Pazaryolu Hakkında Kitap - Pazaryolu İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü

Transkript

Pazaryolu Hakkında Kitap - Pazaryolu İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü
Öğretmenler Ordularımızın kazandığı zafer,sizin ordularınızın zaferi
için yalnız zemin hazırladı... Gerçek zaferi siz kazanacak ve devam
ettireceksiniz ve mutlaka başarılı olacaksınız. Ben ve sarsılmaz imanla bütün
arkadaşlarım, sizi takip edeceğiz ve sizin karşılaşacağınız engelleri kıracağız.
M. Kemal ATATÜRK
1
İSTİKLAL MARŞI
M. Akif ERSOY
Korkma .sönmez bu şafaklarda yüzen a! sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak.
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
Çatma: kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal...
Hakkıdır. Hakk'a tapan, milletimin istiklal!
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağlan, enginlere sığmam, taşarım.
Garbın afakim sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
"Medeniyet!" dediğin tek dişi kalmış canavar?
Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın...
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.
Bastığın yerleri ''toprak1;' diyerek geçme, tanı;
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı;
Verme, dünyaları alsan da. bu cennet vatanı.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda17
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan , şüheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da Huda.
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda
Ruhumun senden, İlahi, şudur ancak emeli;
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar ki... şahadetleri dinin temeli
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.
O zaman vecd ile bin secde eder varsa taşım.
Her cerihamdan, İlahı, boşanıp kanlı yaşım.
Fışkırır ruh-ı mücerred gibi yerden na'şım:
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey nazlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal;
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet:
Hakkıdır, Hakk'a tapan . milletimin istiklal!
2
Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi
Ey Türk gençliği!
Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini,
ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu
temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni, bu
hazineden, m ahrum etm ek isteyecek , dahilî ve haricî,
bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa
mecburiyetine
düşersen,
vazifeye
atılmak
için,
içinde
bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin. Bu
imkân ve şerait, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir.
İstiklâl ve cumhuriyetine kastedec ek düş-manlar, bütün
dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilir ler.
Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün
tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin
her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elîm
ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara
sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ
hıyanet içinde
bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini,
müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr u
zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbâlinin evladı! İşte ,bu ahval ve şerait
içinde
dahi,
vazifen
kurtarmaktır! Muhtaç
;Türk
olduğun
istiklâl
ve
cumhuriyetini
kudret,damarlarındaki
kanda mevcuttur.
Mustafa Kemal ATATÜRK
3
asil
ÖNSÖZ
Bir damla suya hasret bir çöl susuzu gibi bilgi bekleyen,
aydınlığa susamış,annelerini bekleyen kuş yavruları gibi onlara
gönlünün sıcaklığını veren, verdikçe çoğalan, çoğaldıkça hayatı
kucaklayan bir güneş gibidir öğretmen.
Öğretmen olmak ay yıldız olup göklerde dalgalanmaktır. Bayrak
olup damarlarda dolaşmak ve yüreklerde vatan vatan atmaktır.
Öğretmen olmak bir yürek işidir, bir sanattır. Beynimizle
yüreğimizi birleştiren bir köprüdür.
Yunus Emrelerle,Mevlanalardan süzüle süzüle gelen bir
birikimin hoşgörüsüyle, “İnsanlığın hepsini bir vücut,milleti ise bu
vücudun bir uzvu addetmek icap eder .Bir vücudun parmağının
ucundaki acıdan diğer bütün azalar nasıl ki rahatsız olursa,dünyanın
her bir yerindeki rahatsızlıktan da diğer yerler rahatsızlık duyarlar.
Gelişen dünya teknolojik iletişim araçları,öğretmenin yerini
dolduramamıştır, dolduramaz da. Bu araçlar kendilerine yüklerini
verirler ama onlarda insanın yüreğindeki sıcaklık yoktur. Sevgi,
hoşgörü, şefkat bulunmaz, dolayısıyla fedakarlıklarda olmaz. Ama
öğretmenlik mesleği büyük bir fedakarlık gerektirir.
Öğretmen; öğrencisinin yaşadığı çevreye ve milletine yararlı iyi
bir vatandaş,insan haklarına saygılı demokrat, tartışma ve eleştiriye
açık bir kişilik geliştirmelerini sağlamalıdır.
Vatan, millet, bayrak ve Atatürk sevgisini her şeyin üzerinde
tutarak hakkı, hukuku ,adaleti, doğruluğu, hoşgörüyü, sevgi ve
saygıyı kavratmalıdır.
Çünkü eğitimin dönüşümcü bir yapıya sahip olduğundan neyi
ekersek onu biçeriz.
Öğrencisine sevgi ile yaklaşmayan bir öğretmen soğuk demiri
döven bir demirci gibidir. Demirin yeni bir şekil alabilmesi için
ısıtılması gerekir. İşte ülkemizin geleceği olan genç beyinleri de
öğretmenin gönlündeki sevgi ateşi ısıtıp ona şekil verecektir.
Ünlü Şairimiz Yahya Kemal diyor ki “Türk dilinin konuşulduğu
her yer vatandır.” İşte Türk dünyası dediğimiz topraklar bizim
vatanımız üzerinde yaşayanlarda vatandaşımızdır.
“Bir millet bağımsızlığını kaybedebilir, ama dilini kaybetmemişse
bir gün onu kazanır. Bir millet vatanını kaybedebilir, dilini
kaybetmemişse bir gün onu kazanabilir. Yine bir millet dinini de
kaybedebilir ancak diline sahipse bir gün o dinide yeniden
kazanabilir. Ancak dilini kaybetmişse bunların hiçbirini elde etme
şansı yoktur.”
4
İşte dilimizin önemini bilerek öğrencilerimize ana dil sevgisini
aşılayarak
ve
Türkçe’mizi
güzel
kullanmayı
kavratmak
durumundayız. “Her öğretmen bir Türkçe öğretmenidir” anlayışıyla
okuma ve yazmalarda görülen her kusur anında düzeltilmeli ve
dilimize yara verdirmemeye dikkat edilmelidir.
Başarının sırrı sabır sebat ve kararlılık içerisinde hedefe doğru
yürümekten geçer. İşte Millet olarak ulu Önder Mustafa Kemal
Atatürk’ün şahsında bütünleşen ilkeleri ışığında aynı kararlılıkta
yürürsek başaramayacağımız bir şey olmayacaktır.
El ele gönül gönüle vererek öğrencilerimize,çocuklarımıza
geleceği teslim etmeden önce onları geleceğe iyi hazırlayalım.
Atatürk’ün Cumhuriyeti emanet ettiği çok güvendiği gençliği ancak
böyle dimdik ayakta kalabilir. Onları milli ve manevi sevgiden,
doygunluktan mahrum bırakmayalım bu vebal hepimizindir.
Çalışmadan, yorulmadan, öğrenmeden rahat yaşama
yollarını aramayı itiyat (alışkanlık) haline getirmiş milletler,
evvela haysiyetlerini ve daha sonra istiklallerini kaybetmeye
mahkumdurlar.
K. A T A T Ü R K
5
YAZARIN ÖZGEÇMİŞİ
Selahattin TORAMAN 1956 İspir doğumlu olup Pazaryolu
Burçaklı mahallesinden Nurettin Toraman’ın oğludur. İlçemizin
Tanınmış eşraflarındandır.
Kendini tamamen Pozitif bilimlerden
yana çalışmalarla meşgul etmektedir. TORAMAN ilk ve orta tahsilini
İspir’de yüksek tahsilini Erzurum’da yapmış bir Edebiyatçıdır. Kısa
dönemlerde çeşitli görevlerde bulunmuş olup hayatının uzun
bölümünü Pazaryolu’nda Lise Müdürlüğü yaparak geçirmektedir. 18
yıllık idareciliği vardır. 1982 den itibaren heves verdiği araştırmacılığı
zamanla yapmış olup yankı bulmuştur. Erzurum ve yöresine bağlı
bilhassa Pazaryolu-Kırık-İspir-Çamlıkaya yöresi Folklör ürünlerini
uzun süre araştırmıştır. MANİ-BİLMECE ve ATASÖZLERİ ni derlemiş
6
iki kitap halinde 2002 yılında bastırmıştır. Ayrıca bu yıllar içinde uzun
ve yorucu çalışmalarla EDEBİYAT ÜZERİNE adlı bir kitap hazırlamış
onu da bastırmış. Şiir okuma ve yazma merakı onu Şiir yazmaya da
sevketmiştir. Küçük oğlu SEFA’ nın adına bir şiir kitabı çıkarmıştır.
Şiirlerde tema sevgidir. Ölçü ve kafiye düzenini Serbest olarak
yazmış Sürükleyici ve akıcı bir üslupla yazmıştır.
Selahattin Toraman çalışmayı çok seven titiz planlı ve yaptığı her işi
başaran ve başarmak için çalışan Şahsiyettir.
Okulunda büyük çalışmalar yapmıştır. İlçesi Pazaryolu’nda da çeşitli
aktiviteler düzenlemiş olup bir çok geceler yapmıştır. Aşık Yaşar
Reyhani, Murat Çobanoğlu, Şeref Taşlıova Aşık Ruhanı, Aşık Erol
Ergani, Rahim Sağlam, İhsan Yavuzer, Selahattin Kazanoğlu ve Aşık
Summani torunlarını ilçemize kadar getirerek aşıklar gecesi
tertiplemiştir. Nurullah Akçayır , Aysun Gültekin ve Ergin Değirmenci
gibi Erzurum’umuzun değerli saz ve ses sanatçılarını İlçemize kadar
getirip Halk müziği dinletisi geceleri tertiplemiştir. Yine
Erzurum’umuzun ünlü komedyeni Cumhur Seval ve ekibini İlçemize
getirerek eğlence geceleri düzenlemiştir. Bu gecelere çeşitlilik katan
Erzurum kız ve erkek halk oyunları ekipleriyle süslemiştir. Anılması
ve kutlanması gerekli gün ve haftalarla ilgili panel ve konferanslar
düzenlemiş olup konuşmacı olarak da Atatürk Üniversitesi öğretim
üyelerinden Yard Doç Erol KÜRKÇÜOĞLU ve Asistan Hüseyin
BAYDEMİR katılmışlardır.
Şair ve yazarlığı ön plana çıkaran Toraman kendini tamamen
insanlığa adamış,.insan seven devletini ve devlet malını koruyup
kollayan vatan sevgisi ve Bayrak sevgisiyle simge durumunda olan
bir şahsiyettir. İlçemiz de değişik birçok örnek çalışmaları olmuştur.
1993 yılında çalışmalarına daha da hız vererek İlçemizde bir
basın organı çıkarmayı düşünüp gerçekleştirdi. İlk ürünü dergi
şeklinde daktilo ile yazarak teksir makinesinde çoğaltıp yapıştırarak
Öğrencilere ve resmi kurumlara dağıttı. Daha sonra biraz daha
geliştirerek fotokopi de çoğaltarak çıkardı. Artık bir gazete çıkar mayı
tam kafasına koymuştu ki SESLENİŞ adında bir yerel gazete çıkardı
gazete kaymakamlıktan müsaade alınarak inceleme ve yayın kurulu
oluşturuldu 2 yıl tam mükemmel bir şekilde yerel olarak bu gazeteyi
yaşatabildi ancak daha sonra destek bulamayarak yayın hayatına
son verdi. Bu arada ilçenin Amblemini tasarlayıp yapımında büyük
emeği olmuştur. İlçemizin düşman işgalinden kurtuluşunu çeşitli tarihi
kaynaklar ve canlı kaynaklardan yararlanarak senaryo haline getirdi.
Erzurum gazetesi, Zaman gazetesi, Türkiye gazetesin de
yayınlanmış yazıları bulunmakta Toraman çeşitli dergiler de yazıları
var dır.” Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim” adlı dergide yazısı
olmuştur. İSPAV adlı dergide ve Yeşil İSPİR dergisinde sürekli
yazıları yayınlanmaktadır.
İlçemizin yetiştirdiği ender kişilerden olan Selahattin Toraman
ilçemizin Lisesinin kurucu Müdürüdür. Planlı, düzenli, disiplinli,
7
başarılı bir kurum olan lisemizden bir çok gencimiz lise mezunu
olmuş, bir çok gencimiz de Üniversitelerin çeşitli fakültelerinde
okumaktadırlar.Sert mizaçlı, ağır ve disiplinli olduğu kadarda
öğrencilerini seven ve onlara baba şefkatiyle yaklaşan onları okulda
çeşitli vesilelerle ödüllendiren onları her yıl sonu geziler
düzenleyerek yakın ve uzak çevre gezileri yapan merhametli ve
yufka yüreklidir. Ancak kendileri “Bendeki merhamet sevgi
sonsuzdur, otoriter ve planlı olmak bunun gizlenmesini gerektiriyor.
Bizim memleketimizin okuyan kişiye ihtiyacı vardır. Okuma oranı
%40’lardan %100’lere çıkışın da büyük payımız vardır
diye”söylemişlerdir. Gerçektende köy ve İlçe merkezindeki ilk ve
orta öğretim kurumlarında okumaya teşvik edici veli toplantıları,
çeşitli paneller konferanslar düzenlediği köylerde bilgi yarışmaları
düzenleyerek ödüller ve hediyeler dağıtılmasına vesile olduklarını
biliyoruz. Vekaleten yürüttüğü İlçe Mili Eğitim Şube müdürlüğü ve Mili
Eğitim Müdürlüğü görevlerinde üstün başarıları yöremiz halkı
tarafından takdirle karşılanmıştır. Ve bir çok hizmet içi Eğitim
seminerine de katılmıştır. Şuanda yürütmekte olduğu aslı görevi Lise
Müdürlüğünde bir çok başarıya imza atmıştır. Mili Eğitim MüdürüKaymakam, Valilik ve Bakanlıktan çeşitli üstün başarı ödülleri
vardır.Çalışmalarına devam ettiğini ve şu anda Pazaryolu’nun
tarihi,kültürü ve gelenekleri üzerine bir çalışması olduğunu ifade
ettiler. Bizde kendilerine bu yolda başarılar diliyoruz.
İlçemiz şair ve yazarı Edebiyatçı Selahattin Toraman evli ve 4
çocuk
babasıdır.
Doğruluk,dürüstlük
ve
disipliniyle
tanınmıştır.Atatürkçülüğü,Atatürk İlke ve İnkılaplarına bağlılığı vatan
ve bayrak sevgisiyle dolu oluşu öğrencileri
üzerinde otorite
kurmasının ve başarılarına yenilerini eklemesinin en büyük sebebidir.
Dileriz ki herkes de aynı gayede olur.
‘Edep öğrenilmeden ilim öğrenilmez’
Süfyan’üs Servi
8
BAYRAK
Arif Nihat ASYA
Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü...
Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü,
Işık ışık, dalga dalga bayrağım,
Senin destanını okudum, senin destanım yazacağım.
Sana benim gözümle bakmayanın,
Mezarını kazacağım.
Seni selamlamadan uçan kuşun,
Yuvasını bozacağım.
Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder...
Gölgende bana da, bana da yer ver!..
Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar;
Yurda ay-yıldızının ışığı yeter.
Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün,
Kızıllığında ısındık;
Dağlardan çöllere düşürdüğü gün,
Gölgene sığındık.
Ey şimdi süzgün, rüzgarlarda dalgalı;
Barışın güvercini, savaşın kartalı...
Yüksek yerlerde açan çiçeğim;
Senin altında doğdum,
Senin dibinde öleceğim.
Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim;
Yer yüzünde yer beğen,
Nereye dikilmek istersen,
Söyle, seni oraya dikeyim!..
‘Hiçbir şeye ihtiyacımız yok, yalnız bir ihtiyacımız vardır. Çalışkan
olmak.’
M. Kemal Atatürk
9
PAZARYOLU’MUZU TANIYALIM
21 Haziran 1989 Tarihinde İlçe olan bu küçük ve şirin İlçemiz
Rize-Erzurum kara yolu üzerinde Çoruh vadisinde yer almaktadır.
Doğudan Mescit Dağları, Kuzeyden ise Karadeniz sıradağları ile
sınırlanmıştır. Sulak alanlar yeşil, kıraçlar ise bozkır bitki örtüsüyle
kaplıdır. Yönetim olarak Erzurum'a bağlı olup, Erzurum'un
Kuzeydoğusuna düşmektedir. İklim olarak karasal ve ılıman
iklimlerin orta bir şekli hakimdir. Genelde yazlar sıcak ve kurak,
Kışlar da kar yağışlı ve soğuk olur. Aşkale-Rize-Bayburt ve İspir'le
sınırları vardır.Erzurum'a 120 Km., Rize'ye 140 Km. İspir'e 25 Km.
ve Bayburt'a 68 Km. mesafededir.
Pazaryolu'nun yüzölçümü 895 Km karedir. Kayıtlı olan nüfus
75.000 civarında olup, 2000 yılı nüfus sayımına göre merkez nüfusu
4.812, Köylerinin toplam nüfusu ise 5.736 dır. Yani 75.000 kişiden
10.548 kişisi İlçede oturmakta 64.452 kişi ise İlçe dışında ikamet
etmektedir ve kapalı nüfustur.
Pazaryolu’nun önceki adı Norgah’tır. Norgah’ın anlamı sulak,
verimli ve diğer bir anlamda da ‘Nurgah’ nur: aydınlık, ışık, pırıltı
manasında, gah ise yer anlamındadır. Nurgah, nurun kalesi veya nur
kalesi anlamı taşımaktadır. Norgah İspir’e bağlı bir nahiye iken
sonradan isim değiştirerek Pazaryolu beldesi olmuştur. Ve nihayet 21
Haziran 1989’da Pazaryolu ilçesi olmuştur. Pazaryolu ismi nereden
geliyor diye sorulabilir. Eskiden ulaşım yaya veyahutta hayvan
sırtında yapılmakta idi. 1950’den önceki yıllarda İspir-PazaryoluErzurum bağlantılı kara yolu yoktu. Ancak İspir’den Erzurum’a Korga
Dağı üzerinden yapılan bir geçitle ulaşım sağlanabiliyordu. Ancak bu
yolda pek kullanılan bir yol olmadığından bizim bu yörenin ticaret
merkezi Bayburt ve İspir’di. Her iki merkeze de ve her iki merkezden
de birbirlerine gidiş geliş Çoruh vadisi üzerinden olduğu için
Pazaryolu’ndan geçilirdi. Dolayısıyla Artvin-Yusufeli-Çamlıkaya-İspirPazaryolu-Bayburt yöresi köylüleri yolculuklarında Pazaryolu orta
yerde olduğu için Pazaryolu’nda konaklama durumları olurdu. İşte bu
konaklama
ve alışveriş yolculuğunun geçtiği yöremizin ismi
Pazaryolu olarak konulmuştur.
