Mizanpaj 1 - Mücadele Birliği
Transkript
Mizanpaj 1 - Mücadele Birliği
SUNU A S N F A R 78 gün boyunca ülkenin tam kalbinde, Ankara’da tüm iþçi ve emekçilerin yüreði olan, bugünlerde de Ýstanbul soðuðunu eylemleriyle ýsýtan TEKEL Ýþçilerine selam olsun... Yaþamlarý pahasýna yaþamlarýmýzý korumak için çalýþan, aylar boyunca direniþleriyle eylemlerde en önde olan ÝTFAÝYE iþçilerine selam olsun... Örgütlenme haklarý için yüzlerce gündür direniþte olan, eylemleri tüm dünyada ses getiren UPS iþçilerine selam olsun... Taþeron çalýþmaya karþý eyleme geçen, aylarca sokaklarda olan ÝSKÝ iþçilerine, SAÐLIK iþçilerine selam olsun... Yeryüzünü ýsýtmak için yer altýnda ölen MADEN iþçilerine selam olsun... Sisteme karþý direnen EMÝNE ASLAN, GÜLÝSTAN KOBATAN, AYNUR ÇAMALAN, TÜRKAN ALBAYRAK ve ZEYNEL KIZILARSLAN’a selam olsun... Taþeron istemiyorum diyen BALCALI SAÐLIK iþçilerine, OKMEYDANI SAÐLIK iþçilerine selam olsun... Mücadelelerini zafere ulaþtýran ÇEMEN TEKSTÝL ve ÇELMER iþçilerine selam olsun... Hukuki kazanýmlarýnýn yeni bir boyut kazandýrdýðý, aylarca mücadele ederek emekçileri yüreklendiren KENT A.Þ. iþçilerine, PARK BAHÇE iþçilerine, MARMARAY iþçilerine selam olsun. Son olarak, Eylül ayýnda tekrar yükseliþe geçen, Avrupa’da yaþamý durduran, þalterleri indirip meydanlarý dolduran iþçi ve emekçi dostlarýmýza selam olsun. Akropolis’i iþgal eden Yunanistan’daki yoldaþlara selam olsun.. Bültenimizin bu sayısını, 16-17 Ekim tarihleri arasında yapılan DEK Konferansı sunumlarına ayırıyoruz. Bir sonraki Konferansın zeminini oluşturacak bu sunumların siz okuyucularımız açısından yararlı olacağını umuyoruz. Bir sonraki sayımızda buluşmak dileğiyle... DEVRİMCİ EMEKÇİ KOMİTELERİ 1. KONFERANSI ÖZEL SAYI DÜNYADA VE ÜLKELERÝMÝZDE EKONOMÝK KRÝZ Konumuz kriz. Aðýrlýklý olarak iktisadi anlamda kriz Bunun yanýnda politik ve sosyal anlamda da ekonomik krizlere deðineceðiz. Kriz geleneksel anlamda 200 yýldýr yeryüzünde görülen bir durum. Tarih boyunca insanlýk farklý krizler gördü. Kapitalizm öncesinde kýtlýk, kötü iklim þartlarý, tefeci ve tüccarlardan kaynaklý krizler var oldu. 19. yüzyýlda insanlýk farklý bir krizle karþýlaþtý: Aþýrý üretim krizi. Dünya, aþýrý üretim kriziyle 1825 yýlýnda ilk kez karþýlaþtý. O dönemden bu döneme kadar literatürümüzde aþýrý üretim krizleri önemli bir yer tutar. Aþýrý üretim krizlerin baþlangýcý, ayný zamanda klasik ekonomi-politiğin bittiði yerdir. Bu andan itibaren burjuva iktisat bir “mazeretçiler/bahaneciler ekolü” haline gelir. Bu aþamadan itibaren kapitalist ekonomik iþleyiþi eleþtiren iktisat anlayýþlarý da geliþir. Bunlarýn büyük kýsmý son derece yüzeysel, ahlaki olmaktan öteye geçemeyen eleþtirilerle yüklü küçük burjuva (örneðin Sismondi) okullarýdýr. Küçük burjuva radikal iktisat, bu aþýrý üretim krizlerini genel olarak eksik tüketime baðlar. Çünkü üretilen mal tüketilmiyordur. Ama bu durum devamlýlýðý olan bir þey. Öyleyse kriz neden belli dönemlerde ortaya çýkýyor? Bu sorunun yanýtý bu iktisat okullarýnda yoktur. Marx’a kadar sosyalist ve komünist yazýnda da kapitalizmin aþýrý üretim krizleri ele alýnmýþtýr. Ve genel olarak tek yanlý bir ele alýþtýr bunlar. (Burada hemen belirtelim ki, Engels de, Marx’tan önce bu kriz konusunu ele alanlardandýr -ki onun “Ulusal Ekonomi” çalýþmasý Marx’ý derinden etkilemiþtir.) Marks ne yazýk ki çalýþmalarýný -ve haliyle kriz konusundaki incelemelerini- tamamlayamadan aramýzdan ayrýldý. Buna raðmen kapitalist aþýrý üretim krizlerini en kapsamlý inceleyen ilk kiþi, Marx’týr. Burjuva iktisat onun ele aldýðý pek çok ekonomik kategoriye ondan neredeyse yüz yýl sonra eðildi. (...) Kriz neden ortaya çýkýyor? Her krizin ortaya çýkýþ sebebi farklýdýr. Kapitalizme özgü kriz olarak kriz, metada, ticaret nesnesi kavramýnýn kendisindedir. Meta binlerce yýldýr var. Ýlk olarak malýn mal ile takasýyla ortaya bir ticaret anlayýþý çýkýyor. Bu anlamdaki ticarette krize yer yoktur. Araya farklý bir dolaþým aracýnýn yani paranýn girmesi ile süreç farklýlaþýr. Paranýn ortaya çýkmasý ile elimdeki malý para ile deðiþtirebilirim. Bir krizin ortaya çýkmasý için, meta dolaþýmýnýn para üzerinden gündeme gelmesi gerekir. Para, alým ve satým sürecini iki ayrý parçaya ayýrýr. Zamanla bu iki ayrý iþlem, zamansal ve mekansal olarak da ayrýlma imkanýna kavuþacaktýr. Metanýn ve deðer-biçimlerinin bu serpilip geliþmesi, alýþ ve satýþ sürecini zaman ve mekan olarak koparýr. Eðer para dolaþým aracý olarak deðil de ödeme aracý olarak ortaya çýkarsa, yani ben malýmý satýp karþýlýðýnda bono, çek, senet alýrsam, iþin seyri daha fazla deðiþir. Bu, ticareti ve buna baðlý olarak üretimi dar sýnýrlarýn ötesine götürme imkaný saðlar. Ýþte tam da bu nokta, “kriz imkaný”nýn ortaya çýkmasýdýr. Ama dikkat edelim. Bu sadece bir “imkan”, bir “ihtimal”dir. Henüz gerçekliðe dönüþmemiþtir. Özcesi bir “kriz potansiyeli”dir. Kapitalizm, meta ekonomisidir. Metanýn tüm içkin yasalarýnýn “özgürce” serpilip geliþtiði, tüm bir toplumun bu yasalara göre þekillendiði bir toplumdur. Geçmiþte metada rüþeym halinde bulunan özellikler, “potansiyeller” bir bir gerçekliðe dönüþür. Kapitalizmde bütün nesneler, aklýnýza gelebilecek her þey, ancak meta ve sermaye halini alarak varlýðýný idame ettirir. Üretim sürecinin her bileþeni, ancak ve ancak sermaye haline girerek kendini gerçekleþtirir. Sermayeye dönüþmeden, sermaye biçimlerine bürünmeden üretim ve dolaþým sürecinde yer almak mümkün deðildir. Sermaye, kendi “deli gömleðini” topluma giydirir! Bu önemli bir konu. Örneðin siz emeðinizi (gerçekte emek-gücünüzü) basit bir unsur olarak görüp satýyorsunuz. Sizin için o, basit bir meta. Ama sizin emek-gücünüz sermaye haline gelip üretim sürecine girmeden bir iþe yaramaz. O ancak kapitalistin elinde “üretken sermaye”nin bir bileþeni haline gelmek yoluyla, yani bizzat sermayeleþerek üretime katýlabilir. Aksi halde “çürüyüp gitmeye” mahkumdur. Etrafýmýzdaki iþsizlere bakýn, bu süreci net olarak görebilirsiniz! (...) Her þey sermaye halini alacak; kapitalizmde üretim ve dolaþýma bu þekilde giriliyor. Peki sermaye nedir? Çoðumuzun aklýna hemen para geliyor. Para, onun biçimlerinden biri olabiliyor. Dikkat edin, olabiliyor. Yoksa kendiliðinden onun biçimi deðil. Çünkü sermaye, bir toplumsal iliþki biçimidir. Toplumsal iliþkiyi ifade eder. Nesnenin kendisini deðil, iliþkiyi! Onda “deðer iliþkilerini”, “kendisini sürekli büyüten bir deðer iliþkisini” görürüz. Tek sözle söylemek gerekse, onda “artý-deðer yaratma sürecini” görürüz. Sermaye tam da bu iliþkiyi ifade eder. Tüm toplumu da bu iliþkinin araçlarýna dönüþtürür. Kapitalistin elinde bir para-sermaye vardýr. Bununla çeþitli malzemeler, hammaddeler, ve emek-gücü satýn alýr ve üretim sürecini baþlatýr. Kapitalist bunu neden yapar? Ýnsanlarýn ihtiyaçlarýný karþýlamak için mi? Hayýr! Üretimin tek amacý, tüm sürecin sonunda, iþe giriþirken yatýrdýðýndan daha fazla para kazanmaktýr. Üretim bir araç, kar ise amaçtýr. Kar, yani artý-deðerin bir parçasý. Ýþte sermayenin her türlü riski göze alarak girdiði üretim belasýnýn ardýndaki gerçek budur: kar! Üretim sürecine girenden daha fazlasýný almak, büyümek, büyümek... Bir kapitalist, cimriden farklý olarak, kenara para yýðmaz. O, týpký baþka güvercinleri getirsin diye güvercinini göðe salan biri gibi, daha fazla para getirsin diye parasýný üretim/dolaþým alanýna salar. Onun peþinde koþtuğu þey, o “fazlalýk”týr, artý-deðerdir. Kapitaliste sürekli daha fazla üretmesi için temel dürtüyü veren þey, iþte budur. O, sürekli geniþleyen bir þekilde üretmek zorundadýr. Daima sürece girenden daha fazlasý çýkacak, bu “ek fazlalýðýn” bir kýsmý da dahil edilerek daha geniþ ölçekli bir “mal ve hizmetler üretimi” gerçekleþtirilecek; böylece daha fazla kazanacak... bu “daha fazla” yine üretim-dolaþým alanýna girecek... bu böyle sürüp gidecek! Demek ki sermaye sürekli geniþlemeye ve artmaya yazgýlýdýr. Bu sermayenin ortaya çýkýþ ve sürekliliðinin þartýdýr. Marx, tam da bu noktayý krizin kaçýnýlmaz yaratýcýsý olarak görmekteydi. “Kapitalist üretimin gerçek engeli, sermayenin kendisidir. Ýþte bu sermaye ve onun kendisini geniþletmesidir ki, üretimin hem çýkýþ ve hem de sonuç noktasý, hem itici gücü, hem amacý olarak görünür;üretim yalnýz sermaye için üretimdir, ama bunun tersi doðru deðildir; üretim araçlarý, sýrf, üreticiler toplumunun yaþama sürecinde, devamlý bir geliþmenin araçlarý deðillerdir. Sermayenin deðerinin, büyük üretici kitlelerin mülksüzleþtirilmelerine ve yoksullaþtýrýlmalarýna dayanan kendisini koruma ve geniþletme sürecinin içersinde devam ettiði sýnýrlar yalnýz baþýna hareket edebilirler; — bu sýnýrlar, sermaye tarafýndan kendi amaçlarý için kullanýlan ve üretimin sýnýrsýz büyümesine, üretimin kendisinin bir amaç haline gelmesine, emeðin toplumsal üretkenliðinin hiç bir koþula baðlý olmadan geliþmesine doðru yolalan üretim yöntemleri ile sürekli bir çakýþma halinde girerler. Araçlar — toplumun üretici güçlerinin hiç bir koþula baðlý olmadan geliþmesi—, sýnýrlý bir amaçla, mevcut sermayenin kendisini geniþletmesi amacý ile devamlý çatýþma içersine girerler. Kapitalist üretim tarzý, bu nedenle, maddi üretim güçlerinin geliþmesi ve uygun bir dünya piyasasý yaratýlmasýnýn tarihsel bir aracý olup,ayný zamanda da, bu tarihsel görevi ile, buna uygun düþen kendi toplumsal üretim iliþkileri arasýnda sürekli bir çatýþmadýr.” Ýþte “aþýrý üretim krizlerinin” sistemik olarak sürekli insanlýðýn karþýsýna dikilmesinin sebebi budur! Bu, sermayenin genetik kodudur ve kapitalist toplumda bundan kurtulmak mümkün deðildir. Sermayenin, yani bu toplumsal iliþkinin kendisi ortadan kaldýrýlmaksýzýn, onun sonuçlarý ortadan kaldýrýlamaz! (...) Ödeme aracý olarak para ve kredi sistemi, kapitalistlere, üretimin fiziksel sýnýrlarýný elden geldiðince öteleme imkaný sunar. Böylece üretim hacmi, üzerinde yükseldiði toplumun alým gücünün, daha tam ifadeyle pazarýn fiziksel sýnýrlarýnýn ötesinde büyüyebilir. Kredinin büyük iþletmelerden, zenginlerden giderek toplumun orta ve alt katmanlarýna doðru yayýlmasýnýn temelinde bu mesele yatmaktadýr. Benim gelirim 1000 lira ise tüketimim de bu sýnýrlar içinde olacaktýr. Ama eðer kredi kartýnýz varsa siz 1000 liradan fazla tüketim yapabilirsiniz (tabii bunun nasýl geri ödenebileceði ayrý bir konu!!). Ya da diyelim ev için kredi çekerek gelecek 30 yýlýnýzýn “birikimini” bugünden harcayabilirsiniz! Ve böylelikle tüketim hacminiz, doðal olarak da pazarýn bizzat kendisi, geniþlemiþ olur! Görüyorsunuz, kredinin böyle hanelere, hatta bireylere kadar inmesi, hem tüketimi ihtiyacýn ötesine iter, hem de tüketim kapasitesini/ sýnýrýný artýrýr. Emek Haberleri Fransa’da emeklilik reformuna karþý tepkiler artarak devam ediyor. Yasal emeklilik yaþýný 60’tan 62’ye çýkaran emeklilik reformunda kararlý olan hükümete karþý emekçiler de kararlý. CFDT, CFE-CGC, CGT, CFTC, FO, FSU, Solidaires ve Unsa sendikalarýnýn çaðrýsý üzerine 2 Ekim günü, bir ayda üçüncü defa milyonlarca emekçi sokaklara döküldü. CGT sendikasýna göre bu son grevde ülke genelinde 229 yürüyüþ organize edildi. Eylül ayýndaki eylemdeki halk desteði ile kýyaslandýðýnda bu eyleme Fransýzlarýn desteðinin de büyüdüðü görülüyor. Grev çaðrýsýna cevap veren iþçilerin eylemleri nedeniyle Marsilya’da limanlara giriþ engellendi. Limanlar ve tersanelerdeki 72 saatlik grev, 1 Ekim Cuma günü baþladý. Ýþçiler çalýþma koþullarý ve emeklilik reformunu protesto ediyor. Marsilya’da 38 gemi 2 Ekim Cumartesi günü limanda bekledi. 12 Ekim’de 3,5 milyon kiþinin sokaklara çýktýðý eylemin ardýndan hükümet geri adým atmayacaðýný açýkladý. Sendikalar da grevi sürdürmeye kararlý. Üçüncü gününe giren Fransa Ulusal Demiryollarý Kuruluþu SNCF’deki grev, demiryolu ulaþýmýn etkilemeye devam ederken, ülke genelindeki 12 petrol rafinerisinden 10’unda iþ durdurma nedeniyle yakýt sorunu yaþanmasýndan endiþe ediliyor. Sendikalar Fransa’daki tüm limanlarda da grevi sürdürme kararý aldýlar. Ayrýca ulusal eðitimde de grev çeþitli düzeylerde eðitimi etkilemeye devam ediyor. Eðitim Bakanlýðý’na göre 4 bin 302 liseden yüzde 7,9’u, diðer bir ifadeyle en az 342 lise çeþitli düzeylerde aksama var. Liseli Öðrenciler Birliði UNL ise yarýsý bloke olmuþ toplam 500 lisede eylem olduðunu kaydetti. 19 Ekim günü, Fransa genelinde milyonlar yeniden sokaktaydý. Gün, sabah saatlerinde öðrenci eylemleri ile baþladý. Ülkede düzenlenen yaklaþýk 266 eyleme milyonlarca kiþi katýldý. Grev ve eylemler nedeniyle ülkede ulaþým felç oldu, liseler ve üniversiteler bloke edildi, gemiler denizde kaldý, petrol istasyonlarý kapandý, havaalanlarýnda endiþeli bekleyişler sürdü. Ayrýca birçok kentte þiddetli çatýþmalar yaþandý, son bir haftada 1150’yi aþkýn kiþi gözaltýna alýndý. 12 Ekim’de eylemlere paralel olarak petrol rafinerilerinde baþlayan grev, yakýt sýkýntýsýný her geçen gün arttýrýyor. Ülke genelindeki 12 petrol rafinerisinin tümünden yaþanan grev nedeniyle havaalanlarýna giden yakýt da durdu. Hükümet, yakýt sorununa çözüm bulmak için acil toplanýyor. Liseli öðrenciler de eylemlere güçlü katýlým gösterdi. Eðitim Bakanlýðý’na göre 379 lisede iþgal eylemi yaþanýrken, liseli öðrencilerin ikinci büyük sendikasý FIDL bin 200 lisede eylem yaþandýðýný kaydetti. Bunlarýn 850’sinin bloke edildiði kaydedildi. Ülke genelindeki 83 üniversiteden 10’u da öðrenciler tarafýndan bloke edildi. Bazý üniversiteler kapandý. Fransa’da 27 Ekim günü parlamentodan geçen emeklilik yasa tasarýsýna karþý 28 Ekim günü de ülke çapýnda genel grevler yaþandý. Demiryolu ve havayolu iþçilerinin grevi de, ulaþýmý olumsuz etkiledi. Grevler, özellikle havayolu þirketlerinin çok sayýda tarifeli seferi iptal etmesine yol açtý. Fransa’da 28 Ekim günü gerçekleþtirilen eylemler çerçevesinde Bretagne bölgesinin Lorient kentinde binlerce kiþinin katýlýmýyla miting düzenlendi. Cosmao Dumanoir önünden baþlayan yürüyüþ polis binasý önündeki alanda gerçekleþen miting programýyla devam etti. CGT, CFDT, FO, FSU, Solidaires, Unsa, CFTC, CFE-CGC, Unef adýna yapýlan açýklamada, krizin nedeninin kapitalist sistem olduðu söylendi. Eylem sýrasýnda kortejden ayrýlan 300 kiþilik bir grup tren garýný iþgal etti. Eylem yaklaþýk 2 saat sürdü. Üretim sürekli geniþlemelidir ki sermaye artsýn! Ama gerçekte sýnýrýn bu ötelenmesi, patlamasý bir yazgý olan krizin yýkýcý gücünü artýrmaktan baþka nedir ki! “Krizi öteleyen” her “buluþ” bu “sistemik krizlerin” yýkým gücünü artýrmaktan baþka bir þey yapmaz. Gerçi burjuva iktisat, hani yukarda bahsettiðimiz mazeretçiler tayfasý, krizlerin kapitalizm açýsýndan bir saðlýk aracý olduðunu söylerler. Onlara göre sürece ayak uyduramayan iþletmelerin ayýklanmasýdýr bu. Güçlü olanlarýn ayakta kalmasýdýr! Sosyal-darvinciliðin bir tezahürü! Ama aslýnda krizler, bu sistem için aþýrý büyüyen üretici güçlerin kýyýlmasý, budanmasý, kapitalist kabuða sýðdýrýlmasýdýr bir baþka açýdan. Ve bu yönüyle kuþkusuz bir “saðaltým rolü” oynar. Ama bu sizlerin, emekçilerin de kýyýlmasý anlamýna gelir! (...) Peki günümüzde kriz (son yaþadýðýmýz) neden ortaya çýktý? Mortgage, türev piyasalarý, patlayan balonlar lafýný duyduk. Bu gibi söylemler, spekülasyonlar nerden ortaya çýkýyor? Ne mortgage yeni bir kavram, ne de mortgage krizi yeni bir olgu. Bundan 140yýl önce Ýngiltere için bu sürecin nasýl olduðun anlatýyor Marx, Kapital’de. Adýna varana kadar hem de! Kentlerin kenar bölümlerinin, kuþ uçmaz kervan geçmez yerlerin, hadi bugünün kelimeleriyle söyleyelim, nasýl da “arsa spekülasyonunun” konularý olduðundan bahsediyor. (...) Bir köþede atýl duran paranýz olabilir. Siz bir “biriktirici” olabilirsiniz. Kapitalizm öncesi zenginliðin temel biçimlerinden biriydi bu. Ancak kapitalizm köþede duran parayý sevmez. Onun dolaþýma girmesini ister. Para eðer kapitalistin parasýysa, zaten kenarda bir “birikim” olarak durmasýna müsaade etmez. Yok eðer baþkasýnýn parasýysa, kapitalistler, genel olarak kendi paralarýyla deðil, baþkalarýnýn paralarýyla para kazanan “giriþimcilerdir”! Kredi dediðiniz þey, özünde tastamam bu deðil midir! Kredi dediðiniz þeyin bin bir türü var. Bakýn güncel bir örnek. Bugün Ayazma’da yaþayan insanlarý (ki neredeyse tamamý hiçbir varlýklarý olmayan yoksul Kürtlerdi) oradan sürüp attýlar. Hani þu meþhur “kentsel dönüþüm” kapsamýnda! Þimdi oraya yeni bir kent kurulacak. Marx’ýn neredeyse birbuçuk asýr önce bahsettiði spekülasyon sözkonusu yani. Bunun için para (para-sermaye) lazým. Ciddi bir para lazým hem de. Kuþkusuz para-kapitalistlerden borç (kredi) alýnabilir. Veya reklamlarda izlediðiniz gibi de karþýlanabilir önemli bir kýsmý. Ne diyor Aðaoðlu? “10 bin ver ev senin”! Önce 10 bin TL gibi bir peþinat vermeniz isteniyor. Sonrasýnda ise bankaya gider oradan kredi alarak bu süreci baþlatýrsýnýz. Böylece temeli dahi atýlmamýþ bir eviniz olur! Bu evin deðeri nedir? Bu tamamen bir spekülasyon konusudur. Ve bu spekülasyona paralel olarak bir de fiyat hareketi olur. Diyelim ki 100 bin liraya aldýnýz bu evi. Sizin gibi düþünen insanlar da talebi arttýrýrlar. Talep arttýkça evin fiyatý balon gibi þiþer. Piyasaya 100 bin lira olarak giren daire diyelim kýsa sürede 150 binlere kadar çýkar, hatta daha fazlasý. Gördünüz mü gayet karlý bir yatýrým! Zaten bu nedenle insanlar bir ihtiyaç nesnesi olmasýndan önce bir yatýrým nesnesi olarak görür evi. Parasýný yatýrýr. Bir süre sonra fiyatlar þiþtiðinde satýþa çýkarýr. Böylece diyelim ki 5-6 ay içinde 100 bin lira yatýrmýþ, 150 bin lira almýþtýr. Üstelik daha ortada ev bile yoktur! Bu kadar kýsa sürede 50 bin lira kazanýverir. Böylesine yüksek bir kar oraný hiç kuþkusuz çeþitli yerlerden para-sermayeyi çekecektir kendine. Üstelik insanlarý tamamen baþtan çýkaracak oranlarda krediler bankalardan salkým saçak daðýtýlýyorken bir “altýna hücum” yaþanmaz mý! Durum tam da kýzýlderili fýkrasýný andýrýyor. Kabilenin ileri gelenleri þamana/büyücüye gidip soruyorlar: “Bu yýl kýþ nasýl olacak?” Þaman göðe bakýyor, transa geçiyor ve diyor ki “soðuk olacak.” Bunun üzerine gençler kýþa hazýrlýk olsun diye odun toplamaya gönderiliyor. Gençler harýl harýl odun toplayýp istif etmeye baþlýyor. Þaman iþini saðlama almak istiyor. Amerikan me teroloji birimine telefon açýyor ve “bu kýþ hava tahmininiz nedir” diye soruyor. Meteroloji yetkilisi “soðuk geçecek” diye cevap veriyor. Þaman rahatlýyor. Sonra “madem soðuk olacak biraz daha odun toplamalý” diye düþünüp kabilenin ihtiyar heyetine “bu kýþ daha soðuk olacak” diyor. Bunun üzerine gençlerin yanýna diðerleri de katýlýyor. Daha bir gayretle odun toplanmaya baþlanýyor. Þaman meterolojiyi tekrar arayýp tekrar tahmini soruyor. Meteroloji “çok soðuk geçecek” diye karþýlýk veriyor. Þaman ihtiyar heyetine “daha soðuk olacak daha çok odun toplamalý” diyor. Tüm kabile deli gibi odun toplamaya baþlýyor. Þaman yaþ tahtaya basmamak için meterolojiyi tekrar arýyor. Meteroloji “çok soðuk geçecek beyefendi, çok soðuk” diyor. Þaman iyice þaþýrýyor. “Beyefendi emin misiniz çok soðuk geçeceðine” diye soruveriyor. Meterololji yetkilisi hiç tereddütsüz “elbette eminim beyefendi; öyle olmasaydý kýzýlderililer böyle deli gibi odun toplar mýydý!” Þu mortgage meselesi aslýnda tam da bu fýkradaki gibidir. (...) Balon meselesi böyle ortaya çýkar. Örneðin 1980 yýlýnda dünyadaki üretimin maddi deðeri 10 trilyon olarak hesaplanýyordu. 2005 yýlýnda ise bu sayý 70 trilyona çýktý. Bunun dolaþýmdaki “deðer-karþýlýðý” ise 510 trilyon. Bu balonu zorlayan temel etmen köþede duran para-sermayesinin (atýl para-sermaye) kar elde etmek amacýyla dolaþýma girmesidir. Biraz önce de söyledik. Kapitalizm kenarda bekleyen paradan hoþlanmaz. O, Molier’in Cimri’sinin iþidir. Kapitalist ise parayý sermaye olarak, artý-deðer yaratan veya yaratýlmýþ artýdeðerden pay alan bir araç olarak sever! Bu nedenle üretim sürecinin sonucunda oluþan artý-deðerin, zamanla birikmiþ para-sermaye olarak, atýl para-sermaye olarak sürgit kenarda durmasýný kabullenemez. O atýl para-sermaye bir yerlerden bir þekilde sürece dahil olmak zorundadýr. Spekülasyonu zorlayan temel etmen budur. Üretilen artý-deðerin gerçekleþme sürecinin uzamasý, yani metanýn son kullanýcýya ulaþmasý süreci, bu atýl para-sermayenin asýl etkinlik alaný olmaya baþlar. Ve oralarda akla hayale gelmedik nice balonlar yaratýlýr! Burada iki konuya deðinelim. Birincisi “hayali sermaye” denilen mesele. Ýkincisi ise bunun günümüzdeki sonuçlarýndan biri olarak “menkulleþtirme” meselesi. Örneðin boðaz köprülerinin bir yýllýk geliri 160 milyon lira. Bu gelirler karþýlýðýnda tahvil daðýtýlacak. Diyelim yýllýk faiz %25 olsun. Hesap þöyle yapýlýr: hangi paraný %25’i 160 milyon lira yapar? Bu da 640 milyondur. Bu durum hisse senedine dökülünce sanki 640 milyon dolarlýk bir deðer varmýþ gibi bir durum ortaya çýkar. Bu, hayali sermayedir. Balonun çýkýþ noktasýndayýz. Daðýtýlan “gelir”, olmayan bir sermayenin faizi haline bürünmüþtür. Böylece gelir faize dönüþünce, onu yaratan bir anapara yoktan varedilir! Hayali sermaye çok eski bir konu. Ama bu “eski ahbap” örneðin 70’lerin sonlarýndan itibaren “menkulleþtirme” denilen bir olguya temel oluþturdu. Her tür alacak, borç, olasý gelir, aklýnýza gelebilecek her þey, köprü örneðindeki “hayali sermaye” yöntemiyle, çeþitli “sermayelerin” parçasýna dönüþtürüldü. Sonra da bunlar türlü çeþit paketler halinde oradan oraya taþýnýr deðerler haline getirildi, “menkulleþtirildi”. Diyelim ki bir banka veya para-kapitalist firmalar mortgage kredisi veriyor. Her kiþinin çeþitli gelir durumu vardýr. Gelir durumlarýna göre farklý özelliklere sahip kredi paketleri oluþturur. Toplumda örneðin memurlarý farklý bir yere koyar. Çünkü garantide olan bir çalýþma ve gelir biçimleri vardýr. Ýþçiler bu durumda biraz daha sallantýdadýr. Bu firma krediyi her gelir dilimine farklý þekilde sunar. Herkesi ‘ev’lendirmeye baþlar. Arz-talep ile sürekli büyümeye baþlar. Böylece toplumda her gelir durumunda olanlarý kredi çekmeye doðru iter. Yukarda bahsettiðimiz mekanizma burada yürür gider. Bu piyasada balon þiþer gider. Diyelim ayný þekilde farklý alanlara dair kredilerde veriliyor. Orada da farklý paketler oluþuyor. Bunun dýþýnda örneðin elektrik daðýtým aðýna sahip Londra’da metro idaresinin, giþeler de dahil olmak üzere 800 iþ birimini ortadan kaldýrmayý öngören planý nedeniyle ulaþým sendikalarý TSSA ve RMT’nin çaðrýsý üzerine 3 Ekim 2010 Pazar akþamý saat 19.00’dan itibaren metro çalýþanlarý 24 saatlik grevlerine baþladýlar. Metrodaki grev nedeniyle bir çok metro hattý kapandý. Londra kamu ulaþým idaresi TFL’ye göre metro ulaþýmýnýn yüzde 30’u saðlanabilirken, 3 metro hattý durdu, 8 hatta ise aðýr aksamalar yaþanýyor. Metrolardaki grev nedeniyle otobüs duraklarýnda uzun kuyruklar oluþtu. Grev nedeniyle TLF, ulaþýmý kolaylaþtýrmak için 100 otobüs ek olarak devreye koydu. Yüz binlerce kiþi iþyerlerine özel araçlarýyla, bisikletlerle ya da yürüyerek ulaþmaya çalýþtý. Günlük olarak Londra metrosunda 3,5 milyon sefer yapýlýyor. Daha önce de Eylül ayý baþlarýnda grev yapýlmýþtý. Metro yönetimi ile yaþanan sorunlar çözümlenemezse Kasým ayýnda iki grev daha yapýlmasý öngörülüyor. 5 Ekim Dünya Öðretmenler Günü’nde Romanya’da binlerce öðretmen ve eðitim çalýþaný, hükümetin bütçe açýðýný kapatmak için aldýðý önlemler çerçevesinde maaþlarýnda kesinti yapmasýný protesto etti. Baþkent Bükreþ’te yapýlan gösteriye katýlan yaklaþýk 5 bin öðretmen ve eðitim çalýþaný, ücretlerinin iyileþtirilmesini, eðitime daha fazla yatýrým yapýlmasýný ve iþten çýkarýlmalara son verilmesini talep etti. Hükümetin istifasýný isteyen protestocular, Eðitim ve Çalýþma Bakanlýklarýna doðru yürüdü. 1500 kadar gösterici de Devlet Baþkaný Traian Basescu’nun bürosunun dýþýnda protestoda bulundu. olan firma “elektrik gelirlerini” satýþa çýkarýyor, onlarý menkul deðerlere dönüþtürüyor. Böylece ortada elden ele dolaþan tonla menkul deðerler türüyor. Dikkat edin bunlarýn büyük bir kýsmý gerçek karþýlýðý olmayan, salt “hayali sermayeye” dayanan deðerler. Sonra çeþitli yatýrým firmalarý bu deðiþik paketleri bölüp parça-lýyor. Bir tutam ondan, bir tutam bundan... çeþitli risk deðerlerine sahip çeþitli yeni paketler oluþturuyor. Bu paketler de farklý piyasalara sürülüyor. Bu yeni paketler, daha önceki hayali sermayelerin gelirleri teminat gösterilerek oluþ-turulan türevlerdir. Böylece yeni türev piyasalar oluþuyor. Ve suyunun suyunun suyu hesabý, menkulleþtirme yöntemiyle sürekli dal saçak yayýlan bir að oluþuyor. Elbette buna baðlý olarak da sürekli þiþen bir balon! Bu türev ürünler, yani bu paketler öylesine karýþýk ki, içinde ne olduðunu hazýrlayanlar dýþýnda kimsenin bilmesi mümkün deðil! Ama sonuçta atýl para-sermayeye muazzam bir hareket alaný bu þekilde yaratýlmýþ oluyor. Oluþturulan bu yeni “deðerler”, menkul varlýklar olarak elden ele, borsadan borsaya, ülkeden ülkeye gezip duruyor. En ölümcül virüslerden bile daha öldürücü özelliðe sahip hem de. Çünkü tüm dünyayý dolaþýyor. Balon patladýðýnda dünyanýn bir ucunda kendi halinde bir yurttaþ, bir de bakýyor ki küçük yatýrýmý, veya ödediði vergi, bilmem hangi piyasada patlayan/batan bir firmayla birlikte göçüp gitmiþ. Zira birikimi veya ödediði vergi, içinde ne olduðu bilinmeyen o paketlere yatýrýlmýþ! Veya bilmem nerenin tahvilleri alýnmýþ vs. vs. (...) Kendisine ayrý bir pazar oluþturan kredi ile baþladýk. Tüm bu süreçte balon sürekli büyüyor. Ýnsanlarýn gelecek alacaðýný paketlendirerek onu satýþa çýkarýyor. Yani gerçek olarak 70 trilyon olarak görülen durum sanal olarak 510 trilyon olarak görülür. Bir spekülasyon olarak baþlayan bu süreç bir balon gibi þiþmeye baþlar. Bu sürece katýlan herkes metanýn gerçek deðerinin böyle yüksek olmadýðýný biliyor, ama kar elde etme düþüncesi herkesi bu sürecin içine çekiyor. Ancak bu balon bir yerde patlamak durumunda, hiçbir þey bunu engelleyemez. Kapitalizm türev piyasalarý üzerinden iþi öyle bir hale getirdi ki krizler patladýðý coðrafyanýn çok ötesindeki insanlarý etkiliyor. Örneðin ABD’de batan bir yatýrým bankasý, belediyenin gelirlerinin suyunun suyu yöntemiyle elden ele dolaþan menkullere yatýrýlmasý nedeniyle Ýsveç’teki belediyeyi iflasýn eþiðine getiriyor! Bu kapalý kutuya yatýrým yapan, bu sürece dahil olan herkese etki ediyor. (...) Bu krizin bizi teðet geçtiði söyleniyordu! Merkez bankasýnýn 20 Eylül’de yaptýðý açýklamada ise krizin atlatýldýðý söyleniyor. Bu açýklama bir öncekini yalanlar. Gerçekte ise Türkiye henüz etkisi geçmeyen bu krizi en aðýr yaþayan ülkelerden biri oldu. ABD de bu krizi en aðýr yaþayan ülkelerden biri oldu. Ýþsizlik orada artmaya devam ediyor. Ufukta henüz bir çýkýþ görünmüyor. Krizin en son etkisini kur savaþlarýna bakarak görebiliriz. (...) Krizin bir de sýnýflar savaþý boyutu var. Bir kriz kapitalizmi kendiliðinden çöküþe götürmez. Ne kadar derin olursa olsun, tüm bir uygarlýðý yok oluþun eþiðine getirir de, onu aþma mücadelesi olmazsa, proleter savaþým yürütülmezse, kendiliðinden sosyalizmi getirmez. Bu ortam sýnýflar savaþý arenasýdýr. Bunun sonucunu da sýnýflar savaþýmý belirler. Krizin yarattýðý etki ile ortaya çýkan iþsizlik gittikçe bir öfkeye dönüþür. Bu öfke doðru yönlendirildiðinde kapitalizmi de, onun doðal sonucu olan krizi de ortadan kaldýrýr. Katýlýmcý: “Ben makine mühendisiyim. Emekliyim. Bir ekleme yapacaðým. Zaten bizim durumumuz en baþýndan sona doðru gidiyor. Kriz olmadýðýnda da bizim ekonomik durumumuz kötüydü krizden sonra da bu durum arttý. Söyleyeceðim bir diðer þey ise IMF’ye galibe bir rol biçildi. Aþaðý yukarý 1 trilyon dolayýnda. Bunu da IMF’ye yeni katýlan Türkiye’den çýkaracaklardýr. Yeni yatýrýmlarýn bir bölümünü termik ve nükleer yatýrýmlarda görüyoruz.” Aslýnda bu geleneksel anlamda alt yapý yatýrýmlarýdýr. Dünya Bankasýnýn iþidir bu. Bu tip giderleri saðlar. IMF daha çok parasal operasyonlara ayrýlmýþtýr. Evet Türkiye’nin IMF’ye girmesi bir “rol artýrýmý” olabilir. Fakat bu, daha ziyade emperyalist devletlerin deðiþen güçler dengesine baðlý olarak “kendi adamlarýný” masaya “ortak etmesi” gibidir. Türkiye, Meksika gibi ülkeler ABD’nin elini kuvvetlendirmek için bu projenin içinde olacaklardýr diye düþünüyorum. (...) Yalnýz tartýþma aðýrlýklý olarak þurda, bu kriz boyunca kapitalist devletlerin yapabildiði piyasaya kurtarma adý altýnda tonla dolar, para sürmek oldu. Bu bir iþe yaramadýðý gibi yeni spekülatif giriþimlere, yeni balonlara yol açacaktýr. Bu yönde dile getiriline eleþtiriler var. Doðrudur da. Sermaye kar elde edecekse yeni balonlarý oluþturmaktan geri duramaz. Þunu yapabilir, enerji alt yapý ve çeþitli çevre alt yapý yatýrýmlarý yapabilir. Ama ömrü ne olur bilinmez ya da ne kadar çözüm olur o da ayrý tartýþma konusu. Katýlýmcý: “Ekonomik bunalým, planlý ekonomi ile mi yoksa plansýz ekonomi ile mi çözülür?” Genç Engels’in krizi çözümlerken üretimdeki anarþiye baþvurduðunu söylemiþtim. O ünlü Say Kanunlarý’nýn bir eleþtirisiydi onun yaptýðý. Kuþkusuz eleþtirisinde yerden göðe kadar haklýydý. Ama krizin sebebi konusunda bu ne derece doðrudur ayrý bir tartýþma. Plan kavramý sosyalizmden aþýrýlmýþ bir kavram. Bizim aðýrlýklý olarak özel sektörün fazla olmasýndan kaynaklý planlý bir ekonomi oluþturulmasý zor. Ýzleyenlerden biri: “Krizlerin sosyolojik olarak uluslarý etkilediði de bir tespittir. Bu noktada ulusalcýlýðý da etkilediðini görüyoruz. Kapitalizm hiçbir zaman krizleri çözme derdinde deðildir. Þimdiye kadar krizler baþka bir krize evrilerek farklý krizleri doðurmuþtur. Kapitalizmin sonunu getirecek þey iþçi sýnýfýnýn belirleyici rolüdür.” Katýlýmcý: “Hedefin ne olacaðý çok önemli. Ayný 12 Eylül referandumunda evetçilerin, hayýrcýlarýn ve boykotçularýn nedenselliðinin farklýlýðý gibi bizim de tüm olgulara farklý bakmamýzla ilgilidir. Kredi kartý kullanýmý, lüks, internet, uluslar arasý alýþ-veriþ, globalleþme söz konusu. Peki biz pratikte ne yapacaðýz? Mevcut durumdan sýnýf mücadelesinin, bizim pratiðimiz bu hýzlý ve geliþen teknoloji karþýsýnda nasýl ve ne anlatacaðýz insanlara, ne yapacaðýz? Merkez bankasýnýn kredi faizlerinin düþmesi, burjuva kardeþliði gibi güncel ama pozitif olan TV ekranýnda bunlarý olumlu gören halka neyi kelam etmeliyiz?” (...) Çin ile ticarette dolarýn aracý olarak kullanýlmayýp TL ve Yuan a geçmesi özünde krizin mevcut rezerv para sistemini boþa düþürmesinden çýkýyor. (...)1914’e kadar altýn para sistemi vardý. Bu sistem ilk emperyalist savaþ döneminde çöktü. 