Deniz Demirci

Transkript

Deniz Demirci
7
Yorum
Ocak - Şubat 2011
ile başlar, koro dinlenmededir. Duygusal, ezgisel
hatlarla örülmüş bir bölümdür. Altıncı bölümde
trajik, gerilim dolu bir atmosfer yaratılır. Psikolojik
olarak umutsuzluk hissedilir. Bas ve tenor solo, orkestranın alevlerini yansıtan figürlerinin fonunda,
art arda kanon şeklinde sunulur; sopranonun ve altonun seslendirdiği yakarış duası çarpıcı bir tezatlık
oluşturur. Gelişim bölümünde ise dinamizm kendini
yavaş yavaş sakinliğe bırakır. Yeri gelmişken, Bilkent Senfoni Orkestrası gibi değerli bir orkestranın
kaç dönemdir Soprano Naira Abrahamyan ve Tenor
Daniel Magdal ile sürekli çalışıyor olmaları da dikkatimi çekti doğrusu. “Lacrimosa”, Requiem’in trajik
doruğudur ve bence en güzel bölümüdür. Bu bölümü dinlerken insan Mozart’ın derin acısını hisseder
ve ölümü anlatışını fark eder. Sonra adak bölümleri
başlar. Birinci bölümün tematik malzemeleri üzerine kurulmuş koro kısmının tekrarıyla eser gergin ve
dramatik tarzda sona erer.
Deniz Demirci
Mozart Bilkent’te...
BİLKENT SENFONİ ORKESTRASI
18 ARALIK CUMARTESİ 2010
“Requiem “, KV.626 W.A.Mozart
Şef Klaus Weise
Kültür ve Turizm Bakanlığı Ankara Devlet Çoksesli Korosu
Koro Şefi Cem’i Can Deliorman
Soprano Naira Abrahamyan
Mezzo Soprano Aylin Ateş
Tenor Daniel Magdal
Bas Tuncay Kurtoğlu
W.A.MOZART “REQUİEM”, KV. 626 ( Ölüm Duası)
I. Introitus – Kyrie( Efendimiz bizi bağışla)
II. Dies irae (Hüküm Günü)
III. Tuba mirum ( Boru Çağrısı)
IV. Rex tremendae majestatis
V.Recordare, Jesu pie
VI. Confutatis ( Lanetlenmişler alevlere teslim edildiğinde…)
VII. Lacrimosa (Gözyaşı)
VIII. Domine Jesu Christe (Adak Bölümleri)
IX. Hostias
X.Sanctus
XI. Benedictus
XII. Agnus Dei (Tüm dünyanın günahını yüklenen Tanrı Kzusu)
Geçen günlerde ölüm yıl dönümünü andığımız, tüm senfoni ve operalarda eserlerinin her yıl defalarca çalınan dahi
bestecimiz W.A.Mozart’ın ölümü anlatan
ölümsüz eseri “Requiem’ini” konu almaktayız.
Mozart’ın ölüm döşeğinde, son dakikalarına kadar yazdığı, tamamlayamadan taslaklarını bıraktığı
Requiem’in gizemli bir ortamda ısmarlanışı günümüze dek tiyatro oyunlarına ve sinema filmlerine
çekici bir konu oluşturmuştur. Gerçekte Rimsky
Korsakof’un Mozart ve Salieri adlı operasında yakıştırıldığı gibi Mozart, can düşmanı besteci Salieri
tarafından zehirlenmemiştir. Patronunun adını gizli
tutan bir haberci, Requiem’in bestelenme sürecini
gelip gidip izler, ona göre ödeme yapar. Bu gizli
patronun, büyük olasılıkla Kont Walsegg Stuppach
olduğu sanılmaktadır. Stuppach, hemen Mozart’ın
ardından ölen karısı için bu Requiem’i kendi bestesiymiş gibi yönetir. Halen Stuppach’ın Viyana’daki kütüphanesinde Mozart’ın Requiem notalarının
Stuppach imzalı kopyaları olduğu bilinmektedir.
Mozart yaşamının sonunda yalnızlık ve umutsuzluk
içindeyken aslında kısa bir süre sonra öleceğini biliyor gibiydi. Requiem’i kısmen de kendi ölüm müziği
olarak yazdığı anlamına geliyordu. Mozart’ın yapıtlarının çoğunda var olan karanlık bir ruh hali ve
trajik nitelik üzerine çok düşünülmüştür. Bu nitelik
Mozart’ta minör tonlarıyla verilmektedir. Don Juan
ve Requiem re minör tonundadır ve her ikisinin de
konusu ölümdür.
Requiem, Katolik kilisesinde geleneksel Latin metninde söylenen “ağıt” missasıdır. Requiem’in anlatım gücü, duygu akımı ve büyüsünden etkilenmeyen dinleyici yoktur. Keder, korku, umutsuzluk,
huzur ve sevgi özlemi eserin içeriğini oluşturan
konulardır. Reqiem, büyük senfoni orkestrası, koro
ve solistler için yazılmış, 12 bölümden oluşan bir
yapıttır.
Adagio tempoda önce orkestra fagot ve klarnet eşliğinde sonra koroda keder dolu bir temayla başlar.
