Pazaryolu Hakkında Kitap - Pazaryolu İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü
Transkript
Pazaryolu Hakkında Kitap - Pazaryolu İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü
Öğretmenler Ordularımızın kazandığı zafer,sizin ordularınızın zaferi için yalnız zemin hazırladı... Gerçek zaferi siz kazanacak ve devam ettireceksiniz ve mutlaka başarılı olacaksınız. Ben ve sarsılmaz imanla bütün arkadaşlarım, sizi takip edeceğiz ve sizin karşılaşacağınız engelleri kıracağız. M. Kemal ATATÜRK 1 İSTİKLAL MARŞI M. Akif ERSOY Korkma .sönmez bu şafaklarda yüzen a! sancak; Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak. O benimdir, o benim milletimindir ancak. Çatma: kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal! Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal? Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal... Hakkıdır. Hakk'a tapan, milletimin istiklal! Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım. Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım. Yırtarım dağlan, enginlere sığmam, taşarım. Garbın afakim sarmışsa çelik zırhlı duvar, Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var. Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar, "Medeniyet!" dediğin tek dişi kalmış canavar? Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın. Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın. Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın... Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın. Bastığın yerleri ''toprak1;' diyerek geçme, tanı; Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı; Verme, dünyaları alsan da. bu cennet vatanı. Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda17 Şüheda fışkıracak toprağı sıksan , şüheda! Canı, cananı, bütün varımı alsın da Huda. Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda Ruhumun senden, İlahi, şudur ancak emeli; Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli. Bu ezanlar ki... şahadetleri dinin temeli Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli. O zaman vecd ile bin secde eder varsa taşım. Her cerihamdan, İlahı, boşanıp kanlı yaşım. Fışkırır ruh-ı mücerred gibi yerden na'şım: O zaman yükselerek arşa değer belki başım. Dalgalan sen de şafaklar gibi ey nazlı hilal! Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal. Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal; Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet: Hakkıdır, Hakk'a tapan . milletimin istiklal! 2 Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni, bu hazineden, m ahrum etm ek isteyecek , dahilî ve haricî, bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin. Bu imkân ve şerait, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve cumhuriyetine kastedec ek düş-manlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilir ler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr u zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbâlinin evladı! İşte ,bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen kurtarmaktır! Muhtaç ;Türk olduğun istiklâl ve cumhuriyetini kudret,damarlarındaki kanda mevcuttur. Mustafa Kemal ATATÜRK 3 asil ÖNSÖZ Bir damla suya hasret bir çöl susuzu gibi bilgi bekleyen, aydınlığa susamış,annelerini bekleyen kuş yavruları gibi onlara gönlünün sıcaklığını veren, verdikçe çoğalan, çoğaldıkça hayatı kucaklayan bir güneş gibidir öğretmen. Öğretmen olmak ay yıldız olup göklerde dalgalanmaktır. Bayrak olup damarlarda dolaşmak ve yüreklerde vatan vatan atmaktır. Öğretmen olmak bir yürek işidir, bir sanattır. Beynimizle yüreğimizi birleştiren bir köprüdür. Yunus Emrelerle,Mevlanalardan süzüle süzüle gelen bir birikimin hoşgörüsüyle, “İnsanlığın hepsini bir vücut,milleti ise bu vücudun bir uzvu addetmek icap eder .Bir vücudun parmağının ucundaki acıdan diğer bütün azalar nasıl ki rahatsız olursa,dünyanın her bir yerindeki rahatsızlıktan da diğer yerler rahatsızlık duyarlar. Gelişen dünya teknolojik iletişim araçları,öğretmenin yerini dolduramamıştır, dolduramaz da. Bu araçlar kendilerine yüklerini verirler ama onlarda insanın yüreğindeki sıcaklık yoktur. Sevgi, hoşgörü, şefkat bulunmaz, dolayısıyla fedakarlıklarda olmaz. Ama öğretmenlik mesleği büyük bir fedakarlık gerektirir. Öğretmen; öğrencisinin yaşadığı çevreye ve milletine yararlı iyi bir vatandaş,insan haklarına saygılı demokrat, tartışma ve eleştiriye açık bir kişilik geliştirmelerini sağlamalıdır. Vatan, millet, bayrak ve Atatürk sevgisini her şeyin üzerinde tutarak hakkı, hukuku ,adaleti, doğruluğu, hoşgörüyü, sevgi ve saygıyı kavratmalıdır. Çünkü eğitimin dönüşümcü bir yapıya sahip olduğundan neyi ekersek onu biçeriz. Öğrencisine sevgi ile yaklaşmayan bir öğretmen soğuk demiri döven bir demirci gibidir. Demirin yeni bir şekil alabilmesi için ısıtılması gerekir. İşte ülkemizin geleceği olan genç beyinleri de öğretmenin gönlündeki sevgi ateşi ısıtıp ona şekil verecektir. Ünlü Şairimiz Yahya Kemal diyor ki “Türk dilinin konuşulduğu her yer vatandır.” İşte Türk dünyası dediğimiz topraklar bizim vatanımız üzerinde yaşayanlarda vatandaşımızdır. “Bir millet bağımsızlığını kaybedebilir, ama dilini kaybetmemişse bir gün onu kazanır. Bir millet vatanını kaybedebilir, dilini kaybetmemişse bir gün onu kazanabilir. Yine bir millet dinini de kaybedebilir ancak diline sahipse bir gün o dinide yeniden kazanabilir. Ancak dilini kaybetmişse bunların hiçbirini elde etme şansı yoktur.” 4 İşte dilimizin önemini bilerek öğrencilerimize ana dil sevgisini aşılayarak ve Türkçe’mizi güzel kullanmayı kavratmak durumundayız. “Her öğretmen bir Türkçe öğretmenidir” anlayışıyla okuma ve yazmalarda görülen her kusur anında düzeltilmeli ve dilimize yara verdirmemeye dikkat edilmelidir. Başarının sırrı sabır sebat ve kararlılık içerisinde hedefe doğru yürümekten geçer. İşte Millet olarak ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün şahsında bütünleşen ilkeleri ışığında aynı kararlılıkta yürürsek başaramayacağımız bir şey olmayacaktır. El ele gönül gönüle vererek öğrencilerimize,çocuklarımıza geleceği teslim etmeden önce onları geleceğe iyi hazırlayalım. Atatürk’ün Cumhuriyeti emanet ettiği çok güvendiği gençliği ancak böyle dimdik ayakta kalabilir. Onları milli ve manevi sevgiden, doygunluktan mahrum bırakmayalım bu vebal hepimizindir. Çalışmadan, yorulmadan, öğrenmeden rahat yaşama yollarını aramayı itiyat (alışkanlık) haline getirmiş milletler, evvela haysiyetlerini ve daha sonra istiklallerini kaybetmeye mahkumdurlar. K. A T A T Ü R K 5 YAZARIN ÖZGEÇMİŞİ Selahattin TORAMAN 1956 İspir doğumlu olup Pazaryolu Burçaklı mahallesinden Nurettin Toraman’ın oğludur. İlçemizin Tanınmış eşraflarındandır. Kendini tamamen Pozitif bilimlerden yana çalışmalarla meşgul etmektedir. TORAMAN ilk ve orta tahsilini İspir’de yüksek tahsilini Erzurum’da yapmış bir Edebiyatçıdır. Kısa dönemlerde çeşitli görevlerde bulunmuş olup hayatının uzun bölümünü Pazaryolu’nda Lise Müdürlüğü yaparak geçirmektedir. 18 yıllık idareciliği vardır. 1982 den itibaren heves verdiği araştırmacılığı zamanla yapmış olup yankı bulmuştur. Erzurum ve yöresine bağlı bilhassa Pazaryolu-Kırık-İspir-Çamlıkaya yöresi Folklör ürünlerini uzun süre araştırmıştır. MANİ-BİLMECE ve ATASÖZLERİ ni derlemiş 6 iki kitap halinde 2002 yılında bastırmıştır. Ayrıca bu yıllar içinde uzun ve yorucu çalışmalarla EDEBİYAT ÜZERİNE adlı bir kitap hazırlamış onu da bastırmış. Şiir okuma ve yazma merakı onu Şiir yazmaya da sevketmiştir. Küçük oğlu SEFA’ nın adına bir şiir kitabı çıkarmıştır. Şiirlerde tema sevgidir. Ölçü ve kafiye düzenini Serbest olarak yazmış Sürükleyici ve akıcı bir üslupla yazmıştır. Selahattin Toraman çalışmayı çok seven titiz planlı ve yaptığı her işi başaran ve başarmak için çalışan Şahsiyettir. Okulunda büyük çalışmalar yapmıştır. İlçesi Pazaryolu’nda da çeşitli aktiviteler düzenlemiş olup bir çok geceler yapmıştır. Aşık Yaşar Reyhani, Murat Çobanoğlu, Şeref Taşlıova Aşık Ruhanı, Aşık Erol Ergani, Rahim Sağlam, İhsan Yavuzer, Selahattin Kazanoğlu ve Aşık Summani torunlarını ilçemize kadar getirerek aşıklar gecesi tertiplemiştir. Nurullah Akçayır , Aysun Gültekin ve Ergin Değirmenci gibi Erzurum’umuzun değerli saz ve ses sanatçılarını İlçemize kadar getirip Halk müziği dinletisi geceleri tertiplemiştir. Yine Erzurum’umuzun ünlü komedyeni Cumhur Seval ve ekibini İlçemize getirerek eğlence geceleri düzenlemiştir. Bu gecelere çeşitlilik katan Erzurum kız ve erkek halk oyunları ekipleriyle süslemiştir. Anılması ve kutlanması gerekli gün ve haftalarla ilgili panel ve konferanslar düzenlemiş olup konuşmacı olarak da Atatürk Üniversitesi öğretim üyelerinden Yard Doç Erol KÜRKÇÜOĞLU ve Asistan Hüseyin BAYDEMİR katılmışlardır. Şair ve yazarlığı ön plana çıkaran Toraman kendini tamamen insanlığa adamış,.insan seven devletini ve devlet malını koruyup kollayan vatan sevgisi ve Bayrak sevgisiyle simge durumunda olan bir şahsiyettir. İlçemiz de değişik birçok örnek çalışmaları olmuştur. 1993 yılında çalışmalarına daha da hız vererek İlçemizde bir basın organı çıkarmayı düşünüp gerçekleştirdi. İlk ürünü dergi şeklinde daktilo ile yazarak teksir makinesinde çoğaltıp yapıştırarak Öğrencilere ve resmi kurumlara dağıttı. Daha sonra biraz daha geliştirerek fotokopi de çoğaltarak çıkardı. Artık bir gazete çıkar mayı tam kafasına koymuştu ki SESLENİŞ adında bir yerel gazete çıkardı gazete kaymakamlıktan müsaade alınarak inceleme ve yayın kurulu oluşturuldu 2 yıl tam mükemmel bir şekilde yerel olarak bu gazeteyi yaşatabildi ancak daha sonra destek bulamayarak yayın hayatına son verdi. Bu arada ilçenin Amblemini tasarlayıp yapımında büyük emeği olmuştur. İlçemizin düşman işgalinden kurtuluşunu çeşitli tarihi kaynaklar ve canlı kaynaklardan yararlanarak senaryo haline getirdi. Erzurum gazetesi, Zaman gazetesi, Türkiye gazetesin de yayınlanmış yazıları bulunmakta Toraman çeşitli dergiler de yazıları var dır.” Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim” adlı dergide yazısı olmuştur. İSPAV adlı dergide ve Yeşil İSPİR dergisinde sürekli yazıları yayınlanmaktadır. İlçemizin yetiştirdiği ender kişilerden olan Selahattin Toraman ilçemizin Lisesinin kurucu Müdürüdür. Planlı, düzenli, disiplinli, 7 başarılı bir kurum olan lisemizden bir çok gencimiz lise mezunu olmuş, bir çok gencimiz de Üniversitelerin çeşitli fakültelerinde okumaktadırlar.Sert mizaçlı, ağır ve disiplinli olduğu kadarda öğrencilerini seven ve onlara baba şefkatiyle yaklaşan onları okulda çeşitli vesilelerle ödüllendiren onları her yıl sonu geziler düzenleyerek yakın ve uzak çevre gezileri yapan merhametli ve yufka yüreklidir. Ancak kendileri “Bendeki merhamet sevgi sonsuzdur, otoriter ve planlı olmak bunun gizlenmesini gerektiriyor. Bizim memleketimizin okuyan kişiye ihtiyacı vardır. Okuma oranı %40’lardan %100’lere çıkışın da büyük payımız vardır diye”söylemişlerdir. Gerçektende köy ve İlçe merkezindeki ilk ve orta öğretim kurumlarında okumaya teşvik edici veli toplantıları, çeşitli paneller konferanslar düzenlediği köylerde bilgi yarışmaları düzenleyerek ödüller ve hediyeler dağıtılmasına vesile olduklarını biliyoruz. Vekaleten yürüttüğü İlçe Mili Eğitim Şube müdürlüğü ve Mili Eğitim Müdürlüğü görevlerinde üstün başarıları yöremiz halkı tarafından takdirle karşılanmıştır. Ve bir çok hizmet içi Eğitim seminerine de katılmıştır. Şuanda yürütmekte olduğu aslı görevi Lise Müdürlüğünde bir çok başarıya imza atmıştır. Mili Eğitim MüdürüKaymakam, Valilik ve Bakanlıktan çeşitli üstün başarı ödülleri vardır.Çalışmalarına devam ettiğini ve şu anda Pazaryolu’nun tarihi,kültürü ve gelenekleri üzerine bir çalışması olduğunu ifade ettiler. Bizde kendilerine bu yolda başarılar diliyoruz. İlçemiz şair ve yazarı Edebiyatçı Selahattin Toraman evli ve 4 çocuk babasıdır. Doğruluk,dürüstlük ve disipliniyle tanınmıştır.Atatürkçülüğü,Atatürk İlke ve İnkılaplarına bağlılığı vatan ve bayrak sevgisiyle dolu oluşu öğrencileri üzerinde otorite kurmasının ve başarılarına yenilerini eklemesinin en büyük sebebidir. Dileriz ki herkes de aynı gayede olur. ‘Edep öğrenilmeden ilim öğrenilmez’ Süfyan’üs Servi 8 BAYRAK Arif Nihat ASYA Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü... Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü, Işık ışık, dalga dalga bayrağım, Senin destanını okudum, senin destanım yazacağım. Sana benim gözümle bakmayanın, Mezarını kazacağım. Seni selamlamadan uçan kuşun, Yuvasını bozacağım. Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder... Gölgende bana da, bana da yer ver!.. Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar; Yurda ay-yıldızının ışığı yeter. Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün, Kızıllığında ısındık; Dağlardan çöllere düşürdüğü gün, Gölgene sığındık. Ey şimdi süzgün, rüzgarlarda dalgalı; Barışın güvercini, savaşın kartalı... Yüksek yerlerde açan çiçeğim; Senin altında doğdum, Senin dibinde öleceğim. Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim; Yer yüzünde yer beğen, Nereye dikilmek istersen, Söyle, seni oraya dikeyim!.. ‘Hiçbir şeye ihtiyacımız yok, yalnız bir ihtiyacımız vardır. Çalışkan olmak.’ M. Kemal Atatürk 9 PAZARYOLU’MUZU TANIYALIM 21 Haziran 1989 Tarihinde İlçe olan bu küçük ve şirin İlçemiz Rize-Erzurum kara yolu üzerinde Çoruh vadisinde yer almaktadır. Doğudan Mescit Dağları, Kuzeyden ise Karadeniz sıradağları ile sınırlanmıştır. Sulak alanlar yeşil, kıraçlar ise bozkır bitki örtüsüyle kaplıdır. Yönetim olarak Erzurum'a bağlı olup, Erzurum'un Kuzeydoğusuna düşmektedir. İklim olarak karasal ve ılıman iklimlerin orta bir şekli hakimdir. Genelde yazlar sıcak ve kurak, Kışlar da kar yağışlı ve soğuk olur. Aşkale-Rize-Bayburt ve İspir'le sınırları vardır.Erzurum'a 120 Km., Rize'ye 140 Km. İspir'e 25 Km. ve Bayburt'a 68 Km. mesafededir. Pazaryolu'nun yüzölçümü 895 Km karedir. Kayıtlı olan nüfus 75.000 civarında olup, 2000 yılı nüfus sayımına göre merkez nüfusu 4.812, Köylerinin toplam nüfusu ise 5.736 dır. Yani 75.000 kişiden 10.548 kişisi İlçede oturmakta 64.452 kişi ise İlçe dışında ikamet etmektedir ve kapalı nüfustur. Pazaryolu’nun önceki adı Norgah’tır. Norgah’ın anlamı sulak, verimli ve diğer bir anlamda da ‘Nurgah’ nur: aydınlık, ışık, pırıltı manasında, gah ise yer anlamındadır. Nurgah, nurun kalesi veya nur kalesi anlamı taşımaktadır. Norgah İspir’e bağlı bir nahiye iken sonradan isim değiştirerek Pazaryolu beldesi olmuştur. Ve nihayet 21 Haziran 1989’da Pazaryolu ilçesi olmuştur. Pazaryolu ismi nereden geliyor diye sorulabilir. Eskiden ulaşım yaya veyahutta hayvan sırtında yapılmakta idi. 1950’den önceki yıllarda İspir-PazaryoluErzurum bağlantılı kara yolu yoktu. Ancak İspir’den Erzurum’a Korga Dağı üzerinden yapılan bir geçitle ulaşım sağlanabiliyordu. Ancak bu yolda pek kullanılan bir yol olmadığından bizim bu yörenin ticaret merkezi Bayburt ve İspir’di. Her iki merkeze de ve her iki merkezden de birbirlerine gidiş geliş Çoruh vadisi üzerinden olduğu için Pazaryolu’ndan geçilirdi. Dolayısıyla Artvin-Yusufeli-Çamlıkaya-İspirPazaryolu-Bayburt yöresi köylüleri yolculuklarında Pazaryolu orta yerde olduğu için Pazaryolu’nda konaklama durumları olurdu. İşte bu konaklama ve alışveriş yolculuğunun geçtiği yöremizin ismi Pazaryolu olarak konulmuştur. İlçenin hızlı göç verişi İlçenin kalkınmamasında büyük bir etken oluyor. Onun için göçün durdurulması ve giden nüfusun geri dönmesi için İlçeye bazı yatırımların ve bazı politikaların uygulanması gerekmektedir. Burada zengin iş adamlarımıza 10 görevler düşüyor. Bunların yanında en önemlisi olan Çoruh üzerinde proje aşamasında ve yapımına başlanılan barajlarımızdır. Ülke ekonomisine büyük katkı sağlayacak olan barajlarımız ileri tarihlerde Pazar-yolu'na turizmi de taşıyacaktır. O zaman çehresi tamamen değişecek olan şirin İlçemizde gençlerimizin de iş bulma imkanları da artacaktır. Pazaryolu tarımda ve ticarette ad yapmış olmakla beraber MTA'nın da maden araştırma çalışmaları sürmektedir. Şu anda yapımı devam eden sulama amaçlı Pazaryolu Barajı Pazaryolu'nda ziraattaki kalkınmayı hızlandıracaktır. Yine mahallelerimizden Burçaklı, Akbulut ve Alıçlı mahallelerinin sulama göletleri büyük ölçüde sulama sıkıntısını gidermektedir. Pazaryolu'nda eski tarihi kalıntılar hemen hemen yok olmuştur. Bunlardan bazılarına rastlanmaktadır. Yine efsaneye göre Kaçkar dağlan tepesindeki "Kırkların Tepe" diye adlandırılan mevkide yün tarayan kırk tane kızın ölümünden adını aldığı ve bazı rahatsızlıklar için ziyaret edildiği söylenmektedir. Yine Pazaryolu'nda tarihi bilinmeyen bir zamanda yedi kardeş yaşamaktayken bunların burada ayrı ayrı yerlerde ölümü lazerine mezarlarda ayrı ayrı mekanlarda gömülmüş ve şu anda şifa niyetine ziyarette bulunanlarda vardır. Bunlardan bilinenlerin yerleri şöyledir. Kümbettepe (Sırt mahalle)’nin mezarlığı ve Ambaralan köyü yolu üzerinde bir alanda yer alan mezarlardır. Bunlardan başka Gölyanı köyü ve Kavaktepe dağında de tarihi mezarlar vardır. Tarihi kültürel bir zenginliği bulunmamaktadır. Ancak folklorik olarak çok zengindir. Yörenin örf ve adetleri çok farklıdır. Bunlardan kitapçık içinde sunulanlar bulunacaktır. Yöre ile ilgili en güvenilir kaynak 'İspir" "Şu Bizim İspir, Benim Köyüm" ve "Pazaryolu'ndan derlemeler" diye kitapçıklar vardır. Bu çalışmalar yanında mahallenin en yaşlı kişilerinin ağızlarından alınan derlemelerde bulunmaktadır. Yörede eski Cami-Medrese-Han-Hamarn-Kervansaray gibi tarihi eser bulunmamaktadır. Ancak Ormanlı-Rus harbi sırasında şehit edilen 65 şehidimiz için şehitlik yapılmıştır. Sanat ve bilim eserleri geçmiş dönemdeki uygarlıkların maddi kültür örnekleri, günümüzdeki belirli toplulukların kullandıkları, ürettikleri sanat kültür 11 ve bilim açısından özellik gösteren eserlerin halkın ve bilim adamlarının yararlanabilesi için bilimsel esaslara göre düzenlenmiş bir müze yoktur Yine müesseseleşen bir kurum olarak mülkiyeti ilk sahibinde kalmak veya Allah'ın mülkü kılınmak suretiyle gerilinin sürekli olarak hayır işlerinde sarf edilmesi gereken bir vakıf da bulunmamaktadır. Pazaryolu'nda turizmden faydalanmak veya ülke ekonomisine katkıda bulunmak amacıyla insan refahının yani yaşam düzeyinin yükselmesi için ekonomik ve sosyal kalkınma şarttır.Bunun için her toplum kalkınma çabası içerisindedir Çeşitli modellerle sürdürülen bu çabalar,ülkenin kaynaklarının zenginliği ve bu kaynakların değerlendirme becerileri ölçüsünde başarıya ulaşır. Bazı ülkeler sanayileşerek,bazdan da yer altı kaynaklarını veya taran ürünlerim değerlendirerek gelişir. Ülkemiz bu çaba içerisindedir.Pazaryolu'ndaki insanlarımızın daha mutlu yaşaması ve yaşam düzeylerinin yükselmesi için bir taraftan sanayileşme hamleleri yürütülürken, öte yandan yer alt kaynaklarımızın değerlendirilmesi ve modern tarımın geliştirilmesine çalışılmaktadır. Edep bir taç imiş nur-i Huda’dan Giy ol tacı, Emin ol her beladan Sev seni seveni, hak ile yeksan ise Sevme seni sevmeyeni Mısır’a sultan ise 12 Yine sebzenin ekilmesi, meyve ağaçlarının dikimi ve bakımını mecbur kılacak, halkı tarıma zorlayacak bir soğuk hava deposu ve meşrubat fabrikası (Salça, turşu, salamura, reçel, pekmez, konserve ve her türlü içeceklerin olabileceği) yapılmalıdır. Böyle küçük bir işletmede hem boş kalan bağ bahçe ziraat edilmiş olacak hem de boşta gezen gençlerimiz istihdam edilmiş olacaktır. İlçenin kalkınmasında alternatifler vardır bunlardan bazıları mesela Pazaryolu'nun geniş meraları var. Bu meralar ve otlaklar kendiliğinden yeşerip kendiliğinden yok olup gidiyor bunları değerlendirmek için Köylülerimizi Koyunculuğa teşvik etmek hem yörenin kalkınmasına hem de ülke ekonomisine büyük kalkılan olacaktır. Üçüncü bir alternatif de yöremizin nadide çiçeklerinden elde edilen balın lezzetini ve önemini öne çıkarıp ancılığı teşvik etmek. Yine buna benzer örnekleri çoğaltabiliriz. Mesela. Çoruh Nehri İlçemizin bir başından girip diğer başından çıkıyor. Bu nehir ıslah edilerek çeşitli yarışmaların yapılabileceği hale getirmek gençlere ve yaşlılara yönelik kum ve su plajları yapılabilir hale getirmek kalkınma için bir alternatiftir. İnşallah zenginlerimiz konuya dikkat çekerler. Pazaryolu iklim özelliği ve yüzey sekli bakımından iki bölüme ayrılır. Bu bölümler BARHAR ve ORTAKOL' dur. BARHAR : İlçenin Kuzeyine düşen Çoruh Nehrine paralel uzayan Karadeniz sıradağlarının güney yamaçlarındadır. Burada yüzey şekil olarak çok kayalık ve engebelidir. Her halde dedelerimiz düşman istilasından savunmak için kuşatılması güç olan yerlerde kendilerini siper için o yerleşim yerlerini seçmişlerdir. Çünkü Çoruh Nehri kenarı, yani sıradağlarının etekleri yerleşime çok müsait yerlerdir. Ama o devirde oralara yerleşmenin de mutlaka bir sebebi vardır. Bu yöre insanı gurbet olarak en çok Rize İli ile etkileşim içindedir. Dolayısıyla Rize ve Doğu Karadeniz kültürü etkisinde çok kalmıştır. Hatta konuşma dilinde " R" yerine "Y" harfini kullanırlar. Giyim kuşam olarak da etkilenmiştir. Bu bölge insanı görkemli dağlar arasında kalan sulak vadilerde yaylalar kurmuşlardır.Bin bir çeşit çiçeğin olduğu bu yaylalar ve dağlarda balın en leziz,en kalitelisi bu çiçeklerden elde edilir. Yine bu derelerden akan çaylarda alabalık da bulunur. Fakat akıntısı sert olan bu dere sularına birde bahar yağmurlan eklenince sel sulan alabalıkların çoğalmasına fırsat vermemektedir ORTAKOL : Bu Bölgemiz yüzey şekilleri bakımından engebeli olsa bile topraklan verimlidir. Genelde bağ ve bahçecilik ön plandadır.Tarlaları ve ekili dikili yerleri çoktur. İlçe Merkezi de bu 13 kısım üzerinde bulunur. Pazaryolu'nun sınırlı olan sulama suyuna rahatlatma olarak yapılmakta olan Pazaryolu Barajı İlçe Merkezinin Güney Doğusundadır.Değirmen dere üzerine yapılmaktadır. İnşaatı devam eden barajın bitimiyle Pazaryolu'nda sulama alanları daha da genişleyecektir. Elma,armut ve kaysısı ile meşhur olan yöremizde artık her çeşit meyve ve sebze yetiştirilecektir. Pazaryolu halkının % 90'ı okuma yazma bilmektedir. İlk ve orta tahsil seviyesi yüksek olup, okumalarına imkan tanıyacak yeni yatırımlarda devam etmektedir. İlçe Merkezinde bir Pansiyonlu İlköğretim okulu ve bir de Lise vardır. Yeni yapılan 5 katlı öğrenci yurdu faaliyete geçince Lisedeki öğrenci mevcudu artacaktır. İlçenin toplam öğrenci mevcudu İlköğretimde 838 Ortaöğretimde ise 55’dir.17 Köy İlköğretim Okulunda eğitim öğretim yapılmaktadır. Diğer okullarımız hızlı göç ve öğrenci yetersizliğinden kapalı durumdadırlar. Eğitim öğretim yolunda İlçemiz öğrencilerine, öğretmenlerine ve genelde bütün Türkiye'miz Eğitim öğretimine gönül vermiş Türk Milli Eğitiminin amaçları çerçevesinde kendini büyük Türk Milletine adayan, vatan ve bayrak sevgisiyle dolu, Atatürkçü ve Atatürk milliyetçiliğine bağlı Türk gençliğine hayırlı uğurlu olmasını, Cumhuriyetimizin bekçileri olan Türk milletine aydınlık ufukların açılmasını ALLAH' tan temenni ederiz. ‘İnsan eğitimle doğmaz ama eğitimle yetişir.’ Cervantes 14 Yöremizin tarihi evlerinden bir görüntü 15 SAKARYA TÜRKÜSÜ İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya... Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya. Su iner yokuşlardan, hep basamak, basamak. Benimse alın yazım yokuşlarda susamak. Her şey akar: Su, tarih, yıldız, insan ve fikir... Oluklar çift: Birinden nur akar, birinden kir. Akışta demetlenmiş büyük, küçük, kainat... Su çıkan buluta bak, bu inen suya inat! Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor, ne? Kursundan bir yük binmiş köpükten gövdesine. Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için. Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin? Rabbim isterse sular büklüm büklüm burulur; Sırtına Sakarya'nın Türk tarihi vurulur. Eyvah, eyvah, Sakarya’m, sana mi düştü bu yük? Bu dava zor, bu dava oksuz, bu dava büyük!.. Ne ağır imtihandır boynundaki Sakarya! Bin bir başlı kartalı nasıl taşır kanarya? İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal; Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal. Yanız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan; Ve ayrılık anadan, vatandan, arkadaştan. Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu an; Kehkeşanlara kalmış eski günleri an! Hani, Yunus Emre ki kıyında geziyordu? Hani, ardında çil çil kubbeler serpen ordu? Nerede kardeşlerin cömert Nil, yeşil Tuna? Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna? Mermerlerin nabzında hala çarpar mı tekbir? Bulur mu deli rüzgar o sedayı: Allah bir! Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler... Sakarya, kandillere katran döktü geceler. Vicdan azabına eş, kayna, kayna Sakarya... Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya! İnsan ki beş damla kan, ırmak uç beş damla su... Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu. Geldi olumlu yalan, gitti olumsuz gerçek; Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek? Kaf Dağı'nı aşsalar belki çeker de bir kil, Bu ifritten sualin kilini çekmez akil! Sakarya, saf çocuğu masum Anadolu'nun... Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun! Sen ve ben, gözyaşıyla ıslanmış hamurdanız; 16 Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız! Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader; Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider! Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz; Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber kılavuz! Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya... Yüz üstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya! Necip Fazıl KISAKÜREK ‘Cömertlikte, yardım etmede akarsu gibi ol.’ ‘Şefkat ve merhamette güneş gibi ol.’ ‘Başkalarının örtmede gece gibi ol.’ ‘ Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol.’ ‘Tevazu ve alçakgönüllülükte toprak gibi ol.’ ‘Olduğun gibi görün, göründüğün gibi ol.’ ‘Sürekli çalış, hareketli ol, çünkü akarsu donmaz. Aşk bile boy atıp baş çekme sırrını hareketten elde etti.’ MEVLANA 17 İlçemizin düşman işgalinde göçe zorlanan halkını gösteren fotoğraf PAZARYOLU’NUN TARİHÇESİ Doğu Anadolu Bölgemizin düşman işgaline uğraması yöremiz halkının katliamlara maruz kalması yokluk ve çaresizliği kat be kat artırmıştır. Yard. Doç. Dr. Süleyman ÇİĞDEM hocanın hazırladığı ‘ALACA TARİHİ’ adlı Atatürk Üniversitesi Türk-Ermeni İlişkileri Araştırma Merkezi yayını olan bu eser ünlü tarihçilerimizden bahsedilmiş ve onların kaynaklarından da yararlanılmıştır. Ve yine Mustafa Yılmaz ÇAĞLAYAN’ın hazırlamış olduğu ‘ŞU BİZİM İSPİR’ adlı kitapta insanımıza yapılan zulmün ne olduğunu çok iyi görebiliyoruz. Ayrıca Dr. M. Fahrettin KIRZIOĞLU Milli Tarih ve Edebiyatımızda 27 Asırlık Türklük Yöresi İspir adlı eserinde İspir ve yöresinin tarihi dokusu, coğrafyası ve Rus istilasına uğramasından geniş açıklamalar vermiştir. Şimdi bizde aynı yörenin insanı olarak böyle müstesna tarihçilerimizin adlarını tekrar anmak ve onların bilgileri ışığı altında yöresel bilgileri de katarak bölgemizin düşman işgaline uğramasını ve düşman işgalinden kurtuluşunu birazcık yazmaya çalışacağım. 