Für ihn oder gegen ihn Ya ondan yana, ya da ona karşı

Transkript

Für ihn oder gegen ihn Ya ondan yana, ya da ona karşı
Titel
Für ihn oder gegen ihn
Ya ondan yana, ya da ona karşı
Deutschtürken Der Hannoveraner
Ilhami Oğuz verehrt Premierminister
Erdoğan, Alp Kale in CastropRauxel bekämpft ihn. Eine Reise durch
den sechstgrößten türkischen
Wahlbezirk – die Bundesrepublik
Almanyalı Türkler Hannoverli İlhami
Oğuz Başbakan´a hayranlıkla bağlı iken,
Castrop-Rauxel´de yaşayan Alp Kale ona
karşı mücadele ediyor. Türklerin altıncı
büyük seçim bölgesinden, Almanya Federal
Cumhuriyeti´nden, izlenimler.
enn der türkische Staatsgründer Atatürk noch lebte,
würde er eine Gasmaske tragen und mit ihnen demonstrieren, am Taksim-Platz in Istanbul. Er würde sie anführen in ihrem Kampf gegen Premier Erdoğan. Alp Kale ist sich
sicher. Er zeigt auf sein weißes T-Shirt. Den Aufdruck hat er
selbst gezeichnet: Atatürk mit Gasmaske, darunter kleine Figuren,
für Kale symbolisieren sie seine ideale pluralistische Türkei.
Alp Kale ist 31, Grafikdesigner, geboren im Evangelischen
Krankenhaus in Castrop-Rauxel, im Herzen des Ruhrpotts, er
sitzt auf einem Metallstuhl auf der Terrasse seines besten Freundes und erzählt seit Stunden von „seiner Türkei“.
Seit den Protesten um den Gezi-Park im vergangenen Jahr
versucht er zu verstehen, was los ist in dem Land, das seine
Eltern vor mehr als 30 Jahren verließen, das sie bis heute Heimat
nennen, in dem er jeden Sommer verbracht hat seit seiner Kindheit. Er und sein bester Freund Fikret erzählen Geschichten aus
den Heimatdörfern ihrer Eltern. Sie wollen damit erklären, wie
Recep Tayyip Erdoğan an die Macht kommen konnte. Sie reden
von systematischem Wahlbetrug, staatlichen Subventionen für
den Stimmenfang, armen Bauern, die mit Goldtalern und Reissäcken an die Urne gelockt wurden, damit sie ihr Kreuz
für Erdoğan machten.
Seit den Protesten von Istanbul macht sich Alp Kale Sorgen. Er will keinen Premier, dessen einzige Errungenschaft
wirtschaftliches Wachstum ist. Er findet, ein Mann dürfe
nicht so viel Macht haben. Er findet es erschreckend, dass ein
Premierminister bestimmen will, ob seine Bürger Raki trinken,
wie viele Kinder sie kriegen oder ob sie sich tätowieren lassen.
„Für mich ist Erdoğan ein Diktator in Ausbildung“, sagt er. Zu
absolut, zu totalitär dieser Regierungsstil. Zu einheitlich diese
Türkei von Erdoğan, die Alp Kale immer fremder wird.
Am Wochenende durften türkische Staatsbürger zum ersten
Mal im Ausland ihren Präsidenten wählen – 3 Millionen Menschen türkischer Herkunft leben in Deutschland, 1,4 Millionen
von ihnen sind wahlberechtigt. Damit wäre die Bundesrepublik
der sechstgrößte Wahlbezirk der Türkei. Es sind die Kinder und
Enkel der Gastarbeiter, junge Menschen wie Alp Kale, die in
Deutschland geboren und aufgewachsen sind. Es sind aber auch
über 60-Jährige, die das erste Mal in ihrem Leben überhaupt ein
Kreuz bei einer Wahl setzen.
Alp Kale will die Türkei von Erdoğan befreien. Der Zeitungsmacher Ilhami Oğuz in Hannover dagegen bewundert ihn, kann seine
Erfolge aufzählen und wünscht sich ihn noch lange an der Macht.
Und in Berlin freut sich der Anwalt Ekrem Özdemir, örtlicher Vorsitzender der größten türkischen Oppositionspartei CHP, dass seine
Landsleute endlich wählen dürfen. Auch er will nicht, dass Erdoğan
die Wahl gewinnt – selbst wenn es aussichtslos scheint.
tatürk bugün yaşıyor olsaydı eğer, mutlaka gaz maskesini
takar, göstericilerle birlikte İstanbul´da, Taksim
Meydanı´nda olurdu. Başbakan Erdoğan´a karşı sürdükleri
mücadelelerinde öncülük ederdi. Alp Kale´nin hiç şüphesi yok.
Kendi tasarımı olan beyaz tişörtünün baskısını gösteriyor. Gaz
maskeli bir Atatürk resminin altında, Kale´nin idealindeki çok
sesli ve çok renkli Türkiye´yi simgeleyen küçük figürler yer alıyor.
Grafik tasarım eğitimi alan 31 yaşındaki Alp Kale CastropRauxel Protestan Hastanesi´nde, Ruhr bölgesinin merkezinde
dünyaya gelmiş. En yakın arkadaşının terasında oturuyor ve saatlerdir “benim Türkiye´m” olarak tanımladığı idealini paylaşıyor.
Anne ve babasının 30 yıl önce ayrılmış olmalarına rağmen vatanları olarak gördüğü, çocukluğundan bu yana her yıl yaz tatilini
geçirdiği ülkede geçtiğimiz yıl başlayan Gezi olaylarından bu
yana, olup bitenleri anlamaya çalışıyor. En yakın arkadaşı
Fikret´le birlikte ailelerinin geride bıraktıkları köylerinden hikayelerle Recep Tayyip Erdoğan´ın hükümete nasıl geldiğini açıklamaya çalışıyorlar. Sandıklardaki sistematik usulsüzlüklerden,
oy kazanmak için devlet ödeneklerinin istismar edilmesinden,
Erdoğan için oy kullansınlar diye altınlar ve çuvallar dolusu pirinç
ile sandık başına çekilen yoksul köylülerden söz ediyorlar.
