eve-iş-verme - Yıldırım Koç

Transkript

eve-iş-verme - Yıldırım Koç
EVE-İŞ-VERME:
SORUNLAR, ÖNERİLER
Yıldırım Koç
Türk-İş Eğitim Yay.No.63
Ankara, 2001
1
Eve-İş-Verme Nedir?
Eve-iş-verme sistemi, kaçak işçiliğin yasalara uydurulmuş biçimidir. Eve-iş-verme, bir işverenin veya
taşeronun talebi üzerine ve işçinin kendisinin tercih ettiği bir yerde ve genellikle işçinin kendi evinde,
normal olarak işverenin doğrudan bir denetimi olmaksızın bir ücret karşılığında üretimin gerçekleştirilmesi
veya hizmetin sağlanmasıdır.
Eve-iş-verme sistemi içinde çalışan kişi, bir ücret karşılığında bir işveren için mal üretir veya hizmet
sağlar; tüketicilerle doğrudan bir ilişki içinde değildir. Eve-iş-verme sistemi içinde çalışan işçi, işverenin
işyeri dışında kendi tercih ettiği bir yerde çalışabilir. Bu yer, ille de bu işçinin evi olmak zorunda değildir.
Bu durumda eve-iş-verme sisteminden söz edilebilir.
Evdeki her çalışma, eve-iş-verme değildir. Bir küçük esnaf veya sanatkar da, dükkanını kapayıp, kendi
evinde faaliyetini sürdürebilir. Burada eve-iş-verme sistemi değil, kendi hesabına çalışma söz konusudur.
Evdeki üreticinin nihai-asıl tüketici ile doğrudan bir alışveriş ilişkisi içine girdiği durumlarda, genellikle eveiş-verme sistemi değil, kendi hesabına çalışma uygulanmaktadır. Üretim araçlarının mülkiyeti veya
girdilerin sağlanması konusunda farklı uygulamalar olabilir. Buna bağlı olarak da, eve-iş-verme sistemi
içinde çalışan ücretli ile evinde kendi hesabına çalışan kişi arasındaki fark belirsizleşebilir. Eve-iş-verme
sistemi içinde çalışan birçok kişi, kendilerinin gerçekte gizli ücretli işçiler olduğunun farkında veya
bilincinde değillerdir.
Kapitalizmin gelişme sürecinde en acımasız sömürü, "eve-iş-verme" sistemi içinde gerçekleştirilmiştir 1.
Kadınlar, yaşlılar, çocuklar ve sürekli bir iş bulamayan işsizler, her türlü yasal koruma dışında, kendi
evlerinde parça başı ücret esasıyla sermayedarlar için üretim yapmıştır.Eve-iş-verme sistemini, kayıt-dışı
ekonomi, "kara ekonomi" veya "gizli ekonomi" adları altında ifade edilen bütünlük içinde ele almak
gereklidir.
Taşeronluk, aile işletmesi ve eve-iş-verme, acımasız bir sömürü zincirinin halkalarıdır. Eve-iş-verme
sisteminde çalışanlar, son yıllarda sermaye tarafından sistemli bir biçimde yaygınlaştırılan "kendi işinde
çalışanlar" veya "kendi hesabına çalışanlar" kategorisinin imalat sanayiindeki uygulamasıdır. "Kendi
hesabına çalışanların" inşaat işkolundaki biçimi, "götürü iş alma," ormancılık işkolundaki biçimi ise "vahidi
fiyat" uygulamasıdır.
Günümüzde yeni-liberal ve yeni-muhafazakar saldırının amaçlarından biri, işçileri sendikasızlaştırarak ve
köleleştirerek işçilik maliyetini düşürmektir. Bunun yollarından biri de, çağdaş teknolojileri de kullanarak,
"kendi hesabına çalışmanın" ve eve-iş-verme sisteminin yaygınlaştırılmasıdır.
Bu uygulama gelişmiş Batı ülkelerinde geçmişte de vardı. Örneğin, ABD’de Connecticut Eyaletinde 1934
yılında Eyalet Çalışma Müdürlüğü tarafından hazırlanan bir rapora göre, çengel, çıtçıt, çengelli iğne,
topluiğne, madeni düğme gibi malların evlerde üretimi yaygındı. Evinde üretim yapılan 129 aile üzerindeki
bir incelemeye göre, ailelerin 96’sında 16 yaşından küçük çocuklar çalışıyordu. Bu çocukların yarısı
12’den küçük yaştaydı. 34’ünün yaşı sekiz ve aşağısında, 12’si ise 5 yaşından küçüktü 2.
Eve-iş-verme uygulaması 1970’li yıllarla birlikte özellikle azgelişmiş ülkelerde hızla yaygınlaştırıldı.
Örneğin, Manchester Guardian Gazetesinde 1 Mayıs 1977 tarihinde yayınlanan bir yazı, Hong Kong’da
eve-iş-verme sisteminin uygulanışını şöyle anlatmaktadır 3:
“Eğer fabrikalardaki işçiler yetersiz korunmaktaysa, oyuncak bebek elbiselerinin dikiminde veya askerler
veya kauçuk hayvanlar gibi küçük oyuncakların parçalarını birleştirmede veya boyamada yabancı ve yerli
şirketlerin çalıştırdığı binlerce ev işçisi daha da az korunmaktadır. Hong Kong’un herhangi bir yerleşim
bölgesinde 5 yaşındaki çocuklardan 70 yaşındaki büyükanne ve büyükbabalara kadar ailenin tümü
sabahın erken saatlerinden gece geç vakitlere kadar dikiş dikmekte, bu elbiseleri bebeklere giydirmekte,
parçaları birleştirmekte ve boyamaktadır. Bu ordu Hong Kong’un iş yasalarının bile tamamiyle kapsamı
dışındadır… Bir dul kadın yalın bir şekilde şunları söylemektedir: ‘Eğer ben çalışmazsam, açlıktan
öleceğiz.’ “
1
Bkz. Koç, Y., “Eve İş Verme, İşçiler ve Sendikalar,” Bilim ve Sanat, No.23, Kasım 1982, s.28-31.
Huberman. L., Feodal Toplumdan Yirminci Yüzyıla, Bilim Yay., İstanbul, 1976, s.145-147.
3 Aktaran Tyler, G., “The Friedman Inventions,” Dissent, Yaz 1980, s.279-280.
2
2
Son yıllarda yapılan çalışmalardan biri, çeşitli ülkelerde eve-iş-verme sisteminin hangi boyutlara ulaştığını
özetlemektedir 4: 1990’lı yılların başlarında Arjantin’de Buenos Aires’te imalat sanayiinde çalışan işçilerin
yüzde 8’i, Cordoba ve Rosario’da imalat sanayiinde çalışan işçilerin yüzde 10’u evde çalışmaktadır.
Mısır’da çalışan kadınların yüzde 53’ü ve erkeklerin yüzde 10’u işlerini evlerinden sürdürmektedir.
Filipinlerde kayıt-dışı sektördeki işçilerin yüzde 14’ü eve-iş-verme sistemi içindedir. Venezuela’da giyim
endüstrisindeki işçilerin yüzde 45’i eve-iş-verme sisteminde çalışmaktadır. Şili’de kadın ve çocuk giyim
eşyalarının yüzde 60’ı ve erkek giyim eşyalarının yüzde 30’u eve-iş-verme sistemi içinde üretilmiştir. Aynı
kaynağa göre, Arjantin’de evlerde ücretli olarak çalışan ve giyim eşyası ve ayakkabı üretenlerin yüzde
87’si kadındır. Kadınlar, Federal Almanya’da evlerde çalışanların yüzde 87’sini oluşturmaktadır. Bu oran
İtalya’da yüzde 90, Japonya’da yüzde 93’tür.
Eve-iş-verme sistemi içinde fiilen bir ücretli işçi gibi çalışan kişi ile kendi hesabına çalışan bir küçük üretici
bazen birbirine benzer. Evinde kendi tezgahında kendi yünü ile ve önceden herhangi bir satma
yükümlülüğü üstlenmeden halı dokuyan bir kişi, kendi hesabına çalışır. Ürettiği halı kendinindir. Geliri,
ücret değildir. Eğer bu kişi, sürekli olarak bir tüccarın siparişi üzerine halı dokumaya başlarsa, eve-işverme sistemine giriyor demektir. Modeli tüccar belirlerse ve yünü tüccar verirse, bu eğilim güçlenmiştir.
Üreticinin geliri, halının satışından elde ettiği para olmaktan çıkmışsa ve halıya attığı ilmik sayısına göre
belirlenmiş bir ücret ise ve halı tezgahı da bir başkasına aitse, evinde halı dokuyan kişi artık fiilen bir
ücretli işçidir. Böyle bir durumda eve-iş-verme sistemi en acımasız bir biçimde işlemektedir.
Eve-iş-verme sisteminin mülksüzleşme üzerindeki etkisi farklı olabilir.
