Sınai Haklar Ön Raporu
Transkript
Sınai Haklar Ön Raporu
T.C.BAŞBAKANLIK DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI DOKUZUNCU KALKINMA PLANI FİKRİ MÜLKİYET HAKLARI ÖZEL İHTİSAS KOMİSYONU SINAÎ HAKLAR ÖN RAPORU Raportör Yrd. Doç. Dr. Feyzan H. ŞEHİRALİ ÇELİK Ekim 2005 2 İÇİNDEKİLER GİRİŞ......................................................................................................................................... 1 1. ULUSLARARASI SINAÎ HAKLAR SİSTEMİ ve SİSTEM İÇİNDE............................ 2 TÜRKİYE’NİN BULUNDUĞU NOKTA .............................................................................. 2 1.1. Sınaî Hak Korumasının Kapsamı.................................................................................... 2 1.2. Uluslararası Sınaî Haklar Sisteminin Oluşumunda Aşamalar......................................... 4 1.2.1. Sınaî Hakların Korunmasında İki Temel İlke: Tescil İlkesi ve Ülkesellik İlkesi .... 4 1.2.2. Sınaî Hakların Tescili İşlemlerinde Ülkesellik İlkesinin Olumsuz Etkilerinin Yumuşatılması Çabaları-WIPO ve Avrupa Patent Ofisi Düzeyindeki Çalışmalar ............ 4 1.2.2.1. Rüçhan Hakkı.................................................................................................... 4 1.2.2.2. Tescil Edilebilirlik Şartları Ulusal Mevzuata Göre İncelenecek Sınaî Hak Başvurularının İlgili Ülkelere Tek Bir Merkez Aracılığıyla İletilmesi.......................... 5 1.2.2.3. Farklı Ülkelerin Ulusal Mevzuatlarına Göre Korunacak Sınaî Hak Başvurularının Tescil Edilebilirlik Şartlarının Ortak Kurallara Bağlanması ................. 5 1.2.3. Sınaî Hakların Korunmasına İlişkin Farklı Ulusal Sistemlerin Ortak Kurallara Bağlanması ......................................................................................................................... 6 1.2.3.1. Dünya Ticaret Örgütü (WTO) Bünyesindeki Gelişmeler ................................. 6 1.2.3.2. Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü (WIPO) Bünyesindeki Gelişmeler .................... 8 1.2.3.3. AB Bünyesindeki Gelişmeler............................................................................ 8 1.3. Türkiye’nin Uluslararası Sınaî Haklar Sistemi İçindeki Yeri ......................................... 9 2. SINAİ HAKLARIN KORUNMASINA İLİŞKİN YASAL DÜZENLEMELER.......... 12 2.1. Patentler......................................................................................................................... 12 2.1.1. Uluslararası Düzeyde ve AB Hukukunda Patent Sistemlerinin Uyumlaştırılması Süreci................................................................................................................................ 12 2.1.1.1. Şekli Uyumlaştırma (Ortak tescil prosedürü).................................................. 12 2.1.1.2. Maddi (İçeriksel) Uyumlaştırma (Patent Verilebilirlik Şartlarının Uyumlaştırılması)......................................................................................................... 12 2.1.1.2.1. Avrupa Patent Sözleşmesi........................................................................ 12 2.1.1.2.2. TRIPS Anlaşması ..................................................................................... 13 2.1.2. Türk Hukukunda ve Uygulamasında Patentler ...................................................... 14 2.1.2.1. Türkiye’nin Uluslararası ve Bölgesel Nitelikteki Anlaşmalara Katılımı ........ 14 2.1.2.2. Yürürlükteki Yasal Düzenlemeler................................................................... 14 2.1.3. Yürürlükteki Yasal Düzenlemelere ve Uygulamaya İlişkin Sorunlar.................... 14 2.1.3.1. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Döneminde Tespit Edilen Sorunlar...... 14 2.1.3.2. Sekizinci Kalkınma Planında Belirlenen Hedefler Açısından 2005 Yılı İtibariyle Gelinen Nokta............................................................................................... 15 2.1.4. Patentlerle İlgili Uluslararası Düzeyde Tartışmalı Konular ve Türkiye’nin Yaklaşımı ......................................................................................................................... 18 2.1.4.1. Biyoteknolojik Buluşlar .................................................................................. 18 2.1.4.2. İlaçların Zorunlu Lisansa Konu Olması .......................................................... 20 2.1.4.3. Bilgisayar Programlarıyla Bağlantılı Buluşların Patentlenebilmesi................ 21 2.2. Faydalı Modeller ........................................................................................................... 24 2.2.1. Uluslararası Düzeyde Faydalı Modeller................................................................. 25 2.2.2. AB Hukukunda Faydalı Modeller .......................................................................... 26 2.2.3. Türk Hukukunda ve Uygulamasında Faydalı Modeller......................................... 26 i 2.2.3.1. Türkiye’nin Taraf Olduğu Uluslararası Anlaşmalar ....................................... 26 2.2.3.2. Yürürlükteki Yasal Düzenlemeler................................................................... 26 2.2.3.3. Yürürlükteki Yasal Düzenlemelere ve Uygulamaya İlişkin Sorunlar............. 28 2.2.3.3.1. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Döneminde Tespit Edilen Sorunlar28 2.2.3.3.2. Sekizinci Kalkınma Planında Belirlenen Hedefler Açısından 2005 Yılı İtibariyle Gelinen Nokta........................................................................................... 29 2.3. Markalar ........................................................................................................................ 30 2.3.1. Uluslararası Düzeyde ve AB Hukukunda Markalara İlişkin Düzenlemelerin Uyumlaştırılması Süreci................................................................................................... 30 2.3.1.1. Şekli Şartlara ve Tescil İşlemlerine İlişkin Uyumlaştırma Süreci .................. 30 2.3.1.2. Maddi Şartlara İlişkin Uyumlaştırma Süreci................................................... 31 2.3.1.2.1. Küresel düzeyde-TRIPS Standartları ....................................................... 31 2.3.1.2.2. AB Düzeyinde-Topluluk Markası............................................................ 32 2.3.2. Türk Hukukunda ve Uygulamasında Markalar...................................................... 32 2.3.2.1. Türkiye’nin Uluslararası ve Bölgesel Nitelikteki Anlaşmalara Katılımı ........ 32 2.3.2.2. Yürürlükteki Yasal Düzenlemeler................................................................... 33 2.3.2.3. Yürürlükteki Yasal Düzenlemelere ve Uygulamaya İlişkin Sorunlar............. 34 2.3.2.3.1. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Döneminde Tespit Edilen Sorunlar34 2.3.2.3.2. Sekizinci Kalkınma Planında Belirlenen Hedefler Açısından 2005 Yılı İtibariyle Gelinen Nokta........................................................................................... 35 2.4. Coğrafi İşaretler............................................................................................................. 37 2.4.1. Uluslararası Düzeyde Coğrafi İşaretler .................................................................. 37 2.4.2. AB Hukukunda Coğrafi İşaretler ........................................................................... 38 2.4.3. Türk Hukukunda ve Uygulamasında Coğrafi İşaretler .......................................... 38 2.4.3.1. Türkiye’nin Uluslararası ve Bölgesel Nitelikteki Anlaşmalara Katılımı ........ 38 2.4.3.2. Yürürlükteki Yasal Düzenlemeler................................................................... 39 2.4.3.3. Yürürlükteki Yasal Düzenlemelere ve Uygulamaya İlişkin Sorunlar............. 39 2.4.3.3.1. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Döneminde Tespit Edilen Sorunlar39 2.4.3.3.2. Sekizinci Kalkınma Planında Belirlenen Hedefler Açısından 2005 Yılı İtibariyle Gelinen Nokta........................................................................................... 39 2.4.3.4. Coğrafi İşaretlere İlişkin Uluslararası Tartışma Konuları ve Türkiye’nin Yaklaşımı ..................................................................................................................... 40 2.5. Endüstriyel Tasarımlar .................................................................................................. 41 2.5.1. Uluslararası Düzeyde Endüstriyel Tasarımlar........................................................ 41 2.5.2. AB Hukukunda Endüstriyel Tasarımlar................................................................. 42 2.5.3. Türk Hukukunda ve Uygulamasında Endüstriyel Tasarımlar................................ 43 2.5.3.1. Türkiye’nin Uluslararası ve Bölgesel Nitelikteki Anlaşmalara Katılımı ........ 43 2.5.3.2. Yürürlükteki Yasal Düzenlemeler................................................................... 43 2.5.3.3. Yürürlükteki Yasal Düzenlemelere ve Uygulamaya İlişkin Sorunlar............. 44 2.5.3.3.1. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Döneminde Tespit Edilen Sorunlar44 2.5.3.3.2. Sekizinci Kalkınma Planında Belirlenen Hedefler Açısından 2005 yılı İtibariyle Gelinen Nokta........................................................................................... 45 2.6. Entegre Devre Topoğrafyaları....................................................................................... 46 2.6.1. Uluslararası Düzeyde Entegre Devre Topoğrafyaları ............................................ 46 2.6.2. AB Hukukunda Entegre Devre Topoğrafyaları ..................................................... 47 2.6.3. Türk Hukukunda ve Uygulamasında Entegre Devre Topoğrafyaları .................... 47 2.6.3.1. Türkiye’nin Uluslararası ve Bölgesel Nitelikteki Anlaşmalara Katılımı ........ 47 2.6.3.2. Yürürlükteki Yasal Düzenlemeler................................................................... 48 ii 2.6.3.3. Yürürlükteki Yasal Düzenlemelere ve Uygulamaya İlişkin Sorunlar............. 48 2.6.3.3.1. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Döneminde Tespit Edilen Sorunlar48 2.6.3.3.2. Sekizinci Kalkınma Planında Belirlenen Hedefler Açısından 2005 Yılı İtibariyle Gelinen Nokta........................................................................................... 49 2.7. Yeni Bitki Çeşitleri........................................................................................................ 49 2.7.1. Uluslararası Düzeyde Yeni Bitki Çeşitleri ............................................................. 49 2.7.2. Türk Hukukunda ve Uygulamasında Yeni Bitki Çeşitlerinin Korunması ............. 49 2.7.2.1. Türkiye’nin Uluslararası Anlaşmalara Katılımı .............................................. 50 2.7.2.2. Yürürlükteki Yasal Düzenlemeler................................................................... 50 Islahçı hakkı başvuruları, 2005 ................................................................................ 51 2.7.2.3.Yürürlükteki Yasal Düzenlemelere ve Uygulamaya İlişkin Sorunlar.............. 51 2.7.2.3.1. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında Tespit Edilen Sorunlar............. 51 2.7.2.3.2. Sekizinci Kalkınma Planında Belirlenen Hedefler Açısından 2005 Yılı İtibariyle Gelinen Nokta........................................................................................... 52 2.8. Know-how/Açıklanmamış Bilgiler .............................................................................. 53 2.8.1. Uluslararası Düzeyde ve AB Hukukunda Açıklanmamış Bilgilerin Korunması ... 53 2.8.2- Türk Hukukunda ve Uygulamasında Açıklanmamış Bilgilerin Korunması.......... 55 2.8.2.1. TRIPS Anlaşması Md. 39/II Açısından Değerlendirme.................................. 55 2.8.2.2. TRIPS Anlaşması Md. 39/III Açısından Değerlendirme ................................ 57 2.8.3.Yürürlükteki Yasal Düzenlemelere ve Uygulamaya İlişkin Sorunlar..................... 60 2.8.3.1. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında Tespit Edilen Sorunlar.................... 60 2.8.3.2. Sekizinci Kalkınma Planında Belirlenen Hedefler Açısından 2005 yılı itibariyle gelinen nokta................................................................................................. 61 2.9. Ticaret Unvanları........................................................................................................... 62 2.9.1. Uluslararası Düzeyde ve AB Hukukunda Ticaret Unvanları ................................. 62 2.9.2. Türk Hukukunda ve Uygulamasında Ticaret Unvanları ........................................ 62 2.9.2.1. Yürürlükteki Yasal Düzenlemeler................................................................... 62 2.9.2.2. Yürürlükteki Yasal Düzenlemelere ve Uygulamaya İlişkin Sorunlar............. 63 2.9.2.2.1. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Döneminde Tespit Edilen Sorunlar63 2.9.2.2.2. Sekizinci Kalkınma Planında Belirlenen Hedefler Açısından 2005 Yılı İtibariyle Gelinen Nokta........................................................................................... 63 3. SINAİ HAK KORUMASI-REKABET İLİŞKİSİ........................................................... 64 3.1. Haksız Rekabet Hükümleri ........................................................................................... 65 3.2. Rekabet Hukuku Hükümleri.......................................................................................... 66 4. SINAİ HAKLAR SİSTEMİNİN UYGULANMASINDA KURUMSAL YAPI............ 67 4.1. Türk Patent Enstitüsü .................................................................................................... 67 4.1.1. TPE’nin Mevcut Yapılanması ve İşleyişi............................................................... 67 4.1.2. Türk Patent Enstitüsünün Yapısına ve İşleyişine İlişkin Sorunlar......................... 68 4.1.2.1. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Döneminde Tespit Edilen Sorunlar...... 68 4.1.2.2. Sekizinci Kalkınma Planında Belirlenen Hedefler Açısından 2005 yılı itibariyle gelinen nokta................................................................................................. 69 4.2. Patent ve Marka Vekilleri ............................................................................................. 70 4.2.1. Türkiye’de Patent ve Marka Vekilliği Sistemi....................................................... 70 4.2.2. Türkiye’de Patent ve Marka Vekilliği Sisteminin Sorunları.................................. 71 4.2.2.1. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Döneminde Tespit Edilen Sorunlar...... 71 iii 4.2.2.2. Sekizinci Kalkınma Planında Belirlenen Hedefler Açısından 2005 Yılı İtibariyle Gelinen Nokta............................................................................................... 72 4.3. İhtisas Mahkemeleri ...................................................................................................... 72 4.3.1. İhtisas Mahkemelerinin Mevcut Yapılanması ve İşleyişi ...................................... 72 4.3.2. İhtisas Mahkemelerinin Sorunları .......................................................................... 74 5. SINAİ HAKLAR SİSTEMİNİN EKONOMİK BOYUTU............................................. 75 5.1. Etkin Bir Sınaî Haklar Sisteminden Beklenen Ekonomik Yararlar .............................. 75 5.2. Sınaî Haklar Sisteminin Türkiye Ekonomisine Etkileri................................................ 77 iv GİRİŞ Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı Dokuzuncu Kalkınma Planı kapsamında hazırlanan Fikrî Mülkiyet Hakları Özel İhtisas Komisyonu Sınaî Haklar Ön Raporunun amacı, Sınaî Haklar Özel İhtisas Komisyonu’nda ele alınacak konulara bir altyapı oluşturması ve Komisyon toplantısına bir ölçüde yön verebilmesidir. Raporda öncelikle uluslararası sınaî haklar sisteminin gelişimi ve Türkiye’nin bu sistem içindeki yeri hakkında bilgi verilmektedir. Sınaî haklar sisteminin küresel yapısı dikkate alınarak ulusal düzenlemeler ele alınmadan önce konunun uluslararası düzeydeki gelişimine yer verilmiştir. Uluslararası sınaî haklar sisteminin aşamaları belirlendikten sonra sınaî haklarının hukuksal boyutu ele alınmakta, bu kapsamda öncelikle sınaî hakların korunmasına ilişkin yasal düzenlemeler, ardından da sınaî hakların uygulanmasında rol alan kurumsal yapı incelenmektedir. Bu bölümde izlenen yöntem, konuya ilişkin uluslararası gelişmelerle AB hukukuna ilişkin bilgi verilmesi ve ardından Türk hukuku ile uygulamasının ele alınmasıdır. Son bölümde ise sınaî haklar sisteminin ekonomik boyutu hakkında temel açıklamalar yapılmaktadır. Devlet Planlama Teşkilatı’nın Kalkınma Planı raporlarının amacı konuya ilişkin sorunların belirlenerek belli bir döneme yönelik stratejik hedefler tespit edilmesidir. Bu nedenle, Türk hukukundaki yasal düzenlemeler ve uygulama ele alınırken öncelikle Sekizinci Kalkınma Planı Döneminde tespit edilen sorunlar ortaya konarak, 2005 yılı itibariyle bu sorunlar açısından gelinen nokta belirlenmeye çalışılmıştır. Bu değerlendirme yapılırken Ekim 2005 itibariyle yürürlükte bulunan yasal düzenlemeler ve uygulama dikkate alınmıştır. 1 1. ULUSLARARASI SINAÎ HAKLAR SİSTEMİ ve SİSTEM İÇİNDE TÜRKİYE’NİN BULUNDUĞU NOKTA 1.1. Sınaî Hak Korumasının Kapsamı Sınaî hak koruması kavramı, en genel ifade ile endüstri alandaki fikir ürünlerinin korunmasına ilişkin düzenlemelerin tümünü kapsamaktadır. Uluslararası düzeyde sınaî hak kavramını içeren ilk düzenleme, 20 Mart 1883 tarihli Sınaî Hakların Korunmasına İlişkin Paris Sözleşmesi’dir. Paris Sözleşmesi’nin 1. maddesi, sınaî hakların kapsamını belirlemesi açısından önem taşımaktadır. Buna göre, sınaî hak koruması patentleri, faydalı modelleri, endüstriyel desen ve modelleri, fabrika, ticaret ve hizmet markalarını, ticaret unvanlarını, coğrafi işaretleri ve haksız rekabetin engellenmesini kapsamaktadır. Bu genel belirlemenin yanısıra Sözleşme’de, sınaî hak kavramının sadece kelimenin gerçek anlamında endüstri ve ticareti değil, tarım ve yer kaynaklarının kullanımı ile elde edilen şarap, tahıl, tütün mineral, meyve, çiçek gibi ürünleri de kapsayacak şekilde en geniş anlamda anlaşılacağı öngörülmektedir. Paris Sözleşmesi’nin sınaî hak korumasına ilişkin olarak belirlediği temel esaslar dahilinde, o tarihten bu yana farklı hak türleri uluslararası düzeyde özel düzenlemelere konu olmuş, teknolojik gelişmeye paralel olarak yeni bazı ürünlerin özel olarak korunması ihtiyacı da doğmuştur. Buna en çarpıcı örnek, Paris Sözleşmesi’nin kabul edildiği tarihte öngörülemeyecek durumda olmakla beraber günümüz elektronik sanayinin vazgeçilmez bir unsuru haline gelmiş olan entegre devre topoğrafyalarının korunması ihtiyacının doğmuş olmasıdır. Dünya ticaretinde ve teknolojik alanda meydana gelen bu gelişmeleri yansıtan uluslararası düzenleme, üye devletlerin fikrî hak korumasından belli standartları kabul etmelerini öngören Dünya Ticaret Örgütü Sözleşmesi’nin eki olan TRIPS Anlaşması olmuştur. Anlaşma, öncelikle Paris Sözleşmesi hükümleriyle bağlantı kurarak üye devletleri Paris Sözleşmesi’nin 1967 metninin 1-12. maddeleri ile 19. maddesine uymakla yükümlü tutmuştur. Dolayısıyla Paris Sözleşmesi’nin kapsamını belirlediği sınaî hak koruması, TRIPS Anlaşması’nda da onaylanmıştır. İki Anlaşma arasında kurulan bağlantının önemi, özellikle haksız rekabetin önlenmesine yönelik hükümlerin sınaî hak koruması içinde yer almasının, TRIPS Anlaşması’nca da onaylanmış olması noktasındadır. TRIPS Anlaşması’nın ikinci 2 kısmı, Fikrî haklar kapsamında bulunan hakları ve bu hakların korunmasına ilişkin olarak üye devletlerden beklenen minimum standartları düzenlemektedir. Bu kısımda düzenlenmiş olan haklar şunlardır: • Eser sahibinin hakları (bilgisayar programları ile ilgili açık hükümle beraber) • Markalar (Md. 15-21), • Coğrafi işaretler (Md. 22-24), • Endüstriyel Tasarımlar (Md. 25-26), • Patentler (Md. 27-34), • Patentlere ilişkin 27. maddenin üçüncü fıkrasında yeni bitki çeşitleri, • Entegre Devre Topoğrafyaları (Md. 35-38), • Açıklanmamış Bilgiler (Md. 39). Böylelikle TRIPS Anlaşması, Paris Sözleşmesi’nden farklı olarak entegre devre topoğrafyaları ile açıklanmamış bilgileri de koruma kapsamına almıştır. Yukarıda da belirtildiği gibi, entegre devre topoğrafyaları teknolojik gelişime paralel olan bir kavram olmakla beraber, açıklanmamış bilgilerin korunması Paris Sözleşmesi’nde açıkça ifade edilmese de temelini bu Sözleşmede bulan haksız rekabet hükümlerinden almaktadır. Nitekim TRIPS Anlaşması’nın 39. maddesi, açıklanmamış bilgilerin “dürüst ticari uygulamalara aykırı” fiillere karşı korunacağını öngörmektedir. Dolayısıyla, korumaya esas olan aslen, haksız rekabet hükümleri olmaktadır. Bu hükümle, TRIPS Anlaşması’nın, Paris Sözleşmesi ile olan bağlantısı daha somut olarak ortaya çıkmaktadır. Yine Paris Sözleşmesi ile olan ilişki nedeniyle, TRIPS Anlaşması’nda açıkça düzenlenmemesine rağmen faydalı modeller ve ticaret unvanları da sınaî hak kapsamında yer almaktadır. Sınaî haklara ilişkin bu iki temel düzenlemenin hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, bu kapsamda ele alınacak konular, patentler, faydalı modeller, markalar, coğrafi işaretler, endüstriyel tasarımlar, yeni bitki çeşitleri, entegre devre topoğrafyaları, ve haksız rekabet ile ilişkileri nedeniyle açıklanmamış bilgiler ile ticaret unvanlarıdır. 3 1.2. Uluslararası Sınaî Haklar Sisteminin Oluşumunda Aşamalar 1.2.1. Sınaî Hakların Korunmasında İki Temel İlke: Tescil İlkesi ve Ülkesellik İlkesi Sınaî hakların korunmasında iki temel ilke bulunmaktadır. Birincisi, sınaî haklar için özel korumadan yararlanılabilmesi için hakkın tescil edilmiş olması gereğidir. Buna karşılık haksız rekabet koruması için böyle bir şart bulunmamaktadır. Haksız rekabetin yasal şartları mevcut olduğu sürece tescil şartına gerek kalmaksızın koruma mümkündür. Hakkın tescille kazanılması kuralı, beraberinde ikinci bir soruyu getirmektedir: Tescil, hangi sınırlar içinde koruma sağlayacaktır? Bu sorunun cevabını sınaî hak korumasının en temel prensibi oluşturmaktadır: Ülkesellik ilkesi. Bu ilkeye göre, bir ülkede tescil edilmiş olan sınaî hakka sadece bu ülke sınırları içinde koruma sağlanır. Bu ilkenin doğal sonucu, sınaî hakkını birden fazla ülkede korumak isteyen hak sahibinin, koruma talep ettiği ülkelerin her birinde ayrı ayrı tescil başvurusunda bulunması gereğidir. İşte bu zorunluluğu aşma çabaları, sınaî hak alanında yapılan birçok uluslararası düzenlemenin temelini oluşturmaktadır. 1.2.2. Sınaî Hakların Tescili İşlemlerinde Ülkesellik İlkesinin Olumsuz Etkilerinin Yumuşatılması Çabaları-WIPO ve Avrupa Patent Ofisi Düzeyindeki Çalışmalar Sınaî hak korumasının ülkesel düzeyde olması, sınaî hakka konu ürünlerin sürekli uluslararası ticarete konu olması gerçeği karşısında hak sahiplerinin haklarının yeterince korunamamasına neden olmuştur. Zira hakkın birden fazla ülkede tescil ettirilmesi, hak sahibi açısından masraflı olmanın yanı sıra zaman açısından da dezavantajlıdır. Sınaî haklar sisteminin bu olumsuz yönlerini yumuşatabilmek amacıyla 1883 tarihli Paris Sözleşmesi’nde rüçhan hakkının tanınmasıyla başlayan süreç, günümüzde birden fazla ülkede eş kapsamlı ve eş etkili haklar tanınması noktasına kadar gelmiştir. 