18 Değerli okurlarımız malumunuz bölgemiz insanı mert, yiğit ve çilekeştir. Etini, kemiğini, kanını verir namusunu ve toprağını çiğnetmez. Buna tarihte şahittir. Bu tarifin istisnasız uygulayıcısı olan dedelerimiz yürek yüreğe omuz omuza vererek 1916-1918 yılları arasındaki işgali yenmiş, yenilmiş, düşmüş-kalkmış, ölmüş ama kutsal bildiği hiçbir inancından taviz vermemiştir. Tabi olayı yaşamakla olayı hikaye etmek arasındaki farkı biliyoruz. Dedelerimizin yaşadığını yazarken ellerim titredi, kalbim çarptı, gözlerim buğulandı. Ey yüce ALLAH’ım bu ne kahramanlık, bu ne cesaret bu ne inanç... Bir işin başarılmasına inanan insan o işte başarılı olur. Demek ki dedelerimiz inanmışlardı kazanacaklarına, demek ki dedelerimiz inanmışlardı bayrağımızın dalgalanacağına. Zaten ölüm kalım savaşı veriliyor, kanlar akıyor, yaralılar açlar inildiyor.. Böyle bir tablonun sonunda şehitlik mertebesi de bizim için en güzel yol olduğuna göre ya şehit ya gazi son parolamızdır. Bizler insan olarak gelecek kuşaklara tarihimizden bahsetmeli onlara maneviyatlarının, dilini, dinini, kültürünü, tabiiyetini, gelenek ve göreneklerin öğretmek borcumuzdur. Ünlü İslam düşünürü Hz. Mevlana 'Bir mum diğer bir mumu tutuşturmakla ışığından bir şey kaybetmez' demişlerdir. İste geleceğimizi aydınlatacak o yavru mumları şimdiden tutuşturalım ki geçmişle gelecek arasında köprü olsunlar. 1915 Çanakkale Savaşları ardından 250.000 şehidimiz olmuştur ama milli sınırlarımız korunmuş, topraklarımızdan bir avuç dahi verilmemiştir. Çünkü Ana gibi yar, vatan gibi diyar bulunmaz prensibinden hareket edilmiştir. Büyük Önder, büyük kumandan Mustafa Kemal ÇANAKKALE GEÇİLMEZ' sözünü yazdırtmıştır. Türk kuvvetlerini elindeki kıt kaynaklan kullanarak adeta dişi ve tırnağıyla bu savaşı kazanmıştır. Bu savaş göğüs göğse yapılmış bir süngü savaşıdır. Çanakkale’de nice yiğitler toprağa düşmüştür. Ama Balkan Savaşı'ndan kalma denilen bu ordu ve 'Hasta Adam' diye bilinen bir millet tekrar ayağa kalkmıştır. İşte ’ Çanakkale içinde vurdular beni', '§u Yemen Elleri' türküleri şehitlerimiz üstüne yakılmıştır. 12 Mart 1921 yılında da resmen Milli Marsımız olarak kabul edilen İstiklal Marsımız merhum Mehmet Akif ERSOY tarafından bu ruhla kaleme alınmıştır. Bir daha yazılması sorulunca ALLAH bir daha öyle savaş göstermesin demiştir. İşte marşlar, şiirler acılar sonunda, kahramanlıklar doğmuştur. Biz öyle bir neslin torunlarıyız. Dünyaları alsak ta bu cennet vatanı vermeyiz. Çünkü bu topraklarda kan var, ter var, kemik var, emek var. Bunlar bizim içinde delerimizin bizlere en büyük armağanıdır. Toprakla bütünleşmiş ve bize vatan olmuştur. 19 Değerli okurlarımız. bilhassa gençlerimiz, yazdığımız bu yazılar okunsun. Birbirimizin gönül bağlarını sıkı tutalım. Bizim davamız büyük, bizim davamız zor, bizim davamız ağır. Bakın Ulu Önder Atatürk Büyük davamız en medeni ve en üst refah seviyesinde bir millet olarak varlığımızı yükseltmektir.' diyor. 0 günlerden bugünleri yani asırlar sonrasını görebilen bir dahi böyle diyor, tabiri caizse biz şimdi yıllar sonrasını değil, önümüzü göremiyoruz. Yazıktır ecdadımıza ihanet ederiz. Biz biz olalım. Herkes köylüsü, kentlisi, memuru-işçisi kendimize dönelim ve milli benliğimize sahip çıkalım. Bana ne, benim işim değil diye düşünemeyiz. Bu topraklar üzerinde yaşayan herkesin bir görevi vardır. İnsanın yaratılış gayesi de budur. Lütfen biz bizi bilelim. İnsanlığın, erdemliğin en güzel örneğini gösterelim. İSPADER yönetim kurulu başkan ve üyeleriyle İspir ve Pazaryolu’nu ziyaret ettiler. Temmuz ayı idi. Çevremizde sağlık taraması, göz muayenesi sünnet, ilaç, ihtiyacı gibi bir çok alanda günlerce her köye ulaşılarak hizmetler verildi. Bunun yanında yöre sakinleri ve gurbetten gelen bu kadirşinas ve yardımsever hemşerilerini piknik yaparak, çeşitli davetler yaparak, onların gönüllerini fethettiler. Bu gibi çalışmaların aralıksız yapılmasını, Sılay-ı Rahim denilen ziyaretlerin sıklaştırılmasını yöre halkı hasetsen bekliyor. İSPA-DER başkan ve üyelerinin ilçemizi ziyaretlerini gösterir fotoğraf 20 Kasım 1914'te Rusların doğu sınırlarımıza saldırısı ile 1.Cihan savaşma katılan Osmanlı Devleti, mukabil taarruza geçerek fiilen harbe girmiş oldu. Sarıkamış'ın kuşatılması sırasında hakim, olan kötü hava şartlan yüzünden Türk birlikleri donma tehlikesi ile karşılaştı ve çok zayiat verdi. Bu hareket odumuzun yenilgi ve felaketi ile sonuçlandı.Erzurum'un 16 Şubat 1916 günü Ruslar tarafından işgal edilmesi üzerine halkın daha çok perişan olacağı düşünülerek Çoruh müfreze komutanı Halit Bey tarafından ahalinin muhacir olmaları emredilmiştir. Muhacir kafilesini koruyarak çekilen Halit Bey (Paşa) kuvvetleri daha Pazaryolu İlçesine varmamıştı ki Ruslar 20 Şubat 1916 tarihinde İspir'e girdi. Ruslar ileri yürüyüşüne devanı ederek 24 Şubat 1916 günü Pazaryolu'nu aldı,Askerlerin büyük bir bölümü İspir ve çevresinden oluşmuş bulunan Çoruh müfreze komutan Halit Bey, kuvvetlerinin büyük bir kısmını Karakoç köyünde,bir kısmını da Gökdere mevkiinde mevzilendirmişti. Pazaryolu'na gören Ruslar burada gecelerken düşman gafletinden istifade eden Gökdere'de ki Türk birlikleri gece yansı Pazaryolu'na ani baskın yaparak Ruslar ağır zayiat vermiş ve Demirgöze köyüne kadar geriye püskürtülmüşlerdir.Ertesi gün tekrar taarruza geçen Ruslar Pazaryolu'nu tekrar almışlardı. Bununla da kalmayarak Pazaryolu ve çevresindeki köylerden topladıkları erkekleri kurşuna dizmiş ve bir önceki günün intikamını alma maksadıyla bütün çevrede kadın erkek dememiş korkunç bir katliama girişmiş, sayısız insanı feci şekilde işkencelerle şehit etmişlerdir. Ruslar Akbulut,Burçaklı Mahalleleriyle Gölyanı, Göztepe ve Gülçimen köylerinde yüzlerce kadın ve erkeği türlü işkenceleri öldürdükleri gibi,Türk birliğinin yerini haber vermedikleri için Pazaryolu'nda 65 kişiyi hunharca kurşuna dizmişlerdir. Halit Bey Çoruh müfrezesi ile düşman karşısındaki mukavemetine devanı etmiş,son köyü de terk etmek mecburiyetinde kalarak mevzilerini Bayburt'a kurmuştu. Rusların işgali ile birlikte Rusya'ya kaçmış olan Ermeniler de dönerek Hodiçor (Sırakonaklar) ve Mohurgot köylerinde oturan 21 Ermenilerle birleştiler. Bil hassa Çamlıkaya bölgesi başta olmak üzere bütün köylerde en gaddar,en insanlık dışı işkencelerle katliama başladılar. Bölünmesi planlanan güzel memleketimizden bir parça kaçıracaklarını ümit ederek Ruslara katılan Ermeniler, büyük hayaller peşinde koşmuş ve onlara zaferlerini sağlama yönünde yardım ve yardakçılığın her türlüsünü yapmakta kusur etmemişlerdir. Rusya'da çarlığın devrilmesi,yerine geçen ömürsüz bir Rusya Cumhuriyetinden sonra 7 Kasım 1917'de patlak veren Bolşevik ihtilalinden kısa bir müddet sonra Rus cephesinde çözülme başladı. Bu çözülme Ermeni komitelerine ve "Ermenistan" hayallerine yeni ve geniş ufuklar açtı. Ermeniler Rusların boşalttığı cephelere yerleşerek işgal altında olan bölgelerdeki Müslümanları da kırarak buralarda suni bir "Ermeni çokluğu" kurup, sahiplenmek,bu uğurda kendileri ile beraber olan Rus subay ve teknik kadrodan gereği gibi faydalanmak istiyorlardı. Bu maksatla Ermeni intikam taburları (Kasap Alayları) Türkleri kitle halinde imhaya başlamışlardı. Ermeniler bu kasap olayları doğruda doğruya Taşnak komiteleri tarafından sevk ve idare ediliyordu. Liderleri Ermenilerce general rütbesi verilen Antronik idi. Birinin suçunu affedip bağışladıktan sonra, pişman olma. Cezalandırdığın zaman da sevinme Hz. Ali 22 ERZURUM- Pazaryolu İlçesi’nin 3 Mart 1918 tarihinde Düşman işgalinden Kurtuluşunun 86. yıl dönümü anısına yazılmıştır. ŞEHİTLER OTAĞI NORGAH Ermeni zulmü canlar yakıyor, Şehitlerimiz, toplu mezarlarda yatıyor, Kazım Karabekir Erzurum da nara atıyor, Şıhmos ağlar, yıkık mıdır, harap mıdır, yorgun mu? Hodiçor olmuş Ermeni ye karargah, Bulgur gibi Kazanda, kaynıyor Norgah, İmanla vur ki bulasın felah, Norgah, yıkık mıdır, harap mıdır, yorgun mu? Yaralının yarasını saran yok, Dul kalmış analar, çocuklarda baba yok, Ekmek yok, yemek yok, sağlık yok, Akbulut ağlar, yıkık mıdır, harap mıdır, yorgun mu? Ermeni kesti Bayburt- Hadiçor hattını, Çoruh dargın, Çoruh üzgün, buda bunun hakkı mı? İnayetin Osman o geceler hiç yattı mı? Alıçlı ağlar, yıkık mıdır, harap mıdır, yorgun mu? Süngülendi nice çocuklu analar, Bırakmadı günü gele doğalar, Kılıçlan kanlı gözü dönmüş düşmanlar, Kümpettepe ağlar, yıkık mıdır, harap mıdır, yorgun mu? Tarlası var tohumu yok ekmiyor, Öküzü var ,tek öküz saban çekmiyor, Tandırı var aşı yok ondan duman tütmüyor, Süleymanbağı ağlar, yıkık mıdır, harap mıdır, yorgun mu? 23 İlçemizin kurtuluş törenleri esnasında görevlilerin belediye başkanlığınca ödüllendirilmeleri İspir'deki Rus birliğinin komutanı İspir'den ayrılmadan bir hafta önce kaza merkezinde fırıncılık yapan ve iyi Rusça bilen Hunutlu Mehmet (Polat) efendiyi karargahına çağırarak "sizi idare edecek, önderlik edecek kim varsa acele buldur ve birlikte benim yanıma gelin" dedi. Mehmet Efendi Rus işgali sonunda köyüne giden Müftü Hacı Hafız Mustafa(Baş kapan) efendiye haber göndererek getirtmiş ve birlikte Rus komutanının yanma gitmişlerdi.Rus birliğinin komutanı kendinin de Müslüman olduğunu (O zamana kadar Müslüman taburu olduğunu kimseye söylememiş) Rusya'da ihtilal çıktığını ricat emri aldığını söylemiş ve Ermenilerin emellerini anlatarak Müslüman ahalinin akıbetinin çok fena olacağını,bu bu bakımdan hemen birlik olup teşkilatlanmaları, çekilirken bırakacaktan ağırlıkların sahiplenilmesini söylemiştir. Bu gelişmeler üzerine Müftü Hacı Hafız Mustafa (Baş kapan) efendi başkanlığında Azerbaycanlı Hasan ve Ali efendiler, Şeyhzade Hacı Mehmet Efendi, Cerrahzade (Cilanun) Hasan Efendi, Hoca Hayrullah Efendi, Hunutlu Mehmet Efendi, Kanlı 24 Saadettin Hoca Efendi Hacı Nafizzade Müştak (Çağlayan) Efendi bir araya gelerek 20 Ocak 1918 tarihinde "Şuralar Cemiyetini’ kurmuşlardır." Ruslar’ın çekileceği günden (3 Şubat 1918) 2 gün önce Bayburt'tan gelen üç Ermeni kafilesinin üzerinden çıkan ve Bayburt'ta ki Ermeni Ordu Birliğinin komutanı Antrahik'in imzasını taşıyan mektupta Hodiçor Ermenilerine hitaben şöyle deniliyordu. "Bayburt katliamı bitmek üzeredir, gelecek pazar günü Kan (Özbağ) köyfinde birleşmek üzere bütün hazırlıklarınızı tamamlayıp yediden yetmişe bütün Türkler öldürek hareket edin ve hareketinizi bildirin" Diğer yandan Erzurum yönünde bulunan Ermeniler de Hodiçor'a haberi göndermiş bu Ermeni haberci üzerinde çıkan ve Batum Taşnakları reisi Zaven Zakaryan imzasını taşıyan mektupta,"Rusya'nın içi bozuldu ve Rus ordusu çekilmektedir.Hududun bizim birliklerimize teslim edilmesi ihtimali vardır.Siz orada en evvel elinden iş gelir Türkleri ileri gelen bey,ağa ve ahaliye boş bırakmayıp icabına bakınız.Bura ile sık sık muhabere ediniz, "deniliyordu. Elde edinilen çok kıymetli her iki vesika da işin vehameti hakkında kesin bilgiler vermektedir.Bunun üzerine şuralar cemiyeti derhal toplanarak aşağıda belirtilen kararlan almış ve hemen uygulamaya geçişlerdir. l-Şimdiye kadar gizliden gizliye toplanmış mevcut silah ve cephanenin dağıtımı. 2-Köylerden eli silah tutan her Türk'ün mücadeleye katılması için lüzumlu tedbirler. 3-Rize bölgesinden yardım için teşebbüse geçilmesi. 4-Erzurum'un durumunu tespit ve Bayburt katliamını bildirerek teşkilatlanması için Erzurum'a iki kişinin gönderilmesi. 5-Tortum ve Yusufeli kazalarına aynı durumun bildirilmesi. 6-Karışıklıktan istifade etmek isteyecek kötü niyetlere karşı tedbir alınması. Cemiyet alınan kararlar doğrultusunda bölgeye girilecek bütün geçitleri kesmek üzere birlikler oluşturmaya başlamıştı.Düşman birliklerinin birincisi Bayburt yönünden gelecek muntazam silahlı Ermeni askeri birlikleri ikincisi HodiçorMahugot bölgesine toplanmış, burada yığınak yapmış çete durumundaki Ermenilerdi.Bayburt yönünden gelecek Ermeniler Çoruh vadisi boyunca ilerlemek ve Kozlu Karakoç^Mescitli geçitlerinden geçmek mecburiyetindeydiler. Ruslar’ın ve Ermenilerin mezalimlerinden ve bizzat yaşadıkları fecaatlerden çelikleşmiş ve bilenmiş ahali,eli silah tutan çocuklar ve yaşlılardan 25 kim varsa tüfek, kılıç ve balta gibi eline ne geçirirse silahlanıp,emrine verildiği şahsın yanı başında,tutmakla görevli bulunduğu geçide koşmaya başlamıştı. Bayburt cephesine tayin edilen komutanlar ve köy halkı şu şekildeydi; 1-Kozlu boğazı; Gocukturlu Feyruz Bey (Koçanoğlu) emrinde o bölge köyleri halkı tarafından tutulurdu. 2-Karakoç Boğazı;Şeyhin Hacıbey yönetimde Akpirikli Hacı Necip Bey, Cenkerli Ekşioğlu Hacı Süleyınan Hacı Hafızın Müştak Efendi, Yavuzanın Şükrü Efendi, Azerbaycan mebusu Hasan Bey, Pazaryolu ve bağlı köylerle bahor köyleri, Tarpini, Madur, Kerap köyleri. 