Kırsal kesimde küçük toprak sahipleri açısından eve-iş-verme sistemi içinde fiilen ücret geliri elde etmek,
mülksüzleşme sürecini geciktiren bir uygulamadır. Ana gelir kaynağı kendisine ait topraktaki
çalışmasından elde ettiği gelir olan kişi, eksik gelirini bir inşaat şantiyesindeki geçici işçilikle de, evinde
attığı ilmik sayısına göre belirlenmiş bir ücret karşılığı halı dokumakla da tamamlayabilir. Bu koşullarda bu
kişi işçileşmez, işçileşmesi geciktirilmiş olur.
Ancak, topraktan kopmuş bir köylü veya dükkanını kapatmış bir esnaf için eve-iş-verme sistemi, ücretli
işçiliğe geçiştir ve bir işçi olarak en acımasız sömürüye maruz kalmaktır.
Türkiye’de eve-iş-verme sistemi bir dönem küçük toprak sahipliğini sürdürmede bir ek gelir desteği olarak
kullanılmıştır (Sümerbank’ın halıcılığa verdiği destek gibi). Günümüzde ise işçileşme sürecinde bir
aşamadır.
ILO, 1980’li yıllardan itibaren tüm dünyada eve-iş-verme uygulamalarında bir artış ve yaygınlaşma
gözlendiğini belirtmektedir 5.
Bunun bir nedeni, ulusötesi şirketlerin, üretim, iletişim ve taşımacılık teknolojilerindeki büyük atılımlardan
etkili bir biçimde yararlanarak, üretimi dünya ölçeğinde planlamaları ve uluslararası işbölümünü istedikleri
gibi değiştirmeleridir. Buna bağlı olarak, gelişmekte olan ülkelerde ulusötesi şirketlerin denetimindeki
üretim birimleri artmış, buralarda ana şirketlerin yanı sıra, fason üretim ve eve-iş-verme
yaygınlaştırılmıştır. Ünlü Benetton Şirketi’nin sattığı ürünlerin büyük bir bölümü fason çalışma yoluyla
atelyelerde ve hatta evlerde üretilmektedir. Çağdaş teknoloji, geleneksel eve-iş-verme uygulamalarının
tüm dünyada yaygınlaşmasına yol açmıştır.
Diğer taraftan, bilgisayar, internet ve elektronik postanın ekonomik faaliyetteki rolünün hızla ve
başdöndürücü bir biçimde gelişmesi, işyeri dışında evlerde veya eve yakın bir alt-merkezde çalışma
olanaklarını yaratmıştır (tele-çalışma) 6, farklı bir evde çalışma sistemi hızla gelişmekte ve
yaygınlaşmaktadır.
4
Chen, M, Sebstad J., O’Connell, L., Towards a New Economic Orthodoxy: The Case of Homeworkers
(Fact Sheets: Argentina, Philippines, Mexico), Harvard Institute for International Development, Cambridge,
1996, 29 s.
5 Bkz. ILO, Home Work, Report V (1), ILC-82, Cenevre, 1995.
6 Tele-çalışma ile ilgili olarak bkz. Bibby, A., Teleworking and Trade Union Strategy, FIET, 1996
(www.eclipse.co.uk/pens/bibby/fietrpt.html).
3
Azgelişmiş ülkelerde eve-iş-vermenin genellikle geleneksel biçimi, gelişmiş kapitalist ülkelerde ise
genellikle modern biçimi (tele-çalışma) işçi sınıfı ve sendikacılık hareketi açısından çok önemli sorunlar
yaratmaktadır.
Çalışma Mevzuatımızda Eve-İş-Verme
Dünyanın çeşitli ülkelerinde eve-iş-verme sistemi içinde çalışanlar yasaların koruması altındadır.
Uluslararası Çalışma Bürosu tarafından yapılan araştırmaya göre, 1995 yılında incelenen 150 ILO üyesi
ülkeden 18’inde eve-iş-verme sistemi içinde çalışan işçileri özel olarak kapsayan mevzuat bulunmaktadır
(Arjantin, Avusturya, Küba, Almanya, Macaristan, Hindistan, İtalya, Japonya, Fas, Hollanda, Norveç,
Peru, Polonya, Portekiz, Rusya Federasyonu, San Marino, İsviçre ve Uruguay). 22 ülkede ise işçiler için
yürürlükte bulunan çalışma mevzuatının bir bölümü eve-iş-verme sistemi içinde çalışanlar için de
geçerlidir (Afganistan, Bolivya, Şili, Kolombiya, Kosta Rika, Çek Cumhuriyeti, Dominik Cumhuriyeti,
Ekvator, El Salvador, Etiopya, Fransa, Guatemala, Haiti, Honduras, Meksika, Nikaragua, Panama,
Paraguay, Filipinler, Slovakya, İspanya, Venezuela) 7.
Türkiye’de ise eve-iş-verme sisteminde çalışan işçileri koruyucu hiçbir düzenleme yoktur. Aşağıda
değinileceği gibi, Türkiye, onaylamış bulunduğu 26 sayılı ILO Sözleşmesinden kaynaklanan
yükümlülüklerini yerine getirmemekte ve eve-iş-verme sistemi içinde çalışan işçiler için asgari ücret
saptamamaktadır.
Türkiye’de eve-iş-verme sistemi içinde evlerde çalışma ilişkisi, Borçlar Yasasındaki “istisna akdi” olarak
kabul edilmektedir. “İstisna”, “sanat ve meharet emeği sarfederek bir şeyi meydana getirmek” demektir.
Hizmet akdinde, işçinin edası doğrudan doğruya hizmet ve buna ilişkin emek olduğu halde; istisna
akdinde müteahhidin edası, emeğinin kendisi değil, sonucu ve mahsulüdür.” 8 Hizmet akdinde esas,
işçinin işverenin doğrudan buyruğu altına girmesidir. Bu nedenle, çalışma mevzuatımızda eve-iş-verme
sistemi içinde ücretli işçi olarak çalışanları koruyucu hiçbir düzenleme yoktur.
Türkiye’de Geleneksel Eve-İş-Verme
Eve-iş-verme sistemi Osmanlı İmparatorluğu’nda da vardı. 1600-1615 yıllarında Ankara’da tüccar
hammaddeyi köylü ve şehirli üreticiye veriyor ve belirli bir ücret karşılığında evlerde sof dokutturuyor ya
da boyattırıyordu 9.
Osmanlı İmparatorluğu’nda 1913 ve 1915 Sanayi Sayımlarında kunduracılıkta, pamuk ipliği üretiminde ve
pamuklu dokumacılıkta eve-iş-verme sistemi saptanmıştı. Bu yıllarda kunduracılık büyük çoğunlukla
evlerde yapılıyordu. Büyük kundura mağazaları kunduranın ana girdilerini (deri ve diğer girdiler), aracılar
eliyle, evlerinde bir ücret karşılığında çalışan kunduracılara dağıtıyorlardı. İstanbul’da büyük mağazalar
hesabına bu şekilde çalışan kundura işçilerinin sayısının 3000 dolaylarında olduğu tahmin ediliyordu.
Manisa’da evlerde 600 dolayında tezgah, pamuklu kumaş dokuyordu. Bursa’da evlerde 500 dolayında
havlu tezgahı vardı 10.
Büyük şirketler için evlerde en yaygın biçimde üretilen ürün ise halıydı. Halı üretiminin önemli bir bölümü
ihracata yönelikti. 1900’lü yılların başlarında Anadolu’nun birçok bölgesinde halı evlerde dokunuyordu.
1908 yılında kurulan Şark Halı Şirketi, İzmir, Sivas, Burdur, Isparta, Haçin, Urla, Maraş ve Kırkağaç’ta
imalathaneler kurup, işçileri buralarda topladı. Ancak diğer taraftan evlerde üretimi sürdürttü. Halının
girdileri ve istenilen model evlerde kendilerine ait tezgahlarda çalışan kadınlara veriliyor ve atılan ilmik
başına belirli bir ücret ödeniyordu 11. Bu uygulama Cumhuriyet döneminde de sürdü 12.
7
ILO, Home Work, Report V (1), ILC-82, Cenevre, 1995, s.28.
Olgaç, S., Borçlar Hukuku Akdin Nevileri, Hak Kitapevi, İstanbul, 1967, 445 s.
9 Ergenç, Ö., “1600-1615 Yılları Arasında Ankara İktisadi Tarihine Ait Araştırmalar,” Okyar, O. (ed.), Türkiye
İktisat Tarihi Semineri, Hacettepe Üniversitesi Yay., Ankara, 1975, s.165.
10 Ökçün, G., Osmanlı Sanayii, 1913, 1915 Yılları Sanayi İstatistiği, 2. Basım, SBF Yay.No.229, Ankara,
1971, s.102 ve 150.
11 Ökçün, G., a.g.k., s.133.
8
4
Sencer Ayata tarafından 1977-78 yıllarında Kayseri’de yapılan bir araştırma 13 halı üretiminde eve-işvermeye ilişkin ilk önemli bilimsel çalışmadır. Ayata, bu çalışmasında, evlerde ücret karşılığı yapılan işler
arasında halıcılığa ek olarak el ve makina ile yün giyim eşyası örgücülüğü, nakışçılık, dantelcilik, Şile bezi
dokumacılığı, havluculuk, hediyelik eşya imalatı, hazır giyim sanayii için parça imalatını belirtmektedir.
