Berzah Âlemi Hakkında
Transkript
Berzah Âlemi Hakkında
Berzah Âlemi Hakkında BERZAH ÂLEMİ HAKKINDADIR Berzah âlemi hakkında en derli söz, şeyh Abdü’l-Aziz ed-Debbağ Hazretlerinin sözüdür: “Berzah âlemi, altı dar, üste doğru çıktıkça genişleyen, en üste çıktığında fener kubbesi gibi bir kubbe şeklini alan bir mahalle benzer. Ağaçtan yapılan büyük dibek gibi… Büyüklüğüne gelince, berzahın kökü yedinci semâ olan semâ-i dünyadadır. Bize taraf dal salmamıştır. Ancak yukarılara doğru yürümektedir, ikinci semâyı delip üçüncüye, dördüncüye ve böylece geçip Allah’ın bildiği mahalle kadar varmıştır. Tepesine bir kubbe konmuştur. Uzunluğu budur. <Beyti Mâmur> adını almıştır. Mezkûr kubbede kâinatın efendisi Hazreti Muhammed (Sallallahu aleyhi vesellem)’in ve ümmetinden mümtazların ruhları durmaktadır. Berzah’ın genişliğine gelince: Merkezi dördüncü semâ sayılan güneş onu ancak bir senede geçip öbür ucuna varır. Berzah delik delikdir. O deliklerde ruhlar durur. Devamla buyurdular: <Yeryüzünde ve mahlûkat içinde Berzah’dan daha fazla cennete benzer bir yaratık yoktur. Binâenaleyh halk, berzahı görmemiştir. Onun temsilini (yâni ona filân şey benzer demek) nasıl doğru olabilir?> Hazretten soruldu: Mâdem ki berzah sûrdur, o halde hadîsden dinledik ki boynuz şeklindedir. Onun bir dairesi (deliği) yer ile gök arası kadar büyüktür. Dinlediğimiz doğru mudur? Cevab olarak buyurdu: <Evet, doğrudur. Berzah’da denizin şeffaf delikleri gibi delikler vardır. Onlarda ruhlar durur. O delikler engin ve derindirler. Zâhirinde olduğu gibi içi tamamen delikdir, tıpkı bal peteğindeki delikler gibi. Tam vuzuha kavuşmak için şu misâli verelim, yirmi peteği birleştirelim, bir petek haline getirelim onun zâhiri olduğu gibi içi de dolu delikdir. Farzedelim ki deliklerdeki bal görünmesin diye perde ile örtülüdür. İşte berzah sâkinleri de böyledir.> Hazret, daha sonra devam ederek buyurdu: <Cennete de hakikat hasebiyle değil, anlayışımız hasebiyle işaret edelim. Zira ilâhî rahmetin sonu olamaz. Farz edelim ki o birleşik peteklerdir. Onu yediye taksim ettiğimiz zaman deliklerin göründüğü birinci kısım, dünyamızın on misli kadardır. İkinci kısım, birincinin on misli, üçüncü kısım onun on misli belki sayılmayacak derecede onun katları kadardır. Dördüncü kısım ise <Artık (Dünyada işledikleri sâlih amellere mükâfat olarak kendileri için, göz aydınlığından ne hazırlanıp saklandığını kimse bilmez.) (Es-Secde Sûresi, âyet: 17) âyet-i celîlesi ile beyân edilmiştir. Cennet’de gözlerin göremediği, kulakların işitemediği ve beşerin kalbi, idrâkinden âciz kaldığı nice ni’metler ve hakikatler vardır. Beşincisi üçüncüsü gibi, altıncısı ikinci ve yedincisi de birincisi gibidir. Sakın birinci kısımdakilerin ikincilerden daha düşük mertebeli olduğunu sanma! Diğer mertebeler de böyledir. Mümkündür ki, birinci derecenin sekenelerinden bâzıları ikinci derecenin sekenelerinden daha üstün olsun… BERZAH da, cennet gibi yedi kısma bölünür, her bir bölümü, cennetin bölümlerine benzer. Resûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem)’in ruhu her ne kadar kubbede duruyorsa da bu duruş dâimî değildir. Çünkü ne o kubbe, ne de başka bir yer daimî olarak o şerefli ruhu taşıyamaz. Zira o ruhdaki ilâhî sırların haddi ve hesabı yoktur. Onu ancak Hazret-i Muhammed Mustafa’nın zât-ı pâki taşır. Binâenaleyh o ruh Berzah’ın muayyen bir yerinde değil her mahallini gezmektedir. Dördüncü semâdan itibaren yukarıya doğru çıkan ruhların hârikulâde nurları vardır. Üçüncüden îtibaren aşağıda kalan ruhların çoğu nursuz ve mahcubdur. Âdem (Aleyhisselam)’ın yaradılışından evvel de Berzah ruhlarla mâmurdu ve o ruhlar nurlu idiler. Fakat cesedden ayrılıp gelen ruhların nuru daha fazladır. Âdem (Aleyhisselam)’ın ruhu topraktan yapılan cesedine inince yeri boş kaldı. Her ruh böyledir, inince kendisine mahsus yeri boş kalır. Ruh Berzah’a yeniden avdet edince, eski yerine değil, belki müstahak olduğu yere girer. Yeni yeri bâzan eskisinden çok üstün bâzan da düşük olur. Boş kalan yerler ise, Allahü Teâlâ’nın başka mahlûklarıyla doldurulur. <ELESTÜ BİRABBİKÜM> (Ben Rabbiniz değil miyim) hitâbından önce ruhlar Berzahda gezer tozardı. Bu hitabdan sonra her ruhun yeri tâyin ve tesbit edildi. Şimdi Berzah’a bakan bir kimse, bedenden çıkan ruhları nurların parlaklığı veya karanlığıyla daha dünyaya gelmeyen ruhları da sönüklükleriyle tanır. Bedenlerden ruhlar gelmezden (yâni Âdemoğlunun ölümünden evvel) Berzah az nurlu ve sönüktü. Âdem (Aleyhisselam) yaratılmazdan evvel ve onun gününde de bugüne nazaran sönüktü. Ne zaman ki, enbiyâ ve evliyâ ruhları BERZAH’a gelmeye başladı, yavaş yavaş Berzah’ın nurları artmaya başladı. Kaynak: Erenlerin Kalb Gözü, Medineli Hacı Osman Akfırat, Arslan Yayınları, Sahife: 33-36.