ve dilaver paşa nizamnamesi

Transkript

ve dilaver paşa nizamnamesi
 TAŞ KÖMÜRÜ HAVZASINDA
(İŞLETMELERİNDE) BAHRİYE NEZARETİ
YÖNETİMİ (1865-1908) VE DİLAVER PAŞA
NİZAMNAMESİ
Cevat Ülkekul
Çeviriler: Ayşe Hande Can
1 ÖNSÖZ
Türk Denizcilik Tarihinde, Bahriye’nin ülke çıkarlarını korumak ve savunmak
gibi askeri görevlerinin yanı sıra, bazıları yeterince bilinmeyen sosyal ve ekonomik
başka
hizmetleri
de
olmuştur.
Denizcilik
tarihimiz
üzerindeki
araştırmalar
sürdürüldükçe, bu gibi hizmetler gün ışığına çıkmakta ve çıkmaya devam etmesi
beklenmektedir.Bu bağlamda söz edilmesi gereken hizmetlerden biri de “Taşkömürü
Havzasında Bahriye Nezareti Yönetimi”dir. 1865’den 1908’e değin süren 43 yıllık bu
görevde dikkati çeken hizmetlerden biri de “Dilaver Paşa Nizamnamesi” olarak bilinen
“Ereğli Maden-i Hümayun İdaresinin Nizamnamesi”dir. Çünkü bu nizamname
ülkemizde işçilerin sağlık, iş güvencesi, çalışma koşulları ve düzeni gibi haklarını
yazılı kurallara bağlayan yazılı metinlerin ilkleri arasında yer almaktadır. Ayrıca,
nizamnamenin taşkömürü havzasındaki ormanların ve doğanın korunması ve çevre
temizliğine ilişkin hükümleri de bu alandaki duyarlılığı yansıtan tarihi belgelerden
birini oluşturmaktadır.
İstanbul Deniz Müzesi Piri Reis Araştırma Merkezi’nin gönüllü araştırmacısı
Tümg.(E) Cevat Ülkekul ve Piri Reis Araştırma Merkezi’nde görevli uzman Ayşe
Hande Can’ın bu çalışmasında yalnız değinilen konular ortaya konulmakla
kalmamıştır. Ayni zamanda Dilaver Paşa Nizamnamesinin tümüyle araştırmacıların
yararlanmasına sunulduğu gibi İstanbul Deniz Müzesi Komutanlığı Kütüphanesi’nde
bulunan taşkömürü işletmelerine ilişkin bazı harita ve belgeler de ilk kez yayınlanıp,
tanıtılmıştır. Çalışma, ayni zamanda, Dilaver Paşa hakkındaki, Osmanlı Arşivi Daire
Başkanlığı’nda bulunan ve ilk kez yayınlanan bazı belgeleri de içermektedir.
Başta araştırmacılar olmak üzere bu önemli çalışmayı yapanlara ve kitabın
hazırlanmasına ve basılmasına katkıda bulunup, emeği geçenlere teşekkür ederim.
Eşref Uğur Yiğit
Oramiral
Deniz Kuvvetleri Komutanı
2 İÇİNDEKİLER
Önsöz
Birinci Bölüm
İnsan, Maden ve Bahriye
-
İnsanların Madenle Tanışmaları ve Dünyanın En Eski Maden Haritası
-
Enerji ve Kömür
-
Kömür ve Bahriye
-
Ereğli, Zonguldak ve Bahriye
İkinci Bölüm
Birinci Kısım
Taşkömürünün Bulunması ve Havzadaki İşletmelerin 1829–1865
Yılları Arasındaki Durumu
-
Taş Kömürünün Bulunması ve İşletilmesinin ilk Yılları (1829-1848)
-
Birinci Hazine-i Hassa (Evkaf Nezareti) Yönetimi (1848-1854)
-
Kırım Savaşı ve Geçici İngiliz Yönetimi (1854-1856)
-
İkinci Hazine-i Hassa (Evkaf Nezareti) Yönetimi (1856-1865)
- Kumpanyalar İşletmeciliği (1856-1859)
- Kömür Kumpanyası (Zafiropulos) İşletmeciliği (1859-1860)
- İngiliz Kömür Kumpanyası İşletmeciliği (1860-1861)
- Evkaf Nezareti İşletmeciliği (1861-1865)
İkinci Kısım
Bahriye Nezareti Yönetimi (1865-1908)
3 - Ahmed Vesim Paşa’nın Hayatı
-
İstanbul Deniz Müzesi Komutanlığı Kütüphanesi’ndeki, 452/11 demirbaş
numaralı el yapımı harita
-
Kaptan-ı Derya Ahmet Vesim Paşa’nın Taşkömürü Havzasına İlişkin
Raporu
-
Dilaver
Paşa
ve
Ereğli
Kömür
Maden-i
Hümâyûnu
İdaresinin
Nizamnâmesi (Dilaver Paşa Nizamnamesi)
Dilaver Paşanın Yaşamı Hakkında Bilgiler
Ereğli Kömür Maden-i Hümâyûnu İdaresinin Nizamnâmesi (Dilaver
Paşa Nizamnamesi)
Özgün “Ereğli Kömür Maden-i Hümâyûnu İdaresinin Nizamnamesi”
13385 Numaralı el yazması Dilaver Paşa Nizamnamesinin Özgün
metni
13385 Numaralı el yazması Dilaver Paşa Nizamnamesinin çevri
yazısı (transkripsiyonu)
13386 Numaralı Özgün Nizamname
Ereğli Kömür Maden-i Hümâyûnu İdaresinin Nizamnâmesi’nin
maddelerine ilişkin özet bilgiler
Dilaver Paşa Nizamnamesinin İçeriğinin İş Hukuku, Medeni Hukuk
ve Ceza Hukuku ile Çevre Koruma Gibi Konular Bakımından
İncelenmesi:
Nizamnamenin iş hukuku, işçi hakları bakımından getirdiği
hükümler:
Medeni Kanunla İlgili Bazı Maddeler:
Çevre Korumaya ve Çirkin Yapılaşmayı Önlemeye Yönelik Bazı
Maddeler
4 İnsan Haklarının ile İlgili Maddelerden Bazıları:
Ceza Kanunu’na ilişkin hükümler
Bahriye Nezareti Yönetimi Dönemine ilişkin Öteki Bilgiler:
Bahriye yönetimi dönemin ilk yıllarında taşkömürü havzasının Bahriye
tarafından üretilmiş bir haritası
Bahriye’nin Kömür İşletmeleri Yönetimi Dönemindeki (1865–1908) Birkaç
Önemli Hizmeti
Ereğli Taşkömürü Madenlerinin Osmanlı İmparatorluğunun Ekonomisi
İçindeki Yeri
Ekonomik Bunalımın Taş Kömürü Havzası’ndaki Etkileri
İşletmenin Nafıa Nezaretine Devri
Bitirmeden Önce
Bitirirken
Taşkömürü havzasının İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’ndeki
resimleri
5 TAŞ KÖMÜRÜ HAVZASINDA (İŞLETMELERİNDE) BAHRİYE
NEZARETİ YÖNETİMİ1 (1865-1908) VE DİLAVER PAŞA
NİZAMNAMESİ
Birinci Bölüm: İnsan, Maden ve Bahriye
İnsanların Madenle Tanışmaları ve Dünyanın En Eski Maden Haritası
İnsanoğlunun yaşadığı uygarlık aşamalarının en önemli dönemlerden biri de
madenin keşfidir. Böylelikle başlayan ve Maden Çağı olarak adlandırılan bu tarihi
dönem Bakır, Tunç ve Demir Çağı olarak gruplara ayrılabilmektedir. Madenin keşfi ile
birlikte
kullanılmaya
başlanılan
ilk
madenler
bakır,
altın
ve
gümüştür.
Maden Çağı (temsili resim)
Maden Çağı’na ilişkin en eski çizili belge, eski Mısır’daki Nubia altın madeni ve
civarını gösteren maden haritasıdır. Mısırlılar, daha M.Ö. 3.000 yıllarında arazi
ölçümleri amacıyla geometrik şekiller oluşturmaya başlamışlardı. Güney Mısır’daki
Hamamet Vadisi’nin doğusunda bulunan Nubia altın madeni ve civarını gösteren,
1
Osmanlı İmparatorluğu’nda Deniz kuvvetleri ile ilgili işler 13 Mart 1867 tarihine kadar Kaptan-ı
Deryalık makamı tarafından yürütülmüştür. Bu tarihte Kaptan-ı Deryalık kaldırılmış ve yerine 19 Mart
1867 tarihinde Bahriye Nezareti kurulmuştur. Bu tarihten saltanatın kaldırıldığı 1922 tarihine kadar 56
nazır görev yapmıştır. Ocaklardaki yönetim her ne kadar 1865 yılında Kaptan-ı Deryalığa verilmişse
de, asıl çalışmalar 1867 yılından sonra olageldiği için, 1865 -67 dahil, 1908’e kadar olan tüm süre
Bahriye Nezareti Yönetim olarak ifade edilmiştir.
6 aşağıdaki harita, bu dönemden önce yapılmış olup, dünyanın ilk ve en eski maden
haritası olarak kabul edilmektedir. Papirüs üzerine çizilmiş olan harita iki parçadan
oluşmaktadır. Aşağıdaki resim, haritanın ikinci parçasıdır. Harita, güneye doğru
yönlendirilmiştir ve Kızıldeniz’den Nil Nehri’ne değin uzanan bölgeyi kapsamaktadır.
Ramses döneminde yapıldığı belirlenmiş olan haritanın tarihi, kimi araştırmacılara
göre M.Ö. XIV. yüzyıl ve kimi araştırmacılara göre I. Ramses’e göre yorumlanarak
M.Ö. XI. yüzyıldır.2 M.Ö XI. Yüzyıl olması daha büyük olasılıktır.
Mısır’da, Nubia’daki altın madeninin Haritası
Haritanın alt ve üst tarafındaki kırmızıya boyanmış tepeler görülmektedir. Biri
üstteki tepelerin alt tarafında ve diğeri alttaki tepelerin üst tarafında olmak üzere,
birbirine paralel iki yol çizilmiştir. Alttaki yol, kurumuş ve taşları ortaya çıkmış nehir
yatağını andırmaktadır. Üstteki yol, alttaki kuru dere yatağı görünümündeki yola
kavisli, çapraz bir yol ile bağlanmaktadır. Bağlantı yolunun ilk kavsinde, buradan sol
tarafa doğru giden, ikincil bir yol daha bulunmaktadır. Hiretic3 yazı ile yolların
uzandığı yönler belirtilmiş, ayrıca bazı ayrıntılar açıklanmıştır.
2
3
6 J. B. Harley and David Wood, The History of Cartography, s.51
Eski Mısırlıların kullandığı Hiyoroglife benzeyen bir yazı türü.
7 Haritanın, konuyu ilgilendiren en önemli bölgesi, altın madeninin bulunduğu,
üst taraftaki kırmızıya boyanmış ve yanına açıklamalar yazılmış olan tepelerdir.
Sağdaki tepedeki beyaz bölgede, madende çalışan işçilerin, daha doğrusu esirlerin
evleri bulunmaktadır. Evlerin üstünde “Temiz Tepe” olarak tepenin adı yazılmış ve
Amaon Tapınağı çizilerek gösterilmiştir.
Haritanın ortasındaki koyu renkli, beşgen biçimindeki çizimin sol üst
köşesindeki siyaha yakın koyu renkle gösterilmiş yer kuyulardır. Beşgenin ortasındaki
beyaz yer ise Firavun I. Setos’un anıtını göstermektedir.
Bu ilginç harita yalnız madencilik bakımından değil, haritacılık bakımından da
geçmişten günümüze miras kalan en eski belgeler arasında yer almaktadır.
Enerji ve Kömür
İnsanlık tarihinin ilk uygarlık aşamasını oluşturan madenin keşfi kadar önemli
bir husus da madenlerin işlenmesidir. Madenlerin işlenmesi için, başka bir deyimle;
bakırın, eritilmesi, tuncun dökülmesi, demirin akıtılması gibi işlemlerde ısı (ateş)
enerjisine gereksinim vardır. İlk çağlardan beri bu enerji, uzun süre ateşle
sağlanabilmiş ve ateşin sürekliliğini oluşturan kaynak da kömür olmuştur.
“Kömürün bulunuş tarihi milattan çok önceki yıllara uzanır. İlk kömürün çıkış
izine Asya’da, Mongolya’daki terk edilmiş ocaklarda ve Orta Asya’da, Altay’da izabe
kalıntılarına rastlanmıştır. Kömür özellikle kesici silah yapan demir ustaları ve
nalbantlar tarafından kullanılmıştır.
Orta Çağ başlarında daha çok un öğüten değirmenler için güç sağlayan su
çarkları, giderek madenlerdeki yer altı sularının yüzeye pompalanması, maden
cevherinin işlenip ezilmesi, maden eritme ocağının körüğünün çalıştırılması, demir
dövme çekicinin kaldırılması, tel çekilmesi, çırpıcı dibeği ile bıçkı testerelerinin
çalıştırılması gibi teknolojik makinelere uygulandı.
Böylelikle su gücü sanayileşmenin lokomotif görevini gören kömür ve demir
üretiminde enerji gereksinimini karşılarken, diğer taraftan tekstil sektöründe otomatik
iplik eğirme çıkrıkları ile otomatik kumaş tezgâhlarının çalıştırılmasında kullanıldı.
8 Sanayi devriminin simgesi olan buhar gücünün kullanımına, buharın
oluşmasını enerjisi ile sağlayan kömürün üretim çalışmalarına başlandı. 1700’lü
yıllarda kömür damarları belirli bir sınır içinde mostradan girilerek işletilmekteydi,
Fransız madenci Vikont Desandri, 1716’da çalıştığı kömür damarının, belli bir meyille
tabakalar altında kaybolduğunu gördü. Kaybolan damarların yatım şekline uygun
açtığı galeri ile dört senelik çalışma sonunda damarı tekrar buldu. Fakat galerinin
dibini su basmıştı. Karşılaşılan yer altı sorunlarının çözümü, buhar gücü kullanımını
geliştirdi.4
Enerji elde edilmesinde taşkömürü kullanılmasının getirdiği önemli değişiklikler
aşağıdaki açıklamada görüldüğü gibi deniz ve demiryolu taşımacılığı ile tekstil
sektöründe yaşanmıştır:
“Yelkenli donanmalar varlığını sürdürürken, ilk buharlı gemiler İngiliz ve
Amerikan donanmalarında kullanıldı. Bunlar yandan çarklı ve özellikle düşman
ateşine karşı korunmasız gemilerdi. 1843’te ABD’de dünyanın ilk pervaneli savaş
gemisi olan ‘Princton’ yapıldı. Bu gelişmelere karşın, 1850 öncesinde hiçbir devletin
donanmasında (özellikle düşman ateşine karşı korumasız olan yandan çarklı) buharlı
gemiler tek başına yer almamıştı.
Buharlı gemi olgusunu daha sonra lokomotifler izler. Buhar gücünün
demiryollarında kullanıma girmesinden önce, ray üzerinde vagonlarla taşımacılık
madencilik dalında başlar. Maden ocaklarında kullanılan ilk demiryolu vagonları
insanlar ya da hayvanlar tarafından çekilir.”5
Özetle, buhar gücü için ateş ve ateş için de kömüre gereksinim vardı.
Sonradan Sanayi Devrimi (1700- 1900) olarak adlandırılan ve yukarıya bir
kısmı alınmış gelişmelerin en belirgin niteliği üretimde insan, hayvan, su ve
rüzgârdan çok buhar makinelerin kullanılması suretiyle gerçekleştirilmesidir. Bunun
anlamı, yani buhar gücünün kömüre dayanılarak elde edilmesidir. İşte bu gelişmelerin
4
5
Ekrem Murat Zaman, Zonguldak Kömür Havzası’nın İki Yüzyılı, s.20
A.g.e. s. 21
9 bir sonucu olarak; “ 1850’lerde dünya enerji tüketiminin % 90’ı odunla karşılanırken,
odunun yerini giderek kömür almıştır.“6
Zamanla elektrik gibi yeni enerji kaynakları da ortaya çıkacaktır. Buna karşın
taşkömürünün önemi eksilmeyecek ve taşkömürünün kullanılışı, enerji elde
edilmesinin yanı sıra, başka alanlarda da, sürdürülecektir, örneğin: “Günümüzde
taşkömürü enerji sektöründeki yerinin yanı sıra, demir-çelik sanayisinin temel enerjisi
olma özelliğine sahiptir. Koklaşabilir taşkömürü demir-çelik alt sektörünün temel
girdilerindendir. Bugün 1 ton çelik üretimi için 0,5 ton kok kullanıldığı bilinmektedir.” 7
Kömür ve Bahriye
Ekrem Murat Zaman, ülkemizdeki “Kömür ile Bahriye” ilişkisini ve bu ilişkideki
ilk günleri şöyle anlatılmaktadır:
“Dünya yer altı zenginlikleri ve kömürün kullanılışına ilişkin gelişmeler olurken
Osmanlı İmparatorluğu’nun en büyük sanayi kuruluşu Haliç Tersanesi ve
tophanelerinde odun yakılıyor, izabe fırınlarında odun kömürü kullanılıyordu. Deniz
ticareti hakları önce Venedik ve Cenova daha sonra da İngiliz ve Fransızlara
bırakıldı. Osmanlı Devleti’nde deniz ticareti önemsenmediği ya de gelişemediği için,
Osmanlı ticaret filosu yoktu. Bu tarihlerde denizyolu taşımacılığının temelleri
atılmaktaydı.
Kaptan-ı Derya Cezayirli Hasan Paşa’nın çabaları sonucu, Padişah III.
Mustafa’nın buyruğu ile Mühendishane-i Bahri-i Hümayun açıldı. Tersane mimarı
yetiştiren ‘Gemi İnşaatı Bölümü’ kaptan yetiştiren ‘Seyr-ü Sefain Bölümü’nde oluşan
Mühendishane-i Bahri-i Hümayun günümüzün İstanbul Teknik Üniversitesi’nin
temelini oluşturuyordu.
II. Mahmut’a (1808-1839) tüccar Artemis tarafından 1828’de İngiltere’den
getirilen SWİFT isimli buharlı vapur hediye edilir.
6
7
A.g.e. s.21
A.g.e. s.21
10 Padişah bu gemi ile birçok kez Marmara Denizi’nde gezintiler yapar. Halk bu
buharlı, yandan çarklı gemiye ‘Buğu Vapuru’ adını verir. Gemiyi İstanbul’a getiren
kaptan Kerlly’nin devlet gemilerine kaptan yetiştirmesi sağlanır.
İstanbul Boğazı’na gelen ilk buharlı gemi, Swift (solda) ve Buharlı (Buğu gemilerinden) Türk
gemilerinden Süheyl Ünver (sağda)
Tersane-i Amire’de de böyle ‘makineli gemilerin’ yapılması istenir. Bu nedenle
‘Buğu Vapuru’ ile birlikte ‘vapur kömürü’ kavramları ortaya çıkar.
….Osmanlı Devleti’nde ise, yukarıda görüldüğü gibi ‘buhar gücü’ ile 1825’ten
sonra tanışılmış olmakla birlikte, sanayide, demir ve denizyollarında buharlı
makinelerin kullanımı, 1835’ten sonra başlamış, taşkömürünün üretimi zorunlu hale
gelmiş ve daha sonra da taşkömürüne olan gereksinim giderek artmıştır.
Elvan köyünden Kara Hüseyin 1840 yılında torbasına doldurduğu kömürleri
tahta iskelede görevli kişilere gösterdiği ve bu örneklerin İstanbul’a götürülmesinden
hemen sonra Ereğli-Amasra arasında yabancı fen heyetlerinin araştırmalar
yaptığından söz edilir. Burada sözü edilen bilimsel araştırmaların varlığı kesin olarak
bilinen taşkömürünün rezervi ve ekonomikliği üzerine yapılan çalışmalar olduğu
anlaşılmaktadır.
Tersane-i Amire’ye bağlı tersanelerde gemi yapımı için gerekli kereste ve
Başkent İstanbul’un odun ihtiyaçlarının önemli bir bölümü yıllarca Ereğli-Amasra
arasındaki iskelelerden deniz yoluyla sağlanmıştır. Çağın gereği olarak deniz
ulaşımında buhar gücü için gerekli olan buhar kömürü yine bu sahillerden deniz
11 yoluyla sağlanacaktır. Buhar gücü ve kömür kullanılmasındaki tarihsel gelişme de bu
gereksinimin de kanıtıdır.
Erol Mütercimler, ‘Kurtuluş Savaşı’nda Denizden Gelen Destek’ adlı kitabında,
ticari denizciliğimizin gelişimini şöyle anlatmaktadır.
… İlk olarak 1856’da Osmanlı donanması için İngiltere’den kömürle çalışan
buharlı, zırhlı gemiler satın alınır.1864 yılından sonra İngiltere ve Fransa’da siparişle
yaptırılan, Gemlik, İstanbul, İZMİT, Sinop tersanesinde yapılan buharlı( zırhlı, ahşap
ve uskurlu) savaş gemileri ile donanma oluşturuldu. İngiltere’den ithal edilen kömürün
buhar makinelerinde kullanım maliyetinin yüksekliği nedeniyle, savaş gemilerinde
kullanılan ve demiryollarında kullanılacak olan kömürde dışa bağımlı olmak yetkilileri
düşündürüyordu…”8
Ereğli, Zonguldak ve Bahriye
Ereğli ve yöresi, taşkömürünün bulunmasından önce de, Bahriye’nin ilgi alanı
içindeydi ve buralarda küçük birlikleri bulunmaktaydı. Çünkü Tersane-i Amire’nin
gemi yapımı için ihtiyaç duyduğu kereste, tomruk ve direklerin gibi orman ürünleri
yalnız Amasra, Ereğli ve Zonguldak yörelerindeki ormanlardan sağlanmaktaydı.
Zonguldak, Kozlu ve Kilimli yöresinin 1/250.000 ölçekli haritası (küçültülmüştür)
Sözü edilen bu orman ürünleri, ayrıca Amasra, Ereğli ve Zonguldak’taki
kıyılardaki odun iskelelerinde yüklenilerek İstanbul’a gönderiliyordu. Bu hizmetlerin
yerine getirilebilmesi için, doğal olarak, bu yörelerde ve özellikle kıyılardaki odun
8
A.g.e. s. 21:23
12 iskelelerinin
bulunduğu
yerleşim
yerlerinde
Bahriye’nin
birlik
ve
tesisleri
bulunmaktaydı. Ekrem Murat Zaman, Bahriye’nin orman ürünleri ihtiyacının
karşılanmasındaki ormanların ve odun iskelelerinin önemini şöyle açıklamaktadır:
“ 18.yüzyılın ikinci yarısında, Şile’den Cide’ye kadar olan birçok iskelenin
‘hatap (odun) iskelesi’ yükümlülüğüne bağlandığı bilinmektedir.
Başlıca odun iskeleleri; Karasu, Filyos, Bartın Çayı, Amasra ve Cide’dedir.
Başkent İstanbul’un kereste ve yakımlık odun ihtiyacının yanı sıra bu iskelelerden
Tersane-i Amire için gemi keresteleri, tomruk ve direk sağlanmaktadır. 1816 yılında
Ereğli ve Bartın kazalarında Kalyon (gemi, Firkateyn) Nazırlığı’nın kurulmasıyla,
Karadeniz sahilinde Alaplı ile Cide arasında ahşap tekne yapımcılığı gelişmiştir.
1827 Navarin vakasından sonra “…yeni bir donanma oluşturmak amacıyla
sefine (gemi) yapımına önem verilir. Bu dönemde ahşap teknelerin ihtiyaçları AlaplıCide arasındaki sahillerden temin edilir. Yörenin ağa ve ayanlarına gemi yapımı için
siparişler verilir. Özellikle Bartın Boğazlarında ve Amasra limanlarında, Haliç
Tersanesi’nin küçük gemi siparişleri yapılır. Yenice ormanlarından, özellikle 1830
yılından sonra donanmanın ihtiyacı için sal ile nehir taşımacılığı yapılarak, yıllar
boyunca muhtelif cins kereste ve paçarol (gemi yapımı için eğri biçilmiş kereste)
sağlandığına dair kayıtlar bulunmaktadır.
Batı Karadeniz’de Sinop’tan önce, doğal limana sahip Ereğli ve Karadeniz’in
tek boğazı olan Bartın, Osmanlı döneminde takasa dayalı ticaretin en fazla yapıldığı
yerdi. Ereğli ve Bartın çevresindeki yumurta, meyve, tavuk, sebze ve kürek gibi
ahşap tekne malzemesi yüklü olarak hareket eden yelkenli tekneler, ürünlerini
İstanbul’da pazarladıktan sonra tuhafiye ve bakkaliye malzemesi alarak, geri
dönerlerdi.
Bu tarihlerde Zonguldak şehir merkezi, Ereğli kazasına bağlı, Karadeniz
sahilinde ‘Tahta İskelesi’ olan bir koydur. Bu Tahta iskele ve çevresinde Tersane-i
Amire’ye (Devlet Tersanesi’ne ) bağlı Bahriye subay ve askerlerinin de görev yaptığı
bir askeri yerleşim yeridir. Sahilde yaşam deniz yolu taşımacılığına yönelik gelişmiş,
13 iç kesimlerde yaşayan halk ise toprağa bağlı tarım, ormancılık ve hayvancılıkla
İlgilenmektedir.”9
.
İkinci Bölüm
Taşkömürünün Bulunması ve Havzadaki İşletmelerin 1829 –
1908 Yılları Arasındaki Durumu
Taş Kömürünün Bulunması ve İşletilmesinin ilk Yılları (1829-1848)
Ülkemizdeki taşkömürünün bulunuşunun genel kabul gören ve benimsenen
öyküsü şöyledir:
Taşkömürünün enerji kaynağı olarak yaygın bir biçimde kullanılması, özellikle
buharla çalışan savaş gemilerinde kömüre gereksinim duyulması Türkiye’de de
kömürün aranıp bulunması yolunda büyük bir heyecan yaratmıştı. Çünkü kömür yurt
dışından sağlandığı için dışarıya çok para ödenmek zorunda kalınıyordu. Bu durum
karşısında kömürün ülkemizde aranıp bulunması kaçınılmaz olmaktaydı. Nitekim
Sultan II. Mahmut bir buyrultu (fermanı) çıkararak; terhis edilen Bahriye’de görevli
deniz erlerine, kömürün ülke için önemi anlatılmasını ve bunların terhis edilip evlerine
döndüklerinde kömürü aramalarını, bu amaçla kendilerine birer parça kömür
verilmesini emretmişti. Bu bilgilerle donatılarak terhis olan erlerden biri de Ereğli’nin
Kestaneci Köyü’nden Uzun Mehmet idi. Uzun Mehmet terhis olup, köyüne döndükten
sonra taşkömürünü aramaya başlamış ve 8 Kasım 1829 günü, Uzun Mehmet
Ereğli’nin 15 kilometre kadar doğusunda, Köseağzı’ndaki, Niran Deresi kenarındaki
değirmene, buğday öğüttürtmek için gitmiştir, ancak değirmen oldukça kalabalıktır.
Bu nedenle, sırasını beklerken, vakit geçirmek için, dere boyunca dolaşmaya çıkar.
Dolaşırken, dere yatağında, kendisine verilmiş olan örneğe benzeyen, kömür, yani
taşkömürü parçalarını bulur. Bu parçalardan örnek alarak, İstanbul’a, eski
komutanına götürür. Uzun Mehmet, bu buluşu nedeniyle, Padişah tarafından 50
altınla ödüllendirilir. Ancak, Ereğli kaymakamı Müstelzim Hacı İsmail Ağa onu
kıskanır ve ödülünü çalmak ister.
Uzun Mehmet ödülünü almak ve fen heyetini
9
A.g.e. s.14
14 görmek üzere yeniden İstanbul’a gittiğinde, İstanbul’da kaldığı Leblebici Hanı’nda,
Hacı İsmail’in iki adamı tarafından, kahvesine zehir katılarak öldürülür.
Günümüzde, Uzun Mehmet, Zonguldak’ın ve taşkömürünün bulunuşunun
simgesidir Bu nedenle her yıl, 8 Kasım günü, hem Zonguldak’ta, hem de Kestaneci
Köyü’nde yapılan törenlerle anılmaktadır.
Uzun Mehmet’in Zonguldak’taki Heykeli
O günlerin petrol değerinde olan taşkömürünün bulunması üzerine, Ereğli ve
Amasra yöresindeki Karadeniz kıyıları; başta İngiliz ve Fransız şirketleri olmak üzere,
yabancıların istilasına uğrar. Elde bulunan belgelerden, kömürün bulunuşundan 1848
yılına kadar olan dönemdeki çalışmaların, daha çok, kömür rezervinin ve havza
sınırlarının belirlenmesi üzerinde yoğunlaştığı, bunun yanı sıra küçük ölçekli üretimin
de
yapıldığı
anlaşılmaktadır.
Nitekim
Saray
Başkâtibi’nin
Bolu
Feriki’ne10
(Korgeneral) göndermiş olduğu 6 Nisan 1841 (12 safer 1257) tarihli yazıdan “1840
tarihi öncesinde Kozlu iskelelerinin varlığı ve Kozlu’da maden ocaklarının çalışmakta
olduğu, Ereğli’de kömür madenlerinin bulunduğu yerdeki nüfuzlu kişilerin çıkarları için
devlet
memurlarının
yetkilerini
kötüye
davrandıkları” anlaşılmaktadır.”11
10
11
O yıllarda Ereğli, Kozlu gibi yerler Bolu’ya bağlı idiler
Ekrem Murat Zaman, a.g.e. s. 25
15 kullandıkları
ve
çalışanlara
haksız
Dr. Ferruh Niyazi Ayoğlu, da Kapitalizmle Eklemlenme Sürecinde Zonguldak
Kömür Havzası’nın Tarihsel Gelişimi: 1829-1908 adlı bildirisinde, bölgedeki 1848
yılına kadar olan üretim hakkında aşağıdaki bilgileri vermektedir:
“Bölgede her ne kadar 1848 tarihine kadar sözü edilmeye değer bir üretim
yapılmamışsa da, kömürün bulunmasından sonra yörenin İngiliz ve Fransızların
ilgisini çektiği anlaşılmaktadır. Nitekim Fransız Hükümeti adına ülkede gezi ve
incelemeler yapan ve 16 Temmuz 1847’de Amasra’ya gelen Hommaire de Hell,
Amasra Ereğli arasında 40 kadar kömür ocağının 5 yıldır faaliyette olduğunu,
kömürün 12 yıl kadar önce bu bölgede bulunduğunu, havzada İngilizler tarafından
getirilen Karadağ ve Dalmaçyalı Hırvat işçilerin çalıştığını, 1846’da Ereğli’de
acenteler için yeni dükkânlar yapıldığını, 1.500 kişinin kömür havzasında, 300 kişinin
de kömür nakliyatında çalıştığını yazmaktadır.1829-1848 sürecinde sistemli ve büyük
ölçüde olmamakla birlikte üretim yapıldığı gözlemlenmektedir. 12
Konuya ilişkin bir başka belge de 2 Recep 1259 (29 Temmuz 1843) tarih ve
3874 numaralı, aşağıdaki, Dâhiliye iradesi (Sadrazamlık yazısı)’dir. Bundan da,
kömürün bulunmasından sonra, Ereğli ve Amasra’da, kişi ve kumpanyalar tarafından,
belli koşullarda üretim yapıldığı; çıkarılan kömürün bir bölümünün tersane ve
tophanede kullanıldığı, bir bölümünün buharlı ticaret gemilerinde tüketildiği, hatta
yabancı vapurların ihtiyacı olan kömürün kısmen burada çıkarılan kömürle
karşılandığı anlaşılmaktadır.
‘Ereğli ve Amasra’da ortaya çıkan kumpanya biçiminde belli koşullarla bazı
önemli kişilere ihale edilen vapur kömürü, İstanbul’da tersane ve tophanede maktu
(belirlenmiş) bir fiyatla kullanıldığı gibi, rayiç (piyasa) fiyatla tüccar vapurlarına da
satılmaktadır. Dakik (un) vapurlarındaki denemelerde ise, İngiltere kömürlerine oranla
biraz daha çabuk yanıp, tükenmekle birlikte, buhar kazanına bir zarar vermediği
tespit edilmiştir. Bölgedeki ocaklar işletildikçe kalitesi de kuşkusuz artacaktır. Ayrıca
işler yoluna konursa külliyetli miktarda üretileceği de anlaşılmaktadır. Bu kömürün
12
Dr. Ferruh Niyazi Ayoğlu, Kapitalizmle Eklemlenme Sürecinde Zonguldak Kömür Havzası’nın
Tarihsel Gelişimi: 1829*1908, s.116-117
16 yabancı vapurlara satılması hem devlet hazinesi hem de ocakları işleten
kumpanyalar için yararlı görülmektedir.” .13
29 Temmuz 1843 ( 2 Recep 1259) tarih ve 3874 numaralı dâhiliye iradesi14
Bu dönem, doğal olarak, yabancıların bölgeye ve bu değerli madenin
bulunduğu yöreye ilgilerinin giderek arttığı bir dönemdir. Nitekim Fransız hükümeti
adına Türkiye’de gezi ve incelemeler yapan, yukarıda da sözü edilmiş olan,
Mühendis Xavier Hommaire de Heil, 16 Temmuz 1847’de bölgeye gelir. Adı geçenin
yazdığı rapora göre bölgede, Ereğli ile Amasra arasında, beş yıldır faaliyette bulunan
on ikisi İngilizler tarafından çalıştırılan, kırk kadar kömür ocağı bulunmaktadır. Ayrıca,
Amasra’da acenteler bulunmakta, yeni dükkânlar açılmaktadır. Kömür havzasında
yerli ve yabancı 1800 işçi vardır ve bunların üç yüzü kömürün taşınmasında
çalıştırılmaktadır.
Bütün bunlara karşın, yani kömürün bulunup, yerinin belirlenmiş ve kısmen de
olsa üretime geçilmiş olmasına karşın, kömürün rezervi bilinmemektedir. Kömürün
rezervi, daha sonraları saptanmaya başlanacak ve Cumhuriyet döneminde de
sürdürülen Arkeo-coğrafik ve jeolojik araştırmalarla ortaya konulacaktır. Ancak,
rezervi belli olmasa da, yatakların denize yakın yerlerde olması, buradaki kömürün
işletilmesini ekonomik duruma getirmektedir.
13
14
Ekrem Murat Zaman, a.g.e. s. 26
Ekrem Murat zaman’ın a.g.e.’den alınmıştır.
17 Taşkömürü işletilmesinin ekonomik olması nedeniyle kömür yataklarının
aranması, bulunup, çıkarılması ve pazarlanmasına gösterilen ilgi büyüyecek ve
bunun doğal sonucu olarak kömür üretimi de giderek artacaktır. Ancak havzadaki
kömür ocaklarının çoğu yabancı özel kuruluşlar tarafından işletilmektedir. Bu nedenle
gerek üretim, gerekse kömürün pazarlanması ülke ihtiyaçlarına göre değil, yabancı
şirketlerin ve dolayısıyla yabancı ülkelerin ekonomik politikaları ve siyasi çıkarlarına
göre yönlendirilmektedir. Çünkü elde; ocakların işletilmesi, kömürün taşınıp
pazarlanması, işçilerin hak ve hukuklarının korunması gibi hukuki düzenlemeler
bulunmamaktadır. Kısacası kömürün bulunmuş olmasına karşın ekonomik sıkıntılar
içinde bunalan devlet bu değerli madenden yeterince yararlanamamakta, hem devlet
hem de yöre halkı yabancılar tarafından sömürülmektedir. Bu duruma daha fazla göz
yumulmayacak, devlet taşkömürünün işletme ve yönetiminde yeni yeni önlemler
almak ve teşkilatlanmak zorunda kalacaktır.
Bu
incelemede
ele
alınan
1865-1908
yılları
arasındaki
“Taşkömürü
Havzası’nda Bahriye Nezareti Yönetimi” ile Ereğli Kömür Maden-i Hümâyûnu
İdaresinin Nizamnâmesi (Dilaver Paşa Nizamnamesi) sözü edilen yeni önlemler
teşkilatlanmanın önemli bir aşamasını oluşturmaktadır. Ancak, ana konuya
geçmeden önce, havzadaki yönetimin 1848-1865 yılları arasındaki evresine göz
gezdirilecektir.15
1- Birinci Hazine-i Hassa (Evkaf Nezareti) Yönetimi (1848-1854)
Bu dönemde, ilk olarak, 1264 (1848) yılında, Padişah I. Abdülmecid’in
görevlendirdiği Kapıcıbaşı Ahmet Nazif Ağa ile Ebniye-i Hassa mimarlarından Hüsnü
Efendi tarafından Ereğli ile Amasra arasındaki taşkömürü bulunan yerler ile havza
hudutları belirlenmiş ve bir defterle (raporla) Saray’a sunulmuştur. Raporda havzanın
hudutlarının “Ereğli iskelesi civarından, Amasra Tarla ağzına kadar uzandığı”
belirtilmektedir. Raporun saraya sunulmasından sonra; padişah I. Abdülmecid’in
buyrultusuyla (fermanıyla) “Kömür havzası Evkaf-ı Celile-i Mülükane (Vakıflar İdaresi
Mülkleri) topraklarına dahil edilir. Yönetimi de (İşletmesinden elde edilecek gelir)
Hazine-i Hassa’ya verilir. Böylece havza I. Abdülmecid Vakfı adına tapulanmıştır.
15
Bu aşamalar Ekrem Murat zaman’ın a.g.e.den özetlenmiştir.
18 Havzadan elde edilecek yıllık kira bedeli Evkaf Nezareti (Vakıflarla ilgili işleri yürüten
örgüt) denetiminde, dini hayır kurumlarına tahsis edilmiştir.”16
Havzayı I. Abdülmecid’in vakfı adına tapulayan söz konusu buyrultu
taşkömürü havzasına ilişkin ilk resmi düzenleme olarak bilinmektedir. Buyrultu ile
kömür madenini işletecek kişilerden 30.000 kuruşluk (300 lira) yıllık kira bedeli
alınması ve bu paranın I. Abdülmecid Vakfı kontrolünde bulunan dini kurumlara
tahsis edilmesi öngörülmekteydi.
Birinci Hazine-i Hassa (Evkaf Nezareti) yönetimi dönemindeki işletmeciliğin en
önemli evresi 1849-1854 yılları arasındaki Galatalı Sarraflar İşletmeciliği’dir.
Galatalı sarraflar, Saraya borç veren, Saray’ın borçlarını daha yüksek bir faizle satın
alan, devlet tarafından, ‘Banker’ unvanı verilmiş kuruluşlardır. Devletin borç talepleri
kendi imkânlarını aştığı noktada da başta İngiliz sermayesi ile Osmanlı Devleti
arasındaki borç ilişkileri içinde, Saray’dan pek çok ekonomik kaynağın gelirlerini
toplatma ya da işletme imtiyazı aldılar. Taşkömürü işletme imtiyazlarını da Mart 1849
tarihinden sonra aldılar. Büyük mali güce sahip olan bankerler Osmanlı maliyesinde
söz sahibi oldular ve Darphane Amirliği’ne getirilen Artin Kazas gibi, önemli
makamlara getirildiler.17
1850 (1266)’de üst düzey iki görevli Ereğli’ye ve bir maden mühendisi de
Kozlu’daki ocakların başına gönderilir. Amaç hayır ve din kurumlarının finanse
edilmesi ile Osmanlı donanmasının ve sanayi kuruluşlarının kömür ihtiyacının
karşılanmasıdır. Bu nedenle, üretilen kömürün, bedeli karşılığında, Donanma-yı
Hümayun’a (Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na) bağlı tersanelere verilmesi zorunlu
kılınmıştır.
