinin yapımı sırasında birleşme yerlerinde çatlamalar olursa, sertçe bir çamurla
çatlak yeri doldurulur. Üzeri mala ile düzeltilir (Cömert, 2007).
Şekil . Boran Hane Şematik Planı(4)
Şekil . Boran Hane Arka Cephesi
412 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Şekil . Boran Hane Giriş Cephesi(4)
Şekil Boran Hane Yan Görünüşleri(4)
Kuş evleri tek ya da üç bölüm halinde yapılır. Her bölümde sıra sıra, ufak, ancak güvercinlerin rahatlıkla girip çıkabilecekleri büyüklükte delikler (pencereler) bırakılır. Bunlara yörede “pace” adı verilir. Pencereler yaklaşık olarak 25x40 cm arasındadır.
Pencerelerin sayısının fazla olması güvercinlerin giriş çıkışlarının daha rahat olmasını
sağlar. Güvercin evlerinin uzun cephelerinde yaklaşık olarak 20 tane pencere yer alır. (4)
Simaki(Erimli) köyünde sadece 4 adet kalmış boranhane. Daha önce 300 adet vardı
GÜVERCİN EVLERİ (BORANHANELER) 413
Simaki köyü
414 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Diyarbekir karpuzu ve Güvercinlikleri Mevlüt Mergen anlatıyor
Diyarbekir’imizin geçmişine baktığımızda bu şehirde bir zamanlar güvercin etinden
kebap yapaldığını, meyan şerbetinden dondurma imal edildiğini görmekteyiz, günümüze
yöneldiğimizde ise güvercinlerin artık sanki şehri terk ettiklerine, başka diyarlara göç ettiklerine, şahit olmaktayız.
Ama haksızlık da yapmayalım, bu şehirde dünden bugüne gelen bir geleneğimiz var
“güvercin beslemek” meraklıları diyelim, evlerini damlarında bu işi devam ettirmektedirler, bazen sur içine, şehitlik taraflarına gittiğimizde onlarca güvercinin havada uçuştuklarını görmekteyiz ki bu sembolik bir rakamdır, oysa Diyarbekir bir zamanlar
denebilir ki “Güvercin diyarı imiş” derken sözümüzü de kanıtlayalım:
Biliyorsunuz Ulu Caminin restorasyonu devam e diyodur, bir gün restorasyonu yürüten firmadan bir yetkiliye: “sizin garibinize giden, ya da ilginç bir şeyler görebildiniz
mi Ulu Cami’de?” şeklinde bir soru sordum, şöyle dedi:
“7-8 tane el yazması Kur’an-ı Kerim ve 7-8 ton civarında güvercin gübresi çıkardık”
Bu sözleri yaşayan bir Ulu Cami komşusu ile destekleyelim, “Hacı Hayrettin Bakır, şöyle
demişti bana. “Bir çocukken Ulu caminin içerden taraf çatısına tırmanır, burada yakaladığımız güvercinleri gömleğimizin içine bırakır inerdik” Sanırım Güvercin etinden kebap
ve güvercin gübresi ile karpuzun manası daha belirginleşti. Mevsim de yaz olunca, haliyle
karpuzda soframızdaki yerin almaya başladı, daha önceleri yaptığım bir araştırma esnasında “güvercinlikler” ile ilgili bazı notlar tutmuştum; onu aynen sizlerle paylaşmak üzere
aktarıyorum.
“Günümüzde yeniden eski tadına, büyüklüğüne, daha doğrusu eski şöhretine kavuşturulmak istenen karpuzun “olmazsa olmaz”ı olan güvercin gübresi için kurulan “boranhaneler” geçmişte acaba ne kadardır ve bu boranhanelerin özelliği nelerdir, türünden
soruların cevabını çok değil 80-90 yıl gibi kısa bir zaman öncesine gidip öğrenelim:
GÜVERCİNLİKLER (BORANHANELER)
“Kavun ve karpuz ziraatında gübrelerinden istifade edilen yabani güvercinlerin tünemesi için vücude getirilen güvercinlikler (boranhane) tabir edilir.
GÜVERCİN EVLERİ (BORANHANELER) 415
Boranhaneler tek gözlü iki, üç ve dört gözlü olmak üzere dört türlüdür. Dört gözlü
boranhanelere nadiren rastlanır. Ekseriya üç gözlüdür.
Boranhanelerde vücuda getirilen dahili bölmelere (lüle) denir. Binaenaleyh bölme tabiri
yerine lüle kullanıldığından boranhanelerin ihtiva ettikleri bölmelerin adedine göre bir lüleli,
iki lüleli, üç lüleli ve dört lüleli boranhane adını alırlar. Lüleler kademe kademe birbirlerinden
yüksektirler. Üçüncü lüle ikinciden ve ikinci lüle birinciden daha mürtefidir.
Her lülenin içerisinde güvercinlerin tünemesi için basamaklar vardır. Bu basamaklar
lülelerin adedile mütenasiptir. Yani bir lüleli boranhanelerde bir basamak ve üç lüleli boranhanelerde üç basamak bulunur. Boranhanelerin bütün iç duvarlarına kazıklar çakılmış
olduğundan bunlara sıra vari olarak kulplu sepetler dizilir. Yabani güvercinler yumurtalarını bu sepetlere korlar ve orada yavrularlar. Bir çift güvercine bir sepet isabet eder.
Şayet sepetler kafi gelmezse açıkta kalan güvercinler ymurtalarını yere bırakırlar.
Bir lüleli boranhanelerde vasati olarak üçyüz ila dört yüz sepet bulunur, lülelerin
adedi arttıkça sepetlerin miktarı da artar. Boranhaneler iki lüleliden ibaret olursa 800
ila 1000 ve üç lüleli olursa 1500, dört lüleli olursa 4000 adet bulunur.
Sepetler söğüt dallarından yapılır, bir sepet tahminen beş kuruşa mal olur. Boranhaneler kerpiçten yapılmakta olduğundan masrafın çoğu sepetlerle direklere gider. Bir boranhanenin umum inşaiyesi 350 ila 400 lira arasındadır.
Bir güvercin senede azami olarak üç defa yumurtlar ve her defasında iki yumurta bırakır. Erkek ve dişi güvercinler yumurtalar üzerinde münavebe ile otururlar.
Dişiler ekseriya sabahtan öğleye kadar yumurtalar üezerinde otururlar ve diğer zamanlarda erkekler oturur.
Kuluçkadaki yumurtalardan daima biri erkek ve diğeri dişi çıkar. Dört lüleli bir boranhaneden bir sene zarfında 12.000 kıyye güvercin gübresi alınır. Ve bunun her altı kıyyesi
bir batman itibar edilerek karpuz ziraatile iştiğal edenlere 50 kuruşa satılır. Üç lüleli boranhaneden 3000 – 6000 kıyye ve iki lüleli olanlardan 3000 – 4000 kıyye gübre alınır.
Boranhanelerden hasıl olan gübreler bir defaya mahsus olmak üzere, o da nisan ayında
toplanır. Gübreler henüz boranhanede iken talpler tarafından pazarlığı yapılır: Güver416 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
cinlere kış mevsiminden başka yem verilmez, sair mevsimlerde yemlerini kendi kendilerine tedarik ederler.
Kışın bunlara yem verilmezse boranhaneyi terk ederler. Bunun için bunlara yem olarak pirinç zivanı denilen darijan otunun ufak ve parlak olan tohumlarına ak ve kızıl darı
karıştırılarak verilir.
Yapılan hesaba göre birinci sene boranhanelerde hasıl olan gübre bedelile onun masarifi inşaiyesi çıkar ve onu takib eden senelerde dahi boranhane sahibine her sene muntazaman 300 – 600 lira kar kalır.
Borahnaler merkez kazasına münhasır olur bulundukları köyler şunlardır: Kadıköy,
Summaki, Şarabi, Telalo, Telgaz, Hacı İs, Daraklı, Batrik, Sirmi, Akımi, Gavu gik, Derimte, Ayin gevir, Kabi ve karabaş köyleridir.
Mezkur köylerde cem’an 180 adet boranhane mevcuttur. Güvercinlerde bazan kuş
palazı hastalığı zuhur eder ve çok ilerleyip şiddetlendiği zaman boğaza doğru teşekkül
eden zar kabarcıkları bazen teneffüse mani olduğundan hayvanların telefini mucip olur.
Bir boranhanede zuhur eden mezkur hastalık sebebile senede on, onbeş güvercin
ölür: Güvercinlerin tabii düşmanları en ziyade atmaca, saksağan, karakuş, yılan, sansar
ve kedilerdir.
Saksağanlar boranhane tabir edilen güvercinliklerin içerisine girerlerse bunların yavrularile yumurtalarını yerler, sansarlar da ufacık bir yarık bulsalar oradan hemen boranhaneye girerler ve güvercinlere mühim zayiat verirler. Yılanlara gelince bunlar da
yavrularile yumurtalarını yutarlar. Karakuş ve atmaca gibi kuşlar da bunları parçalamak
suretile telef ederler. Boranhaneler kavun ve karpuz ziratinin inkişafı cihetinden faidelidir. Fakat bu faidelerine mukabil güvercinler hububat ve bakliyat ziraatına mühm zararlar verirler.
Boranhanelerde beslenmekte olan yabancı güvercinler sabah ve akşam günde iki defa
boranhaneyi bırakıp tarlalara giderler. Ve yemlerini oradan tedarik ederler. Sıcak zamanlarda ekseriya boranhanelerde istirahat ederler, çiftçi tarlaya atığı tohumları açık bırakırsa
güvercinler onları yemekte kusur etmezler, başak mevsiminde dahi burçak, mercimek,
buğday ve arpalara musallat olurlar.
GÜVERCİN EVLERİ (BORANHANELER) 417
Güvercinlerin çiftçilere yaptığı bu zarar müddeti 150 gün devam eder, bir güvercinin
günde kursağına ithal ettiği hububat miktarı ise 30 gram tesbit edilmiştir”
Sanırım yeterli bilgi edindik boranhaneler hakkında, gerçi bu bilgiler artık kimseye
lazım değil diyebiliriz, baksanıza Diyarbekir karpuzu için islah çalışmaları yürütülüyor
ama, sanki “hediyelik” olsun diye üretiliyor, nerede o eski zamanlarda dilimlenerek kilo
ile satılan karpuzlarımız.
Hep görürdük küçede adamın başında bir karpuz, bir elinde ekmek, diğer eli ya boştur, ya da başka bir şeydir, öylece yürür gider ve başındaki karpuz düşmez, bu görüntülere
de özlem duyuyoruz.(8)
Leylek evleri(Bismil Dünyanın en büyük leylek kolonisine sahiptir)
418 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Leylek evleri(Bismil Dünyanın en büyük leylek kolonisine sahiptir)
GÜVERCİN EVLERİ (BORANHANELER) 419
KAYNAKLAR
1-Ayhan Bekleyen Diyarbakır Kırsalındaki Güvercin Evleri: Boranhaneler, Karaçalı (Tilalo) Köyü Trakya Univ J Sci, 8(2): 99-107, 2007
2-Nudem Ateş .Amed’in boranhaneleri tarih oldu.Özgür.Gündem.9-6-2012
3-Vedat Gündoğan. Diyarbakırda Güvercin Kültürü Diyarbakır Yerüstü Kaynakları
Uzman matb.İst.D.Ü yay. 2013.c.2
4-F. Evren Daşdağ , Nursen Işıkgeleneksel Konut Mimarisinde Kuş Evleri:Diyarbakır’daki Kuş Evleri (Boran Hane) Örneği Diyarbakır Geleneksel El Sanatları.Tarım Bakanlığı Yay.2013
5-Zekeriya SARIHAN . İbrahim Yakut. Diyarbakır Güvercinleri 600 yıllık bir
gelenek.www.diyarinsesi.org.13-2-2014
6-Hüsyin Tuğcu.Diyarbakır’da güvercin kültürü.Diyarbakır’da Tarım Çevre ve Doğa
sempozyumu.2011.c.2
7-Albert Gabriel(çev.İdil Çetin):Şarki Türkiye’de Arkeolojik Geziler.DİTAV
yay.Ank.2014
8- Diyarbekir karpuzu ve Güvercinlikler
420 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
7.BÖLÜM
DİYARBAKIR KÜÇELERİ
DİYARBAKIR KÜÇELERİ
“Fiskayası” denilen Dicle Nehri’nin batı yakasındaki yaklaşık 100 metre yüksekliğe
sahip sarp bir kayalığın üzerine inşa edilen ilk yerleşim yerinin tarihi M.Ö. 3000 yıllarına
kadar geriye gitmektedir. Ancak zamanla çevresini de içine alacak şekilde genişleyen bu
kalenin esas büyümeyi M.S. 349 yılında Roma İmparatoru Konstantinus döneminde yaşadığı kaydedilmektedir. Şehrin çevresini kuşatan surların son halini M.S. 6. yüzyılda
Bizans İmparatoru Justinianus döneminde aldığı sanılmaktadır. İlk kurulan alan ise şehir
yönetiminin de kalbi olan “İçkale” adını almıştır.
Uzunluğu 5 kilometreden fazla, yüksekliği 8-12 metre, genişliği ise 3-5 metre olan
bu surların 82 adet burcu vardır.
Amid şehrinin tarihin ilk dönemlerinden günümüze kadar uzanan çizgide farklı devletler tarafından bölgesel yönetim merkezi olarak kullanılmasının temel sebebi coğrafi
önemi olsa gerektir.200 Dicle Nehri’nin Kuzeydoğu Anadolu yükseltilerinden yukarı
Mezopotamya ovalarına kavuştuğu düzlük alanda belki Amid şehrinin bulunduğu yer
kadar muhkem bir alan daha bulunmaz. Aynı zamanda kendisini çepe çevre kuşatan surların ham maddesi olan kayaç yapının tam üzerine oturmaktadır. Yanı başındaki sönmüş
bir volkan olan Karacadağ, yapı malzemesinin temel kaynağıdır.
Bulunduğu coğrafyanın en önemli tatlı suyu olan Dicle Nehri ve şehrin altından geçtiği bilinen yer altı suları ve çepeçevre kuşatan geniş surları ile İlk ve Ortaçağlar için ele
geçirilmesi kolay olmayan çevresinden bağımsız bir ada durumundadır.
Nehir yolu ve üzerinde yer aldığı kara ticaret yolu ayrıcalıklarıyla Amid, uzun dönemler boyunca tarihi öneme sahip olmuştur.
İbn Haldun, şehirlerin nasıl kurulduğu ve hangi şartlarda geliştiği konusunda bazı fikirler ileri sürer. Ona göre öncelikle bir şehir planlanırken bazı hususlara riayet edilmeDİYARBAKIR KÜÇELERİ 423
lidir. Bu meyanda özellikle barınma ve korunma ihtiyacına dikkat çeker. Şehirleri güvenlik açısından zarardan korumak için önerilerini şöyle sıralayabiliriz: 1. Şehirleri zarardan
korumak için şehirdeki bütün meskenleri surlarla kuşatmak gerekir. Bu açıdan Amid
tam da bu maddedeki gerekçeyle baştanbaşa yüksek surlarla kuşatılmıştır. Dahası bunu
M.S. 4. yüzyılda Bizans idarecileri ve şehirdeki mimari kültür taşıyıcıları, şehrin yayılabileceği alanı da muhtemelen hesaplayarak muazzam bir sur yapısı oluşturmuşlardı. Bu
özelliği ile Amid henüz kuruluşundan itibaren ne tek başına bir İslam şehri ne de tek başına bir Ortadoğu şehri özelliği taşır. Sonraki dönemlerde hiçbir zaman –cumhuriyet
dönemi hariç tutulmak kaydıyla- surların dışına taşmamıştır. Bu açıdan yayılmacı Roma
kültürü belki de doğuda son muazzam şehrini kurmuştur. Şehrin bu özelliği göz önünde
tutulduğunda şehir bir Bizans şehridir ancak zapteden her medeniyetin izlerini de içinde
barındırmaktadır. İslam fethiyle İslam kültürünün yapılarını, sonrasında Mervaniler, Selçuklular, Beylikler ve son olarak Osmanlı mimarisinin izlerini taşır. Bunu şehirdeki yapıların yanında şehri çepeçevre saran surlar üzerindeki kitabelerden de gözlemlemek
mümkündür. 2. Şehrin ulaşılması zor bir yere kurulması gerekir. Ya bir dağ başındaki
sarp bir noktaya ya da ağaç veya taş bir köprüden geçilmedikçe ulaşılamayacak bir tarzda
etrafı deniz veya suyla kuşatılan bir yer olması gerekir. Böylece düşmanın bu yeri zabt etmesi zorlaşır, korunması ve kudreti kat kat artar. Amid şehri “Fiskayası” denen Dicle’ye
nazır doğudan batıya doğru alçalan keskin bir yükseltiye kurulmuştur. Ayrıca doğusunu
Dicle Nehri kuşatırken, güneyini Hevsel Bahçeleri denen ormanlık ve bostanlık kapatır.
Öneri ile olguyu karşılaştırdığımızda İbn Haldun’un adeta Amid şehrini gördüğü ve tanımladığı düşünülür. Ancak tespitini yaptığı hakikat 15. yüzyılda mevcut olan tüm
büyük şehirlerin özellikleridir. 3. Şehri tabii afetler açısından zararlardan korumak için
ve hastalıklardan selamette kalmak için havanın hoş olması gerekir. Şehri, hava ve iklim
şartlarından gelen tabii zararlardan da himaye etmek gerektiğini, zira hava durgun ve pis
olursa veya bozulmuş sulara veya kokmuş gölcüklere yahut da pis bataklıklara komşu
olursa buralardaki hastalıkların çabucak şehir insanına sirayet edeceğini kaydeder. Kurulurken havasının iyi olmasına riayet edilmeyen hava kirliliği olan şehirlerde ekseriya
hastalıkların çokluğuna, hastalık oluşmasının bir sebebinin de durgun hava olduğuna
dikkat çeker. Bir beldenin halkının hareketleri çok olursa zorunlu olarak havada dalgalanmalar olacağını ve rüzgar doğacağını, şayet şehrin nüfusu az olursa havanın hareketlenmesinin de az olduğunu ve havadaki hastalıkların da fazla olduğunu belirtir.
İbn Haldun kuruluşunda az nüfuzlu yerlerin başlarda çokça hastalık barındırdığını
belirterek zamanla kalabalıklaşan bu şehirlerde hastalıkların da o nispette azaldığını ileri
sürer. Yine bu açıdan Amid dağların hemen yanıbaşında ovada kurulduğundan anılan
424 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
hava hareketliliğinin uygun şartlarda olduğu görülmektedir. 4. Son olarak, suyun şehir
için önemine değinen İbn Haldun, “Şehir bir nehrin üzerinde ya da hizasında bol ve tatlı
su kaynakları bulunan bir yerde kurulursa bu husus temin edilmiş olur. Zira suyun şehre
yakın bir yerde bulunması orada oturanların zaruri bir ihtiyaç olan suyu temin etmelerini
kolaylaştırır. Suyun mevcut olması oradaki halka büyük ve umumi faydalar sağlar. (İbn
Haldun, Mukaddime, C.II, Haz: Süleyman Uludağ, Dergah Yayınları, 2009, s. 635636.)” Amid şehri Dicle Nehrinin yukarı ağzında kurulmuştur ve ayrıca şehrin kurulduğu havza yer altı suları bakımından oldukça zengindir. Şehre tek başına kaynak olarak
yeterli olan bu özelliği yanında
Diyarbekir’den Basra Körfezine kadar yol üstündeki şehirlerle de nakliye ve ulaşım
ilişkisindedir.(25)
Diyarbakır Mahalleleri
Diyarbekir’in yaşama biçimi Mahalle/Mahle ve Mahalleli/Mahleli sözcükleri ile tanımlanabilir. Arşiv belgelerinde elde edilen bilgilere göre sur/beden içi 94 mahalleden
oluşmaktadır. Buna rağmen halk arasında, kendisini oturduğu mahallenin yakın olduğu
kapıya nisbetle tanımlaması çok yaygındır. Örneğin: “Mardin kapiliyığ.” “Urfa kapiliyam.” vs. ifadeler bunu anlatır.
Ancak yukarıda belirtildiği gibi 94 mahalleye ayrılan şehirde mahalleler fazla büyük
olmadığından mahalle sakinleri birbirlerini tanır ve yakın ilişkiler içinde bulunurlardı.
Mahalle aralarındaki sokaklar, tamamıyla kesme taşlarla döşenmiş olup gayet güzel
bir görünüm verirdi. Bununla beraber sokaklar genelde dar olduğundan günümüz arabalarının geçmesi mümkün değildi. Hatta bazı sokaklardan bir dönemin modern arabası
olan faytonlar bile geçemezdi.
