LOCKE`CU B‹R AVRUPA MI?* Kees van der Pijl

Transkript

LOCKE`CU B‹R AVRUPA MI?* Kees van der Pijl
LOCKE’CU B‹R AVRUPA MI?*
Kees van der Pijl
gh
2005 y›l› sona ererken, Fransa’n›n tamam›nda flehirlerin ve kasabalar›n banliyöleri fliddetli bir toplumsal isyanla tutufltu. Ekim’in
son günlerinde Paris’te bafllayan banliyölerdeki isyan ve yang›n, Baflkan Chirac’› 14 Kas›m’da televizyona ç›kmaya, ‘yaflamas› zor mahalleler’de yaflayan gençlere ‘cumhuriyetin k›zlar› ve o¤ullar›’ olarak
seslenmeye ve ‘ayr›mc›l›k zehiri’ni elefltirmeye sevk etti; ne var ki soka¤a ç›kma yasaklar› ve s›k›yönetim tedbirleri baflka bir dilden konufluyordu. Ne de olsa iktidardaki sa¤›n son derece s›n›rl› bir repertuar› vard›. Bafllang›çta beklenen, neo-liberal içiflleri bakan› ve baflkanl›k umudu Nicolas Sarkozy’nin, ‘s›f›r hoflgörü’ politikas›yla
‘ayaktak›m›’n›n suiistimallerine yönelik hakaretlerinin siyasal bede*) NLR (II) 37, Ocak-fiubat 2007.
60
lini, Fransa cumhurbaflkanl›¤› adayl›¤›ndaki rakibi de Gaullecü baflbakan Dominique de Villepin lehine ödeyece¤iydi. Oysa bunun yerine, sa¤c› bir tepki yükseldi; bu yükselifl Frans›z toplumunun genifl
kesimlerini etkisi alt›na alan Büyük Korku’ya oynayan Sarkozy ile
neo-faflist Milliyetçi Cephe’nin (FN) lideri Jean Marie le Pen (ki alelacele bas›lan FN posterlerinde Le Pen’in bu olaylar› önceden tahmin etti¤i iddia ediliyordu) aras›nda bir siyasal yar›fl› ön plana ç›kard›. Ayr›ca milyonlarca insan, özellefltirilmesi isyanlarla ayn› zamana
denk gelen Frans›z Elektrik ‹daresi, EDF’in hisselerine sahip olma
fikriyle heyecana kap›lm›flt›.
Fransa’daki göçmen kökenli ikinci ve üçüncü kufla¤›n durumunu burada uzun uzad›ya anlatmaya gerek yok. Son derece sert içerikteki bir dizi filmde bu durum birçok defa resmedildi; Matthieu
Kassovitz’in La Haine (Protesto) filmi, 1995 gibi erken bir tarihte
gösterime girdi ve say›s›z platformda tart›fl›ld›. Bu araflt›rmalardan
ç›kan dünya kadar sonuç, korkunç koflullar› iyilefltirmeyi hedefleyen programlara yans›t›ld›. Irkç›l›k karfl›t› yayg›n kampanyalar, yasad›fl› durumdaki k⤛ts›zlar›n (sans papiers) kilise ve medya taraf›ndan desteklenmesi, futbol milli tak›m›n›n çok-›rkl› yap›s›, Frans›z
toplumunun aflikâr çözülüflüne sa¤l›kl› biçimde karfl› koyma kapasitesinin kan›tlar› say›ld›. Hükümetin Müslüman k›z ö¤rencilerin türban takmas›n› yasaklamas› bile kimilerince devletin denetimi sa¤lama konusundaki özgüveninin bir iflaretiydi.
Bununla birlikte, t›pk› baflka ülkelerde oldu¤u gibi Fransa’da da
özellefltirmeler ve kesintiler, kamusal hizmetlerin, gelirin ve gücün
yoksullardan al›n›p zenginlere aktar›larak yeniden bölüfltürülmesine ve kaybedecek hiçbir fleyi olmayan en yoksul kesimlerin öfkesini büyütmeye yarad›. Bat›’n›n ‹slami dünyay› hedef alan sald›rganca üslûbuna karfl›, banliyölerdeki gençler Arap veya Afrikal› soyadlar› ve yetersiz e¤itimleriyle yeni ‘reform’lar dünyas›nda ifl bulma ihtimallerinin pek mümkün olmad›¤›n› gayet iyi biliyorlard›.
Yanl›fl alg›lanm›fl türban karar›, sadece bu tür incinmelere yeni bir
afla¤›lanma ve rencide edilme ekledi; ‘cumhuriyetçi’ siyasal eflitli¤i,
ekonomik eflitsizlikten en çok zarar görenlerin üzerinden güçlendirmeye çal›flman›n anlam› neydi? Yoksullaflma art›k öyle bir noktaya ulaflt› ki yüzlerce evsiz insan Charles de Gaulle havaalan›na
do¤ru yol kenar›ndaki darac›k alanda, plastik çad›r bezleri veya
61
mukavvalar içinde birbirlerine sokulmufl, trafi¤in bütün duman›n›
soluyarak yaflamaya çal›flmaktad›rlar ve bu insanlar›n say›s› h›zla,
günden güne artmaktad›r. Ayn› zamanda, Nazi iflgalinden kurtulduktan sonra kamulaflt›r›lan ve komünist CGT sendikas›n›n geriye kalan son kalelerinden EDF’in özellefltirilmesi bütün manzaray›
de¤ifltiriyor. Neredeyse 5 milyon kadar Frans›z zengini, bir hissesi
32 avro’ya, toplamda yaklafl›k 7 milyar avro ödeyerek bu sat›fltan
pay kapmak için birbirleriyle yar›flt›lar.1 ‹flte böylesi bir atmosferde, kendilerini küçük bir suç ifllemifl olma flüphesiyle kovalayan
polisten kaçarken hayat›n› kaybeden iki gencin ölümü, giderek
birbirinden daha da çok ayr›lan zenginler ve yoksullar›n dünyalar› aras›nda bir k›sa devre yapt›rd› ve Frans›z banliyölerini darmada¤›n eden fliddeti kabartt›.
Fransa’dan Avrupa’ya
Yoksullar›n mevcut halleriyle nas›l bafla ç›kt›klar›yla hiçbir flekilde ilgilenmemesine ek olarak Sarkozy’nin benimsedi¤i s›f›r hoflgörü politikas›, son derece patlay›c› bir özellik tafl›d›¤›n› ispatlad›.
Ancak yine de Frans›z örne¤ini çevresindeki bütün komflular›ndan
farkl› k›lan, sadece mevcut patlaman›n fliddeti de¤ildi. Fransa’da
-en az›ndan son on y›ld›r- 1995-1996 k›fl› boyunca devam eden ve
Juppé hükümetini yerinden eden kitlesel grevlerden 1998’de ATTAC’›n yurttafl gruplar›ndan oluflan bir iletiflim a¤› olarak kurulufluna, Korsika’daki feribot firmalar›n›n özellefltirilmesine karfl› yürütülen mücadelelerden demiryollar›n›n bir kamu kuruluflu olarak
kalmas› için yap›lan greve kadar neo-liberalizm karfl›t› protestolar›n genifllemesi yönünde tutarl› bir e¤ilim söz konusuydu. Ancak,
her ne kadar Frans›z toplumunun karfl›laflt›¤› sorunlar birçok aç›dan kendine özgü olsa da, en az›ndan siyasal içgüdüler ve bu sorunlara verilen cevaplar›n militanl›¤› gibi, baflka aç›lardan da ciddi
ölçüde özellikle Avrupal› idi. Sonraki sayfalarda iflte bu konulara
de¤inmek istiyorum.
1) 18 Kas›m günü 4.85 milyon Frans›z yurttafl›n›n EDF hissesi sat›n ald›¤› resmi olarak
aç›kland›. Bu rakam bir önceki y›l Temmuz ay›nda özellefltirilen Gaz de France’›n 3.1
milyon, 1997’de özellefltirilen France Télécom’un 3.8 milyon kiflilik hisse sahibine k›yasla hayli fazlayd›: Le Monde, 19 Kas›m 2005.
62
Fransa’daki mevcut karmaflada as›l söz konusu olan fley, neo-liberal ‘piyasa’ disiplinini -kapitalist mülkiyet iliflkilerine ve sömürü
biçimlerine güvenerek de olsa- birçok aç›dan liberalizme karfl› tarihsel olarak devlet himayesinde geliflen bir birikimi olan k›ta Avrupas› toplumlar›na uygulama zorlu¤u ile söz konusu hoflnutsuzlu¤u ifade etmeye yarayan kolektif gücün 1970’lerin sonunda bafllayan ve
parlamenter demokrasiye çeflitli s›n›rlamalar getiren neo-liberal yeniden yap›lanma nedeniyle tahrip edilmesidir. Sovyet blo¤unun çöküflünün hemen ard›ndan, Avrupa Birli¤i’nin ‘piyasa reformlar›’n›
yasallaflt›rma yönündeki acelesi -en fliddetli biçimiyle Fransa’da olmak kayd›yla- birçok Avrupa ülkesindeki liberalleflme ile devlet müdahalesi gelene¤i aras›ndaki eski çat›flmay› k›z›flt›rmaya yarad›. Burada, 1991 Maastrciht Antlaflmas› dönüm noktas› niteli¤indedir. Maastricht’te müzakere edilen Ekonomik ve Parasal Birlik, Fransa’da
k›l pay› onaylanm›flt›. O zamanlar Yefliller mensubu politikac› ve yazar Alain Lipietz’in, gerçek ve yayg›n bir kabulün yoklu¤unda Maastricht Antlaflmas›’n›n toplumsal aç›dan y›k›c› sonuçlar›n›n önümüzdeki birkaç on y›l içinde bir iç savafl› ateflleyebilece¤ine iliflkin söyledikleri bugün hat›rlamaya de¤erdir.2
Bölgesel entegrasyon, devlet ifllevlerinin belirli bir merkezde
toplanmas› ve koordine edilmesini gerektiren sermayenin ulusötesileflmesinin yap›sal bir özelli¤idir. 1945 sonras› Bat› Avrupa
koflullar›nda bu bütünleflme, k›tan›n en güçlü devleti, ‹ngilizce konuflulan Bat› ile onun hegemonyas›na meydan okuyan yeni unsur
Sovyetler Birli¤i ve Do¤u Blo¤u aras›nda tükenmifl bir haldeyken
gerçekleflti. Dolay›s›yla, Avrupa bütünleflmesi sadece kurumsal düzeyde s›n›fsal ve jeopolitik uzlaflma unsurlar›n› bar›nd›rmaktad›r.
Fransa, daha genifl siyasal formasyonlarda son derece gerilimli bir
yer olsa da, bu türden düzenlemelere ço¤unlukla ilk kat›lanlardan
biri olmufltur. Alman egemenli¤i ve birli¤inin yeniden oluflturulmas› ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birli¤i’nin çöküflüyle birlikte, kat›lan devletlerin genel mant›¤› -kapitalist ulus-ötesileflmenin biriktirilmesi ve kolaylaflt›r›lmas›- ayn› kalmas›na ra¤men, Avrupa’n›n yar›-devletleflmifl yap›s›n› oluflturan özgül bütünleflme sürecinin tamam›na ermesi beklenirdi. Avrupa Birli¤i’ni NAFTA,
2) Akt. Le Monde Diplomatique, A¤ustos 1992, s. 30.
63
ASEAN veya Mercosur’dan farkl› k›lan özellik, Avrupal› ‘kurumoluflturma süreci’yse, birlik tam da bu öncüllerden ötürü h›z›n›
kaybediyor, hatta içinden ç›kmaz bir hale dönüflüyor olmal›yd›.
Liberalizmin Anglofon Stratejik Merkezi Bölgesi
Avrupa’n›n bütünleflmesinin esas›n› oluflturan tarihsel jeopolitik ile küresel siyasal iktisat ikilisi, nesnesine uygun bir analiz yöntemi gerektirmektedir. Ancak ayr› ayr› var olan akademik bilim
dallar› bu ifle pek de uygun de¤ildir. Özellikle uluslararas› iliflkiler
teorisi uzun süredir, tarihin iki kez yanl›fl okunmas›yla maluldür.
Bunlar›n ilki, ‘1648 miti’nin, yani din savafllar›n› bitiren Westphalia Antlaflmas›’n›n, toprak bütünlü¤ü olan egemen devletler sistemini yaratarak modern dünya siyaseti aç›s›nda belirleyici bir an oldu¤u fikridir. Oysa Benno Techke’nin ileri sürdü¤ü flekilde, “modern öncesini modern uluslararas› iliflkilerden ay›ran ‘yap›sal bir
kopufl’ yoktur; 1688’den Birinci Dünya Savafl›’na ve sonras›na uluslararas› iliflkiler, daha çok kapitalist Britanya’dan gelen modernleflme bas›nçlar›n›n jeopolitik dolay›mdan geçen ve birbiriyle çat›flmal› olan müzakere süreçleriyle ilgilidir”.3 ‹kinci ve belki de çok
daha önemli olan, modernitenin ortaya ç›k›fl›n›n mekânsal boyutlar›yla ilgili yanl›fl okumad›r. Bu okumaya bak›l›rsa ‘Britanya’, denizafl›r› yerleflim ve denizcilik üstünlü¤ü taraf›ndan flekillendirilmifl ‹ngilizce konuflulan, ulus-afl›r› bir alan olarak görülmektedir
–bu, Two Treatises of Government’›n yazar›ndan sonra ‘Lockecu
merkezi bölge’ (heartland) diye adland›r›labilir.
