İmparatorluk tartışmalarında radikal bir açılım

Transkript

İmparatorluk tartışmalarında radikal bir açılım
İmparatorluk tartışmalarında
radikal bir açılım
NADİR ÖZBEK
Harry Harootunian, İmparatorluğun
Yeni Kılığı: Kaybedilen ve Tekrar Ele
Geçirilen Paradigma adlı kitabıyla 11
Eylül sonrasında gündeme oturan
imparatorluk tartışmalarına kuramsal
derinliğe sahip radikal Marksist bir
perspektif ve yeni bir boyut kazan1
dırıyor. Kitabın önemli bir kısmı
İkinci Dünya Savaşı sonrasında sosyal
bilimlerin, tarih ve bölge çalışmalarının ideolojik eksenini oluşturan
modernleşme teorisi eleştirisine ayrılmış. Harootunian, açık bir şekilde,
modernleşme
olgusunun,
İkinci
Dünya Savaşı’nın gözden düşürdüğü
sömürgecilik ve emperyalizmin değişim geçirmiş halinden başka bir şey
olmadığını söylüyor. Modernleşme
teorisi akademik ve radikal politik
çevrelerde son çeyrek asırda enine
boyuna tartışılmış, bir çok açıdan
eleştirilmiş ve önemli ölçüde itibar
kaybına uğramış durumda. Ancak,
Harootunian, modernleşme paradigmasının bir sosyal değişim teorisi
olarak “Sovyetler Birliği’nin çöküşü
ve rekabetin bitişi ile gözden
kaybolmuş olmakla birlikte, şu aralar,
tarihteki imparatorluklara atfedilen
rasyonel başarılar ve bunların
Amerikan emperyumuna sunduğu
dersleri de içine alarak yeniden gün
yüzüne çıktığını” öne sürüyor. Kısaca,
kaybedilen paradigma tekrar ele
geçirilmiştir.
Son on yılın eleştirel kuramsal
yazınında, modernleşme teorisinin bir
geri dönüş yaşamakta olduğunun altı
çizilmişti. Arif Dirlik’in ifadesiyle
kapıdan kovulan modernleşme teorisi
arka pencereden geri dönmüştür.
Bunu en tipik örneği, ülkemizde
henüz yeterince tartışılmayan ancak
______________________________
Haryy Harootunian
İmparatorluğun Yeni Kılığı:
Kaybedilen ve
Tekrar Ele Geçirilen Paradigma
çev. Erkal Ünal
Boğaziçi Üniversitesi Yay., 2006, 107 s.
______________________________
NilüferGöle’nin tercüme/aktarmasıyla
Türkiye’ye de ithal edilmiş bulunan
alternatif veya çoğul moderniteler
2
kavramıdır. Daedalus gibi sektörün
itibarlı bir dergisinin 2000 yılında
modernleşmeyi çoğulluğu içinde
evrensel bir durum olarak tanımlayıp
paradigmaya itibar kazandırmak üzere
özel sayı hazırlamış olması bir
3
rastlantı değil. Yine radikal çevreler
son on yılın küreselleşme kavramı
etrafında şekillenen liberal akademik
ve siyasi literatürün, modernleşme
paradigmasını
“evrenselleştirerek”
yeniden canlanmasına hizmet etmiş
olduğunu defalarca dile getirmiş4
lerdir. Alternatif moderniteler yaklaşımı, moderniteyi Batı kültürünün
tekelinden çıkarıp, İslâmi modernite
örneğinde olduğu gibi başka kültürel
bütünlüklerle (medeniyetler) eklemleyerek çoğullaştırma arzusundadır.
Eski modernleşme teorisinde olduğu
gibi kültür/mede-niyet olgusu bu yeni
yaklaşımlarda yine özcü ve ve
ahistorik bir şekilde tanımlanmaktadır. Yeni olan, başka medeniyetlere de modern olabilme yetisinin
5
bahşedilmiş olmasıdır. Küreselleşme
literatürü ise basitçe kültür mevzusuna
büyük ölçüde ilgisizdir: küreselleşme
doğal tarihin/zamanın akışının, yani
modernleşmenin, güncel durumu veya
nihai
uğrağıdır.
Sonuç
olarak
modernleşme paradigması yalnızca
zamana karşı dirençli değil, bir
yandan da mutasyona uğrama
yeteneğine sahip.
Harootunian, modernleşme teorisinin yeni görünümlerine ilişkin
radikal eleştirilere bu teorinin “yeni
emperyal kılığına” ilişkin bir tartışma
yürüterek katkıda bulunuyor. Ancak
öncelikle, modernleşme eleştirisini,
felsefi ve epistemolojik bir temele
oturtmaya çalışıyor. Kitabın önemli
bir kısmının eski ve yeni görünümleriyle modernleşme teorisinin incelenmesine ayrılmış olması bir rastlantı
veya
bilinenin
tekrarı
değil.
