Sayı 2 - Ağrı

Transkript

Sayı 2 - Ağrı
ISSN: 2146-4049
04
10
14
30
Nezahat Çeçen Tablosudur
Yayın Sahibi
İbrahim Çeçen Vakfı adına
Ayşe Günseli Çeçen
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Aslı Türkan Çeçen
Yayın Danışmanı
Aysel Çeçen Başbuğ
Yayın Koordinatörü
Dr. Meral Dinçer
Koordinatör Yardımcıları
Begüm Büyükakyel
Dilek Güvenç
Neslihan Arslan
Dergi Tasarımı
Ersin Deniz Durum
Katkıda Bulunanlar
Âdem Yavuz Irgatoğlu, Adnan Kaya
Adnan Yüce, Çağlar Kaya, Hakan Çiftçi,
Mehmet Bektaş, Mehmet Çiftçi,
Mehmet Demirhan, Mesut Kaya,
Üzeyir Yeniçeri, Zeynep Eryılmaz
Yayın İdare Yeri
Kızılırmak Sokak No:31 Kocatepe
Kızılay / ANKARA
Tel.(0312) 417 82 64 - Fax.(0312) 417 82 96
www.icvakfi.org.tr
www.icbursiyer.org
Baskıya Hazırlık ve Baskı
Majans Ofset Tasarım Reklam Ltd. Şti.
Kazım Karabekir Cad. 7/40 İskitler/ANKARA
Tel.(0312) 384 06 04 Fax.(0312) 384 06 10
www.majansofset.com
Yayın Türü
Yaygın Süreli Yayın
Dergideki reklamların sorumluluğu firmalara, yazıların
sorumluluğu yazanlarına aittir. Bu yayının bir bölümü ya da
tamamı yapımcısının izni olmaksızın çoğaltılmaz ve tekrar
yayınlanamaz.
Kapak: Nezahat Çeçen Tablosu
2. Sayımızla tekrar Merhaba,
İlk sayımızı hazırlama sürecinde bambaşka heyecan
içindeydik, dergi sizlerin eline ulaşıp da çok olumlu
tepkiler aldıkça daha da mutlu olduk. Çünkü bu dergiyi
bursiyerlerimizle birlikte çıkarmayı hedeflemiştik, bize
gelen bir dolu yazı, makale, öneri sizlerin de dergimizi
sahiplendiğini gösterdi. Bu da bizi ayrıca sevindirdi.
Bir tohum yaşamın sürekliliğini temsil eder. Tohuma can
vermek, ışık olmak gerekir düşüncesiyle, okumak isteyen
başarılı gençlerimizin elini tutmak istedik bunca yıl vakıf
olarak. Her bursiyerimizi bir tohum tanesi olarak düşledik.
Tohum tanesi toprakla buluştu, suyla yeşerdi, başını güneşe
çevirdi, ekilen tohumlar filizlendi. Toprağımız sevgi, emek,
paylaşımla beslendi.
Her bir tohumun hikayesi bambaşka ve bu süreçte onlara
bir parça ışık olduysak, bir yudum su olduysak ne mutlu
bize... Onları artık birer çiçek, birer fidan, birer ağaç olarak
görünce gururlanıyoruz. Bugüne kadar mezun ettiğimiz
8000’i aşkın bursiyerimiz Türkiye’nin dört bir yanında
işbaşındalar, memleketlerine, Türkiye’ye hizmet için
çalışıyorlar.
Bu yıl mezun olan 144 bursiyerimiz size uğurlar olsun,
inanıyoruz ki aydınlık Türkiye’nin geleceğinde hepiniz birer
ışık olacaksınız.
Ve işte yeni bursiyerlerimiz, onlar da birer tohum, yeşerip
boy verecekler. Toprağa sarılın, umutla yarına bakın.
Tohumun adı umut, çiçek verecek dört bir yana.
Bu sayımızda yazıları ile katkı sağlayan tüm bursiyerlerimize
ve ayrıca mezun bursiyerlerimize de teşekkür ediyoruz. IC
İbrahim Çeçen Vakfı’nın bu kocaman ailesini gördükçe
gururlanmamak ne mümkün. Sevgili Bursiyelerimiz gelecek
gençlerin, gelecek sizlerin…
Dr. Meral Dinçer
IC Vakfı Müdürü
içindekiler
4
Söyleşi, Nezahat Çeçen
10
AİÇÜ 2011 – 2012 Akademik Yıl Açılış Töreni
14
Söyleşi, Abdullah Keleş
22
Yurt Dışında Yüksek Lisans Yapan Bursiyerlerimiz
24
Erasmus Mektupları
30
AİÇÜ Akademik Gelişim Semineri
38
Tümen Aksu
40
Mezunlarımızdan
42
Adnan Kaya, İletişim-sizlik
46
Adem Yavuz Irgatoğlu, Dergimize ‘’İçten Bakış’’alım
50
Bayram Polat, Doğuda Saklı Olan Mücehverler
52
Adnan Yüce, Arap Baharındaki Türkiye
56
Abdulbaki Şiğva, Ekonomik Sistem ve Yönetim
58
Halil Özyolcu, Eğitilmiş İnsan
60
Murat Güven, İsraf ve Tüketim
63
Söyleşi, Vefa Kaya
64
Üzeyir Yeniçeri, Politika Eğitim ve Demokrasi İlişkileri
68
IC Sanat Galerisi’nde Kırgız Sanatçılar Resim Sergisi
70
Bünyamin Balamir, Bir Yaz Rüyası Resim Sergisi
72
IC Gönüllüleri Projesi
73
IC Mentorluk Projesi
74
Bursiyerlerimizden
78
Vakfımızda Bir İlk
82
AİÇÜ Görüntüler
84
Vakıftan Başarıya Ödül
86
Yaz Stajı Yapan Bursiyerlerimiz
90
2010 – 2011 IC Vakfı Mezunlarımız
92
Birincilikle Mezun Olan Bursiyerlerimiz
93
Bursiyerlerimizden Şiirler
04
10
14
30
Nezahat Çeçen
S Ö Y L E Ş İ
Söyleşi› Dr. Meral DİNÇER
Fotoğraf› Gökhan ARIKAN
O iyi bir anne,
iyi bir eş, iyi
bir eğitimci ve
en önemlisi
iyi bir insan.
Alçak gönüllü,
paylaşımcı,
hep yüreğinde
insan sevgisi
taşıyan,
çevresine de
o sevgiyi yayan,
kol kanat geren
ve böylesine
büyük ve
önemli Çeçen
ailesinin denge
noktası, bel
kemiği...
Kendisi sıcacık gülümsemesi
ve misafirperverliği ile evinin
kapılarını bize açtı ve tüm içtenliği
ve samimiyetiyle bir sohbet
gerçekleştirdik.
›Siz Türkiye çapında çok saygın ve
önemli bir ailesiniz, Çeçen ailesini
nasıl tanımlarsınız?
6
İÇTEN BAKIŞ › ARALIK 2011
7
“Büyüdükçe küçülün.
Kimseyi hor görmeyin.”
Biz ne isek oyuz. Allah
çocuklarımı değiştirmesin,
her şey para değil insan,
insan olsun yeter ki.
Çocuklarıma diyorum ki Allah
size verdikçe daha mütevazı,
daha yardım sever olun.
Tüm şirketlerimizde
çalışanları hangi kademede
olursa olsun hiç ayırt
etmem. IC Holding bir
ailedir. Bu ailede de saygı
çok önemlidir. Yanımda en
yakın çalışanım 21 senedir
benimledir, o benim hem
kızım, hem arkadaşım hem
de komşumdur. Onları
çalışan gözüyle görmeyiz,
onlar da ailemizin bir
parçasıdır. Bizimle çalışanlar
değerli insanlardır tabi
ki buna layıklarsa, zaten
layık olmayan da bizimle
çalışamaz. Birlikte çalıştığımız
kişileri hiçbir zaman ayırt
etmeyiz.
Allah bize verdi bunu
paylaşmasını bilmek gerek.
Biz her zaman paylaşmasını
biliyoruz, çocuklarım da
biliyor. Çocuklarımla ve
eşimle gurur duyarım,
başımız daima dik. Ben de
onların arkasında her zaman
dualarımla varım.
› Evlendiğinizde nasıl bir
hayatınız vardı?
Çeçen ailesi göründüğü gibidir;
doğaldır. Abartısı olmayan, sade bir
hayatımız var. Bunu çocuklarıma,
gelinlerime ve torunlarıma da her
zaman söylemişimdir, “Olduğunuz
gibi gözükün, yapmacık değil doğal
ve içten olun” derim. “Yaptığınız
işlerle başarılarla tanının, ettiğiniz
iyiliklerle bilinin” derim.
Kimseyi hor görmeyin. Daima
yoksulun yanında olun. Toplumda
büyüğünüzü küçüğünüzü bilin,
kapınıza geleni hiçbir zaman boş
çevirmeyin, onları mutlaka dinleyin
ve yapılması gerekeni yapın.
“Büyüdükçe küçülün” derim.
Evlendiğimiz dönemde;
İbrahim Bey ilk işini
kurduğu zamanlarda
çok sıkıntılar çektik. Ama
inanın o süreçte bir gün
bile sorun çıkarmadım.
Çocukların okulları ile hep
ben ilgilendim. Ben de
her anne gibi çocuklarım
9
için çabaladım, hiçbir sorunu eşime
yansıtmadım. Hep kendim çözdüm.
Çocuklarım da verdiğimi aldı. Bir ailede
en büyük rol anneye düşüyor, özellikle
çocukların yetişmesinde asıl pay
annenin.
Evlendiğimizde ikimizde ayrı yörelerin
çocuklarıydık, o Ağrılı ben Hataylıydım.
Çalışıyordum, öğretmendim. Mesela
eşim beyaza siyah derdi bana da siyah
dememi isterdi, ben de sorun çıkmasın
diye hep alttan alırdım, tamam siyah
der itiraz etmezdim. Ama daha sonra,
yeri geldiği zaman da münasip bir
dille bu beyaz derdim. Şimdiki gençler
Eşim
ve ben
her
zaman
elmayı
bile
paylaşırız.
8
İÇTEN BAKIŞ › ARALIK 2011
biraz sabırsız, oysa evliliği dengelemek
kadının elinde, birden bire parlamadan,
sabırla hareket ederek, ama yeri
geldiğinde de hakkını savunurlarsa
evlilikte sorunlar aşılır. Biz de ayrı
yörelerin insanları olmamıza rağmen,
sabırla her şeyi atlattık.
Farklı yetişmiştim, çalışan eğitimli
bir bayandım, ama İbrahim Bey
çocuklarının annesi ol dedi ben de
istifa ettim, ev hanımı oldum. Ondan
sonra da hem aile içinde kendi
çocuklarımı yetiştirdim, hem de aile
dışında binlerce çocuğun annesi oldum.
İbrahim Bey ne zaman eve gelse her
zaman güler yüzle karşılarım, İbrahim
Bey evin beyidir. Onu hiçbir zaman
kırmadım, o da beni 43 yıldır hiç mi hiç
incitmedi.
Gençken Allah bana versin ben de
bana verdiklerini başkalarına veriyim
isterdim. Çok şükür Allah verdi, ben de
ihtiyacı olanlara dağıtmaya başladım.
Yıllar önce hep param olsa da okul
yaptırsak derdim, çok şükür Allah kaç
tane okul yapmayı nasip etti. Eşim
ve ben her zaman elimizdeki elmayı
paylaşırız.
› Dört tane oğul büyütmek zor
bir şey, artık hepsi de kendi
kulvarlarının çok başarılı işadamları
oldu. Bunun sırrı ne?
Bunun sırrı babaları. Babanın büyük
rolü var. Babamız çalışkan, işine âşık ve
dürüsttür. Çocuklarına kendi yaptıkları
ile hep örnek olmuştur. Çocuklarına
her zaman “işiniz namusunuzdur” der.
Bana ne mutlu ki 4 oğlum da
çok iyi birer evlat oldu. Onların iş
hayatlarındaki başarıları da bana büyük
gurur veriyor elbette ki.
Evladını seven gelinini de torununu
Yaptığım hayırları Allahtan başka hiç kimse
bilmez, eşim dahi bilmez. Bunu yaptım, bunu
ettim demeyi, yaptığın bir iyiliği göstermeyi
ben doğru bulmuyorum.
da sever, onlar da bize karşı hep
saygılıdırlar. Ben gelinlerimden
de memnunum, oğullarım bu
günün gençleri gibi değillerdir,
ailelerini hiç ihmal etmezler.
Eşlerine çocuklarına bağlıdırlar.
Çocuklarımın sesini duymadan
bir gün bile geçiremem. Çocuklar
kendi ailelerinden ne görürse onu
kurdukları ailelerde de devam
ettirirler. Her zaman “bir çiçeğin
köküne bakmak lazım, çiçek iyi,
güzel, sağlıklıysa, kökü de sağlam
demektir” derim.
Torunlarım da benim ayrı bir
dünyamdır, yedi torunumun
hepsi de benim için çok değerli ve
kıymetlidir.
›Adınıza yapılan okullar var,
üniversite var. Bunun yanı sıra
ihtiyacı olanlara hayır işleri sizin
için büyük önem taşıyor?
Bugüne kadar Ağrı’da 2, Erzincan
ve Ankara Lalahan’da da 1’er
ilköğretim okulu yaptırdık. Van
depreminden sonra da orada
okul yaptırmak istedik. Protokol
imzalandı, Van’da da bir okul
yaptırıyoruz. İbrahim Bey’in
üniversite yaptırmasıyla ilgili
duygularımı nasıl anlatayım bu
anlatılması çok zor, bambaşka
bir his. Eğitim için bundan daha
güzel ve anlamlı bir hizmet olabilir
mi? Okulların yapımı, hele hele
bir üniversitenin yapımı çok ulvi
bir şey. Eğitim nerede ise orada
yükselme vardır. Üniversite Ağrı
iline çok büyük bir hizmettir.
Üniversite sayesinde Ağrı’da
büyük ve olumlu değişimler
olacağına inanıyorum, bunu
İbrahim Bey çocuklarına ‘‘İşiniz Namusunuzdur’’ der.
11
babamız üzülmesin, etkilenmesin
diye uğraşırım.
Aynı zamanda eğitime çok önem
verir. Biz evlendik evleneli 43 yıldır
İbrahim Bey kazancının önemli bir
kısmını mutlaka eğitime harcar.
43 yıldır İbrahim Bey kazancının önemli kısmını mutlaka eğitime harcar.
çok kısa zaman içinde tüm Ağrı
görecektir.
Oğullarım aralarında anlaşıp
benim adıma bir cami yaptırmaya
karar vermişler. Bunu duyunca,
nasıl duygulandığımı anlatamam,
bu bir anneye verilebilecek en
büyük hediye. Şimdi Trabzon
Of’da benim adıma bir cami
yapılıyor Allahtan ne istediysem
oldu çok şükür.
Evet, yıllardır hayır işleri
yapıyorum, ancak yaptığım
hayırları hiç kimse bilmez. Eşim
dahi bilmez. Bazen yardımcı
olduklarımın kendileri bile bilmez.
Bunu yaptım, bunu ettim demeyi,
yaptığın bir iyiliği göstermeyi ben
doğru bulmuyorum. Bu benimle
Allah arasındadır.
10
İÇTEN BAKIŞ › ARALIK 2011
›İbrahim Çeçen Vakfı hakkında
düşünceleriniz nelerdir?
Vakfın geleceği ile ilgili neler
söylersiniz?
Vakıf kurulmadan önce okullardan
bana liste gelirdi, ben onları
tanımam onlar beni tanımaz,
destek olurdum. Vakfımız
kurulduktan sonra da daha
kurumsal olarak bunu sürdürmeye
başladık. Vakfımızın kurulmasına
inanılmaz mutluyum, burs
alan çocuklardan doktor olan
mühendis olan, hakim olan
var. Bu çocuklarımızı okumuş,
tahsillerini tamamlamış pırıl pırıl
bireyler olarak önemli yerlerde
görünce bundan daha güzel
bir mutluluk olamaz diyorum.
Bursiyer okutmak keşke herkese
nasip olsa…
Biz vakıfla temeli attık, artık
oğullarım, gelinlerim ve
torunlarım bunu sürdürecek.
Çocuklarım babanın yanında,
babanın yolundalar. Bunu
vakıfta da sürdürüyorlar, işlerinin
yanı sıra Vakıfta önemli ve
anlamlı faaliyetlerin yapılmasını
sağlıyorlar. Gelinlerim de Vakıfla
ilgileniyorlar, büyük gelinim
de gönüllü olarak canla başla
çalışıyor. Sonra torunlar Vakıfla
ilgilenecekler, derken bu vakıf
hep sürecek. Bu yıl Vakıf’ta
yapılanları büyük memnuniyetle
takip ediyorum, gelecek yıl da çok
anlamlı projeler yapacaklarına
yürekten inanıyorum. Çünkü
gelinlerim ve oğullarım da Vakfın
önemini ve yapılanların ne kadar
güzel yerlere gittiğini biliyorlar.
›İbrahim Çeçen Bey’i nasıl
tanımlarsınız?
İbrahim Bey’le bir dost tavsiyesi
ile tanıştım. İyi ki tanışmışım, iyi
ki evlenmişim, iyi ki eşim olmuş.
Gururluyum.
İbrahim Bey çok çalışkan, sözünün
eri ve çok dürüst bir insandır.
Başarısının sırrı dürüstlüktür.
İş hayatında dürüst olmayı
evlatlarına da aşılamıştır. Bundan
sonra babalarından aldıkları
bayrağı oğulları devam ettirecek
ve daha yükseğe taşıyacaklar.
Her şey İbrahim beyle güzeldir.
O her şeyin önderidir. Her
şeyi ile çok yönlü farklı bir
insandır. O iyi bir baba, evine
bağlı iyi bir eştir. O herkesin
babasıdır. Onun arkasında da
ben toparlayıcıyımdır. Ben de
sorunları, sıkıntıları hiç ona
hissettirmeden çözerim. Bir ailede
elbette ki her şey olabilir ama ben
›Bursiyerlerimize ne söylemek
istersiniz?
Gençler eğitimlerine önem
versinler, çok çalışsınlar. Ve
onlar da mesleklerini ellerine
alıp, kazanmaya başladıklarında
başkalarına yardım etsinler, onlar
da öğrenci okutsunlar. Her şeyin
başı eğitimdir.
›Resme ilginiz nasıl başladı?
Ne tür resimler yapıyorsunuz?
Yakında bir kişisel sergi yapmayı
düşünüyor musunuz?
Biçki-dikiş hocasıydım, çizgim de
kuvvetliydi. Boş zamanlarımda bir
şeylerle uğraşmayı sevdiğim için
resme kendi kendime başladım
ve giderek ilerlettim. Bir dönem
ders de aldım, bana ders veren
hocaya atölye açtım, bana ve
arkadaşlarıma orada ders vermeye
başladı. Resimleri atölyenin
dışında evde yaptığım zamanlar
da oldu. Kendimi ressam olarak
görmüyorum, ev hanımıyım boş
zamanlarımda resmi, hobi olarak
yapıyorum. Eşim de destek oldu
sergi açmam için, bu güne kadar
Ankara ve Antalya’da iki sergi
açtım. Sergilerimde de çok iyi
satış oldu, bunu da ihtiyacı olan
yoksullara dağıttık. Yani sergiden
elde edilen para ihtiyacı olanlara
dağıtıldı.
Yakında yine bir sergi yapmayı
düşünüyorum. IC Sanat
Galerimizde 2012 bahar aylarında
bir sergi düşünüyorum.
Resimlerimde yaşamdan parçalar
var. Türkiye’nin doğası, Ağrı Dağı
yöresi, Karadeniz’de çay toplayan
kadınlar, Isparta’da gül toplayan
kadınlar ve çocuklar... Yani
yaşamdan kareleri resmediyorum.
İnsan yüzlerindeki ifadeyi ve
bakışlarındaki anlamı vermeye de
ayrı bir önem gösteriyorum. Her
resmimin bir hikâyesi vardır.
Torunlarıma da tuval aldım;
onlarla birlikte de resim
yapıyorum. Resim yaparken hem
keyif alıyorum hem de heyecan
duyuyorum. Resim insanın içini
yansıtıyor, keyif verici, rahatlatıcı;
resimle insanın bütün sıkıntılar
bitiyor. Terapi gibi oluyor,
herkese tavsiye ederim.
13
AĞRI İBRAHİM ÇEÇEN ÜNİVERSİTESİ’NİN
2011 - 2012 AKADEMİK YIL AÇILIŞ TÖRENİ...
Ağrı İbrahim Çeçen
Üniversitesi’nin 2011 - 2012
akademik yılı 24 Ekim 2011’de
düzenlenen törenle açıldı. Açılış
töreni, IC Holding tarafından
yeni yaptırılan öğrencilerin
sportif ve kültürel aktivitelerine
katkı sağlayacak 1200 seyirci
kapasiteli, çok amaçlı spor
salonunda, davetlilerin katılımı ile
gerçekleştirildi.
Açılışı Töreni’ne Rektör Prof.
Dr. İrfan ASLAN, Ak Parti Ağrı
Milletvekili Fatma Salman KOTAN,
Ak Parti Amasya Milletvekili Prof.
Dr. Mehmet Naci BOSTANCI,
Ağrı Belediye Başkanı Hasan
ARSLAN, Ak Parti Ağrı İl Başkanı
Abbas Aydın, İbrahim Çeçen
Vakfı Müdürü Dr. Meral Dinçer,
bölge üniversiteleri Rektörleri,
kamu kurumlarının müdürleri,
akademisyenler, öğrenciler ve
aileleri katıldı.
Yaptığı konuşmada; toplumu
oluşturan her bireyin eşit hakka
sahip olduğu bir yönetim biçimi
olan demokrasinin ancak bir
kültürleme vasıtası ile birey ve
ulusların başkalarını değiştirme
çabasından vazgeçip kendilerini
değiştirme çabasına yönelmeleri
ile hayat bulacağını belirten
Rektör Prof. Dr. Aslan, “‘Doğudan
Yükselen Işık’ olan Ağrı İbrahim
Çeçen Üniversitesi, 3 yıllık
geçmişine rağmen bu işlevi
başarıyla gerçekleştirebilmiş,
Türkiye’nin her yerinden gelen
gençlerin bireysel farklılıklarını,
ilgi ve birikimlerini göz ardı
etmeksizin özlerinde var olan
insanlık kimliğini, millî kimlikten
ödün vermeden güçlendirip öne
çıkaracak bir eğitim anlayışını
benimsemiş, bir uzlaşma, barış ve
kardeşlik kültürünü oluşturmayı
başarmıştır” dedi.
Üniversitenin temel amacının aklı
beslemek, düşünmeyi öğretmek,
düşünce üretmek ve ürettiklerini
insanlığın hizmetine sunmak
olduğunu ifade eden Rektör
Prof. Dr. Aslan, “Üniversite her
şeye aklın, bilimin ve aydın
düşüncenin gözlüğü ile bakar,
değerlendirmesini tarafsız ve
objektif ölçüler içerisinde yapar.
Üniversite etkilenen değil,
etkileyen; tanımlanan değil
Doğudan Yükselen Işık olan Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi, 3 yıllık geçmişine rağmen
bu işlevi başarıyla gerçekleştirebilmiş, Türkiye«nin her yerinden gelen gençlerin
bireysel farklılıklarını, ilgi ve birikimlerini göz ardı etmeksizin özlerinde var olan insanlık
kimliğini, milli kimlikten ödün vermeden güçlendirip öne çıkaracak bir eğitim anlayışını
benimsemiş, bir uzlaşma, barış ve kardeşlik kültürünü oluşturmayı başarmıştır
tanımlayan, harekete geçirilen
değil harekete geçiren, kendisine
yol gösterilen değil yol gösteren
bir kurumdur. Ağrı İbrahim Çeçen
Üniversitesi olarak, Atatürk İlke
ve İnkılâplarına bağlı, insan hak
ve hürriyetlerine saygılı, çağdaş,
laik, demokratik, aydın, görev ve
sorumluluğunun bilincinde, kendini
ifade edebilen, üreten, araştıran
ve sorgulayan, bilimsel düşünme
gücüne sahip, yapıcı, üretken,
demokratik yaşamın gerektirdiği
işbirliği ve dayanışmaya sahip, spora
ve sanata değer veren, mesleğinde
en iyisi olan ve aranılan gençler
yetiştirmek yegâne amacımız
olmuştur ve bundan sonra da böyle
olacaktır” diye konuştu.
İbrahim Çeçen’in 1984’ten beri şahsen vermeye başladığı eğitim bursları ile birlikte günümüze kadar 8 binden fazla öğrenciye burs verilmiştir
12
İÇTEN BAKIŞ › ARALIK 2011
15
`
İbrahim Çeçen Vakfı olarak sosyal ve kültürel
anlamda Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi«ni
destekleyecek projelerin çalışmaları sürmektedir
İbrahim Çeçen Vakfı Müdürü Dr.
Meral Dinçer yaptığı konuşmada,
ülkenin yetiştirdiği bir işadamı
olan İbrahim Çeçen’in sosyal
sorumluluk bilinciyle hizmet etmek
ve bir anlamda bu topraklara
borcunu ödemek yükümlülüğünü
daima yüreğinde taşıdığını
söyledi. Dinçer, “İbrahim Çeçen’in
1984’ten beri şahsen vermeye
başladığı eğitim bursları ile
birlikte günümüze kadar 8 binden
fazla öğrenciye burs verilmiştir.
İbrahim Çeçen Vafkı’nın ülkemizde
eğitimde en önem verdiği projesi,
Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi’dir.
3 yıl içerisinde inşa edilen
üniversitemiz, bölgenin en
güzel üniversitesi olmuştur.
Üniversitemizin kısa zamanda
bu duruma gelmesinde sayın
Rektörümüz’ün ve tüm emeği
geçenlerin katkılarına teşekkür
ediyoruz. Fiziksel olarak kampus ve
binaların yapılarak bağışlanmasının
yanı sıra İbrahim Çeçen Vakfı
olarak sosyal ve kültürel anlamda
Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi’ni
14
İÇTEN BAKIŞ › ARALIK 2011
destekleyecek projelerin çalışmaları
sürmektedir” diye konuştu.
Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi
öğrencileri adına konuşan Türkçe
Öğretmenliği öğrencisi Fatih
Mardan, zihinlerin aydınlanma
yeri ve her yönüyle bilim yuvası
olan üniversitelerin, gelişmiş
toplumların en önemli, en gözde
kurumlarından biri olduğunu ifade
etti. Öğrenci velileri adına konuşan
Ferzande Tanışır, Ağrı’da 4 yıl önce
eğitime merhaba diyen İbrahim
Çeçen Üniversitesi’nin kentteki
önemli bir boşluğu doldurduğunu,
kentin kalkınmasında önemli bir
yere sahip olduğunu söyledi.
Açılış konuşmalarından sonra, bu
yıl üniversite sınavlarında yüksek
puan alarak Ağrı İbrahim Çeçen
Üniversitesi’ni seçen öğrencilere
dizüstü bilgisayar ödülleri İbrahim
Çeçen Vakfı tarafından verildi.
Yine Vakıf tarafından 2011’de
üniversite adına yarışmalara katılıp
Türkiye çapında ödül alan sporcu
gençlere ve hocalarına da sertifika
ile birlikte para ödülleri verildi.
17
Söyleşi› Dr. Meral DİNÇER
Abdullah Keleş ile
IC Turizm GRUBU HAKKINDA SÖYLEŞİ
Bu yıl 20.
hizmet yılımın
başındayım. Bu
süreçte Yönetim
Kurulu başkanımız
başta olmak
üzere iletişim
ve etkileşim
içerisinde
olduğum bütün
yönetici ve grup
çalışanlarından
çok şey öğrendim.
16
İÇTEN BAKIŞ › ARALIK 2011
›IC Grup’ta ne zaman göreve
başladınız? Nerelerde ve hangi
görevlerde bulundunuz?
Üniversiteyi bitirdikten sonra
Kasım 1992 yılında stajımı
yaptığım IC Grubu’nun inşaat
bölümünde çalışmaya başladım.
1995 yılına kadar Finans,
İnsan Kaynakları ve Ticaret
Departmanlarında görev alarak,
hem merkez ofis ve hem de proje
uygulama bölümlerinde çalışarak
deneyim kazandım.
1995 Kasım ayı itibariyle
Turizm Grubunun Antalya’daki
işletmelerinde mali işlerde görev
aldım. Turizm sektörünün henüz
tanınmaya başladığı bu süreçte
grubumuzun Belek bölgesindeki
650 yatak kapasiteli tesiste
bu konudaki gelişmeleri takip
edebilme imkanı buldum.
2005 yılında Turizm grubu
Yönetim Kurulu üyeliğini,
2006‘da da Murahhas aza
ve Turizm Grubu Genel
Koordinatörlüğü’nü üstlendim.
2007 yılında IC İçtur A.Ş. Yönetim
Kurulu üyesi ve 2009 yılında
mevcut görevlerimle birlikte ICF
Airports Antalya Hava Limanı
Yönetim Kurulu üyesi görevine
atandım.
›Şu anki görevinizi tanımlar
mısınız?
IC Holding Antalya Bölge Müdürü
olarak görevimi sürdürmekte
olup, IC Antbel Antalya Belek
Turizm Yatırımları A.Ş., İçtur
Yiyecek İçecek Hizmetleri A.Ş.,
ICF Airports Antalya Havaalanı
İşl. A.Ş., Kuyab Turizm Yatırımları
A.Ş., Antalya Kongre Bürosu
şirketlerde aktif yönetim kurulu
üyesi olarak çalışmaktayım.
›Sanırım 20 yıldır IC Grup çatısı
altında görev yapmaktasınız,
uzun soluklu olarak aynı
şirket grubunda çalışmak nasıl
başarılır, bu başarının sırrı ne?
Bu yıl 20. hizmet yılımın
başındayım. Bu süreçte Yönetim
Kurulu başkanımız başta olmak
üzere iletişim ve etkileşim
içerisinde olduğum bütün yönetici
ve grup çalışanlarından çok şey
öğrendim.
Bu soruyu sormakta haklısınız.
Özellikle turizm sektörüne
baktığınızda uzun süreli aynı
grupta çalışıyor olmak son
derece istisnai bir durum.
Bunu temel olarak iki grupta
değerlendirebiliriz.
Birincisi IC Grup sürekli
gelişen ve farklı sektörlerde
büyüyen Türkiye’nin en önemli
kurumlarından biridir.
İşe başladığım tarihten bu güne
kadar grup sürekli olarak gelişim
içerisinde oldu. Bu durum bizlerin
de gelişimine katkıda bulundu.
Devamlı olarak yatay ve dikey
yeni görevler aldık, kendimizi
günün koşullarına uygun
olarak geliştirdik. Bu çerçevede
geçtiğimiz 20 yıl süresince İnşaat,
Turizm, Havacılık sektörlerinin
finans, İnsan Kaynakları ve ticaret
de dahil olmak üzere çeşitli
fonksiyonlarında görev aldım.
Sonuçta Grubun bu dinamik
yapısı benim kişisel kariyerimi
geliştirmeme de aynen yansıdı. Ve
henüz bu süreçte bitmedi.
Gruptaki uzun soluklu çalışmanın
ikinci ana nedeni ise; Grubun
sahip olduğu değerler bütünüdür.
Ekiplerde başarılı olmak için birinci
öncellik uyum içerisinde çalışmak
olup, bireysel başarılardan
çok ekip bütünlüğü içerisinde
bütünleşerek ortak başarıya imza
atmaktır.
IC grubu çalışanları arasında çok
önemli bir ortak amaç birliği
mevcut olup, hepimiz yüksek
aidiyet duygusuyla çalışmaktayız.
Bizlerin ve grubun en büyük
kazanımlarından birisinin de bu
olduğuna inanıyorum.
Önce fikir tasarımı, sonrasında
kağıt üzerinde uzun süren
çalışmalar ve planlama aşaması,
peşinden uygulama detaylarının
karara bağlanması sonrasında
da fikir birliğine varılan projenin
kararlı bir şekilde uygulanması
modeliyle hareket ediyoruz.
Başarmak için inanmak, birlikte
hareket etmek ve çok çalışmak
şarttır. Ancak yeterli olmayabilir.
Her bir projeyi kendi zamanı
ve mecrasında iyi tahlil etmek
gerekir, her birinin bir diğerinden
farklılık arz eden yönleri
bulunabilir. Bu handikapları
Başarmak için inanmak, birlikte hareket
etmek ve çok çalışmak şarttır.
19
aşmak için iyi bir Kalite Yönetimi
ve İnsan Kaynakları Yönetim
Sistemi’nin olması zorunludur.
İlk işe başladığımda Yönetim
Kurulu Başkanımızın bu
konudaki düşüncelerini görüp
çok etkilenmiştim. Bütün iç
yazışmalarımızda ‘’ İşlem bildiren
sözlü emirlerden kaçınınız, yazarak
söyleyiniz, çizerek ifade ediniz ‘’
matbu metni yer almakta idi. Bu
o tarihten sonra benim için de bir
çalışma felsefesi oldu. İyi ve kaliteli
bir üretim ancak doğru planlama,
doğru malzeme ve inanmış iyi bir
insan kaynağı ile çok çalışarak elde
edilir.
Bu gün ülkemizdeki, en dinamik
ve birbirine inanarak ortak proje
üreten ekiplerin başında IC Grubu
çalışanları gelmektedir. Çalışanları
ve yöneticileriyle uyum içerisinde
hareket eden Yönetim Kurulu
Başkan ve Üyeleriyle ulusal ve
uluslararası projelerde istihdam
yaratmak ve ülke ekonomisinde
katma değer sağlamayı amaç
18
İÇTEN BAKIŞ › ARALIK 2011
edinen çok büyük bir ekibin bireyi
olmaktan onur duyuyorum.
Bizlerin uzun soluklu başarılı
çalışmaların içerisinde olmamızı
sağlayan faktörler bunlardır
diyebilirim.
›IC Grup’un turizm sektörüne
giriş sürecinden bahseder
misiniz? IC inşaat ve enerjinin
yanı sıra turizm alanına nasıl
girdi?
1992 Yılında Konur Sokak’ta
bulunan ve Mülkiyeti grubumuza
ait arazi üzerinden 54 odalı 4
yıldızlı otel inşaatı ile turizm
sektörüne adım atıldı. Bu tesisimiz
1994 yılında hizmet vermeye
başladı. Peşinde 1995 yılında
daha önce tahsisini aldığımız
Belek’teki 650 yatak kapasiteli 5
yıldızlı turistik tesisimizi devreye
aldık. Benim de Turizm sektörüne
intikalim bu tesisimizle olmuştur.
›Bu süreçte ne gibi gelişmeler
yaşandı? IC Turizm grubu neler
yapmaktadır?
Daha sonraki dönemlerde
Yönetim Kurulu Başkan ve Başkan
Yardımcımızın turizm sektöründeki
gelişmelere inanmaları
sayesinde, Belek’teki tesisimizin
önce kapasitesinin arttırılması
sonrasında da Kundu ve Havaalanı
mevkilerinde iki adet yeni tahsis
üzerine turistik tesis yapılması ile
bu alanda bir kurumsal yapılanma
gerçekleşmiş oldu.
Kaliteli bir hizmet anlayışını esas
alan turistik tesislerimizle, çalışan
ve misafir memnuniyeti önceliği
olgusu ön şart olmak üzere,
sürdürülebilir ve geliştirilebilir bir
turizm anlayışıyla hareket ediyoruz.
Bu gün Antalya da 4 adet turistik
tesisimizi IC Hotels markası altında
işletmekteyiz. Bu şirketimizin
iştirakleri olarak da İstanbul
Bomonti’de bir adet turizm
kompleksi ve Mersin –Tarsus
Kazanlı bölgesinde 3 adet Turizm
yatırım projemiz bulunmaktadır.
›Şu an işlettiğiniz oteller
hangileri? IC hotellerinin
özelliklerini ve ayrıcalığını
nasıl tanımlarsınız?
IC Hotels markası ile hizmet
standartlarını belirlediğimiz
tesislerimiz şunlar:
IC Hotels Santai: Ülkemizin
en güzel planlanmış turizm
bölgelerinden biri olan
Antalya–Belek’te 95.000
m2‘lik ormanlık alanda
hizmet veren işletmemiz
“aile” konsepti esas alan
misafirlerimiz ağırlıklı olmak
üzere, toplantı, seminer,
golf, spor ekiplerine de
hizmet vermektedir. Yaz
kış açık olan tesisimiz
1000 yatak kapasiteli olup,
70.000 m2 civarındaki özel
mülkiyetinde de uluslararası
standartlara uygun 4 adet
modern futbol sahası ve
spor tesislerine sahiptir. Bu
tesisimiz 2012 Nisan ayı
itibariyle yaklaşık 10 milyon
USD civarnda bir maliyet ile
yenilenerek hizmet vermeye
devam edecektir.
IC Hotels Airport: Havaalanı,
Kongre Merkezi ve şehir
merkezine yakın olmasıyla
önemli bir avantaja sahiptir.
57.000 m2’lik ormanlık alan
içerisinde yer alan tesisimiz
misafirlerin konforlu bir
şekilde ağırlanması için bir
havaalanı hotelinden çok,
geniş odaları ve sunduğu
özel hizmetlerle birinci sınıf
bir iş hoteli olarak hizmet
vermektedir. Tesisimiz;
hava yolları ekipleri, günlük
iş seyahatleri, önemli
fuar, kongre ve düğün
organizasyonlarına ev
sahipliği yapmaktadır.
Bu gün ülkemizdeki,
en dinamik ve birbirine
inanarak ortak proje
üreten ekiplerin
başında IC Grubu
çalışanları gelmektedir.
21
1992 Yılında
Konur Sokakta
bulunan ve
Mülkiyeti
grubumuza
ait arazi
üzerinden 54
odalı 4 yıldızlı
otel inşaatı
ile turizm
sektörüne
adım atıldı.
İlk işe başladığımda Yönetim Kurulu Başkanımızın
bu konudaki düşüncelerini görüp çok etkilenmiştim.
Bütün iç yazışmalarımızda � İşlem
bildiren sözlü emirlerden kaçınınız,
yazarak söyleyiniz, çizerek ifade ediniz �
matbu metni yer almakta idi. Bu o tarihten
sonra benim için de bir çalışma felsefesi oldu.
IC Green Palace: Antalya‘nın
şehre yakın en güzel ormanlık
alanında yer alan tesisimiz,
adından da anlaşılacağı üzere
çevre düzenlemesi ve sağladığı
rahat atmosfer ile gelen misafirleri
kendisine hayran bırakan servis
anlayışı ile 2004 yılından beri
Kundu’da hizmet vermektedir.
Her yıl misafirlerin yoğun
beğenisini alan tesisimiz bölgede
kaliteli servisin verilmesi ve kalite
standartlarının yükseltilmesine de
oldukça katkıda bulunarak Türk
Turizm’de iyi tesisler yapılmasına
20
İÇTEN BAKIŞ › ARALIK 2011
öncülük etmiştir.
