MİMARİ TASARIM VE ESERLERİN KORUNMASINA İLİŞKİN YARGI

Transkript

MİMARİ TASARIM VE ESERLERİN KORUNMASINA İLİŞKİN YARGI
MİMARİ TASARIM VE ESERLERİN KORUNMASINA İLİŞKİN
YARGI KARARLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ
Mimari Tasarım ve Eserlerin Korunmasına İlişkin Yargı Kararlarının Değerlendirilmesi
Av. Sevde EREK
Mimari tasarım ve eserlerin korunmasına ilişkin yargı kararlarının
değerlendirilmesi bu çalışmada üç başlık altında toplanmıştır. İlk
değerlendirme; “Proje müellifi mimarın izni olmadan proje üzerinde değişiklik
veya ekleme yapılmayacağına ilişkin yargı kararlarına” ilişkin, ikinci
değerlendirme; “mimari eser niteliğinde olmayan yapılarda proje müellifi
mimarın hak sahibi olmadığına ilişkin yargı kararlarına” ilişkin ve son
değerlendirme de; “güzel sanat eseri niteliğindeki mimari eserde, zorunlu
durumlarda proje müellifi mimarın izni alınmadan da değişiklik yapılabileceği
yönündeki yargı kararlarına” ilişkin olacaktır.
I. Mimarın İzni Olmaksızın Proje Üzerinde Değişiklik veya Ekleme
Yapılamayacağına İlişkin Örnek Yargı Kararları
Yargıtay, önceki yıllarda bir yapının Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun
(“FSEK”)1 4. maddesi anlamında güzel sanat eseri niteliğinde olup olmadığı
tartışması yapmaksızın doğrudan mimarın izni olmadan değişiklik
yapılamayacağına ilişkin görüşteydi. Buna ilişkin ilk olarak Yargıtay 11. Hukuk
Dairesi’nin 22.06.1998 tarih 1998/3246 E. ve 1998/4717 K.2 sayılı ilamını
incelediğimizde Yargıtay’ın o dönemdeki görüşünü biraz olsun anlayabilmiş
oluyoruz. Bu olayda bir binanın dış cephesinde renk değişikliği yapılması
gündeme geliyor. Burada önemli olan husus; söz konusu binanın ödüller almış
bir mimari projenin hayata geçmesiyle ortaya çıkan toplu konutlardan biri
olması. Proje müellifi mimarın izni alınmadan projedeki renk yerine binaların
dış cephesi başka bir renge boyanıyor. Bunun üzerine mimar, mimarlık
literatürüne geçen bu eserin eski hale iadesi ve manevi tazminat talepli bir dava
ikame ediyor. Dava, yerel mahkeme tarafından mimar lehine sonuçlanarak,
1
5.12.1951 tarih ve 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu
2
Kazancı
Mimari Tasarım ve Eserlerin Korunmasına İlişkin Yargı Kararlarının Değerlendirilmesi
2
mimarın eski hale iade ile manevi tazminat talebi kabul ediliyor. Dosya
Yargıtay’a gittiğinde de ilk derece mahkemesinin kararı, binanın renginin
değişmesi ile birlikte eserin orijinalliği bozulmuştur gerekçesiyle onanıyor.
Ancak burada önemli olan husus, gerek ilk derece mahkemesi gerekse de
Yargıtay tarafından yapılan incelemede, söz konusu toplu konutun FSEK
anlamında gerçekten bir güzel sanat eseri olup olmadığı tartışmasının hiç
yapılmamış olmasıdır. Nitekim doktrinin büyük bir bölümü tarafından da
Yargıtay’ın bu kararı bu yönüyle eleştiriliyor.3 Çünkü mimarlık literatürüne