Sokakların darlığının nedenlerini açıklamaya çalışan bazı eski kaynaklar, buna sebep
olarak şehrin bulunduğu bölgenin ikliminin özellikle yazın çok sıcak oluşunu ileri sürerler. Şehri planlayan mimarların, dar sokakların oluşturduğu gölgeliklerden halkın
daha çok istifade edebilmesi düşüncesiyle hareket ettiklerini belirtirler. ( 15)
DİYARBAKIR KÜÇELERİ 425
16.yüzyıl MAD 3639 Numaralı Cizye Defterinde Yer Alan Diyarbekir Mahalleleri
Diyarbekir’in XVI. yüzyıla ait mahalle isimleri daha önce yayınlanmış eserlere konu
olmuştur XVI. yüzyıldan XVII. yüzyılın sonlarına kadar şehrin mahallelerinde meydana
gelen değişiklikler bu cizye defteriyle mukayese edilerek tespit edilebilmektedir. Buna
göre: Petekçiyân, Çirik, Merbtun, Hoca Hacedur, Hoca Maksud, Babü’t-Tin, Rumiyân,
Kavvas, Şemsiyân, Hoca İskender, Gelmez-i Kebir ve Sağir, Fethi Çelebi, Cihanşa-Cihanşeh Beg Tabanoğlu, Siyavuş Ağa, Sallı Sulak (Solak), Karagöz, Sinan Kethüda, ‘İnayet
Ağa, Karib-i Kastal, Hancı Cemal, Rıdvan Ağa Hacı Fazlı, Hane-i Harir, Gaybar-i Karakoyun, Ali Ağa, İshak Efendi, Saray-ı İskender, İbn-i Mardires, Çerkes Oğlu, Hacı
Seydi, Abdal, ‘Attar İskender, Şeref Çavuş, Ahmet Çavuş, Hacı Recep, Veli Ağa, Külhan
Melik, Rabi’a, Çukur, Mar Habib, Sarulı, El-Hacı Süleyman, Erba’a Taş, Katırpınarı, Teğelli (Tegilli) Ali Çavuş, Çakal, İç Kal’a, Sarraf Mehmet, Ali Kethüda gibi mahallelerin
ortaya çıktığı gözlenmektedir. Bu mahallelerin şehre yeni ilave olmuş mahalleler mi yoksa
eski mahallelerin isim değiştirmesi sonucu mu ortaya çıktığı hususunu, sadece defterdeki
verilerle belirlemek mümkün değildir, ancak bunlardan bir çoğunun şehrin gelişmesine
bağlı olarak ortaya çıktığı ileri sürülebilir.
Bu defterde yer alan mahalle isimlerinin yazılışı XVI. yüzyıldaki yazılışlarına göre
dikkat çekici farklılıklar göstermektedir. XVI. yüzyıldaki mahalle isimleri daha ziyade
cami ve mescitler ile birlikte zikredilirken, bu defterde Cami-i Kebir dışında cami ve
mescit ismi zikredilmemektedir. Oysa bu defterde de yer alan Yiğit Ahmet, Derviş Hüseyin, Şeyh Basit, Kastal, ‘İmadiye, Kubad Beg, Hüsrev Paşa, Mehmet Paşa, Şeyh Matar,
Hacı İzzeddin, Hasırcı, Hacı Abdurrahman, Tabakhane, Kalenderhane, Çöpi, Sinoğlu,
Hacı Büzürg gibi mahallelerin XVI. yüzyıldaki isimleri cami ya da mescit ile birlikte kaydedilmiştir.
Göze çarpan ikinci husus ise, bazı mahallelerin küçük ve büyük olmak üzere ikiye bölünmüş olmasıdır. Yiğit Ahmed-i Kebir, Yiğit Ahmed-i Sagir, Meryem-i Sagir, Meryemi Kebir, Gelmez-i Kebir, Gelmez-i Sagir, Hacı Büzürg-i Kebir, Hacı Büzürg-i Sagir gibi.
Bu defterde tek mahalle olarak görülmekte olan Kalenderhane Dabbahane Mahallesi,
XVI. yüzyılda iki ayrı mahalle idi.
XVI. yüzyılda sürekli Siirdî şeklinde yazılan isim, bu defterde Türkçe kurallara uygun
olarak Siirtli biçiminde yazılmıştır.
426 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Hoca Ahmed Mahallesi, Müslüman ve Zımmi olmak üzere iki ayrı mahalle olarak
deftere kaydedilmiştir. Burada gerçekten birinde Müslümanların diğerinde Hıristiyanların oturduğu iki ayrı Hoca Ahmed mahallesinin bulunup bulunmadığı veya bu mahalle
de oturan Hıristiyanların bir kısmının sonradan Müslüman olup olmadığı hususu açık
değildir. Bununla beraber bu mahalledeki Hıristiyanların bir kısmının ihtida ettiği düşünülebilir. Cizye kaleminde yer alan vergi miktarındaki kaybı önlemek için bunların
kaydı defterden düşülmemiş olabilir.
Bu defterde şahıs isimlerinin önünde yer alan “Hacı” sıfatı bazen “Hacı” şeklinde,
bazen de kelimenin başına elif ve lam takısı getirilerek El-Hacı Osman, El-Hacı Abdurrahman, El-Hacı Süleyman şeklinde yazılmıştır. Bunun yanında Hacı Büzürg-i Sagir ve
Hacı Büzürg-i Kebir isimlerinin yazılışında elif lam takısına yer verilmediği görülmektedir.
Haçedur, Maksud gibi Hıristiyan isimlerin önünde “Hoca” sıfatının kullanılmış olması dikkat çekicidir.
Cizye defterinde, İbn-i Sin şeklinde yazılan mahallenin, XVI. yüzyıldaki ismi Mescid-i Sinoğlu şeklinde olup, mahallenin isminde Arapça “ibn” yerine, Türkçe “oğlu” ibaresi kullanılmıştır.
Burada yer alan mahalle isimleri Diyarbekir’in mahallelerinin tamamı mı, yoksa Hıristiyanların oturdukları mahalleler mi olduğu, Diyarbekir’de aynı dönemde başka mahalleler de var mıydı, varsa hangileriydi? Bu soruların cevabını maalesef bu cizye
defterindeki bilgilerden elde edemiyoruz. Diyarbekir’in 1691 tarihinde aşağıdaki listede
yer alan mahallelerini yukarıdaki sorular çerçevesinde ele almak gerekmektedir. Kanaatimizce aynı tarihlerde Diyarbekir’de başka mahallerde mevcut idi. Buradaki mahalle
isimleri, cizye defterindeki sıraya göre verilmiştir.(21)
1847 yılında mahalleler
1- Ali. Reşid
2- Ali Paşa
3- Abdulazîz
4-Ali Can
5-Ablak
6- Abdal Mescidi
DİYARBAKIR KÜÇELERİ 427
7- Arab Şeyh
8- Bahaeddin
9-Balıklı
10- Camiu n-Nebî
11- Çobyan
12-Camiü’s-Sefa
13- Camiü’l-Esved
14- Çukadar
15- Cami-i Kebîr
16- Çakal
17 - Derviş Hüseyin
18-Defterdar
19-Faüh Paşa
20- Hacı Osman
21- Hacıh
22- Halid Hasan
23- Hacı Ahmed
24- Hanzade
25- Göl Camii
26- Hacı Hızır
27- Hüseyin Efendi
28- Hacı Abdurrahman
29- Hacı Büzürk
30- Hüsrev Paşa
31- Hüsameddin
32- İbrahim Beğ
33- İbn-i Müderris
34- İskender Paşa
35- İzzeddin
36- İmadiye
37- Kavvas-i Sağîr
38- Kılbaş
39- Kadı Camii
40- Kavvas-i Kebîr
41- Kaşık Budak
42- Kastal
428 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
43- Melek Ahmed
44- Lala Beğ
45- Nalçacı
46- Memeddin
47- Mu’allak
48- Murteza Paşa
49- Reisoğlu
50- Rabi’a
51- Şeref Çavuş
52- Sulukiye
53- Şeyh-i Said-i Küçük
54- Şeyh Matar
55- Sinanoğlu
56– Taceddin (24)
1936 il yıllığına göre mahalleler
Ulu Cami, Reisoğlu, Safa Camii Müderris Oğlu İskender Paşa Derviş Hüseyin
Hüseyin Efendi Fatih Paşa Kılbaş Hasırlı Ablak Çöpiyan Sülükiye Hacı Hıdır Abdal
dede RabiaTaceddin, Muallak Salos, Katsal, Büyük Kavas, Küçük Kavas Reşitoğlu Ali
Defterdar, Aziz Camii. Şeyh Matar Sinoğlu. İzzeddin
Ali Paşa İbrahim. Bey Yiğit Ahmet-Dabanoğlu, Kaşıkbudak, Melik Ahmet, Hacı
Osman, Nalçacı, Hoca Ahmet, İmadiye, Çakal, Kara Cami, Lâle bey, Göl Camii, Hacı
Büzrük, Kadı Camii, Arapşeyh, Hüsameddin, Peygamber Camii, Hüsrev Paşa, Mürteza
Paşa, Memüddin, Hacı Abdurrahman, Alican, Şerif Çavuş, Cemal Yılmaz, Velikethuda,
Molla Bahattin(23)
DİYARBAKIR KÜÇELERİ 429
1936 yılı mahalleler(A.Gabriel) (26)
430 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Sur içi yerleşim
Sur içindeki Diyarbakır, yoğun ve sıkışık yapısıyla dikkat çeker. Bu yoğunluk bir yönüyle doğu karakterli organik yapılaşmayı, bir yönüyle de Roma döneminden bu yana
Sur içinde sıkışmış bir kenti ifade eder. Roma döneminde kalan ve günümüzde de yer
yer hala kullanılan kanalizasyon ağı, mimari dokunun eskiden de sıkışık olduğunu gösterir. Sokaklar ve evler kaçınılmaz olarak bu sıkışık dokudan payını almıştır. Evler genel
olarak düzensiz bir geometri ile birbirinden ayrılır ya da birbirine yaklaşır. Ancak parseller ne kadar düzensiz olursa olsun, evleri çevreleyen avlu duvarları, birbirleriyle olabildiğince dik açıyla birleşmektedir.
16. yy’ da Osmanlı egemenliğine geçen kentte anıtsal yapılar sur içi kent dokusu içine
yayılarak, şehrin strüktürünü belirleyen sokak ve mahallelerin oluşumunu sağlamıştır.
Sur içi kent dokusunu belirleyen konutlar, iklim, topografya ve kullanıcı gereksinimleriyle ortaya çıkmış ve özgünlüğünü 1940’lı yılların sonuna kadar koruyabilmiştir. Geceleri kapıları kapanan bir ortaçağ kentini andıran Sur içi hayatını 1940’lı yıllar kadar
yaşamıştır. Kent bütününde mekân hiyerarşisi içinde ele alınan kamusal mekânlar olarak
“anayol, ara yol ve karşılaşma noktaları (meydancıklar, camii avluları vb), Diyarbakır’da
organik bir biçimde gelişmiştir. Konutlara ulaşımı sağlayan sokak, mahalli tabirle küçe,
genellikle bir at arabasının geçebileceği darlıktadır. Diyarbakır evlerinde çoğunlukla avluya doğrudan girilmemektedir. Sokak aralığı, giriş aralığı, geçit gibi adlar ile anılan
birim, avlu ile sokak arasında yer alır. Daha sonra buradan avluya geçilir
Diyarbakır sokakları evleri birbirine bağlayan, üstü açık koridorlara benzer ve bir ortaçağ kenti görünümündedir. Doğu-batı, kuzey-güney akslarından geçen yollarla dört
parçaya bölünmüş Sur içi’nde, bölümler içinde kalan parseller düzgün formlarda değildir.
Düzensiz formdaki bu parseller nedeniyle sokaklar da geometrik bir düzende değildir.
Daralıp, genişleyen, doğrusal olarak ilerlemeyen sokaklar organik formlardadır.
Sur içi yerleşim yerinde sokak araları 80–350 cm arasında değişmektedir. Genellikle
2 m.lik sokaklar daha fazladır. Dış çevre, sokak, meydan kısıtlanmamış çevredir, denetlenemez. Sofa, avlu, bahçe ise kısıtlanmış ve özel olarak kurulmuştur. Diyarbakır sokaklarının ve de evlerinin şekillenmesinde surlar önemli bir rol oynar. Kentin genişlemesini
sınırladığı için sur içinde yoğunlaşma artmış, evler birbirine bitişmiş, sokaklar daralmıştır.
Bu tür bir sıkışıklık, taş döşeli sokakların şekillenmesinde ve mahremiyetin sağlanmasında, evlerin sokaklardan yüksek duvarlarla ayrılmasına neden olmuştur.(11)
DİYARBAKIR KÜÇELERİ 431
Sur içindeki sokakları ana sokaklar ve ara sokaklar şeklinde ikiye ayırmak mümkündür. Ana sokakları 4–5 metre genişliğindeyken ara sokaklar bazı yerlerde 2 metrenin altına kadar düşer. Bu ana ve ara sokaklar bazı yerlerde kesintiye uğrar ‘Kuçe çıkmaz’
(çıkmaz sokak) denen sokaklara dönüşür. Bazen sokaklar çıkmaza dönüşmesin diye ikinci
katın seviyesinde sokak üstü oda vazifesi gören mahalli ifadeyle “Örtme” veya‘kantırma’lar yerleştirilmiştir. Sokaklar kantırmaların altından devam ederken ancak bir odalık
bu alanlar, bazen yukardan iki evi birbirine bağlar bazen de bir evin ortak odasıdır. Evin
bir odası veya iki evi birbirine bağlayacak şekilde yapılan kantırmalar sokaktan gelip geçenleri gözleyecek biçimde inşa edilmiştir.
Geçen yüzyılın başlarına kadar Diyarbakır geleneksel şehir mimari yapısını işçiliğiyle
de sürdürürken bazı araştırmacılarca bu mimari yapı ve şehirde oluşturduğu doku Roma
tipi şehir mimarisinin etkileri ile açıklanmaya çalışılmıştır. Hareket noktası ise “dar sokakları” ve birbirine her iki yandan ve arkası mutlaka bitişik en fazla iki katlı evlerden
oluşmasıdır. Bu özellikleriyle ve kale yapısıyla şehrin mimarisinin böyle bir biçim kazanmasının nedenleri arasında büyük orduların istilasını engelleyici olmasına bağlanmıştır.
(17) Geleneksel Diyarbakır evleri ve sokakları sur içinde sıkışmak zorunda kalmıştır. Bu
nedenle Diyarbakır sokaklarının genişliği yer yer 2-3 metreye kadar düşmekte ve hatta
bir araba geçemeyecek kadar daralmaktadır Sokakların şekillenmesi ve dar olmasında,
ayrıca karasal iklim, yöreye özgü bazalt taş, bölgenin sosyo-ekonomik yapısı, aile
hayatının mahremiyeti gibi nedenler etkili olmaktadır.
Diyarbakır kale içindeki parseller düzenli olmayan geometriye sahip olduğu için
sokaklarda Ortaçağ Kentleri’nin genel özelliğine benzer şekilde organik dokuda ve
düzensiz gelişmiştir. Roma Dönemi’nde yeniden düzenlenerek yapıldığı bilinen kanalizasyon ağının ana yolların altından geçtiği düşünülünce yapılaşmanın da düzensiz
sokaklara uygun doğrultuda devam ettiği anlaşılmaktadır.
Sokakları çevreleyen evlerin avlu duvarları bitişik ve yüksek tutulmuştur. Birbirinin
üzerine yaslanmış bu yüksek duvarlarla sınırlanan sokaklar sıcağa karşı korunmuş ve
böylelikle günün her saatinde küçelerin (sokakların) gölge olması sağlanmıştır. Bu sokaklarda bir başka gölge alanları ise örtmelerdir (Kabaltı) Geleneksel Diyarbakır evlerinin
sokak cephesi genellikle penceresiz ve sadedir.
Ancak bazen başodaların (çıkma) sokağa açılan bindirme tekniği ile yapılmış
kazandırmaktadır. Evlerin sokak cephelerinde özellikle sıcak yaz günlerinde halkın su
432 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
ihtiyacını karşılamak amacı ile inşa edilen tek cepheli sokak çeşmeleri yer almaktadır.
Sokak zeminleri bazalt taş ile kaplanmıştır.
Diyarbakır sokaklarına estetik bir görünüm katan bir diğer unsur da sokak kapılarıdır.
Genellikle sade tutulan bu sokak kapılarından geleneksel Diyarbakır evlerine giriş
sağlanmaktadır.(27)
Kentin surlarla çevrili oluşu, sur içinde yapı yapılacak alanı sınırlamıştır. Kenti çepeçevre saran surlar, kentin güvenliğini sağlamada en etken öğedir. Bir ortaçağ kenti görünümümde olan kent, gece kapıları kapanan, kendi içine dönük yaşayan bir kenttir.
Evler birbirine yaklaşırken, sokaklar daralmaktadır. Bu da berberinde güvenlik, mahremiyet gibi birçok sorunu getirmektedir. Sokakların belli bir genişlikte olması nedeniyle
zemin katların duvarları sokağa taşamaz, sokağı daraltamazdı. Buna karşın üst katlar sokağa taşabilirdi. Şahnişin denen bu katların pencereleri sokağa bakardı, komşuyu rahatsız
etmeyecek şekilde düzenlenirdi. Geleneksel evlerin planlanmasında komşuya saygı ön
planda tutulur (18)
Diyarbakır küçeleri A.Uğur -A.Benli
DİYARBAKIR KÜÇELERİ 433
Bir küçe(A.Benli)
Diyarbakır sokaklarının ve de evlerinin şekillenmesinde surlar önemli bir rol oynar.
Kentin genişlemesini sınırladığı için sur içinde yoğunlaşma artmış, evler birbirine bitişmiş, sokaklar daralmıştır. Bu da gölgelik alanların çoğalmasını, serinliğin artmasını
sağlamıştır. Bu tür bir sıkışıklık sokakların şekillenmesinde bazı durumlar yaratmış ve
mahremiyeti sağlamak için evler sokaklardan yüksek duvarlarla ayrılmıştır. Bazen parke
taş döşeli eski Diyarbakır sokaklarında sürekli akan çeşmeler sokaklara temizlik ve canlılık katardı.(13)
İnce, uzun, bazalt taşlıdır Diyarbekir küçeleri. Yaz aylarında, biraz serinlesin diye yerlere
serpilen suyun yarattığı o tatlı hava, insanı yağmurdan sonraki toprak kokusuna götürürdü.
İnsanlar pek geçmez ama yalnızlık, özlem, hüzün ve umut gelip geçer bu küçelerden. Ne
çok acılara tanıklık etti; kimi zaman sineye çekti kimi zaman gökyüzüne haykırdı acısını.
434 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Diyarbakır sokakları (Haluk Togay)
“Hafif acılar konuşabilir ama, derin acılar dilsizdir” sözü durumu anlatmaya yetiyordu
Çoğu zaman. Acının ağırlığı, masumların katli, konuşmaya mecal bırakmıyor sahiden
de. Ve dilimize pelesenk olmuş şu şarkı dolanırdı kimi zaman “Göğsüm daralıyor, yüreğim kanıyor olmasaydı sonumuz böyle’’.
Biliyoruz bugüne dek, sana edilen zulme büyüklük gösterip sessiz kaldın. Biliyoruz
aslının bozulmasına bile karşı çıkmadın. Lakin yine biliyoruz ki içinde tuttuğun sahabe
ruhunun yüzü suyu hürmetine Rahman’a haykıracaksın. Ve karşılığını alacaksın. İlla ki
alacaksın! Hem de yakında! Hiçbir zulüm sonsuza dek sürmez a canım Ümitvarım…
Güneşli, aydınlık güzel günler göreceğiz Diyarbekir’im.
Sana yamanmış, bin kez dar gelen, küçülmüş, kirli, çamurlu giysileri yırtıp atacaksın
üzerinden ve ışıl ışıl parlayacaksın! Barış kol gezecek dağlarında, yollarında, en ücra kasabalarında ve küçelerin’de. Çığ olup komşularını da katacaksın bu harmana.
DİYARBAKIR KÜÇELERİ 435
Diyarbakır küçeleri(A.Benli)
Eskisi gibi güvenli olacak KÜÇELERİN. Gençlerin asık yüzü maskelerini atıp neşeli
olacaklar gene eskisi gibi. Türküler söylenecek bahçelerinde, küçelerin’de ve dağlarında.
Seni -Dağlarına bahar gelmiş memleketimin- diyen Ahmet Arif ’in dizesiyle anacağız
öyle ki; çocukların ellerindeki taşları bir bir alacak, yerine misler gibi öpücükler konduracaksın; Ve bir de kalem tutturup -Haydi gidin okula- diyeceksin şefkatle. Anaların yüreğine dokunacak halin, sözlerin, başkalaştıracak. Kim bilir öfkeden kıpkırmızı kesilmiş
yüzleri bile yumuşatacaksın. Yürekler yumuşayacak, ayrılık zıvanaları kül olup uçacak.
436 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
1976 yılı-Adil Tekin
DİYARBAKIR KÜÇELERİ 437
Kim bilir sımsıkı kapanmış yumrukları açacaksın. Ve el ele tutuşturup herkesi eski
günlerdeki gibi halaya duracaksın. Türküler söylenecek bahçelerinde, küçelerin’de ve dağlarında. (8)
Diyarbakır’in sokakları çok dardır. Diyarbakırlılarr bu dar sokaklara ”kuçe” diyorlar.