IC Hotels Residance: Çok az
sayıdaki lüks villalarla hizmet
veren tesisimiz, butik tarzda
hizmet isteyen misafirlerimiz için
özel olarak tasarlanmış ve 2007
yılından beri hizmet vermektedir.
30.000 m2’lik ormanlık alan
içerisinde yer alan bu yapılanmada
Spa hizmetleri için 2.500 m2’lik
kapalı hizmet alanı vardır. Lüks
restaurant ve outletleriyle başarılı
ve örnek tesis konumundadır.
Bütün tesislerimizin ortak
özelliği misafirlerin beklentilerini
gerçekleştirirken, toplam
verimliliği ve çalışanların yüksek
memnuniyetini esas almaktır.
›Havalimanı yapımı ve
işletmeciliği süreci nasıl başladı?
ICF Airport Antalya Havalimanı
bu yıl Avrupa’nın en iyi
havalimanı seçildi, biraz da bu
konudan bahsetsek?
1998 yılında Antalya’da
henüz 2 pist inşaatı başlangıç
dönemindeyken bir gün Antalya
Havalimanı işletim sürecinde yer
almamız gerektiği fikrine sahip
idim.
2004 Yılında Antalya’da ikinci bir
terminal binası ihtiyacı duyulması
ve bu konuda açılan ihale sonucu
Havaalanı işletmeciliğine adım
atmış olduk.
Cumhuriyet Tarihi’nin hali
hazırda sektöründeki en büyük
kiralama ihalesiyle 2007 yılından
itibaren Antalya Havalimanı 1.
ve 2. dış hatlar ile İç hatlar ve CIP
Terminallerinin 2024 yılına kadar
işletim hakkını rekor bir rakam ile
partnerimiz ile birlikte kazandık.
Geçen süre zarfında enerjimizi
ürün geliştirmeye ve yüksek
standartta hizmet vermeye
yönelttik. Kamu kurum ve
kuruluşları, sektör temsilcileri,
üniversiteler ve turizm birlikleriyle
ortak hareket ederek, anket
çalışmaları yaptık, misafir
beklentilerini öğrendik,
benchmarking yaparak diğer
havaalanlarının işletim modellerini
gözlemledik, alınması gereken her
türlü tedbiri aldık, geliştirilmesi
gereken her adımda başarı
sağladık, bütün havaalanları
içerisinde Avrupa‘da kendi
kategorisinde tam 7 dalda
birinci olarak ‘‘Avrupa’nın en iyi
Havaalanı‘’ seçildik. Bu kadar
dalda birinci olan Türkiye’deki tek
havaalanıyız.
Bu başarıda elbette bütün çalışan
arkadaşlarımızın, yönetimimizin
ortak inanç ve uyumlu olarak
çok çalışmasının payı yüksektir.
Havaalanı işletilmesi konusunda
Türkiye’de ilk Engelsiz Havaalanı,
İlk Yeşil Havaalanı, İlk kez
Toplam Kalitede 4 adet ayrı
23
belgeyi kazanan olmanın yanı
sıra peş peşe yapılan ECAC
denetimlerinden 2 yıl üst üste
Türkiye’de en yüksek not alan
havaalanı olmamız da işimizi
ne denli ciddiyetle yaptığımızın
göstergesidir. ECAC’ın ülkemizdeki
en yüksek notu 97 olup, Bu da
Firmamıza verilmiştir.
›Antalya Havalimanı yiyecek
içecek işletmesi İçtur’dan söz
eder misiniz?
Hizmet sektörünü bir bütün olarak
değerlendirmek gerekir. Hepsi
ayrı ayrı olarak görünebilir ama
sonuçta her bir alt sektör hizmet
üretiminin birer halkası olarak
görülmektedir. Antalya‘ya gelen
misafirin ilk izleniminin ve son
izleniminin işletmekte olduğumuz
havalimanında gerçekleşeceğini
düşünerek, bütün hizmet üretim
noktalarının kusursuz olarak
servis vermelerini sağlamamız
gerekmekteydi.
Turistik tesis işletmeciliğinde
var olan yüksek hizmet
standartlarımızı bu hususta
kullanmayı hem yeni bir istihdam
alanı hem de havaalanın hizmet
22
İÇTEN BAKIŞ › ARALIK 2011
bütünlüğünün sağlanması için
gerekli gördük. Bu amaçla 2007
yılında İçtur Yiyecek İçecek
Hizmetleri A.Ş. firmamızı kurduk.
Antalya Havaalanı Terminalleri
bünyesindeki bütün yiyecek içecek
hizmetlerinin ihalesini alarak aktif
hizmet vermeye başladık.
Bu gün memnuniyetle ifade
etmeliyim ki İçtur, sektöründe
hizmet ve ürün kalitesiyle herkes
tarafından takdir edilen bir şirket
durumuna gelmiştir. İçtur’un
hedefleri arasında farklı şehirlerde
ulusal ve uluslararası projelerde de
hizmet vermek yer almaktadır.
Bütün kalite yönetim sertifikalarını
alan bu kuruluşumuz bir çok
yeni projeye dahil olmak için
görüşmelerini sürdürmektedir.
›IC yurtdışında Petersburg,
Bakü, Varna, Burgaz’da da
havaalanı inşatları yapımını
üstlendi, inşaat bitiminde
işletmesi konusunda ne
düşünüyorsunuz?
Bu havaalanlarının taahhüt işlerini
yerine getirmekteyiz. Mevcutta
işletmecisi olan bu yerlerden
yiyecek–içecek ve benzeri alt
işletmecilik hizmetlerini uygun
şirketlerimize almak için girişimde
bulunacağız. Bu konudaki
görüşmelerimiz devam ediyor.
›IC Turizmin önümüzdeki
süreçte hedefleri nelerdir?
IC Hotels Markası ile işletmekte
olduğumuz tesislerimizin günün
koşullarına uygun olarak kalite
standartlarından ödün vermeden
hizmet verebilir hale getirmek,
yeni açılacak tesislerimizde aynı
kurumsal yapılandırmayı sağlamak
ve turizm sektörünün en önemli
aktörleri arasında yer alarak
‘’sektöründe yurt içinde lider ve
yurt dışında aranılır ‘’ bir marka
olmasını sağlamaktır.
Bomonti’de yer alan Turizm
Kompleksi’ni belirlenen hedefler
doğrultusunda hizmete geçirmek
ve Mersin – Tarsus Bölgesi’ndeki
yatırımlarımızı gerçekleştirmenin
yanı sıra, Grubun çatısı altındaki
havalimanları, yat limanları ve
hizmet üretim noktalarında
işletmeci kimliğimizle ortak
çalışma sinerjisi yaratmak
istiyoruz.
25
YURT DIŞINDA YÜKSEK LİSANS YAPAN BURSİYERLERİMİZ
Mehmet BEKTAŞ
Porto Üniversitesi / Portekiz
Mehmet Çiftçi
Porto Üniversitesi / Portekiz
OLÁ
Adını, Latince Portas (liman)
ve Calle (kale) kelimelerinden
alan Portekiz, Avrupa’nın
güneybatısında İber Yarımadası
üzerinde yer alan, Avrupa’nın
en batıdaki ülkesidir. Portekiz
toprakları, tarih boyunca ülkenin
kültürünü, tarihini, dilini ve
etnik yapısını etkileyen çeşitli
medeniyetlerin geçişine tanık
olmuştur. Akdeniz’e sınırı
olmamasına rağmen Portekiz
toplumu, sıcakkanlılık ve
yardımseverlik gibi tipik bir
Akdeniz insanın temel özelliklerine
sahiptirler. Portekiz, geleneksel
müziği olan Fado’suyla, zengin
balık mutfağıyla, sıcakkanlı
insanlarıyla, dünyaca ünlü şarap
mahzenleriyle ve futboluyla
Avrupa’nın en batısında bulunan
şirin bir ülke konumundadır.
Geçmişte Portekiz ve Türk
toplumları direk karşı karşıya
gelmediklerinden dolayı bize
karşı geçmişin ön yargılarından
uzaktırlar. Portekiz’in Kuzey
Avrupa ülkelerindeki gibi bir
Türk azınlığa sahip olmaması,
Portekizlilerin Türk kültürüne
oldukça yabancılaşmasına sebep
olmuştur. Ama bu yabancılaşma
turizm ve çeşitli kültürel etkinlikler
sayesinde aşılmaktadır.
Portekizliler yolda kalmışa yardım
konusunda derin bir kültüre
24
İÇTEN BAKIŞ › ARALIK 2011
FARKLILIK ZENGİNLİKTİR
Farklılığı anlayabilmek, zıtlığı
görmek için anagram (değişim) bir
yaşama sahip olmak gerekmektedir.
Bu durum, tarihi bir geçmişi
olan kültürel ‘Medeniyetler
Çatışması’ klasiğinin temelini teşkil
etmektedir,ki yaradılış gereği bu
çatışma (zıtlık) hep var olmuş ve
korunmuştur.
sahiptir, Portekizce’yi bilmemeniz
veya onların Türkçe bilmemeleri
de yol tariflerinde sorun değildir.
Portekizliler, vücut dilini sonuna
kadar kullanırlar o da yetmezse sizi
kendi araçlarıyla gideceğiniz yere
bırakırlar.
Porto’ya gelir gelmez Portekiz’deki
şakayla karışık kuzey-güney
zıtlaşmasında kendimizi bir
taraf olarak bulduk. Biz, kuzeyli
Portolular olarak Lizbon’dan
ve onun takımları Benfica ve
S.Lizbon’dan hiç hoşlanmıyoruz.
Ünlü Serralves Modern Sanatlar
Müzesi’yle, Peynir Kalesi ve
Eiffel’in öğrencilerinin yaptığı ve
Eyfel kulesini andıran I.Dom Luıs
Köprüsüyle Porto turistik açıdan
zengin bir yer. Matasinhos’da
balık yemek ve Riberia’da kahve
içmek ve okyanus kıyısında
güneşin batışını izlemek Porto’da
yapılması gerekenlerin başında
gelir. Alışmakta zorluk çektiğimiz
şeyler de yok değil; durakta otobüs
sırası beklemek ve arabaların bizim
için saygı da kusur etmemeleri
Porto’nun şaşırtıcı yönlerindendir.
Ontolojik bir ihtiyaç olarak da olsa,
kültürel genişliği ve çeşitliliği her
zaman arzu etmişimdir. Bu arzumun
gerçekleşme fırsatını arayışlarım
bir ukte idi içimde ve nihayet
gerçekleşti.
Hülasa, Portekiz, her ne
kadar mesafe olarak ülkemize
uzak olsa da kültürlerinin ve
insanlarının yakınlığı bu uzaklılığı
kısaltmaktadır.
Okyanus kenarındaki sıcak
ve samimi ülkenin şirin şehri
Porto’dan kucak dolusu selamlar.
Fotoğraflar: Timur ÖZKAN
Bu sene içinde Porto Üniversitesi’ne
(Portekiz) yaptığım yüksek
lisans başvurusu, Ağustos 2011
tarihinde kabul edildi. Tabi bu
kabul, kısa sürecek bir sevinç gibi
görünüyordu. Çünkü oraya gitmek
ve orada okumak yüklü bir maliyet
gerektiriyordu. Ben de bunu
karşılayamıyordum. Ama bunu
düşünmek çok sürmedi. Lisans,
yüksek Lisans, Erasmus gibi eğitim
alanlarında, birçok ihtiyaç sahibi
öğrenciyi okutan (destekleyen)
“İbrahim ÇEÇEN Vakfı” sevincime
ara verdirmeden, masraflarımı
karşılıksız olarak karşıladı. Bu
karşılama sadece maddi değildi,
aynı zamanda manevi (gönülden
ve güler yüzlülükle) güzelliklerle de
süslendi. Nasıl teşekkür edeceğimi
bilmesem de, ne kadar teşekkür
etsem de az olduğunu biliyorum.
Burada ikinci günümde gurbeti,
değişikliği hissetmeye başladım.
Çünkü ihtiyaç giderme arayışları
ve adaptasyon başka davranmaya
zorluyor. Malum farklı Dil-Kültür
ve alışık olduğumun tam tersi her
şey. Tabi bu zıtlık aynı zamanda
güzellikler (2.dil ve kültür zenginliği)
ve trajikomik olaylar da yaşatıyor.
Portekiz okyanus ve Akdeniz
İklimlerine sahip olan kenar bir
Avrupa ülkesidir. Doğal güzelliklere
bürünmüş sessiz ve şirin bir yerdir
Portekiz. İnsanları ise, sıcak-kanlı
ve yardım severdirler. Türkiye
ve insanına ayrı bir sempati
duymaktadırlar. Özellikle Anadolu
insanının kültürel zenginliklerini
(mutfak,folklor, futbol,doğal
güzellikler, sosyolojik yapısı…
vb) beğenip merak etmektedirler.
Değişik veya ilginç gelen bazı
kültürel olaylar da yaşadım,
örneğin:
*Her şey çok sistemli ve randevu
üzerine kurulu; kayıt dışı az şey
var fakat bir Avrupa ülkesi olarak
(imkan ve teknoloji sahipliği) çok
yavaş işlemektedir.
*Trafik ışıkları olmayan en işlek
otoyolu bile bir yaya geçeceği
zaman, bütün şoförler büyük bir
sabırla yayanın geçişini bekler. Bu
benim çok hoşuma gidiyor.
çocuk sesini hasretle aradım.
*Lisedeki bir ders süresi 90 dk’dır.
Üniversite’de ise bu süre değişiyor
ve bir ders süresi 1 gün sürebiliyor
(kendi dersim 09:30-19:00 arasıdır).
*Dikkatimi çeken başka bir
nokta da; sömürgeci zihniyete
dayanan mimari bir yapılaşma söz
konusudur, kölelik düşüncesi hâlâ
yaşatılmaktadır. Kaldığım evde
köle için yapılmış ayrı bir dış kapı,
ayrı oda ve diğer ihtiyaç yerleri
bulunmaktadır. Bu oda da evin
en kuytu yerine yapılmış. Sadece
kaldığım evde değil; bu durumla en
modern evlerde de karşılaşılabilir.
Çünkü onlar için ayrılmaz bir
gelenektir.
Porto’da kısa bir süredir kalıyorum
ama insanlarıyla beraber yaşadığım
için, bir de birçok şey farklı
olunca oldukça ilginç olay ortaya
çıkıyor. Bu olaylar, zıtlıklar ve
uyuşmazlıklar bana tanıma ve
tanıtma zevkini vermektedir. Bana
göre; ”Medeniyetler Çatışması”
aynı zamanda birlikte yaşanabilirliği
doğuran manevi bir anlaşmadır.
*Güvenlik güçlerine nadir rastlanır,
sadece iki defa polis aracına
rastladım.
Burada farklı yaşamaktan ve
insanlarından memnunum.
Maddi-manevi bu farklı yaşamı
bana yaşatan, benden desteğini
eksik etmeyen başta “İBRAHİM
ÇEÇEN VAKFI YÖNETİCİ ve
ÇALIŞANLARI”na, hocalarıma ve
aileme çok teşekkür ediyorum.
*Genç nüfus oranı azdır. Günlerce
Saygılarımla…
27
ERASMUS MEKTUPLARI
Anlamazlıktan geldi ve bana Lehçe
karşılık verdi. Daha fazla problem
yaşamamak için talep ettiği parayı
ödedim, yurda yerleştim. Polonya
tarihinden dolayı yaşlı nüfusla Rusça ve
Almanca rahatça iletişim kurabilirsiniz.
Lodz’un nüfusu 1 milyon. Genç nüfus
oldukça az, sokaklar 70-80 yaşlarında
nine ve dedeler ve onların gayet
sevimsiz köpeklerine kalmış. Lodz’un
en ünlü yeri Piotkowska diye 4 km
uzunluğundaki caddesidir. Hayat bu
caddenin üzerine kurulmuş. Her iki
tarafı pub ve kulüplerle doldurulmuş
olan cadde, Avrupa’nın gerçek
kimliğini gösteriyor.
Erasmus Programı ile Yurtdışında Okumaya Giden Öğrenciler
Erasmus Öğrenci Öğrenim Hareketliliği kapsamında, Danimarka - Odense’de bulunan University College
Lillebael’de öğrenim görmek üzere giden ve öğrenime başlayan öğrencilerimiz; Ali Gök, Leyla Al, Anıl Diren Öz
ve Öznur Gültekin ile Portekiz Bragança’da bulunan Polytechnic Institute of Bragança’da öğrenim görmek üzere
giden öğrencilerimiz Duygu Çay, Özge Öcel ve Esra Ertem…
Hakan ÇİFTÇİ / Polonya
Polonya’dan Selamlar…
Avrupa’yı yakından tanımak için
buralara gelmeye karar verdim.
Ailemin maddi durumu buna
müsait değildi bu yüzden kendi
imkânlarımla gelmek zorundaydım.
Erasmus sınavına girdim, hibeli olarak
Polonya’nın Lodz Üniversitesi’nde 6 ay
eğitim hakkı kazandım.
Anıl Diren ÖZ / Danimarka
Danimarka Odense’deyiz.
Türkiye’nin farklı yerlerinde
yaşayan ama Ağrı İbrahim Çeçen
Üniversitesi’nde okuyan 4 kişi
geldik buraya. Öncelikle ülke
olarak eğitimde, örneğin öğretmen
yetiştirmede ne kadar eksiklerimiz
olduğunu, bir önceki çağın
yöntemleriyle muasır medeniyet
seviyesi çıkmaya çalıştığımızı ve
daha çok yolumuz olduğunu
gördüm.
Farklı yönlerimizde var tabi,
mesela toplum olarak birlikteliği
Avrupalılardan daha iyi biliyoruz.
Onlar kadar yaşam kavgası içinde
insan gibi yaşamayı unutup “önce
ben” demiyoruz, halen kardeşlik,
arkadaşlık bilincimiz daha yüksek.
Kaldığım şehir Odense
Danimarka’nın en büyük 3. şehri,
250 bin civarı insan yaşıyor.
Çok katlı yapı görmek nerdeyse
imkansız bu şehirde, evler küçük ve
önlerinde de bahçeleri var. Hayat
erken bitiyor burada, duyduğumuz
kadarıyla bu durum Danimarka
26
İÇTEN BAKIŞ › ARALIK 2011
devletinin uyguladığı ekonomi
politikasından dolayı oluyormuş,
saat 15’ten sonra açık alış veriş yeri
bulmak zor. Gece hayatı tüm Avrupa
gibi burada da üst düzeyde, hafta
sonları 20.00 başlayıp sabah 7’de
son bulan partiler buradaki insanların
vazgeçilmezi.
Ne yazık ki Türkiye’den geldim
deyince bakışlardaki sevgisizlik
yüzümüze çarpıyor, bunu gidermek
için kendimizi yeteri kadar onlara
anlatmalıyız. Yakında benim
Erasmus maceram bitiyor ve sonra
diğerlerininki başlayacak. Bana ve
arkadaşlarıma yardımları için İbrahim
Çeçen Vakfı’na teşekkürlerimi
sunuyorum.
Lodz; Polonya’nın 3.büyük şehri
ve başkent Varşova’nın 135 km
güneyinde bulunuyor. İlk başta
sevemezsiniz burayı… Komünizm
döneminden kalma eski, kırık dökük,
çatlamış binalar var. Oldukça asabi ve
her an size saldıracakmış gibi bakan,
kucağında torun niyetine, fare kadar
köpek taşıyan nene ve dedelerin
bakışlarından rahatsızlık duyarsınız.
Lodz’a bir pazar akşamı vardım. Buraya
direk uçuş olmadığı için ilk önce
Varşova’ya, oradan da trenle Lodz’a
geldim. Trenden indim ve elimde
yurdumun adresiyle 65-70 yaşlarında,
sempatik bir dedeye yaklaşıp eline
kâğıdı verdim. Dede beni baştan
sona bir süzdükten sonra, bin işareti
yaptı. Gelmeden tren istasyonuyla,
yurdumun arasındaki mesafeye
bakmıştım. Mesafe 5 km olmasına
rağmen biz dedemle resmen bir şehir
turuna çıkmıştık. Aynı yerleri defalarca
geçtikten sonra nihayet yurdun önüne
geldik. Taksimetre 60 pln gösteriyordu
(TL karşılığı =34). Yüzüne baktım ve
Rusça ‘’Niye bunu yaptın, sen karşına
çıkan her yabancıyı dolandırabileceğini
mi zannediyorsun? ’’ diye sordum.
Polonya Avrupa’nın en dindar
ülkesidir. Katolik olduğunu söyleyenler
%90’a, düzenli olarak kiliseye gittiğini
beyan edenler %80’e ulaşmaktadır.
Polonya Meclisi’nin başkan kürsüsünün
arkasında Haç vardır. Anayasa’da
ilgili her bölümde Katolikliğe atıf
vardır. Bu anlamda, Katoliklik devletin
resmi dini olarak kabul edilmektedir
de denebilir. Kilise; devlet, siyaset
ve toplum hayatında gerektiğinde
kullandığı ciddi bir nüfuza sahiptir.
Bazı Katolik papaz ve din grupları,
siyasete açıkça girmekte ve bugünkü
koalisyon iktidarının bazı partilerini
desteklemektedir. Bugün Polonya’da
hiçbir kişi ya da resmi veya özel
kurumun, Katolikliği açıkça reddetmesi
imkânsızdır. Kilise ile açıkça ters
düşen bir partinin siyasi yaşamda yer
sahibi olması neredeyse imkânsızdır.
Yani Anayasa’da dine vurgu yapmak
kimseye endişe vermiyor.
Piotkowska’da her köşe başında
Döner-Kebap yazan mekânlarla
karşılaşırsınız ancak bu işyerlerinin
sahipleri genellikle Araplar ve domuz
eti kullanıyorlar. İstanbul ve Ankara
restoranlarının sahipleri Türk ve biraz
da olsa güvenip et yiyebiliyorsunuz.
‘Manufaktura’ Lodz’un en gözde
alışveriş merkezi, burada her şeyi
bulabilirsiniz. Polonya halkı diğer
Avrupa halkına nazaran daha fakir bir
halk. Türkiye ile karşılaştırdığınızda
fiyatlar ortalama olarak aynı, fakat
giyim oldukça pahalı. Benim Lodz’da
en çok dikkatimi çeken noktalardan
biri insanların kurallara her zaman
riayet etmesi ve şehirdeki tramvay,
otobüs gibi toplu taşıma araçlarının
dakik olması. Türkiye’deki gibi
değil, her durakta zaman çizelgesi
var. Eğer zaman çizelgesinde 12.01
gözüküyorsa, bineceğim araç
mutlaka 12.01’de önümde oluyor.
Ayrıca burada öğrenciler için aylık
bilet var, her ay 44pln(25tl) verip,
tüm toplu taşıma araçlarını sınırsız
kullanabiliyorsunuz. Yani şehir-içi
ulaşım oldukça rahat ve ucuz.
Erasmus hayatımın deneyimi oldu.
Farklı ırk ve dinlerden bir sürü insan
tanıdım İtalyan, Fransız, Alman,
İspanyol, İngiliz… Onlarla iletişimimiz
oldukça iyi. Özellikle İtalyanları çok
sevdim ve Lodz’daki zamanımın
nerdeyse yarısını onlarla geçiriyorum.
Onlara Zeybek, Ankara havası,
Şemmame öğretmek ve onlarla
oynamak paha biçilemez.
Ben bugün kalabalık bir grupla Prag’a
gideceğim. Avrupa Birliği’ne üye
ülkeler arasında dolaşım oldukça rahat
ve ucuz, Ağrı-İstanbul arası otobüs
fiyatı 100 TL gibi bir maliyeti var.
Yaklaşık 2 hafta önce Viyana’daydım.
Polonya(Lodz)-Avusturya(Viyana) arası
yaklaşık olarak 13-14 saat sürüyor ve
otobüs bileti sadece 45 TL. Yani tüm
Avrupa tek bir ülke gibi, herhangi bir
olaya karışmadığınız sürece önünüze
çıkıp pasaport soran bir görevli bile
olmuyor.
Ben Uluslararası İlişkiler
bölümündeyim, ancak burada
Amerikan Tarihi ve Uluslararası
Pazarlama diye iki ayrı bölümün
derslerine giriyorum. Eğitim sistemi
Türkiye’den oldukça değişik. Vize ve
final derdi yok. Sadece hocalar sana
bir konu veriyor ve o konu hakkında
araştırma yapıp bu araştırmanı sınıfla
paylaşıyor ona göre de not alıyorsun.
Sınıf arkadaşlarımız oldukça samimi
ve yardımsever insanlar, bize de çok
yardımcı oluyorlar.
Bana göre Polonya’da aile kavramı
pek fazla gelişmemiş, aile içi iletişim
alt düzeyde. Geçenlerde Polonyalı bir
arkadaşımla bu konuyu konuştuk; hiç
abartısız söylüyorum, babaannesinin
ismini bilmiyordu. Çünkü senelerdir
konuşmuyorlarmış. Bize sorsanız
yedi göbek sülalemizi söyleriz. Yani
anlatmak istediğim bize göre kültür ve
yaşam tarzları çok zıt ve uzak olan bir
toplum. Marketler hazır yiyeceklerle
doldurulmuş, evde ne pişirdiklerini
çok merak ediyorum doğrusu… Yani
bir pirinç veya bulgur bulmak bazen
imkânsız hale geliyor.
Paha biçilemez bir deneyim oldu
Erasmus benim için. Bu deneyimi
yaşamamı sağladıkları için başta
değerli iş adamımız İbrahim Çeçen
olmak üzere IC VAKFI bünyesinde
çalışan tüm görevlilere çok teşekkür
ediyorum.
29
Özge ÖCEL / Portekiz
28
İÇTEN BAKIŞ › ARALIK 2011
Erasmus bana çok şey
kazandırdı. Portekizce dilini
öğrenme fırsatı buldum.
Şu anda ücretsiz olan bu
kurslara devam ediyorum.
Dili Portekizce olan bir
ülkede o dili öğrenmek
hem daha kolay hem
daha eğlenceli hem de
pratik yapma imkânım
var. Şu bir geçek ki eğitim
sistemleri, ders işleme
koşulları, malzeme imkânları
bizimkine göre çok daha iyi
durumda. Bunların yanı sıra
tam bir kültür kaynaşması
yaşıyoruz. Evimizde ki
Brezilyalı, Litvanyalı,
Polonyalı kardeşlerimizle
aile gibi olduk. Birbirimizin
kültürünü daha yakından
tanıyoruz. Birlikte derse
giriyoruz, yemek yapıyoruz,
dışarı çıkıyoruz hatta
kurban bayramını bile
onlarla kutladık. Böyle
bir fırsat yakaladığım için
çok şanslıyım. Gelmek
isteyen arkadaşlara
tavsiyem kesinlikle
korkmasınlar. Hayatım
boyunca unutamayacağım
arkadaşlıklar edinip,
unutamayacağım şeyler
yaşadım, farklı ders anlatım
yöntemleri öğrendim ve
daha bir sürü şey…Bana
bu imkânı sunan okuluma,
desteğini esirgemeyen
bölüm öğretmenlerime,
vakfa teşekkürlerimi
sunuyorum.
Öncelikle Portekiz’den sevgi ve
selamlarımı gönderiyorum. İlgi ve
alakanızdan dolayı, ayrıca benim
için çok önemli olan büyük maddi
desteğinizden ötürü sonsuz
teşekkürlerimi iletiyorum.
Şu anda Portekiz’in bir şehri olan
Braganca’da ikamet ediyoruz. Burası
gerçekten görülmeye değer bir yer.
Avrupa’nın birçok ülkesinden gelen
çeşitli milliyetteki öğrencilerin ve
Türkiye’den gelen bizimle beraber
25 Erasmus öğrencisinin bulunduğu
şirin bir şehirdeyiz. Buraya geleli kısa
bir süre olmasına rağmen, çok şeyler
yaşadık. Kısacası farklı kültürlerin
burada bir araya gelmesi kültürel
bir seramoni oluşumu sağladı.
İngilizcem çok iyi olmamasına
rağmen sadece 1 haftada kendimi
rahatlıkla ifade edebilecek düzeye
geldim. Ayrıca burada Portekizce
konuşulduğundan dolayı az da olsa
Portekizce öğrenme imkânımız da
oluyor. Şu an Instituto Politécnico
de Bragança adlı iyi bir üniversitede
Art of Design programında eğitim
alıyorum. Kendi alan derslerim
yanında, Portekizce dil derslerini
alacağım için de çok şanslıyım.
Buraya geldiğimizde Abilio’nun
(Bütün Erasmus öğrencilerine
barınma için atanmış bir
koordinatör) yardımıyla hemen
evlerimize yerleştirildik. Evimiz
gerçekten mükemmel, her şey
düşünülmüş. Ağrı İbrahim Çeçen
Üniversitesi’nden beraber geldiğimiz
öğrencileriniz DUYGU ÇAY,
ÖZGE ÖCEL ve ben aynı evde
yaşamaktayız. Evimizde ayrıca 2
Litvanyalı kız öğrenci, bir Polonyalı
ve bir Brezilyalı erkek öğrenci ile
beraber kalmaktayız. Yemeklerimizi,
sofra adabımızı, temizlik adabımızı,
yöresel oyunlarımızı, kültürümüzü ve
en önemlisi M. KEMAL ATATÜRK’Ü
onlara öyle güzel anlatık ki hayran
kaldılar. Gerçekten bizi sevdiklerine
ve önemsediklerine inanıyorum.
Onlar da bize kendi yemeklerini,
kültürlerini tanıtıyorlar. Aramızda
güzel dostluklar kuruluyor. Ayrıca
düzenlenen Erasmus partileri ile
farklı milliyetten diğer öğrenci
arkadaşlarla da tanıştık.
Bu programın kariyerim için önemli
bir dönüm noktası olacağına
inanıyorum. Çok değişik stillerde
resimler, heykeller, tasarımlar
yapmak ve sergilemek istiyorum.
Benim için büyük kazanç olacak
iki ayrı dil ve alacağım eğitimden
sonra kazanacağım farklı öğretiler
akademik olarak bana çok fayda
sağlayacak.
Size tekrar minnettar olduğumu
bilmenizi isterim. Bize gösterdiğiniz
duyarlılıktan ötürü arkadaşlarım ve
kendi adıma çok teşekkür ediyorum.
İnanıyorum ki burada yalnız değiliz.
Arkamızda sizin gibi değerli ve
özverili insanlar ve üniversitemiz var.
Bu yüzden çok şanslıyız.
BRAGANCA’dan SEVGİLER
Esra ERTEM / Portekiz
31
Danimarka
Odense’ den
selamlar…
Fotoğraflar: Murat ÖZSOY
Danimarka’dan herkese selamlar
Leyla AL / Danimarka
Ben de Erasmus programı ile
Avrupa’ya gelen öğrencilerden
biriyim.
Evet, eskiden Avrupa’yı sadece
kitaplarda gördüğüm pırıl pırıl
kuşe kâğıda bastırılmış resimlerden
görürdüm ama şimdi buradayım
ve çok mutluyum. Odense’ye
geldiğimde korkuyordum çünkü
ilk defa yurtdışına çıkmıştım.
Tanımadığım bir millet, bilmediğim
bir dil ile karşı karşıya kaldım.
Kendimi bir anda bir boşlukta
hissediyormuşum gibi oldu ve o
anda o heyecanla beraber ağzımdan
ilk İngilizce cümleler dökülmeye
başladı çok muhteşem bir duyguydu.
Kendimi güzel, çok düzenli, güler
yüzlü insanlarla dolu bir şehirde
buldum. En çok hoşuma giden
şey ne oldu biliyor musunuz?
Burası zengin ya da fakir insan
tabirini göremeyeceğiniz bir yer,
herkes eşit. En güzel deneyimim
ise bisiklet sürmeyi öğrenmekti.
Çok heyecanlıydım çünkü hayatım
boyunca ilk defa bir bisikletim
oluyordu ama sürmeyi bilmiyordum.
İsveçli ve Türk arkadaşlarım bana
bisiklet sürmeyi öğrettiler. İkinci gün
sürmeye başladım üçüncü gün ise
trafiğe çıkardılar beni, durmadan
düşen tek sürücü bendim. Bir ara o
kadar hızlandım ki durduramıyordum
sonunda kendimi çalılıkların arasında
buldum. Ayaklarım yukarda, başım
çalılıkların arasında bisikletim ağaca
çarpmış ve tekerleği halen dönüyor
şeklinde beni buldular, arkadaşlarım
üzerimde durmuş fotoğrafımı çekip
gülüyorlardı, tabii ben de gülmeye
başladım. Düşe kalka şimdi iyi bir
sürücü oldum.
30
İÇTEN BAKIŞ › ARALIK 2011
Farklı ülkelerden birçok arkadaşım
oldu, hepsi de birbirinden
tatlı insanlar ve farklı kültürler
öğrenmeye başladım. Her birimizin
aksanı bizim nerden geldiğimizi ele
veriyordu. İspanyolların aksanının
çok belirgin olduğunu söyleyebilirim,
çünkü cümleleri çok vurgulu
kullanıyorlar. Ayrıca İspanyolların
öğle uykusu (siesta) kültürlerinin
gerçek olduğunu da gördüm siesta
zamanı yaklaşmaya başladı mı
esnemeye başlarlar.
Danimarka’nın okul sisteminden
bahsedersek portatif masaları olan
ev tipi okullardır. Öğrenci istediği
kadar okulda kalabiliyor, ayakkabısız
sınıfta gezebiliyor, ders esnasında
yemek yiyebiliyor, cep telefonu
kullanabiliyor, internetten istediği
gibi yaralanabiliyor. Amaçları
öğrencilere çalışabilecekleri rahat
ders ortamı daha doğrusu ev
ortamı sağlamak. Bu eğitim sistemi
karşısında şu soruyu sordum
“çocuklar interneti facebook için,
telefonu da mesaj atmak için
derste kullanmıyorlar mı? Aldığım
cevap ise “bu çocuklar teknoloji ile
doğdular bizler teknoloji çağındayız,
öğrencilere bir sınır koyarak onları
bunlardan mahrum edemeyiz.
Tam tersine biz de teknolojiyi
destekleyerek onu iyi yollar için
kullanmaya teşvik etmeliyiz” oldu
Bu çok hoşuma gitti. Belki de
hayatım boyunca unutmayacağım
ve uygulamak isteyeceğim bir
cümle olacak. Oysa bizim eğitim
sistemimizde sınıfta telefon
kullanmak yasak, internet kullanmak
engellenir, eğer bunlar hayatın bir
parçası ise neden bunu amaçlarımıza
yönelik bir araç olarak kullanmıyoruz
ki? Bu durum benim canım ülkem
için canımı acıtan bir durum oldu.
Diğer güzel anılarımdan birine
geçersek rüya gibi geçen bir
Avrupa turuydu. Berlin, Paris, Prag,
Amsterdam’ı üç kız ellerimizde
harita ile keşfe çıktık daha doğrusu
fethettik Tren yolculuklarımız bile
birer macera idi. Her ülkeden yeni
insanlarla tanıştık. Laouvre müzesi,
Berlin duvarı, Eiffel Kulesi… Daha
adını sayamayacağım bir sürü tarih
kokan yerleri gezdik. Kimi tarih bizde
hüzün uyandırırken kimi şaşırtıcı kimi
de fantastikti. Ama en çok dikkatimi
çeken; cesaretimiz oldu hiçbir şey
bilmeden her şeyi avucumuzdaymış
gibi bulduk. Hiç kaybolma duygusu
yaşamadım. Sadece kendime olan
güvenim arttı ondan da ziyade
cesaretim arttı. Şunu öğrendim eğer
bir şeyi istiyorsan sadece ilk adımı at
ve korkma.
Şimdi ise bu yolculuğun sonuna
geldim. Geriye dönüp baktığımda
ise ülkeme kazandırabileceğim yeni
eğitim anlayışları ve yeni ufuklar
aynı zamanda kendime kattığım
yeni heyecanlar ve öğrenme
tutkusunu görüyorum. Güzel
ülkelerde gördüğüm güzel şeylerin
ülkemde de yaşatılabilmesini
istiyorum ve bunun ilk adımı olarak
da buradan başlıyorum. Bana bu
fırsatları tanıyan, bana destek veren
hocalarıma, aileme, üniversiteme
ve İbrahim Çeçen Vakfı’na teşekkür
ediyorum.
Yağmurlu, soğuk ve karlı
ve sıcakkanlı insanlar ülkesi
Danimarka’dan sevgilerle…
Öznur GÜLTEKİN / Danimarka
Öncelikle bu yazı aracılığıyla bir
kez daha. Erasmus sürecinde maddi
ve manevi desteklerini bizden
esirgemeyen İC Vakfı’na çok
teşekkür ettiğimi belirtmek isterim.
İnsanoğlu doğduğu andan
itibaren bir değişimin içerisinde,
kendine yön bulmaya çalışır. Kimi
insanlar fırsatlarla doğmuşken,
kimi insanlarda karşılarına çıkan
küçücük fırsatları bile en iyi
şekilde değerlendirip daha iyi
fırsatların oluşabilmesi için bir
çaba gösterme eğilimindedirler.
İşte Erasmus sürecinin benim için
anlamı budur. Hayatın insanlara
sunduğu fırsatlar var ve bizler
bu fırsatları önce kendimiz sonra
içinde bulunduğumuz topluma
karşı sorumluluğumuz adına
değerlendirmek gibi bir göreve
sahibiz. Erasmusu gezip dolaşma
adına istemek ile Avrupa ülkelerinin
bu kadar müreffef bir hayata nasıl
sahip olduğunu, gidip bizzat
orada eğitim alarak nasıl elde
edildiğini anlamak arasında, bu
bilinç arasında mutlak farklar vardır.
Ben şahsım adına Erasmustan çok
şey öğrendiğimi söyleyebilirim.
Türkiye’ye döndüğümde kendi
ülkemin en iyi yerlere gelebilmesi
için elimden gelenin en iyisini
yapmak gibi bir hayalimin olması
dahi, bu sürecin bana neler kattığı
hakkında belirgin bir işarettir.
Ve buraya gelen birçok gencin
benimle aynı fikirde olduğunu ümit
ediyorum.
Bir çok farklı kültür, dil, din ve
yaşayış tarzına sahip insanlarla
aynı sınıfta ana diliniz olmayan bir
dille konuşup, anlaşabilmek ve
eğitim alabilmek çeşitli avantajlar
ve zorluklar katıyor bu sürece.
Sizin gibi olmayan, sizin gibi
düşünmeyen, giyinmeyen insanların
var olduklarını görmek, sahip
olduğunuz ön yargıları yıkmak
adına harika bir deneyim. Erasmusu
düşünen bütün arkadaşlara kesinlikle
tavsiye ediyorum. Dünyaya bakış
açınızı genişletmek ve empati
kurabilmeyi daha çok istiyorsanız
buyurun gelin!
Danimarka insan olduğunuz için
değerli olduğunuzu hissettiğiniz
çok ideal bir ülke. Ben Almanya ,
İtalya, İspanya, Fransa gibi ülkelerde
de bulundum, şunu kesinlikle
söyleyebilirim ki Danimarka birçok
konuda kendini aşmış bir ülke.