Bu arada Bilkent Senfoni Orkestrası’nda sürekli birinci klarneti çalan Nusret İspir’in bu konserde ikinci klarnet çalması şefin isteği olsa gerek… Mozart
döneminde ikili orkestrasyon kullanıldığı için koroya eşlik eden tahta üflemeliler ister istemez yetersiz
kaldı. Allegro, ikili füg biçiminde yazılmış hızlı, dinamik, heyecan dolu müziktir. İkinci bölüm dehşet
verici, korkunç duyguları yansıtan bir tablo gibidir.
Üçüncü bölüm değerli Bas Tuncay Kurtoğlu’na eşlik eden trombonun seslenişiyle başlar. Sanatçımız,
mükemmel tekniğini, eserin yorumuna en uygun
şekilde kullanarak dinleyenleri derinden etkiledi.
Ferah, huzur dolu sakin müzik, önceki bölümlerin
sert, gergin ortamını giderir ve lirik ara müziği gibi
duyulur. Dördüncü bölüm eserin en dramatik bölümlerindendir. Koro ve orkestranın gergin seslenişinde, umutsuzluk feryadı ve derin duyguları yansıtan müzik işitilir. Beşinci bölüm klarnet ve çello
Bilkent Senfoni Orkestrası “Requiem’i” dönemin stil
özelliklerine uygun bir şekilde çaldı. Genel olarak,
orkestra piyanolarında gayet iyi olup solistlere eşlik
ederken başarılıydılar, koro eşliğinde ise ses olarak
biraz güçsüz kaldılar. Devlet Çok Sesli Korosu için,
Türkiye standartlarında iyi bir koro diyebilirim. Koronun nüanslarında biraz fazla fortelere ve efektlere
rastladım diyebilirim. Koronun balance konusunda
çok iyi olmadığını düşünüyorum. Solistler kendi sololarında eminim yapabildiklerinin en iyisini yaptılar; ayrıca düetlerinde de başarılıydılar.
Buradan tüm bölüm aralarında alkışlamak isteyen
sevgili klasik müzik dinleyicilerine de bir önerim
olacak; lütfen size verilen broşürlerdeki eser programına konserlerden önce bir göz atmanızı tüm içtenliğimle tavsiye ediyorum. Sonat, konçerto veya
senfoni gibi çok bölümlü klasik müzik eserlerin bölüm aralarında alkışlanmaz.
Mozart din konusunda bağnazlıktan uzak, kalıplardan arınmış bir bestecidir. Hiçbir zaman kilise
bestecisi olarak sınıflanamaz. Requiem’de yarattığı
kutsal ortam, yine de bir tapınma töreni havasında
değildir. Ölüme bir dost gözüyle bakar; insanın en
yakın ve gerçek dostu olarak yaklaşır.
Hasta yatağındaki Mozart, eserini bitiremeden 5
9
Aralık 1791’de öldü. Karısı, baldızı Sophie ve öğrencisi Franz Süssmayr başındaydı. Sophie’den
Constanze’yle ilgilenmesini istemiş, Süssmayr’e de
Requiem’i nasıl tamamlanacağını anlatmıştı. Mozart
son soluğunda Lacrimosa’yı( Gözyaşı bölümünü)
yazmaktadır. Mozart son ana kadar Requiem’i sayıkladı.
Honneger:
“Mozart müzik demektir.”
Beethoven:
“Yaşamım boyunca, kendimi Mozart’ın büyük hayranları arasında gördüm ve son
nefesime kadar da böyle kalacağım.”
Nietzsche:
“Güneşe ve güneye, berrak, masum ve zararsız Mozart’ın mutluluğuna gereksinmem
var.”
Goethe:
“Müzik yeteneği kendisini çok erken gösterebilen bir çağrıdır. Çünkü doğuştan vardır. İçseldir. Dıştan gelen besiyle yaşamdan alınan deneyimlere pek fazla gereksinimi
yoktur. Bununla beraber Mozart’ın kişiliği, açıklanamayacak bir mucizedir. İlahi güçler, her yerde harikalar yaratmaya nereden, nasıl olanak bulsunlar? Bizi şaşkınlığa
uğratan ve düşündüren, akıl erdiremediğimiz ve nereden geldiklerini hiç bilmediğimiz bu güçlerin, bu üstün kişiliklerde deneyimlerini arasıra göstermeleridir.
“Mozart, Don Juan’ı besteledi” diye bir cümle kurulabilir mi? Bestelemek, kompozisyon… Ortaya çıkan sanki bir dilim pasta ya da bisküvi. Biraz un, biraz şeker ve
yumurta karışımı… Ruhtan gelen bir yaratıştır, ortaya çıkan. Hem parçalarında, hem
de bütüne varmada. Hepsi de tek bir ruhun dökümünden ve yaşamın verdiği soluktan canlandırılmıştır.
Ve yaratıcı, hiçbir şekilde zorlamadan, yarattığını deneyimden geçirmeden, parçalamadan, sadece o iblis ruhun dürtüsünü dinlemek ve uygulamaya geçirmek zorunluluğunu duymaktadır.”
Albüm
Ocak - Şubat 2011
Sizin İçin Seçtik...