geçen dava konusu eserin, sadece ilim ve edebiyat eseri niteliğindeki proje mi,
yoksa bu projenin uygulanması ile ortaya çıkan ve estetik niteliği haiz olan yapı,
yani bir güzel sanat eseri mi olup olmadığı belirsizlik taşıyor. Böyle bir tartışma
hiç yapılmamış. Eğer FSEK anlamında bir güzel sanat eserinden
bahsedebiliyorsa, o eserin estetik niteliği haiz bir eser olması gerekmektedir.
Mimarın hususiyetini taşıyan bir güzel sanat eserinde de mimarın hak
sahipliğinin söz konusu olması gerekir. Bu durumda binanın renginin
değişmesinin mimarın manevi haklarının ihlali olduğunu tespit etmek mümkün
olacaktır. Ancak güzel sanat eseri olmadığı düşünülürse de korunan sadece ilim
ve edebiyat eseri niteliğindeki proje olacaktır. Bu durumda mimarın projenin
uygulanması ile hayata geçmiş olan yapının aksine sadece proje üzerinde hak
sahibi olması mümkün olacaktır. Bu durumda yapıda meydana gelebilecek
değişikliklere de müdahalede bulunma ihtimali ortadan kalkacaktır. Ancak
yukarıda da belirtilmiş olduğu gibi ne yerel mahkemede ne de Yargıtay
tarafından böyle bir ayrıma gidilmemiştir. Özetle; bu kararda Yargıtay’ın
önceleri, mimarın çizmiş olduğu projede, bina maliklerinin mimarın izni
olmaksızın her durumda hiçbir değişiklik yapamayacağı görüşünde olduğu
sonucu ortaya çıkmaktadır.
Konuya ilişkin bir diğer karar ise; Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin
19.03.2002 tarih 2001/10702 E. ve 2002/2515 K. sayılı ilamı.4 Söz konusu
kararda bir ilaç firması bir fabrikaya ihtiyaç duyuyor ve bunun için bir mimarla
yüklenici sözleşmesi akdediliyor. Mimar projeyi tamamlıyor ve fabrika inşa
ediliyor. Daha sonra ilaç şirketinin ek binalara ihtiyacı doğuyor. Bu nedenle
şirket, başka bir yüklenici firmayla anlaşıyor ve ana proje temelli ek binalar inşa
ediliyor. Bunun üzerine proje müellifi mimar, söz konusu ilaç şirketi ile
3
Hayri Bozgeyik
4
Kazancı
Mimari Tasarım ve Eserlerin Korunmasına İlişkin Yargı Kararlarının Değerlendirilmesi
3
yüklenici firma aleyhine maddi – manevi tazminat talepli bir dava ikame ediyor.
Davalılar savunmalarında sadece dış cephelerin zorunlu olarak ilk bina
cephesine benzetildiğini, mimarın proje üzerindeki maddi ve manevi haklarına
tecavüzde bulunulmadığını iddia ediyor. İlk derece mahkemesi tarafından
taraflar arasında bir sözleşme kurulsaydı sözleşme bedelinin ne olacağı
mimarlar odasına soruluyor ve mimarlar odası tarafından belirlenen bedel
üzerinden, ilk bina projesinin kopyalanarak diğer binaların inşa edilmiş olması
nedeniyle davacı mimar lehine maddi ve manevi tazminata hükmediliyor.
Dosya her iki taraf tarafından temyiz edilerek Yargıtay incelemesine gittiğinde
ise; Yargıtay ilk derece mahkemesinin vermiş olduğu kararın kısmen bozulması