Umarım bir gün yolunuz
Danimarka‘nın bu sessiz, yeşil ve
güzel şehri Odense’ye düşer ve
ifade edemediğim duygularımı size
hissettirir. Şu an da sınav stresini
doruklarda yaşayan benden ve diğer
arkadaşlarımdan dualarınızı eksik
etmeyin, unutmayalım güzel bir
ülkede en iyi eğitimi alarak, kardeşçe
hep beraber yaşamak biz gençlerin
elinde, bizim fenerimiz birçok
insana yol açabilir, güzel yılların
bizi beklediği umuduyla sevgiler
saygılar…
33
yapacağı
Öğretim görevlilerimizin gerek yurtiçinde gerekse yurtdışında
ektir
çalışmalarla üniversitemizin adı daha da önemli noktalara gelec
AĞRI İBRAHİM ÇEÇEN
ÜNİVERSİTESİ AKADEMİSYENLERİ
KI ZIL CA HA MA M’ DA TO PL AN DI
Ağrı İbrahim Çeçen
Üniversitesi öğretim
üyeleri, İbrahim Çeçen
Vakfı’ı ile ortaklaşa
düzenlenen seminere
katılmak üzere 23-26 Kasım
2011 tarihleri arasında
Ankara Kızılcahamam
Patalya Hotel’de toplandı.
Üniversite Rektörü Prof. Dr.
İrfan Aslan başkanlığında
rektör yardımcıları ve
akademisyenlerden oluşan
grup Kızılcahamam’da
düzenlenen seminere
katıldı. “Akademik Gelişim
Semineri”nde üniversitede
yapılması gerekenler ve
32
İÇTEN BAKIŞ › ARALIK 2011
öneriler de masaya yatırıldı.
İbrahim Çeçen Vakfı
Ağrı İbrahim Çeçen
Üniversitesi’nde başlattığı
destek çalışmalarını
önümüzdeki yıl da devam
edecektir. Üniversite
öğretim üyelerinin görüş
ve önerilerine değer
vererek, onlara yapılacak
destekleri önemseyen vakıf,
düzenlenen bu seminerle
akademisyenlerle bir araya
gelerek üniversitenin
daha da gelişmesi için
gerekenlerin saptanmasını
hedefledi.
Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi ile
işbirliğinde gerçekleştirilen bu seminerle
üniversitede yapılacaklar konusunda olumlu
sonuçlar çıkmıştır. Rektör ve idarecilerin
başarılı çalışmaları neticesinde kısa sürede
üniversitede büyük ilerlemeler kaydedilmiş
olup, Vakfımız üniversitenin daha da
gelişmesi için proje desteklerini sürdürecektir.
Seminere Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi
Rektörü Prof. Dr. İrfan Aslan, rektör
yardımcıları, öğretim üyelerinin yanı sıra, IC
Holding Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim
Çeçen, IC Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı
Günseli Çeçen, Yönetim Kurulu Üyesi Aslı
Çeçen, IC Vakfı Müdürü Dr. Meral Dinçer de
katıldı.
Vakıf Yönetim Kurulu Başkanı Günseli Çeçen
konuşmasında kurucumuz İbrahim Çeçen’in
bu ülkenin yetiştirmiş olduğu değerli bir
iş adamı olarak, her zaman eğitime büyük
önem verdiğini, eğitimin ülkesine yapılacak
en önemli yatırım olduğunu ifade ettiğini
ve bu düşünceden yola çıkan Vakfımızın da
kurulduğu yıldan itibaren eğitim başta olmak
üzere, sağlık, spor, kültür, sanat konularında
çalışmalarını sürdürdüğünden söz etmiştir.
35
Üniversitemizin yapmayı planladığı
bilimsel, eğitsel, sosyal, kültürel, sanatsal
projelere, düzenleyeceği ulusal ve özellikle
de uluslararası seminer ve konferanslara
Vakıf olarak gereken desteği vereceğiz.
“Üniversitemizin yapmayı
planladığı bilimsel, eğitsel, sosyal,
kültürel, sanatsal projelere,
düzenleyeceği ulusal ve özellikle
de uluslar arası seminer ve
konferanslara Vakıf olarak
gereken desteği vereceğiz.
Akademisyenlere yönelik destek ve
teşvikleri Rektörlüğümüzle işbirliği
içinde arttıracağız. Öğretim
görevlilerinin yayınlanmaya
hazır eserlerini Rektörlüğümüz
onayıyla Vakıf yayını olarak
34
İÇTEN BAKIŞ › ARALIK 2011
çıkarmaya başlayacağız. Geçen
dönem başlattığımız üniversitemiz
öğretim görevlilerine yönelik
yurtdışı yayın teşviklerini
sürdüreceğiz. Sporda, sanatta,
kültürde üniversitemizi temsil
ederek Türkiye çapında başarılı
olan gençlerimizi ve çalıştıran
hocalarını bu sene desteklemeye
başladık, buna gelecek süreçte de
devam edeceğiz” diyen Günseli
Çeçen, “Öğretim görevlilerimizin
gerek yurtiçinde gerekse
yurtdışında yapacağı çalışmalarla
üniversitemizin adı daha da
önemli noktalara gelecektir. Biz
de IC Vakfı olarak bu başarıya
katkıda bulunmak amacıyla
siz değerli hocalarımıza destek
olmaktan mutluluk duyuyoruz.
Vakıf üniversite işbirliğinin
sürdürülmesi ile üniversitemizi
daha iyi yarınlara taşıyacağımıza
inancımız tamdır. “ diye sözlerini
bitirdi.
Devlet üniversitesi olmamıza rağmen arkamızda
IC Vakfı`nın desteğini görmek, binaların yapımının
yanı sıra akademisyenlere, öğrencilere yönelik
destekleri ve yapacağımız projelerde ortak
çalışmaları bize büyük güç vermektedir
AİÇÜ Rektörü Prof. Dr. İrfan
Aslan yaptığı konuşmada;
kuruluşundan itibaren
üniversitenin hızla gelişerek
çok yol kat ettiğini ve
bölgenin en iyi üniversitesi
olma hedefini sürdürdüğünü
ifade ederek, “Devlet
üniversitesi olmamıza
rağmen arkamızda IC
Vakfı’nın desteğini görmek,
binaların yapımının yanı
sıra akademisyenlere,
öğrencilere yönelik
destekleri ve yapacağımız
projelerde ortak çalışmaları
bize büyük güç vermektedir”
dedi.
Vakfın üniversite yöneticileri
ve akademisyenlerini bir
araya getirerek böyle bir
seminer düzenlemesinin de
çok yararlı olduğunu, bu
seminerden faydalı sonuçlar
çıkacağını, üniversitenin
vakıf işbirliği ile önümüzdeki
yıl önemli projeler
yapacaklarını söyledi.
37
Herkesin bir
hayali vardır,
benim de
üniversite kurma
hayalim vardı.
Özellikle doğup
büyüdüğüm şehre
bir üniversite
yapma hayali.
Bu hayalimi
gerçekleştirmek
için kuruluş
sürecinde pek
çok sıkıntı ile
karşılaştık,
engelleri
atlatmak için
yıllarca uğraştık.
Ama sonunda
ne mutlu ki
üniversiteyi
yapmak nasip
oldu. Şimdi
bakıyorum da
özgün projelerle
3 yıl içinde
inşa ettiğimiz
üniversitemiz
bölgenin en güzel
üniversitesi
olmuştur.
36
İÇTEN BAKIŞ › ARALIK 2011
IC Vakfı Kurucumuz İbrahim Çeçen
yaptığı konuşmasının başında
oldukça zor geçen öğrenim yılları
boyunca tahsilini tamamlamak
için büyük mücadele verdiğini
ve iş hayatına atılıp büyük
işler yapmaya başlayınca da,
yaşadıklarını unutmayarak, zor
koşullarda okumanın ne kadar güç
olduğunu bilerek özellikle gençlere
destek olmaya karar verdiğini
ifade etti. “Herkesin bir hayali
vardır, benim de üniversite kurma
hayalim vardı. Özellikle doğup
büyüdüğüm şehre bir üniversite
yapma hayali. Bu hayalimi
gerçekleştirmek için kuruluş
sürecinde pek çok sıkıntı ile
karşılaştık, engelleri atlatmak için
yıllarca uğraştık. Ama sonunda ne
mutlu ki üniversiteyi yapmak nasip
oldu. Şimdi bakıyorum da özgün
projelerle 3 yıl içinde inşa ettiğimiz
üniversitemiz bölgenin en güzel
üniversitesi olmuştur” dedi.
Konuşmasında “Üniversite
sadece eğitim veren değil;
aynı zamanda yörenin kültürel
değerlerine sahip çıkan, halkla
bütünleşmeyi sağlayan, halkın
sorunlarını çözmeye çalışan kurum
olmalıdır. Ağrı’nın yaşam biçimi
bu üniversite ile birlikte gelişecek,
Üniversite Ağrı’nın sosyal,
kültürel, ekonomik hayatını
değiştirecektir. Üniversitemizi
seçkin üniversiteler içine
sokabilmek, uluslar arası
camiada tanınırlığını ve
saygınlığını arttırmak adına
üniversite yönetimiyle
Vakfımızın fikir birliği ve işbirliği
içinde, uyum halinde çalışması
için gerekenler yapılacaktır. Hep
birlikte üniversitemizi ve ilimizi
daha iyi yarınlara taşıyacağımıza
inancım tamdır. Üniversitemiz
eğitimde, kültürde, sosyal
alanda ekonomik hayatın
canlanmasında lokomotif
olacaktır.” dedi.
39
Bugüne kadar gerek
ülkemizde, gerekse
dünyada pek çok önemli
ve büyük ölçekli projeler
gerçekleştirdim. Ancak
hayatımın en önemli
projesi, en haz duyduğum
yatırım bu üniversitedir.
38
İÇTEN BAKIŞ › ARALIK 2011
“Bugüne kadar gerek
ülkemizde, gerekse
dünyada pek çok önemli
ve büyük ölçekli projeler
gerçekleştirdim. Ancak
hayatımın en önemli
projesi, en haz duyduğum
yatırım bu üniversitedir.
Önümüzdeki yıllarda
üniversitemiz için çok daha
önemli ve anlamlı işlere hep
beraber imza atacağımıza
eminim” diyen İbrahim
Çeçen, Üniversitenin
gelişmesine büyük katkı
sağlayan Rektör Prof. Dr.
İrfan Aslan başta olmak
üzere tüm akademisyenlere,
idarecilere, emeği geçenlere
teşekkür etti.
Üniversitenin tanıtım
filminin gösteriminden
sonra Rektör Prof. Dr. Aslan
İbrahim Çeçen, Günseli
Çeçen ve Meral Dinçer’e
teşekkür plaketi sundu.
Açılış konuşmaları ve
öğretim üyelerinin
Ağrı İbrahim Çeçen
Üniversitesi’ne dair fikir,
beklenti ve önerilerinin
ifade edilmesi ve
tartışılmasından sonra
M. Cem Mekik Projesel
Yaklaşım ve Proje
Yöneticiliği ve Dr. Sara Banu
Akkas Araştırma Olanakları
ve Yönetimi konulu
sunuşlarını yaptı. Ertesi gün
ise Gazi Üniversitesi SEM
organizasyonunda Prof. Dr.
Mehmet Taşpınar Bilimsel
Araştırma Yöntemleri, Doç.
Dr. Hüdayim Başak Bilimsel
Yazım ve Bilimsel Makale
Hazırlama Esasları, Aylin
Graves Yabancı Dil Sorunu
Çözümü ve Yabancı Dilde
Makale Hazırlama Esasları
ve Dr. Hüseyin Gümüş Etkili
Sunum Teknikleri ve Bilim
Etiği konulu sunuşlarından
sonra tüm katılımcılara
sertifikaları dağıtıldı.
Akademisyenler yoğun
seminer programının
yanı sıra çam manzaralı
dağ havasında akşam
şömine yanında müzik
dinleyerek sıcak sohbetlerini
sürdürdüler.
MEZUNUMUZ
41
Tümen Aksu
Ulusoy Denizcilik Anadolu Meslek Lisesi Müdürü
1974 yılında doğunun
soğuk iklimine rağmen sıcak
insanlarıyla bilinen Ağrı’da
dünyaya gelen Tümen AKSU
ilköğretimi burada tamamladı.
Orta öğretimini Karadeniz’in
şirin bir ilçesi olan Ordu /
Perşembe Otelcilik ve Turizm
Mesleki Lisesinde yaptı. 1992
yılında Gazi Üniversitesi Ticaret
ve Turizm Eğitim Fakültesi
Turizm Öğretmenliği bölümünü
kazandı. Üniversite öğrenimi
süresince çalışma hayatını da
sürdürdü. Uzun uğraşlar ve
meşakkatli bir öğretim süreci
sonrasında 1998 Ocak ayında
buradan mezun olmayı başardı.
İkinci memleketim dediği
Ordu’ya öğretmen olarak 26
40
İÇTEN BAKIŞ › ARALIK 2011
Mart 1998 de tekrar döndü.
Ordu ilinin güzel ilçesi Ünye’de
9,5 yıl görev yaptı. Ünye de
Otelcilik Turizm Anadolu Meslek
Lisesi yapılması için bir proje
hazırladı. Hazırladığı proje 2007
yılında yatırım programına
alındı. 2008 yılında inşasına
başlanan projeyi İzmir’e tayin
olmasına rağmen yakından
takip etmektedir. 2007 yılı
Ağustos ayında iller arası nakil
isteğiyle Konak Atatürk Anadolu
Ticaret Meslek Lisesine atandı.
14 Ocak 2008 tarihine kadar
burada görev yaptı. 14 Ocak
2008 tarihten itibaren okulumuz
kurucu müdürü olarak görev
yapmaktadır.
Ben çiftçi bir ailenin beş
çocuğundan biriyim.
Ekonomik koşulları çok iyi
olmayan bir ailenin çocukları
olarak ya okuyacak ve bir
meslek sahibi olacaktık
ya da babam gibi tarım ve
hayvancılıkla geçimimizi
sağlayacaktık. Okumak bu
manada bizim geleceğimizi
ve bizden sonra gelecek
nesillerin de geleceğini
aydınlatacak bir ışıktı. Ben
bu ışığı takip etmeyi seçtim.
Okulumuzun yapımına
23.11.2006 tarihinde hayırsever
Ulusoy ailesi ile Milli Eğitim
Bakanlığımız arasında yapılan
protokolle başlanmıştır.
27.12.2008 tarihinde inşası
tamamlanarak Ulusoy Denizcilik
Anadolu Meslek Lisesi olarak
açılmıştır. Çeşme’de Anadolu
Meslek Lisesi ve Endüstri Meslek
Lisesi ihtiyacı olduğu tespit
edilmiştir. İhtiyacı karşılamak
maksadıyla 03.03.2008 tarihinde
Milli Eğitim Bakanlığımızın
onayı ile okulumuz bünyesinde
Anadolu Meslek ve Endüstri
Meslek Liseleri açılmıştır.
Okulumuz 2.250 m2 kapalı alan,
5.500 m2 bahçe, 18 derslik 6
laboratuar 7 idari oda, kantin
ve konferans salonuna sahiptir.
Denizcilik alanı laboratuar ve
donatımları olarak; Köprü üstü
Simülatörü, Makine Simülatörü,
GMDSS Simülatörü, Gemicilik
Üretimi dalları mevcuttur.
Okulumuzda öğrencilerimize
Mesleki ve Teknik Eğitim
Yönetmeliği kapsamında
ortaöğretim düzeyinde denizcilik
eğitimi verilirken, Gemi
adamlarına yönelik olarak da
kurslar düzenlenmektedir.
Anadolu Meslek Lisesi
ve Endüstri Meslek Lisesi
bünyesinde Bilişim Teknolojileri
Alanı - Web Tasarım dalı
mevcuttur. Bu alanlarda
öğrencilerimize Mesleki ve
Teknik Eğitim Yönetmeliği
kapsamında ortaöğretim
düzeyinde Bilişim Teknolojileri
eğitimi verilirken, yaygın eğitim
kapsamında halka yönelik olarak
da kurslar düzenlenmektedir.
Kurumumuz bünyesinde örgün
eğitimde;
IMO (İnternational Maritime
Organization) standartlarında
deniz sektöründe ara eleman
eğitim verilmektedir.
Mezun olan öğrencilerimiz
yüksek öğrenim yapmadan
sektörde çalışmak isterlerse
kurumumuzdan staj defteri
alarak kendi bulacakları
gemilerde açık deniz stajına
çıkarlar. Stajları uygun bulunursa
stajlarını tamamladıklarına dair
yazı kurumumuzca verilir. Daha
sonra idarenin açacağı sınavlara
müracaat ederler. Bu sınavlar
sonunda başarılı oldukları
takdirde yeterlik belgesini alarak
hayata atılmaktadırlar.
Meslekleri ile ilgili yüksek
öğrenime devam etmek
isteyenler de ön lisans
seviyesinde Meslek Yüksek
Okullarına sınavsız, alanlarının
devamı niteliğindeki Lisans
seviyesindeki Yüksek Okullara
da ÖSS sınavları ile girerek
öğrenimlerine devam
edebilmektedirler. Ancak lisans
Laboratuarı, Haberleşme
Laboratuarı, Yangın Eğitim Tesisi
mevcuttur. Bilişim Teknolojileri
alanı için 30+1 bilgisayar
laboratuarı bulunmaktadır.
Denizcilik alanında Gemi
Yönetimi (Güverte), Makine
Zabitliği, Yat Kaptanlığı, Balıkçı
Gemisi Kaptanlığı, Gemi
Elektroniği ve Haberleşme,
Gemi Otomasyonu, Su Ürünleri
olarak çalışacak ve denizcilikle
ilgili yüksek öğrenime
devam edecek öğrencilere
Gemiadamları Yönetmeliğinin
8.Md b/3 paragrafında
tanımlanan“ Vardiya Zabitliği
”, 9.Md B/c bendinde “Makine
Zabitliği ”, Madde 11 b/1’de
belirtilen “Yat Kaptanlığı” ve
12.Md a/2 de belirtilen “ Balıkçı
Gemisi Kaptanlığı ” düzeyinde
seviyesinde fakültelere girişte
ÖSYM tarafından ek puan
verilmemektedir.
Mezunlarımıza; Gemiadamları
yönetmeliğinin 19. Maddesinde
belirtilen ( 5 temel ) STCW
sertifikaları, Madde 20, 21
ve 23 deki belgeleri; Liman
Başkanlıkları tarafından kursa
katılmaksızın verilmektedir.
43
mezunlarımızdan
Tümen AKSU
Ulusoy Denizcilik
Anadolu Meslek Lisesi Müdürü
Mezun Bursiyerimiz Tümen Aksu
Öncelikle Sayın İbrahim ÇEÇEN beye
teşekkürü bir borç biliyorum. Ben
ve benim gibi yüzlerce öğrencinin
okumasına vesile olmuştur. Bugün
itibariyle memleketine ve milletine
hizmet eden bizler bu desteklerin
devamını ve diğer büyüklerimize de
örnek teşkil etmesini diliyoruz.
Ben çiftçi bir ailenin beş çocuğundan
biriyim. Ekonomik koşulları çok
iyi olmayan bir ailenin çocukları
olarak ya okuyacak ve bir meslek
sahibi olacaktık ya da babam gibi
tarım ve hayvancılıkla geçimimizi
sağlayacaktık. Okumak bu manada
bizim geleceğimizi ve bizden sonra
gelecek nesillerin de geleceğini
aydınlatacak bir ışıktı. Ben bu ışığı
takip etmeyi seçtim.
Hedeflediğim geleceğe ulaşmak için
ortaokuldan sonra sınavlara girdim.
Parasız yatılılık sınavını kazanarak
Ordu İli Perşembe İlçesindeki
Otelcilik Turizm Meslek Lisesi’ne
1989 yılında kayıt yaptırdım. 1992
yılında buradan mezun oldum. Aynı
yıl üniversite sınavları sonucunda
Gazi Üniversitesi Ticaret Turizm
Eğitim Fakültesi’ni kazandım.
Eğitim hayatım boyunca maddi
imkânsızlıklar nedeniyle çeşitli
yerlerde çalışarak okul giderlerimi
karşıladım. Hem iş hayatı hem de
okul bir arada zor olduğu için bir
yıl okulumu uzattım. Uzattığım yıl
çalışmayı bıraktım ve vakfınızdan
burs aldım. Bu burs sayesinde o
42
İÇTEN BAKIŞ › ARALIK 2011
yıl sıkı çalışarak okulu bitirdim. 6
ay sonra da Ordu ili Ünye ilçesine
öğretmen olarak atandım.
2004 yılında Ünye de Otelcilik
Turizm Meslek Lisesi yapılması
için bir proje hazırladım. Bu
projeyi hayata geçirebilmek için
hem bürokrasi hem de siyaset
dünyasından tanıdığım, sevdiğim
büyüklerimize gittim. Halen İçişleri
Bakanı olan Sayın İdris Naim ŞAHİN
Bey beni dinledi. Sayın bakanımızla
tanıştığım ilk gün kendisine projeyi
anlattığımda bana; yerel halktan
olduğumu düşünerek kimlerden
olduğumu sordu, ben de Ağrı’lı
olduğumu söyledim. Bunun üzerine
“bir Ağrı’lı olarak neden böyle bir
işe giriştin?” diye sordu, ben de
amacımın ülkeme ve milletime
hizmet etmek olduğunu söyledim.
Sayın İçişleri Bakanımız İdris Naim
ŞAHİN Bey’in desteğiyle bu proje
hayata geçti ve inşallah 2012 yılı
Ocak ayında açılışı yapılacak.
2007 yılında İzmir’e tayin oldum.
2008 Ocak ayında müdürü
olduğum okula kurucu müdür olarak
görevlendirildim. Ülkemizde çok az
sayıda bulunan Denizcilik Anadolu
Meslek Liseleri’nin uluslararası
standartlarda eğitim vermek zorunda
olduğunu, bunun için de hem çok
pahalı eğitim araç ve gereçlerinin
gerektiği hem de eğitimci bulmanın
çok zor olduğunu öğrendim.
Ancak zoru başarmak bizim işimiz
diyerek kolları sıvadık, çok çalıştık
devletimizin sınırlı imkanlarını
doğru kullanarak devletin ve
milletin çıkarlarını gözeterek,
haram yemeden ve yedirmeden
yaklaşık 6.500.000 liralık simülatör
sistemlerini, makine ve ekipmanları
300.000 liraya alıp devletimize
6.200.000 lira kâr sağladık. Bu gün
itibariyle üç yıl gibi kısa bir sürede
Türkiye’nin en iyi Denizcilik Anadolu
Meslek Lisesi olduk.
Bunları niçin anlattığıma gelince;
amacımın kendimi övmek veya
reklam yapmak olmadığını
belirtmek isterim. Ben ve benim gibi
memleketine hizmet etmek isteyen
genç ve idealist insanlara, fırsatlar
verilince ortaya çıkan güzel işlerin
sayısının artacağını düşünüyorum.
Sayın İbrahim ÇEÇEN Bey’in Vakfı
aracılığıyla burs alamasaydım belki
de üniversiteyi bitirmem mümkün
olmayacaktı. Sayın İçişleri Bakanımız
İdris Naim ŞAHİN Bey bana inanıp
güvenmeseydi Ünye’deki okul
olmayacak, şu an müdürü olduğum
ve Türkiye’nin en iyi Denizcilik
Anadolu Meslek Lisesi olarak
gösterilen okulumuz bu seviyeye
gelemeyecekti. Bence verilen her
şey mutlaka karşılığını bulur. Mesela
benim vesile olduğum bu işlerde
Sayın İbrahim ÇEÇEN Bey’in büyük
payı bulunmaktadır. Bu duygu
ve düşüncelerle hepinizi saygıyla
selamlıyor esenlikler diliyorum.
Mezun
Bursiyeri’miz
Adnan Kaya
Artık Kendisi
Bursiyer
Okutuyor
DİA Holding’in Azerbaycan Bakü’deki
Bfab şantiyesinde şantiye sorumlusu
İnşaat Mühendisi olarak çalışan mezun
bursiyerimiz Adnan Kaya bu yıl Vakfımız
aracılığı ile bir bursiyer okutmak istedi.
Bakü’den bizlere seslenen Kaya
“Hayatımda önemli bir yere sahip olan IC
Vakfı’nın kuruluş amacını özümseyerek
üzerime düşen sorumluluğu bir adımda
olsa başlatmak istiyorum. Bu nedenle
vakfımızdan bir öğrencinin burs masrafını
karşılamak istiyorum. Zor olan evin
kapısını açmıştır bize Sn. İbrahim Çeçen
Bey. Evin farklı pencerelerinden bakma ve
bu evi daha da renkli kılma ise bizlere
düşen bir görevdir. Bu nedenle ‘Neler
yapabilirim’ sorusunu günbegün soruyor
olacağım kendime. IC Vakfı’nı tanımak
benim için çok büyük bir kazançtır. Bu
kazancın önemini bilerek, üzerime düşen
sorumluluğu eksiltmeden uygulayacağım.
Keşke daha fazlasını yapabilsem” dedi.
Bu anlamlı davranışından dolayı Adnan
Kaya’ya çok teşekkür ediyor, bu girişimiyle
daha pek çok mezun bursiyerimizin
bu yoldan giderek, bursiyer okutmaya
başlayacaklarına inanıyoruz.
45
MEZUNUMUZ
İLETİŞİM-SİZLİK
44
TDK’de iletişim; ‘duygu, düşünce
veya bilgilerin akla gelebilecek her
türlü yolla başkalarına aktarılması’
şeklinde tarif edilir. İletişimde
ana tema ‘aktarımdır’. Açık bir
anlatımla; bir başkasında var olma
durumu olup, bunu sağladığı kadar
anlamlıdır. İletişimin gündelik
yaşamda inşası pek de kolay
olamamakta. İletişim; kendi iç
dinamikleri olan, başka dallarla
yol kavşakları oluşturabilen, çoğu
zaman sorunlu ve hemen hemen
her sorunun temelini oluşturabilen,
çoğu zaman bencil (maddenin
-canlı ya da cansız- olması gereken
sınırlardan çok uzakta oluşu:
Neden!), maddi ve manevi yatırımla
kendi kabuğunu kıran ve parıldayan,
anlamlar gezegeninde farklı anlamlar
barındıran, boyutu değişik bir
karmaşık bir kavramdır. Nedense
sınırları belli olmayan terimler sıkıntılı
ve korkutucudur. Bunun muhtemel
nedenleri arasında; bireye bağlı çoğu
soyutlukların ‘kendi özgürlüğünü’
oluşturmak istemesini sayabiliriz.
Sağlıklı bir iletişimin kurulamadığı
bir ortamda, kurulan iletişimlerin
başarısının ne denli olduğunu
da irdelemek gerek. Başarısız bir
iletişimin yaşamın her alanında
toplumsal sıkıntılar oluşturduğunu
ve baş neden sayıldığını bilinmesi
ve başarılı bir iletişimde, her
anlamda çalışması gereken ‘kaynak’
ve ‘hedef’ fonksiyonlarının
zamanlaması doğru ve kültürel
değerlere uygun olması gerekmekte.
İletişimsiz bir yaşam olamayacağı
gibi karşılıksız bir ‘iletişim’ de
olamaz. Sesli, sessiz veya görsel olan
bu insan(ım)sı kavramın psikolojik
açıdan bir karşılığı olması gerekir.
Bu noktada iletişimi sağlamaya
çalışanlar –karşıdakinde var olmuş
mudur?- sorusuyla karşı karşıya
İÇTEN BAKIŞ › ARALIK 2011
Adnan KAYA
DIA Holding Bakü / İnşaat Mühendisi
olabilmeli. Günümüzde bu kavram
bir ‘hastalık’ haline gelmiştir.
Çözülebilmesi için okullar, fakülteler
kurulmuştur. Geçmişle, ve yaşanan
an arasındaki iletişimdeki tezatlığı
görünce konuya verilen önemi
haklı bulmak gerek. Eskiden
duvarlara çizilen görsel resimlerle,
ateşten çıkan dumanlarla iletişimler
sağlanırken, günümüzde oluşan
sayısız yazılı, sözlü ve görsel
iletişim araçlarına rağmen ‘iletişim’
kangrenleşmiş ve daha karmaşık
hale gelmiştir.
Anlatılmak istenen şeylerde
düşüncenin yanında duygunun
da yer alması tam anlamda bir
‘iletişimin’ olanaksızlığını ortaya
koymakta. Tam bir iletişim mümkün
olmayabilir ancak tama yakın bir
iletişim için belirli kriterler mevcuttur.
Bunlar; yerindelik, anlaşılırlık, yenilik,
güvenilirlik, yeterlilik ve zamanlılıktır.
Bu kriterler ‘yeterli’ diyebileceğimiz
iletişimi karşılamaya yeterlidir.
Bir de bu kısmın ‘iletilemeyenleri’
vardır. Bu kısım ‘beni kimse
anlamıyor!’ sorusunun cevabını
içinde barındırıyor gibi… ‘İletişim’
karşıdakine saygı duymadır. Dinleme
kültürünün yoğun kullanıldığı
bir andır. Bu noktada çoğu
olumsuzlukların özeleştiri ve empati
yetersizliğinden ortaya çıktığını da
belirtmekte fayda var. Bizler çoğu
zaman bildiklerimizle bilgin kesiliriz.
Mevlana’nın dediği gibi “Ne kadar
bilirsen bil, söylediklerin karşıdakinin
anladığı kadardır”. Karşıdaki kişi
iletmek istediğin mesajın belli
bir oranını anlayabilir, görebilir,
hissedebilir veya duyabilir. Anlaşılma
sınırının ötesinde olan bu durum
kişiyi empatiye götürebilmeli ve
şu cümle kurulabilmeli: ‘Kendimi
anlatamadım’. Tarihte bunun
birçok örneği vardır. G.Galilei’nin
anlattıkları, anlatmaya çalıştıkları
ya da anlatamadıklarının, yaşadığı
dönemde yarattığı etkiyi nasıl izah
edebiliriz? Oluşan tepkilerin sebebini
‘iletişimsizlik’ olarak görebilir miyiz?
Görüldüğü gibi bazen sağlıklı
iletişimin ‘ zamanlılığı ve yerindeliği’
önem kazanmaktadır. Belki yaşamda
bilmediklerimizin bildiklerimizin
üzerindeki ezici büyüklüğü buna bir
neden olabilir! G.Galilei’nin fikirleri
o dönem için yanlış kabul edilmiş
ve toplumun hoşuna gitmemiş ve
ardından yargılanmıştır. İletişimde
‘dikkat’ önemli bir unsurdur ve
olmazsa olmazdır. Anlatılmak
istenenin konuyu karşıdakini
sıkmadan, konudan koparmadan
ve yormadan ulaştırılması gerekir.
Bu yüzden iletişimde açık sözlü,
özetleyici olunmalı.
Sonuç olarak birçok alt başlığı
barındıran ve sınırları belirsiz bu
parlak kavramın doğru kullanılması
gerektiğinin bilincinde olmamız
gerekli. İletişimin karşılığı olan
‘tepkinin’ olmaması durumunda
özeleştiriye geçilmesi çözüme
yönelik olur. Bu nedenle olumsuz bir
iletişimin iyileştirilmesinde suçlama
yerine doğru odaklanma ile empatiyi
sağlama yoluna gidilmelidir. En
nihayetinde kendimiz gibi olmayan
bir şeye ‘aktarım’ yapıyoruz.
Zor olan bir mesafeyi geçmeye
çalışıyoruz. ‘İletişim’ kavramının
ne denli çetin bir kavram olduğu
gerçeğini, Can Yücel’in aşağıda ki
dizelerinden de anlayabiliriz
En Uzak mesafe ne Afrika’dır
Ne Çin,
Ne Hindistan,
Ne Seyyareler,
Ne yıldızlar geceleri ışıldayan...
En uzak mesafe iki kafa arasındaki
mesafedir birbirini anlamayan.
Dergi Üzerine
‘İçten Bakış’ dergisiyle
düşüncenin etkili bir ‘güç’
olduğuna tekrar inandım.
Düşüncelerin soyutluktan
çıkıp somut bir şekilde
yaşama geçişini görmek ise
‘inanmamın’ yanında ayrı
bir keyif. Bunu yakından
izledim.
2010 yılının Kasım ayı
Meral hanımdan ‘Dergi
çıkarma ’ fikrini duyduğum
an ki heyecanımı ifadelere
dökemem. Aslında o
günlerde dergi çıkarma
fikri karara bağlanmış hatta
uygulamaya dönüşmeye
başlamıştı. Bunu var olan
ve aşılanan ‘heyecandan’
görebiliyordum. Tabi ki
bu bize bu iş ‘tamamdır’
ifadesine ulaştırmaz.
Kendimizde şu tespitleri
yapmaya izin vermeliyiz:
Dergi çıkarmanın basit bir
iş olmadığı ve zorluğun
yol aldıkça ağırlaşacağını
baştan bilmek anlamlı
olacaktır bizler için.
Dergiyi IC Vakfı’nın
kuruluş amacının yarınlara
taşınacağı bir gemi olarak
da görmekte yarar vardır.
İlk sayı elime dijital
ortamda ulaştı. Çıktılarını
aldım ve kısmi göz atıştan
sonra detaylı bakmak için
mesai saatimin bitişini
sabırsızlıkla bekledim.
Beklentimin çok üstünde,
ismine yakışır ve verilen
emeğe değer bir eser
ortaya çıkmıştı. Eylül
2011, Türkiye iznimde
dergimizin orijinaliyle
buluşabildim. Kapak
tasarımından tutun ismine;
söyleşilerinden tutun
içeriğin yayılışına kadar her
şey profesyonelce, ince
elenmiş sık dokunmuş.
Dergicilikte ilk sayının
önemi her zaman büyük
olmuştur. Diğer sayılardan
farklı bir heyecanı barındırır
‘heyecan sayısıdır’. Bu
heyecan yayın hayatı
boyunca kaybolmaz.
Heyecan reytingini, diğer
sayılar için periyodik
olarak yazılan ve içerikçe
dolu yazılar belirler. Bu
durum döngüsel olarak
devam eder ve her
yayının ardından stres
ve yorgunluk yerini
farklı duygulara bırakır.
Bu ilk sayımızda içeriğe
göz attığımda şiirlerden,
yazılardan, fotoğraflardan
ve söyleşilerden renkli
şeyler çıkmıştır ortaya.
Okunabilen, samimi
ve İÇ’ten eserler…
Bu heyecanın, diğer
arkadaşların da katkılarıyla,
sonraki sayılarda da devam
etmesini ve her yeni sayının
ilk günkü sayı kadar güçlü,
heyecanlı ve kendinden
emin olmasını diliyorum.
Ömrü uzun olsun.
İÇTAŞ Raylı Sistem Müdürü
Yüksek İnşaat Mühendisi
Halit YÜCEL bu sene bir
bursiyer okutuyor. Bursiyer
okutmanın çok değerli bir
sosyal sorumluluk projesi
olduğunu düşünen Halit
YÜCEL bursiyer okutmanın
önemini şu sözleriyle
vurguladı: “ Benim de 3
çocuğum var ve onların
sahip olduğu şeylere tüm
çocukların sahip olmasını
isterim. Böyle bir imkân
bana sorulunca da hemen
katılmalıyım diye düşündüm.
Azdan veremeyen çoktan
hiç veremez. Bu yapılan
yardımların fazlasıyla
geri dönüşü olduğuna
inanıyorum. Böyle ulvi bir
camianın içinde olmak beni
ayrıca memnun ediyor. IC
Vakfı’na yaptığı kıymetli
çalışmalar için teşekkür
ediyorum”. Biz de Halit
Yücel’e teşekkür ediyoruz.
Erciş Nezahat Çeçen
İlk Öğretim Okulu
Törenle Açıldı
23 Ekim günü tüm Türkiye’yi
yasa boğan Van Depremi
felaketinden sonra tüm
imkânlar Van’da yaşayan
yurttaşlarımız için seferber
edilerek kısa sürede yaralar
sarılmaya başlanmıştır. Treysan
olarak Van Depremi’nde
kullanılmak üzere 3000
adet Mevlana Evi ve 3000
adetin üzerinde Acil Yaşam
ünitelerinin sağlanmasının
yanında, felaketin ardından
oluşan yıkım nedeniyle
kullanılamayan okul binaları
46
İÇTEN BAKIŞ › ARALIK 2011
açığını kapatmak için 22 gün
gibi kısa bir sürede toplam
880 öğrencili, 11 derslikli,
laboratuarından kütüphanesine,
kantininden ön saha ve çevre
düzenlemesine, tam teçhizatlı
Nezahat Çeçen İlköğretim
Okulu, Van Valisi Sayın Münir
Karaloğlu ve IC Holding
Başkanı Sayın İbrahim Çeçen,
Van Milletvekili Sayın Gülşen
Orhan ve Erciş Kaymakamı
Ramazan Fani’nin katılımıyla 2
Ocak 2011 tarihinde eğitime
açılmıştır.
Şervan ÇETİNKAYA
İçtaş Bomonti Projesi
İnşaat Mühendisi
Mezun Bursiyerler de
İhtiyacı Olan Gençlere
Katkı Sağlamalı
İstanbul’a üniversite eğitimim için geldiğim yıl
artık ailemden bağımsız bütün kararlarımı kendim
vereceğim bir dönemin içine girdiğimi, öğrenci
yurduna tek başıma kaydımı yaptırdığımda anlamıştım.
Üniversite sınavına hazırlandığım o bir senelik sıkıntılı
dönemin ardından İstanbul’da tek başına olmak ve
dilediğimce hareket etmek benim için çok iyi olacaktı.
Üniversite yıllarında bir öğrenci için en zor durum
ailesinden para istediği zamandır. Ailenizi böyle bir
yük altına sokma hissiyatının verdiği rahatsızlık sizi
attığınız her adımda düşünmeye sevk eder, içinde
bulunmak istediğiniz her etkinliğe katılıp katılmamakta
tereddüt halinde bırakır. Vakıfla tanışmam ve onların
karşılıksız olarak eğitimime devam edebilmem için
yardım ellerini uzatmaları ile kendimi daha özgür ve
huzurlu hissetmeye başlamamla beraber istediklerimi
yapmaya başlamıştım.
Birçok kurum karşılıklı ya da karşılıksız olarak yardım
sağlıyor ama IC Vakfı’nın öğrencilerini takip etme ve
onların başarılarından dolayı gururlanmaları benim
bu kuruma bir aidiyet duygusuyla bağlanmamı
sağlamıştır. İstanbul’daki öğrenciler için hazırlanan
tanışma ve eğitim toplantılarında diğer üniversitelerde
okuyan arkadaşları ve vakıf için çaba gösteren
insanları tanıyıp onlarla aynı amaçları taşıdığımı
görmekve büyük şehirlere gelen öğrencilerin
karşılaşacakları sorunlar hakkında bizlere verdikler
önerilerden dolayı yaptıkları çalışmaların, hedeflerine
ulaştıklarını kendi açımdan söyleyebilirim. İnsan
nasıl biraz da ailesi için okuyorsa ben ve benim gibi
bu vakfa bağlı öğrencilerin de biraz da bu vakıf
için okuduklarını düşünüyorum çünkü sizin eğitim
hayatınızdaki başarılarınızla gururlanacak insanları
görmek sizin için büyük bir motivasyon kaynağı
oluyor. Benim de eğitim için katkıda bulunma isteğim
ve üniversitede okumak isteyen gençlere yardım etme
gibi bir amacım var, bu vakfın bana kazandırdığı bir
sorumluluk duygusudur.