Her ne kadar pre-modern (örne¤in, de¤iflik kabileler veya evrensel egemenlik iddias›ndaki emperyal uygarl›klar ile s›n›rlar›ndaki göçebeler aras›ndaki) ‘yabanc›’ iliflkilerden ayr›flt›rsak da modern ça¤›n bafllang›c›nda jeo-politikan›n as›l ekseni, mutlaka birbirinden ayr› toprak bütünlükleri anlam›na gelmeyen ulusal birimler
aras›ndayd›. Kendi iç savafl›ndan kaynaklanan kar›fl›kl›klar yüzünden ‹ngiltere, o dönemde Westphalia Antlaflmas›’n› imzalamad›;
onun yerine gözünü bat›ya, Atlantik’in öteki yakas›na dikti. ‹flte,
3) Benno Teschke, The Myth of 1648: Class, Geopolitics and the Making of Modern International Relations, Londra, 2003, s. 250.
64
ancak bu Atlantik-afl›r› kompozisyonun ›fl›¤›nda 1648’i belirleyici
bir olay olarak kabul edebiliriz. Bafllang›çta Britanya Adalar› ve
New England’dan* oluflan ‹ngilizce konuflan Bat›, ‹ngilizce konuflulan bölgeden yay›lan ‘modernleflme bask›lar›’yla en iyi flekilde
müzakere edebilecek Avrupal› hâkim s›n›flar›n devlet egemenli¤ine güvenmesini sa¤lad›.
Lockecu ‘merkezi bölge’, kapitalist bir blok olarak geliflmedi.
Öncelikle, dili ‹ngilizce olan Kuzey Amerikal› yerleflimcilerin Püritenizm’le birlikte Britanya Adalar›’ndan ald›klar› otorite ve hukuk do¤rultusunda, yerleflik tutumlar› olan, geniflletilmifl bir kendi kendini düzenleyen toplumdu. Devletin ‘sivil’ topluma tabi oluflunu kutsayan fianl› Devrim (‘Lockecu’ unvan›n› hak etmesini sa¤layan da budur) Kuzey Amerika’da çok güçlü biçimde yank›land›.
1689’un bafllar›nda devrim haberleri Boston’a ve di¤er yerleflim
yerlerine ulafl›nca kans›z hükümet de¤ifliklikleri h›zla birbirini izledi. Özellikle Massachusetts, III. William’› Kalvinist bir Mesih
olarak selamlad› ve Kuzey Amerika sömürgeleri ‘daha önce hiç olmad›¤› kadar’ anavatana yaklaflt›lar.4 ‹lk bak›flta çeliflkili gibi gözükse de, 1776’da Amerika’n›n ayr›lmas›, Atlantik’in öbür yakas›ndaki ayr› bir devletin yetki alan›n› belirliyorken bile bu temel iliflkiyi sadece güçlendirmeye yarad›. ‹ngiltere ile Amerika Birleflik
Devletleri aras›nda ‹ngilizce konuflulan Bat›’n›n liderli¤i için devam eden sonraki bütün rekabet boyunca, Püriten bir ‘seçilmifl
halk’ fikrinden devlet otoritesinden gelen özgürlü¤e ba¤l›l›¤a ve
baflkalar›n› ‘özgürlefltirme’ hususundaki cömertli¤e kadar, d›fl dünyaya iliflkin tav›rlar› hep bu ortak kurucu deneyimler taraf›ndan
flekillenmifl oldu.
Has›m Devletler
18. yüzy›lda Fransa’yla bafllayan ve geliflmekte olan liberal ‘merkezi bölge’yi birbiri pefli s›ra has›m devletlerle karfl› karfl›ya getiren
*) New England: ‹çine Massachusettes, Rhode Island, Connecticut ve New Hampshire’›
alan Amerika Birleflik Devletleri’nin kuzeydo¤usundaki bir bölge. (ç. n.)
4) ‹ngiliz ‹ç Savafl›’ndaki Parlamenter grubun birçok ideologu Kuzey Amerika’daki sürgünden geri dönenlerdi; bizzat Cromwell, teoloji ve kilise organizasyonu konular›nda
‘‹skoçya’dan ziyade New England’a bakt›’. Angus Calder, Revolutionary Empire: The Rise
of the English-Speaking Empires from the Fifteenth Century to the 1780s, Londra 1981, s.
217, 212. fianl› Devrim’in Kuzey Amerika’daki etkileri için bkz. s. 384-385, 388.
65
süreç, ancak iflte bu arkaplana bak›l›p, dünya çap›ndaki siyasal ve
toplumsal geliflmeler dikkate al›n›rsa anlafl›labilir. Almanya ve ‹talya, Japonya’yla iflbirli¤i içinde ikinci Britanya ‹mparatorlu¤u’na ve
Amerika Birleflik Devletleri’ne meydan okuyan ikinci dalgay› oluflturdular. Ard›ndan Sovyetler Birli¤i, yirminci yüzy›l›n ikinci yar›s›nda daha genifl anlamda Bat›’yla esas has›m olarak karfl› karfl›ya geldi.
Bu aç›dan yorumland›¤›nda, savafl sonras› Avrupa bütünleflmesi öncelikle ‘has›m devletler’ üzerine infla edildi ve bu bütünleflme daha
genifl kapsaml› bir sürecin yeni döneminin efli¤iydi. Sonunda, has›m
devletlerin birço¤u daha önceki çatlaklar› giderilmeden giderek geniflleyen Lockecu ‘merkezi bölge’ye dâhil edildiler. Genifllemifl Bat›
boyunca oluflan çatlaklar, sonuç olarak Avrupa bütünleflmesinin kurucu ö¤elerinden biri haline geldi.
Bugün Çin’in birinci has›m olarak gözüktü¤ü ve Brezilya, Meksika, Türkiye, ‹ran ve Hindistan gibi unsurlardan oluflan ve yan
hatlarda aktif olan ‘ikincil has›mlar’ kalabal›¤›n› ve bu sürecin ilerideki geliflimini, daha uzun bir tart›flmaya havale ederek bir kenara b›rakal›m. Burada, jeopoliti¤i ve küresel siyasal iktisad› yeniden düflünmeye yarayacak ve anarflik bir dünyada güç u¤runa birbirleriyle mücadele eden devletlerden kurulu standart Hobbesçu
modelden kökten farkl› yeni bir çerçeveyi sunmak yeterli olacakt›r. Halihaz›rda ifllemekte olan metafizik ve tarih-üstü bir mekanizmadan söz edilemez; has›m devletler, yönetici s›n›flar› toplumlar›n› harekete geçirmek için kendi egemen devletlerine yat›r›m
yaparak, kendi bafl›na ‹ngiltere’den de¤il de ‹ngilizce konuflulan
‘stratejik bölge’den yay›lan ‘modernizasyon bask›lar›yla müzakere
etme’ konusunda daha baflar›l› olanlar ve dolay›s›yla toplumsal
bütünleflme ve modernizasyon konusunda daha k›sa ve genelde
daha az ac›mas›z bir yol vaat edenlerdi. Burada ‘sivil’ toplumdan
söz edilemez; bu model, onun yerine çeflitli düzeylerde devlet kamulaflt›rmalar› ve onun toplumsal dayanaklar›n›, s›n›rlar› aç›kça
belirlenmifl bir ba¤›ms›z ülkeyi ve bir de, halk› a盤› kapatma çabas› do¤rultusunda harekete geçirmek için -genellikle milliyetçi
olmak kayd›yla- ‘devrimci’ bir doktrini içerir. Bunlar, has›m devletlerin ayr›t edici nitelikleridir.
66
Sermayenin Göçebeli¤i
Bu yaklafl›ma göre ‘kapitalizm’, stratejik merkezi bölgesinin liberal, Lockecu yap›s› karfl›s›nda ikincil bir öneme sahiptir. Bu tablo,
ilk baflta tasarlanan Atlantik ötesi kompozisyona uygun de¤ildi, gerçekten de toplumsal geliflmenin o aflamas›nda bu gerçeklefltirilemez
bir tasar›yd›. Sermaye hiç flüphesiz, has›m/merkezi bölge yap›s›n›n
tarihsel bir sonucudur, ancak sermaye s›n›rlar içine al›nm›fl mekânlar›n hudutlar›ndan kaçma e¤ilimindedir ve kendisini yeryüzü toplumuna bulundu¤u ülkenin kanunlar›n›n d›fl›nda bir otorite olarak dayat›r.5 Tarihsel düzlemde, sermayenin unsurlar›, malikâne ve lonca
gibi üretici feodal yap›larla prenslik ya da kilise mahkemeleri gibi
Avrupa toplumunun egemen birimlerinin yetki alan› d›fl›nda kalan
uzun mesafeli ticari ve mali ifllerle u¤raflan flehirli ve taflral›lar›n ittifak› aras›ndaki çatlaklarda kristalize olmufltur. Bütün bu ö¤elerin
tek ve kapsay›c› bir süreç içinde kaynaflmalar›, yani üretimin paran›n ve mallar›n ulusötesi dolafl›m›na eklemlenmesi, merkezi ‹ngiltere olmak kayd›yla yaln›zca Sanayi Devrimi’nde meydana gelmifltir.
Ancak dünya pazar› düzeyinde devrede olan ‘toplam sermaye’ olarak
bakarsak, sermaye birbirinden ayr› siyasal egemenlik alanlar› aras›ndaki ba¤lar› ele geçirmek için u¤rafl›r. Ticari takas ifllemlerinin ve
kredilerin kontrolü arac›l›¤›yla bireysel giriflimcilerin kâr stratejileriyle ya da Marx’›n terminolojisindeki ‘tikel sermayeler’le ulafl›lan
de¤iflik toplumlardaki ücretler ve yaflama/çal›flma koflullar›na iliflkin
rekabetçi bask›lar uygulanabilir. Sermaye bu anlamda, t›pk› Ronen
Palan’›n ileri sürdü¤ü gibi, ‘göçebe’ bir örgütlenme modeline meyillidir ve devletler taraf›ndan içerilemeyecek muhayyel bir ‘engelsiz mekân’ içinde harekete geçer.6
Lockecu ‘merkezi bölge’ ile sermaye aras›ndaki iliflkinin özgüllü¤ü, fleklî olarak otoritelerini kaybetmeyen devletlerle, mülkiyetin, sözleflmenin yani sermayenin egemenli¤inde düzenlenmifl daha genifl bir alan›n birlefltirilmesinde yatar. Bu ulusötesi alan birbi5) Marx, sermayenin “iktisatç›lar›n inand›klar› gibi üretim güçlerinin geliflmesi ad›na
mutlak bir biçim de¤il, onlar›n üzerinde, geliflimlerinin bir aflamas›nda gereksiz ve külfetli gelecek disiplin ve denetleme oldu¤u”nu söyler. Grundrisse, Harmondsworth 1973,
s. 415.
6) Ronen Palan, The Offshore World: Sovereign Markets, Virtual Places, and Nomad Millionaires, Ithaca 2003, s. 15 ve bölüm 7.
67
rinden ayr› devletler aç›s›ndan d›flsal bir özellik sergilerken, daha
genifl bir yap›land›rma olan Lockecu bölgeye içseldir. Bu ulus-ötesi alanda aktif olan Bretton Woods kurumlar› gibi yar›-devlet yap›lanmalar› (Birleflmifl Milletler ya da genel olarak evrensel uluslararas› örgütler gibi) herhangi bir parlamenter niteli¤e sahip olmak
yerine, özellikle de en güçlü Lockecu bölge devletleri taraf›ndan
ulafl›lan teknik ve istatistik altyap› kurumlar› olmaktad›r. Ayr›ca,
ideal olarak, demokrasi ve s›n›f uzlaflmalar› konusunda geçirgen
de¤ildirler.
Avrupa Bütünleflmesi
Art›k Avrupa bütünleflmesine geri dönebilir ve onu bu çerçevede yorumlayabiliriz. Bütünleflme süreci, So¤uk Savafl hamlesiyle,
bir baflka deyiflle SSCB’nin yeni bir has›m devlet olarak ortaya ç›kmas›na r›za gösterilmemesiyle hayata geçirildi. Ancak Atlantik’in
Lockecu bir hat boyunca liberallefltirilmesi ve Frans›z-Alman bar›fl›, farkl› ve ço¤u zaman birbiriyle uyuflmayan çözümler gerektiriyordu. K›ta Bat› Avrupas›’n›n, has›m devletlerin giriflimleri ve
yönelimleri hakk›nda uzun bir tarihi vard›; ani bir liberallefltirme
hâkim s›n›flar›n toplum üzerindeki nüfuzunun istikrar›n› bozabilirdi. ‹kinci Dünya Savafl›’nda ‹ngiltere’nin gücünün azalmas› sonucu Amerika Birleflik Devletleri, devlet müdahalesinin unsurlar›n›n sentezini yapmay› deneyerek k›tay› daha genifl anlamda Bat›’yla bütünlefltirme ihtiyac›n› karfl›lamak ve liderlik rolünü üstlenmek durumunda kald›. Burada, t›pk› Ortado¤u’da ve Do¤u Asya’da oldu¤u gibi, Washington ve Londra’y› bölen derin rekabet
alanlar› söz konusuydu. Ancak Marshall Plan› k›tadaki kapal› yeniden kurulufl ekonomilerini k›rarak açt›¤›, komünistleri hükümetten uzaklaflt›rd›¤› ve ‹ngilizce konuflulan devletler etraf›ndaki
liberal blo¤u güçlendirdi¤i oranda Britanya, Amerika Birleflik
Devletleri’yle tamamen hemfikirdi.