yönünde hüküm kuruyor. Gerekçe olarak; sadece taraflar arasında sözleşme
olmaması halinde, ilgili meslek kuruluşundan rayiç bedel tespit edilerek
tazminat hesabının yapılabileceği gösteriliyor. Bu kararın eleştirilen bölümü;
buradaki somut olayda zaten davacı mimarın, ilk başta davalı ilaç şirketine bir
teklifte bulunmuş olması. Yargıtay’ın görüşü teklifte yer alan bedelin artık
belirli ve somutlaşmış bir bedel olduğu yönünde. Dolayısıyla farazi bir
sözleşmenin varlığı ile bu farazi sözleşme bedeli üzerinden hüküm kurulmasının
doğru olmaması nedeniyle karar kısmen bozuluyor. Burada yine Yargıtay
tarafından aşırı korumacı bir karar verildiğini görüyoruz. Farazi bir sözleşme
yerine taraflar arasında akdedilmiş olan sözleşme üzerinden bedel tespiti
yapılması gerekliliği hususu her ne kadar hukuka uygun bir karar olsa da;
mimarın, sadece çizmiş olduğu projenin mi yoksa o projenin uygulanması ile
birlikte ortaya çıkan yapının da mı hak sahibi olup olmadığı tartışmasının hiç
yapılmamış olması burada eksik inceleme yapılmış olduğu sonucunu
doğuruyor. Kaldı ki mimarın projenin uygulanması ile ortaya çıkan yapıda hak
sahibi olduğunu sonucuna varılabilmesi için, FSEK uyarınca o yapının estetik
niteliği haiz bir güzel sanat eseri olması gerekiyor. Oysa ki Yargıtay tarafından
fabrikanın bu nitelikte olup olmadığının tartışması hiç yapılmıyor. İncelemiş
olduğumuz bu karar da böyle bir tartışmaya gidilmeksizin karar verilmiş olması
yönüyle doktrin tarafından eleştirilen bir karar.
II. Mimari Eser Niteliğinde Olmayan Yapılarda Mimarın Hak Sahibi
Olmadığına İlişkin Örnek Yargı Kararları
Bir mimarlık eserinin FSEK’in 4. maddesi anlamında güzel sanat eseri olup
olmadığını belirleyen unsurunun eserin estetik nitelikte olup olmadığı ölçütü
olduğu yukarıda belirtilmişti. Bu bölüm altında değerlendireceğimiz kararlarda
Mimari Tasarım ve Eserlerin Korunmasına İlişkin Yargı Kararlarının Değerlendirilmesi
4
mimarlar tarafından çizilmiş olan projelerin hayata geçmesiyle ortaya çıkan
yapıların mimari eser olmadığı ve bu nedenle mimarın ortaya çıkan bu yapılarda
hak sahipliğini ileri süremeyeceği yer alacaktır.
İlk karar; Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 04.04.2005 tarih 2004/6421 E. ve
2005/3433 K.5 sayılı ilamı. Bu kararda gerçek bir kişi bir mimar ile proje
çizilmesi yönünde sözleşme akdediyor. Bu proje gerçek kişinin maliki olduğu
taşınmaz için çiziliyor. Ancak sonradan malik, projede değil ama projenin
uygulanması ile ortaya çıkan yapıda bazı değişiklik ve eklemelerde bulunuyor.
Bunun üzerine proje müellifi mimar, malik aleyhine kendisinden izin
alınmaksızın, projeye ve imar mevzuatına aykırı olarak bir çok değişiklik ve
ekleme yapıldığı gerekçesiyle manevi tazminat talepli bir dava açıyor. İlk
derece mahkemesi vermiş olduğu kararında şu hususlara dikkat ediyor;