Üniversiteyi bitirip kendi alanımda hizmet vermeye
başladım. İş hayatına IC ailesiyle başlamak, benimle
ilgilenip bana güvendiklerini görmek bana hem
mutluluk verdi hem de başarılı olmak zorunda
olduğumu gösterdi. IC Vakfı’nın, geleceğin işadamları,
siyasetçileri, öğretmenleri için ayırdıkları zamanın
ve çalışmanın hayattaki en kalıcı ve kutsal çabalar
olduğunu biliyor ve mezun olan bursiyerlerin bu
vakfın kapsamında kendinden sonra gelen ve
eğitimleri için yardıma ihtiyaçları olan öğrencilere
katkıda bulunmaları gerektiğini düşünüyorum.
Uğur DEMİRCİ
Ankara Üniversitesi Hukuk Fak.
Stajyer Avukat
ABD Yüksek
Lisans Yolcusu...
İbrahim Çeçen Vakfı’ndan üniversite hayatım
boyunca lisans bursu aldım ve Vakıf’ın maddimanevi tüm desteğini her zaman yanımda hissettim.
Başta İbrahim Çeçen Bey olmak üzere bizlere emeği
geçen herkese şükranlarımı sunuyorum.
Fakülteden mezun olduktan sonra Ankara Barosu’na
kayıtlı olarak Avukatlık stajımı başlattım ve stajımın
ilk üç aylık kısmını Fakülte Dekanımız Prof. Dr.
Hüseyin Altaş’ın danışmanlığını yaptığı Hukuk &
Araştırma Bürosu bünyesinde geçirdim. Şu an
halen Avukatlık stajım kapsamında, Adliye stajımı
yapmaktayım.
ÖSYM’nin “Yurt Dışına Lisansüstü Öğrenim
Görmek’ üzere gönderilecek adayları seçme
duyurusuna başvurdum. Bu kapsamda alınan
tercihlerin sıralanması neticesinde Türkiye
Petrolleri Anonim Ortaklığı adına Amerika Birleşik
Devletleri’nde Uluslararası Petrol Sözleşmeleri
alanında yüksek lisans eğitimi almaya hak kazandım.
(Bu burs kapsamında toplamda iki kişilik kontenjan
belirlenmiştir).
Bu sayede şu an aynı zamanda Milli Eğitim
Bakanlığı’nın resmi-burslu öğrencisi statüsündeyim.
Kazandığım bu yüksek lisans bursu kapsamında
Ocak ayında Hacettepe Üniversitesi Yabancı Diller
Yüksek Okulu’nda 6 ay süreli yabancı dil kursuna
katılacağım. Bunun ardından 2012 yılı Ağustos
ayının ortası itibariyle altı aylık yurtdışı dil kursu için
Amerika’ya gönderileceğiz. Yurtdışı dil kursuna,
ABD’de tercih edeceğim bir eyalette katılabileceğim.
Daha sonra ise Uluslararası Petrol Sözleşmeleri
alanında hukuk yüksek lisans çalışmalarımı
tamamlayıp ülkeme döneceğim. Türkiye’ye
döneceğim tarih itibariyle adına yüksek lisans
eğitimi aldığım Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı
bünyesinde kurum Avukatı olarak çalışmaya
başlayacağım.
Güle güle git Uğur Demirci, yolun açık olsun
Birilerinin sizin iyi
şeyler yapma
yolundaki
çabalarınızı maddi
ya da manevi olarak
desteklediğini
gördüğünüzde, daha
fazla bir gayretle
yaptığınız işe
sarılıyorsunuz.
MEZUNUMUZ
IC
GÖNÜLLÜLERİNDEN
Halit Yücel
BURSİYER OKUTUYOR
MEZUNUMUZ
MEZUNUMUZ
47
Davut İZCİ
Bozok Üniversitesi
Elektrik Uzmanı
Her yıl yüzlerce, belki de binlerce insana katkıda
bulunarak onların hayatlarına dokunmak, herhangi
bir beklenti olmadan yanlarında olduğunu göstermek,
geleceğe dair kurulan hayallerin gerçekleşmesine
olanak tanımak, insanlara gerçekten değerli birer birey
olduklarını hissettirmekte ve ilerledikleri yolda daha
fazla çaba sarf edip daha yüksekleri hedeflemelerini
sağlamakta. İlgi en büyük katkıdır. İC Vakfı bunu
başarabildiği için büyük gurur duymalı kendisiyle.
Birilerinin sizin iyi şeyler yapma yolundaki çabalarınızı
maddi ya da manevi olarak desteklediğini
gördüğünüzde, daha fazla bir gayretle yaptığınız
işe sarılıyorsunuz. İC Vakfının, üniversite yaşamında
beni ve benim gibi binlerce insanı desteklemesinden
ötürü sonsuz şükranlarımı sunuyorum kendilerine.
Bugün geldiğim noktada hayata daha fazla güvenle
bakıyorum, daha da iyi şeyler yapabileceğime inanıyor
ve bunun için çaba sarf ediyorum. İC Vakfını, gelecek
nesilleri desteklemesinden ötürü yürekten kutluyorum.
MEZUNUMUZ
49
Unutmayalım
ki en hayırlı
Dergimize “İçten hizmet; insanı
ve ferdi
Bakış”alım
toplumsal
hayat içinde
saadete
kavuşturacak
niteliklerle
donatmaktır.
Aldığımız bu dergiyi sadece bizlerin
okuyup incelememiz yetmez,
ailemizin, arkadaşlarımızın,
çevremizdeki insanların da okuyup
incelemeleri gerekir.
O nedenle elimize aldığımız
bu dergiyi sadece bizlerin
okuyup incelememiz yetmez,
ailemizin, arkadaşlarımızın,
çevremizdeki insanların
da okuyup incelemeleri
gerekir. Bunu yapmak lazım
ki örnek işadamlarının nasıl
yetiştiğini, neler yaptığını ve
gençlerin yetişmesine nasıl
katkı sağlandığı görülsün.
Ağrılı olmanın, acı ve
yoksullukla mücadele ederek
hayata tutunmanın nasıl
olduğu görülsün… Kısıtlı
Adem Yavuz IRGATOĞLU
Ankara Pursaklar
Belediyesi Basın Yayın
Temsilcisi
Her doğum sancıyla başlar, zorluklarla
gerçekleşir ve güzellikleri, yenilikleri
beraberinde getirir. İbrahim Çeçen
Vakfı’nın çıkarmış olduğu “İçten
Bakış” dergisi de böyle bir sancılı
süreçten geçerek, zorlukları aşıp,
yayıncılık alanında bir ‘bebek’ olarak
dünyaya geldi. Derginin çıkarılma
aşmasında çalışmaları yakından takip
etme fırsatını elde ederken; İbrahim
Çeçen Vakfı Müdürü Dr. Meral Dinçer
ile sık sık telefonla konuşup, fırsat
buldukça da kendisini ziyaret ederek
bu ‘bebeğin’ doğuşuna bizzat tanık
oldum.
Tüketmeye alışık olduğumuz bir
toplum yapısında üreten insanlara
da ihtiyacımız vardır. O nedenle her
zaman şunu arzulamışımdır: fert olarak
tükettiğimizin fazlasını üretebilirsek
veya bunun için gayret gösterip
azimle çalışırsak, ortaya çok güzel ve
birbirinden değerli ürünlerin çıktığına
şahit olacağız. Tıpkı “İçten Bakış”ta
olduğu gibi. İşte bu dergi de o gayretin
sonucu olarak ortaya çıktı. Bu dergi
hem vakıf yöneticilerinin hem de siz
değerli arkadaşlarımızın katkılarıyla
hazırlandı ve ortaya yeni bir ürün
olarak çıktı.
Daha önce hiç tanımadığımız, bir araya
48
İÇTEN BAKIŞ › ARALIK 2011
gel(e)mediğimiz farklı renkte ve ırkta
insanlarla Vakıf’ta oluşturduğumuz
“birlik çemberi” sonucu, elinize almış
olduğunuz bu derginin temeli atıldı.
Bu güzel birliktelik sonucu ortaya çıkan
derginin amacını vakıf müdürümüz
1.sayıda “Merhaba” başlığıyla düzgün
ve akıcı üslubuyla anlattığı için bunun
üzerine söz söylemek yakışık almaz,
deyip anlatmak istediğimiz konuya
geçelim…
Güzel deyip geçmeyin…
Değerli okurlar, adreslerinize
gönderilen, ciddi emek harcanarak
çıkartılan ve birbirinden kıymetli
arkadaşımızın duygu ve düşüncelerinin
bir araya toplandığı bu dergiyi
elinize alıp, derginin sayfalarına
göz gezdirerek “Güzel olmuş”
deyip geçmeyin. Güzel olanın veya
olmayanın ne olduğunu anlayarak,
eleştirerek yeni ve farklı alternatifler
sunmaya çalışalım.
Başta vakıf yöneticileri olmak üzere
birçok öğrenci arkadaşımızın da
dudaklarından çıkıp, kelimelere
dönüşüp, kalemlerle buluşan ve
fotoğraflarla süslenen içeriklere
bakmak, onların ne ifade ettiğini
anlamak gerekiyor. Her birinizin
bu yetenekte olduğuna hiç şüphe
yoktur. Yukarıda da belirttiğim gibi
birbirini tanımayan yüzlerce insanı
“burs” paydasında toplayıp, sadece
burs vermekle kalmayıp onlara
gönül kapılarını da açan değerli
büyüklerimizin bizlere ve sizlere
sunmuş oldukları maddi ve manevi
imkânların neticesinde, bulunduğumuz
zeminleri tekrar gözden geçirmemiz
gerekiyor.
Kendi adıma konuşacak olursam
Ankara’da bulunmam hasebiyle
imkânlar el verdiği ölçüde Vakfa
uğrayıp, Sekreter Neslihan Hanım’ın
acı kahvesini içip, Meral Hanım’ın
güler yüzünü görüp, tatlı sohbetine
katılıyorum. Unutulmamak,
unutmamanın neticesinde devam
eden bir durumdur. O nedenle
unutulmamak isteyen herkes, önce
başkalarını unutmayacak ki kendisi
de unutulmasın. Demek istediğim
o ki hem burada yazılanları iyice
anlayalım hem de burada gördüğümüz
arkadaşlarla iletişim kurmaya çalışalım.
Hepsi Birbirinden Değerli Dergimizin
birinci sayısını baştan sona kadar
okuyup, inceleme imkânı bulduğum
zaman diliminde çok güzel
yazılar, hikâyeler, fotoğraflarla
karşılaştım. Derginin isim öyküsünü
okuduğumuzda bile bunun için ne
kadar emek verildiğini görebiliriz.
imkânlarla Türkiye’nin en iyi
üniversitelerini kazanan ve
ülkemizin dört bir yanında
hizmet eden insanların başarısı
görülsün…
Sadece üniversite okumakla
yetinmeyen aynı zamanda
okuyup, öğrendiklerini
başkalarıyla paylaşan pırıl pırıl
gençlerin varlığından… Ve
en önemlisi de kendilerine
yakışan dürüstlükleriyle,
bulundukları okullarda,
şehirlerde örnek kişilikleriyle
fark oluşturanlar bilinsin
ve tanınsın… Birbirimizi
tanımak ve bilmek ümidiyle
birinci sayıda çıkan yazımdan
buraya taşıyacağım alıntı
ile bu makaleme nokta
koyacağım: “Unutmayalım
ki en hayırlı hizmet; insanı
ve ferdi toplumsal hayat
içinde saadete kavuşturacak
niteliklerle donatmaktır.”
İşte bu dergi ile de bunun
gerçekleşmesi dileğiyle…
Musa HAN
İÇTAŞ / İstanbul, Mali ve İdari İşler Bilgi İşlem
MEZUNUMUZ
Dergimize “İçten Bakış”alım
Sayın İbrahim Çeçen’in
başarısından Vakıf haberlerine,
“Ağrı’nın Değişimi”nden
“Vakıfların Sosyal Hayattaki
Önemi”ne, “Öğrencilik ve
Burstan” “Düzen ve Başarı”ya
kadar birçok konunun yer
aldığı faydalı yazılarla karşı
karşıya kaldık. İnanıyorum ki
bu yazıları okuyarak, Ağrı’yı
bir kere daha hatırlama ve
tanıma imkânını elde ettik.
Toplumların gelişmişlik seviyelerinin,
kalkınma düzeylerinin, yaşam
tarzlarının kısacası ekonomik,
sosyal, siyasal ve kültürel alanlardaki
üstünlüklerinin temel belirleyici
faktörleri eğitim ve öğretime verilen
öneme bağlıdır.
Eğitimli bireylerden oluşan toplumların
hayata bakış açıları ve olaylar
karşısındaki tepkileri genellikle sonuç
odaklı olmaktadır. Ülkemizdeki
bölgeler arası ekonomik, sosyal ve
kültürel farklılıklar benim gibi birçok
gencin eğitim almalarının önünde
duran en büyük engellerdendir. İş
adamları genellikle yatırımlarını, kar
oranlarına göre şekillendirirler. Bu
içinde bulunduğumuz sistemin asıl
amacıdır.
Bana göre, IC Vakfı kurucusu Sayın
İbrahim Çeçen bu düzenin sosyal
sorumluluk yönünü gören nadir iş
adamlarındandır. Ülkemizdeki bazı
iş adamlarının eğitime verdikleri
destekler inkâr edilemez. Eğitime
gönül verenlerin başında değerli
büyüğümüz ve hemşerimiz Sayın
İbrahim Çeçen gelmektedir. Ağrılı
olduğum için kendimi bu konuda çok
şanslı görmekteyim. İnanıyorum ki
Ağrıya ve Ağrılılara yapmış olduğu
katkıları duymayan ve takdir etmeyen
kalmamıştır. İbrahim beyin Ağrı’ya
yapmış olduğu yatırımların bir kısmına
değinmeden geçemeyeceğim. Ağrı
İbrahim Çeçen Üniversitesi, İbrahim
Çeçen İlköğretim Okulu, Sulama
Projeleri alt ve üstyapı çalışmaları
bunlara örnektir. Bu yatırımların
başında hayati öneme sahip olan
Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi
gelmektedir. Ağrı İbrahim Çeçen
Üniversitesi modern yapıları, teknolojik
desteği, sportif kompleksleri ve yeşil
alanlarıyla Ağrı’ya bambaşka bir imaj
kazandırmıştır. Sizlerin de bildiği gibi
bir ilde üniversitenin olması eğitim
ve öğretim alanında katkı sağlamakla
birlikte birçok sektörün gelişimine
de yardımcı olur. Örneğin esnafın,
ev sahibinin, çiftçinin kısacası bir
bütün olarak tüm Ağrı halkının
ekonomisine katkı sağlayarak yüzünü
güldürmektedir. İbrahim Bey eğitim
ve öğretime verdiği desteğin Ağrı ile
sınırlı olmadığını, ülkemizin değişik
bölgelerinde de okullar yaptırarak
eğitim ve öğretime ne kadar gönül
verdiğini gözler önüne sermiştir. 1984
yılında kurmuş olduğu IC Vakfı ben
dâhil sayısız öğrencinin eğitimlerini
başarılı bir şekilde tamamlamalarına
olanak sağlamıştır. Şunu açık
yüreklilikle söyleyebilirim ki eğer IC
Vakfı’nın bana vermiş olduğu eğitim
bursu olmasaydı üniversite eğitimimi
başarılı bir şekilde ve zamanında
tamamlayamazdım.
Dün IC Vakfı’nın bir bursiyeri, bugün
ise IC Holding’in bir çalışanı olarak
Sayın İbrahim Çeçen gibi değerli bir iş
adamının hayatımı nasıl değiştirdiğini
kelimelerle ifade etmem mümkün
değil. IC Holding’in Kurucusu ve
Yönetim Kurulu Başkanı Sayın
İbrahim Çeçen başta olmak üzere IC
Vakfı’nın çok değerli yöneticilerine
ve çalışanlarına saygılarımı sunar,
teşekkür ederim.
Atakan TURAN
Atatürk Üniversitesi
Analitik Kimya
Yüksek Lisans Bursiyeri
Hayat hepimizin avuçları içinde.
Kiminin nasır tutmuş parmaklarında,
kiminin boyalanmış ellerinde, kiminin
gömleğindeki ter kokusunda… Nasıl
istersek, nasıl kabul edersek hayat
orada var. Evet, işte biz de hayatı
bembeyaz önlüklerimizle aramaya
çalıştık. Biraz erken yola çıkmıştık
galiba fakat mesleğimizin adına
yapabileceklerimizin farkındaydık.
Daha mesleğe başlamadan bu
yolda neler yapabileceğimizin
çabası içindeydik. Belki bu
uğurda pek güçlü değildik, belki
yapabileceklerimiz sınırlıydı; ama
mesleğimi seviyoruz ve bu yolda
tüm fedakârlıklara da hazırız.
Son yıllarda “antioksidan” madde
tüketiminin çığ gibi artmakta
olduğunu görüyoruz. Gün
geçmiyor ki bir dergide, gazetede
veya bir televizyon kanalında
antioksidanlarla ilgili bilgi olmasın.
Eskiden hamburger ile beslenen
Amerikalıların günde bir avuç hap
alarak kendilerini takviye ettiklerini
okuduğumuzda, alaycı bir burun
kıvırma sonrasında dünyanın
sebze, meyve ve zeytinyağı cenneti
Türkiye’de yaşadığımız için halimize
şükrederdik. Meğerki başımıza
gelecekmiş!
Modern yaşam, şehirdeki insanları
hem bedensel hem de zihinsel
olarak zorlamaktadır. Yani daha
uzun süre çalışabilmek için daha
kısa sürede beslenmek zorunda
50
İÇTEN BAKIŞ › ARALIK 2011
kalanlar ordusu, yorgun beden
ve zihinlerini dinlendirebilmek
için çareyi “takviye”de aradılar.
Öyle ya, biz her zaman sağlıklı ve
güçlü olmalıyız, hastalığın vereceği
zaman kaybı (yani maddi kayıp)
telafisiz! Sonuç ve çözüm: Her
derde deva “Antioksidanlar”.
Antioksidan sözcüğü “oksidan
karşıtı” anlamında. O zaman önce
“oksidasyon nedir?” ve “oksidanlar
nelerdir?” sorularının yanıtını
arayalım. Basitçe “oksidasyon =
paslanma” dır.Bilimsel olarak, bir
maddenin oksijen ile birleşirken
bir elektron kaybetmesidir. Bu
kimyasal olayın adı oksidasyon,
oksijen kaynağı (elektron alan)
maddeler ise oksidanlardır.
Oksijen ile temas eden madde ise
okside olmuştur (paslanmıştır).
Vücudumuzda sürekli olarak oksidan
maddeler oluşmaktadır. Bu oksidan
maddelerin kaynağı, çoğunlukla
besinlerden sağladığımız enerji
üretimi ve tüketimi (metabolizma)
sırasındaki kimyasal olaylardır.
Fakat oksidanların kaynağı sadece
metabolik olaylar değildir; stres,
sigara, güneş ışınları, bedensel ya da
ruhsal aşırı yorgunluk, çevre kirliliği,
röntgen ışınları vb.ni de oksidasyon
nedenleri olarak sayabiliriz. Bu
oksidan maddeler hücrelerimizi,
dokularımızı ve organlarımızı adeta
paslandırırlar. Normal koşullarda,
vücut kendi doğal antioksidan
sistemleri (enzimler, vitaminler
vb.) ile oksidanları zararsız hale
getirir ve kendini korur. Ancak
bazen bu koruyucu mekanizma
yetersiz kalabilir. Vücudumuzda
biriken serbest radikaller, DNA
kopyalanması sürecinin ilk ve en
önemli basamağını bozabilir. Serbest
radikallerin kanser oluşumunu
tetiklediğini, üstelik kanser hücreleri
ile savaşan bağışıklık sistemi
hücrelerimizi güçsüzleştirdiğini
gösteren önemli bilimsel veriler
bulunmaktadır. Oksidasyon süreci
yağları da etkiler. Okside olmuş
yağlar, damar sağlığını bozar.
Okside olmuş kolesterolün damar
sertliği oluşumunda baş suçlu olduğu
artık neredeyse hepimizin bildiği
bilimsel bir gerçek haline gelmiştir.
Oksidasyon süreçleri ile yaşlanma
arasında yakın bir ilişki olduğundan
bahsedilmektedir. Oksidasyon,
yaşlanma sürecinin tek sorumlusu
değilse bile önemli bir parçasıdır.
Sanıyorum ki şu düşünce
hepinizde bir an için oluşmuştur:
“Arkadaşlarımın çoğu takviye ilaçlar
alıyor. Ben kullanmamakla yanlış
mı yapıyorum? Ama hangisini, neyi
kullanacağım?” Eksik bilginin hiç
bilmemekten çok daha tehlikeli
olduğu düşüncesi ile sizlere bu
konuda bir “araştırma proje tezi”
hazırlamak istedim. Neticede biz
Türkler antioksidanları doğru
kullanma hakkında daha bilinçli
olabilir ve çevremizdekilere de bu
konuda fayda sağlayabiliriz diye
umuyorum.
EĞİTİMİN ÖNEMİ
İbrahim BİLİCİ
Şırnak Kadastro Müdürlüğü / Harita Mühendisi
Dr. Alihan ORAL
Şırnak Devlet Hastanesi
KARANLIKTAN
KARANLIĞA
Soğuk bir kış gecesiydi.
Lapa lapa kar yağıyordu.
Beyaz gelinlik içindeki
karanlığı, ay ışığı
aydınlatıyordu. Kar
tanelerine çarpan ay
ışığı, Akdeniz sahillerinde
bir yaz gecesindeki
yakamozu andırıyordu.
Üzerlerindeki kar
yığınından şikayetçi
olmayan çam ağaçları,
padişah selamlar gibi
yere kadar eğilmişti.
Tüm canlılar aralarında
anlaşmışçasına çıt
çıkarmıyorlardı….ne bir
kurt uluması…ne bir
baykuş sesi .Bütün doğa
sessizliğe bürünmüş,
açmış kucağını olacakları
dört gözle bekliyordu.Ve
ıssız gece bozuluyordu:
Bir çocuğun ağlama sesi...
Kapkaranlıktı her taraf
göz gözü görmüyor
dedikleri zifiri bir karanlık
vardı. Suda yüzdüğünün
farkındaydı yalnız
sudan çok karanlıktan
korkuyordu. Tek bir
amacı vardı, bu zifiri
karanlıktan kurtulmak.
Bu karanlıktan ne
zaman kurtulacağım
diye düşünüyordu hep.
Bazen de ya hiç bitmezse
diye endişelenmekten
alamıyordu kendini.
Yuvasıyla-ana rahmiylevedalaşmasına daha iki
ayı olmasına rağmen
kendisi için hazırlıklara
çoktan başlanmıştı. O da
bu hazırlıkları kulaklarını
açarak zevkle dinliyordu.
Dış dünyayı çok merak
ediyordu. En çok da
aydınlığı,karanlıktan
kurtulunca dışarıda onu
bekleyen aydınlığı, ışığı...
Tek tek dökülüyordu
takvim yaprakları. Zaman
çok hızlı akıyordu ama
bu soğuk kış gecesinde
geçmek bilmiyordu,
duruyordu sanki.
Beklediği, arzuladığı
aydınlığa kavuşacağı
gün, nihayet gelip
çatmıştı. Bu gün,
karanlıktan kurtulacağı
gün, milat olacaktı
onun için.Annesinin
feryatlarıyla aydınlığa
doğru yol almaya
başlıyordu. Işığa giden
yolun sonuna varıyordu
nihayet.Artık açabilirdi
gözlerini,görebilirdi
ışığı. Acele etmiyordu,
açmıyordu gözlerini
içinden gelen isteğe
ve sese rağmen.
Ayaklarından tutulup
yiyince şamarı
boğulacakmış gibi
oluyordu. Bir korku
sarıyordu her yanını.
Aydınlığı görmeden ölme
korkusu.
İlk nefesini çekiyordu
ciğerlerine ağlaya ağlaya.
Sevinç göz yaşlarıydı
yanaklarından akan
bu ilk damlalar. Hala
açmıyordu gözlerini,akan
göz yaşına rağmen.
Ezan okunuyordu
kulağına. Ve artık açmak
istiyordu gözlerini tüm
dünyayı görmek için.
Açıyordu gözlerini kısarak
yavaş yavaş, sonsuz
bir aydınlık olacağını
düşünerek. Bilmiyordu
ki asıl karanlığın yeni
başladığını, aydınlık
dünyada karanlıkta
kalacağını...
MEZUNUMUZ
hayatı
bembeyaz
önlüklerimizle
aramaya
çalışmak...
MEZUNUMUZ
51
Bir toplumun zifiri karanlık
geçmişini aşamadan, aydınlık
yarınlardan söz edemeyiz.
Eğer yol almak istiyorsak,
bu karanlık geçmişimizi
aydınlatacak güneşlere
ihtiyacımız var. Mum ışığı bu
dehşetli karanlığı yenmeye,
aydınlatmaya ve karanlığı
dağıtmaya yetmez. Öyle bir
güneş olmalıdır ki, geçmişi
öğrenmeye ve geleceğe emin
adımlarla hazırlama noktasında
yol gösterici olmalıdır.
Bir teleferik düşünelim
aşağıdan yukarıya doğru
hareket eden, çukurdan
zirvelere taşıyan. Toplumların
da, kendisine yol gösterecek
bir güneşi ve kendisini
zirvelere çıkaracak bineği
yoksa geçmişin zifiri
karanlığından boğulmaya
mahkûm olacaklardır.
İşte bizim toplumumuzun
güneşi, bineği, teleferiği de
eğitimdir. Eğitim; kavramsal
olarak herhangi bir şeyi
geliştirmek, yükseltmek ve
mükemmelleştirmektir. Yine
eğitim; cehalet hastalığına
karşı, tertemiz ve tedavi edici
bir merhemdir.
Eğitim ve eğitimin önemi
tarih boyunca bütün dinlerde
de vurgulanmıştır. İncil’de
‘her şeyden önce söz vardı’
der. Söz; o dönemlerdeki
toplumların konuşmasını,
anlama ve aktarma kabiliyetini
belirtmek üzere kullanılmış
bir kavramdır. Toplumların
ancak söz ile tekâmül
edebilirliği vurgulanmıştır.
Çünkü söz konuşmayı
sağlıyordu, konuşma da
eğitimin neticesidir. Söz ve
eğitim olmasaydı konuşma ve
aktarma kıt kalacaktı.
Konfüçyüs öğretisinin ana
teması; insancıl düzendir.
Buna ulaşmanın yolunun diğer
insanlara saygı ve atalara
hürmet etmekten geçtiğini
belirtmektedir. Konfüçyüs;
yüce, mükemmel, manevi
insan olarak anılmaktadır.
Yüce/iyi insan, ancak dünya
bütünüyle uyum içinde
yaşayan insandır: ‘Ahlaki
varlığımızın tüm dünya
düzeniyle uyum içinde olma
noktasına erişmesi’, insanın en
büyük amacıdır. ‘Uyum, denge
ve iç huzura erişmenin yolu
Konfüçyüs’e göre eğitimden
geçer’. Yine Konfüçyüs bir
sözünde şöyle der; ‘Ancak
iyilikte ve eğitimde ısrar
etmek ile dünyanın hikmet
ve fazileti bir anlam kazanır.’
Evet, hakikatin, hikmetin ve
dünyanın iyi anlaşılması ve bir
anlam kazanabilmesi ise ancak
eğitimde ısrar etmek ile olur.
Dinlerin en sonuncusu
olan İslam dini de eğitime,
okumaya ve öğrenmeye çok
büyük önem arz etmiştir.
İnsanların, bir amaca
ulaşabilmesi için takip
edeceği yol hiç şüphesiz
iyi bir eğitimdir. İslam dini
dikkatleri eğitime celbetmiş
ve her daim müspet ilimlere
yönlendirmiştir. Cenabı Allah
Kur-an’ı Kerim’ de ‘Yaratan
rabbinin adıyla oku; O, insanı
bir alakdan yarattı. O, kalemle
yazmayı öğretendir, insana
bilmediğini öğretendir. Oku!
Senin Rabbin en cömert
olandır’ diye buyurarak,
insanın daima bir arayış içinde
olması gerektiğinin, eğitim
ile her an iç içe olmasının
önemini belirtmiştir. İnsana
bilmediklerini öğrenmenin
ehemmiyetli bir amaç
olduğunu göstermiştir.
Yine İslam dini ilim öğrenmeyi
farz kılmıştır. Hz. Muhammed
bir hadisinde ‘’İlim Çin’de
de olsa gidip alınız’ diye
buyurarak Müslümanların en
uzak yerlerde bile olsa ilmi
gidip bulmasını ve ondan
istifade etmesini teşvik
etmiştir. ‘Hiç bilenlerle,
bilmeyenler bir olur mu?’
Ayeti ise bilginin ve bilgi
sahibinin değerinin ne kadar
âli olduğunu anlatmıştır.
İnsana özgü olan, onu başka
varlıklardan ayıran en önemli
özelliği düşünme ve öğrenme
arzusudur. Toplumu ile barışık
olan bir neslin yetişmesinin
yolu da yine eğitimdir.
Eğitim toplumların anlaşma
ve uzlaşma temelidir. Eğitim
ve ilme ulaşmak zor ve
zahmetli olabilir belki; ancak
nimeti çok meşru ve tatlıdır.
Eğitimin lezzeti ve huzuru
doyumsuzdur.
53
MEZUNUMUZ
Bayram POLAT
Koza Altın A.Ş. / Çevre Mühendisi
üzere geri gönderilmiştir.
Rezerv belirleme çalışmaları
yarıda kalmış olan işletmenin
açılıp açılmayacağı hakkında
kesin bir bilgi yok. Ama
yetkililer ve yöre halkı arasında
sorunların çözünmesi ile arama
çalışmaları kaldığı yerden
devam edecek ve kısa bir
zamanda işletmenin üretime
açılması planlanmaktadır.
Genelde altın işletmede tank liçi
veya yığın liçi kullanılmaktadır.
Mollakara köyü yakınlarında
çıkan altın tenorunun düşük
olması nedeni ile işletme
şeklinin büyük ihtimalle
yığın liçi şeklinde yapılacağı
düşünülmektedir.
ALTININ İŞLETİLMESİ
Resimde tespit edilen cevher alanından bir görüntü
DOĞUDA
SAKLI OLAN
MÜCEHVERLER
YERYÜZÜNE
ÇIKIYOR
KOZA Altın İşletmeleri A.Ş.
ülkemizdeki altın madenlerini
aramak ve işletmek üzere
kurulmuş %100 Türk sermayeli
bir Türk Şirketi’dir. Şirketin
bünyesindeki İzmir-BergamaOvacık Altın Madeni, ülkemizdeki
büyük altın potansiyelinin ülke
ekonomisine kazandırılmasında
anahtar konumunda olup Türkiye
Cumhuriyeti’nin işletilen ilk altın
madenidir. Mevcut durumda
İzmir (Bergama)-Ovacık,
Balıkesir (Havran)-Küçükdere ve
Gümüşhane-Mastra madenlerinden
gerçekleştirdiği üretimini, ileri
geliştirme aşamasındaki EskişehirKaymaz ve fizibilite çalışmalarının
tamamlanmak üzere olduğu Ege
ve Doğu Anadolu Bölgelerindeki
maden yataklarının faaliyete
geçmesi ile yakın gelecekte
arttırmayı planlamaktadır.
MOLLAKARA KOZA ALTIN
İŞLETMELERİ A.Ş GELİŞİMİ
2004-2005 yılları arasında
Newmont Altın şirketi tarafından
Ağrı/Diyadin-Mollakara köyü
çevresinde yapılan altın arama
ve araştırmalar sonunda yaklaşık
olarak 7 ton altın ve 2 ton gümüş
potansiyelinin olduğu sonucuna
52
İÇTEN BAKIŞ › ARALIK 2011
varılmış ve araştırmanın devam
etmesiyle rezervin artacağı
düşünülmektedir. Tespit edilen
altın cevherinin rezervini ve tenoru
(kaç gr /ton) hesaplamak için 2-3
yıl sondaj çalışmaları yapılmıştır.
Newmont altın şirketinin 2005
yılında Türkiye’de bulunan bütün
projelerini Koza Altı İşletme A.Ş’ye
satmasıyla projeleri yarıda kalmış
ve projenin geri kalan bölümünün
tamamlanması, cevherin çıkartılma
işlemleri ise Koza Altın İşletme
A.Ş’ye devredilmiştir.
Sondaj çalışmaları 2011 yılı
itibarıyla yaklaşık olarak 2-3 yıl
daha devam edebilir. Yapılan
ve yapılacak olan altın rezerv
potansiyeli belirlenmesi sonucunda
Mollakara Köyü yakınlarında altın
işletme tesisi açılması planlanmakta
ve merkez olarak kurulacak tesise
yakın yerlerden de altın cevher
malzemesi getirilip işlenilecektir.
Ancak 2011 yılı haziran ayında
çalışması planlanan sondaj
makinelerinin yöre halkı arasında
çıkan bazı anlaşmazlıklar ve
madene karşı kişilerin protestoları
sonucunda iş makinelerinin
çalışması durdurulmuş,
makinelerde başka illerde çalışmak
Kamyonlarla getirilen toprak,
(cevher) belli bir alanda
stoklanır. Stoklanan cevher
kepçeler yardımıyla kırıcılardan
oluşan kademeli kırma
işleminden geçer. Kırılan cevher
iki katlı elekte elenmekte ve
18 mm’den küçük olan cevher
alt elek altına geçerek ince
cevher silosuna, elek üstünde
kalanlar tekrar kırıcıya geri
dönmektedir. Kırma işlerinden
doğabilecek toz problemi ise
ıslak toz tutucular yardımı ile
önlenmektedir.
Bantlar yardımıyla cevher
malzemesi pH ayarının
sağlanması ve oluşabilecek
siyanur (CN) gazının
oluşumunun olmaması için
kireç eklenerek çubuklu, bilyalı
değirmen ve siklonlarına
gelir. Çubuklu ve bilyalı
değirmen çıkışı pompa
ile siklonlara pompalanır.
Ortalama 75 Micron boyutuna
indirilmiş Siklon üst akımı,
altın çözündürme ünitesine
giderken, alt akımı yeniden
öğütülmek üzere bilyalı
değirmene tekrar döner.
75 mikron boyuta öğütülmüş
sulu çamur halindeki cevher
siyanür ile karıştırılmak üzere liç
tanklarına gönderilmektedir. Liç
tanklarındaki çamura siyanür
çözeltisi ve saf oksijen verilerek
cevherin bünyesindeki altın
ve gümüşün çözündürülerek
suya geçmesi sağlanmaktadır.
Siyanür ve oksijen ile
reaksiyona giren katı haldeki
altın ve gümüş çözünerek
suya geçmektedir. Buradan
karışım adsorbsiyon tanklarına
gönderilir. Adsorbsiyon
tanklarında ise suya geçen
altın ve gümüşün çamurdan
ayrılması için aktif karbon
verilmektedir. Aktif karbon
altın ve gümüşü adsorplayarak
katı halde bünyesinde
toplamaktadır. Altın ve
gümüşü bünyesinde toplayan
dolu aktif karbon özel elekler
ile çamurdan ayrılmaktadır.
Sonrasında, siyanürlü çamur
arıtılmak üzere kimyasal
bozundurma ünitesine, altın
ve gümüş yüklü karbon ise
altın ve gümüşün kazanılması
için sıyırma ünitesine
gönderilmektedir.
Bu ünitelere altın ve
gümüş, siyanür kompleksi
halinde gelmekte altın ve
gümüş kazanıldıktan sonra
kalan solüsyonda siyanür
bulunmaktadır. Bu solüsyon liç
ve adsorpsiyon ünitesine geri
gönderilmektedir.
Karbondan sıyırılan altın ve
gümüş yüklü solüsyon elektroliz
tankına ve ordan da elektroliz
hücrelerine gönderilir. Elektroliz
hücrelerinde toplanan altın
ve gümüş ise basınçlı su ile
yıkandıktan sonra filtrelenir
kurutma fırınında kurutulur
ve döküm potasına gönderilir.
toz haline gelmiş olan altın
ve gümüş yüksek sıcaklıktaki
(1000-1600Co) dokme
odalarında yakılarak eritilip
(altın ve gümüş) külçe haline
getirilmektedir. Karışık şekilde
külçe haline gelen altın ve
gümüş cevheri ayrılmak için
yine bazı adımlardan geçerek
birbirinden ayrılarak %99.9
saflığa getirilir ve buradan da
takı & elektronik gibi aletlerde
kullanılmak uzere piyasaya
sürülür.
55
Adnan YÜCE
Bilecik Üniversitesi
İktisat Yüksek Lisans Bursiyeri
Arap Baharındaki
TÜRKİYE
Uzun bir tarihsel deneyimin, çeşitli bilimsel
araştırmaların ve benim de yaptığım bir tezin
sonuçlarına göre demokrasinin ve özgürlüklerin
ekonomik kalkınma ile ilişkilerini artık öğrenmiş
bulunmaktayız.
Demokrasi ekonomik özgürlükleri getirmekte,
ekonomik özgürlükler ise ekonomik gelişmeye katkı
sağlamakta; bu özgürlüklerin yokluğu ölçüsünde de
azgelişmişlik artmaktadır. Ekonomik özgürlükler,
ülke içi yeni yatırımların yapılması yanı sıra, dış ticaret
için de önemli bir temel teşkil etmektedir. Bu yüzden
dünyanın en zengin ülkelerinin aynı zamanda dünya
ticaret hacminden en büyük pay alan ülkeler olması
bir rastlantı değildir.
Dünyada ticarette başarılı olan ülkeler, ilk önce iç
pazarı değerlendirmektedir. İkinci sırada hemen
komşu ülkeleriyle ticaret olasılıklarından sonuna
kadar yararlanmaktadır. Taşıma maliyetlerinin
düşüklüğü, dil avantajı ve kültürel avantajlar dış
ticaretin hemen yanı başındaki ülkelerle yapılmasında
büyük kolaylıklar ve imkanlar sunmaktadır. Bunu
başarabilen bir ülke asgari düzeyde bir ihracatı her
yıl sürdürülebilmeyi garanti altına almış olmakta ve
ilave ticareti bunun üzerine bina etmektedirler.
54
İÇTEN BAKIŞ › ARALIK 2011
Fotoğraflar: Dr. Meral DİNÇER
57
ilk sancılarına bağlıdır, doğal olarak
kısa dönemlidir ve asıl stratejik
olarak uzun vadeli trendleri
yakalayabilmek önemlidir. Kısa
vadeyi özellikle insanların hayatta
kalmaları bakımından en az kayıpla
atlatabilmek önemlidir ve bunun
için ne yapılsa azdır. Uzun vadede
Türkiye’nin bölgedeki ekonomik gücü
artarak devam etmektedir ve sonuçlar
Türkiye’nin ve bölge ülkelerinin
lehine gözükmektedir. Hatta bir
kısım olumlu sonuçlar şimdiden
sinyal vermeye başlamıştır. Örneğin
Türkiye’de Arap Turist sayısında büyük
bir artış görünmüştür. Ekonomik
kriz yaşayan Avrupa’dan gelen turist
sayısı azalmış olsa bile, Arap turistlerin
bunu telafi ettiği ve otellerde boş yer
bulmanın zorlaştığı görülmektedir.