1.2.2.1. Rüçhan Hakkı Paris Sözleşmesi’nin 4. maddesine göre Paris Birliği’ne üye ülkelerden birinde patent, faydalı model, endüstriyel tasarım veya marka tescil başvurusunda bulunan bir kişinin aynı hakka ilişkin olarak bir başka üye ülkede yapacağı başvuru, başvuruda talep etmesi ve öngörülen sürelere uyulması şartıyla ilk başvuru tarihinde yapılmış sayılır. Bu haktan yararlanabilmesi için başvuru sahibinin, ikinci başvurusunu patent ve faydalı modeller açısından ilk başvuru tarihinden itibaren 12 ay, marka ve endüstriyel tasarımlar açısından ise 4 6 ay içinde yapmış olması gerekir. Böylelikle hakkın türüne göre ikinci başvuruya 12 veya 6 aylık bir öncelik hakkı tanınmakta, bununla birlikte hakkın korunma talep edilen ülkelerde ayrı ayrı tescil edilmesi zorunluluğu sürmektedir. 1.2.2.2. Tescil Edilebilirlik Şartları Ulusal Mevzuata Göre İncelenecek Sınaî Hak Başvurularının İlgili Ülkelere Tek Bir Merkez Aracılığıyla İletilmesi Tescil işlemlerinin koruma talep edilen her ülkede ayrı ayrı gerçekleştirilmesi kuralının yumuşatılması sürecinde ikinci aşamayı hak sahibinin her bir ülkede ayrı ayrı tescil talebinde bulunmasına gerek kalmaksızın, başvuruların bu ülkelere ortak bir merkez aracılığıyla iletilmesi oluşturmaktadır. Bu aşamada her bir ülkede ayrı ayrı tescilli bir hak bulunmakla beraber hakkın talep edildiği başvuru sürecinin tek bir merkezden yürütülmesi, bir başka ifade ile başvuruların merkezileştirilmesi söz konusudur. Bununla birlikte koruma talep edilen her bir ülkede başvuru konusunun koruma şartlarını taşıyıp taşımadığı, dolayısıyla tescil edilip edilemeyeceği hususları ulusal hukuka göre belirlenmektedir. Uluslararası başvuru sisteminin işletilmeye başladığı bu aşamaya patentler açısından Patent İşbirliği Antlaşması, markalar açısından da Markaların Uluslararası Tesciline İlişkin Madrid Protokolü gösterilebilir. Kısaca PCT (Patent Cooperation Treaty) olarak ifade edilen Patent İşbirliği Antlaşması ile tek bir uluslararası patent başvurusu, başvuruda belirtilen ülkelerin her birinde etkili olmaktadır. Aynı şekilde Madrid Protokolü kapsamında yapılan uluslararası marka tescil başvuruları, korumanın talep edildiği ülkelere WIPO aracılığıyla iletilmektedir. Bu şekilde başvuru sahipleri her bir ülkede yapacakları başvurunun hem mali yükünden kurtulmakta, hem de zamansal açıdan tasarruf etmektedirler. 1.2.2.3. Farklı Ülkelerin Ulusal Mevzuatlarına Göre Korunacak Sınaî Hak Başvurularının Tescil Edilebilirlik Şartlarının Ortak Kurallara Bağlanması Bu aşamada, tescil edildikten sonra ulusal hukuk sistemlerine tâbi olacak haklara ilişkin başvuruların tescil edilebilirlik şartlarını taşıyıp taşımadığı ortak bir merkezce incelenip karara bağlanmaktadır. Avrupa Patent Sözleşmesi’nin kurduğu patent sistemi, bu aşamanın örneğini oluşturmaktadır. Avrupa patent sisteminde Avrupa Patent Ofisi’ne veya Sözleşme’ye üye ülke patent ofislerine yapılacak patent başvurularının patent verilebilirlik şartlarını taşıyıp taşımadığının 5 Avrupa Patent Ofisi’nce incelenmekte ve şartları taşıdığı tesbit edilen her bir başvuru, hak sahibinin koruma talep ettiği ülkelerde tescil edilmektedir. Tescil işlemi gerçekleştikten sonra patentlerin korunması, her bir ülkenin ulusal mevzuatına tâbi olmaktadır. Bu özelliği nedeniyle Avrupa Patent Sistemi tek bir merkezden verilen, verildikten sonra ise her bir ülkeye yayılan bir patent demeti niteliğindedir. Dolayısıyla Avrupa patent sisteminin yanısıra ülkelerin ulusal patent mevzuatları varlıklarını devam ettirmekte ve ulusal patentler açısından başvuru aşamasından itibaren, Avrupa patentleri açısından da patentin verilmesinin ardından uygulanmaktadırlar. 1.2.3. Sınaî Hakların Korunmasına İlişkin Farklı Ulusal Sistemlerin Ortak Kurallara Bağlanması Gerek Paris Sözleşmesi gerekse sınaî hakların uluslararası tesciline ilişkin anlaşmalar, ulusal sınaî hak mevzuatlarında öngörülen korunma şartlarındaki esasa ilişkin farklılıkları ortadan kaldırmamaktadır. 1.2.3.1. Dünya Ticaret Örgütü (WTO) Bünyesindeki Gelişmeler Uruguay müzakerelerinin sonucu olarak ortaya çıkan TRIPS Anlaşması fikrî hakların uluslararası ticaretteki yerinin belirlenmesinde yeni bir araç niteliğindedir. Anlaşma, uluslararası ticaretle ilgili bir kurallar bütünü olan ve 1948 yılında yürürlüğe giren GATT hukuki sisteminde yer alan boşluğu doldurmayı amaçlamaktadır. TRIPS görüşmelerinden önce fikrî sınaî haklar esasen Sınaî Hakların Korunmasına İlişkin Paris Sözleşmesi ve Edebi ve Sanatsal Eserlerin Korunmasına İlişkin Bern Sözleşmesi gibi Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü (WIPO) tarafından yürütülen uluslararası anlaşmalar çerçevesinde korunmaktaydı. Sınaî haklar alanındaki ilk uluslararası düzenleme niteliğindeki Paris Sözleşmesi patent, faydalı model, endüstriyel tasarım, marka, ticaret unvanı ve coğrafi işaretler hakkında ortak bazı düzenlemeler içermekle beraber, bu hakların korunabilmeleri için gerekli maddi standartlara ve hakların etkin şekilde korunmasına yönelik yaptırımlara ilişkin herhangi bir hüküm öngörmemektedir. Uluslararası sınaî haklar sistemindeki bu boşluk TRIPS Anlaşması’nın kabulüyle doldurulmaya çalışılmıştır. Anlaşma’nın ikinci kısmında sınaî hakların korunma şartları ile kapsam ve süreleri ilk kez uluslararası düzeyde düzenleme altına alınmıştır. Her bir hak türüne ilişkin olarak belirlenmiş olan bu kurallar, katılımcı ülkeler açısından uyulması 6 gereken minimum standartlardır. Anlaşma’nın 1. maddesine göre üye devletler, Anlaşma’da öngörülen standartları ulusal hukuklarına aktarmakla yükümlü tutulmuşlar ve Anlaşma hükümlerine aykırılık oluşturmadığı sürece daha yüksek standartları belirlemekte de serbest bırakılmışlardır. TRIPS Anlaşması’nda öngörülen minimum standartlara örnek olarak, hizmet markalarının da ticaret markaları gibi korunma zorunluluğu, teknolojinin bütün alanlarında gerçekleştirilen buluşlara patent verilebilmesi, patentin koruma süresinin başvuru tarihinden itibaren 20 yıl olarak belirlenmesi verilebilir. TRIPS Anlaşması’na ilişkin önemli bir gelişme, 14 Kasım 2001 tarihinde kabul edilen TRIPS Anlaşması ve Kamu Sağlığına İlişkin Doha Deklarasyonu’dur 1. Bu deklarasyonda, gelişmekte olan ülkeler ile en az gelişmiş ülkeler açısından, özellikle HIV, AIDS, tüberküloz gibi hastalıklardan doğan kamu sağlığı sorunlarının ciddiyeti, fikrî hakların yeni ilaçların üretiminde ve ilaç fiyatlarındaki etkisi kabul edilerek WTO üyelerinin, TRIPS Anlaşmasını kamu sağlığını koruyucu ve ilaçlara ulaşımı sağlayacak şekilde yorumlayabilecekleri ilke olarak kabul edilmiştir. Bu amaçla üye devletlerin, TRIPS Anlaşması’nın ilgili konulardaki esnekliklerinden yararlanma hakkının olduğu teyit edilmiştir. Bu esneklikler başlıca dört konuda belirlenmiştir: • Uluslararası hukuk kurallarının uygulanmasında, TRIPS Anlaşması’nın her hükmü Anlaşmanın ilkeleri ve amaçları doğrultusunda yorumlanacaktır. • Üye devletler, zorunlu lisans tanıma hakkına sahip olup, bu hakkın hangi gerekçelerle tanınacağını belirlemekte serbesttirler. • Üye devletler, HIV/AIDS, tüberküloz gibi hastalıklar da dahil olmak üzere kamu sağlığı alanında kriz olarak nitelendirilebilecek ulusal acil durumları belirleyebilirler. • Üye devletler, TRIPS Anlaşması’nın hakkın tüketilmesine ilişkin hükümlerinin etkisini kendi ulusal sistemlerine göre belirleyecektirler. 1 WT/MIN(01)/DEC/W/2 of 14 November 2001. 7 1.2.3.2. Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü (WIPO) Bünyesindeki Gelişmeler Dünya Ticaret Örgütü bünyesinde yürütülen TRIPS Anlaşması, fikrî sınaî hakların dünya ticaret sisteminin bir parçası olduğunun kabulü ve üye devletlerin uyması gerekli minimum standartları belirlemesi açısından önem taşımaktadır. Bununla birlikte TRIPS Anlaşması üye devletlere bazı hareket serbestileri tanımakta, hükümlerin iç hukuka aktarılması için geçiş süreleri öngörmekte ve daha da önemlisi sadece korumanın olması gerektiği alt düzeyi belirlemektedir. Anlaşma, fikrî haklar kapsamındaki bütün konuları içerdiğinden bu hakların her birine ilişkin ayrıntılı düzenlemede bulunması ise olanaksızdır. Bu nedenle WIPO bünyesinde sınaî hak korumasında minimum standartların ötesinde ortak bazı kuralların benimsenmesi yönünde çalışmalar başlatılmıştır. Bu kapsamda en önemli çalışma, patent sistemlerinde küresel bir uyumlaştırmayı öngören Substantive Patent Law Treaty olarak adlandırılan anlaşmaya yönelik faaliyetlerdir. Bu faaliyetleri yürütmek için WIPO bünyesinde sürekli bir komisyon kurulmuş olup (WIPO Standing Committee on the Law of Patents) bu Komisyon 2001 yılından beri çalışmalarını sürdürmektedir. Komisyonda ele alınan konular, WIPO üyelerinin patent hukukunun üye devletlerde farklı uygulamalara neden olan kurallarının uyumlaştırılmasıdır. Bu kapsamda ele alınan başlıca konular, “tekniğin bilinen durumu”, “buluş basamağı”, “sanayiye uygulanabilirlik” kavramlarının belirlenmesi, yeniliği ortadan kaldırmayan açıklamaların yapıldığı sürenin (grace period) yeknesak olarak belirlenmesi ve ilk başvuran (first to file) sisteminin ortak sistem olarak kabulüdür. Bu son nokta ilk bulan (first to invent) sisteminin uygulandığı Amerika Birleşik Devletleri açısından büyük önem taşımaktadır. 1.2.3.3. AB Bünyesindeki Gelişmeler Sınaî haklar sistemlerinin ortak kurallara bağlanmasında en ileri aşamayı, hakların, ulusal sınırları aşan bir bölgede aynı içeriğe sahip olması ve aynı etkiyi yaratması oluşturmaktadır. Avrupa Birliği bünyesinde gerçekleşen gelişmeler, bu aşamaya örnek teşkil etmektedir. Sınaî hakların korunmasında esas alınan ülkesellik ilkesi, ulusal sistemlerin kurulmasında yasa koyuculara hareket serbestisi tanımaktadır. Bununla birlikte aralarında ortak bir Pazar kurarak ekonomik bir birlik oluşturmuş olan ülkelerin ulusal sınırları içinde aynı konuya ilişkin farklı kurallar öngörülmüş olması, Birlik sınırları içinde ticareti engelleyici etkiye neden olmaktadır. “Malların serbest dolaşımı” ilkesinin aksaklığa 8 uğramadan işlemesi ulusal düzenlemelerin ortak bir paydada birleştirilmesi ve tescil edilen bir hakkın Birlik sınırları içinde tek ve eş etkiye sahip olmasını gerektirmektedir. Bu hedefe ulaşabilmek için, tek bir başvuru ile AB sınırları içindeki bütün ülkelerde geçerli olacak “Topluluk Markası”, “Topluluk Tasarımı” ve “Topluluk Patenti”nin oluşturulması için çalışmalar yapılmıştır. Topluluk Markası ve Topluluk Tasarımına ilişkin düzenlemeler 2 kabul edilmiş olmasına karşın Topluluk Patenti üzerinde görüşmeler sürmektedir. Avrupa Komisyonu 2000 yılında, buluşların bütün Avrupa Birliği sınırları içinde tek bir patentle korunmasına yönelik “Topluluk Patenti Tüzüğü Tasarısı”nı (Draft Council Regulation on a Community Patent) 3 hazırlamıştır. Bu Tasarıya ilişkin olarak 2001 yılında Ekonomik ve Sosyal Komite görüşlerini bildirmiş ve Tasarı 2003 yılında altı defa değişikliğe uğramıştır. Topluluk Patenti Tüzüğü ile ilgili çalışmalar halen devam etmektedir. Halen yürürlükteki sistemde Avrupa patentleri ulusal patent ofislerine veya Avrupa Patent Ofisine başvurularak elde edilmektedir. Avrupa patentleri, patent verilebilirlik şartları açısından Avrupa Patent Sözleşmesi’nde öngörülen kurallara ve ortak bir tescil prosedürüne tâbi olmakla beraber, tek bir patent hakkını temsil etmemekte, “ulusal patentler demeti” olmaktan öteye gitmemektedirler. Zira üye devletlerin ulusal patent mevzuatlarını düzenleme yetkileri devam etmekte, örneğin bazı ülkelerde patent başvurusunun çevirisi talep edilebilmektedir. Bunun yanı sıra, ulusal mahkemelerin patent uyuşmazlıkları konusundaki yetkileri de devam etmekte, bu da Avrupa Patent Sözleşmesi’ne üye devletlerde farklı uygulamalara neden olmaktadır. Topluluk Patenti ile kurulması amaçlanan sistemde ise Avrupa Patent Sözleşmesinden farklı olarak Avrupa Birliği sınırları içinde geçerli olacak tek ve yeknesak bir patent hakkının yaratılması amaçlanmaktadır. 1.3. Türkiye’nin Uluslararası Sınaî Haklar Sistemi İçindeki Yeri Uluslararası sınaî haklar sisteminin Paris Sözleşmesi’nden bu yana geçirmiş olduğu aşamalar karşısında Türkiye’nin bulunduğu noktanın belirlenmesi, ülkemizin uluslararası gelişmelerin neresinde olduğunun görülmesi açısından önem taşımaktadır. 2 3 Topluluk Markası ve Topluluk Tasarımına ilişkin açıklamalar raporun ikinci bölümünde yer almaktadır. Proposal for a Council Regulation on the Community Patent, COM (2000) 412 final, Brussels, 1.8.2000. 9 Türkiye’nin uluslararası sınaî haklar sisteminin neresinde olduğu sorusu, her şeyden önce Türkiye’nin yukarıda özetlenen uluslararası sınaî haklar sisteminin kurulması aşamalarından hangilerinde yer aldığına bağlıdır. Zira uluslararası düzenlemelere taraf olunması, bu düzenlemelerde yer alan ilkelerin benimsendiğini kabul etme anlamına gelmektedir. Böylelikle uluslararası anlaşmalara katılım, sistemin neresinde olduğumuzu en azından şeklen göstermektedir. Uluslararası kuralların iç hukuka gerektiği gibi aktarılıp aktarılmaması ve uygulanıp uygulanmaması ise, sistemin içeriksel olarak benimsenip benimsenmediği ile ilgili olup ancak iç hukuk düzenlemelerinin uluslararası yükümlülükleri ne ölçüde karşıladığı ve uluslararası düzenlemelere uygun yasal düzenlemelerin ne ölçüde uygulanarak yaşama geçirildiği ile ilgilidir. Türkiye’nin uluslararası sınaî haklar sisteminin ilkelerini ve konuya ilişkin Avrupa Birliği standartlarını kabul etmesi yükümlülüğü, temelde Avrupa Topluluğu ile arasında imzalanan 6 Mart 1995 tarih ve 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı’nın 29. maddesinden kaynaklanmaktadır. Bu maddede fikrî, sınaî ve ticari mülkiyet haklarının etkin biçimde korunması konusuna tarafların önem verdikleri ve Gümrük Birliği’nin iyi işlemesi için her iki tarafta da eş düzeyde bir fikrî mülkiyet korumasının olması gerektiğini kabul ettikleri ifade edilmektedir. Bu amaca ulaşabilmek için Türkiye, Konsey Kararı’nın 8 numaralı Ekinde öngörülen yükümlülükleri yerine getirmeyi taahhüt etmiştir. Bu yükümlülüklerin bir kısmı uluslararası anlaşmalara katılım şeklinde iken diğer bir kısmı Avrupa Topluluğu standartlarına uygun yasal düzenlemeler yapılması şeklindedir. Bu kapsamda Türkiye’nin katılmakla yükümlü olduğu uluslararası ve bölgesel nitelikteki anlaşmalardan sınaî haklar korumasına ilişkin olanlar şunlardır: • TRIPS Anlaşması, • Sınaî Mülkiyetin Korunmasına İlişkin Paris Sözleşmesi’nin Stockholm metni, • Markaların Uluslararası Sınıflandırılmasına İlişkin Nis Anlaşması, • Patent İşbirliği Antlaşması, • Markaların Uluslararası Tesciline İlişkin Madrid Anlaşması’na İlişkin Protokol, • Mikroorganizmaların Saklanmasına İlişkin Budapeşte Anlaşması. 10 2005 yılı itibariyle Türkiye’nin sınaî haklar alanında taraf olduğu uluslararası anlaşmalara bakıldığında, ülkemizin oldukça ileri bir aşamada olduğu görülmektedir. Birkaç anlaşma dışında sınaî haklar ile ilgili temel nitelikteki uluslararası anlaşmalara katılım gerçekleşmiştir. UPOV Sözleşmesi gibi, üyeliğin henüz gerçekleşmemiş olduğu anlaşmalara katılım için ise çalışmalar sürmektedir. TRIPS Anlaşması’na üyelik, bütün sınaî haklar için uygulanması gereken minimum standartları belirlemesi açısından özellikle önem taşımaktadır. Avrupa Birliği düzeyindeki bölgesel uyumlaştırmaya yönelik Topluluk Tasarımı ve Topluluk Markası ve Topluluk Patentine ilişkin düzenlemeler, sadece Birlik üyelerinin sınırları dahilinde geçerli olduğundan Türkiye’nin bu düzenlemeleri iç hukuka aktarması şu an için zorunlu değildir. Bununla birlikte Avrupa Birliği’ne tam üyelik durumunda bu Tüzük hükümleri Türkiye sınırları içinde de doğrudan uygulanabilirlik etkisini yaratacağından Avrupa Birliği’nin bölgesel düzenlemelerinin de takip edilmesinde yarar vardır. Türkiye’nin 2005 yılı itibariyle sınaî haklar ile ilgili taraf olduğu uluslararası anlaşmalar aşağıdaki tabloda gösterilmektedir. İSİM Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı WIPO Kuruluş Sözleşmesi Sınaî Mülkiyetin Korumasına Dair PARIS Sözleşmesi Malların Kaynağı ile ilgili Sahte ve Yanıltıcı İşaretlerin Önlenmesi için Madrid Anlaşması MADRİD Anlaşması’na İlişkin Protokol İLK İMZA TARİHİ 1967 ÜYE SAYISI 181 TÜRKİYE ÜYE Mİ ? EVET 1883 168 EVET (10 Ekim 1925’den beri) 1891 33 EVET 66 1996 EVET Marka Tescilinde Eşyaların ve Hizmetlerin Uluslararası Sınıflandırmasına İlişkin NİCE Anlaşması 1957 72 EVET Tasarımların Sınıflandırılmasına İlişkin LOCARNO Anlaşması 1968 44 EVET 1970 124 EVET 1971 54 EVET 1973 19 EVET Patent İşbirliği Antlaşması (PCT) Patentlerin Uluslararası Sınıflandırmasına İlişkin STRASBURG Anlaşması (IPC) Markaların Figüratif Elemanlarının Sınıflandırılmasına İlişkin VİYANA Anlaşması 11 SON GELİŞMELER VE KATILIM TARİHİ 12.05.1976 Stockholm (1-12 maddeler) 1.1.1995; Stockholm (13 ile 30. maddeler) 16.5.1976 21.8.1930 27.6.1957 ( Londra Metni) 01.01.1999 01.01.1996 30.11.1998 01.01.1996 01.10.1996 01.01.1996 Mikroorganizmaların Uluslararası Saklanmasına İlişkin BUDAPEŞTE Anlaşması 30.11.1998 1977 59 EVET 1999 40 EVET 1994 34 EVET Avrupa Patent Sözleşmesi 1973 30 EVET Patent Kanunu Antlaşması (PLT) 2000 8 İMZALANDI Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) Kuruluş Anlaşması 1995 147 EVET Tasarımların Uluslararası Tesciline İlişkin LAHEY Anlaşması (Cenevre Metni) Marka Kanunu Antlaşması (TLT) 01.01.2005 01.01.2005 01.11.2000 Anlaşma henüz yürürlüğe girmedi 26.03.1995 Kaynak: TPE 2. SINAİ HAKLARIN KORUNMASINA İLİŞKİN YASAL DÜZENLEMELER 2.1. Patentler 2.1.1. Uluslararası Düzeyde ve AB Hukukunda Patent Sistemlerinin Uyumlaştırılması Süreci Patent sistemlerinin uluslararası düzeyde ve AB hukuku çerçevesinde uyumlaştırılması süreci şekli ve içeriksel uyumlaştırma faaliyetleri olarak ikiye ayrılabilir. 2.1.1.1. Şekli Uyumlaştırma (Ortak tescil prosedürü) Patent sistemlerinin şekli uyumlaştırılması kapsamında patent başvurularının uluslararası bir sınıflandırma sistemine tabi tutan Patentlerin Uluslararası Sınıflandırılmasına İlişkin Strasburg Anlaşması, patent başvurularını merkezileştirerek uluslararası tescil sistemini öngören Patent İşbirliği Antlaşması ve ulusal patent başvurularının içerdiği şekli şartların ortak kurallara bağlanmasını amaçlayan Patent Kanunu Antlaşması yer almaktadır 2.1.1.2. Maddi (İçeriksel) Uyumlaştırma (Patent Verilebilirlik Şartlarının Uyumlaştırılması) 2.1.1.2.1. Avrupa Patent Sözleşmesi 1973 yılında Münih’te imzalanıp 1977’de yürürlüğe giren Avrupa Patent Sözleşmesi, üye devletlerden yapılan patent başvurularının ortak merkezde incelenerek yeknesak bir 12 patent verilmesi sistemi oluşturmaktadır. Bu sistem kapsamında yapılan patent başvurularının patent verilebilirlik şartlarını taşıyıp taşımadığı Avrupa Patent Ofisi tarafından incelenerek karara bağlanır. Avrupa Patent Sözleşmesi hükümlerine göre verilen patentler “Avrupa Patenti” olarak adlandırılır. Avrupa Patent Ofisi’nin yürüttüğü ortak sürece göre verilen bu patentler, Avrupa Patent Sözleşmesi’ne üye olup, başvuruda belirtilen ülkelerde geçerli hale gelir. Bu aşamadan itibaren Avrupa Patenti, her bir ülkenin ulusal patent mevzuatına tabi olur. Ulusal mevzuata göre verilen patentler ise Avrupa patentlerine paralel olarak varlıklarını sürdürür. Dolayısıyla Avrupa Patent Sözleşmesi, sadece bu sisteme göre verilecek patent başvurularının yenilik, buluşçu faaliyete dayanma ve sanayiye uygulanabilirlik ölçütleri açısından incelenmesinde uygulanacak ortak kuralları içerir. Görüldüğü gibi, Avrupa Patent Sözleşmesi’nin patent sistemlerini uyumlaştırıcı etkisi sadece Avrupa patentleri açısından olup, patent verilebilirlik şartları ile sınırlıdır. Üye devletlerde ulusal patent sistemleri bağımsız olarak varlıklarını sürdürmekte ve sözleşme tarafları Avrupa Patent Sözleşmesi hükümlerini iç hukuklarına aktarmakla yükümlü tutulmamaktadırlar. Bu nedenle sözleşmenin ulusal patent hukuku sistemlerini uyumlaştırması yönünde de jure bir etkisi bulunmamaktadır. Bununla birlikte Avrupa Patent Sözleşmesi üye devletlerin ulusal patent mevzuatlarında de facto bir uyumlaştırma dalgasına neden olmuştur. Bu uyumlaştırma hareketine yol açan başlıca etken, aynı ülke sınırları içinde iki farklı türde patentin geçerli olmasından kaynaklanacak sorunların engellenmek istenmesi olmuştur. Avrupa Patenti Sözleşmesi’ne 2005 yılı itibariyle 31 devlet 4 üyedir. 2.1.1.2.2. TRIPS Anlaşması TRIPS Anlaşması, ulusal patent sistemlerinde esasa ilişkin olarak öngörülmesi gereken minimum standartları düzenleyen ilk uluslararası belgedir. Bu anlaşma sayesinde ulusal yasaların belli düzeyde uyumlaştırılması hedeflenmektedir. Anlaşma, belli konularda üye devletlere esneklik tanımakla birlikte, temel koruma düzeyini belirlemektedir. 4 Bu devletlerin listesi için bkz. www.european-patent-office.org/epo/members.htm. 13 2.1.2. Türk Hukukunda ve Uygulamasında Patentler 2.1.2.1. Türkiye’nin Uluslararası ve Bölgesel Nitelikteki Anlaşmalara Katılımı Türkiye’nin katılmış olduğu özel olarak patentleri konu alan uluslararası ve bölgesel nitelikteki anlaşmalar ile katılım tarihleri aşağıdaki tabloda verilmiştir: Anlaşmanın Adı Türkiye’nin Katılım Tarihi Türkiye’de Yürürlüğe Giriş Tarihi Mikroorganizmaların Uluslararası Saklanmasına İlişkin Budapeşte Anlaşması 31.08.1998 30.11.1998 Strazburg Anlaşması (IPC) 01.10.1995 01.10.1996 Patent İşbirliği Antlaşması (PCT) 01.10.1995 01.01.1996 Avrupa Patent Sözleşmesi (EPC) 27.01.2000 01.11.2000 Patent Kanunu Antlaşması (PLT) 02.06.2000 Henüz yürürlüğe girmemiştir. 2.1.2.2. Yürürlükteki Yasal Düzenlemeler 1995 yılından bu yana yürürlükte bulunan 551 sayılı Patent Haklarının Korunması Hakkında KHK’ye 5 4128 sayılı Kanun ile ceza hükümleri eklenmiştir. 551 sayılı KHK’nin ilaç üretim usulleri ve ilaç ürünlerinin korunması ile ilgili geçici 4. maddesi 566 sayılı KHK 6 ile değiştirilerek, ilaçta patent korumasının 1999 yılından itibaren başlayacağı öngörülmüştür. 22.06.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5194 sayılı Kanun 7 ile 551 sayılı KHK’nin 54, 73/A ve 146. maddeleri değiştirilmiş, 75. maddesine (f) bendi ve 136. maddesinin son fıkrasına da bir cümle eklenmiştir. 2.1.3. Yürürlükteki Yasal Düzenlemelere ve Uygulamaya İlişkin Sorunlar 2.1.3.1. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Döneminde Tespit Edilen Sorunlar Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında patentlere ilişkin yasal düzenlemelere ilişkin sorunlar ile getirilen çözüm önerileri şu şekilde sıralanabilir: 5 27.06.1995 tarih ve 22326 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. 22.09.1995 tarih ve 22412 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. 7 26.06.2004 tarih ve 25504 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. 6 14 • 551 sayılı KHK’nin 8. maddesinde öngörülen 12 aylık grace period süresi kapsam ve süre açısından Avrupa Patent Sözleşmesi’nin 54 (a) maddesinden farklılık göstermektedir. Yapılacak bir yasal değişiklik ile bu farklılığın giderilmesi önerilmiştir. • 551 sayılı KHK’nin “Sergilerde Teşhir Hakkından Doğan Rüçhan Hakları”nı düzenleyen 50. maddesi patent konusunun hem ulusal hem de uluslararası sergilerde teşhir edilmesi durumunda hak sahibine rüçhan hakkı tanımaktadır. Paris Sözleşmesi’ne konu olan sergiler ise sadece uluslararası niteliktedir. Yapılacak bir yasal değişiklik ile bu farklılığın giderilmesi önerilmiştir. • 551 sayılı KHK’nin 52. maddesine göre başvuru sahibi, yararlanmak istediği rüçhan hakkını başvuru ile birlikte veya başvuru tarihinden itibaren iki ay içinde talep edebilir. Avrupa Patent Sözleşmesi’nde ise bu talebin başvuru sırasında yapılması gerekir. Avrupa patenti başvurularında bu farklılığın dikkate alınması gerektiği vurgulanmıştır. • 551 sayılı KHK’nin 62. maddesinde kabul öncesi itiraz sistemi (pre-grant opposition) kabul edilmiştir. Gerek Avrupa Patent Sözleşmesi’nde gerekse diğer ulusal sistemlerde kabul sonrası itiraz sistemi (post-grant opposition) uygulanmaktadır. Türk hukukunda da kabul sonrası itiraz sistemine geçilmesi önerilmiştir. • 551 sayılı KHK’nin 60, 61. maddelerinde öngörülmüş olan incelemesiz patent verilmesi sisteminin kaldırılması önerilmiştir. • Avrupa Patent Ofisi ile Danimarka, İsveç ve Rusya Patent Ofislerince yürütülen araştırmaların TPE uzmanları tarafından yapılması gerektiği yönünde görüş bildirilmiştir. • Patent başvurularında harç, ücret ve KDV olmak üzere üç ayrı ücret talep edilmesinin gerek Avrupa Birliği, gerekse diğer ülke sistemleriyle uyumlu olmadığına işaret edilerek, sorunun TPE tarafından tek bir ücret alınarak giderilmesi önerilmiştir. 