Gelgelelim, Marshall Plan›’n›n Fordizme do¤ru dönüflüme h›z
vermesi ile yaratt›¤› olumlu itki, geleneksel liberalizmi bozan bir
etki yaratt›. Bu niteliksel bir de¤iflimdi, dolay›s›yla plan›n esasen
Avrupal› bir çabaya sadece mütevaz› bir katk› yapt›¤›n› iddia et68
mek ana noktay› kaç›rmak anlam›na gelecektir.7 Paul Hoffman,
Marshall Plan› yöneticisi olarak, plan› do¤ru bir biçimde ‘Amerikan Parlamentosu çizgisi ile Komünist Partisi çizgisi aras›ndaki’
bir yar›flma olarak tan›ml›yordu.8 Hoffman’›n kayg›s›, dönemin
Frans›z yat›r›m bankeri ve savafl zaman› Müttefiklerin lojistik yöneticisi olan Jean Monnet taraf›ndan da paylafl›l›yordu. Monnet,
ancak Amerikan Yeni Düzen (New Deal) politikas› çerçevesinde
gerçeklefltirilecek Avrupa toplumunda köklü bir dönüflümün sosyalizme bir alternatif sa¤layaca¤›na ikna olmufltu. 1949-1950’de
Monnet ile onun Frans›z devleti ve planlama teflkilatlar›nda bulunan ortaklar›, Bat› Almanya’n›n sanayi alan›nda yeniden diriliflini
gerçek düzenleyici güçlerle birlikte mevcut ‘Avrupal›’ bir çerçeveye kapatacak bir strateji gelifltirdiler. Frans›z-Alman ekseninde düzenlenen bir ekonomi, planl› modernizasyonun Fransa’da verdi¤i
mahsuller gibi geçici avantajlar› sa¤lamlaflt›rmaya yarayabilirdi; ya
da en az›ndan, t›pk› ‹ngilizce konuflulan bölgede liberalizm ve hukukun üstünlü¤ü temelinde mümkün k›ld›¤› gibi, bar›flç›l ve pazarl›k sonucu üzerinde anlafl›lm›fl bir yeniden bölüflümü sa¤lanabilirdi. Federal Alman Cumhuriyeti’yse kendi egemenli¤i ve iktisadi gücünü yeniden kazanman›n bir yolu olarak, Frans›z Avrupal›
giriflimcilerle karfl›l›kl› iliflkileri yürütmek istiyordu.
Kömür ve Çelik Birli¤i, gerçek anlamda ilk ‘Avrupal›’ kurum
olarak, ulusal devlet kontrolünün ve parlamentonun denetimlerinin alan› d›fl›nda toplumsallaflan bir emek yap›s› yaratt›; ancak bu
yap›, sanayi ve sendika temsilcilerinin korporatist bir çerçevede bir
araya geldi¤i, siyasal olarak yönlendirilen rakip devlet gelene¤inin
asl›nda tamamen içindeydi. Avrupa Fordizminin otomotiv bilefleni
hâlâ emekleme döneminde olsa da, alt› ESCS ülkesinin kömür ve
çelik endüstrileri, çelik kullanan sektörlere boyun e¤ecekti. Kore
Savafl›’n›n patlak vermesinin ard›ndan, askeri üretimin ayn› zamanda s›n›rl› durumdaki ülke içi sivil piyasay› da telafi etmesi gerekiyordu. Yine de çelik endüstrisinin yat›r›m planlar›n›n koordi7) Bu görüfl Alan Milward’›n tezidir: The Reconstruction of Western Europe 1945-51, Londra, 1984.
8) Akt. Anthony Crew, Labour under the Marshall Plan: The Politics of Productivity and
the Marketing of Management Science, Manchester 1987, s. 8. Hoffman’›n ve Monet’nin
biyografileri için bkz. benim, The Making of an Atlantic Ruling Class, London, 1984
(www.theglobalsite.ac.uk).
69
nasyonu ve kimi fiyat kontrolleri, ulus-ötesi s›n›f ç›karlar›n›n tekil
hükümetlerce karfl›lafl›labilecek demokratik s›n›rlamalardan önce
geldi¤i bir karar verme düzeyi yaratt›.9 Gerçi, has›m devlet gelene¤inin önemli bir parças› bir federal kurum olan Yüksek Mahkeme’nin Avrupa Adalet Mahkemesi’nce gölgede b›rak›ld›¤› do¤rudur, çünkü bu mahkeme Lockecu anlamda ulus-ötesi bir yasal alana yönelikti. Bu öyle bir aland› ki, sermayenin istedi¤i s›k› düzen,
siyasal bir kurum yerine kartel-karfl›t› yasalar›n yaratt›¤› kusurlar
ve ihlallerden flikâyetçi olan davac›lar›n mahkemeye baflvurmalar›yla yürütülebilirdi.10 Ancak bu, henüz bitmifl bir özet de¤ildir ve
bir sonraki bütünleflme sürecinin gerçek kurucu unsuru iki paralel geliflme çizgisi bulunmas›d›r.
Birli¤in Alternatif Mant›¤›
Bat› Almanya’n›n iflgal edilmifl bir ülke halinden kurtulmas› bütünleflme süreci boyunca devam etmektedir. 1950-1954 y›llar› aras›ndaki Avrupa Savunma Toplulu¤u’nun önerisi, yeniden yaz›lmas›
ve sonuçta baflar›s›zl›¤a u¤ramas› Avrupa bütünleflmesinin baflar›s›zl›¤a u¤rad›¤› hikâyelerden biri olarak anlat›l›r. Oysa bu, öbür türlü
oldu¤u durumda paralel Siyasal Topluluk arac›l›¤›yla has›m devlet
gelene¤indeki yekpare federal bir yap› haline gelecek fleyin yenilgisiydi. Karfl›l›k olarak, Fransa’n›n Avrupa Savunma Toplulu¤u arac›l›¤›yla önlemeye çal›flt›¤› Almanya’n›n yeniden silahlanmas› meselesi, Federal Cumhuriyet’in egemenli¤inin yeniden kurulmas›n›n kilometre tafl› haline geldi. Bu, sonuç olarak, kendi sosyo-ekonomik tesislerini gerçekten kontrol edebilen ve sermayenin ulus-ötesi genifllemesini politize edip uzlaflt›ran ulus-üstü yar›-devlet oluflumunu
9) Ernst B. Haas, The Uniting of Europe: Political, Social and Economic Forces, 1950-1957,
Stanford 1968 (ikinci bask›), s. 194. Petrole karfl› h›zla güç kaybeden kömür endüstrisine iliflkin olarak, ESC onun adil bir biçimde çökmesini kolaylaflt›rmay› hedefleyen bir
yap›yd›. Hükümetler aç›s›ndan da, kapat›lan madenleri daha üst bir iktidara müracaat
ederek ‘satmak’ çok daha kolayd›. Alan Milward, The European Rescue of the Nation-State, Londra 2000 (ikinci bask›), s. 63.
10) Albert Statz, “Zur Geschichte der westeuropäischen Integration bis zur Gründung
der EWG“, der. Frank Deppe, Europäische Wirtschaftsgemeinschaft: Zur politischen Ökonomie der westeuropäischen Integration, Reinbek 1975 içinde, s. 144.
70
engelleyebilseydi, ilerideki bütünleflme sürecinin temel ö¤elerinden
biri olabilirdi. Bu noktada Fransa, 1954’te Dien Bien Phu’da Vietnaml›lar›n elinden ald›¤› dramatik yenilgiden Cezayir’deki ulusal
ayaklanmay› bast›rman›n becerilemeyifline ve ortal›¤› k›z›flt›ran Süveyfl hezimetine kadar, kendi emperyal pozisyonlar›ndan tamamen
geri çekilmekteydi. ‘Avrupa’, Fransa’n›n dünyadaki rolü bak›m›ndan, daha önce hiç olmad›¤› kadar güçlü biçimde can simidi haline
gelmiflti. Ancak, Fransa’ya kendi mevcut güçlerini sermayeyle destekleme ve kaç›n›lmaz yeniden bölüflüm sürecini denetleme imkân›
tan›yan Almanya’n›n yeniden güç kazanmas›n› Avrupal› bir çerçeveye kapatmaya çal›flma stratejisi, ortak pazardaki Bat› Alman ve Hollanda ç›karlar› karfl›s›nda yalpalamaktayd›. Bir kez daha belirtmek
gerekir ki, bu iki strateji, s›ras›yla, rakip devlet gelene¤indeki ulusötesi Avrupal› bir yap› yaratmak ile devletin sermayeye tabi oldu¤u,
ulus-afl›r› sermayenin Lockeçu bir çerçevede liberallefltirildi¤i, buna
ba¤l› olarak sivil ve yasal bir Avrupal› alan›n oluflturuldu¤u iki ayr›
çerçeve olarak anlafl›lmal›d›r.
Paradoksal biçimde, Fransa’n›n Ortak Pazar’a ikinci anlamda
uyum sa¤lamas›ndan ve kendi sömürge mülklerini yeni-sömürgeci bir anlay›flla yeniden düzenlemesinden sonra ‘Avrupa’, tedrici
biçimde de olsa liberal bir gidiflata do¤ru yönünü çizmifltir. Liberal partilerin ço¤u Ortak Pazar’›n bile yukar›dan afla¤›ya iflleyen
bir kurum oldu¤unu düflünüyorlard› ve ulusal meclislerinde
onaylamaya karfl› oy verdiler. Yine de, tasavvur edilen ulus-afl›r›
kompozisyonda, ulus-devlet daha genifl bir yap› içinde olmakla
beraber imtiyazlar›n› elinde tutuyordu, ama ayn› zamanda ortak
kurallara tabiydi. 1958’de de Gaulle’ün iktidara el koymas›, bu
dönüflümün Fransa’da demokratik yollarla gerçekleflmesinin imkâns›zl›¤› çerçevesinde de¤erlendirilmelidir; zira Frans›z Komünist Partisi, savafltan beri sürekli gerileme içinde olsa da hâlâ tek
ve en genifl parlamenter gruba sahipti. Yine de, de Gaulle Frans›z
egemenli¤ine duydu¤u ba¤l›l›¤› komünistlerle paylaflmaktayd›;
onun bak›fl afl›s›na göre, federal ulusüstücülük, Avrupa’y› Amerika Birleflik Devletleri’nin dünya çap›ndaki ç›karlar›n› destekleyecek biçimde So¤uk Savafl’a sokma ifllevini görmekteydi. Bu süreçte Dördüncü Cumhuriyet’in hükümeti en önemli Frans›z hakla71
r›ndan imza atarak vazgeçti.11 De Gaulle baflkanl›k saray›na yerleflir yerleflmez Avrupa birleflme sürecinin niteli¤ine iliflkin tart›flmay› yeniden açt› –ancak bu tart›flmay›, ço¤u zaman iddia edildi¤i gibi bu sürece sald›rmak üzere de¤il, Lockecu milliyetçilik-ötesi ruha uygun biçimde liberal, hükümetler aras› bir yap› olarak,
yani yine Avrupal› bir yap› olarak yeniden flekillendirmek üzere.
Bütünleflme e¤iliminden yavaflça uzaklaflan ve talimat veren bir
devlet anlay›fl›na do¤ru tedrici yönelifl, ayn› zamanda, liberalleflmeye ve dünya çap›nda kapitalist modernleflmenin geliflmesine
ba¤l›l›k duymak bak›m›ndan daha genifl Atlantik perspektifini
paylaflmaya yönelen bir ‘Avrupal›’ ç›kar›n oluflmas›n› do¤urdu. Fakat bu arada meydana gelen fley, bu yöne do¤ru ilerleyen süreçte
yarat›lan kurumsal yap›lar›n rakip-devletlerin deneyimine benzer
yap›lara dönüflmesi (ECSC’nin Yüksek Otorite’si ve ayn› zamanda
Ortak Tar›msal Politika ve geçmifl sömürgelere yönelik iflbirli¤i
politikalar›, bunlar›n hepsi de Gaulle yönetimi alt›nda yenilenmifl
Frans›z inisiyatifinin sonuçlar›d›r), böyle bir bütünleflme stratejisinin taktik olarak uygulan›p, sonras›nda basitçe ortadan kald›r›lamayaca¤›n› göstermektedir. Süreç, ayn› zamanda bir toplumsallaflma yap›s› olarak bundan zarar gören toplumsal güçler nezdinde
özel bir amac› teflvik eden ve ayn› zamanda kural koyucu bir çerçeve ortaya koymaktad›r.
1970’lerin Zorlu Engelleri
68 May›s’› ve onu takip eden solun yükselifli gibi, krize verilen
sonraki ‘Avrupal›’ cevaplar sadece bu e¤ilimi güçlendirmeye yarad›. Güney Avrupa’da sosyal demokrasinin aç›kça radikalleflmesi ve
Avro-komünizmin en kitlesel komünist partilerce benimsenmesi
son derece fliddetli bir meydan okuyufl olarak kendisini ortaya
koydu. En bilineni Fransa’da ve ‹talya’da ve Franco ‹spanya’s›ndaki yeralt› partisi olmak kayd›yla Avro-komünizm, otoriter solu
Sovyet deneyiminin uza¤›na ve politikan›n merkezi alan›na do¤ru
birkaç ad›m ilerletti. Bu durum sol aç›s›ndan baflka bir siyasal kül11) Charles de Gaulle, Mémoires d’espoir, Paris 1970, cilt I, Le Renouveau 1958-62, s. 178179, 182.
