Deniz Demirci
Transkript
Deniz Demirci
7 Yorum Ocak - Şubat 2011 ile başlar, koro dinlenmededir. Duygusal, ezgisel hatlarla örülmüş bir bölümdür. Altıncı bölümde trajik, gerilim dolu bir atmosfer yaratılır. Psikolojik olarak umutsuzluk hissedilir. Bas ve tenor solo, orkestranın alevlerini yansıtan figürlerinin fonunda, art arda kanon şeklinde sunulur; sopranonun ve altonun seslendirdiği yakarış duası çarpıcı bir tezatlık oluşturur. Gelişim bölümünde ise dinamizm kendini yavaş yavaş sakinliğe bırakır. Yeri gelmişken, Bilkent Senfoni Orkestrası gibi değerli bir orkestranın kaç dönemdir Soprano Naira Abrahamyan ve Tenor Daniel Magdal ile sürekli çalışıyor olmaları da dikkatimi çekti doğrusu. “Lacrimosa”, Requiem’in trajik doruğudur ve bence en güzel bölümüdür. Bu bölümü dinlerken insan Mozart’ın derin acısını hisseder ve ölümü anlatışını fark eder. Sonra adak bölümleri başlar. Birinci bölümün tematik malzemeleri üzerine kurulmuş koro kısmının tekrarıyla eser gergin ve dramatik tarzda sona erer. Deniz Demirci Mozart Bilkent’te... BİLKENT SENFONİ ORKESTRASI 18 ARALIK CUMARTESİ 2010 “Requiem “, KV.626 W.A.Mozart Şef Klaus Weise Kültür ve Turizm Bakanlığı Ankara Devlet Çoksesli Korosu Koro Şefi Cem’i Can Deliorman Soprano Naira Abrahamyan Mezzo Soprano Aylin Ateş Tenor Daniel Magdal Bas Tuncay Kurtoğlu W.A.MOZART “REQUİEM”, KV. 626 ( Ölüm Duası) I. Introitus – Kyrie( Efendimiz bizi bağışla) II. Dies irae (Hüküm Günü) III. Tuba mirum ( Boru Çağrısı) IV. Rex tremendae majestatis V.Recordare, Jesu pie VI. Confutatis ( Lanetlenmişler alevlere teslim edildiğinde…) VII. Lacrimosa (Gözyaşı) VIII. Domine Jesu Christe (Adak Bölümleri) IX. Hostias X.Sanctus XI. Benedictus XII. Agnus Dei (Tüm dünyanın günahını yüklenen Tanrı Kzusu) Geçen günlerde ölüm yıl dönümünü andığımız, tüm senfoni ve operalarda eserlerinin her yıl defalarca çalınan dahi bestecimiz W.A.Mozart’ın ölümü anlatan ölümsüz eseri “Requiem’ini” konu almaktayız. Mozart’ın ölüm döşeğinde, son dakikalarına kadar yazdığı, tamamlayamadan taslaklarını bıraktığı Requiem’in gizemli bir ortamda ısmarlanışı günümüze dek tiyatro oyunlarına ve sinema filmlerine çekici bir konu oluşturmuştur. Gerçekte Rimsky Korsakof’un Mozart ve Salieri adlı operasında yakıştırıldığı gibi Mozart, can düşmanı besteci Salieri tarafından zehirlenmemiştir. Patronunun adını gizli tutan bir haberci, Requiem’in bestelenme sürecini gelip gidip izler, ona göre ödeme yapar. Bu gizli patronun, büyük olasılıkla Kont Walsegg Stuppach olduğu sanılmaktadır. Stuppach, hemen Mozart’ın ardından ölen karısı için bu Requiem’i kendi bestesiymiş gibi yönetir. Halen Stuppach’ın Viyana’daki kütüphanesinde Mozart’ın Requiem notalarının Stuppach imzalı kopyaları olduğu bilinmektedir. Mozart yaşamının sonunda yalnızlık ve umutsuzluk içindeyken aslında kısa bir süre sonra öleceğini biliyor gibiydi. Requiem’i kısmen de kendi ölüm müziği olarak yazdığı anlamına geliyordu. Mozart’ın yapıtlarının çoğunda var olan karanlık bir ruh hali ve trajik nitelik üzerine çok düşünülmüştür. Bu nitelik Mozart’ta minör tonlarıyla verilmektedir. Don Juan ve Requiem re minör tonundadır ve her ikisinin de konusu ölümdür. Requiem, Katolik kilisesinde geleneksel Latin metninde söylenen “ağıt” missasıdır. Requiem’in anlatım gücü, duygu akımı ve büyüsünden etkilenmeyen dinleyici yoktur. Keder, korku, umutsuzluk, huzur ve sevgi özlemi eserin içeriğini oluşturan konulardır. Reqiem, büyük senfoni orkestrası, koro ve solistler için yazılmış, 12 bölümden oluşan bir yapıttır. Adagio tempoda önce orkestra fagot ve klarnet eşliğinde sonra koroda keder dolu bir temayla başlar. Bu arada Bilkent Senfoni Orkestrası’nda sürekli birinci klarneti çalan Nusret İspir’in bu konserde ikinci klarnet çalması şefin isteği olsa gerek… Mozart döneminde ikili orkestrasyon kullanıldığı için koroya eşlik