ve dilaver paşa nizamnamesi
Transkript
ve dilaver paşa nizamnamesi
TAŞ KÖMÜRÜ HAVZASINDA (İŞLETMELERİNDE) BAHRİYE NEZARETİ YÖNETİMİ (1865-1908) VE DİLAVER PAŞA NİZAMNAMESİ Cevat Ülkekul Çeviriler: Ayşe Hande Can 1 ÖNSÖZ Türk Denizcilik Tarihinde, Bahriye’nin ülke çıkarlarını korumak ve savunmak gibi askeri görevlerinin yanı sıra, bazıları yeterince bilinmeyen sosyal ve ekonomik başka hizmetleri de olmuştur. Denizcilik tarihimiz üzerindeki araştırmalar sürdürüldükçe, bu gibi hizmetler gün ışığına çıkmakta ve çıkmaya devam etmesi beklenmektedir.Bu bağlamda söz edilmesi gereken hizmetlerden biri de “Taşkömürü Havzasında Bahriye Nezareti Yönetimi”dir. 1865’den 1908’e değin süren 43 yıllık bu görevde dikkati çeken hizmetlerden biri de “Dilaver Paşa Nizamnamesi” olarak bilinen “Ereğli Maden-i Hümayun İdaresinin Nizamnamesi”dir. Çünkü bu nizamname ülkemizde işçilerin sağlık, iş güvencesi, çalışma koşulları ve düzeni gibi haklarını yazılı kurallara bağlayan yazılı metinlerin ilkleri arasında yer almaktadır. Ayrıca, nizamnamenin taşkömürü havzasındaki ormanların ve doğanın korunması ve çevre temizliğine ilişkin hükümleri de bu alandaki duyarlılığı yansıtan tarihi belgelerden birini oluşturmaktadır. İstanbul Deniz Müzesi Piri Reis Araştırma Merkezi’nin gönüllü araştırmacısı Tümg.(E) Cevat Ülkekul ve Piri Reis Araştırma Merkezi’nde görevli uzman Ayşe Hande Can’ın bu çalışmasında yalnız değinilen konular ortaya konulmakla kalmamıştır. Ayni zamanda Dilaver Paşa Nizamnamesinin tümüyle araştırmacıların yararlanmasına sunulduğu gibi İstanbul Deniz Müzesi Komutanlığı Kütüphanesi’nde bulunan taşkömürü işletmelerine ilişkin bazı harita ve belgeler de ilk kez yayınlanıp, tanıtılmıştır. Çalışma, ayni zamanda, Dilaver Paşa hakkındaki, Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı’nda bulunan ve ilk kez yayınlanan bazı belgeleri de içermektedir. Başta araştırmacılar olmak üzere bu önemli çalışmayı yapanlara ve kitabın hazırlanmasına ve basılmasına katkıda bulunup, emeği geçenlere teşekkür ederim. Eşref Uğur Yiğit Oramiral Deniz Kuvvetleri Komutanı 2 İÇİNDEKİLER Önsöz Birinci Bölüm İnsan, Maden ve Bahriye - İnsanların Madenle Tanışmaları ve Dünyanın En Eski Maden Haritası - Enerji ve Kömür - Kömür ve Bahriye - Ereğli, Zonguldak ve Bahriye İkinci Bölüm Birinci Kısım Taşkömürünün Bulunması ve Havzadaki İşletmelerin 1829–1865 Yılları Arasındaki Durumu - Taş Kömürünün Bulunması ve İşletilmesinin ilk Yılları (1829-1848) - Birinci Hazine-i Hassa (Evkaf Nezareti) Yönetimi (1848-1854) - Kırım Savaşı ve Geçici İngiliz Yönetimi (1854-1856) - İkinci Hazine-i Hassa (Evkaf Nezareti) Yönetimi (1856-1865) - Kumpanyalar İşletmeciliği (1856-1859) - Kömür Kumpanyası (Zafiropulos) İşletmeciliği (1859-1860) - İngiliz Kömür Kumpanyası İşletmeciliği (1860-1861) - Evkaf Nezareti İşletmeciliği (1861-1865) İkinci Kısım Bahriye Nezareti Yönetimi (1865-1908) 3 - Ahmed Vesim Paşa’nın Hayatı - İstanbul Deniz Müzesi Komutanlığı Kütüphanesi’ndeki, 452/11 demirbaş numaralı el yapımı harita - Kaptan-ı Derya Ahmet Vesim Paşa’nın Taşkömürü Havzasına İlişkin Raporu - Dilaver Paşa ve Ereğli Kömür Maden-i Hümâyûnu İdaresinin Nizamnâmesi (Dilaver Paşa Nizamnamesi) Dilaver Paşanın Yaşamı Hakkında Bilgiler Ereğli Kömür Maden-i Hümâyûnu İdaresinin Nizamnâmesi (Dilaver Paşa Nizamnamesi) Özgün “Ereğli Kömür Maden-i Hümâyûnu İdaresinin Nizamnamesi” 13385 Numaralı el yazması Dilaver Paşa Nizamnamesinin Özgün metni 13385 Numaralı el yazması Dilaver Paşa Nizamnamesinin çevri yazısı (transkripsiyonu) 13386 Numaralı Özgün Nizamname Ereğli Kömür Maden-i Hümâyûnu İdaresinin Nizamnâmesi’nin maddelerine ilişkin özet bilgiler Dilaver Paşa Nizamnamesinin İçeriğinin İş Hukuku, Medeni Hukuk ve Ceza Hukuku ile Çevre Koruma Gibi Konular Bakımından İncelenmesi: Nizamnamenin iş hukuku, işçi hakları bakımından getirdiği hükümler: Medeni Kanunla İlgili Bazı Maddeler: Çevre Korumaya ve Çirkin Yapılaşmayı Önlemeye Yönelik Bazı Maddeler 4 İnsan Haklarının ile İlgili Maddelerden Bazıları: Ceza Kanunu’na ilişkin hükümler Bahriye Nezareti Yönetimi Dönemine ilişkin Öteki Bilgiler: Bahriye yönetimi dönemin ilk yıllarında taşkömürü havzasının Bahriye tarafından üretilmiş bir haritası Bahriye’nin Kömür İşletmeleri Yönetimi Dönemindeki (1865–1908) Birkaç Önemli Hizmeti Ereğli Taşkömürü Madenlerinin Osmanlı İmparatorluğunun Ekonomisi İçindeki Yeri Ekonomik Bunalımın Taş Kömürü Havzası’ndaki Etkileri İşletmenin Nafıa Nezaretine Devri Bitirmeden Önce Bitirirken Taşkömürü havzasının İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’ndeki resimleri 5 TAŞ KÖMÜRÜ HAVZASINDA (İŞLETMELERİNDE) BAHRİYE NEZARETİ YÖNETİMİ1 (1865-1908) VE DİLAVER PAŞA NİZAMNAMESİ Birinci Bölüm: İnsan, Maden ve Bahriye İnsanların Madenle Tanışmaları ve Dünyanın En Eski Maden Haritası İnsanoğlunun yaşadığı uygarlık aşamalarının en önemli dönemlerden biri de madenin keşfidir. Böylelikle başlayan ve Maden Çağı olarak adlandırılan bu tarihi dönem Bakır, Tunç ve Demir Çağı olarak gruplara ayrılabilmektedir. Madenin keşfi ile birlikte kullanılmaya başlanılan ilk madenler bakır, altın ve gümüştür. Maden Çağı (temsili resim) Maden Çağı’na ilişkin en eski çizili belge, eski Mısır’daki Nubia altın madeni ve civarını gösteren maden haritasıdır. Mısırlılar, daha M.Ö. 3.000 yıllarında arazi ölçümleri amacıyla geometrik şekiller oluşturmaya başlamışlardı. Güney Mısır’daki Hamamet Vadisi’nin doğusunda bulunan Nubia altın madeni ve civarını gösteren, 1 Osmanlı İmparatorluğu’nda Deniz kuvvetleri ile ilgili işler 13 Mart 1867 tarihine kadar Kaptan-ı Deryalık makamı tarafından yürütülmüştür. Bu tarihte Kaptan-ı Deryalık kaldırılmış ve yerine 19 Mart 1867 tarihinde Bahriye Nezareti kurulmuştur. Bu tarihten saltanatın kaldırıldığı 1922 tarihine kadar 56 nazır görev yapmıştır. Ocaklardaki yönetim her ne kadar 1865 yılında Kaptan-ı Deryalığa verilmişse de, asıl çalışmalar 1867 yılından sonra olageldiği için, 1865 -67 dahil, 1908’e kadar olan tüm süre Bahriye Nezareti Yönetim olarak ifade edilmiştir. 6 aşağıdaki harita, bu dönemden önce yapılmış olup, dünyanın ilk ve en eski maden haritası olarak kabul edilmektedir. Papirüs üzerine çizilmiş olan harita iki parçadan oluşmaktadır. Aşağıdaki resim, haritanın ikinci parçasıdır. Harita, güneye doğru yönlendirilmiştir ve Kızıldeniz’den Nil Nehri’ne değin uzanan bölgeyi kapsamaktadır. Ramses döneminde yapıldığı belirlenmiş olan haritanın tarihi, kimi araştırmacılara göre M.Ö. XIV. yüzyıl ve kimi araştırmacılara göre I. Ramses’e göre yorumlanarak M.Ö. XI. yüzyıldır.2 M.Ö XI. Yüzyıl olması daha büyük olasılıktır. Mısır’da, Nubia’daki altın madeninin Haritası Haritanın alt ve üst tarafındaki kırmızıya boyanmış tepeler görülmektedir. Biri üstteki tepelerin alt tarafında ve diğeri alttaki tepelerin üst tarafında olmak üzere, birbirine paralel iki yol çizilmiştir. Alttaki yol, kurumuş ve taşları ortaya çıkmış nehir yatağını andırmaktadır. Üstteki yol, alttaki kuru dere yatağı görünümündeki yola kavisli, çapraz bir yol ile bağlanmaktadır. Bağlantı yolunun ilk kavsinde, buradan sol tarafa doğru giden, ikincil bir yol daha bulunmaktadır. Hiretic3 yazı ile yolların uzandığı yönler belirtilmiş, ayrıca bazı ayrıntılar açıklanmıştır. 2 3 6 J. B. Harley and David Wood, The History of Cartography, s.51 Eski Mısırlıların kullandığı Hiyoroglife benzeyen bir yazı türü. 7 Haritanın, konuyu ilgilendiren en önemli bölgesi, altın madeninin bulunduğu, üst taraftaki kırmızıya boyanmış ve yanına açıklamalar yazılmış olan tepelerdir. Sağdaki tepedeki beyaz bölgede, madende çalışan işçilerin, daha doğrusu esirlerin evleri bulunmaktadır. Evlerin üstünde “Temiz Tepe” olarak tepenin adı yazılmış ve Amaon Tapınağı çizilerek gösterilmiştir. Haritanın ortasındaki koyu renkli, beşgen biçimindeki çizimin sol üst köşesindeki siyaha yakın koyu renkle gösterilmiş yer kuyulardır. Beşgenin ortasındaki beyaz yer ise Firavun I. Setos’un anıtını göstermektedir. Bu ilginç harita yalnız madencilik bakımından değil, haritacılık bakımından da geçmişten günümüze miras kalan en eski belgeler arasında yer almaktadır. Enerji ve Kömür İnsanlık tarihinin ilk uygarlık aşamasını oluşturan madenin keşfi kadar önemli bir husus da madenlerin işlenmesidir. Madenlerin işlenmesi için, başka bir deyimle; bakırın, eritilmesi, tuncun dökülmesi, demirin akıtılması gibi işlemlerde ısı (ateş) enerjisine gereksinim vardır. İlk çağlardan beri bu enerji, uzun süre ateşle sağlanabilmiş ve ateşin sürekliliğini oluşturan kaynak da kömür olmuştur. “Kömürün bulunuş tarihi milattan çok önceki yıllara uzanır. İlk kömürün çıkış izine Asya’da, Mongolya’daki terk edilmiş ocaklarda ve Orta Asya’da, Altay’da izabe kalıntılarına rastlanmıştır. Kömür özellikle kesici silah yapan demir ustaları ve nalbantlar tarafından kullanılmıştır. Orta Çağ başlarında daha çok un öğüten değirmenler için güç sağlayan su çarkları, giderek madenlerdeki yer altı sularının yüzeye pompalanması, maden cevherinin işlenip ezilmesi, maden eritme ocağının körüğünün çalıştırılması, demir dövme çekicinin kaldırılması, tel çekilmesi, çırpıcı dibeği ile bıçkı testerelerinin çalıştırılması gibi teknolojik makinelere uygulandı. Böylelikle su gücü sanayileşmenin lokomotif görevini gören kömür ve demir üretiminde enerji gereksinimini karşılarken, diğer taraftan tekstil sektöründe otomatik iplik eğirme çıkrıkları ile otomatik kumaş tezgâhlarının çalıştırılmasında kullanıldı. 8 Sanayi devriminin simgesi olan buhar gücünün kullanımına, buharın oluşmasını enerjisi ile sağlayan kömürün üretim çalışmalarına başlandı. 1700’lü yıllarda kömür damarları belirli bir sınır içinde mostradan girilerek işletilmekteydi, Fransız madenci Vikont Desandri, 1716’da çalıştığı kömür damarının, belli bir meyille tabakalar altında kaybolduğunu gördü. Kaybolan damarların yatım şekline uygun açtığı galeri ile dört senelik çalışma sonunda damarı tekrar buldu. Fakat galerinin dibini su basmıştı. Karşılaşılan yer altı sorunlarının çözümü, buhar gücü kullanımını geliştirdi.4 Enerji elde edilmesinde taşkömürü kullanılmasının getirdiği önemli değişiklikler aşağıdaki açıklamada görüldüğü gibi deniz ve demiryolu taşımacılığı ile tekstil sektöründe yaşanmıştır: “Yelkenli donanmalar varlığını sürdürürken, ilk buharlı gemiler İngiliz ve Amerikan donanmalarında kullanıldı. Bunlar yandan çarklı ve özellikle düşman ateşine karşı korunmasız gemilerdi. 1843’te ABD’de dünyanın ilk pervaneli savaş gemisi olan ‘Princton’ yapıldı. Bu gelişmelere karşın, 1850 öncesinde hiçbir devletin donanmasında (özellikle düşman ateşine karşı korumasız olan yandan çarklı) buharlı gemiler tek başına yer almamıştı. Buharlı gemi olgusunu daha sonra lokomotifler izler. Buhar gücünün demiryollarında kullanıma girmesinden önce, ray üzerinde vagonlarla taşımacılık madencilik dalında başlar. Maden ocaklarında kullanılan ilk demiryolu vagonları insanlar ya da hayvanlar tarafından çekilir.”5 Özetle, buhar gücü için ateş ve ateş için de kömüre gereksinim vardı. Sonradan Sanayi Devrimi (1700- 1900) olarak adlandırılan ve yukarıya bir kısmı alınmış gelişmelerin en belirgin niteliği üretimde insan, hayvan, su ve rüzgârdan çok buhar makinelerin kullanılması suretiyle gerçekleştirilmesidir. Bunun anlamı, yani buhar gücünün kömüre dayanılarak elde edilmesidir. İşte bu gelişmelerin 4 5 Ekrem Murat Zaman, Zonguldak Kömür Havzası’nın İki Yüzyılı, s.20 A.g.e. s. 21 9 bir sonucu olarak; “ 1850’lerde dünya enerji tüketiminin % 90’ı odunla karşılanırken, odunun yerini giderek kömür almıştır.“6 Zamanla elektrik gibi yeni enerji kaynakları da ortaya çıkacaktır. Buna karşın taşkömürünün önemi eksilmeyecek ve taşkömürünün kullanılışı, enerji elde edilmesinin yanı sıra, başka alanlarda da, sürdürülecektir, örneğin: “Günümüzde taşkömürü enerji sektöründeki yerinin yanı sıra, demir-çelik sanayisinin temel enerjisi olma özelliğine sahiptir. Koklaşabilir taşkömürü demir-çelik alt sektörünün temel girdilerindendir. Bugün 1 ton çelik üretimi için 0,5 ton kok kullanıldığı bilinmektedir.” 7 Kömür ve Bahriye Ekrem Murat Zaman, ülkemizdeki “Kömür ile Bahriye” ilişkisini ve bu ilişkideki ilk günleri şöyle anlatılmaktadır: “Dünya yer altı zenginlikleri ve kömürün kullanılışına ilişkin gelişmeler olurken Osmanlı İmparatorluğu’nun en büyük sanayi kuruluşu Haliç Tersanesi ve tophanelerinde odun yakılıyor, izabe fırınlarında odun kömürü kullanılıyordu. Deniz ticareti hakları önce Venedik ve Cenova daha sonra da İngiliz ve Fransızlara bırakıldı. Osmanlı Devleti’nde deniz ticareti önemsenmediği ya de gelişemediği için, Osmanlı ticaret filosu yoktu. Bu tarihlerde denizyolu taşımacılığının temelleri atılmaktaydı. Kaptan-ı Derya Cezayirli Hasan Paşa’nın çabaları sonucu, Padişah III. Mustafa’nın buyruğu ile Mühendishane-i Bahri-i Hümayun açıldı. Tersane mimarı yetiştiren ‘Gemi İnşaatı Bölümü’ kaptan yetiştiren ‘Seyr-ü Sefain Bölümü’nde oluşan Mühendishane-i Bahri-i Hümayun günümüzün İstanbul Teknik Üniversitesi’nin temelini oluşturuyordu. II. Mahmut’a (1808-1839) tüccar Artemis tarafından 1828’de İngiltere’den getirilen SWİFT isimli buharlı vapur hediye edilir. 6 7 A.g.e. s.21 A.g.e. s.21 10 Padişah bu gemi ile birçok kez Marmara Denizi’nde gezintiler yapar. Halk bu buharlı, yandan çarklı gemiye ‘Buğu Vapuru’ adını verir. Gemiyi İstanbul’a getiren kaptan Kerlly’nin devlet gemilerine kaptan yetiştirmesi sağlanır. İstanbul Boğazı’na gelen ilk buharlı gemi, Swift (solda) ve Buharlı (Buğu gemilerinden) Türk gemilerinden Süheyl Ünver (sağda) Tersane-i Amire’de de böyle ‘makineli gemilerin’ yapılması istenir. Bu nedenle ‘Buğu Vapuru’ ile birlikte ‘vapur kömürü’ kavramları ortaya çıkar. ….Osmanlı Devleti’nde ise, yukarıda görüldüğü gibi ‘buhar gücü’ ile 1825’ten sonra tanışılmış olmakla birlikte, sanayide, demir ve denizyollarında buharlı makinelerin kullanımı, 1835’ten sonra başlamış, taşkömürünün üretimi zorunlu hale gelmiş ve daha sonra da taşkömürüne olan gereksinim giderek artmıştır. Elvan köyünden Kara Hüseyin 1840 yılında torbasına doldurduğu kömürleri tahta iskelede görevli kişilere gösterdiği ve bu örneklerin İstanbul’a götürülmesinden hemen sonra Ereğli-Amasra arasında yabancı fen heyetlerinin araştırmalar yaptığından söz edilir. Burada sözü edilen bilimsel araştırmaların varlığı kesin olarak bilinen taşkömürünün rezervi ve ekonomikliği üzerine yapılan çalışmalar olduğu anlaşılmaktadır. Tersane-i Amire’ye bağlı tersanelerde gemi yapımı için gerekli kereste ve Başkent İstanbul’un odun ihtiyaçlarının önemli bir bölümü yıllarca Ereğli-Amasra arasındaki iskelelerden deniz yoluyla sağlanmıştır. Çağın gereği olarak deniz ulaşımında buhar gücü için gerekli olan buhar kömürü yine bu sahillerden deniz 11 yoluyla sağlanacaktır. Buhar gücü ve kömür kullanılmasındaki tarihsel gelişme de bu gereksinimin de kanıtıdır. Erol Mütercimler, ‘Kurtuluş Savaşı’nda Denizden Gelen Destek’ adlı kitabında, ticari denizciliğimizin gelişimini şöyle anlatmaktadır. … İlk olarak 1856’da Osmanlı donanması için İngiltere’den kömürle çalışan buharlı, zırhlı gemiler satın alınır.1864 yılından sonra İngiltere ve Fransa’da siparişle yaptırılan, Gemlik, İstanbul, İZMİT, Sinop tersanesinde yapılan buharlı( zırhlı, ahşap ve uskurlu) savaş gemileri ile donanma oluşturuldu. İngiltere’den ithal edilen kömürün buhar makinelerinde kullanım maliyetinin yüksekliği nedeniyle, savaş gemilerinde kullanılan ve demiryollarında kullanılacak olan kömürde dışa bağımlı olmak yetkilileri düşündürüyordu…”8 Ereğli, Zonguldak ve Bahriye Ereğli ve yöresi, taşkömürünün bulunmasından önce de, Bahriye’nin ilgi alanı içindeydi ve buralarda küçük birlikleri bulunmaktaydı. Çünkü Tersane-i Amire’nin gemi yapımı için ihtiyaç duyduğu kereste, tomruk ve direklerin gibi orman ürünleri yalnız Amasra, Ereğli ve Zonguldak yörelerindeki ormanlardan sağlanmaktaydı. Zonguldak, Kozlu ve Kilimli yöresinin 1/250.000 ölçekli haritası (küçültülmüştür) Sözü edilen bu orman ürünleri, ayrıca Amasra, Ereğli ve Zonguldak’taki kıyılardaki odun iskelelerinde yüklenilerek İstanbul’a gönderiliyordu. Bu hizmetlerin yerine getirilebilmesi için, doğal olarak, bu yörelerde ve özellikle kıyılardaki odun 8 A.g.e. s. 21:23 12 iskelelerinin bulunduğu yerleşim yerlerinde Bahriye’nin birlik ve tesisleri bulunmaktaydı. Ekrem Murat Zaman, Bahriye’nin orman ürünleri ihtiyacının karşılanmasındaki ormanların ve odun iskelelerinin önemini şöyle açıklamaktadır: “ 18.yüzyılın ikinci yarısında, Şile’den Cide’ye kadar olan birçok iskelenin ‘hatap (odun) iskelesi’ yükümlülüğüne bağlandığı bilinmektedir. Başlıca odun iskeleleri; Karasu, Filyos, Bartın Çayı, Amasra ve Cide’dedir. Başkent İstanbul’un kereste ve yakımlık odun ihtiyacının yanı sıra bu iskelelerden Tersane-i Amire için gemi keresteleri, tomruk ve direk sağlanmaktadır. 1816 yılında Ereğli ve Bartın kazalarında Kalyon (gemi, Firkateyn) Nazırlığı’nın kurulmasıyla, Karadeniz sahilinde Alaplı ile Cide arasında ahşap tekne yapımcılığı gelişmiştir. 1827 Navarin vakasından sonra “…yeni bir donanma oluşturmak amacıyla sefine (gemi) yapımına önem verilir. Bu dönemde ahşap teknelerin ihtiyaçları AlaplıCide arasındaki sahillerden temin edilir. Yörenin ağa ve ayanlarına gemi yapımı için siparişler verilir. Özellikle Bartın Boğazlarında ve Amasra limanlarında, Haliç Tersanesi’nin küçük gemi siparişleri yapılır. Yenice ormanlarından, özellikle 1830 yılından sonra donanmanın ihtiyacı için sal ile nehir taşımacılığı yapılarak, yıllar boyunca muhtelif cins kereste ve paçarol (gemi yapımı için eğri biçilmiş kereste) sağlandığına dair kayıtlar bulunmaktadır. Batı Karadeniz’de Sinop’tan önce, doğal limana sahip Ereğli ve Karadeniz’in tek boğazı olan Bartın, Osmanlı döneminde takasa dayalı ticaretin en fazla yapıldığı yerdi. Ereğli ve Bartın çevresindeki yumurta, meyve, tavuk, sebze ve kürek gibi ahşap tekne malzemesi yüklü olarak hareket eden yelkenli tekneler, ürünlerini İstanbul’da pazarladıktan sonra tuhafiye ve bakkaliye malzemesi alarak, geri dönerlerdi. Bu tarihlerde Zonguldak şehir merkezi, Ereğli kazasına bağlı, Karadeniz sahilinde ‘Tahta İskelesi’ olan bir koydur. Bu Tahta iskele ve çevresinde Tersane-i Amire’ye (Devlet Tersanesi’ne ) bağlı Bahriye subay ve askerlerinin de görev yaptığı bir askeri yerleşim yeridir. Sahilde yaşam deniz yolu taşımacılığına yönelik gelişmiş, 13 iç kesimlerde yaşayan halk ise toprağa bağlı tarım, ormancılık ve hayvancılıkla İlgilenmektedir.”9 . İkinci Bölüm Taşkömürünün Bulunması ve Havzadaki İşletmelerin 1829 – 1908 Yılları Arasındaki Durumu Taş Kömürünün Bulunması ve İşletilmesinin ilk Yılları (1829-1848) Ülkemizdeki taşkömürünün bulunuşunun genel kabul gören ve benimsenen öyküsü şöyledir: Taşkömürünün enerji kaynağı olarak yaygın bir biçimde kullanılması, özellikle buharla çalışan savaş gemilerinde kömüre gereksinim duyulması Türkiye’de de kömürün aranıp bulunması yolunda büyük bir heyecan yaratmıştı. Çünkü kömür yurt dışından sağlandığı için dışarıya çok para ödenmek zorunda kalınıyordu. Bu durum karşısında kömürün ülkemizde aranıp bulunması kaçınılmaz olmaktaydı. Nitekim Sultan II. Mahmut bir buyrultu (fermanı) çıkararak; terhis edilen Bahriye’de görevli deniz erlerine, kömürün ülke için önemi anlatılmasını ve bunların terhis edilip evlerine döndüklerinde kömürü aramalarını, bu amaçla kendilerine birer parça kömür verilmesini emretmişti. Bu bilgilerle donatılarak terhis olan erlerden biri de Ereğli’nin Kestaneci Köyü’nden Uzun Mehmet idi. Uzun Mehmet terhis olup, köyüne döndükten sonra taşkömürünü aramaya başlamış ve 8 Kasım 1829 günü, Uzun Mehmet Ereğli’nin 15 kilometre kadar doğusunda, Köseağzı’ndaki, Niran Deresi kenarındaki değirmene, buğday öğüttürtmek için gitmiştir, ancak değirmen oldukça kalabalıktır. Bu nedenle, sırasını beklerken, vakit geçirmek için, dere boyunca dolaşmaya çıkar. Dolaşırken, dere yatağında, kendisine verilmiş olan örneğe benzeyen, kömür, yani taşkömürü parçalarını bulur. Bu parçalardan örnek alarak, İstanbul’a, eski komutanına götürür. Uzun Mehmet, bu buluşu nedeniyle, Padişah tarafından 50 altınla ödüllendirilir. Ancak, Ereğli kaymakamı Müstelzim Hacı İsmail Ağa onu kıskanır ve ödülünü çalmak ister. Uzun Mehmet ödülünü almak ve fen heyetini 9 A.g.e. s.14 14 görmek üzere yeniden İstanbul’a gittiğinde, İstanbul’da kaldığı Leblebici Hanı’nda, Hacı İsmail’in iki adamı tarafından, kahvesine zehir katılarak öldürülür. Günümüzde, Uzun Mehmet, Zonguldak’ın ve taşkömürünün bulunuşunun simgesidir Bu nedenle her yıl, 8 Kasım günü, hem Zonguldak’ta, hem de Kestaneci Köyü’nde yapılan törenlerle anılmaktadır. Uzun Mehmet’in Zonguldak’taki Heykeli O günlerin petrol değerinde olan taşkömürünün bulunması üzerine, Ereğli ve Amasra yöresindeki Karadeniz kıyıları; başta İngiliz ve Fransız şirketleri olmak üzere, yabancıların istilasına uğrar. Elde bulunan belgelerden, kömürün bulunuşundan 1848 yılına kadar olan dönemdeki çalışmaların, daha çok, kömür rezervinin ve havza sınırlarının belirlenmesi üzerinde yoğunlaştığı, bunun yanı sıra küçük ölçekli üretimin de yapıldığı anlaşılmaktadır. Nitekim Saray Başkâtibi’nin Bolu Feriki’ne10 (Korgeneral) göndermiş olduğu 6 Nisan 1841 (12 safer 1257) tarihli yazıdan “1840 tarihi öncesinde Kozlu iskelelerinin varlığı ve Kozlu’da maden ocaklarının çalışmakta olduğu, Ereğli’de kömür madenlerinin bulunduğu yerdeki nüfuzlu kişilerin çıkarları için devlet memurlarının yetkilerini kötüye davrandıkları” anlaşılmaktadır.”11 10 11 O yıllarda Ereğli, Kozlu gibi yerler Bolu’ya bağlı idiler Ekrem Murat Zaman, a.g.e. s. 25 15 kullandıkları ve çalışanlara haksız Dr. Ferruh Niyazi Ayoğlu, da Kapitalizmle Eklemlenme Sürecinde Zonguldak Kömür Havzası’nın Tarihsel Gelişimi: 1829-1908 adlı bildirisinde, bölgedeki 1848 yılına kadar olan üretim hakkında aşağıdaki bilgileri vermektedir: “Bölgede her ne kadar 1848 tarihine kadar sözü edilmeye değer bir üretim yapılmamışsa da, kömürün bulunmasından sonra yörenin İngiliz ve Fransızların ilgisini çektiği anlaşılmaktadır. Nitekim Fransız Hükümeti adına ülkede gezi ve incelemeler yapan ve 16 Temmuz 1847’de Amasra’ya gelen Hommaire de Hell, Amasra Ereğli arasında 40 kadar kömür ocağının 5 yıldır faaliyette olduğunu, kömürün 12 yıl kadar önce bu bölgede bulunduğunu, havzada İngilizler tarafından getirilen Karadağ ve Dalmaçyalı Hırvat işçilerin çalıştığını, 1846’da Ereğli’de acenteler için yeni dükkânlar yapıldığını, 1.500 kişinin kömür havzasında, 300 kişinin de kömür nakliyatında çalıştığını yazmaktadır.1829-1848 sürecinde sistemli ve büyük ölçüde olmamakla birlikte üretim yapıldığı gözlemlenmektedir. 12 Konuya ilişkin bir başka belge de 2 Recep 1259 (29 Temmuz 1843) tarih ve 3874 numaralı, aşağıdaki, Dâhiliye iradesi (Sadrazamlık yazısı)’dir. Bundan da, kömürün bulunmasından sonra, Ereğli ve Amasra’da, kişi ve kumpanyalar tarafından, belli koşullarda üretim yapıldığı; çıkarılan kömürün bir bölümünün tersane ve tophanede kullanıldığı, bir bölümünün buharlı ticaret gemilerinde tüketildiği, hatta yabancı vapurların ihtiyacı olan kömürün kısmen burada çıkarılan kömürle karşılandığı anlaşılmaktadır. ‘Ereğli ve Amasra’da ortaya çıkan kumpanya biçiminde belli koşullarla bazı önemli kişilere ihale edilen vapur kömürü, İstanbul’da tersane ve tophanede maktu (belirlenmiş) bir fiyatla kullanıldığı gibi, rayiç (piyasa) fiyatla tüccar vapurlarına da satılmaktadır. Dakik (un) vapurlarındaki denemelerde ise, İngiltere kömürlerine oranla biraz daha çabuk yanıp, tükenmekle birlikte, buhar kazanına bir zarar vermediği tespit edilmiştir. Bölgedeki ocaklar işletildikçe kalitesi de kuşkusuz artacaktır. Ayrıca işler yoluna konursa külliyetli miktarda üretileceği de anlaşılmaktadır. Bu kömürün 12 Dr. Ferruh Niyazi Ayoğlu, Kapitalizmle Eklemlenme Sürecinde Zonguldak Kömür Havzası’nın Tarihsel Gelişimi: 1829*1908, s.116-117 16 yabancı vapurlara satılması hem devlet hazinesi hem de ocakları işleten kumpanyalar için yararlı görülmektedir.” .13 29 Temmuz 1843 ( 2 Recep 1259) tarih ve 3874 numaralı dâhiliye iradesi14 Bu dönem, doğal olarak, yabancıların bölgeye ve bu değerli madenin bulunduğu yöreye ilgilerinin giderek arttığı bir dönemdir. Nitekim Fransız hükümeti adına Türkiye’de gezi ve incelemeler yapan, yukarıda da sözü edilmiş olan, Mühendis Xavier Hommaire de Heil, 16 Temmuz 1847’de bölgeye gelir. Adı geçenin yazdığı rapora göre bölgede, Ereğli ile Amasra arasında, beş yıldır faaliyette bulunan on ikisi İngilizler tarafından çalıştırılan, kırk kadar kömür ocağı bulunmaktadır. Ayrıca, Amasra’da acenteler bulunmakta, yeni dükkânlar açılmaktadır. Kömür havzasında yerli ve yabancı 1800 işçi vardır ve bunların üç yüzü kömürün taşınmasında çalıştırılmaktadır. Bütün bunlara karşın, yani kömürün bulunup, yerinin belirlenmiş ve kısmen de olsa üretime geçilmiş olmasına karşın, kömürün rezervi bilinmemektedir. Kömürün rezervi, daha sonraları saptanmaya başlanacak ve Cumhuriyet döneminde de sürdürülen Arkeo-coğrafik ve jeolojik araştırmalarla ortaya konulacaktır. Ancak, rezervi belli olmasa da, yatakların denize yakın yerlerde olması, buradaki kömürün işletilmesini ekonomik duruma getirmektedir. 13 14 Ekrem Murat Zaman, a.g.e. s. 26 Ekrem Murat zaman’ın a.g.e.’den alınmıştır. 17 Taşkömürü işletilmesinin ekonomik olması nedeniyle kömür yataklarının aranması, bulunup, çıkarılması ve pazarlanmasına gösterilen ilgi büyüyecek ve bunun doğal sonucu olarak kömür üretimi de giderek artacaktır. Ancak havzadaki kömür ocaklarının çoğu yabancı özel kuruluşlar tarafından işletilmektedir. Bu nedenle gerek üretim, gerekse kömürün pazarlanması ülke ihtiyaçlarına göre değil, yabancı şirketlerin ve dolayısıyla yabancı ülkelerin ekonomik politikaları ve siyasi çıkarlarına göre yönlendirilmektedir. Çünkü elde; ocakların işletilmesi, kömürün taşınıp pazarlanması, işçilerin hak ve hukuklarının korunması gibi hukuki düzenlemeler bulunmamaktadır. Kısacası kömürün bulunmuş olmasına karşın ekonomik sıkıntılar içinde bunalan devlet bu değerli madenden yeterince yararlanamamakta, hem devlet hem de yöre halkı yabancılar tarafından sömürülmektedir. Bu duruma daha fazla göz yumulmayacak, devlet taşkömürünün işletme ve yönetiminde yeni yeni önlemler almak ve teşkilatlanmak zorunda kalacaktır. Bu incelemede ele alınan 1865-1908 yılları arasındaki “Taşkömürü Havzası’nda Bahriye Nezareti Yönetimi” ile Ereğli Kömür Maden-i Hümâyûnu İdaresinin Nizamnâmesi (Dilaver Paşa Nizamnamesi) sözü edilen yeni önlemler teşkilatlanmanın önemli bir aşamasını oluşturmaktadır. Ancak, ana konuya geçmeden önce, havzadaki yönetimin 1848-1865 yılları arasındaki evresine göz gezdirilecektir.15 1- Birinci Hazine-i Hassa (Evkaf Nezareti) Yönetimi (1848-1854) Bu dönemde, ilk olarak, 1264 (1848) yılında, Padişah I. Abdülmecid’in görevlendirdiği Kapıcıbaşı Ahmet Nazif Ağa ile Ebniye-i Hassa mimarlarından Hüsnü Efendi tarafından Ereğli ile Amasra arasındaki taşkömürü bulunan yerler ile havza hudutları belirlenmiş ve bir defterle (raporla) Saray’a sunulmuştur. Raporda havzanın hudutlarının “Ereğli iskelesi civarından, Amasra Tarla ağzına kadar uzandığı” belirtilmektedir. Raporun saraya sunulmasından sonra; padişah I. Abdülmecid’in buyrultusuyla (fermanıyla) “Kömür havzası Evkaf-ı Celile-i Mülükane (Vakıflar İdaresi Mülkleri) topraklarına dahil edilir. Yönetimi de (İşletmesinden elde edilecek gelir) Hazine-i Hassa’ya verilir. Böylece havza I. Abdülmecid Vakfı adına tapulanmıştır. 15 Bu aşamalar Ekrem Murat zaman’ın a.g.e.den özetlenmiştir. 18 Havzadan elde edilecek yıllık kira bedeli Evkaf Nezareti (Vakıflarla ilgili işleri yürüten örgüt) denetiminde, dini hayır kurumlarına tahsis edilmiştir.”16 Havzayı I. Abdülmecid’in vakfı adına tapulayan söz konusu buyrultu taşkömürü havzasına ilişkin ilk resmi düzenleme olarak bilinmektedir. Buyrultu ile kömür madenini işletecek kişilerden 30.000 kuruşluk (300 lira) yıllık kira bedeli alınması ve bu paranın I. Abdülmecid Vakfı kontrolünde bulunan dini kurumlara tahsis edilmesi öngörülmekteydi. Birinci Hazine-i Hassa (Evkaf Nezareti) yönetimi dönemindeki işletmeciliğin en önemli evresi 1849-1854 yılları arasındaki Galatalı Sarraflar İşletmeciliği’dir. Galatalı sarraflar, Saraya borç veren, Saray’ın borçlarını daha yüksek bir faizle satın alan, devlet tarafından, ‘Banker’ unvanı verilmiş kuruluşlardır. Devletin borç talepleri kendi imkânlarını aştığı noktada da başta İngiliz sermayesi ile Osmanlı Devleti arasındaki borç ilişkileri içinde, Saray’dan pek çok ekonomik kaynağın gelirlerini toplatma ya da işletme imtiyazı aldılar. Taşkömürü işletme imtiyazlarını da Mart 1849 tarihinden sonra aldılar. Büyük mali güce sahip olan bankerler Osmanlı maliyesinde söz sahibi oldular ve Darphane Amirliği’ne getirilen Artin Kazas gibi, önemli makamlara getirildiler.17 1850 (1266)’de üst düzey iki görevli Ereğli’ye ve bir maden mühendisi de Kozlu’daki ocakların başına gönderilir. Amaç hayır ve din kurumlarının finanse edilmesi ile Osmanlı donanmasının ve sanayi kuruluşlarının kömür ihtiyacının karşılanmasıdır. Bu nedenle, üretilen kömürün, bedeli karşılığında, Donanma-yı Hümayun’a (Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na) bağlı tersanelere verilmesi zorunlu kılınmıştır. Bu döneme kadar Karadağlı ve Hırvat maden usta ve işçileri kömür işlerinde sürülen yollarla işletmecilik yapmış, kömür küfe ya da galerilere döşenen tahta ray ve tahta arabalarla baca ağzına nakledilmiştir. Kömür harmana ve yükleme iskelelerine hayvan sırtında taşınmıştır. Seri taşımacılık yapılmadığı için istenen üretim düzeyine ulaşılamamıştır. 