Sınai Haklar Ön Raporu

Transkript

Sınai Haklar Ön Raporu
T.C.BAŞBAKANLIK
DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI
DOKUZUNCU KALKINMA PLANI
FİKRİ MÜLKİYET HAKLARI ÖZEL İHTİSAS KOMİSYONU
SINAÎ HAKLAR
ÖN RAPORU
Raportör
Yrd. Doç. Dr. Feyzan H. ŞEHİRALİ ÇELİK
Ekim 2005
2
İÇİNDEKİLER
GİRİŞ......................................................................................................................................... 1
1. ULUSLARARASI SINAÎ HAKLAR SİSTEMİ ve SİSTEM İÇİNDE............................ 2
TÜRKİYE’NİN BULUNDUĞU NOKTA .............................................................................. 2
1.1. Sınaî Hak Korumasının Kapsamı.................................................................................... 2
1.2. Uluslararası Sınaî Haklar Sisteminin Oluşumunda Aşamalar......................................... 4
1.2.1. Sınaî Hakların Korunmasında İki Temel İlke: Tescil İlkesi ve Ülkesellik İlkesi .... 4
1.2.2. Sınaî Hakların Tescili İşlemlerinde Ülkesellik İlkesinin Olumsuz Etkilerinin
Yumuşatılması Çabaları-WIPO ve Avrupa Patent Ofisi Düzeyindeki Çalışmalar ............ 4
1.2.2.1. Rüçhan Hakkı.................................................................................................... 4
1.2.2.2. Tescil Edilebilirlik Şartları Ulusal Mevzuata Göre İncelenecek Sınaî Hak
Başvurularının İlgili Ülkelere Tek Bir Merkez Aracılığıyla İletilmesi.......................... 5
1.2.2.3. Farklı Ülkelerin Ulusal Mevzuatlarına Göre Korunacak Sınaî Hak
Başvurularının Tescil Edilebilirlik Şartlarının Ortak Kurallara Bağlanması ................. 5
1.2.3. Sınaî Hakların Korunmasına İlişkin Farklı Ulusal Sistemlerin Ortak Kurallara
Bağlanması ......................................................................................................................... 6
1.2.3.1. Dünya Ticaret Örgütü (WTO) Bünyesindeki Gelişmeler ................................. 6
1.2.3.2. Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü (WIPO) Bünyesindeki Gelişmeler .................... 8
1.2.3.3. AB Bünyesindeki Gelişmeler............................................................................ 8
1.3. Türkiye’nin Uluslararası Sınaî Haklar Sistemi İçindeki Yeri ......................................... 9
2. SINAİ HAKLARIN KORUNMASINA İLİŞKİN YASAL DÜZENLEMELER.......... 12
2.1. Patentler......................................................................................................................... 12
2.1.1. Uluslararası Düzeyde ve AB Hukukunda Patent Sistemlerinin Uyumlaştırılması
Süreci................................................................................................................................ 12
2.1.1.1. Şekli Uyumlaştırma (Ortak tescil prosedürü).................................................. 12
2.1.1.2. Maddi (İçeriksel) Uyumlaştırma (Patent Verilebilirlik Şartlarının
Uyumlaştırılması)......................................................................................................... 12
2.1.1.2.1. Avrupa Patent Sözleşmesi........................................................................ 12
2.1.1.2.2. TRIPS Anlaşması ..................................................................................... 13
2.1.2. Türk Hukukunda ve Uygulamasında Patentler ...................................................... 14
2.1.2.1. Türkiye’nin Uluslararası ve Bölgesel Nitelikteki Anlaşmalara Katılımı ........ 14
2.1.2.2. Yürürlükteki Yasal Düzenlemeler................................................................... 14
2.1.3. Yürürlükteki Yasal Düzenlemelere ve Uygulamaya İlişkin Sorunlar.................... 14
2.1.3.1. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Döneminde Tespit Edilen Sorunlar...... 14
2.1.3.2. Sekizinci Kalkınma Planında Belirlenen Hedefler Açısından 2005 Yılı
İtibariyle Gelinen Nokta............................................................................................... 15
2.1.4. Patentlerle İlgili Uluslararası Düzeyde Tartışmalı Konular ve Türkiye’nin
Yaklaşımı ......................................................................................................................... 18
2.1.4.1. Biyoteknolojik Buluşlar .................................................................................. 18
2.1.4.2. İlaçların Zorunlu Lisansa Konu Olması .......................................................... 20
2.1.4.3. Bilgisayar Programlarıyla Bağlantılı Buluşların Patentlenebilmesi................ 21
2.2. Faydalı Modeller ........................................................................................................... 24
2.2.1. Uluslararası Düzeyde Faydalı Modeller................................................................. 25
2.2.2. AB Hukukunda Faydalı Modeller .......................................................................... 26
2.2.3. Türk Hukukunda ve Uygulamasında Faydalı Modeller......................................... 26
i
2.2.3.1. Türkiye’nin Taraf Olduğu Uluslararası Anlaşmalar ....................................... 26
2.2.3.2. Yürürlükteki Yasal Düzenlemeler................................................................... 26
2.2.3.3. Yürürlükteki Yasal Düzenlemelere ve Uygulamaya İlişkin Sorunlar............. 28
2.2.3.3.1. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Döneminde Tespit Edilen Sorunlar28
2.2.3.3.2. Sekizinci Kalkınma Planında Belirlenen Hedefler Açısından 2005 Yılı
İtibariyle Gelinen Nokta........................................................................................... 29
2.3. Markalar ........................................................................................................................ 30
2.3.1. Uluslararası Düzeyde ve AB Hukukunda Markalara İlişkin Düzenlemelerin
Uyumlaştırılması Süreci................................................................................................... 30
2.3.1.1. Şekli Şartlara ve Tescil İşlemlerine İlişkin Uyumlaştırma Süreci .................. 30
2.3.1.2. Maddi Şartlara İlişkin Uyumlaştırma Süreci................................................... 31
2.3.1.2.1. Küresel düzeyde-TRIPS Standartları ....................................................... 31
2.3.1.2.2. AB Düzeyinde-Topluluk Markası............................................................ 32
2.3.2. Türk Hukukunda ve Uygulamasında Markalar...................................................... 32
2.3.2.1. Türkiye’nin Uluslararası ve Bölgesel Nitelikteki Anlaşmalara Katılımı ........ 32
2.3.2.2. Yürürlükteki Yasal Düzenlemeler................................................................... 33
2.3.2.3. Yürürlükteki Yasal Düzenlemelere ve Uygulamaya İlişkin Sorunlar............. 34
2.3.2.3.1. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Döneminde Tespit Edilen Sorunlar34
2.3.2.3.2. Sekizinci Kalkınma Planında Belirlenen Hedefler Açısından 2005 Yılı
İtibariyle Gelinen Nokta........................................................................................... 35
2.4. Coğrafi İşaretler............................................................................................................. 37
2.4.1. Uluslararası Düzeyde Coğrafi İşaretler .................................................................. 37
2.4.2. AB Hukukunda Coğrafi İşaretler ........................................................................... 38
2.4.3. Türk Hukukunda ve Uygulamasında Coğrafi İşaretler .......................................... 38
2.4.3.1. Türkiye’nin Uluslararası ve Bölgesel Nitelikteki Anlaşmalara Katılımı ........ 38
2.4.3.2. Yürürlükteki Yasal Düzenlemeler................................................................... 39
2.4.3.3. Yürürlükteki Yasal Düzenlemelere ve Uygulamaya İlişkin Sorunlar............. 39
2.4.3.3.1. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Döneminde Tespit Edilen Sorunlar39
2.4.3.3.2. Sekizinci Kalkınma Planında Belirlenen Hedefler Açısından 2005 Yılı
İtibariyle Gelinen Nokta........................................................................................... 39
2.4.3.4. Coğrafi İşaretlere İlişkin Uluslararası Tartışma Konuları ve Türkiye’nin
Yaklaşımı ..................................................................................................................... 40
2.5. Endüstriyel Tasarımlar .................................................................................................. 41
2.5.1. Uluslararası Düzeyde Endüstriyel Tasarımlar........................................................ 41
2.5.2. AB Hukukunda Endüstriyel Tasarımlar................................................................. 42
2.5.3. Türk Hukukunda ve Uygulamasında Endüstriyel Tasarımlar................................ 43
2.5.3.1. Türkiye’nin Uluslararası ve Bölgesel Nitelikteki Anlaşmalara Katılımı ........ 43
2.5.3.2. Yürürlükteki Yasal Düzenlemeler................................................................... 43
2.5.3.3. Yürürlükteki Yasal Düzenlemelere ve Uygulamaya İlişkin Sorunlar............. 44
2.5.3.3.1. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Döneminde Tespit Edilen Sorunlar44
2.5.3.3.2. Sekizinci Kalkınma Planında Belirlenen Hedefler Açısından 2005 yılı
İtibariyle Gelinen Nokta........................................................................................... 45
2.6. Entegre Devre Topoğrafyaları....................................................................................... 46
2.6.1. Uluslararası Düzeyde Entegre Devre Topoğrafyaları ............................................ 46
2.6.2. AB Hukukunda Entegre Devre Topoğrafyaları ..................................................... 47
2.6.3. Türk Hukukunda ve Uygulamasında Entegre Devre Topoğrafyaları .................... 47
2.6.3.1. Türkiye’nin Uluslararası ve Bölgesel Nitelikteki Anlaşmalara Katılımı ........ 47
2.6.3.2. Yürürlükteki Yasal Düzenlemeler................................................................... 48
ii
2.6.3.3. Yürürlükteki Yasal Düzenlemelere ve Uygulamaya İlişkin Sorunlar............. 48
2.6.3.3.1. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Döneminde Tespit Edilen Sorunlar48
2.6.3.3.2. Sekizinci Kalkınma Planında Belirlenen Hedefler Açısından 2005 Yılı
İtibariyle Gelinen Nokta........................................................................................... 49
2.7. Yeni Bitki Çeşitleri........................................................................................................ 49
2.7.1. Uluslararası Düzeyde Yeni Bitki Çeşitleri ............................................................. 49
2.7.2. Türk Hukukunda ve Uygulamasında Yeni Bitki Çeşitlerinin Korunması ............. 49
2.7.2.1. Türkiye’nin Uluslararası Anlaşmalara Katılımı .............................................. 50
2.7.2.2. Yürürlükteki Yasal Düzenlemeler................................................................... 50
Islahçı hakkı başvuruları, 2005 ................................................................................ 51
2.7.2.3.Yürürlükteki Yasal Düzenlemelere ve Uygulamaya İlişkin Sorunlar.............. 51
2.7.2.3.1. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında Tespit Edilen Sorunlar............. 51
2.7.2.3.2. Sekizinci Kalkınma Planında Belirlenen Hedefler Açısından 2005 Yılı
İtibariyle Gelinen Nokta........................................................................................... 52
2.8. Know-how/Açıklanmamış Bilgiler .............................................................................. 53
2.8.1. Uluslararası Düzeyde ve AB Hukukunda Açıklanmamış Bilgilerin Korunması ... 53
2.8.2- Türk Hukukunda ve Uygulamasında Açıklanmamış Bilgilerin Korunması.......... 55
2.8.2.1. TRIPS Anlaşması Md. 39/II Açısından Değerlendirme.................................. 55
2.8.2.2. TRIPS Anlaşması Md. 39/III Açısından Değerlendirme ................................ 57
2.8.3.Yürürlükteki Yasal Düzenlemelere ve Uygulamaya İlişkin Sorunlar..................... 60
2.8.3.1. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında Tespit Edilen Sorunlar.................... 60
2.8.3.2. Sekizinci Kalkınma Planında Belirlenen Hedefler Açısından 2005 yılı
itibariyle gelinen nokta................................................................................................. 61
2.9. Ticaret Unvanları........................................................................................................... 62
2.9.1. Uluslararası Düzeyde ve AB Hukukunda Ticaret Unvanları ................................. 62
2.9.2. Türk Hukukunda ve Uygulamasında Ticaret Unvanları ........................................ 62
2.9.2.1. Yürürlükteki Yasal Düzenlemeler................................................................... 62
2.9.2.2. Yürürlükteki Yasal Düzenlemelere ve Uygulamaya İlişkin Sorunlar............. 63
2.9.2.2.1. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Döneminde Tespit Edilen Sorunlar63
2.9.2.2.2. Sekizinci Kalkınma Planında Belirlenen Hedefler Açısından 2005 Yılı
İtibariyle Gelinen Nokta........................................................................................... 63
3. SINAİ HAK KORUMASI-REKABET İLİŞKİSİ........................................................... 64
3.1. Haksız Rekabet Hükümleri ........................................................................................... 65
3.2. Rekabet Hukuku Hükümleri.......................................................................................... 66
4. SINAİ HAKLAR SİSTEMİNİN UYGULANMASINDA KURUMSAL YAPI............ 67
4.1. Türk Patent Enstitüsü .................................................................................................... 67
4.1.1. TPE’nin Mevcut Yapılanması ve İşleyişi............................................................... 67
4.1.2. Türk Patent Enstitüsünün Yapısına ve İşleyişine İlişkin Sorunlar......................... 68
4.1.2.1. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Döneminde Tespit Edilen Sorunlar...... 68
4.1.2.2. Sekizinci Kalkınma Planında Belirlenen Hedefler Açısından 2005 yılı
itibariyle gelinen nokta................................................................................................. 69
4.2. Patent ve Marka Vekilleri ............................................................................................. 70
4.2.1. Türkiye’de Patent ve Marka Vekilliği Sistemi....................................................... 70
4.2.2. Türkiye’de Patent ve Marka Vekilliği Sisteminin Sorunları.................................. 71
4.2.2.1. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Döneminde Tespit Edilen Sorunlar...... 71
iii
4.2.2.2. Sekizinci Kalkınma Planında Belirlenen Hedefler Açısından 2005 Yılı
İtibariyle Gelinen Nokta............................................................................................... 72
4.3. İhtisas Mahkemeleri ...................................................................................................... 72
4.3.1. İhtisas Mahkemelerinin Mevcut Yapılanması ve İşleyişi ...................................... 72
4.3.2. İhtisas Mahkemelerinin Sorunları .......................................................................... 74
5. SINAİ HAKLAR SİSTEMİNİN EKONOMİK BOYUTU............................................. 75
5.1. Etkin Bir Sınaî Haklar Sisteminden Beklenen Ekonomik Yararlar .............................. 75
5.2. Sınaî Haklar Sisteminin Türkiye Ekonomisine Etkileri................................................ 77
iv
GİRİŞ
Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı Dokuzuncu Kalkınma Planı kapsamında
hazırlanan Fikrî Mülkiyet Hakları Özel İhtisas Komisyonu Sınaî Haklar Ön Raporunun amacı,
Sınaî Haklar Özel İhtisas Komisyonu’nda ele alınacak konulara bir altyapı oluşturması ve
Komisyon toplantısına bir ölçüde yön verebilmesidir.
Raporda öncelikle uluslararası sınaî haklar sisteminin gelişimi ve Türkiye’nin bu sistem
içindeki yeri hakkında bilgi verilmektedir. Sınaî haklar sisteminin küresel yapısı dikkate
alınarak ulusal düzenlemeler ele alınmadan önce konunun uluslararası düzeydeki gelişimine
yer verilmiştir.
Uluslararası sınaî haklar sisteminin aşamaları belirlendikten sonra sınaî haklarının
hukuksal boyutu ele alınmakta, bu kapsamda öncelikle sınaî hakların korunmasına ilişkin
yasal düzenlemeler, ardından da sınaî hakların uygulanmasında rol alan kurumsal yapı
incelenmektedir. Bu bölümde izlenen yöntem, konuya ilişkin uluslararası gelişmelerle AB
hukukuna ilişkin bilgi verilmesi ve ardından Türk hukuku ile uygulamasının ele alınmasıdır.
Son bölümde ise sınaî haklar sisteminin ekonomik boyutu hakkında temel açıklamalar
yapılmaktadır.
Devlet Planlama Teşkilatı’nın Kalkınma Planı raporlarının amacı konuya ilişkin
sorunların belirlenerek belli bir döneme yönelik stratejik hedefler tespit edilmesidir. Bu
nedenle, Türk hukukundaki yasal düzenlemeler ve uygulama ele alınırken öncelikle Sekizinci
Kalkınma Planı Döneminde tespit edilen sorunlar ortaya konarak, 2005 yılı itibariyle bu
sorunlar açısından gelinen nokta belirlenmeye çalışılmıştır. Bu değerlendirme yapılırken
Ekim 2005 itibariyle yürürlükte bulunan yasal düzenlemeler ve uygulama dikkate alınmıştır.
1
1. ULUSLARARASI SINAÎ HAKLAR SİSTEMİ ve SİSTEM İÇİNDE
TÜRKİYE’NİN BULUNDUĞU NOKTA
1.1. Sınaî Hak Korumasının Kapsamı
Sınaî hak koruması kavramı, en genel ifade ile endüstri alandaki fikir ürünlerinin
korunmasına ilişkin düzenlemelerin tümünü kapsamaktadır. Uluslararası düzeyde sınaî hak
kavramını içeren ilk düzenleme, 20 Mart 1883 tarihli Sınaî Hakların Korunmasına İlişkin
Paris Sözleşmesi’dir. Paris Sözleşmesi’nin 1. maddesi, sınaî hakların kapsamını belirlemesi
açısından önem taşımaktadır. Buna göre, sınaî hak koruması patentleri, faydalı modelleri,
endüstriyel desen ve modelleri, fabrika, ticaret ve hizmet markalarını, ticaret unvanlarını,
coğrafi işaretleri ve haksız rekabetin engellenmesini kapsamaktadır. Bu genel belirlemenin
yanısıra Sözleşme’de, sınaî hak kavramının sadece kelimenin gerçek anlamında endüstri ve
ticareti değil, tarım ve yer kaynaklarının kullanımı ile elde edilen şarap, tahıl, tütün mineral,
meyve, çiçek gibi ürünleri de kapsayacak şekilde en geniş anlamda anlaşılacağı
öngörülmektedir.
Paris Sözleşmesi’nin sınaî hak korumasına ilişkin olarak belirlediği temel esaslar
dahilinde, o tarihten bu yana farklı hak türleri uluslararası düzeyde özel düzenlemelere konu
olmuş, teknolojik gelişmeye paralel olarak yeni bazı ürünlerin özel olarak korunması ihtiyacı
da doğmuştur. Buna en çarpıcı örnek, Paris Sözleşmesi’nin kabul edildiği tarihte
öngörülemeyecek durumda olmakla beraber günümüz elektronik sanayinin vazgeçilmez bir
unsuru haline gelmiş olan entegre devre topoğrafyalarının korunması ihtiyacının doğmuş
olmasıdır.
Dünya ticaretinde ve teknolojik alanda meydana gelen bu gelişmeleri yansıtan
uluslararası düzenleme, üye devletlerin fikrî hak korumasından belli standartları kabul
etmelerini öngören Dünya Ticaret Örgütü Sözleşmesi’nin eki olan TRIPS Anlaşması
olmuştur. Anlaşma, öncelikle Paris Sözleşmesi hükümleriyle bağlantı kurarak üye devletleri
Paris Sözleşmesi’nin 1967 metninin 1-12. maddeleri ile 19. maddesine uymakla yükümlü
tutmuştur. Dolayısıyla Paris Sözleşmesi’nin kapsamını belirlediği sınaî hak koruması, TRIPS
Anlaşması’nda da onaylanmıştır. İki Anlaşma arasında kurulan bağlantının önemi, özellikle
haksız rekabetin önlenmesine yönelik hükümlerin sınaî hak koruması içinde yer almasının,
TRIPS Anlaşması’nca da onaylanmış olması noktasındadır. TRIPS Anlaşması’nın ikinci
2
kısmı, Fikrî haklar kapsamında bulunan hakları ve bu hakların korunmasına ilişkin olarak üye
devletlerden beklenen minimum standartları düzenlemektedir. Bu kısımda düzenlenmiş olan
haklar şunlardır:
•
Eser sahibinin hakları (bilgisayar programları ile ilgili açık hükümle beraber)
•
Markalar (Md. 15-21),
•
Coğrafi işaretler (Md. 22-24),
•
Endüstriyel Tasarımlar (Md. 25-26),
•
Patentler (Md. 27-34),
•
Patentlere ilişkin 27. maddenin üçüncü fıkrasında yeni bitki çeşitleri,
•
Entegre Devre Topoğrafyaları (Md. 35-38),
•
Açıklanmamış Bilgiler (Md. 39).
Böylelikle TRIPS Anlaşması, Paris Sözleşmesi’nden farklı olarak entegre devre
topoğrafyaları ile açıklanmamış bilgileri de koruma kapsamına almıştır. Yukarıda da
belirtildiği gibi, entegre devre topoğrafyaları teknolojik gelişime paralel olan bir kavram
olmakla beraber, açıklanmamış bilgilerin korunması Paris Sözleşmesi’nde açıkça ifade
edilmese de temelini bu Sözleşmede bulan haksız rekabet hükümlerinden almaktadır. Nitekim
TRIPS Anlaşması’nın 39. maddesi, açıklanmamış bilgilerin “dürüst ticari uygulamalara
aykırı” fiillere karşı korunacağını öngörmektedir. Dolayısıyla, korumaya esas olan aslen,
haksız rekabet hükümleri olmaktadır. Bu hükümle, TRIPS Anlaşması’nın, Paris Sözleşmesi
ile olan bağlantısı daha somut olarak ortaya çıkmaktadır. Yine Paris Sözleşmesi ile olan ilişki
nedeniyle, TRIPS Anlaşması’nda açıkça düzenlenmemesine rağmen faydalı modeller ve
ticaret unvanları da sınaî hak kapsamında yer almaktadır.
Sınaî haklara ilişkin bu iki temel düzenlemenin hükümleri birlikte değerlendirildiğinde,
bu kapsamda ele alınacak konular, patentler, faydalı modeller, markalar, coğrafi işaretler,
endüstriyel tasarımlar, yeni bitki çeşitleri, entegre devre topoğrafyaları, ve haksız rekabet ile
ilişkileri nedeniyle açıklanmamış bilgiler ile ticaret unvanlarıdır.
3
1.2. Uluslararası Sınaî Haklar Sisteminin Oluşumunda Aşamalar
1.2.1. Sınaî Hakların Korunmasında İki Temel İlke: Tescil İlkesi ve Ülkesellik İlkesi
Sınaî hakların korunmasında iki temel ilke bulunmaktadır. Birincisi, sınaî haklar için
özel korumadan yararlanılabilmesi için hakkın tescil edilmiş olması gereğidir. Buna karşılık
haksız rekabet koruması için böyle bir şart bulunmamaktadır. Haksız rekabetin yasal şartları
mevcut olduğu sürece tescil şartına gerek kalmaksızın koruma mümkündür.
Hakkın tescille kazanılması kuralı, beraberinde ikinci bir soruyu getirmektedir: Tescil,
hangi sınırlar içinde koruma sağlayacaktır? Bu sorunun cevabını sınaî hak korumasının en
temel prensibi oluşturmaktadır: Ülkesellik ilkesi. Bu ilkeye göre, bir ülkede tescil edilmiş olan
sınaî hakka sadece bu ülke sınırları içinde koruma sağlanır. Bu ilkenin doğal sonucu, sınaî
hakkını birden fazla ülkede korumak isteyen hak sahibinin, koruma talep ettiği ülkelerin her
birinde ayrı ayrı tescil başvurusunda bulunması gereğidir. İşte bu zorunluluğu aşma çabaları,
sınaî hak alanında yapılan birçok uluslararası düzenlemenin temelini oluşturmaktadır.
1.2.2. Sınaî Hakların Tescili İşlemlerinde Ülkesellik İlkesinin Olumsuz Etkilerinin
Yumuşatılması Çabaları-WIPO ve Avrupa Patent Ofisi Düzeyindeki Çalışmalar
Sınaî hak korumasının ülkesel düzeyde olması, sınaî hakka konu ürünlerin sürekli
uluslararası ticarete konu olması gerçeği karşısında hak sahiplerinin haklarının yeterince
korunamamasına neden olmuştur. Zira hakkın birden fazla ülkede tescil ettirilmesi, hak sahibi
açısından masraflı olmanın yanı sıra zaman açısından da dezavantajlıdır. Sınaî haklar
sisteminin bu olumsuz yönlerini yumuşatabilmek amacıyla 1883 tarihli Paris Sözleşmesi’nde
rüçhan hakkının tanınmasıyla başlayan süreç, günümüzde birden fazla ülkede eş kapsamlı ve
eş etkili haklar tanınması noktasına kadar gelmiştir.
1.2.2.1. Rüçhan Hakkı
Paris Sözleşmesi’nin 4. maddesine göre Paris Birliği’ne üye ülkelerden birinde patent,
faydalı model, endüstriyel tasarım veya marka tescil başvurusunda bulunan bir kişinin aynı
hakka ilişkin olarak bir başka üye ülkede yapacağı başvuru, başvuruda talep etmesi ve
öngörülen sürelere uyulması şartıyla ilk başvuru tarihinde yapılmış sayılır. Bu haktan
yararlanabilmesi için başvuru sahibinin, ikinci başvurusunu patent ve faydalı modeller
açısından ilk başvuru tarihinden itibaren 12 ay, marka ve endüstriyel tasarımlar açısından ise
4
6 ay içinde yapmış olması gerekir. Böylelikle hakkın türüne göre ikinci başvuruya 12 veya 6
aylık bir öncelik hakkı tanınmakta, bununla birlikte hakkın korunma talep edilen ülkelerde
ayrı ayrı tescil edilmesi zorunluluğu sürmektedir.
1.2.2.2. Tescil Edilebilirlik Şartları Ulusal Mevzuata Göre İncelenecek Sınaî Hak
Başvurularının İlgili Ülkelere Tek Bir Merkez Aracılığıyla İletilmesi
Tescil işlemlerinin koruma talep edilen her ülkede ayrı ayrı gerçekleştirilmesi kuralının
yumuşatılması sürecinde ikinci aşamayı hak sahibinin her bir ülkede ayrı ayrı tescil talebinde
bulunmasına gerek kalmaksızın, başvuruların bu ülkelere ortak bir merkez aracılığıyla
iletilmesi oluşturmaktadır. Bu aşamada her bir ülkede ayrı ayrı tescilli bir hak bulunmakla
beraber hakkın talep edildiği başvuru sürecinin tek bir merkezden yürütülmesi, bir başka ifade
ile başvuruların merkezileştirilmesi söz konusudur. Bununla birlikte koruma talep edilen her
bir ülkede başvuru konusunun koruma şartlarını taşıyıp taşımadığı, dolayısıyla tescil edilip
edilemeyeceği hususları ulusal hukuka göre belirlenmektedir.
Uluslararası başvuru sisteminin işletilmeye başladığı bu aşamaya patentler açısından
Patent İşbirliği Antlaşması, markalar açısından da Markaların Uluslararası Tesciline İlişkin
Madrid Protokolü gösterilebilir. Kısaca PCT (Patent Cooperation Treaty) olarak ifade edilen
Patent İşbirliği Antlaşması ile tek bir uluslararası patent başvurusu, başvuruda belirtilen
ülkelerin her birinde etkili olmaktadır. Aynı şekilde Madrid Protokolü kapsamında yapılan
uluslararası marka tescil başvuruları, korumanın talep edildiği ülkelere WIPO aracılığıyla
iletilmektedir. Bu şekilde başvuru sahipleri her bir ülkede yapacakları başvurunun hem mali
yükünden kurtulmakta, hem de zamansal açıdan tasarruf etmektedirler.
1.2.2.3. Farklı Ülkelerin Ulusal Mevzuatlarına Göre Korunacak Sınaî Hak
Başvurularının Tescil Edilebilirlik Şartlarının Ortak Kurallara Bağlanması
Bu aşamada, tescil edildikten sonra ulusal hukuk sistemlerine tâbi olacak haklara ilişkin
başvuruların tescil edilebilirlik şartlarını taşıyıp taşımadığı ortak bir merkezce incelenip
karara bağlanmaktadır. Avrupa Patent Sözleşmesi’nin kurduğu patent sistemi, bu aşamanın
örneğini oluşturmaktadır.
Avrupa patent sisteminde Avrupa Patent Ofisi’ne veya Sözleşme’ye üye ülke patent
ofislerine yapılacak patent başvurularının patent verilebilirlik şartlarını taşıyıp taşımadığının
5
Avrupa Patent Ofisi’nce incelenmekte ve şartları taşıdığı tesbit edilen her bir başvuru, hak
sahibinin koruma talep ettiği ülkelerde tescil edilmektedir. Tescil işlemi gerçekleştikten sonra
patentlerin korunması, her bir ülkenin ulusal mevzuatına tâbi olmaktadır. Bu özelliği
nedeniyle Avrupa Patent Sistemi tek bir merkezden verilen, verildikten sonra ise her bir
ülkeye yayılan bir patent demeti niteliğindedir. Dolayısıyla Avrupa patent sisteminin yanısıra
ülkelerin ulusal patent mevzuatları varlıklarını devam ettirmekte ve ulusal patentler açısından
başvuru aşamasından itibaren, Avrupa patentleri açısından da patentin verilmesinin ardından
uygulanmaktadırlar.
