PDF İndir

Transkript

PDF İndir
Mart - Nisan 2016 Sayı: 88
88
Sayı: 88 Mart - Nisan 2016
SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR DÜNYA İÇİN: TEMİZ ÇEVRE
SÜRDÜRÜLEBİLİR
BİR DÜNYA İÇİN:
TEMİZ ÇEVRE
NÜKLEER ATIKLAR
Dünya genelinde giderek artan
enerji tüketimi, kullanılagelen
enerji kaynaklarının daha verimli kullanılmasının yanısıra,
yeni enerji kaynaklarından
da yararlanılması gerektiğini
ortaya koymuştur.
58
MADENLERDE
YAZILIM VE İŞ
GÜVENLİĞİ
Girişimci Mahmut Çavur tarafından
kurulan Minesoft firmasının,
geliştirdiği mineTrack yazılımı sayesinde maden firmalarının işçi ve
iş ekipmanı takibi kolaylaşacak.
70
SUDA BİR YOLCULUK:
EBRU SANATI
Su üzerine bırakılan her bir damla
bir desenin başlangıcıdır. Neye
dönüşeceği ise ebruzenin yolculuğunda şekillenir. Ebru, tekrarı
mümkün olmayan bir sanat dalıdır
ve her bir eser tektir.
72
İRAN MEKTUPLARI
AMBARGO
SONRASI İRAN
Başta AB ülkeleri olmak üzere
Çin, G.Kore ve uzakdoğu ülkelerinin heyetleri birbiri ardına Tahran’a
akın etmeye başlamış ve milyar
dolarlık anlaşmalara imza atmıştır.
76
İmtiyaz Sahibi
Mimar ve Mühendisler Grubu adına Genel Başkan
Murat Özdemir
Sorumlu Yazı İşlerİ Müdürü
Murat Alpay
[email protected]
EDİTÖR
Emrah Dursun
BU SAYIYA KATKIDA BULUNANLAR
Betül MAÇ, Prof. Dr. Ahmet Erdal OSMANLIOĞLU,
Mehmet Kürşat ÇAPAR, Osman ARI, Güleser EKŞİ,
Prof. Dr. Şakir ŞAHİN, Yrd. Doç. Dr. Muhsin ÖZTÜRK,
Yrd. Doç. Dr. Bilge Kaan TEKELİOĞLU, Çağada VARDAR, Emrah YILMAZ, Mehmet YÜCEYURT, Nihat GÜL,
Sevilay KAYA, Ürfet ÖZKAN
Yayın Koordİnatörü
İsmail Şaşmaz
[email protected]
Yayın Danışma Kurulu
Avni Çebi, Prof. Dr. Nazif Gürdoğan, Prof. Dr. İlhan
Kocaarslan, Prof. Dr. Nizamettin Aydın, Prof. Dr. Zeki
Çizmecioğlu, Yrd. Doç. Dr. Ömer Faruk Kültür, Mehmet
Osmanlıoğlu, Yrd. Doç. Dr. Yalçın Boztoprak, Fatih
Dönmez, Yrd. Doc. Dr. İbrahim Güneş, Yakup Güler
İletİşİm Adresİ
Kuştepe Biracılar Sok. No: 7 Mecidiyeköy/İstanbul
Tel: 0 212 217 51 00 - Fax: 0 212 217 22 63
Web: www.mmg.org.tr
E-posta: [email protected]
Basım
Bilnet Matbaacılık ve Ambalaj San. A.Ş.
Dudullu Org. San. Bölgesi 1.Cad. No:16 Ümraniye-İST
Tel: 0216 444 44 03 - Faks: 0216 365 99 07-08
www.bilnet.net.tr
Edİtör
Neşet Tosun
Görsel Yönetmen
Ersan Topuz
Kuştepe Mah. Biracılar Sok.
No: 15 Şişli / İSTANBUL
Tel: 0 212 273 27 50 - Fax: 0 212 273 27 51
Web: www.abemedya.com
Yayın Türü
İki ayda bir yayınlanır.
Yerel Süreli Yayın
Ücretsizdir
Yazı ve reklamların içerik sorumluluğu sahiplerine
aittir. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.
İÇİNDEKİLER
30
ÇED’İ ISKALAMAK
EMRAH YILMAZ
ÇED raporlarında bilimin
ön plana çıkarılması,
bürokratik süreçlerin
daha net ve kısa
zamanda sonuçlanması,
özgün içeriklerin
oluşturulması ile
süreç çıktılarının
değerlendirilmesi,
ülkemiz çevre sektörü ve
yatırımcıların gelişmesini
ve yeni imkanların
oluşmasını sağlayacaktır.
32
34
ÇEVRE DANIŞMANLIĞI DENİZ KİRLİLİĞİ VE SU
ÜRÜNLERİ
Sevilay Kaya
Çevre bilinci
mesleğimizin
ana omurgasını
oluşturmaktadır.
Mühendis olarak bağlı
bulunduğumuz teknik
disiplinin yanı sıra,
insan olarak sahip
bulunduğumuz doğaya
ve doğal olana saygı,
ayrılmaz ikili olarak
mesleğimize etki
etmektedir.
YARD. DOÇ. Dr. MUHSİN ÖZTÜRK
Günümüzde sanayinin
ve teknolojinin
gelişmesi, nüfus
artışı, hızlı kentleşme,
yoğun tüketim çevre
kirliliğini artırmıştır.
Bu kirlilik soluduğumuz
havayı, içtiğimiz suyu
yediğimiz gıdamızı
da etkilemektedir.
Dolayısıyla sağlığımız
tehlike altındadır.
38
42
İSKİ ARITMA SU
KONUSUNDAKİ
ÇALIŞMALARINI
BAŞARIYLA
SÜRDÜRÜYOR
ELEKTROMANYETİK
KİRLİLİK
RÖPORTAJ: PROF. DR. İZZET ÖZTÜRK
Dünyanın en modern
ve temiz arıtma
tesislerinden birine
sahip olan İSKİ’nin çok
büyük kapasiteleri
bulunuyor. Arıtma
tesislerindeki
çalışmalar istikrarlı bir
şekilde sürdürülüyor.
MEHMET KÜRŞAT ÇAPAR
elektromanyetik kirlilik
ile ilgili duyarlılık
artmakta ve olumlu
adımlar atılmaktadır.
uluslararası kriterler,
hangi frekansta ne
kadar güçle yayın
yapılabileceğini,
tanımlamıştır
ve ülkemizde
de bu kriterler
uygulanmaktadır.
BİZDENEDİTÖRDEN
HABERLER
SÜRDÜRÜLEBİLİR
DÜNYA İÇİN TEMİZ ÇEVRE
20’nci yüzyılın ortalarında kadar
emekleme süreci yaşayan üretimde
teknoloji kullanımı, 20’nci yüzyılın
ikinci yarısından itibaren yürümeye
başlamış 1990’larda ise büyük bir
hızla tüm üretim süreçlerinde söz
sahibi olmuştu. Günümüzde ise
dijital bir dünyadan bahsediyor ve
hem üretimde hem tüketimde dijital
dünyanın nimetlerinden fazlasıyla
yararlanıyoruz. İhtiyaçlarımızı kısa
sürede gideren, üretim sürecini
hızlandıran ve çok çeşitlendiren
teknolojinin sağladığı bu faydalarının
karşılığı ise çok da olumlu değil.
Teknoloji ile birlikte artan ihtiyaçların
yeni ürünlerin kullanımını zorunlu
kılması, bu ürünlerin üretilirken
çevreyi kirletmesine, ürünlerin
kullanılırken insan sağlığını olumsuz
etkilemesine ve nihayetinde küresel
bir çevre kirliliğine sebebiyet verdiği
aşikar. Bu nedenle bugün tüm
dünya sürdürülebilirlik konusunu
faaliyetlerinin odak noktası haline
getirmiş durumda. Zararın neresinden
dönülürse kardır anlayışı uzun bir
süre ihmal edilmiş bu nedenle küresel
ısınmaya varacak kadar çevreyi
kirletmiş olan üretim sürecinde
üretici firmaların faaliyetlerini revize
etmelerine neden oluyor. Ancak nihai
tüketici sağlığını bozacak teknoloji
ürünlerini kullanmak zorunda hala.
MMG dergimizin 88’inci sayısının
dosya konusu çevre-teknoloji-sağlık
üçgeninde şekillendi. Tüm detayları
hazırlanan makalelerde okuyabilirsiniz.
2016 yılının başında dünya ekonomisini
yakından ilgilendiren bir gelişme
yaşandı. İran’ın nükleer programının
silah üretme kapasitesine ulaşma
endişesi nedeniyle 2012 yılında ABD
ve AB ülkelerinin uyguladığı ekonomik
ambargo, Ocak 2016 itibariyle kaldırıldı.
Yaptırımların kaldırılmasıyla birlikte
İran, bloke edilmiş (tahmini) 100 milyar
Dolar’ı kullanma imkanına kavuşurken
dünyanın en büyük petrol ve doğalgaz
rezervlerinin sahiplerinden biri olarak
enerji ihracatı önündeki engeller de
kalkmış oldu. Diğer yandan 78 milyon
nüfuslu bir ülke küresel ekonominin
yatırım ve ticaretine açık hale geldi.
İran’ın bölge siyaseti ve ekonomisi
için önemini, Türkiye-İran ilişkilerinin
ambargodan sonra ne konuma geleceği
ve dünya ekonomisine entegre olmak
isteyen İran ile ilgili detayları Sayın
Osman Arı’nın yazılarında bulabilirsiniz.
Dergimizin bu yeni sayısında ayrıca
MMG Genel Merkez ile şubelerinin
gerçekleştirdiği tüm ekinlikleri, Sayın
Ürfet Özkan’ın Ebru Sanatı ile ilgili
kaleme aldığı makaleyi ve İran’ın Şiraz
şehrine gerçekleştirilen egzotik gezinin
detaylarını okuyabilirsiniz.
46
48
50
54
ENTA MÜHENDİSLİK,
DÜNYANIN 20
ÜLKESİNDE SUYU
ARITIYOR
ŞEHİRLER
ÜZERİNDEKİ KİRLİ
ŞEMSİYE
YENİLENEBİLİR
ENERJİDE RÜZGAR
ENERJİSİ VE ÇEVRE
ÇEVRE
MÜHENDİSLİĞİ
YRD. DOÇ. Dr. HÜSEYİN ÖZDEMİR
NİHAT GÜL
MEHMET YÜCEYURT
Enta Mühendislik,
yaptığı arıtma
tesislerinde atık su
deşarj kriterlerini
sağlamanın Yanında en
az enerji tüketimi yapan
çevreci teknolojiler
kullanmaya ve minimum
atık oluşumuna da
ağırlık vermektedir.
Hava kirliliğine olan
maruziyet değişkenlik
göstermektedir. Kaynağa
yakınlık, insan ile kaynak
arasındaki fiziksel
bariyerler, partiküle
maruz kalma süresi ve
kişinin fiziksel aktivite
düzeyi gibi faktörler
kişinin maruziyet
yoğunluğunu etkiler.
ülkemizde enerji ihtiyacı
sürekli artmaktadır.
Bu nedenle, üretilen
enerjinin yüksek verimle
kullanılması, mevcut
enerji kaynaklarının
yanı sıra alternatif
ve yenilenebilir
enerji kaynaklarına
ait potansiyelin
değerlendirilmelidir.
sadece sorunları söyleyen
kişiler değil, o sorunun
çözümünü önerecek
ve yapacak meslek
sahipleriyiz. Ülkemizde
ve dünyada birbirini
etkileyen çevre sorunları
ile ilgilenmek gelecek
nesillere bırakacağımız
miras olan bu yaşam
alanını en samimi şekilde
koruyup sürdürebilmeliyiz.
BETÜL MAÇ
-4-
MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ
BİZDEN
BAŞKANDAN
HABERLER
DAHA TEMİZ VE HUZUR VEREN BİR
DÜNYADA YAŞAMAK İÇİN ÇABALAMALIYIZ
MMG GENEL BAŞKANI
Murat ÖZDEMİR
Her iki ayda bir çıkardığımız dergilerimizde enerjiden ulaşıma, sanayiden şehirleşmeye kadar birçok önemli konuyu
dosya konusu olarak işlemeye çalışıyoruz.
Bütün çalışmalarımızın ana gayesi ülkemizin ve milletimizin hak etmiş olduğu
gelişmişlik seviyesine ulaşabilmesine
hizmet etmek. Bunun için de her zamankinden ve herkesten daha çok çalışmalı
ve üretmeliyiz diye düşünüyoruz. Ancak
tüm çalışmalarımızı yaparken ve ülkemiz
için projeler üretirken aslında bu dünyadaki esas vazifemizin, bu dünyayı hikmetle imar edip mensubu bulunduğumuz
milli ve manevi değerlerimizi tüm dünyada hakkıyla temsil etmek olduğunu da
unutmamalıyız. Zira bu değerlerimizi göz
önünde tutarak konulara yaklaştığımızda
ürettiğimiz projeler, kısa vadeli menfaatler için yüzyıllardır oluşa gelen ekolojik
dengeler ile doğal formasyonları ve doğal
hayatı tahrip etmeyecektir.
Evet, dergimizin bu sayısında da çevre
konusunu “Sürdürülebilir Bir Dünya için
Temiz Çevre” başlığı ile işledik. İnsanoğlunun ve özellikle de batı medeniyetinin
son yüzyıla kadar üretirken ve gelişirken
hırsla ve tamahkarlıkla dünyanın kaynaklarını kullanması, dünyada yaşamın
sürdürülebilirliğini tehlikeye atmıştır.
Özellikle sanayileşme, şehirleşme ve
enerji üretimi alanlarındaki gelişmeler
dünyamızı tahrip eder bir hal almaya başlamıştı. Bu gidişin sürdürülebilir olmadığı
hissedilmeye başlanınca 1960’ların sonlarından itibaren bu gidişe karşı özellikle
batıda öğrenci hareketleri ile bir direnç
oluşmaya başladı. Çevrenin korunması
için artık bir şeyler yapılması gerektiği ile
ilgili oluşan yaklaşımın ilk olarak 1972
yılında Birleşmiş Milletler tarafından
Stockholm’de gerçekleştirilen bir konferansta ele alındığını görüyoruz. Bu konferansta üye ülkeler ekolojik denge, sağlık
ve doğanın korunması ile ilgili hassasiyetlerini ifade ederek doğanın korunmasına yönelik önlem paketlerini sunmuşlardır. Bundan sonra da çevre duyarlılığı,
zaman içerisinde bir şekilde gelişmesini
sağlamış ve tabiri caizse yükünü tutmuş
olan ve Sanayileşme döneminden artık
Bilişim ve Teknoloji dönemine evirilen
gelişmiş ülkelerden başlayarak dünya
kamuoyunda gündemin ön sıralarına çıkmaya başlamıştır.
Bize bakan yönü itibariyle biz dünyamızın ve tüm kaynaklarının aslında bize
emanet olduğu, onları tüketmek değil
kullanırken geliştirip gelecek nesillere
daha güçlü ve sağlıklı bir şekilde aktarmak olduğu bilinciyle her şeye rağmen
bir gelişme ve ilerlemenin peşinde olmalıyız. Gelişirken ve güncel teknolojiyi sanayiden enerjiye her alanda kullanırken,
çevrenin korunması için de yine güncel
teknolojinin gereklerini kullanmalıyız.
Sanayi, enerji, kalkınma önemli ama bir
yere kadar. “Son ırmak kuruduğunda, son
ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde;
beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak” diyen Kızılderili bilgenin uyarısını unutmamalıyız.
Çevresiyle, havasıyla, suyuyla kısacası
tüm doğasıyla daha temiz ve huzur veren
bir dünyada yaşamak ve bunun gerçekleşmesi için de emek verip katkı sağlayanlardan olmak duasıyla,
-5-
MART - NİSAN 2016
MMG ÇEVRE KOMİSYONUNDAN
KURBAĞALIDERE ISLAH İNŞAATI ZİYARETİ
M
imar ve Mühendisler Grubu Çevre Komisyonu Kurbağalıdere Islah
İnşaatı’nı ziyaret ederek proje hakkında bilgi aldı. Civarda oturan vatandaşları
kirliliğiyle rahatsız eden ve Kadıköy-MaltepeÜmraniye’deki derelerin aktığı 67 kilometre
uzunluğundaki geniş bir havzayı kapsayan
Kurbağalıdere’nin ıslahı için gerçekleştirilen
projeyi ve çalışmaları yerinde inceleyen Çevre
Mühendisi Betül MAÇ, Nevran Sultan ŞİŞLİ,
İrfan MERİÇ ve komisyon üyeleri, proje yöneticilerinden proje kapsamında uygulanan bölge ve TBM imalatları hakkında teknik bilgiler
aldılar. Sudaki oksijen miktarının azalması
nedeniyle köpüren derenin, İstanbul’daki
metro inşaatlarının yapımında da kullanılan
TBM (Tünel Sondaj Makinası) ile, atık su ve
yağmur sularının kolektör hattına alınarak
yeraltından akışı amaçlanıyor. Proje ile ilgili bilgi veren Özka İnşaat firmasının İnşaat
Mühendisi Burcu Ündül’ün açıklamalarına
göre; mevcut yol kotunun yaklaşık 10 m altından TBM tünel açma makinası ile imalatı
hedeflenen Ø 3000 mm çelik borular ile atık
su kollektör hatlarının imalatlarına başlandığının bilgisi alınırken, projenin toplamda
1.560 metre hat uzunluğunun olduğu ve 5
adet şafttan oluştuğu bildirildi. 1.560 metrelik
hattın 1.400 metresinin bitirildiği kaydedilirken, Kalan 160 metrelik kısımda tünel açma
ve boru itme imalatlarının devam edildiği ve
5 adet şaftın imalatının tamamlandığı verilen
bilgiler arasında. Şaft 01 ile Şaft 02 arasındaki
epoksi kaplama imalatlarının ise tamamlanmak üzere olduğu söylendi. Kurbağalıdere Islah Çalışması’ndaki güzergah aşamaları hakkında aşağıdaki bilgiler aktarıldı:
binde Hasanpaşa Katlı Otopark Projesi
başlamıştır. İki projenin de sağlıklı
bir şekilde devam etmesi, kesişen
kısımların ortak bir iş programı ile
çözümlenmesine ilişkin çalışmalar
devam etmektedir.
TBM tünel açma ve boru itme imalatları tamamlanmıştır.
İETT GARAJI-FAHRETTİN KERİM
D100 KÖPRÜSÜ –
MANDIRA KÖPRÜSÜ ARASI
Bu alanda eskiden varolan Salı Pazarı Ekim
2015 itibari ile alandan kaldırılmış olup, aka-
-6-
MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ
GÖKAY KÖPRÜSÜ ARASI
Bu alanda dere güzergahının imar
planlarına işlenmesi sorunu, yaklaşık
olarak 3 sene kadar devam etmiş olup,
alandaki sorun yeni çözümlenmiştir.
Deredeki atık suyun TBM ile yapılmasına devam edilen atık su tüneline
alınmasına müteakip uygulama projesine göre çalışmalara başlanabilecektir.
310 metrelik bu aralıkta 160 metre
FAHRETTİN KERİM GÖKAY
KÖPRÜSÜ-TAŞKÖPRÜ DERE
GEÇİŞ KÖPRÜSÜ ARASI
Bu alandan yapımı tamamlanmamış olan 260 metrelik dere imalatı
bulunmaktadır. Deredeki atık suyun
TBM ile yapılmasına devam edilen
atık su tüneline alınmasına müteakip uygulama projesine göre çalışmalara başlanabilecektir. Bu kısımda yer alan Taşköprü Caddesi Dere
Geçiş Köprüsü’ne ilişkin çalışmalara
başlanmıştır, trafik sirkülasyonu
sağlanmış olup, 1. etap ön germeli
BİZDEN HABERLER
kiriş yerleştirme imalatları yüzde
90 oranında tamamlanmıştır. Ancak, Taşköprü imalatlarında henüz
tamamlanamayan 34.5kV elektrik
hattı deplaseleri nedeniyle 1.etap
çaplı çelik içmesuyu hattı, 6” çelik
doğalgaz hattı, elektrik, telekom
ve fiber hatlar bulunmaktadır.
• Taşköprü: Tamamlanamayan
34.5kV elektrik deplasesi nedeniyle köprü imalatlarına devam
edilememektedir.
• Fahrettin Kerim Gökay Köprüsü:
Köprü yanından geçmekte olan
Ø110 mm çaplı polietilen doğalgaz hattı, elektrik, telekom menhol ve toplama hatları ile fiber
hatlar bulunmaktadır.
İşin süresine katkısından ve teknik
olarak profesyonellik gerektiğinden;
deplaselerin, ilgili kurumlarca yapılması Müdürlüğümüz tarafından talep
edilmektedir.
köprü döşeme imalatı tamamlanamamıştır. Dolayısıyla, 2.etap imalatlara geçilememektedir.
KARŞILAŞILAN SORUNLAR:
1. Kamulaştırma
Taşköprü Dere Geçiş Köprüsü-Şefikbey Köprüsü arası Salı Pazarı mevkiinde yapılması planlanan imalatların
projeleri hazır olup; derenin güzergahında yer alan gerekli kamulaştırmanın mahkeme süreci tamamlanmış,
mülkiyetin İBB’ye geçmesi beklenmektedir. Bunun dışında kamulaştırmanın olmadığı kısımlarda ise dere
imalatına ilişkin fore kazık çalışmaları devam etmektedir.
2. Deplaseler:
• Şefikbey Köprüsü: Köprü üzerinden geçmekte olan Ø500 mm
Yetkililer proje ile ilgili verdiği bilgilerde; “Projede şehir elektrik ve iletişim
hatlarına denk gelen ya da çakışan
yerlerde hatların zarar görmemesi
için gerçekleştirilen çalışmalar uygun
hale getirilene kadar bekletilmektedir. Bu sebeple çalışmaların yavaş
ilerlediği yerler olabiliyor. Ayrıca dere
içindeki çalışmalarda dere içi bölmelendirilerek çalışma yapılabiliyor.
Yağışın çok olduğu zamanlarda ise
işçilerin can güvenliği sebebiyle çalışmalara devam edilemiyor. Bu etkenler nedeniyle şaft 01 ve 02 arasında
duyulan koku ve kirliliğin giderilmesi
beklenenden uzun sürmektedir. Ayrıca İstanbul Büyükşehir Belediyesi
Altyapı Koordinasyon Müdür Yardımcısı Necmettin Acar ise; “Derede bu
derece kirliliğin görülmesinin önemli
etken iki sebebi bulunmaktadır. Dere
yolu, denize alt kottan birleştiği için
derenin akımı yavaşlamakta ve de
denizden dereye doğru içeri akım da
olmaktadır. Yıllarca dereye atıksu
yağmursuyu karışarak boşaltılması
kirlilik oluşturmuştur. Zamanla artan
nüfus ile derenin debisine ve kesitine
göre kirlilik yükü oldukça artmıştır.
İBB ve İSKİ ile beraber yürütülen bu
çalışmada derenin kesiti 500 yılda bir
gelecek en büyük yağışa göre büyütülmüştür. Atıksu ve yağmur suyu
kanal kesitleri ve mansap boyutları
bu nüfus artışı ve felaketler düşünülerek artırılmıştır. Şehrin yapısına
göre 500 yılda bir olacak sel göz önüne
alınabilmiştir” diye konuştu.
-7-
MART - NİSAN 2016
MMG İSTANBUL
KALKINMA AJANSINA
ZİYARETTE BULUNDU
ICCI 2016, ENERJİ VE
ÇEVRE SEKTÖRÜNÜ BİR
ARAYA GETİRDİ
M
imar ve Mühendisler Grubu’nun
da destekçileri arasında bulunduğu, enerji sektörünün en önemli buluşma noktası ICCI 2016 -22. Uluslararası
Enerji ve Çevre Fuarı ve Konferansı, 2729 Nisan tarihleri arasında İstanbul Fuar
Merkezi’nde gerçekleştirildi. Düzenlenen
konferansa Türkiye’nin yanı sıra toplam
21 ülkeden 277 firmanın katıldığını ve
bu yıl ilk kez Belçika, Hırvatistan, Finlandiya, Macaristan ve İsviçre’nin de yer
aldığını söyleyen Hannover Fairs Turkey
Fuarcılık Genel Müdürü Alexander Kühnel, ICCI’ın; Avrasya’da fuar, konferans
ve B2B etkinliklerinin bir arada olduğu
tek enerji etkinliği olduğunu ve ilk yılından bu yana Türkiye’de enerji sektörünün gelişimine katkı sağladığını iletti.
Katılımcı firmalar; yenilenebilir enerji,
kojenerasyon, elektrik üretimi ve ticareti, elektrik iletim sistemleri, enerji tesislerinde bakım, onarım ve servis hizmetleri, çevre teknolojileri, enerji verimliliği,
lojistik ve IT teknolojileri ürün gruplarına yönelik yenilikçi çözümlerini sergiledi. Ayrıca, güneş enerjisi özel bölümü de
bu yıl ilk kez sektör temsilcilerini yatırımcılarla bir araya getirmiş oldu. Fuarla
eş zamanlı gerçekleşen konferanslarda,
200’den fazla yabancı konuşmacı ve 35
oturumda 15 bine yakın ziyaretçinin katılımıyla enerji politikaları, enerji mevzuatları ve stratejileri, enerji verimliliği,
tüm enerji teknolojileri, ürün ve hizmetleri gibi çeşitli konular masaya yatırıldı.
Bu yıl öne çıkan konular ise Türkiye, Avrupa ve Afrika enerji ticareti, ulusal ve
uluslararası pazarlar oldu.
M
imar ve Mühendisler Grubu
(MMG), 20 Nisan 2016 tarihinde
İstanbul Kalkınma Ajansı Genel Sekreteri Doç. Dr. Abdülmecit Karataş’ı
makamında ziyaret etti. Ziyarete MMG
Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Kürşat Çapar, Kurucu Üyelerden Hasan Süreyya Sezgin ve MMG Genel Sekreteri
Murat Alpay katıldı. MMG Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Kürşat Çapar,
MMG’nin vizyonu ve misyonu, çıkardığı
dergiler, yaptığı etkinlikler, üniversiteler ile ortaklaşa gerçekleştirilen paneller, sempozyumlar, kahvaltılı toplantı
ve teknik geziler hakkında bilgi verdi.
MMG tarafından yapılması planlanan
Ar-Ge, İnovasyon ve Yeni Teknolojiler
Zirvesi çalışmaları hakkında bilgi veren Çapar, İstanbul Kalkınma Ajansı’nı
da katkı vermeye davet etti. Genel
Sekreter Doç. Dr. Abdülmecit Karataş
ziyaretten duyduğu memnuniyeti dile
getirerek MMG’nin çalışmalarını takdir
ettiğini ve ortak faaliyetlerde bulunabileceklerini dile getirdi.
MMG, ICCI 2016’DA ENERJİ
MADENLERİ VE ÇEVRESEL
ETKİLERİNİ MASAYA YATIRDI
M
imar ve Mühendisler Grubu’nun ICCI 2016 – 22. Uluslararası
Enerji ve Çevre Fuarı ve Konferansı kapsamında düzenlediği
“Enerji Madenleri ve Çevresel Etkileri” konulu özel oturum 29 Nisan
2016 Cuma günü yoğun bir katılımla gerçekleştirildi. Mimar ve Mühendisler Grubu Genel Başkanı Murat Özdemir’in moderatörlüğünü
yaptığı panele, Hacettepe Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Seyfi
Kulaksız, MMG Genel Başkan Yardımcısı İstanbul Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Ahmet Erdal Osmanlıoğlu, SRK Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı C. Bora Arpacıoğlu ve İstanbul Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Şafak Gökhan Özkan konuşmacı olarak katıldı.
-8-
MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ
BİZDEN HABERLER
-9-
MART - NİSAN 2016
MMG 20. YIL KÜLTÜR VE SANAT GECESİ KAPSAMINDA
SADETTİN KAYNAK ANILDI
S
on yüzyılın tanınmış en ünlü bestekarı Hafız Sadettin Kaynak, ölümünün
55’inci yılında Mimar ve Mühendisler Grubu
(MMG) tarafından düzenlenen, Emsaş İnşaat ve Vira Yapı’nın sponsorluğunu üstlendiği 20’nci yıl Kültür ve Sanat gecesinde T.C.
Cumhurbaşkanlığı Devlet Sanatçısı Recep
Alper Cevirel’in solistliğinde konserle anıldı.
Üsküdar Bağlarbaşı Kültür Merkezi’nde dü-
zenlenen konserde, ünlü bestekarın birbirinden nadide 3 bin eseri arasından seçilen
sanat müziği eserleri müzikseverler tarafından büyük ilgi gördü. Salonu dolduran
müzik severler, dinledikleri esenlere eşlik
etti. Konserde MMG Genel Başkanı Murat
Özdemir MMG’nin faaliyetleri hakkında bilgi verdi. Konser için destek olan firmalara
plaket yerine isimlerine dikilmiş fidan ser-
tifikası armağan edildi. Koro Şefi T.C. Cumhurbaşkanlığı Devlet Sanatçısı Recep Alper
Cevirel ise Sadettin Kaynak’ı andıkları güzel
bir gecede katılımın yüksek olmasının kendilerini mutlu ettiğini dile getirdi. Konsere
Merkez Valisi Hüseyin Avni Mutlu, Şehir
Hatları Genel Müdürü Yakup Güler, Gazeteci Yazar Sami Özey, Sadettin Kaynak’ın oğlu
ve torunları ile MMG üyeleri katıldı.
GÜNCE 2016 ÖĞRENCİLERİN YOĞUN KATILIMIYLA GERÇEKLEŞTİ
İ
stanbul Üniversitesi lisans ve lisansüstü
düzeyinde eğitim gören Çevre Mühendisliği öğrencilerinin; eğitim ve araştırma ile
ilgili bilgi paylaşımını artırmalarını ve ortak
çalışma alanlarının oluşmasını hedefleyen
ve MMG’nin de destek verdiği Güncel Konularıyla Çevre - GÜNCE 2016 etkinliği, 10
Mayıs 2016 tarihinde İstanbul Üniversitesi
Mühendislik Fakültesi Prof. Dr. Ali Rıza Berkem Konferans Salonu ve fuaye alanında,
gerçekleştirildi. Davet edilen konuşmacıların, bilimsel ve teknolojik yenilikleri tanımlayıcı sunumlar ve öğrencilere mezuniyet
sonrasında yön verecek açıklamalarda bulunduğu GÜNCE 2016’da Ekoenerji, Küresel
Ekolojik Sorunlar, Sucul Ekosistem, İnsan
ve Çevre, Ekonomi Çevre ve Enerji olmak
üzere 5 farklı sözlü sunum oturumu ve 2
adet poster oturumu yapıldı. Davetli ko-
-10-
nuşmacılar Prof. Dr. Ahmet Cemal Saydam, Deniz Bayramoğlu, Savaş Karakaş
ve Burak Köktürk, GÜNCE 2016 amacına ve hedeflerine uygun sunumlarında,
öğrencilerle fikir paylaşımında bulundu.
MMG ile birlikte birçok kurum ve kuruluş
GÜNCE 2016’ya bilimsel ve teknolojik
yönden destek ve güç verirken, Sakarya
Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü
MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ
öğretim üyeleri ve öğrencileri de işbirliği
kapsamında projeler için çalışma yürüttü. Program sonrasında Günce Komitesi
adına İ.Ü. Çevre Kulübü Başkanı Adem
Piştofoğlu, MMG adına Çevre Komisyonu Başkanı Betül Maç’a teşekkür belgesi
verdi. Ayrıca MMG adına Prof. Dr. Nüket
Sivri, GÜNCE Komitesi ve emeği geçen
herkese fidan hediye edildi.
BİZDEN HABERLER
TÜRKİYE’NİN BÜYÜMESİ
NÜKLEERDEN OLACAK
MMG ÇEVRE
KOMİSYONU
ÇEVRE
MÜHENDİSLİĞİ
ÖĞRENCİLERİ İLE
BİR ARAYA GELDİ
M
imar ve Mühendisler
Grubu Çevre Komisyonu İstanbul Üniversitesi,
Bahçeşehir Üniversitesi ve
Marmara
Üniversitesi’nde
okuyan öğrenci üyeleri ile
MMG Genel Merkezi’nde bir
toplantı gerçekleştirdi. MMG
Çevre Komisyonu Başkanı Betül Maç ve Çevre Mühendisi Sevilay Kaya, Çevre
Mühendisliği öğrencileriyle
mesleki bilgi ve tecrübe paylaşımında bulunurken, çevre
mühendisliğinin herkes tarafından bilinmeyen ve farklı
yönlerini konuştular. Betül
Maç ve Sevilay Kaya, çevre
mühendisliğinin
mühendislik alanları içerisinde ne
derece önemli bir yere sahip
olduğu konusunda bilgi verdi.
M
imar ve Mühendisler Grubu olarak
katıldığımız zirvede Enerji Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Necati Yamaç,
standımızı ziyaret edip MMG’nin çalışmaları hakkında bilgi aldı.
Türk şirketlerini uluslararası nükleer
sektörünün temsilcileriyle buluşturan
3. Nükleer Santraller Zirvesi; İngiltere,
Kanada, Fransa, Çek Cumhuriyeti ve
Bulgaristan ile imzalanan nükleer anlaşmalara ev sahipliği yaptı. Türkiye’de
giderek artan nükleer enerji yatırımlarına yön veren 3. Nükleer Santraller Zirvesi, 8 Mart 2016’da WOW Convention
Center’da gerçekleştirildi. Türkiye’deki
15 milyar Dolarlık nükleer endüstrisi
başta olmak üzere Ortadoğu ve Afrika’daki projelerde de yerli üreticilerin
pay alabilmeleri için Nükleer Sanayi
Derneği, İngiltere, Kanada, Fransa, Çek
Cumhuriyeti ve Bulgaristan’daki nükleer sanayi dernekleri ile teknoloji, bilgi ve
öğrenci değişimini de kapsayan anlaşmalar imzaladı. Türk şirketleri nükleer
endüstrisine girerse ekonomide büyüme beklentilerin çok üstüne çıkacak.