16 17 Ekrem Murat Zaman, a.g.e. s.28 Ekrem Murat Zaman, a.g.e. s.28 19 Osmanlı Devleti, 1849 yılında İstanbul’da Beşiktaş ve diğer semtlerde yüksek fırın ve dökümhaneleri İngilizlere kurdurdu. Maden filizi Marmara Denizi’ndeki adalardan çıkarılıyordu. Kömür ihtiyacının da Ereğli’den karşılanması planlandı. Bu tesislerde elde edilen demirin bir kilosunun maliyeti 1 kuruşun üzerindeydi. Ayni dönemde İngiliz ithal demirinin kilosu 0,42 kuruşa satılmaktaydı. Yapılan bu yatırımlara karşın, dökümhaneler yüksek maliyet gerekçesiyle kapatıldı…”18 Bu dönemde, demir fiyatlarında Türkiye’nin İngiltere ile rekabet edemeyecek durumda olması nedeniyle; kömürün ekonomik olarak çıkarılıp, taşınması yolları araştırıldı. Böylece Evkaf Nezareti 1851 yılında havzaya İngiliz Barklay ve 8 maden uzmanı getirterek çalışmalara başladı. İngiliz teknik elemanlarının hazırladığı projelerle havzadaki kömür taşımacılığı geliştirildiği gibi, Kozlu merkez seçilerek yeni ocaklar açılmaya başlandı. “İngiltere’den getirilen demiryolu malzemesi ve vagon ile Havzada ilk demiryolu taşımacılığı olan Kozlu sahilinden Papaz havzasına kadar dekovil hattı yapılmıştır.19 Ayrıca, sahilde yükleme tesisleri Barklay tarafından 18511852’de Kozlu’da yapılmış dekovil hattında vagon katarlarının taşınmasında katırlar kullanılmıştır. Kozlu’da İngilizler tarafından sürülen dekovil hatları demiryollarının başlangıcı olmuştur. Bazı ocaklar da Mir-i Ocaklar (Devlet Ocakları) adı altında istihkâm subay ve erleri (asker işçiler) tarafından işletilmektedir.20 İşletmedeki galeri açma ve ocaklarda kömür kazma işlerinde İngilizler nezaretinde istihdam edilmek üzere Karadağlı ve Hırvat işçiler getirilerek, üretimin arttırılmasına çalışılmıştır. 2. Kırım Savaşı ve Geçici İngiliz Yönetimi (1854-1856) 30 Kasım 1953’de, Rusların Sinop’ta bir Osmanlı Filosunu batırması üzerine başlayan savaşta, Rusların genişlemesini ve Karadeniz’e egemen olmasını önlemek isteyen İngiltere ve Fransa, Osmanlı İmparatorluğu yanında yer almıştı. Önce, Osmanlı deniz taşımacılığını korumak üzere bir Fransız-İngiliz ortak deniz gücü Karadeniz’e geldi ve 28 Mart 1854’de Rusya’ya karşı savaş ilan ederek, Türkiye’yle birlikte savaşa girdiler. 1856 tarihine kadar süren bu savaş boyunca Fransız ve İngiliz 18 Ekrem Murat zaman, a.g.e. s.28 Deniz Müzesi Kütüphanesi’nde, söz konusu dekovil hatlarına ilişkin çizili belgeler bulunmaktadır. Bunlar hakkında, aşağıda, açıklama yapılıp, bilgi verilecektir. 20 Ekrem Murat Zaman, a.g.e. s.29 19 20 savaş gemilerinin kömür ihtiyacı, bir anlaşma ile taşkömürü havzasından sağlanmıştır. Bu amaçla yapılan anlaşma uyarınca: “Kozlu-Zonguldak ve Üzülmez mıntıkasındaki (bölgesindeki) kömürler, yapılan anlaşma gereği, İngilizlere geçici olarak devredildi. Çıkarılan kömürün yarısı da Fransız donanmasına verilecekti. Fransız Colonel Lachappel (Bahriye Albay Laşapel) Kırım Harbi bitimine kadar Kozlu’da oturmuş ve Fransız donanmasının kömür ihtiyacını takip etmek amacıyla görev yapar. Savaş nedeniyle, ocakların teknik denetimi de, 1851’de özel anlaşma ile bölgeye getirilmiş olan İngiliz Barklay’e verilir. Zonguldak ve Kozlu’da daha önce yapılmış olan dekovil hattı yeniden düzenlenir. Çaydamar, Üzülmez ve Kilimli demiryolu (dekovil) hattı Kırım Savaşı döneminde yapılır.21 Savaş başlangıcında, 24 Ağustos 1854 tarihinde, Osmanlı İmparatorluğu arasında, Paris’te Fransız Goldschmidt ve Londra’da İngiliz Palmer ve Ortakları şirketleri ile anlaşma yapılarak, oldukça büyük meblağla borç alınmıştı. Bu borçların, yöredeki taşkömürü işletmesinin Fransız ve İngiliz yönetimine verilmesinde büyük rolü olduğu muhakkaktır. Havzadaki İngiliz yönetimi 1856 Paris Barış Antlaşması’na kadar sürmüştür. Burada, ana konuya kısa bir ara verilerek, yöredeki demiryolu (dekovil) hatlarının yapılışına ilişkin önemli bir belge tanıtılacaktır. Söz konusu belge, Dilaver Paşa Nizamnamesi’nin özgün yazmasını bulmak üzere İstanbul Deniz Müzesi Komutanlığı Kütüphanesi’ndeki araştırmalar sırasında bulunan bazı önemli belge ve haritalar arasında yer almaktadır. Bir kısmı daha ileride söz konusu edilecek bu belge ve haritalardan biri de 2194 demirbaş numaraya kayıtlı demiryolu planlarıdır. Taşkömürü havzasındaki demiryollarının güzergâhına ilişkin bu planlar büyük boyutlu kâğıt üzerine, İngiliz Mühendisi James Barrow tarafından elle çizilmiş, özgün planlardır. Planların tümü, dağılıp kaybolmamaları için, sırtlarından, bir albüm oluşturacak biçiminde bir araya getirilmiştir. Üst kısmındaki siyah bezle kaplı, karton kapak, planları bir arada tutmaktadır. Ancak bez kaplı karton kapak, kâğıt boyutunun yarısından da küçük olup üzerinde, yaldızla işlenmiş aşağıdaki başlık bulunmaktadır: 21 Ekrem Murat Zaman, a.g.e. s.29 21 “COAL FIELDS IN ASİA MINOR TURKISH GOVERNEMENT BLACK SEA” Kapağın birleştirdiği bu çizimlerin başında, 1/ 10,000 ölçekli (yatay ve düşey ölçü birimi yardadır) beş harita bulunmaktadır. Bunlar taş kömürü havzasındaki demiryollarının her biri büyük boyutlu kağıt üzerine çizilmiş beş planıdır. Planlardan üçü ayrı ayrı büyük boyutlu kâğıt üzerine, kalan ikisi de büyük boyutlu tek bir kağıt altlık üzerine çizilmiştir. Çok renkli olarak tersim edilmiş planlarda düz ayrıntılar ile araziyi yansıtan eş yükseklik eğrileri bulunmaktadır. Sözü edilen çizimlerden ilk sayfadaki birinci Kozlu, Zonguldak ve Kilimli’ye ilişkin Genel Plan ile ikinci sayfaya çizilmiş Kilimli ve Zonguldak vadileri (ikinci ve üçüncü plan) demiryolu ayrıntı planları aşağıdadır. Ancak, birinci plan, büyük boyutlu olduğundan tümüyle verilememiş, hakkında fikir edinilebilmesi için ayrıntı olarak başlığı ile planın orta bölümü aşağıya alınmıştır. Kozlu, Zonguldak, Kilimli Vadilerinin 1/ 10.000deki ölçekli genel planının başlığı 22 Kozlu, Zonguldak, Kilimli Vadilerinin 1/ 10.000deki ölçekli genel planının orta bölümü Bu beş planın tümü ile bunlara ilişkin ileride açıklanacak ayrıntı planlarının uygun yerlerinde, yapımcısının imzası ile kendisini tanıtan aşağıdaki bilgiler bulunmaktadır. Planları yapan İngiliz James Barrow’un, cilt içindeki ikinci planda bulunan imzası ve kendisini tanıtan yazılar (ayrıntı) Mühendis James Barrow tarafından çizilmiş ikinci ve üçüncü planlar, üst üste tek bir altlık üzerine resmedilmiştir. 23 Ayni altlık üzerindeki planlardan üstteki planın başlığı ve planın kopyası aşağıdadır: “KİLİMLİ VALLEY RAİLWAYS DETAİLS” . Ayni altlık üzerindeki Kilimli Vadisi Demiryolu planı Ayni altlık üzerindeki planlardan alttaki planın başlığı ve planın kopyası da aşağıda görülmektedir. “ZONGOLADAK22 VALLEY DETAİLS” 22 Planlardaki başlılar ve yer adları James Barrow tarafından yazılmış olmalarına karşın, yer adlarının imlası plandan plana değişmektedir. 24 Ayni altlık üzerindeki Zonguldak Vadisi Demiryolu planı Bunları izleyen dördüncü planın başlığı: “KOSLO VALLEY RAİLWAYS DETAİLS”, Beşinci planın başlığı ise “CHETALAGZI RAİLWAYS DETAİLS” Açıklanan bu beş planı, demiryolu güzergâhına ilişkin ayrıntıları içeren büyük boyutlu dört kâğıt üzerine çizilmiş ayrıntı planları izlemektedir. Bu ayrıntı planları ilk kez ortaya konulduğu için, araştırmacılar tarafından ilginç bulunabileceği görüşüyle, başlıkları ve ölçekleri sırasıyla aşağıya alınmıştır. Karton kapakla birleştirilmiş beşinci altlık kâğıt üzerinde1/ 2.000 ölçekli, başlığı aşağıya alınmış, birinci ayrıntı planı (tüm çalışmanın altıncı plan) bulunmaktadır: “Section of the Seams on the Right of Gozlou With Project of Pils on the left Bank” Karton kapakla birleştirilmiş altıncı altlık kâğıt üzerinde 1/ 2.000 ölçekli, ikinci ve üçüncü ayrıntı planları (tüm çalışmanın yedinci ve sekizinci planları) bulunmaktadır. Yedinci ayrıntı planı altlığın sağ üst tarafına, sekizinci ayrıntı planı, sol alt tarafına çizilmiş olup başlıkları aşağıda gösterilmiştir. 25 Sağ üstte: “SECTION AT ZONGOULDACH” Sol altta: “SECTION UZULMES” Karton kapakla birleştirilmiş yedinci altlık kâğıt üzerinde 1/2.000 ölçekli, dördüncü ve beşinci ayrıntı planları (tüm çalışmanın dokuzuncu ve onuncu planlar) bulunmaktadır: Dokuzuncu ayrıntı planı altlığın üst tarafına, onuncu ayrıntı planı, altlığın alt tarafına çizilmiş olup başlıkları aşağıdadır: Üstte: “SECTION AT ESKİ- BARLICK” Altta: “SECTION AT KILIİMLI” Karton kapakla birleştirilmiş sekizinci altlık kâğıt üzerinde altıncı ve yedinci ayrıntı planları (tüm çalışmanın on birinci ve on ikinci planlar) bulunmaktadır: On birinci ayrıntı planı altlığın sağ üst tarafına, on ikinci ayrıntı planı, sol alt tarafına çizilmiş olup başlıkları aşağıdadır: Sağ üstte: “SECTION BETWEEN THE VERTİCAL SEAMS OF KILITS AND BAY OF DEMOOSINI 1/ 5.000 ” Sol altta: “Seams working by Mr. Bodosacki and Coal Tarlagizi, Seams rises S&SE 4 to 6 ins per yard”. Karton kapakla birleştirilmiş dokuzuncu altlık kâğıt üzerinde sekizinci, dokuzuncu ve onuncu ayrıntı planları (tüm çalışmanın on üçüncü, on dördüncü ve on beşinci planlar) bulunmaktadır: On üçüncü ayrıntı planı altlığın üst tarafına, on dördüncü ayrıntı planı, altlığın sağ alt tarafına, on beşinci ayrıntı planı altlığın sol alt tarafına çizilmiş olup başlıkları aşağıdadır: Üstteki başlık: DETAIL SECTIONS OF COAL FOUND AT COZLO” 26 Sağ alttaki başlık: ″THESE SEAMS REPEAT THEMSELVES AT SEVERAL POİNTS ALONG THE CONTOUR OF THE HİLLS AND OUTCROPS THESE SEAMS AT ZOBGOULDAK ARE NO DOUBT IDENTICAL WITH THE ABOVE SEAMS” Sol alttaki başlık: “SECTIONS OF SEAMS AT UZULMES” 3- İkinci Hazine-i Hassa (Evkaf Nezareti) Yönetimi (1856-1865) a. Kumpanyalar İşletmeciliği (1856-1859) Kırım Savaşı’nın ardından 1856’da yapılan Paris Barış Antlaşması’nın bazı hükümleri ile yabancılara banka kurma, yol yapımı ve toprak edinme gibi haklar sağlanmıştı. Bunların yanı sıra taşkömürü havzası dışındaki birçok madenin işletme hakkı ve işletilmesi doğrudan doğruya veya dolaylı olarak yabancı şirketlere veriliyordu. Bunun sonucu olarak; “…Kırım Savaşı’nın bitiminden sonra, anlaşma gereği yaptıkları yatırımları bedelsiz, ancak ellerinde bulunan kömürleri bedelli olarak teslim eden İngiliz teknik elemanları, bölgeden çekilmişlerdi. İngilizlerin (Barklay ve uzmanların) yurtlarına dönmesinden sonra, işletme hakkı yeniden Hazine-i Hassa adına görev yapan Maden Müdürlüğü denetiminde ocak çalıştıran kumpanyalar (İşletmeler) eline bırakılmıştır.”23 Dr. Ferruh Niyazi Ayoğlu, Kapitalizmle Eklemlenme Sürecinde Zonguldak Kömür Havzası’nın Tarihsel Gelişimi: 1829-1908, başlıklı bildirisinde bu durumu anlatırken “ocak çalıştıran kumpanyaların” önde gelenlerini de belirtmektedir: “Borçlanma çılgınlığının yaşandığı süreçte, Galata’nın Baltacı, Hiristaki Zografas, Mısırlıoğlu Bogos, Zarifi, Kamanto gibi ünlü bankerleri de döneme ayak uydurmakta gecikmemiş ve çeşitli bankalar ve yabancı sermayedarlarla birlikte ortaklıklar kurmuşlardır. Bunlardan biri de 1864’de devlete, illere ve belediyelere borç muamelelerinde bulunmak üzere Baltacı, Hiristaki Zografas, Mısırlıoğlu Bogos, Rallyi, Kamanto ve Kumpanyası, Zarif Zafiropulos, Alberti ve Kumpanyası, Sulzbach, Fruling 23 Ekrem Murat Zaman, a.g.e. s.30 27 et Groschen, Stern kardeşler ve Bischhoffsheim et Goldsmith ortaklığıyla kurulan Şirket-i Umumiye-i Osmaniye’dir.”24 Kumpanyalar İşletmeciliğinin bu döneminde tersane, tophane ve deniz taşımacılığında kullanılan kömür ihtiyacı arttığı gibi, İngiltere’den, donanma için, kömürle çalışan gemilerin satın alınmış olmasından dolayı kumpanyalardan çok fazla kömür alınmıştır. Ancak alınan kömürlerin paraları ödenemediği için, Ereğli ve civar kazaların vergi gelirleri, bu kumpanyalara olan kömür borçlarının ödenmesi için kullanılmıştır. Konuya burada da kısa bir ara verilerek, İstanbul Deniz Müzesi Komutanlığı Kütüphanesi’nde, Kumpanyalar İşletmeciliği dönemine ilişkin bir belgeden söz edilecektir. Demirbaş Numarası 452/117 olan bu belge, Albert Cazes25 Kumpanyası tarafından yaptırılmış olan Ereğli ve yöresini gösteren topografik haritadır. Yüzey biçimleri tarama çizgileriyle, deniz derinlikleri kesik kesik batimetrik eğriler ve ayrıca sayısal değerleriyle gösterilmiştir. Ölçeği 1/16.200’dir ve 49X33 cm. boyutundadır. Kırmızı, mavi, yeşil ve siyah olmak üzere dört renkli olarak basılmıştır. 24 Dr. Ferruh Niyazi Ayoğlu, Kapitalizmle Eklemlenme Sürecinde Zonguldak Kömür Havzası’nın Tarihsel Gelişimi: 1829-1908, s.123-124 25 Burada adı geçen Albert Casez’in, Galatalı Sarraflar döneminde adı geçen ve Darphane Amirliği’ne getirilen Artin Kazas’ın akrabası olduğu düşünülmektedir. 28 Kumpanyalar İşletmeciliği döneminde Albert Casez ve Kumpanyası tarafından yaptırılmış Ereğli ve yöresini gösteren harita (solda) ve 1970’li yıllarda yapılmış 1/25.000 ölçekli Ereğli deniz haritası (sağda) Baba Burnu’nun doğusundaki ilk koyun sol tarafında, deniz kıyısında, Albert Cazes şirketinin kömür depoları bulunduğu görülmektedir. Depoların yeri kırmızı renkli yazıyla belirtilmiştir. Körfezdeki 2 ve 5 numaralı şamandıraların konumları, haritanın sol kitabesinin ortalarındaki kare biçimindeki çerçevenin içine yazılmıştır. Ereğli koyunda başka şamandıralar olmasına karşın yalnız Albert Cazes kömür depoları önünde bulunan 2 ve 5 numaralı şamandıraların konumlarının verilmiş olması, şamandıraların bu kumpanyaya tahsis edildiklerini veya bu kumpanyaya ait olduklarını göstermektedir. Haritanın başlığına “HERAKLEA”, altında, ayıraç içinde “BENDER- EREGLİ” olarak, Ereğli’nin adı yazılmıştır. Bu adın altında Baba Burnu Feneri”nin enlem ve boylamı bulunmaktadır. Enlem ve boylam değerlerinin altında sayısal ölçek, onun da altında çizgisel ölçek yer almaktadır. Çizgisel ölçeğin altında “ BLACK SEA COALİNG” ve onun da altında kumpanyayı tanıtan “ALBERT CAZES & Co. – İstanbul” yazısı bulunmaktadır. Daha altta da “Head Office Tahir Han-Galata” 29 olarak kumpanyanın genel merkezinin adresi, onun da altında “Telegrama. Cazesİstanbul” biçiminde telgraf adresi yazılmıştır. Haritanın sağ alt köşesindeki dikdörtgen çerçeve içinde Ereğli’nin yöredeki çeşitli önemli yerlere olan uzaklıklarını gösteren bir cetvel bulunmaktadır: Bu çerçevenin sağ tarafında, haritanın alt kitabesine bitişik 1/ 1.200.000 deniz mili (Knot) ölçekli ve yörenin Karadeniz ve İstanbul Boğazı’na göre konumunu gösteren bir genel durum haritası bulunmaktadır. Genel durum haritasının sağ üst tarafına 1/ 200.000 ölçekli, Ereğli’nin yöredeki konumunu gösteren bir başka harita daha çizilmiştir. Bütün bu bilgilere dayanılarak, haritanın, Albert Cazes depolarından kömür almaya gelecek gemiler için hazırlatılıp, basıldığı anlaşılmaktadır. Albert Casez Kumpanyası tarafından özel olarak yaptırıldığı belli olan haritanın üzerinde, hangi tarihte yapılıp basıldığını gösteren bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak, Albert Cazes kumpanyasının faaliyet gösterdiği yıllara dayanılarak, haritanın1856-1859 yıllarında çizdirilip bastırıldığı ileri sürülebilir. Bu Ereğli kömür haritası da, Deniz Müzesi Harita Kataloğu dışında ilk kez yayınlanmaktadır. b. Kömür Kumpanyası (Zafiropulos) İşletmeciliği (1859-1860) Yukarıda değinildiği üzere 1859 yılına değin olan sürede alınan kömürlerin parası ödenememişti. Yöreden alınan vergilerle borcun ödenmesi öngörülmüşse de, vergiler borcu karşılamaya yetecek düzeyde olmadığından, sorun çözülememişti. Daha doğrusu devlet sözünde duramamış, anlaşmaları uygulayamaz duruma düşmüş, kumpanyalar da üretimi durdurmuşlardı. Oysa tersane ve donanmanın kömüre gereksinimi vardı. Bu ihtiyaç bitmeyecek, hatta artarak sürüp gidecekti. Mali olanaksızlıklar nedeniyle, yurt dışından kömür alınması da mümkün olamıyordu. Bu kötü durumdan çıkılabilmesi için çareler arandı ve darboğazdan kurtulmak amacıylaSaray ilişkilerini sürekli sıcak tutan- kuyumcu (banker) Yorgaki Zafiropulos ile sözleşme yapıldı ve havzanın işletmeciliği Zafiropulos’a verildi. Bu sözleşmeye göre 1850 yılında göreve getirilmiş olan Halil Kadri Hoca Maden Müdürü olarak göreve devam ederek, 1860 yılına kadar 10 yıl boyunca Evkaf Nezareti adına görev yaptı.26 26 Ekrem Murat Zaman,a.g.e. s. 30 30 Zafiropulos yapılan anlaşmaya göre kömürün 1 atik kantarını, 4 kuruş (70.86 kuruş/ton) fiyat-ı miri ile (değişmez fiyatla) devlete satacak ve havzada madencilik işlerini Zafiropulos adına,Tınkıroğlu Hova Pozarit yürütecekti. Zafiroğlu ve adamının havzada kömür üretimini kasıtlı olarak arttırmaması ve durumun eskiden daha kötüye gitmesi nedeniyle, 13 ay sonra Zafiropulos’un mukavelesi iptal edilmiştir. 27 Ne acıdır ki, ülkemizdeki kömürün 1829’da bulunmasının ardından 31 yıl geçmiş olmasına karşın hem kömürümüze sahip olunamamış, hem de kömürün ekonomimize katkıda bulunması sağlanamamıştır. c. İngiliz Kömür Kumpanyası İşletmeciliği (1860-1861) Zafiropulos’la yapılmış olan anlaşmasının iptal edilmesinden sonra, havza’nın işletmeciliği, yeniden yukarıda sözü edilen İngiliz kumpanyasına verilir. Ancak, anlaşma uyarınca, kumpanya üretimi 35.000 Ton/yıl üzerine çıkarılması gerekirken bunu yapmamış ve kömürün İngiltere’den ithal edilmesini yeğlemiştir. Bu durum karşısında, yani kumpanyanın taahhüdünü yerine getirmemiş olması nedeniyle, Maliye Nezareti’nin önerisi ile İngiliz Kumpanyası’nın mukavelesi 1861 yılı sonunda iptal edilmiştir. Ahmet Naim, Zonguldak Havzası adlı kitabında bu olayı şöyle açıklamaktadır: “Kömür Kumpanyasının hıyanet derecesine varan kötü idaresine rağmen havzanın idaresi, iki yıl daha bunların elinde kaldı. Sonunda, 1861 yılının Temmuz ayında Maliye Nezareti konuya el atma gereğini duydu. Sadrazamlık aracılığıyla Saray’a verilen bir yazıda kömür kumpanyası şikâyet edilerek, topraklarımızda gereksinimi karşılayacak maden cevheri bulunduğu halde, kömür kumpanyasının yetersizliği ve kötü idaresi yüzünden İngiltere’den satın almak zorunda kalan kömürlere dökülen para rakamlarla bildirildi. Havzanın bu şekilde yuvarlanmakta olduğu acıklı sonuna işaret olunarak kumpanya ile yapılan anlaşmanın bozulmasına ve havzanın Maliye Nezareti’ne verilmesi istendi. Padişah bu çok haklı ve makul talep karşısında harekete geçti ve bir fermanla kumpanyanın mukavelesini iptal etti. Fakat Hazine-i Hassa’dan fedakârlık yapamadı. 27 Ekrem Murat Zaman,a.g.e. s. 30 31 Kömür kumpanyasının imtiyazını geri almakla beraber, madenin eskisi gibi Hazine-i Hassa eliyle bir idare kurulmasını ister.”28. d- Evkaf Nezareti İşletmeciliği (1861-1865) Mukavelenin iptali ile birlikte yapılan, havzanın idaresinin Maliye nezaretine verilmesi önerisi, ne yazık ki, kabul görmemiş ve Padişah’ın isteği ve emri üzerine, 1861 yılında, Hazine-i Hassa yönetimi yeniden Evkaf Nezaretine verilmiştir. Bu yönetim süresinde, havzada, ancak küçük madenciler üretim yapabilmiştir. Ancak bu küçük işletmelerin de mali sıkıntılar ve olanaksızlık içinde bulunmaları nedeniyle üretimlerini 1864 yılına değin, ancak üç yıl sürdürebilmişlerdir. Bu arada, 4 Şubat 1863’de kurulan Bank-ı Devlet-i Aliye-i Osmaniye (Osmanlı Bankası), 1 Haziran 1863 tarihinde bu yeni kimliği ile hizmete başlamıştı. Bankanın kurulmasıyla, ilk iş olarak, 1839dan beri devlet tarafından çıkarılmış olan karşılıksız kâğıt paralar (kaimeler), Osmanlı Bankası’nın yardımıyla, tedavülden kaldırılması ve madeni para basılması için Osmanlı Bankası aracılığıyla 8 milyon sterlin borç alınmıştır. Bu borca güvence olarak da gümrük gelirleri, ipek, zeytinyağı, tütün, tuz vergileri gösterilmiştir. Yani devlet borç içindeyken, iyice borç batağına batmıştır. Alınan borcun bir kısmıyla Galata bankerlerinin alacakları ödenmiştir. Ancak alınan borçtan küçük madencilere olan borçlar için bir ödeme yapılmamıştır. Bu yetmemiş gibi, madencilerin devlete satmakta oldukları kömürün parası da ödenemiyordu. Bu durum havzada üretilen kömürü tamamen Bahriye İdaresi’ne satmak zorunluluğunda olan madencileri büsbütün sıkıntıya sokmuş ve üretim durma noktasına gelmişti. Gelinen nokta en çok Bahriye’yi etkilemekteydi. Sorunların içinde kömür üretiminin yeterli olmamasının yanı sıra ocaklarda çalışan yerli ve yabancı amelelere (işçilere) de boğaz tokluğuna çalışırcasına ücret ödenmesi de bulunmaktaydı. Üstelik amelelerin iş saatlerinin gün doğumu ve gün batımı olarak uygulanması bir başka sömürü konusuydu. Ayrıca amelelerin kaza, yaralanma ve ölümleri halinde güvencelerinin yoktu, daha doğrusu bu gibi konularda onların haklarını koruyacak kural ve kaideler bulunmamaktaydı. Daha açık bir ifade ile işçiler, her konuda yerli ve yabancı maden müteahhitlerinin ve işletmecilerinin insafına terk edilmiş durumdaydı. 28 Ekrem Murat zaman, a.g.e. s.30 32 İkinci Kısım Bahriye Nezareti Yönetimi (1865-1908) İşte bu sıralarda Bahriye’de de yeni gelişmeler olmakta ve donanmanın 225.000 tonajlı, zırhlı gemilerden oluşması, Haliç tersanesinin yenilenmesi gibi konular gündeme gelmiş bulunmaktaydı. Söz konusu değişiklik ve gelişmelerin anlamı, Bahriye’nin daha çok taş kömürüne ihtiyaç duyması demekti. Hâlbuki 1829 yılında kömürün bulunmasından bu yana, aradan 36 yıl gibi çok uzun bir sürenin geçmiş olmasına karşın, taşkömüründen hemen hemen hep yabancılar ve işletmeciler yararlanmıştı. Üstelik yabancılar başta olmak üzere ocak sahipleri veya ocak işletenlerinin üretimi kasıtlı olarak düşük tutmaları nedeniyle devlet kömür açığını karşılamak üzere dışarıdan kömür getirmek zorunda bırakılıyordu. Dolayısıyla ülkelerinde taşkömürü olan devletler, bu değerli madenden yararlanıp, zengin olurken, ülkemizde taşkömüründen yeterince, yararlanılamıyor, üstelik kömür ithal edildiği için dışarıya para ödeniyordu. Bu doğrudan doğruya ülkemizin yabancılar ve yerli işletmeciler tarafından, kömür alanında da sömürülmesi demekti. Değinilen koşullar altında yapılacak tek iş; üretimin kendi olanaklarımızla veya denetimimizde yapılması, ihtiyacı karşılayacak düzeye getirilmesi, üretime ilişkin kural ve koşulların kendi yönetimimiz tarafından belirlenmesi ve ocak, işletmeci ve üretim üzerinde devlet tarafından etkin bir denetimin yapılmasıydı. Doğal olarak, bunların yapılabilmesi için her şeyden önce dürüst, bilgili ve ülke çıkarlarını gözeten bir yönetimin oluşturulması gerekiyordu. Böyle bir yönetimin alacağı önlemlerin başında kömür aranması, ruhsat alınması, ocak açılması ve çalıştırılması gibi konuların kurallara bağlanması; kömür çıkarma, depolama ve taşıma işlerinin yeniden düzenlenip geliştirilmesi, yeterli sayıda ve kaliteli işgücünün sağlanması, işçilerin sömürülmelerini önleyecek önlemlerin alınarak onların hak ve hukuklarının korunması, çevrenin korunması gibi hususlar gelmekteydi. İçinde bulunulan kötü durum, kömüre en fazla ihtiyacı olan ve kömürü en çok kullanan kurum olan Bahriye’yi etkilemekteydi. Bu nedenle söz konusu kötü durumdan kurtulmak ve gereken önlemleri almak üzere, Bahriye’nin başındaki, İmparatorluğun son Kaptan-ı Deryalarından Ahmet Vesim Paşa, havzada yapılmasını 33 düşündüğü işlere ve alınacak önlemlere ilişkin öneriler hazırlar ve bunları Padişah’a sunar. Böylelikle taşkömürü havzasının yönetimi Bahriye Nezaretine verilir. Yönetimin Bahriye Nezaretine verildiği tarihi 1864 olarak gösteren Dr. Ferruh Niyazi Ayoğlu olayı şöyle anlatmaktadır: “Havzadan yeterince kömür çıkarılmaması ve hazinedeki sıkıntılara bağlı olarak yabancı ülkelerden kömür alımının azalması ile donanma, tersane, tophane ve darphane gibi fabrikaların kömürsüz kalmasının yarattığı sıkışıklıklar üzerine Kaptan-ı Derya (Deniz Kuvvetleri Komutanı) Ahmet Vesim Paşa, Padişah’ın huzuruna çıkarak ‘büyük bir cesaret ile’ Ereğli havzasının Bahriye yönetimine verilmesini istedi ve 1864’de çıkarılan Padişah emri ile havza yönetimi Bahriye Nezareti’ne devredildi. Söz konusu dönemi oluşturan 1864-1908 süreci iki ana döneme ayrılabilir… … Ereğli kömür havzası yönetimini alan Bahriye Nezareti, Mirliva /tuğamiral Dilaver Paşa’yı Padişah emriyle “Ereğli Livası kaymakamı ve Maadin-i Hümayun Nazırı” olarak görevlendirilmiş, Dilaver Paşa havzanın merkezi olarak Ereğli’yi belirlemiş ve burada Maadin Nezareti’ni kurmuş, Kozlu ocaklarının işletilmesiyle görevli bir komisyon oluşturmuş, ocak bölgelerinde Bahriye memurları görevlendirmiş ve bu yöneticilerin emrine Bahriye askerleri vererek, havzada askeri bir yönetim şekli yapılandırmıştır. Dilaver Paşa’nın yöneticilik yaptığı dönemde memur ve yöneticilerin derece ve yetkileri, kömür üreten madencilerin görev ve hakları belirlenmiş, maden aranması, çalıştırılması ve ruhsatlandırılması düzenlenmiş, rastgele ocak açılması ve ruhsatsız üretim önlenmiş, ocak sınırları belirlenmiş, ocaklara numara, çalışan kömür damarlarına isim verilmiştir. Dönem boyunca havzada yeniden demiryolları ve dekovil hatları döşenmiş, gerekli ocak ağızlarından varageller, iskeleler ve yükleme olukları yapılarak yükleme ve taşıma işleri kolaylaştırılmış, madenler için gerekli olan maden direklerinin nasıl sağlanacağı belirlenmiş ve özellikle Ereğli Livası ormanları maden direği üretimine ayrılmıştır.”29 Buna karşın, taşkömürü havzası işletmesinin 1865 yılında Bahriye yönetimine verildiğini yazan Ekrem Murat Zaman’ın konunun gelişmesine ilişkin açıklamaları ise şöyledir: 29 Yrd. Doç. Dr. Ferruh Niyazi Ayoğlu Zonguldak Kent tarihi ’05 Bienali, Zonguldak Kültür ve Eğitim Vakfı- Birinci Basım, 2006, Kapitalizmle Eklemlenme Sürecinde Zonguldak Kömür Havzası’nın Tarihsel Gelişimi: 1829-1908, s.124-125 34 “Padişah I’inci Abdülaziz’in (saltanatı 1861-1876) emriyle havzanın yönetimi 10 Şubat 1281 (1865)’de Bahriye İdaresine (Kaptan-ı Derya İdaresi) devredilir. Osmanlı Devleti’nin son Kaptan-ı Derya’sı Ahmet Vesim Paşa’nın Ereğli Maadin-i Hümayun’u idaresine (Ereğli Madenleri Müdürlüğü’ne) yazdığı tezkere (yazı) ile ‘bundan böyle madenlerin, Padişah’ın emri ile Kaptan-ı Derya İdaresi’ne verildiği, yine eskisi gibi işlerin idaresine gayret edilmesiyle, ilgili yönetim değişikliği’ konusunda bilgi verilmiştir.” 30 Havza yönetiminin Bahriye’ye verilmesini araştırmacılardan birinin 1864, birinin de 1865 olarak iki farklı tarihte göstermeleri hususu, Hicri tarihin Miladi tarihe çevrilmesinden kaynaklanmış olabilir. İleride yeniden ele alınacak olan çelişkili tarihlerden 1865 tarihinin daha gerçekçi olduğu anlaşılmaktadır. Araştırmacılar, genel olarak, havza yönetiminin Kaptan-ı Deryalığa Nezareti’ne devri kararının alındığı 22 Şubat 1865 tarihinden sonraki olayların fazla ayrıntısına girmeden, ocakların işletilmesinde büyük önemi ve yeri olan, 4 Muharrem 1284 (8 Mayıs 1867) tarihli ünlü Dilaver Paşa Nizamnamesi’ne geçerler. Oysa Başbakanlık Osmanlı Arşivi Başkanlığı’nda bulunan belgelerin yanı sıra İstanbul Deniz Müzesi Komutanlığı Kütüphanesi’nde 1865-1867 yılları arasındaki gelişmelere ilişkin bazı belgeler bulunmaktadır. Bu belgelerin incelenip değerlendirilmesi ile konu daha gerçekçi olarak ortaya konulabilmektedir. Bu amaçla önce Kaptan-ı Derya Ahmet Vesim Paşa’nın yaşam öyküsü ele alınacak; ardından da İstanbul Deniz Müzesi Komutanlığı Kütüphanesi’ndeki, 452/ 11 demirbaş numaralı bir el yapımı harita ile yine ayni kütüphanedeki Kaptan-ı Derya Ahmet Vesim Paşa tarafından hazırlanmış 279 demirbaş numaralı bir haritadan söz edilecektir: Ahmed Vesim Paşa’nın Hayatı İstanbul’da 1824 yılında doğan ve babası Tersane Emini Seyyid Mehmet Reşit Efendi olan Ahmet Vesim Paşa, Bahriye Mektebi’nden mezun olduktan sonra Girit ayaklanmasının bastırılmasında gösterdiği üstün başarıdan dolayı, Kaptan-ı Derya Çengeloğlu Tahir Paşa’nın takdirini kazandı. Topçuluk Eğitimi için İngiltere’ye gönderilen Vesim Paşa, yurda dönüşünden itibaren 2 yıl donanmada topçuluk öğretmenliği yapmıştır. 30 Ekrem Murat Zaman, a.g.e. s.31 35 Kırım Savaşı’nda Sivastopol’de gösterdiği başarıdan dolayı İngiltere ve Fransa deniz kuvvetleri tarafından takdirname ile ödüllendirilmiş, Binbaşı rütbesiyle Veliaht Abdülaziz’e tahsis edilen Peyk-i Şevket vapurunun kumandanı oldu. 1859 yılında Osmanlı Devleti komiseri olarak görevli iken, Karadeniz limanlarının haritalarını yapmakla görevlendirilen ünlü Rus Amirali Podokof’un yanında çalıştı ve bu projenin başarıyla tamamlanmasında büyük gayret gösterdi. Daha sonra Sultan Abdülaziz’in yaverliğine getirilen Vesim Paşa, bir müddet Mekke emirliği yaptıktan sonra Kaptan-ı Derya Ateş Mehmet Paşa’nın vefatı üzerine 21 Ocak 1865 tarihinde Kaptan-ı Deryalığa getirildi. Ancak Sadrazam Fuat Paşa’nın donanma giderlerini kısma teklifini kabul etmeyerek 29 Mayıs 1865 tarihinde bu görevden istifa etti. 11 Mart 1867’de Bahriye Nezareti’nin kuruluşundan sonra donanmanın emir ve komutasıyla görevli olarak teşkil edilen Tersane-i Amire Komuta Meclisi Başkanı oldu. Donanma Başkomutanı olarak Girit’in ablukasına memur edildi. Mehmed Sadık Paşa’nın Sadarete gelmesiyle 18 Nisan 1878’de Bahriye Nazırlığına atandı, 14 Şubat 1879’da görevden alındı. Sonraki yaşamını yalnız sanatla uğraşarak ve birçok eserler vererek geçirenPaşa, 86 yaşındayken 1910 tarihinde İstanbul’da ölmüştür. Mezarı Üsküdar Mevlevihanesi’ndedir.31 İstanbul Deniz Müzesi Komutanlığı Kütüphanesi’ndeki, 452/11 demirbaş numaralı el yapımı harita Haritanın kayıt defterindeki adı “Zonguldak Maden Ocakları”dır. Haritanın sol üst tarafında bulunan Osmanlı arması içindeki süslemeli başlıkta haritanın kapsadığı alana ve haritayı yapanlara ilişkin açıklamalar bulunmaktadır. 31 Ahmet Vesim Paşa’nın yaşam öyküsü Tarihi Deniz Arşivi Md. Dz. Öğretmen Yarbay Ersan Baş tarafından hazırlanmıştır. 36 Haritanın süslemeli başlığı Haritanın başlığındaki açıklamaların. çevrim yazısı aşağıdadır: “Bolu Sancağı’nda kâin Ereğli ve Filyos ve Çarşamba kazalarına tabi ve Bahr-i Siyah sevahilinde vaki Zonguldak ve Kozlu nam mahallerde el-haletü-hazihi İşlemekte olan kömür maden-i Hümayun ocaklarının derun-i cibalde sur hafriyatlarının resm mustahhemi? ve tabakat meyl-i tabiyelerini mübeyyen harita-i müzeyyendir ki bu defa Mühendishane-i Berri-i Hümayun binbaşılarından Refetlü Ahmed Hilmi ve Mülazım Atıf Efendiler bendeleri marifetiyle ahz ve tersim olunmuştur 16 Mayıs 1280 (28 Mayıs 1864) Dikkat edilirse, harita, olması gerektiği gibi, Mühendishane-i Bahri-i Hümayun’da (Deniz mühendislik Okulu veya bugünkü Deniz Harp Okulu’nda) görevli deniz subayları tarafından değil, Mühendishane-i Berri-i Hümayun (Kara Mühendislik, yani o günkü Kara Harp Okulunda)’da görevli kara subayları tarafından yapılmıştır. Hâlbuki Türkiye’de çağdaş haritacılık eğitim ve öğretimi, Mühendishane-i Berri-i Hümayun’dan epey zaman önce, Mühendishane-i Bahri-i Hümayun’da başlamıştır. Dolayısıyla Bahriye’nin elinde taşkömürü havzasının haritasını yapabilecek nitelikte subaylar olması gerekir. Nitekim Deniz Müzesi Kütüphanesi’nde, havzaya ilişkin 37 haritalar dahil, pek çok harita bulunmaktadır. Bu haritaların tümü ve bunların arasında bulunan, havzaya ilişkin bir kara haritasının deniz subayları tarafından yapılmış olduğu bilinmektedir. 