İlçenin hızlı göç verişi İlçenin kalkınmamasında büyük bir etken
oluyor. Onun için göçün durdurulması ve giden nüfusun geri
dönmesi için İlçeye bazı yatırımların ve bazı politikaların
uygulanması gerekmektedir. Burada zengin iş adamlarımıza
10
görevler düşüyor. Bunların yanında en önemlisi olan Çoruh üzerinde proje
aşamasında ve yapımına başlanılan barajlarımızdır. Ülke ekonomisine büyük katkı sağlayacak olan barajlarımız ileri tarihlerde Pazar-yolu'na
turizmi de taşıyacaktır. O zaman çehresi tamamen değişecek olan şirin
İlçemizde gençlerimizin de iş bulma imkanları da artacaktır.
Pazaryolu tarımda ve ticarette ad yapmış olmakla beraber
MTA'nın da maden araştırma çalışmaları sürmektedir. Şu anda yapımı
devam eden sulama amaçlı Pazaryolu Barajı Pazaryolu'nda ziraattaki
kalkınmayı hızlandıracaktır. Yine mahallelerimizden Burçaklı, Akbulut ve
Alıçlı mahallelerinin sulama göletleri büyük ölçüde sulama sıkıntısını
gidermektedir.
Pazaryolu'nda eski tarihi kalıntılar hemen hemen yok olmuştur.
Bunlardan bazılarına rastlanmaktadır. Yine efsaneye göre Kaçkar dağlan
tepesindeki "Kırkların Tepe" diye adlandırılan mevkide yün tarayan kırk tane
kızın ölümünden adını aldığı ve bazı rahatsızlıklar için ziyaret edildiği
söylenmektedir.
Yine Pazaryolu'nda tarihi bilinmeyen bir zamanda yedi kardeş
yaşamaktayken bunların burada ayrı ayrı yerlerde ölümü lazerine
mezarlarda ayrı ayrı mekanlarda gömülmüş ve şu anda şifa niyetine ziyarette
bulunanlarda vardır. Bunlardan bilinenlerin yerleri şöyledir. Kümbettepe (Sırt
mahalle)’nin mezarlığı ve Ambaralan köyü yolu üzerinde bir alanda yer alan
mezarlardır. Bunlardan başka Gölyanı köyü ve Kavaktepe dağında de tarihi mezarlar
vardır.
Tarihi kültürel bir zenginliği bulunmamaktadır. Ancak folklorik olarak çok
zengindir. Yörenin örf ve adetleri çok farklıdır. Bunlardan kitapçık içinde
sunulanlar bulunacaktır. Yöre ile ilgili en güvenilir kaynak 'İspir" "Şu Bizim
İspir, Benim Köyüm" ve "Pazaryolu'ndan derlemeler" diye kitapçıklar vardır.
Bu çalışmalar yanında mahallenin en yaşlı kişilerinin ağızlarından alınan
derlemelerde bulunmaktadır.
Yörede eski Cami-Medrese-Han-Hamarn-Kervansaray
gibi tarihi eser
bulunmamaktadır. Ancak Ormanlı-Rus harbi sırasında şehit edilen 65 şehidimiz
için şehitlik yapılmıştır.
Sanat ve bilim eserleri geçmiş dönemdeki uygarlıkların maddi kültür
örnekleri, günümüzdeki belirli toplulukların kullandıkları, ürettikleri sanat kültür
11
ve bilim açısından özellik gösteren eserlerin halkın ve bilim adamlarının
yararlanabilesi için bilimsel esaslara göre düzenlenmiş bir müze yoktur
Yine müesseseleşen bir kurum olarak mülkiyeti ilk sahibinde kalmak
veya Allah'ın mülkü kılınmak suretiyle gerilinin sürekli olarak hayır
işlerinde sarf edilmesi gereken bir vakıf da bulunmamaktadır.
Pazaryolu'nda turizmden faydalanmak veya ülke ekonomisine
katkıda bulunmak amacıyla insan refahının yani yaşam düzeyinin
yükselmesi için ekonomik ve sosyal kalkınma şarttır.Bunun için her toplum
kalkınma çabası içerisindedir
Çeşitli modellerle sürdürülen bu çabalar,ülkenin kaynaklarının
zenginliği ve bu kaynakların değerlendirme becerileri ölçüsünde başarıya
ulaşır.
Bazı ülkeler sanayileşerek,bazdan da yer altı kaynaklarını veya
taran ürünlerim değerlendirerek gelişir.
Ülkemiz bu çaba içerisindedir.Pazaryolu'ndaki insanlarımızın daha
mutlu yaşaması ve yaşam düzeylerinin yükselmesi için bir taraftan
sanayileşme hamleleri yürütülürken, öte yandan yer alt kaynaklarımızın
değerlendirilmesi ve modern tarımın geliştirilmesine çalışılmaktadır.
Edep bir taç imiş nur-i Huda’dan
Giy ol tacı, Emin ol her beladan
Sev seni seveni, hak ile yeksan ise
Sevme seni sevmeyeni Mısır’a sultan ise
12
Yine sebzenin ekilmesi, meyve ağaçlarının dikimi ve bakımını
mecbur kılacak, halkı tarıma zorlayacak bir soğuk hava deposu ve
meşrubat fabrikası (Salça, turşu, salamura, reçel, pekmez, konserve
ve her türlü içeceklerin olabileceği) yapılmalıdır. Böyle küçük bir
işletmede hem boş kalan bağ bahçe ziraat edilmiş olacak hem de
boşta gezen gençlerimiz istihdam edilmiş olacaktır. İlçenin
kalkınmasında alternatifler vardır bunlardan bazıları mesela
Pazaryolu'nun geniş meraları var. Bu meralar ve otlaklar
kendiliğinden yeşerip kendiliğinden yok olup gidiyor bunları
değerlendirmek için Köylülerimizi Koyunculuğa teşvik etmek hem
yörenin kalkınmasına hem de ülke ekonomisine büyük kalkılan
olacaktır. Üçüncü bir alternatif de yöremizin nadide çiçeklerinden
elde edilen balın lezzetini ve önemini öne çıkarıp ancılığı teşvik
etmek. Yine buna benzer örnekleri çoğaltabiliriz. Mesela. Çoruh
Nehri İlçemizin bir başından girip diğer başından çıkıyor. Bu nehir
ıslah edilerek çeşitli yarışmaların yapılabileceği hale getirmek
gençlere ve yaşlılara yönelik kum ve su plajları yapılabilir hale
getirmek kalkınma için bir alternatiftir. İnşallah zenginlerimiz konuya
dikkat çekerler.
Pazaryolu iklim özelliği ve yüzey sekli bakımından iki bölüme
ayrılır. Bu bölümler BARHAR ve ORTAKOL' dur.
BARHAR : İlçenin Kuzeyine düşen Çoruh Nehrine paralel
uzayan Karadeniz sıradağlarının güney yamaçlarındadır. Burada
yüzey şekil olarak çok kayalık ve engebelidir. Her halde dedelerimiz
düşman istilasından savunmak için kuşatılması güç olan yerlerde
kendilerini siper için o yerleşim yerlerini seçmişlerdir. Çünkü Çoruh
Nehri kenarı, yani sıradağlarının etekleri yerleşime çok müsait
yerlerdir. Ama o devirde oralara yerleşmenin de mutlaka bir sebebi
vardır. Bu yöre insanı gurbet olarak en çok Rize İli ile etkileşim
içindedir. Dolayısıyla Rize ve Doğu Karadeniz kültürü etkisinde çok
kalmıştır. Hatta konuşma dilinde " R" yerine "Y" harfini kullanırlar.
Giyim kuşam olarak da etkilenmiştir. Bu bölge insanı görkemli dağlar
arasında kalan sulak vadilerde yaylalar kurmuşlardır.Bin bir çeşit
çiçeğin olduğu bu yaylalar ve dağlarda balın en leziz,en kalitelisi bu
çiçeklerden elde edilir. Yine bu derelerden akan çaylarda alabalık da
bulunur. Fakat akıntısı sert olan bu dere sularına birde bahar
yağmurlan eklenince sel sulan alabalıkların çoğalmasına fırsat
vermemektedir
ORTAKOL : Bu Bölgemiz yüzey şekilleri bakımından
engebeli olsa bile topraklan verimlidir. Genelde bağ ve bahçecilik
ön plandadır.Tarlaları ve ekili dikili yerleri çoktur. İlçe Merkezi de bu
13
kısım üzerinde bulunur. Pazaryolu'nun sınırlı olan sulama suyuna
rahatlatma olarak yapılmakta olan Pazaryolu Barajı İlçe Merkezinin
Güney Doğusundadır.Değirmen dere üzerine yapılmaktadır. İnşaatı
devam eden barajın bitimiyle Pazaryolu'nda sulama alanları daha da
genişleyecektir. Elma,armut ve kaysısı ile meşhur olan yöremizde
artık her çeşit meyve ve sebze yetiştirilecektir.
Pazaryolu halkının % 90'ı okuma yazma bilmektedir. İlk ve orta
tahsil seviyesi yüksek olup, okumalarına imkan tanıyacak yeni
yatırımlarda devam etmektedir.
İlçe Merkezinde bir Pansiyonlu İlköğretim okulu ve bir de Lise
vardır. Yeni yapılan 5 katlı öğrenci yurdu faaliyete geçince Lisedeki
öğrenci mevcudu artacaktır. İlçenin toplam öğrenci mevcudu
İlköğretimde 838 Ortaöğretimde ise 55’dir.17 Köy İlköğretim
Okulunda eğitim öğretim yapılmaktadır. Diğer okullarımız hızlı göç ve
öğrenci yetersizliğinden kapalı durumdadırlar.
Eğitim öğretim yolunda İlçemiz öğrencilerine, öğretmenlerine
ve genelde bütün Türkiye'miz Eğitim öğretimine gönül vermiş Türk
Milli Eğitiminin amaçları çerçevesinde kendini büyük Türk Milletine
adayan, vatan ve bayrak sevgisiyle dolu, Atatürkçü ve Atatürk
milliyetçiliğine bağlı Türk gençliğine hayırlı uğurlu olmasını,
Cumhuriyetimizin bekçileri olan Türk milletine aydınlık ufukların
açılmasını ALLAH' tan temenni ederiz.
‘İnsan eğitimle doğmaz ama eğitimle yetişir.’
Cervantes
14
Yöremizin tarihi evlerinden bir görüntü
15
SAKARYA TÜRKÜSÜ
İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya...
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.
Su iner yokuşlardan, hep basamak, basamak.
Benimse alın yazım yokuşlarda susamak.
Her şey akar: Su, tarih, yıldız, insan ve fikir...
Oluklar çift: Birinden nur akar, birinden kir.
Akışta demetlenmiş büyük, küçük, kainat...
Su çıkan buluta bak, bu inen suya inat!
Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor, ne?
Kursundan bir yük binmiş köpükten gövdesine.
Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?
Rabbim isterse sular büklüm büklüm burulur;
Sırtına Sakarya'nın Türk tarihi vurulur.
Eyvah, eyvah, Sakarya’m, sana mi düştü bu yük?
Bu dava zor, bu dava oksuz, bu dava büyük!..
Ne ağır imtihandır boynundaki Sakarya!
Bin bir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?
İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal;
Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal.
Yanız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan;
Ve ayrılık anadan, vatandan, arkadaştan.
Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu an;
Kehkeşanlara kalmış eski günleri an!
Hani, Yunus Emre ki kıyında geziyordu?
Hani, ardında çil çil kubbeler serpen ordu?
Nerede kardeşlerin cömert Nil, yeşil Tuna?
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?
Mermerlerin nabzında hala çarpar mı tekbir?
Bulur mu deli rüzgar o sedayı: Allah bir!
Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler...
Sakarya, kandillere katran döktü geceler.
Vicdan azabına eş, kayna, kayna Sakarya...
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!
İnsan ki beş damla kan, ırmak uç beş damla su...
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.
Geldi olumlu yalan, gitti olumsuz gerçek;
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?
Kaf Dağı'nı aşsalar belki çeker de bir kil,
Bu ifritten sualin kilini çekmez akil!
Sakarya, saf çocuğu masum Anadolu'nun...
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!
Sen ve ben, gözyaşıyla ıslanmış hamurdanız;
16
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!
Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!
Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber kılavuz!
Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya...
Yüz üstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!
Necip Fazıl KISAKÜREK
‘Cömertlikte, yardım etmede akarsu gibi ol.’
‘Şefkat ve merhamette güneş gibi ol.’
‘Başkalarının örtmede gece gibi ol.’
‘ Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol.’
‘Tevazu ve alçakgönüllülükte toprak gibi ol.’
‘Olduğun gibi görün, göründüğün gibi ol.’
‘Sürekli çalış, hareketli ol, çünkü akarsu donmaz. Aşk bile
boy atıp baş çekme sırrını hareketten elde etti.’
MEVLANA
17
İlçemizin düşman işgalinde göçe zorlanan halkını gösteren
fotoğraf
PAZARYOLU’NUN TARİHÇESİ
Doğu Anadolu Bölgemizin düşman işgaline uğraması yöremiz
halkının katliamlara maruz kalması yokluk ve çaresizliği kat be kat
artırmıştır. Yard. Doç. Dr. Süleyman ÇİĞDEM hocanın hazırladığı
‘ALACA TARİHİ’ adlı Atatürk Üniversitesi Türk-Ermeni İlişkileri
Araştırma Merkezi yayını olan bu eser ünlü tarihçilerimizden
bahsedilmiş ve onların kaynaklarından da yararlanılmıştır. Ve yine
Mustafa Yılmaz ÇAĞLAYAN’ın hazırlamış olduğu ‘ŞU BİZİM İSPİR’
adlı kitapta insanımıza yapılan zulmün ne olduğunu çok iyi
görebiliyoruz. Ayrıca Dr. M. Fahrettin KIRZIOĞLU Milli Tarih ve
Edebiyatımızda 27 Asırlık Türklük Yöresi İspir adlı eserinde İspir ve
yöresinin tarihi dokusu, coğrafyası ve Rus istilasına uğramasından
geniş açıklamalar vermiştir.
Şimdi bizde aynı yörenin insanı olarak böyle müstesna
tarihçilerimizin adlarını tekrar anmak ve onların bilgileri ışığı altında
yöresel bilgileri de katarak bölgemizin düşman işgaline uğramasını
ve düşman işgalinden kurtuluşunu birazcık yazmaya çalışacağım.
18
Değerli okurlarımız malumunuz bölgemiz insanı mert, yiğit ve
çilekeştir. Etini, kemiğini, kanını verir namusunu ve toprağını
çiğnetmez. Buna tarihte şahittir. Bu tarifin istisnasız uygulayıcısı olan
dedelerimiz yürek yüreğe omuz omuza vererek 1916-1918 yılları
arasındaki işgali yenmiş, yenilmiş, düşmüş-kalkmış, ölmüş ama
kutsal bildiği hiçbir inancından taviz vermemiştir. Tabi olayı
yaşamakla olayı hikaye etmek arasındaki farkı biliyoruz.
Dedelerimizin yaşadığını yazarken ellerim titredi, kalbim çarptı,
gözlerim buğulandı. Ey yüce ALLAH’ım bu ne kahramanlık, bu ne
cesaret bu ne inanç...
Bir işin başarılmasına inanan insan o işte başarılı olur. Demek ki
dedelerimiz inanmışlardı kazanacaklarına, demek ki dedelerimiz
inanmışlardı bayrağımızın dalgalanacağına. Zaten ölüm kalım savaşı
veriliyor, kanlar akıyor, yaralılar açlar inildiyor.. Böyle bir tablonun
sonunda şehitlik mertebesi de bizim için en güzel yol olduğuna göre
ya şehit ya gazi son parolamızdır.
Bizler insan olarak gelecek kuşaklara tarihimizden bahsetmeli
onlara maneviyatlarının, dilini, dinini, kültürünü, tabiiyetini, gelenek ve
göreneklerin öğretmek borcumuzdur.
Ünlü İslam düşünürü Hz. Mevlana 'Bir mum diğer bir mumu
tutuşturmakla ışığından bir şey kaybetmez' demişlerdir. İste
geleceğimizi aydınlatacak o yavru mumları şimdiden tutuşturalım ki
geçmişle gelecek arasında köprü olsunlar. 1915 Çanakkale Savaşları
ardından 250.000 şehidimiz olmuştur ama milli sınırlarımız
korunmuş, topraklarımızdan bir avuç dahi verilmemiştir. Çünkü Ana
gibi yar, vatan gibi diyar bulunmaz prensibinden hareket edilmiştir.
Büyük Önder, büyük kumandan Mustafa Kemal ÇANAKKALE
GEÇİLMEZ' sözünü yazdırtmıştır. Türk kuvvetlerini elindeki kıt
kaynaklan kullanarak adeta dişi ve tırnağıyla bu savaşı kazanmıştır.
Bu savaş göğüs göğse yapılmış bir süngü savaşıdır. Çanakkale’de
nice yiğitler toprağa düşmüştür. Ama Balkan Savaşı'ndan kalma
denilen bu ordu ve 'Hasta Adam' diye bilinen bir millet tekrar ayağa
kalkmıştır. İşte ’ Çanakkale içinde vurdular beni', '§u Yemen Elleri'
türküleri şehitlerimiz üstüne yakılmıştır. 12 Mart 1921 yılında da
resmen Milli Marsımız olarak kabul edilen İstiklal Marsımız merhum
Mehmet Akif ERSOY tarafından bu ruhla kaleme alınmıştır. Bir daha
yazılması sorulunca ALLAH bir daha öyle savaş göstermesin
demiştir. İşte marşlar, şiirler acılar sonunda, kahramanlıklar
doğmuştur. Biz öyle bir neslin torunlarıyız. Dünyaları alsak ta bu
cennet vatanı vermeyiz.