ALPASLAN HAMDİ
KUZUCUOĞLU’NDAN
KURUMSAL ACİL
DURUM PLANLANMASI
SEMİNERİ
G20’DE BİR ADIM
ÖNE ÇIKACAĞIZ
Zirve sırasında gerçekleşen imza töreninde konuşan Nükleer Sanayi Derneği
Genel Sekreteri Koray Tuncer şunları
söyledi: “Nükleer santral projeleri için
mal ve hizmet tedariği sağlayan ülkeler hem sanayide hem de uluslararası
alanda söz sahibi oluyor. Türk şirketleri
için yeni olan bu sektöre girebilmenin
ilk adımının bilgi ve teknoloji transferi
olduğundan yola çıkarak beş ayrı ülkeyle son derece önemli anlaşmalara
imza attık. Nükleer enerji santrallerine
ülke sanayimizin ürün ve hizmet sağlaması Türk sanayini her şeyden önce
teknolojik anlamda güçlendirecek ve
ihracatın uzun dönemli artmasına katkı sağlayarak ekonomiyi büyütecek. Bu
da Türkiye’nin G20 ülkeleri arasındaki
yerini hızla yukarıya taşıması demek.
İngiltere, Kanada, Fransa, Çek Cumhuriyeti ve Bulgaristan ile yaptığımız
anlaşmaların benzerlerini çok yakında
Amerika ve Romanya ile de yapmayı
planlıyoruz.”
D
r. Alpaslan Hamdi Kuzucuoğlu, 20
Nisan 2016 Çarşamba günü saat
19.00’da düzenlenen “Bizbize Konuşmalar” programına katılarak Kurumsal Acil Durum Planlanması konulu
bir seminer verdi.
-11-
MART - NİSAN 2016
İSTANBUL İL MÜFTÜSÜ PROF.
DR. RAHMİ YARAN’A ZİYARET
İTÜ REKTÖRÜ
PROF. DR. MEHMET
KARACA’YA ZİYARET
M
imar ve Mühendisler
Grubu (MMG) olarak
İstanbul Teknik Üniversitesi
(İTÜ) Rektörü Prof. Dr. Mehmet
Karaca’yı Ar-Ge, İnovasyon ve
Yeni Teknolojiler Zirvesi çalışmaları kapsamında 6 Nisan’da
makamında ziyaret ettik. Gerçekleştirilen ziyarete MMG
Yönetim Kurulu Üyesi Serkan
Cantürk, MMG Genel Sekreteri Murat Alpay katıldı. Zirveyi
çok faydalı bulduğunu belirten
Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca
ziyaretten duyduğu memnuniyeti dile getirerek söz konusu
programın içinde yer almaktan
memnun olacaklarını ve katkı
için gereğini yapacaklarını ifade etti. Ziyaret sonrasında İTÜ
ve İTÜ ARI Teknokent tarafından 2011 yılında kurulan İTÜ
Çekirdek hakkında bilgi alındı.
İTÜ Çekirdek hakkında bilgiler
veren yetkili, başvurmuş ve kabul edilmiş girişimci grupların
projelerini burada geliştirdiklerini, girişimcilerin bu fiziki
alanda iş planlarını yazarak
araştırmalarını yaptığını ve
eğitim/danışmanlık hizmetlerini aldıklarını ifade etti.
M
imar ve Mühendisler
Grubu (MMG) Yönetim
Kurulu Üyesi Yüksek Mimar
Ali Reyhan Esen, Denetleme
Kurulu Üyesi Mimar Mehmet
Osmanlıoğlu ve Genel Sekreter Murat Alpay, İstanbul
İl Müftüsü Prof. Dr. Rahmi
Yaran’ı makamında ziyaret
etti. Ziyarette MMG’nin faaliyetleri, çalışmaları, görüşleri
hususunda Prof. Dr. Rahmi
Yaran ile bilgiler paylaşıldı.
Teknik yapılanmamız perspektifinde manevi ve kültürel değerlerimiz çerçevesinde
görüşlerimiz dile getirildi.
Geçekleştirilen ziyarette vakıf
eserlerinin tamirat, tadilat ve
restorasyonlarında yapılan
hatalı uygulamalar sebebiy-
YTÜ REKTÖRÜ PROF. DR.
İSMAİL YÜKSEK’E ZİYARET
M
imar ve Mühendisler Grubu
(MMG) olarak Ekim 2016 tarihinde gerçekleştirmeyi planladığımız Ar-Ge,
İnovasyon ve Yeni Teknolojiler Zirvesi’nin
çalışmalarına başlandı. Bu kapsam da 4
Nisan’da Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ)
Rektörü Prof. Dr. İsmail Yüksek’e ziyaret gerçekleştirildi. MMG Genel Başkanı
Murat Özdemir zirve hakkında bilgi vererek Yıldız Teknik Üniversitesi’ni de zirvede yer almaya davet etti. Söz konusu
zirveyi çok olumlu bulduğunu belirten
-12-
Rektör Prof. Dr. İsmail Yüksek; yazılım,
bilişim ve iletişim teknolojileri, telekomünikasyon, elektronik, ilaç, makine ve
teçhizat imalatı, kimya, havacılık, enerji,
savunma sanayi, ,inşaat, gıda gibi birçok
sektörde Ar-Ge çalışmalarını yürüten
250 Ar-Ge firması, 56 kuluçka firma ve
5 binden fazla kalifiye Ar-Ge ve yazılım
personeline ev sahipliği yapmakta olan
Yıldız Teknopark’ın zirveye katkı sağlayabileceğini ve MMG ile her türlü işbirliğine hazır olduklarını belirtti.
MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ
le, Müftülük tarafından bir
komisyon kurulmasının faydaları dile getirildi. Böyle bir
komisyon kurulabilecek ise
MMG olarak katkı sağlanabileceği, bu manada yetkili,
bilgili MMG üyeleri ile görev
alınabileceği ve destek olunabileceği ifade edildi. Benzer
olarak milli servetimiz olan
tarihi eser binalarımız ve özellikle camilerimizde yapılan
tadilat uygulamalarının yeterli bilgiye sahip olmayan cami
heyeti ve/veya orada görevli
arkadaşların inisiyatifine bırakılmamasının gerektiği; yine
bu hususun ilgili yine bir komisyon veya danışma kurulu
onayı ile gerçekleştirilmesinin
uygun olacağı değerlendirildi.
BİZDEN HABERLER
MMG Eskişehir İl Temsilciliği
Faaliyetlerine Başladı
2
0. Yılında en az yirmi şehirde şubeleşmeyi hedefleyen Mimar ve Mühendisler Grubu, bu bağlamda çalışmalarına hızlı
bir şekilde devam ediyor. Ülkenin dört bir
yanındaki mimar ve mühendisleri destekleyebilmek; çalışmalarını ve projelerini gerçekleştireceği, fikir alışverişinde bulunacağı
bir ortamda toplayabilmek amacıyla şubeleşmeye devam eden MMG, Eskişehir Şube
Temsilciliği’ni 17 Nisan 2016 tarihinde faaliyete geçirdi. MMG Genel Başkanı Murat
Özdemir, Genel Başkan Yardımcısı Mahmut
Çelik, Yönetim Kurulu Üyesi Yasir Yılmaz ve
MMG İş Salığı ve Güvenliği Komisyonu Başkanı Sunullah Doğmuş un da katıldığı açılış
toplantısında Eskişehir İl Temsilcisi Nevzat
Bursalı’ya rozet takılarak başarı dileklerinde
bulunuldu.
“MMG’nin şubeleşme ve
teşkilatlanma çalışmaları
devam edecek”
MMG Genel Başkanı Murat Özdemir açılış sonrası bu güne kadar İstanbul, Anka-
ra, İzmir, Bursa, Sakarya, Kayseri, Konya,
Samsun, Diyarbakır ve Batman olmak
üzere 10 ilde teşkilatlanma çalışmalarını
gerçekleştirdiklerini belirtirken, bu yıl içerisinde Eskişehir, Kütahya, Manisa, Aydın,
Denizli, Adıyaman ve Urfa gibi şehirlerde
faaliyete geçen temsilciliklerle birlikte
bu sayının daha da artacağını ve ülkeye
katma değer sağlamak amacıyla MMG
olarak çalışmalarına Türkiye genelinde
planlanan birçok ilde devam edileceğini
vurguladı.
Mimar ve Mühendisler Grubu
Kütahya İl Temsilciliği açıldı
M
imar
ve
Mühendisler
Grubu,
Türkiye’nin birçok şehrinde şubeleşme
MMG Genel Başkanı Murat Özdemir bu
yıl içerisinde Eskişehir, Kütahya, Manisa,
Aydın, Denizli, Adıyaman ve Urfa temsilciliklerinin açılmasıyla birlikte MMG’nin
17 ilde çalışmalarını sürdürdüğünü
belirtirken “Sırada hazır olan Erzurum,
Mardin, Elazığ, Afyon, Sivas, Bingöl, Bitlis
ve Trabzon temsilciliklerimiz bulunmaktadır. Bu sene sonuna kadar en az 25,
dönemimiz sonuna kadar da 30 ilde teşkilatlanmış olmayı hedefliyor ve hedefimize doğru planlı bir şekilde yürüyoruz.”
diye konuştu.
çalışmalarına devam ediyor. Bu kapsamda
çalışmalarına devam eden Mimar ve Mühendisler Grubu, Genel Başkanı Murat Özdemir, Genel Başkan Yardımcısı Mahmut
Çelik, Yönetim Kurulu Üyesi Yasir Yılmaz ve
MMG İş Salığı ve Güvenliği Komisyonu Başkanı Sunullah Doğmuş’un da katıldığı açılış
programıyla Kütahya İl Temsilciliğini 17 Nisan 2016 tarihinde faaliyete geçirdi. Ayrıca
MMG Kütahya Temsilcisi Ahmet Eşsiz’e rozet takılarak çalışmalarında başarılar dilendi.
-13-
MART - NİSAN 2016
MÜNİB KARAKILIÇ
KONUĞUMUZ OLDU
M
imar ve Mühendisler Grubu (MMG)
Ankara Şubesi tarafından ayda bir
kez düzenlenen Ankara Sohbetleri’nin
mart ayı konuğu Yenilenebilir Enerji Genel Müdürü Münib Karakılıç oldu. Karakılıç, katılımcılara “Türkiye’de Yenilenebilir Enerji ve Enerji Verimliliği” konulu
bir sunum yaptı. Karakılıç sunumunda
şunlara dikkat çekti: “Yenilenebilir Enerji;
yeryüzünde ve doğada çoğunlukla hiçbir
üretim sürecine ihtiyaç duymadan temin
edilebilen, fosil kaynaklı olmayan, sürekli
yenilenebilen ve doğada her an hazır bulunan hidrolik, rüzgar, güneş, jeotermal,
biyokütle, biyogaz, dalga akıntı enerjisi ve
gel-git enerjisi gibi enerji kaynaklarını ifade eder. Türkiye’nin enerji potansiyeli; 160
bin GWh/yıl hidroelektrik, 4 bin 500 MW
biyogaz (1,5-2 MTEP (milyon ton eşdeğer
petrol)), 20 bin MW biyokütle (8,6 MTEP),
48 bin MW rüzgar kapasitesi, bin 520
kWh/m²-yıl güneş radyasyonu ve 2 bin
MWe jeotermal kapasitesidir. Türkiye’nin
enerji konusunda 2023 hedefleri; 20 bin
MW rüzgar, 5 bin MW güneş, bin MWe
biyokütle ve 34 bin MW hidroelektirik
şeklinde belirlenmiştir. 2023 hedeflerinde Türkiye’nin enerjisinin yüzde 30’unun
yenilenebilir enerjiden karşılanması hedeflenmektedir. Şu an Türkiye’nin yenilenebilir enerjideki toplam kurulu gücü
31 bin 500 MW’dir. Termik santrallerdeki
toplam kurulu güç ise 41 bin 500 MW’dir.
Rüzgar enerji santrallerinde 2005 yılındaki kurulu güç 20,1 MW iken 2015 yılındaki toplam kurulu güç 4503,2 MW’ye
ulaşmıştır. Türkiye’nin 2023 hedeflerindeki rüzgar enerji santrallerinin toplam
kurulu gücü 20 bin MW’dir. Bu sonuca
göre Türkiye şu an itibariyle rüzgar enerji
santrallerindeki 2023 hedeflerinin yüzde
22’sini gerçekleştirebilmiştir.”
-14-
MEHMET AKİF VE MEDENİYET
ANLAYIŞI KONUŞULDU
M
imar ve Mühendisler Grubu (MMG)
Ankara Şube tarafından ayda bir kere
düzenlenen Ankara Sohbetleri’nin mart ayı
konuğu Araştırmacı Yazar Fatih Bayhan
oldu. Yoğun bir ilginin olduğu programda
Bayhan, Milli Şairimiz Mehmet Akif ve
Medeniyet Anlayışını anlattı. “Tarihimizde
ve hayatımızda önemli bir yer alan Mehmet Akif gibi bir insanın hayat hikayesini
ve onu oluşturan şartları bilmezsek onu
eksik biliriz” diyerek konuşmasına başlayan Araştırmacı Yazar Fatih Bayhan, “Üç
yıllık ilkokulu bitiren Akif, 1882 Yılında
Fatih merkez Rüştiyesine (ortaokul) başladı.
Bu sırada babasından Arapça öğrenmeye
devam ediyordu. Ayrıca Fatih Camiinde
Farsça ders vererek, Gülistan ve Mesnevi
okutan Es’ad Dedeyi de takip etmekteydi.
Türkçe ve Farsça derslerinde, akranlarından çok ileri olan Akif’in lisan hususunda
bilhassa kabiliyetli olduğu görülüyordu.
Akif okulda öğrendikleriyle yetinmeyerek,
dışarıda kendi kendini yetiştirerek tahsilini
tamamlamaya, bilgisini genişletmeye ça-
lıştı. Memuriyet hayatına başladıktan sonra
öğretmenlik yaparak ve şiir yazarak edebiyat sahasındaki çalışmalarına devam etti.
Fakat onun neşriyat alemine girişi daha
fazla 1908’de İkinci Meşrutiyet’in ilanıyla
başlar. Bu tarihten itibaren şiirleri Sırât-ı
Müstakîm’de yayınlanır. Akif’in yazarlığa
ve şiire eğilimi vardır. Hafızdır, İslam ve fen
ilimlerini öğrenmiştir, bundan da önemlisi
o ilimleri şiire dökecek zekaya ve edebiyata
sahip olmasıdır. 1903-1908 yılları arasında 7 bölümden oluşan safahatı yazmıştır.
Safha safha yazdığı için Safahat ismini alır.
Safahat 1937’ye kadar hem kendi hem de
Osmanlı’nın hayatındaki safhaları şiirlerine
nakşettiği eseridir. 1920’de Burdur milletvekili olarak Birinci Büyük Millet Meclisi’ne
seçildi. 17 Şubat 1921 günü İstiklâl Marşı’nı
yazdı. Meclis 12 Mart’ta bu marşı kabul etti.
27 Aralık 1936’da İstanbul’da vefat etti.
Edirnekapı mezarlığında, en iyi dostlarından Baban Zâde Ahmet Nâim’in yanına
defnedildi” sözleriyle katılımcılara önemli
bilgiler aktardı.
MMG ANKARA’DA ÇÖZÜM SÜRECİ KONUŞULDU
M
imar ve Mühendisler Grubu (MMG)
Ankara Şubesi’nden bir heyet görevine yeni başlayan ve aynı zamanda MMG
Ankara üyesi de olan Ak Parti İnsan Haklarından Sorumlu Başkan Yardımcısı İnşaat Mühendisi Abdurrahman Kurt’a hayırlı
olsun ziyaretinde bulundu. Toplantıda Ak
Parti Ekonomiden Sorumlu Başkan Yardımcısı Mücahit Fındıklı da bulundu.
MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ
BİZDEN HABERLER
-15-
MART - NİSAN 2016
ENERJİNİN İPEKYOLU PROJESİ: TANAP
T
ANAP gibi mega projelerin yatırım kararı alınması süreçlerinin oldukça uzun
olduğunu ile getiren Ömer Korkmaz,
TANAP’tan önce Nabucco Projesi gerçekleştirilmeye çalışıldığını ancak projenin daha sonra ortaklarca beklemeye alındığını ifade etti.
Trans Anadolu Doğalgaz Hattı Taşıma Projesi
(TANAP) İnşaat Grup Müdür Yardımcısı İnşaat
Yüksek Mühendisi Ömer Korkmaz; “Dünya doğalgaz rezervinin yüzde 60’ı komşu ülkelerde
bulunmaktadır. Bu coğrafi konum Türkiye’nin
önüne 2 önemli fırsat sunmaktadır. Birincisi
ticari bir hub olması, ikincisi de transit hattın geçiş güzergâhında yer alması. TANAP,
yüzyılın enerji projesi olarak adlandırılır. Bir
anlamda Enerjinin İpekyolu Projesi’dir. Güney
Kafkasya Boru Hattı (SCP) ve TAP projesi ile
beraber GÜNEYGAZ koridorunun temelini
oluşturmaktadır. Türkiye ve Azerbaycan arasında iki ülke-tek millet ruhunun güçlenmesini sağlayacaktır” dedi.
Mimar ve Mühendisler Grubu (MMG) Ankara Şubesi
tarafından her hafta düzenlenen Cumartesi
Buluşmalarının konuğu Trans Anadolu
Doğalgaz Hattı Taşıma Projesi (TANAP) İnşaat
Grup Müdür Yardımcısı İnşaat Yüksek Mühendisi
Ömer Korkmaz oldu. Korkmaz katılımcılara
TANAP projesi hakkında genel bilgiler verdi.
PROJENİN GELİŞİM SÜRECİ
Azerbaycan ile Türkiye arasında söz konusu
projenin geliştirilmesine ilişkin mutabakat
zaptının 16 Aralık 2011’de imzalandığını ve
akabinde mühendislik çalışmalarının başlatıldığını hatırlatan Ömer Korkmaz, “Hükümetler Arası Anlaşma ve Ev Sahibi Hükümet Anlaşmaları 26 Haziran 2012 tarihinde
İstanbul’da imzalanmıştır. Gaz taşıma anlaşmaları 17 Aralık 2013 tarihinde Azerbaijan
Gas Supply Company Limited ile 26 Mayıs
2014 tarihinde BOTAŞ ile imzalanmıştır.
Temel mühendislik çalışmaları BECHTEL
ENKA firması ile 8 Haziran 2014 tarihinde tamamlanmıştır. Çevresel ve Sosyal Etki
Değerlendirme Raporu, 25 Temmuz 2014
tarihinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca
onaylanmıştır. Boru Hatları ile Petrol Taşıma Anonim Şirketi (BOTAŞ), Azerbaycan
Cumhuriyeti Devlet Petrol Şirketi (SOCAR)
ve BP arasındaki Trans Anadolu Doğalgaz
Boru Hattı Taşıma Projesi (TANAP) Ortaklar
Anlaşması 13 Mart 2015 tarihinde imzalanmıştır” diyerek süreç hakkında bilgiler verdi.
TANAP’IN SAĞLAYACAĞI AVANTAJLAR
TANAP projesi ile kardeş ülke Azerbaycan’ın
ekonomik kalkınmasına ve gazının Avrupa
pazarına ulaştırılmasının sağlanacağını belirten Korkmaz şunları söyledi: “AB ile siyasi
ve iktisadi ilişkiler gelişecektir. SOCAR bu sayede devasa bir projeye liderlik yapmaktadır.
Avrupa’nın Rusya’ya olan bağlılığı azalacaktır.
Bu proje ile ülkemizin arz güvenliğine ciddi
-16-
MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ
katkı sağlanacaktır. Yine bu proje ile
arz çeşitliliğine katkı sağlanacaktır.
Türkiye’nin gaz üretim sahalarındaki
pozisyonunun güçlenmesi ve vergi
gelirleri ile ekonomimize katkı sağlanacaktır. BOTAŞ bu projede taşıma
gelirlerinin yüzde 30’una sahiptir. İş
ve istihdam sayesinde genel ekonomiye katkı sağlayacaktır. Uluslararası standartlarda çevre, sosyal etki,
işçi sağlığı ve iş güvenliği uygulamaları ile ülkemizin gelişimine katkı
sağlayacaktır. TANAP Projesi kapsamında taşınacak olan gazın 6 milyar
m3’lük kısmı TANAP projesinden alınacak Türkiye de kullanılacaktır. TANAP projesi yıllık taşıma kapasitesi
31 milyar m3 olarak hesaplanmıştır.
Şuan 16milyar m3 garanti edilmiştir.
15 Milyar m3 kapasitede ise satışa
hazır halde bulunmaktadır. İlave
kompresör istasyonu imalatı ile bu
kapasite sağlanacaktır. TANAP projesi kapsamında şuanda diret sahada
6 bin kişi çalışmaktadır. Fabrikada,
üretimde ve saha dışı çalışanları da
kapsayınca toplam çalışan sayısı 7
binlere ulaşmaktadır. Projenin ilerleyen safhalarında bu 10 bin kişiye
ulaşması beklenmektedir. İlk gazın
BOTAŞ’a Eskişehir’den Türkiye ye
tesliminin Haziran 2018’de gerçekleştirilmesi planlanmaktadır. Avrupa
ya da ilk gazın Haziran 2019’da yapılması planlanmaktadır.” sözleriyle
katılımcılara önemli bilgiler aktardı.
BİZDEN HABERLER
GEÇMİŞİ AYAKTA
TUTAN KURUM:
VAKIFLAR GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ
M
imar ve Mühendisler Grubu
(MMG) Ankara Şubesi tarafından düzenlenen “Genç Mimar ve Mühendisler Buluşuyor” isimli etkinlik
serisinin 11’incisi 14 Nisan Perşembe
günü MMG Ankara Şubesinin Hamamönü’ndeki binasında gerçekleştirildi.
Programın konuğu Vakıflar Genel Müdür Yardımcısı Ali Hürata oldu. Sayın
Hürata, katılımcılara “Vakıflar Genel
Müdürlüğünün Yürüttüğü Restorasyon Çalışmaları” konulu bir sunum
yaptı. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün
Cumhuriyet tarihinde kurulan ilk kurumlardan biri olup 1924 yılında özel
bütçeli bir kurum olarak kurulduğunu söyleyen Vakıflar Genel Müdür
Yardımcısı Ali Hürata, Vakıflar Genel
Müdürlüğü’nün 25 bölgeden oluştuğunu, genel müdürlüğe ait iki üniversite
bulunmakta olup Vakıfbank’ın yüzde
58’ine sahip olduğunu belirtti. Ali Hürata Vakıflar Genel Müdürlüğü hakkında şu detayları paylaştı: “Vakıflar Genel
Müdürlüğü 600 milyon Lira bütçesi ile
en çok bütçeye sahip kurumlardan biridir. Vakıflar Genel Müdürlüğü, diğer genel müdürlükler gibi ilgili bakana bağlı
olmayıp direkt ilgili Başbakan Yardımcısına bağlı bir genel müdürlüktür. Her
15 günde bir Vakıflar Meclisi çatısı altında toplantılar gerçekleştirilmektedir.
Osmanlı Dönemi’nde yaklaşık 200 bin
vakıf bulunmaktaydı. O dönem batılı
ülkeler Osmanlı’yı “Vakıf Cenneti” olarak adlandırırdı. Günümüzde yaklaşık
52 bin vakıf bulunmaktadır. Bunlardan
yaklaşık 3 bin tanesinin malvarlığı bulunmakta, diğerlerinin ise herhangi bir
taşınmazı bulunmamaktadır.”
“GELİŞEN TÜRKİYE’DE
ELAZIĞ MODELİ”
M
imar ve Mühendisler Grubu (MMG)
Ankara Şubesi tarafından düzenlenen Cumartesi Buluşmaları’nın konuğu
Elazığ Belediye Başkanı Mücahit Yanılmaz oldu. Aynı zamanda Makine mühendisi de olan Başkan Mücahit Yanılmaz,
katılımcılara “Gelişen Türkiye’de Elazığ
Modeli” konulu bir konuşma yaptı.
“Bizim ilkemiz” ‘Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız; sevdiriniz, nefret ettirmeyiniz”
’ilkesidir” diyen Elazığ Belediye Başkanı
Mücahit Yanılmaz, “Önceki dönemlerde,
Elazığ esnafı belediye ile alışveriş yapmak
istemiyordu. Çünkü hakkını belediyeden
alamıyordu. Zabıtalar halk tarafından
şiddet görme korkusuyla sivil kıyafetlerle
görevlerini yapıyordu. Biz geldikten sonra
belediyenin esnafa olan borcunu ödedik
ve esnaflarda belediyeye karşı iş yapma
isteği geldi. Zabıtalar, daha önce saldırıya uğradıkları esnaflar tarafından saygı
görmeye başladı. Şu an bu gelişmelerin
sonucu olarak Elazığ’daki tüm kurum çalışanları belediyede çalışmak istediklerini
her fırsatta dile getiriyor. Yap-işlet-devret
modeliyle şehrimize çöpten enerji üreten
bir tesis kazandırdık. 20 sene boyunca tesisten elde edilen gelirin yüzde 35’i belediyemize aktarılırken, 20’nci yılın sonunda
tesis tamamen belediyemize devrolacak-
tır. Bazen küçük yatırımlarla halkı mutlu
etmeyi sağlayabilirsiniz. Şehrin dışına
galericiler sitesi kurarak şehir içinde trafiği rahatlattık. Üniversite öğrencilerine
toplu taşımayı ücretsiz yaptık. Alo 188
ile tüm cenaze hizmetlerini ücretsiz hale
getirdik. Yine belediyemiz tarafından kurulan “Hayır Çarşısı” ile maddi durumu
iyi olanların yaptığı bağışlar toplanarak
belediyemiz tarafından tespit edilen düşük gelirli aileler tespit edilerek bu çarşıda
harcamak üzere belirli miktarda kontör
kartları veriliyor. Bu uygulamamız “Altınkentler Proje Yarışması”nda birinci olmuştur. Türkiye’nin en büyük modern hayvan
hastanesini Elazığ’da kurduk. Hastanede;
poliklinik, yoğun bakım ünitesi, çocuk
oyun alanları vb. bulunmaktadır. Toplu
kullanım alanlarını 80 °C buharlı su ile
yıkıyoruz. 2013 yılında su fiyatlarında indirim yapan tek belediyeyiz. Yeşil alandaki
hedefimiz 1 milyon m² yeşil alan oluşturmaktır. Bu anlamda çalışmalarımız devam ediyor. İşitme engelliler futbol takımı
kurduk ve bu takım Türkiye’de şampiyon
oldu. İşitme engelliler milli takımında ise
belediyemiz tarafından kurulan takımdan
6 futbolcu görev almaktadır. Ve bu takım
da Avrupa şampiyonu olmuştur” diyerek
yaptıkları çalışmaları anlattı.
-17-
MART - NİSAN 2016
“SAVUNMA SANAYİ
ALANINDA TÜRKİYE’DE
YAPILAN ÇALIŞMALAR”
M
imar ve Mühendisler Grubu
(MMG) Ankara Şube tarafından ayda bir kez düzenlenen “Ankara
Sohbetleri”nin nisan ayı konuğu TBMM
Eski Milli Savunma Komisyon Başkanı AK Parti Düzce Milletvekili Makine
Yüksek Mühendisi Dr. Faruk Özlü Bilim
Sanayii ve Teknoloji Bakanı oldu. Savunma sanayi sektöründe mevcut düzenin
artık yetersiz kaldığını söyleyen TBMM
Milli Savunma Komisyon Başkanı AK
Parti Düzce Milletvekili Dr. Faruk Özlü,
“Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu,
Türkiye’de önemli bir misyon icra etmiştir. Zaman zaman okul görevi gören bu
kuruluş KİT statüsünde bulunmaktadır.
Bu kurumu KİT statüsünden Anonim
Şirkete dönüştürüp ticari şirket gibi yöneterek yurtdışında da faaliyetlerini sürdürmesini sağlamalıyız. Kamu kuruluşlarını anonim şirketlere dönüştürürken
unutmamalıyız ki tüm kurumlarımızı
özel sektöre teslim edersek geleceğimizi
riske etmiş oluruz. Bu ince çizgiye dikkat
etmemiz gerekmektedir. Bizdeki MKE ve
TAİ gibi kurumların yürüttüğü görevleri
birçok gelişmiş ülke özel sektöre yaptırmaktadır. ASELSAN ve TAİ, kendilerine
ayrılan bütçe anlamında dünyada ilk
100 içinde yer almaktadır. İsrail’in ise
ilk 100’de 4 tane kuruluşu bulunmaktadır. Türkiye’de kurumlar aracılığıyla özel
-18-
sektöre verilen işlerde kurum yöneticileri işi ne kadar ucuza mal ederse o kadar
başarılı kabul edilmektedir. Bu son derece yanlış bir düşüncedir. Çünkü özel sektöre ödenmesi gerekilen ücretler kesintiye uğratılırsa hem yapılan işin kalitesi
düşmekte hem de ayakta kalması gereken özel sektör sekteye uğratılmaktadır.
Özel sektör daha çok kazanırsa yapılan
işin kalitesi artacak, firma daha çok kazandığı için daha çok vergi verecek ve bu
vergiler ile daha çok yatırım yapılacaktır. Bu yüzden kurumlarımızdaki bu anlayışın acilen değişmesi gerekmektedir.
Türkiye’nin genel bütçesinin yüzde 5,5’i
Savunma Sanayi’ne aktarılmaktadır.
Eğer jandarma ve sahil güvenlik de dahil edilirse bu oran yaklaşık yüzde 7’yi
bulmaktadır. NATO’nun kendi üyesi olan
ülkelere tavsiyesi; gayri safi milli hasılalarının ortalama olarak yüzde 2’sinin
savunma harcamalarında kullanılmasıdır. Dünya ortalaması ise yüzde 2,3’tür.
Türkiye’de ise geçen sene bu oran yüzde
1,7 iken bu sene yüzde 1,4’e düşmüştür. Oransal olarak bu düşüşün nedeni
son dönemde gayri safi milli hasıladaki
yükseliştir. Ancak bu oran yetersiz olup
yüzde 2,5 değerlerine yükseltilmelidir”
sözleriyle katılımcılara “Savunma Sanayi Alanında Türkiye’de Yapılan Çalışmalar” hakkında bilgiler verdi.
MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ
MMG ANKARA,
CUMARTESİ
BULUŞMALARINDA
NÜKLEER SANTRALLER
KONUŞULDU
M
imar ve Mühendisler Grubu
(MMG) Ankara Şube tarafından düzenli olarak yapılan Cumartesi
Buluşmaları’nın konuğu Elektrik Üretim Anonim Şirketi (EÜAŞ)’ta Müşavir
olarak görev yapan Elektrik-Elektronik
Yüksek Mühendisi Dr. Mehmet Bulut
oldu. Bulut, katılımcılara “Dünyada ve
Türkiye’de Nükleer Santraller” konulu
bir sunum yaptı. Dr. Mehmet Bulut
sunumunun birinci bölümünde Nükleer Enerji ve Nükleer Santral Çeşitleri hakkında bilgi verdi. Bulut, “Yaygın
Nükleer Santraller; Zenginleştirilmiş
yakıt (yüzde 3-5 arası U235 izotopu)
kullanan hafif su reaktörleri (PWRBasınçlı Su Reaktörü, BWR-Kaynar
Su Reaktörü) ve doğal uranyum (yüzde 0,7 U235 izotopu) kullanan ağır su
reaktörleri (CANDU) dir. PWR olarak
adlandırılan tipi Basınçlı Su Reaktör
tasarımı, ABD donanmasının nükleer denizaltı yapım programı sırasında
düşünülmüştür. Bugün, dünyada ticari
olarak en yaygın kullanılan reaktör tipidir. Dünyadaki 442 nükleer santralin
260 tanesi PWR’dır. Yakıt olarak yüzde
3-5 seviyelerinde U-235 uranyum kullanılmaktadır” dedi. Dr. Mehmet Bulut,
sunumunun ikinci bölümünde Dünyadaki Mevcut ve İnşa Halindeki Nükleer
Santraller hakkında bilgi sundu ve Türkiye’deki projelere değindi. Mehmet Bulut sunumunun üçüncü bölümünde ise
Nükleer Santrallerde Kullanılan Uranyum Yakıtı ile İlgili Hususlar hakkında
bilgilendirme yaptı.
BİZDEN HABERLER
‘ŞEHİR, KÜLTÜR VE GELECEĞİMİZ”
İ
nsan, Mekan, Zaman, Değerler, Varlıklar ve
İlişkiler düzlemlerinde insan anlam ve değerler haritasını oluşturur, kültür ve medeniyeti inşa eder. Bu süreç kültür ve medeniyeti
oluşarak bireyden aileye, aileden topluma,
toplumdan milletlere kadar bizleri etkileyerek
dönüştürür. Medeniyet ve Şehir; Gıda, Güvenlik ve Ünsiyet ihtiyacından hasıl olur (İbn-i
Haldun). Şehir insanları buluşturan mekândır.
Şehir; insan, mekân, doğa, zaman, varlıklar, işler ve ilişkiler düzleminde insan irfan, kültür
ve medeniyetinin geliştirdiği, insan emeği ve
aklının coğrafyaya işlenmiş eseridir. Şehirler
toplu yaşamın, kuralların, kanunların, değerlerin ve hiyerarşinin olduğu en geniş anlamda
mal ve hizmetlerin üretim ve ticaretinin yapıldığı yeni fikir, kültür ve yaşamların harmanlandığı güvenli ve huzurlu bir yaşam arzusuyla insanların sürekli bir umut, arayış ve
çaba ile imar ettiği büyük yerleşim alanlarıdır.
Mimar ve Mühendisler Grubu (MMG) Ankara Şubesi
tarafından düzenlenen seminerin konuğu MMG
Eski Genel Başkanı Sayın Avni Çebi oldu. Yoğun
bir ilginin olduğu programda Çebi, katılımcılara
“Şehir, Kültürümüz ve Geleceğimiz” konulu
sunumuyla bilgiler verdi.
DÜNE SAYGI, BUGÜNE
ADALET, GELECEĞE MİRAS…
“Herkes için şehir” kavramında zaman eksenine çok dikkat etmemiz lazım. Düne saygı,
bugüne adalet ve geleceğe miras. O kadar hızlı
bir değişim yaşıyoruz ki, bu değişimde hiçbir
yere tutunamıyoruz. Tutunamadığımız için
de insana ait olan değerlerimizi aşındırıyoruz.
Merhametimizi ve duyarlılığımızı, nezaketimizi ve letafetimizi, yardımlaşma ve dayanışmamızı, hürmet ve sevgimizi kaybediyoruz.