Harootunian’ın gündeme getirmiş
olduğu
eleştiriler
modernleşme
paradigmasının hâlâ etkisi altında
bulunan Türkiye’deki tarih ve sosyal
bilim çalışmaları bakımından da
önemli açılımlar sağlayacak nitelikte.
Harootunian’ın İkinci Dünya Savaşı
sonrası sosyal bilim ve tarihçiliğinin
önemli donanımlarından olan “geç
kalmışlık” (gecikmiş modernleşme)
paradigmasının temelini oluşturan
doğal, boş ve lineer zaman kavramsallaştırmasına yönelik eleştirisi bu
çerçevede anlamlıdır. Türkiye’de
sosyoloji ve tarih çalışmalarına
derinlemesine nüfuz etmiş bulunan
gecikmişlik paradigmasına yönelik
henüz en ufak bir sorgulama ihtiyacı
bile hissedilmemiştir. İmparatorluktan
ulus-devlete geçiş teleolojik temeli
üzerine kurulu Tanzimat’tan Cumhuriyet’e modern Türkiye tarihi
anlatısı bütünüyle bu paradigmanın
sultası altında şekillenmiştir. Ve bu
anlatı hegemonik bir söylem olarak
gücünden fazla bir şey kaybetmeden
geçerliliğini hâlâ sürdürmektedir.
Türkiye’de tarih ve sosyal bilimler
_________________________________ VİRGÜL14 KASIM 2006 ________________________________________
_____________________________________________________________________________________
alanında radikal bir kopuşa ihtiyaç
olduğu açıktır.
Harootunian’ın
yine
Türkiye
çalışmaları bakımından açılım sağlayabilecek bir başka katkısı da merkezçevre paradigmasıyla ilgilidir. İkinci
Dünya Savaşı sonrası modernleşme
ideolojisinin temel taşlarından olan
merkez-çevre paradigması daha onceden de bir çok açıdan eleştirilmişti.
Ancak Harootunian bu eleştiriyi,
radikal bir siyasete açılım sağlayacak
nitelikte felsefi bir zemine taşıyor.
“Gündeliklik” (everydayness) kavramına başvurarak tarihsel analizde
mekana ilişkin soyutlamayı zamanın
bir uzantısı olmaktan kurtarıyor ve
bugün dahil her tarihsel moment için
aktüel siyaseti ve siyasetin yığınsal
aktörlerini ön plana çıkartıyor.
Merkez-çevre analizinin aslında coğrafyaya lineer, düz bir zaman boyutu
eklediği
hatırlanmalı:
merkez,
çevrenin geleceğini temsil ederken,
çevre de merkezin geçmişini yansıtıyor. Merkez-çevre paradigması
Türkiye’ye ilişkin araştırmalar ve
kuramsal boyut taşıyan yazılarda hâlâ
geçerliliğini koruyor. Patenti 1960’lı
yılların başına ve Edward Shils’e ait
olan bu paradigma aynı yıllarda Şerif
Mardin
tarafından
Türkiye
çalışmalarına aktarılmış ve o günden
bugüne Türkiye’de tarih ve sosyal
bilimlere yön ve şekil vermiştir.
Bugün söz konusu paradigmanın
eleştirel bir süzgeçten geçirilmesine
yönelik denemelerde bile epistemolojik bir eleştiriye girişilmekten
uzak olunduğunu görüyoruz. Örneğin,
merkez-çevre paradigmasını sözde
aşmaya yönelik çabalarda bu kavramın Türkiye tarihinin analizi
açısından işlevini yitirmediği savunuluyor ve paradigmanın sadece
günümüzün iyice karmaşıklaşan ve
değişim geçiren Türkiye toplumunu
anlamak bakımından yetersiz olduğu
6
ilavesinden öteye gidilemiyor. Bir
başka örneği ise yeni gündeme gelen
“çevresiz merkez” kavramı oluşturuyor. Yapısalcılık sonrası teorilerin
donanımıyla oluşturulan bu kavramla
modernleşme ideolojisinin temellerinden olan ikilikler, merkez-çevre,
devlet-toplum veya batı-doğu ikiliği,
kavramsal düzeyde yeniden üre7
tiliyor. Sözde eskimiş olan modernleşme teorisinin herkes tarafından
paylaşılan eleştirisi, varolan sığlığıyla
aslında bu ideolojinin yeniden
üretilmekte oluşunu örtbas etmekten
başka bir işlev görmüyor.