Turizm sektörü Arap sermayesinin
etkileşime gireceği ve gideceği yeri
gösteren bir öncü gösterge olarak
değerlendirilebilir.
Bunun en ileri örneklerini Portekiz,
Meksika ve Kanada gibi ülkelerde görmek
mümkündür. Bu bağlamda AB gibi çok
sayıda bölgesel ekonomik entegrasyon
örneklerinin de birbirine yakın bölgesel
olanakların değerlendirilmesi temeline
dayalı olarak kurulmuş olduğunun
hatırlanmasında yarar vardır.
Bütün bunlara rağmen, bir bütün olarak
katı bir merkeziyetçi ve otoriter geleneği
sürdüren Ortadoğu ülkelerinde yakın
zamana kadar ne demokrasi ve ekonomik
özgürlükler konusunda yeterli bir adım
atılabilmiş, ne de bölgesel düzeyde
ticaret ve yatırım ilişkileri yeterince
değerlendirilebilmiştir.
Türkiye’nin de bölgede ekonomik ağırlığı
oldukça düşüktür. Türkiye, bir zamanlar
Osmanlı İmparatorluğu’nun parçası olan
ülkeleri ve komşularını uzun zamandır
ihmal etmiştir. Bu yüzden komşularla
yapılan ticaretin yetersiz olması hem
Türkiye’nin hem de Türkiye’nin komşu
ülkelerinin ortak bir problemidir. Bugüne
56
İÇTEN BAKIŞ › ARALIK 2011
kadar karşılıklı olarak birbirleri arasında
coğrafi yakınlığın sunduğu avantajlar
hak edilen ölçüde değerlendirilememiştir.
Değerlendirmek bir yana, karşılıklı
olarak Arap dünyası ile Türkiye dost bile
olmamıştır, dost olunmaması teşvik de
edilmiştir. Eğitim bile bu teşviğe destek
vermiştir. Buna karşılık Arap dünyası genel
olarak Avrupa ve ABD’nin dostu olmuştur.
Türkiye’de hala bir çok kişi Batı’nın bu
politikasının ve amacının farkında bile
değildir.
Arap baharı olarak adlandırılan süreçte,
demokratik olarak kazanımların elde
edilmesi ölçüsünde, içine kapanmış veya
yeterince dışarıya, hatta komşularına bile
açılamamış olan bu ülkelerin artık dünya
ile entegre olmaları ve bugüne kadar
kaybettikleri dış ticaret kazançlarını elde
etme çabaları belirginleşecektir. Ortadoğu
ve Kuzey Afrika, Türkiye için çok önemli
ve büyük bir pazardır. Türkiye eğer 500
milyar dolarlık bir ihracatı hedefliyorsa,
bu miktarın çok önemli bir bölümünü bu
pazarla gerçekleştirebilmelidir.
Ancak bütün bunlar için bölgede
ekonomik ve siyasal alanda çok
büyük reformların yapılması
gerekmektedir. Demokratik adımların
henüz atılmadığı bölgenin diğer
ülkeleri de dahil olmak üzere, bölge
ülkeleri zorlu bir sürecin içine girmiş
durumdalar. Savaşı, çatışmaları ve
kaosu en az kayıpla sona erdirmek
zorundadırlar. Demokratik bir
zeminde siyasal istikrarı ve hukukun
işleyişini sağlamaları gerekmektedir.
Bölge ülkeleri için de, Türkiye için de
önemli fırsatları değerlendirebilmek
ve ekonomik sonuçları görebilmek asıl
bu başarılardan sonra ortaya çıkmaya
başlayacaktır.
Türkiye son yedi-sekiz yıldan bu yana,
bölge ile ekonomik ve ticari ilişkileri
geliştirebilmek için önemli adımlar
atmıştır. Ekonomik reformlarla ilgili
olarak bazı ülkelere destek vermeye
de başlamıştır. Gelinen aşamada
atılan bu adımların, bu ülkelerin
demokrasiye geçiş sürecinde daha da
artırılması gerekmektedir. Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan’ın Arap
baharının yaşandığı ülkelere (Mısır,
Tunus ve Libya’da) ziyaretlerde
bulunması, bölgede Türkiye’nin
ekonomik olarak daha etkin olması
için gerekli altyapıya ciddi katkı
sağlamıştır. İşadamlarının da gerekli
ilgiliyi göstermesiyle birlikte, bazı
ülkelerde birkaç yıl içinde ticaret ve
yatırımların birkaç katına çıkması
rahatlıkla beklenebilir.
Gerçi bölgede yaşanan gelişmeler
kısa dönemde hem Türkiye’yi hem de
bölgenin diğer ülkelerini ekonomik
olarak olumsuz etkilemiştir. Bu doğal
bir sonuçtur. Bombaların patladığı
bir yere fabrika açılamaz, açılmış
olanların da çoğu kapanır. Böyle bir
ortamda ticaret, yatırım ve hatta işçilik
de yapılamaz. Açıkçası çatışma da,
savaş da, savaş hazırlığı da ekonomiye
zararlıdır ve bölgesel gelişmeye
engeldir. Bölgede yaşananlar dikkate
alındığında (zaman zaman ihracatın
azalması, işyerlerinin kapanması,
çalışanların ayrılması, vb.) Arap
Baharının hem Bölge hem de
Türkiye ekonomisi aleyhinde geliştiği
düşünülebilir. Ne var ki bu oldukça
peşin bir hüküm olur. Şöyle ki:
Bölge ülkeleri ile Türkiye’nin ticaret
hacmi her bir ülke için 150 milyon
dolar civarından 2 milyar dolar
civarına değişmektedir. Mevcut bu
ticaret hacminin bir miktar azalması
ile korkutucu senaryoları yazıp
çizmek veya çok az artması üzerinden
ülkenin dış ticaret başarısı üzerine
sonuç çıkarmak ciddi bir eksiklik
taşımaktadır. Bölgeden her yıl yüzlerce
milyar dolar bir paranın bölge dışına
aktığını düşündüğümüzde, yapılan
hesapların ne kadar küçük olduğu
anlaşılır. Biz bunlara talip olmalıyız. En
azından orta vadede her bir ülke için
10 milyar doların altında düşmeyecek
bir ticaret hacmi etrafında
konuşmalıyız.
Ayrıca olumsuz görülen etkiler
ekonomik ve demokratik dönüşümün
Gerçi Arap sermayesinin de
önemli ölçüde Türkiye’ye gelmeye
başladığını biliyoruz. Bu ülkelerde
biriken petrodolarlar tarihsel olarak
büyük oranda Batı piyasalarına
akmaya devam etmiştir. Şimdilerde
ise, küresel krizin gölgesi altında
ABD ve Avrupa’ya güven azalırken
Türkiye’ye güven artmaktadır. Bu
yüzden küresel sermaye ve Ortadoğu
sermayesinin yöneleceği yerlerden
biri de Türkiye olmaktadır. Nitekim
Avrupa bankalarının mevduatlarında
önemli bir gerileme devam ederken,
Türk bankalarında yabancı mevduat
sahiplerinin sayısının son altı aydır
artmış olması düşündürücüdür.
Arap baharından sonra Arap
sermayesine veya en azından önemli
bir bölümüne yeni bir yön verme
ihtiyacı ortaya çıkacak gibi gözüküyor.
Türkiye buna hazırlıklı olmalıdır. Bir
kere bölge ülkeleri birikimlerinin
önemli bir kısmını artık kendi
ekonomilerine yatırmak istiyorlar.
Petrole dayalı tek yönlü, kırılgan ve
zayıf bir ekonomiye dayanmak yerine
çeşitliliğe, üretime, istihdama ve yeni
konut inşa etmeye yöneldiler bile.
Bu yönelim başarılı olabilir ve daha
da artabilir. Bu noktada Türkiye için
müteahhit firmalar yoluyla bu ülkelere
yapılan yatırımları artırmak ve söz
konusu kaynaklardan yararlanabilmek
önemli gözükmektedir. Aslında bu
ülkelerde sadece müteahhitliğe değil
tüm sektörlerde yatırımcıya ihtiyaç
duyulduğunu ve önemli fırsatların
bulunduğunu belirtmek gerekir.
Türkiye’de işadamlarının bunları takip
etmesi gerekir.
59
Abdulbaki ŞİĞVA
Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi
Sosyol Bilgiler Öğretmenliği Bölümü
EKONOMİK
SİSTEM VE
YÖNETİM
Dünyadaki ekonomik yöntemler, nüfusun çoğalması ile birlikte farklılıklar
göstermiştir. Yöntemin çok olmasına rağmen, amacın tek olduğunu söylemek
mümkündür. Ortak amaç; insanın sonsuz ihtiyaç ve taleplerini sınırlı olanaklarla
karşılamaktır. İhtiyaç karşılama olgusu sadece belirli bir kesimi değil bütün
insanları kapsamalıdır. Oysa günümüz ekonomik sistemi, kapitalizmin pençesine
düşmüş, bütün dünyayı etkisi altına alarak küresellik niteliği kazanmıştır.
Çağımızda hüküm süren
çeşitli ekonomik sistemleri
incelediğimizde, hiyerarşik
olarak pek karmaşık olmasa
da işleyiş ve model olarak
organizmanın önemli bir sistemi
olan sinir sistemimizle benzer bir
yapıda olduğunu söyleyebiliriz.
58
İÇTEN BAKIŞ › ARALIK 2011
Nitekim organizmamızın
yapısal faaliyetlerini yerine
getirebilmesi için beynimizdeki
hücreler(nöronlar) arasında
kurulan sinops bağlarının
etkisi çok önemlidir. Bu
bağlarda meydana gelebilecek
arızalar hemen hemen bütün
metabolizmamızı olumsuz yönde
etkileyebilmektedir. Bununla
birlikte uzuvlarda hareketsizlik,
duyu organlarında işlevsizlik hatta
bitkisel hayata girme gibi olumsuz
sonuçlar doğurabilir. Bu da
vücudumuzun bütün sistemlerinin
bir bir iflas ederek, yaşamsal
faaliyetlerimizin son bulacağı
anlamına gelmektedir. Sistemin
devamı için hücrelerin ihtiyaçları
doğrultusunda eşit enerji almaları
gerekmektedir.
Günümüzdeki ekonomik
sistemleri de sinir sistemimizdeki
bu yapılanmayla
paralellik
göstermektedir.
Ekonomik
sistemlerin ve
faaliyetlerin
birbirine bağlı
ve etkileşim içinde olduğu
çağımızda; dünyanın herhangi bir
yerinde meydana gelebilecek bir
ekonomik buhran akabinde diğer
ülkeleri de etkileyebilmektedir.
Nasıl ki aşırı yemek yeme, sigara
içme ve zor koşullar altında
kalma ya da yetersiz beslenme
organizmanın yapı taşları olan
hücreleri olumsuz yönde etkileyip
yapılarını dejenere ediyorsa,
bazı hücrelerin aşırı enerji ile
yağ deposu haline gelmesi,
enerjisizlikten büzüşmesi ya da
ölmesi, bizi hipotetik düşünceye
sevk etmektedir. Orantısız enerji
dağılımının hücreleri olumsuz
etkilememesi için her hücrenin
ihtiyacı oranında enerjiyi alması
ve diğer hücrelere sevk etmesi
gerekir ki içinde bulundukları
düzenek çalışabilsin. İşte, önemli
olan bu paylaşımı yapmaktır. Bu
sistemle paralellik gösterdiğine
inandığım günümüz ekonomik
sitemi ise felçli ve tümörlü
bir vücudu andırmaktadır.
Dengesiz, yıkık ve görevini tam
manası ile yerine getirmeyen bir
ekonomik sistem… Globalleşen
dünyada ekonomik sisteme
baktığımda aklıma eski
yönetimler gelmektedir. Birçok
bölgede maalesef hala varlıklarını
sürdürebilen bu yönetimlere
verilebilecek en iyi örnekler
geçmiş imparatorluklar ve Eski
Mısır’dır. Eski Mısır’da Yönetim
dahi bütün kaynaklar belirli bir
kişinin ya da belirli bir ailenin
elindeydi. Böylesine çarpık bir
yönetim yapısında ‘insandan
değerli insanlar’ düşüncesi vardı.
Bazıları tanrıya eşit görülen
üst tabaka kesim, bazıları ise
köle olarak nitelendirilen alt
tabaka kesim olarak kategorize
edilmekteydiler. Çiftçiler,
toplumun ana gövdesini
oluştururdu. Fakat tarımsal
üretim, doğrudan doğruya
kraliyet ailesi ya da toprak sahibi
soylular tarafından sahiplenilirdi.
Ekonomik globalleşmenin içinde
olduğumuz 21. yüzyılda, aynı
eski Mısır yönetimi gibi o kadar
çarpık bir yapılaşma mevcut
ki; dünyanın bir tarafı açlıktan
ölürken diğer bir tarafı ise fazla
kilolarından dolayı obezite
ile mücadele içindeler. Çarpık
yapılaşmanın, adaletsizliğin
ve israfın olduğu böyle bir
dünyada biz kalkıp düzenden
eşitlikten bahsedemeyiz. Eşitliğin
gerçekleşebilmesi için dünyadaki
tüm insanlarının dünyayı bir
bütün olarak algılamaları ve
kendilerini de bu bütünün birer
parçası olarak kabul etmeleri
gerekmektedir. Bunu kabul eden
kişiler, dünya sorunlarına daha
yakından bakar ve gelecekte
oluşabilecek herhangi bir
olumsuz durumdan kendisinin de
etkileneceğini bilir.
Benim buradaki amacım; küresel
ekonomiyi kötülemek değil,
küresel yönetimin yanlışlıklarını
ortaya koymaktır. Tabi ki
globalleşen dünyada insanlar
birbirleriyle her anlamda alışveriş
içinde olacak, çeşitli anlaşmalar
imzalayacak ve rekabet olacaktır.
Ancak bunları yaparken, insanları
ve insanlığını da düşünmesi
gerekir.
Geçmişten bu yana yönetim
sistemlerini incelediğimizde
önümüze çıkan bütün kapıların
girişinde eşitlikten ziyade,
gücün kendisini hissettirdiği
yönetim sistemlerinin ve
yapılaşmanın olduğu gerçeği
ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla
günümüz yapılaşmasında da
gücü eline alan başımıza firavun
kesilmiş birçok firavunun varlığı
söz konusudur. Ekonomik buhran
ya da kriz diye nitelendirilen
günümüz kavramları ise firavunlar
savaşından başkası değildir.
MEZUNUMUZ
61
Evet, eğitim maliyeti
yüksek olan bir
konudur. Yoksullar
bu maliyetin altından
kalkamazlar.
Yoksulluktan
kurtulmanın en etkin
yolu da şüphesiz ki,
eğitimdir. Bunun
için yoksulların
eğitim masraflarının
tamamının
devlet tarafından
karşılanması
gerekir.
Halil
ÖZYOLCU
22. Dönem Ağrı Milletvekili
EĞİTİLMİŞ İNSAN
İnsanlık toplumunda eğitim, Âdem
Aleyhisselam ile başlamıştır ve
sonsuza kadar da devam edecektir.
Çünkü insanın bir görevi de
eğitim ile kendisini yetiştirmesidir.
Bunun içindir ki Allah’u Teâlâ,
“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur
mu” hükmünü bildirmiştir. Ne
zaman bilginin ehemmiyetinden
bahsetmek istesek, bu sözü
kullanırız. Burada bilgi ve bilgi
ile mücehhez eğitimli insanın
önemine vurgu yapılmaktadır.
Yine Allah’u Teâlâ’nın, “seni
yaratan Rabbinin adıyla oku”
hitabında okumaya, yazmaya
ve ilme çağrı vardır. “Oku” emri
gelmeden önceki döneme bundan
dolayı cahiliye dönemi denir.
60
İÇTEN BAKIŞ › ARALIK 2011
Bu dönemde dünya cehaletin
doruğunda iken, zulüm, kargaşa
ve karanlık zirvede iken “oku”
emri inmiş ve tüm bu düşmanlıklar
huzur ve kardeşliğe dönmüştür.
Eğitimi ve öğrenimi hayatımızın
en öncelikli meseleleri arasına
koymamız lazımdır. Çünkü
bilgi öyle bir güç ve dengedir
ki, onun sayesinde insanlık
yücelir. Eğitim insana yapılmış
en büyük yatırımdır. Bugün
insanlık, yaşamını eğitim yoluyla
geliştirmektedir ve bu da evrensel
bir gerçekliktir. İnsanın bireysel
ve sosyal yönlerden başarıya
ulaşması, barış, hürriyet, eşitlik
ve sosyal adalete erişmesi
eğitim ile mümkün olabilir.
Eğitim, toplumsal ve ekonomik
kalkınmanın itici gücü olarak
diğer bütün sektörleri etkilemekte
ve insandaki yeteneklerin açığa
çıkmasına imkân sağlamaktadır.
Günümüz dünyasında bilgi ve
zekâ, gerçek sermaye ve güç olarak
ekonominin başlıca kaynağını
teşkil eder.
Bundan dolayı insanlık âleminin
hızla geliştiğini fark eden
gelişmiş ülkeler bütçelerinin en
önemli kısmını bilgi ve eğitime
ayırmaktadırlar. İngiltere eski
Başbakanı Tony Blair “İngiltere’nin
18. yüzyılda serveti toprak idi. 19
ve 20. yüzyılda toprağın yerini
fabrikalar ve sermayeler aldı. 21 yy da ise
servetimiz insan olacaktır, insan potansiyelini
özgürleştirmeli ve yeteneklere vurulmuş
zincirleri kopartmalıyız” demiştir. Yine Tony
Blair bir başka konuşmasında ülkenin üç
temel sorunu nedir sorusuna verdiği cevapta:
“Birincisi eğitim, ikincisi eğitim ve üçüncüsü
de eğitim” diyerek cevap vermiştir.
Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan, bu
alandaki değişim ve gelişimin farkında
olarak Şeyh Edebali’nin “İnsanı yaşat ki,
devlet yaşasın” sözünü sık sık nazarlara
vermekte ve gençlere yönelik tavsiyelerinde
“Oku, düşün, uygula, neticelendir” diyerek
eğitime vurgu yapmaktadır. 20. yy büyük
âlimlerinden Bediüzzaman, insanlığın hızla
geliştiği ahir zamanda bilginin en büyük
güç, sermaye ve zenginlik kaynağı olacağını
şöyle ifade etmiştir: “ Nev-i
beşer ahir vakitte ulum ve
fununa dökülecektir. Bütün
kuvvetini ilimden alacaktır.
Hüküm ve kuvvet ise ilimin
eline geçecektir… Demek
ki, terakkiyat-i insanıyenin
inkişafı ilim ile olduğu gibi
her tedenni ve tehlikenin
ocağı da cehalettir.” Tüm bu
hususlardan anlaşılmaktadır
ki, gerilik, fakirlik ve ihtilaf gibi
hastalıkların kaynağı cehalet,
ilacı da eğitim ve teknolojidir.
Evet, eğitim maliyeti yüksek
olan bir konudur. Yoksullar
bu maliyetin altından
kalkamazlar. Yoksulluktan
kurtulmanın en etkin yolu
da şüphesiz ki, eğitimdir.
Bunun için yoksulların eğitim
masraflarının tamamının
devlet tarafından karşılanması
gerekir. Çünkü eğitim ile
yoksulluk arasında açık
bir ilişki vardır. Yoksulların
çocuklarına sağlanacak eğitim
fırsatı -eğitim de fırsat eşitliğionları yoksulluğu miras
olarak almaktan kurtarabilir.
Devletin eğitim imkânlarından
eşit yararlanamayan kırsal
kesimlere, yoksulluğa, yetersiz
beslenmeye ve zor hayat
şartları altında yaşamaya
maruz kalanlara imkân ve
fırsat eşitliği tanımak yani
yeteneği olan herkese mali
engeli ortadan kaldırarak
eğitim hakkı sağlamak,
hem devletin hem de
sosyal sorumluluk taşıyan
herkesin öncelikli hedefi
olmalıdır. İşte bu çerçevede,
sosyal sorumluluk sahibi
hayırseverlere çok şey düşer.
Nitekim Rasullullah’da “
insanların en hayırlısı insanlara
en faydalı olandır” diyerek
sosyal sorumluluk sahibi
olmayı özendirmiştir.
Onlar öyle insanlardır
ki, başkalarına dokunan
acılar kendilerine dokunur.
Başkalarının sevinci de
kendi sevinçleri olur. En
uzak köşelerdeki en küçük
mutluluklar, sevindirir onları.
Kapıları her zaman ötekilere
açıktır. Bir yetim sevinse, bir
öksüz doyuverse hüzünleri
silinir… İşte onlardan biri
olan İbrahim Çeçen; doğduğu
yeri ve özünü unutmayan,
doğduğu yere karşı görevini
ve vefa borcunu yerine
getiren işadamlarımızdan
biridir ve Ağrı iline yaptığı
çeşitli alanlardaki yatırımlar,
vakıf ve hayır işleri her
türlü takdirin fevkindedir.
Türkiye’nin en yoksul, devlet
ve bütçe yatırımlarından
en az pay alan Ağrı iline
yaptığı eğitim yatırımları,
özellikle milyonlarca dolarlık
yatırım gerektiren İbrahim
Çeçen Üniversitesi’ni
Ağrı’ya kazandırması, sosyal
sorumluluğunu ve vefa
borcunu taçlandırmıştır.
Çünkü kızgın kumların suya
ihtiyacı gibi Ağrı’nın da eğitim
başta olmak üzere yatırımlara
ihtiyacı vardır.
İbrahim Çeçen Vakfı
sağladığı burslarla, ihtiyaç
sahibi öğrencilerin eğitimini
tamamlamalarına vesile
olmaktadır. İşte ben de bu
bursiyerlerinden biriyim. 1992
yılında Ağrı’lı bir genç olarak
Ankara Üniversitesi Hukuk
Fakültesine kayıt olduktan
sonra İbrahim Çeçen adlı bir
işadamının Ağrı’lı öğrencilere
burs verdiğini duydum.
Bunun üzerine ihtiyacımın
olduğunu belirterek başvuru
yaptım ve henüz üzerinden
üç gün geçmeden beni çok
sevindiren haberi aldım.
Bana da, İbrahim Çeçen
bursu çıkmıştı. Dört yıllık
üniversite süresince burstan
yararlandım ve mezuniyetten
sonra 2002’ye kadar Ağrı’da
avukatlık yaptım. 2002 yılında
gerçekleşen genel seçimlerde
Ağrı Milletvekili olarak
seçildikten sonra İbrahim
Çeçen’le yaptığım bir ziyaret
sonucunda tanıştım. Bundan
dolayı da her hatırladığımda
kendisinden Allah razı olsun
diyor ve iş hayatında başarılar
diliyorum.
63
MEZUNUMUZ
İSRAF VE TÜKETİM
Murat GÜVEN
Antalya
IC Airport Hotel / Cost Control /
Yüz
milyonlarca
insanın açlık
ve sefalet
içinde
bulunduğu
dünyamızda
israf edilen
her bir
değerden
mesul
olduğumuz
açıktır !
62
İÇTEN BAKIŞ › ARALIK 2011
Para kazanmak, bir gelir elde etmek
elbette kolay bir şey değildir. Para
kazanmak için emek harcanır,
güç harcanır, zaman harcanır.
Kazancımızı, ihtiyacımız olan şeyleri
elde ederek harcarız. Para çok kolayca
kazanılmadığı gibi, çok da kolay
ve hesapsızca harcanmamalıdır.
Elde edebileceğimiz gelirler
sınırsız olmadığı gibi, belirli bir
düzeyde gelirlerimiz olur. Gelir ve
harcamalarımızın bir denge içinde
olması lazımdır. İhtiyaçlarımızı
gelirimize göre karşılamalıyız.
Gereksiz ve ihtiyacımız olmayan
şeylere para harcamak bizleri hem
maddi hem de manevi yönden
sıkıntılara sokabilir.
İhtiyaç olarak belirlediğimiz ve elde
ettiğimiz şeyleri, en iyi ve en hesaplı
şekilde kullanmalıyız. Örneğin;
kullanılan cep telefonlarının her
gün yeni bir modeli üretiliyor. Bizim
ihtiyacımız, onu sadece haberleşme
aracı olarak görebilmemizdir.
Modası geçti diye devamlı telefon
değiştirmek gereksiz ve boş yere para
harcamak olur. Evimizdeki eşyaları
eskidi diye değiştirmek, bazılarını
atmak lüzumsuz ve boş yere harcama
yapmaktan öte bir şey değildir. Sahip
olduklarımızın değerini iyi bilmek
gerekir.
İsraf ve tüketimin sınır tanımadığı
günümüzde birçok fert, içine düştüğü
girdapta batmaya devam ediyor.
Boyutları göz önüne alındığında,
insanlık tarihi boyunca israf ve tüketim
çılgınlığının bu derece aşırı yaşandığı
ikinci bir dönem herhalde olmamıştır.
İnsanların günlük hayatında artık
sıradan görülen birçok davranış, israfa
ciddi derecede örnek oluşturmuş ve
israf normalleştirilmeye başlanmıştır.
Boşa geçen zamanlardan, gereksiz
yere yanan ışıklara, lüzumsuz çalışan
âletlerden, çöpe giden ekmeklere,
fazladan alınan eşyalardan çizilip
atılan kâğıtlara kadar yüzlercesi
sayılabilecek bu davranışlar, israf ve
tüketim girdabının ne kadar büyük
olduğunu göstermektedir.
Rakamlara baktığımızda, israf
ettiğimiz malzemelerle beraber,
onların yetişmesi için gerekli
kaynakları da boşa harcadığımız
görülüyor. Meselâ 1 kg. pirincin
yetişmesi için 2.000 ile 5.000 litre
arasında su gerekmektedir 1 kg. şeker
için 3.000 litre su gerektiği ortaya
çıkarılmıştır. Bu rakamları kısaca
örneklendirirsek, bir tencere pilav
pişirip çöpe attığımızda 2.000 litre
suyu da israf etmiş oluyoruz. Enerjiden
suya, yiyecekten kullandığımız
eşyalara kadar israf kalemlerini
artırabiliriz.
Bir başka problem de ekmek israfıdır.
Türkiye’de her gün milyonlarca
ekmek çöpe gitmektedir. Boşa giden
ekmeklerin yıllık maliyeti 8,2 milyon
lirayı bulmaktadır. Yüz milyonlarca
insanın açlık ve sefalet içinde
bulunduğu dünyamızda israf edilen
her bir değerden mesul olduğumuz
açıktır. “Komşusu aç iken tok yatan
bizden değildir.’’ Meali bize israf
etmemenin ne kadar önemli olduğunu
göstermektedir. buna rağmen
vurdumduymaz bir şekilde israf ve
tüketim çılgınlığına devam etmek ne
kadar vahim bir durumdur. Her gün
çöpe atılan ekmeklerin ekonomik
değeri 3,5 trilyon lira… Kısacası her
yıl bir milyar dolarlık ekmeği çöpe
atarken, 7 milyar dolar da ekmeğe
para ödüyoruz. Halkımızın israf ve
bilinçsiz tüketimi sonucu çöpe attığı
ekmekle Afrika’da bulunan yoksul
Somali ülkesinin tamamının doyacağı
tahmin ediliyor.
Ülkemizde ekmek israfı ile ilgili
oldukça çarpıcı açıklamalar
yapılmasına rağmen, ne yazık ki
devletimiz bu konuda gereken
adımları bir türlü atmıyor. Biz bu
kadar ekmeği insafsızca çöpe atarken,
624 bini kendi ülkemizde olmak
üzere, dünyada 854 milyon insan gece
yatağa aç olarak giriyor.
Üstelik bir de biz Müslümanlar, “israf
haramdır” diyoruz. Ama gördüğünüz
gibi israfın alasını nimet bildiğimiz
ekmekte yapıyoruz. İsraf en çok
otel ve restoranlarda görülüyor.
Çünkü bayat ekmek müşteri önüne
çıkarılamıyor. Otellerdeki israf sadece
ekmekle kalmayıp, aynı zamanda
fazladan yapılan ana yemekler,
ara yemekler ve soğuk mezeler
müşterilerden geri dönüşümü olduğu
taktirde çöpe atılmaktadır. Müşteriden
dönen bu yemeklerin sosyal hizmetler,
huzur evleri, aş evleri ve yatılı öğrenci
yurtlarına ve benzeri yerlere sağlıklı bir
şekilde ulaştırmak gerekir.
Bu nedenle siz tüketicilerimiz lütfen;
gıdalarımızı alırken ve tüketirken, bir
lokma ekmeğe muhtaç milyonlarca
insanın yeryüzünde yaşadığını, siz
yemek yerken bile yeryüzünde açlıktan
birçok insanın ölmekte olduğunu
düşünerek hareket edin.
65
Naif KAYA
Süleyman Demirel Üniversitesi
İktisat Fak. Mezunu
VEFA KAYA SÖYLEŞİ
Her insan hayatta mutlaka bir
yarış içerisinde yer alır. Bu yarış
ya kendisiyle ya da başkasıyla
olabilir... Bunun yanında her yarışın
daha anlamlı kılınması için ve bir
o kadar da eşit şartlarda geçmesi
için kendine özgü kuralları vardır.
Bizler bu yarışta hep kazanan
taraf olma arzusu içindeyiz. Çünkü
başarıyı herkes ister ve bu yolda
mücadelesini de verir. Peki, başarma
isteği insana bu yarış sürecinde
neler katar?
İnsanlardaki başarma arzusu onlara
ruh verir ve bir o kadar da onları
diri tutar. Bu arzu olmamış olsaydı
zaten gelişimden söz edemezdik.
Sonuçta toplumsal gelişimin yolu
da kişisel gelişimden geçer. Bunlar
tamamen birbirini doğrulayan
yargılar ve gelişimin olmazsa
olmaz koşullarıdır. Bunun için
birey öncelikle kendisi ile bir yarış
içerisine girmeli, öncelikle kendisine
mutlaka bir hedef belirlemelidir.
Hedefi olmayan bir insan kendisine
ve çevresine zarardan başka bir şey
getirmez.
Her insan bu süreçte her zaman
önde olmayı ister ve yapması
gereken de zaten budur. Yoksa
başarılı olamaz ve üstünlük
sağlayamaz. Fakat her zaman
bu yargının doğruluğunu ileri
süremeyiz çünkü çoğu zaman
bu mümkün olmayabilir. Neden
mi? Çünkü hiçbir başarı ilk elden
kazanılmaz dolayısıyla kazanılmış
her başarı birden çok çalışmanın
ürünüdür. Ama niyetimiz her zaman
önde olmak olmalıdır. Bu düşünce
en azından bizi biraz daha motive
etmeye yarayacaktır. Onun için
hedeflerimiz doğrultusunda her
64
İÇTEN BAKIŞ › ARALIK 2011
zaman önde olmayı kendimize ilke
edinmeliyiz.
Doğal olarak başarmak isteği ister
istemez hırs kavramını da ortaya
çıkarır. Peki, başarı için hırs gerekli
midir? Aslında başarmak için hırs,
hiç de gerekli bir şey değildir.
Çünkü hırs kavramı insan aklında
çok daha farklı şeyler çağrıştırır.
Evet, doğru, genellikle hedefe
bir an önce ulaşabilme isteği hırs
mevhumunu tetikleyebilir, böyle bir
engel her zaman vardır. Fakat yine
de bu duyguyu her ne olursa olsun
ön plana çıkartmamak doğru olanı
yapmak demektir.
Genel olarak baktığımızda hırs
kavramı kıskançlıktan gelen bir olgu
değil midir? Kıskançlığın oluşmasına
izin vermiyor olmak hırsı da ortadan
kaldırmaya yeterli bir durumdur.
Hırsın yerine konulabilecek kazanma
azmi kişiyi olumlu bir anlayışa
yöneltir ki doğal olarak istenen de
bu olmalıdır. İnsana lazım olan kişiyi
yıpratması muhtemel hırs değil;
bilakis onu motive edip, üreten
durumuna getirecek olan sabrı da
kendisinde taşıyan azimdir.
Elbette ki kazanmayı istemenin kötü
bir yanı yoktur. Aksine kazanma
isteği insanı motive eder ve bireyi
hayat karşısında güçlü kılar. Ama
bunun da toplumun benimsemiş
olduğu bütün kuralları göz önünde
bulundurmak, emek sarf etmek
ve çok çalışmak gibi şartları yok
mudur?
AZİM VE BAŞARI
Japon çocuğun tek hayali çok ünlü
bir karateci olmaktı. Fakat ailesi
buna izin vermezdi. Bir gün talihsiz
bir kaza sonucu çocuk sol kolunu
kaybetti. Ailesi çocuğun moralinin
çok kötü olduğunu görünce ona
bir karate hocası tuttu. Hoca ilk
dersinde çocuğa karşısındakini sağ
koluyla tutup üstünden savurmayı
gösterdi. Hatta ikinci, üçüncü ve
sonraki bütün derslerde hep aynı
hareketi yapıyorlardı. Çocuk bir
gün hocasına “hocam ben çok
sıkıldım, artık başka hareketlere
geçsek” dedi. Hoca ise bunu
kabul etmeyerek dünyada bu
işi en hızlı yapan kişi olmadıkça
bitirmeyeceğini söyledi. Çocuk o
kadar hızlanmıştı ki, hocasını bile
göz açıp kapayıncaya kadar yerden
yere vuruyordu. Bir gün hoca elinde
bir kâğıtla geldi, kâğıtta çocuğun
gençler karate şampiyonasına
katılabileceği yazıyordu. Çocuk çok
şaşırdı.
Ertesi gün salonda ilk rakibinin
karşısına çıkacakken heyecanla
hocasına sordu, “hocam bu iş
nasıl olur? Ben sadece tek hareket
biliyorum kesin kaybederim”. Hocası
ise “sen sadece hareketi yap”
cevabını verdi. Çocuk ringe çıktı ve
hareketiyle rakibini eledi. Hatta tek
hareketle finale kadar çıktı. Finalde
karşısında kendisinin iki katı birisi
vardı. Önce çok korktu ama gene
bildiği hareketi yaparak son rakibini
de yendi ve şampiyon oldu.
Sevinçle hocasının yanına
koştu ve sordu “hocam nasıl
olur anlamıyorum, sadece bir
hareket biliyorum, tek kolluyum
ve şampiyon oldum”. Hocası
çocuğa baktı ve dedi ki, “senin
yaptığın hareket karatedeki en
zor hareketlerden biridir ve bir tek
savunması vardır o da, rakibin sol
kolunu tutmak”.
›Öncelikle sizi tanımak isteriz.
Bize kısaca kendinizden
bahseder misiniz?
1981 yılında Ağrı ili Hamur
ilçesinde çiftçi bir baba ile ev
hanımı bir annenin çocuğu
olarak dünyaya geldim. İlk ve
orta öğrenimimin eski tabirle
ortaokul kısmını Hamur’da
tamamladım. Ardından Van’da
Anadolu Öğretmen Lisesi’ni
bitirdikten sonra Gazi Üniversitesi
Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü
bitirdim. 2004 yılından bu yana
da çeşitli ilçelerde Kaymakamlık
ve ardından da Vali Yardımcılığı
olmak üzere Mülki İdare Amirliği
görevini yürütmekteyim.
›Şuan Sivas ili Vali Yardımcılığı
görevindesiniz ve daha önce
Artvin’de vali yardımcısıydınız.
Sizin gözünüzle bu şehirlerle
ilgili edindiğiniz izlenimler
nelerdir?
Tabi Sivas Artvin’e göre çok daha
büyük ve çok daha yoğun bir
kent. Haliyle bu öncelikle bana
iş yükü olarak yansıyor. Ancak
bununla beraber imkânları
da bir o kadar geniş. Tabi bizi
ilgilendiren boyut asıl olarak
kentin duyduğu ihtiyaçlar ve bizim
de görev alanımız itibariyle kente
yapabileceğimiz hizmetlerdir.
Bu açıdan Sivas çok mesafe kat
etmekle beraber Artvin bir o kadar
hizmete muhtaç bir il.
›Üniversite döneminde
yaşadığınız sorunlardan
bahseder misiniz?
Üniversite döneminde bir
öğrencinin temel sorunu
ekonomiktir. Çevre, yeni
arkadaşlar, uyum sorunları
gibi meseleler kısa zamanda ve
rahatlıkla aşılabilirken 4 yıl eğitim
göreceğiniz büyük bir kentte
ekonomik sıkıntınız varsa ve sizi
bu konuda rahatlatabilecek Devlet
imkanları ya da İbrahim Çeçen
Vakfı gibi sivil toplum kuruluşları
olmazsa bayağı bir sıkıntı
yaşıyorsunuz.
›İbrahim Çeçen Vakfı’nın
bursiyeri olmak nasıl bir
duyguydu?
Evvela Vakfın kurucusu ve en
büyük destekçisi olan İbrahim
Çeçen Bey benim hemşerim.
Dolayısıyla Kocatepe’deki binanıza
rahatlıkla ve kendi yerim gibi
uğrayabiliyordum. Şunu itiraf
Vefa KAYA
Sivas Vali Yardımcısı
etmek gerekir ki başka bir
memlekette insanın ilk aradığı şey
kendini rahat ifade edebileceği
bir tanıdıktır. Ben bu konuda
İbrahim Çeçen Vakfı’na vefa
borçluyum. 4 yıl boyunca düzenli,
kesintisiz ve o günün koşullarında
azımsanmayacak bir miktarda
karşılıksız burs alma imkanım
oldu.
MEZUNUMUZ
İnsanların eksiklikleri, yeri geldiğinde en
güçlü tarafları olabilir; yeter ki bu eksiklik
kafalarında olmasın.
›Eski bursiyerimiz ve kariyerinde
çeşitli başarılar elde etmiş biri
olarak İbrahim Çeçen Vakfı
bursiyerlerine tavsiyeleriniz
nelerdir?
Hayatta bir tane kuralım olmuştur.
Bu zamana kadar da beni hiç
yarı yolda bırakmadı. Dürüstlük
ve samimiyet… Bu olduktan
sonra eğitim gördüğünüz alan ve
seçtiğiniz iş her ne olursa olsun
netice başarı ve mutluluktur.
›Ağrı’lı olarak, Ağrı’nın
gelişmesi için sizce neler
yapılmalıdır?
Benim temel prensibim insana
yatırımdır. Kaliteli bireyler
yetiştikçe ve bu bireyler de Ağrı’ya
vefa gösterdikçe netice bunun
doğal sonucu olacaktır.