1.2.3. Sınaî Hakların Korunmasına İlişkin Farklı Ulusal Sistemlerin Ortak Kurallara
Bağlanması
Gerek Paris Sözleşmesi gerekse sınaî hakların uluslararası tesciline ilişkin anlaşmalar,
ulusal sınaî hak mevzuatlarında öngörülen korunma şartlarındaki esasa ilişkin farklılıkları
ortadan kaldırmamaktadır.
1.2.3.1. Dünya Ticaret Örgütü (WTO) Bünyesindeki Gelişmeler
Uruguay müzakerelerinin sonucu olarak ortaya çıkan TRIPS Anlaşması fikrî hakların
uluslararası ticaretteki yerinin belirlenmesinde yeni bir araç niteliğindedir. Anlaşma,
uluslararası ticaretle ilgili bir kurallar bütünü olan ve 1948 yılında yürürlüğe giren GATT
hukuki sisteminde yer alan boşluğu doldurmayı amaçlamaktadır. TRIPS görüşmelerinden
önce fikrî sınaî haklar esasen Sınaî Hakların Korunmasına İlişkin Paris Sözleşmesi ve Edebi
ve Sanatsal Eserlerin Korunmasına İlişkin Bern Sözleşmesi gibi Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü
(WIPO) tarafından yürütülen uluslararası anlaşmalar çerçevesinde korunmaktaydı. Sınaî
haklar alanındaki ilk uluslararası düzenleme niteliğindeki Paris Sözleşmesi patent, faydalı
model, endüstriyel tasarım, marka, ticaret unvanı ve coğrafi işaretler hakkında ortak bazı
düzenlemeler içermekle beraber, bu hakların korunabilmeleri için gerekli maddi standartlara
ve hakların etkin şekilde korunmasına yönelik yaptırımlara ilişkin herhangi bir hüküm
öngörmemektedir.
Uluslararası sınaî haklar sistemindeki bu boşluk TRIPS Anlaşması’nın kabulüyle
doldurulmaya çalışılmıştır. Anlaşma’nın ikinci kısmında sınaî hakların korunma şartları ile
kapsam ve süreleri ilk kez uluslararası düzeyde düzenleme altına alınmıştır. Her bir hak
türüne ilişkin olarak belirlenmiş olan bu kurallar, katılımcı ülkeler açısından uyulması
6
gereken minimum standartlardır. Anlaşma’nın 1. maddesine göre üye devletler, Anlaşma’da
öngörülen standartları ulusal hukuklarına aktarmakla yükümlü tutulmuşlar ve Anlaşma
hükümlerine aykırılık oluşturmadığı sürece daha yüksek standartları belirlemekte de serbest
bırakılmışlardır.
TRIPS Anlaşması’nda öngörülen minimum standartlara örnek olarak, hizmet
markalarının da ticaret markaları gibi korunma zorunluluğu, teknolojinin bütün alanlarında
gerçekleştirilen buluşlara patent verilebilmesi, patentin koruma süresinin başvuru tarihinden
itibaren 20 yıl olarak belirlenmesi verilebilir.
TRIPS Anlaşması’na ilişkin önemli bir gelişme, 14 Kasım 2001 tarihinde kabul edilen
TRIPS Anlaşması ve Kamu Sağlığına İlişkin Doha Deklarasyonu’dur 1. Bu deklarasyonda,
gelişmekte olan ülkeler ile en az gelişmiş ülkeler açısından, özellikle HIV, AIDS, tüberküloz
gibi hastalıklardan doğan kamu sağlığı sorunlarının ciddiyeti, fikrî hakların yeni ilaçların
üretiminde ve ilaç fiyatlarındaki etkisi kabul edilerek WTO üyelerinin, TRIPS Anlaşmasını
kamu sağlığını koruyucu ve ilaçlara ulaşımı sağlayacak şekilde yorumlayabilecekleri ilke
olarak kabul edilmiştir. Bu amaçla üye devletlerin, TRIPS Anlaşması’nın ilgili konulardaki
esnekliklerinden yararlanma hakkının olduğu teyit edilmiştir. Bu esneklikler başlıca dört
konuda belirlenmiştir:
•
Uluslararası hukuk kurallarının uygulanmasında, TRIPS Anlaşması’nın her
hükmü Anlaşmanın ilkeleri ve amaçları doğrultusunda yorumlanacaktır.
•
Üye devletler, zorunlu lisans tanıma hakkına sahip olup, bu hakkın hangi
gerekçelerle tanınacağını belirlemekte serbesttirler.
•
Üye devletler, HIV/AIDS, tüberküloz gibi hastalıklar da dahil olmak üzere kamu
sağlığı alanında kriz olarak nitelendirilebilecek ulusal acil durumları
belirleyebilirler.
•
Üye devletler, TRIPS Anlaşması’nın hakkın tüketilmesine ilişkin hükümlerinin
etkisini kendi ulusal sistemlerine göre belirleyecektirler.
1
WT/MIN(01)/DEC/W/2 of 14 November 2001.
7
1.2.3.2. Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü (WIPO) Bünyesindeki Gelişmeler
Dünya Ticaret Örgütü bünyesinde yürütülen TRIPS Anlaşması, fikrî sınaî hakların
dünya ticaret sisteminin bir parçası olduğunun kabulü ve üye devletlerin uyması gerekli
minimum standartları belirlemesi açısından önem taşımaktadır. Bununla birlikte TRIPS
Anlaşması üye devletlere bazı hareket serbestileri tanımakta, hükümlerin iç hukuka
aktarılması için geçiş süreleri öngörmekte ve daha da önemlisi sadece korumanın olması
gerektiği alt düzeyi belirlemektedir. Anlaşma, fikrî haklar kapsamındaki bütün konuları
içerdiğinden bu hakların her birine ilişkin ayrıntılı düzenlemede bulunması ise olanaksızdır.
Bu nedenle WIPO bünyesinde sınaî hak korumasında minimum standartların ötesinde ortak
bazı kuralların benimsenmesi yönünde çalışmalar başlatılmıştır. Bu kapsamda en önemli
çalışma, patent sistemlerinde küresel bir uyumlaştırmayı öngören Substantive Patent Law
Treaty olarak adlandırılan anlaşmaya yönelik faaliyetlerdir. Bu faaliyetleri yürütmek için
WIPO bünyesinde sürekli bir komisyon kurulmuş olup (WIPO Standing Committee on the
Law of Patents) bu Komisyon 2001 yılından beri çalışmalarını sürdürmektedir. Komisyonda
ele alınan konular, WIPO üyelerinin patent hukukunun üye devletlerde farklı uygulamalara
neden olan kurallarının uyumlaştırılmasıdır. Bu kapsamda ele alınan başlıca konular,
“tekniğin bilinen durumu”, “buluş basamağı”, “sanayiye uygulanabilirlik” kavramlarının
belirlenmesi, yeniliği ortadan kaldırmayan açıklamaların yapıldığı sürenin (grace period)
yeknesak olarak belirlenmesi ve ilk başvuran (first to file) sisteminin ortak sistem olarak
kabulüdür. Bu son nokta ilk bulan (first to invent) sisteminin uygulandığı Amerika Birleşik
Devletleri açısından büyük önem taşımaktadır.
1.2.3.3. AB Bünyesindeki Gelişmeler
Sınaî haklar sistemlerinin ortak kurallara bağlanmasında en ileri aşamayı, hakların,
ulusal sınırları aşan bir bölgede aynı içeriğe sahip olması ve aynı etkiyi yaratması
oluşturmaktadır. Avrupa Birliği bünyesinde gerçekleşen gelişmeler, bu aşamaya örnek teşkil
etmektedir.
Sınaî hakların korunmasında esas alınan ülkesellik ilkesi, ulusal sistemlerin
kurulmasında yasa koyuculara hareket serbestisi tanımaktadır. Bununla birlikte aralarında
ortak bir Pazar kurarak ekonomik bir birlik oluşturmuş olan ülkelerin ulusal sınırları içinde
aynı konuya ilişkin farklı kurallar öngörülmüş olması, Birlik sınırları içinde ticareti
engelleyici etkiye neden olmaktadır. “Malların serbest dolaşımı” ilkesinin aksaklığa
8
uğramadan işlemesi ulusal düzenlemelerin ortak bir paydada birleştirilmesi ve tescil edilen bir
hakkın Birlik sınırları içinde tek ve eş etkiye sahip olmasını gerektirmektedir. Bu hedefe
ulaşabilmek için, tek bir başvuru ile AB sınırları içindeki bütün ülkelerde geçerli olacak
“Topluluk Markası”, “Topluluk Tasarımı” ve “Topluluk Patenti”nin oluşturulması için
çalışmalar yapılmıştır.
Topluluk Markası ve Topluluk Tasarımına ilişkin düzenlemeler 2 kabul edilmiş olmasına
karşın Topluluk Patenti üzerinde görüşmeler sürmektedir. Avrupa Komisyonu 2000 yılında,
buluşların bütün Avrupa Birliği sınırları içinde tek bir patentle korunmasına yönelik
“Topluluk Patenti Tüzüğü Tasarısı”nı (Draft Council Regulation on a Community Patent) 3
hazırlamıştır. Bu Tasarıya ilişkin olarak 2001 yılında Ekonomik ve Sosyal Komite görüşlerini
bildirmiş ve Tasarı 2003 yılında altı defa değişikliğe uğramıştır. Topluluk Patenti Tüzüğü ile
ilgili çalışmalar halen devam etmektedir.
Halen yürürlükteki sistemde Avrupa patentleri ulusal patent ofislerine veya Avrupa
Patent Ofisine başvurularak elde edilmektedir. Avrupa patentleri, patent verilebilirlik şartları
açısından Avrupa Patent Sözleşmesi’nde öngörülen kurallara ve ortak bir tescil prosedürüne
tâbi olmakla beraber, tek bir patent hakkını temsil etmemekte, “ulusal patentler demeti”
olmaktan öteye gitmemektedirler. Zira üye devletlerin ulusal patent mevzuatlarını düzenleme
yetkileri devam etmekte, örneğin bazı ülkelerde patent başvurusunun çevirisi talep
edilebilmektedir. Bunun yanı sıra, ulusal mahkemelerin patent uyuşmazlıkları konusundaki
yetkileri de devam etmekte, bu da Avrupa Patent Sözleşmesi’ne üye devletlerde farklı
uygulamalara neden olmaktadır. Topluluk Patenti ile kurulması amaçlanan sistemde ise
Avrupa Patent Sözleşmesinden farklı olarak Avrupa Birliği sınırları içinde geçerli olacak tek
ve yeknesak bir patent hakkının yaratılması amaçlanmaktadır.
1.3. Türkiye’nin Uluslararası Sınaî Haklar Sistemi İçindeki Yeri
Uluslararası sınaî haklar sisteminin Paris Sözleşmesi’nden bu yana geçirmiş olduğu
aşamalar karşısında Türkiye’nin bulunduğu noktanın belirlenmesi, ülkemizin uluslararası
gelişmelerin neresinde olduğunun görülmesi açısından önem taşımaktadır.
2
3
Topluluk Markası ve Topluluk Tasarımına ilişkin açıklamalar raporun ikinci bölümünde yer almaktadır.
Proposal for a Council Regulation on the Community Patent, COM (2000) 412 final, Brussels, 1.8.2000.
9
Türkiye’nin uluslararası sınaî haklar sisteminin neresinde olduğu sorusu, her şeyden
önce Türkiye’nin yukarıda özetlenen uluslararası sınaî haklar sisteminin kurulması
aşamalarından hangilerinde yer aldığına bağlıdır. Zira uluslararası düzenlemelere taraf
olunması, bu düzenlemelerde yer alan ilkelerin benimsendiğini kabul etme anlamına
gelmektedir. Böylelikle uluslararası anlaşmalara katılım, sistemin neresinde olduğumuzu en
azından şeklen göstermektedir. Uluslararası kuralların iç hukuka gerektiği gibi aktarılıp
aktarılmaması ve uygulanıp uygulanmaması ise, sistemin içeriksel olarak benimsenip
benimsenmediği ile ilgili olup ancak iç hukuk düzenlemelerinin uluslararası yükümlülükleri
ne ölçüde karşıladığı ve uluslararası düzenlemelere uygun yasal düzenlemelerin ne ölçüde
uygulanarak yaşama geçirildiği ile ilgilidir.
Türkiye’nin uluslararası sınaî haklar sisteminin ilkelerini ve konuya ilişkin Avrupa
Birliği standartlarını kabul etmesi yükümlülüğü, temelde Avrupa Topluluğu ile arasında
imzalanan 6 Mart 1995 tarih ve 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı’nın 29. maddesinden
kaynaklanmaktadır. Bu maddede fikrî, sınaî ve ticari mülkiyet haklarının etkin biçimde
korunması konusuna tarafların önem verdikleri ve Gümrük Birliği’nin iyi işlemesi için her iki
tarafta da eş düzeyde bir fikrî mülkiyet korumasının olması gerektiğini kabul ettikleri ifade
edilmektedir. Bu amaca ulaşabilmek için Türkiye, Konsey Kararı’nın 8 numaralı Ekinde
öngörülen yükümlülükleri yerine getirmeyi taahhüt etmiştir. Bu yükümlülüklerin bir kısmı
uluslararası anlaşmalara katılım şeklinde iken diğer bir kısmı Avrupa Topluluğu standartlarına
uygun yasal düzenlemeler yapılması şeklindedir. Bu kapsamda Türkiye’nin katılmakla
yükümlü olduğu uluslararası ve bölgesel nitelikteki anlaşmalardan sınaî haklar korumasına
ilişkin olanlar şunlardır:
•
TRIPS Anlaşması,
•
Sınaî Mülkiyetin Korunmasına İlişkin Paris Sözleşmesi’nin Stockholm metni,
•
Markaların Uluslararası Sınıflandırılmasına İlişkin Nis Anlaşması,
•
Patent İşbirliği Antlaşması,
•
Markaların Uluslararası Tesciline İlişkin Madrid Anlaşması’na İlişkin Protokol,
•
Mikroorganizmaların Saklanmasına İlişkin Budapeşte Anlaşması.
10
2005 yılı itibariyle Türkiye’nin sınaî haklar alanında taraf olduğu uluslararası
anlaşmalara bakıldığında, ülkemizin oldukça ileri bir aşamada olduğu görülmektedir. Birkaç
anlaşma dışında sınaî haklar ile ilgili temel nitelikteki uluslararası anlaşmalara katılım
gerçekleşmiştir. UPOV Sözleşmesi gibi, üyeliğin henüz gerçekleşmemiş olduğu anlaşmalara
katılım için ise çalışmalar sürmektedir. TRIPS Anlaşması’na üyelik, bütün sınaî haklar için
uygulanması gereken minimum standartları belirlemesi açısından özellikle önem taşımaktadır.
Avrupa Birliği düzeyindeki bölgesel uyumlaştırmaya yönelik Topluluk Tasarımı ve Topluluk
Markası ve Topluluk Patentine ilişkin düzenlemeler, sadece Birlik üyelerinin sınırları
dahilinde geçerli olduğundan Türkiye’nin bu düzenlemeleri iç hukuka aktarması şu an için
zorunlu değildir. Bununla birlikte Avrupa Birliği’ne tam üyelik durumunda bu Tüzük
hükümleri Türkiye sınırları içinde de doğrudan uygulanabilirlik etkisini yaratacağından
Avrupa Birliği’nin bölgesel düzenlemelerinin de takip edilmesinde yarar vardır.
Türkiye’nin 2005 yılı itibariyle sınaî haklar ile ilgili taraf olduğu uluslararası anlaşmalar
aşağıdaki tabloda gösterilmektedir.
İSİM
Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı WIPO Kuruluş
Sözleşmesi
Sınaî Mülkiyetin Korumasına Dair PARIS
Sözleşmesi
Malların Kaynağı ile ilgili Sahte ve Yanıltıcı
İşaretlerin Önlenmesi için Madrid Anlaşması
MADRİD Anlaşması’na İlişkin Protokol
İLK İMZA
TARİHİ
1967
ÜYE
SAYISI
181
TÜRKİYE
ÜYE Mİ ?
EVET
1883
168
EVET
(10 Ekim
1925’den beri)
1891
33
EVET
66
1996
EVET
Marka Tescilinde Eşyaların ve Hizmetlerin
Uluslararası Sınıflandırmasına İlişkin NİCE
Anlaşması
1957
72
EVET
Tasarımların Sınıflandırılmasına İlişkin
LOCARNO Anlaşması
1968
44
EVET
1970
124
EVET
1971
54
EVET
1973
19
EVET
Patent İşbirliği Antlaşması (PCT)
Patentlerin Uluslararası Sınıflandırmasına
İlişkin STRASBURG Anlaşması (IPC)
Markaların Figüratif Elemanlarının
Sınıflandırılmasına İlişkin VİYANA Anlaşması
11
SON GELİŞMELER VE
KATILIM TARİHİ
12.05.1976
Stockholm (1-12
maddeler) 1.1.1995;
Stockholm (13 ile 30.
maddeler) 16.5.1976
21.8.1930
27.6.1957 ( Londra Metni)
01.01.1999
01.01.1996
30.11.1998
01.01.1996
01.10.1996
01.01.1996
Mikroorganizmaların Uluslararası
Saklanmasına İlişkin BUDAPEŞTE Anlaşması
30.11.1998
1977
59
EVET
1999
40
EVET
1994
34
EVET
Avrupa Patent Sözleşmesi
1973
30
EVET
Patent Kanunu Antlaşması (PLT)
2000
8
İMZALANDI
Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ)
Kuruluş Anlaşması
1995
147
EVET
Tasarımların Uluslararası Tesciline İlişkin
LAHEY Anlaşması (Cenevre Metni)
Marka Kanunu Antlaşması (TLT)
01.01.2005
01.01.2005
01.11.2000
Anlaşma henüz yürürlüğe
girmedi
26.03.1995
Kaynak: TPE
2. SINAİ HAKLARIN KORUNMASINA İLİŞKİN YASAL DÜZENLEMELER
2.1. Patentler
2.1.1. Uluslararası Düzeyde ve AB Hukukunda Patent Sistemlerinin Uyumlaştırılması
Süreci
Patent sistemlerinin uluslararası düzeyde ve AB hukuku çerçevesinde uyumlaştırılması
süreci şekli ve içeriksel uyumlaştırma faaliyetleri olarak ikiye ayrılabilir.
2.1.1.1. Şekli Uyumlaştırma (Ortak tescil prosedürü)
Patent
sistemlerinin
şekli
uyumlaştırılması
kapsamında
patent
başvurularının
uluslararası bir sınıflandırma sistemine tabi tutan Patentlerin Uluslararası Sınıflandırılmasına
İlişkin Strasburg Anlaşması, patent başvurularını merkezileştirerek uluslararası tescil
sistemini öngören Patent İşbirliği Antlaşması ve ulusal patent başvurularının içerdiği şekli
şartların ortak kurallara bağlanmasını amaçlayan Patent Kanunu Antlaşması yer almaktadır
2.1.1.2. Maddi (İçeriksel) Uyumlaştırma (Patent Verilebilirlik Şartlarının
Uyumlaştırılması)
2.1.1.2.1. Avrupa Patent Sözleşmesi
1973 yılında Münih’te imzalanıp 1977’de yürürlüğe giren Avrupa Patent Sözleşmesi,
üye devletlerden yapılan patent başvurularının ortak merkezde incelenerek yeknesak bir
12
patent verilmesi sistemi oluşturmaktadır. Bu sistem kapsamında yapılan patent başvurularının
patent verilebilirlik şartlarını taşıyıp taşımadığı Avrupa Patent Ofisi tarafından incelenerek
karara bağlanır. Avrupa Patent Sözleşmesi hükümlerine göre verilen patentler “Avrupa
Patenti” olarak adlandırılır. Avrupa Patent Ofisi’nin yürüttüğü ortak sürece göre verilen bu
patentler, Avrupa Patent Sözleşmesi’ne üye olup, başvuruda belirtilen ülkelerde geçerli hale
gelir. Bu aşamadan itibaren Avrupa Patenti, her bir ülkenin ulusal patent mevzuatına tabi olur.
Ulusal mevzuata göre verilen patentler ise Avrupa patentlerine paralel olarak varlıklarını
sürdürür. Dolayısıyla Avrupa Patent Sözleşmesi, sadece bu sisteme göre verilecek patent
başvurularının yenilik, buluşçu faaliyete dayanma ve sanayiye uygulanabilirlik ölçütleri
açısından incelenmesinde uygulanacak ortak kuralları içerir.
Görüldüğü gibi, Avrupa Patent Sözleşmesi’nin patent sistemlerini uyumlaştırıcı etkisi
sadece Avrupa patentleri açısından olup, patent verilebilirlik şartları ile sınırlıdır. Üye
devletlerde ulusal patent sistemleri bağımsız olarak varlıklarını sürdürmekte ve sözleşme
tarafları Avrupa Patent Sözleşmesi hükümlerini iç hukuklarına aktarmakla yükümlü
tutulmamaktadırlar.
Bu
nedenle
sözleşmenin
ulusal
patent
hukuku
sistemlerini
uyumlaştırması yönünde de jure bir etkisi bulunmamaktadır. Bununla birlikte Avrupa Patent
Sözleşmesi üye devletlerin ulusal patent mevzuatlarında de facto bir uyumlaştırma dalgasına
neden olmuştur. Bu uyumlaştırma hareketine yol açan başlıca etken, aynı ülke sınırları içinde
iki farklı türde patentin geçerli olmasından kaynaklanacak sorunların engellenmek istenmesi
olmuştur.
Avrupa Patenti Sözleşmesi’ne 2005 yılı itibariyle 31 devlet 4 üyedir.
2.1.1.2.2. TRIPS Anlaşması
TRIPS Anlaşması, ulusal patent sistemlerinde esasa ilişkin olarak öngörülmesi gereken
minimum standartları düzenleyen ilk uluslararası belgedir. Bu anlaşma sayesinde ulusal
yasaların belli düzeyde uyumlaştırılması hedeflenmektedir. Anlaşma, belli konularda üye
devletlere esneklik tanımakla birlikte, temel koruma düzeyini belirlemektedir.
4
Bu devletlerin listesi için bkz. www.european-patent-office.org/epo/members.htm.
13
2.1.2. Türk Hukukunda ve Uygulamasında Patentler
2.1.2.1. Türkiye’nin Uluslararası ve Bölgesel Nitelikteki Anlaşmalara Katılımı
Türkiye’nin katılmış olduğu özel olarak patentleri konu alan uluslararası ve bölgesel
nitelikteki anlaşmalar ile katılım tarihleri aşağıdaki tabloda verilmiştir:
Anlaşmanın Adı
Türkiye’nin Katılım
Tarihi
Türkiye’de Yürürlüğe
Giriş Tarihi
Mikroorganizmaların Uluslararası
Saklanmasına İlişkin Budapeşte
Anlaşması
31.08.1998
30.11.1998
Strazburg Anlaşması (IPC)
01.10.1995
01.10.1996
Patent İşbirliği Antlaşması (PCT)
01.10.1995
01.01.1996
Avrupa Patent Sözleşmesi (EPC)
27.01.2000
01.11.2000
Patent Kanunu Antlaşması (PLT)
02.06.2000
Henüz yürürlüğe
girmemiştir.
2.1.2.2. Yürürlükteki Yasal Düzenlemeler
1995 yılından bu yana yürürlükte bulunan 551 sayılı Patent Haklarının Korunması
Hakkında KHK’ye 5 4128 sayılı Kanun ile ceza hükümleri eklenmiştir. 551 sayılı KHK’nin
ilaç üretim usulleri ve ilaç ürünlerinin korunması ile ilgili geçici 4. maddesi 566 sayılı KHK 6
ile değiştirilerek, ilaçta patent korumasının 1999 yılından itibaren başlayacağı öngörülmüştür.
22.06.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5194 sayılı Kanun 7 ile 551 sayılı KHK’nin 54, 73/A ve
146. maddeleri değiştirilmiş, 75. maddesine (f) bendi ve 136. maddesinin son fıkrasına da bir
cümle eklenmiştir.
2.1.3. Yürürlükteki Yasal Düzenlemelere ve Uygulamaya İlişkin Sorunlar
2.1.3.1. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Döneminde Tespit Edilen Sorunlar
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında patentlere ilişkin yasal düzenlemelere ilişkin
sorunlar ile getirilen çözüm önerileri şu şekilde sıralanabilir:
5
27.06.1995 tarih ve 22326 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
22.09.1995 tarih ve 22412 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
7
26.06.2004 tarih ve 25504 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
6
14
•
551 sayılı KHK’nin 8. maddesinde öngörülen 12 aylık grace period süresi
kapsam ve süre açısından Avrupa Patent Sözleşmesi’nin 54 (a) maddesinden farklılık
göstermektedir. Yapılacak bir yasal değişiklik ile bu farklılığın giderilmesi önerilmiştir.
•
551 sayılı KHK’nin “Sergilerde Teşhir Hakkından Doğan Rüçhan Hakları”nı
düzenleyen 50. maddesi patent konusunun hem ulusal hem de uluslararası sergilerde teşhir
edilmesi durumunda hak sahibine rüçhan hakkı tanımaktadır. Paris Sözleşmesi’ne konu olan
sergiler ise sadece uluslararası niteliktedir. Yapılacak bir yasal değişiklik ile bu farklılığın
giderilmesi önerilmiştir.
•
551 sayılı KHK’nin 52. maddesine göre başvuru sahibi, yararlanmak istediği
rüçhan hakkını başvuru ile birlikte veya başvuru tarihinden itibaren iki ay içinde talep
edebilir. Avrupa Patent Sözleşmesi’nde ise bu talebin başvuru sırasında yapılması gerekir.
Avrupa patenti başvurularında bu farklılığın dikkate alınması gerektiği vurgulanmıştır.
• 551 sayılı KHK’nin 62. maddesinde kabul öncesi itiraz sistemi (pre-grant opposition)
kabul edilmiştir. Gerek Avrupa Patent Sözleşmesi’nde gerekse diğer ulusal sistemlerde kabul
sonrası itiraz sistemi (post-grant opposition) uygulanmaktadır. Türk hukukunda da kabul
sonrası itiraz sistemine geçilmesi önerilmiştir.
• 551 sayılı KHK’nin 60, 61. maddelerinde öngörülmüş olan incelemesiz patent
verilmesi sisteminin kaldırılması önerilmiştir.
• Avrupa Patent Ofisi ile Danimarka, İsveç ve Rusya Patent Ofislerince yürütülen
araştırmaların TPE uzmanları tarafından yapılması gerektiği yönünde görüş bildirilmiştir.
• Patent başvurularında harç, ücret ve KDV olmak üzere üç ayrı ücret talep edilmesinin
gerek Avrupa Birliği, gerekse diğer ülke sistemleriyle uyumlu olmadığına işaret edilerek,
sorunun TPE tarafından tek bir ücret alınarak giderilmesi önerilmiştir.
2.1.3.2. Sekizinci Kalkınma Planında Belirlenen Hedefler Açısından 2005 Yılı İtibariyle
Gelinen Nokta
Patentlerle ilgili olarak tespit edilen sorunların bir kısmı yasal düzenlemelerden, bir
kısmı ise kurumsal yapıdan ve uygulamadan kaynaklanmaktadır.
15
Yasal düzenlememeye ilişkin olarak 5194 sayılı Kanun’la yapılan değişikliklerin dışında
herhangi bir değişiklik yapılmamış olduğundan tespit edilen sorunlar geçerliliklerini
korumaktadır. Bununla birlikte halen üzerinde çalışılmakta olan “Patent ve Faydalı Model
Kanunu Taslağı”nda yasal altyapıdan kaynaklanan sorunların giderilmesine yönelik
düzenlemeler yer almaktadır.
Sekizinci Kalkınma Planı döneminde yapılan yasal düzenlemeye ilişkin değişiklik
önerilerinin bir kısmı 551 sayılı KHK’nin Avrupa Patent Sözleşmesi’nden farklılık gösteren
hükümlerine ilişkindir. Avrupa Patent Sözleşmesi’ne katılımın Türkiye’nin ulusal mevzuatına
hukuki açıdan bir etkisi bulunmamaktadır. Zira Avrupa Patent Sistemi ile amaçlanan, ortak
kurallara göre verilen Avrupa patentlerinin düzenlenmesi olup, bu patentler ulusal sınırlar
içinde geçerli olduktan sonra ulusal mevzuata tabidirler. Bu nedenle, Türkiye sınırları içinde
geçerli bir Avrupa patentine Türkiye’de gerçekleşen tecavüz fiili, Türk mahkemeleri
tarafından ulusal mevzuat uygulanarak karara bağlanacaktır. Avrupa patentlerinin yanı sıra
551 sayılı KHK hükümlerine göre TPE tarafından verilen ulusal patentler de varlıklarını
sürdüreceklerdir. Dolayısıyla Avrupa patentleri ile ulusal patentler arasında bir co-existence
bulunmaktadır. İki patent sisteminin arasındaki bu sınıra rağmen bir ülke sınırları içinde iki
farklı sistemin uygulanması uygulamada hukuk güvensizliğine yol açabilecektir. Bu gerekçe
ile yukarıda da belirtildiği gibi Sözleşmeye taraf ülkelerde gönüllü bir uyumlaştırma
gerçekleşmiştir.