2.1.3.2. Sekizinci Kalkınma Planında Belirlenen Hedefler Açısından 2005 Yılı İtibariyle Gelinen Nokta Patentlerle ilgili olarak tespit edilen sorunların bir kısmı yasal düzenlemelerden, bir kısmı ise kurumsal yapıdan ve uygulamadan kaynaklanmaktadır. 15 Yasal düzenlememeye ilişkin olarak 5194 sayılı Kanun’la yapılan değişikliklerin dışında herhangi bir değişiklik yapılmamış olduğundan tespit edilen sorunlar geçerliliklerini korumaktadır. Bununla birlikte halen üzerinde çalışılmakta olan “Patent ve Faydalı Model Kanunu Taslağı”nda yasal altyapıdan kaynaklanan sorunların giderilmesine yönelik düzenlemeler yer almaktadır. Sekizinci Kalkınma Planı döneminde yapılan yasal düzenlemeye ilişkin değişiklik önerilerinin bir kısmı 551 sayılı KHK’nin Avrupa Patent Sözleşmesi’nden farklılık gösteren hükümlerine ilişkindir. Avrupa Patent Sözleşmesi’ne katılımın Türkiye’nin ulusal mevzuatına hukuki açıdan bir etkisi bulunmamaktadır. Zira Avrupa Patent Sistemi ile amaçlanan, ortak kurallara göre verilen Avrupa patentlerinin düzenlenmesi olup, bu patentler ulusal sınırlar içinde geçerli olduktan sonra ulusal mevzuata tabidirler. Bu nedenle, Türkiye sınırları içinde geçerli bir Avrupa patentine Türkiye’de gerçekleşen tecavüz fiili, Türk mahkemeleri tarafından ulusal mevzuat uygulanarak karara bağlanacaktır. Avrupa patentlerinin yanı sıra 551 sayılı KHK hükümlerine göre TPE tarafından verilen ulusal patentler de varlıklarını sürdüreceklerdir. Dolayısıyla Avrupa patentleri ile ulusal patentler arasında bir co-existence bulunmaktadır. İki patent sisteminin arasındaki bu sınıra rağmen bir ülke sınırları içinde iki farklı sistemin uygulanması uygulamada hukuk güvensizliğine yol açabilecektir. Bu gerekçe ile yukarıda da belirtildiği gibi Sözleşmeye taraf ülkelerde gönüllü bir uyumlaştırma gerçekleşmiştir. Avrupa Patent Sözleşmesi hükümlerinin ulusal mevzuattan farklılık göstermesi durumu, özellikle Avrupa Patent Sözleşmesi kapsamında patent verilebilir bir buluşun ulusal mevzuata göre patent korumasından yararlanamaması durumudur. Böyle bir durumda ulusal yasa koyucu kendi patent politikasını belirlemekte serbest olmakla beraber Avrupa Patent Sözleşmesi çerçevesinde patentlenen buluşun ülke sınırları içinde korunması gerekmektedir. Dolayısıyla ulusal mevzuatta bu olanağın olmaması bir anlamda kendi vatandaşlarını dezavantajlı duruma getirmek olacaktır. TPE’nin patentlerle ilgili faaliyetlerinde önemli bir gelişme, Enstitünün bazı alanlardaki patent başvurularına ilişkin araştırmayı kendisinin yapmaya başlamış olmasıdır. Böyle bir uygulama hem zaman hem de masraf yönünden olumlu bir gelişme olmakla beraber TPE’nin patent araştırmaları alanında uluslararası ofislere bağımlılığı temelde devam etmektedir. 16 Görüldüğü gibi, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında patentler hakkında öngörülen hedefler dikkate alındığında 2005 yılı itibariyle çok fazla aşama kaydedilememiştir. Belirlenen hedeflere ulaşmak için gerekli çalışmalara hız verilmesi gerekmektedir. Taslak halindeki Patent ve Faydalı Model Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ile yasal altyapıdan kaynaklanan sorunların büyük ölçüde çözümlenmesi beklenmektedir. Tablo 1: PCT ve EPC Başvuru Sayıları (2000-2004) PCT EPC Yıllar Toplam Yıllar Toplam 2000 2735 2000 0 2001 2796 2001 2 2002 1363 2002 37 2003 341 2003 315 2004 204 2004 1287 Kaynak: TPE Tablo 2: Patent Başvuruları (1995-2004) Başvurular Belge ile korunanlar (tescil) Yıllar Yerli Yabancı Toplam Yerli 1995 178 1520 1698 60 703 763 1996 187 718 905 47 554 601 1997 210 1329 1539 7 451 458 1998 214 2279 2494 32 764 796 1999 273 2755 3028 28 1114 1142 2000 266 3178 3444 26 1131 1157 2001 299 2920 3219 44 2092 2136 2002 388 1491 1879 44 1753 1797 2003 465 697 1162 79 1111 1190 2004 627 1559 2186 53 1908 1961 Kaynak: TPE 17 Yabancı Toplam 2.1.4. Patentlerle İlgili Uluslararası Düzeyde Tartışmalı Konular ve Türkiye’nin Yaklaşımı 2.1.4.1. Biyoteknolojik Buluşlar TRIPS Anlaşması’nın 27.3 (b) maddesi, üye devletlerin mikro organizmalar dışındaki bitki ve hayvanlar ile esas olarak biyolojik olmayan usuller dışındaki bitki ve hayvan üretimi ile ilgili biyolojik usulleri patent verilebilecek konular dışında tutmalarına olanak tanımaktadır. Böylelikle üye devletler, mikro organizmaları ve belli biyoteknolojik usullere patent koruması tanımakla yükümlüdürler. Hükmün devamında üye devletler, bitki çeşitlerini patent veya etkin bir sui generis sistem ya da bu iki koruma türünün kombinasyonu ile korumak yükümlülüğü altına sokulmaktadırlar. Bu madde esas itibariyle biyoteknolojik buluşları kapsamaktadır. TRIPS Anlaşması’nın yürürlüğe girmesinden itibaren gelişmiş ülkelerde biyoteknolojik buluşlara ilişkin farklılıklar, AB düzeyinde Biyoteknolojik Buluşların Korunması Hakkındaki 98/44 sayılı Konsey Direktifi’dir. Direktif’in 8 de yürürlüğe girmesinin etkisiyle tamamen ortadan kalkmasa da en aza indirilmiş durumdadır. Direktife göre biyoteknolojik buluşlar ulusal patent yasaları ile korunacak ve üye devletler mevzuatlarını bu Direktif’e uygun hale getirecektirler. Direktif kapsamında doğal çevresinden izole edilen veya teknik yöntemlerle üretilen bir biyolojik materyal, daha önce doğada oluşmuş olsa bile buluş konusu olabilir. Bitki ve hayvanlarla ilgili buluşlar, eğer buluşun teknik olarak uygulanabilirliği özel bir bitki ve hayvan türü ile sınırlanmıyorsa patentlenebilecektir. Direktife göre patent korumasından yararlanamayacak buluşlardan bazıları şunlardır: Bitki ve hayvan çeşitleri, insan klonlama yöntemleri, insanın genetik yapısını değiştiren yöntemler, önemli ölçüde biyolojik esaslara dayalı bitki ve hayvan yetiştirme usulleri. Gelişmekte olan ülkeler, TRIPS Anlaşması’nın 27.3 (b) hükmünün revize edilmesi sürecinde ve Üçüncü Dünya Ticaret Örgütü Bakanlar Toplantısının hazırlıkları sırasında, hükümle ilgili memnuniyetsizliklerini dile getirmişlerdir. Gelişmekte olan ülkelerin bu olumsuz yaklaşımlarının temelinde, gelişmiş ülkelerin bu hükme dayanarak koruma elde ettikleri biyoteknolojik buluşların çoğunun (örneğin quinoa, ayahuasca) gelişmekte olan ülkelerin biyolojik kaynaklarından ve geleneksel bilgilerinden kaynaklanmasıdır. Gelişmekte olan ülkeler, anılan maddenin revize edilerek Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’nin (Convention 8 98/44/EC of 6.7.1998, OJ 30.07.1998, L 213 p. 13-21. 18 on Biological Diversity) özellikle “önceden bildirilen izin” (prior informed consent) ve “faydanın adil paylaşımı” (benefit sharing) ilkeleri ile uyumlu bir düzenleme yapılmasını talep etmektedirler. Buna karşılık gelişmiş ülkeler, bu iki sözleşme arasında herhangi bir uyumsuzluk olmadığı görüşündedirler. Örneğin ABD, Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’nde öngörülen “ulusal egemenlik”, “önceden bildirim” ve “faydanın adil paylaşımı” gibi ilkelerin hayata geçirilmesinin önemini kabul etmekle birlikte, buna ulaşmak için ülkelerin patent mevzuatlarında değişiklik yapmalarının uygun bir yöntem olmadığı, ulusal düzeyde başka etkin önlemler alınarak sorunun çözülebileceği görüşündedir. Bolivya, Brezilya, Küba, Hindistan, Peru gibi ülkeler, TRIPS Konseyinde TRIPS Anlaşması’nın, biyolojik materyal veya geleneksel bilgiye dayalı patent başvurularında özel bazı şartlar aranması yönünde değiştirilmesini talep etmişlerdir. Öngörülen bu şartlar, buluşta kullanılan biyolojik kaynağın ve geleneksel bilginin kaynağının ve kaynak ülkenin açıklanması, ilgili ulusal rejimin kurallarına göre ilgili kurumlarca onaylanmış önceden bildirim belgesi ve ilgili ulusal rejime göre adil fayda paylaşımına ilişkin kanıtın sunulmasıdır. Bu konudaki gelişmeler, genetik kaynak, geleneksel bilgi ve folklor açısından zengin olan ülkemiz açısından büyük önem taşımaktadır. Konunun uluslararası boyutta ele alınmasında Türkiye’nin konuya yaklaşımı da, diğer gelişmekte olan ülkelerin stratejisi paralelinde TRIPS Anlaşması’nın 27.3 (b) maddesinin Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’nde kabul edilen esasları içerecek şekilde değiştirilmesi yönünde olmuştur. Bu bağlamda, Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’nin geleneksel bilgi ve yaşam tarzlarının korunmasını düzenleyen 8/j maddesi 9 ile “Genetik Kaynaklara Erişim” başlıklı 15. 10 ve “Teknolojiye Erişim ve Teknoloji Transferi” başlıklı 16. maddesinde kabul edilen esasların TRIPS Anlaşması’na dahil edilmesi talep edilmiştir. 9 Madde metni şu şekildedir: “Akit tarafların her biri mümkün olduğu ölçüde ve uygun biçimde geleneksel yaşam tarzlarını sürdüren yerli ve yerel toplulukların biyolojik çeşitliliğin korunması ve sürdürülebilir kullanımı bakımından anlam taşıyan bilgilerine, geliştirdikleri yeni yöntemlerine ve uygulamalarına kendi ulusal mevzuatına göre sahip çıkacak, bunları koruyacak ve saygı gösterecek; bu bilgilerin, yeni yöntemlerin ve uygulamaların sahiplerinin onayı ve katılımı ile daha yaygın biçimde uygulanmasını sağlayacak ve bunların kullanımından doğacak yararların adil paylaşımını teşvik edecektir.” 10 Bu madde yedi fıkradan oluşmaktadır. 5. fıkraya göre genetik kaynaklara erişim, bu kaynakları temin eden akit tarafça aksi kararlaştırılmadığı sürece, bu tarafın önceden izninin alınmasına tabidir. 19 Türk hukuku açısından 551 sayılı KHK biyoteknolojik buluşlara ilişkin özel bir düzenleme içermemektedir. KHK’nin 6. maddesinin dördüncü fıkrasına göre, bitki ve hayvan türleri veya önemli ölçüde biyolojik esaslara dayanan bitki ve hayvan yetiştirilmesi usulleri patent verilemeyecek buluşlardandır. Bu hüküm, Avrupa Patent Sözleşmesi’nin 53 (b) maddesine yakın bir düzenlemedir. Ancak Avrupa Patent Sözleşmesi’nin anılan hükmü, 551 sayılı KHK’nın 6. maddesinden farklı olarak “Bu hüküm, mikrobiyolojik usuller ve bu usuller yoluyla kazanılmış ürünlere uygulanamaz.” ifadesini de içermektedir. Böylelikle, Avrupa Patent Sözleşmesi kapsamında mikrobiyolojik usullerle bunlardan elde edilen ürünlerin patentlenebileceği kabul edilmiştir. 551 sayılı KHK’nin 6. maddesine bu hüküm alınmamış olmakla beraber “Tarifnamenin Açıklığı”nı düzenleyen 46. maddede buluşun mikrobiyolojik bir usulle ilgili olması ve ilgili olduğu mikroorganizmanın ilgililer tarafından ulaşılabilir olmaması durumunda tarifnamenin içermesi gereken şartlar öngörülmektedir. Böylelikle, mikrobiyolojik usullere ilişkin buluşlar dolaylı olarak düzenlenmektedir. Türkiye’nin Dokuzuncu Plan Döneminde biyoteknolojik buluşlara ilişkin olarak gerçekleştirmesi gereken hedefler şu şekilde sıralanabilir: • Biyoteknolojik buluşlarla ilgili özel bir yasal düzenleme yapılmalıdır. • Ülkemizin biyoteknolojik zenginlik kapasitesi araştırılmalı ve bu alandaki araştırmalar desteklenmelidir. • Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’nin ilgili hükümlerinin TRIPS Anlaşması’na alınması için çalışmalar devam edilmelidir. • Bu alanda kamunun bilinçlendirilmesi sağlanmalıdır. 2.1.4.2. İlaçların Zorunlu Lisansa Konu Olması Doha Bakanlar Konferans’ında TRIPS Anlaşması ve Kamu Sağlığına Dair Deklarasyon’da görüşülen önemli konulardan biri, Anlaşmanın zorunlu lisansı düzenleyen 31. maddesinin değiştirilmesi yönünde alınan 30.08.2003 tarihli aykırılık kararıdır. Bu karara dayanarak yapılacak değişiklik kapsamında, acil ve kamu sağlığını ilgilendiren durumlarda ihtiyaç sahibi ülkelere jenerik ilaç ihracatına imkan sağlanması düşünülmektedir. Dolayısıyla, TRIPS Anlaşması’na aykırı olmakla birlikte, özellikle Afrika ülkeleri özel durumlarda ucuz olan jenerik ilaçlara ulaşabilme hakkına kavuşmuşlardır. TRIPS Anlaşması’nın ilgili maddesinde yapılması öngörülen değişiklik gerçekleşene kadar yürürlükte kalacaktır. 20 Konuya ilişkin tartışmalar halen sürmekte olup, kesin bir sonuca ulaşılabilmiş değildir. TRIPS Anlaşması-Kamu Sağlığı kararı ile oluşturulan sistemden yararlanmak isteyen Kanada ve Norveç gibi ülkeler, zorunlu lisans altında üretilen ilaçların, ilaç üretim kapasitesi olmayan ya da sınırlı kapasiteye sahip ülkelere gerçekleştirmişlerdir. İlaçlarda zorunlu lisans konusu, ülkemiz açısından da önem taşımaktadır. Yürürlükteki 551 sayılı KHK’nin “İhracat Gerekçesiyle Zorunlu Lisans” başlıklı 102. maddesi, patent konusu buluşun ihraç amacıyla zorunlu lisans altında üretilmesine olanak tanınmamaktadır. Dolayısıyla, Dünya Ticaret Örgütü Kararı ile getirilen sistemden ihracatçı ülke olarak yararlanmamız, ancak ilgili maddede değişiklik yapılarak mümkün olacaktır. 2.1.4.3. Bilgisayar Programlarıyla Bağlantılı Buluşların Patentlenebilmesi Patentlere ilişkin olarak uluslararası tartışma konularından bir diğeri bilgisayarla bağlantılı buluşların patentlenebilirliği sorunudur. Günümüzde bilgi teknolojisinin geldiği nokta ve gösterdiği hızlı gelişim dikkate alındığında bu konunun tartışmaların gündemini oluşturması şaşırtıcı değildir. Bu gelişmeler karşısında ABD başta olmak üzere bilgi teknolojisi üreten devletler, bilgisayarla bağlantılı buluşların daha sıkı şartlarda korunmasına yönelik tedbirler alma gereği duymuşlardır. Zira, 1990’lı yılların başından itibaren internetin sağladığı olanakların da etkisiyle bilgisayar kullanımında görülen artışa paralel olarak, bilgisayar programlarının artan bir oranda kopyalanarak çoğaltılması ve piyasaya sürülmesi sonucu Dünya pazarında milyarlarca dolarla ifade edilen bir sektör oluşmuştur. Bilgisayar programlarının korunmasında klasik olarak benimsenmiş yöntem, programın, şartlarını taşıması halinde fikir ve sanat eseri olarak korumadan yararlanmasıdır. Uluslararası düzeyde bu korumanın yasal dayanağını TRIPS Anlaşması’nın 10. maddesi oluşturmaktadır. Maddeye göre bilgisayar programları 1971 tarihli Bern Sözleşmesi kapsamında edebi eser olarak korunacaktır. Böylelikle üye devletler, bilgisayar programlarının fikir ve sanat eserleri hukuku kapsamında koruma yükümlülüğü altına girmişlerdir. TRIPS Anlaşması’nın açık hükmü gereği bilgisayar programlarının “edebi eser” olarak korunabilmesi konusunda bir tereddüt olmamasına karşın bilgisayar programı kullanılarak yapılan buluşların patent korumasından yararlanıp yararlanmayacağı konusu uluslararası düzeyde önemli bir tartışma konusu olmuştur. TRIPS Anlaşması’nın patent verilebilecek konuları düzenleyen 27. maddesi, tekniğin bütün alanlarına dahil buluşların patent 21 korumasından yararlanabileceğini öngörmektedir. Bilgisayar programı uygulanarak yapılan buluşların patent korumasından yararlanmayacağı şeklinde istisna bir hüküm ise Anlaşmada yer almamaktadır. TRIPS Anlaşması’nın 27. maddesindeki bu esnek hükme dayanan çoğu patent hukukçuları, bilgisayar programlarının patentlenebilmesi için herhangi bir engel olmadığı görüşünü savunmaktadırlar. Bilgisayar programlarını içeren buluşların patent korumasından yararlanması yönünde ilk çalışmalar, 1996 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin bilgisayar programlarının hangi durumlarda patentlenebileceğini öngören ilkeleri belirlemesiyle başlamıştır. Bundan sadece iki yıl sonra 1998 yılında Amerika’da konusunu bir hesaplama yöntemi için verilen patentin oluşturduğu State Street Bank / Signature Financial Group davası görülmüştür. Dava konusu olayda, Signature Financial Group lehine verilmiş olan patentin konusunu oluşturan hesaplama metodunun matematiksel bir algoritmadan farklı olduğu, bu nedenle de patent korumasından yararlanmasına bir engel olmadığı sonucuna varılmıştır. Bu kararla birlikte Amerika Birleşik Devletleri’nde patent verilebilir buluşların sınırları iyice genişletilerek iş metodlarını (business methods/methods for doing business) da kapsayacak noktaya gelmiştir. Amerikan hukuku ve uygulamasındaki bu liberal yaklaşım, Avrupa hukukunda tereddütsüz kabul edilmemiştir. Bu şüpheci yaklaşımın temelinde, Avrupa Patent Sözleşmesi’nin patent verilebilir buluşları düzenleyen 52. maddesinin buluş sayılmamaları nedeniyle patent korumasından yararlanamayacak konuları düzenleyen ikinci fıkrasının (c) bendindeki düzenleme yatmaktadır. Bu hükme göre iş yapma metotları ve bilgisayar programları buluş olarak sayılmayan konular arasında yer almaktadır. Ancak anılan hüküm, iş yapma metotları ve bilgisayar programlarının hiçbir şekilde patentlenemeyeceği anlamına gelmemektedir. Zira, 52. maddenin üçüncü fıkrasında, ikinci fıkrada sayılan konulara, ancak münhasıran bunlara yönelik başvuru yapılması durumunda (… a European patent application or European patent relates to such subject matter as such- als solche) patent verilemeyeceği düzenlenmektedir 11. Bu hükmün kabul ediliş nedeni, maddenin ikinci fıkrasında sayılan konuların, kural olarak teknik niteliğe sahip olmamaları nedeniyle patent verilebilir buluş niteliğinde olmamalarıdır. Bunun aksinden çıkan sonuç, bilgisayar programları veya iş yapma 11 Avrupa Patent Sözleşmesi’nin 52. maddesinin üçüncü fıkrasının tam metni şöyledir: “The provisions of paragraph 2 shall exclude patentability of the subject-matter or activities referred to in that provision only to the extent to which a European patent application or European patent relates to such subject matter or activities as such.” 22 metotları gibi konuların teknik bir içeriğe sahip olmaları ve teknik bir etki yaratmaları durumunda, bunların da patent korumasından yararlanmasına bir engel olmamasıdır. Bununla birlikte Sözleşmedeki bu ifade farklı yorumlara neden olmaktadır. Konuya ilişkin belirsizliği ortadan kaldırmak amacıyla Avrupa Patent Sözleşmesi’nin Revizyonunda 12 “as such” ifadesinin madde metninden çıkarılması öngörülmektedir. Avrupa Patent Ofisi uygulamasında, Avrupa Patent Sözleşmesi’nin anılan hükmünü esnek yorumlamakta ve bilgisayarla ilgili buluşların belli şartlarda patent korumasından yararlanabileceğini kabul etmektedir. IBM Firmasının 1997’de Avrupa Patent Ofisi’ne yaptığı iki patent başvurusunun reddine yapılan itiraz üzerine 1999 yılında bilgisayar programlarının patentlenebilmesi konusunda şu tespit yapılmıştır: Bilgisayar programı (software) ile bilgisayar (hardware) arasında normal bir fiziksel bağlantının ötesinde etkiye sahip olan bilgisayar programlarının patentlenmesi mümkün olacaktır. Bu genişletici yorum ile bilgisayar programlarıyla ilgili buluşların patentlenebilmesi yönünde bir adım atılmıştır. Avrupa Patent Ofisi uygulamasında bilgisayarla ilgili buluşlara patent verilmesi eğilimi artarak devam etmektedir. Avrupa Patent Ofisi bugüne kadar 30.000’i aşkın bilgisayar programı ve programlarla bağlantılı buluşa patent vermiştir. Her ne kadar Avrupa Patent Ofisi uygulamasında bilgisayar programlarının kullanıldığı buluşlar patent verilerek korunmakta ise de, bu durum Avrupa Birliği sınırları içinde konuya ilişkin olarak yeknesak bir sistem oluşturulması için yeterli değildir. Zira Avrupa Patent Sözleşmesi, sadece Avrupa patentlerinin verilmesine ilişkin şartları düzenlemekte, Sözleşmeye üye devletler, ulusal patentleri açısından farklı bir uygulama öngörebilmektedirler. Ulusal mevzuatlardaki farklılıklar ise bir ülkede patent verilebilir bir buluşun diğer ülkede koruma görmemesine neden olmakta, bu da Topluluğun temel ilkelerinden olan malların serbest dolaşımının önünde bir engel oluşturmaktadır. Bunun yanı sıra, Avrupa bilgisayar endüstrisinin rekabet kapasitesinin, ana ticaret partnerleri karşısında güçlendirilmesi de hedef alındığından, konunun Avrupa Birliği kurumları bünyesinde ele alınması gerekmiştir. 1997 yılında konuya ilişkin bir Green Paper yayımlanmış, 2000 yılında bilgisayar programlarının patentlenmesinin ekonomik etkilerine ilişkin kapsamlı bir araştırma 12 Sözleşme’nin revize edilmiş şekli ve buna ilişkin çalışmalar için, http://patlaw-reform.european-patentoffice.org/epc2000/index.de.php. 23 yapılmıştır 13. Bunun ardından Komisyon, 2002 yılında bilgisayar bağlantılı buluşların korunmasına yönelik Direktif Tasarısı hazırlanmıştır 14. Tasarı, Konsey’de 18.5.2004 tarihinde kabul edilmesine rağmen Konseyin ortak görüşü 6.7.2005 tarihinde Avrupa Parlamentosu tarafından kabul görmemiştir. Türk hukukunda bilgisayar programlarının patent korumasından yararlanamayacağı, 551 sayılı KHK’nin 6. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde öngörülmektedir. Hükme göre, bilgisayar programları buluş niteliğinde olmadığından KHK kapsamı dışında kalacaktır. KHK’nin 6. maddesi buluş niteliği taşımayan bu konuları birinci fıkrasında beş bent halinde saymaktadır. Maddenin üçüncü fıkrasında ise bu konular için münhasıran koruma talep edilmesi halinde patent verilmeyeceği hükme bağlanmaktadır. Böylelikle Avrupa Patent Sözleşmesi’nin bilgisayar programlarının patentlenmesine ilişkin tartışmalı hükmü, 551 sayılı KHK’ye de taşınmış olmaktadır. Zira mevcut düzenlemeye göre, bilgisayar programları, ancak sadece bu program için koruma talep edilmesi halinde patentlenemeyecektir. Bunun nedeni ise 6. maddenin birinci fıkrasında da vurgulandığı gibi, bu durumda ortada bir “buluş” olmamasıdır. Dolayısıyla Türk hukukunda bilgisayar programlarıyla bağlantılı buluşlar, patent hukuku anlamında teknik etkiye sahip olmaları halinde patent korumasından yararlanması mümkündür. Ancak bu tür başvuruların ayrıntılı şekilde incelenmesi ve bilgisayar programının içinde bulunduğu sistemde ne tür bir etkiye yol açtığı tam olarak tespit edilmelidir. 2.2. Faydalı Modeller Patentler gibi teknik buluşları konu alan faydalı modeller, patent koruması için öngörülen şartları karşılamamakla beraber pratik değeri olan “küçük buluşları” koruma amacı ile ortaya çıkmıştır. Gerçekten de, patent koruması için aranan mutlak yenilik ölçütü ve buluşçu faaliyete dayanma şartları, özellikle küçük ve orta ölçekli işletmeler tarafından gerçekleştirilmesi güç ölçütlerdir. Bu nedenle faydalı model koruması, sınırlı AR-GE olanağına sahip küçük işletmeler ile bağımsız buluşçuların fikrî emeklerinin karşılığını alabilmeleri açısından etkin bir araçtır. Korunabilirlik şartlarının patentlere göre daha aşağıya çekilmiş olmasının yanı sıra faydalı model korumasının bir diğer özelliği, esasa ilişkin araştırma yapılmadan elde edilebiliyor olmasıdır. Bir buluşa patent alınabilmesi için izlenmesi 13 14 Çalışma için bkz. www.europa.eu.int/comm/internal_market/en/indprop/comp/study.pdf . www.europa.eu.int/comm/internal_market/en/indprop/comp/com02-92en.pdf. 24 gereken prosedürün uzunluğuna ve niteliğine paralel olarak harcanan zaman ve para göz önünde bulundurulduğunda faydalı model koruması, daha kısa bir sürede ve daha az harcama ile elde edilebilmektedir. Patente oranla avantajlı olan bu özelliklere paralel olarak hak sahibi, patente göre daha az güvenli bir konum elde etmektedir. Bununla kastedilen, faydalı model belgesinin sahibine tanıdığı hakların patentten farklılık göstermesi değil, esasa ilişkin inceleme yapılmadan elde edilmiş olan bir hakkın hükümsüzlüğüne karar verilmesi riskinin, inceleme yapılarak elde edilmiş bir hakka oranla daha yüksek olmasıdır. Bununla birlikte bu dezavantaj sadece faydalı modellerde değil, incelemesiz sistemle elde edilen diğer sınaî haklar (örneğin incelemesiz patent sistemi ile elde edilen patentler veya endüstriyel tasarımlar) açısından da geçerli olup, faydalı modellere özgü değildir. Faydalı modellerin patentler karşısındaki bu zayıf noktaları göz önünde bulundurularak koruma süreleri, patentlere oranla daha kısa belirlenmektedir. 