1980’li yıllarda eve-iş-verme uygulamaları sistemli bir biçimde yaygınlaştırılmaya çalışıldı. 1982 yılı Ocak
ayında Günaydın Gazetesi’nin Saklambaç ekinde dört gün dörtte bir sayfa “Evine Bolluk Getiren Kadınlar”
başlıklı bir dizi görüşme yayınlandı. Bu görüşmelerde eve-iş-verme sistemi övülüyor, bu sisteme katılma
yolları gösteriliyordu 14. Bu yazı dizisinden bazı bölümler aşağıda sunulmaktadır:
“Şimdilerde hazırlanmakta olan yeni Medeni Kanun’a göre, evin geçimine katkıda bulunmayan kadını,
kocası boşayabilecek…Bir mesleği olmayan, yeterli eğitim görmemiş kadın da isterse, hem de evinde
çalışıyor. Böylece sokakta işine gidip gelmek için para ve zaman kaybına da uğramadan hem evinin
işlerini görebiliyor, varsa çocukları ile ilgilenebiliyor, hem de boş saatlerinde seçtiği işten aile bütçesine
katkıda bulunabilecek geliri elde ediyor.. Evinde çalışan iki çocuklu bir ev hanımı, Fatma Tuğ, ‘bir ev
hanımı günlük programını iyi hazırlarsa, ev işlerine ve çocuk bakımına ayırdığı zamanın dışında hayli boş
saatler bulabilir. Bu saatleri komşuda dedikodu yaparak, arkadaşlarla çay içip oyun oynayarak da
geçirmek mümkün, çalışarak da. Önemli olan, çalışmayı istemek veya ekonomik nedenlerle buna mecbur
olmak,’ diyor.
“Belli bir mesleği olmayan kadınlar ne iş yapabilir, diye karamsarlığa kapılmadan önce, evlerde
yapılmakta olan bazı işlere ve bu işlerin gelirlerine göz atmakta yarar var.”
Bu bölümde evlerde yapılan işler şöyle sıralanmış: İlik açma, düğme dikme, pantalon dikişi temizleme,
biçilmiş etek dikme, biçilmiş önlüğü dikme, yün kazağa yakasını geçirme, pardösü eteği bastırma, iş
işleme, triko dokumayı birleştirme, örgü ve tığ işi yapma, daktilo yazma, tercüme yapma, yabancı dil dersi
verme, kesekağıdı yapma, çocuk bakma, dekoratif duvar süsleri yapma, elektrik sanayiinin yan işi olarak
darbeli el presi ile zil butonu basma, halı dokuma.
Yazı dizisinde eve-iş-verme sistemi içinde acımasızca sömürülen kadınlar için şöyle deniliyordu:
“‘Böyle hanımlar hepimizin başına’ dedirtecek, hem evinin işini aksatmayan, hem de ‘çalışıyorum’ diye
görültü patırtı koparmadan elinin emeği, alnının teriyle para kazanmasını bilen, üstelik de bu durumu
olağan görenlerden bazıları şöyle diyor: … Zeynep Ergül (25) Sultanhamam’da iş verecek o kadar çok
işyeri var ki, benim gibi pek çok kişi bu sahada rahatça geçinebilecek para kazanabilir… Nurcan Arıcı
(19): Kesekağıdı yapıyorum…Üstelik benim bu iş için evimden çıkmam da gerekmiyor. Kağıdı kapıma
getiriyorlar ve bir haftanın sonunda da gelip kesekağıtlarını alıyorlar. Hiç bir becerisi olmayan herkes bu
işi rahatça yapabilir…Fatma Tuğ (22): Çalışmak isteyen mutlaka bir çözüm buluyor. Örneğin, ben biri 2
yaşında, diğeri 8 aylık çocuklarımı bırakıp da herhangi bir işe gidemeyeceğimden, ne yapabilirim diye
soruştururken bazı komşularımdan evde darbeli el presi ile zil butonu basabileceğimi öğrendim. İşvereni
buldum. Evime makinesini koydu ve o gün bugün çok şükür rahatım.”
Bu yıllarda Sümerbank Halıcılık çeşitli yörelerde halıcılık kursları açıyor, Sümerbank’a ait halı tezgahlarını
köylere dağıtıyor, yünü ve modeli veriyor ve atılan düğüm sayısına göre dokunan halı için bir ücret
ödüyordu. 1982 yılında Arap ülkelerine gupür dantel ihraç eden Broderiteks Şirketi, tül üzerine makineyle
dantel işliyor, bu tülleri top top evlere vererek, emek yoğun kesme işlerini yaptırıyordu.
Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından 1983 yılında Konya’da halı üreticileri konusunda yapılan bir
araştırmanın sonuçları önemlidir 15. Konya’da halıcılıkla uğraşan 3750 hane vardı. Bunların 2125’i
belediyesi olmayan yerlerde, 1625’i belediyesi olan yerleşim birimlerindeydi. Bu ailelerin yalnızca 50’si
yalnızca halıcılıkla geçimini sağlıyordu. 2275’inin asıl işçi çiftçilik, 200’ünün asıl işi hayvancılık, 100’ünün
ticaret, 375’inin işçilikti. 750 kişi ise asıl geçimini başka yollarla sağlıyordu. Bu evlerde toplam 10.700 kişi
halı üretimine katkıda bulunuyordu. 10.700 kişinin 3725’i ücret karşılığında halı dokuyordu. Bunların
12
Bu konuda bkz. Aksoy, S., “Halı İmalinde Çalışanların Ekonomik ve Sosyal Durumları,” Çalışma Bakanlığı,
Çalışma Dergisi, No.11, Ekim 1946, s.49-50; Arınç, O., “Demirci ve Gördes’te Halıcılık,” Çalışma Bakanlığı,
Çalışma Dergisi, No.20, Temmuz 1947, s.59-60.
13 Ayata, S., Kapitalizm ve Küçük Üreticilik - Türkiye’de Halı Dokumacılığı, Yurt Yay.No.15, Ankara, 1987.
14 Arsan, F., “Evine Bolluk Getiren Kadınlar,” Günaydın Saklambaç, 20-23 Ocak 1982.
15 DİE, Konya El Dokuması Halıcılık Anketi (1983), Yay.No.1207, Ankara, 1986.
5
2375’i düğüm hesabına, 175’i ise metrekare hesabına göre ücret alıyordu. 125 kişi götürü üretim
yapıyordu. 1050’si diğer biçimlerdeydi. Ancak yevmiyeli olarak çalışan kimse yoktu. 10.700 kişinin 1983
yılında ürettiği toplam halı miktarı 66,7 bin metrekareydi. Bunun üçte ikisi (44,9 bin metrekaresi)
üreticilerin kendileri tarafından belirlenen biçimde ve kendileri tarafından satılmak üzere üretiliyordu. Üçte
biri (21,8 bin metrekare) ise fason üretimdi. Bunun 20,2 bin metrekarelik bölümü tüccar içindi. 825
metrekarelik bölümü ise kooperatifeydi.
1983 yılı Mart ve Aralık aylarında Günseli Berik tarafından Afyon, Niğde, Isparta, Konya, Milas, Döşemaltı
ve Sındırgı’da gerçekleştirilen bir çalışma da halı üretiminde eve-iş-verme sisteminin yaygınlaştığını
göstermektedir 16. Bu araştırmada el dokuma halıcılıkta 1960’lı yılların başlarından itibaren önemli bir
gelişme olduğu, üretim içinde ihracata yönelik eve-iş-verme sisteminin öneminin arttığı, özellikle Konya ve
Isparta bölgesinde eve-iş-verme sistemini uygulatan tüccarlar arasında önemli bir rekabet bulunduğu,
Sümerbank’ın tezgah, model ve yün ipliği vererek yaptırdığı üretimde uyguladığı ücretin genellikle bir
asgari ücret niteliğinde olduğu belirtilmektedir.
1983 yılı sonunda oluşan yeni sivil hükümet, işsizliğin önlenmesine katkıda bulunacağı iddiasıyla eve-işverme sistemi desteklemeye başladı. Devlet Bakanı Ahmet Alptemoçin, “İsviçre’deki gibi evde çalışmayı
yaygınlaştırmanın, konfeksiyon, halıcılık, el sanatları, dokumacılık, elektronik araçların montajı gibi
alanlarda, hem maliyet düşüreceği, hem de ekonomide tam gün çalışma taleplerini azaltacağı için teşvik
edileceği”ni açıkladı 17. Başbakan Turgut Özal da “atölye evler” projesini ortaya attı 18. Hükümetin bu
politikası, eve-iş-verme sistemini yaygınlaştırdı. 1985 yılı Mart ayında “Evler Atelyeye Döndü” başlıklı bir
gazete haberi aşağıda sunulmaktadır 19:
“Kadının çalışmasının veya başkasına iş yapmasının kırsal kökenli ailelerce de yadırganmadığı bugün
evlerde, örgü, dikiş nakış, dantel işleme, ambalajlama ve basit ev eşyalarının montajı gibi işler yapılıyor.