Avrupa Patent Sözleşmesi hükümlerinin ulusal mevzuattan farklılık göstermesi durumu,
özellikle Avrupa Patent Sözleşmesi kapsamında patent verilebilir bir buluşun ulusal mevzuata
göre patent korumasından yararlanamaması durumudur. Böyle bir durumda ulusal yasa
koyucu kendi patent politikasını belirlemekte serbest olmakla beraber Avrupa Patent
Sözleşmesi çerçevesinde patentlenen buluşun ülke sınırları içinde korunması gerekmektedir.
Dolayısıyla ulusal mevzuatta bu olanağın olmaması bir anlamda kendi vatandaşlarını
dezavantajlı duruma getirmek olacaktır.
TPE’nin patentlerle ilgili faaliyetlerinde önemli bir gelişme, Enstitünün bazı alanlardaki
patent başvurularına ilişkin araştırmayı kendisinin yapmaya başlamış olmasıdır. Böyle bir
uygulama hem zaman hem de masraf yönünden olumlu bir gelişme olmakla beraber TPE’nin
patent araştırmaları alanında uluslararası ofislere bağımlılığı temelde devam etmektedir.
16
Görüldüğü gibi, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında patentler hakkında öngörülen
hedefler dikkate alındığında 2005 yılı itibariyle çok fazla aşama kaydedilememiştir.
Belirlenen hedeflere ulaşmak için gerekli çalışmalara hız verilmesi gerekmektedir. Taslak
halindeki Patent ve Faydalı Model Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ile yasal altyapıdan
kaynaklanan sorunların büyük ölçüde çözümlenmesi beklenmektedir.
Tablo 1: PCT ve EPC Başvuru Sayıları (2000-2004)
PCT
EPC
Yıllar
Toplam
Yıllar
Toplam
2000
2735
2000
0
2001
2796
2001
2
2002
1363
2002
37
2003
341
2003
315
2004
204
2004
1287
Kaynak: TPE
Tablo 2: Patent Başvuruları (1995-2004)
Başvurular
Belge ile korunanlar (tescil)
Yıllar
Yerli
Yabancı
Toplam
Yerli
1995
178
1520
1698
60
703
763
1996
187
718
905
47
554
601
1997
210
1329
1539
7
451
458
1998
214
2279
2494
32
764
796
1999
273
2755
3028
28
1114
1142
2000
266
3178
3444
26
1131
1157
2001
299
2920
3219
44
2092
2136
2002
388
1491
1879
44
1753
1797
2003
465
697
1162
79
1111
1190
2004
627
1559
2186
53
1908
1961
Kaynak: TPE
17
Yabancı Toplam
2.1.4. Patentlerle İlgili Uluslararası Düzeyde Tartışmalı Konular ve Türkiye’nin
Yaklaşımı
2.1.4.1. Biyoteknolojik Buluşlar
TRIPS Anlaşması’nın 27.3 (b) maddesi, üye devletlerin mikro organizmalar dışındaki
bitki ve hayvanlar ile esas olarak biyolojik olmayan usuller dışındaki bitki ve hayvan üretimi
ile ilgili biyolojik usulleri patent verilebilecek konular dışında tutmalarına olanak
tanımaktadır. Böylelikle üye devletler, mikro organizmaları ve belli biyoteknolojik usullere
patent koruması tanımakla yükümlüdürler. Hükmün devamında üye devletler, bitki çeşitlerini
patent veya etkin bir sui generis sistem ya da bu iki koruma türünün kombinasyonu ile
korumak yükümlülüğü altına sokulmaktadırlar.
Bu madde esas itibariyle biyoteknolojik buluşları kapsamaktadır. TRIPS Anlaşması’nın
yürürlüğe girmesinden itibaren gelişmiş ülkelerde biyoteknolojik buluşlara ilişkin farklılıklar,
AB düzeyinde Biyoteknolojik Buluşların Korunması Hakkındaki 98/44 sayılı Konsey
Direktifi’dir. Direktif’in 8 de yürürlüğe girmesinin etkisiyle tamamen ortadan kalkmasa da en
aza indirilmiş durumdadır. Direktife göre biyoteknolojik buluşlar ulusal patent yasaları ile
korunacak ve üye devletler mevzuatlarını bu Direktif’e uygun hale getirecektirler. Direktif
kapsamında doğal çevresinden izole edilen veya teknik yöntemlerle üretilen bir biyolojik
materyal, daha önce doğada oluşmuş olsa bile buluş konusu olabilir. Bitki ve hayvanlarla
ilgili buluşlar, eğer buluşun teknik olarak uygulanabilirliği özel bir bitki ve hayvan türü ile
sınırlanmıyorsa patentlenebilecektir. Direktife göre patent korumasından yararlanamayacak
buluşlardan bazıları şunlardır: Bitki ve hayvan çeşitleri, insan klonlama yöntemleri, insanın
genetik yapısını değiştiren yöntemler, önemli ölçüde biyolojik esaslara dayalı bitki ve hayvan
yetiştirme usulleri.
Gelişmekte olan ülkeler, TRIPS Anlaşması’nın 27.3 (b) hükmünün revize edilmesi
sürecinde ve Üçüncü Dünya Ticaret Örgütü Bakanlar Toplantısının hazırlıkları sırasında,
hükümle ilgili memnuniyetsizliklerini dile getirmişlerdir. Gelişmekte olan ülkelerin bu
olumsuz yaklaşımlarının temelinde, gelişmiş ülkelerin bu hükme dayanarak koruma elde
ettikleri biyoteknolojik buluşların çoğunun (örneğin quinoa, ayahuasca) gelişmekte olan
ülkelerin biyolojik kaynaklarından ve geleneksel bilgilerinden kaynaklanmasıdır. Gelişmekte
olan ülkeler, anılan maddenin revize edilerek Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’nin (Convention
8
98/44/EC of 6.7.1998, OJ 30.07.1998, L 213 p. 13-21.
18
on Biological Diversity) özellikle “önceden bildirilen izin” (prior informed consent) ve
“faydanın adil paylaşımı” (benefit sharing) ilkeleri ile uyumlu bir düzenleme yapılmasını
talep etmektedirler. Buna karşılık gelişmiş ülkeler, bu iki sözleşme arasında herhangi bir
uyumsuzluk olmadığı görüşündedirler. Örneğin ABD, Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’nde
öngörülen “ulusal egemenlik”, “önceden bildirim” ve “faydanın adil paylaşımı” gibi ilkelerin
hayata geçirilmesinin önemini kabul etmekle birlikte, buna ulaşmak için ülkelerin patent
mevzuatlarında değişiklik yapmalarının uygun bir yöntem olmadığı, ulusal düzeyde başka
etkin önlemler alınarak sorunun çözülebileceği görüşündedir.
Bolivya, Brezilya, Küba, Hindistan, Peru gibi ülkeler, TRIPS Konseyinde TRIPS
Anlaşması’nın, biyolojik materyal veya geleneksel bilgiye dayalı patent başvurularında özel
bazı şartlar aranması yönünde değiştirilmesini talep etmişlerdir. Öngörülen bu şartlar, buluşta
kullanılan biyolojik kaynağın ve geleneksel bilginin kaynağının ve kaynak ülkenin
açıklanması, ilgili ulusal rejimin kurallarına göre ilgili kurumlarca onaylanmış önceden
bildirim belgesi ve ilgili ulusal rejime göre adil fayda paylaşımına ilişkin kanıtın
sunulmasıdır.
Bu konudaki gelişmeler, genetik kaynak, geleneksel bilgi ve folklor açısından zengin
olan ülkemiz açısından büyük önem taşımaktadır. Konunun uluslararası boyutta ele
alınmasında Türkiye’nin konuya yaklaşımı da, diğer gelişmekte olan ülkelerin stratejisi
paralelinde TRIPS Anlaşması’nın 27.3 (b) maddesinin Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’nde
kabul edilen esasları içerecek şekilde değiştirilmesi yönünde olmuştur. Bu bağlamda,
Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’nin geleneksel bilgi ve yaşam tarzlarının korunmasını
düzenleyen 8/j maddesi 9 ile “Genetik Kaynaklara Erişim” başlıklı 15. 10 ve “Teknolojiye
Erişim ve Teknoloji Transferi” başlıklı 16. maddesinde kabul edilen esasların TRIPS
Anlaşması’na dahil edilmesi talep edilmiştir.
9
Madde metni şu şekildedir: “Akit tarafların her biri mümkün olduğu ölçüde ve uygun biçimde geleneksel
yaşam tarzlarını sürdüren yerli ve yerel toplulukların biyolojik çeşitliliğin korunması ve sürdürülebilir kullanımı
bakımından anlam taşıyan bilgilerine, geliştirdikleri yeni yöntemlerine ve uygulamalarına kendi ulusal
mevzuatına göre sahip çıkacak, bunları koruyacak ve saygı gösterecek; bu bilgilerin, yeni yöntemlerin ve
uygulamaların sahiplerinin onayı ve katılımı ile daha yaygın biçimde uygulanmasını sağlayacak ve bunların
kullanımından doğacak yararların adil paylaşımını teşvik edecektir.”
10
Bu madde yedi fıkradan oluşmaktadır. 5. fıkraya göre genetik kaynaklara erişim, bu kaynakları temin eden akit
tarafça aksi kararlaştırılmadığı sürece, bu tarafın önceden izninin alınmasına tabidir.
19
Türk hukuku açısından 551 sayılı KHK biyoteknolojik buluşlara ilişkin özel bir
düzenleme içermemektedir. KHK’nin 6. maddesinin dördüncü fıkrasına göre, bitki ve hayvan
türleri veya önemli ölçüde biyolojik esaslara dayanan bitki ve hayvan yetiştirilmesi usulleri
patent verilemeyecek buluşlardandır. Bu hüküm, Avrupa Patent Sözleşmesi’nin 53 (b)
maddesine yakın bir düzenlemedir. Ancak Avrupa Patent Sözleşmesi’nin anılan hükmü, 551
sayılı KHK’nın 6. maddesinden farklı olarak “Bu hüküm, mikrobiyolojik usuller ve bu usuller
yoluyla kazanılmış ürünlere uygulanamaz.” ifadesini de içermektedir. Böylelikle, Avrupa
Patent Sözleşmesi kapsamında mikrobiyolojik usullerle bunlardan elde edilen ürünlerin
patentlenebileceği kabul edilmiştir. 551 sayılı KHK’nin 6. maddesine bu hüküm alınmamış
olmakla beraber “Tarifnamenin Açıklığı”nı düzenleyen 46. maddede buluşun mikrobiyolojik
bir usulle ilgili olması ve ilgili olduğu mikroorganizmanın ilgililer tarafından ulaşılabilir
olmaması durumunda tarifnamenin içermesi gereken şartlar öngörülmektedir. Böylelikle,
mikrobiyolojik usullere ilişkin buluşlar dolaylı olarak düzenlenmektedir.
Türkiye’nin Dokuzuncu Plan Döneminde biyoteknolojik buluşlara ilişkin olarak
gerçekleştirmesi gereken hedefler şu şekilde sıralanabilir:
•
Biyoteknolojik buluşlarla ilgili özel bir yasal düzenleme yapılmalıdır.
•
Ülkemizin biyoteknolojik zenginlik kapasitesi araştırılmalı ve bu alandaki
araştırmalar desteklenmelidir.
•
Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’nin ilgili hükümlerinin TRIPS Anlaşması’na alınması
için çalışmalar devam edilmelidir.
•
Bu alanda kamunun bilinçlendirilmesi sağlanmalıdır.
2.1.4.2. İlaçların Zorunlu Lisansa Konu Olması
Doha Bakanlar Konferans’ında TRIPS Anlaşması ve Kamu Sağlığına Dair
Deklarasyon’da görüşülen önemli konulardan biri, Anlaşmanın zorunlu lisansı düzenleyen 31.
maddesinin değiştirilmesi yönünde alınan 30.08.2003 tarihli aykırılık kararıdır. Bu karara
dayanarak yapılacak değişiklik kapsamında, acil ve kamu sağlığını ilgilendiren durumlarda
ihtiyaç sahibi ülkelere jenerik ilaç ihracatına imkan sağlanması düşünülmektedir. Dolayısıyla,
TRIPS Anlaşması’na aykırı olmakla birlikte, özellikle Afrika ülkeleri özel durumlarda ucuz
olan jenerik ilaçlara ulaşabilme hakkına kavuşmuşlardır. TRIPS Anlaşması’nın ilgili
maddesinde yapılması öngörülen değişiklik gerçekleşene kadar yürürlükte kalacaktır.
20
Konuya ilişkin tartışmalar halen sürmekte olup, kesin bir sonuca ulaşılabilmiş değildir.
TRIPS Anlaşması-Kamu Sağlığı kararı ile oluşturulan sistemden yararlanmak isteyen Kanada
ve Norveç gibi ülkeler, zorunlu lisans altında üretilen ilaçların, ilaç üretim kapasitesi olmayan
ya da sınırlı kapasiteye sahip ülkelere gerçekleştirmişlerdir.
İlaçlarda zorunlu lisans konusu, ülkemiz açısından da önem taşımaktadır. Yürürlükteki
551 sayılı KHK’nin “İhracat Gerekçesiyle Zorunlu Lisans” başlıklı 102. maddesi, patent
konusu buluşun ihraç amacıyla zorunlu lisans altında üretilmesine olanak tanınmamaktadır.
Dolayısıyla, Dünya Ticaret Örgütü Kararı ile getirilen sistemden ihracatçı ülke olarak
yararlanmamız, ancak ilgili maddede değişiklik yapılarak mümkün olacaktır.
2.1.4.3. Bilgisayar Programlarıyla Bağlantılı Buluşların Patentlenebilmesi
Patentlere ilişkin olarak uluslararası tartışma konularından bir diğeri bilgisayarla
bağlantılı buluşların patentlenebilirliği sorunudur. Günümüzde bilgi teknolojisinin geldiği
nokta ve gösterdiği hızlı gelişim dikkate alındığında bu konunun tartışmaların gündemini
oluşturması şaşırtıcı değildir. Bu gelişmeler karşısında ABD başta olmak üzere bilgi
teknolojisi üreten devletler, bilgisayarla bağlantılı buluşların daha sıkı şartlarda korunmasına
yönelik tedbirler alma gereği duymuşlardır. Zira, 1990’lı yılların başından itibaren internetin
sağladığı olanakların da etkisiyle bilgisayar kullanımında görülen artışa paralel olarak,
bilgisayar programlarının artan bir oranda kopyalanarak çoğaltılması ve piyasaya sürülmesi
sonucu Dünya pazarında milyarlarca dolarla ifade edilen bir sektör oluşmuştur.
Bilgisayar programlarının korunmasında klasik olarak benimsenmiş yöntem, programın,
şartlarını taşıması halinde fikir ve sanat eseri olarak korumadan yararlanmasıdır. Uluslararası
düzeyde bu korumanın yasal dayanağını TRIPS Anlaşması’nın 10. maddesi oluşturmaktadır.
Maddeye göre bilgisayar programları 1971 tarihli Bern Sözleşmesi kapsamında edebi eser
olarak korunacaktır. Böylelikle üye devletler, bilgisayar programlarının fikir ve sanat eserleri
hukuku kapsamında koruma yükümlülüğü altına girmişlerdir.
TRIPS Anlaşması’nın açık hükmü gereği bilgisayar programlarının “edebi eser” olarak
korunabilmesi konusunda bir tereddüt olmamasına karşın bilgisayar programı kullanılarak
yapılan buluşların patent korumasından yararlanıp yararlanmayacağı konusu uluslararası
düzeyde önemli bir tartışma konusu olmuştur. TRIPS Anlaşması’nın patent verilebilecek
konuları düzenleyen 27. maddesi, tekniğin bütün alanlarına dahil buluşların patent
21
korumasından yararlanabileceğini öngörmektedir. Bilgisayar programı uygulanarak yapılan
buluşların patent korumasından yararlanmayacağı şeklinde istisna bir hüküm ise Anlaşmada
yer almamaktadır. TRIPS Anlaşması’nın 27. maddesindeki bu esnek hükme dayanan çoğu
patent hukukçuları, bilgisayar programlarının patentlenebilmesi için herhangi bir engel
olmadığı görüşünü savunmaktadırlar.
Bilgisayar programlarını içeren buluşların patent korumasından yararlanması yönünde
ilk çalışmalar, 1996 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin bilgisayar programlarının hangi
durumlarda patentlenebileceğini öngören ilkeleri belirlemesiyle başlamıştır. Bundan sadece
iki yıl sonra 1998 yılında Amerika’da konusunu bir hesaplama yöntemi için verilen patentin
oluşturduğu State Street Bank / Signature Financial Group davası görülmüştür. Dava konusu
olayda, Signature Financial Group lehine verilmiş olan patentin konusunu oluşturan
hesaplama metodunun matematiksel bir algoritmadan farklı olduğu, bu nedenle de patent
korumasından yararlanmasına bir engel olmadığı sonucuna varılmıştır. Bu kararla birlikte
Amerika Birleşik Devletleri’nde patent verilebilir buluşların sınırları iyice genişletilerek iş
metodlarını (business methods/methods for doing business) da kapsayacak noktaya gelmiştir.
Amerikan hukuku ve uygulamasındaki bu liberal yaklaşım, Avrupa hukukunda
tereddütsüz kabul edilmemiştir. Bu şüpheci yaklaşımın temelinde, Avrupa Patent
Sözleşmesi’nin patent verilebilir buluşları düzenleyen 52. maddesinin buluş sayılmamaları
nedeniyle patent korumasından yararlanamayacak konuları düzenleyen ikinci fıkrasının (c)
bendindeki düzenleme yatmaktadır. Bu hükme göre iş yapma metotları ve bilgisayar
programları buluş olarak sayılmayan konular arasında yer almaktadır. Ancak anılan hüküm, iş
yapma metotları ve bilgisayar programlarının hiçbir şekilde patentlenemeyeceği anlamına
gelmemektedir. Zira, 52. maddenin üçüncü fıkrasında, ikinci fıkrada sayılan konulara, ancak
münhasıran bunlara yönelik başvuru yapılması durumunda (… a European patent application
or European patent relates to such subject matter as such- als solche) patent verilemeyeceği
düzenlenmektedir 11. Bu hükmün kabul ediliş nedeni, maddenin ikinci fıkrasında sayılan
konuların, kural olarak teknik niteliğe sahip olmamaları nedeniyle patent verilebilir buluş
niteliğinde olmamalarıdır. Bunun aksinden çıkan sonuç, bilgisayar programları veya iş yapma
11
Avrupa Patent Sözleşmesi’nin 52. maddesinin üçüncü fıkrasının tam metni şöyledir: “The provisions of
paragraph 2 shall exclude patentability of the subject-matter or activities referred to in that provision only to the
extent to which a European patent application or European patent relates to such subject matter or activities as
such.”
22
metotları gibi konuların teknik bir içeriğe sahip olmaları ve teknik bir etki yaratmaları
durumunda, bunların da patent korumasından yararlanmasına bir engel olmamasıdır. Bununla
birlikte Sözleşmedeki bu ifade farklı yorumlara neden olmaktadır. Konuya ilişkin belirsizliği
ortadan kaldırmak amacıyla Avrupa Patent Sözleşmesi’nin Revizyonunda 12 “as such”
ifadesinin madde metninden çıkarılması öngörülmektedir.
Avrupa Patent Ofisi uygulamasında, Avrupa Patent Sözleşmesi’nin anılan hükmünü
esnek yorumlamakta ve bilgisayarla ilgili buluşların belli şartlarda patent korumasından
yararlanabileceğini kabul etmektedir. IBM Firmasının 1997’de Avrupa Patent Ofisi’ne yaptığı
iki patent başvurusunun reddine yapılan itiraz üzerine 1999 yılında bilgisayar programlarının
patentlenebilmesi konusunda şu tespit yapılmıştır: Bilgisayar programı (software) ile
bilgisayar (hardware) arasında normal bir fiziksel bağlantının ötesinde etkiye sahip olan
bilgisayar programlarının patentlenmesi mümkün olacaktır. Bu genişletici yorum ile
bilgisayar programlarıyla ilgili buluşların patentlenebilmesi yönünde bir adım atılmıştır.
Avrupa Patent Ofisi uygulamasında bilgisayarla ilgili buluşlara patent verilmesi eğilimi
artarak devam etmektedir. Avrupa Patent Ofisi bugüne kadar 30.000’i aşkın bilgisayar
programı ve programlarla bağlantılı buluşa patent vermiştir.
Her ne kadar Avrupa Patent Ofisi uygulamasında bilgisayar programlarının kullanıldığı
buluşlar patent verilerek korunmakta ise de, bu durum Avrupa Birliği sınırları içinde konuya
ilişkin olarak yeknesak bir sistem oluşturulması için yeterli değildir. Zira Avrupa Patent
Sözleşmesi, sadece Avrupa patentlerinin verilmesine ilişkin şartları düzenlemekte,
Sözleşmeye
üye
devletler,
ulusal
patentleri
açısından
farklı
bir
uygulama
öngörebilmektedirler. Ulusal mevzuatlardaki farklılıklar ise bir ülkede patent verilebilir bir
buluşun diğer ülkede koruma görmemesine neden olmakta, bu da Topluluğun temel
ilkelerinden olan malların serbest dolaşımının önünde bir engel oluşturmaktadır. Bunun yanı
sıra, Avrupa bilgisayar endüstrisinin rekabet kapasitesinin, ana ticaret partnerleri karşısında
güçlendirilmesi de hedef alındığından, konunun Avrupa Birliği kurumları bünyesinde ele
alınması gerekmiştir. 1997 yılında konuya ilişkin bir Green Paper yayımlanmış, 2000 yılında
bilgisayar programlarının patentlenmesinin ekonomik etkilerine ilişkin kapsamlı bir araştırma
12
Sözleşme’nin revize edilmiş şekli ve buna ilişkin çalışmalar için, http://patlaw-reform.european-patentoffice.org/epc2000/index.de.php.
23
yapılmıştır 13. Bunun ardından Komisyon, 2002 yılında bilgisayar bağlantılı buluşların
korunmasına yönelik Direktif Tasarısı hazırlanmıştır 14. Tasarı, Konsey’de 18.5.2004 tarihinde
kabul edilmesine rağmen Konseyin ortak görüşü 6.7.2005 tarihinde Avrupa Parlamentosu
tarafından kabul görmemiştir.
Türk hukukunda bilgisayar programlarının patent korumasından yararlanamayacağı, 551
sayılı KHK’nin 6. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde öngörülmektedir. Hükme göre,
bilgisayar programları buluş niteliğinde olmadığından KHK kapsamı dışında kalacaktır.
KHK’nin 6. maddesi buluş niteliği taşımayan bu konuları birinci fıkrasında beş bent halinde
saymaktadır. Maddenin üçüncü fıkrasında ise bu konular için münhasıran koruma talep
edilmesi halinde patent verilmeyeceği hükme bağlanmaktadır. Böylelikle Avrupa Patent
Sözleşmesi’nin bilgisayar programlarının patentlenmesine ilişkin tartışmalı hükmü, 551 sayılı
KHK’ye de taşınmış olmaktadır. Zira mevcut düzenlemeye göre, bilgisayar programları,
ancak sadece bu program için koruma talep edilmesi halinde patentlenemeyecektir. Bunun
nedeni ise 6. maddenin birinci fıkrasında da vurgulandığı gibi, bu durumda ortada bir “buluş”
olmamasıdır. Dolayısıyla Türk hukukunda bilgisayar programlarıyla bağlantılı buluşlar,
patent hukuku anlamında teknik etkiye sahip olmaları halinde patent korumasından
yararlanması mümkündür. Ancak bu tür başvuruların ayrıntılı şekilde incelenmesi ve
bilgisayar programının içinde bulunduğu sistemde ne tür bir etkiye yol açtığı tam olarak tespit
edilmelidir.
2.2. Faydalı Modeller
Patentler gibi teknik buluşları konu alan faydalı modeller, patent koruması için
öngörülen şartları karşılamamakla beraber pratik değeri olan “küçük buluşları” koruma amacı
ile ortaya çıkmıştır. Gerçekten de, patent koruması için aranan mutlak yenilik ölçütü ve
buluşçu faaliyete dayanma şartları, özellikle küçük ve orta ölçekli işletmeler tarafından
gerçekleştirilmesi güç ölçütlerdir. Bu nedenle faydalı model koruması, sınırlı AR-GE
olanağına sahip küçük işletmeler ile bağımsız buluşçuların fikrî emeklerinin karşılığını
alabilmeleri açısından etkin bir araçtır. Korunabilirlik şartlarının patentlere göre daha aşağıya
çekilmiş olmasının yanı sıra faydalı model korumasının bir diğer özelliği, esasa ilişkin
araştırma yapılmadan elde edilebiliyor olmasıdır. Bir buluşa patent alınabilmesi için izlenmesi
13
14
Çalışma için bkz. www.europa.eu.int/comm/internal_market/en/indprop/comp/study.pdf .
www.europa.eu.int/comm/internal_market/en/indprop/comp/com02-92en.pdf.
24
gereken prosedürün uzunluğuna ve niteliğine paralel olarak harcanan zaman ve para göz
önünde bulundurulduğunda faydalı model koruması, daha kısa bir sürede ve daha az harcama
ile elde edilebilmektedir. Patente oranla avantajlı olan bu özelliklere paralel olarak hak sahibi,
patente göre daha az güvenli bir konum elde etmektedir. Bununla kastedilen, faydalı model
belgesinin sahibine tanıdığı hakların patentten farklılık göstermesi değil, esasa ilişkin
inceleme yapılmadan elde edilmiş olan bir hakkın hükümsüzlüğüne karar verilmesi riskinin,
inceleme yapılarak elde edilmiş bir hakka oranla daha yüksek olmasıdır. Bununla birlikte bu
dezavantaj sadece faydalı modellerde değil, incelemesiz sistemle elde edilen diğer sınaî haklar
(örneğin incelemesiz patent sistemi ile elde edilen patentler veya endüstriyel tasarımlar)
açısından da geçerli olup, faydalı modellere özgü değildir. Faydalı modellerin patentler
karşısındaki bu zayıf noktaları göz önünde bulundurularak koruma süreleri, patentlere oranla
daha kısa belirlenmektedir.
2.2.1. Uluslararası Düzeyde Faydalı Modeller
Faydalı modellerin uluslararası düzeydeki gelişimine bakıldığında ayrıntılı bir
düzenlemeye rastlanmamaktadır. 1883 tarihli Paris Sözleşmesi’nin birinci maddesinin ikinci
fıkrasında faydalı modellerin sınaî hakin konusu olduğu açıkça düzenlenmekle beraber, bu
kavramın kapsamı açıklanmamaktadır. Faydalı modellere ilişkin bir diğer hüküm
Sözleşme’nin 4C maddesinde yer almaktadır. Buna göre, patent ve endüstriyel tasarım
başvurularındaki 12 aylık rüçhan süresi faydalı modeller açısından da uygulanacaktır.
TRIPS Anlaşması da, diğer sınaî hak türlerinin aksine faydalı modellerle ilgili özel bir
düzenleme içermemektedir. Bununla birlikte Anlaşma’nın 2. maddesi, Paris Sözleşmesi’nin
1-12. maddeleri ile 19. maddesinin, TRIPS Anlaşması’nın II, III ve IV. Kısımları açısından
göz önünde bulundurulacağı hükmünü koyarak faydalı model korumasını dolaylı olarak kabul
etmiş durumdadır. TRIPS Anlaşması’nın faydalı modellere ilişkin özel bir düzenleme
içermemesi konusunda kesin bir gerekçe ortaya konmamış olmakla beraber, Amerika Birleşik
Devletleri’nde faydalı model korumasının kabul edilmemiş olmasının bu konuda etkisi olduğu
tahmin edilmektedir.
Her ne kadar TRIPS Anlaşması faydalı modelleri açıkça düzenlememekte ise de,
Anlaşma’da bu tür bir korumaya izin vermeyen herhangi bir hüküm de bulunmamaktadır.
25
Dolayısıyla üye devletler, faydalı model korumasını kabul ederek konuya ilişkin
düzenlemeleri ulusal menfaatlerine yararlı olacak şekilde şekillendirebilirler.