3 -Mescidli Boğazı; Ortaverenli Rüşan Ağa emrimdeki kuvvetler. Bayburt'tan ilerleyen Ermeniler Kozlu üzerine yürümemiş bütün kuvvetle-rini Karakoç boğazına yönelmişlerdi. Durumu yalçından takip eden Müftü Başkapan, Kozlu .boğazında mevzilenmiş olan Feyruz (Kozanoğlu) Bey'e bütün kuvvetlerini Karakoç boğazına kaydırmasını bildirmişti.Kozlu boğazındaki kuvvetlerin gelmesiyle Karakoç boğazında mukavemet daha da güçlenmiş mukavemeti kıramayacağını anlayan Ermeni öncü kuvvetleri geri çekilmek mecburiyetinde kalmışlardır. Düşmanın Karakoç boğazından atılması üzerine,buradaki kuvvetlerin bir kısmı Mescitli boğazına diğer kısmı Suluka Hasan efendi kuvvetlerine katılmışlardır. Karakoç boğazından çekilen Ermeniler diğer boğazlarında Türkler tarafin-dan kesilmiş olduğunu görünce,Kop dağı Aşkale üzerinden Erzurum'a yönelmişlerdir. Nihayet Türk ordusunun Bayburt'a girdiği alınır alınmaz bütün cephelerden umumi taarruza emir verildi. Ermeniler inatla mukavemet ediyor ve çarpışmalar geceli gündüzlü devam efordu. Türk Milis kuvvetleri Kurteşen, Hodiçor ve aşağı Mohurgot kalesine sığınıp, rnevzilendiler. Elde top ve benzeri silahlar olmadığından bu kaleye taarruz etmek imkansızdı. Türk ordusunun 3 Mart günü İspir'de olacağı haberi gelince, Müftü Başkapan müjdeyi en ücra köylere kadar derhal bildirdi.Bunun nasıl bir ruhi durum üstün haz ve sevinç halinde karşılandığım anlatmak imkansızdır. O gece sabaha kadar ahalî uyumadı. Sabahleyin bütün halk yollara dökülmüş Yüzbaşı Ziya Bey komutasındaki Mehmetçikleri ve Türk bayrağını se-lamlıyorlardı. Herkes yerleri öpüyor, ellerini kaldırmış Yaradan’a hamd ü sena ediyordu. Binlerce kişinin katıldığı tekbir sedalarıyla kurban kesildikten sonra şehre girildi. 26 7 Mart 1918 günü sabahı gelen toplar hemen, Herper yaylasında mevzilen-dirildi ve şafakla beraber ilk mermi namludan fırlatıldı.Top atışları neticesi beklenen sonuç meydana gelmişti. Mohurgot kalesi devamlı muharebeler neticesi teslim oldu. Bu kalenin alınmasında Başçavuş Ramazan, Yüzbaşı Ziya Bey ve beş erimizden başka, büyük sayıda milis kuvvetlerimizden şehit verilmiştir. Bu son mücadele ile bölgemizden bütün düşman temizlenmiş ve ilçemiz tekrar hürriyetine kavuşmuştur. Çevremizin Ermenilerden temizlenmiş olmasıyla beraber, fırka kumandanı Miralay-Erzurumlu Rüştü'nün emri üzerine Erzurum’un Ermenilerden temizlenmesinde de temiz yürekli ve yiğit evlatlarımız başarılı olmuş ve kendilerinden sonra gelenlere yüzleri ak olarak şeref ve kahramanlık payeleri bırakmışlardır. Bugünleri bize kazandıran ordumuza şükranlarımızı sunuyor ve memleketin düşmandan kurtuluşunda görevlerini hakkıyla yapan ve adı geçen veya geçmeyen bütün bu vatanperver bu şehitleri hürmetle selamlıyor, ruhlarının şad olmasını Allah'tan niyaz ediyoruz. Bugün istiklâl ve hürriyet içinde huzur dolu bir hayat yaşıyorsak bunu kanları ve canları pahasına elde etmelerine borçlu olduğumuzu unutmamamız ve onlara layık evlatlar olmamız gerekir. RUHLARI ŞAD OLSUN! İlçemizin düşman mezalimini gösterir temsili gösteri. 27 İlçemizin düşman işgalinde vatandaşlarımızdan 65 kişilik bir topluluğun katledildiği şehitliğimizi Garnizon Komutanı, Belediye Başkanı ve İlçe Müftüsü’nün ziyaretlerini gösteren bir fotoğraf NORGAH’TAN GÖÇ Çarpıştık düşmanla kırk gün kırk gece, Ağızlara vuruldu sanki kelepçe Güveçler boş, kuru bir kepçe Süt yok, lor yok; yayık kim yayar Ermeni acımaz çoluk çocuğa Büyükler atıldı toplu ocağa Analar ağlaşır kucak kucağa Aş yok, Tandır yok; çaresize kim bakar 28 İZ BI RAKANLAR Zeycan Nene İlçemiz Burçaklı mahallesi sakinlerinde ahiret’e intikal eden bazı komşularımızın fotoğrafları elime geçti. Bu fotoğraflardan bir albüm yapmayı düşündüm. İlerki yıllarda ”böyle biride yaşadı mı” dediklerinde fotoğrafı görerek geçmişi hatırlasınlar diye yapıyorum. Hep önümüze değil birazda arkamıza bakmalıyız.”kim gelip geçmiş bu dünyadan” diye düşünmeliyiz örf, adet, gelenek, saygı, sevgi, ahlak, manevi değerlere saygı unutulmasın dedim mutlaka bu gibi değerlerimizi bilmeliyiz bizden sonra gelenlere öğretmeliyiz. Kişi yalnız öldüğü günde değil her günde anılmalı ona dualar okunmalı hayırla yadedilmeli. 1960’lı yıllara ait bir aile fotoğrafı 29 İbrahim ÖZDEMİRCİ ve Ali Osman BELLİ Hısım,akraba unutulmamalı, bunları yaşatmalıyız. Şimdi mahallemiz sakinlerinden olup ta 10 yıl önce ölen, öldüklerinde 90 yaşlarında olan kişilerden bahsetmek istiyorum. Bu zatlar herkes tarafından tanınan bilinen ve sevilen insanlardı. Şu anda yaşasalardı 100 yaşlarda olacaklardı yani ilçemizin 87 yıl önce düşmandan 30 kurtuluşu sırasında bu kişiler 13 yaşlarında imiş. O zaman olan bütün mezalimi ben bunlardan dinledim ve not ettim.Bunların birisi nenem Zeycan TORAMAN (anamın anası),birisi babamın halasının kocası Ali Osman BELLİ, diğeri ise Aga diye tabir ettiğimiz, Merhamet babası, dar günün dostu, küskünlerin barıştırıcısı İbrahim usta (Özdemirci) Bu şahıslarla çok yakından konuşurdum. Düşman buralara geldiğinde yani 1916 yıllarında Halil Paşa Türk Müfreze komutanı olarak bu yörede görevli imiş. Burçaklı Mahallesinden asker olan imam diye birisi yakın çevrede asker olduğundan ve düşmanı püskürtmek için de doğuya yönelen Türk ordusu BayburtPazaryolu-İspir Çoruh vadisi ve Çermeli deresi çevresindeki askerler genelde yöreyi iyi tanıyan bu çevrenin askerleri imiş. Asker Kezban’ın dere diye bilinen Pazaryolu’nun Güney batısına kalan bu derenin burada düşmanla çarpışıyor. Bu anı fırsat bilen asker imam Süleyman ailesini görmek için Burçaklı mahallesine çıkar. Zaman sonra Halit Paşa askerlerini bir kontrol eder ki imam yok. Sorar” imam nerede” yok haberini alınca silahını çeker atına atlar ve atını Burçaklıya sürer .Bölük emin sokağında bulunan imamın evinin önünde silah elinde bekler.”Çağırın imamı” der imamı çağırırlar silah elinde vuracak imam hemen paşanın ayaklarına kapanır ve yalvarır. İmamın babası ak sakallı Şerif dede, Paşadan affetmesini diler ve böylece imam orduya katılır. Rus çekilir gider fazla bir zayiat vermez ancak kadınlar dul, çocuklar babasız kalmıştır. Çünkü herkes yemende, Kafkaslarda, Musul da, Kerkük’e giden bir daha dönmemiş köylerde bulunan yaşlı ve çocuklar ambarlarda, kuyularda, tandırlarda ve ahırlarda gizleniyorlarmış. O anda yaralı bir asker gelmiş Burçaklıya fakat konuşmaya takati yok çok mermi yarası almış kanlar içinde bunu kadınlar merekte gizlemişler ama yaşamamış şehit düşmüş. Mahallenin çimen diye merası var gizlice oraya defnetmişler işte defnedildiği bu yerde nenem (Zeycan Toramanın) ın evinin tam karşısında bir yer. Nenem sabah namazına her kalktığında orada bir mum ışığının yandığının gördüğünü bize defalarca demiştir. Ruslar tamamen gitmiş ama asıl katliamı yapan Ermeniler bu boşluktan yararlanarak doğuyu ve yöremizi istila etmişler. Her yanı yakıp yıkmışlar. Ruslar merhametli imiş dedemgillere yani çocuklara şeker verir onları bahçelerden kayısı getirmeleri için gönderirlermiş. Çocukları severlermiş. Ama Ermeniler acımasız gaddar ve kötüymüşler. Hamile kadınların çocuklarını taze gelin ve kızları acımasızca hunharca katletmişler. Namussuzluğun ve çirkefliğin en çirkin yüzünü göstermişler. Dedem nenem anlatırken göz yaşlarını tutamazlardı. ‘Dedeme sordum. Dede senin deden dedesinin adı ne? Dedem dedesinin babasını tanıyor ama ondan sonraki dedesini bilmiyor. İşte bizim tarihimizden bu kadar haberimiz var. Çünkü gidenler gelmemiş esir edilmiş, Moskova’da yer altı yolu tünellerde çalıştırılmışlar sonrada ölmüş veya öldürülmüşler. Nenem ah ah der de içini çektiğinde sanki yüreği, ciğerleri ağzından 31 sökülecekti. Şimdi hatırlıyorum da o ah ah ları ben çekiyorum.Zavallı ecdadım kahraman dedelerimiz Osmanlı analarımız neler çekmişler neler. Şimdi biz onları hiçbir defa hatırlamıyoruz. Bu ülke, bu vatan çok mu ucuza mal oldu. Kan, kemik, et pahasına vatan olan bu topraklarımıza layık evlatlar olalım. Canım vatanım canım Türkiyem her şeyimiz sana kurban olsun. Dedem anlatırdı Ali Hoca gilin yanı Molla Ali gilin Mahallenin ortasındaki büyük ahbunda Ruslar çadırlarını kurmuşlar TemmuzAğustos ayları sıcakta atları tarlada bağlı. Evlerden arpa,buğday ne varsa toplar atlara verirlermiş. Bizim çocuklarda çadırların kenarlarında dolanırken atların dışkısındaki arpa atıklarını seçerek toplarlarmış evlere getirip haşlayıp yerlermiş.Yani bu kıtlık devri dedikleri her şeyin yok olduğu zamanda, üst, baş, yeme, içme her şey yok.Yas var, matem var ağıt var . Burası Muştur yolu yokuştur giden gelmiyor acep ne iştir. Alo yemendir gülü çemendir. Giden gelmiyor acep nedendir. İşte acılar, hasretler,ağıt olmuş, türkü türkü olmuş içimize dolmuş. Nihayet acıların,yoklukların göz yaşlarını zirveye ulaştığı zaman olacak ki Hakkın inayeti ve Türkün cesareti,imanın zaferi yurdumuzu,kutsal topraklarımızı düşmandan 1918 yılında kurtarmış ve yaralar zaman zaman sonra sarılmaya başlamıştır.İşte geçmişten bir iki canlı tarih örneği sunduk onları da bu vesileyle yad ettik ruhları şad olsun ALLAH mekanlarını cennet etsin. 32 BEHİYE NİNE’NİN ANILARINDAN Pazaryolu ilçemizin düşman istilasında olduğu 1915-1918 yıllarında 12 yaşında olan Göztepe Köyü’nden Behiye BAYDEMİR, 1984 yılında anılarını bize anlattı. 1979 yılında ölen eşinden sonra yalnız yaşayan Behiye Nine’de 1989 yılında öldü. Canlı tarih olan Behiye Nine’ye anılarınızı anlatır mısınız dediğimizde buğulanan gözlerinden yaşlar akarak şöyle anlattı ve bizlerde aynı duygularla olayı dinledik “Ben o zamanlar 12 yaşlarındaydım. Ermeniler’in Bayburt’a girip halka işkence ettikleri haberleri duyuluyordu. Bir gün sabah Ermeniler köye geliyorlar haberi duyulunca köyün bütün kadınları ambarlara ve patates kuyularına gizlendik. Sabaha kadar ambarlarda korku içerisinde bekledik. Bu sırada Ermeniler akşam saatlerinde köye girmişler, caminin önündeki büyük harmanda toplanmışlar. Daha sonra bütün köyün erkeklerini evlerinden alıp evlerin kapılarını mühürlediler.Erkekleri de köy meydanında bekletiyorlardı. Diğer köylerden topladıkları erkeklerle birlikte hepsinin de ellerini bağlamışlardı. Köyün etrafını saran ermeni askerleri ve köyde olan Ermeniler de köyü yakıp yıkmaya başlamışlardı. Bizim olduğumuz eve gelen Ermeni askerleri içinde bulunduğumuz ambarı görerek, ‘ambara ateş edilmemiş, ateş edelim mi?’ diye ambarın yanında duran Hacı Ali’ye sordular. Hacı Ali, ‘Edin. Ne olacak ki, o ambarda kimse yok’ dedi. Biz ateş sözünü duyunca çok korktuk. Onlarda ambarda kimsenin olmadığını sanarak ateş etmediler, bizde böylece ölümden kurtulmuş olduk. Daha sonra öğrendiğimize göre köyden topladıkları erkeklerin bir kısmını Rusya’ya sürgüne, bir kısmını da Bayburt’a götürüp topluca yakmışlar. Benim evleneceğim adamı da Rusya’ya sürmüşler. Orada 15 yıl kaldıktan sonra esaretten kurtulup köye döndü. Osman amcanızla evlendik. Bu günümüze şükürler olsun, huzur içerinde yaşıyoruz. Allah orduya, millete zeval vermesin. Vatanımıza, bayrağımıza sahip çıkın. Onlar bizim namusumuzdur” deyip içini çekerek sözlerini bitirdi. Bizde O’na şimdi Allah’tan rahmet diliyoruz. 33 PAZARYOLU VE YÖREMİZİN ÖRF VE ADETLERİ Yöremizde Kış Hazırlıkları Pazaryolu ve civar köylerimizde kış hazırlıkları bir hayli uzun sürer. Sebebine gelince. Kış uzun ve serttir. Her türlü ihtiyacınızı önceden hazır etmeniz gerekir. Kış hazırlığında da büyük yük kadına düşer. Temmuz ayının ortaları gelip de, kayısılar olgunlaşmaya başlayınca, kadınlar hemen her gün ağaçları silkeleyerek kayısıları toplarlar. Toplanan kayısılar, düz ve temiz bir zemin üzerine ikiye ayrılıp, çekirdeği çıkarılarak dizilir ve kurumaya bırakılır.Bu işe yöremizde açma denir. Güneş kızgın olursa, genellikle kayısılar ikiüç gün içinde kurur.Kuruyanlar toplanır, yerlerine yeni toplananlar koyulur. Hiç açılmayan kayısılar ise olduğu gibi kurutulur. Bunlara ‘çiğitli’ denilir. Bu işlem, en çok bir ay içinde halledilir. Çünkü kaysı çok çabuk olgunlaşan bir meyvedir. Bu işte de komşular birbirlerine yardim ederler. En azından genç erkekler, ağaçların başına çıkıp, dalları silkelerler. Ağacın altına düşen kayısıları çoluk çocuk bir araya gelerek toplar ve açılacak yere naklederler. Açılan, kurutulan kayısıların çekirdeği uzun kış gecelerinde kırılarak yenir. Kurutulmuş dutla birlikte yenmesi güzel olur. Kayısı kurusuna ‘aşma’ denir. Kışın pilavın yanında hoşafı güzel olur. Çingeneler, elek.kalbur yapımı ve tamiratının yanı sıra incik, boncuk, yazma. sabun gibi şeylerde satarlardı. Ama bunları para karşılığı satmazlardı. Altı geniş,derince,orta kısmı boğumlu,ölçü aracı olarak kullandıkları sepetleri vardı.Sattıkları mallara karşılık,köylü kadınlarına,”Bu boncuk için bu sepetin dolusu iki aşma vereceksin veya bu elek için bir sepet dolusu fasulye vereceksin” derlerdi Genellikle de verdiklerinin çok daha fazlasını alıp giderlerdi. Eski Harmanlar Bizim yöremizde 1970’li yıllara kadar çiftçilerimiz ekip biçtikleri ürünlerini ağır şartlarda yaparlardı. Tarımda makineleşme yani şimdiki modern tarım yoktu. kış erken geldiği için,herkes harmanının bir an önce yapıp,içeri almaya gayret eder. Harman işi erkeklere ait olmakla beraber,kadınlar bu işte de onların en büyük yardımcılarıdır.Kadın ve erkeklerin birlikte biçtikleri ekinler,erkekler tarafından bağlanıp tarlalarda bir araya getirilip toplanır. Bunlara ’yığın’ denir. Harmanın hazırlanışı epeyce zor bir iştir. Bu işte de konu komşunun yardımları gereklidir. Harman yeri köy içinde düz bir alandır. Her sene harman yapılacağı zaman bu alan,eğer su yakınsa suyla iyice yıkanıp temizlenir. Bir gece üzerine su akıtılır. Sonra koşulan iki çift öküzle tapan yardımıyla harman çekilir gibi harman 34 yeri iyice düzeltilir. Şayet harmana yakın akan su yoksa, konu komşu çift kulplu kazanlarla su taşıyarak bu işlemi yerine getirirler. Bu suluma, zemini düzeltme işi, harman dövülüp de buğdaya, samana toprağın, karışmaması içindir. Harman yerine buğdaylar kağnı arabalarıyla getirilir. Tarladan kağnılara düzgün bir şekilde yüklenen saplar, tatlı bir gıcırtıyla harmana dökülür. Yine öküzlerin başı hizasında, boyunduruğun üzerinde oturan hodak vardır.Kağnı arabaları iki veya dört öküz koşularak çalıştırılırdı.araba ırgatlarında beş-on araba gece erkenden tarlaya gitmek üzere yola koyulurlardı.Arabaların iyi gıcırdamaları için arabanın dişleri tam sıkılır ve tekerlekleri döndüren mazi ile dişlerin birleştiği yere yoğurt veya gazyağı