Bu döneme kadar Karadağlı ve Hırvat maden usta ve işçileri kömür işlerinde
sürülen yollarla işletmecilik yapmış, kömür küfe ya da galerilere döşenen tahta ray ve
tahta arabalarla baca ağzına nakledilmiştir. Kömür harmana ve yükleme iskelelerine
hayvan sırtında taşınmıştır. Seri taşımacılık yapılmadığı için istenen üretim düzeyine
ulaşılamamıştır.
16
17
Ekrem Murat Zaman, a.g.e. s.28
Ekrem Murat Zaman, a.g.e. s.28
19 Osmanlı Devleti, 1849 yılında İstanbul’da Beşiktaş ve diğer semtlerde yüksek
fırın ve dökümhaneleri İngilizlere kurdurdu. Maden filizi Marmara Denizi’ndeki
adalardan çıkarılıyordu. Kömür ihtiyacının da Ereğli’den karşılanması planlandı. Bu
tesislerde elde edilen demirin bir kilosunun maliyeti 1 kuruşun üzerindeydi. Ayni
dönemde İngiliz ithal demirinin kilosu 0,42 kuruşa satılmaktaydı. Yapılan bu
yatırımlara karşın, dökümhaneler yüksek maliyet gerekçesiyle kapatıldı…”18
Bu dönemde, demir fiyatlarında Türkiye’nin İngiltere ile rekabet edemeyecek
durumda olması nedeniyle; kömürün ekonomik olarak çıkarılıp, taşınması yolları
araştırıldı. Böylece Evkaf Nezareti 1851 yılında havzaya İngiliz Barklay ve 8 maden
uzmanı getirterek çalışmalara başladı. İngiliz teknik elemanlarının hazırladığı
projelerle havzadaki kömür taşımacılığı geliştirildiği gibi, Kozlu merkez seçilerek yeni
ocaklar açılmaya başlandı. “İngiltere’den getirilen demiryolu malzemesi ve vagon ile
Havzada ilk demiryolu taşımacılığı olan Kozlu sahilinden Papaz havzasına kadar
dekovil hattı yapılmıştır.19 Ayrıca, sahilde yükleme tesisleri Barklay tarafından 18511852’de Kozlu’da yapılmış dekovil hattında vagon katarlarının taşınmasında katırlar
kullanılmıştır. Kozlu’da İngilizler tarafından sürülen dekovil hatları demiryollarının
başlangıcı olmuştur. Bazı ocaklar da Mir-i Ocaklar (Devlet Ocakları) adı altında
istihkâm subay ve erleri (asker işçiler) tarafından işletilmektedir.20
İşletmedeki galeri açma ve ocaklarda kömür kazma işlerinde İngilizler
nezaretinde istihdam edilmek üzere Karadağlı ve Hırvat işçiler getirilerek, üretimin
arttırılmasına çalışılmıştır.
2. Kırım Savaşı ve Geçici İngiliz Yönetimi (1854-1856)
30 Kasım 1953’de, Rusların Sinop’ta bir Osmanlı Filosunu batırması üzerine
başlayan savaşta, Rusların genişlemesini ve Karadeniz’e egemen olmasını önlemek
isteyen İngiltere ve Fransa, Osmanlı İmparatorluğu yanında yer almıştı. Önce,
Osmanlı deniz taşımacılığını korumak üzere bir Fransız-İngiliz ortak deniz gücü
Karadeniz’e geldi ve 28 Mart 1854’de Rusya’ya karşı savaş ilan ederek, Türkiye’yle
birlikte savaşa girdiler. 1856 tarihine kadar süren bu savaş boyunca Fransız ve İngiliz
18
Ekrem Murat zaman, a.g.e. s.28
Deniz Müzesi Kütüphanesi’nde, söz konusu dekovil hatlarına ilişkin çizili belgeler bulunmaktadır.
Bunlar hakkında, aşağıda, açıklama yapılıp, bilgi verilecektir.
20
Ekrem Murat Zaman, a.g.e. s.29
19
20 savaş gemilerinin kömür ihtiyacı, bir anlaşma ile taşkömürü havzasından
sağlanmıştır. Bu amaçla yapılan anlaşma uyarınca: “Kozlu-Zonguldak ve Üzülmez
mıntıkasındaki (bölgesindeki) kömürler, yapılan anlaşma gereği, İngilizlere geçici
olarak devredildi. Çıkarılan kömürün yarısı da Fransız donanmasına verilecekti.
Fransız Colonel Lachappel (Bahriye Albay Laşapel) Kırım Harbi bitimine kadar
Kozlu’da oturmuş ve Fransız donanmasının kömür ihtiyacını takip etmek amacıyla
görev yapar. Savaş nedeniyle, ocakların teknik denetimi de, 1851’de özel anlaşma ile
bölgeye getirilmiş olan İngiliz Barklay’e verilir.
Zonguldak ve Kozlu’da daha önce yapılmış olan dekovil hattı yeniden
düzenlenir. Çaydamar, Üzülmez ve Kilimli demiryolu (dekovil) hattı Kırım Savaşı
döneminde yapılır.21
Savaş başlangıcında, 24 Ağustos 1854 tarihinde, Osmanlı İmparatorluğu
arasında, Paris’te Fransız Goldschmidt ve Londra’da İngiliz Palmer ve Ortakları
şirketleri ile anlaşma yapılarak, oldukça büyük meblağla borç alınmıştı. Bu borçların,
yöredeki taşkömürü işletmesinin Fransız ve İngiliz yönetimine verilmesinde büyük
rolü olduğu muhakkaktır.
Havzadaki İngiliz yönetimi 1856 Paris Barış Antlaşması’na kadar sürmüştür.
Burada, ana konuya kısa bir ara verilerek, yöredeki demiryolu (dekovil)
hatlarının yapılışına ilişkin önemli bir belge tanıtılacaktır. Söz konusu belge, Dilaver
Paşa Nizamnamesi’nin özgün yazmasını bulmak üzere İstanbul Deniz Müzesi
Komutanlığı Kütüphanesi’ndeki araştırmalar sırasında bulunan bazı önemli belge ve
haritalar arasında yer almaktadır. Bir kısmı daha ileride söz konusu edilecek bu belge
ve haritalardan biri de 2194 demirbaş numaraya kayıtlı demiryolu planlarıdır.
Taşkömürü havzasındaki demiryollarının güzergâhına ilişkin bu planlar büyük boyutlu
kâğıt üzerine, İngiliz Mühendisi James Barrow tarafından elle çizilmiş, özgün
planlardır. Planların tümü, dağılıp kaybolmamaları için, sırtlarından, bir albüm
oluşturacak biçiminde bir araya getirilmiştir. Üst kısmındaki siyah bezle kaplı, karton
kapak, planları bir arada tutmaktadır. Ancak bez kaplı karton kapak, kâğıt boyutunun
yarısından da küçük olup üzerinde, yaldızla işlenmiş aşağıdaki başlık bulunmaktadır:
21
Ekrem Murat Zaman, a.g.e. s.29
21 “COAL FIELDS IN ASİA MINOR
TURKISH GOVERNEMENT
BLACK SEA”
Kapağın birleştirdiği bu çizimlerin başında, 1/ 10,000 ölçekli (yatay ve düşey
ölçü birimi yardadır) beş harita bulunmaktadır. Bunlar taş kömürü havzasındaki
demiryollarının her biri büyük boyutlu kağıt üzerine çizilmiş beş planıdır. Planlardan
üçü ayrı ayrı büyük boyutlu kâğıt üzerine, kalan ikisi de büyük boyutlu tek bir kağıt
altlık üzerine çizilmiştir. Çok renkli olarak tersim edilmiş planlarda düz ayrıntılar ile
araziyi yansıtan eş yükseklik eğrileri bulunmaktadır. Sözü edilen çizimlerden ilk
sayfadaki birinci Kozlu, Zonguldak ve Kilimli’ye ilişkin Genel Plan ile ikinci sayfaya
çizilmiş Kilimli ve Zonguldak vadileri (ikinci ve üçüncü plan) demiryolu ayrıntı planları
aşağıdadır. Ancak, birinci plan, büyük boyutlu olduğundan tümüyle verilememiş,
hakkında fikir edinilebilmesi için ayrıntı olarak başlığı ile planın orta bölümü aşağıya
alınmıştır.
Kozlu, Zonguldak, Kilimli Vadilerinin 1/ 10.000deki ölçekli genel planının başlığı
22 Kozlu, Zonguldak, Kilimli Vadilerinin 1/ 10.000deki ölçekli genel planının orta bölümü
Bu beş planın tümü ile bunlara ilişkin ileride açıklanacak ayrıntı planlarının
uygun yerlerinde, yapımcısının imzası ile kendisini tanıtan aşağıdaki bilgiler
bulunmaktadır.
Planları yapan İngiliz James Barrow’un, cilt içindeki ikinci planda bulunan imzası ve kendisini
tanıtan yazılar (ayrıntı)
Mühendis James Barrow tarafından çizilmiş ikinci ve üçüncü planlar, üst üste
tek bir altlık üzerine resmedilmiştir.
23 Ayni altlık üzerindeki planlardan üstteki planın başlığı ve planın kopyası
aşağıdadır:
“KİLİMLİ VALLEY RAİLWAYS
DETAİLS”
.
Ayni altlık üzerindeki Kilimli Vadisi Demiryolu planı
Ayni altlık üzerindeki planlardan alttaki planın başlığı ve planın kopyası da aşağıda
görülmektedir.
“ZONGOLADAK22 VALLEY
DETAİLS”
22
Planlardaki başlılar ve yer adları James Barrow tarafından yazılmış olmalarına karşın, yer adlarının
imlası plandan plana değişmektedir.
24 Ayni altlık üzerindeki Zonguldak Vadisi Demiryolu planı
Bunları izleyen dördüncü planın başlığı:
“KOSLO VALLEY RAİLWAYS
DETAİLS”,
Beşinci planın başlığı ise
“CHETALAGZI RAİLWAYS
DETAİLS”
Açıklanan bu beş planı, demiryolu güzergâhına ilişkin ayrıntıları içeren büyük
boyutlu dört kâğıt üzerine çizilmiş ayrıntı planları izlemektedir. Bu ayrıntı planları ilk
kez ortaya konulduğu için, araştırmacılar tarafından ilginç bulunabileceği görüşüyle,
başlıkları ve ölçekleri sırasıyla aşağıya alınmıştır.
Karton kapakla birleştirilmiş beşinci altlık kâğıt üzerinde1/ 2.000 ölçekli, başlığı
aşağıya alınmış, birinci ayrıntı planı (tüm çalışmanın altıncı plan) bulunmaktadır:
“Section of the Seams on the Right of Gozlou
With Project of Pils on the left Bank”
Karton kapakla birleştirilmiş altıncı altlık kâğıt üzerinde 1/ 2.000 ölçekli, ikinci
ve
üçüncü
ayrıntı
planları
(tüm
çalışmanın
yedinci
ve
sekizinci
planları)
bulunmaktadır. Yedinci ayrıntı planı altlığın sağ üst tarafına, sekizinci ayrıntı planı, sol
alt tarafına çizilmiş olup başlıkları aşağıda gösterilmiştir.
25 Sağ üstte:
“SECTION AT ZONGOULDACH”
Sol altta:
“SECTION UZULMES”
Karton kapakla birleştirilmiş yedinci altlık kâğıt üzerinde 1/2.000 ölçekli,
dördüncü ve beşinci ayrıntı planları (tüm çalışmanın dokuzuncu ve onuncu planlar)
bulunmaktadır: Dokuzuncu ayrıntı planı altlığın üst tarafına, onuncu ayrıntı planı,
altlığın alt tarafına çizilmiş olup başlıkları aşağıdadır:
Üstte:
“SECTION AT ESKİ- BARLICK”
Altta:
“SECTION AT KILIİMLI”
Karton kapakla birleştirilmiş sekizinci altlık kâğıt üzerinde altıncı ve yedinci
ayrıntı planları (tüm çalışmanın on birinci ve on ikinci planlar) bulunmaktadır: On
birinci ayrıntı planı altlığın sağ üst tarafına, on ikinci ayrıntı planı, sol alt tarafına
çizilmiş olup başlıkları aşağıdadır:
Sağ üstte:
“SECTION BETWEEN THE VERTİCAL SEAMS OF KILITS
AND BAY OF DEMOOSINI
1/ 5.000 ”
Sol altta:
“Seams working by Mr. Bodosacki and Coal Tarlagizi,
Seams rises S&SE 4 to 6 ins per yard”.
Karton kapakla birleştirilmiş dokuzuncu altlık kâğıt üzerinde sekizinci,
dokuzuncu ve onuncu ayrıntı planları (tüm çalışmanın on üçüncü, on dördüncü ve on
beşinci planlar) bulunmaktadır: On üçüncü ayrıntı planı altlığın üst tarafına, on
dördüncü ayrıntı planı, altlığın sağ alt tarafına, on beşinci ayrıntı planı altlığın sol alt
tarafına çizilmiş olup başlıkları aşağıdadır:
Üstteki başlık:
DETAIL SECTIONS
OF COAL FOUND AT
COZLO”
26 Sağ alttaki başlık:
″THESE SEAMS REPEAT THEMSELVES AT SEVERAL POİNTS ALONG THE
CONTOUR OF THE HİLLS AND OUTCROPS
THESE SEAMS AT ZOBGOULDAK ARE NO DOUBT IDENTICAL WITH THE ABOVE
SEAMS”
Sol alttaki başlık:
“SECTIONS OF SEAMS AT UZULMES”
3- İkinci Hazine-i Hassa (Evkaf Nezareti) Yönetimi (1856-1865)
a. Kumpanyalar İşletmeciliği (1856-1859)
Kırım Savaşı’nın ardından 1856’da yapılan Paris Barış Antlaşması’nın bazı
hükümleri ile yabancılara banka kurma, yol yapımı ve toprak edinme gibi haklar
sağlanmıştı. Bunların yanı sıra taşkömürü havzası dışındaki birçok madenin işletme
hakkı ve işletilmesi doğrudan doğruya veya dolaylı olarak yabancı şirketlere
veriliyordu. Bunun sonucu olarak; “…Kırım Savaşı’nın bitiminden sonra, anlaşma
gereği yaptıkları yatırımları bedelsiz, ancak ellerinde bulunan kömürleri bedelli olarak
teslim eden İngiliz teknik elemanları, bölgeden çekilmişlerdi. İngilizlerin (Barklay ve
uzmanların) yurtlarına dönmesinden sonra, işletme hakkı yeniden Hazine-i Hassa
adına görev yapan Maden Müdürlüğü denetiminde ocak çalıştıran kumpanyalar
(İşletmeler) eline bırakılmıştır.”23
Dr. Ferruh Niyazi Ayoğlu, Kapitalizmle Eklemlenme Sürecinde Zonguldak
Kömür Havzası’nın Tarihsel Gelişimi: 1829-1908, başlıklı bildirisinde bu durumu
anlatırken “ocak çalıştıran kumpanyaların” önde gelenlerini de belirtmektedir:
“Borçlanma çılgınlığının yaşandığı süreçte, Galata’nın Baltacı, Hiristaki
Zografas, Mısırlıoğlu Bogos, Zarifi, Kamanto gibi ünlü bankerleri de döneme ayak
uydurmakta gecikmemiş ve çeşitli bankalar ve yabancı sermayedarlarla birlikte
ortaklıklar kurmuşlardır. Bunlardan biri de 1864’de devlete, illere ve belediyelere borç
muamelelerinde bulunmak üzere Baltacı, Hiristaki Zografas, Mısırlıoğlu Bogos, Rallyi,
Kamanto ve Kumpanyası, Zarif Zafiropulos, Alberti ve Kumpanyası, Sulzbach, Fruling
23
Ekrem Murat Zaman, a.g.e. s.30
27 et Groschen, Stern kardeşler ve Bischhoffsheim et Goldsmith ortaklığıyla kurulan
Şirket-i Umumiye-i Osmaniye’dir.”24
Kumpanyalar İşletmeciliğinin bu döneminde tersane, tophane ve deniz
taşımacılığında kullanılan kömür ihtiyacı arttığı gibi, İngiltere’den, donanma için,
kömürle çalışan gemilerin satın alınmış olmasından dolayı kumpanyalardan çok fazla
kömür alınmıştır. Ancak alınan kömürlerin paraları ödenemediği için, Ereğli ve civar
kazaların vergi gelirleri, bu kumpanyalara olan kömür borçlarının ödenmesi için
kullanılmıştır.
Konuya burada da kısa bir ara verilerek, İstanbul Deniz Müzesi Komutanlığı
Kütüphanesi’nde, Kumpanyalar İşletmeciliği dönemine ilişkin bir belgeden söz
edilecektir. Demirbaş Numarası 452/117 olan bu belge, Albert Cazes25 Kumpanyası
tarafından yaptırılmış olan Ereğli ve yöresini gösteren topografik haritadır. Yüzey
biçimleri tarama çizgileriyle, deniz derinlikleri kesik kesik batimetrik eğriler ve ayrıca
sayısal değerleriyle gösterilmiştir. Ölçeği 1/16.200’dir ve 49X33 cm. boyutundadır.
Kırmızı, mavi, yeşil ve siyah olmak üzere dört renkli olarak basılmıştır.
24
Dr. Ferruh Niyazi Ayoğlu, Kapitalizmle Eklemlenme Sürecinde Zonguldak Kömür Havzası’nın
Tarihsel Gelişimi: 1829-1908, s.123-124
25
Burada adı geçen Albert Casez’in, Galatalı Sarraflar döneminde adı geçen ve Darphane Amirliği’ne
getirilen Artin Kazas’ın akrabası olduğu düşünülmektedir.
28 Kumpanyalar İşletmeciliği döneminde Albert Casez ve Kumpanyası tarafından yaptırılmış
Ereğli ve yöresini gösteren harita (solda) ve 1970’li yıllarda yapılmış 1/25.000 ölçekli Ereğli
deniz haritası (sağda)
Baba Burnu’nun doğusundaki ilk koyun sol tarafında, deniz kıyısında, Albert
Cazes şirketinin kömür depoları bulunduğu görülmektedir. Depoların yeri kırmızı
renkli yazıyla belirtilmiştir. Körfezdeki 2 ve 5 numaralı şamandıraların konumları,
haritanın sol kitabesinin ortalarındaki kare biçimindeki çerçevenin içine yazılmıştır.
Ereğli koyunda başka şamandıralar olmasına karşın yalnız Albert Cazes kömür
depoları önünde bulunan 2 ve 5 numaralı şamandıraların konumlarının verilmiş
olması, şamandıraların bu kumpanyaya tahsis edildiklerini veya bu kumpanyaya ait
olduklarını göstermektedir. Haritanın başlığına “HERAKLEA”, altında, ayıraç içinde
“BENDER- EREGLİ” olarak, Ereğli’nin adı yazılmıştır. Bu adın altında Baba Burnu
Feneri”nin enlem ve boylamı bulunmaktadır. Enlem ve boylam değerlerinin altında
sayısal ölçek, onun da altında çizgisel ölçek yer almaktadır. Çizgisel ölçeğin altında “
BLACK SEA COALİNG” ve onun da altında kumpanyayı tanıtan “ALBERT CAZES &
Co. – İstanbul” yazısı bulunmaktadır. Daha altta da “Head Office Tahir Han-Galata”
29 olarak kumpanyanın genel merkezinin adresi, onun da altında “Telegrama. Cazesİstanbul” biçiminde telgraf adresi yazılmıştır.
Haritanın sağ alt köşesindeki dikdörtgen çerçeve içinde Ereğli’nin yöredeki
çeşitli önemli yerlere olan uzaklıklarını gösteren bir cetvel bulunmaktadır: Bu
çerçevenin sağ tarafında, haritanın alt kitabesine bitişik 1/ 1.200.000 deniz mili (Knot)
ölçekli ve yörenin Karadeniz ve İstanbul Boğazı’na göre konumunu gösteren bir
genel durum haritası bulunmaktadır. Genel durum haritasının sağ üst tarafına 1/
200.000 ölçekli, Ereğli’nin yöredeki konumunu gösteren bir başka harita daha
çizilmiştir. Bütün bu bilgilere dayanılarak, haritanın, Albert Cazes depolarından kömür
almaya gelecek gemiler için hazırlatılıp, basıldığı anlaşılmaktadır. Albert Casez
Kumpanyası tarafından özel olarak yaptırıldığı belli olan haritanın üzerinde, hangi
tarihte yapılıp basıldığını gösteren bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak, Albert Cazes
kumpanyasının faaliyet gösterdiği yıllara dayanılarak, haritanın1856-1859 yıllarında
çizdirilip bastırıldığı ileri sürülebilir. Bu Ereğli kömür haritası da, Deniz Müzesi Harita
Kataloğu dışında ilk kez yayınlanmaktadır.
b. Kömür Kumpanyası (Zafiropulos) İşletmeciliği (1859-1860)
Yukarıda değinildiği üzere 1859 yılına değin olan sürede alınan kömürlerin
parası ödenememişti. Yöreden alınan vergilerle borcun ödenmesi öngörülmüşse de,
vergiler borcu karşılamaya yetecek düzeyde olmadığından, sorun çözülememişti.
Daha doğrusu devlet sözünde duramamış, anlaşmaları uygulayamaz duruma
düşmüş, kumpanyalar da üretimi durdurmuşlardı. Oysa tersane ve donanmanın
kömüre gereksinimi vardı. Bu ihtiyaç bitmeyecek, hatta artarak sürüp gidecekti. Mali
olanaksızlıklar nedeniyle, yurt dışından kömür alınması da mümkün olamıyordu. Bu
kötü durumdan çıkılabilmesi için çareler arandı ve darboğazdan kurtulmak amacıylaSaray ilişkilerini sürekli sıcak tutan- kuyumcu (banker) Yorgaki Zafiropulos ile
sözleşme yapıldı ve havzanın işletmeciliği Zafiropulos’a verildi. Bu sözleşmeye göre
1850 yılında göreve getirilmiş olan Halil Kadri Hoca Maden Müdürü olarak göreve
devam ederek, 1860 yılına kadar 10 yıl boyunca Evkaf Nezareti adına görev yaptı.26
26
Ekrem Murat Zaman,a.g.e. s. 30 30 Zafiropulos yapılan anlaşmaya göre kömürün 1 atik kantarını, 4 kuruş (70.86
kuruş/ton) fiyat-ı miri ile (değişmez fiyatla) devlete satacak ve havzada madencilik
işlerini Zafiropulos adına,Tınkıroğlu Hova Pozarit yürütecekti. Zafiroğlu ve adamının
havzada kömür üretimini kasıtlı olarak arttırmaması ve durumun eskiden daha kötüye
gitmesi nedeniyle, 13 ay sonra Zafiropulos’un mukavelesi iptal edilmiştir. 27
Ne acıdır ki, ülkemizdeki kömürün 1829’da bulunmasının ardından 31 yıl
geçmiş olmasına karşın hem kömürümüze sahip olunamamış, hem de kömürün
ekonomimize katkıda bulunması sağlanamamıştır.
c. İngiliz Kömür Kumpanyası İşletmeciliği (1860-1861)
Zafiropulos’la yapılmış olan anlaşmasının iptal edilmesinden sonra, havza’nın
işletmeciliği, yeniden yukarıda sözü edilen İngiliz kumpanyasına verilir. Ancak,
anlaşma uyarınca, kumpanya üretimi 35.000 Ton/yıl üzerine çıkarılması gerekirken
bunu yapmamış ve kömürün İngiltere’den ithal edilmesini yeğlemiştir. Bu durum
karşısında, yani kumpanyanın taahhüdünü yerine getirmemiş olması nedeniyle,
Maliye Nezareti’nin önerisi ile İngiliz Kumpanyası’nın mukavelesi 1861 yılı sonunda
iptal edilmiştir. Ahmet Naim, Zonguldak Havzası adlı kitabında bu olayı şöyle
açıklamaktadır:
“Kömür Kumpanyasının hıyanet derecesine varan kötü idaresine rağmen
havzanın idaresi, iki yıl daha bunların elinde kaldı. Sonunda, 1861 yılının Temmuz
ayında Maliye Nezareti konuya el atma gereğini duydu. Sadrazamlık aracılığıyla
Saray’a verilen bir yazıda kömür kumpanyası şikâyet edilerek, topraklarımızda
gereksinimi karşılayacak maden cevheri bulunduğu halde, kömür kumpanyasının
yetersizliği ve kötü idaresi yüzünden İngiltere’den satın almak zorunda kalan
kömürlere dökülen para rakamlarla bildirildi. Havzanın bu şekilde yuvarlanmakta
olduğu acıklı sonuna işaret olunarak kumpanya ile yapılan anlaşmanın bozulmasına
ve havzanın Maliye Nezareti’ne verilmesi istendi.
Padişah bu çok haklı ve makul talep karşısında harekete geçti ve bir fermanla
kumpanyanın mukavelesini iptal etti. Fakat Hazine-i Hassa’dan fedakârlık yapamadı.
27
Ekrem Murat Zaman,a.g.e. s. 30
31 Kömür kumpanyasının imtiyazını geri almakla beraber, madenin eskisi gibi Hazine-i
Hassa eliyle bir idare kurulmasını ister.”28.
d- Evkaf Nezareti İşletmeciliği (1861-1865)
Mukavelenin iptali ile birlikte yapılan, havzanın idaresinin Maliye nezaretine
verilmesi önerisi, ne yazık ki, kabul görmemiş ve Padişah’ın isteği ve emri üzerine,
1861 yılında, Hazine-i Hassa yönetimi yeniden Evkaf Nezaretine verilmiştir. Bu
yönetim süresinde, havzada, ancak küçük madenciler üretim yapabilmiştir. Ancak bu
küçük işletmelerin de mali sıkıntılar ve olanaksızlık içinde bulunmaları nedeniyle
üretimlerini 1864 yılına değin, ancak üç yıl sürdürebilmişlerdir.
Bu arada, 4 Şubat 1863’de kurulan Bank-ı Devlet-i Aliye-i Osmaniye (Osmanlı
Bankası), 1 Haziran 1863 tarihinde bu yeni kimliği ile hizmete başlamıştı. Bankanın
kurulmasıyla, ilk iş olarak, 1839dan beri devlet tarafından çıkarılmış olan karşılıksız
kâğıt paralar (kaimeler), Osmanlı Bankası’nın yardımıyla, tedavülden kaldırılması ve
madeni para basılması için Osmanlı Bankası aracılığıyla 8 milyon sterlin borç
alınmıştır. Bu borca güvence olarak da gümrük gelirleri, ipek, zeytinyağı, tütün, tuz
vergileri gösterilmiştir. Yani devlet borç içindeyken, iyice borç batağına batmıştır.
Alınan borcun bir kısmıyla Galata bankerlerinin alacakları ödenmiştir. Ancak alınan
borçtan küçük madencilere olan borçlar için bir ödeme yapılmamıştır. Bu yetmemiş
gibi, madencilerin devlete satmakta oldukları kömürün parası da ödenemiyordu. Bu
durum havzada üretilen kömürü tamamen Bahriye İdaresi’ne satmak zorunluluğunda
olan madencileri büsbütün sıkıntıya sokmuş ve üretim durma noktasına gelmişti.
Gelinen nokta en çok Bahriye’yi etkilemekteydi.
Sorunların içinde kömür üretiminin yeterli olmamasının yanı sıra ocaklarda
çalışan yerli ve yabancı amelelere (işçilere) de boğaz tokluğuna çalışırcasına ücret
ödenmesi de bulunmaktaydı. Üstelik amelelerin iş saatlerinin gün doğumu ve gün
batımı olarak uygulanması bir başka sömürü konusuydu. Ayrıca amelelerin kaza,
yaralanma ve ölümleri halinde güvencelerinin yoktu, daha doğrusu bu gibi konularda
onların haklarını koruyacak kural ve kaideler bulunmamaktaydı. Daha açık bir ifade
ile işçiler, her konuda yerli ve yabancı maden müteahhitlerinin ve işletmecilerinin
insafına terk edilmiş durumdaydı.
28
Ekrem Murat zaman, a.g.e. s.30
32 İkinci Kısım
Bahriye Nezareti Yönetimi (1865-1908)
İşte bu sıralarda Bahriye’de de yeni gelişmeler olmakta ve donanmanın
225.000 tonajlı, zırhlı gemilerden oluşması, Haliç tersanesinin yenilenmesi gibi
konular gündeme gelmiş bulunmaktaydı. Söz konusu değişiklik ve gelişmelerin
anlamı, Bahriye’nin daha çok taş kömürüne ihtiyaç duyması demekti. Hâlbuki 1829
yılında kömürün bulunmasından bu yana, aradan 36 yıl gibi çok uzun bir sürenin
geçmiş olmasına karşın, taşkömüründen hemen hemen hep yabancılar ve
işletmeciler yararlanmıştı. Üstelik yabancılar başta olmak üzere ocak sahipleri veya
ocak işletenlerinin üretimi kasıtlı olarak düşük tutmaları nedeniyle devlet kömür
açığını karşılamak üzere dışarıdan kömür getirmek zorunda bırakılıyordu. Dolayısıyla
ülkelerinde taşkömürü olan devletler, bu değerli madenden yararlanıp, zengin
olurken, ülkemizde taşkömüründen yeterince, yararlanılamıyor, üstelik kömür ithal
edildiği için dışarıya para ödeniyordu. Bu doğrudan doğruya ülkemizin yabancılar ve
yerli işletmeciler tarafından, kömür alanında da sömürülmesi demekti.
Değinilen koşullar altında yapılacak tek iş; üretimin kendi olanaklarımızla veya
denetimimizde yapılması, ihtiyacı karşılayacak düzeye getirilmesi, üretime ilişkin
kural ve koşulların kendi yönetimimiz tarafından belirlenmesi ve ocak, işletmeci ve
üretim üzerinde devlet tarafından etkin bir denetimin yapılmasıydı. Doğal olarak,
bunların yapılabilmesi için her şeyden önce dürüst, bilgili ve ülke çıkarlarını gözeten
bir yönetimin oluşturulması gerekiyordu. Böyle bir yönetimin alacağı önlemlerin
başında kömür aranması, ruhsat alınması, ocak açılması ve çalıştırılması gibi
konuların kurallara bağlanması; kömür çıkarma, depolama ve taşıma işlerinin
yeniden düzenlenip geliştirilmesi, yeterli sayıda ve kaliteli işgücünün sağlanması,
işçilerin sömürülmelerini önleyecek önlemlerin alınarak onların hak ve hukuklarının
korunması, çevrenin korunması gibi hususlar gelmekteydi.
İçinde bulunulan kötü durum, kömüre en fazla ihtiyacı olan ve kömürü en çok
kullanan kurum olan Bahriye’yi etkilemekteydi. Bu nedenle söz konusu kötü
durumdan kurtulmak ve gereken önlemleri almak üzere, Bahriye’nin başındaki,
İmparatorluğun son Kaptan-ı Deryalarından Ahmet Vesim Paşa, havzada yapılmasını
33 düşündüğü işlere ve alınacak önlemlere ilişkin öneriler hazırlar ve bunları Padişah’a
sunar. Böylelikle taşkömürü havzasının yönetimi Bahriye Nezaretine verilir.
Yönetimin Bahriye Nezaretine verildiği tarihi 1864 olarak gösteren Dr. Ferruh
Niyazi Ayoğlu olayı şöyle anlatmaktadır:
“Havzadan yeterince kömür çıkarılmaması ve hazinedeki sıkıntılara bağlı
olarak yabancı ülkelerden kömür alımının azalması ile donanma, tersane, tophane ve
darphane gibi fabrikaların kömürsüz kalmasının yarattığı sıkışıklıklar üzerine Kaptan-ı
Derya (Deniz Kuvvetleri Komutanı) Ahmet Vesim Paşa, Padişah’ın huzuruna çıkarak
‘büyük bir cesaret ile’ Ereğli havzasının Bahriye yönetimine verilmesini istedi ve
1864’de çıkarılan Padişah emri ile havza yönetimi Bahriye Nezareti’ne devredildi. Söz
konusu dönemi oluşturan 1864-1908 süreci iki ana döneme ayrılabilir…
… Ereğli kömür havzası yönetimini alan Bahriye Nezareti, Mirliva /tuğamiral
Dilaver Paşa’yı Padişah emriyle “Ereğli Livası kaymakamı ve Maadin-i Hümayun
Nazırı” olarak görevlendirilmiş, Dilaver Paşa havzanın merkezi olarak Ereğli’yi
belirlemiş ve burada Maadin Nezareti’ni kurmuş, Kozlu ocaklarının işletilmesiyle
görevli bir komisyon oluşturmuş, ocak bölgelerinde Bahriye memurları görevlendirmiş
ve bu yöneticilerin emrine Bahriye askerleri vererek, havzada askeri bir yönetim şekli
yapılandırmıştır. Dilaver Paşa’nın yöneticilik yaptığı dönemde memur ve yöneticilerin
derece ve yetkileri, kömür üreten madencilerin görev ve hakları belirlenmiş, maden
aranması, çalıştırılması ve ruhsatlandırılması düzenlenmiş, rastgele ocak açılması ve
ruhsatsız üretim önlenmiş, ocak sınırları belirlenmiş, ocaklara numara, çalışan kömür
damarlarına isim verilmiştir. Dönem boyunca havzada yeniden demiryolları ve dekovil
hatları döşenmiş, gerekli ocak ağızlarından varageller, iskeleler ve yükleme olukları
yapılarak yükleme ve taşıma işleri kolaylaştırılmış, madenler için gerekli olan maden
direklerinin nasıl sağlanacağı belirlenmiş ve özellikle Ereğli Livası ormanları maden
direği üretimine ayrılmıştır.”29
Buna karşın, taşkömürü havzası işletmesinin 1865 yılında Bahriye yönetimine
verildiğini yazan Ekrem Murat Zaman’ın konunun gelişmesine ilişkin açıklamaları ise
şöyledir:
29
Yrd. Doç. Dr. Ferruh Niyazi Ayoğlu Zonguldak Kent tarihi ’05 Bienali, Zonguldak Kültür ve Eğitim
Vakfı- Birinci Basım, 2006, Kapitalizmle Eklemlenme Sürecinde Zonguldak Kömür Havzası’nın
Tarihsel Gelişimi: 1829-1908, s.124-125
34 “Padişah I’inci Abdülaziz’in (saltanatı 1861-1876) emriyle havzanın yönetimi
10 Şubat 1281 (1865)’de Bahriye İdaresine (Kaptan-ı Derya İdaresi) devredilir.
Osmanlı Devleti’nin son Kaptan-ı Derya’sı Ahmet Vesim Paşa’nın Ereğli Maadin-i
Hümayun’u idaresine (Ereğli Madenleri Müdürlüğü’ne) yazdığı tezkere (yazı) ile
‘bundan böyle madenlerin, Padişah’ın emri ile Kaptan-ı Derya İdaresi’ne verildiği,
yine eskisi gibi işlerin idaresine gayret edilmesiyle, ilgili yönetim değişikliği’
konusunda bilgi verilmiştir.” 30
Havza yönetiminin Bahriye’ye verilmesini araştırmacılardan birinin 1864, birinin
de 1865 olarak iki farklı tarihte göstermeleri hususu, Hicri tarihin Miladi tarihe
çevrilmesinden kaynaklanmış olabilir. İleride yeniden ele alınacak olan çelişkili
tarihlerden 1865 tarihinin daha gerçekçi olduğu anlaşılmaktadır.
Araştırmacılar, genel olarak, havza yönetiminin Kaptan-ı Deryalığa Nezareti’ne
devri kararının alındığı 22 Şubat 1865 tarihinden sonraki olayların fazla ayrıntısına
girmeden, ocakların işletilmesinde büyük önemi ve yeri olan, 4 Muharrem 1284 (8
Mayıs 1867) tarihli ünlü Dilaver Paşa Nizamnamesi’ne geçerler. Oysa Başbakanlık
Osmanlı Arşivi Başkanlığı’nda bulunan belgelerin yanı sıra İstanbul Deniz Müzesi
Komutanlığı Kütüphanesi’nde 1865-1867 yılları arasındaki gelişmelere ilişkin bazı
belgeler bulunmaktadır. Bu belgelerin incelenip değerlendirilmesi ile konu daha
gerçekçi olarak ortaya konulabilmektedir. Bu amaçla önce Kaptan-ı Derya Ahmet
Vesim Paşa’nın yaşam öyküsü ele alınacak; ardından da İstanbul Deniz Müzesi
Komutanlığı Kütüphanesi’ndeki, 452/ 11 demirbaş numaralı bir el yapımı harita ile
yine ayni kütüphanedeki Kaptan-ı Derya Ahmet Vesim Paşa tarafından hazırlanmış
279 demirbaş numaralı bir haritadan söz edilecektir:
Ahmed Vesim Paşa’nın Hayatı
İstanbul’da 1824 yılında doğan ve babası Tersane Emini Seyyid Mehmet Reşit
Efendi olan Ahmet Vesim Paşa, Bahriye Mektebi’nden mezun olduktan sonra Girit
ayaklanmasının bastırılmasında gösterdiği üstün başarıdan dolayı, Kaptan-ı Derya
Çengeloğlu Tahir Paşa’nın takdirini kazandı. Topçuluk Eğitimi için İngiltere’ye
gönderilen Vesim Paşa, yurda dönüşünden itibaren 2 yıl donanmada topçuluk
öğretmenliği yapmıştır.
30
Ekrem Murat Zaman, a.g.e. s.31
35 Kırım Savaşı’nda Sivastopol’de gösterdiği başarıdan dolayı İngiltere ve Fransa
deniz kuvvetleri tarafından takdirname ile ödüllendirilmiş, Binbaşı rütbesiyle Veliaht
Abdülaziz’e tahsis edilen Peyk-i Şevket vapurunun kumandanı oldu. 1859 yılında
Osmanlı Devleti komiseri olarak görevli iken, Karadeniz limanlarının haritalarını
yapmakla görevlendirilen ünlü Rus Amirali Podokof’un yanında çalıştı ve bu projenin
başarıyla tamamlanmasında büyük gayret gösterdi.
Daha sonra Sultan Abdülaziz’in yaverliğine getirilen Vesim Paşa, bir müddet
Mekke emirliği yaptıktan sonra Kaptan-ı Derya Ateş Mehmet Paşa’nın vefatı üzerine
21 Ocak 1865 tarihinde Kaptan-ı Deryalığa getirildi. Ancak Sadrazam Fuat Paşa’nın
donanma giderlerini kısma teklifini kabul etmeyerek 29 Mayıs 1865 tarihinde bu
görevden istifa etti.
11 Mart 1867’de Bahriye Nezareti’nin kuruluşundan sonra donanmanın emir
ve komutasıyla görevli olarak teşkil edilen Tersane-i Amire Komuta Meclisi Başkanı
oldu. Donanma Başkomutanı olarak Girit’in ablukasına memur edildi. Mehmed Sadık
Paşa’nın Sadarete gelmesiyle 18 Nisan 1878’de Bahriye Nazırlığına atandı, 14 Şubat
1879’da görevden alındı. Sonraki yaşamını yalnız sanatla uğraşarak ve birçok eserler
vererek geçirenPaşa, 86 yaşındayken 1910 tarihinde İstanbul’da ölmüştür. Mezarı
Üsküdar Mevlevihanesi’ndedir.31
İstanbul Deniz Müzesi Komutanlığı Kütüphanesi’ndeki, 452/11 demirbaş
numaralı el yapımı harita
Haritanın kayıt defterindeki adı “Zonguldak Maden Ocakları”dır. Haritanın sol üst
tarafında bulunan Osmanlı arması içindeki süslemeli başlıkta haritanın kapsadığı
alana ve haritayı yapanlara ilişkin açıklamalar bulunmaktadır.