Mimarın projesinin uygulanması ile ortaya çıkan bina estetik niteliği haiz
bir mimarlık eseri değildir,

Korunması gereken sadece FSEK madde 2 anlamında ilim ve edebiyat eseri
niteliğindeki mimari projedir,

Davalı şahıs bu projede herhangi bir değişikliğe gitmemiştir,

Yapılan değişikliklerin imar mevzuatına aykırı olması ve bu nedenle para
cezası yaptırımını gerektiriyor olunması,
proje müellifi mimar lehine bir hak ihlali değildir. Dolayısıyla manevi
tazminatı gerektirmez. Yerel mahkemenin vermiş olduğu bu karar mimar
tarafından temyiz ediliyor. Ancak Yargıtay tarafından gerçekleşen incelemede
yerel mahkemenin vermiş olduğu karar onanıyor. Bu karar ile artık Yargıtay’ın
ilim ve edebiyat eseri niteliğindeki mimari projenin uygulanması ile ortaya
çıkan yapının FSEK md. 4 anlamında bir güzel sanat eseri olup olmadığı
tartışmasına girmeye başlamış olduğuna dikkat çekmek gerekir. Öyle ki;
Yargıtay, bu başlık altında ilk anlatılan kararda yapmadığı estetik değer
tartışmasını burada yapıyor. Ve bu doğrultuda estetik nitelikte olmayan
yapılarda projeye aykırı olarak gerçekleşen değişikliklerde proje müellifi
mimarın hak sahipliği ileri süremeyeceği sonucu ortaya çıkıyor.
5
Kazancı
Mimari Tasarım ve Eserlerin Korunmasına İlişkin Yargı Kararlarının Değerlendirilmesi
5
Konuya ilişkin bir diğer karar ise daha yakın tarihli. Yargıtay 11. Hukuk
Dairesi’nin 21.06.2010 tarih 2009/1346 E. ve 2010/7136 K.6 sayılı ilamı ile
vermiş olduğu bu kararda; davacı mimar, davalı şahsın maliki olduğu bağımsız
bölümlerin bulunduğu binanın projelerini çizen proje müellifi. Bağımsız
bölümlerin sahibi malik, bir tadilat projesiyle bağımsız bölümlerde bazı
değişiklik ve eklemelerde bulunuyor. Bunun üzerine proje müellifi mimar,
bağımsız bölümlerin maliki aleyhine izni alınmadan değişiklik ve ekleme
yapıldığı gerekçesiyle, mimari projeye aykırılığın giderilmesi sebepli eski hale
iade davası açıyor. Malik savunmasında; projeye konu bağımsız bölümler
estetik nitelikte olmadığı için güzel sanat eseri olarak kabul edilememesi
gerektiğini, bu nedenle de proje müellifi mimarın hak sahibi olmadığını iddia
ediyor. İlk derece mahkemesi somut olayda ancak mimari projenin, FSEK
kapsamında eser olarak kabul edildiğini, onun da FSEK md. 2’de düzenlenen
ilim ve edebiyat eseri olduğunu açıklıyor. Proje müellifi mimarın, projenin
uygulanması ile hayata geçen yapıda değil ama sadece mimari projede hak
sahipliği olduğu, dolayısıyla binada yapılan değişikliğe müdahale edemeyeceği
gerekçesiyle davayı reddediyor. Yerel mahkemenin bu kararı proje müellifi
mimar tarafından temyiz ediliyor. Fakat sonuç Yargıtay aşamasında da
değişmiyor. Yargıtay, yerel mahkemenin vermiş olduğu bu kararın onanması
yönünde hüküm kuruyor. Yargıtay’ın son dönemde bu yönde pek çok kararı
mevcut. Bu karar, 2005 tarihli bir önceki karar ve aynı yöndeki diğer kararları
birlikte değerlendirdiğimizde, Yargıtay’ın artık sabit bir içtihadının oluştuğunu
anlıyoruz. Yargıtay eskiye nazaran FSEK md. 2’de düzenlenen ilim ve edebiyat
eseri niteliğindeki mimarlık eseri ile FSEK md. 4’te düzenlenen estetik
nitelikteki güzel sanat eseri kavramlarını tamamen ayırmakta. Proje müellifi
mimarın çizmiş olduğu mimari proje, ilim ve edebiyat eseri kapsamında olduğu
için korunuyor. Ancak bu projeye uyularak inşa edilen yapı, şayet estetik
nitelikte ise güzel sanat eseri olarak korunuyor ve eser üzerinde proje müellifi
mimarın da hak sahipliği oluyor. Buradaki çelişki ise şu noktada toplanıyor;