1864 tarihli bu haritanın, deniz subaylarınca değil de kara subaylarınca yapılmasının nedeni, aşağıdaki açıklamada görüldüğü gibi, o yıllarda arazi ve maden derslerinin, Mühendishane-i Bahri-i Hümayun’da okutulmayıp, Mühendishane-i Berr-i Hümayun programlarında yer alması olabilir. “Osmanlı Devleti’nde 19. yüzyıla kadar madencilikle ilgili teknik eğitime rastlanmaz. Ancak, orduya teknik eleman yetiştiren, “Mühendishane-i Berri-i Hümayun (Kara Mühendishanesi) ile Darülfünun’da “Fünun Medresesi (Fen Fakültesi) madencilikle ilgili “İlm-ül Arz ve Maadin” (Yer ve Maden Bilimi) gibi bazı dersler okutulmuştur.”32 1864 tarihli haritanın yaptırılmasının nedenine geçilmeden önce harita ve üzerindeki bilgilerin incelenmesi yararlı olacaktır. Çok yıpranmış olan harita, Deniz Müzesi Komutanlığının, bu gibi belgeleri onarma planı çerçevesinde, bir şans eseri olarak, yakın zamanda onarılmış ve bu nedenle incelenmesi kolaylaşmıştır. 32 Ekrem Murat Zaman, Zonguldak Kömür Havzası’nda Madencilik Eğitimi ve Maden Mektebi, s.33 38 Taşkömürü Havzasının 16 Mayıs 1280 (28 Mayıs 1864) tarihli haritası. Boyutu: 1.39X1.08 m. Haritanın boyutu 138 X 108 santimetredir ve karton niteliğinde, kalın bir kâğıt üzerine tersim edilmiştir. Yükseklikler tarama yöntemiyle gösterilmiş, Karadeniz kıyısı mavi çizgiyle çizilmiş, denizalanı boyanmamıştır. Haritanın tersiminde mavi, siyah kahverengi renkleri kullanılmış, ormanlık alanlar siyah noktalarla belirtilmiştir. Haritanın sağ alt köşesinde, üst üste yazılmış, iki ayrı ölçek bilgisi bulunmaktadır: “Bir usbu Osmani33 dört yüz zira faraziyle iki bin zira mikyası(nda)dır. Bir usbu Osmanlı fart zirai farzıyla, maden ocaklarına mahsus iki yüz zira mikyası(nda)dır.” Haritaya kitabe çizgileri çizilmemiştir. Altlığın denizler alanları dahil çizim yapılmamış boş yerlerine Zonguldak, Kilimli ve Kozlu yöresinde bulunan 40 taşkömürü ocağına ilişkin galerilerin krokileri çizilmiştir. Krokilerde, “kapı” yazılarak galerilerin girişi de gösterilmiştir. Ayrıca galeri krokilerinin üstüne ocağı işleten veya 33 Usbu = parmak; Zira, “dirsekten orta parmak ucuna kadar olan bir uzunluk ölçüsü olup, 75-90 santim arasında değişmektedir. Bu ifadeden. Maden ocaklarında değişik uzunlukta bir Zira kullanılmakta olduğu anlaşılmaktadır. C.Ü. ve A.H.C. 39 “işletenlerin adları yazılmıştır. Ocağı işletenleri gösteren yazının altına “ocaklarının derun-i cibalde sur hafriyatlarının resmi” notu düşülmüş ve yanlarına galerinin kesiti çizilmiştir. Bir fikir vermek üzere, haritanın sol üst köşesindeki süslemeli harita başlığının sağ tarafında bulunan, Kozlu’daki dört ocağa ilişkin açıklamalar aşağıdadır. Kozlu’daki dört ocağın galeri krokileri ve yanlarındaki açıklama yazıları Sol üst taraftaki büyük ocağın üstünde “Laz Papaz şeriki papaz Naman şahısların Kozlu’da kâin, hafr etmekte oldukları maden kömürü ocağının tersim-i müstahidir” yazılıdır. Büyük ocağın sağ tarafındaki ocağın üstünde “Bu dahi Kozlu’da olarak Elya Frano ile Hıristo Naman şahıslara müteallik maden kömürü ocağının tersim-i müstahidir” yazılıdır. Her iki ocağın, ortalarında, kare biçimindeki ocağın üstünde “Bu dahi Kozlu’da olup, Ella Frano’ya müteallik maden kömürü ocağının tersim-i müstahidir” yazılıdır. Sağ alt taraftaki ocağın üstünde “Hıristo ile Frano naman şahısların Kozlu’da kâin, hafr etmekte oldukları maden kömürü ocaklarının tersim-i müstahidir” yazılıdır. Açıklama yazılarının hemen sağ taraflarında bulunan ocak krokilerinin sağ üst köşelerine “sah-ı damar” (damar oyuğu) yazılarak, galerilere ilişkin sayısal bilgiler 40 konulmuştur. Ancak buralardaki ölçü birimi okunamadığından yazılmış olan sayısal değerler hakkında bilgi verilemesi mümkün olmamıştır. .Haritanın incelenmekte olan konu ile ilişkisine gelince; Haritanın İstanbul Deniz Müzesi Komutanlığı Kütüphanesi’nde bulunması, başka yerlerde bu haritadan söz edilmemiş olması göz önünde tutularak, harita diğer belgelerle birlikte ele alınıp incelenmiştir. Bu incelemeye dayanılarak yapılan değerlendirmede; haritanın taşkömürü havzasındaki kömür ocaklarının durumu hakkında ön bilgi edinmek üzere, Kaptan-ı Deryalık tarafından ve büyük bir olasılıkla Padişah’ın emriyle yaptırılmış olduğu kanısına varılmıştır. Hatta haritanın yaptırılmasına ilişkin emrin Ahmet Vesim Paşa’nın Sultan Abdülaziz’in yaverliğinde bulunduğu sırada verilmiş olması büyük bir olasılıktır. Bu takdirde, Sultan Abdülaziz’in daha 1964 yılından önce taşkömürü havzasındaki yönetimin yeniden yapılandırılmasını düşündüğü ve Ahmet Vesim Paşa’nın da Kaptan-ı Derya olmadan, kömür havzasındaki işletmenin acı durumu hakkında ayrıntılı bilgi sahibi olduğu, kolaylıkla, ileri sürülebilir. Anlaşıldığına göre kömür havzasındaki kötü durum devlet ileri gelenleri tarafından bilinmekte ve kötüye gidişin durdurulması için daha 1864 yılından önce bazı önlemlerin alınması için araştırmalar yapıldığı ortaya çıkmaktadır. Kaptan-ı Derya Ahmet Vesim Paşa’nın Taşkömürü Havzasına İlişkin Raporu Padişah’ın taşkömürü havzasının İşletilmesinin Kaptan-ı Deryalığa verilmesine ilişkin buyrultusunun alınmasından sonra Padişah’ın emriyle Ahmet Vesim Paşa tarafından havzada inceleme yapılıp bir rapor hazırlanmıştır. Söz konusu rapor; İstanbul Deniz Müzesi Kütüphanesi’nde olup demirbaş numarası 279’dur. Raporun kütüphane kayıtlardaki adı “Ereğli Kömür Madeni Mukavelesi-1800”dür. Ancak, belgenin adı her ne kadar kayıtlarda “Ereğli Kömür Madeni Mukavelesi-1800” olarak gösterilmiş ise de içeriğinden, belgenin bir mukavele olmayıp, bir rapor olduğu açıkça bellidir. 21 Zilhicce 1281 (17 Mayıs 1865) tarihini taşıyan raporun fotokopisi, çevri yazısı ve içeriğine ilişkin özet aşağıdadır. 41 Ahmet Vesim Paşa’nın taşkömürü havzasında yapılmış incelemeye ilişkin 21 Zilhicce 1281 (17 Mayıs 1865) tarihli raporu “[1] Memalik-i muazzama-i şehinşahileri toprağı altın etmekte olan kimyayı ikdâmât ve tevfîkat-ı celîle-i Hazret-i hilâfet-penâhi’ye kendimize delîl ittihâz etmiş olduğumuz halde Ereğli Kömür Maden-i Hümayun’una muvâsalatla görülen ahvâl üzerine tesis ve icrâsı münâsib gibi mütalaa olunan ıslahat ve tanzimatın arz ve ifadesine cüret kılınır. Şöyle ki maden-i mezkûrenin en evsa‘ ve âlâsı Kozlu ve Zonguldak ve Kilimli denilen üç mevkide bulunarak bunlardan Kozlu Madeni öbürlerine nispeten az hâsılat verir bir yer iken mukaddemâ oraya hayvanat vasıtasıyla işletilir bir demiryolu inşâsıyla teshîlât-ı kâfiyye itâ kılınmış olduğundan şu 42 halde senevî beş yüz bin kantar kömür vererek iskeleye nakl olunmakta. Ve Zonguldak Madeni iki tarafı kömür tabakalarıyla memlû ve nihayeti dahi kömür sanayi mesabesinde bulunan meşhur ve cesîm ve Üzülmez Dağlarına muttasıl bir yer iken buraya yolca hiç teshîlât verilmemiş idüğünden envâ-yı müşkülatla ancak iki yüz elli bin kantar miktarı kömür ita edilmekte ve Kilimli Madeni dahi bir taraftan mezkûr Zonguldak ve diğer taraftan Üzülmez Dağlarına muttasıl ve gayet vâsi bir yer iken kezalik bu da mahzar-ı teshîlât olamadığından yalnız iki yüz bin kantar kadar kömür verebilmektedir. İş bu madenler dünyada zenginlikçe meseli nadir bulunur şeyler olmak hasebiyle umur-ı nakliyeleri teshil ve tanzimat-ı saire muktezasıyla icrâ ve tekmil eylediği takdirde senevî ferruh ferruh dört milyon kantar miktarı kömür itâ edebilecekleri bi-iştibâh olduğundan binâ-yı ıslahat ve tanzimatın bu esas üstüne kurulması gayretine düşülüp, fakat malum-ı âli buyrulduğu üzere böyle bir emr-i cesîmi birden bire mevki-i icraya [2] çıkarmak kabil olamayarak menâfi‘nin ibtidasından intihası görünür. Bir zaman içinde tedrîcle ifâ eylemek umûr-ı zarûriyyeden idüğünden ol vechle ber-usul tedrîciyye ittihâzıyla ba-havle te‘ala-i sâye-i tevfîkan-vâye-i cenâb-ı mülûkânede seksen bir senesi zarfında maden-i mahsûsadan bir milyon yüz bin ve seksen iki senesinde iki milyon yüz bin kantar kömür alınmak için sâlifü’l-zikr Kozlu Demiryolunun Yeni Harman nam mahalle değin uzatılmasıyla el-yevm mevcut olan kömür oluklarına dört kıtanın daha ilave edilmesi. Ve Zonguldak’ta bulunan kömür oluklarına dahi üç kıtanın ilavesiyle beraber bunlara gelen ârî yolun nihayetindeki şubelerin hem hayvan ve hem araba geçebilecek ve ileride yapılacak demiryoluna da bir mukaddeme olacak mertebede tevsî olunması ve Kilimli’de dahi sahilden kömür ocakları nihayetine değin Kozlu tarafı misüllü hayvanat vasıtasıyla işletilir bir demir yol inşâsıyla yüz elli kıta kadar kömür arabası ve mikdâr-ı kâfi kömür oluğu ve iskele imâl ve mezkûr oluklar pişgâhında sandalları talatomdan muhafaza etmek için bir dökündü ihdâs kılınması iktizâ edildiği gibi seksen üç senesinde üç ve seksen dört senesinde tamam dört milyon kömür alınmak için dahi Zonguldak İskelesinden Üzülmez Dağlarına varıncaya kadar makine ile işletilir bir demir yol yapılması ve iskelenin tevsî‘iyle kömür oluklarının bir kat daha arttırılması ve şu dört milyon kömürün ihracına başlandığı sırada Karadeniz’in mevsim-i seyranı olan beş ay zarfında ne kadar ikdâm olunsa ancak üç milyonu Dersaadet’e 43 getirilebilerek kusur bir milyonu kışa kalacağından bunu Ereğli’ye nakl ile kışın icâbına göre limandan yükletmek için Ereğli’de müteaddit kömür mağazaları yaptırılıp bu mağazalardan kömür alacak gemileri barındırmak için dahi zaten orada mevcut olan döküntünün bir arşın daha yukarıya kaldırılması [3] elzem görülmüştür. Maden-i mahûsanın vâridat ve masârifâtı bahsine gelince merbûten takdîm olunan hulâsa pusulasında gösterildiği vechle seksen bir senesinde alınacak bir milyon yüz bin kantar kömürün beher kantarı devâir-i mîriyeye dokuzar kuruşa itâ kılındığı surette hâsıl olacak mebâliğden bahasıyla masârif-i nakliye ve sâiresi çıktıktan sonra beş bin kese akçe ticaret kalacağı misüllü sene be sene miktarı büyüdükçe ticaret dahi o nispet üzere büyüyüp, seksen dört senesi içinde yirmi bin kese akçeye varacağı ve şu kadarın devâir-i mîriyece henüz dört milyon kömür sarfına mahal olmamak mülâbesesiyle mezkûr kömürün birazı bi’t-tabi piyasaya çıkacağından daha yüksek fiyatla satılabilirse ticaret tezâyüd ve şayet dokuzdan aşağı paha ile verilirse tenâkus edeceği derkâr bulunmuştur. Bâlâda ta‘dâd ve beyân olunan ilâvât ve inşaat ve ıslahatın masarif mecmuasıyla tedarik olunacak hayvanat bahası altı bin yüz yirmi kese akçeye bâliğ olduğundan bunun mezkûr ilâvât ve inşaat ve ıslahata tahsis edilen seneler içinde tesviyesi lazım gelirse de seksen bir ve iki senelerinde yapılması gösterilen şeylerin hemen şimdi tesviyesine başlanılarak intihâ-yı hazirana değin arkası alınmaz ise seksen birde alınacak bir milyon kantar kömürün Ağustos nihayetine kadar tamamı nakli mümkün olamayacağı gibi seksen üç ve dört senelerine tahsis olunan inşaattan Zonguldak Demiryolu’na dahi şimdiden başlanılamaz ise madenciler bu yolun başlayacağına rabt-ı kalble orada ocak güşâdına kıyâm eylemeyerek işi yolun hitâmına ta‘lîk eyleyecekleri cihetle bilahare iki üç yıl kadar vakit kaybedileceğinden müceddeden bunlara medar-ı emniyet olarak hemen ocak güşâdına mübâşeretle yol bitinceye kadar onlar dahi edilip, o yola mükâfat olabilecek mertebede kömür verilmeye hâiz bulunmak için [4] mezkûr yolun şimdiden inşasına başlanılması iktizâ etmeğin bu sebeplerle sâlifü’l-zikr altı bin yüz yirmi kese akçeden iki bin yüz yirmi kesenin bu sene ve kusûr üç bin dört yüz kesenin dahi seksen iki ve üç senelerinde münâsafeten ticaretten tesviyesi icab etmiştir. 44 İş bu ilâvât ve inşaat ve ıslahatın hüsn-i icra ve ifâsıyla ameliyât-ı madeniyyenin matlûb vechle idaresi ve madenlerin harabatiden muhafazası zımnında zâbıtân-ı askeriyeden üç dört nefer sâhib-i vukuf zatlardan mürekkeb bir imalat komisyonu yapılıp, gönderilmesi ve ıslah-ı imâlata bir numune olmak üzere madenlerin bir tarafında usul-i harbiyeye tevfîkan işletilmesi için hususi bir madenci bölüğü teşkil edilmesi ve levazım ve amele ve hayvanatla levazım-ı sairenin tesviyesine Ereğli kazasının vüs‘at-ı nüfusiyyesi kâfi görünmediğinden mukaddem bâ-takrîr Babıâli’ye inhâ olunduğu vechle Bolu sancağı kazalarından icâb edenlerin ilhakıyla Ereğli’nin kaymakamlık heyetine idhâli hususuna müsaadesine şayan buyurulması ve bir de Ereğli’de yapılacak mağazalara nakl edilecek kömür sandallarını keşîde etmek ve iskelelerden kömür alacak gemileri dahi ekseriyet hava bozuldukça bağlayıp, limana veya açığa çekmek için bir adet küçük vapur itâ kılınması ve tevfîkat-ı seniyye-i cenâb-ı Pâdişâhî ile iş daha ileriye gittikçe nevl ve vakitçe bir mertebe daha menfaat hasıl edilmek üzere doğrudan doğruya Dersaadet’e kömür nakli için lüzumu kadar büyük vapur tedarik olunması vârid-i efkâr olmuş ise de ol vechle ifâ-yı muktezalık mutallakan emir ve irâde-i hükümet-adet hazret-i padişahî menut-mevaddan olmağla ol babda ve ol halde emr ü ferman hazret-i men-lehü’l-emrindir. 21 Zilhicce 1281 (17 Mayıs 1865) Ahmed Vesim34 Halil Rapor içeriğinin ana konuları özetle şunlardır: “Taşkömürünün en iyisi ve en geniş alanı kapsayanı Kozlu, Kilimli ve Zonguldak’tadır. Kozlu’daki ocaktan, diğerlerine göre daha az verim alınırken, buraya hayvanla işletilen bir demiryolu yapılmasıyla yıllık beş yüz bin kantar kömür çıkarılıp, iskeleye taşınmaktadır. Zonguldak madeninin ise, iki tarafı kömür tabakaları ile dolu olup, tabakaların son tarafı sanayi kömürü vasfında kömürü olan koca, ünlü Üzülmez Dağları’na kavuşmaktadır. Buna karşın buraya doğru dürüst bir yol yapılmamış olduğundan, büyük güçlüklerle yılda ancak iki yüz elli bin kantar kömür çıkarılabilmektedir. 34 Raporu hazırlayanların adlarının altına mühürleri basılmıştır. 45 Kilimli madenine gelince, burası bir taraftan sözü edilen Zonguldak, diğer taraftan da Üzülmez Dağları’na bitişik ve gayet geniş bir alan olmasına karşın, kolaylık tesisleri olmadığından, buradan da yıllık ancak iki yüz bin kantar kömür alınabilmektedir. Hâlbuki buralar, dünyadaki en zengin ve nadir bulunan maden yataklarından olduğundan taşıma işlerinin kolaylaştırılması, başka düzenlemelerin yapılması ve tamamlanması durumunda, buralardan yılda ferah ferah dört milyon kantar kömür alınabileceğinden kuşku duyulmamaktadır. Açıklanan nedenle yapılacak düzenleme ve yenilemenin bu esasa göre oluşturulması; ancak bilindiği gibi böyle bir emir verildiğinde, yapılması gereken tüm işlerin bir anda yerine getirilmesinin mümkün olamayacağı göz önünde tutularak, bunların zamana yayılarak, yerine getirilmesi zorunludur. Böyle davranıldığında, bilinen madenlerden, 1281 yılı içinde bir milyon yüz bin ve 1282 yılında iki milyon iki yüz bin kantar kömür almak için, adı geçen Kozlu demiryolunun Yeni Harman adındaki yere kadar uzatılması ile mevcut kömür oluklarına dört yeni oluğun ilave edilmesi, ayrıca Zonguldak’ta bulunan kömür oluklarına da üç yeni oluğun ilavesi gerekmektedir. Bunlarla birlikte buralara gelen ham yolun sonundaki şubelerin (buradan ayrılan yolların) hem hayvan, hem de araba geçebilecek ve ileride yapılacak demiryoluna bir başlangıç olacak biçimde genişletilmesi de önerilir. Kilimli’de de, sahilden kömür ocaklarına kadar, Kozlu’da olduğu gibi, hayvanla işletilen bir demiryolu inşası, yüz elli kadar kömür arabası ile yeterli miktarda kömür oluğu ile bir iskele yapılması, ayrıca sözü edilen olukların ön tarafında, sandalları dalgalardan korumak üzere bir döküntü (mendirek) tesisi gerekli görülmektedir. Bunlar dışında, 1283 ve 1284 yılında tam olarak dört milyon kantar kömür alınması için de Zonguldak İskelesi’nden Üzülmez Dağları’na değin makine ile (lokomotifle) çalışır bir demiryolu yapılması, Zonguldak İskelesi’nin mevcut kömür oluklarının bir misli arttırılması gerekli görülmektedir. Ancak, bütün bunlar yapılıp, sözü edilen dört milyon kantar kömürün ihracına başlandığında, Karadeniz’in havasının kömür yüklemeye elverişli olduğu beş aylık sürede ne kadar gayret edilirse edilsin, ancak üç milyon kantar kömür İstanbul’a gönderilebilecektir. Öteki bir milyon kömür kışa kalacağından; kalan bu kömürün Ereğli’ye taşınması ve kışın elverişli zamanlarında (Ereğli) limanından yüklenmesi için Ereğli’de birçok mağazanın (deponun) yaptırılması ve bu mağazalardan kömür alacak gemilerin barınması için oradaki mevcut döküntünün (mendireğin) bir arşın yükseltilmesi zorunlu görülmektedir. 46 Madenin gelir ve giderleri konusuna gelince; yukarıda sözü edildiği üzere 1281 yılında elde edilecek bir milyon yüz bin kantar kömürün her bir kantarı devlet dairesine dokuzar kuruşa verilmesi durumunda elde edilecek paradan, maliyet, nakliye ve öteki masraflar çıktıktan sonra beş bin kese akçe kar kalacağı gibi, bu kar yıldan yıla üretim arttıkça, bu miktar üzerine büyüyüp, 1284 yılı içinde yirmi bin kese akçeye ulaşacaktır. Ayrıca, dört milyon kantar kömürün tümü, resmi dairelerce tüketilemeyeceğinden, doğal olarak bir kısmı elde kalacak ve elde kalan kısmının her bir kantarı dokuz kuruştan yüksek fiyatla satılabilirse, kar edilebilecektir. Dokuz kuruştan aşağı fiyatla satılırsa, elbette zarar edilecektir. Aşağıda sayılan ve bildirilen ek işler, inşaat ve iyileştirmelerin yapılması için gerekli toplam gider, satın alınacak hayvanların bedelleriyle birlikte altı bin yüz yirmi akçeye erişmektedir. Bu tutarın, sözü edilen inşaat ve iyileştirmelere uygun olarak yıllara göre bölünmesi gerekirse de, 1281 ve 1282 yıllarında yapılması gerekli görülen işlere şimdiden başlanılarak Haziran sonuna kadar arkasının alınması gerekmektedir. Aksi halde, 1281’de üretilecek bir milyon kantar kömürün Ağustos ayı sonuna kadar taşınması mümkün olamayacaktır. Bunun gibi 1282 ve 1283 yıllarında yapılması öngörülen inşaat içinde bulunan Zonguldak demiryolu yapımına da şimdiden başlanılması gerekmektedir. Aksi halde, bu yolun yapılacağına içtenlikle inanan madenciler, oralarda ocak açmaya kalkışmayacak ve bu işi yolun bitirilmesine kadar erteleyeceklerdir. Bu durumda iki üç yıl kadar vakit kaybedileceğinden madencilere yeni baştan güven vermek üzere sözü edilen yolun yapımına bugünden başlanması kaçınılmazdır. Bu nedenle sözü edilmiş olan altı bin yüz yirmi kese akçeden, iki bin yüz yirmi kesenin bu yıl, kalan üç bin dört yüz kesenin de 1282 ve 1283 yıllarında eşit olarak verilmesi gerekmektedir. Yapılacak ek işler, inşaat ve iyileştirmelerin, en iyi biçimde yapılıp, yerine getirilmesi, maden işletmesinin beğenilir biçimde yönetimi ve madenlerin harap olmaktan kurtarılması bakımından, subaylardan bu işleri bilen üç dört kişiden oluşan bir üretim komisyonu oluşturulup gönderilmesi gerekli görülmektedir. Bunun gibi, üretimin iyileştirilmesine bir örnek olmak üzere, madenlerin bir tarafında, usul-i harbiyeye (savaş yükümlülüğüne) uygun olarak işletilmesi için özel bir madenci bölüğü oluşturulması uygundur. Levazım, işçi ve hayvanlarla öteki malzemenin tümüyle Ereğli kazasından sağlanamayacağından, daha önce yazılı olarak Bâb-ı 47 Âli’ye önerilmiş olduğu üzere Bolu Sancağı kazalarından gerekli görülen yerlerin katılmasıyla, Ereğli’nin kaymakamlık durumuna getirilmesine izin verilmesi arz olunur. Bunlara ilaveten Ereğli’de yapılacak depolara taşınacak kömürü taşıyacak kömür sandallarını çekmek, iskelelerden kömür alacak gemileri de hava bozuldukça bağlayıp limana veya açığa götürmek için bir küçük vapurun verilmesi; işler ilerledikçe ve zamanı geldiğinde bir üst derece yarar sağlamak üzere, kömürün doğrudan doğruya İstanbul’a taşınmasına elverişli gereği kadar büyük bir vapurun sağlanması yüksek makamlarına arz olunur. 21 Zilhicce 1281(17 Mayıs 1865) Halil Ahmet Vesim“ Raporun önce biçimsel değerlendirilmesi yapılacaktır. Şöyle ki: Raporun altında, raporu hazırlayanlara ait, birinin üzerinde “Halil”, diğerinin üzerinde “Ahmed Vesim” yazılı, yan yana basılmış iki mühür bulunmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu’ndaki protokol kuralları uyarınca, Padişahlara yapılan yazılı arzlarda, Padişah’a gösterilen saygının bir ifadesi olarak yazıyı hazırlayanların rütbeleri genellikle yazılmazdı. Bu nedenle mühürlerdeki “Ahmet Vesim” adının Kaptan-ı Derya Ahmet Vesim Paşa’ya ait olduğu açıkça belli olmakta ise de “Halil”’e ilişkin mührün kime ait olduğu belirlenememiştir. Biçimsel diğer bir husus da, elle yazılmış bu dört sayfalık raporun üzerinde de hangi makama sunulduğunu gösteren bir başlığın bulunmamasıdır. Fakat raporun başındaki “Ereğli Kömür Maden-i Hümayun’una muvâsalatla görülen ahvâl üzerine tesis ve icrası münâsib gibi mütalaa olunan ıslahat ve tanzimatın arz ve ifadesine cüret kılınır” biçimindeki ifadeden ve belgenin üslubundan, raporun Padişah’a sunulmak üzere hazırlanmış olduğundan kuşku duyulmamaktadır. Ayrıca, raporun 17 Mayıs 1865 tarihinde hazırlandığı göz önüne alındığında, havzadaki Bahriye döneminin 1865 yılında başladığı da ortaya çıkmaktadır. Hatırlanacağı üzere havzadan yeterince kömür çıkarılmaması ve hazinedeki sıkıntılara bağlı olarak yabancı ülkelerden kömür alımının azalması ile donanma, tersane, tophane ve darphane gibi fabrikalar kömürsüz kalmış ve bu sorunun yarattığıığı sıkışıklıklar üzerine Bahriye Nazırı Ahmet Vesim Paşa, Padişah’ın 48 huzuruna çıkarak büyük bir cesaret ile Ereğli havzasının Bahriye yönetimine verilmesini istemişti”.35 Anlaşıldığına göre, Ahmet Vesim Paşa 21 Ocak 1865 tarihinde Kaptan-ı Derya olmasından hemen sonra, havzadaki yönetimin Kaptan-ı Deryalığa verilmesi yolundaki görüşünü Padişah’a arz etmiştir. Padişah önerisini uygun bulmuş ve Taşkömürü havzasının yönetimi I. Abdülaziz’in buyruğu ile 10 Şubat 1281 (22 Şubat 1865)’de Bahriye idaresine devredilmiştir. 36 Padişah, Kaptan-ı Derya’nın önerisini uygun bulmakla kalmamış, ayrıca ondan bölgedeki durumu inceleyerek, alınması gereken önlemleri içeren bir rapor hazırlamasını istemiştir. Ahmed Vesim Paşa da havzadaki durumu yerinde inceleyerek 17 Mayıs 1865 tarihli raporunu hazırlayıp Padişah’a sunmuştur. Nitekim bu konuda Ekrem Murat Zaman’ın aşağıdaki açıklamaları, İstanbul Deniz Müzesi Komutanlığı Kütüphanesi’ndeki havzadaki durumu açıklayan ve alınması gereken önlemleri içeren, önemli raporla uyuşmaktadır. Padişah I. Abdülaziz’in emriyle havzanın yönetimi 10 Şubat 1281’de (23 Şubat 1865) Bahriye İdaresi’ne (Kaptan-ı Derya İdaresi) devredilir. Osmanlı Devleti’nin son Kaptan-ı Derya’sı olan Ahmet Vesim Paşa’nın Ereğli Maadin-i Hümayun idaresine (Ereğli Madenleri Müdürlüğü’ne) yazdığı tezkere (yazı) ile ‘…Bundan böyle madenlerin, padişah emri ile Kaptan-ı Derya İdaresi’ne verildiği, yine eskisi gibi işlerin idaresine gayret edilmesi…’ ile ilgili yönetim değişikliği konusunda bilgi verilmiş.” 37 Artık havzada Bahriye yönetimi fiilen başlatılmıştır. Ahmet Vesim Paşa görevinde fazla kalmayacak ve Sadrazam Fuat Paşa’nın donanma giderlerini kısma teklifini kabul etmeyerek 29 Mayıs 1865 tarihinde bu görevden istifa edecektir. Onun istifasında, 22 Şubat 1865 tarihli raporunda belirttiği işler için gerekli ödeneği alamamasının etkisi olduğu düşünülmektedir. Ancak, görevinden ayrılmış olmasına karşın Ahmet Vesim Paşa havzadaki yönetime olan ilgisini kesmeyecek, gerek 1867 yılında atandığı Meclis-i Valâ üyeliğinde38 , gerek daha sonra Bahriye Komuta Meclisi 35 Dr. Ferruh Niyazi Ayoğlu’nun 27. sayfadaki açıklamasına bakılması. Ekrem Murat Zaman, a.g.e. s.31 37 A.g.e. s.31 38 Ekrem Murat Zaman, kitabının 32. sayfasındaki dipnotta “Meclis-i Vükela’yı şöyle açıklamaktadır: Osmanlı Devlet düzenine göre, 1839 yılında kurulan Meclis-i Vükela (Bakanlar Kurulu) sadrazam, şeyhülislam, nazırlar Kaptan-ı Derya, serasker, Meclis-i Vala başkanı vb. üyelerden oluşan en yüksek 36 49 Başkanı unvanı ile yeniden atandığı Kaptan-ı Deryalık görevinde yönetime olan ilgisini sürdürecektir. Aslında havzadaki verimli bir işletme için gerekli ödeneğin alınamaması, yalnız 1865 yılında değil, sonraki yıllarda da sorun olacak ve bu sorrun, özellikle 1882 yılından sonra, taşkömürü havzasındaki Bahriye yönetimini zayıflatacağı gibi, etkinliğini de azaltacaktır. Dilaver Paşa ve Ereğli Kömür Maden-i Hümâyûnu İdaresinin Nizamnâmesi (Dilaver Paşa Nizamnamesi) Osmanlı Devleti’nin son Kaptan-ı Derya’sı olan Ahmet Vesim Paşa’nın Ereğli Maadin-i Hümayun idaresine (Ereğli Madenleri Müdürlüğü’ne) yazdığı tezkere (yazı) ile ‘…Bundan böyle madenlerin, padişah emri ile Kaptan-ı Derya İdaresi’ne verildiği, yine eskisi gibi işlerin idaresine gayret edilmesi…”39 hakkındaki yazısının ardından, havzada 1865 yılında başlayan Bahriye Nezareti yönetim dönemi 1908 yılına kadar sürecektir. Bu dönem havzada kömürün bulunduğu 1829 yılından Kurtuluş Savaşı’na kadar geçen 93 yıllık süredeki işletmenin en uzun yönetim dönemi olacaktır. Yeni yönetime damgasını vuran kişi Dilaver Paşa, damgasını vuran olay da o günlerin koşulları içinde bir hukuk anıtı olarak değerlendirilen ve daha çok Dilaver Paşa Nizamnamesi olarak bilinen, Ereğli Kömür Maden-i Hümâyûnu İdaresinin Nizamnamesi’dir. Dilaver Paşanın Yaşamı Hakkında Bilgiler Dilaver Paşa’nın aşağıdaki resmi, Çaycuma ve Çevre Köylerini Kalkındırma– Güzelleştirme ve Yardımlaşma Derneğinin Maden Yolları adlı yayınından alınmıştır. Resmin, onun yaşam öyküsü ile tamamlanması düşünülmüş ise de, yaşamı hakkında yeterince bilgi edinilemediği için, sonuç alınamamıştır. Nitekim, büyük ümitlerle önce Deniz Müzesi Arşivi’ne başvurulmuş; ancak, elde temel veriler olmadığı için, ilgililerin bütün çabalarına karşın, yeni bilgilerin edinilmesi mümkün olamamıştır. Ayrıca, çeşitli ansiklopediler ve Sicil-i Osmani’ye de başvurulmuş, bu yayınlarda da Dilaver Paşa maddesine rastlanamamıştır. yasama ve yürütme organıdır. Meclis-i Valâ ise Meclis-i Vükelaya projeler üreten konumda olup, nizamnamelerin hazırlanması, mülki ve idari düzenlemelerin yapılmasının yanı sıra alınan kararların nasıl uygulandığını kontrol etme yetkisine sahiptir. 39 A.g.e. s.31 50 Dilaver Paşa40 Ancak, Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığında, Daire Başkanının yakın ilgi ve yardımlarıyla ulaşılan ve aşağıda sözü edilecek bazı belgeler, kısmen de olsa, Dilaver Paşa’nın yaşamına ışık tuttuğu gibi 1865-1867 yılları arasındaki Ereğli Kömür Maden-i Hümâyûnu İdaresi’ndeki gelişmeleri aydınlatmaktadır. Dilaver Paşa hakkında bilgi edinilebilen Osmanlı Arşivi’ndeki en eski belge, AKMKT MHM Kot, 249 Dosya ve 47 Gömlek numaralı, 16 c 1279 H.( 9 Aralık 1862) tarihli aşağıdaki belgedir: Belgenin konusu: Bahriye Meclisi azasından, Salih Paşa ile Mirliva Raşid Paşa’nın emekliliğinin icrasıyla, Mirliva Dilaver Paşa’nın mezkûr azalığa tayini dolayısıyla, Hazine’ce gereğinin yapılması” biçiminde özetlenmiştir. 40 Çaycuma ve Çevre Köylerini Kalkındırma–Güzelleştirme ve Yardımlaşma Derneğinin Maden Yolları adlı yayınından alınmıştır. 51 Belgenin kopyası Böylelikle Dilaver Bey’in 1862 yılında Deniz Miralayı (Deniz Albay) rütbesiyle hizmet etmekte olduğu ve bu rütbedeki son görevinin Bahriye Meclisi Azalığı olduğu ortaya çıkmaktadır. Ayrıca böyle önemli bir göreve getirilmesi, onun bilgili ve değerli bir subay olduğunu da göstermektedir. Bu arada, Ereğli’nin kaymakamlık yapılmasını emreden 27 Mayıs 1866 (Muharrem 1282) tarih ve 23844 sayılı Meclis-i Vala iradesi ile havzadaki Maden Müdürlüğü yerine “Ereğli Maadin Nazırlığı (Ereğli madenleri Müdürlüğü) teşkilatı oluşturulmuştur. Ancak yeni teşkilatlanmada Ereğli Maadin Nazırlığı (Ereğli madenleri Müdürlüğü)’na hemen atama yapılmamış ve görev bir süre Ereğli Kaymakamlığına bağlı olarak, Kaymakam Faik Bey tarafından yürütmüştür. Ancak, aradan çok geçmeden Faik Bey önce “Ereğli Maadin Nazırlığı (Ereğli madenleri Müdürlüğü)”, sonra da Ereğli Kaymakamlığı’ndan alınacak ve her iki göreve de Dilaver Paşa getirilecektir. Konunun gelişmesine ilişkin Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığında bulunan öteki belgeler aşağıdadır: Önce, Ekrem Murat Zaman’ın, Dilaver Bey’in Ereğli Kaymakamlığı’na atanmasını ilişkin açıklamasına yeniden göz gezdirelim: 52 “Ereğli’nin kaymakamlık yapılmasını emreden 27 Mayıs 1866 (Muharrem 1282) tarih41 ve 23844 sayılı Meclis-i Vala iradesinde Kaptan-ı Derya Ahmet Vesim Paşa tarafından ‘Havza Maden Müdürlüğü yerine yeni kurulan Ereğli Maadin Nazırlığı’na (Ereğli madenleri Müdürlüğü’ne) ayni zamanda Ereğli Kaymakamı (atandığı tarihte rütbesi kaymakam=Yarbay olabilir) unvanıyla birlikte Mirliva (Tuğamiral) Dilaver Paşa’nın42 atandığı belirtilir. Ereğli Kaymakamlığı’nın 1887 yılına kadar Maden-i Hümayun Müdürlüğü ile birlikte yürütüldüğü görülmektedir.43 Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığında bulunan aşağıdaki dört belge, Ekrem Murat Zaman’ın vermiş olduğu bilgiyi daha da açıklığa kavuşturmaktadır. 1- Birinci Belge: AJMKT. MHM Kot, 565 Dosya ve 25415 Gömlek Numaralı ve 25 Şaban 1283 (2 Ocak 1867) 44 Belgenin Konusu: Ereğli Kaymakamlığının bahriye mirlivalarından (albaylarından) Dilaver Paşa’ya ihalesi. Bu dosyada bulunan belgelere göre, Kaptan Paşa, “asakir-i bahriye mirlivalığından mütekait Dilaver Paşa’nın Ereğli Kaymakamlığı ve Ereğli Maadin Nazırlığı’na (Ereğli madenleri Müdürlüğü’ne) atanması önermiş ve önerisi Meclis-i Valâ tarafından uygun bulunmuştur. . 41 Burada bir tarih çevirme hatası olmalı, çünkü 27 Mayıs 1866 M. gün 12 Muharrem 1283 H güne denk gelmektedir. 42 Ekrem Murat Zaman’ın notu: Dilaver Paşa, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Tuna Filosu Komutanlığı ve Çerkez yardımcı birliklerinde komutanlık yapmış olan Amiral Karzeg Dilaver Paşa, Karzeg Salih Hulusi Paşa’nın (1864-1939) babasıdır. 