2.2.2. AB Hukukunda Faydalı Modeller
Avrupa Birliği düzeyinde faydalı model korumasına ilişkin düzenlemelere bakıldığında,
İsveç, Lüksemburg ve İngiltere’nin bu koruma şeklini kabul etmediği, diğer ülkelerin ise
birbirinden farklı koruma sistemleri öngördüğü görülmektedir. Ulusal düzenlemeler, faydalı
model korumasından yararlanacak buluşların, buluş basamağının aşılması, mutlak veya nisbî
yenilik şartının benimsenmesi, korumanın sadece üç boyutlu buluşlar açısından kabul edilip
edilmemesi gibi ölçütler açısından farklılık göstermektedir. Ulusal düzeydeki bu farklılıkların
Ortak Pazarın işleyişi açısından sorunlar yaratacağı açıktır. Özellikle malların serbest
dolaşımı ilkesinin uygulanması ve rekabetin düzenli şekilde işlemesi ancak koruma altına
alınan buluşların her ülkede aynı şartlara bağlanması ve aynı etkiye sahip olması ile mümkün
olabilecektir. Mevcut durumun neden olacağı olumsuzlukları ortadan kaldırmak amacıyla
Komisyon, 1995 yılında konuyu tartışmaya açan bir Yeşil Kitap (Green Paper) 15 hazırlamış,
1997 tarihinde de bir Direktif Tasarısı 16 yayımlamıştır. Komisyon, Direktif Taslağı üzerindeki
değişiklik taleplerini de dikkate alarak 1999 yılında Direktif Tasarısı üzerinde bazı
değişiklikler yapmıştır. Tasarı, henüz yürürlüğe girmemiştir.
2.2.3. Türk Hukukunda ve Uygulamasında Faydalı Modeller
2.2.3.1. Türkiye’nin Taraf Olduğu Uluslararası Anlaşmalar
Yukarıda da belirtildiği gibi, faydalı modeller uluslararası düzeyde özel bir düzenlemeye
konu olmamıştır. Faydalı modellerin bir sınaî hak türü olarak kabul edildiği Paris
Sözleşmesi’ne Türkiye 10 Ekim 1925 tarihinden beri üyedir.
2.2.3.2. Yürürlükteki Yasal Düzenlemeler
Hukukumuzda faydalı modeller, bağımsız bir yasal düzenlemeye konu olmamış, 551
sayılı Patent Haklarının Korunması Hakkında KHK’nin içinde düzenlenmiştir. Faydalı
modellere ilişkin hükümler, KHK’nin Onbirinci kısmında 154-170. maddeler arasında yer
almaktadır.
15
Green Paper on the Protection of Utility Models in the Single Market, COM (95) 370, Final, Brussels,
19.07.1995.
16
Proposal for a European Parliament and Council Directive approximating the legal arrangements for the
protection of inventions by utility model, COM (97) 0691, OJ C 036, 03.02.1998, p. 0013.
26
KHK’nin 154. maddesine göre, yeni ve sanayiye uygulanabilir buluşlar faydalı model
verilerek korunur. Dolayısıyla hukukumuzda bir buluşun faydalı model belgesi verilerek
korunabilmesi için patentten farklı olarak buluşun tekniğin bilinen durumunu aşması şartı
aranmamaktadır. Patentlere oranla farklılık gösteren bir diğer husus, usuller ve bu usuller
sonucu elde edilen ürünler ve kimyasal maddeler hakkında faydalı model belgesi verilerek
korunamamasıdır (551 sayılı KHK md. 155).
TPE, faydalı modeller konusunda sadece şekli inceleme yapmakta, buluşun faydalı
model verilebilirlik şartlarının taşıyıp taşımadığı hususuna yönelik esasa ilişkin bir inceleme
ise söz konusu olmamaktadır. Başvurunun şekli açıdan incelenip ilan edilmesinden itibaren üç
ay içinde üçüncü kişilere itirazda bulunma hakkı tanınmaktadır. 551 sayılı KHK’nin 164.
maddesine göre patent sahibine tanınan koruma, faydalı model belgesi sahibine de aynen
sağlanır. 166. maddeye göre ise faydalı model belgelerine ilişkin açık bir hüküm bulunmadığı
ve faydalı model belgelerinin özelliği ile çelişmediği sürece patentler için öngörülen
hükümler faydalı model belgeleri için de uygulanır.
Yukarıda ana hatları verilen faydalı model korumasına ilişkin mevzuatta 2004 yılında
iki önemli gelişme olmuştur. İlk olarak, 551 sayılı KHK’nin, faydalı model belgesinin
hükümsüzlüğünü talep edecek olan kişilerin, faydalı model belgesinin verilmesine 161.
maddeye göre itiraz etmiş olmaları şartına bağlayan 165. maddesinin üçüncü fıkrasının
Anayasa’ya aykırı olduğu iddia edilmiştir. Anayasa Mahkemesi’ne itiraz yoluyla başvuran
Bursa Asliye 1. Ticaret Mahkemesi, adı geçen hükmün faydalı modeller açısından patentlere
oranla farklılık yarattığı ve bu hükmün Anayasa’nın 5., 10., 12., 36. ve 152. maddelerine
aykırı olduğu iddiasında bulunmuştur. Anayasa Mahkemesi yaptığı incelemede, 23.3.2004
tarihli 2001/1 E., 2004/36 K. sayılı kararında 17 itirazı kabul ederek 551 sayılı KHK’nin 165.
maddesinin Anayasaya aykırılığı gerekçesiyle iptaline hükmetmiştir. Dolayısıyla faydalı
model belgesinin hükümsüzlüğünü talep edebilmek için önceden başvuruya itiraz etme şartı
ortadan kalkmıştır.
2004 yılında faydalı model mevzuatına ilişkin bir diğer değişiklik de Bazı Kanun
Hükmünde
Kararnamelerde
Değişiklik
Yapılmasına
Dair
5194
sayılı
Kanun’la
gerçekleştirilmiştir. Adı geçen kanun yürürlüğe girmeden önce, 551 sayılı KHK’ye ceza
17
21.04.2004 tarih ve 25440 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır.
27
hükümlerini ekleyen 4128 sayılı Kanun sadece patentlere ilişkin düzenlemeler içerdiğinden,
faydalı modeller yalnızca hukuki yaptırımlar çerçevesinde korunmakta idi. Her ne kadar 166.
madde, esas itibariyle patentler için öngörülen hükümlerin faydalı modeller hakkında da
uygulanacağını kabul etmiş olsa da, ceza hukukunda geçerli olan kıyas yasağı ve kanunsuz
suç ve ceza olmaz ilkesi karşısında, patentler için öngörülmüş olan ceza hükümlerinin faydalı
modeller hakkında da uygulanması mümkün değildi. Faydalı model korumasındaki bu boşluk,
faydalı modellerin açıkça 5194 sayılı Kanun kapsamına alınması ile doldurulmuştur.
2.2.3.3. Yürürlükteki Yasal Düzenlemelere ve Uygulamaya İlişkin Sorunlar
2.2.3.3.1. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Döneminde Tespit Edilen Sorunlar
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı kapsamında faydalı modellere ilişkin yasal
düzenlemeden kaynaklanan sorunlar iki başlıkta toplanabilir:
• 551 sayılı KHK’nin 155. maddesine göre faydalı model koruması sadece ürünler
açısından geçerli olup usullerin faydalı model verilerek korunması mümkün değildir. Bu
hükmün değiştirilerek faydalı model korumasının her tür buluşu kapsayacak şekilde
genişletilmesi önerilmiştir.
• 551 sayılı KHK hükümleri, faydalı modellerle ilgili olarak kabul öncesi itiraz sistemi
öngörülmüştür. Bu düzenlemenin değiştirilerek kabul sonrası itiraz sisteminin (post grant
opposition) kabul edilmesi önerilmiştir. Bunun yanı sıra kabulden sonra itirazın söz konusu
olduğu durumlarda TPE tarafından araştırma raporu düzenlenmesi ve bu rapora göre karar
verilmesi gerektiği vurgulanmıştır.
Faydalı modellerle ilgili olarak tespit edilen sorunların bir kısmı da kurumsal yapıya
ilişkindir. Bu kapsamda;
• TPE’de Patent dairesinin içinde Faydalı Modeller Şubesinin kurulması önerilmiştir.
• TPE’nin tam otomasyon sistemine geçmesi gereği vurgulanmıştır.
• Online başvuru olanağının sağlanması gerektiği tespit edilmiştir.
28
2.2.3.3.2. Sekizinci Kalkınma Planında Belirlenen Hedefler Açısından 2005 Yılı
İtibariyle Gelinen Nokta
Faydalı modellerle ilgili olarak tespit edilen sorunlar büyük ölçüde devam etmektedir.
Yasal düzenlemelerde yapılması önerilen değişiklikler henüz gerçekleşmemiştir. Bununla
birlikte Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında değinilmemiş olan bazı sorunlar
çözümlenmiştir. Bunlardan en önemli ikisi faydalı modellere ilişkin ceza hükümlerinin 5194
sayılı Kanunla düzenlenmiş olması, diğeri ise faydalı model başvurusuna itiraz etmeyen
kişilerin faydalı model belgesinin iptali için hükümsüzlük davası açamayacağı yönündeki
hükmün Anayasa’ya aykırılığının tespit edilerek iptaline karar verilmiş olmasıdır. Faydalı
modellerle ilgili yasal altyapıdan kaynaklanan sorunların taslak halindeki “Patent ve Faydalı
Model Kanunu”nun yürürlüğe girmesi ile büyük ölçüde giderilmesi beklenmektedir.
Faydalı model başvurularının incelenmesi ve örgütsel altyapı konusunda herhangi bir
değişiklik olmamıştır. Faydalı model başvurularına ilişkin işlemler TPE’nin Patent Dairesi
Başkanlığı’na bağlı olarak yürütülmekte olup, faydalı modeller için ayrı bir birim
bulunmamaktadır. On-line başvuru sistemi de henüz kurulmamıştır.
Halen faydalı model belgeleri sadece şekli inceleme yapılarak faydalı model belgesi
korumasından yararlanma şartlarının bulunup bulunmadığı incelenmeden verilmektedir.
Aslında bu tür bir sistem faydalı model korumasının amacına uygun niteliktedir. Zira faydalı
model koruması, çoğunlukla küçük ve orta ölçekli işletmelerin gerçekleştirdiği küçük
buluşları teşvik etmek amacıyla daha az masrafla ve daha kısa zamanda belge verilmesini
amaçlayan bir sistemdir. Bununla birlikte, ülkemiz şartlarında tescil edilen faydalı modellerin
büyük bir kısmı aslında korunabilirlik şartlarını taşımayan ve bu nedenle her an hükümsüzlük
tehdidi altında bulunan ürünleri konu almaktadır.
29
Tablo 3: Faydalı Model İstatistikleri (1995-2004)
Başvuru
Tescil
Yıllar
Yeli
Yabancı
Toplam
Yerli
Yabancı Toplam
1995
34
3
37
-
-
-
1996
178
3
181
-
-
-
1997
213
11
224
113
4
117
1998
279
18
297
141
9
150
1999
308
9
317
160
11
171
2000
444
16
460
146
4
150
2001
624
16
640
256
12
268
2002
913
14
927
376
14
390
2003
1196
12
1212
708
12
720
2004
1457
45
1502
679
8
687
Kaynak: TPE
2.3. Markalar
2.3.1. Uluslararası Düzeyde ve AB Hukukunda Markalara İlişkin Düzenlemelerin
Uyumlaştırılması Süreci
2.3.1.1. Şekli Şartlara ve Tescil İşlemlerine İlişkin Uyumlaştırma Süreci
Uluslararası düzeyde şekli açıdan markaların uyumlaştırılması sürecinde kabul edilen
anlaşmalar, uluslararası tescile İlişkin Madrid Sözleşmesi ve buna ilişkin Protokol, markaların
sınıflandırılmasına ilişkin Nis ve Viyana Anlaşmaları ve marka başvurularının şekli açıdan
uyumlaştırılmasını amaçlayan Marka Kanunu Antlaşması’dır.
1891 yılında kabul edilen Madrid Anlaşması (Madrid Agreement Concerning the
International Registration of Marks) 18 ile 1989’da kabul edilen Madrid Protokolü (Protocol
Relating to the Agreement Concerning the International Registration of Marks) 19 birlikte
Madrid Sistemini oluşturmaktadır. Protokol’ün amacı, Madrid Anlaşması’na üye olmayan
devletleri de Madrid sistemi içine çekebilmektir. Madrid sistemi, markaların WIPO
18
Anlaşma, 1900’de Brüksel’de, 1911’de Washington’da, 1925’te Lahey’de, 1934’te Londra’da, 1957’de Nis’te,
1967’de Stockholm’de gözden geçirilmiş ve 1979’da değiştirilmiştir. Anlaşma metni ve Anlaşmaya üye 56
ülkenin listesi için bkz. www.wipo.int/treaties/en/registration/madrid/index.html.
19
Protokol metni ve Protokole taraf olan 67 ülkenin listesi için bkz.
www.wipo.int/treaties/en/registration/madrid_protocol/index.html.
30
bünyesinde oluşturulan Uluslararası Büro aracılığıyla şekli açıdan incelenen tescil
başvurularının, bu Ofis aracılığıyla koruma talep edilen ülkelere gönderildiği, işaretin koruma
şartlarını taşıyıp taşımadığının ise ulusal mevzuata göre karar verildiği bir sistemdir.
Uluslararası Büro, yapılan başvuruları şekli şartlar açısından inceledikten sonra tescil eder,
yayınlar, bir bildirim tarihi ile, ilgili ülkelere gönderir. Ulusal Ofisler 12 ya da 18 ay içinde
incelemelerini yapar ve sonucu Uluslararası büroya bildirir. Gelen kararlara göre tescil
güncellenir ve yayınlanır.
1957 yılında kabul edilen Markaların Uluslararası Sınıflandırılmasına İlişkin Nis
Anlaşması (Nice Agreement) 20, tescil edilecek markaların ait olduğu sınıfları belirlemekte
olup, Anlaşma’ya göre 34 mal ve 11 hizmet sınıfı bulunmaktadır.
Markaların uluslararası düzeyde düzenlemeye konu olduğu bir diğer anlaşma 1973
tarihli Viyana Anlaşması (Vienna Agreement) 21dır. Bu Anlaşma ile marka olarak
kullanılabilecek şekiller için özel bir kodlama sistemi öngörülmüştür.
1994 yılında kabul edilen Marka Kanunu Antlaşması (Trademark Law Treaty) 22,
markaların uluslararası tescili işlemlerini ortak kurallarla bağlayarak basitleştirmeyi
amaçlamaktadır. Marka başvurusu, tescil sonrası değişiklikler ve yenilemeye ilişkin ortak
kurallar öngören düzenleme ile ulusal başvuru prosedürleri uyumlaştırılmaktadır.
2.3.1.2. Maddi Şartlara İlişkin Uyumlaştırma Süreci
2.3.1.2.1. Küresel düzeyde-TRIPS Standartları
Marka hukukuna ilişkin ulusal düzenlemelerin esasa ilişkin kurallarının uluslararası
düzeyde uyumlaştırılması TRIPS Anlaşması çerçevesinde olmuştur. Markalar, Antlaşma’nın
15-21. maddeleri arasında özel olarak düzenlenmiştir. Daha önce de belirtildiği gibi, TRIPS
Anlaşması, üye devletler açısından kabul edilmesi zorunlu minimum standartları
öngörmektedir. Bu açıdan, 15. maddede markanın bir işletmenin mal veya hizmetlerini diğer
işletmelerin mal veya hizmetlerinden ayırt edecek herhangi bir işaretin marka olarak kabul
edileceği şeklindeki ifade önem taşımaktadır. Üye devletler, bu hükme dayanarak işletmelerin
mallarını birbirinden ayırt etmeye yarayan ticaret markalarının yanı sıra hizmet markalarını da
20
Anlaşma metni için www.wipo.int/treaties/en/classification/nice/index.html.
Anlaşma metni için www.wipo.int/treaties/en/classification/vienna/index.html.
22
Anlaşma metni için www.wipo.int./treaties/en/ip/tlt/index.html.
21
31
korumak yükümlülüğü altına girmişlerdir. Bunun yanı sıra Anlaşma, tescilli marka sahibinin
sahip olduğu inhisari haklara, tanınmış markalara ilişkin hükümler de içermekte, markanın en
az 7 yıl süre için tescil edilebileceğini ve bu tescilin süresiz olarak yenilenebileceğini
düzenlemektedir.
2.3.1.2.2. AB Düzeyinde-Topluluk Markası
Markalar Avrupa Birliği’nde oldukça ayrıntılı düzenlemelere konu olmuş bir alandır.
Birinci Marka Direktifi’nin 1988 yılında kabul edilmesine kadar üye devletler, markaları
ulusal mevzuatlarında düzenlemişlerdi. Bu durumun Topluluk’ta geçerli olan mal ve
hizmetlerin serbest dolaşımı ilkesiyle bağdaşmaması ve olumsuzluklara neden olması üzerine
konu Topluluk düzeyinde ele alınarak 89/104 sayılı Birinci Marka Direktifi (First Council
Directive Relating to Trademarks) 23 kabul edilmiştir. Direktif kapsamında ulusal hukuklara
aktarılması gereken birtakım kurallar kabul edilmiş olmakla beraber markalar her bir ülkede
bağımsızlıklarını korumaya devam etmekte, tescil işlemleri ile marka uyuşmazlıkları ulusal
mevzuata göre çözümlenmektedir. Bu düzenlemeye ek olarak 1993 yılında kabul edilen
Topluluk Markası Tüzüğü (Council Regulation on the Community Trademark-Community
Trademark Regulation) 24 ile Avrupa Birliği’nde markalar farklı bir düzeyde korumaya konu
olmuştur. Üye devletler ulusal marka tescil sistemlerini korumakla beraber, eğer başvuru
sahibi dilerse AB sınırları içinde geçerli olacak tek bir Topluluk Markası da elde
edebilecektir. Topluluk markasının tescili için yetkili kurum merkezi Alicante’de bulunan
Uyumlaştırma Ofisidir (OHIM-the Office for Harmonization in the Internal Market).
2.3.2. Türk Hukukunda ve Uygulamasında Markalar
2.3.2.1. Türkiye’nin Uluslararası ve Bölgesel Nitelikteki Anlaşmalara Katılımı
Türkiye’nin katıldığı özel olarak markaları düzenleyen uluslararası anlaşmalar
aşağıdaki tabloda gösterilmektedir:
23
24
89/104/EEC, 21.12.1988.
40/94/EC, 20.12.1993.
32
Anlaşmanın Adı
Türkiye’nin Katılım Tarihi
Türkiye’de Yürürlüğe
Giriş Tarihi
Nis Anlaşması
01.10.1995
01.01.1996
Viyana Anlaşması
01.10.1995
01.01.1996
Madrid Protokolü
01.10.1998
01.01.1999
Marka Kanunu Antlaşması
28.10.1994’te imzalanıp
01.10.2004’te onaylanmıştır.
01.01.2005
2.3.2.2. Yürürlükteki Yasal Düzenlemeler
Hukukumuzda markalar özel olarak 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında KHK 25
kapsamında korunmaktadır. 24.06.1995 tarihinde yürürlüğe giren bu düzenlemeye 4128 sayılı
Kanun ile ceza hükümleri eklenmiştir.
2004 yılında kabul edilen 5194 sayılı Kanun, 556 sayılı KHK’nin bazı maddelerini
değiştirmiştir. Bu hükümlerden ilki, 556 sayılı KHK’nin 42. maddesinin son fıkrasıdır.
Değişik metne göre bir marka tescil tarihinden önce kullanılmış ve tescile konu mallar veya
hizmetlerle ilgili olarak bu kullanım sonucu ayırt edici bir nitelik kazanmış ise 7. maddenin
birinci fıkrasının (a), (c) ve (d) bentlerine göre tescili hükümsüz sayılamaz. Maddenin
değişiklikten önceki metninde 7. maddenin (b), (c) ve (d) bentlerine atıf yapılmakta idi. 556
sayılı KHK’nin değişikliğe uğrayan diğer hükümleri, cezai yaptırımları düzenleyen 61/A
maddesi, görevli ve yetkili mahkemeleri düzenleyen 71. maddesi ile tespit davalarını
düzenleyen 78. maddesidir. “Tesbit davaları” ifadesini içeren 78. madde hükmü “Tesbit
talepleri” olarak değiştirilmiştir.
Markalarla ilgili diğer bir hukuki düzenleme, 09.04.2005 tarihinde yürürlüğe giren “556
sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Uygulanmasına
Dair Yönetmelik”’tir. Bu düzenlemenin 40. maddesi ile 5.11.1995 tarih ve 22454 sayılı Resmi
Gazetede yayımlanan 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Uygulanma Şeklini
Gösterir Yönetmelik yürürlükten kalkmıştır. 2005 yılında yürürlüğe giren Yönetmelik, 556
25
24.06.1995 tarih ve 22326 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
33
sayılı KHK’nin hükümlerinin yanısıra TRIPS, Nis Anlaşması, Madrid Protokolü gibi
uluslararası düzenlemeler de dikkate alınarak düzenlenmiştir.
2.3.2.3. Yürürlükteki Yasal Düzenlemelere ve Uygulamaya İlişkin Sorunlar
2.3.2.3.1. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Döneminde Tespit Edilen Sorunlar
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Döneminde markalara ilişkin olarak tespit edilen
sorunların bir kısmı kurumsal altyapıya, diğer kısmı ise yasal düzenlemelerdeki eksiklik ve
uygulamadaki aksaklıklara ilişkindir. Bu sorunlar ana başlıklar halinde şu şekilde
özetlenebilir:
• TPE’nin Markalar Dairesinde çalışan eleman sayısının yetersiz olduğu tespit edilerek
bu eksikliğin giderilmesi ve ilgili uzmanların yetiştirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
• 556 sayılı KHK’nin 42. maddesinin (c) bendinde, beş yıl içinde markanın
kullanılmaması nedeniyle hükümsüzlük davası açılması halinde, davanın hangi süre içinde
açılacağı belirtilmemiştir. Bu hükmün, 89/104 sayılı Konsey Direktifindeki düzenlemeye
paralel olarak değiştirilmesi önerilmiştir. Anılan düzenlemeye göre, markanın kullanılmadığı
biliniyor ise beş yıl içinde dava açılmaması halinde bu hakkın kaybedileceği öngörülmektedir.
• 556 sayılı KHK’nin 7. maddesine 4128 sayılı Kanunla eklenen ikinci fıkra uyarınca
bir marka tescil tarihinden önce kullanılmış ve tescile konu mallar veya hizmetlerle ilgili
olarak bu kullanım sonucu ayırt edici nitelik kazanmışsa, aynı maddenin (b), (c) ve (d)
bendlerine göre tescili reddedilemez. Bu hüküm sonucu, aynı markanın aynı eşyalar için iki
ayrı kişi adına tescili gibi olumsuz bir durum ortaya çıkacağına işaret edilerek anılan hükmün
89/104 sayılı Direktifin 3/3 maddesi ile uyumsuz olduğu vurgulanarak madde hükmünden (b)
bendinin çıkarılması önerilmiştir.
• 556 sayılı KHK’nin 7. maddesinin (b) bendinde yer alan “aynı veya ayırt
edilemeyecek kadar aynı olan markalar” ifadesinin maddi bir yanlışlık içerdiğine işaret
edilerek ifadenin “ayırt edilemeyecek kadar benzer” olarak değiştirilmesi önerilmiştir.
• Markaların sınıflandırılması konusunda uygulamada sorunlar yaşandığı tespit edilerek
Nice Sınıflandırması ile uyumlu bir uygulamaya gidilerek Sınıflandırmaya ilişkin TPE
Tebliği’nin Nis Sınıflandırmasının birebir çevirisi haline getirilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
34
• 556 sayılı KHK’nin 5. maddesinin ikinci fıkrasında markanın mal veya ambalajı ile
tescil ettirilebileceği öngörülmekte, ancak bu durumda mal veya ambalajın marka sahibine
mal veya ambalaj için inhisari bir hak sağlamayacağı ifade edilmektedir. Aynı maddenin
birinci fıkrasında ise “malların biçim ve ambalajları” markanın içereceği işaretler arasında
sayılmıştır. 5. maddenin iki fıkrasındaki uyumsuzluğa dikkat çekilerek düzenlemenin
değiştirilmesi önerilmiştir.
• Coğrafi bölge adlarının marka olarak tescilinde sorun yaşandığı tespit edilmiştir.
• Marka başvurularının elektronik ortamda yapılmasının sağlanması amacıyla gerekli
altyapının hazırlanması gerektiğine dikkat çekilmiştir.
2.3.2.3.2. Sekizinci Kalkınma Planında Belirlenen Hedefler Açısından 2005 Yılı
İtibariyle Gelinen Nokta
TPE’nin Markalar Dairesi’nin personel açısından yetersizliği sorunun çözümünde
önemli aşama kaydedilmiştir. Markalar dairesindeki dosya birikimi sorunu yeni uzman
alınmak suretiyle büyük ölçüde çözümlemiştir.
Grafik 1: Markalar Dairesi Başkanlığı, Biriken Dosya Sayıları
bekley en
hedef
verilen karar
25000
22800
21000
20000
19000
18000
19000
17000
15000
17000
1 6 0 0 0 1 6 5 0 0 11 65 55 00 00 1 6 1 0 0 1 5 5 0 0
15000
14000
11000
10000
9000
5000
2934
0
bekle y e n
4027
4764 4962
4381
4543
2862
2692
Ocak
Şuba t
Ma rt
N isa n
Ma y is
22800
21000
19000
18000
19000
H a zıran Tem m uz A ğustos
17000
16000
hede f
verile n ka rar
2934
4027
4381
2692
4764
4450
4962
4543
5871
3745
4074
9000
4317
11000 10500
10000
8000
8000 8000
5785
5389 5387
Ey lül
Ekim
K a sım
A ra lık
O c a.05
Şub.05
Ma r.05
N is.05
16500
16500
16100
15500
17000
15000
11000
10500
10000
16500
15500
14000
11000
9000
9000
8000
8000
8000
2862
4450
3745
4074
5871
4317
5785
5389
5387
Kaynak: TPE
Yasal düzenlemelerle ilgili sorunlardan bir kısmı 5194 sayılı Kanun hükümleriyle
giderilmiştir. Bu bağlamda 556 sayılı KHK’nin 7. maddesine ilişkin yapılan öneriler
35
doğrultusunda değişiklikler yapılmıştır. Bununla birlikte yasal düzenlemeden kaynaklanan,
hükümsüzlük davasının açılması için belli bir süre öngörülmemiş olması gibi diğer sorunlar
halen güncelliğini korumaktadır. Bununla birlikte halen Taslak durumundaki “Markaların
Korunması Hakkında Kanunu”nun yürürlüğe girmesi ile yasal altyapıdan kaynaklanan
sorunların büyük ölçüde giderilmesi beklenmektedir.
Uygulamada özellikle tanınmış markalar konusunun soruna yol açtığı görülmektedir. Bu
bağlamda Paris Sözleşmesi anlamında tanınmış markalar ile 556 sayılı KHK’nin 8.
maddesinde sahibine tescile itiraz hakkı tanınan tanınmış markaların belirlenmesi konusunda
sıkıntı yaşanmaktadır. Özellikle Paris Sözleşmesi anlamında tanınmış markaların tescilinin
mutlak red nedeni olarak düzenlenmiş olması, bu konudaki TPE uygulamasının önemini
artırmaktadır. Markanın tanınmışlığının tespitinde izlenecek ölçütlerin belirlenmesi önemli bir
ihtiyaçtır. Bu konuda 5000 Sayılı Türk Patent Enstitüsü Kuruluş ve Görevleri Hakkında
Kanunun 13’üncü maddesinin (d) bendi “...markaların tanınmışlık düzeyleri ile ilgili esasların
belirlenmesi ve uygulamaya konulması işlemlerini yapar” hükümleri uyarınca 05.08.2004
tarihinde TPE yönetim kurulu, “Markaların Tanınmışlık Düzeyleri İle İlgili Esaslar ve
Uygulaması” başlıklı kararı almış ve kriterlerin ilanının ardından Markalar Dairesi
bünyesinde
oluşturulan
özel
bir
çalışma
grubu
ile
tanınmış
değerlendirilmeye başlanmıştır.
Tablo 4: Marka Başvuruları (1995-2004)
Yıllar
BAŞVURULAR
Yerli
Yabancı
Toplam
TESCİL
Yerli
Yabancı toplam
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
12.650
15.652
15.908
14.365
17.837
20.866
19.054
28.225
29.476
36.898
15.898
20.167
20.711
19.542
23.692
28.627
28.177
35.705
37.919
46.456
7.581
9.400
7.684
5.429
12.166
10.452
9.937
13.202
14.099
18.563
3.248
4.515
4.803
4.964
5.855
7.761
9.123
7.480
8.443
9.558
Kaynak: TPE
36
2.873
3.345
2.943
2.035
5.851
5.372
4.166
5.813
7.272
8.673
10.454
12.745
10.627
7.464
18.017
15.824
14.103
19.015
21.391
27.236
marka
başvuruları
2.4. Coğrafi İşaretler
2.4.1. Uluslararası Düzeyde Coğrafi İşaretler
Ürünlerin coğrafi kaynağını belirten markalar, en eski marka çeşitleri olarak
kullanılmakla birlikte, XVIII. yüzyılda İngiltere’de sanayi devrimi başlamadan önce sınaî
üretim küçük ölçeklerde gerçekleştiği için ortak bir sınaî organizasyon oluşturulmamıştı. Bu
döneme kadar uluslararası ticarete konu olan mallar temel ürünler idi. Ticaret sırasında belli
bir bölgeden kaynaklanan ürünlerin, bağlantılı oldukları coğrafi alanın özellikleri nedeniyle
diğer ürünlere oranla kaliteli olduğu ve bu nedenle de daha kolay satıldığının farkına
varılmıştır. Bu kaliteli özellikler iklim gibi coğrafi özelliklerden (örn. Seville portakalları),
belli bir bölgedeki tarif ve üretim tekniklerinden (Örn. Frankfurt sosisleri) ya da yerli üretim
yeteneklerinden (örn. Toledo çeliği, Delft porseleni) kaynaklanmakta idi. Bu şekilde ortaya
çıkan ürünlerin bölgesel ünlerine bağlı olarak kazandıkları ekonomik değerden yararlanmak
amacıyla
tacirler
mallarını,
coğrafi
kaynaklarını
belirten
markalarla
pazarlamaya
başlamışlardır. Bundan sonra coğrafi kaynağından dolayı belli özelliklere sahip ürünlerin
diğer ürünlerle karıştırılmasına yönelik tedbirler alınarak bölgeden kaynaklanan ekonomik
değer korunmaya çalışılmıştır.