72
türe ait olma damgas›n› ortadan kald›rd› ve liberal bir çerçevede
iktidar u¤runa mücadele edenlerden birisi olarak komünist partilerin meflruiyetini reddetmeyi iyice zorlaflt›rd›. K›tadaki kapitalist
s›n›f için, üretim ve sermaye hareketlerinin ulusötesileflmesi solun
yükselifline verilen k›sa vadeli cevapt›; ulusal ve Avrupal› ölçekte
daha ileri düzeydeki bir liberalleflme de bunun mant›ki sonucu
olacakt›. Politikac›lar ise Bat› Almanya, Hollanda ve Britanya sosyal demokrasisi ve güney Avrupa sosyalistleri, özellikle de komünistlerle seçim ittifaklar› yapmaya karar veren Frans›zlarla iletiflim
hatlar›n› k›saltacak Avrupa çap›nda parlamenter yap›lar oluflturmakla ilgiliydiler. Dolay›s›yla, 1976 tarihli federalist Tindemans
Raporu, birçok öneri aras›nda do¤rudan seçilen bir Avrupa Parlamentosu’nu da say›yordu. Söz konusu kurum, ulusal meclislere
karfl› sorumlu devlet ve hükümet baflkanlar›ndan oluflturulan Avrupa Konseyi’nin paralel olarak güçlendirilmesi ve Avrupa Komisyonu’nun yar›-sekreterlik durumuna getirilerek zay›flat›lmas› sonucu aç›kça bir egemen iktidarla karfl› karfl›ya gelmedi ve hâlâ etkili bir iktidardan yoksundu. Ancak bu durum Strasbourg’daki
Parlamento’da H›ristiyanlar›n ve Sosyal Demokratlar›n ço¤unlukta
olmas›n› sa¤layan bir Avrupa parti modeli ortaya ç›kar›rken, ayn›
zamanda komünistleri güvenli bir biçimde az›nl›k statüsüne atarak
küme düflürmekteydi.
Tindeman’›n ortak bir Avrupa savunma ve d›fl politikas›na iliflkin planlar› gibi birçok önerisi yaln›zca k⤛t üzerinde kald›. Yine
de bu geç aflamada, bu tür önerilerin temsil etti¤i federal müdahale, bütünleflmifl bir Avrupa’n›n Anglofon merkezi bölge ile demokrasi ve s›n›f uzlaflmas›n›n yap›sal olarak reddedildi¤i daha genifl bir alandan oluflan ‘içsel bir toprakd›fl›l›k’ olarak yak›nlaflmas›na bir kez daha engeller koydu. Bugünkü Avrupa Birli¤i, özellikle Avrupa Yüksek Mahkemesi’nin güçlendirilmifl rolü baflta olmak
üzere birçok aç›dan, flüphesiz Lockecu ‘merkezi bölge’ benzeri liberal yap›lanmalara do¤ru ilerledi. Ancak bu ilerleme rakip-devlet deneyiminden miras kalan biçimlerden esinlendi¤i bir süreç
oldu ve belirgin biçimde ‘Avrupal›’ bir ç›karlar ve tutumlar toplam› buna ba¤l› olarak olufltu; Sovyet blo¤uyla, Üçüncü Dünya’yla
ve onlar›n bugünkü halefleriyle iliflkiyi içeren jeopolitik alan aç›73
s›ndan da geçerliydi bu. Amerika’n›n ‘Bat›l›’ disiplini uygulama
konusundaki canh›rafl çabalar›ysa, sadece uçak endüstrisi gibi kimi temel sektörlerde Avrupal› bir ba¤›ms›zl›k aray›fl›na katk›da
bulunmaya yarad›.12
Lockecu liberalizm ile has›m-devlet gelene¤i aras›ndaki çeliflki,
Avrupa’ya yönelik Britanya politikas›nda bafltan afla¤›ya kendini
göstermekteydi. Birleflik Krall›k, orijinal Lockecu merkezi stratejik
bölgenin kurucu ‘üye’lerinden biri, ama ayn› zamanda co¤rafi ve
artan biçimde ekonomik anlamda ‘Avrupal›’ olarak, bafllang›çta sürecin d›fl›nda kald› ve sonra, Avrupa Birli¤i’ne ba¤l› olarak oluflan
yap›sal rekabete dayal› avantajlarla ilgili pazarl›klara giriflti. City of
London’›n off-shore statüsünün korunmas› ihtiyac› ve Westminster’daki parlamentonun imtiyazlar›n› sürdürmesi, burada karfl›l›kl› olarak birbirini belirlemekteydi; ülke içindeki kitle, farazi bir
Avrupal› ‘süper-devlet’ hakk›nda canl› tutulan popülist korkularla
ulus-ötesi liberalizmin korunmas› ad›na beslendi. Ancak Avrupa
bütünleflmesi süreci her tarafa yay›lan bir liberalleflme için federalist dürtülerini giderek kaybetmeye bafllay›nca -Alman egemenli¤iyle ilgili al-ve-ver blo¤una ihtiyaç duyulurken ve So¤uk Savafl
dayana¤› kaybedilmiflken-, Britanya siyasetinde Avrupa Birli¤i’nin
önemi de azald›.
K›ta çap›ndaysa böylesi bir yumuflak inifl imkâns›zd›, ancak bu
mesaj› yaymak için seçimlerin denetimi ile oluflturulmufl yerleflik
kanallar elveriflsiz görünüyordu. Avrupa bütünleflmesi ana siyasal
karar mercilerini parlamentolardan uzaklaflt›r›yordu. Avrupa Parlamentosu da bu demokrasi erozyonunu telafi de etmiyordu. Ayn› zamanda bu, baz› korporatist Avrupa yap›lar›yla birlikte, kurulufltaki merkezi stratejik bölgenin standartlar›na uygun ulus-afl›r›
bir liberal alana sald›r› anlam›n› tafl›maktayd›. Parlamenter imtiyazlar› ‘Avrupa’ya tafl›ma yönündeki özgün ve flüphesiz k›smi e¤ilim, seçime dayal› demokrasilerin s›n›rland›r›ld›¤› daha genifl bir
e¤ilimin içine oturmaktad›r.
12) 1982’de ABD, Amerikan-mal› parçalarla ilgili ihracat kurallar›n› uygulayarak Airbus
yolcu uçaklar›n›n Libya’ya sat›fl›n› yasaklay›nca, bugün neredeyse tamamlanm›fl bir süreç olan AB’nin uçak ve uzay endüstrisinin kapsaml› biçimde ‘Avrupal›laflmas›’ sürecini
bafllatm›fl oldu. Gert Meijer, Internationalistie van de Europese vliegtuigindustrie, Amsterdam, 1984, s. 88.
74
Demokratik Devrim
Ça¤dafl dünya politikas› ve siyasal iktisad›n›n esas›n› oluflturan
Lockecu merkezi bölge/has›m-devlet yap›s›, ayn› zamanda modern politikan›n dinamik güçlerinden biri olan daha genifl demokratik devrimin de bir yönüdür. Merkezi noktas› Kuzeybat› Avrupa’da olan demokratik devrim feodal ve aristokratik yönetimlere,
kralc› mutlakiyetçiliklere ve Roma Katolik Kilisesi’nin manevi ve
kültürel hayat› elinde tutmas›na karfl› yürütülen özgürleflme mücadelelerinde flekillendi. Bir unsurunu ayr›flt›rarak ‘burjuva devrimi’nden konuflmak yerine, Reform ve Ayd›nlanma gibi demokratik devrimin daha önceki aflamalar›n›, devletin biçiminin ve onun
toplumla önce demokratik, ikincisi ticarileflen kentin toprak sahipleri, tüccarlar ve esnaflar›yla kurdu¤u iliflkinin yeniden düzenlenmesi olarak görmek çok daha uygundur. Demek ki, burjuvazi
yeni gerçekli¤in anayasal düzeyde sa¤lamlaflt›r›lmas› ve ayn› zamanda alt s›n›flardan ayr›flt›r›lmas› sürecinde kendisini bir s›n›f
olarak oluflturmufltur. ‹ngiliz ve Frans›z devrimlerinde burjuvazi
asl›nda yekpare bir s›n›ftan ziyade ticari faaliyet ve kentte ikamet
etmek üzerinden gevflekçe bir arada olan ve Protestanl›k, insan
haklar› felsefeleri gibi bireyselci ö¤retiler arac›l›¤›yla birleflen,
farkl› toplumsal güçlerin bir kar›fl›m›yd›. Burjuva s›n›f›n›n ç›kar›
ancak bu 盤›r aç›c› olaylar›n ard›ndan gelen restorasyon döneminde tam anlam›yla billurlaflt›.13 19. yüzy›l›n ortalar›ndan itibaren, Balzac’›n romanlar›nda tasvir etti¤i toplumsal olarak kolayca
tan›n›r bir insan tipi olarak burjuvaziyi görüyoruz; zaten durum
böyle olmasayd› Komünist Manifesto da yaz›lamazd›.
Bir dizi has›m-devletle karfl›lafl›lan Lockecu stratejik merkezi bölgede jeopolitik alan›n da¤›t›lmas›n› belirleyen unsurlar, devlet iktidar›n›n demokratik devrimdeki eflitsiz tempo da¤›l›m›n› yakalama
çabas› ve bu sürece hâkim burjuvazinin ne düzeyde damgas›n› vurabilece¤iydi. K›tadaki ve Britanya adalar›ndaki din savafllar›nda, modern devlet/toplum örgütlenmesi ve yabanc› yat›r›m hususunda
farkl› modeller ilk kez görünür hale geldi. Bu anlamda, her demokratik devrimi afl›r› belirlenmifl hale getiren 1688 fianl› Devrim’inden
13) Bkz. Eugen Rosenstock-Huessey, Out of Revolution: Autobiography of Western Man,
Providence, RI 1993.
75
sonra, demokratik devrimin burjuva aflamas›n›n, Lockecu merkezi
bölge/has›m-devletler yap›s›n› yaratt›¤› iddia edilebilir. Yine Lockecu gelene¤in tipik toplumsal alanlar›na has›m-devletlerin el koymalar›na karfl› devrimler yap›ld› ve belki de bu durum (flematik burjuva devrimi ve sosyalist devrim s›ralamas›n› altüst ederken hem Lockecu devlet hem de has›m-devlet gelene¤inde özgürleflme ve eflitlik
için geniflleyen bask›lar›n mevcudiyeti ›fl›¤›nda de¤erlendirirsek) o
kadar sorunlu gözükmeyecekti.
Demokratik devrimin daha sonra izledi¤i yol hakk›nda kapsaml› bir analize girmek bu makalenin s›n›rlar›n› aflar. Burada söylenmesi gereken tek fley, Reform ve Ayd›nlanma aflamalar›n› da içeren
bütün bu süre boyunca, demokratik devrimin evrensel bir özgürleflme ve toplumsal eflitlik projesi olarak flekillendi¤iydi. Her devrimdeki kitlesel toplulu¤u soka¤a döken de buydu; Thomas Müntzer,
Düzleyiciler ve Hébertistler gibi radikalleri, ayaklanmay› eflitlik
ad›na bir yöne çevirmeye sevk eden de buydu. Sanayileflme bütün
Avrupa çap›nda yay›lmaya bafllay›nca, sosyalist emek hareketinin
kendisi asl›nda demokratik devrimin sol kanad› olarak geliflti.
Emekçi s›n›flar›n partileri, önce ayr› bir siyasal e¤ilim olarak liberallerden ayr›flt›lar ve ard›ndan ç›kar farkl›l›klar›n›n toplumdan bir
derece uzakta aç›kça ifade edilmesine ayn› zamanda izin veren
burjuva sistemiyle ve parlamenter demokrasiyle kucaklaflt›lar. Bu
durum hiç flüphesiz sosyalist politikac›lar›n disipline edilmelerini
de sa¤lad›. Ancak, ilerici-liberal orta s›n›flar› ayn› tarihsel hareketin bir parças› ve bu nedenle potansiyel bir müttefik olarak gören
sosyalist ak›mlar, ileriye yönelik önemli geliflmeler de kaydedebildiler. Lasalle’›n Prusya-Almanya’da yapt›¤› gibi veya Yedinci Komintern Kongresi’nden önce, 1930’lar›n bafl›nda komünistlerin
sosyal demokrasiyi faflizmin bir ittifak› olarak damgalayarak yapt›klar› gibi, ne zaman sol kendisine yak›n daha ›l›ml› unsurlar› bafl
düflman olarak belirlediyse kendi ölüm ferman›n› da imzalam›fl oldu.14 Gerçek güçlerden oluflan bir parlamento, sonuçta, özgürleflme ve toplumsal eflitlik için de yasa yapabilir.
14) Lucien Goldmann, “Die Marxistische Erkenntnistheorie und ihre Anwendung auf
die Geschichte des Marxistischen Denkens”, der. Kurt Lenk, Ideologie: Idiologiekritik und
Wissenschaftssoziologie, Neuwied ve Berlin 1971 içinde.