2.2.1. Uluslararası Düzeyde Faydalı Modeller Faydalı modellerin uluslararası düzeydeki gelişimine bakıldığında ayrıntılı bir düzenlemeye rastlanmamaktadır. 1883 tarihli Paris Sözleşmesi’nin birinci maddesinin ikinci fıkrasında faydalı modellerin sınaî hakin konusu olduğu açıkça düzenlenmekle beraber, bu kavramın kapsamı açıklanmamaktadır. Faydalı modellere ilişkin bir diğer hüküm Sözleşme’nin 4C maddesinde yer almaktadır. Buna göre, patent ve endüstriyel tasarım başvurularındaki 12 aylık rüçhan süresi faydalı modeller açısından da uygulanacaktır. TRIPS Anlaşması da, diğer sınaî hak türlerinin aksine faydalı modellerle ilgili özel bir düzenleme içermemektedir. Bununla birlikte Anlaşma’nın 2. maddesi, Paris Sözleşmesi’nin 1-12. maddeleri ile 19. maddesinin, TRIPS Anlaşması’nın II, III ve IV. Kısımları açısından göz önünde bulundurulacağı hükmünü koyarak faydalı model korumasını dolaylı olarak kabul etmiş durumdadır. TRIPS Anlaşması’nın faydalı modellere ilişkin özel bir düzenleme içermemesi konusunda kesin bir gerekçe ortaya konmamış olmakla beraber, Amerika Birleşik Devletleri’nde faydalı model korumasının kabul edilmemiş olmasının bu konuda etkisi olduğu tahmin edilmektedir. Her ne kadar TRIPS Anlaşması faydalı modelleri açıkça düzenlememekte ise de, Anlaşma’da bu tür bir korumaya izin vermeyen herhangi bir hüküm de bulunmamaktadır. 25 Dolayısıyla üye devletler, faydalı model korumasını kabul ederek konuya ilişkin düzenlemeleri ulusal menfaatlerine yararlı olacak şekilde şekillendirebilirler. 2.2.2. AB Hukukunda Faydalı Modeller Avrupa Birliği düzeyinde faydalı model korumasına ilişkin düzenlemelere bakıldığında, İsveç, Lüksemburg ve İngiltere’nin bu koruma şeklini kabul etmediği, diğer ülkelerin ise birbirinden farklı koruma sistemleri öngördüğü görülmektedir. Ulusal düzenlemeler, faydalı model korumasından yararlanacak buluşların, buluş basamağının aşılması, mutlak veya nisbî yenilik şartının benimsenmesi, korumanın sadece üç boyutlu buluşlar açısından kabul edilip edilmemesi gibi ölçütler açısından farklılık göstermektedir. Ulusal düzeydeki bu farklılıkların Ortak Pazarın işleyişi açısından sorunlar yaratacağı açıktır. Özellikle malların serbest dolaşımı ilkesinin uygulanması ve rekabetin düzenli şekilde işlemesi ancak koruma altına alınan buluşların her ülkede aynı şartlara bağlanması ve aynı etkiye sahip olması ile mümkün olabilecektir. Mevcut durumun neden olacağı olumsuzlukları ortadan kaldırmak amacıyla Komisyon, 1995 yılında konuyu tartışmaya açan bir Yeşil Kitap (Green Paper) 15 hazırlamış, 1997 tarihinde de bir Direktif Tasarısı 16 yayımlamıştır. Komisyon, Direktif Taslağı üzerindeki değişiklik taleplerini de dikkate alarak 1999 yılında Direktif Tasarısı üzerinde bazı değişiklikler yapmıştır. Tasarı, henüz yürürlüğe girmemiştir. 2.2.3. Türk Hukukunda ve Uygulamasında Faydalı Modeller 2.2.3.1. Türkiye’nin Taraf Olduğu Uluslararası Anlaşmalar Yukarıda da belirtildiği gibi, faydalı modeller uluslararası düzeyde özel bir düzenlemeye konu olmamıştır. Faydalı modellerin bir sınaî hak türü olarak kabul edildiği Paris Sözleşmesi’ne Türkiye 10 Ekim 1925 tarihinden beri üyedir. 2.2.3.2. Yürürlükteki Yasal Düzenlemeler Hukukumuzda faydalı modeller, bağımsız bir yasal düzenlemeye konu olmamış, 551 sayılı Patent Haklarının Korunması Hakkında KHK’nin içinde düzenlenmiştir. Faydalı modellere ilişkin hükümler, KHK’nin Onbirinci kısmında 154-170. maddeler arasında yer almaktadır. 15 Green Paper on the Protection of Utility Models in the Single Market, COM (95) 370, Final, Brussels, 19.07.1995. 16 Proposal for a European Parliament and Council Directive approximating the legal arrangements for the protection of inventions by utility model, COM (97) 0691, OJ C 036, 03.02.1998, p. 0013. 26 KHK’nin 154. maddesine göre, yeni ve sanayiye uygulanabilir buluşlar faydalı model verilerek korunur. Dolayısıyla hukukumuzda bir buluşun faydalı model belgesi verilerek korunabilmesi için patentten farklı olarak buluşun tekniğin bilinen durumunu aşması şartı aranmamaktadır. Patentlere oranla farklılık gösteren bir diğer husus, usuller ve bu usuller sonucu elde edilen ürünler ve kimyasal maddeler hakkında faydalı model belgesi verilerek korunamamasıdır (551 sayılı KHK md. 155). TPE, faydalı modeller konusunda sadece şekli inceleme yapmakta, buluşun faydalı model verilebilirlik şartlarının taşıyıp taşımadığı hususuna yönelik esasa ilişkin bir inceleme ise söz konusu olmamaktadır. Başvurunun şekli açıdan incelenip ilan edilmesinden itibaren üç ay içinde üçüncü kişilere itirazda bulunma hakkı tanınmaktadır. 551 sayılı KHK’nin 164. maddesine göre patent sahibine tanınan koruma, faydalı model belgesi sahibine de aynen sağlanır. 166. maddeye göre ise faydalı model belgelerine ilişkin açık bir hüküm bulunmadığı ve faydalı model belgelerinin özelliği ile çelişmediği sürece patentler için öngörülen hükümler faydalı model belgeleri için de uygulanır. Yukarıda ana hatları verilen faydalı model korumasına ilişkin mevzuatta 2004 yılında iki önemli gelişme olmuştur. İlk olarak, 551 sayılı KHK’nin, faydalı model belgesinin hükümsüzlüğünü talep edecek olan kişilerin, faydalı model belgesinin verilmesine 161. maddeye göre itiraz etmiş olmaları şartına bağlayan 165. maddesinin üçüncü fıkrasının Anayasa’ya aykırı olduğu iddia edilmiştir. Anayasa Mahkemesi’ne itiraz yoluyla başvuran Bursa Asliye 1. Ticaret Mahkemesi, adı geçen hükmün faydalı modeller açısından patentlere oranla farklılık yarattığı ve bu hükmün Anayasa’nın 5., 10., 12., 36. ve 152. maddelerine aykırı olduğu iddiasında bulunmuştur. Anayasa Mahkemesi yaptığı incelemede, 23.3.2004 tarihli 2001/1 E., 2004/36 K. sayılı kararında 17 itirazı kabul ederek 551 sayılı KHK’nin 165. maddesinin Anayasaya aykırılığı gerekçesiyle iptaline hükmetmiştir. Dolayısıyla faydalı model belgesinin hükümsüzlüğünü talep edebilmek için önceden başvuruya itiraz etme şartı ortadan kalkmıştır. 2004 yılında faydalı model mevzuatına ilişkin bir diğer değişiklik de Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair 5194 sayılı Kanun’la gerçekleştirilmiştir. Adı geçen kanun yürürlüğe girmeden önce, 551 sayılı KHK’ye ceza 17 21.04.2004 tarih ve 25440 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır. 27 hükümlerini ekleyen 4128 sayılı Kanun sadece patentlere ilişkin düzenlemeler içerdiğinden, faydalı modeller yalnızca hukuki yaptırımlar çerçevesinde korunmakta idi. Her ne kadar 166. madde, esas itibariyle patentler için öngörülen hükümlerin faydalı modeller hakkında da uygulanacağını kabul etmiş olsa da, ceza hukukunda geçerli olan kıyas yasağı ve kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesi karşısında, patentler için öngörülmüş olan ceza hükümlerinin faydalı modeller hakkında da uygulanması mümkün değildi. Faydalı model korumasındaki bu boşluk, faydalı modellerin açıkça 5194 sayılı Kanun kapsamına alınması ile doldurulmuştur. 2.2.3.3. Yürürlükteki Yasal Düzenlemelere ve Uygulamaya İlişkin Sorunlar 2.2.3.3.1. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Döneminde Tespit Edilen Sorunlar Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı kapsamında faydalı modellere ilişkin yasal düzenlemeden kaynaklanan sorunlar iki başlıkta toplanabilir: • 551 sayılı KHK’nin 155. maddesine göre faydalı model koruması sadece ürünler açısından geçerli olup usullerin faydalı model verilerek korunması mümkün değildir. Bu hükmün değiştirilerek faydalı model korumasının her tür buluşu kapsayacak şekilde genişletilmesi önerilmiştir. • 551 sayılı KHK hükümleri, faydalı modellerle ilgili olarak kabul öncesi itiraz sistemi öngörülmüştür. Bu düzenlemenin değiştirilerek kabul sonrası itiraz sisteminin (post grant opposition) kabul edilmesi önerilmiştir. Bunun yanı sıra kabulden sonra itirazın söz konusu olduğu durumlarda TPE tarafından araştırma raporu düzenlenmesi ve bu rapora göre karar verilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Faydalı modellerle ilgili olarak tespit edilen sorunların bir kısmı da kurumsal yapıya ilişkindir. Bu kapsamda; • TPE’de Patent dairesinin içinde Faydalı Modeller Şubesinin kurulması önerilmiştir. • TPE’nin tam otomasyon sistemine geçmesi gereği vurgulanmıştır. • Online başvuru olanağının sağlanması gerektiği tespit edilmiştir. 28 2.2.3.3.2. Sekizinci Kalkınma Planında Belirlenen Hedefler Açısından 2005 Yılı İtibariyle Gelinen Nokta Faydalı modellerle ilgili olarak tespit edilen sorunlar büyük ölçüde devam etmektedir. Yasal düzenlemelerde yapılması önerilen değişiklikler henüz gerçekleşmemiştir. Bununla birlikte Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında değinilmemiş olan bazı sorunlar çözümlenmiştir. Bunlardan en önemli ikisi faydalı modellere ilişkin ceza hükümlerinin 5194 sayılı Kanunla düzenlenmiş olması, diğeri ise faydalı model başvurusuna itiraz etmeyen kişilerin faydalı model belgesinin iptali için hükümsüzlük davası açamayacağı yönündeki hükmün Anayasa’ya aykırılığının tespit edilerek iptaline karar verilmiş olmasıdır. Faydalı modellerle ilgili yasal altyapıdan kaynaklanan sorunların taslak halindeki “Patent ve Faydalı Model Kanunu”nun yürürlüğe girmesi ile büyük ölçüde giderilmesi beklenmektedir. Faydalı model başvurularının incelenmesi ve örgütsel altyapı konusunda herhangi bir değişiklik olmamıştır. Faydalı model başvurularına ilişkin işlemler TPE’nin Patent Dairesi Başkanlığı’na bağlı olarak yürütülmekte olup, faydalı modeller için ayrı bir birim bulunmamaktadır. On-line başvuru sistemi de henüz kurulmamıştır. Halen faydalı model belgeleri sadece şekli inceleme yapılarak faydalı model belgesi korumasından yararlanma şartlarının bulunup bulunmadığı incelenmeden verilmektedir. Aslında bu tür bir sistem faydalı model korumasının amacına uygun niteliktedir. Zira faydalı model koruması, çoğunlukla küçük ve orta ölçekli işletmelerin gerçekleştirdiği küçük buluşları teşvik etmek amacıyla daha az masrafla ve daha kısa zamanda belge verilmesini amaçlayan bir sistemdir. Bununla birlikte, ülkemiz şartlarında tescil edilen faydalı modellerin büyük bir kısmı aslında korunabilirlik şartlarını taşımayan ve bu nedenle her an hükümsüzlük tehdidi altında bulunan ürünleri konu almaktadır. 29 Tablo 3: Faydalı Model İstatistikleri (1995-2004) Başvuru Tescil Yıllar Yeli Yabancı Toplam Yerli Yabancı Toplam 1995 34 3 37 - - - 1996 178 3 181 - - - 1997 213 11 224 113 4 117 1998 279 18 297 141 9 150 1999 308 9 317 160 11 171 2000 444 16 460 146 4 150 2001 624 16 640 256 12 268 2002 913 14 927 376 14 390 2003 1196 12 1212 708 12 720 2004 1457 45 1502 679 8 687 Kaynak: TPE 2.3. Markalar 2.3.1. Uluslararası Düzeyde ve AB Hukukunda Markalara İlişkin Düzenlemelerin Uyumlaştırılması Süreci 2.3.1.1. Şekli Şartlara ve Tescil İşlemlerine İlişkin Uyumlaştırma Süreci Uluslararası düzeyde şekli açıdan markaların uyumlaştırılması sürecinde kabul edilen anlaşmalar, uluslararası tescile İlişkin Madrid Sözleşmesi ve buna ilişkin Protokol, markaların sınıflandırılmasına ilişkin Nis ve Viyana Anlaşmaları ve marka başvurularının şekli açıdan uyumlaştırılmasını amaçlayan Marka Kanunu Antlaşması’dır. 1891 yılında kabul edilen Madrid Anlaşması (Madrid Agreement Concerning the International Registration of Marks) 18 ile 1989’da kabul edilen Madrid Protokolü (Protocol Relating to the Agreement Concerning the International Registration of Marks) 19 birlikte Madrid Sistemini oluşturmaktadır. Protokol’ün amacı, Madrid Anlaşması’na üye olmayan devletleri de Madrid sistemi içine çekebilmektir. Madrid sistemi, markaların WIPO 18 Anlaşma, 1900’de Brüksel’de, 1911’de Washington’da, 1925’te Lahey’de, 1934’te Londra’da, 1957’de Nis’te, 1967’de Stockholm’de gözden geçirilmiş ve 1979’da değiştirilmiştir. Anlaşma metni ve Anlaşmaya üye 56 ülkenin listesi için bkz. www.wipo.int/treaties/en/registration/madrid/index.html. 19 Protokol metni ve Protokole taraf olan 67 ülkenin listesi için bkz. www.wipo.int/treaties/en/registration/madrid_protocol/index.html. 30 bünyesinde oluşturulan Uluslararası Büro aracılığıyla şekli açıdan incelenen tescil başvurularının, bu Ofis aracılığıyla koruma talep edilen ülkelere gönderildiği, işaretin koruma şartlarını taşıyıp taşımadığının ise ulusal mevzuata göre karar verildiği bir sistemdir. Uluslararası Büro, yapılan başvuruları şekli şartlar açısından inceledikten sonra tescil eder, yayınlar, bir bildirim tarihi ile, ilgili ülkelere gönderir. Ulusal Ofisler 12 ya da 18 ay içinde incelemelerini yapar ve sonucu Uluslararası büroya bildirir. Gelen kararlara göre tescil güncellenir ve yayınlanır. 1957 yılında kabul edilen Markaların Uluslararası Sınıflandırılmasına İlişkin Nis Anlaşması (Nice Agreement) 20, tescil edilecek markaların ait olduğu sınıfları belirlemekte olup, Anlaşma’ya göre 34 mal ve 11 hizmet sınıfı bulunmaktadır. Markaların uluslararası düzeyde düzenlemeye konu olduğu bir diğer anlaşma 1973 tarihli Viyana Anlaşması (Vienna Agreement) 21dır. Bu Anlaşma ile marka olarak kullanılabilecek şekiller için özel bir kodlama sistemi öngörülmüştür. 1994 yılında kabul edilen Marka Kanunu Antlaşması (Trademark Law Treaty) 22, markaların uluslararası tescili işlemlerini ortak kurallarla bağlayarak basitleştirmeyi amaçlamaktadır. Marka başvurusu, tescil sonrası değişiklikler ve yenilemeye ilişkin ortak kurallar öngören düzenleme ile ulusal başvuru prosedürleri uyumlaştırılmaktadır. 2.3.1.2. Maddi Şartlara İlişkin Uyumlaştırma Süreci 2.3.1.2.1. Küresel düzeyde-TRIPS Standartları Marka hukukuna ilişkin ulusal düzenlemelerin esasa ilişkin kurallarının uluslararası düzeyde uyumlaştırılması TRIPS Anlaşması çerçevesinde olmuştur. Markalar, Antlaşma’nın 15-21. maddeleri arasında özel olarak düzenlenmiştir. Daha önce de belirtildiği gibi, TRIPS Anlaşması, üye devletler açısından kabul edilmesi zorunlu minimum standartları öngörmektedir. Bu açıdan, 15. maddede markanın bir işletmenin mal veya hizmetlerini diğer işletmelerin mal veya hizmetlerinden ayırt edecek herhangi bir işaretin marka olarak kabul edileceği şeklindeki ifade önem taşımaktadır. Üye devletler, bu hükme dayanarak işletmelerin mallarını birbirinden ayırt etmeye yarayan ticaret markalarının yanı sıra hizmet markalarını da 20 Anlaşma metni için www.wipo.int/treaties/en/classification/nice/index.html. Anlaşma metni için www.wipo.int/treaties/en/classification/vienna/index.html. 22 Anlaşma metni için www.wipo.int./treaties/en/ip/tlt/index.html. 21 31 korumak yükümlülüğü altına girmişlerdir. Bunun yanı sıra Anlaşma, tescilli marka sahibinin sahip olduğu inhisari haklara, tanınmış markalara ilişkin hükümler de içermekte, markanın en az 7 yıl süre için tescil edilebileceğini ve bu tescilin süresiz olarak yenilenebileceğini düzenlemektedir. 2.3.1.2.2. AB Düzeyinde-Topluluk Markası Markalar Avrupa Birliği’nde oldukça ayrıntılı düzenlemelere konu olmuş bir alandır. Birinci Marka Direktifi’nin 1988 yılında kabul edilmesine kadar üye devletler, markaları ulusal mevzuatlarında düzenlemişlerdi. Bu durumun Topluluk’ta geçerli olan mal ve hizmetlerin serbest dolaşımı ilkesiyle bağdaşmaması ve olumsuzluklara neden olması üzerine konu Topluluk düzeyinde ele alınarak 89/104 sayılı Birinci Marka Direktifi (First Council Directive Relating to Trademarks) 23 kabul edilmiştir. Direktif kapsamında ulusal hukuklara aktarılması gereken birtakım kurallar kabul edilmiş olmakla beraber markalar her bir ülkede bağımsızlıklarını korumaya devam etmekte, tescil işlemleri ile marka uyuşmazlıkları ulusal mevzuata göre çözümlenmektedir. Bu düzenlemeye ek olarak 1993 yılında kabul edilen Topluluk Markası Tüzüğü (Council Regulation on the Community Trademark-Community Trademark Regulation) 24 ile Avrupa Birliği’nde markalar farklı bir düzeyde korumaya konu olmuştur. Üye devletler ulusal marka tescil sistemlerini korumakla beraber, eğer başvuru sahibi dilerse AB sınırları içinde geçerli olacak tek bir Topluluk Markası da elde edebilecektir. Topluluk markasının tescili için yetkili kurum merkezi Alicante’de bulunan Uyumlaştırma Ofisidir (OHIM-the Office for Harmonization in the Internal Market). 2.3.2. Türk Hukukunda ve Uygulamasında Markalar 2.3.2.1. Türkiye’nin Uluslararası ve Bölgesel Nitelikteki Anlaşmalara Katılımı Türkiye’nin katıldığı özel olarak markaları düzenleyen uluslararası anlaşmalar aşağıdaki tabloda gösterilmektedir: 23 24 89/104/EEC, 21.12.1988. 40/94/EC, 20.12.1993. 32 Anlaşmanın Adı Türkiye’nin Katılım Tarihi Türkiye’de Yürürlüğe Giriş Tarihi Nis Anlaşması 01.10.1995 01.01.1996 Viyana Anlaşması 01.10.1995 01.01.1996 Madrid Protokolü 01.10.1998 01.01.1999 Marka Kanunu Antlaşması 28.10.1994’te imzalanıp 01.10.2004’te onaylanmıştır. 01.01.2005 2.3.2.2. Yürürlükteki Yasal Düzenlemeler Hukukumuzda markalar özel olarak 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında KHK 25 kapsamında korunmaktadır. 24.06.1995 tarihinde yürürlüğe giren bu düzenlemeye 4128 sayılı Kanun ile ceza hükümleri eklenmiştir. 2004 yılında kabul edilen 5194 sayılı Kanun, 556 sayılı KHK’nin bazı maddelerini değiştirmiştir. Bu hükümlerden ilki, 556 sayılı KHK’nin 42. maddesinin son fıkrasıdır. Değişik metne göre bir marka tescil tarihinden önce kullanılmış ve tescile konu mallar veya hizmetlerle ilgili olarak bu kullanım sonucu ayırt edici bir nitelik kazanmış ise 7. maddenin birinci fıkrasının (a), (c) ve (d) bentlerine göre tescili hükümsüz sayılamaz. Maddenin değişiklikten önceki metninde 7. maddenin (b), (c) ve (d) bentlerine atıf yapılmakta idi. 556 sayılı KHK’nin değişikliğe uğrayan diğer hükümleri, cezai yaptırımları düzenleyen 61/A maddesi, görevli ve yetkili mahkemeleri düzenleyen 71. maddesi ile tespit davalarını düzenleyen 78. maddesidir. “Tesbit davaları” ifadesini içeren 78. madde hükmü “Tesbit talepleri” olarak değiştirilmiştir. Markalarla ilgili diğer bir hukuki düzenleme, 09.04.2005 tarihinde yürürlüğe giren “556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Uygulanmasına Dair Yönetmelik”’tir. Bu düzenlemenin 40. maddesi ile 5.11.1995 tarih ve 22454 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Uygulanma Şeklini Gösterir Yönetmelik yürürlükten kalkmıştır. 2005 yılında yürürlüğe giren Yönetmelik, 556 25 24.06.1995 tarih ve 22326 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. 33 sayılı KHK’nin hükümlerinin yanısıra TRIPS, Nis Anlaşması, Madrid Protokolü gibi uluslararası düzenlemeler de dikkate alınarak düzenlenmiştir. 2.3.2.3. Yürürlükteki Yasal Düzenlemelere ve Uygulamaya İlişkin Sorunlar 2.3.2.3.1. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Döneminde Tespit Edilen Sorunlar Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Döneminde markalara ilişkin olarak tespit edilen sorunların bir kısmı kurumsal altyapıya, diğer kısmı ise yasal düzenlemelerdeki eksiklik ve uygulamadaki aksaklıklara ilişkindir. Bu sorunlar ana başlıklar halinde şu şekilde özetlenebilir: • TPE’nin Markalar Dairesinde çalışan eleman sayısının yetersiz olduğu tespit edilerek bu eksikliğin giderilmesi ve ilgili uzmanların yetiştirilmesi gerektiği belirtilmiştir. • 556 sayılı KHK’nin 42. maddesinin (c) bendinde, beş yıl içinde markanın kullanılmaması nedeniyle hükümsüzlük davası açılması halinde, davanın hangi süre içinde açılacağı belirtilmemiştir. Bu hükmün, 89/104 sayılı Konsey Direktifindeki düzenlemeye paralel olarak değiştirilmesi önerilmiştir. Anılan düzenlemeye göre, markanın kullanılmadığı biliniyor ise beş yıl içinde dava açılmaması halinde bu hakkın kaybedileceği öngörülmektedir. • 556 sayılı KHK’nin 7. maddesine 4128 sayılı Kanunla eklenen ikinci fıkra uyarınca bir marka tescil tarihinden önce kullanılmış ve tescile konu mallar veya hizmetlerle ilgili olarak bu kullanım sonucu ayırt edici nitelik kazanmışsa, aynı maddenin (b), (c) ve (d) bendlerine göre tescili reddedilemez. Bu hüküm sonucu, aynı markanın aynı eşyalar için iki ayrı kişi adına tescili gibi olumsuz bir durum ortaya çıkacağına işaret edilerek anılan hükmün 89/104 sayılı Direktifin 3/3 maddesi ile uyumsuz olduğu vurgulanarak madde hükmünden (b) bendinin çıkarılması önerilmiştir. • 556 sayılı KHK’nin 7. maddesinin (b) bendinde yer alan “aynı veya ayırt edilemeyecek kadar aynı olan markalar” ifadesinin maddi bir yanlışlık içerdiğine işaret edilerek ifadenin “ayırt edilemeyecek kadar benzer” olarak değiştirilmesi önerilmiştir. • Markaların sınıflandırılması konusunda uygulamada sorunlar yaşandığı tespit edilerek Nice Sınıflandırması ile uyumlu bir uygulamaya gidilerek Sınıflandırmaya ilişkin TPE Tebliği’nin Nis Sınıflandırmasının birebir çevirisi haline getirilmesi gerektiği ifade edilmiştir. 34 • 556 sayılı KHK’nin 5. maddesinin ikinci fıkrasında markanın mal veya ambalajı ile tescil ettirilebileceği öngörülmekte, ancak bu durumda mal veya ambalajın marka sahibine mal veya ambalaj için inhisari bir hak sağlamayacağı ifade edilmektedir. Aynı maddenin birinci fıkrasında ise “malların biçim ve ambalajları” markanın içereceği işaretler arasında sayılmıştır. 5. maddenin iki fıkrasındaki uyumsuzluğa dikkat çekilerek düzenlemenin değiştirilmesi önerilmiştir. • Coğrafi bölge adlarının marka olarak tescilinde sorun yaşandığı tespit edilmiştir. • Marka başvurularının elektronik ortamda yapılmasının sağlanması amacıyla gerekli altyapının hazırlanması gerektiğine dikkat çekilmiştir. 