Ticarete konu ürünlerin coğrafi kaynaklarına dayanan ünlerinin ticari olarak kötüye
kullanımı ulusal düzeyde farklı yöntemlerle engellenmeye çalışılmıştır. Örneğin Common law
sisteminde haksız fiili temel alan passing off doktrini tacirlerin coğrafi kaynakları yanıltıcı
şekilde kullanmalarını önlemek amacıyla uygulanmıştır. Bu kapsamda Amerikan ve İngiliz
hukukunda coğrafi kaynak, ortak markalar ve garanti markaları aracılığıyla korunmuştur.
Uluslararası ticareti düzenleyen kanunlarda ithalat yapan kişilere ithal edilen malların
kaynağının belirtilmesi yükümlülüğü getirilmiştir.
Coğrafi işaretlerin uluslararası düzeyde korunmasına yönelik düzenlemeler, Paris
Sözleşmesi’nin haksız rekabeti düzenleyen 10bis maddesi, 1891 yılında imzalanan Sahte
Mahreç İşaretlerinin Önlenmesi Hakkındaki Madrid Anlaşması, 1958 yılında kabul edilen
Coğrafi İşaretlerin Korunması ve Uluslararası Tesciline İlişkin Lizbon Anlaşması ve TRIPS
Anlaşması’nın 22-24. maddeleridir.
37
2.4.2. AB Hukukunda Coğrafi İşaretler
Avrupa Topluluğu Konseyi, 14 Temmuz 1992 tarihinde 2081/92 sayılı Tarım Ürünleri
ve Gıda Maddelerinde Coğrafi İşaretlerin Korunması Hakkında Tüzüğü’nü 26 kabul etmiştir.
Bu tüzük, tarım alanındaki coğrafi işaretlerin tescili ve korunması için ortak bir sistem
öngörmektedir. Şaraplar ve sert alkollü içkiler ise Tüzük kapsamında değildir.
Bu düzenlemenin ardından, 17 Mayıs 1999 tarihinde Şarap Pazarının Ortak
Düzenlenmesine ilişkin 1493/1999 sayılı Konsey Tüzüğü 27 kabul edilmiştir. 1992
Tüzüğü’nün aksine 493/1999 sayılı Tüzük ağırlıklı olarak şarap endüstrisini ilgilendirmekte
ve 1992 Tüzüğü coğrafi işareti kullanan kişilerin haklarını ön plana çıkarırken bu düzenleme
daha geniş bir kapsamda coğrafi işaretleri temel koruma konusu olarak belirlemektedir.
2.4.3. Türk Hukukunda ve Uygulamasında Coğrafi İşaretler
Ülkemizde coğrafi işaretler 1995 yılında yürürlüğe giren 555 sayılı Coğrafi İşaretlerin
Korunması Hakkında KHK 28 ve 555 sayılı Coğrafi İşaretlerin Korunması Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamenin Uygulama Şeklini Gösterir Yönetmelik 29 kapsamında özel olarak
korunmaktadır. 555 sayılı KHK’ye 4128 sayılı Kanunla ceza hükümleri eklenmiştir. 554
sayılı KHK’nin bazı maddeleri 2004 yılında 5194 sayılı Kanun ile değiştirilmiştir. Değişikliğe
uğrayan maddeler, ceza hükümlerini içeren 24/A maddesi, ihtisas mahkemelerinin görev ve
yargı çevrelerini düzenleyen 30. madde, delillerin tesbitini düzenleyen 33. madde ile tespit
taleplerini düzenleyen 36. maddedir.
2.4.3.1. Türkiye’nin Uluslararası ve Bölgesel Nitelikteki Anlaşmalara Katılımı
Türkiye özel olarak coğrafi işaretleri düzenleyen uluslararası anlaşmalardan Sahte
Mahreç İşaretlerinin Önlenmesi Hakkında Madrid Anlaşması’na 21.05.1930’da katılmış,
Anlaşma 21.08.1930 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Lizbon Anlaşması’na üyelik ise henüz
gerçekleşmemiştir.
26
2081/92/EEC of 14.07.1992, OJ L 208, 24.02.1992, p. 0001-0008.
1493/1999/EC of 17.05.1999, OJ L 179, 14.7.1999, p. 1.
28
05.11.1995 tarih ve 22454 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
29
05.11.1995 tarih ve 22454 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
27
38
2.4.3.2. Yürürlükteki Yasal Düzenlemeler
Ülkemizde coğrafi işaretler 1995 yılında yürürlüğe giren 555 sayılı Coğrafi İşaretlerin
Korunması Hakkında KHK kapsamında özel olarak korunmaktadır. 4128 sayılı Kanunla ceza
hükümleri eklenmiştir. 554 sayılı KHK’nin bazı maddeleri 2004 yılında 5194 sayılı Kanun ile
değiştirilmiştir. Değişikliğe uğrayan maddeler, ceza hükümlerini içeren 24/A maddesi, ihtisas
mahkemelerinin görev ve yargı çevrelerini düzenleyen 30. madde, delillerin tesbitini
düzenleyen 33. madde ile tespit taleplerini düzenleyen 36. maddedir.
2.4.3.3. Yürürlükteki Yasal Düzenlemelere ve Uygulamaya İlişkin Sorunlar
2.4.3.3.1. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Döneminde Tespit Edilen Sorunlar
• Coğrafi işaretin tescil ettirene münhasır haklar sağlamaması nedeniyle ilgililerin tescil
yoluna başvurmadıkları tespit edilmiştir. Coğrafi işaretlerin tescilini özendirmek ve
yaygınlaştırmak için ticari kuruluşlar, tüketici dernekleri gibi kuruluşlar aracılığı ile konunun
öneminin vurgulanması ve gerek ülke genelinde gerekse uluslar arası toplantılarda gündeme
getirilmesi gereği vurgulanmıştır.
• Coğrafi işaretlere ilişkin işlemlerin TPE’nin Markalar Dairesi Başkanlığı’nda ek iş
olarak yürütülmesi yerine Enstitü bünyesinde ayrı bir birim oluşturularak, tescil işlemlerinin
yanısıra ülke içinde araştırma ve tanıtım çalışmalarının yapılması önerilmiştir.
2.4.3.3.2. Sekizinci Kalkınma Planında Belirlenen Hedefler Açısından 2005 Yılı
İtibariyle Gelinen Nokta
Halen coğrafi işaretlere ilişkin en önemli sorun, konuya ilişkin olarak ilgili çevrelerin
yeterince bilgilenmemiş olmasıdır. Türkiye’nin coğrafi işarete konu olabilecek ürün
kapasitesinin yüksek olduğu tahmin edilmekle beraber, konuya ilişkin somut bir araştırma
yapılmamıştır. TRIPS Anlaşması’nın şaraplar ve diğer sert içecekler hakkında sağladığı ek
koruma dikkate alındığında Türkiye’nin özellikle bu alandaki kaynaklarını tespit edecek
araştırmalar yapılması gereği ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla Türkiye çapında belli bölgelerin
coğrafi özelliklerinden kaynaklanan ürünlerin, bölgeye ve ürün cinsine göre sınıflandırılması,
daha sonra da ilgili çevrelerin bilinçlendirilmesi gerekmektedir.
39
Türkiye’nin coğrafi işaretler hakkındaki uluslararası gelişmeleri şimdiye kadar olduğu
gibi takip etmesi ve ulusal çıkarlarına uygun kararlar alınmasında, gelişmekte olan ülkelerle
işbirliği halinde hareket etmesi gerekmektedir.
Coğrafi işaretlere ilişkin kurumsal örgütlenme yapısında herhangi bir değişiklik
olmamıştır. Coğrafi işaretlere ilişkin işlemler halen TPE’nin Markalar Dairesi Başkanlığı
bünyesinde yürütülmektedir. Halen coğrafi işaret tescil başvuru sayısı sınırlı düzeyde olmakla
beraber başvuruların yakın gelecekte gerçekleştirilecek kamuoyu bilinçlendirilmesine paralel
olarak artması olasıdır. TPE’de bu artışa hazırlıklı bir uzman kadronun bulunması
gerekmektedir.
Coğrafi işaretlere ilişkin olarak yasal altyapıdan kaynaklanan sorunların halen Taslak
durumundaki “Coğrafi İşaretlerin ve Geleneksel Özellikli Ürün Adlarının Korunması
Hakkında Kanun”un yürürlüğe girmesi ile büyük ölçüde giderilmesi beklenmektedir.
2.4.3.4. Coğrafi İşaretlere İlişkin Uluslararası Tartışma Konuları ve Türkiye’nin
Yaklaşımı
Doha IV. Bakanlar Konferansı’nda coğrafi işaretler ile ilgili alınan iki temel karar
bulunmaktadır. Bunlardan ilki şarap ve alkollü içeceklerle ilgili ulusal nitelikteki coğrafi
işaret korumasının çok taraflı bir koruma biçimine dönüştürülmesi ve bu amaçla çok taraflı
bir bildirim ve kayıt sisteminin oluşturulması amacıyla TRIPS Konseyi’nde müzakerelerin
başlatılması, ikincisi ise şarap ve alkollü içeceklere sağlanan bu ek koruma sisteminin diğer
ürünlere de genişletilmesi yönünde çalışılmasıdır. Türkiye, bu iki kararı da desteklemektedir.
Tablo 7: Coğrafi İşaret Tescil Başvuruları
Yıllar
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
Yerli
25
2
1
10
25
29
33
26
Başvurular
Yabancı
Toplam
25
2
1
10
25
29
33
26
Yerli
24
1
2
3
8
17
4
5
Kaynak: TPE
40
Tescil
Yabancı
-
Toplam
24
1
2
3
8
17
4
5
2.5. Endüstriyel Tasarımlar
2.5.1. Uluslararası Düzeyde Endüstriyel Tasarımlar
Diğer sınaî haklarda olduğu gibi endüstriyel tasarımların da ilk kez uluslararası
çerçevesinde ele alınması 1883 tarihli Paris Sözleşmesi ile olmuştur. Sözleşme’nin birinci
maddesinin ikinci fıkrasında “sınaî desen ve modellerin” sınaî hak korumasına konu olduğu
düzenlenmiştir. Dördüncü maddede patent ve faydalı modeller için 12 ay olarak belirlenmiş
olan rüçhan hakkı süresi, sınaî desen ve modeller açısından 6 ay olarak tespit edilmiştir. Paris
Sözleşmesi’nin endüstriyel tasarımlara ilişkin bir diğer düzenlemesi, 5B maddesinde yer
almaktadır. Maddeye göre sınaî resim ve modeller, kullanılmama veya benzerlerinin ithali
gibi nedenlerle hükümsüz kılınamayacaktır.
Tasarımlarla ilgili bir diğer anlaşma, 1968 yılında imzalanarak 1979 yılında değiştirilen
Tasarımların Uluslararası Sınıflandırılmasına İlişkin Lokarno Antlaşmasıdır (Locarno
Treaty). Bu Antlaşmaya üye devletler özel bir Birlik oluşturarak endüstriyel tasarımların
sınıflandırılmasında ortak bir sistemi benimsemeyi taahhüt etmektedirler. Taraflar, bu
sınıflandırma sistemini asli veya yardımcı bir sistem olarak kabul etmekte serbesttirler.
Antlaşmanın Ekinde sınıflandırma sistemi içinde kabul edilen sınıflar ile her bir sınıfa ait alt
sınıfların listesi yer almaktadır 30.
Tasarımların uluslararası tesciline ilişkin esasları ise 1925 yılında hazırlanan Lahey
Antlaşması (Hague Treaty) 31 belirlemektedir. Antlaşmanın 1934 ve 1960 yıllarında kabul
edilen iki metni halen yürürlüktedir. Uluslararası tasarım tescil başvurularının Antlaşmanın
her iki metnine göre yapılması mümkün olmakla birlikte uluslararası başvuruların yüzde 95’i
1960 metnine göre yürütülmektedir. Uluslararası tescil başvurusu, başvuru sahibinin
belirlediği üye devletlerde aynı etkiye sahiptir. Her bir devlet, uluslararası tescilin
yayımlanmasından itibaren 6 ay içinde ulusal mevzuatına dayanarak başvuruyu reddetmekte
serbesttir.
Uluslararası düzeyde endüstriyel tasarımların korunma şartlarına ilişkin düzenleme ise
TRIPS Anlaşması’nda yer almaktadır. Tasarımlar, Anlaşmanın 25. ve 26. maddelerinde
düzenlenmiştir. Buna göre, üye devletler yeni veya orijinal nitelikteki endüstriyel tasarımlara
30
Lokarno sınıflandırmasının güncel listesi için bkz.
www.wipo.int/classifications/locarno/en/classifications.html.
31
www.wipo.int/treaties/en/registration/hague/index.html.
41
koruma sağlamak zorundadırlar. Üye devletlere getirilmiş bir diğer yükümlülük tekstil
tasarımlarının korunmasını güvence altına alacak tedbirlerin öngörülmesidir. Anlaşmada,
endüstriyel tasarımlar için öngörülmüş minimum koruma süresi 10 yıl olarak belirlenmiştir.
2.5.2. AB Hukukunda Endüstriyel Tasarımlar
Avrupa Birliği bünyesinde endüstriyel tasarımların korunmasını sağlayacak bir
düzenleme yapılmasındaki çalışmalar oldukça uzun bir geçmişe sahip olmakla birlikte, üye
devletlerin konuya ilişkin ulusal mevzuatlarının önemli farklılıklar içermesi nedeniyle
uyumlaştırma süreci oldukça uzun zaman almıştır. 1959 yılında oluşturulan bir çalışma
grubunda başlayan çalışmalar, 1990’lı yıllara kadar kesintilerle devam etmiş, 1991 yılında AB
Komisyonu endüstriyel tasarımların korunmasına ilişkin Yeşil Kitap’ı yayımlamıştır. 1993
tarihinde ise Direktif ve Tüzük tasarıları yayımlanmıştır. Tasarılar üzerinde yapılan
tartışmalar da dikkate alınarak 13 Ekim 1998 tarihinde kabul edilen Direktifin (Directive of
the European Parliament and of the Council On the Protection of Designs)
32
ardından, 6
Mart 2002 tarihinde Tasarım Tüzüğü (Council Regulation on Community Designs) 33
yürürlüğe girmiştir.
Topluluk Tasarım Tüzüğü ile endüstriyel tasarımlar için Topluluk sınırları içinde
yeknesak bir koruma sistemi kabul edilmiştir. Topluluk hukukunda endüstriyel tasarımların
korunması açısından, patent yaklaşımı (patent approach) ile fikir ve sanat eserleri (copyright
approach) yaklaşımı bir yana bırakılarak, endüstriyel tasarımların bağımsız bir ekonomik
değer olarak tanındığı tasarım yaklaşımı (design approach) kabul edilmiştir.
Topluluk tasarım hukukunda tescilli ve tescilsiz olmak üzere iki tür tasarım koruması
öngörülmüştür. Tescilli tasarımlar sahiplerine tekelci haklar sağlarken, tescilsiz tasarımlar
sadece taklide karşı koruma sağlar. Bunun yanı sıra tescilsiz tasarımların korunma süresi 3 yıl
ile sınırlıdır.
32
33
98/71/EC of 13.10.1998, OJ 28.10.1998, L 289/28-33.
6/2002/EC of 12.12.2001, OJ 5.1.2002, L 3/1-24.
42
2.5.3. Türk Hukukunda ve Uygulamasında Endüstriyel Tasarımlar
2.5.3.1. Türkiye’nin Uluslararası ve Bölgesel Nitelikteki Anlaşmalara Katılımı
Türkiye özel olarak endüstriyel tasarımları konu alan uluslararası anlaşmaların ikisine
de üyedir. Türkiye’nin anlaşmalara katılım tarihi ile anlaşmaların yürürlüğe giriş tarihleri
aşağıdaki tabloda gösterilmektedir:
Anlaşmanın Adı
Türkiye’nin Katılımı
Türkiye’de Yürürlük Tarihi
Lokarno Antlaşması
31.08.1998
20.11.1998
Lahey Antlaşması (Cenevre metni)
01.10.2004
01.01.2005
2.5.3.2. Yürürlükteki Yasal Düzenlemeler
Hukukumuzda endüstriyel tasarımlara ilişkin özel düzenlemeler 554 sayılı Endüstriyel
Tasarımların Korunması Hakkında KHK 34 ve 554 Sayılı KHK’nin Uygulama Şeklini Gösterir
Yönetmelikte 35 yer almaktadır. Tasarımların korunmasına yönelik cezai hükümler Kanun
Hükmünde Kararname’ye 4128 sayılı Kanunla eklenmiştir (48/A maddesi).
2004 yılında 554 sayılı KHK’nin bazı hükümleri 5194 sayılı Kanunla değiştirilmiştir.
Değiştirilen hükümler cezai yaptırımlara ilişkin 48/A maddesi, görevli ve yetkili mahkemeyi
düzenleyen 58., delillerin tesbitini düzenleyen 62. maddesi ile tespit davalarını düzenleyen 65.
maddesidir.
554 sayılı KHK’nin birinci maddesinin ikinci fıkrası, KHK’nin tescilli tasarımlara
ilişkin esasları kapsadığını ifade ettikten sonra, tescilsiz tasarımların genel hükümlere tabi
olduğunu düzenlemektedir. Dolayısıyla tescilsiz tasarımlar açısından şartlarının bulunması
halinde Türk Ticaret Kanunu’nun haksız rekabeti düzenleyen 56. ve devamındaki maddeleri
uygulanacaktır. Ayrıca KHK’nin birinci maddesinin üçüncü fıkrası gereği, bu KHK
çerçevesinde tasarım olarak sağlanan koruma, Fikir ve Sanat Eserleri Kanununda aranan
şartların gerçekleşmesi halinde bu Kanun kapsamında korumanın gerçekleşmesini
engellemeyecektir. Böylelikle hukukumuzda, endüstriyel tasarımlar açısından kümülatif
koruma ilkesi kabul edilmiş durumdadır.
34
35
27.06.1995 tarih ve 22326 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
05.11.1995 tarih ve 22454 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
43
2.5.3.3. Yürürlükteki Yasal Düzenlemelere ve Uygulamaya İlişkin Sorunlar
2.5.3.3.1. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Döneminde Tespit Edilen Sorunlar
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Döneminde endüstriyel tasarımlara ilişkin olarak
tespit edilen sorunlar ve önerilen çözümler şu şekilde özetlenebilir:
•
TPE’nin kuruluşuna ilişkin KHK’de endüstriyel tasarımlar için ayrı bir daire
başkanlığı bulunmadığı ve TPE bünyesinde görevli personel içinde endüstri ürünleri
tasarımcısı olmadığı hususu vurgulanmıştır. Bu sorunun çözümü için TPE bünyesinde bir
Endüstriyel Tasarımlar Dairesi Başkanlığı kurulması ve bu birimin endüstri ürünleri
tasarımcıları, hukukçular ve ilgili diğer uzmanlardan oluşturulması önerilmiştir.
•
Tasarım tescil belgesinin hak sahibine, başvuru tarihinden itibaren en erken
sekiz ay sonra ulaştırılmasının yarattığı sakıncalara işaret edilerek tescil belgesinin tescil
işlemi yapıldığında, altı aylık itiraz süresi bekletilmeden verilmesi önerilmiştir.
•
Tasarım tescil başvurularında yazılı tarifname zorunluluğunun kaldırılması
önerilmiştir.
•
Tasarım
başvurularının
şekli
şartlarının
yeniden
gözden
geçirilmesi
önerilmiştir.
•
554 sayılı KHK’nin Uygulama Şeklini Gösterir Yönetmelik’te tasarımın
kamuya sunuluş tarihinin bildirilmesi, başvuru tarihinin kesinleşmesi için zorunlu elemanlar
arasında sayılmıştır. KHK’de öngörülmemiş olan bir hükmün Yönetmelik hükmü ile bu
şekilde değiştirilmemesi gerektiği tesbitinde bulunulmuştur.
•
Türkiye’nin Endüstriyel Tasarımların Uluslararası Tescili ile İlgili Lahey
Antlaşması’na katılımının sağlanması gerektiğine karar verilmiştir.
•
Tescilsiz tasarımların korunması için özel yasal düzenleme yapılması
önerilmiştir.
44
2.5.3.3.2. Sekizinci Kalkınma Planında Belirlenen Hedefler Açısından 2005 yılı İtibariyle
Gelinen Nokta
2005 yılı itibariyle gelinen noktada, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı hedeflerinden
bazılarına ulaşılmakla beraber bazı sorunlar güncelliğini korumaktadır.
Örgütsel altyapıya ilişkin olarak gerçekleştirilen en önemli adım, TPE nezdinde bir
Endüstriyel Tasarım Dairesi Başkanlığı’nın kurulmuş olmasıdır.
Uluslararası düzeyde en önemli gelişme ise Türkiye’nin 1.10.2004 tarihinde Lahey
Antlaşması’na katılmış olmasıdır. Böylelikle Türkiye, özel olarak endüstriyel tasarımları konu
alan iki uluslararası düzenlemeye de taraf olmuştur.
Tasarımlar konusunda yasal düzenlemeye ilişkin temel sorunlarda herhangi bir gelişme
kaydedilememiştir. Özellikle tescilsiz tasarımların korunması konusu uygulamada oldukça
sorun yaratmaktadır. Tescilsiz tasarımların koruma şartlarını belirleyen bir yasal
düzenlemenin yapılması bir zorunluluk olarak görünmektedir. Bunun yanı sıra endüstriyel
tasarımlardaki kümülatif koruma ilkesinin de kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi
gerekmektedir. Yasal altyapıya ilişkin sorunların halen Taslak durumundaki “Tasarımların
Korunması Hakkında Kanun”un yürürlüğe girmesi ile büyük ölçüde giderilmesi
beklenmektedir.
Bir diğer sorun, mevcut sistemde endüstriyel tasarımların sadece şekli inceleme sonucu
tescil ediliyor olmasının uygulamada, tasarım tescil belgesine sahip birçok endüstriyel
tasarımın aslında 554 sayılı KHK’de öngörülen koruma şartlarını taşımaması sonucunu
doğurmasıdır. Bu nedenle endüstriyel tasarım hakkına tecavüz nedeniyle açılan davaların
büyük bir bölümünde, davalı tarafından tasarımın hükümsüzlüğü talep edilmektedir. Mevcut
sistemde endüstriyel tasarım tescil belgesi, sahibine görünürde bir hak tanımaktadır.
45
Tablo 6: Endüstriyel Tasarım Tescilleri (1995-2004)
Yerli
Yerli
Toplam
Toplam
Tescil
Tasarım
Tescil
Tasarım
Tescil
Tasarım
1995
387
1767
26
32
413
1799
1996
1496
10965
167
252
1663
11217
1997
1649
12262
134
277
1783
12539
1998
1838
12030
209
380
2047
12410
1999
1577
9093
250
788
1827
9881
2000
1764
8706
231
512
1995
9218
2001
2421
11545
262
572
2683
12117
2002
2819
15528
249
523
3068
16051
2003
3315
17389
237
580
3552
17969
2004
4332
23597
331
874
4663
24471
Toplam
21598
122882
2096
4790
23694
127672
Yıllar
Yabancı Yabancı
Kaynak: TPE
2.6. Entegre Devre Topoğrafyaları
2.6.1. Uluslararası Düzeyde Entegre Devre Topoğrafyaları
Çoğunlukla çip olarak adlandırılan entegre devreler, bilgi teknolojisi endüstrisinin temel
yapıtaşları niteliğindedir. Bu küçük parçalar bütün dijital araçlarda ve makinelerden küçük ev
aletlerine kadar birçok endüstride kullanılmaktadır. Entegre devreler, üç boyutlu bir
endüstriyel tasarıma dayanan ve çoğunlukla silikon gibi katı bir yarı iletken materyale
bağlanan bir elektronik devreden oluşmaktadırlar. Bu şekilde geliştirilen endüstriyel tasarım
ve elektronik devrenin üretimi, transistörlerin mikroskobik boyutu nedeniyle oldukça önemli
bir teknik kapasite ile maddi yatırımı gerektirmektedir. Bu alanda teknoloji üretimi yapan
işletmelerin, çoğunluğu Amerikan ve Japon firmaları olup oldukça az sayıdadırlar. Güney
Kore, Taiwan ve Singapur gibi ülkeler ulusal yarı iletken teknolojisini geliştirmeye
çabalarken Çin, İrlanda, İsrail, Malezya ve Costa Rica gibi ülkeler, bu alanda yabancı
yatırımları tercih etmişlerdir.
Entegre devrelerin ilk kez özel olarak korunması 1984 yılında Amerika Birleşik
Devletleri’nde başlamıştır. Amerikan Kongresini konuya ilişkin sui generis bir koruma
sistemi kurmaya yönelten etken, Amerikan endüstrisinin bu alandaki rekabet avantajının
46
pazarda ağırlığı gittikçe artan Japon firmaları karşısında azalmış olmasıdır. Amerikan
düzenlemesindeki önemli bir hüküm, diğer ülkelerden kaynaklanan yarı iletken çiplerin
Amerika Birleşik Devletleri’nde korumadan yararlanması için şartı olarak katı bir karşılıklılık
sisteminin öngörülmesi idi. Bu karşılıklılık şartı, Japonya’yı zaman kaybetmeden benzer bir
yasal düzenleme yapmaya zorlamış, Japonya’yı Avrupa Topluluğu ve diğer ülkeler izlemiştir.
Bu gelişmelerin ardından WIPO, konuya ilişkin bir uluslararası anlaşmanın altyapısını
oluşturmak amacıyla bir Diplomatik Konferans düzenleyerek 1989 yılında Washington
Anlaşması’nı kabul etmiştir. Bununla birlikte Anlaşma, Amerika ve Japonya tarafından
özellikle zorunlu lisansa ilişkin hükümler nedeniyle imzalanmadığından yürürlüğe
girmemiştir.
Uluslararası düzeyde entegre devre topoğrafyalarının korunması, TRIPS Anlaşması’nın
35.- 38. maddelerinde öngörülmektedir. Washington Anlaşması yürürlüğe girmemiş olmasına
rağmen, TRIPS Anlaşma’nın 35. maddesi anılan anlaşmaya atıf yapmakta ve üye devletleri
Washington Anlaşması hükümlerine dayanan bir koruma sağlamakla yükümlü tutmaktadır.
2.6.2. AB Hukukunda Entegre Devre Topoğrafyaları
Avrupa Konseyi 1986 yılında Yarı İletken Ürünlerin Topoğrafyalarının Korunmasına
İlişkin 87/54 sayılı Direktifi 36 kabul etmiştir. Direktif, yarı iletken ürünler için sui generis
koruma sistemi öngörmektedir. Düzenlemede iki tür koruma şartı öngörülmüştür: Korunmak
istenen yarı iletken ürün topoğrafyasının tasarlayıcısının fikri çabası sonucu ortaya çıkması ve
yarı iletken endüstrisinde yaygın olarak bilinmiyor olması gerekmektedir. Direktifte, koruma
süresi 10 yıl olarak belirlenmiştir.
2.6.3. Türk Hukukunda ve Uygulamasında Entegre Devre Topoğrafyaları
2.6.3.1. Türkiye’nin Uluslararası ve Bölgesel Nitelikteki Anlaşmalara Katılımı
Entegre devre topoğrafyalarının korunmasına ilişkin uluslararası düzenleme TRIPS
Anlaşmasıdır. Türkiye, bu Anlaşmaya üyedir.
36
87/54 EEC of 16.12.1986, OJ L 024, 27/01/1987, p. 0036-0040.
47
2.6.3.2. Yürürlükteki Yasal Düzenlemeler
Türkiye, TRIPS Anlaşması’nın 35. maddesinden ve AB ile arasındaki 1/95 sayılı
Ortaklık Konseyi Kararı’nın 8 numaralı kararının 7. maddesinden 37 kaynaklanan
yükümlülüğünü 22.04.2004 tarihinde 5147 sayılı Entegre Devre Topografyalarının
Korunması
Hakkında
Kanunu 38
kabul
ederek
yerine
getirmiştir.