76
Yönetilemezlik Krizi
1970’li y›llar›n ortalar›nda ilan edilen ‘yönetilemezlik krizi’ne yol
açan iflte tam da bu koflullard›. 68 May›s’› patlamas›, Vietnam’daki
ulusal kurtulufl mücadelesinin bafl›n› çekti¤i Üçüncü Dünya’yla aradaki anti-emperyalist ba¤, Salvador Allende’nin fiili’de devletlefltirme
ve radikal olarak demokratiklefltirmeye yönelik parlamenter stratejisi, bütün bunlar siyasal ve kültürel özgürleflme ve maddi eflitlik taleplerinin de ayn› derecede belirgin oldu¤u demokratik isteklerin içten
içe geliflen güçlü bir e¤ilimi yans›tt›¤›n› teyit eder. Çeliflkili biçimde
tam da Çekoslovak komünizminin yeniden canland›r›lmas›na yönelik giriflimin Sovyetler taraf›ndan engellenmesinin hemen ard›ndan
Do¤u-Bat› iliflkilerinin normalleflmesi, ayn› zamanda yerel fliddetin
daha büyük bir Do¤u-Bat› çat›flmas›n› atefllemekten cayd›rmaya yarad›. Yeni demokratik dalga, kapsaml› bir özgürleflme ve toplumsal
eflitlik hedefini birkaç ad›m daha yaklaflt›rd›. Bütün bunlar hareketin
içinde ciddi çeliflkiler olmad›¤›n› söylemek anlam›na gelmez. Örne¤in, Üçüncü Dünya’daki özgürleflme mücadeleleri ve yumuflama dönemleri (detant) dalgalar›yla reformist bir koalisyon kurmay› hedefleyerek bir Yeni Uluslararas› Ekonomik Düzen oluflturma hamlesi,
bunu destekleyen devletlerin kendi içinde ço¤unlukla demokrasi
karfl›t› etkiler de yapm›flt›r. Bunun sebebi k›smen, bu çaban›n kendi
toplumlar›na ‘Bonapartist’ bir flekil vermek için el koymay› isteyen
kolektif bir has›m-devletler çabas› olmas›d›r. Bat›’daki s›n›f iliflkileri,
Üçüncü Dünya’da özgürleflme ve yumuflama dönemlerinden oluflan
bu üç eksende de bir sonraki aflamayla kesin biçimde tezat oluflturan
ortak bir unsur vard›r; her üç eksen de sermayenin ulusal ve uluslararas› olarak toplum üzerinde kurmak istedi¤i disipline aç›kça karfl›
ç›kmak anlam›na gelir. ‹ki Sovyet yazar›n 1982’de yazd›klar› gibi:
1960’lardaki toplumsal protesto hareketi, toplumsal ve siyasal
hayatta gerçek ve tutarl› bir demokrasinin ancak kapitalizmin s›n›rland›r›lmas›, hatta reddedilmesiyle mümkün olaca¤›na iliflkin ideolojik teze katk›da bulundu. 1970’lerin ortas›nda bir grup neo-liberal de bunun z›tt› olan tezi formüle ettiler: ‘gerçek’, yani ‘rasyonel biçimde örgütlenmifl’ kapitalizm, ancak demokrasinin s›n›rland›r›lmas›yla mümkündür.15
15) Y.A. Zamoshkin ve A.Y. Melvil, “Between Neo-Liberalism and Neo-Conservatism”,
der. Edward d’Angelo Contemporary East European Marxism, Amsterdam, 1982, cilt II
içinde, s. 225; Terminolojiyi ‘neo-liberal’in flu andaki Avrupal› kullan›m›na uyarlad›m.
77
Yar› gönüllü biçimde Sovyet blo¤u devletleri taraf›ndan da desteklenen ama objektif olarak yumuflama dönemi nedeniyle dünya
çap›nda oluflan güçler dengesinden yararlanan Yeni Uluslararas›
Ekonomik Düzen hamlesi, Birleflmifl Milletler himayesinde ulus-ötesi korporasyonlar için bir kontrol rejimi tesis edilmesi türünde öneriler içeriyordu: ‘kapitalizmin s›n›rland›r›lmas›, hatta reddedilmesi’
olarak demokrasi. Sosyal demokratlar›n ve Avro-komünistlerin Yeni
Uluslararas› Ekonomik Düzen hareketini sevinçle karfl›lamalar›n›n
ve Willy Brandt ile Jan Tinbergen gibi figürlerin sosyo-ekonomik geliflimin modellerinin uzun vadede birleflmesi aç›s›ndan yorumlad›klar› yumuflama dönemini olumlu de¤erlendirmelerinin sebebi buydu. Toplumsal ve ekonomik demokrasi hareketine verilen cevap,
‘rasyonel biçimde örgütlenmifl’ kapitalizmin ancak demokrasinin k›s›tlanmas›yla mümkün olabilece¤i fleklinde tarif edilen ‘karfl›t tez’i
do¤urdu. fiu anda Fransa’da sonuçlar›n› gördü¤ümüz ve k›ta Avrupas›’n›n di¤er ülkelerinde flimdilik daha az bariz gözüken Avrupa
bütünleflme sürecinin neo-liberal dönüflümünü bafllang›çta mümkün k›lan iflte bu s›n›rland›r›lm›fl demokrasiydi. Polonya gibi ülkelerde siyasetin otoriter e¤ilimi neo-liberal ekonomik politikalar ile
toplumdaki umutsuzluk havas› aras›nda yak›n bir iliflki bulundu¤unu ileri sürse de, Avrupa Birli¤i’nin eski Sovyet Blo¤u ülkelerinin
seçkinleri taraf›ndan zavall›ca kucaklanmas›, gözler önüne serilen
bu dramda flimdilik bir kenara konulmas› gereken ayr› bir bölümü
oluflturmaktad›r.
Hasmane Bir Kültür mü?
May›s 68’e verilen yap›sal cevab›n ana hatlar› ilk kez,
McCarthy döneminin k›z›l düflman› entelektüeli ve 1950’lerin sonundaki ‘‹deolojinin Sonu’ tezinin yazar› Daniel Bell’in kalemiyle
çizildi. Bell’in 1969 tarihli “Kapitalizmin Kültürel Çeliflkileri” bafll›kl› makalesi -daha sonra geniflletilerek ayn› bafll›kla kitap haline
getirildi- daha sonra uygulamaya konacak olan demokrasinin s›n›rland›r›lmas›n›n arkas›ndaki siyasal dayana¤› anlamak isteyen
herkes ad›na okunmas› zorunlu bir metin olarak kalm›flt›r. Bell,
refah devletinin, e¤er solun önü al›nmazsa, bireylerin ekonomik
78
durumlar›ndan kaynaklanan maddi ve psikolojik s›n›rlamalardan
ba¤lant›s›n› kopararak kapitalistin sistemin bizzat kendisini afl›nd›racak güçler yaratt›¤›n› ileri sürdü. Fordist kitlesel üretim/tüketim ekonomisi nas›l ‘ihtiyari gelir’i artt›r›yorsa (gelirin bu bölümü
yaflamak için gerekli olanlar›n ötesinde kiflinin kendi seçimiyle
bir tüketim tarz› oluflturmas›nda kullan›lmaktad›r), Bell’e göre,
“yüksek ö¤renimin yay›lmas› ve özgürlük tan›yan bir toplumsal
atmosferin genifllemesi ihtiyari sosyal davran›fllar alan›n› geniflletmifltir”. Bu çerçevede, görece mütevaz› ortamlardan gelen gençler
de s›n›fsal k›s›tl›l›klardan kurtulurlar ve kendileri pay›na da hayat›n s›n›rs›z imkânlar ve kat›l›m alan› olabilece¤ini düflünürler.
“Geleneksel s›n›fsal yap› çözüldükçe, bireyler giderek Marksist
anlamdaki çal›flma hayat›na dair temelde de¤il kültürel zevkleri
ve hayat tarzlar›yla kimlik sahibi olmak istiyorlar.” 16
Bell’in bak›fl aç›s›na göre bu durum, gençleri, modernizmde içkin olan özgür, yarat›c› ruhun toplumun konvansiyonlar›na karfl›
verdi¤i mücadeleye, yani ‘muhalif bir kültür’e yöneltti¤i için siyasal bir probleme dönüflür. Dolay›s›yla herkes, toplumun ‘gerekliliklerin ötesinde’ bir alana geçti¤i ve ‘mükemmel özgürlük krall›¤›nda, tarihin sonunun geldi¤i’ varsay›m›n› kabul ederek, ilerlemenin öncü saflar›na kat›lmaya ve radikal dönüflümler do¤rultusunda talepler bildirmeye yetkili oldu¤unu düflünmeye bafllar. Bu
yüzden u¤rafl›lmas› gereken fley, bu türden kitle tabanl› ‘hasmane
kültür’ün flekillendi¤i ba¤lamd›r. Bell’in analizinden ç›kan sonuç,
Keynesci talep düzenlemesinin toplumsal boyutunu, sosyal hizmetlerin sa¤lanmas›n› ve yeniden bölüflümü ortadan kald›rarak
her bireyin hayat döngüsündeki mikro-ekonomik rasyonalitenin
eski durumuna getirilmesidir. Asalaklar›n ortadan kald›r›lmas›
deneyim ayr›cal›¤›n› ve radikal dönüflümle oynama zevkini yaln›zca paras›n› karfl›layabilenlere b›rakacakt›r; di¤erleriyse para
harcama güçlerinin s›n›rlar› içinde denetim al›na al›nacaklard›r.
Kabaca söylemek gerekirse, üniversitede okurken k›z›l bayrak alt›nda gösteri mi yapmak istiyorsun? O zaman çok yüksek bir üniversite kredisi almaya haz›r ol.
16) Daniel Bell, “The Cultural Contradictions of Capitalim”, der. Daniel Bell ve Irving
Kristol Capitalism Today, New York, 1971 içinde, s. 31-32.
79
Bell’in sesi 1970’lerin demokratik ba¤lar› aras›ndaki iliflkiyi koparmak için flüphesiz tek bafl›na ifle yaramazd›, ancak hâkim s›n›flar›n cevaplar›n› dayand›rabilecekleri baflka kaynaklar da vard›.
Burada hem ulusal hem de uluslararas› planda 1960’lar›n sonu ve
1970’lerin bafl›nda yaflanan tersine dönmelerin bir sonucu olarak
Bat›l› siyasal yap›lar›n içine düfltü¤ü kargaflay› hat›rlamal›y›z. Nixon yönetimi krizin bir ifadesiydi ve buldu¤u gelifligüzel çözümlerle krizi daha da derinlefltirdi. Amerika Birleflik Devletleri’nin
1960’lar›n ikinci yar›s›nda Asya’ya yönelik sald›rganl›¤›na benzer
çözümleri takip ederken, Moskova ve Pekin’le solun yükselifle geçmesi sonucunda ve Üçüncü Dünya ayaklanmas›n›n sözde k›flk›rt›c›lar›yla atmosfer bir anda yumuflamaya do¤ru yöneldi; hepsini
birbirleriyle karfl› karfl›ya getirmek ve böylece Vietnam batakl›¤›ndan kendini kurtarmak, ayn› zamanda stratejik nükleer silahlar›
kontrol etmeye yönelik gerçek ad›mlar atabilmek için böyle bir politika benimsendi. Allende, Amerika Birleflik Devletleri’nin deste¤iyle 1973’te devrildi, ancak Nixon ve Kissinger baflka ülkelerde
iktidardaki komünistlerle iliflki kurma konusunda son derece rahatt›lar. Üç Tarafl› Komisyon’un oluflturulmas›n›n ve fiilen kendi
siyasal yönelimini düflünmeksizin, güçlü devletleri gayri-meflrulaflt›ran bir biçimde Jimmy Carter yönetiminde Bat›l› d›fl politikan›n
kapsaml› bir ‘insan haklar›’ stratejisi do¤rultusunda yeniden düzenlenmesinin arkas›ndaki itici güç, Amerikan emperyalizminin
bu çeliflkisinden kaynaklan›yordu.
Üçlü Komisyon’un 1975’te haz›rlad›¤› “Demokrasinin Krizi”
bafll›kl› rapor, yönetici kademenin bu dönemde karfl›laflt›¤› temel
sorunlar› tan›mak aç›s›ndan dönüm noktas› niteli¤indedir. Raporun yazarlar› Michel Crozier, Samuel Huntington ve Joji Watanuki, nispi zenginli¤in ‘de¤erler sendromu’ sorunsal›n› yaratt›¤› fleklindeki Daniel Bell’in tezini ele al›rlar. Mevcut iktidara karfl› elefltirel bir pozisyon alan ‘muhalif entelektüeller’, ‘de¤er yönelimli
entelektüeller katman›’ konusunda çekinceler ifade etseler de, daha umut verici bir iflaret olarak ‘teknokrat ve politika yönelimli
entelektüeller’ katman›n›n paralel olarak büyümesine iflaret ederler. Nitekim bu kesimler en sonunda flöyle bir sonuca varm›fllard›r: “Son y›llarda demokratik sürecin kimi uygulamalar› toplumsal kontrolün geleneksel araçlar›nda bir k›r›lma yaratm›fl, siyasal
80
ve di¤er iktidar formlar›n› gayri-meflru hale getirmifl ve hükümetler üzerinde, onlar›n çözüm bulma kapasitelerini aflan bir talep
yaratm›flt›r.”17
Neo-liberal Senteze Do¤ru
Rapor bu aç›dan, sanayileflme ve demokratikleflmenin beraberce
geliflti¤i ‹ngilizce konuflulan Bat› ile demokratikleflmenin tarihsel
olarak sanayileflmenin arkas›ndan gecikerek geldi¤i Almanya, ‹talya,
Japonya ve di¤er ülkeler (has›m devletler) aras›ndaki farka dikkat
çekmektedir. Bu durum, ad› geçen toplumlardaki siyasal düzeni çeflitli aç›lardan ‘burjuva demokrasisi’ elefltirilerine maruz b›rakarak
özgül birtak›m dengesizlikler yaratm›flt›r. Baflka bir deyiflle, yerleflik
düzene yönelik tehlike Lockecu ‘merkezi bölge’nin d›fl›ndaki ülkelerde çok daha fliddetlidir. O halde kabul etmek gerekir ki çözümler
bu Bat›’dan gelmelidir. Rapora yapt›¤› katk›da Huntington, demokrasi denklemini kabul edilmifl demokrasi kavram›n›n temel problemlerinden biri olan toplumsal eflitlikle tan›mlamaktad›r.18 Dolay›s›yla, rapordaki önerilerin temel ö¤esi, toplumsal yap›, gelir da¤›l›m› ve ekonomik sistemin seçim süreçleriyle de¤iflebilir etkenlerden
tamamen ayr› tutulmas› gerekti¤idir. Raporun sonuçlar› ve bu sonuçlar›n Üçlü Komisyon’da tart›fl›lmas› dönemin karmaflas›n› yans›tt›¤›nda, o metnin -kimi zaman çeliflkili olsa da- uzun vadeli katk›s›n› flimdi görebiliyoruz.