Değerli okuyucularımız, bu sayımızdan itibaren sizlere çeşitli bestecilerin eserlerinin ülkemizde bulabileceğiniz farklı yorumculardan kayıtlarını tavsiye
edeceğim. İlginç kayıtlar, ünlü yorumcular, başyapıtlar gibi uzayıp giden klasik müzik kayıtlarında
sizlerle beraber olacağız. Tavsiyelerim, profesyonel
bir müzisyen olmaktan ziyade , sadece profesyonel
bir dinleyici olarak yer alacaktır. Tabii ki ülkemizde rahatlıkla edinebileceğiniz albümler olmasına da
özen göstermek gerekir.
yola da ise Yuri Gandelsman yer almış. Sharon ile
Gandelsman her ne kadar uyumlu iseler, orkestra
bir o kadar konuya sonradan katılmışcasına geri
planda kalmış. Fakat, özellikle ikinci bölümdeki o
muhteşem ezgide solistler oldukça başarılı. Bence
sadece solistler için bile bu albüm edinilebilir. Ayrıca bu albümde bestecinin bir diğer eseri olan 203
Köchel sayılı Re Majör tondaki Orkestra için Serenatı yer almakta.
Sizlere bu sayımızda bahsetmek istediğim eser
Mozart’a ait bir başyapıt : Keman , Viyola ve Orkestra için 364 Köchel sayılı Mi bemol Majör Senfonik
Konçertant (Sinfonia Concertante for Violin , Viola
& Orchestra in E flat , KV 464). Başyapıt , çünkü
bu eser ile Barok Dönem’in concerto grosso stilinden klasik tarza geçiş sağlanabilmiş (Teşekkürler
Mozart!). Haendel , Bach ve Hindemith gibi barok
dönem bestecierinin concertante stilinden konçerto stiline geçişte , bu eser Beethoven ve Brhams’a
öncülük etmiş. Beethoven’ın Üçlü Konçertosu ve
Brhams’ın ikili Konçertosu bu eser ile doğmuş diyebiliriz.
Mozart’ın Senfonik Konçertant’ını dinleyebileceğimiz diğer
albüm , 1993 yılında UPR Classics tarafından ülkemizde
gerçekleştirilmiş bir kayıt. Gürer Aykal yönetimindeki Ankara
Oda Orkestrası’na ; dünyaca ünlü keman virtözümüz Suna Kan
ve viyolada Ruşen Güneş eşlik etmiş. Bana göre bu albümün
arşivimde yer almasının nedenlerinden biri , eserde solist ve
şefin ayrı kişiler olması. Böylece solistler ve orkestrayı uyum
içerisinde dinleyebiliyorsunuz. Üstelik Suna Kan dinlemek
isteyenler için de iyi bir çalışma : Hem başarılı bir kayıt hem de
Suna Kan’dan Mozart eseri dinliyorsunuz. Albümde Mozartın
Keman ve Viyola için 1. ve 2. Duoları da yer almakta. (KV 423
ve KV 424)
Albümleri kıyaslamadan önce eserin meydana geldiği döneme kısaca bakarsak ; Mozart 1779’un
bahar aylarında Salzburg’da Kilise Orgcusu (Kapelmayster) görevine getirildiğinde keman konçertolarını yazalı beş yıl olmuş. Yani bestecinin yaylı çalgılar alanında doruk noktasında olduğunu söylemek
mümkün. Zaten Senfonik Konçertant’ın birinci bölümünün başlığından da anlaşılabilir: Allegro maestoso. Yani ustalıkla oluşturulmuş, görkemli bir bölüm.
Yaylı çalgılara, özellikle viyolaya ayrı bir önem veren Mozart, bu yapıtta viyola partilerinin yarım ses
daha pes (Re Majör tonda) çalınmasını not düşmüş.
Böylec , solo viyolanın orkestradaki diğer viyolalardan da ayırt edilebilmesini sağlamış.
Sizlere tavsiye edeceğim ilk albü , Columns
Classics’den 1996 yılında gerçekleştirilmiş bir kayıt. Gil Sharo; Amati Chamber Orkestrası’nı yönetmekle birlikte, solist keman olarak eşlik etmiş. Vi-
Sizlere tavsiye edeceğim son albüm , EMI Classics’in 1977
yılında gerçekleştirdiği bir kayıt. Rus asıllı keman virtozü
Vladimir Spivakov aynı zamanda İngiliz Oda Orkestrası’nı
yönetmiş. Eserde dünyaca ünlü İsrail asıllı Yuri Bashmet ,
viyolası ile eşlik etmiş.
Yazıda Adı Geçen Albümler :
- Columns Classics
Albüm Adı : W.A.Mozart / Sinfonia Concertante & Serenade in D
Amati Chamber Orchestra
Columns Classics 1996 DDD
Seri No : 555001
- UPR Classics
Albüm Adı : Mozart : Sinfonia Concertante & Two Duos
Ankara Chamber Orkestra / Gürer Aykal
UPR Classics
Seri No : UP 94003 DDD
- EMI Classics
Albüm Adı : Mozart : Violin Concertos – Sinfonia Concertante
English Chamber Orchestra
EMI Classics
Seri No : 7243 5 86528 2 6 ADD 2CD
21
KLARİNET SANATÇISI
And Karabacak
Röportaj
Ocak - Şubat 2011
Olacağının En İyisi Olmak İçin...