Entegre
Devre
Topografyalarının Korunması Hakkında Kanun, sui generis koruma öngörmekte ve 87/54
sayılı Direktif’e paralel hükümler içermektedir. Düzenlemeye göre orijinal niteliğe sahip
entegre devre topoğrafyaları tescil belgesi verilerek korunur. Tasarlayıcısının fikri çabası
sonucu ortaya çıkan ve tasarlama sırasında entegre devre üreticileri ve tasarlayıcıları arasında
bilinmeyen entegre devre topoğrafyaları orijinal sayılır. Koruma süresi 10 yıl olarak
belirlenmiştir.
Entegre devre topoğrafyaları için öngörülen özel koruma, hak sahiplerinin diğer
kanunlarla getirilen korumalardan yararlanmalarını engellemeyecektir (5147 sayılı K. md.
1/II). Dolayısıyla entegre devre topoğrafyalarının korunması açısından kümülatif koruma
ilkesi benimsenmiştir.
2.6.3.3. Yürürlükteki Yasal Düzenlemelere ve Uygulamaya İlişkin Sorunlar
2.6.3.3.1. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Döneminde Tespit Edilen Sorunlar
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Döneminde tespit edilen sorunlar başlıca üç grupta
toplanabilir:
•
Entegre devre topoğrafyalarının korunması alanındaki en önemli tespit, konuya
ilişkin özel yasal düzenleme yapılması gereği olmuştur.
•
Yasal altyapının oluşturulmasının ardından konuya ilişkin olarak ilgili
çevrelerin bilgilendirilmesi için gerekli eğitim seminerleri yapılması önerilmiştir.
•
Konuya ilişkin toplumsal bilinç yaratılması gereği üzerinde durulmuştur.
37
1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı’nın 8. numaraları ekinin 7. maddesinin üçüncü fıkrasına göre Türkiye
kararın yürürlüğe girmesinden itibaren en geç üç yıl içinde Avrupa Topluluğu’nun 87/54 sayılı Direktifi’ne
uygun şekilde korunmasını sağlayan yasal düzenlemeleri yapmak yükümlülüğü altına girmiştir.
38
30.04.2004 tarih ve 25448 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
48
2.6.3.3.2. Sekizinci Kalkınma Planında Belirlenen Hedefler Açısından 2005 Yılı
İtibariyle Gelinen Nokta
Yukarıda ana hatlarıyla belirlenen sorunlar açısından gerçekleştirilmiş en önemli adım,
2004 yılında Entegre Devre Topoğrafyalarının Korunması Hakkında Kanun’un yürürlüğe
girmesi olmuştur. Böylelikle konuya ilişkin yasal altyapı oluşturulmuştur. Bununla birlikte
entegre devre topoğrafyalarının korunması konusu gerek yasal düzenleme gerekse uygulama
açısından çok yeni bir konu olduğundan ilgili çevreler için bilgilendirme çalışmalarına halen
ihtiyaç duyulmaktadır. Genel olarak kamuoyunun bilinçlendirilmesi ise ancak uzun vadede
erişilebilir bir hedef olarak görünmektedir.
2.7. Yeni Bitki Çeşitleri
2.7.1. Uluslararası Düzeyde Yeni Bitki Çeşitleri
Uluslararası düzeyde yeni bitki çeşitlerinin korunmasına yönelik girişimler sonucu 1961
yılında Yeni Bitki Çeşitlerinin Korunmasına İlişkin Uluslararası Birliği – UPOV (Union for
the Protection of New Varieties of Plants) kurularak Yeni Bitki Çeşitlerinin Korunması
Hakkındaki Uluslararası Sözleşme imzalanmış ve bu tarihten itibaren üç kez revize edilmiştir.
UPOV Sözleşmesi, bitki çeşitlerinin korunmasında sui generis bir sistem olarak ıslahçı
haklarını düzenlemektedir.
TRIPS Anlaşması’nın 27.3 (b) maddesi, yeni bitki çeşitlerinin korunmasına ilişkin bir
hükmü içermektedir. Düzenlemeye göre üye devletler bitki çeşitlerini patent veya etkin bir sui
generis
sistem
ya
da
bu
iki
koruma
türünün
kombinasyonu
ile
korumak
yükümlülüğündedirler. Böylelikle Anlaşma, üye devletlere konuya ilişkin yapılacak
düzenlemenin niteliği konusunda esneklik tanıyarak farklı stratejilere olanak tanımıştır. Bu
esnek düzenlemenin temelinde yatan neden ise, TRIPS müzakereleri sırasında konuya ilişkin
olarak uzlaşmaya ulaşılamamış olunmasıdır. Amerika, Avustralya ve Japonya gibi ülkelerde
bitki çeşitleri patentle korunabilirken Avrupa’da bu tür bir uygulama bulunmamaktadır.
2.7.2. Türk Hukukunda ve Uygulamasında Yeni Bitki Çeşitlerinin Korunması
26 milyon işlenebilir tarım arazisi ve tarım alanında çalışan toplam 12.6 milyon faal
nüfusu 39 dikkate alındığında, Türkiye ekonomisinde tarımın hala önemli bir yere sahip olduğu
39
İktisaden faal tarımsal nüfusun toplam faal nüfusa oranı % 48.38’dir.
49
söylenebilir. Tarımsal üretimin etkinliğinin ve verimliliğinin artırılmasında yeni bitki
çeşitlerine ait ıslah edilmiş tohumların önemli etkisi bulunmaktadır. Bu nedenle yeni bitki
çeşitlerinin korunmasına yönelik yasal altyapının oluşturularak etkin şekilde uygulanması
ülkemiz açısından büyük önem taşımaktadır.
2.7.2.1. Türkiye’nin Uluslararası Anlaşmalara Katılımı
Türkiye Yeni Bitki Çeşitlerinin Korunmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme’ye henüz
üye olmamıştır. Bununla birlikte, 2004 yılında kabul edilen yeni bitki çeşitleri üzerindeki
ıslahçı haklarının korunmasına yönelik mevzuatta UPOV Sözleşmesi’nin düzenlemeleri esas
alınmış, hatta bazı maddelerde Sözleşme’ye atıfta bulunulmuştur. Dolayısıyla, Türkiye UPOV
Sözleşmesi’nin esaslarını esas itibariyle benimsemiş olup Anlaşmaya katılım için gerekli
çalışmalar sürmektedir. Türkiye’nin UPOV üyeliği için Ekim 2004 tarihinde yaptığı başvuru
kabul edilmiş olup konunun TBMM Genel Kurulunda görüşülmesi için prosedür devam
etmektedir.
2.7.2.2. Yürürlükteki Yasal Düzenlemeler
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planının kabulünden bu yana yeni bitki çeşitlerinin
korunmasına yönelik önemli bir adım atılarak, Yeni Bitki Çeşitlerine Ait Islahçı Haklarının
Korunmasına İlişkin 5042 sayılı Kanun 8.01.2004 tarihinde kabul edilerek yürürlüğe
girmiştir 40. Kanunun hazırlanmasında 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı’nın 8 numaralı
ekinin 7. maddesine uygun olarak UPOV Sözleşmesi’nin 1991 yılı metni ile Avrupa
Birliği’nin 2100/94, 1768/95 ve 2470/96 sayılı Tüzükleri esas alınarak hazırlanmıştır.
Yeni bitki çeşitlerinin korunmasına yönelik düzenlemenin kabulü ile Türkiye TRIPS
Anlaşması’nın 27.3(b) maddesinde öngörülen yükümlülüğünü de yerine getirmiştir.
Yeni bitki çeşitleriyle ilgili işlemler halen Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’nın Koruma ve
Kontrol Genel Müdürlüğü bünyesinde yürütülmektedir. Bu alandaki en büyük sorun ıslahçı
hakları işlemlerini yürüten, finansman ihtiyacının bir kısmını kendi bünyesinden karşılayan
doğrudan Bakanlığa bağlı bir Daire Başkanlığı’nın bulunmamasıdır.
5042 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden bu yana yeni bitki çeşitleri üzerindeki
ıslahçı haklarına ilişkin başvurular aşağıdaki tabloda gösterilmektedir:
40
15.01.2004 tarih ve 25347 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
50
Tablo 7: Islahçı hakkı başvuruları, 2005
TÜR
Arpa
Avokado
Ayçiçeği
Ayçiçeği Hattı
Bakla
Bezelye
Biber
Çeltik
Çilek
Domates
Ekmeklik Buğday
Enginar
Gül
Haşhaş
Hıyar
Hibrit Mısır
Karanfil
Kiraz Anacı
Kök Kereviz
Makarnalık Buğday
Marul
Nohut
Pamuk
Patates
Patlıcan
Soğan
Soya
Süs Bitkisi
Şekerpancarı
Taze Fasulye
Tritikale
Yulaf
TOPLAM
Başvurusu
Kabul
Edilenler
7
1
6
1
1
3
11
14
2
7
1
1
2
2
2
1
14
1
1
1
1
1
2
1
84
Başvurusu
Red
Edilenler
1
2
2
6
3
2
2
4
9
1
32
Başvurusu
Yapılmamış
Sayılanlar
5
1
2
8
16
Evrak
Eksikliği nedeniyle
bekleyenler
1
1
2
4
1
1
1
4
1
2
2
20
NOT: Islahçı Hakkı Başvurusu kabul edilen 84 çeşitten 48’ i (%57) yerli, 36’ sı (%43) yabancı çeşittir.
Kaynak: Tarım ve Köyişleri Bakanlığı
2.7.2.3.Yürürlükteki Yasal Düzenlemelere ve Uygulamaya İlişkin Sorunlar
2.7.2.3.1. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında Tespit Edilen Sorunlar
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı kapsamında yeni bitki çeşitlerinin korunmasına
ilişkin aşağıdaki sorunlar tespit edilerek çözüm önerileri getirilmiştir:
51
• Bitki çeşitleri konusunda teknik incelemeyi yapabilecek kurumsal altyapının
oluşturulmasını sağlayacak yasal düzenlemenin yapılması.
• Türkiye’nin UPOV Yeni Bitki Çeşitlerinin Korunması Sözleşmesi’ne katılımının
sağlanması.
• Bitki çeşitleri ile bunlara ilişkin haklarla ilgili veri tabanları oluşturulması ve ilgililerin
kullanımına açılması.
• Yeni bitki çeşitleri konusunda uzman ihtiyacının sağlanması amacıyla sürekli eğitim
yapılması.
• Uluslararası
platformdaki
çalışmalara
uzmanlar
düzeyinde
sürekli
katılımın
sağlanması.
• Yeni bitki çeşitleri konusunda ilgili kesimlerin bilinçlendirilmesi.
2.7.2.3.2. Sekizinci Kalkınma Planında Belirlenen Hedefler Açısından 2005 Yılı
İtibariyle Gelinen Nokta
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı döneminden bu yana bitki çeşitlerinin korunmasına
ilişkin en önemli gelişme, 2004 yılında konuya ilişkin özel yasal düzenlemenin yapılmış
olmasıdır. Bundan sonraki en önemli adım, Türkiye’nin UPOV Sözleşmesi’ne katılım için
gerekli çalışmaları hızlandırmasıdır.
Bitki çeşitlerinin korunması konusu ülkemiz açısından yeni bir uygulama olduğu için
örgütsel yapı, teknik donanım ve eğitim konularındaki eksikliklerin olması kaçınılmazdır. Her
şeyden önce ıslahçı hakkı başvurularına ilişkin işlemlerin kesintiye uğramaksızın
gerçekleştirilebilmesi için yeterli sayıda ve nitelikli elemana ihtiyaç bulunmaktadır. Bunun
yanı sıra, yetkili birimin gerekli teknik donanıma sahip olması, konuya ilişkin bir veritabanı
oluşturularak ilgililerin kullanımına açılması sorunları da henüz çözümlenmemiştir.
Yeni bitki çeşitlerinin korunmasında bir diğer önemli nokta, ülkemizin bu alandaki
kapasitesinin belirlenmesi ve ilgili çevrelerin bilinçlendirilmesidir.
52
2.8. Know-how/Açıklanmamış Bilgiler
2.8.1. Uluslararası Düzeyde ve AB Hukukunda Açıklanmamış Bilgilerin Korunması
Günlük hayatta oldukça sık kullanılan know-how kavramının hukuki tanımının yapılarak
işletme sırrı veya ticaret sırrı gibi kavramlarla arasındaki sınırın çizilmesi, oldukça tartışmalı
bir konudur. Zira bu kavrama ilişkin farklı ulusal yorumları uluslararası düzeyde genel kabul
görecek ortak bir paydada birleştirmek bugüne dek mümkün olmamıştır. Bununla birlikte,
bazı uluslararası kuruluşlarca kavramı tanımlama çabaları gözlemlenmektedir. Örneğin,
WIPO, Gelişmekte Olan Ülkeler İçin Örnek Düzenlemesinde know-how kavramını
deneyimlerden veya yeteneklerden kaynaklanan, özellikle sanayide uygulanabilir nitelikteki
teknik ya da teknik olmayan bilgi ve veriler olarak tanımlanmaktadır.
Know-how kavramını tanımlama çabalarında dikkati çeken husus, kavramın sınırlarının
mümkün olduğu kadar geniş tutulması, özellikle de gizlilik veya teknik nitelik gibi
kriterlerden vazgeçilmiş olmasıdır. Bununla birlikte, know-how olarak nitelendirilen bilgilerin
belli şartlarda hukuki korumadan yararlanabilmesi için gizli olması gerekmektedir. Genel
kabul gören görüşe göre know-how, bir işletmenin rekabet gücünü arttıran, teknik, idari veya
ticari nitelikteki özel olarak koruma altına alınmamış olan bilgi ve deneyimler olup, gizli
olması şart değildir. Ticaret sırrı, işletme sırrı veya imalat sırrı olarak adlandırılan bilgilerin
ana özelliği ise gizli olmalarıdır. Bu nedenle know-how kavramı, bunlara göre bir üst kavram
niteliğindedir.
Bir işletmenin rekabet gücünü arttıran gizli bilgilerin korunmasına yönelik ilk açık
düzenlemeyi TRIPS Anlaşması’nın 39. maddesi içermektedir. “Açıklanmamış Bilgilerin
Korunması (Protection of undisclosed information)” başlığını taşıyan madde üç paragraftan
oluşmaktadır. Birinci paragrafta, üye devletlerin Paris Sözleşmesinin haksız rekabeti
düzenleyen 10. mükerrer maddesine öngörülen haksız rekabete karşı korumayı sağlamak
amacıyla açıklanmamış bilgileri koruyacakları ifade edilmektedir. İkinci paragrafta gerçek
veya tüzel kişilerin kontrollerinde bulunan bilginin dürüstlük ticari uygulamalara aykırı
şekilde açıklanması, ele geçirilmesi veya başkaları tarafından izinsiz kullanımını engelleme
hakkı olduğu düzenlenmektedir. Anlaşmanın 10 numaralı dipnotu, “dürüstlük ticari
uygulamalara aykırılık” sayılan hallere açıklık getirmekte ve böyle bir davranışın en azından
sözleşmenin ihlali, güvenin ihlali, ihlale teşvik hallerini kapsayacağını belirtmektedir. Ayrıca
bilginin üçüncü kişiler tarafından ele geçirilmesi durumunda, üçüncü kişi dürüstlüğe aykırı
53
davranışı biliyorsa veya ağır ihmali nedeniyle bilmiyorsa da sorumlu tutulacaktır. Bu
korumadan yararlanacak bilgilerin belli özellikleri taşıması şartı aranmaktadır. Genel olarak
bu şartlar bilginin gizli olması, gizliliğine bağlı olarak ticari değere sahip olması ve bilgiyi
hukuka uygun olarak kontrolünde tutan kişinin, onu gizli tutmak için gerekli önlemleri almış
olmasıdır.
TRIPS Anlaşması’nın 39. maddesinin üçüncü fıkrası, üye devletlerin, yeni kimyasal
maddelerin kullanıldığı farmasötik veya tarımsal kimya ürünlerinin pazarlanmasını
onaylamanın koşulu olarak, büyük çaba sonucunda oluşturulmuş test veya diğer verilerin
sunulmasını talep etmeleri halinde, bu verileri haksız ticari kullanıma karşı korumakla
yükümlü oldukları hükmünü içermektedir.
39. maddenin üçüncü fıkrasının uygulanabilmesi için temel şart, üye devletin farmasötik
veya tarımsal kimya ürünlerinin pazarlanması aşamasında belli verileri talep etmesidir. Bu
madde kapsamında koruma konusu, ilaçların ve tarımsal kimya ürünlerinin etkisine ilişkin
bilimsel sağlık ve güvenilirlik testlerinin sonuçlarını içeren açıklanmamış bilgidir. Bu bilgi,
buluş niteliğinde olmamakla beraber belli standartlara göre geliştirilmiş bir veri niteliğindedir.
Madde kapsamında koruma sağlanabilmesi için verinin, yeni bir kimyasala ilişkin olması
gerekir.
39. maddenin üçüncü fıkrası çerçevesinde korumadan yararlanılabilmesi için patent
hukuku anlamında yenilik veya buluş basamağının aşılması gibi maddi şartlar
aranmamaktadır. Önemli olan, bu verinin elde edilebilmesi için büyük çaba (considerable
effort) harcanmış olmasıdır. Bu tür çabanın varlığının hangi halde kabul edileceği konusu açık
olmamakla beraber sadece ekonomik çabanın değil, teknik ve bilimsel çabanın da önem
taşıdığı kabul edilmektedir.
Maddede öngörülen korumanın iki yönü bulunmaktadır. Birincisi haksız ticari
kullanıma (unfair commercial use) karşı koruma, ikincisi ise korunan verinin açıklanmasına
karşı korumadır. Haksız ticari kullanım kavramının ne şekilde anlaşılması gerektiği sorusu
farklı yorumlara neden olmuştur. Bu konuda başlıca iki görüş ileri sürülmüştür. Birinci görüşe
göre, TRIPS Anlaşması’nın 39. maddesinin üçüncü fıkrasında öngörülen korumayı
sağlayabilmenin en etkin yolu, verinin sahibine belli bir süre münhasır kullanım hakkı
tanınmasıdır. Gelişmiş ülkelerin bir kısmında bu yorum yapılmaktadır. Bu yoruma göre ulusal
54
makamlar, verinin münhasıran kullanım süresi boyunca, kendilerine benzer ürünler için
yapılan diğer başvurularda veriye dayanamayacaklardır. Diğer bir yoruma göre ise anılan
hükmün öngördüğü yükümlülüğün yerine getirilmesi için verinin münhasır korumaya konu
olması gerekmemekte, bu yükümlülüğün yerine getirilmesi haksız rekabet kuralları
çerçevesinde mümkün olabilmektedir. Bu yoruma göre, üçüncü kişilerin pazarlama ruhsatı
için başvuruda bulundukları ürünlerinde bir başka firmanın test verilerine dayanmasının
engellenmesi, ancak verinin dürüst olmayan yöntemlerle elde edilmiş olması halinde
mümkündür. Buna karşılık bu yorumda ulusal makamlar, kendilerine benzer ürünlerin onayı
için yapılan başvurularda daha önce verilmiş verilere dayanabilecektir.
Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa TRIPS Anlaşması’nın 39. maddesinin üçüncü
fıkrası hükmünü münhasır koruma şeklinde yorumlamaktadır. 1996 yılında Amerika Birleşik
Devletleri Avustralya’ya karşı bu ülkede verilerin münhasıran korunmaması ve jenerik ilaç
firmalarının ruhsat başvurularında sadece verinin biyoeşdeğerini sunmakla yetinmeleri
gerekçesiyle Special 301 takibi başlatmıştır. Bu dava, Avustralya’daki yasal düzenlemede
değişiklik yapılmasına neden olmuştur. Diğer ülkelerde 39. maddede öngörülen korumanın
münhasır olmadığı yorumu yapılmaktadır.
Veri koruması konusu Avrupa Birliği’nde münhasır yaklaşımla çözümlenmiştir. Bu
yaklaşımın temelini 87/21/EEC Direktifiyle değiştirilen 65/65 Direktifi oluşturmaktadır.
2.8.2- Türk Hukukunda ve Uygulamasında Açıklanmamış Bilgilerin Korunması
2.8.2.1. TRIPS Anlaşması Md. 39/II Açısından Değerlendirme
TRIPS Anlaşması’nın 39. maddesinin ikinci fıkrasında nitelikleri belirlenen (gizli, ticari
değeri olan ve gizli tutulması için gerekli tedbirler alınmış olan) bilgilerin korunmasına ilişkin
olarak hukukumuzda özel bir düzenleme bulunmamakla beraber, bu tür bir korumayı
sağlayacak hükümleri farklı yasal düzenlemelerde bulmak mümkündür. TRIPS Anlaşması’nın
anılan maddesinde nitelikleri tanımlanmış olan bilgi ticaret hukuku açısından ticari sır
kavramına denk gelmektedir. Türk hukukunda bu tür bilgilerin korunmasına yönelik yasal
düzenlemeler şunlardır:
TTK md. 56, 57: Türk Ticaret Kanunu’nun haksız rekabeti düzenleyen genel hüküm
niteliğindeki 56. maddesi haksız rekabet hallerine örnek teşkil eden 57. maddesinin 7. ve 8.
55
bentleri. TTK’nun 56. maddesi haksız rekabeti “aldatıcı hareket ve iyiniyet kurallarına aykırı
diğer şekillerle iktisadi rekabetin her türlü kötüye kullanımı” olarak tanımlamaktadır. 57.
maddede ise iyiniyet kurallarına aykırılık oluşturan haller örnekseme yoluyla sayılmıştır. 57.
madde hükmü, haksız rekabet sayılabilecek halleri somutlaştırması açısından hakime yol
gösterici nitelik taşımakla beraber, haksız rekabeti düzenleyen temel hüküm 56. maddedir.
Dolayısıyla 57. maddede açıkça sayılmayan davranışların da 56. madde anlamında haksız
rekabet sayılması mümkündür. 57. maddede sayılan örneklerden iki tanesi doğrudan ticari
sırları ilgilendirmektedir. Maddenin 7. bendinde, çalışanları kandırarak iş sahibinin üretim
sırlarını veya ticari sırlarını açıklattırmak veya ele geçirmek iyiniyet kurallarına aykırı bir
durum olarak belirlenmiştir. 8. bende göre ise iyiniyet kurallarına aykırı şekilde elde ettiği
veya öğrendiği üretim veya ticaret sırlarından haksız yere yararlanmak veya onları başkalarına
yaymak iyiniyet kurallarına aykırılık oluşturur. Görüldüğü gibi bu iki bentte düzenlenen
durumlar, ticaret sırlarının çalışanları kandırmak suretiyle ele geçirilmesi ve haksız suretle
elde edilen ticaret sırlarından haksız şekilde yararlanılması veya başkalarına yayılması fiilleri
düzenlenmiştir. Ancak, belirtildiği gibi haksız rekabetin varlığı açısından bu bentlerde sayılan
fiillerin harfiyen yerine getirilmesi gerekli olmayıp, önemli olan, somut olayda haksız
rekabetin 56. maddede belirlenmiş şartlarının bulunmasıdır.
TCK md. 239:Yukarıda belirtildiği gibi, TTK md. 57 b.7’de çalışanlara, ticaret sırrının
açıklattırılması söz konusu olup, çalışan kişinin ticaret sırrını açıklaması bu bent kapsamında
ele alınmamıştır. Bununla birlikte anılan madde hükmündeki boşluğu dolduracak nitelikte
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 239. hükmü bulunmaktadır. Maddenin birinci fıkrasına
göre, sıfat veya görevi, meslek veya sanatı gereği vakıf olduğu ticarî sır, bankacılık sırrı veya
müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgeleri yetkisiz kişilere veren veya ifşa eden kişi,
şikâyet üzerine, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile
cezalandırılır. Bu bilgi veya belgelerin, hukuka aykırı yolla elde eden kişiler tarafından
yetkisiz kişilere verilmesi veya ifşa edilmesi hâlinde de bu fıkraya göre cezaya hükmolunur.
İkinci fıkrada da birinci fıkra hükümlerinin, fennî keşif ve buluşları veya sınaî uygulamaya
ilişkin bilgiler hakkında da uygulanacağı hükmü yer almaktadır. Böylelikle ticaret sırlarını
açıklayan kişi hakkında cezai yaptırım öngörülmektedir.
TCK md. 243:Bilişim alanında suçlarla ilgili bir düzenleme olan hükme göre, bir
bilişim sistemine hukuka aykırı olarak girme fiili hapis veya adli para cezasıyla
56
cezalandırılmakta, sistemde bu fiiller nedeniyle verilerin yok olması halinde de fail hapis
cezasıyla cezalandırılmaktadır. Günümüzde ticari sırların büyük ölçüde elektronik ortamda
saklandığı gerçeği göz önünde tutulduğunda, hükmün önemi ortaya çıkmaktadır.
BK md. 348: Borçlar Kanunu’nun “Rekabet Yasağı” başlığını taşıyan 348. maddesi
hizmet sözleşmesinin süresi biten işçinin, iş sahibi ile rekabet edecek bir işi yapmasını
engelleyici sözleşmesel düzenlemeler yapılabileceğini hükme bağlamaktadır. Bu hüküm,
ticaret sırlarının korunmasını dolaylı olarak sağlayan bir düzenlemedir. Ancak rekabet yasağı
hükmünün, işçinin iktisadi geleceğini hakkaniyete aykırı şekilde zarara uğratmaması
gereklidir. Bu nedenle yasağın, zaman, yer ve işin niteliği dikkate alınarak sınırlandırılması
şarttır (BK md. 349).
Şirketler hukukundaki hükümler: Ticari sırların korunmasına yönelik bir diğer grup
hüküm, şirket hukukunda çeşitli şirketler açısından öngörülmüş olan sır saklama
yükümlülükleri ile rekabet yasağına ilişkin hükümlerdir. TTK md. 172, 336, 359, 363
maddeleri ile Sermaye Piyasası Kanunu’nun insider işlemlerini düzenleyen 47/A maddesi bu
hükümlere örnek olarak verilebilir.
Görüldüğü gibi, hukukumuzda ticari sırların korunmasına ilişkin özel bir yasa
bulunmamakla beraber farklı yasal düzenlemelerde yer alan hükümler mevcuttur. Bu araçların
TRIPS Anlaşması’nın 39. maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen şekilde yorumlanması ve
etkinleştirilmesi mümkündür.
2.8.2.2. TRIPS Anlaşması Md. 39/III Açısından Değerlendirme
Yukarıda belirtildiği gibi, TRIPS Anlaşması’nın 39. maddesinin üçüncü fıkrası üye
devletler tarafından iki farklı şekilde yorumlanmaktadır. Konu, Avrupa Birliği düzeyinde
65/65 sayılı Direktif kapsamında düzenleme kapsamındaki verilere münhasır koruma
sağlanması şeklinde çözümlenmiştir.
Türkiye ile AB arasındaki 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı çerçevesinde veri
imtiyazına ilişkin AB’deki sisteme uyumlu düzenleme yapma yükümlülüğü altına girmiştir.
Bunun yanı sıra 2003 Türkiye Ulusal Programında ve 2003 Katılım Ortaklığı Belgesinde de
veri imtiyazına ilişkin yasal düzenlemelerin yapılması öngörülmektedir.
57
İlaçların ruhsatlandırılması aşamasına ilişkin esasları düzenleyen Sağlık Bakanlığı
tarafından
yürütülen
2.3.1995
tarihli
Tıbbi
Farmasötik
Ürünler
Ruhsatlandırma
Yönetmeliği’nin “Kısaltılmış Başvurular” başlıklı 9. maddesi orijinal ilaç geliştirenlerin test
verilerinin jenerik üreticilerce kullanılmasını engelleyici nitelikte değildi. 1995 tarihli
Ruhsatlandırma Yönetmeliği, 2005 tarihinde kabul edilen “Beşeri Tıbbi Ürünler
Ruhsatlandırma
Yönetmeliği” 41
ile
yürürlükten
kaldırılmıştır.
Yeni
Yönetmeliğin
hazırlanmasında 2001/83 sayılı Direktif hükümleri esas alınmıştır. Bu Yönetmeliğin veri
imtiyazına ilişkin hükümleri içeren 9. maddesi 1 Ocak 2005 tarihi itibariyle, diğer maddeleri
ise 30 Haziran 2005 tarihi itibariyle yürürlüğe girmiştir. Yönetmeliğin “Kısaltılmış Başvuru”
başlığını taşıyan 9. maddesi aşağıdaki şekilde kaleme alınmıştır:
“24/6/1995 tarihli ve 551 sayılı Patent Haklarının Korunması Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname hükümleri saklı kalmak kaydıyla;
a) Yapılacak kısaltılmış başvurularda başvuru sahibi, aşağıdaki hususlardan birini
kanıtlaması şartıyla, toksikolojik ve farmakolojik testlerin ve klinik araştırmaların sonuçlarını
sunmak zorunda değildir:
1) Tıbbi ürünün esas itibariyle Türkiye’de daha önce ruhsatlandırılmış bir tıbbi ürüne
büyük ölçüde benzer olması ve orijinal tıbbi ürüne ilişkin pazarlama ruhsatı sahibinin, söz
konusu başvurunun incelenmesi amacıyla orijinal tıbbi ürün dosyasında bulunan toksikolojik,
farmakolojik ve/veya klinik referansların kullanılmasına rıza göstermesi,
2) Tıbbi ürünün bileşen veya bileşenlerinin, detaylı bilimsel bibliyografi yoluyla tespit
edilen, makul düzeyde etkinlik ve kabul edilebilir güvenilirlikle yerleşmiş bir tıbbi kullanımın
olması,
3) Tıbbi ürünün, yürürlükteki mevzuat hükümleri uyarınca ruhsatlandırılmış ve veri
imtiyazı süresini doldurmuş bir tıbbi ürüne temelde benzer olması. Bu alt bent ile hükme
bağlanan veri imtiyazı süresi, Gümrük Birliği Alanında yer alan ülkelerden birinde 1/1/2001
tarihinden sonra ilk defa ruhsatlandırılmış orjinal ürünlerden 1/1/2005 tarihine kadar
Türkiye’de herhangi bir jenerik ruhsat başvurusu yapılmamış olanlar ile Gümrük Birliği
Alanında yer alan ülkelerden birinde 1/1/2005 tarihinden sonra ilk defa ruhsatlandırılacak
41
19.01.2005 tarih ve 25705 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
58
orijinal ürünler açısından geçerli olup, Gümrük Birliği Alanında ilk defa ruhsatlandırıldığı
tarihten başlayarak molekülün Türkiye’deki patent süresi ile sınırlı olmak üzere 6 yıldır.