eden tahta üflemeliler ister istemez yetersiz kaldı. Allegro, ikili füg biçiminde yazılmış hızlı, dinamik, heyecan dolu müziktir. İkinci bölüm dehşet verici, korkunç duyguları yansıtan bir tablo gibidir. Üçüncü bölüm değerli Bas Tuncay Kurtoğlu’na eşlik eden trombonun seslenişiyle başlar. Sanatçımız, mükemmel tekniğini, eserin yorumuna en uygun şekilde kullanarak dinleyenleri derinden etkiledi. Ferah, huzur dolu sakin müzik, önceki bölümlerin sert, gergin ortamını giderir ve lirik ara müziği gibi duyulur. Dördüncü bölüm eserin en dramatik bölümlerindendir. Koro ve orkestranın gergin seslenişinde, umutsuzluk feryadı ve derin duyguları yansıtan müzik işitilir. Beşinci bölüm klarnet ve çello Bilkent Senfoni Orkestrası “Requiem’i” dönemin stil özelliklerine uygun bir şekilde çaldı. Genel olarak, orkestra piyanolarında gayet iyi olup solistlere eşlik ederken başarılıydılar, koro eşliğinde ise ses olarak biraz güçsüz kaldılar. Devlet Çok Sesli Korosu için, Türkiye standartlarında iyi bir koro diyebilirim. Koronun nüanslarında biraz fazla fortelere ve efektlere rastladım diyebilirim. Koronun balance konusunda çok iyi olmadığını düşünüyorum. Solistler kendi sololarında eminim yapabildiklerinin en iyisini yaptılar; ayrıca düetlerinde de başarılıydılar. Buradan tüm bölüm aralarında alkışlamak isteyen sevgili klasik müzik dinleyicilerine de bir önerim olacak; lütfen size verilen broşürlerdeki eser programına konserlerden önce bir göz atmanızı tüm içtenliğimle tavsiye ediyorum. Sonat, konçerto veya senfoni gibi çok bölümlü klasik müzik eserlerin bölüm aralarında alkışlanmaz. Mozart din konusunda bağnazlıktan uzak, kalıplardan arınmış bir bestecidir. Hiçbir zaman kilise bestecisi olarak sınıflanamaz. Requiem’de yarattığı kutsal ortam, yine de bir tapınma töreni havasında değildir. Ölüme bir dost gözüyle bakar; insanın en yakın ve gerçek dostu olarak yaklaşır. Hasta yatağındaki Mozart, eserini bitiremeden 5 9 Aralık 1791’de öldü. Karısı, baldızı Sophie ve öğrencisi Franz Süssmayr başındaydı. Sophie’den Constanze’yle ilgilenmesini istemiş, Süssmayr’e de Requiem’i nasıl tamamlanacağını anlatmıştı. Mozart son soluğunda Lacrimosa’yı( Gözyaşı bölümünü) yazmaktadır. Mozart son ana kadar Requiem’i sayıkladı. Honneger: “Mozart müzik demektir.” Beethoven: “Yaşamım boyunca, kendimi Mozart’ın büyük hayranları arasında gördüm ve son nefesime kadar da böyle kalacağım.” Nietzsche: “Güneşe ve güneye, berrak, masum ve zararsız Mozart’ın mutluluğuna gereksinmem var.” Goethe: “Müzik yeteneği kendisini çok erken gösterebilen bir çağrıdır. Çünkü doğuştan vardır. İçseldir. Dıştan gelen besiyle yaşamdan alınan deneyimlere pek fazla gereksinimi yoktur. Bununla beraber Mozart’ın kişiliği, açıklanamayacak bir mucizedir. İlahi güçler, her yerde harikalar yaratmaya nereden, nasıl olanak bulsunlar? Bizi şaşkınlığa uğratan ve düşündüren, akıl erdiremediğimiz ve nereden geldiklerini hiç bilmediğimiz bu güçlerin, bu üstün kişiliklerde deneyimlerini arasıra göstermeleridir. “Mozart, Don Juan’ı besteledi” diye bir cümle kurulabilir mi? Bestelemek, kompozisyon… Ortaya çıkan sanki bir dilim pasta ya da bisküvi. Biraz un, biraz şeker ve yumurta karışımı… Ruhtan gelen bir yaratıştır, ortaya çıkan. Hem parçalarında, hem de bütüne varmada. Hepsi de tek bir ruhun dökümünden ve yaşamın verdiği soluktan canlandırılmıştır. Ve yaratıcı, hiçbir şekilde zorlamadan, yarattığını deneyimden geçirmeden, parçalamadan, sadece o iblis ruhun dürtüsünü dinlemek ve uygulamaya geçirmek zorunluluğunu duymaktadır.” Albüm Ocak - Şubat 2011 Sizin İçin Seçtik... Değerli okuyucularımız, bu sayımızdan itibaren sizlere çeşitli bestecilerin eserlerinin ülkemizde bulabileceğiniz farklı yorumculardan kayıtlarını tavsiye edeceğim. İlginç kayıtlar, ünlü yorumcular, başyapıtlar gibi uzayıp giden klasik müzik kayıtlarında