43 Ekrem Murat Zaman, a.g.e. s.31-32 44 Bir zarf içinde altı belge 53 AJMKT MHM Kot, 565 Dosya ve 25415 Gömlek Numaralı ve 25 Şaban 1283 (2 Ocak 1867) tarihli belgeler Buradaki ifadeden, Dilaver Paşa’nın Bahriye askeriyken mirliva rütbesiyle emekli olduğu, daha sonra Kara Kuvvetleri’nde bir süre görev yapıp, paşalığa terfi ettiği ve bu yeni rütbesinde görev yaparken, tekrar Bahriye’ye dönüp, Ereğli Maadin Nazırlığı’na (Ereğli Madenleri Müdürlüğü’ne) atandığı anlamı da çıkmaktadır. 2- İkinci Belge45: AKMKT MHM Kot, 372 Dosya ve 66 Gömlek numara, 6 N (Ramazan) 1283 ( 12 Ocak 1867) tarihlidir. 45 Bir mektup zarfı ve beş belgeden ibarettir. 54 Belgenin Koınusu: Ereğli Kömür Madeni İdaresi’nin Tersane-i Amire’ye bağlanması hasebiyle, idarenin Kaymakam Faik Bey’den alınıp, asakir-i Bahriye miralaylığından mütekaid Dilaver Paşa’ya verilmesi. Bahriye Nezaretine, Maliye Nezaretine, Mutasarrıflara, Tersane-i Amire Muhasebeciliğine ve Sadaret makamına “Ereğli Madenleri Müdürlüğü İdaresi”nin, Ereğli Kaymakamlığı’ndan ayrılarak Tersane-i Amire’ye bağlandığı ve Ereğli Madenleri Müdürlüğü İdaresi başkanlığına rütbesi amiralliğe yükseltilerek yeniden göreve alınan Dilaver Paşa’nın getirildiğini” bildirilmektedir. Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığında bulunan, AKMKT MHM Kot, 372 Dosya ve 66 Gömlek numaralı, 6 N (Ramazan) 1283 ( 12 Ocak 1867) tarihli belgeler 55 3- Üçüncü Belge46: AJMKT MHM Kot, 372 Dosya ve 96 Gömlek numaralı, 13 Ramazan 1283 (19 Ocak 1867) tarihli Belgenin Konusu: “Ereğli madeninin kaymakamlık idaresinden alınıp, Dilaver Paşa’ya verilmesi” Bu belge ile Ereğli Madenleri Müdürlüğü İdaresi’nin Dilaver Paşa’ya verilmiş olduğunun, öteki ilgili makamlara bildirilmesine devam edilmektedir. Osmanlı Arşivi Daire başkanlığındaki, AJMKT MHM Kot, 372 Dosya ve 96 Gömlek numaralı, 13 Ramazan 1283 (19 Ocak 1867) tarihli belgeler 4- Dördüncü Belge: AKMKT MHM, 386 Kot, 28 Dosya ve 66 Gömlek numara ve 25 S (Safer) 1284 ( 28 Haziran 1867) tarihli 46 Bir zarf içinde, biri mektup zarfı olmak üzere toplam altı belge 56 Konusu:. “Kömür madenleri ile ilgili müzakerelerde bulunmak için Dersaadet’e davet edilen paşanın47 görülen lüzum üzerine, Tersane-i Amire’de görevlendirilip, yerine Dilaver Paşa’nın kaymakam olarak tayin olunması” . Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığındaki AKMKT MHM, 386 Kot, 28 Dosya ve 66 Gömlek numara ve 25 S. 1284 ( 28 Haziran 1867) tarihli aşağıdaki belge Dilaver Paşa, böylelikle atandığı Ereğli Kaymakamlığı görevini, Maden-i Hümayun Müdürlüğü ile birlikte 1887 yılına kadar sürdürecektir.48 Ancak, Dilaver Paşa.’nın yeni görevindeyken (Ereğli Kaymakamı ve Maden-i Hümayun Müdürlüğü) 4 Muharrem 1284 (8 Mayıs 1867)’da, daha çok Dilaver Paşa Nizamnamesi olarak bilinen, Ereğli Kömür Maden-i Hümâyûnu İdaresinin Nizamnamesi’ni hazırlamıştır. Bu onun en büyük hizmetlerinden biridir ve bunun üzerine “İyi hali nedeniyle” taltife layık görülmüştür.” Dilaver Paşa’nın taltifine ilişkin Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı’ndaki, MVL Kot, 736 Dosya ve 80 Gömlek numaralı, 16 Safer 1284 (19 Haziran 1867) tarih ve “Ereğli Kaymakamı Dilaver Paşa’nın iyi hali ve taltife layık görüldüğü” konulu belge aşağıdadır. 47 48 Burada sözü edilen paşa, Ereğli Kaymakamı Faik Bey’dir. Ekrem Murat Zaman, a.g.e. s.32 57 MVL Kot, 736 Dosya ve 80 Gömlek numaralı, 16 Safer 1284 (19 Haziran 1867) tarihli belge Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı’nda, “Dilaver Paşa” ve kömür konusunu içeren başka belgeler de bulunmaktadır. Konuyu dağıtmamak için ayrıntısına girilemeyen bu belgeler araştırmacıların ilgisini çekebileceği düşünülerek aşağıya alınmıştır. 1- AJMKT MHM kot, 452 Dosya, 46 Gömlek numaralı ve 25 Safer 1290 (18 Nisan 1873 tarihli belge. Belgenin konusu “ İdare-i Nehriye Reisi Dilaver Paşa’nın Tırnova Kömür Madeni imtiyazısın kendisine verilmesi isteği” dir. 2- AJMKT MHM kot, 473 Dosya, 75 Gömlek numaralı ve 20 Zilkade 1290 (9 Ocak 1874) tarihli belge. Belgenin konusu: “Tuna Nehrinin idaresi ile ilgili Dilaver Paşa tarafından verilen muhasebat hakkında bir heyet kurularak tahkikat yapılması” dır. 3- İ.MVL kot, 133 Dosya, 5705 Gömlek numaralı ve 20 Ca 1290 (16 Temmuz 1873) tarihli belge. Belgenin konusu “Tuna İdare-i Nehriyesi’nin Tersane-i Amire Nezaretine bağlanması ve tezkirede zikrolunan sair maddelerin yürürlükte tutulması ve bu idareye verilen mebaliğ hesaplarının Hazine tarafından tutulması” dır. Bu belgelerden, Tuna Nehri’nde de, Tırnova’da, Nehir İdaresi’ne bağlı bir kömür madeni bulunduğu anlaşılmaktadır. Belgelerde sözü edilen subayın Ereğli Kömür Maden-i Hümâyûnu İdaresi’nin başında bulunan Dilaver Paşa ile ayni kişi olup 58 olmadığı, konuyu dağıtmamak için, araştırılamamıştır. Ancak, belgelerden, 1870’li tarihlerde Tuna Nehri’nde, Tırnova’daki kömür madenin Tuna Nehri Yönetimince işletildiği ortaya çıkmaktadır. Bu durumda, Tırnova kömür madeninin, Ereğli kömür madeninden sonra bulunduğu ve bulunur bulunmaz, Dilaver Paşa’nın Ereğli’den alınarak, Tırnova kömür madeni yönetimine atanmış olduğu akla gelmektedir ki araştırmacılar için incelemeye değer bir konu olarak değerlendirilmektedir. Ereğli Kömür Maden-i Hümâyûnu İdaresinin Nizamnâmesi (Dilaver Paşa Nizamnamesi) Dilaver Paşa’nın büyük hizmetlerinin başında, onun adıyla anılan 4 Muharrem 1284 (8 Mayıs 1867) tarihli Ereğli Kömür Maden-i Hümâyûnu İdaresinin Nizamnamesi (Dilaver Paşa Nizamnamesi)’ni hazırlaması gelmektedir. Bu incelemenin amaçlarından biri, hatta en başta geleni, sözü edilen nizamnamenin tümüyle ortaya çıkarılıp tanıtılmasıdır. Çünkü ilk girişim Türkiye’de işçi sağlığını koruma; çalışma koşullarını, işçi ücretlerini, işçi işveren ilişkilerini düzenleme gibi pek çok konudaki girişimlerin ilk yazılı belgesi olan nizamnamenin, bugüne değin tümüyle yayınlanmış olduğu söylenemez. Çünkü konuya ilişkin araştırmalarda, özgün nizamnamenin nerede olduğu hakkında açıklama bulunmamaktadır. Aslında bu önemli sosyal ve ekonomik hizmet Bahriye tarafından yerine getirilmiş olduğundan, özgün nizamname metninin İstanbul Deniz Müzesi Kütüphanesi’nde bulunması doğaldı. Nitekim, çalışmalara başlandığında ilk atılan adım özgün nizamnamenin aranıp, bulunması olmuştur. Özgün nizamname bulunup, içeriği incelendiğinde, nizamnamenin, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin her alanda olduğu gibi, işçi hakları ve çalışma koşulları konusunda da ulusumuzun çağdaş uygarlığa erişmesinde yapmış olduğu öncülüğün bir başka kanıtı olduğunun görülmesi de özgün nizamnamenin tümüyle yayınlanıp araştırmacılara sunulmasından kaçınılamamıştır. Bu nedenle ayrıntılara girilmeden önce Meydan Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi’ndeki Dilaver Paşa Nizamnamesini içeriğine ilişkin açıklamaya göz gezdirilecektir. “Türkiye’de işçi sağlığını koruma ve çalışma koşullarını düzenleme konusunda ilk girişim, 1867’de Maden-i Hümayun Nazırı Dilaver Paşa’nın hazırladığı Ereğli Kömür Madeni Hümayunu Nizamnamesidir49. Genellikle Dilaver 49 Dikkati çekmesi için, araştırmacı tarafından, kalın karakterle yazılmıştır. 59 Paşa Nizamnamesi olarak anılan ve yüz maddeden oluşan bu nizamname Ereğli Kömür Havzası’na gerek idari, gerek hukuki açıdan bir düzenleme getiriyordu. Bu yeni düzenlemeye göre Zonguldak ve çevresindeki 14 kazada yaşayanlara ve deniz erlerine madenlerde zorunlu çalışma yükümlülüğü konuluyor, bazı küçük ocaklar özel kişilere kiralanıyor, ancak üretimi devlete satmaları koşulu getiriliyordu. Ayrıca, ocaklarda çalışmasına gereksinim duyulan usta işçilerin Sırbistan ve Karadağ’dan getirileceği belirtiliyordu. Nizamnamenin çalışma koşulları ile ilgili 5. Bölümü ocaklarda çalışacak işçilerin Ereğli Sancağı’ndan 13-50 yaşları arasındaki, sağlam erkeklerden alınacağı, 24 saatte 10 saat çalışılacağı, bu on saatin iki nöbette tamamlanacağı, kömür taşıma işinden kaçanlara ya da kaçanlara yardım edenlere iki kat süreyle çalışma zorunluluğu getirilmesi vb. kurallar getiriliyordu. 1880’lerin başlarında bölge halkı maden ocaklarının artan işçi gereksinimini karşılamaya yetmeyince zorunlu çalışma yükümlülüğü kaldırıldı, isteyen herkese madenlerde çalışma izni verildi. Bunun üzerine Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu’dan bölgeye işçi akını başladı. 1920’de yöredeki kömür yatakları Ankara Hükümeti’nin eline geçti. Hükümet “Havza-i Tahmiyye Maden Amelesinin Hukukuna Müteallik Kanun” adıyla yeni bir yasa çıkardı (1921). İşçilere çeşitli haklar tanıyan bu yasaya göre 18 yaşından küçüklerin ocaklarda çalışmaları yasaklanıyor, iş kazalarında ölen ya da yaralananlara tazminat ödenmesi zorunlu kılınıyor, yardım sandıkları kuruluyor, çalışma saatleri günde 8 saate indiriliyor, ücretlere belirli bir taban getiriliyordu.”50 Özgün ve çevri yazısı ile birlikte tümüyle verilecek olan Dilaver Paşa Nizamnamesi’nin daha iyi değerlendirilebilmesi için önce Ereğli Kömür Maden-i Hümâyûnu İdaresinin Nizamnâmesi’nde geçen bazı deyimlere göz gezdirilecektir. Ocak Mülkiyeti: Madenlere imal hakkı ruhsatı verildiğinden, işletilen madenin bitmesi ile imal hakkı biter. Ocak İntikali: Ocaklar erkek ya da kız imal hakkı ruhsatı bulunan kişinin çocuklarına ayni koşullarda miras kalır. Çocukları olmayan imal hakkı sahibinin ocakları “mahlûl” (mirasçısı olmayan bir kimseden devlete kalması) sayılır. Hak sahipleri Bahriye idaresinin izni olmadan ocakları alıp satamaz. 50 Büyük Larousser, &.cilt, S. 3171 60 Kazmaciyan (Kazmacı-1907) Küfeciyan (Küfeci Amele-1907)51 Kiracıyan: Katır sırtında kömür taşıyan, Küfeciyan: Küfe ile kömür taşıyanlar. Kazmacıyan: Kömür kazı işinde çalışanlar. Ocak Metrukiyeti: Ocak sahibinin ocağı terk etmesi durumunda, ocak, havza yönetimine geçer. Hangi nedenle olursa olsun, ocak sahibi üç ay faaliyetini durdurursa, Havza Yönetimi’nden işine devam için kendisine ortak önerilir. Ocağa ortak alınmaması durumunda, ocak keşif bedeli üzerinden Havza Yönetimi’nce satın alınır. 51 Her iki resim de Çaycuma ve Çevre Köylerini Kalkındırma–Güzelleştirme ve Yardımlaşma Derneğinin Maden Yolları adlı yayınından alınmıştır 61 Özgün “Ereğli Kömür Maden-i Hümâyûnu İdaresinin Nizamnamesi” Dilaver Paşa, Mirliva (Tuğamiral) olarak Ereğli madenleri Müdürlüğü’ne atanmasının ardından başkanlığında bir heyet oluşturmuştur. Heyette Maden Kâtibi İsmail Hakkı, Kolağası Hasan Tahsin, Miralay memuru mahsusu (Tuğgenerallik Özel Kalem Müdürü) Mehmet Sait, Maden Komisyonu Başkanı Hüseyin beyler bulunmaktadır. Heyet in görevi kömür madeninin yönetilmesine ilişkin bir nizamnamenin hazırlanmasıdır. Dilaver Paşa’nın başkanlığındaki heyet, büyük gayretle çalışarak 100 maddeden oluşan, “Ereğli Maden-i Hümayun İdaresinin Nizamnamesi”ni, 4 Muharrem 1284 (8 Mayıs 1867) tarihinde bitirmiş ve ayni gün imzalayıp (mühürlerini basıp), büyük olasılıkla Kaptan-ı Deryalık makamına sunmuştur. Dilaver Paşa’nın 25 Safer 1283 (2 Ocak 1867) tarihinde Ereğli Kömür Madeni İdaresinin başına getirilmiş olduğu dikkate alınırsa, böyle bir nizamnamenin yaklaşık dört ay gibi kısa bir süre içinde yazılıp bitirilmesi, Dilaver Paşa ve heyet üyelerinin yalnız gayretlerini değil, bilgi ve becerilerini de ortaya koymaktadır. Nizamnamenin hazırlık aşamasında, Kaptan-ı Derya Vesim Paşa’nın yukarıda sözü edilmiş rapordan da yararlanıldığı düşünülmektedir. 4 Muharrem 1284 (8 Mayıs 1867) tarihini taşıyan bu önemli nizamnamenin İstanbul Deniz Müzesi Kütüphanesi’nde iki ayrı özgün el yazması metni bulunmaktadır. Ayni tarihi taşıyan metinlerin ikisi de sonradan yapılmış, 24.5 X 17.3 santimetre boyutunda, kahverengi karton bez cilt içindedir. Yazmalardan birincisinin “Demirbaş Numarası: 13385” olup kayıtlardaki adı: “Ereğli Kömür Madeni Hümayunu Nizamnamesi’dir. Bu yazmanın son sayfasında, nizamnameyi hazırlayanların adları ve adların altlarında da mühürleri yani imzaları bulunmaktadır. İkinci elyazması nüshanın “Demirbaş Numarası: 13386” olup, kayıtlardaki adı:“Ereğli Kömür Madeni Hümayunu İdaresinin52 Nizamnamesi”dir. Bu ikinci yazmanın son sayfasında nizamnameyi hazırlayanların yalnız adları yazılmış, mühürleri basılmamıştır. Her iki yazma arasındaki bir başka fark da; 13386 numaralı yazmadaki 100 maddenin her birinin başına, maddelerin içeriğini özetleyen madde başlıklarının eklenmiş olmasıdır. 13385 numaralı yazmanın da 13386 numaralı yazmanın da metinlerinden 52 Aradaki farkın kolaylıkla görülebilmesi için, araştırmacılar tarafından kalın karakterle yazılmıştır. 62 (maddelerinden) önce, yazmaların başında, birbirinin ayni olan üçer sayfalık bir “içindekiler” çizelgesi bulunmaktadır. “İçindekiler” çizelgelerinin başlıkları, 13386 numaralı yazmadaki madde başlıkların aynidir. Her iki özgün nizamnamenin yazılış biçimleri ve içeriklerinden, bunların hangi makama sunulmak üzere hazırlandığı belli olmamaktadır. Ancak, Padişah’ın onayına sunulmadan nizamnamenin yürürlüğe giremeyeceği düşünüldüğünde, ilk akla gelen; Padişah’a sunulmak üzere bir üçüncü kopyanın hazırlanmış olabileceğidir. Böyle bir üçüncü nüsha hazırlanmışsa, doğal olarak bu üçüncü nüsha Topkapı Sarayı Müzesi veya Osmanlı Arşivi’nde olabileceği öngörülerek, sözü edilen yerlerde araştırma yapılmışsa da nizamnameye ilişkin ayrı bir başka nüshaya rastlanmamıştır. Ancak konu, Ekrem Murat Zaman’ın “Nizamname Divan-ı Hümayun’da görüşüldükten sonra karara bağlanan ve devlet bünyesinde yapılacak -yasa Nizamnamesine niteliğindeki(bugünkü yeni anlamda düzenlemelerdir. Maden Kanunu) 1861 tarihli karşın Dilaver Maden Paşa Nizamnamesi havzaya özgü bir uygulama olarak yasalaşmış olsaydı, bir birini ihlal eden iki yasa yürürlükte olacaktı. Bu nedenle Diilaver Paşa Nizamnamesi Divan-ı Hümayun’dan ve padişah onayından geçmemiş, 1882, 1906 ve 1921’de yasaklama ve sınırlamaların bir bölümünün kaldırılmasına karşın, 1954 tarih ve 6309 sayılı Madeni Kanunu’nun 158/1 maddesiyle tamamıyla yürürlükten kaldırılmasına kadar yapıla gelmiş (teamülname) olarak havzada varlığını korumuştur. Teamülname havzaya özgü ve yöreseldir. Havza dışında bir geçerliliği yoktur. Teamülnamenin en olumsuz tarafı hukuk açısından geçersizliğidir.”53 biçimindeki açıklamasıyla aydınlığa kavuşturulabilmektedir. Ekrem Murat Zaman’ın yazdıklarının, özellikle nizamname üzerinde inceleme yapan araştırmacılar tarafından benimsenmiş olması karşısında, aşağıdaki değerlendirme yapılabilmektedir. Nizamname hazırlandığında, Mirliva (Tuğamiral) Dilaver Paşa kaymakamlığının yanı sıra, Ereğli Madenleri Müdürü’dür: Bu durumu ile Tersane-i Amire kanalıyla Bahriye Nezaretine bağlıdır. Dolayısıyla hazırlanan nizamnameyi, Padişaha değil ancak Bahriye Nezareti’ne sunabilir. Bahriye Nezareti de nizamnameyi inceleyip, görüşüyle birlikte, onaylanmak üzere Padişah’a sunacaktır. Bu nedenle Dilaver Paşa nizamnameyi iki, nüsha olarak hazırlatmıştır. Bunlardan birinci Kaptan-ı Derya’lık makamına sunulacak olan 13385 numaralı mühürlü 53 Ekrem Murat zaman, a.g.e. s.32 63 nüshadır. Bu nüsha Divan-ı Hümayun’dan ve padişah onayından geçmediği ve teamülname54 niteliğinde olduğu için Bahriye Nezareti’nde kalmış ve sonradan Deniz Müzesi Kütüphanesi’ne intikal etmiştir. Nizamnamenin ikinci nüshası ise Dilaver Paşa’nın ve teşkilatın günlük çalışmalarında kullanılmak üzere hazırlatılmış olan 13386 numaralı kopyadır. Sonunda dokuz yapraklık boş bir bölümün olması, boş sayfaların not tutmak üzere ayrıldığını düşündürmektedir. Bu nüsha da, 13385 numaralı nüsha gibi zamanla Deniz Müzesi Kütüphanesi’ne verilmiştir. İşte bu nedenle Deniz Müzesi Kütüphanesi’nde biri birinin eşi iki nizamname bulunmaktadır. Bu çalışma Bahriye’nin Ereğli Kömür Maden-i Hümâyûnu İdaresindeki hizmetlerini ortaya koymak için olduğu kadar, ağırlıklı olarak Dilaver Paşa Nizamnamesi ile Deniz Müzesi Komutanlığı Kütüphanesindeki taşkömürü havzasına ilişkin öteki belge ve haritaların gün ışığına çıkarılması için de yapılmıştır. Bu nedenle, aşağıda, önce 13385 numaralı özgün nizamname ile çevri yazısının (transkripsiyonunun) tümü, sonra 13386 numaralı özgün nizamnamenin içindekiler çizelgesi ile tüm metni verilecektir. Bunların ardından Ereğli Kömür Maden-i Hümâyûnu İdaresinin Nizamnamesi’ndeki maddeler, özetlenerek sunulacaktır. Bütün bunlardan sonra nizamnamenin önemli maddelerinin, günümüz hukuk ve değer yargılarına göre, değerlendirilmesi yapılacaktır. 54 Divan-ı Hümayun’dan ve padişah onayından geçmediği için teamülname olarak adlandırılan bu gibi uygulamalara ilişkin bir örnek: Şûrâ-yı Bahriye Bölümü, Defter No: 1829, sayfa No: 218 Mekyeb-i bahriyye öğrencilerine Tersane-i âmire imalat fabrikalarında görev verildiğinde 30 kuruş icâre tahsis kılınmakta ancak "bunun hakkında bir nizâm kaydı bulunmadığı Yoklama'dan gösterilmiş" olmakla birlikte Tersane-i âmire'de bulunan bütün imalat fabrikalarında görev verilen öğrencilere mâhiyelerinden başka aylık 30 kuruş icâre tahsisi "usul ve emsâli icâbından olduğundan" bu gibi öğrencilere de icâre tahsisi gerekeceği hakkında Bahriye Meclisi'nin 17 Temmuz 1848 tarihli mazbatası. 64 13385 Numaralı el yazması Dilaver Paşa Nizamnamesinin Özgün Metni 13385 Numaralı Özgün Nizamnamenin kapağı (solda) ve İçindekiler Çizelgesi (sağda) 13385 Numaralı Özgün Nizamnamenin 1inci, 2nci, 3ümcü ve 4 üncü sayfaları (soldan sağa) 13385 Numaralı Özgün Nizamnamenin 5inci,6ncı,7nci ve 8 inci sayfaları (soldan sağa) 65 13385 Numaralı Özgün Nizamnamenin 9uncu, 10uncu, 11inci ve 12 nci sayfaları (soldan sağa) 13385 Numaralı Özgün Nizamnamenin 13 üncü, 14 üncü, 15 inci ve 16 ncı sayfaları (soldan sağa) 13385 Numaralı Özgün Nizamnamenin 17 nci, 18 inci, 19 uncu ve 20 nci sayfaları (soldan sağa) 66 13385 Numaralı Özgün Nizamnamenin 21 inci, 22 inci, 23 üncü ve 24 üncü sayfaları (soldan sağa) 13385 Numaralı el yazması Dilaver Paşa Nizamnamesinin çevri yazısı (transkripsiyonu): EREĞLİ KÖMÜR MADEN-İ HÜMÂYUNU NİZAMNAMESİDİR 26 Nisan 1283 13385 Numaralı Özgün Nizamnamenin Kapağının Çevri Yazısı 67 Fihirist-i Nizam-name-i Maden-i Humayun-ı Ereğli Fasıl 1 1- Numune taharrisi 2- Ocak küşadı 3- Numune bulan kimseyi kudret olduğu 4- Ruhsat-ı numune ve küşad olunan ocak 5- Bila-ruhsat bulunan numune ve küşad olunan ocak Fasıl 2 6- Ocağın tarlaya olan mazarratı 7- Ocak tarikinin tarlaya müruru 8- Demiryolların tarladan müruru 9- Demiryolu harmanları tarlalar Fasıl 3 10- Demiryollarında inşa olunacak ebniyeler arazileri 11- Ocaklarda amele koğuşları 12- İnşa olunacak ebniye kerestesinin celbi Fasıl 4 13- Ereğli sancağı ormanlarından kereste kat‘ı 14- Sütun tertibi 15- Sütunun kazalara tertibi 16- Sütun kesidesinde muhtar vazifesi 17- Sütun kat‘ı fiyatı 68 18- Sütun-keşana madenciyan tarafından rencide ve eza 19- Madenci ocağına bir senelik müretteb sütundan beher aybaşında ne miktar geldiğinin canib-i idareye beyanı 20- Sütun yerine tuğladan kemer inşası Fasıl 5 21- Tertibat-ı sünûf-ı amele-gan 22- Kazmaciyan celbi 23- Kazmaciyan vazifeleri 24- Amelenin mahallinden tertip ve irsali 25- Amelenin posta-i sanisi irsali 26- Amelenin vaktiyle geldikleri 27- Kazmaciyanın bir günde müddet-i çalışmaları 28- Kazmaciyanın dikkat işlemeleri 29- Amelenin dikkat işlemeleri 30- Ameleden hata zuhuru 31- Ameleden yekdiğerlerini tahrik ve igvâsı 32- Kiracı hayvanatının mahallerine tertip ve irsali 33- Kiracı hayvanatının posta-i sanisi irsali 34- Kiraciyandan mahal-i ahire firarı 35- Kiraciyanın çekecekleri kömürün teleften vikayesi Fasıl 6 36- Yazıcı ve kantarcı vezn ve tahrir edecekleri kömürün cesameti 37- Yazıcı ve kantarcının vuku-ı hilesi 69 38- Edna kömür alınması 39- Kömürün vezn-i hakikatine sahte zammı 40- Mübayaa olunacak kömürün şayan-ı kabul cesameti 41- Kiraciyanın kömürü tozlu ve topraklı getirdiği 42- Kömürün sefinelere tahmilinde kapudanın vazifeleri Fasıl 7 43- Maden kömürü damarı münazaası 44- Madenciyanın canib-i idareden ziyan iddiası 45- Kömürün canib-i miriden başka mahalle büyû olunamayacağıyla zam ve tenzil fiyatı 46- Ocakların ayakları ahzı 47- Ocağın taharrisi 48- Ocağın terk-i imali 49- Ba-iktidar bulunan madenci 50- Şerik ahzı 51- Canib-i idareden bi-gayr-i hakk terk imali 52- Ocağın vereseye intikali 53- Teba-i ecnebiyye vazifesi 54- Nizamnameye mügayir harekette bulunan 55- Ocağın sütunları bağlaması 56- Tatil eyyamı 57- Şayan-ı kabul kömürün edna damara tesadüfü 58- Bey‘ ve şirâ 70 59- Bâyiin canib-i miriye borcu olduğu halde mubayaası tarafından tediyesi 60- Müceddeden ocak küşadı veya ahirden mubayaa ve bir şerike ketb etmesi 61- Mechulü’l-ahval ve serseri makulesini kabul ve ihtida 62- Canib-i idareye celbi lazım gelen 63- Müceddeden gelecek madenci ve kazmacı 64- Sarkı zuhurunda celbi 65- Esliha hamil olan 66- Ocağı tatil hükmüne getiren 67- Fazla amelesini kendiliğiyle ve işsiz bırakan 68- Ameleye zahair ve eşya-yı saire alıverilmesi 69- Ocaktan iskeleye olan tarikin tesviri 70- Tarikin fenalığından kiraciyan hayvanının telefi 71- Müceddeden küşad olunan ocağın keşf-i kömürü 72- Madenciyanın talebine salahiyeti 73- Ocaklar başında kömürün keşfi 74- Madenciyana iane ve peşinat itası 75- İta olunan peşinatın kimlere verileceği 76- İbtida amele matlubiyetlerinin itası 77- Açık borcu zuhur eden madenci 78- Amele namıyla diğer borcuna sahte senet veren 79- Kömürün naklinin sahibinin başına bulunması 80- Kömürün ocaktan ihracıyla harman vaz‘ı 71 81- Amele-i cüz’iyye kifayet ettiği halde külli amele zabtı 82- Ameleye umur-ı zâtiyyesinde istihdamı 83- Yek-diğerinin amelesini tahrik eden 84- Yek-diğere muvakkaten amele itası 85- Amele ücretlerine verilecek senedin suret itası 86- İdare memurlarının emrine muhalefat Fasıl 8 87- Bi’l-cümle memurların vezaifi 88- Mevki-i memurların vazifeleri 89- Kömür-keş tarikine mevki memurlarının nezareti 90- Mevki memurlarının keşf-i kömürden noksan zuhuru 91- Mevki memurlarının gördükleri vukuatı idareye beyanı 92- Bi’l-cümle memurin ve ketebenin vazifeleri 93- Esvak ve ebniye aralarının tathiri 94- Mevaki memurları marifetiyle olan masarifatın teleften vikayesi 95- Ambar memurlarının vazifeleri 96- Memurinin ocak imali memnuiyeti 97- Memurinin yek-diğeriyle hüsn-i imtizac ve muaşeretleri 98- Memuriyet vazifelerinin kimseden meccanen müstesna olamayacağı 99- Memurin maiyetlerinde zabtiye istihdam edeceği 100- Hatime 13385 Numaralı Özgün Dilaver Paşa Nizamnamesinin maddelerinin çevri yazısı (transkripsiyonu) 72 “Ereğli Kömür Maden-i Hümâyûnu İdaresinin Nizamnâmesidir Fasıl 1 Numune taharri ve ruhsat tezkiresi nizamı Madde: 1. Bir kimse müceddeden numune taharri edecek olduğu halde evvel emirde cânib-i idareden taharri ruhsat tezkeresi ahzına mecbur olacaktır. 2. Numune bulmuş olan kimse erbab-ı kudret ve imâlattan olduğu ve numune-i mezkûr şayan-ı kabul bulunduğu halde imali için cânib-i idareden ruhsat tezkeresi ahz edecektir. 3. Numune bulmuş olan kimseye kudret veyahut imalat nâ-ehl bulunduğu halde numuneyi cânib-i miri için bulmuş olacağından sebkat eden emkene mukabil bahşiş namıyla kendisine mikdâr-ı münâsib ücret itâ olunarak numune-i mezkûreye bir vechle müdahale edemeyecektir. 4. Cânib-i idareden ibtidâ ruhsat tezkeresi istihsâl etmedikçe hiçbir kimsenin ne numune taharri ve ne de kendiliğinden bulmuş olduğu numuneyi hazır ve güşâd etmeye asla salahiyeti olamayacaktır. 5. Ve şayet dördüncü maddede muharrer olduğu üzere istihsal-i tezkere etmeksizin hod be hod numune taharri veyahut hafr ve güşâd eden kimse mugayir-i nizam hareket etmiş olacağından bu makule bulunmuş olan numune veyahut hafr ve güşâd olunan ocak mücâzâten cânib-i miriye zabt olunarak merkumun bir vechle ücret ve masraf davasına hakkı olamayacaktır. Fasıl 2 Ocaklardan harmanlara veya iskelelere olan tarafın nizamı 6. Güşâd olunacak ocak yerinin tarla ve bahçesinde veya mülk-i sairesinde bulunup da güşâdından dolayı ârız olacak mazarrat bütün 73 tarlaya ait olacağından ocak-ı mezkûru imal edecek kimse mezkûr tarlayı isticâr etmeye mecbur olup, bu husus için idare tarafından tayin olunacak memurlar marifetiyle tarla-yı mezbûrun senevi takdir olunacak icâr-ı merkum madenci tarafından tarla sahibine ocak-ı mezkûr bütün bütün terk olununcaya değin her sene verilecektir. 7. Bir ocak yahut müteaddit ocakların kömürleri iskeleye naklinde tarik-i mekşûf bulunamıyor ise bir veya birkaç kimsenin gerek mezrû ve gerek gayr-i mezrû tarla veya tarlalarından mürûr eylemek lazım gelir ise mezkûr tarla veya tarlalardan kabil-i tarîk arzında mahal-i mezkûr ocak veya ocaklara mahsus olmak üzere hitâm-ı imallerine değin tarik itibar olunarak o miktar tarla mahalli için sahip veya ashâb-ı kömür kömürünü iskele başında teslim edeceği cihetle taraflarından idare marifetiyle takdir olunacak icâr senevî olacak veya ocaklar bütün bütün terk olununcaya değin her sene sahip veya ashâb-ı tarlaya itâ olunacağı misüllü ocaklara veyahut iskeleye mücâvir bulunup gönderildiğinden tarik güşâdı icab eden tarla veya tarlalar bulunduğu surette bunlar kiraciyân hayvanlarının bi’z-zarûr gezinti mahalleri olacağından bu halde dahi zikr olunan tarla veya tarlaların îcâr-ı senevîsi bade’l-takdîr madenci veya madenciyân taraflarından sahip veya ashâb-ı tarlalara her sene verilecektir. 8. Maden-i mezkûr mevkilerinden her hangi birisine müceddeden inşa olunacak demir yollar mürur edeceği tarlaların ne miktar mahallini istiap eder ise o miktar mahalli keşf ve tahmin ve takdir-i paha olunarak sahibi tarafına cânib-i miriden itâ olunacağı misüllü her hangi bir ocak tarîk-i mezkûra müteveccih müstevi-i mailler birinin tarlasından mürûr eylemek lâzım geldiği halde kıymeti bi’l-takdîr sahibine cânib-i miriden itâ olunacaktır. 9. Demiryollarının yemîn ü yesârında kömür harmanları için intihâb olunacak mahaller her kimin tarlasında bulunur ise kıymeti takdir olunarak sahibine cânib-i miriden itâ olunacaktır. 74 Fasıl 3 İnşaat-ı Ebniyye Nizâmı 10. Kömür mevkilerinde inşâ olunacak gerek ebniyye-i miriye ve gerek tebaa-i saltanat-ı seniyyeden bulunan madenciyân ve ahaliden her hangi birinin imal ettireceği han ve fırın ve mağaza ve kahvehane misüllü ebniyye arsaları sahibi tarafından bâ-sened, bi’l-rıza esmânıyla ahz olunarak idare tarafından irae olunacak münasip mahalle ve resm heyetine göre inşa olunup, hod be hod kendiliğiyle bilâ-ruhsat yapılamayacaktır. 11. Ocaklarda istihdam olunan amele geceleri açıkta kalmamak üzere beytutetleri için her bir ocak başında madencisi tarafından kabil-i süknâ mükemmel amele koğuşları cânib-i idarenin kabul edeceği surette yapılarak amelenin huzur ve rahatlarına dikkat ve itina etmek her ocak sahibinin vazife-i zimmetinden add olunacaktır. 12. Bâlâda on ve on birinci maddelerde muharrer olduğu üzere tebaa-i saltanat-ı seniyyeden bulunan madenciyân ve ahali-i yerli maden mevkilerinde ebniyye inşâsı halinde lüzumu olan kerestenin tedariki için idare tarafından istihsâl ruhsat etmeye mecbur ve hod be hod kereste kat‘ ve tenziline mütecâsir olur ise kereste-i mezkûr mücâzâten cânib-i miriden zabt olunacaktır. Fasıl 4 Ocaklara Lazım Olan Sütun ve Sütun-Keşân Nizamı 13. Maden-i hümâyûn ocaklarına lüzumu olan kerestenin kat‘i mutlaka Ereğli sancağı ormanlarından olmak lazım geldiğinden iş bu ormanlardan maden-i mezkûr ocaklarına münasip bulunan ormanlardan tüccar ve sairenin gelip kereste ve hatab kat‘i külliyen memnû‘ olup, ancak liva-yı mezkûrun kereste resm-i öşr ve gümrüğü hâsılatına halel gelmemek üzere tüccar ve sairenin ibtidâ cânib-i idareden ruhsat 75 istihsaliyle gayr-i münâsib ormanlardan kereste ve hatab kat‘i ve nakline mesâg gösterilecektir. 14. Ocakların imâline birinci levâzımâtından bulunan ve bâni-i ocak olan sütunun vaktiyle nakl ve celbi şayan-ı itina mevâridden olup sene-i cedîd için lüzumu olan sütunun tertibi zımnında sâl-i hâl şubatı ibtidâsında kâffe-i madenciyân idareye celb ve tecemmu‘ ile her ocağın işine ve gidişine göre bir senede ne miktar sütunun lüzumu olduğu tezekkür ve tahkîk ile sebt-i defter olunarak mikdarı malum olacak sütun beher kazan sütun-keş hayvanatının mevcuduna ve tahmiline göre tevzî ve takdim ile bir kazanın hissesine isabet eden sütunun mikdarı ve hangi ocaklara keşîde edeceği tertip olunduğu taraf-ı idareden bâ-defter bildirilecektir. 15. Bir kazanın hissesine musîb sütun mahallince ve heyetince hâvi olduğu sütun-keş karyelere hal ve tahammülüne ve hayvanatının mevcuduna göre tevzî‘ olunarak hangi karyelere ne miktar tevzî‘ olunduğu ve hangi ocağa hangi karyenin keşîdesi tertip olunduğunu mübeyyen o kazanın heyetince bâlâsı defterli mazbatasının tanzimiyle Maden-i mezkûr idaresine gönderilecektir. 16. Bir karyeye tevzî olunan sütun vakt-i şitâ duhûl etmeksizin mâh-ı Ağustos ve nihayet Eylül nihayetine değin tamamıyla nakline o karyenin muhtarı borçlu olup, matlûb olunan sütunun vaktiyle nakline muvaffak olamıyorsa sütunsuzluktan dolayı merbût olduğu ocağın imâline halel geldiği veyahut bacasının göçtüğü ve bu fenalığın sebeb-i hakîkîsi bi’ltahkîk-i sebebiyet muhtar-ı merkūm üzerinde kaldığı halde bu babda vâki‘ olacak mazarratın şiddet ve hiffetine göre komisyonun tahdîd edeceği müddetle mahpusan mücâzât olunacaktır. 17. Ocakların bazıları yüksek ve bazıları alçak tabiat-ı damariyeden olup, iktizâ eden sütun ocağına göre keşîdesi lâzım geleceğinden her madenci ocağına elverecek sütun tûl ve kalınlığını mübeyyen ikişer kıta mühürlü varaka madenci tarafından tanzîm olunarak bir kıtanın sütunkeşân muhtarına ve diğerinin maden idaresine itâsıyla ona göre kat‘ı ve nakli lâzımeden olup, fiyatı dahi mahallince çap ve zirâ‘ına nispetle 76 madenci ve gerek sütun-keşân özründen vikayeten kat‘-ı fiyat olunacaktır. 18. Bir madencinin ocağına müretteb olan sütun, sütun-keşân tarafından çap ve zirâ‘ına muvâfık getirilirse cerr-i menfaat için dün fiyatıyla almak garazıyla madenci tarafından sütun-keş fukarasına rencide ve ezâ olunacak ve buna her hangi madenci tarafından cesaret olunduğu inde’t-tahkîk niyet ederse madenci-i merkūm tarafından mücâzâten o seferde götürdüğü sütunun iki kat pahası sütun-keş-i merkūma tazmîn olunacaktır. 