İstanbul´daki gösterilerden bu yana Alp Kale kaygılı. Tek
kazanımı ekonomik büyüme olan bir başbakan istemiyor.
Ayrıca bu denli geniş yetkilerin tek kişide olmasini sakıncalı
buluyor. Vatandaşın rakı içip içmeyeceğine, sahip olacağı
çocuk sayısına, hatta dövme yaptırıp yaptırmayacağına karişmasını dehşet verici buluyor. “Erdoğan´ın diktatörlükte çıraklık döneminde“ olduğunu düşünen Alp Kale iktidar tarzını fazlasıyla
mutlakiyetçi ve totaliter buluyor. Onun yaratmaya çalıştığı tek
tip ülke Alp Kale´ye gittikçe yabancılaşıyor.
Yurt dışında Türk vatandaşları Haftasonu cumhurbaşkanlığı
seçimlerinde ilk defa sandık başına giderek oy kullandılar. Almanya´da yaşayan üç milyon Türk kökenli içinde yaklaşık 1,4
milyon seçmen bulunuyor. Almanya Federal Cumhuriyeti bu
özelliği ile Türkiye´nin altıncı büyük seçim bölgesi. Seçmen kitlesini oluşturan konuk işçilerin çocukları ve torunları, yani Alp
Kale gibi Almanya´da doğup yetişen gençlerin yanında, hayatlarında ilk defa oy kullanan 60 yaş üstü seçmenler de var.
Alp Kale Türkiye´yi Erdoğan´dan kurtarmayı hedefliyor. Hannoverli gazete sahibi İlhami Oğuz ise aynı Erdoğan´a büyük bir
hayranlık besliyor, başarılarını uzun uzun anlatıyor ve daha yıllarca iktidarda kalmasını diliyor. Ana muhalefet partisi CHP´nin
Berlin başkanı avukat Ekrem Özdemir öncelikle, yurttaşlarının
nihayet seçim hakkından istifade edecekleri için mutlu.Erdoğan´ın
kazanmasını o da istemiyor, fakat imkansız olduğunu da biliyor.
Erdoğan Almanyalı Türkleri´de ayırmış durumda. Ya ondan
yanalar, ya da ona karşı. Başka bir seçenek yok. Aynı durum, Al-
W
78
DER SPIEGEL 32 / 2014
A
man pasaportu taşıdıkları için seçim hakkı olmayanlar için bile
geçerli. Mayıs ayında Köln´de 18.000 hayranı ile bir araya geldiğinde bir kesim onu coşkuyla karşılamak için toplanırken, diğer
kesim ellerinde Erdoğan´ın resminin yer aldığı “Savaş Suçlusu
Aranıyor” yazılı pankartlarla Berlin, Frankfurt ve Hamburg gibi
metropollerde gösteriler düzenlemişti.
Almanya´da yaşayan Türkiye kökenliler, Türkiye gibi heterojen
bir toplum. Türklerin yanında, Ermeniler ve Kürtler. Aralarında
Hıristiyanlar, Aleviler ve Sünniler var. 1980´li yıllardaki askerî
darbe veya 1990´lu yıllardaki Kürt sorunu bağlantılı çatışma ve
siyasi gerilim ortamlarından kaçanlar da var. Yine de çoğunluğu,
1960´lı yıllarda ülkeye göç eden birinci kuşak işçiler, onların burada yetişen çocukları ve torunları oluşturuyor.
Aralarında Anadolu´daki köylerini toplu olarak geride bırakıp
madenci lojmanlarına yerleşenlerde var. Erdoğan ön planda tuttuğu milliyetçi-islamî vurgusuyla öncelikli olarak onlarin beğenisini kazanıyor. Fakat destekleyicileri sadece eğitimsizlerden
oluşmuyor: İkinci ve üçüncü kuşağa ait, diploma, meslek veya
kariyer sahibi olanların arasında da Erdoğan´ı savunanlar var.
Peki Türkiye´deki seçim sürecinin, onlarca yıldır bu ülkede
yaşayan, hatta bu ülkede dünyaya gelen insanları, Almanya genel
seçimlerinden daha fazla heyecanlandırması nasıl açıklanabilir?
Seçmen kütüğünde kaydını yaptıran Alp Kale de oy kullandı,
kendisi gibi Erdoğan´a karşı olan anne ve babası da. Fakat Alp
Kale´nin gerekçeleri daha farklı, daha kişisel, daha Alman. Onun
gerekçeleri Ankara´dan çok Castrop-Rauxel ile bağlantılı.
Komşuları, yani kendi deyimiyle “organik Almanlar” sorumlu.
Geçmişte sürekli, “Neler oluyor sizin oralarda?”, “Kadınlarınızı
neden döversiniz siz?”, “Sizde namus cinayeti neden işlenir?“
gibi sorulara muhatap olmuş. Kale´ye yıllardır Türkiye´nin diplomatik temsilcisiymiş gibi bakmışlar. Ve Alp en sonunda, zaten
herkesin onda gördüğü kimliğe bürünmüş ve Türk olmuş.
Ergenlik çağını kendi deyimiyle “maganda Türk“ olarak geçirmiş. Türkçe rap dinlemiş, boynuna milliyetçi zincirler takmış,
oruç tutmuş.