ŞEHİRLERİ İNSANİ ÖLÇEKLERDE VE
İNSAN YÜZLÜ İNŞA ETMELİYİZ…
Sürdürülebilirlik, gelir adaletinin sağlandığı,
üretilen değerin adil bir şekilde paylaşıldığı,
insanların hakkaniyete dayalı bir ekonomik
ve sosyal düzende onurunu koruyarak yaşayabileceği bir düzenin inşasıdır. Böyle bir ekonomik düzenin inşa edildiği sosyal çevrede
tabii ki merhamete, yardımlaşmaya, anlayışa
ve komşuluk ilişkilerine dayalı; daha insani,
daha sosyal, daha sürdürülebilir, daha anlayışlı ve daha onurlu bir yapı elde edilir.
ŞEHRE, İNSANA VE
GELECEĞİMİZE SAHİP ÇIKMALIYIZ
Hemen şimdi yeni bir varoluş için, yeni şehir ve medeniyet kültürü oluşturmak ve
yeni yüzyılımızı inşa etmek ve imar etmek
durumundayız. Gördüklerimize ve
duyduklarımıza ilgisiz kalmadan,
yaşadığı çağın tanıkları olan bizler,
iyiliğin ve güzelliğin söylenmesi
ve yayılması konusunda sesimizi
yükseltmeliyiz. Şehre, insana ve
geleceğimize sahip çıkmalıyız. Yanlış ve yalan giden konular ile ilgili
sorumlu makam ve kişileri uyarmalıyız. Şehri insana ve doğaya saygılı
bir şekilde, onu bir rant aracı olarak
değil, Allah’ın bize bir emaneti ola-19-
rak korumalı ve güzelleştirmeliyiz.
Şehir bizim ve bizden sonrakilerin
ortak malıdır. Bizden sonraki nesillere, imar edilmiş, huzurlu ve
yaşanabilir şehirler bırakmak herkesin görevidir. Şehirlerimizi yeni
bir medeniyetin taşıyıcıları olarak
geleceğe taşımalıyız. Şehir bizim
geleceğimizdir. Toplumsal barışımıza ve insanımızın huzuruna katkı
sağlayacak şehirleri yeni idrak ile
inşa ve ihya etmeliyiz.
MART - NİSAN 2016
-20-
MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ
BİZDEN HABERLER
-21-
MART - NİSAN 2016
MMG BURSA
ŞUBESİ’NİN İKİNCİ KAHVALTILI
TOPLANTISI YAPILDI
M
imar Mühendisler Grubu (MMG) Bursa Şubesi tarafından 2016 yılının
ikinci kahvaltılı çalışma toplantısı Müstakil
Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD)
Bursa Şubesi dernek merkezinde gerçekleştirildi. Toplantının konuğu ise Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yusuf Ulcay oldu.
Toplantının açılışında konuşan MMG Bursa
Şubesi Başkanı Ali Yılmaz, “Mimar ve Mühendisler Grubu olarak üzerinde durmak
için önümüze aldığımız gündemlerin başında “Büyük ülke olmak için ne yapmalıyız?” sorusunu öncelerde düzenlediğimiz
kahvaltılı toplantı programında İçişleri
bakanı Efkan Ala’dan dinlemiştik. Ardından geçen ayda düzenlemiş olduğumuz
bir başka kahvaltılı toplantıda ise tanıtım
filminde gösterilen ‘’Bir ülke mimar ve
mühendislerin omuzlarında yükselir” sözünün cevaplarını aramaya çalışmıştık ve
bu doğrultuda Dizayn Grup CEO’su İbrahim
Mirmahmutoğulları’ndan ‘Ar-Ge Ruhlu Girişimcilik’ konusunu dinlemiştik. Bugün de
bu gelişimin sağlanmasında da en önemli
saç ayaklarından üniversitelerimizle nasıl
işbirliği içerisinde oluruz? Bunun cevaplarını aramaya çalışacağız” dedi.
DÜNYA’DA İŞSİZLİK ORANLARI VE
İŞSİZLİĞİN ÖNÜNDEKİ ENGELLER
Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yusuf
Ulcay pazar günü yapılan toplantıya katılan herkese teşekkür ederek konuşmasına
başladı. Dünyada 7 milyar insan olduğunu
5 milyarı çalışma kapasitesine sahip ancak
çalışma dünyasında olmak isteyen kişi sayısının 3 milyar, dünyada da 1.2 milyar işin
-22-
var olduğunu ve nereden bakılırsa bakılsın
dünyada 2.8 milyar işsiz insanın bulunduğunu belirtti. Dünya rakamlarının hiçbir
zaman bu kadar yüksek oranda işsizlik
göstermediğini dolayısıyla da bu işsizliği çözmek için iş oluşturmak ve bu amaç
doğrultusunda girişimci birtakım insanların çalışması gerektiğini ancak bunun için
bu kişilerde çalışma ruhu, iş azmi, sermaye ve bilgi birikiminin olması gerektiğini
ifade etti. Aynı zamanda birtakım şeyleri
iş dünyasına çevirebilmeniz için isteğiniz olmasıyla birlikte dünyadaki pazarlardan pay alabilmek için iş gücüne
ve teknolojiye sahip olmak durumunda
olmamız gerektiğini aktardı. Gelişen her
yerin ciddi şekilde birçok noktada açığı
olduğunu, Bursa ele alındığında artan
nüfusla birlikte her şeye ihtiyacının bulunduğunu yol, okullaşma, planlanan
yatırımların artırılması gerektiğini ifade eden Ulcay, üniversitelerde okuyan
öğrenci sayısına değinerek Avrupa’da
Rusya’dan sonra en çok üniversite okuyan öğrenciye sahip ülke olduğumuzu, bunun iyi ama nitelik açısından ne
kadarının iyi olduğunun ifade edilmesi
gerektiğini, 1.2 milyon meslek yüksek
okulunda, 4.2 milyon civarında da fakültelerde okuyan öğrencimizin bulunduğunu ama nitelik açısından !bizler
ne kadar yeterli pozisyonda üniversite
öğrencisi mezun ediyoruz?’ sorusuna cevap vermemiz gerektiğini belirterek bir
ülkenin kalkınmasının üretimle mümkün olacağını, bunun için de kabiliyetli
kişilere ihtiyaç olduğunu ifade etti.
MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ
MMG BURSA’DA
“TEKNOLOJİ
GELİŞTİRME
BÖLGELERİ
VE ULUTEK”
KONUŞULDU
M
MG Bursa Şubesi tarafından düzenlenen “Biz Bize
Konuşmalar” etkinliğinin konuğu
“Teknoloji Geliştirme Bölgeleri
ve ULUTEK” isimli sunumuyla
ULUTEK Genel Müdürü Prof. Dr.
Mehmet Kanık oldu. Türkiye’de
bulunan Teknoparklar’ın kuruluş
yılları ve içeriği hakkında bilgilendirme yapan Mehmet Kanık,
çalıştığı ULUTEK hakkında da
konumu, bina ölçüleri, bağlı bulunduğu ortaklıklar ve organizasyon şemasına ilişkin birçok veriyi
paylaştı. Devletin şu anda ciddi
bir şekilde Teknoparklar üzerinde durduğunu, bunun sebebini
ise Teknoparklar’ın ülkelerin sanayisinin yüksek katma değerli
yapıya dönüştürmede çok önemli
bir yerinin olması olduğunu ifade
eden Prof. Dr. Mehmet Kanık başvuru süreçleri, Gelir ve Kurumlar
Vergisi gibi sağlanan destek ve
muafiyetlere, Bursa kamuoyuna
yönelik düzenledikleri eğitim ve
seminerlere ilişkin iyi bir altyapılarının olduğunu aktardı. Kuluçka, Ön Kuluçka gibi verdikleri
hizmetlere de değinen Kanık, orijinal fikirleri veya girişimcilik düşüncesi olan kişileri özel şartlarda
desteklediklerini belirtti.
BİZDEN HABERLER
MMG BURSA’DA
MESLEK
TANITIMLARI
DEVAM EDİYOR
MMG BURSA ŞUBESİ BİZBİZE
KONUŞMALAR’DA SOSYAL
MEDYA DİNLEDİ
M
MG Bursa Şubesi düzenlediği
Bizbize konuşmalar etkinliğinde
Sosyal-i Medya Genel Müdürü Parkan
Uzaslan’dan ‘Sosyal Medya’ konusu dinlendi. Sosyal medyanın ilk ortaya çıkış
sürecini ele alan konuşmasında Uzaslan,
Türkiye ve dünyada kullanım verilerine
ilişkin detayları ve günümüzde yoğun
olarak kullanılan Facebook, Twitter, Linkedin gibi uygulamaların gelişim süreçleri, kullanım kuralları ve geçirdiği değişikliklere ilişkin kavramlardan bahsetti.
E-Ticaret, F-Ticaret, Sosyal Müşteri gibi
kavramlar üzerinde de duran Parkan
Uzaslan, özellikle pazarlama açısından
M
MG Bursa Şubesi’nde lise
ara sınıf öğrencilerinin
hedef belirleme, 12’nci sınıf öğrencilerinin ise üniversite tercihlerinde sağlıklı ve bilinçli tercih
yapabilmek adına meslek tanıtımları devam ediyor. 21 Nisan
Perşembe günü Süleyman Çelebi Anadolu Lisesi’nde gerçekleştirilen meslek tanıtımlarında
MMG Bursa Şube Başkanı Ali
Yilmaz, Şehir Plancısı Bilal Bal,
İnşaat Mühendisi Fatih Genç,
Makine Mühendisi Mustafa Arslan ve Endüstri Mühendisi Mehmet Kösembay birikimlerini lise
öğrencileri ile paylaştı.
da önemli bir yere sahip olan sosyal
medyanın gittikçe daha da büyüdüğünü, örnek olarak Facebook’un 1 yılda
yaklaşık 10 milyon kullanıcıya ulaşmasının bunu daha da iyi açıkladığını belirtti. Sosyal medyada güvenlik konusu
üzerinde de ciddi bir şekilde durulması
gerektiğini ifade eden Parkan Uzaslan
ideal şifreleme yönteminin nasıl olabileceği üzerinde de durdu. Sosyal Medya
hakkında bilinmesi gereken önemli detayları MMG üyelerine aktaran Parkan
Uzaslan’a MMG Bursa Şubesi Başkanı
Ali Yılmaz plaket takdimi ederek teşekkür dileklerini iletti.
MMG DİYARBAKIR ŞUBESİ
KARACADAĞ KALKINMA AJANSINI
ZİYARET ETTİ
M
DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU
BÖLGELERİNİN DEPREMSELLİĞİ
İÇERİSİNDE DİYARBAKIR’IN KONUMU
MG Diyarbakır Şube yönetim olarak, Diyarbakır
Karacadağ Kalkınma Ajansı
Genel Sekreter Vekili Dr. Ha-
san Maral’ı makamında ziyaret etti. Ziyarete şube başkanı
Mesut Işık, Şube Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Z. Fuat Toprak,
Haris Sabaz ve Engin Doğru
katıldı.
Ziyarette
MMG’nin
çalışmaları, misyonu ve vizyonu hakkında bilgi verilerek
“Ortak etkinlikler” konusunda
görüş alışverişinde bulunuldu.
Dr. Hasan Maral, ajansın fa-
aliyetlerinden, projelerinden,
öncelikli olarak destekledikleri projelerden, Diyarbakır ve
Şanlıurfa’da gerçekleştirdikleri ve destekledikleri proje ve
seminerler konusunda bilgi
vererek, MMG üyelerine de 2
günlük “Proje Eğitim Semineri” verebileceklerini ifade etti.
M
MG Diyarbakır Şubesi’nin
her ayın ilk cuması gerçekleştirdiği seminer programının bu ayki konuğu Diyarbakır
Üniversitesi (DÜ) Mühendislik
Fakültesi Öğretim Üyesi ve DÜ
Afet Araştırmalar Merkezi Müdürü Yrd. Doç. Dr. Şefik İmamoğlu oldu. İmamoğlu; Doğu
ve Güneydoğu Anadolu Bölge-
-23-
lerinin Depremselliği İçerisinde
Diyarbakır’ın Konumu konulu
bir seminer verdi. Türkiye’nin
aktif deprem kuşaklarından
biri olan Alp-Himalaya deprem
kuşağı üzerinde yer aldığını haritalarla izah eden Yrd. Doç. Dr.
Şefik İmamoğlu; Anadolu’daki
depremlerin sebeplerini ve sonuçlarını anlattı.
MART - NİSAN 2016
KOSGEB DESTEKLERİ
BATMAN’DA MİMAR
VE MÜHENDİSLERE
TANITILDI
M
imarlar ve Mühendisler Grubu
Batman İl Temsilciliği tarafından
düzenlenen bilgilendirme toplantısının konuğu KOSGEB İl Müdürü Evren
Arıkan’dı. KOSGEB Destekleri Tanıtım
Programı konulu etkinliğe katılan Arıkan, mimar ve mühendislerden oluşan
grup üyelerine faydalanabilecekleri
destek programlarını anlattı. Özellikle
genel destek programı, girişimcilik destek programı, arge ve inovasyon destek
programı üzerinde duruldu. Konuyla
ilgili açıklama yapan Mimarlar ve Mühendisler Grubu Batman İl Temsilcisi
Murat Altun, “Bu etkinlikle ilimizde
faaliyet gösteren mimar ve mühendis
üyelerimizin KOSGEB’in sağladığı imkanlardan yararlanmasını sağlamak ve
uygulamalarda karşılaşılan problemlerin çözümlerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu anlamda etkinliklerimize
önümüzdeki ay da yeni bir uzman konuğumuzla devam edeceğiz.” dedi.
MMG BATMAN İL
TEMSİLCİLİĞİ, İL HALK EĞİTİM
MÜDÜRÜNÜ ZİYARET ETTİ
M
imar ve Mühendisler Grubu (MMG)
Batman İl Temsilciliği ve Yönetim
Kurulu Üyeleri, Halk Eğitim Merkezi İl
Müdürü Osman Atmalar’ı makamında
ziyaret etti. Ziyarette İl Temsilcisi Murat
Altun, Yönetim Kurulu Üyeleri Bayram
Demir, Ercan Gün ve Fevzi Sevim katıldı.
Ziyarette MMG’nin tanıtımı, amacı ve
faaliyetleri ile ilgili genel bilgi verilirken
Batman’da yaptığı ve yapacağı faaliyetler
anlatıldı. Ayrıca MMG’nin il temsilciliğinde yapmayı düşündüğü Autocad ve
Netcad programlarının eğitim kursu hak-
MMG BATMAN İL TEMSİLCİLİĞİ
İŞKUR İL MÜDÜRÜNÜ ZİYARET ETTİ
M
imar ve Mühendisler Grubu
(MMG) Batman İl Temsilciliği, İşkur İl Müdürü Besim Eviz’i
makamında ziyaret etti. Ziyarette
İl Temsilcisi Murat Altun, Yönetim Kurulu Üyeleri Bayram Demir,
Ercan Gün ve Fevzi Sevim katıldı.
Ziyarette MMG tanıtımı, amacı
ve faaliyetleri ile ilgili genel bilgi
verildi. MMG’nin Batman’da yap-
-24-
mış olduğu ve yapacağı faaliyetler anlatıldı. Stajyer öğrencilerin
staj yapmaları konusundaki sorunlar konuşuldu. İşkur İl Müdürü Besim Eviz MMG’nin Batman
Temsilciliği’nin olmasından ve
ziyaretten duyduğu memnuniyeti
dile getirerek MMG eğitim kurslarına gerekli destekleri verebileceklerini söyledi.
MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ
kında bilgi verildi. MMG olarak İşkur ve
Halk Eğitim Merkezi ile birlikte yapılması
planlanan eğitim kurslarıyla ilgili kendilerinden destek istendi. İl Müdürü Osman
Atmalar, MMG’nin Batman’da temsilciliğinin olması, Batman’a katkı sunacağını
ve varlığının olmasından memnuniyetini
dile getirdi. MMG İl Temsilciliği’nde yapması planlanan eğitim kurslarına İşkur
ile birlikte veya kendi başlarına da destek
verebileceklerini söyledi. Karşılıklı iyi ve
başarı temennilerinde bulunularak ziyaret
olumlu sona erdi.
BİZDEN HABERLER
MMG BATMAN’DAN
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK
İL MÜDÜRÜNE
ZİYARET
M
imar ve Mühendisler Grubu
(MMG) Batman İl Temsilciliği, Çevre ve Şehircilik İl Müdürü
Tarık Yaşar’ı makamında ziyaret
etti. Ziyarette İl Temsilcisi Murat
Altun, Yönetim Kurulu Üyeleri
Bayram Demir, Ercan Gün ve Fevzi Sevim katıldı. Ziyarette MMG
Batman İl Temsilciliği ile Çevre
Şehircilik Müdürlüğü’nün birlikte yapılacak program, etkinlikler
ve üniversitenin Mühendislik ve
Mimarlık Fakülteleri’nde eğitim
alan öğrencilerin kurumlarda
yapacakları staj ve staj sorunları
konuşuldu. İl Müdürü Tarık Yaşar,
MMG Batman İl Temsilciliği’nin
yaptığı çalışmaları takip ettiklerini ve çalışmalar konusunda
gerekli desteklerini sunacağını ve
aylık olarak “Bizbize Konuşmalar”
etkinliğinde kentsel dönüşüm
programında kurum olarak destek verip bilgilendirme yapacaklarını söyledi.
MMG BATMAN TEMSİLCİLİĞİNİN
DÜZENLEDİĞİ CBS
KONFERANSINA BÜYÜK İLGİ
M
MG Batman İl Temsilciliği, “‘Yerbilimlerinde CBS (Coğrafi Bilgi
Sistemleri) Uygulamaları; Duyarlılık
Haritalarının Yapımı” konulu Konferans
düzenledi. Konferansta Prof. Dr. Adnan
Özdemir “Yerbilimlerinde CBS (Coğrafi
Bilgi Sistemleri) Uygulamaları; Duyarlılık
Haritalarının Yapımı” konulu sunum yaptı.
Prof. Dr. Özdemir, Coğrafi Bilgi Sistemleri uygulamalarının mahiyetini, önemini,
insan hayatını her anlamda kolaylaştıran
bir araç olduğunu bildirdi. Konferansta
CBS’nin analiz yapmayı kolaylaştıran bir
bilgi sistemi olduğu, haritacılık, çevre,
savunma, tarım, jeoloji, madencilik, meteoroloji, şehir planlaması, arazi kullanımı ve belediyecilik hizmetleri gibi birçok
alanda kullanıldığı örnekleriyle anlatıldı. MMG Batman İl Temsilcisi Murat
Altun’un teşekkür konuşması ve Dekan
Prof. Dr. Adnan Özdemir’e teşekkür plaketi takdimi ile son buldu.
MMG KAYSERİ ŞUBESİ 10. OLAĞAN GENEL KURUL TOPLANTISI YAPILDI
K
ayseri Şubesi Genel Kurulu, 6 Mart
Pazar günü İlim Yayma Cemiyeti
toplantı salonunda yapıldı. MMG Kayseri Şubesi Yönetim Kurulu Faaliyet Raporu, Yönetim Kurulu Başkanı Tevfik Rıza
Sümer tarafından okunarak genel kurul
üyelerince görüşmeye açıldı. Geçirilen
yürütme dönemi hakkında bilgiler veren
Sümer, yeni dönem çalışmalarında da
her zaman yönetim kurulunun yanında
olduğunu söyleyerek başarı temennisinde bulundu.
10. DÖNEM YÖNETİM
KURULU ÜYELERİMİZ:
Yönetim Kurulu Asil Üyeler
H. Mustafa Çapan - Başkan
Fatih Kalender
Mustafa Gengeç
Mehmet Öztürk
Mehmet Koldaşgil
Yaşar Andaç
Yaşar Bayrakdar
Yönetim
Kurulu Yedek
Üyeler
Mehmet Çeviker
Osman Akyurt
Melih Yalçın
Selim Simitçioğlu
-25-
Ramazan Faruk Kurt
Orhan Gözel
M. Mustafa Biçimveren
Denetim Kurulu Asil
Üyeler
Hasan Arpacık
C. Dündar Selçuk
Fatih Kaya
Denetim Kurulu
Yedek Üyeler
Adnan Evsen
Özkan Coşkun
M. Nurullah Kantar
MART - NİSAN 2016
YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN ÖZDEMİR
BİZBİZE KONUŞMALARDA HAVA
KİRLİLİĞİNİ ANLATTI
M
imar ve Mühendisler Grubu’nun düzenlediği Bizbize Konuşmalar etkinliğinin konuğu Bahçeşehir Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr.
Hüseyin Özdemir oldu. Hava Kirliliği ve İnsana
Etkilerinin konuşulduğu bizbize programında Özdemir, hava kirliliğine olan maruziyetin
değişkenlik gösterdiğini belirterek, Kaynağa
yakınlığın, insan ile kaynak arasındaki fiziksel
bariyerlerin, partiküle maruz kalma süresinin
ve kişinin fiziksel aktivite düzeyinin en önemli
etkenler olduğunu söyledi.
KENTLERDE Oluşan hava kirleticileri, meydana
geldiği noktadan çok uzak mesafelere
taşınabilmekte, bu da şehirlerin etrafında temiz
havası olan kırsal alanları da kirletmektedir.
“Partiküller solunum sisteminin savunma mekanizmalarında olumsuz
etkiye yol açabilir”
İstanbul gibi büyük şehirlerde hava kirliliği oranının limit değerleri aşabildiğinin altını çizen
Özdemir, bu gibi kentlerde yaşayan insanların
bu kirliliğe maruz kalabildiğini ve olumsuz sağlık riskleri olduğunu dile getirdi. Hava kirliliğinin özellikle solunum sistemlerinin savunma
mekanizmaları üzerinde olumsuz bir etkiye
sahip olabileceğini belirten Özdemir; “NO2 gibi
suda daha az çözünen gazlar alveollere erişir.
Partiküller solunum sisteminin savunma mekanizmaları üzerinde olumsuz etkiye yol açabilir.
Hava kirliliğine yol açan partiküller mukus oluşumunu ve yapısını bozar. Ayrıca epitel hücreleri arsındaki serbest sinir uçlarını ve bronş düz
kaslarını etkileyerek hava yollarında aşırı duyarlılığa ve mukus sekresyonunu artırarak öksürük
ve balgama yol açarlar.” diye konuştu.
Özdemir kirliliğe etki eden faktörlerle
ilgili konuşmasına şöyle devam etti:
“Şehirleşmenin dünyamızda artarak
devam etmesi sonucu toplam dünya
nüfusunun artık yarısından fazlası
kentlerde yaşamaktadır. Şehirlerimizde kirlilik yükünü arttıracak kaynaklar
çoğalmakta ve bu da hava kalitesini
olumsuz yönde etkilemektedir. Örneğin, trafikteki araç sayısında büyük artış gözlenirken, evlerde ısınma amaçlı
kömür kullanımından kaynaklanan
duman birçok bölgede gökyüzünü
kirletmeye devam etmektedir. İstanbul gibi mega şehirlerde kentleşme
sonucu ortaya çıkan yoğun trafik ve
endüstrileşme sonucu meydana gelen
hava kirliliği burada yaşayan insanlar
için önemli problemlerden birini oluşturmaktadır. Oluşan hava kirleticileri
meydana geldiği noktadan çok uzak
mesafelere taşınabilmekte, bu da şehirlerin etrafında temiz havası olan
kırsal alanları da kirletmektedir.”
YENİ AÇILAN BAŞKONSOLOSLUĞA ZİYARET
İstanbul
Kağıthane’ye taşınan
Macaristan İstanbul
Başkonsolosluğu’na
Macaristan Kayseri
Fahri Konsolosu
ve MMG Eski Genel
Başkan Yardımcısı
Osman Şahbaz
tarafından ziyaret
gerçekleştirildi.
-26-
İ
stanbul Kağıthane’ye taşınan Macaristan
İstanbul Başkonsolosu Hendrich Balázs’ı
Macaristan Kayseri Fahri Konsolosu ve MMG
Eski Genel Başkan Yardımcısı Osman Şahbaz
makamında ziyaret etti. Metrocity 1. Levent
Büyükdere Caddesi’nden Kağıthane Polat Ofis’e
taşınan Macaristan İstanbul Başkonsolosu
Hendrich Balázs’ı makamında ziyaret ederek
‘Hayırlı olsun’ dileklerini iletmek için ziyaret
edip, farklı konularda projeler ve yapılacak
çalışmalar konularında fikir alışverişinde bulundu. Başkonsolos Hendrich Balázs, “Kağıthane’deki bu yeni büyük ofiste daha fazla çalışma
MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ
ortaya koyarak, iki dost ülke ve millet arasındaki
işbirliklerini derinleştirmek için gayret göstereceğiz. Kardeş şehirlerimiz, üniversitelerimiz ve ticaret sanayi odalarımız ile potansiyellerimizi somut yatırımlara ve faaliyetlere tevdi edeceğiz. Bu
yıl içerisinde planladığımız proğramları yerine
getirmeliyiz” dedi. Fahri Konsolos Osman Şahbaz
da, Macaristan ve Türkiye arasında iş, yatırım ve
ikili ilişkilerin gelişmesine yönelik yaptığı projelere ve yürüttüğü çalışmalara ilişkin bir sunum
gerçekleştirerek, “Bu yıl içerisinde Bahçelievler
Belediye Başkanı Osman Develioğlu ve heyeti
Budapeşte’ye resmi ziyarette bulunacaklar” dedi.
BİZDEN HABERLER
-27-
MART - NİSAN 2016
SÜRDÜRÜLEBİLİR
BİR DÜNYA İÇİN:
TEMİZ ÇEVRE
Sanayinin ve teknolojinin gelişmesi,
nüfus artışı, hızlı kentleşme, yoğun
tüketim, günümüz insanının çevre
konusundaki sorumsuz ve hoyrat
tavırlarıyla birleşince ortaya tüm canlı
yaşamını tehdit eden ortak bir sorun
çıktı: Çevre kirliliği! Çevre kirliliğinin
büyük boyutlara gelmesinden dolayı
Birleşmiş Milletlere üye ülkeler
tarafından 2015 Sürdürülebilir Kalkınma
Zirvesi düzenlenmiş ve bu zirvede
Sürdürülebilir Küresel Hedefler
önerildi. İklim Değişikliğinin üstesinden
gelmek için birçok hedef sıralandı. Bu
sıralanan hedefler arasında Erişilebilir
ve Temiz Enerji alternatiflerinin
değerlendirilmesi de vardı. Çünkü
tüm dünya gördü ki yenilenebilir,
temiz ve çevreci enerji üretimi çok
önemli. Tüm nesilleri ilgilendiren çevre
hassasiyeti “Sürdürülebilir Bir Dünya”
için, anaokulundan yüksek okula kadar
eğitimi devam etmesi gereken bir gelecek
kaygısı olmalı.
-28-
MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ
DOSYA-GİRİŞ
-29-
MART - NİSAN 2016
TEMİZ ÇEVRE
EMRAH YILMAZ Yüksek Çevre Mühendisi
ÇED’İ ISKALAMAK
ÇED raporlarında bilimin ön plana çıkarılması,
bürokratik süreçlerin daha net ve kısa
zamanda sonuçlanması, hazırlanan her bir
ÇED RAporunun bir önce hazırlanan raporlara
ilave katkıda bulunmasının sağlanması, özgün
içeriklerin oluşturulması ile süreç çıktılarının
değerlendirilmesi, ülkemiz çevre sektörü ve
yatırımcıların gelişmesini ve yeni imkanların
oluşmasını sağlayacaktır.
Ç
evresel Etki Değerlendirmesi (ÇED)
süreci; herhangi bir yatırımcının gerçekleştirmeyi ve/veya kapasitesinde
artış yapmayı planladığı faaliyetler için,
yatırımın çevreye olası etkilerinin teknik
ekipler tarafından analizler yapılarak ve
halkın görüşlerinin de dâhil edildiği raporlar, hazırlanarak değerlendirildiği bir
süreçtir. 2872 sayılı Çevre Kanunu’na göre,
ÇED Olumlu Kararı veya ÇED Gerekli Değildir Kararı alınmadıkça bu projelerle ilgili
onay, izin, teşvik, yapı ve kullanım ruhsatı
verilemez; proje için yatırıma başlanamaz
ve ihale edilemez. Aksi bir durumun tespiti halinde gerekli cezai işlemler uygulanmaktadır. ÇED raporlarının içeriğinde yer
alan bilgiler çok detaylı olup, raporlarda
yatırımın üretim aşamaları ile her aşamada fiziksel ve biyolojik çevreye olası etkileri
ve alınacak önlemler (hava kirliliği, toprak
kirliliği, su kirliliği, gürültü vb.), üretimde
kullanılan hammaddeler, üretim sonucu
ortaya çıkacak ürünler ve yan ürünlere ait
bilgiler, ayrıca üretim esnasında kullanılacak enerji ile tüketilecek doğal kaynakların
türü ve seçimi ile verimli kullanılmasına
dair bilgiler, yatırımın yapılacağı yer ile
ilgili biyolojik çeşitlilik, yer altı suyu, çevredeki göl, deniz, dere gibi doğal ortamlardan
tutunu da kültürel ve korunması gerekli
alanlar ile imar planları ve kullanım durumuna ait bilgiler ÇED raporlarında ayrıntılı
incelenmektedir. Dolayısıyla ÇED raporlarının hazırlanmasında, sektörüne göre
birden fazla mesleki katkı gerekmektedir.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın sitesinde
verilen bilgilere göre; ÇED Yönetmeliği’nin
-30-
ilk yayınlandığı 03.12.1993 tarihi ile 2015
yılı sonuna kadar 51 bin 200 adet “ÇED
Gerekli Değildir Kararı” 4 bin 51 adet “ÇED
Olumlu Kararı”, 777 adet “ÇED Gereklidir
Kararı” ve 43 adet “ÇED Olumsuz Kararı”
verilmiştir. Buradan anlaşılmaktadır ki;
ÇED kararları mesleki açıdan multidisipliner bir çalışma olmakla birlikte ülke olarak yeterince tecrübe sahibi olduğumuz
bir konu olmuştur. Bir mühendis olarak
bilginin, bilgi envanterinin ve bilgi yönetiminin ne denli önemli olduğunun bilincindeyim. Rakamların da gösterdiği gibi
muntazam sayıda elimizin altında olan
ÇED raporlarından bu bilgilerin alınarak
derlenip düzenlendikten sonra yatırımcıların hizmetine sunulduğunu bir düşünün.
Yatırımcı için eminim ki üretim tekniğinin
seçiminden kaynak kullanımı ve enerji verimliliğine kadar, kaynak israfından tutun
da ürünlerin pazarlanmasındaki yer seçimine kadar ilk fizibilite çalışmaları için çok
faydalı rehber dokümanlar oluşturulmuş
olacaktır. Bunun yanında kurum içi çevre ve iş güvenliği kültürlerinin oluşması
ve farkındalığın artırılması da mümkün
olacaktır. Ayrıca sürecin çıktıları maddi
bir fayda sağlayacağı için, ÇED raporlarının içeriği de gün geçtikçe teknolojik ve
bilimsel gelişmeleri de içeren raporlar
haline dönüşerek, ülkenin gelişmesine de
katkıda bulunacaktır. ÇED raporlarından
istifade etmeyi örneklendirecek olursak;
tekstil ürünleri imalatı yapan bir yatırımcı düşünelim. Yatırımcı boya işlemlerini
de kendisi yapacak şekilde sektöre girmek
istiyor ve bununla ilgili araştırma yapma-
MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ
MAKALE
ya ihtiyaç duyuyor. ÇED raporları çok ciddi
Ar-Ge tecrübesi barındırmaktadır. ÇED raporlarında yer alan bilgilerin derlendiği bir
kılavuz hazırlandığında, yatırımcı öncelikle
kurmayı planladığı tesisin yer seçimini en
doğru şekilde yapabilir, tesisin üretim için
ihtiyaç duyacağı hammadde, enerji ve doğal kaynakları hakkında, üretim metodu
ve teknolojisi hakkında bilgi edinebilir ve
hangisinin kendisi için daha uygun olduğuna karar verebilir. Ancak ve maalesef ki
ÇED raporlarından yeterince istifade edemiyoruz. Bizi asıl üzen ÇED raporlarından
yeterince istifade etmek bir yana bazen
yatırımın önünde bir engel olduğunu veya
yatırımın yanlış yönlendirildiğini görmemizdir. ÇED süreçlerinin profesyonelleştirilememesi, bürokratik sıkıntılarının yanında
maksadı farklı guruplar tarafından provoke
ÇED raporlarında
yer alan bilgilerin
derlendiği
bir kılavuz
hazırlandığında,
yatırımcı öncelikle
kurmayı planladığı
tesisin yer
seçimini en doğru
şekilde yapabilir,
tesisin üretim için
ihtiyaç duyacağı
hammadde,
enerji ve doğal
kaynakları
hakkında,
üretim metodu
ve teknolojisi
hakkında bilgi
edinebilir ve
hangisinin kendisi
için daha uygun
olduğuna karar
verebilir.