sizlerle beraber olacağız. Tavsiyelerim, profesyonel bir müzisyen olmaktan ziyade , sadece profesyonel bir dinleyici olarak yer alacaktır. Tabii ki ülkemizde rahatlıkla edinebileceğiniz albümler olmasına da özen göstermek gerekir. yola da ise Yuri Gandelsman yer almış. Sharon ile Gandelsman her ne kadar uyumlu iseler, orkestra bir o kadar konuya sonradan katılmışcasına geri planda kalmış. Fakat, özellikle ikinci bölümdeki o muhteşem ezgide solistler oldukça başarılı. Bence sadece solistler için bile bu albüm edinilebilir. Ayrıca bu albümde bestecinin bir diğer eseri olan 203 Köchel sayılı Re Majör tondaki Orkestra için Serenatı yer almakta. Sizlere bu sayımızda bahsetmek istediğim eser Mozart’a ait bir başyapıt : Keman , Viyola ve Orkestra için 364 Köchel sayılı Mi bemol Majör Senfonik Konçertant (Sinfonia Concertante for Violin , Viola & Orchestra in E flat , KV 464). Başyapıt , çünkü bu eser ile Barok Dönem’in concerto grosso stilinden klasik tarza geçiş sağlanabilmiş (Teşekkürler Mozart!). Haendel , Bach ve Hindemith gibi barok dönem bestecierinin concertante stilinden konçerto stiline geçişte , bu eser Beethoven ve Brhams’a öncülük etmiş. Beethoven’ın Üçlü Konçertosu ve Brhams’ın ikili Konçertosu bu eser ile doğmuş diyebiliriz. Mozart’ın Senfonik Konçertant’ını dinleyebileceğimiz diğer albüm , 1993 yılında UPR Classics tarafından ülkemizde gerçekleştirilmiş bir kayıt. Gürer Aykal yönetimindeki Ankara Oda Orkestrası’na ; dünyaca ünlü keman virtözümüz Suna Kan ve viyolada Ruşen Güneş eşlik etmiş. Bana göre bu albümün arşivimde yer almasının nedenlerinden biri , eserde solist ve şefin ayrı kişiler olması. Böylece solistler ve orkestrayı uyum içerisinde dinleyebiliyorsunuz. Üstelik Suna Kan dinlemek isteyenler için de iyi bir çalışma : Hem başarılı bir kayıt hem de Suna Kan’dan Mozart eseri dinliyorsunuz. Albümde Mozartın Keman ve Viyola için 1. ve 2. Duoları da yer almakta. (KV 423 ve KV 424) Albümleri kıyaslamadan önce eserin meydana geldiği döneme kısaca bakarsak ; Mozart 1779’un bahar aylarında Salzburg’da Kilise Orgcusu (Kapelmayster) görevine getirildiğinde keman konçertolarını yazalı beş yıl olmuş. Yani bestecinin yaylı çalgılar alanında doruk noktasında olduğunu söylemek mümkün. Zaten Senfonik Konçertant’ın birinci bölümünün başlığından da anlaşılabilir: Allegro maestoso. Yani ustalıkla oluşturulmuş, görkemli bir bölüm. Yaylı çalgılara, özellikle viyolaya ayrı bir önem veren Mozart, bu yapıtta viyola partilerinin yarım ses daha pes (Re Majör tonda) çalınmasını not düşmüş. Böylec , solo viyolanın orkestradaki diğer viyolalardan da ayırt edilebilmesini sağlamış. Sizlere tavsiye edeceğim ilk albü , Columns Classics’den 1996 yılında gerçekleştirilmiş bir kayıt. Gil Sharo; Amati Chamber Orkestrası’nı yönetmekle birlikte, solist keman olarak eşlik etmiş. Vi- Sizlere tavsiye edeceğim son albüm , EMI Classics’in 1977 yılında gerçekleştirdiği bir kayıt. Rus asıllı keman virtozü Vladimir Spivakov aynı zamanda İngiliz Oda Orkestrası’nı yönetmiş. Eserde dünyaca ünlü İsrail asıllı Yuri Bashmet , viyolası ile eşlik etmiş. Yazıda Adı Geçen Albümler : - Columns Classics Albüm Adı : W.A.Mozart / Sinfonia Concertante & Serenade in D Amati Chamber Orchestra Columns Classics 1996 DDD Seri No : 555001 - UPR Classics Albüm Adı : Mozart : Sinfonia Concertante & Two Duos Ankara Chamber Orkestra / Gürer Aykal UPR Classics Seri No : UP 94003 DDD - EMI Classics Albüm Adı : Mozart : Violin Concertos – Sinfonia Concertante English Chamber Orchestra EMI Classics Seri No : 7243 5 86528 2 6 ADD 2CD 21 KLARİNET SANATÇISI And Karabacak Röportaj Ocak - Şubat 2011 Olacağının En İyisi Olmak İçin... Bize biraz kendi gözünüzden Karabacak’ı ” anlatır mısınız? yadaki çoğu ülkeden çok ama çok daha fazla ve yüksek seviyede. Onlarla aramızdaki fark ise onların son derece