Çünkü bu topraklarda kan var, ter var, kemik var, emek var.
Bunlar bizim içinde delerimizin bizlere en büyük armağanıdır.
Toprakla bütünleşmiş ve bize vatan olmuştur.
19
Değerli okurlarımız. bilhassa gençlerimiz, yazdığımız bu yazılar
okunsun.
Birbirimizin gönül bağlarını sıkı tutalım. Bizim davamız büyük,
bizim davamız zor, bizim davamız ağır. Bakın Ulu Önder Atatürk
Büyük davamız en medeni ve en üst refah seviyesinde bir millet
olarak varlığımızı yükseltmektir.' diyor. 0 günlerden bugünleri yani
asırlar sonrasını görebilen bir dahi böyle diyor, tabiri caizse biz şimdi
yıllar sonrasını değil, önümüzü göremiyoruz. Yazıktır ecdadımıza
ihanet ederiz. Biz biz olalım. Herkes köylüsü, kentlisi, memuru-işçisi
kendimize dönelim ve milli benliğimize sahip çıkalım. Bana ne, benim
işim değil
diye düşünemeyiz. Bu topraklar üzerinde yaşayan
herkesin bir görevi vardır. İnsanın yaratılış gayesi de budur. Lütfen
biz bizi bilelim. İnsanlığın, erdemliğin en güzel örneğini gösterelim.
İSPADER yönetim kurulu başkan ve üyeleriyle İspir ve Pazaryolu’nu
ziyaret ettiler. Temmuz ayı idi. Çevremizde sağlık taraması, göz
muayenesi sünnet, ilaç, ihtiyacı gibi bir çok alanda günlerce her köye
ulaşılarak
hizmetler verildi. Bunun yanında yöre sakinleri ve
gurbetten gelen bu kadirşinas ve yardımsever hemşerilerini piknik
yaparak, çeşitli davetler yaparak, onların gönüllerini fethettiler. Bu
gibi çalışmaların aralıksız yapılmasını, Sılay-ı Rahim denilen
ziyaretlerin sıklaştırılmasını yöre halkı hasetsen bekliyor.
İSPA-DER başkan ve üyelerinin ilçemizi ziyaretlerini gösterir fotoğraf
20
Kasım 1914'te Rusların doğu sınırlarımıza saldırısı ile 1.Cihan
savaşma katılan Osmanlı Devleti, mukabil taarruza geçerek fiilen
harbe girmiş oldu.
Sarıkamış'ın kuşatılması sırasında hakim, olan kötü hava
şartlan yüzünden Türk birlikleri donma tehlikesi ile karşılaştı ve çok
zayiat verdi. Bu hareket odumuzun yenilgi ve felaketi ile
sonuçlandı.Erzurum'un 16 Şubat 1916 günü Ruslar tarafından işgal
edilmesi üzerine halkın daha çok perişan olacağı düşünülerek
Çoruh müfreze komutanı Halit Bey tarafından ahalinin muhacir
olmaları emredilmiştir.
Muhacir kafilesini koruyarak çekilen Halit Bey (Paşa)
kuvvetleri daha Pazaryolu İlçesine varmamıştı ki Ruslar 20 Şubat
1916 tarihinde İspir'e girdi. Ruslar ileri yürüyüşüne devanı ederek 24
Şubat 1916 günü Pazaryolu'nu aldı,Askerlerin büyük bir bölümü İspir
ve çevresinden oluşmuş bulunan Çoruh müfreze komutan Halit Bey,
kuvvetlerinin büyük bir kısmını Karakoç köyünde,bir kısmını da
Gökdere mevkiinde mevzilendirmişti. Pazaryolu'na gören Ruslar
burada gecelerken düşman gafletinden istifade eden Gökdere'de
ki Türk birlikleri gece yansı Pazaryolu'na ani baskın yaparak
Ruslar ağır zayiat vermiş ve Demirgöze köyüne kadar geriye
püskürtülmüşlerdir.Ertesi gün tekrar taarruza geçen Ruslar
Pazaryolu'nu tekrar almışlardı. Bununla da kalmayarak Pazaryolu
ve çevresindeki köylerden topladıkları erkekleri kurşuna dizmiş ve bir
önceki günün intikamını alma maksadıyla bütün çevrede kadın erkek
dememiş korkunç bir katliama girişmiş, sayısız insanı feci şekilde
işkencelerle şehit etmişlerdir.
Ruslar Akbulut,Burçaklı Mahalleleriyle Gölyanı, Göztepe ve
Gülçimen köylerinde yüzlerce kadın ve erkeği türlü işkenceleri
öldürdükleri gibi,Türk birliğinin yerini haber vermedikleri için
Pazaryolu'nda 65 kişiyi hunharca kurşuna dizmişlerdir. Halit Bey
Çoruh müfrezesi ile düşman karşısındaki mukavemetine devanı
etmiş,son köyü de terk etmek mecburiyetinde kalarak mevzilerini
Bayburt'a kurmuştu.
Rusların işgali ile birlikte Rusya'ya kaçmış olan Ermeniler de
dönerek Hodiçor (Sırakonaklar) ve Mohurgot köylerinde oturan
21
Ermenilerle birleştiler. Bil hassa Çamlıkaya bölgesi başta olmak
üzere bütün köylerde en gaddar,en insanlık dışı işkencelerle
katliama başladılar.
Bölünmesi planlanan güzel memleketimizden bir parça
kaçıracaklarını ümit ederek Ruslara katılan Ermeniler, büyük
hayaller peşinde koşmuş ve onlara zaferlerini sağlama yönünde
yardım ve yardakçılığın her türlüsünü yapmakta kusur etmemişlerdir.
Rusya'da çarlığın devrilmesi,yerine geçen ömürsüz bir Rusya
Cumhuriyetinden sonra 7 Kasım 1917'de patlak veren Bolşevik
ihtilalinden kısa bir müddet sonra Rus cephesinde çözülme başladı.
Bu çözülme Ermeni komitelerine ve "Ermenistan" hayallerine yeni
ve geniş ufuklar açtı. Ermeniler Rusların boşalttığı cephelere
yerleşerek işgal altında olan bölgelerdeki Müslümanları da kırarak
buralarda suni bir "Ermeni çokluğu" kurup, sahiplenmek,bu uğurda
kendileri ile beraber olan Rus subay ve teknik kadrodan gereği gibi
faydalanmak istiyorlardı. Bu maksatla Ermeni intikam taburları
(Kasap Alayları) Türkleri kitle halinde imhaya başlamışlardı.
Ermeniler bu kasap olayları doğruda doğruya Taşnak komiteleri
tarafından sevk ve idare ediliyordu. Liderleri Ermenilerce general
rütbesi verilen Antronik idi.
Birinin suçunu affedip bağışladıktan sonra, pişman olma.
Cezalandırdığın zaman da sevinme
Hz. Ali
22
ERZURUM- Pazaryolu İlçesi’nin 3 Mart 1918
tarihinde Düşman işgalinden Kurtuluşunun 86. yıl dönümü
anısına yazılmıştır.
ŞEHİTLER OTAĞI NORGAH
Ermeni zulmü canlar yakıyor,
Şehitlerimiz, toplu mezarlarda yatıyor,
Kazım Karabekir Erzurum da nara atıyor,
Şıhmos ağlar, yıkık mıdır, harap mıdır, yorgun mu?
Hodiçor olmuş Ermeni ye karargah,
Bulgur gibi Kazanda, kaynıyor Norgah,
İmanla vur ki bulasın felah,
Norgah, yıkık mıdır, harap mıdır, yorgun mu?
Yaralının yarasını saran yok,
Dul kalmış analar, çocuklarda baba yok,
Ekmek yok, yemek yok, sağlık yok,
Akbulut ağlar, yıkık mıdır, harap mıdır, yorgun mu?
Ermeni kesti Bayburt- Hadiçor hattını,
Çoruh dargın, Çoruh üzgün, buda bunun hakkı mı?
İnayetin Osman o geceler hiç yattı mı?
Alıçlı ağlar, yıkık mıdır, harap mıdır, yorgun mu?
Süngülendi nice çocuklu analar,
Bırakmadı günü gele doğalar,
Kılıçlan kanlı gözü dönmüş düşmanlar,
Kümpettepe ağlar, yıkık mıdır, harap mıdır, yorgun mu?
Tarlası var tohumu yok ekmiyor,
Öküzü var ,tek öküz saban çekmiyor,
Tandırı var aşı yok ondan duman tütmüyor,
Süleymanbağı ağlar, yıkık mıdır, harap mıdır, yorgun mu?
23
İlçemizin kurtuluş törenleri esnasında görevlilerin
belediye başkanlığınca ödüllendirilmeleri
İspir'deki Rus birliğinin komutanı İspir'den ayrılmadan bir
hafta önce kaza merkezinde fırıncılık yapan ve iyi Rusça bilen
Hunutlu Mehmet (Polat) efendiyi karargahına çağırarak "sizi idare
edecek, önderlik edecek kim varsa acele buldur ve birlikte benim
yanıma gelin" dedi.
Mehmet Efendi Rus işgali sonunda köyüne giden Müftü Hacı
Hafız Mustafa(Baş kapan) efendiye haber göndererek getirtmiş ve
birlikte Rus komutanının yanma gitmişlerdi.Rus birliğinin komutanı
kendinin de Müslüman olduğunu (O zamana kadar Müslüman
taburu olduğunu kimseye söylememiş) Rusya'da ihtilal çıktığını
ricat emri aldığını söylemiş ve Ermenilerin emellerini anlatarak
Müslüman ahalinin akıbetinin çok fena olacağını,bu bu bakımdan
hemen birlik olup teşkilatlanmaları, çekilirken bırakacaktan
ağırlıkların sahiplenilmesini söylemiştir.
Bu gelişmeler üzerine Müftü Hacı Hafız Mustafa (Baş kapan)
efendi başkanlığında Azerbaycanlı Hasan ve Ali efendiler,
Şeyhzade Hacı Mehmet Efendi, Cerrahzade (Cilanun) Hasan
Efendi, Hoca Hayrullah Efendi, Hunutlu Mehmet Efendi, Kanlı
24
Saadettin Hoca Efendi Hacı Nafizzade Müştak (Çağlayan) Efendi
bir araya gelerek 20 Ocak 1918 tarihinde "Şuralar Cemiyetini’
kurmuşlardır."
Ruslar’ın çekileceği günden (3 Şubat 1918) 2 gün önce
Bayburt'tan gelen üç Ermeni kafilesinin üzerinden çıkan ve
Bayburt'ta ki Ermeni Ordu Birliğinin komutanı Antrahik'in imzasını
taşıyan mektupta Hodiçor Ermenilerine hitaben şöyle deniliyordu.
"Bayburt katliamı bitmek üzeredir, gelecek pazar günü Kan
(Özbağ) köyfinde birleşmek üzere bütün hazırlıklarınızı
tamamlayıp yediden yetmişe bütün Türkler öldürek hareket edin ve
hareketinizi bildirin"
Diğer yandan Erzurum yönünde bulunan Ermeniler de
Hodiçor'a haberi göndermiş bu Ermeni haberci üzerinde çıkan ve
Batum Taşnakları reisi Zaven Zakaryan imzasını taşıyan
mektupta,"Rusya'nın
içi
bozuldu
ve
Rus
ordusu
çekilmektedir.Hududun bizim birliklerimize teslim edilmesi ihtimali
vardır.Siz orada en evvel elinden iş gelir Türkleri ileri gelen
bey,ağa ve ahaliye boş bırakmayıp icabına bakınız.Bura ile
sık sık muhabere ediniz, "deniliyordu.
Elde edinilen çok kıymetli her iki vesika da işin vehameti
hakkında kesin bilgiler vermektedir.Bunun üzerine şuralar cemiyeti
derhal toplanarak aşağıda belirtilen kararlan almış ve hemen
uygulamaya geçişlerdir.
l-Şimdiye kadar gizliden gizliye toplanmış mevcut silah ve
cephanenin dağıtımı.
2-Köylerden eli silah tutan her Türk'ün mücadeleye katılması
için lüzumlu tedbirler.
3-Rize bölgesinden yardım için teşebbüse geçilmesi.
4-Erzurum'un durumunu tespit ve Bayburt katliamını bildirerek
teşkilatlanması için Erzurum'a iki kişinin gönderilmesi.
5-Tortum ve Yusufeli kazalarına aynı durumun bildirilmesi.
6-Karışıklıktan istifade etmek isteyecek kötü niyetlere karşı
tedbir alınması. Cemiyet alınan kararlar doğrultusunda bölgeye
girilecek bütün geçitleri kesmek üzere birlikler oluşturmaya
başlamıştı.Düşman birliklerinin birincisi Bayburt yönünden gelecek
muntazam silahlı Ermeni askeri birlikleri ikincisi HodiçorMahugot bölgesine toplanmış, burada yığınak yapmış çete
durumundaki Ermenilerdi.Bayburt yönünden gelecek Ermeniler
Çoruh vadisi boyunca ilerlemek ve Kozlu Karakoç^Mescitli
geçitlerinden geçmek mecburiyetindeydiler. Ruslar’ın
ve
Ermenilerin mezalimlerinden ve bizzat yaşadıkları fecaatlerden
çelikleşmiş ve bilenmiş ahali,eli silah tutan çocuklar ve yaşlılardan
25
kim varsa tüfek, kılıç ve balta gibi eline ne geçirirse
silahlanıp,emrine verildiği şahsın yanı başında,tutmakla görevli
bulunduğu geçide koşmaya başlamıştı. Bayburt cephesine tayin
edilen komutanlar ve köy halkı şu şekildeydi;
1-Kozlu boğazı; Gocukturlu Feyruz Bey (Koçanoğlu) emrinde o
bölge köyleri halkı tarafından tutulurdu.
2-Karakoç Boğazı;Şeyhin Hacıbey yönetimde Akpirikli Hacı
Necip Bey, Cenkerli Ekşioğlu Hacı Süleyınan Hacı Hafızın Müştak
Efendi, Yavuzanın Şükrü Efendi, Azerbaycan mebusu Hasan Bey,
Pazaryolu ve bağlı köylerle bahor köyleri, Tarpini, Madur, Kerap
köyleri.
3 -Mescidli Boğazı; Ortaverenli Rüşan Ağa emrimdeki kuvvetler.
Bayburt'tan ilerleyen Ermeniler Kozlu üzerine yürümemiş bütün
kuvvetle-rini Karakoç boğazına yönelmişlerdi. Durumu yalçından
takip eden Müftü Başkapan, Kozlu .boğazında mevzilenmiş olan
Feyruz (Kozanoğlu) Bey'e bütün kuvvetlerini Karakoç boğazına
kaydırmasını bildirmişti.Kozlu boğazındaki kuvvetlerin gelmesiyle
Karakoç boğazında mukavemet daha da güçlenmiş mukavemeti
kıramayacağını anlayan Ermeni öncü kuvvetleri geri çekilmek
mecburiyetinde kalmışlardır. Düşmanın Karakoç boğazından
atılması üzerine,buradaki kuvvetlerin bir kısmı Mescitli boğazına
diğer kısmı Suluka Hasan efendi kuvvetlerine katılmışlardır.
Karakoç boğazından çekilen Ermeniler diğer boğazlarında
Türkler tarafin-dan kesilmiş olduğunu görünce,Kop dağı Aşkale
üzerinden Erzurum'a yönelmişlerdir.
Nihayet Türk ordusunun Bayburt'a girdiği alınır alınmaz bütün
cephelerden umumi taarruza emir verildi. Ermeniler inatla
mukavemet ediyor ve çarpışmalar geceli gündüzlü devam efordu.
Türk Milis kuvvetleri Kurteşen, Hodiçor ve aşağı Mohurgot kalesine
sığınıp, rnevzilendiler. Elde top ve benzeri silahlar olmadığından bu
kaleye taarruz etmek imkansızdı. Türk ordusunun 3 Mart günü
İspir'de olacağı haberi gelince, Müftü Başkapan müjdeyi en ücra
köylere kadar derhal bildirdi.Bunun nasıl bir ruhi durum üstün haz
ve sevinç halinde karşılandığım anlatmak imkansızdır. O gece
sabaha kadar ahalî uyumadı. Sabahleyin bütün halk yollara
dökülmüş Yüzbaşı Ziya Bey komutasındaki Mehmetçikleri ve Türk
bayrağını se-lamlıyorlardı. Herkes yerleri öpüyor, ellerini kaldırmış
Yaradan’a hamd ü sena ediyordu. Binlerce kişinin katıldığı tekbir
sedalarıyla kurban kesildikten sonra şehre girildi.
26
7 Mart 1918 günü sabahı gelen toplar hemen, Herper
yaylasında mevzilen-dirildi ve şafakla beraber ilk mermi namludan
fırlatıldı.Top atışları neticesi beklenen sonuç meydana gelmişti.
Mohurgot kalesi devamlı muharebeler neticesi teslim oldu. Bu
kalenin alınmasında Başçavuş Ramazan, Yüzbaşı Ziya Bey ve beş
erimizden başka, büyük sayıda milis kuvvetlerimizden şehit
verilmiştir. Bu son mücadele ile bölgemizden bütün düşman
temizlenmiş ve ilçemiz tekrar hürriyetine kavuşmuştur. Çevremizin
Ermenilerden temizlenmiş olmasıyla beraber, fırka kumandanı
Miralay-Erzurumlu
Rüştü'nün
emri
üzerine
Erzurum’un
Ermenilerden temizlenmesinde de temiz yürekli ve yiğit evlatlarımız
başarılı olmuş ve kendilerinden sonra gelenlere yüzleri ak olarak
şeref ve kahramanlık payeleri bırakmışlardır.
Bugünleri bize kazandıran ordumuza şükranlarımızı sunuyor
ve memleketin düşmandan kurtuluşunda görevlerini hakkıyla yapan
ve adı geçen veya geçmeyen bütün bu vatanperver bu şehitleri
hürmetle selamlıyor, ruhlarının şad olmasını Allah'tan niyaz ediyoruz.
