ADALETİN OLMAZ OLSUN DÜNYA! Ben de sizin gibi aranızdan

Transkript

ADALETİN OLMAZ OLSUN DÜNYA! Ben de sizin gibi aranızdan
ADALETİN OLMAZ OLSUN DÜNYA!
Ben de sizin gibi aranızdan biriyim ancak hayatımı karartan bir engelim var. Evet, ben
böyle olmayı istememiş olabilirim ancak bu kimsenin umurunda değil. Herkes kendi çıkarı uğruna,
insanları haince kırıyor. Her gün ayrı hakaretlere, zorbalıklara, haksızlıklara uğruyorum. Herkes
sessiz, kimse müdahale etmiyor. Ben bunları hak etmiyorum. Hak etmediğimi de biliyorum. Kanadı
kırık çirkin bir kuşum aslında. Kanadımın kırıklığından dolayı kimseye fayda etmiyorum,
edemiyorum… Ben istemez miydim çılgınlar gibi koşabilmeyi “Ver günlüğümü!” diye gıcık
olduğum birini yakalayabilmeyi? Elimden gelmiyor. Milyonlarca insan engelsizken acaba neden
benim engellerim var? Çoğu zaman bu düşüncelerle başa çıkamaz oluyorum. Bu durumlar başıma
sık gelmeye başladığında, tek çaremin kendime zarar vermek olduğunu düşünüyorum. Birçok kez
denemişliğim var. Ancak ısrarla beni istemeyen hayat nedense tam da o zamanlarda beni öyle sıkı
tutuyor ki…
Ben henüz ortaokuldayım. Bunları hak edecek hiçbir şey yapmadım, eminim bundan. Her
zaman çevreme duyarlı davranmaya çalışsam da yine de çaresizliği yaşamaya mahkûm kalıyorum.
Bunlarla sınırlı değil aslında şanssızlığım. Küçük yaşta kaybettim annemi. Sadece annemi değil, en
yakın arkadaşımı, sırdaşımı, yol göstericimi kimi zaman da suç ortağımı kaybetmiştim aslında ben.
Onunla birlik olup benimle dalga geçenlere dil çıkarırdık. Oldu bir gün işte o talihsiz olay. Bana çok
geç haber vermişlerdi. Hastaneye gelmiştik hemen. Babam perişandı; örnek aldığım, asla yıkılmaz,
o benim en güçlü kahramanım dediğim insan tüm duvarlarını yıkmıştı. Paramparça etmişti her şeyi.
Duvarının parçaları herkese sıçramıştı. Oradakiler ağlamaktan kızarmış gözleriyle, beni sorduğum
her soru karşısında cevapsız bırakıyorlardı. Öğrenmiştim işte gerçeği. Saklayamazlardı benden işte.
Bir an kavrayamamıştım olayı. Şaka zannetmiştim. Ancak her şey tüm gerçekliğiyle ortadaydı…
Adeta bu hayatın yalnızca beni yıkmak için var olduğunu düşünüyordum.
Bu yaşıma kadar çok talihsizlik yaşadım. Hepsinin üstesinden gelmeye çalıştım, o yıkıntının
altından güçlükle çıktım her zaman. Tabi annemin ölümünden sonra yalnızlığa dayanamayan
babam, yeni biriyle evlenmişti. Üvey annem ve bir de üvey kardeşim olmuştu. İlk başta istemediler
beni. Tercih yapmak zorunda kalmıştı babam, ben ve onlar diye ayrılmıştık çünkü. Yine hayatın bir
tokadıydı işte, babam onları seçmişti, vazgeçmişti benden. Aynı evde de olsak ben orda hayalet
varlıktım. Her şeyin en iyisi üvey kardeşime alınırdı. Bana ise onun eskileri kalırdı. İnanıyordum,
bir gün bunların hepsi geçecekti. Sadece inanmakla yetiniyordum. Şu sol göğsümün orada, durmak
bilmeden atan zavallı, kırılmaktan yorulmuştu. Alışmıştı gözler, kulaklar… Ama o kalp,
kaldıramıyordu bu kadar yükü. Çok geliyordu ona. Haram diye düşünüyordu ritmik bir şekilde
atmanın ona.
Klasik bir günde tekerlekli sandalyemle ilerliyordum okul yolunda. Zordu başkalarına göre
iki metre bir yer yürümek o güçlü bacaklarıyla. Ancak ben kilometreleri tekerlekli sandalyemle her
gün geçiyorum. Bıkmadım mı zannediyorsunuz? Çaresizim. Elimden gelenin en iyisi yalnızca bu
kadar. Okula vardığımda bir öğretmenim beni sınıfıma geçiriyordu. Ve gün boyu sınıftan
çıkmıyordum. Derslere katılmak istiyordum ben de. Onlardan farkım yoktu ki. Peki o öğretmen,
bana neden hiç söz hakkı vermiyordu? Görmüyor muydu acaba? Görmediğini varsayarak seslendim
ancak öğretmenin hiçbir duyu organında sorun da yoktu. O da beni istemiyordu. Umudumu
yitirerek parmağımı indirdim ve bir ders boyunca dikkatimi başka yerlere verdim. Acı geliyordu
tam anlamıyla “adaletsizlik”ti bu yaşadığım. Neden ben ki?