Adeta bir ev sanayiinin doğduğu, firmaların büro açarak mahalle aralarına kadar girip kadınlara iş
yaptırdığının gözlendiği bugün, kadınlar ayda 30-40 bin lira kazanıyorlar. Birçok kadın da kendisiyle
birlikte başkalarına da iş yaptırtarak kazancını daha da artırma imkanı buluyor… Zübeyde Karabazar
(Zeytinburnu): Hem çocukların bakımı hem evin işleri nedeniyle dışarıda çalışmamız imkansız. Artık tek
kişinin çalışarak aile geçindirmesi hayal oldu. Evde kurduğumuz makinede parça derilerden puf minder
dikiyorum. Aylık kazancımız 25-30 bin liraya geliyor. Cemile Karaca (Çubuklu): Çevremizde fasonculuk
aldı yürüdü. Geçinme için başka çıkar yol yok. Ben kiloyla aldığımız deriden kazak örerek ve ördürerek
bu işi sürdürüyorum. 8 aylık bir sürede bir milyona yakın para kazandım.”
Başbakanlık Danışmanı Adnan Kahveci’nin girişimleri sonucunda, trikotaj ürünleri ihracatı yapan
Menteşoğlu Şirketi Muş’ta beşbin aileye kazak ördürmeye karar verdi. ANAP Muş Milletvekili Alaattin
Fırat’ın verdiği bilgiye göre, belediye başkanı ve valinin öncülüğünde sürdürülecek projede İstanbul’dan
trikotaj makineleri, bunların kullanımını öğretecek hocalar ve üretilen kazakların kalite kontrolunu yapacak
ustabaşılar gelecekti. Bu çalışmaya katılacak beşbin aile belirlenmişti 20. Sümerbank da 1985 yılı
sonunda ev konfeksiyonculuğunu ve evlerde hediyelik eşya üretimini düzenleme girişiminde bulundu 21.
DPT tarafından hazırlanan 1986 yılı Programında eve-iş-verme sisteminin teşvik edileceği şu şekilde
ifade ediliyordu 22: “Evlere malzeme ve alet sağlayarak parça başı üretimi yapılabilecek; konfeksiyon, nakış
işlemeciliği, halıcılık, cam işlemeciliği, çinicilik, elektronik, elektrik, konservecilik, seramik v.b. dallarında
uygulamanın yaygınlaştırılması …konusunda ilgili kuruluşlar programlar hazırlayacaklardır.”
1987 yılında Hürriyet’in Kelebek Ekinde yayınlanan bir haberin başlığı “ipek tüccardan, işçilik bizden” idi.
Kayseri Hacılar’da ipek halı dokunmasını anlatan yazıda 23, 8 yaşından beri halı dokuyan 15 yaşındaki
Fatma Toprak şöyle diyordu: “Avrupa’ya gidecekmiş. Ele güne kötü görünmesin diye üstüne titriyorum.
16
Berik, G., Women Carpet Weavers in Rural Turkey: Patterns of Employment, Earning and Status, ILO
Yay., 1987, s.1, 7-10, 31.
17 TÜBA, İş, İşçi, Çalışma Bülteni, No.426, 2.1.1984.
18 TÜBO, İş, İşçi, Çalışma Bülteni, No.476, 17.12.1984.
19 Güneş, 22.3.1985.
20 Güneş, 27.4.1985.
21 Tercüman, 9.12.1985.
22 1986 Yılı Programı, Resmi Gazete, 31 Ekim 1985, s.260.
23 Hürriyet Kelebek, 17.3.1987.
6
Bitmesi için 10 gün, bilemedin iki haftam var. Ben işçiyim. Atkısı, tezgahı, ipeği, tarağı tüccardan. Dokur
teslim ederim.”
Türkiye’de eve-iş-verme sistemi konusundaki ilk önemli bilimsel çalışmalardan biri Mine Çınar tarafından
1987 ve 1989 yıllarında gerçekleştirildi ve araştırma sonuçları 1994 yılında yayımlandı 24. Mine Çınar’ın
bazı bulguları şöyle özetlenebilir: 1988-89 yıllarında yalnızca İstanbul’da giyim, dokuma ve deri
sektöründe 88 bin dolayında kadın eve-iş-verme sistemi içinde çalışmaktaydı. Bu işkolunda görüşme
yapılan 128 şirketin 57’si eve-iş-verme sistemini uyguluyordu. Bu 57 şirketin 19’u örgü işi yaptırıyordu ve
şirket başına 250 kadını eve-iş-verme sistemi içinde çalıştırıyordu. Giyim eşyası üreten 9 şirketin bu
sistem içinde şirket başına çalıştırdığı kadın sayısı ise 50 idi. Gelinlik üretiminde çalışan 17 şirketin
evlerde çalıştırdığı ortalama kadın sayısı da 15 düzeyindeydi. 1987 ve 1989 yıllarında yapılan
araştırmada, üretimin fabrika veya imalathanelerden evlere kaydığı yolunda bir bulgu çıkmamıştı. Bazı
kadınlar 10 yılı aşkın süredir örgü işinde çalışıyor olmalarına rağmen, bu çalışmayı bir “iş” olarak
görmüyorlardı. Eve-iş-verme sisteminde çalışan kadınların büyük bölümü, bu çalışmaya “boş vakitlerini
değerlendirme” olarak bakıyordu. Kadınların bir bölümü, kocası izin vermediği için dışarıda çalışmıyordu
ve bundan da gurur duyuyordu. Görüşme yapılan kadınların yüzde 54’ü kocası izin vermediği için, yüzde
24’ü ise çocuklar nedeniyle dışarıda çalışmıyordu. Görüşme yapılan kadınların ortalama yaşı 34,2,
ortalama çocuk sayısı 3,5 idi. Görüşme yapıldığı tarihte eve-iş-verme sistemi içinde ortalama çalışma
süresi 3,9 yıldı.
1989 yılındaki bir haber, Kahramanmaraş’ta 15 bin ev kadınına örgü ördüren Aytemizler Tekstil San. ve
Tic.Ltd.Şirketi’ne aitti. Aytemizler işe, BP, Shell ve Mobil’in makina yağı satıcılığıyla başlamış, 1978
yılında Aytemizler Makine Sanayii’ni kurmuşlardı. 1983 yılında da Aytemizler Tekstil kuruldu. 1989 yılında
bu şirketin 400 sürekli işçisi varken, 15 bin ev kadını kendi evlerinde bu şirkete örgü örüyordu. Yılda
yaklaşık 1,5 milyon adet triko üretimi yapılıyor ve üretimin tümü ihraç ediliyordu 25.
Türkiye’de eve-iş-verme konusunda en önemli ve kapsamlı bilimsel çalışma, Kuvvet Lordoğlu tarafından
Bursa’da gerçekleştirildi 26. Kuvvet Lordoğlu’nun araştırmasında Bursa’da eve-iş-verme sistemi içinde
çalışan 487 kadın ile görüşme yapıldı. Lordoğlu’nun bulgularına göre, Bursa’da 1989-1990 yıllarında
2500-3000 dolayında kadın sürekli olarak işverenlerden iş talep etmekte veya ilişkisini sürdürmekteydi.
Eve verilen işler, örgü, nakış, dantel ve diğer olmak üzere dört gruptaydı. Eve verilen işin yapılabilmesi
için gerekli olan malzeme genellikle işverence karşılanmaktaydı. Çok sayıda kadınla bu sistem içinde
çalışan şirketlerin bazıları, tüm kadınlarla birebir ilişki kurmak yerine, “ekipbaşı” adı verilen aracılar
kullanıyorlardı. Bu ekipbaşılar ortalama olarak 20-30 kadına iş dağıtmakta ve yapılan işleri toplamaktaydı.
Parça başı ücret sistemi uygulanıyordu. Üretimin önemli bir bölümü ihracata yönelikti. Eve-iş-verme
sistemi içinde çalışan kadınların bulundukları evlerde hanereislerinin yüzde 35,8’i işçi, yüzde 17,4’ü
memur, yüzde 3,3’ü işsiz, yüzde 25,2’si esnaf ve sanatkar, yüzde 18,1’i de emekliydi. Kadınların yüzde
32,5’i, aile reisi izin vermediği için, yüzde 36,8’i ise çocuklar ve ev işi nedeniyle dışarıdaki bir işte
çalışamıyordu. Uygun bir iş bulamadığı için çalışmadığını belirtenlerin oranı yalnızca yüzde 8,2 idi. Alınan
işin yapımında kadınların yüzde 57’si günde 3-5 saat, yüzde 26’sı günde 6-8 saat, yüzde 8’i de günde 910 saat çalışıyordu.
İşsizlikle birlikte eve-iş-verme de yaygınlaştı. 1993 yılında Adana’daki üç sakız imalathanesi, sakızların
kağıda sarılması işini evlerde yaptırıyordu. Bu işte 300 dolayında kadın çalışıyordu. Fabrikanın önünde
sıraya girerek 10’ar kilo sakız alan kadınlar, işi evlerinde diğer kişilerin de yardımıyla yapıyorlar ve sakızı
teslim ettiklerinde paralarını alıyorlardı 27.