Söyleşi› Begüm Büyükakyel
MEZUNUMUZ
BAŞARININ YOLU
Üniversite döneminde bir öğrencinin temel
sorunu ekonomiktir. Çevre, yeni arkadaşlar,
uyum sorunları gibi meseleler kısa zamanda ve
rahatlıkla aşılabilirken 4 yıl eğitim göreceğiniz
büyük bir kentte ekonomik sıkıntınız varsa ve sizi
bu konuda rahatlatabilecek Devlet imkanları ya da
İbrahim Çeçen Vakfı gibi sivil toplum kuruluşları
olmazsa bayağı bir sıkıntı yaşıyorsunuz.
67
İŞKİLERİ
İL
POLİTİKA EĞİTİM VE DEMOKRASİ
Üzeyir YENİÇERİ
leri Enstitüsü
Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Bilim
i
Yüksek Lisans Bursiyer
hizmet eden bir araçtır.
1.POLİTİKAEĞİTİM İLİŞKİSİ
Eğitim; bireyin
davranışlarında
kendi yaşantısı
yoluyla ve
kasıtlı olarak
istendik
değişme
meydana getirme sürecidir.
Peki, birey davranışlarında neden
değişiklik yapmak ister? İnsan
sosyal bir varlık olduğu için
etrafında sürekli diğer bireylere
ihtiyaç duyar ve bundan dolayı
toplum kavramı ortaya çıkar.
Toplum ortak değerleri, davranış
ve tutumları olan bir kültürü
paylaşan ortak amaçlar etrafında
toplanmış etkileşim halinde olan
bireylerden meydana gelmiş bir
birliktelik; bir topluluktur. Demek
ki birey ve toplum diye iki kavram
var ve birey toplumu oluşturan
bir alt yapıdır. Birçok birey bir
araya gelip etkileşimde bulunarak
toplumu oluştururlar. Ancak her
bir bireyin kendi içinde özgür
olduğunu göz önüne alırsak ki
öyledir toplumun statik değil
hareketli bir kavram olduğunu
görürüz. O zaman özgür olan her
birey nasıl oluyor da bir araya
gelerek toplumu oluşturabiliyor?
Tam bu noktada ortaya yeni bir
kavram çıkar. Toplumsallaşma…
Toplumsallaşma insanın
içinde yaşadığı topluma uyum
sağlaması onunla bütünleşmesi,
özdeşleşmesidir. Tıpkı yap-boz
gibidir toplum. Farklı farklı bir
sürü parça bir araya gelirse
anlamlı bir bütün ortaya çıkarırlar.
Bireyin içinde bulunduğu
topluma uyum sağlaması;
onunla özdeşleşmesi; ondan bir
parça olması için o toplumun
ideolojilerine beklentilerine
amaçlarına göre eğitilmesi
gereklidir. Görüldüğü gibi eğitim
aslında toplumun amaçlarına
66
İÇTEN BAKIŞ › ARALIK 2011
Toplumun bireyden bireyinde
toplumdan beklentilerinin olması
sosyal bir sistem için çok doğaldır.
Bu istekleri karşılayabilmek
için toplum ve topluma dâhil
bireyler kendi beklentileri ve
amaçları doğrultusunda bir
eğitim politikası isterler. Eğitimi
tanımlarken genel geçer bir tanım
üzerinden hareket ettik ama
aslında eğitim bireyden bireye
farklı tanımlamalara sahiptir.
Hatta bu farklılaşmaya bireyin
sosyal statüsünden yaşadığı
coğrafyaya kadar birçok şey
sebep olur. Bu farklılıklara örnek
verecek olursak; natüralistler
öğrenci merkezli demokratik
bir programda gerçeğin doğa
olduğunu gösteren etkinlikleri
eğitim olarak tanımlarken,
esasiciler eğitim kişinin
toplumsallaşmasını sağlama; ana
kültürel değerlerin aşılanmasını
sağlama; değişme ve çatışmayı
önleme; kültürel mirası koruma;
bilgili ve becerili insan yetiştirme
olarak tanımlar. Görüldüğü gibi
natüralistlerin amacı doğacı yani
gerçeğin tek değerli şeyin doğa
olduğunu yeni nesile aşılamaktır.
Ancak esasiciler eğitimin yeni
neslin atalarına ve özlerine bağlı
olarak yapılmasından yanadır.
İlla ki eğitime bakış açısında
ortaya çıkan bu farklı yaklaşımlar
bunlarla sınırlı değildir. Ancak
farklılığı gösterebilmek için sadece
bu ikisine yer verildi.
Aslında olaylara şöyle bir kuşbakışı
bakacak olursak eğitimin en geniş
tanımının toplumun geleceğini
yönetmek olduğu görülecektir.
Toplum ve yönetmek gibi iki
kelime bir araya getirilirse orada
politikadan bahsetmemek
kaçınılmaz olur. Politika eski
Yunan’da şehir anlamına gelen
“polis” den türetilmiştir. Polis
günümüzdeki şehirler gibi basit
şehirlerden değildir. Her şeyin
başı ve sonu olan şehir devletini
insanların vatandaşı olmaktan
gurur duydukları siyasi bir
topluluğu ifade eder. Böyle bir
toplulukta bütün vatandaşların
şehrin ortak işleriyle ilgilenmeleri
hem bir hak hem de bir
sorumluluktur. Öyleyse kelime
kökeni olarak politika şehir devleti
olarak adlandırılan devletlerle ilgili
işler anlamına gelir. Kendiside bir
şehir devleti vatandaşı olan ünlü
filozof Aristo politikayı en yüce ve
en anlamlı beşeri faaliyet olarak
tanımlamaktadır.
Her devlet farklı toplumlardan
oluşacağı için doğal olarak farklı
politik anlayışa buna bağlı olarak
da farklı eğitim ideolojilerine
bundan dolayı da farklı eğitim
amaçlarına sahiptir. Bir ülkenin
eğitim politikaları belirlenirken
iki farklı kriter göz önünde
bulundurulur. Bunlardan birincisi
ülkenin gereksinimleri diğeri
devletin yaptığı uluslar arası
anlaşmalardır. Ülkemizin eğitim
politikaları da 1739 sayılı Türk
Milli Eğitimi Temel Kanunu üç
ana bölümle belirlenmiştir. Bu
maddeler özetlenecek olursa
Türk Milli eğitiminin amacı bir
yandan Türk vatandaşlarının ve
toplumunun refah ve huzurunu
artırmak diğer yandan da milli
birlik ve bütünlük içinde ekonomik
sosyal ve kültürel kalkınmayı
sağlama ve nihayet Türk milletini
çağdaş yapıcı ve seçkin bir üyesi
yapmak olarak tanımlanmıştır
Farklı bir açıdan yani farklı bir
söylemle eğitim-politika ilişkisini
açıklayacak olursak devlet
varlığını ve meşruluğunu sürekli
hale getirmek için yeni nesillere
kendini kabul ettirebilmek için
kullanacağı araç olarak eğitimi
seçer. Devlet eğitimle kendi resmi
ideolojisine göre hareket edecek
bireyler yetiştirir. Resmi ideoloji
devlet ve toplumsal düzenin temel
niteliklerine ilişkin anayasal ve
yasal düzenlemelerle belirlenmiş
ve onaylanmış temel ilke ve
değerler bütünüdür. Devlet bu
resmi ideolojiyi eğitimle gelen
nesillere anlatarak ve aktararak
varlığını sürdürür ve ayrıca aynı
zamanda varlığının ana temel
sebebi olan toplumu bir arada
tutmuş olur.
İnsan sosyal bir varlıktır ve
topluma ihtiyaç duyar. Yalnız
ihtiyaç duyduğunu kazanmak
için ona uyum sağlaması
gerekir. Bu uyum sağlamanın
gerçekleşebilmesi için yani bireyin
toplumdan bir parça olması
için yapması gerekenler toplum
tarafından etik denilen kanunlarla
belirlenmiştir. Etik ise ancak
ve ancak eğitimle kazanılabilir.
Bundan dolayı eğitimini
tamamlamış ve devletin herhangi
bir kademesinde görev almış olan
bir vatandaş bulunduğu statünün
gereği olarak
•İyi iletişim kurar.
•İyi işler yapmaya teşvik eder.
•Dürüsttür.
•Uzlaşmadan yanadır.
•Bilginin paylaşımı ve iletişiminde
dürüsttür.
•Kamu çıkarları için çalışır.
•Yasalara ve hukuka uygun
hareket eder.
•Kamuya kamunun yaralanacağı
şekilde etkili olarak hizmet eder.
•Bireysel çıkar ve kazanımlarını
asla düşünmez.
hususlara dikkat edilmelidir.
•Toplumda muhtemel bunalım ve
buhranlara hazırlıklıdır.
•Ulus bir bütündür. Onun bir
parçası ile ilgili alınacak her türlü
karar farklı yorumlamalara sebep
olmayacak şekilde alınmalıdır.
Bütün bu özellikler devletin ve
onun toplumsal düzeninin sağlıklı
bir şekilde işleyebilmesi için bireye
kazandırmak zorunda olduğu
davranışlardır.
Diğer taraftan bu özelliklere
sahip olan yöneticiler yani daha
önce eğitilmiş olan politikacılar
ya da siyasetçiler devletin eğitim
politikasını belirlerken çok dikkatli
olmalıdırlar. Çünkü belirlenen
bu politikalar tüm toplumu
etkileyecektir. Kimin ne tür ne
derece eğitim hizmetinden
faydalanacağını eğitim politikası
belirler. O halde bu konuda
alınan tüm kararlar, maalesef
ki, rasyonel değil politik kararlar
olmaktadır. Belirlenen politika
bireyi ne derece etkilerse toplumu
da o etkinin birkaç katı fazla
etkiler. Toplumu etkileyen bu
kararlar toplum için ekonomik
sosyal hatta psikolojik sonuçlar
doğurabilir. Eğitim politikası
belirlenip daha sonra elbise
değiştirilir gibi değiştirilirse
bunun etkisi ancak yirmi yirmi
beş yıl sonra hissedilebilir. Eğer
yanlış bir değişiklik yapılacak
olursa bu yanlışı yapan unutulup
gidileceğinden hatanın bedelini
ulus olarak öderiz.
Eğitim politikasını belirlemek
gayet büyük bir vicdani
yükümlülüğün altına girmeyi
gerektirir. Hata yapılmadan iyi bir
eğitim politikası belirlemek için şu
•İktidara gelen her hükümet
kendi görüşlerine göre bir eğitim
politikası belirler. Yalnız eğitim
politikaları belirlenirken göz
önünde bulundurulması gereken
en önemli husus, belirlenen
politika meyve verirken görev
başında başka bir hükümetin
olabileceğidir. Sonuçlar daha
sonra alınacağı için eğitim
politikaları üzerinden günlük
siyaset yapmanın da pek mantıklı
olabileceğini düşünmüyorum.
•Politikaların başarılı ya da
başarısız olmasındaki tüm
sorumluluk topluma aittir. Çünkü
bedelini toplum olarak öderiz.
Başarılı ise refah ve mutluluk
başarısız ise kaos ortamı içine
girilebilir.
•Eğitim politikaları süreklilik
ve takip gerektirir. O yüzden
yeni politikalar belirlenirken
eskilerinden yararlanmak yani
tecrübeleri kullanmak icap eder.
Geçmiş iyi analiz edilmeli ve
günümüze uyarlanmalıdır.
•Eğitim politikaları belki de
devletin yatırım yaptığı ve
yapmak zorunda olduğu en
pahalı politikalardandır. Çünkü
geleceğini görerek yatırım
yapmayan yani geleceğini
eğitmeyen devletin varlığından
şüphe edilir. Ayrıca bu pahalı
69
yatırım için ayrılan bütçenin
kullanılabilecek en etkili biçimde
kullanılması gerekir. Çünkü
kullanılacak para ulusun parasıdır.
2.DEMOKRASİ VE EĞİTİM
Bireylerin; toplumların ve
hatta milletlerin oluşturduğu
kurumların anlayışı; benimsediği
ilke ve değerler ve bulunduğu
coğrafyadaki inanç sistemleri
ve geçmişlerindeki yönetim
anlayışına göre biçim almaktadır.
Ancak toplumlar bazen bu
anlayışlarını farklılaştırarak kabuk
değiştirmek isterler. Ortadoğu’da
bugün olduğu gibi… Türk milleti
de yeni bir kimlik kazanmak için
Cumhuriyeti kabul etti. Bu dönem
Türk milleti için teokratik bir
yapıdan demokratik bir yapıya
geçiş süreciydi. Cumhuriyet
döneminde eğitim ve devletin
demokratik esaslara göre
işlemesine; hukuk üstünlüğünün
esas kılınmasına yönelik önemli
düzenlemeler yapıldı. Atatürk yeni
siyasal sistemin yerleşmesinde
eğitimin işlevine büyük önem
vermiştir. Çünkü eğitim sistemi
ile toplumlarda yapılacak olan
reformlar; dolaylı olarak da siyasal
sistem birbirine bağlıdır. Birinde
meydana gelen olumlu bir gelişme
diğerini de etkiler. Ünlü Amerikan
devlet adamı Jefferson’ın da
dediği gibi bir millet hem
bağımsız hem de cahil olamaz.
Demek ki demokrasinin
yerleşmesi için toplumun belirli
bir kültür düzeyine ulaşması
gerek. Demokrasi… İlk başlarda
bu enfes kavram her ne kadar
olumsuzlayıcı çağrışımlara maruz
kalsa da bu devirde artık hepimiz
demokratız. Çünkü artık liberaller
de komünistler de sosyalistler de
ve bunlar gibi diğer tüm gereksiz
“---istler” de demokrasinin
faziletlerini gördü. Demokrasi
kavramının kelime kökeni eski
Yunan’a uzanmaktadır. Örneğin
otokrasi aristokrasi bürokrasi gibi
–krasi ile biten diğer kelimeler gibi
demokraside iktidar ve yönetim
anlamına gelen kratos’dan
gelir. “Demos” ise yine eski
Yunan’da halk anlamındadır. O
halde demokrasi halk tarafından
yönetim manasına gelecektir.
68
İÇTEN BAKIŞ › ARALIK 2011
Günümüzde bu tanıma karşılık
olarak “Cumhuriyet” kavramı
kullanılmaktadır. Hemen
hemen aynı sayılırlar… Bu
konuda eski Amerikan başkanı
Abraham Lincolln’ün demokrasi
tanımının tüm tanımlamaları
özetleyebileceğini düşünüyorum.
Lincolln’e göre demokrasi
halkın halk tarafından halk için
yönetimidir.
Demokrasi her ne kadar bir
yönetim şekli olarak adlandırılsa
da aslında bir dünya görüşü
bir yaşama biçimidir. Bu yaşam
biçiminin kendi kültürünü
oluşturması ve geliştirmesi
sağlanmadıkça kendisini
koruma kalkanı oluşturamadıkça
emekleyen bir yetişkinden farkı
kalmayacaktır. Daha evvel de
bahsettiğim Milli Mücadelemizden
sonraki dönemde 1930’lu yıllarda
çok partili sisteme geçişin başarılı
olamamasının tek sebebi başarılı
olmasını sağlayacak kişilerin
yeterli demokrasi eğitiminden
geçmemiş olmalarıdır. Demek ki
bu boyutta bir dönüşümün tam
gerçekleşebilmesi için yetiştirilecek
bireylerin demokratik kültürü
kişiliğinde içselleştirmiş olmaları
gerekmektedir. Bu içselleştirmede
ancak ve ancak eğitim
kurumlarında gerçekleştirilebilir.
Bu içselleştirmeyi sağlayabilecek
eğitim sistemi yani demokratik bir
eğitim sistemi şu ilkelere bağımlı
olmalıdır;
•Halk kendini yönetecek kişileri
seçmek için sorumlu ve bilinçli
olarak eğitilmelidir.
•Her birey yeteneklerini sonuna
kadar kullanabilme fırsatı
bulabilmelidir.
•Devletin okul üzerindeki
yönetimi asgari olmalı ve okul
demokratik uğraşıların merkezi
olmalıdır.
•Birey özgür olmak için
yetiştirilmeli ve açık fikirliliği
geliştirilmelidir. Okulun
yetiştirmeyi hedeflemesi gereken
birey tipi özgürleyici birey
olmalıdır. Özgürleyici birey
özgürlüğü içinde bulunduğu
sosyo-kültürel ve sosyo-politik
koşullar gözeterek demokratik
bir tutum içinde geliştirmeyi
hedefleyen bireydir.
•Özgürleyici bireyler yaşamın
içinde bağımsız davranışları
olan kendilerini insanlığa hizmet
edebilme erdemi ile donatmış
analitik düşünen ve sorgulayan
bireyler olarak göze çarparlar.
•Kendi inandıkları mutlaka doğru
olarak görmezler. Başkalarının
da farklı değer sistemleri
geliştirebileceğini anlayışla
kabullenirler.
•Sonuna kadar özgürlüğe
inanırlar. Özgürlük onların temel
yaşam felsefesidir.
•Özgürleyici birey karşısındakinin
özgürlük alanını genişletmeye
çalışır. Cumhuriyet kendisine
inanan ve kendisini seven bu
tipteki özgürleyici demokrat
bireylerle var olabilir.
Demokrasinin en temel özelliği
bir düşünce yapısı ve bir kültür
meselesi olmasıdır. Kanunlarla
yönetmeliklerle zorlamalarla
okullarda ders olarak okutulmakla
bireyin kişiliğine hiçbir zaman tam
manası ile yerleştirilemez. Bunlar
gereklidir ancak asla tek başına
yeterli olamamıştır.
DEMOKRATİK EĞİTİM
Demokratik eğitim; eğitim
terimleri sözlüğünde ; “öğretim
çalışmalarında öğretmen öğrenci
ilişkilerinde eğitsel etkinliklerde
öğrencinin birey olarak değer ve
bütünlüğüne birlikte çalışmaya
karşılıklı saygıya hoşgörüye ve
kişiliğe değer ve önem veren
eğitim olarak tanımlanmaktadır.
4’üncü Milli Eğitim Şurasında
yapılan tanımlamaya göre
ise demokratik eğitim bireyin
kişiliğine ve onuruna saygı
gösteren cins ırk din ve mezhep
ayrımı gözetmeksizin herkesin
ilgi ve yeteneklerine göre gelişme
olanakları sağlama amacı gözeten
eğitimdir.
Demokratik davranışlar kısmen
bireyin davranış kalıpları içinde
bulunsa da fırsat ve imkân
eşitliği özgürlük düzen ve yasalar
çerçevesinde genel bir hayat tarzı
olarak yaşantıya geçirilemez ise
toplumun ya da tek tek bireylerin
adalet duyguları zedelenebilir.
İyi işleyen bir düzende bireylerin
adalet duygusu özgürlük ve
fırsat eşitliği öncelikle temel
kültürleme kurumu olan eğitim
sayesinde yaşantıya dönüştürülüp
kazandırılabilir.
Demokrasi yaşamın etkilediği
bütün kuruluşları kapsamaktadır.
Okul toplumda gücün dağılımında
eşitsizlikleri ortadan kaldırmak için
çaba sarf eden ve bu bağlamda
demokrasi mücadelesi veren
sosyal bir örgüttür.
Demokratik bir okulun şu
özelliklere sahip olması gereklidir;
•Ahlaki ilke ve sorunlar teknik
sorunlardan üstün tutulmalıdır.
•Nedenler ve bilgi görev
sıralaması ve yetkinin üstünde
tutulmalıdır.
•Okul ve okulda bulunan herkes
uygulamalar hakkında diyaloglar
ortaya çıkaracak durumlar
oluşturmalıdır.
•Okuldaki herkes sadece hoşgörü
ile yaklaşmakla kalmamalı
o ortamı oluşturmaya da
çalışmalıdır.
•Okul toplum halinde dayanışma
ve beraberliğe katkıda bulunurken
farklılığa ve çeşitliliğe saygı
göstermelidir.
Bu ilkeler doğrultusunda
demokratik bir eğitimin etkili
olabilmesi için okullarımızın şu
misyonları üstlenmesi gerekir;
•Demokrasi sadece birey devlet
ilişkisi olarak değil yaşamın temel
felsefesi olarak anlatılmalıdır.
•Kazandırılması istenen davranış
şekilleri sadece sınıfta değil
yaşamın her anında bireye
kazandırılmalı ve yaşayarak
öğrenmesi sağlanmalıdır.
•Eğitim kurumlarının ana
unsuru konumunda bulunan
öğretmenlerin demokrasi ruhunu
öğrencilerine anlatabilmeleri için
o ruhu özümsemiş ve kabullenmiş
olmalıdırlar.
•Demokratik yaşamın
gerektirdiği kişilik özelliklerinin
kazandırılmasına çok erken yaşta
başlanmalıdır.
Demokratik okullar ancak
demokrat bireylerce
yönlendirilirlerse saydığım
misyonları yerine getirebilir.
Yöneticisinden tutun hizmetli
memuruna kadar eğitim-öğretim
kurumlarında görev yapan hizmet
eden her birey demokrasiyi
ruhundan bir parça saymalıdır.
Gerçi günümüz için bu pek
mümkün gözükmese de gelecek
parlaktır. Geride bahsettiğim
gibi eğitim geç meyve veren bir
yatırımdır.
Ben de bir öğretmenim, benim
de öğrencilerim var. Benimde
meyvelerim var. Demokrat
meyveler. Kardeşçe yaşamayı
bilen insan olma şuuruna
erişmiş meyveler. Onlar muasır
medeniyetin meyveleri olacak.
Devletini, milletini, vatanını,
dinini, dilini, milli ruhunu seven
demokrat bireyler onlar. Dünyanın
kaderini değiştirecek benim
meyvelerim.
Yazımı Ulu Önder Atatürk’ün
sözleri ile sonlandırıyorum.
“Öğretmenler; Cumhuriyet sizden fikri hür vicdanı hür ilmi
hür vatandaşlar beklemektedir.”
71
IC SANAT
GALERİSİ’NDE
KIRGIZ
SANATÇILAR
Resim Sergisi
Türkiye ve Kırgızistan arasındaki
siyasi, ticari, ekonomik ve
eğitim işbirliği dışında, kültürel
ve sanatsal alanlardaki işbirliği
de önemlidir. IC Vakfı Sanat
Galerisi’nde açılan bu sergide yer
alan Kırgız ressamların çalışmaları
70
İÇTEN BAKIŞ › ARALIK 2011
farklı ekollerinin çeşitliliği
içinde ustalık ve özgünlüklerini
sergileyerek, Kırgızistan’ın
rengarenk kültürünü yansıttı.
Kırgızistan Büyükelçisi Ermek
İbraimov, IC Vakfı kurucumuz
İbrahim Çeçen, Yönetim Başkanı
27 Kırgız sanatçısı arasında ünlü yazar Cengiz Aymatov’un
gelini Guzel Aymatova’nın da resimleri yer aldı.
üniversitenin öğretim üyeleri
27 Kırgız ressamın karma sergisi, Kırgızistan
Büyükelçiliği işbirliği ile IC Sanat Galerisi’nde
sergilendi.
serginin açılışında bir araya geldi.
27 Kırgız sanatçısı arasında ünlü yazar Cengiz Aymatov’un gelini Guzel Aymatova’nın da resimleri yer aldı.
Günseli Çeçen, Yönetim Kurulu
üyesi Aslı Çeçen, TÜRKSOY
Genel Sekreteri Düsen Kaseinov,
AİÇÜ Rektörü İrfan Aslan ve
73
10-31 Ocak 2012 tarihleri arasında
IC Sanat Galerisi’nde Bünyamin
Balamir’in “Bir Yaz Rüyası” adlı
sergisi düzenlenecek..
BÜNYAMİN BALAMİR’İN
Sergisi IC Sanat Galerisi’nde
Gazi Üniversitesi
Resim Bölümü öğretim
üyeliğinden emekliye
ayrılan Balamir, TOBB
ET Üniversitesi Güzel
Sanatlar Fakültesi’nde
yarı zamanlı öğretim
üyeliğini sürdürüyor.
Yurt içi ve yurt dışı
384 sergiye katılmış,41
kişisel sergi açmış
ve yarışmalardan 21
ödül kazanmıştır.
Koleksiyonlarda ve bazı
müzelerde resimleri
bulunmaktadır.
Anadolu’nun her
köşesindeki sanatsal
etkinliklerde yer
almakta olan
Balamir’in, ‘Suya
Çizilmiş Resimler’,
‘Sanat Eğitiminde
Özgürlük Ve
Özgünlük’, ‘Anılarda
Düşünceler’
isimli kitapları
bulunmaktadır.
Sanatın yüreğinin
yöresel, dilinin evrensel
olduğuna inanır.
72
İÇTEN BAKIŞ › ARALIK 2011
Hayat ve sanat deneyimlerimin duygu yoğunluğunda biçimlenmesidir
resimlerim. Duygularım, doğa ve insan sevgisinde ütopik düşlerde. Ben
yeryüzü sahnesinde fantastik soyutlamalarla resimler yapıyorum. İnsancıl
tüm güzellikleri yaşamak ve yaşatmak için...
75
IC GÖNÜLLÜLERİ
PROJESİ
IC İbrahim Çeçen Vakfı olarak IC Gönüllüleri’ni
oluşturmak için çalışmaya başladık. IC şirketler
topluluğundaki yönetici ve çalışanlardan
oluşacak olan IC Gönüllüleri Projesi; bilgi,
beceri ve katkılarını IC Vakfı’na aktarmak
amacıyla düşünülmüştür.
IC Yönetici ve çalışanları; gerek kendi
geliştirdikleri projeler ile, gerek işbirliği
içinde oldukları kuruluşların projelerini veya
katkılarını Vakfa yönlendirerek, gerekse IC
Vakfı bursiyerlerine farklı destekler sağlayarak
IC Vakfı’na güç vererek, gönüllü bir grup
yaratılmış olacaktır.
IC Holding bünyesindeki şirketlerimize
önemli katkılar sağlayan değerli IC yönetici
ve çalışanlarımız olarak; iş ve ilgi alanlarına
göre ve çevrelerinde iletişimde oldukları kişi
ve kuruluşları da yönlendirerek, mutlaka bir
şekilde Vakfa katkı sağlayabilir, eğitim, sağlık,
spor, kültür, sanat ve çevre konularında birçok
fikir üretebilirler. Bu anlamda çalışanlarımızın
düşünce ve katkıları bizim için büyük önem
taşımaktadır.
Yakın bir gelecekte IC Gönüllülerimizle çok
güzel faaliyetlere imza atacağız.
IC
ÇALIŞANLARIMIZ
IC GÖNÜLLÜSÜ
OLMAYA
NE DERSİNİZ?
74
İÇTEN BAKIŞ › ARALIK 2011
IC MENTORLUK PROJESİ
Mentorluk deneyimli ve
konusunda uzman bir kişinin
(mentor) bilgi ve deneyimini,
diğer bir kişiye (mentee) aktardığı
ve ona örnek olduğu, öğrenme ve
gelişim ilişkisidir
Mentorluk programı ile IC Vakfı
bursiyerlerinin kararlarını daha
sağlıklı bir şekilde almalarına ve
kariyer olgunluğuna erişmelerine
destek olmak, üniversite ve
yetişkin hayatına en iyi şekilde
hazırlanmalarına olanak sağlamak
amacıyla, onları deneyim sahibi
olan IC çalışanlarımız ve IC Vakfı
mezun bursiyerlerimizle bir araya
getirerek paylaşımda bulunmaları
amaçlanmıştır.
Bizler, IC Vakfı olarak, her
zaman bursiyerlerimizin geleceğe
dönük yararlarını ön planda
tutuyor ve bu konuda onlara
elimizden geldiğince yardımcı
olmaya çalışıyoruz. Çeşitli
organizasyonlarımızın yanı
sıra Mentorluk Projesi ile de
bursiyerlerimizin gelecekle alakalı
planlarını yaparken daha emin
adımlar atmalarında onlara yol
göstermeyi hedefliyoruz. Bu
düşünceyle oluşturduğumuz IC
Mentorları 2 kısımdır.
1.IC Şirketleri çalışanları ve IC
Vakfı Bursiyerleri ile Mentorluk
2.IC Vakfı Mezun bursiyerleri ve IC
Vakfı bursiyerleri ile Mentorluk
Projenin amacı IC Holding
şirketlerinde çalışanlar ile IC Vakfı
bursiyer öğrencilerini eşleştirmek,
IC çalışanlarının kariyer ve iş
hayatında edindikleri deneyimleri
bursiyerler ile paylaşmalarını
sağlamak ve onları iş hayatına
en iyi şekilde hazırlamaktır.
Mentorluk programı ile IC Vakfı
bursiyerlerinin kararlarını daha
sağlıklı bir şekilde almalarına
destek olmak, üniversite ve
yetişkin hayatına en iyi şekilde
hazırlanmalarına olanak sağlamak
amacıyla, onları deneyim sahibi
olan IC şirketi çalışanları ile bir
araya getirerek paylaşımda
bulunmaları amaçlanmıştır.
Yine aynı şekilde IC Vakfı mezun
bursiyerler ile yeni bursiyer
öğrenciler arasındaki iletişim
ağını etkin kılan Mentorluk
Programı, mezunlar için bursiyere
iş hayatına ilişkin deneyimlerini
aktararak rehberlik yapabildikleri
bir platform sağlayacaktır.
IC ÇALIŞANLARIMIZ
HAYDİ, IC MENTORU
OLMAYA…
MEZUN
BURSİYERLERİMİZ
HAYDİ,
IC MENTORU
OLMAYA…
Öğrencilerin kişisel ve kariyer
gelişimlerine yardımcı olmak ve
başarılı mezunlar vermek amacıyla
gerçekleştirilen program sayesinde
mentee olan bursiyerlerimiz
rekabetçi, talepkâr ve sürekli
değişen günümüz iş dünyasına
daha bilinçli ve donanımlı şekilde
adım atacaklardır.
İbrahim Çeçen Vakfı bugüne kadar
binlerce gence burs vermiş ve bu
yıl da 578 üniversite öğrencisine
burs verecektir. IC Vakfı
bursiyerlerinin geleceğe dönük
gelişimlerine önem vermekte
ve bu konuda onlara yardımcı
olmaya çalışmaktadır. Çeşitli
projelerin yanı sıra IC Mentorluk
Projesi ile de bursiyerlerimizin
gelecekle ilgili planlarını
yaparken daha emin adımlar
atmalarında IC çalışanlarının ve
mezun bursiyerlerin onlara yol
göstermesini arzuluyoruz.
Bu proje kapsamında bir
bursiyer, bir mentorla bire
bir eşleştirilmekte ve dönem
içerisinde düzenli olarak belirli
aralıklarla görüşmektedir.
Öncelikle Mentor öğrencinin
gözünde bir danışman gibi
yaşadığı deneyimleri aktaracak,
öğrenciye destek ve arkadaş
olacaktır. Mentor’un IC
bursiyerine akademik ve sosyal
hayatına yardımcı olmak gibi çok
önemli ve ciddi bir sorumluluğu
da vardır.
IC Holding bünyesindeki
şirketlerden birinde çalışan ve
IC Vakfı bursiyerine deneyim ve
bilgilerini aktarmaya gönüllü
olmak isteyen herkes mentor
olabilir. IC Vakfın’dan burs
alıp da mezun olanlar IC
Mentoru olmak için gönüllü
olabilir. Bugüne kadan mentor
olmak isteyenler Vakfımıza
taleplerini bildirmişlerdir. Yeni
bursiyerlerimizle IC mentorları
eşleştirilerek çalışmalar en kısa
sürede başlatılacaktır. Mentor
olmak isteyenler vakfımıza
başvurabilir.
bursiyerlerimizden
Size olan minnetimi nasıl anlatabilirim, hangi
kelimeler uygun ve yeterli bilemiyorum…
Bir Yaz Gecesi
Cevat GÜZEL
AİÇÜ Sosyal Bilgiler Bölümü
lemler ve
Her gece dama çıkar yıldızları göz
n de
Baze
ım.
bundan büyük bir keyif alırd
bir
den
içim
en
hem
r
kaya
aniden bir yıldız
.
diyle
ümi
şir
ekle
gerç
i
belk
rdım
dilek tuta
ve
ek
lem
Yine bir gece yıldızları gözlem
m, fakat
daha sonra uyumak için dama çıktı
udan
kork
ve
tan
ınlık
şaşk
la
göğe bakmam
dan biri
zlar
donakalmam bir oldu. Çünkü yıldı
ketler
hare
al
sarm
de
oldukça iriydi ve çevresin
ordu.
ediy
ket
hare
işik
değ
tiyle
sergilemek sure
’’
İlk başta inanmamamla birlikte ‘’ufo
ra ufo
olabileceğini düşündüm daha son
ne
t
faka
rdim
geti
olmadığına kanaat
kiyordu.
gere
em
etm
keşf
e
nlikl
kesi
u
olduğun
geldi
inem
mak
Birden aklıma digital fotograf
bu
ine
mak
cük
küçü
bu
fakat bu karanlıkta
de şansımı
garip yıldızı çekebilir miydi? Yine
başardım
eyi
denedim ve o garip yıldızı çekm
çıktı, bu
kare
bu
uz
Ortaya görmüş olduğun
geliyor
ma
anla
ne
ller
şeki
iği
yıldızın gösterd
.
ilim
değ
mış
anla
hala
Daha önce burs talep
ettiğim mektupta
da size belirtmiştim;
hazırlıkta ve 1.
ek
sınıfta eğitimimi devam ettirebilm
mak
çalış
de
işler
lı
için sürekli fark
zorunda kaldım. Bu durum
derslere giremememe ve sınavlara
hazırlanamamama sebebiyet
vermişti. Geçen sene başında bana
burs vermenizle beraber, sadece
okuluma odaklanarak yeni bir
başlangıç yaptım.
Sizle tanışmadan önce genel not
yla
ortalamam 1,58 idi. Bu ortalama
.
ydım
mda
duru
ecek
mey
geçe
3. sınıfa
Bu dönem 3,60 civarı bir ortalama
76
İÇTEN BAKIŞ › ARALIK 2011
yaparak okulun ‘yüksek şeref
el
öğrencileri’ listesine girdim. Gen
eni
Yepy
.
2,85
an
şu
m
lama
not orta
bir hedefim var artık. Mezuniyet
i
ortalamamın 4 üzerinden 3,50 üzer
olmasını hedefledim.
Ve yepyeni bir hayalim var artık.
Kalan 2 senemde ÜDS ve ALES
sınavlarına hazırlanacağım.
Yeterli puanları alarak doğduğum
şehirde, Ağrı’da, İbrahim Çeçen
Üniversitesi’nde akademik kariyer
yapmayı hedefliyorum.
Çok değil daha 1 yıl önce okulu
un
bırakmayı düşünürken şimdi okul
k,
olma
ncisi
yüksek şeref öğre
Rüya
akademik kariyer hedeflemek...
nın
insa
bir
e
içind
yıl
gibi geliyor. 1
hayatının bu kadar değişebileceğini
nın
ve isteyince, çabalayınca bir insa
.
neler başarılabileceğini öğrendim
zor
er
kariy
emik
Bu sebeple akad
Çok zor durumlarda, babamın desteğinin
olmadığı zamanlarda siz elimden tuttunuz
ve başarılı bir öğrencilik hayatı geçirmemde
destek oldunuz. Az önce İÇTEN BAKIŞ
adlı derginizi okudum, sizin fotoğrafınıza
baktım, sevgi ve minnet dolu bakışlarla…
Sizinle iki ortak noktamız var; memleketimiz
ve sıkıntılar içinde geçen öğrencilik
hayatımız...
Ailevi sorunlarım, ek olarak maddi
sıkıntılarım vardı. Sıkıntımı kısaca anlatmak
istiyorum; devletten aldığım kredi ailemin
giderlerini karşıladığım için bitmişti. O gün
derse gidecek kadar otobüs param yoktu.
Ve annemle babam henüz boşanmamıştı.
Babamdan o gün için 5 TL borç istedim.
Babam parayı yere fırlattı, elime vermedi.
Her babanın sevgi dolu bakışlarıyla harçlık
vermesi gibi bir durum olmadı maalesef.
İşte siz bana her ay minnetsiz, istemeye
utanmaksızın, babamın vermediği harçlığı
veriyordunuz. Bu yüzden kabulünüz olursa
manevi babam gibi görmekteyim sizi.
Ağrı’nın iki tanınmış ailesinin evladı olmama
rağmen, vakfınız gibi destek olabilen bir
ailem olamadı.
evet, fakat imkânsız değil. Bunu
.
yapabileceğimi siz öğrettiniz bana
…
Bana yeni bir hayal kazandırdınız
Babamı kaybettiğimizden beri ilk
defa annemin bu kadar mutlu
olduğuna tanık oldum, sizin
sayenizde.
Kim bilir daha nice öğrencinin
hayatını değiştirdiniz ve
değiştireceksiniz... 2 yıl sonra
bu anlamlı yolda sizle birlikte
yürümekten ve vakfınızın
İbrahim Çeçen Üniversitesi’ndeki
r
gönüllülerinden biri olmaktan onu
duyarım. Okumak isteyen gençlere
katkı sunmaktan daha büyük bir
mutluluk, daha kutsal bir hedef
olamaz kanaatimce.
Tüm vakıf ailesine sonsuz
teşekkürlerimi sunuyorum. Sizi
karşıma çıkaran kudret, hep sizin
gibileri çıkarsın karşınıza.
Dergide eğitim için burs verdiğinizi ve
karşılığını görünce mutlu olduğunuzu
belirtmiştiniz. Verdiğiniz burs kimi zaman
6 kişilik bir ailenin mutfak gideri oldu, kimi
zaman beyaz eşya olarak anneme hediye
oldu ve anne duasına dönüştü, kimi zaman
elektrik faturası oldu evimi aydınlattı, kimi
zaman kitap oldu zihnimi aydınlattı, ufkumu
açtı, kimi zaman kurs parası oldu yabancı dil
öğrendim. Kimi zaman da soğuk kış günü
evlatlarının rızkı için satıcılık yapan yaşlı
dedeye bursun zekâtı oldu.
Ve en önemlisi aldığım bursu hak etmek
için fakültemi en yüksek not ortalamasıyla
bitirmeyi hedefledim. Son iki yılda annemle
babamın ayrılığı gibi ailevi sorunlarımın
olması derslerimi etkiledi. Ve maalesef 4’lük
not sisteminde 3.87 not ortalaması ile ama
yine birincilikle okulumu bitirdim.
Siz gerçekten burs vererek susuz kalmış
bir sürü fideyi, meyve veren ağaçlar haline
getirdiniz.
Ve biz artık meyve veren ağaçlar olarak
tohum verip başlattığınız yolda, İbrahim
Çeçen Vakfı ailesinde her türlü hizmete, her
türlü fedakârlığa hazırız.
Son bir not olarak, ailevi sorunlarımdan
ve yaşadığım zorluğun bir kısmından
bahsetmenin sebebi, gerçekten doğru
yerlere burs verdiğinizi ve bu bursunuzun
bizdeki kıymetini anlamanız içindir. Annemin
de size ne kadar dua ettiğini anlatamam.
Çoğumuz zorluklarla okuduk belki... Ancak biz
şanslılardanız, vakfımızla tanışarak bize destek olan
yeni bir ailenin içine girebilmeyi başaranlardanız...