▲
Die Frage, wie man zu Erdoğan steht, spaltet die Türken in
Deutschland. Man ist für ihn oder gegen ihn, dazwischen gibt es
nichts, und das gilt auch für jene, die nicht wählen können, weil
sie den deutschen Pass angenommen haben. Die einen standen
jubelnd in der Menge, als Erdoğan Ende Mai vor 18 000 Fans in
Köln sprach. Die anderen hielten bei den Demonstrationen in
Berlin, Frankfurt und Hamburg Plakate hoch, auf denen stand:
„Kriegsverbrecher gesucht“, darüber das Bild Erdoğans.
Wie die Türkei selbst ist die türkische Community in Deutschland sehr heterogen, sie besteht aus Türken, Armeniern und Kurden, sie sind Christen, Aleviten und Sunniten. Einige sind den
politischen Auseinandersetzungen der vergangenen Jahrzehnte
entflohen, dem Militärputsch in den Achtzigern, dem Kurdenkonflikt in den Neunzigern. Doch die meisten entstammen der
ersten Gastarbeitergeneration der Sechzigerjahre.
Zu ihnen gehören die anatolischen Bauern, die in Dorfverbänden in die Zechensiedlungen von Nordrhein-Westfalen zogen – sie sind es, die Erdoğan mit seiner nationalislamischen
Agenda vor allem anspricht. Aber es sind nicht nur die Ungebildeten: Erdoğan hat auch Fans in der zweiten und dritten Generation, bei Leuten mit Schulabschluss, Ausbildungsplatz oder Job.
Wie kommt es, dass der Wahlkampf in der Türkei viele Menschen, die hier seit Jahrzehnten leben oder gar in Deutschland
geboren sind, mehr bewegt als die Bundestagswahl?
Alp Kale hat sich registriert, auch er hat gewählt, genau wie
seine Eltern, auch sie sind gegen Erdoğan. Doch seine Gründe
für die Ablehnung sind egoistischer, deutscher als ihre. Sie haben
mehr mit Castrop-Rauxel zu tun als mit Ankara.
Es sind die Nachbarn und die „Biodeutschen“, wie er sie nennt,
die ihn immer fragen: Was ist da eigentlich los bei euch? Warum
schlagt ihr eure Frauen? Warum gibt es bei euch Ehrenmorde?
Die ihn jahrelang als diplomatische Vertretung der Türkei betrachteten. Bis Alp wurde, was alle in ihm sahen, ein Türke.
Alp Kale sagt, dass er in der Pubertät ein „Prolltürke“ war,
der türkischen Rap hörte, nationalistische Anhänger trug,
▲
Foto: SASCHA SCHUERMANN / GEttY IMAGES
Erdoğan-Anhänger bei dessen Auftritt in der Kölner Lanxess-Arena im Mai: Auch Fans in der zweiten und dritten Generation
Köln Lanxess Arena´da Mayis ayında Erdoğan taraftarları: İkinci ve üçüncü kuşaktan da destekleyenler var
DER SPIEGEL 32 / 2014
79
Zeitungsmacher Oğuz in Hannover, Grafikdesigner Kale in Castrop-Rauxel: „Haben die Leute keine Ahnung von Politik?“
Hannoverli gazete sahibi Oğuz, Castrop-Rauxel´den Grafik tasarımcısı Kale: “Siyasetten anlamaz mı bunlar?”
80
DER SPIEGEL 32 / 2014
Çocukluk kahramanı Atatürk. Annesi ve babası CastropRauxel´e yerleştiklerinde, yanlarında getirdikleri posterde Atatürk de onlara eşlik etmişti. Erkekler maden ocaklarına iner, ama
salonda asılı duran portredeki Atatürk hep orada kalır ve gözlerini Alp´in üzerinden ayırmazdı. İdolünün her dönem kahraman
olmadığını Alp bugün biliyor. Fakat çocukluk yıllarında Atatürk
onun için kimlik demekti. Anadolu´yu Batı ile kavuşturan, anne
ve babasının Almanya yolunu açan, gurur duyabileceği bir isim.
Alman Deniz Kuvvetlerinde görev yapan Alp´e herkes “Kale”
dermiş. Fakat Alman üniformasına rağmen Stralsund´da bir diskoteğin kapısından geri çevrilmiş. Alman Milli Takımı Dünya
Kupası´nda finale kaldığında bir türlü heyecan duyamamış. Kendisini hiç bir zaman Alman gibi hissetmemiş. Ama öte yandan
ailesinin vatanı ile de özdeşlik kuramamış. Almanya´da dünyaya
gelen, kendisini “Ruhr Türkü” olarak tanımlayan Alp.
Geçen yaz nihayet ona ait duygusu verebilecek mekânı keşfetti.
İstanbul´da Gezi olayları patlak verdiğinde televizyonda yaşıtı
olan Türkler gördü. Aralarında sağcısı da vardı, solcusu da, Müslümanlar da, travestiler de. Hep birlikte Erdoğan´a karşı mücadele
ediyorlardı. Alp Kale “Ben de Gezi´yim” diyor. Bir Ruhr Türkü
olarak, hiç görmediği parktan daha fazla ait hissedebileceği başka
bir yer yoktu. Vatanını bulduğunu hissetti. Gerici ve kültürsüz
değildi artık Türkler. TOMAların üstüne lâle atan, biber gazına
karşı tango yapanlar vardı ekranlarda.
Ama Alp´in sonunda kavuştuğunu düşündüğü ideal vatanı
Başbakan Erdoğan tahliye ettirmiş, terör yuvası olarak nitelendirmiş, eylemcilerini de hapse attırmıştı. Olayların patlak vermesinden bugüne kadar Alp Kale´nın gündeminde artık her gün Erdoğan var. Almanya´da ona karşı gösteriler düzenliyor. Onlara
göre karşılarında, gözünü iktidar hırsı bürümüş, yurt dışı Türklerine seçim hakkını sırf kendisine oy vermeleri için sağlayan bir
diktatör var.