Evler birbirine çok yakındır. Bazı sokaklar düz olmasına rağmen, bazıları dolambaçlı ve
labirent gibidir. Çünkü şehrin etrafı tamamıyla yüksek surlarla çevrilidir ve kullanılabilen
alan çok azdır. Evler küçük, sokaklar da dar yapılmış ki fazla yer kaplamasın. Sokaklar
geçme taştandır. Evler genellikle balkonludur. Eski evler ya tek katlı ya da çift katlıdırlar.
Bazı kuçeler birbirine bağlıdır ve oradan diğer kuçelere geçilebilir. Bazıları ise bir yerde
tıkanır ve çıkmaz yollar oluşur. Bu tür sokaklara “kuçe çıkmaz” diyorlar. (28)
Diyarbekir Küçeleri (Türkü)
(Uy Amman Uy Amman Yâr Yaman Le Le Cane)
1995 yılı bir küçe(22)
438 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
İskenderpaşa camii arkasında sokak
İklimin Şekillendirdiği Küçeler (Sokaklar)
Diyarbakır’da sert bir kara iklimi egemendir. Yazları çok sıcak geçer. Ama kış soğukları
Doğu Anadolu’nda olduğu kadar şiddetli değildir. Bunun başlıca nedeni, Güneydoğu
Toroslar yayının kuzeyden gelen soğuk rüzgârları kesmesidir. İl merkezindeki meteoroloji
istasyonunun gözlemlerine göre, en sıcak ay ortalaması 31 derece, en soğuk ay ortalaması
ise 1, 8 derecedir. Yılın hemen hemen 7 ayında yazı yaşayan Diyarbakır’da Sokak dokusunun şekillenmesinde iklimsel veriler etkili olmuştur.
Diyarbakır sokak dokusunun biçimlenmesinde iklimsel koşulların da büyük etken
olduğunu söyleyebiliriz, sokak genişliklerinin yer yer 2 - 3 m. ye kadar düşmesinde; yazın
yüksek sıcaklardan korunma amacı bulunmaktadır. Sokakları çevreleyen evlerin avlu duvarları bitişik ve yüksek tutulmuştur. Birbirinin üzerine yaslanmış, bu yüksek duvarlarla
sınırlanan sokaklar sıcağa karşı korunmuş ve böylelikle günün her saatinde küçelerin (sokakların) gölge olması sağlanmıştır. Bu sokaklarda bir başka gölge alanları ise örtmelerdir
(Kabaltı). Düz ahşap kirişli olan örtmeler sokak genişliğince ve derinlemesine oluştuDİYARBAKIR KÜÇELERİ 439
rulmuş, zengin ailelerin bir oda daha kazanma ihtiyacından doğmuş ancak iklimsel verilerle birleşince bu tasarım, sokak dokusuna çeşitlilik, müthiş zenginlik bir o kadarda
ekolojik verimlilik kazandırmıştır.
Böylece günün her saatinde gölgelik alanlar oluşturulmuştur. Sıcaklığın 45 derecelere
çıktığı saatlerde örtmelerin altında soluklanmak, bir nebze olsun serinlemek iklimsel
konfor koşulları açısından da önemlidir küçelerimiz. (1)Diyarbakır’ın eski sokakları bir
araba geçemeyecek kadar dardır. Hemen hemen tüm sokaklarda çeşme vardır. (Bu çeşmelere gelen su demir borulara alınmadan önce könklerle gelirdi. Bu könkller zaman
zaman çatlar kırılırdı. Su’cu Dikro vardı. Kırılan könklerin içine at zibil’i atardı, zibil
gider o delikleri tıkardı, 15-20 dakika kimse o suyu içmezdi.) Duvarların temeline su gitmesin diye sokaklarda meyil daima ortadadır. Damlar topraklı olduğu için çortunlar da
topraklı su akar, Sokaklarda 50 metre ara ile Çökertme havuzları yapılmış, üstü ızgaralıdır, zaman zaman temizlenir kanalizasyon (lağım)’lar tıkanmaz. (2)
Sosyo-Kültürel Yapının Şekillendirdiği Küçeler (Sokaklar)
Diyarbakır tarihi boyunca birçok fikir ve sanat adamı yetiştirmiş bir ilim merkezi konumunda olmuştur. Bilim, kültür ve ticaret merkezi konumunda olan bu kent dört mezhebe açık dinsel bir çeşitlilik sunmuştur. Bu anlamda Diyarbakır pek çok kültüre ve kavime
kapılarını açmış, ekmeğini suyunu onlarla paylaşmıştır. Aynı sokakta yaşamış, aynı mimari
özellikler gösteren evlerde oturmuşlardır. İnancını surlara ve taşlara işlemiştir bu kent.
Yörede üç farklı sınıfta halk yaşamış, bunlar; büyük arazi sahibi ağalar, zenginler, esnaf
ve zanaatkârların oluşturduğu orta tabaka: işsiz, amelelikle uğraşan ya da ağanın emrinde
çalışan dar gelirliler. Sosyal yapıdaki bu farklılıklar mimaride de farklı tiplerde planların
ortaya çıkmasına neden olmuştur. Toplumsal yaşam, mimariyi yalnız bu şekilde etkilemekle kalmamış, aile yaşantısının gizliliği evin mahremiyetini de beraberinde getirmiştir.
Bu nedenle. Geleneksel Diyarbakır evlerinin sokak cephesi genellikle penceresiz ve sadedir. Ancak bazen Baş odaların (Çıkma) sokağa açılan, bindirme tekniği ile yapılmış çıkmaları, yalın cephelere hareket, sokağa da biçim zenginliği kazandırmaktadır. Yapı
parsellerinin düzgü olmayışı ve üst katlarda daha düzgün mekânlar elde etmek için yapılan
yüksek sokak duvarları üzerindeki çıkmalar, Diyarbakır küçe görünümlerine bir kimlik
kazandırmıştır. Diyarbakır evlerinin çıkma pencereleri, evlerin birbirini göremeyeceği şekilde yanlarda planlanmıştır. Böylece karşı evin iç kısmının görülmesi engellenmiştir. Çıkmaların altındaki süslü, profilli, bindirme tekniği ile yapılmış taş Konsollar cephelerin,
440 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
dolayısıyla sokağın en önemli mimari unsurları olmuştur. Sur içi sokak dokusuna anlam
kazandıran mimari öğelerden biri de sokak kapılarıdır. Bir evin sokak kapısı, sokak ile iç
dünyanın ara kesitidir. Genelle-özel, açıklıkla-gizlilik, bireyselle-dayanışmanın, serbesti
ile sorumluluğun ve dahası, bir ömrü eşiyle paylaşmanın başlangıcıdır.
Diyarbakır konutlarında evin kar s sokağın değerleriyle özdeşleşir içine kapanık sakin,
durgun Anadolu insanının alçak gönüllülüğüyle bütünleşir kapılar. Marangoz ustalarının
maharetli ellerinden çıkmış bu kapılar ailenin ekonomik yapısının, sosya yaşantısının,
kültürünün ifadesi olmuştur çoğu kez. Bazen bir adam boyu yüksekliğinde, çift kanatlı,
bazense o denli sade, küçük ve iddiasız. Üzerinde kabartılı süslemeleri, işleme-sarı madenden çivileriyle muhteşem görünüşlü bu kapılardaki tokmakların her biri ayrı anlam
ifade eder niteliktedir. Her biri ayrı bir ses tonuna sahip olduğu için, ev sahibi çalan tokmaktan gelenin erkek mi, kadın mı yoksa çocuk mu olduğunu böylece anlar, tedbirini
ona göre alırmış. Anahtarı da arandı hani, kapı gibi azametli, ucu işlemeli arkadaki rezesi
içinde gizli. Dışarıdan açmanın mümkün olmadığı kadar güvenli emiyetli. Kişi evine
girip kapısını arkadan sürgüledi ‘mi kendi dünyası ve evi ile baş başa kalırdı.
(7)
Her bir kapı ve her birinin üzerindeki süslemeler, bezemeler kapının arkasında yaşanan tısını kimliğin anlatırdı. Bir kısmı zamanın acımasızlığına karşın hala ayakta hala
güvenli olduğunu kanıtlarcasına sapasağlam duruyor küçe kapılarımız.
DİYARBAKIR KÜÇELERİ 441
Her biri bir kimliği ifade eden sokak kapısından içeri girildikten sonra rengarenk çiçek
ve havuzla hayat bulan avlu ve bu avlularda beyaz renkli düz ve nakışlı koyu renkli bazalt
duvarlar zarif motifli bol pencereler ve eyvan boşlukları karşılar bizi. İşte o zaman bizleri
bambaşka bir dünyaya götürür. Diyarbakır evleri. Gizemi küçelerinde saklı bu kentte evlere
girince bambaşka hayallere kapılmamak mümkün olmasa gerek hepimiz için. (10)
Diyarbakır sokaklarından bir ses
HEY BENİM DİYARBEKR’İM!
Dünegin doğup büyüdüğüm şehire yardım
Vardığım yeri ben de tanıyamadım
Kendimi Diyarbekirde değil
Diyar-ı gurbet’teyem sandım
Ne tanıdıh bir yüze
Ne bildik bir söze
Ne de alışılmış bir sese rastladım
Hey benim Diyarbekirim!” deyip
için için ağladım
İçimden geçenleri kimselere açmadım
Banbahan gezdim
Banbahan dolaştım
Dolu dolu gözlernen çarşilarda dolandım
Ne “Hoş gelmişsen kardaş!’ diyene
Ne “Buyur otur gözüm!’ edene
Ne de “Oğurlar ola paşa!” diyene rastladım
“Hani benim abelerim?’ deyip
Tüken tüken aradım
Gözümde yaş tükendi kimseyi bulamadım
Oradan uzaklaşıp eski mahallemize yardım
Varmidi yohmidi oni da anlıyamadım
Kendimi Cami-i Kebir’de degil
Mahle-i Kabir’deyem sandım
Asfalt dökülmüş sokaklarda
Parke daşlı küçelerimi aradım
O küçelerde geçen çocuhluğumu andım
Ne “Çüt kafa Mendo”ya
Ne “Ahmo çırto ispirto”ya
442 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Ne de “Şişko patata soğan salata”ya rastladım
“Hani benim arkadaşlarım?” deyip
Kapılara saldırdım
Haci Bedri amcagilin kapısını çaldım
Nezahat teyze kapıyı açar sandım
Yaşli bir teyze kapiyi açti
“Lavo tu çi duhiazi?” deyip
Yüzüme ters ters bahti
Ben de ne takat
Ne de hal kaldi
Kapının eşiğine çöktüm
Geçmiş günlere göçtüm
Ne “Kale kurbaneee..
Tesedık maIi. diyen halolari
Ne ‘Odun kıraan!
Odun kıraaan!!” diyen hortolari
Ne de Bulgur çekaaan!
Bulgur çekaaan!” diyen hafızlari gördüm
Hani benim kuyi pakliyanlarım? deyip
Küçe küçe aradım
Ne aradıhlarımı buldum
Ne de öksedıhlarımi gördüm
Öksüz bir çocuk gibi çaresiz boyun büktüm
Beden dibine çöktüm
Şehirlerin anasına içimi döktüm:
Geldim!
Gelmez olaydım
Gördüm!
Görmez olaydım
Ne istediler senden kurban ne istediler?
Kurban olayım sahan kıymetin bilmediler?
Sen ki Diyar-ı Bekir idin Diyar-ı Fakir ettiler
Şarkın Paris’i iken sıradan şehre çevirdiler
Evin yıhtilar kapın kitlediler
‘Dört kapılı Şehir”din
‘Dert Kapısı” ettiler.
Beni senden
Seni de tarihinden ettiler. M Kadri Göral
DİYARBAKIR KÜÇELERİ 443
Eski Diyarbakırda dar sokaklar da serinlik için bir alt yapı sağlıyor
444 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Diyarbakır küçelerine örnekler
DİYARBAKIR KÜÇELERİ 445
Eski Diyarbakır sur içi yerleşiminde insan boyutunda sokağın etkilerine bakıldığında;
-Kentin odak noktası kenti bölen iki ana caddenin kesiştiği alandır.
-Ara sokaklardaki yüksek avlu duvarları ve kat boyutlarındaki farklılıklar sokak bütünlüğü içerisinde dalgalanma hissi yaratmaktadır.
-Yapıların farklı boyutlarda olmasından dolayı düzensiz yollar ve sapmalar görülmektedir.
-Topografyanın düz olması nedeniyle iç ve dış bükey görünüşlere rastlanılmamaktadır.
-Sokakların iki yanında yer alan gerek eski ve gerekse sonradan yapılmış binaların
uyumu görsel estetik açısından sıkıntı yaratmaktadır.
-Eski dokuya ait evler bir davet niteliğinde olup kendine çekmekte ve bu da insanlar
üzerinde olumlu etkiler yapmaktadır.
-Çıkmaz sokaklar, mahremiyet duygusu nedeniyle ortaya çıkmış ve zengin ailelerin
bir arada oturmalarına imkan verecek nitelikte bir gelişim göstermiştir.
-Üç yolun birbirine bağlandığı Y kavşağı sokak dokusunda yer almaktadır.
-Kilit geçişlerin sokağın üstüne gelecek şekilde kullanılmasıyla zengin evlere bir oda
kazandırılmıştır. (3)
Kentin fiziksel yapısının oluşmasında konumunun etkisi büyüktür. Yerleşimin surlarla
çevrili bir alanda gelişmesi güvenlik sorunlarına bağlanabilir. Ayrıca sıcak-kuru iklim,
bitişik ve mekânsal eklemlendirmeye olanak sağlayan avlulu binaların üretilmesine ve
organik bir sokak dokusunun oluşmasına katkıda bulunmuştur.
Diyarbakır sokakları, tarihi kentin bina olmayan az sayıdaki boş alanları ve binalara
ait avluları dışındaki boşluklardır (Gabriel, 1940). Evlerin genelde mekânlarının büyük
bir kısmı avlu içine baktığı için sokağa yönelen mekân sayısı çok azdır. Razı evlerin sokağa taşan odalarının (sokağın üzerine kurulan odalar) alt kısımları sokakta kabaltı olarak adlandırılan geçitler oluşturur. Sokakları çevreleyen evlerin yüksek duvarları ve
sokaklardaki geçişler, taş döşemeli dar so kaklarda serin ve gölgeli bir ortam oluşmasını
sağlar. Bazı evlere ulaşım, ana sokağa bağlı daha dar sokaklarla duklarında sokağın köşe
duvarı, geçişlerin daha rahat yapılar sağlanır. Bunların bazıları çıkmaz sokak olabilir. Çok
dar olabilmesi için pahlaıımıştır (12)
446 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Tarihi bir küçe(7)
DİYARBAKIR KÜÇELERİ 447
Tarihi bir küçe(7)
448 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Tarihi bir küçe(7)
DİYARBAKIR KÜÇELERİ 449
Tarihi bir evde kapı tokmağı
450 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Mevlüt Mergen de o eski günlere özlem duyuyor(8)
Sur İçi Günlerimizden
15-20 katlı binalar kuruldu sur dışında yeni oluşan semtlere, şimdi çok daha yükseklerinin yapıldığını görüyoruz, bu binalardaki hayat bizim sur içinde iken yaşadığımız hayata hiç mi hiç benzemiyor. Gerçi günlük hayat, yani yeme, içme gibi durumlar mekanlar
değişse de değişmiyor, değişen tek kelime ile ifade edersek yaşam kültürümüzdür.
“Komşuluğumuz” bu kültürün içinde en önemlisiydi, bir küçede üç beş ev yan yana,
sanki bir evmiş gibiydi, şimdi bir apartmanda 20-30 daire hepsi birbirine yabancı. Bugünkü sohbetimizde çok değil, 40-50 yıl öncesini anlatmak isteği ağır bastı, o günlerde
komşuluğu “kutsal”bilir Diyarbekir insanı, çünkü o, canından çok sevdiği sevgili peygamberinin (s.a.v) “Komşuluk hakkından bana o kadar çok söz edildi ki komşu komşuya
mirasçı olacak sandım” mübarek sözlerini bilir ve komşuluk ilişkilerini bu çerçevede yürütürdü. Bir küçenin, biraz abartılı olacak amma bir mahallenin evleri sanki bir tek evmiş
gibi, herkes birbirini bilir, tanır ve sever (di). Sözün burasında biraz ötelere, andığımız
yıllara gidiyor ve Diyarbekir küçelerinden birinde bir evde ana ile oğlu arasında geçen
bir konuşmaya kulak veriyoruz:
Ana oğluna: “Seni kussur ömür olmayasan bu seate kadar neredeydin?
Oğlu anasına cevap verir: “ ma niye kızisan, Xece bibi gile gitmiştim”
Xece bibi gilin evi o küçedeki evlerden biridir hepsi o kadar.
Ananın kızgınlığı geçince:
“Haydi elini yıha gel de yemek ye”
“Ana ben yedim”
“Xece bibi bahan dolma verdi, zaten dolmanın kokusuni küçeden aldığım için gittimoraya”
Hani ne demiştik, bir küçede bulunan evlerin hepsi bir ev gibidir diye, işte bu konuşma bu sözümüzün kanıtıdır.
Diyarbekir’li bir ev alacaksa gider bir büyüğe danışır (dı) büyük ise O’na.
DİYARBAKIR KÜÇELERİ 451
“Ev alma komşi al” der ve eklerdi: “Çünki komşi komşinin külüne muhtaçtır”
Ayrı gayrisi yoktur Diyarbekir’linin komşuları arasında, birinin derdi hepsinin derdi,
birinin sevinci hepsinin sevincidir de ondan, din, dil farkı da yoktur, iç içedir küçelerde
müslim-gayri müslim evleri.
“İmece” sözcüğü daha ziyade kırsal kesim için kullanılan bir yardımlaşma sözüdür,
oysa Diyarbekir’li öteden beri “imeceyi” bilir ve yaşar, “şaire” şani şehriyesini bu usülle
keser kaldırır, bulgurunu, döğmesini bu usulle koyar kilerdeki küplerin içine.. Taziyelerini
bu usulle yaşar, en yakın komşu taziye evine yemek getirir, yemeği de kendi evinde pişirir,
servisini de kendisi yapar, kadın, kadınlar kısmında, erkek erkekler kısmında sunar yemeğini o anda taziye evinin sakinlerine.. Yoksulu, dulu, yetimi görür ve gözetirdi aynı
küçenin insanları, aralarında kavga etmez, hatta kavga lafını bile kullanmazlardı, hele
çocuk yüzünden kavga etmek en ayıp şeydi, çünkü yaramazlık yapan çocuk o küçenin
çocuğuydu, eğer birisi bir çocuğa yaramazlık yaptı diye bir tokat atsa idi, çocuğun babası
o komşuya teşekkür ederdi. Çünkü çocuğunun terbiyesi ile ilgilenmişti komşusu. Çekememezlik, hasütlük yoktu, kendisi için istediğini komşusu için de isterdi Diyarbekir’li,
eğer kapısının önü temiz değilse o evin kadını bundan utanç duyar ve sabah erkenden
kalkıp siler, süpürürdü kapısının önünü, çünkü diğer komşular buradan geçerken bir çirkinlik görmesinler isterdi.
Şimdi mi?
Şimdi o küçeler hala duruyor, kiminde o tarihi evlerin enkazı, kiminde insanlar oturuyor, çocuklar, çıplak ayaklı çocuklar o küçelerde, kaldırılmayan çöp yığınları o küçelerde, çok affederisiniz, öksürenlerin yerlere bıraktıkları balgamlar o küçelerde ve o
küçeler şimdi sanki yaşanmaz küçelerdir, bir zamanların hayat dolu, komşuluk dolu, sevgi
dolu sur içi küçeleri.(9)
Küçelerde temizlik
Diyarbakır surları beş kilometreyi aşkın bir mesafeyi çevreler ve o sur içinde bulunan
şehirde müthiş bir “çevre kültürü” yaşanırdı.
Belediye ayrı bir özen gösterir şehrin temizliğine, halk ayrı bir özen.
Görev her ne kadar Belediyenin idi ise de, halk bu görevi paylaşırdı adeta.
452 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Dükkânlardaki esnaf, sabah erkenden kepenklerini kaldırır kaldırmaz hemen ilk iş
olarak dükkânının önünü süpürürdü.
Çünkü “temizlik imandan gelir” ve bu inanç hakimdi çarşı ve cadde esnafına.
Evlerde de aynı inancı sergilerdi hanımlar.
Ama onlardan önce Belediyeni temizlikleri vardı küçeleri silip süpüren.
Çoğu kere çalı süpürgelerinin hışırtısıyla uyanırdı insanlar tatlı uykularından.
Kimlerdi bu çalı süpürgelerini hışırdatanlar?
Belediyenin görevli “çöpçü kadınları” idi bunlar, üzerlerine giydikleri şalvarlarını bellerine kadar çeker, ellerindeki kocaman süpürgelerle süpürmeye başlamadan önce hafifçe
bir sulama yapalardı ki toz duman kalkmaya ve insanlar rahatsız olmaya, sonra süpürme
işine başlarlardı. Süpürüp topladıkları çöpleri küçenin bir köşesine istifler, sonra öteki,
daha öteki derken bütün küçelere girer ve işlerini yaparlardı.
Onlar ayaklarını daha çekmeden küçelerden, bu kez evlerde başlardı küçe önünü yıkamak ve süpürmek işi.
