İndirmek İçin Tıklayınız!

Transkript

İndirmek İçin Tıklayınız!
aral›k 2010
›ssn 1303-9113 •2010/12 • say› 103
2.25 TL(KDV’li)
a y l › k
s a n a t
d e r g i s i
Merhaba
Sahibi
Tav›r Yay›nlar› ad›na
Bahar Kurt
Genel Yay›n Yönetmeni
Gamze Keflkek
Sorumlu Yaz›iflleri Müdürü
Yeliz Y›lmaz
Yaz›flma Adresi
‹stanbul
Mahmut fievket Pafla Mah.
Mektep Sk. No: 4-B
Okmeydan› - fiiflli - ‹stanbul
Tel: (212) 238 81 46 Faks: 238 82 49
e-posta: [email protected]
www.tavirdergisi.com
Ankara
‹dilcan Kültür Merkezi
Eski 1. Cadde
636. Sk. No: 207/2
Tel: 0 541 336 65 37
Hesap no (TL)
1042- 30000 596147
Gamze Mimaro¤lu
‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST.
Hesap no (EURO)
1042- 3010000 129062
Gamze Mimaro¤lu
‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST.
Fiyat› (DÖV‹Z)
Almanya: 5 Euro Fransa: 5 Euro
Hollanda: 5 Euro Avusturya: 5 Euro
‹sviçre: 7.5 Frank ‹ngiltere: 4 Sterlin
Zifir karanl›¤a gömüldü o so¤uk k›fl gecesi... Tam 10 y›l önce, saat tam
04.30’da, 20 hapishanenin üzerinde... Karanl›k emelleriydi hapishaneleri kopkoyu bir siyaha boyayan. Kara kara maskelerle gizlenmifl yüzleriydi belki de...
Kurt puslu havay› sever, av›n› gafil avlamak için. Olur ya belki kendinden güçlü ç›kacakt›r, elinden kaç›racakt›r. Sürü halinde sald›rmas› da bundan de¤il midir zaten? Do¤an›n kendi yasas›d›r kurdun av›na sald›rmas›. Ya on binlerce
güçle, dört duvar aras›ndakilere sald›rmak öldüresiye? Ne demeli vahfletin bu
en alçakças›na? Kifayetsiz kelimelerin yapabilece¤i bir fley yok ne yaz›k ki!...
Ne desek eksik kalacak çünkü. Ne desek az gelecek. Ne desek susacak kelimeler...
Özgürdüler onlar. Dört duvar hükümsüzdü yüreklerindeki inanc›n karfl›s›nda.
Ölümün her türüyle korkutmaya gelenleri korkuya salacak bir inançt› bu. Ölümü defalarca yenenler, ölüme binlerce kez diz çöktürenler; 10 y›l önce, Aral›k’›n
19’unda, saat 04.30’da m› teslim olacaklard› zulme? “Bir dost sofras›nda, bir
de harmandal›nda” diz çöktüklerine tan›kl›k eden tarihe, baflka türden bir tan›kl›k zemini mi vereceklerdi? Soyunacaklar m›yd› inançlar›ndan?..
Onur nerede kalacakt› o zaman? Verilen sözler, içilen antlar, yüreklerin en s›cak yerine ifllenen sevdalar, künyelere kaz›nan namus ne olacakt›? Gelece¤e
dair güzelim düfller koca bir yalana m› dönüflecekti?
Bükülürdü boyunlar› o vakit, bizi bir yerlerden, sonsuzlu¤un penceresinden izleyenlerin. Od düflerdi yüreklerine tekmil mazlumlar›n... Gülüflleri dona kal›rd›
yüzlerinde umudunu özgür tutsaklara ba¤layanlar›n. Karar›rd› gelece¤i, tarihin
yazd›¤› en kutsal varl›¤›n, vatan›n...
Sevdan›n en has›na sahip olanlar; inanc› u¤runa kor alevlerin ortas›na k›l› depremeden at›lanlar, tafl›d›klar› misyonun bilincindeydiler tam 10 y›l önce,
saat tam 04.30’da, tam 20 hapishanede... Sonu belli bir kavgan›n s›ra neferleri, ezilenlerin tarihinin aln›na kara leke sürdürmeyeceklerdi. Görev buydu...
fiimdi, Pir Sultanca tekmelemekti tabureyi dara¤ac›nda görev... Demiri Kawaca dövmekti. Börklüce ve Torlakça k›l›ç üflürmekti zulmün ordular›n›n üzerine.
Zülfikar olmakt› Yezidin askerlerinin üzerine savrulan. Görev flimdi, “Varsa cesaretiniz gelin” demekti Edaca, “As›l siz teslim olun” demekti Sibelce... Ve Mahirce, Saboca direnmekti...
Görev tamamland›. Ölüm bir kez daha diz çöktü onlar›n önünde. Tarihin ve
mazlumlar›n aln›na leke sürülmedi; onurun, inanc›n ve feda ruhunun birarada
direnifli, ezilenler ad›na bir kez daha zafer yazd›rd› 28 can pahas›na... O gün
orada olanlar›n, umudu kor alevlerle harlayanlar›n an›lar›na sayg›yla...
Bir sonraki say›m›zda görüflmek üzere...
Bask›
Ezgi Matbaa
Sanayi C. Altay Sok. No:10
Çobançeflme /istanbul
Tel: 0(212) 452 23 02
Yay›n türü: Yerel Süreli
Dostlukla...
‹Ç‹NDEK‹LER
12 /2010
3
5
11
14
17
20
23
29
30
33
36
38
MAKALE
deniz korcan
bir y›l› devirdik
MAKALE
mete y›lmazer
kapitalist ayin: tüketim ç›lg›nl›¤›
ELEfiT‹R‹
sinan gümüfl
cem y›lmaz ve güldürürken düflünmemek
DENEME
ibrahim karaca
mesele
ELEfiT‹R‹
murat do¤ru
hayat dergi kime hitap ediyor?
MAKALE
ümit zafer
reklamlar üzerine
‹ZLEN‹M
filiz tanya
sinop mahpushanesi ile söylefli (2)
AYIN FOTO⁄RAFI
FOSEM
ÖYKÜ
sezgin flimal
iyi ki geldin fatma
MAKALE
levent karakaya
düzene uygun gençler nas›l oluflturulur?
fi‹‹R
mehmet baflaran
sorgucular
DENEME
emine aydo¤du
yaln›zl›k ve öfke
40
43
45
T‹YATRO
gülnaz b›çakç›
bafltan ç›karma
S‹NEMA
sevgi duman
new york’ta befl minare
HABERLER
KAPAKLAR- (TAVIR )
ön kapak ya¤l› boya tablo: filiz gencer
ön iç kapak karikatür: mehmet arslan
DOSYA:
19 ARALIK VE ADALET
3
4
7
9
11
bilgesu erenus
19 aral›k’ta ne oldu?
temel demirer
adalet(sizlik) ve ölüm(süzlük)
sibel özbudun
egemenlerin pyrrhus zaferi”: f tipi
mehmet esato¤lu
19 aral›k ve 10 y›l sonras›
orhan iyiler
bay baflbakana - bay adalet bakan›na
aç›k mektup
KAPAKLAR- (DOSYA)
ön kapak ya¤l› boya tablo: filiz gencer
tasar›m: tav›r
makale
makale
bir y›l› devirdik
deniz korcan
Y›ll›k bir ülke panoramas›nda bakmak ve görmek aras›ndaki
farka tan›k oluruz her y›l. Herkes bakar ama herkes göremez.
Daha do¤rusu bu bakma ve görme becerisi ideolojik bak›fla
göre flekillenir. Kim hangi ideolojiyi savunuyorsa oradan görür
yaflananlar›. Kimi ›fl›lt›l› ekranlardan sunulan hayat› görür kimi
ise etimizi bir b›çak gibi kesen gerçekleri. Yani aslolan yaflanan
olaylar de¤il s›n›flar›n savafl›d›r. Her s›n›f kendi gözüyle görür
yeni bir y›l›. Burjuvazinin gündeminde, kitleleri uyutmak için tasarlanm›fl manipülasyon haberleri vard›r; bizim gözümüzden
ise açl›k, yoksulluk ve emekçi s›n›f›n kavgas› ak›p gider.
Bir y›l› devirdik...
Daha bir ay var demeyin; biz bu y›l›, halk olarak çoktan devirdik.
Tav›r’›n ocak say›s›nda y›ll›k panorama içinde bir y›l› nas›l devirdi¤imiz ayr›nt›lar› ile yaz›lacak nas›l olsa. Biz ise akl›m›zdan ve
gönlümüzden geçenleri yazal›m bu yaz›m›zda sevgili tav›r okurlar›, ne dersiniz?
Bu kavgan›n kazan›mlar›yla iflte çoktan devirmiflizdir bir y›l›.
Mesela Türkan Albayrak çad›r›ndan zafer türküleriyle ç›km›flt›r.
Bir emekçi iflinin bafl›ndad›r. Kaybetti¤i iflini geri alm›flt›r. Bayram hakikaten de Bilgesu Erenus’un dedi¤i gibi Türkan’›n bayram›d›r. Bizim Türkan’d›r çünkü o, direnmifltir, kazanm›flt›r...
TEKEL iflçileri direnmeye devam ediyor. ‹nan›yoruz ki kazanacaklar. Bu bir temenni de¤il. Çünkü yanlar›nday›z, beraberiz.
Kavgalar›na omuz veriyoruz. ‹flte bu nedenle önce inan›yoruz.
Çünkü inanmak baflarman›n yar›s›d›r.
Ve 30 y›ld›r inan›yordu iflçi s›n›f› Taksim Meydan›’n›n 1 May›s
Meydan› oldu¤una. Otuz y›ld›r yürüyordu Taksim’e do¤ru.
‘77’den bu yana zorlu ama kararl› ad›mlarla. 1 May›s bizimdi.
Birlik, mücadale, dayan›flma ve kavga günüydü 1 May›s. ‹flte
bizimdi! Taksim’deydik yüz binlerle... K›z›l bir nehir gibi doldurduk meydan›.
ARALIK 2010 | TAVIR | 3
Ve 55 binimiz akt›k oradan ‹nönü Stadyumu’na, devrimin türkülerini söylemek için. 55 bin... Parmak ›s›rtt› emek düflmanlar›na. Kavga türküleri söylerdi y›llard›r Grup Yorum. Direnifle,
kavgaya davet ederdi halk›. Ve o halk bedelleri ödenmifl türkülerin hakk›n› veriyordu. Her an› onurla örülmüfl 25 y›l›n hakedilmiflli¤iyle ‹nönü Stadyumu’nda yaln›z b›rakm›yordu kavgay› türküleyen çocuklar›n›, Yorum’u...Bizdik iflte oradaki. Devirmifltik
bir kez daha zulmün bile¤ini...
Tutsaklar hala tecrittedir. A¤›rlaflt›r›lm›fl müebbet hükümlülerine
havas›zl›k iflkencesi yap›lmaktad›r. Havaland›rmaya bakan pencerenin önüne bir dolap çekilmektedir. Tafl duvar, beton, dikenli tel, demir parmakl›k, kibrit kutusu kadar avlu bile onlara
çok görülmektedir. Zulmün bu yarat›c›l›¤›na flapka ç›kartas› geliyor insan›n. Bravo! Bir tutam ›fl›k, bir soluk bile yasak. ‹nsan›n
akl›na 12 Eylül karanl›¤›n› delip geçen o ezgi geliyor:
“Günefl bile yasak gülüm güley gülüm...”
Okurlar›m›z›n da yak›ndan tan›d›¤› hapishanedeki yazar›m›z
Ümit ‹lter üç ayd›r yo¤un tecritte tutuluyor. Mektup, görüfl ve
iletiflim cezalar› arka arkaya geliyor. Neden mi? Çünkü direniyor. fiimdi Ümit’e üç ad›m voltay› da yasaklad›lar. Avluya bile
ç›kart›lm›yor. En son bize ulaflt›¤›nda “y›ld›zlarla konufltu¤unu”
söyledi. Acaba y›ld›zlar› da indirirler mi gökyüzünden? Y›ld›zlar›
söndürürler mi dersiniz? Bunu da becerebilirler mi?
Tutsaklar yaln›z de¤ildir. Yine Ankara yollar› tutulmufltur.TAYAD’l›lar inanman›n gücüyle yürümüfllerdir Ankara’ya ad›m
ad›m. “Yürümeyenleri arkalar›nda bofl sokaklar gibi b›rakarak...” Her türlü sald›r›ya ve çirkefli¤e karfl› yürümüfllerdir ad›m
ad›m, tecritin kalbine, Ankara’ya. Tecrite karfl› mücadele sürecektir.
Gençlik paras›z e¤itim istiyor. Ankara yollar›na düfltü ad›m
ad›m. Sadece paras›z e¤itim istedi¤i için hapishanenin tecrit
hücrelerinde tutuluyor gençlik; isimleri Ferhat ile Berna. Emekçi ailelerin çocuklar› onlar. Ve e¤itime verecek paralar› yok yüz
binlerce arkadafllar› gibi. E¤itim paras›z olsun diye, hapisteler
aylard›r. Gelece¤i böyle kuracaklar yoksul kardeflleri okusun diye, bedeller ödeyerek...
Neler oldu 1 y›lda? Mesela Güler Zere karanfil kokular›n› ald›
son kez. Gözlerine doldurdu yoldafllar›n›n gülüfllerini. Sözler ve-
4 | TAVIR |ARALIK 2010
rildi, sözler al›nd›. Güler Zere’nin yüzündeki son gülüflün sebebi budur. Yoldafllar›n›n kollar›nda huzurlu vermifltir son nefesini.
Kazan›lm›flt›r kavga. Penceresiz havas›z hapishane araçlar›ndan s›ms›cak insan seli ile ç›km›flt›r son yolculu¤una. ‹nsanl›kt›r
kazanm›fl olan.
Aral›k ay›na girdik. Aral›k ay› deyince bizim akl›m›za o kanl› gün gelir. Yani Aral›k’›n 19’u. Savrulup durur hala Bayrampafla üzerinde 19 Aral›k’ta yak›lan alt› kad›n›n külleri. Adalet hala
yerini bulmam›flt›r. Mahkemeler kurulur göstermelik yarg›lamalar. 28 devrimcinin katledildi¤i bu katliam›n faturas› sadece
operasyona kat›lan erlere yüklenmek isteniyor bugün. Peki emri verenler? Onlardan kimse bahsetmiyor. Adalet özlemi ise her
geçen gün büyüyor. Mücadele sürüyor. Kimsenin etti¤i yan›na
kalmaz der halk›m›z. Adalet özlemi halklar›n kalbinde büyüyor.
Görmek isteyen gözlerdeki öfkeye bakabilir.
fiimdi hapishaneleri müze yap›yor devlet yetkilileri. Sinop, Ulucanlar... Müze yap›p kirli bir vicdan aklan›r m› böyle? Kan y›kan›r m› dersiniz? Hapishane duvarlar›nda kalan son bak›fllar›n izleri silinir mi? ‹flkence gören bedenlerin hayk›r›fllar› yok olmufl
mudur fezan›n derinli¤inde? Müzede bunlar sergilenir mi dersiniz? Bu ne utanmazl›k bu ne aymazl›kt›r... Hapishane kap›lar›n›
açm›fllar flimdilerde... Art›k “demokrasi” vaktidir. “Bu ülkede bir
fleyler de¤ifliyor”dur; dur da dur! Sabahattin Ali’nin “Ald›rma
Gönül”ü çoktan y›k›p geçmifltir Sinop’un duvarlar›n›. Ulucanlar’dan hala yank›lan›r Denizlerin, Yusuflar›n son sözleri. ‹smetlerin kan› hala ça¤l›yor Ulucanlar hamam›ndan. Ve o duvarlar›
çoktan geçmifltir tecrite direnenlerin sesleri. Aln›nda k›z›l bantl›lar›n incecik bedenleri delmifltir o tecrit duvarlar›n› çoktan.
Bir bayram geçirdi halk›m›z. Geleneksel kurban bayram›. Kim
kurband›r günümüzde tart›fl›l›r. Sistem her gün kurban bayram›
yap›yor. Uyuflturucu ba¤›ml›s› gençler fuhufl bata¤›na gömülmüfl genç k›zlar. Anneler babalar s›ms›k› tutuyor çocuklar›n›n
ellerinden. Mutlu bir gelecek için gözlerde bir ›fl›k ar›yor. Ama
kavga sürüyor ve bu gelecek elbette hayal de¤il. Ezen ve ezilen aras›ndaki çeliflki büyüyor. Çeliflki büyüyor, kavga büyüyor.
Aral›k ay›nday›z iflte. Ad› üstünde Aral›k... bir aral›kt›r çabuk geçer. Yeni bir sayfa açar›z hayat defterinden.
K›rm›z› bir kalemle bafllar›z ilk sat›r›n› yazmaya: “UMUT B‹ZDE...” J
makale
makale
~
kapitalist ayin: tüketim ç›lg›nl›g›
mete y›lmazer
“Moskova varofllar›ndan birinde bir otomobil paramparça olur.
fioför felaketten kurtulur, ama inliyordur:
- Mercedesim… Mercedesim…
Yoldan geçen biri onu görür ve flöyle der:
- Ama beyefendi… otomobilin ne önemi var! Kolunuzu kaybetti¤inizi görmüyor musunuz?
Adam kan içindeki bile¤ine bakar ve a¤lar:
- Rolexim! Rolex’im!” (1)
Eduardo Galeano’nun “Tepetaklak” adl› kitab›ndan al›nm›fl bu
f›kran›n Moskova yer vurgusu; ‹stanbul, Ankara, ‹zmir ya da Paris, Berlin, Roma olarak de¤ifltirilebilir; Mercedes marka araba
yada Rolex marka saat yerine bir baflka markay› ve metay› koyabilirsiniz. Fark etmiyor. Görülecektir ki bazen bir f›kra, k›sa bir
anekdot ya da s›radan bir olaya elefltirel bir bak›fl, yaflad›¤›m›z
gerçeklere tutulmufl bir ayna olabilir. Olmufltur da.
O halde Eduardo Galeano hakl›d›r.
Tüketimin ç›lg›nca tap›las› yafland›¤› bir dünyaya mahkum edilmifl bir haldeyiz. Ki tüketim ç›lg›nl›¤›n›n zirve yapt›¤› belli dönemler kapitalizmin yeminli müritleri gibi trans halinde bu
görevi ifa etmenin telafl› art›k adeta hayatlar›m›z›n de¤iflmezleri
aras›na girmifl durumda. Yeni y›l yaklafl›rken bu “telafl”›n, bu
“al›fl-verifl” hastal›¤›n›n yeniden nüksedece¤i muhakkak. Kimi
geleneksel bayramlar›n bu temelde içeri¤inin boflalt›lmas›; Anneler Günü, Babalar Günü, Sevgililer Günü gibi ihtiyaç üzerine
imal edilen günlerle birlikte y›lbafllar› da adeta bir tüketim ç›lg›nl›¤›na dönüfltü. Ki bu sadece böylesi günlerle de s›n›rl› bir durum de¤il.
Y›lbafl› gibi özel günlerde, ilgili-ilgisiz dönemlerde, yeni bir ma¤azan›n aç›l›fl› gibi durumlarda insanlar hiç ihtiyac› yokken bile
al›fl-verifl yapmaya teflvik ediliyor. Kapitalist tüketime neredeyse ayindeki gibi tap›l›yor. Bu durum, sorgulamadan, çokça düflünmeden, ön kabul görüyor herkes taraf›ndan. Al›flveriflin bir
depresyon ilac› gibi iyi geldi¤ini söyleyenlerin kendilerinden
geçmifl bir halde al›fl-verifl merkezlerine ak›n etme görüntüleri
art›k s›radanlafl›yor. Metalar› fethetme, ele geçirme duygusu
tüm duygular›n önüne geçiyor. Gözlerine ilifltirdikleri, ellerine
de¤en her eflyay› al›yor ya da almak ister gibi davran›yorlar.
Alabilecek durumlar› olanlar al›yor, alamayacak durumda olanlar ise camekanlar boyu kedinin ci¤ere bakmas› gibi bak›p döne-dolafla ayn› mekanlar› arfl›nlayarak kurduklar› hayallerle oradan ayr›l›p gerçek yaflamlar›na dönüyorlar. Fakat ak›llar› ya reklam panosunun ›fl›klar› alt›ndaki bir eflyan›n renkli görüntüsünde ya da paras›n› nas›l denk getirip alaca¤› hesab›nda. Kurgulanan, içine sokuldu¤umuz tüketim dünyas›, öyle ki al›flverifl
merkezlerine girdiklerinde hiç almay› düflünmedikleri eflyalar›,
ARALIK 2010 | TAVIR | 5
yiyecekleri dahi sepet sepet toplad›klar› görülüyor. Bazen nas›l
ald›klar›n›n fark›na bile varm›yorlar. Ço¤unlukla pompalanan
anl›k bir rahatlama hissi ya da öyle hissedilmesinin istenmesi...
Oysa yaflanan sistemin bizi içine itti¤i kurgusal bir dünya, oburlaflt›r›lm›fl yapay duygular›n doyurulmas›...
Son y›llarda bazen yeni bir ma¤azan›n aç›l›fl› ya da yeni bir eflyan›n sat›fla sunulmas› s›ras›nda yaflan›lanlar TV’lerde boy boy
haber oluyor. Geceden s›raya girmifl, so¤ukta beklemifl insanlar al›fl-verifl merkezi sabah kap›lar›n› aç›nca birbirlerini ezerek
kavga ede ede kap›lar› k›r›p “paralar›yla rezilleflerek” flirketlerin
reklam nesnesi olup TV’lerde boy gösteriyorlar.
Bu insanlar bu hale nas›l geldi? Ya da getirildi? Böylesine sa¤l›ks›z, ç›lg›nl›k derecesine varan bu ruh hali nas›l yarat›ld›?
noel / y›lbafl›
Tüketim ç›lg›nl›¤›n›n yafland›¤› günlerden biri de y›lbafl› öncesi… Ç›k›fl› itibariyle ‹sa’n›n do¤um günü olarak kutlan›r. Kutsall›k atfedilir. Ancak sistem, ç›kar› gere¤i bu günü de içeri¤inden
ve ç›k›fl›ndan soyutlayarak tüketim ç›lg›nl›¤›n›n yafland›¤› güne
dönüfltürdü.
Öyle ki yeni y›l yaklaflt›kça tüketim ça¤r›lar› içerikli haberler ve
reklamlar artmaya bafllad›. Reklam flirketleri bir heyecan dalga-
6 | TAVIR |ARALIK 2010
s›na tutulmufl gibi pazardan en fazla pay› alman›n telafl›nda. Temsil ettikleri ürünün daha fazla tüketimi
için bildikleri tüm numaralar› pazara
sunarak kurtlar sofras›nda fazla pay
alman›n yollar›n› ar›yorlar. Ki bu
günlerde ma¤azalar, al›fl-verifl merkezleri vitrinlerini renk renk ›fl›kland›r›rken, albenisi yüksek de¤iflik süsleme yöntemiyle ilgiyi art›r›p, müflteri çekmeye çal›fl›yorlar. Ürünlerde
yeni y›l indirimleri yap›ld›¤› söyleniyor. Di¤er yandan ilgili-ilgisiz birçok
flirket yeni y›la vurgu yaparak reklam amaçl› hediye vermeye bafllad›.
Takvimler, saatler, kalemler, ajandalar… Hediye sepetleri… Yaflam›n içine yerlefltirilmifl bu suni “hediye alg›s›” adeta pohpohlanmakta,
flirketlerden en s›radan çal›flan
emekçilere dek tüm halk kitleleri
hediye al›p-vermeye teflvik edilmekte. Hediye vermeyen, veremeyenlere neredeyse kem gözle bak›l›r durumda. Bu durum yayg›nlaflt›kça burjuva ahlaki normlar›na ait
de¤er k›staslar›, emekçilerin hayat›na usulca sokulmakta; bilinçleri bulan›klaflt›r›l›p çarp›t›l›rken sevginin
ölçüsü, hat›rlaman›n de¤eri al›nan
bir eflyan›n maddi de¤erine indirgeniyor. Sevginin ölçüsü harcama miktar›yla ölçülüyor.
Bu yan›yla al›fl-verifl ayinine dönüfltürülmüfl y›lbafl› kutlamalar›,
çarp›c› bir örnek olarak üzerinde durmay› fazlas›yla hak ediyor.
‹sa’n›n do¤um gününün bugünkü içeri¤ine, yani tüketim gününe dönüfltürülmesi özellikle emperyalist büyük krizin yafland›¤›
1930’lu y›llardan sonra bafllar. Yine y›l›n son günleri halk› daha
fazla tüketmeye k›flk›rtan, al›fl-verifl ça¤r›s› yapan “Noel Baba”
karakteri, emperyalizmin simge markalar›ndan Coca Cola’n›n
bir reklam karakteriyle gündeme sokulur. Arac› karakter Noel
Baba. Halk› tüketmeye teflvik ederek kapitalizmi nefes ald›rmaya çal›flarak, devresel krizini aflmas› için ak›llar› çeliyor; halk›n
kutsall›k atfetti¤i de¤erler, Noel Baba nezdinde sistemi ayakta
tutan damarlar›n aç›lmas› ifllevini görüyor.
Günümüzde, tüm dünyada yayg›nlaflt›r›lan herkese de kabul
ettirilmeye çal›fl›lan beyaz kürklü k›rm›z› elbiseli, nefleli ve mutlu, göbe¤i olan, ak sakall› tipin evrensel bir karaktere dönüflmesi çok sürmez. Çünkü krizini her alanda hissetti¤i o büyük bunal›m y›llar›nda sinemayla birlikte reklamc›l›¤›nda geliflmeye
bafllad›¤› y›llard›r. Kapitalistler halk› tüketime sevk etmek için
her yolu deniyorlard›. Coca Cola da böylesi bir reklam kampanyas› haz›rlad›. Daha sonra emperyalizmin askeri, ekonomik ve
politik gücünün geliflmesine paralel kültürel etkisi de yay›l›r oldu. Sömürge ülkelerde kapitalist tüketim kültürünün arac› bir figürü olarak, Noel Baba karakteri h›zla yay›lmaya bafllad›.
Emperyalist kültürün bu temsili figürünün bizim gibi “%99’u bizim gibi Müslüman” oldu¤u söylenen bir ülkede yayg›nlaflmas›
paradoks gibi gelebilir. Bu yayg›nlaflman›n pek çok etkisi olabilir. Ama yeni sömürgecilik iliflkileriyle kapitalizmin hakim oldu¤u
her ülkede bu kültürün yayg›nlaflmas› do¤al olan›d›r.
kar iiçin üreten kapitalistler ç›lg›nca tüketin diyor
Kapitalizmin temelinde azami kar vard›r. Sistemin ayakta kalmas› için burjuvazinin kar etmesi olmazsa olmazd›r. “Burjuvazi
gölgesini satamad›¤› a¤ac› keser” diyen Marks’› hakl› ç›karm›flt›r tarih. Kapitalistlerin rekabetçi sistem içinde ayakta kalarak,
kar edebilmesi için meta üretimini sürekli art›rarak yenilemesi,
bunun için de üretti¤i mallar› tükettirmesi gerekiyor. ‹flte tam bu
noktada Karl Marks’›n çal›flmas› için alm›fl oldu¤u notta, bize
kapitalist sistemin görünmez binlerce ba¤la oluflturdu¤u baflka
bir gerçe¤i iflaret eder:
“Açl›k açl›kt›r ama çatal b›çakla yenilecek piflmifl etle giderilen
açl›k baflka, eller t›rnaklar difller yard›m›yla çi¤ eti mideye indiren açl›k, baflkad›r. O halde üretim yaln›z nesneyi de¤il, ayn› zamanda tüketim tarz›n› da; yaln›z nesnel olarak de¤il, ayn› zamanda öznel olarak da üretmektedir.” (2)
Evet, sistemin yukar›dan afla¤›ya do¤ru infla etti¤i tüketim tarz›;
tüm halk›n günlük hayat›n› yeni bafltan düzenlerken ayn› zamanda en küçük bir boflluk b›rakmadan dönen kapitalist çark›n bir
difllisi haline getirmekte, ona tabi k›lmaktad›r. Halk›n, tüketimin
nesnesi haline gelmesi için vadeli sat›fllardan banka kartlar›na,
kredi sat›fllar›ndan promosyonlara her yolu denemekte; tüketimi
sürekli ve canl› tutmak için “sonsuz bir yarat›c›l›kla” bekas›n› korumaya çal›flmaktad›r. Eduardo Galeano kapitalizme ait bu gerçekli¤in özellikle sonuçlar›na dikkat çeker:
“Talep patlamas› kendisini ayn› sistemin yaratt›¤› duvarlara çarp›yor. Sistem gittikçe daha aç›k ve daha genifl pazarlara ihtiyaç duyuyor; akci¤erlerin havaya ihtiyaç duymas› gibi. Ayn› zamanda,
hammadde ve insan eme¤inin de giderek ucuzlamas›n› gerektiriyor. Sistem herkesin ad›na konufluyor, mütehakkim tüketim
emirlerini herkese yöneltiyor, sat›n alma ateflini herkesin içine yay›yor. Ama yolu yok: Neredeyse herkes için bu macera televizyon ekran›nda bafll›yor ve yine orada bitiyor. Eflyalara sahip olmak için yapt›¤› borçlarla kalakal›yor ve bazen sadece h›rs›zl›k
yaparak gerçeklefltirebildi¤i fantezilerini yak›p yok ediyor.” (3)
Kapitalizmin tüketimi art›ramad›¤› ölçü de bunal›m› da kaç›n›lmazd›r. Bu anlamda sistemin gelece¤i için tüketimi teflvik eder.
Ayn› iflleve sahip bir ürünün onlarca, belki de yüzlerce çeflidini
piyasaya sürer. Yani meta üretimini çeflitlendirerek kurtlar sofras›nda pazar pay›n› art›r›rken, tüketimi daha fazla teflvik eder.
Günlük yaflam›m›zda kulland›¤›m›z dayan›kl› tüketim araçlar›
buzdolab›, televizyon, telefon, bilgisayar, CD çalar, f›r›nlar vb.
kimi eflyalar›n, yiyeceklerin ambalaj›nda fleklinde, boyunda kimi
de¤ifliklikler yapar. Kimi aletlere günlük kullanmada de¤eri ol-
mayan onlarca ifllevsel özellik katar. Tüketicide bu metalar› almaya yönelik merak ve arzu duygusunu uyand›rmak için özellikle reklamlar arac›l›¤›yla bunu sürekli vurgular. Ki reklamc›l›k,
kapitalizmde tüketim arzusunu yaratmak üzerine kurulmufl devasa bir sektördür.
tüketime ça¤r›: reklamlar
Burjuvazi tüketimi teflvik ediyor. TV’ler, radyolar ve yaz›l› bas›n
hiç durmadan insanlar›n beyinlerini reklam bombard›man› alt›nda tutuyorlar. Yüzlerce, binlerce marka; yüzlerce, binlerce ucuzundan pahal›s›na, yerlisinden yabanc›s›na meta “al beni, beni
al, beni al….” diye beynimize mesaj gönderiyor. Mesaj bazen
bildik ünlü bir aktör, bazen cin gibi f›ld›r f›ld›r gözlü sevimli bir çocuk ya da kad›nl›¤›n› cinsel obje olarak pazara sürmüfl
bir manken tafl›yor. Bizden biriymifller gibi, bazen en bitirimi,
bazen en çocuksu, bazen de en fluh halleriyle… Seç, be¤en,
al… Adeta pazarlamas› bizden, almas› sizden…
Bu reklam bombard›man› giderek çok daha tehlikeli ideolojik
bir sald›r›ya dönüfltü. Aç ve yoksul halkla adeta alay edilircesine reklamlarda doyurulmaya çal›fl›yor. Almak için ellerini uzatt›klar›nda sanal bir alemde olduklar›n› görüyor. E¤er kendisine
verilen kültürün bir gere¤ini yapmaya kalkarsa sonlar› suratlar›na tokat gibi inen hayat›n gerçekleri oluyor. Bazen de hapishane ya da mezarl›klar…
Her reklam tüketime bir ça¤r›d›r. Daha fazla tüketim demektir.
‹nsanlar›n duygular›na, özlemlerine, hazlar›na ve zaaflar›na hitap
eder, onlar› gerekti¤inde kullan›r.
Bunun içindir ki reklamlar, burjuvazinin bir anlamda ideolojik tafl›y›c›s› durumundad›r. Öyle ki yaflam›m›z›n her an›na sokulurken, buradan da dilimizde, beynimizde yer edinmesi için her
yolu deniyorlar. En seçme cümleler, çarp›c› reklam spotlar›yla
sürekli önümüze ç›kar›lmakta. Haber programlar›n›n dahi sa¤›nda solunda reklamlar›n olmas›, reklamlar aras› haber, film,
dizi verilmesi bu politikan›n sonucudur.
Bugün art›k özel ya da kamuya ait yay›n organlar›nda reklamlardan kaçmak neredeyse imkans›z durumda. Burjuvazi, tüketim kültürünü oluflturmak ve ideolojisini yaymak için kulland›¤›
reklamlar› tesadüfe b›rakmaz. Hangi TV kanal›nda hangi programlar›, film-dizileri hangi kesimlerin izledi¤i vb. gibi çok yönlü
bir araflt›rmas›n› yapar. fiirketler, reklam verecekleri TV’lerde izleyicilerin reklamlar› almaya-izlemeye aç›k olmas›n› bekler.
Özellikle hitap etti¤i kesim olmas›n› ister.
“Para, insanl›¤›n yabanc›laflm›fl yetene¤idir.” diyen Marks, bir
yan›yla bütün bir sistemin yaratt›¤› insan tipinin eme¤e yabanc›laflmas›yla, nas›l bir dünyan›n içine itildi¤ini de gösterir bize.
Çünkü, “‹flçi kendi eme¤inin ürünüyle, yabanc› bir nesneymifl
gibi bir iliflkidedir. Bu öncülden bak›l›nca aç›kça görülür ki iflçi
kendini ne kadar harcarsa, karfl›s›nda yaratt›¤› yabanc› nesnel
dünya da o derece güçlenir. Kendisi -iç dünyas›- ne kadar yoksullafl›rsa, kendine ait fleyler de o kadar azal›r.” (4)
ARALIK 2010 | TAVIR | 7
Burjuvazi bundan dolay› tüm halka; edilgen, üretmeyen, sorgulamayan, tüketime endeksli, zay›f, güçsüz kiflilikler dayat›r.