19. Bir madencinin ocağına bir senelik tertîb olunan sütundan beher ayda ne miktar sütun geldiği ve ne çap ve zirâ‘da bulunduğu fiyatıyla beraber cânib-i idareye o madenci tarafından bâ-varaka bildirilecektir. 20. Maden-i mezkûr ocaklarının imâli usul-i kadîmi üzere külliyetli sütuna muhtaç ve bir ocak ileriye gittikçe iki kat sütuna mütevakkıf olarak bu dahi masarif-i keşîdeye intaç olduğundan başka maden-i mezkûr civârında bulunan ormanların yevmen fe yevmen harabına sebep olduğundan ba‘de-mâ müceddeden güşâd olunacak ocağın kılavuz tabir olunan ve ileriye sürülen bacasına sütun yerine tuğladan duvar üzerine kemer inşâsıyla imâl bi’l-tecrübe mûceb-i faydası tahakkuk eder ise bundan sonra güşâd olunacak ocakların o yolda tuğladan duvar ve kemer yapılarak imâli mukarrerdir. Fasıl 5 Tertîb ve İstihdâm-ı Amele Nizamı 21. Maden-i mezkûr ocaklarında istihdâmı lazım gelen sunûf-ı ameleden kazmaciyân ve küfeciyân ve kiraciyân Ereğli sancağı dahilinde kâin on dört kaza ahalisine münhasır olup, kaza-hâ-yı mezkûrenin nüfus-ı ceridelerinden on üç yaşından elli yaşına değin beyninde olan nüfûs-ı zükûru kaza be kaza sebt-i defter olunup, bunlardan alîl ve çürükleri bi’ltefrîk kusuru iş bu deftere müracaatla âtî-üz-zikr usûle tevfikan celb olunacaktır. 77 22. Yirmi birinci maddede beyan olunan sunûf-ı selâse-i ameleden gürûh-ı kazmaciyânın maden ocaklarında çalışmaları mecburiyet tahtında olmayarak mücerred kendilerinin o ocak sahibi tarafından hüsn-i rızaları tahsiliyle olacağından her kazmaciyânın liyâkatine ve işine göre ücret-i lâyıka itâsıyla istihdâm olunacaktır. 23. Binaberin bir kazmacı işlediği ocakta daimi suretle bulunmağa mecbûr olup, hangi ocak sahibinde ziyade ücret bulabilirse o madenci maiyetine girebilmeye muhtar olacaktır. 24. Yirmi birinci maddede beyan olunan sunûf-ı selâse-i ameleden ocağın içinden dışarıya arkasıyla kömür ihraç eden ve mahallince amele tabir olunan güruh-ı küfeciyândan bir karyede ber-mûcib defter ne miktar küfeci bulunur ise bunlar iki kısma taksîm olunarak tertîb oldukları ocağa kısm-ı evvel gelip on ikişer gün çalıştıktan sonra kısm-ı ahiri gelerek kısm-ı evvel karyelerine avdetle umûr-ı tabîiyyelerine ve ziraatlarına bakacaklardır. 25. Yirmi dördüncü maddede beyân olunan güruh-ı küfeciyândan kısm-ı ahir vakt-i nöbetlerinde günü gününe yani kısm-ı evvel on ikişer günü hitâm ettiği anda kısm-ı ahir ocağın başında hazır bulunmak üzere karyelerinden o hesap üzere çıkarılıp ocakların imalatı bir an hâli bırakılmak muhâtaradan gayr-i sâlim olduğundan kısm-ı evvel gitmeksizin kısm-ı ahir ocağa vâsıl olacaktır. 26. Güruh-ı küfeciyândan kısm-ı ahir karyelerinden müdür ve muhtarı marifetiyle vakit ve zamanıyla sevk olunarak işinin başında bulunmak ve vaktiyle geldiği muhtarın adem-i dikkatinden neşet etmiş muhtar-ı merkūm mesul olacak ve amelenin tamahından vâki olmuş ise o makūle amele müddetlerini ikmâl ettikten sonra idarenin istediği mahalde bir veya iki gün ücretleriyle çalıştırılacaktır. 27. Gerek kazmaciyân ve gerek amele yirmi dört saat zarfında iki nöbet işleyeceklerdir. 28. Kazmaciyânın birinci nöbeti bade’l-gurup olacağından ertesi ale’s-sabah amelenin dört saat zarfında çıkarabileceği miktar kömür hazır ederek ocağı yağlayıp, vezâif-i sâiresini bade’l-ifâ dışarı çıkacaklardır. Fakat kazmaciyânın esnâ-yı ameliyatta 78 yanlarında ocak çavuşu bulunacağından ve yağ ve husûsât-ı sâire ocağın hüsn-i ifâsını nezaret edeceğinden şayet bunlarca bir kusur vâki olur ise hem çavuş ve hem de kazmaciyân icabına göre nısf-ı yevmiye ile çalıştırılacaktır. 29. Amele yirmi dört saat zarfında müddet-i istirahattan maada ancak on saat işleyecektir. Bu müddet dahi yirmi yedinci maddede zikr olunduğu üzere iki nöbette tekmîl olmağın bunun birincisi yaz ve kış ale’s-sabah saat on birde bed‘an olunarak dört saat çalışmaklık ile kazmaciyânın akşamdan hafr edip hazır etmiş oldukları kömürü ve tozu dışarı çıkaracakları misüllü kazmaciyân için çalıştıkları mahal hazır ve müheyya olduğunu ocak çavuşuna haber verip iki saat istirahat ve taam ettikten sonra iki saat dahi ocağın dışarıca olan işlerini çavuşun irâe edeceği vech üzere ifâ ederek bunu takiben ikinci nöbet işine mübâşeret edecektir. Şöyle ki ber-vech-i meşrûh kazmaciyân kendilerine mahsus olan ikinci nöbet işini kâmilen edâ ettikten sonra amele hazır olan kömürü ve tozu yine dört saat çalışarak dışarı çıkarıp, o günlük işini tekmîl etmiş olacaklarından şu müddet-i muharrereden fazla istihdam ve iz‘âc olunamayacaklardır. 30. Ameleden birisi mahzen karyesine savuşmak efkâr ve desisesiyle izhârı hastalık yolunda hastanenin tedavisi için sâye-i deva-vâye-i hazret-i padişâhîde maden-i mezkûrda bir tabib bulunduğundan vizite ettirildiğinde hastalığı karin-i hasta olup da cüz‘i bir şey ise tabib-i mumaileyh marifetiyle tedavi olunması ve ziyadece hasta bulunduğu halde sahib-i ocak tarafından rükûbu için mekkâre hayvanı tedarik olunarak yanına adem-i mahsûsu terfîkan hanesine gönderilmesi ve amele-i merkūmun hastalığı hile ve hud‘a idiği tahakkuk eder ise ikmâl müddetine değin yine işine redd olunması nizamından bulunduğu misüllü şayet hod be hod firara cüret ederse iadesiyle ibretü’l-saireye iki kat müddetle istihdam olunacaktır. 31. Ameleden birisi diğerini tahrik ve igvâ‘ ile işinden istinkâf ve firarına sebep olduğu tahakkuk eylediği halde mücâzât olmak üzere firar-ı merkūm yerine muharrik-i olunacaktır. 79 merkūm iki kat müddetle istihdâm 32. Yirmi birinci maddede zikr olunan sunûf-ı selâse-i ameleden kiraciyândan bir kaza veyahut bir divanda mevcut olan kiracı hayvanatı iki kısma taksim olunarak kısm-ı evvel ocaklara celb ile on beş gün kömür keşide ettikten sonra kısm-ı sânisi gelip, kısm-ı evvel karyelerine avdetle diğer nöbetlerinin vakti gelince değin hem hayvanlarını dinlendirecek ve hem de umur-ı tabîiyye ve mezrû‘âtına bakacaklardır. 33. Kiraciyân postalarının vakt-i nöbetlerinde günü gününe gelip, umur-ı nakliyata bir an sekte getirilmeyecek surette sevk olunmaları umur-ı mutenadan olduğundan ve hâlbuki bunların vakit ve zamanıyla sevk ve adem-i sevki müdür-i kaza ve muhtar onun gayret ve dirayet veyahut adem-i dikkat ve müsamahalarından neşet edeceği dahi emr-i aşikâr bulunmakla vaktiyle gönderilmeyip de tehir-i tenzilata sebep olan veyahut kiracı ve ameleyi cenâh-ı tesâhubuna alıp da maden hizmetine göndermeyen müdür ve muhtaran mesul tutulacağı gibi iş bu memurun taraflarından irsâl olunup da gelmemiş olan veya gelip ikmal-i müddet etmeksizin firar eden kiracı hidemât-ı mîrîyeden istinkâf edenler haklarında tertip eden cezaya mahzar olacaktır. 34. Kömür keşidesinden ictinâben mahal-i ahire hatab keşidesine ve ticareti saireye giden kiracı firari cezasına mahzar olacaktır. 35. Kiraciyânın nakl eyledikleri kömürü ocağı nezdinden sît-i tahmillerinde ayakaltına alarak telef etmemek ve şayan-ı kabulden ufağını ve gerek ednâsını doldurmamak üzere gerek sahib-i kömüre ve gerek cânib-i miriye gadr olacak ef‘âl ve harekette bulunmak lazım geldiği halde şayet bunların hilafında bulunurlar ise şedîdan idarenin tahdîd edeceği cezâ tahtında mahkûm olacaklardır ve bu misüllü fenalıkların vuku bulmaması için kömürleri vezn ve tahrîr olundukları harman ve iskelelere memur-ı mahsûsa konulacaktır ve şayet bu memurun adem-i dikkati tebeyyün ederse şedîdan mücâzât olacaktır. Fasıl 6 Vezâif-i Yazıcı ve Kantarcı ve Kabul-ı Şayan-ı Kömürün Cesâmeti 80 36. Ocaklardan çıkarılan kömürlerin gerek iskelelerde ve gerek demiryolu harmanlarında vezn olunduğundan bu husus için tayin olunan gerek yazıcı ve gerek kantarcı ehl-i erbabdan olarak sadık ve mücerrebü’letvâr kimesnelerden olacağı idarenin vezâifinden olduğu misüllü bu iş yalnız yazıcı ve kantarcı yedlerine bırakılıp, bazen sahib-i kömür vesaire tarafından îka‘ olunan fesat doğrudan doğruya vezn hususuna sekte getirerek bunun def‘i zımnında bi’l-cümle memuriyet maden taraflarından daima ve müstemirren ihtimam-ı tâm ve dikkat olunacaktır. 37. Yazıcı ve kantarcı vezn-i tahrir edecekleri kömürü bilâ-garaz ve lâ-fesat vezn ve tahrir edip, bu hususta hile ve hud‘a tarikine sülûk edip de bir uygunsuzluğu tahakkuk eylediği halde ceza Kanunname-i Hümâyûn ahkâmına tevfîkan müstahak-ı ceza olacakları misüllü başlarında bulunan memur dahi iş bu cezadan hisse-yâb ve mesul tutulacaktır. 38. Kömürlerin hîn-i tenzilinde tozsuz ve topraksız ve kesme ve taşsız temiz olmak üzere cevizden ve nihayet fındıktan ufak alınmayarak şâyân-ı kabul kömür mubayaa olunması başında bulunan memur ve yazıcı ve kantarcıların vazife-i zimmetleri olup, dikkatsizlikten veyahut sahib-i kömüre tesâhub veyahut sâireden dolayı ihanet tarafına gidenler tahakkuk eylediği halde kabulü gayr-i şayân olarak almış oldukları kömürün iki kat esmânı kendilerinden tazmin ile mücâzât olunarak tazmîn olunan mebâliğ maden-i mezkûra vâridât kayd olunacaktır. 39. Yazıcı ve kantarcı ve gerek başlarında bulunan memur kömürün vezn-i hakikine fazla sahte kömür zam ve tahrîr eyledikleri tahakkuk tebeyyün eder ise zam olunan miktar kömürün esmânı iki kat olarak kendilerinden tazmîn olunduktan sonra sarik cezasına dahi mazhar olacaklardır. 40. Madeciyânın vezn ve teslîm eyledikleri kömürler iskele ve harmanlardan mahal-i hark ve istihlâkına varıncaya değin beş altı defa elden ve kürekten geçerek zedelenip ceviz cesâmetinde olan kömür toz gibi olduğundan bundan aşağı cesâmette olan kömür hiçbir işe yaramayacağı cihetle mübâya olunan kömürler nihayet ceviz ve fındıktan aşağı alınmayacaktır ve şayet alınır ise buna mütecâsir olanlardan esmânı tazmîn ettirilecektir. 81 41. Kömürlerin ocaklar nezdinden keşîdesinde kiraciyan mahzen sahib-i kömüre sıyânet ve cânib-i miriye ihanetinden dolayı tozlu ve topraklı ve taşlı kömürü küfesine doldurmak için ocaklar başında birer ikişer memurluk bulundurulup şayet adem-i kabûl kömür gönderilir ise ve bu dahi mücerred memurun adem-i dikkatinden neşet etmiş ise memur-ı merkum şedîdan mücâzât olunacaktır. 42. Ekser iskelelerden kömür tahmil edecek sefâin kömürü ayakaltına alarak ezilmesinden ve sandal ve sefinesine vaz‘ında yüksekten dökerek kırılmasından ictinâben sefinelerinin ambarlarına oluklar vasıtasıyla konularak her gûne zâyi ve teleften vikayesine ihtimâm-ı tam ve dikkat eyleyeceklerdir. Ve şayet sefâin kaptanları buna dikkat etmezler ise mesul tutulacaklardır. Fasıl 7 Ocaklar ile Hukuk ve Vezâif-i Madenciyan Nizamı 43. Bir madencinin müceddeden güşâd edeceği ocak diğerinin yed ve imalinde bulunan ocak damarından olduğu tebeyyün eder ise o mahalde ocak-ı cedîdin güşâdı memnûâttan olup fakat bunların yanında olan ba‘de’l-mesafe beş yüz kademi tecavüz eylediği halde iş bu memnûiyyetin sakat olacağı gibi diğer damardan olduğu tahakkuk eder ise o vakit bir şey denilerek güşâdına ruhsat tezkeresi itâ olunacaktır. 44. Ocaklardan ihraç olunan kömürler cânib-i miriye ya iskele başlarında veyahut demiryolu harmanlarında vezn ile her halde iskelelerde teslim olunmak nizamından add olunduğundan güşâd olunacak ocak iskele-i mesafe-i bu‘dı cihetiyle sahibinin ziyade ücret-i nakliye itâsından ve gerek masârif-i ihrâciyye ve sâiresinden dolayı duçâr-ı zarar oldum diyerek cânib-i idareden asla zarar ve ziyan davasına hak ve salahiyeti olamayıp mezkûr kömürün fî’len mukadderi vechle vezn ve teslim etmeye mecbur olacaktır. 45. Maden-i hümâyûn zât-ı hazret-i şahanenin mülkü ve malı olduğundan ocaklardan ihraç olunan kömürü hiçbir madenci cânib-i idareden maada 82 bir mahale füruht edemeyeceği gibi fiyat mukarreresinin zam ve tenzili dahi mutlaka emr ü irade Nezâret-i Penâhi’ye müfevvezdir. 46. Bir madencinin imâli olan ocağın kömür damarları tükenmeksizin ileriye sürülmekte olup kılavuz tabir olunan bacaların yolları uzadığı halde mücerred suhûletle kömür çıkarmak garazıyla ayakları alınarak terk ve tatil olunması emlak şahane hakkında muzır olduğundan o makūle ocakların kömürleri tükenmedikçe ve hasbe’l-îcâb işlenmesi müteazzir olmadıkça ayak alınması bir vechle câiz olamayarak ne vakit kömürü tükendi de ayak ahzına ihtiyaç mess ederse cânib-i idareye ihbar olunarak idare-i mezkûrenin tayin edeceği memur vasıtasıyla heyet ocağın haritası bi’t-tanzim icap eden ayaklar harita-i mezkûrda işaret olunduktan sonra ber-mûceb harita ayak almağa ruhsat verilecek ve henüz kömürü bitmemiş ise ya hitâmına değin yine sahibi tarafından imâl olunacak veyahut haliyle cânib-i idareye terk ile diğer erbab ve talibine imal ettirilecektir. 47. Bir madenci yed ü imalinde bulunan ocağın ayakları alınmak lazım geldiği surette bi’l-keşf tersîm olunacak haritada ahz-ı irae olunacak ayakların gayrı mahallinden ayak alıp, ocağı bütün bütün hedm ve harap ettiği halde ocak-ı mezkûrdan mahreç kömürü kendisine terk olunarak ocağı canib-i idareden zapt olunacağından başka ebniye-i miriye tahrip edenler haklarında terettüb eden ceza misüllü madenci-i merkum dahi mahzar-ı ceza olacaktır. 48. Maden-i mezkûr emlak-ı şahaneden bulunduğuna mebni kimse tarafından temlik olunamayarak bir madenci yed ve imalinde bulunan ocağı yahut ocakları işlemekte gerek müsadif-i keşîde ve gerek esbâb-ı sâire münasebetiyle terk ederek elan imalatını kaldırdığı halde bu misillü ocak yahut ocakları idarenin zapt etmeğe hakkı olacağı gibi erbabdan bir diğer madenci talebi zuhur ettiği halde idare-i mezkure tarafından ruhsat verilecek ve terk eden madenci masarif davasına hakkı olamayacaktır. 49. Bir madenci yed ve imalinde bulunan ocağın mihver-i layıkında imalina kudret-yâb olamayıp da ocak-ı mezkûru üç ay kadar işlemeyerek tatil eylediği halde canib-i idareden kendisine mezkûr ocağı da işletilmesi 83 teklif olunarak imaline kudretsizliğinden dolayı muvaffak olamayacağını serd ve beyan eylediği takdirde miyânına ashab-ı iktidar ve erbabdan bir şerîk almağa ve bu teklifi kabul eylediği halde ocağı bade’l-keşf takdir olunacak kıymeti canib-i idareden tesviye olunmak üzere idare-i mezkureye terk etmeğe mecbur olacaktır. 50. Madenciler miyanında şirket maddesi nezd-i idarede icra olunacağından şerait-i şirket dahi idare-i mezkure tasdiki tahtında olarak tarafeyne birbirlerine verecekleri mukavele senetlerinde tasrîh kılınacağından bu şerait haricinde bir gûne nizâları mesmû tutulmayacaktır. 51. Bir madenci altmışıncı maddede beyan olunan usule tevfikan ocak küşad edip de bir maden işledikten sonra her hangi bir sebeple idare tarafından terk ettirilerek muahharen ocak-ı mezkûrun terk ve tatil ettirilmesi bi-hakkın olmadığı tebeyyün eylediği surette ocağı mezkûru diğer kimesnenin imal etmeğe hakkı olmayarak yine sahib-i ocağın işlemeye salahiyeti olacaktır. 52. Maden-i mezkûr emlak ve vakf-ı şahaneden olduğundan ashab-ı imalattan birisi vefat ettiği halde yed ve imalinde bulunan ocak evlâd-ı zükur ve inâsı var ise onlara intikal edip yok ise emlak-ı şahaneye nakledeceğinden verese-i sairesi ocağı mezkûra bir vechle müdahale edemeyip fakat mahreç kömürü ve ocağı mezkûrda borç ve kâffe-i muamelatı şer-i şerife tevkifan bi’l-cümle veresesine ait olacaktır. 53. Maden-i mezkûrda şimdiye değin müstahdem madenciyan ve kazmaciyandan bazıları tebaa-i ecnebiyeden mürekkep ise de devlet-i âliye hizmetinde istihdam olunmaları cihetiyle bir vechle ecnebi nazarıyla bakılmayarak kâffe-i muamelatı devlet-i âliye kavanin ve nizamatına tevfikan rüyet olunup bunlardan her hangisi nizamat-ı seniyyeye muvafakat etmeyecek olur ve işbu nizamname ahkâmının haricinde olarak nihayet üç defa harekât-ı nâ-makbulde bulunur ise ocağına ve mevcut kömürüne kıymet takdir olunarak idare tarafından bi’l-tayin madenden tard olunacaktır. 54. Tebaan saltanat-ı seniyyeden olan madenciyandan her hangi biri işbu nizamname ahkâmının haricinde olarak bir takım harekât-ı nâ-makbulde bulunduğu halde kendisi ahkâm-ı mezkureye tevfikan mücazat görecek 84 ise de yine tıynet ve cibilliyeti iktizasınca bu makule harekette nihayet üç kere bulunur ise ocağına ve mevcut kömürüne kıymet-i takdir olunarak idare tarafından bi’t-teviye madenden bütün bütün def ve tard olunacaktır. 55. Bir madencinin yed ü imalinde bulunan ocağın sütunlarını kavi ve muhkem ve tavanını müstahkem rabtla imaline kemal itibar ve dikkat etmesi akdem-i vezaifinden olduğundan ve şayet bunlara masarifinden ictinaben adem-i dikkati münasebetiyle maazallah-ı teala ocağı mezkûr çöküp de derununda telef-i can vuku bulur ise o halde madenci-i merkum ceza kanun-name-i hümayunu ahkâmıyla mahkûm tutulacaktır. 56. Maden-i mezkûrda müstahdem sınıf-ı amelenin küllisi ehl-i İslam ve cüzisi Hıristiyan bulunduğundan bir ocakta bulunan iki üç nefer Hıristiyan için eyyam-ı pazarda tatil olunup da kırk elli nefer İslam amelenin de bila-ücret tehî kalmaları ve bu sebeple imalata sekte-i külliye âriz olması bir vechle caiz olamayıp bunun için millet-i Hıristiyan eyyam-ı pazarda icra-yı ayin ettikten sonra ve ehl-i İslam dahi evkat-ı hamselerini bulundukları mahalde ve salâvat-ı cumaya en yakın bulunan mesacidde bade’l-eda yine imalata mübaşeret edeceklerinden yine maden ocakları haftanın hiçbir gününde bu sebeplerle tatil olunmayacaktır. Fakat ehl-i İslam için ıydeyn ve Hıristiyan için paskalya günlerinde tenezzühleri için müsaade olunacaktır. 57. Bir madencinin yed ve imalinde bulunan ocağın şayan-ı kabul kömürü ileride edna ve gayr-i şayan damara tesadüf ettiğinde idare tarafına haber verilerek bi’l-muayene ocağı mezkûru işlemesi ve işlememesi hakkında verilecek karar vechle hareket edecek ve ber-vech-i muharrer haber vermeyerek edna kömürü tam‘an şayan-ı makbul kömürüne karıştırdığı halde mevcut kömürünün tekmiline edna nazarıyla bakılacaktır. 58. Maden-i hümayunun kâffe-i arazisi vakf-ı şahaneden bulunduğuna mebni madenciyanın işlemekte bulundukları ocakları yek-diğere bey‘ ve şirâ eylemeleri külliyen memnû olup şu kadar ki yek-diğere ocak alıp verecek oldukları halde yalnız sarf etmiş olduğu masarifi bey‘ edebilip bu halde ve suver-i sairede ocak alıp veren ve gerek yekdiğeriyle iştirak 85 eden kimseler canib-i idareye gelip ihbar ve takrir etmedikçe kendi beynlerinde cereyan eden muamelat ve şerait bi-itibar ve hüküm tutulacaktır. 59. Birinin yed ve imalinde bulunan ocağı masarif vakasına mukabil diğerine füruht edecek olduğu ve merkumun canib-i miriye deyni bulunduğu halde ocağı alacak kimse erbab-ı imalattan olup da deyn-i mezburu tediye eder ise bu makule alıp vermeleri sahih olacaktır. 60. Birinin müceddeden ocak küşad eylemesi veya ahirden mübayaa ile işlemesi veyahut birisiyle şerik olması mutlaka cânib-i idareden ruhsat ahzına mütevakkıf olup zinhar bila-ruhsat ocak küşadına veya ahirden mübayaasına ve biriyle şerik olmağa mütecasir olur ise ocağı mezkûr terk ettirilerek bundan dolayı masraf ve ziyan iddiasına hakkı olamayacaktır. 61. Madenciyandan her hangi biri ahvali şüpheli ve serseri makulesinden ve bila-tezkere gelmiş olan kimseyi idareye haber vermeyerek kabul ve ihtida eylediği halde o makule madenci sarik yatağı hükmüne gireceğinden ona göre mücazat olunacaktır. 62. Maden ocaklarında istihdam olunan madenciyandan ve gerek mevcut maiyeti olan kazmaciyandan her hangi birinin bir hususu zımnında merkez-i idareye ihzarı iktiza eyledik de idare-yi mezkure tarafından gönderilecek memur vardığı veya yazılacak celp tezkeresini aldığı anda merkez-i idareye gelecektir. 63. Maden-i merkumede çalışmak üzere mahal-i saireden müceddeden gelmiş olan madenci yahut kazmacı vesaire yedinde bulunan mürur tezkeresini evvel be evvel Ereğli hükümetine ibraz ederek oradan maden idaresine hitaben bir ilm ü haber istihsal edecek ve idare-yi mezkureye dahi sair muteber madenci veya tüccardan birini kefil verecektir ve kefil veremediği halde madende işlemeye ve ikamet etmeye salahiyeti olamayacaktır. 64. Maden ocaklarında istihdam olunan sınıf-ı madenci ve gerek mevcut maiyeti olan İslam ve Hırvat amelesinden birisi na-hemvare hal ve harekete cüretle bir uygunsuzluk ve şekaveti zuhura geldiği halde derhal idare marifetiyle ahz ü girift olunarak hükümete teslim ile 86 mütecasir olduğu töhmetin cezasına ceza kanun-name-i hümayunu ahkâmına tevfikan mahzar olacaktır fakat şaki-i merkum ile götürülemediği halde esnaf marifetiyle bulunup tutulmasını her madenci kendisinin vazifesinden add edecektir. 65. Madenciyan ve gerek mevcut maiyeti bulunan İslam ve Hırvat amelesinden birisi madenlerde ve gerek kabz ve karalarda esliha ve alat-ı cariha dair bir şey hasıl olamayacağıyla beraber pişto ve tüfenk endahtına cüret edemeyecek ve görüldüğü ve işitildiği halde idare veyahut nezaret tarafından esliha nizamına tevfikan icra-yı mücazat olunacak ve şu kadar ki hasb-el-lüzum bir mahale gidecek olup da esna-yı rahda iştibah-ı ihafe olduğu takdirde bulunduğu mahalin memurundan esliha tezkeresi kılıklı ruhsat tezkeresi ahzıyla silahını hamil olarak gidip cay-ı selamete vardığında der-akab silahını çıkararak geşt ü güzar ve aram edebilmemücaz tutulacak ve bila-tezkere hamil-i esliha olarak bir mahale gittiği tahakkuk eder ise ber-vech-i meşruh müstahak-ı ceza olacaktır. 66. Ocak imal eylemekte bulunan madenci yahut tarafından ocağa nezaret eden şeriki veya çavuşu sefahat tarikiyle ötede beride gezerek ocağı su bastırmak ve sair gune iras-ı tehlike edecek fenalıklar getirmek cihetiyle ocağı mezburu muattal hükmüne kor ise ve bu suretle ameline mertebesine beyhude imrar-ı vakit etmeğe sebep olur ise ebniye-i miriyeyi tahrip edenler haklarında olan mücazat-ı şedideye mazhar olacaktır. 67. Madenciyandan birisi müretteb olan amelesinden ziyade gördüğü ameleye kendiliğinden geri iade edemeyip mutlaka canib-i idareye gelerek sebeb-i ziyadeliğini ifade etmeye ve şayet amele-i merkumeyi istihdam etmeyerek hod be hod geri göndermeye veyahut ocakta işsiz bırakmaya mütecasir olur ise yevmiyelerini güya itmam-ı nöbet etmiş gibi bi-tamâmihâ ita etmeğe mecbur olacaktır. 68. Madenciyanın kullandıkları amelenin ücretlerine mahsuben lüzumuna mebni alıverecekleri zahair ve eşya-yı sairenin fîen mübayaasına zam ile fukaraya gadr etmeyip mutedil fiyatla alıp vermeleri lâzımeden olup 87 ve şayet gadr ettikleri tahakkuk eyler ise rayic fiyatından fazlası red ettirildikten başka gadr-ı merkum muhtekir cezasına mahzar olacaktır. 69. Ocaklardan iskelelere olan tariklerin muhtac-ı tesviye mahalleri olduğu halde sahib-i ocak ol mahalleri kömür-keş kiracıyanın teshil-i mürurları için tamir ve tesviye edecektir. 70. Kömürü naklolunacak ocağın iskeleye tarikinde tesviyesi lazım gelen mahaller tesviye olunmayıp da kiraciyan hayvanları telef olduğu surette nısfet-i pahası sahib-i kömür tarafından tazmin olunacak ve sebeb-i telefi biraz dahi sahib-i hayvanın adem-i dikkatinden neşet edeceğinden diğer nısfet-i bahası dahi sahib-i hayvana ait olacaktır. 71. Müceddeden ocak güşadına mübaşeret eden bir madenci ocağı önünde lâ-akall bin kantar kömür ihraç ve müheyya etmedikçe onun kömürü keşif defterlerine geçirilmeyerek ve kendisine dahi madenci nazarıyla bakılmayacaktır. 72. Müceddeden ocak güşadına mübaşeret eden bir madenci ocağı önüne bin kantar kömür ihraç ve müheyya ettiği ind-el-keşf tebeyyün eder ise madenci-i merkuma idare tarafından iane olmak evvel-be-evvel amele ve sütun-keşan haklarını vermek üzere mevcut kömürünün ocak nezdinde fi-en miktarının nısfı ita olunacaktır. 73. Bir ocağın nezdinde ne miktar mevcut kömür ocağını tahkik için her aybaşında bir kere mevki memuru dahil-i dairesi olan ocaklara giderek mevcut kömürleri aynen müşahede ve be-hakkın tahmin-birle tertip ve tanzim edeceği keşif defterini canib-i idareye irsal edecektir. 74. Her ocağın nezdinde mevcut bulunan kömür be-her mah yapılacak keşif defterlerinden malum olacağından bu defterlere göre madenciyana mevcut kömürlerinin ocakları nezdinde fiyat-ı mukarrerelerinin nısfı peşinen ve iane olunmak üzere canib-i idareden ita olunacaktır. 75. Bend-i sabıkta zikr olunan peşinat akçesi madenciyana mücedded iane demek olduğundan ve bu da amele ve sütun-keşanın vergi vesair havâyic-i zarûriyyeleri tesviyesinde muceb-i teshîline mübtenî idiğinden madenciyan-ı merkume alacakları şu peşinat akçesini hiçbir mahale sarf etmeyerek evvel-be-evvel amele ve sütun-keşanın haklarını 88 tamamen eda ve taayyün ettikten sonra bakisini duyun sairesine verebilecektir. 76. Bir madenci maden-i mezkûr idaresinden verilmek üzere vereceği senedatı iktidar ve servetine göre evvel-be-evvel amele ve sütunkeşana olan borçları için verip fazla serveti olduğu halde diğer borcuna senet vererek bir vechle amele ve sütun-keşanın hakkı kesb-i tehir etmeyecek ve ber-vech-i muharrer amele ve sütun-keşan hakları taayyün olunmaksızın borç sairesi için verdiği senet idare-i mezkureden ret olunacak ve reddi hakkında madenci-i merkumun bir şey vermeye hakkı olamayacaktır. 77. Bir madencinin ocağı nezdinde keşfen mevcut kömürüne nazaran canib-i idareden ber-vech-i meşruh verilmesi lazım gelen akçeden fazla verilemeyeceğinden ve bu cihetle emval-i mîriyenin hiçbir madenci üzerinde kalmayacağından ber-vech-i ahval miriden peşinen almış olduğu akçe amele ve sütun-keşana olan duyununa kâfi olmayıp da açık borcu kaldığı halde mahal-i ahirden bi’t-tedarik şu açık kalan borcunu dahi kâmilen taayyün etmeğe ve şayet hiçbir mahalden karzen akçe bulamayıp da borcu açıkta kalır ise bu misüllü madenci ba-kudret ve ba-itibar idüğü zahire çıkacağından ocağını diğer kudretli ve muteber bir madenci füruht etmeğe mecbur olacaktır. 78. Madenciyandan her hangi biri canib-i miriden alacağı gerek peşinat akçesine ve gerek teslim etmiş olduğu kömürün esmanına mahsuben idareye hitaben ashab-ı matlub yedlerine vereceği senedat hakikaten duyunat-ı saire için olup da zahiren amele namına verdiği ve bu vechle sahtekârlık ettiği tahakkuk ve tayin eylediği surette madenci-i merkum ceza kanunname-i hümayunu ahkâmı iktizasınca sahtekârlık cezasına mahzar olacaktır. 79. Bir ocağın kömürü hîn-i keşidesinde mal sahibi olan madenciyanın başında bulunması lazım gelir ise de umur-ı sairesini rü’yet etmek için bulunamadığı halde diğer adamının bulunmasını tensip görebilip fakat muahharen hiç bir sözleri çıkarmaya hakkı olamayacaktır. 80. Bir madenci kömürünü ocaktan çıkarmaksızın hem tozundan ve hem kesmesinden tefrik ederek hidematına idarenin kabul edebileceği 89 kömürü çıkaracaktır ve şayet toz ve toprak ve kesme ile mahlût olduğu halde hidematına çıkarıp da kömürciyan kömürü bunlardan tefrik ile tahmil etmeye mecbur olacaklarından bu ise kiraciyan-ı merkumenin tazyî‘-i evkatını muceb olmağla bu hale mütecasir olan madenci kiraciyanın bir nöbet ücretlerini kiraciyana verilmek üzere canib-i idareye itaya mecbur olacaktır. 81. Bir ocağın imaline amele-i cüz’iyye kifayet ettiği halde külli ameleyi zabt ile birazının tehî ve ticaretsiz kalmasına sebep olan madenci tehî durdukları yevmiye ücretlerini verdikten başka madenci-i merkum muâteb tutulacaktır. 82. Bir madenci ocağında istihdam eylediği amele-i maden-i hümayun için hükümet marifetiyle celp olunduğundan kendi umur-ı zâtiyyesi için istihdam etmeğe hiçbir vechle salahiyeti olmayarak fakat bir iki kimseyi kendi emrinde istihdam etmeğe mecburiyet-i şedidesi olduğu halde canib-i idareye haber vererek yevmi on guruş ücretle istihdam edebilecektir. 83. Bir madencinin de ocağında işlemekte olan amelesi diğer madenci tarafından tahrik ve tergib ile kendi ocağına alarak tatil imaline sebep olur ise amele-i merkume evvel ki ocağına redd olunduktan sonra mahrek-i merkum üç gün müddetle hapse ilka olunacaktır. 84. Bir ocağın imaline bazı esbabdan dolayı sekte gelerek biraz müddet tatil olunması taht-ı mecburiyette ve amelesi dahi boşta olduğu halde amele-i merkumenin diğer lüzumu olan bir ocağa muvakkaten verilmesi ve bu vechle bir gün tehî ve ticaretsiz bırakılması zımnında sahib-i ocak canib-i idareye gelip haber verecektir ve şayet haber vermeyip de amele-i merkumeyi tehî ve ticaretsiz bıraktığı halde sekseninci maddede muharrer ceza misüllü taht-ı mücazata alınacaktır. 85. Amele postasından birinin müddet-i istihdamının hitamında cetvel suretinde bir defter tanzim ve tertip olunarak defter-i mezburda madenci yedinde bulunan amele defteri mucibince ameleden her birinin isim ve şehadeti ve mensup olduğu divanı ve müstahak oldukları ücret yevmiyeleri isimleri hizasına terkîm ve ekletmiş oldukları nan-ı aziz ve saire bahasını dahi tahrîr ve iş‘ar ile cedvel-i mezkûru mevkide bulunan 90 amele mukayyedine getirip kayd ettirdikten sonra divan-ı mezbur muhtarına teslim etmek üzere amele-i merkumeden mutemed birisine ita edecektir ve sütun-keşanın ücretleri dahi bu tertip üzere icra olunacaktır. 86. Vezaif-i madenciyan hakkında atf-ı beyan mevadın şamil olduğu nizamatın kâffesine madenciyandan her biri mutavaat edecekleri emr-i tabii olduğu misüllü idare memurlarından adalet-karane verilecek gerek evamire itaat ve verilecek kararı dahi bilâ-sual kabul edeceklerdir ve şayet hilaf-ı emre mütecasir olan olur ise memura adem-i itaatinden neşet etmiş olacağından bu makuleler maden-i humayunda kabul olunacaktır. Fasıl 8 Vezâif-i Memuriyet Nizâmı 87. Maden-i hümâyun idaresi reisi bulunan zat memur-ı müstakil olduğundan maiyetinde bulunan bi’l-cümle memuriyet-i saire reisi mumaileyhden vârid olacak evâmire itaat edeceklerdir ve şayet içlerinde bunun hilâfına mütecasir olan olur ise zabitana adem-i itaat cezasına mahzar olacaktır. 88. Mevkilere tayin olunan memurinden her biri iş bu nizam-namenin ahkâmıyla hareket ederek ve memuriyetlerinde müstakil olduklarından bir madencinin veya ameleden birinin gerek madenci ve gerek sair güne bir maslahatı zuhurunda mevkii-i memurine gelip ifade-i hal ve keyfiyet edecek ve memur-ı mumaileyh dahi idare riyasetine beyan-ı hal edecektir fakat bazı mevad-ı cüziye vukuunda kendiliğinden icraya muktedir olacaktır. 89. Mevakide bulunan memurin ocaklardan harmanlara kadar olan yolları daima nezaretle muhtac-ı tesviye olan mahallerini mensup oldukları ocak sahiplerine tesviye ettirecektir. 