planlı, disiplinli, yanlışı minimum seviyede tutarak çalışmaları ve yaptıkları işin hakkını vermek istemeleridir. “And Klarnetin orkestradaki yeri ve önemi sizce nedir? And Karabacak: Ailemde annemden sonraki ilk müzikle ilgilenen ve profesyonel olarak eğitim alan kişiyim. Müziğin eksik olmadığı bir ailede büyüdüm diyebilirim. Mesela, küçüklüğümde annem beni klasik müzik plakları dinleterek uyuturmuş. Ama buna rağmen müziğe ilk adım atışım bir Anadolu Lisesi Sınavı iptali sonucunda gerçekleştiyse de bazen insan kaderine saygı duymayı bilmeli diyorum kendi kendime. Konservatuar giriş sınavına hazırlanırken annemin bir sözü vardı hiç unutmam: “Müzik öyle bir şeydir ki, olacağının en iyisi olmak için başlamalısın, ya da hiç yapmamalısın! Aksi takdirde bu yüce sanatın içinde kaybolup gidersin.” demişti. Ne kadar doğru söylediğini anlamam uzun sürmedi. Müzik benim için hep var olan, yapabileceğimin en iyisini yapmaya çalıştığım, aslında bir nevi her saniye içimize çektiğimiz nefes gibi bir şey oldu zaman içinde… Hislerimin çoğunu; üzüntümü, sevincimi, aşklarımı, hayal kırıklıklarımı, coşkularımı, hepsini müziğime yansıttım. Müzik, benim için yaşam şekli oldu. Duygusallığımın yanında, ilk bakıştaki soğuk ve mesafeli duruşum; ancak tanıdıktan sonraki hissedilebilen sıcakkanlılığımı hayatımın ve müziğimin her anında yansıyorum sanırım. Kısacası, bazen içine kapanık bir çocuk gibi masum ve sessiz, bazen çok derin ama İstenildiğinde anlaşılır, her zaman çok sabırlı ve direnen, genel olarak tanıdıkça sevilen ve gerçek anlamı ile anlaşılabilen birisiyimdir. Sizce yetişmekte olan genç klarinetçiler hangi klarinet eserlerini hangi yorumculardan dinlemeliler? A.K: Ben açıkçası çeşitlilik taraftarıyım. Dünyada bugün, birçok virtüöz diyebileceğim çok sayıda klarinet sanatçısı bulunuyor. Kimisini kayıtlardan veya internet ortamından dinleyebiliyoruz, kimisini A.K: yazılmış ve yazılıyor olan, bence dinlemenin yanı sıra klasik, romantik veya modern eser diye ayırt etmeden, çalabildikleri, öğrenebildikleri kadar çok eser öğrenmelerini tavsiye ederim. Kendi kütüphanelerinin zenginliği ve müzisyenliklerinin sınırlarını genişletmeleri açısından bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Klasik müziğin dışında ne tarz müzik dinlersiniz? A.K: Açıkçası klasik müzik kadar çok dinlediğim, hatta son 4–5 yıldır daha da fazla dinlediğim bir müzik çeşidi var, o da Jazz müziktir… ise ancak sahnede dinleyebilme imkânımız oluyor. Bence genç müzisyenler olabildiğince fazla yorum dinlemeliler ki, her farklı yorumdan sonra, kendilerine ait yorumlarının nasıl olması gerektiği tam olarak kafalarında şekillenebilsin. Ancak başka bir yönü de var tabii ki. Mesela lisans eğitimimin son yıllarından itibaren ben çok fazla klarinet müziği dinlememeye çalıştım. Çünkü insan etkilenebiliyor dinlediği, beğendiği yorumlardan ve sonrasında bilinçsizce de olsa çalışına kopya misali yapıştırabiliyor bu yorumlardan bazılarını. O yüzden sadece hiç bilmediğim bir eser çalıyorsam tek seferlik dinlemeyi tercih ediyorum artık. Genç müzisyenlere de belli bir aşamadan sonra bunu tavsiye edebilirim. Eserlere gelince; o kadar çok eser var ki klarinet için Türkiye’deki klarinet eğitimini nasıl değerlendiriyorsunuz? (Ör: Ekol olarak) A.K: Benim düşüncem aslında beni de üzüyor; ancak Türkiye’de ekol olarak net bir tarz maalesef hiçbir şehrimizde oturtulmuş diyemiyorum. Bir bakıyorsunuz bir müzisyen C. M. Von Weber in bir eserini A. Copland gibi seslendirirken bir diğeri tam tersini yapıyor. Enstrümanı tutuşu, ağız pozisyonu, beden dili Fransız ekolü gibi derken, çalışı Rus–Alman karışımı bir ekol gibi duyuluyor. Bu biraz da ülkemizdeki klasik müzik öğretmenlerimizin eksikliklerinden veya öğrenciler ile yeterince düzgün ve planlı çalışmalar yapılmamasından ve birazcık da bilinçsiz çalışmadan kaynaklanıyor