Alp Kale´nin anne ve babası Almanya´ya göç ettiklerinde en
önemli temel haklarından biri olan seçim haklarını Türkiye´de
bir birakmışlardı. Almanya´ya yerleştikten sonra da misafirldu-
Foto: StEFAN tHoMAS KRoEGER (L.)
▲
▲
fastete und zum türkischen Militär wollte. Der seine Freundin
einen Monat lang nicht küsste, weil das anständige Türken so
machten. Alp trägt viele Widersprüche in sich, heute wie damals.
Der Held seiner Kindheit war Atatürk. Atatürk war damals
auf einem Poster mit seinen Eltern nach Castrop-Rauxel gekommen, einer Zechenstadt bei Recklinghausen. Die Männer gingen
unter Tage, Atatürk blieb im Wohnzimmer und wachte über Alp.
Heute weiß Alp, dass der Staatsgründer nicht immer ein Held
war, aber als Kind bedeutete Atatürk für ihn Identität. Einer, der
den Westen nach Anatolien gebracht und den Weg seiner Eltern
nach Deutschland geebnet hatte. Auf ihn konnte er stolz sein.
Alp, der zur deutschen Marine ging und nur noch Kale hieß,
weil es klingt wie Kalle, und trotzdem in der deutschen Uniform
an der Klubtür in Stralsund scheiterte. Dessen Herz bis heute
nicht richtig klopfen will, wenn die deutsche Nationalelf im Finale
der Weltmeisterschaft steht. Der Alp, der sich nie deutsch fühlte,
sich aber auch nicht mehr mit der Heimat seiner Eltern identifiziert, wo keiner verstand, dass Bier nur mit Schaum schmeckt.
Der in Deutschland geboren ist und von sich selbst sagt: „Ich bin
Ruhrpott-Türke.“
Erst im vergangenen Sommer fühlte sich Alp Kale zum ersten
Mal angekommen. Als in Istanbul der Gezi-Protest losging, sah
er im Fernsehen Türken in seinem Alter. Es waren Rechte und
Linke, Muslime und Transvestiten, die gemeinsam kämpften, gegen Erdoğan. Alp Kale sagt: „Auch ich bin Gezi.“ Er selbst war
nie da, aber mit keinem Ort identifiziert er sich so sehr wie mit
diesen wenigen Quadratmetern Park in der Ferne. Er hatte ein
Gefühl der absoluten Heimat. Endlich waren die Türken nicht
mehr rückständig und unkultiviert. Sie warfen Tulpen auf Wasserwerfer, tanzten Tango gegen Pfeffergas.
Für Alp war es seine ideale Heimat. Doch Premier Erdoğan
ließ sie räumen, bezeichnete sie als Hort von Terroristen und
ließ die Demonstranten hinter Gitter sperren. Seit jener Zeit
redet Alp Kale fast täglich mit seinen Freunden über diesen
machtbesessenen Politiker. Seitdem veranstalten sie Demonstra-
Titel
klarından, onlarca yıl hiç bir Alman partisi kendileriyle ilgilenmemişti – tıpkı Türkiye´deki partiler gibi. Unutulmuşlardı.
Alp 13 yaşına geldiğinde Türkiye´de anayasa değişikliğine gidilerek, yurt dışı Türklerinin artık göz önünde bulundurulması
öngörülmüştü. Yine de siyasetçiler uygulanmasını umursamadı.
Genel seçmen sayısının yüzde 5´ini oluşturan, bu oy potansiyelini
ilk defa Erdoğan keşfetti. Yurt dışı Türklerinin büyük bir çoğunluğunun kendisine oy vereceğinin bilincindeydi.
Alp Kale gibi düşünen Türklerin keyfini kaçırsa da, Erdoğan
taraflarlarının çoğunlukta olduklarını onlar da kabul ediyor. Bu
hem Türkiye, hem Almanya için geçerli.
Alp Kale´den 190 kilometre kadar uzakta, Hannover´de İlhami
Oğuz ise, Kale gibilerine anlamıyor. “Bu insanları anlamakta güçlük çekiyorum” diyor ve devam ediyor, “Hiç mi siyasetten anlamazlar? Diktatörün ne olduğunu bilmez mi bunlar?“ Türkçe
yayınlanan bir derginin sahibi.
“Adolf Hitler bir diktatördü. Saddam Hüseyin de. Ama eğer
Tayyip için öyle diyorlarsa bunu ciddiye almak mümkün değil!“
diyor ve devam ediyor “Çılgınlıktır bu“. Eğer halk oyların çoğunluğu ile bir politikacıyı seçmişse Oğuz´a göre bunun adı diktatörlük değil, demokrasidir. İlhami Oğuz Erdoğan´ın başarılarını ispatlamak için bir takım yazıların çıktılarını hazırlamış. İşsizlik rakamları, ihracat hacminin gelişimi ve enflasyonun azalmasına
ilişkin olan yazılarda önemli bulduğu bölümleri fosforlu kalemle
işaretlemiş. Elindeki bir sayfayı havada sallarken sözlerine devam
ediyor: “Bunları kimse yok sayamaz.”
Aslen konstrüksiyon Teknikeri olan Oğuz yıllarca VW´de çalıştıktan sonra kendi reklam ajansını kurmuş ve daha sonra ücretsiz dağıtılan “İmaj” isimli bir dergi yayınlamaya başlamış. Genel
yayın yönetmenliğini yapıyor. Ayda bir kez yayınlanan dergide
yerel futbol kulübü “SV Melle Türkspor”un yükselme şansı, camilere uygulanan polis kontrolleri gibi yerel haberlerin yanında,
Almanya´da ilk defa gerçekleşecek olan Türkiye Cumhurbaşkanlığı seçimleri için kayıt işlemleri gibi bilgilendirici bölümler de
var. Özellikle ileri yaştakiler için zor bir prosedür. Sanal ortamda
seçmen kütüğüne kaydını yaptıran her seçmene bir randevu veriliyor. Seçmen, Almanya´daki yedi seçim noktalarından birinde
oyunu kullanmak için dört saatlik bir süreye sahip.