31
Ahmet Vesim Paşa’nın yaşam öyküsü Tarihi Deniz Arşivi Md. Dz. Öğretmen Yarbay Ersan Baş
tarafından hazırlanmıştır.
36 Haritanın süslemeli başlığı
Haritanın başlığındaki açıklamaların. çevrim yazısı aşağıdadır:
“Bolu Sancağı’nda kâin Ereğli ve Filyos ve Çarşamba kazalarına tabi ve Bahr-i
Siyah sevahilinde vaki Zonguldak ve Kozlu nam mahallerde el-haletü-hazihi
İşlemekte
olan
kömür
maden-i
Hümayun
ocaklarının
derun-i
cibalde
sur
hafriyatlarının resm mustahhemi? ve tabakat meyl-i tabiyelerini mübeyyen harita-i
müzeyyendir ki bu defa Mühendishane-i Berri-i Hümayun binbaşılarından Refetlü
Ahmed Hilmi ve Mülazım Atıf Efendiler bendeleri marifetiyle ahz ve tersim olunmuştur
16 Mayıs 1280 (28 Mayıs 1864)
Dikkat
edilirse,
harita,
olması
gerektiği
gibi,
Mühendishane-i
Bahri-i
Hümayun’da (Deniz mühendislik Okulu veya bugünkü Deniz Harp Okulu’nda) görevli
deniz subayları tarafından değil, Mühendishane-i Berri-i Hümayun (Kara Mühendislik,
yani o günkü Kara Harp Okulunda)’da görevli kara subayları tarafından yapılmıştır.
Hâlbuki Türkiye’de çağdaş haritacılık eğitim ve öğretimi, Mühendishane-i Berri-i
Hümayun’dan epey zaman önce, Mühendishane-i Bahri-i Hümayun’da başlamıştır.
Dolayısıyla Bahriye’nin elinde taşkömürü havzasının haritasını yapabilecek nitelikte
subaylar olması gerekir. Nitekim Deniz Müzesi Kütüphanesi’nde, havzaya ilişkin
37 haritalar dahil, pek çok harita bulunmaktadır. Bu haritaların tümü ve bunların arasında
bulunan, havzaya ilişkin bir kara haritasının deniz subayları tarafından yapılmış
olduğu bilinmektedir.
1864 tarihli bu haritanın, deniz subaylarınca değil de kara subaylarınca
yapılmasının nedeni, aşağıdaki açıklamada görüldüğü gibi, o yıllarda arazi ve maden
derslerinin, Mühendishane-i Bahri-i Hümayun’da okutulmayıp, Mühendishane-i Berr-i
Hümayun programlarında yer alması olabilir.
“Osmanlı Devleti’nde 19. yüzyıla kadar madencilikle ilgili teknik eğitime
rastlanmaz. Ancak, orduya teknik eleman yetiştiren, “Mühendishane-i Berri-i
Hümayun (Kara Mühendishanesi) ile Darülfünun’da “Fünun Medresesi (Fen
Fakültesi) madencilikle ilgili “İlm-ül Arz ve Maadin” (Yer ve Maden Bilimi) gibi bazı
dersler okutulmuştur.”32
1864 tarihli haritanın yaptırılmasının nedenine geçilmeden önce harita ve
üzerindeki bilgilerin incelenmesi yararlı olacaktır.
Çok yıpranmış olan harita, Deniz Müzesi Komutanlığının, bu gibi belgeleri
onarma planı çerçevesinde, bir şans eseri olarak, yakın zamanda onarılmış ve bu
nedenle incelenmesi kolaylaşmıştır.
32
Ekrem Murat Zaman, Zonguldak Kömür Havzası’nda Madencilik Eğitimi ve Maden Mektebi, s.33
38 Taşkömürü Havzasının 16 Mayıs 1280 (28 Mayıs 1864) tarihli haritası. Boyutu: 1.39X1.08 m.
Haritanın boyutu 138 X 108 santimetredir ve karton niteliğinde, kalın bir kâğıt
üzerine tersim edilmiştir. Yükseklikler tarama yöntemiyle gösterilmiş, Karadeniz kıyısı
mavi çizgiyle çizilmiş, denizalanı boyanmamıştır. Haritanın tersiminde mavi, siyah
kahverengi renkleri kullanılmış, ormanlık alanlar siyah noktalarla belirtilmiştir.
Haritanın sağ alt köşesinde, üst üste yazılmış, iki ayrı ölçek bilgisi bulunmaktadır:
“Bir usbu Osmani33 dört yüz zira faraziyle iki bin zira mikyası(nda)dır.
Bir usbu Osmanlı fart zirai farzıyla, maden ocaklarına mahsus iki yüz zira
mikyası(nda)dır.”
Haritaya kitabe çizgileri çizilmemiştir. Altlığın denizler alanları dahil çizim
yapılmamış boş yerlerine Zonguldak, Kilimli ve Kozlu yöresinde bulunan 40
taşkömürü ocağına ilişkin galerilerin krokileri çizilmiştir. Krokilerde, “kapı” yazılarak
galerilerin girişi de gösterilmiştir. Ayrıca galeri krokilerinin üstüne ocağı işleten veya
33
Usbu = parmak; Zira, “dirsekten orta parmak ucuna kadar olan bir uzunluk ölçüsü olup, 75-90
santim arasında değişmektedir. Bu ifadeden. Maden ocaklarında değişik uzunlukta bir Zira
kullanılmakta olduğu anlaşılmaktadır. C.Ü. ve A.H.C.
39 “işletenlerin adları yazılmıştır. Ocağı işletenleri gösteren yazının altına “ocaklarının
derun-i cibalde sur hafriyatlarının resmi” notu düşülmüş ve yanlarına galerinin kesiti
çizilmiştir.
Bir fikir vermek üzere, haritanın sol üst köşesindeki süslemeli harita başlığının
sağ tarafında bulunan, Kozlu’daki dört ocağa ilişkin açıklamalar aşağıdadır.
Kozlu’daki dört ocağın galeri krokileri ve yanlarındaki açıklama yazıları
Sol üst taraftaki büyük ocağın üstünde “Laz Papaz şeriki papaz Naman
şahısların Kozlu’da kâin, hafr etmekte oldukları maden kömürü ocağının tersim-i
müstahidir” yazılıdır.
Büyük ocağın sağ tarafındaki ocağın üstünde “Bu dahi Kozlu’da olarak Elya
Frano ile Hıristo Naman şahıslara müteallik maden kömürü ocağının tersim-i
müstahidir” yazılıdır.
Her iki ocağın, ortalarında, kare biçimindeki ocağın üstünde “Bu dahi Kozlu’da
olup, Ella Frano’ya müteallik maden kömürü ocağının tersim-i müstahidir” yazılıdır.
Sağ alt taraftaki ocağın üstünde “Hıristo ile Frano naman şahısların Kozlu’da
kâin, hafr etmekte oldukları maden kömürü ocaklarının tersim-i müstahidir” yazılıdır.
Açıklama yazılarının hemen sağ taraflarında bulunan ocak krokilerinin sağ üst
köşelerine “sah-ı damar” (damar oyuğu) yazılarak, galerilere ilişkin sayısal bilgiler
40 konulmuştur. Ancak buralardaki ölçü birimi okunamadığından yazılmış olan sayısal
değerler hakkında bilgi verilemesi mümkün olmamıştır.
.Haritanın incelenmekte olan konu ile ilişkisine gelince; Haritanın İstanbul
Deniz Müzesi Komutanlığı Kütüphanesi’nde bulunması, başka yerlerde bu haritadan
söz edilmemiş olması göz önünde tutularak, harita diğer belgelerle birlikte ele alınıp
incelenmiştir. Bu incelemeye dayanılarak yapılan değerlendirmede; haritanın
taşkömürü havzasındaki kömür ocaklarının durumu hakkında ön bilgi edinmek üzere,
Kaptan-ı Deryalık tarafından ve büyük bir olasılıkla Padişah’ın emriyle yaptırılmış
olduğu kanısına varılmıştır. Hatta haritanın yaptırılmasına ilişkin emrin Ahmet Vesim
Paşa’nın Sultan Abdülaziz’in yaverliğinde bulunduğu sırada verilmiş olması büyük bir
olasılıktır. Bu takdirde, Sultan Abdülaziz’in daha 1964 yılından önce taşkömürü
havzasındaki yönetimin yeniden yapılandırılmasını düşündüğü ve Ahmet Vesim
Paşa’nın da Kaptan-ı Derya olmadan, kömür havzasındaki işletmenin acı durumu
hakkında ayrıntılı bilgi sahibi olduğu, kolaylıkla, ileri sürülebilir.
Anlaşıldığına göre kömür havzasındaki kötü durum devlet ileri gelenleri
tarafından bilinmekte ve kötüye gidişin durdurulması için daha 1864 yılından önce
bazı önlemlerin alınması için araştırmalar yapıldığı ortaya çıkmaktadır.
Kaptan-ı Derya Ahmet Vesim Paşa’nın Taşkömürü Havzasına İlişkin
Raporu
Padişah’ın taşkömürü havzasının İşletilmesinin Kaptan-ı Deryalığa verilmesine
ilişkin buyrultusunun alınmasından sonra Padişah’ın emriyle Ahmet Vesim Paşa
tarafından havzada inceleme yapılıp bir rapor hazırlanmıştır. Söz konusu rapor;
İstanbul Deniz Müzesi Kütüphanesi’nde olup demirbaş numarası 279’dur. Raporun
kütüphane kayıtlardaki adı “Ereğli Kömür Madeni Mukavelesi-1800”dür. Ancak,
belgenin adı her ne kadar kayıtlarda “Ereğli Kömür Madeni Mukavelesi-1800” olarak
gösterilmiş ise de içeriğinden, belgenin bir mukavele olmayıp, bir rapor olduğu açıkça
bellidir. 21 Zilhicce 1281 (17 Mayıs 1865) tarihini taşıyan raporun fotokopisi, çevri
yazısı ve içeriğine ilişkin özet aşağıdadır.
41 Ahmet Vesim Paşa’nın taşkömürü havzasında yapılmış incelemeye ilişkin 21 Zilhicce 1281
(17 Mayıs 1865) tarihli raporu
“[1] Memalik-i muazzama-i şehinşahileri toprağı altın etmekte olan kimyayı
ikdâmât ve tevfîkat-ı celîle-i Hazret-i hilâfet-penâhi’ye kendimize delîl ittihâz etmiş
olduğumuz halde Ereğli Kömür Maden-i Hümayun’una muvâsalatla görülen ahvâl
üzerine tesis ve icrâsı münâsib gibi mütalaa olunan ıslahat ve tanzimatın arz ve
ifadesine cüret kılınır. Şöyle ki maden-i mezkûrenin en evsa‘ ve âlâsı Kozlu ve
Zonguldak ve Kilimli denilen üç mevkide bulunarak bunlardan Kozlu Madeni
öbürlerine nispeten az hâsılat verir bir yer iken mukaddemâ oraya hayvanat
vasıtasıyla işletilir bir demiryolu inşâsıyla teshîlât-ı kâfiyye itâ kılınmış olduğundan şu
42 halde senevî beş yüz bin kantar kömür vererek iskeleye nakl olunmakta. Ve
Zonguldak Madeni iki tarafı kömür tabakalarıyla memlû ve nihayeti dahi kömür sanayi
mesabesinde bulunan meşhur ve cesîm ve Üzülmez Dağlarına muttasıl bir yer iken
buraya yolca hiç teshîlât verilmemiş idüğünden envâ-yı müşkülatla ancak iki yüz elli
bin kantar miktarı kömür ita edilmekte ve Kilimli Madeni dahi bir taraftan mezkûr
Zonguldak ve diğer taraftan Üzülmez Dağlarına muttasıl ve gayet vâsi bir yer iken
kezalik bu da mahzar-ı teshîlât olamadığından yalnız iki yüz bin kantar kadar kömür
verebilmektedir.
İş bu madenler dünyada zenginlikçe meseli nadir bulunur şeyler olmak
hasebiyle umur-ı nakliyeleri teshil ve tanzimat-ı saire muktezasıyla icrâ ve tekmil
eylediği takdirde senevî ferruh ferruh dört milyon kantar miktarı kömür itâ
edebilecekleri bi-iştibâh olduğundan binâ-yı ıslahat ve tanzimatın bu esas üstüne
kurulması gayretine düşülüp, fakat malum-ı âli buyrulduğu üzere böyle bir emr-i
cesîmi birden bire mevki-i icraya [2] çıkarmak kabil olamayarak menâfi‘nin
ibtidasından intihası görünür. Bir zaman içinde tedrîcle ifâ eylemek umûr-ı
zarûriyyeden idüğünden ol vechle ber-usul tedrîciyye ittihâzıyla ba-havle te‘ala-i
sâye-i
tevfîkan-vâye-i cenâb-ı mülûkânede seksen bir senesi zarfında maden-i
mahsûsadan bir milyon yüz bin ve seksen iki senesinde iki milyon yüz bin kantar
kömür alınmak için sâlifü’l-zikr Kozlu Demiryolunun Yeni Harman nam mahalle değin
uzatılmasıyla el-yevm mevcut olan kömür oluklarına dört kıtanın daha ilave edilmesi.
Ve Zonguldak’ta bulunan kömür oluklarına dahi üç kıtanın ilavesiyle beraber bunlara
gelen ârî yolun nihayetindeki şubelerin hem hayvan ve hem araba geçebilecek ve
ileride yapılacak demiryoluna da bir mukaddeme olacak mertebede tevsî olunması ve
Kilimli’de dahi sahilden kömür ocakları nihayetine değin Kozlu tarafı misüllü hayvanat
vasıtasıyla işletilir bir demir yol inşâsıyla yüz elli kıta kadar kömür arabası ve mikdâr-ı
kâfi kömür oluğu ve iskele imâl ve mezkûr oluklar pişgâhında sandalları talatomdan
muhafaza etmek için bir dökündü ihdâs kılınması iktizâ edildiği gibi seksen üç
senesinde üç ve seksen dört senesinde tamam dört milyon kömür alınmak için dahi
Zonguldak İskelesinden Üzülmez Dağlarına varıncaya kadar makine ile işletilir bir
demir yol yapılması ve iskelenin tevsî‘iyle kömür oluklarının bir kat daha arttırılması
ve şu dört milyon kömürün ihracına başlandığı sırada Karadeniz’in mevsim-i seyranı
olan beş ay zarfında ne kadar ikdâm olunsa ancak üç milyonu Dersaadet’e
43 getirilebilerek kusur bir milyonu kışa kalacağından bunu Ereğli’ye nakl ile kışın
icâbına göre limandan yükletmek için Ereğli’de müteaddit kömür mağazaları yaptırılıp
bu mağazalardan kömür alacak gemileri barındırmak için dahi zaten orada mevcut
olan döküntünün bir arşın daha yukarıya kaldırılması [3] elzem görülmüştür.
Maden-i mahûsanın vâridat ve masârifâtı bahsine gelince merbûten takdîm olunan
hulâsa pusulasında gösterildiği vechle seksen bir senesinde alınacak bir milyon yüz
bin kantar kömürün beher kantarı devâir-i mîriyeye dokuzar kuruşa itâ kılındığı
surette hâsıl olacak mebâliğden bahasıyla masârif-i nakliye ve sâiresi çıktıktan sonra
beş bin kese akçe ticaret kalacağı misüllü sene be sene miktarı büyüdükçe ticaret
dahi o nispet üzere büyüyüp, seksen dört senesi içinde yirmi bin kese akçeye
varacağı ve şu kadarın devâir-i mîriyece henüz dört milyon kömür sarfına mahal
olmamak mülâbesesiyle mezkûr kömürün birazı bi’t-tabi piyasaya çıkacağından daha
yüksek fiyatla satılabilirse ticaret tezâyüd ve şayet dokuzdan aşağı paha ile verilirse
tenâkus edeceği derkâr bulunmuştur.
Bâlâda ta‘dâd ve beyân olunan ilâvât ve inşaat ve ıslahatın masarif mecmuasıyla
tedarik olunacak hayvanat bahası altı bin yüz yirmi kese akçeye bâliğ olduğundan
bunun mezkûr ilâvât ve inşaat ve ıslahata tahsis edilen seneler içinde tesviyesi lazım
gelirse de seksen bir ve iki senelerinde yapılması gösterilen şeylerin hemen şimdi
tesviyesine başlanılarak intihâ-yı hazirana değin arkası alınmaz ise seksen birde
alınacak bir milyon kantar kömürün Ağustos nihayetine kadar tamamı nakli mümkün
olamayacağı gibi seksen üç ve dört senelerine tahsis olunan inşaattan Zonguldak
Demiryolu’na dahi şimdiden başlanılamaz ise madenciler bu yolun başlayacağına
rabt-ı kalble orada ocak güşâdına kıyâm eylemeyerek işi yolun hitâmına ta‘lîk
eyleyecekleri cihetle bilahare iki üç yıl kadar vakit kaybedileceğinden müceddeden
bunlara medar-ı emniyet olarak hemen ocak güşâdına mübâşeretle yol bitinceye
kadar onlar dahi edilip, o yola mükâfat olabilecek mertebede kömür verilmeye hâiz
bulunmak için [4] mezkûr yolun şimdiden inşasına başlanılması iktizâ etmeğin bu
sebeplerle sâlifü’l-zikr altı bin yüz yirmi kese akçeden iki bin yüz yirmi kesenin bu
sene ve kusûr üç bin dört yüz kesenin dahi seksen iki ve üç senelerinde münâsafeten
ticaretten tesviyesi icab etmiştir.
44 İş bu ilâvât ve inşaat ve ıslahatın hüsn-i icra ve ifâsıyla ameliyât-ı madeniyyenin
matlûb vechle idaresi ve madenlerin harabatiden muhafazası zımnında zâbıtân-ı
askeriyeden üç dört nefer sâhib-i vukuf zatlardan mürekkeb bir imalat komisyonu
yapılıp, gönderilmesi ve ıslah-ı imâlata bir numune olmak üzere madenlerin bir
tarafında usul-i harbiyeye tevfîkan işletilmesi için hususi bir madenci bölüğü teşkil
edilmesi ve levazım ve amele ve hayvanatla levazım-ı sairenin tesviyesine Ereğli
kazasının vüs‘at-ı nüfusiyyesi kâfi görünmediğinden mukaddem bâ-takrîr Babıâli’ye
inhâ olunduğu vechle Bolu sancağı kazalarından icâb edenlerin ilhakıyla Ereğli’nin
kaymakamlık heyetine idhâli hususuna müsaadesine şayan buyurulması ve bir de
Ereğli’de yapılacak mağazalara nakl edilecek kömür sandallarını keşîde etmek ve
iskelelerden kömür alacak gemileri dahi ekseriyet hava bozuldukça bağlayıp, limana
veya açığa çekmek için bir adet küçük vapur itâ kılınması ve tevfîkat-ı seniyye-i
cenâb-ı Pâdişâhî ile iş daha ileriye gittikçe nevl ve vakitçe bir mertebe daha menfaat
hasıl edilmek üzere doğrudan doğruya Dersaadet’e kömür nakli için lüzumu kadar
büyük vapur tedarik olunması vârid-i efkâr olmuş ise de ol vechle ifâ-yı muktezalık
mutallakan emir ve irâde-i hükümet-adet hazret-i padişahî menut-mevaddan olmağla
ol babda ve ol halde emr ü ferman hazret-i men-lehü’l-emrindir.
21 Zilhicce 1281 (17 Mayıs 1865)
Ahmed Vesim34
Halil
Rapor içeriğinin ana konuları özetle şunlardır:
“Taşkömürünün en iyisi ve en geniş alanı kapsayanı Kozlu, Kilimli ve
Zonguldak’tadır. Kozlu’daki ocaktan, diğerlerine göre daha az verim alınırken, buraya
hayvanla işletilen bir demiryolu yapılmasıyla yıllık beş yüz bin kantar kömür çıkarılıp,
iskeleye taşınmaktadır. Zonguldak madeninin ise, iki tarafı kömür tabakaları ile dolu
olup, tabakaların son tarafı sanayi kömürü vasfında kömürü olan koca, ünlü Üzülmez
Dağları’na kavuşmaktadır. Buna karşın buraya doğru dürüst bir yol yapılmamış
olduğundan, büyük güçlüklerle yılda ancak iki yüz elli bin kantar kömür
çıkarılabilmektedir.
34
Raporu hazırlayanların adlarının altına mühürleri basılmıştır. 45 Kilimli madenine gelince, burası bir taraftan sözü edilen Zonguldak, diğer
taraftan da Üzülmez Dağları’na bitişik ve gayet geniş bir alan olmasına karşın,
kolaylık tesisleri olmadığından, buradan da yıllık ancak iki yüz bin kantar kömür
alınabilmektedir. Hâlbuki buralar, dünyadaki en zengin ve nadir bulunan maden
yataklarından olduğundan taşıma işlerinin kolaylaştırılması, başka düzenlemelerin
yapılması ve tamamlanması durumunda, buralardan yılda ferah ferah dört milyon
kantar kömür alınabileceğinden kuşku duyulmamaktadır. Açıklanan nedenle
yapılacak düzenleme ve yenilemenin bu esasa göre oluşturulması; ancak bilindiği
gibi böyle bir emir verildiğinde, yapılması gereken tüm işlerin bir anda yerine
getirilmesinin mümkün olamayacağı göz önünde tutularak, bunların zamana
yayılarak, yerine getirilmesi zorunludur. Böyle davranıldığında, bilinen madenlerden,
1281 yılı içinde bir milyon yüz bin ve 1282 yılında iki milyon iki yüz bin kantar kömür
almak için, adı geçen Kozlu demiryolunun Yeni Harman adındaki yere kadar
uzatılması ile mevcut kömür oluklarına dört yeni oluğun ilave edilmesi, ayrıca
Zonguldak’ta bulunan kömür oluklarına da üç yeni oluğun ilavesi gerekmektedir.
Bunlarla birlikte buralara gelen ham yolun sonundaki şubelerin (buradan ayrılan
yolların) hem hayvan, hem de araba geçebilecek ve ileride yapılacak demiryoluna bir
başlangıç olacak biçimde genişletilmesi de önerilir. Kilimli’de de, sahilden kömür
ocaklarına kadar, Kozlu’da olduğu gibi, hayvanla işletilen bir demiryolu inşası, yüz elli
kadar kömür arabası ile yeterli miktarda kömür oluğu ile bir iskele yapılması, ayrıca
sözü edilen olukların ön tarafında, sandalları dalgalardan korumak üzere bir döküntü
(mendirek) tesisi gerekli görülmektedir. Bunlar dışında, 1283 ve 1284 yılında tam
olarak dört milyon kantar kömür alınması için de Zonguldak İskelesi’nden Üzülmez
Dağları’na değin makine ile (lokomotifle) çalışır bir demiryolu yapılması, Zonguldak
İskelesi’nin mevcut kömür oluklarının bir misli arttırılması gerekli görülmektedir.
Ancak, bütün bunlar yapılıp, sözü edilen dört milyon kantar kömürün ihracına
başlandığında, Karadeniz’in havasının kömür yüklemeye elverişli olduğu beş aylık
sürede ne kadar gayret edilirse edilsin, ancak üç milyon kantar kömür İstanbul’a
gönderilebilecektir. Öteki bir milyon kömür kışa kalacağından; kalan bu kömürün
Ereğli’ye taşınması ve kışın elverişli zamanlarında (Ereğli) limanından yüklenmesi
için Ereğli’de birçok mağazanın (deponun) yaptırılması ve bu mağazalardan kömür
alacak gemilerin barınması için oradaki mevcut döküntünün (mendireğin) bir arşın
yükseltilmesi zorunlu görülmektedir.
46 Madenin gelir ve giderleri konusuna gelince; yukarıda sözü edildiği üzere 1281
yılında elde edilecek bir milyon yüz bin kantar kömürün her bir kantarı devlet
dairesine dokuzar kuruşa verilmesi durumunda elde edilecek paradan, maliyet,
nakliye ve öteki masraflar çıktıktan sonra beş bin kese akçe kar kalacağı gibi, bu kar
yıldan yıla üretim arttıkça, bu miktar üzerine büyüyüp, 1284 yılı içinde yirmi bin kese
akçeye ulaşacaktır. Ayrıca, dört milyon kantar kömürün tümü, resmi dairelerce
tüketilemeyeceğinden, doğal olarak bir kısmı elde kalacak ve elde kalan kısmının her
bir kantarı dokuz kuruştan yüksek fiyatla satılabilirse, kar edilebilecektir. Dokuz
kuruştan aşağı fiyatla satılırsa, elbette zarar edilecektir.
Aşağıda sayılan ve bildirilen ek işler, inşaat ve iyileştirmelerin yapılması için
gerekli toplam gider, satın alınacak hayvanların bedelleriyle birlikte altı bin yüz yirmi
akçeye erişmektedir. Bu tutarın, sözü edilen inşaat ve iyileştirmelere uygun olarak
yıllara göre bölünmesi gerekirse de, 1281 ve 1282 yıllarında yapılması gerekli
görülen işlere şimdiden başlanılarak Haziran sonuna kadar arkasının alınması
gerekmektedir. Aksi halde, 1281’de üretilecek bir milyon kantar kömürün Ağustos ayı
sonuna kadar taşınması mümkün olamayacaktır. Bunun gibi 1282 ve 1283 yıllarında
yapılması öngörülen inşaat içinde bulunan Zonguldak demiryolu yapımına da
şimdiden başlanılması gerekmektedir. Aksi halde, bu yolun yapılacağına içtenlikle
inanan madenciler, oralarda ocak açmaya kalkışmayacak ve bu işi yolun bitirilmesine
kadar erteleyeceklerdir. Bu durumda iki üç yıl kadar vakit kaybedileceğinden
madencilere yeni baştan güven vermek üzere sözü edilen yolun yapımına bugünden
başlanması kaçınılmazdır. Bu nedenle sözü edilmiş olan altı bin yüz yirmi kese
akçeden, iki bin yüz yirmi kesenin bu yıl, kalan üç bin dört yüz kesenin de 1282 ve
1283 yıllarında eşit olarak verilmesi gerekmektedir.
Yapılacak ek işler, inşaat ve iyileştirmelerin, en iyi biçimde yapılıp, yerine
getirilmesi, maden işletmesinin beğenilir biçimde yönetimi ve madenlerin harap
olmaktan kurtarılması bakımından, subaylardan bu işleri bilen üç dört kişiden oluşan
bir üretim komisyonu oluşturulup gönderilmesi gerekli görülmektedir. Bunun gibi,
üretimin iyileştirilmesine bir örnek olmak üzere, madenlerin bir tarafında, usul-i
harbiyeye (savaş yükümlülüğüne) uygun olarak işletilmesi için özel bir madenci
bölüğü oluşturulması uygundur. Levazım, işçi ve hayvanlarla öteki malzemenin
tümüyle Ereğli kazasından sağlanamayacağından, daha önce yazılı olarak Bâb-ı
47 Âli’ye önerilmiş olduğu üzere Bolu Sancağı kazalarından gerekli görülen yerlerin
katılmasıyla, Ereğli’nin kaymakamlık durumuna getirilmesine izin verilmesi arz olunur.
Bunlara ilaveten Ereğli’de yapılacak depolara taşınacak kömürü taşıyacak kömür
sandallarını çekmek, iskelelerden kömür alacak gemileri de hava bozuldukça
bağlayıp limana veya açığa götürmek için bir küçük vapurun verilmesi; işler
ilerledikçe ve zamanı geldiğinde bir üst derece yarar sağlamak üzere, kömürün
doğrudan doğruya İstanbul’a taşınmasına elverişli gereği kadar büyük bir vapurun
sağlanması yüksek makamlarına arz olunur.
21 Zilhicce 1281(17 Mayıs 1865)
Halil
Ahmet Vesim“
Raporun önce biçimsel değerlendirilmesi yapılacaktır. Şöyle ki:
Raporun altında, raporu hazırlayanlara ait, birinin üzerinde “Halil”, diğerinin
üzerinde “Ahmed Vesim” yazılı, yan yana basılmış iki mühür bulunmaktadır. Osmanlı
İmparatorluğu’ndaki protokol kuralları uyarınca, Padişahlara yapılan yazılı arzlarda,
Padişah’a gösterilen saygının bir ifadesi olarak yazıyı hazırlayanların rütbeleri
genellikle yazılmazdı. Bu nedenle mühürlerdeki “Ahmet Vesim” adının Kaptan-ı
Derya Ahmet Vesim Paşa’ya ait olduğu açıkça belli olmakta ise de “Halil”’e ilişkin
mührün kime ait olduğu belirlenememiştir.
Biçimsel diğer bir husus da, elle yazılmış bu dört sayfalık raporun üzerinde de
hangi makama sunulduğunu gösteren bir başlığın bulunmamasıdır. Fakat raporun
başındaki “Ereğli Kömür Maden-i Hümayun’una muvâsalatla görülen ahvâl üzerine
tesis ve icrası münâsib gibi mütalaa olunan ıslahat ve tanzimatın arz ve ifadesine
cüret kılınır” biçimindeki ifadeden ve belgenin üslubundan, raporun Padişah’a
sunulmak üzere hazırlanmış olduğundan kuşku duyulmamaktadır.
Ayrıca, raporun 17 Mayıs 1865 tarihinde hazırlandığı göz önüne alındığında,
havzadaki Bahriye döneminin 1865 yılında başladığı da ortaya çıkmaktadır.
Hatırlanacağı üzere havzadan yeterince kömür çıkarılmaması ve hazinedeki
sıkıntılara bağlı olarak yabancı ülkelerden kömür alımının azalması ile donanma,
tersane, tophane ve darphane gibi fabrikalar kömürsüz kalmış ve bu sorunun
yarattığıığı sıkışıklıklar üzerine Bahriye Nazırı Ahmet Vesim Paşa, Padişah’ın
48 huzuruna çıkarak büyük bir cesaret ile Ereğli havzasının Bahriye yönetimine
verilmesini istemişti”.35
Anlaşıldığına göre, Ahmet Vesim Paşa 21 Ocak 1865 tarihinde Kaptan-ı Derya
olmasından hemen sonra, havzadaki yönetimin Kaptan-ı Deryalığa verilmesi
yolundaki görüşünü Padişah’a arz etmiştir. Padişah önerisini uygun bulmuş ve
Taşkömürü havzasının yönetimi I. Abdülaziz’in buyruğu ile 10 Şubat 1281 (22 Şubat
1865)’de Bahriye idaresine devredilmiştir.
36
Padişah, Kaptan-ı Derya’nın önerisini
uygun bulmakla kalmamış, ayrıca ondan bölgedeki durumu inceleyerek, alınması
gereken önlemleri içeren bir rapor hazırlamasını istemiştir. Ahmed Vesim Paşa da
havzadaki durumu yerinde inceleyerek 17 Mayıs 1865 tarihli raporunu hazırlayıp
Padişah’a sunmuştur.
Nitekim bu konuda Ekrem Murat Zaman’ın aşağıdaki açıklamaları, İstanbul
Deniz Müzesi Komutanlığı Kütüphanesi’ndeki havzadaki durumu açıklayan ve
alınması gereken önlemleri içeren, önemli raporla uyuşmaktadır.
Padişah I. Abdülaziz’in emriyle havzanın yönetimi 10 Şubat 1281’de (23 Şubat
1865) Bahriye İdaresi’ne (Kaptan-ı Derya İdaresi) devredilir. Osmanlı Devleti’nin son
Kaptan-ı Derya’sı olan Ahmet Vesim Paşa’nın Ereğli Maadin-i Hümayun idaresine
(Ereğli Madenleri Müdürlüğü’ne) yazdığı tezkere (yazı) ile ‘…Bundan böyle
madenlerin, padişah emri ile Kaptan-ı Derya İdaresi’ne verildiği, yine eskisi gibi işlerin
idaresine gayret edilmesi…’ ile ilgili yönetim değişikliği konusunda bilgi verilmiş.” 37
Artık havzada Bahriye yönetimi fiilen başlatılmıştır. Ahmet Vesim Paşa
görevinde fazla kalmayacak ve Sadrazam Fuat Paşa’nın donanma giderlerini kısma
teklifini kabul etmeyerek 29 Mayıs 1865 tarihinde bu görevden istifa edecektir. Onun
istifasında, 22 Şubat 1865 tarihli raporunda belirttiği işler için gerekli ödeneği
alamamasının etkisi olduğu düşünülmektedir. Ancak, görevinden ayrılmış olmasına
karşın Ahmet Vesim Paşa havzadaki yönetime olan ilgisini kesmeyecek, gerek 1867
yılında atandığı Meclis-i Valâ üyeliğinde38 , gerek daha sonra Bahriye Komuta Meclisi
35
Dr. Ferruh Niyazi Ayoğlu’nun 27. sayfadaki açıklamasına bakılması.
Ekrem Murat Zaman, a.g.e. s.31
37
A.g.e. s.31
38
Ekrem Murat Zaman, kitabının 32. sayfasındaki dipnotta “Meclis-i Vükela’yı şöyle açıklamaktadır:
Osmanlı Devlet düzenine göre, 1839 yılında kurulan Meclis-i Vükela (Bakanlar Kurulu) sadrazam,
şeyhülislam, nazırlar Kaptan-ı Derya, serasker, Meclis-i Vala başkanı vb. üyelerden oluşan en yüksek
36
49 Başkanı unvanı ile yeniden atandığı Kaptan-ı Deryalık görevinde yönetime olan
ilgisini sürdürecektir. Aslında havzadaki verimli bir işletme için gerekli ödeneğin
alınamaması, yalnız 1865 yılında değil, sonraki yıllarda da sorun olacak ve bu sorrun,
özellikle
1882
yılından
sonra,
taşkömürü
havzasındaki
Bahriye
yönetimini
zayıflatacağı gibi, etkinliğini de azaltacaktır.
Dilaver Paşa ve Ereğli Kömür Maden-i Hümâyûnu İdaresinin Nizamnâmesi
(Dilaver Paşa Nizamnamesi)
Osmanlı Devleti’nin son Kaptan-ı Derya’sı olan Ahmet Vesim Paşa’nın Ereğli
Maadin-i Hümayun idaresine (Ereğli Madenleri Müdürlüğü’ne) yazdığı tezkere (yazı)
ile ‘…Bundan böyle madenlerin, padişah emri ile Kaptan-ı Derya İdaresi’ne verildiği,
yine eskisi gibi işlerin idaresine gayret edilmesi…”39 hakkındaki yazısının ardından,
havzada 1865 yılında başlayan Bahriye Nezareti yönetim dönemi 1908 yılına kadar
sürecektir. Bu dönem havzada kömürün bulunduğu 1829 yılından Kurtuluş Savaşı’na
kadar geçen 93 yıllık süredeki işletmenin en uzun yönetim dönemi olacaktır.
Yeni yönetime damgasını vuran kişi Dilaver Paşa, damgasını vuran olay da o
günlerin koşulları içinde bir hukuk anıtı olarak değerlendirilen ve daha çok Dilaver
Paşa Nizamnamesi olarak bilinen, Ereğli Kömür Maden-i Hümâyûnu İdaresinin
Nizamnamesi’dir.
Dilaver Paşanın Yaşamı Hakkında Bilgiler
Dilaver Paşa’nın aşağıdaki resmi, Çaycuma ve Çevre Köylerini Kalkındırma–
Güzelleştirme ve Yardımlaşma Derneğinin Maden Yolları adlı yayınından alınmıştır.
Resmin, onun yaşam öyküsü ile tamamlanması düşünülmüş ise de, yaşamı hakkında
yeterince bilgi edinilemediği için, sonuç alınamamıştır. Nitekim, büyük ümitlerle önce
Deniz Müzesi Arşivi’ne başvurulmuş; ancak, elde temel veriler olmadığı için, ilgililerin
bütün çabalarına karşın, yeni bilgilerin edinilmesi mümkün olamamıştır. Ayrıca, çeşitli
ansiklopediler ve Sicil-i Osmani’ye de başvurulmuş, bu yayınlarda da Dilaver Paşa
maddesine rastlanamamıştır.
yasama ve yürütme organıdır. Meclis-i Valâ ise Meclis-i Vükelaya projeler üreten konumda olup,
nizamnamelerin hazırlanması, mülki ve idari düzenlemelerin yapılmasının yanı sıra alınan kararların
nasıl uygulandığını kontrol etme yetkisine sahiptir.
39
A.g.e. s.31
50 Dilaver Paşa40
Ancak, Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığında, Daire Başkanının yakın ilgi ve
yardımlarıyla ulaşılan ve aşağıda sözü edilecek bazı belgeler, kısmen de olsa,
Dilaver Paşa’nın yaşamına ışık tuttuğu gibi 1865-1867 yılları arasındaki Ereğli Kömür
Maden-i Hümâyûnu İdaresi’ndeki gelişmeleri aydınlatmaktadır.
Dilaver Paşa hakkında bilgi edinilebilen Osmanlı Arşivi’ndeki en eski belge,
AKMKT MHM Kot, 249 Dosya ve 47 Gömlek numaralı, 16 c 1279 H.( 9 Aralık 1862)
tarihli aşağıdaki belgedir:
Belgenin konusu: Bahriye Meclisi azasından, Salih Paşa ile Mirliva Raşid
Paşa’nın emekliliğinin icrasıyla, Mirliva Dilaver Paşa’nın mezkûr azalığa tayini
dolayısıyla, Hazine’ce gereğinin yapılması” biçiminde özetlenmiştir.
40
Çaycuma ve Çevre Köylerini Kalkındırma–Güzelleştirme ve Yardımlaşma Derneğinin Maden Yolları
adlı yayınından alınmıştır.
51 Belgenin kopyası
Böylelikle Dilaver Bey’in 1862 yılında Deniz Miralayı (Deniz Albay) rütbesiyle
hizmet etmekte olduğu ve bu rütbedeki son görevinin Bahriye Meclisi Azalığı olduğu
ortaya çıkmaktadır. Ayrıca böyle önemli bir göreve getirilmesi, onun bilgili ve değerli
bir subay olduğunu da göstermektedir.