90. Mevakide bulunan memurin ocaklardan tenzîl olunan kömürlerin iş bu nizamname ahkâmına tevfikan olunmasına dikkat ve itina edeceği gibi 91 her aybaşında tertip edeceği keşif defterini canib-i idareye irsâl edecek ve tahmin edeceği kömürü miktarından fazla tahmin edip de ona göre peşinat akçesi verildikten sonra kömürün hîn-i naklinde tahmininden noksan olduğu meydana çıktığı ve kömür hesabının miriye borcu kaldığı tebeyyün eylediği surette memur-ı mumaileyh şediden mesul tutulacaktır. 91. Mevaki memurları kömürün ihracat ve nakliyatı hakkında gördükleri mahzuratı veyahut lazım gelen ıslahatı ve vâki olan muhatarat ve mugayir-i nizam harekatı derhal canib-i idareye arz ve iş‘ar edeceklerdir. 92. Madende müstahdem bi’l-cümle memurin ve ketebe ve hademe-i saire daimen ve mütemadiyen bizzat işlerinin başlarında bulunup memur oldukları hizmetlerin vakt u zamanıyla ve hakkıyla ifasına ihtimam-ı tam ve gayret-birle ibraz-ı sadakat etmek semere-i himmetlerini göstermek fariza-i zimmetleridir. 93. Maden-i merkume mevaki-i iskelelerinde bulunan ebniye beynlerinde mahal ve esvakda abdan-ı insana mazârr olacak taaffünat ve sair fenalıkların vukuunu memurları tarafından man-i itina olunup bu misüllü fenalıklar bulunan mahalleri tathîr ettirmek ikdam vezaif-i sıhhiyeden olarak ve şayet bu makule insan muzır olacak şeylerin hudûsuna mütecasir olanlar olur ise bunlar bir günden üç güne kadar hapis ile mücazat olunacaktır. 94. Maden-i mezkûrda vaki gerek demir yollarda istihdam olunan miri hayvanlarının me’kûlât ve masârifât-ı sairesiyle cânib-i mirîden imâl olunan ocakların masarif-i ihrâciyye ve gerek vâki olacak kâffe-i masârifât hak ve yoluyla edilerek telef ve sirkatten vikayesiyle taklîl-i masârifât ve teksîr-i vâridatına mevki memurları ve kâtipleri tarafından kemal itina ve dikkatle ibraz-ı sadakat edecekler ve hilafına hareketle aksi hal vukuunda memur ve katib-i mumaileyhimin adem-i dikkatlerinden neşet etmiş olacağından vaki olacak ziyan kendilerinden tazmin ile mücâzât olunacaklardır. 95. Maden-i merkum lâzımesi için bi’l-mübayaa ambarlarda ba-defter mevcut olan alet ve edevat maden ve erzak ve saire ambar 92 memurlarının yed ve hıfzında olacağından bunları memuriyet-i mumaileyhim zayi ve teleften vikaye etmeğe dikkat edip tekâsül ve adem-i dikkat veya sair cihetle telef ve zâyi vukua geldiği surette tazmin edeceklerdir. 96. Maden-i mezkûrda bulunan bi’l-cümle memurin sıfat-ı memuriyetleri husûsâtı yedlerinde olacağından bunların maden-i mezkûrda ocak küşâd ve imâl eylemeleri veyahut bir madenci ile şerik olmaları külliyen memnudur. 97. Maden mevkilerinde bulunan bi’l-cümle memuriyet umur-ı memuriyetlerini kemal sadakatle îfâ etmeğe borçlu olduklarından ve bu dahi cümlesinin yek-dil ve can olarak birbirleriyle hüsn-i imtizâc ve küçük büyüğüne itaat ve büyük küçüğüne hürmet etmeklik ve rûy-ı melâmiyet göstermeklik ile hasıl olacağından şayet memurinden biri diğerine mahzen adâveti münasebetiyle iftira eder ise veya sair gune muamele-i na-makbulede veyahut kendisinin büyüğü olup da alacağı emre adem-i itaatte bulunur ise şedidan mücazat olunacaktır. 98. Memurin ile zabtiye neferatı saye-i Hazret-i Padişâhî’de müstevfi maaşla istihdam oluna geldiklerinden ifâ-yı maslahat zımnında bir kaza ve karye ve mahal-i saireye iğramlarında beytutet edecekleri mahallerde yem ve yiyeceklerini akçeleriyle alarak bu yolda kimsenin meccanen bir tanesi kabul ve özr etmeyecek ve ettikleri tahakkuk eylediği takdirde aldığı şeyin bahası tazmin ettirildikten başka üç gün hapis ile mücazat olunacaktır. 99. Hasb-el-mevâki memurin maiyetlerinde bulunan zabtiye neferatı ve amele uşağı gibi hizmet-i zatiyelerinde istihdam olunmayıp daima maden umurunda kullanılarak hilafı hareket eden memur mesul tutulacaktır. 100. İş bu nizam-namenin ahkâm-ı mündericesi mer’iyy-ül-icrâ tutulup ve hariç münderic teferru vaki dahi mevad-ı mündericeye ve usul-i madene tevfikan canib-i idarenin tedabir-i hasenesiyle icra olunacaktır. 93 Maden-i mezkûrun bidayet-i küşadından bu ana gelinceye değin gerek ihracat ve gerek tenzilat ve gerek teferrüat-ı sairesi hiçbir nizam tahtına alınmayarak her bir hususatı işin gidişine göre rüyet olunmakta ve bu ise bazı gün müşkilatı müeddi bulunmakta idiğinden Tersane-i Amire idare meclisi azasından olup memuriyet-i mahsusa zımnında maden-i mezkûra gelmiş olan Miralay izzetli Said Bey Efendi ve çakerleri hazır olduklarımız halde akd olunan komisyon-ı mahsusadadır pîş-i tezekkür olunarak maden-i mezburda istihdam olunan madenciyan ile ahali-i amelenin hukukunu muhafaza ve bunların kâffe-i efal ve hareketini taht-ı rabta ve intizama almak ve bu vechle maden-i mezkûr işine asla bir surette sekte getirilememek ve her mamur vezaif-i memuriyetini bilip, harice tecavüz etmemek ve hilafına mütecasir olanlar mahzar-ı mücazat olmak zımnında maden-i merkume idaresinin ruhu denilmeğe şayan yüz bendi şamil iş bu nizamnameyi tanzim ve takdimine ictira kılınmış olmağla ol babda ve kati usulde emr ü ferman hazret-i men-lehü’l-emrindir. 4 Muharrem 1284 H ve 26 Nisan 1283 Rumi Nizamnameyi hazırlayanların adları Katib-i maden İsmail Hakkı, Kolağası Tahsin Hasan, Miralay Memur-ı mahsusa Said Mehmed, Reis-i komisyon-ı maden-i mezbur Hüseyin el- Seyyid, Nazır-ı maden ve Kaymakam-ı Liva-yı Ereğli Dilaver. (Nizamnameyi hazırlayanların adlarının altında bu kişilerin mühürleri bulunmaktadır.) 13386 Numaralı Özgün Nizamname 13386 Numaralı Nizamnamenin İçindekiler Çizelgesi (sağdan sola) 94 13386 Numaralı Nizamnamenin 1b-2a. sayfaları (sağdan sola) 13386 Numaralı Nizamnamenin 2b,3a,3b,4a numaralı sayfaları (sağdan sola) 13386 Numaralı Nizamnamenin 4b,5a,5b,6a numaralı sayfaları (sağdan sola) 95 13386 Numaralı Nizamnamenin 6b,7a,7b,8a numaralı sayfaları (sağdan sola) 13386 Numaralı Nizamnamenin 8b,9a,9b,10a numaralı sayfaları (sağdan sola) 13386 Numaralı Nizamnamenin 10b,11a numaralı sayfaları (sağdan sola) 13386 numaralı nizamname nüshası madde başlarında madde başlıklarının bulunmaması ve en son sayfada nizamnameyi hazırlayanların adlarının yazılıp, 96 mühürlerinin basılmamış olması dışında 13385 numaralı nizamname yazmasının aynıdır. Bu nedenle çevri yazılarının verilmesine gerek görülmemiştir. Ereğli Kömür Maden-i Hümâyûnu İdaresinin Nizamnâmesi’nin maddelerine ilişkin özet bilgiler 4 Muharrem 1284 H. (26 Nisan 1867) tarihli ve 8 fasıl (Bölüm) ile 100 maddeden oluşan Ereğli Kömür Maden-i Hümâyûnu İdaresinin Nizamnâmesi’nin özgün metni ve metnin çevri yazısı (transkripsiyonu), yukarıda verilmiştir. Ancak, bir hataya yol açılmaması görüşüyle, maddelerin günümüzün Türkiye Türkçesine çevirisi yapılmamıştır. Bu durumda maddelerin çevri yazısını ancak uzman olanlar tarafından incelenebilecek durumdadır. yararlanabilmeleri amacıyla Bu 8 nedenle fasıldan uzman (bölümden) olmayanların, oluşan metinlerden Nizamname’deki maddelerinin özeti, ayrıca, aşağıda verilmektedir. Nizamnamenin 1’inci Faslı (1-5 maddeler): 5 maddeden oluşan bu faslın başlığı “Numune taharri ve ruhsat tezkiresi nizamı” (Örnek aranması ve İzin Belgesi düzeni)’ dır. 1’inci madde: “Numune (örnek) aranması için, yönetimden izin alınmasını”, 2’inci madde: “Örneğin uygun bulunması durumunda, madeni bulanın ocak açması için yönetimden izin alınmasını”, 3’üncü madde: “Numune bulan kimseye, yaptığı masraflar için bağış olarak bir para ödenmesini”, 4’üncü madde: “Yönetimden izin alınmadan araştırma yapılamayacağı, hatta kendiliğinden de bulunmuş olsa, yönetimden izinsiz ocak açılıp işletilmeyeceğini”, 5’nci madde: “Yönetimden arama izni ve ocak açıp, çalıştırma izni olmadan, numune arayıp ocak açanların ocaklarına el konulacağı, bu durumda bunların bir hak iddia edemeyeceklerini hükme bağlamaktadır. Nizamnamenin 2’inci Faslı (6-9 maddeler): 4 maddeden oluşan bu faslın başlığı “Ocaklardan harmanlara veya iskelelere olan tarafın nizamı” dır. 97 6’ıncı madde: “Ocağın birinin tarlasında bulunması durumunda, ocak işletenin, yönetim tarafından tayin olacak görevlilerin saptadığı ve yalnız ocağın bulunduğu yere değil, tarlanın tümüne ait yıllık kira değerinin, ocak kapanana değin ödenmesi gerektiğini”, 7’inci madde: “Kömürün iskelelere, başkalarının tarla veya tarlalarından geçilerek götürülmesi durumunda, tarla veya tarlaların sahiplerine yıllık bir ‘geçiş ücreti’ ödenmesini”, 8’inci madde: “Bir ocağa yeni bir demiryolu yapılması durumunda, demiryolunun geçeceği arazilerin sahiplerine, devlet tarafından bedel (bugünkü istimlâk bedeli gibi) ödenmesini ve ödeme esaslarını”, 9’uncu madde: “Demiryollarının sağ ve sol taraflarında, harmanlar olarak kullanılacak yerlerin sahiplerine, devletten bir ödeme yapılacağını” hükme bağlamaktadır. Nizamnamenin 3’ünci Faslı: (10-12 maddeler): 3 maddeden oluşan bu faslın başlığı “İnşaat-ı Ebniyye Nizâmı” (Binaların yapılma düzeni)’dir. 10’uncu madde: “Kömür havzasında han ve fırın ve mağaza ve kahvehane gibi yapılacak binaların, ruhsatsız ve gelişigüzel yapılamayacağı, yönetim tarafından gösterilen yerlere ve planlara uygun olarak yapılabileceğini”, 11’inci madde: “Ocaklarda çalışan işçilerin geceleri açıkta kalmamaları için, ocakların başında, maden sahibi tarafından, yönetim tarafından kabul edilebilir nitelikte, oturmaya elverişli ve mükemmel işçi koğuşlarının yapılarak işçilerin huzur ve rahatlarına dikkat edilip özen gösterilmesinin ocak sahiplerinin görevi olduğunu”, 12’nci madde: “Bina yapacak maden işletmecilerinin veya yerli halkın, bina yapımı için ormanlardan gelişigüzel kereste kesemeyeceklerini, yönetimden izin alınması gerektiğini, izinsiz ağaç kesilmesi durumunda, devletin kerestelere el koyacağını” hükme bağlamaktadır. Nizamnamenin 4’ünci Faslı (13-20 maddeler): 8 maddeden oluşan bu faslın başlığı “Ocaklara Lazım Olan Sütun ve Sütun-Keşân Nizamı (Ocaklara Gerekli Direk ve Direk Çekilmesi Düzeni)”dir. 98 13’üncü madde: “Ocaklar için gerekli kerestenin kesinlikle Ereğli ormanlarından kesilmesi ve Ereğli ormanlarından maden ocağı sahiplerinin, tüccar ve başkalarının kereste ve odunluk kesmelerinin kesinlikle yasak olduğunu, ancak Ereğli kazası yönetiminin kereste vergi ve gümrük gelirini etkilememek kaydıyla tüccar ve başkalarının, önceden yönetimden izin almak koşuluyla, uygun görülecek başka ormanlardan kereste ve odun kesilip, nakledilebilmesine izin verilebileceğini”, 14’üncü madde: “Ocaklar için gerekli direklerin, mevsiminde kesilip getirilmesi gerektiğinden, yeni yıl için tahsis yapılabilmesi amacıyla, Şubat ayı başında bütün maden işletenlerin idareye çağrılıp, toplanması ile her ocağın işine ve gidişine göre bir yıllık direk ihtiyacının incelenip, görüşülüp, deftere yazılıp belirlenmesini ve bunları taşıyacak hayvan mevcuduna ve yükleme durumuna göre dağıtılmasını, her bir kazanın hissesine düşen direğin miktarını ve bunların hangi ocaklara çekileceğini, tertibi yapan yönetim tarafından, deftere uygun olarak bildirileceğini”, 15’inci madde: “Bir kazanın payına düşen direklerin, tahsis edildiği köylerin durum ve gücüne ve hayvan mevcuduna göre dağıtılmasını ve sonucun tutanakla saptanarak, maden yönetimine gönderilmesini”, 16’ncı madde: “Köylere dağıtılan direklerin kış gelmeden, Ağustos ayı, bilemedin Eylül ayı sonuna değin, tamamıyla naklinden o köyün muhtarının sorumlu olduğunu, muhtarın direklerin zamanında naklini başaramaması nedeniyle, bağlı olduğu ocağın üretimine zarar gelmesi veya bacasının göçmesi durumunda ve doğan zararın, muhtarın ihmalinden ileri geldiğinin belirlenmesi halinde, zararın derecesine göre, muhtarın komisyonca belirlenecek süre, hapisle cezalandırılacağını”, 17’nci madde: “Ocakların bazıları yüksek ve bazıları alçak damar yapısında olduğundan, direk ihtiyacı buna göre değişmektedir. Bu nedenle madenciler, ocakları için gerekli direklerin uzunluk ve kalınlığını gösteren ikişer adet mühürlü belge düzenleyip, birini muhtara, birini de maden yönetimine verecek, buna göre kesin kesim, taşıma ve gereken fiyatın belirleneceğini”, 18’inci madde: “Bir madencinin ocağına tertip edilen direği, uygun biçimde ve koşulda getiren taşıyıcıya düşük fiyat verilemeyeceği gibi madenci tarafından direği taşıyanları incitecek ve eziyet edecek davranışlarda bulunulmamasını, buna cesaret eden madenciden ceza olarak, direğin fiyatının iki katının alınmasını”, 99 19’uncu madde: “Madenci ocağına bir yılık ihtiyacı için ayrılan direklerin her aybaşında ne kadarının alındığının yönetime bildirilmesi gerektiğini”, 20’nci madde: “ormanların korunması amacıyla yeni açılacak ocakların kılavuz denen ve ileriye sürülen bacasının, direk yerine tuğladan duvar olarak yapılması ve yarar görülmesi durumunda, daha sonra açılacak ocaklarda tuğladan duvar ve kemer yapılmasını” öngörmektedir. Nizamnamenin 5’inci Faslı (21-35 maddeler): 15 maddeden oluşan bu faslın başlığı Tertîb ve İstihdâm-ı Amele Nizamı (Düzenleme ve İşçi Kullanılması Nizamı)’ dır. 21’inci madde: “Ocaklarda çalıştırılması gereken kazmaciyan, küfeciyan ve kiraciyan işçilerin, Ereğli Sancağındaki on dört kazadan ve 13-50 yaşları arasındaki sağlam kişilerden seçileceğini ve bunların kaza kaza saptanıp deftere yazılacağını, bu defterde yazıldığına göre çağırılacaklarını”, 22’nci madde: “21. maddede sayılan işçilerden kazmaciyanların madenlerde çalıştırılması mecburiyeti olmadığını, rızaları ile çalışacaklarını ve kazmacılara liyakat ve işine göre ücret ödenmesi gerektiğini”, 23’üncü madde: “kazmacıların ocakta sürekli bulunmalarını ancak, daha fazla ücret veren bir madenciye gitmekte serbest olduklarını”, 24’üncü madde: “Ocağın içinden dışarıya kömür taşıyan küfeciyanlardan ayni köyden olanların ikiye bölünerek, birinci grubun 12 gün çalıştıktan sonra, köydeki iş ve tarım işlerine döneceklerini ve yerlerini 12 gün süreyle ikinci grubun alacağını”, 25’inci madde: “12 günlük çalışmasını bitiren küfeciyanlardan görevi devr alacak ikinci grubun, ocaklardaki işin durmaması için, çalışan grup gitmeden, ocağa gelmelerini”, 26’ncı madde: “Nöbeti devr alacak küfeciyanların zamanında ocak başında bulunmalarından muhtarların sorumlu oldukları ve böyle bir durumda geciken işçilerin 12 günlük sürelerinin tamamlanmasından sonra yönetimce belirlenen yerde, ücreti karşılığında, bir veya iki gün çalıştırılacaklarını” 100 27’nci madde: “Kazmacılar ve öteki işçilerin yirmi dört saatte iki vardiya olarak iş yapacaklarını”, 28’inci madde: “Kazmaciyanların birinci grubu yorgun olacağından, ertesi sabah erkenden, işçilerin dört saat içinde ocaktan çıkarılabilecekleri miktarda kömür hazır edip, ocağı yağlayıp, öteki görevlerini yaptıktan sonra ocaktan çıkacaklarını, ancak kazmaciyanın çalışırken yanlarında ocak çavuşu bulunacağından ve yağ ve öteki hususlarda ocağın iyi çalıştırılmasını gözeteceklerinden, şayet bunlarda bir kusur olursa bundan hem çavuşun hem de kazmaciyanın sorumlu olduğunu, kusur durumunda, gereğine göre çavuş ve kazmaciyanın yarım yevmiye ile çalıştırılacaklarını”, 29’uncu madde: “İşçilerin 24 saat içinde, istirahatları dışında on saat çalışacaklarını, bu 10 saatlik sürenin yaz kış sabah saat on birde başlayarak, dört saat çalışarak, kazmaciyanların akşamdan kazarak hazır ettikleri kömürü ve tozu dışarı çıkaracakları gibi iş bitiminde ocak çavuşuna haber vererek iki saat istirahat edip, yemek yedikten sonra iki saat daha ocağın dışındaki işlerini çavuşun talimatına göre yerine getirmelerinin ardından ikinci nöbete başlayacaklarını ve kazmaciyânların kendilerine öze ikinci nöbet işini tamamıyla yapmalarının ardından işçilerin hazır olan kömürü ve tozu yine dört saat çalışarak dışarı çıkararak, o günlük işini tamamlayacaklarını, onların bundan fazla çalıştırılamayacaklarını”. 30’uncu madde: “İşçilerin hastalık ileri sürerek doktora çıkmaları durumunda, hastalığı hafif derecede ise oradaki doktorca tedavi edilmesini ve durumu ciddi ise ocak sahibinin sağlayacağı mekkâre ile yanına adam katılarak köyüne gönderilmesini ve işçinin hastalığının hile olduğu anlaşılırsa, kalan iş süresini tamamlayana kadar işine iadesini, kaçmaya yeltenmesi halinde iki kat süre ile çalıştırılacağını”, 31’inci madde: “İşçinin bir başka işçiyi kaçmaya kışkırtması ve kışkırtılan işçinin kaçması durumunda, kışkırtan işçinin, ceza olarak iki kat süreyle çalıştırılacağını”, 32’nci madde: “21. Maddede yazılı üç sınıf işçiden kiraciyandan bir ilçe veya bir başka yerde bulunan, kiracı hayvanlarının iki kısma bölüneceğini ilk bölümün ocaklara getirilip 15 gün süreyle kömür çektikten sonra, ikinci bölümün geleceğini, ilk bölümün de köylerine dönerek, nöbetlerinin vakti gelinceye değin hem hayvanlarını dinlendireceklerini ve hem de kendi özel işlerine bakacaklarını”, 101 33’üncü madde “Kiraciyân postalarının nöbet zamanında, nöbetlerine günü gününe gelmelerini ve nakliye işlerini aksatmayacak biçimde gönderilmelerini, bunların zamanında gönderilmelerinden kaza (ilçe) müdürü ve muhtarlar sorumlu olduklarından zamanında gönderilmemeleri durumunda, buna sebep olan veyahut kiracı ve işçiyi maden hizmetine göndermeyen müdür ve muhtarların sorumlu tutularak, cezalandırılacaklarını”, 34’üncü madde: “Kömür çekilmesinden kaçınarak, yöredeki odun çekme ve başka ticari işlere giden kiracıların firar cezasına çarptırılacaklarını”, 35’inci madde: “Kiraciyânların ocaklardan taşıyacakları kömürü yüklerken, ayak altına alarak telef etmemelerini ve kabul edilebilir nitelikten ufak olan veya düşük vasıflı kömürü doldurmak suretiyle gerek ocak sahibini ve gerekse devlet malına zarar verecek iş ve davranışlardan kaçınmalarını, aksine davranışlarda bulunmaları durumunda idarece şiddetle cezalandırılacaklarını, bu gibi durumların ortaya çıkmaması için kömürlerin tartılıp yazıldıkları harman ve iskelelere özel memurların konmasını, bu memurun dikkatsizliğinin ortaya çıkması durumunda şiddetle cezalandırılacaklarını” öngörüp, hükme bağlamaktadır. Nizamnamenin 6’ıncı Faslı (36-42 maddeler): 7 maddeden oluşan bu faslın başlığı “Vezâif-i Yazıcı ve Kantarcı ve Kabul-ı Şayan-ı Kömürün Cesâmeti” (Yazıcı ve Kantarcının Görevleri ve Kabul edilebilir nitelikteki Kömürün Büyüklüğü)”dür. 36’ncı madde: “Ocaklardan çıkarılan kömürlerin hem iskelelerde ve hem de demiryolu harmanlarında tartılacağını, buralarda kantarcı ve yazıcı olarak atanan uzman kişilerin sadık ve düzgün davranışlı olmalarını, tartı ve kayıt işleri yönetimin görevleri içinde bulunduğundan, kömür sahiplerinin de tartı ve kayıt işlerine fesat yapılmasının önlenmesi için gereken özeni göstermelerini”, 37’nci madde: “Yazıcı ve kantarcıların tartı ve yazım işlerini doğrulukla yapmalarını, bilerek hatalı tartı yapanlar ile yazımda hile yapanların ceza yasasına göre cezalandırılacakları gibi başlarında bulunan görevlilerin de sorumlu tutulup cezalandırılacaklarını”, 102 38’inci madde: “Kömürlerin indirilmesi sırasında tozsuz ve topraksız ve kesme ve taşsız, temiz olmalarını, ayrıca cevizden ve en azından fındıktan küçüklerin alınmamasını, bu hususların yazıcı, kantarcı ve başlarında bulunan görevlilerin görevi olduğunu, dikkatsizlik veya kömür sahibine arka çıkmaları gibi nedenlerle hatalı işlem yapanların, almış oldukları kömürün bedelinin iki katının bunlardan ceza olarak alınıp, madene gelir kaydedileceğini”, 39’uncu madde: “Yazıcı ve kantarcı ve gerekse başlarındaki görevlinin, kömürü gerçek ağılığından fazla gösterip yazmalarının ortaya çıkması durumunda, fazla gösterilen kömür değerinin iki katının kendilerinden tazmin edileceğini ve ayrıca hırsızlık suçundan cezalandırılacaklarını”, 40’ıncı madde: “Madeciyânın tartılıp teslîm ettikleri kömürler iskele ve harmanlardan yakılma ve kullanılma yerlerine varıncaya değin beş altı defa elden ve kürekten geçerek, zedelenip ceviz büyüklüğündeki kömür toz gibi olacağı ve hiçbir işe yaramayacağından, ceviz ve fındıktan aşağı büyüklükte kömür alınmamasını, alınacak olursa, buna neden olanlardan bedelinin tazmin ettirileceğini”, 41’inci madde: “Kömürlerin ocaklardan çekilmesinde, kiraciyan galeri sahibinin tozlu, topraklı ve taşlı kömürün küfelere doldurulmaması için, ocakların başında birer ikişer memurluk bulunduracağını, buna rağmen kabul edilebilir nitelikte olmayan kömür gönderilmesi ve bunun memurun dikkatsizliğinden ileri gelmesi durumunda memurun şiddetle cezalandırılacağını”, 42’nci madde: “İskelelerden kömür yükleyecek gemiler, kömürü ayak altında kalarak ezilmesinden ve sandal ve gemiye konulurken, yüksekten dökülerek kırılmasından kaçınılması için, kömürün gemilerin ambarlarına oluklar vasıtasıyla konularak, kömürün yitirilmemesine özen gösterilmesini, gemi kaptanların bu hususlara özen göstermemeleri durumunda sorumlu tutulacaklarını” kayıt altına almaktadır. Nizamnamenin 7’incı Faslı (43-86 maddeler): 44 maddeden oluşan bu faslın başlığı “Ocaklar ile Hukuk ve Vezâif-i Madenciyan Nizamı (Ocaklar ile Madenciyan’ın görevleri ve hakları)”dır. 103 43’üncü madde: “Bir madencinin yeni açacağı ocağın, üretimde bulunulan başka bir ocağın damarından olduğu anlaşılırsa, o yerde yeni ocak açılmasının yasak olduğunu, fakat bunların aralarındaki uzaklığın beş yüz kademi geçmesi halinde, yasağın söz konusu olamayacağını ve işletme belgesi verilebileceğini”, 44’üncü madde: “Ocaklardan çıkarılan kömürlerin devlet yerlerinde veya iskele başlarında veyahut demiryolu harmanlarında tartılacağı ve her halde iskelelerde teslim olunacağı kural olduğundan açılacak ocağın, iskeleye olan uzaklığından söz edilerek fazla taşıma bulunulamayacağını ve veya çıkarma kömürü masrafı belirlenen gibi zarar ziyan iddiasında yerlerde teslim etmeye mecbur olduklarını”, 45’ncı madde: “Madenler Padişah’ın mülkü ve malı olduğundan ocaklardan çıkarılan kömürü madencilerin yönetimin gösterdiği yerden başka bir yere nakledemeyeceği gibi fiyatlar belirlenmesinde zam veya indirme yapılmasının da Padişah emri ile olabileceğini”, 46’ıncı madde: “Bir madencinin ocağındaki kömür damarı tükenmeden ileriye doğru sürülmekten ötürü kılavuz tabir olunan bacaların yollarının uzaması durumunda, ocağın terk ve tatil olunması, Padişah’ın malına zarar vereceğinden bu gibi ocakların kömürleri tükenmedikçe ve işlenmesi zararlı olmadıkça, ayak alınmasının hiçbir biçimde câiz olamadığını, ancak kömürü tükendiğinde ayak açılması, gerekirse yönetime haber verilerek, yönetimin görevlendireceği heyetin ocağın haritasını düzenleyip, gereken ayakların bu harita üzerinde işaretlenmesinden sonra ayak almağa ruhsat verileceğini ve henüz kömürü bitmemiş ise bitmesine değin yine sahibi tarafından kullanılacağını veyahut bu durumuyla yönetime bırakılacağını”, 47’inci madde: “Bir madencinin işlettiği ocağın ayakları alınmak gerektiğinde, keşif yapılarak çizilen haritada, gösterilecek ayaklardan başka yerlerden ayak alıp, ocağı bütünüyle yıkıp harap etmesi halinde ocağa yönetimce el konulacağı gibi, devlet malını tahrip edenler hakkında verilecek ceza kadar madenciye de ceza verileceğini”, 48’inci madde: “Madenin Padişahın malı mülkü olması nedeniyle, kimseye mülk olarak verilemeyeceğini, bir madencinin elinde bulunan ocak yahut ocakları terk ederek üretimi durdurması halinde bu gibi ocak veya ocaklara yönetimin el koyma hakkı bulunduğu gibi, diğer sahiplerden bir madencinin istemesi halinde idarenin bu 104 madenciye ruhsat verebileceğini ve ocağı terk eden madencinin masraf davası açmaya hakkı olamayacağını”, 49’uncu madde: “Bir madenciye işletmesi için verilmiş ocağı yeterli güce sahip olmadığından üç ay kadar işlemeyerek üretimi durdurması durumunda, yönetim kendisine yaptığı ihbar üzerine, kudreti yetmediğinden ocağı işletemeyeceğini beyan eylemesi durumunda, kudreti yeten bir ortak almaya zorunlu olduğunu, bunun da kabul edilmemesi durumunda ocağı yönetime devretmeye mecbur olacağını”, 50’inci madde: “Madenciler arasındaki şirket mukavelesi yönetim huzurunda yapılacağından ve şirket koşullarının da yönetim tarafından onaylandığından ve bu hususların şirket ortaklarınca birbirlerine verecekleri mukavele senetlerinde açıklanmış olduğundan, buralarda yazılı maddeler dışında birbirlerine dava açamayacaklarını”, 51i’nci madde: ”Bir madenci altmışıncı maddede belirtilen yönteme dayanarak, ocak açıp da bir madeni işledikten sonra idarenin her hangi bir nedenle, ocağı terk ettirilerek, üretimin durdurulması durumunda, yönetimin haksız olduğu ortaya çıkarsa bu ocağın başka kimselerce işletilemeyeceğini, işletmeye yine ocak sahibinin yetkili olacağını”, 52’inci madde: “Maden ve arazi Padişah’ın vakfı olduğundan, madeni işletenlerden birinin ölmesi durumunda, işletmekte olduğu ocağın çocukları var ise onlara geçeceğini, çocukları yoksa milli emlake geçeceğinden öteki varislerinin ocağa hiçbir biçimde karışamayacaklarını, ancak çıkarılmış olan kömür ile ocaktaki borç ve bütün işlemlerin varislerine ait olacağını”, 53’üncü madde: “Madende şimdiye değin çalıştırılan madenciyan ve kazmaciyandan bazıları yabancı uyruklu iseler de devlet hizmetinde çalıştırılmış olmalarından ötürü bir bakıma yabancı olarak görülmeyip, bütün işlemleri devlet kanunları ve nizamlarına uygun olarak görüleceğini, bunlardan her hangi biri mevcut nizamlara uymayı kabul etmeyecek olur ve üç kez işbu nizamname hükümleri dışına çıkarak istenmeyen davranışlarda bulunursa, ocağına ve mevcut kömürüne değer biçilerek, idare tarafından madenden uzaklaştırılacağını”, 54’üncü madde: “Osmanlı uyruğunda olan madenciyandan her hangi birinin bu nizamname hükümlerine uygun olmayan davranışlarda bulunması durumunda, sözü edilen nizamname hükümleri uyarınca cezalandırılacağını ve böyle aykırı davranışların üç kez daha yinelenmesi durumunda ocağına ve mevcut kömürüne 105 değer biçilerek yönetim tarafından madenden bütün bütün kovulup, uzaklaştırılacaklarını”, 55’incı madde: “Bir madencinin işletmekte olduğu ocağın direklerini kavi ve muhkem ve tavanının sağlam olarak yapılmasına dikkat etmesi önemli görevleri içinde bulunduğundan, masraftan kaçınarak bunlara özen göstermemesi nedeniyle ocağı çöker ve can kaybı ortaya çıkarsa madencinin ceza yasalarına uyularak mahkûm edileceğini”, 56’ıncı madde: “Madende çalıştırılan işçilerin tümünün İslam ve az bir kısmı Hıristiyan olduğundan bir ocakta bulunan birkaç Hıristiyan için Pazar günleri tatil olunup da kırk elli kadar İslam işçinin de boş kalmaları ve bu nedenle üretimin büyük ölçüde aksaması hiçbir biçimde uygun bulunmadığından, Hıristiyan işçilerin Pazar günleri ayinlerini yaptıktan sonra ve Müslüman işçilerin namaz ve Cuma namazlarını en yakın olan mescitte kıldıktan sonra yeniden üretime başlayacaklarını ve maden ocaklarının haftanın hiç bir gününde bu nedenlerle tatil olunmayacağını, ancak Müslümanlar için bayram ve Hıristiyanlar için paskalya günlerinde gezintilerine izin verileceğini”, 57’inci madde: “Bir madencinin, işlettiği ocağın kabul edilebilir nitelikteki kömürü ileride işe yaramayan bir damara rastlandığında yönetime haber verilerek, incelenmesi sonunda madencinin bu ocağın çalıştırılıp çalıştırılmaması yolunda verilecek karara göre hareket edeceğini ve haber vermeyerek vasıfsız kömürü, vasıflı kömürüne karıştırması durumunda mevcut kömürünün tümünün vasıfsız olarak görüleceğini”, 58’inci madde: “Madenin tüm arazisi Padişah’ın vakfına ait olduğundan, madenciyanın işlemekte bulundukları ocakları, biri diğerine alıp satamayacakları tamamen yasak olduğunu, ancak ocak alıp vermeleri durumunda yalnız sarf etmiş olduğu ocak alım masraflarını alabileceklerini, bu ve başka hallerde ocak alıp veren ve birbirine ortak olan kişilerin yönetime gelip durumu bildirip söylemedikçe aralarında olan bütün işlemler ve sözleşme koşulların geçerliği olmayacağını ve hükümsüz olacağını”, 59’uncu madde: “Birisinin işlettiği ocağı masrafları karşılığında başkasına satacak olur ve ocağın devlete devri hükmü bulunduğu halde ocağı alacak kimse işletmeci olup ve borçlarını öderse, bu gibi alıp satışların gerçek sayılacağını”, 106 60’ıncı madde: “Her hangi birinin yeni ocak açması veya başkasından satın alarak işletmesi veyahut birisiyle ortak olması kesinlikle yönetimden ruhsat almasına bağlı olduğunu, ruhsatsız ocak açılır veya satın alınırı veya ortak olunursa ocağın zorla terk ettirileceğini ve bunlardan dolayı yapmış olduğu masraf ile ziyan iddiasında hakkı olmadığını”, 61’inci madde: “ Madenciyandan her hangi biri, durumu kuşkulu ve serseri takımından ve tezkeresiz gelmiş olan kimseyi yönetime haber vermeyerek kabul edip, çalıştırması durumunda, bu gibi davranışlar hırsıza yataklık yapma suçuna girdiğinden, madencinin buna göre cezalandırılacağını”, 62’nci madde: “Maden ocaklarında çalıştırılan madenciyandan ve gerek maiyetinde olan kazmaciyandan her hangi birinin bir hususta merkezi yönetime getirilmesi gerektiğinde, merkezi yönetim tarafından gönderilecek memur vardığı veya yazılacak celp tezkeresini aldığı anda merkezi yönetime geleceğini”, 63’üncü madde: “ Sözü edilmiş madenlerde çalışmak üzere başka yerlerden yeni gelmiş olan madenci yahut kazmacı vesaire yanında bulunan geçiş tezkeresini, öncelikle Ereğli Hükümeti’ne göstererek oradan maden yönetimine yazılmış bir belge alacağını, ayrıca maden yönetimine de güvenilir bir madenci veya tüccardan kefil göstereceğini ve kefil gösterememesi durumun madende çalışamayacağı gibi ikamet edemeyeceğini”, 64’üncü madde: “Maden ocaklarında çalıştırılan madenci ve maiyetinde bulunan İslam ve Hırvat işçilerden birisi doğru olmayan durum ve hareketlere cüret ederek bunun sonucu olarak uygunsuz bir durum ve eşkıyalık ortaya çıkarsa, derhal maden yönetimi aracılığıyla tutuklanarak hükümete teslim ile işlediği suçun yasalarda öngörülen cezasına çarptırılacağını, suçlunun yönetimce götürülememesi durumunda esnaf marifetiyle bulunup tutulacağını ve bu durumda her madencinin kendisini görevli sayacağını”, 65’inci madde: “Madenciyan ve adamları olan İslam ve Hırvat işçilerden birisi madenlerde veya başka yerlerde silah ve kesici alet bulunduramayacaklarını, tabanca ve tüfek atışlarına cüret edilemeyeceklerini, böyle bir şeyin görülmesi