Yargıtay mimari projeler konusunda her ne kadar güzel sanat eseri ile ilim ve
edebiyat eseri ayırıma varmış olsa da, hala daha estetik nitelik nedir ölçütü
mimari eserler açısından netleşmemiştir. Açılan davalarda genellikle bir eserin
estetik nitelikle olup olmadığına mimar bilirkişiler karar veriyor. Ancak
bilirkişiler tarafından yapılan tespitler her seferinde farklı sonuçların doğmasına
da yol açabiliyor.
6
Kazancı
Mimari Tasarım ve Eserlerin Korunmasına İlişkin Yargı Kararlarının Değerlendirilmesi
6
III. Güzel Sanat Eseri Niteliğindeki Mimari Eserde, Zorunlu Durumlarda Proje
Müellifi Mimarın İzni Alınmaksızın Değişiklik Yapılabileceğine İlişkin
Örnek Yargı Kararları
Bu başlık altında incelenen kararlarda; Yargıtay’ın artık proje müellifi
mimarın bazı hallerde izni alınmadan da estetik niteliği haiz bir mimarlık
eserinde değişiklik yapılmasında hukuka aykırı bir yön bulmadığını göreceğiz.
Yargıtay’ın bu görüşünün en geniş anlamıyla şekillendiği ve hatta konuya
ilişkin kriterlerin de ortaya çıktığı Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 25.10.2005
tarih 2005/3748 E. ve 2005/107277 K. sayılı ilamında somut olay şu şekilde
gerçekleşiyor; Ankara’da 1964 yılında otel inşası için bir proje yarışması
açılıyor. Somut olaydaki davacı mimarın projesi birinci seçiliyor ve mimar
tarafından hazırlanan proje doğrultusunda otel inşa edilip, 1970 yılında hizmete
giriyor. Geçen yılların ardından eskiyen otel, bir otel zincirine devrediliyor. Otel
zinciri de yıpranmış otelde tadilat yapılmasına karar veriyor. Söz konusu
değişiklikler ise örneğin; yangın yönetmeliğine uyumlu hale getirilmesi
açısından kapıların değiştirilmesi, diğer bazı tamir ve boya işlemleri ile
dekorasyonun yenilemesi. Bundan ve bu kapsamda yapılacak olan diğer
değişikliklerden haberdar olan mimarın mirasçıları, otelin güzel sanat eseri
olması nedeniyle kendilerinden izin alınmadan eserin bütünlüğü ve orijinal
karakteri ile eser sahibinin sanatsal hususiyetini bozacak değişikliklerinin
yapılamayacağı gerekçesiyle otel firması aleyhine maddi – manevi tazminat
talepli bir dava açıyor. Davalı şirket ise savunmasında; söz konusu tadilatların
otel eskimiş olduğu için mecburi olduğunu, kaldı ki bir kısım değişikliklerin
zaten değişen mevzuat nedeniyle gerçekleştiğini, sabit ve hareketli
dekorasyonun yenilenmesinin tamirat kapsamında olduğunu argümanlarına
dayanıyor. İlk derece mahkemesi yapmış olduğu incelemede; söz konusu otelin
FSEK md. 4 anlamında korunan mimari eser olduğunun tartışmasız olduğu,
ancak dava konusu yapının “otel” olması nedeniyle değişiklik yapılmasının da
kaçınılmaz olduğu, bu değişikliklerin yapılmasıyla eserin bütünlüğünün
bozulmuyor olduğu, aksi halde kullanım amacı “otel” olan yapının değişen
konfor ve hizmet ihtiyaçlarına karşılık veremeyecek olduğu, gerekçeleriyle
davayı reddediyor. Yerel mahkemenin değerlendirmesinde aynı zamanda proje
ve binanın bütünlüğüne bir zarar vermeyen bu değişikliklerin, eser sahibinin
şeref ve haysiyetini de zedelemediği ifade ediliyor. Davacı tarafından yerel
mahkemenin vermiş olduğu bu karar temyiz edilse de Yargıtay, mahkeme
kararının onanması yönünde hüküm kuruyor. Ve böylece belirli hallerde FSEK
Mimari Tasarım ve Eserlerin Korunmasına İlişkin Yargı Kararlarının Değerlendirilmesi
7
md. 4 anlamında estetik niteliği haiz güzel sanat eserlerinde bile proje müellifi
mimarın izni alınmadan değişiklik yapılabileceği sonucuna ulaşıyoruz. Peki bu
haller nelerdir?;