Bu arada, Ereğli’nin kaymakamlık yapılmasını emreden 27 Mayıs 1866
(Muharrem 1282) tarih ve 23844 sayılı Meclis-i Vala iradesi ile havzadaki Maden
Müdürlüğü yerine “Ereğli Maadin Nazırlığı (Ereğli madenleri Müdürlüğü) teşkilatı
oluşturulmuştur. Ancak yeni teşkilatlanmada Ereğli Maadin Nazırlığı (Ereğli madenleri
Müdürlüğü)’na hemen atama yapılmamış ve görev bir süre Ereğli Kaymakamlığına
bağlı olarak, Kaymakam Faik Bey tarafından yürütmüştür. Ancak, aradan çok
geçmeden Faik Bey önce “Ereğli Maadin Nazırlığı (Ereğli madenleri Müdürlüğü)”,
sonra da Ereğli Kaymakamlığı’ndan alınacak ve her iki göreve de Dilaver Paşa
getirilecektir. Konunun gelişmesine ilişkin Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığında
bulunan öteki belgeler aşağıdadır:
Önce, Ekrem Murat Zaman’ın, Dilaver Bey’in Ereğli Kaymakamlığı’na
atanmasını ilişkin açıklamasına yeniden göz gezdirelim:
52 “Ereğli’nin kaymakamlık yapılmasını emreden 27 Mayıs 1866 (Muharrem
1282) tarih41 ve 23844 sayılı Meclis-i Vala iradesinde Kaptan-ı Derya Ahmet Vesim
Paşa tarafından ‘Havza Maden Müdürlüğü yerine yeni kurulan Ereğli Maadin
Nazırlığı’na (Ereğli madenleri Müdürlüğü’ne) ayni zamanda Ereğli Kaymakamı
(atandığı tarihte rütbesi kaymakam=Yarbay olabilir) unvanıyla birlikte Mirliva
(Tuğamiral) Dilaver Paşa’nın42 atandığı belirtilir. Ereğli Kaymakamlığı’nın 1887 yılına
kadar Maden-i Hümayun Müdürlüğü ile birlikte yürütüldüğü görülmektedir.43
Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığında bulunan aşağıdaki dört belge, Ekrem
Murat Zaman’ın vermiş olduğu bilgiyi daha da açıklığa kavuşturmaktadır.
1- Birinci Belge: AJMKT. MHM Kot, 565 Dosya ve 25415 Gömlek Numaralı ve
25 Şaban 1283 (2 Ocak 1867) 44
Belgenin
Konusu:
Ereğli
Kaymakamlığının
bahriye
mirlivalarından
(albaylarından) Dilaver Paşa’ya ihalesi.
Bu dosyada bulunan belgelere göre, Kaptan Paşa, “asakir-i bahriye
mirlivalığından mütekait Dilaver Paşa’nın Ereğli Kaymakamlığı ve Ereğli Maadin
Nazırlığı’na (Ereğli madenleri Müdürlüğü’ne) atanması önermiş ve önerisi Meclis-i
Valâ tarafından uygun bulunmuştur.
.
41
Burada bir tarih çevirme hatası olmalı, çünkü 27 Mayıs 1866 M. gün 12 Muharrem 1283 H güne
denk gelmektedir.
42
Ekrem Murat Zaman’ın notu: Dilaver Paşa, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Tuna Filosu
Komutanlığı ve Çerkez yardımcı birliklerinde komutanlık yapmış olan Amiral Karzeg Dilaver Paşa,
Karzeg Salih Hulusi Paşa’nın (1864-1939) babasıdır.
43
Ekrem Murat Zaman, a.g.e. s.31-32
44
Bir zarf içinde altı belge
53 AJMKT MHM Kot, 565 Dosya ve 25415 Gömlek Numaralı ve 25 Şaban 1283 (2 Ocak 1867) tarihli
belgeler
Buradaki ifadeden, Dilaver Paşa’nın Bahriye askeriyken mirliva rütbesiyle
emekli olduğu, daha sonra Kara Kuvvetleri’nde bir süre görev yapıp, paşalığa terfi
ettiği ve bu yeni rütbesinde görev yaparken, tekrar Bahriye’ye dönüp, Ereğli Maadin
Nazırlığı’na (Ereğli Madenleri Müdürlüğü’ne) atandığı anlamı da çıkmaktadır.
2- İkinci Belge45: AKMKT MHM Kot, 372 Dosya ve 66 Gömlek numara, 6 N
(Ramazan) 1283 ( 12 Ocak 1867) tarihlidir.
45
Bir mektup zarfı ve beş belgeden ibarettir.
54 Belgenin Koınusu: Ereğli Kömür Madeni İdaresi’nin Tersane-i Amire’ye
bağlanması hasebiyle, idarenin Kaymakam Faik Bey’den alınıp, asakir-i
Bahriye miralaylığından mütekaid Dilaver Paşa’ya verilmesi.
Bahriye Nezaretine, Maliye Nezaretine, Mutasarrıflara, Tersane-i Amire
Muhasebeciliğine ve Sadaret makamına “Ereğli Madenleri Müdürlüğü İdaresi”nin,
Ereğli Kaymakamlığı’ndan ayrılarak Tersane-i Amire’ye bağlandığı ve Ereğli
Madenleri Müdürlüğü İdaresi başkanlığına rütbesi amiralliğe yükseltilerek yeniden
göreve alınan Dilaver Paşa’nın getirildiğini” bildirilmektedir.
Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığında bulunan, AKMKT MHM Kot, 372 Dosya ve 66 Gömlek numaralı, 6
N (Ramazan) 1283 ( 12 Ocak 1867) tarihli belgeler
55 3- Üçüncü Belge46: AJMKT MHM Kot, 372 Dosya ve 96 Gömlek numaralı, 13
Ramazan 1283 (19 Ocak 1867) tarihli
Belgenin Konusu: “Ereğli madeninin kaymakamlık idaresinden alınıp,
Dilaver Paşa’ya verilmesi”
Bu belge ile Ereğli Madenleri Müdürlüğü İdaresi’nin Dilaver Paşa’ya
verilmiş
olduğunun,
öteki
ilgili
makamlara
bildirilmesine
devam
edilmektedir.
Osmanlı Arşivi Daire başkanlığındaki, AJMKT MHM Kot, 372 Dosya ve 96 Gömlek numaralı, 13
Ramazan 1283 (19 Ocak 1867) tarihli belgeler
4- Dördüncü Belge: AKMKT MHM, 386 Kot, 28 Dosya ve 66 Gömlek numara
ve 25 S (Safer) 1284 ( 28 Haziran 1867) tarihli
46
Bir zarf içinde, biri mektup zarfı olmak üzere toplam altı belge
56 Konusu:. “Kömür madenleri ile ilgili müzakerelerde bulunmak için Dersaadet’e
davet edilen paşanın47 görülen lüzum üzerine, Tersane-i Amire’de görevlendirilip,
yerine Dilaver Paşa’nın kaymakam olarak tayin olunması” .
Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığındaki AKMKT MHM, 386 Kot, 28 Dosya ve 66 Gömlek numara ve 25 S. 1284 ( 28 Haziran 1867) tarihli aşağıdaki belge Dilaver Paşa, böylelikle atandığı Ereğli Kaymakamlığı görevini, Maden-i
Hümayun Müdürlüğü ile birlikte 1887 yılına kadar sürdürecektir.48
Ancak, Dilaver Paşa.’nın yeni görevindeyken (Ereğli Kaymakamı ve Maden-i
Hümayun Müdürlüğü) 4 Muharrem 1284 (8 Mayıs 1867)’da, daha çok Dilaver Paşa
Nizamnamesi
olarak
bilinen,
Ereğli
Kömür
Maden-i
Hümâyûnu
İdaresinin
Nizamnamesi’ni hazırlamıştır. Bu onun en büyük hizmetlerinden biridir ve bunun
üzerine “İyi hali nedeniyle” taltife layık görülmüştür.”
Dilaver Paşa’nın taltifine ilişkin Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı’ndaki, MVL
Kot, 736 Dosya ve 80 Gömlek numaralı, 16 Safer 1284 (19 Haziran 1867) tarih ve
“Ereğli Kaymakamı Dilaver Paşa’nın iyi hali ve taltife layık görüldüğü” konulu belge
aşağıdadır.
47
48
Burada sözü edilen paşa, Ereğli Kaymakamı Faik Bey’dir.
Ekrem Murat Zaman, a.g.e. s.32
57 MVL Kot, 736 Dosya ve 80 Gömlek numaralı, 16 Safer 1284 (19 Haziran 1867) tarihli belge
Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı’nda, “Dilaver Paşa” ve kömür konusunu içeren
başka belgeler de bulunmaktadır. Konuyu dağıtmamak için ayrıntısına girilemeyen bu
belgeler araştırmacıların ilgisini çekebileceği düşünülerek aşağıya alınmıştır.
1- AJMKT MHM kot, 452 Dosya, 46 Gömlek numaralı ve 25 Safer 1290 (18
Nisan 1873 tarihli belge. Belgenin konusu “ İdare-i Nehriye Reisi Dilaver
Paşa’nın Tırnova Kömür Madeni imtiyazısın kendisine verilmesi isteği” dir.
2- AJMKT MHM kot, 473 Dosya, 75 Gömlek numaralı ve 20 Zilkade 1290 (9
Ocak 1874) tarihli belge. Belgenin konusu: “Tuna Nehrinin idaresi ile ilgili
Dilaver Paşa tarafından verilen muhasebat hakkında bir heyet kurularak
tahkikat yapılması” dır.
3- İ.MVL kot, 133 Dosya, 5705 Gömlek numaralı ve 20 Ca 1290 (16 Temmuz
1873) tarihli belge. Belgenin konusu “Tuna İdare-i Nehriyesi’nin Tersane-i
Amire Nezaretine bağlanması ve tezkirede zikrolunan sair maddelerin
yürürlükte tutulması ve bu idareye verilen mebaliğ hesaplarının Hazine
tarafından tutulması” dır.
Bu belgelerden, Tuna Nehri’nde de, Tırnova’da, Nehir İdaresi’ne bağlı bir
kömür madeni bulunduğu anlaşılmaktadır. Belgelerde sözü edilen subayın Ereğli
Kömür Maden-i Hümâyûnu İdaresi’nin başında bulunan Dilaver Paşa ile ayni kişi olup
58 olmadığı, konuyu dağıtmamak için, araştırılamamıştır. Ancak, belgelerden, 1870’li
tarihlerde Tuna Nehri’nde, Tırnova’daki kömür madenin Tuna Nehri Yönetimince
işletildiği ortaya çıkmaktadır. Bu durumda, Tırnova kömür madeninin, Ereğli kömür
madeninden sonra bulunduğu ve bulunur bulunmaz, Dilaver Paşa’nın Ereğli’den
alınarak, Tırnova kömür madeni yönetimine atanmış olduğu akla gelmektedir ki
araştırmacılar için incelemeye değer bir konu olarak değerlendirilmektedir.
Ereğli Kömür Maden-i Hümâyûnu İdaresinin Nizamnâmesi (Dilaver Paşa
Nizamnamesi)
Dilaver Paşa’nın büyük hizmetlerinin başında, onun adıyla anılan 4 Muharrem
1284 (8 Mayıs 1867) tarihli Ereğli Kömür Maden-i Hümâyûnu İdaresinin
Nizamnamesi
(Dilaver
Paşa
Nizamnamesi)’ni
hazırlaması
gelmektedir.
Bu
incelemenin amaçlarından biri, hatta en başta geleni, sözü edilen nizamnamenin
tümüyle ortaya çıkarılıp tanıtılmasıdır. Çünkü ilk girişim Türkiye’de işçi sağlığını
koruma; çalışma koşullarını, işçi ücretlerini, işçi işveren ilişkilerini düzenleme gibi pek
çok konudaki girişimlerin ilk yazılı belgesi olan nizamnamenin, bugüne değin tümüyle
yayınlanmış olduğu söylenemez. Çünkü konuya ilişkin araştırmalarda, özgün
nizamnamenin nerede olduğu hakkında açıklama bulunmamaktadır. Aslında bu
önemli sosyal ve ekonomik hizmet Bahriye tarafından yerine getirilmiş olduğundan,
özgün nizamname metninin İstanbul Deniz Müzesi Kütüphanesi’nde bulunması
doğaldı. Nitekim, çalışmalara başlandığında ilk atılan adım özgün nizamnamenin
aranıp, bulunması olmuştur. Özgün nizamname bulunup, içeriği incelendiğinde,
nizamnamenin, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin her alanda olduğu gibi, işçi hakları ve
çalışma koşulları konusunda da ulusumuzun çağdaş uygarlığa erişmesinde yapmış
olduğu öncülüğün bir başka kanıtı olduğunun görülmesi de özgün nizamnamenin
tümüyle yayınlanıp araştırmacılara sunulmasından kaçınılamamıştır. Bu nedenle
ayrıntılara girilmeden önce Meydan Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi’ndeki Dilaver
Paşa Nizamnamesini içeriğine ilişkin açıklamaya göz gezdirilecektir.
“Türkiye’de işçi sağlığını koruma ve çalışma koşullarını düzenleme
konusunda ilk girişim, 1867’de Maden-i Hümayun Nazırı Dilaver Paşa’nın
hazırladığı Ereğli Kömür Madeni Hümayunu Nizamnamesidir49. Genellikle Dilaver
49
Dikkati çekmesi için, araştırmacı tarafından, kalın karakterle yazılmıştır.
59 Paşa Nizamnamesi olarak anılan ve yüz maddeden oluşan bu nizamname Ereğli
Kömür Havzası’na gerek idari, gerek hukuki açıdan bir düzenleme getiriyordu. Bu
yeni düzenlemeye göre Zonguldak ve çevresindeki 14 kazada yaşayanlara ve deniz
erlerine madenlerde zorunlu çalışma yükümlülüğü konuluyor, bazı küçük ocaklar özel
kişilere kiralanıyor, ancak üretimi devlete satmaları koşulu getiriliyordu. Ayrıca,
ocaklarda çalışmasına gereksinim duyulan usta işçilerin Sırbistan ve Karadağ’dan
getirileceği belirtiliyordu.
Nizamnamenin çalışma koşulları ile ilgili 5. Bölümü ocaklarda çalışacak
işçilerin Ereğli Sancağı’ndan 13-50 yaşları arasındaki, sağlam erkeklerden alınacağı,
24 saatte 10 saat çalışılacağı, bu on saatin iki nöbette tamamlanacağı, kömür taşıma
işinden kaçanlara ya da kaçanlara yardım edenlere iki kat süreyle çalışma
zorunluluğu getirilmesi vb. kurallar getiriliyordu. 1880’lerin başlarında bölge halkı
maden ocaklarının artan işçi gereksinimini karşılamaya yetmeyince zorunlu çalışma
yükümlülüğü kaldırıldı, isteyen herkese madenlerde çalışma izni verildi. Bunun
üzerine Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu’dan bölgeye işçi akını başladı. 1920’de
yöredeki kömür yatakları Ankara Hükümeti’nin eline geçti. Hükümet “Havza-i
Tahmiyye Maden Amelesinin Hukukuna Müteallik Kanun” adıyla yeni bir yasa çıkardı
(1921). İşçilere çeşitli haklar tanıyan bu yasaya göre 18 yaşından küçüklerin
ocaklarda çalışmaları yasaklanıyor, iş kazalarında ölen ya da yaralananlara tazminat
ödenmesi zorunlu kılınıyor, yardım sandıkları kuruluyor, çalışma saatleri günde 8
saate indiriliyor, ücretlere belirli bir taban getiriliyordu.”50
Özgün ve çevri yazısı ile birlikte tümüyle verilecek olan Dilaver Paşa
Nizamnamesi’nin daha iyi değerlendirilebilmesi için önce Ereğli Kömür Maden-i
Hümâyûnu İdaresinin Nizamnâmesi’nde geçen bazı deyimlere göz gezdirilecektir.
Ocak Mülkiyeti: Madenlere imal hakkı ruhsatı verildiğinden, işletilen madenin
bitmesi ile imal hakkı biter.
Ocak İntikali: Ocaklar erkek ya da kız imal hakkı ruhsatı bulunan kişinin
çocuklarına ayni koşullarda miras kalır. Çocukları olmayan imal hakkı sahibinin
ocakları “mahlûl” (mirasçısı olmayan bir kimseden devlete kalması) sayılır. Hak
sahipleri Bahriye idaresinin izni olmadan ocakları alıp satamaz.
50
Büyük Larousser, &.cilt, S. 3171
60 Kazmaciyan (Kazmacı-1907) Küfeciyan (Küfeci Amele-1907)51
Kiracıyan: Katır sırtında kömür taşıyan,
Küfeciyan: Küfe ile kömür taşıyanlar.
Kazmacıyan: Kömür kazı işinde çalışanlar.
Ocak Metrukiyeti: Ocak sahibinin ocağı terk etmesi durumunda, ocak, havza
yönetimine geçer. Hangi nedenle olursa olsun, ocak sahibi üç ay faaliyetini
durdurursa, Havza Yönetimi’nden işine devam için kendisine ortak önerilir. Ocağa
ortak alınmaması durumunda, ocak keşif bedeli üzerinden Havza Yönetimi’nce satın
alınır.
51
Her iki resim de Çaycuma ve Çevre Köylerini Kalkındırma–Güzelleştirme ve Yardımlaşma
Derneğinin Maden Yolları adlı yayınından alınmıştır
61 Özgün “Ereğli Kömür Maden-i Hümâyûnu İdaresinin Nizamnamesi”
Dilaver Paşa, Mirliva (Tuğamiral) olarak Ereğli madenleri Müdürlüğü’ne
atanmasının ardından başkanlığında bir heyet oluşturmuştur. Heyette Maden Kâtibi
İsmail Hakkı, Kolağası Hasan Tahsin, Miralay memuru mahsusu (Tuğgenerallik Özel
Kalem Müdürü) Mehmet Sait, Maden Komisyonu Başkanı Hüseyin beyler
bulunmaktadır.
Heyet
in
görevi
kömür
madeninin
yönetilmesine
ilişkin bir
nizamnamenin hazırlanmasıdır.
Dilaver Paşa’nın başkanlığındaki heyet, büyük gayretle çalışarak 100
maddeden oluşan, “Ereğli Maden-i Hümayun İdaresinin Nizamnamesi”ni, 4
Muharrem 1284 (8 Mayıs 1867) tarihinde bitirmiş ve ayni gün imzalayıp (mühürlerini
basıp), büyük olasılıkla Kaptan-ı Deryalık makamına sunmuştur. Dilaver Paşa’nın 25
Safer 1283 (2 Ocak 1867) tarihinde Ereğli Kömür Madeni İdaresinin başına getirilmiş
olduğu dikkate alınırsa, böyle bir nizamnamenin yaklaşık dört ay gibi kısa bir süre
içinde yazılıp bitirilmesi, Dilaver Paşa ve heyet üyelerinin yalnız gayretlerini değil,
bilgi ve becerilerini de ortaya koymaktadır. Nizamnamenin hazırlık aşamasında,
Kaptan-ı Derya Vesim Paşa’nın yukarıda sözü edilmiş rapordan da yararlanıldığı
düşünülmektedir.
4 Muharrem 1284 (8 Mayıs 1867) tarihini taşıyan bu önemli nizamnamenin
İstanbul Deniz Müzesi Kütüphanesi’nde iki ayrı özgün el yazması metni
bulunmaktadır. Ayni tarihi taşıyan metinlerin ikisi de sonradan yapılmış, 24.5 X 17.3
santimetre boyutunda, kahverengi karton bez cilt içindedir. Yazmalardan birincisinin
“Demirbaş Numarası: 13385” olup kayıtlardaki adı: “Ereğli Kömür Madeni Hümayunu
Nizamnamesi’dir. Bu yazmanın son sayfasında, nizamnameyi hazırlayanların adları
ve adların altlarında da mühürleri yani imzaları bulunmaktadır. İkinci elyazması
nüshanın “Demirbaş Numarası: 13386” olup, kayıtlardaki adı:“Ereğli Kömür Madeni
Hümayunu İdaresinin52 Nizamnamesi”dir. Bu ikinci yazmanın son sayfasında
nizamnameyi hazırlayanların yalnız adları yazılmış, mühürleri basılmamıştır. Her iki
yazma arasındaki bir başka fark da; 13386 numaralı yazmadaki 100 maddenin her
birinin başına, maddelerin içeriğini özetleyen madde başlıklarının eklenmiş olmasıdır.
13385 numaralı yazmanın da 13386 numaralı yazmanın da metinlerinden
52
Aradaki farkın kolaylıkla görülebilmesi için, araştırmacılar tarafından kalın karakterle yazılmıştır.
62 (maddelerinden) önce, yazmaların başında, birbirinin ayni olan üçer sayfalık bir
“içindekiler” çizelgesi bulunmaktadır. “İçindekiler” çizelgelerinin başlıkları, 13386
numaralı yazmadaki madde başlıkların aynidir. Her iki özgün nizamnamenin yazılış
biçimleri ve içeriklerinden, bunların hangi makama sunulmak üzere hazırlandığı belli
olmamaktadır. Ancak, Padişah’ın onayına sunulmadan nizamnamenin yürürlüğe
giremeyeceği düşünüldüğünde, ilk akla gelen; Padişah’a sunulmak üzere bir üçüncü
kopyanın hazırlanmış olabileceğidir. Böyle bir üçüncü nüsha hazırlanmışsa, doğal
olarak bu üçüncü nüsha Topkapı Sarayı Müzesi veya Osmanlı Arşivi’nde olabileceği
öngörülerek, sözü edilen yerlerde araştırma yapılmışsa da nizamnameye ilişkin ayrı
bir başka nüshaya rastlanmamıştır. Ancak konu, Ekrem Murat Zaman’ın “Nizamname
Divan-ı Hümayun’da görüşüldükten sonra karara bağlanan ve devlet bünyesinde
yapılacak
-yasa
Nizamnamesine
niteliğindeki(bugünkü
yeni
anlamda
düzenlemelerdir.
Maden
Kanunu)
1861
tarihli
karşın
Dilaver
Maden
Paşa
Nizamnamesi havzaya özgü bir uygulama olarak yasalaşmış olsaydı, bir birini ihlal
eden iki yasa yürürlükte olacaktı. Bu nedenle Diilaver Paşa Nizamnamesi Divan-ı
Hümayun’dan ve padişah onayından geçmemiş, 1882, 1906 ve 1921’de yasaklama
ve sınırlamaların bir bölümünün kaldırılmasına karşın, 1954 tarih ve 6309 sayılı
Madeni Kanunu’nun 158/1 maddesiyle tamamıyla yürürlükten kaldırılmasına kadar
yapıla gelmiş (teamülname) olarak havzada varlığını korumuştur. Teamülname
havzaya özgü ve yöreseldir. Havza dışında bir geçerliliği yoktur. Teamülnamenin en
olumsuz tarafı hukuk açısından geçersizliğidir.”53 biçimindeki açıklamasıyla aydınlığa
kavuşturulabilmektedir. Ekrem Murat Zaman’ın yazdıklarının, özellikle nizamname
üzerinde inceleme yapan araştırmacılar tarafından benimsenmiş olması karşısında,
aşağıdaki değerlendirme yapılabilmektedir.
Nizamname
hazırlandığında,
Mirliva
(Tuğamiral)
Dilaver
Paşa
kaymakamlığının yanı sıra, Ereğli Madenleri Müdürü’dür: Bu durumu ile Tersane-i
Amire kanalıyla Bahriye Nezaretine bağlıdır. Dolayısıyla hazırlanan nizamnameyi,
Padişaha
değil
ancak
Bahriye
Nezareti’ne
sunabilir.
Bahriye
Nezareti
de
nizamnameyi inceleyip, görüşüyle birlikte, onaylanmak üzere Padişah’a sunacaktır.
Bu nedenle Dilaver Paşa nizamnameyi iki, nüsha olarak hazırlatmıştır. Bunlardan
birinci Kaptan-ı Derya’lık makamına sunulacak olan 13385 numaralı mühürlü
53
Ekrem Murat zaman, a.g.e. s.32
63 nüshadır. Bu nüsha Divan-ı Hümayun’dan ve padişah onayından geçmediği ve
teamülname54 niteliğinde olduğu için Bahriye Nezareti’nde kalmış ve sonradan Deniz
Müzesi Kütüphanesi’ne intikal etmiştir. Nizamnamenin ikinci nüshası ise Dilaver
Paşa’nın ve teşkilatın günlük çalışmalarında kullanılmak üzere hazırlatılmış olan
13386 numaralı kopyadır. Sonunda dokuz yapraklık boş bir bölümün olması, boş
sayfaların not tutmak üzere ayrıldığını düşündürmektedir. Bu nüsha da, 13385
numaralı nüsha gibi zamanla Deniz Müzesi Kütüphanesi’ne verilmiştir. İşte bu
nedenle Deniz Müzesi Kütüphanesi’nde biri birinin eşi iki nizamname bulunmaktadır.
Bu çalışma Bahriye’nin Ereğli Kömür Maden-i Hümâyûnu İdaresindeki
hizmetlerini ortaya koymak için olduğu kadar, ağırlıklı olarak Dilaver Paşa
Nizamnamesi ile Deniz Müzesi Komutanlığı Kütüphanesindeki taşkömürü havzasına
ilişkin öteki belge ve haritaların gün ışığına çıkarılması için de yapılmıştır. Bu
nedenle, aşağıda, önce 13385 numaralı özgün nizamname ile çevri yazısının
(transkripsiyonunun) tümü, sonra 13386 numaralı özgün nizamnamenin içindekiler
çizelgesi ile tüm metni verilecektir. Bunların ardından Ereğli Kömür Maden-i
Hümâyûnu İdaresinin Nizamnamesi’ndeki maddeler, özetlenerek sunulacaktır. Bütün
bunlardan sonra nizamnamenin önemli maddelerinin, günümüz hukuk ve değer
yargılarına göre, değerlendirilmesi yapılacaktır.
54
Divan-ı Hümayun’dan ve padişah onayından geçmediği için teamülname olarak adlandırılan bu gibi
uygulamalara ilişkin bir örnek: Şûrâ-yı Bahriye Bölümü, Defter No: 1829, sayfa No: 218
Mekyeb-i bahriyye öğrencilerine Tersane-i âmire imalat fabrikalarında görev verildiğinde 30 kuruş icâre
tahsis kılınmakta ancak "bunun hakkında bir nizâm kaydı bulunmadığı Yoklama'dan gösterilmiş"
olmakla birlikte Tersane-i âmire'de bulunan bütün imalat fabrikalarında görev verilen öğrencilere
mâhiyelerinden başka aylık 30 kuruş icâre tahsisi "usul ve emsâli icâbından olduğundan" bu gibi
öğrencilere de icâre tahsisi gerekeceği hakkında Bahriye Meclisi'nin 17 Temmuz 1848 tarihli
mazbatası.
64 13385 Numaralı el yazması Dilaver Paşa Nizamnamesinin Özgün Metni
13385 Numaralı Özgün Nizamnamenin kapağı (solda) ve İçindekiler Çizelgesi (sağda)
13385 Numaralı Özgün Nizamnamenin 1inci, 2nci, 3ümcü ve 4 üncü sayfaları (soldan sağa)
13385 Numaralı Özgün Nizamnamenin 5inci,6ncı,7nci ve 8 inci sayfaları (soldan sağa)
65 13385 Numaralı Özgün Nizamnamenin 9uncu, 10uncu, 11inci ve 12 nci sayfaları (soldan sağa)
13385 Numaralı Özgün Nizamnamenin 13 üncü, 14 üncü, 15 inci ve 16 ncı sayfaları (soldan sağa)
13385 Numaralı Özgün Nizamnamenin 17 nci, 18 inci, 19 uncu ve 20 nci sayfaları (soldan sağa)
66 13385 Numaralı Özgün Nizamnamenin 21 inci, 22 inci, 23 üncü ve 24 üncü sayfaları (soldan sağa)
13385 Numaralı el yazması Dilaver Paşa Nizamnamesinin çevri yazısı
(transkripsiyonu):
EREĞLİ KÖMÜR MADEN-İ HÜMÂYUNU NİZAMNAMESİDİR
26 Nisan 1283
13385 Numaralı Özgün Nizamnamenin Kapağının Çevri Yazısı
67 Fihirist-i Nizam-name-i Maden-i Humayun-ı Ereğli
Fasıl 1
1- Numune taharrisi
2- Ocak küşadı
3- Numune bulan kimseyi kudret olduğu
4- Ruhsat-ı numune ve küşad olunan ocak
5- Bila-ruhsat bulunan numune ve küşad olunan ocak
Fasıl 2
6- Ocağın tarlaya olan mazarratı
7- Ocak tarikinin tarlaya müruru
8- Demiryolların tarladan müruru
9- Demiryolu harmanları tarlalar
Fasıl 3
10- Demiryollarında inşa olunacak ebniyeler arazileri
11- Ocaklarda amele koğuşları
12- İnşa olunacak ebniye kerestesinin celbi
Fasıl 4
13- Ereğli sancağı ormanlarından kereste kat‘ı
14- Sütun tertibi
15- Sütunun kazalara tertibi
16- Sütun kesidesinde muhtar vazifesi
17- Sütun kat‘ı fiyatı
68 18- Sütun-keşana madenciyan tarafından rencide ve eza
19- Madenci ocağına bir senelik müretteb sütundan beher aybaşında ne miktar
geldiğinin canib-i idareye beyanı
20- Sütun yerine tuğladan kemer inşası
Fasıl 5
21- Tertibat-ı sünûf-ı amele-gan
22- Kazmaciyan celbi
23- Kazmaciyan vazifeleri
24- Amelenin mahallinden tertip ve irsali
25- Amelenin posta-i sanisi irsali
26- Amelenin vaktiyle geldikleri
27- Kazmaciyanın bir günde müddet-i çalışmaları
28- Kazmaciyanın dikkat işlemeleri
29- Amelenin dikkat işlemeleri
30- Ameleden hata zuhuru
31- Ameleden yekdiğerlerini tahrik ve igvâsı
32- Kiracı hayvanatının mahallerine tertip ve irsali
33- Kiracı hayvanatının posta-i sanisi irsali
34- Kiraciyandan mahal-i ahire firarı
35- Kiraciyanın çekecekleri kömürün teleften vikayesi
Fasıl 6
36- Yazıcı ve kantarcı vezn ve tahrir edecekleri kömürün cesameti
37- Yazıcı ve kantarcının vuku-ı hilesi
69 38- Edna kömür alınması
39- Kömürün vezn-i hakikatine sahte zammı
40- Mübayaa olunacak kömürün şayan-ı kabul cesameti
41- Kiraciyanın kömürü tozlu ve topraklı getirdiği
42- Kömürün sefinelere tahmilinde kapudanın vazifeleri
Fasıl 7
43- Maden kömürü damarı münazaası
44- Madenciyanın canib-i idareden ziyan iddiası
45- Kömürün canib-i miriden başka mahalle büyû olunamayacağıyla zam ve
tenzil fiyatı
46- Ocakların ayakları ahzı
47- Ocağın taharrisi
48- Ocağın terk-i imali
49- Ba-iktidar bulunan madenci
50- Şerik ahzı
51- Canib-i idareden bi-gayr-i hakk terk imali
52- Ocağın vereseye intikali
53- Teba-i ecnebiyye vazifesi
54- Nizamnameye mügayir harekette bulunan
55- Ocağın sütunları bağlaması
56- Tatil eyyamı
57- Şayan-ı kabul kömürün edna damara tesadüfü
58- Bey‘ ve şirâ
70 59- Bâyiin canib-i miriye borcu olduğu halde mubayaası tarafından tediyesi
60- Müceddeden ocak küşadı veya ahirden mubayaa ve bir şerike ketb etmesi
61- Mechulü’l-ahval ve serseri makulesini kabul ve ihtida
62- Canib-i idareye celbi lazım gelen
63- Müceddeden gelecek madenci ve kazmacı
64- Sarkı zuhurunda celbi
65- Esliha hamil olan
66- Ocağı tatil hükmüne getiren
67- Fazla amelesini kendiliğiyle ve işsiz bırakan
68- Ameleye zahair ve eşya-yı saire alıverilmesi
69- Ocaktan iskeleye olan tarikin tesviri
70- Tarikin fenalığından kiraciyan hayvanının telefi
71- Müceddeden küşad olunan ocağın keşf-i kömürü
72- Madenciyanın talebine salahiyeti
73- Ocaklar başında kömürün keşfi
74- Madenciyana iane ve peşinat itası
75- İta olunan peşinatın kimlere verileceği
76- İbtida amele matlubiyetlerinin itası
77- Açık borcu zuhur eden madenci
78- Amele namıyla diğer borcuna sahte senet veren
79- Kömürün naklinin sahibinin başına bulunması
80- Kömürün ocaktan ihracıyla harman vaz‘ı
71 81- Amele-i cüz’iyye kifayet ettiği halde külli amele zabtı
82- Ameleye umur-ı zâtiyyesinde istihdamı
83- Yek-diğerinin amelesini tahrik eden
84- Yek-diğere muvakkaten amele itası
85- Amele ücretlerine verilecek senedin suret itası
86- İdare memurlarının emrine muhalefat
Fasıl 8
87- Bi’l-cümle memurların vezaifi
88- Mevki-i memurların vazifeleri
89- Kömür-keş tarikine mevki memurlarının nezareti
90- Mevki memurlarının keşf-i kömürden noksan zuhuru
91- Mevki memurlarının gördükleri vukuatı idareye beyanı
92- Bi’l-cümle memurin ve ketebenin vazifeleri
93- Esvak ve ebniye aralarının tathiri
94- Mevaki memurları marifetiyle olan masarifatın teleften vikayesi
95- Ambar memurlarının vazifeleri
96- Memurinin ocak imali memnuiyeti
97- Memurinin yek-diğeriyle hüsn-i imtizac ve muaşeretleri
98- Memuriyet vazifelerinin kimseden meccanen müstesna olamayacağı
99- Memurin maiyetlerinde zabtiye istihdam edeceği
100-
Hatime
13385 Numaralı Özgün Dilaver Paşa Nizamnamesinin maddelerinin çevri
yazısı (transkripsiyonu)
72 “Ereğli Kömür Maden-i Hümâyûnu İdaresinin Nizamnâmesidir
Fasıl 1
Numune taharri ve ruhsat tezkiresi nizamı
Madde:
1. Bir kimse müceddeden numune taharri edecek olduğu halde evvel
emirde cânib-i idareden taharri ruhsat tezkeresi ahzına mecbur
olacaktır.
2. Numune bulmuş olan kimse erbab-ı kudret ve imâlattan olduğu ve
numune-i mezkûr şayan-ı kabul bulunduğu halde imali için cânib-i
idareden ruhsat tezkeresi ahz edecektir.
3. Numune bulmuş olan kimseye kudret veyahut imalat nâ-ehl bulunduğu
halde numuneyi cânib-i miri için bulmuş olacağından sebkat eden
emkene mukabil bahşiş namıyla kendisine mikdâr-ı münâsib ücret itâ
olunarak numune-i mezkûreye bir vechle müdahale edemeyecektir.
4. Cânib-i idareden ibtidâ ruhsat tezkeresi istihsâl etmedikçe hiçbir
kimsenin ne numune taharri ve ne de kendiliğinden bulmuş olduğu
numuneyi hazır ve güşâd etmeye asla salahiyeti olamayacaktır.
5. Ve şayet dördüncü maddede muharrer olduğu üzere istihsal-i tezkere
etmeksizin hod be hod numune taharri veyahut hafr ve güşâd eden
kimse mugayir-i nizam hareket etmiş olacağından bu makule bulunmuş
olan numune veyahut hafr ve güşâd olunan ocak mücâzâten cânib-i
miriye zabt olunarak merkumun bir vechle ücret ve masraf davasına
hakkı olamayacaktır.
Fasıl 2
Ocaklardan harmanlara veya iskelelere olan tarafın nizamı
6. Güşâd olunacak ocak yerinin tarla ve bahçesinde veya mülk-i
sairesinde bulunup da güşâdından dolayı ârız olacak mazarrat bütün
73 tarlaya ait olacağından ocak-ı mezkûru imal edecek kimse mezkûr
tarlayı isticâr etmeye mecbur olup, bu husus için idare tarafından tayin
olunacak memurlar marifetiyle tarla-yı mezbûrun senevi takdir olunacak
icâr-ı merkum madenci tarafından tarla sahibine ocak-ı mezkûr bütün
bütün terk olununcaya değin her sene verilecektir.
7. Bir ocak yahut müteaddit ocakların kömürleri iskeleye naklinde tarik-i
mekşûf bulunamıyor ise bir veya birkaç kimsenin gerek mezrû ve gerek
gayr-i mezrû tarla veya tarlalarından mürûr eylemek lazım gelir ise
mezkûr tarla veya tarlalardan kabil-i tarîk arzında mahal-i mezkûr ocak
veya ocaklara mahsus olmak üzere hitâm-ı imallerine değin tarik itibar
olunarak o miktar tarla mahalli için sahip veya ashâb-ı kömür kömürünü
iskele başında teslim edeceği cihetle taraflarından idare marifetiyle
takdir olunacak icâr senevî olacak veya ocaklar bütün bütün terk
olununcaya değin her sene sahip veya ashâb-ı tarlaya itâ olunacağı
misüllü ocaklara veyahut iskeleye mücâvir bulunup gönderildiğinden
tarik güşâdı icab eden tarla veya tarlalar bulunduğu surette bunlar
kiraciyân hayvanlarının bi’z-zarûr gezinti mahalleri olacağından bu
halde dahi zikr olunan tarla veya tarlaların îcâr-ı senevîsi bade’l-takdîr
madenci veya madenciyân taraflarından sahip veya ashâb-ı tarlalara
her sene verilecektir.
8. Maden-i mezkûr mevkilerinden her hangi birisine müceddeden inşa
olunacak demir yollar mürur edeceği tarlaların ne miktar mahallini istiap
eder ise o miktar mahalli keşf ve tahmin ve takdir-i paha olunarak sahibi
tarafına cânib-i miriden itâ olunacağı misüllü her hangi bir ocak tarîk-i
mezkûra müteveccih müstevi-i mailler birinin tarlasından mürûr eylemek
lâzım geldiği halde kıymeti bi’l-takdîr sahibine cânib-i miriden itâ
olunacaktır.
9. Demiryollarının yemîn ü yesârında kömür harmanları için intihâb
olunacak mahaller her kimin tarlasında bulunur ise kıymeti takdir
olunarak sahibine cânib-i miriden itâ olunacaktır.
74 Fasıl 3
İnşaat-ı Ebniyye Nizâmı
10. Kömür mevkilerinde inşâ olunacak gerek ebniyye-i miriye ve gerek
tebaa-i saltanat-ı seniyyeden bulunan madenciyân ve ahaliden her
hangi birinin imal ettireceği han ve fırın ve mağaza ve kahvehane
misüllü ebniyye arsaları sahibi tarafından bâ-sened, bi’l-rıza esmânıyla
ahz olunarak idare tarafından irae olunacak münasip mahalle ve resm
heyetine göre inşa olunup, hod be hod kendiliğiyle bilâ-ruhsat
yapılamayacaktır.
11. Ocaklarda istihdam olunan amele geceleri açıkta kalmamak üzere
beytutetleri için her bir ocak başında madencisi tarafından kabil-i süknâ
mükemmel amele koğuşları cânib-i idarenin kabul edeceği surette
yapılarak amelenin huzur ve rahatlarına dikkat ve itina etmek her ocak
sahibinin vazife-i zimmetinden add olunacaktır.
12. Bâlâda on ve on birinci maddelerde muharrer olduğu üzere tebaa-i
saltanat-ı seniyyeden bulunan madenciyân ve ahali-i yerli maden
mevkilerinde ebniyye inşâsı halinde lüzumu olan kerestenin tedariki için
idare tarafından istihsâl ruhsat etmeye mecbur ve hod be hod kereste
kat‘ ve tenziline mütecâsir olur ise kereste-i mezkûr mücâzâten cânib-i
miriden zabt olunacaktır.
Fasıl 4
Ocaklara Lazım Olan Sütun ve Sütun-Keşân Nizamı
13. Maden-i hümâyûn ocaklarına lüzumu olan kerestenin kat‘i mutlaka
Ereğli
sancağı
ormanlarından
olmak
lazım
geldiğinden
iş
bu
ormanlardan maden-i mezkûr ocaklarına münasip bulunan ormanlardan
tüccar ve sairenin gelip kereste ve hatab kat‘i külliyen memnû‘ olup,
ancak liva-yı mezkûrun kereste resm-i öşr ve gümrüğü hâsılatına halel
gelmemek üzere tüccar ve sairenin ibtidâ cânib-i idareden ruhsat
75 istihsaliyle gayr-i münâsib ormanlardan kereste ve hatab kat‘i ve nakline
mesâg gösterilecektir.