Son yıllarda bu vahşi sömürü, işsizliğin neden olduğu çaresizlik içindeki insanlara daha nazik sözcüklerle
yeniden pazarlanmaktadır. DYP-SHP II. Koalisyon Hükümeti Programında bu konu şöyle ifade
edilmektedir: "Kadınlarımızın kendi iş yerlerine sahip olma imkanları geliştirilecektir."28
24
Çınar, E.M., “Unskilled Urban Migrant Women and Disguised Employment: Home-Working Women in
İstanbul, Turkey,” World Development, Cilt 22, No.3, s.369-380, İngiltere, 1994.
25 Ekonomik Panorama, 27.8.1989.
26 Lordoğlu, K., Eve İş Verme Sistemi İçinde Kadın İşgücü Üzerine Bir Alan Araştırması, Friedrich Ebert
Vakfı Yay., İstanbul, 1990.
27 Gerçek, 10.7.1993.
28 Hükümet Programı, 30 Haziran 1993, s.104.
7
DYP-SHP Koalisyon Hükümeti, bazı kamu bankaları aracılığıyla ev kadınlarına düşük faizli kredi vererek,
evlerde yapılacak bu nitelikteki üretimi teşvik etmeye başladı. Hükümet tarafından bir kurtarıcı gibi
sunulan bu yeni girişim de, eve-iş-verme sisteminin bir biçimidir. Böylesi bir düzenlemede, bir tüccara
veya sanayiciye evinde mal üreten ve parça başı ücret üzerinden bir gelir elde eden emekçi, yasalar
önünde "hizmet akdi ile çalışan bir işçi" sayılmadığı için, birçok hakkından mahrum kalmaktadır. Ayrıca,
bu biçimde çalışan kişilerde sınıf bilincinin gelişmesi ve gerçekte işçi olan bu emekçilerin örgütlenip toplu
mücadeleye girmeleri son derece zordur.
20 Kasım 1994 tarihli Intermedya Ekonomi Dergisi’nin kapağında gülen bir aile çizimi vardı 29. Kapakta
yazılanlar da şunlardı: “Ailece Para Kazanmanın Yolları. Evde Yapabileceğiniz İşler. Ayda 30 Milyon
Liraya Kadar Kazandıran 50 Kuruluşun Adres ve Telefonları.” 4 sayfalık yazıda eve-iş-verme sistemi, “boş
zamanların değerlendirilmesi” olarak sunuluyordu: “Ekonomik koşulların gittikçe ağırlaşması ve tek maaşla
bir ailenin geçinmesinin imkansız hale gelmesi, ev kadınlarını yeni iş imkanları yaratma arayışı içine soktu.
Artık birçok insan evde çalışarak hem boş vakitlerini değerlendiriyor, hem de para kazanıyor.” Verilen
bilgiler çeşitli işkollarını kapsıyordu. Konfeksiyon aksesuarları üreten şirketler, düğme kapatma ve toka
basma işlerini evlerde yaptırıyordu. Makineler ve malzeme, şirket tarafından evlere teslim ediliyordu.
Kapatılan düğme ve basılan toka başına ücret ödeniyordu. Kazak örmede ip ve şişler şirket tarafından
sağlanıyordu. Genellikle kazağın ön tarafının el örgüsü olması isteniyordu. Modele göre değişen bir ücret
ödeniyordu. Fabrikada örülmüş ve dikilmiş kazakların temizlenmesi de evlerde yapılıyordu. Konfeksiyon
atelyelerinde kesilerek dikime hazırlanan kumaşlar evlere getiriliyor ve diktiriliyordu. Boncuk ve tesbih
dizimi de evlerde yapılıyordu. Beyaz eşya üretiminde kullanılan lastik contaların çapaklarının
temizlenmesi, elektrik anahtarları ve sigortalarının montajının yapılması, ayakkabıların saraç dikişleri gibi
işler de eve-iş-verme sistemi içinde gerçekleştiriliyordu. Dergide adresi verilen 50 şirketin yaptığı diğer
işler arasında, gümüş zincir örülmesi, eşarp kesilmesi, deri işlenmesi, düğme kutulanması, abiye giyimle
işleme yapılması, kemik kutularına granür çizilmesi, hediyelik kemik kutu süslemesi, tüm küpürlerinin
kesimi, gelinliklere işleme yapılması, oyun kağıdı paketlenmesi, dolma sarılması, fermuar dikilmesi ve
çeviri yapılması da bulunuyordu.
İhracata yönelik eve-iş-verme sisteminin örneklerinden biri, Adıyaman’da yaşandı. 1995 yılında
“Adıyamanlı 9 bin genç, ABD’deki Nestlihan Hanım’a halı dokuyor”du. American Black Mountain Looms
Şirketi, Adıyaman’ın en büyük özel sektör kuruluşu olmuştu 30. Besim Tibuk da, başlangıçta turist
rehberlerinin kurduğu Net’in bu alandaki çalışmalarını şöyle anlatıyor 31: “Bugün Nevşehir’den Kars’a
kadar pek çok yöremizde NET için halı ve kilim üretiminin oluşturduğu müthiş bir istihdam vardır. NET,
Anadolu’nun çeşitli yörelerinde halı dokuyan 100.000’e yakın aileye istihdam yaratmıştır.”
1995 yılında İhlas Holding eve-iş-verme sistemine doğrudan girdi. İhlas Holding’in uygulamasındaki amaç
ikiliydi: Bir taraftan örgü makinesi pazarlamak, diğer taraftan ev kadınlarının ucuz işgücünden
yararlanmak.
Türkiye Gazetesi’nin “Her Ev Bir Fabrika” başlığıyla verdiği büyük haberde, İsviçre’nin Passap Örgü
Makineleri üreticisi Madag Şirketi ile İhlas Holding arasında bir dağıtımcılık anlaşması yapıldığı
belirtiliyordu. Projeye göre, şirket evlere örgü makinesi satacak, bu makinelerle istenilen modellerde
ürettirilen kazak, bluz, hırka gibi giyecekler İhlas tarafından satın alınacaktı 32. İhlas Holding, bir ay sonra
da, Japonya’nın örgü makineleri üreticisi Brother ile benzer bir dağıtımcılık anlaşması imzaladı. İhlas Dış
Ticaret Grup Başkanı Osman Ağaoğlu şöyle diyordu: “Talip olan hanımlarımıza iyi bir eğitim verdikten
sonra da ördükleri kazakları alıp satmayı planlıyoruz.” 33 1996 yılının başında kurslar başladı. Brother veya
Passap marka örgü makinesi alan herkese halk eğitim merkezlerinde ücretsiz eğitim verileceği açıklandı
34. Osman Ağaoğlu şunları söyledi: “İp verip ürün alacağız. Sonra bu ürünleri iç ve dış pazarda satacağız.”
Ocak ayı sonlarında kurslar başlamıştı. Yapılan açıklamada şöyle deniliyordu 35: “Ev hanımları ve genç
29
Intermedya Ekonomi, 20.11.1994.
Hürriyet, 1.12.1995.
31 Alatlı, I. - Çizem, K.H., Asabı Bozuk Bir Adamın Portresi, Dem Yay., İstanbul, 1996, s.70.
32 Türkiye, 16.10.1995.
33 Türkiye, 7.11.1995.
34 Türkiye, 5.1.1996.
35 Türkiye, 22.1.1996.
30
8
kızlarımıza ip verip fason iş yaptırarak onlara maddi destek sağlayacağız.” Uygulama başladı. 1997 yılı
Nisan ayı geldiğinde Türkiye genelinde 3.500 örgü makinesi satılmıştı. Ancak bir süre sonra şikayetler
başladı. Yalova’da örgü makinesi alan 19 kişi, Tüketiciyi Koruma Derneği’ne başvurdu. Makine alan
herkese 3 yıl iş garantisi verildiği, ancak ikinci aydın sonra iplik gönderilmesine ve kazakların teslim
alınmasına son verildiği ileri sürüldü. Örgü makinesinin bedelini ve ipliklerin depozitosunu borçla
karşılayanlar büyük sıkıntı içine girdi 36. Adapazarı’nda da benzer şikayetler geldi. Remzi Atılgan isimli bir
kişi, aynı trikotaj makinesini piyasadan yarı fiyatına alabilecekken, iş garantisi taahhüdü nedeniyle İhlas’ın
makinelerini tercih ettiklerini belirttikten sonra şunları söyledi 37:
“Şimdi verdikleri örnekler çok zor. Son derece ağır bir iş. Bunun karşılğında verdikleri para çok az.
Adapazarı’nda bir çok kişiye bu deseni gösterdik. Profesyoneller desenin çok zor olduğunu söylediler.
Verilen iş ile makinenin borcunu ödemek imkansız. Emekli maaşımı aldığım gün makinenin borcuna
yatırıyorum. Çok zor durumdayız.” Bir başka kişi de şunları anlatıyordu: “Ayda 20-25 milyon lira
kazanacağımızı söylemişlerdi. 9 milyonu zor buluyoruz. Makinemi bir yakınımdan markla borçlanarak
almıştım. Hala borcumu ödeyemedim.”