41 yaşındaki İlhami Oguz kendi gazetesinin yanında oluşturduğu kişisel bloğunda da yazılar yayınlıyor. Örneğin hacca gittiğinde çektirdiği fotoğraflarının yanında Erdoğan´la çekilmiş bir
1,4
Millionen
der in Deutschland lebenden
türkischen Staatsbürger sind
wahlberechtigt. Somit wäre
Deutschland der sechstgrößte
Wahlbezirk der Türkei. Quelle: ZfTI
1,4 milyon: Almanya´da yaşayıp,
seçme hakkına sahip Türk
vatandaşları. Böylece Almanya,
Türkiye´nin altıncı büyük seçim
bölgesi konumunda.
resim de var. Facebook´ta “Lider Recep Tayyip Erdoğan“ gibi
sayfaları takip ediyor. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül´ün bir yarış
arabasında çekilmiş resimlerini yayınlıyor. İlhami Oğuz Cumhurbaşkanı´nın özel kalemine yazılı olarak başvurarak, kendisine
imzalı bir resim gönderilmesini bile rica etmiş. Gül´ün personeli
tarafından gönderilen portrenin ise “ne yazık kı imzasız” olduğunu sözlerine ekliyor. Yine de çerçeveletmiş ve ofisine asmış.
İlhami Oğuz´a göre Erdoğan barışın önemli bir aktörü, „Türkiye´nin Nelson Mandela´sı“. Ekonomideki başarısından ötürü
Erdoğan´a hayranlıkla bakıyor. “Tayyip başa geldiğinden beri
Türkiye bugün, on yıl öncesine göre çok daha iyi bir konumda“
diyor. Almanyalı Türklerin büyük çoğunluğunun Erdoğan´a oy
vereceğine kesin bakiyor. “Burada yaşayanların çoğu muhafazakâr eğilimlidir“ diyen Oğuz çifte vatandaş olduğunu, Almanya
dahil asla oy kullanmayı ihmal etmediğini, burada genelde Yeşiller´e veya sosyal demokrat SPD´ye oy verdiğini belirtiyor.
Hannover doğumlu dört çocuk babası İlhami Oğuz çocuklarıyla
evde sadece Türkçe konuştuğunu söylüyor. “Her iki dili iyi derecede öğrenmelerini önemsiyorum“ diyor.
▲
▲
tionen gegen Erdoğan in Deutschland, suchen akribisch seine
Fehler. Sie sehen in ihm einen Mann, der immer nur nach Macht
lechzt, auch in der Ferne. Der den Auslandstürken nur das Wahlrecht gewährt, um noch mehr Stimmen zu erhalten.
Beim Umzug nach Deutschland hatten Alp Kales Eltern damals
eines ihrer Grundrechte in der Türkei geparkt, das Recht zu wählen. In Deutschland waren sie Gäste, für die sich in den ersten
Jahrzehnten keine deutsche Partei interessierte – und die Parteien
in der Türkei auch nicht. Sie waren die Vergessenen.
Als Alp 13 Jahre alt war, änderte sich in der Türkei die Verfassung, die Auslandstürken sollten in Zukunft berücksichtigt werden, kaum ein Politiker kümmerte sich darum, es umzusetzen.
Erst Erdoğan erkannte das Potenzial dieser Stimmen – sie machen
insgesamt fünf Prozent der Wahlberechtigten aus. Er wusste,
dass viele Auslandstürken zu seinen Wählern zählen würden.
Auch wenn es Türken wie Alp Kale die Laune verdirbt, müssen
sie anerkennen, dass die Erdoğan-Anhänger in der Mehrheit
sind – nicht nur in der Türkei, auch in Deutschland.
190 Kilometer nordöstlich von Alp Kale, in Hannover, sitzt Ilhami Oğuz an seinem Schreibtisch und ärgert sich über Leute
wie Kale. „Ich verstehe diese Menschen nicht“, sagt er. „Haben
die keine Ahnung von Politik? Wissen die nicht, was ein Diktator
ist?“ Der türkische Zeitungsmacher runzelt die Stirn. Oğuz trägt
Jeans und Hemd, die kinnlangen Haare hat er sich hinter das
Ohr gestrichen.
Es ist kurz nach halb vier, fast 30 Grad zeigt das Thermometer
an diesem Nachmittag, es dauert noch Stunden, bis er etwas
essen oder trinken darf. Als gläubiger Muslim fastet Oğuz während des Ramadan. „Adolf Hitler war ein Diktator. Saddam Hussein auch. Aber Tayyip! Ernsthaft?“, fragt er. „Das ist doch verrückt.“ Wenn ein Politiker von der Mehrheit seines Volkes gewählt werde, dann nenne man das Demokratie, nicht Diktatur.
Ilhami Oğuz blättert durch seine Unterlagen. Er hat Informationsmaterial ausgedruckt, um Erdoğans Erfolge zu belegen. Zahlen zur Arbeitslosigkeit, zur Exportentwicklung und zur Inflation.
Mit grünem Textmarker hat er die wichtigen Stellen angestrichen.
Er schwenkt ein Blatt Papier in der Luft. „Das lässt sich doch
alles nicht einfach so wegreden.“
Der gelernte Konstruktionstechniker war jahrelang bei VW,
bis er sich mit einer Werbeagentur selbstständig machte und mit
Freunden die türkische Gratiszeitung Imaj gründete, heute ist er
ihr Chefredakteur. Sie erscheint monatlich und berichtet über
die Aufstiegschancen des Fußballvereins SV Melle Türkspor, über
Polizeikontrollen in niedersächsischen Moscheen oder darüber,
wie man sich für die erste türkische Präsidentschaftswahl auf
deutschem Boden anmelden kann. Das war kompliziert, vor allem für Ältere. Sie mussten sich per Internet im Wählerverzeichnis eintragen, jeder bekam einen Termin zugewiesen und hatte
vier Stunden, um in einem der deutschlandweit sieben Standorte
zu wählen.