14. Ocakların imâline birinci levâzımâtından bulunan ve bâni-i ocak olan
sütunun vaktiyle nakl ve celbi şayan-ı itina mevâridden olup sene-i
cedîd için lüzumu olan sütunun tertibi zımnında sâl-i hâl şubatı
ibtidâsında kâffe-i madenciyân idareye celb ve tecemmu‘ ile her ocağın
işine ve gidişine göre bir senede ne miktar sütunun lüzumu olduğu
tezekkür ve tahkîk ile sebt-i defter olunarak mikdarı malum olacak sütun
beher kazan sütun-keş hayvanatının mevcuduna ve tahmiline göre tevzî
ve takdim ile bir kazanın hissesine isabet eden sütunun mikdarı ve
hangi ocaklara keşîde edeceği tertip olunduğu taraf-ı idareden bâ-defter
bildirilecektir.
15. Bir kazanın hissesine musîb sütun mahallince ve heyetince hâvi olduğu
sütun-keş karyelere hal ve tahammülüne ve hayvanatının mevcuduna
göre tevzî‘ olunarak hangi karyelere ne miktar tevzî‘ olunduğu ve hangi
ocağa hangi karyenin keşîdesi tertip olunduğunu mübeyyen o kazanın
heyetince bâlâsı defterli mazbatasının tanzimiyle Maden-i mezkûr
idaresine gönderilecektir.
16. Bir karyeye tevzî olunan sütun vakt-i şitâ duhûl etmeksizin mâh-ı
Ağustos ve nihayet Eylül nihayetine değin tamamıyla nakline o karyenin
muhtarı borçlu olup, matlûb olunan sütunun vaktiyle nakline muvaffak
olamıyorsa sütunsuzluktan dolayı merbût olduğu ocağın imâline halel
geldiği veyahut bacasının göçtüğü ve bu fenalığın sebeb-i hakîkîsi bi’ltahkîk-i sebebiyet muhtar-ı merkūm üzerinde kaldığı halde bu babda
vâki‘ olacak mazarratın şiddet ve hiffetine göre komisyonun tahdîd
edeceği müddetle mahpusan mücâzât olunacaktır.
17. Ocakların bazıları yüksek ve bazıları alçak tabiat-ı damariyeden olup,
iktizâ eden sütun ocağına göre keşîdesi lâzım geleceğinden her
madenci ocağına elverecek sütun tûl ve kalınlığını mübeyyen ikişer kıta
mühürlü varaka madenci tarafından tanzîm olunarak bir kıtanın sütunkeşân muhtarına ve diğerinin maden idaresine itâsıyla ona göre kat‘ı ve
nakli lâzımeden olup, fiyatı dahi mahallince çap ve zirâ‘ına nispetle
76 madenci ve gerek sütun-keşân özründen vikayeten kat‘-ı fiyat
olunacaktır.
18. Bir madencinin ocağına müretteb olan sütun, sütun-keşân tarafından
çap ve zirâ‘ına muvâfık getirilirse cerr-i menfaat için dün fiyatıyla almak
garazıyla madenci tarafından sütun-keş fukarasına rencide ve ezâ
olunacak ve buna her hangi madenci tarafından cesaret olunduğu
inde’t-tahkîk niyet ederse madenci-i merkūm tarafından mücâzâten o
seferde götürdüğü sütunun iki kat pahası sütun-keş-i merkūma tazmîn
olunacaktır.
19. Bir madencinin ocağına bir senelik tertîb olunan sütundan beher ayda
ne miktar sütun geldiği ve ne çap ve zirâ‘da bulunduğu fiyatıyla beraber
cânib-i idareye o madenci tarafından bâ-varaka bildirilecektir.
20. Maden-i mezkûr ocaklarının imâli usul-i kadîmi üzere külliyetli sütuna
muhtaç ve bir ocak ileriye gittikçe iki kat sütuna mütevakkıf olarak bu
dahi masarif-i keşîdeye intaç olduğundan başka maden-i mezkûr
civârında bulunan ormanların yevmen fe yevmen harabına sebep
olduğundan ba‘de-mâ müceddeden güşâd olunacak ocağın kılavuz
tabir olunan ve ileriye sürülen bacasına sütun yerine tuğladan duvar
üzerine kemer inşâsıyla imâl bi’l-tecrübe mûceb-i faydası tahakkuk eder
ise bundan sonra güşâd olunacak ocakların o yolda tuğladan duvar ve
kemer yapılarak imâli mukarrerdir.
Fasıl 5
Tertîb ve İstihdâm-ı Amele Nizamı
21. Maden-i mezkûr ocaklarında istihdâmı lazım gelen sunûf-ı ameleden
kazmaciyân ve küfeciyân ve kiraciyân Ereğli sancağı dahilinde kâin on
dört kaza ahalisine münhasır olup, kaza-hâ-yı mezkûrenin nüfus-ı
ceridelerinden on üç yaşından elli yaşına değin beyninde olan nüfûs-ı
zükûru kaza be kaza sebt-i defter olunup, bunlardan alîl ve çürükleri bi’ltefrîk kusuru iş bu deftere müracaatla âtî-üz-zikr usûle tevfikan celb
olunacaktır.
77 22. Yirmi birinci maddede beyan olunan sunûf-ı selâse-i ameleden gürûh-ı
kazmaciyânın maden ocaklarında çalışmaları mecburiyet tahtında
olmayarak mücerred kendilerinin o ocak sahibi tarafından hüsn-i rızaları
tahsiliyle olacağından her kazmaciyânın liyâkatine ve işine göre ücret-i
lâyıka itâsıyla istihdâm olunacaktır.
23. Binaberin bir kazmacı işlediği ocakta daimi suretle bulunmağa mecbûr
olup, hangi ocak sahibinde ziyade ücret bulabilirse o madenci maiyetine
girebilmeye muhtar olacaktır.
24. Yirmi birinci maddede beyan olunan sunûf-ı selâse-i ameleden ocağın
içinden dışarıya arkasıyla kömür ihraç eden ve mahallince amele tabir
olunan güruh-ı küfeciyândan bir karyede ber-mûcib defter ne miktar
küfeci bulunur ise bunlar iki kısma taksîm olunarak tertîb oldukları
ocağa kısm-ı evvel gelip on ikişer gün çalıştıktan sonra kısm-ı ahiri
gelerek kısm-ı evvel karyelerine avdetle umûr-ı tabîiyyelerine ve
ziraatlarına bakacaklardır.
25. Yirmi dördüncü maddede beyân olunan güruh-ı küfeciyândan kısm-ı
ahir vakt-i nöbetlerinde günü gününe yani kısm-ı evvel on ikişer günü
hitâm ettiği anda kısm-ı ahir ocağın başında hazır bulunmak üzere
karyelerinden o hesap üzere çıkarılıp ocakların imalatı bir an hâli
bırakılmak
muhâtaradan
gayr-i
sâlim
olduğundan
kısm-ı
evvel
gitmeksizin kısm-ı ahir ocağa vâsıl olacaktır.
26. Güruh-ı küfeciyândan kısm-ı ahir karyelerinden müdür ve muhtarı
marifetiyle vakit ve zamanıyla sevk olunarak işinin başında bulunmak ve
vaktiyle geldiği muhtarın adem-i dikkatinden neşet etmiş muhtar-ı
merkūm mesul olacak ve amelenin tamahından vâki olmuş ise o makūle
amele müddetlerini ikmâl ettikten sonra idarenin istediği mahalde bir
veya iki gün ücretleriyle çalıştırılacaktır.
27. Gerek kazmaciyân ve gerek amele yirmi dört saat zarfında iki nöbet
işleyeceklerdir.
28. Kazmaciyânın birinci nöbeti bade’l-gurup olacağından ertesi ale’s-sabah
amelenin dört saat zarfında çıkarabileceği miktar kömür hazır ederek
ocağı yağlayıp, vezâif-i sâiresini bade’l-ifâ dışarı çıkacaklardır. Fakat
kazmaciyânın
esnâ-yı
ameliyatta
78 yanlarında
ocak
çavuşu
bulunacağından ve yağ ve husûsât-ı sâire ocağın hüsn-i ifâsını nezaret
edeceğinden şayet bunlarca bir kusur vâki olur ise hem çavuş ve hem
de kazmaciyân icabına göre nısf-ı yevmiye ile çalıştırılacaktır.
29. Amele yirmi dört saat zarfında müddet-i istirahattan maada ancak on
saat işleyecektir. Bu müddet dahi yirmi yedinci maddede zikr olunduğu
üzere iki nöbette tekmîl olmağın bunun birincisi yaz ve kış ale’s-sabah
saat on birde bed‘an olunarak dört saat çalışmaklık ile kazmaciyânın
akşamdan hafr edip hazır etmiş oldukları kömürü ve tozu dışarı
çıkaracakları misüllü kazmaciyân için çalıştıkları mahal hazır ve
müheyya olduğunu ocak çavuşuna haber verip iki saat istirahat ve taam
ettikten sonra iki saat dahi ocağın dışarıca olan işlerini çavuşun irâe
edeceği vech üzere ifâ ederek bunu takiben ikinci nöbet işine
mübâşeret
edecektir.
Şöyle
ki
ber-vech-i
meşrûh
kazmaciyân
kendilerine mahsus olan ikinci nöbet işini kâmilen edâ ettikten sonra
amele hazır olan kömürü ve tozu yine dört saat çalışarak dışarı çıkarıp,
o günlük işini tekmîl etmiş olacaklarından şu müddet-i muharrereden
fazla istihdam ve iz‘âc olunamayacaklardır.
30. Ameleden birisi mahzen karyesine savuşmak efkâr ve desisesiyle izhârı hastalık yolunda hastanenin tedavisi için sâye-i deva-vâye-i hazret-i
padişâhîde
maden-i
mezkûrda
bir
tabib
bulunduğundan
vizite
ettirildiğinde hastalığı karin-i hasta olup da cüz‘i bir şey ise tabib-i
mumaileyh marifetiyle tedavi olunması ve ziyadece hasta bulunduğu
halde sahib-i ocak tarafından rükûbu için mekkâre hayvanı tedarik
olunarak yanına adem-i mahsûsu terfîkan hanesine gönderilmesi ve
amele-i merkūmun hastalığı hile ve hud‘a idiği tahakkuk eder ise ikmâl
müddetine değin yine işine redd olunması nizamından bulunduğu
misüllü şayet hod be hod firara cüret ederse iadesiyle ibretü’l-saireye iki
kat müddetle istihdam olunacaktır.
31. Ameleden birisi diğerini tahrik ve igvâ‘ ile işinden istinkâf ve firarına
sebep olduğu tahakkuk eylediği halde mücâzât olmak üzere firar-ı
merkūm
yerine
muharrik-i
olunacaktır.
79 merkūm
iki
kat
müddetle
istihdâm
32. Yirmi
birinci
maddede
zikr
olunan
sunûf-ı
selâse-i
ameleden
kiraciyândan bir kaza veyahut bir divanda mevcut olan kiracı hayvanatı
iki kısma taksim olunarak kısm-ı evvel ocaklara celb ile on beş gün
kömür keşide ettikten sonra kısm-ı sânisi gelip, kısm-ı evvel karyelerine
avdetle diğer nöbetlerinin vakti gelince değin hem hayvanlarını
dinlendirecek ve hem de umur-ı tabîiyye ve mezrû‘âtına bakacaklardır.
33. Kiraciyân postalarının vakt-i nöbetlerinde günü gününe gelip, umur-ı
nakliyata bir an sekte getirilmeyecek surette sevk olunmaları umur-ı
mutenadan olduğundan ve hâlbuki bunların vakit ve zamanıyla sevk ve
adem-i sevki müdür-i kaza ve muhtar onun gayret ve dirayet veyahut
adem-i dikkat ve müsamahalarından neşet edeceği dahi emr-i aşikâr
bulunmakla vaktiyle gönderilmeyip de tehir-i tenzilata sebep olan
veyahut kiracı ve ameleyi cenâh-ı tesâhubuna alıp da maden hizmetine
göndermeyen müdür ve muhtaran mesul tutulacağı gibi iş bu memurun
taraflarından irsâl olunup da gelmemiş olan veya gelip ikmal-i müddet
etmeksizin firar eden kiracı hidemât-ı mîrîyeden istinkâf edenler
haklarında tertip eden cezaya mahzar olacaktır.
34. Kömür keşidesinden ictinâben mahal-i ahire hatab keşidesine ve ticareti saireye giden kiracı firari cezasına mahzar olacaktır.
35. Kiraciyânın nakl eyledikleri kömürü ocağı nezdinden sît-i tahmillerinde
ayakaltına alarak telef etmemek ve şayan-ı kabulden ufağını ve gerek
ednâsını doldurmamak üzere gerek sahib-i kömüre ve gerek cânib-i
miriye gadr olacak ef‘âl ve harekette bulunmak lazım geldiği halde şayet
bunların hilafında bulunurlar ise şedîdan idarenin tahdîd edeceği cezâ
tahtında mahkûm olacaklardır ve bu misüllü fenalıkların vuku
bulmaması için kömürleri vezn ve tahrîr olundukları harman ve
iskelelere memur-ı mahsûsa konulacaktır ve şayet bu memurun adem-i
dikkati tebeyyün ederse şedîdan mücâzât olacaktır.
Fasıl 6
Vezâif-i Yazıcı ve Kantarcı ve Kabul-ı Şayan-ı Kömürün Cesâmeti
80 36. Ocaklardan çıkarılan kömürlerin gerek iskelelerde ve gerek demiryolu
harmanlarında vezn olunduğundan bu husus için tayin olunan gerek
yazıcı ve gerek kantarcı ehl-i erbabdan olarak sadık ve mücerrebü’letvâr kimesnelerden olacağı idarenin vezâifinden olduğu misüllü bu iş
yalnız yazıcı ve kantarcı yedlerine bırakılıp, bazen sahib-i kömür
vesaire tarafından îka‘ olunan fesat doğrudan doğruya vezn hususuna
sekte getirerek bunun def‘i zımnında bi’l-cümle memuriyet maden
taraflarından daima ve müstemirren ihtimam-ı tâm ve dikkat olunacaktır.
37. Yazıcı ve kantarcı vezn-i tahrir edecekleri kömürü bilâ-garaz ve lâ-fesat
vezn ve tahrir edip, bu hususta hile ve hud‘a tarikine sülûk edip de bir
uygunsuzluğu tahakkuk eylediği halde ceza Kanunname-i Hümâyûn
ahkâmına tevfîkan müstahak-ı ceza olacakları misüllü başlarında
bulunan memur dahi iş bu cezadan hisse-yâb ve mesul tutulacaktır.
38. Kömürlerin hîn-i tenzilinde tozsuz ve topraksız ve kesme ve taşsız temiz
olmak üzere cevizden ve nihayet fındıktan ufak alınmayarak şâyân-ı
kabul kömür mubayaa olunması başında bulunan memur ve yazıcı ve
kantarcıların vazife-i zimmetleri olup, dikkatsizlikten veyahut sahib-i
kömüre tesâhub veyahut sâireden dolayı ihanet tarafına gidenler
tahakkuk eylediği halde kabulü gayr-i şayân olarak almış oldukları
kömürün iki kat esmânı kendilerinden tazmin ile mücâzât olunarak
tazmîn olunan mebâliğ maden-i mezkûra vâridât kayd olunacaktır.
39. Yazıcı ve kantarcı ve gerek başlarında bulunan memur kömürün vezn-i
hakikine fazla sahte kömür zam ve tahrîr eyledikleri tahakkuk tebeyyün
eder ise zam olunan miktar kömürün esmânı iki kat olarak kendilerinden
tazmîn olunduktan sonra sarik cezasına dahi mazhar olacaklardır.
40. Madeciyânın vezn ve teslîm eyledikleri kömürler iskele ve harmanlardan
mahal-i hark ve istihlâkına varıncaya değin beş altı defa elden ve
kürekten geçerek zedelenip ceviz cesâmetinde olan kömür toz gibi
olduğundan
bundan
aşağı
cesâmette
olan
kömür
hiçbir
işe
yaramayacağı cihetle mübâya olunan kömürler nihayet ceviz ve
fındıktan aşağı alınmayacaktır ve şayet alınır ise buna mütecâsir
olanlardan esmânı tazmîn ettirilecektir.
81 41. Kömürlerin ocaklar nezdinden keşîdesinde kiraciyan mahzen sahib-i
kömüre sıyânet ve cânib-i miriye ihanetinden dolayı tozlu ve topraklı ve
taşlı kömürü küfesine doldurmak için ocaklar başında birer ikişer
memurluk bulundurulup şayet adem-i kabûl kömür gönderilir ise ve bu
dahi mücerred memurun adem-i dikkatinden neşet etmiş ise memur-ı
merkum şedîdan mücâzât olunacaktır.
42. Ekser iskelelerden kömür tahmil edecek sefâin kömürü ayakaltına
alarak ezilmesinden ve sandal ve sefinesine vaz‘ında yüksekten
dökerek kırılmasından ictinâben sefinelerinin ambarlarına oluklar
vasıtasıyla konularak her gûne zâyi ve teleften vikayesine ihtimâm-ı tam
ve dikkat eyleyeceklerdir. Ve şayet sefâin kaptanları buna dikkat
etmezler ise mesul tutulacaklardır.
Fasıl 7
Ocaklar ile Hukuk ve Vezâif-i Madenciyan Nizamı
43. Bir madencinin müceddeden güşâd edeceği ocak diğerinin yed ve
imalinde bulunan ocak damarından olduğu tebeyyün eder ise o
mahalde ocak-ı cedîdin güşâdı memnûâttan olup fakat bunların yanında
olan ba‘de’l-mesafe beş yüz kademi tecavüz eylediği halde iş bu
memnûiyyetin sakat olacağı gibi diğer damardan olduğu tahakkuk eder
ise o vakit bir şey denilerek güşâdına ruhsat tezkeresi itâ olunacaktır.
44. Ocaklardan ihraç olunan kömürler cânib-i miriye ya iskele başlarında
veyahut demiryolu harmanlarında vezn ile her halde iskelelerde teslim
olunmak nizamından add olunduğundan güşâd olunacak ocak iskele-i
mesafe-i bu‘dı cihetiyle sahibinin ziyade ücret-i nakliye itâsından ve
gerek masârif-i ihrâciyye ve sâiresinden dolayı duçâr-ı zarar oldum
diyerek cânib-i idareden asla zarar ve ziyan davasına hak ve salahiyeti
olamayıp mezkûr kömürün fî’len mukadderi vechle vezn ve teslim
etmeye mecbur olacaktır.
45. Maden-i hümâyûn zât-ı hazret-i şahanenin mülkü ve malı olduğundan
ocaklardan ihraç olunan kömürü hiçbir madenci cânib-i idareden maada
82 bir mahale füruht edemeyeceği gibi fiyat mukarreresinin zam ve tenzili
dahi mutlaka emr ü irade Nezâret-i Penâhi’ye müfevvezdir.
46. Bir madencinin imâli olan ocağın kömür damarları tükenmeksizin ileriye
sürülmekte olup kılavuz tabir olunan bacaların yolları uzadığı halde
mücerred suhûletle kömür çıkarmak garazıyla ayakları alınarak terk ve
tatil olunması emlak şahane hakkında muzır olduğundan o makūle
ocakların kömürleri tükenmedikçe ve hasbe’l-îcâb işlenmesi müteazzir
olmadıkça ayak alınması bir vechle câiz olamayarak ne vakit kömürü
tükendi de ayak ahzına ihtiyaç mess ederse cânib-i idareye ihbar
olunarak idare-i mezkûrenin tayin edeceği memur vasıtasıyla heyet
ocağın haritası bi’t-tanzim icap eden ayaklar harita-i mezkûrda işaret
olunduktan sonra ber-mûceb harita ayak almağa ruhsat verilecek ve
henüz kömürü bitmemiş ise ya hitâmına değin yine sahibi tarafından
imâl olunacak veyahut haliyle cânib-i idareye terk ile diğer erbab ve
talibine imal ettirilecektir.
47. Bir madenci yed ü imalinde bulunan ocağın ayakları alınmak lazım
geldiği surette bi’l-keşf tersîm olunacak haritada ahz-ı irae olunacak
ayakların gayrı mahallinden ayak alıp, ocağı bütün bütün hedm ve
harap ettiği halde ocak-ı mezkûrdan mahreç kömürü kendisine terk
olunarak ocağı canib-i idareden zapt olunacağından başka ebniye-i
miriye tahrip edenler haklarında terettüb eden ceza misüllü madenci-i
merkum dahi mahzar-ı ceza olacaktır.
48. Maden-i mezkûr emlak-ı şahaneden bulunduğuna mebni kimse
tarafından temlik olunamayarak bir madenci yed ve imalinde bulunan
ocağı yahut ocakları işlemekte gerek müsadif-i keşîde ve gerek esbâb-ı
sâire münasebetiyle terk ederek elan imalatını kaldırdığı halde bu
misillü ocak yahut ocakları idarenin zapt etmeğe hakkı olacağı gibi
erbabdan bir diğer madenci talebi zuhur ettiği halde idare-i mezkure
tarafından ruhsat verilecek ve terk eden madenci masarif davasına
hakkı olamayacaktır.
49. Bir madenci yed ve imalinde bulunan ocağın mihver-i layıkında imalina
kudret-yâb olamayıp da ocak-ı mezkûru üç ay kadar işlemeyerek tatil
eylediği halde canib-i idareden kendisine mezkûr ocağı da işletilmesi
83 teklif olunarak imaline kudretsizliğinden dolayı muvaffak olamayacağını
serd ve beyan eylediği takdirde miyânına ashab-ı iktidar ve erbabdan
bir şerîk almağa ve bu teklifi kabul eylediği halde ocağı bade’l-keşf
takdir olunacak kıymeti canib-i idareden tesviye olunmak üzere idare-i
mezkureye terk etmeğe mecbur olacaktır.
50. Madenciler miyanında şirket maddesi nezd-i idarede icra olunacağından
şerait-i şirket dahi idare-i mezkure tasdiki tahtında olarak tarafeyne
birbirlerine verecekleri mukavele senetlerinde tasrîh kılınacağından bu
şerait haricinde bir gûne nizâları mesmû tutulmayacaktır.
51. Bir madenci altmışıncı maddede beyan olunan usule tevfikan ocak
küşad edip de bir maden işledikten sonra her hangi bir sebeple idare
tarafından terk ettirilerek muahharen ocak-ı mezkûrun terk ve tatil
ettirilmesi bi-hakkın olmadığı tebeyyün eylediği surette ocağı mezkûru
diğer kimesnenin imal etmeğe hakkı olmayarak yine sahib-i ocağın
işlemeye salahiyeti olacaktır.
52. Maden-i mezkûr emlak ve vakf-ı şahaneden olduğundan ashab-ı
imalattan birisi vefat ettiği halde yed ve imalinde bulunan ocak evlâd-ı
zükur ve inâsı var ise onlara intikal edip yok ise emlak-ı şahaneye
nakledeceğinden verese-i sairesi ocağı mezkûra bir vechle müdahale
edemeyip fakat mahreç kömürü ve ocağı mezkûrda borç ve kâffe-i
muamelatı şer-i şerife tevkifan bi’l-cümle veresesine ait olacaktır.
53. Maden-i
mezkûrda
şimdiye
değin
müstahdem
madenciyan
ve
kazmaciyandan bazıları tebaa-i ecnebiyeden mürekkep ise de devlet-i
âliye hizmetinde istihdam olunmaları cihetiyle bir vechle ecnebi
nazarıyla bakılmayarak kâffe-i muamelatı devlet-i âliye kavanin ve
nizamatına tevfikan rüyet olunup bunlardan her hangisi nizamat-ı
seniyyeye muvafakat etmeyecek olur ve işbu nizamname ahkâmının
haricinde olarak nihayet üç defa harekât-ı nâ-makbulde bulunur ise
ocağına ve mevcut kömürüne kıymet takdir olunarak idare tarafından
bi’l-tayin madenden tard olunacaktır.
54. Tebaan saltanat-ı seniyyeden olan madenciyandan her hangi biri işbu
nizamname ahkâmının haricinde olarak bir takım harekât-ı nâ-makbulde
bulunduğu halde kendisi ahkâm-ı mezkureye tevfikan mücazat görecek
84 ise de yine tıynet ve cibilliyeti iktizasınca bu makule harekette nihayet
üç kere bulunur ise ocağına ve mevcut kömürüne kıymet-i takdir
olunarak idare tarafından bi’t-teviye madenden bütün bütün def ve tard
olunacaktır.
55. Bir madencinin yed ü imalinde bulunan ocağın sütunlarını kavi ve
muhkem ve tavanını müstahkem rabtla imaline kemal itibar ve dikkat
etmesi akdem-i vezaifinden olduğundan ve şayet bunlara masarifinden
ictinaben adem-i dikkati münasebetiyle maazallah-ı teala ocağı mezkûr
çöküp de derununda telef-i can vuku bulur ise o halde madenci-i
merkum ceza kanun-name-i hümayunu ahkâmıyla mahkûm tutulacaktır.
56. Maden-i mezkûrda müstahdem sınıf-ı amelenin küllisi ehl-i İslam ve
cüzisi Hıristiyan bulunduğundan bir ocakta bulunan iki üç nefer
Hıristiyan için eyyam-ı pazarda tatil olunup da kırk elli nefer İslam
amelenin de bila-ücret tehî kalmaları ve bu sebeple imalata sekte-i
külliye âriz olması bir vechle caiz olamayıp bunun için millet-i Hıristiyan
eyyam-ı pazarda icra-yı ayin ettikten sonra ve ehl-i İslam dahi evkat-ı
hamselerini bulundukları mahalde ve salâvat-ı cumaya en yakın
bulunan mesacidde bade’l-eda yine imalata mübaşeret edeceklerinden
yine maden ocakları haftanın hiçbir gününde bu sebeplerle tatil
olunmayacaktır. Fakat ehl-i İslam için ıydeyn ve Hıristiyan için paskalya
günlerinde tenezzühleri için müsaade olunacaktır.
57. Bir madencinin yed ve imalinde bulunan ocağın şayan-ı kabul kömürü
ileride edna ve gayr-i şayan damara tesadüf ettiğinde idare tarafına
haber verilerek bi’l-muayene ocağı mezkûru işlemesi ve işlememesi
hakkında verilecek karar vechle hareket edecek ve ber-vech-i muharrer
haber vermeyerek edna kömürü tam‘an şayan-ı makbul kömürüne
karıştırdığı
halde
mevcut
kömürünün
tekmiline
edna
nazarıyla
bakılacaktır.
58. Maden-i hümayunun kâffe-i arazisi vakf-ı şahaneden bulunduğuna
mebni madenciyanın işlemekte bulundukları ocakları yek-diğere bey‘ ve
şirâ eylemeleri külliyen memnû olup şu kadar ki yek-diğere ocak alıp
verecek oldukları halde yalnız sarf etmiş olduğu masarifi bey‘ edebilip
bu halde ve suver-i sairede ocak alıp veren ve gerek yekdiğeriyle iştirak
85 eden kimseler canib-i idareye gelip ihbar ve takrir etmedikçe kendi
beynlerinde cereyan eden muamelat ve şerait bi-itibar ve hüküm
tutulacaktır.
59. Birinin yed ve imalinde bulunan ocağı masarif vakasına mukabil
diğerine füruht edecek olduğu ve merkumun canib-i miriye deyni
bulunduğu halde ocağı alacak kimse erbab-ı imalattan olup da deyn-i
mezburu tediye eder ise bu makule alıp vermeleri sahih olacaktır.
60. Birinin müceddeden ocak küşad eylemesi veya ahirden mübayaa ile
işlemesi veyahut birisiyle şerik olması mutlaka cânib-i idareden ruhsat
ahzına mütevakkıf olup zinhar bila-ruhsat ocak küşadına veya ahirden
mübayaasına ve biriyle şerik olmağa mütecasir olur ise ocağı mezkûr
terk ettirilerek bundan dolayı masraf ve ziyan iddiasına hakkı
olamayacaktır.
61. Madenciyandan her hangi biri ahvali şüpheli ve serseri makulesinden ve
bila-tezkere gelmiş olan kimseyi idareye haber vermeyerek kabul ve
ihtida eylediği halde o makule madenci sarik yatağı hükmüne
gireceğinden ona göre mücazat olunacaktır.
62. Maden ocaklarında istihdam olunan madenciyandan ve gerek mevcut
maiyeti olan kazmaciyandan her hangi birinin bir hususu zımnında
merkez-i idareye ihzarı iktiza eyledik de idare-yi mezkure tarafından
gönderilecek memur vardığı veya yazılacak celp tezkeresini aldığı anda
merkez-i idareye gelecektir.
63. Maden-i merkumede çalışmak üzere mahal-i saireden müceddeden
gelmiş olan madenci yahut kazmacı vesaire yedinde bulunan mürur
tezkeresini evvel be evvel Ereğli hükümetine ibraz ederek oradan
maden idaresine hitaben bir ilm ü haber istihsal edecek ve idare-yi
mezkureye dahi sair muteber madenci veya tüccardan birini kefil
verecektir ve kefil veremediği halde madende işlemeye ve ikamet
etmeye salahiyeti olamayacaktır.
64. Maden ocaklarında istihdam olunan sınıf-ı madenci ve gerek mevcut
maiyeti olan İslam ve Hırvat amelesinden birisi na-hemvare hal ve
harekete cüretle bir uygunsuzluk ve şekaveti zuhura geldiği halde
derhal idare marifetiyle ahz ü girift olunarak hükümete teslim ile
86 mütecasir olduğu töhmetin cezasına ceza kanun-name-i hümayunu
ahkâmına
tevfikan
mahzar
olacaktır
fakat
şaki-i
merkum
ile
götürülemediği halde esnaf marifetiyle bulunup tutulmasını her madenci
kendisinin vazifesinden add edecektir.
65. Madenciyan ve gerek mevcut maiyeti bulunan İslam ve Hırvat
amelesinden birisi madenlerde ve gerek kabz ve karalarda esliha ve
alat-ı cariha dair bir şey hasıl olamayacağıyla beraber pişto ve tüfenk
endahtına cüret edemeyecek ve görüldüğü ve işitildiği halde idare
veyahut nezaret tarafından esliha nizamına tevfikan icra-yı mücazat
olunacak ve şu kadar ki hasb-el-lüzum bir mahale gidecek olup da
esna-yı rahda iştibah-ı ihafe olduğu takdirde bulunduğu mahalin
memurundan esliha tezkeresi kılıklı ruhsat tezkeresi ahzıyla silahını
hamil olarak gidip cay-ı selamete vardığında der-akab silahını çıkararak
geşt ü güzar ve aram edebilmemücaz tutulacak ve bila-tezkere hamil-i
esliha olarak bir mahale gittiği tahakkuk eder ise ber-vech-i meşruh
müstahak-ı ceza olacaktır.
66. Ocak imal eylemekte bulunan madenci yahut tarafından ocağa nezaret
eden şeriki veya çavuşu sefahat tarikiyle ötede beride gezerek ocağı su
bastırmak ve sair gune iras-ı tehlike edecek fenalıklar getirmek cihetiyle
ocağı mezburu muattal hükmüne kor ise ve bu suretle ameline
mertebesine beyhude imrar-ı vakit etmeğe sebep olur ise ebniye-i
miriyeyi tahrip edenler haklarında olan mücazat-ı şedideye mazhar
olacaktır.
67. Madenciyandan birisi müretteb olan amelesinden ziyade gördüğü
ameleye kendiliğinden geri iade edemeyip mutlaka canib-i idareye
gelerek sebeb-i ziyadeliğini ifade etmeye ve şayet amele-i merkumeyi
istihdam etmeyerek hod be hod geri göndermeye veyahut ocakta işsiz
bırakmaya mütecasir olur ise yevmiyelerini güya itmam-ı nöbet etmiş
gibi bi-tamâmihâ ita etmeğe mecbur olacaktır.
68. Madenciyanın kullandıkları amelenin ücretlerine mahsuben lüzumuna
mebni alıverecekleri zahair ve eşya-yı sairenin fîen mübayaasına zam
ile fukaraya gadr etmeyip mutedil fiyatla alıp vermeleri lâzımeden olup
87 ve şayet gadr ettikleri tahakkuk eyler ise rayic fiyatından fazlası red
ettirildikten başka gadr-ı merkum muhtekir cezasına mahzar olacaktır.
69. Ocaklardan iskelelere olan tariklerin muhtac-ı tesviye mahalleri olduğu
halde sahib-i ocak ol mahalleri kömür-keş kiracıyanın teshil-i mürurları
için tamir ve tesviye edecektir.
70. Kömürü naklolunacak ocağın iskeleye tarikinde tesviyesi lazım gelen
mahaller tesviye olunmayıp da kiraciyan hayvanları telef olduğu surette
nısfet-i pahası sahib-i kömür tarafından tazmin olunacak ve sebeb-i
telefi biraz dahi sahib-i hayvanın adem-i dikkatinden neşet edeceğinden
diğer nısfet-i bahası dahi sahib-i hayvana ait olacaktır.
71. Müceddeden ocak güşadına mübaşeret eden bir madenci ocağı önünde
lâ-akall bin kantar kömür ihraç ve müheyya etmedikçe onun kömürü
keşif defterlerine geçirilmeyerek ve kendisine dahi madenci nazarıyla
bakılmayacaktır.
72. Müceddeden ocak güşadına mübaşeret eden bir madenci ocağı önüne
bin kantar kömür ihraç ve müheyya ettiği ind-el-keşf tebeyyün eder ise
madenci-i merkuma idare tarafından iane olmak evvel-be-evvel amele
ve sütun-keşan haklarını vermek üzere mevcut kömürünün ocak
nezdinde fi-en miktarının nısfı ita olunacaktır.
73. Bir ocağın nezdinde ne miktar mevcut kömür ocağını tahkik için her
aybaşında bir kere mevki memuru dahil-i dairesi olan ocaklara giderek
mevcut kömürleri aynen müşahede ve be-hakkın tahmin-birle tertip ve
tanzim edeceği keşif defterini canib-i idareye irsal edecektir.
74. Her ocağın nezdinde mevcut bulunan kömür be-her mah yapılacak keşif
defterlerinden malum olacağından bu defterlere göre madenciyana
mevcut kömürlerinin ocakları nezdinde fiyat-ı mukarrerelerinin nısfı
peşinen ve iane olunmak üzere canib-i idareden ita olunacaktır.
75. Bend-i sabıkta zikr olunan peşinat akçesi madenciyana mücedded iane
demek olduğundan ve bu da amele ve sütun-keşanın vergi vesair
havâyic-i zarûriyyeleri tesviyesinde muceb-i teshîline mübtenî idiğinden
madenciyan-ı merkume alacakları şu peşinat akçesini hiçbir mahale
sarf etmeyerek evvel-be-evvel amele ve sütun-keşanın haklarını
88 tamamen eda ve taayyün ettikten sonra bakisini duyun sairesine
verebilecektir.
76. Bir madenci maden-i mezkûr idaresinden verilmek üzere vereceği
senedatı iktidar ve servetine göre evvel-be-evvel amele ve sütunkeşana olan borçları için verip fazla serveti olduğu halde diğer borcuna
senet vererek bir vechle amele ve sütun-keşanın hakkı kesb-i tehir
etmeyecek ve ber-vech-i muharrer amele ve sütun-keşan hakları
taayyün olunmaksızın borç sairesi için verdiği senet idare-i mezkureden
ret olunacak ve reddi hakkında madenci-i merkumun bir şey vermeye
hakkı olamayacaktır.
77. Bir madencinin ocağı nezdinde keşfen mevcut kömürüne nazaran
canib-i idareden ber-vech-i meşruh verilmesi lazım gelen akçeden fazla
verilemeyeceğinden ve bu cihetle emval-i mîriyenin hiçbir madenci
üzerinde kalmayacağından ber-vech-i ahval miriden peşinen almış
olduğu akçe amele ve sütun-keşana olan duyununa kâfi olmayıp da
açık borcu kaldığı halde mahal-i ahirden bi’t-tedarik şu açık kalan
borcunu dahi kâmilen taayyün etmeğe ve şayet hiçbir mahalden karzen
akçe bulamayıp da borcu açıkta kalır ise bu misüllü madenci ba-kudret
ve ba-itibar idüğü zahire çıkacağından ocağını diğer kudretli ve muteber
bir madenci füruht etmeğe mecbur olacaktır.
78. Madenciyandan her hangi biri canib-i miriden alacağı gerek peşinat
akçesine ve gerek teslim etmiş olduğu kömürün esmanına mahsuben
idareye hitaben ashab-ı matlub yedlerine vereceği senedat hakikaten
duyunat-ı saire için olup da zahiren amele namına verdiği ve bu vechle
sahtekârlık ettiği tahakkuk ve tayin eylediği surette madenci-i merkum
ceza kanunname-i hümayunu ahkâmı iktizasınca sahtekârlık cezasına
mahzar olacaktır.
79. Bir ocağın kömürü hîn-i keşidesinde mal sahibi olan madenciyanın
başında bulunması lazım gelir ise de umur-ı sairesini rü’yet etmek için
bulunamadığı halde diğer adamının bulunmasını tensip görebilip fakat
muahharen hiç bir sözleri çıkarmaya hakkı olamayacaktır.
80. Bir madenci kömürünü ocaktan çıkarmaksızın hem tozundan ve hem
kesmesinden tefrik ederek hidematına idarenin kabul edebileceği
89 kömürü çıkaracaktır ve şayet toz ve toprak ve kesme ile mahlût olduğu
halde hidematına çıkarıp da kömürciyan kömürü bunlardan tefrik ile
tahmil etmeye mecbur olacaklarından bu ise kiraciyan-ı merkumenin
tazyî‘-i evkatını muceb olmağla bu hale mütecasir olan madenci
kiraciyanın bir nöbet ücretlerini kiraciyana verilmek üzere canib-i
idareye itaya mecbur olacaktır.
81. Bir ocağın imaline amele-i cüz’iyye kifayet ettiği halde külli ameleyi zabt
ile birazının tehî ve ticaretsiz kalmasına sebep olan madenci tehî
durdukları yevmiye ücretlerini verdikten başka madenci-i merkum
muâteb tutulacaktır.
82. Bir madenci ocağında istihdam eylediği amele-i maden-i hümayun için
hükümet marifetiyle celp olunduğundan kendi umur-ı zâtiyyesi için
istihdam etmeğe hiçbir vechle salahiyeti olmayarak fakat bir iki kimseyi
kendi emrinde istihdam etmeğe mecburiyet-i şedidesi olduğu halde
canib-i idareye haber vererek yevmi on guruş ücretle istihdam
edebilecektir.
83. Bir madencinin de ocağında işlemekte olan amelesi diğer madenci
tarafından tahrik ve tergib ile kendi ocağına alarak tatil imaline sebep
olur ise amele-i merkume evvel ki ocağına redd olunduktan sonra
mahrek-i merkum üç gün müddetle hapse ilka olunacaktır.