2.3.2.3.2. Sekizinci Kalkınma Planında Belirlenen Hedefler Açısından 2005 Yılı İtibariyle Gelinen Nokta TPE’nin Markalar Dairesi’nin personel açısından yetersizliği sorunun çözümünde önemli aşama kaydedilmiştir. Markalar dairesindeki dosya birikimi sorunu yeni uzman alınmak suretiyle büyük ölçüde çözümlemiştir. Grafik 1: Markalar Dairesi Başkanlığı, Biriken Dosya Sayıları bekley en hedef verilen karar 25000 22800 21000 20000 19000 18000 19000 17000 15000 17000 1 6 0 0 0 1 6 5 0 0 11 65 55 00 00 1 6 1 0 0 1 5 5 0 0 15000 14000 11000 10000 9000 5000 2934 0 bekle y e n 4027 4764 4962 4381 4543 2862 2692 Ocak Şuba t Ma rt N isa n Ma y is 22800 21000 19000 18000 19000 H a zıran Tem m uz A ğustos 17000 16000 hede f verile n ka rar 2934 4027 4381 2692 4764 4450 4962 4543 5871 3745 4074 9000 4317 11000 10500 10000 8000 8000 8000 5785 5389 5387 Ey lül Ekim K a sım A ra lık O c a.05 Şub.05 Ma r.05 N is.05 16500 16500 16100 15500 17000 15000 11000 10500 10000 16500 15500 14000 11000 9000 9000 8000 8000 8000 2862 4450 3745 4074 5871 4317 5785 5389 5387 Kaynak: TPE Yasal düzenlemelerle ilgili sorunlardan bir kısmı 5194 sayılı Kanun hükümleriyle giderilmiştir. Bu bağlamda 556 sayılı KHK’nin 7. maddesine ilişkin yapılan öneriler 35 doğrultusunda değişiklikler yapılmıştır. Bununla birlikte yasal düzenlemeden kaynaklanan, hükümsüzlük davasının açılması için belli bir süre öngörülmemiş olması gibi diğer sorunlar halen güncelliğini korumaktadır. Bununla birlikte halen Taslak durumundaki “Markaların Korunması Hakkında Kanunu”nun yürürlüğe girmesi ile yasal altyapıdan kaynaklanan sorunların büyük ölçüde giderilmesi beklenmektedir. Uygulamada özellikle tanınmış markalar konusunun soruna yol açtığı görülmektedir. Bu bağlamda Paris Sözleşmesi anlamında tanınmış markalar ile 556 sayılı KHK’nin 8. maddesinde sahibine tescile itiraz hakkı tanınan tanınmış markaların belirlenmesi konusunda sıkıntı yaşanmaktadır. Özellikle Paris Sözleşmesi anlamında tanınmış markaların tescilinin mutlak red nedeni olarak düzenlenmiş olması, bu konudaki TPE uygulamasının önemini artırmaktadır. Markanın tanınmışlığının tespitinde izlenecek ölçütlerin belirlenmesi önemli bir ihtiyaçtır. Bu konuda 5000 Sayılı Türk Patent Enstitüsü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun 13’üncü maddesinin (d) bendi “...markaların tanınmışlık düzeyleri ile ilgili esasların belirlenmesi ve uygulamaya konulması işlemlerini yapar” hükümleri uyarınca 05.08.2004 tarihinde TPE yönetim kurulu, “Markaların Tanınmışlık Düzeyleri İle İlgili Esaslar ve Uygulaması” başlıklı kararı almış ve kriterlerin ilanının ardından Markalar Dairesi bünyesinde oluşturulan özel bir çalışma grubu ile tanınmış değerlendirilmeye başlanmıştır. Tablo 4: Marka Başvuruları (1995-2004) Yıllar BAŞVURULAR Yerli Yabancı Toplam TESCİL Yerli Yabancı toplam 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 12.650 15.652 15.908 14.365 17.837 20.866 19.054 28.225 29.476 36.898 15.898 20.167 20.711 19.542 23.692 28.627 28.177 35.705 37.919 46.456 7.581 9.400 7.684 5.429 12.166 10.452 9.937 13.202 14.099 18.563 3.248 4.515 4.803 4.964 5.855 7.761 9.123 7.480 8.443 9.558 Kaynak: TPE 36 2.873 3.345 2.943 2.035 5.851 5.372 4.166 5.813 7.272 8.673 10.454 12.745 10.627 7.464 18.017 15.824 14.103 19.015 21.391 27.236 marka başvuruları 2.4. Coğrafi İşaretler 2.4.1. Uluslararası Düzeyde Coğrafi İşaretler Ürünlerin coğrafi kaynağını belirten markalar, en eski marka çeşitleri olarak kullanılmakla birlikte, XVIII. yüzyılda İngiltere’de sanayi devrimi başlamadan önce sınaî üretim küçük ölçeklerde gerçekleştiği için ortak bir sınaî organizasyon oluşturulmamıştı. Bu döneme kadar uluslararası ticarete konu olan mallar temel ürünler idi. Ticaret sırasında belli bir bölgeden kaynaklanan ürünlerin, bağlantılı oldukları coğrafi alanın özellikleri nedeniyle diğer ürünlere oranla kaliteli olduğu ve bu nedenle de daha kolay satıldığının farkına varılmıştır. Bu kaliteli özellikler iklim gibi coğrafi özelliklerden (örn. Seville portakalları), belli bir bölgedeki tarif ve üretim tekniklerinden (Örn. Frankfurt sosisleri) ya da yerli üretim yeteneklerinden (örn. Toledo çeliği, Delft porseleni) kaynaklanmakta idi. Bu şekilde ortaya çıkan ürünlerin bölgesel ünlerine bağlı olarak kazandıkları ekonomik değerden yararlanmak amacıyla tacirler mallarını, coğrafi kaynaklarını belirten markalarla pazarlamaya başlamışlardır. Bundan sonra coğrafi kaynağından dolayı belli özelliklere sahip ürünlerin diğer ürünlerle karıştırılmasına yönelik tedbirler alınarak bölgeden kaynaklanan ekonomik değer korunmaya çalışılmıştır. Ticarete konu ürünlerin coğrafi kaynaklarına dayanan ünlerinin ticari olarak kötüye kullanımı ulusal düzeyde farklı yöntemlerle engellenmeye çalışılmıştır. Örneğin Common law sisteminde haksız fiili temel alan passing off doktrini tacirlerin coğrafi kaynakları yanıltıcı şekilde kullanmalarını önlemek amacıyla uygulanmıştır. Bu kapsamda Amerikan ve İngiliz hukukunda coğrafi kaynak, ortak markalar ve garanti markaları aracılığıyla korunmuştur. Uluslararası ticareti düzenleyen kanunlarda ithalat yapan kişilere ithal edilen malların kaynağının belirtilmesi yükümlülüğü getirilmiştir. Coğrafi işaretlerin uluslararası düzeyde korunmasına yönelik düzenlemeler, Paris Sözleşmesi’nin haksız rekabeti düzenleyen 10bis maddesi, 1891 yılında imzalanan Sahte Mahreç İşaretlerinin Önlenmesi Hakkındaki Madrid Anlaşması, 1958 yılında kabul edilen Coğrafi İşaretlerin Korunması ve Uluslararası Tesciline İlişkin Lizbon Anlaşması ve TRIPS Anlaşması’nın 22-24. maddeleridir. 37 2.4.2. AB Hukukunda Coğrafi İşaretler Avrupa Topluluğu Konseyi, 14 Temmuz 1992 tarihinde 2081/92 sayılı Tarım Ürünleri ve Gıda Maddelerinde Coğrafi İşaretlerin Korunması Hakkında Tüzüğü’nü 26 kabul etmiştir. Bu tüzük, tarım alanındaki coğrafi işaretlerin tescili ve korunması için ortak bir sistem öngörmektedir. Şaraplar ve sert alkollü içkiler ise Tüzük kapsamında değildir. Bu düzenlemenin ardından, 17 Mayıs 1999 tarihinde Şarap Pazarının Ortak Düzenlenmesine ilişkin 1493/1999 sayılı Konsey Tüzüğü 27 kabul edilmiştir. 1992 Tüzüğü’nün aksine 493/1999 sayılı Tüzük ağırlıklı olarak şarap endüstrisini ilgilendirmekte ve 1992 Tüzüğü coğrafi işareti kullanan kişilerin haklarını ön plana çıkarırken bu düzenleme daha geniş bir kapsamda coğrafi işaretleri temel koruma konusu olarak belirlemektedir. 2.4.3. Türk Hukukunda ve Uygulamasında Coğrafi İşaretler Ülkemizde coğrafi işaretler 1995 yılında yürürlüğe giren 555 sayılı Coğrafi İşaretlerin Korunması Hakkında KHK 28 ve 555 sayılı Coğrafi İşaretlerin Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Uygulama Şeklini Gösterir Yönetmelik 29 kapsamında özel olarak korunmaktadır. 555 sayılı KHK’ye 4128 sayılı Kanunla ceza hükümleri eklenmiştir. 554 sayılı KHK’nin bazı maddeleri 2004 yılında 5194 sayılı Kanun ile değiştirilmiştir. Değişikliğe uğrayan maddeler, ceza hükümlerini içeren 24/A maddesi, ihtisas mahkemelerinin görev ve yargı çevrelerini düzenleyen 30. madde, delillerin tesbitini düzenleyen 33. madde ile tespit taleplerini düzenleyen 36. maddedir. 2.4.3.1. Türkiye’nin Uluslararası ve Bölgesel Nitelikteki Anlaşmalara Katılımı Türkiye özel olarak coğrafi işaretleri düzenleyen uluslararası anlaşmalardan Sahte Mahreç İşaretlerinin Önlenmesi Hakkında Madrid Anlaşması’na 21.05.1930’da katılmış, Anlaşma 21.08.1930 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Lizbon Anlaşması’na üyelik ise henüz gerçekleşmemiştir. 26 2081/92/EEC of 14.07.1992, OJ L 208, 24.02.1992, p. 0001-0008. 1493/1999/EC of 17.05.1999, OJ L 179, 14.7.1999, p. 1. 28 05.11.1995 tarih ve 22454 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. 29 05.11.1995 tarih ve 22454 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. 27 38 2.4.3.2. Yürürlükteki Yasal Düzenlemeler Ülkemizde coğrafi işaretler 1995 yılında yürürlüğe giren 555 sayılı Coğrafi İşaretlerin Korunması Hakkında KHK kapsamında özel olarak korunmaktadır. 4128 sayılı Kanunla ceza hükümleri eklenmiştir. 554 sayılı KHK’nin bazı maddeleri 2004 yılında 5194 sayılı Kanun ile değiştirilmiştir. Değişikliğe uğrayan maddeler, ceza hükümlerini içeren 24/A maddesi, ihtisas mahkemelerinin görev ve yargı çevrelerini düzenleyen 30. madde, delillerin tesbitini düzenleyen 33. madde ile tespit taleplerini düzenleyen 36. maddedir. 2.4.3.3. Yürürlükteki Yasal Düzenlemelere ve Uygulamaya İlişkin Sorunlar 2.4.3.3.1. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Döneminde Tespit Edilen Sorunlar • Coğrafi işaretin tescil ettirene münhasır haklar sağlamaması nedeniyle ilgililerin tescil yoluna başvurmadıkları tespit edilmiştir. Coğrafi işaretlerin tescilini özendirmek ve yaygınlaştırmak için ticari kuruluşlar, tüketici dernekleri gibi kuruluşlar aracılığı ile konunun öneminin vurgulanması ve gerek ülke genelinde gerekse uluslar arası toplantılarda gündeme getirilmesi gereği vurgulanmıştır. • Coğrafi işaretlere ilişkin işlemlerin TPE’nin Markalar Dairesi Başkanlığı’nda ek iş olarak yürütülmesi yerine Enstitü bünyesinde ayrı bir birim oluşturularak, tescil işlemlerinin yanısıra ülke içinde araştırma ve tanıtım çalışmalarının yapılması önerilmiştir. 2.4.3.3.2. Sekizinci Kalkınma Planında Belirlenen Hedefler Açısından 2005 Yılı İtibariyle Gelinen Nokta Halen coğrafi işaretlere ilişkin en önemli sorun, konuya ilişkin olarak ilgili çevrelerin yeterince bilgilenmemiş olmasıdır. Türkiye’nin coğrafi işarete konu olabilecek ürün kapasitesinin yüksek olduğu tahmin edilmekle beraber, konuya ilişkin somut bir araştırma yapılmamıştır. TRIPS Anlaşması’nın şaraplar ve diğer sert içecekler hakkında sağladığı ek koruma dikkate alındığında Türkiye’nin özellikle bu alandaki kaynaklarını tespit edecek araştırmalar yapılması gereği ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla Türkiye çapında belli bölgelerin coğrafi özelliklerinden kaynaklanan ürünlerin, bölgeye ve ürün cinsine göre sınıflandırılması, daha sonra da ilgili çevrelerin bilinçlendirilmesi gerekmektedir. 39 Türkiye’nin coğrafi işaretler hakkındaki uluslararası gelişmeleri şimdiye kadar olduğu gibi takip etmesi ve ulusal çıkarlarına uygun kararlar alınmasında, gelişmekte olan ülkelerle işbirliği halinde hareket etmesi gerekmektedir. Coğrafi işaretlere ilişkin kurumsal örgütlenme yapısında herhangi bir değişiklik olmamıştır. Coğrafi işaretlere ilişkin işlemler halen TPE’nin Markalar Dairesi Başkanlığı bünyesinde yürütülmektedir. Halen coğrafi işaret tescil başvuru sayısı sınırlı düzeyde olmakla beraber başvuruların yakın gelecekte gerçekleştirilecek kamuoyu bilinçlendirilmesine paralel olarak artması olasıdır. TPE’de bu artışa hazırlıklı bir uzman kadronun bulunması gerekmektedir. Coğrafi işaretlere ilişkin olarak yasal altyapıdan kaynaklanan sorunların halen Taslak durumundaki “Coğrafi İşaretlerin ve Geleneksel Özellikli Ürün Adlarının Korunması Hakkında Kanun”un yürürlüğe girmesi ile büyük ölçüde giderilmesi beklenmektedir. 2.4.3.4. Coğrafi İşaretlere İlişkin Uluslararası Tartışma Konuları ve Türkiye’nin Yaklaşımı Doha IV. Bakanlar Konferansı’nda coğrafi işaretler ile ilgili alınan iki temel karar bulunmaktadır. Bunlardan ilki şarap ve alkollü içeceklerle ilgili ulusal nitelikteki coğrafi işaret korumasının çok taraflı bir koruma biçimine dönüştürülmesi ve bu amaçla çok taraflı bir bildirim ve kayıt sisteminin oluşturulması amacıyla TRIPS Konseyi’nde müzakerelerin başlatılması, ikincisi ise şarap ve alkollü içeceklere sağlanan bu ek koruma sisteminin diğer ürünlere de genişletilmesi yönünde çalışılmasıdır. Türkiye, bu iki kararı da desteklemektedir. Tablo 7: Coğrafi İşaret Tescil Başvuruları Yıllar 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 Yerli 25 2 1 10 25 29 33 26 Başvurular Yabancı Toplam 25 2 1 10 25 29 33 26 Yerli 24 1 2 3 8 17 4 5 Kaynak: TPE 40 Tescil Yabancı - Toplam 24 1 2 3 8 17 4 5 2.5. Endüstriyel Tasarımlar 2.5.1. Uluslararası Düzeyde Endüstriyel Tasarımlar Diğer sınaî haklarda olduğu gibi endüstriyel tasarımların da ilk kez uluslararası çerçevesinde ele alınması 1883 tarihli Paris Sözleşmesi ile olmuştur. Sözleşme’nin birinci maddesinin ikinci fıkrasında “sınaî desen ve modellerin” sınaî hak korumasına konu olduğu düzenlenmiştir. Dördüncü maddede patent ve faydalı modeller için 12 ay olarak belirlenmiş olan rüçhan hakkı süresi, sınaî desen ve modeller açısından 6 ay olarak tespit edilmiştir. Paris Sözleşmesi’nin endüstriyel tasarımlara ilişkin bir diğer düzenlemesi, 5B maddesinde yer almaktadır. Maddeye göre sınaî resim ve modeller, kullanılmama veya benzerlerinin ithali gibi nedenlerle hükümsüz kılınamayacaktır. Tasarımlarla ilgili bir diğer anlaşma, 1968 yılında imzalanarak 1979 yılında değiştirilen Tasarımların Uluslararası Sınıflandırılmasına İlişkin Lokarno Antlaşmasıdır (Locarno Treaty). Bu Antlaşmaya üye devletler özel bir Birlik oluşturarak endüstriyel tasarımların sınıflandırılmasında ortak bir sistemi benimsemeyi taahhüt etmektedirler. Taraflar, bu sınıflandırma sistemini asli veya yardımcı bir sistem olarak kabul etmekte serbesttirler. Antlaşmanın Ekinde sınıflandırma sistemi içinde kabul edilen sınıflar ile her bir sınıfa ait alt sınıfların listesi yer almaktadır 30. Tasarımların uluslararası tesciline ilişkin esasları ise 1925 yılında hazırlanan Lahey Antlaşması (Hague Treaty) 31 belirlemektedir. Antlaşmanın 1934 ve 1960 yıllarında kabul edilen iki metni halen yürürlüktedir. Uluslararası tasarım tescil başvurularının Antlaşmanın her iki metnine göre yapılması mümkün olmakla birlikte uluslararası başvuruların yüzde 95’i 1960 metnine göre yürütülmektedir. Uluslararası tescil başvurusu, başvuru sahibinin belirlediği üye devletlerde aynı etkiye sahiptir. Her bir devlet, uluslararası tescilin yayımlanmasından itibaren 6 ay içinde ulusal mevzuatına dayanarak başvuruyu reddetmekte serbesttir. Uluslararası düzeyde endüstriyel tasarımların korunma şartlarına ilişkin düzenleme ise TRIPS Anlaşması’nda yer almaktadır. Tasarımlar, Anlaşmanın 25. ve 26. maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre, üye devletler yeni veya orijinal nitelikteki endüstriyel tasarımlara 30 Lokarno sınıflandırmasının güncel listesi için bkz. www.wipo.int/classifications/locarno/en/classifications.html. 31 www.wipo.int/treaties/en/registration/hague/index.html. 41 koruma sağlamak zorundadırlar. Üye devletlere getirilmiş bir diğer yükümlülük tekstil tasarımlarının korunmasını güvence altına alacak tedbirlerin öngörülmesidir. Anlaşmada, endüstriyel tasarımlar için öngörülmüş minimum koruma süresi 10 yıl olarak belirlenmiştir. 2.5.2. AB Hukukunda Endüstriyel Tasarımlar Avrupa Birliği bünyesinde endüstriyel tasarımların korunmasını sağlayacak bir düzenleme yapılmasındaki çalışmalar oldukça uzun bir geçmişe sahip olmakla birlikte, üye devletlerin konuya ilişkin ulusal mevzuatlarının önemli farklılıklar içermesi nedeniyle uyumlaştırma süreci oldukça uzun zaman almıştır. 1959 yılında oluşturulan bir çalışma grubunda başlayan çalışmalar, 1990’lı yıllara kadar kesintilerle devam etmiş, 1991 yılında AB Komisyonu endüstriyel tasarımların korunmasına ilişkin Yeşil Kitap’ı yayımlamıştır. 1993 tarihinde ise Direktif ve Tüzük tasarıları yayımlanmıştır. Tasarılar üzerinde yapılan tartışmalar da dikkate alınarak 13 Ekim 1998 tarihinde kabul edilen Direktifin (Directive of the European Parliament and of the Council On the Protection of Designs) 32 ardından, 6 Mart 2002 tarihinde Tasarım Tüzüğü (Council Regulation on Community Designs) 33 yürürlüğe girmiştir. Topluluk Tasarım Tüzüğü ile endüstriyel tasarımlar için Topluluk sınırları içinde yeknesak bir koruma sistemi kabul edilmiştir. Topluluk hukukunda endüstriyel tasarımların korunması açısından, patent yaklaşımı (patent approach) ile fikir ve sanat eserleri (copyright approach) yaklaşımı bir yana bırakılarak, endüstriyel tasarımların bağımsız bir ekonomik değer olarak tanındığı tasarım yaklaşımı (design approach) kabul edilmiştir. Topluluk tasarım hukukunda tescilli ve tescilsiz olmak üzere iki tür tasarım koruması öngörülmüştür. Tescilli tasarımlar sahiplerine tekelci haklar sağlarken, tescilsiz tasarımlar sadece taklide karşı koruma sağlar. Bunun yanı sıra tescilsiz tasarımların korunma süresi 3 yıl ile sınırlıdır. 32 33 98/71/EC of 13.10.1998, OJ 28.10.1998, L 289/28-33. 6/2002/EC of 12.12.2001, OJ 5.1.2002, L 3/1-24. 42 2.5.3. Türk Hukukunda ve Uygulamasında Endüstriyel Tasarımlar 2.5.3.1. Türkiye’nin Uluslararası ve Bölgesel Nitelikteki Anlaşmalara Katılımı Türkiye özel olarak endüstriyel tasarımları konu alan uluslararası anlaşmaların ikisine de üyedir. Türkiye’nin anlaşmalara katılım tarihi ile anlaşmaların yürürlüğe giriş tarihleri aşağıdaki tabloda gösterilmektedir: Anlaşmanın Adı Türkiye’nin Katılımı Türkiye’de Yürürlük Tarihi Lokarno Antlaşması 31.08.1998 20.11.1998 Lahey Antlaşması (Cenevre metni) 01.10.2004 01.01.2005 2.5.3.2. Yürürlükteki Yasal Düzenlemeler Hukukumuzda endüstriyel tasarımlara ilişkin özel düzenlemeler 554 sayılı Endüstriyel Tasarımların Korunması Hakkında KHK 34 ve 554 Sayılı KHK’nin Uygulama Şeklini Gösterir Yönetmelikte 35 yer almaktadır. Tasarımların korunmasına yönelik cezai hükümler Kanun Hükmünde Kararname’ye 4128 sayılı Kanunla eklenmiştir (48/A maddesi). 2004 yılında 554 sayılı KHK’nin bazı hükümleri 5194 sayılı Kanunla değiştirilmiştir. Değiştirilen hükümler cezai yaptırımlara ilişkin 48/A maddesi, görevli ve yetkili mahkemeyi düzenleyen 58., delillerin tesbitini düzenleyen 62. maddesi ile tespit davalarını düzenleyen 65. maddesidir. 554 sayılı KHK’nin birinci maddesinin ikinci fıkrası, KHK’nin tescilli tasarımlara ilişkin esasları kapsadığını ifade ettikten sonra, tescilsiz tasarımların genel hükümlere tabi olduğunu düzenlemektedir. Dolayısıyla tescilsiz tasarımlar açısından şartlarının bulunması halinde Türk Ticaret Kanunu’nun haksız rekabeti düzenleyen 56. ve devamındaki maddeleri uygulanacaktır. Ayrıca KHK’nin birinci maddesinin üçüncü fıkrası gereği, bu KHK çerçevesinde tasarım olarak sağlanan koruma, Fikir ve Sanat Eserleri Kanununda aranan şartların gerçekleşmesi halinde bu Kanun kapsamında korumanın gerçekleşmesini engellemeyecektir. Böylelikle hukukumuzda, endüstriyel tasarımlar açısından kümülatif koruma ilkesi kabul edilmiş durumdadır. 34 35 27.06.1995 tarih ve 22326 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. 05.11.1995 tarih ve 22454 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. 43 2.5.3.3. Yürürlükteki Yasal Düzenlemelere ve Uygulamaya İlişkin Sorunlar 2.5.3.3.1. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Döneminde Tespit Edilen Sorunlar Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Döneminde endüstriyel tasarımlara ilişkin olarak tespit edilen sorunlar ve önerilen çözümler şu şekilde özetlenebilir: • TPE’nin kuruluşuna ilişkin KHK’de endüstriyel tasarımlar için ayrı bir daire başkanlığı bulunmadığı ve TPE bünyesinde görevli personel içinde endüstri ürünleri tasarımcısı olmadığı hususu vurgulanmıştır. Bu sorunun çözümü için TPE bünyesinde bir Endüstriyel Tasarımlar Dairesi Başkanlığı kurulması ve bu birimin endüstri ürünleri tasarımcıları, hukukçular ve ilgili diğer uzmanlardan oluşturulması önerilmiştir. • Tasarım tescil belgesinin hak sahibine, başvuru tarihinden itibaren en erken sekiz ay sonra ulaştırılmasının yarattığı sakıncalara işaret edilerek tescil belgesinin tescil işlemi yapıldığında, altı aylık itiraz süresi bekletilmeden verilmesi önerilmiştir. • Tasarım tescil başvurularında yazılı tarifname zorunluluğunun kaldırılması önerilmiştir. • Tasarım başvurularının şekli şartlarının yeniden gözden geçirilmesi önerilmiştir. • 554 sayılı KHK’nin Uygulama Şeklini Gösterir Yönetmelik’te tasarımın kamuya sunuluş tarihinin bildirilmesi, başvuru tarihinin kesinleşmesi için zorunlu elemanlar arasında sayılmıştır. KHK’de öngörülmemiş olan bir hükmün Yönetmelik hükmü ile bu şekilde değiştirilmemesi gerektiği tesbitinde bulunulmuştur. • Türkiye’nin Endüstriyel Tasarımların Uluslararası Tescili ile İlgili Lahey Antlaşması’na katılımının sağlanması gerektiğine karar verilmiştir. • Tescilsiz tasarımların korunması için özel yasal düzenleme yapılması önerilmiştir. 44 2.5.3.3.2. Sekizinci Kalkınma Planında Belirlenen Hedefler Açısından 2005 yılı İtibariyle Gelinen Nokta 2005 yılı itibariyle gelinen noktada, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı hedeflerinden bazılarına ulaşılmakla beraber bazı sorunlar güncelliğini korumaktadır. Örgütsel altyapıya ilişkin olarak gerçekleştirilen en önemli adım, TPE nezdinde bir Endüstriyel Tasarım Dairesi Başkanlığı’nın kurulmuş olmasıdır. Uluslararası düzeyde en önemli gelişme ise Türkiye’nin 1.10.2004 tarihinde Lahey Antlaşması’na katılmış olmasıdır. Böylelikle Türkiye, özel olarak endüstriyel tasarımları konu alan iki uluslararası düzenlemeye de taraf olmuştur. Tasarımlar konusunda yasal düzenlemeye ilişkin temel sorunlarda herhangi bir gelişme kaydedilememiştir. Özellikle tescilsiz tasarımların korunması konusu uygulamada oldukça sorun yaratmaktadır. Tescilsiz tasarımların koruma şartlarını belirleyen bir yasal düzenlemenin yapılması bir zorunluluk olarak görünmektedir. Bunun yanı sıra endüstriyel tasarımlardaki kümülatif koruma ilkesinin de kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi gerekmektedir. Yasal altyapıya ilişkin sorunların halen Taslak durumundaki “Tasarımların Korunması Hakkında Kanun”un yürürlüğe girmesi ile büyük ölçüde giderilmesi beklenmektedir. Bir diğer sorun, mevcut sistemde endüstriyel tasarımların sadece şekli inceleme sonucu tescil ediliyor olmasının uygulamada, tasarım tescil belgesine sahip birçok endüstriyel tasarımın aslında 554 sayılı KHK’de öngörülen koruma şartlarını taşımaması sonucunu doğurmasıdır. Bu nedenle endüstriyel tasarım hakkına tecavüz nedeniyle açılan davaların büyük bir bölümünde, davalı tarafından tasarımın hükümsüzlüğü talep edilmektedir. Mevcut sistemde endüstriyel tasarım tescil belgesi, sahibine görünürde bir hak tanımaktadır. 45 Tablo 6: Endüstriyel Tasarım Tescilleri (1995-2004) Yerli Yerli Toplam Toplam Tescil Tasarım Tescil Tasarım Tescil Tasarım 1995 387 1767 26 32 413 1799 1996 1496 10965 167 252 1663 11217 1997 1649 12262 134 277 1783 12539 1998 1838 12030 209 380 2047 12410 1999 1577 9093 250 788 1827 9881 2000 1764 8706 231 512 1995 9218 2001 2421 11545 262 572 2683 12117 2002 2819 15528 249 523 3068 16051 2003 3315 17389 237 580 3552 17969 2004 4332 23597 331 874 4663 24471 Toplam 21598 122882 2096 4790 23694 127672 Yıllar Yabancı Yabancı Kaynak: TPE 2.6. Entegre Devre Topoğrafyaları 2.6.1. Uluslararası Düzeyde Entegre Devre Topoğrafyaları Çoğunlukla çip olarak adlandırılan entegre devreler, bilgi teknolojisi endüstrisinin temel yapıtaşları niteliğindedir. Bu küçük parçalar bütün dijital araçlarda ve makinelerden küçük ev aletlerine kadar birçok endüstride kullanılmaktadır. Entegre devreler, üç boyutlu bir endüstriyel tasarıma dayanan ve çoğunlukla silikon gibi katı bir yarı iletken materyale bağlanan bir elektronik devreden oluşmaktadırlar. Bu şekilde geliştirilen endüstriyel tasarım ve elektronik devrenin üretimi, transistörlerin mikroskobik boyutu nedeniyle oldukça önemli bir teknik kapasite ile maddi yatırımı gerektirmektedir. Bu alanda teknoloji üretimi yapan işletmelerin, çoğunluğu Amerikan ve Japon firmaları olup oldukça az sayıdadırlar. Güney Kore, Taiwan ve Singapur gibi ülkeler ulusal yarı iletken teknolojisini geliştirmeye çabalarken Çin, İrlanda, İsrail, Malezya ve Costa Rica gibi ülkeler, bu alanda yabancı yatırımları tercih etmişlerdir. Entegre devrelerin ilk kez özel olarak korunması 1984 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde başlamıştır. Amerikan Kongresini konuya ilişkin sui generis bir koruma sistemi kurmaya yönelten etken, Amerikan endüstrisinin bu alandaki rekabet avantajının 46 pazarda ağırlığı gittikçe artan Japon firmaları karşısında azalmış olmasıdır. Amerikan düzenlemesindeki önemli bir hüküm, diğer ülkelerden kaynaklanan yarı iletken çiplerin Amerika Birleşik Devletleri’nde korumadan yararlanması için şartı olarak katı bir karşılıklılık sisteminin öngörülmesi idi. Bu karşılıklılık şartı, Japonya’yı zaman kaybetmeden benzer bir yasal düzenleme yapmaya zorlamış, Japonya’yı Avrupa Topluluğu ve diğer ülkeler izlemiştir. Bu gelişmelerin ardından WIPO, konuya ilişkin bir uluslararası anlaşmanın altyapısını oluşturmak amacıyla bir Diplomatik Konferans düzenleyerek 1989 yılında Washington Anlaşması’nı kabul etmiştir. Bununla birlikte Anlaşma, Amerika ve Japonya tarafından özellikle zorunlu lisansa ilişkin hükümler nedeniyle imzalanmadığından yürürlüğe girmemiştir. Uluslararası düzeyde entegre devre topoğrafyalarının korunması, TRIPS Anlaşması’nın 35.- 38. maddelerinde öngörülmektedir. Washington Anlaşması yürürlüğe girmemiş olmasına rağmen, TRIPS Anlaşma’nın 35. maddesi anılan anlaşmaya atıf yapmakta ve üye devletleri Washington Anlaşması hükümlerine dayanan bir koruma sağlamakla yükümlü tutmaktadır. 