Eme¤e, üretim iliflkilerine ve tüm halka yabanc›laflm›fl bu insan
tipi ne kendisi ile ne de çevresi ile sa¤l›kl› bir iliflki kurmaz, kuramaz. E¤itimden hukuka, birbirimizle kurdu¤umuz iliflkilerden
sömürü iliflkilerine burjuvazi her fleyi buna göre örgütlemek ister. Görünürde sistem içi tan›nan özgürlük, özünde kiflisel hazlar›n ve isteklerin tutsakl›¤› halindedir. Tüketmeye flartland›r›lm›fl, güçsüz ve yaln›zl›k içindeki bu insan›n “küçük dünyas›n›”
doyurmak, adeta yaflam gerekçesine dönüflür. Sözü Latin
Amerika’n›n bilge kalemi E. Galeano’ya b›rakal›m bir kez daha:
“Tüketici kitleler emirleri evrensel bir dilde al›yor; reklamlar Esperanto’nun yapmak isteyip de yapamad›¤›n› baflard›. Herhangi biri, herhangi bir yerde televizyonun gönderdi¤i mesaj› anl›yor. Son çeyrek yüzy›lda reklam harcamalar› dünyada iki
kat›na ç›kt›. Onlar sayesinde, yoksul çocuklar her seferinde daha çok Coca Cola, daha az süt içiyor ve bofl zamanlar zorunlu
tüketim zamanlar› haline geliyor. Bofl zaman, tutsak zaman:
Çok yoksul evlerde yatak yok, ama televizyon var ve televizyon
kürsüsü var. Taksitle al›nan bu küçük yarat›klar ilerlemenin demokratik yap›s›n›n kan›t›: Kimseyi dinlemiyor ama herkes için
konufluyor. Yoksullar ve zenginler böylelikle son model otomobillerin erdemlerini ö¤reniyor, yoksullar›n ve zenginlerin flu ya da
bu bankan›n sundu¤u avantajl› faiz oranlar›ndan haberi oluyor.”
(5) Haberleri oluyor olmas›na ama insanlar›n yine yaln›z, yine
kimsesiz olmas›n›n nedeni olarak yine burjuvazi, dolay›s›yla reklamlar karfl›m›za ç›k›yor. Reklamlarda mallara, eflyalara kiflilik
kazand›r›larak yaln›zl›klar› giderilmeye(!) çal›fl›l›yor. Ama insanlar›n kiflilikleri öldürülerek… “Eflyalar›n insani vas›flar› var: Okflar,
arkadafll›k eder, anlar, yard›m ederler; parfüm seni öper ve otomobil asla yolda b›rakmayan tek dosttur. Tüketim kültürü, yaln›zl›¤› mallar›n en karl›s› yapt›. Kalplerdeki delikler eflyalar y›¤›larak ya da bunu yapmay› düflleyerek dolduruluyor. Üstelik eflyalar yaln›zca kucaklamakla kalm›yor, ayn› zamanda sosyal yükseliflin sembolleri, s›n›fl› toplum gümrüklerini geçmek için serbest dolafl›m belgesi, yasak kap›lar› açan anahtar olabiliyorlar.
Ne kadar özelse o kadar iyi: Eflyalar seni seçiyor ve kalabal›¤a
has anonimlikten kurtar›yor. Reklamlar, satt›klar› mal hakk›nda
bilgi vermez ya da çok nadir yapar bunu. Bu, mal›n en önemsiz yan›d›r. Reklam›n bafll›ca ifllevi yoksunluklar› telafi etmek,
fantezileri beslemektir. Bu trafl losyonunu alarak kime dönüflmek istersiniz?” (6)
tüketim mabetleri: al›flverifl merkezleri
Bugün art›k al›flverifl merkezleri h›zla büyük flehirlerden di¤er illere do¤ru yay›l›yor. Bu al›fl-verifl merkezleri; ç›lg›nca tüketmek
için herkesin e¤lence anlay›fl›na, be¤enisine, s›n›fsal durumuna
hitap eden, keselerine göre arad›klar›n› bulabilecekleri mekanlard›r! Ki paran yoksa kredi kartlar›n var. Özgürlük budur! Tabi
bir ömür onlar›n tutsa¤› olarak köle gibi çal›flmay› kabul etmek
kofluluyla…
Al›flverifl merkezleri günümüzde kapitalist toplumda tüketim
mabetleri gibidir. Bu mabetler; vitrinleri izleyen, acelesiz, amaçs›z kalabal›klarla dolu. Halk›n birçok kesiminden insan tek tek,
8 | TAVIR |ARALIK 2010
ailece, arkadafl gruplar›yla bu merkezleri gezmeye gidiyor. Vitrindeki eflyalara döne döne bakmak, zaman öldürmek; “tak›lmak”, yürüyen merdivenlerden inip ç›kmak, kalabal›klar içinde
olmak “yaln›zl›klar›n›” böyle giderme çabas› do¤al bir davran›fl
gibi alg›lan›yor.
Tüketim kültürü bugün en yoksul mahallelerde yaflayan insanlar› da etkisi alt›na almaya bafllad›. fiehir merkezine giden gençlerin ilk u¤rad›¤› yerlerden biridir bu al›flverifl merkezleri. Öyle ki
bu yerlere gitmek, onlar için çok ama çok önemli bir sosyal faaliyet gibi art›k. En güzel elbiseleriyle, bir flenli¤e gider gibi giderler bu yerlere. Topluca, tüketme açl›¤›n› doyurma özlemiyle
vitrinlere baka baka hayal aleminde gezinti yaparlar.
“tüketmek özgürlefltirir” mi?
Burjuvazi kendi ideolojisini halk›n beynine yerlefltirmek çabas›ndan hiç vazgeçmez. Ç›lg›nca tüketmek, modaya uymak, kendin için yaflamak, “modernizmin” özgürlü¤ün göstergeleri olarak gösterilir.
“Özgür Birey”in bu tuhaf alg›s›, sistemin nesnellefltirdi¤i insanda yaratt›¤› çarp›k bilinçten baflka bir fley de¤ildir. Karl Marks
kapitalist sistemi çözümlerken bu gerçe¤i mükemmel bir aç›kl›kla gösterir bize. Der ki; “Modern dünyada her birey, ayn› zamanda hem köle, hem de topluluk üyesidir. Ama burjuva toplumun köleli¤i, görünüflte en büyük özgürlük oluflturur; çünkü
birey, kendi yaflam›n›n, örne¤in mülkiyet, sanayi, din vb. gibi
kendisine yabanc›laflm›fl ö¤elerinin anarflik hareketini kendi öz
özgürlü¤ü olarak gördü¤ünden, görünüflte bireysel ba¤›ms›zl›¤›n gerçekleflmesidir bu kölelik ve bu hareket de art›k genel
ba¤lara, insan taraf›ndan yönetildi¤inden daha çok ba¤l› de¤ildir.” (7)
Ve böylece sisteme ba¤›ml›laflt›r›lm›fl insan›n özgürlük anlay›fl›nda çarp›kl›k, yaflam›n bütün ayr›nt›lar›nda kendini gösterir.
Modernlik ve özgürlük ad›na ç›lg›nca tüketmeye al›flt›r›lan tek
tip kifliliklerin yarat›lmas› kolaylaflt›r›l›r. Seç be¤en al, her fley tüketime aç›k. Metalar aras›nda istedi¤ini seçebilirsin, özgürsün.
Burjuvazi, yaflam›n hiçbir alan›nda gerçek anlamda özgür b›rakmad›¤› insana, tüketmede sonsuz bir özgürlük bahfletmektedir.
Örgütlenme ve karar hakk› tan›nmayan, ülke yönetiminde söz
hakk› olmayan, düflüncesi al›nmayan, d›fllanm›fl, düflüncelerini
aç›klad›¤›nda bafl›na gelecekleri düflünen insanlara tüketim ç›lg›nl›¤› özgürlük olarak gösterilir. Bunun kabullenilmesi istenir. Bak›n; tüketme hastal›¤›na kap›lm›fl, meta fetiflizmi yaflam›n›n oda¤›na yerlefltirilmifl çevremizdeki birçok insan›n zamanla nas›l sistemin içine çekildi¤ini görmek fazlas›yla mümkün. ‹flte burjuvazinin istedi¤i tam da böylesi kifliliklerdir. Tüketme al›flkanl›¤›yla
kapitalizme kan veren, ömrünü uzatan sonsuz bir özgürlük…
gere¤inden fazla tüketim: israft›r, yozlaflt›r›r
Bugün art›k birçok olumlu de¤er gibi tutumlu olmak da hor görülmeye, afla¤›lanmaya, modas› geçmifl bir al›flkanl›k olarak
gösterilmeye çal›fl›l›yor. Milyonlar açl›k içinde yaflarken israfa,
lükse tepki duyulmas› gerekirken adeta
hayranl›k derecesinde ilgi duyulan, hiç
sorgulanmayan bir al›flkanl›¤a dönüfltürülüyor. Öyle ki israf etmeyen, tüketim
kültürünün bir parças› olmayana vebal› gözüyle bak›l›yor, dalga geçiliyor.
Her vesileyle pohpohlanan tüketim ç›lg›nl›¤›, halk›n de¤erlerini erozyona u¤ratarak yozlaflmay› da h›zland›r›yor. Bir
yanda “Komflusu açken tok yatan bizden de¤ildir” denilirken, di¤er yandan
milyon dolarlarla yap›lan defilelere duyulan merak, dile pelesenk olan reklam tekerlemeleri; ihtiyac› gören televizyon ya
da telefon varken yenisini almak; gerekli-gereksiz birçok eflyaya duyulan özlem… ‹srafc›l›k ve bunun yaratt›¤›, yozlaflma de¤il de nedir?
Ya da Sevgililer Günü vb. birçok “gün”ün
nas›l imal edilip, hediye alma yar›fl›na
çevrildi¤i düflünüldü¤ünde bu yozlaflman›n yaflam›m›za nas›l nüfuz etti¤i daha iyi anlafl›lacakt›r.
Elbette bunlar›n büyük ço¤unlu¤unun, yoksul halk›n yaflad›¤›
hayat›n gerçekleriyle bir ilgisi do¤rudan yok. Ancak yukar›dan
afla¤›ya pohpohlanan tüketme hastal›¤›n›n y›l›n belli dönemlerinde nas›l rutin halde tekrarland›¤›n› ve her y›l daha bir “cilalayarak” halk›n nas›l kapsaml› bir yozlaflt›rma sald›r›s› alt›nda oldu¤u daha iyi görülecektir.
Bunun uzant›s› olarak k›sa yoldan zengin olma ve tüketme özlemiyle son y›llarda katlanarak artan h›rs›zl›k, gasp, doland›r›c›l›k gibi suçlar›n yoksul mahallelerinde art›k hiç de yabanc›s› olmad›¤›m›z bir sonuç yaratmas› flafl›rt›c› de¤ildir.
fiu bir gerçek ki tüketim kültürünün etkisindeki kifliler düzene
ba¤›ml› hale gelir. Tüketim h›rs›; rekabetçi karakterlerin, bencilli¤in ve bireycili¤in yay›lmas›n› h›zland›r›r. Yaflam›na ve iliflkilerine bireysel ç›karlar› yön verir insan›n art›k. Kendine ve halk›n
gerçeklerine yabanc›laflm›fl bireyler böyle yarat›l›r. Böylesi insanlar›n milyonlar içinde yaln›zl›k hissetmesi bunun sonucudur.
Genelde hak ve özgürlükler mücadelesinden uzak dururlar.
Çünkü kendilerini güçsüz ve çaresiz görürler. Bireysel kurtulufl
yollar›; zenginleflme ve tüketme hastal›¤›yla muzdarip çamurlu
bir yol olur, h›zl› bir yozlaflma her yan› sarar.
islamc›lar, kapitalizm, tüketim
Özellikle son on y›ld›r çarp›k tüketim al›flkanl›¤› hem yayg›nlafl›yor, hem de olumsuz sonuçlar› daha fazla görülüyor. Bunda,
bu y›llarda ülkemize giren emperyalist flirketlerin önemli bir etkisi vard›r.
‹ktidarda Müslüman geçinenlerin olmas›yla, tüketimde israf›n ve
çarp›kl›¤›n böylesine artmas›, yozlaflman›n tavana vurmas› bir
çeliflki gibi görülebilir. Fakat çeliflki yoktur. Yaflanan, noktas›ndan virgülüne dek kapitalizmin do¤as›na uygundur. Milyon dolarlara mal olan flatafatl› dü¤ünler, son model lüks cipler, tesettür modas›n› gözler önüne seren “‹slam’a uygun defileler”, Kabe manzaral› milyon dolarl›k dairelerden alma telafl›; sosyetik
Hac ve Umre ziyaretleri vb. Müslüman geçinenlerin yapt›klar›ndan sadece ilk akla gelenlerdir. Halk›n yaflad›¤› açl›k ve yoksulluk katlanarak büyürken, hapishaneler hiç olmad›¤› kadar bu
yozlaflman›n sonucu dolmufltur. Fuhufl, uyuflturucu yoksul gecekondu mahallelerine kadar yayg›nlaflm›flt›r. Yozlaflma her
alanda kendini hissettirirken, zenginlerle yoksullar aras›ndaki
uçurum giderek aç›l›yor, insanlar sadakaya muhtaç haldeyken
‹slamc› iktidar›n halka cevab›: “Gözünüzü toprak doyursun”dur.
Tüm bunlar yaflan›rken ‹slamc› çevrelerden hiçbir kimse, bu yaflananlara aç›ktan karfl› ç›kmad›. Reklamlara aldanmay›n, ihtiyac›n›zdan fazlas›n› almay›n demedi; iktidar ülkeyi böyle nereye
götürüyor diye sorgulamad›. Bu nas›l bir düzendir ki, insanlar
aç-yoksul ve iflsizken reklamlarda halk› tüketime teflvik ediyorsun, diyen ç›kmad›. Biri yer biri bakar k›yamet bundan kopar
anlay›fl›ndan hiç kimse bahsetmedi, bu tabloya itiraz etmedi.
Öyle ki yaz›l› ve görsel medyada, kimi özel günleri kutlaman›n
ne kadar günah oldu¤unu vaaz edenler, düzenin din adamlar›,
hac›-hocalar›, s›ra kapitalist tüketim kültürüne gelince a¤›zlar›n›
açmaz oluyorlar. Yaflanan bu yozlaflmay›, bu adaletsizli¤i ve israf› görmezden gelmeyi tercih ediyorlar. Hangi din adam›, ilahiyatç› ç›k›p özellikle bu çevreleri uyar›p lükse, israfa günah dedi?
TV’lerdeki reklamlar›, yaflan›lan açl›kla zenginlik aras›nda bu
adaletsizli¤i elefltirdi? Tam aksine, kimisi aç›ktan, kimisi sessiz
kalarak bu emperyalist kültür bombard›man›n› destekler durumda oldular. Ve çeflitli yard›m kurulufllar›yla emekçi halk›n
büyüyen öfkesini dindirmeye çal›flt›lar; yaflan›lanlar›n tevekkül
ARALIK 2010 | TAVIR | 9
fliddet eylemi olarak de¤erlendirmesi
muazzam bir bilinçtir ve bizzat sermayeye dayal› üretim tarz›n›n ürünü
olan bu bilinç, t›pk› kölenin bir baflkas›n›n mülkü olamayaca¤›n›n bilincine,
bir kifli olma bilincine varmas›yla, kölelik kurumunun salt yapay ve yozlaflm›fl bir varl›k haline gelmesi ve üretimin temeli olma niteli¤ini uzun süre
sindirmesinin imkans›zlaflmas› gibi,
ayn› zamanda bu üretim tarz›n›n ölüm
çanlar›n›n çalmaya bafllamas› demektir.” (8)
Evet, ölüm çanlar› daha s›k, daha gür,
daha yayg›n çal›nmal›; y›k›lmal›d›r bu
köhne düzen.
ile karfl›lanmas›n› teflvik ettiler. Öyle ki bu çevrelerin uzant›s› TV
ve radyolarda ya da yaz›l› bas›nda tüketimi teflvik eden en pespaye reklamlar›n birbiri ard›na yay›nland›¤› bir s›r de¤il. Reklam
pazar›ndan pay alma çabas›, zenginleflme hastal›¤› tüm kapitalistlerin ortak, kronik genetik hastal›¤›d›r. Düzeltilmesi, tedavi
edilmesi mümkün olmayan bu hastal›ktan kurtulman›n tek yolu, kökten yok etmek, y›kmakt›r.
kurtulufl tüketimde de¤il, mücadelededir
Düzen, insanlar› tüketim nesnesi haline getirip kifliliklerini ve yaflamlar›n› da ihtiyaçlar› do¤rultusunda yeniden üretiyor. Tek tip
insan yarat›yor. ‹badet eder gibi tüketme hastal›¤›na kap›lm›fl
insan bu sistemin verili ürünü. Bu sistemi temsil ediyor. Halka
ait olumlu tüm de¤erler öncelikle bunlar arac›l›¤›yla yok ediliyor.
Dolay›s›yla dayat›lan bu insan tipine karfl› sar›laca¤›m›z, örnek
güç alaca¤›m›z yegane dayanak ise sosyalist yeni insan ve u¤runa kavga verilen devrimci halk kültürüdür.
Biliyoruz ki sömürü sisteminin en güçlü, gücünün zirvesinde
bulundu¤u düflünüldü¤ü anlarda dahi asl›nda, zorbal›kla ayakta duran iktidarlar içten içe çürümekte, y›k›lmakta, zulüm ile
abat olmaya çal›flmaktad›rlar. Çünkü onu y›kacak s›n›f bizzat
ba¤r›ndan do¤mufl, mezar›n› kazmaktad›r.
Marks, emekçi kitlelerin bilinçlerinin berraklaflmas› ve kavgaya
sar›lmalar›n› sömürücü s›n›f›n tarihsel sonunu h›zland›rd›¤›n›
flöyle ifade eder:
“Eme¤in ürünleri kendi eseri olarak kavramas› ve kendi gerçekleflme koflullar›ndan kopar›lm›fll›¤›n› bir sakatl›k, bir zor eseri, bir
10 | TAVIR |ARALIK 2010
Bunun içindir sosyalist yeni insana,
sosyalist yeni bir ülkeye, sosyalist yeni bir dünyaya inanç... Elimizden al›nan gerçek özgürlü¤ü kazanmak,
hapsedildi¤imiz sahte cenneti y›kmak
için öncelikli ad›mlardan biri olan tüketim kültüründen kurtulmak, yaflam›n gerçekli¤ine dönmek demektir. Hayat›n bilinçli bir öznesi
olmak demektir. Bu; halk›n, ülkenin sorunlar›na ilgi duymakt›r.
Sahte özgürlük dünyas›n›n albenisinden kurtulup gerçek hak
ve özgürlükler mücadelesine kat›lmakt›r. Hayatlar›m›z üzerine
infla edilmifl sanal cenneti y›kmakt›r. Çünkü görünenlerin ötesinde binbir çeflit söylemle kültürel bask› ile cilalanarak bize
yutturulan gerçek yaflam, yoksulluk ve açl›kt›r. Sefalettir. ‹flten
at›lmalar, çözülemeyen konut sorunu, ödenemeyen kiralar, çocuklar›n karfl›lanamayan okul masraflar›... vb.’dir.
Hayat›n gerçekleri; bütün yalanlardan, sahte cennet tasavvurlar›ndan çok daha güçlü ve yenilmezdir. Buna inan›n. Çünkü
gerçek bizden yana, hayat ve gelecek bizden yana. Bizden yana çünkü kavga her alanda…
Günü geldi¤inde tüketme ç›lg›n› insan tipi de; yozlaflm›fl kültürel dünyalar› da; emekçi s›n›flar›n kazd›¤› mezarl›kta bütün bir
sistemle birlikte yerini almaktan kaçamayacakt›r…
Kaynaklar
1) Tepetaklak_ E. Galeano_ Syf: 234
2) Grundrisse_ Karl Marks_ Syf:154 Birikim Yay. 1. Bask›_May›s 1976. Ankara Çev: Sevim Belli
3) Tepetaklak _E. Galeano_ Syf: 230
4) Felsefe Yaz›lar›_ Karl Marks_ Syf: 68
5) Tepetaklak _E. Galeano_ Syf: 237
6) Tepetaklak _E. Galeano_ Syf: 237 - 238
7) Kutsal Aile( Yada Elefltirel Elefltrisinin Elefltirisi) Marks – Engels_ Sal Yay. 3. Bask›. Ankara 2003. Sy: 161
8) Grundisse_ Karl Marks_ Syf: 502. J
elefltiri
elefltiri
cem y›lmaz ve güldürürken
düflünmemek
sinan gümüfl
Mizah konusunda köklü geleneklere sahip bir ülkede yafl›yoruz.
Yüzy›llar öncesinden bugünlere kadar uzanan bir zincir. Kimler
yok ki halkalar›nda...
F›kralara, orta oyunlar›na konu olanlar; Nasrettin Hoca’lar, Hacivat ile Karagözler, ‹ncili Çavufllar, Bekri Mustafalar, Bektafli
babalar›…
Yazarlar ve flairler; Aziz Nesin’ler, R›fat Ilgaz’lar, Hasan Hüseyin’ler…
Tiyatrocular; Ferhan fiensoy’lar, Zeki Alasya’lar, Metin Akp›nar’lar, Levent K›rca’lar…
Mizah dergileri; G›rg›r’lar, H›b›rlar, Leman’lar…
Anadolu’nun dört bir yan›nda yaflam›fl ve yöresel mizahç›lar
olarak önemli bir bofllu¤u doldurmufl meddahlar, hicivciler, tafllamac›lar, at›flmac›lar…
Birbirinden farkl› anlat›m tekniklerine ve tarzlara sahip olmakla
birlikte içerik hemen hemen ayn› olmufl mizahç›larda. Mizah›
hep bir elefltiri arac› olarak kullanm›fllar. Halk›n duygular›na tercüman olmufllar. Eksik aksak ne varsa o keskin zekalar› ve sivri dilleriyle birlefltirerek dile getirmifller.
Bazen iktidar›n bask›c› yasakç› tutumuna yöneltmifller sivri dillerini; bazen bir a¤an›n, bir beyin, bir kocan›n ya da bir amirin,
k›sacas› güçlü olan›n güçsüz olan› ezmesini, güçlü olanla alay
ederek konu edinmifller. Elinden her fley al›nm›fl olan›n, güçsüz
b›rak›lm›fl olan›n elindeki yegane silah olarak güçlü olandan
öcünü ald›¤›, hesap sordu¤u bir alan olmufl mizah genellikle.
Ve böyle oldu¤u için, genifl kitleler taraf›ndan sevilmifl, sahiplenilmifl, kuflaktan kufla¤a nesilden nesile aktar›lan birer kutsal
emanete dönüfltürülmüfl.
Özellikle en bask›c› dönemlerde çok daha fazla artt›¤›n› görüyoruz mizahç›lar›n. Böyle dönemlerde neredeyse mizahç›larda
patlama yaflanm›fl. Bu durum, insanlar›n ac› çekmekten duyduklar› mutlulu¤un bir e¤lenceye dönüflmesi de¤il elbette. Bask›c› iktidarlar›n, aç›k yap›lan elefltirilere tahammülsüzlü¤ü ve bu
elefltirileri dile getirenlere yönelik uygulad›¤› fliddet, elefltirinin
daha kapal›, ima yoluyla, anlayan›n anlayaca¤› ama elefltiriyi yapan›n da bafl›n› a¤r›tmayacak bir biçim sundu¤u için tercih edilmifl. Yoksa kolay m› padiflah›n zulmünü anlatmak, derebeyinin
sömürücülü¤üne dil uzatmak... Ya da iktidar›n halk› yoksullaflt›ran, periflan eden politikalar›na söz söylemek. ‹flte bu imkan›
tan›d›¤› için mizah bask›n›n artt›¤› dönemlerde çok daha yayg›n
kullan›lm›fl.
Mizah her zaman, sadece ve sadece egemenleri elefltiri arac›
olarak kullan›lmad› elbette. Halk›n kendi eksikliklerini sergileme
ARALIK 2010 | TAVIR | 11
fl›nda kalan bölümünü k›çlar›ndan atefl ç›karmak,
avluda dillerinin üzerinde yürümek gibi aktiviteler
oluflturur. Mizah› salt bu hali ile alg›layan mizahç› saray soytar›lar›ndan baflka varsa da biz bilmiyoruz.
Mizah sadece bir e¤lence arac›, yüzeysel bir gülme
arac› olarak kullan›ld›¤›nda etkisi çok daha zay›f oldu. Ve bu yöntemle güldürenler genellikle kal›c›laflamadan dönemsel baz› etkilerin d›fl›nda kendilerini
yenileyemeden ve güncelleyemeden kaybolup gittiler.
Ülkemizde, mizah› egemen olana elefltiri ile birlefltiren bu kadar köklü bir gelenek olmas›na ra¤men,
günümüz mizah›n›n bu gelenekten neredeyse hiç
beslenmedi¤ini, çok s›n›rl› birkaç örne¤in d›fl›nda
ciddi bir yüzeyselleflme ve baya¤›laflma oldu¤unu
söylemek mümkün. Mizah› sululuk olarak, c›v›kl›k
olarak ve a¤›z bozuklu¤u olarak alg›layan bir anlay›fl
egemen hale gelmeye bafllad›. fiahan Gökbakar’dan Beyaz’a, Y›lmaz Erdo¤an’dan Mehmet Ali
Erbil’e kadar birçok komedyeni bu kategoride de¤erlendirmek mümkün.
Ve elbette bir de Cem Y›lmaz var. Onun ilk ortaya
ç›kt›¤› andan günümüze kadar uzanan serüveni, bu
tipteki mizahç›lar›n en karakterize olmufl halini oluflturuyor diyebiliriz. Bu nedenle onu özel olarak ele alman›n faydal› olaca¤›n› düflünüyoruz.
Onun mizaha bafllang›çta getirdi¤i yenilik ve yaratt›¤› etki gücü di¤erlerinden ciddi olarak ayr›flmas›n›
sa¤lad›. ‹nce ve keskin zekas› ve yetenekleri sayesinde büyük yank›lar yaratarak bir ç›k›fl yapt›. Ve deyim yerindeyse yapt›¤› esprilerle ülkeyi “k›rd› geçirdi”.
ve geri yanlarla da alay edebilme özgüvenine sahip olmas› ad›na birçok örnek de var. Ancak bu tip örnekler yine de baflta
sayd›¤›m›z özellikleri ile birlikte oldu¤unda ve onlar› tamamlayan
bir unsur oldu¤unda bir anlam kazand›lar. Baflka bir ifadeyle
mizah› bir muhalefet arac› olarak ele alanlar, bunun d›fl›nda halka ait tiplemeleri de büyük bir ustal›kla resmedebildiler. Ve bu
ikisi yani hem halk›n eksikliklerini hem egemenleri ele alan mizah anlay›fl› bir arada oldu¤unda bir anlam› oldu. Yoksa egemen olana, hakim ve zalim olana hiç dokunmayan, ondan uzak
duran, korkan mizah ad›na denilebilir ki neredeyse hiç örnek
yoktur bugünlere yadigar kalm›fl.
“Mesaj kayg›s›z” örneklere sadece saraylarda rastlan›r. Oralarda saray soytar›lar› vard›r ve yapt›klar› flaklabanl›klarla üst zümreyi e¤lendirirler. Amaçlar› yalakal›k yapmak ve efendilerini yüceltmektir. Bir mesaj varsa, bu yöndedir. Mizahlar›n›n bunun d›-
12 | TAVIR |ARALIK 2010
Leman dergisinde çizer olarak bafllad›¤› mizah serüvenini bir süre sonra “stand-up” ad›n› verdi¤i tek kiflilik sahne gösterileri ile sürdürmeye bafllad›. Bu gösterilerinde
esas olarak sokaktan, mahalleden, yani halk›n içinden tiplemeleri alarak, biraz abartarak, biraz belden afla¤› vurarak sergiliyor
ve deyim yerindeyse flamar o¤lan›na çeviriyordu. Seyredenler
k›smen kendilerini buluyor, k›smen çevresinden gördü¤ü çeflitli
kiflilerle özdefllikler kuruyordu. Özellikle “Bir Tat Bir Doku” ad›n›
verdi¤i gösterileri her yerde uzun y›llar kapal› gifle oynad›.
Bu baflar›n›n ard›ndan sponsorlar eflli¤inde oynanan yeni oyunlar bafllad›. Filmlerde boy gösterir oldu. Reklamlar›n de¤iflmez
figürlerinden biri haline geldi. Derken kendi filmlerini çekmeye
bafllad›. Cem Y›lmaz art›k halk›n içinden ç›km›fl olan Cem Y›lmaz olman›n ötesinde yüksek paralar kazanan ve buna ba¤l› olarak halk›n yaflad›¤› yerlerden, otobüslerden, vapurlardan,
kahvelerden, büfelerden kopan, lüks arabalarla gezen, sosyete
mekânlar›na “tak›lan” biri olmaya bafllam›flt›.
Bafllang›çta halk›n içinde yaflaman›n ve gözlem gücünün avantaj› ile çizdi¤i tiplemeler vard›. Ancak art›k halktan da kopman›n
etkisiyle, kendini yenileyememe, güncelleyememe bafl göstermeye bafllam›flt›. Denilebilir ki ilk gösterisi ile y›llarca oynayarak
elindeki tüm malzemeyi kulland›. Bu süre içinde yap›labilecek bütün espriler yap›ld›. Ve bu espriler internet vb. arac›l›¤› ile say›s›z
kere izlendi, dinlenildi. Ve kendini yenileyemedi¤inden yeni malzeme de kalmad›. Gösterileri s›radanlaflt›, birbirinin tekrar› haline
geldi. Y›llarca yapt›¤› espriler zamanla kabak tad› vermeye bafllad›. Kendilerini onun fanati¤i olarak adland›ranlar taraf›ndan beslenen yenilenme umutlar› da karfl›l›k bulmad›. Sadece gösterileri
de¤il, filmleri de etkisizlefltikçe etkisizleflmeye bafllad›.
Cem Y›lmaz geçmiflte halk›n içinde olmufl olman›n avantaj›n›
kullanm›fl ve belli bir ç›k›fl yakalam›flt›. fiimdi flöhret ve parayla
gelen bu kopukluk ayn› zamanda onun sonunu da haz›rl›yordu.
Ancak onun mizah›n›n etkisizleflmesinin ve gelip geçici olmas›n›n temel nedeni bu kopuklu¤u yaflamas› de¤ildi. Ondan çok
daha önemli, baflka bir sorunu vard›.
Cem Y›lmaz bafllang›çtan itibaren mizah›n temel ifllevi olan
egemenlere ve onlar›n lehine olan sisteme dönük elefltiriden
kaç›nd›. Bunu yapmamak için özel bir çaba içinde oldu. Halktan insanlarla, onlar›n cahilli¤iyle her türlü dalga geçmeyi kendinde bir hak olarak görürken; insanlar› cehalete, açl›¤a yoksullu¤a sürükleyenlerden, gücü ile zay›f olanlar› ezenlerden hesap
sormak için hiçbir çabas› olmad›. ‹malar dahi yapmad›.
Leman gelene¤i içinden geliyordu. Oran›n gelene¤ine bile bakt›¤›nda mizah›n nas›l etkili bir silah oldu¤unu görebilirdi. Ancak
Cem Y›lmaz oradayken de, dergide çizerken de yine apolitik,
suya sabuna dokunmayan k›vamda espriler üretiyordu. Kendi
dergisinin misyonunun bile tamamen d›fl›nda hareket ediyordu.
Sosyal konular› ve çeliflkileri ifllemiyor olmas› de¤iflik biçimlerde
elefltiri olarak onun da kula¤›na gitmifl olacak ki, son zamanlarda bu konudan çeflitli TV’lerde yak›nmaya bafllad›. “Bana abi
flu konuyu neden ifllemiyorsun, bu konuya neden de¤inmiyorsun gibi sorular soruyorlar. Ben de bu benim iflim mi, sen bu
sorun için ne yap›yorsun peki diye cevap veriyorum” diyor ve
ard›ndan bas›yor kahkahay›. Son derece sevimsiz, ciddiyetsiz
ve en önemlisi cahilce bir tutumla yaklafl›yor soruna. Kurdu¤u
cümleler devrik, ne söylemek istedi¤ini anlatabilme gücünden
yoksun. Neredeyse konuflma özürlü olacak. Eveleyip geveliyor
sürekli. Ve her an bir espri yapmak zorundaym›fl gibi hissederek, ama karfl›s›ndakini bile güldüremeyen, basit espriler yap›p
duruyor. ‹nsan bunca sene bu kadar insan› güldürmeyi baflaran kifli bu mu diye tereddütte kal›yor.
Bir mizahç› düflünün ki, mizah›n muhalefet görevini “filancan›n
da sorununa de¤inmek” basitli¤inde alg›l›yor. Sanki ondan istenen kad›nlar›n da sorununa de¤inmesi, taksicilerin de sorununa de¤inmesi, onlar›n sorununu dile getirerek onlara bunu
“bahfletmesi”. Yani çeflitli meslek gruplar›n›n sorunlar›n› dile getirerek bir kurtar›c› olmas› isteniyor san›yor. Ben mesaj içerikli espri yapmam diyor. “Güldürürken düflündürmek” de neymifl
deyip yine bas›veriyor kahkahay›. “‹nsanlar benim esprilerimi
dinlerken düflünmesinler bari, zaten yeterince düflünüyorlar,
sadece gülsünler” diyor. Gülmenin, düflünmek eyleminin bir
sonucu oldu¤unu atl›yor ya da bunu bile göremiyor. Gülmeye,
hayvani ve içgüdüsel bir tepki muamelesi yap›yor. Bunu yaparken hem kendisini dinleyenlere hem kendi ifline ne kadar büyük
sayg›s›zl›k yapt›¤›n›n belki de fark›nda bile de¤il.
‹flte, Cem Y›lmaz ve onun temsil etti¤i ak›mdaki di¤erleri, apolitikli¤inin, statükolar›n› koruma telafl›n›n sonucu olarak mizaha
temel gücünü veren muhalifli¤inden kaçt›lar. Ve onlar›n en temel açmaz› da burada. Meselenin birilerinin sorununu dile getirme basitli¤inin çok ötesinde, mizah›n olmazsa olmaz›n›n çeliflkileri ezilenden yana, sesi kesilenden yana dile getirmek oldu¤unu, bundan kaç›fl›n asl›nda mizahtan da kopufl oldu¤unu
görmedi¤i sürece çöküflün sürmesi kaç›n›lmaz olacakt›r.
Keskin zeka, gözlem gücü vb. bir yere kadard›r. Ancak bu özellikler halk›n duygular›na tercüman oldu¤unda, yani onlar›n karfl›s›nda gücü elinde bulundurup her türlü haks›zl›¤› ve h›rs›zl›¤› büyük piflkinlik içinde yapanlara yöneldi¤inde bir anlam kazan›rlar.