Bize biraz kendi gözünüzden
Karabacak’ı ” anlatır mısınız?
yadaki çoğu ülkeden çok ama çok daha fazla ve
yüksek seviyede. Onlarla aramızdaki fark ise onların
son derece planlı, disiplinli, yanlışı minimum seviyede tutarak çalışmaları ve yaptıkları işin hakkını
vermek istemeleridir.
“And
Klarnetin orkestradaki yeri ve önemi sizce nedir?
And Karabacak: Ailemde annemden sonraki ilk
müzikle ilgilenen ve profesyonel olarak eğitim alan
kişiyim. Müziğin eksik olmadığı bir ailede büyüdüm
diyebilirim. Mesela, küçüklüğümde annem beni klasik müzik plakları dinleterek uyuturmuş. Ama buna
rağmen müziğe ilk adım atışım bir Anadolu Lisesi
Sınavı iptali sonucunda gerçekleştiyse de bazen insan kaderine saygı duymayı bilmeli diyorum kendi
kendime. Konservatuar giriş sınavına hazırlanırken
annemin bir sözü vardı hiç unutmam: “Müzik öyle
bir şeydir ki, olacağının en iyisi olmak için başlamalısın, ya da hiç yapmamalısın! Aksi takdirde bu yüce
sanatın içinde kaybolup gidersin.” demişti. Ne kadar
doğru söylediğini anlamam uzun sürmedi.
Müzik benim için hep var olan, yapabileceğimin en
iyisini yapmaya çalıştığım, aslında bir nevi her saniye içimize çektiğimiz nefes gibi bir şey oldu zaman
içinde… Hislerimin çoğunu; üzüntümü, sevincimi,
aşklarımı, hayal kırıklıklarımı, coşkularımı, hepsini
müziğime yansıttım. Müzik, benim için yaşam şekli
oldu. Duygusallığımın yanında, ilk bakıştaki soğuk
ve mesafeli duruşum; ancak tanıdıktan sonraki hissedilebilen sıcakkanlılığımı hayatımın ve müziğimin
her anında yansıyorum sanırım.
Kısacası, bazen içine kapanık bir çocuk gibi masum
ve sessiz, bazen çok derin ama
İstenildiğinde anlaşılır, her zaman çok sabırlı ve direnen, genel olarak tanıdıkça sevilen ve gerçek
anlamı ile anlaşılabilen birisiyimdir.
Sizce yetişmekte olan genç klarinetçiler
hangi klarinet eserlerini hangi yorumculardan dinlemeliler?
A.K: Ben açıkçası çeşitlilik taraftarıyım. Dünyada
bugün, birçok virtüöz diyebileceğim çok sayıda
klarinet sanatçısı bulunuyor. Kimisini kayıtlardan
veya internet ortamından dinleyebiliyoruz, kimisini
A.K:
yazılmış ve yazılıyor olan, bence dinlemenin yanı
sıra klasik, romantik veya modern eser diye ayırt
etmeden, çalabildikleri, öğrenebildikleri kadar çok
eser öğrenmelerini tavsiye ederim. Kendi kütüphanelerinin zenginliği ve müzisyenliklerinin sınırlarını
genişletmeleri açısından bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Klasik müziğin dışında ne tarz müzik
dinlersiniz?
A.K: Açıkçası klasik müzik kadar çok dinlediğim,
hatta son 4–5 yıldır daha da fazla dinlediğim bir
müzik çeşidi var, o da Jazz müziktir…
ise ancak sahnede dinleyebilme imkânımız oluyor.
Bence genç müzisyenler olabildiğince fazla yorum
dinlemeliler ki, her farklı yorumdan sonra, kendilerine ait yorumlarının nasıl olması gerektiği tam
olarak kafalarında şekillenebilsin. Ancak başka bir
yönü de var tabii ki. Mesela lisans eğitimimin son
yıllarından itibaren ben çok fazla klarinet müziği
dinlememeye çalıştım. Çünkü insan etkilenebiliyor
dinlediği, beğendiği yorumlardan ve sonrasında bilinçsizce de olsa çalışına kopya misali yapıştırabiliyor bu yorumlardan bazılarını. O yüzden sadece hiç
bilmediğim bir eser çalıyorsam tek seferlik dinlemeyi tercih ediyorum artık. Genç müzisyenlere de belli
bir aşamadan sonra bunu tavsiye edebilirim.
Eserlere gelince; o kadar çok eser var ki klarinet için
Türkiye’deki klarinet eğitimini nasıl değerlendiriyorsunuz? (Ör: Ekol olarak)
A.K: Benim düşüncem aslında beni de üzüyor;
ancak Türkiye’de ekol olarak net bir tarz maalesef
hiçbir şehrimizde oturtulmuş diyemiyorum. Bir bakıyorsunuz bir müzisyen C. M. Von Weber in bir
eserini A. Copland gibi seslendirirken bir diğeri tam
tersini yapıyor. Enstrümanı tutuşu, ağız pozisyonu,
beden dili Fransız ekolü gibi derken, çalışı Rus–Alman karışımı bir ekol gibi duyuluyor. Bu biraz da
ülkemizdeki klasik müzik öğretmenlerimizin eksikliklerinden veya öğrenciler ile yeterince düzgün
ve planlı çalışmalar yapılmamasından ve birazcık
da bilinçsiz çalışmadan kaynaklanıyor sanıyorum.