1990’lı yılların ortalarında iyiniyetli bir girişim de eve-iş-verme sisteminin yaygınlaşmasına katkıda
bulundu. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği 1994 yılında gönüllü öğretmenler eşliğinde dikiş, nakış,
dokuma, çocuk sağlığı gibi konularda kurslar düzenlemeye başladı. Singer Şirketi de kurslara dikiş
makinesi sağladı. 157 halk eğitim merkezinde kurs düzenlendi. 1996 yılında da Çağdaş Yaşamı
Destekleme Derneği Vakfı İktisadi İşletmesi adıyla bir şirket kuruldu. Bu şirket çeşitli siparişleri belirliyor
ve bunları kurslara katılmış kişilere iletiyordu. Bu kişiler evlerinde üretim yapıyorlar, ürün tesliminde de
paralarını peşin olarak alıyorlardı 38. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, deprem bölgesinde Benetton
Şirketi ile birlikte “Hayatı Renklerle Örüyoruz” isimli bir proje çerçevesinde 250 depremzedeye rengarenk
şallar ördürttü. Bu şallar Benetton mağazalarında özel etiketlerle satışa sunuldu 39.
Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı da iyiniyetli bir çaba içindeydi. Bu Vakıf da kadınların evlerinde
ürettikleri dantel, örgü ve hediyelik eşya gibi ürünleri Bakırköy’deki mağazasında pazarlıyordu 40.
Intermedya Ekonomi Dergisi’nin 12.10.1997 tarihli sayısının kapağındaki yazılar şöyleydi: Evde Çalışın,
Ailece Kazanın, Evlere İş Veren Şirketler ve Adresleri; Evde Yapacağınız İş Çeşitleri. Dört sayfalık yazıya
göre, Gön Deri, dantel ördürüyordu ve şirketin eve-iş-verme sistemi içinde 250 kişi vardı. Bolero Tekstil
kazaklar için el boyaması ve yapıştırma işi veriyordu. Özşah Örme, üretilen penyelerin üzerindeki ipliklerin
temizlenmesi işini evlere veriyordu. İlhan Metal Sanayii, metal düğme tokalarının sürgülerini taktırıyordu.
Oya El Örgüleri, ihracat için kazak ördürüyordu.
İstanbul’da Maslak’ta kurulu Atlas Kalem Fabrikası, 46 ülkeye kurşun kalem ve tükenmez kalem
satıyordu. Kalemlerin ana parçaları üretildikten sonra, Esenyurt’taki depoya gönderiliyor ve monte
edilmek üzere evlere dağıtılıyordu 41.
Türkiye’de eve-iş-verme sistemi içinde çalışanların sayılarına ilişkin, yukarıda belirtilenler benzeri bazı
gözlemlerin dışında hiçbir güvenilir veri yoktur. Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından gerçekleştirilen
Hanehalkı İşgücü Anketlerinde bu konuda yer alan veriler tamamiyle yanlıştır. Onbinlerce kaçak
atelyenin, 4,5 milyondan fazla yerli ve 1 milyona yakın yabancı kaçak işçinin olduğu bir ülkede, eve-işverme sistemi içinde yapılan çalışmayı saptamak olanaklı değildir. Ayrıca, bu sistemde çalışan kişiler,
vergilendirilecekleri kaygısıyla, bu konudaki anket sorularına yanlış yanıt verme eğilimindedir. DİE’nin
1988 Ekim Hanehalkı İşgücü Anketi sonuçlarına göre, bu tarihte Türkiye’de 164 bin kişi evde çalışıyordu.
Bunların yalnızca 43 bini ücretliydi; 93 bini kendi hesabına çalışan ve 27 bini de ücretsiz aile çalışanıydı
42. 1998 yılı Nisan ayında ise bu sayı 169 bindi. Ücretli çalışanların sayısı 32 bine inmişti. Kendi hesabına
36
Sabah, 7.4.1997.
Sabah, 8.4.1997.
38 Milliyet, 26.8.1996.
39 Tempo, 20.1.2000.
40 Intermedya Ekonomi, 12.10.1997. Ayrıca bkz. Cumhuriyet, 10.4.1999.
41 Evrensel, 18.12.1998.
42 DİE, Hanehalkı İşgücü Anketi Sonuçları (1988 Ekim), Yay.No.1433, Ankara, 1990, s.80.
37
9
çalışanların sayısı 125 bin, ücretsiz aile çalışanlarının sayısı ise 12 bindi
verilerinin gerçeklerle ilgisinin alakasının olmadığı açıktır.
43.
DİE’nin bu konulardaki
Türkiye’de tarımda uygulanan mülksüzleştirme politikasına bağlı olarak, iç göç hızlanmıştır ve daha da
artacaktır. Tarım geliriyle geçinemeyen küçük üreticiler, hayvancılığı bırakmakta, tarlalarını elden
çıkararak kente göçmekte ve ücretli iş aramaktadır. Bölücü terör örgütü PKK’nın eylemleri ve bunlara
karşı uygulanan hükümet politikaları da iç göçü hızlandırmıştır. Bu süreç, kentlerde eve-iş-verme
sisteminin hızla yaygınlaşmasına yol açmaktadır.
Yapılan gözlemler, önümüzdeki dönemde eve-iş-verme sisteminin, kaçak işçilikle birlikte, daha da yaygın
biçimde uygulanacağını ve işçi sınıfı ve sendikacılık hareketi için daha da büyük bir sorun olacağını
göstermektedir.
Eve-iş-verme sistemi içinde çok düşük maliyetlerle üretimin mümkün olduğu koşullarda, kayıt içindeki
işyerlerinde çalışan işçilerin sendikalaşma çabaları daha da büyük engellerle karşılaşacak, sendikalı
işçilerin çalıştığı işyerleri daha düşük işgücü maliyeti isteyecek, bunun kabul edilmediği durumlarda da
işyerini kapatarak veya işçileri işten çıkararak eve-iş-verme sistemine başvuracaktır.
Kaçak işçiliğin ve bu sorunla bağlantılı olarak taşeronluğun ve fason üretimin yarattığı sorunlar, eve-işverme sistemi için de geçerlidir. Günümüzde işçi sınıfı ve sendikacılık hareketinin daha da güçlenmesinin
önündeki en büyük engeller, kaçak işçilik ve bazı sektörlerde onun yasalara uydurulmuş biçimi olan eveiş-verme sistemidir.
Eve-iş-verme, vahşi kapitalizmin en acımasız sömürü araçlarından biriydi. 1970’li yıllardan itibaren
sosyalleş(tiril)miş kapitalizmden yeniden 19. yüzyılın vahşi kapitalizmine dönülmesinde, serbest bölgeler,
kaçak işçilik, taşeronluk, fason üretim, eve-iş-verme gibi araçlar, bir bütün oluşturmaktadır. Eve-iş-verme
uygulamalarının özellikle ihracata yönelik sektörlerde sistemli bir biçimde geliştirilmesi de uluslararası
yeni işbölümünün bir sonucudur.
Türkiye’de eve-iş-vermenin geleneksel biçimleri hızla yaygınlaşırken, bilgisayar, elektronik posta ve
internet kullanımına dayalı çağdaş biçimleri henüz önemli bir sorun olmamıştır. Ancak önümüzdeki
yıllarda eve-iş-vermenin yeni biçimlerinin yarattığı sorunlar da gündemimizin ön sıralarında yerini
alacaktır.
Eve-İş-Verme Sisteminin İşçiler ve Sendikalar Açısından Zararları
Eve-iş-verme sisteminde parça başı ücret sistemi yaygındır. Ücretler düşüktür. Yan ödemeler yoktur. İş
Yasası ile sağlanan fazla mesai ücreti, yıllık ücretli izin, ücretli genel tatiller, kıdem tazminatı, ihbar
süresinin ücreti gibi haklar söz konusu değildir.
İşçinin iş güvencesi bulunmamaktadır.Ortada bir hizmet akdi yoktur. İşveren, istediği zaman iş vermeyi
keser; böylelikle işçiyi işten çıkarmış olur. Yapılacak iş verilmesinin sürekliliğini sağlayacak hiçbir garanti
sözkonusu değildir. Ayrıca, işveren yükümlülüklerini yerine getirmediğinde işçinin yapabileceği birşey
yoktur; işçi tamamiyle çaresizdir.
Eve-iş-verme sistemi içinde birbirinden kopuk olarak tek tek çalışan kişilerin işverenle ilişkilerinde pazarlık
gücü yoktur. Ayrıca, enflasyonun yapısal bir nitelik kazandığı Türkiye gibi ülkelerde, parça başı ücretin
sürekli olarak gözden geçirilmesi genellikle mümkün olmamakta, gerçek ücretler sürekli olarak
düşmektedir.
Ayrıca, kent işsizliğinin hızla arttığı koşullarda, eve-iş-verme sistemi içinde çalışmak isteyenlerin sayısı
yükseldikçe, işverenin parça başı ücreti düşürme ve iş vermeyi kesme eğilimi de güçlenmektedir.
Bu tür çalışma, işveren açısından tam bir esneklik sağlarken, işçi açısından kölelik ve sürekli işini
kaybetme korkusu anlamına gelmektedir.
43
DİE, Hanehalkı İşgücü Anketi Sonuçları (1998 Nisan), Ankara, 1998, s.111.