Önümüzde Sayın İbrahim ÇEÇEN gibi bir örnek
var; tüm zorluklara, maddi-manevi sıkıntılara
rağmen başarılı olmak için çabalayıp, karşılığını
görebileceğimizi gösteren bir örnek...
Ayrıca aldığımız bursun bizde yarattığı tatlı
duyguya bakarak, aynı duyguyu bizim gibi okuyan
gençlere yaşatma isteğini de öğrenebileceğimiz bir
örnek...
Bursiyer arkadaşlarımın çoğu da aynı fikirdedir
sanırım; çok kolay ulaşılan ya da sonucu belli olan
başarılar fazla mutluluk getirmez... Ben sorunlara,
zorluklara rağmen başarılı olmayı hedefledim.
KKEF Kimya Eğitimi’nde okuyordum. Bölümümden
çok memnun olmamıştım belki, ama kimyayı çok
seviyordum ve başarıyı hak etmek için elimden
geleni yapmaya karar verdim.
Kararı verdim vermesine de öğrencilik hayatının
dışında akıp giden bir başka hayatım daha vardı
ve inanın; zor ve sabır isteyen bir hayattı... Ben
de sabırlı oldum ve zoru kolaymış gibi algılamaya
başlayarak öğrencilik hayatımı idare ettiğim
gibi sosyal hayatımı da idare ettim. Çünkü
başarımın engellenmesini istemiyordum ve
kısmen başardım. Okuduğum fakülteyi birincilikle
bitirdim... Diplomamı dekanımızdan alırken çok
duygulanmıştım, bitmez gibi görünen koca beş yıl
bitmişti ve ben başarıyla bitirmeyi başarmıştım :) Bu
başarı beni üç sebepten dolayı çok mutlu etmişti:
Birincisi; emektar anneme diplomamı ithaf etmiştim
onun sevinci ile daha da mutlu olmuştum, ikincisi
aldığım bursun hakkını vermeyi istediğimden,
bunun ilk adımını başarılı bir şekilde atmıştım.
Üçüncüsü ise bir kimya aşığı olarak sevdiğim alanı
en iyi şekilde bitirmiş olmanın verdiği mutluluktu...
Okuyan bursiyer arkadaşlarıma tavsiyem bu
mutlulukları yaşamaları ve vakıfla paylaşmalarıdır.
Muhakkak ki bizim başarımız vakıftaki herkesi
mutlu etmektedir. Hatta hiç tanımadığımız mezun
bursiyerlerin başarısı bile diğer bursiyerleri eminim
ki mutlu etmektedir. Sonuçta hepimiz kocaman bir
aileyiz…
Ve vakfımız... Söyleyecek şey çok, anlatacak
duygu çok... Dört yıl boyunca burs aldım ve her
ay sanki ilk maaşımı alıyormuş gibi sevindim...
Aynı duyguyu bizim gibi gençlere yaşatmak en
büyük isteklerimden biri. Umarım bir gün bursiyer
okutmak bana da nasip olur...
Vakfımızın her geçen gün büyümesi, daha çok
gence ulaşıp, daha faydalı hale gelmesi ve bu
esnada benim de vakfımıza için elimden geleni
yapabilmem temennisiyle…
Zeynep
ERYILMAZ
Atatürk
Üniversitesi
Kimya
Bölümü
MEZUNUMUZ
Sayın İbrahim Çeçen Bey,
duygularım
77
YAŞAM VE
DENEYİM
Mesut KAYA
Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi
Sınıf Öğretmenliği Bölümü
Tüm canlılara ev sahipliği yapan
dünyamızda değişik canlılar
mevcuttur. Bu canlılar içinde
insanın apayrı bir özelliği vardır.
Bu özelliği sağlayan da şüphesiz
akıldır. ‘Yaşam’ tüm canlı
mahlûkların ortak özelliği olduğu
halde ‘deneyim’ insanlara has bir
olgudur. Çünkü insanda mevcut
olan akıl; geçmişin birikimini
irdeleyecek, tartacak ve daha iyiye
götürecek özelliklere sahiptir.
Hayvanlarda ne geçmişin hesabı
ne de geleceğin endişesi yok iken
insanda ise bunun tam tersi söz
konusudur. Onda hem geçmişin
hesabı hem de geleceğin endişesi
vardır. Bu yüzden nerede, neyi,
nasıl yapacağını önceden tahmin
etmeye çalışır.
İnsanlığın başından bugüne
kadar geçen süre içinde birçok
değişimler yaşanmıştır. Bu
değişimler her zaman ileriye
dönük olmuştur. Acaba bu
değişim ve ilerlemenin asıl sebebi
nedir? Bu soruya verilecek cevap
‘Deneyim’ olacaktır. Çünkü insan
her zaman öğrenmeye muhtaçtır.
Ölene dek de öğrenmeye muhtaç
olacaktır. Bu öğrenme ve bilgi
birikimi yolu ile bir sonraki
kuşağa aktarılan bilgiler hep
bir önceki neslin tecrübelerine
bağlı olmuştur. Bu tecrübeler
sayesindedir insanlık bu zamanda
diğer zamanlara nazaran daha
refah bir ortamda yaşamaktadır
ve daha bilgili, daha tecrübeli
78
İÇTEN BAKIŞ › ARALIK 2011
bir konuma sahiptir, Hayvanlar
ise başlangıçtan günümüze
kadar hep aynı özelliklerini
korumuşlardır. Mesela inek hep
aynı özellikleri sergilemiştir.
Bundan sonra da aynı özellikleri
devam ettirecektir. Onlarda
tecrübe kavramı yoktur. Onlardaki
özellik doğuştan olan özelliklerdir.
Buna örnek olarak eksik lop
denilen hayvan türü verilebilir.
Bu hayvan türlerinin toplu
olarak yaşadığı görülmemiştir.
Tek olarak hayatlarını idame
ederler. En önemli özellikleri ise
yumurtladıkları zaman hemen
ölmeleridir. Yavruları ayaksız
kurtlar şeklinde ve yetim olarak
dünyaya gelirler. Kendilerini
herhangi bir tehlikeden
koruyamadıkları gibi gıdalarını da
temin edemezler. Bu duruma karşı
anneleri ne yapar ve ölmeden
evvel doğacak yavruları için
ne gibi tedbirler alabilir? Anne
yumurtlama zamanı yaklaştığında
bir parça odun bulur. Odundan
koridora benzer bir mahzen
yapar. Bunu bitirince küçük bir
yavruyu bir yıl kadar besleyecek
erzağı taşımaya başlar. Erzak
da çiçeklerin sarı tozu ile şekerli
maddeleri ihtiva eden bazı
yapraklardan müteşekkildir. Anne
bunları taşır, mahzenin dibine
doldurur, sonra onun üzerine
bir yumurta bırakır. Sonra biraz
kereste yongasını bulup getirir.
Ondan bir hamur yapar o hamur
ile birinci yumurtanın üzerini
kapatır. Aynı cins ve aynı miktarda
olmak üzere bir daha erzak
tedarik edip getirir. O hamur
tabakasının üzerine koyar onun
üstüne de başka bir yumurta…
Böylece bütün yumurtalarını
yerleştirdikten sonra ölür.
Şimdi düşünelim bu hayvan bu
özelliği yaşama ve tecrübe ile mi
kazanmıştır? Kendi yavrusunu
görmüyorsa kendisi de annesini
görmemiştir. Demek ki onlar
bunu onlarda var olan içgüdüyle
yaparlar; ama insan öyle mi?
İnsanlar her şeyi ama her şeyi
hayatı boyunca kazandığı
deneyimlerle elde etmiştir. Ve
bu deneyimler birikimli olarak
ilerlediği için insanlık daima ileri
seviyeye yükselmektedir.
Bunu daha iyi kavramak için
bilinen en eski insanların hayatı
ile günümüz insanların hayatlarını
karşılaştırmak yeterli olacaktır.
Bugün kullandığımız cep telefonu,
TV, internet gibi teknolojik aletler;
hürriyet, egemenlik, eşitlik gibi
siyasi ve sosyal kavramlar; sevgi,
saygı ve doğruluk gibi ahlaki
erdemler; akrabalık, dostluk,
arkadaşlık gibi insani ilişkiler ve
daha sayamayacağız birçok şey
tecrübelerle, deneme yanılma
yolu ile kazanılarak bu seviyeye
ulaşmıştır.
Yaşam ile tecrübe birbirinden
ayrılamaz bir ikilidir. Aralarında
çok sıkı bir ilişki vardır, birinin
yokluğu diğerinin de noksanlığına
sebep olur. Geçen bu kadar
zaman içinde insanların ve
hayvanların birbirinden bu kadar
farklı mesafe kat etmelerinin tek
sebebi hiç şüphesiz, yaşamla
birlikte göz ardı edemeyeceğimiz
tecrübelerimizdir.
79
GENÇLİK
Gelecek geçmişin bir devamıdır aslında. Tıpkı
ağacın yaşken eğilmesi gibi, bazen birinci olup
herkesi geride bırakmak, bazen de bir inci olup
herkesi etrafında toplamak lazım gelir. İnsanın
belirlediği hedefe yönelmek, bu uğurda yol almak,
mesleğine bağlanmak, ülkesine bu şekilde hizmet
etmek, ülkesini uluslararası alanda tanıtmak ve
tanıttırmak sadece siyasetle veya siyaset yapmakla
yeterli olmayabilir. Bu kültür yoluyla, bir spor dalı
ya da sanat yoluyla yapılabilir. Bir sporcunun spor
dalında üstün başarı göstererek, yaşadığı bu zaferi
ülkesinin insanlarıyla paylaşması, herkesi etrafında
toplayıp onları bu şekilde onurlandırması,
birinci olmanın mutluluğunu yaşamak ve
yaşatmak toplum tarafından sevilmek, toplumu
sevindirebilmek ve her şeye rağmen gülümsemek,
gülümsetebilmek…
Bir kereliğine başarılı olmak değil, aslında başarıyı
elde tutmaktır önemli olan. İnsan çıktığı ortamın
hamuruyla yoğrulup geçmişi ile şekillenir. Gelecek
geçmişin devamı olduğuna göre ortada kalan şu
anı değerlendirmek için çaba sarf edilmeli.
Her kişinin hayatında bir dönüm noktası olmuştur.
Bizim hayatımızın dönüm noktası da bu an olsun.
Vurdumduymaz, gaflet içinde yaşanan bir hayatın
kime ne faydası var.
Bu dönüm noktasına, toplumda yaşayan bütün
bireyler muhattap. Bundan verim alınacak çağ ise
gençlik çağıdır. Bugünün gençleri yarının olgun
kişileri olacaksa ve nitelikli bir toplum oluşturmak
istenirken buna gençlerden başlanılıyorsa bu
dönüm noktası gençler için şarttır. Önemli olan
üstündeki ölü toprağı atmak, canlanıp harekete
geçmek, onda var olan dinamik enerji potansiyelini
doğru yerde ve uygun zamanda kullanmaktır.
Toplum olarak yükselmek, gıpta ile bakılan
bir toplum olmak ve bunu şu dizeler ile dile
getirmek…
Hey genç!
Sensin beklenen kişi
Dersin var amacın var beklenenler var senden
Hep seni bekler hazırlanan kulvarlar
Geçirme hayatını boşu boşuna
Aldanma zamanın cazibesine
Maksat onu doğru kullanmak
Yoksa harcanır körü körüne.
Bazen geriye baktığında keşke dememek için
Hayatını kontrol altına almak gerek
İnsan için vazgeçilmez bir düştur
Yoksa rüzgârın savurduğu çer-çöp gibi
Kâh orada kâh burada kime ne fayda.
Bazı kişilerce beklendiğini unutma
Uğratma beklenenini hayal kırıklığına
Yapabilirsin inanıyoruz buna
Karar verdiğin an bu dönüm noktasına…
Azzam GÜNDOĞDU
Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi
M.Y.O. Elektronik Bölümü
Yaşamak sadece hayatta olmak değildir.Hayattan
sonrada yaşamak istenir ama bunu belli başlı
kapasitesi çok geniş olan insanlar yapar.
İşte bunlardan birisi de” İBRAHİM ÇEÇEN’dir. Neden
derseniz kendi memleketi için en verimli projeye
imza atmıştır. İhtiyaç olan Ağrı’da üniversite yapması
Bundan daha büyük birşey olamaz. Memleketi için
verimli okuyan bir millet yaratması, gençleri okumaya
itmesi, gelişmesini sağlaması. Ağrı’nın ekonomisinden
ticaretine kadar gelişmesine katkısı olmaktadır.
Ağrılı bazı iş adamlarının Ağrılı oldukları için utandığı
oldu. Bazıları gelip de lafla pilav pişirmeye kalktılar
memlekete fabrika yapma vaadinde bulundular ama
yapamadılar.
Fabrika kurmak sadece işsizliği gidermek, ama bir
üniversite kurmak bütün iş, yaşam, ekonomi vb
konularda gelişime katkı sağlar.
Herkes için örnek böyle bir gelişim yaptı. Bu işte
kendisini değil gelecekte olan halkını düşündü. Ağrılı
diğer iş adamlarının gelip de bir şeyler öğrenmesi
lazım...
Hep yaşamak… Yaşamdan sonra da yaşamak bu
buna denir ve herkes için örnek alınacak davranış ama
halkından önce diğer iş adamlarının memlekete nasıl
faydalı olacağın öğrenmesi ve de bu tür etkinliklere
katkı sağlaması. Eksik olanları yapması nerde… Onlar
ancak ceplerini ve hayatların düşünürler ama bilmezler
ki sonra da unutulacaklarını... Yaşamdan sonra
yaşamak istiyorlarsa yaşamak bu işte.
AĞRI halkı olsun, başka ilin iş adamı olsun, halkına her
zaman kulak verip, gençlerin geleceğine ışık tutmalı.
Gençlerin siyasi ve de sosyal içerikli olaylardan uzak
durmasını sağlamak faydalı bir insan olması için
çalışmak ve çalışma alanı yapmak.
Ben de herkes gibi sıradan bir öğrenciyim ama
gelecekte örnek alacağım insan bellidir.
Memleketine faydalı olmak isteyen herkesin tek örnek
alacağı insan vardır oda “İBRAHİM ÇEÇEN’dir”
81
Vakfımızda bir ilk...
IC Holding’in yabancı ortakları Fraport ve Astaldi IC Vakfı’nda bursiyer okutuyor.
IC Holding ortağı Fraport ve Astaldi Şirketleri IC Vakfımızda 80’er bursiyer okutmaya başladı. Böylesine anlamlı
ve önemli bir sosyal sorumluluğa imza atan dünya çapındaki Alman ve İtalyan firmaları IC Vakfı’nın belirlediği
160 üniversite öğrencisini okutuyor. IC Vakfımızın işbirliği ile başlatılan bu sosyal sorumluluk projesi ile ihtiyaç
sahibi başarılı gençlerin eğitimlerine destek olunuyor.
üzerine yeni bir Pulkova Havaalanı ana binası
inşa edilecek. 85 check-in masasına sahip
olacak bina için ayrıca yeni jet köprüleri ve
otoparklara direkt bağlantılar inşa edilecek.
Yapılan anlaşma aynı zamanda “Pulkovo 1” ve
“North Pier” terminallerinin modernizasyonu;
11.600 metrekare alan üzerine kurulacak olan
iş merkezi; 200 odalı 13.800 metrekare dört
yıldızlı otel ve tesisin faaliyete geçirilebilmesi
için yapılacak tüm çalışmaları da kapsıyor.
Haziran ayında başlayan çalışmaların 36 ay
içerisinde tamamlanması planlanıyor.
İtalyan borsasının gözde hisselerinden Astaldi
Grubu, 80 yıldır Italya’da ve uluslararası
pazarlarda büyük-ebatlı sivil mühendislik
işlerin dizaynı ve inşası alanında faaliyet
göstermektedir. Taşımacılık sektörü altyapı
çalışmaları (demiryolları, yol, liman ve
IC İçtaş İtalyan inşaat grubu ve Astaldi
ortak girişimi Rusya’nın dördüncü büyük
havalimanı olan St. Petersburg`daki Pulkovo
Havaalimanı’nın genişletilmesi için açılan ihaleyi
kazandı. Astaldi-IC İçtaş ortak girişimi tasarım,
inşa metodları, finansman ve optimizasyon
konusunda St. Petersburg’a pek çok yenilikçi
çözüm getirecek.
Yapılan Mühendislik, Tedarik ve İnşaat
sözleşmesi gereğince Pulkova 1 Terminali’nin
yenilenmesinin yanı sıra yeni bir terminal de
inşa edilecek. Bu projeler tamamlandığında
havalimanı yılda 14 milyon yolcu kapasitesine
ulaşacak. Pulkovo Havalimanı, proje sayesinde
Uluslararası Hava Taşımacılığı Birliği (IATA)
tarafından belirlenmiş olan, iyi servis kalitesi
anlamına gelen “C” seviyesine yükselecek
ve Baltık Bölgesi’nin en önemli havalimanı
konumuna ulaşacak.
Proje kapsamında 95.475 metrekare alan
havaalanı inşası), Hidrolik çalışmalar ve enerji
santralleri (barajlar, hidroelektrik santralleri,
su dağıtım tesisatı, petrol boru hattı, gaz
hattı, nükleer santraller ve arıtma tesisleri),
Sivil ve endüstriyel inşaat (hastane, üniversite,
havaalanı, mahkeme salanları ve otoparklar),
Sağlık hizmeti veren tesislerin, taşımacılık
sektörü altyapı çalışmalarının ve otoparkların
yönetimi konularında çalışmaktadır.
Rusya’da, IC İçtaş ile İtalyan Astaldi firmasının
birlikte yapımına devam ettiği St. Petersburg
Pulkova Havalimanı’nın ardından, St.
Petersburg Batı Yüksek Hızlı Otoyol’unun
ihalesini, yine IC İçtaş ve Astaldi ortaklığının
ana yüklenici olarak katıldığı, Rusya’nın köklü
kuruluşlarından VTB ve Gazprombank’ın dahil
olduğu konsorsiyum kazandı.
80
İÇTEN BAKIŞ › ARALIK 2011
83
IC Holding ortağı diğer bir kuruluş DIA Holding de bu yıl Vakfımızda 100
üniversite öğrencisini okutuyor. Bunun yanı sıra Urart Şirketi de 20 bursiyer
okutmaya başladı.
DiA
HOLDiNG
Nisan 2007’de Fraport - IC İçtaş
Holding konsorsiyumu, toplam
2,37 milyar Avro’yu bulan
imtiyaz ödemesiyle, Antalya’daki
üç havalimanı terminalinin
işletilmesine ilişkin ihaleyi
kazanarak, Türkiye’deki tüm
rekorları kırmıştır. Üç terminali
işletme imtiyazı, 2024 yılına kadar
geçerlidir: Dış Hatlar Terminali 1 /
İç Hatlar Terminali için 17 yıl; Dış
Hatlar Terminali 2 için 15 yıl.
Söz konusu ihale, yeni ortak
girişim şirketi Fraport IC İçtaş
Antalya Havalimanı Terminal
Yatırım İşletmeciliği A.Ş.’ye (20
Mayıs 2007’de kurulmuştur),
14 Eylül 2007 itibariyle İç Hatlar
Terminali ve Dış Hatlar Terminali
1’i tek başına işletme, 2009
itibariyle de Dış Hatlar Terminali
2’yi operasyonları arasına dahil
etme hakkı veriyor. ICF’in faaliyet
alanı, VIP ve CIP terminallerini
ve diğer tüm ilgili tesisleri de
kapsıyor.
Uluslararası havaalanı
işletmeciliğinde bir lider olan
Fraport AG, 80 yılı aşkın bir
süredir Frankfurt Havalimanı’nı
başarıyla işletiyor ve havalimanı
yönetimi, trafik ve terminal
yönetimi, havalimanı perakende
satışları, yer hizmetleri, intermodal
82
İÇTEN BAKIŞ › ARALIK 2011
taşımacılık, bağlantı merkezi (hub)
yönetimi, çevre yönetimi, bilgi
işlem hizmetleri ve gayrimenkul
pazarlama alanlarındaki yenilikçi
yaklaşımıyla tanınıyor. Fraport,
deneyimini, dünyanın pek çok
yerinde bulunan havaalanlarına,
yatırımlar, ortak girişimler ve
işletme sözleşmeleri yoluyla ve
aynı kalite, müşteri odağı ve
kurumsal sorumluluk anlayışıyla
taşıyor. Bugün Fraport, yaklaşık 60
global lokasyonun işletmeciliğini
yürütüyor ve yerel ekonomilerin
büyümesine önemli katkıda
bulunuyor.
1969 yılında İbrahim Çeçen
tarafından kurulan IC Yatırım
Holding, inşaat, altyapı geliştirme,
turizm, enerji, tarım ve prefabrik
çelik ürünleri dahil farklı
sektörlerde faaliyet gösteren 11
iş birimine sahip bulunuyor. IC
Yatırım Holding’in bir iştiraki olan
IC İçtaş, makro ölçekli ulusal ve
uluslararası projelerde lider bir
inşaat şirketi olarak tanınıyor.
IC İçtaş’ın, kalite taahhüdü,
profesyonelliği, sosyal sorumluluk
anlayışı ve Türkiye’nin gelişimine
olan toplam katkısı sayesinde,
güçlü bir kurumsal itibarı vardır.
Dış Hatlar Terminali 1, 1 Nisan
1998 ve 13 Eylül 2007 tarihleri
arasında Fraport tarafından
işletilmiştir ve Türkiye havacılık
tarihinin ilk Yap-İşlet-Devret
projesidir. İç Hatlar Terminali,
daha önce Devlet Hava
Meydanları İşletmesi (DHMİ)
tarafından işletiliyordu. Dış Hatlar
Terminali 2 Nisan 2005 ve Eylül
2009 yılları arasında Çelebi ve IC
tarafından işletiliyordu.
ICF Airports, yolcu güvenliğine
verdiği önem, sıradışı hizmet
kalitesi, lider teknolojilere yaptığı
yatırımlar, eğitimli ve deneyimli
personeli ve iş ortaklarıyla dostluk
ve karşılıklı faydaya dayalı ilişkiler
geliştirmesi ile rakiplerinden
ayrılıyor. Şirket, Antalya’daki üç
terminalin işletim sorumluluğunu
üstlenmekten gurur duyuyor. Her
iki iş ortağının toplam deneyimi
başarıyı garantiliyor.
Antalya’da turizm sektörü
büyümeyi sürdürdükçe, ICF
Airports, uluslararası standartlarda
bir havaalanı deneyimi yaşatmayı
ve bu deneyimi dünya çapında
faaliyetlerle sağlamayı taahhüt
ediyor. ICF bugün havaalanı
işletmeciliği hizmetlerinde lider bir
oyuncu olarak konumlandırıldığı
için, şirketin stratejik yönelimi,
heyecan verici müşteri adaylarıyla
dolu bir gelecek vaat ediyor.
DiA Holding; IC Yatırım Holding
ve Intersun Holding’in işbirliği
neticesinde 2006 yılında
Birleşik Arap Emirlikleri merkezli
kurulmuştur. Dubai, İstanbul
ve Bakü’de olmak üzere toplam
3 ana ofisi bulunmaktadır. DiA
Holding, 4.500’ün üstünde
çalışanı, toplam 3.000 personelin
konaklayabilme imkanına sahip
olduğu kamp tesisleri, yüksek
karışım kapasiteli beton santrali
ve son teknoloji inşaat ekipmanı
ile her çeşit inşaat projesini
üstlenecek kapasitededir.
Dia; rekor denecek kadar kısa bir
süre içerisinde inşa edilmiş olan,
“Devlet Sahil Tesisleri” Projesi ile
2006 Aralık ayında Azerbaycan’da
faaliyetlerine başlamıştır.
DiA’ nın diğer bir büyük projesi
olan Flame Towers, Konsept
tasarımı HOK tarafından
geliştirilen, yaklaşık 240.000
metrekarelik bir inşaat alanı içinde
180 metre yükseklikteki 3 kuleden
ve ticaret alanından oluşmaktadır.
Azerbaycan’ın ebedi alevlerini
sembolize eden alev şeklindeki
bu kuleler aynı zamanda kentin
simgesi niteliğinde olacaktır.
İnşaatı devam etmekte olan bir
diğer DiA projesi ise dünyaca
tanınmış mimar Zaha Hadid
tarafından tasarlanan “Haydar
Aliyev Müzesi’’dir. Zaha Hadid
mimari ve kentsel tasarım
sınırlarını sürekli genişleten bir
mimardır. Çok sayıda uluslararası
yarışmada birincilik ödülü sahibi,
1972 Yılında Kurulan
URART, mücevhere
getirdiği sanatsal
yaklaşım ile özgün
geçmişi çağımız
seçenekleriyle
sunmaktadır. Mücevher
ve obje tasarımında 30
yılını geride bırakan
URART tasarımlarının
kuramsal olarak etkili ve çığır açan
bir kişilik olan Hadid, Mimarlık
alanında Nobel ödülüne eşdeğer
“Pritzker Mimari Ödülünü”
kazanan ilk bayandır. Ülkenin
kurucusunun ismini alan bu proje
Hadid ile birlikte, Azerbeycan’a
yeni bir çehre kazandıracaktır.
Bilheg Malikâneleri; DiA’nın kalite
ve işlevsellik anlayışını bir araya
getirmekte ve aynı zamanda
inşaat işlerinin kaliteden taviz
verilmeksizin hızlı bir süreçte
tamamlanabileceğinin göstergesi
niteliğini taşımaktadır.
Bir başka proje olan Shahdag
Turistik Tesis Projesi; 1.400
metre yükseklikte bir kayak
merkezi olup, yakın bir zamanda
tamamlanması beklenmektedir.
temel ilkesi; çağdaş
tasarımın itici gücünün
sağlam bir geçmişte
ve bunun doğru
araştırılmasında yattığına
inanarak geçmişin
beğenisini, günümüz
insanının gereksinimi
içinde ele almaktır.
İstanbul Arkeoloji
Müzeleri ile yaptığı
ortak çalışmalarda
müzenin birçok eserinin
sergilenmesini sağlayan
URART; 1983 yılında
önce İstanbul ardından
Ankara’da kurulan sanat
galerileri ile modern Türk
sanatına yeni bir soluk
getirmiştir.
Vakfımız aracılığı ile bursiyer okutan FRAPORT, ICF, ASTALDI, DIA ve
URART’a eğitime verdikleri desteklerden dolayı sonsuz teşekkürler...
85
AİÇÜ’den GÖRÜNTÜLER
AİÇÜ SPOR
SALONU HİZMETE
GİRDİ
84
İÇTEN BAKIŞ › ARALIK 2011
AİÇÜ Kapalı Spor Salonu toplam 7400 m2 alanı kapsamaktadır. 1200
kişilik ana salon basketbol, voleybol, hentbol müsabakalarına uygun olup,
350 m2’lik çok amaçlı bir salon basketbol, voleybol vb. antremanlar için
yapılmıştır. 2 adet squash salonu, 150 m2’lik spining salonu, 900 m2’lik
fitness salonu ekipmanları ile mevcuttur.
AİÇÜ 2011
87
İBRAHİM ÇEÇEN
VAKFI’NIN
DESTEĞİ İLE AĞRI
İBRAHİM ÇEÇEN
ÜNİVERSİTESİ
TÜRKİYE’DE BİR İLKİ
GERÇEKLEŞTİRDİ
AĞRI İBRAHİM ÇEÇEN ÜNİVERSİTESİ’NİN TÜRKİYE
ÇAPINDA BAŞARILI OLAN SPORCULARI VAKFIMIZ
TARAFINDAN ÖDÜLLENDİRİLDİ
2011 yılında üniversiteyi temsilen
yarışlara katılarak atletizmde,
kayakta, karatede ferdi ve takım
halinde Türkiye dereceleri alan
öğrencilerimize ve onları çalıştıran
hocalarına para ödülleri ile birlikte
sertifikaları Akdemik Yıl Açılış
töreninde Vakfımız tarafından verildi.
›10 Kasım 2010 tarihinde Ankara’da
yapılan Atatürk’ü Anma Koşusunda
erkekler kategorisinde
›Vedat GÖNEN (Birinci Oldu)
› AİÇÜ Takım olarak bayanlarda 3. oldu.
›Ceylan DURSUN
›Derya ALTINTAŞ
›Meral ŞAKA
›Adalet AYDIN
›Melike KARABULUT
Çalıştıran Hoca: Metin BAYRAM
IC İbrahim Çeçen Vakfı desteğiyle Ağrı İbrahim Çeçen
Üniversitesi’nde Türkiye’de bir ilk gerçekleştirildi ve üniversiteyi
tercih eden başarılı 28 öğrenciye karşılıksız burs ve dizüstü
bilgisayar verildi.
Lisans Yerleştirme Sınavında başarılı olan öğrencileri kendi
bölümlerinde görmek isteyen Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi
yıllardır sadece özel üniversitelerin uyguladığı teşvik sistemini,
bugüne kadar binlerce öğrenciye burs vermiş olan ve halen
Türkiye’nin çeşitli üniversitelerinde yüzlerce bursiyeri bulunan
İbrahim Çeçen Vakfı’nın desteği ile hayata geçirdi.
Öğrenciye önem veren bir üniversite olduklarını vurgulayan
Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Fahri Bayıroğlu, “İbrahim Çeçen
Vakfı’nın desteğiyle, Türkiye’de bir ilk çalışmayı yapıyoruz. Ağrı
İbrahim Çeçen Üniversitesi, yıllardır sadece özel üniversitelerin
uyguladığı teşvik sistemini, bugüne kadar binlerce öğrenciye
burs vermiş olan ve halen Türkiye’nin çeşitli üniversitelerinde
yüzlerce bursiyeri bulunan İbrahim Çeçen Vakfı’nın desteği ile
bunu uygulama kararı aldı. Bir takım üniversitenin yaptığı gibi
üniversiteye giriş sınavında ilk 100’e ya da ilk bine giren öğrencileri
çok büyük rakamlarla desteklemek yerine, üniversitemizi tercih
eden başarılı öğrencilerimize karşılıksız burs ve dizüstü bilgisayar
verildi” dedi.
86
İÇTEN BAKIŞ › ARALIK 2011
›14-16 Şubat 2010 tarihinde
Çankırı’da yapılan Kayak Türkiye
Şampiyonası’nda AİÇÜ Takım ve
ferdi olarak Türkiye Şampiyonu
oldu.
›Burhan OĞLAĞO
(Ferdi olarak Birinci oldu)
›Yunus Avşar YILMAZ
›Fehmi OĞLAĞO
›Yakup FERHATOĞLU
Çalıştıran Hoca: H.Alper GÜNGÖRMÜŞ
›19-21 Nisan tarihleri arasında
Türkiye Üniversite Sporları
Federasyonu tarafından düzenlenen
Üniversiteler Arası Türkiye Karate
Şampiyonası’nda AİÇÜ 1. oldu.
›Aydan AKBULUT (Birinci Oldu)
Çalıştıran Hoca: Murat TAŞ
›09-11 Mayıs 2011 tarihleri arasında
Konya Selçuk Üniversitesi’nde
Üniversiteler Arası Atletizm
Yarışması’nda öğrencimiz
şampiyonu oldu.
›Vedat Gönen
Çalıştıran Hoca: Serkan Tevabil AKA
89
yaz stajı yapan bursiyerlerimiz
Hayatımızda herşey o kadar
hızlı gelişiyor, bazen sürprizler
o kadar sıklaşıyor ki, işte yaz
tatilim yine bu sürprizlerden
bir tanesine ev sahipliği yaptı.
Söz konusu sürpriz; üniversiteyi
öncesi ve sonrası diye
ayırmamda baş etken olduğu
gibi, hayatımda da daha kararlı
adımlar atmamda önemli bir rol
alan vakfımızın eğitime sunduğu
imkanlardan sadece bir tanesi.
Eğitim süreci boyunca
hepimiz aldığımız bursların
bize sağladığı imkanların
bilincindeyiz. Bunun dışında
yine vakfımız üniversite dışında
da eğitim sürecine önemli
ölçüde katkı sağlayan imkanlar
sunmaya devam ediyor. IC Vakfı
yaz döneminde staj yapmak
isteyen veya çalışmak isteyenlere
kapısını açtı.
Öğrenci eğitim süreci boyunca
hep zamanını iyi değerlendirmek
ister, yaz tatili de buna dahildir.
Benim için en iyisi Antalya’da
IC Hotel Santai de çalışmaktı
ki böyle bir kurumda çalışmak
çoğu insanın hayali. Çünkü
IC Hotel Santai’nin diğer
oteller içerisinde parmakla
gösterildiğini gördüm. Ayrıca
çalışan bursiyer öğrencilere ayrı
bir önem verildiğinin de altını
çiziyorum.
Anladım ki vakfımız sadece
üniversite eğitim sürecinde
bizimle değil, bursiyerlerine
yardımı her konuda ve koşulda
gösteriyor.
Böyle güzel bir otelde yazın
çalışıp deneyim kazanmamı
sağladığı, daha iyi şartlarda asla
başka türlü sahip olamayacağım
imkanları bizlere sunduğu için
İbrahim Çeçen Vakfı’na sonsuz
teşekkürlerimi sunuyorum.
Çağlar Kaya
AİÇÜ Sınıf Öğretmenliği Böl.
‘BELKİ’ lerim
Özlem Akkoca
Ankara Üniversitesi
Rus Dili ve Edebiyatı Böl.
İÇTEN BAKIŞ › ARALIK 2011
İş başvurusu için dilekçe bıraktığım
yerlerden sonuç çıkmazken, okulların
kapanmasına bir hafta kala mailimi
açıp baktığımda IC Hotels’ten bir mail
almıştım. Mailde IC Hotels’lere bağlı iki
otelin fotoğrafları ve boş departmanlar yer
alıyordu. Alt kısımda ise kendime uygun
bir departman seçmemi ve çalışmaya
başlayacağım zamanı insan kaynaklarına
iletmemi istiyorlardı. İşte IC Vakfı okul
döneminde bize sunduğu imkanları yaz
tatilinde de devam ettiriyordu. Normal bir iş
görüşmesinde siz iş verenin tüm dediklerini
yapmak zorunda kalırken, ben çalışacağım
oteli ve departmanı kendim seçiyordum.
Temmuz’da Antalya’ya vardığımda
bana lojmanda yer ayrılmıştı. Ertesi
gün belgelerimle otele gittim, kaydımı
yaptırdıktan sonra işe başladım. İlk günlerde
iş çok zor geliyordu çoğu zaman burada
fazla kalamayacağımı ve işi bırakacağımı
söylüyordum. Bir haftam tamamlandığında
ne yapacağımı öğrendiğimden artık
yaptığım işten zevk alıyordum. Çalıştığım
Dilimi geliştirebilmek için yazları
çalışmayı tercih ediyorum. Bu
yaz da Antalya Havaalanı’nda
Duty Free Shop’ta çalıştım.
Bundan iki yıl önce de yine orda
çalışmıştım. Bu sene gittiğimde
oldukça farklılıklar olduğunu
gördüm. Her yerde bir çalışma
var. Mesela pistten uçak
geçerken, pistin altından arabalar
geçecekmiş ve Türkiye’de bu
ilk olacakmış. Bu projenin
sahibi de ICF, yani vakfımızın
kurucusu Iİbrahim Çeçen Bey’in
şirketlerinden biri. Gerçekten
IC Vakfı’ndan burs aldığım için
kendimi ayrıcalıklı hissettim.
Arkadaşlarıma da mutlaka
yazlarını değerlendirmelerini
tavsiye ediyorum.
88
BİR YAZI ÇALIŞARAK GEÇİRMEK
Benim için dünya binlerce ‘belki’
ile dolu... Belki yapabilirim, belki
başarabilirim dedim hep. Ve insan
başarılı oldukça ‘belkiler’ daha sağlam
halkalarla birbirine bağlanırlar. Bir
zamanlar ‘belki’ üniversiteye giderim
diyordum. Ve zamanla ‘belki’lerim
İbrahim Çeçen Vakfı’na kadar uzandı.
Sanırım bu ‘belki’ler olmasaydı en
gamsız adamı bile kederlendiren
Doğubayazıt’ın İran’a sınır olan dağlık
köyünden çıkamayacaktım. Eskiden
‘belki’lerim basit ve kısa vadede
gerçekleşen olaylar içinken , şimdi
ise daha karmaşık ve uzun vadede
gerçekleşecek olaylara döndü.
IC VAKFI
Bursiyer olarak bağlı olduğumuz
kurumda sadece bursiyer olmadığımızı
geçen Mayıs ayında Vakfımızın
Müdürü Meral Dinçer Hanım’dan
gelen bir maille anladım. Mailde şu
deniliyordu: ‘Yazın bizimle çalışmak
isteyen bursiyer arkadaşlarımızın
bize en yakın zamanda başvurmaları
bizi memnun edecektir’. Ve altında
da bizim çalışabileceğimiz yerler
ile iletişim bilgileri yer alıyordu.
Kafamda herzamanki gibi anlık ve
net kararlılığım burda da beni yalnız
bırakmıyordu. Ve maille hemen
olumlu cevap verdim
IC OTELS
Antalya’daki otelle irtibata
geçip gerekli evrakları hazırlayıp
Antalya’nın yolunu tutum. Otele
ait lojmana gittiğimde, bütün işler
beni bekliyormuşçasına hemen işe
departmanın müdürü vakıf tarafından
gönderildiğimden çalıştığım süre boyunca
güler yüzünü eksiltmedi ve bütün isteklerim
yerine getirildi. Otelde gerek çalışanlarla
gerekse de misafirlerle çok iyi iletişim
içindeydim. Farklı milletlerden insanlarla
tanıştım. Yabancıların yüzlerindeki tebessüm
hiç eksik olmazdı. Otelde işim bittiğinde
köşke geçip dinlenme zamanım oluyordu.
Canlı müzik eşliğinde berrak gökyüzünü
seyre dalıyordum. Otelde yemek içmek
sınırsızdı. Otelde çok iyi arkadaşlıklar
edindim. Özünü korumuş ender kişilerden
olan Mehmet yazları garsonluk yaparak
kazandığı parayı kışın giderleri için
harcıyordu. Aslına bakarsanız bu sektördeki
insanların kaderiydi bu.
İhtiyacımın olduğu bir dönemde bana iş
bulan tüm IC Vakfı çalışanlarına ve iki ay
çalıştığım IC Green Palace Otel çalışanlarına
teşekkürlerimi sunarım.Siz değerli bursiyer
arkadaşlara da bir yaz tatilinizi bu otellerin
birinde çalışmanızı öneririm. Bu eminim ki
hayatınızda iyi bir tecrübe olacaktır.
Hakim GÖZALA
başlamak istedim ve evrakları teslim
edip hemen işe başladım. Sıkı kurallar
ve disiplin ön plandaydı otelde.
Oteldeki çalışanlar her yaş gurubunda
olduğu kadar, farklı ülkelerden
gelen insanlardan da oluşuyordu.
Yemekhaneye gittiğimizde Birleşmiş
Milletler kampı gibi farklı ırklara sahip
insanlarla birarada yemek yiyorduk.
Bu kaynaşma ve paylaşım bana G.