2.6.2. AB Hukukunda Entegre Devre Topoğrafyaları Avrupa Konseyi 1986 yılında Yarı İletken Ürünlerin Topoğrafyalarının Korunmasına İlişkin 87/54 sayılı Direktifi 36 kabul etmiştir. Direktif, yarı iletken ürünler için sui generis koruma sistemi öngörmektedir. Düzenlemede iki tür koruma şartı öngörülmüştür: Korunmak istenen yarı iletken ürün topoğrafyasının tasarlayıcısının fikri çabası sonucu ortaya çıkması ve yarı iletken endüstrisinde yaygın olarak bilinmiyor olması gerekmektedir. Direktifte, koruma süresi 10 yıl olarak belirlenmiştir. 2.6.3. Türk Hukukunda ve Uygulamasında Entegre Devre Topoğrafyaları 2.6.3.1. Türkiye’nin Uluslararası ve Bölgesel Nitelikteki Anlaşmalara Katılımı Entegre devre topoğrafyalarının korunmasına ilişkin uluslararası düzenleme TRIPS Anlaşmasıdır. Türkiye, bu Anlaşmaya üyedir. 36 87/54 EEC of 16.12.1986, OJ L 024, 27/01/1987, p. 0036-0040. 47 2.6.3.2. Yürürlükteki Yasal Düzenlemeler Türkiye, TRIPS Anlaşması’nın 35. maddesinden ve AB ile arasındaki 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı’nın 8 numaralı kararının 7. maddesinden 37 kaynaklanan yükümlülüğünü 22.04.2004 tarihinde 5147 sayılı Entegre Devre Topografyalarının Korunması Hakkında Kanunu 38 kabul ederek yerine getirmiştir. Entegre Devre Topografyalarının Korunması Hakkında Kanun, sui generis koruma öngörmekte ve 87/54 sayılı Direktif’e paralel hükümler içermektedir. Düzenlemeye göre orijinal niteliğe sahip entegre devre topoğrafyaları tescil belgesi verilerek korunur. Tasarlayıcısının fikri çabası sonucu ortaya çıkan ve tasarlama sırasında entegre devre üreticileri ve tasarlayıcıları arasında bilinmeyen entegre devre topoğrafyaları orijinal sayılır. Koruma süresi 10 yıl olarak belirlenmiştir. Entegre devre topoğrafyaları için öngörülen özel koruma, hak sahiplerinin diğer kanunlarla getirilen korumalardan yararlanmalarını engellemeyecektir (5147 sayılı K. md. 1/II). Dolayısıyla entegre devre topoğrafyalarının korunması açısından kümülatif koruma ilkesi benimsenmiştir. 2.6.3.3. Yürürlükteki Yasal Düzenlemelere ve Uygulamaya İlişkin Sorunlar 2.6.3.3.1. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Döneminde Tespit Edilen Sorunlar Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Döneminde tespit edilen sorunlar başlıca üç grupta toplanabilir: • Entegre devre topoğrafyalarının korunması alanındaki en önemli tespit, konuya ilişkin özel yasal düzenleme yapılması gereği olmuştur. • Yasal altyapının oluşturulmasının ardından konuya ilişkin olarak ilgili çevrelerin bilgilendirilmesi için gerekli eğitim seminerleri yapılması önerilmiştir. • Konuya ilişkin toplumsal bilinç yaratılması gereği üzerinde durulmuştur. 37 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı’nın 8. numaraları ekinin 7. maddesinin üçüncü fıkrasına göre Türkiye kararın yürürlüğe girmesinden itibaren en geç üç yıl içinde Avrupa Topluluğu’nun 87/54 sayılı Direktifi’ne uygun şekilde korunmasını sağlayan yasal düzenlemeleri yapmak yükümlülüğü altına girmiştir. 38 30.04.2004 tarih ve 25448 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. 48 2.6.3.3.2. Sekizinci Kalkınma Planında Belirlenen Hedefler Açısından 2005 Yılı İtibariyle Gelinen Nokta Yukarıda ana hatlarıyla belirlenen sorunlar açısından gerçekleştirilmiş en önemli adım, 2004 yılında Entegre Devre Topoğrafyalarının Korunması Hakkında Kanun’un yürürlüğe girmesi olmuştur. Böylelikle konuya ilişkin yasal altyapı oluşturulmuştur. Bununla birlikte entegre devre topoğrafyalarının korunması konusu gerek yasal düzenleme gerekse uygulama açısından çok yeni bir konu olduğundan ilgili çevreler için bilgilendirme çalışmalarına halen ihtiyaç duyulmaktadır. Genel olarak kamuoyunun bilinçlendirilmesi ise ancak uzun vadede erişilebilir bir hedef olarak görünmektedir. 2.7. Yeni Bitki Çeşitleri 2.7.1. Uluslararası Düzeyde Yeni Bitki Çeşitleri Uluslararası düzeyde yeni bitki çeşitlerinin korunmasına yönelik girişimler sonucu 1961 yılında Yeni Bitki Çeşitlerinin Korunmasına İlişkin Uluslararası Birliği – UPOV (Union for the Protection of New Varieties of Plants) kurularak Yeni Bitki Çeşitlerinin Korunması Hakkındaki Uluslararası Sözleşme imzalanmış ve bu tarihten itibaren üç kez revize edilmiştir. UPOV Sözleşmesi, bitki çeşitlerinin korunmasında sui generis bir sistem olarak ıslahçı haklarını düzenlemektedir. TRIPS Anlaşması’nın 27.3 (b) maddesi, yeni bitki çeşitlerinin korunmasına ilişkin bir hükmü içermektedir. Düzenlemeye göre üye devletler bitki çeşitlerini patent veya etkin bir sui generis sistem ya da bu iki koruma türünün kombinasyonu ile korumak yükümlülüğündedirler. Böylelikle Anlaşma, üye devletlere konuya ilişkin yapılacak düzenlemenin niteliği konusunda esneklik tanıyarak farklı stratejilere olanak tanımıştır. Bu esnek düzenlemenin temelinde yatan neden ise, TRIPS müzakereleri sırasında konuya ilişkin olarak uzlaşmaya ulaşılamamış olunmasıdır. Amerika, Avustralya ve Japonya gibi ülkelerde bitki çeşitleri patentle korunabilirken Avrupa’da bu tür bir uygulama bulunmamaktadır. 2.7.2. Türk Hukukunda ve Uygulamasında Yeni Bitki Çeşitlerinin Korunması 26 milyon işlenebilir tarım arazisi ve tarım alanında çalışan toplam 12.6 milyon faal nüfusu 39 dikkate alındığında, Türkiye ekonomisinde tarımın hala önemli bir yere sahip olduğu 39 İktisaden faal tarımsal nüfusun toplam faal nüfusa oranı % 48.38’dir. 49 söylenebilir. Tarımsal üretimin etkinliğinin ve verimliliğinin artırılmasında yeni bitki çeşitlerine ait ıslah edilmiş tohumların önemli etkisi bulunmaktadır. Bu nedenle yeni bitki çeşitlerinin korunmasına yönelik yasal altyapının oluşturularak etkin şekilde uygulanması ülkemiz açısından büyük önem taşımaktadır. 2.7.2.1. Türkiye’nin Uluslararası Anlaşmalara Katılımı Türkiye Yeni Bitki Çeşitlerinin Korunmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme’ye henüz üye olmamıştır. Bununla birlikte, 2004 yılında kabul edilen yeni bitki çeşitleri üzerindeki ıslahçı haklarının korunmasına yönelik mevzuatta UPOV Sözleşmesi’nin düzenlemeleri esas alınmış, hatta bazı maddelerde Sözleşme’ye atıfta bulunulmuştur. Dolayısıyla, Türkiye UPOV Sözleşmesi’nin esaslarını esas itibariyle benimsemiş olup Anlaşmaya katılım için gerekli çalışmalar sürmektedir. Türkiye’nin UPOV üyeliği için Ekim 2004 tarihinde yaptığı başvuru kabul edilmiş olup konunun TBMM Genel Kurulunda görüşülmesi için prosedür devam etmektedir. 2.7.2.2. Yürürlükteki Yasal Düzenlemeler Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planının kabulünden bu yana yeni bitki çeşitlerinin korunmasına yönelik önemli bir adım atılarak, Yeni Bitki Çeşitlerine Ait Islahçı Haklarının Korunmasına İlişkin 5042 sayılı Kanun 8.01.2004 tarihinde kabul edilerek yürürlüğe girmiştir 40. Kanunun hazırlanmasında 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı’nın 8 numaralı ekinin 7. maddesine uygun olarak UPOV Sözleşmesi’nin 1991 yılı metni ile Avrupa Birliği’nin 2100/94, 1768/95 ve 2470/96 sayılı Tüzükleri esas alınarak hazırlanmıştır. Yeni bitki çeşitlerinin korunmasına yönelik düzenlemenin kabulü ile Türkiye TRIPS Anlaşması’nın 27.3(b) maddesinde öngörülen yükümlülüğünü de yerine getirmiştir. Yeni bitki çeşitleriyle ilgili işlemler halen Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’nın Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü bünyesinde yürütülmektedir. Bu alandaki en büyük sorun ıslahçı hakları işlemlerini yürüten, finansman ihtiyacının bir kısmını kendi bünyesinden karşılayan doğrudan Bakanlığa bağlı bir Daire Başkanlığı’nın bulunmamasıdır. 5042 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden bu yana yeni bitki çeşitleri üzerindeki ıslahçı haklarına ilişkin başvurular aşağıdaki tabloda gösterilmektedir: 40 15.01.2004 tarih ve 25347 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. 50 Tablo 7: Islahçı hakkı başvuruları, 2005 TÜR Arpa Avokado Ayçiçeği Ayçiçeği Hattı Bakla Bezelye Biber Çeltik Çilek Domates Ekmeklik Buğday Enginar Gül Haşhaş Hıyar Hibrit Mısır Karanfil Kiraz Anacı Kök Kereviz Makarnalık Buğday Marul Nohut Pamuk Patates Patlıcan Soğan Soya Süs Bitkisi Şekerpancarı Taze Fasulye Tritikale Yulaf TOPLAM Başvurusu Kabul Edilenler 7 1 6 1 1 3 11 14 2 7 1 1 2 2 2 1 14 1 1 1 1 1 2 1 84 Başvurusu Red Edilenler 1 2 2 6 3 2 2 4 9 1 32 Başvurusu Yapılmamış Sayılanlar 5 1 2 8 16 Evrak Eksikliği nedeniyle bekleyenler 1 1 2 4 1 1 1 4 1 2 2 20 NOT: Islahçı Hakkı Başvurusu kabul edilen 84 çeşitten 48’ i (%57) yerli, 36’ sı (%43) yabancı çeşittir. Kaynak: Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2.7.2.3.Yürürlükteki Yasal Düzenlemelere ve Uygulamaya İlişkin Sorunlar 2.7.2.3.1. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında Tespit Edilen Sorunlar Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı kapsamında yeni bitki çeşitlerinin korunmasına ilişkin aşağıdaki sorunlar tespit edilerek çözüm önerileri getirilmiştir: 51 • Bitki çeşitleri konusunda teknik incelemeyi yapabilecek kurumsal altyapının oluşturulmasını sağlayacak yasal düzenlemenin yapılması. • Türkiye’nin UPOV Yeni Bitki Çeşitlerinin Korunması Sözleşmesi’ne katılımının sağlanması. • Bitki çeşitleri ile bunlara ilişkin haklarla ilgili veri tabanları oluşturulması ve ilgililerin kullanımına açılması. • Yeni bitki çeşitleri konusunda uzman ihtiyacının sağlanması amacıyla sürekli eğitim yapılması. • Uluslararası platformdaki çalışmalara uzmanlar düzeyinde sürekli katılımın sağlanması. • Yeni bitki çeşitleri konusunda ilgili kesimlerin bilinçlendirilmesi. 2.7.2.3.2. Sekizinci Kalkınma Planında Belirlenen Hedefler Açısından 2005 Yılı İtibariyle Gelinen Nokta Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı döneminden bu yana bitki çeşitlerinin korunmasına ilişkin en önemli gelişme, 2004 yılında konuya ilişkin özel yasal düzenlemenin yapılmış olmasıdır. Bundan sonraki en önemli adım, Türkiye’nin UPOV Sözleşmesi’ne katılım için gerekli çalışmaları hızlandırmasıdır. Bitki çeşitlerinin korunması konusu ülkemiz açısından yeni bir uygulama olduğu için örgütsel yapı, teknik donanım ve eğitim konularındaki eksikliklerin olması kaçınılmazdır. Her şeyden önce ıslahçı hakkı başvurularına ilişkin işlemlerin kesintiye uğramaksızın gerçekleştirilebilmesi için yeterli sayıda ve nitelikli elemana ihtiyaç bulunmaktadır. Bunun yanı sıra, yetkili birimin gerekli teknik donanıma sahip olması, konuya ilişkin bir veritabanı oluşturularak ilgililerin kullanımına açılması sorunları da henüz çözümlenmemiştir. Yeni bitki çeşitlerinin korunmasında bir diğer önemli nokta, ülkemizin bu alandaki kapasitesinin belirlenmesi ve ilgili çevrelerin bilinçlendirilmesidir. 52 2.8. Know-how/Açıklanmamış Bilgiler 2.8.1. Uluslararası Düzeyde ve AB Hukukunda Açıklanmamış Bilgilerin Korunması Günlük hayatta oldukça sık kullanılan know-how kavramının hukuki tanımının yapılarak işletme sırrı veya ticaret sırrı gibi kavramlarla arasındaki sınırın çizilmesi, oldukça tartışmalı bir konudur. Zira bu kavrama ilişkin farklı ulusal yorumları uluslararası düzeyde genel kabul görecek ortak bir paydada birleştirmek bugüne dek mümkün olmamıştır. Bununla birlikte, bazı uluslararası kuruluşlarca kavramı tanımlama çabaları gözlemlenmektedir. Örneğin, WIPO, Gelişmekte Olan Ülkeler İçin Örnek Düzenlemesinde know-how kavramını deneyimlerden veya yeteneklerden kaynaklanan, özellikle sanayide uygulanabilir nitelikteki teknik ya da teknik olmayan bilgi ve veriler olarak tanımlanmaktadır. Know-how kavramını tanımlama çabalarında dikkati çeken husus, kavramın sınırlarının mümkün olduğu kadar geniş tutulması, özellikle de gizlilik veya teknik nitelik gibi kriterlerden vazgeçilmiş olmasıdır. Bununla birlikte, know-how olarak nitelendirilen bilgilerin belli şartlarda hukuki korumadan yararlanabilmesi için gizli olması gerekmektedir. Genel kabul gören görüşe göre know-how, bir işletmenin rekabet gücünü arttıran, teknik, idari veya ticari nitelikteki özel olarak koruma altına alınmamış olan bilgi ve deneyimler olup, gizli olması şart değildir. Ticaret sırrı, işletme sırrı veya imalat sırrı olarak adlandırılan bilgilerin ana özelliği ise gizli olmalarıdır. Bu nedenle know-how kavramı, bunlara göre bir üst kavram niteliğindedir. Bir işletmenin rekabet gücünü arttıran gizli bilgilerin korunmasına yönelik ilk açık düzenlemeyi TRIPS Anlaşması’nın 39. maddesi içermektedir. “Açıklanmamış Bilgilerin Korunması (Protection of undisclosed information)” başlığını taşıyan madde üç paragraftan oluşmaktadır. Birinci paragrafta, üye devletlerin Paris Sözleşmesinin haksız rekabeti düzenleyen 10. mükerrer maddesine öngörülen haksız rekabete karşı korumayı sağlamak amacıyla açıklanmamış bilgileri koruyacakları ifade edilmektedir. İkinci paragrafta gerçek veya tüzel kişilerin kontrollerinde bulunan bilginin dürüstlük ticari uygulamalara aykırı şekilde açıklanması, ele geçirilmesi veya başkaları tarafından izinsiz kullanımını engelleme hakkı olduğu düzenlenmektedir. Anlaşmanın 10 numaralı dipnotu, “dürüstlük ticari uygulamalara aykırılık” sayılan hallere açıklık getirmekte ve böyle bir davranışın en azından sözleşmenin ihlali, güvenin ihlali, ihlale teşvik hallerini kapsayacağını belirtmektedir. Ayrıca bilginin üçüncü kişiler tarafından ele geçirilmesi durumunda, üçüncü kişi dürüstlüğe aykırı 53 davranışı biliyorsa veya ağır ihmali nedeniyle bilmiyorsa da sorumlu tutulacaktır. Bu korumadan yararlanacak bilgilerin belli özellikleri taşıması şartı aranmaktadır. Genel olarak bu şartlar bilginin gizli olması, gizliliğine bağlı olarak ticari değere sahip olması ve bilgiyi hukuka uygun olarak kontrolünde tutan kişinin, onu gizli tutmak için gerekli önlemleri almış olmasıdır. TRIPS Anlaşması’nın 39. maddesinin üçüncü fıkrası, üye devletlerin, yeni kimyasal maddelerin kullanıldığı farmasötik veya tarımsal kimya ürünlerinin pazarlanmasını onaylamanın koşulu olarak, büyük çaba sonucunda oluşturulmuş test veya diğer verilerin sunulmasını talep etmeleri halinde, bu verileri haksız ticari kullanıma karşı korumakla yükümlü oldukları hükmünü içermektedir. 39. maddenin üçüncü fıkrasının uygulanabilmesi için temel şart, üye devletin farmasötik veya tarımsal kimya ürünlerinin pazarlanması aşamasında belli verileri talep etmesidir. Bu madde kapsamında koruma konusu, ilaçların ve tarımsal kimya ürünlerinin etkisine ilişkin bilimsel sağlık ve güvenilirlik testlerinin sonuçlarını içeren açıklanmamış bilgidir. Bu bilgi, buluş niteliğinde olmamakla beraber belli standartlara göre geliştirilmiş bir veri niteliğindedir. Madde kapsamında koruma sağlanabilmesi için verinin, yeni bir kimyasala ilişkin olması gerekir. 39. maddenin üçüncü fıkrası çerçevesinde korumadan yararlanılabilmesi için patent hukuku anlamında yenilik veya buluş basamağının aşılması gibi maddi şartlar aranmamaktadır. Önemli olan, bu verinin elde edilebilmesi için büyük çaba (considerable effort) harcanmış olmasıdır. Bu tür çabanın varlığının hangi halde kabul edileceği konusu açık olmamakla beraber sadece ekonomik çabanın değil, teknik ve bilimsel çabanın da önem taşıdığı kabul edilmektedir. Maddede öngörülen korumanın iki yönü bulunmaktadır. Birincisi haksız ticari kullanıma (unfair commercial use) karşı koruma, ikincisi ise korunan verinin açıklanmasına karşı korumadır. Haksız ticari kullanım kavramının ne şekilde anlaşılması gerektiği sorusu farklı yorumlara neden olmuştur. Bu konuda başlıca iki görüş ileri sürülmüştür. Birinci görüşe göre, TRIPS Anlaşması’nın 39. maddesinin üçüncü fıkrasında öngörülen korumayı sağlayabilmenin en etkin yolu, verinin sahibine belli bir süre münhasır kullanım hakkı tanınmasıdır. Gelişmiş ülkelerin bir kısmında bu yorum yapılmaktadır. Bu yoruma göre ulusal 54 makamlar, verinin münhasıran kullanım süresi boyunca, kendilerine benzer ürünler için yapılan diğer başvurularda veriye dayanamayacaklardır. Diğer bir yoruma göre ise anılan hükmün öngördüğü yükümlülüğün yerine getirilmesi için verinin münhasır korumaya konu olması gerekmemekte, bu yükümlülüğün yerine getirilmesi haksız rekabet kuralları çerçevesinde mümkün olabilmektedir. Bu yoruma göre, üçüncü kişilerin pazarlama ruhsatı için başvuruda bulundukları ürünlerinde bir başka firmanın test verilerine dayanmasının engellenmesi, ancak verinin dürüst olmayan yöntemlerle elde edilmiş olması halinde mümkündür. Buna karşılık bu yorumda ulusal makamlar, kendilerine benzer ürünlerin onayı için yapılan başvurularda daha önce verilmiş verilere dayanabilecektir. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa TRIPS Anlaşması’nın 39. maddesinin üçüncü fıkrası hükmünü münhasır koruma şeklinde yorumlamaktadır. 1996 yılında Amerika Birleşik Devletleri Avustralya’ya karşı bu ülkede verilerin münhasıran korunmaması ve jenerik ilaç firmalarının ruhsat başvurularında sadece verinin biyoeşdeğerini sunmakla yetinmeleri gerekçesiyle Special 301 takibi başlatmıştır. Bu dava, Avustralya’daki yasal düzenlemede değişiklik yapılmasına neden olmuştur. Diğer ülkelerde 39. maddede öngörülen korumanın münhasır olmadığı yorumu yapılmaktadır. Veri koruması konusu Avrupa Birliği’nde münhasır yaklaşımla çözümlenmiştir. Bu yaklaşımın temelini 87/21/EEC Direktifiyle değiştirilen 65/65 Direktifi oluşturmaktadır. 2.8.2- Türk Hukukunda ve Uygulamasında Açıklanmamış Bilgilerin Korunması 2.8.2.1. TRIPS Anlaşması Md. 39/II Açısından Değerlendirme TRIPS Anlaşması’nın 39. maddesinin ikinci fıkrasında nitelikleri belirlenen (gizli, ticari değeri olan ve gizli tutulması için gerekli tedbirler alınmış olan) bilgilerin korunmasına ilişkin olarak hukukumuzda özel bir düzenleme bulunmamakla beraber, bu tür bir korumayı sağlayacak hükümleri farklı yasal düzenlemelerde bulmak mümkündür. TRIPS Anlaşması’nın anılan maddesinde nitelikleri tanımlanmış olan bilgi ticaret hukuku açısından ticari sır kavramına denk gelmektedir. Türk hukukunda bu tür bilgilerin korunmasına yönelik yasal düzenlemeler şunlardır: TTK md. 56, 57: Türk Ticaret Kanunu’nun haksız rekabeti düzenleyen genel hüküm niteliğindeki 56. maddesi haksız rekabet hallerine örnek teşkil eden 57. maddesinin 7. ve 8. 55 bentleri. TTK’nun 56. maddesi haksız rekabeti “aldatıcı hareket ve iyiniyet kurallarına aykırı diğer şekillerle iktisadi rekabetin her türlü kötüye kullanımı” olarak tanımlamaktadır. 57. maddede ise iyiniyet kurallarına aykırılık oluşturan haller örnekseme yoluyla sayılmıştır. 57. madde hükmü, haksız rekabet sayılabilecek halleri somutlaştırması açısından hakime yol gösterici nitelik taşımakla beraber, haksız rekabeti düzenleyen temel hüküm 56. maddedir. Dolayısıyla 57. maddede açıkça sayılmayan davranışların da 56. madde anlamında haksız rekabet sayılması mümkündür. 57. maddede sayılan örneklerden iki tanesi doğrudan ticari sırları ilgilendirmektedir. Maddenin 7. bendinde, çalışanları kandırarak iş sahibinin üretim sırlarını veya ticari sırlarını açıklattırmak veya ele geçirmek iyiniyet kurallarına aykırı bir durum olarak belirlenmiştir. 8. bende göre ise iyiniyet kurallarına aykırı şekilde elde ettiği veya öğrendiği üretim veya ticaret sırlarından haksız yere yararlanmak veya onları başkalarına yaymak iyiniyet kurallarına aykırılık oluşturur. Görüldüğü gibi bu iki bentte düzenlenen durumlar, ticaret sırlarının çalışanları kandırmak suretiyle ele geçirilmesi ve haksız suretle elde edilen ticaret sırlarından haksız şekilde yararlanılması veya başkalarına yayılması fiilleri düzenlenmiştir. Ancak, belirtildiği gibi haksız rekabetin varlığı açısından bu bentlerde sayılan fiillerin harfiyen yerine getirilmesi gerekli olmayıp, önemli olan, somut olayda haksız rekabetin 56. maddede belirlenmiş şartlarının bulunmasıdır. TCK md. 239:Yukarıda belirtildiği gibi, TTK md. 57 b.7’de çalışanlara, ticaret sırrının açıklattırılması söz konusu olup, çalışan kişinin ticaret sırrını açıklaması bu bent kapsamında ele alınmamıştır. Bununla birlikte anılan madde hükmündeki boşluğu dolduracak nitelikte 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 239. hükmü bulunmaktadır. Maddenin birinci fıkrasına göre, sıfat veya görevi, meslek veya sanatı gereği vakıf olduğu ticarî sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgeleri yetkisiz kişilere veren veya ifşa eden kişi, şikâyet üzerine, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Bu bilgi veya belgelerin, hukuka aykırı yolla elde eden kişiler tarafından yetkisiz kişilere verilmesi veya ifşa edilmesi hâlinde de bu fıkraya göre cezaya hükmolunur. İkinci fıkrada da birinci fıkra hükümlerinin, fennî keşif ve buluşları veya sınaî uygulamaya ilişkin bilgiler hakkında da uygulanacağı hükmü yer almaktadır. Böylelikle ticaret sırlarını açıklayan kişi hakkında cezai yaptırım öngörülmektedir. TCK md. 243:Bilişim alanında suçlarla ilgili bir düzenleme olan hükme göre, bir bilişim sistemine hukuka aykırı olarak girme fiili hapis veya adli para cezasıyla 56 cezalandırılmakta, sistemde bu fiiller nedeniyle verilerin yok olması halinde de fail hapis cezasıyla cezalandırılmaktadır. Günümüzde ticari sırların büyük ölçüde elektronik ortamda saklandığı gerçeği göz önünde tutulduğunda, hükmün önemi ortaya çıkmaktadır. BK md. 348: Borçlar Kanunu’nun “Rekabet Yasağı” başlığını taşıyan 348. maddesi hizmet sözleşmesinin süresi biten işçinin, iş sahibi ile rekabet edecek bir işi yapmasını engelleyici sözleşmesel düzenlemeler yapılabileceğini hükme bağlamaktadır. Bu hüküm, ticaret sırlarının korunmasını dolaylı olarak sağlayan bir düzenlemedir. Ancak rekabet yasağı hükmünün, işçinin iktisadi geleceğini hakkaniyete aykırı şekilde zarara uğratmaması gereklidir. Bu nedenle yasağın, zaman, yer ve işin niteliği dikkate alınarak sınırlandırılması şarttır (BK md. 349). Şirketler hukukundaki hükümler: Ticari sırların korunmasına yönelik bir diğer grup hüküm, şirket hukukunda çeşitli şirketler açısından öngörülmüş olan sır saklama yükümlülükleri ile rekabet yasağına ilişkin hükümlerdir. TTK md. 172, 336, 359, 363 maddeleri ile Sermaye Piyasası Kanunu’nun insider işlemlerini düzenleyen 47/A maddesi bu hükümlere örnek olarak verilebilir. Görüldüğü gibi, hukukumuzda ticari sırların korunmasına ilişkin özel bir yasa bulunmamakla beraber farklı yasal düzenlemelerde yer alan hükümler mevcuttur. Bu araçların TRIPS Anlaşması’nın 39. maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen şekilde yorumlanması ve etkinleştirilmesi mümkündür. 2.8.2.2. TRIPS Anlaşması Md. 39/III Açısından Değerlendirme Yukarıda belirtildiği gibi, TRIPS Anlaşması’nın 39. maddesinin üçüncü fıkrası üye devletler tarafından iki farklı şekilde yorumlanmaktadır. Konu, Avrupa Birliği düzeyinde 65/65 sayılı Direktif kapsamında düzenleme kapsamındaki verilere münhasır koruma sağlanması şeklinde çözümlenmiştir. Türkiye ile AB arasındaki 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı çerçevesinde veri imtiyazına ilişkin AB’deki sisteme uyumlu düzenleme yapma yükümlülüğü altına girmiştir. Bunun yanı sıra 2003 Türkiye Ulusal Programında ve 2003 Katılım Ortaklığı Belgesinde de veri imtiyazına ilişkin yasal düzenlemelerin yapılması öngörülmektedir. 57 İlaçların ruhsatlandırılması aşamasına ilişkin esasları düzenleyen Sağlık Bakanlığı tarafından yürütülen 2.3.1995 tarihli Tıbbi Farmasötik Ürünler Ruhsatlandırma Yönetmeliği’nin “Kısaltılmış Başvurular” başlıklı 9. maddesi orijinal ilaç geliştirenlerin test verilerinin jenerik üreticilerce kullanılmasını engelleyici nitelikte değildi. 