Hâlbuki bu hatalarımızı ve eksikliklerimizi düzeltsek
müzikal anlamda çok başarılı olabiliriz. Ülkemizdeki
müziğe “gerçek” anlamda yetenekli kişi sayısı dün-
Orkestra içinde tüm nefesli sazların “soloist” olarak düşünüldüğünü göz önünde bulundurur,
klarinetin de nefesli sazlar içinde gerek ses rengi,
gerek teknik kapasitesi ve ses genişliği gerekse de
çok kıvrak ve hızlı ama istenildiğinde de çok ağır,
derinden ve tutkulu çalınabilinen bir enstrüman olduğunu düşünürsek, yeri ve önemi oldukça büyüktür diye düşünüyorum.
Türkiye’deki
dinlersiniz?
klarinetçilerden
kimleri
A.K: Şu anda aktif olarak çalan ve benim son derece beğendiğim iki klarinet sanatçısı var; Ferhat Göksel (Ankara Devlet Opera ve Balesi) ve Nusret İspir
(Bilkent Senfoni Orkestrası)dir.
Hüsnü şenlendiriciyi klarinet sanatçısı
olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
A.K: Kendisini tarzı ile fark yaratan bir klarinetçi
olarak beğeniyorum. Çalışında alaturka, jazz ve pop
müzik üçlemesini güzel bir şekilde harmanlıyor ve
ayrıca teknik kapasite ve hissiyat olarak da çok yetenekli bir klarinetçi olduğunu düşünüyorum.
Yeni projelerinizden bahseder misiniz?
A.K: Solistik olarak bu 2011 ve 2012 yıllarında,
Türkiye ve yurt dışında; özellikle Londra, Fransa ve
Viyana’ da bazı konserler olacak. Son bir yıldır olduğu gibi, orkestra sanatçısı olarak Grup şefliğini
sürdürdüğüm, Şef Sera Tokay’ın kurduğu “Tokay
Oda Filarmoni” orkestrasının konserlerine ağırlık
vereceğim. Ayrıca Türkiye’de Ankara ve İstanbul’daki Klarinet öğretmenliği çalışmalarıma da aralıksız
devam edeceğim.
23
Ocak - Şubat 2011
Özgeçmiş
And Karabacak
1981 yılında Edirne’ de doğan And Karabacak, 1992 yılında ilk
müzik öğrenimine T. Ü. Devlet Konservatuarı’ nda Klarinet sanat
dalında “ Oktay Bagırov” ile başlamıştır. Orta ve Lise eğitimini
burada tamamladıktan sonra 1998 yılında Bilkent Üniversitesi,
Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi’ nin açtığı Lisans sınavını kazanarak tam burslu öğrenci statüsünde kabul edilmiştir. 1998
– 2003 yılları arasında önce “Igor ABRAMOV” daha sonra da
“Vladimir ZVEREV” ile çalışmıştır ve 2003 yılında buradan mezun olduktan sonra 2004 yılında Yüksek Lisans eğitimine yine
Bilkent Üniversitesi’ nde “Vladimir ZVEREV” ile başlamış ve
2006 Haziran ayında yüksek onur dercesi ile mezun olmuştur.
Müzik yaşamına başladığı günden bu yana birçok başarı elde
eden sanatçı; 1992 – 1998 yılları arasında “TRT” televizyonunda
resital programı, “Ataköy Rotary Klübü-Yılın Genç Müzisyeni Yarışması” nefesli sazlar birinciliği, İstanbul-Beyoğlu / Aksanat’ ta
solo konser, 1996 yılında Bulgaristan’ ın Haskova kentinde düzenlenen Müzik Festivalinde W.A. Mozart’ ın Klarinet konçertosunun seslendirilmesi, Edirne’ de birçok solo ve oda müziği konserinin yanı sıra 1998 Mayıs ayında “İ.D.S.O” eşliğinde C.M.von
WEBER’ in 1. Klarinet konçertosunu seslendirmesi gibi birçok
etkinlikte bulunmuştur. Bilkent’ te geçirdiği yıllar içerisinde de
yoğun etkinliklerde bulunan sanatçı 1998 – 2006 yılları arasında; birçok resital, oda müziği, orkestra ve solo konserler vermiş;
Bilkent Senfoni Orkestrası ve Bilkent Gençlik Senfoni Orkestrası’
nda 1. , 2. ve Mib Klarinet çalarak çok sayıda konserde görev
almış, Anadolu Turnesi, Eskişehir Müzik Festivali ve İspanya’ nın
Murcia kentinde düzenlenen Uluslararası Gençlik Orkestraları
Müzik Festivaline katılmış ve “Mischa MAISKY” , “Jean-Philippe
COLLARD” gibi solistlere eşlik etmiştir. 2001 yılında “B.G.S.O” ile
WEBER Klarinet konçertosu, ”İ.D.S.O” ile 2003 yılı 31 Ocak ve
1 Şubat tarihlerinde “A. COPLAND” ın Klarinet konçertosunu ve
2004 Mayıs ayında Konya’ da Selçuk Üniversitesi Bahar Festivali kapanış konserinde Başkent Oda orkestrası ile W.A. MOZART
klarinet konçertosunu seslendirmiştir.Selçuk Oda Orkestrası
ve Başkent Oda Orkestrası ile de iyi ilişkiler içinde olan sanatçı, önemli konserlerde hem solist hem de orkestra üyesi olarak
görevler almıştır.Ayrıca Bilkent Üniversitesi MSSF kompozisyon
bölümü öğrencilerinin konserlerine katkıda bulunmak amacı ile
bugüne kadar birçok eserin ilk seslendirilişini gerçekleştirmiştir.