Bell’in tezi sürekli devam eden bir demokratikleflmenin sosyalizm yolunu açt›¤›, dolay›s›yla bireysel ekonomik kaynaklarla siyasal talepler aras›ndaki orant›l›l›¤› bir flekilde geri getirmek gerekti¤idir. “Demokrasinin Krizi” raporu, ekonomiyi hükümetin ve parlamentonun u¤raflmas› ve çözüm bulmas› yönünde yetkili kabul edildi¤i konulardan birisi olmaktan ç›kar›larak, demokratik taleplerin
yaratt›¤› ‘yük’ü azaltmay› önermektedir. Bu iki düflünce hatt›n› bir
araya getiren fley, 1947’de Mont Pèlerin Toplulu¤u’nu kurarak Hayek’in devletin ekonomide bir rol oynamas›na izin vermekte içkin
17) Michel Crozier, Samuel Huntington ve Joji Watanuki, The Crisis of Democracy: Report
on the Governability of Democracies to the Trilateral Komisyon, New York, 1975, s. 8-9.
18) Huntington, John Rawls’›n Theory of Justice kitab›n› demokrasi ile eflitlik aras›ndaki
bu özdeflli¤i fazlas›yla vurgulad›¤› gerekçesiyle elefltirmektedir.
81
olan› mükemmel biçimde ‘Serfli¤e Giden Yol’ diye tan›mlad›¤› ve
bunun yerine Lockecu düzenlemeleri destekledi¤i Hayek ile Friedman’›n neo-liberalizmidir. Mont Pèlerin a¤›, Chicago ve London
School of Economics gibi Bat›’n›n seçkin üniversitelerinin iktisat bölümlerinde k›fl uykusuna yatarak ve Keynesci anaak›m›n yan›nda
neredeyse gülünç duruma düflerek, ancak kamusal hayat›n kenar›nda sürdürebildi varl›¤›n›. 1970’lerin bafl›nda, Keynescili¤in ve Fordizmin krizi döneminden de galip olarak ortaya ç›kt›.
Sosyal demokrasinin etkisizlefltirilmifl olmas› ve beraberinde siyasal demokrasinin s›n›rland›r›lmas› neo-liberal bir ‘Aç›k Demokrasi’nin oluflturulmas›n›n temel bileflenlerindendir. Rakip devletler
toplulu¤unun ‘totaliteryenizm’lerine karfl› liberal kapitalizmin ve
parlamenter demokrasinin birlikte galip geliflini ilan eden Fukuyama’n›n ‘Tarihin Sonu’ tezi, demokrasinin sermayeden önce birtak›m kanatlar›n›n k›rp›lmas›n›n neo-liberal disiplini dayatt›¤›n› görünmezlefltirmifltir.19 Neo-liberal disiplinin ilk kez Pinochet rejimi
fiili’sinde kitlesel iflkence ve bask› aras›nda uygulanm›fl olmas›,
Reagan ve Thatcher dönemlerindeki uygulamalar› bak›m›ndan
utanç verici bir önsöz teflkil etmez. Bu daha önceki liberalizme geri dönüfl de de¤ildir; hayata geçirilmesine itiraz eden her ne ve her
kim var ise onlar› ortadan kald›rmay› gerektiren radikal bir ütopyad›r. fiili cuntas›nca haz›rlanm›fl olan yeni anayasa, Hayek’in kitaplar›n›n biri onuruna ‘Özgürlük Anayasas›’ diye adland›r›lm›flt›.
Margaret Thatcher bile kendisini parlamenter demokrasinin yap›labilecekler üzerine çeflitli s›n›rland›rmalar getirdi¤i yolundaki neo-liberalizminin gri flöhretinin elefltirilerine karfl› savunmak zorunda kalm›flt›.20
Demokrasi meselesinin neo-liberal yorumu, ‘sivil toplum’un devlete karfl› Lockecu özgürleflmesine dayand›r›lmaktad›r. Toplumsal
19) Francis Fukuyama, The End of History and the Last Man, Harmondsworth 1992; Bat›’daki demokratik zaferin daha kapsaml› bir de¤erlendirmesi için bkz. William Robinson,
Promoting Polyarchy, Cambridge 1996, ve Christoph Görg ve Joachim Hirsch, “Is International Democracy Possible?”, Review of International Political Economy, cilt. 5, no. 4
(1998), hepsi de benzer biçimde paralel olarak demokrasinin afl›nmas›n› vurgulamaktad›r.
20) Mont Pèlerin efsanesinin hikâyesinin tamam›, hayran olan bir perspektifle Richard
Cockett taraf›ndan kaleme al›nm›flt›r. Richard Cockett, Thinking the Unthinkable. Thinktanks and the Economic Counter-Revolution, 1931-1983, Londra, 1995; Bernard Walhen de
ayn› efsaneyi elefltirel bir perspektiften bakarak ve Thatcher’la Hayek aras›ndaki yaz›flmalara referans vererek de¤erlendirmektedir: Bernard Walpen, Die offenen Feinde und ihre
Gesellschaft: Eine hegemonietheoretische Studie zur Mont Pèlerin Society, Hamburg, 2004.
82
eflitli¤i bir kenara b›rakal›m, ekonomi dahi art›k demokratik gündemin bir parças› de¤ildir. Neo-liberal perspektife göre yeniden bölüflüm, planlama ve kriz yönetimi ayg›tlar›yla birlikte devlet, soyut birey önünde bir ad›m geride durmal›d›r. Buradaki anahtar kavram
‘seçim’dir. Gary Becker gibi düflünürler taraf›ndan yorumland›¤› ve
toplumsal hayat›n bütün yönlerine geniflletildi¤i gibi rasyonel seçim
teorisi, devletin düzenleme ve yeniden bölüflüm politikalar›n› kolayca ekonominin kötü ifllemesinin sebeplerinden birisi olarak tan›mlamaktad›r. Bell’in vurgulad›¤› haliyle her bireyin varoluflunun mikroekonomik mant›¤›n› düzenleyece¤i öngörülen ihtiyaç; özerklik, yarat›c›l›k ve kendini gelifltirmek gibi May›s 68 hareketinin peflinden
kofltu¤u istekleri uzlaflt›ran bir adrese dönüflmüfltür. Bell’in tad›n› ç›kard›klar› fleylerin ücretini ödemeyenler taraf›ndan yap›lan ‘ihtiyari
toplumsal davran›fl’tan kaynaklanan ‘asalaklar problemi’, ancak refah devletinin dayand›¤› toplumsal dayan›flma yap›s› ortadan kald›r›l›rsa çözülebilir.
Ekonomiyi Ayr›flt›rmak
Bir ekonomi teorisi olarak neo-liberalizm, sermayeyi toplumun
düzenlenmesinde egemen güç mertebesine koyar. Aç›kça tan›d›¤› failler, geliflme aray›fl›nda rekabete girmekte ‘özgür’ olan mülk sahibi
birey ve bu iste¤in düzenleyicisi olarak piyasad›r. Daha önce biriktirilmifl menkul zenginlik ve küreselleflen ekonominin yönetici zirvelerine yerleflmifl bir güç olarak sermaye; baz›lar› Microsoft’un, baz›lar› sadece emek güçlerinin sahibi olan ve baz›lar› buna bile sahip olmayanlar›n oluflturdu¤u muhayyel bir bireyler evreninin tekrar ortaya ç›k›fl›yla görünmez k›l›nm›flt›r. Böylece neo-liberalizm, bütünlüklü bir sosyal bilim oluflturmak ad›na bafllang›ç noktas› olarak erkek/kad›n›n ekonomik tan›m›n› kabul ederken, ‘ürünleri’ tamamen
olumsal olarak b›rakmakta ve kapitalist iliflkileri do¤allaflt›rmaktad›r. Modernizmin yap›sal problemi, Bell’in tan›mlad›¤› flekliyle ‘hasmane kültür’, bireyselleflme ve mikro-ekonomik rasyonalitenin yeniden düzenlenmesiyle ortaya ç›km›flt›r. Bu, bireyin tercihlerinin disipline edilmesini ve bunlar›n gerçek bütçesine göre uydurulmas›n›
birlefltirmektedir. Yurttafllar e¤er bunu yapmazlarsa alt›ndan kalkamayacaklar› riskler almaktad›rlar. Neo-liberal yeniden yap›land›rma
83
süreci (‘reform’) bu nedenle, ‘özgür’ bireyi h›zla geliflen bir kapitalizmin dinamik istikrars›zl›¤›na katk›da bulunan bir güce dönüfltürür,
zira mevcut ‘riskler’ ve ‘seçimler’ bir insan›n bütün hayat› boyunca
tecrübe etmeye karar verebilece¤inden çok daha ileri giden sonuçlar
do¤urmaktad›r.21
Sonuç olarak, had›m edilmifl ve egemenli¤i sermayenin egemenli¤ine karfl› geri çekilmifl bir devletin sureti de had›m edilmifl
bir toplumdur. ‘Sivil toplum’un yeni alg›lan›fl› eski kullan›m biçimlerinin yerini almakta ve terim öncelikle bask›c› devletin karfl›t› olarak kavramsallaflt›r›lmaktad›r. Bu ayn› zamanda, rakip devlet
gelene¤inin ve dolay›s›yla ulus-ötesi sermaye taraf›ndan denetlenmemifl bütün geliflmelerin gayri meflrulaflt›r›lmas›na katk›da bulunmaktad›r. Üstelik belirli s›n›rlar içinde yar›flmac› bir oyun olarak demokrasiyi de yeniden kavramsallaflt›rmaktad›r. Nas›l ekonomik alan›n yar›flmac›lar›n›n bizzat piyasa ekonomisinin mant›¤›na
meydan okumalar› beklenmiyorsa -tam da bu yüzden devlet ekonomiden ayr› durmal› ve bireysel öznelerin halledebilece¤i her türlü faaliyete kar›flmaktan sak›nmal›d›r- demokratik yar›fl›n kat›l›mc›lar› da mevcut ‘oyun oynanan saha’y›, yani halihaz›rdaki toplumsal-siyasal düzeni oldu¤u gibi kabul etmelidirler. Dolay›s›yla siyasal yar›fl, bu düzeni de¤ifltirmek isteyenleri içermez. Fukuyama’n›n
yazd›¤›na göre, t›pk› ekonomi ‘tercihi’ gibi, “ileri demokrasilerin
birço¤unda toplumun yönetimine iliflkin temel meseleler büyük
ölçüde halledilmifltir”. Eflitsizlik, bundan ötürü seçimle belirlenecek bir konu olamaz.
Bu durum ekonomiyi siyasal tercihin alan›ndan ayr›flt›rman›n
sonucudur veya Stephen Gill’in cümlesiyle söylersek, bu, ayr›flmay› toplumun kurucu unsuru olarak ‘anayasallaflt›rmakt›r’.22 ‘Sorumlu’ siyasal seçkinler demek ki toplumsal organizasyonun temel
prensiplerine itiraz etmeme konusunda anlaflmal›d›rlar; seçim sürecinin duygusal enerjisi, ideal olarak kimlik ve ahlâk konular›
21) Alex Demirovic, potansiyel olarak yanl›fl bir tercihi daimi biçimde beklemenin veya
bir f›rsat› kaç›rma ihtimalinin bireyleri nas›l afl›r› zorlad›¤›n› ve koflullar›n› de¤ifltirebilecek kolektif bir harekete kat›lmalar›n› veya hayal kurma kapasitelerini nas›l afl›nd›rd›¤›n› anlat›r: bkz. Walpen, Die offenen Feinde, s. 243.
22) Stephen Gill, “European Governance and New Constitutionalism: Economic and
Monetary Union and Alternatives to Disciplinary Neliberalism in Europe”, New Political
Economy, cilt 3, no. 1, 1998.
84
için saklanmal›d›r. Bu koflullar alt›nda seçimlere yönelik ilgi hiç
flüphesiz düflecektir. Toplumu oluflturan de¤erler seçmenin ulaflabilece¤i bir alan›n d›fl›ndaysa neden oy versin ki? Demokrasinin bu
sterilize formunda bile baz› demokratik coflkular›n harekete geçirilebilece¤i do¤rudur, aynen ‘halk›n gücü’nün ba¤›flta bulunan Bat›l›lar taraf›ndan, kendi iflyerlerinden bir rakip-devlet s›n›f›n› ortadan kald›rmak için kullan›lmas› gibi. Ancak bir kez pop konserleri ve hiç durmadan televizyonda yay›nlanan kitlesel mitingler
dünya çap›nda neo-liberal alternatifi yerlefltirmeye yard›m etmeye
bafllay›nca, kuca¤›nda farkl› bebekler tutan ama hepsi özellefltirmeye kendini adam›fl adaylar aras›nda seçim yapman›n anlams›zl›¤› kendini göstermeye bafllar. Bu bize, Allende gibi sosyalistleri bir
kenara b›rakal›m, Brandt ve Moro gibi toplumu de¤ifltirmeye inananlar›n da demokratik sürece kat›l›m›n› isteyen figürlerin bile siyasal ‘rekabet’in güvenli biçimde yap›labilmesi ad›na uzaklaflt›r›lmalar› gerekti¤i gibi, bu steril demokrasi ya da ‘poliyarfli’ hakk›nda çok temel bir mesaj iletir.
Reform ve Ayd›nlanma’dan beri demokrasinin üzerine kurulu oldu¤u ve içkin düzeyde devrimci olan, mevcut devrimci krizlerle arada kesilen ve uzun vadede hedefi toplumsal eflitlik olan genel özgürleflme süreci, ideal olarak sona ermifltir. fiu dönemde anlaml› kabul
edilen tek iste¤in kiflisel ilerleme oldu¤u ve tek tek her yurttafl› ‘bunu nas›l baflarabilirim? bu konuda flans›m ne kadard›r?’ diye kendi
kendine sorma pozisyonunda b›rakan, tarih-d›fl› bir evrene itilmifl
durumday›z. Din bir teselli ödülü olarak, flimdiki zamanla ilgili hiçbir perspektifi olmadan ama tatmin edici bir ikinci hayat vaat ederek
flüphesiz eski merkezi yerine do¤ru hareket etmektedir. Ama laik
Bat› toplumlar›nda, dinin mülksüzler üzerinde etkisi zaten her zaman de¤iflken olmufltur ve Frans›z banliyöleri çok de¤iflik göçmen
nesebine sahip kar›fl›k bir toplulu¤un tek bir inanç alt›nda kolayca
de¤iflmeyece¤ini gösteren örneklerden sadece birisidir.