Bugün istiklâl ve hürriyet içinde huzur dolu bir hayat
yaşıyorsak bunu kanları ve canları pahasına elde etmelerine
borçlu olduğumuzu unutmamamız ve onlara layık evlatlar olmamız
gerekir. RUHLARI ŞAD OLSUN!
İlçemizin düşman mezalimini gösterir temsili gösteri.
27
İlçemizin düşman işgalinde vatandaşlarımızdan 65 kişilik bir
topluluğun katledildiği şehitliğimizi Garnizon Komutanı,
Belediye Başkanı ve İlçe Müftüsü’nün ziyaretlerini gösteren bir
fotoğraf
NORGAH’TAN GÖÇ
Çarpıştık düşmanla kırk gün kırk gece,
Ağızlara vuruldu sanki kelepçe
Güveçler boş, kuru bir kepçe
Süt yok, lor yok; yayık kim yayar
Ermeni acımaz çoluk çocuğa
Büyükler atıldı toplu ocağa
Analar ağlaşır kucak kucağa
Aş yok, Tandır yok; çaresize kim bakar
28
İZ BI RAKANLAR
Zeycan Nene
İlçemiz Burçaklı mahallesi sakinlerinde ahiret’e intikal eden bazı
komşularımızın fotoğrafları elime geçti. Bu fotoğraflardan bir albüm
yapmayı düşündüm. İlerki yıllarda ”böyle biride yaşadı mı”
dediklerinde fotoğrafı görerek geçmişi hatırlasınlar diye yapıyorum.
Hep önümüze değil birazda arkamıza bakmalıyız.”kim gelip geçmiş
bu dünyadan” diye düşünmeliyiz örf, adet, gelenek, saygı, sevgi,
ahlak, manevi değerlere saygı unutulmasın dedim mutlaka bu gibi
değerlerimizi bilmeliyiz bizden sonra gelenlere öğretmeliyiz. Kişi
yalnız öldüğü günde değil her günde anılmalı ona dualar okunmalı
hayırla yadedilmeli.
1960’lı yıllara ait bir aile fotoğrafı
29
İbrahim ÖZDEMİRCİ ve Ali Osman BELLİ
Hısım,akraba unutulmamalı, bunları yaşatmalıyız. Şimdi
mahallemiz sakinlerinden olup ta 10 yıl önce ölen, öldüklerinde 90
yaşlarında olan kişilerden bahsetmek istiyorum. Bu zatlar herkes
tarafından tanınan bilinen ve sevilen insanlardı. Şu anda yaşasalardı
100 yaşlarda olacaklardı yani ilçemizin 87 yıl önce düşmandan
30
kurtuluşu sırasında bu kişiler 13 yaşlarında imiş. O zaman olan
bütün mezalimi ben bunlardan dinledim ve not ettim.Bunların birisi
nenem Zeycan TORAMAN (anamın anası),birisi babamın halasının
kocası Ali Osman BELLİ, diğeri ise Aga diye tabir ettiğimiz,
Merhamet babası, dar günün dostu, küskünlerin barıştırıcısı İbrahim
usta (Özdemirci) Bu şahıslarla çok yakından konuşurdum. Düşman
buralara geldiğinde yani 1916 yıllarında Halil Paşa Türk Müfreze
komutanı olarak bu yörede görevli imiş. Burçaklı Mahallesinden
asker olan imam diye birisi yakın çevrede asker olduğundan ve
düşmanı püskürtmek için de doğuya yönelen Türk ordusu BayburtPazaryolu-İspir Çoruh vadisi ve Çermeli deresi çevresindeki askerler
genelde yöreyi iyi tanıyan bu çevrenin askerleri imiş. Asker
Kezban’ın dere diye bilinen Pazaryolu’nun Güney batısına kalan bu
derenin burada düşmanla çarpışıyor. Bu anı fırsat bilen asker imam
Süleyman ailesini görmek için Burçaklı mahallesine çıkar. Zaman
sonra Halit Paşa askerlerini bir kontrol eder ki imam yok. Sorar”
imam nerede” yok haberini alınca silahını çeker atına atlar ve atını
Burçaklıya sürer .Bölük emin sokağında bulunan imamın evinin
önünde silah elinde bekler.”Çağırın imamı” der imamı çağırırlar silah
elinde vuracak imam hemen paşanın ayaklarına kapanır ve yalvarır.
İmamın babası ak sakallı Şerif dede, Paşadan affetmesini diler ve
böylece imam orduya katılır. Rus çekilir gider fazla bir zayiat vermez
ancak kadınlar dul, çocuklar babasız kalmıştır. Çünkü herkes
yemende, Kafkaslarda, Musul da, Kerkük’e giden bir daha dönmemiş
köylerde bulunan yaşlı ve çocuklar ambarlarda, kuyularda,
tandırlarda ve ahırlarda gizleniyorlarmış. O anda yaralı bir asker
gelmiş Burçaklıya fakat konuşmaya takati yok çok mermi yarası
almış kanlar içinde bunu kadınlar merekte gizlemişler
ama
yaşamamış şehit düşmüş. Mahallenin çimen diye merası var gizlice
oraya defnetmişler işte defnedildiği bu yerde nenem (Zeycan
Toramanın) ın evinin tam karşısında bir yer. Nenem sabah namazına
her kalktığında orada bir mum ışığının yandığının gördüğünü bize
defalarca demiştir. Ruslar tamamen gitmiş ama asıl katliamı yapan
Ermeniler bu boşluktan yararlanarak doğuyu ve yöremizi istila
etmişler. Her yanı yakıp yıkmışlar. Ruslar merhametli imiş
dedemgillere yani çocuklara şeker verir onları bahçelerden kayısı
getirmeleri için gönderirlermiş. Çocukları severlermiş. Ama Ermeniler
acımasız gaddar ve kötüymüşler. Hamile kadınların çocuklarını taze
gelin ve kızları acımasızca hunharca katletmişler. Namussuzluğun ve
çirkefliğin en çirkin yüzünü göstermişler. Dedem nenem anlatırken
göz yaşlarını tutamazlardı. ‘Dedeme sordum. Dede senin deden
dedesinin adı ne? Dedem dedesinin babasını tanıyor ama ondan
sonraki dedesini bilmiyor. İşte bizim tarihimizden bu kadar haberimiz
var. Çünkü gidenler gelmemiş esir edilmiş, Moskova’da yer altı yolu
tünellerde çalıştırılmışlar sonrada ölmüş veya öldürülmüşler. Nenem
ah ah der de içini çektiğinde sanki yüreği, ciğerleri ağzından
31
sökülecekti. Şimdi hatırlıyorum da o ah ah ları ben çekiyorum.Zavallı
ecdadım kahraman dedelerimiz Osmanlı analarımız neler çekmişler
neler. Şimdi biz onları hiçbir defa hatırlamıyoruz. Bu ülke, bu vatan
çok mu ucuza mal oldu. Kan, kemik, et pahasına vatan olan bu
topraklarımıza layık evlatlar olalım. Canım vatanım canım Türkiyem
her şeyimiz sana kurban olsun.
Dedem anlatırdı Ali Hoca gilin yanı Molla Ali gilin Mahallenin
ortasındaki büyük ahbunda Ruslar çadırlarını kurmuşlar TemmuzAğustos ayları sıcakta atları tarlada bağlı. Evlerden arpa,buğday ne
varsa toplar atlara verirlermiş. Bizim çocuklarda çadırların
kenarlarında dolanırken atların dışkısındaki arpa atıklarını seçerek
toplarlarmış evlere getirip haşlayıp yerlermiş.Yani bu kıtlık devri
dedikleri her şeyin yok olduğu zamanda, üst, baş, yeme, içme her
şey yok.Yas var, matem var ağıt var .
Burası Muştur yolu yokuştur giden gelmiyor acep ne iştir.
Alo yemendir gülü çemendir. Giden gelmiyor acep nedendir.
İşte acılar, hasretler,ağıt olmuş, türkü türkü olmuş içimize
dolmuş.
Nihayet acıların,yoklukların göz yaşlarını zirveye ulaştığı zaman
olacak ki Hakkın inayeti ve Türkün cesareti,imanın zaferi
yurdumuzu,kutsal topraklarımızı düşmandan 1918 yılında kurtarmış
ve yaralar zaman zaman sonra sarılmaya başlamıştır.İşte geçmişten
bir iki canlı tarih örneği sunduk onları da bu vesileyle yad ettik ruhları
şad olsun ALLAH mekanlarını cennet etsin.
32
BEHİYE NİNE’NİN ANILARINDAN
Pazaryolu ilçemizin düşman istilasında olduğu 1915-1918
yıllarında 12 yaşında olan Göztepe Köyü’nden Behiye BAYDEMİR,
1984 yılında anılarını bize anlattı. 1979 yılında ölen eşinden sonra
yalnız yaşayan Behiye Nine’de 1989 yılında öldü. Canlı tarih olan
Behiye Nine’ye anılarınızı anlatır mısınız dediğimizde buğulanan
gözlerinden yaşlar akarak şöyle anlattı ve bizlerde aynı duygularla
olayı dinledik
“Ben o zamanlar 12 yaşlarındaydım. Ermeniler’in Bayburt’a
girip halka işkence ettikleri haberleri duyuluyordu. Bir gün sabah
Ermeniler köye geliyorlar haberi duyulunca köyün bütün kadınları
ambarlara ve patates kuyularına gizlendik. Sabaha kadar ambarlarda
korku içerisinde bekledik. Bu sırada Ermeniler akşam saatlerinde
köye girmişler, caminin önündeki büyük harmanda toplanmışlar.
Daha sonra bütün köyün erkeklerini evlerinden alıp evlerin kapılarını
mühürlediler.Erkekleri de köy meydanında bekletiyorlardı. Diğer
köylerden topladıkları erkeklerle birlikte hepsinin de ellerini
bağlamışlardı. Köyün etrafını saran ermeni askerleri ve köyde olan
Ermeniler de köyü yakıp yıkmaya başlamışlardı. Bizim olduğumuz
eve gelen Ermeni askerleri içinde bulunduğumuz ambarı görerek,
‘ambara ateş edilmemiş, ateş edelim mi?’ diye ambarın yanında
duran Hacı Ali’ye sordular. Hacı Ali, ‘Edin. Ne olacak ki, o ambarda
kimse yok’ dedi. Biz ateş sözünü duyunca çok korktuk. Onlarda
ambarda kimsenin olmadığını sanarak ateş etmediler, bizde böylece
ölümden kurtulmuş olduk.
Daha sonra öğrendiğimize göre köyden topladıkları
erkeklerin bir kısmını Rusya’ya sürgüne, bir kısmını da Bayburt’a
götürüp topluca yakmışlar. Benim evleneceğim adamı da Rusya’ya
sürmüşler. Orada 15 yıl kaldıktan sonra esaretten kurtulup köye
döndü. Osman amcanızla evlendik.
Bu günümüze şükürler olsun, huzur içerinde yaşıyoruz. Allah
orduya, millete zeval vermesin. Vatanımıza, bayrağımıza sahip çıkın.
Onlar bizim namusumuzdur” deyip içini çekerek sözlerini bitirdi.
Bizde O’na şimdi Allah’tan rahmet diliyoruz.
33
PAZARYOLU VE YÖREMİZİN ÖRF VE ADETLERİ
Yöremizde Kış Hazırlıkları
Pazaryolu ve civar köylerimizde kış hazırlıkları bir hayli uzun
sürer. Sebebine gelince. Kış uzun ve serttir. Her türlü ihtiyacınızı
önceden hazır etmeniz gerekir. Kış hazırlığında da büyük yük kadına
düşer.
Temmuz ayının ortaları gelip de, kayısılar olgunlaşmaya
başlayınca, kadınlar hemen her gün ağaçları silkeleyerek kayısıları
toplarlar. Toplanan kayısılar, düz ve temiz bir zemin üzerine ikiye
ayrılıp, çekirdeği çıkarılarak dizilir ve kurumaya bırakılır.Bu işe
yöremizde açma denir. Güneş kızgın olursa, genellikle kayısılar ikiüç gün içinde kurur.Kuruyanlar toplanır, yerlerine yeni toplananlar
koyulur. Hiç açılmayan kayısılar ise olduğu gibi kurutulur. Bunlara
‘çiğitli’ denilir. Bu işlem, en çok bir ay içinde halledilir. Çünkü kaysı
çok çabuk olgunlaşan bir meyvedir. Bu işte de komşular birbirlerine
yardim ederler. En azından genç erkekler, ağaçların başına çıkıp,
dalları silkelerler. Ağacın altına düşen kayısıları çoluk çocuk bir araya
gelerek toplar ve açılacak yere naklederler. Açılan, kurutulan
kayısıların çekirdeği uzun kış gecelerinde kırılarak yenir. Kurutulmuş
dutla birlikte yenmesi güzel olur. Kayısı kurusuna ‘aşma’ denir. Kışın
pilavın yanında hoşafı güzel olur.
Çingeneler, elek.kalbur yapımı ve tamiratının yanı sıra incik,
boncuk, yazma. sabun gibi şeylerde satarlardı. Ama bunları para
karşılığı satmazlardı. Altı geniş,derince,orta kısmı boğumlu,ölçü aracı
olarak kullandıkları sepetleri vardı.Sattıkları mallara karşılık,köylü
kadınlarına,”Bu boncuk için bu sepetin dolusu iki aşma vereceksin
veya bu elek için bir sepet dolusu fasulye vereceksin” derlerdi
Genellikle de verdiklerinin çok daha fazlasını alıp giderlerdi.
Eski Harmanlar
Bizim yöremizde 1970’li yıllara kadar çiftçilerimiz ekip biçtikleri
ürünlerini ağır şartlarda yaparlardı. Tarımda makineleşme yani
şimdiki modern tarım yoktu. kış erken geldiği için,herkes harmanının
bir an önce yapıp,içeri almaya gayret eder. Harman işi erkeklere ait
olmakla beraber,kadınlar bu işte de onların en büyük
yardımcılarıdır.Kadın ve erkeklerin birlikte biçtikleri ekinler,erkekler
tarafından bağlanıp tarlalarda bir araya getirilip toplanır. Bunlara
’yığın’ denir.
Harmanın hazırlanışı epeyce zor bir iştir. Bu işte de konu
komşunun yardımları gereklidir. Harman yeri köy içinde düz bir
alandır. Her sene harman yapılacağı zaman bu alan,eğer su yakınsa
suyla iyice yıkanıp temizlenir. Bir gece üzerine su akıtılır. Sonra
koşulan iki çift öküzle tapan yardımıyla harman çekilir gibi harman
34
yeri iyice düzeltilir. Şayet harmana yakın akan su yoksa, konu komşu
çift kulplu kazanlarla su taşıyarak bu işlemi yerine getirirler. Bu
suluma, zemini düzeltme işi, harman dövülüp de buğdaya, samana
toprağın, karışmaması içindir. Harman yerine buğdaylar kağnı
arabalarıyla getirilir. Tarladan kağnılara düzgün bir şekilde yüklenen
saplar, tatlı bir gıcırtıyla harmana dökülür. Yine öküzlerin başı
hizasında, boyunduruğun üzerinde oturan hodak vardır.Kağnı
arabaları iki veya dört öküz koşularak çalıştırılırdı.araba ırgatlarında
beş-on araba gece erkenden tarlaya gitmek üzere yola
koyulurlardı.Arabaların iyi gıcırdamaları için arabanın dişleri tam
sıkılır ve tekerlekleri döndüren mazi ile dişlerin birleştiği yere yoğurt
veya gazyağı dökerlerdi. Tarlada saplar yüklenip yarış halinde köye
dönenen arabaların çıkardıkları güzel bir fon müziği eşliğinde öküzler
adeta neşelenircesine parlayan yağlı boynuzlarını sallaya sallaya
arabalarını çekerlerdi. Arabanın idarecisi majgal ve yardımcısı
hodak da ırgat helvası yemek için bir an önce köye ulaşmaya
çalışırlardı.Harmana yaklaşan ırgat arabalarının sesleri kalabalık bir
orkestraya benziyordu. Arabalar indirilir öküzlere harmanın kenarında
bir yere ot verilir insanlarda da eski toprak ve merteklerle örtülü ev
veya merekler de ırgat yemeyi yerlerdi. Irgat yemeklerinde şakaları
konuşmalar yanında bir biri ceplerine helva lokmaları koyma esprileri
de vardı.Sonra harman yapmak için Saplar toprak zemin üzerine
yayılır. Üzerinde döven (gem) denilen sert ve kalın tahtadan yapılmış
Eski Harmanlarımız
35
altı sert ve sağlam taşlarla donatılmış bir araç vardır.Bu araç
üzerindeki sert taşlara gemin dişleri denirdi. Sapların üzerine
yerleştirilmiş araç, öküzlerin gidiş yönüne doğru bağlanır. Sapların
üzerinde dönmeye başlayan araç, üç-dört günde sapları saman
haline getirir. Tabii durmadan karıştırılıp alt üst yapmak şartıyla...
Saman haline gelen harman uzunca bir yığın yapılır ki, buna
‘teğ’ denilir. Yine burada komşuların birbirlerine yardımı ortaya çıkar.
Teğ’in savrulmasında yardım önemlidir. Çünkü rüzgarın her zaman
aynı yönden estiği olmaz. Teğ’in rüzgarın estiği tarafa doğru
döndürülmesi gereklidir.Bir veya birkaç kişi dört dişli kürek biçiminde
yabalarla tığı savurarak sanı ve denini ayırt ederlerdi.
Eskinin bu uzun ve zahmetli işlerinin yerini, şimdilerde
makineler aldı. Harman yeri bomboş kaldı. Artık saplar tarlalarda
makinelerden geçiriliyor. Elenmiş buğdayla, kalan saman köye
traktörlerle getiriliyor.
Harman sona ermiş, iş sırası yine kadınlara gelmiştir.
Buğdayların bir kısmı elenerek tohumluk olarak bırakılır. Geri kalanı
çeşmenin başına götürülür. Çeşmenin yalağının gideri kapatılır ve
buğdaylar içine dökülür. Yıkanır. Yabani ot tohumları suyun yüzeyine
çıkarak, taşlar dibe çökerek buğday yabancı maddelerden arındırılır.