Harootunian’ın
modernleşme
ideolojisinin yeni emperyal kılığına
yönelik eleştirileri son dönemde
tarihsel imparatorluklara, özellikle
İngiltere’nin ondokuzuncu yüzyıl
sömürgeci imparatorluk deneyimine
ilişkin yeni İngilizce literatürü hedef
alıyor. Bu yeni literatür, sömürgeciliğin şiddete dayanan tarihini arka
plana itme, bu tarihi normalleştirerek
günümüz Amerikan “emperyumu”
için öykünülecek bir model, yeni bir
hafıza oluşturma çabası olarak eleştiriliyor. Harootunian’a göre bu yeni
literatür, Edward Said sonrası postkolonyal teorinin kazanımlarına karşı
bir saldırı niteliği taşıyor. Bu çaba,
yığınların, postkolonyal tarihçilik
tarafından iğneyle kuyu kazarcasına
geri kazanılmış seslerini susturarak,
onların tarihsel özne konumlarından
uzaklaştırılmaları anlamına geliyor.
Bu tartışmaların ayrıntısına burada
girmek mümkün değil. Ancak bu
noktada son zamanlarda Türkiye’de
güncel liberal siyasi pozisyonlara
tarihî referans noktaları bulmak ve
meşruiyet kazandırmak üzere Osmanlı
tarihine ilişkin yeni hatırlama çabalarının ağırlık kazanmaya başladığına
işaret etmekle yetinmek istiyorum. Bu
yeni eğilim Osmanlı İmparatorluğu’nu
bir tür iktidar pratiği, bir tahakküm
ilişkisi bütünlüğü ve emperyal bir
siyaset olarak kavramsallaştırmaktan
kaçınıyor.
Bunun
yerine,
ondokuzuncu yüzyıl Osmanlı tarihi,
Avrupa Birliği’ni savunmak üzere,
yine hayali bir Avrupa modelinin
ışığında, sivil toplumun geliştiği,
hukuk devleti normlarının yerleştiği,
çoğulcu liberal bir sistem olarak
8
kurgulanmaya çalışılıyor. İmparatorluk imgesine bugünün siyasetine
kaynaklık etmek üzere yeni bir yorum
yeni bir canlılık kazandırılmaya
çalışılıyor. Yine Osmanlı Devleti’nin
ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında
Arap vilayetlerindeki uygulamalarını
emperyal bir siyaset olarak değerlendirmek yerine, bu bölgede tesis edilen
hakimiyet “uzun Osmanlı barışı”
olarak kavramsallaştırılıyor. Ondokuzuncu yüzyılın imparatorluk
siyasetine sahip çıkılıyor ve bu
hakimiyet ilişkisinin günümüz için
9
esin kaynağı olması arzulanıyor.
Harootunian, 11 Eylül son-rasında
Amerikan hakimiyetinin gittikçe açık
şiddete
dayanan
bir
nitelik
kazandığının altını çizmeyi de ihmal
etmiyor. Soğuk Savaş done-minin
kapitalist emperyalizmi, ege-menliğini
modernleşme ideolojisinin bütün
toplumların gelişme-kalkınma süreci
sonucunda
ortak
bir
noktada
birbirlerine yaklaşacakları büyülü
telkiniyle pekiştirmekteydi. Amerikan
neoconlarının iktidarı döneminde
böylesi ideolojik kılıflara gittikçe
daha az başvuruluyor. Bununla birlikte, imparatorluk geçmişine ilişkin
tarih literatürünü, Amerikan “emperyumuna” bir meşruiyet zemini
oluşturma çabasına bir katkı olarak
değerlendirmek gerekiyor. Harootunian
bu
noktada
dikkatleri
güncelliği tartışma götürmeyecek
şekilde belirginlik kazanan, ancak
tarih ve sosyal bilim çalışmalarında
Almanya’nın
30’lu
yıllarına
hapsedilen faşizm konusuna çekiyor
ve
Poulantzas’a
referansla
emperyalizmin
faşizmle
olan
ilişkisinin altını çiziyor: “bugün
emperyalizm hakkında konuşmak
isteyenler faşizm meselesi hakkında
sessiz kalamazlar.” Harootunian’ın
modernite, imparatorluk/emperyalizm
ve faşizm olgularını ortak bir zemin
üzerinde ve birbirleriyle ilişkisi içinde
kavramsallaştırma çabası son derece
önemli. Harootunian’ın bu konudaki
katkısı, Türkiye’ye ilişkin tarih ve
güncel siyasal analizlerde faşizm,
ırkçılık, soykırım gibi kavramları
1930’lu yıllar Almanya’sının biricikliğine hapseden apolitik yaklaşımların
aşılması bakımından da yeni açılımlar
10
sağlayacak nitelikte.