Erken Gelen Güven Duygusu
Bugün özel mülkiyet haklar› ve kapitalist disiplin her yeri etkisi
alt›na alm›fl gözüküyor. Blair’in 1998 sonunda New-York borsas›nda
yapt›¤› konuflmas›nda söyledi¤i gibi, o zamanlarda dünyay› sarsan
85
finansal kriz “piyasa disiplininin baflar›s›z oldu¤u anlam›na de¤il,
küresel bir ekonomide bu tür bir disiplinin eksikli¤inin yok edici etkileri olabilece¤i anlam›na gelir; ülkeler, do¤ru politika yap›lar›n›
hayata geçirmelidirler”.23 Neo-liberal ‘iyi yönetim’ egemen sermayenin dünya ölçe¤inde billurlaflmas›na dayanmaktad›r. Demokrasi,
mevcut koflullarda oluflturulan kiflisel amaçlar amac›yla kullan›lan
bir oya indirgenmifltir.
Ancak ‘küreselleflme’ terimiyle kastedilen evrensel bir homojenleflme iddias› alabildi¤ine zamans›z ve erkendir. Farkl› toplumlar›n
kapitalist disipline boyun e¤me dereceleri de¤iflmektedir ve boyun
e¤meleri yönündeki bask›, çeliflkili bir flekilde her farkl› toplumun
özgül miras›n› harekete yeni birleflimlerle harekete geçirmekte ve
Robert Bayer’in deyimiyle ‘melezleflme’ sürecini ortaya ç›karmaktad›r.24 Bunun sonucu olarak, ‘uygarlaflt›r›c›’ do¤as›n›n yaratt›¤› yar›klar› yüzünden, dinsel, milli/etnik ayr›mlar sermayenin küresel egemenli¤ini afl›nd›racak biçimde derinleflmektedir.25
Fransa’da May›s’ta ve Hollanda’da Haziran 2005’te Avrupa Anayasas›’n›n reddedilmesi, seçimlere yönelik beklenmedik bir ilgi
dalgas›, en ‘Avrupal›’ bölgelerde bile seçimler arac›l›¤›yla toplumun gidiflat›na iliflkin söz söyleme talebi olarak okunabilir. fiüphesiz bu durum, sadece toplumsal eflitlik ve özgürleflme ad›na ifade
edilen otantik istekler fleklinde yorumlanamaz. Hollanda’daki ‘hay›r’ oyu içinde göçmen karfl›t› popülist duyarl›l›klar›n hat›r› say›l›r
bir rolü vard› ve Türkiye’nin Avrupa Birli¤i üyeli¤i meselesi önemli bir çekinceydi. Ayr›ca, Avrupa Birli¤i’nin Do¤u Avrupa’ya do¤ru
genifllemesinin yaratt›¤› genel hoflnutsuzluk ve beklenen göçmen
iflçi dalgas›n›n standartlar›n alt›nda ücretleri ve çal›flma koflullar›n› kabul etmesi konusunda bir huzursuzluk gözleniyordu. Fransa’da da ‘Polonyal› itfaiyeci’nin ‘hay›r’ oylar›n›n harekete geçmesinde rolü oldu; banliyö ayaklanmalar›n›n en az›ndan k›sa vadede toplumun genifl kesimindeki yabanc› düflman› refleksleri pekifltirece23) Akt. Paul Langley, World Financial Orders: An Historical International Political Economy, Londra, 2002, s. 232.
24) Robert Boyer, “De la première a la seconde pax-americana”, der. Robert Boyer ve Pierre-François Souyri, Mondialisation et régulations: Europe et Japan face a la singularité
américaine, Paris, 2001 içinde, s. 43.
25) Amy Chua, World on Fire: How Exporting Free-Market Democracy Breeds Ethnic Hatred and Global Instability, Londra 2003.
86
¤inden korkulmal›d›r. Ancak referandumdan sonra, 2005 ‘hay›r’›yla 1848’deki birinci Frans›z seçim sonuçlar› aras›nda bir süreklilik
oldu¤u da a盤a ç›km›flt›r: 1848’de Raspail ve Ledru-Rollin gibi sol
adaylar›n kazand›¤› bölgelerde 157 y›l sonra ço¤unluk ‘hay›r’ oyu
ve Cavaignac gibi Sa¤’›n adaylar›n›n kazand›¤› bölgeler de ‘evet’
oyu verdiler. Baflka bir deyiflle, Fransa’daki bölünmenin çok derin
tarihsel kökenleri vard›r.26
Avro’nun ortak para birimi olarak giriflinin yaratt›¤› etkilerden
kaynaklanan hoflnutsuzluk, özellikle bu durumun zorunlu k›ld›¤› fiyat art›fllar› ve örtük olarak Avrupa Merkez Bankas›’n›n alt›nda çal›flt›¤› deflasyonist kurallar, ‘hay›r’›n arkas›ndaki ortak paydayd›.
Ekonomik ve Parasal Birlik’i oluflturan Maastricht Antlaflmas›’n›n
Fransa taraf›ndan da kabul edilmesi, siyasal kurumsallaflmada son
derece s›n›rl› kalan bir kaç›flt› ve hatta Danimarka ‘do¤ru sonuca’
ulaflmak için bir kez daha oylamaya gitmek zorunda kald›. Ekonomik ve Parasal Birlik ise enflasyonu yenmek ve aç›klar› denetlemek
için hayata geçirdi¤i haz›rl›klarla sanayi sermayesi ve istihdam› etraf›nda örgütlenmifl ekonomilere zarar veren kal›c›, yap›sal ayarlamalar› üye devletlere dayatt›. Ekonomik ve Parasal Birlik bir aç›dan
Fransa’n›n denetlenemeyecek kadar çok güçlenmeden Almanya’y›
kapatma stratejisine uygun bir yol izledi; para politikas›n› Avrupal›laflt›rarak Almanya ve Hollanda gibi güçlü para birimi olan ülkelerin
üzerinde bir dereceye kadar kontrol sahibi olmay› istedi. Ancak
Ekonomik ve Parasal Birlik ‘ba¤›ms›z’ oldu¤undan, yani siyasal veya
parlamenter denetimin d›fl›nda kald›¤›ndan, yetki veren istikrar antlaflmas› neo-liberal çizginin herkes aç›s›ndan ‘anayasal’ olmas›n› flart
koflmaktayd›.
Avrupal› Yuvarlak Masa
O halde, Maastricht Antlaflmas› Avrupa Birli¤i’ni neo-liberal bir
çerçevede düzenlemek için at›lm›fl çok önemli bir ad›md›r, diyebiliriz. Siyasal demokrasiyi ve egemenli¤i daha genifl yap›n›n d›fl›nda
tutarak ayr› devlet yarg› yetkileri alt›nda sermaye için özgür bir
26) Bkz. Le Monde, 1 Ekim 2005, Jean-Jaurès Vakf›’n›n (Frans›z Sosyalist Partisi’ne yak›n bir vak›f) haz›rlad›¤› bir çal›flman›n tart›flmas›ndan.
87
alan yarat›lmas›, Anglo-Sakson tarz› dört bafl› mamur neo-liberalizm ile Avrupal› tarz aras›nda sadece çok ince bir çizgi b›rakmaktad›r. S›n›f uzlaflmas›n›n ve sosyal güvencenin geriye kalan unsurlar›n› ifade etmek için sonuç ‘telafi edici neo-liberalizm’ veya ‘gömülü neo-liberalizm’ olarak adland›r›lmaktad›r; ancak bu kalanlar
üye devletler taraf›ndan Ekonomik ve Parasal Birlik’in deflasyonist
politikalar›n›n uygulanmas›ndan sonra korunmak üzere b›rak›lm›flt›r.27 Bu koflullar, Avrupa sermayesinin, Sovyet blo¤unun ve
sosyalizmin çöküflünden yararlanarak Avrupa çap›nda Thatcher
tarz› bir neo-liberal dönüflümü h›zland›rma aray›fl› nedeniyle dayat›lm›flt›r; bu aray›fl ‘piyasa’n›n devletlerle s›n›flar aras›nda sürüp giden dengesizliklerin üstesinden gelmesi umuduyla gerçeklefltirilmifltir. Maastricht ve Ekonomik ve Parasal Birlik, Avrupa’n›n Do¤u Avrupa’ya tercihli geçiflini kullanmak isteyen güçlü Avrupal›
Yuvarlak Masa Sanayicileri (ERT) taraf›ndan oluflturulmufl daha
önceki inisiyatiflerle büyük ölçüde ayn› soydan gelir. Söz konusu
fikir, k›tan›n bat› taraf›ndaki harap edilmifl haliyle bile mevcut sosyal güvenlik yap›lar›ndan kurtulmak için üretimi yurtd›fl›na do¤uya do¤ru kayd›rmak ve oradaki ‘özgürleflmifl’ emek gücünü kullanmakt›. Sovyetler Birli¤i’nin çöküflünün ard›ndan, 1993’te, ERT Avrupa Komisyonu baflkan› Jacques Delors’a verdikleri bir öneride
özel olarak ‘rekabetçili¤e’ ayr›lm›fl bir grubun yarat›lmas› gerekti¤ini ileri sürmüfllerdir. Unilever, ABB, Nokia ve BP’nin en üst düzey yöneticilerinin oluflturdu¤u tavsiye kurulunca haz›rlanan üç
raporda; oluflmakta olan küresel biliflim ekonomisinde Avrupa’n›n
durumunu iyilefltirmek için e¤itimin modernlefltirilmesini, kamu
sektörünün özellefltirilmesini ve çal›flanlar için sadece flirket içi rekabeti artt›racak biçimde de¤il, ayn› zamanda sürekli e¤itim ve yeniden e¤itim ile de¤iflken ihtiyaçlara adapte olacak flekilde eme¤in
esneklefltirilmesini önermektedir.28
27) J. Magnus Ryner, “Maastricht Convergence in the Social and Christian Democratic
Heratland”, International Journal of Political Economy, cilt 28, no. 2 (1998) ve Bastiaan
van Apeldoorn, Transnational Capitalism and the Struggle over European Integration, Londra 2002.
28) Henri Houben, “Het nieuwe hoofdoel van de Europese Unie: de Lissabon-strategie”,
Marxistche Studies, 65, 2004, s. 29-31. Lizbon’u haz›rlayan ERT stratejisinin detaylar› bu
kaynaktan ve van Apeldoorn’un Transnational Capitalism adl› eserinden al›nm›flt›r.
88
1997’nin sonundaki Lüksemburg zirvesinde Rekabetçilikle ‹lgili
Tavsiye Kurulu, Avrupa Birli¤i üyesi ülkeleri çal›flanlar›n ‘görevlendirilmeleri’ni yeniden e¤itim programlar› düzenleyerek teflvik etmelerini, küçük ölçekli iflletmeler aç›s›ndan daha uygun koflullar yaratmalar›n›, eme¤i esneklefltirip gece vardiyas› çal›flmalar›ndaki s›n›rland›rmalar› ve bu türden baflka k›s›tlamalar› kald›rarak kad›n eme¤ini ücretli çal›flma alan›na do¤ru harekete geçirmelerini öneren bir
istihdam stratejisine dönüfltü. Bütün bölgelerde geliflmelerin izlenebilmesi ve yeni kurallara uyman›n sa¤lanmas› için hükümetler taraf›ndan y›ll›k raporlar düzenlenmesi prensibi kabul edildi. Bu arada,
yeniden oluflturulmufl Tavsiye Kurulu dört yeni rapor üzerinde çal›flmaya bafllad›. Raporlar›n birincisi, sosyal koruman›n eme¤in hareketlili¤i yönüne do¤ru kayd›r›lmas›n›, ikincisi daha rekabetçi Avrupa sermaye piyasalar›n›n oluflturulmas›n› ve buna ba¤l› olarak da
Avrupa emeklilik piyasalar›n›n oluflturulmas›n› öneriyordu. Üçüncü
rapor yine emek piyasalar›n›n daha da esnek hale getirilmesi için
ça¤r›da bulunmaktayd›; 1999 tarihli son rapor ise çeflitli önerileri
1990’larda aç›k ve dinamik bir ekonomiye sahip olan ve dünyan›n
geri kalan›n›n ekonomik etkinli¤ine katk›da bulanan Amerika Birleflik Devletleri’ni yakalamaya yönelik de¤iflik alanlardaki çabalar› bir
hareket plan› etraf›nda bir araya getiriyordu. Bu noktada kendimize
sermayenin asla verili bir toprak birimine ba¤l› olmad›¤›n› hat›rlatmal›y›z; sermaye Avrupa Birli¤i çap›nda bile olsa her tür bölgesel kafesi görmezden gelen ak›flkan bir süreç olarak hareket eder. T›pk›
Bastiaan van Apeldorn’un kan›tlad›¤› gibi, en büyük 19 Avrupa flirketinin Avrupa d›fl›na sat›fllar› 1987’de cirolar›n›n yüzde 34’ü iken,
bu rakam 2000’de yüzde 46,2’ye yükselmifltir, öte yandan kendi ülkesi d›fl›na ama Avrupa Birli¤i s›n›rlar› içinde yap›lan ve özellikle Avrupal› bir profilde oldu¤u düflünülen sat›flta ciddi bir art›fl gerçekleflmemifltir.29 Avrupa Birli¤i, t›pk› ‹ngilizce konuflulan as›l Bat›’da oldu¤u gibi davranmaya ve korumac› etkileri de olan rakip-devlet tutumunu aç›kça terk etmeye yarayan, sermayenin küresel olarak yay›lmas›n› kolaylaflt›r›c› bir yap›ya dönüflmüfl durumdad›r. ‘Avrupal›’
olmak, Avrupal› büyük flirketler taraf›ndan onaylanarak Avrupa Birli¤i’nin karar alma mekanizmalar›na imtiyazl› olarak ulaflmak ve Air29) Van Apeldorn, Transnational Capitalism, s. 140-174.