36
Bu işlemde hısım akraba, konu komşu herkes birbirine yardımcı olur.
Buğdaları gözer, şadıra veya kalburlarla elenerek temizlenirdi.
Ekinden çıkan orum ve kesnük bir tarafa ayrılırdı.Ekinlerin çuvallara
konmasında ölçü urup, god,demirli ve kile olarak hesaplanırdı
Buğdayların bir kısmı bulgur, gendimelik olarak ayrılır.
Uygun bir yerde bir ocak yakılarak üzerine iki kulbu olan bir kazan
oturtulur. İçine üç-dört teneke buğday dökülür. Pişinceye kadar
ocağın altı canlı tutulur ve buğday büyük
Yöremizde çift yapımı
bir kepçe ile karıştırılır. Buğday iyice çatlamadan su geçiren
çuvallara, sepetlere çekilip, bacalara serilen sergilerin üzerine
dökülür. Bu sergiler daha ziyade ona mahsup bir ottan kadınlar
tarafından örülmüş hasırlardır. Gendime haşlanmaz, o da yıkanmış
buğdaydan ihtiyaç derecesinde ayrılır. Kuruyan bulgurla beraber
Dink’e götürülür. Yine kadınlar tarafından dövülür. Suyun çevirdiği
kocaman taş, buğdayların kabuğunu çıkarır, kadınlar da durmadan
bulgur olacak buğdayı el temposuyla karıştırırlar. Burada yine komşu
yardımlaşması görülür. Bulgur için haşlanan buğdaya ‘hedik’ denir.
Konu komşu bu hedik ’ten yerse, bereketli olurlarmış. Onun için
yanından geçenler mutlaka bir avuç alır geçer. İşi biten kadınlarda
toplanıp hem sohbet eder, hem dinlenir, hem de ceviz çekirdekle
karışık hediklerini yerler.Dinge götürmeyenler ise köy harmanlarında
bulunan dibek taşlarında sağlular aracılığıyla köyün genç kız ve
delikanlıları bil hassa gece ay ışıkların da döverlerdi.Aynı zamanda
geç kız ve delikanlılar birbirleriyle görüşüp tanışmaları için bunu bir
fırsat bilirlerdi.Koşma ve türküler eşliğinde dövülen dibek işi bitince
geç kız ve erkekler el ele tutuşarak sabahlara kadar oynarlardı.
böylece ırgatlar aynı zamanda genç sevgilileri de ortaya çıkarmış
olurdu.bulgur yapmalarda aynen böyle olurdu.
37
Dökülen bulgur, gendime rüzgara doğru savrulur. Konu komşu
kızları toplanır. Altlı üstlü yuvarlak taştan yapılmış el değirmeninde
bulgur nöbetleşe çekilir. Böylece bulgur, asıl bulgur haline getirilmiş
olur. Bulgur çekilirken türküler söylenir. Taze bulgurdan pişirilmiş pilav
ayranla birlikte iştahla yenir. Böylece hazırlanan bulgur gendime,
topraktan yapılmış büyük küplere doldurulur. Ertesi yıla kadar
kullanılır.
Kış hazırlıkları uzun tutar. Kış uzun süreceği için bostanda
olgunlaşan fasulyeler de toplanarak kurutulur. Kilolarca fasulye
kurutulacağı için kadınlar arasında yine irgat dediğimiz yardımlaşma
yapılır. Mısırlar ayrılır kabukları soyulur sırım çekilir.Dağ dediğimiz
şeker pancarları seçilir. Güz isleri yapılır. Sonrada evlerin temizliği
yapılarak kış aylarına girilir.
Fasulyeler toplanır ve her akşam evlere komşu kızları çağrılır.
Kızlar fasulyeleri üçe-dörde bölerler. Bu işler yapılırken yine türküler
söylenir, eğlenceli öyküler anlatılır. Kabak soyması da böyle olur.
Kabakların kabukları soyulur, ortadan ikiye ayrılır.İçinin çekirdeği
çıkarılır, güneşli bir yere dizilir, yumuşayınca parmak genişliğinde
kesilir ve kurutulur. Kuruyan fasulye ve kabaklar kışın kullanılmak
üzere kilerlere yerleştirilir. Köylerimizde hemen he men her sebze ve
meyve kurutularak kış için saklanır. Şimdilerde konserve de
yapıyorlar ama yine sebze ve meyveleri kurutarak saklama geleneği
sürüyor.
38
Dedim ya yazın ürünü olan hemen her şey, mutlaka bir şekilde
ya kurutularak, ya reçel ya da turşu yapılarak saklanır. Mesela, bir
çeşit yoğurt yapılır.torbalardan iyice süzülüp içine tuz karıştırılır. El ile
avuç dolusu alınarak bir şekil verilerek tahtalar üzerine dizilir. Bunu
‘kurut ’denilir. kuyruğu uzun karga cinsinden bir kuş (saksağan)
vardır. kurudu çok sever. Çocuklar, kurutların başında oturup,
kargaların kapmaması için beklerler. Yoksa bir tane kalmaz, hepsini
kargalar alır götürür. Kargalar cevizi de pek sever. Bir yerde
olduğunu sezdiler mi, havada döner dolaşır, eğer bekleyen kimse
yoksa, bir tane bırakmamacasına hepsini götürür.
Kadınlar yine toplanır yufka,erişte yaparlar.tandır da pişirilen
erişteler çok güzel olur.kadınlar kışın soğuğunu biraz olsun
karşılamak için çorap. hırka, yelek gibi giysiler örmek için yünleri
yıkar, kışa hazırlarlar uzun kış gecelerinde yün eğirmek, çorap örmek
kadınların değişmeyen uğraşlarıdır. Eskiden kilim, cecim de
dokurlardı. Onları türlü türlü renklerle,motiflerle süslerlerdi.
Şimdilerde bunların yerine hazır iplikler, hazır kilim ve halılar aldı.
Kışın hemen hemen her şey evin içinde yapılır.kısa kış
günlerinde kadınlar yemek, bulaşık yavrulayan hayvanların bakımı
ile uğraşırlar.geceleri ise çorap örerler. Genç kızlar çeyizlerine nakış
işler,oya yaparlar.Akşamları genellikle, üç-beş komşu bir arada
otururlar. Erkekler kahveye giderler. Orada radyo dinlenirdi. Askerlik
anıları, ballandıra ballandıra defalarca anlatılırdı. Bazen de civar köy
veya başka şehirlerden gelen aşıklar haftalarca köyde kalırdı. Aşıklar
kaldıkları süre içinde yedirilir, içirilirdi. Bu işi köyde hali vakti yerinde
olanlar üstlenirdi.
Uzun kış gecelerinde kuru yemişler yenir.Dut,ceviz, duttan
yapılmış pestil, köme yenir.Buna “yassılık” denir.Şöyle de bir espri
yapılırdı.”Yassılık töre olana göre"
Kışın gençler köy odalarında toplanarak eğlenceler yaparlardı.
Kabileler kendi sülale odalarında bilhassa akşam yemeklerini herkes
evinden sofra getirerek yerlerdi. Şimdi artık çoğu geleneklerimiz
bitme noktasındadır. Yaptıkları eğlencelerde yöreye has türküler
söylerler oyunlar oynarlardı. Ayrıca kendi cebinden para koyarak
harafene yaparlardı. kara helva, tel helvası yaparlar çeşitli yemişlerle
yerlerdi. Bu arada köyün yaşlılarından iyi masal, hikaye anlatan, taklit
yapan kişileri de odaya çağırır onları da eğlenceye katarlardı. Tulum
çalan,saz çalan kişilerde o zaman çok olurdu.Köylerimiz de yıl başı
geleneği de başlı başına bir kültürdü. Orta oyunu yapılırdı. Kocaman,
Çaparkapar-Gelin-Arap-Deve-Şeytan gibi isimlendirilmiş oyuncular
olurdu ev ev gezilerek ekip halinde oyunlar oynanır para veya
yiyecekler toplanırdı. Sonra bu parayla bir şeyler alır eğlence
yaparlardı. Aynı zaman da yıl başı oyunlarının kıyafetleri de bir kültür
örneğiydi velhasıl hepsi bir birinden güzeldir.
39
Örf ve Adetlerimizden Köyde Nişan ve Düğün
Köyde, beğenilen kızın, hamaratlığına, ailesinin derli-toplu,
sevilen bir aile olmasına bakılır. Kızlar bar da oynarken beğenilir. Bir
yolu bulup, damat olacak gence de gösterilir. Oğlan kızı kız oğlanı
beğenmişse sıra kız istemeye gelir.
Kız evine,”çay içmeye geleceğiz”diye haber gönderilir. Karşı
taraf,bunu haberci kadınlardan çoktan duymuştur. Oğlan tarafından
yakınlar toplanır giderler. Kız, el öper çay hazırlar. Kız girip çıktıkca
,görücü kadınlar evin temizliğine, tertibine bakarlar. Ortalıkta toz
ararlar. Kızın işlediği işlemeleri gözden geçirirler. Su isterler. Yakın
olduklarında ten’inin kokusunu almaya çalışırlar. Misafirler kalkarken,
kız ayakkabılarını döndürür, kapıyı açar ve onları uğurlar.
Ertesi akşam, kız istemeye gidilir. Oğlan tarafının yakınları,
köyün ileri gelenleri toplanır, kız evine giderler. Biraz sohbetten
sonra, aralarından en yaşlı, sözü geçen biri, ”Allah’ın emri
Peygamberin kavli ile kızınız..........’i oğlumuz.........’a istemeye
geldik”der. Babada kendi yakın akrabalardan birini”Bu işe vekil
tayin ettim”der.Tüm alış-veriş düğün işleri, kız babasının vekil tayin
ettiği kişi ile konuşulur.
Başlık işi, eskiden beri bizim köyde de vardır, ama öyle ifrata
varılacak derecede değil. Oğlan tarafının hali vaktine göre, alınan
başlık yine kıza harcanır, yatak yorgan yapılır. Bunlar da
konuşulduktan sonra el sıkışılır, hayırlı dualar okunur, yapılan şerbet
içilir. Şerbeti, kız tarafından biri ikram eder, oğlan tarafı da tepsiye
para atarlar. Böylece kız isteme faslı bitmiş olur.
Beh takma, kız istendikten on-onbeş gün sonra olur. Kız
tarafından yakın akrabalar ve köyün ileri gelenlerinden ‘beh’ takmaya
çağrılır. Gidecekleri gün bir araya toplanırlar. Bu kadın topluluğu
40
hediyelerini yanlarına alırlar, en güzel elbiselerini giyerler. Gidecekleri
uzak bir köyse, atlara binerler, yada öküz arabası ile yola çıkarlar.
Köy içine gelindiğinde, yürüyerek eve varırlar. Kız evi de yakınlarını
çağırmıştır. Otururlar, hal hatır sorulduktan sonra yemek yenir, çaylar
içilir. Misafirlere, gelin adayı hizmet eder. Eskiden misafirlerin önüne
ibrik ve leğen getirilir, ellerini yıkamaya yardım edilirdi. Bu işi gelin
adayı yapar. Yemek faslında çorba, pilav, su böreği, erişte yemeği ve
kayısı kurusundan yapılan bir çeşit tatlı yenir.
Bir başkadır düğünlerimizde tulum
Geri çekilip,herkes yerini alınca ortaya büyükce bir sini
getirilip ters çevrilmiş kalbur üzerine konur. Hayırlı, uğurlu olsun
sözleriyle ilk önce kaynana siniye hediyesini koyar. Bu genellikle bir
altındır. Sıra ile akrabalar siniye getirdikleri hediyeleri koyarlar.
Bunların bazıları elbiselik kumaş, basma’ dır. Buna ’beh takma’
denilir. Bu işlem yapılırken kız evinden bardak, tabak, kaşık gibi
şeyler gizlice alınır. Bunun ne anlama geldiğini bilmiyorum. Oğlan
annesinin ayakkabıları saklanır ve gideceği zaman bahşiş vermeden
geri verilmez.
Böylece kıza yeni adetlere göre nişan takılmış olur.Gelin adayı
hazırlıklara başlar. Çeyiz, düzmeye, çorap örmek, yemeni oyalamak,
kanaviçe yatak takımı işlemek, yatak-yorgan işleri çeyizin içine girer.
Gelin adayı,oğlan tarafına gittiğinde,daha bir saygılı olur. Bir
toplumda onlardan birini görse,ayağı kalkar. Yüksek sesle konuşmaz.
Konuşmazlık,en büyük saygı işaretidir. Evlenince de kayınbabası
kayınları ve diğer aile erkekleri ile konuşmayacaktır. Senelerce
konuşmasa ‘en saygılı gelin’ olacaktır. Gelin saygısını,
konuşmamakla beli eder.
Konuşma ve herhangi bir anlaşma
41
gerektiği zaman,bunu orada bulunan kadın veya çocuklar aracılığı ile
çözümler.
Nişanlılık devresi bazen bir, bazen altı ay,bazen de daha fazla
sürebilir.Oğlanla kızın yakın akrabalarından biri,büyük bir
gizlilikiçinde kız ve oğlanı görüştürürler ki,buna ’nişanlı görme’
denilir. Köyün gençleri, damat adayını görüşme esnasında yakalarsa,
bahşiş almadan bırakmazlar.
Bir aile fotoğrafı
Gelin
evi
ile,oğlan
evi
arasında
bir
yakınlaşma
gözlenir.Birbirlerine iş konusunda yardım ederler. Gelin kardeşi
yanında oğlan evine yardıma gider. Gelin adayına ara sıra hediyeler
götürülür.
Nişanlılık devresi içerisinde Kurban Bayramı geçerse,oğlan tarafı
süslediği, kınaladığı bir koç gönderir. Kız tarafı da komşuları göreceği
bir şekilde koçu, evin dış tarafında birkaç kere gezdirir. Koç Bayramın
birinci günü kesilir. Fakirlere dağıtıldıktan sonra, kız tarafından
yapılan baklavalar ilave edilip,her iki ev sahipleri bir arada yer,içer
eğlenirler.
Gelin, civar köylerden alınacaksa, köyün ileri gelenlerinden,
oğlan evinin hali vaktine göre on-onbeş erkek çağrılır,gelin almaya
42
erkekler atlarla giderlerdi.Atlan süslenir;terki bağları,güzel motifli
heybeler, düngürcülerin boynunu süsleyen fularlar göz doldururdu
Gelin almaya giden kafile mensupları,bir akşam kız evinde,daha
doğrusu onlar için özel olarak hazırlanan ev de kalırlar.
Düğün hem o köyde,hem de bu köyde başlamıştır.
Köye gelen düğürcüleri köyün gençleri karşılar.karşılarken
köyün güreş tutanları soyunurlar.Pehlivan gösterisi yapa yapa karşı
giderler.Böylece köy meydanına gelen iki tarafın gençleri cirit
oynarlar, şakalaşırlar. Bu oyunda bitince,köyün ileri gelenleri bir veya
iki atın yularından tutarak kendi ahırlarına götürürler. Bu demektir
ki,misafir,o akşam atının çekildiği evde yatacaktır. Bu,kız tarafına,
komşularının bir yardımıdır.
Düğüncüler
eğlendirmekte
lazımdır.Gençler
toplanır,
aralarında oyun düzenlerler. Bunu daha ziyade deve oyunu teşkil
eder.İki genç arka arkaya tutunur. Başları, bellerinden öne doğru
eğiktir. Üzerlerine bir kilim atılır, ortasına bir ufak sandık veyahut ta
bir sepet yerleştirilir. Ortası bombeli kilim yerlere kadar sarkar. Bir
koyun yada bir geçi postu bükülerek boyun,baş yapılır.İki tarafa
konulan yuvarlak aynalar da devenin gözleri olur.İncik,boncukla
süslenir ve bir deve meydana gelir. Devenin sahip ve yardımcıları da
uzunca giyinir. Düğüncülerin yanına girilir. Oyun başlamıştır.
Sahibinin çaldığı defle deve oynamaya başlar, oynadıkca coşar
düğürcübaşının önünde coşkusunu daha da artırır. Daha sonra
hastalanarak yere yığılır. Deve ancak düğüncübaşı’nın vereceği
bahşişle iyileşecektir. Bahşiş alınır oyun biter.
Bu arada kız evinin hazırladığı düğün evinde,düğün devam
etmektedir.Gelin adayını sağdıç dedikleri bir eve çıkarırlar.Gelin
gideceği zaman,davul zurna eşliğinde yeniden baba evine
getirilir.Gelinin evden çıkması uzun zaman alır.Bu arada davul zurna
en yanık havaları çalmaktadır.Buna ‘gelin ağlatma ‘denir.Gelinin
bacısı veya yakınlarından bir bayan çeyizlerin bulundüğu gelinin
sandığının üzerine oturur. DÜGÜNCÜLER sandığı aldıklarında
oturan kişinin bahşişini de verirler. Gelinin bu eşyalarının tümüne
ŞEŞKANA denir.
Eskiden köylerde beyaz gelinlik yoktu.İpekli denilen bir
kumaştan yapılan gelin elbisesi,ceket,yenleri,yakaları işlenmiş bir
işlik,altına Bayburt kundurası (altları kabaralı,siyah derince bir
ayakkabı), başına pullarla işlenmiş, el tezgahlarında dokunmuş,
kırmızı renkli ehram olurdu. Geline ait bu elbiseler gelin alınmadan
bir gün önce oğlan evi tarafından bir heybeye konularak eline
ayağına çevik bir erkekle gelin tarafına gönderilirdi. Gelin giysilerinin
bulunduğu bu giysileri getiren erkeğe ‘tilki’ denirdi.
43
Oğlan tarafından gelen ‘tilki’ bu eşyaları değişik yollardan kız
evine getirmeye çabalar,yakalanmamaya özen gösterir.Tilkinin kız
tarafından yakalanması,o köy için bir beceriksizlik sayılırdı.Yakalanan
tilki hemen bahşiş vermek zorunda kalacak,hem de birçok işkenceye
hazır olacaktır.