1944’e kadar yerine bir sistem kurulamadý. Ýkinci emperyalist savaþ sonrasý çok özgün þartlar oluþtu. ABD kapitalist dünyanýn mutlak egemeni haline geldi. O þartlar sonucunda ABD dolarýna altýn gibi bir deðer biçildi. 1 ons altýn 35 dolar olarak kabul edilmiþti. Bu sistem 70’lerin ilk yarýsýna kadar sürdü. Petrol krizi sonrasýnda bu çapa kalktý. Böylece petrol bölgelerinde, Avrupa ve Japonya’da karþýlýksýz dolarlar ortaya çýktý! Buna raðmen dolar bugüne kadar uluslararasý rezerv para olarak kullanýldý. Fakat artýk bu devam edemiyor. Dünyanýn en çok borcu olan ülkesi ABD. Vahim bir cari açýk ve bütçe açýðý ile boðuþuyor. Bu durum ABD’yi düþük dolarý teþvik ediyor. Sonuçta rezerv para sorunu var. Diðer soruya gelince, kriz sadece mücadelenin imkan ve araçlarýný arttýrýr. Özellikle emekçilerin yaþamýn sefalet haline getirir. Sermayenin kendi iç çeliþki ve çatýþmalarýný artýrýr. Buradan her zaman neyi yapýyorsak onu yapmalýyýz. Emeðin kendi hareketini oluþturmasý, örgütlemesi ve aþaðýdan gelen hareketin artmasýný saðlamalýyýz. Kapitalist sistemin yýkýlmasý mücadelesini yükseltmek zorundayýz. Katýlýmcý: “Birincisi, evet dünyada duygular hassaslaþtý ve kýrýlganlaþtý. Bir buhrandan bahsediliyor. Bu, kapitalizmin de yolun sonuna geldiðini gösterir mi? Ýkincisi, Türkiye’deki kriz neden kendisini bazý göstergelerle oraya koymadý, yani halka ve kitleye neden rakamlardan yansýmadý?” Ýlk soru, önce þu anlamda yolun sonu deðil. Kendiliðinden çöküþ bu anlamda yolun sonu deðil. Öte yandan aþaðý yukarý 20. yüzyýlýn baþýndan beri süren bir kriz var. Klasik krizin kapasite kullaným oranlarýna baktýðýmýzda 1970’ten bu yana hep düþüktür. Bizde bile %77. Yolun sonuna geldik mi?Ancak þu anlamda yolun sonu: Tüm yerkürede eþ zamanlý olarak kapitalizme karþý çeþitli düzeylerde bir hareketlenme var. Süreklilik kazanmýþ bir anti-kapitalist hareket var. Avrupa’daki grevler, bize yansýyan kýsmý. Bu anlamýyla yolun sonu. Son soruya gelince rakamsal olarak baktýðýmýzda ekonomik anlamda 2001’den daha kötü bir durum söz konusu. Tek farký ise bu krizde bizde herhangi bir bankanýn batmamasý oldu. Ama þirket evlilikleri ve devretmeler çok oldu. Diðer ülkelerde olduðu gibi bizde büyük þirketler batmadýðý için baþbakan o kadar rahat konuþabildi. Ancak diðer anlamda çok daha kötü haldeyiz. Bir ay önce Merkez Bankasý’nca yapýlan açýklamada 2007 seviyesine hala gelinmediðini belirtildi. Ayrýca þunu da belirtmek gerekiyor. Bizde algý anlamýyla kanýksanmýþ bir kriz var. Yani neredeyse süreklileþmiþ ve bu yönüyle alýþýlmýþ bir olgu bizde kriz ve çok þiddetli bir þekilde devam ediyor. Yunanistan’da kamu çalýþanlarýnýn, çalýþma koþullarýný protesto amacýyla 6 Ekim günü 24 saatlik grev yaptý. Yunanistan Kamu Çalýþanlarý Konfederasyonu’nun (ADEDY) çaðrýsýyla greve, öðretmenler ve yerel yönetim çalýþanlarýnýn da katýlacaðý, havayolu taþýmacýlýðý çalýþanlarýnýn ise iþ býrakma eylemiyle destek verdiler. Çalýþanlar, hükümetin mali krizden çýkýlmasý amacýyla yaptýðý reformlar yüzünden gelirlerinin yüzde 25’ini kaybettiklerini belirtiyorlar. Kamu çalýþanlarýnýn ödeneklerinde de yüzde 8 oranýnda kesintiye gidilirken, bu sektörde gerek maaþlar gerekse emekli maaþlarý dondurulmuþtu. Akropolis iþçileri, 2 yýllýk maaþlarýnýn geri ödenmesi ile Ekim ayý sonunda sona erecek olan 320 geçici iþçinin iþine son verilmesi kararýný protesto etmek için, 13 Ekim günü Akropolis’i iþgal etti. Antik alanýn giriþ kapýsýna pankartlar asan iþçiler, turistlerin alana girmesine izin vermedi. Ýþçiler eylemlerini 31 Ekim’e kadar devam ettirmek istediklerini söyledi. Grevdeki iþçiler, yetkililere müdahalede bulunmamalarý uyarýsý yaparak, Akropolis’in bütün gün açýlmayacaðýný belirtti. 14 Ekim günü sabah erken saatlerde, Akropolis’in ana giriþ kapýsýna gelen polisler, gaz bombalarý attýktan sonra yan kapýlardan içeri girdi. Yunan televizyonlarý, polislerin eylemdeki kültür bakanlýðý iþçilerini daðýtmaya çalýþýrken yaþanan çatýþmalarýn görüntülerini yayýnladý. Polisler cop kullanýrken iþçiler ellerindeki pankartlarýn sopalarýyla karþýlýk verdi. 657 SAYILI DEVLET MEMURLARI KANUNUNDA YAPILMASI ÖNGÖRÜLEN DEÐÝÞÝKLÝKLER (Ekim 2010 tarihli bültenimizin Çek-Al’ý olarak elinize geçen bu sunumun tartýþma bölümünü sizlerle paylaþýyoruz.) Katýlýmcý: “Þimdi her þeyden önce yanlýþ deðerlendirmiþ olabilirim ama size sormak istiyorum. Bu en son referandumda Anayasanýn 90. maddesinde deðiþiklik yapýlmadý, Uluslararasý Çalýþma Örgütü ÝLO’nun 108, 109, 111 vb. maddelerini de ülke olarak onaylýyoruz, o zaman bu yapýlan anayasa deðiþikliði, toplu sözleþme, grev hakký çerçevesinde memurlar açýsýndan Anayasa madde 90’a aykýrý deðil midir?” Evet, yapýlan deðiþiklikle Anayasa ‘nýn 90.maddesi deðiþtirilmemiþtir. Ne diyordu bu madde: “Usulüne uygun olarak yürürlüðe girmiþ olan uluslararasý sözleþme hükümleriyle kanunlar arasýnda herhangi bir çeliþki olmasý durumunda uluslar arasý sözleþme hükümleri kayidir, iptali için anayasa mahkemesine baþvurulamaz”. Sizin dediðiniz gibi Anayasa madde 90 çerçevesinde düþündüðümüzde, bu bir aykýrýlýktýr. Bu durum da esasen kamu emekçilerinin toplu sözleþme ve grev haklarýný kullanmasý noktasýnda mevcut, fiili ve militan mücadele de ýsrar etmesi gerektiðinin vurgusudur. Katýlýmcý: “Tüm emekçiler ve kamu çalýþanlarý üzerine çok ciddi engeller söz konusu olduðu için ben referandumda “hayýr’ oyu kullandým. Ama benim verdiðim hayýr oyunun ana argümaný bir eski KESK’li olarak kamu çalýþanlarý üzerindeki yasaklar idi. Yani ne iktidarla-muhalefetin çatýþmasýydý ne baþka bir þey.” Þimdi, süreci update edilmiþ bir 12 Eylül süreci olarak isimlendirmeyi uygun gördüðümü belirtmiþtim ve bu 12 Eylül’ün gerçek yüzünü görebilmek için peçesini kaldýrýp bakmak gerektiðini belirtmiþtim. Bunu örneklendirirken de bir sonraki sunumda bu konuya deðinecek olan arkadaþýn affýna sýðýnarak þunu bir kez daha belirtmek istiyorum. Yiðit Tekel iþçilerinin mücadelesi ile Türkiye’de birçok insanýn öðrendiði 4/C tipi sömürü uygulamasý var. Siyasal iktidar: “Bedeli ne olursa olsun biz 4/C’den vazgeçmeyeceðiz.” dedi. Þunu hatýrlatmak istiyorum; son yapýlan deðiþiklikten önce 4/C’liler -4/B’de de aynýsý vardý- bu sözleþme kapsamýnda istihdam edilen personel memur mesai saatlerine tabi olmakla beraber kendilerine bir iþ verildiði takdirde iþ bitinceye kadar çalýþmak zorundaydýlar. Bu iþ dolayýsýyla herhangi bir ücret talep edemezlerdi, sözleþmeye de buna dair herhangi bir hüküm konulamazdý. Þunu net olarak belirtmek gerekiyor; Anayasada ne yazarsa yazsýn, yasalarda ne yazarsa yazsýn, efendiler istedikten sonra sömürücü azýnlýk istedikten sonra çalýþma, tatil, ücret, dinlenme hakkýmýz, bütün haklarýmýz, sosyal güvenlik hakkýmýz elimizden alýnabilir. Katýlýmcý: “Bu konu için söylemek istediðim þeyler var. Hukuk ve hak kavramý birbirinden baðýmsýz þeylerdir. Hakkýn temelinde mülk vardýr, mülk; bütün mal ve eþyalarý, bütün gayrimenkulleri yani devleti temsil ediyor. Eðer böyleyse ve adaleti saðlamasý gereken yargý organlarýnýn arkasýnda da adalet mülkün temelidir diye yazýyorsa, adalet var olan iktidarýn da temelidir ayný zamanda. Bir baþka açýdan “Adalet mülkün temelidir” ibaresini derinlikli çözümlediðimiz zaman; ne kadar mülkünüz varsa adalet o kadar sizden yanadýr,eðer mülksüzseniz adaletten nasibinizi asla alamazsýnýz sonucu ortaya çýkar. Þimdi, 12 Eylül mantýðýnýn ters yüz ettiði bir hukuksal hiyerarþi var. Bu hiyerarþi neydi? En tepede Anayasa ve uluslararasý sözleþmeler- ki bu uluslararasý sözleþmelerin Anayasaya aykýrý olduðu bile iddia edilemez- altýnda yasalar, yasayý yönetmelikler vs. takip eder. Ama þimdi tersine döndü. Anayasayý yasalar, yasayý yönetmelikler tersine çevirebiliyor. Böyle bir hukuksal sistem içinde yaþýyoruz. Bu sistem içerisinde eðer adaletin temeli olan iktidara yönelmezsek her meþru adýmýmýz ne yapacaktýr hiçbir þey; ama çerçevemizi doðru çizip iktidara yöneldiðimiz zaman atacaðýmýz her adým neye yarayacaktýr her þeye bunu bilerek hareket etmeliyiz. Özellikle KESK ve DÝSK’te uzun ve yoðun bir tartýþma gündemini gereksiz yere iþgal ettiði için bir ekleme de ben yapmak istiyorum. Olur ya! Hayýrcýlar kazansalardý devrimciler, demokrat insanlar, ilericiler, aydýnlar, sosyalistler kapitalist sistemi yýkmak istemeyecekler miydi? Var olan kapitalist sistem ile hesaplaþmalarýndan vazgeçecekler miydi? Bizim sorunumuz sistemle, en genel anlamýyla iktidarla. Bunu apayrý bir tartýþma ortamýnda tartýþmak gerekiyor. Emekçilerin bu konudaki muhatabý hükümetler deðildir, kuklalar deðildir. O kuklalarýn arkasýndaki asýl iktidardýr, baþka da bir þey söylemiyorum. Çünkü iktidar dýþýndaki her þey hiç bir þeydir. 4/C KAPSAMINDA TOPLU SÖZLEŞME GİRİŞİM DENEYİMİ 947[KM[HWTYSY[NZLZNZU[XUOZUWZVRU EHUSYQXUY[2:5:,[XLGXWYVX[XWY[KXVWXTPY EXVSXD[0QZ[GJT[SZ>Z[BUAYOXUSY[947=NX NZLZQZNZ[KZLWZNZU[GJT[XUOZU[@ZVD[( TZSZV[GJTWZV[@Y[KMUSZU[OJUVZ[J[TZSZV[ZVPZAZTWZV[TXD .M>PYQYWYUF[LM[ZUSZ[TYUSXOXUX[XL[EH@YUAYOX[TZ?OZQR XGYVXOXUSY[ EBVYU[ "#!=UXU[ 9D[ QZSSYOXUXU[ 0F[ <[ @Y[ / 8RTVZWZVRUSZ[ PZVX8[ YSXWYU[ OPZPHWYVSY[ GZWRLZU[ ZVTZSZL; WZVRQRI[SZ[947[TZ?OZQRUSZ[GZWRLQZNZF[GZWRLPRVRWQZNZ KZLWZUZAZTD["#![OZNRWR[TZUMUSZ[PZOZVWZUZU[SYCXLXTWXTWYV NHVHVWHCY[ EXVSXCXUSY[ KXVGJT[ TXLX[ 97=NX[ SZ>Z[ SZ NZTRUSZU[PZURNZAZTD[UEBVHWYU[SYCXLXTWXTWYV[ZOWRUSZ GZWRLZUWZVRUF[ YQYTGXWYVXU[ KHPHU[ >ZTWZVRURU PRV?ZUWZUQZORUZ[EXSYU[NJWMU[XWT[ZSRQRSRVD[<M[LYTXWSY ZWERWZQZT[@Y[SYCYVWYUSXVQYT[EYVYTXVD[ +ZUXF[TZ?XPZWXIQ[SJNQZI[NZF[NZWURIAZ[TZVZ[SYCXWF >XGKXV[LYNY[SJNQZID[6BQHVQYNY[SJNQZID[([NHISYU YWXUSY[>ZQQZSSYWYVXU[SRLRUSZ[OBQHVYAYCX[PYT[MUOMV XUOZUOZF[ YU[ GJT[ XUOZUOZ[ JUM[ YU[ GJT[ UZORW OBQHVYAYCXUXU[>YOZKRUR[NZ?ZVZT[ZSRQWZVRURU[ZPZAZTF TYUSXOXUX[ KMUZ[ EBVY[ LYTXWWYUSXVYAYTPXVD[ 5VXISYU GRTQZURU[KXV[ZSRQRF[ZVZAR[JWZVZT[SZ[TMWWZUZAZTPRVD[ $YTX[UYSXV[KM[947D["#![OZNRWR[SY@WYP[QYQMVWZVR[TZ; UMUMUMU[9D[QZSSYOXUXU[7[KYUSXSXV[@Y[TROZART[KXV[QY; PXUSXV[ZOWRUSZ' 1&LK4I/ILKF><GKHL5IFL?CHDJGLJ=L>;FKHIL6K?J EK6>IEHI@L )I=EKBL <HDA1AGJL K6HKBL KF><GKH 5J:@JGHC1CGCGL 6KL JHI?KL 5J@JGHC1CGCGL .7F;:HKFIGK DJ?JGCHJFJ@L5J@JGHJFL-AFAHAG/[email protected]* HKFDKL 6KL 9KHIFBIHKGL ;/FKBL 6KL JDKBL >CGCFHJFCL I4IGDK >7=HK:EKLIHKL4JHC:BCFCHJGL6KLI:4IL>J?CHEJ?JGL@IE>KHKF* DIFD-[ $YTX[ UY[ ZUWZQZ[ EYWXV[ KM[ NZIRWZUWZV'[ OZNRWZVRF GZWRLQZ[TJLMWWZVRF[HAVYPWYVXF[GZWRLQZ[OHVYWYVXF[EBVY@[NYV; WYVXF[XIXU[OHVYWYVX[@KD[PHQ[>ZTWZVR[<ZTZUWZV[5MVMWM=UAZ KYWXVWYUYU[GZWRLZUWZVSRV[947=WXWYVD[OPYWXT[UY[QYQMV TZQM[YQYTGXOX[UY[SY[XLGX[OZNRWQZIWZVD[3TX[ZVZSZ[KXV SYVYSYF[SZ>Z[SJCVMOMF[XTX[SMSZT[ZVZORUSZ[GZWRLPRVRWQZT XOPYUYUWYVSXVD[947=UXU[OBIWYLQYWYVX[>YV[NRW[SYCXLXNJVD <M[ SYCXLXTWXTWYV[ XGYVXOXUSY[ 947=WXWYV[ TZIZURQWZVRURU JWSMCMUZ[XUZUSRVZKXWXVWYV[TYUSXWYVXUXF[TZIZURQWZV[YWSY YPQXLWYVSXV[SYD[0UAZT[TZIZURWZU[>YV[LYN[GJT[TJWZNWRTWZ TZNKYSXWYKXWYAYTF[<ZTZUWZV[5MVMWM=UMU[>YV[>ZUEX[KXV PJ?WZUPRORUSZ[ TZNKYSXWYAYT[ KXVYV[ >ZTPRVD[ Y[ IZQZUZ TZSZV'[1<HPHU[3TPXSZV[:QYCXU[(WZAZT-[LXZVR[NZLZQ[KM; WZUZ[TZSZVD 3LGX[ @Y[ YQYTGX[ HVYPPXTWYVX[ QZW[ @Y[ >XIQYP ZUWZQRUSZ[8ZVTWR[JWOZWZV[SZF[HVYPXQ[OHVYAXUY[TZPPRTWZVR EHAHU[TJW[@Y[TZ8Z[EHAH[JWQZOR[NBUHUSYU[8ZVTWRWZLOZWZV SZF[ ZOWRUSZ[ OZPPRTWZVR[ LYN[ ZUWZQRUSZF[ 1YQYT[ EHAHZUWZQRUSZ[KXVKXVWYVXUXU[ZNURWZVRSRVD[VYPXQ[OHVYAXUY[TZ; PZKXWYAYTWYVX[PYT[SYCYVWYVX[YQYTWYVXSXVD[6ZPPRTWZVR[YQYT @Y[ NZVZPPRTWZVR[ ZVPR[ SYCYV[ OYVQZNYUXU[ ZVPPRVRWQZORUZ NZVZV[ NZWURIAZD[ <M[ ZUWZQRNWZ[ KZTPRCRQRISZ[ OPZPH 8ZVTWRWRTWZVRURU[ TXQY[ UY[ NZVZV[ OZCWZSRCRURF OZCWZNZKXWYAYCXUX[GJT[UYP[EBVYKXWXVXID[5ZSVJWMF[94<F 947F[94/[OPZPHOHUSY[GZWRLZUWZV[ZVZORUSZTX[8ZVTWRWRTWZVF NZWURIAZ[TYUSX[ZVZWZVRUSZ[8ZVTWRWZLQZWZVR[@Y[KXVKXVWYVXUX SHLQZU[EXKX[EBVQYWYVXUYF[KXVKXVWYVXNWY[AYKYWWYLXVTYU ZORW[SHL;QZUWZVRUR[EBI[ZVSR[YPQYWYVX[XGXU[JVPZNZ[TJUZU 8ZVTWRWRTWZVSRV[ZOWRUSZD[6JVMUM[KM[LYTXWSY[ZWERWZQZT[@Y NZLZQZ[KM[NBUHNWY[QHSZ>ZWY[YPQYT[EYVYTXVD <XI[<:6[XGXUSY[KXV[EXVXLXQ[EYVGYTWYLPXVSXTD[947=NX PYQYW[ZWZUF[XLGXWYVXUF[YQYTGXWYVXU[YU[BUYQWX[OXWZ>WZVR JWZU[EVY@[@Y[PJ?WMOBIWYLQY[>ZTTRUR[947=WX[GZWRLZUWZVZ TZIZUSRVZKXWXV[ QXNXIF[ KMUMU[ NJWMUM[ ZGZKXWXV[ QXNXIF ZGZVOZT[ UY[ JWMVF[ EHUSYQX[ SYCXLPXVYKXWXV[ QXNXIF OYUSXTZWZVR[8XXWX[QYLVM[QHAZSYWY[>ZPPRUZ[KXV[TYI[SZ>Z OJTZKXWXV[QXNXI[8XTVXUSYU[>ZVYTYP[YSYVYT[KXV[GZWRLQZ EYVGYTWYLPXVSXTD[ *YVYTGYWYVXQXISYU[ KXVXOX[ >MTMTMU PYQYW[XWTYWYVXSXVD[+MTMT[@Y[>MTMT[QHAZSYWYOX[EH@YUX; WYAYT[ KXV[ LYN[ JWQZQZTWZ[ KXVWXTPYF[ TMWWZURWZKXWXV[ KXV ZVZGPRVD[+YSY8XUX[SYCXLPXVQYSYU[TMWWZURWSRCRUSZF[>YSY8Y @ZVQZNR[TJWZNWZLPRVRAR[KXV[YPTYU[JWZKXWXVD[YSXV[>MTM; TMU[PYQYW[XWTYWYVXUSYU[KXVXOX[1>YVTYOY[YLXP[@Y[>XGKXV ZNVRQ[ EBIYPQYSYU[ MNEMWZUQZT[ IJVMUSZ-[ JWQZORD 3LGXWYVWYF[ YQYTGXWYVWY[ XWEXWX[ KXV[ KZLTZ[ PYQYW[ XWTY[ XOY 13L@YVYUWY[XLGX[ZVZORUSZ[KXV[OBIWYLQY[@ZVOZ[YOZO[JWZU PJ?WM[ OBIWYLQYSXVD-[ 947[ OPZPHOHUSY[ GZWRLZUWZVRU Tuzla’da Tersaneler Bölgesi’nde 9 Ekim günü 29 yaþýndaki Zülfikar Uysal adlý iþçinin ortadan kaybolduðunu fark eden arkadaþ-larý tersaneyi ve çevreyi kontrol ederek ailesine ve polise haber verdi. 4 gün boyunca kendisinden haber alýnamayan Uysal’ýn cesedini denizde görerek polise haber verdiler. Olayý yaþayan iþçiler arkadaþlarýný kayýp olduðunu bildirmelerine raðmen gerekli çabanýn gösterilmediðini söylediler. Tersanelerde çalýþma alanlarýnda yeterli iþ güvenliðini alýnmayýþý nedeniyle “ölüm kampý” olarak anýlmaya baþlayan Tuzla’da bugüne kadar tersanelerde çalýþan 142 iþçi yaþamýný iþ kazalarý nedeniyle kaybetti. Zülfikar Uysal’ýn da ölümü üzerine tersanelerde yaþanan iþ kazalarýna ve ölümlere dur demek amacýyla tersane iþçileri yürüyüþ düzenleyerek basýn açýklamasý yaptýlar. BETESAN þirketinde çalýþýrken iþten atýlan ve iþine geri dönebilmek için 13 Ekim günü Tuzla Tersanesi önünde kurduðu direniþ çadýrýnda eyleminin 60. gününe giren Zeynel Kýzýlaslan’nýn direniþ çadýrý önünde toplanan XQIZWZSRTWZVR[ OBIWYLQYWYVF[ PYT[ PX?[ JWQZWZVRUZ[ VZCQYUF[ KXVYNOYW OBIWYLQYWYVSXVD[2YQYW[XWTY[UY[SXNJVF[YCYV[OBIWYLQY[@ZVOZ[YOZO[JWZU[PJ?WM OBIWYLQYSXVD[<XI[KM[8XTXVSYU[>ZVYTYP[YSYVYT[@Y[947=WX[GZWRLZUWZVRUF[BIYW; WXTWY[/ZURLPZN=SZ[GZWRLZUWZVRU[BVEHPWYUQY[OJVMUMUM[GBIQYNY[GZWRLPRTD[ <MUMU[XTX[NJWM[@ZVSR'[NZ[XLGX[OYUSXTZWZVRUSZ[BVEHPWYUYAYTWYVSXF[NZ SZ[<:6=PY[BVEHPWYUYAYTWYVSXD[/ZURLPZN=SZ[GZWRLZU[947=WX[ZVTZSZLWZVWZ EBVHLQYWYV[NZ?PRTF[BVEHPWYUQY[OYGYUYTWYVXUX[JVPZNZ[TJNSMTD[<XWEXWYUQY XOPYTWYVX[HIYVXUY[/365=Y[KZCWR[6JONZW;3L=WY[EBVHLPHTD[+YV[XTX[OYUSXTZSZUF <:6[@Y[6JONZW;3L[NYPTXWXWYVXUXU[TZPRWRQR[XWY[/ZURLPZN=SZ[PJ?WZUPR[NZ?PRTD 6JONZW[3L=PYU[ZVTZSZLWZV[TYUSX[EBVHLWYVXUX[OBNWYSXWYV[1'&3HIHKFIL;?KL@J9AH KBEK@BKL9IFL><FAGAEA=L?<@,L><FAGHJFCGC=CGL47=;E;GDKL6KLB<0HA>7=HK:EK ?J0EJL?<HAGDJLE;/JDKHK?KL6JFC=,L;?KEI=L<[email protected]?CL9IFHI@BKL6KFKHIE DKDIHKF8L5I=KL><FDAHJF,L>I=LGKLD;:;G;?<F>AGA=,L52+LGKL?J0JFL5I=LDKLDKDI@ @IL52+3BKL7F.;BHKGEKGI=IL9I=LDKLI>BKFI=,LJEJL:AGAL9IHIG,L>KGDI@JEC=CG BJ9IL<HDA1AL'L>J?CHCL?J>JLI4IGDKLB<0HAL>7=HK:EKL?J0EJL)J@@CEC=L?<@, B<0HA>7=HK:EKL?J0EJ?CLI>BKEKEI=K,LB<0HA>7=HK:EKGIGL)KFL4JHC:JGCGL)J@@C <HDA1AGAL >7?HKEKEI=KL FJ1EKG,L B<0HA>7=HK:EKL ?J0EJL IFJDKEI=L 6K @J6.JEC=L <HEJ>CGJL FJ1EKGL ?J>JL I4KFI>IGDKL B<0HA>7=HK:EKL ?J0EJ )J@@CEC=L?<@8L5I=IEHKL?;F;?K/K1IGI=L?<HLDJ)JL4KBFK%IHHIL9IFL?<HDAF,LBJ:HCL6K DI@KGHIL9IFL?<HDAV-[SYSXTD[15AL?<HAL9I=IEHKL?;F;EK@LI>BKF>KGI=L9I=L6JFC=, 9AL?<HAL9I=L>I=IGHKL9IFHI@BKL?;F;F;=-[SYSXTD[/ZURLPZN=SZ[GZWRLZU[947=WX ZVTZSZLWZV[PYVAX>WYVXUX[<:6=PYU[NZUZ[TMWWZUSRWZVF[<:6=SY[BVEHPWYUSXWYVD[ <XWXUSXCX[ EXKXF[ PJ?WMOBIWYLQY[ NZ?ZKXWQYT[ XGXU[ OYUSXTZURU[ KXV XLNYVXUSYTX[GZWRLZUWZVRU[#&=OXUSYU[KXV[8ZIWZORUR[BVEHPWYQXLF[HNY[NZ?QRL JWQZOR[EYVYTWXSXVD[/ZURLPZN=SZTX[947=WXWYVXU[!&;%&=X[KXV[>Z8PZ[XGXUSY[BV; EHPWYUSXF[ HNY[ JWSMD[ <M[ TJLMW[ EYVGYTWYLPXCXUSY[ /ZURLPZN[ XLNYVX PYQOXWAXWXCXUXU[KXV[EBVY@X[TZWQRLPRF[SMVMQM[KZCWR[JWSMCM[LMKYNY[@Y[*YUYW .YVTYIY[KXWSXVYVYT[/ZURLPZN[XLNYVXUSY[GZWRLZU[947=WXWYVXU[<:6[XGYVXOXUSY BVEHPWYUSXCXF[#&=UXU[HIYVXUY[GRTRWSRCRUR[KXWSXVX?F[XWEXWX[QYVAXNYF[NZUX )ZWRLQZ[<ZTZUWRCR=UZ[EYVYTWX[KZL@MVM[NZ?RWZVZT[PJ?WMOBIWYLQY[NYPTX[PYO; ?XPX[NZ?RWQZORUR[XOPYQYTD[/ZURLPZN[3LNYVX[2YQOXWAXWXCX[KM[EBVY@XUX[NZ?PRF ZUAZTF[*YUYW[.YVTYI[SY8ZWZVAZ[>ZPRVWZPRWQZORUZ[VZCQYU[XTX[OZPRV[NZIRNR NZIQZSRD[<:6[*YUYW[.YVTYIX[)ZWRLQZ[<ZTZUWRCR=USZU[NYPTX[PYO?XPX[XOPY; QYSXD[$YTXF[XOPYOYNSX[UY[JWMVSM[)ZWRLQZ[<ZTZUWRCR[KM[PZWYKX[VYSSYSYKX; WXVSXD[ 19"%%[ OZNRWR[ NZOZNZ[ EBVY[ TMVMWQML[ @Y[ 8ZZWXNYP[ EBOPYVYU[ KXV OYUSXTZORURIF[ KMUZ[ EBVY[ OXIXU[ PJ?WMOBIWYLQY[ NZ?QZ[ NYPTXUXI[ NJTF PJ?WMOBIWYLQY[NYPTX[PYO?XPX[SY[XOPYNYQYIOXUXI-[SXNYKXWXVWYVSXD[<MUM[SY; SXVPYQYSXT[KXWY[)ZWRLQZ[<ZTZUWRCR=UZD[/YSXVPYKXWOYNSXTF[>MTMT[QHAZSY; WYOXUXU[NZURUZ[8XXWX[QYLVM[QHAZSYWYNX[SY[TZPR?[NRWWZVSZU[OJUVZ[XWT[TYI SJCVM[KXV[IYQXU[HIYVXUSY[EHUSYQ[NZVZPZAZTPRTD[5XQ[NZVZPZAZTPR[EHU; SYQXF[<:6[NZVZPZAZTPRF[5:65[NZVZPZAZTPRF[TZQM[YQYTGXWYVX[NZVZPZAZTPRD 6YUSXTZWZVRUR[ TMVZVZT[ NZVZPPRTWZVR[ EHUSYQX[ NRWWZV[ OJUVZ[ KXV[ TYI[ SZ>Z NZVZPZAZTWZVSRD[)ZWRLQZ[<ZTZUWRCR[NYPTX[PYO?XPX[PZWYKXUX[TZKMW[YSYKXWXVSX SYD[:CYV[TZKMW[YPOYNSX[@Y[NYPTX[PYO?XPX[NZ?OZNSR[UY[JWZAZTPR'[947[OPZPH; OHUSY[GZWRLZU[KHPHU[GZWRLZUWZVZ[PJ?WM[OBIWYLQY[>ZTTR[TZIZURWQRL[JWZAZTPRD +YQ[SY[TJWZN[NJWSZUD[<M[TZSZV[TJWZN[NJWSZU[PJ?WMOBIWYLQY[>ZTTR[YWSY YSXWYKXWXV[QX[:WKYPPY[YSXWYQYIF[KBNWYOX[KXV[>ZT[XGXU[OZ@ZLQZT[EYVYTF TZ@EZ[YPQYT[EYVYTD[0UAZTF[OYUSXTZ[JWZVZTF[BVEHP[JWZVZTF[BVEHPWYSXCXU XUOZUWZVRUF[HNYWYVXUXU[NZ?QZOR[EYVYTYU[TZ@EZURU[NJWMUM[TYOXNJVOZU[KM; VZSZ[KXV[KZLTZ[OJVMU[@ZV[SYQYTPXVD <:6[*YUYW[.YVTYIXUXU[947=WXWYV[HIYVXUSYU[EYWXLYU[PJ?WMOBIWYLQYNY NHVHQY[EXVXLXQXUX[TRORVWZLPRVQZORURU[XTX[ZUWZQR[JWZKXWXVD[<XVXUAXOXF[1KXIXQ PJ?WMOBIWYLQY[NZ?QZ[NYPTXUWXCXQXI[NJTF[KM[PJ?WMOBIWYLQYNX[NZ?QZTPZU UZORW[TZGRURVRI-[SXNY[SHLHUYVYT[NZ?QZSRWZVF[NZ?QZT[XOPYQYSXWYV[SYCYVWX <:6[. 5[HNYWYVXQXID[)ZWRLQZ[<ZTZUWRCR[PJ?WMOBIWYLQY[NYPTX[PYO?XPXUSY KMWMUMV[SZF[PJ?WMOBIWYLQY[QZOZORUZ[JPMVQZT[IJVMUSZ[TZWRVOZT[UY[NZ?ZVRI SYSXWYVF[TYUSXWYVXUX[NYPTXU[EBVQYSXWYVD[ Z[SZ[5:65=XU[@Y[5:65=Y[KZCWR OYUSXTZWZVRU[PHQHUHU[KM[ZVZSZ[<:6=XU[TMVMWML[ZQZGWZVRUZ[@Y[XWTYWYVXUY ZNTRVR[ KXV[ LYTXWSYF[ 1KXI[ SY@WYPWY[ TZ?RLQZNR[ XOPYQXNJVMIF[ KXIXQ KMWMUSMCMQMI[NYV[SJCVM[SHIEHU[KXV[NYVSXVF[9"%%[XGYVXOXUSY[NM@ZVWZURV EXSYVXI-[SYSXWYVD[ Z[SZ[XTXOX[KXVSYUD[2YVAX>[YSXWYUXU[>ZUEXOXUXU[JWSMCMUM KXWQXNJVMQF[ZQZ[KZLTZ[KXV[NJW[SZ[EBVYQXNJVMQD :CYV[947=WXWYV[HIYVXUSYU[KBNWY[KXV[PJ?WM[OBIWYLQY[QHAZSYWYOX[KZL; WZPRWQRLF[ EHUSYQ[ SYCXLPXVXWYKXWQXL[ JWOZNSR[ UYWYV[ JWZKXWXVSX[ KXV SYCYVWYUSXVYWXQD +Y?XQXIXU[KHNHT[BUYQ[@YVSXCXQXIF[GJT[BUYQOYSXCXQXI[@Y[BUYQ; OYUQYOX[EYVYTYU[2:5:,[OHVYAXUY[KXV[KZTZWRQD[+ZUEX[OJVMUWZVWZ[KZL; WZSRCRURF[UZORW[EYWXLPXCXUX[KXV[>ZPRVWZNZWRQD[<MEHU[UYVYSY[JWSMCMUM[KXV EBISYU[EYGXVYWXQD[<M[ZVTZSZLWZVRQRI[947=NX[TZKMW[YPQYQYT[XGXU[!%[EHUH 0UTZVZ=SZ[EYGXVSXWYVD[6JCMCZF[ZNZIZF[TZVZF[NZCQMVZF[NJTWMCZF[ZGWRCZ QYNSZU[JTMNZVZTF[TZ@EZNWZ[EYGXVSXWYVD[*YGXVSXWYV[SY[UY[JWSM[:U[KZLPZ OYUSXTZWZVRURU[KZCWR[JWSMCM[TJU8YSYVZONJU[2HVT;3L[@Y[TYUSX[OYUSXTZWZVR 2YT[*RSZ;3L[PZVZ8RUSZU[PYVT[YSXWSXWYVD[3LGX[ZVTZSZLWZVRU[KM[PYVT[YSXWQYNX SZ>Z[BUAYOXUSYU[KXWQYWYVX[EYVYTXNJVSMD[)HUTH[BIYWWYLPXVXWYU[XLNYVWYVXUSY GZWRLQZNZ[SY@ZQ[YSYAYTWYVXU[947[OPZPHOHUSY[KZLTZ[NYVWYVY[EBUSYVXWYVYT GZWRLPRVRWQZWZVR[TJUMOMUSZ[+HTHQYP[@Y[2HVT;3L[ZVZORUSZ[NZ?RWQRL[KXV[QM; PZKZTZP[@ZVSRD[<M[QMPZKZTZPRU[SRLRUZ[UY[.MOPZ8Z[5MQWM[GRTZKXWXVSXF[UY SY[IZQZU[IZQZU[AY@@ZWWYLYU[2YT[*RSZ[3L[*YUYW[<ZLTZUR[.MOPZ8Z[2HV; TYW[GRTZKXWXVSXD[6JUMGPZ[2:5:,[XLGXOX[ZVTZSZLWZVRQRIRU[KXV[KBWHQH[BUWY; VXUY[TJUMWZU[OBIWYLQYWYVX[TZKMWWYUYVYT[97=WX[JWZVZT[GZWRLQZNZ[KZLWZSRWZVD <XV[TROQR[SZ[>ZWZ[ROVZV[@Y[XUZPWZ[SXVYUXNJVD[2:5:,[XLGXWYVXUXU[TYUSXWYVXUX XWT[OZPZUWZVRU[TYUSX[BVEHPWYVX[JWSMCMUM[KXWYVYT[NZLZQWZVRUZ[SY@ZQ[YP; QYWYVX[EYVYTXVD[2:5:,[XLGXOX[ZVTZSZLWZVRU[YNWYQWXWXCX[8ZVTWR[LYTXWSYF[8ZVTWR KXV[IYQXUSY[EYWXLQXLF[EYVGYTWYLQXL[JWOZNSR[UYVYNY[@ZVRWZKXWXVSX[OJVMOMUZ AY@Z?[ZVZNZWRQD[:CYV[5:65=Y[KZCWR[<:6[EHUSYQY[EYWYU[OJVMUM[SJCVM JTMNM?F[SJCVM[PZLRNZKXWQXL[@Y[QHSZ>ZWY[YSYKXWQXL[JWOZNSRF[J[IZQZU 2:5:,[ XLGXOX[ ZVTZSZLWZVRU[ 947=NX[ XQIZWZQZQZT[ EXKX[ KXV[ PZ@VR[ JWMV QMNSM[<M[OJVMWZVRU[NZURPRUR[ZVZQZT[WZIRQD :CYV[PJ?WM[OBIWYLQY[HIYVXUSYU[EXSYKXWYAYT[KXV[QHAZSYWYNX[BVYQX; NJVOZUF[ JWQZNZU[ PJ?WMOBIWYLQY[ >ZTTRUR[ NZVZPQZT[ XGXU[ TZ@EZNR[ EBIY ZWZQRNJVOZU[ NZLZQRU[ OYUX[ OZ@MVZAZCR[ NYV[ ZGRT[ @Y[ UYPPXV 1:(.3.4($(23.[<0205,-[ 2:5:,[ XLGXWYVX[ @Y[ 97=WXWYV[ @Y[ KM[ PY>WXTYNWY[ NHI[ NHIY[ JWZU[ XLGX TZVSYLWYVXQXIF[YCYV[TYUSX[OHVYGWYVXUX[SJCVM[JTMVWZVOZF[TYUSX[>ZTWZVRURU ?YLXUY[SHLYAYTWYVOY[TYUSX[XVZSYWYVXUY[OZ>X?[GRTQZWRSRVD[3VZSYWYVXUX[KZL; TZWZVRUZ[PYOWXQ[YPQYQYWXSXVWYVD[5YUSX[QHAZSYWY[>ZPWZVRUR[TYUSXWYVX[GXI; QYWXF[>YSY8WYVXUX[SJCVM[@Y[UYP[JWZVZT[PZURQWZNZKXWQYWXSXVD[ ZWURIAZ[97=WXWYV[SYCXWF[GZWRLZU[>YVTYOXF[>YV[TYOXQX[TZOPYSYVYT[OBN; WHNJVMQ'[YCYV[TYUSX[ORUR8OZW[XVZSYQXIX[ZGRCZ[GRTZVZKXWXVOYTF[QHAZSYWY >ZPPRUR[SJCVM[GXIYVF[NZLZQZ[QHSZ>ZWYNX[KMUWZVRU[HIYVXUSYU[JWMLPMVMVF[QH; AZSYWYNX[KXVWXTPY[EBPHVHVOYT[TZIZURVRID[Y[>Y?[KXVWXTPY[TZIZURVRID[ <MUM[NZ?QZNR?F[KMEHU[KXV[OJQMU[YTQYTWY[TZVURQRIR[SJNMVQZNR SHLHUHVOYT[YTQYCXQXIXU[NZVRU[NZVRQ[YTQYCYF[GYNVYT[YTQYCY[EXSYVYT SXWXQWYVY[SHLYAYCXUX[KXWYVYT[NZLZQZQRI[EYVYTXVD[ iþçiler Zülfikar Uysal’ýn yaþamýný yitirdiði Çiçek Tersanesi’ne doðru “Tersaneler Cehennem, Ýþçiler Köle Kalmayacak!”, “Artýk Ölmek Ýstemiyoruz!”, “Patronlar Sarayda, Ýþçiler Mezarda!”, “Katil GÝSBÝR Hesap Verecek!”, “Yaþasýn Sýnýf Dayanýþmasý!”, “Ýþçilerin Birliði Sermayeyi Yenecek!” sloganlarýyla iþ kazalarý ve iþçi ölümlerini protesto eden tersane iþçileri polis engeliyle karþýlaþ-týlar. Tersanede çalýþan iþçi arkadaþlarýnýn ölümüne sessiz kalmayacaklarýný, yürüyüþlerinin meþru olduðunu ve hiçbir gücün kendilerini engelleyemeyeceðini haykýran tersane iþçileri, polislerin yolu trafiðe açma çabalarýný boþa çýkararak yürüyüþlerini sürdürdüler. Çiçek Tersanesi önüne gelindiðinde TÝB-DER baþkaný Zeynel Nihadioðlu konuþma yaptý. Çiçek Tersanesi iþçisi Zülfikar Uysal’ýn katledilmesine deðinerek, Uysal’ýn cesedinin ancak 4 gün sonra fark edildiðini hatýrlattý ve “Ýnsan hayatýnýn hiçe sayýldýðý bu cehennemdeki son kurban Çiçek Tersanesi’nde çalýþan 24 yaþýndaki Zülfikar Uysal oldu. Son bir yýl içinde 11 arkadaþýmýzý iþ cinayetlerine kurban verdik” dedi. Açýklama sloganlarla sonlandýrýldý. 9 Temmuz 2010 tarihinde, 5 yýldýr çalýþmakta olduðu iþinden atýlan ve o tarihten bu yana aralýksýz Paþabahçe Devlet Hastanesi’nde kurduðu çadýrýnda direniþini sürdüren, Türkan Albayrak, son 7 gününü açlýk grevinde geçirdiði 118 günlü direniþini zaferle noktaladý. 4 Kasým günü bir açýklama yapan Türkan Albayrak, “118 gün boyunca, direniþi gecegündüz hastane bahçesinde kurduðum çadýrda sürdürdüm. ‘Ýþim ve onurum için direniyorum, iþe geri dönebilmek için her þeyi yaptým’ dedim. ‘Tek çarem bedenimi açlýða yatýrmak’ diyerek, 29 Ekim’de açlýk grevine baþladým. Direniþe destek, bu açlýk greviyle ikiye katlandý. 118 gündür sesimi duymayan yetkililer, açlýk grevimin 7. gününde beni duymak zorunda kaldýlar” dedi ve Sarý-yer Toplum Saðlýðý Merkezi’nde iþe baþlamasý için teklif geldiðini, kabul ettiðini söyledi. Türkan Albayrak, 6 Kasým Cumartesi günü, eylemi boyunca kendisine destek olan kurum ve kuruluþlarla birlikte direniþ çadýrýný birlikte topladý 1!>HCGDJL '&,L (2-2"3HKL .;GDKEKL .KHEK@HKL 9IFHI@BK $3HJFDJLEK6>IEHI@LIG>JGHJFCLC>HJ)LKBEK@LI4IGL4C@JFCHEC:L9IFL?J>J8 #G>JGHJFCL @7HK/KL 4JHC:EJ@BJGL =I?JDKL .K4I/IL I:4IHKFKL 7=KHL 9IFL %<FE;H <HA:BAFEJ@LI4IGL@AHHJGCHJGL9IFL?J>J8L#@BIDJFL97?HKL9IFL47=;EL9AHDA8L(K@ CDJ*#:LDJ6AHL=AFGJ?HJL@J9AHLKBBI8LJ1DAFL<HJGHJFL9J:6AFDAL6KL'&LDKG %J?DJHJGEJ?JL9J:HJDC8L5I=L'&LIHKLGJ>CHLBJGC:BC@L>EJGHC3GCGL<?AGAL4<@ <HDA1AL.I9ILKE0KF?JHI=EDKLDKL9I=ILK=EK@LI4IGLB;FH;LB;FH;L<?AGHJFLEK6/AB8 5AL>;FK4BKL(2-2"3HKL.;GDKEKL.KHKGL'&3DKGL7G/KL9I=L-2+-3KL9AGAG 7G;G;L@K>KHIELDKDI@8 (J:KF<GLE;/JDKHK?IL-2+-3LBKL7FD;@L6KL?IGKL-2+-L>J1L<H>AGL?KGIH* DI@8LKFKDKL'&[email protected]=DI@8LKGILJ@CLI:4IHKFI,L52!L#:4IHKFI8 5AGHJFCL;?KL?J0BC@8LL>KGKL9<?AG/JLA1FJ:BC@8L'&3HIHKFIL@<F@ABBAHJF,L<GHJF DJLI>BI%JLKBBI8L'&3HIHKFL(2-2"3HIHKFIGLDK>BK1I?HKL4<@L/IDDIL@J=JGCEHJFLKHDK KBBI8L!EJL!)EKB3IGLDKLDKDI1IL.I9IL@J=JGCEL6JFL@J=JGCEL6JF8LGHJFCGLE;* /JDKHKHKFIL9I=IELDKL7G;E;=;LJ4J/J@BC8L5I=IEL:7?HKLDKL9IFL.KHKGK1IEI= 6JFL9I=LEKEAFL=I)GI?KBIGDK@IL>BJB;?;LJ:JEC?<FA=8L5AFJDJL7GKEHIL<HJG, -2+-3KLDJ?JBCHJ/J@L<HJG,LLB;ELI:L@<HHJFCGDJ@ILJF@JDJ:HJFCGL9IFLJFJ?J .KHEK>IDIF8-[ 15J=CL:K?HKFILBJEJEHJEJ@LI>BI?<FAE8L2>J>KGL'&3HIHKFK IHI:@IGLB<0HAL>7=HK:EKLL $3HCL?CHHJFCGL9J:CGDJLL(;EL5KHL+KG3IGL?J0BC1C >7=HK:EKLGIBKHI1IGDKLDK1IH8L5AGHJFL>JDK/KLK@L0F<B<@<HHKF8L21KFL52+L<G* HJFHJL9KFJ9KFL9AL?<HALB<0HAL>7=HK:EKL?<HAGALJ4EC:L<H>J?DCL:ALJGDJLEJ* >J?JL<BAFJ/J@BC8 5AFJDJLLJ?C>3BJL(J@>IE3DKL(2-2"LI:4IHKFIL@;F>;?;LI:.JHLKBEKHK* FIGDKGL><GFJL-2+-,L#+-LDJ)IHLL%KDKFJ>?