Sonradan moto-guzziler girdiler şehrin küçelerine, onlar şimdilik konumuz dışında kalsın
Hanımlar yetinmezlerdi Belediyenin görevlilerinin temizliğiyle, ille de kendileri de
sulayıp süpüreceklerdi evlerinin önünü, böylece o meşhur İngiliz atasözünü hayata geçireceklerdi “herkes evinin önünü süpürdüğü için şehir tertemiz” olurdu.
Ev hanımları da topladıkları çöpleri kapılarının bir tarafına istifler, sonra içeride temizlik yapmaya başlarlardı da evin içindeki çöpleri tenekeye bırakır ve o tenekeleri de
ya kıpının önüne veya arkasına bırakırlardı ki, birazdan birileri gelecek kapıyı şakşakını
vuracak ve “çöööp” diye bağıracaktı.
Bazen bu bağırtılara karışırdı eşeklerin anırmaları.
Böyle idi Diyarbekir halkının çevre temizliği tutkusu, abartısız söylüyorum, Diyarbakır surları değil beş kilometreyi beş bin kilometreyi bile sarıp sarmalamış olsa idi şehir
yine öyle tertemiz olurdu, çünkü bu kültür zenginliği egemendi şehir insanında.
Diyarbekir’li temizdi ve temizliği severdi. (4)
DİYARBAKIR KÜÇELERİ 453
Davut Ökütçü mahalle temizliğini anlatıyor
Babanın ölümünden sonra Şeyhmus ağabeyin ortaokuldan ayrılarak çalışmaya başlamış.
Annen ise iki merkep satın alarak belediyenin çöp toplama işini alan biriyle taşeron olarak
çalışmaya başlamış Sen o tarihlerde daha çok küçüktün, o yılları nasıl hatırlıyorsun?
Ali paşa ‘daki evimizin tam karşısında etrafında yıkık dökük odacıkların sıralandığı
bir toprak avlu, “mazgana” vardı. O odacıklardan birini babam sağlığında atı için ahır
olarak kullanmıştı Babamın vefatı üzerine ağabeyim Şeyhmus ortaokulu bırakıp Osman
Ağa’nın yanında çalışarak ailenin geçimini sağlamaya çalışıyordu. Annem de biriktirdiği
üç beş lira ve sattığı bir kısım eşya ile denkleştirdiği parayla iki merkep satın almıştı. O
zamanlar Diyarbakır’ın sur içindeki daracık sokaklarında, evlerden toplanan çöpler, eşeklerin sırtına bağlanan teknelerin içine doldurulup bedenlerin arkalarındaki çöplüklere
boşaltılırdı. Belediye bu işi her mahalle için ayrı ayrı teklif toplamak yoluyla ihale
ederdi.Annem iki merkebi ile çöp toplama kontratını alan birine taşeron olarak işe başladı. Annem bu işi kendisi yapmak yerine, aldığı paranın bir kısmını mahalleden Topal
Halil abi ile çalışma karşılığı paylaşıyordu. Mahalle komşumuz Topal Halil sabahları bu
merkeplere palan vurup, sokak sokak dolaşıp çöpleri topluyordu Öğleden sonra çöp toplama işi bitince de hayvanları Hevsel bahçeleri, Cin Ali Bahçesi, Çay Önü civarında otlatmaya götür yordu (30)
Halkı sadece kendini değil toplumu da düşünüyor
Günümüzde de Kadınlar zoru başarıyor (5)
454 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Sokağı süpüren bir teyze
Diyarbakır’da temizlik güzel bir sicile sahiptir. Kadınların en önemli işlerinden
biri bulunduğu sokağı yıkamaktır
DİYARBAKIR KÜÇELERİ 455
Sokağı yıkayan kadınlar
456 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Temizlik duygusu aşılanan küçük bir kız çocuğu sokağı süpürüyor
Çöp toplayan eşekçiler
Belediye adına çöp toplama işini yapan müteahhit adına çöp toplayan eşekçilerle ilgili
olarak: Kasap Mahmud’un amcası eski Borsa Hanının orda kum taşıma ve taş taşıma
işide yaparlardı. Eski Diyarbakır da müteahhitler vasıtasıyla çöp topluyorlardı. Çöp toplama işini Eşeklerle yapıyorlardı. Müteahhit bayanları gece çöp toplama ve süpürme
işinde çalıştırıyordu. Eşeklerle bu toplanan çöpler sur dışına taşınıyordu. Sadi Köyünden
Süleyman’ın eşi “Gazal-Ğezal” Yoğurt Pazarı’nın aşağısında Çırık Fırını’nın civarında
çöp toplarken ben 17 yaşındaydım.
“Ev hanımları da topladıkları çöpleri kapılarının bir tarafına istifler, sonra içeride temizlik yapmaya başlarlardı da evin içindeki çöpleri tenekeye bırakır ve o tenekeleri de
ya kıpının önüne veya arkasına bırakırlardı ki, birazdan birileri gelecek kapıyı şakşak’ını
vuracak ve “çöööp” diye bağıracaktı. Bazen bu bağırtılara karışırdı eşeklerin anırmaları.”
“Kimlerdi bu çalı süpürgelerini hışırdatanlar? Belediyenin görevli “çöpçü kadınları”
idi bunlar, üzerlerine giydikleri şalvarlarını bellerine kadar çeker, ellerindeki kocaman
süpürgelerle süpürmeye başlamadan önce hafifçe bir sulama yapalardı ki toz duman kalkmaya ve insanlar rahatsız olmaya, sonra süpürme işine başlarlardı. Süpürüp topladıkları
çöpleri küçenin bir köşesine istifler, sonra öteki, daha öteki derken bütün küçelere girer
ve işlerini yaparlardı.”(17)
DİYARBAKIR KÜÇELERİ 457
Diyarbakır’da tarihi kabaltılar(Mardin dilinde abbara) bir statik güzellik örneğidir
Diyarbakır sokak dokusunun biçimlenmesinde iklimsel koşulların da büyük etken olduğunu söyleyebiliriz., sokak genişliklerinin yer yer 2 - 3 m. ye kadar düşmesinde; yazın
yüksek sıcaklardan korunma amacı bulunmaktadır. Sokakları çevreleyen evlerin avlu duvarları bitişik ve yüksek tutulmuştur. Birbirinin üzerine yaslanmış, bu yüksek duvarlarla
sınırlanan sokaklar sıcağa karşı korunmuş ve böylelikle günün her saatinde küçelerin (sokakların) gölge olması sağlanmıştır. Bu sokaklarda bir başka gölge alanları ise örtmelerdir
(Kabaltı). Düz ahşap kirişli olan örtmeler sokak genişliğince ve derinlemesine oluşturulmuş, zengin ailelerin bir oda daha kazanma ihtiyacından doğmuş ancak iklimsel verilerle
birleşince bu tasarım, sokak dokusuna çeşitlilik, müthiş zenginlik bir o kadarda ekolojik
verimlilik kazandırmıştır. Böylece günün her saatinde gölgelik alanlar oluşturulmuştur.(6)
Mehmet Mercan eski günlerde sokak temizliğini anlatıyor
İnan eskiden böyle değildi Diyarbakır. Analarımız, ninelerimiz sabah ezanı ile kalkar,
önce sokak kapısını yıkar süpürürlerdi. Daha evin beyi işe gitmeden önce...
Çünkü işine gitmek için evinden çıkan evin beyinin adım attığı eşik temiz olursa, o
gün işinin bereketli olacağına, rast gideceğine inanılırdı
O sabah herhangi bir evin kapısının önü yıkanmamış, süpürülmemişse, herkesin dikkatini çeker, hatta yadırganır, önemli bir eksiklik sayılırdı. Dahası, komşular kapıyı çalar,
evin hanımından bunun nedenini sorarlardı. Ve eğer evin hanımı hasta ise, derhal devreye
komşular girer, komşunun kapısının önü yıkanır, süpürülürdü.
Yalnızca evlerin önü değil, yardımlaşarak tüm sokak baştan sona sulanır, temizlenirdi...
Ayrıca, belediyenin temizlikçi kadınları vardı.
Gece yarısı saatlerde, belediyenin temizlik işlerine bağlı yüzlerce kadın kentin sokaklarına, caddelerine dağılır, ellerinde uzun saplı süpürgeler, kovalar, kulplu tenekeler olduğu halde sokaklardaki tulumbalı çeşmelerden aldıkları sularla, toz olmasın diye
sokakları önce bir güzel sular, sonra da süpürürlerdi. Sabah gün ışımadan işlerini bitiren
kadınların topladıkları çöpleri de bu kez eşekli çöpçüler gelir kaldırır. Sokaklar, caddeler
böylece temizlenirdi.
458 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Kadın çöpçülerin erken saatlerde süpürdükleri sokaklara, çöp dökmek ayıptı...
Çünkü temizlenmiş sokaklar, sonraki saatlerde komşu kadınların kilimlerini serip
oturdukları, çay demleyip sohbet ettikleri mekanlar olurdu.
Mahalledeki kadınlar, yaz günlerinde genellikle akşam serinliğinin başladığı ikindi
saatlerinde, ya kapı eşiğinde sokakta, ya da yakındaki boş arsalarda oturur çay içer sohbet
ederlerdi. Her gün bir komşu semaverini hazırlar diğer komşuları davet ederdi.
Kadınlar, fokur fokur kaynayan semaverden bardaklara doldurulan demli çaylarını
yudumlarken bir yandan da günün dedikodusu başlardı..
Sonraki yıllarda, köyden kente göçlerin yoğunlaşması, eski Diyarbakırlı ailelerin başka
kentlere göç etmesi sonucu bu gelenek de giderek yok oldu.
Kentin eski dokusunun kaybolmasının, güzelim bahçeli evlerin beton yığını apartmanlara dönüşmesinin de buna katkısı oldu elbette.
Diyarbakır’ın sur içi evlerinin tümü avlulu bahçeliydi.
Her evde mutlaka çeşme, ayrıca da tulumbalı kuyu vardı.
Kuyu suları genellikle temizlikte, hevşleri, yani avluları yıkamakta, sokak ve bahçe sulamakta kullanılırdı. 1960’lı 70’li yıllarda sur içi kentte başlatılan beton yapılaşma sırasında
binaların temelleri kazılırken kentin kanalizasyon ve su şebekeleri tahrip de edildi.
Böylece kuyuların düzeni ve dengesi bozuldu, suları koli basili kaynağına dönüştü...(29)
Kab (Kabaltı, Sokak Üstü Oda)
Güney Anadolu’da sokağın 3. boyutundan konutların yararlandığı bu uygulama, gerçekte Anadolu’yu aşan sıcak kara iklimi çözümüdür. Dar ve düz bir alana sıkışan kentlerde görülür. Yamaca kurulu Mardin’de uygulanmaması (veya oldukça az)
topografyasındandır. Buna karşılık Diyarbakır’la aynı konumda olan Urfa’da da vardır.
Kuşkusuz hangi eve ait ise onun sahipliğindeyse de, karşısındaki parsele oturan ahşap
kirişlemelilerde o parselin bunun yük ve giderlerine katkısı olamaz. Çok az örnek tonoz
üstüne kuruludur. Dar, dönemeçli ve gölgeye gerek duyulan Diyarbakır sokaklarında
DİYARBAKIR KÜÇELERİ 459
konutların buraya yansıyan, yaklaşık 1, 5- 2 kat yüksekliğindeki duvarları, soluk almaya
yetmiyormuşçasına, kab altlarının serinlemede arandığı, çocukların gölgede kümelendiği,
diğer yönüyle buralara evlerin açıldığı, görünümlerine zenginlik kattığını bir ayrıntıdır.
Burada artık evin değil, sanki sokağın bir parçası, onu renklendiren, görsel açıdan zenginleştirilen bir elemanıdır. Cumbanın dar pencerelerinden bunlarınkinin daha keyifli
olduğuna kuşku yoktur. Sayıları da fazla olunca ve sokağın iki yönüne bakabiliyorsa ki
çoğunlukla böyledir aydınlık ve tül perdelerin sardığı bir kompartımandaymış gibi duygularla dolar insan. Bu yönden gelip, öbürüne geçen kişileri meraklı gözler buradan daha
iyi izleyebilirler. Avlu ve odalarla sınırlı yaşam psikolojisi, merak, konuşma, söyleme
açılma duygusunu, eve kapalı halkı önlenemez boyutlara getirirse bu odaların bir başka
işlevi de üstlendiği görülür. Gününü dışarıda geçiren hareketli bir yaşamın, çevresel, çabanın içinden gelen erkeğin, diğerlerinin tersine sakin, hareketsiz oda köşelerini seçeceği
açıktır. Gece, zaten dışarıya gözetlemeye de elverişli değildir.
Çatkı olarak ahşap kirişler varsa, yükü azaltmak için sokağa bakan yan 2 duvar, ahşap
karkas ve bağdadî sıvalıdır. Pencere sayısının artması, aynı endişeyle yeğlenir. Diğer 2
duvar 2 alta oturduğundan kâgir olabilir. Böylece odanın tabanı ile tavanında ahşap kirişler aynı doğrultuda olurlar.
Kabaltı örnekleri
460 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Kabaltı örnekleri
DİYARBAKIR KÜÇELERİ 461
Aşefçiler
İskenderpaşa camii yakınında kabaltı
462 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
İskenderpaşa camii yakınında kabaltı
Melikahmet camiinde bir kabaltı
DİYARBAKIR KÜÇELERİ 463
Lalabey mahallesinde kabaltı
464 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Dabanoğlu mahallesinde kabaltı
DİYARBAKIR KÜÇELERİ 465
Hüsrevpaşa camii karşısı kabalt
Savaş Mahallesi Ali Emiri Sokak 14 numaralı konuttaki oda, avlu duvarına yaslanarak
güney kanada ulaşan merdivenle doğrudan bağlantılı bağımsız bir odadır. Avluya 2 penceresi daha vardır. Yıkıldığı için kuzey ve güneye kaç penceresi olduğunu bilmiyoruz.
Konutta artık yaşanmıyor. Yıkıma bırakılmış durumdadır. Aynı Mahalle İshak Sükûtî
Sokak 6 numaralı konutun sokak üstü odası daha ufaktır. Penceresinin de onunla orantılı
olduğu görülüyor. Ondan farklı özelliği konut girişi kapısının bunun altına alınmasıdır.
Ancak bu kez burada kapıyı görme şansı yoktur.
Ahşap kirişlemelere oturanlar ile kâgir (tonoz) olanlar arasında bir 2. çözüm aynı mahallenin Zingilli Sokağındadır. Burada karşı parsele diğer özengisi oturtulan oda eni
kadar aralıklı 2 taş kemere döşeme ahşap kirişlemeleri bindirilmektedir. Kapı yine oda
altına alınmış bulunuyor. Bu oda da avluya açılan bağımsız konumdadır. Ancak avludan
buraya merdiven bağlantısı olmadığından karşı komşuya ait olduğu anlaşılıyor.
Hasırlı Mahallesi Çizmeci Sokak 3 numaralı konutta, sokak üstü oda, artık tam anlamıyla bir kâgir oluşunda sakınca kalmıştır ve ahşap tavan kirişleri dar kenara (yukarı466 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
dakilerin tersine döşemeden bağımsız olarak) rahatlıkla oturtulabilecektir. Bir diğer kâgir
örnek Fatih Paşa Mahallesi Yeni Kapı Sokak 77 numaralı konuttadır. Bir ara duvarla evin
ikiye bölündüğünü yapıyı tanıtırken belirtmiştik. 2 kanattan güneydeki Yeni Kapı Sokağı
boyunca uzanıyor ve üst katındaki 3 balkonlu eyvanı kuzeye bakıyordu. 2 katlı olan
güney kanat ise sadece avluya açılmaktaydı. Birbirlerine bağlı 3 odanın avluya 2 kapısı
olup, batıya uzanarak Yağcı Sokak üstündeki kab ile son buluyordu. Konutun bu sokağa
2. bir kapısı oluşu kuşkusuz bölünmesini çok kolaylaştırdı. Burada da oda 2 kâgir kemere
oturtulur. Böylece avlu yüzü düzenlenmesi ayrı aralıklarla (ritim) devam eder. Belki bunu
sağlamak için altı kâgir düşünülmüştür. Demir parmaklıklı 2 pencere kuzey yönde de
vardır. Ancak bu yönde Yağcı Sokak hemen sağa (Doğu) 900 kırılma yapar. Bu nedenle
görüş acısı sadece güneyde zengindir. (6)
Sokak üstü odaya Diyarbakır geleneksel mimarisinde kabaltı denmiştir. Güney Anadolu’da sokağın 3. boyutundan konutların yararlandığı bu uygulama, gerçekte Anadolu’yu aşan sıcak kara iklimi çözümüdür. Dar ve düz bir alana sıkışan kentlerde
görülmektedir.
Karşısındaki parsele oturan ahşap kirişlemelilerde o parselin, kabaltının yük ve giderlerine katkısı olamaz. Çok az örnek tonoz üstüne kuruludur. Yine de Diyarbakır’da
toplam sayıları fazla değildir.
Dar, dönemeçli ve gölgeye gerek duyulan Diyarbakır sokaklarında konutların buraya
yansıyan, yaklaşık 1, 5–2 kat yüksekliğindeki duvarları, soluk almayay etmiyormuşçasına,
kab altlarının serinlemede arandığı, çocukların gölgede kümelendiği, diğer yönüyle buralara evlerin açıldığı, görünümlerine zenginlik kattığı bir ayrıntıdır(11)
KÜÇE ŞİİRLERİ
Diyarbakır sokakları
Bu şehir DİYARBEKİR
Karanlıktır sokakları dardır
Ama o karanlık öyle birşeydir ki!.
İçine gittikçe aydınlanır
Bir tarihi bilinmeyen surların üstüne çıkınca
O zaman anlarsın nasıl bir yerdir diyarbekir...
Bahtiyar Taş
DİYARBAKIR KÜÇELERİ 467
Ben köçerim
Peynir getiririm uzaklardan
Diyarbekir küçeleri yanmış tutuşmuş
Ararım, ararım da anam
Bir dost evi bulamam”
(Köçer, s.84)İhsan Biçiçi
Diyarbakır’da ve küçelerinde yaşam için Abdülkadir Nur Gördük’ü dinleyelim
YAZIĞIM GELİ DİYARBEKİR’E
Önceki gün, aradım çocukluk yıllarımı.
Ulaşılmıyor dedi, tango bir ses kibarca.
Bişey olmaz, ben gidip, bakarım dedim.
En güzel yıllarımın izi kalmıştır, orda.
Fatihpaşa mahlesi, Kurşunlu sokak.
Diye adres yazardı, beyaz zarfın üstünde,
Ne postacı görünürde, ne hasret satırları,
Ne o adresler kalmış, ne de oturanları.
Öksüz gibi gezindim, paket taşlı yollarda.
Yırtık albümler gibi, kırık, dökük anılar.
Şuradaydı evimiz, okulum hah şurada.
Tanış kimse kalmamış, sadece yabancılar.
Yarım asır olmuş ömrüm, dıki dıkına.
Hatıramda, düşüncemde, beynimde.
Hama, hama kaybolan çocukluğumun,
Yolunu şaşırdım sanki, memleketimde.
Bulmaca gibiydi, küçede ğar oynamak.
Korfıstanla, çüçüt neydi gerçekten?
Karpitle, teneke uçuranlar kalmamış.
Gazoz kapakları, düşmüş eski değerden.
Abdülkadir Nur Gördük
468 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
KÜÇETÜRKÜSÜ
Diyarbekir küçeleri dar mı dar,
Bir yar sevdim, kaşı gözü can yakar,
Hasret yüklü yüreğimde yara var,
Küçe küçe, eyvan eyvan sevgilim,
Diyar için kurumadı mendilim.
Diyarbekir eyvanları serindir,
Hatırası Dicle gibi derindir,
Bir canım var kara gözlü yarindir,
Küçe küçe, eyvan eyvan sevgilim,
Diyar için kurumadı mendilim.
Pek yüksektir Diyarbekir bedeni,
Alem bilir çok severem ben seni,
Çok hoş olur, has bahçesi, gülşeni,
Küçe küçe, eyvan eyvan sevgilim,
Diyar için kurumadı mendilim.
Mevlüt Mergen
AMİD‘İNSEVDALIGECELERİNDE
Göz yaşlarım akar, Dicle misali,
Coşar ilk baharın ilk günlerinde.
Andıkça tükenir gönlün mecali,
Hatıram hevselin bahçelerinde.
Kokusunu duysam, geçmiş zamanın,
Gönül bahçesinin iğdelerinde.
Kıskacı ruhumda, kara sevdanın,
Diyarbekir’in dar küçelerinde.
Mevlüt Mergen
DİYARBAKIR KÜÇELERİ 469
DİYARBAKIR’I
Gönlümüzde hasretin, türkülerin dillerde,
“Felek ayırdı bizi, her birimiz bir yerde...”
Yad ellere düşmüşüz, yüreğimiz yanıyor,
Anılarımız tutsak örtmeli küççelerde..
Mehmet MERCAN
Adana-5 Mayıs
Şeyhmus Diken çocukluk ve gençlik yıllarındaki sokak yaşantısına dikkat çekiyor
Sur içindeki eski Dîyarbekir’in dar ve bazalt sokaklarına sonbahar gelende farklı bir
telaş kaplardı. Tabii eskiden ozon tabakası bu denli hurdahaş, delik deşik olmamıştı.