Eskiden,’tilki’ yi tutan gençlerin,yaptıkları bir çok değişik işkence
vardı. Mesala, arkasına hafif bir teneke soba bağlanan tilki, bir ceviz
ağacına asılır.Arkasındaki soba, saman doludur. Yakıldığında çıkan
duman, herkesi kahkahalara boğar.
Verilen bahşişle tilki,ağaçtan indirilir.Gelin elbiseleri de yerine
ulaşmış olur.
Gelin arabalar veya atlılar eşliğinde götürülür.En önde
kardeşi,atı çekmektedir.Kız tarafı yakınlarından bir kadın daha
kafileye eklenmiştir. Bu kadına ’yenge’ denir. Davul zurnanın çaldığı
en güzel havalar eşliğinde yola koyulu nur gelin en önde gitmektedir.
Yolda, köy ve mahallelerden geçiliyorsa, kafilenin önüne, karşıdan
karşıya bir ip çekmek adettir.Verilen bahşişle, kafile yoluna devam
eder.oğlan
evine
yaklaşan
gelin
kafilesini
yine
köyün
gençleri,pehlivan oyunlarıyla karşılarlar. Gelin evin kapısına
yaklaşınca damat da sağdıcı ile bacaya veya yüksek bir yere
çıkmıştır.Boynunda ipekli fuları (puşu), elinde bir çıkı çerezi ve diğer
elinde elması vardır.Çerez çıkınında, madeni paralar, şeker, fıstık,
leblebi bulunur. Damat, çıkının içindekileri gelinin başına doğru
atar.Yerlere dökülen paraları, çerezleri coluk çocuk büyük bir
44
hevesle toplarlar. Sıra elmaya gelmiştir. Damat elmayı büyük bir
ustalıkla geline doğru atar. Eğer gelin elmayı tutarsa, kendisine çok
iyi bir puan verilir.Tutamaz da,halktan biri tutarsa, elma akşam
damada getirilir ve bahşiş alınır.
Gelin, atın üzerinde dik ve görkemli bir biçimde durmaktadır.
İnmeye nazlanır. İki kulplu bir kazan ters çevrilerek gelinin attan
ineceği tarafa konulur. O anda getirilen bir koçu ,eğilerek yele
kısmından tutup ön ayakları yerden kesilinceye kadar kaldırıp
bırakan gelin her kez tarafından alkışlanır. Ama yinede attan
45
inmemektedir. Kayın pederin hali vaktine göre, bağışlayacağı tarla, at
veya inekten sonra gelin kazana basarak attan iner. Evin dış
kapısının üst eşiğine hayırlı olması dileğiyle biçak takarlar çevredeki
insanların sevinç ve mutluluk göz yaşlarıyla zurnanın acı sesi ve
davulun kalp atışlarını hızlandırdığı en heyecanlı zamandır.
Atın başını tutan gelinin kardeşi de bahşişini alır. Gelin yüzünü
açmadan evin her köşesi gezdirilir. Gelin, elindeki buğdaylı evin her
köşesine, bucağına serpiştirir. Böylece evde bolluk, bereket
olacağına inanılır.
Sonra bir köşeye oturtulan gelin kucağına küçük bir erkek
çocuğu verilir. Herhalde gelinin ilk çocuğunun erkek olması dileğidir
bu. Gelin koynundan çıkardığı çorapları çocuğa giydirir. Bu arada
konu komşu, çoluk çocuk gelini görmeye gelirler. Damat ı her fırsat
da kaçırıp sağdıç dan bahşiş almaya çalışan gençler halaylar çekip
oyular oynamaktadır.
Akşam olduğunda damat içeriye sırtına iki yumruk vurularak
verilir. Düğün bitmiştir. Ertesi günü, gelin erkenden kalkarak ev
işlerine yardımcı olur. El öpülür.
Çeyiz yazıldıktan sonra,yakın
akraba ve ev halkına gelinin getirdiği bohça çıkar. Gelin yemeğe
davet edilince bohça beraberinde götürülür.
Yöremizde Doğum
Köyde, doğum olayını köy ebeleri gerçekleştirir. Hamile
kadınlara, birkaç kuralın dışında ayrıca bir ihtimam gösterilmez.
Onlar da diğer hemcinsleri gibi tarlaya, bostana çalışmaya giderler.
Yalnız geç vakitlere kadar dışarıda kalmamaları, eşiğin üzerinde
oturmamaları,akşam karanlığında yada sabah erkenden dışarıya su
atmamalarına dikkat edilir.Çünkü o vakitlerde cinlerin yerlerde
olacağına ve hamile kadına çarpacağına inanılır.
Hamile kadının eşerme’ sine dikkat edilir.Evde pişirilen
yemekten hamile kadına mutlaka tattırılır.Doğum yaklaştık ca bazı
hazırlıklarda başlar. Erkek çocuk doğunca köyün delikanlıları o evin
kapısının sövelerini veya damın bacasını sırıklarla sökmeye
çalışırlar. Aile reisi gençlerin harcını vererek (para veya koç)
gençlerin bu isteklerini de yerine getirmiş olur.
‘Ana gibi yar, vatan gibi diyar bulunmaz.’
46
Köylerde uzun kış gecelerinde tel helvası yapımı ve
düzenlenen eğlenceler
Beşik içine yatak,yorgan,örek (çocuğu beşiğe bağlayan emniyet
kemeri gibi bir bağ), höllük hazırlanır.
Höllük şöyle hazırlanır:
Ayak değmemiş bir yerden eşilen toprak,elenir,temizlenir.Evin
bir köşesine yığılır. Kullanılacağı zaman bir çömleğe doldurulan
toprak,yanan tandırın bir köşesine konur.Toprak tandırın ısısıyla iyice
kavrulur,mikroplardan arındırılmış olur.Kullanılacağı zaman,çocuğun
tam kaidesinin altına kalın bir bez üzerine yayılıp,üstüne de kalın bir
bez konulur.Ara bezden sonra çocuk sarılır.Bir daha uyanıncaya
kadar çocuk sıcacık yatar.Yapacağı ihtiyacı yayılmadan toprağa
geçer.Duyanlar,bu uygulamaya çok şaşarlar ama inanın çocuklar çok
rahat eder ve başka bir ihtiyaçları yoksa saatlerce mışıl mışıl uyurlar
Doğum yapan kadına,konu komşu bir hafta boyunca yemek
yapıp getirirler. Loğusa kadının kırkını çıkmasına kadar yanında
sıkça toplanıp, oturmazlar. Eğer köyde başka kırkı çıkmamış kadın
varsa,birbiriyle görüştürülmezler.
Doğumu gerçekleştiği ev de helva kavrulur,başka yemekler
yapılır, yenilir, içilir. Böylece bebeğin tok gözlü ve açık elli olacağına
inanılır. Ebe birkaç gün gelerek, bebeği yıkar. Ebeye bir miktar para,
havlu, sabun verilir. Buna ’ebe hakkı ‘denilir.
47
Bebek,kırk günlük olunca,anne ile beraber yıkanır.Yıkanma
sırasında kalbur veya süzgeçle başlarından aşağıya su elenir.Buna
’kırk çıkarma’ denilir.
Doğum yapan kadın,iş ihtiyacına göre,kırkından sonra tarlaya
bile götürülür.Tarlada çocuk için çadırvari bir salıncak yapılır.Bebeğin
büyük kardeşi varsa,salıncağı o sallar.Annede tarlada işini
görür.Emzirme zamanı gelince,bebeği emzirir.
Bebeğin altıncı aya doğru dişleri çıkmaya başlar.Evde bir sevinç
olur.Bebeğin dişini kim önce görürse onun bebeğe,dişleri kolay çıksın
diye,bir ’köynek’ alması söylenir.
Köyde bayram törenleri:
Çocukları birkaç gün önceden saran heyacan arife günü doruğa
çıkmıştır.En güzel alli –pulli, süslü-püslü, cicili-bicili elbiseler
hazırlanır akşam arife suyu ile cocuklar banyo yaptırılır.Bayram
heyecanıyla yatan çocuklar sabahleyin erkenden kalkarak akşamdan
hazırladıkları güzel elbiselerini giyerler.Büyükler bayram namazını
kıldıktan sonra köy odasında bir arada toplanıp evlerden gelen
sofralarla kahvaltı yaparlar.sonra bayram görüşmeleri için kafile kafile
küçükler büyüklerin evlerini gezer el öperler.Ramazan bayramlarında
çocuklara şeker dağıtılır.Kurban bayramlarında ise kurban
kesemeyen ailelere kurban etleri dağıtılır.Her iki bayramda da
büyükler ziyaret edildiği ğibi hastalarda ziyaret edilir ve göz yaşları
içerisinde mezarlıklarda kur’an lar okunur dualar edilir.Bu böylece
bayram müddetince devam eder.
Köylerde cenaze törenleri:
Köylülerin iyi günlerinde olduğu gibi acıklı günlerinde de bir arada
olmaları da muhakkaktır.Cenaze olduğu zaman hemen herkez
cenaze evinde toplanır.Cenaze sahipleri ahıtlar yakıp ağlarlarken
komşuların ileri gelenleri onları teselli etmeye çalışırlar.Diyer
komşularda yemekler hazırlarlar ve uzaktan gelen cenaze sahiplerini
misafir ederek ağırlarlar böylece acılı aile nin acısı komşular
tarafından paylaşılır.
ÖRF VE ADET OLARAK YAPILAN BAZI
İNANIŞLAR
Harap parası tutmak: Eskiden hatırlıyorum şu andaki beşibirli kadar
bir para vardı.Galiba gümüşten yapılmıştı.Üzeri eski Arap harfleriyle
yazılıydı. Başı,dişi kulağı ağıranlara ”Sende harap var” derlerdi. Ve
harap parası denilen parayı günlerce başı,dişi,kulağı ağıran kişinin
başında bir şeyle tutuştururlardı.Bilhassa yaşlı kadınlar bunu aylarca
üstlerinden eksik etmezlerdi.
El Tutmak: Yine yüzü,dişi ve başı agıran kişilere bazı kişilerin eliyle
yüzünü ovalaması veya elini alnına bir müddet tutması iyi gelir
inancıyla tedavi edilirlerdi.
Çicek Tası: Her yıl Ocak ayının 13 ü hak yılbaşı veya köy yılbaşısı
diye bilinirdi. Ve bu günde inanç gereği çok hassas işler yapılırdı.
Nerdeyse kimse “kapıya çıkmayalım yanlış iş yaparsak bir yıl böyle
48
gider” diyerek kendi hallerine çekilirlerdi.bu günde koyun ve
kuzularında insan yaşantısında önemli yeri olduğu için onların sağlığı
da gündemde idi.Yılbaşı sabahı erken namaz vakti veya şafak vakti
Ahırdan bir kara yünlü koyun eve getirilir ev de çiçek tası denilen
Arap harfleriyle üzeri yazılı tası bakraç gibi bir kabın içine atarlar
üzerini su doldurup Kara Koyuna içirirlerdi.Bu yılı hayırlı uğurlu ve
sağlıklı olmaları için bir koyuna bu işlem yapılır.Sonra koyun ahıra
götürülürdü.
Yılbaşı günü sabah erkenden komşular veya komşu çocukları
bilerek veya bilmeyerek birbirlerine gittiklerinde. O evin sahibi o gün
kimin erken geldiğini aklında tutar ve o yıl onların işlerinin rast gidip
gitmeyeceğini o kişiye bağlarlardı. Eğer sevilen biri ise “oh inşallah
bu yıl işimiz iyidir” eyer sevmedikleri biri gelirse “bu yıl yandık”
nereden evimize geldi gibi yakınmalar olurdu.
Yağmur yağınca: Dış kapının eşiği üzerinde dayanmak tehlikeli ve
sakıncalı idi hatta günah sayanlarda olurdu. Çünkü yağmur
yağdığında eşikte duranın üzerine yıldırım düşerdi ya eşikten dışarı
yada eşikten içeride durarak yağmur seyredilirdi. Eğer yağmur çok
yağdı ise tandırların üzerine konulan hetivcek denilen artı şeklindeki
demiri dışarıya yağmur altına atarlardı ki yağmur kessin yok eğer
yağmur yağması isteniyorsa ekinlerin tarlaların suya ihtiyacı varsa
çocuklar dışarıya yağmur altına çıkar hep bir ağızdan “ver Allah ım
ver sicim gibi yağmur” diye sesler çıkarırlardı. Yine yağmura çok
ihtiyaç olursa “yağ yağmur yağ, iki taşın arasına, Fakir fukaranın
tarlasına” diye dualar ederlerdi. Yine geleneklerimize bağlı olarak
söylenen kalıplaşmış sözler vardır. Bunlar yaşlı kişilerin deneyim ve
tecrübelerinden yaralanılarak söylene söylene günümüze kadar
gelmiştir. Bunlardan geçerliliğini koruyanlarda vardır. Bilhassa hava
tahminleri, yağmur, rüzgar, kuraklık, kışın erken gelmesi, meyve ve
ürünlerin bol olması ve olmaması çeşitli tecrübelerle değerlendirilirdi.
Mesela Karadeniz Sıra Dağları dediğimiz dağların üzerinde
duman olması,ürünler için yararlıdır “ten” dediğimiz nemi yapar
ürünler, otlar yeşil kalır.
Bayburt yönünden rüzgar esmesi harman savrulmada samanın
ayrılması için beklenilen en uygun rüzgardır. Kıbleden havanın
bulutlanması yağmurun yağacağına işarettir gibi çok deneyimler
mevcuttur. Bunlar üzerinden söylenen bazı sözlerimiz den örnekler
yazacak olursak.
“Korkma karakışın kışından, kork abrilin beşinden,kara öküzü
ayırır eşinden” derlerdi. Yani kışın uzaması, mart ta çok kar yağması
sebebiyle hayvanların yiyecekleri olan ot ve samanın bitmesiyle
bayırlarda bulunan dikenli gevenleri çıkarıp getirerek suda haşlayıp
hayvanlara yedirirlerdi. Onun için kişi öküzlerinden birini satma
durumuna düşe bilirdi.
Yine “Mart kapıdan baktırır, kazma, kürek yaktırır” derlerdi. Bu
da fazla kış olduğundan odunu ve yakacağı biten evde bulunan
49
kazma ve küreklerinin saplarının yakacakmışcasına sıkıntı
çektiklerini dile getiren önemli bir sözdür. Bu gibi örnekleri fazlasıyla
çoğaltabiliriz.
Düğünlerde gelinin eve gelişinde attan veyahut arabadan inmesi
için bir damızlık ister. Kaynatası damızlık olarak bir inek verir.
Gelinde bundan sonra attan veya araban iner. Bu anda gelinin
kucağına bir erkek çocuk verilir. İlk çocuğunun erkek olması dileği
güdülür. Eve girince de gelinin ayağının dibine bir tabak veya odun
kaşığı konur. Gelin konulan bu şeye basarak onu kırar. Evde sakar
olmaması ve uğursuzluk çıkmaması için bu hareket yapılır.
50
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
SAYILI GÜNLER:
Eylünün sonu, deri yağmurları
Martta koca karı soğukları
Aralık-Ocak kısır aylar, soğuk geçer
Şubat ayı gücük, kışın bitimi
Mart dokuzda ayının ininden çıkması
Nisanda kırk ikindi yağmurları
Nisan 18 April’in beşi karlı ve fırtınalı günler
Hıdırellez Mayısın yedisi, baharın gelişi
Pazaryolu ilçemiz ve köylerinde bilhassa yaşlılar
tarafından söylenir olan bazı Atasözü ve Deyimlerimiz vardır.
Bunlar bugün de bazı kişiler tarafından söylenmektedir.Yöremiz
kültürü olan bazı Atasözü ve deyimlerimizden örnekler
aşağıdadır:
1: Kulağının ardını görmek.
2: Cana cerciğe düşmek
3: Daldan düşen eşeğe dönmek
4: Mırt mırt demek
5: Sele dibi çıkarmak
6: İnsan içine çıkmamak
7: Dişinin etini yemek
8: Elden gelen düğün bayram
9: Elden gelen ayran tereğe çıkmaz
10: İt bayram görür tavlanmaz
11: El elin eşeğini türkü çağırarak arar
12: Ar namus ter temiz.
13: Kılavuzu karga olanın konacağı yer çöplük olur.
14: Bacaklarının arasında yemek
15: Boyundan büyük işlere girmek
16: Üstüne lazım olmayan şeyi konuşmak
17: Yüksekte harman etme yel alır, dere kenarında yer alma
sel alır.
18: Pestili çıkmak
19: Yan gelip yatmak
20: Yamyassı olmak
21: Ayak kaldırmak
22: Eşeğe gücü yetmeyip, semerini dövmek
23: Dereyi geçene kadar eşeğe dayı demek
24: Yatsıdan sonra gelen misafiri kovmak
25: Yenilmiş sofraya oturmamak
26: Kaşla göz arasında
27: Mırın kırın etmek
28: Dudak bükmek
29: Burnu büyük olmak
30: Eşekten düşmüşe dönmek
51
31: Deveden büyük fil olmak
32: Dilini yutmak
33: Kurtları kırılmak
34: İzinin üstüne dönmek
35: Kırmıtlanmak
36: Bıyıkları derlemek
37: Burnundan kıl aldırmamak
38: Korkak olup sağ olmak
39: Kork korkmazdan; utan utanmazdan
40: Bal tutan parmağını yalamak
41: Zurnanın son deliği
42: Kara herk içinde kara karınca
43: Devede kulak
44: Tapanlanmış tarlada gezmek
45: Yedi yumurtadan kaygana yapmak
46: Tavuk kakar böcüğü, kalkar öğrenir cücüğü
47: Tavşanın kaçışını görüp, etinden irkah etmek
48: İpini kırkmak
49: Harktan yukarı tarlası olmak
50: Atı sağlam kazığa bağlamak
51: Saman altından su yürütmek
52: Kaz gelen yerden tavuk esirgememek
53: Berhudar olmak
54: Bir kulağından girip ötekinden çıkmak
55: Balık baştan kokmak
56: Vurduğunu öldürüp, yedirdiğini doyurmak
57: Zorla it ava gitmez
58: İpe un sermek
59: Kulağı kesik olmak
60: Başı büyük olmak
61: Dana bacağı
62: Çarık bağı
63: Zar tutmak
64: Har vurup harman savurmak
65: Çağrılan yere erinme çağrılmayan yere yerinme
66: Boyundan büyük işlere girmek
67: Kızını dövmeyen dizini döver
68: Kızı kendi haline bırakırsan ya davulcuya kaçar yada
zurnacıya
69: Baskısız tahtayı sel götürür.