veya duyulması halinde yönetim veyahut nezaret tarafından silah nizamına göre cezalandırılacağını, ancak bir yere gidilmesinin gerekmesi durumunda, yolda korkulacak bir durum olduğunda, yerel görevliden silah taşıma tezkeresi niteliğinde ruhsat tezkeresi alınarak silahın taşınabileceğini, gideceği yere vardığında hemen 107 silahını çıkararak teslim edeceğini, silah taşıma izni olmadan bir yere gidildiğinin anlaşılması durumunda cezalandırılacağını”, 66’ıncı madde: “Ocak işletmekte olan madenci yahut onun adına ocağa nezaret eden ortağı veya çavuşu zevk ve eğlence maksadıyla ötede beride gezdiği için ocağı su basması ve başka tehlikeli durumlar yaratılarak ocağı kullanılamaz duruma kor ise devlet malını tahrip edenler hakkındaki hükümlerle, şiddetle cezalandırılacağını”, 67’inci madde: “Madenciyandan birisi kendisine tertip edilen işçiden fazla gördüğü işçiyi kendiliğinden iade edemeyeceğini, mutlaka yönetime giderek işçi fazlalığının nedenini bildiremeye mecbur olduğunu, eğer fazla gördüğü işçiyi kullanmayarak hot be hot geri gönderir veya ocakta çalıştırmadan işsiz olarak bekletirse işçilerin işlerini yapmış gibi ücretlerini ödemeye zorunlu olunduğunu” 68’inci madde: “Madenciyanın kullandıkları işçilerin ücretlerine mahsuben zorunlu olarak alıverecekleri erzak ve sair eşyanın alış fiyatına zam yaparak fukaraya haksızlık etmeyip, ılımlı fiyatla alıp satmaları gerektiğini, şayet haksızlık edildiği anlaşılırsa, fazla fiyatın düşülmesinden başka haksızlık yapan kişinin vurguncu cezasına çarptırılacağını”, 69’uncu madde: “Ocaklardan iskelelere giden yolların düzeltilip, tamir edilmesi gereken yerleri olduğu takdirde, ocak sahibinin bu yerleri, kolaylıkla geçilebilmesi için onartıp düzelteceğini”, 70’inci madde: “Kömürü naklolunacak ocağın, iskele yolunda düzeltilmesi gereken yerleri onarılmayıp da kiraciyan hayvanlarının telef olması durumunda meydana gelecek zararın yarısının ocak sahibi tarafından tazmin olunmasını, hayvanın telef oluşu biraz da hayvan sahibinin dikkatsizliğinden ileri geleceğinden, diğer yarısının ise hayvan sahibi tarafından karşılanacağını”, 71’inci madde: “Yeni ocak açmaya girişen bir madenci ocağı önünde en az bin kantar kömür çıkarıp hazır etmedikçe onun kömürünün keşif defterlerine geçirilmeyeceğini ve kendisine de madenci gözüyle bakılmayacağını”, 72’inci madde: “yeni ocak açılışına girişen bir madenci ocağı önüne bin kantar kömür çıkarıp, hazır ettiği keşif sonucu belirlenirse, bu madenciye yönetim tarafından yardım etmek için öncelikle işçi ve direk çekme haklarını ödemek üzere ocak önündeki kömürün yarısının bedeli ödenecektir.”, 73’üncü madde: “Bir ocakta ne kadar kömür olduğunu araştırmak için her aybaşında bir kere mevki memurunun idaresi altındaki ocaklara gideceğini ve mevcut 108 kömürleri aynen görerek, hakkıyla tahmin ederek düzenleyeceği keşif defterini yönetime göndereceğini”, 74’üncü madde: “Her ocağın yanında bulunan kömür her ay yapılacak keşif defterlerinden belli olacağından, bu defterlere göre madenciyana, ocağın yanındaki mevcut kömürün saptanmış bedellerinin yarısının, yönetimce yardım olarak, peşinen ödeneceğini”, 75’inci madde: “bir önceki maddede sözü edilen peşinat akçesi madenciyana yeni yardım demek olduğundan ve bu da işçi ve direk çekenlerin vergi ve sair zaruri ihtiyaçlarının giderilmesi amacıyla verildiğinden, sözü edilen madenciyan alacakları bu peşinat akçesini hiçbir yere harcamayarak öncelikle işçi ve direk çekenlerin haklarını tamamen ödedikten sonra kalanını borç vesairesine verebileceğini”, 76’ıncı madde: “Bir madenci maden yönetiminden verilmek üzere vereceği senetleri iktidar ve servetine göre her şeyden önce işçi ve direk taşıyanlara olan borçları için verip, fazla serveti olduğu halde diğer borcuna öncelikli senet vererek bir bakıma işçi ve direk çekenlerin haklarını geciktirmeyecek ve kararlaştırılan işçi ve direk çekenlerin borç sairesi için verdiği senet yönetim tarafından kabul edilmezse madencinin söz hakkı olamayacağını”, 77’inci madde: “Bir madenciye, ocağındaki keşfen mevcut kömürüne göre, yönetim tarafından belirlenen akçeden fazla akçe verilemeyeceğinden ve devlet malı hiçbir madenci üzerinde kalamayacağından, devletten peşinen almış olduğu akçe işçi ve direk çekenlere olan borcuna yetmeyip, açık borcu kalması durumunda, yerinden sağladığı kredi ile, açık kalan borcunu tamamen ödemeye ve şayet hiçbir yerden borç bulamayıp borcunu kapatamazsa bu gibi madencinin güçsüz ve itibarsız olduğu ortaya çıkacağından, ocağını diğer kudretli ve itibarlı bir madenciye satmaya zorunlu olacağını”, 78’inci madde: “Madenciyandan her hangi biri devletten alacağı gerek peşinat akçesine ve gerek teslim etmiş olduğu kömürün bedeline mahsuben idareye hitaben vereceği senetler, gerçekten sair borçlar için olup da görünüşte işçi adına verdiği ve bu biçimde sahtekârlık ettiği ortaya çıktığı takdirde, bu madencinin ceza kanunu hükümlerine göre sahtekârlık cezasıyla cezalandırılacağını”, 79’uncu madde: “Bir ocaktan kömür çekilmesi gerektiğinde, mal sahibi olan madenciyanın başında bulunması gerekirse de başka işlerini görmek için başında 109 bulunamaması durumunda bir adamının bulunmasının uygun görülebileceği, ancak sonra söz söylemeye hakkı olamayacağını”. 80’inci madde: “Bir madencinin kömürünü ocaktan çıkarırken hem tozundan ve hem kesmesinden ayırt ederek, yönetimin kabul edebileceği nitelikte kömürü çıkarmak zorunda olduğu halde toz ve toprak ve kesme ile dolu kömür çıkarırsa kömürciyanın kömürü bunlardan ayırıp yüklemeye mecbur olacaklarından ve bunun boşa vakit harcamasına sebep olacağından, bu duruma cüret eden madencinin nöbet ücretlerini kiraciyana verilmek üzere yönetime ödemeye mecbur olacağını” 81’inci madde: “Bir ocağın üretimine daha az sayıda işçi yettiği halde bütün işçileri tutarak, bir kısmının boş ve işsiz kalmasına neden olan madencinin, işçilerin boş kaldıkları günlerinin ücretlerini vereceğini ve kınanacağını”, 82’inci madde: “Bir madencinin ocağında çalıştırdığı Maden-i Hümayun işçileri hükümet marifetiyle celp olduğundan, bunları kendi özel işleri için çalıştırılmaya hiçbir şekilde yetkisi olmadığını, fakat bir iki kimseyi kendi emrinde kullanmasının kaçınılmaz biçimde zorunlu olması durumunda, yönetime bilgi vererek günlük on kuruş ücretle bunları çalıştırabileceğini”, 83’üncü madde: “Bir madencinin ocağında çalışmakta olan işçisi, başka madenci tarafından kışkırtılıp, kandırılıp kendi ocağına alınarak, o madenin üretimine ara verilmesine neden olunursa bu işçi önce asıl ocağına geri verildiği gibi üç gün süreyle hapis edileceğini”, 84’üncü madde: “Bir ocağın üretimine bazı nedenlerden dolayı zarar gelerek bir süre üretime ara verilmesi zorunlu olduğu ve işçileri boşta kaldığında, sözü edilen işçilerin, ihtiyacı olan başka bir ocağa geçici olarak verilmesi ve işçiler bu biçimde bir gün boş ve ticaretsiz bırakıldığında, ocak sahibinin yönetime gidip haber vermek zorunda olduğunu ve haber vermeyip de işçiyi boş ve işsiz bırakması durumunda sekseninci maddede kayıtlı olduğu üzere cezalandırılacağını”, 85’inci madde: ”Amele postasından birinin çalışma süresinin sonunda, cetvel biçiminde bir defter hazırlanıp, düzenleneceğini, bu defterde madencide bulunan işçi defteri gereğince işçilerden her birinin adı ve sanı ve ilişkili olduğu yeri ve hak ettiği günlük ücretleri isimlerinin hizasına yazılmış oldukları ekmek sair pahasını da işaret eden cetveli, o yerde bulunan işçi kayıtçısına getirip kaydettirdikten sonra divanın bulunduğu yerin muhtarına teslim etmek üzere sözü edilen işçilerden güvenilir birine vereceğini ve direk çekenlerin ücretlerinin de bu düzen üzerine ödeneceğini”, 110 86’ıncı madde: “Madencilerin görevlerine ilişkin sayılan maddelerin tümüne, madenciyandan her birinin itaat etmeleri doğal olduğu gibi idare memurlarından verilecek emirlere de itaat ve verilecek kararı soru sormadan kabul edeceklerini ve eğer emre karşı durulursa, memura itaatsizlik yapmış olduklarından, bu gibilerin Maden-i hümayun’a gönderileceğini” Nizamnamenin 8’incı Faslı (87-100. maddeler): 14 maddeden oluşan bu faslın başlığı “Vezâif-i Memuriyet Nizâmı” (Memurluğun görev düzeni)’dır 87’inci madde: “Maden Yönetimi Başkanı bağımsız memur olduğu gibi, maiyetinde bulunan bütün memurların başkanı olup, memurların Maden Yönetimi Başkanı’ndan gelen bütün emirlere uyacaklarını ve eğer içlerinden biri aksine davranırsa subaylara itaatsizlik (askeri itaatsizlik) cezası ile cezalandırılacağını”, 88’inci madde: “Göreve atanan memurlardan her birinin bu nizamname hükümlerine göre hareket edeceğini ve görevlerinde bağımsız olduklarından bir madencinin veya işçilerden birinin madende çalışırken veya başka bir günde bir işi çıktığında bağlı olduğu memura gidip durumu açıklayacağını, bu memurun da yönetim Başkanı’na başvuracağını, ancak memurun bazı önemli olmayan durumlarda, kendiliğinden karar verebileceğini” 89’uncu madde: “Görevli olan memurların ocaklardan harmanlara kadar olan yolları devamlı gözleyerek, yolların düzeltilmesi gereken yerlerini, ait oldukları ocak sahiplerine düzelttireceklerini”. 90’ıncı madde: “Görevli memurlar ocaklardan indirilen kömürlerin, nizamname hükümlerine uygun olarak indirilmesine dikkat edip, özen gösterecekleri gibi her aybaşında düzenleyecekleri keşif (kömürün miktarına ilişkin tahmin defterleri) defterini yönetime göndereceklerini ve tahmin edeceği kömürü miktarından fazla tahmin edip de ona göre peşinat akçesi verilmesi durumunda, kömürün taşınması sırasında tahmininden noksan olduğu meydana çıkar ve kömür hesabının devlete borcu kaldığı anlaşılırsa memurun şiddetle sorumlu tutulacağını” . 91’inci madde “Görevli memurlar kömürün ihracat ve taşınması sırasında gördükleri sakıncaları veya gereken iyileştirmeler ile olagelen zararları ve kurallara aykırı davranışları hemen yönetime bildireceklerini” 111 92’nci madde: “Madende çalışan bütün memurlar, kâtipler ve sair hizmetlilerin her zaman ve sürekli olarak görevleri başında bulunup, görevlendirildikleri işlerin zamanında ve gerektiği biçimde yapılmalarına özen göstermelerini, gayret ve sadakatla çalışmalarını” . 93’üncü madde: “Maden iskelelerinde bulunan bina aralarındaki yerler ve çarşılarda insan sağlığına zararlı olacak kokuşma ve başka fenalıkların olmasının memurlar tarafından önlenmesine özen gösterileceğini, bu gibi fenalıklar bulunan yerlerin temizlenip paklanmasının sağlık hizmetleri görevi içinde olduğunu ve eğer bu gibi insan sağlığına zararlı şeylerin ortaya çıkmasına neden olanlar olursa, bunların bir günden üç güne kadar hapis cezası ile cezalandırılacaklarını” 94’üncü madde: “Madenlerde bulunan gerek demir yollarda çalıştırılan devlet hayvanlarının yemleri ve başka masrafları ile devlet tarafından işletilen ocakların ihraç masrafları ve gerek ortaya çıkacak bütün harcamaların yol ve yordamına göre yapılarak, boşa gitmemesi ve hırsızlıktan korunmalarına, masrafların azaltılmasına, gelirlerin çoğaltılmasına memurlar ve kâtipler tarafından büyük bir özen gösterilmesini, aksine davranılarak bir terslik ortaya çıktığında bunların memur ve kâtiplerin dikkatsizliklerinden doğmuş olacağından, ortaya çıkan zararın onlardan tazmin edilerek, cezalandırılacaklarını”, 95’inci madde: “Madenlere gerekli olduğu için satın alınarak, deftere yazılarak ambarlara konmuş olan alet, edevat, maden, erzak ve saire ambar memurlarının korumasına verilmiş olduğundan, ambar memurunun bunların yitirilip, telef olmamasına dikkat edeceği, ilgisizlik, dikkatsizlik ve başka bir nedenle bunların yitirilip, telef olmaları durumunda, ambar memurlarının zararı tazmin edeceklerini” , 96’ıncı madde: “Madende bulunan memurların, memurluk sıfatlarını taşımakta olmalarından ötürü, madende ocak açmaları, işletmeleri veya bir madenci ile ortak olmalarının tamamen yasaklanmış olduğunu” 97’inci madde: “Maden yerindeki bütün memurların, memurluk görevlerini tam bir sadakat ve doğrulukla yapmaya borçlu olduklarını, bunun da birbirleriyle iyi geçinip küçüğün büyüğe itaat etmesi, büyüğün küçüğe saygı ve güler yüz göstermesi ile oluşacağını ve bir memurun diğerine düşmanlıkla iftira eder veya başka kötü 112 davranışlarda bulunur ise veya kendisinin üstü olan memurun emirlere itaatsizlikte bulunursa şiddetle cezalandırılacaklarını”, 98’inci madde “Memurlar ile inzibat erlerinin Padişah’ın maaşlı memuru olmalarından dolayı, görevlerini yaptıklarından, bir kaza, köy ve başka yerlere gönderilmelerinde, geceledikleri yerlerde yiyeceklerini ve hayvanlarının yemini kendi paralarıyla alacaklarını, parasız bir şey kabul etmeyip almamalarını, aksine davrandıkları anlaşıldığında, aldıklarının parasını tazmin etmelerinin dışında üç gün süreyle hapis cezasıyla cezalandırılacaklarını“, 99’uncu madde: “Üst derece memurların maiyetlerinde bulunan inzibat erlerini ve işçileri uşağı gibi kişisel hizmetlerinde kullanmayacaklarını, bunları, sürekli maden işlerinde kullanacaklarını, aksine davrananları sorumlu olacaklarını”, 100’üncü madde: “Bu Nizamname’nin içeriğindeki bütün maddelerin yürürlükte olduğu, maddelerin içermediği ayrıntılar ortaya çıkarsa bunların, mevcut maddeler ve maden yöntemlerine uygun olarak, maden yönetimince alınacak doğru ve iyi önlemlerle çözümleneceğini” öngörmektedir” Bu hükümlerin ardından, nizamname aşağıdaki biçimde sona ermektedir: Madenlerin ilk açılışından bu ana gelinceye değin (nizamnamenin çıkarılışına değin) gerek çıkarma, gerek indirme ve gerek öteki ayrıntılar hiçbir kural altına alınmayarak her bir konu işin gidişine göre görülmüş, bu durum ise bazı gün güçlükler meydana getirdiğinden Tersane-i Amire idare meclisi azasından olup özel olarak görevlendirilip adı geçen madene gelmiş olan Miralay (Albay) Said Bey Efendi ve köleleri (nezaket ifadesi olup, Padişah’ın kulları anlamında kullanılmıştır.) hazır olduklarımız halde kararlaştırılan, özel komisyonda görüşülerek, sözü edilen madende kullanılan madenciyan ile işçilerin hukukunu korumak ve bunların hepsinin işlerini ve davranışlarını disiplin ve düzen altına almak ve bu suretle sözü edilen madenin işlerine, hiçbir biçimde zarar getirilmemek ve her görevlinin görevini bilip görev dışına çıkmamaları ve aykırı davrananların cezalandırılmaları hususunda, maden yönetiminin ruhu denilmeye değer yüz maddeyi içeren bu nizamnameyi düzenleme ve sunma yeltenmekle görevlendirilmiş olmakla, bu yolda ve kesin olarak emir ve buyrultu emri veren Padişah Hazretlerinindir.” 113 Daha sonra da nizamnameyi hazırlayanların görev, adları ve mühürleri (imzaları) gelmektedir. Yukarıdaki Nizamnamenin, içerdiği hükümlerin uygulanmasına ilişkin, Ekrem Murat Zaman’ın kitabından alınmış, aşağıdaki iki açıklama ile nizamnamenin tanıtılmasına son verilecektir. 1910’da Maden Müdürlüğü görevine getirilen Hüseyin Fehmi İmer bu dönemdeki işletmeciliği şu biçimde bizlere aktarmaktadır: …Daha önceki yıllarda bilinen ve işletilen ocaklar kesene usulüyle çalışmaktaydı. Havzanın her tarafına yayılan kömür damarlarını bulan ve Fen Komisyonunca işletmecilik yapılması uygun görülen kişiye ruhsat verilirdi. Bu ruhsatı alan madenciye, kömür çıkarmak için lazım olan her türlü malzeme Maden İdaresi’nden verilir ve daha sonra miri fiyatla teslim ettiği kömürden düşülürdü55 “Elverişli ulaştırma olanakları, özellikle deniz ve demiryolu taşıma yetersizliğinden işletmecilik deniz kıyısı ve dere yataklarına yakın yerlerle sınırlı kalmıştır. Bu nedenle Çamlı, Kofalık, Kandilli, Alacaağzı, Kireçlik, Öküşne, Kozlu Domuzini, Gürgen, Kasaptarla İncivez, Zonguldak, Kapuz (bağlık), İnağzı, Kilimli, Çatalağzı, Amasra gibi doğal liman, koy ve ağızlarda yükleme iskeleleri kurulmuştur. Denizin yüklemeye elverişli olduğu zamanlarda kömür iskele ve oluklardan özel şahıslara ait salapurya adı verilen mavna ya da kayıklarla taşınarak, küfelerle gemilere yüklenmekteydi”56. Dilaver Paşa Nizamnamesinin İçeriğinin İş Hukuku, Medeni Hukuk ve Ceza Hukuku ile Çevre Koruma Gibi Konular bakımından İncelenmesi Dilaver Paşa Nizamnamesi, ilk bakışta taşkömürü havzasındaki ocakların işletilmesi, denetimi, güvenliği, yeni ocak açılması, ocaklardaki kömürün taşınması ile yüklenmesine ilişkin yönetimsel ve parasal konuları, kömürün nitelikleri, taşıma ve yükleme sırasında kömürün parçalanarak, ziyan edilmesinin önlenmesi, tartı işleri ve tartımda hile yapılmaması gibi hususları düzenleyen bir belge izlenimi vermektedir. Oysa bu nizamname, başta işçi hakları ve iş hukuku olmak üzere; medeni hukuk, borçlar hukuku, ceza hukuku gibi geniş bir yelpazedeki düzenlemeleri içeren, o günlerin koşulları dikkate alındığında, bir hukuk anıtı denilebilecek, önemli bir 55 56 Ekrem Murat zaman, a.g.e., s. 34 Ekrem Murat Zaman, a.g..e.,s.40 114 belgedir. Nitekim, Dilaver Paşa Nizamnamesi Divan-ı Hümayun’dan ve padişah onayından geçmemiş ve hatta, 1882, 1906 ve 1921’de yasaklama ve sınırlamaların bir bölümünün kaldırılmasına karşın, 1954 tarih ve 6309 sayılı Maden Kanunu’nun 158/1 maddesiyle tamamıyla yürürlükten kaldırılmasına kadar yapıla gelmiş (teamülname) olarak havzada varlığını korumuş olması, yapılan değerlendirmenin yerinde olduğunun en büyük kanıtıdır. Bu nedenle, nizamnamenin, ocakların işletilmesine ilişkin genel konular dışındaki bazı maddeleri, nizamname verilirken açıklanmış olmakla birlikte, aşağıda, bir kez daha ele alınacaktır. Böylelikle o günlerin koşulları altında Türk Bahriyesi’nin ne denli büyük bir hizmet yapmış olduğu daha belirgin ortaya çıkacaktır. Ayrıca bu hizmet çağdaş kültür ve uygarlığı yakalamadaki Türk Silahlı Kuvvetlerinin, paha biçilmez gayret, çaba ve katkılarının somut bir örneği olarak da değerlendirilmektedir. Nizamnamenin iş hukuku, işçi hakları bakımından getirdiği hükümler: Aslında bu husus nizamnamenin en çok bilinen ve değinilen içeriğidir. Nitekim Dilaver Paşa nizamnamesi hakkındaki, daha önce verilmiş olan, Büyük Larousse’deki açıklamalar da, hatırlanacağı gibi “Türkiye’de işçi sağlığını koruma ve çalışma koşullarını düzenleme konusunda ilk girişim, 1867’de Maden-i Hümayun Nazırı Dilaver Paşa’nın hazırladığı Ereğli Kömür Madeni Hümayunu Nizamnamesidir.” cümlesi ile başlamaktadır. Ancak, ansiklopedi maddesinde ayrıntılara girilmemiştir. Nizamnamenin iş hukuku ve işçi haklarına ilişkin önemli bazı maddelerinin özeti aşağıdadır. Örneğin nizamnamenin 11’inci maddesinde “Ocaklarda çalışan işçilerin geceleri açıkta kalmamaları için, ocakların başında, maden sahibi tarafından, yönetim tarafından kabul edilebilir nitelikte, oturmaya elverişli ve mükemmel işçi koğuşlarının yapılarak işçilerin huzur ve rahatlarına dikkat edilip özen gösterilmesinin ocak sahiplerinin (yani işverenin) görevi olduğu” yolundaki maddesi, işçilerin gözetilmesi kadar, onlara insan olarak da verilen değerin ifadesidir. “Ocaklarda çalıştırılması gereken kazmaciyan, küfeciyan ve kiraciyan işçilerin, Ereğli Sancağındaki on dört kazadan ve 13-50 yaşları arasındaki sağlam kişilerden seçileceğini ve bunların ilçe ilçe saptanıp deftere yazılacağını, bu deftere göre yazılı olarak çağırılacaklarını” öngören. 21’inci madde ile onu izleyen maddeler özellikle 115 incelenmeye değer görülmektedir Çünkü bu madde ile bir bakıma zorunlu çalışma yükümlülüğü getirildiği ileri sürülmektedir. Nitekim Prof. Dr. Ahmet Makal konuyu şöyle açıklamaktadır: “19. yüzyılda kömür ihtiyacına karşılık emek arzının yetersizliğinden kaynaklanan sorunlar, bölgede bir zorunlu çalıştırma uygulamasına gidilmesine neden olmuş; 1867 Tarihli Dilaver Paşa Nizamnamesi başlatılan ilk uygulama, değişik biçimlerde Cumhuriyet dönemine kadar varlığını sürdürmüştür. “57 “ …İş mükellefiyeti kavramsal düzeyde ‘zorla veya zorunlu çalıştırma, olarak’ nitelenmelidir ve ‘herhangi bir kişinin ceza tehdidi altında ve bu kişinin tam isteği olmadan, mecbur edildiği tüm iş ve hizmetleri’ İfade eder. Tarihi kölelik düzenlerine kadar giden bu tür çalıştırma, zaman içersinde, farklı iktisadi sistemlere sahip ülkelerdeki değişik biçimde uygulama alanı bularak, günümüze kadar uzandı. …Madencilikteki çalışma koşullarının, diğer kesimlerden daha güç olması ve bu nedenle emek arzının her zaman yeterli düzeye ulaşmaması, zorunlu çalışmayı ortaya çıkarır. İki yol denenir: Birincisi madenlerde ihtiyaç duyulan işgücünün değişik zorunlu çalıştırma yöntemleriyle sağlamadır. Daha yeni olan diğer bir yol ise, politika yöntemleriyle madenlerde istihdam edilenlerin çalışma koşullarının düzeltilmesidir. Bu yolla üretimin arttırılarak, düzenli hale gelmesi amaçlanmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu döneminde de Ereğli havzasında kömür üretiminde zorunlu çalışma uygulamasına gidilmiş, Padişah onayından geçmediği için ‘teamülname’ olarak uygulanan 1867 tarihli Dilaver Paşa Nizamnamesi, işçileri koruyucu bazı önlemlerle desteklediği bir ‘zorunlu çalıştırma’ düzeni kurmuştu. 1861 ve 1869 tarihli Maadin nizamnameleri zorunlu çalıştırmayı yasaklayan hükümler içermekle birlikte, havzada bunların yerlerine teamülname hükümlerinin uygulanmasına devam edilmiştir… Kurtuluş Savaşı devam ederken 57 Prof.Dr. Ahmet Makal ,Zonguldak ve Türkiye’de Toplumsal Tarihin Acı Bir deneyimi olarak İş Mükellefiyeti, s.70 116 çıkarılan 10 Eylül 1921 tarihli ve 151 sayılı “Ereğli Havza-i Fahmiyesi Maden Amelesinin Hukukuna Müteallik Kanun” ile zorunlu çalıştırmaya son verilmiştir.58 Ancak, yukarıda verilen 21’nci ve devamı olan 22 maddede “işçilerden kazmaciyanların madenlerde çalıştırılması mecburiyeti olmadığını, rızaları ile çalışacaklarını ve kazmacılara liyakat ve işine göre ücret ödenmesi gerektiği”, hükme bağlanmaktadır. Bu nedenle 21 inci madde 22’nci madde ile birlikte ele alındığında, zorunlu çalışma yükümlülüğü tartışılabilir bir duruma gelmektedir. Nitekim 22 nci madde ile zorunlu çalışma yükümlülüğü tahdit edilmekle kalmamış, kazmacılık gibi çok ağır bir işte çalışmanın isteğe bırakılması, nizamnameye insancıl bir boyut kazandırmıştır. 21 ve 22 nci maddelerin ardından gelen 23 üncü madde ise kazmacıların “daha fazla ücret veren bir madenciye gitmekte serbest olduklarını” hüküm altına almakta, rekabet sağlayarak ağır bir iş yapan kazmacıların haklarının korunmasında bir ileri adımı daha oluşturmuştur. Nizamnamenin İşçilerin çalışma saatlerini düzenleyen, işçi sağlığı ile iş güvenliğine ilişkin aşağıdaki maddelerin önemlerinin açıklanmasına gerek görülmediği için maddelerin hatırlatılmasıyla yetinilmiştir. Madde 24: Ocağın içinden dışarıya kömür taşıyan küfeciyanlardan ayni köyden olanların ikiye bölünerek, birinci grup 12 gün çalıştıktan sonra, köydeki iş ve tarım işlerine dönecekler ve yerlerini 12 gün süreyle ikinci grup alacaktır.” Madde 27:“Kazmacılar ve öteki işçiler yirmi dört saatte iki vardiya olarak iş yapacaklardır. Madde 29: “İşçiler 24 saat içinde, istirahatları dışında on saat çalışacaklar, bu 10 saatlik sürenin yaz kış sabah saat on birde başlayarak, dört saat çalışarak, kazmaciyanların akşamdan kazarak hazır ettikleri kömürü ve tozu dışarı çıkaracakları gibi iş bitiminde ocak çavuşuna haber vererek iki saat istirahat edip, yemek yedikten sonra iki saat daha ocağın dışındaki işlerini çavuşun talimatına göre yerine getirmelerinin ardından ikinci nöbete başlayacaklar ve kazmaciyânların kendilerine özel ikinci nöbet işini tamamıyla yapmalarının ardından işçilerin hazır olan kömürü ve 58 Prof. Dr. Ahmet Makal, a.g.e. s.72 117 tozu yine dört saat çalışarak dışarı çıkararak, o günlük işini tamamlayacaklar, bundan fazla çalıştırılamayacaklar.” Madde 30: “İşçilerin hastalık ileri sürerek doktora çıkmaları durumunda, hastalığı hafif derecede ise oradaki doktorca tedavi edecektir. Durumu ciddi ise ocak sahibinin sağlayacağı mekkâre ile yanına adam katılarak köyüne gönderilecektir. İşçinin hastalığının hile olduğu anlaşılırsa, kalan iş süresini tamamlayana kadar işine iade edilecek, kaçmaya yeltenmesi halinde iki kat süre ile çalıştırılacaktır.” Madde 55: “Bir madencinin işletmesinde bulunduğu ocağın direklerini kavi ve muhkem ve tavanını sağlam olarak yapılmasına dikkat edecektir. Masraftan kaçınarak bunlara özen göstermemesi nedeniyle ocağı çöker ve can kaybı ortaya çıkarsa madenci ceza kanunu yasalarına uyularak mahkûm edilecektir.” Madde 66: “Ocak işletmekte olan madenci yahut onun adına ocağa nezaret eden ortağı veya çavuşu ötede beride gezdiği için ocağı su basması ve başka tehlikeli durumlar yaratılarak ocağı kullanılamaz duruma koyması halinde şiddetle cezalandırılacaktır”, İşçi haklarının korunmasına ilişkin maddeler arasında, “İşletmecinin aciz durumuna düşmesi durumunda, işçi alacaklarına öncelik verilmesini” veya “İşçilerin işveren tarafından kandırılmamasını” ve “işçilerin hafta sonu ve bayram tatillerini” koruyan ve düzenleyen, bazıları aşağıya alınmış maddelerin öneminin de unutulmaması gerekir: Madde 56: “Madende çalıştırılan işçilerin tümünün İslam ve az bir kısmı Hıristiyan olduğundan bir ocakta bulunan iki üç nefer Hıristiyan için Pazar günleri tatil edilip, kırk elli kadar İslam işçinin de ücretsiz izinli kalmalarından ötürü üretimin bu aksaması uygun bulunmadığından, Hıristiyan işçilerin Pazar günleri ayinlerini yaptıktan sonra ve Müslüman işçilerin namaz ve Cuma namazlarını en yakın olan mescitte kılıp, yeniden üretime başlayacaklardır. Maden ocakları haftanın hiçbir gününde hiçbir nedenle tatil olunmayacak, ancak Müslümanlar için bayram ve Hıristiyanlar için paskalya günlerinde gezintilerine izin verilecektir.” Madde 68: “Madenciyanın kullandıkları işçilerin ücretlerine mahsuben gerekli olarak alıverecekleri erzak ve sair eşyanın alış fiyatına zam yapmayacak, fukaraya 118 haksızlık edilmeyip, mal makul fiyatla alınacak ve işçiye makul fiyatla verilecektir. Eğer haksızlık edildiği anlaşılırsa, fazla fiyatın düşüleceği gibi haksızlık yapan kişi, vurguncu olarak cezalandırılacaktır.” Bunlar gibi 76, 77, 78’inci maddelerdeki işçi alacaklarına öncelik verilmesi yolundaki maddeler de işçi haklarının korunması bakımından, nizamnamenin söz edilmeye değer bir başka konusunu oluşturmaktadır. İşçi hakları bakımından unutulmaması gereken birkaç başka madde de şunlardır: Madde 81: “Bir ocağın üretimine az bir işçi yettiği halde fazla işçi tutarak bir kısmının boş ve işsiz kalmasına sebep olan madenci işçilere boş kaldıkları günlerin ücretlerini verecek, ayrıca madenci kınanacaktır.”, Madde 82: “Bir madenci işçilerini kendi özel işleri için çalıştırılmayacak, ancak bir iki kimseyi kendi emrinde kullanmasının şiddetle zorunlu olması halinde yönetime bilgi vererek günlük on kuruş ücretle çalıştırabilecektir.” Madde 98: “Memurlar ile inzibat erleri devletten maaş aldıkları için kaza, köy ve başka yerlerdeyken yiyeceklerini ve hayvanlarının yemini kendi paralarıyla alacaklar, parasız bir şey kabul etmeyecekler, aksine davrananlar, aldıklarının parasını ödeyecekleri gibi, ayrıca üç gün süreyle hapis cezasıyla cezalandırılacaklar.” Madde 99: “Memurların maiyetlerinde bulunan inzibat erlerini ve işçileri uşaklık gibi kişisel hizmetlerinde kullanmayacak, ancak maden işlerinde kullanacakları, aksine davrananları sorumlu olacaklardır.” Medeni Kanunla İlgili Bazı Maddeler: Nizamnamenin bazı maddeleri işçi haklarının yanı sıra ocak işletenlerin hak ve yükümlülüklerine ve yöre halkının mülkiyet hakkına değinen ve bunları koruyan Medeni Hukuk ve Borçlar hukukuyla ilgili esasları da düzenlemekte olup bu gibi maddelerden bazıları aşağıdadır: 119 Madde 6: “Arazisinde kömür bulunanın haklarını”, Madde 7 “Kömürün taşınmasında, başkasının arazisinden mürur (geçiş) hakkını”, Madde 8 “Başkasının arazisi üzerindeki Harman yerleri nedeniyle, arazi sahibine kullanma bedeli ödenmesini ve demiryolu döşendiğinde, arazisinden geçtiği arazi sahiplerine istimlâk bedeli ödenmesini” Madde 18 “Bir madencinin ocağına tertip edilen direği, uygun biçimde ve koşulda getiren taşıyıcıya düşük fiyat verilemeyeceği gibi madenci tarafından direği taşıyanları incitecek ve eziyet edecek davranışlarda bulunulmamasını, buna cesaret eden madenciden ceza olarak, direğin fiyatının iki katının alınmasını”, Madde 45 “Madenler Padişah’ın mülkü ve malı olduğundan ocaklardan çıkarılan kömürü madencilerin yönetimin gösterdiği yerden başka bir yere nakledemeyeceği gibi, fiyatlar belirlenmesinde zam veya indirme yapılmasının da Padişah emri ile olabileceğini” öngörmektedir. Çevre Korumaya ve Çirkin Yapılaşmayı Önlemeye Yönelik Bazı Maddeler Madde 10 “Kömür havzasında han ve fırın ve mağaza ve kahvehane gibi yapılacak binaların, ruhsatsız ve gelişigüzel yapılamayacağı, yönetim tarafından gösterilen yerlere ve planlara uygun olarak yapılabileceğini” Madde 12: “Bina yapacak maden işletmeciler veya yerli halkı, bina yapımı için ormanlardan gelişigüzel kereste kesemeyecek, yönetimden izin alacaklardır. İzinsiz ağaç kesilmesi durumunda, devlet kerestelere el koyacaktır.” Madde13 “Ocaklar için gerekli kereste, ancak Ereğli ormanlarından kesilebilecektir. Maden ocağı sahiplerinin, tüccar ve başkalarının Bunun dışında, Ereğli ormanlarından kereste ve odunluk kesmeleri kesinlikle yasaktır. Ancak Bunların ihtiyaçları önceden yönetimden izin almak koşuluyla, uygun görülecek başka ormanlardan karşılanabilecektir. Gelişi güzel direk kesilmesi yasaktır.” Madde 20: “Ormanların korunması amacıyla yeni açılacak ocakların kılavuz denen bacaları direk yerine tuğladan duvar olarak yapılacak ve bundan yarar görülmesi durumunda, daha sonra açılacak ocaklarda tuğladan duvar ve kemer yapılacaktır.” 