Ozon tabakasını teknoloji bu denli taciz etmemişti o nedenle kışlar basbayağı haysiyetli
yaşanırdı Dîyarekir’de. Kışın kar yağdı mı, dam boyu yağardı. Sokaklarda kendi gücüyle
yığılan kara bir de toprak damlardan kürenerek atılan karlar da yığılınca, ancak sokak
kapısından delik açılıp sokağa çıkmak mümkün olurdu.
İşte anlattığım cesametli yaşanan kışlara hazırlık olsun diye Eylül ayı e birlikte kış hazırlıkları başlardı. Zaten kışın öyle her aradığınızı da bulamazdınız. Etin bile taze kesilmişinin yerine daha çok ayva ile birlikte hazırlanmış ‘Mal Hazıri’ dediğimiz kavurma
yapılırdı. Geniş, yassı şırdandan pastırma, pestil, ceviz, sucuk da diğer geri kalanlardandı.
Benim asıl her fırsatta anlatmak istediğim yok olan bir şehir kültürünün bugün anılarda yaşayan izini paylaşmak sadece.
‘ Özellikle eylül sonu ekim başlarında, sokaklarda en çok üç ses ünlerdi. ‘Quyî Paklîyan, Dam loğlîyan Bulğur Çekçin seslerini daha çok sondaki ‘an’ ekini uzatıp melodik
bir fonda çağıranları duyduğumuzda ‘tamam’ derdik ‘işte, kış kapıda’.
Dîyarbekir sur içinin en orijinal yapılarından biri de birçok uzmanın üzerine parmak
bastığı kanalizasyon sistemiydi. Örümcek ağ görüntüsünde bütün şehrin kanalizasyon
sistemi birbirine bağlıydı. Ve her evin içinde de mutlaka bir su kuyusu vardı. Zaman
zaman bu kuyular kirlenir ya da içine kıymetli bir şey (takı ve benzeri) düşerdi. İşte o esnada ‘Qûyî pâklîyan’lar imdada yetişirdi. Basbayağı bir işti Kuyu temizleyicilliği (14)
470 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Bu arada Dam Loğliyanları unutmadan anlatmalı. Loğcular sonbahar yağmurları
düşmeden ve sezonluk olarak tutulurdu. Her yağmurdan sonra Dîyarbekir’in bazalt evlerinin ters kirirşli toprak damlarım çıkıp damı balarlardı. Kar yağdıktan sonra da kan
kürerlerdi. Sezon bitip ilkbahar gelende de emeklerinin karşılığı olan haklarını alırlardı.
İlkbaharın toprak darlar tabir uygun düşerse ‘çiçek açardı’. Özellikle de papatya. Diyarbakır damlan mart sonu nisan başında silme papatyaya keserdi. Sonra o papatyalar kurutulup beybunaç (Papatya’nın Kürtçesi Beybûn’dur. Beybunaç bu Kürtçe isimden
türetilmiştir) dediğimiz öksürük kesmeye yarayan ilaç olarak bir taraflara saklanırdı.
Sana bütün bu muhabbeti bulgur çekme gününe getirmek için anlattım aslında. Bulgur çekilirken o günlerde yapılan özel bir taama mevzuyu bağlamak için bir del. Bazalt
avlunun ortasına bulgur çekme makinesi kurulup Hafız Efendi olanca kuvvetiyle kasnağın kolunu çevirip makine. Çalıştırmaya başladığında acayip bir mekanik ses çıkardı.
Çoğunlukla biz
Çocuklar o sesten kurtulmak için soluğu evin dışında alırdık. Ama akşam eve geldiğimizde sana daha önce tattırdığım mis gibi Bulgur Ekmeğini gördüğümüzde o günün
bütün gürültüsünü unutuverirdik. (14)
Şefik Korkusuz da alışveriş konusuna parmak basıyor
Kaçgöç, ortadan kalkana kadar, Diyarbekirli kadınlar alışverişlerini pek bol olan gezici satıcılardan yapardı. Manifaturacı görevini gören bohçacılar, sebzeciler, sabuncular,
el arabaları ile sebze satanlar, her sokaktan belirli saatlerde geçerdi.
Diyarbekir, tarihin her döneminde bir ticaret merkezi niteliğini taşımıştır. Bu özellik,
şehirde alışveriş kurum ve merkezlerinin kurulmasına yol açmış, çoğu mimari olarak da
önem taşıyan bu kurum ve kuruluşlar, bulundukları semtlere de ad olmuştur. Kasaplar
çarşısı, Kuyumcular çarşısı, Papuççular çarşısı, Kazancılar çarşısı, ‘işefçiler çarşısı, Yoğurt
pazarı, v.s. Mesela yoğurt pazarına merkez köylerden erkekler ve bilhassa yaşlı hanımlar
sabah erkenden Sıtıl dediğimiz kovalarla yoğurt satmaya gelirlerdi. Ailelerden yoğurt ihtiyacı olanlar da erkenden kalkıp yoğurt pazarına giderek seçtiği bir sıtıl yoğurdunu alır
ve eve getirir bir kovaya boşaltıp tekrar çarşıya giderek sahibine verirdi. Burada hiçbir
zaman yoğurt kovası kaybolmazdı, dolayısıyla kovalar götürülürken ne yoğurtçu endişe
duyar, ne de alan kişi kötü bir niyet beslerdi. Toplumun iyimser yapısı insanlara güven
veriyordu. Alınan yoğurtlar tamamıyla doğal olduğundan tam bir şifa kaynağıydı, hele
DİYARBAKIR KÜÇELERİ 471
bir de sıcak öğle vaktinde yapılan cacığın içine biraz da buz atılıp yendiğinde tadına
doyum olmazdı. Yukarıdaki alışveriş merkezlerinin dışında, hanlar da hem otel, hem de
alışveriş merkezlerinden biri olarak görev yapmıştır.
Ayrıca, sokaklar arasında devamlı dolaşarak ticaret yapan seyyar satıcılar vardı ki, genelde bayanlar bunlardan alışveriş yaparlardı. Manifaturacılık görevini, bohçacılar;
Yerleri ve yıkanacak kurnaları belli idi. Getirilen eşyalar yerlerine konur ve aile kısa
bir zaman sonra gelir yerlerine geçerdi.
Meyve ve sebze satıcılığım da el arabacıları yapıyordu. Sabah erkenden satıcı çocukların başlarında tepsilerde ‘Adana datlisidır abeeee! diye bağırarak sattıkları yuvarlak tatlı, simit, kaynamış nohut satan çocukların tiz sesleri herkesçe duyulurdu.
Yaz aylarında, süslenerek sokaklarda dolaştırılan dondurma arabalarının etraflarında
sürekli çocuklar olurdu.
Yine, pamuklu şeker, şam şekeri satanlar, panispanyacı- lar, kahki’ciler dolaşırdı. Bazen
de önüne kattığı üç beş kovun ve keçi ile ‘Ka’re kurbaneeeeV diye bağıran ve bir elinde
de içinde kesme aletleri bulunan sepeti ile adakçı kasapların sesi duyulurdu.
Hiç unutulmayan isimlerden olan ve Nane şekeri satan Bedri amca, gayet neşeli ve
sevecen bir tavırla herkesin ismine uygun maniler söyleyerek şekerini satardı. Bir gün
Abim, arkadaşlarından birini Bedri amcaya göstererek; ‘Bunun adı Salih’tir amca’ deyince
Bedri amca hemen; Salih-i Sani Gel bu yani Gönlımın sultani. diye manisini patlatmıştı.
Yine Panispanya satan Sadul- lah amca da; ‘Ceeennet kuşlari, panispanya geldi’ diye bağırarak çocukları çağırırdı.
Bu satıcılar içinden bazıları da biraz uyanık idiler. Örneğin; Hoca lakablı simit satan
biri vardı, hafta sonları Futbol maçlarına gelirdi. Tepsisini simit doldurmuş sözüm ona
satıyordu. Maçta yabancı takımlara bir gol attığımızda simitçi hoca büyük bir sevinçle
elindeki tüm simitleri tepsisi ile havaya fırlatarak ‘GoooooÜ’ diye bağırırdı. Diğer taraftan seyirciler, zavallı hocanın simitlerinin heba olduğunu görünce, içlerinden biri boş
tepsiyi eline alıp seyircileri dolaşarak “Hocaya yardım” diye para toplardı. İşin sonunda
simitçi efendi, güya sevincinden havaya attığı simitlerin birkaç katı parayı hem de başkalarına toplatarak cebine koyup giderdi.
472 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Bahar aylarında kirlenmiş kuyuların temizlenmesi için kolkola girmiş ‘Kuyi paaaakliyaaaan diye bağıran ve genel de gözleri kör olan insanları, yine kış hazırlığı için alınan
odunları kesmek düşüncesi ile sokakları gezen ‘Odın kıraaan, odın kıraaan! diye bağıranları, bazen de ‘Sabun alan, Sabun!’ veya ‘Çermik sâkıziii, çermik sâkıziii!’ diyenlerle
‘Bulgur çekaaan, bulğur çekaaan! diye seslenenleri herkes duyardı.
Yine hiç unutamadığım yaşlı bir âmâ zat vardı. Her Perşembe günü öğleden sonra
mutlaka sokaktan geçer ve ‘Cuma akşamıdır hâfiza bi kısmeeeeet!’ diye sadaka isterdi.
Sokaklarda genelde küçük de olsa bakkallar vardı, aileler ve çocuklar bazı acil ihtiyaçlarını buralardan karşılarlardı.
Ekmekler hazır olarak alınmaz, evde hamur olarak hazırlanıp, ekşitildikten sonra mahalle fırınlarına götürülür ve orada pişirilerek eve getirilirdi. Fırıncı pişirdiği her evin ekmeğinden birinin baş kısmından belirli bir parça mutlaka keser alırdı. Bunca ekmeği ne
yaptıklarını ise hala anlamış değilim.
Ekmek teştini çocuklar başlarına koyup eve getirirken, yayılan mis gibi kokusunu
geçen herkes duyardı. Bir tanıdık yanımızdan geçince ‘teze ekmek kes! denilerek göz
hakkı olarak ikram edilmek istenirdi.
Ekmekten söz açılmışken, büyüklerimden duyduğum ve aklıma geldikçe gülme ile
ağlama arasında ikileme düştüğüm bir olayı anlatmadan geçmek olmaz, (15b)
Bir küçe
DİYARBAKIR KÜÇELERİ 473
Halil Değertekin sokakların dilini anlatıyor
Diyarbakır’da şehir içindeki küçük bazalt parke taşlarla döşenmiş sokaklar da, iklime
ve evlerin mimarisine tam bir uyum gösteriyordu.Surlar kentin genişlemesini sınırladığı
için nüfus yoğunluğu artmış, evler birbirine bitişik hale gelmiş, sokaklar iyice daralmıştı.
Dar sokakların yazın aşırı sıcağa karşı gölge olanağı sağlaması da bir avantajdı.
Sokakların herkesçe bilinen yazılı olmayan kuralları uzun yıllar geçerli kaldı.Bir evin
kapısının yanına bir merdiven dikine yerleştirilmişse ya da kapı yarı açık ise, bu, o evde
bir ölüm olduğunun belirtisiydi. Ev kapısının üzerinde Esma-ul Hüsna’dan bir isim yazılmış seramik veya mozaik bir levha yerleştirilmesi, o ev sahibinin Hicaz’a gidip hacı olduğunu gösterir.
Her sabah kadınlar tarafından yıkanan ve süpürülen açık mavi renkli bazalt taşlarıyla
o dönemin sokakları, evlerin bir parçası gibi insanların ortak kullanım alanıydı Mahalle
çocuklarının gün boyu oynadığı, küstüğü, zaman zaman kavga ettiği, ama hemen ardından barıştığı bir oyun alanı ve hangisinin babası veya öğretmeni geçiyor ise hepsinin saygıyla kenara çekildiği, başlarıyla selamladığı bir alandı.
Satıcılar resmi geçidi
Sokaklar aynı zamanda mevsimine göre satıcıların da iş alanıydı. Bu konuda inanılmaz.bir zenginlik vardı. Sırtındaki torbası ile sabun satan eski elbise veya bakır kap alıp
plastik eşya veren, kepek alan, önündeki arabası ile çiçek satan ( tahta bacaklı satıcıyı herkes bilirdi ), omzundaki baltasıyla odun kıran, kuyu temizleyen ( kuyu paklayan ), Çermik sakızı satan, “ Taze naneee, nana kurutanlarrr ” diyerek taze nane, ya da maniler
eşliğinde nane şekeri satan ( Naneci Bedri ), meyan şerbeti, ” Deve tabanı pejilop ” diyerek incir satan, akşamları başındaki tavlasıyla karahöbür veya urum dutu satan, dam loğlayan, bıçak bilyeleyen, pandispanya satan ( Sadullah ), sarı kağıtlara basılı günün moda
türkülerini okuyarak satan, bulgur çeken kişiler, “ Kere kurbaneeee, teseduk maleeee ”
diyerek kurbanlık kuzu ve keçi satan, kapıları çalarak Kürtçe ve Türkçe belirli bir ritimle
özellikle ekmek isteyen, istendiği takdirde taklit yapan ( püfne püf ) dilenciler…Her biri
ayrı bir belgesele ve araştırmaya konu olacak kadar ilginç kültürel ve sosyal olgular ve
kahramanlar… (31)
474 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Küçelerden Diyar-ı Bekir’e ait unutulmuş değişik sözler
Ava cemed buhe memet/soğuk su iç memet
Bulgur çeken bulgur çeken/Bulgur çekencilerin bağırması
Devi cemidi/soğuk ayran
Pamuk atan pamuk atan/Pamuk atanların bağırması
Pambuhlu şeker/pamuklu şeker satıcısının babırması
Lehimci lehimci/Penir tenekelerine lehim yapanların bağırması
Kalayci kalayci/Bakırlara kalay yapanların bağırması
Çekiliş çekiliş boş yok boşa para yok/Çekilişçilerin bağırması
Çörek ilacı çörek ilacı/Bayram çöreği baharatı satanın bağırması
Datli datli/Halka tatlı satıcısını bağırması
Zebzeci geldi zebzeci/Sebze satıcısının bağırması
Deli deli kulahlari küpeli/Delileri kızdırmak için söylenirdi
Urum duti ilaç ilaç/Urum dutu satan kişinin bağırması
Karahöbür karahöbür leylasi arap/siyah dut satanların bağırması
Abe abe yağli kırbaç/faytonların arkasına asılanları faytoncuya ispiyonlama sözü
Çüçüt çüçüt kındaban/bilye oynayan çocukların bilye atarken hagisine değerse
anlamında kul söz
Kıno kin/Bilyeyi göbeğinden vurma
DİYARBAKIR KÜÇELERİ 475
Malamini ele bi kın çektiki/Zavallı bilyeyi göbeğinden vuramadı
Ma ne yapım o kaşındi/Karşıdaki kişinin rahat durmaması
Nahıri gogo oldi/Sonuncu oldu
Ula oğlum hırpandi/darmadağın olmuşsun
Bahiyam hırıf olmişsan/bakıyorum yaşlanmışsın
Patlamiş çatlamiş çiçek açmiş kabe darısi/Patlamış mısır satıcısının bağırması
Patlıcan abe karayılan bunlar/Patlıcan satan kişinin bağırması
Taze gevrek simit var/Simitçinin bağırması
Dağkapi ofis bağlar/Dolmuş muavinini müşteri toplama sesi
Kesmece bunlar abe kurabiye kurabiye/Karpuz satıcısının bağırması
Kaynamiş nohut/haşlanmış biberli nohut satıcısınn bağırması
Çaaaaaar/Çar oyunununda çocukların bağırması
Şerbet abi buz gibi buz/Meyan Şerbeti satma sözü
Buz gibi leymunata otuziki dişe kemanm çaldırır/Limonata satma sözü
Şeftali kum mali/Diyarbakır şeftalisi satan kişinin bağırması
Çaya çorbaya limon/Limon satan kişinin bağırması
Kale kurbane/Kurbanlık koyun satan kişinin bağırması
Bi kırtik oldi/Küçücük kaldı
Forta ati/Bol keseden atmak (Ecz İrfan Rıza YAZICIOĞLU)
476 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Küçelerin önemli bir unsuru çocuk oyunlarıdır
DİYARBAKIR ÇOCUK OYUNLARI
Rahmetli Prof.Dr.Mebrure Değer’in ağzından çocuk oyunlarına göz aTALIM
“Oy-un “sözcüğü Türk dilinin etimoloji sözlüğünde “çukur açma” anlamında geçer.
Anlam genişlemesiyle “Oyun oynamak” genellikle çocuklarda eğlenmek anlamına geldiği
halde, “Birini aldatmak.tuzağa düşürmek” anlamlarına da gelmektedir.
“Oyuncu” oyun oynayan kişi; oyuncak ise; çocukların oyun oynamalarına yarayan
araç anlamına gelmektedir.
Birey, belli bir yörede, belli bir zamanda.sosyal ve kültürel ortamda yaşar. İnsanın gelişiminde öğrenme ve olgunlaşma içice oluşur.
Oyun; çocuğun yetişmesi, öğrenmesi, olgunlaşması açısından yaşamında çok önemli
bir rol oynar.
Çocuk oyun oynayarak zekasmı ve ruhsal yapısını geliştirdiği gibi, sosyal iletişimi
sağlamak açısından da bir yöntem geliştirir.
Çocuk oyunlarının Diyarbakır halk kültüründe de önemli bir yeri vardır. Ancak hızla
gelişen bilgi ve teknoloji, çocuk oyunlarına da yansımış, önemli değişiklere neden olmuştur. Kırk elli yıl önce sokakta, bahçede, avluda oynanan oyunlar, artık apartman katlarında.evlerde pek azı da spor tesislerinde oynanmaktadır.
Şimdi kırk elli yıl önce Diyarbakırda oynanan oyunları anımsamaya çalışacağız.
1-Çelik Çomak
2-Bilye
3-Peçiç
4-Çizgi
5-İp Atlama
6-Top Oyunları
7-Saklambaç
8-Köşe kapmaca
9-Bezirgan Başı
DİYARBAKIR KÜÇELERİ 477
10-Çember Çevirmek
11-Topaç Çevirmek
12-Beştaş
13-Evcilik Oyunu
14-Peynir Yalnız Kaldı
15-Yağ Satarım, Bal Satarım
16-Tavşan Kaç.Tazı Tut
17-Koşular
18-Aşık Atmak
19-Birdir Bir
20-Uzun Eşek
21-Çatal Lasük
22-22-Sigara Paketlerinin Kapakları ile Oynanan Oyun
23-Yoyo
24-Yumurta Kırmak
25-Karpuz Kabuğunda Kayık Yapmak
26-Elde iplere şekil vererek oynanan oyunlar
27-Yere çizilerek oynanan taş oyunları
28-Gago kıtto soro soro sor penir
29-Telefon oyunu
30-Kuşum kuşun bu kadar
31-üşüdüm üşüdüm
32-İskambil oyunları
33-Hacı batman tokacı
34-Uçurtma uçurmak Seyirlik oyunlar:
35-Çemçe gelin
36-Akrep döğüştürmek
37-Horoz döğüştürmek
38-Pıfnapıf
OYUNLARIN OYNANIŞ ŞEKİLLERİ:
1-ÇELİK ÇOMAK:
Diyarbakır’da “Çelik çubuk” dediğimiz bu oyun, Anadolu’nun bir çok yöresinde sokakta, arsada veya avluda oynanan bir çocuk oyunu idi.
478 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Bu oyun daha çok erkek çocukları tarafından oynanan bir oyundu. Bu oyun Diyarbakır’da ya sokakta veya geniş avlularda biri küçük, biri de büyük olmak üzere iki çubukla
oynanırdı. Küçük çubuğa “çelik”, büyük çubuğa da “çubuk” adı verlirdi.
Bunun için iki taş veya kiremit parçası 15-20 santimetre aralıklı olarak konur, aşağı
yukarı 20-25 santimetre uzunluğunda ve 2-3 santimetre çapında bir çubuk iki taşı birleştirecek şekilde üzerlerine konurdu. 40-50 santimetre uzunluğunda başka bir çubuk.bu
iki taşın araşma, kısa olan çubuğu altına gelecek şekilde sokularak küçük çubuk, yani
çelik, büyük çubuğun üzerinde bir kaç santimetre kaldırılır ve hızla vurulurdu. Böylece
küçük çubuk ileriye fırlardı. Bir kaç metre ötede bulunan oyun arkadaşı, çeliği tutmağa
çalışırdı. Eğer arkadaşı çeliği tutarsa, bunu atan çocuk yanardı. Yani oyunu kaybederdi.
Çelik çubuk oynama sırası diğer arkadaşına geçerdi. Eğer tutamazsa, yere düşen çeliği,
düştüğü yerden atıldığı yere atmağa çalışırdı. Eğer, büyük çubuğun uzunluğundan daha
yakın bir yere atabilirse, yani çelik atıldığı yere büyük çubuğun uzunluğunda daha yakın
ise, çeliği atan çocuk oyunu kaybederdi. Çeliği atma sırası diğer çocuğa geçerdi. Eğer çeliğin atıldığı yere kadar olan mesafe, büyük çubuğun boyundan büyükse, bu mesafe çubuğun boyu ile ölçülürdü. Kaç çubuk boyu varsa, o kadar sayı çeliği atan çocuğa yazılırdı.