<GL(2-2"LI:4IHKFIGILEJ)@AE KBBIHKF8L5AL@<GADJLDK%JHJF/JL.7F;:EKEI=KLFJ1EKGL52+L?JGCBL6KFEKDI 9I=K8 [1(;E*5KH*+KG3IGL9IFLBK@L)A@A@ILE;/JDKHK?IL@J=JGEC:BCF8 (&3?ILBJ=EIGJBJLEJ)@AELKBEI:BIF8LHJ?L<FJDJL@JHEC:BCF8L(;E*5KH*+KG 3BKL9J:HJBBC1CLB<0HAL>7=HK:EKL>;FK/IGIL9A.;GL$$LB<0HAL>7=HK:EK?K ?;@>KHBEI:BIF8L(;E*5KH*+KG3IGL?J0BC1CL$$LB<0HAL>7=HK:EKL.KF4K@L9IFLB<0HA >7=HK:EKLDK1IHDIF8L-2+-3IGL97?HK>IGKL9IFL)J@@CL6JFLJEJL%IIHILE;/JDKHK K@>I@8L52+,L9I=L'3KL9J1HC?C=LDKEI:L9KGL9AGAL@J9AHLKDKEKED0VTZSZLRQRI[ >ZTWR[ JWZVZT[ ZUZNZOZURU[ &D[ QZSSYOXUXU SYCXLPXVXWQYSXCXUX[OBNWHNJVD[0QZ[0UZNZOZ=SZ[NZ?RWZU[SYCXLXTWXTWYV[XGY; VXOXUSY[ TZQM[ GZWRLZUWZVR[ XGXU[ YTWYUYU[ QZSSYSY[ PJ?WMOBIWYLQY[ >ZTTR NZIRWQRL[JWQZWZ;VRUZ[VZCQYUF[EVY@XU[NZOZT[JWSMCMUM[QYPUXU[XGYVXOXUY YTWYSXWYVD[<Z>OX[EYGYU[&D[QZSSY[@Y[3,([OBIWYLQYWYVXUY[EBVY[KHPHU GZWRLZUWZVRUF[KM[ZVZSZ[TZQM[GZWR;[LZUWZVRURU[SZ[EVY@[@Y[PJ?WMOBIWYLQY >ZTTR[JWQZORUZ[VZCQYUF[ZNUR[ZUZNZOZURU[KXV[KZLTZ[QZSSYOXUY[EBVY[EVY@ >ZTTR[ JVPZSZU[ TZWSRVRWQZTPZSRVD[ <M[ SZ[ PJ?WM[ OBIWYLQY[ >ZTTRURU YUEYWWYUSXCXUX[EBOPYVXNJVD[+MTMT[QYPXUWYVX[XLPY[KM[TZSZV[GYWXLTXWXSXVD[/Y; UYKXWXV[TX'[KM[GYWXLTXWYV[0UZNZOZ[.Z>TYQYOXUAY[X?PZW[UYSYUX[OZNRWZKXWXVD $YTXF[0UZNZOZ[.Z>TYQYOX[KM[GYWXLTXWYVX[JVPZSZU[TZWSRVQZT[XGXU[EVY@ NZOZCRUR[X?PZW[YSYV[QXF[YPQYIF[YSYKXWXV[QXF[YSYQYID[0UZNZOZ[QZ>TYQYOX @ZV[JWZU[OXOPYQXU[OHVQYOX[XGXU[JWMLPMVMWZU[KXV[NZ?RNOZ[KM[QZSSYNX[X?PZW YSYQYID[)HUTH[TYUSX[@ZVWRT[UYSYUXUX[JVPZSZU[TZWSRVZQZID[[ SOSYAL GÜVENLÝK Mesleki, fizyolojik ve sosyoekonomik nitelikteki risklere karþý bireyleri korumayý ve risklerden doðan zararlarý gidermeyi amaçlayan sisteme “Sosyal Güvenlik” denilir. Sosyal Güvenlik insanlar için bir hak, devlet için bir görevdir. Uluslararasý Çalýþma Örgütü (ILO)’nün 1944’te Philadelphia Konferansý’nda yaptýðý tanýma göre; “Halkýn, hastalýk, iþsizlik, yaþlýlýk ve ölüm sebebiyle geçici veya sürekli olarak kazançtan mahrum kalmasý durumunda, düþeceði fakirliðe karþý, týbbi bakýmý, çocuk sayýsýnýn artmasý ve analýk halinde korunmasýna yönelik umumi tedbirler sistemidir.” Her burjuva iktidarlarýnda olduðu gibi Türkiye’de de patronlarýn çýkarlarýný korumak için mevcut hükümetler yürürlükte olan yasalarý bile uygulamazlar. Örneðin; 5510 Sayýlý Yasada, Ýþten ayrýldýktan sonra sigortalýnýn saðlýktan yararlanacaðý 10+90 günlük süre Haziran 2010 tarihinde SGK’nýn bir iç genelgesi ile 10 güne indirildi. Gerekçesi de 08.09.1999’da çýkarýlan yasanýn bu güne kadar yanlýþ uygulanýyor olmasý… Hemen bir gün sonra, Sosyal Güvenlik Uzmaný Ali TEZEL tarafýndan konu ile ilgili basýna bir yorum yapýldý. Yorum þöyle;“Bunca zaman yanlýþ yorumladýðýnýz bir yasadan dönüþ yaparak, iþten ayrýlýþlardan sonra saðlýktan yararlanma süresini 10 güne düþürürseniz adama sorarlar ‘bu nasýl bir mantýk’ diye” 01.10.2008 tarihinde yürürlüðe giren 5510 Sayýlý Yasanýn 41. maddesine göre, hizmet borçlanmasý kapsamýnda kadýnlar için çýkarýlan doðum sonrasý boþta geçen süre için Sosyal Güvenlik Bakaný’nýn da açýkladýðý gibi bazý ufak tefek deðiþiklikler dýþýnda askerlik borçlanmasýndaki kriterlerin aynýsý geçerli idi. Ancak, bu yasadan yararlanarak emekli olacak emekçiler için uzun vadede bütçeye yük getirir diye SGK bir iç genelge yayýnlayarak yasayla hiçbir alakasý olmayan bir uygulama baþlattý. Tabii ki bu kadar daraltýlmýþ bir uygulamadan, emekçiler neredeyse hiç yararlanamadý. Ancak uzun bir hukuk savaþýndan sonra uygulanan yönetmelik iptal edildi. Aradan iki ay gibi bir gecikmeden sonra yayýnlanan yönetmelik yine yasayla bir yýðýn çeliþ-kiyle yayýnlandý. Örneðin; doðum borçlanmasýndan yararlanmak isteyen kadýn sigortasýnýn 4. maddenin 1. fýkrasýnýn (a) bendi kapsamýnda tescil olunmasý için kendi adýna pirim yatmýþsa yararlanýr. Bu uygulama hem eþitlik ilkesine, hem de yasanýn kendisine aykýrýdýr. 15 yaþýnda çýraklýk sigortasý kapsamýnda iþe giren kadýn sigortalý daha sonra yasadan yararlanarak doðum borçlanmasý yapabilirken, tarým sigortasý kapsamýnda iþe giren kadýn 4A yönünde sigortalý olmadýðý için doðum borçlanmasý yapamamaktadýr. Çok ilginç ve ilginç olduðu kadar da eþitlik ilkesine aykýrý bir durum da; 01.10.2008 tarihinden sonra ölen sigortalýnýn 900 günü varsa hak sahiplerine maaþ baðlanýyor. Örneðin; kiþi ölmeden önce 600 günü varsa kalan 300 gününü hak sahibi askerlik borçlanmasýný ödeyerek, 900 güne tamamlayýp maaþ baðlatma talebinde bulunamýyor. Ama eðer ölmeden önce yurt dýþýnda hizmetleri varsa bu hizmetlerle 900 günü tamamlayarak maaþ talebinde bulunabiliyor. Bir ilginç uygulamada da sigortalý kiþi, ölmeden önce, örneðin 500 günlük hizmetine ilaveten 400 gün de askerlik öde-miþse, öldükten sonra hak sahibine 900 günden maaþ baðlanýyor. Bir haksýz uygulama da yurtdýþý ödemelerinde var. Yaþayan kiþi 01.07.2009 tarihinden sonra yurtdýþý ödemesini TL üzerinden yaparak emekli olmuþsa, 01.07.2009 Düzce Organize Sanayi bölgesindeki Mas-Daf Makina Sanayinde çalýþan DÝSK’e baðlý Birleþik Metal-Ýþ (BMÝS)üyesi 22 iþçi 40 gündür fabrika önünde nöbet tutuyor. Düzce Beyköy Mevkisinde kurulu 1. Organize Sanayi bölgesinde faaliyetini sürdüren Mas-Daf Makina Sanayi’deki iþçilerinin BMÝS örgütlenmesinin ardýndan BMÝS, çoðunluðu saðlayarak Çalýþma Bakanlýðýna yetki tespiti için baþvuru yapmýþ, ardýndan Mas-Daf yönetim kurulu da 22 iþçiyi iþten atmýþtý. Eylül ayýnýn baþýndan bu yana fabrikanýn önünde çadýr kuran iþçiler her gün deðiþmeli olarak gece gündüz nöbet tutarak grevlerini sürdürüyorlar. Ýtalyan Baþbakaný Silvio Berlusconi’nin eðitim politikasýný protesto etmek amacýyla ülke genelinde 300 bin öðrenci sokaklara döküldü. Öðrenciler “Kim bir okul açarsa, bir cezaevi kapatýr” sloganý ile ülkenin Milan, Palermo, Cenova, Trieste, Torino, Bologna, Roma, Napoli, Bari ve diðer birçok kentte sokaklara çýktý. Hükümetin eðitim politikasý ve bütçe kesintisini protesto eden öðrenciler, bunun bir uyarý eylemi olduðunu bildirdiler. Öðrenciler hükümete, “Geleceðimizi bloke ederseniz biz de þehri bloke ederiz. Bu bir baþlangýç. Gelmini, senin cehennemin olacaðýz” mesajýný verdi. 30 bin öðrencinin sokaklara indiði Roma’da ulaþýmda aðýr aksamalar yaþandý. tarihinden önce müracaat edip ödemesini bir günlüðü 3,5 dolar üzerinden yaparak emekli olan kiþiye göre daha az maaþ alýyor. Halbuki TL olarak ödeme yapan kiþi daha fazla ödeme yapmýþtýr. Ancak maaþý, fazla ödeme yapmasýna rað-men, dolar üzerinden ödeme yapandan daha azdýr. Sadece Sosyal Güvenlik’te deðil yasa tanýmamazlýk. KÝT’lerde de söz konusu. KÝT’ler özelleþtirilirken bu özelleþtirmeleri kolaylaþtýrmak için, bazý KÝT’ler holdingleþtirildi. Halbuki TC. Anayasasýnda “milli holdingler” diye bir yasa yoktur. Kanun hükmünde kararnamelerle, Sümer-Holding, ETÝ-Holding gibi kurumlar oluþturuldu. Sebebi ise Sümerbank ve bazý KÝT’lerin Atatürk tarafýndan kurulmasýndan dolayý, özelleþtirilmelerinde sorun çýkmasýnýn istenmemesidir. Halen TC. Anayasasý’nda “eðitim ve saðlýk parasýzdýr” denilmesine raðmen, katký ve har(a)ç parasý alýnmaktadýr. 27. maddeye göre emekliliðe hak kazanmak için 5.000’den 7.000 güne çýkarýlan prim ödeme zorunluluðu yakýn zamanda 9.000 gün prime çýkarýlacak. 29. maddeye göre emekli maaþlarý %23 ila %33 arasýnda düþürülecek. Yani yýpranma hakký gasp edilecek. 88. maddeye göre aylýk geliri 1390,6 TL’den fazla olan bütün vatandaþlar her ay 73 ila 475 TL Genel Saðlýk Sigortasý pirimi ödemek zorunda kalacak. 68. maddeye göre sadece ayakta tedavi olunca deðil, hastalýk, kaza ve ameliyat gibi nedenlerle hastaneye yatmak gerekince de “katýlým payý” adý altýnda ödeme yapýlacak. Yine ayný maddeye göre katýlým payý gerektiðinde 5 katýna kadar çýkarýlacak. Geçici olan 5. maddeye göre bütün saðlýk hizmetleri paralý olacak. Saðlýk hizmeti alabilmek bu ülkenin vatandaþý olmak için, vergi ödemek, dahasý Genel Saðlýk Sigortasý primi yatýrmak hatta katýlým payý ödemek yetmeyecek. Þimdi de “ilave ücret” adý altýnda ek bir para daha ödemek gerekecek. Bütün dünyada anne sütünün önemi yeniden anlaþýlýr ve emzirme teþvik edilirken Türkiye’de “sigortalýnýn çocuðuna 1 ay anne sütü yeter” mantýðý geçerli olacak. 88. maddeye göre daha önce doðum yapan sigortalýlara 6 ay süreyle verilmesi öngörülen emzirme yardýmý 1 aya düþürülecek. Hastalanan sigortalýlara verilen iþ görememezlik ödeneði %16 azalacak. Emekli Bað-Kur‘lularýn maaþýndan 10 yýl süreyle %10 oranýnda Genel Saðlýk Sigortasý primi kesilecek. 88, 89, 90. maddelere göre primini ödeyemeyen vatandaþlar saðlýk hizmeti alamayacak. 87. maddeye göre primini ödeyemeyen çiftçilerin pamuðuna, buðdayýna, üzümüne, tütününe el konulacak. Bütün bu hukuki gasplar önümüzdeki sürecin zorlu bir mücadele süreci olacaðýný bize gösteriyor. Hukuki mücadele devam edecektir. Ancak bu mücadelenin komite ve konsey örgütlenmeleriyle hayat bulacaðýný, tüm iþçi ve emekçilerin ortak mücadelesinin iktidar mücadelesi ile baðlantýsýnýn kurulmasýný bilince çýkarmak zorundayýz. Kapitalizm tüm iþçi ve emekçilere yýkýmdan baþka bir þey vaat etmiyor. Kapitalizm öldürüyor. Ya iþçi ve emekçiler bu yýkýmýn altýnda kalacak ya da kapitalizm. Bunun cevabýný mücadelemiz verecek. SAÐLIKTA GÜVENCE ÝÞ GÜVENLÝÐÝ VE ÝÞÇÝ SAÐLIÐI Hg[ahf_Mfc\gde^[h[ZMdYdY`dgcab]g XgW[ghBHERh;bQed[fcfhZd_g`hVTfcfh^gSda`hMZde[e`gdgcaR ^fPe_dfcebhXecebLeh`ZbY^YUh4Vb`Vh^gSda`[g`ehZdgSgb V^[VhQfdeW_fdfcRh^fc_g\fbebh\ZSYbhXechOgdfhQfd_f^eR ^gSdaSabhNfh^Z^\gdhQVNfbdeSebhXV[Vbhf`ZbZ_ehePeb]f XV\V`hXech\fch`gMdg_g^ah^gSdaSahPZ`hMZde[e`hXech`ZbY OgdebfhQf[ece\ZcUhHeTe_hXV[VbhYT_gbhgc`g]gWdgchWYbY ^K\dV\Zch B@*Dbebh [V_h ^fPe_dfc]fh gd]aSah fbh gT )A2Dde`h Z\h ^gSda`dgh edQede]ecUh Hech eWPe\dfRh Xech \Z`^Yddg XYbYh[gc[aWabRh:KbLf]fbhXK\df\]ehWe_]ehXK\df9h]e\fJ Lf`[ecUhHeThXYbYhXgW`gh[VcdVhgdQadg\gXedeceThg_ghZhbg^ad gdQada\ZcheW[fhf^g^hZdgbhZUh HYQVbdfc]fhQgTf[fdfcfhXg`gc^gbaThXK\dfhOgXfcJ dfchQKcVc^VbVTUh:*87:)9129687845:09/36:5*78-808:9796 ,1097:+#8675/:'4'-':57:#8:57"8784.86:8786:282/5/ #8:9-875092:19037943079:!9!/369:.&6.+%::-570943:9!96 28.9#5:5.847845656:.8290794363:56878086:/'4'-:&*87 )91296878456:/94:8.8$57-8/:5"56:19 73/73:)91297949:$578 9650,:#8:$0(911:09(23/794363:281(52:8225%.86:$54 082/575:54:57"8-5*.8:19.88:.8#782:)91296815:#94/86 : $0(911: 9-8750923: 09(3730,4/86: &*87: )912968 9"37-913:1,649136.9:1903:08:3479-3!%:84:&6+68 8786:&68:9650,09:1,649:$0(9119:9736-3!%: 9(3796 9650,79436:0+*.8:5656:848/15*:,7.' ':9679!3730,4% 019:9650,:&7+-:451/5:,796:$54:282/5/254:#8:9-875092296 &68/5:1,6:282/5/254%:8-8/:/5:)912968784:(949:/9 *96-9/:5"56:/86.5:)91291363:+48250,4:.8.5U9h6?VcceJ \f[RAIUI3U=II35 ?fc`f^fh^fTgc\fbh\gMgda_h]e\ZcdgcUh?(dXY`eh^fJ Tgc\fbebh Zcgbgh )h 2JAID]YcUh /Sfch )h AIIh ^fTgc\fb \gMada\Zc^gh eW[fh XYcg]gh Mgcgh fQf_fb]ecUh :9037943 )3*79:94296:&*87:)912968784:., '-79436:$+0+/:$&7+ -+6+: 18*9408678: 09(234949/: .8#782286: .9)9: 9*79 (949: 9730,4%: 9*3: &*87: )912968784.8: 18*9408678 ., '-:,4963:0+*.8:%%%9h6.fbeWgFg`Rh=%JI$J=II35 EVb\g]ghH7DdfcebhQfdeW_fh]fF[fcebfhXg`gc^g`h$ _g]]fhNgcUh67eddfbbeY_hEfNfdZM_fb[h,Zgd^h7E,^D A3Ahd`fh=IA2h?f]fFdfce5 AJBWacah\Z`^YddY`hNfhgPdaSah\Z`hf[_f`U =JbeNfc^gdhed`KScf[e_eh^gSdg_g`Uh 'Jeb^e\f[hfWe[deSebeh^gSdg_g`Uh 1J4ZLY`hKdV_dfcebehgTgd[_g`Uh 2JBbbfh^gSdaSabah]VTfd[_f`Uh %J?!BEGhGa[_ghNfh>VXfc`VdZTdgh^gNgW_g`Uh 0J4fNcf^fdh^Vc]VcVdfXedecdeSeh^gSdg_g`Uh $J,fdeW_fhePebhYdY^dgcgcg^aheWXecdeSeh^gSdg_g`U Gf`eThg_gLabh'hVh^gSda`RhA$hOf]fFebh$heh]ZScY]gb ^gSda`dghedQedeUA$hgd[hOf]fFhNgcUhHYhA$hgd[hOf]fFebh]fh$De ]ZScY]gbh^gSda`dghedQedeh]Zdg\a^a\dgh[V_h[ZMdY_^gdh_VJ Lg]fdfbebhPZ`hQfbfdhXechgdgbahZdY\Zch^gSda`Uh GgSda`hfbh[f_fdhXecheb^gbhOg``a]acUhEVb\ghGgSda` 8cQV[VDbVbh OfbVTh 7h Nfh EVb\gh Hgb`g^aDbab fQf_fbdeSebfh Qec_f]eSeh `ZWYddgc]gh XeTe_h cfFfcgb^ gd]aSa_aThBd_gg[ghEf`dgcg^\ZbYhNgcUhEG8RhEVb\g Hgb`g^aDbabh bg^adh fQf_fbdeSebfh Qec]eCh EVb\g Hgb`g^ah `fb]eh FZbdgca\dgh Xf^dfbe\ZcUh .gbeh >Vc`e\fR BHEh Mgcgh Nfce\Zch `fb]eh XV[Pf^ebfh QKcfUh +g^ad `YddgbadgLgSabgh Zbdgch `gcgch Nfce\Zc]YUh <h Tg_gb EVb\ghGgSda`h8cQV[VhKTQVc]VhNfh`fb]eh`gcgcabahNfceJ \Zc]YUh<hTg_gb`eh`gcgcdgcRhBd_gg[ghHed]ece^eRhGZN\f[J dfchHecdeSeDb]fh\gMad_aWUhB_ghXYbdgch`(Sa[hVTfceb]f `gd^gh Xedfh gc[a`h QfPfcdeh ]fSedUh 4Vb`Vh gc[a`h EVb\g GgSda`h8cQV[Vh]fhXgSa_^aThXechKcQV[h]fSedUh+f]fbC 4Vb`VhEVb\ghGgSda`h8cQV[Vhgc[a`hEVb\ghHgb`g^ahNf 7D]fbhQfdfbhFZbdgcdghXf^dfbe\ZcdgcUh.gbehVd`fdfchZbg MgcghNfc_e\Zch\gOY[hXV[Pf^ebebh)hAIDYbgh]VW_VWhXY Mg\Uh)h3Ihbfcf]fbhQfde\ZcCh7f^fdgh7eLcZ^ZF[DYbh^gJ OeXeh:GgbghWYh`g]gchMgcghNfcfLfSe_hg_ghXYbYhWYbYb ePebh`YddgbgLg`^abU9h]e\ZcUh!fc]eSehMgcgbabhPZSYh^fcJ _g\fhQVPdfcebfhQe]e\ZcRh\gbehXgSdgb[a^aThXechQVPh]fSedUh TEKEL iþçileri Tek Gýda Ýþ Sendikasý önünde kararlý duruþlarýný devam ettiriyorlar. 15 Ekim günü 12. gününe giren direniþ, devrimciler tarafýndan da yalnýz býrakýlmýyor. 15 Ekim günü, eylemin ilk gününden beri iþçilerin yanýnda olan Mücadele Birliði Platformu, Tekel iþçilerini ziyaret için 4 Levent Metro Ýstasyonu’ndan yürüyerek sloganlarla geldi ve “Tekel Ýþçisi Yalnýz Deðildir, Yaþasýn Ýþçilerin Mücadele Birliði” pankartý açtý. Mücadele Birliði Platformu temsilcisi Vefa Serdar iþçilere ve ziyaretçilere sendika önünde kýsa bir konuþma yaptý ve “buranýn her taþý iþçinin alýnteriyle alýnmýþtýr, ama bugün Tekel iþçilerine ihanet eden sendikacýlar, sözlerinde yerinde durmayarak, eylem kararlarýna uymayarak Tekel iþçilerinin mücadelesini bitirmeye çalýþýyorlar. Ama sanmasýnlar ki Tekel iþçilerinin arkasýnda kimse yok. Onlarýn az sayýlarýna HgSa_^aThXechQVPhZd]YSYhTg_gbhEVb\ghGgSda`h8cQV[Vh^gSdaSahfb [f_fdheb^gbhOg``ahZdgcg`hfdfhgd_aW[aUhGZ^\gdhfWe[de`hNfhg]gdf[ebh^gSdaSab [f_fdeh Zd]YSYbYh ^K\df_eW[eUh GgSda`h `ZbY^YbYh QfdeW[ec_fbebh ]eSfc Zdg\dgcab]gbh XgSa_^aTh Zd_g]aSabah ^K\df_eW[e`Uh GgSdaSah ^g]fLfh [ZMJ dY_^gdhZdQYdgc]gbhg\acaMh[acbg`hePeb]fh[f`hXgWabgh:^gSda`9hZdgcg`hfdf gd_g_aW[a`Uh;W[fhZhTg_gbhXeTe_h[f_fddfce_eThXY\]YUhd`fh`ZWYddgcabg Y\QYbdYSYhKbf_dehXech`ZbYRh\Z`^gh]g\g[ad_aWhXech^gSda`hMZde[e`g^ah]fSedU HecedfcebebheO[e\gLahZdgbh^gSda`hMZde[e`g^ah]fSedRhXeTe_heO[e\gLa_aThZdgb ^gSda`hMZde[e`g^aRh`ZcY_g\gh\Kbfde`hNfhKbLfde`deh^gSda`h^ZcYbdgcabgh\KJ bfdfbRhce^`h\g`dgWa_abah[f_fdhgdgbRheb^gbdgcabhOg^[ghZd_g_gdgcabahOf]fF gdgbUh?fc`f^fhXecgThNfcfde_hg_gheO[e\gLahZdgbghZdgXed]eSeh`g]gchPZ`hNfJ cfde_UhEg\gbaW_g\gh]g\gbgbh\gbeh]g\gbaW_g\ahf^g^hgdgbRh:Hfbe_hMgJ cg_]gbh \V`^f`h Zcgb]gh ^eQZc[gh gdaba\Zch ^fbebh \Z`9h ]fSedUh ?fMe_eT LfXe_eT]f`eh`g]gchMgcghNfc_fde\eTUh!fhce^`ehMg\dgW_gda\aTUhGfbh`gTg QfPecec^fbhXYQVb`VhMgcg\dghAIIhXeb=IIhXebhMgcghOgcLa\ZcYTh^fbeb ePebUh*f`ehg_gh^fbhXYbYhbf\dfh`gcWadg\gLg`^abChEg\gbaW_ghePeb]fhXfb ]fhXYbYhNfc_f`hTZcYb]g\a_UhGfbh`fb]ebfh^gSda`h^eQZc[g^ah\gMRhXfbh]f `fb]e_fh \gMg\a_Rh Zh ]gh `fb]ebfh \gM^abh ]fSedUh "dY^gdh PgM[gh ]g\gJ baW_g\ahKcQV[df_f`hdgTa_UhGgSda`[ghXYbYh\Z`hf[_f\fhPgdaWa\ZcdgcU ;W[fh gbbfJPZLY`h ^gSdaSaRh 8bLfde`deh ^gSda`h ^ZcYbdgcah ePebh fSe[e_R Y\QYbh\e\fLf`hNfhXf^dfb_fbebh]f^[f`dfb_f^eRh\f[fcdehQVNfbdeh^YhNf ^gbe[g^\ZbhKbdf_dfceRhgbbfPZLY`h^gSdaSaJgWadg_gJhgedfhMdgbdg_g^aR \fcfdh \g\Qabh Og^[gda`dgcabh Kbdfb_f^eJ`Zb[cZdVRh \g\Qabh Og^[gda`h Nf \gcgdgb_gdgcabh[f]gNe^eRh[f_fdhedgPdgcabh^gSdgb_g^aUhGgSda`hOeT_f[dfJ cebebh[f_fdhfNcfb^fdhed`fdfceU -Yhgb]gh]Vb\g]gh[f`bZdZ&ehZdgSgbhV^[VhQfdeW_f^ebfhcgS_fbhXec [g`a_hXg^e[hOg^[gda`dgchNgch`ehXech[VcdVhedgPhXYdYb_Y\ZcUh7f^fdghXfbe_ YScgW[aSa_h`ZbYhNfcf_hOg^[gdaSaUh6]Vb\g]ghOgdfbh=h_ed\ZbhQfbPJfceWJ `ebehKd]VcV\Zc5UhGZbh1I2Ih\adh\fbehXechNfcf_hedgLah\Z`Uh/^`ehedgPdgcgh]eJ cfbPh`gTgb]ah_e`cZMdgcUh+f]fbh\Z`Ch4Vb`VhTfbQebdfcebheO[e\gLah]fSedR ^g]fLfh\Z`^YddgcabheO[e\gLaUh"dY^dgcgcg^ah[ZMdgb[adgc]gh`ZbYWYdY\Zch]g bfhZdY\ZcChZbhXYdYbRh@gbg]gDbabhe\ehXechXgWXg`gbahNgc_aWRh<hXecgT Nfc^ebRhMgcg_aThXZdhZd^YbRhXgSa_^aThXechFZbh[ZMdg\gda_RhZb]gbh^Zbcg edgPhXYdgda_#hh4Vb`VhEVb\ghGgSda`h8cQV[VhXYhFZbYh^gSdg_a\ZcU BFce`gD]gh XebdfcLfh eb^gbah Kd]Vcfbh PZ`h Xg^e[h Og^[gda`dgch NgcUh < Og^[gda`dgcabhedgPdgcah\fbedfb_e\ZcRhVcf[ed_e\ZcUh4Vb`VhXYh^fc_g\fbeb eO[e\gPdgca\dghedQedeh]fSedUhEeSfch^f`[KcdfcRh[gca_RhOg\NgbLada`RhXf^dfb_fR \e\fLf`hfb]V^[ce^eRhfSe[e_Rh`ZbY[Rh`g_YheWdfceRhedf[eWe_hZd_g]gbh^gSda` ^ZcYbYhPKTVdf_fTUh/`ZbZ_e`JMZde[e`hZdgcg`h^gSdaSghXg`_g_aThQfcfJ `e\ZcUh =II%D]gh]Vb\gh^gSda`hOgcLg_gdgcah1U0h[ced\Zbh"GEhe`fbRhh=II$ \adab]gh^g]fLfhBHED]fh=U1h[ced\Zbh"GEUh-Yhgb]ghXYhMgcgbabh2R2J%h[cedJ \Zbgh\g`dgW[aSahXedebe\ZcUh>ced\Zbh]Zdgchgc`g]gWdgc hHYbYbhePebh`e_^f WYbYbh ]VWVbVd_f^ebeh Xf`df_f^ebh :Bgh XeTh XYh Mgcg\ah NfcQedfc]fb gdgda_Rh`g_Yh`YcYdYWdgcabghNfcfde_RhZbdgch]ghXYbYh^gSda`hePebhOgcLg^abU9 HK\dfhXechMgcg\ahXacg`acdgch_aChHYhMgcgbabh]ZdgWa_ghQec_f^ehdgTa_Rh^fcJ _g\fhgdgbabghQec_f^ehdgTa_h`ehZbYbhVTfceb]fbhMgcgh`gTgbad^abUhHY `g]gchMgcg\ah`e_^fhXacg`_gTUhHYbYbhePebh`gcdada`[ghAUh\gh]gh=UhWec`f[dfc XYhgdgbghQecfbhWec`f[dfc]ecUhGZbYPhZdgcg`h^gSda`h^gbg\eehPZ`h[fOde`fdehXec ^gbg\e#h Hech_f[ghVcVbVhZdgcg`h^gSda`hOeT_f[ehbf]ecCh@Yddgba_h]fSfcehNgcR ]fSeWe_h]fSfcehNgcUhB_gh^gSda`hXYh`ZWYddgchgd[ab]gh`Yddgba_h]fSfcehePeb aldanýp, Tekel iþçilerinin arkasýnda kimse olmadýðýný sanmasýnlar, onlarýn arkasýnda ]fSedh_f[gh]fSfcehZdgcg`hgdab_g`[g]acUh@dg^e`he`[e^g]ghNfhMe\g^gh^e^[fJ _ebfhXgSdaRhZbYbheO[e\gPdgcabghQKcf#h7gddgchNfhOeT_f[dfchf^g^hZdgcg` `Yddgba_h]fSfcdfcehePebh6[ZMdY_^gdhQfcf`^ebe_eh`gcWadg_g`5h]fSedRh`(c \gcg[_g`hg_gLa\dgh]fSeWe_h]fSfcdfcehePebhVcf[edecdfcUhHgWgcadahXechcf`gJ Xf[ebh_gb[a`^gdh^ZbYLYhfbh\V`^f`hMgTgchMg\abahfd]fhf[_f`hNfhcf`gXf[ f]fbdfcehMe\g^gbabh]aWabghPa`_g\ghTZcdg_g`[ach67gdebhNfhgc`Uh=II=5U *e\g^gh^e^[f_dfcebebh^gSda`hOeT_f[ebfhfceWe_]fh]gOghFgTdghfWe[de`h^gSJ dg_ghZdgbgSahedfhXgS]gW_gThZd]YSYh`g\]f]ed_eW[ecU6/?7Bh=III5U HKXcf`hbg`deh`ZbQcf^eb]fh`ZbYWYdY\ZchHKXcf`h\f[fc^eTdeSehNgc g_ghXfddeh]fcfLf]fbh^Zbcgh[cg`^e\ZbhZd_g^ahdgTa_h]e\fde_h`eh]e\gdeTU ?gdXY`eh<RhZh]YcY_ghQfd_f]fbhKbLfh]e\gdeTfhXgSda\ZcUhEgOghOfbVThZ gWg_g\ghQfd_f_eWhNf\gh]e\gdeTfhXgSdgb_aWhQe]e\ZchXKXcf`hXYdYb]YR XKXcf`hbg`dehZdgLg`UhHKXcf`hbg`dehZdYc^gh_VW[fce_hQe]fLf`h]e\fhbg`ed \gMad_a\ZcUh!fh]e\Zch`eRhOg^[gdgcgh:Xfbe_h]e\gdeThVbe[f_fhQfdRh^gbgh'II decghNfcfLfSe_RhNg[gb]gWhQgceXgbRh;`e[fddeD]fhGYd[gbXf\deD]fhTg[fbh\Z`J ^Ydh`ZWYddgc]gh\gWa\ZcUh?ePXech]fSfceh\Z`Uh4ZLYSYbYbhQfdfLfSeRhgedf^eJ bebhQfdfLfSeh\Z`UhEfSfc^eThXechNg[gb]gWhbfhTg_gbh`ehOg^[ghZdYc^ghMgcg QfdfLf`RhXechOg^[gda`h]e\gdeTRh`gb^fc#h<hTg_gbhPZ`h]fSfcdeUh:Ggbg g\]ghAIhXebhdecghOgcLg\gda_9hgScabh`gd_g\gLg`Uh 8cbfSebhcZ_g[eT_ghOg^[gdaSah\fbehedgPdgch^g]fLfhgSca^abahQe]fceJ \ZcRhK_cVh]fhYTg[_a\ZcUh<bdgchAIhdecgRhXfWhdecgUhB_ghXeThXecgTh]gOghe\e Zd^Ybh]e\fhZhg]g_ghg\]gh%hXebhdecghMgcghNfce\ZcYTUhGacFhXecgTh]gOg gSca^ahe\edfWe\Zch]e\fUhHYhg]g_ghTg[fbhg\]gh2IIhdecghNfc^fbhOePhgSca^a `gd_g\gLg`Uh<bgheO[e\gLah\Z`Uh *f`eRh;`e[fddeD\fh\Zdh_Yh\gMgda_Rh\Z`^ghZhOg^[g\ghYd[cgh_Z]ghedgPJ dgch_ahNfcfde_ChHYbYh`e_h^fPfLf`RhXYbgh`e_h`gcgchNfcfLf`Rh[ZMdY_ _YRhOf`e_h_eRh\Z`^gh^fc_g\fh_ehMcZXdf_hXYcg]gUhHfbe_hKbLfdeSe_ bfCh.Z`^ghXgW`ghedgPdgch_ahedgNfhf]ed^ebRh`a^_fbhXYh]ghXech^ZcYbheW[fU ?fchWf\hMZde[e`hg^dab]ghXYcg]ghf[e`hXechMcZXdf_hNgcUh+f]fbhXYh\g^g XgWgca^aT]acUh4Vb`VhfWe[^eT]ecUh?gbeh_VW[fceh]V``(bhedeW`e^eb]fh_VW[fce XedQe\fh^gOeM[ecUh7f^fdghXYT]ZdgXahgdac`fbh]fhXedQe_eTh[g_h]fSed]ecUhB_g [ZMdY_hXYhXedQebebh]fbf\e_ebfh^gOeM[ecUhg[fbhXechXYT]ZdgXahgd^gbhOg]e Xec]fhZSdYbghgd^gbRhXV[VbhfNehXYT]ZdgXah]Zd]Ycg_gT^abhg_gh^gSda`[g ^Zb^YTh[gdfMhNgc]acUh@e_^fhKd_f`he^[f_fTUh@e_^fhfWebebRhgbbf^ebebR iþçi sýnýfý var, devrimciler var” dedi. Sýk sýk “Yaþasýn Ýþçilerin Mücadele Birliði”, “Kahrolsun Burjuva Sendikacýlarý”, “Tekel Ýþçisi Yalnýz Deðildir”, “Yaþasýn Sýnýf Daya-nýþmasý” sloganlarý atýldý. Grup Emeðe Ezgi de, Ankara Tekel eyleminde bir iþçinin onlara armaðan ettiði bir þiirden besteledikleri parçayý iþçilerle paylaþtýlar. Mücadele Birliði Platformu’nun ziyaretinin ardýndan Tekel iþçileri, “Hasta Tutsaklara Özgürlük” için her Cuma günü Taksim’den Galatasaray Lisesi önüne yapýlan yapýlan yürüyüþe katýlarak destek verdiler. Tekel iþçileri eyleme Tekel bayraklarý ve tekel pankartýyla katýldýlar. Basýn açýklamasýndan sonra, Tekel iþçilerinin 17 Ekim Pazar günü saat 18.00’da meþaleli yapacaklarý yürüyüþe çaðrý yapýlarak eylem sonlandýrýldý. Ç.Ü Balcalý Hastanesi’nde çalýþan yaklaþýk 1200 taþeron iþçisi taþeronlaþtýrmalara karþý elde ettikleri hukuk zaferi, Çukurova Üniversitesi rektörlüðü tarafýndan tanınmıyor ve rektörlük tarafından yeni taþeron ihalesi hazýrlığı yapılıyor. Bu hukuksuzluðu ve yeni ihaleyi protesto eden çalýþanlar saðlýkta taþeron istemediklerini dile getirdiler. 4 Ekim saat 08.00’de Balcalý Hastanesi Poliklinikler giriþinde toplanan yaklaþýk 50 iþçi, rektörlük tarafýndan uygulanmaya sokulmayan hukuk kararýný ve yeni yapýlacak taþeron ihalesini protesto ettiler. Eylem sýrasýnda “Saðlýkta Taþeron Ölüm Demektir”, “Rektöre Kul Taþerona Köle Olmayacaðýz”, “Ýnsanca Yaþamak Ýstiyoruz”, “Kurtuluþ Yok Tek Baþýna Ya Hep Beraber Ya Hiç Birimiz”, “Yaþasýn Örgütlü Mücadelemiz”, sloganlarý atýldý. Bazý hasta yakýnlarýnýn da destek verdiði eylemin 2. ve 3. gününde poliklinikler giriþinde yarým saat oturma eylemi yapýldý. Sloganlarla hastane yönetimi protesto edildi. Ýþçilerin tüm uyarýlarýna raðmen hastane yönetimi ihalenin iptaline dönük bir açýklama yapmamasýyla eylemin 4. günü olan 7 Ekim Perþembe günü daha kitlesel bir eylem organize edildi. Sabah mesai saati olan 08.00’da iþçiler tekrar poliklinikler giriþinde toplanmaya baþladý. “Mücadeleyle Kazandýk Ýhale Masasýnda Kaybetmeyeceðiz” pankartýný açan sloganlarýyla iþçi alým ihalesini protesto ettiler. \g`abababhKd_f^ebehe^[f_fThNfh]Zdg\a^a\dghXeThPZ`hPZ`hXV\V`hOf`e_dfJ ceTUh Ph QVbh ]gOgh \gWg^abh ]e\fh AIIh Xebh decg\ah [a`h ]e\fh e_TgdgcaTh Nf OgcLgbacUhB_gLaChHYh]ghXgW`ghf[e`h^ZcYbUhHfbe_hXYcg]gh`g^[f[[eSe_ ^gSdaSabhbfh`g]gchPZ`hf`ZbZ_e`JMZde[e`hXechWf\hZd]YSYUh?g^[gbabhfWe[^eT XedQe^eh Ngc]acRh XgWah gSca\Zc]YcUh ?f_fbh ^Zbcgh 7h Pf`[ecfde_Rh 7 Zd_g^abRhbZc_gdhXfWh`YcYWdY`hXechFed_hPf`fde_h]gOghe\ehXfd`eh]fhg_g ^fbhXedQe\fh^gOeMh]fSed^ebRhZh^fbeh\Kbdfb]ececUh/SfchZh`gchQV]V^V\dfhOgJ cf`f[hf]e\Zc^gh^fbehMgOgda\gh\Kbdfb]ececUhEf_f`h`eRhfWe[^eThXedQehXYcg]g ]eSfcdfceb]fbhPZ`hFgTdg]acUh?fc`f^hKTQVcLfhgdaWhNfceWh\gM[aSabah]VWVbVcU HedQehfWe[h]fSed^fhKTQVch]fSed^ebUh>gdfMh`f^[ecedf_fTRhOfc`f^ebhfNh[gdfXe Ngc]acRhXYT]ZdgXaRhgcgXgRh[g_g_hg_gh^gSda`h[gdfXebeThNgch_aCh >gdfMh`f^[ecedf_fTRh]Zdg\a^a\dgh^eTh^gSdaSahMe\g^gh`ZWYddgcabghQKcf Mdgbdg\g_gT^abaTUh<bYbhePebhOg^[gdaSah^fPf_fT^ebUh.Z`RhLgba_hXfb Qe[_f\f\e_h ]Z`[Zcgh XYh Fed_dfceh Pf`[ec_f\f\e_Rh fc[fdf\f\e_Rh VPh g\ ^Zbcgh\gMgca_h]e\fXedech_e^ebCh?(dXY`ehXgW`gh_gd]gh]e\fXedec^ebUh.gbe \ebfhXgSa_da^abRh^g[aLa\ghXgSa_da^abUh>Vc`e\fD]fhgedfhOf`e_deSebfhQfPeJ de\ZcUhBedfhOf`e_dfcehXg`a\ZchWf`fchOg^[g^aRh\gcabhXYh\VcV\f_f\fLf`R ]f^[f`hdgTa_RhMgcghQf[ec_e\ZcUh,KSV^hOg^[gbf^eb]fhf^`e]fbh=IIh[gbf Zdgbh\g[g`h^g\a^ahWe_]ehAIh[gbfh[VXfc`VdZTh\g[gSabgh]VW[VRhPVb`VhMgcg Qf[ec_e\ZcUh<hTg_gbh[aMhbfcf\fh\KbfdfLf`hQfbPheb^gbdgcgRh^gSda`dahebJ ^gbdgcgUh -Yhgb]gh^gSda`hePeb]fhfbh`gcdahgdgbhOg^[ghZd_g\gbdgcgh]Z`[ZcdY` \gM_g`[acUh!fhOg^[ghZd_g\gbdgcgh[fWOe^hNfh[f]gNeh\gM_g`[acUhEVbhOg^J [gbf\fhQe[[e_RhXechQKSV^hLfccgOahgc`g]gWa_dgh`gcWadgW[a_Uh:?ZLg_h`gbJ ^fcdfh YScgWa\Zc]Y_h g_fde\g[h f]e\Zc]Y_h XgTah f`^e`dfce_h ZdY\Zc]YR Og^[gdgchWe`(\f[hf]e\Zc]YRh_f^df`[gWdgca_hWe`(\f[hf]e\Zc]YhN^Uh-e_]e PZ`h cgOg[a_Rh KTfdh Og^[gbf\fh QfP[e_h e`eh \adh ePeb]fh VPh Xebh g_fde\g[ \gM[a_U9h+ffhe`eh\adhePeb]fh'hXebhg_fde\g[h_a Ch,KSV^hLfccgOahbfh\gMgc Xede\Zch _Y^YbYTCh B`LeSfch `gb^fceh XYbYbh ]aWab]gh g_fde\g[da`h Og^[g `gd_g]aUh+fh\gM_aWhXede\Zch_Y^YbYTCh:>fcde\Zch_Y^YbRh`Zd[Y`hgd[abh[fcJ de\Zch_YChGfbebh`Zd[Y`hgd[ah[fchXfTdfcebehgdgda_hPZ`he\ehZdYc^Yb9hOfc`f^f XYbYh\gM_aWUh -e_]ehXech]fh^gSda`[ghQe]eWhNgchOgbQehOg^[gda`dgchKbfhPa`a\ZcChHYJ QVb`Vh[f`bZdZ&ehNfh\gWg_hXePe_e\dfRhQfdeW_eWhVd`fdfchg\caRh\Z`^YdhVd`fJ dfch g\caUh Bcgdgcab]gh PZ`h Fgc`dada`h Ngch g_gh Qfbfdh fSede_h \gWg_ `ZWYddgcab]gbh`g\bg`dahOg^[gda`dgchKbfhPa`a\ZcUh@gb^fcRh^eQgcgRhXf^J dfb_fhFg`[KcVRh`gdMRhOgcf`f[^eTh\gWg_Rheb_fRhFfdPh[g_g_fbh\gWg_ `ZWYddgcabghXgSdahbf]fbdfcUhEg_gch[a`gba`daSahXf^dfb_f\dfhedQedeRhOgcfJ `f[^eTde`dfh edeW`edeUh B;EGh \ebfh \Z`^YddY`dgh edeW`edeRh ]eSfch fbFf`^e\Zbdgc gTgda\ZcU Hede\Zc^YbYTh[aXXabhXech]fhWK\dfhXech\KbhNgcUh.gcah[gbca^gdhXechWf\ g^dab]gUUh+fh]fc^f`h]e\fde_hg^dab]gh]Z`[ZcdgcahXecgThgWgSa\ghPf`fbh\g ]ghOgd`abh`gcWa^ab]ghgWgSa\ghPf`fbhXYhMZde[e`gdgchZd]YUhHeThf^`e]fb XV\V`hg]g_dgch]fSed]e`UhEZ`[ZchfQf_fbdeSehNgc]aUhHYh]gh[gc[aWad_g^a Qfcf`fbhXech`ZbYUhGgdQabhOg^[gda`dgcabh\fcebeh`cZbe`hOg^[gda`dgchgd]aR g_ghOgdghgThQfdeW_eWhVd`fdfc]fhf^`eh^ZcYbdgch]fNg_hf]fc`fbhXech]f \fbeh_Z]fcbh^ZcYbdgchQfd]eUhHg[adahXech[ZMdYdY`[ghV^[h]VTf\ebh[V`f[e_h]eJ de_eRhgd[h]VTf\ebh[V`f[e_h`gdaMdgcabahXfdecdfcUhBHED]f`ehfbh\V`^f`h[V`fJ [e_h`gdaXahfbh]VWV`h[V`f[e_h`gdaXabahXfdecdfcUh4ZLYSYbgh^V[hgdg_a\Zc g_ghXed_f_hbfh_Z]fdh[fdfFZbYhNgcUh>f`hXgWabghZbYbhXedebP^eTdeSeh_eC ?g\acUh/Qf_fbhZdgbabh`fb]eh`Vd[VcVbVh]g\g[_g^aUh4ZLYSYbghXfWh^V[ gdg_g\gbhgbbf\eh]fhXgXg\ah]ghdV`^h[V`f[e_fh\Kbdfb]ece\ZcUh.Z`^YdhVdJ `fdfc]fhe`ehOg^[gda`dahbVFY^h]ghgc[a\ZcUh/^`ehOg^[gda`dgch]fNg_hf]fc`fbR [f`bZdZ&e\dfh\fbehOg^[gda`dgc]gh]fNcf\fhQece\ZcUhBThQfdeW_eWhVd`fdfceb PZ`hXV\V`h^ZcYbdgcahNgchOgdgUhHYhMZde[e`gdgcah`e_hZdYW[YcY\ZcChEVb\g GgSda`h8cQV[Vh?<RhEVb\ghHgb`g^ahHRh"dY^dgcgcg^ah*gcghZbYJ 7Rh EVb\gh >eLgcf[h 8cQV[Vh h 6><5h Nfh ?eT_f[h >eLgcf[eh ,fbfd BbdgW_g^ah6,B>G5J@Vcf^fddfW_fbebhgbg\g^g^aU HYbdgcabh fQf_fbdeSebeh [gc[aW_g\gh Qfcf`h \Z`Uh Gfc_g\fbeb ]ZdgWa_abahg[[ac_g^aRh^fc_g\fbebhXech`gchgdgbahOgdebfhXVcVb_f^eUUUh4Z` XV\V`hXech[V`f[e_hgdgbahZd]YSYhePebh^gSda`hXYhgdgbghQfde\ZcUhhA30Ihdfc]f "dY^gdhGgSda`h*Zde[e`gdgcahY\QYdgba\Zc]YUhA30IJhA33Ih]gh"dY^dgcgcg^a GgSda`h*Zde[e`gdgcbghhEG8h6?<5hYdY^dgcgcg^ah]VTf\]fhZdg\ghXg`J _g\ghXgWdg]aUh3ID]gbh^ZbcghQdZXgdh^gSda`hMZde[e`gdgcahEVb\ghHgb`g^a Nf\ghEVb\gh>eLgcf[h8cQV[Vh]fNcf\fhQec]ehNfh>Vc`e\fD]f`ehhQeceWe_dfce ]fhXK\dfhXgWdg]aUh8cbfSebhXeTe_hOg^[gbf_eT]fheWebhXV\V`hXech`a^_a [gWfcZbghNfced_eWh]YcY_]gUh?fbVTh[g_hKTfddfW_f_eWhOg^[gbfhg_g Xech`a^_ahKTfddfW_eWh]YcY_]gUh>gWfcZbghNfced_f_eWhXecheWeh]fhhMfcFZcJ _gb^gh]g\gb]ac]aSabaThTg_gbhMe\g^g\gh\Kbfde`hXechOgdfhQf[ece\Zc^YJ bYTUh7f^fdghXech`g^gXg]ghf^`e]fbh\ad]gh=h[gbfh^gFcgh`f^f^ehg_fde\g[a \gMada\Zc_YWhWYhgb]gh'Ih[gbfUh+g^adhZdYcChg[fbhXech`g^gXg]gh^gFcg `f^f^eh g_fde\g[ah eO[e\gLabah Of^gMdg\gXedec^ebeTUh EZ`[ZcYbh g_fde\g[ `gcgcabahNfc_f^eh]fhMe\g^g\ahgc[[aca\ZcUhEZ`[Zcdgch`Y[^gdhg]g_dgch]fSedR Ofc`f^h QeXe]ecUh -ZFKcdfch bfh `g]gch `Y[^gd^gRh ]Z`[Zcdgch ]gh Zh `g]gc `Y[^gd]acUh-ZFKchY\Y_g]gbhgcgXg\ghXebfchOg\g[ehTgcgchNfcecRh]Z`[Zch]g K\df]ecUh gc`dah ^gSda`h ^e^[f_dfceh Ngch Xed]eSe_eTh QeXeUh HeTe_ ^gNYb]YSY_YTh^gSda`h^e^[f_e_eThWK\df]ech7fc`fTehNfcQedfc]fbhFebgb^f f]ed^ebUhHYhbfh]f_f`ChGfbebh`e_de`h`gc[abhNgc^gRh^fbhXYbYbdghQe[h^gSda` eO[e\gLabah`gcWadgUh?gdXY`eh]eSfchY\QYdgbgbhWf\hbfCh>ghHe^_gc`h]KbfJ _eb]fbh`gd_ghXechY\QYdg_gRh^eQZc[gUhGfbhPgdaWh^eQZc[ghMece_ehK]fRh^eJ QZc[ghMce_eb]fbh^gSda`hOg``ahgdg\a_Uh*f`eRhOePhK]f\f_fT^fbh^gbg \fWedh`gc[hNfcf\e_UhHYh`g]gch`g\a[h]aWahf`ZbZ_ebebhZd]YSYRhXYh`g]gc fWe[^eTdeSebhZd]YSYhXech^e^[f_]fhXYh^eQZc[gh^e^[f_eh\VcVch_VCh.VcV_fT [gXee#hB_ghXYhOV`V_f[hbfh\gJMa\ZcChGfPe_fh`g]gchXYheWdfcehfc[fde\ZcU 7f^fdgh\fWedh`gc[dgcah`gd]acgLgSa_h]f]eRh`gd]acg_g]aUhGfPe_hNgch\gU BHED]fhe^fhOfchWf\hKTfdRh^eQZc[gh]ghKTfdUhBHED]fh`gMe[gdeT_ebhcg^\ZJ bgde[f^ehNgc]acUh?eT_f[ebh^YbYLYbYh\gbehOg^[gbfdfceh^eQZc[gh]fbf[dfcU HeT]fhZh]fbQfh]fh\Z`Uh?g^[ghfdeb]fh2h[gbfh]Z^\g\dghQfde\ZcRh2h[gbfh7 Pf`[ec_eWUh+f]fbhPf`[ec]ebhOZLg_Ch;\edfWf_f]e_hOgdgh]e\ZcU .gcabhOfMebeThMgcgbaTah]Z`[ZcdgcgRhOg^[gbfh^gOeMdfcebfhNfc_f`hTZJ cYb]gh `gdgLg`^abaTUh Hg`abh BHEh gedfh Of`e_dfcebebh KbQKcV^Vh =I=2 \adab]gh Tg[fbh `eWedfcebh Ogbfdfcebebh Qfdecdfce\dfh ^gSda`h OgcLg_gdgca fWe[dfbfLf`UhBc`g]gWdgch[f]gNehf[[e h?(dXY`ehMgcghOgcLg_g`dgh^gSda`da ZdYb_gTUh Hech XfXf`h ]ZS]Yh `gPh ^fbfh \gWg\gLg`Ch BHED]fh 00R ;bQed[fcfD]fh00hg\ba^ahOePXechFgc`h\Z`UhHece^eh`eWehXgWah1IIIhhOgcLa\ZcRhXeJ ce^ehAIIIhhOgcLa\ZcUh@VXgD]ghXecheb^gbhPZ`hbg]echQKcVdfbhXechOg^[gdaSg \g`gdgb^abRh[f]gNe^ehTZchZdgXedecUh7f^fdgh`gb^fchOg^[g^ababhK_cVhXec ^fbfUh Gfbh Zh eb^gbgh Yd[cgh Mgcgh OgcLa\Zc^YbRh Xech ^fbfRh Xech g\ \gWg[a\Zc^YbUh@VXgDbabhOgcLg\g_g\gLgSahMgcghXYhg_gh`g\Xf[[eSehFgTdg XechWf\hZd_Y\ZcUh@VXgD]gh\gWhZc[gdg_g^ah0%UhHechg\h\gWg[[a h>gXeehXY gOdg`ahXech^ZcYbhg_ghMZde[e`hXech^fPe_Uh<hg]g_hXechg\h\gWg\gLg`Uh< Mgcg\ahOgcLg[a\ZchZhg]g_gUhB_gh^fbh@VXgDbabh\gM[aSahQeXeh[f_fdh^gSda` OeT_f[dfceRhOfc`f^fhXf^dfb_fRhdV`^hZd_g\gXedechg_ghOfc`f^fh^V[RhOfcJ `f^fhYdgWa_RheWRh`ZbY[h^gSdgc^gbheb^gbdgch`Zdg\h`Zdg\hKd_fTdfcUh@VJ Eyleme SES Genel Baþkaný Bedriye Yorgun ve TTB Genel Baþkaný Eris Bilaloðu katýlarak iþçilere destek verdiler. Saat 10.00’da Hastane içinde bulunan ihale salonuna yönelen iþçiler, salonun önünde toplanarak ihalenin yapýlmasýný fiili olarak engelledi. Bu sýrada sendika baþkanlarý tekrar konuþmalar yaptýlar. Bu sýrada orada bulunan emniyetten polisler ihalenin yapýlmadýðýný ve iptal edildiðini söylediler. Bu söze güvenmeyen iþçiler rektörlükten veya hastane yönetiminden bir yetkiliden bu bilgileri almak isteðini belirttiler. Bir cevap almak için Ýþçiler Kampüs içinde olan rektörlük binasýna yürüyüþe geçtiler. Ýþçiler rektörlük binasýna geldiklerinde binanýn polislerce kordona alýndýðýný gördüler. Barikatýn önünde sloganlarla bekleyen iþçiler, “bir cevap almadan buradan ayrýlmayacaðýz” dedi ve kýsa sürede rektör yardýmcýsý yanlarýna gelmek zorunda kaldý. Yapýlan görüþmede rektör yardýmcýsý konuyla ilgili bilgisinin olmadýðýný söyledi ve iþçileri hastane baþhekimine yönlendirdi. Tekrar hastane önüne dönüldü ve sendika baþkanlarýndan oluþan bir heyet baþhekimle görüþtü. Bekleyiþ yaklaþýk yarým saat sürdü ve 12.30 sýralarýnda iþçilerin yanýna gelen heyet adýna Devrimci Saðlýk-Ýþ Genel Baþkaný Arzu Çerkezoðlu bir açýklama yaptý “Ýhalenin þimdilik iptal olduðunu bildirdiler. Ancak mücadelemiz devam edecek ve taþeron sistemini tüm hastanelerden söküp atana kadar ýsrarlý mücadelemizi sürdüreceðiz”. Eylem bu açýklamanýn ardýndan bitirildi ve iþçiler sloganlarla iþlerine geri döndüler. 