sanıyorum. Hâlbuki bu hatalarımızı ve eksikliklerimizi düzeltsek müzikal anlamda çok başarılı olabiliriz. Ülkemizdeki müziğe “gerçek” anlamda yetenekli kişi sayısı dün- Orkestra içinde tüm nefesli sazların “soloist” olarak düşünüldüğünü göz önünde bulundurur, klarinetin de nefesli sazlar içinde gerek ses rengi, gerek teknik kapasitesi ve ses genişliği gerekse de çok kıvrak ve hızlı ama istenildiğinde de çok ağır, derinden ve tutkulu çalınabilinen bir enstrüman olduğunu düşünürsek, yeri ve önemi oldukça büyüktür diye düşünüyorum. Türkiye’deki dinlersiniz? klarinetçilerden kimleri A.K: Şu anda aktif olarak çalan ve benim son derece beğendiğim iki klarinet sanatçısı var; Ferhat Göksel (Ankara Devlet Opera ve Balesi) ve Nusret İspir (Bilkent Senfoni Orkestrası)dir. Hüsnü şenlendiriciyi klarinet sanatçısı olarak nasıl değerlendiriyorsunuz? A.K: Kendisini tarzı ile fark yaratan bir klarinetçi olarak beğeniyorum. Çalışında alaturka, jazz ve pop müzik üçlemesini güzel bir şekilde harmanlıyor ve ayrıca teknik kapasite ve hissiyat olarak da çok yetenekli bir klarinetçi olduğunu düşünüyorum. Yeni projelerinizden bahseder misiniz? A.K: Solistik olarak bu 2011 ve 2012 yıllarında, Türkiye ve yurt dışında; özellikle Londra, Fransa ve Viyana’ da bazı konserler olacak. Son bir yıldır olduğu gibi, orkestra sanatçısı olarak Grup şefliğini sürdürdüğüm, Şef Sera Tokay’ın kurduğu “Tokay Oda Filarmoni” orkestrasının konserlerine ağırlık vereceğim. Ayrıca Türkiye’de Ankara ve İstanbul’daki Klarinet öğretmenliği çalışmalarıma da aralıksız devam edeceğim. 23 Ocak - Şubat 2011 Özgeçmiş And Karabacak 1981 yılında Edirne’ de doğan And Karabacak, 1992 yılında ilk müzik öğrenimine T. Ü. Devlet Konservatuarı’ nda Klarinet sanat dalında “ Oktay Bagırov” ile başlamıştır. Orta ve Lise eğitimini burada tamamladıktan sonra 1998 yılında Bilkent Üniversitesi, Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi’ nin açtığı Lisans sınavını kazanarak tam burslu öğrenci statüsünde kabul edilmiştir. 1998 – 2003 yılları arasında önce “Igor ABRAMOV” daha sonra da “Vladimir ZVEREV” ile çalışmıştır ve 2003 yılında buradan mezun olduktan sonra 2004 yılında Yüksek Lisans eğitimine yine Bilkent Üniversitesi’ nde “Vladimir ZVEREV” ile başlamış ve 2006 Haziran ayında yüksek onur dercesi ile mezun olmuştur. Müzik yaşamına başladığı günden bu yana birçok başarı elde eden sanatçı; 1992 – 1998 yılları arasında “TRT” televizyonunda resital programı, “Ataköy Rotary Klübü-Yılın Genç Müzisyeni Yarışması” nefesli sazlar birinciliği, İstanbul-Beyoğlu / Aksanat’ ta solo konser, 1996 yılında Bulgaristan’ ın Haskova kentinde düzenlenen Müzik Festivalinde W.A. Mozart’ ın Klarinet konçertosunun seslendirilmesi, Edirne’ de birçok solo ve oda müziği konserinin yanı sıra 1998 Mayıs ayında “İ.D.S.O” eşliğinde C.M.von WEBER’ in 1. Klarinet konçertosunu seslendirmesi gibi birçok etkinlikte bulunmuştur. Bilkent’ te geçirdiği yıllar içerisinde de yoğun etkinliklerde bulunan sanatçı 1998 – 2006 yılları arasında; birçok resital, oda müziği, orkestra ve solo konserler vermiş; Bilkent Senfoni Orkestrası ve Bilkent Gençlik Senfoni Orkestrası’ nda 1. , 2. ve Mib Klarinet çalarak çok sayıda konserde görev almış, Anadolu Turnesi, Eskişehir Müzik Festivali ve İspanya’ nın Murcia kentinde düzenlenen Uluslararası Gençlik Orkestraları Müzik Festivaline katılmış ve “Mischa MAISKY” , “Jean-Philippe COLLARD” gibi solistlere eşlik etmiştir. 2001 yılında “B.G.S.O” ile WEBER Klarinet konçertosu, ”İ.D.S.O” ile 2003 yılı 31 Ocak ve 1 Şubat tarihlerinde “A. COPLAND” ın Klarinet konçertosunu ve 2004 Mayıs ayında Konya’ da Selçuk Üniversitesi Bahar Festivali kapanış konserinde Başkent Oda orkestrası ile W.A. MOZART klarinet konçertosunu seslendirmiştir.Selçuk Oda Orkestrası ve Başkent Oda Orkestrası ile de iyi ilişkiler içinde olan sanatçı, önemli konserlerde hem solist hem de orkestra üyesi olarak görevler almıştır.Ayrıca Bilkent Üniversitesi MSSF kompozisyon bölümü öğrencilerinin konserlerine katkıda bulunmak amacı ile bugüne kadar birçok eserin ilk seslendirilişini gerçekleştirmiştir. 