70: Yer koyan kendi oturur
71: Ağzının payını vermek
72: Tut kelin perçeminden
73: Kel dermen bulsa kendi başına sürer
74: Nalları havaya dikmek
75: Yediğini inkar etmek
52
76: Yüzü dag gibi olmak
77: Pişmiş kelle gibi sırıtmak
78: Kuyruğunu sırtına vurmak
79: Dört köşe olmak
80: Köşeyi dönmek
Baharları bir başkadır benim memleketimin
53
İÇİMİZDEN BAZILARI
İlçemiz köylerinde bulunan deli diye tabir ettiğimiz Özürlülerimiz
ilçemizde bizlerin arasında yaşadılar. Bunlardan kimileri öldü Bunlar
bizim vazgeçilmez insanlarımızdır. Yöremizde bunları herkes sever ve
merhametle davranırlar. Çok şakacıdırlar.Hepsinin de meziyetleri farklı
farklıdır. Feramuzun çöp toplaması Mahmut’un sövmesi. Ali’nin
kaşlarını yıkması Nusrettin atlaması, Hüseyin’nin ağırbaşlı ve doktor
görünümlü oluşu, Teyarın gülüşleri, Temelin kasketi, Mustafa’nın
sigara içişi Fatih in koşuşması, İbonun kişileri öpmesi, Hacının uzun
boylu olması, Salih’in hayali araba sürmesi, Mustafa Ulunun hayal
gücünün yaratıcılığı, Serkan’ın gezişi, Bilal’ın mağrur poz verişleri,
Necmettin’in plakaları sayışı, Yaşar dayının ciddiliği ve Emrah’ın fötr
şapkası, Cihan’nın kara lastikleri, Naşit’in araba sevdası gibi hepsi bir
başkadır efsanelerimizin.
İlçemizin cana yakın sevilen insanları bunlar özürlü olmalarına
rağmen çok gururlu ve onurludurlar, isteme ve kötü bir işte
bulunmaları yoktur. Bol bol sigara ve çay içerler. Bazen de ilçemin
yönetiminde söz sahibi olurlar tıkanan bürokraside kolay yoldan
çözüm getirirler. Çoğusu bekar evlenme hayalleri kurarlar kimileri
asker olmamış ama askerlik yapmış gibi konuşurlar kimileride
evlendikten sonra hastalanmışlar ‘bunlarda zekalarını daha fazla
kullanma arzusundalar, çözüm getiremedikleri işlerde sıkıntıya da
düşerler. Sanki bir yerleri veya birilerini idare ediyorlarmış gibi
davranırlar. Bilhassa başkalarına akıl verirler.
İlçemizin meşhurları diye adlandırdığım bu vatandaşlarımızın da
bir anıları bir hatıraları kitabımda bulunsun diye bunları da kitaba
koymayı istedim. Okuyanlar mutlaka bu isimlere gülecekler ve bunları
yad edecekler. Çünkü bunlar herkes tarafından sevilen
insanlarımızdır.
Resimlerinin kaybolmaması,isimlerinin unutulmaması için bir
albüm yapmayı düşündüm. Fotoğraflarının çekimini yapan ve titizlikle
saklayan Arif CORUH kardeşime çok çok teşekkür ediyorum o da
böyle şeyleri zevkle yapıyor. Aslında deli dediğimiz bu kişilerin hepsi
birer veli ama bilen yok. Öyle enteresan durumları
var ki sanki
gelecekten haberdarlarmış gibi. Bunların fotoğraflarını CD’ye çektik ve
salkıyacağım ileride inşallah bunları güzel bir albüm yaparız.
54
Sıcak soğuk demez, kirli temiz bilmezler
Her şeyiyle yok olsa, gururundan geçmezler
Han onun için saraydır, otellerde yatmazlar
Geceyi nerede geçirdin ey zavallı
55
Amaçları zengin olmak değil karın tokluğu
Azlıktan ziyade severler kalabalık çokluğu
Cemiyette aranmaz, belli olmaz yokluğu
Kimin nesisin, kimsin ey zavallı
56
Pazaryolu ve çevre köylerde söylenen manilerden
örnekler
Şu Norgah’ın kızları
Gölde yüzer kazları
Gelinleri değilde
Ne güzeldir kızları
Kara kara kazanlar
Kara yazı yazanlar
Cennet yüzü görmesin
Aramızı bozanlar
Ördek gölde şöyle yüz
Şöyle çalkan şöyle yüz
Meleklerde görmedim
Şöyle gerdan şöyle yüz
Arpa biçtim az kaldı
Kamış biçtim saz kaldı
Dua edin komşular
Kavuşmaya az kaldı
Dertliyem dermanım yok
Köylüyem harmanım yok
Ben o yara gidecem
Elimde fermanım yok
Mani maniyi açar
Maniden kaldım naçar
Kırılacak parmaklar
Yarsız yorganı açar
Ayva yedim sarardım
Yar sözüne kanardım
Yeşil baş ördek olsam
Gönlünüze konardım
Norgah’ın dik dağları
Açar elma bağları
Norgah’ta çok güzel var
Hasta eder sağları
57
-Dağdan gelir dağ gibi kolları
budak gibi. Eğilir su içmeye
bağırır hodak gibi
-Ağzı çıplak burnu bıyıklı
-anası yaprak kızı toprak
- Kağnı arabası
- Tavşan
- Ev
58
YÖREMİZDE KULLANILAN BAZI İSİMLER KULLANILDIĞI
NESNENİN YOK OLUŞUYLA DİLİMİZDEN BU KELİMELERDE
KAYDI. BUNLARDAN BİRKAÇ ÖRNEK
ÖLÇÜ VE TARTI ALETLERİ:
1: Kile
: 30 kg’lık Zahire ölçüsü
2: God
: 10 kg’lık Ölçü
3:Çelik
: 5 kg’lık ölçü
4: Kantar
: Tartı aleti
5: Arşın
: Uzunluk ölçüsü
6: Karıç
: Elin açık şekli
7: Ayak
: Bir ayak boyundaki ölçü
8: Urup
: 6 kg civarında ( bir tenekenin 3 de 1’i kadar) ölçü
9: Kulaç
: Kolların açık şekli
10: Adım
: Normal bacakların açık şeklindeki ölçü
EV ALETLERİ İSİMLERİ:
1:Güveç
: Eskiden tandırlarda yemek pişirilen toprak kap
2: Zap
: Bulgur,gendime gibi yiyeceklerin konduğu büyük
toprak kap
3: Küp
: Zaptan biraz daha dar ve uzun saklama kabı
4: Serniç
: Tarlalara yemek götürmek için yapılmış toprak kap
5: Çanak
: Evlerde yemek yemek için yapılmış genişce toprak
kap
6: Koluk
: Evlerde Raflara (terek) dizilen bir nevi süs eşyası
7: Ibrık
: Topraktan yapılmış su kabı
8: Sele
: Odun çubuklarla örülmüş leğen şeklinde kap
9: Pırız
: Evlerde tereklere süs olarak dizilen toprak kap
10: Terek
: Evlerde bulunan raf
11: Kurun
: Peynir ve salamura koymak için yapılmış tahta kap
12: Gudul
: Topraktan yapılmış küçük yemek kabı
13: Egiş
: Tandırda kullanılan uzun eğri demir alet
14:Hetircek : Tandırların üzerine kapların tutturulması için konan
demir
15: Söve
: Kapıların kenar tahtaları
16: Şadıra : Zahire elemek için büyük delikli elek
17: Gözer
: Zahire elemek için küçük delikli elek
18: Kalbur : Zahire elemek için daha küçük elek
19: Elek
: Un elemeğe yarayan ince delikli eleme aleti
20: Tezgere : Toprak veya gübre taşımak için dört kulplu taşıyıcı
21: Tekağacı : Sırta alınacak sepet gibi ağırlıkların kaldırılması için
yapılmış araç
22: Kasnak : İnce tahtalardan yapılmış daire şeklinde alet
23: Zırza
: Kapının kilitlenmesine yarayan demir tutturgeç
24: Kullep
: Ağır büyük tahta kapıların arkasına tutması için
çakılan demir
25: Maşaba : Su içme kabı
59
26: Fanus
: Eskiden gazyağiyla çalışan aydınlatma aracı
27: Gazocağı : Eskiden mutfak ocağı olarak kullanılan ocak
28: Sacayağı : Yakılan ateş üzerine konulan 3 ayaklı demir alet
29: Semer : Taşıyıcı hayvanlar üzerine konan yük bağlanan
araç
30: Eğer
: Atların üzerine konulan oturma yeri
31: Palan
: Eğerin altına konulan bez
32: Kolan
: Eğerin bağlandığı kayış
33: Üzengi : Kişinin at üzerinde ayağını bastığı demir
34: Yular
: Atın başındaki tutma ipi
35: Külek
: Evlerde turşu falan koymak için tahtadan yapılmış
kap
36: Höllük
: Çocukların altına konulan toprak
37: Örekağacı
: Çocuğun beşikte durmasını sağlayan bez
38: Patat
: Evlerde ekmek pişirmek için yapılan alet
39: Tandır
: Evlerde yemek ve ekmek yapmak için yapılmış
topraktan ocak
40: Küfle
: Tandırın yanmasını sağlayan hava deliği
41: Mertek : Evler ve ahırların üzerine kapatılan ağaç örtü
42: Harıma : Merteklerin dam üzerinde durmasını sağlayan kalın
ağaç
43: Aşkana : Tandırdan çıkan duman bacası
44: Ambar : Yiyeceklerin saklandığı büyük ce tahta sandık
45: Sitil
: Sacdan yapılmış yağ eritmeye yarayan kap
46: Gatilik
: Sitilden biraz daha büyük kap
47: Ohlavi
: Yufka açmak için ince uzunca odun
48: Tepir
: Tahtadan yapılmış sini şeklinde kap
49: Gogul
: Toprak kapları parlatmak için kullanılan taş
50: Sürgüç : Kapları yıkamak için kullanılan dokuma temizlik
bezi
51: Çul
: Kap kacak yıkamak için kullanılan bez
52: Mitil
: Yüzü olmayan minder
53: Arustah : Eski ev ve damlarda merteklerle kapalı alan
54: Kırman : Evin görünen yüzünün üstü,şekilli ve itinalı yapılmış
şekli
55: Lambak : Serniçlerin kulplarına bağlanan taşıyıcı iplik
56: Gond
: Eski evlerde ağaç direklerinin üstüne konan takoz
şeklinde ağaç
57: Tastar
: Kadınların iş önlüğü
58: Puhar
: Çeşme
59: Piğevi
: Soba bacası
60: Guvagal : Harmanlarda kullanılan gereç
61: Elcek
: Kem yapmada kullanılan boynuzdan yapılmış alet
62: Cücük
: Civciv
63: Körpe
: Kuzu
64: Cabbar : Atik
60
65: Gumbuz : Yumruk
66: Dümsük : Yumruk
67: Maskaralık
: Komiklik
68: Sappankaya
: Kuş lastiği
69: Mıllık
: Yağçı kişi
70: Çılıka
: Simit şeklinde ekmek
71: İrkah
: Nefret duymak
72: Örme
: Yün ve telden örülmüş kalın urgan
73: Hasır
: Ottan yapılmış bir tür sergen
74: Cicim
: Kalın iplikten örülmüş bir tür sergen
75: Kilim
: Renkli yün ipliklerden örülen bir tür sergen
ÜRÜNLER VE YİYECEKLER:
1: Lazut
: Mısır
2: Kartol
: Patates
3: Lobiye
: Fasulye
4: Hevenk
: Fasulye veya mısır demeti
5: Örük
: Evelik veya bazı yeşil yiyeceklerin örülmüş şekli
6: Kurut
: Yoğurttan yapılmış yiyecek
7: Dag
: Şeker pancarı
8: Kahmut : Tarlalarda bulunan fındık şeklinde yiyecek
9: Keçimemesi
:Bayırlarda bulunan bir çeşit köklü bitki
10: Koşkoz : Tarlalarda bulunan bir çeşit köklü bitki
12: Yemlik : Baharın tarlalarda olan ve yenilen bitki
13: Aşotu
: Güzel kokan küçük taneli yenilen bitki
14: Gugul
: Ekmek hamurundan yapılan özel ekmek
15: Pileki
: Tepsi içinde yapılan ekmek
16: Cad
: Mısır ürününden yapılan ekmek
17: Hoşaf
: Aşmadan yapılan yiyecek ve içecek
18: Kavurga : Patlak mısır
19: Kavut
: Çeşitli katkılarla yapılan kavrulmuş un
GİYİM – KUŞAM İSİMLERİ:
1: Hasıl
: Eskiden deriden yapılan bir çeşit ayakkabı
2: Çarık
: Hassıla benzer ayakkabı
3: Şalvar
: Çok geniş pantolon
4: Yelek
: Gömlek üzerine giyilen kolsuz elbise
5: Puşi
: Eskiden genç gelinlerin başlarına örttüğü bez
6: Fes
: Başa örtülen erkek giysisi
7: Zıgva
: Eskiden erkeklerin giydiği bir çeşit pantolon
8: Çapula
: Eskiden erkeklerin giydiği bir çeşit ayakkabı
9: Naylon
: Bir çeşit ayakkabı
10: Lastik
:Kara lastikten ayakkabı
11: Koput
: Erkeklerin kışın giydiği kalınca üstlük
12: Don
: Pantolon altından giyilen uzun giysi
13: Köynek : Atlet yerine giyilen kollu bez giysi
61
58: İğnelik
59: Kuşak
60: İskarpin
61: Gondura
62: Yörpek
63: Nalın
64: Çar
65: Yaşmak
66: Kalık
67: Kurç
68: Azık
69: Cırnık
70: Turk
: İğne takılan özel bir kap
: Bilhassa yaşlı kadınların bellerine bağladıkları şal
: Bir çeşit ayakkabı
: Kadınların giydiği topuklu ayakkabı
: Bebeklerin yüzüne örtülen bez
: tahtadan yapılmış terlik
: kadınların başörtüsü
: Kadınların kullandığı yüz peçesi
: Eski ayakkabı
: Çobanların yiyecek koydukları çanta
: Yolcu yiyeceği
: Bebeklerin yürümesini kolaylaştıran alet
: Çanak-çömlek yapımında kullanılan bir çeşit alet
TARIM VE ZİRAATTE KULLANILAN İSİMLER:
1: Korzevil : Sabanların uc kısmına takılan odundan alet
2: Maluk
: Kayışlara takılan ve çarık dikiminde kullanılan odun
çivi
3: gandirif
: Sabanın boyunduruğa tutturulduğu alet
4: Kayış
: Ganderife takılan deri kayış
5: Bıllık
: Sabanda ve kağnı arabalarında kullanılan tahta alet
6: Dayak
: Kağnı arabasının kollarının altına konan 1 m
boyunda odun
7: Tar
: Kağnı arabası parçası
8: Yastık
:
// //
//
9: Baskı
:
//
//
//
10: Kop
:
//
//
//
11: tapan
: Tarlaların ekimden sonra düzeltilmesi için yapılan
kalın ağaç
12: Saban : Tarlaların ekilmesi için kullanılan araç
13: Çaşık
: Tapanlara takılan iki uzun sırık
14: Kotan
: Nadasa bırakılan tarlaların derince sürülmesine
yarayan alet
15: Maç
: Sabanın tutulmasına yarayan kulp
16: Enet
: Sabanın toprağa saplanan kısmı
17: Tekir
: Kağnı arabasının tekerleği
19: Mazi
: Tekerlekleri birbirine tutturan kalınca ağaç
20: Maran
: Tekerlek
21: Sambağı : Öküzlerin boyunduruğa tutturulması için samileri
bağlayan iplik
22: Sami
: Boyunduruklara takılan eğri odun
23: Boyunduruk
: Öküzlerin çalıştırıldığı zaman koşuma
yarayan dört delikli ağaç
24: Diş
: Arabalarda maziyi tutan odunlar
25: Gem
: Harman yaparken sapların saman haline gelmesine
yarayan alet (döven)
62
26: Çubuk
27: Orak
28: Tırpan
: Hayvanların güdülmesinde kullanılan odun
: Tarla biçilmeye yarayan alet
: Orağın gelişmiş şekli ( uzun saplı geniş ağızlı biçme
aleti)
29: Eğan
: İki çatal halinde ot ve ekinlerin toplanmasında
kullanılır.