Bernard Shaw’un “Dünyada barışı
sağlamak isterseniz; politikacıları
öldürün yeter, halklar anlaşır.” Sözünü
hatırlatıyordu hep.
fotoğraflarda görmüştüm.
O yüzden heyecanlıydım
biraz. Gerçekten ilk
başta insanı etkileyen
bir mütevaziliğe sahipti.
Çalışanların hepsi de Sayın
İbrahim Çeçen’e saygı
duyup çok mütevazi ve
saygı değer biridir diyorlardı.
Para, mal, mülk, beli bir saygıyı
insana kazandırabilir belki,
ama mal mülke sahip olup da
mütevazi olmak çok az insana
nasip olur bence.
Otelde dikkatimi çeken başka taraf
ise otelin sadece müşteriler için
muazzam olmadığıydı. Yani hem gelen
müşteriler hem de çalışanlar için otel
son derece iyiydi. Gelen müşteriler
otelin çok iyi olduğunu ve geçmiş
yıllarda da geldiklerini söylüyorlardı.
Verilen hizmetten ve kaliteden epey
bahsediyorlardı. Otelin çalışanları ise
: Paralarını zamanında aldıklarını,
çalışanların hepsinin birbirine saygılı
olduklarını, kimsenin hiçbir şekilde
mağdur edilmediğini söylüyorlardı.
Ayrıca herkezin Sayın İbrahim
Çeçen’den saygıyla bahsetmeleri
dikkatimi çekmişti.
Bazen otelin çalışanları nereli
olduğumu sorduklarında Ağrı
dediğimde onlar da diyordu patronda
Ağrılı. Bu gerçekten beni çok mutlu
ediyordu. Çünkü binlerce insan onun
sayesinde iş güç sahibi olmuşlardı.
SAYIN İBRAHİM ÇEÇEN’LE
TANIŞMAMIZ
Bayramdan sonra Sayın İbrahim
Çeçen ve eşi otele gelmişti. Restoranta
oturduklarını görünce yanlarına
gittim ve hoş geldiniz deyip kendisine
teşekkür ettim yardımlarından dolayı.
Sayın İbrahim Çeçen’ de nerde
ve hangi bölümde okuduğumu
sordu. Daha önce kendisini sadece
Erhan
BİTERGE
Çankaya
Üniversitesi
Siyaset Bil.
Uluslararası
İlişkiler Böl.
VE BEN
Oteldeki sıkı kurallar beni epey
zorluyordu ilk başlarda. Günlük
traş, saçların kısa ve jöleli oluşu,
her gün yapılan mini toplantı, astüst şeklindeki emir- komuta zinciri
bunlardan bazılarıydı. Özgürlüğüme
çok düşkün olan ben emir- komuta
hiyerarşisine tabii olan yine ben. Bu
iki farklı yapıyı taşıyan bir ruh bir
beden. Bendeki bu hal bu güne kadar
ciddi ve sıkı kuralları olan bir yerde
çalışmamam ve özgürlüğüme düşkün
olmamdan kaynaklanıyordu. Yani
tamamen ben merkezliydi. Bazen
düşündüğümde ben de otelin başında
olsaydım kuralcı olurdum herhalde
diyorum. Çünkü otelin başarısı
ve bekası için kurallar ve disiplin
zorunluluktur..
91
İBRAHİM ÇEÇEN VAKFI
BU YIL 578 ÖĞRENCİYE BURS VERİYOR
Mehmet DEMİRHAN
Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi
Türkçe Öğretmenliği Bölümü
IC VAKFI BURSİYERİ OLMAK
2007 yılı ÖSS sınavı sonucunda
Dicle Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Sosyoloji bölümüne yerleştim.
Bir yandan mutlu diğer yandan
endişeliydim. Çünkü yeni bir şehre
gidecektim, hiç tanımadığım kişilerle
tanışacaktım bununla birlikte her
öğrencinin sorunu olan maddi sıkıntı
yaşayacaktım. Durum böyle olunca
burs aramaya başladım. Saatlerce
bilgisayarın başında burs veren
kurum, kuruluş ve vakıflara baktım.
Bir kaç yere başvurmak için adreslerini
aldım. İbrahim Çeçen Vakfı da bu
kurumlardan biriydi. Adresleri aldıktan
sonra başvurup başvurmamakta
kararsızdım. Çünkü kendi kendime
diyordum ki onca kişi başvuracak sana
mı çıkacak? İbrahim Çeçen Vakfı’na
son güne kadar başvurmadım ama
son gün ne olduysa başvurmak
istedim ve gerekli evrakları hazırlayıp
vakıf adresine gönderdim. Bu saatten
sonra umut ve endişe dolu günler
başladı.
Her haftanın ilk günü Vakfı arıyordum
sonuçların açıklanıp açıklanmadığını
öğrenmek için, sonunda sonuçlar
açıklanmış ve bana burs çıkmıştı.
2007 yılının ekim ayından başlamak
üzere her ay düzenli olarak İbrahim
Çeçen Vakfı’ndan burs aldım. Bu süre
içerisinde vakıf burs vermekle kalmayıp
her ay beni telefonla arayıp sıkıntım
olup olmadığını soruyordu, her başım
sıkıştığında vakıfla irtibata geçiyordum
çünkü biz bir aile olmuştuk.
Dicle Üniversitesi’nde iki sene
okuduktan sonra ÖSS sınavına
tekrar girdim ve Ağrı İbrahim Çeçen
Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe
Öğretmenliği bölümünü kazandım.
Bu süre içinde vakfı arayıp durumu
kendilerine bildirdim. Bursumun
devam edip etmeyeceğini sordum.
Aldığım cevap beni çok sevindirmişti
çünkü bursum devam edecekti. O gün
kendi kendime söz vermiştim; madem
vakıf okumam için her türlü yardımı
yapıyor ben de çok çalışacağım bölüm
birincisi olacağım dedim ve şükürler
olsun ki bölüm birincisi oldum.
Vakıf biz öğrencilere sadece burs
vermekle kalmıyordu çeşitli bilimsel
projeler ve kültür sanat aktiviteleri de
düzenleyerek biz bursiyerleri motive
ediyordu. ‘Ağrı İçin Bir Fikrim Var’
proje yarışması, IC Sanat Galerisi’nin
düzenlediği resim sergileri bunlardan
sadece bir kaçı...
Ve beklenen gün gelmişti; vakıf
müdürü Meral Dinçer Ağrı’ya bizimle
tanışmaya geldi. Meral Hanım
bizlere Sayın İbrahim Çeçen’den ve
faaliyetlerinden bahsetti. İbrahim
Bey’in de öğrencilik hayatının sıkıntılı
geçtiğinden söz etti ve ilk şirketini 22
yaşında kurduğunu söyledi. 22 yaş
benim için çok önemliydi çünkü bende
22 yaşımda idim. O an içimden acaba
bende İbrahim Bey gibi olabilir miyim
diye geçirdim ve yazın IC şirketlerinde
çalışmak istediğimi Meral Hanıma
bildirdim. İsteğim kabul olmuştu;
yazın Antalya’da IC Green Palace
Hotel’de çalışacaktım. Bu benim için
çok önemliydi. Çünkü iş hayatına
atılacaktım, para nasıl kazanılır
öğrenecektim hem de beş yıldızlı
otelde tatil yapacaktım.
Nihayet okul tatil oldu ve Antalya’ya
geldim. Otelin restoranında çalışmaya
başladım. Personel müdürü bizzat
benimle ilgilendi; “sizin gibi
İbrahim Çeçen Vakfı’ndan burs
almaya hak kazanmış gençlerle
çalışmak bizim için gururdur”
demişti. Çalışmaya başladığım ilk
günlerde çok yorulmuştum. Ama
yinede mutluydum; yeni bir ortam
görmüştüm ve turistlerle konuşarak
dilimi geliştirme imkânına sahip
olmuştum. Burada alın teri dökerek
para kazanmanın ne olduğunu
öğrendim kısacası burada hayatı
yaşayarak öğrendim. Tüm bursiyer
arkadaşlarımın da benimle aynı
deneyimi yaşamasını çok isterim. İyi
ki İbrahim Çeçen Vakfı’nı tanımışım.
Bana bu imkânı sunan İbrahim Çeçen
Vakfı’na sonsuz teşekkür ediyorum.
Burs veren çok kurum ve kuruluş vardır
ama bursiyerleriyle aile olanların sayısı
azdır. İbrahim Çeçen Vakfı da bu nadir
vakıflardan biridir. Her konuda bizden
yardımlarını esirgemediler. Gerek okul
hayatında gerekse iş hayatında bizleri
hep desteklediler.
Ülkemizde birçok iş adamı var, onları
da eğitim faaliyetlerine katkıda
bulunmaya ve öğrencilere burs
vermeye davet ediyorum.
Bu çerçevede halen burs almaya
devam ettiğim İbrahim Çeçen
Vakfı’na minnet borçluyum. Başta
Sayın İbrahim Çeçen olmak üzere
tüm IC Vakfı çalışanlarına teşekkür
ediyorum…
İbrahim Çeçen Vakfı’nın 2011-2012
yılında burs vereceği öğrenciler
belli oldu. Bu yıl Vakfa 7000’den
fazla burs başvurusunda bulunan
öğrenciler arasında değerlendirme
yapılarak, burs alacak öğrenciler
belirlendi.
2004 yılından bu yana başarılı
ama imkânları kısıtlı üniversite
öğrencilerine burs vermekte
olan Vakfımız, bugüne kadar
8000’den fazla gence burs vermiş
olup, bu yıl da burs başvurularını
değerlendirmiştir. Ancak aşırı bir
başvuru olduğundan değerlendirme
uzun ve titiz bir çalışmayla yapılmış
ve binlerce başvuru arasından 578
üniversite öğrencisi belirlenmiştir.
Burslarımız ayda 240 TL olup, 9 ay
boyunca verilmekte ve bursiyerimiz
mezun olana kadar da sürmektedir.
Vakfımız; bursiyerlerine büyük
önem vermektedir, bu seneki
bursiyerlerimizle de çeşitli projeler
yaparak, eğitim ve kişisel gelişim
kursları düzenleyerek iletişimimizi
ve paylaşımımızı arttıracağız.
Vakfımız bursiyerleriyle büyük bir
ailedir, mezun bursiyerlerimiz hayata
atıldıktan sonra da kopmamakta,
iletişimimiz sürmektedir.
Mezun Bursiyerimiz Vakıf’ta
Mezun bursiyerlerimizden
Begüm Büyükakyel
Vakfımızda Yönetici
Asistanı olarak çalışmaya
başladı. Hacettepe
Üniversitesi Uluslararası
İlişkiler mezunu olan
Begüm, Vakıfta özellikle
ulusal ve uluslararası
projeler geliştirme
konusunda çalışıyor. Siz
de Büyükelçilik Projeleri,
Avrupa Birliği Gençlik
Projeleri ve Avrupa Gönüllü
Hizmeti ile ilgileniyorsanız
Begüm ile her zaman
iletişime geçebilirsiniz.
(begum.buyukakakyel@
icvakfi.org.tr)
90
İÇTEN BAKIŞ › ARALIK 2011
93
2010-2011 IC VAKFI MEZUNLARIMIZ
SN
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
92
ADI-SOYADI
OKUL
BÖLÜM
ABDULSEMET ALTUN
ADEM ŞAHİN
ADEM TUNÇ
ADEM YAVUZ İRĞAT
ADNAN DOĞAN
AHMED SAİD ALPASLAN
AHMET ASLANBOĞA
AHMET BUĞRAHAN TAŞDEMİR
AHMET ÖZBEY
AJDA DEMİR
ATİLLA KÖÇER
AYHAN ÖZTÜRK
AZAT GENGİ
BAYRAM POLAT
BİLGEN ASLAN
CANSIN YÜKSEL
CAVİT DİNÇER
CEM MUSTAFA AKKURT
CEYHUN DEMİR
ÇAĞATAY ABAY
ÇİĞDEM YAŞAR
DAVUT POLAT
DOĞAN ER
DOĞUŞCAN KOÇ
EMİN KULAK
EMİN ÖZÇELİK
EMİNE KARAGÖZ
EMRAH BAŞER
EMRAH KANDEMİR
ERDAL YILMAZ
ERHAN KAYA
ERHAN YARDIMCI
ESRA NUR ACAR
FATMA DARDAN
FECRİ ÇALBOĞA
FEHİM BURAK KOÇ
FERHAT YALÇIN
FERİDUN DENİZ BALKU
FİLİZ İLHAN
FURKAN AKBAŞ
GAMZE KAPLAN
GAMZE YILMAZ
GÖZDE YETGİNLİOĞLU
GÜLİN AKDEMİR
GÜLSÜM UÇAK
GÜZEL HAN
HALİL KARAASLAN
HEDİYE EKİNCİ
HİVDA EZGİ AKKUŞ
HÜLYA ÇETİN
İLHAMİ TOPRAK
KAYHAN OYANIK
MAHMUT ÖZER
MEHMET ABDULLAH ÇAÇAN
MEHMET ÇEVİK
MEHMET FATİH ŞIK
MEHMET FATİH YILDIZ
MEHMET SALİH DUMRUL
MEHMET SALİH ZEYDAN
MESUT O. EŞİYOK
METİN ASLAN
METİN DEMİR
MUHAMMED AYDEMİR
MUHAMMED ÇİÇEK
MURAT AKBAŞ
MURAT EMRE MISIR
MURAT İRĞAT
MURAT SARI
19 MAYIS ÜNİ./SAMSUN
FIRAT ÜNİ./ELAZIĞ
GAZİ ÜNİ./ANKARA
ANKARA ÜNİ./ANKARA
ANKARA ÜNİ./ANKARA
HACETTEPE ÜNİ./ANKARA
9 EYLÜL ÜNİ./İZMİR
GAZİ ÜNİ./ANKARA
CELAL BAYAR ÜNİ./MANİSA
ATATÜRK ÜNİ./ERZURUM
100. YIL ÜNİ./VAN
KAFKAS ÜNİ./KARS
SAKARYA ÜNİ./ADAPAZARI
AKDENİZ ÜNİ./ANTALYA
9 EYLÜL ÜNİ./İZMİR
HACETTEPE ÜNİ./ANKARA
SAKARYA ÜNİ./ADAPAZARI
ULUDAĞ ÜNİ./BURSA
AKDENİZ ÜNİ./ANTALYA
SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİ./ISPARTA
9 EYLÜL ÜNİ./İZMİR
İSTANBUL TEKNİK ÜNİ./İSTANBUL
İSTANBUL ÜNİ./İSTANBUL
MUSTAFA KEMAL ÜNİ./HATAY
ANKARA ÜNİ./ANKARA
İSTANBUL ÜNİ./İSTANBUL
İBRAHİM ÇEÇEN ÜNİ./AĞRI
HACETTEPE ÜNİ./ANKARA
GAZİANTEP ÜNİ./GAZİANTEP
KARAELMAS ÜNİ./ZONGULDAK
YILDIZ TEKNİK ÜNİ./İSTANBUL
ANKARA ÜNİ./ANKARA
İBRAHİM ÇEÇEN ÜNİ./AĞRI
HACETTEPE ÜNİ./ANKARA
HACETTEPE ÜNİ./ANKARA
ADNAN MENDERES ÜNİ./AYDIN
DİCLE ÜNİ./DİYARBAKIR
ADNAN MENDERES ÜNİ./AYDIN
KATÜ ÜNİ./TRABZON
KOCAELİ ÜNİ./İZMİT
HACETTEPE ÜNİ./ANKARA
ULUDAĞ ÜNİ./BURSA
ANADOLU ÜNİ./ESKİŞEHİR
İSTANBUL ÜNİ./İSTANBUL
NAMIK KEMAL ÜNİ./TEKİRDAĞ
CELAL BAYAR ÜNİ./MANİSA
SAKARYA ÜNİ./ADAPAZARI
100. YIL ÜNİ./VAN
BOĞAZİÇİ ÜNİ./İSTANBUL
İBRAHİM ÇEÇEN ÜNİ./AĞRI
ATATÜRK ÜNİ./ERZURUM
GAZİ ÜNİ./ANKARA
YEDİTEPE ÜNİ./İSTANBUL
KATÜ ÜNİ./TRABZON
İSTANBUL ÜNİ./İSTANBUL
EGE ÜNİ./İZMİR
İSTANBUL ÜNİ./İSTANBUL
100. YIL ÜNİ./VAN
ANKARA ÜNİ./ANKARA
İSTANBUL ÜNİ./İSTANBUL
İSTANBUL ÜNİ./İSTANBUL
KOCATEPE ÜNİ./AFYON
ERCİYES ÜNİ./KAYSERİ
ÇUKUROVA ÜNİ./ADANA
DİCLE ÜNİ./DİYARBAKIR
ABANT İZZET BAYSAL ÜNİ./BOLU
ANKARA ÜNİ./ANKARA
HACETTEPE ÜNİ./ANKARA
TIP DOKTORLUĞU
ELEKTRİK & ELEKTRONİK MÜH.
MOBİLYA VE DEKORASYON
GAZETECİLİK
HUKUK
OTOMOTİV MÜHENDİSLİĞİ
MİMARLIK
İNŞAAT MÜHENDİSLİĞİ
SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLİĞİ
İNŞAAT MÜHENDSİLİĞİ
MATEMATİK BÖLÜMÜ
İKTİSAT
ELEKTRİK ELEKTRONİK
ÇEVRE MÜHENDİSLİĞİ
İŞLETME
MADEN MÜHENDİSLİĞİ
BİLGİSAYAR MÜHENDİSLİĞİ
İKTİSAT
İŞLETME
MEKATRONİK ÖĞRETMENLİĞİ
TIP DOKTORLUĞU
BİLGİSAYAR MÜHENDSİLİĞİ
İKTİSAT
İNŞAAT MÜHENDİSLİĞİ
SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLİĞİ
ELEKTRİK ELEKTRONİK MÜH.
FEN BİLGİSİ ÖĞRETMENLİĞİ
SERAMİK BÖLÜMÜ
TÜRK DİLİ VE DEBİYATI
İNŞAAT MÜHENDSİLİĞİ
JEODEZİ VE FOTOGRAMETRİ
HUKUK
İLK VE ACİL YARDIM
MATEMATİK ÖĞRETMENLĞİ
SOSYAL HİZMETLER
KAMU YÖNETİMİ
HUKUK
MALİYE
TIP DOKTORLUĞU
HUKUK
AİLE VE TÜKETİCİ BİLİMLERİ
TEKSTİL MÜHENDİSLİĞİ
İKTİSAT
İKTİSAT
GIDA MÜHENDİSLİĞİ
GIDA MÜHENDSİLİĞİ
ELEKTRİK ELEKTRONİK
SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLİĞİ
TURİZM İŞLETMECİLİĞİ
SAĞLIK PROGAMI
İNŞAAT MÜHENDİLİĞİ
TÜRKÇE ÖĞRETMENLİĞİ
BİYOTEKNOLOJİ
İNŞAAT MÜHENDSİLİĞİ
TIP DOKTORLUĞU
TIP DOKTORLUĞU
TIP DOKTORLUĞU
TIP DOKTORLUĞU
İŞLETME
ELEK-ELEKTRONİK
HUKUK
JEODEZİ VE FOTOGRAMETRİ
ŞEHİR VE BÖLGE PLANLAMA
BİLGİSAYAR MÜHENDİSLİĞİ
HUKUK
KAMU YÖNETİMİ
MALİYE
PSİKOLOJİ
İÇTEN BAKIŞ › ARALIK 2011
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
MUSA TEKİN
MUSTAFA ÖZTÜRK
MUZAFFER ORAL
MÜZEYYEN TUNÇ
NECLA OKAY
NERİMAN ASLAN
NEVZAT YILDIZ
NİHAT ÇELİK
NİHAT YARDIMCI
NİLGÜN DEMİRHAN
NUR ERYILMAZ
OĞUZHAN ALKAN
OĞUZHAN YILDIZ
ORHAN AYDIN
OSMAN KARA
OSMAN ÇİL
OSMAN FATİH DOĞAN
ÖMER FARUK SARMAN
ÖMER MERİÇ BİLGİN
ÖMER YAŞAR
RABİA ALPARSLAN
RAMAZAN BİRGÜL
RAMAZAN SAMİ AKTAŞ
RAZİYE KARATEKİN
RIDVAN AYAZ
SAFA AKSOY
SAYGIN AKAGÜNDÜZ
SEDA ATEŞ
SEHER DEMİR
SELİM ÜRGÜN
SEMRA AĞIRKAYA
SERHAN YILMAZ
SİNAN YILDIZ
SONGÜL ACAR
SUAT TURAN
ŞÜKRÜ SİNAN KAYA
TUBA KAYA
TUĞÇE GÜL ÇELEBİ
TÜRKER TOLA
VOLKAN SEFA KAPLAN
YASİN ÇETİN
YAVUZ KILIÇ
YETER YILDIZ
YUNUS ÇETİN
YUSUF EMRE DOĞAN
YUSUF YILDIRIM
YÜKSEL SÜVARİ
ZEKERİYA DENİZ
ZEYNEP ERYILMAZ
ZÜLKÜF BAYINDIR
SEVİL KÜÇÜKKAYA
ADİL ZİREK
ADULLAH GÖLBOL
ALİHAN ORAL
AYDIN ŞAHİN
BEKİR DİNÇER
BURCU GÜLECEK
CANSU PEKŞEN
CENGİZ KÖSEM
ERSİN MUHAFIZ
FİLİZ GÖKTEN
İRFAN ZENGİN
MEHMET KISAOĞLU
MEHMET SALİH FİLİZ
MEHMET SERDAR GÜNEN
MENEKŞE BULUŞ
MESUT DİNÇER
MUSTAFA CANDEMİR
MUSTAFA GÜRBÜZ
RAMAZAN SARI
SERDAR ACAR
ŞAKİR ÇELİKTAŞ
TUĞBA KARAKUŞ
TURGAY YILDIZ
UĞUR DEMİRCİ
YUSUF KELEŞ
100. YIL ÜNİ./VAN
MERSİN ÜNİ./MERSİN
MARMARA ÜNİ./İSTANBUL
BALIKESİR ÜNİ./BALIKESİR
ERZİNCAN ÜNİ./ERZİNCAN
İBRAHİM ÇEÇEN ÜNİ./AĞRI
İSTANBUL TEKNİK ÜNİ./İSTANBUL
BALIKESİR ÜNİ./BALIKESİR
MARMARA ÜNİ./İSTANBUL
İBRAHİM ÇEÇEN ÜNİ./AĞRI
İNÖNÜ ÜNİ./MALATYA
GİRESUN ÜNİ./GİRESUN
TRABZON POLİS OKULU
100. YIL ÜNİ./VAN
MARMARA ÜNİ./İSTANBUL
ATATÜRK ÜNİ./ERZURUM
ANKARA ÜNİ./ANKARA
İSTANBUL TEKNİK ÜNİ./İSTANBUL
ATILIM ÜNİ./İSTANBUL
ULUDAĞ ÜNİ./BURSA
İBRAHİM ÇEÇEN ÜNİ./AĞRI
SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİ./ISPARTA
EGE ÜNİ./İZMİR
GAZİ ÜNİ./ANKARA
HALİÇ ÜNİ./İSTANBUL
ATATÜRK ÜNİ./ERZURUM
KOCAELİ ÜNİ./İZMİT
SELÇUK ÜNİ./KONYA
İBRAHİM ÇEÇEN ÜNİ./AĞRI
HACETTEPE ÜNİ./ANKARA
ÇUKUROVA ÜNİ./ADANA
YILDIZ TEKNİK ÜNİ./İSTANBUL
DİCLE ÜNİ./DİYARBAKIR
GAZİ ÜNİ./ANKARA
KAFKAS ÜNİ./KARS
YILDIZ TEKNİK ÜNİ./İSTANBUL
CUMHURİYET ÜNİ./SİVAS
ODTÜ ÜNİ./ANKARA
HACETTEPE ÜNİ./ANKARA
KIRIKKALE ÜNİ./KIRIKKALE
GİRESUN ÜNİ./GİRESUN
DUMLUPINAR ÜNİ./KÜTAHYA
İSTANBUL ÜNİ./İSTANBUL
100. YIL ÜNİ./VAN
SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİ./ISPARTA
AKDENİZ ÜNİ./ANTALYA
EGE ÜNİ./İZMİR
YILDIZ TEKNİK ÜNİ./İSTANBUL
ATATÜRK ÜNİ./ERZURUM
MARMARA ÜNİ./İSTANBUL
İBRAHİM ÇEÇEN ÜNİ./AĞRI
ANKARA ÜNİ./ANKARA
ANKARA ÜNİ./ANKARA
İSTANBUL ÜNİ./İSTANBUL
KIRIKKALE ÜNİ./KIRIKKALE
GAZİ ÜNİ./ANKARA
GAZİ ÜNİ./ANKARA
ANKARA ÜNİ./ANKARA
GAZİ ÜNİ./ANKARA
ULUDAĞ ÜNİ./BURSA
SELÇUK ÜNİ./KONYA
KAFKAS ÜNİ./KARS
SELÇUK ÜNİ./KONYA
ANKARA ÜNİ./ANKARA
BOĞAZİÇİ ÜNİ./İSTANBUL
KOCAELİ ÜNİ./İZMİT
100. YIL ÜNİ./VAN
ANKARA ÜNİ./ANKARA
ANKARA ÜNİ./ANKARA
GAZİ ÜNİ./ANKARA
ANKARA ÜNİ./ANKARA
ANKARA ÜNİ./ANKARA
KOCATEPE ÜNİ./AFYON
100. YIL ÜNİ./VAN
ANKARA ÜNİ./ANKARA
ANKARA ÜNİ./ANKARA
SU ÜRÜNLERİ MÜHENDİSLİĞİ
ELEKTRONİK ÖĞRETMENLİĞİ
HUKUK
KAMU YÖNETİMİ
SINIF ÖĞRETMENLİĞİ
SINIF ÖĞRETMENLİĞİ
TELEKOMÜNİKASYON MÜH.
MALİYE
HUKUK
SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLİĞİ
TIP DOKTORLUĞU
RADYO SİNEMA TV
TRABZON POLİS OKULU
FİZİK
MATEMATİK
İKTİSAT
TIP DOKTORLUĞU
ELEKTRİK MÜHENDİSLİĞİ
MEKATRONİK MÜHENDİSLİĞİ
EĞİTİM BİLİMLERİ BÖLÜMÜ
TÜRKÇE ÖĞRETMENLİĞİ
TIP DOKTORLUĞU
TIP DOKTORLUĞU
BİLGİSAYAR ÖĞRETMENLİĞİ
İŞLETME
HUKUK
İNŞAAT MÜHENDİSLİĞİ
TIP DOKTORLUĞU
SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLİĞİ
SOSYAL HİZMETLER
MİMARLIK
JEODEZİ VE FOTOGRAMETRİ
HUKUK
BİLGİSAYAR ÖĞRETMENLİĞİ
KAMU YÖNETİMİ
İNŞAAT MÜHENDİSLİĞİ
DİŞ HEKİMLİĞİ
MAKİNA MÜHENDİSLİĞİ
TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI
MUHASEBE VE FİNANSMAN ÖĞRT.
PAZARLAMA
FİZYOTERAPİ VE REHABİLİTASYON
EBELİK
SINIF ÖĞRETMENLİĞİ
TIP DOKTORLUĞU
ELEKTRİK BÖLÜMÜ
MAKİNE
ELEKTRİK MÜHENDSİLİĞİ
KİMYA ÖĞRETMENLİĞİ
HUKUK BÖLÜMÜ
TÜRKÇE ÖĞRETMENLİĞİ
MATEMATİK
TIP DOKTORLUĞU
TIP DOKTORLUĞU
KAMU YÖNETİMİ
TIP DOKTORLUĞU
ÇALIŞMA EKONOMİSİ
ENDÜSTRİYEL İLİŞKİLER
ELEKTRONİK ÖĞRETMENLİĞİ
TIP DOKTORLUĞU
KAMU YÖNETİMİ
TIP DOKTORLUĞU
TIP DOKTORLUĞU
SOSYOLOJİ
İNGİLİZCE ÖĞRETMENLİĞİ
ELEKTRONİK HABERLEŞME MÜH.
TIP DOKTORLUĞU
TIP DOKTORLUĞU
TIP DOKTORLUĞU
TIP DOKTORLUĞU
TIP DOKTORLUĞU
HUKUK BÖLÜMÜ
BİLGİSAYAR PROĞRAMCILIĞI
TIP DOKTORLUĞU
HUKUK
GIDA MÜHENSİLİĞİ
Sevgili Mezunlarımız Hayat Yolunda Başarılar Dileriz...
95
Bursiyerlerimizden Şiirler
rimiz
le
er
iy
rs
u
B
n
la
O
n
u
ez
M
le
k
li
ci
in
ir
B
YOKUŞ
Bir yokuştur çıkıyorum
Nerden başladı bilmiyorum
Nereye varır da bilmiyorum.
Hızlı hızlı yürüyorum
Engeller çıkıyor karşıma
Kim koydu bilmiyorum.
Sonuna geliyorum yokuşun
Tam görüyorum sonunu
Nefes nefese kalıyorum
Çöküyorum, tükeniyorum
Ve yavaşça kapanıyor gözlerim
İşte şimdi anlıyorum
Engeller benmişim, yokuşsa hayat…
Dr. Alihan ORAL
Şırnak İdil Devlet Hastanesi
Bu sene
bursiyerlerimizden
Zeynep Eryılmaz
Atatürk Üniversitesi
Kimya Öğretmenliği
bölümünden,
Gülsüm Uçak Namık
Kemal Üniversitesi
Gıda Mühendisliği
bölümünden ve Burcu
Gülecek Gazi Üniversitesi
Çalışma Ekonomisi
bölümünden birincilikle
mezun olmuştur. Ayrıca
Mehmet Demirhan da
Ağrı İbrahim Çeçen
Üniversitesi Türkçe
Öğretmeliği bölümünde
sınıf birincisi olmuştur.
Kendilerine Vakfımız
tarafından para ve
plaket ödülleri verilen
gençlerimizi kutluyor,
başarılarının devam
etmesini diliyoruz.
94
İÇTEN BAKIŞ › ARALIK 2011
NERDEYİM
Kapkaranlık gecenin bağrında
Yapayalnız soğuk yatağımın kucağındayım.
Aramaktayım seni çorak toprağımda
Kudurmuşçasına sana susamaktayım.
Haykırsam da duymaz kimse çaresiz sesimi
Uzak, çok uzak diyarlardayım.
Baksa da kimse görmez sevdamın ateşini
Ruhumla bambaşka dünyalardayım.
Cevapsız sorularımın acımasız kıskacında
Umutsuzluğumun darağacındayım.
Boğulmaktayım çaresizliğimin azgın sularında
Dudağımda sen, senli hülyalardayım.
Bitmeyen özlemlerimin pençesinde
Sana olan hasretimin zirvesindeyim.
Senli hayallerimin emin ellerinde
Sana ulaşacak yolların hep izindeyim.
Dr. Alihan ORAL
Şırnak İdil Devlet Hastanesi
97
Rüzgârımsın...
Ben de içinde kaybolmuş gül yaprağınım...
Bir sağa savuruyorsun beni, bir sola...
Bazen mutluluktan uçurdun semaya,
Ama hep sonunda düşürdün ayakaltına.
Bilemedin gül yaprağı beyazken, el üstündeyken güzeldir.
Yavaş yavaş alıyorsun o güzelliği, tazeliği elimden...
Gök kubbenin akıttığı yağmur gibi yaş akıtmış gül yaprağın,
Ezilip büzülmüş, tükenmiş ama rüzgar ne görmüş ne bilmiş...
Görse bilse ne yazar rüzgâr bu,
Bir sağa eser, bir sola...
Bir gül yaprağı incinmesin diye esmemezlik yapamaz.
Sonuçta o rüzgâr bense zayıf bir gül yaprağı...
Zeynep ERYILMAZ / Atatürk Üniversitesi Kimya Böl. Mezunu
Kaçıncı seni sevmem?
Bir yanım doruklu dağlar
Bir yanım sevdalı rayların türküsü
Arasında geç kalmış pişmanlığım.
Bu kaçıncı ayrılığım,
Bu kaçıncı bu nehirden geçişim?
Yine aynı türkü yine aynı sevdanın sesi
Bu kaçıncı seni sevmem?
Kanıp gitme türkülere!
Yağmur yağacak Eylüle.
Bir daha ıslanabilir saçların ellerimde.
Bu mevsim bu papatyayı saklar.
Bu nehir seninle taşar.
96
Ben bir çocuktum yüreğim tertemiz
Gitmek istiyordum uzaklara , güneşin doğduğu, battığı her yere
Bir şarkı olan yarim, annem, vatanım yalnız kalacaktı.
Dağların, yıldızların bensiz yaşayacağı topraklar öksüz kalacaktı.
Çocuklar benden habersiz büyüyecek, mutluluk şarkılarını söyleyecekti.
Tarihin, kokusunu küre-i arza savurduğu toprakların üzerinde uçacaktım.
Bir kuş misali uçacak ruhumun derinliklerinden fırtınalar kopacaktı.
Uzaklardan vatanıma hasret çekerken, hüsnü zan ile muhabbet gönderecektim
insanlığa.
Uzaklara gitmek hasret çekmek zor mu?
Yaşarken yaşatmak insanlığa faydalı olmak zor mu?
Ruhumu olgunlaştırmak, tefekkür ile tekamul etmek zor mu EY DOST ?
İbrahim BİLİCİ
Şırnak Kadastro Müd.
Harita Mühendisi
Gidiyorum Bu Şehirden
Geceyi hüzne boğan hazan yelleriydi
Sokak lambaların loş ışıklarının etrafı süslemesi
Ve gecenin sessizliği...
Git gide uzaklaştım bu şehirden
Ve zifiri karanlıkta kayboldum
Yol nereye didiyor bilmiyorum
Başımı otobüs penceresine dayadım
Yağmurun şırıl şırıl sesini dinliyordum.
Belki de yalnızlığımın dert ortağıydı yağmur...
Gidiyorum bu şehirden
Elveda sonsuza dek...
Ayrılığa bir sebebimiz daha olmalı.
Bu mevsim bitmeden başlayabilir baharımız.
Sevgilim, ayrılığa bir sebebimiz daha olmalı.
TUTSAK
Çığlık çığlığa haykırıyordu zaman denilen utanmaz,
uğultusuna karışıyordu herşey... Menzili belirsiz bir
tren geçiyordu tanımdan iniltiler arasında... Yanık bir
türkü yükseliyordu hükmümü geçiremediğim dağlar
ötesinden. Ayaz gecelerde buluyordum kendimi,
çivisi çıkmış sabahlara kilitliyordum şafağın matemini.
Mecalsiz kalıyordum gölgemi kovalamaktan...
Emrah BAYRAM
AİÇÜ Türkçe Öğretmenliği Böl.
Nurcan KARAKAŞ
AİÇÜ Fen Bilgisi Öğretmenliği Böl.
İÇTEN BAKIŞ › ARALIK 2011
KAHRAMANIMIZSIN SEN*
HER BAĞ BOZUMUNDA
SEVGİ EKTİN TOHUM DİYE
BİR SONRAKİ MAHSUL
HEP SEVGİYLE GELDİ ELLERİNE
BİZ BİR ÇİĞ TANESİ
SENSE ÇIĞ GİBİYDİN
HARMANLIYORDUN BİZİ KENDİNLE
SONUNDA SEN BİZ,
BİZ DE SEN OLDUK TÜM ÖZÜMÜZLE
Sevda Songül ÜNLÜ
IC Holding
VE SEN
ZİFİRİ KARANLIKTA IŞIK GİBİ
BİZ ÇAKIL TAŞI SEN DAĞ GİBİ
BİZ BİR TOHUM SEN TOPRAK GİBİ
BİZ BİR DAMLA SEN DENİZ GİBİ
VE BİZ GÜNEŞTE BİNLERCE İNSAN
SEN GÖLGE GİBİSİN
C
M
Y
CM
MY
(*SEVGİLİ PATRONUM İBRAHİM ÇEÇEN’E)
ACIYI BİLDİĞİNDEN
ŞEVKATLE AÇTIN YÜREĞİNİ BİZE
BİLİYORDUN ÇÜNKÜ
KİN EKİLEN HİÇBİR YERDE
YEŞERMEZ TAŞ BİLE
98
İÇTEN BAKIŞ › ARALIK 2011
KAPINDAN GİREN KARANLIK
AYDINLANIR SENİNLE
HALA ÖĞRENEMEDİĞİMİZ
HAYAT DERSİMİZSİN SEN
HEDEFSİZ GEMİLERDE PUSULAMIZ
ZAFERLERDE KUCAKLAŞTIĞIMIZ
ŞU AHİR ZAMANDA
KAHRAMANIMIZSIN SEN
BEN DE ARTIK BİLİYORUM
KIRK YILLARIN BOLLUĞUNDA
BEREKETLİ DAHA KAÇ
BAĞBOZUMUNDA
SENİNLE YAŞAYACAĞIZ
ÇÜNKÜ SEN BİZDESİN.
CY
CMY
K
İbrahim Çeçen Vakfı; günümüze
değin 8 binden fazla pırıl pırıl
gencimize karşılıksız burs verdi,
onların başarılarını gurula izledi,
mutluluklarına ortak oldu.
Siz de; sağlayacağınız katkılarla
geleceğimizin umutlarını
çoğaltabilir, mutluluklarını
paylaşabilirsiniz.
umutlara yol açın
Bir gencin, bir yıllık üniversite
burs bedeli sadece 2160 TL.
Yani 9 ay boyunca, ayda
240 TL. katkı sağlayarak,
bir umuda yol açabilirsiniz.
Açtığınız yolda yürüyecek
gencimizi ister siz seçin,
isterseniz biz önerelim.
Sonrasında o gencimize Vakıf
olarak ayrıca destek olalım,
başarılarını izleyelim, tüm bu
süreçte sizleride bilgilendirelim.
IC Vakfı
‘‘Umutlara Yol Açın-Hayırseverlik
Projesi’’ne katılmak için
www.icvakfi.org.tr sitesinden ve
0312. 417 82 64 numaralı
telefondan detaylı bilgiye
ulaşabilirsiniz
Kızılırmak Sokak No:31 Kocatepe
Kızılay / ANKARA
Tel.(0312) 417 82 64
Faks.(0312) 417 82 96
[email protected]

Benzer belgeler

Sayı 5 - İbrahim Çeçen Vakfı

Sayı 5 - İbrahim Çeçen Vakfı İbrahim Çeçen Vakfı adına Ayşe Günseli Çeçen Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Aslı Türkan Çeçen Yayın Koordinatörü Dr. Meral Dinçer Yayın Danışmanları Aysel Çeçen Başbuğ Ruhi Yamaner Zeynep Çeçen

Detaylı

Sayı 10 - İbrahim Çeçen Vakfı

Sayı 10 - İbrahim Çeçen Vakfı Aysel Çeçen Başbuğ Yayın Koordinatörü Dr. Meral Dinçer Koordinatör Yardımcıları Begüm Büyükakyel Dilek Güvenç Neslihan Arslan Dergi Tasarımı Ersin Deniz Durum Katkıda Bulunanlar Âdem Yavuz Irgatoğl...

Detaylı