1995 tarihli Ruhsatlandırma Yönetmeliği, 2005 tarihinde kabul edilen “Beşeri Tıbbi Ürünler Ruhsatlandırma Yönetmeliği” 41 ile yürürlükten kaldırılmıştır. Yeni Yönetmeliğin hazırlanmasında 2001/83 sayılı Direktif hükümleri esas alınmıştır. Bu Yönetmeliğin veri imtiyazına ilişkin hükümleri içeren 9. maddesi 1 Ocak 2005 tarihi itibariyle, diğer maddeleri ise 30 Haziran 2005 tarihi itibariyle yürürlüğe girmiştir. Yönetmeliğin “Kısaltılmış Başvuru” başlığını taşıyan 9. maddesi aşağıdaki şekilde kaleme alınmıştır: “24/6/1995 tarihli ve 551 sayılı Patent Haklarının Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümleri saklı kalmak kaydıyla; a) Yapılacak kısaltılmış başvurularda başvuru sahibi, aşağıdaki hususlardan birini kanıtlaması şartıyla, toksikolojik ve farmakolojik testlerin ve klinik araştırmaların sonuçlarını sunmak zorunda değildir: 1) Tıbbi ürünün esas itibariyle Türkiye’de daha önce ruhsatlandırılmış bir tıbbi ürüne büyük ölçüde benzer olması ve orijinal tıbbi ürüne ilişkin pazarlama ruhsatı sahibinin, söz konusu başvurunun incelenmesi amacıyla orijinal tıbbi ürün dosyasında bulunan toksikolojik, farmakolojik ve/veya klinik referansların kullanılmasına rıza göstermesi, 2) Tıbbi ürünün bileşen veya bileşenlerinin, detaylı bilimsel bibliyografi yoluyla tespit edilen, makul düzeyde etkinlik ve kabul edilebilir güvenilirlikle yerleşmiş bir tıbbi kullanımın olması, 3) Tıbbi ürünün, yürürlükteki mevzuat hükümleri uyarınca ruhsatlandırılmış ve veri imtiyazı süresini doldurmuş bir tıbbi ürüne temelde benzer olması. Bu alt bent ile hükme bağlanan veri imtiyazı süresi, Gümrük Birliği Alanında yer alan ülkelerden birinde 1/1/2001 tarihinden sonra ilk defa ruhsatlandırılmış orjinal ürünlerden 1/1/2005 tarihine kadar Türkiye’de herhangi bir jenerik ruhsat başvurusu yapılmamış olanlar ile Gümrük Birliği Alanında yer alan ülkelerden birinde 1/1/2005 tarihinden sonra ilk defa ruhsatlandırılacak 41 19.01.2005 tarih ve 25705 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. 58 orijinal ürünler açısından geçerli olup, Gümrük Birliği Alanında ilk defa ruhsatlandırıldığı tarihten başlayarak molekülün Türkiye’deki patent süresi ile sınırlı olmak üzere 6 yıldır. Bununla birlikte, piyasaya sürülmüş tıbbi ürünlerden farklı terapötik endikasyon, farklı kullanım yolu, farklı doz uygulanmasının öngörülmesi halinde, buna yönelik yapılmış klinik araştırmaların sonuçları ve eğer gerekli ise toksikolojik, farmakolojik çalışmaların sağlanması zorunludur. b) Bilinen bileşenleri içeren, ancak henüz terapötik amaçlarla, kombine olarak kullanılmamış, yeni tıbbi ürünlerin, bu kombinasyonla ilgili toksikolojik ve farmakolojik testler ve klinik araştırmaların sonuçlarının sağlanması zorunludur. Ancak her bir bileşene ilişkin referansların sağlanması zorunlu değildir. Bu maddenin birinci fıkrasının (a) bendinin (2) numaralı alt bendine uygun olarak, yayımlanmış verilere dayanan bibliyografik referansların sunulması durumunda, başvurular Ek-1’e uygun şekilde yapılır. Bakanlık, kamu sağlığını ciddi olarak tehdit eden istisnai durumlarda bu maddedeki hükümlerden bağımsız olarak literatürde yayımlanan toksikolojik, farmakolojik ve klinik verilere dair bilgilere dayanarak yapılan jenerik ürün ruhsat başvurularını, bilimsel veriler ve uygulamalar doğrultusunda dikkate alabilir.” Madde düzenlemesinden hareketle yeni düzenlemede benimsenmiş esaslar şu şekilde sıralanabilir: • Veri imtiyazı süresi orijinal ürünün Türkiye’deki patent süresi ile sınırlı olmak üzere 6 yıldır. • Bu koruma, Gümrük Birliği alanında yer alan ülkelerden birinde 1 Ocak 2005 tarihinden sonra ilke defa ruhsatlandırılacak orijinal ürünler için geçerli olacaktır. • İmtiyaz süresi, orijinal ürünün Gümrük ruhsatlandırıldığı tarihten başlayacaktır. 59 Birliği alanında ilk defa Yönetmeliğin 1 Ocak 2005 tarihi itibariyle yürürlüğe giren 9. maddesinde 11 Haziran 2005 tarihinde 42 değişiklik yapılmıştır. Bu düzenleme ile 9. maddenin birinci fıkrasının (a) bendinin (3) numaralı alt bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “Tıbbi ürünün, yürürlükteki mevzuat hükümleri uyarınca ruhsatlandırılmış ve veri imtiyazı süresini doldurmuş bir tıbbi ürüne temelde benzer olması. Bu alt bendin uygulanmasında veri imtiyazı, Gümrük Birliği Alanında yer alan ülkelerden birinde 1/1/2001 tarihinden sonra ilk defa ruhsatlandırılmış orijinal ürünlerden 1/1/2005 tarihine kadar Türkiye'de herhangi bir jenerik ruhsat başvurusu yapılmamış olanlar ile Gümrük Birliği Alanında yer alan ülkelerden birinde 1/1/2005 tarihinden sonra ilk defa ruhsatlandırılacak orijinal ürünler açısından geçerli olup; süresi Gümrük Birliği Alanında ilk defa ruhsatlandırıldığı tarihten başlayarak 6 (altı) yıldır. Türkiye'deki patent korumasından istifade eden ürünler için 6 (altı) yıllık veri imtiyazı uygulaması, bu patent süresi ile sınırlandırılır.” 28 Haziran 2005 tarihinde yapılan değişiklik 43 ile de Yönetmeliğinin Geçici 1 inci maddesinin ikinci fıkrasındaki "30/6/2005" ibaresi ile "Yürürlük" başlıklı 31 inci maddesindeki "30/6/2005" ibaresi "30/12/2005" olarak değiştirilmiştir. 2.8.3.Yürürlükteki Yasal Düzenlemelere ve Uygulamaya İlişkin Sorunlar 2.8.3.1. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında Tespit Edilen Sorunlar Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında ticari sırların korunmasına ilişkin örnek ülke düzenlemelerine yer verilerek, bu konuda yapılacak yasal bir düzenlemede bulunması gereken unsurlar belirlenmiştir. Bu belirlemede, ticari sırrın ticari değere sahip, gizli tutulması için çaba gösterilen bir bilgi olarak tanımlanması, ticari sırrı yetkisiz şekilde ele geçiren, açıklayan, kullanan ve sırrın kanun dışı yollardan elde edildiğini bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişilerin de sorumlu tutulması gereği vurgulanmıştır. Bunun yanı sıra, kanıtların korunması ve ihlalin durdurulması için kullanılan tüm araçlara el konulmasını sağlayacak bir düzenlemeye yer verilmesi de önerilmiştir. 42 11.06.2005 tarih ve 25842 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. 43 28 Haziran 2005 tarih ve 25859 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. 60 2.8.3.2. Sekizinci Kalkınma Planında Belirlenen Hedefler Açısından 2005 yılı itibariyle gelinen nokta Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Döneminde ticari sırların korunması hakkında yapılması önerilen yasal düzenleme yapılmamıştır. Bununla birlikte yukarıda da belirtildiği gibi, mevcut düzenlemelerin etkin uygulanması sonucu ticari sırların korunması mümkündür. Ayrıca Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın ticari sırların korunmasına ilişkin hükümleri de mevcut sistemi iyileştirmeye yöneliktir. Tasarıya göre ticari sırlar, yürürlükteki sistemimizde olduğu gibi haksız rekabet hükümleri çerçevesinde korunacaktır. Tasarının haksız rekabete ilişkin hükümleri, yürürlükteki TTK md. 56, 57’ye göre daha ayrıntılı düzenlemeler içermektedir. Özellikle dürüstlük kuralına aykırılık sayılan haller, Tasarı’nın 55. maddesinde oldukça ayrıntılı şekilde düzenleme altına alınmıştır. Bu maddede “dürüstlük kuralına aykırı” sayılan fiillerden ticari sırları ilgilendirenler şunlardır: • İşçileri, vekilleri, diğer yardımcı kişileri, işverenlerinin veya müvekkillerinin üretim ve iş sırlarını ifşa etmeye veya ele geçirmeye yöneltmek (Md. 55/b/3). Bu hüküm, yürürlükteki TTK md. 57/b.7 ile aynı içeriktedir. • Üretim ve iş sırlarını hukuka aykırı olarak ifşa etmek, özellikle gizli ve izinsiz olarak ele geçirdiği veya başkaca hukuka aykırı yollarla öğrendiği ve üretenin iş sırlarını değerlendirmek veya başkalarına bildirmek (Md. 55/d). Böylelikle TTK md. 57’de düzenlenmemiş olan ticari sırların ifşa edilmesi fiili de açıkça dürüstlük kuralına aykırı fiiller arasında sayılmıştır. TTK Tasarısının haksız rekabete ilişkin hükümlerinde bir diğer değişiklik, ihtiyati tedbirleri düzenleyen 61. madde hükmüdür. Madde genel itibariyle TTK md. 63’deki düzenlemeyi tekrarlamakla birlikte ihtiyati tedbirler kapsamında “gümrüklerde el koyma“ ifadesini açıkça düzenlemesi açısından önem taşımaktadır. Görüldüğü gibi, yapılması planlanan değişiklikler, açıklanmamış bilgilerin korunmasını sağlayacak yasal altyapıyı güçlendirmeyi amaçlamaktadır. Veri koruması konusunda yapılan yeni düzenlemeler de bu alanda atılmış önemli bir adımdır. 61 2.9. Ticaret Unvanları 2.9.1. Uluslararası Düzeyde ve AB Hukukunda Ticaret Unvanları Ticaret unvanları ve işletme adları uluslararası düzeyde ayrıntılı bir düzenlemeye konu olmamıştır. 1883 tarihli Paris Sözleşmesi’nin birinci maddesinin ikinci fıkrasında ticaret unvanlarının sınaî hak korumasının kapsamında olduğu düzenlenmiştir. Sözleşme’nin ticaret unvanlarını düzenleyen 8. maddesi de, ticaret unvanlarının Paris Birliği dahilindeki ülkelerde fabrika ya da ticaret markasının bir parçası olsun ya da olmasın, başvuru veya tescil şartına bağlı olmaksızın korunacağını öngörmektedir. Fikrî ve sınaî haklar alanında minimum standartlar öngören TRIPS Anlaşması, ticaret unvanlarına ilişkin açık bir hüküm içermemektedir. Anlaşmanın birinci maddesinin ikinci fıkrasında, “fikrî mülkiyet” teriminin Anlaşmanın İkinci kısmının 1-7. bölümlerine tabi olan bütün kategorileri kapsadığı ifade edilmekte, bu kategorilerde ticaret unvanları yer almamaktadır. Bununla birlikte Anlaşma’nın 2. maddesinin birinci fıkrasında Paris Sözleşmesi hükümlerine atıf yapılmaktadır. Ticaret unvanları, Paris Sözleşmesi’nde açıkça sınaî hak koruması kapsamında ele alındığından ticaret unvanlarının da dolaylı olarak TRIPS Anlaşması kapsamında korunması gerektiği kabul edilmektedir. 2.9.2. Türk Hukukunda ve Uygulamasında Ticaret Unvanları 2.9.2.1. Yürürlükteki Yasal Düzenlemeler Ticaret unvanı ve işletme adı Türk Ticaret Kanunu’nda özel olarak düzenlenmiştir. TTK’nun 41. ve devamındaki maddeleri, tacirin ticaret unvanı kullanma ve kullandığı unvanı tescil ettirme zorunluluğu, tacirin türüne göre ticaret unvanının şekli ve ticaret unvanının korunmasına ilişkin hükümler içermektedir. TTK md. 42’ye göre her tacir, ticari işletmesini açtığı tarihten itibaren 15 gün içinde ticaret unvanını işletme merkezinin bulunduğu yerdeki ticaret siciline tescil ve ilan ettirmek zorundadır. Dolayısıyla ticaret unvanlarını tescile yetkili merci Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın nezdinde ticaret ve sanayi odası veya ticaret odası bulunan yerlerde kurulan ticaret sicili memurluklarıdır. TTK’nun 52-54. maddelerinde öngörülmüş olan ticaret unvanının korunmasına ilişkin hükümler esasen tescilli ticaret unvanlarına yönelik olmakla beraber tescil edilmemiş ticaret unvanlarının şartlarının bulunması halinde TTK’nun haksız rekabete ilişkin 56. ve devamındaki maddeleri kapsamında koruma görmesi de mümkündür. 62 TTK’nun ticaret unvanının şeklini düzenleyen hükümleri, gerçek kişi tacirler ile tüzel kişi tacirler açısından farklı düzenlemeler öngörmektedir. Ticaret unvanının şekli, tüzel kişi tacirin türüne göre de farklılık gösterecektir. Örneğin bir kollektif şirketin ticaret unvanında ortaklardan en az birinin ad ve soyadı ile şirketin türünü gösteren ibarenin yer alması gerekirken (örneğin Ali Şeker Kollektif Şirketi) anonim ve limited şirketlerin ticaret unvanı, şirketin konusu ve türünü gösteren ibareden oluşacaktır (örneğin İthalat-İhracat Anonim Şirketi). Unvanlarda bulunması zorunlu bu çekirdek kısmına yasaya aykırı olmayan ve yanıltıcı nitelikte olmayan eklerin yapılması da mümkündür. Günümüzde aynı alanda faaliyet gösteren birçok şirket bulunduğundan özellikle anonim ve limited şirketler açısından ticaret unvanının çekirdek kısmına ayırdedici ek konulması bir zorunluluk haline gelmiştir. Türk Ticaret Kanunu sisteminde tüzel kişi tacirlere ait tescil edilmiş ticaret unvanları kural olarak Türkiye çapında korunmakta iken, içinde gerçek kişinin adının yer aldığı ticaret unvanları sadece kayıtlı oldukları sicil çevresinde koruma görmektedir. Bu sistem, uygulamada sorunlara yol açmaktadır. 2.9.2.2. Yürürlükteki Yasal Düzenlemelere ve Uygulamaya İlişkin Sorunlar 2.9.2.2.1. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Döneminde Tespit Edilen Sorunlar Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında ticaret unvanları ve işletme adlarına ilişkin olarak tespit edilen en önemli sorun, uygulamada aynı ticaret unvanı veya işletme adının farklı kişiler tarafından kullanılması durumu ve bunun yol açtığı karışıklıktır. Bu sorunun çözümü için yeni yasal ve kurumsal altyapı oluşturularak yeni bir organizasyon kurulması, bu altyapıda yetkili kurumların birbirlerine bilgisayar ağı ile bağlanması önerilmiştir. 2.9.2.2.2. Sekizinci Kalkınma Planında Belirlenen Hedefler Açısından 2005 Yılı İtibariyle Gelinen Nokta Yukarıda da belirtildiği gibi, ticaret unvanlarına ilişkin olarak tespit edilen ana sorun, aynı unvanın birden fazla kişi tarafından kullanılmasıdır. Bu sorun, yasal düzenlemelerden ve teknik altyapı yetersizliğinden kaynaklanmaktadır. Son birkaç yılda yapılan çalışmalarla, bu sorunun çözümlenmesi yolunda girişimlerde bulunulmaktadır. Bu girişimler, yasal düzenlemelerde yapılması öngörülen değişiklikler ve teknik altyapı problemlerinin çözülmesine yönelik çalışmalar olmak üzere iki sınıfta değerlendirilebilir. 63 Yasal düzenlemelerde yapılması öngörülen değişiklikler Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nda yer almaktadır. • Tasarı’nın, yürürlükte bulunan TTK’nun 43. maddesini karşılayan 41. maddesi, yeni şekli ile 43. maddenin ikinci fıkrasını içermemektedir. Halen yürürlükte olan bu fıkra, ticaret unvanlarının korunmasında gerçek kişi tacirlerle tüzel kişi tacirler arasında farklılık yaratan düzenlemedir. Buna göre gerçek kişi tacirin ticaret unvanı sadece tescil edilmiş olduğu sicil çevresinde korunabilir. Tasarı’da, bu tür bir farklılığın gerçek kişi tacirler açısından haksız bir durum yarattığı, teknolojinin bugün gelmiş olduğu nokta dikkate alındığında bu tür bir düzenlemenin günü gerekleriyle ve gerçekleriyle de bağdaşmadığı ifade edilmektedir. Dolayısıyla Tasarı’nın bu şekliyle yasalaşması halinde, tescil için başvurusu yapılan her ticaret unvanının daha önce tescilli unvanlardan ayırt edici ek alması gerekecek ve bütün ticaret unvanları Türkiye çapında koruma görecektir. • Ticaret unvanlarını ilgilendiren bir diğer yasal düzenleme, Ticaret Sicili kayıtlarının elektronik ortamda tutulmasını öngören Ticaret Kanunu Tasarısı’nın 24. maddesinin ikinci fıkrasıdır. Buna göre, ticaret sicilinde tescil ve ilâna tâbi kayıtların düzenli olarak depolandığı ve elektronik ortamda sunulabilen bilgi bankası, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği nezdinde kurulması öngörülmektedir. Teknik altyapıdan kaynaklanan sorunların çözülmesi yolunda Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bünyesinde bazı çalışmalar yürütülmektedir. Bakanlığın web-sitesinde on-line unvan sorgulama sistemi kurulmuştur. Sisteme Türkiye çapında tescilli bütün ticaret unvanlarının kaydedilmesi hedeflenmektedir. Halen sorgulama sistemi etkin olmakla beraber tescilli ticaret unvanlarının sadece bir bölümü kayıtlı durumdadır. Hedef, bütün ticaret unvanlarını kapsayan bir veri tabanı olmakla beraber gelinen nokta da bir aşamadır. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın bu hizmetinden ticaret unvanlarının tescilinde yetkili kurumlar olan ticaret sicil memurlukları da yararlanmaktadır. Teknik altyapının ihtiyaca cevap veren şekilde kurulması, anılan veri tabanının tamamlanmasına ve ticaret sicil memurlukları ile arasında bir bilgisayar ağı oluşturulmasına bağlıdır. 3. SINAİ HAK KORUMASI-REKABET İLİŞKİSİ Sınaî haklar sistemi ile piyasadaki rekabet ortamı yakından ilgilidir. Sınaî hakların, hem piyasada rekabetin dürüstlük kuralları çerçevesinde işlemesini amaçlayan haksız rekabetin 64 önlenmesine ilişkin kurallarla, hem de serbest rekabet sisteminin düzgün bir şekilde işlemesini hedefleyen rekabet hukuku kurallarıyla ilişkisi bulunmaktadır. Bu iki grup kural sınaî hakların kullanılmasında kötüye kullanımları engelleyici ve sınaî hak sahipleri lehine tanınmış olan bireysel menfaatleri toplumsal menfaatle dengeleyici etkiye sahip hükümlerdir. Bir başka ifadeyle haksız rekabeti ve rekabetin sınırlanmasını engellemeye yönelik hükümlerin uygulanma alanlarının daralıp genişlemesi, bireysel menfaatler ile toplum menfaati arasında azalıp artmasına neden olacaktır. 3.1. Haksız Rekabet Hükümleri Sınaî haklar sisteminin haksız rekabet hukukuyla ilgisi, özellikle tescilsiz sınaî haklar açısından bulunmaktadır. Hukukumuzda özel korumadan yararlanabilecek sınaî haklar, kural olarak tescilli olanlardır. Ancak bu, tescil edilmemiş bir endüstriyel tasarım veya markanın hiçbir şekilde korunmayacağı anlamında gelmemektedir. İktisadi rekabet hakkının dürüstlük kuralları çerçevesinde kullanılmasını amaçlayan haksız rekabet kuralları, şartları varsa tescilsiz sınaî hakların kullanılması açısından da uygulanacaktır. Bir diğer olasılık tescil edilmiş bir hakkın, daha sonra hükümsüzlüğüne karar verilmesi durumunda haksız rekabet kurallarından yararlanmasıdır. Hukukumuzda faydalı modellerin ve endüstriyel tasarımların esasa ilişkin inceleme yapılmaksızın verildiği dikkate alındığında, birçok hakkın şeklen koruma sağladığı bir gerçektir. Sınaî hak sahibinin açtığı tecavüz davasında davalının karşı dava olarak tescilin hükümsüzlüğünü talep etmesi uygulamada oldukça sık karşılaşılan bir durumdur. Hükümsüzlük kararının verilmesiyle birlikte çok önemli bir soru gündeme gelmektedir: Tescili iptal edilmiş bir hakkı haksız rekabet hükümleri çerçevesinde korumak ne ölçüde mümkündür? Bu konu özellikle endüstriyel tasarımlar açısından büyük önem taşımaktadır. Hukukumuzda Topluluk Tasarımı Tüzüğü’ndeki düzenlemeden farklı olarak tescilsiz tasarımlara ilişkin özel bir düzenleme bulunmaması, haksız rekabet hükümlerinin önemini daha da arttırmaktadır. Haksız rekabet hükümlerinin, şartlar mevcutsa, haksız rekabet fiili devam ettiği sürece uygulanması mümkün olduğundan süre ile sınırlı olmaksızın ileri sürülmesi mümkündür. Bu olanak, tescil edilerek sınırlı bir süre ile özel korumadan yararlanması öngörülen hakların sınırsız süre korunması tehlikesini de beraberinde getirmektedir. 65 Bu nedenlerle sınaî hakların korunmasında haksız rekabet hükümlerinin uygulanabilirlik şartlarının belirlenmesi ve somut olayda bu şartların varlığının özenle tesbit edilmesi gerekmektedir. 3.2. Rekabet Hukuku Hükümleri Sınaî haklar sisteminin temelini hak sahiplerine tanınan tekelci haklar oluşturmaktadır. Sistem bu tekelci etkisi nedeniyle serbest rekabet sisteminin sınırlanmasına neden olabilir. Bu özellik dikkate alındığında sınaî haklar ile rekabet hukuku arasında bir çatışma oluşabilecektir. Zira rekabet hukukunun amacı serbest rekabet sisteminin işleyişini güvence altına alarak rekabeti sınırlayıcı davranışları engellemektir. Sınaî hakların özünde ise tekelci etki yatmaktadır. Bu nedenle sınaî haklar ile rekabet hukuku arasındaki dengenin nasıl kurulacağı önem taşımaktadır. Rekabet hukuku kurallarının, özellikle gelişmekte olan ülkelerde sınaî haklar sisteminin olası olumsuz etkilerini gidermek için bir araç olarak kullanılması mümkündür. Ülke ekonomisinin gerekleri göz önünde bulundurularak etkin bir rekabet politikası belirlenerek, bu sayede sınaî haklar sistemi dengede tutulmalıdır. Konuya ilişkin olarak TRIPS Anlaşması’nın 8. maddesinin ikinci fıkrası şu hükmü içermektedir: “Bu Anlaşma hükümlerine uygun olmak kaydıyla, hak sahiplerinin fikri mülkiyet haklarını kötüye kullanmasını önlemek veya ticareti makul olmayan biçimde sınırlandıran veya uluslararası teknoloji transferini olumsuz yönde etkileyen uygulamalara başvurulmasını önlemek için uygun önlemler alınması gerekebilir.” Genel nitelikteki bu hükmün verdiği yetkiye dayanarak üye devletler, sınaî hakların kötüye kullanılmasını engelleyebilecektirler. Rekabet hukukunun sınaî haklar sistemi içindeki yerini vurgulayan daha doğrudan bir hüküm ise TRIPS Anlaşması’nın “Sözleşmeye Bağlı Lisanslarda Rekabete Karşı Uygulamaların Kontrolü” başlıklı 40. maddesidir. Maddeye göre: “Üyeler, fikri mülkiyet hakları ile ilgili olan ve rekabeti kısıtlayan bazı lisans uygulamalarının veya koşullarının ticareti olumsuz yönde etkileyebileceğini ve teknoloji transferini ve yayılmasını engelleyebileceğini kabul etmektedir. Bu Anlaşmada yer alan hiçbir husus üyelerin, ilgili piyasada rekabeti olumsuz yönde etkileyen ve özel hallerde fikri mülkiyet haklarının ihlal edilmesine yol açabilecek lisans uygulamalarını veya koşullarını mevzuatlarında belirtmelerini engellemeyecektir. Üyeler 66 yukarıda öngörüldüğü gibi, bu Anlaşma’nın diğer hükümlerine uygun olarak, kendi ilgili yasa ve yönetmeliklerinin ışığında, örneğin münhasır geri verme (grantback) koşullarını, geçerliliğe itiraz edilmesini engelleyen koşulları ve zorunlu paket lisansları kapsayabilecek, bu tür uygulamaları engelleyecek veya kontrol edecek uygun önlemleri alabilirler.” Hukukumuzda lisans sözleşmelerinin rekabeti sınırlayıcı hükümlerini düzenleyen özel bir düzenleme bulunmamaktadır. Konuya ilişkin olarak AB hukukunda, 240/96 sayılı Teknoloji Transfer Anlaşmaları Grup Muafiyeti Tüzüğü’nü yürürlükten kaldıran 772/2004 sayılı Tüzük uygulanmaktadır. Rekabet Kurulu’nun bugüne kadar bu konuda bir düzenleme yapmamış olması bir eksikliktir. 4. SINAİ HAKLAR SİSTEMİNİN UYGULANMASINDA KURUMSAL YAPI 4.1. Türk Patent Enstitüsü 4.1.1. TPE’nin Mevcut Yapılanması ve İşleyişi Türk Patent Enstitüsü’nün kuruluşuna ve yapısına ilişkin yasal düzenleme, 6.10.2003 tarihli Türk Patent Enstitüsünün Kuruluş ve Görevleri Hakkında 5000 sayılı Kanun’dur. Kanunun 1. maddesinde Türk Patent Enstitüsü’nün kuruluş amacı, Türkiye'nin teknolojik ilerlemesine katkıda bulunmak, ülke içinde serbest rekabet ortamını oluşturmak ve araştırma geliştirme faaliyetlerinin gelişmesini sağlamak üzere, çeşitli kanunlarla düzenlenmiş olan patent ve markalar ile diğer kanunlarla düzenlenen sınaî hak haklarının tesisi, bu konudaki korumanın sağlanması ve sınaî hak haklarına ilişkin yurt içi ve yurt dışında varolan bilgi ve dokümantasyonun kamunun istifadesine sunulması olarak belirlenmiştir. Adı geçen hükme göre TPE tüzel kişiliğe sahip, bu Kanunda belirtilmeyen hallerde özel hukuk hükümlerine tabi, Sanayi ve Ticaret Bakanlığına bağlı, özel bütçeli bir kuruluştur. TPE’nin işleyişinde görevli organ ve birimler Yönetim Kurulu, Danışma Kurulu, Başkanlık,Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu, Ana Hizmet Birimleri, Yardımcı Hizmet Birimleri ve Danışma Birimleridir. Ana hizmet birimleri ise Patent Dairesi Başkanlığı, Markalar Dairesi Başkanlığı, Endüstriyel Tasarımlar Dairesi Başkanlığı ve Uluslararası İlişkiler Dairesi Başkanlığıdır. 67 4.1.2. Türk Patent Enstitüsünün Yapısına ve İşleyişine İlişkin Sorunlar 4.1.2.1. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Döneminde Tespit Edilen Sorunlar Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı kapsamında TPE’nin yapısından ve işleyişinden kaynaklanan bazı sorunlar tespit edilerek çözüm önerileri getirilmiştir. TPE’nin sorunları açısından bugün gelinmiş olan noktanın daha iyi anlaşılabilmesi açısından, bu tespitleri hatırlamakta yarar bulunmaktadır. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Döneminde belirlenmiş olan aksaklıkların bir kısmı, TPE’nin yapısından ve işleyişinden kaynaklanan genel sorunlardır. Bu kapsamda yer alan sorunların başlıcaları; • TPE’nin personel altyapısının sayı ve nitelik itibariyle yetersizliği, • Elektronik başvuru sisteminin bulunmamasıdır. Bu genel sorunların yanı sıra patentler açısından, • Patent verilmesi işlemlerinin yürütülmesinde tam otomasyonun sağlanması gerektiği vurgulanmıştır. Faydalı modeller açısından, • Bağımsız bir birim oluşturulması önerilmiştir. TPE’nin genel eleman yetersizliği ile bağlantılı olmakla beraber markalar açısından, • Markalar Dairesindeki eleman yetersizliği özellikle vurgulanmış, • Uluslararası marka başvurularının WIPO’ya en geç iki ay içinde iletilmesi, yurtdışından gelen uluslararası marka başvurularının süresi içinde incelenmesi gerektiği tespiti yapılmış, • Marka başvurularında görülen artışa paralel olarak eleman sayısının arttırılması ve personelin iç hizmet ve uzmanlık eğitiminin sağlanması gerektiği belirlenmiştir. Endüstriyel tasarımlar açısından tespit edilen en temel sorunlar, • TPE nezdinde bir Endüstriyel Tasarımlar Dairesi Başkanlığı kurulması, • Endüstriyel tasarımlara ilişkin işlemleri yürütecek uzman bir kadronun oluşturulması gereğidir. 68 Coğrafi işaretler açısından belirlenen en temel sorun, • Bağımsız bir birim oluşturulması gereği olarak tespit edilmiştir. 4.1.2.2. Sekizinci Kalkınma Planında Belirlenen Hedefler Açısından 2005 yılı itibariyle gelinen nokta Türk Patent Enstitüsü’nün 2005 yılı itibariyle bazı sorunlarının çözümlenmiş olduğu, bazı sorunlarının ise devam etmekte olduğu görülmektedir. Fiziksel şartlar itibariyle TPE teknik olanaklara sahip yeni bir binaya kavuşturulmuştur. Personel sayısında artış olmakla beraber uzman sayısındaki eksiklik hissedilmektedir. Tasarımlarla ilgili işlemleri yürütmek üzere Endüstriyel Tasarım Dairesi Başkanlığı kurulmuş, ancak faydalı modeller ve coğrafi işaretlere ilişkin yeni bir birim kurulmamıştır. TPE’nin son 2005 yılında gerçekleştirdiği önemli adımlardan biri patent araştırma ve incelemelerinden bir kısmının Enstitü bünyesinde gerçekleştirilme olanağının sağlanmış olmasıdır. TPE bilgilerine göre araştırma ve inceleme işlemlerinin yapıldığı başvuruların toplam başvurular içindeki yeri % 40’tır. TPE’de on-line başvuru sistemine henüz geçilememiştir. Avrupa Patent Ofisi’nin patent dökümanları araştırma sitesi olan TR Espacenet’e Türk Patent Enstitüsü’nün web sitesinden ulaşmak mümkündür. Bu veri tabanı, başvuru sahipleri açısından önemli bir kolaylıktır. Tablo 8: Enformasyon Hizmetlerinin Dağılımı Yıllar Marka ön araştırma Patent ön araştırma Basılan yayın adedi 1999 6023 797 67750 2000 7404 787 49950 2001 5778 2261 59950 2002 6732 1356 90050 2003 6526 1094 55850 2004 5603 (8 ay) 1079 (8 ay) 57050 (8 ay) Kaynak: TPE 69 4.2. Patent ve Marka Vekilleri 4.2.1. Türkiye’de Patent ve Marka Vekilliği Sistemi Patent ve marka vekillerine ilişkin düzenlemelerin yasal dayanağını Türk Patent Enstitüsü’nün Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un “Enstitü Nezdinde İşlem Yapma Yetkisine Sahip Olanlar” başlıklı 30. maddesi ile 30.06.2004 tarihli Türk Patent Enstitüsü Patent ve Marka Vekilleri Sınav ve Sicil Yönetmeliği oluşturmaktadır. 5000 sayılı Kanun’un 30. maddesi, yürürlükten kalkan Türk Patent Enstitüsünün Kuruluş ve Görevleri Hakkında 544 sayılı KHK’nin 30. maddesindeki düzenlemeyi büyük ölçüde korumaktadır. Eski düzenlemeden farklı olarak 44 5000 sayılı Kanun’un 30. maddesinin dördüncü fıkrasında, vekillik sınavının patent ve marka vekilleri açısından ayrı ayrı olmak üzere iki yılda bir yapılacağı öngörülmektedir. Bunun yanı sıra, 544 sayılı KHK’nin 30. maddesinin son fıkrasında yer alan “Enstitüde Başkan, Başkan Yardımcısı, Daire Başkanı, Şube Müdürü, Uzman ve Uzman Yardımcısı görevlerinde toplam olarak en az üç yıl çalışmış olanlar Enstitü’den ayrıldıkları takdirde vekillik yapma hakkını sınavsız olarak kazanır.” Hükmü, yeni düzenlemeye alınmamıştır. 5000 sayılı Kanun’un 29. ve 30. maddelerine dayanılarak çıkarılan 2004 tarihli Patent ve Marka Vekilleri Sınav ve Sicil Yönetmeliği’nin kabulü ile 1995 tarihli Patent ve Marka Vekilleri Sınav Yönetmeliği 45 yürürlükten kalkmıştır. Şu an yürürlükte bulunan Yönetmelik, patent ve marka vekilliği sisteminin eski düzenlemede öngörülen esaslarını korumakla beraber bazı farklılıklar da içermektedir. Örneğin, yeni düzenlemede sınava katılanlara, sınav sonuçlarının tebliğinden itibaren en geç 15 gün içinde sınav sonuçlarına itiraz hakkı tanınmaktadır. Patent ve marka vekili adaylarında aranan nitelikler açısından eski düzenlemede kabul edilen esaslar, gerek 5000 sayılı Kanun’un 30. maddesinde gerekse 2004 tarihli Yönetmeliğin 5. maddesinde aynen korunmuştur. Buna göre patent veya marka vekilliği sınavına başvuracak adaylarda aranan şartlar şunlardır: 44 544 sayılı KHK’nin 30. maddesinin üçüncü fıkrasında vekillik yeterlik sınavının patent ve marka vekilleri açısından ayrı ayrı yılda bir kez yapılacağı hükmü yer almaktaydı. 45 14.04.1995 tarih ve 22258 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. 70 • Türk vatandaşı olmak, • Fiil ehliyetine sahip olmak, • Türkiye’de ikamet etmek, • Yüz kızartıcı suçlardan mahkumiyeti bulunmamak, • En az dört yıllık yüksek öğrenim kurumlarından birinden mezun olmak. Vekillik yeterlik sınavı yazılı olup, sınaî hak ile ilgili uluslararası ve ulusal mevzuat ve uygulamalarla uluslararası anlaşmalara ilişkin konuları kapsayacak soruların yanı sıra sınaî haklar alanında bir konu üzerinde yazılacak kompozisyonu içerir. 4.2.2. Türkiye’de Patent ve Marka Vekilliği Sisteminin Sorunları 4.2.2.1. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Döneminde Tespit Edilen Sorunlar Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında patent ve marka vekilliği sistemine ilişkin olarak yapılmış genel tespit, 544 sayılı KHK’nin 30. maddesinde vekiller için aranan şartların, vekillik hizmetinin uluslararası standartlarda icra edilebilmesi için yeterli olmadığı ve vekillerin örgütlenmesine ilişkin bir organizasyonun eksikliğidir. Bu iki temel belirlemeden hareketle, vekillik sistemine ilişkin olarak aşağıdaki eksiklikler tespit edilmiştir: • Vekillik sistemine ilişkin bütün kuralları içeren tek bir yasal düzenleme mevcut değildir. En kısa zamanda bu tür bir yasal düzenlemenin çıkarılması için gerekli çalışmalara başlanmalıdır. • Vekillerin bağlı olduğu bir meslek odası veya birliği mevcut değildir. Vekillerin mesleki örgütlenmesini sağlayacak bir organizasyonun kurulması için gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır. • Vekillerde aranan niteliklerde bazı değişikliklere gidilmelidir. Bu kapsamda, vekillerde en az bir yabancı dilde Kamu Personeli Dil Sınavında en az B seviyesinde başarılı olma ile temel bilimler veya mühendislik dallarından birinde lisans derecesine sahip olma niteliklerinin aranması önerilmiştir. 71 • Vekil olarak faaliyette bulunulabilmesi için belli bir eğitimden geçilmesi gereği vurgulanarak, bu hizmeti gerçekleştirebilmek için en az üç yıl bu hizmeti icra eden bir vekil yanında en az bir yıl staj yapma şartının aranması önerilmiştir. 4.2.2.2. Sekizinci Kalkınma Planında Belirlenen Hedefler Açısından 2005 Yılı İtibariyle Gelinen Nokta Patent-marka vekilliği konusunda tespit edilen sorunlar konusunda herhangi bir gelişme kaydedilmemiştir. Vekillerde aranan nitelikleri düzenleyen yasal düzenlemelerde herhangi bir değişiklik yapılmamıştır. Halen vekillik için yabancı dil şartı ile staj şartı aranmamaktadır. Vekillerin bağlı bulunduğu meslek kuruluşu kurulmamıştır. Vekillik mesleği sınaî haklar sisteminin etkin bir şekilde işletilmesinde çok önemli bir yere sahiptir. Bu nedenle bu mesleği yapabilecek kişilerde aranan niteliklerin uluslar arası standartlara uygun şekilde düzenlenmesi, bir meslek birliği kurulması, vekillerin sorumluluğunun ayrıntılı düzenlemeye konu olması gerekmektedir. Bu nedenle vekillik sistemine ilişkin konuyu bütün boyutlarıyla kapsayan bir yasal düzenlemenin en kısa zamanda yapılması gerekmektedir. 4.3. İhtisas Mahkemeleri 4.3.1. İhtisas Mahkemelerinin Mevcut Yapılanması ve İşleyişi Bir ülkede fikrî ve sınaî hakların etkin şekilde korunabilmesi açısından ihtisas mahkemelerinin kurulması ve etkin şekilde faaliyet göstermesi bir zorunluluktur. Fikrî ve sınaî haklara ilişkin düzenlemelerin yapılması sırasında ülkemizin bu ihtiyacı dikkate alınarak, 551 sayılı KHK’nin 146., 554 sayılı KHK’nin 58., 555 sayılı KHK’nin 30. ve 556 sayılı KHK’nin 71. maddeleri ile ”Bu Kanun Hükmünde Kararnamelerde öngörülen bütün davalarda, görevli mahkeme ihtisas mahkemeleridir. Asliye ticaret ve asliye ceza mahkemelerinden hangilerinin ihtisas mahkemesi olarak görevlendirileceği ve bu mahkemelerin yargı çevresi Adalet Bakanlığı’nın teklifi üzerine Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun kararı ile belirlenir.” Hükmü öngörülmüştür. Bu hükümlere dayanılarak Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun 13.07.1995 gün ve 503 sayılı kararı, ardından da 26.3.2001 tarih ve 335 sayılı kararı ile ilk ihtisas mahkemeleri kurulmuştur. 72 İstanbul’da 25.12.2000 tarihli Bakan Olur’u ile kurulan ve 23. 01.2001 tarihli ve 44 sayılı HSYK Kararı ile faaliyete geçirilen bir Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi ile bir Fikrî ve Sınaî Haklar Ceza Mahkemesi’ne ilaveten, 23.09.2003 tarihli Bakan Olur’u ile ikinci Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi, ve ikinci Fikrî ve Sınaî Haklar Ceza Mahkemesi, 19.07.2004 tarihli Bakan Olur’u ile üçüncü Fikrî ve Sınaî Haklar Ceza Mahkemesi, 21.03.2005 tarihli Bakan Olur’u ile üçüncü Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi kurulmuş ve faaliyete geçirilmiştir. Buna ek olarak 23.09.2003 tarihli Bakan Olur’u ile Ankara’da bir Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi, bir Fikrî ve Sınaî Haklar Ceza Mahkemesi, İzmir’de bir Fikrî ve Sınaî Haklar Ceza Mahkemesi kurulmuş ve faaliyete geçirilmiştir. Böylece 2000-2005 yılları arasında toplam dokuz Fikrî ve Sınaî Haklar İhtisas Mahkemesi faaliyete geçirilmiştir. İhtisas mahkemelerinin kurulmasını öngören düzenlemelerin kanun hükmünde kararname niteliğinde olması, bu düzenlemelerin Anayasa’ya aykırılık sorununu gündeme getirmiştir. Zira Anayasa’nın 142. maddesine göre mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi, yargılama usulleri kanunla düzenlenir. İhtisas mahkemelerinin kuruluşuna ilişkin yasal altyapı sorunu, 2004 yılında 5194 sayılı Kanun’un KHK’in ihtisas mahkemelerine ilişkin hükümlerini tekrar düzenlemesi ile giderilmiştir. 5194 sayılı Kanun’un 5., 8., 11. ve 17. maddeleri, 551, 554, 555 ve 556 sayılı KHK’in ihtisas mahkemelerinin görev ve yetkisini düzenleyen maddelerini şu şekilde değiştirmiştir: “Bu Kanun Hükmünde Kararnamede öngörülen davalarda, görevli mahkeme ihtisas mahkemeleridir. Bu mahkemeler tek hakimli olarak görev yaparlar. Asliye hukuk ve asliye ceza mahkemelerinden hangilerinin ihtisas mahkemesi olarak görevlendirileceğini ve bu mahkemelerin yargı çevresini, Adalet Bakanlığı’nın teklifi üzerine Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu belirler. 2004 yılında 5194 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesine kadar fikri sınaî haklar mahkemeleri bir başkan ve iki üye hakimden oluşan toplu mahkemeler olarak çalışmaktaydılar. 5194 sayılı Kanunda ise ihtisas mahkemelerinin tek hakimli olarak çalışacakları düzenlenmiştir. Böylece fikrî ve sınaî haklar mahkemeleri, 28.6.2004 tarihinden bu yana tek hakimli olarak görev yapmaktadır. 73 4.3.2. İhtisas Mahkemelerinin Sorunları İhtisas mahkemelerine ilişkin en önemli sorun, bu mahkemelerin sayısındaki yetersizliktir. Mahkemelerdeki dosya sayısı oldukça fazladır. Bu durum, bu mahkemelerin sayısının artırılması zorunluluğunu ortaya koymaktadır. Mahkemelerin sayısının arttırılmasının yanı sıra uzman hakim sayısında da artış olması gerekmektedir. Zira bu konuda yurt içinde ve yurt dışında eğitim görmüş hakim sayısı, mevcut dava sayısına oranla çok düşüktür. İhtisas mahkemelerinin görev alanı, fikrî sınaî hakları düzenleyen Kanun Hükmünde Kararnamelerin uygulanması ile sınırlıdır. Uygulamada, tescilli bir sınaî hakka dayanarak ihtisas mahkemelerinde açılan davaların, dava konusu hakkın hükümsüzlüğünün istenmesi nedeniyle, ticaret mahkemesine gönderilmesi nadir değildir. Bu da davanın uzamasına neden olmaktadır. Haksız rekabet hukukunun sınaî haklarla olan yakın ilgisi dikkate alınarak en azından bu alandaki haksız rekabet davalarına da ihtisas mahkemelerinin bakması düşünülebilir. İhtisas mahkemelerindeki bir diğer sorun, sınaî haklar konusunun teknik özellikleri nedeniyle sürekli bilirkişi incelemesinin gerekmesi, bu konuda bilirkişilik yapacak uzman sayısının azlığı nedeniyle de dosyaların kısa sürede karara bağlanamamasıdır. İhtisas mahkemelerine sağlanan teknolojik olanaklar da yeterli değildir. Bu mahkemelerin bir bilgisayar ağı ile Adalet Bakanlığı, TPE ve Gümrük Müsteşarlığı gibi kurumlar bağlanmasına ilişkin proje devam etmektedir. Ancak bu sisteme geçilebilmesi için bütün ilgili kurumların bilgisayar ortamına geçmesi gerektiğinden çalışmalar sürmektedir. Bununla birlikte ihtisas mahkemeleri hakimleri, Ankara Üniversitesi Fikrî ve Sınaî Haklar Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin veritabanına ulaşabilmektedirler. 4. 4 Diğer Kurumlar Sınaî haklar sisteminin uygulanmasında yer alan diğer kurumlar Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı, Ticaret Sicil Memurlukları, Sanayi Bakanlığı ve Gümrük Müsteşarlığı gibi kurumlardır. 74 Bu kurumların ortak sorunu, teknik donanımdaki yetersizliktir. Bunun yanı sıra bu kurumlarda eğitimli uzman personel çalıştırılması da sınaî haklar sisteminin etkinleştirilmesi açısından önem taşımaktadır. Bu nedenle sınaî haklar sisteminde rol alan bütün kurumların bilgisayar ağı ile birbirine bağlanması ve uzman personel yetiştirilmesi kısa vadede ulaşılması gereken bir hedeftir. 5. SINAİ HAKLAR SİSTEMİNİN EKONOMİK BOYUTU 5.1. Etkin Bir Sınaî Haklar Sisteminden Beklenen Ekonomik Yararlar Sınaî haklar sisteminin gitgide artan önemi, konunun ekonomik boyutuyla yakından ilgilidir. Fikri hakların dünya ticaretinin bir parçası olduğu, TRIPS Anlaşması’nın WTO bünyesinde ele alınması ile kabul edilmiştir. Sınaî haklar sisteminin uluslararası düzeyde ortak standartlara bağlanmaya çalışılması çabası, gelişmiş ülkelerle gelişmekte olan veya az gelişmiş ülkelerin konuya bakış açılarındaki farklılık ve WIPO ve WTO bünyesinde oluşturulan sürekli komitelerde konu üzerinde sürekli çalışılmasının temelinde, sistemin hangi tarafında bulunulduğuna bağlı olarak ortaya çıkan çatışmadır. Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere gelişmiş ülkeler, araştırma geliştirme faaliyetlerine daha fazla yatırım yapmalarına bağlı olarak daha fazla teknolojik yenilik gerçekleştirmekte, buna bağlı olarak daha çok patent elde etmekte ve bu patentlerin ve diğer sınaî hakların sıkı şartlarda korunmasında ısrarcı tavır takınmaktadırlar. Buna karşılık teknolojik kapasitesi ve AR-GE yatırım düzeyi düşük olan gelişmekte olan ve en az gelişmiş ülkelerde hakim olan görüş, sınaî haklar sisteminin temelde gelişmiş ülke menfaatlerine hizmet ettiğidir. Son yıllarda zayıf ekonomik koşullar bilim ve teknolojideki yatırımları sınırlamıştır. Araştırma geliştirme faaliyetlerindeki küresel yatırımlar 1994 yılından 2001 yılına yıllık olarak %4.6 oranında artmışken, 2001 yılından 2002 yılına artış %1’in altında kalmıştır. OECD bölgesinde daha güçlü ekonomik büyüme sağlanabilmesi için bilim, teknoloji ve yenilik alanlarında yeni fırsatların gelişerek desteklenmesini gerektirmektedir. Birçok OECD ülkesi bilim, teknoloji ve yenilik politikaları için yeni veya revize edilmiş ulusal planlar 75 geliştirmektedir. Ülkelerin giderek daha fazla oranda AR-GE harcamalarının yükseltilmesi için hedefler oluşturmaktadır. Ülkeler AR-GE’de işletme yatırımlarını teşvik ederek ve özel sektör ile kamu sektörü arasındaki bağı güçlendirerek kamu kaynakları ile yapılan araştırmalarının kalitesini ve etkinliğini artırmak yollarını aramaktadır. Aynı zamanda günümüzde bilim, teknoloji ve yenilik faaliyetleri giderek daha fazla küresel hale gelmektedir. Çin, İsrail ve Rusya’daki toplam AR-GE harcamaları, 2001 yılında OECD ülkelerinin toplamının %15’ine karşılık gelmektedir. Bu oranın 1995 yılında %6.4 olduğu düşünülürse gelişmenin seyri daha açık olarak ortaya konulabilir. Birçok OECD ülkesinde çokuluslu şirketlerin şubeleri tarafından gerçekleştirilen AR-GE faaliyetlerinin payı yükselmiştir. Birçok ülke ve Avrupa Birliğinde hem kamu hem de özel kesim tarafından, AR-GE harcamalarının artırılması için açık hedefler oluşturmuş ve bu hedeflere ulaşmak için politikalar belirlemişlerdir. Kamu kaynakları artan bir şekilde daha büyük ekonomik ve sosyal gelişmelerin yaratacağına inanılan ITC, biyoteknoloji gibi popüler alanlara aktarılarak bilimsel ve teknolojik alanların genişletilmesi amaçlanmaktadır. İçinde Danimarka, Almanya, Hollanda, Norveç gibi ülkelerin olduğu birçok ülkede belirlenmiş öncelikli alanlarda yapılacak araştırma faaliyetlerinin finanse edilmesi için özel fonlar oluşturulmuştur. Ülkeler aynı zamanda küçük ve orta ölçekli işletmelerde AR-GE ve girişimcilik faaliyetlerinin desteklenerek artırılması için çaba sarf etmektedir. Bu tür destekler risk sermayesi sisteminin teşvik edilmesi gibi somut yollarla yapılmaktadır. Sınaî haklar sisteminde yer alan aktörlerin çatışan çıkarlarından kaynaklanan kutuplaşma yeni değildir. Her ne kadar sınaî haklar, özellikle de patent sistemi, konunun WTO bünyesinde ele alınması ve ilaçlara erişim gibi hassas konuların tartışılmasıyla güncellik kazanmış ise de sistemin temeline ilişkin tartışma yeni değildir. 1800’lü yıllardan beri patent sisteminin yararlılığı konusu tartışma konusu yapılmış, sistem özellikle ekonomistler tarafından eleştirilmiş ve sisteme alternatif aranmıştır. Bununla birlikte uzun süren ateşli tartışmalar sistemi savunanlar lehine sonuçlanmıştır. O dönemden bu yana, patent başta olmak üzere sınaî haklar sistemi yaygınlaşmakta, günümüzde uluslararası bir ağ oluşturma yolundadır. Gelişen teknolojiye paralel olarak koruma konuları da artmaktadır, örneğin entegre devre topoğrafyası kavramının uluslararası yükümlülüklerin konu olması gibi. 76 Sınaî haklar sisteminin temeline ilişkin bu tartışmalara rağmen sistemin gitgide yaygınlaşması ve gelişmekte olan ülkeler ile az gelişmiş ülkelerin sisteme entegre olmalarının nedeni, sadece uluslararası yükümlülüklere uygun hareket etmenin yanı sıra sistemden beklenen ekonomik yararlardır. Sınaî mülkiyet sisteminin, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa ülkelerinin yanısıra özellikle Uzak Doğu ülkelerinin ekonomik kalkınmalarında çok önemli yer tuttuğu bilinen bir gerçektir. Özellikle Japonların “mucize” olarak ifade edilen atılımının temelinde iyi yapılandırılmış bir patent sistemi yatmaktadır. Etkin bir sınaî mülkiyet sisteminden beklenen temel ekonomik yararlar, yenilikçi faaliyetlerde ve araştırma geliştirme faaliyetlerinde artış olmasıdır. Bu iki ekonomik yarar hem yerli girişimciler, hem de yabancı yatırımcılar açısından da beklenmektedir. Konuya yabancı yatırımcılar açısından bakıldığında, bir ülkede etkin bir sınaî haklar sisteminin mevcut olması güven ortamı yaratacağından yabancı firmaların yatırım kararlarını etkileyecektir. Buna paralel olarak beklenen, yabancı yatırımların sayısında artış olmasıdır. Yabancı yatırımlar, doğrudan şirket kurma, yerli şirketlere ortak olma, teknoloji transfer sözleşmesi yapma gibi şekillerde gerçekleşebilecektir. Etkin bir sınaî haklar sistemi ile yabancı yatırımlar arasında olumlu bir ilişki olduğunun tespiti durumunda bunun dolaylı olarak gayrisafi milli hasılaya yansıdığını kabul etmek gerekecektir. Sınaî haklar sisteminin yerli işletmeler açısından etkisine bakıldığında ise yerli yenilikçi faaliyetlerde artış olması beklenmektedir. Zira yabancı yatırımlarda beklenen artışa karşı yerli firmaların kendilerini korumaları ancak yenilikçi adımlar atarak pazardaki rekabet güçlerini artırmalarıyla mümkün olacaktır. Yenilikçi faaliyetlerde artış da ancak araştırma geliştirme faaliyetlerinde artışla sağlanabilecektir. Yerli ve yabancı firmalar açısından belirlenen bu hedeflere ulaşılması halinde ülkenin teknolojik kapasitesinde, gayrisafi milli hasılada ve buna bağlı olarak kişi başına düşen milli gelirde artış olacaktır. 5.2. Sınaî Haklar Sisteminin Türkiye Ekonomisine Etkileri Sınaî haklar sisteminin ekonomik boyutu konusu Türkiye’de henüz araştırılmış bir konu değildir. Ülkemizde araştırma geliştirme ve teknolojik yenilik faaliyetlerinin ekonomideki 77 yeri, diğer ülkelerle karşılaştırıldığında düşük düzeydedir. Türkiye’nin AR-GE faaliyetlerinin çerçevesi aşağıdaki tabloda sunulmuştur. Tablo 9 : AR-GE Harcaması TL Satın alma gücü paritesi 1992 5.356.814 1436,1 767,5 1993 8.776.139 1476,5 785,3 1994 13.991.270 1154,8 476,1 1995 29.509.395 1302,8 639,0 1996 66.727.983 1719,1 817,8 1997 141.781.665 2011,7 933,3 1998 260.422.137 2114,3 1005,1 1999 489.162.882 2636,0 1157,7 1992 4,9 4,9 4,9 1993 4,4 4,4 4,4 1994 3,6 3,6 3,6 1995 3,8 3,8 3,8 1996 4,5 4,5 4,5 1997 4,9 4,9 4,9 1998 5,0 5,0 5,0 1999 6,3 6,3 6,3 1992 91.436 24,5 13,1 1993 147.521 24,8 13,2 1994 230.971 19,1 7,9 1995 478.707 21,1 10,4 1996 1.064.197 27,4 13,0 1997 2.268.144 32,2 14,9 1998 4.003.292 32,5 15,5 1999 7.387.828 39,8 17,5 Dolar AR-GE harcaması AR-GE harcaması/ GSYİH Kişi başına düşen AR-GE harcaması Kaynak: DİE 78 Türkiye’deki AR-GE faaliyetleri, araştırmacı sayısı ve patent sayısının diğer OECD ülkeleri içindeki yeri aşağıdaki tablolarda ifade edilmiştir. Grafik 2: OECD Ülkelerinde AR-GE Harcamaları, 2002 Gayrisafi Hasıla İçindeki Pay 18 15 12 9 6 3 M ex ic Tu o rk ey Ita Po ly rtu g G al re ec Po e la n Sl ov H u d n ak ga R ep ry ub l Au ic st ria Sp ai n N Irela e n t U ni her d te d land Ki ng s do m EU C 15 an ad a K O o EC rea D t G ota er l m D an y en m ar Fr k an Au ce st ra Be lia N ew lgiu Ze m al an d N U o ni te rwa d St y at es Ja pa Sw n ed e Fi n nl an d 0 Kaynak: OECD Grafik 3: OECD Ülkelerinde Araştırmacı Kapasitesi, 2001 1000 Çalışan Kişi Başına Kaynak: OECD 79 Grafik 4: OECD Ülkelerinde Üçlü Patent Sayıları, 2000 Milyon Kişi Başına 120 100 80 60 40 20 Tu rk M ey ex Po ico Sl ov G land ak re R ec ep e u C ze Po bli ch rt c R uga ep l ub l Sp ic a H N u in ew ng Ze ary al an Ko d r Ire ea la nd Ita Ic ly e Au lan st d r C alia a n U a ni te No da d r Ki wa ng y do Au m s Be tria lg iu Fr m an Lu E ce xe U m 1 O bo 5 EC u D rg t D U e ot a ni nm l te d a N St rk et a he te rl s G and er s m Sw any ed e Ja n pa Sw Fin n itz land er la nd 0 Kaynak: OECD Grafiklerden görülebileceği gibi Türkiye’nin diğer OECD ülkeleri arasında AR-GE faaliyetleri kapasitesi oldukça düşük düzeydedir. Sınaî haklar sisteminden beklenen ekonomik yararlara ulaşılması halinde Türkiye’nin bu pozisyonunda bir değişiklik olup olmayacağı konusu gündeme gelecektir. Sınaî haklardan beklenen ekonomik yararlar dikkate alınarak sınaî hakların Türkiye ekonomisindeki yerinin belirlenmesi, konuya ilişkin stratejilerin belirlenebilmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Bu kapsamda, sınaî haklar sisteminin araştırma-geliştirme, teknolojik yenilik faaliyetleri ile yabancı yatırımlarda artışa neden olup olmadığı, firma bazında ne gibi etkisi olduğu sorularının firma bazında alan araştırması yapılarak ve makro ekonomik verilerden yararlanılarak tespit edilmesi gerekmektedir. 9. Kalkınma Planı kapsamında, kısa bu konudaki bir projenin kurumlarca desteklenmesi kısa vadeli hedefler arasında yer almalıdır. 80