112 Acil Saðlýk Hizmetleri emekçilerinin çalýþma alanlarýndaki zorluklar gün geçtikçe aðýrlaþýyor. Ýçinde bulunduklarý olumsuz koþullar nedeniyle saðlýk hizmetlerini vermekte güçlük yaþadýklarýný belirten 112 Acil Saðlýk Hizmetleri çalýþanlarý, sorunlarýný duyurmak amacýyla Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikasý (SES) Ýstanbul Þubeleri’nden emekçiler Çemberlitaþ’ta Ýstanbul Ýl Saðlýk Müdürlüðü önünde 28 Ekim Perþembe günü saat 11.00’da bir basýn açýklamasý yaptýlar. Basýn açýklamasýna “Can Kurtarýyoruz, Ýnsanca Çalýþma Koþullarý Ýstiyoruz / SES Ýstanbul Þubeleri” yazýlý pankart ve “112 Ambulanslarýnýn Doktorun Çalýþanlarýn Ýþyeri Yok”, “Ücretsiz Yemek Hakký Ýstiyoruz”, “Sözleþmeli Köle Olmayacaðýz”, “Can Kurtarýyoruz, Evimize Giderken Canýmýzdan Olmak Ýstemiyoruz” yazýlý dövizlerle katýlan emekçiler, 112 Acil Saðlýk Hizmetleri çalýþanlarýnýn sorunlarýný bildirmek ve çözüm üretmek amacýyla Ýl Saðlýk Müdürü’nden randevu talebinde bulunduklarýný fakat bir cevap alýnmadýðýný, buna karþýn sorunlarýnýn arttýðýný, çalýþma XgD]gh MYcZh ePed_f^f\]eh XYh Zcgbh PZ`h ]gOgh \V`^f`h ZdgLg`[ah g^dab]gU <dgSgbV^[VhXechWf\hXYhOf_hLfXebeT]fbhMgcghPa`_g\gLg`[aRhOf_h]f PZ`h]gOghFgTdgh\gWg\gLg`[abaTUh =II=h\adab]gbhXfceh^gSda`[gh]KbVWV_hEVb\gh>eLgcf[h8cQV[VDbVb fQf_fbdeSeb]fUhBedfhOf`e_deSehbfh]f_f`hXede\Zch_Y^YbYTChHfbe_hXKdJ Qf_]f`eh^gSda`heWdfcebeh[gWfcZbghNfc_f`h]f_f`UhBdh^gbghWYh`g]gchMgcg Nfh1IIIheb^gbhNfce\ZcY_UhHYbdgcabhAUh]fcfLf]fbh^gSda`h^ZcYbdgcabahOgdJ df[Uh1IIIhdecgbhNgcUhHYbYbh=IIIhdecg^abghQe]fcdfcebeh`gcWadgRhOf_Wecf PgdaW[acUhGfbh[gWfcZbhZdY\Zc^YbRh^KTdfW_fdehOgdfhQf[ece\Zc^YbUh=III decg\ah OgcLg_g\gXedecUh EgOgh `K[Vh Xech \fch [Y[gca_Rh g`[eFh PgdaWgbh Xec Of_Wecfh ]fSedh ]fh f_f`deh Zd_YWh Mgcg\gh FgTdgh eO[e\gLah Zd_g\gbh Xec Of_Wecfhgd^g_h\gh]gh`gPg`h^eQZc[g^aThPgdaW[ac^g_hfd]f`ehMgcg\ahOgcJ Lg_g^g_#h HYbYbh ePebh `gcWa\a_Uh .Z`^gh [gXeeh `eh QfPed_fdeUh GgSda` ZLg`dgcah ]gh g\bah ^e^[f_Uh >gXeh `eh XeTh XYbYh e^[e\ZcYTUh 8TfdJh dfW[ec_f MZde[e`gdgcabgh`gcWa\aTUh Hfbh8E*Dh]fhPgdaW[a_UhGgSda`hMZde[e`gdgcabahbg^adh\gMa\ZcdgcChEZ`J [ZcdgcRhOf_WecfdfchXechgcg\ghQfde\ZcRh^gSda`hMZde[e`g^ahXfdecde\ZcUhHeTe_ ^gSda`h MZde[e`gdgca_aTah ]Z`[Zcdgcgh Of_Wecfdfcfh Nfcec^fbeTh XeTh KdVcVTU -K\dfh]e\fXedec^ebeTUh<bdgch]fNce_Leh]Z`[ZcdgcUhBc`g]gWdgchXfbh]fh]Z`J [ZcY_RhMcZFf^\Zbfde_RhXfbeh]fbf[df\fLf`hZdgbh[ZMdY_Ybh`fb]e^e]ecU >gXeeh`ehXfb]fbh[f`be`hXedQehgdgXedec^ebRh^gSda`h`gcgcdgcabaRhMZde[e`gdgcaba ^ZdLYhOf_WecfdfcfRh]Z`[ZcdgcghXacg`g_gT^abUh +f]fbRh[ZMdY_hXYbYhXK\dfhgdQada\ZcUhHeThZbgh]e\ZcYTh`eRh=Ih^fbf ^Zbcgh^fbebhf`ZbZ_ebhXg[gLg`Uh!g[gb]gWhZbghXg`gch_aRhNg[gb]gW XYQVbhQe]eMhOg^[gbf]fheWdfcebehOgddf]e\ZcUh<hK\dfhQKcV\ZcUhGfbhXYbg `gcWahPa`gchQKcVbV\Zc^YbUhGeTfh^ZcY\ZcY_h]fNdf[hOg^[gbf^eb]fhQKcfN gdgbh]Z`[Zch\gca_hQVbh]fhXgW`gh\fc]fhPgdaW^abh_aChEfce_h`eh?g\acU -e_]eh XYcg^ah eWdf[_fh Zd]YUh B`Xgb`Dabh g]g_dgcah \gca_h QVbh ]fh ;W Hgb`g^aDb]ghPgdaWgXedech_eCh-K\dfh[gc[aWadgXedecUh>gXeeh`eRhXeTh[g_hQVbf fNf[h ]e\ZcYTUh B_gh \gMadgbh [g_h QVbh `g_Yh OeT_f[eh ]fSedUh 8TfdJ dfW[ec_fUh<bYbhePebh>gXeMh<]g^ah`gcWahPa`a\ZcUhHeTh1Ih^fbfh[g_hQVbV ^gNYb]Y`Uh/Nf[Rh`g_Y]ghPgdaWgbh]Z`[Zch[g_hQVbhPgJdaW_gda]acUhB_g XeThKTfddfW[ec_f^ebfh`gcWa\aTRh^gSdaSabhMe\g^gdgW[acad_g^abgh`gcWa\aTUh HeTh`g_Y]ghPgdaWgbh]Z`[ZcdgcabhQcfNdeRh[ZMdYh^KTdfW_fdehOg``aba ^gNYb_gda\aTUh EZ`[Zcdgch :XeTh gTh Mgcgh gda\ZcYT9h ]e\ZcUh ;WPe\dfh XecdfWR Og``abah^gNYbUhHK\dfh]V``(babah^gNYb_g`hePebhXgbgh^ZdLYdY`h\gM_gU HeTh XV[Vbh PgdaWgbdgcabh Zc[g`h KcQV[dfb_f^eb]fbh \gbg\aTUh HgWXg`gb ]e\Zch `eRh Xech \g^gh \gMgda_h _f_YcRh eWPeh g\ca_abah Zc[g]gbh `gd]acgda_U @/G@Debh LfNgXah bf]ech gc`g]gWdgch ]Y\]YbYTh _YCh @/G@h bfh MZde[e`g Kbfc]eChHeTe_hMZde[e`g_aThNgc]aRhZc[g`hPgdaW_gh\g^g^aUh:;WPeRh_f_Yc g\ca_abghOg\acU9hHgWXg`gbhXeTeh`gb]aca\ZcRhXeTeh^KTdfW_fdeh\gMgLg`h`eR QVNfbLf_eTh`gd_g^abUh<bYbhbe\f[ehXYhg_gh^fbebhbe\f[ebhbfCh/Nf[h:eWPeJ _f_Ychg\ca_abghOg\ac9UhHV\V`h_f_Ycdgch]aWab]ghOfc`f^h_f_YchZd^YbU @g_Y]ghPgdaWgbh`g]cZdYheWPehOg`dgcab]ghXecdfWfde_Uh ;^[gbXYdhbeNfc^e[f^eh12IIh[gWfcZbheWPebebhKcQV[dfb_fh_VLg]fdfJ ^eb]fh^fb]e`gdgchXgWgca^aThZd]YUhHfbe_h_gbfNehXgWJ`gbdaSa_]ghXech]fcJ bf`h `YcYd]YRh _ggWdgcah Tg_gbab]gh K]fb_f\fh XgWdgb]aRh eTebdfc `Yddgbada\ZcUhB]g_dgchAIh^fbfhPgdaW_aWhOePheTebhgdg_g_aWUh<cg]ghfQfJ _fbh^fb]e`ghG/GDfh^K\df]e_RhQfdebhXYbdgcahKcQV[df\fde_Uh:.ghOZLg_R Xede\Zc^YbYTh Zd_gTRh gbLg`h FgOceh V\fh \gMgXedeceTU9h ?gbeh FeedeRh _fWcY ^fb]e`gLada` hOg]eh_VLg]fdfhf]fde_ *f`eh^gSda`[ghPKTV_hbfChebgb^_gbhQfbfdhNfcQedfcdfhQfbfdhXV[J Pf]fbh^gSdgb_gdaUhHV[Pf]fbhfbhgTh)hAIhMg\h^gSdgb_gdaUh@g\bg`dgc `g_Yh^gSda`hOeT_f[dfcebfhg\cad_gdaUh8Tfdh^f`[Kcfh[gbabgbhg\caLgda`hNf ]f^[f`dfch`gd]acad_gdaUhHecebLehXg^_g`h^gSda`hOeT_f[dfcebehVLcf[dehOgdf Qf[ecfbhOfch[VcdVhY\QYdg_gh`gd]acad_gdaUh8bLfde`hXecebLehXg^g_g`h^gSda` OeT_f[dfcebfUhGgSda`hZLg`dgcah]f^[f`dfb_fdeRh^fN`hTebLecehh`YcYd_gda]acU GgSda`hZLg`dgcah0IIIhJhGgSda`hfNdfcehA'UIIIUh@g_YhOg^[gbfdfceh]f^J [f`dfb_fdeh^g\ahAAIIDfhPa`gc[ad_gdaUhBWadg_ghOeT_f[dfcebfhKTfdhKbf_ Nfced_fdeUh;dfceh[f`bZdZ&ehY\QYdg_ghMdgbdg_g^ah\gMad_gdaUh@g_YhedgPhNf ^gSda`h [f`bZdZ&e^eh ^gbg\eh QfdeW[eced_fdeUh "dY^gdh gWah Vcf[e_h _fc`fTe `YcYd_gdaUh ,cfNdeh J>ZMdYh ^KTdfW_fdeh KcQV[dfb_fh Og``aRh [g_h QVb PgdaW_gUh HV[Vbh ^gSda`h PgdaWgbdgcah Zc[g`h PgdaW_gh ^[g[V^Vb]fh Zd_gdaR ^KTdfW_fdeJ[gWfcZbhNXUhY\QYdg_gdgcabghOg\ac h*fcFZc_gb^h^e^[f_eh\fJ cebfhg]edhK]Vddfb]ec_fUhHgWOf`e_dfch^fPe_dfhg[gb_gdaUhEf_Z`cg[e`R WfFFgFRhOf^gMhNfcfXedechXech^gSda`hOeT_f[h^VcfLehePebhOgd`hZcQgbeTg^\ZbY NfhOgcf`f[dfceUh/We[h^gSda`hOeT_f[ehePebhg^adh^ZcY_dYhOV`V_f[dfc]echFg`g[ [ZMdY_hKcQV[dfcehNfh_f]\ghMZde[e`gdgcabbhQfdeW[eced_f^ehNfhY\QYdgb_g^a ^VcfLeb]fhOgd`abhQVLVbVhNfh`Zb[cZdVbVh]fNcf\fh^Z`_gda]acU EVb\ghGgSda`h8cQV[VhNfcedfcebfhQKcfheb^gbdgcahOg^[ghf]fbKd]VJ cfbhVPh\g\Qabhbf]fbhNgch`K[VhXf^dfb_fh6gPda`RhgWacahXf^dfb_fRh]fbJ Qf^eThXf^dfb_f5h^eQgcgRhOgcf`f[^eTh\gWg_#h,Kc]VSV_VThQeXeh^gSda`da Zd_g_aThePebh]Z`[ZcdgcgheO[e\gLa_aTh\Z`Uh :9(5297512:/86.5:/94:-9623 3:5"56.8:.+!+6+7.+ +6.8 /'77963-:,4963:0+/18/:,796:579"7943:(5091909:1+4-815:.9)9:-9623/73 .8 57:-59 <hedgPdgcheb^gbdgcgRh\Z`^Yddgcgh]fNdf[dfch[gcgFab]gbhNfcedfbhXf]gNg edgPdgc]acUh7f^fdgh`dg^e`hNfcf_hedgPdgcahVcf[_f`hLgTeM[ech]f]eSebeThWf`ed]f g_gh)hAIhOg^[ghePebhQfcf`dehZdgbhedgLahVcf[_fTUh4Vb`VhXYhedgLgheO[e\gLa ZdgbdgcabhOfM^eh\Z`^Ydheb^gbdgcUh@gchQf[ec_f\fLf`hgdgb]ghZd]Y`dgcahePebhVcfJ [ed_fTdfcUhGg[ad_g\gLg`Rheb^gbdgcghXf]gNghNfcedfLf`hedgPdgc]achXYbdgcUh"LYT Zdgbh edgPdgch ]gh Me\g^g]gbh Pf`ede\ZcUh 8cbfSebh BMcZ_fbh bfFf^h gPaLa Fa^Fa^dgc]gbhXech[gbf^eUhBMcZ_fbhAh`YcYWhbfh]fTgNgb[g&ahNgcRhQVb]fh1h]fFg gd_gda^abUhHechedgPhPa`a\Zch=1h^gg[de`hXechFa^hFa^h\gMa\Zc^YbYThf[`e^eh=1h^VcVJ \ZcUh Hece^ebebh Fe\g[ah XecRh Xece^ebebh Fe\g[ah AIIh >h Nfh >Vc`e\fD]fh YLYTh Zdgba XYdg_a\Zc^YbYTUh?g^[g\gh\gTg_a\Zc^YbYTRhZhMe\g^g]gh\Z`RhKXVcVh^g[ad^ab ]e\fUh@gd]acg_gTRh\g^g`[achg_gh^g[_gTU koþullarýnýn daha da kötüleþtiðini, tüm çabalarýna ve özverili çalýþmalarýna raðmen saðlýk hizmetlerinde oluþan aksamalarýn devam etmekte olduðunu belirttiler. Çalýþanlarýn sadece bir kýsmýnýn iþ güvenceli kadrolu olduklarýný, çoðu acil servis çalýþanlarýnýn ise 1 yýllýk sözleþmeli personel statüsünde olarak çalýþmakta olduðunu söyleyen 112 Acil Saðlýk Hizmetleri çalýþanlarý, diðer kentlere ve görev tanýmlamalarýna göre daha fazla çalýþmak zorunda kaldýklarýna da deðindiler. Tam gün yasasý ile saðlýk personelinin haftalýk çalýþma saati 45 saatten 40 saate indirilmiþti. Buna karþýn, 112 Acil Hizmetleri personelin yasa dýþý olarak 48 saat çalýþtýrýlmakta olduðu belirttiler. 112 Acil Saðlýk Hizmetleri çalýþanlarýnýn, Aile Hekimliði uygulamasýna geçilmesi konusunda da yeni sorunlarla karþýlaþacaklarýný, Ýstanbul genelinde 140 noktada 112 Acil Servis hizmeti yapýlmakta olduðunu ve bu noktalarda çalýþmakta olan 180 hekimin, Aile Hekimliði’nde görev almayý seçmesi ile ambulanslarda görevlendirilebilecek doktor kalmayacaðýný söylediler. Saðlýkçýlar, personel ve hekim eksikliðinin derhal giderilmesi, zorla fazla mesai uygulamasýna son verilmesi, fazla mesai ile ücretlerinin ödenmesi ve izin verilmesi taleplerini sýraladýlar. Taleplerini dile getiren sloganlarýn atýlmasýndan sonra basýn açýklamasý sona erdi. :*8775/78:29!84,6:&4+2786-815078:57 575:1,4-9/:51250,4'-:69137:$54:0,7.96:8"2565*U9h HYh^ZcY\Yhe`ebLehXKdV_Vbh^ZbYb]gh\gba[dg\g\a_U ;Wh,VNfbdeSehNfhWPehGgSdaSahXKdV_VbfhQfPfde_UhHg[a ]Vb\g^abghXg`[aSa_aThTg_gbhQfdfbf`^fdh[gca_hXe[[eR fb]V^[ceh\V`^fd]eUhHedQeh[f`bZdZ&edfcehgc[[aUh,fdeW_eWhVdJ `fdfc]fheWPeh^gSdaSahKbLfde`dfceb]fhM^e`Z^Z^\gdhf[_fbJ dfcRh \gWdgbgbh eWh QVLVRh \fbeh `e_\g^gddgcRh fcQZbZ_eR gdfc&edfcRh\fbeh[f`bZdZ&edfcRh\Kbf[e_hNfhKcQV[dfb_fRh;W ^gSdaSahOeT_f[dfcehXgWahPf`fc`fbRhQfdeWJ_f`[fhZdgbhVdJ `fdfc]fheWPeh^gSdaSahKbLfde`dfceb]fh[gca_RhgSachNfh[fOdeJ `fdeheWdfcRh[fOde`fdeh[f`bZdZ&eh[cgb^FfceRhXV\V`h6`g[g^[cZFe`5 `gTgdgcRheWh`gTgdgcaRhQVNfbde`Rh_f^df`hOg^[gda`dgcah6^edeJ `ZTe^#5Rh[Z`^e`h_g]]fdfcRh^ZdNfb[dfcRh\V`^f`hce^`dehQYJ cYMdgch6PZLY`heWPeUUU5RhgSachFeTe`^fdhPgdaW_ghNfhebFZc_gd PgdaW_ghKbh^acgdgcahgd_g`[g]acUhEZdg\a^a\dgh]gh^gSda` ^ZcYbdgcah ]fSeWe\ZcUh ;bQed[fcfD]fh eW^eTdfch Nfh f^bf` PgdaWgbdgch]gOghfc`fbhKdVcdfchPVb`VhXf`dfb[e^eh\Z`Uh >Vc`e\fDbebhVPhZdg\]ghcf^_ebehPa`gcgXedeceTUhHecebJ Le^ehEgNY[MgWgD]ghQfcPf`dfWfbhZdg\Uh;`ebLe^eh>YTdgh>fcJ ^gbf^ehNfhVPVbLV^Vh@Z[h[gWdg_gheWPedfce# GZbh e`e^ebeh `gTgh ^g\g_gT^abaTRh XYh ZdgSgbV^[V eb^gbda`h ]aWah Xech Zdg\]acUh GG@h e^[g[e^[e`dfcebfh QKcf =II%D]gh A%IAh eWPeh eWh `gTg^ah ^ZbYLYh KdVc`fbh =II0 \adab]gh XYh ^g\ah AI11Uh =II0h \adab]gh _f^df` Og^[gdaSab]gbh Kdfbh Ah `eWeUh Gfbh ^eQZc[gdah ]fSed^fbRh Z gb]gheWeh\gM[aSabhgb]ghOg^[gdaSabh[f^Me[hf]ed_e\Zc^gR ^fbh OePh `g\]gh Fgdgbh QfP_e\Zc^YbUh HYbdgcabh OfM^e ^eQZc[gdaheWPedfcfhQKcfh`g\a[dgcUh@g\a[h]aWahfbhPZ`hbfJ cf]fCh@VPV`hg[Kd\fdfc]fUhd`f_eT]fh_f\]gbghQfdfb eWh `gTgdgcababh )h %IDab]gbh FgTdg^ah 2ID]fbh gTh eWPe PgdaW[acgbheW\fcdfceb]fRh\gbeh;WPehGgSdaSahNfh;Wh,VNfbdeSe @YcY_dgcababh`YcYd_g^ababhQfcf`deTZcYbdYh[Y[Yd_g]aSa eW\fcdfceb]fh\gWgb_g`[g]acUh;Wh`gTgdgcababh)h2ID^eRh3 \gh]gh]gOghgThPgdaWgbahZdgbheW\fcdfceb]fh_f\]gbghQfdJ _f`[f]ecUhHYheW\fcdfceh@<H;Ddfcebh)h3IDabah[f_^edhf[J _f`[f]ecUh4KTV_h^eQZc[gdahNfh^fb]e`gdaheWPehPgdaW[ac_g`U Gfb]e`g^aTheWPehPgdaW[acgbh`g_Yh^YPYheWdfcUh8E*hedf edeW`e_hZd]YSYh\addgc]ghAUh@ZbQcfD\fhXK\dfhXechKbfcQf Nfc_eW[e`Uh :GeQZc[g^aTh Nfh ^fb]e`g^aTh eWPeh PgdaW[acgbR Mgc[eh ^YPYh eWdfc9h ]e\fh [VTVSfh QfP^ebh e^[f]e`Uh 1h ^gg[ ^Vc]Vh[gc[aW_gUh@e_^fhgdf\Oeb]fh`ZbYW_g]aUh:?ZLg_ ^fb]e`g\ah Pa`gcgda_h ]gh ^g]fLfh ^eQZc[gh `gd^ab9h ]e\f Kbfc]edfcU ;W\fceh_VOfb]e^dfceRh[f`be`fcdfceRh]Z`[ZcdgcahNgcUh;W \fceh_VOfb]e^dfcehbfh\gMgcdgcCh;Wh\fceh`ZWYddgcabah]VJ TfbdfcdfcUh.fcebfh`Z\_gh6Tgcgcdah_g]]fbebRheWdf_eb5R ?gNgdgb]ac_gh 6\fcfdRh ^f\cfd[_fh 6Qfbfd55R Gabacdgb]ac_gh6eTZdg^\Zb5Uh-e_]eh^fbhXfbe_h_ggWa_a NfcfLf`^ebRhXfbheWPebebhOg``abah^gNYbgLgSa_UhHK\df Xech Wf\h _V_`Vbh _VCh HYh `g_Yh QKcfNeh Zd_gda]acU ;WNfcfbdfc]fbh [ZMdgbgbh Mce_dfcdfh PgdaWgbh Xech `g_Y `YcYdYWYhZd_gda]acUhHYh`g_Yh`YcYdYWYhe^[eO]g_hf[_fJ de]echOf`e_eRh_VOfb]e^eUh<hTg_gbhKTQVchZdgcg`heWPebeb Og``abah^gNYb_gda]acUh @Z[h`Y_dg_gheWPedfceh`ZbY^YbghQfd]e`UhEVb\gh[gceOeb]fhXYhXV\V`J dV`[f`eh Xech Zdg\h A3'IDdgc]gRh BHED]fRh XV\V`h Xech ]gSah ]fdfcf`h [Vbfd \gMa_ab]ghPgdaWgbh[gWh`ac_gheWeb]fhQfcPf`dfWe\ZcUh<h]Kbf_]fhXYheW[f TfbLedfcRhg[ebdfchPgdaW[acad_aWUhHYcg]ghcf^_ehcg`g_dgcghQKcfh0hXebheWPe PgdaW_aWUh10IRhQfcPf`dfcfhQKcf\^fh$IIh`eWehKd_VWUh@Zc`Y\ZcYTh`ehXeTe_ Zdg\hZb]gbh]gOghXV\V`Uh<hZdg\hA3'ID]ghZd_YW[YhNfhZhTg_gbh^[gb]gc[J dgchhPZ`h]VWV`[VUh-e_]eh>Vc`e\fD]fhXYhZdg\h\gWgba\ZcRhQfcPf`[fbhPZ`h]cgJ _g[e`Uh ?aTdahXechVcf[e_hNgchNfhZdgSgbV^[VhXechQf[ece_Uh@Z[heWPebebhKbVbfhQfJ de\ZcRh\V`^f`hXg^abPdgh`Z_Mcf^Kcdfh`Y_hMV^`Vc[VdV\ZcUh.V`^f`hXg^abPdg `Y_hMV^`Vc[[VSVb]fhPZ`h`VPV`h[gbfdehTfccfLe`dfchOgdebfhQfdech`Y_hNfhXY XV[VbhZ]g\ah`gMdgcUhGeThXYbYh^ZdY]YSYbYThTg_gbh^de`ZTe^hOg^[gdaSabg \g`gdgba\Zc^YbYTUhGde`ZTe^hOg^[gdaSahbf]ecChEVb\gh[gceOeb]fh`dg^e`heWPe Og^[gdaSa]acUh8bdf_dfcdfhXg[a]ghgTgd_aWhZdgbh_g]fbLehOg^[gdaSa]acUh7gJ ]fbdfc]fRh\ZdheWPedfceb]fRh^fcg_e`[fRhLg_heWPedfceb]fhQKcVdVcUh4ebhQeXeh>VcJ `e\fhQeXehVd`fdfc]fh[f_fdh_f^df`hOg^[gdaSahZd_g\gh]fNg_hf]e\ZcUh Gde`ZTe^hOg^[gdaSahePebhfbhfdNfceWdeh\fcdfch`Z[heWeb]fhZd_g`[g]acUhHgW`g ^gbg\eh`Zddgcab]gh]ghNgcUh7f^fdghgb[dgcabhMgcdg[ad_g^ab]gRh_f[gddfceb [f_eTdfb_f^eb]fRh ^fcg_e`h ^gbg\eb]fh KTfdh Zdgcg`h ]gh `Z[h `Y_dg_g eWeb]fUh EVb\gh [gceOeb]fh ed`h ]fFgh >Vc`e\fD]fh \gMada\ZcUh @Z[[gh _Z]g XgWda\ZcUhHech;[gd\gbhFec_ghQf[ece\ZchNfhOePXechKbdf_hgdab_g]gbhXYheWdf_ \gMada\ZcUh Gde`ZTe^h_g]fb]fh'Ih\ad]ghOgFeFhOgFeFhQfdeWfXedecUh@Z[h`Y_dg_gheWeb]f AR2h g\]gh %h g\]gh QfdeWe\ZcUh GebZMdYh Og^[gh Kd]VRh ZbYbh `gc]fWeh Kd]VU EYc_YWhgc`g]gWhg`LeSfchbg`de\dfh`Yc[YdgLgSabah]VWVbV\Zchg_ghOePhY_Y[ \Z`Uh ?aba^dah 'h Og^[gh Nfh ZSYddgcaRh gbbf^eh Xgbgh Qfd]eUh :<SdY_h XYcg]g PgdaW_aW[aRhXg`[a_hOg^[gRhXYbYbh`gc]fWehNgchg^`fc]fRh`ZWg_a\ZcRh]YcJ _g]gbh`gPa\Zc9Uh:<h]ghPgdaW_aWh_a\]aC9Uh:/Nf[U9hHech[gbfh\gTah\gT]a_hg^J `fcfhVPVbLVhg\]ghPa`[aUhEeSfcdfceh?g``(ceD]fhZbgh]gh\gTah\gT]a_hZh]g Og^[ghPa`[aUhHYheWPedfcebh)h33DYh`g\a[h]aWaUh;WPe]fbheWPe\fhYdgW[a_UhA=II `eWe\fhYdgW[a_RhXYbdgc]gbh2Ih`eWehKd]VhNfh]eSfcdfceh]fhKdfLf`Uh@Yc[Yd_g Wgb^dgcah\Z`Rhg_ghOg^[gda`h]fcfLf^ebfhQKcfh`e_e^ehAh\adhePeb]fRh`e_e^eh=I \ad]ghg_gh_Y[dg`ghXYhOg^[gda`[gbhKdfLf`Uhh GZbcgh \g^g`h Qfd]eh g_gh ^g]fLfh `Z[h eWeb]fh ]eSfcdfceb]f \g^g`dgb_g]aUhB_gh`Z[heWehPZ`hNgOWeLf\]eUh=h?gF[ghKbLf`ehOgXfcRh^Zb YdY^dgcgcg^ah^fb]e`gdgcabh\gc]a_a\dghXV\V`hFec_gdgch=IAAh\adab]gbhe[eXgJ cfbhXYheWdf_eh`Yddgb_g\gLg`dgcabahgPa`dg]adgcUh-K\dfh^gNYb_gh\gMa\ZcdgcU :HeTh\gM_g]a`RhXeTe_heWehNfc]eSe_eTh[gWfcZbdgch\gM_aWU9h>gWfcZbh]aWab]g eWh_ehNgcChHechFec_ghQfde\ZchZbghNfce\ZcRhZhgda\ZchWYhAIIh`eWe\fhNfce\ZcRhZ gda\ZchZbghNfce\ZcRhZh]ghgda\ZchXechg]g_ghNfce\ZcUhB]g_hfNebebhgd[ab]g ZSYddgca\dghXecde`[fhXYheWeh\gMa\ZcUh'hZSdYh]ghKdV_LVdhOg^[gRhg]g_hXYheWe Xed_e\Zch`eUh4ZLY`dgcgh]f]e_h`eh:!f`(df[hNfcebhgNY`g[gU9h4ZLY`dgcRh:!fJ cf_f\eTRhPVb`VhMg[cZbhXgXg_aTU9hEVb\gh\g^g`dg\gLg`hXYheWeUhHYbYhXeT XgWgc]a`Uh >Vc`e\fD]f`eh _VLg]fdf_eTdfh XgWgc]a`Uh HeTh Xg`gbgh Qe[[e` eWPedfcdfhXecde`[fRhXg`gbhWK\dfh]f]eh:+e\fh[ZTdYheW[fhPgdaWa\Zc^YbYTCh+e\f XYheWdfhYScgWa\Zc^YbYTC9h GZcYbhbg^adhPKTVdVcChHfbh]fh^eTfh^ZcY\ZcY_h^ZcYbhbg^adhPKTVdVcC Tuzla Organize Deri Sanayi Bölgesi’nde bulunan Rimaks Tekstil fabrikasýnda, iþçiler Türk-Ýþ’e baðlý TEKSÝF Sendikasý’nda sendikalaþma çalýþmasý baþlatýnca iþten atýlmýþlardý. Ýþçiler 7 Aðustos’ta topluca sendikaya üye oldular, 9 Aðustos’ta da iþten atmalar baþladý, 23 iþçi iþten atýldý. 11 Aðustos 2010 tarihinde iþçiler fabrika önünde direniþe baþladý. Rimaks patronu, 16 Aðustos’ta sendika yöneticilerini toplantýya çaðýrdý. Toplantý günü görüþme yaparak sorunu gidermek yerine 41 iþçinin daha iþine son verdi. Ýþten çýkarýlanlar arasýnda sendikasýz iþçiler de var. Ýþten atýlan 64 iþçi fabrika önündeki direniþi sürdürdü. 11 Aðustos’ta baþlayan Rimaks direniþi 4 Ekim’de Tuzla ve Bartýn’daki iþçilerle yapýlan toplantýdan sonra TEKSÝF sendikasý örgütlenme uzmaný, patronla yapýlan anlaþmayý iþçilere açýkladý. Anlaþmaya göre iþbaþý yapmak isteyen iþçiler geri dönecek. Fakat iþletmede daraltmaya gidilmesi gerektiði için, son giren iþçiden baþlanmak üzere iþe geri alýnan iþçi sayýsý kadar iþçi iþten çýkarýlacak. Ýþbaþý yapmak istemeyen iþçilere ise 6 aylýk ücret tutarýnda tazminat ödenecek veya iþçinin isteðine göre iþbaþý yapmak istiyorsa 4 aylýk ücret ödenecek ve taþeron firmayla çalýþmaya devam edip daha sonra ana firmaya geçebilecek. Ýþçiler bu direniþ ve eylemler sýrasýnda kendi ayaklarý üzerinde durmayý öðrendiklerini, disiplinin önemini anladýklarýný, kendilerine güvenmeleri gerektiðini ve asýl olarak sýnýf dayanýþmasýnýn önemini anladýklarýný söylüyorlar. Rimaks’ta yaþanan sorunlarýn sadece onlara has sorunlar olmadýðýný, nerede çalýþýrlarsa çalýþsýnlar, sorunlarla karþýlaþacaklarýný, kendilerinden baþka bu sorunu kimsenin çözümleyemeyeceðini, iþçilerin ancak kendi kurtuluþlarýný kendilerinin elde edebileceðini bu direniþ sýrasýnda kavradýklarýný anlatýyorlar. DEVLET MEMURLARI-KAMU EMEKÇÝLERÝNÝN ÝÞKAZASI VE MESLEK HASTALIÐI SÝGORTASI HAKLARI Madde 188: HASTALIK Sosyal güvenlik hakký Sorumluluk Hukuku’nun VE ANALIK SÝGORTASI: önemli bir bölümüdür. Ýþ kazasý ve meslek hastalýklarý sigortasý da sosyal güvenlik hakkýnýn en önemli kýsmýný oluþturur. Sorumluluk hukuku bir anekdotu A) Devlet memurlarýnýn hastalýk, analýk ve gö- bu alanýn satýr baþý yapar daima; “Bir çivi yüzünden revden doðan kaza ile mesleki hastalýk, bir nal, bir nal yüzünden bir at, bir at yüzünden bir B) Devlet memurlarýnýn eþleri ve bakmakla yü- atlý gidiverir.” (Benjamin FRANKLIN) Ýþ kazasý kümlü olduklarý ana, baba ve çocuklarýnýn hastalýk ve meslek hastalýklarýna dair gerçekler bu anekdotu ve analýk, sonuna kadar haklý çýkaran bir konudur. C) Bir kanuna dayanýlarak emekli veya malullük Ýçinizde memur statüsünde olan, 657’li yasaya aylýðý alanlarýn (Sosyal Sigortalar Kurumunca uy- tabi olan arkadaþlarýmýz var. Peki, iþ kazasý ve mesgulanan iþ kazalarý ile meslek hastalýklarý, malullük ve lek hastalýklarý sigortanýz var mý? Ve bugüne kadar yaþlýlýk sigortalarýndan gelir veya aylýk baðlananlar bu sigortayla ilgili idareyle hiç hak alma sorununuz hariç) hastalýk ve analýk, oldu mu? Bu sorularýn cevabý ne yazýk ki daima Ç) (C) bendinde belirtilen emekli veya malul- “yok” demekten ibarettir. lük aylýðý alanlarýn aile fertlerinin hastalýk ve analýk, Oysa, iþ kazasý ve meslek hastalýklarý sigortasý o D) Bir kanuna dayanýlarak dul veya yetim aylýðý kadar önemli bir sigortadýr ki, iþçinin nasýl iþini yapalanlarýn (Sosyal Sigortalar Kurumundan gelir veya mak gibi temel bir sorumluluðu varsa, iþverenlerin de aylýk alanlar hariç) hastalýk ve analýk. o çalýþanýn ücretini ödemesi ve saðlýðýný iþe baðlý riskHallerinde, gerekli sosyal sigorta yardýmlarý lere karþý korumasý hukuki bir zorunluluktur. Bu gasaðlanýr. ranti daha iþe girdiðiniz ilk adýmda baþlar. Ve bu Bu sigorta yardýmlarý özel kanunlarla düzenle- sigortanýn bütün primi çalýþan katkýsý olmadan nir. iþveren tarafýndan ödenir. Bu sigortalardan tanýnan hak ve saðlanan Soruyorum iþ yeri saðlýk dosyanýz var mý? Yok yardýmlar, genel sosyal sigorta rejimleri ile kabul edi- mu dediniz? Ýþyeri saðlýk dosyasý olmadan bir len hak ve yardýmlardan az olamaz. hemþire bir doktor nasýl istihdam edilebilir? Sevgili arkadaþlar, 1990 yýlýydý, ben henüz 2 yýllýk avukat idim. Hemþireler derneði yayýn organýnda bir ölüm ilaný dikkatimi çekti. “Hepatit B daha kaç can alacak?” baþlýklý ölüm ilanýnda açýklandýðý üzere 23 yaþýndaki doktor Muhsin Yigiter, Hepatit B aþýsý yapýlmadan doktor olarak çalýþtýrýldýðý için hastane ortamýnda aldýðý Hepatit B virüsüne baðlý olarak bu hastalýða yakalandýðý için ölmüþtü. Nasýl olur? Ben de 14 Eylül 1988’de iþçi saðlýðý konularýyla ilgili olarak çalýþmaya baþladým. 1990 yýlýna gelinceye kadar iþ kazalarý ve meslek hastalýklarý ile ilgili pek çok dava ve duruþmaya katýlmýþtým. Sosyal Sigortalar Mevzuatý ve Sosyal güvenliðin temel ilkeleri ortada. Ýþ kazasý ve meslek hastalýklarý sigortasý olan bir dokt ordu Muhsin Yiðiter (o an öyle düþünüyordum) Nasýl aþýsýz çalýþtýrýlýrdý? Bu benim gözümde mümkün görünmüyordu. Konuyu incelemek için kitaplarý karýþtýrdýðýmda, (çünkü fakülte yýllarýmda memurlarýn iþ kazasý ve meslek hastalýklarý sigortasý diye bir konuyla karþýlaþmamýþtým) hayretler içinde kaldým. Çünkü iþçi saðlýðý ve iþ güvenliði konusunda memurlar adeta unutulmuþtu. Tek bir araþtýrma çýktý karþýma. 1978 yýlýnda yazýlmýþ konuyu yanlýþ ele alan bir sempozyum bildirisi, “Ýþçilerin iþ kazasý ve meslek hastalýklarý sigortasý hakkýna karþý memurlarýn bu haklarý yok, emekli sandýðýnýn maluliyet sigorta fonundan ve maluliyet baremlerinden bu iþlemler yapýlýyor” diyordu. Hayýr, maluliyet vazifeye baðlý olsun olmasýn baþka bir þeydir. Ýþ kazasý ve meslek hastalýklarý sigortasý ayrý bir þeydir. Sosyal güvenlik kapsamýnda olan herkesin bu hakký zorunlu olarak vardýr. Bu hakka, iþ kazasý ve meslek hastalýklarý sigortasýna çalýþmaya baþ-ladýðýmýz ilk günden itibaren ihtiyacýmýz vardýr. Olur ya ilk gün kafamýza tuðla düþer, hastanelik oluruz. Ya da ilk günde kot taþlama iþçisi, ciðerinde birikmiþ o ölümcül tozun ilk miligramýný daha ilk günden solur. Konuyla ilgili her bir memur kategorisi için özel bir yasa mý çýkarýldý diye bütün yasal düzenlemeleri neredeyse hayretle taradým. Çünkü iþ kazasý ve meslek hastalýðý sigortasý olmadan bir memurun çalýþtýrýlmasý mümkün deðil. Bu sigorta kolu baþ sigorta koludur. Söylediðim gibi, öðretmenler için, doktorlar için ayrý yasa mý var diye yasa taramaya baþladým. Kanunlar külliyatýmýzýn neredeyse tamamýný taradým. 657 sayýlý yasayý baþtan sona okumaya baþladým. 188. maddeye geldiðimde anladým ki 657 sayýlý yasanýn memurlar açýsýndan hem bir iþ yasasý hem de sosyal güvenlik yasasý olduðunu iþte o zaman anladým. Çünkü, 188. maddeye iþ kazasý ve meslek hastalýðý sigortasý 1965 yýlýnda konmuþ. Baþka sigorta haklarýyla birlikte, hastalýk, analýk, sigortasý haklarýyla birlikte iþ kazasý ve meslek hastalýklarý sigortasý hakký da oraya yerleþtirilmiþ. 506 sayýlý yasayla iþçilere verildiði tarihte memurlara da bu hak verilmiþ. 657 sayýlý yasaya sonraki yýllarda eklenen maddelerle hastalýk, analýk, ölüm yardýmlarý sigortasý haklarý kurumlarýnca karþýlanan sosyal yardýmlara dönüþtürülmüþ. Ýþ kazasý ve meslek hastalýklarý sigortasýnýn da bugüne kadar uygulama biçimini gösterecek düzenlenmeler yapýlmadýðý için bir yasal boþluk olarak býrakýlmýþ. Hangi sigorta kuruluþu bu hakký saðlayacak? Ya da bu sigorta kolunun iþverene yüklediði sorumluluklar açýsýndan, iþe girdiðiniz ilk günden itibaren iþyeri saðlýk dosyasýnýn açýlmasý; iþe baðlý riskler bakýmýndan saðlýðýmýzýn takip edilmesi, ve periyodik saðlýk kontrollerimiz yapýlarak çalýþmamýzýn sürdürülmesi nasýl düzenlenecek. O yýllarda memur sendikasý Genel Saðlýk- Ýþ’in sendikayla ilgili bir anket formunun arkasýna bende bir kaç soruluk form ekliyorum dedim. Yaklaþýk 2000 kiþilik bir grup cevapladý benim eklediðim iþ kazasý ve meslek hastalýklarýna dair sorularý. Bu 2000 kiþilik grupta 582 gibi çok çarpýcý bir sayýda iþ kazasý ve meslek hastalýklarý olgusu çýktý karþýmýza. Bu grubun içinde hepatit B sebebiyle karaciðer nakli aþamasýna gelmiþ olanlar, ameliyathane kazalarý vardý. Bir hemþire vardý hiç tanýma fýrsatý bulamadým. Baþýna oksijen tüpü düþtüðü için İzmir Buca Belediyesi’ne bağlı taşeron şirkette çalışan Batıgül Tunç, sosyal güvenceli bir iş için taşeronlaşmaya karşı mücadele ettiğinden dolayı işten çıkarıldı. İşten çıkarılan işçi Batıgül Tunç’ta işe geri alınana kadar Buca Belediyesi önünde direniş eylemine başladı. Saat 12.00’ye doğru “Taşerona ve Sendikasız Çalışmaya Karşı Olduğum İçin İşten Atıldım İşimi Geri İstiyorum/Buca Belediyesi Taşeron İşçisi” pankartının açıldığı eyleme İzmir Sendikalar Birliği ve UPS işçileri de kendi pankartları ve “Taşeron Sistemi İstemiyoruz”, “Birleşen İşçiler Asla Yenilmez”, “Taşeron İşçisi Yalnız Değildir” sloganlarıyla basın açıklamasının yapılacağı yer olan Buca Belediyesi’nin önüne geldiler. Basın açıklamasında, “Yaşasın Sınıf Dayanışması”, “İşçiyiz Haklıyız Kazanacağız”, “Yaşasın Örgütlü Mücadelemiz”, “Yaşasın İşçilerin Mücadele Birliği” sloganları atıldı. Ýzmir’in Tire ilçesinde, önce TEKEL iþçilerine destek için, ardýndan da kendi haklarý için yürüyen 35 öðretmen hakkýnda dava açýldý. Öðretmenlerin 5 yýla kadar hapsi isteniyor. Ýlk duruþma tarihi 24 Kasým Öðretmenler Günü. Ýzmir’in Tire ilçesinde, 25 Þubat 2010 günü TEKEL iþçilerine destek için meþaleli yürüyüþ yapýlmýþtý. Eylemcilerin çoðunluðu öðretmendi. Yürüyüþün ardýndan 78 kiþi hakkýnda soruþturma baþlatýldý. Bazý öðretmenlere kýnama ve maaþ kesme cezasý uygulandý. Eðitimciler, bu kez kendilerine verilen ceza için 22 Mayýs 2010’da yürüdü. Polis, “Kaldýrýmý kullanýn” diye uyardý ama uyarý dikkate alýnmayýp, yoldan yüründü. Kaldýrýmdan yürümedikleri için “Toplantý ve Gösteri Yürüyüþleri Kanunu’na muhalefet” suçundan 35 öðretmen hakkýnda dava açýldý. Eðitimci ler hakkýnda 3 ile 5’er yýl arasýnda hapis cezasý isteniyor. KPSS’deki kopya skandalýnýn ardýndan 31 Ekim günü Eðitim Bilimleri sýnavý yenilendi. Sýnav sýrasýnda öðretmenler güvenceli iþ talebiyle oturma eylemi düzenlerken sýnav bitiminde de Eðitim Sen bir basýn açýklamasýyla KPSS’yi protesto etti. Sýnavýn sona ermesiyle saat 12.00’de Ýstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi önünde toplanan Eðitim Sen’li öðretmenler güvenceli iþ talebini dile getirdi. “KPSS kalksýn öðretmenler atansýn”, “KPSS mezara öðretmenler okula”, “Ücretli köle olmayacaðýz”, “Atama yoksa isyan var” sloganlarýyla KPSS’yi ve güvencesiz çalýþtýrmayý protesto ederek tüm öðretmenlerin güvenceli olarak iþe alýnmasýný talep etti. Eðitim Sen’li öðretmenler adýna bir basýn açýklamasý gerçekleþtiren Eðitim Sen Ýstanbul 1 No’lu Þube Baþkaný Ýsmail Demirci, son kopya skandalýyla güvenilirliði kalmayan KPSS sýnavýný ölçme ve deðerlendirme kriterlerinin de tartýþmalý olduðunu belirterek hükümetin skandalýn siyasi sorumluluðunu almadýðýný ve aþýrý güvenlik önlemleriyle sýnava girecekleri cezalandýrma yoluna gittiðini de sözlerine ekledi. Sýnava gösterilen yoðun ilginin kamu hizmetinin sürekliliði ve güvenceli olmasýndan travmatik epilepsi, ameliyathane gazlarý nedeniyle de aplastik anemi olmuþtu. SSK saðlýk iþlemleri tüzüðündeki düzenlemelere göre bu iki hastalýk neredeyse %100 iþ gücü kaybý demekti. Bu kabaca yapýlmýþ araþtýrma, saðlýk sektörünün en az maden sektörü kadar riskli olduðunu ortaya koymuþtu. Bakýnýz iðne batmasý küçücük bir þey ama hastanede iðne batarsa ve hasta AÝDS’li ise ya da Dr. Muhsin Yiðiter’in baþýna geldiði gibi hasta Hepatit B’li ise ortaya çýkan sonuç, hayatla ödenen korkunç bir sonuçtur. Bu konuyu 1990’lý yýllarda yoðun bir þekilde TTB ile ortak düzenlediðimiz toplantýlarda sundum. Aradan neredeyse bir 15 yýl geçtiðinde 2004’te Ýstanbul’da Harbiye’de düzenlenen iþ kazasý ve meslek hastalýklarý sempozyumunda sundum. Sempozyumda sunduktan sonra Nusret Fiþek Vakfý’nýn yayýn organýnda yayýmlandý. Bu bildiriyi Sendikalarýn masalarýna, Siyasi partilerin Meclisteki masalarýna býraktým. Bu skandal bir konu, ama Türkiye’de skandal olmuyor. Bu dehþet bir þey. Ýþ kazasý ve meslek hastalýklarý sigortasý olmadan bunun gerekleri yapýlmadan, saðlýk dosyasý olmadan bir hemþirenin bir doktorun istihdam edilmesi. Dünyada baþka meslektaþlarýmýza söylesek çok þaþýrýrlar. Saðlýkçýlara, öðretmenlere, doktorlara soruyorum iþ kazasý ve meslek hastalýklarý sigortanýz var mý? diye, “yok” diyorlar. Geçen yaz aylarýnda ayaküzeri yemek yediðim bir yerde iki kiþi, bir doktorun meslek hastalýðý kategorisinde olasý bir rahatsýzlýðý üzerine konuþuluyordu. Ortak dostlarý bir doktorun rahatsýzlýðýndan konuþan iki insandan biri doktor ve ayný zamanda öðretim üyesiydi. Ýzin isteyerek sohbete katýldým ve “Acaba hakkýnda konuþtuðunuz doktorun hastalýðý meslek hastalýðý olabilir mi? diye sordum. Ve ekledim “Sizin iþ kazasý ve meslek hastalýðý sigortanýz var mý sayýn profesörüm?” dedim. Þimdi bir sürü sigorta var, insanlar istediði sigortayý yapabilir” dedi. Orada ayaküstü bir doktora iþ kazasý ve meslek hastalýðý sigortasýný anlatmak olanaksýzdý. Çünkü iþverenin çalýþana karþý ücret ödemek kadar hatta ondan da öncelikli olan bu iþ kazasý ve meslek hastalýklarý sigortasý borcu ile ilgili konuþtuðum insanýn en küçük bir farkýndalýðý bile yoktu. Þimdi bu olay ve bu, vahim tablo karþýsýnda özellikle memurlar için söylüyorum; yararlanamadýðýnýz ve 1965 senesinden beri nasýl uygulanacaðý ele alýnmamýþ bir sosyal güvenlik hakký var. “Ýþ kazasý ve meslek hastalýklarý sigortasý hakký.” Bu o kadar önemli bir sigorta koludur ki iþçi saðlýðý ve iþ güvenliðine dair bütün problemlerin çözümü bu sigortaya baðlýdýr ve çözümsüzlük de bu sigorta kolunun etkin çalýþtýrýlýp çalýþtýrýlmamasýnda gizlidir. Çok iyi hatýrlýyorum ki Tüm- Sosyal Sen’in kuruluþunda tüzük maddesi yapmýþtýk bu hakký. Sosyal güvenlik çalýþanlarýnýn iþ kazasý ve meslek hastalýðý sigortasý hakký týpký grev ve toplu iþ sözleþmesi hakký gibi uðrunda mücadele edilecek amaçlarýn arasýna alýnmýþ bir tüzük maddesiydi. Bugün 90’lý yýllarýn baþýndan bugüne baktýðýmýzda bu konuda hiçbir etkinlik olmadýðýný ne yazýk ki üzülerek söylüyorum. SSK’da çalýþan arkadaþlarým bu konuyu en iyi bilenler. Bu konuda haklarýnýz nedir dediðimde cevaplarý “yok” þeklinde oluyor. Neden yok? Ya da sendikada tüzük maddesi oldu da neden 20 yýldýr herhangi bir etkinlik düzenlenmiyor? Yeni yasa çalýþmalarýnda, yapýlan miting ve etkinliklerde, yeni mücadele ortamlarýnda neden dillendirilmiyor. Bunu anlamakta güçlük çekiyorum: Parlamentomuzun 1965 senesinden bu yana aðýrdan alýp adeta üstüne bir güzel yattýðý bu çarpýcý skandalýn karþýsýnda çalýþan kesimlerin suskunluðunu neyle açýklayacaðýz? Ülkedeki tüm çalýþanlarýn iþ kazasý ve meslek hastalýðý risklerine karþý korunmasý, riskler gerçekleþtiðinde en etkin þekilde tazmin edilmesi mekanizmalarýnda çalýþan saðlýkçýlarýn, yargýçlarýn, müfettiþlerin bir kez olsun bu sigortaya dair haklarý kendi çalýþma hayatlarýnda ve ortamlarýnda aramamýþ, sormamýþ olmalarýný nasýl açýklayacaðýz? Biz ürkütücü rakamlar konusunda baþa oynayan bir ülkeyiz. Ýþ kazalarýnda, trafik kazalarýnda (meslek hastalýklarý tablomuz hiç ama hiç net deðil. Çünkü tespit etmiyoruz) Ýç karartýcý yerimizi kimselere kaptýrmýyoruz. 