2006 yılında, dünyaca ünlü Royal College of Music – London’ ın
sınavına giren And Karabacak, okula başarı ile kabul edilmiş ve
burada kendisinin ikinci yüksek eğitim diploması olan Master of
Music –Postgraduate in Performance eğitimine, başta Borusan
Asım Kocabıyık Vakfı, Dr. Nejat F. Eczacıbaşı Vakfı ve Londra’
daki sayısız Türk ve İngiliz sanatseverin verdiği burslar ve yaptıkları katkılar ile başlamıştır. Londra’ da yaşadığı dönem içerisinde
birçok resital, oda müziği ve orkestra konserleri veren sanatçı,
RCM Symphony’ de, okulun 125. kuruluş yıldönümü konser serilerinde çalmış, tüm okul kapsamında düzenlenen konçerto yarışmasını kazanmış, İskoçya’ da Royal Scottish Academy of Music
– Glasgow’ da özel konser vermiş, birçok ünlü müzisyenle birlikte çalışma ortamı ve dünyaca ünlü London Symphony Orkestrasında 2008 ve 2009 Ocak ayında özel konserlerde çalma fırsatı
bulmuştur. Ayrıca Maximiliano Martin (2007), Alessandro Carbonare (2008) ve Pascal Moragues (2007,2009) gibi dünyaca
ünlü klarinet virtüözlerinin Master Class’ larında çalmış, ayrıca
kendisi 2008 haziranında Yeni Zelanda Konservatuarı öğrencileri ile hocası Prof. Janet Hilton’ la birlikte Video Konferans Sistemi
ile bir Master Class yapmıştır. Mart 2009’ da Londra’ nın ünlü
konser mekanlarından St. James’s Piccadilly Church’ te büyük
bir resital vermiş ve Mayıs 2009 da Londra Türk Konsolosluğu’
nda bazı devlet adamlarının ve Türkiye Avrupa Birliği Baş Müzakerecisi Sn. Egemen Bağış’ ın da katıldığı önemli bir resitalde
değerli müzisyenler Christpher Stockes ve Tülay Uyar ile birlikte
bir konser vermiştir. Bugüne kadar birlikte çalıştığı birçok ünlü
orkestra şefleri arasında; Valery GERGIEV, Martin ANDRE, Jacques MERCIER, Emil TABAKOV, Gürer AYKAL, Emil TABAKOV,
Rengim GÖKMEN, Nezih SEÇKİN, Avi OSTROWSKY, Ari RASILAINEN, Erol ERDİNÇ, Mahir ÇAKAR, Christian SIMONIS, Howard
GRIFFITHS, Israel YINON, Karl Anton RICKENBACHER, Erhan
TORLULAR ve Orhun ORHON gibi isimler bulunmaktadır.
Royal College of Music’ teki eğitimini 2009 Haziran’ında tamamlayan And Karabacak, Türkiye’ ye döndükten sonra Türkiye’ de
ve Londra’ da solo-orkestra konserleri ve çeşitli etkinlikler gerçekleştirmeye başlamıştır. Bu kısa süreç içerisinde Tokay Oda
Filarmoni’ de 1. klarinet olarak görev almaya başlayan sanatçı,
İstanbul’ da bir düzine ustalık kursu ve Borusan Quartet
ile bir solo konser vermiş, 9 Şubat 2010’ da Borusan
İstanbul Filarmoni Orkestra’ sı eşliğinde ve Şef Sayın
Gürer Aykal yönetiminde C. Maria von WEBER’ in 1.
Klarinet Konçertosunu, Konuk Şef Projesi kapsamında Cem YILMAZ’ ın konuk şef olarak katıldığı
etkinlikte, Lütfü Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’ nda
seslendirmiştir.
And Karabacağın yakın zamanda gerçekleştireceği etkinlikler arasında, Nisan 2010 ayı içerisinde İstanbul’ da Yedi
Tepe Üniversitesi’ nde bir solo resital ve Tokay Oda Filarmoni ile Şef Sayın Sera Tokay yönetiminde, 19 Nisan 2010 tarihinde İş Sanat Konser Salonu’ nda
Solist olarak katıldığı konser ve Eylül 2010’
de yine aynı orkestra ile yapılan “ParisFransa” konser turnesi bulunmaktadır.
Neden sanat yaşamınıza İngiltere’de devam etmediniz?
A.K: Eğitimim esnasında ve tamamladıktan sonra-
ki süreçte gördüğüm şu oldu; İngiltere yapmak istediklerinizi gerçekleştirebilmek için hem çok fazla
imkânlara sahip ve kolaylıkları olan, aynı zamanda
da çok zor bir ülke. Kolaylığı ve şansı, çok fazla seçeneğin olması ve sanatla iç içe bir hayat, birçok
kişinin klasik müziğe değer verdiği bir ülke olması;
zorluğu ise müzikte bazı mevkilerde milliyetçiliğin
veya politikanın etkili olduğu, aynı zamanda da yaşam açısından çok pahalı bir ülke olmasıdır.