Bununla birlikte, piyasaya sürülmüş tıbbi ürünlerden farklı terapötik endikasyon, farklı
kullanım yolu, farklı doz uygulanmasının öngörülmesi halinde, buna yönelik yapılmış klinik
araştırmaların sonuçları ve eğer gerekli ise toksikolojik, farmakolojik çalışmaların
sağlanması zorunludur.
b) Bilinen bileşenleri içeren, ancak henüz terapötik amaçlarla, kombine olarak
kullanılmamış, yeni tıbbi ürünlerin, bu kombinasyonla ilgili toksikolojik ve farmakolojik
testler ve klinik araştırmaların sonuçlarının sağlanması zorunludur. Ancak her bir bileşene
ilişkin referansların sağlanması zorunlu değildir.
Bu maddenin birinci fıkrasının (a) bendinin (2) numaralı alt bendine uygun olarak,
yayımlanmış verilere dayanan bibliyografik referansların sunulması durumunda, başvurular
Ek-1’e uygun şekilde yapılır.
Bakanlık, kamu sağlığını ciddi olarak tehdit eden istisnai durumlarda bu maddedeki
hükümlerden bağımsız olarak literatürde yayımlanan toksikolojik, farmakolojik ve klinik
verilere dair bilgilere dayanarak yapılan jenerik ürün ruhsat başvurularını, bilimsel veriler
ve uygulamalar doğrultusunda dikkate alabilir.”
Madde düzenlemesinden hareketle yeni düzenlemede benimsenmiş esaslar şu şekilde
sıralanabilir:
•
Veri imtiyazı süresi orijinal ürünün Türkiye’deki patent süresi ile sınırlı olmak
üzere 6 yıldır.
•
Bu koruma, Gümrük Birliği alanında yer alan ülkelerden birinde 1 Ocak 2005
tarihinden sonra ilke defa ruhsatlandırılacak orijinal ürünler için geçerli
olacaktır.
•
İmtiyaz
süresi,
orijinal
ürünün
Gümrük
ruhsatlandırıldığı tarihten başlayacaktır.
59
Birliği
alanında
ilk
defa
Yönetmeliğin 1 Ocak 2005 tarihi itibariyle yürürlüğe giren 9. maddesinde 11 Haziran
2005 tarihinde 42 değişiklik yapılmıştır. Bu düzenleme ile 9. maddenin birinci fıkrasının (a)
bendinin (3) numaralı alt bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Tıbbi ürünün, yürürlükteki mevzuat hükümleri uyarınca ruhsatlandırılmış ve veri
imtiyazı süresini doldurmuş bir tıbbi ürüne temelde benzer olması. Bu alt bendin
uygulanmasında veri imtiyazı, Gümrük Birliği Alanında yer alan ülkelerden birinde 1/1/2001
tarihinden sonra ilk defa ruhsatlandırılmış orijinal ürünlerden 1/1/2005 tarihine kadar
Türkiye'de herhangi bir jenerik ruhsat başvurusu yapılmamış olanlar ile Gümrük Birliği
Alanında yer alan ülkelerden birinde 1/1/2005 tarihinden sonra ilk defa ruhsatlandırılacak
orijinal ürünler açısından geçerli olup; süresi Gümrük Birliği Alanında ilk defa
ruhsatlandırıldığı tarihten başlayarak 6 (altı) yıldır. Türkiye'deki patent korumasından
istifade eden ürünler için 6 (altı) yıllık veri imtiyazı uygulaması, bu patent süresi ile
sınırlandırılır.”
28 Haziran 2005 tarihinde yapılan değişiklik 43 ile de Yönetmeliğinin Geçici 1 inci
maddesinin ikinci fıkrasındaki "30/6/2005" ibaresi ile "Yürürlük" başlıklı 31 inci
maddesindeki "30/6/2005" ibaresi "30/12/2005" olarak değiştirilmiştir.
2.8.3.Yürürlükteki Yasal Düzenlemelere ve Uygulamaya İlişkin Sorunlar
2.8.3.1. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında Tespit Edilen Sorunlar
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında ticari sırların korunmasına ilişkin örnek ülke
düzenlemelerine yer verilerek, bu konuda yapılacak yasal bir düzenlemede bulunması gereken
unsurlar belirlenmiştir. Bu belirlemede, ticari sırrın ticari değere sahip, gizli tutulması için
çaba gösterilen bir bilgi olarak tanımlanması, ticari sırrı yetkisiz şekilde ele geçiren,
açıklayan, kullanan ve sırrın kanun dışı yollardan elde edildiğini bilen veya bilmesi gereken
üçüncü kişilerin de sorumlu tutulması gereği vurgulanmıştır. Bunun yanı sıra, kanıtların
korunması ve ihlalin durdurulması için kullanılan tüm araçlara el konulmasını sağlayacak bir
düzenlemeye yer verilmesi de önerilmiştir.
42
11.06.2005 tarih ve 25842 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
43
28 Haziran 2005 tarih ve 25859 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
60
2.8.3.2. Sekizinci Kalkınma Planında Belirlenen Hedefler Açısından 2005 yılı itibariyle
gelinen nokta
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Döneminde ticari sırların korunması hakkında
yapılması önerilen yasal düzenleme yapılmamıştır. Bununla birlikte yukarıda da belirtildiği
gibi, mevcut düzenlemelerin etkin uygulanması sonucu ticari sırların korunması mümkündür.
Ayrıca Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın ticari sırların korunmasına ilişkin hükümleri de
mevcut sistemi iyileştirmeye yöneliktir. Tasarıya göre ticari sırlar, yürürlükteki sistemimizde
olduğu gibi haksız rekabet hükümleri çerçevesinde korunacaktır. Tasarının haksız rekabete
ilişkin hükümleri, yürürlükteki TTK md. 56, 57’ye göre daha ayrıntılı düzenlemeler
içermektedir. Özellikle dürüstlük kuralına aykırılık sayılan haller, Tasarı’nın 55. maddesinde
oldukça ayrıntılı şekilde düzenleme altına alınmıştır. Bu maddede “dürüstlük kuralına aykırı”
sayılan fiillerden ticari sırları ilgilendirenler şunlardır:
•
İşçileri, vekilleri, diğer yardımcı kişileri, işverenlerinin veya müvekkillerinin üretim
ve iş sırlarını ifşa etmeye veya ele geçirmeye yöneltmek (Md. 55/b/3). Bu hüküm,
yürürlükteki TTK md. 57/b.7 ile aynı içeriktedir.
•
Üretim ve iş sırlarını hukuka aykırı olarak ifşa etmek, özellikle gizli ve izinsiz olarak
ele geçirdiği veya başkaca hukuka aykırı yollarla öğrendiği ve üretenin iş sırlarını
değerlendirmek veya başkalarına bildirmek (Md. 55/d).
Böylelikle TTK md. 57’de düzenlenmemiş olan ticari sırların ifşa edilmesi fiili de
açıkça dürüstlük kuralına aykırı fiiller arasında sayılmıştır.
TTK Tasarısının haksız rekabete ilişkin hükümlerinde bir diğer değişiklik, ihtiyati
tedbirleri düzenleyen 61. madde hükmüdür. Madde genel itibariyle TTK md. 63’deki
düzenlemeyi tekrarlamakla birlikte ihtiyati tedbirler kapsamında “gümrüklerde el koyma“
ifadesini açıkça düzenlemesi açısından önem taşımaktadır.
Görüldüğü gibi, yapılması planlanan değişiklikler, açıklanmamış bilgilerin korunmasını
sağlayacak yasal altyapıyı güçlendirmeyi amaçlamaktadır. Veri koruması konusunda yapılan
yeni düzenlemeler de bu alanda atılmış önemli bir adımdır.
61
2.9. Ticaret Unvanları
2.9.1. Uluslararası Düzeyde ve AB Hukukunda Ticaret Unvanları
Ticaret unvanları ve işletme adları uluslararası düzeyde ayrıntılı bir düzenlemeye konu
olmamıştır. 1883 tarihli Paris Sözleşmesi’nin birinci maddesinin ikinci fıkrasında ticaret
unvanlarının sınaî hak korumasının kapsamında olduğu düzenlenmiştir. Sözleşme’nin ticaret
unvanlarını düzenleyen 8. maddesi de, ticaret unvanlarının Paris Birliği dahilindeki ülkelerde
fabrika ya da ticaret markasının bir parçası olsun ya da olmasın, başvuru veya tescil şartına
bağlı olmaksızın korunacağını öngörmektedir.
Fikrî ve sınaî haklar alanında minimum standartlar öngören TRIPS Anlaşması, ticaret
unvanlarına ilişkin açık bir hüküm içermemektedir. Anlaşmanın birinci maddesinin ikinci
fıkrasında, “fikrî mülkiyet” teriminin Anlaşmanın İkinci kısmının 1-7. bölümlerine tabi olan
bütün kategorileri kapsadığı ifade edilmekte, bu kategorilerde ticaret unvanları yer
almamaktadır. Bununla birlikte Anlaşma’nın 2. maddesinin birinci fıkrasında Paris
Sözleşmesi hükümlerine atıf yapılmaktadır. Ticaret unvanları, Paris Sözleşmesi’nde açıkça
sınaî hak koruması kapsamında ele alındığından ticaret unvanlarının da dolaylı olarak TRIPS
Anlaşması kapsamında korunması gerektiği kabul edilmektedir.
2.9.2. Türk Hukukunda ve Uygulamasında Ticaret Unvanları
2.9.2.1. Yürürlükteki Yasal Düzenlemeler
Ticaret unvanı ve işletme adı Türk Ticaret Kanunu’nda özel olarak düzenlenmiştir.
TTK’nun 41. ve devamındaki maddeleri, tacirin ticaret unvanı kullanma ve kullandığı unvanı
tescil ettirme zorunluluğu, tacirin türüne göre ticaret unvanının şekli ve ticaret unvanının
korunmasına ilişkin hükümler içermektedir. TTK md. 42’ye göre her tacir, ticari işletmesini
açtığı tarihten itibaren 15 gün içinde ticaret unvanını işletme merkezinin bulunduğu yerdeki
ticaret siciline tescil ve ilan ettirmek zorundadır. Dolayısıyla ticaret unvanlarını tescile yetkili
merci Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın nezdinde ticaret ve sanayi odası veya ticaret odası
bulunan yerlerde kurulan ticaret sicili memurluklarıdır.
TTK’nun 52-54. maddelerinde öngörülmüş olan ticaret unvanının korunmasına ilişkin
hükümler esasen tescilli ticaret unvanlarına yönelik olmakla beraber tescil edilmemiş ticaret
unvanlarının şartlarının bulunması halinde TTK’nun haksız rekabete ilişkin 56. ve
devamındaki maddeleri kapsamında koruma görmesi de mümkündür.
62
TTK’nun ticaret unvanının şeklini düzenleyen hükümleri, gerçek kişi tacirler ile tüzel
kişi tacirler açısından farklı düzenlemeler öngörmektedir. Ticaret unvanının şekli, tüzel kişi
tacirin türüne göre de farklılık gösterecektir. Örneğin bir kollektif şirketin ticaret unvanında
ortaklardan en az birinin ad ve soyadı ile şirketin türünü gösteren ibarenin yer alması
gerekirken (örneğin Ali Şeker Kollektif Şirketi) anonim ve limited şirketlerin ticaret unvanı,
şirketin konusu ve türünü gösteren ibareden oluşacaktır (örneğin İthalat-İhracat Anonim
Şirketi). Unvanlarda bulunması zorunlu bu çekirdek kısmına yasaya aykırı olmayan ve
yanıltıcı nitelikte olmayan eklerin yapılması da mümkündür. Günümüzde aynı alanda faaliyet
gösteren birçok şirket bulunduğundan özellikle anonim ve limited şirketler açısından ticaret
unvanının çekirdek kısmına ayırdedici ek konulması bir zorunluluk haline gelmiştir.
Türk Ticaret Kanunu sisteminde tüzel kişi tacirlere ait tescil edilmiş ticaret unvanları
kural olarak Türkiye çapında korunmakta iken, içinde gerçek kişinin adının yer aldığı ticaret
unvanları sadece kayıtlı oldukları sicil çevresinde koruma görmektedir. Bu sistem,
uygulamada sorunlara yol açmaktadır.
2.9.2.2. Yürürlükteki Yasal Düzenlemelere ve Uygulamaya İlişkin Sorunlar
2.9.2.2.1. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Döneminde Tespit Edilen Sorunlar
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında ticaret unvanları ve işletme adlarına ilişkin
olarak tespit edilen en önemli sorun, uygulamada aynı ticaret unvanı veya işletme adının
farklı kişiler tarafından kullanılması durumu ve bunun yol açtığı karışıklıktır. Bu sorunun
çözümü için yeni yasal ve kurumsal altyapı oluşturularak yeni bir organizasyon kurulması, bu
altyapıda yetkili kurumların birbirlerine bilgisayar ağı ile bağlanması önerilmiştir.
2.9.2.2.2. Sekizinci Kalkınma Planında Belirlenen Hedefler Açısından 2005 Yılı
İtibariyle Gelinen Nokta
Yukarıda da belirtildiği gibi, ticaret unvanlarına ilişkin olarak tespit edilen ana sorun,
aynı unvanın birden fazla kişi tarafından kullanılmasıdır. Bu sorun, yasal düzenlemelerden ve
teknik altyapı yetersizliğinden kaynaklanmaktadır. Son birkaç yılda yapılan çalışmalarla, bu
sorunun çözümlenmesi yolunda girişimlerde bulunulmaktadır. Bu girişimler, yasal
düzenlemelerde yapılması öngörülen değişiklikler ve teknik altyapı problemlerinin
çözülmesine yönelik çalışmalar olmak üzere iki sınıfta değerlendirilebilir.
63
Yasal düzenlemelerde yapılması öngörülen değişiklikler Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nda
yer almaktadır.
• Tasarı’nın, yürürlükte bulunan TTK’nun 43. maddesini karşılayan 41. maddesi, yeni
şekli ile 43. maddenin ikinci fıkrasını içermemektedir. Halen yürürlükte olan bu fıkra, ticaret
unvanlarının korunmasında gerçek kişi tacirlerle tüzel kişi tacirler arasında farklılık yaratan
düzenlemedir. Buna göre gerçek kişi tacirin ticaret unvanı sadece tescil edilmiş olduğu sicil
çevresinde korunabilir. Tasarı’da, bu tür bir farklılığın gerçek kişi tacirler açısından haksız bir
durum yarattığı, teknolojinin bugün gelmiş olduğu nokta dikkate alındığında bu tür bir
düzenlemenin günü gerekleriyle ve gerçekleriyle de bağdaşmadığı ifade edilmektedir.
Dolayısıyla Tasarı’nın bu şekliyle yasalaşması halinde, tescil için başvurusu yapılan her
ticaret unvanının daha önce tescilli unvanlardan ayırt edici ek alması gerekecek ve bütün
ticaret unvanları Türkiye çapında koruma görecektir.
• Ticaret unvanlarını ilgilendiren bir diğer yasal düzenleme, Ticaret Sicili kayıtlarının
elektronik ortamda tutulmasını öngören Ticaret Kanunu Tasarısı’nın 24. maddesinin ikinci
fıkrasıdır. Buna göre, ticaret sicilinde tescil ve ilâna tâbi kayıtların düzenli olarak depolandığı
ve elektronik ortamda sunulabilen bilgi bankası, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği nezdinde
kurulması öngörülmektedir.
Teknik altyapıdan kaynaklanan sorunların çözülmesi yolunda Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı bünyesinde bazı çalışmalar yürütülmektedir. Bakanlığın web-sitesinde on-line
unvan sorgulama sistemi kurulmuştur. Sisteme Türkiye çapında tescilli bütün ticaret
unvanlarının kaydedilmesi hedeflenmektedir. Halen sorgulama sistemi etkin olmakla beraber
tescilli ticaret unvanlarının sadece bir bölümü kayıtlı durumdadır. Hedef, bütün ticaret
unvanlarını kapsayan bir veri tabanı olmakla beraber gelinen nokta da bir aşamadır. Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı’nın bu hizmetinden ticaret unvanlarının tescilinde yetkili kurumlar olan
ticaret sicil memurlukları da yararlanmaktadır. Teknik altyapının ihtiyaca cevap veren şekilde
kurulması, anılan veri tabanının tamamlanmasına ve ticaret sicil memurlukları ile arasında bir
bilgisayar ağı oluşturulmasına bağlıdır.
3. SINAİ HAK KORUMASI-REKABET İLİŞKİSİ
Sınaî haklar sistemi ile piyasadaki rekabet ortamı yakından ilgilidir. Sınaî hakların, hem
piyasada rekabetin dürüstlük kuralları çerçevesinde işlemesini amaçlayan haksız rekabetin
64
önlenmesine ilişkin kurallarla, hem de serbest rekabet sisteminin düzgün bir şekilde
işlemesini hedefleyen rekabet hukuku kurallarıyla ilişkisi bulunmaktadır. Bu iki grup kural
sınaî hakların kullanılmasında kötüye kullanımları engelleyici ve sınaî hak sahipleri lehine
tanınmış olan bireysel menfaatleri toplumsal menfaatle dengeleyici etkiye sahip hükümlerdir.
Bir başka ifadeyle haksız rekabeti ve rekabetin sınırlanmasını engellemeye yönelik
hükümlerin uygulanma alanlarının daralıp genişlemesi, bireysel menfaatler ile toplum
menfaati arasında azalıp artmasına neden olacaktır.
3.1. Haksız Rekabet Hükümleri
Sınaî haklar sisteminin haksız rekabet hukukuyla ilgisi, özellikle tescilsiz sınaî haklar
açısından bulunmaktadır. Hukukumuzda özel korumadan yararlanabilecek sınaî haklar, kural
olarak tescilli olanlardır. Ancak bu, tescil edilmemiş bir endüstriyel tasarım veya markanın
hiçbir şekilde korunmayacağı anlamında gelmemektedir. İktisadi rekabet hakkının dürüstlük
kuralları çerçevesinde kullanılmasını amaçlayan haksız rekabet kuralları, şartları varsa
tescilsiz sınaî hakların kullanılması açısından da uygulanacaktır. Bir diğer olasılık tescil
edilmiş bir hakkın, daha sonra hükümsüzlüğüne karar verilmesi durumunda haksız rekabet
kurallarından yararlanmasıdır. Hukukumuzda faydalı modellerin ve endüstriyel tasarımların
esasa ilişkin inceleme yapılmaksızın verildiği dikkate alındığında, birçok hakkın şeklen
koruma sağladığı bir gerçektir. Sınaî hak sahibinin açtığı tecavüz davasında davalının karşı
dava olarak tescilin hükümsüzlüğünü talep etmesi uygulamada oldukça sık karşılaşılan bir
durumdur. Hükümsüzlük kararının verilmesiyle birlikte çok önemli bir soru gündeme
gelmektedir: Tescili iptal edilmiş bir hakkı haksız rekabet hükümleri çerçevesinde korumak
ne ölçüde mümkündür? Bu konu özellikle endüstriyel tasarımlar açısından büyük önem
taşımaktadır. Hukukumuzda Topluluk Tasarımı Tüzüğü’ndeki düzenlemeden farklı olarak
tescilsiz tasarımlara ilişkin özel bir düzenleme bulunmaması, haksız rekabet hükümlerinin
önemini daha da arttırmaktadır. Haksız rekabet hükümlerinin, şartlar mevcutsa, haksız rekabet
fiili devam ettiği sürece uygulanması mümkün olduğundan süre ile sınırlı olmaksızın ileri
sürülmesi mümkündür. Bu olanak, tescil edilerek sınırlı bir süre ile özel korumadan
yararlanması öngörülen hakların sınırsız süre korunması tehlikesini de beraberinde
getirmektedir.
65
Bu nedenlerle sınaî hakların korunmasında haksız rekabet hükümlerinin uygulanabilirlik
şartlarının belirlenmesi ve somut olayda bu şartların varlığının özenle tesbit edilmesi
gerekmektedir.
3.2. Rekabet Hukuku Hükümleri
Sınaî haklar sisteminin temelini hak sahiplerine tanınan tekelci haklar oluşturmaktadır.
Sistem bu tekelci etkisi nedeniyle serbest rekabet sisteminin sınırlanmasına neden olabilir. Bu
özellik dikkate alındığında sınaî haklar ile rekabet hukuku arasında bir çatışma
oluşabilecektir. Zira rekabet hukukunun amacı serbest rekabet sisteminin işleyişini güvence
altına alarak rekabeti sınırlayıcı davranışları engellemektir. Sınaî hakların özünde ise tekelci
etki yatmaktadır. Bu nedenle sınaî haklar ile rekabet hukuku arasındaki dengenin nasıl
kurulacağı önem taşımaktadır.
Rekabet hukuku kurallarının, özellikle gelişmekte olan ülkelerde sınaî haklar sisteminin
olası olumsuz etkilerini gidermek için bir araç olarak kullanılması mümkündür. Ülke
ekonomisinin gerekleri göz önünde bulundurularak etkin bir rekabet politikası belirlenerek,
bu sayede sınaî haklar sistemi dengede tutulmalıdır.
Konuya ilişkin olarak TRIPS Anlaşması’nın 8. maddesinin ikinci fıkrası şu hükmü
içermektedir: “Bu Anlaşma hükümlerine uygun olmak kaydıyla, hak sahiplerinin fikri mülkiyet
haklarını kötüye kullanmasını önlemek veya ticareti makul olmayan biçimde sınırlandıran
veya uluslararası teknoloji transferini olumsuz yönde etkileyen uygulamalara başvurulmasını
önlemek için uygun önlemler alınması gerekebilir.” Genel nitelikteki bu hükmün verdiği
yetkiye dayanarak üye devletler, sınaî hakların kötüye kullanılmasını engelleyebilecektirler.
Rekabet hukukunun sınaî haklar sistemi içindeki yerini vurgulayan daha doğrudan bir
hüküm ise TRIPS Anlaşması’nın “Sözleşmeye Bağlı Lisanslarda Rekabete Karşı
Uygulamaların Kontrolü” başlıklı 40. maddesidir. Maddeye göre:
“Üyeler, fikri mülkiyet hakları ile ilgili olan ve rekabeti kısıtlayan bazı lisans
uygulamalarının veya koşullarının ticareti olumsuz yönde etkileyebileceğini ve teknoloji
transferini ve yayılmasını engelleyebileceğini kabul etmektedir.
Bu Anlaşmada yer alan hiçbir husus üyelerin, ilgili piyasada rekabeti olumsuz yönde
etkileyen ve özel hallerde fikri mülkiyet haklarının ihlal edilmesine yol açabilecek lisans
uygulamalarını veya koşullarını mevzuatlarında belirtmelerini engellemeyecektir. Üyeler
66
yukarıda öngörüldüğü gibi, bu Anlaşma’nın diğer hükümlerine uygun olarak, kendi ilgili yasa
ve yönetmeliklerinin ışığında, örneğin münhasır geri verme (grantback) koşullarını,
geçerliliğe itiraz edilmesini engelleyen koşulları ve zorunlu paket lisansları kapsayabilecek,
bu tür uygulamaları engelleyecek veya kontrol edecek uygun önlemleri alabilirler.”
Hukukumuzda lisans sözleşmelerinin rekabeti sınırlayıcı hükümlerini düzenleyen özel
bir düzenleme bulunmamaktadır. Konuya ilişkin olarak AB hukukunda, 240/96 sayılı
Teknoloji Transfer Anlaşmaları Grup Muafiyeti Tüzüğü’nü yürürlükten kaldıran 772/2004
sayılı Tüzük uygulanmaktadır. Rekabet Kurulu’nun bugüne kadar bu konuda bir düzenleme
yapmamış olması bir eksikliktir.
4. SINAİ HAKLAR SİSTEMİNİN UYGULANMASINDA KURUMSAL YAPI
4.1. Türk Patent Enstitüsü
4.1.1. TPE’nin Mevcut Yapılanması ve İşleyişi
Türk Patent Enstitüsü’nün kuruluşuna ve yapısına ilişkin yasal düzenleme, 6.10.2003
tarihli Türk Patent Enstitüsünün Kuruluş ve Görevleri Hakkında 5000 sayılı Kanun’dur.
Kanunun 1. maddesinde Türk Patent Enstitüsü’nün kuruluş amacı, Türkiye'nin teknolojik
ilerlemesine katkıda bulunmak, ülke içinde serbest rekabet ortamını oluşturmak ve araştırma
geliştirme faaliyetlerinin gelişmesini sağlamak üzere, çeşitli kanunlarla düzenlenmiş olan
patent ve markalar ile diğer kanunlarla düzenlenen sınaî hak haklarının tesisi, bu konudaki
korumanın sağlanması ve sınaî hak haklarına ilişkin yurt içi ve yurt dışında varolan bilgi ve
dokümantasyonun kamunun istifadesine sunulması olarak belirlenmiştir. Adı geçen hükme
göre TPE tüzel kişiliğe sahip, bu Kanunda belirtilmeyen hallerde özel hukuk hükümlerine
tabi, Sanayi ve Ticaret Bakanlığına bağlı, özel bütçeli bir kuruluştur.
TPE’nin işleyişinde görevli organ ve birimler Yönetim Kurulu, Danışma Kurulu,
Başkanlık,Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu, Ana Hizmet Birimleri, Yardımcı
Hizmet Birimleri ve Danışma Birimleridir. Ana hizmet birimleri ise Patent Dairesi
Başkanlığı, Markalar Dairesi Başkanlığı, Endüstriyel Tasarımlar Dairesi Başkanlığı ve
Uluslararası İlişkiler Dairesi Başkanlığıdır.
67
4.1.2. Türk Patent Enstitüsünün Yapısına ve İşleyişine İlişkin Sorunlar
4.1.2.1. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Döneminde Tespit Edilen Sorunlar
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı kapsamında TPE’nin yapısından ve işleyişinden
kaynaklanan bazı sorunlar tespit edilerek çözüm önerileri getirilmiştir. TPE’nin sorunları
açısından bugün gelinmiş olan noktanın daha iyi anlaşılabilmesi açısından, bu tespitleri
hatırlamakta yarar bulunmaktadır. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Döneminde
belirlenmiş olan aksaklıkların bir kısmı, TPE’nin yapısından ve işleyişinden kaynaklanan
genel sorunlardır. Bu kapsamda yer alan sorunların başlıcaları;
•
TPE’nin personel altyapısının sayı ve nitelik itibariyle yetersizliği,
•
Elektronik başvuru sisteminin bulunmamasıdır.
Bu genel sorunların yanı sıra patentler açısından,
•
Patent verilmesi işlemlerinin yürütülmesinde tam otomasyonun sağlanması
gerektiği vurgulanmıştır.
Faydalı modeller açısından,
•
Bağımsız bir birim oluşturulması önerilmiştir.
TPE’nin genel eleman yetersizliği ile bağlantılı olmakla beraber markalar açısından,
•
Markalar Dairesindeki eleman yetersizliği özellikle vurgulanmış,
•
Uluslararası marka başvurularının WIPO’ya en geç iki ay içinde iletilmesi,
yurtdışından gelen uluslararası marka başvurularının süresi içinde incelenmesi
gerektiği tespiti yapılmış,
•
Marka başvurularında görülen artışa paralel olarak eleman sayısının arttırılması
ve personelin iç hizmet ve uzmanlık eğitiminin sağlanması gerektiği
belirlenmiştir.
Endüstriyel tasarımlar açısından tespit edilen en temel sorunlar,
•
TPE nezdinde bir Endüstriyel Tasarımlar Dairesi Başkanlığı kurulması,
•
Endüstriyel tasarımlara ilişkin işlemleri yürütecek uzman bir kadronun
oluşturulması gereğidir.
68
Coğrafi işaretler açısından belirlenen en temel sorun,
•
Bağımsız bir birim oluşturulması gereği olarak tespit edilmiştir.