2006 yılında, dünyaca ünlü Royal College of Music – London’ ın sınavına giren And Karabacak, okula başarı ile kabul edilmiş ve burada kendisinin ikinci yüksek eğitim diploması olan Master of Music –Postgraduate in Performance eğitimine, başta Borusan Asım Kocabıyık Vakfı, Dr. Nejat F. Eczacıbaşı Vakfı ve Londra’ daki sayısız Türk ve İngiliz sanatseverin verdiği burslar ve yaptıkları katkılar ile başlamıştır. Londra’ da yaşadığı dönem içerisinde birçok resital, oda müziği ve orkestra konserleri veren sanatçı, RCM Symphony’ de, okulun 125. kuruluş yıldönümü konser serilerinde çalmış, tüm okul kapsamında düzenlenen konçerto yarışmasını kazanmış, İskoçya’ da Royal Scottish Academy of Music – Glasgow’ da özel konser vermiş, birçok ünlü müzisyenle birlikte çalışma ortamı ve dünyaca ünlü London Symphony Orkestrasında 2008 ve 2009 Ocak ayında özel konserlerde çalma fırsatı bulmuştur. Ayrıca Maximiliano Martin (2007), Alessandro Carbonare (2008) ve Pascal Moragues (2007,2009) gibi dünyaca ünlü klarinet virtüözlerinin Master Class’ larında çalmış, ayrıca kendisi 2008 haziranında Yeni Zelanda Konservatuarı öğrencileri ile hocası Prof. Janet Hilton’ la birlikte Video Konferans Sistemi ile bir Master Class yapmıştır. Mart 2009’ da Londra’ nın ünlü konser mekanlarından St. James’s Piccadilly Church’ te büyük bir resital vermiş ve Mayıs 2009 da Londra Türk Konsolosluğu’ nda bazı devlet adamlarının ve Türkiye Avrupa Birliği Baş Müzakerecisi Sn. Egemen Bağış’ ın da katıldığı önemli bir resitalde değerli müzisyenler Christpher Stockes ve Tülay Uyar ile birlikte bir konser vermiştir. Bugüne kadar birlikte çalıştığı birçok ünlü orkestra şefleri arasında; Valery GERGIEV, Martin ANDRE, Jacques MERCIER, Emil TABAKOV, Gürer AYKAL, Emil TABAKOV, Rengim GÖKMEN, Nezih SEÇKİN, Avi OSTROWSKY, Ari RASILAINEN, Erol ERDİNÇ, Mahir ÇAKAR, Christian SIMONIS, Howard GRIFFITHS, Israel YINON, Karl Anton RICKENBACHER, Erhan TORLULAR ve Orhun ORHON gibi isimler bulunmaktadır. Royal College of Music’ teki eğitimini 2009 Haziran’ında tamamlayan And Karabacak, Türkiye’ ye döndükten sonra Türkiye’ de ve Londra’ da solo-orkestra konserleri ve çeşitli etkinlikler gerçekleştirmeye başlamıştır. Bu kısa süreç içerisinde Tokay Oda Filarmoni’ de 1. klarinet olarak görev almaya başlayan sanatçı, İstanbul’ da bir düzine ustalık kursu ve Borusan Quartet ile bir solo konser vermiş, 9 Şubat 2010’ da Borusan İstanbul Filarmoni Orkestra’ sı eşliğinde ve Şef Sayın Gürer Aykal yönetiminde C. Maria von WEBER’ in 1. Klarinet Konçertosunu, Konuk Şef Projesi kapsamında Cem YILMAZ’ ın konuk şef olarak katıldığı etkinlikte, Lütfü Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’ nda seslendirmiştir. And Karabacağın yakın zamanda gerçekleştireceği etkinlikler arasında, Nisan 2010 ayı içerisinde İstanbul’ da Yedi Tepe Üniversitesi’ nde bir solo resital ve Tokay Oda Filarmoni ile Şef Sayın Sera Tokay yönetiminde, 19 Nisan 2010 tarihinde İş Sanat Konser Salonu’ nda Solist olarak katıldığı konser ve Eylül 2010’ de yine aynı orkestra ile yapılan “ParisFransa” konser turnesi bulunmaktadır. Neden sanat yaşamınıza İngiltere’de devam etmediniz? A.K: Eğitimim esnasında ve tamamladıktan sonra- ki süreçte gördüğüm şu oldu; İngiltere yapmak istediklerinizi gerçekleştirebilmek için hem çok fazla imkânlara sahip ve kolaylıkları olan, aynı zamanda da çok zor bir ülke. Kolaylığı ve şansı, çok fazla seçeneğin olması ve sanatla iç içe bir hayat, birçok kişinin klasik müziğe değer verdiği bir ülke olması; zorluğu ise müzikte bazı mevkilerde milliyetçiliğin veya politikanın