20 yýldýr kendi adýma her fýrsatta bu konuyu özellikle çalýþanlarýn örgütlerinde dile getirdim. Bu konuyu 24 Mayýs 2010 tarihinde yüz yüze bir görüþmede KESK yetkililerine sundum. Ayný gün elektronik postayla da bildirimi kendilerine ilettim. Bu etkinlik kapsamýnda da konuyu Devrimci Emekçi Komitelerinin deðerlendirmesine sunmuþ bulunuyorum. Etkinliðe katýlan her arkadaþýmýn bu konuyu en iyi þekilde anladýðýndan ve konferansý düzenleyen ve katýlan tüm arkadaþlarýn, bu hakký önemli bir mücadele ve hesap sorma maddesi olarak çalýþanlarýn gündemine sokacaklarýnda eminim diyebiliyorum. Bir katýlýmcý olarak etkinliðin tamamýndan edindiðim bilgiler ve Devrimci Emekçi Komitesi gönüllüleriyle yaþadýðým bu onur verici tanýþmanýn beni çok mutlu ettiðini bir kez daha ifade ediyorum. Katýlýmcý:: “Çok cahilce gelebilir. Devlet memurlarýnýn normalde saðlýk güvencesi var, gidiyorlar ücretsiz saðlýklarýný kontrol ettirebiliyorlar. Bu sigortada bizim avantajýmýz ne, bize ne sað-lýyor?” Ýþ kazalarý ve meslek hastalýklarý sigortasý þu demektir. Ýþe gelen her iþçi öncelikle tam saðlýklý olarak iþbaþý yaptýrýlmak zorundadýr ve bir saðlýk dosyasý açýlýp iþe baðlý riskler yönünden örneðin bir hemþire ve doktor asla hastane ortamýnda karþýlaþacaðý riskler konusunda eðitim verilmeden, aþýlarý yapýlmadan o ortama sürülmemesi gerekiyor. Her þeye raðmen risk gerçekleþtiðinde de örneðin yerler ýslaktý kaydýnýz düþtünüz. Eðer iþgücü kaybýna uðrarsanýz geçici ya da sürekli olma durumuna göre size gelir bað-lanýr. Örneðin %10 iþgücü kaybýna uðradýnýz hem maaþýnýzý alacaksýnýz hem de iþ kazasý sigortasý size iþ kazasý sigortasýndan maaþ baðlayacak. Örneðin malulen emekli olacak kadar sakatlýða uðradýðýnýz. Yine iki maaþ baðlanacak size bir maluliyet maaþý bir de iþ kazasý sebebiyle o sakatlýðýnýzýn maaþý. Bu sigorta kolu iþverenler tarafýndan finanse edilir. Bütün diðer primlerde iþçi katýlýmý vardýr. Ama iþ kazasý ve meslek hastalýklarý sigortasýnýn priminin tamamý iþveren tarafýndan ödenir. Ýþte skandal olma sebeplerinden biri de bu. Devletin bu pirimi ödemesi söz konusu. Yoksa emekli sandýðýný yapýlandýrmak çok zor deðildir. Ýþ kazasý ve meslek hastalýklarýna yeni bir birim ekleyecekler o kadar. Bu primlerden yararlanacak epeyce kamu çalýþanýmýz var ve durumuna göre bazý iþ kollarýnda %9’a kadar yükselebiliyor iþ kazasý primi. Bunu ödememek kaynaklandýðýnýn altýný çizen Demirci, dershane öðretmenliði ya da ücretli öðretmenlik gibi güvencesiz istihdam biçimlerinde çalýþan öðretmenlerin iþ güvencesinden yoksun ve kölelik koþullarý altýnda çalýþtýðýný belirterek “sözleþmeli öðretmenlik” uygulamasýný “ölümü gösterip sýtmaya razý etmek” diyerek eleþtirdi. Kadrolu istihdam biçimi yerine sözleþmeli istihdam uygulamalarýnýn çalýþma iliþkilerinin kuralsýzlaþmasý, emekçiler arasýnda rekabet, çalýþma koþullarýnýn farklýlaþmasý, ücret ve sosyal hak eþitsizlikleri ve sosyal güvenlik hakkýndan eþit ölçüde yararlanamama gibi sorunlarý da beraberinde getirdiðine de deðinen Demirci, yaþanan maðduriyetin giderilmesi için þu talepleri sýraladý: - Öðretmen açýðý ile sözleþmeli öðretmen sayýsý arasýndaki denge de düþünülerek, iþsiz öðretmenlerin tamamýnýn kadrolu ve iþ güvenceli olarak atamalarýnýn yapýlmasý - Çalýþma yaþamý içinde var olmasý gereken herkese kadrolu ve iþ güvenceli çalýþma olanaðýnýn saðlanmasý - Bu düzenlemeler kapsamlý ve uzun vadeye yayýlmayan bir plan dahilinde hayata geçirilinceye kadar iþsiz kalan her bireye insanca yaþama olanaðý saðlayacak bir “yurttaþlýk geliri ve sosyal güvence” saðlanmasý için bu gerçekleþtirilmiyor. Þimdi örneðin öldünüz iþ kazasýnda, geride kalanlara hem ölüm sigortasýnda hem de iþ kazasý sebebiyle 2 maaþ baðlanacak. Bu sosyal güvenlik sisteminin en hassas en hümanist deðerlerle hazýrlanmýþ sigorta koludur. Çalýþýrken çalýþýrken %33 iþgücü kaybýna uðradýðýmýzda size ödenek baðlanýyor, artýk siz %30 daha eksik bir iþgücüyle çalýþýyorsunuz diye. Sosyal sigorta saðlýk iþlemleri dediðimiz tüzükte (sadece iþçilerde uygulanmýyor) týrnaðýmýzýn bile maluliyet baremi olarak bir karþýlýðý var. Bir kýrýðýn iyileþmiþ olsa bile bir iþ gücü kaybý var. Tüzüklere göre, iþ koluna göre, vücuttaki sakatlýða göre maluliyet tespitleri yapýlýyor. Örneðin siz öðretmen olarak çok konuþmaktan faranjit olabilirsiniz bunun o tüzükte karþýlýðý var. Katýlýmcý: “Kayýt dýþý çalýþmalarda bu söylediðiniz sigortayý yaptýrabilmek mümkün mü?” Bu sigorta kolu kayýt dýþý çalýþmalarda, bir kaza olur biri ölür bir gün önce sigortalý gösterirler. Kayýt dýþýlýðý en fazla ortaya çýkaran þeylerden biri iþ kazasý ve meslek hastalýklarýdýr. Örneðin hasta olmasalardý kot taþlama iþçilerinden haberimiz olmayacaktý. Benim anlattýðým memurlarýn, yargýçlarýn, öðretmenlerin iþ kazasý ve meslek hastalýklarý sigortasýndan söz ediyorum. 1965 yýlýnda temel normu 657 sayýlý yasaya alýnýyor ama bugüne kadar bunun nasýl uygulanacaðýný gösteren organizasyon kurulup yönetmelikler hazýrlanmadýðý için boþlukta duruluyor. Örneðin, radyosyanda çalýþan hekimler, diþçiler vb Son 25–30 yýlda iþçilerle ilgili var olan haklar örneðin meslek ve saðlýk hastalýklarý hastanesi kapatýldý ve sendikalar buraya hiç dikkat yönelttiler mi bilmiyorum. Ýþçilerin evet bu haklarý vardýr ve SSK’nýn en çok para biriken sigorta fonlarýndandýr. Para birikiyor çünkü meslek hastalýðý tespit edilemediði için maaþlarý baðlanmýyor. Çalýþýrken hem meslek hastasý olup hem çalýþmaya devam edenlerin geçici iþ görmezlik ödeneði dediðimiz, sakatlýðý tespit edilen, malulen emekli olacak kadar çok deðil ama %10-30 iþ gücü kaybý olanlarýn yararlandýðý. Sürekli iþ görmezlik ödeneði dediðimiz o ödenekler baðlanmadýðý içinde en fazla para biriken sigorta fonuydu SSK’nýn. Etkin bir þekilde iþçiler açýsýndan da kullanýlamýyordu ne yazýk ki. 100 civa iþçisinin sevkini istediðimizde doktorlar bir baðýrýp çaðýrýyordu korkuyla geri püskürtüyorlardý giden iþçileri. 2000 iþçi ayný durumdaysa 20’sinin 30’unun raporunu zor alabiliyorduk. Sendikalarýn sahiplenmesi gerekiyor. Maden iþçisi de %70–80 iþ gücü kaybýna uðramýþ aylardýr sendikadan avukat talep ediyor o sakatlýðýnýn üstüne bu iþçilere raporlu olduðu süre dikkate alýnmadan kýdem tazminatý ödenmiþ, son toplu iþ sözleþmesine göre. Ýþ verenler geri istiyor “yanlýþ ödedim” diye neredeyse faiziyle ödediklerinin çok üzerindeki parayý alýyor iþçiden, sendikanýn ruhu bile duymuyor. Örgütler mutlaka iþçinin hayatýnda ne olup ne bittiðine dikkat kesilmek zorundadýr. Katýlýmcý:: “Sosyal güvenlik sistemini konuþuyorken, düzen içerisinde karþýlýðýný bulmaya çalýþýrken, niyeyse emeklilik ve aylýk üzerinden algýlýyoruz ve bunun üzerinden deðerlendirmeye çalýþýyoruz ama sosyal güvenlik sistemi yalnýzca emeklilik iþlemi deðildir. Bunun yanýnda birbirinden farklý sigorta kollarý var. Uzun vadeli-kýsa vadeli sigorta kollarý var iþ kazasý ve meslek hastalýklarý sigortasý da sosyal güvenliðin kendi alt dallarýndan bir tanesi. 5590 var yalnýzca iþçiler için. 657 de var ama nasýl uygulanacaðý konusunda detaylandýrýlmýþ bir baþka doküman olmasý gerekiyor ya da ek yasa yapýlmasý ya da uygulamanýn nasýl olacaðýnýn açýða çýkarýlmasý gerekiyor. 1965’ten bu yana hiç bir þey yok. O yüzden memurlar, kamu emekçileri açýsýndan iþlerlik kazanmýþ durumda deðil. Bu gerçekliðin sorumluluðunu sendikalara atmamalýyýz kendi haklarýmýza sahip çýkmalýyýz. Evet, parasal olarak bazý haklarýmýzý geliþtirecek bir pozisyon yaratacaðýz ama çalýþma koþullarýmýzý da geliþtiren, yeniden düzenleyen baþka bir hakkýmýzý daha ortaya çýkaracaðýz. Evet, öðretmenlerin faranjit gibi bir mesleki hastalýðýna yakalanma olasýlýðý yüksektir. Hemþirelerin bulaþýcý hastalýklara yakalanma riskleri de çok yüksektir. Ben bir büro emekçisiyim benim boyun fýtýðýna, bel fýtýðýna yakalanma olasýlýðým yüksektir. Bu riski en aza indirecek þekilde çalýþma koþullarýmýzýn düzenlenmesi de gerekiyor. Yalnýz parasal deðil. Bunlarýn ikisini yan yana koymalýyýz. Kamu emekçilerinin en az toplu sözleþme yapma hakký kadar önemli bir sorundur. Bu sorunu çözmeyi önümüze koymak, DEK’in önemli bir iþlevi yerine getirmesini saðlayacak diye düþünüyorum. (Bültenimizin Eylül 2010 tarihli 1. sayýsýnda “Yapýya Karþý Hiç Kimse Dava Açamaz” baþlýklý yazýsý konferans sunumunun kaynaðýdýr. Av. Nadire Özkaya’ya ulaþmak için okurlarýmýz http://calismahukuku. blogspot. com/ adresine baþvurabilirler) ÖRGÜTLENME KOMİTE VE KONSEYLER Ýþçi sýnýfýnýn, emekçilerin örgütlerini , en geniþ kitleleri içine alan sendikalar, komite ve konseyler ve iþçi sýnýfý partisi olarak sayabiliriz. Konferansýmýzda iþçi sýnýfýnýn örgütlerinden komite ve konseyleri inceleyeceðiz. Sendikalarla ilgili þu alýntýyý paylaþmak istiyoruz; “Sendika görevlileri, sanayi alanýndaki yasallýðý gerekli, ama sürekli olarak gerekli olmayan bir uzlaþma diye kabul ederlerse; güçler dengesini iþçi sýnýfýndan yana çevirmek için sendikalarýn elinde bulunan tüm araçlarý kullanýrlarsa; iþçi sýnýfýnýn her hangi bir anda sermayeye karþý zaferle sonuçlanan bir saldýrýya kalkýþýp, sermayenin yasalarýna baðlý kalmasý için gereken tüm maddi ve manevi hazýrlýk çalýþmasýný yerine getirirlerse sendika devrim aracý olur. ” Gördüðümüz gibi sendikalarýn devrim aracý olmasýný saðlayanlar da yine tabanýn hareketi, tabanýn onun üzerindeki zorlayan gücü. Sendikalarýn herhangi bir adým atmasý söz konusuysa tarih boyunca mutlaka orada bir taban zorlamasý, taban insiyatifi, taban gücü vardýr. Sendikalar kendiliðinden harekete geçmezler. Tarihte sendikalarýn devrimci bir rol oynadýklarýný gösteren çok az örnekler vardýr. Bu örnekler de devrimci durumlarýn yarattýðý örneklerdir. Týpký Bulgaristan sendika tarihinde olduðu gibi. Bulgaristan devrimi döneminde sendika fonlarý þu þekilde tanýmlanmýþtýr: grev fonu, eðitim fonu ve polisten kaçan devrimcilere yardým fonu. Ancak tüm diðer örnekler göstermektedir ki sendikalarýn çalýþanlarý ileriye taþýmasý için tabanda insiyatif organlarýmýzý oluþturmamýz gerekir. Bunlarý gerçekleþtirmeden sendikalarýn bir adým atmasýný dahi beklemeyelim. Onlar dilekçelerle, görüþmelerle vb. hareket etmezler, sendikalar tabanýn ancak fiili zorlamalarýyla hareket ederler. Komite ve konseylerin nasýl ortaya çýktýklarý, hangi koþullarda ortaya çýktýklarý, ayný zamanda nasýl çalýþtýklarý üzerine yapýlan bir çalýþmanýn derlemesini sunmaya çalýþalým. Bu çalýþma 97–98 sürecinde 2 yýllýk yoðun bir literatür araþtýrmasýyla yine DEK’li 5 kiþinin yaptýðý bir çalýþmanýn ürünü. Dünyadaki komite ve konsey deneyimleri, iþçi denetimleri ve bunun üzerine yaþanan tüm tarihi süreçler, yanýlgýlar, devrim giriþimleri ve devrimler incelenerek, komitelerin nasýl olmasý, nasýl çalýþmasý gerektiði, hangi süreçlerde örgütlenebileceði üzerine yapýlan bu çalýþmanýn bir özetini iþleyeceðiz. Daha önce Ýngiltere’de 1915’te Shop Stewards’larda iþçi denetimi bir çok yönde þekil almýþ. Tabi bundan önce 1800’lerdeki Leon, Bastil ayaklanmalarý, Paris Komünü gibi iþçi denetimi örnekleri de var ama Shop Stewardslarda bütün emek örgütlerini de harekete geçiren ve kendi kurallarýný koyup, iþleyiþlerini belirleyen örgütler olarak çalýþmaya baþlamýþlar. Komite ve konseyler için þunu söylememiz þart. Bir komite konsey örgütlenmesi ancak ve ancak devrimci dönem- lerde olur. Bununla ilgili Lenin’in tespitini aktarmak istiyorum: “Sözkonusu bu olgular, sovyetlerin yaratýlabilmesi için belirli koþullarýn gerektiðini göstermektedir. Ýþçi sovyetleri örgütlemek ve onlarý iþçi ve asker temsilcileri sovyetlerine dönüþtürmek, ancak aþaðýdaki üç koþulun varlýðý halinde mümkündür: a- Ýþçi asker ve bütün emekçi halkýn geniþ tabakalarýný kucaklayan devrimci bir kitle hareketinin yükseliþi; b- Ekonomik ve siyasal bunalýmýn, iktidar gücünün eski hükümetin elinden kaymasýna yol açacak biçimde keskinleþmesi; c- Önemli iþçi tabakalarýnýn saflarýnda ve daha önemlisi, komünist parti saflarýnda, kararlý, sistemli ve planlý bir iktidar mücadelesi yürütme konusunda ciddi bir hazýrlýðýnýn bulunmasý;” Komite ve Konseyler, sýnýf mücadelesinin olaðan seyriyle sürdüðü evrimci ortam koþullarýnda deðil, bu koþullarýn köklü biçimde deðiþtiði, sýnýf savaþýmýnýn giderek iç savaþ biçimi alacak derecede sertleþtiði, yaygýnlaþtýðý ve keskinleþtiði devrimci durum koþullarýnda, toplumsal alt-üst oluþ dönemlerinde dolaysýz kitle mücadelesi organlarý olarak ortaya çýkmýþlardýr. Komite ve Konseyler, sýnýf mücadelesinin olaðan seyriyle sürdüðü evrimci ortam koþullarýnda deðil, bu koþullarýn köklü biçimde deðiþtiði, sýnýf savaþýmýnýn giderek iç savaþ biçimi alacak derecede sertleþtiði, yaygýnlaþtýðý ve keskinleþtiði devrimci durum koþullarýnda, toplumsal alt-üst oluþ dönemlerinde dolaysýz kitle mücadelesi organlarý olarak ortaya çýkmýþlardýr. Neden devrimci dönemlerde ortaya çýktýðýna bir göz atalým. TEKEL iþçileri bugün sendikalarýna karþý mücadele etmek için komiteleþip bir araya gelmek zorunda kalýyorlar. Çünkü evrimci dönemlerde olduðu gibi ya da burjuvazinin henüz kendi sistemini devam ettirebilir durumda olduðu gibi sistem açýk kapý býrakmýyor. Yasal yollarýn týkalý olduðunu 657 sunumunda ve daha önceki sunumlarda gördük. Herhangi bir hakkýnýzý almak için bile eðer sabrýnýz varsa ve maddi olanaðýnýz varsa, uzun ve masraflý bir süreci göze almak zorundasýnýz. Sendikalardaki bürokratlaþma isteklerinizi ortaya koymamýzýn yollarýný týkýyor. Bütün yollar týkandýðý anda iþçi sýnýfýnýn kendisine, kendi öz gücüne dayanarak, hiç kimseye insiyatifini býrakmaksýzýn yola çýkmasýna neden olan tüm davranýþ modelleri tarihte, dünyada ve ülkelerimizde karþýmýza pek çok örnekle çýkýyor. Tüm bu giriþimler ve örnekler komite ve konsey giriþimleri ya da komite konseylerdir. KESK’in kuruluþu da dahil olmak üzere ülkemizde ileri olan ne varsa, ne yapýldýysa bütün bunlarýn temelinde bir taban insiyatifi, bir grup ilericinin giriþimi vardýr. Devrimci dönemlerde, devrimci kitle mücadelesinin yükseliþe geçtiði sýrada ortaya çýkan komite ve konseyler, proletarya ve emekçi sýnýflarýn mücadele organlarý olarak hareket ederler. Komite ve konseyler için uzun literatür araþtýrmasý þunu söylüyor ki komite ve konseyler hem mücadele, hem ayaklanma, hem birlik, hem de iktidar organlarý. Mücadele organlarý çünkü bulunduklarý duruma karþý bir mücadele birliði oluþturuyor, bir mücadeleyi örüyorlar. Ayaklanma organlarý çünkü gerçekten var olan sisteme dair olan yapýlarý aþan bir davranýþ ve bir ayaklanma potansiyeli içeriyorlar. Birlik organlarý çünkü bir iþyerinde sen profesörsün, sen temizlikçisin diye ayrým yapýlmaksýzýn herkese eþit irade veren bir birlik ama ayný zamanda bütün ayaklanmalarda gördüðümüz gibi iþçilerin, emekçilerin, köylülerin birliðini saðlýyorlar. Ve tabii ki iktidar organlarý, ta ilk mücadele dönemlerinin baþlangýcýndan itibaren iþçi kendi inisiyatifinin, kendi iktidarýnýn ilk nüvelerini oluþ-turmaya baþlýyor ve sonra geleceðini ayný araçla gerçekleþtiriyor. Ýlk olarak mücadele organlarý olarak görüyoruz. Türkiye’de de, Franko döneminde Ýspanya’da da, dünyada pek çok ülkede de faþizme karþý birlikler karþýmýza çýkýyor. Ýþyerlerinde herhangi bir hakký aramak için 3 kiþinin bir araya gelip, gidip þuraya bunu söyleyelim demekle ya da herhangi bir yerde þurada þöyle bir birlik oluþturalým, kalkalým þuraya gidip, þurada bir yürüyüþ yapalým demekle baþlýyor. Sýnýf mücadelesinin sertleþmesi keskinleþmesi ve ayaklanmaya doðru boyutlanmasýyla birlikte ayaklanma organlarý rolünü üstlenirler. Var olan sistemin hiçbir kurumuyla baðlarý olmadýðý için ve tabandaki emekçinin, köylünün, iþçinin kendi inisiyatifine dayandýðý, hiçbir kurumu ya da hiçbir yasayý tanýmadýðý için ve kendi evrensel kurallarýný uyguladýðý için ayaklanma potansiyelini ilk andan itibaren üzerinde taþýyor. Ýktidarýn ele geçirilmesi sýrasýnda ve sonrasýnda da iktidar organlarý görevini yerine getirirler. Ýþçilerin, yoksul köylülerin ve emekçi halkýn birliðini saðladýklarý oranda ittifak organlarý, mücadele birliði organlarýdýrlar. Ýtalya’da, Torino bölgesinde iþçi denetimini ve yine ayný dönemlerde, Ýspanya da köylüler tarafýndan korunan iþçi denetimine geçmiþ fabrikalarýný görüyoruz. Etraftaki köylülerin silahlý birlikleri tarafýndan iþçi eylemleri korunuyor. Ya da ayný dönemde asker sevkiyatý yapýlýrken, 2. dünya savaþýnda, asker Sovyetleri ya da asker komiteleri gemileri durduruyorlar. Ko miteler esnek yapýlarý dolayýsýyla, sistemin hiçbir sýnýr ve yasasýný, 4688’e baðlýyýz gibi bir þey tanýmadýklarý için rahat hareket edebiliyorlar ve sýnýflar arasýndaki baðý çok hýzlý bir þekilde kurabiliyorlar. Daha önce 2000 yýlýnda 19 Aralýk operasyonu öncesinde Ýstanbul’da bir Emek Platformu kurulmuþtu. Emek Platformu bir komite örneðiydi ve pek çok duruma müdahale ediyordu. Çeþitli dernekleri, siyasi partileri, sendikalarý, Ýstanbul’daki tüm duyarlý kesimleri temsil ediyordu. Çok hýzlý bir þekilde bütün bu kesimleri bir araya getirebiliyordu. KOMÝTELER NE DEÐÝLDÝR? Tarih boyunca bir çok komite maalesef ne deðildir sorusuna doðru cevap veremediði için devrimini gerçekleþtirememiþ, baþarýya ulaþamamýþ, kýsa bir süre sonra daðýlmýþ ve katliamlara uðramýþtur. Paris Komünü’nde ya da daha önceki pek çok ayaklanma ve komite giriþiminde olduðu gibi. Kapitalizm koþullarýnda komitelerden öz yönetim organlarý olarak söz etmek ve bu öz yönetim organlarýnýn her tarafa yaygýnlaþtýrýlmasýný önermek, devrimci görevlerden kaçýnmak için iþçi sýnýfýnýn, emekçi sýnýflarýn en kötü biçimde aldatýlmasýdýr. Burada Lenin’den bir aktarma yapmakta fayda var. “Fabrikalarýn iþçi sýnýfý tarafýndan iþgal edilmesinin kendisi, proletaryanýn gücünün derecesini gösteriyorsa da ne kendine ne de kendisi için yeni, kesin bir mevzi yaratamaz. Ýktidar, sermayenin ellerinde kalmaya devam eder; silahlý güç, burjuva devletin elinde kalýr; kamu yönetimi, besin maddelerinin daðýtýmý, kredi kurumlarý, ticari aygýt deðiþmeden burjuva sýnýfýn denetiminde kalýr. Teknisyenlerin, memurlarýn yaptýðý sabotajý kýrmak için, proletaryanýn elinde hiç bir zor aracý yoktur, hammadde ihtiyacýný karþýlayamaz, üretilmiþ nesneleri satamaz. Proletarya, Silahlý Güce, Besinlerin Sýnýf Çýkarlarýna Göre Paylaþtýrýlmasý Ýmkanlarýna, Uzman Ve Bürokratlarýn Sabotajlarýný Bedensel Olarak Cezalandýrma Ýmkanlarýna Sahip Olmadýðýndan, fabrika iþgali, kendinde ve kendisi için bu iþgal, bir komünist toplum deneyi olarak KABUL edilemez. Ýþçilerin komünist devrimin savunmasýz bir fabrikanýn iþgal edilmesi kadar kolayca gerçekleþ-tirebileceklerine bir an bile inanmamalarý gerekir.” Bu konuda daha önceki yanýlgý Torino otomotiv fabrikalarýnda, bölgenin tamamen iþçi kontrolüne geçtiði dönemde ortaya çýkmýþ, fabrikalarýn tamamen iþletilmesini ele almýþlar ve üretime devam etmiþler. Ya bu iþçiler otomotivin elinde bulunan metalleri silaha dönüþtürmüþ ve orayý dönüþtürüp iktidarý almak için çalýþmaya baþlamýþlarsa o zaman bunlar iktidar organlarý olurlar mýydý? Hayýr, çünkü Torino sadece ülkenin bir bölgesi, oranýn olanaklarý kýsýtlanabilirdi, orasý çevrilebilirdi. Torino da iþçiler, denetimi elimize geçirdik diye düþünerek otomotiv üretmeye devam etmiþler. Böyle bir durumda pazara sürmeleri mümkün deðil. Torino iþçileri denetim süresinde uzun zaman kaybedip, savaþý kaybetmiþlerdir. Týpký Paris Komünarlarý gibi. Kimi görüþler ise komiteleri devrimci sýnýf partisinin kadrolarýyla sýnýrlandýrmaktan yanadýr. Bu görüþ komite ve konseyleri kitle örgütlenme aracý olmaktan çýkartýp, kitlelerle arasýndaki baðý kopartýp darlaþtýrýr ve iþlevsizleþtirir. Tabi ki komiteler iþçi sýnýfý partisinin kitlelere ulaþma aygýtlarý olacaktýr. Parti, bütün sýnýfa komiteler yoluyla, komitelerdeki çalýþan kendi üyeleri aracýlýðýyla iþçi sýnýfý partisinin politikalarýný taþýr. Ayný zamanda da kitlelerin özlem ve istekleri konusunda daha merkezi kararlarýn alýnmasýný saðlar. Yani komite ve konseyler bu konuda da bir baðlaçtýr. Burjuva sendikacýlar ve sendika üzerinde etkinliði olan reformistler komite ve konseylerin her türlü partiden baðýmsýz ve sendikalarýn alt organlarý olmasý gerektiði görüþünü ýsrarla ileri sürerler. Almanya’da bir bölgede sendika konseyleri o kadar güçleniyorlar ki o bölgenin bürokratlarý tarafýndan yanýlgýya uðratýlýyorlar. Sendikayla baðlarýný koparmamýþ olmalarý da onlarý büyük bir yanýlgýya uðratýyor. Ýþçi sýnýfý partisinden baðýmsýz olma kaygýsýyla hareket ederken sendikanýn alt organý haline dönüþüyorlar. Komite ve konseylerin iþçi sýnýfý ideolojisinden uzak olmasý gerektiðini savunanlar onlarý burjuva politikalara tabi kýlmaya çalýþanlardýr. Proleter devrimcilerin bakýþ açýsýndan ise komite ve konseyler parti örgütleri deðil, proletaryanýn en kapsamlý partisiz kitle örgütleridir. Bu kitle perspektifini kesinlikle bulandýrýp darlaþtýrmadan, komite ve konseyleri birer alt organý gibi görme darlýðýna düþmeden, onlarý ideolojik, politik, pratik ve örgütsel olarak etkilemeye ve yönlendirmeye çalýþýrlar. Burada Lenin’den bir alýntýyý sizlerle paylaþmak istiyorum. Komite ve konseylere tam olarak nasýl bakmamýz gerektiðine ýþýk tutuyor. “...Mahrem hiçbir þey yok, gizli hiçbir þey yok, talimatlar yok, formaliteler yok. Sen çalýþan bir adam mýsýn? Rusya’nýn bir avuç polis zorbasýndan kurtulmak için savaþmak mý istiyorsun? Öyleyse yoldaþýmýzsýn. Temsilcilerini seç derhal, gecikmeksizin; senin iyi saydýðýný, Ýþçi Temsilcileri Sovyetlerimizin, Köylü Komitemizin, Asker Sovyetimizin vs. vb. Tam yetkili üyesi olarak seve seve ve isteyerek kabul edeceðiz. Bu, herkese açýk olan, her þeyi kitlenin gözü önünde yapan, kitlenin ulaþabildiði, doðrudan kitlenin içinden çýkan, halk kitlesinin ve onun idaresinin doðrudan ve dolaysýz olan bir iktidarýdýr.” Komitelerin kendiliðinden ortaya çýkmalarý onlarý kendiliðindenci yapmaz. Yaþam bir kez örnekleri ortaya çýkardýktan sonra, bizim bu sorunu bilinç lice ele almamýza ve belli bir hedef, düþünce çerçevesinde, yani bilinçlice bu örgütleri kurmamýza engel deðildir. Komitelere herhangi bir müdahalenin, iþçi sýnýfý partisi, sendika ya da baþka bir örgüt tarafýndan yapýlan her türlü müdahalenin onu kalýplara sokacaðý, komite olmaktan çýkaracaðý kaygýsý vardýr. Onlar kendiliðinden ve baðýmsýz olduklarý sürece baþarýya ulaþýrlar der bu düþünce. Ancak komitenin içinde yer alanlarýn düþüncelerinden sýyrýlarak orada bulunmalarý mümkün deðil. Ýþçi sýnýfýna bilinç dýþarýdan taþýnacaktýr. Komitelerin içindeki her bir kiþi deneyimlerini birikimlerini öngörülerini baþarýya ulaþmak için komiteyle paylaþýr. Devrimcilerin komitelere iþçi sýnýfýnýn tüm birikimlerini taþýmasý ancak bu yolla olur. O zaman bizim onlara þekil vermemiz, onlarý oluþturmamýz ve onlarýn içerisinde yanýlabileceklerini, öngörülerimizi hatalarýný ya da yapýlmasý gerekenleri önceden belirtmemiz þart hatta bu konu her devrimci için bir görev. KOMÝTELER NASIL ÇALIÞIR? Komite ve Konseyler o ana kadar tarihsel yaþamýn ve tarihin dýþýna atýlmýþ olan ezilen sýnýflarýn tüm devasa kitlesini kapsar ve en dolaysýz yoldan, en demokratik biçimde politik ve toplumsal yaþamýn içine çeker. Ev kadýnlarý, köylüler, sigortasýzlar, iþsizler, bütün kesimlere iktidarda direkt olarak söz ve karar hakký verir. Komiteler iþçi sýnýfý temelinde iþyerlerinde örgütlenerek ulusal iþçi konseyini oluþtururlar. Ama ayný zamanda bir bölgede iþçilerin, emekçilerin, ev kadýnlarýnýn ya da oradaki bütün bulunan kesimlerin, öðrencilerin ortak temsilcilerini yukarý kadar taþýyarak ulusal halk meclislerini oluþturabilirler. Komite ve konseyler, sa 23 Eylül’de baþlayan ve 29 Eylül’de tüm Avrupa’ya yayýlan eylemler, Ekim ayýnda da yayýlarak ve yükselerek devam etti. Yunanistan’daki büyük krizi kurtarma operasyonu Avrupa ülkelerine pahalýya malolmuþtu. AB Komisyon Baþkaný Jose Manuel Barroso, Brüksel sokaklarındaki gösterinin basýncýyla konuþmak durumunda kaldý. “Herþeyin bir bedeli vardýr. Devlet bütçelerindeki açýklarýn da öyle. Bu açýðýn telafi edilmesi gerekmektedir” açýklamasý sokaklarý dindirmek bir yana kýzdýrdý. Fransa da emeklilik yaþýnýn yükseltilmesi gibi tüm Avrupa ülkelerindeki kemer sýkma politikalarý emekçileri sokaða döktü. Sadece Fransa’da üçbuçuk milyon emekçi tüm hayatý durdurma eylemleriyle gece gündüz sokaklardaydý. Uçak, tren ve metro seferlerini engellediler. Avrupa’nün tüm kentlerine yayýlan eylemlerde baþta taþýmacýlýk ve enerji olmak üzere pekçok alanda boykotlar hayatý felç etti. Çöp kamyonlarý çalýþtýrýlmadý. Petrol istasyonlarý çalýþtýrýlmýyor, elektrik santralleri durma noktasýnda. Bütün bunlarla birlikte birkaç günde göz altýna alýnanlarýn sayýsý binleri geçti. Devletlerin yaptýðý sert müdahaleler ve sert açýklamalar daha sert karþý koyuþlarla cevaplanýyor. Saðlýk Bakanlýðý tarafýndan, Ýstanbul Lepra Deri ve Zührevi Hastalýklarý Hastanesi’nin “uzun süredir atýl kapasite ile çalýþtýðý, her yýl zarar ettiði, döner sermaye gelirinin az olmasýndan dolayý personelin burada çalýþmak istemediði, kadrosunun yetersiz olduðunun iddia edildiði” gerekçesiyle hastanenin kapatýlmasý ve devredilmesi gündemde idi. Cüzzamla Savaþ Derneði, SES Bakýrköy Þubesi ve Ýstanbul Tabip Odasý adýna, Cüzzamla Savaþ Derneði tarafýndan açýlan davada, Ýstanbul Lepra Deri ve Zührevi Hastalýklarý Hastanesi’nin, Bakýrköy Doktor Sadi Konuk Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi’ne devrine itiraz edildi.. Ankara 