84. Bir ocağın imaline bazı esbabdan dolayı sekte gelerek biraz müddet tatil
olunması taht-ı mecburiyette ve amelesi dahi boşta olduğu halde
amele-i merkumenin diğer lüzumu olan bir ocağa muvakkaten verilmesi
ve bu vechle bir gün tehî ve ticaretsiz bırakılması zımnında sahib-i ocak
canib-i idareye gelip haber verecektir ve şayet haber vermeyip de
amele-i merkumeyi tehî ve ticaretsiz bıraktığı halde sekseninci
maddede muharrer ceza misüllü taht-ı mücazata alınacaktır.
85. Amele postasından birinin müddet-i istihdamının hitamında cetvel
suretinde bir defter tanzim ve tertip olunarak defter-i mezburda madenci
yedinde bulunan amele defteri mucibince ameleden her birinin isim ve
şehadeti ve mensup olduğu divanı ve müstahak oldukları ücret
yevmiyeleri isimleri hizasına terkîm ve ekletmiş oldukları nan-ı aziz ve
saire bahasını dahi tahrîr ve iş‘ar ile cedvel-i mezkûru mevkide bulunan
90 amele mukayyedine getirip kayd ettirdikten sonra divan-ı mezbur
muhtarına teslim etmek üzere amele-i merkumeden mutemed birisine
ita edecektir ve sütun-keşanın ücretleri dahi bu tertip üzere icra
olunacaktır.
86. Vezaif-i madenciyan hakkında atf-ı beyan mevadın şamil olduğu
nizamatın kâffesine madenciyandan her biri mutavaat edecekleri emr-i
tabii olduğu misüllü idare memurlarından adalet-karane verilecek gerek
evamire itaat ve verilecek kararı dahi bilâ-sual kabul edeceklerdir ve
şayet hilaf-ı emre mütecasir olan olur ise memura adem-i itaatinden
neşet etmiş olacağından bu makuleler maden-i humayunda kabul
olunacaktır.
Fasıl 8
Vezâif-i Memuriyet Nizâmı
87. Maden-i
hümâyun
idaresi
reisi
bulunan
zat
memur-ı
müstakil
olduğundan maiyetinde bulunan bi’l-cümle memuriyet-i saire reisi
mumaileyhden vârid olacak evâmire itaat edeceklerdir ve şayet içlerinde
bunun hilâfına mütecasir olan olur ise zabitana adem-i itaat cezasına
mahzar olacaktır.
88. Mevkilere tayin olunan memurinden her biri iş bu nizam-namenin
ahkâmıyla hareket ederek ve memuriyetlerinde müstakil olduklarından
bir madencinin veya ameleden birinin gerek madenci ve gerek sair güne
bir maslahatı zuhurunda mevkii-i memurine gelip ifade-i hal ve keyfiyet
edecek ve memur-ı mumaileyh dahi idare riyasetine beyan-ı hal
edecektir fakat bazı mevad-ı cüziye vukuunda kendiliğinden icraya
muktedir olacaktır.
89. Mevakide bulunan memurin ocaklardan harmanlara kadar olan yolları
daima nezaretle muhtac-ı tesviye olan mahallerini mensup oldukları
ocak sahiplerine tesviye ettirecektir.
90. Mevakide bulunan memurin ocaklardan tenzîl olunan kömürlerin iş bu
nizamname ahkâmına tevfikan olunmasına dikkat ve itina edeceği gibi
91 her aybaşında tertip edeceği keşif defterini canib-i idareye irsâl edecek
ve tahmin edeceği kömürü miktarından fazla tahmin edip de ona göre
peşinat akçesi verildikten sonra kömürün hîn-i naklinde tahmininden
noksan olduğu meydana çıktığı ve kömür hesabının miriye borcu kaldığı
tebeyyün
eylediği
surette
memur-ı
mumaileyh
şediden
mesul
tutulacaktır.
91. Mevaki memurları kömürün ihracat ve nakliyatı hakkında gördükleri
mahzuratı veyahut lazım gelen ıslahatı ve vâki olan muhatarat ve
mugayir-i
nizam
harekatı
derhal
canib-i
idareye
arz
ve
iş‘ar
edeceklerdir.
92. Madende müstahdem bi’l-cümle memurin ve ketebe ve hademe-i saire
daimen ve mütemadiyen bizzat işlerinin başlarında bulunup memur
oldukları hizmetlerin vakt u zamanıyla ve hakkıyla ifasına ihtimam-ı tam
ve gayret-birle ibraz-ı sadakat etmek semere-i himmetlerini göstermek
fariza-i zimmetleridir.
93. Maden-i merkume mevaki-i iskelelerinde bulunan ebniye beynlerinde
mahal ve esvakda abdan-ı insana mazârr olacak taaffünat ve sair
fenalıkların vukuunu memurları tarafından man-i itina olunup bu misüllü
fenalıklar bulunan mahalleri tathîr ettirmek ikdam vezaif-i sıhhiyeden
olarak ve şayet bu makule insan muzır olacak şeylerin hudûsuna
mütecasir olanlar olur ise bunlar bir günden üç güne kadar hapis ile
mücazat olunacaktır.
94. Maden-i mezkûrda vaki gerek demir yollarda istihdam olunan miri
hayvanlarının me’kûlât ve masârifât-ı sairesiyle cânib-i mirîden imâl
olunan ocakların masarif-i ihrâciyye ve gerek vâki olacak kâffe-i
masârifât hak ve yoluyla edilerek telef ve sirkatten vikayesiyle taklîl-i
masârifât ve teksîr-i vâridatına mevki memurları ve kâtipleri tarafından
kemal itina ve dikkatle ibraz-ı sadakat edecekler ve hilafına hareketle
aksi
hal
vukuunda
memur
ve
katib-i
mumaileyhimin
adem-i
dikkatlerinden neşet etmiş olacağından vaki olacak ziyan kendilerinden
tazmin ile mücâzât olunacaklardır.
95. Maden-i merkum lâzımesi için bi’l-mübayaa ambarlarda ba-defter
mevcut olan alet ve edevat maden ve erzak ve saire ambar
92 memurlarının
yed
ve
hıfzında
olacağından
bunları memuriyet-i
mumaileyhim zayi ve teleften vikaye etmeğe dikkat edip tekâsül ve
adem-i dikkat veya sair cihetle telef ve zâyi vukua geldiği surette tazmin
edeceklerdir.
96. Maden-i mezkûrda bulunan bi’l-cümle memurin sıfat-ı memuriyetleri
husûsâtı yedlerinde olacağından bunların maden-i mezkûrda ocak
küşâd ve imâl eylemeleri veyahut bir madenci ile şerik olmaları külliyen
memnudur.
97. Maden
mevkilerinde
bulunan
bi’l-cümle
memuriyet
umur-ı
memuriyetlerini kemal sadakatle îfâ etmeğe borçlu olduklarından ve bu
dahi cümlesinin yek-dil ve can olarak birbirleriyle hüsn-i imtizâc ve
küçük büyüğüne itaat ve büyük küçüğüne hürmet etmeklik ve rûy-ı
melâmiyet göstermeklik ile hasıl olacağından şayet memurinden biri
diğerine mahzen adâveti münasebetiyle iftira eder ise veya sair gune
muamele-i na-makbulede veyahut kendisinin büyüğü olup da alacağı
emre adem-i itaatte bulunur ise şedidan mücazat olunacaktır.
98. Memurin ile zabtiye neferatı saye-i Hazret-i Padişâhî’de müstevfi
maaşla istihdam oluna geldiklerinden ifâ-yı maslahat zımnında bir kaza
ve
karye
ve
mahal-i
saireye
iğramlarında
beytutet
edecekleri
mahallerde yem ve yiyeceklerini akçeleriyle alarak bu yolda kimsenin
meccanen bir tanesi kabul ve özr etmeyecek ve ettikleri tahakkuk
eylediği takdirde aldığı şeyin bahası tazmin ettirildikten başka üç gün
hapis ile mücazat olunacaktır.
99. Hasb-el-mevâki memurin maiyetlerinde bulunan zabtiye neferatı ve
amele uşağı gibi hizmet-i zatiyelerinde istihdam olunmayıp daima
maden umurunda kullanılarak hilafı hareket eden memur mesul
tutulacaktır.
100.
İş bu nizam-namenin ahkâm-ı mündericesi mer’iyy-ül-icrâ tutulup
ve hariç münderic teferru vaki dahi mevad-ı mündericeye ve usul-i
madene tevfikan canib-i idarenin tedabir-i hasenesiyle icra olunacaktır.
93 Maden-i mezkûrun bidayet-i küşadından bu ana gelinceye değin gerek ihracat
ve gerek tenzilat ve gerek teferrüat-ı sairesi hiçbir nizam tahtına alınmayarak her bir
hususatı işin gidişine göre rüyet olunmakta ve bu ise bazı gün müşkilatı müeddi
bulunmakta idiğinden Tersane-i Amire idare meclisi azasından olup memuriyet-i
mahsusa zımnında maden-i mezkûra gelmiş olan Miralay izzetli Said Bey Efendi ve
çakerleri hazır olduklarımız halde akd olunan komisyon-ı mahsusadadır pîş-i tezekkür
olunarak maden-i mezburda istihdam olunan madenciyan ile ahali-i amelenin
hukukunu muhafaza ve bunların kâffe-i efal ve hareketini taht-ı rabta ve intizama
almak ve bu vechle maden-i mezkûr işine asla bir surette sekte getirilememek ve her
mamur vezaif-i memuriyetini bilip, harice tecavüz etmemek ve hilafına mütecasir
olanlar mahzar-ı mücazat olmak zımnında maden-i merkume idaresinin ruhu
denilmeğe şayan yüz bendi şamil iş bu nizamnameyi tanzim ve takdimine ictira
kılınmış olmağla ol babda ve kati usulde emr ü ferman hazret-i men-lehü’l-emrindir.
4 Muharrem 1284 H ve 26 Nisan 1283 Rumi
Nizamnameyi hazırlayanların adları
Katib-i maden İsmail Hakkı, Kolağası Tahsin Hasan, Miralay Memur-ı mahsusa Said
Mehmed, Reis-i komisyon-ı maden-i mezbur Hüseyin el- Seyyid, Nazır-ı maden ve
Kaymakam-ı Liva-yı Ereğli Dilaver.
(Nizamnameyi hazırlayanların adlarının altında bu kişilerin mühürleri bulunmaktadır.)
13386 Numaralı Özgün Nizamname
13386 Numaralı Nizamnamenin İçindekiler Çizelgesi (sağdan sola)
94 13386 Numaralı Nizamnamenin 1b-2a. sayfaları (sağdan sola)
13386 Numaralı Nizamnamenin 2b,3a,3b,4a numaralı sayfaları (sağdan sola)
13386 Numaralı Nizamnamenin 4b,5a,5b,6a numaralı sayfaları (sağdan sola)
95 13386 Numaralı Nizamnamenin 6b,7a,7b,8a numaralı sayfaları (sağdan sola)
13386 Numaralı Nizamnamenin 8b,9a,9b,10a numaralı sayfaları (sağdan sola)
13386 Numaralı Nizamnamenin 10b,11a numaralı sayfaları (sağdan sola)
13386 numaralı nizamname nüshası madde başlarında madde başlıklarının
bulunmaması ve en son sayfada nizamnameyi hazırlayanların adlarının yazılıp,
96 mühürlerinin basılmamış olması dışında 13385 numaralı nizamname yazmasının
aynıdır. Bu nedenle çevri yazılarının verilmesine gerek görülmemiştir.
Ereğli Kömür Maden-i Hümâyûnu İdaresinin Nizamnâmesi’nin maddelerine
ilişkin özet bilgiler
4 Muharrem 1284 H. (26 Nisan 1867) tarihli ve 8 fasıl (Bölüm) ile 100
maddeden oluşan Ereğli Kömür Maden-i Hümâyûnu İdaresinin Nizamnâmesi’nin
özgün metni ve metnin çevri yazısı (transkripsiyonu), yukarıda verilmiştir. Ancak, bir
hataya yol açılmaması görüşüyle, maddelerin günümüzün Türkiye Türkçesine çevirisi
yapılmamıştır. Bu durumda maddelerin çevri yazısını ancak uzman olanlar tarafından
incelenebilecek
durumdadır.
yararlanabilmeleri
amacıyla
Bu
8
nedenle
fasıldan
uzman
(bölümden)
olmayanların,
oluşan
metinlerden
Nizamname’deki
maddelerinin özeti, ayrıca, aşağıda verilmektedir.
Nizamnamenin 1’inci Faslı (1-5 maddeler): 5 maddeden oluşan bu faslın
başlığı “Numune taharri ve ruhsat tezkiresi nizamı” (Örnek aranması ve İzin
Belgesi düzeni)’ dır.
1’inci madde: “Numune (örnek) aranması için, yönetimden izin alınmasını”,
2’inci madde: “Örneğin uygun bulunması durumunda, madeni bulanın ocak
açması için yönetimden izin alınmasını”,
3’üncü madde: “Numune bulan kimseye, yaptığı masraflar için bağış olarak bir
para ödenmesini”,
4’üncü madde: “Yönetimden izin alınmadan araştırma yapılamayacağı, hatta
kendiliğinden de bulunmuş olsa, yönetimden izinsiz ocak açılıp işletilmeyeceğini”,
5’nci madde: “Yönetimden arama izni ve ocak açıp, çalıştırma izni olmadan,
numune arayıp ocak açanların ocaklarına el konulacağı, bu durumda bunların bir hak
iddia edemeyeceklerini hükme bağlamaktadır.
Nizamnamenin 2’inci Faslı (6-9 maddeler): 4 maddeden oluşan bu faslın
başlığı “Ocaklardan harmanlara veya iskelelere olan tarafın nizamı” dır.
97 6’ıncı madde: “Ocağın birinin tarlasında bulunması durumunda, ocak işletenin,
yönetim tarafından tayin olacak görevlilerin saptadığı ve yalnız ocağın bulunduğu
yere değil, tarlanın tümüne ait yıllık kira değerinin, ocak kapanana değin ödenmesi
gerektiğini”,
7’inci madde: “Kömürün iskelelere, başkalarının tarla veya tarlalarından
geçilerek götürülmesi durumunda, tarla veya tarlaların sahiplerine yıllık bir ‘geçiş
ücreti’ ödenmesini”,
8’inci
madde:
“Bir
ocağa
yeni
bir
demiryolu
yapılması
durumunda,
demiryolunun geçeceği arazilerin sahiplerine, devlet tarafından bedel (bugünkü
istimlâk bedeli gibi) ödenmesini ve ödeme esaslarını”,
9’uncu madde: “Demiryollarının sağ ve sol taraflarında, harmanlar olarak
kullanılacak
yerlerin
sahiplerine,
devletten
bir
ödeme
yapılacağını”
hükme
bağlamaktadır.
Nizamnamenin 3’ünci Faslı: (10-12 maddeler): 3 maddeden oluşan bu faslın
başlığı “İnşaat-ı Ebniyye Nizâmı” (Binaların yapılma düzeni)’dir.
10’uncu madde: “Kömür havzasında han ve fırın ve mağaza ve kahvehane gibi
yapılacak binaların, ruhsatsız ve gelişigüzel yapılamayacağı, yönetim tarafından
gösterilen yerlere ve planlara uygun olarak yapılabileceğini”,
11’inci madde: “Ocaklarda çalışan işçilerin geceleri açıkta kalmamaları için,
ocakların başında, maden sahibi tarafından, yönetim tarafından kabul edilebilir
nitelikte, oturmaya elverişli ve mükemmel işçi koğuşlarının yapılarak işçilerin huzur ve
rahatlarına dikkat edilip özen gösterilmesinin ocak sahiplerinin görevi olduğunu”,
12’nci madde: “Bina yapacak maden işletmecilerinin veya yerli halkın, bina yapımı
için ormanlardan gelişigüzel kereste kesemeyeceklerini, yönetimden izin alınması
gerektiğini, izinsiz ağaç kesilmesi durumunda, devletin kerestelere el koyacağını”
hükme bağlamaktadır.
Nizamnamenin 4’ünci Faslı (13-20 maddeler): 8 maddeden oluşan bu faslın
başlığı “Ocaklara Lazım Olan Sütun ve Sütun-Keşân Nizamı (Ocaklara Gerekli
Direk ve Direk Çekilmesi Düzeni)”dir.
98 13’üncü madde: “Ocaklar için gerekli kerestenin kesinlikle Ereğli ormanlarından
kesilmesi ve Ereğli ormanlarından maden ocağı sahiplerinin, tüccar ve başkalarının
kereste ve odunluk kesmelerinin kesinlikle yasak olduğunu, ancak Ereğli kazası
yönetiminin kereste vergi ve gümrük gelirini etkilememek kaydıyla tüccar ve
başkalarının, önceden yönetimden izin almak koşuluyla, uygun görülecek başka
ormanlardan kereste ve odun kesilip, nakledilebilmesine izin verilebileceğini”,
14’üncü madde: “Ocaklar için gerekli direklerin, mevsiminde kesilip getirilmesi
gerektiğinden, yeni yıl için tahsis yapılabilmesi amacıyla, Şubat ayı başında bütün
maden işletenlerin idareye çağrılıp, toplanması ile her ocağın işine ve gidişine göre
bir yıllık direk ihtiyacının incelenip, görüşülüp, deftere yazılıp belirlenmesini ve bunları
taşıyacak hayvan mevcuduna ve yükleme durumuna göre dağıtılmasını, her bir
kazanın hissesine düşen direğin miktarını ve bunların hangi ocaklara çekileceğini,
tertibi yapan yönetim tarafından, deftere uygun olarak bildirileceğini”,
15’inci madde: “Bir kazanın payına düşen direklerin, tahsis edildiği köylerin durum
ve gücüne ve hayvan mevcuduna göre dağıtılmasını ve sonucun tutanakla
saptanarak, maden yönetimine gönderilmesini”,
16’ncı madde: “Köylere dağıtılan direklerin kış gelmeden, Ağustos ayı, bilemedin
Eylül ayı sonuna değin, tamamıyla naklinden o köyün muhtarının sorumlu olduğunu,
muhtarın direklerin zamanında naklini başaramaması nedeniyle, bağlı olduğu ocağın
üretimine zarar gelmesi veya bacasının göçmesi durumunda ve doğan zararın,
muhtarın ihmalinden ileri geldiğinin belirlenmesi halinde, zararın derecesine göre,
muhtarın komisyonca belirlenecek süre, hapisle cezalandırılacağını”,
17’nci madde: “Ocakların bazıları yüksek ve bazıları alçak damar yapısında
olduğundan, direk ihtiyacı buna göre değişmektedir. Bu nedenle madenciler, ocakları
için gerekli direklerin uzunluk ve kalınlığını gösteren ikişer adet mühürlü belge
düzenleyip, birini muhtara, birini de maden yönetimine verecek, buna göre kesin
kesim, taşıma ve gereken fiyatın belirleneceğini”,
18’inci madde: “Bir madencinin ocağına tertip edilen direği, uygun biçimde ve
koşulda getiren taşıyıcıya düşük fiyat verilemeyeceği gibi madenci tarafından direği
taşıyanları incitecek ve eziyet edecek davranışlarda bulunulmamasını, buna cesaret
eden madenciden ceza olarak, direğin fiyatının iki katının alınmasını”,
99 19’uncu madde: “Madenci ocağına bir yılık ihtiyacı için ayrılan direklerin her
aybaşında ne kadarının alındığının yönetime bildirilmesi gerektiğini”,
20’nci madde: “ormanların korunması amacıyla yeni açılacak ocakların kılavuz
denen ve ileriye sürülen bacasının, direk yerine tuğladan duvar olarak yapılması ve
yarar görülmesi durumunda, daha sonra açılacak ocaklarda tuğladan duvar ve kemer
yapılmasını” öngörmektedir.
Nizamnamenin 5’inci Faslı (21-35 maddeler): 15 maddeden oluşan bu faslın
başlığı Tertîb ve İstihdâm-ı Amele Nizamı (Düzenleme ve İşçi Kullanılması Nizamı)’
dır.
21’inci madde: “Ocaklarda çalıştırılması gereken kazmaciyan, küfeciyan ve
kiraciyan işçilerin, Ereğli Sancağındaki on dört kazadan ve 13-50 yaşları arasındaki
sağlam kişilerden seçileceğini ve bunların kaza kaza saptanıp deftere yazılacağını,
bu defterde yazıldığına göre çağırılacaklarını”,
22’nci madde: “21. maddede sayılan işçilerden kazmaciyanların madenlerde
çalıştırılması mecburiyeti olmadığını, rızaları ile çalışacaklarını ve kazmacılara liyakat
ve işine göre ücret ödenmesi gerektiğini”,
23’üncü madde: “kazmacıların ocakta sürekli bulunmalarını ancak, daha fazla
ücret veren bir madenciye gitmekte serbest olduklarını”,
24’üncü madde: “Ocağın içinden dışarıya kömür taşıyan küfeciyanlardan ayni
köyden olanların ikiye bölünerek, birinci grubun 12 gün çalıştıktan sonra, köydeki iş
ve tarım işlerine döneceklerini ve yerlerini 12 gün süreyle ikinci grubun alacağını”,
25’inci madde: “12 günlük çalışmasını bitiren küfeciyanlardan görevi devr alacak
ikinci grubun, ocaklardaki işin durmaması için, çalışan grup gitmeden, ocağa
gelmelerini”,
26’ncı madde: “Nöbeti devr alacak küfeciyanların zamanında ocak başında
bulunmalarından muhtarların sorumlu oldukları ve böyle bir durumda geciken işçilerin
12 günlük sürelerinin tamamlanmasından sonra yönetimce belirlenen yerde, ücreti
karşılığında, bir veya iki gün çalıştırılacaklarını”
100 27’nci madde: “Kazmacılar ve öteki işçilerin yirmi dört saatte iki vardiya olarak iş
yapacaklarını”,
28’inci madde: “Kazmaciyanların birinci grubu yorgun olacağından, ertesi sabah
erkenden, işçilerin dört saat içinde ocaktan çıkarılabilecekleri miktarda kömür hazır
edip, ocağı yağlayıp, öteki görevlerini yaptıktan sonra ocaktan çıkacaklarını, ancak
kazmaciyanın çalışırken yanlarında ocak çavuşu bulunacağından ve yağ ve öteki
hususlarda ocağın iyi çalıştırılmasını gözeteceklerinden, şayet bunlarda bir kusur
olursa bundan hem çavuşun hem de kazmaciyanın sorumlu olduğunu, kusur
durumunda,
gereğine
göre
çavuş
ve
kazmaciyanın
yarım
yevmiye
ile
çalıştırılacaklarını”,
29’uncu madde: “İşçilerin 24 saat içinde, istirahatları dışında on saat
çalışacaklarını, bu 10 saatlik sürenin yaz kış sabah saat on birde başlayarak, dört
saat çalışarak, kazmaciyanların akşamdan kazarak hazır ettikleri kömürü ve tozu
dışarı çıkaracakları gibi iş bitiminde ocak çavuşuna haber vererek iki saat istirahat
edip, yemek yedikten sonra iki saat daha ocağın dışındaki işlerini çavuşun talimatına
göre yerine getirmelerinin ardından ikinci nöbete başlayacaklarını ve kazmaciyânların
kendilerine öze ikinci nöbet işini tamamıyla yapmalarının ardından işçilerin hazır olan
kömürü ve tozu yine dört saat çalışarak dışarı çıkararak, o günlük işini
tamamlayacaklarını, onların bundan fazla çalıştırılamayacaklarını”.
30’uncu madde: “İşçilerin hastalık ileri sürerek doktora çıkmaları durumunda,
hastalığı hafif derecede ise oradaki doktorca tedavi edilmesini ve durumu ciddi ise
ocak sahibinin sağlayacağı mekkâre ile yanına adam katılarak köyüne gönderilmesini
ve işçinin hastalığının hile olduğu anlaşılırsa, kalan iş süresini tamamlayana kadar
işine iadesini, kaçmaya yeltenmesi halinde iki kat süre ile çalıştırılacağını”,
31’inci madde: “İşçinin bir başka işçiyi kaçmaya kışkırtması ve kışkırtılan işçinin
kaçması durumunda, kışkırtan işçinin, ceza olarak iki kat süreyle çalıştırılacağını”,
32’nci madde: “21. Maddede yazılı üç sınıf işçiden kiraciyandan bir ilçe veya bir
başka yerde bulunan, kiracı hayvanlarının iki kısma bölüneceğini ilk bölümün
ocaklara getirilip 15 gün süreyle kömür çektikten sonra, ikinci bölümün geleceğini, ilk
bölümün de köylerine dönerek, nöbetlerinin vakti gelinceye değin hem hayvanlarını
dinlendireceklerini ve hem de kendi özel işlerine bakacaklarını”,
101 33’üncü madde “Kiraciyân postalarının nöbet zamanında, nöbetlerine günü
gününe gelmelerini ve nakliye işlerini aksatmayacak biçimde gönderilmelerini,
bunların zamanında gönderilmelerinden kaza (ilçe) müdürü ve muhtarlar sorumlu
olduklarından zamanında gönderilmemeleri durumunda, buna sebep olan veyahut
kiracı ve işçiyi maden hizmetine göndermeyen müdür ve muhtarların sorumlu
tutularak, cezalandırılacaklarını”,
34’üncü madde: “Kömür çekilmesinden kaçınarak, yöredeki odun çekme ve başka
ticari işlere giden kiracıların firar cezasına çarptırılacaklarını”,
35’inci madde: “Kiraciyânların ocaklardan taşıyacakları kömürü yüklerken, ayak
altına alarak telef etmemelerini ve kabul edilebilir nitelikten ufak olan veya düşük
vasıflı kömürü doldurmak suretiyle gerek ocak sahibini ve gerekse devlet malına
zarar verecek iş ve davranışlardan kaçınmalarını, aksine davranışlarda bulunmaları
durumunda idarece şiddetle cezalandırılacaklarını, bu gibi durumların ortaya
çıkmaması için kömürlerin tartılıp yazıldıkları harman ve iskelelere özel memurların
konmasını, bu memurun dikkatsizliğinin ortaya çıkması durumunda şiddetle
cezalandırılacaklarını” öngörüp, hükme bağlamaktadır.
Nizamnamenin 6’ıncı Faslı (36-42 maddeler): 7 maddeden oluşan bu faslın
başlığı “Vezâif-i Yazıcı ve Kantarcı ve Kabul-ı Şayan-ı Kömürün Cesâmeti”
(Yazıcı
ve
Kantarcının
Görevleri
ve
Kabul
edilebilir
nitelikteki
Kömürün
Büyüklüğü)”dür.
36’ncı madde: “Ocaklardan çıkarılan kömürlerin hem iskelelerde ve hem de
demiryolu harmanlarında tartılacağını, buralarda kantarcı ve yazıcı olarak atanan
uzman kişilerin sadık ve düzgün davranışlı olmalarını, tartı ve kayıt işleri yönetimin
görevleri içinde bulunduğundan, kömür sahiplerinin de tartı ve kayıt işlerine fesat
yapılmasının önlenmesi için gereken özeni göstermelerini”,
37’nci madde: “Yazıcı ve kantarcıların tartı ve yazım işlerini doğrulukla
yapmalarını, bilerek hatalı tartı yapanlar ile yazımda hile yapanların ceza yasasına
göre cezalandırılacakları gibi başlarında bulunan görevlilerin de sorumlu tutulup
cezalandırılacaklarını”,
102 38’inci madde: “Kömürlerin indirilmesi sırasında tozsuz ve topraksız ve kesme ve
taşsız, temiz olmalarını, ayrıca cevizden ve en azından fındıktan küçüklerin
alınmamasını, bu hususların yazıcı, kantarcı ve başlarında bulunan görevlilerin görevi
olduğunu, dikkatsizlik veya kömür sahibine arka çıkmaları gibi nedenlerle hatalı işlem
yapanların, almış oldukları kömürün bedelinin iki katının bunlardan ceza olarak alınıp,
madene gelir kaydedileceğini”,
39’uncu madde: “Yazıcı ve kantarcı ve gerekse başlarındaki görevlinin, kömürü
gerçek ağılığından fazla gösterip yazmalarının ortaya çıkması durumunda, fazla
gösterilen kömür değerinin iki katının kendilerinden tazmin edileceğini ve ayrıca
hırsızlık suçundan cezalandırılacaklarını”,
40’ıncı madde: “Madeciyânın tartılıp teslîm ettikleri kömürler iskele ve
harmanlardan yakılma ve kullanılma yerlerine varıncaya değin beş altı defa elden ve
kürekten geçerek, zedelenip ceviz büyüklüğündeki kömür toz gibi olacağı ve hiçbir
işe yaramayacağından, ceviz ve fındıktan aşağı büyüklükte kömür alınmamasını,
alınacak olursa, buna neden olanlardan bedelinin tazmin ettirileceğini”,
41’inci madde: “Kömürlerin ocaklardan çekilmesinde, kiraciyan galeri sahibinin
tozlu, topraklı ve taşlı kömürün küfelere doldurulmaması için, ocakların başında birer
ikişer memurluk bulunduracağını, buna rağmen kabul edilebilir nitelikte olmayan
kömür gönderilmesi ve bunun memurun dikkatsizliğinden ileri gelmesi durumunda
memurun şiddetle cezalandırılacağını”,
42’nci madde: “İskelelerden kömür yükleyecek gemiler, kömürü ayak altında
kalarak ezilmesinden ve sandal ve gemiye konulurken, yüksekten dökülerek
kırılmasından kaçınılması için, kömürün gemilerin ambarlarına oluklar vasıtasıyla
konularak, kömürün yitirilmemesine özen gösterilmesini, gemi kaptanların bu
hususlara özen göstermemeleri durumunda sorumlu tutulacaklarını” kayıt altına
almaktadır.
Nizamnamenin 7’incı Faslı (43-86 maddeler): 44 maddeden oluşan bu faslın
başlığı “Ocaklar ile Hukuk ve Vezâif-i Madenciyan Nizamı (Ocaklar ile
Madenciyan’ın görevleri ve hakları)”dır.
103 43’üncü madde: “Bir madencinin yeni açacağı ocağın, üretimde bulunulan başka
bir ocağın damarından olduğu anlaşılırsa, o yerde yeni ocak açılmasının yasak
olduğunu, fakat bunların aralarındaki uzaklığın beş yüz kademi geçmesi halinde,
yasağın söz konusu olamayacağını ve işletme belgesi verilebileceğini”,
44’üncü madde: “Ocaklardan çıkarılan kömürlerin devlet yerlerinde veya iskele
başlarında veyahut demiryolu harmanlarında tartılacağı ve her halde iskelelerde
teslim olunacağı kural olduğundan açılacak ocağın, iskeleye olan uzaklığından söz
edilerek
fazla
taşıma
bulunulamayacağını
ve
veya
çıkarma
kömürü
masrafı
belirlenen
gibi
zarar
ziyan
iddiasında
yerlerde
teslim
etmeye
mecbur
olduklarını”,
45’ncı madde: “Madenler Padişah’ın mülkü ve malı olduğundan ocaklardan
çıkarılan kömürü madencilerin yönetimin gösterdiği yerden başka bir yere
nakledemeyeceği gibi fiyatlar belirlenmesinde zam veya indirme yapılmasının da
Padişah emri ile olabileceğini”,
46’ıncı madde: “Bir madencinin ocağındaki kömür damarı tükenmeden ileriye
doğru sürülmekten ötürü kılavuz tabir olunan bacaların yollarının uzaması
durumunda, ocağın terk ve tatil olunması, Padişah’ın malına zarar vereceğinden bu
gibi ocakların kömürleri tükenmedikçe ve işlenmesi zararlı olmadıkça, ayak
alınmasının hiçbir biçimde câiz olamadığını, ancak kömürü tükendiğinde ayak
açılması, gerekirse yönetime haber verilerek, yönetimin görevlendireceği heyetin
ocağın haritasını düzenleyip, gereken ayakların bu harita üzerinde işaretlenmesinden
sonra ayak almağa ruhsat verileceğini ve henüz kömürü bitmemiş ise bitmesine
değin yine sahibi tarafından kullanılacağını veyahut bu durumuyla yönetime
bırakılacağını”,
47’inci madde: “Bir madencinin işlettiği ocağın ayakları alınmak gerektiğinde, keşif
yapılarak çizilen haritada, gösterilecek ayaklardan başka yerlerden ayak alıp, ocağı
bütünüyle yıkıp harap etmesi halinde ocağa yönetimce el konulacağı gibi, devlet
malını tahrip edenler hakkında verilecek ceza kadar madenciye de ceza verileceğini”,
48’inci madde: “Madenin Padişahın malı mülkü olması nedeniyle, kimseye mülk
olarak verilemeyeceğini, bir madencinin elinde bulunan ocak yahut ocakları terk
ederek üretimi durdurması halinde bu gibi ocak veya ocaklara yönetimin el koyma
hakkı bulunduğu gibi, diğer sahiplerden bir madencinin istemesi halinde idarenin bu
104 madenciye ruhsat verebileceğini ve ocağı terk eden madencinin masraf davası
açmaya hakkı olamayacağını”,
49’uncu madde: “Bir madenciye işletmesi için verilmiş ocağı yeterli güce sahip
olmadığından üç ay kadar işlemeyerek üretimi durdurması durumunda, yönetim
kendisine yaptığı ihbar üzerine, kudreti yetmediğinden ocağı işletemeyeceğini beyan
eylemesi durumunda, kudreti yeten bir ortak almaya zorunlu olduğunu, bunun da
kabul edilmemesi durumunda ocağı yönetime devretmeye mecbur olacağını”,
50’inci madde: “Madenciler arasındaki şirket mukavelesi yönetim huzurunda
yapılacağından ve şirket koşullarının da yönetim tarafından onaylandığından ve bu
hususların
şirket
ortaklarınca
birbirlerine
verecekleri
mukavele
senetlerinde
açıklanmış olduğundan, buralarda yazılı maddeler dışında birbirlerine dava
açamayacaklarını”,
51i’nci madde: ”Bir madenci altmışıncı maddede belirtilen yönteme dayanarak,
ocak açıp da bir madeni işledikten sonra idarenin her hangi bir nedenle, ocağı terk
ettirilerek, üretimin durdurulması durumunda, yönetimin haksız olduğu ortaya çıkarsa
bu ocağın başka kimselerce işletilemeyeceğini, işletmeye yine ocak sahibinin yetkili
olacağını”,
52’inci madde: “Maden ve arazi Padişah’ın vakfı olduğundan, madeni
işletenlerden birinin ölmesi durumunda, işletmekte olduğu ocağın çocukları var ise
onlara geçeceğini, çocukları yoksa milli emlake geçeceğinden öteki varislerinin ocağa
hiçbir biçimde karışamayacaklarını, ancak çıkarılmış olan kömür ile ocaktaki borç ve
bütün işlemlerin varislerine ait olacağını”,
53’üncü
madde:
“Madende
şimdiye
değin
çalıştırılan
madenciyan
ve
kazmaciyandan bazıları yabancı uyruklu iseler de devlet hizmetinde çalıştırılmış
olmalarından ötürü bir bakıma yabancı olarak görülmeyip, bütün işlemleri devlet
kanunları ve nizamlarına uygun olarak görüleceğini, bunlardan her hangi biri mevcut
nizamlara uymayı kabul etmeyecek olur ve üç kez işbu nizamname hükümleri dışına
çıkarak istenmeyen davranışlarda bulunursa, ocağına ve mevcut kömürüne değer
biçilerek, idare tarafından madenden uzaklaştırılacağını”,
54’üncü madde: “Osmanlı uyruğunda olan madenciyandan her hangi birinin bu
nizamname hükümlerine uygun olmayan davranışlarda bulunması durumunda, sözü
edilen
nizamname
hükümleri
uyarınca
cezalandırılacağını
ve
böyle
aykırı
davranışların üç kez daha yinelenmesi durumunda ocağına ve mevcut kömürüne
105 değer
biçilerek
yönetim
tarafından
madenden
bütün
bütün
kovulup,
uzaklaştırılacaklarını”,
55’incı madde: “Bir madencinin işletmekte olduğu ocağın direklerini kavi ve
muhkem ve tavanının sağlam olarak yapılmasına dikkat etmesi önemli görevleri
içinde bulunduğundan, masraftan kaçınarak bunlara özen göstermemesi nedeniyle
ocağı çöker ve can kaybı ortaya çıkarsa madencinin ceza yasalarına uyularak
mahkûm edileceğini”,
56’ıncı madde: “Madende çalıştırılan işçilerin tümünün İslam ve az bir kısmı
Hıristiyan olduğundan bir ocakta bulunan birkaç Hıristiyan için Pazar günleri tatil
olunup da kırk elli kadar İslam işçinin de boş kalmaları ve bu nedenle üretimin büyük
ölçüde aksaması hiçbir biçimde uygun bulunmadığından, Hıristiyan işçilerin Pazar
günleri ayinlerini yaptıktan sonra ve Müslüman işçilerin namaz ve Cuma namazlarını
en yakın olan mescitte kıldıktan sonra yeniden üretime başlayacaklarını ve maden
ocaklarının haftanın hiç bir gününde bu nedenlerle tatil olunmayacağını, ancak
Müslümanlar için bayram ve Hıristiyanlar için paskalya günlerinde gezintilerine izin
verileceğini”,
57’inci madde: “Bir madencinin, işlettiği ocağın kabul edilebilir nitelikteki kömürü
ileride işe yaramayan bir damara rastlandığında yönetime haber verilerek,
incelenmesi sonunda madencinin bu ocağın çalıştırılıp çalıştırılmaması yolunda
verilecek karara göre hareket edeceğini ve haber vermeyerek vasıfsız kömürü, vasıflı
kömürüne karıştırması durumunda mevcut kömürünün tümünün vasıfsız olarak
görüleceğini”,
58’inci madde: “Madenin tüm arazisi Padişah’ın vakfına ait olduğundan,
madenciyanın işlemekte bulundukları ocakları, biri diğerine alıp satamayacakları
tamamen yasak olduğunu, ancak ocak alıp vermeleri durumunda yalnız sarf etmiş
olduğu ocak alım masraflarını alabileceklerini, bu ve başka hallerde ocak alıp veren
ve birbirine ortak olan kişilerin yönetime gelip durumu bildirip söylemedikçe
aralarında olan bütün işlemler ve sözleşme koşulların geçerliği olmayacağını ve
hükümsüz olacağını”,
59’uncu madde: “Birisinin işlettiği ocağı masrafları karşılığında başkasına satacak
olur ve ocağın devlete devri hükmü bulunduğu halde ocağı alacak kimse işletmeci
olup ve borçlarını öderse, bu gibi alıp satışların gerçek sayılacağını”,
106 60’ıncı madde: “Her hangi birinin yeni ocak açması veya başkasından satın alarak
işletmesi veyahut birisiyle ortak olması kesinlikle yönetimden ruhsat almasına bağlı
olduğunu, ruhsatsız ocak açılır veya satın alınırı veya ortak olunursa ocağın zorla
terk ettirileceğini ve bunlardan dolayı yapmış olduğu masraf ile ziyan iddiasında hakkı
olmadığını”,
61’inci madde: “ Madenciyandan her hangi biri, durumu kuşkulu ve serseri
takımından ve tezkeresiz gelmiş olan kimseyi yönetime haber vermeyerek kabul edip,
çalıştırması durumunda, bu gibi davranışlar hırsıza yataklık yapma suçuna
girdiğinden, madencinin buna göre cezalandırılacağını”,
62’nci madde: “Maden ocaklarında çalıştırılan madenciyandan ve gerek
maiyetinde olan kazmaciyandan her hangi birinin bir hususta merkezi yönetime
getirilmesi gerektiğinde, merkezi yönetim tarafından gönderilecek memur vardığı
veya yazılacak celp tezkeresini aldığı anda merkezi yönetime geleceğini”,
63’üncü madde: “ Sözü edilmiş madenlerde çalışmak üzere başka yerlerden yeni
gelmiş olan madenci yahut kazmacı vesaire yanında bulunan geçiş tezkeresini,
öncelikle Ereğli Hükümeti’ne göstererek oradan maden yönetimine yazılmış bir belge
alacağını, ayrıca maden yönetimine de güvenilir bir madenci veya tüccardan kefil
göstereceğini ve kefil gösterememesi durumun madende çalışamayacağı gibi ikamet
edemeyeceğini”,
64’üncü madde: “Maden ocaklarında çalıştırılan madenci ve maiyetinde bulunan
İslam ve Hırvat işçilerden birisi doğru olmayan durum ve hareketlere cüret ederek
bunun sonucu olarak uygunsuz bir durum ve eşkıyalık ortaya çıkarsa, derhal maden
yönetimi aracılığıyla tutuklanarak hükümete teslim ile işlediği suçun yasalarda
öngörülen cezasına çarptırılacağını, suçlunun yönetimce götürülememesi durumunda
esnaf marifetiyle bulunup tutulacağını ve bu durumda her madencinin kendisini
görevli sayacağını”,
65’inci madde: “Madenciyan ve adamları olan İslam ve Hırvat işçilerden birisi
madenlerde veya başka yerlerde silah ve kesici alet bulunduramayacaklarını,
tabanca ve tüfek atışlarına cüret edilemeyeceklerini, böyle bir şeyin görülmesi veya
duyulması halinde yönetim veyahut nezaret tarafından silah nizamına göre
cezalandırılacağını, ancak bir yere gidilmesinin gerekmesi durumunda, yolda
korkulacak bir durum olduğunda, yerel görevliden silah taşıma tezkeresi niteliğinde
ruhsat tezkeresi alınarak silahın taşınabileceğini, gideceği yere vardığında hemen
107 silahını çıkararak teslim edeceğini, silah taşıma izni olmadan bir yere gidildiğinin
anlaşılması durumunda cezalandırılacağını”,
66’ıncı madde: “Ocak işletmekte olan madenci yahut onun adına ocağa nezaret
eden ortağı veya çavuşu zevk ve eğlence maksadıyla ötede beride gezdiği için ocağı
su basması ve başka tehlikeli durumlar yaratılarak ocağı kullanılamaz duruma kor ise
devlet malını tahrip edenler hakkındaki hükümlerle, şiddetle cezalandırılacağını”,
67’inci madde: “Madenciyandan birisi kendisine tertip edilen işçiden fazla gördüğü
işçiyi kendiliğinden iade edemeyeceğini, mutlaka yönetime giderek işçi fazlalığının
nedenini bildiremeye mecbur olduğunu, eğer fazla gördüğü işçiyi kullanmayarak hot
be hot geri gönderir veya ocakta çalıştırmadan işsiz olarak bekletirse işçilerin işlerini
yapmış gibi ücretlerini ödemeye zorunlu olunduğunu”
68’inci madde: “Madenciyanın kullandıkları işçilerin ücretlerine mahsuben zorunlu
olarak alıverecekleri erzak ve sair eşyanın alış fiyatına zam yaparak fukaraya
haksızlık etmeyip, ılımlı fiyatla alıp satmaları gerektiğini, şayet haksızlık edildiği
anlaşılırsa, fazla fiyatın düşülmesinden başka haksızlık yapan kişinin vurguncu
cezasına çarptırılacağını”,
69’uncu madde: “Ocaklardan iskelelere giden yolların düzeltilip, tamir edilmesi
gereken yerleri olduğu takdirde, ocak sahibinin bu yerleri, kolaylıkla geçilebilmesi için
onartıp düzelteceğini”,
70’inci madde: “Kömürü naklolunacak ocağın, iskele yolunda düzeltilmesi gereken
yerleri onarılmayıp da kiraciyan hayvanlarının telef olması durumunda meydana
gelecek zararın yarısının ocak sahibi tarafından tazmin olunmasını, hayvanın telef
oluşu biraz da hayvan sahibinin dikkatsizliğinden ileri geleceğinden, diğer yarısının
ise hayvan sahibi tarafından karşılanacağını”,
71’inci madde: “Yeni ocak açmaya girişen bir madenci ocağı önünde en az bin
kantar
kömür
çıkarıp
hazır
etmedikçe
onun
kömürünün
keşif
defterlerine
geçirilmeyeceğini ve kendisine de madenci gözüyle bakılmayacağını”,
72’inci madde: “yeni ocak açılışına girişen bir madenci ocağı önüne bin kantar
kömür çıkarıp, hazır ettiği keşif sonucu belirlenirse, bu madenciye yönetim tarafından
yardım etmek için öncelikle işçi ve direk çekme haklarını ödemek üzere ocak
önündeki kömürün yarısının bedeli ödenecektir.”,
73’üncü madde: “Bir ocakta ne kadar kömür olduğunu araştırmak için her
aybaşında bir kere mevki memurunun idaresi altındaki ocaklara gideceğini ve mevcut
108 kömürleri aynen görerek, hakkıyla tahmin ederek düzenleyeceği keşif defterini
yönetime göndereceğini”,
74’üncü madde: “Her ocağın yanında bulunan kömür her ay yapılacak keşif
defterlerinden belli olacağından, bu defterlere göre madenciyana, ocağın yanındaki
mevcut kömürün saptanmış bedellerinin yarısının, yönetimce yardım olarak, peşinen
ödeneceğini”,
75’inci madde: “bir önceki maddede sözü edilen peşinat akçesi madenciyana yeni
yardım demek olduğundan ve bu da işçi ve direk çekenlerin vergi ve sair zaruri
ihtiyaçlarının giderilmesi amacıyla verildiğinden, sözü edilen madenciyan alacakları
bu peşinat akçesini hiçbir yere harcamayarak öncelikle işçi ve direk çekenlerin
haklarını tamamen ödedikten sonra kalanını borç vesairesine verebileceğini”,
76’ıncı madde: “Bir madenci maden yönetiminden verilmek üzere vereceği
senetleri iktidar ve servetine göre her şeyden önce işçi ve direk taşıyanlara olan
borçları için verip, fazla serveti olduğu halde diğer borcuna öncelikli senet vererek bir
bakıma işçi ve direk çekenlerin haklarını geciktirmeyecek ve kararlaştırılan işçi ve
direk çekenlerin borç sairesi için verdiği senet yönetim tarafından kabul edilmezse
madencinin söz hakkı olamayacağını”,
77’inci madde: “Bir madenciye, ocağındaki keşfen mevcut kömürüne göre,
yönetim tarafından belirlenen akçeden fazla akçe verilemeyeceğinden ve devlet malı
hiçbir madenci üzerinde kalamayacağından, devletten peşinen almış olduğu akçe işçi
ve direk çekenlere olan borcuna yetmeyip, açık borcu kalması durumunda, yerinden
sağladığı kredi ile, açık kalan borcunu tamamen ödemeye ve şayet hiçbir yerden borç
bulamayıp borcunu kapatamazsa bu gibi madencinin güçsüz ve itibarsız olduğu
ortaya çıkacağından, ocağını diğer kudretli ve itibarlı bir madenciye satmaya zorunlu
olacağını”,
78’inci madde: “Madenciyandan her hangi biri devletten alacağı gerek peşinat
akçesine ve gerek teslim etmiş olduğu kömürün bedeline mahsuben idareye hitaben
vereceği senetler, gerçekten sair borçlar için olup da görünüşte işçi adına verdiği ve
bu biçimde sahtekârlık ettiği ortaya çıktığı takdirde, bu madencinin ceza kanunu
hükümlerine göre sahtekârlık cezasıyla cezalandırılacağını”,
79’uncu madde: “Bir ocaktan kömür çekilmesi gerektiğinde, mal sahibi olan
madenciyanın başında bulunması gerekirse de başka işlerini görmek için başında
109 bulunamaması durumunda bir adamının bulunmasının uygun görülebileceği, ancak
sonra söz söylemeye hakkı olamayacağını”.