120 Madde 93: “Maden iskelelerinde bulunan bina aralarındaki yer ve çarşılarda kokuşma ve başka kirliliklerin olması, memurlar tarafından önlenecek bu koku ve pisliklerin bulunduğu yerler temizlenip paklanması sağlık hizmetlerinin görevleri içinde olacak, bu gibi insan sağlığına zararlı şeylerin olmasına neden olanlar bir günden üç güne kadar hapis cezası ile cezalandırılacaklardır.” İnsan Hakları ile İlgili Maddelerden Bazıları: Bunların başında memurların halkı ve köylüyü sömürmelerine engel olan aşağıdaki 98’inci madde ile memurların işçi ve inzibat erlerini uşakları gibi, kişisel hizmetlerinde kullanmamalarını, aksine davrananların cezalandırılacaklarını öngören aşağıdaki 99 uncu madde özellikle hatırlatmaya değer görülmektedir. Madde 98: “Memurlar ile inzibat erlerinin Padişah’ın maaşlı memuru olarak görev yaptıklarından: bir kaza, köy ve başka yerlere gönderilmelerinde, geceledikleri yerlerde yiyeceklerini ve hayvanlarının yemini kendi paralarıyla alacakları, parasız bir şey kabul etmeyip, almayacaklar, aksine davrandıkları anlaşıldığında, aldıklarının parasını tazmin etmelerinin dışında üç gün süreyle hapis cezasıyla cezalandırılacakladır.” 99’uncu madde: “Üst derece memurlar maiyetlerinde bulunan inzibat erlerini ve işçileri uşağı gibi kişisel hizmetlerinde kullanmayıp, daima maden işlerinde kullanacaklar, aksine davrananlar sorumlu olacaklardır.” Ceza Kanunu’na ilişkin hükümler: Yukarıdaki maddelerin bazılarının sonunda öngörülen esaslara aykırı davrananlara verilecek cezalar da belirtilmiştir. Ayrıca yabancı ve Türk işçilerin hukuki durumları da ele alınmış, bunun yanı sıra, bunların suç işlemeleri durumunda cezalandırılacaklarını da öngören özel hükümler konmuştur. Konuyu dağıtmamak için, nizamname okunurken, açıkça dikkati çeken bu maddeler, ayrıca buraya alınmamıştır. Bahriye Nezareti Yönetimi Dönemine ilişkin Öteki Bilgiler: Nizamnamenin hazırlanmasıyla birlikte, bazıları nizamnamede öngörülen ve taşkömürü havzasının yönetimsel yapılanmasının temelini oluşturan kurumlar 121 oluşturulmuştur. Bunların başında Maden Müdürlüğü ve komisyonlar gelmektedir. Yönetimin sorumlusu Ereğli Maden Müdürü’dür ve görev yeri Ereğli’dir. Kozluda da üyeleri Bahriye subayları ve madenciler olan “Fen ve İmalat (Teknik ve Üretim) komisyonları kurulmuştur. Bunlardan Fen (Teknik) Komisyonun görevi “arama ve işletme ruhsatı vermek, madencilerin ruhsatla ilgili sorunlarını çözmek”’tir. İmalat (üretim) Komisyonu ise “üretim ve nakliyat konularında” görevlidir. Komisyonların aldığı kararlar Ereğli Maden Müdürlüğüne sunuluyor ve Müdürün onayından sonra yürürlüğe giriyordu. Nizamname ve teşkilatlanma ile birlikte taşkömürü havzasında izinsiz, gelişigüzel ve ruhsatsız ocak açılıp işletilmesi, bina yapılması, ormanlardan gelişi güzel ağaç kesilmesi önlenmiş, işçilerin çalışma koşulları düzeltilmiş, toprak sahipleri ile olan ve olacak anlaşmazlıkların çözümlenmesi gibi hemen hemen bütün konular kurallara bağlanmıştır. Nizamnamenin uygulanmaya başlanmasıyla birlikte üretim artmış, yeni yeni ocaklar açılmış, ayrıcalıklar ortadan kaldırılmış ve taşkömürü havzasındaki ocakları giderek daha geniş bir alana yayılmıştır. Bu yönetim döneminde özel teşebbüs ve yabancı sermaye tarafından üretilen kömürün tamamının Bahriye’nin savaş gemilerine ve devletin ticaret gemilerine verilmesi zorunluluğu getirilmiş, başka yere satılması ve ihraç edilmesi yasaklanmıştı.59 Bahriye yönetimi dönemin ilk yıllarında taşkömürü havzasının Bahriye tarafından üretilmiş bir haritası Burada, Bahriye yönetimi dönemin ilk yıllarında, büyük olasılıkla, taşkömürü havzasının genişlemesinin bir gereği olarak, Bahriye tarafından üretilmiş, bir haritadan da söz edilmesi, İstanbul Deniz Müzesi Kütüphanesi’ndeki yazılı ve çizili belgelerin tümüyle tanıtılması bakımından önemli görülmektedir. Aslında “Ereğli 59 Ekrem Murat Zaman, a.g.e.s.34 122 Madeni Hudutları” başlığını taşıyan bu harita biri 1294 (1873-1874), diğeri de, ilk haritanın baskı kalıplarından yararlanılarak 1295 (1874-1875) yılında basılmış ikinci baskısından oluşmaktadır. Yani basım tarihleri dışında her iki harita da biri birinin aynidir. Ancak, birinci baskı harita, üzerinde inceleme yapılamayacak kadar renkleri bozulmuş durumdadır. Bu nedenle ikinci baskı üzerinden açıklama yapılacaktır. Basım tarihi 1295 olan haritanın demirbaş numarası 452/ 398’dir. Siyah, Mavi, koyu kahverengi renklerinde, çok renkli olarak basılmış haritanın boyutu 1.55 x 1.10 m.dir. Haritanın başlığının çevri yazısı (transkripsiyonu) ile özgün başlığı aşağıdadır: “Daire-i Bahriye’ye merbut Ereğli Maden-i Hümayunu’nun hududunu havi haritadır. Sene 1295” yazılıdır. (Bahriye Dairesi’ne bağlı Ereğli Madeni Hümayunu’nun hudutları çevresini gösteren haritadır. Yıl 1295 (1873-74) Ereğli Maden Hudutları Haritasının Başlığı Havzaya ilişkin yeni bir belge olan harita, oldukça yıpranmış durumda olup halen onarımdadır. Ayrıca büyük boyutlu olduğundan tümünün taranarak buraya konulması mümkün olmadığından, bir parçası aşağıya alınabilmiştir. Haritanın dikkati çeken bir yanı da güneye yönlendirilmiş olmasıdır. 123 “Ereğli Madeni Hudutları” başlıklı haritanın bir bölümü Bahriye’nin Kömür İşletmeleri Yönetimi Dönemindeki (1865–1908) Birkaç Önemli Hizmeti “1851-52 yıllarında İngilizler tarafından yapılmış olan dekovil hattı, 1872 yılında sahilden İhsaniye’ye kadar uzatılmış, böylelikle dekovil hattının uzunluğu 45 kilometreye ulaşmıştır. Kozlu kıyısında yükleme tesisleri (oluklar) ve bir iskele yapılmıştır. Kırım Savaşı sırasında yapılmış olan Zonguldak, Çaydamar, Kilimli ve Üzülmez demiryollarının bakım ve onarımları yapılmış ve bu demiryollarının ileriye doğru uzatılmalarına başlanmıştır. Bu çalışmalar 1879 yılında tamamlanabilmiştir. Çatalağzı demiryolu hattı da bu dönemde yapılmıştır. 1878 yılında önce Kozlu Ocakları, 1’den 33’e kadar numara verilerek numaralandırılmıştır. Zonguldak, Kilimli, Gelik, Ereğli ve Amasra ocaklarına ise 34’den başlanarak numara verilmiş, ancak 188 numaranın verilmesinden sonra ocakların sırayla numaralandırılmasına son verilmiştir. “Ocak defterlerinde 500 kadar ocağa numara verildiği bilinmektedir. Bu tarihlerde havzada imar ruhsatı almış ve maden işleten işletmecilerin sayısı 120 civarındadır”60 60 Ekrem Murat zaman,a.g.e.,s. 35 124 Ocakların numaralandırılmasının yanı sıra, kömür damarlarına ad verilmesine de bu dönemde başlanmıştır, şöyle ki; “Dönemin Ereğli Madenleri Müdürü Gramer Hasan Paşa’nın yardımcısı ve Fen Komisyonu Başkanı Bahriye Zabiti Veli Bey’in (Tekkeönü Köyü Oduncu oğullarından) çalışmaları sonucu kömür damarları isimlendirilmiştir. 1896 yılında damarların isimlendirilmesinde kömür damarını ilk bulan; Agop, Papaz, İstefen, Lorj, Kramanyan, Teofil, Rabut, Lukica vb. isimlerin verilmesi esas alınmıştır.”61 Önemli konulardan biri de 1896 yılında kömür tozlarının satışına izin verilerek ekonomiye kazandırılmasıdır: Bu tarihe kadar ocaklardan çıkarılan kömürler “…her maden sahasında harmanlarda iri parçaları (el ile) ayrılır ve fındık büyüklüğünden küçük kömür tozları terk edilerek yalnızca büyük parçalar Bahriye idaresi tarafından belirlenen fiyatla (üretimin %60’ı) satın alınmaktadır. Maden işletmecilerinin müracaatları sonucu 1896 yılında çıkarılan “İrade-i Seniye” ile %10’nu bedelsiz olarak devlet idaresine bırakılmak koşuluyla, daha önceki yıllarda satışı yapılmayan, kömür tozlarının satışına izin verilmiştir.”62 Ereğli Taşkömürü Madenlerinin Osmanlı İmparatorluğunun Ekonomisi İçindeki Yeri Burada, “Ereğli Taşkömürü Madenlerinin Osmanlı İmparatorluğun Ekonomisi İçindeki Yeri” başlığı altında, ağırlıklı olarak, taşkömürü havzasının dış borçlanma bakımından yeri ve öneminden söz edilecektir. Temelinde “dış borçlanma” sorunu olan bu konuda, dış borçlanmanın öncesi hakkında, Ekrem Murat Zaman aşağıdaki bilgileri vermektedir: “Osmanlı Devleti, 1838 yılında İngiltere ile yaptığı Baltalimanı Ticaret Anlaşması sonucu, iktisat politikasını tam serbest ticaret rotasına oturtur. Zamanla sanayi devrimi sürecini tamamlamış birçok ülke ile serbest ticaret anlaşması imzalar. Osmanlı Devleti’nin uyguladığı serbest ticaret politikasının ilk sonucu Avrupa mallarının Osmanlı pazarlarını doldurması, Osmanlı Devleti’nin açık pazar haline gelir. Gümrüksüz giren İngiliz gelişmiş makine endüstrisi malları Osmanlı’nın korumasız el tezgâhı endüstrisini ve tarıma dayalı ekonomisini kısa zamanda ezer. 61 62 Ekrem Murat Zaman. A.g.e., s.42 Ekrem Murat Zaman,a.g.e.s:42 125 Bu olumsuz politika sonucunda Osmanlı İmparatorluğu’nda yeni sanayi atılımları olmamış, var olanlar da gelişememiştir. Böylelikle ihracatın çok üstünde ithalat harcamaları yapılmış, bu durum savaşlarla da birleşince devasa finansman açıkları ortaya çıkarak dış borca muhtaç bir ülke haline gelinmiştir. Osmanlı Devleti, 1854 yılından itibaren dış ülkelere borçlanmaya başlar. Devleti borç batağına sürükleyen sorumsuz Osmanlı yöneticileri tarafından alınan eski borçlar, yeni borçlarla ödenmeye çalışılır. Batının, kredi musluklarını kapamasının ardından, yeni borçların alınamaması, borçlanma sistemindeki gecikmelerin ve siyasi gelişmelerin sonucu olarak ekonomik kriz kaçınılmaz hale gelir. Osmanlı Devleti 6 Ekim 1875 tarihinde yayımlanan kararname ile borç faizlerinin bile ödenemeyeceğini açıklar. Bu ekonomik bunalıma bağlı olarak, Bahriye Nezareti de aldığı kömürün parasını zamanında ödeyemez duruma düşer. Osmanlı Devleti’nin iflasını açıklamasının ardından, 93 Harbi olarak bilinen Osmanlı-Rus Savaşının (1877-1878) yarattığı ekonomik bunalımdan çıkmanın tek yolu kaime (kâğıt para) basma zorunluluğudur. Ancak kaime çıkarma imtiyazı 4 Şubat 1863 tarihinde Osmanlı Bankasına verilmişti. Osmanlı Bankası ile % 1 komisyon ve tazminat verilmesi kaydıyla anlaşma sağlandı. Yapılan anlaşmaya göre, 3 milyon liralık kaime çıkarılacak, bunun 2 milyon lirası hemen tedavüle sürülecekti. Basılan kaimelerin karşılığı olarak Hazine-i Hassa’dan Devlet Hazinesine Ereğli madenleri ve krom madenlerinin geliri bırakıldı. Bu gelirler kaimelerin kaldırılmasında kullanılacaktı. 3 milyon liralık kaimenin tamamı piyasaya sürüldü. Ancak, alacaklıların kaimeyi kabul etmemeleri nedeniyle kaime değer kaybına uğradı. Savaş masraflarının da giderek artması hükümeti yeni sağlam kaynak aramaya sevk etti. Alınan borç paralar ve yapılan bağış kampanyaları yetersiz kalıyor, sürekli yeni kaynak gerekiyordu. Osmanlı Bankası ile tekrar, önce 7, sonra 6 milyon liralık kaime basılması için anlaşma yapıldı. Böylece piyasaya 16 milyon liralık kaime sürülmüş oldu. Kaimenin kabul görmeyerek değer kaybına uğramasına çare arandığı bir sırada Sarraf Zarifi’ye başvuruldu. Zarifi ile yapılan anlaşmaya göre, Askeri İdareler ve Maliye hazinesi ihtiyaç duydukları altın, gümüş ve bakır sikkeleri Zarifi’den temin 126 edeceklerdi. Buna karşılık Zarifi’ye 2 milyon liralık kaime teslim edilecekti. Yani Zarifi’ye piyasaya kaime sürme tekeli verilmişti. Buna karşılık Zarifi de % 0,5 komisyonla devletin ihtiyacı olan sikkeyi temin etme yükümlülüğünü üstlenmiş oluyordu. Kaimenin değeri korunamadı. Devlet para ihtiyacının gittikçe artması üzerine Zarifi’den63 devamlı avans almak zorunda kaldı.64 Yukarıda sözü dilen 3.000.000 liralık kaimenin, 17 Ağustos-29 Aralık 1876 tarihilerinde numaralanmış olan 300.000.000.kuruşluk paralar içinde olması kuvvetli bir olasılıktır. 17 Ağustos’ta numaralanmaları yapılarak tedavüle verilen kaimeler, 100 kuruşluk olarak basılmış, ardından 20, 10 kuruşluk ve Eylül ayında da 50 ve beş kuruşluk kaimeler çıkarılmıştır.1 kuruşluk kaimeler ise Ocak 1877’de çıkarılmaya başlanmıştır. Sözü edilen kaimelerden 20 ve 100 kuruşluk kaime örnekleri aşağıdadır:65 20 kuruşluk kaime (solda) ve 100 kuruşluk kaime (sağda) 63 Yorgo (George) Zarifi (1806-1884), tüccar Zafiropulos’un yanında çalışırken kızı Eleni ile evlenmiştir. Patron kayınpeder ölünce kayınbiraderi ile “Zafiropulos–Zarifi Ticarethanesini” kurmuştur. Daha sonra diğer Rum bankerler ve Umumiye-i Osmaniye isimli Fransız kuruluşu ile Osmanlı Devletine ve saraya borç verecek kadar zengin olmuştur. Zarifi, Osmanlı sarayı ile iyi ilişkilerde bulunmuş, hanedanın mali danışmanlığını yapmış ve paralarını işletmiş, II. Abdülhamit’e olan yakınlığı nedeniyle her istediğini kolaylıkla elde etmiştir. Ereğli Şirketinin kurucuları arasında tekrar karşımıza çıkacaktır. (E.M. Zaman’ın dipnotu) 64 Ekrem Murat zaman, a.g.e. s.34-35 65 Daha fazla bilgi için bak: Edhem Eldem, Osmanlı Bankası Banknotları, Osmanlı Bankası, 1. Baskı, Kasım 1998 İstanbul 127 Ekonomik Bunalımın Taş Kömürü Havzası’ndaki Etkileri Her ne kadar, Bahriye nezareti yönetimi döneminde birçok iyi şeyler yapılmış, işletmeler düzen ve hizmet konulan kurallarla kontrol altına alınmış, üretim arttırılmışsa da ekonomik bunalım taş kömürü havzasını da olumsuz biçimde etkilemiştir. Bu durum, doğal olarak havzadaki gelişmelere olumsuz etki yapmış ve Bahriye yönetimiyle başlayan iyiye gidişte devamlılık sağlanamamıştır. Ekrem Murat Zaman, ekonomik bunalımın havzadaki etkilerini aşağıdaki biçimde açıklamaktadır: “Ekonomik Bunalımın Havzadaki Etkisi 93 Harbi, Osmanlı Devleti için yenilgi ile sonuçlandı. Savaş öncesi maden işletmecilerine ve madenlerde çalışanlara alacakları ödenmemiş olmasına karşın, savaş nedeniyle ödemeler yapılmadan büyük miktarda kömür alımı yapmak zorunda kalındı. Madenleri işletenlerin %90’ı devletten alacaklıydı. Bahriye İdaresi teslim aldığı kömürlerin parasını ödeyemiyordu. Dilaver Paşa Nizamnamesi gereği de başka yere satış yapılamıyordu. Bu durum, maden işletmecilerinin iflasına yol açtı. İflaslar nedeniyle maden işletmecilerinin çoğu işlerini bırakmak zorunda kaldılar. Savaşın da etkisiyle, işçi yevmiyelerinin zamanında ödenememesi, özellikle devlet ocaklarının üretimini etkiliyordu. Gündelikle işçi çalıştırmanın daha pahalıya mal olduğu gerekçesiyle, devlete ait ocakların, madencilere ruhsat verilerek işletilmesi yolu tercih edilmiştir. Böylece çok sayıda ruhsat sahibi maden işletmecisi olmuştur. Bu tarihlerde aşağıdaki örnek yazışmalardan, mükellefiyet ve asker işçi çalıştırılması uygulamalarına karşın, ücretlerin düzenli ödenmemesi sonucu mükellef işçilerin firarları ve yatırım yapılamaması nedeniyle, havzada işgücü açığı oluştuğu, kömür üretimi yapılamaz hale geldiği anlaşılmaktadır. 13 Ağustos 1876 tarihli, Madeni Hümayundan, Çarşamba (Çaycuma) Nahiye Müdürlüğüne yazılan resmi yazıda: “Kilimli madenlerinde madenci Salih Efendi ocağına tertip olunan Günyüzü divanından 3000 adet ve Değirmenüstü divanından 1500 adet maden direği tertip olunmuş ise de, şimdiye kadar Günyüzü’nden (Kayabaşı) 549 ve Değirmenüstü’nden 319 maden direği nakil olmuş, geri kalan 128 miktardan herhangi bir nakliyat yoktur. Adı geçen ocak direksizlikten tatil edilecektir. Diğer ocakların da durumu aynıdır. Gereğinin yapılması” istenir. 20 Nisan 1879 Madeni Hümayundan, Ereğli Kaymakamlığına gönderilen yazıda: “Madenci Hacı Emin Ağa’nın Camlı Ocağına tertip olunan Alaplı’dan, Kurtlar, Topallı, Çatak, Yolcuk, Tekke-i Sağır ve Kulcak, Ereğli’den, Ömerli ve Kilise divanı amelelerinden kimlerin olduğu bildirilmiştir. Bu ocak ihaleyle çalıştığından adı geçen amelelerin bir an önce yerlerine gönderilmeleri” istenir. E. Çatma “Asker İşçiler” adlı kitabında, 17 Nisan 1878’de izinsiz hiçbir yere kömür satışı yapılamayacağının duyurulduğunu belirterek; “havzadaki kömür şirketleri gittikçe kötüleşen durumlarını kurtarabilmek ve nakit para sıkıntısını aşmak için devlete satmaya mecbur oldukları kömürü el altından tüccarlara satmaya başladılar…” şeklindeki telgrafla İstanbul’a şikâyet yapıldığını vurgulamaktadır. İflaslar, mükellef ve asker işçi firarları sonucu havzada üretim yapılamaz hale gelmiştir. Bu nedenle yeni düzenlemeler ile yeni işletme ruhsatları verilmiştir.”66 . Havza Nasıl Bir Ortamda Yabancı Sermaye Eline Geçti? “Osmanlı Devleti, ülke içinde Osmanlı Bankası ve Galata bankerlerine borçlu durumdadır. İç borçlar için Osmanlı Bankası önderliğinde 22 Kasım 1879 tarihinde kurulan “Rüsum-u Sitte İdaresi” ile anlaşmaya oturulur. Rüsum-u Sitte (altı vergi) anlaşması ile devlet, Osmanlı Bankası ve Galata bankerlerine olan borcunu belirli bir kaynağa dayandırmıştır. Osmanlı Devleti 10 yıl süre ile tuz, damga vergisi, alkollü içkiler, balık avı resmiyle tütün ve tuz tekellerinin gelirlerini Galata bankerlerine teslim eder. Bu şekilde Duyun-u Umumiye İdaresinin kurulmasına giden yol açılmıştır. Dış alacaklılarla da, üç ay süren görüşmelerden sonra 20 Aralık 1881 (28 Muharrem 1299) tarihinde “Muharrem Kararnamesi” imzalanır. Dış borçlar biraz indirilerek, ödeme koşulları yeniden düzenlenir. Alacaklıların temsilcisi olarak İmparatorluk içinde vergileri toplayıp, alacaklılara yeni bir örgüt olan “Duyun-u Umumiye” İdaresi kurulacaktır. 1881’de, dış borç anapara ve faizlerini karşılamak üzere, Osmanlı gelirlerine el koyan, İmparatorluk içinde vergileri toplayıp, alacaklılara aktaracak olan Duyun-u Umumiye İdaresi Meclisi alacaklı devletlerin, Osmanlı Bankası’nın ve 66 Ekrem Murat Zaman, a.g.e. s.35 129 hükümetin temsilcilerinden oluşmuştur. Bu idarenin yönetimi Fransız ve İngiliz başta olmak üzere Hollandalı, Avusturya-Macaristan ve İtalyan tahvil sahiplerini temsil eden birer üyenin elindedir. Muharrem Kararnamesi’nin yürürlüğe girmesiyle Osmanlı Bankası, Galata bankerlerinin alacaklarını karşılayarak Rüsum-u Sitte’nin tek alacaklısı konumuna gelmiştir. Devlet, mali ve siyasi otoritesini Duyun-u Umumiye İdaresi’ne teslim etmiştir. Havza nasıl bir ortamda yabancı sermaye eline geçti? sorusunun cevabını “Mali Tutsaklığa Giden Yol Osmanlı Borçları” adlı kitabında, Prof. Dr. Rıfat ÖNSOY bu şekilde veriyor. Osmanlı Devleti’ni uluslar arası mali denetim altına sokan bu durum, Kurtuluş Savaşı ve Lozan Barış Antlaşması ile çözülebildi. Ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti de 1954 yılına kadar bu borçları ödemek zorunda kalmış oldu”… …Madenlerin kapanıyor olması gerçeği ile karşılaşılır. Bu krizi aşmak için Padişah emriyle, 1882’de çıkarılan kömürün %60’ının Bahriye İdaresine satılması ve %40’ının da (Ereğli Madenleri Müdürlüğüne kazanç payı vermek koşuluyla) serbest satılmasına izin verilir. Ancak devlet %60 payın tamamını satın almayı reddettiği taktirde, bu paydan piyasaya kömür satışı yapılabilecektir. Bu uygulamasından devletin kazançlı çıktığı söylenemez. Çünkü devlet, kömür üretiminden % 60 payın tamamını belirlenen fiyattan satın alarak ihtiyacını karşılayamamış, iki kat fiyat ile ithalat yapmak zorunda kalmıştır… Üretilen kömürün tamamının Bahriye’ye verilme zorunluluğu nedeniyle daha önceki maden yasalarında belirlenen nispî resim hükümleri Kömür Havzasında uygulanmamıştır. Satışına izin verilen kömür için hisse-i temettü (ihracattan alınan kazanç payı vergisi) çeşitli uygulamalarla Cumhuriyet’e kadar” bazı değişikliklerle devam etmiştir.67 Ancak bütün olumsuz gelişmelere karşın Bahriye Nezareti, iş güvenliği ve üretimin verimliliği üzerindeki hassasiyetini sürdürmüş, hizmete yeni katkılarda bulunmaya devam etmiştir. Bu bağlamda, söz edilmesi gereken önemli hususlardan biri de iş kazalarının önlenmesi için bir nizamnamenin çıkarılmasıdır. Bu çok önemli adımı yine Ekrem Murat Zaman’ın kaleminden okuyalım: 67 A.g.e, s.36-40 130 “Artan iş kazalarını engelleyebilmek için, 1903 yılında Bahriye Nazırı Hasan Hüsnü Paşa’nın yaveri Binbaşı Besim Bey’in çalışması olan ve Fransız Maden Nizamnamesi’nden faydalanarak hazırlanan, 56 maddelik Ocakların Kavaid’i Umumiyesi (Ocakların Genel Kaideleri) adlı bir talimatname madencilere dağıtılmıştır. Bu talimatta ocak işletmecilerin uyacakları teknik esasların yanı sıra, havzadaki kömür damarlarının tasnifi ve kullanılacak direklerin özellikleri yer almaktadır. Kömür damarlarında kullanılacak sütunların (maden direği) damar yapılarına göre”68 belirlenmiş ve çizelgelere bağlanmıştır.“ Bu arada 1906 yılında çıkarılan “Maden Nizamnamesi”nden de kısaca söz edilmesi yararlı olacaktır.ve özellikle çıkarılmıştır. Özellikle bu nizamnamenin 78 maddesi, “Madenlerde üretim sırasında iş kazası sonucu yaralanan ya da ölenin ailelerine verilmek üzere, mahkemece hüküm olunacak tazminatı mültezimlerin (bir pay karşılığı iş yapan müteahhit) uygulama mecburiyeti”69 getirerek, işçi ve ailelerinin haklarını koruma yolunda bir adım daha atılmışsa da, aslında nizamname hükümlerinin başta Ereğli Şirketi olmak üzere, yerli ve yabancı şirketlerin çıkarlarını gözetecek nitelikte olduğunun da belirtilmesi gerekir. Bütün bunlar taşkömürü havzasındaki Bahriye yönetimi döneminin, işletme ve üretim başta olmak üzere her konuda kurallar koymak ve iyi şeyler yapma niyetini, hatta kararlılığını göstermektedir. Ancak aslında iyi niyet ve kararlılığın sürdürülebilmesi için ülke yönetimin genelde düzgün olması ve devletin ekonomik güçlükler ve sorunlar içinde bulunmaması gerekir. Aksi takdirde iyi niyet ve kararlılık da başarılı olmaya yetmeyecektir. Çünkü ekonomiye yabancılar egemen olunca, devlet onların çıkarları doğrultusunda hareket etmekten kaçınamamaktadır. Nitekim Ekrem Murat Zaman 1906 tarihli Maden Nizamname’sini açıklarken şöyle demektedir: “1906 tarihli Maden Nizamnamesi çıkarılmıştır. Nizamnamenin de etkisiyle başta Ereğli Şirketi yerli yabancı işletmecilerin bütün yükümlülükleri hafifletilmiştir. Böylece yöre insanı ve maden işçisi Ulusal Kurtuluş Savaşı’na kadar baskı ve zulüm altında, açlık ve yoksulluk içinde çalıştırılmıştır. Teamülnamenin havza için olumlu birçok uygulamasının kaldırılmasından sonra Kömür Havzası’nın korunması ve işçi hakları 68 69 Ekrem Murat Zaman. A.g.e.,s. 48 Ekrem Murat zaman, a,g,e, s. 52 131 açısından büyük sorunların yaşanacağı dönem başlamıştır. Teamülname ‘zorunlu çalıştırma’ ile işçi sağlayan sistem haline gelmiş ve tüm aksaklığı ile varlığını devam ettirmektedir” İşletmenin Nafıa Nezaretine Devri Taşkömürü havzasında 1865 yılında başlayan Bahriye yönetimi ve denetimi 43 yıl sürdü ve 1908 yılında İkinci Meşrutiyet’in ilanı ile son buldu. İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra, 1908 yılına kadar Kastamonu Vilayeti’ne bağlı olan Bolu Mutasarrıflığı, Kastamonu’dan ayrılarak bağımsız bir mutasarrıflık durumuna getirilmişti. Bu değişikliğin ardından taşkömürü havzasının yönetimi Bahriye Nezareti’nden alınacak ve 1909 yılında Nafıa Nezareti’ne verilecektir. Bu yönetim değişikliği ile birlikte, havzadaki yönetimin “Ereğli Maadin-i Hümayun Nezareti” olan adı da “Ereğli Madenleri Müdürlüğü” olarak değiştirilecektir. “Beş ay süren Nafıa Nezareti Yönetimi döneminde bu müdürlüğe Nafıa mühendislerinden Arnavut Eşref Bey atanır. Eşref bey’in ilk icraatı Ereğli’de bulunan Müdürlüğün Kozlu’ya Bahriye Kışlası’na taşınması olur. 70 Bitirmeden Önce Bu inceleme, Bahriye’nin pek bilinmeyen, değişik bir hizmetini tanıtmak üzere hazırlanmış ve bu arada İstanbul Deniz Müzesi Kütüphanesi’ndeki, taşkömürü havzasına ilişkin, harita ve belgelerin ortaya konulmasına ve tanıtılmasına çalışılmıştır. Böylelikle, taşkömürü havzası üzerinde yapılacak araştırmalara yeni kaynaklar sunarak, yardımcı olunabileceği düşünülerek ileride yeni harita ve başka belgelerin bulunması ile konuya ilişkin yeni araştırmaların yapılması teşvik edilmek istenmiştir. Çünkü İstanbul Deniz Müzesi Komutanlığı Tarihi Deniz Arşivi’nde Bahriye yönetimi döneminde işçilerin hastalıkları nedeniyle muayeneye sevk edilmeleri, izinleri, maaş durumları ve ödemeleri gibi konularda sayılamayacak kadar çok belge bulunmaktadır. Bunlardan yararlanılarak 1965-1908 yılları arasındaki Bahriye Yönetimine, işçilere ve ocaklara ilişkin birçok istatistikî araştırmanın yapılması mümkündür. 70 Ekrem Murat zaman, a.g.e. s.53 132 Bitirirken Her şeye karşın taşkömürü havzasının 1865-1908 yılları arasındaki Bahriye Nezareti Yönetimi birçok yenilik ve gelişmeye damgasını vurmuş, günümüzdeki ileri düzeye ulaşılmasını sağlamıştır. Emeği geçen adları bilinen ve bilinmeyen herkese sonsuz şükranlar. Aslında konuya burada son verilmesi gerekmekteydi Ancak, bazı harita ve belgelerin ilk kez bu araştırmada yayınlandığı göz önüne alınarak, araştırmanın benzer durumdaki havzaya ilişkin tarihi değer taşıyan resimlerle zenginleştirilmesi düşünülmüş ve çalışmanın sonuna İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde bulunan, taşkömürü havzasına ilişkin aşağıdaki eski ve ilginç fotoğraflarla son verilmiştir. Umarız beğenilir. 133 TAŞKÖMÜRÜ HAVZASININ İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ KÜTÜPHANESİ’NDEKİ RESİMLERİ 134 Kozlu mevkiinde kömür idarehanesiyle asker-i şahaneye mahsus kışla-ı hümayun ve hastanenin şark cihetinden görünüşü. Kozlu nam mevkide Sirnik ocağının şark cihetinden görünüşü. 135 Kozlu şimendiferinin Gürcü kumpanyasının kömür harmanı önünden görünüşü. Kozlu nam mevkide vaki Kılınç ocaklarına saye-i terakki-vâye-i hazreti padişahî’de müceddeden inşa olunan demiryolu köprüsünün garb cihetinden görünüşü. 136 Kozlu nam mevkide şirket-i asaniye ocağının garb cihetinden görünüşü. Kozlu mevkiinde Gürcü kumpanyasının kuyu tabir olunan kömür ocağının kapısı ağzında vaki makine dairesinin dahilen görünüşü. 137 Kozlu mevkiinde kılıç tabir olunan kömür ocaklarından kılıç ocağının şark-ı şimal cihetinden görünüşü. Kozlu mevkiinde Çataldere nam mahalde tüccardan Ahmed Efendi’nin inşa ettirmiş olduğu tünel usulü kömür ocağının heyet-i mecmuası. 138 Kozlu mevkiinde Çataldere nam mahalde tüccardan İzzetli Ahmed Efendi’nin inşa ettirmiş olduğu tünel usulü kömür ocağının medhali. Cülus-ı hümayun-ı canıb-i padişahîye müsadif olan yevm-i mesduda nefsi-i Ereğli hükümet dairesinde bi’l-cümle İslam ve Hıristiyan Mekteb Şakirdanı tarafından ediyye ve esniye-i hatt-ı mutazammın kasaid okunurken alınan resimdir. 139 Armutçuk nam mevkiinde tüccardan izzetli Ahmed Efendi’nin kuyu tabir olunan kömür ocağının çaraskalıyla makinesinin ve kuyu ağzının garb cihetinden görünüşü. Armutçuk nam mevkiinde tüccardan izzetli Ahmed Efendi’nin bu defa müceddeden inşa ettirmiş olduğu sath-ı memalik görünüşü. 140 Armutçuk nam mahalde tüccardan Ahmed Efendi’nin (43) derece meyilli varagele tabir olunan demiryolunun sahil-i deryadan görünüşü. Çatalağzı nam mevkide saye-i terakki-vâye-i hazreti padişahî’de müceddeden inşa ve temdid edilen demiryolun resm-i küşadı 141 Zonguldak nam mevkide kavak fırınlarının dâhilen görünüşü. Armutçuk mevkiinde tüccardan izzetli Ahmed Efendi’nin kuyu tabir olunan kömür ocağının çaraskalıyla makine ve demirhanesinin şark cihetinden görünüşü. 142 Armutçuk nam mevkide tüccardan Ahmed Efendi’nin müceddeden inşa ettirmiş olduğu sath-ı mail makinesinin şimal cihetinden görünüşü. Çatalağzı nam mevkide oluk başının şark-ı cenub cihetinden görünüşü 143 Çatalağzı nam mevkide Karadon Ocağı kurbunda demirhane ile marangozhanenin şark cihetinden görünüşü. Zonguldak nam mevkide rumyakının müceddeden inşa ettirmiş olduğu sath-ı mailin cenub cihetinden görünüşü. 144 Kozlu mevkiinin şimal cihetinden ve oluk başından görünüşü. Kozlu mevkiinde oluk başının garb cenub cihetinden ve derenin ağzından alınan resmidir. 145 . Kozlu nam mevkide Gürcü kumpanyasının kuyu tabir olunan kömür ocağının çaraskalıyla makine ve idare-hanesinin garb-ı cenub cihetinden görünüşü. Armutçuk nam mevkide tüccardan izzetli Ahmed Efendi’nin kömür idarehanesinin şark cihetinden görünüşü. 146 Bahr-i Siyah Ereğlisi’nde Kozlu nam mahalde Gürcü kumpanyasının bu defa küşad eylediği kuyu vasıtasıyla ihraç olunan kömür madeninin ocağı ile teferruat-ı sairesini irae eden resimdir. a. Kömür deposu ve oluklar b. Bıçkı-hane c. Demirhane d. Yazıhane ve alet deposu e. Maçule ve kuyudan ihraç olunmuş vagon ve kuyunun mahreci (mezkûr vagon ile kalbur arasında vâki demiryolu hattı üzerinden vagonun hîn-i mürurunda havi olduğu kömürü vezn eder kantar mevcuttur. f. Kalbur ve vagonlar ile tahtında mefruş demiryolu. g. Ocağın zemini ile demiryolu hattının bulunduğu sathı tefrik eden duvar. h. Kömür ihracı için müstamel maçulenin makinesi ve derun-ı ocakta terakim eden suyu tahliye eden makine. i. Münfes makineleri. j. Kazganları havi ebniye k. Ambar l. Kozlu Çayı m. Fabrikanın bağcesini tefrik eden çit. 147 Bahr-i Siyah Ereğli'sinde Kozlu nam mahalde Gürcü kumpanyasının bu defa küşad eylediği kuyu vasıtasıyla ihraç olunan kömür madeninin ocağı ve teferruat-ı sairesinin hududatı bahre kadar demiryolu hattı ve saireyi irae eder resimdir. (1) büyük resmin sagir mikyasında görünüşü. (2) ve (3) ve (4) ve (5) kırk iki sene istimal olunup badehu metruk kalan kömür ocaklarından bâki toz kümeleri. (6) Amelenin istirahine mahsus ebniye (7) Biçkihane (8) Demirhane ve tuğla fabrikası (9) Depo (10) Lokomotiflerin muhafaza mahali (11) Sahil-i bahrde kömür ocağı (12) Kozlu Çayı (13) Kozlu karyesi. 148 Ereğli kazasının Bababurnu cihetinden ve denizden görünüşü. Ereğli şehrinde vâki daire-i askeriyenin şark cihetinden görünüşü. 149 Kaynaklar -Prof. Dr. Ahmet Makal, Zonguldak Kent tarihi ’05 Bienali, Zonguldak Kültür ve Eğitim Vakfı- Birinci Basım, 2006, Bildiri, Zonguldak ve Türkiye’de Toplumsal Tarihin Acı Bir deneyimi Olarak “İş Mükellefiyeti” 69-9 -Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedi,ilgili maddeler, Milliyet yayınları, 1986 -Cevat Ülkekul, 8200 yıllık BİR Harita, Çatalhöyük Şehir Planı- An 8200 Year old Map- TheTown Plan of Çatalhöyük, Dönence Yayın, İstanbul 1999 Edhem Eldem, Osmanlı Bankası Banknotları, Osmanlı Bankası, 1. Baskı, Kasım 1998 İstanbul Ekrem Murat Zaman, Zonguldak Kömür Havzasının İki yüzyılı, Ankara 2004 TMMÖB. Maden Mühendisleri Odası -Ekrem Murat Zaman, Zonguldak Kent tarihi ’05 Bienali, Zonguldak Kültür ve Eğitim Vakfı- Birinci Basım, 2006, Bildiri: Zonguldak Kömür Havzası’nda Madencilik Eğitimi ve Maden Mektebi- s.33-49 Yrd. Doç. Dr. Ferruh Niyazi Ayoğlu Zonguldak Kent tarihi ’05 Bienali, Zonguldak Kültür ve Eğitim Vakfı- Birinci Basım, 2006, Kapitalizmle Eklemlenme Sürecinde Zonguldak Kömür Havzası’nın Tarihsel Gelişimi: 1829-1908, s. 113-132 -J. B. Harley and David Wood, The History of Cartography, Volume One, The University of Chicago Press. Chicago and London 1987, --Maden Yolları, Çaycuma ve Çevre Köylerini Kalkındırma, Güzelleştirme ve Yardımlaşma Derneği Broşürü -Thierry Lassalle, Cartographie, 4000 Ans d’Aventures et de Passion, Institut Geographique National- Nathan 1990 150