etkili olduğu, aynı zamanda da yaşam açısından çok pahalı bir ülke olmasıdır. Tüm bu etkenler bir araya geldiğinde, o dönemde orada kalmam pek uygun olmadı. Ancak bu İngiltere’ ye, başka bir Avrupa ülkesine veya Amerika’ya tekrar gitmeyeceğim anlamına gelmiyor. Keza, şu an yurt dışı için yeni projeler üretmekteyim. Yakın zamanda haberlerini alırsınız mutlaka. Ta k ı n t ı l a r ı n ı z var mıdır? A.K: En büyük takıntım; eğer müzik ile ilgili konuşacak olursam (ki bu diyeceğim özelliğim hayatım için de geçerlidir) oldukça detaycı, ince düşünen, bir işi yaptığımda veya bir eseri icra ederken yapabileceğimin en iyisini yapma uğruna aynı ölçü içindeki iki notayı bile sayısız kere, istediğim şekilde olana kadar tekrar etme gibi bir takıntım var. Maalesef, üstün körü, nasılsa olur mantığı ile bir türlü hareket edemiyorum. Unutmadan bir de hissiyat takıntım vardır. Ruhsuz çalamam asla, hissetmem lazım. Ruhsuz çalınan hiçbir şeyi de dinleyemem, ruhsuz çalanları da… Hobilerinizden biraz bahseder misiniz? A.K: Her insanda olan klasik hobilerin (yüzmek, masa tenisi oynamak, bisiklet sürmek, sinemaya gitmek, kitap okumak vs.) dışında, benim en büyük hobim değişik enstrümanları çalmayı öğrenmektir. Mesela son iki yılda saksafon ailesinin hemen hemen hepsini, ayrıca az da olsa yanflüt çalmasını kendi kendime öğrenmeye başladım. Bir de jazz müzik çalıyorum yıllardır kendi çapımda ve inanın en büyük zevklerimden ve hobilerimden birisi diyebilirim. Her müzisyene tavsiye ederim! Sizin müzikalitenizi besleyen şey nedir? A.K: Hayatım ve yaşadığım her şey diyebilirim. Ve yaşamımın içinde olan her bireyin bende bıraktığı izler… Müzisyen olmasaydınız hangi mesleği seçerdiniz? A.K: El işi, el becerisi gerektiren her işi çok iyi yapabilirim sanırım. Dostlarım, maharetli ellerim olduğunu söylerler. Ama spesifik bir şey olması gerekiyorsa, Lüthiye (Enstrüman tamirciliği) işini yapabilirdim ki son 10 yıldır zaten yapıyorum. Klarinetin dışında hangi enstrümanı çalmak istersiniz? A.K: Kesinlikle Piano!!! Çünkü şu anda da çalıyorum ve çok seviyorum! Müzisyen olarak kimleri dinlersiniz, sizin müziğinizi etkileyen yaşayan sanatçılar kimlerdir? 25 Ocak - Şubat 2011 tamamen metal gövdeden üretilen klarinet çeşididir. Klasik klarinet ise ağırlıklı olarak abanoz ağacından yapılır ve sadece mekanizması metal alaşım üzerine gümüş veya altın kaplama gibi seçeneklerle üretilir. Kullandığınız çalgının tam künyesini öğrenebilir miyiz? A.K: Klasik müzik bestecilerinden en sevdikle- rim sırası ile Rachmaninov, Ravel, Shostakovich ve Brahms’ tır. Ancak tabiî ki de saymadığım daha birçok besteci var beğendiğim. Jazz müzikte ise yorumcu olarak iki ilahım vardır. Onlar da Dianne Reeves ve Kurt Elling’tir. A.K: İçindeki düzgün, olgun ve oturaklı, aynı zamanda da büyük tutku ile yaşama bağlanmış kişiliğini sanatına en saf ve gerçekçi hali ile yansıtabilmesidir bence. Türkiye’de klasik müzik sanatçısı olmayı Luthiyeliğe nasıl başladınız? Sanat sizce nedir? Sanatta bütünlük kavramı hakkında yorumunuz nedir? A.K: Edirne’ de konservatuardayken enstrümanla- A.K: Aslında sanat hayatın içindeki, doğaya ve in- A.K: Hedeflerini her zaman büyük tutsunlar ve öz anlatmam gerekiyor. A.K: Orada hiçbir yadırgama veya tepki görmedim. Aksine konserlerimi çok şaşırmış gözlerle beğenerek dinlediler. Birçoğundan da genelde hep olumlu eleştiriler almışımdır. İngilizleri müzikal açıdan nasıl değerlendiriyorsunuz? A.K: Nefesli sazlar açısından konuşursam, bireysel yani solistik açıdan çok parlak olmamakla birlikte, topluluk işlerinde (Oda müziği ve Orkestra) muazzam bir şekilde başarılılar diyebilirim. Ancak yaylı sazlar ve Brass (bakır nefesli sazlar )larda bireysel olarak ta çok ama çok başarılılar! Sizce bir sanatçıyı sanatçı yapan en önemli özelliği nedir? Borusan Quartet’le olan projelerinizden biraz bahseder