DOSYA
edilmesine de uygun zemin oluşturmaktadır. ÇED raporlarının içeriğindeki bilgiler ve
bilimsel çalışmaları gölgede bırakan süreçlere bir bakalım; ÇED Yönetmeliği Ek-1 listesinde bulunan faaliyetler için ÇED raporlarının incelenmesi sırasında İDK (İnceleme
ve Değerlendirme Komisyonu) tarafından
yapılan toplantıların ne kadar zor geçtiğini ve bazen de devlet kurumlarının katıl(a)
mamasından dolayı iptal edildiğini, devlet
kurumlarında çalışan komisyon üyelerinin
toplanması işlerini yatırımcının ya da ÇED
raporlarını hazırlayan mühendislik firmalarının yapması gerektiği uygulamanın
sonuçlarını bir düşünün. Yazının başlığına
tam da bu noktada değinmek çok doğru olacaktır. Bu konuyu biraz daha açarsak; Çevre
ve Şehircilik Bakanlığı, ÇED sürecinde raporu inceleyecek komisyon salt çoğunlukla
toplanır yoksa toplantı yapılamaz şeklinde
diğer kurumlara ve kendine bağlı birimlere talimat göndermiş ancak kendine bağlı
kurumlarda dahil olmak üzere komisyona
üye göndermeyen kurumlar bulunmaktadır. Diğer taraftan yatırım ile ilgili ÇED sürecinde her kurumun görüş vermesi gerekli
süreler içerisinde görüşlerin verilmemesi,
kurumlarda bulunan uzmanların faaliyet
ile ilgili standart taleplerin olmayışı ayrı
bir zorluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Şunun da tespitini iyi yapmalıyız, bürokratik
sıkıntılar sadece bir kurumun sorumluluğu
olmadığından, ortadaki sorunda sadece ÇED
raporlarının yürütülmesi konusunda koordinatör görevinde bulunan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın sorunu değildir. Diğer
bir önemli konu da, çeşitli meslek odaları
tarafından doğru-yanlış yönetmelik uygulamalarına karşı açılan davalar nedeniyle
yönetmeliğin düzgün uygulanma imkanının ortadan kaldırılmasıdır. Herkesin bildiği
üzere özellikle bazı meslek odaları ülkenin
ve milletin çıkarlarını düşünmeden sadece
ideolojik yaklaşımlar ile yönetmelik maddelerine karşı çeşitli davalar açmakta, çeşitli
gösteriler tertip etmekte ve beyanlar vermektedir. Asli görevi mesleki yeterliliği ileri
düzeylere taşımak olması gereken odaların
bazen bu amaçlarından saptıklarına da yine
üzülerek şahit olmaktayız. Sonuç olarak;
ÇED raporlarında bilimin ön plana çıkarılması, bürokratik süreçlerin daha net ve kısa
zamanda sonuçlanması, hazırlanan her bir
ÇED Raporunun bir önceki hazırlanan raporlara ilave katkıda bulunmasının sağlanması, özgün içeriklerin oluşturulması ile süreç
çıktılarının değerlendirilmesi ülkemiz çevre
sektörü ve yatırımcıların gelişmesini ve yeni
imkanların oluşmasını sağlayacaktır.
-31-
MART - NİSAN 2016
TEMİZ ÇEVRE
Sevilay Kaya
Çevre Mühendisi
ÇEVRE DANIŞMANLIĞI
Çevre bilinci mesleğimizin ana omurgasını
oluşturmaktadır. Mühendis olarak bağlı
bulunduğumuz teknik disiplinin yanı sıra, insan
olarak sahip bulunduğumuz doğaya ve doğal
olana saygı, ayrılmaz ikili olarak mesleğimize etki
etmektedir. İnsanlığın ortak sorumluluğu olan
çevre hassasiyetini, meslek olarak sürdürmenin
iç huzuru, çevre mühendislerinin şansı olarak da
düşünülebilir.
Ü
lkemizde çevre mühendisliği eğitimi ilk olarak, 1978 yılında birkaç
üniversitemizde başlamış ve sanayi
üretiminin artması ile paralel olarak hızla
gelişme göstermiştir. Günümüzde çok sayıda mühendislik fakültesinde nitelikli eğitim
verilmektedir. Bir meslek olarak çevre mühendisliğini, bilhassa üretimden (endüstri)
kaynaklı atıkların, çevreye olan etkilerini en
aza indirmek, bu çerçevede doğal kaynakların kullanımı veya korunması hususunda,
belirleyici ve teşvik edici güce sahip bir bilim
dalı olarak tanımlayabiliriz. Çevre bilinci bu
mesleğin ana omurgasını oluşturmaktadır.
Mühendis olarak bağlı bulunduğumuz teknik disiplinin yanı sıra, insan olarak sahip
bulunduğumuz doğaya ve doğal olana saygı, ayrılmaz ikili olarak mesleğimize etki
etmektedir. İnsanlığın ortak sorumluluğu
olan çevre hassasiyetini, meslek olarak sürdürmenin iç huzuru, çevre mühendislerinin
şansı olarak da düşünülebilir. Konuya vicdani sorumluluk tarafından bakıldığında, bu
branşta, faaliyet gösteren meslektaşlarımız,
ister kamu kurumlarında olsun, ister bir
sanayi kuruluşunda, isterse bağımsız bir denetim şirketinde olsun, büyük bir gönüllüler
ordusu olarak tanımlanabilecektir. Çevre
mühendisliğinin temelinin, sanayileşmenin,
insanoğlunu ve yaşam kaynağımız olan yeryüzünü kalıcı bir şekilde etkilediğinin fark
edilmesi ile atıldığını söylemek hiç de abartı
olmayacaktır. Endüstride kullanılan hammaddenin, üretimdeki enerjinin ve mamul
madde kaynaklı atıklarının, çevreye verdiği
zarar, kaygı verici boyutlara ulaşmış ve modern hayatın itici gücü sanayinin gelişmesi
-32-
aynı zamanda da etkilerinin kontrol altına
alınması için, yeni bir olgu, ‘sürdürülebilir
kalkınma’ insanlığın gündemine, yaşam biçimi olarak dahil olmuştur. Bu kavram, 20.
yy sanayileşmesinden itibaren insanlığın
gündeminde olmakla beraber en anlamlı
ve eyleme dönük net tanımı, 1987 yılında
Birleşmiş Milletler tarafından yapılmıştır.
Yaygın ve kısa ifadesi ile sürdürülebilir kalkınma; “İnsanlık, gelecek kuşakların gereksinimlerine cevap verme yeteneğini tehlikeye
atmadan, günlük ihtiyaçlarını temin ederek,
kalkınmayı sürdürülebilir kılma yeteneğine
sahiptir” şeklinde tarif edilmektedir. (alıntı:
T.C Dışişleri Bakanlığı web sitesi). Sürdürülebilir kalkınma hedefinin, çevresel yönü olduğu gibi, sosyal yönü de bulunmaktadır ancak
bu yazımızda mesleğimize bakan tarafını
ele alacağız. Türkiye, başından beri bu programa katılmış olmakla beraber, ancak 2008
yılında, “Çevre Denetimi Yönetmeliği”ni Resmi Gazete’de yayınlayarak uygulamaya geçmiştir. Dönemin Çevre ve Orman Bakanlığı
tarafından hazırlanan bu yönetmelik, çeşitli
güncellemelerle gelişmekte ve günümüzde
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından etkin ve disiplinli bir şekilde uygulanmaktadır.
Sözkonusu yönetmelik çerçevesinde kurulan “Çevre denetim firmaları”, bu sürecin
en önemli tatbikat alanını oluşturmaktadır.
Ülkemizde faaliyet gösteren ve prosesleri
gereği çevresel etkiler oluşturan kuruluşlar,
değişik branşlardan “Çevre görevlisi” yeterlilik belgesini almış uzmanlar tarafından,
bir plan içerisinde denetlenmekte ve sonuçlar aktif olarak bakanlığa iletilmektedir.
Bu kuruluşların bazıları ayda en az bir kere
MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ
MAKALE
bazıları ise ayda iki kez denetlenmektedir. Bu
denetimler esnasında, kuruluşların çevre izin
ve lisans belgelerinin alınmasından, atık yönetim planlarının hazırlanmasına, kimyasal
veri girişlerinden, atık beyanlarına (tehlikeli
atık, tehlikesiz atık, tıbbi atık ve ambalaj) ve
geri dönüşüm hedeflerine kadar üretimin her
aşaması takip edilmekte ve çevreye en az zarar verebilecekleri düzeyde tutulmaktadır.
Çevre danışmanlığı sadece verilmesi gereken
beyanların yapılması ya da izin ve lisansların
alınması olarak değerlendirilmemelidir. Çevre
danışmanı ile birlikte yürütülen çevre yönetim çalışmaları sonucunda sanayi kuruluşlarına ciddi faydalar sağlandığı bir gerçektir.
Özellikle atık yönetim planının hazırlanması,
her prosesin ayrı ayrı değerlendirilerek çevreye etkilerinin tespit edilip minimum atık
hedefi gerçekleştirilmektedir. Etkin bir şekil-
de yürütülen atık yönetim çalışmaları neticesinde sanayici için atık bertaraf maliyetleri
ciddi oranlarda düşürülebilmektedir. Örneğin
yağmur sularını ayrı toplayan bazı sanayi kuruluşları, arıttıkları bu suyu proseslerinde soğutma suyu, temizlik ve bahçe sulamasında
kullanılması gibi çalışmalar yapabilmektedir.
Yapılan diğer bir atık azaltım çalışması ise
stok tanklarının yapılarak üretimde kullanılan hammaddelerin depolanması, bu sebeple
de kontamine atık oluşması ciddi oranlarda
düşürülebilmektedir. Piyasaya sürülen ambalaj miktarlarını azaltmak amacı ile üreticiler
ile yapılan çalışmalar neticesinde ambalaj
ağırlığının düşürülmesi piyasaya sürülen ambalaj miktarını azaltabilmektedir. Veya depozitolu ambalaj kullanılması sağlanarak ambalaj atığı oluşması azaltılabilmektedir. Böylece
sanayicilerin ambalajlarının toplanması ile
DOSYA
belgelendirmesi gereken miktar düşmektedir.
Yeni yatırım planlamasında, çevre mühendislerinin katkısı ile çevre yönetim çalışmalarının etkin bir şekilde sağlandığı ve verimlilik
açısından büyük faydalar elde edildiği tartışmasız bir gerçektir. Kısa sayılabilecek bir
zaman olmasına rağmen ülkemiz bu konuda
anlamlı bir mesafe almakta ve gerçek bir çevre bilinci hızla yerleşmektedir. Buna rağmen,
konunun sadece endüstriyel düzeyde ele
alınması yeterli olmayacaktır. Tüm nesilleri
ilgilendiren çevre hassasiyeti “Sürdürülebilir
Bir Dünya” için, ana okulundan yüksek okula
kadar eğitimi devam etmesi gereken bir gelecek kaygısı olmalıdır. Kızılderililer’e atfedilen
bir söz bana her zaman anlamlı gelmiştir:
“Dünya dedelerimizin bize bıraktığı miras değil, torunlarımızın emanetidir.”
-33-
MART - NİSAN 2016
TEMİZ ÇEVRE
YARD. DOÇ. Dr. MUHSİN ÖZTÜRK İSTANBUL ESENYURT ÜNİVERSİTESİ
DENİZ KİRLİLİĞİ VE SU ÜRÜNLERİ
Günümüzde sanayinin ve teknolojinin gelişmesi,
nüfus artışı, hızlı kentleşme, yoğun tüketim çevre
kirliliğini artırmıştır. Bu kirlilik soluduğumuz
havayı, içtiğimiz suyu yediğimiz gıdamızı da
etkilemektedir. Dolayısıyla sağlığımız tehlike
altındadır. Deniz kirliliği, deniz canlılarının
insanlar tarafından tüketilmesi ciddi sağlık
tehlikesi oluşturmaktadır. Kirlenmiş canlıların
beslenme döngüsü içinde diğer su canlıları
tarafından tüketilmesi ile de deniz canlılarında
çeşit ve sayı yönünden de azalma olacaktır.
G
ünümüz insanının çevre konusundaki sorumsuz ve hoyrat tavrı kirliliğin artışında ek bir etki
oluşturmaktadır. Bu olumsuz etkiler
ve sonuçları, modern teknoloji ile önlenemediği gibi, kısa zamanda doğanın
kendi kendini yenilemesi ile de eski haline dönüşememektedir. Yanlış ve aşırı
kullanımlar nedeniyle başta insanlar
olmak üzere bütün canlıların yaşam ortamlarını, yani ekosistemleri olumsuz
yönde etkilemektedir. Çevreyi kirleten,
ekolojik dengeyi bozan kirletici başlıca
unsurlar; bazı organik maddeler, endüstriyel atıklar, petrol ve türevleri, yapay tarımsal gübreler, deterjanlar, radyoaktivite, pestisitler, inorganik tuzlar,
yapay organik kimyasal maddeler, ağır
metaller ve atık ısı olarak bilinen maddelerdir. Sulardaki zararlı maddeler,
endüstri atıklarına bağlı olarak miktar
ve cins yönünden giderek artmakta ve
canlılar için önemli tehlikeler meydana
getirmektedir. Özellikle toksik organik
artıkların metallerle birleşerek veya
başka bileşiklerine dönüşerek daha da
toksik hale geçmeleri önemli sorunlar
ortaya çıkarmaktadır. Çeşitli yollarla
su ortamına katılan kirleticiler, burada
bulunan canlılara zarar verecek ölçüde
suyun kimyasal bileşimini, sıcaklığını
veya mikrobiyal bileşimini değiştirerek su kalitesinin bozulmasına ve su
kirliliğine yol açmaktadır. Tarımsal
-34-
MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ
MAKALE
DOSYA
mücadele ilaçları, kimyasal gübreler ile
evsel ve endüstriyel atıklar günümüzde
su kirliliğini oluşturan başlıca etmenlerdir. Ağır metaller de dahil çeşitli toksik
kimyasalları taşıyan sular arıtmasız sanayi tesislerinden ve tarla drenaj sistemlerinden drenaj kanalları yoluyla
akarsulara ve sonuçta denizlere kadar
taşınmakta ve kirliliği ciddi boyutlara
ulaştırabilmektedir.
ruz kalmaktadır. Suda yaşayan canlılar PCB’lere karşı çok duyarlıdır. Turna
balıklarında 20-50 ppb, alabalıklarda
8 ppb, karideslerde 1 ppb PCB ölümlere neden olmaktadır. Yapılan çalışmalarda 10-25 ppb gibi son derece düşük
miktarlardaki PCB’nin sulardaki bitkisel planktonlar ve kabukluların ölümüne sebep olduğu dolayısıyla ekosistemi tümüyle etkilediği belirlenmiştir.
Kirleticileri
değerlendirdiğimizde;
PCB (Poli Klorlu Bifeniller)
PCB (Poli Klorlu Bifeniller)’ler günümüzde her ne kadar üretilmiyor olsalar da
önceki yıllarda yoğun kullanımlarından
ve doğada yıkımlarının uzun sürmesi nedeniyle insan ve hayvan sağlığı
açısından tehdit oluşturmaya devam
etmektedir. İnsanlar PCB’ler bulaşık gıdaların ve suların ağız yolu ile alınması
veya bulaşık havanın solunması ile ma-
Pestisitler
Pestisitlerin balıklara etkileri değişik şekillerde görülür. Direkt olarak
öldürme söz konusu olabileceği gibi
yumurta koymayı ve üremeyi durdurmak suretiyle de balık popülasyonu
üzerinde etkili olabilmektedirler. Ayrıca dokularda meydana getirdikleri
hasarlar ile balıklarda duyarlılığa yol
açarak mevsimlik ısı değişimlerinden
ve geçici açlıktan gereğinden fazla etkilenirler. Kirliliğe maruz kalan bölgelerdeki salmon balıklarında bağışıklık
sistemlerinde ve büyüme parametrelerinde önemli derecede anormallikler
belirlenmiştir.
Pestisitlerin
balıklara etkileri
değişik şekillerde
görülür. Direkt
olarak öldürme
söz konusu
olabileceği gibi
yumurta koymayı
ve üremeyi
durdurmak
suretiyle de balık
popülasyonu
üzerinde etkili
olabilmektedirler.
Ayrıca dokularda
meydana
getirdikleri
hasarlar ile
balıklarda
duyarlılığa yol
açarak mevsimlik
ısı değişimlerinden
ve geçici açlıktan
gereğinden fazla
etkilenirler.
Ağır metaller
Suda yaşayan organizmalarda ağır
metal birikim ve hasarlarının incelendiği araştırmaların yapılması, bu
metallere karşı duyarlılığı yüksek olan
türlerin belirlenmesinin yanı sıra organizmada meydana gelebilecek biyokimyasal, fizyolojik, yapısal ve işlevsel
bozuklukların belirlenmesi açısından
da önem taşımaktadır. Çevre kirliliğinin bir göstergesi olarak canlılarda
ölçülen metalik kirleticiler özellikle su
ürünlerinde sıklıkla yüksek seviyelere
ulaşabilir. Bu şekilde besinlerle birlikte düşük düzeylerde ama sürekli olarak alınan cıva, kadmiyum ve kurşun
gibi metal kalıntıları çevre ve insan
sağlığını önemli derecede etkilemektedir. Normal koşullarda ağır metallerin doğadaki oranı düşüktür. Doğal
ortamdaki konsantrasyon oranı artığında, gümüş, cıva bakır, kadmiyum
ve kurşun gibi ağır metaller özellikle
organizmalar üzerinde toksik etki yapmakta ve enzimleri inhibe etmektedir.
Canlılardaki bazı enzimatik aktiviteler
için bazı metaller belli konsantrasyonlarda olmak şartı ile gereklidir.
Organik maddeye bağlı olan metaller
biyolojik aktiviteler sırasında kullanılabilir ve organik maddelerin bozuş-
-35-
MART - NİSAN 2016
TEMİZ ÇEVRE
Karaciğer dokusu
ağır metallerin taşınmasında ve detoksifikasyonunda görev
yapan metal bağlayıcı
proteinler ve buna
benzer proteinlerin
başlıca sentez yerlerinden biri olduğu
için, kadmiyum detoksifikasyonundaki işlevi oldukça fazladır.
Buna rağmen, kadmiyum birikim düzeyi
bakımından özellikle
kronik çalışmalarda,
karaciğer dokusuna
oranla birikimin en
fazla böbrek dokusunda olduğu belirtilmiştir.
-36-
ması ile çözünmüş olarak tekrar serbest
hale geçer (Balkıs ve Algan, 2005). Ağır
metaller, subletal ortam derişimlerinin
etkisinde balıkların karaciğer, böbrek ve
dalak gibi metal metabolizması ve metaldetoksifikasyonu ile ilgili organlarda
yüksek düzeyde birikmektedir. Karaciğer
dokusu ağır metallerin taşınmasında ve
detoksifikasyonunda görev yapan metal
bağlayıcı proteinler ve buna benzer proteinlerin başlıca sentez yerlerinden biri
olduğu için, kadmiyum detoksifikasyonundaki işlevi oldukça fazladır. Buna
rağmen, kadmiyum birikim düzeyi bakımından özellikle kronik çalışmalarda,
karaciğer dokusuna oranla birikimin en
fazla böbrek dokusunda olduğu belirtilmiştir (De Conto ve ark., 1999, De Smet
ve ark., 2001, Wu ve ark., 1999, Serafim
ve ark., 2002). Balık dokuları (kas, karaciğer, böbrek, gonad, mide vs. ) deniz
ortamındaki ağır metal konsantrasyon
derecesini belirlemek için indikatör
olarak kullanılmaktadır. Özellikle karaciğer dokusu balığın diğer organlarına
göre su kirliliğinin çevresel indikatörü
MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ
olarak sıklıkla tavsiye edilmektedir.
Balıklar, ağır metal etkisine genellikle
metabolik ve fizyolojik olayların yanı
sıra davranışlarını değiştirerek tepki
gösterir. Metal etkisinin başlangıcında balıklarda, yüzme performansında
düşme, besin almama, yüzeye yönelme, fiziki etkilere duyarsızlık gibi
çeşitli davranış değişiklikleri gözlenmiştir. Balıklarda bakırın belirtilen
toksik etkilerinin yanı sıra, gelişmeyi
yavaşlattığı, immün sistemi baskıladığı, testis ve ovaryumda eşey hücrelerin sayısını azalttığı, olgunlaşmayı
engelleyerek üreme başarısını azalttığı belirlenmiştir. Doğaya salınan
cıva doğadaki döngüsünden karmaşık
kimyasal dönüşümlere uğrar. Bu dönüşüm sonrasında oluşan en tehlikeli maddelerden birisi metil cıvadır.
Çeşitli kaynaklardan suya (deniz, göl,
yer altı suyu) karışan metil cıva küçük organizmalar (planktonlar gibi)
tarafından absorbe edilir. Küçük canlılar küçük balıklar tarafından yendiğinde ağır metaller balık vücuduna
MAKALE
DOSYA
önemlidir. Ancak yoğun kontaminasyon durumunda bağışıklık sistemi
baskılanır ve mortalite (ölüm) meydana gelir. Birçok su canlısı aşırı tuzluluk veya tuzluluk değişimine maruz
kalmaktadır. Sonuç olarak; deniz kirliliği deniz canlılarının insanlar tarafından tüketilmesi ciddi sağlık tehlikesi
oluşturmaktadır. Kirlenmiş canlıların
beslenme döngüsü içinde diğer su
canlıları tarafından tüketilmesi ile de
deniz canlılarında çeşit ve sayı yönünden de azalma olacaktır.
Çevresel değişiklikler
Sıcakkanlıların aksine balıkların içinde yaşadığı sucul ortamın sahip olduğu sıcaklık,
pH, tuzluluk, çözünmüş O2 miktarları gibi
fiziksel ve kimyasal özellikler, balığın bağışıklık sistemi üzerine direkt etkisi vardır.
Balıklarda çevresel etkiler sonucu gelişen
stres sonrasında homeostazisi sağlamak
amacıyla, hematolojik, osmolalitik, hormonal ve enerji metabolizmasını düzenleyen bazı fizyolojik değişiklikler
şekillenir. Kontaminasyonlar bağışıklık
sisteminin uyarılması açısından çok
geçer. Bu madde balıkların dokularında
birikir. Zamanla metil cıva seviyesi en
üst değere ulaşır. Metil cıvalı balıklar
insanlar tarafından yendiği zaman vücuda giren metil cıva kana karışır ve
kan tarafından absorbe edilir. Kadmiyum biyokimyasal düzeyde DNA, RNA
ve ribozom sentezini ve bazı enzimlerin
aktivitelerini engelleyerek, ozmotik ve
iyon dengesini bozarak ve immün yanıtlarda değişikliğe neden olarak toksik
etkisini göstermektedir. Kromun balıklardaki toksik etkilerinden biri de balıklardaki bağışıklık sistemine olan etkisidir. Bu etki viral mücadele esnasında
kromun balığın humoral bağışıklık cevabını baskılaması şeklinde olmaktadır.
Balıklarda kurşun etkisinin ise; subletal
derişimlerde doku ve organlarda birikime, bakır etkisinde olduğu gibi davranış
değişikliklerine, pigment oluşumuna
bağlı renklenme anomalilerine, yüzgeçlerde koyulaşma, omurgada eğrilik gibi
morfolojik değişikliklere, antikor düzeyini düşürerek immün sistemin çökmesine neden olduğu belirlenmiştir.
KAYNAKLAR
1. Atamanalp, M., Uçar A., Alak G., Balıkların Bağışıklık
Sistemi Üzerine Çevresel Toksikantların Etkileri, Türk
Bilimsel Derlemeler Dergisi 6 (1): 124-127, 2013
2. Kayhan F., E., Muşlu, M., N., Koç, N., D., Bazı Ağır
Metallerin Sucul Organizmalar Üzerinde Yarattığı Stres
Ve Biyolojik Yanıtlar, Journal of FisheriesSciences.
com, 2009
3. Su Kirleticilerin Etkisi, T.C. Milli Eğitim Bakanlığı,
Ankara, 2012
4. Aoki. C-terminal fragment of ß-adrenergic
receptors: astrocytic localization in the adult visual
cortex and their relation to catecholamine axon
terminals as revealed by electron microscopic
immunocytochemistry, J. Neurosci., PMCID:
PMC2838201. (1992), 12: 781-792.
5. Ellis, A. E., Innate host defence mecahinsms of
fish against viruses and bacteria. Developmental and
Comparative Immunology, (2001). 25: 827-839.
6. Hu, H., Exposure to metals. Occupational and
Environmental Medicine, 2000. 27: 983-996.
7. Atamanalp, M., Kocaman, E., Canyurt, M. Kentsel
atıkların C. capoeta’ nın hematokrit ve sediment
seviyeleri üzerine etkileri, (2002). 34, 439-445.
8. Kaya, S., Pirinçci, İ. Çevre Toksikolojisi. Alındı:
Veteriner Hekimliğinde Toksikoloji. Editörler: Kaya,
S., Pirinçci, İ., Bilgili, A. Medisan Yayınevi, Ankara,
(2002).731-736
9. Güvenç, D., Aksoy A., Poliklorlu Bifenillerin
Toksikolojisi. Veteriner Hekimler Derneği Dergisi,
(2007). 78(2).
10. Seyran A., Erişir M. Poli Klorlu Bifeniller ve Sağlık
Üzerine Etkileri. Fırat Üniversitesi Sağlık Bilimleri
Veteriner Dergisi, (2008). 22(1): 33-40.
11. Yoo, B.S., Jung K.H., Hana S.B., Kim H.M., Apoptosismediated immunotoxicity of polychlorinated biphenyls
(PCBs) in murine splenocytes. Toxicol Lett; (1997).
91: 83-89.
12. Atamanalp, M. ve Yanık T., 2001. Pestisitlerin
Cyprinidae’lere toksik etkileri. Ege Üniv. Su Ürünleri
Derg., (3-4), 555-563.
13. Kayhan, F.E., Muşlu M.N., Koç N.D., Bazı ağır
metallerin sucul organizmalar üzerinde yarattığı stres
ve biyolojik yanıtlar. Journal of Fisheries Science,
(2009). 3(2), 153-162.
14. Stagg, R.M. and Shuttleworth, T.J., The
accumulation of copper in Platichthys flesus L. and its
effects on plasma electrolyte concentrations. J. Fish
Biol., (1982). 20: 491-500.
15. Synder, C. A. and Valle, C. D. Immune Function
Assays as Indicators of Chromate Exposure,
Environmental Health Perspectives, (1991). 92: 83-86.
16. Gerhard, I., Monga, B., Waldbrenner, A. And
Runnenbaum, B., Heavy Metals and Fertility. J. Toxicol.
Environ. Health, (1998). 54: 593–611.
17. Kav K. Erganiş O., Balıklarda bağışıklık sistemi. Vet.
Bil. Der., (2008). 24 (1) :97-106.
-37-
MART - NİSAN 2016
TEMİZ ÇEVRE
RÖPORTAJ: PROF. DR. İZZET ÖZTÜRK
İSKİ ARITMA SU
KONUSUNDAKİ
ÇALIŞMALARINI
BAŞARIYLA SÜRDÜRÜYOR
Dünyanın en modern
ve temiz arıtma
tesislerinden birine sahip
olan İSKİ’nin çok büyük
kapasiteleri bulunuyor.
Arıtma tesislerindeki
çalışmalar istikrarlı bir
şekilde sürdürülüyor.
Suyu, sayaçlara
gelinceye kadar her
noktada Türk ve Avrupa
Birliği standartlarına
uygun şekilde üreten İSKİ,
her musluktan içilebilir
kalitede su servis ediyor.
Kuraklıklara rağmen tüm
şebekelere kesintisiz su
verilebiliyor.
-38-
MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ
Arıtılan sular
içilebiliyor mu?
Biz nüfusun tamamına hizmet veriyoruz. Şehrin her noktasına İSKİ’nin
suyu içme suyu olarak arıtıldıktan
sonra ulaşılacak. Zaten biz de içilebilir nitelikte olmayan hiçbir suyu
arıtmıyoruz. TSE 266 ve Avrupa Birliği standartları var, onları da uyguluyoruz. İki tür tat-koku sorunu var.
Bunardan bir tanesi klorlama yaptığımızdan ötürü bir koku gelir. Ve
bu klorlamayı da şebekeye vermeden önce arıtmadan sonra yapmak
zorundayız. Bu 0,5 bpm üzerinde
hissedilir. Bazı noktalarda bu eşiğin
üzerinde klor değeri var. Bundan dolayı bir koku-tat hissedilebilir. Bunu
gidermek için İstanbul şebekesi genelinde bir programımız var. Bunu
sağlamak için de şehrin ara haznelerinden de klor vereceğiz. Belli bir süreç içerisinde bununla ilgili sorunu
gidereceğiz. Biz yüzeysel suları kullanıyoruz, buralarda alg büyümesi
problemimiz var. Bu algler de belli,
bir konsantrasyondan sonra suya
koku veriyor. Alg aslında olumlu bir
unsur. Bir noktaya kadar oksijen veriyor ve karbondioksit tutuyor. Algin kokusu suyun kalitesiyle ilgili
doğal bir alarm aslında, onu da biz
takip ediyoruz. Bunu tetikleyen bir
yönden de sıcaklık artışı. İklim değişikliği, baharların önce başlaması
gibi süreçler alg oluşumunu teşvik
ediyor. Kontrol için su haznelerinde, barajlarda alg büyümesini önleyici uygulamalar yapılıyor. Lisanslı
birtakım mücadele kimyasalları
kullanılıyor. Belli bir yarı çap içerisinde ultrasonik yöntemle algleri
uzaklaştırmak üzere ekstra önlem
almayı düşünüyoruz. Havzada alabileceğimiz tedbirler bunlar, ondan
sonra bu suyu alıp arıtma tesisimize
getiriyoruz. İSKİ’nin arıtma tesisleri
dünyanın en modern ve temiz arıtma tesisleri. Çok büyük kapasitelerimiz var. Arıtma tesislerinde bu algler belli bir noktaya ulaştığında aktif
toz karbon ekleyerek aktif karbon
üzerinde tutuyoruz. Bununla ilgili
çalışmalarımız sürekli devam ediyor.
Alg konsantrasyonu belli bir seviyeye
ulaştığında bu uygulamaları gerçekleştiriyoruz. Bizim yüzeysel sulardaki
sistemimiz klasik arıtma sistemi. Önden bir havalandırma var, sonra ozonlama yapıyoruz. Havalandırmadan
sonra pıhtılaştırma, yumaklaştırma ve
çökelme evreleri var. Sonraki evrede
kum filtrelerinden süzdükten sonra
son klorlamayı yapıp şehre dağıtıyoruz. Aktif karbon uygulamasını hızlı
karıştırmanın başında yapıyoruz. Sıvı
halde aktif klorlama çalışması yapıyoruz. Hızlı ve yavaş karıştırma süreçlerinden geçerek koku yapan maddeler
çökeliyor daha sonra onu çamurla
birlikte sistemden çekiyoruz. Genelde
dünyada yaygın yöntem bu. Alg yoğunluğunun en yoğun olduğu dönemlerde bu yapılır diğer dönemlerde ise
bu uygulamayı durduruyoruz.
Evdeki tesisatlarımız
da sağlıklı mı, değişmesi
gerekir mi?
Tesisatta ara depo kullanılıyorsa bir
risk oluşturuyor. Depo üzerinde su
hem bayatlıyor, hem de deponun
bakımları yapılmıyorsa sızıntılar
oluşup kontemilasyon riski oluşturabiliyor. Böyle bir depo var ve kullanımında ısrar ediliyorsa, o yerlere
RÖPORTAJ
DOSYA
özel klorlama yapılması lazım. Eski bina
tesisatlarında birtakım kalite bozulmaları olabiliyor. İSKİ suyu sayaçlara gelinceye kadar her noktada Türk ve Avrupa Birliği standartlarına uygun şekilde
üretiyor. Önemli olan tat-koku olayı.
İnsanlar özellikle su kesintisinin olduğu
dönemlerde, damacana sulara ve değişik
markalarla satılan memba sularına alıştı.
Şu anda İSKİ’nin çok az kimyasaldan geçirerek bir su hazırlama düşüncesi de var.
Arıtma tesislerindeki
borularda ne tür malzeme
kullanıyorsunuz?
Düktil(?) malzeme kullanıyoruz. Oldukça
sağlıklı ve temiz bir malzeme. Bu malzeme sektörde kullanılan en kaliteli ve
pahalı malzeme. İstanbul o seçimi en
başta yaptı ve bu doğru bir seçimdi. Şehrin tamamı böyle. Özel döküm bir çelik
bu, özelliği de kırılgan bir malzeme olduğu ve küresel kristalli karbon içerdiği
için özel bir işlem uygulanıyor. Esnek ve
dayanıklı bir malzeme, kolayca işlem de
uygulanabiliyor. İçinde de ayrıca koruyucu özel kaplaması var. Bütün İSKİ’nin
şebekesi bu malzemeden yapılmış vaziyette. Yeni yerleşimleri de aynı malzemeyle devam ettiriyoruz.
İstanbul’un her yerinde ayrı
ayrı sistemi mi kullanıyor,
Yoksa birleşik bir sistemimiz mi
var? Altyapı sistemlerimizin
yarıçapları, kanalizasyon sistemlerinin büyük afetlere karşı dayanıklılığı ne DURUMDA?
İstanbul’un kanalizasyon sistemi, baştan
ayrık sistem olarak tasarlanmış. Şehrin
bazı bölgelerinde maalesef birden fazla
kanalı döşeyemiyorsunuz. Bütün dünyada da böyledir bu, bazı tarihi bölgelerde de. Prensip olarak bütün planlama
yağmur suyu ve atık su sisteminin ayrı
olarak değerlendirilmesidir. Atık su kanal
şebekesi önceden düzenlendiği için eskiden kalma bağlantılar var. Bu dönemde
birçok binanın çatı bağlantısı kanalizasyona maalesef bağlanmış konumda.
Daha sonra bu konuma yağmur suyu
konumlandırılmış olsa da sistemle irtibatlandırılamama durumu olabilir. Bir de
bacalardan ve değişik yerlerden yine atık
su sistemine yağmur suyu bağlantıları
var. Buna bağlı bazı taşkınlar oluyor. Biz
bu yağmur suyu sistemlerini tasarlarken
genellikle beş yıl tekerrürlü yağışlara
göre planlarız. Beş yılın üzerinde teker-
Bizim yüzeysel
sulardaki
sistemimiz klasik
arıtma sistemi.
Önden bir
havalandırma var,
sonra ozonlama
yapıyoruz.
Havalandırmadan
sonra
pıhtılaştırma,
yumaklaştırma
ve çökelme
evreleri var.
Sonraki evrede
kum filtrelerinden
süzdükten sonra
son klorlamayı
yapıp şehre
dağıtıyoruz.
Aktif karbon
uygulamasını hızlı
karıştırmanın
başında yapıyoruz.
Sıvı halde aktif
klorlama çalışması
yapıyoruz.
rür seçerseniz tünel gibi, metro gibi büyük işler çıkar ve bununla baş edemeyiz.
Belli bir şiddetteki yağışı alıyoruz. Onun
üzerinde bir yağış olursa bu da caddeden
akacak. Oradan da dere yataklarına bir
şekilde aktarılacak, oradan da denize gidecek. Dere yatakları konusunda çok hızlı
bir program var. Ama temel sorun kamulaştırma. İstanbul’da bütün dere yataklarına bina yapılmış ve bunlara izin verilmiş.