30: Yaba
: Dört dişli harman savurma aleti
31: Tırmık
: Çok dişli ot toplamaya yarayan alet
32: Tığ
: Ekinlerin saman oluşunda savrulmak için toplanmış
şekli
33: Sargaf : Kotanlarda çoruş zincirini diğer zincire bağlayan
kısa zincir
34: Tec
: Harmanda ekinin samandan ayrılmış şekli
35: Kesmük : Saman ve ekinin ayrıldıktan sonra geriye kalan
kalın saman
36: Sağlu
: Dibek döverken kullanılan kalın ve kulplu takozlar
37: Part
: Ot ve ekinlerde 30 bağlamına verilen ad
38: Kem
: Otların bağlanmasına yarayan ottan yapılmış kalın
urgan
39: Zığı
:Odun çubuklarından yapılmış bir çeşit sepet
40: Bedure : Bir çeşit su kabı
41: Sefelık : Çubuktan yapılmış büyük ce süpürge
42: Sepet
: Çubuktan yapılmış ot,saman taşıma kabı
43: Galat
: Düzgün odundan yapılmış bir sepet
44: Tezek
: Hayvan tersinden yapılmış yakacak
45: Huşki
: Hayvan tersinden toplanan ufak tefek yakacak
46: Basma : Hayvan tersinden yakacak için harmanlarda yapılan
yakacak
47: Kalak
: Tezeklerin toplanıp yığılmış şekli
YÖREMİZ MUTFAĞI İLE ZENGİN BÜYÜK BİR KÜLTÜR
OLUŞTURMAKTADIR
Yemeklerimizden Bazıları:
1. Tatar Böreği
: Bir çeşit hamur yemeği
2. Çökelek
: Peynir çeşidi
3. Lor
: Peynir çeşidi
4. Pestil
: Tut ve cevizden yapılmış bir çeşit yiyecek
5. Gobdin
: Tut ve cevizden yapılmış bir çeşit yiyecek
6. Mıhlama
: Lor ve yumurtadan yapılmış bir çeşit yemek
7. Papara
: Bir çeşit hamur içi yemek
8. Cücük Suyu
: Patates ve bulgurdan yapılan yemek
9. Kabak Pancarı
: Kabak yemeği
10. Kara Pancar
: Evelik pazı ve lahanadan yapılan bir çeşit
yemek
11. Sırım Pancarı
: Kabaklardan ip şeklinde çekilip kurutularak
yapılır
63
12. Kuru fasülye
: Fasulye yemeği
13. Taze fasülye
: Yeşel kabuklu fasülye
14. Patates Oturtturması
: Patates yemeği
15. Kabuklu fasülye
: Kabuklu olarak kurutulan fasülye
yemeği
16. Patates Püresi
: Patatesten yapılan yemek
17. Yahni
: Patates ve etten yapılan sulu yemek
18. Pirinç pilavı : Pirinçten yapılan pilav
19. Bulgur pilavı
: Bulgurna yapılan pilav
20. Gendime pilavı
: Gendimeden yapılan pilav
21. Kesme çorbası
: Taze erişteden yapılan çorba
22. Mercimek çorbası : Kırmızı mercimekten yapılan çorba
23. Ekşili çorba : Kaysı kurusu ve kızılcıktan yapılan bir çeşit
çorba
24. Yoğurt çorbası
: Yoğurdun açılması ile yapılan ayran çorbası
25. Yavan çorba
: Mısır, bulgur ve fasulye karışımından
yapılan çorba
26. Herle
: Kavut unundan yapılan çorba
27. Büryan
: Taze kuzu etinden yapılan kızartma
28. Köfte
: Kıymadan yapılan yemek
29. Yalancı dolma
: Lahana ve bulgurdan yapılan dolma
30. Kıyma
: Çekilmiş et ve yumurtadan yapılan yemek
31. Haşlama : Kemikli ve parça etlerin pişirilmesi ile
yapılan yemek
32. Borani
: Kabaktan yapılan ezme
33. Kapama
: Bir çeşit et yemeği
34. Herise
: Taze pilicin pişirilerek gendime ile
karıştırılması
35. Haşıl
: Mısır veya buğday unundan yapılan bir
çeşit yemek
36. Kavut haşlaması
: Kuru kavuttan yapılan yemek
37. Kavurma : Parça etlerin kavurulması ile yapılır
38. Evelik pancarı
: Evelikten yapılan yemek
39. Pazı kavurma
: Pazının yumurta ve soğanla kavrulması
40. Pazı pancarı
: Pazının suda pişirilmesi
41. Lahana sarma
: Lahana yapraklarının kıyma ile sarılırık
pişirilmesi
42. Üzüm yaprağı sarması
: Üzüm yaprağı ve kıymadan yapılan
yemek
43. Hoşaf çeşitleri
: Aşma, kızılcık, üzüm, dut, karışık
44.Salata çeşitleri
: Salata, domates, marul, soğan-Havuç,
turp, kara lahana
45. Turşu çeşitleri
: Lahana, domates, salata
46. Ayran
: Yoğurt ezmesi
47. Hasuta
: Un, şeker ve yağdan yapılın bir tür yemek
48. Helva
: Un, şeker ve yağdan yapılan bir çeşit tatlı
64
: Yumurtanın yağda pişirilmesi ile yapılan yemek
: Süt yüzü ve undan yapılan bir çeşit yemek
:Sütün ocak üzerinde pişirilerek sertleştirilmesi
: Bir çeşit yemek
: Mısır unundan yapılmış ekmek türü yiyecek
: Mısır unundan yapılmış ekmek
: Buğday ununa yağ ve yumurta karıştırılarak yapılan
içli ekmek
56. Çörek
: Üzerine yumurta sürülen ekmek
57.Ziron
:Hamurdan
yapılan yufkaların üzerine yoğurt
dökülerek
yapılan yemek
58. Zülbiye
: Süt yüzünün şeker karıştılarak yapılmış hali
59. Peksimet : Kurutulmuş ekmek
60. Kabak tatlısı: Kabaktan yapılan bir tatlı türü
61. Baklava
: Yufkaların içine ceviz içi konularak yapılan bir çeşit
tatlı
62. Su böreği : Yufkaların suda haşlanması ile yapılan börek türü
63. Sigara böreği
: Bir börek türü
64.Hurma tatlısı
: Hamur içinden yapılan tatlı türü
65. Enişte tatlısı
: Kaysı kurusu ile ceviz içinden yapılan bir
çeşit tatlı
66. İmam bayıldı
: Bir çeşit tatlı
67.Kazan dibi
: Bir çeşit tatlı
68. Tavuk göğsü
: Yaş pasta şeklinde yapılan tatlı
69. Kadayıf
: Tel kadayıfın içene ceviz içi konularak
dolma halinde sarılması veya tepside
kızartılması ile yapılan yemek türü
70. Revani
: Un ve irmikten yapılan bir tatlı türü
71. Sütlaç
: Pirinç ve sütten yapılan bir çeşit tatlı
72. Ağuz
:Hayvanların doğumdan sonraki ilk sütlerinden
yapılan kaymak
73.Kalaçuş
: Ekmek lokmalarının üzerine yoğurt ve reyhan
dökülerek yapılan yemek
74. Lor Dolması: Evelik ve lordan yapılan bir dolma.
75. Pekmez çeşitleri
76. Reçel çeşitleri
49. Gaygana
50. Kuymak
51. Kaymak
52. Koşmir
53. Pileki
54. Çad
55. Kete
HAYVAN İSİMLERİ VE ARAÇ GEREÇLER:
1: Mozuk
: İki yaşındaki dana
2: Şişek
: İki yaşındaki kuzu
3: Davar
: Koyun sürüsü
4: Tarla
: Toprak arazi
5: Tump
: Tarlanın yan kenarları
6: Sinor
: İki tarla arasında sınır taşı
7: Zifir
: Siyah soba kurumu
8: Tehlik
: Gübrelerin toplandığı yer
65
9: Herk
10: Hozan
11: Hodak
12: Majgal
13: Çuha
14: Kom
15: Merek
19: Galif
20: Pekke
21: Havli
22: Örtme
23: Ören
24: Dink
25: Değirmen
26: Haşıltaşı
27: Dibek
28: Cücük
: Tarlaların sürülmüş şekli
: Tarlanın nadas hali
: Öküzleri güden çocuk
: Evin büyük erkeği
: Kişilerin giydiği eski kalın elbise
: Hayvanın barınak yeri
: Ot ve saman konulan yapı
: Geçici yapılmış yapı
: Ahırlarda yapılmış oturulur yer
: Ahır ve evlerin girişindeki uzunca boşluk
: Ahır ve evlerin önündeki üstü kapalı boşluk
: Eski yapı yıkıntı yeri
: Gendime ve bulgur yapılan yer
: Un yapılan yer
: Bulgur ve mısır çekmek için küçük el değirmeni
: Bulgur ve gendime dövmek için içi çukur taş
: Civciv
OYUN VE EĞLENCE İSİMLERİ:
1: Değnek
: Oyunlarda kullanılan sopa
2: Çelik
: Küçük odun parçası ucları sivri
3: Kozi
: Bir taşın çizgi içinden çıkarılması için oynanan oyun
4: Dondi
: Birkaç taşın üst üste yığılarak oynanan oyun
5: Lep
: Çocuklar düz taşla yerdeki çizgiler üzerinde tek
ayakla oynama
6: Gulup
: Sigara kutuları veya kibrit kutularının kartonlarıyla
oynanan oyun
7: Üzdürme
: 1 m boyunda sırıklarla oynanan bir çeşit oyun
8: Körebe
: Birinin gözlerini yummasıyla diğerlerinin
gizlenmekle yaptıkları oyun
9: Emen
: Ortada bulunan bir taş etrafında eşler ve gurupların
karşılıklı yaptıkları
oyun
10: Bilye
: Cam veya mika bilyeleriyle iki veya çok kişi
arasında oynanan oyun
11: Aşuk
: Hayvanların bucaklarında bulunan aşık isimli
kemiklerle oynanan oyun
12: Kıztaklası : 4 erli guruplarla oynanan oyun
13: Birdirbir
: Bir kişinin ebe olmasıyla diğerlerinin üzerinden
atlamalı oyun
14: Tepbuk
: Beş taşla oynana oyun (beş taş)
15: Cüz
: 3 lü 6 lı 9 lu olmak üzere çizilen çizgiler üzerinde
yapılan oyun
16: Zülli
: Eskiden eğlencelerde çalınan tek ritimli çalgı aleti
17: Düllük
: Navın deliksiz şekli
18: Nav
: Gevriyek otunun kamışından yapılan kaval şekline
müzik aleti
66
Yöresel olarak bazı kelimeler yanlış telaffuz
edilmektedir. Bu kelimeler (isimler)in yanlış ve doğru söyleyiş
şekillerinden örnekler aşağıya çıkarılmıştır:
Lasdik
Gaste
Payton
Şemşiye
Eylik
Hatçe
Torpak
İrecep
İramazan
Dırnak
Barnak
Mehtep
Anşa
Ehmet
Mehemmet
Misdafa
İrbaham
Boğuz
Ürek
Kirpik
Kirpit
Keppenek
Cızık
: lastik
: gazete
: fayton
: şemsiye
: iyilik
: Hatice
: toprak
: Recep
: Ramazan
: tırnak
: parmak
: mektep
: Ayşe
: Ahmet
: Muhammet
: Mustafa
: İbrahim
:boğaz
: yürek
: kirpik
: kibrit
: kelebek
: Çizgi
67
İTİBARI İLE PAZARYOLU İLÇESİ RESMİ KAYITLARA GÖRE MERKEZ – MAHALLE VE
KÖY BİLGİLERİ
Sıra Köy Mahalle Hane
No 2005
YILI Sayısı
OCAK AYI
Adı
1
21 Haziran 134
Mahallesi
2
Akbulut
43
Mahallesi
NÜFUS
Kadın Erkek Top.
Nüfusa İlçeye Muhtarın
kayıtlı uzakl. Soyadı
kişi
Km
232
270
502
608
-
86
70
156
841
4
3
4
Adı Muhtar
Telef.
Metin ÖZTÜRK 4812720
İspir-Erzurum
Ömer AKÇAY 4812303 karayolu üzerindedir.Ulaşım kolaydır
Çoruh Nehri
kenarındadır.
Enver ATAN
4812050 Bağ
ve
bahçe liktir.
Harun ALTAŞ
gazi
Törelerimize
İsmail BEKTAŞ 4812529 biraz
daha
faz
la bağlıdır.
Delikli taş var
dır
ancak
İsmail KAYA
4812614 inceleme
yapılmamıştır
Alıçlı
Mahallesi
37
102
79
181
Burçaklı
Mahallesi
33
70
66
136
801
1
Deliktaş
Mahallesi
8
23
17
40
91
3
25
46
50
96
545
1
Şerafettin
ÖZYÜREK
29
70
58
128
725
1
Turan YILMAZ
Yeni Mahalle 10
17
14
31
110
5
Nuri GÜLCÜ
31
36
41
77
858
8
22
35
42
97
541
31
6
26
25
51
211
26
7
18
12
30
269
35
Haydar
AKBULUT
Dündar
KOÇAN
Mustafa
4842147
ÖZTÜRKOĞLU
Hayri ÖZTÜRK 4822268
15
55
35
90
1177
31
Gülbek AYGÜN 4862082
1463 3
5
6
Kümbettepe
Mahallesi
7
Merkez
Mahalle
8
9
10
11
12
13
Süleyman
Bağı
Mahallesi
Ambaralan
Köyü
Ayçukuru
Köyü
Bayındır
Köyü
Büyükdere
Köyü
68
Köylerin bazı
özellikleri
Ruslardan
4812680 kal
ma
depoya
benzer
bir
kalıntı vardr.
65+30 Kişilik
4812708 şehitliği
vardır. Eski
hamam
kalıntısı
vardır.
Çoruh Nehri
4812505 kenarında
güzel
bir
mahalledir.
Hüseyin
4812191 GÖKÇİMEN
şehit
4862013
Cennetpınarı
Köyü
Cevizlidere
Köyü
Çatakbahçe
Köyü
Çaydere
Köyü
Çiftepınar
Köyü
Demirgöze
Köyü
Dikmetaş
Köyü
Esenyurt
Köyü
Gölyanı
Köyü
Göztepe
Köyü
Gülçimen
Köyü
Güneysu
Köyü
Hacılar Köyü
19
65
44
109
503
20
Cevdet ÇİMEN
4832149
5
17
13
30
426
18
İbrahim YETİM
4832116
25
91
71
162
463
11
Şahin ŞAHİN
4812365
9
22
20
42
626
31
4862041
37
103
76
179
715
22
Abdurrahman
YILMAZ
Kadir YAZICI
3
20
27
47
418
21
9
34
20
54
238
18
30
83
69
152
1032
14
25
80
62
142
1006
30
88
69
157
26
80
70
13
51
6
Karakoç
Köyü
Kumaşkaya
Köyü
Karataş
Köyü
Kılıççı Köyü
Konakyeri
Köyü
63
39
132
94
558
32
33
Korkut Köyü
Kozlu Köyü
8
45
34
Köşeyolu
Köyü
Kuymaklı
Köyü
Laleli Köyü
Meşebaşı
Köyü
Pamukludağ
Köyü
Sadaka
Köyü
Sergenkaya
Köyü
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
35
36
37
38
39
40
4822109
4812494
18
Haydar
TÜRKOĞLU
Dursun AYDIN
1029
14
Ali BAYDEMİR
150
1314
5
45
96
458
35
24
15
39
763
25
42
95
63
158
1166
20
Abamüslim
KURT
İbrahim
TORUN
Osman
KARAGÖZ
Hanifi ÖZMEN
4812414 Rahmi
YILDIZ gazi
4812509
13
42
36
78
749
26
Mahmut
ÖZTÜRK
292
1462
21
Talat İLHAN
69
520
163 1450
1078 1422
17
38
34
118
29
78
63
196
489
1237
40
24
21
56
40
96
606
32
23
43
40
83
411
14
28
86
50
136
1044
29
2
10
18
28
311
26
23
62
41
103
1030
19
34
113
80
193
401
15
26
59
39
98
870
35
Osman
AKPINAR
Muhlis YILMAZ
803
17
Rızvan PALA
29
30
31
Yaşar
KARATOPUZ
Halil YILDIZ
4842105 İsmail
YAZICI şehit
4562123
168 124
69
4842065
4852054
4822225
4822079 Sağlık ocağı
vardır.
4862008
Ali
İLHAN
4832100 şehit sağlık
ocağı vardır.
Nuri OCAK
4822015
Yüksel PALA
4822181 İlçenin
en
büyük köyüDür. Sağlık
ocağı vardır.
Hüseyin ŞAHİN 4852044
Mustafa
4822351
YILDIRIM
Orhan
4822256
SEKMEN
Seyfullah
4812445
KURT
Hasan
4852010
ŞENGÜL
Muzaffer
4822304
AYDIN
Niyazi DUMAN 4842031
4832002
4852092 Sağlık ocağı
vardır.
4812446 Rızvan
AKÇAY gazi.
Sağlık ocağı
vardır.
200
41
Şehitlik Köyü 45
108
92
42
Yaylaözü
Köyü
Yiğitbaşı
Köyü
Yaylalı Köyü
TOPLAM
33
77
71
148
525
50
İsmail AKTÜRK 4822288
14
30
20
50
414
19
Adil TURAN
4862125
3
20
2919
17
2412
37 250
5331 31761
39
Ali SAĞLAM
4822218
43
44
NOT: Açık kayıtların dışında 43589 kişi kapalı kayıt olarak vardır.
PAZARYOLU’M
İlçeme nur dağıtır her gün kavak tepeden
Eser barhar yeli kırklar dağından
Bastığımız topraklar ortakolun yoldur.
İçimiz kahramanlık ateşi ile doludur.
Nice akınımıza şahittir şanlı Norgah
Kadın,erkek pala elde düşman oldu nişangah
Mesafeler bir adım bir yıl gibi asırlar
Gerilmiş yayımızda şimşeklerin hızı var.
Allah Allah dedi mi yerinden oynar cihan
Bilir misin kimdir o adsız sessiz kahraman
Çoruh boyunca esen bir deli rüzgardı o.
Al bayrağına tutkun,milletine yardır o.
Bugün gökler yarıldı toprak ağzını açtı
Kan fışkırdı havaya bulutlar köpük saçtı.
Zifiri karanlıktan birden güneş parladı.
Gaziler şehitleri bir tarlada topladı.
Aman Allah’ım neydi o ırz namus uğruna
Ayşe,Fatma söktü tırnaklarını,yoldu saçlarını
Ana,baba,oğul,kız,kızan sarıldı meleştiler
Aç susuz çaresiz sarılarak yerlere düştüler.
70
‘İyi bir adam gördüğünüz vakit ona benzemeye çalışın. Kötü bir
adam gördüğünüzde onun kusurlarını kendinizde arayın.’
Konfüçyüs
71
Pazaryolu Belediye Spor ve Memurlar Karması futbol
takımları
.
72
Selahattin TORAMAN’ın bundan önce dört adet basılmış eseri
bulunmaktadır.
73
Alıçlı Mahallesi’nden bir görüntü
Yeni Mahalle’den bir görüntü
74
Burçaklı Mahallesi’nden bir görüntü
Akbulut Mahallesinin üstten görünüşü
75
Süleymanbağı Mahallesi’nden bir görünüş
Pazaryolu merkez mahalle ve Kümbettepe mahallelerinden bir
görüntü
76
77
78