80’inci madde: “Bir madencinin kömürünü ocaktan çıkarırken hem tozundan ve
hem kesmesinden ayırt ederek, yönetimin kabul edebileceği nitelikte kömürü
çıkarmak zorunda olduğu halde toz ve toprak ve kesme ile dolu kömür çıkarırsa
kömürciyanın kömürü bunlardan ayırıp yüklemeye mecbur olacaklarından ve bunun
boşa vakit harcamasına sebep olacağından,
bu duruma cüret eden madencinin
nöbet ücretlerini kiraciyana verilmek üzere yönetime ödemeye mecbur olacağını”
81’inci madde: “Bir ocağın üretimine daha az sayıda işçi yettiği halde bütün işçileri
tutarak, bir kısmının boş ve işsiz kalmasına neden olan madencinin, işçilerin boş
kaldıkları günlerinin ücretlerini vereceğini ve kınanacağını”,
82’inci madde: “Bir madencinin ocağında çalıştırdığı Maden-i Hümayun işçileri
hükümet marifetiyle celp olduğundan, bunları kendi özel işleri için çalıştırılmaya hiçbir
şekilde yetkisi olmadığını, fakat bir iki kimseyi kendi emrinde kullanmasının
kaçınılmaz biçimde zorunlu olması durumunda, yönetime bilgi vererek günlük on
kuruş ücretle bunları çalıştırabileceğini”,
83’üncü madde: “Bir madencinin ocağında çalışmakta olan işçisi, başka madenci
tarafından kışkırtılıp, kandırılıp kendi ocağına alınarak, o madenin üretimine ara
verilmesine neden olunursa bu işçi önce asıl ocağına geri verildiği gibi üç gün süreyle
hapis edileceğini”,
84’üncü madde: “Bir ocağın üretimine bazı nedenlerden dolayı zarar gelerek bir
süre üretime ara verilmesi zorunlu olduğu ve işçileri boşta kaldığında, sözü edilen
işçilerin, ihtiyacı olan başka bir ocağa geçici olarak verilmesi ve işçiler bu biçimde bir
gün boş ve ticaretsiz bırakıldığında, ocak sahibinin yönetime gidip haber vermek
zorunda olduğunu ve haber vermeyip de işçiyi boş ve işsiz bırakması durumunda
sekseninci maddede kayıtlı olduğu üzere cezalandırılacağını”,
85’inci madde: ”Amele postasından birinin çalışma süresinin sonunda, cetvel
biçiminde bir defter hazırlanıp, düzenleneceğini, bu defterde madencide bulunan işçi
defteri gereğince işçilerden her birinin adı ve sanı ve ilişkili olduğu yeri ve hak ettiği
günlük ücretleri isimlerinin hizasına yazılmış oldukları ekmek sair pahasını da işaret
eden cetveli, o yerde bulunan işçi kayıtçısına getirip kaydettirdikten sonra divanın
bulunduğu yerin muhtarına teslim etmek üzere sözü edilen işçilerden güvenilir birine
vereceğini ve direk çekenlerin ücretlerinin de bu düzen üzerine ödeneceğini”,
110 86’ıncı madde: “Madencilerin görevlerine ilişkin sayılan maddelerin tümüne,
madenciyandan her birinin itaat etmeleri doğal olduğu gibi idare memurlarından
verilecek emirlere de itaat ve verilecek kararı soru sormadan kabul edeceklerini ve
eğer emre karşı durulursa, memura itaatsizlik yapmış olduklarından, bu gibilerin
Maden-i hümayun’a gönderileceğini”
Nizamnamenin 8’incı Faslı (87-100. maddeler): 14 maddeden oluşan bu faslın
başlığı “Vezâif-i Memuriyet Nizâmı” (Memurluğun görev düzeni)’dır
87’inci madde: “Maden Yönetimi Başkanı bağımsız memur olduğu gibi,
maiyetinde bulunan bütün memurların başkanı olup, memurların Maden Yönetimi
Başkanı’ndan gelen bütün emirlere uyacaklarını ve eğer içlerinden biri aksine
davranırsa subaylara itaatsizlik (askeri itaatsizlik) cezası ile cezalandırılacağını”,
88’inci madde: “Göreve atanan memurlardan her birinin bu nizamname
hükümlerine göre hareket edeceğini ve görevlerinde bağımsız olduklarından bir
madencinin veya işçilerden birinin madende çalışırken veya başka bir günde bir işi
çıktığında bağlı olduğu memura gidip durumu açıklayacağını, bu memurun da
yönetim
Başkanı’na
başvuracağını,
ancak
memurun
bazı
önemli
olmayan
durumlarda, kendiliğinden karar verebileceğini”
89’uncu madde: “Görevli olan memurların ocaklardan harmanlara kadar olan
yolları devamlı gözleyerek, yolların düzeltilmesi gereken yerlerini, ait oldukları ocak
sahiplerine düzelttireceklerini”.
90’ıncı madde: “Görevli memurlar ocaklardan indirilen kömürlerin, nizamname
hükümlerine uygun olarak indirilmesine dikkat edip, özen gösterecekleri gibi her
aybaşında düzenleyecekleri keşif (kömürün miktarına ilişkin tahmin defterleri)
defterini yönetime göndereceklerini ve tahmin edeceği kömürü miktarından fazla
tahmin edip de ona göre peşinat akçesi verilmesi durumunda, kömürün taşınması
sırasında tahmininden noksan olduğu meydana çıkar ve kömür hesabının devlete
borcu kaldığı anlaşılırsa memurun şiddetle sorumlu tutulacağını”
.
91’inci madde “Görevli memurlar kömürün ihracat ve taşınması sırasında
gördükleri sakıncaları veya gereken iyileştirmeler ile olagelen zararları ve kurallara
aykırı davranışları hemen yönetime bildireceklerini”
111 92’nci madde: “Madende çalışan bütün memurlar, kâtipler ve sair hizmetlilerin
her zaman ve sürekli olarak görevleri başında bulunup, görevlendirildikleri işlerin
zamanında ve gerektiği biçimde yapılmalarına özen göstermelerini, gayret ve
sadakatla çalışmalarını” .
93’üncü madde: “Maden iskelelerinde bulunan bina aralarındaki yerler ve
çarşılarda insan sağlığına zararlı olacak kokuşma ve başka fenalıkların olmasının
memurlar tarafından önlenmesine özen gösterileceğini, bu gibi fenalıklar bulunan
yerlerin temizlenip paklanmasının sağlık hizmetleri görevi içinde olduğunu ve eğer bu
gibi insan sağlığına zararlı şeylerin ortaya çıkmasına neden olanlar olursa, bunların
bir günden üç güne kadar hapis cezası ile cezalandırılacaklarını”
94’üncü madde: “Madenlerde bulunan gerek demir yollarda çalıştırılan devlet
hayvanlarının yemleri ve başka masrafları ile devlet tarafından işletilen ocakların
ihraç masrafları ve gerek ortaya çıkacak bütün harcamaların yol ve yordamına göre
yapılarak, boşa gitmemesi ve hırsızlıktan korunmalarına, masrafların azaltılmasına,
gelirlerin
çoğaltılmasına
memurlar
ve
kâtipler
tarafından
büyük
bir
özen
gösterilmesini, aksine davranılarak bir terslik ortaya çıktığında bunların memur ve
kâtiplerin dikkatsizliklerinden doğmuş olacağından, ortaya çıkan zararın onlardan
tazmin edilerek, cezalandırılacaklarını”,
95’inci madde: “Madenlere gerekli olduğu için satın alınarak, deftere yazılarak
ambarlara konmuş olan alet, edevat, maden, erzak ve saire ambar memurlarının
korumasına verilmiş
olduğundan, ambar memurunun bunların yitirilip, telef
olmamasına dikkat edeceği, ilgisizlik, dikkatsizlik ve başka bir nedenle bunların
yitirilip, telef olmaları durumunda, ambar memurlarının zararı tazmin edeceklerini” ,
96’ıncı madde: “Madende bulunan memurların, memurluk sıfatlarını taşımakta
olmalarından ötürü, madende ocak açmaları, işletmeleri veya bir madenci ile ortak
olmalarının tamamen yasaklanmış olduğunu”
97’inci madde: “Maden yerindeki bütün memurların, memurluk görevlerini tam
bir sadakat ve doğrulukla yapmaya borçlu olduklarını, bunun da birbirleriyle iyi
geçinip küçüğün büyüğe itaat etmesi, büyüğün küçüğe saygı ve güler yüz göstermesi
ile oluşacağını ve bir memurun diğerine düşmanlıkla iftira eder veya başka kötü
112 davranışlarda bulunur ise veya kendisinin üstü olan memurun emirlere itaatsizlikte
bulunursa şiddetle cezalandırılacaklarını”,
98’inci madde “Memurlar ile inzibat erlerinin Padişah’ın maaşlı memuru
olmalarından dolayı, görevlerini yaptıklarından, bir kaza, köy ve başka yerlere
gönderilmelerinde, geceledikleri yerlerde yiyeceklerini ve hayvanlarının yemini kendi
paralarıyla alacaklarını, parasız bir şey kabul etmeyip almamalarını, aksine
davrandıkları anlaşıldığında, aldıklarının parasını tazmin etmelerinin dışında üç gün
süreyle hapis cezasıyla cezalandırılacaklarını“,
99’uncu madde: “Üst derece memurların maiyetlerinde bulunan inzibat erlerini
ve işçileri uşağı gibi kişisel hizmetlerinde kullanmayacaklarını, bunları, sürekli maden
işlerinde kullanacaklarını, aksine davrananları sorumlu olacaklarını”,
100’üncü madde: “Bu Nizamname’nin içeriğindeki bütün maddelerin yürürlükte
olduğu, maddelerin içermediği ayrıntılar ortaya çıkarsa bunların, mevcut maddeler ve
maden yöntemlerine uygun olarak, maden yönetimince alınacak doğru ve iyi
önlemlerle çözümleneceğini” öngörmektedir”
Bu hükümlerin ardından, nizamname aşağıdaki biçimde sona ermektedir:
Madenlerin ilk açılışından bu ana gelinceye değin (nizamnamenin çıkarılışına
değin) gerek çıkarma, gerek indirme ve gerek öteki ayrıntılar hiçbir kural altına
alınmayarak her bir konu işin gidişine göre görülmüş, bu durum ise bazı gün
güçlükler meydana getirdiğinden Tersane-i Amire idare meclisi azasından olup özel
olarak görevlendirilip adı geçen madene gelmiş olan Miralay (Albay) Said Bey Efendi
ve köleleri (nezaket ifadesi olup, Padişah’ın kulları anlamında kullanılmıştır.) hazır
olduklarımız halde kararlaştırılan, özel komisyonda görüşülerek, sözü edilen
madende kullanılan madenciyan ile işçilerin hukukunu korumak ve bunların hepsinin
işlerini ve davranışlarını disiplin ve düzen altına almak ve bu suretle sözü edilen
madenin işlerine, hiçbir biçimde zarar getirilmemek ve her görevlinin görevini bilip
görev dışına çıkmamaları ve aykırı davrananların cezalandırılmaları hususunda,
maden yönetiminin ruhu denilmeye değer yüz maddeyi içeren bu nizamnameyi
düzenleme ve sunma yeltenmekle görevlendirilmiş olmakla, bu yolda ve kesin olarak
emir ve buyrultu emri veren Padişah Hazretlerinindir.”
113 Daha sonra da nizamnameyi hazırlayanların görev, adları ve mühürleri
(imzaları) gelmektedir.
Yukarıdaki Nizamnamenin, içerdiği hükümlerin uygulanmasına ilişkin, Ekrem
Murat Zaman’ın kitabından alınmış, aşağıdaki iki açıklama ile nizamnamenin
tanıtılmasına son verilecektir.
1910’da Maden Müdürlüğü görevine getirilen Hüseyin Fehmi İmer bu
dönemdeki işletmeciliği şu biçimde bizlere aktarmaktadır: …Daha önceki yıllarda
bilinen ve işletilen ocaklar kesene usulüyle çalışmaktaydı. Havzanın her tarafına
yayılan kömür damarlarını bulan ve Fen Komisyonunca işletmecilik yapılması uygun
görülen kişiye ruhsat verilirdi. Bu ruhsatı alan madenciye, kömür çıkarmak için lazım
olan her türlü malzeme Maden İdaresi’nden verilir ve daha sonra miri fiyatla teslim
ettiği kömürden düşülürdü55
“Elverişli ulaştırma olanakları, özellikle deniz ve demiryolu taşıma yetersizliğinden
işletmecilik deniz kıyısı ve dere yataklarına yakın yerlerle sınırlı kalmıştır. Bu nedenle
Çamlı, Kofalık, Kandilli, Alacaağzı, Kireçlik, Öküşne, Kozlu Domuzini, Gürgen,
Kasaptarla İncivez, Zonguldak, Kapuz (bağlık), İnağzı, Kilimli, Çatalağzı, Amasra gibi
doğal liman, koy ve ağızlarda yükleme iskeleleri kurulmuştur. Denizin yüklemeye
elverişli olduğu zamanlarda kömür iskele ve oluklardan özel şahıslara ait salapurya
adı verilen mavna ya da kayıklarla taşınarak, küfelerle gemilere yüklenmekteydi”56.
Dilaver Paşa Nizamnamesinin İçeriğinin İş Hukuku, Medeni Hukuk ve Ceza
Hukuku ile Çevre Koruma Gibi Konular bakımından İncelenmesi
Dilaver Paşa Nizamnamesi, ilk bakışta taşkömürü havzasındaki ocakların
işletilmesi, denetimi, güvenliği, yeni ocak açılması, ocaklardaki kömürün taşınması ile
yüklenmesine ilişkin yönetimsel ve parasal konuları, kömürün nitelikleri, taşıma ve
yükleme sırasında kömürün parçalanarak, ziyan edilmesinin önlenmesi, tartı işleri ve
tartımda hile yapılmaması gibi hususları düzenleyen bir belge izlenimi vermektedir.
Oysa bu nizamname, başta işçi hakları ve iş hukuku olmak üzere; medeni hukuk,
borçlar hukuku, ceza hukuku gibi geniş bir yelpazedeki düzenlemeleri içeren, o
günlerin koşulları dikkate alındığında, bir hukuk anıtı denilebilecek, önemli bir
55
56
Ekrem Murat zaman, a.g.e., s. 34
Ekrem Murat Zaman, a.g..e.,s.40
114 belgedir. Nitekim, Dilaver Paşa Nizamnamesi Divan-ı Hümayun’dan ve padişah
onayından geçmemiş ve hatta, 1882, 1906 ve 1921’de yasaklama ve sınırlamaların
bir bölümünün kaldırılmasına karşın, 1954 tarih ve 6309 sayılı Maden Kanunu’nun
158/1 maddesiyle tamamıyla yürürlükten kaldırılmasına kadar yapıla gelmiş
(teamülname) olarak havzada varlığını korumuş olması, yapılan değerlendirmenin
yerinde olduğunun en büyük kanıtıdır. Bu nedenle, nizamnamenin, ocakların
işletilmesine ilişkin genel konular dışındaki bazı maddeleri, nizamname verilirken
açıklanmış olmakla birlikte, aşağıda, bir kez daha ele alınacaktır. Böylelikle o günlerin
koşulları altında Türk Bahriyesi’nin ne denli büyük bir hizmet yapmış olduğu daha
belirgin ortaya çıkacaktır. Ayrıca bu hizmet çağdaş kültür ve uygarlığı yakalamadaki
Türk Silahlı Kuvvetlerinin, paha biçilmez gayret, çaba ve katkılarının somut bir örneği
olarak da değerlendirilmektedir.
Nizamnamenin iş hukuku, işçi hakları bakımından getirdiği hükümler:
Aslında bu husus nizamnamenin en çok bilinen ve değinilen içeriğidir. Nitekim
Dilaver Paşa nizamnamesi hakkındaki, daha önce verilmiş olan, Büyük Larousse’deki
açıklamalar da, hatırlanacağı gibi “Türkiye’de işçi sağlığını koruma ve çalışma
koşullarını düzenleme konusunda ilk girişim, 1867’de Maden-i Hümayun Nazırı
Dilaver Paşa’nın hazırladığı Ereğli Kömür Madeni Hümayunu Nizamnamesidir.”
cümlesi ile başlamaktadır. Ancak, ansiklopedi maddesinde ayrıntılara girilmemiştir.
Nizamnamenin iş hukuku ve işçi haklarına ilişkin önemli bazı maddelerinin özeti
aşağıdadır.
Örneğin nizamnamenin 11’inci maddesinde “Ocaklarda çalışan işçilerin
geceleri açıkta kalmamaları için, ocakların başında, maden sahibi tarafından, yönetim
tarafından kabul edilebilir nitelikte, oturmaya elverişli ve mükemmel işçi koğuşlarının
yapılarak işçilerin huzur ve rahatlarına dikkat edilip özen gösterilmesinin ocak
sahiplerinin (yani işverenin) görevi olduğu” yolundaki maddesi, işçilerin gözetilmesi
kadar, onlara insan olarak da verilen değerin ifadesidir.
“Ocaklarda çalıştırılması gereken kazmaciyan, küfeciyan ve kiraciyan işçilerin, Ereğli
Sancağındaki on dört kazadan ve 13-50 yaşları arasındaki sağlam kişilerden
seçileceğini ve bunların ilçe ilçe saptanıp deftere yazılacağını, bu deftere göre yazılı
olarak çağırılacaklarını” öngören. 21’inci madde ile onu izleyen maddeler özellikle
115 incelenmeye değer görülmektedir Çünkü bu madde ile bir bakıma zorunlu çalışma
yükümlülüğü getirildiği ileri sürülmektedir. Nitekim Prof. Dr. Ahmet Makal konuyu
şöyle açıklamaktadır:
“19. yüzyılda kömür ihtiyacına karşılık emek arzının yetersizliğinden
kaynaklanan sorunlar, bölgede bir zorunlu çalıştırma uygulamasına gidilmesine
neden olmuş; 1867 Tarihli Dilaver Paşa Nizamnamesi başlatılan ilk uygulama,
değişik biçimlerde Cumhuriyet dönemine kadar varlığını sürdürmüştür. “57
“ …İş mükellefiyeti kavramsal düzeyde ‘zorla veya zorunlu çalıştırma, olarak’
nitelenmelidir ve ‘herhangi bir kişinin ceza tehdidi altında ve bu kişinin tam isteği
olmadan, mecbur edildiği tüm iş ve hizmetleri’ İfade eder. Tarihi kölelik düzenlerine
kadar giden bu tür çalıştırma, zaman içersinde, farklı iktisadi sistemlere sahip
ülkelerdeki değişik biçimde uygulama alanı bularak, günümüze kadar uzandı.
…Madencilikteki çalışma koşullarının, diğer kesimlerden daha güç olması ve bu
nedenle emek arzının her zaman yeterli düzeye ulaşmaması, zorunlu çalışmayı
ortaya çıkarır. İki yol denenir:
Birincisi
madenlerde
ihtiyaç
duyulan
işgücünün
değişik
zorunlu
çalıştırma
yöntemleriyle sağlamadır.
Daha yeni olan diğer bir yol ise, politika yöntemleriyle madenlerde istihdam
edilenlerin çalışma koşullarının düzeltilmesidir. Bu yolla üretimin arttırılarak, düzenli
hale gelmesi amaçlanmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu döneminde de Ereğli
havzasında kömür üretiminde zorunlu çalışma uygulamasına gidilmiş, Padişah
onayından geçmediği için ‘teamülname’ olarak uygulanan 1867 tarihli Dilaver Paşa
Nizamnamesi, işçileri koruyucu bazı önlemlerle desteklediği bir ‘zorunlu çalıştırma’
düzeni kurmuştu. 1861 ve 1869 tarihli Maadin nizamnameleri zorunlu çalıştırmayı
yasaklayan hükümler içermekle birlikte, havzada bunların yerlerine teamülname
hükümlerinin uygulanmasına devam edilmiştir… Kurtuluş Savaşı devam ederken
57
Prof.Dr. Ahmet Makal ,Zonguldak ve Türkiye’de Toplumsal Tarihin Acı Bir deneyimi olarak İş
Mükellefiyeti, s.70
116 çıkarılan 10 Eylül 1921 tarihli ve 151 sayılı “Ereğli Havza-i Fahmiyesi Maden
Amelesinin Hukukuna Müteallik Kanun” ile zorunlu çalıştırmaya son verilmiştir.58
Ancak, yukarıda verilen 21’nci ve devamı olan 22 maddede “işçilerden
kazmaciyanların madenlerde çalıştırılması mecburiyeti olmadığını, rızaları ile
çalışacaklarını ve kazmacılara liyakat ve işine göre ücret ödenmesi gerektiği”, hükme
bağlanmaktadır. Bu nedenle 21 inci madde 22’nci madde ile birlikte ele alındığında,
zorunlu çalışma yükümlülüğü tartışılabilir bir duruma gelmektedir. Nitekim 22 nci
madde ile zorunlu çalışma yükümlülüğü tahdit edilmekle kalmamış, kazmacılık gibi
çok ağır bir işte çalışmanın isteğe bırakılması, nizamnameye insancıl bir boyut
kazandırmıştır.
21 ve 22 nci maddelerin ardından gelen 23 üncü madde ise kazmacıların “daha
fazla ücret veren bir madenciye gitmekte serbest olduklarını” hüküm altına almakta,
rekabet sağlayarak ağır bir iş yapan kazmacıların haklarının korunmasında bir ileri
adımı daha oluşturmuştur.
Nizamnamenin İşçilerin çalışma saatlerini düzenleyen, işçi sağlığı ile iş
güvenliğine
ilişkin
aşağıdaki
maddelerin
önemlerinin
açıklanmasına
gerek
görülmediği için maddelerin hatırlatılmasıyla yetinilmiştir.
Madde 24: Ocağın içinden dışarıya kömür taşıyan küfeciyanlardan ayni köyden
olanların ikiye bölünerek, birinci grup 12 gün çalıştıktan sonra, köydeki iş ve tarım
işlerine dönecekler ve yerlerini 12 gün süreyle ikinci grup alacaktır.”
Madde 27:“Kazmacılar ve öteki işçiler yirmi dört saatte iki vardiya olarak iş
yapacaklardır.
Madde 29: “İşçiler 24 saat içinde, istirahatları dışında on saat çalışacaklar, bu 10
saatlik sürenin yaz kış sabah saat on birde başlayarak, dört saat çalışarak,
kazmaciyanların akşamdan kazarak hazır ettikleri kömürü ve tozu dışarı çıkaracakları
gibi iş bitiminde ocak çavuşuna haber vererek iki saat istirahat edip, yemek yedikten
sonra iki saat daha ocağın dışındaki işlerini çavuşun talimatına göre yerine
getirmelerinin ardından ikinci nöbete başlayacaklar ve kazmaciyânların kendilerine
özel ikinci nöbet işini tamamıyla yapmalarının ardından işçilerin hazır olan kömürü ve
58
Prof. Dr. Ahmet Makal, a.g.e. s.72
117 tozu yine dört saat çalışarak dışarı çıkararak, o günlük işini tamamlayacaklar, bundan
fazla çalıştırılamayacaklar.”
Madde 30: “İşçilerin hastalık ileri sürerek doktora çıkmaları durumunda, hastalığı
hafif derecede ise oradaki doktorca tedavi edecektir. Durumu ciddi ise ocak sahibinin
sağlayacağı mekkâre ile yanına adam katılarak köyüne gönderilecektir. İşçinin
hastalığının hile olduğu anlaşılırsa, kalan iş süresini tamamlayana kadar işine iade
edilecek, kaçmaya yeltenmesi halinde iki kat süre ile çalıştırılacaktır.”
Madde 55: “Bir madencinin işletmesinde bulunduğu ocağın direklerini kavi ve
muhkem ve tavanını sağlam olarak yapılmasına dikkat edecektir. Masraftan
kaçınarak bunlara özen göstermemesi nedeniyle ocağı çöker ve can kaybı ortaya
çıkarsa madenci ceza kanunu yasalarına uyularak mahkûm edilecektir.”
Madde 66: “Ocak işletmekte olan madenci yahut onun adına ocağa nezaret eden
ortağı veya çavuşu ötede beride gezdiği için ocağı su basması ve başka tehlikeli
durumlar
yaratılarak
ocağı
kullanılamaz
duruma
koyması
halinde
şiddetle
cezalandırılacaktır”,
İşçi haklarının korunmasına ilişkin maddeler arasında, “İşletmecinin aciz
durumuna düşmesi durumunda, işçi alacaklarına öncelik verilmesini” veya “İşçilerin
işveren tarafından kandırılmamasını” ve “işçilerin hafta sonu ve bayram tatillerini”
koruyan ve düzenleyen, bazıları aşağıya alınmış maddelerin öneminin de
unutulmaması gerekir:
Madde 56: “Madende çalıştırılan işçilerin tümünün İslam ve az bir kısmı Hıristiyan
olduğundan bir ocakta bulunan iki üç nefer Hıristiyan için Pazar günleri tatil edilip, kırk
elli kadar İslam işçinin de ücretsiz izinli kalmalarından ötürü üretimin bu aksaması
uygun bulunmadığından, Hıristiyan işçilerin Pazar günleri ayinlerini yaptıktan sonra
ve Müslüman işçilerin namaz ve Cuma namazlarını en yakın olan mescitte kılıp,
yeniden üretime başlayacaklardır. Maden ocakları haftanın hiçbir gününde hiçbir
nedenle tatil olunmayacak, ancak Müslümanlar için bayram ve Hıristiyanlar için
paskalya günlerinde gezintilerine izin verilecektir.”
Madde 68: “Madenciyanın kullandıkları işçilerin ücretlerine mahsuben gerekli
olarak alıverecekleri erzak ve sair eşyanın alış fiyatına zam yapmayacak, fukaraya
118 haksızlık edilmeyip, mal makul fiyatla alınacak ve işçiye makul fiyatla verilecektir.
Eğer haksızlık edildiği anlaşılırsa, fazla fiyatın düşüleceği gibi haksızlık yapan kişi,
vurguncu olarak cezalandırılacaktır.”
Bunlar gibi 76, 77, 78’inci maddelerdeki işçi alacaklarına öncelik verilmesi
yolundaki maddeler de işçi haklarının korunması bakımından, nizamnamenin söz
edilmeye değer bir başka konusunu oluşturmaktadır.
İşçi hakları bakımından unutulmaması gereken birkaç başka madde de
şunlardır:
Madde 81: “Bir ocağın üretimine az bir işçi yettiği halde fazla işçi tutarak bir
kısmının boş ve işsiz kalmasına sebep olan madenci işçilere boş kaldıkları günlerin
ücretlerini verecek, ayrıca madenci kınanacaktır.”,
Madde 82: “Bir madenci işçilerini kendi özel işleri için çalıştırılmayacak, ancak bir
iki kimseyi kendi emrinde kullanmasının şiddetle zorunlu olması halinde yönetime
bilgi vererek günlük on kuruş ücretle çalıştırabilecektir.”
Madde 98: “Memurlar ile inzibat erleri devletten maaş aldıkları için kaza, köy ve
başka yerlerdeyken yiyeceklerini ve hayvanlarının yemini kendi paralarıyla alacaklar,
parasız bir şey kabul etmeyecekler, aksine davrananlar, aldıklarının parasını
ödeyecekleri gibi, ayrıca üç gün süreyle hapis cezasıyla cezalandırılacaklar.”
Madde 99: “Memurların maiyetlerinde bulunan inzibat erlerini ve işçileri uşaklık
gibi kişisel hizmetlerinde kullanmayacak, ancak maden işlerinde kullanacakları,
aksine davrananları sorumlu olacaklardır.”
Medeni Kanunla İlgili Bazı Maddeler:
Nizamnamenin bazı maddeleri işçi haklarının yanı sıra ocak işletenlerin hak ve
yükümlülüklerine ve yöre halkının mülkiyet hakkına değinen ve bunları koruyan
Medeni Hukuk ve Borçlar hukukuyla ilgili esasları da düzenlemekte olup bu gibi
maddelerden bazıları aşağıdadır:
119 Madde 6: “Arazisinde kömür bulunanın haklarını”, Madde 7 “Kömürün
taşınmasında, başkasının arazisinden mürur (geçiş) hakkını”,
Madde 8 “Başkasının arazisi üzerindeki Harman yerleri nedeniyle, arazi
sahibine kullanma bedeli ödenmesini ve demiryolu döşendiğinde, arazisinden geçtiği
arazi sahiplerine istimlâk bedeli ödenmesini”
Madde 18 “Bir madencinin ocağına tertip edilen direği, uygun biçimde ve
koşulda getiren taşıyıcıya düşük fiyat verilemeyeceği gibi madenci tarafından direği
taşıyanları incitecek ve eziyet edecek davranışlarda bulunulmamasını, buna cesaret
eden madenciden ceza olarak, direğin fiyatının iki katının alınmasını”,
Madde 45 “Madenler Padişah’ın mülkü ve malı olduğundan ocaklardan
çıkarılan kömürü madencilerin yönetimin gösterdiği yerden başka bir yere
nakledemeyeceği gibi, fiyatlar belirlenmesinde zam veya indirme yapılmasının da
Padişah emri ile olabileceğini” öngörmektedir.
Çevre Korumaya ve Çirkin Yapılaşmayı Önlemeye Yönelik Bazı Maddeler
Madde 10 “Kömür havzasında han ve fırın ve mağaza ve kahvehane gibi
yapılacak binaların, ruhsatsız ve gelişigüzel yapılamayacağı, yönetim tarafından
gösterilen yerlere ve planlara uygun olarak yapılabileceğini”
Madde 12: “Bina yapacak maden işletmeciler veya yerli halkı, bina yapımı için
ormanlardan gelişigüzel kereste kesemeyecek, yönetimden izin alacaklardır. İzinsiz
ağaç kesilmesi durumunda, devlet kerestelere el koyacaktır.”
Madde13
“Ocaklar
için
gerekli
kereste,
ancak
Ereğli
ormanlarından
kesilebilecektir. Maden ocağı sahiplerinin, tüccar ve başkalarının Bunun dışında,
Ereğli ormanlarından kereste ve odunluk kesmeleri kesinlikle yasaktır. Ancak
Bunların ihtiyaçları önceden yönetimden izin almak koşuluyla, uygun görülecek başka
ormanlardan karşılanabilecektir. Gelişi güzel direk kesilmesi yasaktır.”
Madde 20: “Ormanların korunması amacıyla yeni açılacak ocakların kılavuz
denen bacaları direk yerine tuğladan duvar olarak yapılacak ve bundan yarar
görülmesi durumunda, daha sonra açılacak ocaklarda tuğladan duvar ve kemer
yapılacaktır.”
120 Madde 93: “Maden iskelelerinde bulunan bina aralarındaki yer ve çarşılarda
kokuşma ve başka kirliliklerin olması, memurlar tarafından önlenecek bu koku ve
pisliklerin bulunduğu yerler temizlenip paklanması sağlık hizmetlerinin görevleri içinde
olacak, bu gibi insan sağlığına zararlı şeylerin olmasına neden olanlar bir günden üç
güne kadar hapis cezası ile cezalandırılacaklardır.”
İnsan Hakları ile İlgili Maddelerden Bazıları:
Bunların başında memurların halkı ve köylüyü sömürmelerine engel olan
aşağıdaki 98’inci madde ile memurların işçi ve inzibat erlerini uşakları gibi, kişisel
hizmetlerinde kullanmamalarını, aksine davrananların cezalandırılacaklarını öngören
aşağıdaki 99 uncu madde özellikle hatırlatmaya değer görülmektedir.