Bu belki de yüz yılın sorunu. Cumhuriyet
dönemi belediyeciliğinin yüz karasıydı
bence bu. O dönemlerde dere yataklarına
binalar verilmiş. Hatta dere yatakları kapatılmış. Yağmur yağdığında ise dere aynı
yatağından akmaya çalışıyor. Bütün taşkın olma riski olan derelerde derenin ıslah
edilmesi iki tarafına da atık ve yağmur
suyu kolektörlerinin yerleştirme çalışmaları devam ediyor. Bazıları büyük oranda
bitti. Bazı noktalarda kamulaştırmadan
dolayı yapamadığımız yerler var. Mesela
Ayvalı Dere’de bir kısıma kadar gelmişiz,
orada kalmışız. Farklı noktalar, mahkemeler, itirazlar var. Dolayısıyla ciddi sorunlar
yaşıyoruz. 2019 yılı sonu itibari ile tehlike
arz eden bütün derelerde ıslah ve kolektör
çalışmaları bitmiş olacak. Çalışmalar bittiğinde ise yağmur suyu sistemi daha iyi
çalışacak. Yağmur sonrası taşkınlar daha
az yaşanacak. Gerek duymadıkça on yıllık
tekerrürü bile almayız. Çok özel yerlerde
alırız. Hava alanında çok özel bir yerde
tarihi yapıların olduğu bir yerde, belki
çok özel yerlerde. Ama derelerde durum
farklıdır. Mesela bir dere kesitini asgari
500 yıllık yağışa göre planlarız. Bütün sistemde gelen o su derede toplanıp akacak.
Bir defa yüz yıllık taşkını dere etrafına
-39-
MART - NİSAN 2016
TEMİZ ÇEVRE
taşmadan geçirebilmelidir. Temel prensip
budur. Yüz yılın üzerindeki debi belli ölçüde taşabilir. Orada da risk ve hasar minimum olacak. Gerisini de planlayıp riski
öngörerek yapıyoruz. Çünkü bunlar ağır
maliyetli yapılar.
Bu yüz yıllık taşkını
önlemede nasıl bir mühendislik
çözümü buldunuz?
Kademeli setlemeler yapılıyor. Oralarda
bodrum katlara izin verilmiyor. Binaların birinci kat kotları yüksek tutuluyor.
Caddeyi su basıyor, biraz ayaklarımız
ıslanıyor ama can ve mal kaybını minimize edecek şekilde imar tedbirleri
alınıyor. Bunlar için İstanbul Büyükşehir Belediyesi taşkın risk değerlendirme
çalışmaları yapıyor. Bütün bu derelerde matematik modellemeyle 500 yıllık
taşkın yaparsa nerelere kadar taşar, yüz
yıllık yaparsa taşma ihtimali var mı gibi
taşkın riski değerlendirme çalışmaları
var. Bu değişik firmalara ihale edildi, şu
an alındı. Bütün dere yataklarına ıslah
çalışmaları bu çerçevede devam ediyor.
Bu çalışmalar bittikten sonra mevcut
meteorolojik verilerle hangi bölgenin,
hangi olasılıkla ne kadar kalınlıkta su
-40-
altında kalacağını biliyoruz. İstanbul’da
yağmur suyu şebekesini kurma görevi
aslında resmen İSKİ’nin üzerinde olan
bir görev değil. Bu belediyeyle protokoller çerçevesinde yapılıyor. Genelde
kamulaştırmayı belediye yapıyor, uygulamayı İSKİ’yapıyor. Ama belediyeyi
borçlandırarak yapıyor. İSKİ kanununda
kanalizasyon ve derelerin ıslahının tüm
görevi İSKİ’nin üstüne verilmiş değil. Şu
anda çok önemli bir konu ve bu konuda da en yüksek kapasite İSKİ’de olduğu için belediye adına İSKİ yürütüyor.
Bütün Türkiye’de böyle. Genellikle yağmur
suyu işi belediyeye aittir. Kırsal kesimde
ise dere kısmı DSİ’ye aittir. Dere kısmı ama.
Yağmur suyu toplama kısmı belediyenindir.
Şu an devlet su işleri’nin (DSİ)
İSTANBUL’DA etkisi var mı?
Su kaynakalını tahsis görevi DSİ’nindir.
Biz yeni garaj yapacaksak garajın tahsisini DSİ’den almak zorundayız. Genellikle
büyük barajları DSİ üzerinden yaptırmayı
tercih ediyoruz. DSİ’nin baraj uzmanlığı
çok yüksek. Kimsenin kullanmadığı denize
akan suyu alıyoruz Melen Projesi’nde olduğu gibi. Denize akan suyu alt noktadan alıp
İstanbul’a aktarıyoruz.
MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ
Denize ne kadar uzaktan
alındı, biyoçeşitlilik
açısından sıkıntısı var mı?
Barajın depolama alanı etrafı sular altında bırakıyor. Orada artık bir fayda
maliyet analizi yapıyorsunuz. O bölgede
bir canlı hayatı varsa onu kaybediyoruz
doğal olarak. Diğer yandan toplumsal
faydası çok yüksek. Ağaç kesersek onun 5
katını ağaçlandırabiliriz. Koruma kullanma dengesinin ben gözetildiğini düşünüyorum. Melen Havzası’nda İSKİ, bütün
arıtmaları yapıyor. Oradaki belediyelerin
tüm arıtma işlerini İSKİ eline aldı. Yoksa
belediyelerin bu bölgelere milyonlarca
lira yatırım yapması gerekir. Yapılan tesislerin tamamı 2 sene içerisinde bitecek.
Belediyelerden sadece elektrik maliyetinin yarısını isteyeceğiz. Yatırım, diğer işletme ve personel giderlerinin tamamını
İSKİ karşılayacak.
Bir afet olduğunda deprem
ve benzeri durumlarda içme
suyu ve atık su konusunda
nasıl bir çalışma var?
Bütün su yapılarımızın deprem güçlendirmesi yapılmış vaziyette. Özellikle
yeni yapıların tamamı yeni yönetmeliklere göre yapılıyor. Eskilerin hepsinde de
RÖPORTAJ
DOSYA
Aslında biz kişi başına yıllık ortalama
bazda 100-120 litre su kullanıyoruz. Bu
tabii yaz aylarında 150 litrelere ulaşabiliyor ama yıllık ortalamamız bu şekilde.
Bu oranın üzerinde daha az su kullanımı demek insanların temizlik işlerinden
feragat etmesi anlamına geliyor. Bunu
biraz da bizim suyun fiyat ve tarife politikası da zorluyor. Su tüketiminin kademeli olması, maliyetlerin hızla artması
insanların eskiden beri olan su kullanımını
destekliyor. Burada tabii duş başlıklarını
değiştirmemiz, muslukları ince delikliye
çevirmemiz, tuvalet sifonlarını küçültmemiz, enerji ve su tasarruflu ev aletlerini
almamız, bunları da koyduğunuz zaman
suyu kişisel ihtiyaçlarınız için fazla kullansanız bile toplamda ekonomi elde ediyorsunuz ve bu artmıyor. Benim beklentim
130 litreyi geçmeyeceğimiz yönünde, dünyadaki birçok örnek de bunu gösteriyor. Suyun ölçülmediği ve ucuz olduğu her yerde
su iktisatlı kullanılmaz.
güçlendirme yapılıyor. Bizim borularımız
depreme en dayanıklı materyalden. O
yönden bir sorun beklemiyoruz, normal
sistemimizin çalışacağını düşünüyoruz.
Herhangi bir tesiste bir sorun olduğunda
alternatif besleme sistemlerimiz de, iki
tarafa su geçirme imkanımız da var. Üç
tane su geçirme imkanımız var. Salacak
ile Yenikapı arasında bir tane eski hattımız var. Melen Projesi ile tekrar 1600’lük
bir hat yaptık. O da yetmedi boğazın
altından 4.5 metrelik tünelimiz var. Şu
anda su kaynağımızdan şehrin üç yıllık
su ihtiyacını karşılayabiliriz.
Binalar yenileniyor kat sayısı
da artıyor, şehir içerisinde
toprağın azalması bizim su
kaynaklarımızı etkiliyor mu?
Havzalarda imar kısıtları devam ediyor.
Asıl yoğunluk havza dışı alanlarda. Yağmur suyu açısından sıkıntı olabilir. Kapalı alan arttıkça yağmur suyu artar, bu
da kanalizasyon sistemimizi zorlayabilir.
Tasarımda akış sayısının zamanla artacağını göze alarak yapılabilir. Yoğunluğun ve kat yüksekliğinin artmasıyla içme
suyu şebekesi değerlendirilmesi gerekebilir. Bizim şebekemiz oldukça emniyetli. Kentsel dönüşümün alt yapıya olan
etkilerinin dikkatle değerlendirilmesi
gerekir. Atık su şebekesine etkilerinin ne
olacağı önemli. Ek maliyetler getirecek.
Süreç yavaş işlediği için planlama yapa-
mıyorsunuz. Planlama ortada olsa, onu
biz takip edeceğiz. O da kolay bir mesele değil. Yağmur suları potansiyel sulak
alanlara verilir. Oralarda depolanarak yer
altı sularını besler. İstanbul’daki yoğunlukta bunları yapamayız ama Anadolu’da
yapabiliriz. Bu tip projeler Anadolu’da
var. Mesela Hotamış Gölü. Oradaki neslin
eski şehirlere bakıp ibret alması lazım,
oradaki şehir nasılmış, bizim atalarımız
nasıl güzel ve konforlu bir şehir yapmışlar, şehri nereye kurmuşlar, bütün bunlardan ders alınmalı. Düzensiz, çarpık
ve kötü evler yaptık. Bence şimdi yıksak
bile bunları tekrar düzeltemeyeceğiz.
Bir sonraki nesil bunun daha iyi farkına
varacak ve bu hassasiyetleri gösterecek.
Ben Safranboluluyum, bu dediğimiz sorunların hiçbiri yok. Tarım alanlarına
zarar verilmediği gibi kayalık alanları da
küçük tarım alanları haline getirmişler.
Bu güzel örneklerin arasından geçerek
Safranbolu’nun çıkışındaki alana bakıyorsun hala ibret alınmıyor. Maalesef çok
kötü binalar var. Görgü ve vizyon olmadığında paranızın olması yetmiyor.
Su tüketimi konusundaki
denge nasıl sizce?
Biz suyu iktisatlı kullanıyoruz. İstanbul’daki abonelerimizin yüzde70’i ayda
on metreküpün altında su kullanıyor.
Yüzde 15’i de 15-20 metreküp bölü hane
kullanıyor. Aslında bu çok iyi bir rakam.
Bedelde İstanbul’un
veya başka bir şehrin
farkı OLUYOR MU?
Suyu kaça mal ediyorsunuz bu önemli.
Yağan yağmurdan para almıyorsunuz,
bunu musluğa getiriyorsunuz ve buradan
bedel alıyorsunuz. Melen’den alıp, arıtıp
musluğa getiriyoruz. Bu neyse gerçek bir
maliyet üzerinden hesaplanarak bir tarife çıkarılacak.
Su iletimi, alt yapı
olarak Türkiye’de en iyi
İstanbul’da diyebilir miyiz?
İyi örneklerden biri diyebiliriz. Belçika
gibi bir ülke burası, nüfusu 15 milyonun
üzerinde. Böyle bir şehre su dağıtmak
muazzam bir hizmet. Bunun avantajları
da var. Ölçek küçük olduğu için tesis büyüdükçe maliyetler düşer.
Dünyada örnek alınabilecek
çalışmalar var mı?
Tabii ki var. Biz dünyanın en iyisiyiz demiyoruz. Bizim de hala eksiklerimiz var.
Sürekli su verebiliyoruz. Bütün kuraklıklara rağmen su kesintisi uygulamadan
su verebiliyoruz, bu kolay bir şey değil.
Bizim görevimiz her musluktan içilebilir
kalitede suyu servis etmek. Bu suyun içilip içilmemesi ayrı bir konudur. Her gün
200-300 noktasından şebekenin suyu
alınıyor hem bizim tarafımızdan hem
de İl Sağlık Müdürlüğü tarafından analiz
ediliyor. İSKİ maddi olarak her şeyi ya-
-41-
MART - NİSAN 2016
TEMİZ ÇEVRE
MEHMET KÜRŞAT ÇAPAR
ELEKTRONİK VE HABERLEŞME MÜHENDİSİ
ELEKTROMANYETİK KİRLİLİK
Gün geçtikçe elektromanyetik kirlilik ile
ilgili duyarlılık artmakta ve olumlu adımlar
atılmaktadır. Bununla birlikte kaybedilen her
gün gelecek nesiller için bir tehdit olarak
durmaktadır. Özellikle kişileri ve doğal olarak diğer
sistemleri korumak için geliştirilen uluslararası
kriterler, hangi frekansta ne kadar güçle yayın
yapılabileceğini, bir alandaki EMR miktarının üst
sınırını veya bulunma mesafesi gibi koşulları
tanımlamıştır ve ülkemizde de bu kriterler
uygulanmaktadır.
E
lektriğin keşfi ile başlayan ikinci sanayi devrimi, üretim bantları ve tek
bir mile bağımlı olmayan makineler
ile üretimi ve üretim tesislerini basitleştirdi ve seri üretimin önünü açtı. Elektrik
makinelerinin bağımsız çalışabilme yetenekleri, üretimde bir devri kapatıp bir devri açan bir dönüşümü tetikledi. Elektronik
endüstrisinin oluşması, sistemleri kontrol
etmeye dönük çözümler ve otomasyon
kavramı endüstri 3.0’ın temel dinamiğini
oluşturdu. Özellikle haberleşme teknolojilerinde yaşanan gelişmeler, kontrol cihazlarındaki olağanüstü kapasite artışları
ve akabinde gelen entegre dünya fikri endüstri 4.0’ın anahtarı oldu. Görünen o ki
bu baş döndüren gelişme önümüzdeki yıllarda da devam edecek ve bizler daha fazla
cihazla kuşatılacağız.
Elektriğin hayatımıza girdiği ilk gün itibari ile farklı bir başlık daha açılmış oldu.
Aslında hep var olan fakat varlığı ile ilgilenilmeyen bu başlık elektromanyetik
dalgalardır. En basit hali ile bir iletken
üzerinde iletilen elektrik akımı aynı zamanda bir elektromanyetik dalgayı da
oluşturur. Şebekelerimizde kullandığımız
veya bataryalar ile sağladığımız elektriğin
etrafına yaydığı elektromanyetik dalgalar
bizleri rahatsız veya tedirgin etmekten çok
uzaktı. Özellikle yüksek frekanslı sistemler
yayıldıkça bu dalgaların insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri üzerine görüşler
öne sürülmeye başlandı. Bugün itibari ile
-42-
MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ
MAKALE
cep telefonları, yüksek gerilim iletim hatları, radyo, televizyon ve telsiz iletim sistemleri, kablosuz cihazlar, mikrodalga cihazlar,
evdeki tüm elektrikli aletler, bilgisayarlar
vb. birçok üreteç ile direkt etkileşimde olan
insanoğlu ciddi bir tehdit ile karşı karşıyadır. Etrafımızı tıpkı sis bulutu gibi saran bir
elektromanyetik kirliliğin içinde yaşıyoruz.
Her ne kadar bu sisi görmesek de varlığını
hissetmek o kadar zor değil. Birçok insan
televizyon vericilerinin yakınlarında radyolarının çalışmadığını veya araç kumandası
ile araçlarını açamadıklarını fark etmişlerdir.
İşte sisin bu denli yoğun olduğu ortamlarda
kendini açıkça ortaya koyan bu yeni kirlilik
türü hayatımızın her anında bizi kuşatmaya
devam ediyor.
Tıpkı hidrokarbon yakıtlarda olduğu gibi
elektromanyetik dalgalar ile olan ilişkimizi
de tamamen sonlandıramayacağımız gayet açık bir gerçekliktir. Tüm haberleşme
sistemlerinden veya aydınlatmadan hatta
üretim tekniklerinden vazgeçmeye pek ni-
DOSYA
yetimiz yok. Burada önemli olan ne ile
çevrili olduğumuzu bilmek, insan ve diğer
canlılar için tehdit oluşturan doz ve düzeyleri tespit etmek, belirli düzenlemeler
ile tehdit sınırlarının üstündeki yayınımları engellemek veya zorunlu ortamlar var
ise o bölgede çalışan insanlar için kişisel
koruyucu ekipmanları tayin edip kullanımını takip etmektir. Elektromanyetik
dalgaların insan sağlığına etkileri incelenirken kullanılan farklı kıstaslar bulunmaktadır. Bu dalgaların aynı zamanda bir
enerji kaynağı olduğu dikkate alındığında,
insan vücudunda sebep oldukları ısı artışı önemli bir değerlendirme kriteri olarak
kabul edilmektedir. Bu ölçüt kullanılarak
yapılan değerlendirmeler ısıl olmayan etkileri göz ardı etmekte ve farklı sorunları
dikkate almamaktadır. Elektromanyetik
dalgaların bazı insanlarda boğazda kuruluk hissine, göz şikayetlerine, baş ağrısına,
uykusuzluk ve yorgunluğa, farklı alerjilere,
sese karşı aşırı duyarlılık veya işitme kayıplarına sebep olduğu gözlemlenmiştir.
İnsan vücudunda sinir sisteminin elektriksel sinyaller ile çalıştığı dikkate alınırsa,
ısıl olmayan etkilerin de dikkate alınması gerektiği rahatlıkla söylenebilir. Tıpkı
otobüslerde olduğu gibi (!) vücudumuzun
da kontrol sistemleri elektriksel işaretler
kullanıyor ve doğal olarak etraftaki cep
telefonu gibi sinyallerden etkileniyor. Her
etkileşim sorun doğuramayabilir fakat
mutlaka incelenmelidir. Elektromanyetik
kirlilik ve etkileri değerlendirilirken dikkat
edilmesi gereken parametreler şunlardır:
Dalganın Frekansı: Frekans bir işaretin
birim zamandaki tekrarlama sıklığı olarak tanımlanabilir. Örneğin şebeke elektriği saniyede elli defa kendisini tekrarlar
ve frekansı 50 Hertz’dir. Bizleri etkileyen
elektromanyetik yayınımı (EMR), frekans
açısından iki başlıkta ele alınır. Birincisi,
çok düşük frekanslı elektromanyetik alanlardır. Bu dalgalar günlük kullandığımız
elektrikli aletler tarafından yayınlanır ve
ELF bandı olarak isimlendirilir. İkincisi ise
özel anten sistemleri kullanılarak üretilen
ve özellikle haberleşme amaçlı kullanılan
mikro dalga frekans (RF-MW) bandıdır.
GSM baz istasyonları, cep telefonları ve
radyo-TV vericileri bu tipte elektromanyetik dalga yayarlar. Bu iki farklı tipin insan
ve diğer canlılara verdikleri zarar farklı niteliktedir. Çokça dile getirilen “Bir saç kurutma makinesinin yaydığı elektromanyetik alan cep telefonundan daha fazladır”
ifadesi aslında teknik bir kandırmadır. Her
ne kadar gerçeği ifade ediyorsa da kastedi-
Etrafımızı tıpkı
sis bulutu
gibi saran bir
elektromanyetik
kirliliğin içinde
yaşıyoruz. Her
ne kadar bu
sisi görmesek
de varlığını
hissetmek o kadar
zor değil. Birçok
insan televizyon
vericilerinin
yakınlarında
radyolarının
çalışmadığını veya
araç kumandası
ile araçlarını
açamadıklarını
fark etmişlerdir.
İşte sisin bu denli
yoğun olduğu
ortamlarda
kendini açıkça
ortaya koyan
bu yeni kirlilik
türü hayatımızın
her anında bizi
kuşatmaya devam
ediyor.
-43-
MART - NİSAN 2016
TEMİZ ÇEVRE
len şeyin “zararı daha azdır” olduğu dikkate
alınırsa iyi gizlenmiş bir yalan olduğunu ifade etmek gayet doğrudur. En basit ifade ile
500-1000 watt gücündeki bir mikro dalga
fırın, bir besini birkaç dakikada pişirebildiği
halde, aynı güçteki bir ısıtıcı ile pişirme süresi çok daha uzun olmaktadır. Kaldı ki fırında
ana unsur EMR olduğu halde ısıtıcıda asıl
unsur direnç neticesi oluşan ısıdır. Buradaki
elektromanyetik radyasyonun pişme sürecine katkısı yok hükmündedir.
Dalganın Gücü: Bir dalganın frekansı kadar
genliği de önemli bir parametredir. Aynı frekansta yayınlanan iki dalgadan, gücü daha
düşük olanın etkisi, diğerine göre daha düşük
olacaktır. Örneğin bir bluetooth kulaklık ile
Wi-Fi anten aynı frekans bandını kullandığı
halde zararları yayın gücü dolayısı ile farklıdır. Güç ile ilgili bilinmesi gereken en önemli
husus kaynaktan uzaklaştıkça gücünde azaldığıdır. Kaynakta 5 w olan bir işaret belirli bir
mesafeden sonra etkisini kaybetmektedir. Bu
bağlamda yapılacak değerlendirmelere kaynağa olan mesafe de katılmalıdır. Kulağınıza
dayadığınız bir telefon ile komşunun çatısındaki birbaz istasyonun aynı etkide olması bu
yüzden gayet mümkündür.
Maruziyet Süresi: Canlının dalga ile ne kadar süre ile etkileştiği ise bir diğer parametredir. Yüksek gerilim hattının oluşturduğu
kirlilik, altından geçen bir kişiye hiç zarar
vermediği halde, çok yakın mesafede bir evde
yaşayan insanlara verdiği zararlar bilimsel
çalışma ve gözlemlerle ispatlanmıştır. Aynı
-44-
şekilde bir cep telefonu baz istasyonunun yayılım alanında, kaynağa yakın mesafede ikamet eden kişiler ile ilgili de benzer çalışmalar
yapılmış ve olumsuz etkiler gözlemlenmiştir.
Bir parantez olarak şunu ifade etmek isterim
ki baz istasyonları küresel yayın yapmadığı
için genellikle çatısında bulundukları konutlardan ziyade komşuya tesir etmektedir.
Dolayısı ile çatınıza bu cihazları koydururken
komşunuza verebileceğiniz zararları hesaba
katmalısınız. Eğer yakın mesafede bir komşunuz varsa mutlaka kaçınmalısınız.
Gün geçtikçe elektromanyetik kirlilik ile ilgili duyarlılık artmakta ve olumlu adımlar
atılmaktadır. Bununla birlikte kaybedilen
her gün gelecek nesiller için bir tehdit olarak
durmaktadır. Özellikle kişileri ve doğal olarak diğer sistemleri korumak için geliştirilen
uluslararası kriterler, hangi frekansta ne kadar güçle yayın yapılabileceğini, bir alandaki
EMR miktarının üst sınırını veya bulunma
mesafesi gibi koşulları tanımlamıştır ve ülkemizde de bu kriterler uygulanmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü’nün de takip ettiği ve desteklediği bu sınırlamalar elbette çok önemli
adımlardır. Fakat gelişmiş ülkelerin kendi
şehirlerinde daha sıkı limitler uyguladığı
düşünüldüğünde bizim de atmamız gereken
adımlar olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
İnsanların yaşam alanları ve diğer bölgeler
mutlaka ayrı ayrı ele alınmalıdır. Şehirler
arası bir yolda yaşam alanlarından uzak ve
yüksek kulelerde duran baz istasyonları ile
komşunun çatısında duran baz istasyonunu
MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ
aynı kriterlere tabi tutmak yanlıştır. Tıpkı
pasif sigara içicilerinde olduğu gibi EMR
için de kendi tüketmediği halde başkalarının tüketimi dolayısı ile risk altında olan
insanlar için yasal düzenleme ve takiplere ihtiyaç vardır. Kişinin kendi kullandığı
bir cihazdan etkilenmesi bir tercih olarak
sınıflandırılabilirken, çatılara gizlenmiş
cihazlara maruz kalan kişiler farkında olmadıkları bir tehdit ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Konunun gündeme geldiği
her ortamda cep telefonları ve baz istasyonlarının öne çıkması, yaygın olmaları,
insanlarla iç içe olmaları ve frekanslarının
yüksek olması dolayısı ile doğaldır. Bununla birlikte TV vericileri, WiFi, bluetooth,
dect telefonlar, mikro dalga fırınlar, televizyonlar ve diğer üreteçler gündem dışı
tutulmamalıdır.
TV vericilerinin yaydığı dalgaların engellenmesi için atılan adımlar oldukça başarılı sonuçlar vermektedir. Uydu yayınları,
kablolu TV, IP TV gibi yeni teknolojiler karasal yayın ihtiyacını oldukça azaltmıştır.
Bununla birlikte kanal sayısındaki anormal artış, etkilerin yeterince azalmasını
mümkün kılmamıştır. Karasal dijital yayın
ile bu soruna bir çözüm üretilebilecektir.
Özellikle anten sayısının azalacak olması
ciddi bir aşamadır. Ayrıca bu yayınların
yapılacağı yerlerin yaşam alanlarına, özellikle konutlara uzak seçilmesi veya yüksek
kuleler ile bunun sağlanması hala önemini
korumaktadır. Haberleşme radyolarının da
aynı şekilde insanlardan izolasyonu sağ-
MAKALE
lanmalıdır. Bu cihazlarda noktadan noktaya
haberleşme yapıldığı dikkate alınırsa, yayının
daha dar açılarla yapılması ve iki nokta arasında dalga ile etkileşim halinde olan binaların
bulunmaması, zararlı etkileri ortadan kaldıracaktır. Elbette ki bu alanda yaşayan kuşlar ve
diğer canlıların da bu etkilere maruz kaldığı
düşünülürse, haberleşmenin ağırlıklı fiber ortamlara aktarılması daha etkili sonuçlar doğuracaktır. Aynı şekilde şehir içlerindeki yüksek
gerilim enerji iletim hatlarının yer altına alınarak koruyucu önlemler ile etkilerinin izole
edilmesi de atılması gereken adımlardandır.
Baz istasyonlarının limitleri özellikle şehir
içlerinde daha da aşağıya çekilmelidir. Anten
teknolojilerindeki gelişmeler veya ek cihaz
yatırımları ile bunu yapmak mümkün olacaktır. Femtocell benzeri teknolojiler de bu kapsamda değerlendirilmeli ve dalga yayılımları
ile ilgili daha titiz olunmalıdır. Her türlü şehir
mobilyası kullanılarak gizlenmiş cihazlar ancak kişilerin gözünü örter, dalgaların varlığı
devam ettiği müddetçe risk de devam ediyordur. Devletin yaptığı düzenlemeler ve getirdiği
sınırlamalar, elektromanyetik kirlilik ile ilgili
ciddi kontrolleri mümkün kılmaktadır. Bu çalışmalara ek olarak yapılması gereken ciddi bir
bilgilendirme ve bilinçlendirme çalışmasına
da ihtiyaç vardır. Tıpkı sigara da olduğu gibi bu
dalgaların zararları bir sistematik içerisinde
insanlara anlatılmalı ve insanlar nasıl korunabilecekleri konusunda bilgilendirilmelidir. Belki de gelecekte bir gün bu cihazların üzerine
“sağlığa zararlıdır” etiketi takma zorunluluğu
dahi getirilecektir!
Bireysel olarak bu etkilerden nasıl korunabiliriz? Bu soruya verilecek cevaplar yaygın bir
şekilde ulaşılabilir durumdadır. Her birey hem
kendisini hem de sevdiklerini korumak üzere bu konuda okumalar yapmalıdır. Bununla
birlikte önemli bazı hususlara değinmekte
fayda var. Evlerde büyük rahatlık sunan bazı
aletlerden kurtulmak veya bu cihazları doğru
kullanmak önemli bir adım olabilir. Öncelikle
mümkün olduğu müddetçe kablolu aygıtlar
kullanılmalıdır. Kablosuz kulaklık yerine kablolusu, kablosuz mouse klavye yerine kablolusu, Wi-Fi yerine ethernet, dect telefon yerine
normal telefon kullanmak bir adım olabilir.
Cep telefonunu direkt kulağa dayamak yerine
kulaklık ile kullanmak, yatak odasında şarj
etmemek, çekim kalitesi düşük alanlarda kullanmamak koruyucu bir yaklaşım olacaktır.
Yine cep telefonu ile uzun süre konuşmamak,
konuşulacak ise kulaklık kullanmak, mümkün
değilse handsfree modda kullanmak, telefonla
etkileşim halinde geçirilen süreyi sınırlamak
ve her durumda telefonu mümkün olan en
uzak mesafede tutmak da önerilebilecek bir
BİZDEN HABERLER
DOSYA
yöntemdir. Mikro dalga fırını kullanmamak,
tüplü televizyonları değiştirmek, evin özellikle yatak odalarına yakın mesafedeki baz
istasyonlarını takip etmek ve gerekiyorsa
kaldırılmasını talep etmek de bir başka faydalı adım olacaktır. Son olarak kullanılmadıkları zaman dilimlerinde tüm elektrikli
cihazlarının güç girişinin engellenmesi veya
fişinin çekilmesi, kısacası bekleme modunda bekletilmemesi de alınacak tedbirlerdendir. Tüm bu söylenenlerin üzerinde, en etkili
korunma yöntemi bilinçli bir toplum oluşturmaktır. Her ne kadar zararları çok açık bir
şekilde ispatlanmış olmasa da elektromanyetik dalgaların zarar verebileceği bir tartışma konusu değildir. Tartışılan bu zararların
ne boyutta olduğudur. Bugün bu dalgaların
kanser ile olan ilişkisi, psikolojimize etkisi,
göz gibi organlara etkileri, gebelik ile ilgili
sonuçları üzerine yapılan çalışmalar ciddi bir tehdit ile karşı karşıya olduğumuzu
göstermektedir. Elektromanyetik yayınım
yapan cihazlar çok yaygın hale gelmiş olsa
da yolun başında olduğumuzu söylemek
çok da yanlış olmayacaktır. Bugünden atılacak adımlar, toplumun bilinçlendirilmesi
ve alternatif çözümler ile ilgili yaklaşımlar, bu sorunun gelecek nesillere miras
kalmasını engelleyebilecektir. Geçmişte
hava kirliliği bültenlerinin yayınlandığını
hepimiz hatırlıyoruz. Benzer bir çalışmaya
EMR konusunda ihtiyaç bulunmaktadır.
Mobil sistemler ve sabit istasyonlarla, tıpkı
meteoroloji ölçümleri gibi düzenli ölçümler
yapılmalı, sınırları aşan unsurlar tespit edilmeli, insanlar ölçüm değerleri konusunda
bilgilendirilmeli ve şartların normalleşmesi
ve iyileşmesi için bu değerlerden faydalanmalıdır. Özellikle çocuk oyun alanları, okullar, hastaneler düzenli olarak ölçümlenmeli
ve gerekli önlemler alınmalıdır. Yerel yönetimlerin potansiyel riskli alanlarda düzenli
ölçümler yapması, çöp toplamak gibi bir
vazifeye dönüşecektir. Elektromanyetik
yayınımların oluşturduğu kirlilik gündemimizde önemli bir başlık olarak durmalıdır.
Geçmişte tütün ve tütün mamullerinde
olduğu gibi, güçlü finansal kaynakları olan
sektör paydaşlarının hazırlattığı ve zararları yok veya olduğundan düşük gösteren
çalışmalar büyük bir felaketin habercisi
olmasın! Bağımsız ve bilimsel çalışmalara
kaynak ayrılması, bu çalışmalar neticesinde
varılan sonuçların dikkate alınması geleceğimiz için önemlidir. Mikro dalga kullanımını minimize edici çözümler öncelenmelidir.
En önemlisi daha önce de vurguladığımız
gibi bireylerin ve toplumun bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesidir.
Her türlü şehir
mobilyası kullanılarak
gizlenmiş cihazlar
ancak kişilerin
gözünü örter,
dalgaların varlığı
devam ettiği
müddetçe risk de
devam ediyordur.
Devletin yaptığı
düzenlemeler ve
getirdiği sınırlamalar,
elektromanyetik
kirlilik ile ilgili
ciddi kontrolleri
mümkün kılmaktadır.
Bu çalışmalara ek
olarak yapılması
gereken ciddi bir
bilgilendirme ve
bilinçlendirme
çalışmasına da ihtiyaç
vardır.
-45-
MART - NİSAN 2016
TEMİZ ÇEVRE
MEHMET YÜCEYURT ENTA MÜHENDİSLİK GeneL MÜDÜRÜ
ENTA MÜHENDİSLİK, DÜNYANIN
20 ÜLKESİNDE SUYU ARITIYOR
Enta Mühendislik, yaptığı arıtma tesislerinde
atık su deşarj kriterlerini sağlamanın Yanında
en az enerji tüketimi yapan çevreci teknolojiler
kullanmaya ve minimum atık oluşumuna da
ağırlık vermektedir. Artan çevre kirliliğine ve
dünyadaki kısıtlı miktarda olan suyun, minimum
düzeyde kullanılmasına karşı gösterdiğimiz
duyarlılık bizi atıksuların geri kazanımına ve
inovatif çalışmalara yönlendirmiştir.
E
nta Mühendislik, Türkiye’de ve dünyada su ve atıksu arıtımı ağırlıklı
olmak üzere, Çevre Teknolojisi’nin
bütün uygulama alanlarında faaliyet
göstermek üzere 1994 yılında İstanbul’da
kuruldu. Bugüne kadar, Türkiye’de ve
dünyanın 20 ülkesinde 400’den fazla projeye imza atan firmamız, evsel ve endüstriyel atık su arıtma tesisi inşaat, imalat,
montaj, işletme işlerinin yanı sıra, projelendirme konusunda da hizmet vermektedir. Enta Mühendislik, yaptığı arıtma
tesislerinde sadece atık su deşarj kriterlerini sağlamayı amaçlamamış, aynı zamanda en az enerji tüketimi yapan çevreci teknolojiler kullanmaya ve minimum
atık oluşumuna da ağırlık vermiştir. Artan çevre kirliliğine ve dünyadaki kısıtlı
miktarda olan suyun, minimum düzeyde
kullanılmasına karşı gösterdiğimiz duyarlılık bizi atık suların geri kazanımına
ve inovatif çalışmalara yönlendirmiştir.
Özellikle ülkemizde çok gelişmiş olan
tekstil sektöründe, arıtma tesislerinden
çıkan arıtılmış suyu tekrar işlemlerden
geçirerek üretim sürecinde kullanılabilir
hale getiriyoruz. Diğer taraftan kirlilik
yükü son derece fazla olan ağaç işleme
atık sularında yurt içinde ve yurt dışında
Geri Kazanımlı Atıksu Arıtma Tesisleri
kurarak suyun fabrika içinde tekrar kullanılır hale gelmesine imkan sağlıyoruz.