Ilhami Oğuz, 41, betreibt neben seiner Zeitung ein eigenes
Blog, darin hat er nicht nur Fotos seiner Pilgerfahrt nach Mekka
veröffentlicht, sondern auch ein Foto von sich und Erdoğan. Bei
Facebook ist er Fan von Seiten wie „Lider Recep Tayyip Erdoğan“. Er postet Bilder des türkischen Staatspräsidenten Abdullah Gül im Rennwagen. Den findet Ilhami Oğuz so gut, dass
er ihm geschrieben hat, um nach einem Foto mit persönlicher
Signatur zu fragen. Güls Mitarbeiter haben ein Porträt geschickt,
„leider ohne Unterschrift“, sagt Oğuz. Er hat es rahmen lassen
und in sein Büro gehängt.
Für Ilhami Oğuz ist Erdoğan „eine Art Nelson Mandela der
Türkei“, eine Friedensfigur. Er habe zum Beispiel endlich den
Kurdenkonflikt in den Griff bekommen. Er bewundert Erdoğan
auch für dessen Wirtschaftspolitik. „Seitdem Tayyip das Sagen
hat, geht es der Türkei viel besser als noch vor zehn Jahren“,
sagt er. Er rechnet fest damit, dass die Mehrheit der in Deutschland lebenden Türken für Erdoğan ist. „Viele hier sind eher
DER SPIEGEL 32 / 2014
81
Oppositionspolitiker Özdemir vor dem Berliner Olympiastadion: „Ausweg aus der modernen Sklaverei“
Ana muhalafet politikacısı Özdemir Berlin Olimpiyat Stadı´nın önünde: “çağdaş kölelikten çıkış yolu”
82
DER SPIEGEL 32 / 2014
Foto: AMIN AKHtAR
▲
▲
Oğuz´un eşi ve iki kızı tesettürlü. Kızlarından birinin bu
konservativ“, sagt er. Oğuz hat die doppelte Staatsbürgerschaft. Eine Wahl würde er niemals verpassen. Auch keine deut- yaz diş hekimi yardımcısı olarak meslek eğitimi yapıcağına seviniyor. Başörtülü kadınların Almanya´daki günlük yaşamları hâla
sche. Oğuz wählt die Grünen oder die SPD.
Ilhami Oğuz ist in Hannover geboren. Mit seinen vier Kindern kolay değil. Türkiye´de dahi başörtülü kadınlar kısa süre öncesine
spricht er nur Türkisch. „Mir ist es wichtig, dass sie beide Spra- kadar hissedilir dezavantajlarla karşı karşıya kalıyordu. “Başörtülü kadınların geniş özgürlüklere kavuşmuş olmaları güzel tabii“
chen richtig lernen“, sagt er.
Oğuz’ Frau trägt Kopftuch, genauso wie die beiden Töchter. diyor Oğuz. “Türkiye´nin modernleştiğinin bir göstergesidir bu.“
1960´lı yıllarda göç eden ailesi, Hannover´e yerleşmiş, baba
Eine seiner Töchter hat in diesem Sommer endlich einen Ausbildungsplatz als Zahnarzthelferin gefunden. Für Frauen, die Kopf- burada tramvay şoförü olarak çalışmış. Artık Türkiye´ye kesin
tuch tragen, ist das in Deutschland nach wie vor nicht einfach. dönüş yapan anne ve baba tatil için Almanya´ya geliyor.
Oğuz, ne zaman Türkiye´de birkaç hafta geçirse Almanya´yı
Selbst in der Türkei hatten Kopftuchträgerinnen lange Zeit deutliche Nachteile. „Es ist schön, dass Frauen, die Kopftücher tragen, özlediğini de sözlerine ekliyor. Çocukluğunun geçtiği, eğitimini
endlich mehr Freiheiten haben“, sagt Oğuz. „Das ist ein Zeichen gördüğü şehirde yaşıyor. Geçmişte Kur´an kursu için gittiği Millî
Görüş Camisi´ne artık Cuma namazına gidiyor.
dafür, dass die Türkei immer demokratischer wird.“
Sert bir dille eleştirdiği Gezi eylemcileri için “Demokrasinin
Seine Eltern kommen aus der Nähe der türkischen Hauptstadt
Ankara. In den Sechzigerjahren kamen sie nach Hannover, wo der ne olduğunu kavrayamayanlardır bunlar“ diyor. “Sokaklara çıVater als Straßenbahnfahrer arbeitete. Mittlerweile sind sie in die karak halkın seçtiği bir siyasiyi devirebileceklerini zannediyorlar.“
Türkei zurückgekehrt und verbringen ihren Urlaub in Deutschland. Oğuz, Erdoğan´ın eleştirilebileceğini, ama herşeyin bir sınırının
Oğuz sagt, er fühle sich in Hannover zu Hause. Wenn er ein olduğunu, Erdoğan´ın Köln ziyaretinde ise bu sınırın aşıldığını
paar Wochen lang in der Türkei sei, bekomme er jedes Mal Sehn- savunuyor. “Alman medyasının yaklaşımı bizde büyük bir hayal
sucht nach Deutschland. Hier ist er aufgewachsen und zur Schule kırıklığına yol açmıştır“ diyor.
Kendi başbakanının burada istenmediği duygusuna kapıldığını
gegangen. Er hat in der Milli-Görüş-Moschee in der Nähe des
Hauptbahnhofs den Koranunterricht besucht – und dorthin geht da ekliyor. Erdoğan´ın Köln´deki konuşması seçim konuşmasıydı,
resmi olmasada. Türk yasaları yurt dışında seçim çalışmalarına
er auch noch heute zum Freitagsgebet.