2. Ýdare Mahkemesi aldýðý kararla, Ýstanbul Lepra Deri ve Zührevi Hastalýklarý Hastanesi’nin devriyle ilgili olarak yürütmeyi durdurma kararý verirken, “kamu hizmeti sunan bir hastaneden kâr amacýnýn beklenemeyeceðini” ifade etti. Ve lepra hastalýðýna yakalanmýþ kiþilerin ayrý bir hastanede, tedavi ve kontrol sürecinin devam ettirilmesinin kamu yararý ve hizmet gerekleri açýsýndan zorunlu olduðu sonucuna varýldýðýný kaydetti. Kararla ilgili SES Bakýrköy Þube Baþkaný Leyla Koç Üzüm de, Ýstanbul Lepra Deri ve Zührevi Hastalýklarý Hastanesi’nin bir bölge hastanesi deðil cüzzahastalarýna hizmet sunan “özel dal” hastanesi olduðuna dikkat çekti. Üzüm, hastanenin dece iþçi sýnýfý deðil, bununla birlikte tüm diðer ezilen kesimleri, yoksul köylüleri, emekçileri, askerleri ve öðrencileri kapsayan örgütlerdir. Katýlýmcý:: “Konuþmanýzda bence temel bir hata var. O da iþçi sýnýfýna bilincin dýþarýdan taþýnacaðý noktasý. Evet, doðru bilinç dýþarýdan taþýnacaktýr ama bu bilinç hangi bilinçtir. Yani sýnýf olduðu bilinci midir? Bu dýþarýdan taþýnmayacaktýr. Ýþçi sýnýfý zaten kendiliðinden eylemi içersinde sýnýf olduðu bilincine varýr. Ýkincisi örgütlenmesinin gerekliliði bilincine de varabilir. Ekonomik, demokratik örgütlenmeler içerisinde yer alabilir. Ama orada kastedilen þey bilinç denilen þey iktidar bilincidir. Yani siyasi iktidarý almadýðý sürece iþçi sýnýfýnýn kendi iktidarýný kurmadýðý sürece özgürleþemeyeceðinin onlara anlatýlmasýdýr. Daha ileri de götürürsek sosyalizm bilincidir aslýnda bu. Komite ve konsey bilinci de iþçi sýnýfýna dýþarýdan taþýnacak bir bilinç deðildir. Komite ve konseyler iþçi sýnýfýnýn kendi öz örgütlenmeleridir. Yani þu anlama gelir, iþçi sýnýfý kendiliðinden bu örgütlülükleri oluþturmalýdýr, oluþturmasý gerekir. Oluþturamadýðý noktalarda belki ona yardýmcý olunmalýdýr ama esas olarak bunu örgütlemesi gereken iþçi sýnýfýnýn kendisidir. Bu temel bir tartýþmadýr. Yani proletaryanýn devrimci sýnýf partisi mi komite ve konseyleri iþçi sýnýfý içinde örgütleyecek biraz önce söylediðiniz gibi kendi mücedelesinde yardýmcý olacak araçlar örgütleyebilir dediniz, Yoksa iþçi sýnýfý kendi komitesini örgütleyip bir þekilde bunun içerisinde proletaryanýn devrimci sýnýf partisi de bir þekilde çalýþacak ve diyelim ki ona iktidar bilinci ve siyasi bilinç verecek, bu tartýþma bence temel bir tartýþmadýr.” Bir hareket kendiliðinden bir þekilde ortaya çýktýktan sonra yani devrimci durum ortaya çýktýktan sonra ve hareket baþladýktan sonra, iþçiler bir araya gelmeye baþladýktan sonra buna þekil vermek için bununla birlikte hareket edebilmek için içlerinde yer alýnabilir ve bunlar bizzat devrimci sýnýf bilinçli iþçiler-emekçiler tarafýndan bizzat örgütlenebilir. Þimdi iþçi sýnýfý partisi denilen þey yukarýda tepede bizden yalýtýk 5 kiþi deðil ki. Eðer bir iþçi-emekçi sýnýf bilincini almýþsa ve o iþyerinde herhangi bir hareket varsa, devrimci durum söz konusuysa ve orada bir birlik söz konusuysa ona þekil vermeli, bu onun bizzat sorumluluðudur. Evet, þu konuda haklýsýnýz. Ýktidar hedefi dýþýnda, mücadele, birlik ve ayaklanmaya kadar iþçi sýnýfý kendiliðinden bilinçle bu birlikleri oluþturabilir ve yürütebilir. Ama bunlarýn iktidara taþýnmasý gerçekten programatik bir hedefle ortaya çýkabilir. Katýlýmcý: “15-16 Haziran’larda iþçi temsilcileri eylemlere öncülük yapýyor, yönlendiriyor. Daha sonra siyasi örgüt tarafýndan iyi beslenmemeleri nedeniyle bir yýðýn hatalar yapýlýyor. Zaman zaman TÝP vardý ama onlarýn hareketlendirdiði, bilinç götürdüðü oluþumlar deðildi. Daha sonra 15–16 Haziran’ýn bitiminden sonra o iþyeri temsilcileri, iþçileri hareketlendiren yönlendirenlerin hepsi bir yýðýn sýkýntýlar yaþadýlar, cezalara çarpýldýlar. Bence bir sýnýf partisinin bilinci olsaydý oradaki hatalarýn daha az olacaðýný düþünüyorum. Kendiliðinden bireylerin çok baþarýlý olamayacaðýný söylemeye çalýþtým.” Zaten öznel sebepler ,nesnel sebepler diye anlattýðýmýz bunlar deðil mi? Yani nesnel sebepler ne kadar olgunlaþýrsa olgunlaþsýn, öznel sebepler olgunlaþmadýktan sonra iktidarýn kazanýlmasý mümkün deðildir. Tarihteki deneyimler de bu yönde. Katýlýmcý: “Her þeyden önce þunu da belirtmek gerekiyor. Sendikalarla bir kitle örgütünü karþý karþýya getirmemek gerekiyor ama þu ayýrýmý da gözden kaçýrmamamýz gerekiyor diye düþünüyorum. Sendikalar yasal sýnýrlarý olan tüzel bir kiþiliktir. Yapabilecekleri mevcut yasalar içinde sýnýrlýdýr. Hatta buna örnek verecek olursak 15–16 Haziran eylemlerinin kesilmesi ya da ondan sonraki ‘80 faþist darbesinden sonra iþçi sýnýfýnýn geriye düþmesinin en büyük nedenlerinden biri komite ve konsey örgütlenmelerine dayanmadýðý içindir. Çünkü sendika baþkanlarýný, sendika temsilcilerini, aldýðý gibi faþizm iþçi sýnýfý öndersiz kaldý. Tabi bunda o günkü DÝSK ya da parti sendikalarýnýn üzerindeki politik düþünce, ideolojiyi de göz ardý etmeden. Ama komite ve konseyler yarý legal yarý illegal olan kendini hiçbir burjuva yasayla sýnýrlamayan iþçi sýnýfýnýn demokratik kitle örgütüdür. Demokratik ve merkeziyetçi bir yapýlarý var. Demokratik olmasý herkesin söz sahibi olmasý, merkeziyetçilik ise çoðunluðun iradesine azýnlýðýn uymasýdýr.” Komiteler nasýl çalýþýr bölümünde bu konularý tartýþacaðýz. Þimdiye kadar ki bölüm bir derleme, dediðimiz gibi komite konsey deneyimleri tarihi olarak olmuþ bitmiþ tek bir örnekle sýnýrlandýrýlamaz. Ýþ yerine, bölgeye hatta ihtiyaca göre farklý þekillerde örneklendirilebilir. Tarih boyunca da pek çok þekilde ortaya çýkmýþ. Þimdiye kadarki bölümü deðerlendirip daha sonra ilkeleri ele alalým. Katýlýmcý: “Komiteler kesinlikle sendikalarýn, bir komünist hareketin alt organý deðildir. Hatta orda ideolojik bir birlik aranmaz, aranan tek þey iþçi sýnýfýnýn çýkarlarýný savunuyor olmak ve onu bir üst aþamaya emeðin özgürlüðüne taþýyacak programlarý savunmak yeterlidir. Bunun dýþýndaki tartýþmalar çok soyut kalýr diye düþünüyorum.” Katýlýmcý: “Bundan önceki anlatýlanlarda bir tezatlýk olduðunu düþünüyorum. Öz yönetimle ilgili bölümde sanýrým bu tezatlýk mevcut.” Henüz iktidarý almadan iþçi sýnýfýnýn iþ yerinde ya da bir bölgede iktidarý ilan etmesi bir yanýlgýdýr. Yani bir aldatmacadýr. Yani tamam artýk iktidarý aldýk, kendi iþyeri denetimimizi aldýk diyerek mücadelenin önünü kapatmýþ oluruz. Ýktidar hedefine yürümek lazým. Orada bahsedilen aldatmacadan kasýt budur. Katýlýmcý: “Kapitalizm koþullarýnda komitelerden öz yönetim organlarý olarak söz etmek ve bu öz yönetim organlarýnýn her tarafa yaygýnlaþtýrýlmasýný önermek, devrimci görevlerden kaçýnmak için iþçi sýnýfýnýn, emekçi sýnýflarýn en kötü biçimde aldatýlmasýdýr.” Evet, Neden? Çünkü bakýn biraz önceki örneðe dönelim. Torino bölgesini iþçiler tamamen ele geçirmiþler, fabrikalarý iþletiyorlar, üretime devam ediyorlar, ama bunlarý pazarlayamýyorlar, gýda v. s ihtiyaçlarýný alamýyorlar, oraya ambargo uygulanýyor v. s gibi pek çok nedenle o bölgenin burjuva iktidarýnýn içinde yaþamasý mümkün deðil. Türkiye’de var biliyorsunuz kurtarýlmýþ bölge örnekleri, Paris Komünü oldukça iyi bir örnek. Ýlerlemek lazým. Katýlýmcý: “Gündeme gelen bir konuyu biraz daha deþmek lazým, kullanýlan kavramlardan hepimizin ayný þeyi anlamasý ve algýlamasý gerekli ki birbirimizin ne söylediðini tam olarak kafamýza oturtabilelim. Öz yönetimden ne anlaþýlmasý gerektiði ortaya konmadýktan sonra bu cümleyi bu þekilde de yazabiliriz, tersini de yazabiliriz. Ýki þekilde de bitirilebilir. Orda anlatmamýz gereken temel mesele öz yönetimin ne olduðudur. Tek örnekle açýklanabilecek bir mesele de deðildir öz yönetim. Herhangi bir fabrikada iþçilerin oluþturmuþ olduklarý komite bütün üretim mekanizmasýný ele geçirip hatta hammadde sevkiyatýný vs. sini ve bunun ürün sevkiyatýný da yapabilecek þekilde bunu iþletiyor olmasý öz yönetim anlamýna gelebilir mi, her þekilde gelmeyebilir. Ne kadar gelmeyebilir. Eðer olmasý gerektiði gibi devrimci durumda ya da bir adým ötesinde devrim sürecin içerisinde bir fabrikayý , buzdolabý fabrikasýný ele geçirmiþ olan komite eðer buzdolabý fabrikasýný yine buzdolabý fabrikasý olarak iþletmeye devam ediyor bunun sevkiyatýný da herhangi bir þekilde yapýyorsa bu öz yönetim deðildir. Bunun öz yönetim sayýlabilmesi için devrime hizmet etme zorunluluðu vardýr. Eðer öz yönetimden onu anlýyorsak bu þekilde açýklayabiliyorsak o zaman doðrudur öz yönetim aldatmaca olmaktan çýkar.” Her komite ilk ortaya çýktýklarý anda potansiyel olarak öz yönetim organlarýdýr. Mücadelenin, ayaklanmanýn býrakýlmasý denetimin iktidar olarak ilan edilip, mücadelenin önünün kesilmesi. Katýlýmcý: “Fabrikalarýn yanýna baþka örnekler de koymak gerekir. Komiteler yalnýzca iþçilerin, emekçilerin komiteleri deðildir, asker komiteleri de vardýr. Eðer asker komiteleri yani silahlý savaþý birebir örgütleyen ve devrimin hizmetine sokan, sokmasý gereken komite eðer öz yönetim organý olarak davranmýyorsa yapacaðý hiçbir þey yoktur. Yapmasý gereken öz yönetim organý gibi davranmaktýr. Burada böyle okuduðumuz zaman yani öz yönetimi doðru tanýmladýðýmýz zaman aldatmacayý deðiþtirmemiz lazým, aldatmacanýn kalmasýný istiyorsak öz yönetimin ne olduðunu bu anlattýðýmýzýn olmadýðýný baþka þey olduðunu açýklamamýz lazým bunun içerisinde.” Katýlýmcý: “Ben kendi adýma bu dizgi halindeki cümleyi kabul etmem mümkün Türkan Saylan’ýn kurucusu olduðu, daha önce baþhekimi olarakçalýþtýðý bir hastane olduðunu ifade ederken, yapýlmak istenen devrin biraz da ona ait herþeyi silinmek istenmesi nedeniyle olduðunu vurguladý. 6 Kasým günü verilen bu karar üzerine Bakýrköy Doktor Sadi Konuk Hastanesi Baþhekimi, mahkeme kararýnýn kaðýt üzerinde olduðunu ve Lepra Hastanesi personelinin Sadi Konuk Hastanesi’nde çalýþmaya devam ederlerse bundan memnun olacaklarýný, birçok imkandan faydalanabileceklerini, döner sermayeden iyi gelirler kazanabileceklerini söyledi. Leyla Koç Üzüm, baþhekimin kendilerine Lepra Hastanesi’ne geri dönerlerse fiziki imkanlardan yoksun, tamamen olumsuz koþullarýn olduðu bir yerde çalýþmak zorunda kalacaklarýnýn söylendiðini belirtti ve kendilerine Sadi Konuk Hastanesi’nde kalmak istediklerine dair bir kaðýt imzalatýlmak istendiðini ve bu kaðýda hiç kimsenin imza atmadýðýný ifade etti. Baþta otomotiv olmak üzere özellikle metal sektöründe çalýþanlarýn koþullarýný ve Berlusconi Hükümeti’nin politikalarýný protesto eden binlerce kiþi, 16 Ekim Cumartesi günü, FiomCgil‘e (Ýtalya Genel Emek Konfederasyonu Metal Ýþçileri Örgütü) baðlý “metallos”un (metal iþçileri) çaðrýsýyla Roma’da toplandý. Gösteri’nin duyurusunda, “Kendisini iþsizlik, yoksulluk, ýrkçýlýk, savaþlar, sosyal yýkým ve doðal çevrenin tahribatý þeklinde gösteren kapitalizmin krizi ve onun dehþet verici sonuçlarýna karþý dünya çapýnda ortak mücadele yürüten iþçiler ve halk kitleleri açýsýndan önemli bir adým olacaktýr” þeklinde yapýlmýþtý. Yüz binlerce kiþinin katýldýðý gösteride, “Bütün ülkelerin iþçileri, kapitalistlere ve onlarýn baský, sömürü ve savaþa dayalý sistemlerine karþý birleþelim!“, “Ýþçiler olmadan kapitalistler hiçbir þey yapamazlar, kapitalistler olmadan iþçiler her þeyin daha iyisini yaparlar!“, “Önümüzde kazanacaðýmýz bir gelecek var!” yazýlý pankartlar taþýdýlar. deðil. Ama eðer sizin cümleden kastýnýz dediðiniz gibiyse bu cümlenin kesinlikle deðiþmesi lazým. Çünkü eðer DEK’in komitelere bakýþý bu ise ben bunu kabul etmiyorum.” Katýlýmcý: “O cümlede bir sorun yok, sorun öz ve biçimde bir anlama sorunudur. Çünkü öz yerine siz biçimi koyarsanýz ve bunun adýna öz derseniz kapitalist toplumda iþçi sýnýfý ezilip sömürülürken fabrika yönetimleri kapitalistlerin ve onlarýn denetim elemanlarýnýn elindeyken, iliklerine kadar sömürülürken siz buna öz yönetim derseniz elbette herkes buna itiraz eder. Öz yönetim ancak iþçi sýnýfýnýn kendi iktidarýnda olabilir. Bu kadar net. O bir aldatmacadýr, çünkü iþçi sýnýfý hala ezilip sömürüldüðü halde o onun öz yönetimidir deniyor. Halbuki iþçi sýnýfýnýn yönetim organlarý ancak kapitalist toplumun yýkýlmasý sosyalist toplumun kurulmasýyla mümkündür. Öz budur diðeri sadece bir biçimdir. O biçim büyük bir aldatmacadýr.“ Katýlýmcý: “Öz yönetim tek baþýna fabrikalardaki iþçilerin oranýn üretimini ve daðýtýmýný yapmasý deðildir. O ülkedeki karþý sýnýfa baský kuracak aygýtlarý da kendi elinde bulundurmasýdýr. Ýþçilerin bir fabrikayý yönetiyor duruma gelmesi Türkiye’de de yaþandý. Çorumdaki bir maden ocaðýnda bu yapýldý. Ocak kapatýlacaktý, iþçiler iþgal ettiler ve ocaðý iþletmeye baþladýlar. Þunu gösterdiler devlete bu maden zarar etmiyordu. Ýþçiler kendi üretimlerini yapýyordu maaþlarýný alýyordu. Devlet bunu görünce askerlerini gönderdi, iþgal etti ve aldý iþçileri de oradan attý. Ama þimdi buradaki iþçilerin üretime devam etmesiyle birlikte ayrýca kendi silahlý milislerini oluþ-tursaydý ve daha geniþ bir þekilde bir birlik yaratmýþ olsaydý evet öz yönetime dönüþebilirdi.” Katýlýmcý: “Mücadelede ayaklanma ve iktidar sürecinin birbirinden kopuk ele alýnmamasý gerekir. Devrimci durumlarda ortaya çýkar dediðimizde aslýnda kastettiðimiz þey budur. Yani bu süreçte ortaya çýktýysa bu dinamik bir yapýdýr. O anlamýyla evet. Bir anlamýyla yönetim organý olur. Ama eðer iktidarý, devrimi hedefliyorsa, ayaklanmaya doðru gidiyorsa, gerçekten de yarýn bugün ikili iktidar da oluþabilir, Türkiye ve Kürdistan koþullarýnda. Mesela bugün Kürdistan koþullarýnda neredeyse ikili iktidar vardýr denilecek aþamaya geldik. Tam olarak bunu söyleyemeyeceðiz ama orada þu anda belli bir hükmü var olan bir otorite karþýsýnda bir iktidar aygýtý gibi hareket etmesi söz konusu. Bunlarýn hepsi tabii kendi özel koþullarý içinde tartýþýlmasý gereken þeylerdir. Sovyetlerdeki ikili iktidarla bugün benim bahsettiðim, o oluþan iktidar da aynýdýr. Yönetenlerin yönetemediði koþullarda baþka iktidar biçimleri oluþabilir. Ama anlaþýlmasý gereken tamamen þu: Mücadele, ayaklanma, sadece bir þeye karþý çýkmak deðildir. Ciddi anlamda iç savaþýn en boyutlu hali anlamýna gelir. Ýþçilerin, emekçilerin ayaklandýðý, mevcut iktidarý ele geçirdiði fakat tamamen denetim altýna alamadýðý koþullarda kapitalizm aþýlmamýþ da olabilir. Ama bir iþçi organý olarak komiteler iktidarý ele geçirmiþ olabilirler, bu mümkün.” Katýlýmcý: “Þöyle söylerseniz; ‘fabrika özyönetimi’, bu anlaþýlýr bir þeydir. Ama özyönetim çok geniþ bir kavram. Ben bundan ülke yönetimini anlýyorum. Fabrikayý yönetmek eðer, çoðu kez de kapitalistlerin yararýna olmuþtur. Buna sosyal reformistler özyönetim diyebilirler. Çünkü o fabrikayý gerçekten de iþçiler gayet de güzel yönetirler. Ama fabrika onlara ait deðildir. Ülke yönetimi de hiç deðildir. Bu, bunun için büyük bir aldatmacadýr. Ben böyle anlýyorum. Ama fabrika yönetimini eðer ülke yönetimi anlamýnda alýrsanýz, o zaman özyönetim diyebilirsiniz. Çünkü iktidarý iþçi sýnýfý almýþtýr. Ve artýk kendisi yönetiyordur. Dolayýsýyla öz dediðimiz þey iþçi sýnýfýnýn doðrudan kendi organlarýyla hem kendisini hem de diðer ezilen ve sömürülen kitleleri kurtuluþa götürmek, yönetmek ve denetlemektir. Ben o cümleden her zaman onu anladým ve þu anda da onu anlýyorum. Ama gerçekten de bazen bir cümle eksikliði nelere yol açýyor. Ýyi de oldu tartýþtýk.” Ýsterseniz konumuza devam edelim. Bir bölgedeki iþçiler ya da emekçi bir kesim ya da köylüler bir araya gelerek A Bölgesi Komitesi oluþturmuþtu. Sonra diðer bölgelerin komiteleriyle birlikte bölge konseyini oluþturabilirler. Daha sonra bölgelerin konseyleri bir araya gelerek, il temsilciler meclisini, il konseyini oluþturabilirler. Konseyler evet, proleter devletin modelleridir ama ta kendisi deðildir. Ve ulusal meclis te, bütün il konseylerinin gönderdiði temsilcilerden oluþur, ulusal meclis bu þekilde temsil edilirler. Oklar iki yönlü çünkü her temsilci geri çaðýrýlabiliyor ve tekrar geri gönderilebiliyor. Mahalle halk konseyleri ya da il halk konseylerinde sadece iþçi sýnýfýnýn deðil, bununla birlikte tüm ezilen kesimleri, yoksul köylüleri, emekçileri, askerleri ve öðrencileri kapsayan örgütlerdir. Temel ilkelere geldiðimizde, biraz önceki tartýþmada temel kaygý þuydu: Bu iþçiler kendi özyönetimlerini komitelerde gerçekleþtiremiyorlarsa nerede gerçekleþtiriyorlar. Buradaki özyönetim denilen iþçi ve emekçinin kendi iradesini, inisiyatifini ortaya koymasý deðil, bu açýdan evet, gerçekten de iþçinin kendi özyönetimini, öz iradesini ortaya koyduðu yerler komitelerdir. Temel Ýlkeler: 1) Komite ve konsey örgütlenmesi, insanlarýn bugüne deðin ortaya çýkarttýðý en demokratik toplumsal örgütlenmeleridir. 2) Komitelerde demokratik merkeziyetçilik esastýr. Demokratik merkeziyetçilikte, bütün kararlar ortak tartýþmalar ve ikna temelinde alýnýr. Ama alýnan kararlara herkes uyar. 3) Her karar ortak tartýþmada alýnýr. 4) Örgütsel iþleyiþte ortak irade esastýr. 5) Esnek ve hareketli olmalý, hareketi öldürecek kalýpçýlýktan kaçýnýlmalýdýr. 6) Seçilenleri gerek görüldüðü anda geri çaðýrma temel ilkedir. 7) Tepkisel deðil ilkeli ve sürekli bir birlik hedeflenmelidir. Bütünlüklü hareket ve örgütlenmeyi koruyucu tedbirler zorunludur. Bu söylediðim gibi daha önceki çalýþmalardan çýkarýlan sonuçlardýr. Ýlkeleri benimseyen herkese açýk olmalýdýr. Bununla ilgili güzel bir söz var: “Karayüzler hariç herkese açýk olmalýdýr” diyor . . . . . . Karayüzler, polisler ve diðerleri anlamýna geliyor. 8) Devrimci tavýr, disiplin, gönüllülük, içte eleþtiri-özeleþtiri dýþta bütünlüklü tavýr temel ilkeler olmalýdýr. Komitelerin kuralsýz olduðunu iddia edenler, yanýlýyorlar. Hayýr, enternasyonalist sýnýf ilkeleri denen sýnýf bilincine baðlýdýr. 9) Ýlkeleri benimseyen herkese açýk olmalýdýr. 10) Devletten ve siyasi partilerden baðýmsýz. Enternasyonalist sýnýf ilkelerine baðlýdýrlar. 11) Ýþçi ve emekçilerin kurtuluþu temel perspektif, emekçi sýnýflarýn devrim yoluyla egemenliði temel ilkedir. 12) Kent ve kýr emekçilerinin mücadele birliði esastýr. Katýlýmcý: “Çok somut bir þey söyleyeceðim: Mesela TEKEL eyleminde çadýrlarda komiteler oluþmaya baþlamýþtý. Yani her bir çadýr kendi içerisinde ufak ufak komiteler oluþturmaya baþlamýþtý. Bunlar tutunamadý. Sendikanýn da bir baskýsý oldu. Çünkü sendika, komitelerde kendi altýnýn boþaltýldýðýný gördü. Öyle deðildi. Biz her zaman bunu söylüyoruz ama oradaki olayda, yani Ankara’daki meselede, sendika, komitelerin kendisine karþý kurulduðunu düþünüyordu. Ama komiteler oluþmaya baþlamýþtý. Son güne gelindiðinde de neredeyse artýk komitelerin üst birimi, yani konsey de oluþmaya baþlamýþtý. TEKEL eylemi þu açýdan önemli. Çünkü Türkiye ve Kürdistan’ýn her tarafýndan gelen iþçiler var. TEKEL, tek bir alan ama oradaki örgütlenme hem komite hem de konsey örgütlenmesinin bizim kafamýzda somut olarak nasýl þekilleneceðinin de iyi bir göstergesi diye düþünüyorum. Orada eðer her çadýrdan oluþmuþ olan komitelerin, tek tek temsilcileri seçilseydi ve otuz kiþilik bir konsey oluþsaydý, bunun nasýl bir mücadele organý olacaðý, nasýl bir ayaklanma organý olacaðý, daha da ileride nasýl bir iktidar organý olacaðý daha belirgin olarak ortaya çýkacaktý. Bu konu üzerinde biraz daha tartýþýrsak daha iyi olur diye düþünüyorum.” Katýlýmcý: “Eðer çadýrlarda iþçilerin doðrudan kendilerinin seçtiði iþçi komitesi oluþmuþ olsaydý, ki bütün çabamýz oydu ve sendika genel merkezi, fark ettiði için zaten iþçileri tehdit etti. Dedi ki ‘Eðer komiteler oluþursa biz býrakýr gideriz.’ Ýþçilerin o anda yapmasý gereken çadýrlarda komitelerini oluþturmalarý, konseylerini oluþturmalarý, buna baðlý olarak dönüp dönmeyeceklerine, çadýrlarýný yýkýp Dicle Üniversitesi Týp Fakültesi Hastanesi yönetiminin 23 Kasým’da yeni bir ihale yapacaðýný açýklamasý üzerine Dev Saðlýk-Ýþ üyesi iþçiler 9 Kasým günü hastane önünde bir basýn açýklamasý yaptý. 300’ü aþkýn taþeron saðlýk iþçisinin katýldýðý basýn açýklamasýnda hastane yönetiminin ihale açmasý protesto edildi. Hastanede çalýþan iþçilerin taþeronun deðil hastanenin iþçisi olduklarý Çalýþma Bakanlýðý’nýn 2009’da aldýðý kararla ispatlanmasýna raðmen, hastane yönetimi her ay 11 bin TL ceza ödemeyi göze alarak iþçileri taþeronda çalýþtýrmakta ve yeni ihale yapmakta ýsrar ediyor. Baþhekimlik önünde yapýlan eylemde sýk sýk “Taþeronu saðlýkta süpüreceðiz”, “Taþeron saðlýkta ölüm demektir”, “Ýþçiyiz haklýyýz kazanacaðýz” sloganlarý atýldý. Basýn açýklamasýný okuyan Diyarbakýr Þube Baþkaný Sedat Aydýn “Dicle Üniversitesi Týp Fakültesi Hastanesi’nde yýllardýr taþeron þirketler aracýlýðýyla çalýþtýrýlan bizler 29 Haziran 2009 tarihi itibariyle Çalýþma Bakanlýðý kararýyla asýl iþveren olan hastanenin iþçisi olduðumuz kesinlik kazandý. Bu durum taþeron sisteminin hukuksal ve idari iflasýdýr” dedi. Bu karara raðmen hastane yönetiminin kanuna karþý hilede ýsrar ettiðini, iþçileri kendi sigorta siciline iþlemek ve bordrosuna almak yerine SGK ve Maliye’nin usulsüz iþlem nedeniyle vereceði para cezalarýný göze alarak pazarlýk usulüyle yeniden ihale yapacaðýný söyleyen Aydýn, “Hastane yönetimi hukuken yapýlmasý mümkün olmayan bu ihale ile bizleri hala taþeron aracýlýðýyla çalýþtýrmak istemekte ve açýkça hukuku yok saymaktadýr” dedi. Aydýn, ihalenin yapýlacaðý 23 Kasým günü hastanede aileleri ve çocuklarýyla birlikte direniþe geçeceklerini söyledi. yýkmayacaklarýna, iktidara yürüyüp yürümeyeceklerine doðrudan kendilerinin karar verme hakkýný kendi ellerine almasý gündeme gelecekti. Sendika ve bütün sosyal reformist ve oportünistlerin gördüðü ve iliklerine kadar duyduðu korku buydu iþte. Bu TEKEL eylemi evet, komite deneyiminin ne kadar acil, gerekli ve vazgeçilmez olduðunun da en somut örneði oldu. Þimdi Tek Gýda-Ýþ’in önünde halen onu yapmanýn çabasýný hem biz hem de onlar sürdürüyor. Bir emekli TEKEL iþçisi olarak söylüyorum. Dolayýsýyla komite ya da özyönetim dediðiniz zaman iktidarý ele geçirmiþ emekçi kitlelerin doðrudan kendilerinin seçimi, denetimi ve yönetimiyle oluþan bir özyönetim olabilir. Ama demin orada bir arkadaþ söyledi. Sungurlu fabrikasýnda iþçiler evet, fabrikaya ele geçirdi. Bunu bazen burjuva sýnýfýn kendisi de sunuyor zaten. Karlý hale de getirdiler. Ama ülke yönetimi kendilerinin elinde olmadýðý için, boðuldu o hareket. Boðuldu ve bu özyönetimin baþarýsýzlýðý olarak gösterildi. Ve iþçiler özyönetimi ele alýrlarsa ‘yönetemezler’in de somut bir kanýtý olarak gösterildi. Tehlikeli bir þey bu yani. Bir fabrika yönetimini ele geçirmek olsa olsa fabrika özyönetimi olabilir.” Katýlýmcý: “Bence orada söylenen özyönetim iþçilerin fabrikayý yönetmesi. Piyasa koþullarýna tabi olduðu sürece (ülkede sosyalist bir ekonomi yoksa) evet, bir dönem karlý bir þekilde iþletilebilir. Ola ki bir kriz baþladý ve piyasa sizin ürettiðinize ihtiyaç duymadý, o zaman ne olacak? Fabrikanýn iflasý söz konusu olur. Burada püf nokta, mücadele, ayaklanma ve iktidar organý olmasýdýr. Bütün örgütlenmeler bir ihtiyaçtan çýktý. Nasýl zamanýnda sendikalar iþçi sýnýfýnýn pazarlýk gücünü, metasýný sattýðý için arttýrmak, onun çalýþma koþullarýný düzeltmek için ortaya çýktýysa bir ihtiyacýn ürünüyse, ayný þekilde komiteler de bir ihtiyacýn ürünü olarak ortaya çýkmýþ. Bu ihtiyaç nedir/ Þudur: I. Dünya Savaþý’nýn hemen öncesinde 1905 devrimi var. Bir devrim zamaný var ve hemen ortaya çýkan dönemlere bakýyoruz, olaðanüstü dönemler. I. Dünya Savaþý, sendikalar iþçi sýnýfýna ihanet ediyor, geleneksel sosyal demokrat partiler görevlerini yerine getirmiyor, savaþýn yarattýðý yýkým, açlýk ve yoksulluk da var. Ve buna karþý iþçiler mücadele ediyor. Böylesi bir ortamda sorunlarýný çözebilmek, kapitalizmden kurtulabilmek için bu tip örgütlenmelere ihtiyaç duyuyor. Bu amaç için, kapitalizmi yok etmek, ya da ona karþý mücadele etmek için ortaya çýkmýþ bir aracý, yok öyle deðil, aslýnda böyledir derseniz aldatmýþ olursunuz. Shop Stewarts’larda böyleydi. Baþýna gelen buydu. Bu þekilde çýkmýþlardý ortaya zaman içerisinde bu yanlýþ anlamalarla sendikanýn bir eklentisi olmuþ gereksizleþmiþlerdir. Bu anlamýyla þuna vurgu yapmak gerekiyor: Dün de tartýþtýk 15–16 Haziran’da iþçiler, sendikalarýný kurtarmak için sokaklara dökülmüþ, ayaklanmýþlardı. Bugün sendika kendini kurtarmak için iþçilerin karþýsýna polisi, askeri dikiyor. Tek Gýda-Ýþ’in bugün yaptýðý bu. Sendika bugün iþçilerin ihtiyaçlarýný cevap veremez haldedir. Þimdi sendikalar, belli bir süre içinde bürokratlaþmýþ, kritik anlarda iþçi sýnýfýný arkasýndan vurmuþ yapýlardýr. Biz biliyoruz ki, olaðanüstü dönemlerde sendikalar ihanet etmiþtir. Burada artýk komite ve konseyler zorunlu bir ihtiyaçtır.. Bunu bize TEKEL gösterdi. Son dönemde yaþanan en büyük iþçi eylemi sendikalar eliyle bitirilmiþtir. Sendika iþçileri satmýþtýr. Ýþçiler ne yapacaklar? Tek Gýda-Ýþ istediklerini yapmýyor. Komite ve konseylerin zorunluluðu iþte burada daha net ortaya çıkıyor. Sendikalara alternatif deðil ama bugün sendikalardan daha fazla ihtiyaç duyulan örgütlülüklerdir komite ve konseyler.” Katýlýmcý: “Komite ve konseylerden anladýðým þu; her komite, mücadele ve ayaklanma organý olmalýdýr. Bu DÝK için de DEK için de, parti komiteleri için de böyledir. Ayaklanmayý, iktidara gelecek, mücadeleyi geliþtirecek, güçlendirecek, geleceðin iktidar organlarý konusunu içerir. Türkiye ve Kürdistan’da çok geliþim süreçlerinden farklý kültürlerden, farklý katmanlardan meydana gelen topluluk olduðu için iþçinin, yoksul köylünün, deðiþik emekçi katmanlarýn fikir birliði, düþünce birliði, mücadele birliði farklýlýklar arz ediyor. Bu farklýlýklarý bir arada toplayabilmek komiteler gibi esnek bir yapýlanmayý zorunlu kýlýyor. Ben mesela, 70’lerle ilgili bir örnek verecek olursam, 80 öncesi mücadele anlayýþýnda, siyasi birliklerden tutun, yine devrimci durum koþullarýnda komite örgütlenmeleri yani bu komite örgütlenmeleri en alttan en üste merkezi düzeyde olabilecek bir gençlik komitesi, gençlik organýnýn, ama bunlarýn hepsini organize eden, hepsini bir potada toplayabilecek, nihai hedefine vardýrabilecek bir partinin birer – deyim yerindeyse- yan organlarý. Hani bu komitelerin içini doldurabilecek, sonuçta iþçi sýnýfýnýn partisidir. Bir fabrikayý düþünün, fabrikadaki sendika yönetimi, zaten sýnýf sendikasýnýn artýk günümüzde nereye kadar gidebileceði aþikar bir gerçek. Politik ve ekonomik tahlilleri yaptýðýmýzda bir devrimci durumun yaþandýðý ülke koþullarýnda da kaçýnýlmaz ve zorunlu olarak komite ve konsey þeklindeki örgütlenmeler, her zaman için daha acil ve yoðundur.” Katýlýmcý: “Bir þeyi düzeltmek gerekiyor. Komite ve konseyler, partisiz kitle örgütlerinin araçlarýdýr. Ýçinde parti kadrolarý olabilir ama partisiz kitlelerin kendi özyönetim, denetim, mücadele, devrim ve iktidar organlarýdýr. Eðer parti organlarý olarak bunu düþünürsek, sadece dar parti ideolojisiyle, parti politikasýyla hareket eden, parti hücreleri haline gelirler. Bu da doðru bir yaklaþým deðildir.” Katýlýmcý: “Yalnýzca bununla komite ve konsey olur, baþka türlü olmaz, dersek kendimizi yanýltýrýz. Sýnýfýn kendisini de yanýltýrýz. Komite kurma iþyerlerinde, fabrikalarda, köylerde, mahallelerde, komite kurma özgürlüklerini ya da kendiliðindenliði ortadan kaldýrmýþ oluruz. O zaman bir þeyi açýða çýkarmamýz lazým. Ýlk müdahaleyi nasýl yapacaðýz? Kývýlcým çakabiliriz, böyle bir hakkýmýz olabilir ya da komiteler oluþmaya baþladýktan sonra müdahale edebiliriz ama kendimizi onun yerine koyup, karar alamayýz. Bu süreci birlikte yaþamazsanýz, yalnýzca burasý birlikte yaþamak zorunda deðil, kendiliðinden ilk adýmý atanlarla birlikte yaþamamýz lazým. Onlarýn aldýklarý kararlarý, kararlarýmýz olarak kabul etmemiz de lazým. Süreç içerisinde deðiþtirme, dönüþtürmeyi bir tarafýmýza býrakarak, cebimizde taþýyarak, kafamýza koyarak. Baþka türlü en temel noktasý olan kendiliðinden ortaya çýkma iradesinin kendisinin belirlemesi, fikirlerini ortadan kaldýrýrýz ki, o, komitenin dýþýnda her þey olur. Bu tartýþmayý aslýnda taban inisiyatifi deneyimini de dinledikten sonra tekrar yapalým.” KOMÝTE/KONSEY DENEYÝMÝ OLARAK TABAN ÝNÝSÝYATÝFÝNÝN ÇALIÞMA PRENSÝPLERÝ VE GELÝÞÝM SÜRECÝ Programda komite ve konsey deneyiminde taban inisiyatifi denilmesini biraz açýklamak istiyorum. Taban insityatifi kuruluþunda komite ve konsey tanýmlamasýyla kurulmamýþtýr. Öncelikle bunu belirtmek isterim. 