Tüm bu etkenler bir araya geldiğinde, o dönemde
orada kalmam pek uygun olmadı. Ancak bu İngiltere’ ye, başka bir Avrupa ülkesine veya Amerika’ya
tekrar gitmeyeceğim anlamına gelmiyor. Keza, şu
an
yurt
dışı için yeni projeler üretmekteyim.
Yakın zamanda haberlerini
alırsınız mutlaka.
Ta k ı n t ı l a r ı n ı z
var mıdır?
A.K: En büyük
takıntım; eğer
müzik ile ilgili konuşacak
olursam
(ki
bu
diyeceğim özelliğim
hayatım için
de geçerlidir)
oldukça
detaycı, ince düşünen,
bir işi yaptığımda
veya bir eseri
icra ederken yapabileceğimin en iyisini yapma uğruna aynı ölçü içindeki iki notayı bile sayısız kere,
istediğim şekilde olana kadar tekrar etme gibi bir
takıntım var. Maalesef, üstün körü, nasılsa olur
mantığı ile bir türlü hareket edemiyorum.
Unutmadan bir de hissiyat takıntım vardır. Ruhsuz
çalamam asla, hissetmem lazım. Ruhsuz çalınan hiçbir şeyi de dinleyemem, ruhsuz çalanları da…
Hobilerinizden biraz bahseder misiniz?
A.K: Her insanda olan klasik hobilerin (yüzmek,
masa tenisi oynamak, bisiklet sürmek, sinemaya
gitmek, kitap okumak vs.) dışında, benim en büyük
hobim değişik enstrümanları çalmayı öğrenmektir. Mesela son iki yılda saksafon ailesinin hemen
hemen hepsini, ayrıca az da olsa yanflüt çalmasını kendi kendime öğrenmeye başladım. Bir de jazz
müzik çalıyorum yıllardır kendi çapımda ve inanın
en büyük zevklerimden ve hobilerimden birisi diyebilirim. Her müzisyene tavsiye ederim!
Sizin müzikalitenizi besleyen şey nedir?
A.K: Hayatım ve yaşadığım her şey diyebilirim. Ve
yaşamımın içinde olan her bireyin bende bıraktığı
izler…
Müzisyen olmasaydınız hangi mesleği
seçerdiniz?
A.K: El işi, el becerisi gerektiren her işi çok iyi
yapabilirim sanırım. Dostlarım, maharetli ellerim
olduğunu söylerler. Ama spesifik bir şey olması gerekiyorsa, Lüthiye (Enstrüman tamirciliği) işini yapabilirdim ki son 10 yıldır zaten yapıyorum.
Klarinetin dışında hangi enstrümanı çalmak istersiniz?
A.K: Kesinlikle Piano!!! Çünkü şu anda da çalıyorum ve çok seviyorum!
Müzisyen olarak kimleri dinlersiniz, sizin müziğinizi etkileyen
yaşayan sanatçılar kimlerdir?
25
Ocak - Şubat 2011
tamamen metal gövdeden üretilen klarinet çeşididir.
Klasik klarinet ise ağırlıklı olarak abanoz ağacından
yapılır ve sadece mekanizması metal alaşım üzerine
gümüş veya altın kaplama gibi seçeneklerle üretilir.
Kullandığınız çalgının tam künyesini öğrenebilir miyiz?
A.K: Klasik müzik bestecilerinden en sevdikle-
rim sırası ile Rachmaninov, Ravel, Shostakovich
ve Brahms’ tır. Ancak tabiî ki de saymadığım daha
birçok besteci var beğendiğim. Jazz müzikte ise yorumcu olarak iki ilahım vardır. Onlar da Dianne Reeves ve Kurt Elling’tir.
A.K: İçindeki düzgün, olgun ve oturaklı, aynı zamanda da büyük tutku ile yaşama bağlanmış kişiliğini sanatına en saf ve gerçekçi hali ile yansıtabilmesidir bence.
Türkiye’de klasik müzik sanatçısı olmayı
Luthiyeliğe nasıl başladınız?
Sanat sizce nedir? Sanatta bütünlük kavramı hakkında yorumunuz nedir?
A.K: Edirne’ de konservatuardayken enstrümanla-
A.K: Aslında sanat hayatın içindeki, doğaya ve in-
A.K: Hedeflerini her zaman büyük tutsunlar ve
öz anlatmam gerekiyor.
A.K:
Orada hiçbir yadırgama veya tepki görmedim. Aksine konserlerimi çok şaşırmış gözlerle beğenerek dinlediler. Birçoğundan da genelde hep
olumlu eleştiriler almışımdır.
İngilizleri müzikal açıdan nasıl değerlendiriyorsunuz?
A.K: Nefesli sazlar açısından konuşursam, bireysel
yani solistik açıdan çok parlak olmamakla birlikte,
topluluk işlerinde (Oda müziği ve Orkestra) muazzam bir şekilde başarılılar diyebilirim. Ancak yaylı
sazlar ve Brass (bakır nefesli sazlar )larda bireysel
olarak ta çok ama çok başarılılar!
Sizce bir sanatçıyı sanatçı yapan en
önemli özelliği nedir?