Sayısı fazla olan çocuk oyunu kazanırdı.
2-BİLYE:
Anadolunun başka bölgelerinde “Misket” veya “ Bilye” adları verilen bu çocuk oyuncağına Diyarbakır’da “Ğar” denirdi.
Bu oyun daha çok erkek çocukları tarafından avluda, sokakta, bahçede oynanırdı. Bu
oyuncaklar, küre şeklinde mermer veya camdan yapılmış oyuncaklardı. Bilye düz bir zeminde oynanırdı. Bilye yere konur, sonra işaret parmağı orta parmağın üzerine bindirilirdi.
Sonra, işaret parmağı orta parmağın üzerinden hızla indirilerek bilyenin itilmesi sağlanırdı.
Bilyenin ileriye sürülmesindeki amaç, ilerde bulunan arkadaşının bilyesine değmesini sağlamaktı. Eğer bilye arkadaşının bilyesine değmez ise; bilyeyi atan çocuk yanar, bilyeyi atma
sırası diğer çocuğa geçerdi. Bazan da küçük bvir çukur açılarak, bilye bu çukurun içine atılmaya çalışılırdı. Bilyeyi çukurun içine ilk önce atan çocuk oyunu kazanırdı.
Bu oyun düz bir yerde oynanmıyorsa, bilye işaret parmağının iç kısmına konularak
başparmakla itilir. Böylece bilye ileriye doğru fırlar. Bu şekilde oynanan oyuna “Madik”
denirdi.
DİYARBAKIR KÜÇELERİ 479
3-PEÇİÇ:
Daha çok erkek çocuklar tarafından oynanan bir oyundu. Kızların oynadığı peçiçe “kız
peçiçi” denirdi. Bu oyun Anadolu’nun başka bölgelerinde, başka isimlerle oynanmaktaydı.
Peçiç ya geniş avlularda veya sokakta, genelde 8-10 kişi ile oynanırdı Bunun için
küçük, yassı taşlar üstüste konularak etrafına bir daire çizilirdi. Oyuncular eşit olarak
ikiye bölünürlerdi. Taşlarm konulduğu çemberin her iki tarafına 5-6 metre mesafeye düz
bir çizgi çizilirdi. İki takıma ayrılan oyuncuların yarısı düz çizginin gerisinde, diğer yarısı
da çemberin başında dururlardı. Düz çizginin gerisinde duran çocuklardan biri düzgünce
seçilmiş bir taşı veya topu, üstüste dizilmiş olan taşlara doğru atarak taşları yıkmaya çalışırdı. Taşlar yıkılmazsa o takım oyunu kaybederdi. Yani oyun karşı takıma geçerdi. Eğer
taşlar yıkılırsa, çemberin başında bekleyen karşı takımm oyuncuları, yıkılan taşları üstüste
koymaya çalışırlarken, taşları yıkmaya çalışan takım oyuncuları da koşarak karşı tarafa
çizilmiş olan çizgiye koşarlardı. Taşların üstüste dizilmesi bittiği zaman, karşı takımın
oyuncularının da çizgiye ulaşmaları gerekirdi. Eğer çizgiye ulaşmışlarsa, oyunu kazanırlardı. Eğer taşların üstüste dizilmesi, karşı takımın kaleye koşmalarından önce gerçekleşirse, oyunu taşı dizen taraf kazanırdı. Eğer oyun topla oynanıyor ise, o zaman taşlar
dizildikten sonra oyuncuları topla vurmaya çalışırlardı. Topla vurulan oyuncu oyun dışı
kalırdı. Topla oynanan peçiçe başka bölgelerde “yakan top” denilirdi.
4-ÇİZGİ OYUNLARI:
Çizgi oyunları genelde kızlar tarafından oynanan oyunlardı. Diyarbakır da iki çeşit
çizgi oyunu oynanırdı:
I-Yerli çizgi
II-İstanbul çizgisi
I- Yerli Çizgi;
Avluda, toprak damda, sokakta veya boş arsalarda oynanırdı. Havaların çok sıcak olduğu yaz aylarında, çocuklar nispeten daha serin bir yer olan avluda oynarlardı. Avlular
taş olduğu için, böyle bir zemin üzerinde mermer taşı ilerletmek zordu. Bunun için düz
bir zemin aranırdı.
Bundan sonra, bir dikdörtgen çizilir, bu dikdörtgen uzunlamasına iki eşit parçaya ayrılır. Sonra enine olarak üç kısma bölünerek, birbirine eşit altı kare meydana getirildikten
480 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
sonra, düzgün el büyüklüğünde bir taş, oyuncuya göre sağ taraftaki kareye atılırdı. Taş,
sağ ayak yukarı kaldırılarak, ayak ucuyla, birinci kareden ikinci kareye, sonra da üçüncü
kareye doğru itilirdi. Dördücü kareye gelindiğinde, iki ayakla basılarak, çok kısa bir süre
dinlenilirdi. Bu karenin adına “aynalar^ denilirdi. Sonra taş yine tek ayakla beşinci ve altıncı kareye itilirerek, çizginin dışına çıkarılırdı. Oyuncu bu kez taşı ikinci kareye atardı.
Tek ayakla taşı ikinci kareden başlamak üzere aynı şekilde ayağının ucuyla iterek çizginin
dışına çıkardı. Üçüncü defa oyuna taşı üçüncü kareye atarak başlanırdı. Aynı şekilde çizginin dışına çıkardı. Bu şekilde taşı dört, beş ve altıncı karelere de-attıktan sonra çizginin
dışına çıkardı. Oyuncunun oyun kurallarına dikkat etmesi gerekirdi. Oyuncu şu durumlarda oyunu kaybederdi:
1-Oyuncunun eliyle attığı taş, çizgi üzerine gelir veya oynanan kareye gitmezse;
2-Oyuncu tek ayak üzerinde durmazsa,
3-Oyuncunun ayağı çizginin üzerine gelirse,
4-Ayağı ile ittiği taş, çizginin üzerine gelirse,
Oyuncu yukarda belirtilen durumlardan birini yaparsa, oyun diğer oyuncuya geçerdi..
II- İstanbul Çizgisi:
Bunun için de şöyle bir şekil çizmek gerekirdi: Birbirine bitişik ve eşit üç daire çizilir.
Bu dairelerin altına bir dikdörtgen çizilerek, iki eşit kareye ayrılır. Bu karelerin altına iki
daire daha çizilir. En alta da yine bu dairelere bitişik olmak üzere, iki eşit kareye ayrılmış
bir dikdörtgen daha çizilirdi..
Bu oyun için çok düzgün bir yer gerekmeyebilirdi. Oyuncu düz bir taşı birinci yuvarlağa koyar, bu daireyi atlar, tek ayakla ikinci ve üçüncü daireyi da geçtikten sonra, kare
olan yerde iki bacağını açarak, çok kısa bir süre durur. Sonraki iki daireyi de tek ayakla
geçtikten sonra, kare olan yerde iki bacağmı açarak durur, sonra sıçrayarak geri döner.
Giderken yaptığı hareketleri yaparak birinci kareye kadar gelir, buraya bıraktığı taşı yerden alarak çizginin dışına çıkar. Böylece “birler” denilen kısım tamamlanmış olurdu.
“İkiler” başlamak için taşı ikinci daireye atar. Bu daireyi atladıktan sonra, yine tek ayakla
aynı hareketleri yapar, dönerken taşı alır ve çizgiden çıkar. Böylece taşı bütün bölmelere
atıp, aynı hareketleri yaptıktan sonra, oyun biter. Bu oyunda oyuncu şu durumlarda
oyunu kaybeder:
DİYARBAKIR KÜÇELERİ 481
1-Taşı dairelere atarken, taşın çizgi üzerine gelmemesi,
2-Taşın uygun, yani istenilen kareye atılması,
3-Oyuncunun tek ayakla oynaması,
4-Taşın bulunduğu kareleri atlayabilmesi.
Oyuncu yukarda sayılan kuralların birinde bir yanlışlık yaparsa, oyunu kaybederdi.
Oyun arkadaşına geçerdi.
5-İP ATLAMA:
Bu oyun en fazla kızlar tarafından oynanan bir oyundu. Bu oyunun oyuncağı bir kaç
metre uzunluğunda bir çamaşır ipiydi.
İp atlamak denilince; zıplayarak ipi ayağının altından geçirdikten sonra, başının üzerinden aşırtılması anlaşılırdı. İp atlamanın değişik şekilleri vardı.
I-Tek başına ip atlama,
İp iki el ile tutulur, sonra başın üzerinden aşırtılarak, ayak altından zıplanarak geçirilirdi.Bu şekilde ya durularak veya koşarak atlanırdı.
II-Birkaç kişi ile oynanan ip oyunları;
A- Tek iple atlamak
B- Çift iple atlamak C- Yüksek atlama
A- Tek iple atlamak:
İki çocuk ipi iki tarafından tutup, bir daire yaparak sallarlardı. İp, atlayan çocuğun
ayağının altından geçtikten sonra başının üstünden de geçerdi. Böylece sıra ile atlanırdı.
Atlayamayan oyuncu oyun dışı kalırdı. İpi sallayan arkadaşından alarak kendisi sallar,
arkadaşı oyuna girerdi.
B- Çift iple atlamak:
İki çocuk ipi iki tarafından sağ ve sol elleri ile sallarlardı. İpi sağ elleriyle sola doğru,
sol elleriyle de sağa doğru çevirirlerdi. İp atlayan çocuk, bir kez sağ taraftaki iple, sonra
sol taraftaki iple atlardı.
482 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Atlayamayan oyuncu oyun dışı kalırdı. Bu durumda ipi arkadaşından alarak, kendisi
sallar, arkadaşı da oyuna girerdi.
C- Yüksek atlama:
İp iki çocuk tarafından yerden belirli bir yüseklikte gergin bir şekilde tutulurdu. Çocuklar sıra ile bu ipin üzerinden atlarlardı. İp giderek yükseltilirdi. Atlayamayan oyuncu
oyun dışı kalırdı. Böylece en yüksekten atlayan çocuk birinci olurdu.
Bu oyun, atletizmin dallarından biri olan yüksek atlamaya benzerdi.
6- TOP OYUNLARI
Top oyunları hem kız, hem de erkek çocukları tarafından oynanan oyunlardı. Toplarla
çok çeşitli oyunlar oynanırdı. Topu yere vurarak oynanan oyunlar olduğu gibi, voleybol,
futbol gibi el ve ayakla da oynanan oyunlar vardı.
En çok oynanan top oyunları:
I-İstop:
Birkaç çocukla oynanan bir oyundu. Kızlar ve erkekler birlikte oynayabilirlerdi. Bir
çocuk topu havaya atarak arkadaşlarından birinin adını bağırırdı. Adı söylenen çocuk
topu tutmaya çalışırken, diğer çocuklar da mümkün olduğu kadar uzağa kaçarlardı.
Çocuk topu tuttuğu anda “ İSTOP” diye bağırır, bu esnada herkes olduğu yerde dururdu. Topu tutan ebe, topla duran çocuklardan birine vurmağa çalışırdı. Vurduğu çocuk
ebe olurdu. Eğer hiç bir çocuğu vuramazsa kendisi ebe olarak kalırdı.
II-Orta sıçan:
Bu oyun üç kişi tarafından oynanan bir top oyunu idi. Karşılıklı duran iki kişi topu
birbirlerine atarken, ortada olan kişi topu tutmaya çalışırdı. Topu ortadaki kişiye kaptıran
çocuk ebe, yani orta sıçan olurdu.
III-Topu havaya atmak:
Bu oyun tek başına da oynanabilirdi. Oyuncu topu alabildiğince havaya atar. Bu arada
ellerini önünde ve arkasında çırpardı. Eğer oyun iki kişi ile oynanıyorsa, topu havaya
attığı zaman ellerini en çok çırpan kişi oyunu kazanırdı.
DİYARBAKIR KÜÇELERİ 483
IV- Topu yere vurarak oynanan oyunlar:
Bu oyunları genellikle kızlar oynarlardı. Bu toplar, içi boş lastik toplar olabildiği gibi,
içi dolu pingpon topu büyüklüğünde veya daha büyük toplar da olabilirdi. İçi dolu topların dış yüzeyleri rengarenk idi. Lastik topu olmayan bazı çocuklar çok sıkı sarılmış iplik
toplarla oynamaya çalışırlardı.
Bu oyunlar en iyi iki kişi olarak, üç buçuk ve onbuçuk denilen iki şekilde oynanırdı.
Üç buçuk oynarken, oyuncu topu üç kere yere vurduktan sonra, üç buçuk dediği zaman
topu bacağının arasından geçirirdi.
Onbuçuk şekli ise; oyuncu lastik topu bir, iki, üç diyerek üç kere yere vurduktan sonra,
üç buçuk dediği zaman bacağının arasından geçirir, sonra tekrar üç kere yere vurarak
dört, beş, altı der, altıbuçuk dediği zaman yine bacağının arasından geçirir. Daha sonra
yedi, sekiz, dokuz diyerek topu üç kere yere vurur, dokuz buçuk dediği zaman yine bacağının arasından geçirir. Topu on diyerek son bir kez daha yere vurduktan sonra, onbuçuk dediğinde yine bacağının arasından geçirir ve böylece oyunu bitirmiş olur.
Bu oyun değişik hareketler yapılarak tekrarlamr.Bu hareketlere değişik adlar verilirdi.
Bunları şu şekilde sıralayabiliriz: Serbest, buce, ümme, sol ayak üzerinde durma, sağ ayak
üzerinde durma, lilo, şakşak, palemo, elüstü ve panya idi.
Birinci hareket; “serbest” idi. Oyun hiçbir şekle girilmeden oynanırdı.
İkinci hareket; “ Buceler “ idi. Burada oyuncu oynarken ayakları sabit bir halde, hiç
kıpırdamadan oynaması gerekirdi. Eğer oyuncunun ayakları hareket ederse, yanardı. Yani
oyun diğer oyuncuya geçerdi.
Üçüncü hareket; “Ümmeler” idi. Bu oyunu oynarken, oyuncu ağzım sıkı.sıkı kapatırdı. Ağzını açan oyuncu, yanar. Oyun diğer oyuncuya geçerdi.
Dördüncü hareket; “Tek ayak” idi. Burada oyuncu sağ ayağını kaldırarak yani tek
ayak üzerinde durarak oynardı.
Beşinci hareket; “Tek ayak” idi. Oyuncu bu kez sol ayağını kaldırarak oynardı.
484 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Altıncı hareket “Lilolar”idi. Lilolarda oyuncu topu yere vurduğu zaman iki kolunu
birbirinin içinden geçirirdi.
Yedinci hareket; “Şakşaklar” idi-.Burada oyuncu topu yere vururken, iki elini de birbirine vururdu.
Sekizinci hareket; “Palemo”idi. Burada oyuncu topu yere vururken ellerini arkasında
birbirine vururdu.
Dokuzuncu hareket; “Elüstü” idi. Burada oyuncu topu yere vurduktan sonra, elinin
üzerine alarak, avucunun içi ile tekrar yere vururdu.
Onuncu hareket; “ Panyalar” idi. Burada oyuncu sağ elini, sol eli ile tutarak top oynardı.
Bu on hareketi yaptıktan sonra, oyun biterdi. Eğer oyuncu bu hareketleri baştan sona
kadar kusursuz olarak yapmışsa, bu oyunu kazanırdı. Diğer arkadaşı da bu hareketleri
yaparak oynardı. Oyunun herhangi bir yerinde yanlışlık yapan oyuncu, oyunu kaybederdi. Hata yapmayan oyuncu oyunu kazanırdı.
7-SAKLAMBAÇ:
Bu oyun hem kız, hem de erkek çocukları tarafından sokakta, avluda oynanan bir
oyundu. Çocuklardan biri ebe olurdu. Duvara dönerek gözünü yumardı. Diğer çocuklar
saklanınca, daha önce kararlaştırılan sayıyı sayar, örneğin yüze kadar saydıktan sonra, “
önüm, arkam, sağım, solum sobe “ diyerek gözlerini açardı, arkadaşlarını aramaya koyulurdu. Yerini bulduğu kişinin adını söyleyerek, elini ona değdirir, sonra koşarak gözünü
yumduğu duvara elini değdirerek “ sobe” derdi.
Ebe arkadaşlarını aramaya gittiği zaman, saklanan arkadaşları saklandıkları yerden
çıkarak, ebenin gözünü yumduğu yere gidip ellerini duvara değdirir ve “ sobe” diye bağırırlar. Saklandığı yerden çıkan çocuk ebeye uzak bir mesafede ise, koşarak ebenin gözünü yumduğu yere gelip elini duvara değdirip, “ sobe” demeye çalışır. Bu arada ebe onu
yakalamaya çalışır, eğer yakalarsa, yakalanan çocuk ebe olur. Eğer henüz yerinden çıkamamış çocuk varsa, çıkan arkadaşları ona yardım ederler. “ elma dersem çık, armut dersem çıkma” diye bağırmaya başlarlar. Ebe, çocuğu bulmaya çalışırken, arkadaşları da
ebenin çocuğa olan uzaklığına göre, elma veya armut kelimelerini söyleyerek, arkadaşlaDİYARBAKIR KÜÇELERİ 485
rını ebeden kurtarmaya çalışırlar. Saklanan çocuk ebeye görünmeden koşup ebenin gözünü kapadığı yere elini değdirip “sobe” derse ebe olmaktan kurtulur, ebe tarafından yakalanırsa kendisi ebe olur. Ebe hiçbir çocuğu yakalayamamışsa, yine kendisi ebe olarak
kalır.
8-KÖŞE KAPMACA;
Kız ve erkek çocuklar tarafından oynanan bir oyundu. Beş kişi ile oynanan bu oyunda
odada veya avluda dört köşe veya kare şeklinde dört nokta saptanır. Saptanan bu dört
noktada birer çocuk durur. Beşinci çocuk ebe olarak ortada yerini alır. Ebe olan çocuğa
“ orta sıçan” da denilir. Köşedeki çocuklar arkadaşları ile yer değiştirirlerken, ortada bulunan ebe yer değiştiren çocuklardan birinin yerini almaya yani köşelerden birini kapmaya
çalışır. Köşesini kaptıran çocuk ebe olurdu.
9- BEZİRGAN BAŞI:
Kız ve erkek çocukları tarafından, geniş avlularda veya evin dışında bahçede oynanan
bir oyundu.
Oyuna başlamak için iki kişi yüzyüze durarak, birbirlerinin ellerini tutarlar. Diğer
çocuklar bu iki oyuncunun önünde tek sıra halinde dururlar. Çocuklar şöyle bir şarkı
söylemeye başlarlar:
-Aç kapıyı bezirgan başı, bezirgan başı.
-Kapı hakkı ne verirsin, ne verirsin.
- Arkadaki yadigar olsun, yadigar olsun.
Yüzyüze duran iki çocuk, birleşmiş olan ellerin, havaya kaldırarak çocukların geçmesine izin verirler. En arkadaki çocuğu kollarının arasına alarak, geçirmezler. “Kapı hakkı
ne verirsin? “ diye sorarlar. O da bir şey verdiğini, örneğin “Size İstanbul’u veriyorum”
der. İki çocuğun kolları arasından çıkar. Tekrar aynı şarkıyı söyleyerek aynı şekilde “kapıdan” geçerler. Bütün çocuklar kapı hakkım verdikten sonra iki gruba ayrılır -lar. Her
grubun bir başkanı vardır.
486 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Başkan başta olmak üzere el ele tutuşarak birbirlerini kendi taraflarına çekmeye çalışırlar. Gruplardan biri, diğer tarafa geçinceye kadar birbirlerini çekmeye devam ederler.
Hangi grup güçlü ise, karşısındaki grubu kendi tarafına çeker. Oyuncuları kendi tarafına
çeken grup oyunu kazanır.
10- ÇEMBER ÇEVİRMEK
Çember çevirmek genellikle erkek çocukları tarafından düz bir yolda veya arsada oynanan bir oyundu. Oyuncak bir çember bir de çembere takılan sopasından ibaretti. Sopanın ucunda çembere takılan yarım daire şeklinde bir kısım vardı, çember bu kısma
takılarak hızla hareket ettirilirdi. Koşularak çember çevrilirdi. Çemberin çevrilebilmesi
için koşmak gerekli idi.
11-TOPAÇ ÇEVİRMEK:
Genellikle erkek çocukları tarafından oynanan bir oyundu.
Topaç koni şeklinde, tahtadan yapılmış, sivri ucunda büyük bir çivi olan bir oyuncaktı.
Bu oyuncağın bir de ipi vardı. İp koninin ucundan başlayarak topaca sarılırdı. Sonra düz
bir zemine hızla atılırdı. Topaç dönmeye başlardı. Topacı kim daha uzun süre döndürürse, oyunu o kazanırdı. *
12-BEŞTAŞ OYUNU:
Bu oyun evde yere oturularak, daha çok on yaşından büyük kızlar tarafından oynanan
bir oyundu.