1995 yýlýnýn sonunda kurulan bir oluþum, bir araç, bir organ. Dolayýsýyla geçmiþi yok, anlatýmý zor, 15 yýllýk bir hafýza gerektiriyor. Dün BES’le ilgili burada birkaç konu konuþuldu neredeyse BES’ten istifa edecektim. Bu yönüyle de taban inisiyatifinin varlýðýyla BES o kadar kötü bir örgüt deðil, zaman zaman iyi þeylerin de yapýldýðý ya da yapýlmaya çalýþýldýðý dönemler oldu. Dolayýsýyla KESK’in yaramaz çocuðu diye ifade edilen BES’in hakkýnda yapýlan dünkü eleþtirilere katýlmadýðýmý söylemiyorum ama tek baþýna da o yönden deðerlendirmeyelim derim. Taban inisiyatifi, 1995 yýlýnýn sonunda o dönemde sendikadaki yönetimlerin dar, grupçu, küçük olsun benim olsun anlayýþýna karþý, yönetimde olup, tabandaki üyelerin sendikal sürece, karar mekanizmalarýna katýlabileceði bir model üzerinden müdahale etme gereksinimi ile doðmuþtur. Ve bu müdahale etme gereksinimi en baþta tek tek bireylerin veya bir örgütlü yapýnýn içerisinde yer alýp da BES’de veya o zamanki adýyla Maliye-Sen’de üye olanlar tarafýndan hissedildi. Bir örgütlü yapý içerisinde olup da tek kiþi, iki kiþi, üç kiþi halinde duran devrimciler, fiili sürece katýlýp çok çalýþtýðý halde, iþ seçimlere geldiði dönemde dýþarýda tutulmasý, karar mekanizmalarýna dahil edilmemeleri veya sendikal sürece yönelik eleþtirilerinde eleþtirilerinin karþýlýðýný tam olarak bulamamalarý gibi sonuçlarla karþý karþýyaydý. Bu tespitler üzerinden bir araya gelen insanlarýn kurduðu bir oluþum taban inisiyatifi. Daha çok reformist, sendikal anlayýþla mücadeleyi kendi önüne görev olarak koymuþ, fiili ve meþru mücadele geleneðini benimsemiþ bir anlayýþtý. En Türkiye Metal Sanayicileri Sendikasý’nýn (MESS) toplu iþ sözleþmesi görüþmelerindeki tavrýný protesto eden Birleþik Metal-Ýþ Sendikasý üyesi iþçiler, 9 Kasým’da Fatih Sultan Mehmet (FSM) Köprüsü’nü Avrupa yakasýndan Asya yakasýna kadar yürüyerek geçti. BMÝS üyeleri MESS’in Þiþli Kuþtepe’teki merkez bürosu önünde eyleme geçerek MESS’in dayatmalarýný protesto ettiler. Eylemde konuþan Birleþik Metal-Ýþ Sendikasý Genel Sekreteri Selçuk Göktaþ, metal iþçilerine kuralsýz ve güvencesiz çalýþmanýn dayatýldýðýný, “sýfýr zam” önerildiðini ve kazanýlan haklarýn geri alýnmaya çalýþýldýðýný söyledi. Ardýndan 3 minibüsle FSM Köprüsü giriþine gelen DÝSK Birleþik Metal-Ýþ (BMÝS) üyeleri, yolun en sað þeridini trafiðe kapatarak Asya yakasýna doðru yürüyüþe geçti. Ýþçiler, yürüyüþ boyunca toplu iþ sözleþmesi sürecinde MESS’in dayattýðý iþçiyi güvencesizleþtiren ve çalýþma biçimini kuralsýzlaþtýran koþullarý sloganlarla protesto etti. Yürüyüþ boyunca iþçilerin yanýndan ayrýlmayan polisler köprü çýkýþýnda iþçileri kuþatarak gözaltýna aldý. Gözaltýna alýnan iþçiler Kavacýk Polis Merkezi’ne götürüldü. Ýzmir’de 9 Kasým Salý günü iþyerlerine gidiþ geliþte Ýzban’la yolculuk yaparken ücretsiz seyahat hakkýndan yararlanmak isteyen demiryolu emekçileri, protesto için bir basýn açýklamasý gerçekleþ-tirdi. Basýn açýklamasý saat 10.00’da Alsancak Tren Garý’nýn içinde “Direne Direne Kazanacaðýz” ve “Türk Ulaþým Sen Ýzmir 1 Nolu Þube” pankartlarý açýlarak baþladý. Basýn metninin okunmasýndan önce “Ýþ Ekmek Yoksa Barýþ da Yok”, “Ýzban Þaþýrma Sabrýmýzý Taþýrma”, “Ýzban’a Parayla Binmeyeceðiz”, “Emekçiyiz Haklýyýz Kazanacaðýz”, “Yaþasýn Sýnýf Dayanýþmasý”, “Yaþasýn Onurlu Direniþimiz” sloganlarý atýldý. Basın açıklamasının okunmasının ardından saðlýk taramasý yapýlmak üzere saðlýk ocaðýna gidildi. temelde bürokratizme, sendikalardaki yabancýlaþma ve uzlaþmaya karþý ciddi mücadeleler yürütmüþtür. Kuruluþunda 40–50 kiþinin katýldýðý sendikal sürecin hatta siyasal sürecin tartýþýldýðý toplantýlar olmuþtur. Bileþenleri içerisinde, sýnýf mücadelesine katký sunma iddiasýyla baþlayan bireylerin ve “evet böyle bir mücadele doðrudur birlikte bu iþi yapabiliriz” diyen örgütlü, devrimci arkadaþlarýn olduðu bir yapý. O dönemde yurtsever emekçilerin de içerisinde yer aldýðý bir grup olarak çalýþtý. Ýþleyiþi þöyle, taban inisiyatifinin meclisinde tüm her þeyin tartýþýldýðý herkesin eþit bir þekilde görüþünü söyleyip kararlaþtýrmalarýn yaþandýðý bir toplantý tarzý var. Bu, uzunca yýllar devam etti. Yani ortak toplantýlarla her gündemi tüm katýlýmcýlara açýk bir þekilde tartýþarak aldýðý kararlarý hayata geçirmek üzerine de ayný disiplin ve sorumlulukla hareket eden bir yapýlanma. Demokratik merkeziyetçi yönü var taban inisiyatifinin. Alýnan kararlara katýlmasak dahi sonuçta taban inisiyatifinin bir katýlýmcý sayýsý var. Çoðunluðun kararý hangi yöndeyse o yönde karar uygulanýr. Burada bir ikna süreci de var. 5 kiþinin farklý, 4 kiþinin farklý düþündüðü bir yerde 5 kiþinin farký her zaman yetmeyebilir. Buradan da þunu doðrudan ifade etmek isterim iþleyiþe dair. Taban inisiyatifinin hangi anlayýþtan olursa olsun sadece kendi kararlarýný dayatabilecekleri bir toplantý meclisi yok. Herkesin eþit bir þekilde tartýþtýðý bir yerdir. Öneriler kabul edilirse hayat bulur. Ama “bizim kararýmýz þudur bu olsun” þeklinde bir oturum söz konusu deðildir. 4688 sayýlý yasanýn öncesinde BES kuruldu biliyorsunuz. Bunda iþ kolunda birlik tartýþmalarý kapsamýnda o dönemde, hatta yoðun tartýþma süreçlerinde bazý sendikalarýn kendisini feshetmesine varana kadar fesih kongreleri olarak geçirdi bu süreci. Tüm Maliye-Sen’de o dönem kendisini feshetmeme kararý alan sendikalardan biridir. Yani BES’e katýlma kararý gerçekleþmemiþtir. Bunun sebebi o dönemdeki en büyük tartýþma, kurulan yeni sendikanýn tüzüðünde Uluslarýn Kendi Kaderini Tayin Hakký’nýn olup olmayacaðý konusuydu. Birlikte iç içe olduðumuz yurtsever çevrelerinin de taban inisiyatifinin de ortak savunusu Uluslarýn Kendi Kaderini Tayin Hakký’nýn tüzükte yer almasýydý. Buna karþýn UKKTH’nın yasalar açýsýndan sorun olacaðý tartýþmalarý vardý. Yani reformizm kendi gerekçelerini ortaya koymaya çalýþýyordu. O dönemde Tüm-Maliye Sen, BES’e katýlmama kararýný aldýktan sonra belli bir süre yoluna devam etti. Ama ayný iþ kolunda iki sendikanýn kuruluþ bildirgesi vardý. Ýki sendikanýn birlikte faaliyet yürütememesi gerçeðinden hareketle de daha sonra kendisini feshederek BES’e katýlma kararý alýndý. Ýnisiyatif de iki sendikanýn olmamasý gerektiðine ikna oldu ve fesih gerçekleþti. BES’e katýlmayla birlikte de öncelikle Sosyal-Sen, Banka-Sen, TurizmSen daha sonra da Yargý-Sen’in katýlmasýyla BES aslýnda birçok kadronun tek sendikada birleþmesiyle oluþtu. Ayný zamanda tüm bu sendikalardan gelen sendika kadrolarý da bir araya gelmiþ oldu. Ýnsiyatif, Sosyal-Sen ‘den, YargýSen’den gelen, insiyatif ile bakýþý örtüþen kadrolarla yoluna devam etti. Bu yönüyle de geniþleme saðlandý. Ancak, insiyatif gibi bir oluþumun þöyle bir sýkýntýsý oluyor. Ýnisiyatif, yeni katýlýmcýlarýyla zaman zaman ikna etmeye çalýþarak, birçok konuda kendi doðrularýndan taviz vermeksizin ortak iþler yap maya da çalýþtý. O dönemde tüzük kongrelerinde bazý kazanýmlar da yaþadýk. Yani kendi örgütümüzde tabanýn sürece katýlmasý konusunda birçok deðiþiklik yapýldý. Ýnisiyatifte þube temsilcileri karar organý gibi, yönetim kurulu yürütme organý gibi algýlanan oturumlar yapýldý. Tüzüðümüzü incelediðimizde onlarý görürsünüz. Maliye-Sen’den baþka katýlan sendikalarýn hiçbirisinde olmamasýna raðmen Merkez Temsilciler Kurulu, BES tüzüðünde bu tartýþmalar dahilinde konulmuþtur. BES hala 2 yýlda bir kongresini yapan sendikadýr. Bunun deðiþmesi yönünde, 3 yýla çýkarýlmasý yönünde ciddi bir engel oluþtu inisiyatifin önünde. “Ýki dönem üst üste yönetime seçilenlerin sonraki dönem seçilmemesi” yürütmenin kararý en son BES kongresinde inisiyatifin önergesiyle alýnmýþ bir karardýr. Yani 20 tane delegeyle 300 tane delegenin oy verdiði bir karar haline dönüþtürülmüþtür. Dolayýsýyla her þeye raðmen iddia etmeye, doðru þeyi yapmaya yönelik yönde insiyatif tavrý hep sürmüþtür. Yöneticilerin ücretleri konusu BES tüzüðünde diðer sendikalardan farklýdýr. Buna benzer farklýlýklar vardýr tüzükte. Ýnisiyatifi sendikal yönüyle anlattýktan sonra salt olaya sendikalist yaklaþan bir yapý olmadýðýný ifade etmem gerekiyor. Ýnisiyatif Türkiye’de en can alýcý sorun Kürt sorunu konusunda, daha sonra ölüm oruçlarý döneminde, buna benzer toplumsal muhalefeti tüm bileþenleriyle, ortak mücadele anlayýþýyla, özveriyle hayata geçirmeye çalýþtýk. Tüzükte Uluslarýn Kendi Kaderini Tayin Hakký’nýn olmasý gerektiði konusundaki tavrýmýzý biraz önce ifade ettim. Ýnisiyatif, Ýlk ölüm oruçlarý ve ikincisinde sendika kortejinde “Zindanlar Boþalsýn, Tuksaklara Özgürlük” BES Ankara Þubeleri imzasýyla pankart açýlmasýný saðladý. Son dönemde, diðer ileri muhalif kesimlerle iliþkisi kalmamýþ olduðuna tanýk olduðumuz sendikalarda, daha fazla öðrencilerle, hem maddi hem de manevi anlamda inisiyatifin yönetimde temsilcilerinin olduðu dönemlerde biraz daha sýcak iliþki kurulmasýný da saðlamýþtýr. Tabi böyle bir grubun varlýðý neye hizmet etti? Öncelikle þunu söyleyeyim, öncelikli olarak tek tek bireylerden oluþan bir oluþumun içerisinde, katýlanlarýn kendilerini disipline etmelerini, savrulup gitmemeyi saðladý. Bu çok önemli. 15 yýl böyle bir deneyimi götürmek gerçekten zor. Çünkü siyasal açýdan arkanýzda size ýþýk tutacak veya sürekli yönlendirecek birþeyin olmamasý dezavantaj. Bir sendikal anlayýþýn bir alt organý gibi sendikalarda örgütlenmesi çok kolay. Çünkü Ankara’da örgütleniyorsunuz, Ýzmir’de örgütlenebiliyorsunuz. Ýþte inisiyatifin lokal kalmasýnýn sebebi de Ankara ile sýnýrlý kalmasý, yeni yeni iliþkilerimiz oluþuyor diðer illerle ama bu yeterli deðil. Bu durumun bazý olumlu yanlarý da oldu. Ýisiyatifin üzerinde merkezi bir baskýnýn olmamasý, lokal müdahale edilmesi gereken bazý kararlarda çok rahat hareket ederek, tartýþarak, kendi doðrularýný hayata geçirmesini de saðlamýþtýr. Sendikalarda, özellikle örgütlü yapýlarda þöyle bir problem olabiliyor. Konuyla ilgili merkezden alýnan karar bazen o sendikanýn gerçeðiyle örtüþmeyebiliyor. Tabi böylesi bir oluþum olumlu etkilemelerin yaný sýra bazý olumsuz þeylerle de karþýlaþtý. Yönetimde bunun üzerinden de çok farklý tartýþmalar yürütüldü. Ýnisiyatife dahil olan merkezi siyasal yapýsý olan bir grup þöyle bir sýkýntý yaþýyor. Bazen kendi aldýklarý kararlarla inisiyatifin aldýðý kararlar çeliþebiliyor. Bu durumda grupsal bir karar alýnýp, inisiyatife buyurun bunu Mersin Keresteciler Sitesi’nde bulunan Akdeniz Çivi Fabrikasý’ndaki iþçiler 29 Ekim günü itibariyle mücadeleye baþladýlar. Fabrikadan atýlma nedeni olarak “ekonomik kriz” gösterilirken, esas neden Birleþik Metal-Ýþ sendikasýna üye olmalarýydý. 6 ay önce baþladýklarý örgütlenme sürecinin sonunda Çalýþma Bakanlýðý’na yaptýklarý baþvurunun ardýndan öncelikle patron, 13 iþçiyi birer birer yanýna çekerek sendikadan istifaya zorlamýþ, ardýndan 4 kiþiyi iþten atmýþ. 29 Ekim Cuma gece ise “taþýnýyorum” gerekçesiyle fabrikadan makineleri çevik kuvvet eþliðinde kaçýrmýþ. 1 Kasým Pazartesi günü çalýþmak için gelen iþçiler, fabrikadaki tüm arkadaþlarýyla tazminatsýz bir þekilde iþten atýldýklarýný görüp fabrika önünde direniþe baþladýlar. Çünkü patron “üretimi durdurdum, makineleri diðer sanayi sitesindeki depoma götürüyorum” demiþ. 1996 yýlýnda faaliyete baþlayan fabrikada, bugün gelinen noktada iþçiler günde 70 ton çivi üretiyorlardý. Mýsýr, Çin, Ýsrail ve Rusya’ya ihracat yapabilecek büyüklükteki bu fabrikada kriz döneminde bile iþçiler zorla mesaiye býrakýlýrken ve mesaiye kalmayanlara 50 TL ceza kesilirken, þimdi patron “ekonomik kriz” gerekçesiyle tüm iþçileri iþten atmýþtýr. Ýþçiler çalýþýrken günlük 12 saat prim sistemiyle çalýþýyorlardý. Senelik izin, hafta sonu izni veya mazeret izni kullanmamalarý için zorla imza toplamýþlar. Birkaç yýl önceye kadar üstüne naylon çekilen kamyonlarla iþe getiriliyorlardý. Aylýk ücretleri 550900 TL arasýnda deðiþiyordu. Zor þartlarda çalýþan iþçiler son yapýlan olay karþýsýnda sessiz kalmayarak direniþlerine devam ediyorlar. Akdeniz Çivi fabrikasý iþçileri sendikal hak ve özgürlükler mücadelesinde kararlýlar. Onlar þimdi, “HAKKIMIZ OLANI yapalým tartýþmalarý getirilebiliyor. O tartýþmalardan birinde yurtsever emekçiler inisiyatiften ayrýldý. Ýnisiyatif kalan bileþenleriyle devam etti. Kimi dönemlerde de inisiyatifi bir sýnama tahtasý veya kendisini yönetime taþýyacak bir olgu olarak gören bileþenler olmuþtur. Örneðin bir anlayýþý çok net hatýrlýyorum. Toplantýda “bizim adayýmýz þudur tartýþamazsýnýz” dediklerinde ipler kopmuþtu. Daha sonra BES ile birlikte daha önceden fiili meþru mücadele temelinde ortaklaþtýðýmýz ve BES’ teki kadrolarýnýn da buna ciddi katkýlarý olan Devrimci Kamu çalýþanlarýyla birlikte götürdüðümüz bir süreç var. O dönemde de yani ikili bir yapýnýn olduðu “Birleþik Sendikal Ýnisiyatif” adýyla BES’teki faaliyetlerini devam ettirdi. Orada da deðiþen bir þey yoktu. Sonuçta ortak bir mecliste karar alýnýyordu. Þimdi tabandaki insanlarýn, temsilcilerin bir þekilde “küçük olsun benim olsun”, dar grupçu bir sendikal anlayýþla hareket eden insanlarýn varlýðý, taban inisiyatifinin örgütlenmesini kolaylaþtýran bir þeydi. Bu yönüyle de Þube Yönetim Kurullarýna, Merkez Yönetim Kurullarýna varýncaya kadar BES’in karar organlarýna taban inisiyatifinin aday seçmesi de gerçekleþti. Dolayýsýyla BES de mevcut anlayýþlar dýþýnda farklý bir sendikal dinamik oluþtu. Genel Kurullarda “þu üçlü yapý birlikte girelim” derler taban inisiyatifi bu hesabý bozar. Bu yönüyle de, nicel bir güç olmasý bakýmýyla çoðu zaman BES’de sýkýntý yarattýðýný biliyoruz. 4 Mart’ta sahte sendika yasasýna karþý Kýzýlay’da ilk gaz bombasýnýn kullanýldýðý eylemdeki gibi, 4688 sayýlý yasanýn daha sonra çýkarýldýðý Temmuz 2001 dönemindeki eylemler gibi, birçok eylemde de taban inisiyatifinin aðýrlýklý olarak yönetimde olduðu þubelerde BES’in kitleselliði, direngenliði, Ankara’da sendikal mücadeleyi belirleyen konuþ-malarýn gündemindeydi. Örneðin 1 Aralýk’ta BES’in 2 No’lu þubesi 10 bin kiþiyle yürüdü. Ayný þekilde Ankara Þubeler Platformunda da kendini temsil etti. Bu yönüyle zaman zaman Ankara Þubeler Platformundaki birçok siyasal tartýþmaya da dahil olmayý ve Platformun farklýlaþmasýný da saðladý. Tüzüksel olarak BES’de bazý þeyler yapýldý. Her þeyi kendimize mal etmek istemiyoruz. Ancak bir bakýþ açýsýnýn da burada konuþulmasý gerekir. Sendikadaki diðer anlayýþlarý ne kadar eleþtirirsek eleþtirelim sendika içinde ortak iþ yapmak gerekiyordu. Bizim için “belirsiz bir þey “dendi, kimi zaman “üç beþ tane çocuk” dendi. Ýnisiyatife yönelik karalama kampanyalarýna bazen devrimci anlayýþlar dahi burun kývýrarak katýlmýþlardýr. Ama þöyle de bir sonuç doðmuþtur. Ýnisiyatifin ýsrarýyla tüzüðe eklenen madde sayesinde BES’te hata yapan bazý anla-yýþlarýn yönetim dýþýnda kalmasý söz konusu olmuþtur. Ýnisiyatif, 2–3 dönem yönetime girememesini saðlamýþtýr. 2–3 dönem, çok güçlü olmasýna raðmen ESP yönetime girememiþtir örneðin. Kendi açýmdan þöyle bir þeyi rahatlýkla söyleyebilirim. Ben 1996 Ocak’ta iþe baþladým. 15 yýlým inisiyatif içinde geçti. Bir okuldu ayný zamanda. Mücadeleyi pratikte öðreten bir þey. Bu yönüyle bir okul demekte bir yanlýþlýk görmüyorum. Çünkü dün Umut’un da söylediði ortak dilde, ortak mücadelede, ortak tavýr almayý öðrendik. Bazen iþyeri inisiyatifinden iki arkadaþ farklý farklý iþ yerlerinde ayný tavrý koyuyorlar. Tartýþmamýþlar bile. Ýnisiyatif kendi yaklaþým perspektifini geliþtirdi. Katýlýmcý: “Öncelikle taban inisiyatifini anlatacak en doðru þey taban inisiyatifi bir ruhtur, kendini bu ruha ait hisseden herkeste her zaman her yerde insiyatiftir. Ortak bir dil var, bu dil zamanla oluþuyor. Bu dilde ironi var, romantizm var, lirik, alaycý birtakým öðeler var. Ben 29 yaþýndayým bana bile benim çocukluk hayallerim gibi geliyor. Taban inisiyatifi benim için de bir okuldur. Beni Murat abi kadar geliþtirememiþtir. Çünkü 6–7 yýl uzak kaldým. Ama nerde o 2000’li yýllar diyebileceðim, sanki 50 yaþýnda bir adammýþým gibi zamanlar yaratmýþtýr bende. 20 yaþýndaki bir adamý hiçbir siyasi anlayýþ zannetmiyorum ki bizimki kadar dinlesin. Yani illaki vardýr ama “böyle yapalým” diyorlar senden bir þey alýyorlar. Senin koyduðun parça belki çok az ama o insana ateþli aktivist olmasýný saðlýyor. Hatta son zamanlardaki aktivist geliþimimdeki temel sebep de budur. Maliye-Sen’de iken taban inisiyatifi çok etkindi, yönetimdeydi ve bugün bir konfederasyonun nicel sayýsýyla yürüyordu. Þu gelen kim diyorlardý, Maliye-Sen’dir diyorlardý. Ýki bin kiþiyle yürüyorduk. Trafik direk iptal oluyordu. Ýnsaný o kadar heyecanlandýrýyordu ki o panzerlerin tepesinde olmak. Bunlar bir memur sendikasý için çok önemli þeyler, mücadeleyi sizler gibi baþka alanlarda yürütenler için belki çok önemli deðildir ama bizim için çok önemli þeyler. Hatta yeni nesil memurlar- çalýþanlar için daha da önemli.” Moderatör: “Bir þeyi açýklayabilir misiniz? Geniþ taban inisiyatifi geçti konuþmalarda bir de dar taban inisiyatifi mi var? Bir de nasýl katýlabiliyor insanlar taban inisiyatifine?” Geniþ deðil aslýnda birleþik demek daha doðru olur. Birleþik-Sendikal inisiyatifi anlatýrken anlattým aslýnda. Ýkili bir yapý vardý. Devrimci Kamu Çalýþanlarý özellikle BES sürecinde birlikte pratik sürece müdahale ettiðimiz bir anlayýþtýr. Ama yine ortak mecliste karar alýnýyordu. Onlarla bundan 2 yýl önce bir ayrýþma yaþandý. Yöneticilerin özlük haklarýyla ilgili birlikte seçildiðimiz yönetimle bir tartýþma yaþandý. Yani yöneticilerin farklý giderlerinin olduðunu bu giderlerin sendikalarýn karþýlamasý gerektiðini savundular. Taban inisiyatifi bunun yanlýþ olduðunu söyledi. Ýliþki bu yüzden sýkýntýya girdi ve koptu. Her isteyen katýlabilir mi? Öncelikle BES üyesi olmasý gerekiyor. Onun dýþýnda bir þart yok. Ama mücadelede samimi, disiplinli davranmasý, inisiyatifin kararlarýna uymasý, insiyatif savunumlarýyla çok çeliþmemesi koþuluyla tüm kamu emekçileri girebilir. Yani Ankara’daki bu insiyatif oluþumundan sonra Turizm-Sen’de, Eðitim-Sen’de farklý insiyatif tartýþmalarý baþladý. Biz de kuralým diye. Bir örnek oluþturduk. Ama o sendikalarda kurulamadý. Moderatör: “Þunun için soruyorum, Ýrlanda Sendikal Hareketinin tarihinde þöyle bir örnek var. Çok ileri bir sendikaya topluca giriþ yapýyor gericiler ve karar mekanizmasýný ele geçiriyorlar. Sendikayý alýp saða doðru çeviriyorlar. Diyelim ki BES’in taban inisiyatifine 20 kiþi geldi dedi ki bizde katýlýyoruz. Ama sürekli çalýþmalarý baltalýyorlar. Buna engel bir mekanizma var mý?” Katýlýmcý: “Ýnisiyatif karar alýrken çoðunluk kararý almaz, ikna süreçleri sonuna kadar çalýþtýrýlýr. Aslolan çoðunluðun ne söylediði deðil ikna sürecinin sonunda neye karar verildiðidir. Ýkna olunan þey artýk inisiyatifin ortak iradesidir. Bu biçimde olmasý da sizin söylediðiniz þeyin bu nokta da karþýlýk bulamayacaðýný gösterir. Ben DEK’in komite tanýmlamasýna tam oturmasa bile aþaðý yukarý onu tasvir eden nitelikte olduðunu düþünüyorum inisiyatifin. En azýndan taban inisiyatifi oluþumu kendiliðinden, kararlarýný tartýþma ortamýnda alan bir yapýsý var. Aslýnda sizin Ýrlanda üzerinden verdiðiniz þeyi BES üzerinden KESK’te yapan tek yapý. BES’in yaramaz çocuk olmasýnýn KESK içerisinde aslýnda tek nedeni taban inisiyatifi. Ýnisiyatifin BES’te faaliyet ve eylemlerini devam ettiriyor olmasý. Bu faaliyet ve eylemlerinde niceliksel bir düþüþü var, kan kaybýndan sonra BES þu anda KESK’in iþe yaramaz çocuðuna dönüþmüþtür. Yani bunu da bir biçimde söylemek gerekiyor. Neyi baþardýk konusunda þunu söylemek istiyorum. Þu anda BES tüzüðünde merkez yönetimde herhangi bir yere 2 kez aday olamazsýnýz. 2 kez aday olursanýz 3. kez aday olma þansýnýz yok. Sendikalardaki o sendika aðalýðý kültürünün önünü kapatmýþtýr. Bunu baþarmakta en azýndan iyi bir þey olsa gerek.” Katýlýmcý: “Ýnisiyatifin en eski üyelerinden biri olduðum için eklemeler yapmak istiyorum. Yanlýþ hatýrlamýyorsam inisiyatifi kurduðumuz dönemlerde TümSaðlýk Sen’den Eðitim-Sen’den arkadaþlarýmýz da toplantýlarýmýza katýldý. Tabi daha sonra onlar çekildiler. Ýnisiyatifin yapmýþ olduðu þeylerden birini burada eklemek istiyorum. 97-98 yýllarýnda Maliye-Sen 2 No’lu þubede inisiyatifteki tüm temsilci arkadaþlar temsilcilikten istifa ederek þubenin yönetimden düþmesini saðladýlar.. Gençler, çoluk-çocuk deðimi hep kullanýlýrdý bizim için. En yaþlýlarýndan biri bendim o zaman 23 yaþýndaydým. Ama buna raðmen Kýzýlay’ý zapteden bir eylem tarzýmýz vardý.” Katýlýmcý: “Ýki þey ekleyeyim. Bir tanesi o dönemlerde Diyarbakýr’da eylem yapma kararý alan tek sendikaydýk. Çok önemli. Türkiye genelinde 50’nin üzerinde sendika yöneticisi Diyarbakýr’da eylem ve toplantý yapýp döndüler. Ýkincisi; 2002 yýlýnda KESK Genel Kurulu’nda bir karar alýnýyordu. KESK genel merkezinin emeðin, kavganýn merkezinden alýnýp sýrf bürokratik iþlerin iyi yürüyebilmesi için Ankara’ya gitmesi kararýna karþý inisiyatif çok mücadele etmiþti. Taban inisiyatifi cidden bir þeyler yapýyordu. Eðer taban inisiyatifi iþçi sýnýfý partisinden ideolojik manada beslenmiþ olsaydý KESK ‘in yaramaz çocuðundan iþe yaramaz çocuðuna düþmemiþ olurlardý. Fatsa’da Fikri Sönmezin belediye baþkanlýðý yaptýðý dönemde orada halk komiteleri kuruluyor. Senelerce yapýlmayan hizmetler komiteler tarafýndan çarçabuk yapýlabiliyor. Biliyorsunuz Fatsa’ya operasyonlar 12 Eylülden önce yapýldý. Fikri Sönmez’in oðluna bundan 5-6 sene önce soruyorlar ‘niye öyle diþe dokunur bir karþý koyuþ olmadý’ diye. O da diyor ki ‘orada bir þeyler yapýlýyordu, kararlar alýnýyordu, halk komiteleri çalýþýyordu ama örgütlü deðildik’ diyor. ‘Bizi yönlendiren idare eden ideolojik manada besleyen iyi bir siyasal örgüt yoktu deniyor.’” Ben örneklemelerle bunu anlattým. Ýnisiyatifin çalýþmasý ve devamý noktasýnda kiþisel kariyerist eðilimler veya amaçlar için de kullanmaya çalýþanlar oldu. Bunlarýn akýbeti artýk insiyatifte olmamak oldu. Amacý anlaþýldýðý Petrol-Ýþ Sendikasý 6 Kasým 2010 tarihinde saat 12:30’da Eðitim-Sen binasýnda bir basýn açýklamasý düzenledi. AntepBaþpýnar 4.Organize Sanayi Bölgesi’nde uzun zamandýr örgütlenme faaliyeti yürüten Petrol-Ýþ Sendikasý’na üye olan 4 iþçi iþten çýkarýldý. Petrol-Ýþ Sendikasý adýna açýklama yapan Adýyaman Þube Baþkaný Zeynel EROÐLU; Antep-Organize Sanayi Bölgesi’nde daha önce örgütlülüklerinin olmadýðýný, kendi iþ kollarý olan Eruslu Saðlýk Ürünleri AÞ. adlý fabrikada iþçilerin 12 saatten fazla çalýþtýrýldýklarýný, hafta sonu tatilinin ve bayram tatillerinin bile verilmediðini, yemeklerinin kötü, çalýþma koþullarýnýn son derece aðýr olduðunu ve buna karþý çýkan iþçilerin de hakarete maruz kaldýklarýný, iþten atýlma tehlikesiyle karþý karþýya kaldýklarýný belirtti. Eroðlu açýklamasýnda; “Eruslu Saðlýk Ürünleri Fabrikasýnda bu haklarýný kullandýklarý için iþçilerin baþýna gelenler ibret vericidir. Ýþçilerin sendikaya üye olduðunu öðrenen iþverenin ilk yaptýðý üyemiz olan 4 iþçi arkadaþýmýzý iþten atmak oldu. Bu haksýz yere iþten amaya tepki göstermek ve iþten noktada toplantýlarda mücadele ediliyor. Katýlýmcý: “BES içerisinde iki þeyin ikisi de var. BES hala Genel Kurul’larýný 2 yýlda bir yapýyor. Ýkincisi BES içerisinde Merkez Yönetim Kurulu’na 2 defanýn üzerinde seçilmemek gibi bir madde var. Demokratik merkeziyetçiliðin gereði olan bir madde. Bunun savunusunu da Marx’ýn bir cümlesiyle yaptýk. Oy çokluðuyla kabul edilen bir tüzük deðiþikliði gerçekte itiraz eden arkadaþlarý açýklamanýn sakýncasýný görmüyorum. EMEP Grubu ve HÖC grubu bu önergeyi reddetti. Bunlarýn dýþýndakilerin oy birliði ile geçti. Ama bu önerge taban inisiyatifinin bir önergesi olarak geçti. Taban inisiyatifi sütten çýkmýþ ak kaþýk deðildir. Zaaflarý olan, kendine öz eleþtiri veren bir yapýlanma taban inisiyatifi. Burada olmaktan nekadar onur duyuyorsam taban inisiyatifinde olmaktan da o kadar onur duyuyorum. Sendikalarýn içerisinde, çalýþanlarýn, emekçilerin öz örgütüdür taban inisiyatifi. Eðitim konusunda þunlarý söylemek lazým. Sendikanýn yapýp yapmadýðý ne yapabildiði ne yapmak istemediði aslýnda çok önemli deðil. Burasý bir okul, bir eðitim. Taban inisiyatifi geçtiðimiz 1 yýl içerisinde kendi içinde þunu yapalým diye karar aldý ve hayata geçirmeye çalýþýyor. Dünya sýnýf tarihini periyodlar halinde ülkeler ve anlayýþlarla incelemeye baþladý. Bu incelemeyi birbirine aktarmayý ve tartýþmayý yapýyor. Hiçbir sendika henüz bunu yapmýþ deðil. Biz Ýngiltere’yi tartýþtýk, Almanya’yý tartýþacaðýz. 