4.1.2.2. Sekizinci Kalkınma Planında Belirlenen Hedefler Açısından 2005 yılı itibariyle
gelinen nokta
Türk Patent Enstitüsü’nün 2005 yılı itibariyle bazı sorunlarının çözümlenmiş olduğu,
bazı sorunlarının ise devam etmekte olduğu görülmektedir.
Fiziksel şartlar itibariyle TPE teknik olanaklara sahip yeni bir binaya kavuşturulmuştur.
Personel sayısında artış olmakla beraber uzman sayısındaki eksiklik hissedilmektedir.
Tasarımlarla ilgili işlemleri yürütmek üzere Endüstriyel Tasarım Dairesi Başkanlığı
kurulmuş, ancak faydalı modeller ve coğrafi işaretlere ilişkin yeni bir birim kurulmamıştır.
TPE’nin son 2005 yılında gerçekleştirdiği önemli adımlardan biri patent araştırma ve
incelemelerinden bir kısmının Enstitü bünyesinde gerçekleştirilme olanağının sağlanmış
olmasıdır. TPE bilgilerine göre araştırma ve inceleme işlemlerinin yapıldığı başvuruların
toplam başvurular içindeki yeri % 40’tır.
TPE’de on-line başvuru sistemine henüz geçilememiştir.
Avrupa Patent Ofisi’nin patent dökümanları araştırma sitesi olan TR Espacenet’e Türk
Patent Enstitüsü’nün web sitesinden ulaşmak mümkündür. Bu veri tabanı, başvuru sahipleri
açısından önemli bir kolaylıktır.
Tablo 8: Enformasyon Hizmetlerinin Dağılımı
Yıllar
Marka ön araştırma
Patent ön araştırma
Basılan yayın adedi
1999
6023
797
67750
2000
7404
787
49950
2001
5778
2261
59950
2002
6732
1356
90050
2003
6526
1094
55850
2004
5603 (8 ay)
1079 (8 ay)
57050 (8 ay)
Kaynak: TPE
69
4.2. Patent ve Marka Vekilleri
4.2.1. Türkiye’de Patent ve Marka Vekilliği Sistemi
Patent ve marka vekillerine ilişkin düzenlemelerin yasal dayanağını Türk Patent
Enstitüsü’nün Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un “Enstitü Nezdinde İşlem Yapma
Yetkisine Sahip Olanlar” başlıklı 30. maddesi ile 30.06.2004 tarihli Türk Patent Enstitüsü
Patent ve Marka Vekilleri Sınav ve Sicil Yönetmeliği oluşturmaktadır.
5000 sayılı Kanun’un 30. maddesi, yürürlükten kalkan Türk Patent Enstitüsünün
Kuruluş ve Görevleri Hakkında 544 sayılı KHK’nin 30. maddesindeki düzenlemeyi büyük
ölçüde korumaktadır. Eski düzenlemeden farklı olarak 44 5000 sayılı Kanun’un 30. maddesinin
dördüncü fıkrasında, vekillik sınavının patent ve marka vekilleri açısından ayrı ayrı olmak
üzere iki yılda bir yapılacağı öngörülmektedir. Bunun yanı sıra, 544 sayılı KHK’nin 30.
maddesinin son fıkrasında yer alan “Enstitüde Başkan, Başkan Yardımcısı, Daire Başkanı,
Şube Müdürü, Uzman ve Uzman Yardımcısı görevlerinde toplam olarak en az üç yıl çalışmış
olanlar Enstitü’den ayrıldıkları takdirde vekillik yapma hakkını sınavsız olarak kazanır.”
Hükmü, yeni düzenlemeye alınmamıştır.
5000 sayılı Kanun’un 29. ve 30. maddelerine dayanılarak çıkarılan 2004 tarihli Patent
ve Marka Vekilleri Sınav ve Sicil Yönetmeliği’nin kabulü ile 1995 tarihli Patent ve Marka
Vekilleri Sınav Yönetmeliği 45 yürürlükten kalkmıştır. Şu an yürürlükte bulunan Yönetmelik,
patent ve marka vekilliği sisteminin eski düzenlemede öngörülen esaslarını korumakla
beraber bazı farklılıklar da içermektedir. Örneğin, yeni düzenlemede sınava katılanlara, sınav
sonuçlarının tebliğinden itibaren en geç 15 gün içinde sınav sonuçlarına itiraz hakkı
tanınmaktadır.
Patent ve marka vekili adaylarında aranan nitelikler açısından eski düzenlemede kabul
edilen esaslar, gerek 5000 sayılı Kanun’un 30. maddesinde gerekse 2004 tarihli Yönetmeliğin
5. maddesinde aynen korunmuştur. Buna göre patent veya marka vekilliği sınavına
başvuracak adaylarda aranan şartlar şunlardır:
44
544 sayılı KHK’nin 30. maddesinin üçüncü fıkrasında vekillik yeterlik sınavının patent ve marka vekilleri
açısından ayrı ayrı yılda bir kez yapılacağı hükmü yer almaktaydı.
45
14.04.1995 tarih ve 22258 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
70
•
Türk vatandaşı olmak,
•
Fiil ehliyetine sahip olmak,
•
Türkiye’de ikamet etmek,
•
Yüz kızartıcı suçlardan mahkumiyeti bulunmamak,
•
En az dört yıllık yüksek öğrenim kurumlarından birinden mezun olmak.
Vekillik yeterlik sınavı yazılı olup, sınaî hak ile ilgili uluslararası ve ulusal mevzuat ve
uygulamalarla uluslararası anlaşmalara ilişkin konuları kapsayacak soruların yanı sıra sınaî
haklar alanında bir konu üzerinde yazılacak kompozisyonu içerir.
4.2.2. Türkiye’de Patent ve Marka Vekilliği Sisteminin Sorunları
4.2.2.1. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Döneminde Tespit Edilen Sorunlar
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında patent ve marka vekilliği sistemine ilişkin
olarak yapılmış genel tespit, 544 sayılı KHK’nin 30. maddesinde vekiller için aranan şartların,
vekillik hizmetinin uluslararası standartlarda icra edilebilmesi için yeterli olmadığı ve
vekillerin örgütlenmesine ilişkin bir organizasyonun eksikliğidir. Bu iki temel belirlemeden
hareketle, vekillik sistemine ilişkin olarak aşağıdaki eksiklikler tespit edilmiştir:
• Vekillik sistemine ilişkin bütün kuralları içeren tek bir yasal düzenleme mevcut
değildir. En kısa zamanda bu tür bir yasal düzenlemenin çıkarılması için gerekli çalışmalara
başlanmalıdır.
• Vekillerin bağlı olduğu bir meslek odası veya birliği mevcut değildir. Vekillerin
mesleki örgütlenmesini sağlayacak bir organizasyonun kurulması için gerekli yasal
düzenlemeler yapılmalıdır.
• Vekillerde aranan niteliklerde bazı değişikliklere gidilmelidir. Bu kapsamda,
vekillerde en az bir yabancı dilde Kamu Personeli Dil Sınavında en az B seviyesinde başarılı
olma ile temel bilimler veya mühendislik dallarından birinde lisans derecesine sahip olma
niteliklerinin aranması önerilmiştir.
71
• Vekil olarak faaliyette bulunulabilmesi için belli bir eğitimden geçilmesi gereği
vurgulanarak, bu hizmeti gerçekleştirebilmek için en az üç yıl bu hizmeti icra eden bir vekil
yanında en az bir yıl staj yapma şartının aranması önerilmiştir.
4.2.2.2. Sekizinci Kalkınma Planında Belirlenen Hedefler Açısından 2005 Yılı İtibariyle
Gelinen Nokta
Patent-marka vekilliği konusunda tespit edilen sorunlar konusunda herhangi bir gelişme
kaydedilmemiştir. Vekillerde aranan nitelikleri düzenleyen yasal düzenlemelerde herhangi bir
değişiklik yapılmamıştır. Halen vekillik için yabancı dil şartı ile staj şartı aranmamaktadır.
Vekillerin bağlı bulunduğu meslek kuruluşu kurulmamıştır.
Vekillik mesleği sınaî haklar sisteminin etkin bir şekilde işletilmesinde çok önemli bir
yere sahiptir. Bu nedenle bu mesleği yapabilecek kişilerde aranan niteliklerin uluslar arası
standartlara uygun şekilde düzenlenmesi, bir meslek birliği kurulması, vekillerin
sorumluluğunun ayrıntılı düzenlemeye konu olması gerekmektedir. Bu nedenle vekillik
sistemine ilişkin konuyu bütün boyutlarıyla kapsayan bir yasal düzenlemenin en kısa zamanda
yapılması gerekmektedir.
4.3. İhtisas Mahkemeleri
4.3.1. İhtisas Mahkemelerinin Mevcut Yapılanması ve İşleyişi
Bir ülkede fikrî ve sınaî hakların etkin şekilde korunabilmesi açısından ihtisas
mahkemelerinin kurulması ve etkin şekilde faaliyet göstermesi bir zorunluluktur. Fikrî ve
sınaî haklara ilişkin düzenlemelerin yapılması sırasında ülkemizin bu ihtiyacı dikkate
alınarak, 551 sayılı KHK’nin 146., 554 sayılı KHK’nin 58., 555 sayılı KHK’nin 30. ve 556
sayılı KHK’nin 71. maddeleri ile ”Bu Kanun Hükmünde Kararnamelerde öngörülen bütün
davalarda, görevli mahkeme ihtisas mahkemeleridir. Asliye ticaret ve asliye ceza
mahkemelerinden hangilerinin ihtisas mahkemesi olarak görevlendirileceği ve bu
mahkemelerin yargı çevresi Adalet Bakanlığı’nın teklifi üzerine Hakimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu’nun kararı ile belirlenir.” Hükmü öngörülmüştür. Bu hükümlere dayanılarak Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun 13.07.1995 gün ve 503 sayılı kararı, ardından da 26.3.2001
tarih ve 335 sayılı kararı ile ilk ihtisas mahkemeleri kurulmuştur.
72
İstanbul’da 25.12.2000 tarihli Bakan Olur’u ile kurulan ve 23. 01.2001 tarihli ve 44
sayılı HSYK Kararı ile faaliyete geçirilen bir Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi ile bir
Fikrî ve Sınaî Haklar Ceza Mahkemesi’ne ilaveten, 23.09.2003 tarihli Bakan Olur’u ile ikinci
Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi, ve ikinci Fikrî ve Sınaî Haklar Ceza Mahkemesi,
19.07.2004 tarihli Bakan Olur’u ile üçüncü Fikrî ve Sınaî Haklar Ceza Mahkemesi,
21.03.2005 tarihli Bakan Olur’u ile üçüncü Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
kurulmuş ve faaliyete geçirilmiştir.
Buna ek olarak 23.09.2003 tarihli Bakan Olur’u ile Ankara’da bir Fikrî ve Sınaî Haklar
Hukuk Mahkemesi, bir Fikrî ve Sınaî Haklar Ceza Mahkemesi, İzmir’de bir Fikrî ve Sınaî
Haklar Ceza Mahkemesi kurulmuş ve faaliyete geçirilmiştir. Böylece 2000-2005 yılları
arasında toplam dokuz Fikrî ve Sınaî Haklar İhtisas Mahkemesi faaliyete geçirilmiştir.
İhtisas mahkemelerinin kurulmasını öngören düzenlemelerin kanun hükmünde
kararname niteliğinde olması, bu düzenlemelerin Anayasa’ya aykırılık sorununu gündeme
getirmiştir. Zira Anayasa’nın 142. maddesine göre mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri,
işleyişi, yargılama usulleri kanunla düzenlenir. İhtisas mahkemelerinin kuruluşuna ilişkin
yasal altyapı sorunu, 2004 yılında 5194 sayılı Kanun’un KHK’in ihtisas mahkemelerine
ilişkin hükümlerini tekrar düzenlemesi ile giderilmiştir.
5194 sayılı Kanun’un 5., 8., 11. ve 17. maddeleri, 551, 554, 555 ve 556 sayılı KHK’in
ihtisas mahkemelerinin görev ve yetkisini düzenleyen maddelerini şu şekilde değiştirmiştir:
“Bu Kanun Hükmünde Kararnamede öngörülen davalarda, görevli mahkeme ihtisas
mahkemeleridir. Bu mahkemeler tek hakimli olarak görev yaparlar. Asliye hukuk ve asliye
ceza mahkemelerinden hangilerinin ihtisas mahkemesi olarak görevlendirileceğini ve bu
mahkemelerin yargı çevresini, Adalet Bakanlığı’nın teklifi üzerine Hakimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu belirler.
2004 yılında 5194 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesine kadar fikri sınaî haklar
mahkemeleri bir başkan ve iki üye hakimden oluşan toplu mahkemeler olarak
çalışmaktaydılar. 5194 sayılı Kanunda ise ihtisas mahkemelerinin tek hakimli olarak
çalışacakları düzenlenmiştir. Böylece fikrî ve sınaî haklar mahkemeleri, 28.6.2004 tarihinden
bu yana tek hakimli olarak görev yapmaktadır.
73
4.3.2. İhtisas Mahkemelerinin Sorunları
İhtisas mahkemelerine ilişkin en önemli sorun, bu mahkemelerin sayısındaki
yetersizliktir. Mahkemelerdeki dosya sayısı oldukça fazladır. Bu durum, bu mahkemelerin
sayısının artırılması zorunluluğunu ortaya koymaktadır.
Mahkemelerin sayısının arttırılmasının yanı sıra uzman hakim sayısında da artış
olması gerekmektedir. Zira bu konuda yurt içinde ve yurt dışında eğitim görmüş hakim sayısı,
mevcut dava sayısına oranla çok düşüktür.
İhtisas mahkemelerinin görev alanı, fikrî sınaî hakları düzenleyen Kanun Hükmünde
Kararnamelerin uygulanması ile sınırlıdır. Uygulamada, tescilli bir sınaî hakka dayanarak
ihtisas mahkemelerinde açılan davaların, dava konusu hakkın hükümsüzlüğünün istenmesi
nedeniyle, ticaret mahkemesine gönderilmesi nadir değildir. Bu da davanın uzamasına neden
olmaktadır. Haksız rekabet hukukunun sınaî haklarla olan yakın ilgisi dikkate alınarak en
azından bu alandaki haksız rekabet davalarına da ihtisas mahkemelerinin bakması
düşünülebilir.
İhtisas mahkemelerindeki bir diğer sorun, sınaî haklar konusunun teknik özellikleri
nedeniyle sürekli bilirkişi incelemesinin gerekmesi, bu konuda bilirkişilik yapacak uzman
sayısının azlığı nedeniyle de dosyaların kısa sürede karara bağlanamamasıdır.
İhtisas mahkemelerine sağlanan teknolojik olanaklar da yeterli değildir. Bu
mahkemelerin bir bilgisayar ağı ile Adalet Bakanlığı, TPE ve Gümrük Müsteşarlığı gibi
kurumlar bağlanmasına ilişkin proje devam etmektedir. Ancak bu sisteme geçilebilmesi için
bütün ilgili kurumların bilgisayar ortamına geçmesi gerektiğinden çalışmalar sürmektedir.
Bununla birlikte ihtisas mahkemeleri hakimleri, Ankara Üniversitesi Fikrî ve Sınaî Haklar
Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin veritabanına ulaşabilmektedirler.
4. 4 Diğer Kurumlar
Sınaî haklar sisteminin uygulanmasında yer alan diğer kurumlar Tarım ve Köy İşleri
Bakanlığı, Ticaret Sicil Memurlukları, Sanayi Bakanlığı ve Gümrük Müsteşarlığı gibi
kurumlardır.
74
Bu kurumların ortak sorunu, teknik donanımdaki yetersizliktir. Bunun yanı sıra bu
kurumlarda eğitimli uzman personel çalıştırılması da sınaî haklar sisteminin etkinleştirilmesi
açısından önem taşımaktadır. Bu nedenle sınaî haklar sisteminde rol alan bütün kurumların
bilgisayar ağı ile birbirine bağlanması ve uzman personel yetiştirilmesi kısa vadede ulaşılması
gereken bir hedeftir.
5. SINAİ HAKLAR SİSTEMİNİN EKONOMİK BOYUTU
5.1. Etkin Bir Sınaî Haklar Sisteminden Beklenen Ekonomik Yararlar
Sınaî haklar sisteminin gitgide artan önemi, konunun ekonomik boyutuyla yakından
ilgilidir. Fikri hakların dünya ticaretinin bir parçası olduğu, TRIPS Anlaşması’nın WTO
bünyesinde ele alınması ile kabul edilmiştir.
Sınaî haklar sisteminin uluslararası düzeyde ortak standartlara bağlanmaya çalışılması
çabası, gelişmiş ülkelerle gelişmekte olan veya az gelişmiş ülkelerin konuya bakış
açılarındaki farklılık ve WIPO ve WTO bünyesinde oluşturulan sürekli komitelerde konu
üzerinde sürekli çalışılmasının temelinde, sistemin hangi tarafında bulunulduğuna bağlı olarak
ortaya çıkan çatışmadır.
Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere gelişmiş ülkeler, araştırma geliştirme
faaliyetlerine daha fazla yatırım yapmalarına bağlı olarak daha fazla teknolojik yenilik
gerçekleştirmekte, buna bağlı olarak daha çok patent elde etmekte ve bu patentlerin ve diğer
sınaî hakların sıkı şartlarda korunmasında ısrarcı tavır takınmaktadırlar. Buna karşılık
teknolojik kapasitesi ve AR-GE yatırım düzeyi düşük olan gelişmekte olan ve en az gelişmiş
ülkelerde hakim olan görüş, sınaî haklar sisteminin temelde gelişmiş ülke menfaatlerine
hizmet ettiğidir.
Son yıllarda zayıf ekonomik koşullar bilim ve teknolojideki yatırımları sınırlamıştır.
Araştırma geliştirme faaliyetlerindeki küresel yatırımlar 1994 yılından 2001 yılına yıllık
olarak %4.6 oranında artmışken, 2001 yılından 2002 yılına artış %1’in altında kalmıştır.
OECD bölgesinde daha güçlü ekonomik büyüme sağlanabilmesi için bilim, teknoloji ve
yenilik alanlarında yeni fırsatların gelişerek desteklenmesini gerektirmektedir. Birçok OECD
ülkesi bilim, teknoloji ve yenilik politikaları için yeni veya revize edilmiş ulusal planlar
75
geliştirmektedir. Ülkelerin giderek daha fazla oranda AR-GE harcamalarının yükseltilmesi
için hedefler oluşturmaktadır. Ülkeler AR-GE’de işletme yatırımlarını teşvik ederek ve özel
sektör ile kamu sektörü arasındaki bağı güçlendirerek kamu kaynakları ile yapılan
araştırmalarının kalitesini ve etkinliğini artırmak yollarını aramaktadır.
Aynı zamanda günümüzde bilim, teknoloji ve yenilik faaliyetleri giderek daha fazla
küresel hale gelmektedir. Çin, İsrail ve Rusya’daki toplam AR-GE harcamaları, 2001 yılında
OECD ülkelerinin toplamının %15’ine karşılık gelmektedir. Bu oranın 1995 yılında %6.4
olduğu düşünülürse gelişmenin seyri daha açık olarak ortaya konulabilir. Birçok OECD
ülkesinde çokuluslu şirketlerin şubeleri tarafından gerçekleştirilen AR-GE faaliyetlerinin payı
yükselmiştir.
Birçok ülke ve Avrupa Birliğinde hem kamu hem de özel kesim tarafından, AR-GE
harcamalarının artırılması için açık hedefler oluşturmuş ve bu hedeflere ulaşmak için
politikalar belirlemişlerdir. Kamu kaynakları artan bir şekilde daha büyük ekonomik ve sosyal
gelişmelerin yaratacağına inanılan ITC, biyoteknoloji gibi popüler alanlara aktarılarak
bilimsel ve teknolojik alanların genişletilmesi amaçlanmaktadır. İçinde Danimarka, Almanya,
Hollanda, Norveç gibi ülkelerin olduğu birçok ülkede belirlenmiş öncelikli alanlarda
yapılacak araştırma faaliyetlerinin finanse edilmesi için özel fonlar oluşturulmuştur.
Ülkeler aynı zamanda küçük ve orta ölçekli işletmelerde AR-GE ve girişimcilik
faaliyetlerinin desteklenerek artırılması için çaba sarf etmektedir. Bu tür destekler risk
sermayesi sisteminin teşvik edilmesi gibi somut yollarla yapılmaktadır.
Sınaî haklar sisteminde yer alan aktörlerin çatışan çıkarlarından kaynaklanan
kutuplaşma yeni değildir. Her ne kadar sınaî haklar, özellikle de patent sistemi, konunun
WTO bünyesinde ele alınması ve ilaçlara erişim gibi hassas konuların tartışılmasıyla
güncellik kazanmış ise de sistemin temeline ilişkin tartışma yeni değildir. 1800’lü yıllardan
beri patent sisteminin yararlılığı konusu tartışma konusu yapılmış, sistem özellikle
ekonomistler tarafından eleştirilmiş ve sisteme alternatif aranmıştır. Bununla birlikte uzun
süren ateşli tartışmalar sistemi savunanlar lehine sonuçlanmıştır. O dönemden bu yana, patent
başta olmak üzere sınaî haklar sistemi yaygınlaşmakta, günümüzde uluslararası bir ağ
oluşturma yolundadır. Gelişen teknolojiye paralel olarak koruma konuları da artmaktadır,
örneğin entegre devre topoğrafyası kavramının uluslararası yükümlülüklerin konu olması gibi.
76
Sınaî haklar sisteminin temeline ilişkin bu tartışmalara rağmen sistemin gitgide
yaygınlaşması ve gelişmekte olan ülkeler ile az gelişmiş ülkelerin sisteme entegre olmalarının
nedeni, sadece uluslararası yükümlülüklere uygun hareket etmenin yanı sıra sistemden
beklenen ekonomik yararlardır. Sınaî mülkiyet sisteminin, Amerika Birleşik Devletleri ve
Avrupa ülkelerinin yanısıra özellikle Uzak Doğu ülkelerinin ekonomik kalkınmalarında çok
önemli yer tuttuğu bilinen bir gerçektir. Özellikle Japonların “mucize” olarak ifade edilen
atılımının temelinde iyi yapılandırılmış bir patent sistemi yatmaktadır.
Etkin bir sınaî mülkiyet sisteminden beklenen temel ekonomik yararlar, yenilikçi
faaliyetlerde ve araştırma geliştirme faaliyetlerinde artış olmasıdır. Bu iki ekonomik yarar
hem yerli girişimciler, hem de yabancı yatırımcılar açısından da beklenmektedir.
Konuya yabancı yatırımcılar açısından bakıldığında, bir ülkede etkin bir sınaî haklar
sisteminin mevcut olması güven ortamı yaratacağından yabancı firmaların yatırım kararlarını
etkileyecektir. Buna paralel olarak beklenen, yabancı yatırımların sayısında artış olmasıdır.
Yabancı yatırımlar, doğrudan şirket kurma, yerli şirketlere ortak olma, teknoloji transfer
sözleşmesi yapma gibi şekillerde gerçekleşebilecektir. Etkin bir sınaî haklar sistemi ile
yabancı yatırımlar arasında olumlu bir ilişki olduğunun tespiti durumunda bunun dolaylı
olarak gayrisafi milli hasılaya yansıdığını kabul etmek gerekecektir.
Sınaî haklar sisteminin yerli işletmeler açısından etkisine bakıldığında ise yerli yenilikçi
faaliyetlerde artış olması beklenmektedir. Zira yabancı yatırımlarda beklenen artışa karşı yerli
firmaların kendilerini korumaları ancak yenilikçi adımlar atarak pazardaki rekabet güçlerini
artırmalarıyla mümkün olacaktır. Yenilikçi faaliyetlerde artış da ancak araştırma geliştirme
faaliyetlerinde artışla sağlanabilecektir.
Yerli ve yabancı firmalar açısından belirlenen bu hedeflere ulaşılması halinde ülkenin
teknolojik kapasitesinde, gayrisafi milli hasılada ve buna bağlı olarak kişi başına düşen milli
gelirde artış olacaktır.
5.2. Sınaî Haklar Sisteminin Türkiye Ekonomisine Etkileri
Sınaî haklar sisteminin ekonomik boyutu konusu Türkiye’de henüz araştırılmış bir konu
değildir. Ülkemizde araştırma geliştirme ve teknolojik yenilik faaliyetlerinin ekonomideki
77
yeri, diğer ülkelerle karşılaştırıldığında düşük düzeydedir. Türkiye’nin AR-GE faaliyetlerinin
çerçevesi aşağıdaki tabloda sunulmuştur.
Tablo 9 : AR-GE Harcaması
TL
Satın alma gücü
paritesi
1992
5.356.814
1436,1
767,5
1993
8.776.139
1476,5
785,3
1994
13.991.270
1154,8
476,1
1995
29.509.395
1302,8
639,0
1996
66.727.983
1719,1
817,8
1997
141.781.665
2011,7
933,3
1998
260.422.137
2114,3
1005,1
1999
489.162.882
2636,0
1157,7
1992
4,9
4,9
4,9
1993
4,4
4,4
4,4
1994
3,6
3,6
3,6
1995
3,8
3,8
3,8
1996
4,5
4,5
4,5
1997
4,9
4,9
4,9
1998
5,0
5,0
5,0
1999
6,3
6,3
6,3
1992
91.436
24,5
13,1
1993
147.521
24,8
13,2
1994
230.971
19,1
7,9
1995
478.707
21,1
10,4
1996
1.064.197
27,4
13,0
1997
2.268.144
32,2
14,9
1998
4.003.292
32,5
15,5
1999
7.387.828
39,8
17,5
Dolar
AR-GE harcaması
AR-GE harcaması/ GSYİH
Kişi başına düşen AR-GE harcaması
Kaynak: DİE
78
Türkiye’deki AR-GE faaliyetleri, araştırmacı sayısı ve patent sayısının diğer OECD ülkeleri
içindeki yeri aşağıdaki tablolarda ifade edilmiştir.
Grafik 2: OECD Ülkelerinde AR-GE Harcamaları, 2002
Gayrisafi Hasıla İçindeki Pay
18
15
12
9
6
3
M
ex
ic
Tu o
rk
ey
Ita
Po ly
rtu
g
G al
re
ec
Po e
la
n
Sl
ov H u d
n
ak
ga
R
ep ry
ub
l
Au ic
st
ria
Sp
ai
n
N Irela
e
n
t
U
ni her d
te
d land
Ki
ng s
do
m
EU
C 15
an
ad
a
K
O
o
EC rea
D
t
G ota
er
l
m
D an y
en
m
ar
Fr k
an
Au ce
st
ra
Be lia
N
ew lgiu
Ze m
al
an
d
N
U
o
ni
te rwa
d
St y
at
es
Ja
pa
Sw n
ed
e
Fi n
nl
an
d
0
Kaynak: OECD
Grafik 3: OECD Ülkelerinde Araştırmacı Kapasitesi, 2001
1000 Çalışan Kişi Başına
Kaynak: OECD
79
Grafik 4: OECD Ülkelerinde Üçlü Patent Sayıları, 2000
Milyon Kişi Başına
120
100
80
60
40
20
Tu
rk
M ey
ex
Po ico
Sl
ov G land
ak re
R ec
ep e
u
C
ze Po bli
ch rt c
R uga
ep l
ub
l
Sp ic
a
H
N u in
ew ng
Ze ary
al
an
Ko d
r
Ire ea
la
nd
Ita
Ic ly
e
Au lan
st d
r
C alia
a
n
U
a
ni
te No da
d
r
Ki wa
ng y
do
Au m
s
Be tria
lg
iu
Fr m
an
Lu E ce
xe U
m 1
O bo 5
EC u
D rg
t
D
U e ot a
ni nm l
te
d a
N St rk
et a
he te
rl s
G and
er s
m
Sw any
ed
e
Ja n
pa
Sw Fin n
itz land
er
la
nd
0
Kaynak: OECD
Grafiklerden görülebileceği gibi Türkiye’nin diğer OECD ülkeleri arasında AR-GE
faaliyetleri kapasitesi oldukça düşük düzeydedir. Sınaî haklar sisteminden beklenen ekonomik
yararlara ulaşılması halinde Türkiye’nin bu pozisyonunda bir değişiklik olup olmayacağı
konusu gündeme gelecektir.
Sınaî haklardan beklenen ekonomik yararlar dikkate alınarak sınaî hakların Türkiye
ekonomisindeki yerinin belirlenmesi, konuya ilişkin stratejilerin belirlenebilmesi açısından
büyük önem taşımaktadır. Bu kapsamda, sınaî haklar sisteminin araştırma-geliştirme,
teknolojik yenilik faaliyetleri ile yabancı yatırımlarda artışa neden olup olmadığı, firma
bazında ne gibi etkisi olduğu sorularının firma bazında alan araştırması yapılarak ve makro
ekonomik verilerden yararlanılarak tespit edilmesi gerekmektedir. 9. Kalkınma Planı
kapsamında, kısa bu konudaki bir projenin kurumlarca desteklenmesi kısa vadeli hedefler
arasında yer almalıdır.
80

Benzer belgeler