Oras› derya denizdir. Egemenlerin her ad›m›, her demeci, her hareketi içinde büyük çeliflkileri ve yalanlar›, hileleri bar›nd›r›r. Ve
bunlar ço¤u zaman o kadar ak›ldan izandan yoksundur ki ve yine bunlar o kadar alenidir ki en s›radan insanlar bile bunlarla dalga geçerler. Egemenlerin zavall›l›klar›n› hiçbir hal ve flart alt›nda
görmeyen, bunu asla ve kata dile getirmeyen bir mizahç›, bir mizahç› olman›n ötesinde ancak bir flaklaban olabilir. Yukar›da sayd›¤›m›z saray soytar›lar› s›n›f›ndan olabilir ancak. Bunu kimse
kendine yak›flt›rmamal›d›r. Bu büyük acizliktir.
Örne¤in bir Kemal Sunal, yaratt›¤› “‹nek fiaban” tiplemesiyle bir
flaklaban de¤il, temizli¤i ve safl›¤›yla asl›nda halk›n en temiz
duygular›n›n ve adalet özleminin simgelerinden olmufltur. Ve
böyle oldu¤u için de efsaneleflmifl, filmleri onlarca kere izlendi¤i halde doyulmadan, b›k›p usan›lmadan seyredilmeye devam
etmektedir. Onun filmlerinde halk›n çeliflkileri bir flekilde yer bulur. Ve efsaneleflmesinin sebebi de oradaki salakl›k vb. de¤il,
bunlard›r.
fiimdi bu çeliflkilere hiç dokunmayan, adaletsizlikleri görmeyen,
sadece “salakl›k” düzeyinde kalan, bol küfürlü ve argolu, bozuk
fliveli tipler yaratmak maharet san›l›yor. Oysaki böyle tiplemeler
bir kez seyredildikten sonra bir daha dönüp bak›lmamak üzere
kald›r›l›yor.
Baflta Cem Y›lmaz olmak üzere kendine komedyenlik, mizahç›l›k s›fat›n› yüklemifl kiflilerin önünde de iki yol oldu¤unu düflünüyoruz. Ya halk›n duygular›n›n tercüman› olacak ve mizah› mizah yapan ve yüzy›llar›n deneyimi ile oluflan kurallar›n› iflletecekler, böylece kal›c›laflacak ve efsaneleflecekler, bir yetenekleri
varsa bunu sonuna kadar kullanma imkan› bulabilecekler, ya
da günlük popülarite ve paran›n büyüsü alt›nda yürümeye devam edip birer kral soytar›s› olarak kaybolup gidecekler.J
ARALIK 2010 | TAVIR | 13
deneme
deneme
mesele
ibrahim karaca
Günün birinde bir laf etmiflti Rahmi Koç: “B›y›kl› ve sakall› birini iflyerime almam”. Baz› laflar az olsa da, dokunmas› çok oluyor demek ki; “Ayr›mc›l›¤›n yan›nda olmad›k.” fleklinde “duyarl›” bir tepki vermiflti baflbakan.
Baz›lar› ifli daha ileri götürmüfl, “Koç’un Milletle Meselesi” üzerine deflifre edici, uyar›c›, haddini bildirici yaz›lar kaleme alm›flt›.
Hemen her sektörde faaliyet gösteren bir ifladam› bu
ay›r›mc›l›¤› nas›l yapard›? Oysa özellefltirme start›n›n verildi¤i y›llarda, fabrikay› terk etmeden direnen iflçilere
karfl› Arjantin’de bazuka bile kullan›ld›¤›n› hat›rlatan ayn› Koç’u, “koçum benim” deyip duymazdan gelmifllerdi.
Benim eski patronuma sallayan bu yaz›ya internette aylak aylak gezinirken rastlad›m, aylar önce. Kemal Özer
imzal›. Yok flafl›rmay›n, toplumcu fliirin önemli örneklerinden biri, sevgili flair Kemal Özer de¤il, baflka bir Kemal Özer bu.
Olup bitmifl, geçip gitmifl, unutulmufl bu salata flimdi nereden ç›kt› diyen olur belki, söyleyeyim: Burada bir çevrenin bak›fl› dile getiriliyor asl›nda. Benim laf›m, o flafl› bak›fla. Bir iplik çeksem k›rk yama dökülen fukara blogum
için, bir kenarda unuttu¤um yar›m kalm›fl bir karfl› yaz›y›
tamaml›yorum sadece.
Koç Grubu’nun benzer flizofrenik yaklafl›mlar› hep yapt›¤›n› söyleyen bu sinekkayd› t›rafll›, badem b›y›kl› yazar›m›z, büyük bir sosyal sorumluluk örne¤i gösterip, al›fl-
14 | TAVIR | ARALIK 2010
n›n kesilmeyerek uzat›lmas›n› emretmifl, bir Müslüman için mesele bundan ibaretmifl. Emir yani.
Günün birinde bir laf etmiflti Rahmi Koç: “B›y›kl› ve
sakall› birini iflyerime almam”. Baz› laflar az olsa da,
dokunmas› çok oluyor demek ki; “Ayr›mc›l›¤›n yan›nda
olmad›k” fleklinde “duyarl›” bir tepki vermiflti baflbakan. Baz›lar› ifli daha ileri götürmüfl, “Koç’un Milletle
Meselesi” üzerine deflifre edici, uyar›c›, haddini bildirici
yaz›lar kaleme alm›flt›.
Her konuda. Su içerken, yemek yerken, nefes
al›rken, yatarken, kalkarken, t›rafl olurken, difl f›rçalarken. Emir deyince akan sular durmal›. Bütün mesele bu. Bir din böyle emirler ya¤d›r›r m›?
Bu kadar emir ya¤d›r›r m›? Bu soru sorulur mu?
Önce kendin bir emre uyacaks›n. Bunun koflullar›n› isteyeceksin kendin için. Sonra diyeceksin ki,
yüzde doksan dokuzu müslüman olan bu cennet
vatanda herkes benim görmek istedi¤im gibi olacak. Herkes emirlere uyacak. Vitrinler mayo reklam› yapmayacak, oruç ay› geldi¤inde kimse sokakta sak›z çi¤nemeyecek, simit yemeyecek, lokantalar gündüz aç›k olmayacak, büfeler içki
satmayacak, el ele gezilmeyecek, Cuma günü
namaza gidilecek, “milletin de¤erlerine” karfl› gelinmeyecek. Neden? Çünkü ben tahrik olurum.
Bunun bir s›n›r› var m›?
verifl yap›lmamas› gereken Koç flirketlerinin bir listesini ç›karm›fl ve önemli bir tespitte bulunmufltu: “Asl›nda bu tür laflar
tüketici bilincini harekete geçirir. Birçok ülkede bu tür bir söylemi ifl adamlar› akl›ndan bile geçiremez, çünkü oralarda tüketiciler bu tür garabetlerin gere¤ini hemen yaparlar ve alternatiflere yönelerek dünyay› bu materyalistlere dar ederler”
Bir bulutun içinde çal›flan kot kumlama iflçilerini duydun mu
say›n hocam? Ci¤erleri toz dolu, daha otuzunu görmeden
kan öksüre öksüre ölen silikozis hastalar›n›? Ço¤unun anas›
tülbentli, efli türbanl›, çocu¤unun ilkokula bafllad›¤› günü bile
görmesi flüpheli, gariban, yoksul, hiçbir gelecek ümidi ve hayali kalmayan çaresiz delikanl›lar›?
Yani? Yanisi flu: Ey millet, siz de tüketimden gelen gücünüzü
kullan›p haddini bildirin bu densize! Hem bu ülkede üretim yapacaks›n; hem üretti¤in ürünleri örtülü-örtüsüz, düz liseliimam hatipli, b›y›kl›-b›y›ks›z, sakall›-sakals›z herkese satmak
için her taklay› atacaks›n, hem de "milletin de¤erleri" ile alay
edeceksin. ‹mam hatipleri kapatanlara destek vereceksin, türbanl›lara düflmanl›k edeceksin, millete meydan okuyacaks›n. Özet
bu.
Bir bulutun
B›y›ks›z ve sakals›z olmak bat› inanç sisteminin bir parças›ym›fl... Kim bir kavme benzerse onun eleman› olurmufl... Sakal
b›y›k kesmek yarat›l›fl› de¤ifltirip kad›na benzemekmifl... Materyalist düflünce sahipleri di¤er insan ve düflüncelere sayg›s›
olmad›¤› için bu inceli¤i anlayamazm›fl... Rahmi Koç bu ne-
içinde çal›flan kot kumlama iflçilerini duydun mu
Bir de flu “milletin de¤erleri” dedi¤i fleyin ne
oldu¤unu söyleseydi, tad›na doyum olmayacakt›. Ben de bir kapitalistin, b›y›kl› ve sakall› birini ifle almayaca¤›n› söyledi¤inde milletin hangi de¤eri ile alay etmifl say›laca¤›n›
sormayacakt›m. Bir de, “mesele” yaflan›lan
milletin kimlerden olufltu¤unu...
say›n hocam? Ci¤erleri toz dolu, daha otuzunu görmeden
Derken, y›llarca millete kakalanan “teneke
otomobilleri” hat›rlam›fl hocam birden. Sonra, rakiplerin ço¤almas›yla mecburen edilen
“kalite-rekabet” laflar›n›. Neyse ki yoldan
daha fazla ç›kmadan kendine gelmifl ve
mevzuyu toparlam›fl. Mevzu derin. Allah insan bedeninde saç sakal ve di¤er k›llar› yaratm›fl, Hz Peygamber de bunlar›n bir k›sm›-
hayali kalmayan çaresiz delikanl›lar›?
kan öksüre öksüre ölen silikozis hastalar›n›? Ço¤unun anas›
tülbentli, efli türbanl›, çocu¤unun ilkokula bafllad›¤› günü
bile görmesi flüpheli, gariban, yoksul, hiçbir gelecek ümidi ve
ARALIK 2010 | TAVIR | 15
yen herkesin gidip namaz k›labilece¤i bir mescit de vard›r.
Sevgili hocam, haydi affet benim eski patronumu. Bak, senin sand›¤›n gibi bir meselesi yokmufl milletle.
Birkaç ay önce okumufltum; Baflbakanl›¤›n ‹nsan Haklar› Baflkanl›¤›, Bosch fabrikas›na bir
bask›n düzenlemifl. ‹flçiyi neden köle gibi çal›flt›r›yorsun, niye iflten at›yorsun, sendikal haklar›n› niye vermiyorsun gibi “komünist” sorular›ndan bir demet sormak için de¤il. Soru flu: “‹flçilerin namaz k›lmas›n› niye engelliyorsun?”
Fabrikalar bant sistemiyle çal›fl›r. Dönen bant,
namaz vaktinde de dönmeye devam eder. Çal›flma s›ras›nda yere seccade serip namaz k›larsan›z bant›n ak›fl›n› aksat›rs›n›z. Oysa iflyerinde dört tane mescit ve Cuma günleri camiye servis yapan bir otobüs var. Önemli olan bu
de¤il, devletteki hassasiyete bak›n as›l siz. Ne
kadar da düflünürmüfl iflçisini.
denle monoton tüketim köleleri istiyormufl.
Koç Grubu’nda uzun y›llar çal›flt›m ben. “Bu komünist’e çok
bile” denilen ekonomik takdir alt›nda, eme¤imi satt›m ona. En
güzel yirmi y›l›m›. Benim de bir meselem vard› elbet. Fabrikada üç bin civar›nda iflçi-memur çal›fl›r da bir mesele olmaz
m›? Fark›nda olan vard›, olmayan vard› ama hiçbir mesele
böyle “k›ldan, tüyden” de¤ildi. Milliyetçi-dindar bir sendika,
Yesevi terbiyesine uygun dergiler tutuflturur iflçilerin eline. Bizim masalara ise MESS dergisi b›rak›l›r. Biz memuruz, daha
özgürüz iflçiden. Sendika odas›n›n duvarlar›nda, içinde emek
sözcü¤ü geçmeyen güzel sözler, özdeyifller, sloganlar, Orta
Asya haritalar›.
S›n›f› ilgilendiren bir sorunu dile getirmekten ödü patlar iflçinin.
Korkar kendi sendikas›ndan. Sendika kap›s›nda, yirmi y›l içinde sadece bir kez gördüm 1 May›s afiflini, o da en fazla yar›m
gün kald› as›ld›¤› yerde. ‹flçinin çal›fl›p de¤er yaratmas› yetmez. Hem üretmeli ve hem korkmal›. Korkmayan iflçi düflünmeye bafllayan iflçidir, fabrikan›n d›fl› paklar onu.
Buradaki düzen budur. Kimseyi zorla getirip çal›flt›rm›yorlar,
de¤il mi? Korku bir tehdit olmal›. ‹spiyonlar›n kabul edildi¤i bir
büro gibi çal›flmal› bazen sendika. Genel müdürün yan›na girip ç›karken bir tek topuk selam› çakmad›¤› kalmal› baflkan›n.
Patron ad›na fabrikay› yönetenlerin tek derdi, sömürü çark›n›n
kendi koyduklar› kurallar içinde dönmesidir. Bu dert, patrondan ba¤›ms›z bir dert de¤ildir elbet. Baflörtüsü türban olan iflçiler de çal›fl›r, b›y›klar› badem olanlar da, çenesine inenler de.
Cüppeli Ahmet kadar uzun olmasa bile, sakall› iflçiler ve iste-
16 | TAVIR | ARALIK 2010
Manifesto diyor ki, “baylar; bizi, sizin mülkiyetinizi ortadan
kald›rmaya niyetlenmekle suçluyorsunuz. Çok hakl›s›n›z. Niyetimiz budur” Nas›l? Zenginlik Allah›n r›z›kland›rmas›yd›,
de¤il mi? Diledi¤ini zengin yapard›. Arif Damar’› u¤urlarken;
imam, insanlar› Allah’›n ad›yla kand›r›p aldatanlardan, fakirlerin ekme¤ine el uzatanlardan sak›n›n diyordu.
Bunu yazan gazeteci arkadafl›m Burhan Sönmez, köflesinde bir saptamada bulunmufltu: “‹mam içerideki cemaate,
onlar›n diliyle ve vicdan›yla konuflur. Ama dinin ‘yüksek siyasetini’ belirleyen uzmanlar ve ‹slam hukukçular›, büyük ticaretin ve sermaye ak›fl›n›n ihtiyac›na göre ‘yorum’ yaparlar. ‹ster caminin içinde, ister avlusunda olsunlar, ‘yaz›klar
olsun o vurgunculara’ diyen herkesin kalbi birdir”.
Be¤ensek de be¤enmesek de, bu çark bu halk ile k›r›lacak.
Ekme¤in türküsünü söyleyenler bunu baflaracak. Mesele, o
türküyü ö¤retmekte. Tuncel Kurtiz, Grup Yorum’un 55 bin
kiflilik ‹nönü konserinde sesleniyordu: “Ne mutlu ki buraday›z. Bu yalanc›, bu namussuz düzenin çöküflünü görece¤iz.
Umudum var, umudum insand›r”
‹flte böyle say›n hocam. TÜS‹AD içindeki bütün etkin üyelerin, “milletin de¤erleri ve f›tratla” bir meselesi oldu¤unu söylüyorsun ya, haks›zl›k ediyorsun. Bunu derken, “Neyse ki
MÜS‹AD var” m› demek istiyorsun? Hepsi birbirine benzer
say›n hocam. ‹nan ki. J
elefltiri
elefltiri
hayat dergi kime hitap ediyor?
murat do¤ru
Her ne kadar, egemen olan s›n›f›n kültürü a¤›r bassa
da; egemen s›n›flar›n ezdi¤i, sömürdü¤ü, yok sayd›¤›
s›n›flar ve katmanlar da, kendilerine ait kültürüleri tarih
boyunca yaratmaya, gelifltirmeye ve gelece¤e tafl›maya çal›flm›fllard›r. Ve bunda, egemen s›n›flar›n tüm
bask›lar›na, yasaklamalar›na, engellemelerine ra¤men
baflar›l› da olmufllard›r. Bu sonuca ulaflmada, ezilen
s›n›f ve katmanlar›n, egemenlere karfl› yürüttükleri ulusal ve s›n›fsal kurtulufl mücadelelerinin ve bu mücadelelere önderlik edenlerin katk›s› çok büyüktür elbette.
ARALIK 2010 | TAVIR | 17
“sosyalist” gelenekten ald›klar›n› ekranlardan halka aktaracaklard›... Bu
iddialara sahip ç›kt›lar
m›, dedikleri gibi yapt›lar m› bunlar› tart›flmayaca¤›z. Bu ayr›
bir konu... Bizim
esas tart›flmak
Her ekonomik altyap›, kendine ait bir üstyap›y› oluflturur. Tarih
boyunca tüm toplumlarda bu böyledir. S›n›fl› toplumlarda bu
gerçe¤i, egemen olan s›n›f›n ç›kar›na uygun olarak kurulmufl
bulunan ekonomik altyap›, yine egemen olan s›n›f›n kültürünü
yans›tan bir üstyap›y› da oluflturur fleklinde ifade edebiliriz. Nihayetinde kültür de bir üstyap› kurumudur çünkü ve o da altyap›ya uygun olarak flekillenir.
Her ne kadar, egemen olan s›n›f›n kültürü a¤›r bassa da; egemen s›n›flar›n ezdi¤i, sömürdü¤ü, yok sayd›¤› s›n›flar ve katmanlar da, kendilerine ait kültürüleri tarih boyunca yaratmaya,
gelifltirmeye ve gelece¤e tafl›maya çal›flm›fllard›r. Ve bunda,
egemen s›n›flar›n tüm bask›lar›na, yasaklamalar›na, engellemelerine ra¤men baflar›l› da olmufllard›r. Bu sonuca ulaflmada,
ezilen s›n›f ve katmanlar›n, egemenlere karfl› yürüttükleri ulusal
ve s›n›fsal kurtulufl mücadelelerinin ve bu mücadelelere önderlik edenlerin katk›s› çok büyüktür elbette.
Hiç kimsenin reddedemeyece¤i bu gerçekten hareketle, kendisine “sol/sosyalist/komünist” diyenlerin, yeni kültürün ya da yeni insan›n oluflturulmas›nda, halk›n olumlu özelliklerini ve de¤erlerini al›p sosyalist kültürle bütünlefltirmelerinin ve bunu çeflitli yöntemlerle halka ulaflt›rmalar›n›n önemi daha bir anlafl›l›r oluyor.
Hayat Televizyonu iflte yukar›da bahsetti¤imiz kesimler içerisinde yer ald›¤›n› söyleyenlerin televizyonu olarak yay›n hayat›na
bafllam›flt›. Farkl› olacakt›, halk›n de¤erlerini sahiplenecekti ve
18 | TAVIR |ARALIK 2010
istedi¤imiz,
Hayat TV’nin resmi yay›n organ› olarak
adland›raca¤›m›z bir dergi:
“Hayat Dergi”...
Yay›n hayat›na geçen ay bafllayan bu dergi, “Hayat TV’nin ve di¤er medya kurulufllar›n›n nabz›n› tutacak” bir
dergi olarak yer ald› gazete bayilerinde... Dergi sayfalar›nda bizleri yani okuyucular› pek çok sürprizin bekledi¤i müjdesi var
merhaba yaz›s›nda. “Sürprizler” bizim için sürpriz olmad› çünkü
o gelene¤i biz yak›ndan tan›yoruz ve geçmiflten bugüne nereden nereye geldiklerini çok iyi biliyoruz.
Dergi ç›karman›n elefltirilecek bir yan› yok ama dergiyle amaçlanan›n elefltiriye tabi oldu¤u, olmas› gerekti¤i de bir gerçek. Bu
derginin amac›, “Hayat TV’nin ve di¤er medya kurulufllar›n›n
nabz›n› tutmak” olarak aç›klan›yor en baflta. Bu “a¤›z”, Hayat
TV ve o gelene¤in, “di¤er medya kurulufllar›” aras›ndaki fark›n
art›k kapand›¤›n› gösteriyor bize... Çünkü bu “a¤›z”, ancak Do¤an Medya TV’lerinde, radyolar›nda, gazete ve dergilerinde duyabilece¤imiz/okuyabilece¤imiz türden. Kendisine “emekten
yana” diyen birilerinin “a¤z›” kesinlikle bu olmamal›d›r. Popüler
kültürün dilidir ayn› zamanda bu. Dilin kirletilmesinin, birilerine
öykünmenin, birilerinin kültür emperyalizmi sald›r›lar›ndan etkilenmenin göstergesidir bu “a¤›z”... Derginin dilinden bafllad›k,
di¤er yanlar›yla devam edelim...
Dergi kaliteli ve pahal› bir ka¤›da bas›lm›fl. Kufle ka¤›t, ilgiyi art›rmak için, görsellerin daha iyi ç›kmas› için tercih edilmifl büyük
olas›l›kla... Kapak elbette ki iç sayfalara oranla daha kal›n bir
ka¤›da bas›lm›fl, bu da maliyeti art›ran nedenlerden biri oluyor
kuflkusuz...
Maliyet demiflken; derginin teknik haz›rl›klar›, yazar-muhabir
ücretleri, telifler, bask› bedeli vs. mutlaka önemli bir miktar› tutuyordur. Fakat 30 TL’lik sat›fl fiyat›, bu derginin hedef kitlesi
Kufltepeliler, Ayazmal›lar, K›raçl›lar ve bilcümle
yoksullar›n giymedi¤i, giyemeyece¤i ya da belli ki
giymek istemedi¤i giysiler, bu k›fl›n modas› olarak
dayat›l›yor. Gerçekten sorulmas› gereken bir
sorudur: Hayat Dergi kimleri giydirmek istiyor?
konusunda bizi kuflkuya düflürecek kadar fahifl geldi. Sahi kim
alacakt› bu dergiyi? Hayat TV’nin yay›n hayat›na bafllarken belirtti¤i gibi emekçiler mi, iflçiler-memurlar m›, dar gelirliler mi,
flehre sokulmayan gecekondulular m›, sokakta yatan evsizler
mi, üç kuruflla okumaya çal›flan ö¤renciler mi, topra¤› bile olmayan ya da üç kar›fl topra¤›n› bile ekemeyen köylüler mi?..
Evet kim alacakt› bu dergiyi?
Bu fiyat› belirlerken Hayat TV yetkilileri, yoksa hedef kitlelerinin
de¤iflti¤ini mi anlatmak istiyorlard› bilemiyoruz. Fakat sanki
böyle bir elitleflme söz konusu. Dergiyi okurken daha bir belirginlefliyor bu konudaki düflüncemiz... Çünkü derginin “moda”
sayfas› bile var ve ilk say›da okurlar›na sundu¤u tavsiyeleriyle
Hayat Dergi, Kufltepe’nin yoksullar›na de¤il de Niflantafl› sakinlerine hitap ediyor. “Trend”lerden bahsediliyor, “panço ve pelerinler”den dem vuruluyor, “pileli mini etekler” tavsiye ediliyor
“moda” sayfalar›nda... Kufltepeliler, Ayazmal›lar, K›raçl›lar ve
bilcümle yoksullar›n giymedi¤i, giyemeyece¤i ya da belli ki giymek istemedi¤i giysiler, bu k›fl›n modas› olarak dayat›l›yor. Gerçekten sorulmas› gereken bir sorudur: Hayat Dergi kimleri giydirmek istiyor? Demin an›lan mahallelerdeki yoksullar› m›, Niflantafl›, Bebek ahalisini mi? Derginin önce buna karar vermesi
gerekiyor!
Bir olumluluk; dergide reklam, ilan vs yok. Derginin fiyat› yeterli, fazlas›na gerek yok diye düflünüldü¤ünden olsa gerek!
Bir gelenekten geliyor Hayat TV. Gelene¤in geldi¤i nokta, yani
siyasi arenaya ç›k›fl›ndan bugüne geçirdi¤i süreç çarp›c›d›r.
“Radikal”likte s›n›r tan›mamaktan en s›k reformistli¤e uzanan bir
çizgidir önümüzdeki. Bu yolculu¤un yeni bir dura¤›d›r iflte Hayat TV ve Hayat Dergi.
Böylesi bir tarihe ra¤men, “emek, sosyalizm, mücadele” gibi
kavramlar›n hala bol keseden at›ld›¤› bir televizyonun ve derginin, en hafif deyimiyle insanlar› kand›rd›¤› bir gerçektir. Burjuva
televizyonlar›na öykünüp televizyon dergisi ç›karmakla, sahip
oldu¤u ekranlar› yine burjuva televizyonlar›ndan apar›lm›fl programlarla doldurmakla yay›nc›l›k yap›lmaz.
Zaten haberinden tutun, söyleflilerine kadar, TV ve dergi sayfalar›ndan izleyenlere ve dergi okurlar›na, sosyalizm de anlat›lm›yor, “en yüce de¤er” bildikleri emek de... E peki bunlar amaçlanm›yorsa ne amaçlan›yor TV’yi açmak, dergiyi ç›karmakla?
Bu soruya samimi cevap beklemek, en baflta Hayat TV izleyenlerinin ve Hayat Dergi okurlar›n›n olmakla beraber, herkesin
hakk›d›r mutlaka...
Neresinden bakarsak bakal›m, karfl›m›zda emekten yana bir
mücadele yürüttü¤ünü söyleyen bir anlay›fl›n ç›kard›¤› bir dergi
var. ‹çerisinde yer alanlara ayr›nt›l› bir flekilde bakt›¤›m›zda; fiyat›, moda sayfalar›, dili ve üslubu, olumlu olabilecek üç-befl fleyi
de al›p götürüyor... Bir muhasebeye ihtiyac› var Hayat Dergi’nin. Ac›mas›z bir muhasebeye. Tabi kendi gerçe¤ini görmek
istiyorsa... J
ARALIK 2010 | TAVIR | 19
makale
makale
reklamlar üzerine
ümit zafer
“‹nsanlar›n dünyas›n›n de¤ersizleflmesi, nesnelerin dünyas›n›n de¤er kazanmas› ile orant›l› olarak artar.”
(Karl Marx)
Hayat›n her alan›nda karfl›n›za ç›kart›lan “reklamlar” size bir
“hiç” oldu¤unuzu söyler. Sizi afla¤›lar, hor görür ve bu “afla¤›l›k” durumdan kurtulman›z›n yolunu gösterir. Reklamlar›n ifli, ifllevi, amac› budur.
Sen berbat birisin ama flu arabaya sahip olursan adamdan say›l›rs›n…
Sen lefl gibi kokan bir kad›ns›n ama flu parfümü kullan›rsan
herkes seni koklamak ister…
Sidikli sizin çocu¤unuz ama flu bezden kullan›rsan›z dünya tatl›s› olur…
Sen insan bile de¤ilsin, e¤er flu marka pantolonun yoksa…
ekranlardan… Gece gündüz hiç durmadan, her yerden, her
yandan kuflat›rlar sizi. Kaç›fl yoktur. Bu bir s›k›yönetim halidir.
‹letiflim teknolojilerinin ve dolay›s›yla, reklam araç ve biçimlerinin bu denli geliflmedi¤i 1950’li y›llardaki “reklamlar” için Daniel Bell flu tahlili yap›yordu:
“… Amerikan vatandafl› sabah karanl›¤›ndan gece yar›s›na
kadar s›k›yönetim alt›nda yaflamaktad›r. Bu s›k›yönetim, reklamc›l›¤›n s›k›yönetimidir. Günlük yaflam›nda gördü¤ü, iflitti¤i,
dokundu¤u, tad›na bakt›¤› her fley ona bir fley satabilmek çabas›na dayan›r. Reklamc›l›k, k›zd›rmakta, flafl›rtmakta, sinirlendirmekte fakat en sonunda onun direncini k›rarak mutlaka
ona bir fley satmaktad›r…” (The Erosion Of Work / Aktaran:
Orhan Hançerlio¤lu / Ekonomi Sözlü¤ü – Reklamc›l›k Maddesi)
Sen beceriksiz kad›n›n tekisin, e¤er flu f›r›ndan al›rsan hamarat
olursun…
Bu sat›rlar›n üzerinden altm›fl y›l geçti ve o s›k›yönetim bütün
dünyaya yay›ld›. Öyle ki kapitalizmin “uç beyi” olan “reklamlar” art›k sizi Hiç’e sayma, enayi yerine koyma küstahl›¤›na
eriflti…
“enayi!”
Gazeteci–yazar Metin Münir, “Hangisi Demli?” bafll›kl› yaz›s›nda bu küstahl›¤› örnekler:
Sen asl›nda sefil bir adams›n, ama flu bankan›n kredi kart›na
sahip olursan kiflilik sahibi de olursun…
“... Aflç›bafl›n›n önünde iki bardak çay, yüzünde endifleli bir ifade var.
Böyle uzar gider reklamlar.
Çaylar› yudumlamas›, hangisinin demli, hangisinin poflet çay
oldu¤unu bulmas› laz›m.
Kimse seninle ilgilenmez, e¤er flu sak›zdan almazsan…
E¤er flu evlerde oturmuyorsan›z, siz ma¤arada yafl›yorsunuz
demektir…
Televizyon ekranlar›ndan, gazete sayfalar›ndan, radyo yay›nlar›ndan, bina duvarlar›ndan, neonlardan, otobüs üzerinden, dev
20 | TAVIR | ARALIK 2010
Yamaklar› etraf›n› çevirmifl s›r›tarak kendini rezil etmesini bek-
liyorlar. Aflç›bafl› onlar› hayal k›r›kl›¤›na u¤ratm›yor. Çaylardan
birisini yudumluyor ve “demli çay” diyor. Di¤erini deniyor ve
onun da demli çay oldu¤unu söylüyor. Ama de¤il. Kapak kalk›nca alt›nda çok uluslu bir flirketin ürünü olan bir poflet çay›n
markas› görünüyor.
Yamaklar›n surat›na memnun, alayc› bir ifade geliyor. Enayi!
Her fleyi bildi¤ini san›yordu!
Televizyon reklam›n›n vermek istedi¤i mesaj aç›k. Demli çay ile
poflet çay aras›nda kalite fark› yok. Aflç›bafl› gibi enayi durumuna düflmeyin, bizim poflet çay›m›z› için.
Gerçekte yaprak ile poflet çay aras›ndaki fark armut yemek ile
armut resmi yemek aras›ndaki fark kadar büyüktür. Poflet çay
en kötü yaprak çaydan kötü bir harmand›r. Çayla beraber ka¤›d›n, ipli¤in ve yap›flt›r›c›s›n›n da suyunu içersiniz…” (13 Ekim
2010 / Milliyet)
Evet, “reklamlar” hepimizi “enayi” yerine koyar. Ki reklamlar
arac›l›¤›yla bunu yapan burjuvazidir. Reklamlar, burjuvazinin
küstahl›¤›n› sergiledi¤i bitip tükenmeyen bir dizi filmdir. ‹zlemek
mecburidir. Kaç›fl yoktur.
Bütün gazeteler, reklamlar için ç›kar. Bütün televizyon programlar›, “reklamlar”›n sosu olarak vard›r. Esas olan reklamlard›r, di¤er hepsi reklamlar›n makyaj›d›r. Reklamlar ise, durup dinlenmeksizin burjuvazinin emir ve talimatlar›n› beyinlere kaz›r.
Burjuvazi reklamlar arac›l›¤›yla emreder!
Ne yiyip yemeyece¤ine, ne giyip giymeyece¤ine, hangi arabay› neden al›p nas›l kullanaca¤›na, s›kaca¤›n parfüme, kullanaca¤›n saate, tuvalet ka¤›d›na… var›ncaya de¤in her gün, her
saat, her an size talimat verir burjuvazi. Yönlendirir ve e¤er,
dediklerini yapmazsan›z de¤ersiz bir hiç olaca¤›n›z› söyler…
imaj manyakl›¤›
“Yeni Kapitalizmin Kültürü” kitab›n›n yazar› Richard Sennett’e
göre “… Tüketme tutkusunun iki biçimi vard›r: ‹maj yarat›m›na
etkin kat›l›m ve güç vas›tas›yla tahrik.” (Yeni Kapitalizmin Kültürü / R. Sennett / Ayr›nt› Yay›nlar› / Syf: 109)
Reklamc›l›k sektörünün kulland›¤› iki biçimdir bunlar. Örne¤in,
bir otomobil reklam› izliyorsunuz: Araba çölleri afl›yor, buzullardan geçiyor, da¤lar› t›rman›yor… Burada arabadan çok araban›n geçti¤i yerlerin ça¤r›fl›mlar›d›r esas olan.
“… Amerikan banliyölerini dolduran, benzin içen canavar
SUV’lar özgürlü¤e adanm›fl makinelerdir; trafikte s›k›fl›p kalsa
bile kifli art›k bir çölü yada Kuzey Kutbu’nu arabas›yla geçme
potansiyeline sahiptir…” (a.g.e. Syf: 117 – 118)
öne sürer. En sofistike tan›t›mlar›n, tüketiciyi resmi tamamlar
veya davet eden ‘yar› bitmifl kareler’ oldu¤unu vurgular. ‹ronik
reklamlar›n yapt›¤› budur; arabay› de¤il de Sahra Çölü’nü göstererek araba satmak da öyle…” (a.g.e. Syf: 105)
“… Sosyolog Erwing Goffman, reklamc›l›k üzerine yapt›¤› son
çal›flmalarda, tüketicinin kat›l›m›yla ilgili tamamlay›c› bir görüfl
“Hayata kat›lmaya davet eden” reklamc›l›kt›r burada söz konusu olan. R. Sennett bu türden bir reklam üretimine dair ifl-
ARALIK 2010 | TAVIR | 21
lemini de aktar›r. New York’ta bir reklam ajans›nda bir votka
markas›n›n nas›l reklam edilece¤i tart›fl›l›r:
“... Birkaç hafta boyunca ajans›n ‘yarat›c› ekip’inin bu yeni votka markas›n› nas›l satacaklar›yla ilgili k›vran›fl›n› seyrettim; bulduklar› çözüm, ürünün ismiyle birlefltirilmifl seksi erkek ve kad›n
karn› resimleriydi. Resimlerde bunun ne tür bir ürün oldu¤uyla
ilgili hiçbir iflaret yoktu. Ça¤r›fl›mlar› kurmak bütünüyle tüketiciye kal›yordu...” (a.g.e. Syf: 106)
Sak›zdan flampuana, dondurmadan pantolona bir dizi eflyaya
uyarlanm›fl haliyle, bu türden reklamlar her yerde karfl›n›za ç›kar. Ki ince ince tasarlanm›fl reklamlard›r bunlar.
güç manyakl¤›...
“Güç vas›tas›yla tahrik” üzerine kurulu reklamc›l›¤›n amac› da
ayn›d›r. Ama bunu bir baflka biçimde yapar.