dökerlerdi. Tarlada saplar yüklenip yarış halinde köye dönenen arabaların çıkardıkları güzel bir fon müziği eşliğinde öküzler adeta neşelenircesine parlayan yağlı boynuzlarını sallaya sallaya arabalarını çekerlerdi. Arabanın idarecisi majgal ve yardımcısı hodak da ırgat helvası yemek için bir an önce köye ulaşmaya çalışırlardı.Harmana yaklaşan ırgat arabalarının sesleri kalabalık bir orkestraya benziyordu. Arabalar indirilir öküzlere harmanın kenarında bir yere ot verilir insanlarda da eski toprak ve merteklerle örtülü ev veya merekler de ırgat yemeyi yerlerdi. Irgat yemeklerinde şakaları konuşmalar yanında bir biri ceplerine helva lokmaları koyma esprileri de vardı.Sonra harman yapmak için Saplar toprak zemin üzerine yayılır. Üzerinde döven (gem) denilen sert ve kalın tahtadan yapılmış Eski Harmanlarımız 35 altı sert ve sağlam taşlarla donatılmış bir araç vardır.Bu araç üzerindeki sert taşlara gemin dişleri denirdi. Sapların üzerine yerleştirilmiş araç, öküzlerin gidiş yönüne doğru bağlanır. Sapların üzerinde dönmeye başlayan araç, üç-dört günde sapları saman haline getirir. Tabii durmadan karıştırılıp alt üst yapmak şartıyla... Saman haline gelen harman uzunca bir yığın yapılır ki, buna ‘teğ’ denilir. Yine burada komşuların birbirlerine yardımı ortaya çıkar. Teğ’in savrulmasında yardım önemlidir. Çünkü rüzgarın her zaman aynı yönden estiği olmaz. Teğ’in rüzgarın estiği tarafa doğru döndürülmesi gereklidir.Bir veya birkaç kişi dört dişli kürek biçiminde yabalarla tığı savurarak sanı ve denini ayırt ederlerdi. Eskinin bu uzun ve zahmetli işlerinin yerini, şimdilerde makineler aldı. Harman yeri bomboş kaldı. Artık saplar tarlalarda makinelerden geçiriliyor. Elenmiş buğdayla, kalan saman köye traktörlerle getiriliyor. Harman sona ermiş, iş sırası yine kadınlara gelmiştir. Buğdayların bir kısmı elenerek tohumluk olarak bırakılır. Geri kalanı çeşmenin başına götürülür. Çeşmenin yalağının gideri kapatılır ve buğdaylar içine dökülür. Yıkanır. Yabani ot tohumları suyun yüzeyine çıkarak, taşlar dibe çökerek buğday yabancı maddelerden arındırılır. 36 Bu işlemde hısım akraba, konu komşu herkes birbirine yardımcı olur. Buğdaları gözer, şadıra veya kalburlarla elenerek temizlenirdi. Ekinden çıkan orum ve kesnük bir tarafa ayrılırdı.Ekinlerin çuvallara konmasında ölçü urup, god,demirli ve kile olarak hesaplanırdı Buğdayların bir kısmı bulgur, gendimelik olarak ayrılır. Uygun bir yerde bir ocak yakılarak üzerine iki kulbu olan bir kazan oturtulur. İçine üç-dört teneke buğday dökülür. Pişinceye kadar ocağın altı canlı tutulur ve buğday büyük Yöremizde çift yapımı bir kepçe ile karıştırılır. Buğday iyice çatlamadan su geçiren çuvallara, sepetlere çekilip, bacalara serilen sergilerin üzerine dökülür. Bu sergiler daha ziyade ona mahsup bir ottan kadınlar tarafından örülmüş hasırlardır. Gendime haşlanmaz, o da yıkanmış buğdaydan ihtiyaç derecesinde ayrılır. Kuruyan bulgurla beraber Dink’e götürülür. Yine kadınlar tarafından dövülür. Suyun çevirdiği kocaman taş, buğdayların kabuğunu çıkarır, kadınlar da durmadan bulgur olacak buğdayı el temposuyla karıştırırlar. Burada yine komşu yardımlaşması görülür. Bulgur için haşlanan buğdaya ‘hedik’ denir. Konu komşu bu hedik ’ten yerse, bereketli olurlarmış. Onun için yanından geçenler mutlaka bir avuç alır geçer. İşi biten kadınlarda toplanıp hem sohbet eder, hem dinlenir, hem de ceviz çekirdekle karışık hediklerini yerler.Dinge götürmeyenler ise köy harmanlarında bulunan dibek taşlarında sağlular aracılığıyla köyün genç kız ve delikanlıları bil hassa gece ay ışıkların da döverlerdi.Aynı zamanda geç kız ve delikanlılar birbirleriyle görüşüp tanışmaları için bunu bir fırsat bilirlerdi.Koşma ve türküler eşliğinde dövülen dibek işi bitince geç kız ve erkekler el ele tutuşarak sabahlara kadar oynarlardı. böylece ırgatlar aynı zamanda genç sevgilileri de ortaya çıkarmış olurdu.bulgur yapmalarda aynen böyle olurdu. 37 Dökülen bulgur, gendime rüzgara doğru savrulur. Konu komşu kızları toplanır. Altlı üstlü yuvarlak taştan yapılmış el değirmeninde bulgur nöbetleşe çekilir. Böylece bulgur, asıl bulgur haline getirilmiş olur. Bulgur çekilirken türküler söylenir. Taze bulgurdan pişirilmiş pilav ayranla birlikte iştahla yenir. Böylece hazırlanan bulgur gendime, topraktan yapılmış büyük küplere doldurulur. Ertesi yıla kadar kullanılır. Kış hazırlıkları uzun tutar. Kış uzun süreceği için bostanda olgunlaşan fasulyeler de toplanarak kurutulur. Kilolarca fasulye kurutulacağı için kadınlar arasında yine irgat dediğimiz yardımlaşma yapılır. Mısırlar ayrılır kabukları soyulur sırım çekilir.Dağ dediğimiz şeker pancarları seçilir. Güz isleri yapılır. Sonrada evlerin temizliği yapılarak kış aylarına girilir. Fasulyeler toplanır ve her akşam evlere komşu kızları çağrılır. Kızlar fasulyeleri üçe-dörde bölerler. Bu işler yapılırken yine türküler söylenir, eğlenceli öyküler anlatılır. Kabak soyması da böyle olur. Kabakların kabukları soyulur, ortadan ikiye ayrılır.İçinin çekirdeği çıkarılır, güneşli bir yere dizilir, yumuşayınca parmak genişliğinde kesilir ve kurutulur. Kuruyan fasulye ve kabaklar kışın kullanılmak üzere kilerlere yerleştirilir. Köylerimizde hemen he men her sebze ve meyve kurutularak kış için saklanır. Şimdilerde konserve de yapıyorlar ama yine sebze ve meyveleri kurutarak saklama geleneği sürüyor. 38 Dedim ya yazın ürünü olan hemen her şey, mutlaka bir şekilde ya kurutularak, ya reçel ya da turşu yapılarak saklanır. Mesela, bir çeşit yoğurt yapılır.torbalardan iyice süzülüp içine tuz karıştırılır. El ile avuç dolusu alınarak bir şekil verilerek tahtalar üzerine dizilir. Bunu ‘kurut ’denilir. kuyruğu uzun karga cinsinden bir kuş (saksağan) vardır. kurudu çok sever. Çocuklar, kurutların başında oturup, kargaların kapmaması için beklerler. Yoksa bir tane kalmaz, hepsini kargalar alır götürür. Kargalar cevizi de pek sever. Bir yerde olduğunu sezdiler mi, havada döner dolaşır, eğer bekleyen kimse yoksa, bir tane bırakmamacasına hepsini götürür. Kadınlar yine toplanır yufka,erişte yaparlar.tandır da pişirilen erişteler çok güzel olur.kadınlar kışın soğuğunu biraz olsun karşılamak için çorap. hırka, yelek gibi giysiler örmek için yünleri yıkar, kışa hazırlarlar uzun kış gecelerinde yün eğirmek, çorap örmek kadınların değişmeyen uğraşlarıdır. Eskiden kilim, cecim de dokurlardı. Onları türlü türlü renklerle,motiflerle süslerlerdi. Şimdilerde bunların yerine hazır iplikler, hazır kilim ve halılar aldı. Kışın hemen hemen her şey evin içinde yapılır.kısa kış günlerinde kadınlar yemek, bulaşık yavrulayan hayvanların bakımı ile uğraşırlar.geceleri ise çorap örerler. Genç kızlar çeyizlerine nakış işler,oya yaparlar.Akşamları genellikle, üç-beş komşu bir arada otururlar. Erkekler kahveye giderler. Orada radyo dinlenirdi. Askerlik anıları, ballandıra ballandıra defalarca anlatılırdı. Bazen de civar köy veya başka şehirlerden gelen aşıklar haftalarca köyde kalırdı. Aşıklar kaldıkları süre içinde yedirilir, içirilirdi. Bu işi köyde hali vakti yerinde olanlar üstlenirdi. Uzun kış gecelerinde kuru yemişler yenir.Dut,ceviz, duttan yapılmış pestil, köme yenir.Buna “yassılık” denir.Şöyle de bir espri yapılırdı.”Yassılık töre olana göre" Kışın gençler köy odalarında toplanarak eğlenceler yaparlardı. Kabileler kendi sülale odalarında bilhassa akşam yemeklerini herkes evinden sofra getirerek yerlerdi. Şimdi artık çoğu geleneklerimiz bitme noktasındadır. Yaptıkları eğlencelerde yöreye has türküler söylerler oyunlar oynarlardı. Ayrıca kendi cebinden para koyarak harafene yaparlardı. kara helva, tel helvası yaparlar çeşitli yemişlerle yerlerdi. Bu arada köyün yaşlılarından iyi masal, hikaye anlatan, taklit yapan kişileri de odaya çağırır onları da eğlenceye katarlardı. Tulum çalan,saz çalan kişilerde o zaman çok olurdu.Köylerimiz de yıl başı geleneği de başlı başına bir kültürdü. Orta oyunu yapılırdı. Kocaman, Çaparkapar-Gelin-Arap-Deve-Şeytan gibi isimlendirilmiş oyuncular olurdu ev ev gezilerek ekip halinde oyunlar oynanır para veya yiyecekler toplanırdı. Sonra bu parayla bir şeyler alır eğlence yaparlardı. Aynı zaman da yıl başı oyunlarının kıyafetleri de bir kültür örneğiydi velhasıl hepsi bir birinden güzeldir. 39 Örf ve Adetlerimizden Köyde Nişan ve Düğün Köyde, beğenilen kızın, hamaratlığına, ailesinin derli-toplu, sevilen bir aile olmasına bakılır. Kızlar bar da oynarken beğenilir. Bir yolu bulup, damat olacak gence de gösterilir. Oğlan kızı kız oğlanı beğenmişse sıra kız istemeye gelir. Kız evine,”çay içmeye geleceğiz”diye haber gönderilir. Karşı taraf,bunu haberci kadınlardan çoktan duymuştur. Oğlan tarafından yakınlar toplanır giderler. Kız, el öper çay hazırlar. Kız girip çıktıkca ,görücü kadınlar evin temizliğine, tertibine bakarlar. Ortalıkta toz ararlar. Kızın işlediği işlemeleri gözden geçirirler. Su isterler. Yakın olduklarında ten’inin kokusunu almaya çalışırlar. Misafirler kalkarken, kız ayakkabılarını döndürür, kapıyı açar ve onları uğurlar. Ertesi akşam, kız istemeye gidilir. Oğlan tarafının yakınları, köyün ileri gelenleri toplanır, kız evine giderler. Biraz sohbetten sonra, aralarından en yaşlı, sözü geçen biri, ”Allah’ın emri Peygamberin kavli ile kızınız..........’i oğlumuz.........’a istemeye geldik”der. Babada kendi yakın akrabalardan birini”Bu işe vekil tayin ettim”der.Tüm alış-veriş düğün işleri, kız babasının vekil tayin ettiği kişi ile konuşulur. Başlık işi, eskiden beri bizim köyde de vardır, ama öyle ifrata varılacak derecede değil. Oğlan tarafının hali vaktine göre, alınan başlık yine kıza harcanır, yatak yorgan yapılır. Bunlar da konuşulduktan sonra el sıkışılır, hayırlı dualar okunur, yapılan şerbet içilir. Şerbeti, kız tarafından biri ikram eder, oğlan tarafı da tepsiye para atarlar. Böylece kız isteme faslı bitmiş olur. Beh takma, kız istendikten on-onbeş gün sonra olur. Kız tarafından yakın akrabalar ve köyün ileri gelenlerinden ‘beh’ takmaya çağrılır. Gidecekleri gün bir araya toplanırlar. Bu kadın topluluğu 40 hediyelerini yanlarına alırlar, en güzel elbiselerini giyerler. Gidecekleri uzak bir köyse, atlara binerler, yada öküz arabası ile yola çıkarlar. Köy içine gelindiğinde, yürüyerek eve varırlar. Kız evi de yakınlarını çağırmıştır. Otururlar, hal hatır sorulduktan sonra yemek yenir, çaylar içilir. Misafirlere, gelin adayı hizmet eder. Eskiden misafirlerin önüne ibrik ve leğen getirilir, ellerini yıkamaya yardım edilirdi. Bu işi gelin adayı yapar. Yemek faslında çorba, pilav, su böreği, erişte yemeği ve kayısı kurusundan yapılan bir çeşit tatlı yenir. Bir başkadır düğünlerimizde tulum Geri çekilip,herkes yerini alınca ortaya büyükce bir sini getirilip ters çevrilmiş kalbur üzerine konur. Hayırlı, uğurlu olsun sözleriyle ilk önce kaynana siniye hediyesini koyar. Bu genellikle bir altındır. Sıra ile akrabalar siniye getirdikleri hediyeleri koyarlar. Bunların bazıları elbiselik kumaş, basma’ dır. Buna ’beh takma’ denilir. Bu işlem yapılırken kız evinden bardak, tabak, kaşık gibi şeyler gizlice alınır. Bunun ne anlama geldiğini bilmiyorum. Oğlan annesinin ayakkabıları saklanır ve gideceği zaman bahşiş vermeden geri verilmez. Böylece kıza yeni adetlere göre nişan takılmış olur.Gelin adayı hazırlıklara başlar. Çeyiz, düzmeye, çorap örmek, yemeni oyalamak, kanaviçe yatak takımı işlemek, yatak-yorgan işleri çeyizin içine girer. Gelin adayı,oğlan tarafına gittiğinde,daha bir saygılı olur. Bir toplumda onlardan birini görse,ayağı kalkar. Yüksek sesle konuşmaz. Konuşmazlık,en büyük saygı işaretidir. Evlenince de kayınbabası kayınları ve diğer aile erkekleri ile konuşmayacaktır. Senelerce konuşmasa ‘en saygılı gelin’ olacaktır. Gelin saygısını, konuşmamakla beli eder. Konuşma ve herhangi bir anlaşma 41 gerektiği zaman,bunu orada bulunan kadın veya çocuklar aracılığı ile çözümler. Nişanlılık devresi bazen bir, bazen altı ay,bazen de daha fazla sürebilir.Oğlanla kızın yakın akrabalarından biri,büyük bir gizlilikiçinde kız ve oğlanı görüştürürler ki,buna ’nişanlı görme’ denilir. Köyün gençleri, damat adayını görüşme esnasında yakalarsa, bahşiş almadan bırakmazlar. Bir aile fotoğrafı Gelin evi ile,oğlan evi arasında bir yakınlaşma gözlenir.Birbirlerine iş konusunda yardım ederler. Gelin kardeşi yanında oğlan evine yardıma gider. Gelin adayına ara sıra hediyeler götürülür. Nişanlılık devresi içerisinde Kurban Bayramı geçerse,oğlan tarafı süslediği, kınaladığı bir koç gönderir. Kız tarafı da komşuları göreceği bir şekilde koçu, evin dış tarafında birkaç kere gezdirir. Koç Bayramın birinci günü kesilir. Fakirlere dağıtıldıktan sonra, kız tarafından yapılan baklavalar ilave edilip,her iki ev sahipleri bir arada yer,içer eğlenirler. Gelin, civar köylerden alınacaksa, köyün ileri gelenlerinden, oğlan evinin hali vaktine göre on-onbeş erkek çağrılır,gelin almaya 42 erkekler atlarla giderlerdi.Atlan süslenir;terki bağları,güzel motifli heybeler, düngürcülerin boynunu süsleyen fularlar göz doldururdu Gelin almaya giden kafile mensupları,bir akşam kız evinde,daha doğrusu onlar için özel olarak hazırlanan ev de kalırlar. Düğün hem o köyde,hem de bu köyde başlamıştır. Köye gelen düğürcüleri köyün gençleri karşılar.karşılarken köyün güreş tutanları soyunurlar.Pehlivan gösterisi yapa yapa karşı giderler.Böylece köy meydanına gelen iki tarafın gençleri cirit oynarlar, şakalaşırlar. Bu oyunda bitince,köyün ileri gelenleri bir veya iki atın yularından tutarak kendi ahırlarına götürürler. Bu demektir ki,misafir,o akşam atının çekildiği evde yatacaktır. Bu,kız tarafına, komşularının bir yardımıdır. Düğüncüler eğlendirmekte lazımdır.Gençler toplanır, aralarında oyun düzenlerler. Bunu daha ziyade deve oyunu teşkil eder.