Madde 98: “Memurlar ile inzibat erlerinin Padişah’ın maaşlı memuru olarak
görev yaptıklarından: bir kaza, köy ve başka yerlere gönderilmelerinde, geceledikleri
yerlerde yiyeceklerini ve hayvanlarının yemini kendi paralarıyla alacakları, parasız bir
şey kabul etmeyip, almayacaklar, aksine davrandıkları anlaşıldığında, aldıklarının
parasını
tazmin
etmelerinin
dışında
üç
gün
süreyle
hapis
cezasıyla
cezalandırılacakladır.”
99’uncu madde: “Üst derece memurlar maiyetlerinde bulunan inzibat erlerini
ve işçileri uşağı gibi kişisel hizmetlerinde kullanmayıp, daima maden işlerinde
kullanacaklar, aksine davrananlar sorumlu olacaklardır.”
Ceza Kanunu’na ilişkin hükümler:
Yukarıdaki
maddelerin
bazılarının
sonunda
öngörülen
esaslara
aykırı
davrananlara verilecek cezalar da belirtilmiştir. Ayrıca yabancı ve Türk işçilerin hukuki
durumları da ele alınmış, bunun yanı sıra, bunların suç işlemeleri durumunda
cezalandırılacaklarını da öngören özel hükümler konmuştur. Konuyu dağıtmamak
için, nizamname okunurken, açıkça dikkati çeken bu maddeler, ayrıca buraya
alınmamıştır.
Bahriye Nezareti Yönetimi Dönemine ilişkin Öteki Bilgiler:
Nizamnamenin hazırlanmasıyla birlikte, bazıları nizamnamede öngörülen ve
taşkömürü havzasının yönetimsel yapılanmasının temelini oluşturan kurumlar
121 oluşturulmuştur. Bunların başında Maden Müdürlüğü ve komisyonlar gelmektedir.
Yönetimin sorumlusu Ereğli Maden Müdürü’dür ve görev yeri Ereğli’dir.
Kozluda da üyeleri Bahriye subayları ve madenciler olan “Fen ve İmalat (Teknik
ve Üretim) komisyonları kurulmuştur. Bunlardan Fen (Teknik) Komisyonun görevi
“arama ve işletme ruhsatı vermek, madencilerin ruhsatla ilgili sorunlarını çözmek”’tir.
İmalat (üretim) Komisyonu ise “üretim ve nakliyat konularında” görevlidir.
Komisyonların aldığı kararlar Ereğli Maden Müdürlüğüne sunuluyor ve Müdürün
onayından sonra yürürlüğe giriyordu.
Nizamname ve teşkilatlanma ile birlikte taşkömürü havzasında izinsiz, gelişigüzel
ve ruhsatsız ocak açılıp işletilmesi, bina yapılması, ormanlardan gelişi güzel ağaç
kesilmesi önlenmiş, işçilerin çalışma koşulları düzeltilmiş, toprak sahipleri ile olan ve
olacak anlaşmazlıkların çözümlenmesi gibi hemen hemen bütün konular kurallara
bağlanmıştır.
Nizamnamenin uygulanmaya başlanmasıyla birlikte üretim artmış, yeni yeni
ocaklar açılmış, ayrıcalıklar ortadan kaldırılmış ve taşkömürü havzasındaki ocakları
giderek daha geniş bir alana yayılmıştır. Bu yönetim döneminde özel teşebbüs ve
yabancı sermaye tarafından üretilen kömürün tamamının Bahriye’nin savaş
gemilerine ve devletin ticaret gemilerine verilmesi zorunluluğu getirilmiş, başka yere
satılması ve ihraç edilmesi yasaklanmıştı.59
Bahriye yönetimi dönemin ilk yıllarında taşkömürü havzasının Bahriye
tarafından üretilmiş bir haritası
Burada, Bahriye yönetimi dönemin ilk yıllarında, büyük olasılıkla, taşkömürü
havzasının genişlemesinin bir gereği olarak, Bahriye tarafından üretilmiş, bir
haritadan da söz edilmesi, İstanbul Deniz Müzesi Kütüphanesi’ndeki yazılı ve çizili
belgelerin tümüyle tanıtılması bakımından önemli görülmektedir. Aslında “Ereğli
59
Ekrem Murat Zaman, a.g.e.s.34
122 Madeni Hudutları” başlığını taşıyan bu harita biri 1294 (1873-1874), diğeri de, ilk
haritanın baskı kalıplarından yararlanılarak 1295 (1874-1875) yılında basılmış ikinci
baskısından oluşmaktadır. Yani basım tarihleri dışında her iki harita da biri birinin
aynidir. Ancak, birinci baskı harita, üzerinde inceleme yapılamayacak kadar renkleri
bozulmuş durumdadır. Bu nedenle ikinci baskı üzerinden açıklama yapılacaktır.
Basım tarihi 1295 olan haritanın demirbaş numarası 452/ 398’dir. Siyah, Mavi,
koyu kahverengi renklerinde, çok renkli olarak basılmış haritanın boyutu 1.55 x 1.10
m.dir. Haritanın başlığının çevri yazısı (transkripsiyonu) ile özgün başlığı aşağıdadır:
“Daire-i Bahriye’ye merbut Ereğli Maden-i Hümayunu’nun hududunu havi haritadır.
Sene 1295” yazılıdır. (Bahriye Dairesi’ne bağlı Ereğli Madeni Hümayunu’nun
hudutları çevresini gösteren haritadır. Yıl 1295 (1873-74)
Ereğli Maden Hudutları Haritasının Başlığı
Havzaya ilişkin yeni bir belge olan harita, oldukça yıpranmış durumda olup
halen onarımdadır. Ayrıca büyük boyutlu olduğundan tümünün taranarak buraya
konulması mümkün olmadığından, bir parçası aşağıya alınabilmiştir. Haritanın dikkati
çeken bir yanı da güneye yönlendirilmiş olmasıdır.
123 “Ereğli Madeni Hudutları” başlıklı haritanın bir bölümü
Bahriye’nin Kömür İşletmeleri Yönetimi Dönemindeki (1865–1908) Birkaç
Önemli Hizmeti
“1851-52 yıllarında İngilizler tarafından yapılmış olan dekovil hattı, 1872 yılında
sahilden İhsaniye’ye kadar uzatılmış, böylelikle dekovil hattının uzunluğu 45
kilometreye ulaşmıştır. Kozlu kıyısında yükleme tesisleri (oluklar) ve bir iskele
yapılmıştır. Kırım Savaşı sırasında yapılmış olan Zonguldak, Çaydamar, Kilimli ve
Üzülmez demiryollarının bakım ve onarımları yapılmış ve bu demiryollarının ileriye
doğru uzatılmalarına başlanmıştır. Bu çalışmalar 1879 yılında tamamlanabilmiştir.
Çatalağzı demiryolu hattı da bu dönemde yapılmıştır.
1878 yılında önce Kozlu Ocakları, 1’den 33’e kadar numara verilerek
numaralandırılmıştır. Zonguldak, Kilimli, Gelik, Ereğli ve Amasra ocaklarına ise
34’den başlanarak numara verilmiş, ancak 188 numaranın verilmesinden sonra
ocakların sırayla numaralandırılmasına son verilmiştir.
“Ocak defterlerinde 500 kadar ocağa numara verildiği bilinmektedir. Bu tarihlerde
havzada imar ruhsatı almış ve maden işleten işletmecilerin sayısı 120 civarındadır”60
60
Ekrem Murat zaman,a.g.e.,s. 35
124 Ocakların numaralandırılmasının yanı sıra, kömür damarlarına ad verilmesine de
bu dönemde başlanmıştır, şöyle ki; “Dönemin Ereğli Madenleri Müdürü Gramer
Hasan Paşa’nın yardımcısı ve Fen Komisyonu Başkanı Bahriye Zabiti Veli Bey’in
(Tekkeönü Köyü Oduncu oğullarından) çalışmaları sonucu kömür damarları
isimlendirilmiştir. 1896 yılında damarların isimlendirilmesinde kömür damarını ilk
bulan; Agop, Papaz, İstefen, Lorj, Kramanyan, Teofil, Rabut, Lukica vb. isimlerin
verilmesi esas alınmıştır.”61
Önemli konulardan biri de 1896 yılında kömür tozlarının satışına izin verilerek
ekonomiye kazandırılmasıdır: Bu tarihe kadar ocaklardan çıkarılan kömürler “…her
maden sahasında harmanlarda iri parçaları (el ile) ayrılır ve fındık büyüklüğünden
küçük kömür tozları terk edilerek yalnızca büyük parçalar Bahriye idaresi tarafından
belirlenen fiyatla (üretimin %60’ı) satın alınmaktadır. Maden işletmecilerinin
müracaatları sonucu 1896 yılında çıkarılan “İrade-i Seniye” ile %10’nu bedelsiz olarak
devlet idaresine bırakılmak koşuluyla, daha önceki yıllarda satışı yapılmayan, kömür
tozlarının satışına izin verilmiştir.”62
Ereğli Taşkömürü Madenlerinin Osmanlı İmparatorluğunun Ekonomisi İçindeki
Yeri
Burada, “Ereğli Taşkömürü Madenlerinin Osmanlı İmparatorluğun Ekonomisi
İçindeki Yeri” başlığı altında, ağırlıklı olarak, taşkömürü havzasının dış borçlanma
bakımından yeri ve öneminden söz edilecektir. Temelinde “dış borçlanma” sorunu
olan bu konuda, dış borçlanmanın öncesi hakkında, Ekrem Murat Zaman aşağıdaki
bilgileri vermektedir:
“Osmanlı Devleti, 1838 yılında İngiltere ile yaptığı Baltalimanı Ticaret
Anlaşması sonucu, iktisat politikasını tam serbest ticaret rotasına oturtur. Zamanla
sanayi devrimi sürecini tamamlamış birçok ülke ile serbest ticaret anlaşması imzalar.
Osmanlı Devleti’nin uyguladığı serbest ticaret politikasının ilk sonucu Avrupa
mallarının Osmanlı pazarlarını doldurması, Osmanlı Devleti’nin açık pazar haline
gelir. Gümrüksüz giren İngiliz gelişmiş makine endüstrisi malları Osmanlı’nın
korumasız el tezgâhı endüstrisini ve tarıma dayalı ekonomisini kısa zamanda ezer.
61
62
Ekrem Murat Zaman. A.g.e., s.42
Ekrem Murat Zaman,a.g.e.s:42
125 Bu olumsuz politika sonucunda Osmanlı İmparatorluğu’nda yeni sanayi atılımları
olmamış, var olanlar da gelişememiştir. Böylelikle ihracatın çok üstünde ithalat
harcamaları yapılmış, bu durum savaşlarla da birleşince devasa finansman açıkları
ortaya çıkarak dış borca muhtaç bir ülke haline gelinmiştir.
Osmanlı Devleti, 1854 yılından itibaren dış ülkelere borçlanmaya başlar.
Devleti borç batağına sürükleyen sorumsuz Osmanlı yöneticileri tarafından alınan
eski borçlar, yeni borçlarla ödenmeye çalışılır. Batının, kredi musluklarını
kapamasının ardından, yeni borçların alınamaması, borçlanma sistemindeki
gecikmelerin ve siyasi gelişmelerin sonucu olarak ekonomik kriz kaçınılmaz hale
gelir. Osmanlı Devleti 6 Ekim 1875 tarihinde yayımlanan kararname ile borç
faizlerinin bile ödenemeyeceğini açıklar.
Bu ekonomik bunalıma bağlı olarak, Bahriye Nezareti de aldığı kömürün
parasını
zamanında
ödeyemez
duruma
düşer.
Osmanlı
Devleti’nin
iflasını
açıklamasının ardından, 93 Harbi olarak bilinen Osmanlı-Rus Savaşının (1877-1878)
yarattığı ekonomik bunalımdan çıkmanın tek yolu kaime (kâğıt para) basma
zorunluluğudur. Ancak kaime çıkarma imtiyazı 4 Şubat 1863 tarihinde Osmanlı
Bankasına verilmişti.
Osmanlı Bankası ile % 1 komisyon ve tazminat verilmesi kaydıyla anlaşma
sağlandı. Yapılan anlaşmaya göre, 3 milyon liralık kaime çıkarılacak, bunun 2 milyon
lirası hemen tedavüle sürülecekti. Basılan kaimelerin karşılığı olarak Hazine-i
Hassa’dan Devlet Hazinesine Ereğli madenleri ve krom madenlerinin geliri bırakıldı.
Bu gelirler kaimelerin kaldırılmasında kullanılacaktı. 3 milyon liralık kaimenin
tamamı piyasaya sürüldü. Ancak, alacaklıların kaimeyi kabul etmemeleri nedeniyle
kaime değer kaybına uğradı. Savaş masraflarının da giderek artması hükümeti yeni
sağlam kaynak aramaya sevk etti. Alınan borç paralar ve yapılan bağış kampanyaları
yetersiz kalıyor, sürekli yeni kaynak gerekiyordu. Osmanlı Bankası ile tekrar, önce 7,
sonra 6 milyon liralık kaime basılması için anlaşma yapıldı. Böylece piyasaya 16
milyon liralık kaime sürülmüş oldu.
Kaimenin kabul görmeyerek değer kaybına uğramasına çare arandığı bir
sırada Sarraf Zarifi’ye başvuruldu. Zarifi ile yapılan anlaşmaya göre, Askeri İdareler
ve Maliye hazinesi ihtiyaç duydukları altın, gümüş ve bakır sikkeleri Zarifi’den temin
126 edeceklerdi. Buna karşılık Zarifi’ye 2 milyon liralık kaime teslim edilecekti. Yani
Zarifi’ye piyasaya kaime sürme tekeli verilmişti. Buna karşılık Zarifi de % 0,5
komisyonla devletin ihtiyacı olan sikkeyi temin etme yükümlülüğünü üstlenmiş
oluyordu. Kaimenin değeri korunamadı. Devlet para ihtiyacının gittikçe artması
üzerine Zarifi’den63 devamlı avans almak zorunda kaldı.64
Yukarıda sözü dilen 3.000.000 liralık kaimenin, 17 Ağustos-29 Aralık 1876
tarihilerinde numaralanmış olan 300.000.000.kuruşluk paralar içinde olması kuvvetli
bir olasılıktır. 17 Ağustos’ta numaralanmaları yapılarak tedavüle verilen kaimeler, 100
kuruşluk olarak basılmış, ardından 20, 10 kuruşluk ve Eylül ayında da 50 ve beş
kuruşluk kaimeler çıkarılmıştır.1 kuruşluk kaimeler ise Ocak 1877’de çıkarılmaya
başlanmıştır. Sözü edilen kaimelerden 20 ve 100 kuruşluk kaime örnekleri
aşağıdadır:65
20 kuruşluk kaime (solda) ve 100 kuruşluk kaime (sağda)
63
Yorgo (George) Zarifi (1806-1884), tüccar Zafiropulos’un yanında çalışırken kızı Eleni ile evlenmiştir.
Patron kayınpeder ölünce kayınbiraderi ile “Zafiropulos–Zarifi Ticarethanesini” kurmuştur. Daha sonra
diğer Rum bankerler ve Umumiye-i Osmaniye isimli Fransız kuruluşu ile Osmanlı Devletine ve saraya
borç verecek kadar zengin olmuştur. Zarifi, Osmanlı sarayı ile iyi ilişkilerde bulunmuş, hanedanın mali
danışmanlığını yapmış ve paralarını işletmiş, II. Abdülhamit’e olan yakınlığı nedeniyle her istediğini
kolaylıkla elde etmiştir. Ereğli Şirketinin kurucuları arasında tekrar karşımıza çıkacaktır. (E.M.
Zaman’ın dipnotu)
64
Ekrem Murat zaman, a.g.e. s.34-35
65
Daha fazla bilgi için bak: Edhem Eldem, Osmanlı Bankası Banknotları, Osmanlı Bankası, 1. Baskı,
Kasım 1998 İstanbul
127 Ekonomik Bunalımın Taş Kömürü Havzası’ndaki Etkileri
Her ne kadar, Bahriye nezareti yönetimi döneminde birçok iyi şeyler yapılmış,
işletmeler düzen ve hizmet konulan kurallarla kontrol altına alınmış, üretim
arttırılmışsa da ekonomik bunalım taş kömürü havzasını da olumsuz biçimde
etkilemiştir. Bu durum, doğal olarak havzadaki gelişmelere olumsuz etki yapmış ve
Bahriye yönetimiyle başlayan iyiye gidişte devamlılık sağlanamamıştır. Ekrem Murat
Zaman, ekonomik bunalımın havzadaki etkilerini aşağıdaki biçimde açıklamaktadır:
“Ekonomik Bunalımın Havzadaki Etkisi
93 Harbi, Osmanlı Devleti için yenilgi ile sonuçlandı. Savaş öncesi maden
işletmecilerine ve madenlerde çalışanlara alacakları ödenmemiş olmasına karşın,
savaş nedeniyle ödemeler yapılmadan büyük miktarda kömür alımı yapmak zorunda
kalındı. Madenleri işletenlerin %90’ı devletten alacaklıydı. Bahriye İdaresi teslim
aldığı kömürlerin parasını ödeyemiyordu. Dilaver Paşa Nizamnamesi gereği de başka
yere satış yapılamıyordu. Bu durum, maden işletmecilerinin iflasına yol açtı. İflaslar
nedeniyle maden işletmecilerinin çoğu işlerini bırakmak zorunda kaldılar.
Savaşın da etkisiyle, işçi yevmiyelerinin zamanında ödenememesi, özellikle
devlet ocaklarının üretimini etkiliyordu. Gündelikle işçi çalıştırmanın daha pahalıya
mal olduğu gerekçesiyle, devlete ait ocakların, madencilere ruhsat verilerek
işletilmesi yolu tercih edilmiştir. Böylece çok sayıda ruhsat sahibi maden işletmecisi
olmuştur.
Bu tarihlerde aşağıdaki örnek yazışmalardan, mükellefiyet ve asker işçi
çalıştırılması uygulamalarına karşın, ücretlerin düzenli ödenmemesi sonucu mükellef
işçilerin firarları ve yatırım yapılamaması nedeniyle, havzada işgücü açığı oluştuğu,
kömür üretimi yapılamaz hale geldiği anlaşılmaktadır.
13 Ağustos 1876 tarihli, Madeni Hümayundan, Çarşamba (Çaycuma) Nahiye
Müdürlüğüne yazılan resmi yazıda: “Kilimli madenlerinde madenci Salih Efendi
ocağına tertip olunan Günyüzü divanından 3000 adet ve Değirmenüstü divanından
1500 adet maden direği tertip olunmuş ise de, şimdiye kadar Günyüzü’nden
(Kayabaşı) 549 ve Değirmenüstü’nden 319 maden direği nakil olmuş, geri kalan
128 miktardan herhangi bir nakliyat yoktur. Adı geçen ocak direksizlikten tatil edilecektir.
Diğer ocakların da durumu aynıdır. Gereğinin yapılması” istenir.
20 Nisan 1879 Madeni Hümayundan, Ereğli Kaymakamlığına gönderilen
yazıda: “Madenci Hacı Emin Ağa’nın Camlı Ocağına tertip olunan Alaplı’dan, Kurtlar,
Topallı, Çatak, Yolcuk, Tekke-i Sağır ve Kulcak, Ereğli’den, Ömerli ve Kilise divanı
amelelerinden kimlerin olduğu bildirilmiştir. Bu ocak ihaleyle çalıştığından adı geçen
amelelerin bir an önce yerlerine gönderilmeleri” istenir.
E. Çatma “Asker İşçiler” adlı kitabında, 17 Nisan 1878’de izinsiz hiçbir yere
kömür satışı yapılamayacağının duyurulduğunu belirterek; “havzadaki kömür
şirketleri gittikçe kötüleşen durumlarını kurtarabilmek ve nakit para sıkıntısını aşmak
için devlete satmaya mecbur oldukları kömürü el altından tüccarlara satmaya
başladılar…” şeklindeki telgrafla İstanbul’a şikâyet yapıldığını vurgulamaktadır.
İflaslar, mükellef ve asker işçi firarları sonucu havzada üretim yapılamaz hale
gelmiştir. Bu nedenle yeni düzenlemeler ile yeni işletme ruhsatları verilmiştir.”66
.
Havza Nasıl Bir Ortamda Yabancı Sermaye Eline Geçti?
“Osmanlı Devleti, ülke içinde Osmanlı Bankası ve Galata bankerlerine borçlu
durumdadır. İç borçlar için Osmanlı Bankası önderliğinde 22 Kasım 1879 tarihinde
kurulan “Rüsum-u Sitte İdaresi” ile anlaşmaya oturulur. Rüsum-u Sitte (altı vergi)
anlaşması ile devlet, Osmanlı Bankası ve Galata bankerlerine olan borcunu belirli bir
kaynağa dayandırmıştır. Osmanlı Devleti 10 yıl süre ile tuz, damga vergisi, alkollü
içkiler, balık avı resmiyle tütün ve tuz tekellerinin gelirlerini Galata bankerlerine teslim
eder. Bu şekilde Duyun-u Umumiye İdaresinin kurulmasına giden yol açılmıştır. Dış
alacaklılarla da, üç ay süren görüşmelerden sonra 20 Aralık 1881 (28 Muharrem
1299) tarihinde “Muharrem Kararnamesi” imzalanır. Dış borçlar biraz indirilerek,
ödeme koşulları yeniden düzenlenir. Alacaklıların temsilcisi olarak İmparatorluk içinde
vergileri toplayıp, alacaklılara yeni bir örgüt olan “Duyun-u Umumiye” İdaresi
kurulacaktır. 1881’de, dış borç anapara ve faizlerini karşılamak üzere, Osmanlı
gelirlerine el koyan, İmparatorluk içinde vergileri toplayıp, alacaklılara aktaracak olan
Duyun-u Umumiye İdaresi Meclisi alacaklı devletlerin, Osmanlı Bankası’nın ve
66
Ekrem Murat Zaman, a.g.e. s.35
129 hükümetin temsilcilerinden oluşmuştur. Bu idarenin yönetimi Fransız ve İngiliz başta
olmak üzere Hollandalı, Avusturya-Macaristan ve İtalyan tahvil sahiplerini temsil eden
birer üyenin elindedir. Muharrem Kararnamesi’nin yürürlüğe girmesiyle Osmanlı
Bankası, Galata bankerlerinin alacaklarını karşılayarak Rüsum-u Sitte’nin tek
alacaklısı konumuna gelmiştir. Devlet, mali ve siyasi otoritesini Duyun-u Umumiye
İdaresi’ne teslim etmiştir. Havza nasıl bir ortamda yabancı sermaye eline geçti?
sorusunun cevabını “Mali Tutsaklığa Giden Yol Osmanlı Borçları” adlı kitabında, Prof.
Dr. Rıfat ÖNSOY bu şekilde veriyor.
Osmanlı Devleti’ni uluslar arası mali denetim altına sokan bu durum, Kurtuluş
Savaşı ve Lozan Barış Antlaşması ile çözülebildi. Ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti de
1954 yılına kadar bu borçları ödemek zorunda kalmış oldu”…
…Madenlerin kapanıyor olması gerçeği ile karşılaşılır. Bu krizi aşmak için Padişah
emriyle, 1882’de çıkarılan kömürün %60’ının Bahriye İdaresine satılması ve %40’ının
da (Ereğli Madenleri Müdürlüğüne kazanç payı vermek koşuluyla) serbest
satılmasına izin verilir. Ancak devlet %60 payın tamamını satın almayı reddettiği
taktirde, bu paydan piyasaya kömür satışı yapılabilecektir.
Bu uygulamasından devletin kazançlı çıktığı söylenemez. Çünkü devlet, kömür
üretiminden % 60 payın tamamını belirlenen fiyattan satın alarak ihtiyacını
karşılayamamış, iki kat fiyat ile ithalat yapmak zorunda kalmıştır…
Üretilen kömürün tamamının Bahriye’ye verilme zorunluluğu nedeniyle daha
önceki maden yasalarında belirlenen nispî resim hükümleri Kömür Havzasında
uygulanmamıştır. Satışına izin verilen kömür için hisse-i temettü (ihracattan alınan
kazanç payı vergisi) çeşitli uygulamalarla Cumhuriyet’e kadar” bazı değişikliklerle
devam etmiştir.67
Ancak bütün olumsuz gelişmelere karşın Bahriye Nezareti, iş güvenliği ve
üretimin verimliliği üzerindeki hassasiyetini sürdürmüş, hizmete yeni katkılarda
bulunmaya devam etmiştir. Bu bağlamda, söz edilmesi gereken önemli hususlardan
biri de iş kazalarının önlenmesi için bir nizamnamenin çıkarılmasıdır. Bu çok önemli
adımı yine Ekrem Murat Zaman’ın kaleminden okuyalım:
67
A.g.e, s.36-40
130 “Artan iş kazalarını engelleyebilmek için, 1903 yılında Bahriye Nazırı Hasan
Hüsnü Paşa’nın yaveri Binbaşı Besim Bey’in çalışması olan ve Fransız Maden
Nizamnamesi’nden faydalanarak hazırlanan, 56 maddelik Ocakların Kavaid’i
Umumiyesi
(Ocakların
Genel
Kaideleri)
adlı
bir
talimatname
madencilere
dağıtılmıştır. Bu talimatta ocak işletmecilerin uyacakları teknik esasların yanı sıra,
havzadaki kömür damarlarının tasnifi ve kullanılacak direklerin özellikleri yer
almaktadır. Kömür damarlarında kullanılacak sütunların (maden direği) damar
yapılarına göre”68 belirlenmiş ve çizelgelere bağlanmıştır.“
Bu arada 1906 yılında çıkarılan “Maden Nizamnamesi”nden de kısaca söz
edilmesi yararlı olacaktır.ve özellikle çıkarılmıştır. Özellikle bu nizamnamenin 78
maddesi, “Madenlerde üretim sırasında iş kazası sonucu yaralanan ya da ölenin
ailelerine verilmek üzere, mahkemece hüküm olunacak tazminatı mültezimlerin (bir
pay karşılığı iş yapan müteahhit) uygulama mecburiyeti”69 getirerek, işçi ve ailelerinin
haklarını koruma yolunda bir adım daha atılmışsa da, aslında nizamname
hükümlerinin başta Ereğli Şirketi olmak üzere, yerli ve yabancı şirketlerin çıkarlarını
gözetecek nitelikte olduğunun da belirtilmesi gerekir.
Bütün bunlar taşkömürü havzasındaki Bahriye yönetimi döneminin, işletme ve
üretim başta olmak üzere her konuda kurallar koymak ve iyi şeyler yapma niyetini,
hatta
kararlılığını
göstermektedir.
Ancak
aslında
iyi
niyet
ve
kararlılığın
sürdürülebilmesi için ülke yönetimin genelde düzgün olması ve devletin ekonomik
güçlükler ve sorunlar içinde bulunmaması gerekir. Aksi takdirde iyi niyet ve kararlılık
da başarılı olmaya yetmeyecektir. Çünkü ekonomiye yabancılar egemen olunca,
devlet onların çıkarları doğrultusunda hareket etmekten kaçınamamaktadır. Nitekim
Ekrem Murat Zaman 1906 tarihli Maden Nizamname’sini açıklarken şöyle
demektedir:
“1906 tarihli Maden Nizamnamesi çıkarılmıştır. Nizamnamenin de etkisiyle başta
Ereğli Şirketi yerli yabancı işletmecilerin bütün yükümlülükleri hafifletilmiştir. Böylece
yöre insanı ve maden işçisi Ulusal Kurtuluş Savaşı’na kadar baskı ve zulüm altında,
açlık ve yoksulluk içinde çalıştırılmıştır. Teamülnamenin havza için olumlu birçok
uygulamasının kaldırılmasından sonra Kömür Havzası’nın korunması ve işçi hakları
68
69
Ekrem Murat Zaman. A.g.e.,s. 48
Ekrem Murat zaman, a,g,e, s. 52
131 açısından büyük sorunların yaşanacağı dönem başlamıştır. Teamülname ‘zorunlu
çalıştırma’ ile işçi sağlayan sistem haline gelmiş ve tüm aksaklığı ile varlığını devam
ettirmektedir”
İşletmenin Nafıa Nezaretine Devri
Taşkömürü havzasında 1865 yılında başlayan Bahriye yönetimi ve denetimi
43 yıl sürdü ve 1908 yılında İkinci Meşrutiyet’in ilanı ile son buldu. İkinci Meşrutiyet’in
ilanından sonra, 1908 yılına kadar Kastamonu Vilayeti’ne bağlı olan Bolu
Mutasarrıflığı, Kastamonu’dan ayrılarak bağımsız bir mutasarrıflık durumuna
getirilmişti. Bu değişikliğin ardından taşkömürü havzasının yönetimi Bahriye
Nezareti’nden alınacak ve 1909 yılında Nafıa Nezareti’ne verilecektir. Bu yönetim
değişikliği ile birlikte, havzadaki yönetimin “Ereğli Maadin-i Hümayun Nezareti” olan
adı da “Ereğli Madenleri Müdürlüğü” olarak değiştirilecektir.
“Beş ay süren Nafıa Nezareti Yönetimi döneminde bu müdürlüğe Nafıa
mühendislerinden Arnavut Eşref Bey atanır. Eşref bey’in ilk icraatı Ereğli’de bulunan
Müdürlüğün Kozlu’ya Bahriye Kışlası’na taşınması olur. 70
Bitirmeden Önce
Bu inceleme, Bahriye’nin pek bilinmeyen, değişik bir hizmetini tanıtmak üzere
hazırlanmış ve bu arada İstanbul Deniz Müzesi Kütüphanesi’ndeki, taşkömürü
havzasına ilişkin, harita ve belgelerin ortaya konulmasına ve tanıtılmasına
çalışılmıştır. Böylelikle, taşkömürü havzası üzerinde yapılacak araştırmalara yeni
kaynaklar sunarak, yardımcı olunabileceği düşünülerek ileride yeni harita ve başka
belgelerin bulunması ile konuya ilişkin yeni araştırmaların yapılması teşvik edilmek
istenmiştir. Çünkü İstanbul Deniz Müzesi Komutanlığı Tarihi Deniz Arşivi’nde Bahriye
yönetimi döneminde işçilerin hastalıkları nedeniyle muayeneye sevk edilmeleri,
izinleri, maaş durumları ve ödemeleri gibi konularda sayılamayacak kadar çok belge
bulunmaktadır. Bunlardan yararlanılarak 1965-1908 yılları arasındaki Bahriye
Yönetimine, işçilere ve ocaklara ilişkin birçok istatistikî araştırmanın yapılması
mümkündür.
70
Ekrem Murat zaman, a.g.e. s.53
132 Bitirirken
Her şeye karşın taşkömürü havzasının 1865-1908 yılları arasındaki Bahriye
Nezareti Yönetimi birçok yenilik ve gelişmeye damgasını vurmuş, günümüzdeki ileri
düzeye ulaşılmasını sağlamıştır. Emeği geçen adları bilinen ve bilinmeyen herkese
sonsuz şükranlar.
Aslında konuya burada son verilmesi gerekmekteydi Ancak, bazı harita ve
belgelerin ilk kez bu araştırmada yayınlandığı göz önüne alınarak, araştırmanın
benzer durumdaki havzaya ilişkin tarihi değer taşıyan resimlerle zenginleştirilmesi
düşünülmüş ve çalışmanın sonuna İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde bulunan,
taşkömürü havzasına ilişkin aşağıdaki eski ve ilginç fotoğraflarla son verilmiştir.
Umarız beğenilir.
133 TAŞKÖMÜRÜ HAVZASININ İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ KÜTÜPHANESİ’NDEKİ
RESİMLERİ
134 Kozlu mevkiinde kömür idarehanesiyle asker-i şahaneye mahsus kışla-ı hümayun ve
hastanenin şark cihetinden görünüşü.
Kozlu nam mevkide Sirnik ocağının şark cihetinden görünüşü.
135 Kozlu şimendiferinin Gürcü kumpanyasının kömür harmanı önünden görünüşü.
Kozlu nam mevkide vaki Kılınç ocaklarına saye-i terakki-vâye-i hazreti padişahî’de
müceddeden inşa olunan demiryolu köprüsünün garb cihetinden görünüşü.
136 Kozlu nam mevkide şirket-i asaniye ocağının garb cihetinden görünüşü.
Kozlu mevkiinde Gürcü kumpanyasının kuyu tabir olunan kömür ocağının kapısı ağzında
vaki makine dairesinin dahilen görünüşü.
137 Kozlu mevkiinde kılıç tabir olunan kömür ocaklarından kılıç ocağının şark-ı şimal cihetinden
görünüşü.
Kozlu mevkiinde Çataldere nam mahalde tüccardan Ahmed Efendi’nin inşa ettirmiş olduğu
tünel usulü kömür ocağının heyet-i mecmuası.
138 Kozlu mevkiinde Çataldere nam mahalde tüccardan İzzetli Ahmed Efendi’nin inşa ettirmiş
olduğu tünel usulü kömür ocağının medhali.
Cülus-ı hümayun-ı canıb-i padişahîye müsadif olan yevm-i mesduda nefsi-i Ereğli hükümet
dairesinde bi’l-cümle İslam ve Hıristiyan Mekteb Şakirdanı tarafından ediyye ve esniye-i hatt-ı
mutazammın kasaid okunurken alınan resimdir.
139 Armutçuk nam mevkiinde tüccardan izzetli Ahmed Efendi’nin kuyu tabir olunan kömür
ocağının çaraskalıyla makinesinin ve kuyu ağzının garb cihetinden görünüşü.
Armutçuk nam mevkiinde tüccardan izzetli Ahmed Efendi’nin bu defa müceddeden inşa
ettirmiş olduğu sath-ı memalik görünüşü.
140 Armutçuk nam mahalde tüccardan Ahmed Efendi’nin (43) derece meyilli varagele tabir
olunan demiryolunun sahil-i deryadan görünüşü.
Çatalağzı nam mevkide saye-i terakki-vâye-i hazreti padişahî’de müceddeden inşa ve temdid
edilen demiryolun resm-i küşadı
141 Zonguldak nam mevkide kavak fırınlarının dâhilen görünüşü.
Armutçuk mevkiinde tüccardan izzetli Ahmed Efendi’nin kuyu tabir olunan kömür ocağının
çaraskalıyla makine ve demirhanesinin şark cihetinden görünüşü.
142 Armutçuk nam mevkide tüccardan Ahmed Efendi’nin müceddeden inşa ettirmiş olduğu sath-ı
mail makinesinin şimal cihetinden görünüşü.
Çatalağzı nam mevkide oluk başının şark-ı cenub cihetinden görünüşü
143 Çatalağzı nam mevkide Karadon Ocağı kurbunda demirhane ile marangozhanenin
şark cihetinden görünüşü.
Zonguldak nam mevkide rumyakının müceddeden inşa ettirmiş olduğu sath-ı mailin cenub
cihetinden görünüşü.
144 Kozlu mevkiinin şimal cihetinden ve oluk başından görünüşü.
Kozlu mevkiinde oluk başının garb cenub cihetinden ve derenin ağzından alınan resmidir.
145 .
Kozlu nam mevkide Gürcü kumpanyasının kuyu tabir olunan kömür ocağının çaraskalıyla
makine ve idare-hanesinin garb-ı cenub cihetinden görünüşü.
Armutçuk nam mevkide tüccardan izzetli Ahmed Efendi’nin kömür idarehanesinin şark
cihetinden görünüşü.
146 Bahr-i Siyah Ereğlisi’nde Kozlu nam mahalde Gürcü kumpanyasının bu defa küşad eylediği
kuyu vasıtasıyla ihraç olunan kömür madeninin ocağı ile teferruat-ı sairesini irae eden
resimdir.
a. Kömür deposu ve oluklar
b. Bıçkı-hane
c. Demirhane
d. Yazıhane ve alet deposu
e. Maçule ve kuyudan ihraç olunmuş vagon ve kuyunun mahreci (mezkûr vagon ile
kalbur arasında vâki demiryolu hattı üzerinden vagonun hîn-i mürurunda havi olduğu
kömürü vezn eder kantar mevcuttur.
f.
Kalbur ve vagonlar ile tahtında mefruş demiryolu.
g. Ocağın zemini ile demiryolu hattının bulunduğu sathı tefrik eden duvar.
h. Kömür ihracı için müstamel maçulenin makinesi ve derun-ı ocakta terakim eden suyu
tahliye eden makine.
i.
Münfes makineleri.
j.
Kazganları havi ebniye
k. Ambar
l.
Kozlu Çayı
m. Fabrikanın bağcesini tefrik eden çit.
147 Bahr-i Siyah Ereğli'sinde Kozlu nam mahalde Gürcü kumpanyasının bu defa küşad eylediği
kuyu vasıtasıyla ihraç olunan kömür madeninin ocağı ve teferruat-ı sairesinin hududatı bahre
kadar demiryolu hattı ve saireyi irae eder resimdir.
(1) büyük resmin sagir mikyasında görünüşü.
(2) ve (3) ve (4) ve (5) kırk iki sene istimal olunup badehu metruk kalan kömür ocaklarından
bâki toz kümeleri.
(6) Amelenin istirahine mahsus ebniye
(7) Biçkihane
(8) Demirhane ve tuğla fabrikası
(9) Depo
(10) Lokomotiflerin muhafaza mahali
(11) Sahil-i bahrde kömür ocağı
(12) Kozlu Çayı
(13) Kozlu karyesi.
148 Ereğli kazasının Bababurnu cihetinden ve denizden görünüşü.
Ereğli şehrinde vâki daire-i askeriyenin şark cihetinden görünüşü.
149 Kaynaklar
-Prof. Dr. Ahmet Makal, Zonguldak Kent tarihi ’05 Bienali, Zonguldak Kültür ve
Eğitim Vakfı- Birinci Basım, 2006, Bildiri, Zonguldak ve Türkiye’de Toplumsal Tarihin
Acı Bir deneyimi Olarak “İş Mükellefiyeti” 69-9
-Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedi,ilgili maddeler, Milliyet yayınları, 1986
-Cevat Ülkekul, 8200 yıllık BİR Harita, Çatalhöyük Şehir Planı- An 8200 Year
old Map- TheTown Plan of Çatalhöyük, Dönence Yayın, İstanbul 1999
Edhem Eldem, Osmanlı Bankası Banknotları, Osmanlı Bankası, 1. Baskı,
Kasım 1998 İstanbul
Ekrem Murat Zaman, Zonguldak Kömür Havzasının İki yüzyılı, Ankara 2004
TMMÖB. Maden Mühendisleri Odası
-Ekrem Murat Zaman, Zonguldak Kent tarihi ’05 Bienali, Zonguldak Kültür ve
Eğitim Vakfı- Birinci Basım, 2006, Bildiri: Zonguldak Kömür Havzası’nda Madencilik
Eğitimi ve Maden Mektebi- s.33-49
Yrd. Doç. Dr. Ferruh Niyazi Ayoğlu Zonguldak Kent tarihi ’05 Bienali, Zonguldak
Kültür ve Eğitim Vakfı- Birinci Basım, 2006, Kapitalizmle Eklemlenme Sürecinde
Zonguldak Kömür Havzası’nın Tarihsel Gelişimi: 1829-1908, s. 113-132
-J. B. Harley and David Wood, The History of Cartography, Volume One, The
University of Chicago Press. Chicago and London 1987,
--Maden Yolları, Çaycuma ve Çevre Köylerini Kalkındırma, Güzelleştirme ve
Yardımlaşma Derneği Broşürü
-Thierry Lassalle, Cartographie, 4000 Ans d’Aventures et de Passion, Institut
Geographique National- Nathan 1990
150 

Benzer belgeler