89
bus ya da Galileo uydu yerlefltirme sistemi gibi sektörlerdeki büyük
altyap›sal ve ‘siyasal’ geliflim projelerine imza atabilmek anlam›na
gelmektedir.
Ancak Avrupa Birli¤i’nin ekonomik portföyü, ekonomik stratejiler etraf›nda ulus-ötesi destek koalisyonlar› kurmaya izin veren ve
muhalefeti etkisizlefltirmek için ulusal s›n›rlar›n ötesinde sembolik
veya gerçek çeflitli tavizler vermeyi mümkün k›lan uygun bir siyasal
sistem içine yerlefltirilmifl durumda de¤ildir. Avrupa Parlamentosu
flekilsel siyasal altyap›n›n bir parças› olsa da, ulusal düzeyde geliflmifl
yasama, yürütme ve yarg› kurumlar› aras›ndaki güçler ayr›l›¤› ilkesinin Avrupal› bir taklidini yaratma önerisi hatal›d›r. Avrupa Birli¤i’nin bu anlamda bir ‘Üçlü Politikas›’ olsa, t›pk› Otto Holman’›n belirtti¤i gibi Avrupa ifl dünyas›yla yak›n biçimde çal›flan Komisyon’dan, Adalet Mahkemesi’nden ve üye devletleri temsil eden
Bakanlar Konseyi’nden (hükümet baflkanlar› düzeyindeyse Avrupa
Konseyi) oluflmaktad›r. Bu durum parlamenter denetimi fiilen, Avrupa Birli¤i’nin esas ‘Üçlü’sünden ç›karmakta ve Konsey’in her üyesinin (35 kifliden birinin) tavsiyesine indirgemektedir.30
Lizbon’daki Gündem
Amerika Birleflik Devletleri’nin Avrupa Birli¤i devletlerinin elini
yeni Do¤u Avrupa’n›n kurallar›n› koyma konusunda zorlad›¤› Kosova maceras›ndan hemen sonra Avrupa Konseyi, ERT’nin oluflturdu¤u Rekabetçilik Tavsiye Grubu’nun daha önceki y›llardaki tavsiyeleri üzerine kapsaml› bir strateji kuruluflunu tart›flmak üzere bir araya
geldiler. Ancak 2000 Lizbon anlaflmas› ayn› zamanda yeni bir rekabet belirtisinin etkisi alt›ndad›r. Anlaflma bir yandan neo-liberal
özellefltirme ve esneklefltirme politikalar›n›n hayata geçirilmesini
hedeflemekteydi. Ancak bir yandan da, hedefi 2010’da, Amerika Birleflik Devletleri’ne yetiflen ve hatta geçen, daha rekabetçi bir ekonomi oluflturmak olan bir meydan okuma söz konusudur.
Lizbon Anlaflmas› 2010 y›l›na de¤in kat›l›mc› emek oran›n›n aktif nüfusun yüzde 61’inden yüzde 70’ine ç›karmay› öngörmektedir.
2002’de Barcelona’da düzenlenen Avrupa zirvesinde, buna ek olarak
30) Otto Holman, “Asymmetrical Regulation and Multidimensional Governance in the
European Union”, Review of International Political Economy, cilt II, no. 4 (2004), s. 719.
90
yürürlükteki emeklilik yafl›n› befl y›l artt›rma karar› al›nm›flt›. Herhangi bir müzakere imkân›n›n tamamen eksik oldu¤u koflullarda bu
karar›n insanlar›n hayat›n› nas›l etkileyece¤ini ciddi ciddi düflünmek gerekir. Avrupa Konseyi Lizbon toplant›s› için oluflturulan haz›rl›k belgesinde istihdam f›rsatlar› artt›¤› zaman ifllerin h›zla piyasa
koflullar›na uygun ve -bunu ‘ücret art›fllar› olmadan’ fleklinde okuyunuz- enflasyonun olmad›¤› bir büyümeyi garanti edecek flekilde
doldurulmas› gerekti¤ini tavsiye etmekteydi. Dolay›s›yla, esnek çal›flma saatleri, yar› zamanlar› ifller için daha çok f›rsat, çal›flanlar› net
bir biçimde koruyan ve yüksek oranda iflsizlik tazminat› dayatan yasalar›n yeniden gözden geçirilmesi s›raya konmaktayd›. Lizbon projesinin üçüncü aya¤›ysa iç piyasan›n bütünlefltirilmesiydi. Bu da ancak, gaz, elektrik, posta hizmetleri ve ulafl›m gibi sektörlerin liberallefltirilmesi yoluyla tek bir piyasan›n önündeki engeller ortadan kald›r›larak gerçeklefltirilebilirdi.
fiimdiyse, ERT’nin ony›llard›r yapt›¤› haz›rl›¤a dayanarak kotar›lan Lizbon Anlaflmas›’n›n Avrupa halklar›n›n hofluna giden bir flekle
büründürülmesi gerekti¤i aç›kça görülmektedir. Sonuç olarak, bu
çok temel de¤iflimler bu düzeyde gerçeklefltirildi. Burada, Pinochet
fiili’si, Thatcher ‹ngiltere’si ya da Reagan ABD’si gibi dönüflümün ulusal s›n›rlar içinde gerçeklefltirildi¤i bir durum söz konusu de¤ildi. Avrupa’daki aray›fl, gelifltirilen ekonomik stratejinin AB düzeyinde meflrulaflt›racak bir politika u¤runayd›. K›tan›n birçok üye devletinin
içinde bulundu¤u has›m-devlet gelene¤inden gelen korporatist ve federalist düzenlemelere ra¤men, mevcut siyasal yap›lar -ekonomik ç›karlar›n genel ç›kar›n rakip yorulmalar›na dönüfltü¤ü yap›lar- zay›f
biçimde geliflmiflti. Atlantik düzeyinde ya da NAFTA veya ASEAN’da
bulunamayacak düzeyde kurumlar, bir Avrupa Parlamentosu ve ç›karlar›n ifade edilebilece¤i çeflitli kanallar mevcuttur. Dolay›s›yla, flu
anda pek mümkün gözükmese de siyasal hareketlilik ve s›n›f mücadelesi veya uzlaflmas› her zaman AB düzeyinde geliflme imkân›na sahiptir. Ancak ilk evredeki Lockecu merkezi bölgenin ulus-ötesi alan›
sermayeye ay›r›rken demokratik talepleri her ayr› devletin içiyle s›n›rland›rarak ulusal politikalarla ulus-ötesi ekonomi aras›ndaki net
ayr›m karfl›laflt›r›l›rsa, ‘Avrupal› politikalar’› her iki yöne de gidebilecek bir çeliflki belirlemifl olmaktad›r. Buna göre, sadece düzenleyici
91
altyap› kurumlar›n› AB düzeyinde ifller halde b›rakarak (ifllevleri itibariyle Bretton Woods kurumlar›yla karfl›laflt›r›labilecek Avrupa
Merkez Bankas› gibi) bütün siyasal alan› yeniden ulusallaflt›rma ya da
dört bafl› mamur biçimde AB düzeyinde politika gelifltirme yönünde
bast›rmak mümkündür. Buradaki ‘tek’ problem, hem neo-liberal reform hamlesinin genel demokrasi k›s›tlamalar› arac›l›¤›yla hem de
ekonomik alandaki temel ayr›cal›klar›n ulusal parlamentolardan Avrupa yap›lar›na özel olarak kayd›r›lmas› yoluyla, Avrupa halklar›n›n
oy verme hakk›ndan iki kat birden yoksun b›rak›lm›fl olmalar›d›r.
Anayasan›n Dayanaklar›
Lizbon gündemiyle doru¤a ç›kan neo-liberal program› ‘anayasal’
düzeyde hayata geçirme ve yurttafll›k taraf›ndan bu gündemin içsellefltirilmesi için popüler bir destek alma iste¤inin ortaya ç›kmas›, ERT
arac›l›¤›yla do¤rudan Komisyon’la çal›flan hâkim kapitalist ç›karla flirket ç›karlar›n›n yönetti¤i Avrupa siyasal sürecinden d›fllanm›fl ve savafl sonras› s›n›f uzlaflmas›n›n ortadan kalk›fl›yla yaln›zl›¤a terk edilmifl kitlelerin aras›ndaki derin ayr›m› sadece net biçimde gözler önüne sermeye yarad›. Bu yüzden AB, her zaman ulusal hükümetlerin cüret edebilece¤inden çok daha fazla neo-liberal oldu. Siyasal s›n›flar
aras›nda, sol ve sa¤›n da dahil oldu¤u neo-liberal paketin zorunlu ve
kaç›n›lmaz oldu¤u yönünde bir konsensüs bulunsa da hükümetler,
pratikte, üzerinde anlafl›lan uygulamalar› gereken h›zla hayata geçirmekte zorluk çekmektedirler. 2002 y›l›nda bile, Avrupa ‹flveren Örgütü UNICE, Lizbon gündeminin raydan ç›kmas›n› engellemek için
somut önlemler al›nmas› gerekti¤inden yak›nmaya bafllad›. Yeni milenyumun ilk ony›l›nda, baflta ‹talya, Fransa ve Belçika olmak üzere
birçok ülkede liberalleflmeye karfl› güçlü protesto hareketleri ortaya
ç›kt›. Baflbakan Schroeder ise, Oskar Lafontaine’den devrald›¤› Alman
Sosyal Demokrat Partisi baflkanl›¤›ndan, partisini kesintilerin, liberalleflmenin ve özellefltirmelerin gerekli oldu¤u konusunda ikna etmekle daha fazla vakit kaybetmemek için istifa etmek gibi al›fl›lmad›k bir
ad›m att›. Avrupa Anayasas›, AB düzeyinde iflleyen siyasal yap›lar›n
de¤iflmez bir parças› olarak neo-liberalizme kilitlenmesini perçinleyen bir mekanizma olarak düflünülmüfltü ve her üye devlete, temel
92
program› demokratik seçim arac›l›¤›yla yürürlü¤e koymalar› önerilmiflti. fiüphesiz her devlet kendi seçmenine meseleyle ilgili ne düflündüklerini sorarak riske girmeyecekt; nitekim, Fransa ve Hollanda referandumlar› bunun sebebinin nerede yatt›¤›n› gösterdi.
Anayasa’n›n reddedilmesi neo-liberal program›n uygulanmas›n›
elbette ortadan kald›rmad›. De Villepin, baflbakan olduktan sonra
‘dinleyece¤i’ne söz vermiflken, hiç vakit kaybetmeden özellefltirmelere devam etti. Banliyölerdeki atefli bafllatan da buydu. Avrupa’n›n toplumsal düzeydeki geliflmesi, AB’nin bu geliflmeye hiç uymayan neo-liberalizme ba¤l›l›k göstermesiyle ipotek alt›na al›nm›flt›r; ‘reform’ hamlesinin ortaya ç›kard›¤› yanl›fl anlamalar ve
abart›lar zinciri, yanl›fl iflleyifller ve kavgalardan oluflan tuhafl›klar› devam edecektir. K›ta Avrupas› ekonomilerinin temel özelliklerinden biri olan, birleflmelerini ve uzun vadeli kamu yat›r›mlar›
yapmalar›n› sa¤layan yol gösterici devlet, ilerlemeyle birlikte ortadan kalkmas› gereken geçmiflin kal›nt›s› de¤ildir. Yeni finansal
pratikler çok h›zl› biçimde yay›labilir, ancak, Robert Boyer’nin ileri sürdü¤ü gibi, çal›flma ve istihdam politikalar› çok farkl› zaman
dilimlerinde elde edilen çal›flanlar›n yeterlilikleri ve ç›rakl›k e¤itimlerine ba¤l› olarak daha yavafl de¤iflir. Dünya ekonomisinin finansallaflmas› aç›s›ndan Avrupa (veya Japonya ya da Güney Kore)
bu sürece uyumlu olacak flekilde iyi haz›rlanmam›fl olsa da, uzun
vadede devlet iflletmesi ve denetiminin, s›n›f uzlaflmas› ve/veya
korporatif paternalizmin yaratt›¤› miras yeni üretim tarzlar›n›n ortaya ç›kmas› an›nda çok daha uygun bir çerçeve yaratabilir.31
AB’nin Lizbon stratejisiyle ilgili temel problem, Avrupa’n›n güçlü
yanlar›na karfl› son derece y›k›c› bir tutum almas› ve bütün umutlar›n› Amerikan modelinin genifl çapta benimsenmesiyle ABD’yle
rekabet etmeye ba¤lam›fl olmas›d›r. Sonuç olarak, günümüzdeki
olaylarla baflta Fransa olmak üzere bütün k›ta Bat› Avrupas›’n›n
güçlü sanayi ekonomileri yap›sal bir krize sürüklenmifltir.
(Türkçesi: Özgür Sevgi Göral)
31) Boyer, der. Boyer ve Souyri, Mondialisation et régulations içinde, s. 35-42; ayr›ca bkz.
Emmanuel Todd, Après l’empire: Essai sur la décomposition du système américain, Paris
2004, s. 248-250.
93

Benzer belgeler