Yapının sağlamlığı ve kullanım alanını büyütmek için zorunlu tadilat ve
değişikliklerin yapılabileceği

Değişen konfor ve hizmet ihtiyaçlarının dikkate alınması gerektiği

Yapılacak değişikliğin proje ve binanın, yani eserin bütünlüğünü
bozmaması gerektiği

Değişikliğin, eser sahibinin şeref ve itibarını zedelememesi gerektiği
Bu unsurlar güzel sanat eseri olan bir mimarlık eserinde değişiklik
yapılması gündeme geldiğinde mevcut ise; proje müellifi mimarın izni olmadan
değişiklik yapılabileceğini görüyoruz.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 07.12.2007 tarih 2006/8353 E. ve
2007/15508 K.7 ‘nda yine bir proje yarışması söz konusu. Belediye otobüs
terminalinin yenilenmesi adına bir proje yarışması düzenliyor. Davacıların
murisi mimar tarafından hazırlanan proje birinci seçiliyor ve otobüs
terminalinin inşaatına başlanıyor. Ancak murisin mirasçıları, murisin izni
alınmadan projede değişiklik yapılarak inşaatın devam ettiği gerekçesiyle
Belediye aleyhine maddi-manevi tazminat talepli müdahalenin önlenmesi ve
eski hale iade davası açıyorlar. Yani projenin uygulanması ile ortaya çıkan
eserde değişiklik yapılmıyor. Projenin uygulanması esnasında değişiklik
yapılarak, eser bu şekilde tamamlanıyor. Mirasçıların iddiası ise; projeye aykırı
olarak, izin alınmadan yapılan tadilat ve değişikliklerin eserin estetik yönünü
bozduğu. Yerel mahkeme kararında şu hususları belirtiyor;
7

Davaya konu mimari proje hem FSEK md. 2 hem de FSEK md. 4
anlamında ilim-edebiyat ve güzel sanat eseridir.

Burada yapılan tadilatlar teknik ve yönetimsel açıdan zorunlu tadilatlardır.
Kazancı
Mimari Tasarım ve Eserlerin Korunmasına İlişkin Yargı Kararlarının Değerlendirilmesi

8
Eserin bütünlüğünü bozmayan, estetik görünümünü değiştirmeyen, esasen
eserin kullanım amacı nedeniyle bir anlamda zorunlu olan bu değişikler
için eser sahibinin ayrıca iznine ihtiyaç yoktur.
İlk derece mahkemesinin bu hususları göz önünde bulundurarak vermiş
olduğu karar mirasçılar tarafından temyiz edilse de, Yargıtay yerel mahkemenin
kararının onanması yönünde hüküm kuruyor. Çünkü Belediye tarafından
projede yapılan değişiklerin yasal mevzuatın gerektirdiği, mecburi değişiklikler
olduğu sonucuna varılıyor. Bu kararda da yine FSEK md. 4 anlamında
korumaya sahip bir güzel sanat eseri gündeme gelmiş olsa da belirli durumlarda
hak sahibi mimarın izni alınmaksızın da eserde değişiklik yapılabileceğini
görüyoruz. Belirli durumlardan kastedilen Yargıtay’ın da gerekçe gösterdiği;
yasal mevzuatın gerektirdikleri olacağı gibi, eserin estetik niteliğini bozmayan
kullanma ile ortaya çıkan küçük tadilatlar da olabilmektedir.
Tüm bu kararlar doğrultusunda görüyoruz ki; Yargıtay geçmişten bu yana
mimarlar lehine olan sert koruma tavrını zamanla yumuşatmış durumda.
Eskiden sırf bir mimarın elinden çıktı diye gerek projeyi gerekse projenin
uygulanması ile ortaya çıkan yapıyı koruyan Yargıtay; artık estetik değer
tartışması yapıyor. Artık mimarın FSEK md. 2 ile korunan ilim ve edebiyat
eseri niteliğindeki mimarlık projesi ile çoğaltma hakkı doğrultusunda ortaya
çıkan ve FSEK md. 4 altında korunan estetik nitelikteki güzel sanat eserindeki
hak sahipliğinin ayrışabildiğini görüyoruz.
Ancak yine de hala daha yapı üzerindeki estetik değer algısı için hangi
ölçütlerin gerektiğini tam olarak söylemek mümkün değil. Her somut olaya göre
farklı bir değerlendirilmeye gidilmiş durumda. Doktrinde de her ne kadar bir
yapıya mimari eser diyebilmek için estetik değerde olması gerektiği ifade edilse
de, bu estetik değer meselesinin nasıl çözümlenmesi gerektiği konusunda bir
görüş birliği henüz oluşmuş değil.
Mimari Tasarım ve Eserlerin Korunmasına İlişkin Yargı Kararlarının Değerlendirilmesi
9

Benzer belgeler

Eser

Eser müellif tarafından yapılacak değişikliklerde bütün sorumluluk değişiklik projesini yaptıranlar ve projeyi hazırlayanlarda olmak üzere idarelerce ayrıca ilk müellifin görüşü aranmaz. Komisyon tarafı...

Detaylı