Bir avuca sığabilecek büyüklükte beş tane düzgün, yuvarlak veya oval çakıl taşı toplanırdı. Taşların bir avuca sığacak büyüklükte olması çok önemliydi. Aksi halde oyunun
oynanması zorlaşırdı.
Bu oyun en az iki kişi tarafından oynanırdı. Üç veya dört kişi olarak da oynanabilirdi.
Oyuncu avucunda bulunan beş tane taşı yere saçardı. Bu taşlardan birini alır, sonra
bu aldığı taşı havaya atar, taş yere düşmeden, yerdeki bir taşı alır, bir kenara koyardı. Bu
şekilde yerde bulunan dört taşı da teker teker aldıktan sonra, oyunun “birler” adı verilen
bölümü biterdi. Sonra oyuncu elindeki beş taşı tekrar yere atar, yerden bir tanesini alırdı.
DİYARBAKIR KÜÇELERİ 487
Aldığı taşı havaya atarak, yerde bulunan dört taşı bu kez ikişer ikişer almaya çalışırdı.
Oyuncu bu bölümü yani “ikiler” i bitirdikten sonra, yine elindeki beştaşı yere atardı. Yerden bir taşı alır, havaya atar, bu kez üç taşı birden alır. Sonrada bir taşı alırdı. Böylece
“üçler” bölümü de sona ererdi. Beştaş tekrar yere atılır, bu kez taşların dördü birden alınırdı. Bu “dörtler” bölümü de bittikten sonra, sıra “ beşler” e gelirdi. Bu bölüm diğer bölümlerden farklı idi. Bunun için oyuncu sol elinin baş parmağı ve işaret parmağını açarak
yere dik bir şekilde koyardı. Böylece yerde, baş ve işaret parmakları arasında bir köprü
meydana getirmiş olurdu. Sonra sağ eli ile taşları yere atardı. Bu taşlardan birini alırdı,
yerde kalan diğer dört taşı, elindeki taşı havaya atar, yerde bulunan dört taşı da teker
teker sol elinin baş ve işaret parmakları ile yaptığı köprünün altından geçirirdi. Bu taşları yapılan anlaşmaya göre, iki veya üç defa da geçirebilirdi. Bu şekilde de başarılı
olursa, oyun biter ve oyuncu da bu oyunu kazanmış olurdu. Eğer oyuncu oyun boyunca, yerden taşı alamazsa, veya taşı yerden alıncaya kadar havaya attığı taş yere düşerse oyun karşı tarafa geçerdi. İkili, üçlü, dörtlü bölümleri oynadığı zaman. taşlardan
birini düşürürse, “beşler”i oynadığı zaman taşları köprüden içeriye sokamazsa, yine
oyun karşı tarafa geçerdi. Yer attığı taşlar birbirlerine yapışık ise, oyuncu bunlardan
birini aldığı zaman taş yerinden oynarsa, yine oyun kaybedilir, oyun karşı tarafa geçerdi. Oyun böylece devam ederdi.
13-EVCİLİK OYUNU:
Bu oyun kız çocukları tarafından bez bebeklerle oynanırdı. 40- 50 yıl önce, taşbebekler, yani başı alçıdan yapılmış, vücuduna da saman veya kıtık gibi maddeler doldurulmuş
bebekler de çok azdı. Ağlayan, konuşan, yürüyen bebekler ise, ancak hayal edilirdi.
Bez bebekler, anneler, teyzeler veya eli iğne tutan komşular tarafından yapılırdı. Bunu
için bebeğin büyüklüğüne göre bir bez alınır, ikiye katlanırdı. Bu kumaş parçası kol ve
bacakları olacak şekilde kesilirdi. Sonra kesilen yerler dikilir, içi yün, pamuk veya küçük
bez parçacıkları ile doldu-rulurdu. Böylece gövde, kol ve bacaklar yapılmış olurdu. Sonra,
sıra bebeğin başını yapmaya gelirdi. Kısa bir sopa parçasına bir gazoz kapağı bir bezle
sıkı, sıkıya bağlandıktan sonra, gazoz kapağı beyaz bir bez parçası ile kaplanırdı. Böylece
bebeğin yüzü oluşurdu. Sonra bu kısa sopa, biraz önce hazırlanan gövdeye yerleştirilirdi.
Böylece saçı ve yüz hatları olmayan bir bez bebek yapılmış olurdu. Sonra sıra bebeğin
yüzündeki organlarını ve saçını yapmaya gelirdi. Yüzdeki duyu organları bazan bir boya
kalemiyle çizilir, bazan da renkli ipliklerle işlenirdi.
488 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
Bebeğin saçları ya kesilen veya tarandıkları zaman dökülen uzun saçlardan, yani gerçek
saçlardan yapılırdı. Artık bebek hazırdı. Bebeğin giysileri; etek, bulüz, elbise, külot, çorap
hatta şapka dikilirdi. Bez bebeğin ayakkabıları olmazdı. Nasıl olsun ki? Ayakları yoktu ki.
Yedi, sekiz yaşlarındaki kız çocukları bu bez bebeklerle oynayarak, hayal kurarak vakitlerini geçirirlerdi. Anne rollerini oynayarak adeta “geleceklerini” oynarlardı.
14- PEYNİR YALNIZ KALDI:
Bu oyun 8-10 veya daha fazla çocukla oynanan bir oyun olduğu için, daha çok
okulların açık olduğu dönemlerde Hem kız, hem de erkekler tarafından karışık olarak
oynanırdı.
Çocuklar el ele tutuşarak halka olurlardı. Bu halkanın ortasına bir çocuk girerdi,
çocuklar çocuğun etrafında dönerek, şu şarkıyı söylerlerdi: “Çiftçi çukurdaydı, çiftçi
çukurdaydı, haydi peri kızı, çiftçi çukurdaydı.” Ortadaki çocuk çiftçi idi. “Çiftçi hanımını aldı, çiftçi hanımını aldı, haydi peri kızı çiftçi hanımını aldı.” Bu sözlerden
sonra, halkanın içindeki çocuk, halkadan bir çocuğu seçer, halkanın içine alırdı. Çocuklar tekrar dönmeye başlarlardı. Halkanın içinde bulunan iki çocuk da el ele tutuşarak dönerlerdi. Çocuklar şarkıya devam ederek “ hanım çocuğunu aldı, hanım
çocuğunu aldı, haydi peri kızı, hanım çocuğmı aldı.” dedikleri zaman, halkanın içinde
hanım olan çocuk yine halkadan bir çocuk seçerek halkanın içine alırdı, halkanın
içinde üç çocuk olurdu. Çocuklar dönmeye ve şarkılarını söylemeye devam ederlerdi,
“ çocuk köpeğini aldı, çocuk köpeğini aldı.haydi peri kızı çocuk köpeğini aldı.” halkanın içindeki çocuklar, halkanın dışındaki çocuklardan birini daha halkanın içine
alırlardı. Böylece dönmeye ve şarkılarına devam ederlerdi. “Köpek kedisini aldı, köpek
kedisini aldı, haydi peri kızı köpek kedisini aldı. Dış halkadan içteki halkaya bir çocuk
daha girerdi. Tekrar dönmeye ve şarkılarını söylemeye başlarlardı. “Kedi faresini aldı,
kedi faresini aldı, haydi peri kızı kedi faresini aldı.” Dıştaki halkadan içeriye bir çocuk
daha girerdi, eğer oynayan çocuklar az ise, bazen dışardaki çocuklar halka olamayabilirlerdi. Fare olan çocuk içteki halkaya girer girmez, tüm çocuklar, dışarda kalan çocuklardan birimin basma üşüşürler ve ellerini o çocuğun başı üzerinde “Peynir yalnız
kaldı, peynir yalnız kaldı” diyerek çırparlardı. Bazen “peynir” olan çocuk kızarak oyundan çıkabilirdi. Böylece oyun tekrar başlardı.
DİYARBAKIR KÜÇELERİ 489
15-YAĞ SATARIM, BAL SATARIM:
“Yağ satarım, bal satarım, ustam ölmüş ben satarım”
Bu oyun da kalabalık olarak oynanırdı. Kız ve erkek çocuklar halka yaparak yere çömelirlerdi. Bir çocuk elinde mendil, çömelen çocukların çevresinde “Yağ satarım, bal satarım, ustam ölmüş ben satarım” diyerek döner, diğer çocuklar da bu şarkıyı söylerek,
ellerini çırparlardı. Bu arada halkanın etrafını dönen çocuk, elindeki mendili gizlice bir
çocuğun arkasına bırakır, ancak dönmesine devam ederdi. Çocuklar mendilin kendi arkalarına bırakılıp, bırakılmadığı kontrol etmek için sürekli elleri ile arkalarını yoklarlardı.
Eğer arkasına mendil bırakılan çocuk bunu hemen farkederse, kalkar, mendili alarak,
mendili arkasına koyan çocuğun arkasından koşardı, eğer çocuğu yakalarsa, mendille
vurmaya başlar, çocuk tekrar ebe olarak kalırdı, eğer yakalayamazsa kendisi ebe olurdu.
Oyun tekrar başlardı. Eğer arkasına mendil bırakılan çocuk, mendilin bırakıldığını farketmezse, çocuk halkayı bir kez dolaştıktan sonra, mendili arkasına bıraktığı çocuğun
arkasınan mendili alarak çocuğa vurmaya başlardı. Böylece kendisi ebe olmaktan kurtulur, bu kez vurduğu çocuk ebe olurdu. Oyun yeniden başlardı.
16-TAVŞAN KAÇ, TAZI TUT:
Bu oyunu da kız ve erkek çocuklar oynarlardı. Çocuklar halka olurlardı. Çocuklardan
biri “tavşan” olarak halkanın içinde, biri de “tazı” yani tilki olarak halkanın dışında kalırdı. Tavşan halkanın içinde uyur taklidi yapardı. Çocuklar elele tutuşarak halkanın etrafında dönerler ve şu şarkıyı söylerlerdi:
Hendekte bir tavşan uyuyordu, uyuyordu.
Tavşan bana baksana, yakışmıyor bu sana,
Tavşan kaç, tavşan kaç, tavşan kaç.
Çocuklar son sözleri söyledikten sonra, tavşan halkanın içinden fırlar, çocuklar tavşanın kaçması için kollarını havaya kaldırırlar. Tavşan kaçtıktan sonra, bu kez “Tazı tut,
tazı tut, tazı tut “ diye bağırırlar. Tazı da halkanın içine girerek tavşanı kovalamaya başlar.
Tavşanın kaçtığı yerden gitmesi gekekir. Yani tavşan nereden koşuyorsa, tazı da oradan
koşmak zorundadır. Eğer yakalarsa, oyun yeniden başlar. Yakalayamazsa, tazı olarak kalır.
490 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
17- KOŞULAR:
İki şekilde koşu yapılırdı.
1-Hız koşuları
2-Tur koşuları
1-Hız koşuları:
Çocuklar belli bir hedef belirlerlerdi. Bu hedef sokağın sonunda bir duvar olabileceği
gibi, çocukların 50-100 metre uzağa çizdikleri bir çizgi de olabilirdi.
Çocuklar bir hizaya dizilirler, çocuklardan biri komut verdikten sonra, ok gibi fırlarlardı. Kim ilk kez belirlenen yere ulaşırsa, koşuyu o kazanırdı.
2-Tur koşuları:
Bir sokaktan ayrı yönlerde koşan çocuklar, bir tur yaptıktan sonra aynı yere gelirlerdi.
Kim önce gelirse, oyunu o kazanırdı. Burada yapılacak bir hileyi önlemek için sokaklar
çok dikkatli olarak seçilirdi. Öyle ki; yarışan çocukların sokağın bir yerinde birbirleri ile
karşılaşmaları sağlanırdı.
18-AŞIK ATMAK:
Bunun için oyuncak olarak koyunun aşık kemiği kullanılırdı. Aşık kemiğinin dört
yüzüne değişik adlar verimişti. Aşık kemiği zar gibi atılırdı. Aşığın açık tarafına “Hırsız”,
kambur tarafına “Sofu”, yan çukur tarafına “Bey”, yan düz tarafına da “Eşek” isimleri verilmişti. Bu isimler her zaman veya her bölgede aynı olmayabilirdi. Örneğin; başka bir
yerde aşığın açık tarafına “çikke”, kanbur tarafına “pökke”, yan çukur tarafına “ alçı, yan
düz tarafına da “ tava” denildiği söylenmektedir. Aşık atıldığı zaman hangi yüzü gelirse,
değerlendirme ona göre yapılırdı. “Bey” en iyi durumdu. Örneğin “Bey” atan bir çocuk
en iyi puanı alır, belki de karşısındakini yenmiş olurdu.
19- BİRDİRBİR:
Bu oyun erkek çocukları tarafından oynanan bir oyundu. Çocuklardan biri ellerini
dizlerine koyarak eğilirdi. Diğer çocuklar “ birdirbir” diyerek ve bacaklarını iki yana açaDİYARBAKIR KÜÇELERİ 491
rak çocuğun üzerinden atlarlardı. Atlayamayan çocuk, eğilir, bu kez diğer çocuklar o çocuğun üzerinden atlarlardı. Eğer çocukların hepsi atlarsa, bu kez eğilen çocuk biraz daha
dik duruma getirilirdi. Sonra tekrar atlanırdı.
20-UZUN EŞEK:
Bu oyun da “Birdirbir” oyununa benzerdi. Bir çocuk dik durur, diğer çocuklar başlarını birbirlerinin kalçaları hizasına gelecek şekilde dizilirlerdi.
21-ÇATAL LASTİK:
Başka yörelerde buna “ sapan “ adı da verilmektedir. Bunun için ucu çatallı bir dal veya
ağaç parçasının her bir ucuna bir lastik bağlanır, tam ortasına da taşı koymak için daha
çok deriden bir parça ilave edilirdi. Küçük taşlar toplanır, taşlar deriden kısmın arasına
konur. Bir elle bu kısım tutulur, diğer elle de lastik gerdirilir. Taşı tutan el hızla bırakılarak
taşın ileriye fırlaması sağlanırdı. Böylece hedefe vurulmaya çalışılırdı. Daha çok kuşları
yakalamak için bu oyuncağı yaparlardı. Eğer taş yanlışlıkla başka bir kişinin bir yerine, örneğin kafasına rasgelirse, o kişinin kafası yarılabilirdi. Böyle olaylar da çok olurdu.
22-SİGARA PAKETLERİNİN KAPAKLARI İLE OYNANAN OYUN:
Bunun için yere bir daire çizilir. Dairenin merkezinde sigara paketlerinin kapakları
üst üste dizilir. Bunların sayıları farklı olabilir. Sonra ince bir taş veya büyükçe bir çakıl
taşı alınır. Belli bir mesafeden sigara paketlerinin kapaklarını dairenin dışına çıkaracak
şekilde atılır. Sigara paketi kapaklarından ne kadar çok dairenin dışına çıkarsa, taşı atan
çocuk o kadar puan kazanır veya çıkardığı kağıtlar kendinin olurdu.
Her kapağın ayrı bir değeri vardı. Örneğin, “sipahi” adlı sigaranın değeri 35, gelincik
sigarasının değeri 10 idi. Kim daha çok kapağı veya değeri fazla olanı dairenin dışına çıkarırsa, oyunu o çocuk kazanırdı.
23-YOYO:
Bu oyun küçük çocuklar tarafından oynanan bir oyundu. Yoyo bir ipliğin ucuna bağlanmış, bir toptan ibaretti. Bu topun içi talaş veya kepek gibi hafif maddelerle doluydu.
İpi orta parmağa takılır, el aşağı yukarı hareket ettirilerek, avucun içi ile topa vurulur ve
bu topla oynanırdı.
492 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
24-YUMURTA KIRMAK:
Diyarbakır’da ilkbaharın gelişi ile doğa uykudan uyanırdı. Taze otlarla birlikte, kazanlarla yumurta kaynatılır ve satılırdı. Çocuklar bu durumdan faydalanarak oyun oynarlardı. Yumurta kırmak oyunu şu şekilde oynanırdı;
Çocuk, katı bir yumurtayı avucunun içine alır, baş parmağı ile işaret parmağı arasında,
küçük bir alan kalacak şekilde avucunun içinde sıkar. Arkadaşı kendi yumurtası ile arkadaşının yumurtasına vurarak, kırmaya çalışırdı. Kimin yumurtası kırılırsa, kırık yumurtayı karşısındaki çocuğa verirdi.
25-KARPUZ KABUĞU İLE KAYIK YAPMAK:
Diyarbakır evlerinin özelliklerinden biri de avlularında havuz bulunmasıydı. Havuz
eve hem güzel bir görüntü, hem de serinlik verirdi. Çocuklar karpuz kabuklarından kayıklar yaparak bu havuz üzerinde yüzdürürlerdi.
26-ELDE İPLERE ŞEKİL VEREREK OYNANAN OYUNLAR:
Bu oyun 10-12 yaşlarında kız çocukları tarafından oynanan bir oyundu. Bunun için
yorgan ipliği kalınlığında bir ip alınır, iki ucundan bağlanırdı. İki el arasında gergin bir
şekil verilerek değişik oyunlar oynanırdı. İki kişi tarafından oynanan bir oyunda, birinin
yaptığı bir şekli, karşısındaki oyuncu başka bir şekil vererek kendi eline geçirirdi. Oyun
bozuluncaya kadar böylece devam ederdi.
27-YERE ÇİZİLEREK OYNANAN TAŞ OYUNLARI:
Yere tebeşirle veya toprağa çizilerek oynanan bu oyunlar dama oyununa benzerdi. Bu
oyunların iki şekli vardı; Üç taş ve dokuz taş. Burada amaç, karşı taraftaki oyuncunun
taşlarının aynı hizaya gelmemesini sağlamaktı. Oyunculardan her biri kendi taşlarını çizilen şekildeki gibi, aynı hizaya getirmeye çalışırdı. Taşlarını aynı hizaya getirebilen
oyuncu, oyunu kazanırdı.
28-GAGO KITTO SORO SORO SOR PENİR:
Bu oyun erkek çocukları tarafından sokakta, oynanan bir oyundu.”Gago, kıtto, soro,
soro, sor penir” anlamı olmayan kelimelerden meydana getirilmiş bir tekerleme idi. Çocuklar iki gruba ayrılırlardı. Birinci grup saklanırdı. İkinci gruptaki çocuklar daha önce
DİYARBAKIR KÜÇELERİ 493
kararlaştırdıkları, “gago, kıtto, soro, soro, sor, penir “ kelimelerinden birini saklanan çocuğa sorarlardı. Çocuk, bu kelimeyi bilirse, çocuklar hep bir ağızdan “çık, taşaklı “, eğer
bilemezse, “çık, taşaksız “ diye bağırırlardı. Böylece “taşaklı” olanlar yani kelimeyi bilenler
dışarda kalır, bilmeyenler saklanırdı. Oyun böylece devam ederdi.
29-TELEFON OYUNU:
Çocuklar yan yana otururlar, biri diğerinin kulağına bir cümle söyler, ikinci çocuk
arkadaşından duyduğu şekilde cümleyi üçüncü çocuğa iletir. Son çocuk cümleyi söylediği
zaman, birinci çocuğun söylediği cümleden çok farklı bir cümle ortaya çıkardı.
30-KUŞUM KUŞUM BU KADAR:
Bu oyun çocuklar tarafından oynanan bir bilmece oyunuydu. Beş on çocuk tek bir
sıra halinde dururlar. Oyun için sıradan uzak bir mesafeye bir çizgi çizilir veya bir çocuk
konulurdu. İçlerinden biri ebe, biri de oyuncu olurdu. Ebe yere otururdu. Diğer çocuklar
ayakta dururlardı. Ebe oyuncuya sorardı: Bir kuşum var şu kadar ( eliyle hayvanın boyunu
gösterirdi.), gagası var şu kadar, kuyruğu var şu kadar, ayakları var şu kadar, dedikten
sonra, “Bu nedir?” diye sorardı. Oyuncu, örneğin “Leylek” der. Eğer sorulan sorunun
yanıtı leylek ise, “Kovala” diye bağırır. Çocuklar çizdikleri çizgiye kadar koşarlar. Oyuncu
çocuklardan birini yakalamaya çalışır. Yakaladığı çocuk ebe olurdu. Eğer oyuncu olan
çocuk soruyu bilemezse, o zaman çocuğun yerine oyuncu olarak bir başka çocuk geçerdi.
31-ÜŞÜDÜM ÜŞÜDÜM A BENİM CANIM ÜŞÜDÜM:
Bu oyun daha çok okulların açık olduğu dönemlerde, okulda oynanan bir oyundu.
Çocuklar birbirlerinin belinden tutarak tek bir sıra oluştururlar. Çocuklardan biri de sıranın dışında kalır. Sıranın dışındaki çocuk birkaç metre öteden “Üşüdüm, üşüdüm a
benim canım üşüdüm “ diyerek, uygun adımlarla çocukların oluşturduğu sıraya doğru
yürür. Çocuklar “Kürkünü giy, kürkünü giy a benim canım kürkünü giy “ diyerek arkadaşlarının üzerine doğru giderler. Böylece gelen çocuk da arka arka gider. Belli bir mesafe
gittikten sonra, bu kez çocuk “ Kürküm yok, kürküm yok a benim canım kürküm yok”
diyerek tek sıra halinde sıralanmış olan çocukların üzerine doğru yürür. Bir süre yürüdükten sonra, bu kez çocuklar “Alsana, alsana a benim canım alsana “ diyerek çocuğa
doğru yürürler. Sonra, çocuk “Param yok, param yok a benim canım param yok” diyerek
karşılık verir. Çocuklar da “ Çalsana.çalsana a benim canım çalsana “ diye yanıt verirler.