Bu sayede hem ülke ekonomisi hem de
-46-
MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ
MAKALE
sanayici fayda sağlıyor. Enta Mühendislik
olarak, sanayicinin ihtiyaçlarının farkındayız ve somut katkılar sağlamayı önemli
bir görev olarak görüyoruz. Bu bilinç ile,
teknoloji sattığımız ülkelerdeki müşterilerimizin ihtiyaçlarına çözüm üretmek
firmamızın öncelikli sorumlulukları arasında yer alıyor. Şu anda dünya daki en
büyük akrilik elyaf üretimi ve kimyasal
madde üretimi yapan beş fabrikanın organize sanayi olarak birleşmesi ile atık
suları, kurduğumuz ortak arıtma tesisinde
fiziksel, kimyasal ve ileri biyolojik arıtmaya tabi tutulduktan sonra; tesisin çıkışına
TEYDEP projesi kapsamında kurduğumuz
pilot tesis ile arıtılmış suyun proseste tekrar kullanılır hale gelmesi için çalışmalar
yapmaktayız. Bir yıllık çalışmanın sonucunda gerçek ölçekli tesis kurulduğunda
15.000 m3/gün atık su geri kazanılabilecektir. Söz konusu çalışmada enerji ve
kimyasal madde tüketiminin en aza indirilmesine özel hassasiyet göstermekteyiz.
ERGENE’NİN HAYATA DÖNÜŞÜ
Türkiye’nin gündeminde olan “Ergene
Havzası Koruma Eylem Planı” kapsamında yürütülen sanayi atık sularının ortak
arıtımının sağlanması için 600 sanayi
tesisinin, 8 Organize Sanayi Bölgesi çatısı
altında birleştirilerek; evsel ve endüstriyel atık sularının ortak arıtılacağı 5 adet
Uygulama Projesi işi (30.000 m3/gün,
37.500 m3/gün, 60.000 m3/gün, 90.000
m3/gün, 200.000 m3/gün kapasiteli) 2013
yılında tamamlanarak Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı ile Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığı’ndan proje onayları alınmış ve
yaşama geçirilmiştir. Müşterek AAT’lerde Azot giderimli Aktif Çamur sistemi
ile arıtılacak atık sular Ergene Nehri’ne
deşarj standartlarına getirildikten sonra Marmara Denizi’ne deşarj edilecektir.
Ergene Nehri’nin gerçek zamanlı sürekli
izlenmesi ile “Ergene’nin hayata dönüşü” takip edilebilecektir. Bu proje kapsamında yapılacak olan AAT’leri Velimeşe
(Veliköy, Karaağaç ve Yalıboyu da dahil)
OSB, Ergene I OSB, Ergene II OSB, Muratlı OSB ve Türkgücü OSB‘dir. Velimeşe
OSB Endüstriyel ve Evsel Atık su Arıtma Tesisi tamamlandığında proje debisi
200.000 m3/gün ile Türkiye’nin Organize
Sanayi Bölgesi olarak en büyük arıtma
tesisine sahip olacaktır. Bu proje ile yıllardır ihmal edilen ve sadece Türkiye’nin
değil, Avrupa içinde büyük önem taşıyan
Ergene Havzası‘nın korunması sağlanmış
olacaktır. Arıtma Tesisleri devreye alındı-
Enta Mühendislik,
yaptığı arıtma
tesislerinde
sadece atık su
deşarj kriterlerini
sağlamayı
amaçlamamış,
aynı zamanda en
az enerji tüketimi
yapan çevreci
teknolojiler
kullanmaya ve
minimum atık
oluşumuna
da ağırlık
vermektedir. Artan
çevre kirliliğine
ve dünyadaki
kısıtlı miktarda
olan suyun,
minimum düzeyde
kullanılmasına
karşı
gösterdiğimiz
duyarlılık bizi
atık suların
geri kazanımına
ve inovatif
çalışmalara
yönlendirmiştir.
DOSYA
ğında Ergene‘ye arıtılmamış su karışmayarak sürdürülebilir bir tarım ve sürdürülebilir bir turizmle Tekirdağ, Türkiye’nin
en büyük kentsel ve sanayi dönüşüm başarısına imza atacaktır. Böyle büyük çaplı çevreye duyarlı projelerin içinde olmak
firmamız için her zaman gurur kaynağı
olmuştur.
Yurtdışı pazarlarındaki konumumuzu
daha iyi noktalara getirme ve yeni ülkelere açılma konusunda çalışmalarımızı
sürdürmekteyiz. Her yıl uluslararası düzenlenen fuarlara düzenli olarak katılmaktayız. Ülkemizin yetiştirmiş olduğu
mühendisler olarak, birçok ülkede pratik
ve hızlı bir şekilde projeler gerçekleştiriyoruz. Özellikle yakın coğrafyamızdaki
ülkelerin teknolojik yetersizlikleri bizlere
bu konuda büyük fırsatlar oluşturuyor.
Ayrıca önemle belirtmek isteriz ki; bu fırsatlardan maksimum düzeyde faydalanmak, teknoloji ihraç eden ülkeler arasında
yerimizi güçlendirmek için devletimizin
desteğine çok ihtiyacımız var. Yurtdışında
başlıca Irak, Pakistan, Rusya, Tataristan,
Azerbaycan, Gürcistan, Kazakistan, Sudan,
Etiyopya, Dubai, Seychell Adaları, Fildişi
Sahilleri, Bulgaristan, Arnavutluk, Romanya, Cezayir, Mısır gibi 20 ülkede irili ufaklı
50’den fazla projede iş yaptık ve yapıyoruz.
Bunlardan Irak, Pakistan ve Libya’da ise
kayıtlı olduk ve temsilciliklerimizle faaliyetlerimizi sürdürüyoruz.
Yapılan birçok arıtma tesisi gelecek yatırımlara dönük yapılmadığından, birkaç
sene sonra kapasite artışından dolayı
ilave arıtma tesisleri ihtiyacı çıkıyor. Şu
anda yeni teknolojiler kullanılarak modern yeni arıtma tesisleri yapılıyor, fakat
mevcut arıtma tesislerinin kapasite artışı
ve revizyon işleri ile daha çok karşılaşmaya başladık. Herhangi bir arıtma tesisini
projelendirip, devreye alıp, müşterimize
teslim ettikten sonra oluşabilecek arıza
durumlarında en iyi ve en hızlı servisi
vermek amacımızdır. Sadece bu konularda dahi rakiplerimizde olmayan uzman
kadrosunu sürekli olarak istihdam etmektedir. Özellikle satış sonrası hizmetler ve müşterilerimiz için çözüm ortağı
olma konusunda mükemmeliyetçi olmak
için çaba sarf etmekteyiz. Genişleyen
çalışma alanlarıyla orantılı olarak artan
çalışan sayısı ve müşteri sayısı ile çevre teknolojileri uygulamalarında ENTA,
müşteri memnuniyeti ve satış sonrası
hizmetler konusunda en iyi hizmeti sunmaya devam etmektedir.
-47-
MART - NİSAN 2016
TEMİZ ÇEVRE
YRD. DOÇ. Dr. HÜSEYİN ÖZDEMİR BAHÇEŞEHİR ÜnivERSİTESİ
ŞEHİRLER ÜZERİNDEKİ KİRLİ ŞEMSİYE
Hava kirliliğine olan maruziyet değişkenlik
göstermektedir. Kaynağa yakınlık, insan ile kaynak
arasındaki fiziksel bariyerler, partiküle maruz
kalma süresi ve kişinin fiziksel aktivite düzeyi gibi
faktörler kişinin maruziyet yoğunluğunu etkiler
ve hedef organa ulaşan doz üzerinde belirleyici
olurlar. İstanbul gibi büyük kentlerde kirlilik
seviyelerinin limit değerleri aşabildiği yapılan
bilimsel çalışmalarla görülmektedir. Bu noktada
kentte yaşayan insanlar buna maruz kalmakta ve
olumsuz sağlık riskleri ortaya çıkmaktadır.
N
efes almak hayatımızı sürdürebilmemiz için gerekli en temel
insani fonksiyondur. Hava, vücudumuza ve kana diğer maddelerden daha
fazla girmektedir. İnsanoğlu günümüzde
sanayi, trafik ve ısınma gibi farklı hava
kirliliği kaynaklarından atılan emisyonlar sebebiyle birçok kirletici maddeye
maruz kalmaktadır. Özellikle partikül ve
gaz kirleticiler şehirlerin üzerinde kirli
bir şemsiye gibi durmaktadır. Kanserojen
maddelerle kontamine olmuş havanın solunması bireyler için sağlık riski oluşturmakta ve halk sağlığını tehdit etmektedir.
Hava kirliliği, partiküller, gazlar, kimyasal
ya da biyolojik maddeler gibi atmosferin
yapısında bulunan ve insanlar ya da diğer
yaşayan organizmaların sağlığını olumsuz
etkileyen, çevreye zarar veren bileşenleri
tanımlamak için kullanılan bir terimdir.
Hava kirliliği doğal süreçler örneğin; volkanik aktivite ya da toz fırtınası sonucu
ortaya çıkabileceği gibi, fosil yakıtların
yanması ya da kimyasal madde üretimleri
gibi insan aktiviteleri sonucu da görülmektedir.
Şehirleşmenin dünyamızda artarak devam etmesi sonucu toplam dünya nüfusunun artık yarısından fazlası kentlerde yaşamaktadır. Şehirlerimizde kirlilik
yükünü artıracak kaynaklar çoğalmakta
ve bu da hava kalitesini olumsuz yönde
etkilemektedir. Örneğin, trafikteki araç
sayısında büyük artış gözlenirken, evlerde ısınma amaçlı kömür kullanımından
-48-
MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ
MAKALE
kaynaklanan duman birçok bölgede gökyüzünü kirletmeye devam etmektedir. İstanbul gibi mega şehirlerde kentleşme sonucu
ortaya çıkan yoğun trafik ve endüstrileşme
sonucu meydana gelen hava kirliliği burada yaşayan insanlar için önemli problemlerden birini oluşturmaktadır. Oluşan hava
kirleticileri meydana geldiği noktadan çok
uzak mesafelere taşınabilmekte, bu da şehirlerin etrafında temiz havası olan kırsal
alanları da kirletmektedir.
Hava kirliliği, içerdiği kimyasallar sebebiyle
sigara gibi morbidite ve mortalite nedeni
olduğu kanıtlanmış, toplumun tamamını
etkileyebilen, sürekli ve farkında olunmadan maruz kalınan çevresel bir kirliliktir.
Dünyada ve ülkemizde hava kirliliği, akciğer sağlığını tehdit etmektedir fakat hava
kirliliğinin sağlık üzerindeki etkileri oldukça karmaşıktır. İnsan vücudunda, hava kirliliğine öncelikle burun ve akciğerler maruz
kalır. Partikülün fiziksel ve kimyasal özelliklerine ve kişinin solunum sistemi fonksi-
DOSYA
yonlarına bağlı olarak solunum sisteminin çeşitli bölümleri etkilenebilir. Büyük
partiküller (Örneğin PM10, çapı 10 mikrometreden küçük partikül maddeler)
çoğunlukla üst solunum yollarında birikirken küçük çaplı partiküller (Örneğin
PM2.5, çapı 2.5 mikrometreden küçük
partikül madde) periferik hava yolları ve
alveollere ulaşırlar, aynı zamanda burunda da birikim olur. Suda çözünen gazlar
(Örneğin SO2) üstsolunum yollarının
mukus tabakası ile reaksiyon oluşturur,
NO2 gibi suda daha az çözünen gazlar alveollere erişir. Partiküller solunum sisteminin savunma mekanizmaları üzerinde
olumsuz etkiye yol açabilir. Hava kirliliğine yol açan partiküller mukus oluşumunu ve yapısını bozar. Ayrıca, epitel
hücreleri arasındaki serbest sinir uçlarını
ve bronş düz kaslarını etkileyerek hava
yollarında aşırı duyarlılığa ve mukus sekresyonunu artırarak öksürük ve balgama
yol açarlar. Hava kirliliğine olan maruziyet değişkenlik gösterir. Kaynağa yakınlık, insan ile kaynak arasındaki fiziksel
bariyerler, partiküle maruz kalma süresi ve kişinin fiziksel aktivite düzeyi gibi
faktörler kişinin maruziyet yoğunluğunu
etkiler ve hedef organa ulaşan doz üzerinde belirleyici olurlar. İstanbul gibi
büyük kentlerde kirlilik seviyelerinin
limit değerleri aşabildiği yapılan bilimsel çalışmalarla görülmektedir. Bu noktada kentte yaşayan insanlar buna maruz kalmakta ve olumsuz sağlık riskleri
ortaya çıkmaktadır.
NO2 gibi suda
daha az çözünen
gazlar alveollere
erişiR. Partiküller
solunum
sisteminin savunma
mekanizmaları
üzerinde olumsuz
etkiye yol açabilir.
Hava kirliliğine yol
açan partiküller
mukus oluşumunu
ve yapısını
bozar. Ayrıca,
epitel hücreleri
arasındaki
serbest sinir
uçlarını ve bronş
düz kaslarını
etkileyerek hava
yollarında aşırı
duyarlılığa
ve mukus
sekresyonunu
artırarak öksürük
ve balgama yol
açarlar.
KAYNAKLAR
Durmusoglu, Maudood Khan, Mete Tayanc,
Mehmet Karaca, 2012. Quantification of the
urban heat island under a changing climate
over Anatolian Peninsula. Theoretical and
Applied Climatology, 108: 31-38, DOI: 10.1007/
s00704-011-0515-8.
• Hava Kalitesi ve Sağlık, 2012. T.C. Sağlık
Bakanlığı, Temel Sağlık Hizmetleri Genel
Müdürlüğü, ISBN: 978-975-590-406-1.
• Huseyin Ozdemir, Luca Pozzoli, Tayfun
Kindap, Goksel Demir, Bulent Mertoglu, Nikos
Mihalopoulos, Christina Theodosi, Maria
Kanakidou, Ulas Im, Alper Unal, 2014. Spatial
and temporal analysis of black carbon aerosols
in Istanbul megacity. Science of The Total
Environment, Volumes 473–474, Pages 451-458.
• Huseyin Ozdemir, Alper Unal, Tayfun
Kindap, Ufuk Utku Turuncoglu, Zeynep Okay
-49-
MART - NİSAN 2016
TEMİZ ÇEVRE
NİHAT GÜL ÇEVRE YÜKSEK MÜHENDİSİ
YENİLENEBİLİR ENERJİDE RÜZGAR
ENERJİSİ VE ÇEVRE
Enerji, ülkemiz ekonomisi için önemli bir unsurdur.
Sanayisi, ekonomisi ve nüfusu ile hızla büyümekte
olan ülkemizde enerji ihtiyacı sürekli artmaktadır.
Bu nedenle, üretilen enerjinin yüksek verimle
kullanılması, mevcut enerji kaynaklarının
yanı sıra alternatif ve yenilenebilir enerji
kaynaklarına ait potansiyelin değerlendirilmesi
büyük önem taşımaktadır.
İ
nsanların günlük ve zaruri ihtiyaçlarının karşılanmasında ve teknolojik
gelişmenin sağlıklı olarak sürdürülebilmesi için enerji gerekliliği önemli
bir yer tutmaktadır. Enerji yaşantımızdaki vazgeçilmez yararlarının yanı sıra
üretim, çevrim, taşınım ve tüketim esnasında büyük oranda çevre kirlenmesine de yol açabilmektedir. Bu nedenle,
enerji üretim araçlarını yeniden değerlendirmeye ve var olan sınırlı enerji
kaynaklarından daha fazla yararlanabilmek için yeni yöntemler geliştirilmesi amacıyla birçok bilimsel çalışma
gerçekleştirilmektedir.
Günümüzde enerji kaynağı olarak büyük ölçüde fosil yakıtlar kullanılmaktadır. Fosil yakıtların kullanımı çevre sorunlarını önemli ölçüde artırmaktadır.
Dünya üzerindeki fosil yakıtların belli
bir süre sonra bitecek olması, üretiminin oldukça pahalı olması, alternatif
enerji kaynaklarının değerlendirilerek
bu kaynaklardan yüksek verimle faydalanılmasını zorunlu kılmaktadır. Yapılan araştırmalar sonucu; üretilebilir
petrol ve doğal gaz rezervlerine sınırlı
ömür biçilmesi, insanlığın geleceği
açısından endişe verici bir durumdur.
Dünya nüfusunun hızlı artışı ve sanayileşme ile birlikte giderek büyüyen
enerji ihtiyacı ve bu ihtiyaç ile birlikte
enerji sağlamak amacı ile oluşturulan
tesislerden kaynaklanan hava kirliliği
artmakta olup dünyanın doğal dengesini bozarak canlı sağlığı açısından bir
-50-
tehdit oluşturmakta ve buna bağlı olarak yaşam standartlarının düşmesine
sebep olmaktadır. Çevreye verdiği zarar bir tarafa kullanılan fosil yakıtların
büyük bir çoğunluğunu oluşturan doğal
gazın neredeyse tamamı ülke dışından
temin edilmektedir ki enerji konusunda
yaşadığımız sıkıntılar dikkate alındığı
takdirde önümüzdeki yıllarda ciddi bir
kriz ile karşılaşılmaması için, bu alanda büyük yatırımlar yapılması gerektiği
açıkça görülmektedir. Özellikle, yerli
kaynaklardan elde edilecek elektrik
enerjisi üretimi yatırımları, nüfus artışı
ve sanayileşmeyle giderek artan enerji
ihtiyacını karşılayacak ve dışa bağımlılığı azaltarak ülke ekonomisine büyük
katkılar sağlayacaktır.
Alternatif enerji kaynaklarından çevreye duyarlı olan yenilenebilir enerji
kaynakları büyük önem taşımaktadır.
Yenilenebilir enerji kaynakları gelişen
teknoloji ile birlikte giderek artan bir
verim ile enerji eldesi sağlamaktadır.
Yenilenebilir enerjide önemli kaynaklardan birisi olan rüzgâr kaynaklı enerji
üretimi; alternatifleri içinde en verimli
olanlardan ve aynı zamanda en hızlı
gelişenlerden birisidir. Rüzgâr kaynaklı
enerji üretiminin zaman içerisinde hızlı
gelişmesine sebep olarak; rüzgârın doğal olarak oluşması, teknoloji ile doğru
orantılı artış gösteren enerji verimi ve
kullanılabilirliğinin artmasının yanında zamanla düşen maliyeti verilebilir.
Rüzgâr kaynaklı elektrik enerjisi üre-
MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ
MAKALE
tadır. Enerji savaşlarının yaşandığı
dünyada yenilenebilir enerji alternatifleri en önemli yatırımlar arasına
girmiştir. Öyle ki ülkeler yenilenebilir enerji yatırımları konusunda
birbirleriyle yarışmaktadır. Küresel
ısınmaya karşı Birleşmiş Milletler
İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi
içinde imzalanan Kyoto Protokolü ile
başlatılan karbon ticareti bu yarışın
en önemli argümanlarından biridir.
World Energy tarafından yayınlanmış
çalışmaya göre; 5.1 m/s üzeri rüzgar
hızlarına sahip bölgelerin bazı kısıtlar
dolayısı ile yüzde 4’ünün kullanılacağı kabul edilerek, dünya rüzgar enerjisi teknik potansiyeli 53.000 TWh/
yıl olarak hesaplanmıştır. Bu değerin
dünyadaki dağılımı, aşağıdaki şekil
de gösterilmektedir.
Rüzgar santralleri kurulu güç ka-
Rüzgar enerjisi
yerli olması,
dışa bağımlı
olmayan, doğal
ve tükenmeyen,
gelecekte de aynı
oranda temin
edilebilecek, asit
yağmurlarına
ve atmosferik
ısınmaya yol
açmayan Bir
KAYNAKTIR.
Dünyanın Teknik Rüzgar Potansiyel Dağılımı
10.600
10.600
Afrika
12
Şekil: Dünya
rüzgar enerjisi
teknik potansiyelin ülkelere
göre dağılımı
Doğu Avrupe ve Rusya
15
14.000
(Dünya Toplamı 53,000 TWh / Yıl)
Kaynak: (http://www.
eie.gov.tr/eie-web/
turkce/YEK/ruzgar/ruzgar_en_hak.html)
4.600
Asya (Rusya Hariç)
3.000
4.800
6
Batı Avrupa
5.400
9
-51-
Okyanusya
0
Güney Batı
3
Kuzey Amerika
timi atmosfer kirliliğine sebebiyet
vermemesi nedeniyle “temiz enerji”
olarak da nitelendirilmektedir. Fosil yakıtların yanması ile atmosfere
çok büyük miktarlarda CO2 verilmektedir. Sera gazlarının atmosferde
birikmesi sonucu önemli bir çevre
problemi olan küresel ısınma daha
da artmaktadır. Rüzgar enerjisi yerli
olması, dışa bağımlı olmayan, doğal
ve tükenmeyen, gelecekte de aynı
oranda temin edilebilecek, asit yağmurlarına ve atmosferik ısınmaya yol
açmayan, CO2 emisyonu olmayan,
doğal bitki örtüsü ve insan sağlığına olumsuz etkisi bulunmayan, fosil
yakıt tasarrufu sağlayan, radyoaktif
etkisi olmayan, teknolojik gelişimi
hızlı, döviz kazandırıcı bir kaynaktır.
Bu nedenledir ki tüm dünyada rüzgar enerjisinin önemi hızla artmak-
DOSYA
MART - NİSAN 2016
TEMİZ ÇEVRE
Country
MW
%SHARE
PR China
114,609
31,0
USA
65,879
17,8
Germany
39,165
10,6
Spain
22,987
6,2
India
22,465
6,1
3,4
United Kingdom
12,440
Canada
9,694
2,6
France
9,285
2,5
İtaly
8,663
2,3
Brazil*
5,939
1,6
Rest of the world
58,473
15,8
Total TOP 10
311,124
84,2
World Total
369,597
100
Şekil: Dünyada Rüzgar Enerjisi Kurulu Güç
Kapasitesinde İlk 10 Ülke Dağılımı
Kaynak: GWEC
-52-
1,329,15
Kaynak: TÜREB İSTATİSTİK RAPORU / TWEA STATISTICS REPORT
(Ocak, 2016)
MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ
2015
2014
2013
2012
2011
2010
791,6
2009
2008
146,3
2007
0
51
1000
363,7
2000
2,312,15
3000
1,805,85
4000
2,958,45
5000
3,762,10
4,718,30
Türkiyedeki Rüzgar Enerjisi Santralleri için Kümülatif Kurulum
2006
pasitesine bakıldığında ise, WWEA’ya
(Dünya Rüzgar Enerjileri Birliği) göre
Çin dünyadaki en büyük rüzgar enerjisi pazarına sahip ülkedir. ABD Çin’i
bu konuda çok yakından takip etmekte
olup Avrupa’da ise liderlik Almanya’da
bulunmaktadır.
Türkiye Rüzgar potansiyeli yüksek ülkeler arasında sayılmaktadır. Avrupa
parlamentosunun belirlediği rüzgar
endeksinde Danimarka 100, İngiltere
2800 ve Türkiye 2000 birim üzerinden ölçeklendirilmiştir. Türkiye Rüzgar
Atlası’na göre, ülkemiz geniş anlamda
yenilenebilir bir enerji kaynağı olan
rüzgar enerjisi potansiyeline sahiptir.
Ancak buna rağmen ülkemizde rüzgar
enerjisinden elektrik üretimi ABD ve
Avrupa gibi çok eski yıllara dayanmamaktadır. Ülkemizde, rüzgar potansiyeli özellikle bazı bölgelerimiz düşünüldüğünde yüksek olmasına rağmen
bu potansiyelin keşfedilip rüzgar enerji
santrallerinin kurulması gerekliliğinin önemi son yıllarda anlaşılabilmiştir. Öyle ki ülkemizde yap-işlet-devret
modeli ile işletmeye açılan ilk rüzgar
enerjisi tesisi 1998 yılında ancak kurulabilmiştir. 2006 yılına kadar ülkemizde kurulabilen rüzgar enerjisi tesisi bir
elin beş parmağını geçememiştir. 2006
yılından sonra ülkemizde yenilenebilir
enerji kaynaklarının önemi daha iyi
anlaşılarak RES’lerin önü açılmaya başlanmış, bu konuda mevzuatlar yenilenerek geliştirilmiştir.
Yenilenebilir enerji yatırımlarının artı-
MAKALE
rılması, ülkemizin ekonomik gücünün
ve küresel ekonomik güçlenmesi ile
dışa bağımlılığının azaltılmasının yanında, sürdürülebilir kalkınma için de
çok büyük önem arz etmektedir. Sürdürülebilir kalkınma çevreci bir gelişim
sürecidir. İnsan ve doğa arasında denge
kurarak, doğal kaynaklara zarar vermeden, kaynakların bilinçli olarak tüketilmesini sağlayarak gelecek nesillerin
DOSYA
Erişilebilir ve Temiz Enerji alternatiflerinin değerlendirilmesinin önemi belirtilmektedir. Tüm dünyada Yenilenebilir,
Temiz ve Çevreci Enerji üretiminin önemi
gün geçtikçe daha net bir şekilde anlaşılmaktadır. Yenilenebilir, Temiz ve Çevreci Enerji alternatifleri içerisinde rüzgar
enerjisinin payı giderek artmakta ve
enerji yatırımları arasında daha popüler
hale gelmektedir.
ihtiyaçlarının karşılanmasına ve kalkınmasına imkan verecek şekilde bugünün
ve geleceğin yaşamının ve kalkınmasının
planlanmasıdır. Birleşmiş Milletler’e üye
ülkeler tarafından 2015 Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi düzenlenmiş ve bu
zirvede Sürdürülebilir Küresel Hedefler
önerilmiştir. Bu Küresel Hedefler arasında İklim Değişikliği’nin üstesinden
gelmek için sıralanan hedefler arasında
Neden Rüzgar Enerjisi;
• Atmosferi Kirletici Etkiye Sahip Gazların Salınmaması,
• Sera Gazı Etkisinin Olmaması,
• Hammaddenin Atmosferdeki Hava Olması Sebebiyle Maliyetinin
Olmaması,
• Enerjide Dışa Bağımlılığı Azaltması,
• Temiz Bir Enerji Kaynağı Olması ile Çevreye Zararının Olmaması,
• Fosil Yakıt Tüketimini Azaltması,
• Kaynağının Sınırsız olması ve Tükenmemesi,
• Kurulumlarının Diğer Enerji Santrallerine Göre Daha Hızlı Oluşu,
• Kuruldukları Alanlarda Tarım Ve Zirai Faaliyetlerin Devam Edebilmesi,
• Kullanılabilirliğinin ve Ömrünün Uzun Olması,
• Herhangi Bir Radyoaktif Işınım Tahribatı Yapmaması,
• Atık Üretmemesi,
• Ham Madde için Dışarıya Bağlı Olmaması,
• Teknolojilerinin Gün Geçtikçe Daha Kolay ve Basit Hale Gelmesi,
• Gün Geçtikçe Güvenilirliğinin Artması,
gibi birçok etken dolayısıyla çevre dostu bir enerji kaynağıdır.
-53-
MART - NİSAN 2016
TEMİZ ÇEVRE
BETÜL MAÇ MMG ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI
ÇEVRE MÜHENDİSLİĞİ
Doğanın ana unsurlarına hizmet verirken çok
yönlü düşünüp en temiz ve en uzun ömürlü olanı
seçmek ve o seçim üzerine çalışmalarımızı yapmak
zorundayız. Çevreyi korumak birinci amacımız
fakat sadece sorunları söyleyen kişiler değil, o
sorunun çözümünü önerecek ve yapacak meslek
sahipleriyiz. Mühendisin görevi çözüm üretmektir.
Ülkemizde ve dünyada birbirini etkileyen çevre
sorunları ile ilgilenmek gelecek nesillere
bırakacağımız miras olan bu yaşam alanını en
samimi şekilde koruyup sürdürebilmeliyiz.
Ç
evre mühendisliği öğrencisiyim
veya çevre mühendisiyim dediğimizde, ‘Ne güzel, güzel memleketimizi demek daha güzel yapacaksın, evin
etrafına ağaç, çiçek dikersin ne iyi olur’
yorumuyla çokça karşılaşmışızdır (tebessüm ediyoruz). Mesleğimizin kelimesi
genel bir manaya ve çağrışıma sebep vermekte. Asıl en önemlisi mesleğimizle, ne
iş yaptığımız çok bilinen bir bilgi değildir.
Hatta diğer mühendislik dallarına sahip
mühendisler ve de teknik insanlar dahi
tam anlamıyla bilmemektedir. “Bilmediğini bilmek değil, öğrenmemek ayıptır”.
Bu mesleği ilk defa duyanlar açıklamanın ardından şaşırır; diğer mühendisler
ise ‘ben de yaparım ne var? İki tenekeden
bir arıtma, çukuru kaz arıt’ der. Halbuki
çevre mühendisleri doğanın ana unsurlarının doktorudur bir nevi. Bilimle çalışır.
Gözlem şarttır. Doktor nasıl hastayı dinler, gözlem yapar, kan ve idrar tahliline
ve diğer tetkiklere müracaat ederse, çevre
mühendisi de kirlenmiş suyun, toprağın,
havanın analizini yapar. Çevrenin gözlemini yaparak bu kirliliğin kaynaklarını
bulur. Bu analiz ve gözlemlere göre kirliliği bertaraf etme yöntemi üzerine proje
hazırlar. Sadece proje ile noktasal faydanın kısa süreli olacağı görüldüğünde
uzun vadede temiz bir çevre için çözüm
önerisi sunar. Çözüm önerilerinin uygulanması için geliştirme kısmına geçer.
Aynı meslekten farklı alanlarda uzman
-54-
MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ
MAKALE
olan çevre mühendisi ve diğer mühendislik dalları ile ortak çalışma yaparlar. Yeni
bir proje veya rapor çıkar. Uygulanması
üzere mercilere sunulur veya talep eden
için hayata geçirilir. Hatta sosyal hayatta
geçerliliği olması, bilinç artırma için toplantı, panel, pilot bölge uygulamaları yapılır. Tıpkı doktorun hastanın analizlerine
baktıktan ve hikayesini dinledikten sonra
ilacını yazıp, sonra beslenme ve spor gibi
sağlıklı yaşam tarzı önerilerini belirtmesi
ve besin ile spordan kişiye en uygun olanını önermesi; gerektiğinde farklı branşlardaki doktora/doktorlara gitmesini
veyahut onlarla birlikte hastalığı def etmenin çözümünü arayıp sundukları gibi.
Bakarlar ki hastalık ve çözümü geneldir,
halkı bilinçlendirirler.
ÇEVRE MÜHENDİSLİĞİ
ÇOK DİSİPLİNLİ BİR BRANŞ
Çevre Mühendisliği ülkemizde Boğaziçi
Üniversitesi’nde 1970’li yıllarda yük-
DOSYA
sek lisans programı olarak bir branşlaşma eğitimi şeklinde alınmaktaydı.
Türkiye’de 1973 yılında ODTÜ, 1975 yılında Ege Üniversitesi’nde (Dokuz Eylül
Üniversitesi’nde devam etmekte olan)
ilk lisans eğitimine başlanmıştır (http://
cevre.deu.edu.tr/, 2016). Eğitimle başlayan süreç devlet birimlerinde müsteşarlık, müdürlük ve bakanlık ile yerini
bulmuştur (Çevre Mühendisliğinin ve
çevre koruma konularının resmi olarak
gündeme alınması, gelişmesi hakkında
bkz.; Prof. Dr. Ahmet Samsunlu, http://
www.suvecevre.com/?pid=31206, 1970
ve 1980 arasındaki gelişmeler, (2016) ).
Çevre mühendisleri; çevre danışmanlığı, ÇED raporu verme, atıksu-su arıtma
tesisi, katı atık, yenilenebilir enerji tesisleri ve hava kirliliği ölçüm istasyonu
çalışmalarında proje mühendisliği, çeşitli bakanlıkların ve müdürlüklerinde
mühendis-uzman, müfettiş, belediyelerde çevre yönetim dairelerinde, fabrika, enerji tesisleri ve bina yapımında ve
işletilmesinde görev almaktadır. Türkiye’deki üniversitelerin yüzde 24’ünde
Çevre Mühendisliği bölümü vardır (M.
Topal, I. Arslan, Erciyes üniversitesi Fen
Bilimleri Enstitüsü Dergisi, http://fbe.
erciyes.edu.tr/MKA-2005/Dergi/2010vol26-no-1/MAKALE5/full.pdf,(2016).
Bu bölümde alınan eğitimler çevre
mühendisliği mesleki dersleri ağırlıkta
olmakla birlikte diğer meslek dallarından derslerle desteklenmektedir. Çevre
mühendisliği kirliliği yok etmek veya
yeni bir tesis kurmak için diğer meslek dallarından malzeme bilimi, zemin
mekaniği, ölçme bilgisi, kimya, statik
mukavemet, akışkanlar mekaniği, mikrobiyoloji, elektrik, elektronik, ekoloji,
hukuk gibi meslek kurallarını-bilgilerini kullanır. Eğitimi çok disiplinli olduğu gibi çalışma şekli de çok disiplinli
olmaktadır. Bu sebeple doğanın ana
unsurlarına hizmet verirken çok yönlü
düşünüp en temiz ve en uzun ömürlü
olanı seçmek ve o seçim üzerine çalışmalarımızı yapmak zorundayız. Çevreyi korumak birinci amacımız fakat
sadece sorunları söyleyen kişiler değil,
o sorunun çözümünü önerecek ve yapacak meslek sahipleriyiz. Mühendisin
görevi çözüm üretmektir. Ülkemizde ve
dünyada birbirini etkileyen çevre sorunları ile ilgilenmek gelecek nesillere
bırakacağımız miras olan bu yaşam
alanını en samimi şekilde koruyup sürdürebilmeliyiz.
Çevre
mühendisleri;
çevre
danışmanlığı, ÇED
raporu verme,
atıksu-su arıtma
tesisi, katı atık,
yenilenebilir
enerji tesisleri
ve hava kirliliği
ölçüm istasyonu
çalışmalarında
proje
mühendisliği,
çeşitli
bakanlıkların ve
müdürlüklerinde
mühendisuzman, müfettiş,
belediyelerde
çevre yönetim
dairelerinde,
fabrika, enerji
tesisleri ve bina
yapımında ve
işletilmesinde
görev almaktadır.