İki genç arka arkaya tutunur. Başları, bellerinden öne doğru eğiktir. Üzerlerine bir kilim atılır, ortasına bir ufak sandık veyahut ta bir sepet yerleştirilir. Ortası bombeli kilim yerlere kadar sarkar. Bir koyun yada bir geçi postu bükülerek boyun,baş yapılır.İki tarafa konulan yuvarlak aynalar da devenin gözleri olur.İncik,boncukla süslenir ve bir deve meydana gelir. Devenin sahip ve yardımcıları da uzunca giyinir. Düğüncülerin yanına girilir. Oyun başlamıştır. Sahibinin çaldığı defle deve oynamaya başlar, oynadıkca coşar düğürcübaşının önünde coşkusunu daha da artırır. Daha sonra hastalanarak yere yığılır. Deve ancak düğüncübaşı’nın vereceği bahşişle iyileşecektir. Bahşiş alınır oyun biter. Bu arada kız evinin hazırladığı düğün evinde,düğün devam etmektedir.Gelin adayını sağdıç dedikleri bir eve çıkarırlar.Gelin gideceği zaman,davul zurna eşliğinde yeniden baba evine getirilir.Gelinin evden çıkması uzun zaman alır.Bu arada davul zurna en yanık havaları çalmaktadır.Buna ‘gelin ağlatma ‘denir.Gelinin bacısı veya yakınlarından bir bayan çeyizlerin bulundüğu gelinin sandığının üzerine oturur. DÜGÜNCÜLER sandığı aldıklarında oturan kişinin bahşişini de verirler. Gelinin bu eşyalarının tümüne ŞEŞKANA denir. Eskiden köylerde beyaz gelinlik yoktu.İpekli denilen bir kumaştan yapılan gelin elbisesi,ceket,yenleri,yakaları işlenmiş bir işlik,altına Bayburt kundurası (altları kabaralı,siyah derince bir ayakkabı), başına pullarla işlenmiş, el tezgahlarında dokunmuş, kırmızı renkli ehram olurdu. Geline ait bu elbiseler gelin alınmadan bir gün önce oğlan evi tarafından bir heybeye konularak eline ayağına çevik bir erkekle gelin tarafına gönderilirdi. Gelin giysilerinin bulunduğu bu giysileri getiren erkeğe ‘tilki’ denirdi. 43 Oğlan tarafından gelen ‘tilki’ bu eşyaları değişik yollardan kız evine getirmeye çabalar,yakalanmamaya özen gösterir.Tilkinin kız tarafından yakalanması,o köy için bir beceriksizlik sayılırdı.Yakalanan tilki hemen bahşiş vermek zorunda kalacak,hem de birçok işkenceye hazır olacaktır. Eskiden,’tilki’ yi tutan gençlerin,yaptıkları bir çok değişik işkence vardı. Mesala, arkasına hafif bir teneke soba bağlanan tilki, bir ceviz ağacına asılır.Arkasındaki soba, saman doludur. Yakıldığında çıkan duman, herkesi kahkahalara boğar. Verilen bahşişle tilki,ağaçtan indirilir.Gelin elbiseleri de yerine ulaşmış olur. Gelin arabalar veya atlılar eşliğinde götürülür.En önde kardeşi,atı çekmektedir.Kız tarafı yakınlarından bir kadın daha kafileye eklenmiştir. Bu kadına ’yenge’ denir. Davul zurnanın çaldığı en güzel havalar eşliğinde yola koyulu nur gelin en önde gitmektedir. Yolda, köy ve mahallelerden geçiliyorsa, kafilenin önüne, karşıdan karşıya bir ip çekmek adettir.Verilen bahşişle, kafile yoluna devam eder.oğlan evine yaklaşan gelin kafilesini yine köyün gençleri,pehlivan oyunlarıyla karşılarlar. Gelin evin kapısına yaklaşınca damat da sağdıcı ile bacaya veya yüksek bir yere çıkmıştır.Boynunda ipekli fuları (puşu), elinde bir çıkı çerezi ve diğer elinde elması vardır.Çerez çıkınında, madeni paralar, şeker, fıstık, leblebi bulunur. Damat, çıkının içindekileri gelinin başına doğru atar.Yerlere dökülen paraları, çerezleri coluk çocuk büyük bir 44 hevesle toplarlar. Sıra elmaya gelmiştir. Damat elmayı büyük bir ustalıkla geline doğru atar. Eğer gelin elmayı tutarsa, kendisine çok iyi bir puan verilir.Tutamaz da,halktan biri tutarsa, elma akşam damada getirilir ve bahşiş alınır. Gelin, atın üzerinde dik ve görkemli bir biçimde durmaktadır. İnmeye nazlanır. İki kulplu bir kazan ters çevrilerek gelinin attan ineceği tarafa konulur. O anda getirilen bir koçu ,eğilerek yele kısmından tutup ön ayakları yerden kesilinceye kadar kaldırıp bırakan gelin her kez tarafından alkışlanır. Ama yinede attan 45 inmemektedir. Kayın pederin hali vaktine göre, bağışlayacağı tarla, at veya inekten sonra gelin kazana basarak attan iner. Evin dış kapısının üst eşiğine hayırlı olması dileğiyle biçak takarlar çevredeki insanların sevinç ve mutluluk göz yaşlarıyla zurnanın acı sesi ve davulun kalp atışlarını hızlandırdığı en heyecanlı zamandır. Atın başını tutan gelinin kardeşi de bahşişini alır. Gelin yüzünü açmadan evin her köşesi gezdirilir. Gelin, elindeki buğdaylı evin her köşesine, bucağına serpiştirir. Böylece evde bolluk, bereket olacağına inanılır. Sonra bir köşeye oturtulan gelin kucağına küçük bir erkek çocuğu verilir. Herhalde gelinin ilk çocuğunun erkek olması dileğidir bu. Gelin koynundan çıkardığı çorapları çocuğa giydirir. Bu arada konu komşu, çoluk çocuk gelini görmeye gelirler. Damat ı her fırsat da kaçırıp sağdıç dan bahşiş almaya çalışan gençler halaylar çekip oyular oynamaktadır. Akşam olduğunda damat içeriye sırtına iki yumruk vurularak verilir. Düğün bitmiştir. Ertesi günü, gelin erkenden kalkarak ev işlerine yardımcı olur. El öpülür. Çeyiz yazıldıktan sonra,yakın akraba ve ev halkına gelinin getirdiği bohça çıkar. Gelin yemeğe davet edilince bohça beraberinde götürülür. Yöremizde Doğum Köyde, doğum olayını köy ebeleri gerçekleştirir. Hamile kadınlara, birkaç kuralın dışında ayrıca bir ihtimam gösterilmez. Onlar da diğer hemcinsleri gibi tarlaya, bostana çalışmaya giderler. Yalnız geç vakitlere kadar dışarıda kalmamaları, eşiğin üzerinde oturmamaları,akşam karanlığında yada sabah erkenden dışarıya su atmamalarına dikkat edilir.Çünkü o vakitlerde cinlerin yerlerde olacağına ve hamile kadına çarpacağına inanılır. Hamile kadının eşerme’ sine dikkat edilir.Evde pişirilen yemekten hamile kadına mutlaka tattırılır.Doğum yaklaştık ca bazı hazırlıklarda başlar. Erkek çocuk doğunca köyün delikanlıları o evin kapısının sövelerini veya damın bacasını sırıklarla sökmeye çalışırlar. Aile reisi gençlerin harcını vererek (para veya koç) gençlerin bu isteklerini de yerine getirmiş olur. ‘Ana gibi yar, vatan gibi diyar bulunmaz.’ 46 Köylerde uzun kış gecelerinde tel helvası yapımı ve düzenlenen eğlenceler Beşik içine yatak,yorgan,örek (çocuğu beşiğe bağlayan emniyet kemeri gibi bir bağ), höllük hazırlanır. Höllük şöyle hazırlanır: Ayak değmemiş bir yerden eşilen toprak,elenir,temizlenir.Evin bir köşesine yığılır. Kullanılacağı zaman bir çömleğe doldurulan toprak,yanan tandırın bir köşesine konur.Toprak tandırın ısısıyla iyice kavrulur,mikroplardan arındırılmış olur.Kullanılacağı zaman,çocuğun tam kaidesinin altına kalın bir bez üzerine yayılıp,üstüne de kalın bir bez konulur.Ara bezden sonra çocuk sarılır.Bir daha uyanıncaya kadar çocuk sıcacık yatar.Yapacağı ihtiyacı yayılmadan toprağa geçer.Duyanlar,bu uygulamaya çok şaşarlar ama inanın çocuklar çok rahat eder ve başka bir ihtiyaçları yoksa saatlerce mışıl mışıl uyurlar Doğum yapan kadına,konu komşu bir hafta boyunca yemek yapıp getirirler. Loğusa kadının kırkını çıkmasına kadar yanında sıkça toplanıp, oturmazlar. Eğer köyde başka kırkı çıkmamış kadın varsa,birbiriyle görüştürülmezler. Doğumu gerçekleştiği ev de helva kavrulur,başka yemekler yapılır, yenilir, içilir. Böylece bebeğin tok gözlü ve açık elli olacağına inanılır. Ebe birkaç gün gelerek, bebeği yıkar. Ebeye bir miktar para, havlu, sabun verilir. Buna ’ebe hakkı ‘denilir. 47 Bebek,kırk günlük olunca,anne ile beraber yıkanır.Yıkanma sırasında kalbur veya süzgeçle başlarından aşağıya su elenir.Buna ’kırk çıkarma’ denilir. Doğum yapan kadın,iş ihtiyacına göre,kırkından sonra tarlaya bile götürülür.Tarlada çocuk için çadırvari bir salıncak yapılır.Bebeğin büyük kardeşi varsa,salıncağı o sallar.Annede tarlada işini görür.Emzirme zamanı gelince,bebeği emzirir. Bebeğin altıncı aya doğru dişleri çıkmaya başlar.Evde bir sevinç olur.Bebeğin dişini kim önce görürse onun bebeğe,dişleri kolay çıksın diye,bir ’köynek’ alması söylenir. Köyde bayram törenleri: Çocukları birkaç gün önceden saran heyacan arife günü doruğa çıkmıştır.En güzel alli –pulli, süslü-püslü, cicili-bicili elbiseler hazırlanır akşam arife suyu ile cocuklar banyo yaptırılır.Bayram heyecanıyla yatan çocuklar sabahleyin erkenden kalkarak akşamdan hazırladıkları güzel elbiselerini giyerler.Büyükler bayram namazını kıldıktan sonra köy odasında bir arada toplanıp evlerden gelen sofralarla kahvaltı yaparlar.sonra bayram görüşmeleri için kafile kafile küçükler büyüklerin evlerini gezer el öperler.Ramazan bayramlarında çocuklara şeker dağıtılır.Kurban bayramlarında ise kurban kesemeyen ailelere kurban etleri dağıtılır.Her iki bayramda da büyükler ziyaret edildiği ğibi hastalarda ziyaret edilir ve göz yaşları içerisinde mezarlıklarda kur’an lar okunur dualar edilir.Bu böylece bayram müddetince devam eder. Köylerde cenaze törenleri: Köylülerin iyi günlerinde olduğu gibi acıklı günlerinde de bir arada olmaları da muhakkaktır.Cenaze olduğu zaman hemen herkez cenaze evinde toplanır.Cenaze sahipleri ahıtlar yakıp ağlarlarken komşuların ileri gelenleri onları teselli etmeye çalışırlar.Diyer komşularda yemekler hazırlarlar ve uzaktan gelen cenaze sahiplerini misafir ederek ağırlarlar böylece acılı aile nin acısı komşular tarafından paylaşılır. ÖRF VE ADET OLARAK YAPILAN BAZI İNANIŞLAR Harap parası tutmak: Eskiden hatırlıyorum şu andaki beşibirli kadar bir para vardı.Galiba gümüşten yapılmıştı.Üzeri eski Arap harfleriyle yazılıydı. Başı,dişi kulağı ağıranlara ”Sende harap var” derlerdi. Ve harap parası denilen parayı günlerce başı,dişi,kulağı ağıran kişinin başında bir şeyle tutuştururlardı.Bilhassa yaşlı kadınlar bunu aylarca üstlerinden eksik etmezlerdi. El Tutmak: Yine yüzü,dişi ve başı agıran kişilere bazı kişilerin eliyle yüzünü ovalaması veya elini alnına bir müddet tutması iyi gelir inancıyla tedavi edilirlerdi. Çicek Tası: Her yıl Ocak ayının 13 ü hak yılbaşı veya köy yılbaşısı diye bilinirdi. Ve bu günde inanç gereği çok hassas işler yapılırdı. Nerdeyse kimse “kapıya çıkmayalım yanlış iş yaparsak bir yıl böyle 48 gider” diyerek kendi hallerine çekilirlerdi.bu günde koyun ve kuzularında insan yaşantısında önemli yeri olduğu için onların sağlığı da gündemde idi.Yılbaşı sabahı erken namaz vakti veya şafak vakti Ahırdan bir kara yünlü koyun eve getirilir ev de çiçek tası denilen Arap harfleriyle üzeri yazılı tası bakraç gibi bir kabın içine atarlar üzerini su doldurup Kara Koyuna içirirlerdi.Bu yılı hayırlı uğurlu ve sağlıklı olmaları için bir koyuna bu işlem yapılır.Sonra koyun ahıra götürülürdü. Yılbaşı günü sabah erkenden komşular veya komşu çocukları bilerek veya bilmeyerek birbirlerine gittiklerinde. O evin sahibi o gün kimin erken geldiğini aklında tutar ve o yıl onların işlerinin rast gidip gitmeyeceğini o kişiye bağlarlardı. Eğer sevilen biri ise “oh inşallah bu yıl işimiz iyidir” eyer sevmedikleri biri gelirse “bu yıl yandık” nereden evimize geldi gibi yakınmalar olurdu. Yağmur yağınca: Dış kapının eşiği üzerinde dayanmak tehlikeli ve sakıncalı idi hatta günah sayanlarda olurdu. Çünkü yağmur yağdığında eşikte duranın üzerine yıldırım düşerdi ya eşikten dışarı yada eşikten içeride durarak yağmur seyredilirdi. Eğer yağmur çok yağdı ise tandırların üzerine konulan hetivcek denilen artı şeklindeki demiri dışarıya yağmur altına atarlardı ki yağmur kessin yok eğer yağmur yağması isteniyorsa ekinlerin tarlaların suya ihtiyacı varsa çocuklar dışarıya yağmur altına çıkar hep bir ağızdan “ver Allah ım ver sicim gibi yağmur” diye sesler çıkarırlardı. Yine yağmura çok ihtiyaç olursa “yağ yağmur yağ, iki taşın arasına, Fakir fukaranın tarlasına” diye dualar ederlerdi. Yine geleneklerimize bağlı olarak söylenen kalıplaşmış sözler vardır. Bunlar yaşlı kişilerin deneyim ve tecrübelerinden yaralanılarak söylene söylene günümüze kadar gelmiştir. Bunlardan geçerliliğini koruyanlarda vardır. Bilhassa hava tahminleri, yağmur, rüzgar, kuraklık, kışın erken gelmesi, meyve ve ürünlerin bol olması ve olmaması çeşitli tecrübelerle değerlendirilirdi. Mesela Karadeniz Sıra Dağları dediğimiz dağların üzerinde duman olması,ürünler için yararlıdır “ten” dediğimiz nemi yapar ürünler, otlar yeşil kalır. Bayburt yönünden rüzgar esmesi harman savrulmada samanın ayrılması için beklenilen en uygun rüzgardır. Kıbleden havanın bulutlanması yağmurun yağacağına işarettir gibi çok deneyimler mevcuttur. Bunlar üzerinden söylenen bazı sözlerimiz den örnekler yazacak olursak. “Korkma karakışın kışından, kork abrilin beşinden,kara öküzü ayırır eşinden” derlerdi. Yani kışın uzaması, mart ta çok kar yağması sebebiyle hayvanların yiyecekleri olan ot ve samanın bitmesiyle bayırlarda bulunan dikenli gevenleri çıkarıp getirerek suda haşlayıp hayvanlara yedirirlerdi. Onun için kişi öküzlerinden birini satma durumuna düşe bilirdi. Yine “Mart kapıdan baktırır, kazma, kürek yaktırır” derlerdi. Bu da fazla kış olduğundan odunu ve yakacağı biten evde bulunan 49 kazma ve küreklerinin saplarının yakacakmışcasına sıkıntı çektiklerini dile getiren önemli bir sözdür. Bu gibi örnekleri fazlasıyla çoğaltabiliriz. Düğünlerde gelinin eve gelişinde attan veyahut arabadan inmesi için bir damızlık ister. Kaynatası damızlık olarak bir inek verir. Gelinde bundan sonra attan veya araban iner. Bu anda gelinin kucağına bir erkek çocuk verilir. İlk çocuğunun erkek olması dileği güdülür. Eve girince de gelinin ayağının dibine bir tabak veya odun kaşığı konur. Gelin konulan bu şeye basarak onu kırar. Evde sakar olmaması ve uğursuzluk çıkmaması için bu hareket yapılır. 