“... Kendi kendini tüketen tutkunun ikinci bir belirtisi güçte yatar. Güç, sat›n alabilece¤imiz bir fleydir... Örne¤in; elektronik
endüstrisinde, s›radan tüketicilerin hiçbir zaman kullanamayacaklar› kadar yüksek kapasiteli gereçler, ço¤u insan bilgisayar›nda en fazla birkaç yüz sayfa mektup saklarken dört yüz kitap
saklayabilen bellek sürücüleri, bilgisayarda hiç aç›lmadan duracak yaz›l›m programlar› sat›n almas› s›radan bir fley…” (a.g.e
Syf: 107)
“... Güçlü bir makine sat›n alman›nsa baflka türlü bir çekicili¤i
var; günümüzde sat›lmakta olan küçük güzel bir nesne var ki
bu çekicili¤i kendinde arflivlefltiriyor. Bu nesne, üç dakikal›k on
bin tane flark› saklayabilen ve çalabilen iPod. ‹nsan on bin flark›y› nas›l seçer yahut bunlar› iPod’a yükleyecek vakti nereden
bulur? Bu küçük beyaz kutuda saklanan, befl yüz saatlik müzi¤i neye göre düzenler? On bin flark›y› hat›rlay›p, istedi¤imiz anda, istedi¤iniz flark›y›, bu on bin flark› aras›ndan seçmemiz
mümkün mü? (‹nsan belle¤inin bunu baflarmas›, Johann Sebastian Bach’in neredeyse bütün bestelerini ezbere bilmeye
karfl›l›k gelir.)
(…)
iPod’un yan›nda verilen ve ka¤›t israf›ndan baflka bir fley olmayan kitapç›kta, çeflitli internet sitelerinin ziyaret edilmesini önerir; fakat ziyaretler sadece daha fazla kay›ts›zl›k ortaya ç›kar›r.
Örne¤in bir web sitesi en çok sevilen eski flark›lardan üç bin tanesini sunar; üç bin flark› ismi alfabetik olarak tek tek s›ralanm›flt›r. Ama toplam dokuz bin dakika süren bu flark›lar› ak›lda
tutman›n güçlü¤ü ortadan kalkmaz. iPod’un ilkel atas› olan
Walkman’i insanlar›n nas›l kulland›¤›yla ilgili bir inceleme yazan
Michael Bull, beklenece¤i gibi, insanlar›n hep ayn› 20 – 30 flark›y› dinledi¤ini bulmufltur; ço¤u insan›n sahip oldu¤u etkin müzik haf›zas› bu kadard›r.
Ama iPod’un ola¤anüstü ticari çekicili¤i de zaten insan›n kullanabilece¤inden, fazlas›na sahip olmas›ndan gelir…” ( a.g.e.
Syf: 107 – 108)
22 | TAVIR | ARALIK 2010
Hiçbir zaman ihtiyac›n›z olmayan ve asl›nda bir bütün olarak
asla hepsini kullanmayaca¤›n›z ifllevlerle dolu olan cep telefonlar› da böyle de¤il midir?
Güç manyakl›¤›n› esas alan tükettirme propagandas›n›n büyülü mesaj› fludur: Üst s›n›r yok! Ki ancak böylesi ‘s›n›rs›z
güç’le dolu olan araçlara sahip olmak bile, 100 metre derinlikteki su bas›nc›na (water resist) dayan›kl› diye sat›l›r…
marka kand›rmacas›...
Marketlerdeki “... say›s›z rafa üst üste y›¤›lm›fl ürünler aras›ndan seçim yapabilmesi için tüketici bu ürünler hakk›nda bir
fleyler bilmelidir…” (a.g.e. syf:102)
Hangisini almal›d›r?
Birini di¤erinden farkl› k›lan nedir?
Bu sorular›n cevab›n›, o ürünlerin kullan›m de¤erleri de¤il,
markalar› verir. Oysa, ürünlerin hepsi ayn›d›r ifllevsel aç›dan.
‹flte bu yüzden eflyan›n ifllevi yerine markas› öne ç›kart›l›r.
“… Markalaflma ise küresel ölçekte sat›lan temel bir ürünü
farkl› gösterme, homojenli¤ini gözden saklama amac›ndad›r….” (a.g.e. Syf: 102)
Bütün pantolonlar ifllev aç›s›ndan ayn› ifle yarar. Ama kimisi
L’evis’t›r, Mavi’dir, Benetton’dur v.s… Bütün pabuçlar, ayn›
ifle yarar. Ama baz›s› Adidas’t›r, Nike’dir, Puma’d›r vs…
“... Sat›c›, temel olarak standartlaflt›r›lm›fl bir fleyi satmak için,
h›zla ve kolayca tasarlanm›fl ufak de¤iflikliklerin de¤erini abartacak, böylelikle önemli olan yüzey olacakt›r. Marka, tüketiciye, ürünün kendisinden daha de¤erli görünmelidir…” (a.g.e.
Syf: 103)
Herkes pantolon giyer ama L’evis giymek, bir “ayr›cal›k” olarak pazarlan›r. O “ayr›cal›k” reklamlarla sa¤lan›r:
“… imalatç›, nesnenin ne oldu¤una gösterilen dikkati azaltarak, nesnenin ça¤r›flt›rd›klar›n› satmay› umar…” (a.g.e. Syf:
104)
‹flte bu yüzden Adidas, “Ayakkab› sat›yorum” demez. Bankalar, kapitalizmin vurguncusu birer tefeci olduklar›n› söylemezler.
Mavi, “Pantolon sat›yorum” demez. Nissan, Toyota, Ford, Renault, Hyundai, “Araba sat›yoruz” demezler. Reklam ad› alt›nda imaj, güç ve marka manyakl›¤› pazarlamaya çal›fl›rlar.
“Reklamlar” flahs›nda, burjuvaziye vurulacak tokat, sadeliktir.
Yoksul oldu¤umuzu, kim oldu¤umuzu gösteren ve kimli¤imizden utanmad›¤›m›z› da ilan eden sadelik.
O kadar para döküp akl›m›z› çelmeye çal›flt›klar› “reklamlar”
flahs›nda burjuvazinin yüzüne tükürmektir güzel olan. Ve güzellik, sadeliktir… J
deneme
deneme
yaln›zl›k ve öfke
emine aydo¤du
ta¤›na gürül gürül akan bir ›rmak gibiydi. Dünyan›n o
ilk yaln›zl›¤›na benziyordu. Sessiz, cans›z, renksiz, dilsiz, kaya gibi sert, afl›nmaz, tanr›lar›n› d›fl›na atm›fl bir
yaln›zl›k.
Hakikati yaln›zl›¤›n içinden ç›karmaya çal›fl›yordum.
‹yiyi ve kötüyü belirleyenin, iyi ve kötünün ayn› bedende büyümesi gibi yarat›c›s› ve yok edicisi de ayn› bedende gelifliyordu. Hakikat tek ve verili de¤ildi. Fakat
güçlünün a¤z›ndan ç›k›p, kulaklara yerleflen söylemle hayat buluyordu. Hâlbuki hakikate iman ederek
de¤il, elefltirerek ulafl›laca¤›n› biliyordum.
Zihnime damlayan sözcükler, hiçbir düflünceye yatakl›k etmiyordu. Su yata¤›na akmay›nca, yüzeyde ne
dalga ne k›p›rdanma oluyordu. Düflünceler zihnimin
duvarlar›nda tutunamay›p, uçarken birden bire ölen
kufllar gibi kayarak düflüyorlard›. Kalem, y›lg›n, uyufluk ve üflengeç bir flekilde parmaklar›m›n aras›nda
kendinden geçmifl gibi yat›yordu. Dünya aç›k hava t›marhanesi gibi bir imgelem oluflturuyordu zihnimde.
Dünyan›n bafllang›c›na gider gibi gittim. Benim için bir yoldu;
yürüdükçe kendimi bulaca¤›m bir yol. Koynuna s›¤›nd›¤›m gece, kirpi¤imi aralad›¤›m gün, bir ç›rp›da dile getirdi¤im söz, ya-
Düflünmeye bafllar bafllamaz, bo¤az›ma sar›lan kanl› ellerle nefessiz kal›yordum. Yan›mda çok yak›n›mda
öldürülenlerin 盤l›klar›n› duyunca, bo¤azlanm›fl bir
hayvan›n ac›l› bö¤ürtüsü gibi titriyor ve dünyan›n bugünkü hali gibi can çekifliyordum. Dünyan›n insanlar› nerede diye sordu¤umda, kalabal›klar, sahipsiz gölgeler gibi y›¤›nlar halinde sa-
ARALIK 2010 | TAVIR | 23
demifltim. Öfke nedir diye bana sorulmadan çok önceleri?
Kafama silah dayamam›fllard›. Namluyu a¤z›ma verip kan
kusturmam›fllard›. ‹flkencehaneleri bilmiyordum. Üzerime
postallarla bas›p, yerlerde sürüklememifllerdi. Ellerimde ve
ayaklar›mda cop izleri yoktu, ac›s›n› dindirmek için “tuzlu suya koy” diyenleri de duymam›flt›m. Saçlar›m katillerin bileklerine dolal› sürüklenerek merdivenlerden ç›kar›lmam›flt›m. Yanarak can vermemifltim. Etimin kokusu topra¤a yap›flmam›flt›. So¤uk bir ranzan›n üzerinde ölümü beklememifltim. “Hayata Dönüfl” diye adland›r›lan ölüm foto¤raflar›n› görmemifltim. Daha ben birçok fleyi görmemifltim…
Bo¤az›mda dü¤üm dü¤üm körleflmifl sözcükler. Soluk alam›yorum. Yanl›fl anlamay›n, nefessiz kalmaktan de¤il, utanç
içinde yaflamaktan soluk alam›yorum. Tökezliyorum. Solukland›¤›m, oturdu¤um yerde tökezliyorum.
Bafllang›ç ve sonlar›n, gidifl ve gelifllerin içinden s›yr›l›p, yaln›zl›¤›n duvarlar›n› tek tek tümcelerle yeniden örüyorum. Peflim s›ra sürüklenen tekinsiz ça¤r›lar›n, beni kahraman ya da
hain yapan seslerin tümünü bir f›rça darbesiyle silip yolun bafl›nda bekliyorum. Yoldan geçenleri, durup bekleyenleri,
ölenleri, hala yaflayanlar›, tan›kl›k edenleri, suç ortaklar›n› bilen var m› diye bekliyorum. ‹nsanlar çok fley bildi¤ini hayk›r›yor.
Durup düflünüyorum. Diyalektik, ›fl›k h›z› gibi iflliyor. ‹nsan ne
kadar az fley bilirse, o kadar çok fley bildi¤ini san›r diye ba¤›r›yorum. Kimse duymuyor, görmüyor. Kimse öfkesini anlat›p anlamland›ram›yor. Ç›¤l›klar aras›nda geçen yaflamlar›n
üzerine yaz›lacak tümceler ne ifade edebilir ki?.. Kim aynaya
utanç içinde kalmadan bakabilir?.. Kim ben masumum diyebilir?.. Kim ben suç orta¤› de¤ilim diyebilir?.. Kim?...
hiplerini ar›yorlard›? Karanl›k yüzlü, karanl›k gözlü, karanl›k düflünceli katiller toplulu¤unun önünde insanl›k, sessiz, suçlu ve
haz›r-olda bekliyordu. Katiller, düfllerini gerçeklefltirmifl, esas
duruflta bekleyenler ise, baflrol kapmak için birbirlerinin üzerine
basarak kendilerine yer edinmeye çabal›yorlard›. Bu aç›k hava
t›marhanesinde gurur duyulan yegâne fley, kan›n dalga dalga
yay›lan kokusuydu.
Hayattaki en korkunç fleyin ne oldu¤unu soruyorum. Yan›tlayan yok. Ç›¤l›k 盤l›¤a hayk›r›yorum. “Hayattaki en korkunç fley
nedir?” diye. Yan›tlayan gene yok. Hayk›r›yorum: Yat›fl ve kalk›fl saatleri belli olan, her an gözlenip izlendi¤in, örtülü ve aç›k
kurallarla zincirlenmifl, b›çak s›rt›nda yürü¤ümüz bir yat›l› aç›k
hava t›marhanesinin sakinleri olmufluz. Körleflmifliz. Befl duyumuzla da körleflmifliz.
Yaln›zl›k bitpazar›na düflmüfl, al›c›s› tükenmiflti. Vicdan›m paslanmad›¤›ndan her zaman kurban olmaya yazg›l›yd›m. Bütün
canl›lar›n ölüme yazg›l› olmas› gibi, de¤ifltiremeyece¤im bir durumdu. Katillerin yan›nda yer alm›yorsan, suna¤›n önceden haz›rlanm›flt›r zaten.
Dünyay› katillerin elinden al›p ba¤lar›n› çözüp onu özgür b›rakmad›¤›m›z sürece, umuda selam versek de, her fleyi yeniden
bafllatan o sihirli ilk tümceyi bulsak da, alevler içinde yanan
dünyan›n kazan›nda korlafl›p küle ve kabu¤a dönüflece¤imiz
gelecek uzak de¤il; hatta o gelecek yak›n bir limandan bize el
sall›yor.J
Bir fley ar›yordum. Bu de¤il. Bu de¤il. Bu da de¤il. Gördü¤üm
hiçbir fleye benzemiyordu. Kendimden bafllayarak bütün insanlar›n gözlerinin içinde bulaca¤›m› düflündü¤üm bir fley. Sonunda buldum. Öfke! Evet, öfkeyi ar›yordum. Benim öfkem
herkesinkinden daha güçlü ›fl›ldad›. “Öfkeyi en iyi ben bilirim”
24 | TAVIR |ARALIK 2010
dosya
19 ARALIK ve ADALET
*19 aral›k’ta ne oldu?
B‹LGESU ERENUS
On y›l önce, hapishanelerden naklen yay›mlanan hapishane k›y›mlar›n› izlerken en çok da gelecek kuflaklar için endifle duyup,
“Eyvah, toplumumuzun genlerine fliddet ekildi, devlet eliyle yap›ld›¤› için de do¤allaflacak!” demifltim. O gün ekranlar›n önünde on yafl›nda olanlar, yirmi; yirmi yafl›nda olanlar, otuz; otuzlar
k›rk yafl›nda flimdi... Ve çok uza¤a gitmeden dünkü gazetelerden iki haber, çöp konteynerindeki ojeli parmakl› kesik bacaklar›n annesi, “fiikayetçiyim, k›z›m›n üstünü de bulun!” derken,
Bursal› patron, “‹flten ayr›lacakt›, befle böldüm!” diyor. Van’da,
babalar› gurbette iflçi, özürlü o¤ullar›n›n dilenerek çuvala biriktirdi¤i bozuk paralarla geçinme çabas›ndaki bir ailenin topluca
katli ve elbet k›z çocuklar›na tecavüzü ihmal etmeden...
Devletin kendi eliyle ekti¤i fliddet, hapishanelerde hâlâ hükümranl›¤›n› sürdürüyor. Oralardan gelen bir karta çizili desen, art›k
demir parmakl›klar›n, zincirlerin yerini; soruflturmalar›n, disiplin
cezalar›n›n, her türden men’in, ziyaret ve haberleflme yasa¤›n›n
ald›¤›n› çok iyi resmediyor. Neye karfl›l›k derseniz, havaland›rman›n, bir-iki saatle s›n›rland›r›lmamas› ve yanyana hücrelerin
birlikte havaland›rmaya ç›kmas› iste¤ine karfl› bu men cezas› ve
bir aydan - k›rk aya, k›rk aydan - ömür boyuna de¤ifliyor...
19 Aral›k’›n onuncu y›l›nda, Bülent Ecevit’in, “Teröristleri kendi
terörlerinden kurtarmaya çal›fl›yoruz!” sözü unutulur gibi de¤il...
K›y›m Operasyonu’na Hayata Dönüfl ad›n›n verilmesi de ayn›
çarp›c›l›kta bir bulufl; bunu da DSP’nin baflkan›na borçuluyuzdur kimbilir; ozan yan›n› teselli için kurmufl oldu¤u bir cümle
olabilir?
Ben bu çarp›c› buluflun, Bülent Ecevit kiflili¤inde gelmifl geçmifl tüm siyasilere ve flu cümleler eflli¤inde çevrilmesinden yanay›m:
Devlet, kendini kendi teröründen bir türlü koruyam›yor.
Ya da ayn› cümleyi ar›nma fiiliyle kurarsak...
Devletin kendini kendi fliddetinden ar›nd›rmaya hiç mi hiç niyeti yok!
Devlet bunu, Kurtulufl Savafl›’n›n önderi Mustafa Kemal beni
ba¤›fllas›n, ‹zmir ‹ktisat Kongresi’nden bu yana yöntem olarak
bellemifl bulunuyor. Sonuçlar›n› da, ac›mas›zl›k, k›y›c›l›k, bencillik olarak toplumdan derlemesi do¤al...
Ben buradaki dostlar›ma, on y›l sonra ilk duruflmas› yap›lacak
19 Aral›k’›, gecikmifl olmas›ndan da yararlanarak, bir toplumsal
hesaplaflmaya çevirmek üzere, mahkemede, bütün meslek
guruplar›ndan, oda, dernek, sendika ve sistem d›fl› parti temsilcilerinden belirlenecek bir grupla müdahil olmay› öneriyorum.
Bunun hukuksal yolu kapal›ysa, 23 Kas›m günkü mahkemenin
önünde farkl› bir mahkeme de kurulamaz m›?
Bir de... Bir de... Hiç de¤ilse bu kürsüde, flu salonda olanlarla
birlikte, bugün katliam›n bir uzant›s› olarak hapishanelerde demir parmakl›klar›n ötesindeki men, disiplin cezalar›yla kuflat›lm›fl
tutsaklar› bir kez daha zincire vuran anlay›fl› bir kez daha düflünmek zorunday›z, diyorum... Bu konuda da daha fazla geç
kal›namaz. J
*Bu metin Bilgesu Erenus taraf›ndan 11.11 2010 tarihinde
‹stanbul Barosu- Orhan Apayd›n Salonu’nda ÇHD’nin
düzenledi¤i etkinlikte okunmufltur.
ARALIK 2010 | TAVIR | 3
19 ARALIK ve ADALET
adalet(sizlik) ve ölüm(süzlük)
TEMEL DEM‹RER
“K›yamet’i bekleme.
K›yamet her gün her yerde!”[1]
Egemen(ler)in, “adalet(sizlik)” dedi¤i fley; ezilenler için daima
sistematik bir zulümden baflka bir anlam ifade etmemifltir; etmeyecektir de…
minde insanlar as›ls›z suçlamalarla karfl›laflm›fl, haks›zl›klara
u¤rayarak hapislere at›lm›fl, canlar›ndan olmufllard›r. Bu uygulamalar genel olarak “Cad› Av›” diye adland›r›l›r.
E¤er iflah olmaz bir liberal de¤ilseniz; bunu görmek, anlamak
için kahin olman›za gerek yoktur; tarih bunun kan›tlar›yla doludur; özgürlük için köleli¤e baflkald›ran Spartaküs’ün çarm›ha
gerilmesi; ya da Prometheus’un atefli insan(lar) için Olimpus
Da¤›’ndan çald›¤› için Zeus taraf›ndan “cezaland›r›lmas›”; veya
19 Aral›k vahfleti gibi…
“Cad› Av›”, egemenin egemenli¤ini üretip, kendisine muhalif
olan› yok ederek, iktidar›n› pekifltirdi¤i bir “raison d’etat/ hikmet-i hükümet”tir!
Bu nedenler egemenin “adalet(sizlik)”i de, “hukuk(suzluk)”u
da, iflaret etti¤im “raison d’etat/ hikmet-i hükümet”in “Cad›
Av›”na mündemiçtir!
Öteki(lefltirilen)ler, ma¤durlar, mazlumlar için egemen(ler)in
“adalet(sizlik)” dedi¤i fley; kan, atefl, göz yafl›, ölümdür; yani
egemen terördür; çünkü egemenler teröristtir!
***
Hay›r; sak›n ola Hereodot’un, “Hukuk her fleyin kral›d›r” ya da
William Watson’un, “B›rak›n adalet yerini bulsun, isterse k›yamet kopsun” sözlerini ciddiye almay›n!
***
Tarihten tan›k olmuflsunuzdur; egemenler, tarihin birçok döne-
4 | TAVIR | ARALIK 2010
Egemenin “sömürü düzen(sizlik)i”, adaletsizlik olmadan sür-
dosya
dürülemez; bu ba¤lamda egemen adalet(sizlik)in yasalar› bile
onun adaletsizli¤ini gölgeleyemez; t›pk› Bernard Shaw’›n, “‹nsan›n kaplan öldürmesine spor, kaplan›n insan öldürmesine
canavarl›k diyoruz. Suç ile adalet aras›ndaki ayr›m da bundan
baflka bir fley de¤ildir,” betimlemesindeki üzere…
Evet onlar›n “adalet” dedi¤i fley; erdemden, insan olma onurundan, bilgi ve ak›ldan yoksun bir düzenbazl›kt›r!
Nihayet flu müthifl saptamas›n› dillendirir Albert Camus, “Ölüm
bir istatistik ve devlet ifli oldu mu, dünya iflleri art›k iyi gitmiyor
demektir”; co¤rafyam›zdaki zulme gönderme yaparcas›na…
19 Aral›k (ve benzeri katliamlar) egemenler için sadece “bir devlet ifli”dir; bu nedenledir ki, egemenlerin ölümsüzleflenler karfl›s›nda iflleri iyi gitmemektedir…
***
Çünkü kapitalist devlet, V. ‹. Lenin’in de iflaret etti¤i üzere,
“Toplumun kendi kendisiyle çözülmez bir iliflkiye girdi¤inin itiraf›d›r…
Nerede s›n›flar aras› çeliflkilerin uzlaflmas› nesnel olarak mümkün de¤ilse, devlet orada ortaya ç›kar…
Devlet, s›n›f çeliflkilerinin uzlaflmaz olmas› olgusunun ürünü ve
belirtisidir…
Devlet, s›n›f karfl›tl›klar›n› frenleme gereksiniminden do¤du¤una ama ayn› zamanda, bu s›n›flar›n çat›flmas› ortas›nda do¤du¤una göre, kural olarak en güçlü s›n›f›n, ekonomik bak›mdan egemen olan ve bunun sayesinde siyasal bak›mdan da
egemen s›n›f durumuna gelen ve böylece ezilen s›n›f› boyunduruk alt›nda tutmak ve sömürmek için yeni araçlar kazanan
s›n›f›n devletidir…
Modern temsili devlette, ücretli eme¤in sermaye taraf›ndan
sömürülmesinin aletidir…
Devlet: Sürekli ordu ve polis, devlet iktidar›n›n bafll›ca güç aletleridir. Zaten baflka türlüsü ne olabilirdi?”[2]
Devletin kimin oldu¤unu asla unutmadan; sadece 19 Aral›k’›
ve sonras›n› hat›rlamak bile, burjuva devletin “adalet(sizlik)”inin
su götürmez kan›t›d›r!
Biliyorum; “sivil toplum”cu liberaller ile ‘Taraf’ç›lar “ölümsüzlük”
saptamamdan pek hoflnut olmayacaklar; hatta belki de yazd›klar›m› “ölümü kutsamak”la yarg›lamaya kalk›flacaklar!
Ama nafile; Kemal Burkay’›n, “Ben kimin a¤lamas›n› istedim ki
/ Yok ki benim kurflunlar›m / Dikenli tellerim, tafl duvarlar›m yok
ki / Bir türkü söylerim günefl vard›r içinde / Al›nteri, Toprak ve
hayat / Beni elleriniz ilgilendirirdi / Gözleriniz, o hilesiz ve dost /
Öyleyse nedir bu prangalar,” diye hayk›ran “Prangalar” dizelerindeki gibi düflünen/duyan birisi olarak “Anan öle ölüm” diyen
kararl›l›¤›n “ölümsüzlük”üne inan›r›m; 19 Aral›k’ta bizi (geride
koyup) gidenleri (ve benzerlerini), aflk› ve hayat› savunan çocuksu cüretleriyle hep “ölümsüzler” diye nitelerim…
Egemen terör karfl›s›nda e¤ilip, bükülmeyen Onlar ölümsüzdür!
T›pk› W. Goethe’nin dedi¤i gibi, “Ölümsüzlük herkesin harc› de¤ildir.”
Çünkü halk›n davas› için sonsuz yaflamaya karar verenler ancak ölümden korkmayan ölümsüzlerdir.
Onlar için “ölüm” denen fley; olsa olsa, arkalar›nda b›rakt›klar›
mücadelenin saflar›nda/sevdalar›nda/
kavgalar›nda sürgit yaflayan ölümsüzlüktür…
***
Onlar eflitlik, adalet, özgürlük herkesin olsun diye düfltükleri
yolda ölümden korkmad›klar› için hayata bu denli ba¤land›lar.
Burada yeri gelmiflken; alt›n› çizerek belirtmem gerek: her
adaletsizlik ona karfl› direnerek, bafle¤meyenlere ölümsüzlü¤ü
arma¤an eder… Yani adaletsizli¤in oldu¤u yerde; ona baflkald›ranlar›n ölümsüzlü¤ü söz konusudur!
John Luckey Mc. Creery, tam da bunun için “Ölüm yoktur! Y›ld›zlar baflka k›y›larda do¤mak için batarlar,” derken; ekler Tacitus da, “fierefli bir ölüm, flerefsiz bir ömürden daha iyidir,” diye…
Ölüm karfl›s›nda hayattan yana olmak, durmak ›srar›yla insanlafl›r insan…
Kald› ki hayat, tüm seçimlerinizin toplam›; ya da kimileri için
ölümsüzlü¤ümüzün çocuksu cüreti; niçin, nas›l ve nerede yaflad›¤›m›z de¤il midir?
Bu nedenledir ki Elias Canetti, sanki ölümü hiç yak›flt›ramaz
insanlara; iflbu nedenle, “Uzun bir hayat yeteri kadar iyi olmayabilir; ama iyi bir hayat yeteri kadar uzundur,” der Benjamin
Franklin…
Tam da bunlar için 19 Aral›k’ta bizleri b›rak›p gidenleri anlat›rcas›na hayk›r›r Thomas Mann, “Bir insan›n ölümü, kendinden
çok, geride kalanlar›n sorunudur”; Johann Wolfgang von Goet-
ARALIK 2010 | TAVIR | 5
he, “Ölüm, sonsuzlu¤un zamanla kaynaflmas›d›r; iyi bir insan›n
ölümünde, zaman›n içinden bakarak sonsuzlu¤u görebilirsiniz;
Victor Hugo, “Ölmek bir fley de¤il; korku verici olan, yaflam›yor
olmak,” diye…
Ölümü ancak u¤runda yaflam› savunmak için ölmeye de¤er bir
fleyi olmayanlar “büyütür”ler!
***
“Son söz” daha söylenmemifl de olsa, sözümü Pablo Neruda’n›n dizeleriyle noktal›yorum… flimdilik:
“Kavgada kazan›lan adalet gününde
Sizler sessizlik içinde düflmüfl kardefller
Bu ulu günde
Ulu kavgada beraber olaca¤›z…”
***
Diyeceklerimi toparlamal›y›m:
Bundan kuflkum yok; sizin de olmas›n; en çok da zalimlerin
“O bir gün”de Onlarla olaca¤›m›zdan asla ve kat’a flüphesi olmas›n! J
Tarih yaln›zca kahramanlar›n öyküsü de¤ildir. Ço¤u zaman zalimlik, adaletsizlik, basiretsizli¤in ve kaç›fllar›n öyküsüdür tarih.
Bu öyküde canavarlar, kötülükler ve ihanetler de vard›r.
19 Aral›k özelinde de bunun böyle oldu¤unu gördük!
Yaflananlar “Bana bir kahraman gösterin, size bir tragedya yazay›m,” diyen F. Scott Fitzgerald’›n iflaret etti¤i gibiydi…
Devrimci düfllerinin peflinde sonsuzlu¤a koflan Onlar için
önemli olan fleyler hâlâ önemini koruyorken; önemsizleflenler,
Onlar› görmezden gelip, savunduklar› gerçeklere s›rt dönen aymazlard›r!
***
Platon’un, “Erdem, iyiyi elde etmek gücüdür” diye betimledi¤i
yenilmezlikle kuflanm›fl Onlar; bir fleyi lay›k›yla yapabilmenin,
her fleyden önce devrimci irade ve cesarete muhtaç oldu¤unu;
do¤ru olan fleyi gördü¤ü hâlde yapmaman›n da kaçk›nl›k oldu¤unu; hayat›n, insan›n cesareti oran›nda daral›p, geniflledi¤ini;
k›y›y› gözden kaybetmeye cesaret edemeyenlerin Okyanusu
keflfedemeyece¤ini ve nihayet insana özgü irade ve cesaretin
modas›n›n hiç geçmedi¤ini, geçmeyece¤ini kan›tlad›lar!
Kolay m›? E¤er insan gibi insan olmak bir sanatsa; e¤er insan
tükenmezse; W. Goethe’nin dedi¤i gibi, “‹nsan özgür olmak
için kendine hâkim olmay› bilmelidir.”
Evet; Onlar insan olman›n (ve kalman›n) ölümsüz abideleridirler;
bundan kimsenin kuflkusu olmas›n…
“Ölüm korkusuyla yaflamak, boyun e¤mek, teslim olmak,
ölümden daha korkunçtur,” Onlar, dünyay› de¤ifltirmek için
mücadele edenler aç›s›ndan her fleyin ölçüsüdürler…
‹flte tam da bu nedenle günümüzde hayat›n “nesnesi” de¤il
“öznesi” olabilmek için Onlardan ö¤renmeye muhtac›z…
Çünkü “Her büyük fley, fark›na vard›¤›m›z an bizi e¤itir!” [3]
6 | TAVIR | ARALIK 2010
NOTLAR
[1] Albert Camus.
[2] V. ‹. Lenin, Devlet ve ‹htilal, 8. Bask›, çev: Kenan Somer,
Bilim ve Sosyalizm Yay., 1994, s.14-15-20.
[3] W. Goethe, Goethe Der ki, çev: Gürsel Aytaç, Kültür ve
Turizm Bakanl›¤› Yay›nlar›: 534, 2’inci bask›, 1986, s.341.
dosya
19 ARALIK ve ADALET
egemenlerin “pyrrhus zaferi”: f tipi
S‹BEL ÖZBUDUN
“Acaba, kendisini vermeyen
ve kendisini vermifl olsayd›
var olamayacak olan fley nedir?
O, sonsuzluktur!”[1]
Bir 19 Aral›k’›n daha efli¤indeyiz. Yine “yan›k” kokusu sar›yor
genzimizi. Zulüm tarihinin en ac› istihzalar›ndan biri olarak “Hayata Dönüfl” ad› verilen “operasyon”un üzerinden 10 y›l geçti.
28 tutuklu ve hükümlünün kurflunlanarak ya da mahiyeti belirsiz kimyasal bombalarla katledildi¤i ve bütün faturan›n birisi ölü,
iki assubaya kesildi¤i o hâlâ kanayan yaram›z… Hani lanetli “muktedirler”in bir yandan arabulucularla müzakere yürütüyormufl gibi yaparken, bir yandan da el alt›ndan haz›rlad›¤›[2] ve
mevcut hukuk sisteminin asla ve hiçbir zaman cezaland›rmayaca¤› “taammüdî” suç…
Tasarlay›c›s›n›n, mimar›n›n, dü¤meye basan›n›n, bedenlerinden
baflka silahlar› olmayan bir avuç tutsa¤›n üzerine sald›¤› birliklerin “harekât”›n›, karargâh›nda muzaffer komutan edas›yla izleyenin, her fley olup bittikten sonra ekranlarda yüzüne ilifltirdi¤i
sahte üzüntüyle bunun “ac› ama zorunlu bir görev” oldu¤unu
söyleyenin… torunlar›n›n saç›n› okflarken, pazarda al›flverifl yaparken, caddede elele dolaflan afl›klar› izlerken bir an, evet bir
an olsun içi ürperiyor mu, gece yast›¤›na bafl›n› koydu¤unda
kurflun sesleri, hayk›r›fllar, 盤l›klar üflüflüyor mu beynine, bilmiyorum. Önemli de de¤il, bu…
Önemli olan, kazand›klar›n›n bir “Pyrrhus Zaferi” oldu¤udur.
Onlar, bu “Avrupa mal›” F Tipi “Beyaz Ölüm”ü, “içerideki” her
daim diri, her daim ayaktaki devrimci inad› k›rmak, d›flar›dakinin
ise gözünü korkutmak için ithal ettiler. Tutsak ald›klar›n›n zindanlarla, iflkencelerle teslim alamad›klar› insanl›k onurunu hücrenin steril yal›t›lm›fll›¤›nda unutulmaya terk ederek yenik düflürebileceklerini hesapl›yorlard›.
Olmad›… Devrimci direngenlik, F Tipi’nin ses geçirmez duvarlar›nda çatlaklar yaratarak d›flar›ya s›zmaya bafllad› bile… Kimi
ARALIK 2010 | TAVIR | 7
19 ARALIK 2000
zaman güneflli bir sabaha aç›lan bir kap› resmî, kimi zaman
a¤›rlaflt›r›lm›fl müebbetliklerin koflullar›n› protesto etmek için kap›lar› döven bir kararl›l›k, kimi zaman görüfle ç›kmay› reddeden
bir gözükaral›k, kimi zaman birbirini görmeyen tutsaklar›n hep
bir a¤›zdan hayk›rd›¤› sloganlar olarak… Daha onlarca y›l›n› en
fazla iki kifliyle geçirece¤ini bile bile aç›k ö¤retime devam eden,
fliirler, öyküler, romanlar yazan, d›flar›daki hayat› izleyen, onun
üzerine kafa yoran, soru soran, yan›t arayan, okuyan, sorgulayan, elefltiren bir ›srar, üstesinden gelinemez bir iyimserlik, her
daim yeflil bir umut olarak…
F Tipi, tak›m elbiseli, üniformal› Dr. Frankefltaynlar’›n bekledi¤i
gibi d›flar›daki devrimciler için cayd›r›c› oldu mu peki? Yoo…
Onlar bildiklerini okumaya devam ediyorlar; güçleri yetti¤ince…
Sokaklarda, varofllarda, tersanelerde, HES protestolar›nda,
Kürtlerin özgürlük mücadelesinde, NATO/IMF karfl›, protesto
eylemlerinde, yasakl› 1 May›s’larda meydanlardalar hâlâ…
Kimse “cezaevlerinde F Tipi’ne geçildi” diye devrimcilikten vazgeçmifl de¤il… Hem de cezaevleri nüfusunda bir “patlama” yaflan›yorken; “içeridekiler”in say›s› 110 bini aflm›flken…
Evet, alt›n› çizmekte yarar var, Türkiye ve Kürt co¤rafyas›ndan
devrimciler, F-tipi’nin gerisindeki buzdan mant›¤› bofla ç›kard›lar. O insan› ç›ld›rtmak üzere tasarlanm›fl so¤ukkanl› cinayet
karfl›s›nda ne kifliliklerini yitirdiler ne de devrimci durufllar›ndan
vazgeçtiler. Direniyorlar; hiçbir direncin bofla ç›kmayaca¤›n›n
tarihî bilinciyle…
Parmakl›klar›n, tel örgülerin, hiçbir yere aç›lmayan havaland›rmalar›n ötesine uzanan o eli kavramak ise, biz “d›flar›dakiler”in
görevi… Ancak sesimizi onlar›n sesine katt›¤›m›zda, “içeride,
d›flar›da hücreleri parçala!” fliar› hayat bulacak.