Borusan Quartet’le olan projelerinizden
biraz bahseder misiniz?
A.K: Çok ama çok zor… Maalesef, bu kadar kısa ve
biraz anlatır mısınız?
Sizi bir Türk Klarinet Sanatçısı olarak İngilizler nasıl karşılıyorlardı?
“Prestige” modeli çiftli set (Si b ve La Klarinet) kullanıyorum.
A.K: Borusan Quartet ile geçen sene Mozart Klarinet Kentet’ ini İstanbul’ da seslendirdik. Önümüzdeki sezon için de yeni projeler düşünüyorum; ancak
şu anda proje ve plan aşamasında.
Genç klarinetçilere tavsiyeleriniz nelerdir?
unutmasınlar ki yükselmek için en çok ihtiyaçları
olan şeylerin başında istemek, inanmak ve bu işin
peşini bırakmamak geliyor. Fedakârlık da en önemli
şeylerden birisi. Belki kaba bir tabir olacak ama gerçek müzisyen, asla at gözlüğü takmayandır.
A.K: Fransız üretimi “ Buffet Crampon “ marka,
rımız bozulduğunda genelde tamir için hep enstrümanlarımızı İstanbul’a götürmek zorunda kalırdık.
Bir gün klarinetim bozulmuştu ve kendim tamir
etmeyi denedim ve çok başarılı sonuç aldım. Daha
sonra bu sıklaştı, müzisyen arkadaşlarımın enstrümanlarını da tamir etmeye başladım ve hatta tüm
tahta nefesli sazların her türlü bakım ve onarımını
yapabilecek kapasiteye geldim. Ama işin özünde bu
benim için büyük bir hobi gibi aslında.
Edirne’den hep iyi klarnetçilerin çıkmasının sizce bir nedeni var mı? Gırnata denilen enstrümanla klarinet aynı şey mi?
A.K: Sadece klarinet konusu değil, Trakya insanının müziğe doğuştan bir yetenekleri var sanırım.
Ancak Edirne Devlet Konservatuarı’ndan çok sayıda iyi klarinetçi çıkmasının asıl sebebi, zamanında
oradaki klarinet hocamız Oktay Bagırov’ un benim
ve sonraki dönemlerdeki öğrencilerin başlangıç temellerini çok iyi atmasından kaynaklanıyor olabilir.
Gırnata Türk üretimi “Sol Klarinet” dediğimiz, temeli
sana ait her şeyin yansıtılış şeklidir bence. Nasıl doğanın veya hayatın devamı için bütünlük gerekiyorsa, sanatın her dalının icrası için de bu bütünlüğün
sağlanması ve kitlelere ulaşması gerekiyor. Bu sanatın değerinin gerçek anlamda verebilmek açısından
son derece önemlidir.
En çok sevdiğiniz besteci kimdir ve neden?
A.K: Sergei Rachmaninov. Çünkü müziğinin içinde
bence yaşamın kendisi saklı! Armonilerinden tutun,
düzenleniş ve besteleniş şekline, yarattığı tarzdan,
tüm duygusallığına kadar kesinlikle kusursuza yakın bir müziği var Rachmaninov’ un. Bu yüzden
bana çok hitap ediyor.
Çağdaş müzikteki klarnetin kullanımından biraz bahseder misiniz?
A.K: Aslında klarinet çağdaş müziği belki de en iyi
yansıtabilen enstrümanlardan birisi. Yapabildiğiniz
efektlerin, kullanabileceğiniz gerek nüans gerekse
ajelite bakımından sınırı çok geniş olduğundan dolayı klarinet günümüzde çağdaş müzikte en çok tercih edilen enstrümanlardan birisi haline geldi.
Müzikte hangi dönemleri yorumlamayı
seviyorsunuz ve neden?
A.K: Romantik dönemi çok severim hissettirdiklerinden dolayı; ama efektif çalma bakımından empresyonist bestecileri ve çağdaş bestecileri de çok
büyük bir zevkle icra ederim.
Borusan Filarmoni ve Cem Yılmaz konseri hakkındaki düşüncelerini alabilir
miyiz? Sizce Cem Yılmaz orkestrayı nasıl
yönetti?
A.K: Aslında hem çok şaşırdım hem de şaşırmadım. Çünkü Cem Yılmaz’ın her ne kadar orkestra
yönetmeyi başarıp başaramayacağından şüphem
olsa da başta, aslında çok zeki, işini iyi yapan ve
araştırmacı bir kişiliğe sahip olan büyük bir yetenek
olduğunu düşündüğümde de bu kadar başarılı bir
konser çıkaracağını tahmin etmek benim için çok
da zor olmadı.
Bu konser ise, bence Borusan Kültür Sanat’ın yıllardır sürdürdüğü ve genç yeteneklere yurt dışı için
burs olanağı sağlayan “Konuk Şef” projesinin geleceği açısından çok ama çok iyi bir seçimdi. Çünkü
Sayın Cem Yılmaz’ın aracılığı ile bu proje çok daha
büyük kitlelere ulaştı ve reklamı çok iyi yapıldığı
için bundan sonraki yıllarda bu projeye ve gençlere
burs sağlamak için atılacak tüm adımlara çok büyük
katkısı oldu.
Deniz Demirci
Ocak Ayı Röportajı