50 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. SAYILI GÜNLER: Eylünün sonu, deri yağmurları Martta koca karı soğukları Aralık-Ocak kısır aylar, soğuk geçer Şubat ayı gücük, kışın bitimi Mart dokuzda ayının ininden çıkması Nisanda kırk ikindi yağmurları Nisan 18 April’in beşi karlı ve fırtınalı günler Hıdırellez Mayısın yedisi, baharın gelişi Pazaryolu ilçemiz ve köylerinde bilhassa yaşlılar tarafından söylenir olan bazı Atasözü ve Deyimlerimiz vardır. Bunlar bugün de bazı kişiler tarafından söylenmektedir.Yöremiz kültürü olan bazı Atasözü ve deyimlerimizden örnekler aşağıdadır: 1: Kulağının ardını görmek. 2: Cana cerciğe düşmek 3: Daldan düşen eşeğe dönmek 4: Mırt mırt demek 5: Sele dibi çıkarmak 6: İnsan içine çıkmamak 7: Dişinin etini yemek 8: Elden gelen düğün bayram 9: Elden gelen ayran tereğe çıkmaz 10: İt bayram görür tavlanmaz 11: El elin eşeğini türkü çağırarak arar 12: Ar namus ter temiz. 13: Kılavuzu karga olanın konacağı yer çöplük olur. 14: Bacaklarının arasında yemek 15: Boyundan büyük işlere girmek 16: Üstüne lazım olmayan şeyi konuşmak 17: Yüksekte harman etme yel alır, dere kenarında yer alma sel alır. 18: Pestili çıkmak 19: Yan gelip yatmak 20: Yamyassı olmak 21: Ayak kaldırmak 22: Eşeğe gücü yetmeyip, semerini dövmek 23: Dereyi geçene kadar eşeğe dayı demek 24: Yatsıdan sonra gelen misafiri kovmak 25: Yenilmiş sofraya oturmamak 26: Kaşla göz arasında 27: Mırın kırın etmek 28: Dudak bükmek 29: Burnu büyük olmak 30: Eşekten düşmüşe dönmek 51 31: Deveden büyük fil olmak 32: Dilini yutmak 33: Kurtları kırılmak 34: İzinin üstüne dönmek 35: Kırmıtlanmak 36: Bıyıkları derlemek 37: Burnundan kıl aldırmamak 38: Korkak olup sağ olmak 39: Kork korkmazdan; utan utanmazdan 40: Bal tutan parmağını yalamak 41: Zurnanın son deliği 42: Kara herk içinde kara karınca 43: Devede kulak 44: Tapanlanmış tarlada gezmek 45: Yedi yumurtadan kaygana yapmak 46: Tavuk kakar böcüğü, kalkar öğrenir cücüğü 47: Tavşanın kaçışını görüp, etinden irkah etmek 48: İpini kırkmak 49: Harktan yukarı tarlası olmak 50: Atı sağlam kazığa bağlamak 51: Saman altından su yürütmek 52: Kaz gelen yerden tavuk esirgememek 53: Berhudar olmak 54: Bir kulağından girip ötekinden çıkmak 55: Balık baştan kokmak 56: Vurduğunu öldürüp, yedirdiğini doyurmak 57: Zorla it ava gitmez 58: İpe un sermek 59: Kulağı kesik olmak 60: Başı büyük olmak 61: Dana bacağı 62: Çarık bağı 63: Zar tutmak 64: Har vurup harman savurmak 65: Çağrılan yere erinme çağrılmayan yere yerinme 66: Boyundan büyük işlere girmek 67: Kızını dövmeyen dizini döver 68: Kızı kendi haline bırakırsan ya davulcuya kaçar yada zurnacıya 69: Baskısız tahtayı sel götürür. 70: Yer koyan kendi oturur 71: Ağzının payını vermek 72: Tut kelin perçeminden 73: Kel dermen bulsa kendi başına sürer 74: Nalları havaya dikmek 75: Yediğini inkar etmek 52 76: Yüzü dag gibi olmak 77: Pişmiş kelle gibi sırıtmak 78: Kuyruğunu sırtına vurmak 79: Dört köşe olmak 80: Köşeyi dönmek Baharları bir başkadır benim memleketimin 53 İÇİMİZDEN BAZILARI İlçemiz köylerinde bulunan deli diye tabir ettiğimiz Özürlülerimiz ilçemizde bizlerin arasında yaşadılar. Bunlardan kimileri öldü Bunlar bizim vazgeçilmez insanlarımızdır. Yöremizde bunları herkes sever ve merhametle davranırlar. Çok şakacıdırlar.Hepsinin de meziyetleri farklı farklıdır. Feramuzun çöp toplaması Mahmut’un sövmesi. Ali’nin kaşlarını yıkması Nusrettin atlaması, Hüseyin’nin ağırbaşlı ve doktor görünümlü oluşu, Teyarın gülüşleri, Temelin kasketi, Mustafa’nın sigara içişi Fatih in koşuşması, İbonun kişileri öpmesi, Hacının uzun boylu olması, Salih’in hayali araba sürmesi, Mustafa Ulunun hayal gücünün yaratıcılığı, Serkan’ın gezişi, Bilal’ın mağrur poz verişleri, Necmettin’in plakaları sayışı, Yaşar dayının ciddiliği ve Emrah’ın fötr şapkası, Cihan’nın kara lastikleri, Naşit’in araba sevdası gibi hepsi bir başkadır efsanelerimizin. İlçemizin cana yakın sevilen insanları bunlar özürlü olmalarına rağmen çok gururlu ve onurludurlar, isteme ve kötü bir işte bulunmaları yoktur. Bol bol sigara ve çay içerler. Bazen de ilçemin yönetiminde söz sahibi olurlar tıkanan bürokraside kolay yoldan çözüm getirirler. Çoğusu bekar evlenme hayalleri kurarlar kimileri asker olmamış ama askerlik yapmış gibi konuşurlar kimileride evlendikten sonra hastalanmışlar ‘bunlarda zekalarını daha fazla kullanma arzusundalar, çözüm getiremedikleri işlerde sıkıntıya da düşerler. Sanki bir yerleri veya birilerini idare ediyorlarmış gibi davranırlar. Bilhassa başkalarına akıl verirler. İlçemizin meşhurları diye adlandırdığım bu vatandaşlarımızın da bir anıları bir hatıraları kitabımda bulunsun diye bunları da kitaba koymayı istedim. Okuyanlar mutlaka bu isimlere gülecekler ve bunları yad edecekler. Çünkü bunlar herkes tarafından sevilen insanlarımızdır. Resimlerinin kaybolmaması,isimlerinin unutulmaması için bir albüm yapmayı düşündüm. Fotoğraflarının çekimini yapan ve titizlikle saklayan Arif CORUH kardeşime çok çok teşekkür ediyorum o da böyle şeyleri zevkle yapıyor. Aslında deli dediğimiz bu kişilerin hepsi birer veli ama bilen yok. Öyle enteresan durumları var ki sanki gelecekten haberdarlarmış gibi. Bunların fotoğraflarını CD’ye çektik ve salkıyacağım ileride inşallah bunları güzel bir albüm yaparız. 54 Sıcak soğuk demez, kirli temiz bilmezler Her şeyiyle yok olsa, gururundan geçmezler Han onun için saraydır, otellerde yatmazlar Geceyi nerede geçirdin ey zavallı 55 Amaçları zengin olmak değil karın tokluğu Azlıktan ziyade severler kalabalık çokluğu Cemiyette aranmaz, belli olmaz yokluğu Kimin nesisin, kimsin ey zavallı 56 Pazaryolu ve çevre köylerde söylenen manilerden örnekler Şu Norgah’ın kızları Gölde yüzer kazları Gelinleri değilde Ne güzeldir kızları Kara kara kazanlar Kara yazı yazanlar Cennet yüzü görmesin Aramızı bozanlar Ördek gölde şöyle yüz Şöyle çalkan şöyle yüz Meleklerde görmedim Şöyle gerdan şöyle yüz Arpa biçtim az kaldı Kamış biçtim saz kaldı Dua edin komşular Kavuşmaya az kaldı Dertliyem dermanım yok Köylüyem harmanım yok Ben o yara gidecem Elimde fermanım yok Mani maniyi açar Maniden kaldım naçar Kırılacak parmaklar Yarsız yorganı açar Ayva yedim sarardım Yar sözüne kanardım Yeşil baş ördek olsam Gönlünüze konardım Norgah’ın dik dağları Açar elma bağları Norgah’ta çok güzel var Hasta eder sağları 57 -Dağdan gelir dağ gibi kolları budak gibi. Eğilir su içmeye bağırır hodak gibi -Ağzı çıplak burnu bıyıklı -anası yaprak kızı toprak - Kağnı arabası - Tavşan - Ev 58 YÖREMİZDE KULLANILAN BAZI İSİMLER KULLANILDIĞI NESNENİN YOK OLUŞUYLA DİLİMİZDEN BU KELİMELERDE KAYDI. BUNLARDAN BİRKAÇ ÖRNEK ÖLÇÜ VE TARTI ALETLERİ: 1: Kile : 30 kg’lık Zahire ölçüsü 2: God : 10 kg’lık Ölçü 3:Çelik : 5 kg’lık ölçü 4: Kantar : Tartı aleti 5: Arşın : Uzunluk ölçüsü 6: Karıç : Elin açık şekli 7: Ayak : Bir ayak boyundaki ölçü 8: Urup : 6 kg civarında ( bir tenekenin 3 de 1’i kadar) ölçü 9: Kulaç : Kolların açık şekli 10: Adım : Normal bacakların açık şeklindeki ölçü EV ALETLERİ İSİMLERİ: 1:Güveç : Eskiden tandırlarda yemek pişirilen toprak kap 2: Zap : Bulgur,gendime gibi yiyeceklerin konduğu büyük toprak kap 3: Küp : Zaptan biraz daha dar ve uzun saklama kabı 4: Serniç : Tarlalara yemek götürmek için yapılmış toprak kap 5: Çanak : Evlerde yemek yemek için yapılmış genişce toprak kap 6: Koluk : Evlerde Raflara (terek) dizilen bir nevi süs eşyası 7: Ibrık : Topraktan yapılmış su kabı 8: Sele : Odun çubuklarla örülmüş leğen şeklinde kap 9: Pırız : Evlerde tereklere süs olarak dizilen toprak kap 10: Terek : Evlerde bulunan raf 11: Kurun : Peynir ve salamura koymak için yapılmış tahta kap 12: Gudul : Topraktan yapılmış küçük yemek kabı 13: Egiş : Tandırda kullanılan uzun eğri demir alet 14:Hetircek : Tandırların üzerine kapların tutturulması için konan demir 15: Söve : Kapıların kenar tahtaları 16: Şadıra : Zahire elemek için büyük delikli elek 17: Gözer : Zahire elemek için küçük delikli elek 18: Kalbur : Zahire elemek için daha küçük elek 19: Elek : Un elemeğe yarayan ince delikli eleme aleti 20: Tezgere : Toprak veya gübre taşımak için dört kulplu taşıyıcı 21: Tekağacı : Sırta alınacak sepet gibi ağırlıkların kaldırılması için yapılmış araç 22: Kasnak : İnce tahtalardan yapılmış daire şeklinde alet 23: Zırza : Kapının kilitlenmesine yarayan demir tutturgeç 24: Kullep : Ağır büyük tahta kapıların arkasına tutması için çakılan demir 25: Maşaba : Su içme kabı 59 26: Fanus : Eskiden gazyağiyla çalışan aydınlatma aracı 27: Gazocağı : Eskiden mutfak ocağı olarak kullanılan ocak 28: Sacayağı : Yakılan ateş üzerine konulan 3 ayaklı demir alet 29: Semer : Taşıyıcı hayvanlar üzerine konan yük bağlanan araç 30: Eğer : Atların üzerine konulan oturma yeri 31: Palan : Eğerin altına konulan bez 32: Kolan : Eğerin bağlandığı kayış 33: Üzengi : Kişinin at üzerinde ayağını bastığı demir 34: Yular : Atın başındaki tutma ipi 35: Külek : Evlerde turşu falan koymak için tahtadan yapılmış kap 36: Höllük : Çocukların altına konulan toprak 37: Örekağacı : Çocuğun beşikte durmasını sağlayan bez 38: Patat : Evlerde ekmek pişirmek için yapılan alet 39: Tandır : Evlerde yemek ve ekmek yapmak için yapılmış topraktan ocak 40: Küfle : Tandırın yanmasını sağlayan hava deliği 41: Mertek : Evler ve ahırların üzerine kapatılan ağaç örtü 42: Harıma : Merteklerin dam üzerinde durmasını sağlayan kalın ağaç 43: Aşkana : Tandırdan çıkan duman bacası 44: Ambar : Yiyeceklerin saklandığı büyük ce tahta sandık 45: Sitil : Sacdan yapılmış yağ eritmeye yarayan kap 46: Gatilik : Sitilden biraz daha büyük kap 47: Ohlavi : Yufka açmak için ince uzunca odun 48: Tepir : Tahtadan yapılmış sini şeklinde kap 49: Gogul : Toprak kapları parlatmak için kullanılan taş 50: Sürgüç : Kapları yıkamak için kullanılan dokuma temizlik bezi 51: Çul : Kap kacak yıkamak için kullanılan bez 52: Mitil : Yüzü olmayan minder 53: Arustah : Eski ev ve damlarda merteklerle kapalı alan 54: Kırman : Evin görünen yüzünün üstü,şekilli ve itinalı yapılmış şekli 55: Lambak : Serniçlerin kulplarına bağlanan taşıyıcı iplik 56: Gond : Eski evlerde ağaç direklerinin üstüne konan takoz şeklinde ağaç 57: Tastar : Kadınların iş önlüğü 58: Puhar : Çeşme 59: Piğevi : Soba bacası 60: Guvagal : Harmanlarda kullanılan gereç 61: Elcek : Kem yapmada kullanılan boynuzdan yapılmış alet 62: Cücük : Civciv 63: Körpe : Kuzu 64: Cabbar : Atik 60 65: Gumbuz : Yumruk 66: Dümsük : Yumruk 67: Maskaralık : Komiklik 68: Sappankaya : Kuş lastiği 69: Mıllık : Yağçı kişi 70: Çılıka : Simit şeklinde ekmek 71: İrkah : Nefret duymak 72: Örme : Yün ve telden örülmüş kalın urgan 73: Hasır : Ottan yapılmış bir tür sergen 74: Cicim : Kalın iplikten örülmüş bir tür sergen 75: Kilim : Renkli yün ipliklerden örülen bir tür sergen ÜRÜNLER VE YİYECEKLER: 1: Lazut : Mısır 2: Kartol : Patates 3: Lobiye : Fasulye 4: Hevenk : Fasulye veya mısır demeti 5: Örük : Evelik veya bazı yeşil yiyeceklerin örülmüş şekli 6: Kurut : Yoğurttan yapılmış yiyecek 7: Dag : Şeker pancarı 8: Kahmut : Tarlalarda bulunan fındık şeklinde yiyecek 9: Keçimemesi :Bayırlarda bulunan bir çeşit köklü bitki 10: Koşkoz : Tarlalarda bulunan bir çeşit köklü bitki 12: Yemlik : Baharın tarlalarda olan ve yenilen bitki 13: Aşotu : Güzel kokan küçük taneli yenilen bitki 14: Gugul : Ekmek hamurundan yapılan özel ekmek 15: Pileki : Tepsi içinde yapılan ekmek 16: Cad : Mısır ürününden yapılan ekmek 17: Hoşaf : Aşmadan yapılan yiyecek ve içecek 18: Kavurga : Patlak mısır 19: Kavut : Çeşitli katkılarla yapılan kavrulmuş un GİYİM – KUŞAM İSİMLERİ: 1: Hasıl : Eskiden deriden yapılan bir çeşit ayakkabı 2: Çarık : Hassıla benzer ayakkabı 3: Şalvar : Çok geniş pantolon 4: Yelek : Gömlek üzerine giyilen kolsuz elbise 5: Puşi : Eskiden genç gelinlerin başlarına örttüğü bez 6: Fes : Başa örtülen erkek giysisi 7: Zıgva : Eskiden erkeklerin giydiği bir çeşit pantolon 8: Çapula : Eskiden erkeklerin giydiği bir çeşit ayakkabı 9: Naylon : Bir çeşit ayakkabı 10: Lastik :Kara lastikten ayakkabı 11: Koput : Erkeklerin kışın giydiği kalınca üstlük 12: Don : Pantolon altından giyilen uzun giysi 13: Köynek : Atlet yerine giyilen kollu bez giysi 61 58: İğnelik 59: Kuşak 60: İskarpin 61: Gondura 62: Yörpek 63: Nalın 64: Çar 65: Yaşmak 66: Kalık 67: Kurç 68: Azık 69: Cırnık 70: Turk : İğne takılan özel bir kap : Bilhassa yaşlı kadınların bellerine bağladıkları şal : Bir çeşit ayakkabı : Kadınların giydiği topuklu ayakkabı : Bebeklerin yüzüne örtülen bez : tahtadan yapılmış terlik : kadınların başörtüsü : Kadınların kullandığı yüz peçesi : Eski ayakkabı : Çobanların yiyecek koydukları çanta : Yolcu yiyeceği : Bebeklerin yürümesini kolaylaştıran alet : Çanak-çömlek yapımında kullanılan bir çeşit alet TARIM VE ZİRAATTE KULLANILAN İSİMLER: 1: Korzevil : Sabanların uc kısmına takılan odundan alet 2: Maluk : Kayışlara takılan ve çarık dikiminde kullanılan odun çivi 3: gandirif : Sabanın boyunduruğa tutturulduğu alet 4: Kayış : Ganderife takılan deri kayış 5: Bıllık : Sabanda ve kağnı arabalarında kullanılan tahta alet 6: Dayak : Kağnı arabasının kollarının altına konan 1 m boyunda odun 7: Tar : Kağnı arabası parçası 8: Yastık : // // // 9: Baskı : // // // 10: Kop : // // // 11: tapan : Tarlaların ekimden sonra düzeltilmesi için yapılan kalın ağaç 12: Saban : Tarlaların ekilmesi için kullanılan araç 13: Çaşık : Tapanlara takılan iki uzun sırık 14: Kotan : Nadasa bırakılan tarlaların derince sürülmesine yarayan alet 15: Maç : Sabanın tutulmasına yarayan kulp 16: Enet : Sabanın toprağa saplanan kısmı 17: Tekir : Kağnı arabasının tekerleği 19: Mazi : Tekerlekleri birbirine tutturan kalınca ağaç 20: Maran : Tekerlek 21: Sambağı : Öküzlerin boyunduruğa tutturulması için samileri bağlayan iplik 22: Sami : Boyunduruklara takılan eğri odun 23: Boyunduruk : Öküzlerin çalıştırıldığı zaman koşuma yarayan dört delikli ağaç 24: Diş : Arabalarda maziyi tutan odunlar 25: Gem : Harman yaparken sapların saman haline gelmesine yarayan alet (döven) 62 26: Çubuk 27: Orak 28: Tırpan : Hayvanların güdülmesinde kullanılan odun : Tarla biçilmeye yarayan alet : Orağın gelişmiş şekli ( uzun saplı geniş ağızlı biçme aleti) 29: Eğan : İki çatal halinde ot ve ekinlerin toplanmasında kullanılır. 