O zaman emin olun ki, “Hayata Dönüfl”ün esas aktörleri, F Tiplerini bir “tasar›m harikas›” olarak önümüze uzatanlar, medyada
onlar› “Befl y›ld›zl› otel” riyakârl›¤›yla güzelleyenler, geceleri rahat uykular›ndan kan-ter içinde s›çrayarak uyanacak, otomobilleri trafikte s›k›flt›¤›nda içleri ürperecek, yolda yürürken s›k s›k
dönüp arkalar›na bakma gere¤ini hissedecekler…
NOTLAR
[1] Leonardo da Vinci.
[2] Ümraniye Cezaevi’ndeki “Hayata Dönüfl Operasyonu” öncesinde, savc›larla Jandarma Bölge Komutanl›¤›’nda gizli toplant› yap›ld›¤›, ayd›nlardan oluflan arabulucular›n çal›flmalar› sürerken operasyona haz›rlan›ld›¤› ortaya ç›kt›. (“… ‘Hayata Dönüfl’te Yeni Belgeler”, Cumhuriyet, 7 May›s 2010, s.4.) J
8 | TAVIR |ARALIK 2010
dosya
dosya
19 ARALIK ve ADALET
19 aral›k ve 10 y›l sonras›
MEHMET ESATO⁄LU
S›n›flar›n büyük kap›flmas›nda cezaevleri nabz›n yo¤un att›¤›
yerlerden biridir.
Dünyada s›n›f mücadelelerinin doru¤a vard›¤› anlarda isyan
edenlerin ilk yöneldi¤i yerlerden biri de cezaevlerinin kap›lar› olmufltur.
Egemenler de genifl y›¤›nlara sald›r›rken bafll›ca hedeflerinden
biri hapishaneler olmufltur. D›flar›daki sald›r› fliddetlendikçe içeridekiler de bundan pay›n› alm›fllard›r.
Ülkemizde fliddetin en yo¤un yafland›¤› alanlardan biri de cezaevleridir. Tüm cezaevlerinde fliddetin çeflitleri mevcutken, kimi
cezaevleri de fliddetiyle ülke çap›nda nam salm›flt›r. Özellikle Sinop Cezaevi’nden Diyarbak›r Cezaevi’ne bir dolu “naml›” cezaevinde uygulanan fliddet türleri, insan›n insana yapt›¤› en kor-
kunç zulüm türleri içinde yerini alm›flt›r.
Ancak cezaevlerindeki fliddet s›radan insandan gardiyandan,
savc›dan, cezaevi müdürlerine, adalet bakan›na kadar her kesimce adeta kan›ksanm›flt›r.
Genel yaklafl›m fludur: Kifli “suç” ifllemifltir. Bu suçun karfl›l›¤›
“özgürlü¤ü” elinden al›nm›fl, demir parmakl›klar›n ard›na konmufl da olsa bu yeterli de¤ildir. ‹çeride de her türlü fliddete maruz kalmal›d›r.
Birlikte hapis yatt›¤› mahkumlardan ko¤ufl a¤alar›na, gardiyanlara, cezaevi müdürlerine dek her kesimin ayr› bir fliddeti cezaevinde yatan üzerinde uygulan›r ve bu uygulama herkesçe oran›n bir “otel” olmad›¤› gerekçesiyle ile izah edilir.
ARALIK 2010 | TAVIR | 9
19 ARALIK 2000
dosya
Cezaevlerinde “tabu” ilan edilmifl suç iflleyenlere do¤rudan öldürme uygulanmas› da yine kabul gören fliddet türlerinden biridir.
Ülkenin önde gelen yazarlar› Naz›m Hikmet’ten R›fat Ilgaz’a,
Kerim Korcan’a kadar, bu ülkenin yüz ak› yazarlar, yap›tlar›nda
bu çark›n nas›l döndü¤ünü anlatm›fllard›.
Rutin fliddet kadar dönem dönem katliamlar da cezaevlerinin
tarihinde yerini alm›flt›r. “‹syan bast›rma” ad› alt›nda parmakl›klar ard›ndaki insanlara yönelen fliddet onlarca insan›n ölümüyle, sakat kalmas›yla sonuçlanm›flt›r.
Yoksul mahkumun yatak yerine tafl üstünde yatt›¤›n›, ko¤ufl
a¤alar›n›n elinde insanlar›n nas›l kölelefltirildiklerini, cezaevi yönetimi, gardiyan ve ko¤ufl a¤alar›n›n nas›l iflbirli¤i yapt›¤›n›, kap›lardan kufl uçurtulmayan cezaevlerine uyuflturucunun nas›l
sokuldu¤unu bütün bunlara karfl› ç›kan, isyan eden mahkumlar›n nas›l can›ndan bezdirildi¤ini anlat›yorlard›.
Bütün bunlar, adlar›na “adli mahkumlar” denilen kesimler için
geçerli olsa da, cezaevlerinde, özellikle bizim gibi ülkelerde, her
daim çokça siyasi tutsak da bulunur ve yasaktan fliddetin en
koyusuna kadar her türden iflkence özellikle siyasilere uygulan›r. Vahflet denilecek türden hapishane katliamlar› hep siyasilere yöneliktir. Buca’dan Ümraniye’ye, Ulucanlar’a kadar onlarca
siyasi tutsa¤›n katledildi¤i sald›r›lar, hala zihnimizde canl›l›¤›n›
koruyor.
19 Aral›k 2000’de ülkemizde cezaevlerinde yaflanan katliam da
cumhuriyet tarihinin korkunç bir sald›r›s› olarak tarihe geçmifltir.
Devlet ve “güvenlik güçleri”, kilit alt›nda tuttuklar› insanlara karfl› hücuma geçerek onlar› bir yandan kurflun ya¤muruna tutmufl, öte yandan da kimyasal gaz bombalar›yla yok etmeye çal›flm›flt›r.
19 Aral›k’a gelen süreç flöyle iflledi: 12 Eylül sonras› ülkede muhalif güçleri yok etti¤ini sanan iktidar sahipleri 1987’deki iflçilerin bahar eylemleriyle flaflk›na döndüler. ’90’l› y›llar bir yandan
politik ve s›n›fsal mücadelenin yükseldi¤i, öte yandan kontrgerilla cinayetlerinin ve katliamlar›n pefl pefle patlad›¤› bir dönem
oldu. ’90’l› y›llar›n sonunda önce Eskiflehir’de halk aras›nda “tabutluk” tabir edilen hücrelerin “insani” olup olmad›¤› ile bafllayan tart›flma giderek ülke gündemine “F Tipi cezaevleri”, “tecrit” gibi kavramlar› koyarak genifllemeye bafllad›.
Ülke ayd›nlar›, hukuk insanlar›, politika insanlar›, devlet kat›nda
yöneticiler yo¤un bir tart›flmaya girdiler.
‹ktidar›n söylemine göre cezaevlerinde yasalar, yönetmelikler
ifllemiyordu. “Bafl›boflluk” vard›. Bütün kötülüklerin anas› “ko¤ufl sistemi”ydi. Bunun tek çözümü de hücre sistemine geçmekti.
‹ktidar›n tüm propaganda ayg›tlar› ve medya bir anda bir “F Tiplerini övme korosu” oluflturdu. Ko¤ufl sistemi bitecek, hücre
gelecek ve cezaevleri düzelecekti.
Halbuki ülkede dönüp geriye bakt›¤›m›zda tüm cezaevleri tarihinin kanunsuzluk, keyfi yönetim, bask›, yasak, sürgün, iflkence ve gaddarl›k tarihi oldu¤unu görmemek mümkün de¤ildi.
10 | TAVIR |ARALIK 2010
Tatar Ramazan’dan 72. Ko¤ufl’a bir dolu tiyatro yap›t›, cezaevi zulmünü sahne üzerinde yeniden canland›r›yordu. Sinemada
ise bu zulmü en aç›k ortaya koyan yap›tlardan biri Y›lmaz Güney’in “Duvar” filmiydi.
Bütün bu gerçekler ve cezaevlerinde çark›n nas›l iflledi¤i ayan
beyan ortadayken bir gece yar›s› güvenlik güçleri cezaevlerini
“düzene sokmak” ve “F Tipi tecrit”i uygulamak üzere operasyon düzenlediler.
20 cezaevini kuflatan “güvenlik güçleri” “hayata dönüfl” ad› alt›nda bafllatt›klar› sald›r›ya 8 jandarma komando taburu, 37 bölük olmak üzere 8 bin 335 asker, binlerce gardiyan ve binlerce
çevik kuvvet ve ölüm mangalar› kat›ld›. 20 bini aflk›n gaz bombas› at›ld›. Sonuçta 28 tutsak yaflam›n› yitirdi.
Aradan on y›l geçti. Bu on y›l içinde cezaevlerinde tüm keyfilik
ve adaletsizlik sürdü gidiyor. “F Tipi cezaevleri” ise birer insan
cehennemine dönüfltüler. 122 insan›n can verdi¤i büyük direnifl, F Tipi tecrit duvar›nda bir delik açan, tecriti bir boyutuyla
yenen bir zafer olarak karfl›m›zda. Fakat, 122 can karfl›l›¤› kazan›lan haftada 10 saatlik sohbet hakk›, devlet taraf›ndan sudan gerekçelerle uygulanm›yor. Hem tecrite, hem de 10 saatlik sohbet hakk›n›n uygulanmamas›na karfl› direnifl, içerisi-d›flar›s›yla sürüyor hala...
Geçti¤imiz k›fl bir dolu cezaevinde kaloriferler yanmad›. Bask›
ve keyfi cezaland›rmalar diz boyu idi. Sa¤l›ks›z koflullar onlarca
tutsa¤› ölümcül hastal›klara sürükledi. Tutsak Güler Zere yaflam›n› yitirdi. Zere gibi hasta tutsaklar›n yaflam›n› kurtarmak için
ülke çap›nda kampanyalar sürüyor.
‹ktidar›n 19 Aral›k Katliam› ile on y›l sonra vard›¤› hedefi gösteren üç isim var tarihin yazd›¤›. Güler Zere “F Tipi cehennem”de
kanser oldu ve yaflam›n› yitirdi. Aralar›nda Erol Zavar’›n da bulundu¤u onlarca hasta tutsak ölümü bekliyor. Boyun e¤meyen
Ümit ‹lter ise tek bafl›na hücrededir. J
dosya
19 ARALIK ve ADALET
bay baflbakana- bay adalet bakan›na
aç›k mektup
ORHAN ‹Y‹LER
HALKIMIZA S‹Z‹N ‹Ç‹N
SUÇ DUYURUSUNDA
BULUNUYORUM!
122 kiflinin ölümüne neden olacak “Hayata Dönüfl
Operasyonu” bafllamadan önce, F Tipi hapishanelere karfl› 2000
y›l›nda gerçeklefltirilen genifl kat›l›ml› toplant›lardan
birine Orhan ‹yiler taraf›ndan sunulan bildiri...
Zaman›n Baflbakan› Bülent Ecevit, Adalet Bakan›
Hikmet Sami Türk’tü.
ARALIK 2010 | TAVIR | 11
19 ARALIK 2000
Size al›fl›lagelen “Say›n” sözcü¤ü ile seslenemeyiflimin
nedeni, bu sözcü¤ün içeri¤i ile kendim ve sizin aran›zda
hiçbir ba¤lant› görmeyiflimden kaynaklan›yor. “Bay” sözcü¤ünün donuklu¤u ve uzakl›¤› içinde kalmay› ye¤liyorum. Halk›m›z›n da art›k size “say›n” demekten çok uza¤a düfltü¤ünü bilmenizi istiyorum.
Bay Baflbakan, Bay Adalet Bakan›:
Politik tutuklular› “hücrelerde” tecrit etmenizin nedenini
çeflitli demeçlerinizde halklar›m›za flöyle aç›kl›yorsunuz
afla¤› yukar›: “Siyasi tutuklular›n ko¤ufl biçiminde bir arada yaflamalar› cezaevlerini birer anarfli yuvas›na dönüfltürmüfltür. Cezaevlerinde siyasi tutuklular ideolojik, örgütsel, e¤itim çal›flmalar›n› yapmaktad›rlar.
Örgütsel disiplinin kat› uygulamalar› içinde tutukevlerine
yeni gelenleri tam bir cendere içine alarak onlar› bir militan gibi yetifltirmekte, bir süre sonra cezalar›n› tamamlayarak d›flar› ç›kanlar örgütün buyru¤u do¤rultusunda terör ve anarfli eylemlerini sürdürmektedirler.”
Adalet Bakan›n›n bir televizyon kanal›nda aynen söyledi¤i
gibi “Hücre tipi uygulamaya geçildi¤inde kesinlikle e¤itim
çal›flmalar› önlenecektir. Örgüt disiplini ortadan kald›r›lacakt›r.” Bay Baflbakan siz de daha önce yapt›¤›n›z aç›klamada “F tipi hücre uygulamas›yla anarfli ve terörün büyük ölçüde ortadan kalkaca¤›n›” söylemifltiniz.
Bay Baflbakan, Bay Adalet Bakan›:
Politik tutuklular›n “E⁄‹T‹M ÇALIfiMALARI ONLARIN EN
DO⁄AL HAKKIDIR.” ‹deolojik çal›flma gerçeklefltirmeleri
politik tutuklu olmalar›n›n do¤al bir sonucudur.
(...)
Bay Baflbakan, Bay Türk;
(...)
Politik tutuklular yar›n›n özgürlü¤üdür. Bunu anlaman›z
için, zaman›n›z olur mu bilmem ama, Tolstoy’un D‹R‹L‹fi
roman›n› okuman›z› ne kadar isterdim. Çarl›k döneminde
12 | TAVIR |ARALIK 2010
politik tutuklulara yap›lan iflkence ve bask›n›n nas›l as›l
devlet terörizmini oluflturdu¤unu D‹R‹L‹fi’in insan boyutlar›n›n o derin kavray›fl›nda bulup ç›karman›z olanakl›d›r.
Karar›n›z›, politik tutuklular› hücrelerde tecrit etmenin ne
denli anlams›z oldu¤unu kavraman›za yard›mc› olur.
D‹R‹L‹fi’te terörizmin tohumlar›n›n nas›l devlet bürokrasisinin en üst organlar›nda, örne¤i Adalet, ‹çiflleri bakanl›klar›n›n görkemli salonlar›nda haz›rland›¤›n› 1899’da, yani
101 y›l önce anlatm›flt› ölümsüz Tolstoy. Bay Ecevit, Bay
Türk 100 y›l gerideki uygulamalarla neyi elde edebilece¤inizi san›yorsunuz? Bu uygulamalar Çarl›k despotizminin
y›k›l›p gitmesini önleyemedi...
Bay Baflbakan, Bay Türk:
H‹Ç KUfiKUSUZ size ‹ngiliz Bakan Mo Mowlam gibi politik tutuklularla görüflmenizin yararl› olaca¤›n› önermiyorum. Asl›nda böyle böyle bir fley yapabilseniz çok fley de¤iflirdi. Ama yere gö¤e s›¤mayan devletlu gururunuzdan
buna olanak bulabilece¤inizi sanm›yorum.
As›l dikkat çekmek istedi¤im flu: 1980 Generaller darbesinden sonra tüm iflkenceler, bask›lar politik tutuklular›n
cezaevlerine odaklanm›flt›r.
Cezaevlerinde iflkence, dayak, intihar, bask› tam bir sistemati¤e kavuflturulmufltur. 12 Eylül darbesinin bafl generali: “hapishanelerde besleyece¤ime asar›m daha iyi”
diyordu. Hapishanelerde politik tutuklular›n yar›-aç, yar›tok yaflamalar›na bile tahammül edemeyen bu mant›k
Administration’un (devlet ayg›t›n›n) ruhuna sindirilmifltir.
Kadrolar ona göre e¤itilmifltir.
Politik tutuklu, cezaevi infaz görevlisinin gözünde “tehlikeli
bir düflmand›r”. O dönemden bafllayan flimdi sizinle daha
da incelmifl ve ac›mas›z konuma getirilmeye çal›fl›lan –akl›mda kalan› ile- flu uygulamalar› bir an›msay›n›z.
-O dönemde Diyarbak›r Cezaevi’nde 33 kifli iflkencelere
dayanamayarak kendilerini cay›r cay›r yakm›fllard›. Bunu
dosya
ilk önce yabanc› bas›ndan ö¤rendim. Daha sonra yap›lan
aç›klamada kendilerini yakanlar›n say›s›n›n 8-10 oldu¤u
gibi bir bilgi verilmiflti. Sanki rakam›n düflük oluflu uygulamay› getiren korkunç sonucun a¤›r suçlulu¤unu hafifletirmiflçesine.
-O dönemde tek tip giysiye karfl› bafllat›lan direnifl açl›k
grevlerine dönüflmüfltü. Darbeci bafl general “Ö¤rendi¤imize göre, diyordu... açl›k falan çektikleri yok. Yiyip içiyorlar. Anarflinin cezaevlerinde yuvalanmas›na izin vermeyece¤iz...” O dehflet verici açl›k grevinde 10 politik tutuklu
yaflamlar›n› yitirdiler ölümlerini generalin yüzüne çarparcas›na...
-Cezaevlerinde “ideolojik çal›flmalar› önlemek için” yap›lan nakillerde onlarca politik tutuklu can verdi. Eskiflehir
Cezaevi’nden naklin dehflet verici görüntüsü ve öyküleri
belleklerden silinip gitmedi daha.
-Daha dün denecek kadar k›sa bir zamanda “cezaevlerinde anarflinin önlenmesi” için haz›rlanan yeni cezaevi
yasas›na karfl› politik kimliklerini korumak isteyen politik
tutuklular›n onlarcas› gözlerimizin önünde mumlar gibi eriye eriye söndürdüler o güzelim gençlik yaflamlar›n›...
-Ya sizin döneminizde olan ULUCANLAR KATL‹AMI’na
ne demeli? Politik tutuklular›m›z›n iflkence gördükten
sonra yak›n mesafeden atefl edilerek öldürüldüklerine dair Meclis Araflt›rma Komisyonu’nun, Meclis ‹nsan Haklar›
Komisyonu’nun raporlar›na flöyle bir göz atmaktan neden
kaç›nd›¤›n›z› sorabilir miyim?
sizin için halk›m ve dünya kamuoyu nezdinde suç duyurusunda bulunuyorum.
Bay Ecevit, Bay Türk:
Politik tutuklular›n hücrelere konulmalar›na direnifllerinde,
cezaevi infaz görevlilerinin ve cezaevi sisteminin felsefesindeki, kendilerine “tehlikeli düflman” gözüyle bak›fl›n
sald›r›lar› karfl›s›nda topluca kendilerini savunma içgüdüsü yatmaktad›r.
Meclis ‹nsan Haklar› Komisyonu Baflkan› bayan Piflkinsüt
bile “F tipi hücre uygulamas› bu infaz kadrosu ile gerçeklefltirilmemelidir” diyordu. Topluca kendilerini savunurken
onlarca ölü veren politik tutuklular tek tek hücrelerde bafllar›na ne gelece¤ini elbette bilemezler.
Tek kiflilik hücreleri televizyon ekranlar›nda gösterdi¤iniz
gibi ne denli süsleyip püsleseniz de hücrenin hemen d›fl›nda coplar›yla, tüfekleriyle, topuklar› demir çak›l› botlar›yla gezinen, “besleyece¤ine asmay› ye¤leyen” bir kadronun varl›¤› tek hücresindeki politik tutuklunun yürek çarp›nt›lar›n›, derin tedirginli¤ini, o korkunç yaln›zl›¤›n› bast›ramaz. (...) 12 Eylül generaller darbesinden sonra autonome konuma getirilmifl bir Administration (devlet ayg›t›)
karfl›s›nda politik tutuklular›n ayr› ayr› hücrelere kapat›lmalar› sözcü¤ün tam anlam›yla dehflet vericidir.
Bu Administration gerisinde Ulucanlar katliamlar›n›, iflkenceleri s›rt›nda tafl›ya tafl›ya flimdi hücrelerindeki yaln›zl›¤›na terk edilmifl tutuklulara yöneliyor.
Bay Ecevit, bay Türk sizi bu cinayeti iflleyen Jandarma
güçlerinin konutan› ve seçkin elemanlar› hakk›nda hiçbir
ifllem yapmamakla dünya ve halk›m›z nezdinde suç duyurusunda bulunuyorum.
Bu gerçekten yola ç›kan Türk Tabipleri Birli¤i’nin aç›klamas›n› özenle okumak gerekir. Sizi politik tutuklular›m›z›n
ruh sa¤l›klar›n› bozma, ruh sayr›s› konumuna getirme olas›l›¤› karfl›s›nda hiçbir önlem almamakla suç duyurusunda bulunuyorum.
-Burdur Cezaevi’nden nakillerde dövülen, sakatlanan,
vücutlar› kan içindeki politik tutuklulara yap›lan sald›r›lar›
gerçeklefltirenler hakk›nda da hiçbir ifllem yapmamakla
Bunun ne denli ciddi bir sorun oldu¤unu kavraman›z için
darbeci generalin flu eflsiz aç›klamas›n› an›msamal›s›n›z.
General flöyle diyordu son derece önemli bir gerçe¤in al-
ARALIK 2010 | TAVIR | 13
19 ARALIK 2000
t›n› çizerek: “Biz 27 May›s darbesinden de, 12 Mart Muht›ras›’ndan da önemli sonuçlar ç›kard›k: Biz de nas›l olsa
bir gün gidece¤iz. Ama öyle bir devlet ayg›t› (Administration) b›rakal›m ki gidiflimiz hissedilmesin.” Bay Baflbakan,
bay Türk, sizi 12 Eylül generallerinin sivil uygulay›c›lar› olarak tarihe geçme olas›l›¤›n›z karfl›s›nda uyarmak istiyorum.
Bay Baflbakan, Bay Adalet Bakan›:
Politik tutuklular en son çözümde, asl›na bakarsan›z düflünce suçlusudurlar. Egemen düzenin felsefesine karfl›
düflünce üreten, savafl›m veren insanlard›r onlar.. Düflüncelerini sak›ncal› buldu¤unuz, yöntemlerini terör yaratt›¤›
gerekçesiyle tutuklay›p cezaevlerine koydu¤unuz onlar.
Ama iflte her fley orada biter. Onlar›n “e¤itim yapmalar›na”, “onlar›n düzeni tutukevlerinde elefltiren düflünce
üretmelerine” kesinlikle kar›flmaya hakk›n›z yoktur.
Cezaevlerindeki tüm kar›fl›kl›k, onca öldürme, açl›k grevlerinde onca politik tutuklunun can›n› yitirmesi, kendilerini
yakma ve cezaevi disiplini ad› alt›nda onca iflkencenin yarat›c›s›, dinami¤i sizin bu ters, ayk›r› bak›fl aç›s›ndan kaynaklan›yor. T›pk› Tolstoy’un 100 y›l önce as›l terörizmin
bakanl›klar›n görkemli salonlar›nda haz›rland›¤›n› söyleyifli, o eflsiz gerçekli¤i gibi...
Bay Baflbakan, Bay Bakan:
E¤er bu ülkede insanlar›n büyük bir bölümü günlük 4 dolar gelirli yoksulluk s›n›r›n›n alt›nda yafl›yorsa, bir az›nl›k 5
bin dolara bile ald›rm›yor, bir ülkede en yoksul kesimle en
zengin % 20’lik kesim aras›ndaki uçurum % 118 kat artm›flsa, IMF’nin raflitik reçeteleri ile halk›m›z daha az yer,
daha da az içer ve daha çok çal›fl›r duruma getirilmiflse
ve art›k yat›r›mdan çok borsa oyunlar› ve spekülatif kazançlarla bir ülke ulusal gelirinin pay›n› büyütme yolunu
seçmiflse, iç borç, d›fl borç ödemek için 70 y›ll›k halk›n
kamu kurumlar› özellefltirme ad› alt›nda sat›fla ç›kar›lm›flsa, e¤itime bütçenin en düflük pay› ayr›lm›flsa;
Bay Baflbakan, Bay Adalet Bakan›:
Dünyam›zda 1 milyar insan açl›k s›n›r›n›n alt›nda yafl›yor,
her y›l 60 milyon insan yiyecek bulamad›¤› için ölüyor, her
gün dünya çocuklar›n›n 3 bini yaln›zca içecek su bulamad›klar› için o güzelim yaflamlar›n› yitiriyorsa ve de en Kalk›nm›fllar’da, dünyan›n 7 Efendisi’nde kifli bafl›na düflen
ortalama gelir 17 bin dolarken, 3 milyar insan yaln›zca
günde 2 dolarla geçinmek zorunda b›rak›lm›fllarsa...
Bay Ecevit, Bay Türk:
Siz istedi¤iniz kadar insanlar› ideolojik çal›flma yapmamalar› için hücrelere t›k›n; istedi¤iniz kadar öldürmelere seyirci kal›n; insano¤lu düflüncesini, bu haks›z dünyay› de¤ifltirme yöntemini hücrede tek bafl›na kalsa bile bulup ç›karacakt›r.
14 | TAVIR |ARALIK 2010
dosya
O’nun insano¤lunun soylu direniflini yans›tan onurlu direnifli, tüm öldürmelere, tüm Ölüm Karavanlar›’na ra¤men
general Augusto PINOCHET’lerin, 1 milyona yak›n Endonezyal› komünisti katleden general SUHARTO’lar›n yakas›na yap›flmay› gerçeklefltirmeye bafllam›flt›r. Tek bir insan›n hücresinde büyüttü¤ü düflünce, umut, sevgi nereden
nas›l bir yol bulup da kitlelere ulaflt›¤› hiçbir zaman kestirilemeyecek bir fay hatt› gibi bir gün patlayarak tepesindeki tüm hiyerarflik bask›n›n kurumlar›n› yerle bir eder.
Geriye tarihin fosilleri içindeki Engizisyon uygulay›c›s› Antonio Ghislieri’leri, Mussolini, Franko, Hitler’ler, darbeci
generaller ile onlarla iflbirli¤i içindeki sivil yöneticilerin ibret
verici görüntüleri kal›r. Yaln›zca o kal›r ve insano¤lu hücrelerde büyüttü¤ü ideolojik yetkinli¤i, sevgisi, umudu,
haks›zl›¤a direnifli ile p›r›l p›r›l ayd›nl›klarda yürüyüflüne devam eder, gerisindeki karanl›k insanlar› kendi karanl›klar›na terk ederek... J
izlenim
izlenim
sinop mahpushanesi ile söylefli (2)
filiz tanya
Sabahattin Ali’nin Sinop mahpuslu¤u…
Sinop Hapishanesi’nin avlusunda yapayaln›z›m. Avluda dolafl›yorum. Bekliyorum duvarlar ses versin, mapushanenin bilinir
bilinmeyen gizlerini ortaya döksün.
D›flar›da “deli dalgalar” dövüyor köhne duvarlar›. Sert bir Karadeniz rüzgar› vuruyor dalgalarla birlikte. Dalgalar ve rüzgar kula¤›ma isimler f›s›ld›yor sanki. Her duydu¤um ismi ben de dönüp hayk›r›yorum ko¤ufllara. Ko¤ufl duvarlar› buralarda yatm›fllar›n cürümlerini f›s›ld›yor kula¤›ma. Kimi cinayetten, kimi h›rs›zl›ktan, kimi doland›rmaktan, kimi araziyi paylaflamamaktan, kimi sevdi¤ini kaç›rmaktan yatm›fl bu dört duvar aras›nda. Adeta dünyada kaç türlü insan varsa, bir o kadar da “suç” saç›lm›fl
ortal›¤a.
“Deli dalgalar” ve rüzgar onun fliirini yazan bir ismi f›s›ld›yor kula¤›ma; Sabahattin Ali. ‹yi ama diyorum, bildi¤im kadar›yla o
çalmad›, öldürmedi. Peki onun ne ifli var bu mahpushanenin
dam›nda?
Tüm bunlar› düflünerek ‹dare dilinde “3. K›s›m”, mahpuslar›n dilinde “Karada¤ Ko¤uflu” olan binaya do¤ru yürüyorum.
‹çeride çok a¤›r bir koku sarm›fl ortal›¤›. Betondan yap›lm›fl kal›n t›rabzanlara tutunarak ç›k›yordum merdivenleri. Koridorlar
oldukça genifl ve kap›lar oldukça kal›n.
Bir kap›n›n önünde duruyorum. Buras› Karada¤ Ko¤uflu.
Kap›da minicik bir pencere var. fiöyle bir bak›yorum. Kap› demirden yap›lm›fl ve öyle a¤›r ki tek bafl›ma açmakta güçlük çekiyorum. ‹çeride ranzalar ve eski püskü y›rt›k p›rt›k yataklar var.
Duvarlar o kadar yüksek ki içeriye üç katl› ranzalar bile s›¤›yor.
‹lk defa üç katl› ranza görüyorum. ‹çerideki a¤›r koku rutubetle
de birleflince daha da dayan›lmazlafl›yor.
“Tüm pencereler aç›k olmas›na ra¤men nas›l ç›kmaz bir kokudur bu” diye düflünürken dizeler duyuyorum, dizeler ezgilere
kar›fl›yor.
“Bafl›n öne e¤ilmesin
Ald›rma gönül ald›rma”
Kim var orada demeye kalmadan duvar ses veriyor:
ARALIK 2010 | TAVIR | 25
afla ç›k›p gittiler.
‹kinci k›s›mda Lazlar; ‘Karada¤’ nam›yla ünlü
üçüncü k›s›mda yerliler,
Amasya, Çorum, Kastamonu gibi Anadolu’dan
gelen hükümlüler vard›.
Bir de o zaman ç›kan
‘fiapka Kanunu’na karfl›
ç›kan Erzurumlu hac›-hoca tipli yafll›lar… Kanuna
önce kafa tutan ama Hamidiye Z›rhl›s› limana girince de ‘fiapka da giyece¤uz… Pafla da diyece¤uz!’ diyen do¤u Karadenizliler de vard›.
Ama onlar da çok kalmad›lar, bir afla ç›kt›lar. ‹stiklal Mahkemesi’nde idama
mahkum olan Erzurumlu
Rüfltü Pafla’n›n kardefli
de bunlar aras›ndayd›.
“Buras› meflhur Karada¤ Ko¤uflu’dur, buraya giren kolay kolay
ç›kmaz ama biri vard› ki, burada ayr› bir tarih yazm›flt›r.
San›r›m y›l 1932’ydi, so¤uk bir k›fl günüydü. Cezaevi Müdürü
Cevdet Bey ko¤ufla birini getirdi. O zaman bu ko¤uflta on befl
Sinoplu mahkum kal›yordu. Yeni gelen, pek mahkum gibi de¤ildi. Gözlüklü efendi birisine benziyordu ama belli ki ziyarete
gelmemiflti.
Müdür onu adam öldürmekten on befl y›l ceza alm›fl Mustafa
Kuflüzümü’ne emanet etti. Herkes merak içinde onu izliyordu.
Onlar san›yordu ki yaln›zca onlar gibiler düfler bu duvarlar aras›na.
Ad› Sabahattin Ali’ymifl. Konya'da bir lisede Almanca ö¤retmeniyken yazd›¤› fliirinde ‘Reisicumhura hakaret’ten düflmüfl buralara. Di¤erlerine göre buraya düflmek için yeterli bir sebep
de¤ildi ‘Reisicumhura Hakaret’... Belki daha ‘derin ifller’ vard›
bu Sabahattin Ali’de.
O dönem burada yedi yüz-sekiz yüz kadar mahkum vard›, tüm
ko¤ufllar doluydu. K›s›mlar aras›nda flimdiki bölmeler yoktu.
Her k›s›m di¤erine gidiyor, görüflme yap›labiliyordu. Kimler yoktu ki ko¤ufllarda. Birinci k›s›mda A¤r› ‹syan›’na kat›lmaktan hüküm giymifl isyanc› Kürtler bile vard›. 1933’ten evvel ç›kan bir
26 | TAVIR |ARALIK 2010
Bir siyasi için adlilerle yatmak zor ifltir. Çünkü dünyalar› farkl›d›r. Kendi aralar›ndaki iliflkilerden, günlük yaflay›fllar›na, dünyaya bak›fllar›na bir dolu ayk›r› yan vard›r.
Sabahattin Bey ise tam tersine adli mahpuslarla bütünleflti.
Mustafa'n›n cürümü ve akrabas› Hüseyin Kuflüzümü ile iyi arkadafl oldular. Yer yata¤›nda yatarlard›. Okuma-yazmayla ilgilenen yoktu. O ise gündüzleri bir sand›¤›n üstünde yazar, geceleri geç vakitlere kadar lamba ›fl›¤›nda kitap okurdu.”
Ko¤uflun sessizli¤inde “Ald›rma Gönül”ün dizeleri kulaklar›mda
ç›nl›yordu. “Ald›rma Gönül” fliirini bu hapishanede yazd›¤›n›
duymufltum. fiimdi onun ko¤uflunda olmak baflka bir fleydi.
Her fleyin dile geldi¤i bu yerde flimdi sanki o da canlanacak gibiydi. Sanki bir anda arkamdaki kap›dan girip, pencerenin
önünde durup “görmek istersen denizi, yukar›ya çevir yüzü, deniz gibidir gökyüzü” diyecek gibi…
Tüm bunlar› düflünürken aç›k pencerelerden içeri giren rüzgarlar birkaç ka¤›t parças›n› da havaya savuruyor. Pencereden d›flar› uçmayan ka¤›tlardan bir kaç›n› yakalamak için kofluyorum.
Sanki bir sürü kifli de benim arkamdan kofluyor. Yakalad›¤›m
ka¤›t parçalar› sararm›fl solmufl.
Sararm›fl ka¤›tlar›n üzerinde özenli bir yaz› gözüme çarp›yor.
“15.5.1933 - Sinop
‹ki gözüm Ayfle,
Sana vapurda uzun bir mektup yazd›m. Buraya gelince kardeflini sokakta görerek ona verdim. Bilmem ald›n m›, yoksa vapur
mu bekliyor? Sinop Hapishanesi fena de¤il, birkaç da Orta
mektep muallimi tan›d›k ç›kt›. (….) Ne yaparlarsa yaps›nlar, bana bu befl ayda tahammül etti¤imden kötüsünü yapamazlar,
bana daha çok çektiremezler ya...Ha bir de çektirsinler.(…) Sinop flehrini pek sevdim. Türkiye’nin klasik sahil flehirlerinin
manzaras›n› arz ediyor. Fakat Ege sahilinin cazibesinden mahrum... Hapishane flehirden daha kalabal›k.