Die Gezi-Demonstranten kritisiert Oğuz hart. „Sie verstehen izin vermiyor. Tanıtım ve kampanyalar Türk gazeteleri ve kahnicht, was Demokratie bedeutet“, sagt er. „Sie gehen auf die veleri ile sınırlı. “Almanları rahatsız etmek istemeyiz“ diyor İlStraße und glauben, dass sie einen vom Volk gewählten Politiker hami Oğuz. “Kendi aramızda yürütüyoruz. Sessiz, sakin.“
250 kilometre ötede avukat Ekrem Özdemir Berlin´de, Kreuzso stürzen können.“ Für Oğuz dürfe man Erdoğan zwar kritisieren, aber alles habe seine Grenzen. Bei Erdoğans Besuch in berg´deki evinin mutfağında oturuyor. Türk kimliğini hiç bir zaKöln seien sie überschritten worden. „Wie die deutschen Medien man sorgulama ihtiyacı duymamış olan Özdemir Hatay´da büyüdarauf reagiert haben, hat uns sehr entmüş, Ankara´da hukuk eğitimi almış, 1999 yıVideo: Deutsche Türken
täuscht.“
lında da Berlin´e yerleşmiş. Kız arkadaşıyla birvor der Wahl
Er habe das Gefühl bekommen, sein Prelikte şehrin Kreuzberg semtinde oturan 44
mier sei hier nicht erwünscht. Erdoğans Rede
yaşındaki avukatın müvekkilleri Almanya´da
spiegel.de/app322014trdwahl
oder in der App DER SPIEGEL
war ein Wahlkampfauftritt, aber nicht offiziell.
yaşayan, Türkiye´de dava ve takipleri olan
Titel
Nach türkischem Recht sind Wahlkampagnen im Ausland verbo- Türklerden oluşuyor. Örneğin miras, boşanma ya da Türk firmaten. Geworben wurde nur in den türkischen Zeitungen, in den ları tarafından dolandırıldıkları davalarda onları temsil ediyor.
Teestuben. „Wir wollen die Deutschen nicht stören“, sagt Ilhami Özdemir aynı zamanda CHP´nin Berlin başkanı.
Oğuz. „Wir machen das unter uns. Schön ruhig.“
Seçim yasası değişmemiş olsaydı, Türk milletvekilleri bugün
250 Kilometer entfernt sitzt Rechtsanwalt Ekrem Özdemir in Alman şehirlerine kadar gelerek, onlarca yıl ihmal ettikleri insBerlin-Kreuzberg an seinem Küchentisch. Özdemir hat nie nach anlara nihayet olması gereken ilgiyi yine göstermeyeceklerdi,
seiner Identität gesucht. Er ist Türke. Aufgewachsen ist er in Ha- Özdemir bundan emin.
tay, in Ankara hat er Jura studiert, 1999 ist er nach Berlin gekomAlmanyalı Türklerin, Türkiye´de cumhurbaşkanlığı seçiminde
men und geblieben. Heute ist er 44, lebt mit seiner Freundin in oy kullandıkları için entegrasyon karşıtı olmakla itham edilmeKreuzberg und vertritt mit seiner Anwaltskanzlei Türken aus lerine Ekrem Özdemir anlam veremiyor. “İnsanların duygusal
Deutschland vor Gerichten in der Türkei. Wenn sie geerbt haben, bağlarını bir anda kesemezsiniz “ diyor.
wenn sie sich scheiden lassen oder von türkischen Scheinfirmen
Seçime buradan yüksek bir katılım olmasını beklemiyor. Yine
um ihr Erspartes gebracht werden.
de laik Türkiye adına Ekrem Özdemir de endişeli. Erdoğan´ın
Er ist der Vorsitzende der türkischen Oppositionspartei CHP adaylığını açıkladığı konuşmasının ilk dört dakikasında tam 18
in Berlin, es ist die Partei von Staatsgründer Atatürk, vor zwei kez Allah veyat Rabbim adını zikretmiş olmasından hoşlanmıyor.
Jahren gründete Özdemir ihre Vertretung hier.
“Yani sanki Allah da AKP´ye kayitli üyemiş gibi bir algı yaratılıyor
Er ist sich sicher, wenn das Wahlrecht nicht gekommen wäre, “ diye eleştiriyor Özdemir.
würden türkische Abgeordnete heute nicht deutsche Städte beAKP siyasetçilerini, sünni ve tek tip bir Türkiye yaratmaya çasuchen. Und dann würden sie sich auch nicht um die Menschen balayan toplum mühendisleri olarak görüyor. Yahudi düşmankümmern, die sie jahrzehntelang vernachlässigt haben.
lığının gayet olağan olduğu, Hıristiyanların esamesinin okunmaEkrem Özdemir versteht nicht, warum den Türken in Deutsch- dığı, ateistlerin dışlandığı AKP Türkiye´sinden hoşlanmıyor.
land Integrationsverweigerung vorgeworfen wird, wenn sie den
Konsoloslukların varlığına rağmen, Erdoğan´ın girişimiyle kutürkischen Präsidenten wählen. „Man kann eine emotionale Bin- rulan Yurtdışı Türkleri Başkanlığı´na da değiniyor. Türkler için
dung nicht auf Knopfdruck unterbrechen“, sagt er.
bir tür “Dert Köşesi“ olarak düşünülen bu oluşumun arka plaEr glaubt nicht an eine hohe Wahlbeteiligung der Türken in nında aslında, Başbakanın sınır tanımayan her şeyi kontrol etme
Deutschland, aber auch Ekrem Özdemir hat Angst um seine lai- hırsının yattığını, bu yüzden her yerde kendi paralel sistemlerini
zistische Türkei. Ihm gefällt nicht, dass Erdoğan in der Rede, mit oluşturmak istediğini ve gurbetteki vatandaşlar kontrol etme arder er seine Kandidatur erklärte, in den ersten vier Minuten 18- zusu olduğunu düşünüyor.