Hani demiştim ya ben de günlüğümü kaçıran kişiyi yakalamak istiyorum diye. İlk adımımı attım,
her şeyi yazdım bu kağıtlara. Benimle inatlaşan hayatıma bir çelme takmış, bir yerden ümit
yakalamıştım. Alt tarafı yazmıştım ama sonrası… Bugün sınıfa yeni bir kız geldi. Öğlen yemeğimi
onla paylaştım. Birbirimizi tanıdık. Bana hayatını anlattı. Annesi ve babası ayrıymış onun da.
Üzüldüm. Ben de ona anlattım. Çok üzüldü ve bana benle arkadaş olabileceğini söyleyerek
gülümsedi. Bugün, çok mutluydum. İlk kez böyle bir duygu yaşıyordum. Ertesi gün bana bir
mektup getirdi. Kimsenin olmadığı bir yerde okumamı ve kimseciklere söylememi tembihlemişti.
Kabul ederek okulun en kuytu köşesine gittim. Birkaç ders orda kalmıştım ve birçok kişi okuldan
kaçtığımı düşünmüş ancak o haliyle kaçamaz diye aşağılayıp yaptıkları işe devam etmişti. Mektubu
açtığımda içinden bir papatya düştü. Sevdiği bir çiçekti galiba diye düşündüm. Çiçeği mektubun
içine koyup kâğıtlardan birini açtım. “Hayat aslında hep adaletsizdir.” yazıyordu. Annesi ile
babasının ayrı olmasından dolayı yaşadığı sıkıntılardan bahsetmiş, var oldukları halde bile
yokluklarını yaşadığını anlatıyordu. Ona göre de hayat asıl ona adil değilmiş.
Ertesi gün yine o en kutu köşeye kaçıp sohbet etmiştik beraber. Benimle konuştukça rahatladığını
dile getirmişti. Garip geliyordu bu durum bana, neden benimle bunları paylaşsın ya da ben kimim
onun için? Hiç alışık olmadığım şeylerdi bunlar benim için. Ya bu da adaletsiz dünyanın bir
oyunuydu ya da gerçekten adaletsiz dünyaya bir çelme daha takmıştım. Tek bildiğim şey mutlu
olduğumdu. Ne zaman biter bu mutluluk oyunu derken aylar geçmişti, değişmiştim ben de.
Yaşadığım mutluluk hayata katmıştı beni. Onla hiç denemediğim şeyleri denemiştim. Her gün yeni
bir maceraya atılmıştık. O bana engellerin aşılabileceğini göstermişti. Annesi ile tanıştırmak
istediğini söylemişti bana. Korkmuştum… Herkes onun gibi değildi… Beni ya farklı karşılarsa? Ya
beni beğenmeyip kızını benden uzak tutarsa? Ancak onu kırmamak için kabul ettim. Her zaman
birlikteydik. Babam ve üvey annem arkadaşımı öğrenmişti ancak tepki bile vermemişti. Etrafımdaki
herkesin mutlu olmasına rağmen beni umursamayan bir aileye sahibim. Adalet yok. Oysa herkesin
aynı olması gerekmez mi? Birbirimizden farkımız ne?
Zaman geçmişti. Günler geçmişti. Biz yine günlük rutinimize devam etmiştik. Annesinin beni
çağırdığını söyledi arkadaşım. Gitmek istemiyordum ancak tek bir arkadaşımı da kaybetmek
istemiyordum. Olumlu cevap vermiştim ve ertesi gün onların evinin yolunu tuttum. İçimde garip
şeyler hissediyordum. Sanki kafese kapatılmış hayvan özgürlüğünü istercesine çıkmak istiyordu
ordan. Çok mutluydum ve bu mutluluk bana fazla gibi hissediyordum. Bu kadar mutluluğu neden
daha önce yaşamayıp şimdi yaşadım acaba? Evlerine varmıştım. Kapıda arkadaşım karşıladı beni,
çok üzgün duruyordu. Acaba yine annesiyle kavga mı etmişti? Sormaya utandım ve sessiz kaldım.
İçeri geçtiğimizde annesi de çok üzgündü. Bir sürelik sessizliği sonunda konuya geldi. Başka bir
yere taşınacaklarından bahsetti. Zorunda olduklarını söyledi. Dayanamadım. Yine paramparça
oldum. İlk kez bu kadar mutlu olmuştum. Dünya ilk kez bana temiz oksijen vermişti sanki. Ama
neden bozuldu? Ben ne yaptım bu mutluluğu bozacak? Arkadaşım dayanamayıp ağlamaya başladı.
Ben çaresizliğin içinde boğuluyordum. Ertesi gün nakliye arabasının hızla uzaklaşmasını izledim.
Arkadaşım bana son kez sarılıp ağlayarak arabaya bindi. Ben ise arkalarından sadece izledim.
Başka çocuklar mutluyken ben değildim. “Adaletin olmaz olsun dünya!” diye geçirdim içimden.
Yine somurtkanlık içinde eski yaşamımın başına dönmüştüm. Yokken her şey iyiydi de tadını
almışken elinden alınması, bu başa dönmesi…
(Kurgudur)
Sinem Yılbaş
6C
İSTEK Özel Acıbadem Ortaokulu