Harootunian,
imparatorluk
tartışmaları
ve
yeni
Marksist
emperyalizm teorilerine yönelik de
önemli
eleştirilerde
bulunuyor.
Öncelikle bu teorilerin “kapitalizmin
yapısal işleyiş bozukluklarını” temel
alıyor oluşlarının doğurduğu sorunlara
dikkat çekiyor. Marksist emperyalizm
teorilerinin ilkel sermaye birikiminin
oynadığı rolü vurgulayan Luxemburgçu, “ultra emperyalizmi” teşhis
eden Kautskyci ve emperyalizmi
kapitalizmin en son aşaması olarak
sabitleyen Leninci formülasyonlar
arasında dağılım gösterdiğine işaret
ediyor. Harootunian için bütün bu
teorilerin ortak yanını yapısal belirle-
________________________________ VİRGÜL 15 KASIM 2006 _______________________________________
_______________________________________________________________________________________
yicilere verilen önem ve beraberinde yorumluyor oluşunu hatırlamamak
kriz, çelişkiler ve iktisadi felaketçilik mümkün değil.
ve benzeri terimleri getiren bir aşamacı kronoloji arayışı oluşturmaktadır. Harootunian ayrıca David 1 Harry Harootunian, İmparatorluğun
Yeni Kılığı: Kaybedilen ve Tekrar Ele
Harvey, Ellen M. Wood, Leo Panitch
Geçirilen Paradigma, çev. Erkal Ünal
tarafından geliştirilmeye çalışılan gün(İstanbul:
Boğaziçi
Üniversitesi
cel emperyalizm teorilerinin bu üç
Yayınevi,
2006).
gelenekle benzerliklerine işaret edi- 2
Nilüfer Göle, Melez Desenler (İstanbul:
yor. Hardt ve Negri’nin “çokluk imMetis Yayınları, 2000).
paratorluğu” kavramının ise modernleşme teorisinin imparatorluk kılığı 3 Bu sayıda yer alan makalelerde
moderniteye küresel bir durum olarak
içinde yeniden canlanışı ile taşıdığı
evrensel bir nitelik atfedilmekte.
epistemolojik paralelliklere gönderme
Wittrock’un yazısı bu ortak fikri
yapıyor: “Hardt ve Negri’in tek
yansıtması bakımından önemli. Björn
yapabildiği, ‘küreselleşmenin’ ulus
Wittrock, "Modernity: One, None, of
devletin iktidarını, ABD ya da başka
Many?
European
Origins
and
bir ülkenin, kendi deyimleriyle,
Modernity as a Global Condition,"
‘emperyalist
projenin
merkezini
Daedalus 129, no. 1 (2000), s.31-60.
oluşturamayacağı’ kadar azalttığını
Kuramın ağır toplarından Eisenstadt’ın
göstermek için bugünlerde öne sürübu sayıda uzunca bir yazısı olması
dikkat çekici. S. N. Eisenstadt,
len eski bir modernleşme teorisini
11
"Multiple Modernities," Daedalus 129,
sağlığına kavuşturmaktan ibaret.”
no.
1 (2000), s.1-29. Yine aynı özel
Bu teorik yaklaşımlar Marksizm
sayıda Göle’nin de bir yazısı
içi tartışmalar ve kuşkusuz radikal bir
bulunmakta. Nilüfer Göle, "Snapshots
siyaset
arayışının
ürünleri.
of Islamic Modernities," Daedalus 129,
Harootunian bu arayışlara, postno. 1 (2000), s.91-117.
yapısalcı ve postkolonyal teorinin 4
Örnek olarak bkz., Arif Dirlik,
kazanımlarını radikal Marksist bir
"Modernity
as
History:
Postepistemolojik söyleme eklemleyen bir
Revolutionary China, Globalization
çerçeve oluşturarak katılıyor. Harooand the Question of Modernity," Social
tunian’ın teorik arayışları Marksizmi
History 27, no. 1 (2002), s.16-39.
Frederick Cooper, "What is the
radikal bir zemine oturtma çabasının
Concept of Globalization Good For?
ürünü ve imparatorluk/emperyalizm
An African Historian's Perspective,"
tartışmalarının ötesine taşan açılımlara
African Affairs 100 (2001), s.189-213.
sahip. Bu çerçevede, örneğin,
5
Bu yaklaşımın İslâmın özü itibariyle
“gündeliklik” (everydayness) kavramodernleşmeye
aykırı
olmadığı
mını felsefi bir temelde yeniden
görüşünü
savunan
ondokuzuncu
kurarak Marksizmin yapısalcı yorum12
yüzyılın “İslâm modernizmi” görüşüyle
larına
karşı
duruyor.