Yatt›¤›m ko¤ufl zarf ve mazruf itibariyle her bak›mdan kabili tahammül (katlan›labilir)... Burada 14 tane de komünist var,
ihtilattan memnu (kimseyle görüflmelerine izin verilmeyen). Tabi isimlerini bile a¤z›ma alm›yorum, çünkü Konya Müdde-i
umumisi benim evrak›ma ‘komünist mefkûreli’ (komünist düflünceli) ibaresini ilaveyi ihmal etmemifl... Zaten flimdilik flehirde
de bizim komünist oldu¤umuza dair rivayetler feverana (dolaflmaya)bafllam›fl... Cehenneme bile gitsem beni rahat b›rakmayacaklar...
Sabahattin Ali”
Bu mektuplar nerden geldi buraya, hem de y›llar önce yaz›lm›fl,
hem de Sabahattin Ali yazm›fl. Göndermemifl mi bunlar›? Duvar seslendi...
“Bu mektuplar burada yaz›ld›. fiu köfledeki sand›¤›n üzerinde.
Yani buraya aitler, asl›nda Ayfle’ye aitler. Kim bilir kaç kere okudu, ald› yüre¤ine koydu. Ama bir yan›yla da buraya aittiler, hiç
terk edemediler buray›. Asl›nda buraya gelenler ne kadar da
gittiklerini sansalar da hiç terk edemediler buray›. ‹çlerinden söküp atamad›lar.
Sabahattin Ali buraya gelmeden önce de çok eziyet görmüfl. O
yüzden buraya geldi¤inde çok temkinliydi. Siyaset konuflmayan, sorulmay›nca söylemeyen, kendi halinde bir adamd›. Kitaplar›n› okur, yaz›lar yazard›. San›r›m baflka dillerden çeviriler
de yap›yordu. Buradakilere göre ‘pek bilimli bir adam’d›. Ama
kimse k›ymetini bilmemifl o baflka.
Mahkumlar aras›nda konuflulurdu duyard›m, ‘Bunun gibi bir
adamdan kime ne zarar gelir ki, ne ifli var burada?’ derlerdi.
Gardiyanlar da ‘Sizler anlamazs›n›z bunlar komünisttir, bunlar
ne y›land›r…’ derlerdi.
Hapishanede kendisi gibi birkaç komünistin de kald›¤›n› ö¤rendi¤inde önce bir sevindi, birbirlerini görmeseler de yaln›zl›¤› biraz azald› sanki ama sonra d›flar›da de¤il de içeride olduklar›
için üzüldü tabi.”
Duvarlar her fleyi biliyordu, her ne olup bitiyorsa duvarlar aras›nda oluyordu. Her yerde gözü kula¤› vard›. ‘Mektuptaki Ayfle
kim?’ diye sordum... “Ayfle, onun sevdi¤idir. ‹stanbul’da b›rakm›fl gelmifl ama Ayfle’nin burada ö¤retmen olan bir k›z kardefli
vard›. Hatta bir kere de ziyarete gelmiflti. Yerli halktan olmad›¤›
k›l›¤› k›yafeti, durufluyla hemen belli oluyordu. Ad› Fatma ‹lhan.
Gardiyan ko¤ufla seslendi, ‘Sabahattin Bey, malum ve mahsus
ziyaretçiniz geldi!’ Geldi¤inden beri hiç ayd›nlanmayan hüzünlü,
düflünceli, bazen de karamsar olan o yüzü birden ayd›nland›.
Herkesin bak›fllar› aras›ndan bir kufl gibi süzülerek gitti müdürün odas›na. Çünkü akl›nda ‘‹ki gözüm Ayfle’si vard›. Gelen asl›nda Ayfle’nin bir parças›yd› onun için. Ama bir daha gelmedi
Fatma. Buna üzülmedi Sabahattin Ali, Sinop gibi küçük bir yerde hapisteki komünisti ziyarete gelmek zor iflti. Fark›ndayd› bunun. Al›nmad›, k›r›lmad› Fatma Ö¤retmen’e.”
Rüzgar birden pencereleri sallad›. Kap›lar› çarpt›...
“Fatma Ö¤retmen’in ard›ndan kap› böyle çarpm›flt› iflte Sabahattin Ali’nin yüzüne. O Fatma Ö¤retmenin ard›ndan bakt› ama
giden dönüp ard›na bakmad›. Yüre¤i kan a¤lam›flt› ö¤retmenin.
Sabahattin Bey’i öyle görmeyi beklemiyordu belli ama hiçbir
fley diyemedi. Ablas›na nas›l diyecekti, ‘Sabahattin cehennemden beter bir yere düflmüfl, rengi solmufl’ diye. Nas›l diyecekti? Arkas›ndan gittim evine kadar estim durdum etraf›nda. Hiç
etraf›na bakmadan yürüdü, s›k ad›mlarla h›zl› h›zl› yürüdü. Belli içi yanm›fl, pek ac›m›flt› Sabahattin Bey’e...”
Üzülmez mi insan mahpusa düflene, elbet üzülür. Hele de hiç
hak etmemiflse daha çok üzülür. Kim bilir neler yaflad› burada?... Duvar anlatmaya devam etti...
“Sabahattin Bey bir gün, hükümetin yolsuzluklar›ndan söz
edince, Mustafa; ‘Sana hükümet bu kadar para sarf etmifl,
okutmufl, adam etmifl, ay›p de¤il mi böyle fikirlere kap›lm›fls›n,
hükümetle u¤rafl›yorsun?’ diye ç›k›flt›. Ko¤ufltaki herkes birden
gerildi, Sabahattin Bey’in ne yapaca¤›n› merakla bekliyorlard›.
O ise hiç üslubunu bozmadan. ‘Bana komünist diyorlar ama
yaflay›fl›m› görüyorsunuz, ya sana ne demeli Mustafa Efendi;
ko¤uflta içki içersin, kumar oynat›rs›n, on kurufl yevmiye ile fakir fukaray› çal›flt›r›p oturdu¤un yerde d›flar›ya mal sat›p para
kazan›rs›n’ dedi.
O zaman ko¤ufl a¤as›yd› Mustafa. Hem müdürle samimiydi,
hem baflgardiyanla akrabayd›. Bu yüzden bu ko¤ufl kurtar›lm›fl
bölge gibiydi. Burada kufl beslenir, kumar oynan›r, çalg› çal›n›r,
jandarma kulübesine ip at›larak içki getirilirdi.”
Duvar birden sustu, “Dur bir saniye, dinle”… neyi dinleyece¤imi anlamam›flt›m. “Bu ko¤uflun an›lar›n› canland›rd›k, bak bu
Hüseyin’in sesi, Sabahattin Beyin arkadafl› Hüseyin’in”
Evet gerçekten derinlerden baflka bir ses daha duyuluyor. Art›k hiç kimse susmak istemiyor, herkes s›ras› gelince yüzy›ll›k
suskunlu¤unu bozuyor demek.
“Ah Sabahattin…Çok kalender bir insand›, bizi cahiliz, eli kanl›y›z diye hiç hor görmezdi. Ko¤uflta hikâyeden, fliirden anlayan
ARALIK 2010 | TAVIR | 27
yoktu. Biz içki içer, oyun oynard›k. O yata¤›na çekilip, kitap
okurdu. Yaln›z türküyü beraber söylerdik. Hiç unutmam, bize
k›ssadan hisseli özlü sözler ederdi. Kuvvetli torpil, kad›n ve para… Üçünün halledemeyece¤i fley yoktur yerine ‘Kavi iltimas/
Delikli temas/ Ma¤deni has’ derdi.
Keyif ba¤›fllamak için seni flöyle yapaca¤›z, böyle yapaca¤›z,
deseydin, seni bu cezaevinde rahat b›rakmazd›m’ deyip siftah
voltas›na ç›kt›. Herkes flafl›p kalm›flt›. Eee, kabaday› olmak biraz da insan›n öfkesine su katmakla mümkündür… Küçük bir
bedenle büyük ün kazanan Çerkes Aziz bunu biliyordu.”
Bazen karfl›l›kl› otururduk, ‘Hüseyin cezaevine flöyle bir bak.
(…) Hepsi fakir, fukara…’ derdi. Ben anlard›m laf›n›n arkas›nda
ne yatt›¤›n› ama elimizden ne gelirdi ki. Biz okumufl adamlar gibi öyle güzel laflar› yan yana getirene kadar…”
Elimdeki ka¤›tlar› kar›flt›r›yorum, birço¤u “‹ki gözüm Ayfle”ye
yaz›lm›fl. Kimi sevda dolu, kimi coflkulu, kimi de karamsar.
Mektuplarda hapishanedeki olaylar›; doktorundan, ambar memuruna, tüm kokuflmuflluklar› yazm›fl.
Yakalad›¤›m ka¤›tlardan birinde bir karalama vard›, bu çal›flt›¤›
öykülere dair bir karalama olabilirdi: “Uzun zamanlar deniz kenar›nda ve surlar içindeki bir hapishanede kald›m. Kal›n duvarlara vuran surlar›n sesi tafl odalarda ç›nlar ve uzak yolculuklara
ça¤›r›rd›. Tüylerinden sular damlayarak surlar›n arkas›ndan yükseliveren deniz kufllar› demir parmakl›klara hayretle gözlerini
k›rparak bakarlar ve hemen uzaklafl›rlard›.”
“Ben duvar olarak sadece duyduklar›mla gördüklerimle y›llar›n
flahidi de¤ilim. Üzerimde tafl›d›klar›mla da bir belgeyim asl›nda.
Sabahattin Bey ‘Ald›rma Gönül’ fliirini kap›n›n yan›ndaki duvara
kaz›d›. O gün gövdemle gurur duydum. Ondan sonra her gelen bir fley yazd› zaten gövdeme. Hiç gocunmad›m, k›zmad›m.
‹çlerini bana döktüler. Zaman geldi kimseyle konuflamad›lar
duvarlara yazd›lar. Yavuklular›n›n isimlerini, kimi küfürler yazd›,
kimi isyan›n›, kimi aflk›n›, kimi ç›kaca¤› günün çetelesini tuttu.
O s›rada bir çift kanat sesi duydum, bu gelen mart›yd›...
“Sabahattin Bey mi geldi, onun sözlerini duydum sanki?”
Hay›r mart›, rüzgar bize bir sürü ka¤›t getirdi, onun yazd›klar›n›,
sonra da an›lar›n› getirdi.
“Kendisini hiç unutmam. Çok iyi dost olmufltuk. Onun kald›¤›
dönem çok kötü bir dönemdi, hapishane kavgalar›, esrar, içki,
ko¤ufl a¤al›klar›, çekiflmeler, k›skançl›klar... Yenilen ya ölmekte
ya da sürülmekteydi. Yenilip de burada kalmak ölümden beterdir. Bir seferinde öyle büyük bir kavga ç›kt› ki burada, sabaha
kadar süren kurflun seslerinden, gürültüden Sinop flehri uyuyamad›.
Bir gün sabah erkenden eskiden tersane olan avluya ç›kt›. Ben
de duvar›n üzerinden indim afla¤›ya. Benimle konuflur dertleflirdi. Onu anlad›¤›m› bildirdi. Benimle flakalaflt›. Yazd›¤› ka¤›tlar›
gözden geçiriyordu. Kitaplar, hikaye yazd›¤› ka¤›tlar, sevda dolu mektuplar…
Kayg›lar›ndan olsa gerek yanl›fl volta at›yordu… Yolunda gitmeyen bir fleyler vard›. Sinop'un fiaml›o¤lu köyünden sekiz-on
‘kellesi’ olan kabaday›lardan Çerkes Aziz, ibrik ve le¤enle hizmetine koflturan gariban› azarl›yordu. Çerkes Aziz ‘Ben de sizden olaca¤›m, (…) bir gün muvaffak olur da hükümeti ele geçirirseniz, bana ne hizmet vereceksiniz?’ diye sordu. Eyvah dedim Sabahattin Bey ne diyecek flimdi demeye kalmadan. ‘Yeni hükümet seni hemen asar…’ diye yan›tlamaz m›. Kabaday›
Aziz'in laf›n›n üzerine laf söyleyen, voltas›n› kesen ‘bitmifl’ demektir.
Sabahattin Bey’in cevab›n› duyan gardiyanlar, mahpuslar ve
onlara fl›maran di¤er kufllar bile donup kald›lar. ‘Eyvah ki eyvah,
Sabahattin Bey’in ifli bitti’ dedi herkes. Hepimiz Aziz’e bak›yorduk. Aya¤a kalkt› ‘Do¤ru söyledi¤in için seni ba¤›fll›yorum…
28 | TAVIR |ARALIK 2010
Sabahattin Bey ç›kt› gitti, ‘Ald›rma Gönül’ dillere flark› oldu.
Tüm mahpuslar›n dilindeydi. ‹çeridekiler, d›flar›dakiler hep onu
söylerdi. Ben de gövdemde gururla tafl›rd›m. Ama bir gün gardiyanlar ‘Dertlerin kak›nca flaha, bir küfür yolla Allaha’ k›sm›nda
Allaha küfür ediliyor diye, gövdemin o k›sm›n› söküp ald›lar. Senin gövdenden hiç parça eksildi mi, bir yerini kesip ald›lar m›?
Anlamazs›n iflte beni. O fliirle birlikte sökülen parçamla eksi¤im
o günden bu yana”
Hemen kap›n›n yan›na gidiyorum ama art›k orada duvara kaz›nm›fl fliir falan yok. Yine elimdeki ka¤›tlara bak›yorum. Hapishanedeki tüm kokuflmufllu¤u ülkenin genel havas›na benzetmifl. Burada bu kadar s›k›lm›fl, karamsarl›¤a kap›lm›fl hatta bazen öfkelenmifl. Peki o da Mustafa Suphi gibi hiç kaçmak istememifl mi?
Duvardan bir ses geldi ama çok derinlerinden gelir gibiydi...
“Sinop Hapishanesi’nden kaçmak mümkün mü san›yorsun
sen? Buradan kaç›p da kurtulanlar Arap Kadir, Emin Alada¤ ve
en ünlüleri Sand›kç› fiükrü’dür. Sand›kç› fiükrü bir eflk›yad›r
ama sevilen bir eflk›ya, bir halk kahraman›d›r. Bildi¤imiz gerçek
kahramanlardan, zenginden al›p fakire verenlerden yani. O yüzden halk taraf›ndan çok sevilir say›l›rd›. Ben o ara çok baflka ifllere mi dalm›flt›m hat›rlayam›yorum ama gardiyanlar›n bir bofllu¤undan faydalan›p kendini atm›fl denize. Anlat›lanlara göre
denizde baya¤› bir yüzmüfl bir Rizeli sandalc› taraf›ndan kurtar›lm›fl. Sonra Trabzon’da da¤larda kaçarken bir jandarman›n
evine s›¤›nm›fl ve orada öldürüldü¤ü söyleniyor. ‘Eflkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz’ türküsü de onun için yak›lm›flt›r:
“Çok zamand›r çektim kahr-› zindan›
Bize de mesken oldu Sinop'un han›
Firar etmeyinen buldum aman›
Eflkiya dünyaya hükümdar olmaz
Sinop Kalesi’nden uçtum denize
Tam üç gün üç gece göründü Rize
Karfl›ki da¤lardan gel oldu bize
Eflk›ya dünyaya hükümdar olmaz”
Ama kaç›fl hikayeleri bunlar›nkiyle bitmez tabi. Burada iki kafadar
duvarlar›m›n aras›nda bir dehliz
buldular. Sand›lar ki bu dehlizden
kaçabilirler. Ben biliyordum dehlizin ç›k›fl› olmad›¤›n›, ilerisinin
çok dar oldu¤unu ama onlara
anlatman›n yolu yoktu.
‹kisi ç›kt›lar yola biri biraz fliflmanca di¤eri zay›ft›. Biraz ilerlediklerinde gördüler ki art›k geçemeyecekler. fiiflman olan dönmeye
karar verdi ama zay›f olan güvendi kendine, dönmedi.
Ko¤ufluna dönen mahkum di¤erini çok merak etti. Yoklu¤unu
fark ettiklerinde gardiyanlar her
yerleri arad›lar ama onu bulamad›lar. Herkes onun kaçt›¤›n› sand›. Geri dönen arkadafl› onunla
gitmedi¤ine piflman olmufltu. Y›llarca kaçm›fl olsayd› neler yapaca¤›n›n hayalini kurdu durdu.
Sabahattin Bey geldi¤inde onunla iyi arkadafl oldu. Bir gün art›k duvarlar›m›n aras›ndan çat›rt›lar geldi. Y›llard›r ayaktay›m, bu
mahpusun tüm yükünü ben çekiyorum ama çekti¤im daha büyük bir ac› vard›. Kaç y›ld›r içimde tafl›d›¤›m bir ac›, bir yük. Art›k yeter dedim, çat›rdatt›m gövdemi, onu gövdemden d›flar› atmal› ç›karmal›yd›m. Duvarlar›mdan o parça oynad› yerinden bir
gün. Jandarmayla birlikte bütün mahkumlar topland› bafl›ma.
En önde Sabahattin Bey’le art›k saçlar› k›rlaflm›fl, arkadafl›yla
birlikte kaçamad›¤›na hay›flanan zaman›n baflar›s›z firarisi duruyordu.
Oynayan tafl› ç›kartt›klar›nda bir boflluk gördüler, orada zaman›nda firar etti¤i düflünülen mahpusun s›k›fl›p kalm›fl bembeyaz
iskeletini buldular. Yan›nda meflin bir ekmek torbas›yla bir çift
eski kundura vard›. Hemen tan›d› di¤er firari onu. Son anda duvardan ç›karak firardan vazgeçen k›r saçl› mahpus ile Sabahattin Ali birlikte seyrediyordu olanlar›. K›r saçl› mahpusun yüzü de
saçlar› gibi bembeyaz olmufltu. Sanki mezar›ndan ç›kan oydu.
Sonra olan biteni Sabahattin Bey’e anlatt›. Sabahattin Bey bunun üzerine bir öykü yazm›fl, sonra kitaplara falan bas›lm›fl çok
ünlü olmufl. Öykünün ad› da ‘Duvar’... Bafltan sona benim hikayemdir asl›nda anlat›lan.
çekleri, yosunlar›, mahpuslar› her fleyi yazm›fl, öykülerine konu
etmifl. Hatta Osman diye bir mahkum vard›, ‘Beni ucuz bir iddia katil etti’ derdi. ‘Katil Osman’ diye onun bile hikayesini yazm›fl. Hiç birimizi unutmam›fl. Hani sana baflta demifltim ya bizim buradaki mahpuslu¤umuz herkesinkinden daha uzundur,
herkesin cezas› biter bir benim ki bitmez, bizi kimse anlamad›
diye. ‹flte burada sözümü biraz geri al›yorum, o bizi biraz da olsa anlad› san›r›m. Bizim dilimiz oldu yazd›, bu halk›n dili oldu yazd›.”
Keflke onun gibi birçok insan olsayd›. Hepsi anlatsayd› içeridekini d›flar›dakine. Biraz daha iyi anlayabilseydik birbirimizi. Biraz
daha omuz verebilseydik ezilene.
Yine Hüseyin’in sesi duyuldu...
“O çok baflka bir insand›, ben yaflam›m boyunca pek çok insan gördüm ama onun gibisini hiç görmedim. Onun gibi okumufl, bilgili, yazan çizen, dünyay› anlam›fl, baflka baflka dilleri
okuyup yazabilen birisinin yeri de¤ildi bizim ko¤ufl. Ama o bize
bunu hiç belli etmedi, hiç kibirlenmedi, hepimizle oturdu, konufltu, dostluk etti. Mahpuslara ak›l verdi, mahkemeye dilekçelerini yazd›. Ben ki elimi kana bulam›fl, cahil bir adam›m benim
bile en iyi dostum oldu. Hiç geleni gideni yoktu, gelen para da
ona do¤ru dürüst yetmezdi. Ekme¤imizi bölüfltük onunla.
Burada gördü¤ü her fleyi, duvarlar›, kufllar›, duvarlarda açan çi-
ARALIK 2010 | TAVIR | 29
D›flar› ç›kt›ktan sonra bir gün Ankara’da karfl›laflt›k. Beni bir lokantaya götürdü. Eskiyi yad ettik. Benim akl›m›n ifli bile de¤ildir, bana hapishaneden kalan yemek borçlar›n› ödemek istedi.
Çok k›zd›m ona, ben onunla ekme¤imi bölüfltüm, borç de¤ildi
hiçbiri. Ama tutturdu ‘ödeyece¤im’ diye. Ben kabul etmeyince
de, Sümerbank’tan elbiselik kumafl ald› bana. Hiç paralanmad› o elbisem. Hep giydim onu.
Daha sonra da ‹stanbul’da Bal›kpazar›'nda karfl›laflt›k. ‹çkili ve üzgündü. Biraz mahcup oldu, ‘Yahu Hüseyin, beni hep s›k›nt›l› günlerimde görüyorsun’ dedi. Öyle de kalender bir insand›. Az çok anlad›m ben s›k›nt›s›n›, öyle çok ince s›z›s›n›, derdini
pek anlatmazd›. ‘B›rak flu siyaset ifllerini!’ dedim. Bakt› bana,
uzun uzun bakt› bir fley söylemedi ama ben anlad›m onu.
Mahpuslu¤unda, ko¤uflun penceresinden denizi seyretti, avludaki kufllarla konufltu, duvardaki çiçeklere laf anlatt›. Burada
kendince görüflüp konuflaca¤› pek kimse yoktu. Bazen çok s›k›l›p bunald›¤› anlar da oldu, delirecek gibi oldu¤u zamanlar da
ama o hiç pes etmedi, kaçmay› ya da ölmeyi de hiç düflünmedi. O gelecek güzel günleri, kuracaklar› güzel dünyay› düflledi.
‹nanm›flt› tekmil yüre¤iyle. Halk›n› da, bu güzelim vatan› da ölesiye seviyordu. Gözüpekti. Onca ac›ya ra¤men inand›¤› fleylerden gram taviz vermemiflti. Vermezdi de. Harbiydi çünkü. Çürük çar›k hiçbirfleyi yoktu ki. Yalans›z, dolans›zd›...
Sonra duydum ki d›flar›ya kaçmak isterken s›n›rda vurulup öldürülmüfl. ‹flte o an ci¤erime bir b›çak girdi. Onun gibi bir
adamdan kim ne ister? Hem flu Sinop’un zindan›na bile dayanm›fl, bir gün olsun kaçmay› düflünmemifl olan adam niye kaçmak istesin yurdundan? Hem de sevdi¤iyle bir yuva kurmuflken. Sen söyle, niye?
Dur dur, kendi soruma yine kendim vereyim cevab›... Adam›n
beynindekilerden, yüre¤indekilerden korktular belli ki. Tehlikeli gördüler hep onu. Onu yok etmek onlar için en do¤ru çözümdü yani.”
Bunu anlatmak o kadar zor ki Hüseyin... Bugün bile gizemini
korur onun öldürülüflü. Biz bugün bile anlamakta zorluk çekiyoruz, o ki edebiyat›m›z›n çileli bülbülü, siyasetin yetim çocu¤udur. O öyle bir dünya kurmay› hayal etmiflti ki, bir türlü uyamad› bu dünyaya. Kendisini anlatmas›na izin verilmedi.
Art›k tüm an›lar dökülmüfltü ortaya, birisi gelip flu yüzy›llar› devirmifl flu duvarlara dokunsa, buraya ad›m atsa, bir söz söylese… hepimiz tuzla buz olacakt›k.
Hüseyin’e kim cevap verecek, ben mi, duvarlar m›, kim? ‹ki gözüm Ayfle’ye kim cevap verecek, kim? Peki ya çocuklar›m›za,
onlar sormayacak m› “Anne baba, bir yazar›n ne ifli varm›fl
mahpusta, niye kaçmak istemifl, niye…….?”
“Ayfle,
30 | TAVIR |ARALIK 2010
Mektubunu ald›m. Ben de pek uzun yazacak halde de¤ilim.
Birkaç güne kadar ç›kmam›z muhtemel. Sen gazetelerde aff›n
nas›l oldu¤unu ve kimlerin ç›kt›¤›n› tabii okursun. Ben ç›kt›¤›m
takdirde, Kas›m’›n 3. Cuma günü Istanbul`a varacak olan vapura gelirsin. Ben telgraf da çekerim...
Fatma’y› gördü¤üm yok. Ilk geldi¤i günlerde bir kere buraya
kadar zahmet etmiflti. K›z›n hakk› var. Maarif Müdürü benim gibi bir adam› ziyaretine galiba taraftar de¤il. Ç›kt›¤›m zaman herhalde kendisini görürüm. Dedim ya, yazacak halde de¤ilim.
Yaln›z seni çok, çok, çok göresim geldi¤ini söyleyebilirim. Gözlerinden öperim.”
Gözlerimden süzülen yafllara durun akmay›n diyorum ama nafile. Onlar bile isyanda, rüzgar dönüp duruyor etraf›mda, kim
söyleyecek gerçe¤i, kim?
Penceredeki mart› söyledi son sözü...
“O hep derdi ki; ‘Namuslu olmak, ne zor fleymifl me¤er? Bir
gün Almanlar›n pabucunu yalayan, ertesi gün ‹ngilizlere takla
atan, daha ertesi gün de Amerika’ya kuyruk sallayan soysuzlar
gibi olmak istemedik. Yaln›z ve yaln›z bir tek milletin önünde
secdeye vard›k. O da kendi cefakefl milletimizdir.
Me¤er ne büyük günah ifllemifliz? Kanunlu, kanunsuz bask›lar
alt›nda ezile ezile pestile döndük... Çalmadan, ç›rpmadan, bize
ekme¤imizi verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz b›rakmadan
yaflamak istemek bu kadar güç, bu kadar mihnetli, hatta bu
kadar tehlikeli mi olmal› idi?’
Siz insanlar› anlamak çok zor. Bu kadar aç›k ve net konuflan bir
adam› da anlamak çok mu zordu?”
Onlara ne cevap verebilirdim ki? fiimdi suçlama s›ras› onlarda.
Oradaki tek insano¤lu benim. fiimdi bunun hesab›n› benden
soruyorlard›. Tüm insanl›k ad›na suçluydum orada, engel olamam›fl›z tüm bu olanlara. Bafl›m› kald›ram›yorum yerden.
Duvar kar›flt› söze...
“Sen ald›rma mart›ya; o da bilir insano¤lunun her fleyi anlad›¤›n›, ç›karlar›na uygun davrand›klar›n› bildi¤i gibi. Bilir bilmesine
ama o kufl beyniyle neden böyle oldu¤unu anlayamaz. Sen git
flimdi bizim çok derin yaralar›m›z› defltin, an›lar›m›z› tazeledin.
fiimdi git yeniden sorgula tarihinizi sonra yine gel, burada bitmez Sinop mahpuslu¤unun hikayesi…”J
ay›n foto¤raf›
ay›n foto¤raf›
FOSEM (foto¤raf ve sinema emekçileri)
ARALIK 2010 | TAVIR | 31
öykü
öykü
iyi ki geldin fatma
sezgin flimal
-
Ka til Dev let Hesap Ve re cek!
Ka til Dev let Hesap Ve re cek!
Ga zi fie hit leri Ö lüm süz dür!
Ga zi fie hit leri Ö lüm süz dür!
Y›llar sonra ilk kez slogan at›yorum. Hem de y›llar öncesine nazaran daha coflkulu, daha öfkeli. Sa¤olas›n Fatma, iyi ki geldin,
iyi ki getirdin beni.
Güzel bir çorba yapt›m. Dünden nohutlu pilav vard›. Yan›na
da salata yaparken kap› çald›. Açt›m. Bizim dernekten Esin'le
yan›nda koyu kahverengi saçl›, kara gözlü genç bir k›z. Fatma imifl ad›. Buyur ettim içeri. Esin, fazla kalamayaca¤›n›, yürüyüflle ilgili bir toplant›s› oldu¤unu, ona kat›lmas› gerekti¤ini
söyleyip ç›kt›. Fatma da önce elini yüzünü y›kay›p ferahlad›ktan sonra mutfa¤a gelip yan›ma oturdu. Yorgun görünüyordu ama kocaman gözlerinin içi gülüyordu.
***
‹fle yetiflmek için sabah bulafl›¤›n› h›zl›ca y›k›yordum. Kap› çald›. Açt›m. Dernekten iki genç:
- Merhaba Handan Abla, nas›ls›n?
Gazi Katliam›’n›n 13. y›ldönümünde, hem yürüyüfle kat›lmak
hem de yürüyüfl öncesi çal›flma yapmak için Anadolu'dan
gençler gelecekmifl mahalleye. Bir tanesi de ben de kalabilir
miymifl iki gece. Art›k hiç heyecan›m yok ya bu ifllerde yine de
gençleri k›rmad›m.
- Peki, olur tabii, müsaitiz.
- Sa¤olas›n Handan Abla, görüflürüz.
‹fl dönüflü markete girdim, bir fleyler almak için. O arada eflim
arayarak eve geç gelece¤ini, mesaiye kalaca¤›n› söyledi.
- Hakan, dedim. Akflama misafirlerimiz var.
- Kim?
- Mahalleden gençler, deyince anlad›, tamam deyip kapatt›.
32 | TAVIR | ARALIK 2010
Sohbete girmek için hem hevesliydi, hem de yabanc› bir yerde olman›n o ilk andaki çekingenli¤i hareketlerinden belliydi.
Yabanc›l›k çekmemesini, bu mahallenin eskilerinden oldu¤umu söyledim. Bir yandan salataya yard›m etti, bir yandan
sohbete girdi. Merakl›yd› Fatma, hem soruyor hem kendinden anlat›yordu. Aslen Malatyal›larm›fl ama Elaz›¤'dan oraya
gelmifller. Babas›n› 6 y›l önce bir ifl kazas›nda kaybetmifller.
Sanayide çal›flan abisinin geliri ve annesine dedesinden kalan ama çok da büyük olmayan kay›s› tarlalar› varm›fl. Kendisi de 2 y›l üst üste dershaneye gitmifl üniversiteyi kazanabilmek için.
- Asl›nda çok da çal›flt›m kurtaray›m kendimi diye. Okul da olmay›nca evlenmekten baflka flans›n kalm›yor oralarda. ‹fl de
yok ki çal›flas›n. Ancak ilk s›navda heyecan›m› bir türlü yenemedim, ondan kaybettim, dedi.
Dershaneye gidip gelirken Dev-Gençlilerle tan›flm›fl. Ondan
sonra da Temel Haklar ve Özgürlükler Derne¤i'ne gidip gelmeye bafllam›fl. Sonra da üniversiteye girmek için tekrar u¤raflmam›fl:
- Kurtard›m kendimi ne de olsa, deyip gülüyor.
Evimin karfl›s›ndaki derne¤i göstererek hangi s›kl›kla gidip geldi¤imi sordu. Öyle içten, öyle çocuksu bir sesle
sordu ki hani iflten f›rsat buldu¤um zamanlarda u¤ruyorum desem ince bir dal gibi çat edip k›r›lacak, duda¤›n›
büküp, küsüp, kalk›p gidecek gibi geldi bana.
- Vallahi ne yalan söyleyeyim Fatma'c›¤›m. Bizden geçti
art›k. Ekme¤imizin peflinde oradan oraya savruluyoruz.
Kafas›n› sallad› bir afla¤› bir yukar›, anlad›¤›n› ima etmek
ister gibi. Ama çat›lan kara kafllar› da dikkatimden kaçmad›. Bir süre düflündükten sonra bana mahalledeki ilk
gününün nas›l geçti¤ini anlatt›. Sonra da gittikçe a¤›rlaflan göz kapaklar›na tercüman olan dili, dinlenmek için
izin istedi. O yatt›ktan sonra bir sigara yak›p uzun süre
balkondan bir derne¤e girip ç›kanlara, bir y›ld›zlara bakakald›m. Biz bitti dedikçe flu genç insanlar “Hay›r!” der
gibi dikiliyorlar karfl›m›za. Asl›nda sönen heyecan›m›z
de¤il, hayallerimiz. Sigara söndü. Derne¤in ›fl›klar› da.
Gittim yatt›m ben de.
‹kinci günün akflam› çok daha yorgun ama daha heyecanl› geldi Fatma.
- Tam hayal etti¤im gibi! dedi.
Bir ay kadar önce “Gecekondulardan Geliyor Halk / Gazi” kitab›n› okumufl. Yafl itibar›yla katliam› hat›rlamad›¤›n› ancak katliamla ilgili birçok kurgu, belgesel izledi¤ini
ve ne kadar etkilendi¤ini anlatt›. Bizim Sekizevler dedi¤imiz, hâla gecekondular›n oldu¤u sokaklar› gezerek insanlara bildiri da¤›tm›fl ve yürüyüfle kat›lmalar› için ikna
etmeye çal›flm›fllar.
- Handan Abla, kap›lar› açanlar aras›nda ayaklanmaya
kat›ld›¤›n› söyleyerek o günleri, neler yaflad›klar›n› anlatanlar vard›. ’95’te devletin zaptedemedi¤i o halk bu kap›lar›n arkas›nda! dedi, gözlerimin içinde bir fleyler arar
gibi.
yerlefltirip ç›k›yor gö¤süne.
***
Kaç gündür barikat›n ard›nday›z. Ne banyo yapm›fl›m, ne do¤ru dürüst yemek yemiflim. Mahallenin di¤er gençleri gibi gece
gündüz sokaktay›z. Gerginli¤imiz en üst safhada. Ayn› oranda
çakmak çakmak gözlerimiz. Yine de k›z çocu¤u oldu¤um için
gece geç saatlere do¤ru barikat› erkeklere devredip eve giriyorum. Öyle öfkeliyim... Bir a¤lamaya bafllasam feryad›mdan
ortadan çatlayaca¤›m gibi geliyor. Sezgin'i gözlerimin önünde
vurdular. Amcam›n o¤luydu o. Amcamlar›n evine gidesim gelmiyor. Sonsuz bir hüzün hakim. O küçücük evde öyle büyük
bir öfke birikmifl ki taziyeye gelenler evden bir parça da öfke
- Handan Abla, Sezgin Engin senin akrabanm›fl öyle mi? diyen
Fatma'n›n sesiyle irkildim. Dalm›fl›m. Fatma'ya Sezgin'le ilgili an›lar›m› anlat›rken kap› çald›. Açt›m. Gelen ablamd›. ‹ki akflam misafirim oldu¤unu duyunca merak etmifl, dayanamam›fl
gelmifl. Tan›flt›lar Fatma ile. Bir yandan sohbet edip bir yandan
sofray› kurduk. Mahallenin geçmiflinden, bugününden, katliamdan, ülke gündeminden, iflsizlikten dem vurduk, konufltuk.