10
Çalışan işçiler sosyal güvenlik sisteminin kapsamı dışındadır. İşveren, işçinin maruz kaldığı risklere karşı
işçinin korunması için sosyal güvenlik sistemine herhangi bir ödeme yapmaz. Eve-iş-verme sistemi içinde
çalışan işçinin yaptığı kaza, işverene maddi yükümlülük getiren bir iş kazası kabul edilmez. İşveren, yol
açtığı meslek hastalıklarında da bir sorumluluk sahibi değildir.
Eve-iş-verme sistemi içinde çalışan işçinin gerçekte işyeri olan evinin ısıtılması ve aydınlatılmasının
maliyeti işverene değil, işçiye aittir.
İşveren fabrikada çocuk ve kadın çalıştırırken bazı kısıtlamalara zorlanabilir. Halbuki eve-iş-verme sistemi
içinde kadın ve çocuk istihdamı konusunda herhangi bir kısıtlama söz konusu değildir. Özellikle çocuk
emeği yaygın bir biçimde kullanılmaktadır. Kadınlara karşı ayrımcılık da yaygındır.
Herkesin sağlık ve yaşlılık gibi sigorta dallarında devlet tarafından sigortalandığı ülkelerde, eve-iş-verme
sistemi sosyal güvenlik açısından bir olumsuzluk yaratmayabilir. Ancak, prime dayalı sosyal güvenlik
sistemleri söz konusuysa, eve-iş-verme sistemi içinde çalışan ücretliler genellikle bu haklardan
yararlanamaz. Kendilerini genellikle bağımsız çalışanlar olarak kaydettirmedikleri için de kaçak küçük
işletmeler gibidirler. Bu da, bu alanda da vahşi kapitalizme geri dönüş anlamına gelmektedir.
Eve-iş-verme sistemi içinde çalışma, işçilerde işçilik bilincinin ve sendikal bilincin gelişmesini
zorlaştırmaktadır. Bu kişilerin sendikalarda örgütlenmeleri, aynı işyerinde birlikte çalışan kaçak işçilerin
örgütlenmesinden daha da zordur.
Eve-iş-verme sisteminin tek tek işçiler açısından kısa vadeli bazı yararları da bulunabilir. Ancak bu kısa
vadeli bireysel yararlar, genellikle bir bütün olarak işçi sınıfının aleyhine sonuçlar doğurmaktadır.
Eve-iş-verme sistemi içinde çalışma, birçok durumda “boş zamanlarını değerlendirme” olarak ele
alınmaktadır. Kadının evinde genellikle yalnız başına üstlendiği çocuk ve yaşlı bakımı ve diğer ev
yükümlülükleri, kadının dışarıda çalışmasını olanaksız kılabilir. Bu koşullarda, “boş zamanın
değerlendirilmesi” gibi algılanabilen evde çalışma, aile yükümlülüklerini aksatmadan aile bütçesine bir
katkıdır.
Ailenin geçiminin bu gelire bağlı olmadığı durumlarda, eve-iş-verme sistemindeki çok düşük ücretler
kolaylıkla kabul edilmektedir. Ayrıca, bazı durumlarda kendi özel geliri olmayan kadınlar, bu ek işi
kendileri açısından bir güvence sağlaması için yapmaktadır. Aile içi dayanışmanın azalması ve izlenen
televizyon programlarının körüklediği tüketim hastalığı da ek gelir ihtiyacını artırmaktadır.
Eve-iş-verme sistemi içinde çalışma genellikle işçinin kendi insiyatifinde olduğunu zannettiği bir kısmi
süreli (part-time) çalışmadır. İşçi, kendisinin daha esnek ve bağımsız çalışma koşullarına sahip olduğunu
düşünebilir. Başında sürekli olarak onun çalışmasını denetleyen bir ustabaşı veya formen yoktur. Artık o
kendi kendisini, bazen daha da acımasızca denetler.
Evde çalışma, işçiyi, dışarıda giymek için alınacak elbise, yol ve dışarıda yemek masrafından
kurtarmakta, işe gidiş ve işten gelişte zaman kaybını önlemektedir. Devletin parasız veya çok düşük
ücretli çocuk bakım merkezleri kurmadığı durumlarda, küçük çocuk sahibi annelerin dışarıda çalışma
eğilimi zayıflamaktadır.
Türkiye’de bazı kesimlerin (memurlar, geçici işgöremezlik ödeneği alanlar, gelecekte işsizlik ödeneği
alacak olanlar, grevdeki işçiler, yıllık izin kullanan işçiler, v.b.) ek bir gelir karşılığında çalışmaları yasaktır.
Bu kişiler, eve-iş-verme sistemi içinde çok düşük ücretlerle sömürülerek çalışmayı kabullenme
eğilimindedir. Eve-iş-verme, işe gidiş ve işten gelişlerinde önemli sorunlar yaşayan engelliler için de
önemli olanaklar sağlamaktadır.
İhtiyaçlar sürekli olarak artarken gerçek ücreti düşen birçok işçi de, kurtuluşu sendikal mücadelede değil,
eve-iş-verme sisteminde elde edilecek ek gelirde aramaktadır. İşsizliğin arttığı ve iş güvencesinin
bulunmadığı koşullarda sendikal mücadele büyük riskler içerirken, evde ücretli çalışma güvenceli bir
geçici çözüm olarak algılanmaktadır.
Eve-İş-Verme ve ILO
11
Uluslararası Çalışma Örgütü eve-iş-verme sisteminin yarattığı sorunlarla 1984 yılından itibaren yoğun bir
biçimde ilgilenmeye başladı. Sosyalleş(tiril)miş kapitalizmden vahşi kapitalizme dönüş, ILO’nun bu
konuda çeşitli düzenlemeler yapması gerektiği düşüncesini öne çıkardı. Yapılan bazı ön çalışmaların
ardından, 1990 yılında Uluslararası Çalışma Bürosu tarafından “Ev İşçilerinin Sosyal Korunması” konulu
bir toplantı düzenlendi. Bu toplantıya sunulan raporda 44 eve-iş-verme sisteminin yaygınlaştığı belirtiliyor
ve yol açtığı sorunlar ele alınıyordu.
Uluslararası Çalışma Örgütü Uluslararası Çalışma Konferansı’nın 1995 yılında yapılan 82. toplantısında
gündemdeki maddelerden biri, “evde çalışma” idi. 1996 yılında yapılan 83. toplantıda ise bu konudaki
görüşmeler tamamlanarak, 177 sayılı Evde Çalışma Sözleşmesi ile 184 sayılı Evde Çalışmaya İlişkin
Tavsiye Kararı kabul edildi. 177 sayılı Evde Çalışma Sözleşmesinin oylamasında 246 kabul oyuna
karşılık 14 karşı oy ve 152 çekimser oy vardı. Türkiye hükümet ve işveren temsilcileri çekimser oy
kullandılar. 184 sayılı Evde Çalışmaya İlişkin Tavsiye Kararının oylamasında da 303 kabul oyuna karşılık
4 karşı oy ve 111 çekimser oy vardı. Türkiye hükümet ve işveren temsilcileri, kabul oyu kullandılar 45.
177 sayılı Evde Çalışma Sözleşmesine göre, kendi evinde veya işverenin işyerinden bir başka yerde,
ücret karşılığında ve işverenin belirlediği biçimde ürün üreten veya hizmet sunan kişi, evde çalışma adı
verilen uygulamayı gerçekleştirmektedir ve ev işçisidir. Ekipmanın, malzemenin ve diğer girdilerin kimin
tarafından sağlandığı bu tanımda önemli değildir.
177 sayılı Sözleşmeyi onaylayan her ülke, ev işçilerinin durumunu geliştirmeyi amaçlayan bir “evde
çalışma ulusal politikası” kabul edecek, bunu uygulayacak ve düzenli aralıklarla gözden geçirecektir.
Bu konudaki ulusal politikalar, ev işçileri ile diğer ücretliler arasında eşitliğin sağlanmasını mümkün
olduğunca teşvik edecektir. Ev işçilerinin kendi tercih ettikleri örgütleri kurması ve bunlara üye olması ve
bunların faaliyetlerine katılması, istihdamda ve meslekte ayrımcılığa karşı korunması, işçi sağlığı ve iş
güvenliği alanında korunması, ücretlendirilmesi, yasal sosyal güvenlik alanında korunması, eğitimden
yararlanması, çalışmaya başlamada asgari yaş ve analığın korunması gibi konularda, ev işçileri ile diğer
işçiler arasında eşitliğin sağlanması teşvik edilecektir. İşçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin ulusal yasalar ve
yönetmelikler evde çalışma için de geçerli olacaktır. Evde çalışma konusunda bir denetim sistemi
getirilecektir.
Türkiye 2001 yılı başlarında henüz bu Sözleşmeyi onaylamamıştı.
Uluslararası Çalışma Örgütü’nün doğrudan eve-iş-verme ile ilgili olmasa da, bu sistemde çalışanların hak
ve çıkarlarını korumayı da içeren bir belgesi, 26 sayılı Sözleşmedir. 26 no.lu Sözleşme evde ücret
karşılığında çalışanlar için de bir asgari ücretin saptanması gerektiğini belirtmektedir. Türkiye bu
Sözleşmeyi onaylamıştır, ancak Hükümet, bu hükmün gereğini yerine getirmediği için ILO tarafından
sürekli olarak eleştirilmektedir.