-55-
MART - NİSAN 2016
TEMİZ ÇEVRE
SU KİRLİLİĞİ ÇEVREYİ VE
SAĞLIĞI TEHDİT EDİYOR
Su sorunu üzerine artık çokça konuşur olduk. İklim değişikliği sebebiyle mevsimlerin normal seyrinde devam etmemesi
ile yağışların azalması veya sel ile zarar
gören tesisler; nüfusun artması, üretimtüketim talebinin çeşitlenmesi ve miktarın artması ile artan su tüketimi gündemimizde. Kimi yerde içme suyu sıkıntısı
çok ciddi oranda yaşanmaktadır. Bu ülkelerin insanları özellikle Afrika kıtasındaki
ülkelere yapılan yardımlar ile bu sıkıntılara çözüm bulmaya çalışan yardımsever kişiler sayesinde suya ulaşmaktadır.
Ancak çıkarılan su ne kadar sağlıklıdır?
Bunu bilecek kişi çevre mühendisidir. Suyun berrak olması insanları yanıltmasın.
Suyun içerisinde bulunan birçok bulanıklık ve renkle göremediğimiz birçok yararlı
ve zararlı parametreler vardır. Kuyudan
çıktığı için bulanıktır deyip basit bir çökeltme ile yapacağımız işlemden sonra
onu sağlıklı hale getirmiş olmazsınız.
Onu bu işin uzmanı olan çevre mühendisi size söylemelidir. 2013 senesinde
bir yardım derneğinin yapmakta olduğu
hastane için ileri su arıtma tesisi için
aldığımız Mogadişu’nun şehir şebekesi
su numunesi bize o suyun göründüğü
kadar masum olmadığını göstermişti (B.
Maç, Somali’nin Temiz Su-Sağlıklı Hayata
Kavuşma Projesi Planı, Yeryüzü Mühendisleri Derneği, Nisan 2013). Bu suda gördüğümüz parametrelerden biri “nitrat” ın
değeri, olması gerekli en yüksek değerin
4 katı idi. Nitrat miktarının fazla olması ise su kaynağına bir atıksu karıştığını
gösterebilir. Nitrat’ın içme-kullanma suyuna karışması sebebiyle bebeklerde “süt
çocuğu siyanazı” diye bilinen ölümcül
hastalığa sebeptir. Su ile vücuda alınan
nitrat bakteriler tarafından nitrit’e çevrilerek kana geçer ve burada hemoglobinin
yapısını methemoglobine çevirir. Böylece
kandaki oksijen taşınma işlemi dokulara yapılamaz ve bebeğin ölümüne sebep
olur. Suyun sertlik parametre değeri de
9 kat yüksek olup; cilt hastalıklarına, tarımda verimsizliğe, hijyen-temizlikte
yetersizliğe, ısınma, buhar eldesi gibi
motorlu mekanizma kullanımında fazla
yakıt tüketimine sebep verir. Koliform
bakteri sayısı da çok ciddi seviyelerdeydi. Suyu sunmak buradaki insanlar için
tam bir sağlık hali olmayacak. Hastanede
iyileşen hastalar evlerine gittiklerinde bu
hastalık kaynağı suyla tekrar hastalanacaklar. Bütün emekler ise boşa çıkacak.
-56-
Bu örnekle anlatmak istediğim gibi suyun analizi yapılmadan onun kullanılıp
kullanılmayacağına karar verilemez. Dereden bile su içerken, o noktadan daha
yukarıda kirletici kaynağı var mı diye
bakarız ki böyle bir altyapı yetersizliği
ve deniz kenarı olan bir yerde şüpheci
olmak gerekir. Mühendislik dallarından
bir kısmıyla bir yere kadar iş yapılırken
geri kalanında gözlem ve analiz için ilgili
mühendislere müracaat edilmelidir.
ÇEVRE BİLİNCİ ÇOK KÜÇÜK
YAŞLARDA VERİLMELİ
Çalışmalarıyla önde gelen bir ülke olmak istiyorsak farklı ilim dallarında
bulunan kişilere danışarak ve fikrimizi geliştirerek çalışmalıyız. Neredeyse
üretilen, imal edilen, yapılan her şeyin
tüm süreci doğayı etkilemektedir. Kabaca bir fikriniz olabilir doğaya zarar
ve fayda hakkında fakat tam etkisini
MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ
bilmek için bazen tek başına bir çevre
mühendisi de karar veremez. Bu durumda gerekirse biyolog, arkeolog, sosyolog, ziraat gibi meslek dallarındaki
kişilerin de görüşleri alınır/alınmalıdır.
En çok sosyal çalışmalarda bulunulan
çevre konusunda doğru adımların atılması için STK’ların da gerçek bilgi, gözlem, analiz ile hareket ederek gerekleri
yerine getirmesi gerekmektedir. Çevre
sorunlarını sorun olmaktan çıkarmak
için öncelikle küçük yaşta çocuklara bilinç evde ve okulda verilmeli. Bu çevre
bilinci ileride sadece ben bilirim etkisi
yaratmadan olması da önemlidir. Yoksa kaldığımız yerden devam ederken
biz insanlar doğa zarar görmeye devam
edecektir. Çevre mühendislerini ve diğer mühendislik dallarından ilgilileri
derneğimiz Mimar ve Mühendisler Grubu Çevre Komisyonu çalışmalarına çözüm üretmeye bekleriz.
MAKALE
DOSYA
-57-
MART - NİSAN 2016
TEMİZ ÇEVRE
Prof. Dr. Ahmet Erdal OSMANLIOĞLU
İstanbul Üniversitesi
NÜKLEER ATIKLAR
Dünya genelinde giderek artan enerji tüketimi,
kullanılagelen enerji kaynaklarının daha
verimli kullanılmasının yanısıra, yeni enerji
kaynaklarından da yararlanılması gerektiğini
ortaya koymuştur. Gittikçe büyüyen enerji
gereksinimi karşısında nükleer enerji de, bu
gereksinimi karşılamak üzere enerji kaynakları
arasında yer almaktadır.
N
ükleer santrallerin elektrik üretmesi beraberinde, nükleer atık
sorununu da gündeme getirmiştir. Nükleer santrallerden çıkan radyoaktif atıkların yalnız üretildiği anda değil,
gelecekte de insana ve çevresine zarar
vermemesi amacıyla yapılan bütün süreç ve işlemler ‘Nükleer Atık Yönetimi’
adı altında toplanmaktadır. ‘Nükleer
Atık Yönetimi’nin birinci amacı insan ve
çevresini korumaktır. Nükleer teknolojinin gelişimi beraberinde nükleer atıkların insana ve çevresine zarar vermeyecek şekilde bertaraf edilmesi yönünde
çok sayıda yöntemin araştırılmasını ve
bir kısmının da uygulanmasını sağlamıştır. Bunlar arasında, özellikle yüksek
düzey nükleer atıklar konusunda, üzerinde doğrudan araştırmalar ve uygulamalar yapılan yöntemler olduğu gibi,
sadece düşüncelerde kalan yöntemler de
mevcuttur. Nükleer atıkların okyanus
tabanına bertarafı uygulanmış olan, kutuplardaki buzullara bertarafı, dış uzaya
gönderilmesi veya transmutasyon yöntemi düşünülmüş ve/veya araştırılmış
yöntemlere örnek verilebilir. Ancak son
yıllarda nükleer güce sahip olan ülkelerde, yüksek düzey nükleer atıkların derin
yeraltı depolarına bertarafı tercih edilen
bir yöntem olarak görülmektedir. Bu
nedenle, günümüzde nükleer atık yönetimi konusunda yapılan hemen hemen
bütün araştırma ve uygulamalar bu doğrultuda yapılmaktadır. Radyoaktif atıkların yönetiminin asıl amacı insan ve
çevresinin korunmasıdır. Bunun anlamı
atığı izole ederek veya seyrelterek, her
-58-
bir radyonüklitin biyosfere zararsız olarak dönmesini sağlamaktır. Bunu başarmak için, bazı atıkların kesinlikle derin
ve güvenli olarak bertaraf tesislerinde
çevreden izole edilmesi gerekmektedir.
Avrupa Birliği’nde her türden yılda 160
MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ
bin ton radyoaktif atık üretilirken bunun yanısıra 20 milyon ton zehirli kimyasal atık çevreye olan zararının kalıcılığı belirsiz olarak üretilmektedir.
Nükleer yakıt çevriminin her aşamasında radyoaktif atıklar ortaya çıkmaktadır.
MAKALE
Ancak bu atıkların büyük kısmı Düşük ve Orta Düzeyli (DODA) Atıklardır. Miktarı az olmasına karşın, toplumda endişe yaratan ve gelecekteki
çevre açısından çok daha önemli olan
Yüksek Düzeyli Atıklar (YDA) da bu
çevrim içerisinde ortaya çıkmaktadır.
Öncelikle, nükleer yakıt çevrimi atıkları konusunda aşağıdaki gerçeklerin
bilinmesinde yarar bulunmaktadır:
1) Nükleer güç, kendi atıklarının
sorumluluğunu tamamen üstlenen
ve üretim maliyetleri içerisine alan
tek enerji üretim teknolojisidir.
2) Fosil yakıtlardan elektrik üretimi ile karşılaştırıldığında nükleer atıkların (YDA) miktarı çok
küçüktür.
3) Tüm nükleer atıkların radyoaktivitesi zamana bağlı olarak azalır.
4) Yüksek düzeyli atıkların nihai
bertaraf yöntemlerinin güvenilirliği teknik olarak kanıtlanmıştır;
derin jeolojik depolama olması
gerektiği konusunda uluslararası
bir konsensus sağlanmıştır.
Atık Çıkışı
DOSYA
Miktarı
Sınıfı
Süreç Adı
Varil
70 ton
Kalıntılar ve filtreler
50 ton
Atık
Tüm süreçlerden
Sıvılar
3000-10000 m3
Atık
Tüm süreçlerden
Çamurlar
300 ton
Atık
Tüm süreçlerden
Sıvı nitratlar
200 ton
Yan ürün
ADU ve ACU
süreçlerinden
Yeniden kullanılabilecek
durumda veya atık
Tüm süreçlerden
Çizelge1. 1000 ton uranyum için ortalama rafinerasyon atık çıkışı.
olmayacaktır. Çünkü, bu süreçlerdeki
UOC beslemesi farklıdır. Genel olarak
rafinerasyon sürecinde ortaya çıkan
radyoaktif atıklar aşağıdaki çizelgede
verilmektedir.
RAFİNERASYON ATIKLARI
Rafinerasyon, uranyum
cevheri
konsantresinden (UOC), uranyum
trioksit (UO3) veya uranyum dioksit
(UO2) üretilmesi işlemidir. Bu işlem,
çok sayıdaki sürecin bir arada yer
aldığı tek bir tesiste yapılabilirken
farklı yerdeki birden fazla tesiste de
gerçekleştirilebilir.
Rafinerasyon
işlemlerinin genellikle ilk aşaması
saflaştırma aşamasıdır.
Uranyum
cevheri nitrik asitte çözülerek tributil fosfat (TBP) benzeri solvent
ekstrasyonu kullanarak 100 - 1000
oranına kadar geniş spektrumlu bir
saflaştırma işlemi yapılır. Daha sonra, saflaştırılan ürün organik fazdan
uranyum nitrat çözeltisi (UNL) olarak
adlandırılan sulu faz formuna yeniden ekstrasyon edilir. Rafinerasyon
işlemi sırasında, en fazla atık çıkışı
saflaştırma aşamasında ortaya çıkmaktadır. Saflaştırma sonrası elde
edilen UNL oldukça saf durumda
olduğundan, rafinerasyonun son bölümündeki (filtrasyon ve kalsinasyon
aşamaları) atık çıkışı oldukça azdır.
Çıkan atık miktarı esasında uranyum
cevheri konsantresinin (UOC) kalitesine ve tipine bağlıdır. Ayrıca, TDN
sürecinde açığa çıkan atıklar, ADU ve
AUC süreci atıkları arasında doğrudan bir kıyaslama yapmak mümkün
Atık
Katı CaF2
DÖNÜŞTÜRME ATIKLARI
Dönüştürme işlemi, UO2 veya UO3’ün
işleme alınarak uranyum hekzaflorite
(UF6) dönüştürülmesidir. Uranyum
hekzaflorit (UF6), ısıl stabilitesi ve
yüksek volatilesi nedeniyle yakıt zenginleştirme amacıyla kullanılan tek
uranyum bileşiğidir. Günümüzdeki
tüm zenginleştirme süreçlerinde UF6
kullanılmaktadır. Uranyum zenginleştirilmeden önce gaz formuna dönüştürülmesi gereklidir, bu nedenle U308
gaz uranyuma hexafluoride (UF6) dönüştürülür.
“Sarı Pasta” (U3O8) formuna rafine
edilir, sonra uranyum hekzafluorit
gazına (UF6) dönüştürülür. Gaz halindeki atıklar özel hepa filtreler yardımıyla filtre ortamında tutulurken,
dönüştürme sürecinden kaynaklanan
diğer sıvı ve katı atıklar kaplar içerisinde muhafaza edilerek atık yönetimi
kapsamında işlenerek zararsız hale
getirilirler. Bu aşamada çıkacak olan
atık miktarı uygulamanın büyüklüğü
ile orantılı olmakla birlikte, önceki
aşamadaki kadar çok değildir.
Miktar (ton)
Türü
Süreç
10
Atık İşlemeye gider
Akışkan Yatak
20-50
Atık İşlemeye gider
Sulu Süreç
30
Radyoaktif değil
Sulu süreç
U içeren
CaF2, Ca(OH)2, H2O çamurları
U içermeyen
CaF2,Ca(OH)2,H2O çamurları
Çizelge 2. 1000 ton uranyum için ortalama dönüştürme işleminden atık çıkışı.
-59-
MART - NİSAN 2016
TEMİZ ÇEVRE
Zenginleştirme
işlemi, UF6 İçerisindeki
U-235 izotopunun
doğal düzeyi olan
YÜZDE 0.7 düzeyinden
ortalama YÜZDE 3-5
düzeyine çıkarılması
işlemidir. Bu işlem
endüstriyel ölçekte
iki farklı yöntemle
yapılmaktadır.
Bunlar; gaz difüzyon
yöntemi ve santürfüj
yöntemidir.
ZENGİNLEŞTİRME ATIKLARI
Zenginleştirme işlemi, UF6 İçerisindeki
U-235 izotopunun doğal düzeyi olan yüzde 0.7 düzeyinden ortalama yüzde 3-5
düzeyine çıkarılması işlemidir. Bu işlem
endüstriyel ölçekte iki farklı yöntemle
yapılmaktadır. Bunlar; gaz difüzyon yöntemi ve santürfüj yöntemidir. Gaz difüzyon yöntemi ile zenginleştirme süreci
gaz halindeki 235 UF6 ve 238UF6’nın
membranlar arasında farklı difüzyon hızlarına sahip olmaları esasına dayanmaktadır. Daha hafif olan 235 UF6, 238UF6
’dan daha hızlı difüze olmaktadır. Difüzyon kolonlarındaki bu işlemi tekrarlayarak istenen düzeydeki zenginliğe ulaşmak mümkündür. Ancak bu adımların
çok sayıda tekrarlanabilmesi için büyük
bir tesisin yanısıra yüksek düzeyde gaz
basıncı ve sirkülasyonunu sağlayacak
altyapı gerekmektedir.
Santürfüj yönteminde ise zenginleştirme
işlemi diferansiyel santürfüj yöntemiyle
gerçekleştirilmektedir. Yüksek hızlı bir
Çıkan Malzeme
Amonyum florit çözeltisi
Miktarı
4000 m3
santürjüjde hafif olan 235U, daha ağır
olan 238U’den ayrılmaktadır. Santürfüj
yöntemi, difüzyon yöntemine nazaran
çok daha verimlidir. Çünkü çok daha az
bir tesis alanı gerektirir ve aynı ürünün
eldesi için gereken enerji tüketimi oldukça düşüktür. Gerek santürfüj yönteminde, gerekse difüzyon yönteminde
atık çıkışı oldukça düşüktür. Ancak,
UF6 formundaki 1000 ton uranyumun
zenginleştirilmesi sonucunda yaklaşık
olarak yüzde 0.2 U235 içeren 850 ton
tüketilmiş uranyum çıkışı olmaktadır.
Bu, atık olarak değil yan ürün olarak
değerlendirilmektedir. İşletmedeki ve
yapım halindeki reaktörlerin büyük
çoğunluğu zenginleştirilmiş uranyum
yakıtı kullanmaktadır. Bu yakıtlarda
U-235 izotopu doğal düzeyi olan yüzde 0.7‘den yaklaşık yüzde 3.5 veya
biraz daha fazlasına yükseltilmektedir. Zenginleştirme süreci gaz uranyum hekzafloridi iki akıma ayırarak
U-238 ‘in yaklaşık yüzde 85’ini uzak-
Türü
Yan ürün
Çıktığı Süreç
AUC
Amonyum nitrat çözeltisi
5000 m3
Yan ürün
AUC ve ADU
Ekstrasyon kalıntıları
10 m3
Atık İşlemeye
AUC ve ADU
Çamurlar
1 m3
Atık İşlemeye
AUC ve ADU
Hidrojen florit
1000 ton
Yan ürün
IDR
Magnezyum florit
450 ton
Yan ürün
Magnox
Grafit
300 ton
Atık işlemeye
Magnox
Zirkonyum alaşımı
1 ton
Atık İşlemeye
Su soğutmalı reaktör
Paslanmaz çelik
1 ton
Atık işlemeye
Gaz soğutmalı reaktör
Çeşitli Metal hurda
40 ton
Atık İşlemeye
Tamamı
Havalandırma Filtreleri
100-200 m3
Atık İşlemeye
Tamamı
Yanabilir malzeme
300 m3
Atık işlemeye
Tamamı
Çizelge 3. 1000 ton uranyumdan yakıt üretimi sırasında çıkan malzemeler
laştırır. Akımın birisi istenen zenginliğe
sahip olarak bir sonraki aşamaya geçer.
Diğer akım, atık olarak anılan U-235’ce
tüketilmiş olan akımdır. Bu akımın çoğunluğunu U-238 oluşturur. Zenginleştirilmiş olan akımda yüzde 3.5 U-235 ve
atık olan akımda ise yüzde 0.25 U-235
bulunmaktadır. Zenginleştirmenin ana
yan ürünü depleted uranyumdur, çoğunlukla UF6 veya U3O8 olarak depolanmış
U-238 isotopudur. Bunun nedeni, az
-60-
miktarda U-235’in atık içerisinde kalmasıdır (genellikle yüzde 0.25’den az).
Bu kısım artık enerji için kullanılmaz,
kurşundan 1.7 oranında daha yoğun bir
malzeme olduğundan, yat omurgasında,
ağırlık yapıcı malzeme olarak, radyasyon
zırhlanmasında vb. amaçlarla kullanılır.
Uygulamalarda kullanılanların bazıları
oldukça yüksek yoğunlukta olduğunda
değerli hale gelebilir ve yeniden reaktör yakıtı yapımına yönlendirilebilir. İlk
MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ
zenginleştirme tesisleri gaz difüzyon
sürecini kullanılmıştır. Sonraki daha
modern tesisler, santürfüj sürecini uygulamışlardır. Günümüzde lazer yöntemi ile zenginleştirme yeni bir teknoloji olarak umut vermektedir.Bir gaz
olarak, U-235 içeriğini yüzde 0.7’den
yaklaşık yüzde 3.5’a yükseltmek için
zenginleştirme uygulanır. Daha sonra,
reaktör yakıt elemanlarına (sert seramik oksite) dönüştürülür (UO2). Az sa-
MAKALE
yıdaki reaktörler; Kanadalılar’ın CANDU
ve İngilizler’in gaz soğutmalı reaktörleri
zenginleştirilmiş uranyuma ihtiyaç duymamaktadır.
YAKIT ÜRETİMİ
Yakıt üretimi, nükleer güç tesisinde kullanılacak olan yakıtın üretimidir. Yakıt
üretiminde, başlangıç malzemesi olarak uranyum dioksit ve metal uranyum kullanılmaktadır. Sadece metal
uranyum yakıtları için doğal uranyum
kullanılmaktadır. Uranyum dioksit kullanıldığında, bu doğal uranyum veya
zenginleştirilmiş uranyumun birlikte
kullanılabilmektedir. Birçok güç reaktörü pelet formundaki uranyum dioksiti
metal kapsüller içerisinde yakıt olarak
kullanmaktadır. Bu durumda, doğal ve
zenginleştirilmiş uranyumun her ikisi
de kullanılmaktadır. Reaktörlerin büyük
çoğunluğu hafif su reaktörleridir. Bunlar,
zirkonyum alaşımlı kapsüller içerisindeki
zenginleştirilmiş uranyum dioksiti yakıt
olarak kullanmaktadır. Zenginleştirmeden veya kapsül malzemelerinde küçük
farklılıklar olsa da, yakıt üretiminde bir
yöntemin tanımlanması büyük çoğunluğu hakkında genel bilgi verecektir. Toz
halindeki uranyum dioksit karıştırılarak
homojen forma getirilir. Gerekli görülen
DOSYA
U3O8 ve diğer katkı malzemeleri eklenir.
Özel durumlarda, bu aşamada nötron
için gadolinyum/UO2 karışımı özel bir
tesiste hazırlanır. Toz karışımı sıkıştırılır
ve granül hale getirilir. Granül halindeki
toz pres altında silindirik forma sokulur. Buna “yeşil pelet” adı verilir. Yeşil
peletler, hidrojen ortamında (indirgeme)
yüksek sıcaklıktaki fırında sinterlenir.
Sinterlenen peletler öğütülülerek zirkonyum alaşımlı tüpler içerisine yerleştirilir.
Tüpler, helyum ile doldurularak kaynakla
kapatılır. Yakıt üretiminin son aşaması,
yakıt elemanlarından yakıt demetinin
oluşturulmasıdır. Aşağıda üretim aşamaları gösterilmektedir. Doğal metal uranyumun yakıt olarak, İngiltere’deki Magnox
reaktörleri gibi belirli koşullarda kullanılmaktadır. “Magnox yakıtı” kapsül malzemesindeki alaşımın magnezyum bazlı
olduğunu göstermektedir. Bu tür yakıtlarda, yakıtın başlangıç malzemesi UF4’dür.
Üretim aşamaları aşağıdaki şekilde gösterilmektedir. Yakıt üretim aşaması önemli
miktarda hurda malzeme çıkışına neden
olmaktadır. Bu hurda malzemeler değerli
ve tekrar kullanılabilir olduğundan atık
olarak değerlendirilmemektedir. 1000 ton
uranyumun yakıt üretimi sırasında çıkan
malzemeler ve ortalama miktarı aşağıdaki
çizelgede gösterilmektedir.
URANYUM MADENİ ATIKLARI
Uranyum madeni, uranyum cevherinin bulunduğu derinliğine bağlı olarak
açık ocak, yeraltı işletmesi veya yerinde
liç yöntemiyle işletilir. Açık veya kapalı ocaktan çıkarılan uranyum cevheri,
çoğunlukla maden ocağının yakınlarında yer alan öğütme tesisine gönderilir. Öğütme tesisinde cevher öğütülür.
Öğütülmüş cevher, sülfürik asit ile çamur hale getirilerek içerisindeki uranyumun, gang minerallerinden ayrılması
sağlanır. Uranyum bu çözeltiden alınır
ve uranyum oksit (U3O8) konsantresi
olarak çöktürülür. Renginden dolayı bu
konsantre “sarı pasta” olarak bilinir. Bazı
madencilik uygulamalarında, yerinde liç
yöntemi uygulanmaktadır (ABD, Avusturalya, Kazakistan). Bu uygulamalarda,
yeraltındaki uranyum cevheri yerinde liç
edilmekte ve yeryüzüne doğrudan çözelti
pompalanmaktadır. Uranyum madenciliği ince kum içeren atıklar üretir, bunlar uranyum cevherinde bulunan doğal
radyoaktif elementleri içerirler. Bunlar
atık barajlarında toplanır, radon gazı çıkışını önlemek için üzerleri bir kil tabakası
örtülür ve sonra moloz ile kapatılır. Bu
şekilde uzun dönem stabilitesi sağlanır.
Ortaya çıkan radyoaktif atığın miktarı,
formu ve aktivitesi uygulamanın büyük-
-61-
MART - NİSAN 2016
TEMİZ ÇEVRE
lüğü ve uygulanan yöntemlere bağlı olarak değişiklik gösterecektir.
Elektrik üreten büyük bir güç reaktörüne bir yıl için (1000 MWe) yaklaşık 200
ton kadar U3O8 gereklidir. Bu aşamada
ortaya çıkan atık miktarı ve özellikleri,
kullanılan yönteme ve üretim miktarına
bağlı olarak değişmektedir. Her koşulda
üretilen atık miktarı, üretilen uranyum
cevherinden çok daha fazla olacaktır.
Zenginleştirme süreci sonunda ortaya
çıkan atıkların doğala yakın aktivitede
olan büyük bölümü sahaya serilerek üzeri
kapatılmaktadır. Sıvı formundaki atıklar
ise arazide açılan ve tabanı izole edilmiş
havuzlarda çöktürülerek konsantre duruma getirilmektedir. Böylece büyük miktarlardaki atıklar hacim küçültülerek katı
forma alınmaktadır.
NÜKLEER REAKTÖR ATIKLARI
Birkaç yüz yakıt topluluğu reaktörün
kalbini oluşturur. 1000 megawat çıkışlı
bir reaktör için, reaktör kalbi yaklaşık 75
ton düşük zenginlikli uranyum içerebilmektedir. Reaktörün kalbinde, U-235
izotopu, zincir reaksiyonu diye bilinen
süreç ile bölünerek ısı üretir. Bu süreç,
su veya grafit gibi bir moderatörün varlığında tamamıyla kontrol edilir. Reaktörün kalbinde bazı U-238 plutonyuma
dönüşür ve bunun yarısı bölünmüştür.
Bu reaktörün enerji çıkışının üçte birini sağlar. Fosil yakıt yakan elektrik
jeneratörlerinde olduğu gibi, reaktörden
çıkan ısı da buhar üretmekte ve türbini
çevirmekte kullanılır. Etkili bir reaktör
performansı sağlamak için, yaklaşık kullanılmış yakıtın 1/3 ’ü her yıl veya 18
ayda bir alınarak taze yakıtla değiştirilir.
Ortaya çıkan radyoaktif atığın miktarı,
formu ve aktivitesi reaktörde yapılan
değişim, bakım ve yükleme/boşaltma
işlemleri ile değişiklik göstermekle birlikte, reçine, filtre, rutin dekontaminasyon işlemleri vb. ekipmanlara bağlı olan
atık miktarları, ortalama aktiviteleri ve
işleme yöntemleri önceden belirlenebilir. Uzun süreli yüksek radyoaktiviteye
ve toksik etkilere sahip olan nükleer güç
tesisi atıklarının insan ve çevresine olan
olumsuz etkileri, bu atıklardan uzun dönemde korunulmasını zorunlu hale getirmiştir. Yüksek düzeyli nükleer atıklar
için yeraltının derinliklerindeki jeolojik
ortamın, yeryüzüne yakın sığ alanlardan
daha stabil bir ortam oluşturduğu bilinmektedir. Bu amaçla, birçok ülke çalışmalar yapmaktadır. Bir yeraltı nükleer
-62-
atık deposu; yer seçimi, projelendirme, işletme ve kapatma süreçlerini kapsamaktadır. Tipik bir reaktörün yapımı için
gereken süreden, çok daha fazlası (yaklaşık 15-20 yıl) sadece yeraltı atık deposu
yer seçimi çalışmaları için gerekmektedir. Bunun yanı sıra; (kuru veya sulu
geçici depolama tesisleri ile) kullanılmış
yakıtlar uzun dönem için güvenli olarak
reaktör sahasında oluşturulan tesislerde
depolanabilmektedir. Bu tesislerin kısa
sürede devreye alınması bir taraftan sorunu güvenli bir şekilde erteleyerek mevcut koşulların (atık miktarı, yer seçimi ve
lisanslama süreci vb.) oluşmasına olanak
vermek açısından birçok ülke tarafından
çok tercih edilen bir yöntemdir. Diğer
taraftan, nükleer güç reaktörleri kullanılmış yakıtların yanı sıra oldukça yüksek
miktarlarda düşük ve orta düzeyli radyoaktif atık üretmektedir. Yakıt reaktörde
kullanıldıktan sonra genel olarak üç grup
radyoizotop oluşur; fisyon ürünleri, ak-
tinitler ve aktivasyon ürünleri. 350’den
fazla nüklit, fisyon ürünü olarak tanımlanmıştır, bunların çoğu çok kısa yarı
ömürlüdür. Tam miktarlar, yakıtın kullanma hikayesine ve deşarj sonrası geçen
süreye bağlı olacaktır. Her bir izotopun
konsantrasyonunu diferansiyel eşitlikler
yardımıyla bulmak mümkündür.
Ne kadar atık üretilmektedir? Tipik bir
1000 MW(e) nükleer güç tesisinin elektrik üretiminden, Amsterdam şehrinin
ihtiyacını karşılayabilecek, yaklaşık yılda 300 m3 DODA ve 30 ton YDA çıkışı
vardır. Karşılaştırma yapılırsa, 1000
MW(e) kömür tesisi içerisinde radyoaktif ve ağır metallerin bulunduğu 300
bin ton külü bir yılda ortaya çıkarmakta
ve bu atıklar döküm alanlarında ve atmosferde son bulmaktadır. Günümüzde
nükleer güç üretim tesislerinde ise her
yıl dünya genelinde yaklaşık 200 bin mw
of DODA ve 10 bin m3 of YDA ortaya çıkarmaktadır.
Kullanılmış Yakıt Taşıma Kaskı
Kullanılmış nükleer yakıt geçici depolama
alanı (Ignelina Nükleer Tesisi)
KAYNAKLAR
OSMANLIOĞLU, A.E. (2014) Radyoaktif Atık Yönetimi,
Nobel Akademik Yayıncılık, ANKARA.
MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ
MAKALE
DOSYA
-63-
MART - NİSAN 2016
TEMİZ ÇEVRE
YRD. DOÇ. DR. BİLGE KAAN TEKELİOĞLU
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ CEYHAN VETERİNER FAKÜLTESİ
VİRÜSLER; GELECEĞİN DOĞAL
AFET ADAYLARI
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) beklentilerine göre,
çok yakın gelecekte dünya genelinde 233 milyon
kişinin virüs nedenli hastalıklarla hastanelere
başvuracağı, 5 milyonun üzerinde insanın yatar
hasta olacağı ve 7 ila 8 milyon civarında insanın
öleceği düşünülmektedir.
İ
çinde bulunduğumuz 21. yüzyılda özellikle insanoğlu tarafından doğal kaynakların bilinçsiz ve aşırı bir şekilde tahrip
edilmesi, telafisi mümkün olmayan büyük
çevre sorunlarının yaşanmasına neden olmaktadır. Özellikle son yıllarda dünya nüfusunun aşırı şekilde artması, gelişmiş ya
da gelişmekte olan ülkelerin sanayileşme
faaliyetleri neticesinde sıvı, katı ve gaz halindeki atıklarını gerekli önlemleri olmadan
doğaya bırakmaları, deniz, göl ve akarsuların kirletilmeleri, yeşil alanların bilinçsiz bir
şekilde canlı ve cansız faktörlerin etkisiyle
ortadan kaldırılmaları bugün insanoğlunu küresel ısınma denen büyük bir çevre
felaketiyle karşı karşıya bırakmıştır. Doğal
kaynakların zarara uğratılmasında ve ekosistemin bozularak sağlıklı yaşam alanlarının ortadan kalkmasında insanoğlu daima
ana problem olarak karşımıza çıkmaktadır.
Doğa ile insanoğlu arasındaki etkileşim-iletişim insanlığın varoluşundan beri sürmektedir. Jeolojik hareketler, depremler, sel,
çığ, yıldırım düşmesi, hortum, kasırga ve
tayfunlar, küresel iklim değişikliği, orman
yangınları, pandemik salgın hastalıklar vb.
doğal afet haline dönüşerek toplumların
yaşantısını olumsuz etkiler. Bu afetlerin
bir kısmına insanın etkisi yoktur, ancak
insanların doğayı (dünyayı) kendi çıkarları
doğrultusunda kullanmaları doğal dengeyi
bozmakta ve birçok afetin oluşumunu tetiklemektedir. Dünyamızın oluşumundan
bugüne değin geçen yaklaşık 5 milyar yıl
boyunca tekrarlanan ve dünyamıza bugünkü şeklini veren, bozulan ve değişen
dengeleri bir sonrakine kadar kuran doğa
olaylarıdır.
Türkiye sahip olduğu jeolojik, meteorolojik
-64-
MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ
MAKALE
YILLAR
SUŞ
DOSYA
ŞİDDET
1889-1892
A/H2N2 (tahmin edilen)
???
1900
A/H3N8 (tahmin edilen)
hafif pandemi
SALGIN DÖNGÜSÜ
11YIL
1918
A/H1N1
İspanyol Gribi
18 YIL
1957
A/H2N2
Asya Gribi
39 YIL
Hong Kong Gribi
1968
A/H3N2
1977
A/H1N1
9 YIL
2013
A/H1N1
36 YIL
11 YIL
1918 A/H1N1 İspanyol gribinin Amerika Birleşik Devletleri’nde 19 gün içinde yayılma hızı
ve topografik koşulları sebebiyle az ya da
çok sayıda mal ve can kayıplarına yol açan
deprem, sel ve taşkınlar, heyelan, kaya düşmeleri, yangınlar, bulaşıcı hastalık salgınları
vb. afet olayları ile sık sık karşılaşmaktadır.
Örneğin, ülkemiz coğrafyasının yaklaşık
yüzde 93’ü aktif deprem kuşağı üzerinde
olup nüfusunun yaklaşık yüzde 98’i deprem
tehlikesi ve zararlarıyla karşı karşıya olan bir
konumdadır. Ayrıca tarihler boyunca göç ve
ticaret yolları üzerinde bulunması, bulunduğumuz coğrafyadaki savaşlar ve neden
olduğu zorunlu göçler ve kontrolsüz hayvan hareketleri bulaşıcı hastalıkların ortaya
çıkmasına ve hızla yayılmasına yol açan
önemli bir faktördür. Ülkemizdeki kentsel
ve kırsal yaşam alanları sadece deprem değil
aynı zamanda diğer doğal ve insan (tekno-
lojik) kaynaklı afetler ile karmaşık afetlerin
de etkisi altında bulunmaktadır. Virüsler bu
noktada tehlike potansiyeli yüksek bir doğal
afet nedeni olarak ön plana çıkar.