Ablam benden yaman ç›kt›. Nefes ald›rm›yor Fatma'ya. Gelecek güzel günlere olan inançs›zl›¤›n›, umutsuzlu¤unu, iflsiz kalm›fl olmas›n›, eflinden ayr›lmas›n›n faturas›n›, “Hani, neden
yapmad›n›z devrimi, neden hâla kurtarmad›n›z bizi?” der gibi,
ARALIK 2010 | TAVIR | 33
- Bu hatalar›, halk kendi mahallesini sahiplenerek aflacakt›r.
Buna da yar›nki yürüyüfle kat›larak bafllayabilirsiniz. Bu hatalar› yapanlar›n sözlerini düflünece¤imize, flehitlere 13 y›l önce
verdi¤imiz sözleri yerine getirmek için u¤raflmal›y›z. O insanlar halk›n onuru, de¤erleri çi¤nenmesin diye zulmün üzerine
yürüdüler. Düflenlerle bir dönem ayn› barikatta dövüflenler,
bu mücadeleyi sahiplenmede bir ad›m önde olmal›d›r.
Gecenin geç bir vakti ertesi gün ifle gidece¤imi söyleyerek art›k yatma vaktinin geldi¤ini ifade ettim. Ablam da hem sakinleflmifl olarak hem de Fatma'y› s›k›ca kucaklayarak kendi evine geçti. Gece döndüm durdum yatakta. Uzun zamand›r
böyle hararetli bir tart›flmaya kat›lmam›flt›m. Fatma sanki vicdan›m›zd›, vard›k gittik üstüne, hesaplaflt›k. Ama o da bizle
yafl›tm›fl gibi olgun bir flekilde anlat›verdi her fleyi.
Ertesi sabah ifle gitmek için haz›rlan›yordum. Balkondan bakt›m. Pankartlar yere serilmifl. Eski karakolun oradan afla¤›ya
do¤ru genç-yafll›, kad›n-erkek geliyor halk. Bir yandan evi toparlamaya çal›fl›rken slogan sesinin gürleflmesinden kitlenin
kalabal›klaflt›¤›n› anlay›p bir kez daha göz ucuyla bakt›m perdenin arkas›ndan. Yar›m saatte muazzam bir kalabal›k toplanm›fl, uzay›p gidiyor pankartlar›n ard›s›ra. Bu y›l di¤er y›llara
nazaran daha kalabal›k, insanlar daha yoksul, daha aç...
Fatma'y› arad› gözlerim. Buldum. Korteje girenlere k›z›l bayrak da¤›t›yor. Müthifl bir nefle içinde. Yine geç kalaca¤›m ifle.
Merdivenlerden apar topar indim. Kendimi bir anda k›z›l bir
orman›n içinde buluverdim sanki. Yukar› do¤ru dalga dalga
yay›l›yor. Sezgin'i arad› gözlerim. Tam da böyle kalabal›k ve
öfkeliydik 13 y›l önce. Kalabal›kla birlikte içim de akt› gitti. fiiflli
minibüsünü durdurdum yine de. Biniverdim. fioför, gözümün
içine bak›yor ya elim bir türlü cüzdan›ma gitmiyor. Kendimi
zorluyorum, olmuyor. Durdurdum minibüsü.
- ‹necek var! Ses bana ait de¤ildi sanki. Ses, 13 y›l önceki
Handan'›n sesiydi...
Fatmac›k'tan ç›karacak neredeyse.
Fatma da kafl›n› bir çat›yor, yüzünü bir geriyor, bir gülümsüyor,
sesini bir alçalt›p bir yükseltiyor, birlikte mücadele etmek gerekti¤inden, halk›n örgütlülü¤ünün gücünden, insanlar›n bencillefltirilmesinden, böyle bir mahalleyi korumak ve say›s›n› ço¤altmak gerekti¤inden, sosyalizmden, eflitlikten, flehitlere karfl› sorumlulu¤umuz oldu¤undan, Gazi flehitlerini anmak için o gün
ayaklanmaya kat›lanlar›n dahi yürüyüfllere kat›lmad›¤›n› ö¤rendi¤inde yaflad›¤› flaflk›nl›ktan bahsediyor.
T›pk› barikattan tafl› atmak için koflturdu¤um gibi kofluverdim
kalabal›¤›n içine. Ablama da telefon açt›m gelsin diye.
- Alo Handan, sesini tam olarak alam›yorum. Ben yürüyüfle
kat›ld›m, pankart› tutuyorum dedi.
Yüre¤imde öyle bir coflku belirdi ki sevinçten ortadan çatlayaca¤›m gibi geldi. Gittim ablam› buldum ve arkas›nda kendime yer açt›m. O anda elinde megafon, slogan att›ran Fatma ile göz göze geldim. Gözlerimiz nemlendi ikimizin de. Fatma bana gülümseyerek devam etti:
O böyle konufltukça ablam k›zar›p bozar›yor, daha bir h›rslan›p;
-"Katil Devlet Hesap Verecek!" J
- Evet, ben y›llard›r kat›lm›yorum yürüyüfllere. Art›k bir fley olaca¤›na, kazanaca¤›m›za inanm›yorum. Çünkü bu mahallede
çok hatalar yap›ld›. Çok insan›n gönlü k›r›ld›.
34 | TAVIR | ARALIK 2010
makale
makale
düzene uygun gençler
nas›l oluflturulur?
levent karakaya
"Okulda insanlar imal edilir. ‹nsan yapma olay›na
"Okulda insanlar imal edilir. ‹nsan yapma olay›na e¤itim denir.
Aile çevresi, sinema, televizyon, tiyatro, radyo, gazeteler, kitaplar ve afifller de bir anlamda okuldur. Yani tüm bilgi ileten yerler
okuldur.
e¤itim denir. Aile çevresi, sinema, televizyon, tiyatro,
Nesneler araçlarla yap›l›r. ‹nsan yapma arac› ise bilgidir.
radyo, gazeteler, kitaplar ve afifller de bir anlamda
‹nsanlar›n al›flkanl›k ya da fliddet gibi do¤al olmayan davran›fllar›, asl›nda edindi¤i bilgilerin sonucudur. Al›flkanl›klar›m›z› da
bir ölçüde edindi¤imiz bilgiler oluflturur. Bir insan›n davran›fllar›
yaflam›n›n ak›fl›n› belirledi¤i gibi, edindi¤i bilgiler de yaflama biçimini belirler. Öyleyse okullarda yaln›z insan de¤il, ayn› zamanda insan hayat› da biçimlendirilir.” (Düzene Uygun Kafalar Nas›l
Oluflturulur? E.A. Rauter / syf:5)
okuldur. Yani tüm bilgi ileten yerler okuldur.
Son dönemlerde gençlik üzerine yap›lan baz› araflt›rmalar var.
ARALIK 2010 | TAVIR | 35
Bu araflt›rmalar›n ortak bir yönü; genç neslin bir “ayn›laflt›rma
e¤itimi”nden geçti¤i gerçe¤i. Genç kitlemiz; ayn› fleyleri yap›yor, ayn› fleyleri konufluyor, ayn› dar dünyada yafl›yor maalesef.
Sorgulayan, düflünen, araflt›ran, okuyan, yeni toplumun mücadelesini veren bilinçli gençli¤i bu yaz›n›n d›fl›nda tutuyoruz.
Araflt›rmalardan biri liseli nüfus aras›nda yap›lm›fl. Ne dinlerler,
ne okurlar, neyi severler v.b, bunlar araflt›r›lm›fl. Araflt›rman›n
sonucunda;
En çok okuduklar› kitap: Yok
En çok girdikleri site: Facebook
En çok kulland›klar› cihaz: IPhone – IPod
Neyi takip ederler: Karikatür dergileri (Burada daha çok bir-iki
karikatüristte ortaklafl›lm›fl.)
En çok izledikleri diziler: Ad›n› anmam›za gerek olmayan ama
ortak noktada buluflulan birkaç dizi.
Dinledikleri müzik: Rap, pop (yerli-yabanc›) fleklinde.
Yap›lan di¤er araflt›rmalar da yine genç nüfusun önemli bir k›sm›n›n ayn› yerlerde bulufltu¤unu, ayn› fleyleri yapt›¤›n› gösteriyor. Bu araflt›rmalar› liselilerden ç›kar›p bütün genç nüfus üzerine uygularsak da yine benzeri bir sonuçla karfl›laflacakt›k. Yeni nesil pek kitap okumuyor maalesef. Okuyanlar da daha çok
aflk, cinsellik, fantastik, kurmaca eksenli, piyasada reklamlarla
ve rakamlarla fliflirilmifl, kitaplar› okuyor. Facebook’ta çok zaman geçiriyor, en az bir iki forum sitesine de üye oluyor. Daha
çok cep telefonu modellerini, internetteki geliflmeleri, spor olaylar›n›, karikatür dergilerindeki esprileri paylafl›yorlar. Sohbetler
de daha çok bu yönde, bir de k›z veya erkek arkadafl› etraf›nda geliflen sohbetler. Genelde benzer bir espri anlay›fl› oluflmufl. Bir-iki karikatür dergisindeki bir iki karikatüristin çizimlerine gülüyorlar. Benzer dizileri izliyorlar; ya macera üzerine ya da
komedi üzerine kurulu dizileri. Benzer flark›c›lar› takip ediyorlar.
Kendi içinde baz› farkl›l›klar olsa da bahsetti¤imiz kitlenin ortak
özelli¤i apolitik olmas›. Yani hayat mücadelesi, politik geliflmeler, ülkenin ekonomik, sosyal, hak-hukuk sorunlar› bu kitleyi
çok fazla ilgilendirmiyor. Bahsi geçen kitle, dikkatinizi çekeriz
Türkiye genel nüfus ortalamas›n›n önemli bir bölümünü oluflturuyor. Asl›nda sadece gençler de¤il, toplumun di¤er büyük bir
kesimini de yine ayn› bak›flla düflünebiliriz. Belli bir yafl›n üstünde olan erkeklerin kahvelere, çal›flmayan kad›nlar›n evlere, dolay›s›yla dizilere, ö¤rencilerin okullara (var olan okul gerçe¤ini
36 | TAVIR |ARALIK 2010
düflünerek) hapsedilmesi bundan farkl› bir fley de¤ildir. Fakat;
bu yaz›daki konumuz itibariyle gençlik üzerine de¤inece¤iz...
Gençlik; ayn› apolitiklik, dejenerasyon içinde ve yarat›lan/yaratt›klar› küçük kafeslerde hapsedilmifl/hapsolmufl durumdad›r.
Paran›z kadar özgürsünüzdür. Paran›z yoksa veya yetmiyorsa,
gezmek istedi¤iniz yerleri nas›l gezecek, görmek istediklerinizi
nas›l göreceksiniz? Yapmak istediklerinizi yapamayacaks›n›z.
Veya ifl ve ev aras›ndaki yol, sizin tüm hayat›n›z› belirleyecektir.
Bu durumda hangi özgürlükten bahsedeceksiniz? fiu anda
dört duvar aras›nda kapitalizme karfl› savafl açm›fl devrimciler
böyle bir mahkumiyete göre daha özgürdür. O nedenle “özgür
tutsak” deniliyor onlara.
Kapitalizm size herhangi bir konuda “hizmet” veriyorsa; mutlaka sizden bir ç›kar›, beklentisi vard›r. Yeni bir ürün ç›km›flt›r ve
bunu al›c›ya en çekici haliyle sunar. ‹nsanlara yarar› de¤il, mal›n sat›fl rakamlar›d›r belirleyici olan. ‹nsana dair hiçbir fley yoktur burada. Çünkü as›l mesele pazara sunulan “mal”d›r. Bu mal›
nas›l pazarlayaca¤› mevzu bahistir. Bu eksende düflünmeyen,
sorgulamayan beyinler yaratarak al›c›y› her daim kendine ba¤›ml› k›lar. Kendine teslim olmufl beyinler oluflturur.
“Bilginin niteli¤i, onun insan yaflam›ndaki etkisinin araflt›r›lmas›yla kavranabilir. E¤er bir arac›n niteli¤ini daha iyi kavramak istiyorsak, onun hangi amaç u¤runa kullan›ld›¤›n› bilmemiz gerekir. Arac› amaç belirler. Amaçs›z bir araç olamaz. Ayn› flekilde
amac› olmayan hiçbir bilgi de yoktur.”
(...)
‹nsan yap›m›nda kullan›lan bilgiler, 'yapmak' istedi¤imiz insan
türüne uygun olmak zorundad›r. E¤er onu bir tamirci yapacaksak, veteriner yapan bilgiler kullanamay›z.
Bize verilen bilgiler, kafam›z›n içinde yarg› ve kanaatlere dönüflür. Yarg› ve kanaatler, davran›fllar›m›z› yöneten mekanizman›n
iflleyiflinin gerekli birer parças›d›r.
(…)
Belirsizlik, samimiyetsizli¤in kötü bir biçimidir. Hem do¤ruyu
söylemeyen hem de yalan› beceremeyen kifli, ister istemez laf›
eveleyip geveler. Buna karfl›n genellikle paçay› s›y›r›r, çünkü ço¤u insan soru sormay› görgü kurallar›na ayk›r› bulur. Soru sormaktan utanmak kötü bir e¤itimin sonucudur.
Gerçekleri gizlemek için yaln›z kifliler de¤il, kurumlar da belli konularda bazen y›llarca belirsiz (mu¤lak) bilgiler verirler. Belirsiz bir fleyden yeterince söz edildi mi, ço¤unluk art›k ona anlafl›lan bir fleymifl gibi al›fl›r. Biri ne kadar kapal› fleyler yazar ya
da söylerse, anlat›m›nda gizli olan yanl›fllar da o kadar geç su
yüzüne ç›kar.” (age / syf: 5-6-7-26)
Kapitalizm, aynen böyle yapar. Pazara sundu¤u bir mal›n veya
projenin tan›t›m›n› öyle spot bafll›klarla sunar ki, öyle cümlelerle
reklam yapar ki, tam size göredir ve birçok sorununuzu çözer.
Alt bafll›klar ve ayr›nt›lar pek yoktur. Ayr›nt›lar, yan etkiler, zararlar; uzunca bir kullan›m süresinden sonra anlafl›lmaya, su yüzüne ç›kmaya bafllar. Ama bu zaman dilimi içerisinde art›k sundu¤u fley, al›c›s›na ulaflm›flt›r, o aflamada yeniyi sürer, geliflmifl bir
fley daha yarat›r. Böylece hep kendisine ba¤l›, müflteriler oluflturur. Milyarlarca insan böyle bir pazar›n, böyle bir ç›kmaz›n
“esiri”dir. ‹flte bu döngüyü rahat sa¤layabilmek için düflünmeyen, sorgulamayan, yani “düzene uygun kafalar”a ihtiyaç vard›r. Bu sorunu da düzenin e¤itim kurumlar›, medyas› giderir.
Bunlar yetmiyor mu? Hala bu fabrikasyon, kendine göre ayn›laflt›rma sürecini afl›p uyananlar olursa, F Tipleri çözüm olur.
Ama gel gör ki; günümüz insan› F Tiplerini de dinlemezse, ölümü de dinlemezse ne olur? ‹flte ölümü göze alan kitlelerin varl›¤› tam da bu nedenle, düzenin en korktu¤u, köfleye s›k›flt›¤›
durumdur. Çünkü buna çare yoktur. Yavafl yavafl sona do¤ru
yaklaflmaya bafllar ve sonunda ölür.
Bizim sürecimiz iflte bir anlamda böyledir. Halklar devrimlerini
hep bu uyan›fllar›n ard›ndan ölümüne sürdürdü¤ü mücadelelerin sonunda kazanm›flt›r.
“Hayat›m›z›n baflkalar›nca çizilmesini kabul etmemizin baflka
bir nedeni de, yan›ltarak ve zor kullan›larak, buna zorunlu tutulmam›zd›r. Üçüncü bir neden yoktur.” (age / syf: 87)
Bugün kapitalizm; e¤itimi, medyas› ve hapishanelerinin yan›nda
yozlaflmay› da devreye sokmufltur. Kitleleri ahlaks›zlaflt›rma,
yozlaflt›rma, dejenere etme program›yla çal›fl›r. Uyuflturucu, fuhufl, tefecilik, yalan ve her türlü pislik, kokuflmuflluk insanlar
üzerinde bir oyun gibi oynan›r. Bugün art›k kapitalizmin kirli pazar›ndaki mallar›n yerini “insan” alm›flt›r. Bütün insanl›k de¤erleri bir bir pazara sunulmufl, o pazarda her türlü tecavüze,
tacize ve dejenerasyona u¤ram›flt›r. Do¤ru ile yanl›fl yer de¤ifltirmifl, en saçma, en anlafl›lmaz fleyler tekrar edile edile, pazarlana pazarlana popülerlefltirilmifl ve art›k halk taraf›ndan anlafl›lmasa da “anlafl›lm›fl gibi gelen” halini alm›flt›r. T›pk› yukar›da
yapt›¤›m›z al›nt›da oldu¤u gibi.
“‹nsan imal eden biri;
Emirlerine uyan, yak›nmadan ona fabrikalar infla eden insanlar
yapacakt›r; kendi çocuklar›n› b›rakacak çocuk yuvas› bulamad›klar› halde, ona havuzlu villalar infla eden insanlar yapacakt›r;
Kendi rüyalar›n› reddeden ve hoflnutsuzluklar›n› yanl›fl sayan;
kendi ayaklar› k›fl›n ›sland›¤› halde, onu bir ev kadar pahal› kürklerle giydiren insanlar yapacakt›r;
(…)
‹lkokula benzer kurulufllar›n ilk çeflidi geçen yüzy›l›n ‹ngiliz fabrikalar›nda ortaya ç›kt›: ‹flçiler ‹ngiliz iflverenlerine çok aptal gelmeye bafllam›flt›. Birazc›k e¤itim görmüfl iflçiler, s›radan iflçilere oranla daha çok para getiriyordu.
Üretim yöntemleri gelifltikçe iflçi çocuklar›n› e¤itmek de giderek
gerekli oluyordu. Bu iflverene pahal› gelmeye bafllay›nca, fabrikatörlerinin iflini devlet üslendi. Bugün bile patron derneklerinin
(iflveren sendikalar›) düflünce ve ö¤ütlerini almayan hiçbir resmi
e¤itim planlamas› yoktur. ‹flveren sendikalar›, lise mezunlar›n›n
say›s›n› art›rmamalar› için bakanl›klar› uyar›yorlar, çünkü bantta
çal›flmas› gerekli olan ilkokul ö¤rencilerinin say›s› azalabilir.
Devlet temsilcileri büyük iflverenlerin isteklerine uyuyorlar. ‹flverenler onlara nas›l yurttafllara ihtiyaçlar› oldu¤unu söyler. Devlet
onlar› üretir ve masraflar› üstlenir. Oysa biz, öderken devletiz.
Devlet temsilcileri de flu düflüncelerden yola ç›k›yorlar: Neden
fabrika ve bürolarda dansedecek, resimler çizecek insanlar ‘yapal›m’? E¤er insanlar› e¤itiyorsak, bu gayretimizin sonucunda,
insanlar bütün gün çal›flmal› ve çok çal›flmaya istekli olmal›d›r.
E¤itimimizin amac›, insanlar›n iflverenlerin dediklerini yapmalar›n› sa¤lamakt›r. Devlet temsilcileri de fabrikatörlerin söylediklerini tekrarlamaktad›r.” (age / syf: 82-83)
Yani “düzene uygun” insanlar devletler eliyle yetifltirilir, çocukluktan bafllayarak; gençli¤e karfl› da böyle bir politika yürütülür.
Bu politikan›n tümüyle programl›, bafltan sona iradi bir süreç izledi¤i çok aç›kt›r. Devlet, bu konuda ihtisas yapm›fl ideologlar
ortaya ç›karmakta, bu politika için yetkin kadrolar yetifltirmekte
ve bu politikan›n hayata geçirilmesi için dudak uçuklatan rakamlarda paralar harcamaktad›r.
“Okullarda, özellikle ilkokullarda yap›lan dersler boyunca sürdürülen ‘delice’ üretimin ne çaplara vard›¤›n› söylemek güç. Ezenlerin okullar›nda ö¤ütülen ana babalar›m›z, bugün onlar› ö¤renciyken ezen ö¤retmenler gibi davran›yorlar. E¤er ahlaks›zca,
sap›kça ve aptalca yaflamay› önlemek istiyorsak -en az›ndan
önlemeye bafllamak istiyorsak- ifle, düflüncemizin biçimlendi¤i,
zenginlerin, bilgi satt›¤› yerden, yani okullardan bafllamal›y›z.”(age / syf:92) Biz bugüne güncelleyerek; dizileri ve tv programlar›n› da okullar›n yan›na ekleyelim. Onlar›n okullar›, dizileri,
fabrikalar›; özgür iradeye kavuflmufl insan›n dünyas›n› hapsetmeye yetmeyecek kadar cahilce ve gericidir.
“Okullardaki ders program›na, gazete, radyo ve televizyon
programlar›na karfl› kendimizi savunmazsak, kafam›zdaki düflünceler, düflman›m›z olmaya devam edecektir.” (age / syf: 92)
Gençlik, toplumun en dinamik, en hareketli kesimidir. Daha çocukluktan bafllayarak “yeni insan”› ancak “düzene uygun” olmayan insanlar yetifltirerek yaratabiliriz. Gençlerimizi yozlaflman›n, uyuflturucunun, cahilli¤in, bunal›mlar›n, sorgulamaman›n
“zehir”inden kurtaracak olan “panzehir” ise ancak sosyalist düflüncede boy verir. J
ARALIK 2010 | TAVIR | 37
fliir
fliir
sorgucular
mehmet baflaran
“Onlar›n ilkesi emektir. Önlerinde ise eme¤e göre düzenlenmemifl,
ço¤u kez eme¤i sömürerek rahata kavuflmufl,
Ortaça¤ art›¤› bir düzen yat›p duruyor...”
Ceyhun Atuf Kansu
Bir yan›m Tanr›lar ota¤› Kazda¤›
Bir yan›m
Kurtuluflçulara arka veren Madralar
Kuflan›p çifte fifleklikleri
fiurdan yürümüfl Ayval›k'a
Gömeç'li Edremit'li
Kuvay› Milliyeciler
Amerikan süttozu da¤›t›l›yor
Cumhuriyet, Gazi, Ali Çetinkaya okullar›nda
Ne kadar uzak flimdi o günler
Ovada üç milyon zeytin a¤ac›
Vurmufl gövdelerine damgas›n›
Sabit Bey Eminzade Karagözo¤lu
Ve on binlerce tayfan›n
Düflleri zeytin ac›s›
Nerde yoksul evlere
Mufltular götürecek güvercin
Hâlâ söylenceler renginde
Sular› Kazda¤›'n›n
Yamaçlarda Türkmen köyleri
Bir gün Narl› bir gün fiapç›
Bir gün Kocada¤ bir gün Biller
Uykusuz gözler gibi
Iss›zl›¤› ö¤retmen odalar›n›n
Dolafl›r durur Gezici Baflö¤retmen
Dolafl›r durur yan›nda
38 | TAVIR | ARALIK 2010
‹mrall› Adam› Ökkefl, ‹negöllü Remzi
Lo lo looo
Görünmez dikenleriyle Pirenlik k›r›
Günayd›n zeytin ülkesi
Çamlar›n›n dibinde Homeros'un
‹lyada'y› yazd›¤› yerler
Nas›l bir sald›r›da
Yar›m kald› okullar
S›zlayan ne kesik bir kol gibi
Hektor'u sürüklüyor flimdi
Tahta At'tan ç›kanlar
El sall›yor Havran'dan Koca Seyit
Görse flaflard› Homeros bile
Dudaklar› uçuklard› Aflil'in
Öyle ifller gördü Çanakkale'de
Zeytinya¤› fabrikas›nda hamal
O'ydu Kurtuluflçular'la
En önde ‹zmir'e giren
Ne kadar uzak flimdi o günler
Köylerde Enstitülü
20.000 ö¤retmen
Kuflat›lm›fl Troya
Sanki her biri
Yang›ndan y›k›mdan ç›km›fl
20.000 ana
Kök salm›fl topra¤a
20.000 yediveren gülü
Dayan Koca Seyit dayan
Zeytinler narlar dikmifl
Yayaköy'de Refik Cevahir
Bunlar açacak diyor
Pençe atsa da gö¤sümüze
Zeus'un korkunç kartal›
Kulak ver Madralara
Bu günler geçecek diyor
Gül parmakl› flafak da¤lara de¤di¤inde
Geline döndü¤ünde, "Bol p›narl› ‹da"
Sal›n›p Körfez'e indi¤inde Sar›k›z
Çocuklar›n dilinde
Ça¤la tad› kazand›¤›nda sözcükler
Tahta At'tan ç›kar gibi geldiler
Çok giyilmifl ayakkab›lar›n
Tabanlar›na benziyordu yüzleri
Evime ülkeme dolufltular
"Emir kuluyuz" diyordu biri
Kimli¤im mi? Türkiye dedim
Do¤umum mu? 17 Nisan
Sorun beni Bedreddin'den Yunus'tan
Karacao¤lan emmimdir
Dedem Pir Sultan
Yolum Tonguç'un yolu
Sorgucular heyy sorgucular
Bilir misiniz Koca Seyit'i
S›rt›nda 210 okkal›k mermi
Neyi savunmufltu Çanakkale'de
Sorun beni Seyit'ten
Sorgucular heyy sorgucular
Durdurabildi mi dünyay›
Engizisyon yarg›çlar›
Neyi ayd›nlat›r bilir misiniz
Yak›lan yasaklanan kitaplar
Sorgucular heyy sorgucular
Okuyun Fontamara'y› S›rça Köflkü
Küfr ile dünya durur
Zulm ile durmaz demifl risalesinde
Sorun beni Koçu bey'den
Soruyordu üç Bakanl›k Müfettifli:
"Manifesto okutuluyor muydu Enstitülerde
Belletiliyor muydu Naz›m'›n fliirleri
S›k s›k gelir miydi Hasano¤lan'a
Sabahattin Ali?
Toplay›p aç›k hava tiyatrosuna
Tonguç size neler demiflti?..."
ARALIK 2010 | TAVIR | 39
tiyatro
tiyatro
~
göçmenligin sahneye yans›mas›:
“bafltan ç›karma”
gülnaz b›çakç›
Bayramda, ‹stanbul Devlet Tiyatrosu, Üsküdar Stüdyo Sahnesi’nde “Bafltan Ç›karma” isimli oyunu izledim. Oyun, hükmeden hükmedilen çeliflkisini temel alarak, dünyan›n en güncel ve
en kanat›c› yaras› olan göçmen sorununa parmak bas›yor.
Carles Batlle “Bafltan Ç›karma” isimli oyununda bu insanl›k
trajedisini ifllemifltir.
Emperyalist ülkeler yüz y›llarca Afrika, Asya, Güney Amerika gibi çeflitli k›talar›n, çeflitli ülkelerini sömürgelefltirdiler. Sömürgelefltirdikleri ülkelerin tüm zenginliklerini talan ettiler ve orada yaflayan halklar› kölelefltirdiler, iliklerine kadar sömürdüler. Bu ülkelerin ço¤u 20. yüzy›lda idari ba¤›ms›zl›klar›n› kazansalar da
hala ekonomik olarak emperyalist ülkelere ba¤›ml›d›rlar. Hala
yoksulluk ve açl›k içinde yaflamaktad›rlar.
Hassan, Fas’tan kaçak yollarla Barselona’ya gelmifltir. Daha
önce kendisi gibi kaçak yollarla Barselona’ya geldi¤ini düflündü¤ü k›z›n› aramaktad›r. Bu kentte tek bildi¤i kifli, 15 yafl›ndayken ülkesine gelip film çeviren senaristin o¤lu Guillem’dir. K›z› Aixa da bu evde hizmetçilik yapmaktad›r ama
Guillem ile de aras›nda bir iliflki bafllamaktad›r. Aixa, babas›
onu kendi iste¤i d›fl›nda birisiyle evlendirmeye karar verdi¤i
için ülkesinden kaçm›flt›r. Oyunda s›k s›k “Hiç kimse benim
ad›ma karar veremez” demektedir. Yani Aixa özgürlük istemektedir. Kendi özgür iradesiyle seçti¤i birisiyle evlenmek istemektedir. ‹flte bu yüzden de büyük bedeller ödeyerek ülkesinden kaçm›flt›r. Babas›yla karfl›lafl›nca korkmufl, kendi
özgürlü¤ünü k›s›tlayan otoriteyi görünce korkuluklar› olmayan balkonun kenar›na tutunan ve düflmekte olan babas›n›n
ellerine basarak onun afla¤›ya düflüp ölmesine sebep olmufltur. Ama Hassan’› öldüren yaln›zca Aixa de¤ildir. Guillem de Hassan’› Aixa’n›n sevgilisi zannetmifl ve ikisinin bir
olup kendisini aldatt›klar›n› düflünmüfl ve Hassan’› Aixa’dan
önce afla¤›ya itmifltir. Hassan o ittikten sonra balkonun kenar›na tutunmufltur. Orada da, Aixa onun ellerine bas›p düflmesine neden olmufltur.
Ayr›ca, bizim ülkemiz gibi, klasik bir sömürge olmam›fl ama
1950’lerden sonra göstermelik bir devleti olan ama bu devletin
her fleyiyle emperyalizme göbekten ba¤›ml› oldu¤u yeni sömürge ülkeler de vard›r. Buralarda da hep Emperyalistler hükmeder ve onlara ba¤›ml› iflbirlikçi hükümetler onlar›n emirlerini
yerine getirirler.
Emperyalizmin aç gözlü sömürüsü artt›kça dünyadaki açl›k ve
yoksulluk da artmaktad›r. Kendi ülkelerinde ifl bulamayan, açl›¤a ve yoksullu¤a mahkum olan insanlar emperyalist Avrupa
ülkelerine gidip, oralarda insanca bir yaflam kurma hayaliyle,
diflinden t›rna¤›ndan artt›rd›¤› paralar› insan ticareti yapanlara
vererek yasa d›fl› yollardan Avrupa ülkelerine girerler. Peki ama
orada hayalini kurduklar› özgürlü¤ü bulabilirler mi acaba? Yoksa oralarda da yine o hükmedenler yine onlar›n hayatlar›n› karartmaya ve zindan etmeye devam ederler mi?
Katalanlar›n yeni yazar kufla¤›n›n en önemli temsilcilerinden
40 | TAVIR | ARALIK 2010
Oyunun konusu k›saca flöyledir:
Göçmenlerin çekti¤i ac›lar daha baflka ülkelere yapt›klar› yolculuk s›ras›nda bafllar. Can güvenli¤i olmayan çürük çar›k
gemilerle ya da kamyonlar›n havas›z depolar›nda, insan tüccarlar›na bir sürü para ödeyerek insanl›k d›fl› koflullarda yol-
culuk ederler. Daha bafllang›çta, insanl›k d›fl› ve can güvenli¤i
olmayan bu yolculuklarda ezilmeye, horlanmaya, afla¤›lanmaya ve sömürülmeye bafllarlar. Oyunda da, Aixa’n›n bindi¤i gemi kalkmadan önce geminin kaptan› “Fazla bir kifli var insin”
der, Aixa’y› indirmek ister, Aixa inmek istemeyince, daha fazla para ödemesini ister, Aixa da baflka paras›n›n olmad›¤›n›
söyler. Kaptan, “Paran yok ama baflka fleylerin var” der ve Aixa’ya zorla tecavüz eder. Aixa “Yolculukta ödeyebilece¤im her
fleyi ödedim” der. Kad›n için her zaman ikiye katlanan sömürü, göçmenlik sorununda da ikiye katlan›r. Kad›n vücudu afla¤›lama ve sömürü arac› olarak kullan›l›r.
Göçmen ulaflmak istedi¤i ülkeye gelince, rahata kavuflur mu?
Rüyalar›ndaki yaflama ulafl›r m›? Hay›r. Hayalini kurdu¤u bu yeni yaflam ona mutluluk ve refah de¤il ama yeni insanl›k trajedileri haz›rlar. Bir kere, göçmen olarak yaflamak, “belgesizler” olarak yaflamak dünyan›n en korkunç yaflam›d›r. Her an yakalanma ve “defolu bir mal gibi s›n›r d›fl› edilme” korkusu içinde yaflarlar. Göçmenler hiç kimseye güvenemezler. Hep tedirginlerdir. Sanki hep kaygan bir zemin üzerindeymifl gibi kaymamak
için sürekli çaba harcayarak yürümek zorundad›rlar.
Göçmenle yerleflik aras›nda büyük bir çeliflki vard›r. Oyun bu
çeliflkiyi çok güzel irdelemektedir. Göçmen Avrupa’ya o Ayd›nlanma Avrupa’s›n›n insanl›k de¤erlerine sahip olmak için
gelir. Oysa, emperyalizm ça¤›n›n Avrupa’s› o insanl›k de¤erlerini çoktan yitirmifl, Nazi Almanyas›’n›n ›rkç›l›k ve yabanc› düflmanl›¤›yla kuflat›lm›flt›r. Avrupal›n›n göçmenleri ve yabanc›lar›
afla¤›lamas› her geçen gün artmakta, göçmenler yak›lmakta
ve katledilmektedir. Katledilmeyenler de sürekli afla¤›lanarak,
uyuflturucu, fuhufl ve her türlü karanl›k ifllerde kullan›larak fliddetin ve ac›mas›zl›¤›n bata¤›nda bo¤ulmaktad›rlar.
Yerlefliklik ile göçmenlik aras›ndaki çeliflki çok keskindir. Avrupal› an›lar›na, geçmifline ve eflyalar›na çok ba¤l›d›r. Oysa,
göçmen her fleyini geride b›rakm›fl ve kökünden kopmufltur.
Oyunda da bu çeliflkinin alt› baflar›yla çizilmifltir. Oyunun bafl
kiflilerinden yerleflik bir Katalan olan Guillem antikac›d›r ve
evinde antika eflyalar› bulundurmaktad›r. 300 y›ld›r burada
yerleflik oldu¤unu söyler. ‹pek yatak örtüsü de as›rlard›r yatak
odas›ndad›r. Buna karfl›l›k Aixa geldi¤i ülkeyle ilgili tüm ba¤lar›n› kopartm›flt›r. Belgesiz yaflayan, Guillem’in evinde hizmetçilik yapan ve güvenli bir konumu olmayan bir göçmendir.
Ama onun da yerleflik olmaya özlemleri vard›r. Guillem’le evlenmek, Katalan bir soyad›na sahip olmak ve katalan bir evi
olmas›n› ister. ‹nsanlarla rahatça ve güven içinde konuflmak
ister.