Walter
benzerliği dikkat çekicidir.
Benjamin, Siegfried Kracauer, Tosaka 6
Fethi Açıkel, "Entegratif Toplum
Jun gibi 1930’lu yılların düşünürlerine
Muarızları:
'Merkez-Çevre'
geri dönerek yapısalcılık sonrası
Paradigması Üzerine Eleştirel Notlar,"
teorilerin epistemolojjik eleştirisini
Toplum ve Bilim, no. 105 (2006), s.30içerecek derinlikte ama siyasetin
69.
öncelliğini ön plana çıkaran bir 7
Meltem Ahıska, "Hayal Edilemeyen
kaygıyla Marksist teoriye felsefi bir
Toplum: Türkiye'de "Çevresiz Merkez"
derinlik kazandırıyor. Harootunian
ve Garbiyatçılık," ibid., s.11-29.
“gündeliklik” kavramını çoğunlukla 8
Çağlar
Keyder,
Memâlik-i
soyut felsefi bir düzlemde tanımlıyor.
Osmaniye'den
Avrupa
Birliği'ne
Ancak
bu
kavramla
siyasetin
(İstanbul: İletişim Yayınları, 2003).
önceliğine vurgu yapıyor ve kavramı
Keyder’in
Osmanlı
kurgusunun
somutlaştırmak üzere yığınların kendi
eleştirisi için bkz. Nadir Özbek,
kaderlerinin öznesi olduğu gerçeğinin
"Alternatif Tarih Tahayyülleri: Siyaset,
İdeoloji ve Osmanlı-Türkiye Tarihi,"
en belirgin olduğu tarihsel anları,
Toplum ve Bilim, no. 98 (2003), s.234örneğin Ekim Devrimi’ni, sovyetler
254.
iktidarını, Lenin ve Trotsky’yi ön
9
13
Bu noktada bkz. Engin Deniz Akarlı,
plana çıkartıyor.
Bu noktada
The Long Peace: Ottoman Lebanon,
Gramsci’nin
sovyet
devrimini
1861-1920 (Berkeley: University of
Kapital’e karşı bir devrim olarak
California Press, 1993). Bu noktada
daha eleştirel bir yaklaşım için bkz.
Ussama Makdisi, "Rethinking Ottoman
Imperialism: Modernity, Violence and
the Cultural Logic of Ottoman
Reform,"
Jens Hanssen, Thomas
Philipp ve Stefan Weber (der.) The
Empire in the City: Arab Provincial
Capitals in the Late Ottoman Empire
içinde
(Beirut: Ergon Verlag
Würzburg In Kommission, 2002), s.2948.
10
Harry Harootunian,
"Future of
Fascism," Radical Philosophy, no. 136
(2006), s.23-33; Harry Harootunian,
"The Black Cat in the Dark Room:
Learning to See in the Dark," Positions
13, no. 1 (2005), s.135-157.
11
Harootunian, İmparatorluğun Yeni
Kılığı: Kaybedilen ve Tekrar Ele
Geçirilen Paradigma, 17.
12
Harootunian, İmparatorluğun Yeni
Kılığı kitabının felsefi arka planını
oluşturan bu görüşlerini Tarihin
Huzursuzluğu
adlı
kitabında
derinleştiriyor. Harry Harootunian,
Tarihin Huzursuzluğu: Modernlik,
Kültürel Pratik ve Gündelik Hayat
Sorunu, çev. Mehmet Evren Dinçer
(İstanbul:
Boğaziçi
Üniversitesi
Yayınevi, 2006).
13
“Gündeliklik”
kavramı
aşağıdaki
yazıda daha somut olarak ifade
edilmiştir.
Harry
Harootunian,
"Kaplanın
İninde:
Sosyalist
Gündeliklik Mao Sonrası Çin'de,"
Praksis, no. 13 (2005), s.311-322.
________________________________ VİRGÜL 16 KASIM 2006 _______________________________________

Benzer belgeler

deoloji: II. Abdülhamid Dönemi Tarihçili¤i Üzerine Bir De¤erlendirme

deoloji: II. Abdülhamid Dönemi Tarihçili¤i Üzerine Bir De¤erlendirme bir kısmının eski ve yeni görünümleriyle modernleşme teorisinin incelenmesine ayrılmış olması bir rastlantı veya bilinenin tekrarı değil. Harootunian’ın gündeme getirmiş olduğu eleştiriler modernle...

Detaylı