misiniz? A.K: Çok ama çok zor… Maalesef, bu kadar kısa ve biraz anlatır mısınız? Sizi bir Türk Klarinet Sanatçısı olarak İngilizler nasıl karşılıyorlardı? “Prestige” modeli çiftli set (Si b ve La Klarinet) kullanıyorum. A.K: Borusan Quartet ile geçen sene Mozart Klarinet Kentet’ ini İstanbul’ da seslendirdik. Önümüzdeki sezon için de yeni projeler düşünüyorum; ancak şu anda proje ve plan aşamasında. Genç klarinetçilere tavsiyeleriniz nelerdir? unutmasınlar ki yükselmek için en çok ihtiyaçları olan şeylerin başında istemek, inanmak ve bu işin peşini bırakmamak geliyor. Fedakârlık da en önemli şeylerden birisi. Belki kaba bir tabir olacak ama gerçek müzisyen, asla at gözlüğü takmayandır. A.K: Fransız üretimi “ Buffet Crampon “ marka, rımız bozulduğunda genelde tamir için hep enstrümanlarımızı İstanbul’a götürmek zorunda kalırdık. Bir gün klarinetim bozulmuştu ve kendim tamir etmeyi denedim ve çok başarılı sonuç aldım. Daha sonra bu sıklaştı, müzisyen arkadaşlarımın enstrümanlarını da tamir etmeye başladım ve hatta tüm tahta nefesli sazların her türlü bakım ve onarımını yapabilecek kapasiteye geldim. Ama işin özünde bu benim için büyük bir hobi gibi aslında. Edirne’den hep iyi klarnetçilerin çıkmasının sizce bir nedeni var mı? Gırnata denilen enstrümanla klarinet aynı şey mi? A.K: Sadece klarinet konusu değil, Trakya insanının müziğe doğuştan bir yetenekleri var sanırım. Ancak Edirne Devlet Konservatuarı’ndan çok sayıda iyi klarinetçi çıkmasının asıl sebebi, zamanında oradaki klarinet hocamız Oktay Bagırov’ un benim ve sonraki dönemlerdeki öğrencilerin başlangıç temellerini çok iyi atmasından kaynaklanıyor olabilir. Gırnata Türk üretimi “Sol Klarinet” dediğimiz, temeli sana ait her şeyin yansıtılış şeklidir bence. Nasıl doğanın veya hayatın devamı için bütünlük gerekiyorsa, sanatın her dalının icrası için de bu bütünlüğün sağlanması ve kitlelere ulaşması gerekiyor. Bu sanatın değerinin gerçek anlamda verebilmek açısından son derece önemlidir. En çok sevdiğiniz besteci kimdir ve neden? A.K: Sergei Rachmaninov. Çünkü müziğinin içinde bence yaşamın kendisi saklı! Armonilerinden tutun, düzenleniş ve besteleniş şekline, yarattığı tarzdan, tüm duygusallığına kadar kesinlikle kusursuza yakın bir müziği var Rachmaninov’ un. Bu yüzden bana çok hitap ediyor. Çağdaş müzikteki klarnetin kullanımından biraz bahseder misiniz? A.K: Aslında klarinet çağdaş müziği belki de en iyi yansıtabilen enstrümanlardan birisi. Yapabildiğiniz efektlerin, kullanabileceğiniz gerek nüans gerekse ajelite bakımından sınırı çok geniş olduğundan dolayı klarinet günümüzde çağdaş müzikte en çok tercih edilen enstrümanlardan birisi haline geldi. Müzikte hangi dönemleri yorumlamayı seviyorsunuz ve neden? A.K: Romantik dönemi çok severim hissettirdiklerinden dolayı; ama efektif çalma bakımından empresyonist bestecileri ve çağdaş bestecileri de çok büyük bir zevkle icra ederim. Borusan Filarmoni ve Cem Yılmaz konseri hakkındaki düşüncelerini alabilir miyiz? Sizce Cem Yılmaz orkestrayı nasıl yönetti? A.K: Aslında hem çok şaşırdım hem de şaşırmadım. Çünkü Cem Yılmaz’ın her ne kadar orkestra yönetmeyi başarıp başaramayacağından şüphem olsa da başta, aslında çok zeki, işini iyi yapan ve araştırmacı bir kişiliğe sahip olan büyük bir yetenek olduğunu düşündüğümde de bu kadar başarılı bir konser çıkaracağını tahmin etmek benim için çok da zor olmadı. Bu konser ise, bence Borusan Kültür Sanat’ın yıllardır sürdürdüğü ve genç yeteneklere yurt dışı için burs olanağı sağlayan “Konuk Şef” projesinin geleceği açısından çok ama çok iyi bir seçimdi. Çünkü Sayın Cem Yılmaz’ın aracılığı ile bu proje çok daha büyük kitlelere ulaştı ve reklamı çok iyi yapıldığı için bundan sonraki yıllarda bu projeye ve gençlere burs sağlamak için atılacak tüm adımlara çok büyük katkısı oldu. Deniz Demirci Ocak Ayı Röportajı