Oyunda, Avrupal›lar›n de¤erleri ile ezdikleri ve sömürdükleri ülke insanlar›n›n de¤erleri aras›ndaki çeliflki de ustal›kla ifllenmifltir. Avrupal› için her zaman maddi de¤erler, para önde gelir. Oysa, sömürülen ülkelerin insanlar› kapitalizmin insanl›ktan
ç›kard›¤› yoz de¤erleri hala tam olarak benimseyememifllerdir.
Hala insani de¤erlere sahiptirler. Guillem hemen Aixa’n›n ba-
bas› Hassan’› sömürmek ister. Hassan ondan kendisine bir ifl
bulmas›n› ister, Guillem ondan yaln›zca bir ifl görüflmesi ayarlamak için 300 Euro ister. Bu ifl olmazsa, baflka bir ifl görüflmesi için yeniden para isteyece¤ini söyler. Hassan k›zar ve
ona hakaret eder. Guillem de, Hassan’› afla¤›layarak “Senin
neyin var? Hiçbir fleyin yok. Yaln›zca manevi de¤erlerin var.
Onlar da para etmez” der.
Avrupal›lar her zaman kendilerini üstün görürler ve di¤er insanlar› afla¤›larlar. Oyunda, Guillem “Annem bir Arap kad›n›na
afl›k oldu¤umu duysa ne yapard›?” diye sorar. Avrupal›lar di¤er ülke insanlar›na hep kuflkuyla yaklafl›rlar ve onlara güvenmezler. Aldat›ld›klar›n› düflündükleri zaman da o insanlar› en
zalim ve afla¤›lay›c› bir flekilde cezaland›rmaya kalkarlar.
Oyunda da, Guillem, Aixa’n›n babas› Hassan’›n k›z›n› kucaklad›¤›n› gördü¤ü zaman, onu Aixa’n›n sevgilisi zanneder. ‹kisinin
bir olup kendisini aldatt›klar›n› düflünür. Önce Hassan’› balkondan afla¤›ya iter. Sonra da, hemen Aixa için ald›¤› o de¤erli
ve pahal› yüzü¤ü düflünür. Kendi onurunun çi¤nenmesinden
ARALIK 2010 | TAVIR | 41
çok yüzü¤e verdi¤i paray› düflünür. Sonra da, Aixa’n›n kameraya anlatt›¤› yaflam öyküsünü dinlemeyi kabul etmez ve Aixa’y› en afla¤›l›k bir flekilde
cezaland›rmaya bafllar. Ona önce kendisi tecavüz
edip sonra da geneleve gönderecektir.
Burada, Avrupal›lar›n di¤er insanlara hiçbir insani
de¤er vermediklerini görüyoruz. Guillem, sevdi¤i
kad›n› anlamadan dinlemeden en canavarca biçimde cezaland›rmaya kalkar. Öte yandan, balkondan
afla¤›ya düflerek ölen Hassan’›n ölüm nedeni hiç
araflt›r›lmam›flt›r. Bir h›rs›zd›r denilip kimsesizler mezarl›¤›na gömülmüfltür.
Oysa, göçmenler Avrupa ülkelerine hep özgürce
yaflamak hayaliyle gelirler. Aixa oyunda s›k s›k “Hiç
kimse benim ad›ma karar veremez” der. Aixa ülkesindeki feodal baba otoritesinden kaçm›flt›r. Avrupa’da kad›nlar›n özgürce yaflad›¤›n› düflünmüfltür
ve onlar›n yaflam›na özlem duymufltur. Ama Avrupa’da kad›nlar üzerindeki sömürünün ve zulmün en
koyusuyla karfl›laflm›flt›r. Oyun özgürlü¤ün Avrupa’da olmad›¤›n›, Avrupa’n›n hiç kimseye özgürlük
bahfletmedi¤ini, tam tersine göçmenleri cehennem
koflullar›nda yaflatt›¤›n› gösteriyor.
Hiç kimsenin bizim ad›m›za karar veremeyece¤i ve özgür irademizle yaflayaca¤›m›z bir yaflam›, bizi afla¤›layan ve sömüren
Avrupa ülkelerinde aramak yerine bu idealimizi kendi ülkemizde gerçeklefltirmek için mücadele etmek daha iyi de¤il midir?
“Bafltan Ç›karma”y› ‹stanbul Devlet Tiyatrosu, Üsküdar Stüdyo
Sahnesi’nde izledim. Bo¤az›n Anadolu yakas›n›n bafllang›c›nda
bulunan bu tiyatro salonu çok güzel. Eski bir tafl bina. Eskiden
TEKEL deposuymufl. Sahne de de¤iflik. Küçük bir salonun
önünde izleyiciye yak›n, yerden bir kar›fl yükseklikte bir sahne
var. Dekor eski, antika mobilyalar; dolaplar, vitrinler ve eski pirinç bir karyoladan olufluyor. Karyolan›n yata¤›n›n üzerinde sar›l›, yeflilli çok de¤erli eski bir örtüyü belirten bir yatak örtüsü var.
Bu örtü Guillem için çok k›ymetli. Hassan’› bu örtüyü elbisesiyle kirletmemesi için hemen kald›r›yor. Aixa da bu örtünün üzerinde yatmas›na Guillem’in izin vermesinden ola¤anüstü bir fley
gibi söz ediyor. Sahne hareketli. Bu yatak kaygan zemin üzerinde bazen sahnenin ortas›na bazen sa¤›na bazen de soluna
gidiyor.
Oyunculuklar çok baflar›l›. Kubilay Karsl›o¤lu Fas’l› Hassan’›
üzerindeki kaba saba kostümüyle, durufluyla, konuflma biçimiyle çok güzel canland›r›yor.
Genç oyunculardan Hare Sürel göçmen kad›nlar›n›n trajedisini
sahnede baflar›yla gösteriyor. Yaln›zca titremesini biraz fazla
abart›yor gibi geldi bana.
42 | TAVIR | ARALIK 2010
Guillem’i canland›ran Saydam Yeniay da rolünün hakk›n› veriyor ve sahnede kendini be¤enmifl, bencil ve i¤renç bir Avrupal›y› baflar›yla oynuyor.
Kostümler de, baflar›l›. Özellikle Kubilay Karsl›o¤lu’nun ceket
giymeye al›fl›k olmayan birisinin üzerinde i¤reti duran kaba
saba dikilmifl ceketi. Buna karfl›l›k, Guillem’in afl›r› fl›k ceketleri, pantalonu, günefl gözlükleri, dufltan sonra uçuflan saçlar›. Göçmen bir arapla, herkese üstten bakan Avrupal› aras›ndaki çeliflkiyi baflar›yla belirtmektedir.
Aixa’n›n giysileri de yafl›na ve konumuna uygundur.
Ifl›k da oldukça baflar›l›d›r.
Oyunun müzikleri de çok güzel, oyunun antika dekoruna uygun klasik bir müziktir.
Emperyalizm dünyay› açl›¤a ve sefalete sürüklüyor ve yoksul
ülkelerin insanlar›n› ifl aramak için Avrupa ülkeleri gibi zengin
ülkelere gitmeye zorluyor. Daha iyi yaflam kurma hayalleriyle
kapitalist ülkelere giden göçmenler bu ülkelerde insanl›k d›fl›
dramlar yaflayarak tükeniyorlar. Günümüzün en can al›c› sorunlar›ndan birisi olan göçmen sorununu iflleyen “Bafltan Ç›karma” isimli oyunu, ‹stanbul Devlet Tiyatrosu, Üsküdar
Stüdyo Sahnesi’nde izlemenizi öneriyoruz. J
sinema
sinema
çok fley söyleyip, hiçbir fley söylemeyen bir film:
new york’ta befl minare
sevgi duman
Yine ve yeniden, senaryosundan yönetimine kadar Mahzun
K›rm›z›gül’ün eseri olan bir filmle karfl› karfl›yay›z. Yine büyük
bütçeli, yine sansasyonel oyuncu kadrolu ve yine “hiçbir masraftan kaç›n›lmam›fl” bir film: New York’ta Befl Minare.
Birileri Mahzun K›rm›z›gül’e sineman›n nas›l bir sanat oldu¤unu
ve bunun nas›l iyi yap›laca¤›n› art›k ö¤retmeli veya Mahzun bu
ifli tez zamanda b›rak›p, az buçuk yapabildi¤i bir fley olan türkücülü¤e (Yoksa arabeskçili¤e mi deseydik?) dönmeli. “Ac›mas›z bir de¤erlendirme” gibi gelebilir yazacaklar›m›z ama film görülünce, yazd›klar›m›z›n do¤rulu¤una herkes inanacakt›r eminiz...
Yine çok klifle, hatta klifle bile denilemeyecek olaylarla, kurgularla dolu; yine “aman fluna da, buna da, ona da de¤ineyim,
aman flu da eksik kalmas›n” türünden kör parma¤›m gözüne
didaktik de¤inmeler ve yine “politik” görünüp de, “Herkese vuray›m ama kimsenin taraf›nda olmay›p herkese eflit mesafede
duray›m...” atraksiyonlar›... Daha önceki Beyaz Melek ve Günefli Gördüm filmleri bile, milyonlarca lira para yat›r›lm›fl (Filmin
maliyeti 12 milyon dolar, yani TL olarak tam 18 milyon!!! Bu para nereden bulundu ve bu paray› veren bunun karfl›l›¤›nda neler istedi, bunlar hala mu¤lakl›¤›n› koruyor tabi. Dünya çap›nda
oyuncularla anlaflmalar ve New York’ta cadde kapatmalar, öy-
ARALIK 2010 | TAVIR | 43
le herkesin kolayca alt›ndan kalkaca¤› fleyler de¤il gerçekten.
Kimbilir bu acemi filmden daha iyi ve derin karakterlere, rejiye,
senaryoya ve oyunculu¤a sahipti nispeten. Yani at›lan tafl (18
milyon!) ürkütülen kargaya yetmiyor iflte.
ve Hüseyin Avni Danyal figürandan öteye gidemiyorlar çünkü
filmde ilaç için tek bir tane bile derinlikli karakter yok. Senaryoyu yazarken bunu hiç düflünmemifl Mahzun K›rm›z›gül, daha
düflünmedi¤i birçok fley gibi...
Film, senaryosundan kaynakl› anlams›z geçifllere, anlams›z
plan çekimlerine (Dakikalarca helikopter üzerinden New York’u
izliyoruz örne¤in. Bu da Türkiye sinemas›nda bir ilk olarak görülebilir belki ama, bunun büyük sinemac›l›kla hiçbir ilgisinin olmad›¤›, bir burjuva kültür yay›c›s› olan cnbc-e televizyonunun
k›yt›r›k bir dizisinde, New York’ta Befl Minare’dekinden çok daha etkileyici havadan New York görüntülerine bak›larak anlafl›labilir) anlams›z ya da filme katk›s›n›n anlafl›lamad›¤› görüntülere, diyaloglara sahip...
Hangi birinden bahsedelim ki filmdeki garabetlerin? K›rm›z›gül
yine “ortaya kar›fl›k” bir fleyler söylemifl di¤er filmlerindeki gibi.
ABD’nin ‹slam korkusu var, “‹slami terör”ün korkunçlu¤u var,
Do¤u-Bat› çeliflkisi var, ufak çapta ABD elefltirisi(!) var (“Acar”
polis Acar, Hac›’y› teslim alaca¤› FBI sorumlusu ile ABD’nin Irak
iflgalini konufluyor mesela ve ABD’yi petrol için Irak’› iflgal etti¤inden, masum insanlar› öldürdü¤ünden dolay› suçluyor! Sonra da Mahzun K›rm›z›gül’e ABD’nin nas›l da yaflan›las› bir ülke
oldu¤unu, ABD’ye hayran oldu¤unu söylüyor) iflkenceci polis
elefltirisi(!) de var, bütün bunlara ek olarak bir de kan davas›
elefltirisi var ve hepsinin üstünde bir “Fethullah Gülen Hoca
Efendi Hazretleri güzellemesi” var... Yani var o¤lu var.
Sansasyonel isimler dedik. Yerli ve yabanc› oyuncular, -Mahzun K›rm›z›gül ve Mustafa Sandal hariç- daha önce birçok filmde oynam›fl, kendilerini kan›tlam›fl oyuncular. Danny Glover, Gina Gershon, Robert Patrick, Haluk Bilginer, Ali Sürmeli, Engin
Altan Düzyatan, Zafer Ergin, Suna Selen, Hüseyin Avni Danyal
ve Salih Kalyon... Böyle bir oyuncu kadrosu, ancak büyük paralar harcayarak bir araya getirilebilir.
Hadi bu kadar oyuncuyu bir araya getirdiniz, onlara oyunculuklar›n› gösterebilecekleri bir senaryo vermezseniz sonuç ne olur?
Olsa olsa New York’ta Befl Minare gibi bir “film” olur. Göze çarpan tek oyunculuk Haluk Bilginer’inki, o da kendini tekrardan
baflka bir fley yapm›yor. Ali Sürmeli, Zafer Ergin, Salih Kalyon
44 | TAVIR |ARALIK 2010
Bütün bunlar›n toplam›ndan etkileyici ve derinlikli bir film ç›kar
m›? ‹flin ehli bir senaristle ve yine iflinin ustas› bir yönetmenin
elinden neden olmas›n? Ama bu ikisinin birden Mahzun K›rm›z›gül olmas› bunu imkans›z k›l›yor ne yaz›k ki... Mahzun K›rm›z›gül’ün 10 y›ld›r kafas›nda kurgulad›¤› ve ancak 10 y›lda kotard›¤› senaryo iflte bundan ibaret... Öykü de flöyle gelifliyor...
Haluk Bilginer (Hac›), New York’ta Hristiyan kar›s› ve yine Hristiyan k›z›yla birlikte yaflayan, ne yapt›¤›, ne iflle meflgul oldu¤u
bilinmeyen ama kendisi gibi müslüman yapt›¤› Danny Glover
(Marcus) gibi çok güçlü, hatta kendisini FBI’›n elinden kaç›rabilecek bir militan kadrosuna sahip dostlar› olan bir garip! Sulugözlü, Harlem’in batakhanelerinde her türden pisli¤in içindeki
Marcus’u bu batakl›ktan ç›kar›p ‹slam’›n hoflgörüsüyle donatarak müslüman yapma becerisini gösteren Hac›, ayn› zamanda
kar›s›n›n ve k›z›n›n Hristiyanl›¤›na bir fley demiyor ve filmin bir
yerinde de “Hepimiz ayn› tanr›ya inanm›yor muyuz, hangi dinden olursak olal›m, ne fark eder?” diye bunu teorilefltiriyor.
Hoflgörüde öyle bir enginlik var yani Hac›’da.
Tevekkülde s›n›r tan›mayan, içinde insan sevgisinden baflka bir
fley tafl›mayan Hac›’n›n, ABD’de kurdu¤u iliflkilerin son derece
girift ve yaflam statüsünün hiç de mazbut olmay›fl› senaryodaki tutars›zl›ktan kaynaklan›yor tabi ki...
“‹slami terör”ün bafl temsilcilerinden biri olarak aranan Deccal
kod adl› teröristin kimli¤ine ulaflan ve onun Hac› oldu¤una tüm
emniyet teflkilat›n› ikna eden Mahzun K›rm›z›gül (F›rat), Hac›’n›n
yakalanmas› için k›rm›z› bülten ç›kartt›r›yor. Ve Hac›, Amerikanvari bir operasyonla evinden gözalt›na al›n›yor. Suçlular›n iadesi anlaflmas› gere¤ince de Türk polislerine yani F›rat’a ve onun
orta¤› Mustafa Sandal’a (Acar) teslim ediliyor.
Marcus, sahip oldu¤u iliflkileri devreye sokup Hac›’y› kaç›r›nca
ifller sarpa sar›yor ve F›rat’la Acar New York caddelerinde Ha-
KÜNYE:
Yap›m: 2010 / ABD, Türkiye
befl minareli kente, Bitlis’e gelindi¤inde bir de bak›yoruz ki konu esas›nda kan davas›ym›fl. Feodalizmin elefltirisi yap›lmazsa
eksik kal›rd› zaten, o da yap›l›nca tamam›na eriyor New York’ta
Befl Minare!!!
Mahzun K›rm›z›gül filmlerinin en büyük fanlar›n›n siyasi iktidar
organlar› ve yalaka yazarlar tak›m› olmas›n›n flafl›rt›c› bir yan›
yok. Mahzun ele ald›¤› her konuda iktidar› rahats›z etmiyor, aksine devletin bak›fl aç›s›n› yans›tacak senaryolar› iflliyor filmlerinde çünkü. Günefli Gördüm’de Kürt meselesini iflledi¤i gibi...
Orada da hat›rlan›rsa, suya sabuna dokunmayan bir “politik”
bak›fl aç›s›yla konu ele al›nm›fl; en basitinden, askerler, bir köy
boflaltma operasyonunu, köydeki Kürt halk›na rica minnet ederek, özür üstüne özürler dileyerek hayata geçirmiflti.
Arabesk türküsünde söyledi¤i gibi “Hepimiz kardefliz, bu ölüm
ne diye?” cümlesinin tema olarak kullan›ld›¤› film, en baflta hükümeti memnun etmifl, galas›na bakanlar hücum etmiflti. Eh,
yeni filminin de en büyük destekçileri Fethullah Gülen cemaati
olaca¤›n› söylemek müneccimlik olmayacak.
“Herkesin a¤z›na bir parmak bal çalay›m, herkesi elefltireyim
ama hiç kimseyle aray› bozmayay›m, çok fley söyleyeyim ama
hiçbir fley söylemeyeyim”in Mahzuncas› olan New York’ta Befl
Minare; öyle görünmeye çal›flsa da politik olamayan (Böyle bir
Justine Cotsonas, Emma Walton, Scott William Winters, Bob Ari, Ernest Rayford, Hisam Tawf›q, James
Chen, Ümit Okur, Ali Güney
Tür: Aksiyon, dram, macera, polisiye
Senaryo: Mahsun K›rm›z›gül
Yönetmen: Mahsun K›rm›z›gül
Yap›mc›: Murat Tokat
Oyuncular: Haluk Bilginer, Engin Altan Düzyatan, Ali Görüntü Yönetmeni: James Gucciardo
Sürmeli, Danny Glover, Mahsun K›rm›z›gül, Onur Ünsal, Salih Kalyon, Robert Patrick, Zafer Ergin, Gina Müzik: Mahsun K›rm›z›gül, Y›ld›ray Gürgen, Tevfik
Gershon, Hüseyin Avni Danyal, Mustafa Sandal, Mu- Akbafll›
rat Ünalm›fl, Eflref Kolçak, Suna Selen, Yüksel Ar›c›,
c›’y› aramaya bafll›yorlar. Tabi FBI da... Klifle üstüne klifle dolu
sahneler birbiri ard›na sökün ediyorlar beyazperdede... FBI,
ABD’nin en büyük düflman› olarak gördü¤ü teröristlerden birini, yani Hac›’y›, ucuz Amerikan filmlerindeki özel dedektiflerin
yapt›¤› gibi elde foto¤raf cami cami dolaflarak ar›yor örne¤in.
Klifleler bir yerden sonra insan› güldürmüyor ve rahats›z etmeye bile bafll›yorlar...
Film, bütün bu Amerikanvari atraksiyonlardan, ‹slam korkusu
ve “‹slami terör” gibi önemli say›labilecek konularda dolafl›rken,
derdi de yok zaten Mahzun K›rm›z›gül’ün), kötü senaryo ve kötü yönetim alt›nda içler ac›s› oyunculuklarla sinema ad›na hiçbir
fley ifade etmeyen bir film. Filmi izleyenler, mesaja bo¤uluyor
adeta. Bir fley elefltiriliyor, biraz sonra tam z›tt› bir mesaj çarp›yor surat›n›za. Hangi birine inanaca¤›n› flafl›r›yor insan. Nasrettin Hoca’n›n kad›l›¤› gibi, herkese “Hakl›s›n!” dedirtiyor film. Sonuçta da kimse üzülmüyor. Çok ama çok paralar harcan›yor,
dudak uçuklatacak cafcafl› tan›t›mla gifle baflar›s›(!) garanti ediliyor, sinema ad›na bir pespaye daha tarihteki yerini alm›fl oluyor... J
ARALIK 2010 | TAVIR | 45
haberler
haberler
19 Aral›k Bayrampafla
Davas› Bafllad›
19-22 Aral›k 2000 tarihlerinde Türkiye'nin 20 hapishanesinde efl
zamanl› olarak yap›lan “Hayata Dönüfl Operasyonu”nda 28 tutsak fosfor bombalar›yla, kurflunlarla, bugün hala ne oldu¤u bilinmeyen ve de¤di¤i yeri eriten yak›c› maddelerle diri diri yak›larak
katledilmiflti. Katliamda yaflam›n› yitiren 28 tutsaktan 12'si
Bayrampafla Hapishanesi'nde katledildi. 6 kad›n tutsa¤›n diri diri
yanarak can verdi¤i operasyona kat›lan 1000 askerden 39'u
hakim karfl›s›na ç›kt›.
Halk Cephesi'nin "Adalet ‹stiyoruz", "Diri Diri Yakanlar
Cezaland›r›ls›n" talebiyle genifl kat›l›m sa¤lad›¤› mahkemede,
adliye önünde yap›lan bas›n aç›klamas›na 360 kifli kat›ld›. Bas›n
metnini okuyan Mehmet Güvel, ayn› zamanda 19 Aral›k 2000'de
Bayrampafla'da katliam› yaflayanlardan biri olarak yaflad›klar›n›
anlatt›.
Güvel; katliam› durdurmak için kendini yakan F›rat Tavuk ve Aflur
Korkmaz için, "Onlar kendilerini feda etmeselerdi bugün biz de
hayatta olmazd›k." dedi. Bugün hala ne oldu¤u bilinmeyen,
elbiseleri yakmayan ama insan derisini eriten maddelerle yak›lan
6 kad›ndan Seyhan Do¤an ve fiefinur Tezgel'in kömür haline
gelmifl cesetlerinin aileleri taraf›ndan teflhis edilemedi¤ini söyledi.
Aç›klamada; "19 Aral›k katliam›n› düzenleyenlerin, karar alanlar›n
ve emir verenlerin kimlikleri bellidir. Ama mahkemeler bunlar›n
yerine yaln›zca katliamda yer alan askerleri yarg›lamak istemektedir. Bu flekilde as›l sorumlular cezas›z b›rak›larak katliam›n
üstünü örtmeyi planlamaktad›r. 10 y›ll›k hukuk mücadelesinin
sonunda aç›lan bu davay› sahiplenmeli ve diri diri yakanlardan
hesap sormal›y›z." dendi. Aç›klamaya yönetmen S›rr› Süreyya
Önder, türkücü P›nar Sa¤ da kat›ld›.
Aç›klaman›n ard›ndan ‹dil Tiyatro Atölyesi oyuncular› 19 Aral›k'a
iliflkin haz›rlad›klar› sokak oyununu oynad›lar. Oyunun ard›ndan
Grup Yorum söz alarak "Bize Ölüm Yok" marfl›n› seslendirdi.
Daha sonra ise Halk Cephesi'nden bir kifli Ümit ‹lter'in fliirini
okudu.J
46 | TAVIR | EKIM 2010
Trakya Kültür Merkezi Bas›ld›
29 Kas›m pazartesi günü Trakya Kültür Merkezine sabah saat
07.00’de polis ve jandarma taraf›ndan bask›n düzenlendi.
Savc›l›ktan ald›klar› arama izninde Bülent Uluada ve Necmi Uçar
hakk›nda; suç ve suçluyu övme, örgüt üyeli¤i, örgüt propagandas›, terör ve fliddete teflvik eden mahiyette slogan atma,
görevi yapt›rmamak için direnifl, iddialar› vard› ve Bülent Uluada
ve Necmi Uçar bu iddialarla gözalt›na al›nd›lar. Gözalt›na al›nanlar, hakk›nda gizlilik karar› ç›kar›ld›¤› için avukatlar›yla ve
aileleriyle görüfltürülmediler.
Saat 16.30’da biten aramada kitaplar, bilgisayar hard diski,
özgür tutsaklardan gelen mektuplar, Yürüyüfl dergileri, üzerinde
Güler Zere haberi olan gazete kupürleri, çeflitli film DVD’leri,
Halk Cephesi’nin emperyalist füze kalkan›na hay›r afifli delil
olarak al›nd›. Gözalt›na al›nanlar daha sonra serbest
b›rak›ld›lar.J
Sanatç›lar, TEKEL ‹flçileri’yle
Bayramlaflt›
Oyun yazar›, müzisyen Bilgesu Erenus'un öncülü¤ünde ayd›n ve
sanatç›lardan oluflan bir grup, Bayram›n 4.günü, 19 Kas›m'da
TEKEL iflçileriyle bayramlaflt›lar.
Bayramlaflma, Bilgesu Erenus'un konuflmas›yla bafllad›. Ard›ndan
Tiyatro Simurg, Enver Gökçe ve Hasan ‹zzettin Dinamo'nun fliirlerinden oluflan bir gösteri sundu. Daha sonra bayramlaflmaya
kat›lan ayd›nlar ve sanatç›lar, sendika ve kitle örgütü temsilcileri
konuflmalar yaparak TEKEL direnifliyle ilgili düflüncelerini aktard›lar.
Bilgesu Erenus'un oyununu TEKEL iflçileri, kendileri oynad›lar.
Sonras›nda ise Mehmet Ekinci s›ray› alarak, Türkçe, Kürtçe,
Zazaca türkülerini hem TEKEL iflçileri hem de halklar›n kardeflli¤i
için seslendirdi.
Bilgesu Erenus; ayd›nlar›n, sanatç›lar›n birer gün boyunca ‹stanbul
sokaklar›nda giyerek dolaflt›¤› TEKEL iflçilerinin direnifl önlü¤ünü,
tafl›yan ayd›n ve sanatç›lar›n imzalar›yla birlikte TEKEL iflçilerine
teslim etti.
Bayramlaflmaya; Bilgesu Erenus, Tiyatro Simurg, Mehmet Ekinci,
Grup Yorum, ‹dil Kültür Merkezi, Tav›r Dergisi, Kamu Emekçileri
cephesi, Halk Cephesi, Devrimci ‹flçi Hareketi, Türkan Albayrak,
Ay›fl›¤› Sanat
Merkezi,
Al›nteri, KESK
MYK'dan bir
temsilci, SES
Genel Merkez
yöneticileri,
Afl›k Sinem
Bac› ve çeflitli
kurumlar›n
temsilcileri
kat›ld›.J
4. Çukurova Halk Kültür
Festivali Yap›ld›
GRUP YORUM g ü n c e
18 Kas›m 2010 : Devrimci
1
‹flçi Hareketi’nin Okmeydan›
Sibel
Yalç›n
Park›’nda
düzenlemifl oldu¤u, Türkan
Albayrak’›n zaferini kutlama
için etkinli¤e kat›larak dinleti
verdi.
Halklar›n Kardeflli¤i ‹çin 4. Çukurova Halk Kültür Festivali, Kültür
Soka¤›’nda tan›t›m stantlar›n›n aç›lmas› ile bafllad›. 4 gün süren festival boyunca stantlar gezildi, balgesel, tiyatro gösterimleri ve paneller
yap›ld›. Ayr›ca 1 May›s ve Grup Yorum’un ‹nönü konserinin
foto¤raflar›ndan oluflan sergi aç›ld›.
Festivalin son günü Grup Yorum’un sahne almas› ile salonda coflku
doru¤a ç›kt›. Grup Yorum ilk olarak ‹nce Memed türküsü ile program›na bafllad›. ‹nce Memed’in Toroslar’daki bir halk kahraman›
oldu¤unu söyleyen Yorum, ard›ndan “Büyü” flark›s›n› seslendirdi. 19
Aral›k 2000 hapishaneler katliam›n›n 10. y›l›na da de¤inen Grup
Yorum, füze kalkan› projesi ile Anadolu halklar›n›n bölge halklar›yla
düflman yapmaya çal›flaca¤›n› söyledikten sonra Amerika Defol
flark›s›n› seslendirdi.
Yorum, konserine devam ederken Mersin Çivi Fabrikas›’nda iflten
at›lan iflçilerden birisi konuflma yapt›. Örgütlü olmaktan, sendikal›
olmaktan dolay› iflten at›ld›klar›n› söyleyen iflçi, örgütlü mücadeleye
devam edeceklerini belirtti. Konuflma “Çivi ‹flçisi Yaln›z De¤ildir,
‹flçiyiz Hakl›y›z Kazanaca¤›z” sloganlar›yla desteklendi.J
‹dil Tiyatro Atölyesi’nden
yeni oyun
‹dil Tiyatro Atölyesi 19 Aral›k
kampanyas› çerçevesinde yeni
bir oyun sahneye koyuyor.
“Adalet ‹çin” isimli oyun 10
Aral›k’ta Gazi Mahallesi, 11
Aral›k’ta Ankara Sanat
Tiyatrosu Salonu ve 12
Aral›k’ta ‹stanbul’da Haldun
Dormen Sahnesi’nde sergilenecek.
Bilgi için tel: 0 212 238 81 46J
duruflmas›n›n
görüldü¤ü
Bak›rköy Adliyesi önündeki
eyleme kat›larak dinleti verdi.
28 Kas›m 2010 : Adana’da,
2
4. Çukurova Halk Kültür
Festivali’ne kat›larak 700
kifliye seslendi.
21 Kas›m 2010 : Ayd›n ve
2
sanatç›larla biriikte Tek-G›da ‹fl
Sendikas› önünde oturma eylemi yapan TEKEL iflçilerini
ziyaret etti.
23 Kas›m 2010 : 19 Aral›k
2
Bayrampafla katliam›n›n ilk
Tav›r TÜYAP Kitap Fuar›’ndayd›
30 Ekim - 7 Kas›m tarihleri aras›nda yap›lan,
yüzlerce yay›nevi, kurum,
kurulufl, kültür merkezi,
sendika ve derne¤in
kat›ld›¤› Tüyap Kitap Fuar›
7 Kas›m’da sona erdi.
‹dil Kültür Merkezi, Tav›r
Yay›nlar› kitaplar› ve Grup
Yorum ürünleriyle bu y›l
ilk defa fuarda yerini ald›.
Fuar›n son günü Ruhan
Mavruk, ‹brahim Karaca, Tav›r yazarlar› ve Grup Yorum elemanlar›n›n
ortak gerçeklefltirdi¤i bir imza günü düzenlendi. Yüzlerce kiflinin
kat›ld›¤› etkinlik Saat 13.00'de bafllad›. ‹mza gününde Orhan
Kahyao¤lu'nun yeniden düzenledi¤i Grup Yorum kitab› ve yorum
CD'leri imzalan›rken Tav›r yazarlar› da Tav›r'dan ç›kan yeni kitaplar›
imzalad›. Dinleyiciler ve okurlarla sohbetlerin yap›ld›¤› imza günü saat
17.00'de sona erdi.J
19 Aral›k Resim Sergisi ‹dil Kültür
Merkezi’nde Aç›lacak
Ressam ve Çizerler, 19 Aral›k Katliam›’n›n onuncu y›l›nda bir resim
sergisiyle ‹dil Kültür Merkezi'nde bulufluyor. Ressam çizerlerin çeflitli
tekniklerle ürettikleri ve katliam›, tecriti, F tiplerini anlatan eserlerin yer
alaca¤› sergi 17-18-19 Aral›k tarihleri boyunca ‹dil Kültür Merkezi'nde
ücretsiz olarak gezilebilecek.J
EKIM 2010 | TAVIR | 47
sa... k›sa... k›sa... k›sa.. k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›-
Bu y›l 52. kez düzenlenen Kuzey Almanya
Film Festivalinde, Fatih Ak›n'›n yönetmenli¤ini
yapt›¤› ve senaryosunu Adam Bousdoukos ile
birlikte yazd›¤› "Soul Kitchen", "En ‹yi Sinema
Filmi" kategorisinde Kuzey Almanya Film
Ödülü’nü ald›.
me tepki gösteren Tecavüz Ma¤duru Kad›nlar Derne¤i üyeleriyle Macaristan'›n baflkenti Budapeflte'de görüflmek istedi¤i, ancak
bu teklifin tecavüze u¤rayan kad›nlarca kabul edilmedi¤i ö¤renildi.
TEKEL iflçilerinin Ankara direniflini belge-
‹stanbul'da motosikletiyle geçirdi¤i trafik
kazas› sonucu hayat›n› kaybeden oyuncu
Onur Bayraktar'›n (31) cenazesi ‹stanbul'da
topra¤a verildi.
Bayraktar, için ilk olarak Befliktafl’taki Akatlar Kültür Merkezi Melih Cevdet Anday Sahnesi’nde tören düzenlendi. Törene, Bayraktar’›n oyuncu arkadafllar› ve yak›nlar› kat›ld›.
Bosna'daki savafl y›llar›nda (1992-1995)
geçen bir aflk hikayesini konu alan film çeken Amerikal› oyuncu Angelina Jolie'nin, fil-
leyen Mehmet Aslan Güven ve Evren Özkesen’in foto¤raflar›ndan oluflan “TEKEL ‹flçilerinin Direniflinden Kareler” sergisi, Çankaya Belediyesi’ne ait Galeri Kara’da, aç›ld›.
16. Gezici Festival 3 Aral›k’ta Ankara’da
bafll›yor. 3-19 Aral›k tarihlerinde s›ras›yla
Ankara, Artvin ve Ordu'da yap›lacak olan festivalde, yönetmen ve oyuncular›n›n da gösterimlere kat›laca¤› pek çok film Ankara galas›n›
yapacak.
Halk Cephesi taraf›ndan 19 Aral›k Kampanyas› çerçevesinde Haldun Dormen Sahnesi’nde “Diri Diri yakanlar 10 y›ld›r yarg›lanmad›” ad›yla bir panel düzenlenecek.
Avrupa’dan ve Filistin’den eski tutsaklar da
panelde konuflmac› olarak yer alacaklar.
Ayr›ca 19 Aral›k’› ve sonras›nda yaflananlar›n
anlat›ld›¤› FOSEM’in haz›rlad›¤› bir film gösterilecek. Haldun Dormen Sahnesi’nin fuayesinde bir de resim sergisi aç›lacak. Panelde ‹dil
Tiyatro Atölyesi’nin haz›rlad›¤› “Adalet ‹çin”
isimli oyun da sergilenecek.
Tarih: 12 Aral›k Pazar
Saat: 15.00-17.00
Yer: Haldun Dormen Sahnesi.
Ergenekon Cad. Pangalt› / fiiflli J
DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD...
‹mran Salkan
Sevilay Ǜnar
Balkan fiark›lar›
ADA Müzik
Kad›n Afl›klar
Kalan Müzik
48 | TAVIR | EKIM 2010
Rahmi Saltuk
Ac›y› Bal Eyledik
DMC
Sabahat Akkiraz
Yine Mi Figan Var
Akkiraz Müzik

Benzer belgeler