30: Yaba : Dört dişli harman savurma aleti 31: Tırmık : Çok dişli ot toplamaya yarayan alet 32: Tığ : Ekinlerin saman oluşunda savrulmak için toplanmış şekli 33: Sargaf : Kotanlarda çoruş zincirini diğer zincire bağlayan kısa zincir 34: Tec : Harmanda ekinin samandan ayrılmış şekli 35: Kesmük : Saman ve ekinin ayrıldıktan sonra geriye kalan kalın saman 36: Sağlu : Dibek döverken kullanılan kalın ve kulplu takozlar 37: Part : Ot ve ekinlerde 30 bağlamına verilen ad 38: Kem : Otların bağlanmasına yarayan ottan yapılmış kalın urgan 39: Zığı :Odun çubuklarından yapılmış bir çeşit sepet 40: Bedure : Bir çeşit su kabı 41: Sefelık : Çubuktan yapılmış büyük ce süpürge 42: Sepet : Çubuktan yapılmış ot,saman taşıma kabı 43: Galat : Düzgün odundan yapılmış bir sepet 44: Tezek : Hayvan tersinden yapılmış yakacak 45: Huşki : Hayvan tersinden toplanan ufak tefek yakacak 46: Basma : Hayvan tersinden yakacak için harmanlarda yapılan yakacak 47: Kalak : Tezeklerin toplanıp yığılmış şekli YÖREMİZ MUTFAĞI İLE ZENGİN BÜYÜK BİR KÜLTÜR OLUŞTURMAKTADIR Yemeklerimizden Bazıları: 1. Tatar Böreği : Bir çeşit hamur yemeği 2. Çökelek : Peynir çeşidi 3. Lor : Peynir çeşidi 4. Pestil : Tut ve cevizden yapılmış bir çeşit yiyecek 5. Gobdin : Tut ve cevizden yapılmış bir çeşit yiyecek 6. Mıhlama : Lor ve yumurtadan yapılmış bir çeşit yemek 7. Papara : Bir çeşit hamur içi yemek 8. Cücük Suyu : Patates ve bulgurdan yapılan yemek 9. Kabak Pancarı : Kabak yemeği 10. Kara Pancar : Evelik pazı ve lahanadan yapılan bir çeşit yemek 11. Sırım Pancarı : Kabaklardan ip şeklinde çekilip kurutularak yapılır 63 12. Kuru fasülye : Fasulye yemeği 13. Taze fasülye : Yeşel kabuklu fasülye 14. Patates Oturtturması : Patates yemeği 15. Kabuklu fasülye : Kabuklu olarak kurutulan fasülye yemeği 16. Patates Püresi : Patatesten yapılan yemek 17. Yahni : Patates ve etten yapılan sulu yemek 18. Pirinç pilavı : Pirinçten yapılan pilav 19. Bulgur pilavı : Bulgurna yapılan pilav 20. Gendime pilavı : Gendimeden yapılan pilav 21. Kesme çorbası : Taze erişteden yapılan çorba 22. Mercimek çorbası : Kırmızı mercimekten yapılan çorba 23. Ekşili çorba : Kaysı kurusu ve kızılcıktan yapılan bir çeşit çorba 24. Yoğurt çorbası : Yoğurdun açılması ile yapılan ayran çorbası 25. Yavan çorba : Mısır, bulgur ve fasulye karışımından yapılan çorba 26. Herle : Kavut unundan yapılan çorba 27. Büryan : Taze kuzu etinden yapılan kızartma 28. Köfte : Kıymadan yapılan yemek 29. Yalancı dolma : Lahana ve bulgurdan yapılan dolma 30. Kıyma : Çekilmiş et ve yumurtadan yapılan yemek 31. Haşlama : Kemikli ve parça etlerin pişirilmesi ile yapılan yemek 32. Borani : Kabaktan yapılan ezme 33. Kapama : Bir çeşit et yemeği 34. Herise : Taze pilicin pişirilerek gendime ile karıştırılması 35. Haşıl : Mısır veya buğday unundan yapılan bir çeşit yemek 36. Kavut haşlaması : Kuru kavuttan yapılan yemek 37. Kavurma : Parça etlerin kavurulması ile yapılır 38. Evelik pancarı : Evelikten yapılan yemek 39. Pazı kavurma : Pazının yumurta ve soğanla kavrulması 40. Pazı pancarı : Pazının suda pişirilmesi 41. Lahana sarma : Lahana yapraklarının kıyma ile sarılırık pişirilmesi 42. Üzüm yaprağı sarması : Üzüm yaprağı ve kıymadan yapılan yemek 43. Hoşaf çeşitleri : Aşma, kızılcık, üzüm, dut, karışık 44.Salata çeşitleri : Salata, domates, marul, soğan-Havuç, turp, kara lahana 45. Turşu çeşitleri : Lahana, domates, salata 46. Ayran : Yoğurt ezmesi 47. Hasuta : Un, şeker ve yağdan yapılın bir tür yemek 48. Helva : Un, şeker ve yağdan yapılan bir çeşit tatlı 64 : Yumurtanın yağda pişirilmesi ile yapılan yemek : Süt yüzü ve undan yapılan bir çeşit yemek :Sütün ocak üzerinde pişirilerek sertleştirilmesi : Bir çeşit yemek : Mısır unundan yapılmış ekmek türü yiyecek : Mısır unundan yapılmış ekmek : Buğday ununa yağ ve yumurta karıştırılarak yapılan içli ekmek 56. Çörek : Üzerine yumurta sürülen ekmek 57.Ziron :Hamurdan yapılan yufkaların üzerine yoğurt dökülerek yapılan yemek 58. Zülbiye : Süt yüzünün şeker karıştılarak yapılmış hali 59. Peksimet : Kurutulmuş ekmek 60. Kabak tatlısı: Kabaktan yapılan bir tatlı türü 61. Baklava : Yufkaların içine ceviz içi konularak yapılan bir çeşit tatlı 62. Su böreği : Yufkaların suda haşlanması ile yapılan börek türü 63. Sigara böreği : Bir börek türü 64.Hurma tatlısı : Hamur içinden yapılan tatlı türü 65. Enişte tatlısı : Kaysı kurusu ile ceviz içinden yapılan bir çeşit tatlı 66. İmam bayıldı : Bir çeşit tatlı 67.Kazan dibi : Bir çeşit tatlı 68. Tavuk göğsü : Yaş pasta şeklinde yapılan tatlı 69. Kadayıf : Tel kadayıfın içene ceviz içi konularak dolma halinde sarılması veya tepside kızartılması ile yapılan yemek türü 70. Revani : Un ve irmikten yapılan bir tatlı türü 71. Sütlaç : Pirinç ve sütten yapılan bir çeşit tatlı 72. Ağuz :Hayvanların doğumdan sonraki ilk sütlerinden yapılan kaymak 73.Kalaçuş : Ekmek lokmalarının üzerine yoğurt ve reyhan dökülerek yapılan yemek 74. Lor Dolması: Evelik ve lordan yapılan bir dolma. 75. Pekmez çeşitleri 76. Reçel çeşitleri 49. Gaygana 50. Kuymak 51. Kaymak 52. Koşmir 53. Pileki 54. Çad 55. Kete HAYVAN İSİMLERİ VE ARAÇ GEREÇLER: 1: Mozuk : İki yaşındaki dana 2: Şişek : İki yaşındaki kuzu 3: Davar : Koyun sürüsü 4: Tarla : Toprak arazi 5: Tump : Tarlanın yan kenarları 6: Sinor : İki tarla arasında sınır taşı 7: Zifir : Siyah soba kurumu 8: Tehlik : Gübrelerin toplandığı yer 65 9: Herk 10: Hozan 11: Hodak 12: Majgal 13: Çuha 14: Kom 15: Merek 19: Galif 20: Pekke 21: Havli 22: Örtme 23: Ören 24: Dink 25: Değirmen 26: Haşıltaşı 27: Dibek 28: Cücük : Tarlaların sürülmüş şekli : Tarlanın nadas hali : Öküzleri güden çocuk : Evin büyük erkeği : Kişilerin giydiği eski kalın elbise : Hayvanın barınak yeri : Ot ve saman konulan yapı : Geçici yapılmış yapı : Ahırlarda yapılmış oturulur yer : Ahır ve evlerin girişindeki uzunca boşluk : Ahır ve evlerin önündeki üstü kapalı boşluk : Eski yapı yıkıntı yeri : Gendime ve bulgur yapılan yer : Un yapılan yer : Bulgur ve mısır çekmek için küçük el değirmeni : Bulgur ve gendime dövmek için içi çukur taş : Civciv OYUN VE EĞLENCE İSİMLERİ: 1: Değnek : Oyunlarda kullanılan sopa 2: Çelik : Küçük odun parçası ucları sivri 3: Kozi : Bir taşın çizgi içinden çıkarılması için oynanan oyun 4: Dondi : Birkaç taşın üst üste yığılarak oynanan oyun 5: Lep : Çocuklar düz taşla yerdeki çizgiler üzerinde tek ayakla oynama 6: Gulup : Sigara kutuları veya kibrit kutularının kartonlarıyla oynanan oyun 7: Üzdürme : 1 m boyunda sırıklarla oynanan bir çeşit oyun 8: Körebe : Birinin gözlerini yummasıyla diğerlerinin gizlenmekle yaptıkları oyun 9: Emen : Ortada bulunan bir taş etrafında eşler ve gurupların karşılıklı yaptıkları oyun 10: Bilye : Cam veya mika bilyeleriyle iki veya çok kişi arasında oynanan oyun 11: Aşuk : Hayvanların bucaklarında bulunan aşık isimli kemiklerle oynanan oyun 12: Kıztaklası : 4 erli guruplarla oynanan oyun 13: Birdirbir : Bir kişinin ebe olmasıyla diğerlerinin üzerinden atlamalı oyun 14: Tepbuk : Beş taşla oynana oyun (beş taş) 15: Cüz : 3 lü 6 lı 9 lu olmak üzere çizilen çizgiler üzerinde yapılan oyun 16: Zülli : Eskiden eğlencelerde çalınan tek ritimli çalgı aleti 17: Düllük : Navın deliksiz şekli 18: Nav : Gevriyek otunun kamışından yapılan kaval şekline müzik aleti 66 Yöresel olarak bazı kelimeler yanlış telaffuz edilmektedir. Bu kelimeler (isimler)in yanlış ve doğru söyleyiş şekillerinden örnekler aşağıya çıkarılmıştır: Lasdik Gaste Payton Şemşiye Eylik Hatçe Torpak İrecep İramazan Dırnak Barnak Mehtep Anşa Ehmet Mehemmet Misdafa İrbaham Boğuz Ürek Kirpik Kirpit Keppenek Cızık : lastik : gazete : fayton : şemsiye : iyilik : Hatice : toprak : Recep : Ramazan : tırnak : parmak : mektep : Ayşe : Ahmet : Muhammet : Mustafa : İbrahim :boğaz : yürek : kirpik : kibrit : kelebek : Çizgi 67 İTİBARI İLE PAZARYOLU İLÇESİ RESMİ KAYITLARA GÖRE MERKEZ – MAHALLE VE KÖY BİLGİLERİ Sıra Köy Mahalle Hane No 2005 YILI Sayısı OCAK AYI Adı 1 21 Haziran 134 Mahallesi 2 Akbulut 43 Mahallesi NÜFUS Kadın Erkek Top. Nüfusa İlçeye Muhtarın kayıtlı uzakl. Soyadı kişi Km 232 270 502 608 - 86 70 156 841 4 3 4 Adı Muhtar Telef. Metin ÖZTÜRK 4812720 İspir-Erzurum Ömer AKÇAY 4812303 karayolu üzerindedir.Ulaşım kolaydır Çoruh Nehri kenarındadır. Enver ATAN 4812050 Bağ ve bahçe liktir. Harun ALTAŞ gazi Törelerimize İsmail BEKTAŞ 4812529 biraz daha faz la bağlıdır. Delikli taş var dır ancak İsmail KAYA 4812614 inceleme yapılmamıştır Alıçlı Mahallesi 37 102 79 181 Burçaklı Mahallesi 33 70 66 136 801 1 Deliktaş Mahallesi 8 23 17 40 91 3 25 46 50 96 545 1 Şerafettin ÖZYÜREK 29 70 58 128 725 1 Turan YILMAZ Yeni Mahalle 10 17 14 31 110 5 Nuri GÜLCÜ 31 36 41 77 858 8 22 35 42 97 541 31 6 26 25 51 211 26 7 18 12 30 269 35 Haydar AKBULUT Dündar KOÇAN Mustafa 4842147 ÖZTÜRKOĞLU Hayri ÖZTÜRK 4822268 15 55 35 90 1177 31 Gülbek AYGÜN 4862082 1463 3 5 6 Kümbettepe Mahallesi 7 Merkez Mahalle 8 9 10 11 12 13 Süleyman Bağı Mahallesi Ambaralan Köyü Ayçukuru Köyü Bayındır Köyü Büyükdere Köyü 68 Köylerin bazı özellikleri Ruslardan 4812680 kal ma depoya benzer bir kalıntı vardr. 65+30 Kişilik 4812708 şehitliği vardır. Eski hamam kalıntısı vardır. Çoruh Nehri 4812505 kenarında güzel bir mahalledir. Hüseyin 4812191 GÖKÇİMEN şehit 4862013 Cennetpınarı Köyü Cevizlidere Köyü Çatakbahçe Köyü Çaydere Köyü Çiftepınar Köyü Demirgöze Köyü Dikmetaş Köyü Esenyurt Köyü Gölyanı Köyü Göztepe Köyü Gülçimen Köyü Güneysu Köyü Hacılar Köyü 19 65 44 109 503 20 Cevdet ÇİMEN 4832149 5 17 13 30 426 18 İbrahim YETİM 4832116 25 91 71 162 463 11 Şahin ŞAHİN 4812365 9 22 20 42 626 31 4862041 37 103 76 179 715 22 Abdurrahman YILMAZ Kadir YAZICI 3 20 27 47 418 21 9 34 20 54 238 18 30 83 69 152 1032 14 25 80 62 142 1006 30 88 69 157 26 80 70 13 51 6 Karakoç Köyü Kumaşkaya Köyü Karataş Köyü Kılıççı Köyü Konakyeri Köyü 63 39 132 94 558 32 33 Korkut Köyü Kozlu Köyü 8 45 34 Köşeyolu Köyü Kuymaklı Köyü Laleli Köyü Meşebaşı Köyü Pamukludağ Köyü Sadaka Köyü Sergenkaya Köyü 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 35 36 37 38 39 40 4822109 4812494 18 Haydar TÜRKOĞLU Dursun AYDIN 1029 14 Ali BAYDEMİR 150 1314 5 45 96 458 35 24 15 39 763 25 42 95 63 158 1166 20 Abamüslim KURT İbrahim TORUN Osman KARAGÖZ Hanifi ÖZMEN 4812414 Rahmi YILDIZ gazi 4812509 13 42 36 78 749 26 Mahmut ÖZTÜRK 292 1462 21 Talat İLHAN 69 520 163 1450 1078 1422 17 38 34 118 29 78 63 196 489 1237 40 24 21 56 40 96 606 32 23 43 40 83 411 14 28 86 50 136 1044 29 2 10 18 28 311 26 23 62 41 103 1030 19 34 113 80 193 401 15 26 59 39 98 870 35 Osman AKPINAR Muhlis YILMAZ 803 17 Rızvan PALA 29 30 31 Yaşar KARATOPUZ Halil YILDIZ 4842105 İsmail YAZICI şehit 4562123 168 124 69 4842065 4852054 4822225 4822079 Sağlık ocağı vardır. 4862008 Ali İLHAN 4832100 şehit sağlık ocağı vardır. Nuri OCAK 4822015 Yüksel PALA 4822181 İlçenin en büyük köyüDür. Sağlık ocağı vardır. Hüseyin ŞAHİN 4852044 Mustafa 4822351 YILDIRIM Orhan 4822256 SEKMEN Seyfullah 4812445 KURT Hasan 4852010 ŞENGÜL Muzaffer 4822304 AYDIN Niyazi DUMAN 4842031 4832002 4852092 Sağlık ocağı vardır. 4812446 Rızvan AKÇAY gazi. Sağlık ocağı vardır. 200 41 Şehitlik Köyü 45 108 92 42 Yaylaözü Köyü Yiğitbaşı Köyü Yaylalı Köyü TOPLAM 33 77 71 148 525 50 İsmail AKTÜRK 4822288 14 30 20 50 414 19 Adil TURAN 4862125 3 20 2919 17 2412 37 250 5331 31761 39 Ali SAĞLAM 4822218 43 44 NOT: Açık kayıtların dışında 43589 kişi kapalı kayıt olarak vardır. PAZARYOLU’M İlçeme nur dağıtır her gün kavak tepeden Eser barhar yeli kırklar dağından Bastığımız topraklar ortakolun yoldur. İçimiz kahramanlık ateşi ile doludur. Nice akınımıza şahittir şanlı Norgah Kadın,erkek pala elde düşman oldu nişangah Mesafeler bir adım bir yıl gibi asırlar Gerilmiş yayımızda şimşeklerin hızı var. Allah Allah dedi mi yerinden oynar cihan Bilir misin kimdir o adsız sessiz kahraman Çoruh boyunca esen bir deli rüzgardı o. Al bayrağına tutkun,milletine yardır o. Bugün gökler yarıldı toprak ağzını açtı Kan fışkırdı havaya bulutlar köpük saçtı. Zifiri karanlıktan birden güneş parladı. Gaziler şehitleri bir tarlada topladı. Aman Allah’ım neydi o ırz namus uğruna Ayşe,Fatma söktü tırnaklarını,yoldu saçlarını Ana,baba,oğul,kız,kızan sarıldı meleştiler Aç susuz çaresiz sarılarak yerlere düştüler. 70 ‘İyi bir adam gördüğünüz vakit ona benzemeye çalışın. Kötü bir adam gördüğünüzde onun kusurlarını kendinizde arayın.’ Konfüçyüs 71 Pazaryolu Belediye Spor ve Memurlar Karması futbol takımları . 72 Selahattin TORAMAN’ın bundan önce dört adet basılmış eseri bulunmaktadır. 73 Alıçlı Mahallesi’nden bir görüntü Yeni Mahalle’den bir görüntü 74 Burçaklı Mahallesi’nden bir görüntü Akbulut Mahallesinin üstten görünüşü 75 Süleymanbağı Mahallesi’nden bir görünüş Pazaryolu merkez mahalle ve Kümbettepe mahallelerinden bir görüntü 76 77 78