mal das Wort „Allah“ einbaute. „Man könnte glauben, Allah
Fakat her şeye rağmen yurttaşlarının seçim haklarını “çağdaş
hat ein Parteibuch der AKP in der Tasche“, sagt Özdemir.
kölelikten çıkış yolu” olarak değerlendiriyor. Alman vatanFür ihn sind die Politiker der AKP Gesellschaftsingenieure. daşlığına sahip olmayan, siyasi arenaya katılımlarına izin verilSie basteln sich eine sunnitische, eine einheitliche Türkei. Er mag meyen insanların demokratikleşmesi olarak değerlendiriyor.
deren Türkei nicht, in der es selbstverständlich sei, dass es Juden“Çalışsınlar ve para göndersinler, eskiden tek istenen buydu“
feindlichkeit gebe, Christen nicht erwähnt würden, Atheisten diyor Özdemir. Öyle de oldu. Özdemir´e göre yurt dışı Türkleri
diskriminiert.
Türkiye için, son 50 yılın en önemli finans yatırımını oluşturmuş.
Auch über das „Amt für Auslandstürken“ redet er, das Erdoğan Onların ülkeden ayrılmaları sonucunda işsizlik oranında düşüş
gründen ließ, obwohl es doch die Konsulate gibt. Dieser „Kum- gerçekleşmiş. Üstelik maden ocaklarında kazandıkları Alman
merkasten für Türken“ sei eigentlich nur das Instrument eines Marklarını doğrudan Türkiye´deki köylerine göndermiş, Opel
machtgetriebenen Premiers – überall wolle er seine Parallel- arabalar satın almış, eski vatanlarında konut yaptırmış ve biriksysteme aufbauen, um die Kontrolle zu bewahren. Und vielleicht tirdikleri paralarını Türk hazinesine yatırmışlar. Anadolu´ya Alauch Einfluss zu nehmen auf die Landsleute in der Ferne.
man radyolarını getirmışler.
Dennoch bedeutet für Özdemir das Wahlrecht im Ausland den
„Ausweg aus der modernen Sklaverei“. Die Demokratisierung
können die türkischen
7 seçim merkezi: Türk seçmenlerinin
In
von Menschen, die nie an Politik teilnehmen durften, wenn
Wähler ihre Stimme
oy kullanmaları için kurulan seçim
sie sich nicht für die deutsche Staatsbürgerschaft entschieden
abgeben. In Hannover,
merkezleri Hannover, Berlin, Essen,
hatten.
Berlin, Essen, Düsseldorf, Düsseldorf, Frankfurt am Main,
„Sie sollten arbeiten und das Geld rüberschicken“, sagt ÖzdeFrankfurt am Main, Karls- Karlsruhe ve Münih´de bulunuyor.
mir. Und es funktionierte. Für Özdemir sind die Auslandstürken Wahllokalen ruhe und München.
die größte finanzielle Investition der Türkei in den vergangenen
50 Jahren. Mit ihrem Weggang sank die Zahl der Arbeitslosen.
Ekrem Özdemir ve arkadaşlarının girdiği sohbet koyulaşırken
Sie brachten die Deutsche Mark aus der Zeche in ihre türkischen farklı sorular gündeme geliyor. Örneğin sadece yedi seçim yerinin
Dörfer, fuhren Opel, bauten dort Häuser, zahlten ihr Erspartes bulunması, oy kullanmak için her seçmene sadece dört saat gibi
in die türkische Staatskasse ein und brachten deutsche Radios kısa bir sürenin ayrılması ve tüm bunların olası nedenleri tarnach Anatolien.
tışılıyor. Seçim görevlilerinden birisi, Hamburg´da seçim sanAn Ekrem Özdemirs Küchentisch diskutieren er und seine dığının kurulmamasının muhtemel nedenlerini gündeme getiriyor.
Freunde darüber, warum es eigentlich nur sieben Wahllokale Başbakan, Hamburglu Türkleri fazlasıyla sol görüşlü buluyor olgab und der Termin jeweils nur auf vier Stunden beschränkt war. masın?
Einer der Wahlhelfer fragt, warum es denn in Hamburg kein
Erdoğan´ı durdurmanın mümkün olmadığını Ekrem Özdemir
Wahllokal gab. Vielleicht zu links, die Türken in der Hansestadt, de biliyor. Yine de Berlinli Türkler Cumhurbaşkanlığı seçimi için
für den Premier?
Olimpiyat Stadı´nda sandık başına gidecekleri zaman o da aralaEkrem Özdemir weiß, dass Erdoğan bei dieser Präsidentschafts- rında olacak.
wahl nicht zu stoppen ist. Und dennoch wird er diese Woche,
Oy pusulalarını sayacak, kapalı zarflar içinde sandıklara aktanachdem die türkischen Berliner ihre Stimme abgegeben haben, racak ve nihai değerlendirme için Türkiye´ye gönderecek. Göçün
im Berliner Olympiastadion ihre Stimmen abzählen, die geschlos- üzerinden 50 yıl geçtikten sonra, çok uzaklardan, 2000 kilometre
senen Umschläge in Kisten packen und in die Türkei zur Aus- öteden gönderilen umut dolu paketler.
wertung schicken. Pakete der Hoffnung, aus 2000 Kilometer EntKatrin Elger, Özlem Gezer
fernung, 50 Jahre nach Ankunft.
Übersetzung/Çeviri: Recai Hallaç, Melek Korkmaz
Katrin Elger, Özlem Gezer
7
DER SPIEGEL 32 / 2014
83

Benzer belgeler