2. Enternasyonale kadar geleceðiz orda bir bakacaðýz.” Moderatör: “15 yýl boyunca sürdürülen bir taban inisiyatifi, bir mücadele organý olarak görünüyor. Hem bir yandan sisteme hem de sendikal bürokrasiye karþý. Ýçerdiði bu konumu 15 yýl boyunca sürdürmek oldukça zor. Bir yandan avantajlý deneyimler getiriyor, bir yandan dezavantajlý çünkü süreç içerisinde kendisinin yitmesine ya da yýpranmasýna bir süre sonra duraðanlaþmasýna yol açabiliyor. Bununla ilgili siz ne düþünüyorsunuz? Mesela KESK içindeki diðer sendikalarla birlikte bir þey yapmayý düþünüyor musunuz ya da en azýndan artýk duraðanlaþmayý engellemek için bir ivme olmasý lazým. Ne yönde bir ivme?” Katýlýmcý: “Taban inisiyatifinde örgütlü bileþenler var. Bu bileþenler de taban inisiyatifini etkilemeye çalýþýyorlar. Bunda kendi adýma örgütsüz bir taban bileþeni olarak sýkýntý görmüyorum. Taban inisiyatifi bir gün bir örgütlü mücadele hedefi kendi içinde tartýþýp karar da verebilir. Ama bu hiçbir zaman için taban inisiyatifinin gerçekliðiyle çeliþmemeli o yüzden çok uzun vadeli veya olmasý þuan için muhtemel deðil. Çünkü þöyle bir programýnýz yok, tüzüðünüz yok, bir parti kararý dayatýlmýyor, bir deklarasyonunuz yok, kendi kuruluþunuzda da yok, yürüttüðünüz sendikal siyasette de yok. O yüzden bu özgürleþme size özgünlük, özgürlük kazandýrýyor. Çünkü sendikanýn kendi öznel süreçleri var. Yaþam pratiðinin diðer alanlarýndaki siyasal bir mekanizmanýn verdiði kararýn tamamý ayný þekilde ya da evrilmiþ biçimiyle de olsa sendikanýn öznel süreçlerinden dolayý sendikada uygulanamayabiliyor. Ve bu yüzden KESK’deki ve BES’teki yapýlar çok büyük sýkýntýlar yaþýyor. Parti bir karar alýyor bu kararýn yanlýþ olduðuna doðrudan ikna olarak sendikada ikna olmadýklarý halde bir þeyi savunmak zorunda kalýyorlar. Evet, örgütsüzlük bir sorundur bu devamlý konuþulacaktýr. Ama taban inisiyatifinin KESK’in diðer bileþenleriyle birlikte bir inisiyatifinin olmasý çok özel, konuþulmasý gereken bir þey deðildir. Benim bir arkadaþým SES’tedir. Taban inisiyatifi ile hareket etme konusunda bir irade koymuþtur. Bunu deðerlendiririz konuþuruz.” Katýlýmcý: “Taban inisiyatifi olduðu gibi örtülü yapý deðil, handikaplarýndan, zaaflarýndan bahsettik, bu da niceliksel küçülme getirmiþti. Diðer siyasi yapýlar gibi ben büyüðüm, ben egemen olayým gibi bir durumu yok. Sadece tabanýn sesi. Birisinin bu konuda bir düþüncesi varsa bizim diyeceðimiz siz de sendikanýzda taban inisiyatifini oluþturun. Eðer BES’te tabanýn varsa SES’te de olabilir. Þunu da inisiyatife katalým bunu da katalým gibi hiç iddiamýz olmadý. Ýnisiyatife dýþarýdan insaný katalým ama dýþarýdan katýlanlar A kiþisinin siyasetine göre mi B kiþisinin siyasetine göre mi gelecek? Hayýr, öyle bir þey yok Ýnisiyatifin yaptýðý þey belli, savunduðu þey belli, Eðer haklýlýklarý varsa yeni bir siyaset de gelip bunu tartýþabilir. Kaldý ki siyasetlerdeki arkadaþlarýmýz da yer aldý. Sorun þu, anlayýþlarýn insiyatif v.b. þeyleri nasýl algýladýklarý önemli. Eðer siz oranýn büyümesini kendinizin küçülmesi anlamýna geldiðini düþünüyorsanýz doðru bir yerden bakmýyorsunuz. Oranýn büyümesini ve orayla bir dayanýþma üzerinden bu iþi yapabilme olgusu üzerinden bakmak gerekir. Zaman zaman insiyatif de bunu tartýþýyor. O kadar kendiliðindenci deðil. Ýþte þu anda eðitim çalýþmalarý inisiyatifin gerilemeye gittiði görülerek yapýlmýþtýr. Ama SES’te Eðitim-Sen’de, Edirne’de Tekirdað’da, Ardahan’da örgütlenmek bu kadar kolay deðil. Zaman, emek istiyor. Tek baþýna Ankara’daki insiyatif bile insanýn zamanýný, saatlerini de alýp götürebiliyor. Ama hani yakalanan en küçük þeyde deðerlendirilebilir. Kendiliðinden kaderci bir yanýmýz yok.” Katýlýmcý: “Benim anladýðým insiyatif bir sendikal muhalefet çizgisinde. Bu çizgi böyle devam edecek mi, yoksa daha ileriye dönük komite ve konseyleri hedefleyecekler mi? Þunu belirtmekte yarar var diye düþünüyorum. Bu insiyatif biçim olarak iþ kolu komitesi gibi algýlanabilir. Ama öz olarak tam bir komite denir mi orada biraz kaygýlýyým. Ama biçim olarak çýkýþý itibariyle alternatif olabilir. Bu özü de yakalayabilmesi için gerçekten emeðin özgürlüðünü hedeflemezse sadece sendikal muhalefet olarak devam edildiðinde bir 15 yýl daha sürdürme þanslarý yok. Bu konuda böyle bir düþünce, eðilim var mý?” Salt sendikalist bir yaklaþýmýmýz yok. Gündemle ilgili birçok þeyler yapýldý. Sadece sendikalarda sadece sendikalist davranýlmasýný da eleþtiren bir anlayýþ. Özellikle Kürt sorununun iþyerlerinde tartýþýlmasýný Abdullah Öcalan’ýn 1997 de tutuklandýðý dönemde bu sorunun iþyerlerinde tartýþýlmasýný ýsrar eden bir anlayýþ. F tiplerinde de, öðrenci olaylarýnda da benzer. Ýnisiyatifin nereye evrileceði konusunda þu anda tartýþýlmýþ karar yok. Ýnisiyatif ya da inisiyatifteki bileþenlerin böyle bir þansý olursa yani doðru bir þeye evrileceðini görürse ona evrilmekten bir sýkýntý duyacaðýný sanmýyorum. atýlan bu 4 arkadaþýmýza destek olmak isteyen üyemiz iþçiler fabrika içinde zorla alýkonularak üzerlerine kapý kilitlenmiþtir. Ýçerde üretim yapmalarýna izin verilmeyen iþçiler dört gün boyunca iþletme içinde tutularak, sürekli baský ve tehditlere maruz kalmýþlardýr. Ýçerde telefonlarý zorla toplanarak ve dýþarý çýkmalarýna hiçbir þekilde izin verilmeyerek tam anlamýyla esir muamelesi gören iþçiler emniyet yetkililerinin de gözleri önünde sürekli tazminatsýz iþten atýlmakla tehdit edilmiþlerdir. Daha önce üyemiz iþçilerinin iþyeri müdürü Osman Kaymaz tarafýndan küfürlü ve hakaretli tehditlere maruz kaldýðý bu fabrikada son dört gündür tam bir hukuksuzluk içinde iþçilere yönelik bir zulüm yaþanmaktadýr. En son iki gün önce içerde zorla tutulan iþçiler fabrikaya noter getirilerek, patronun ve müdürlerin baskýsý altýnda polis gözetiminde sendikamýzdan zorla istifa ettirilmiþ ve Öz Ýplik-Ýþ Sendikasýna üye yapmýþlardýr” diyerek ayrýca polislerin de iþçilere sendikadan vazgeçmeleri konusunda baský uyguladýðýný belirtti. Eroðlu açýklamasýný basýný, kitle örgütlerini ve demokratik kamuoyunu bu insanlýk dýþý uygulamalar karþýsýnda sessiz kalmamasý gerektiðini dile getirdi. Açýklamaya Mücadele Birliði Platformu, TÜMTÝS, Eðitim-Sen, SES, Genel-Ýþ ve demokratik kitle örgütleri de destek verdi. DEVRÝMCÝ EMEKÇÝ KOMÝTELERÝ I. KONFERANSI SONUÇ BÝLDÝRGESÝ 16–17 Ekim 2010 tarihinde toplanan Devrimci Emekçi Komitelerinin konferansýnda ilk olarak söz alan Süleyman Acar tarafýndan, “Dünyada ve Ülkelerimizde Ekonomik - Politik Kriz” baþlýðýnda; Türkiye’nin krizi en aðýr þekilde yaþayan devletlerden biri olduðu ve krizin devam ettiði anlatýldý. Ekonomik- politik kriz hakkýnda baþlýca þu tespitler yapýldý: “Kriz; bir sýnýflar savaþý arenasýdýr. Sýnýflar arasý savaþ gittikçe katlanan öfkeyle sertleþiyor. Hiçbir kriz kendiliðinden sistemi yok etme özelliðine sahip deðildir. Sonucu belirleyen sýnýflar savaþýdýr. Yani krizlerin büyüklüðü ya da küçüklüðü deðil sýnýflar savaþýnýn ulaþtýðý düzey ve hangi tarafýn kazanacaðýdýr belirleyici olan. Emeðin kendi hareketini oluþturmasýný, örgütlenmesini ve aþaðýdan gelen hareketin artmasýný saðlamalýyýz.” Yapýlan tartýþmalar sonucunda; krizin salt ekonomik olmadýðý, ekonomik-politik kriz olduðu tespit edilerek, çözümün tekelci burjuvaziye býrakýlmamasý gerektiði, krizin yarattýðý olanaklarý devrime yöneliþ açýsýndan deðerlendirmenin iþçi sýnýfý biliminin gereði olduðu tespitinde ortaklaþýlmýþtýr. Ýkinci olarak söz alan Büro Emekçileri Sendikasý iþyeri temsilcisi Hacý Özkan, 657 Sayýlý Devlet Memurlarý Kanunu’nda yapýlmasý öngörülen deðiþiklikler hakkýndaki incelemesini sundu. Sunumda yeni 657 tasarýsý ayrýntýlý olarak deðerlendirildikten sonra þu tespitler yapýldý: “Yeni yasa tasarýsý ile kamuda çalýþma düzeni mevcut durumdan daha hiyerarþik biçime dönüþtürülmektedir. Tasarý uluslararasý hukuktan kaynaklý kimi zorunlu haklarý tanýrken 4/B ve 4/C statüsünde çalýþanlarý kapsam dýþýnda tutmaktadýr. Sendikal haklar konusunda daha geri bir düzenlemeyi gerektirmektedir. Örgütlülüðün altýný boþaltan, hak arayan memuru suçlu kategorisine sokan ve mevcut kazanýmlarý da yok etmeyi hedefleyen bir nitelik taþýmaktadýr. Tasarý emekçiler için tam bir yýkým yaratmaktadýr. Emekçilerin mücadele etmekten baþka þansý yoktur.” Sunumdan sonra yapýlan tartýþmalarda, sermayenin hazýrlýðýný yaptýðý saldýrýlarýn niteliðini kitlelere yaymanýn gereði üzerinde durularak, emekçilerin statü farký gözetmeden saldýrýlar karþýsýnda ortak duruþ sergilemelerinin önemine dikkat çekildi. Ortak talepler için mücadele birliðinin örülmesi, sendika bürokratlarýnýn günü kurtarma eylemleri yerine varolan haklarý savunucu ancak bununla yetinmeyen bu haklarý geliþtirmeyi önüne hedef olarak koyan eylemlere giriþilmesi gerektiði sonucuna varýlmýþtýr. Büro Emekçileri Sendikasý Ýþyeri Temsilcisi Ahmet Turan, 4/C kapsamýnda toplusözleþme giriþim deneyimi konusunda sunumunu yaptý. Sunumda Danýþtay’da 4/C statüsünde çalýþanlarýn örgütlenmesi ve toplusözleþme talebi deneyimi aktarýldý. Örgütlenme deneyiminde “Ýþçi ve emekçi ürettikleri mal ve hizmet anlamýnda farklý olsalar da, üretim sürecine kattýklarý gücün kol ve kafa gücü olmasý yönünden farklýlaþsalar da, aslýnda sattýklarý þey anlamýnda,’emek gücü’ anlamýnda birbirlerinin aynýlarýdýr. Sattýklarý emek gücü yalnýzca sermayenin artýrýlmasýna yarar. Yarattýklarý artý deðere iþverenin, kapitalistin el koymasý nedeniyle sermayenin artýþýna dolaysýz katký koyarlar. Ýþyerlerindeki durumlarýna ve örgütlenmelerine dair yasalardaki farklýlýklar da sadece sermayenin iþine yarar. 4/A, 4/B, 4/C, taþeron ayrýmlarý çalýþanlarýn birbirlerini düþman olarak görmesine neden olduðunu anlatarak, hukukun kendisine ve hukuk mücadelesine güvenilemez ancak kullanýlabilir araçlar olduðu tespitini yaptý.” “Danýþtay’da 4/C statüsünde çalýþanlarýn BES’te örgütlenmeye baþlamasý sonrasýnda uluslararasý genel hukuk ilkeleri gereði, 4/C’lilerle yapýlan kiþisel sözleþmelerin toplusözleþmeye dönüþtürülebileceði fikri ortaya çýkmýþtýr.’Yasa ve hukuk, ayrým yapmadan herkese eþit uygulanýr’ genel hukuk ilkesi ile ÝLO’nun da kabul ettiði ‘Ýþverenle iþçi arasýnda sözleþme varsa esas olan Toplusözleþmedir’ anlayýþý yan yana getirilmiþ, örgütlenme iþyerinde (Danýþtay Baþkanlýðý) %50 barajýný aþtýðýnda BES Ankara 1 Nolu Þube aracýlýðýyla BES Genel Merkezi tarafından Çalýþma ve Sosyal Güvenlik Bakanlýðý’na iþyeri yetki tespiti için baþvurulmasý istenmiþ ancak, süreç Merkez Yönetim Kurulu tarafýndan sekteye uðratýlmýþtýr. Eðer BES Danýþtay’daki 4/C kapsamýnda çalýþanlar adýna toplu iþ sözleþmesi yapmak üzere masaya oturma mücadelesine giriþmiþ olsaydý, hem KESK içinde ilk örneði yaratmýþ, hem de bugün yaþanan 4/C sorunu nitelik deðiþtirmiþ olacaktý” tespitleri yapýldý. Sosyal Güvenlik baþlýðýnda sunumunu yapan Sosyal Güvenlik Uzmaný Recep Çöl, Sosyal güvenliðin en temel insan hakký olduðu tespitinden yola çýkarak sermayenin, yasalarda yer alsa da kendi çýkarýna uygun olmayan yasayý uygulamayacaðýný örneklerle anlattý. Sunum sonunda, sosyal güvenliðe yönelik, sosyalist ülkelerdeki sosyal güvenlik hizmetlerinin ayrýntýlý olarak incelenmesi ve ülkemizdeki sosyal güvenlik sistemiyle karþýlaþtýrýlmasýnýn mücadelenin önünü açacaðý deðerlendirildi. Ankara’da 78 gün boyunca iþçi ve emekçilerin gündemini sýcak tutan ve konferansýmýzýn yapýldýðý tarihte 13 gündür Ýstanbul’da eylemlerine devam eden TEKEL iþçilerinin konferansýmýzý ziyaret etmeleri üzerine kürsüyü onlara býraktýk. TEKEL iþçileri süreçlerini anlattýktan sonra kýsaca; “Kendi yaþadýðýmýz örnekten de yola çýkarak bugün artýk sendikalarý tartýþmak gerekiyor. Sendikalar içinde bulunduklarý konumlarýyla sýnýf mücadelesinin önünde engel teþkil ediyor. Sarý sendikalarýn konumu belli, bunu tartýþmak gerekmiyor. Ama en tehlikeli olanlar sol söylemleri kullanan sendikacýlardýr. Bugün bizim yaptýðýmýz eylem bu sendikacýlarýn oyunlarýný bozuyor. Eylem sürecimizde (Ankara) biz daha çok sendika yalanlarý ve bunlarýn akýl hocalarý reformist partilere karþý mücadele ettik. Þu an yaptýðýmýz eylemde sayýmýz bizim için önemli deðil. Biz doðru bildiðimizin arkasýndan gidiyoruz ve gideceðiz. 5 kiþi ya da 5 bin kiþiyiz, önemli olan modeldir. Bize karþý cephe alan sendikacýlara karþý mücadele ediyoruz. Sýnýf dostlarýyla beraber kirli oyunlarý bozmalýyýz. Belirleyici olan pratik süreç olacak. Bizler artýk dýþa dönük eylemler yapýyoruz; diðer sýnýf eylemleri, hasta tutsaklar, cumartesi anneleri... Sonuna kadar mücadeleye devam edeceðiz ve kazanacaðýz.” dediler. Konferansýmýzýn ikinci gününde birinci oturum Prof. Dr. Zeki Kýlýçarslan’ýn Saðlýkta Güvence ana baþlýðýndaki sunumuyla baþladý. Türkiye’de ve dünyada saðlýk sistemleri incelendikten sonra özelde kot taþlama iþçileri olmak üzere, iþ güvenliði hakkýnda konferansa ayrýntýlý bilgi verildi. Prof. Dr. Zeki Kýlýçarslan sonuç olarak; “Saðlýk en temel insan hakkýdýr. Bütün emek örgütleri saðlýk alanýnda ortak örgütlenme yürütmelidir. Saðlýk alanýnýn finansmaný, genel vergilerden saðlanmalýdýr. Saðlýk alaný tüm vatandaþlarý (ülkede bulunan yabancýlar dahil) kapsamalýdýr. Saðlýk alaný sadece saðlýkçýlarýn deðil, asýl olarak toplumun bir sorunu olarak ele alýnmalý, toplumun karar mekanizmasýna katýlýmý saðlanmalýdýr” tespitlerinde bulundu. Av. Nadire Özkaya “Devlet memurlarý-kamu emekçilerinin iþkazasý ve meslek hastalýðý sigortasý haklarý” baþlýðýndaki sunumunda “hukuki bir skandal” olarak nitelendirdiði 657’lilerin iþ kazalarý ve meslek hastalýklarý sigortasýný içeren 188. madde hakkýnda konferansý bilgilendirdikten sonra, daha geniþ kesimlerin bu konuda bilgilendirilmesi gerektiði, örnek davalar yaratýlarak iþleyiþin önünün açýlmasýnýn ve en geniþ örgütlenmenin yaratýlmasýnýn ivediliðini tespit etti. Yapýlan deðerlendirme ve tartýþmalar sonucunda 657 sayýlý yasanýn yürürlüðe girmesinden bu yana saklanan bir hakkýn açýða çýkarýlarak kullanýlýr hale getirilmesinin önemine vurgu yapýlarak, emeklilik ve saðlýk haklarýna yapýlan saldýrýlar karþýsýnda geriye düþme eðilimi taþýyan mücadelenin ayaða kaldýrýlmasý için bir olanak olarak deðerlendirilmesi, iþ kazasý ve meslek hastalýðý sigorta haklarýnýn emekçilerin kullanýlabilir bir hakka dönüþtürülürken, iþçilerin de varolan bu haklarýna sahip çýkmalarý yönünde bilgilendirme ve propaganda çalýþmalarýnda bulunulmasý gerektiði tespiti yapýlmýþtýr. Ýþletilecek hukuki süreçler için yol göstericiliðin örgütlenmeye katký ve ivme kazandýracaðý sonucuna ulaþýlmýþtýr. Örgütlenme ve Komite Konsey deneyimleri hakkýnda söz alan SES üyesi Ülkü Þeyda; Komite ve konseylerin devrimci durumlarda ortaya çýkan mücadele, ayaklanma, birlik ve iktidar organlarý olduðu, bugün içinden geçmekte olduðumuz sürecin, sýnýflar savaþýnýn ulaþtýðý düzeyin, komite ve konseylerin yaþama geçirilmesini zorunlu kýldýðýný anlattý. Komite ve konseylere dair dünyadaki ve ülkelerimizdeki deneyimlerin daha geniþ kitlelerle tartýþýlmasý ve en geniþ örgütlenmenin saðlanmasý için en kýsa sürede bir konferansýn örgütlenmesi gerektiði tespitinde bulunuldu. Büro Emekçileri Sendikasý Ýþyeri Temsilcisi Murat Ýþeri, Komite/Konsey deneyimi olarak, Taban Ýnisiyatifinin çalýþma prensiplerini ve geliþim sürecini konferansa anlattý. Taban inisiyatifinin mücadelenin ihtiyaçlarýndan doðan, sendika içinde örgütlenen ancak hiçbir partinin ve sendikanýn alt organý olmayan, tüm kararlarýný ikna tartýþmalarý sonucu alan, demokratik merkeziyetçi, alanlarýna yönelik sorunlar dýþýnda ülke sorunlarýna da müdahale eden, tüm düþüncelerin kendisini özgürce ifade ettiði, örgütleyicilerini geliþtiren bir komite deneyimi olduðu tespit edildi. “Örgütlenme ve Komite Konsey Deneyimleri” ve “Komite/Konsey deneyimi olarak Taban Ýnisiyatifi” konularýnýn ortak deðerlendirmesi sonucunda; komite ve konseylerin ortaya konan iþleyiþ ilkeleri, örgütlenme ve çalýþma biçimleri konusunda ulaþýlan verilerin amaçlarýna ulaþmýþ olan komite ve konseylerin olgunlaþmýþ, kristalize olmuþ deneyimlerin son hallerine iliþkin olduðu gerçeðinden yola çýkma gereði ortaya konmuþtur. Ulaþýlmasý gereken model belli olsa da, iþyerlerinde ortaya çýkacak ve iþyerinde çalýþanlarýn iradesini esas alacak oluþumlarýn desteklenmesi ve yüreklendirilmesi gerektiði, ancak, komitelere dönüþmesi ve üstlendikleri görevleri bir üst aþamaya taþýmalarý doðrultusunda yönlendirilmelerinin doðru olacaðýna vurgu yapýlmýþtýr. KONFERANS DEÐERLENDÝRMESÝ SONUCUNDA TESPÝT EDÝLEN HEDEFLER 1) Komite ve konseyler hakkýnda yeni bir konferansýn örgütlenmesi. Komite ve konseylerin alana yönelik pratik bir faaliyet olarak ele alınmasý, 2) Komite ve konsey tartýþmalarýnýn alanlara, illere ve emekçilere paneller, söyleþiler, etkinlikler yoluyla yayýlmasý, 3) Ýþçilerin ve emekçilerin ortak örgütlenmesinin hayata geçirilmesi, 4) Burjuva ve uzlaþmacý sendikacýlýða karþý ortak mücadelenin örülmesi, 5) Hukuki mücadelenin temel alýnýp, tek tek sorunlara karþý mücadele nin emekçilerin enerjisini boþalttýðý, bir bütün olarak tüm bu sonuçlarý yaratan sistemin kendisine karþý fiili mücadelenin yürütülmesi gerektiði deðerlendirildi. girişi arka kapak... Düne kadar mücadele verdiðimiz uðruna bedeller ödediðimiz ve 4/C’ye geçen þerefsizdir, namerttir, tek kiþi kalsak da mücadele edeceðiz diyen, buna benzer bir sürü söylemleri olan sendika bugün iþçileri kandýrarak 4/C ye geçirdi. Sendikalarý tartýþmak gerekiyor. Bizler bunu gördük. Sýnýf mücadelesi içinde en büyük engel sarý sendikacýlardýr. Tehlikeli olan sendikalar sol söylemleri kullanan sendikalardýr. Bunlar sýnýf mücadelesinin önünde engeldirler. Bence þartlar mevcut. Ýþçi sýnýfý açlýk, sefalet çekiyor, her türlü saldýrýya maruz kalýyor. Bugün 4/C, 4/B, taþeronlaþma, aile hekimliði, hepsi sermayenin çýkarýna uygun. Bugün yaptýðýmýz bu eylem sendikalarýn ve reformistlerin oyunlarýný da bozuyor. Bakýyoruz her kesimden insanlarýn buluþtuðu AKP karþýtlýðý oluyor. MHP’sinden CHP‘sine kadar, sol reformist partilerden, kendisine devrimciyim diyen insanýna kadar AKP karþýtlýðý üzerinden birleþebiliyor. Böylesine kirli iliþkiler mevcut. Ankara sürecinde sendikacýlarý kahramanlaþtýran, ilahlaþtýran çeþitli reformist partiler oldu. Bugün de bu süreçte deðiþik illerden bizim yanýmýza gelmeye çalýþan arkadaþlarýmýz engelleniyor. Biz bütün arkadaþlarýmýza çaðrýmýzý yaptýk. Doðru olduðunu düþündüðümüz için buradayýz. Katýlýmcý: “4/C öncesinde Tekel iþçilerinin durumu neydi? Bugün 4/C Tekel iþçileri için ne anlama geliyor? 4/C Tekel iþçisine ne kaybettiriyor, sermayeye ne kazandýrýyor?” Sonuçta bizler Tekel’de yeterli olmasa da belirli haklara sahiptik. Bunlar geçmiþte verilen mücadelelerin ürünü olan haklardý. Bugün bu haklarýmýz elimizden alýnmaya çalýþýlýyor. 4/C bir kölelik yasasý. Ýþ garantiniz yok, sizi istedikleri zaman çýkarabilirler iþten. Kýdem ve ihbar tazminatlarýnýzý vermemek için 1 yýl çalýþtýrýlmýyorlar sizi. Çalýþma sürelerimiz belli deðil, yani sizi Cumartesi, Pazar ya da iþ bitene kadar, çok geç saatlere kadar çalýþtýrabilirler. Hiçbir sosyal hakkýnýz yok, sendika gibi. Maaþý çok düþük, 650, 700, 750, 800’e kadar çýkar okul derecesine göre. AKP hükümetinin sözünden çýkmýyorsanýz, belki orada kalýrsýnýz, ama eleþtirecekseniz bir þekilde sizi orada tutmayacaklardýr. Bu süreçte 4/C’ye geçen birçok arkadaþ intihar etti. Ailesiyle sorunlar yaþayanlar oldu. Hatta cinayete kadar varan durumlar yaþandý. En son, 4/C’ye geçen, Tekel sürecinden Ýzmir’li bir arkadaþým intihar etti. 4/C, 4/B ya da taþeronlaþma hiçbirinin birbirinden bir farký yok. Bunun için bu güçlerin birleþmesi gerekiyor, merkezi eylemlerin yapýlmasý gerekiyor. Katýlýmcý: “4-C ile atanan, iþbaþý yapan var mý? Þu anda 4-C’yi imzalamayan kaç kiþi kaldý?” Ýmzalamayan 600 civarýnda arkadaþ var. Danýþtay’a göndermeden önce 4-C’ye baþvuranlardan atananlar var. Atama yapýlmasý da yeterli deðil, iþbaþý yapýlamýyor. Mesela Kartal’da bir arkadaþým var, hemen hemen bir ay geçti ama iþbaþý yapamadý. Kartal Milli Eðitim’e gidip, iþbaþý yapmak istediðini söylediðinde, Bakanlar Kurulu tarafýndan kendisine yazýlan talimatta Mahkeme sürecinde olmalarýndan kaynaklý iþbaþý yaptýramayacaklarý yazýyordu. Bir þeyler olacaksa bizim basýncýmýzla olacak. Ýþçiler 1 Ekim itibariyle son maaþlarýný aldýlar. Artýk iþsizler. “Bir an önce iþbaþý yaptýrýn yoksa size de bize de tehlike olacaklar” þeklinde söylemlerle sendika hükümeti sýkýþtýrýyor. Olacaksa da, iþbaþý yaptýrýlacaksa, buranýn basýncýyla yaptýrýlacaktýr diye düþünüyorum. Katýlýmcý: “78 günlük Tekel eylemi sürecinde, biz de oradaydýk. Çünkü Tekel eylemini sýnýf mücadelesinde önemsiyorduk. Orada belli baþlý, daha bilinçli olan iþçi arkadaþlar dönem dönem komite konsey ça-lýþmalarýnda bulundu. Ama bunda istenilen sonuç elde edilemedi. 78 günün sonunda devlet, sendika ve mahkemelerin oyunuyla eylem sonlandýrýldý. Bugün Ankara’da baþarýlamayan burada baþarýlýyor. Ýþçiler kendi gelecekleri hakkýnda kendi kararlarýný vermeye baþladýlar. Sendikaya karþý, sisteme, devlete karþý, -evet sayýlarý belki az ama- en azýndan kendi kararlarýný kendileri verebilecek konumdalar. Bugün 13. gün. Bundan sonra bu eylemin gidiþatý hakkýnda ya da nasýl bir sürece doðru gidileceði ile ilgili bilgi verirseniz seviniriz.” Belirleyici olan pratik süreç olacak. Artýk eylemlerimiz biraz daha dýþa dönük, kamuoyu oluþturacak eylemler. Dün hasta tutsaklarýn eylemlerine katýldýk, bugün öðlen Cumartesi Annelerinin eylemine ve ÝHD’nin tecrit eylemine destek verdik. Aramýzda görev paylaþýmlarý yaptýk, sanatçýlarla, gazetecilerle vs. görüþmek için. Bugün saat 13.30-14.00 gibi Levent Kýrca geldi, onunla görüþmeler yaptýk. Biraz da güldük, tabii o da yardýmcý oldu bize . Star televizyonunu aradý, üç arkadaþý oraya gönderdik. Kendimizi ifade etmek için Sendikalarý geziyoruz. Sonuçta biz sonuna kadar direneceðiz. Yaptýðýmýz þey sýnýf mücadelesini önünü açacak diye düþünüyoruz. Hedefimiz Tek Gýda-Ýþ, KESK, DÝSK, Tabipler Odasý ile birlikte bir araya gelip, belki bir eylem takvimi belirlemek. 4-C, 4-B yalnýzca Tek Gýda-Ýþ’in sorunu deðil, Türk-Ýþ’e baðlý tüm sendikalarýn sorunu, DÝSK’in de sorunu. Memur yasasý KESK’in, Aile Hekimliði Yasasý Tabipler Odasý’nýn sorunu. Bunun yaný sýra özellikle bu referan- dum sonrasý DÝSK’in de KESK’in de þunu bilmesi lazým, çift sendikaya üye olma durumu, tamamen onlarý bitirme operasyonu. Hedefimiz tek yollu ve basýnç o- luþturacak tarzda bir þeylerin yapýlmasý. Bu noktada elimizden gelen gayreti, çabayý göstereceðiz. Biraz da pratik süreçle ilgili bir þey. Ama bu süreçte farklý eylemlilikler de düþünüyoruz. Katýlýmcý: “KESK, DÝSK, TTB ile ortak eylemliliklerden bahsettiniz ama özellikle Ankara’dan gelen emekçi arkadaþlarýmýz dedi ki ‘Daha önce belirlenen bir takvim vardý, bu takvimin arkasýnda KESK ve DÝSK de dahil olmak üzere hiçbir konfederasyon net olarak durmadý.’ 26 Mayýs-4 Nisan’da yaþanan ihanetleri Tekel iþçileriyle birlikte yaþadýk. Bu baðlamda, þu anda mücadelede olan arkadaþlar asýl olanýn kendilerinin mücadelesi olduðunu, iradelerinin artýk bu sarý sendikalara teslim edilmemesi gerektiði konusunda bir irade birliðine sahipler mi?” Sendikaya karþý çadýr kurduk, hesap soruyoruz. Yani sendikaya karþý sürdürülen bir mücadele hattýna sahibiz. Sýnýfýn önünü açma noktasýnda bu mücadelenin verilmesi gerekiyor. 4 Þubat ve 26 Mayýs’ta eylem kararý alýndý. Sýrf Tekelle ilgili deðil, iþ cinayetinden tutun da birçok alanla ilgiliydi bu eylemler. Kendi aldýklarý eylem kararýný uygulamadýlar. Üstelik bu karar, Türk-iþ baþkanlar kurulu tarafýndan alýnmýþtý. Birçok þeyi pratik süreçte öðrendik. KESK bir memur örgütü ama tamamen siyasilerin elinde. Belki geçmiþte mücadeleyle alanlarda kurulan bir örgüt ama þu anki gerçekliði bu.4 Þubat grevine KESK 50 kiþi, DÝSK 30 kiþiyle geldi, katýlýmlarý böyle komik rakamlarla oldu. Bu süreçte özellikle 1 Mayýs’ta yaþanan olaylardan bir gün sonra biliyorsunuz Hak-Ýþ baþkaný Selim Uslu bir açýklama yaptý: “Bana býçak attýlar” diye. Arkasýndan 9 Mayýs’ta altý konfederasyon iþçilerle ilgili bir açýklama yaptý, teþhir ve tecrit içeren bir açýklama.Teþhir, tecrit arkasýndan da ima yani emniyete, savcýya, jandarmaya ihbar gibi bir durum söz konusu. Konfederasyonlar 26 Mayýs, öncesinde de 24 Mayýs’ta Türk-Ýþ binalarýnýn iþgalinde ve sonrasýnda 2 Temmuzda bu bildiriyle karþýmýza çýktýlar. Bu bildiri üzerinden saldýrýlarýný þekillendirdiler. Tekel iþçisi saldýrganlaþýyor ibaresi yer alýyordu bu bildiride. Hatta 2 Temmuz’da Türk-Ýþ bunu daha da ileriye götürerek isim vermeye baþladý. Bunlarýn hepsinde KESK, DÝSK sustu, onayladý. 2 Temmuz’da Ankara’ya gittiðimizde KESK’in danýþma kuruluna 40’a yakýn arkadaþla gittik. Orada Sami Evren ve sekreterini yakaladýk. Konuþ-mak istediðimizi söyledik. Önce biraz korktular, içeriye girdik. Ýçeride bizle görüþmelerini bir lütuf olarak gördüklerini söylediler. “Biz de size, TürkÝþ’teki gibi yapabilirdik” dediler. Zaten Ankara sürecinde de KESK eylemin bitmesi gerektiðini söylüyordu. Mücadele sürecimizde polisten, hükümetten önce karþýmýza çýkanlar hep sendikalar oldu. Ama birçok insan bilmiyor bunlarýn gerçek yüzünü. Özellikle bu teþhir ve tecrit yazýsý üzerine KESK ile görüþtüðümüzde bunun MYK’dan çýkan bir karar olmadýðýný, bireysel bir iki tane insan tarafýndan ortaya atýldýðýný söylediler bize. Ama sonuçta sýnýf mücadelesine zarar veren kendi çýkarlarý için günü kurtarmak amacýyla yapýlan þeyler bunlar. Artýk KESK de kendi içinde zarar gören duruma geldi. Katýlýmcý: “Asýl öðrenmek istediðim þey, siz gelmeden önce de sendikalarýn yapýsýný konuþtuk. Yiðit TEKEL iþçilerinde ‘“Biz irademizi sarý sendikalara teslim etmeyeceðiz’ konusunda bir ortaklaþma var mýdýr?” Biz zaten bunun için buradayýz. Özellikle kendi sendikamýzý çok iyi tanýyoruz. Ama Ankara’da süren mücadele sürecinde sýrf düþ-mana karþý bir bölünme h a v a s ý yaratýlmasýn diye karþý karþýya gelmemeye çalýþtýk. Zaten oradaki o mücadelede tabandan iþçinin zorlamasýyla giden bir mücadeleydi. Þimdiki süreçte artýk sendikayla karþý karþýyayýz. Düþünün bir sendikayý iþçiler korumasý gerekirken, koruyan çevik kuvvet. Türkel ya da buna benzer insanlarý eðer bizler teþhir etmezsek, yarýn öbür gün bir yerlere gelip, bu ihaneti farklý bir þekilde yaparlar. Diyarbakýr Tekel Ýþçisi: Ben de bir Tekel iþçiyim. Arkadaþýn ýsrarla sorduðu soruya ben cevap vereyim. Ben Diyarbakýr’dan Ankara’ya ilk geldiðimde, neyin yapýlacaðýný bilmiyordum, iþçiydim iþte o kadar... Orada 78 gün boyunca mücadeleyi düzenlemek açýsýndan belirleyici biz deðildik, sendikaydý. Þimdi ise beþ kiþiyiz ya da on kiþiyiz, önemli olan irademizdir. O iradenin de kime karþý neye karþý mücadele ettiði önemli. Kime karþý mücadelemiz; þu anda bizlere cephe alan sendikacýlarýmýza karþý. Bizden aldýklarý paralarla saraylarda oturanlara karþý mücadele ediyoruz. Bu mücadelede elbette yalnýz olmayacaðýz. Devrimciler de bizlerle olacak. Moderatör: “Tekel iþçisi arkadaþlarýmýza, sokaklarý aydýnlattýklarý için, ayný zamanda konferansýmýzý aydýnlattýklarý için teþekkür ediyoruz. Sonuçta bizler bir þeyler yapmak gerektiðini düþünerek, yaptýðýmýz mücadelenin doðru olup olmadýðýný deðerlendirerek yola çýktýk, kararlýyýz. Sýnýf dostlarýyla beraber bu kirli oyunlarý bozarak, mücadeleyi daha da büyüterek kazanacaðýmýzý düþünüyoruz. Kurtuluþ Yok Tek Baþýna Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz!” Tekel Ýþçileri Adýna Metin Aslan TEKEL EYLEMİ Deðerli dostlar, bu son süreçten baþ-layýp biraz geriye doðru TEKEL sürecini sizlere anlatmaya çalýþacaðým. 25–26 Þubat civarý, özellikle Ankara’da kadýnlarýn TBMM’ye yürümesinden sonra Ankara Valiliði bir açýklama yapmýþtý. Ýki tarafý memnun edici açýklamalarýn olacaðýný söylemiþti. Nedir bu tamin edici açýklamalar? 1 Mart’ta 4/C ile ilgili TEKEL iþçilerinin itirazýný deðerlendiren Da-nýþtay baþvuru süresini uzattý. Bunun üzerine 2 Mart’ta da sendikamýz Tek-Gýda Ýþ sendikasý, çadýrlarýn sökülmesi kararýný aldý. Danýþtay, belki hükümet ve sendikanýn, arasýndaki þeyi uyguladý. Fiili mücadele hukuki sürece býrakýldý ve bu süreçte birçok eylem takvimi açýklandý ama hiçbirine uyulmadý. Çalýþan iþçilerin önüne herkesten önce hükümetle uzlaþma noktasýnda çalýþan sendika çýktý. Yapýlan eylemleri engellemeye çalýþtýlar, kafa bulanýklýðý yarattýlar. Özellikle bunlarýn kuyrukçuluðunu yapan çeþitli reformist partiler yine bu süreçte de karþýmýza çýktý. Bunlarýn engellemeleriyle yine de yarým yamalak bir þeyler yapmaya çalýþtýk. 2 Temmuz’da Ankara’da Türk-Ýþ binasýna gitmemiz gibi. Tabi bu süreçte iþçilerle telefonlarla görüþüp bir þekilde bir þeyler yapmak gerektiði üzerine ko-nuþtuk. Bunun üzerine Haziran’ýn 14’ünde yine Tek-Gýda Ýþ sendikamýza geldik. Genel baþkan yoktu, genel sekreter ile görüþmüþtük. Bu görüþmede neden eylem takvimlerine uyulmadýðý, neden bir þey yapýlmadýðý noktasýnda bize þunu demiþlerdi: “Gidin, tatilinizi yapýn. Aðustos’un sonu ya da Eylül’ün ortasýnda büyük bir yürüyüþ eylemine baþlayalým. Dört koldan Ankara’ya yürüyelim. Bunu da KESK ile birlikte organize edeceðiz.” Son süreçte Temmuz ortalarýnda Gazi’den toplanýp geldik. Gelmeden önce bu durumu internet üzerinden duyurmuþtuk. Anka-haber ajansý Tek-Gýda Ýþ baþkanýna soruyor: “Bir grup iþçi sizi ziyaret edecek ne düþünüyorsunuz?” Söylediði þu “Bilgim yok ama burasý dingonun ahýrý deðil, her isteyen kafasýna göre gelemez. Gelirlerse Türk-Ýþ’te karþýlandýklarý gibi karþýlanýrlar ve bunlar bizim gözümüzde ajan, provokatörlerdir.” Tabi çok þeyler söyleyebiliriz. 4 Eylül’de hem süreç hem 4/C ile ilgili sorularýmýzý paylaþmak hem de ne yapýlacaðýna dair görüþmek için Tek-Gýda Ýþ sendikamýza gittik. Bizi kapýda sendikacýlar deðil, polisler, panzerler, çevik kuvvet karþýladý. Beþiktaþ Emniyet Müdürü “Sendika sizinle görüþmek istemiyor, bizi kendileri çaðýrdý” dedi. Bizi alsalardý bir de konuþacaðýmýz önemli bir þey daha vardý. Sendika Temmuz sonunda bir yazý yayýnladý. Bu yazýda Anayasa Mahkemesinin 15 Eylül’de kararýný vereceðini, bu kararýn olumlu bir karar olacaðýný, bununla ilgili Anayasa Mahkemesi ile görüþmeler yaptýklarýný, bu karardan yararlanmak için 4/C ye geçmek gerektiðini hem yazýlý hem de sözlü olarak iþçilere ilettiler. Sendika tarafýndan bu konuyla ilgili iþçilerin telefonlarýna mesajlar atýldý. Tek-Gýda Ýþ baþkaný televizyon üzerinden bu konuyu sürekli dile getirdi. Ýþçilerin çoðu mecbur ve çaresiz býrakýlýp 4/C ye geçirildi. Þu anda 4/C’ye geçmeyen 600’e yakýn TEKEL iþçisi var. En son, Eylül’ün 15’inde, Ankara’da Anayasa Mahkemesi önünde bir grup TEKEL iþçisi olarak basýn açýklamasý yaptýk. Özel kalemdeki yazý iþleri müdürüyle görüþme imkaný bulduk. Bize sendikayla aralarýnda böyle bir görüþmenin olmadýðýný, davanýn daha birinci raportör aþamasýnda olduðunu, ikinci raportör aþamasýna geçeceðini, bunun da 2 yýldan fazla süreceðini söyledi. Yani sendika bir þekilde iþçilere oyun yaparak 4/C ye geçirdi onlarý Devamı 46.sayfada... :MHNP.KMFMP<,>OFMJMP*NKJN&NP(MK4NCNPDP5MJPBO+L@P'/;PDP7OCLEP;/%/PDPBO2N8N@P:MHNP(HMEP:O+LH>LJL6P*OCLHP(O&LGLEP.&NGNEPN5EMGJMKNP9OHLGLEPK4I9N>I!GFIPGNIP?FLHO@PBONEMP7??7PDPP?FKMC@PBA3=JOKP<O2I BA3=JOKP OFIP$A@PD-P)OGN2P1PB9?$*!PDP9MJ1)O@P/P;%;P'--P-;P'PDPBAKI:O5LP"JI<,F,K,@PBONEMP7??7PDP*OC6LP:[email protected]?OHCP<OG8OO>LJL6P<MK6M5M3MHFNP<O2IP)O5LJ0O"OP OFIPIPMKPBOHO+NPBNGMCN $A@%D;P9A06O0L1M+GNH8=KH=PDP.10ACGOP?FKMCN@PNH3AE=>OFMJM8NKJN4NI>AEPPDP###IE=>OFMJM8NKJN4NI>AE