Çocuk da “Asarlar, asarlar, en güzelini kaparlar” deyip, sır alan-, mış çocuklardan birini
alır. Bu kez oyun baştan başlanarak aynı şekilde oyuna devam edilir.
494 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
32- İSKAMBİL OYUNLARI:
1-İskambilden evler yapmak:
Küçük çocuklar iskambilden evler yaparlardı, Bunun için iki iskambil kağıdı aralarında
bir açı yapacak şekilde dik tutulmaya çalışılır, sonra bir kağıt bu iki kağıdın üstüne konularak, çatısı yapılır, sonra da duvarları için iki kağıt da yanlarına konulurdu. Bu durumda
çocuk bir ev yapmanın mutluluğunu duyardı. Böylece yan yana bir çok ev yapılırdı. Bir
mahalle oluşurdu. İşin kötü yanı bu kağıttan yapılan evlerin bir dokunuşla yıkılmasıydı.
Ama bu o kadar üzücü olmazdı. Çünkü tekrar bir mahalle kurmak çok kolaydı.
2-Yirmibirli oynamak:
Oyun kağıdı ile oynamanın yasak olmadığı bazı evlerde, çocuklar biraz büyüdükten
sonra, genellikle ilkokul çağlarında 21’li dedikleri oyunu oynarlardı. Bu oyun iki kişi arasında oynanırdı. Oyunculardan biri elli iki iskambil kağıdını karıştırdıktan sonra, karşısındaki oyuncuya uzatırdı. O da kağıdın bir kısmını alır, tekrar karşısındaki oyuncuya
verirdi. Bu işleme “ Kağıdı kesme “ adı denilirdi. Sonra, dört kağıdı karşı oyuncuya verir,
dört kağıdı kendisi alır, dört kağıdı da yere atardı. Önce ilk kağıdı alan oyuncu, sonra
da kağıdı dağıtan oyuncu oynardı. Elindeki bir kağıdı yere atardı Ancak bu attığı kağıdın
yerde bulunan kağıt veya kağıtlarla birlikte 11 sayıyı oluşturması lazımdı. 11 olduğu
zaman kağıtları yerden alırdı. Oyun böylece devam ederdi. Kağıtlar bittikten sonra, her
iki oyuncunun elinde bir miktar kağıt olurdu. Her oyun beş puanlıktı. Yani en fazla kazanan beş puan alırdı. Kim ilkönce 21 puan kazanırsa, oyunu o kazanmış olurdu. Sonuç
şu şekilde hesaplanırdı: Kağıtlar arasında iki kıymetli kağıt vardı. Bunlar sinek ikili ve
karo onlu idi. Bunların adları; “güzel ikili” ve “güzel onlu” idi. Bu kağıtlar hangi oyuncuda
ise, o oyuncu 1 puan kazanırdı. Kimde daha fazla “sinek” varsa, 1 puan da ondan kazanılırdı. Kimde daha fazla kağıt varsa, 2 puanda ondan kazanılırdı Böylece toplam 5 puan
olurdu. Oyunculardan hangisi ilk önce 21 puan toplamış ise, oyunu o kişi kazanırdı.
33- HACI BATMAN TOKACI:
Çocuklardan biri ebe olurdu. Ebe olan çocuk yere otururarak, ellerini yere koyardı.
Diğer çocuklar da etrafında, yere oturulardı. Çocuklar ellerini ebenin sırtında üstüste
koyarlardı. Ebeye hep bir ağızdan sorarlardı.” El el kimin üstünde “ ebe olan çocuk hangi
çocuğun ellerinin en üstte olduğunu tahmin ederek o çocuğun adını söylerdi. Eğer çocuk
doğru bilirse, kalkar, eli en üstte olan çocuk ebe olurdu. Eğer yanlış bir cevap verirse, o
zaman ellerini üstüste koymuş olan çocuklar hep bir ağızdan “Hacı batman tokacı “ diDİYARBAKIR KÜÇELERİ 495
yerek hep birlikte ellerini kaldırarak ebe olan çocuğun sırtına indirirlerdi. Tekrar sorarlardı. Çocuk kimin elinin en üstte olduğunu bilinceye kadar yumrukları sırtına yerdi.
34-UÇURTMA UÇURTMAK:
Uçurtma havanın güzel olduğu bahar ve yaz aylarında oynanan ve seyredilen çok ilgi
çekici bir oyundu. Bu gün bile bu oyun güncelliğini korumaktadır. Uçurtmayı yapmak
için ip, kağıt, yapışkan olarak çiriş ve kamıştan meydana gelen malzemeyi hazırlamak
gerekirdi. Bu oyuncağı, çocuklar için babalar veya abiler yaparlardı. Sonra sıra uçurtmaya
gelirdi. Uçurtma uçurmak da bir uzmanlık ve alışkanlık gerektiriyordu. Bu nedenle önce
büyükler uçurur, sonra da yavaş yavaş küçüklere öğretirlerdi. Yazın akşam serinliğinde
uçurtma uçurmak hem çocuklar, hem de büyükler için hoş bir zaman geçirmek demekti.
Malzemesi olmayanlar da kağıttan basit bir uçurtma yaparlardı.
35-ÇEMÇE GELİN:
Diyarbakırda yağmur yağmadığı zamanlarda, büyükler yağmur duasına çıkarlardı.
Çocuklar da yağmuru yağdırmak için “Çemçe gelin” i, ev ev gezdirerek hem yağmurun
yağması dileğinde bulunurlar, hem de yiyecek toplarlardı.
Diyarbakır ağzı ile “Çemçe” Kepçe anlamında kullanılan bir kelimedir. Halk arasında
çok zayıf ve çelimsiz kadınlara da “çemçe gelin “ gibi denir.
“Çemçe gelin” genellikle tahtadan yapılmış üzerine eski bir elbise giydirilmiş bir bebekti. İki çocuk bu bebeği tahta kollarından tutarak kapı kapı dolaştırırlardı. Diğer çocuklarla birlikte bir evin kapısına gelerek, çemçe gelini aşağı yukarı hareket ettirerek
oynatırlar ve şu tekerlemeyi söylerlerdi
Çemçe gelin ne ister
Allahtan yağmur ister
Bir parça bulgur ister.
Bunu duyan evin sahibi kapıyı açar, bir kova suyu “çemçe gelin”in başına döktükten
sonra, çocukların istediği bulguru verirdi. Çocuklar başka bir evin kapısına giderlerdi.
Bu kez istedikleri başka bir yiyecek olurdu. Pirinç, şeker, ekmek gibi yiyecekler isterlerdi.
Ev sahipleri de bir kova suyu çemçe gelinin başına döktükten sonra, çocukların isteklerini
yerine getirirlerdi.
496 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
“Çemçe gelin” çocuklar için hem bir oyun, hem yiyecek toplamak için bir behane,
hem de “yağmur duası” yerine geçerdi.
36-AKREP DÖĞÜŞTÜRMEK:
Diyarbakır’ da özellikle yaz aylarında çok fazla akrep olurdu. Belediye de haşarat denilen bu zararlı hayvanlarla mücadeleye girişirdi. Bu mücadele şekillerinden biri de akrepleri toplatıp, onları para ile satın almaktı. Bu nedenle çocuklar topladıkları akrepleri
para karşılığında belediyeye satarlardı. Çocukların yaratıcı güçleri bazan bunu bir oyun
haline getirirdi. Yakaladıkları iki akrebi birbirleri ile döğüştürerek, onları seyrederlerdi.
37-HOROZ DÖĞÜŞÜ SEYRETMEK:
Mahalle aralarında horoz döğüşü yapılırdı. İki horoz birbirleriyle döğüşürlerdi.
Horozu kaçan kişi yenilmiş sayılırdı. Anlaşmaya göre bazan yenilen horoz, yenen horozun sahibine verilirdi. Bu döğüşü seyretmek çocuklar için için zevkli ve heyecan
verici bir olaydı.
38-PIFNA PIF:
Bu oyun tek kişi tarafından oynanan seyirlik bir oyundu. Daha çok köylerden gelen
erkek çocuklar tarafından oynanırdı. Ağızdan ve dudaktan hava çıkararak bir olayı taklit
ederlerdi. Örneğin bir kadının makyaj yapması gibi. Çocuklar da bu oyunu oynayan bu
çocuğu ilgi ile izlerlerdi.
SONUÇ:
Sonuç olarak “OYUN” çocuğun yetişmesi, öğrenmesi, olgunlaşması, daha önemlisi
ruhsal ve bedensel doyuma ulaşmasında önemli bir etkendir.
Diyarbakırda sokakta, avluda, kırlarda çocukların oynadığı oyunlarda oyuncakların
maddi bir değeri yoktu. Çocuklar çelik çubuk, çizgi, bez bebek ve diğer oyuncaklarla
hayal güçlerini katarak oynarlardı.
Çocukların oynadığı oyunlar, toplu olarak oynandığı için, çocuklar arasındaki dayanışmayı kuvvetlendirirdi. Arkadaşlık, dostluk bağları kuvvetlenirdi. Çocuk, sosyal dayanışma ve dostluk kavramlarını farkında olmadan oyunla öğrenirdi. Yani çocukların
yaşamında psiko-sosyal açıdan önemli önemli bir rol oynardı.
DİYARBAKIR KÜÇELERİ 497
Çocuk oyun oynarken hayal gücünü de kattığı için hem zeka ve hem de ruhsal yönleri
ile gelişmiş olurdu.
Çocuk, yaşamında kendisi için önemli olan “karar verme”yi de oyunla öğrenir. Atak,
cesur, kendine güveni olması açısından da, oyunun çocuklar üzerinde büyük etkisi vardır.
Çocuk oyunla, kurallara uymasını, hile yapmanın kötü bir şey olduğunu, dürüst olmanın önemini öğrenir. Böylece egosunu da yenmesini öğrenir.
Oyun sayesinde çocuğun değerleri, yani niteliği olan yaşantıları meydana çıkar. Çocuk
dengeli davranışların önemini anlar ve dengeli davranışlar sergiler.
Kısaca oyun; eğlenerek, severek aldığımız eğitimin önemli bir yönüdür.(16)
Çocuk oyunları
İp atlama
498 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
İp atlama
Bisiklet revaçtadır
DİYARBAKIR KÜÇELERİ 499
Top erkek çocuklarının en önemli oyunu
Bilya
500 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
oynayan çocuklar
Çelik çomak oynayan çocuklar
DİYARBAKIR KÜÇELERİ 501
Çelik çomak oynayan çocuklar
Şimdi de Diyarbakır’ın tarihi caddelerinden örnek verelim
Mehmet Mercan anlatıyor
Sağ tarafta İnönü İlkokulu var. Yanlış aklımda kalmamışsa bu ilkokulun inşaatının
1942 yılında tamamlandığını hatırlıyorum…
Çünkü İkinci dünya savaşı yıllarında (1943-1944) akrabalarımızı askere yolcularken
okulun duvarı dibinde ailece bütün bir gece beklemiş, sabahlamıştık.
502 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
İSTASYON CADDESİ Çekiliş tarihi 1940’lı yılların sonları.
Eskiden, yanı İkinci Dünya Savaşı yıllarında doğu ve güneydoğu bölgesindeki kent
ve ilçelerden gelen askerler Diyarbakır’da toplanıyor. İstasyon yolundaki geniş boş alanlarda kurulan çadırlara konuluyor buradan grup grup İstasyonda bekleyen kara vagonlara
bindirilip batıya gönderiliyordu.
Fotoğrafta görüldüğü gibi yolun sağında ve solundaki alanlar boş. Henüz Şayak Fabrikası, DSİ binaları yapılmamış.
Diyarbakır’daki ilk ve TEK devlet yatırımı olarak inşa edilen Şayak Fabrikası’nın temeli 1949 yılı başlarında atılmıştı ve inşaatı 2, 5 yıl sürdü. Müteahhidi Avinalı Kamil
Beydi. Fabrika 24 Nisan 1952 günü açıldı.
Yine bildiğiniz gibi DSİ’nin kuruluşu da 1954 yılı sonrasıdır…
Sol tarafta görünen binalar İpekböcekçiliği İstasyonudur. Ayrıca burada fotoğrafın
sol tarafında ama dışında kalan bölümde de Ziraat Müdürlüğü Fidanlığı vardı. Bu fidanlık da geniş bir bölgeyi kapsıyordu. Sonradan buralara Tekel işçi evleri yapıldı.
İnönü İlkokulu arkasında küçük bir mezarlık vardı. Yontma, işlemeli taşlarla yapılmış
yüksek mezarlardı.
Bu mezarlar zaman içinde kayboldu…
DİYARBAKIR KÜÇELERİ 503
Fotoğrafın çok eski olmadığını belirtmekteki kastım, altında düzgün bir TÜRKÇE
yazı ile “İstasyon Caddesi” yazılı olması… Çünkü yeni alfabenin kabulünün ilk yıllarında
kaligrafi olarak da yazılar bu kadar düzgün değildi…(20)
Mehmet Yaşar Özer anlatıyor
Urfa Kapısından istasyona giderken, urfa kapanın hemen çıkışında, sol da Kemalin
bahçesi, bahçenin altından değirmenlere, benusen bahçelerine, Hristiyan mezarlığına ve
sarı kıza giden yol, Sağ tarafta ise Müslüman mezarlığı ve şakul acize denilen çeşmeye
giden ince bir yol vardı, istasyona kadar olan yol boyunca keçiboynuzu ağaçları ve akasya
ağaçları vardı, baharda beyaz açan akasya çiçeklerini yerdik, Müslüman mezarlığından
İnönü okuluna kadar olan alana buğday ekerlerdi, o buğdayların taze başağından çıkan
sütlü buğdaylar yer bazen de bugün erimiş peynirlerin içine konan peynir otu toplardık.
Eski sebze halinin bulunduğu alanda çok güzel marullar yetirşirdi bu aylarda o marullardan(Çocukluk ağzıyla Marul kaldırırdık)Bahçeden alır mahallede satardık Bilhassa
hıdırellezde Bazen soğan kabuğu bazen de, şerbet boyasıyla pişirilen renkli yumurta,
peynir, yeşil soğan ve ekmeklerimiz alır sarıkızda piknik yapardık çok güzel bir su çıkardı
orda. Bazen de Mehmet abinin bahsettiği Ziraat bahçesine giderdik(20)
Küçe diyince fıkrası da olur
Diyarbakırda sokak fıkrası
Diyarbakırda sokak köpekleri halkı ısırıp saldırmaya başlayınca Şikayetler de haliyle
artmaya başlamış. Diyarbakır Belediyesi de sokak köpeklerinden çok şikayet gelince,
toplamış bütün sahipsiz kopekleri.Ahali mutlu olmuş, sokakta başıboş gezen sürüler halinde gezen köpekler yokoldu diye. Sonra bir gün bakmışlar ki köpeklerin hepsinin kulaklarında birer küpe ile gene sokaklarda geziyorlar.
Bunun üzerine yaşlı bir amca Belediyeyi telefonla aramış, yetkiliye:
-’Bu itleri neye saldız, böyle ortalığa?’ demiş.
Telefondaki yetkili, hayvan haklarından, aşılandıklarından vs. söz etmiş ve en sonunda
da “merak etmeyin hepsi kısırlaştırıldı” demiş.
Yaşlı amca bunun üzerine:
‘’Ulan ben size ne diyem, Size itler ısırilar dedik. Tecavüz ediler mi dedik(E.Eşsizoğlu)
504 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER
KAYNAKLAR
1- Öğr.Gör.Aysel Yılmaz Yrd. Doç. Dr. Mine Baran. Diyarbakır Küçeleri (Sokakları).
1.Nebiler Sahabiler Azizler Krallar Kenti Diyarbakır Sempozyumu.2010
2- Mehmet Songur Diyarbakır evleri. Güneydoğu Güncel04 Kasım 2013
3- Aysel Yılmaz Diyarbakır Sur İçi Sokak Dokusuna Kimlik Kazandıran Yapı Cephelerindeki Taş Tasarımı Geleneksel Diyarbakır El Sanatları. Diyarbakır Valiliği, Dicle Ün,
Tarım Bakanlığı Yay.2013
4- Mevlüt Mergen Bizimde eşek çöpçülerimiz vardı. Yeniyurt gzt29 Aralık 2010,
5-20 Eylül 2013www.diyarinsesi.org
6- http://ekitap.kultur.gov.tr/
7-Şefik Korkusuz.Bir Zamanlar Diyarbekir.İst.1999
8- Hülya Esmer Diyarbakır Küçeleri Güneydoğu Güncel 02 Aralık 2013
9-Mevlüt mergen Suriçi günlerimizden Yeniyurt gazetesi.21-1.2014
10- Öğ.grv.Aysel Yılmaz, Yrd.Doç.Dr.Mine Baran Küçeler s.259 İhsan Işık (ed)Diyarbakır Ansiklopedisi.Elvan yay.Ank.2013. (3) Cilt
11- Havva Özyılmaz Diyarbakır Geleneksel Konut Mimarisinde Morfolojik Analiz: Geleneksel Konutların Güncel Kullanımda Değerlendirilmesi Doktora Tezi Mimarlık Gazi
Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Ocak 2007 Ankara
12- Yrd.Doç.Dr.Neslihan Dalkılıç, Yrd.Doç.Dr.Ayhan Bekleyen.Geleneksel Diyarbakır
evleri.Yrd.Doç.Dr.İrfan Yıldız(ed).Diyarbakır Mimarisi.Diyarbakır Valiliği yay.2012
13- Kamuran Karadağ(ed) Borsa 21.dergisi 4.Yöresel ve geleneksel Ürünler fuarı.özel sayı
14- Şeyhmus Diken.ŞehrAmed.Heyamola yay.İst.2014.s..197-100
15- M.Şefik Korkusuz.Eski Diyarbekir’de Gündelik Hayat.Kent yay.İst.2007.s.15 b)
57-61, 23
16- Prof.Dr.Mebrure Değer Diyarbakır Çocuk Oyunları 1.Bütün Yönleriyle Diyarbakır
Sempozyumu.2000. 317-337
17- Ramazan Ergin. Eski Diyarbakırda Taşıyıcılar, Kum Taşıyıcıları (Eşekçiler) e-Şarkiyat
İlmi Araştırmalar Dergisi -www.e-sarkiyat.com- ISSN: 1308-9633 Sayı: VII, Nisan
2012.52
18- İclal Aluçlu Hale Demir. Geleneksel Diyarbakır Evlerinde Tasarım Kriterleri.1.Uluslararası Nebiler Sahabiler Azizler, Krallar kenti Diyarbakır sempozyumu.2010
19- [email protected] adına [email protected]
20- [email protected]
21- Yrd. Doç. Dr. Mehmet Salih Erpolat Cizye Defterlerinin Sosyal Ve İktisadî Tarih
DİYARBAKIR KÜÇELERİ 505
Araştırmaları Açısından Önemi: Diyarbakır ÖrneğisabardEylül 2004 Yıl: Iı, Sayı: 4,
Sayfa: 105 – 251
22-2000’e beş kala Diyarbakır.İl yıllığı
23-Hasan Basri Konyar.1936 yılı Diyarbakır İl Yıllığı.Ulus matb.Ank.1936
24-Yrd. Doç. Dr. İbrahim Yılmazçelik Xıx. Yüzyılın Îlk Yarısında Diyarbakır (17901840) (Fizikî, İdarî Ve Sosyo - Ekonomik Yapı).TTK matb.Ank.1995
25- Ercan Gümüş Tez Danışmanı.Prof. Dr. Ahmet Güneş. T.C.
Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yeniçağ Bilim Dalı 18.
Yüzyılın İlk Yarısında Amid Kazası Doktora Tezi Ankara-2014
26- Albert Gabriel(çev.İdil Çetin):Şarki Türkiye’de Arkeolojik Geziler.DİTAV
yay.Ank.2014
27- Nergiz Durman.Diyarbakır Sivil mimarisi.Diyarbakır kültür envanter.2013.c2
28- Amed Tigris.Amed.DBB yay.Atalay matb.Ank.2014.s.72
29- Mehmet Mercan.Utanıyorum.Tigris haber 26 Mayıs 2014
30- Recep Acay.Ben-ü Sen Gülleri.Ankara.2010.s.49
31- Halil Değertekin.Diyarbakır Anıları.Kanguru yay.Ank.2012.s.33-36
506 DİYARBAKIR İLÇE EVLERİ, KÖŞKLER, SARAYLAR, KÜÇELER

Benzer belgeler

PDF ( 14 )

PDF ( 14 ) Genel olarak dikdörtgen formlu güvercin barınaklarında duvarlar, kerpiçten yapılmıştır. Ortalama 55 cm kalınlığında ve dört metreden daha yüksek olan bu duvarlar, zeminden bir metreye kadar daha ka...

Detaylı