Ne Yapılabilir?
Eve-iş-verme sisteminin yeniden hortlaması, kapitalizmin Altın Çağı’nın 1970’li yıllarda sona ermesi
ve kapitalizmin sürekli durgunluk dönemine girmesiyle birlikte gerçekleşti. Bu sorunun en hızla
yaygınlaştığı ülkelerin başında İngiltere gelmektedir. Örneğin, 1981 yılında İngiltere’de evlerde bir
ücret karşılığı mal üreten veya hizmet sunanların sayısı 281 bindi. İngiltere’de bu konu 1978 yılında
Sendikalar Kongresi’nin (TUC) gündemine girdi. TUC, evde çalışmanın bir düzen altına sokulması ve
ev işçilerinin sendikalara üye yapılması için çalışmalar sürdürülmesini savundu; evde çalışmayı teşvik
etme niyetinde olmadığını açıkladı ve işyerlerinde çalışan işçilerin sahip oldukları hakların evde
44
ILO, Social Protection of Homeworkers, Documents of the Meeting of Experts on the Social
Protection of Homeworkers (Geneva, 1990), Cenevre, 1990, 97 s.
45 ILO, Record of Proceedings, ILC, Eighty-third Session - 1996, Cenevre, 1996. Sözleşmenin kabulü
süreci için bkz. ILO, Home Work, Report V (1), Cenevre, 1995, 94 s.; ILO, Home Work, Report V (2),
Cenevre, 1995, 165 s.; ILO, Home Work, Report IV (1), Cenevre, 1996, 17 s.; ILO, Home Work, Report IV
(2A), Cenevre, 1996, 112 s.; ILO, Home Work, Report IV (2B), Cenevre, 1996, 20 s.
12
çalışan işçilere de sağlanmasını talep etti 46. İngiliz sendikaları bu konuda çalışmalarını sürdürdüler.
Ancak ağırlık, tele-çalışmaya kaydı. Örneğin, 25 Ocak 2000 tarihinde hazırlanan bir davranış kuralları
taslağında şunlar talep ediliyordu 47:
 Tele-işçiler, kendi hesabına çalışan kişiler değil, işletmenin işçileri kabul edilmelidir.
 Tele-işçilerin işverenle yaptıkları akitte, kendilerinin düzenli aralıklarla işyerine gitmesine ilişkin bir
hüküm konmalıdır.
 Tele-işçinin evde bu çalışma için ayrı bir odası ve ayrı bir telefonu olmalı ve ısıtma ve aydınlatma
giderleri için kendisine ek ödeme yapılmalıdır.
 Tele-işçiler düzenli olarak toplanmalı ve giderlerinin işverence karşılanacağı bir biçimde tele-işçiler
arasında elektronik posta ve telefon bağlantıları sağlanmalıdır.
 Tele-işçi ve bağlı olduğu kişi arasında her hafta düzenli görüşme yapılmalıdır.
 Tele-işçilere de işyerinde çalışan işçilerle aynı ücret ve diğer haklar verilmelidir. Tele-işçilerin
çalışma süreleri belirlenmelidir. Tele-işçilerin meslekte gelişmeleri ve sunulan eğitim
olanaklarından yararlanmaları sağlanmalıdır.
 Tele-işçinin evinde kullandığı tüm bilgisayar ekipmanı işverence sağlanmalıdır ve bunların bakımı
işverence yaptırılmalıdır. Çalışma sırasında veya çalışmaya bağlı kazalarda ve yaralanmalarda
işveren sorumlu olmalıdır.
 Tele-işçiler sendika temsilcisiyle görüşebilmeli ve çalışma saatları içinde gerçekleştirilecek sendika
toplantılarına katılabilmelidir. İşçi sağlığı ve iş güvenliği görevlileri tele-işçiyi evinde ziyaret ederek
denetim yapabilmelidir.
 Tele-işçiler, isterlerse, işyerinde çalışma hakkına da sahip olmalıdır.
Bu isteklerin çoğu günümüz Türkiye’sinde ve hatta Avrupa’da henüz gerçekleşme aşamasında
değildir.
Bu koşullarda, Türkiye’de giderek yaygınlaşan bu tehdide karşı ne yapılabilir, ne yapılmalı?
Bu konuda birinci hedef, eve-iş-verme sisteminin “istisna akdi” değil, “hizmet akdi” olduğunun, eve-işverme sistemi içinde çalışan kişinin, kendi hesabına çalışan bir kişi değil, bir ücretli işçi olduğunun
anlaşılması, işçilere ve siyasi partilere anlatılması, bu doğrultuda gerekli yasal düzenlemelerin
yapılmasının sağlanmasıdır.
Eve-iş-verme sistemi içinde çalışanların sendikalarda örgütlenebilmesi olanakları bugün pek yoktur.
Bu biçimde çalışan kişilerde bu eğitim bulunmadığı gibi, yürürlükteki mevzuat da buna uygun değildir.
Sendikalar eve-iş-verme sistemine ancak çok istisnai durumlarda olumlu yaklaşmalıdır. Eve-iş-verme
sistemi içinde çalışma, kaçak işçiliğin, yürürlükteki mevzuatın açıklarından yararlanılarak daha da
ezici hale getirilmiş biçimidir. Sendika üyeleri ve kamuoyu, eve-iş-verme uygulamalarına karşı
uyarılmalıdır. Ayrıca, bu sistem vergi kaçakçılığı ile birlikte gelişmektedir. Eve-iş-verme sistemi kayıtdışı sektörün ana unsurlarından biridir. Bu yasadışı uygulamalar konusunda Maliye Bakanlığı
birimlerine bilgi verilebilir; bu konudaki yasaların gerektiği gibi uygulanması sağlanarak eve-iş-verme
sistemi en azından kısıtlanabilir.
Bu konuda bazı başka ülkelerde karşılaşılan sorunların ve sendikalarca geliştirilen mücadele
araçlarının değerlendirilmesi, Türkiye’deki arayışlara katkıda bulunacaktır 48.
46
TUC, Homeworking, A TUC Statement, Londra, 1985, 29 s.
Teleworking: A Trade Union Perspective: www.eto.org.uk/faq/faq01.htm.
48 Bu konuya ilişkin bazı çalışmalar aşağıda sunulmaktadır:
ILO, Homeworkers of Southeast Asia, The Struggle for Social Protection in the Philippines, Bangkok,
1992, 180 s.
ILO, From the Shadows to the Fore: Practical Actions for the Social Protection of Homeworkers in the
Philippines, Bangkok, 1993, 129 s.
ILO, Out of the Shadows, Practical Actions for the Social Protection of Homeworkers in the Philippines,
Bangkok, 1996, 79 s.
ILO, Homeworkers of Southeast Asia, The Struggle for Social Protection in Thailand, Bankkok, 1992, 225
s.
47
13
ILO, From the Shadows to the Fore: Practical Actions for the Social Protection of Homeworkers in
Thailand, Bangkok, 1993, 95 s.
ILO, Out of the Shadows, Practical Actions for the Social Protection of Homeworkers in Thailand,
Bangkok, 1996, 79 s.139 s.
ILO, Homeworkers of Southeast Asia, The Struggle for Social Protection in Indonesia, Bangkok, 1992,
242 s.
ILO, From the Shadows to the Fore: Practical Actions for the Social Protection of Homeworkers in
Indonesia, Bangkok, 1993, 86 s.
ILO, Out of the Shadows, Practical Actions for the Social Protection of Homeworkers in Indonesia,
Bangkok, 1996, 109 s.
ILO, Homeworkers of Southeast Asia, Silent No More, Bangkok, 1993, 59 s.
ILO, Invisible No More: The Story of Home-Based Workers, Yeni Delhi, 1991, 20 s.
ILO, The Dhulikhel Story, Self-Reliance for Hill Women, Yeni Delhi, 1991, 24 s.
Tomei, M., Home Work in Selected Latin American Countries: A Comparative Overview, Series on
Homeworkers in the Global Economy, Working Paper No.1, ILO, Cenevre, 2000, 41 s.
Heikel, M.V., Homeworkers in Paraguay, Series on Homeworkers in the Global Economy, Working Paper
No.2, ILO, Cenevre, 2000, 43 s.
Verdera, F., Homeworkers in Peru, Series on Homeworkers in the Global Economy, Working Paper No.3,
ILO, Cenevre, 2000, 57 s.
TCO, Home as a Workplace, Stokholm, 1995, 9 s.
European Homeworking Group, Homeworkers in Europe, Londra, 1995, 8 s.
SEWA ve HomeNet, Working Together, Recognition for Homebased Workers at the International Labour
Organisation, 1996, 20 s.
14

Benzer belgeler

eve-iş-verme - Yıldırım Koç

eve-iş-verme - Yıldırım Koç sistemi saptanmıştı.7. Büyük şirketler için evlerde en yaygın biçimde üretilen ürün ise halıydı. Halı üretiminin önemli bir bölümü ihracata yönelikti. 1900’lü yılların başlarında Anadolu’nun birçok...

Detaylı