KAYNAKLAR
1) CDC. Atkinson W, et al. Chapter 13: Influenza. In:
Epidemiology and Prevention of Vaccine-Preventable
Diseases, 4th ed. Department of Health and Human
Services, Public Health Service, 1998, 220-221
2) CDC. Pandemic Influenza, Past, Present, Future.
Workshop proceedings; 17.October 2016.
3) Dr. Levent AKIN Hacettepe Üniversitesi Tıp
Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı hamer.hacettepe.
edu.tr›arsiv/arsiv.php
4) Kari Johansen, Influenza and other Respiratory
Viruses programme, SRS Unit, ECDC|;
Influenza vaccines - recent developments and future
possibilities
5) Yrd.Doç.Dr. Bilge Kaan Tekelioğlu; Afet Kültürü Ders
Notları 2015.
6) Yrd.Doç.Dr. Bilge Kaan Tekelioğlu; Tehlikeli Maddeler
Taşımacılığı, (Sınıf 6.2 Bulaşıcı Maddeler) Ders Notları
2014.
GRİP VİRÜSÜ (INFLUENZA VİRÜSÜ)
• İnsanlarda çoğalır ve insandan insana
geçer. • Salgınlar yapar. • Dünya Sağlık
Örgütü (WHO) tarafından geleceğin doğal
afetleri arasında gösterilmektedir. • Ciddi ve
ölümcül olabilen hastalıklar yapar.
Atkinson ve ark. bildirdiğine göre;
Her 10 ile 40 yılda bir ortaya çıkar, dünya
genelinde seyahat yollarını kullanarak yayılır, bütün yaş grupları hastalanabilir, hastalığa yakalanma ve ölüm oranları bu dönemlerde artar.
-65-
MART - NİSAN 2016
TEMİZ ÇEVRE
ÇAĞADA VARDAR MİMAR
DAHA DERİN BİR NEFES İÇİN LEED
Büyükşehirlerde her geçen gün nefes almakta
zorlanıyoruz… Yeşil alanlarımızı, enerji ve su
kaynaklarımızı her geçen gün tüketiyoruz…
Çocuklarımıza bırakacağımız gelecek için
kaygılanıyoruz… Bireysel hareketlerle başlayan
çevreye olan duyarlılıklarımızı, enerjimizi ve
suyumuzu yüzde 40’lara varan oranlarda tüketen
binalara da yaymak mecburiyetindeyiz…
Ç
evre dostu, yeşil bina hareketleri 1990’lı yıllarda bu kaygılarla
başladı. Hayatımızın yüzde 90’ını
geçirdiğimiz binaların kullanıcıları daha
sağlıklı bir ortamda yaşamalı ve bu binalar yeşil alanları artırırken, enerji ve suyu
da verimli kullanmalıydı. Ve bu noktada
çevre dostu bina yapımını, çevreye olan
bütün etkilerini göz önüne alıp bütünsel
bir yaklaşımla inceleyen, bir yol haritası
çizen ve uluslararası standartları buna
entegre eden, dünyaca kabul edilmiş
ve uygulanmakta olan değerlendirme
ve sertifikasyon sistemlerinden faydalanılmaya başlanıldı. Çalışan sağlığı ve
verimliliğini büyük oranda yükselten bu
sistemlerin en yaygın olarak bilinenlerinden biri ABD çıkışlı LEED sertifikasyon
sistemidir. USGBC (United States Green Building Council) tarafından ilk defa
1998’de bina değerlendirmelerinde kullanılan LEED (Leadership in Energy and
Environmental Design) kayıtlı proje sayısı Mayıs 2016 itibarıyla 92 bin 700’lere
ulaşmış ve bunlardan 47 bin 600’ü sertifikalandırılmıştır. Türkiye’nin ilk LEED
sertifikalı binası Eylül 2009 yılında Unilever Merkez Ofisi olmuştur ve 7 yıl içerisinde kayıtlı proje sayısı 422, sertifikalı
proje sayısı ise 147’ye ulaşmıştır. 200 yatak ve üzeri hastanelere LEED sertifikası
zorunluluğu, yeşil oteller, yenilenebilir
enerji vb. sağlanacak teşvikler ile bu sayının devlet desteği ile de hızla artması en
büyük temennimiz…
Peki nedir bu binaların ortak özellikleri
ve LEED adayı çevre dostu binaları nasıl
bir süreç bekler? Tasarımın ilk aşamala-
-66-
MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ
MAKALE
rından yola çevre dostu bina düşüncesiyle
çıkılarak entegre bir tasarım ekibi oluşturulmalıdır. Ekim 2016 yılından itibaren
zorunlu olarak kaydı yapılması gereken
yeni versiyon olan LEED v4 ile birlikte bu
süreç önkoşul olarak olmazsa olmaz hale
getirilmiştir. Tasarım aşamasında binanın her özelliği ve sistemi incelenerek en
verimli ve maliyet etkin stratejiler tespit
edilmeli ve bu kararlar uygulama projelerine ve de sonucunda çıkan teknik şartnamelere yansıtılmalıdır. LEED sertifikasına
giden süreçte, en önemli aşama kararlaştırılan bu LEED kriterlerinin uygulama
projelerine ve teknik şartnamelere entegre edilmesidir. LEED kredileri iki gruba
ayrılmaktadır. Birinci grup tasarım kredileri, ikinci grup inşaat kredileridir. Tasarım
kredilerine tasarım sürecinin sonunda ge-
DOSYA
rekli dokümanlar toplanarak USGBC‘ye
gönderilip tasarım sürecinde yapılan bu
çalışmalar eğer uygulanırsa kaç kredi
alınabileceği konusunda bir bilgi alınabilmektedir. Esas sertifika başvurusu
inşaat tamamlandıktan sonra, inşaat
kredilerinin de dokümanları toplanıp
yapılmaktadır. İnşaat aşamasında tasarımda ve teknik şartnamelerde tanımlanmış uygulamaların gidişatı hakkında
gerekli dokümanlar toplanmaktadır.
Bunun için malzeme onay formları,
uygulama fotoğrafları, üretici firma belgeleri, ekipman kullanım kılavuzları v.s.
gibi belge ve görsellerin toplanması ve
sistematik bir şekilde düzenlenmesi gerekmektedir. İnşaat ortamında yapılan
uygulamalarda önemsiz gibi gözüken
bazı detayların ileriki safhalarda dokümanların toplanması sürecinde problem
yaşatmaması için, teknik şartnamelerde
belirtilen LEED gerekliliklerine azami
dikkat edilmesi gerekmektedir. İnşaatın
tamamlanmasından ve dokümanların
toplanmasından sonra LEED sertifika
başvurusu yapılabilir. Başvuru doğrudan USGBC’ye yapılmaktadır. Başvuru
USGBC tarafından incelenir, bu noktada gerekirse bazı krediler için ek bilgi
istenebilir. İnceleme süresi 6 ila 8 hafta arasında değişmektedir. Bu inceleme
sonucunda bir sertifika seviyesi belirlenerek USGBC tarafından bildirilir. Bu
karara itiraz seçeneği de vardır. İtiraz
sonucunda reddedilen krediler tekrardan incelenir. Bu inceleme sonucunda
son karar ortaya çıkar. Bu karar proje
sahibi tarafından kabul edilirse proje
bu seviyede bir LEED sertifikası kazanmış olur.
Süreç yukarıda bahsedildiği gibi işlerken değerlendirilen konular nelerdir?
Bu noktada belirlenen sertifika seviyesi ne olursa olsun uyulması zorunlu
önkoşullar vardır ki bu krediler ile ilgili
gerekliliklerin sağlanması sertifika ön
koşuludur. Dolayısıyla LEED sertifikası
alan her yeni bina projesinin ortak noktası aşağıda belirlenen uluslararası kriterleri yerine getiriyor olması ve sertifikaya başvurmak için istenen minimum
şartları sağlamasıdır:
LEED sertifikasına
giden süreçte,
en önemli aşama
kararlaştırılan bu
LEED kriterlerinin
uygulama
projelerine
ve teknik
şartnamelere
entegre
edilmesidir. LEED
kredileri iki gruba
ayrılmaktadır.
Birinci grup
tasarım kredileri,
ikinci grup inşaat
kredileridir.
Tasarım kredilerine
tasarım sürecinin
sonunda gerekli
dokümanlar
toplanarak USGBC
ye gönderilip
tasarım sürecinde
yapılan bu
çalışmalar eğer
uygulanırsa kaç
kredi alınabileceği
konusunda bir bilgi
alınabilmektedir.
Sürdürülebilir Arazi:
− İnşaat Kirliliğinin Önlenmesi
Amacı: İnşaat aktiviteleri sonucunda oluşan çevre kirliğinin, verimli
toprak erozyonu ve tozun önlenmesidir. Bunun için inşaat başlamadan
-67-
MART - NİSAN 2016
TEMİZ ÇEVRE
yapılabilecek uygulama örnekleri:
• Kamyon tekerleği yıkama
alanları oluşturulması ile inşaat sahasında oluşacak çamurun
çevreye yayılmasını önlemek,
• Jeotekstil malzemelerle arazi
çevresine koruyucu perde yapılması,
• Rögar koruması ile mevcut
altyapıya taşınabilecek kirliliğin
önüne geçilmesi vb. uygulamalar sayılabilir.
− Çevre Etüdü (okullar için
zorunludur)
Okulların inşaa edileceği alanların,
inşaat öncesinde herhangi bir zararlı atık alanı olup olmadığının tespit
edilmesi ile öğrencilerin zararlı etkilerden korunması amacıyla belirli
uluslararası standartlar çerçevesinde çevre etüdlerinin yapılması
istenmektedir.
Su Verimliliği:
− İç Mekan Su Kullanımının
Azaltılması
Binalarda suyun verimli kullanılmasını sağlayarak, şebeke yükünün
azaltılması ve kaynakların korunması amacıyla, bina içerisinde kullanılan suyun, belirlenen uluslararası standartlardan en az yüzde 20
daha az kullanılması istemektedir.
Standartlarda belirlenen limit değerler, alışkanlıklarımızın çok daha
altında olmasına rağmen, hedeflenen bunun da altında su tüketimini sağlayabilmektir. LEED adayı
binalarda çoğu zaman hedeflenen
değerlere ulaşmak için, lavabo duşlardan toplanan gri suların ve
altyapıya verilerek şebekeye yük
sağlayıp hem de boşa harcanacak
su kaynağı olan yağmur suları ve
mekanik yoğuşma sularının, peyzaj
sulamasında ve / veya bina içerisinde rezervuar ve pisuarlarda kullanılması değerlendirilmektedir. Bu,
bir yandan konu ile ilgili malzeme
üreticilerini, konforu çok düşürmeksizin su verimliliğini sağlayabilecek
ürün yelpazelerini geliştirmeye ve
maliyetlerini düşürmeye zorlarken,
öte yandan da arıtma teknolojisinin
binalara entegre edilmesi ile ilgili
bilincin artırılmasını sağlamaktadır.
Bina kullanımına uygun olarak en
efektif sisteme yönlenilmesi proje
paydaşları tarafından yapılacak en-
-68-
tegre tasarım kararlarının bir parçası olarak hayata geçirilmelidir.
− Dış Mekan Su Kullanımının Azaltılması (v4 gerekliliğidir)
Yerel ve iklime adapte olmuş bitki
seçimleri, verimli sulama sistemleri, alternatif su kaynaklarının
sulamada kullanılması vb. tasarım
kararları ile peyzaj sulaması için
harcanan su miktarının azaltılması
istenmektedir.
− Su Tüketiminin Ölçülmesi (v4
gerekliliğidir)
Binanın kullanım sularının aylık ve
yıllık olarak ölçülmesi istenmektedir. Bu şekilde sistemde kaçaklar
varsa tespit edilmesi de
kolaylaşacaktır.
Enerji ve Atmosfer:
− Temel Devreye Alma ve Kabul
Projenin enerji ile ilgili sistemlerinin bina sahibinin isteklerine, tasarım kriterlerine ve teknik şartnamelere uygun olarak inşa edildiğinin
doğrulanması ve kalibrasyonunun
yapılması hedeflenmektedir. Bina
işletmesi süreç içerisinde değişse
bile bu kredi kapsamında hazır-
MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ
lanan işletme kitapçıkları, binayı
tanımayan sorumlulara içerisinde
çalışan sistemleri en verimli nasıl işletebileceklerinin anahtarını
sağlamaktadır. En verimli sistemler seçilse bile verimli işletilmesi
sağlanmazsa hedeflenen faydaya
ulaşılması mümkün olmaz.
− Minimum Enerji Performansı
ASHRAE (American Society of Heating Refrigerating and Air Conditioning Engineers 1894 yılında
kurulan ve bina tesisat sistemleri,
enerji verimliliği, iç hava kalitesi,
sürdürülebilirlik alanlarında çalışan uluslararası bir dernektir)
standartlarında tanımlı bir binaya
göre belirlenen minimum enerji
verimliliği sağlanmalıdır. Aynı su
verimliliğinde olduğu gibi enerji
verimliliğinde de en önemli konu
tüm disiplinleri bir araya getiren
entegre tasarımı hayata geçirebilmek ve bina için doğru reçeteyi
yazabilmektir. Konu binanın oryantasyonundan, bina kabuğu ve
cam seçimlerine, verimli aydınlatma armatürlerinden, gün ışığı,
varlık sensörleri vb. uygulamaların
MAKALE
tasarıma entegre edilmesine, verimli
mekanik cihaz seçimlerine kadar çok
geniş bir yelpazede değerlendirilmelidir. Saatlik simülasyon yapılarak
süreç içerisinde tasarım kararları sorgulanıp yıllık doğalgaz ve elektrik tüketimleri maliyet üzerinden önceden
yaklaşık olarak öngörülebilir.
− Temel Akışkan Yönetimi
Ozon tabakasının soğutucu akışkanlar tarafından zarar görmesini engellemek amacıyla, yeni binalarda CFC
(Cloroflurocarbon) bazlı soğutucu
akışkanlar kullanılmamalıdır. Varolan bina renovasyonlarında ise inşaat kapsamına CFC bazlı akışkanların
değiştirilmesi eklenmelidir ya da
akışkan sızmaları senelik yüzde 5 ile
sınırlandırılmalıdır.
− Bina enerji ölçümü (v4 gerekliliğidir)
Binanın enerji harcayan sistemlerinin elektrik, doğalgaz vb. tüketimlerinin aylık ve yıllık olarak ölçülmesi
istenmektedir. Enerji tüketiminin
takip edilmesi kayıp ve kaçakların
önlenmesi için zorunludur.
Malzeme ve Kaynaklar:
− Geri Dönüştürülebilir Atıkların Toplanması
Amaç bina işletmesi süresince geri
dönüştürülebilir atıkların ayrı olarak
toplanabileceği bir sistem oluşturulması ve çöp toplama alanlarına
giden atık miktarının azaltılmasıdır.
Bu amaçla proje kapsamında ana atık
toplama alanlarında geri dönüştürülebilir atıklar için de yerler öngörülmekte ve bina içerisinde belirlenen
noktalarda geri dönüşüm kutuları
konulmaktadır.
− İnşaat Atık Yönetimi Planlaması
(v4 gerekliliğidir)
İnşaat ve yıkım esnasında ortaya çıkacak atıklar için yönetim planı geliştirilmesi ve uygulanması amacıyla
en az 5 atık tipinin ayrıştırılması için
atık geri kazanım stratejilerinin ve
geri kazanım hedefinin belirlenmesine yönelik bir plan oluşturulmalıdır.
DOSYA
alanlarda açılır pencere oranları ve
oda derinlikleri bu kriteri sağlayabilecek şekilde tanımlanmıştır.
− Sigara Dumanı Kontrolü
Bina sakinlerini, havalandırma sistemlerini ve iç mekan yüzeylerini,
sigara dumanının zararlı etkilerinden
korumak amacıyla sigara içilebilen
minimum mesafeler belirlenmiş
ve bu mesafelerin yakınında sigara
içilmemesi için uyarı işaretlerinin
konulması istenmiştir. Konut içleri gibi kontrolün mümkün olmadığı
mahallerde bile yapılan sızdırmazlık
testleri ile sigara içilmeyen alanların
durumdan etkilenmesinin önüne geçilmesi sağlanmaktadır.
− Minimum Akustik Performans
(Okullar için geçerlidir)
Sınıflardaki ortamın sessiz olması
sayesinde öğrencilerin daha efektif
bir biçimde iletişim kurmalarını ve
öğretmenlerin seslerini korumalarını sağlamak amacıyla, mekanik sistemlerin ses düzeylerinin ve akustik
performansın belirlenen uluslararası
limit değerleri yakalaması gerekmektedir.
Bu ana konular haricinde toplu taşıma güzergahlarına yakınlık, bisiklet
kullanımının teşvik edilmesi, elektrikli araç şarj istasyonları vb. uygulamalar ile bireysel araç kullanımının
azaltılması; yeşil alanların ve yağmur
suyu geçirgenliği olan alanların arttırılması; sert zemin ve çatı alanlarında, yoğun yerleşim bölgelerinde
güneş ısısını emen yüzeylerin fazlalaşması ile oluşan ısı adası etkisini
önlemek amacıyla açık renkli son
kat kaplama malzemelerinin kullanılması; geri dönüştürülmüş içeriği
olan, üretimi sırasında çevreye olan
etkilerini beyan ederek (EPD) sorumlu üretim yapan yerel üreticilerin
tercih edilmesi, gün ışığı ve manzaradan maksimum faydalanma ve iç
mekanda kullanılan kimyasalların
insan sağlığını olumsuz etkileyen
uçucu organik bileşen (VOC) değerleri
düşük malzeme tercihleri, fotovoltaik
sistem verimliliklerinin artarken kurulum maliyetlerinin düşmesi vb. pek
çok uygulama daha güzel yarınlar
için hem yatırımcıyı, hem tasarımcıyı hem de malzeme tedarikçilerini
sürekli yenilenen ve her yeni versiyonla artan dozlarda zorlayarak daha
iyiye teşvik etmektedir.
Minimum Enerji
Performansı ASHRA
standartlarında
tanımlı bir binaya
göre belirlenen
minimum enerji
verimliliği
sağlanmalıdır. Aynı
su verimliliğinde
olduğu gibi enerji
verimliliğinde de
en önemli konu
tüm disiplinleri
bir araya
getiren entegre
tasarımı hayata
geçirebilmek
ve bina için
doğru reçeteyi
yazabilmektir.
İç Mekan Yaşam Kalitesi:
− Minimum İç Hava Kalitesi
LEED adayı binalarda, bina sakinlerinin konforuna ve sağlığına katkı
sağlayacak şekilde, ASHRAE standardında tanımlı minimum taze hava
sağlanmalıdır. Doğal havalandırılan
-69-
MART - NİSAN 2016
Dr. Mahmut Çavur Maden Mühendisi
Canan Yılmaz Çevre Mühendisi
MADENLERDE
YAZILIM VE İŞ GÜVENLİĞİ
Temmuz 2012’de İTÜ
Teknokent’te kurulan
Minesoft firması,
o günden bu yana
çalışmalarına devam
ediyor. Girişimci Mahmut
Çavur tarafından
kurulan firma
Türkiye’deki madenlere
hizmet vermeyi
amaçlıyor. Firmanın
geliştirdiği mineTrack
yazılımı sayesinde
maden firmalarının işçi
ve iş ekipmanı takibi
kolaylaşacak ve çökme
veya gaz birikmesi
gibi durumlarda
madencilere ulaşılması
kolaylaşacaktır. En
önemli taraflardan biri
de sistemi geliştiren ve
uygulayanların Türk
mühendisler olmasıdır.
Firma KOSGEB desteği
alarak kurulmuştur.
-70-
MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ
Mahmut Bey mineTrack sisteminiz hakkında bilgi verir
misiniz?
Yer Altı Personel ve Hareket Eden
Objeleri Takip Sistemi, konvansiyonel tekniklerin (GPS, Wi-Fi, GSM etc)
yetersiz kaldığı veya uygulama alanı bulmadığı yeraltı koşullarında ve
benzer karakteristiklere sahip yerlerde (madenler, kimyasal atık depoları
vb) hedefleri tespit, takip ve koordine
etmeyi sağlayan merkezi, otonom bir
bilişim ve takip sistemidir (Şekil 1).
Kurmuş olduğunuz mineTrack sistemi maden firmalarına neler sunuyor?
Bu proje ile;
* Kuş bakışı bütün çalışanları ve
makineleri merkezi bir sistemden takip ve koordine etmesi,
* İnsan hatalarını minimuma
düşürmesi ,
* Acil durum eylem planlarının
daha hızlı yapılması,
* Yüksek tehlikeli ve ölümcül kazaların engellemesi ve güvenilir
tedbirler alınması ,
* Hareket halindeki maden makinelerinin iş planı ve rotalarının
belirlenmesi,
* Çalışanların, makinelerin ve
kaynakların gerçek zamanlı iş
planlarının yapılması,
* Gerçek zamanlı lojistik faaliyetlerinin merkezden yönetilmesi: Çalışan galerilerin, pasa
taşıyan makinelerin, cevher
taşıyan makinelerin, cevher çıkarılan aynaların ve benzeri
makinelerin koordinasyonu ve
takibinin yapılması,
* Galerilerde makinelerin yolda
karşılaşmalarını engellemek ve
yakıt giderlerini düşürmek
Peki bu sistemin işveren/
işçi açısından da faydaları
var mı?
Temel olarak bu sistem maden firmalarının sadece personel takip ihtiyaçlarını değil aynı zamanda Coğrafi Bilgi
Sistemlerine olan ihtiyaçlarını da karşılayacaktır. Fakat en temel ve önemli
problem maden çalışanlarının anlık
bir şekilde ne zaman ve nerede olduklarının bilinmesidir ki bu da yasal
olarak 2016 yılı itibari ile bütün yer
altı madenlerine zorunlu kılınmıştır.
Bu sayede hem maden yöneticileri çalışanlarının ve ekipmanlarının verimini arttıracak hem de kazalarda kimin
ne zaman ve nerede olduğun ve sağlık
durumunu tespit edecektir. İş fikrinin
en temel amacı ve çıkış noktası da
tam olarak personellerin konumlarını
gerçek zamanlı bir şekilde tespit edebilmektir. Türkiye’deki maden firmaları ne yazık ki insan sağlığı ve güvenliği konusunda bilinçli değildir. Ayrıca
teknolojik eksiklikler de mevcuttur.
Zaten yasal zorunluluklar sebebiyle
bu ve benzeri sistemlerin uygulanması gerekmektedir.
Şu an için Türkiye’de kaç
madende bu veya benzeri
bir sistem var?
Son dönemlere kadar yani yasal olarak zorunlu olmadan önce Türkiye’de
sadece bir tane madende benzer bir
sistem vardı. Yasal zorunluluktan
sonra tahmini 10 tane kadar büyük
ölçekli firma da kurulum yaptı. Fakat daha sonra devlet yasayı 2016
Ocak’tan 2017 Ocak ayına öteleyin-
MAKALE
ce bütün madenler kurulumu durdurdu.
Şöyle yanlış bir beklenti içerisine girdiler:
Acaba devlet bu yasayı tamamen kaldırır
mı? Fakat işverenlerin şunun bilincinde ve
farkında olmaları gerekir. Bu sistem insan
hayatı için çok kritik ve önemli bir sistemdir. Bunu yasa istiyor diye değil, insanlar iş
kazası sırasında ölmeisn diye yapmak zorunda olduklarını ve insanlığın konuya bu
şekilde yaklaşması gerektiğini birilerinin
onlara hatırlatması gerekiyor.
Türkiye’de halihazırda uygulama
yaptığınız bir maden mevcut mu?
Postallı Maden firmasına kurulum yapıldı. ODTÜ Teknokent’te hem AR-GE amaçlı
hem de demo amaçlı bir sistem kurulmuştur. Hali hazırda 2 tane firma ile de sözleşme imzalandı. Sistemin demosuna şu
linkten ulaşılabilir: https://www.youtube.
com/watch?v=Pfxj-lOFbOo
İnsan hayatı açısından bu sistem bir zorunluluk mudur?
Yukarıda da belirtildiği gibi bu sistemin ve
projenin başlama gerekçesi insan hayatını kurtarmaktır. Yani maden ocaklarında
daha az kaza olmasına ya da kaza olduktan
sonra yaşayan personelin yer altında nerede olduklarının ve daha önemlisi yaşayıp
yaşamadıklarının tespit edilmesidir. Yaşayan personelin spesifik olarak nerede olduğunu bilmek daha doğru ve hızlı müdahale
şansı tanıyacaktır. Bir örnek vermek gerekirse 5 Ağustos 2010 yılında 33 madenci
çöken bir madende 69 gün boyunca yer
altında kalmasına rağmen sağ bir şekilde
kurtarılmıştır. Çünkü madencilerin nerede olduklarını ve sağlık durumlarını tespit
eden yetkililer onlara yakın bir yere sondaj atıp o sondaj noktasından aşağıya 69
gün boyunca onların yaşaması için gerekli
şeyleri ulaştırmışlardır. Bu süre sonunda
da yol açılıp madenciler kurtarılmıştır. Bu
sistem tek başına hayat kurtarmaz fakat
daha az kaza olmasına ya da kaza olduğunda yerinde, zamanında ve doğru müdahale
imlanı sağlar.
Bu alanda daha önce yapılmış
çalışmalar var mıdır?
Türkiye’de Soma ve Ermenek kazalarından
sonra çıkan yasaya kadar mineTrack projesi dışında yapılmış bir proje yoktur. Bu yasadan sonra bir kaç tane daha yerli firma
insiyatfi alıp proje başlatmışlardır. 2012
yılında yani çok daha öncesinden başlamış
olmasından dolayı diğer yazılımlar mineTrack seviyesinde değildir.
Türkiye’de Soma
ve Ermenek
kazalarından
sonra çıkan
yasaya kadar
mineTrack projesi
dışında yapılmış
bir proje yoktur.
Bu yasadan sonra
bir kaç tane
daha yerli firma
insiyatfi alıp proje
başlatmışlardır.
Bu projenin çevre açısından
önemi nedir?
Yazılım ve sistemin en büyük avantajlarından biri de altlık olarak CBS kullanılmasıdır. Bu altlık proje de aslında başka
bir KOSGEB destekli Ar-Ge projesi olarak
başlamıştı. Bu projedeki en temel amaç da
maden kapamaları için karar destek sistemi olmasıydı. Yani madenler kapandıktan
sonra o alanda/bölgede rehabilitasyon ve
çevre düzenlemesi hem yasal zorunluluk
hem de insani bir zorunluluktur fakat maden firmaları, yöneticiler, mühendisler bu
rehabilitasyonu ve çevre düzenlemesini nasıl yapacakları konusunda hem fikir sahibi
değiller hem de ellerinde bunu yapacak ya
da yapmaya yardımcı olacak bir KDS (Karar Destek Sistemleri)bulunmamaktadır.
İşte bu sistem ve yazılım, firmalara daha
koordineli ve bilinçli çevre düzenlemesi
yapmalarına imkan sağlamaktadır. Tabi ki
en önemli husus insan sağlığını koruyacak
olmasıdır. Bu sayede çalışanlar daha rahat
ve güvenli bir ortamda çalıştıklarını bilerek
daha verimli çalışacaklardır.
-71-
MART - NİSAN 2016
ÜRFET ÖZKAN
Yüksek Çevre Mühendisi
SUDA BİR YOLCULUK:
EBRU SANATI
Su üzerine bırakılan her bir
damla bir desenin başlangıcıdır.
Neye dönüşeceği ise ebruzenin
yolculuğunda şekillenir. Ebru,
tekrarı mümkün olmayan bir
sanat dalıdır ve her bir eser
tektir. Her biri kendine özgü olan
bu eserlerin oluşturulması için
geçmişten günümüze kadar gelen
ebru sanatçıları çeşitli teknikler
geliştirmişlerdir.
E
-72-
bru çeşitli maddelerle yoğunlaştırılmış su üzerinde özel hazırlanmış boyalarla oluşturulan desenlerin kağıt
üzerine geçirilmesi yoluyla yapılan
bir süsleme sanatıdır. Teknik anlamda ise çeşitli maddelerle viskozitesi
artırılmış bir sıvının kohezyon kuvvetinin etkisi ile bir zar gibi davranmasını sağlayan yüzey geriliminin
artması sonucunda boyaların sıvı
üstünde batmadan kalması ile icra
edilen bir sanattır. Bunların ötesinde
ise ebru, ebruzenin ruhundan gelenleri teknesine aktardığı, su üstünde yansımasını, kağıtta ise izlerini
bırakan bir yolculuktur. Ebruzenin
teknesinde başlayan ve izleyenlere
iletilen bir yolculuk... Ebru kelimesinin asıl olarak Ab-ru’dan geldiğini,
kelimenin ise Farsça isim tamlamasına göre ”yüz suyu” demek olmayıp
sıfat tamlaması olarak ”su yüzü” manası taşıdığını, çünkü bu sanatın su
üstünde icra edildiğini ifade edenler
bulunmaktadır. Bazı kaynaklar ise
Orta Asya dillerinden Çağatayca’da
hareli görünüm, damarlı kumaş ya
da kağıt anlamına gelen “ebre”den
geldiğini belirtmektedir. En yaygın
kanı ise kelimenin kökeninin Farsça; bulutumsu, bulut gibi anlamına
gelen “ebri”den gelmekte olduğudur.
Kağıt üzerinde mermerdekine benzer
damarlar görüldüğü için, Avrupalılar
MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ
MAKALE
ebru kağıdına mermer kağıdı (papier marbre, marmor papieri, marbled
paper…) ya da Türk mermer kağıdı
demeyi tercih etmişlerdir. Arap aleminde ise varaku’I-mücezza (damarlı
kağıt) olarak tanınmıştır.
Geleneksel Türk–İslam sanatlarının
en önemlilerinden biri olan ebru sanatının nerede ve ne zaman başladığı kesin olarak bilinmemekle birlikte
bu sanatın doğu ülkelerine özgü bir
kağıt süsleme sanatı olduğu düşünülmektedir. Bazı İran kaynaklarında
Hindistan’da ortaya çıktığı yazılıdır.
Bazı kaynaklara göre de Türkistan’daki Buhara kentinde doğmuş 16. yüzyıl başlarında İpekyolu’nu takiben
İran’a ve oradan da Osmanlılar’a
geçmiştir. Bazı kaynaklarda bilinen
en eski ebru örneğinin 11. yüzyıla ait
olduğu belirtilse de günümüzde ebrunun tarihi hakkında bize ipucu veren üç eser bulunmaktadır. Bunlardan biri Arifi’nin 1539 – 1540 tarihli
“Guy – Çevgan” adlı eseridir. (Topkapı
Sarayı, hazine 845’te kayıtlı). Eserin
bütün yaprak kenarları ebrulu olup
bu durum Türk ebruculuk tarihinin
daha eski zamanlara gittiğini ortaya koymaktadır. Bilinen ikinci eser
Uğur Derman’ın şahsi koleksiyonunda bulunan ve üzerinde İranlı hattat
Malik Deylemi’nin Gürcistan’da talik
yazısıyla yazdığı bir kıtanın bulunduğu 1554 ( 962 H.) tarihli hafif ebru
örneğidir. Bu ebrunun, hafif ebru
olarak yapılmış olması ve hafif ebrunun ancak belli bir ustalaşmadan
sonra yapılabildiği göz önüne alınacak olursa, ebrunun orijinin çok daha
eskilere dayandığı düşünülmektedir.
1608 tarihli, doğrudan ebruculukta
kullanılan malzemeyi ve ebru yapımını anlatan, ayrıca kağıt boyama ve
aharlama (cilalama) yöntemlerinden
de söz denen “Tertib-i Rişal-i Ebri”
adlı diğer eserdeki bilgilere dayanarak da ebruculuğun en az 500 yıllık
bir sanat olduğu söylenebilir.
Ebru gelişmesini Osmanlılar’da
sürdürerek 16. yüzyılda olgunluğa
ulaşmış ve en parlak dönemini 17.
yüzyılda yaşamıştır. Bu dönemde
Avrupalı seyyahlar tarafından kendi
ülkelerine pek çok ebru örneği götürülmüş; birçok krala ebrulu hatıra defteri gönderilmiştir. Avrupa’da
ebru tekniğinin öğrenilip uygulanmaya geçilmesine rağmen her za-
-73-
man Türk ebruları tercih edilmiştir.
Halen Batı müzelerinde birçok ebru
sanatçımızın eserleri bulunmaktadır.
Ebru, ciltçilikte yan kağıdı olarak, hat
yazı levhalarının etrafına dış ve iç
pervaz olarak, hat yazılarında zemin
kağıdı olarak ve ferman kutularını
kaplamada kullanılmıştır. O dönemde ciltçiğin ve süslemenin rağbet
görmesi de ebrunun gelişmesine
destek olmuştur. Osmanlılar döneminde ayrıca ebrulu kağıtlar devlet
belgeleri ve resmi yazışmalarda zemin olarak kullanılmıştır. Buradaki
başlıca amaç estetik değerlerin yanı
sıra tahrifat girişimini engellemektir.
Sonraki süreçte matbu ebrunun icadı ve ebru yerine zamanla siyah cild
bezi kullanılmaya başlanması ebru
ustalarının birer birer ebru yapmayı
bırakmalarına neden olmuş ve bir
süre bu sanat icra edilmemiş, unutulmaya yüz tutmuştur. Makineleşmenin doğal sonucu olarak, tüm el
sanatlarında olduğu gibi ebruda da
gerileme olmuştur.
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE
EBRU SANATÇILARI
Ebrunun başlangıç tarihinin kesin
olarak bilinmemesinin nedeni, ebrucuların eserlerine imza ve tarih
atmamış olmalarıdır. Osmanlı arşivlerinde bulunan binlerce ebruda
imza olmaması da araştırmaları
zorlaştırmaktadır. O dönemlerde
eserlere imza atma geleneği bulunmadığından ve ebrucuların eserlerinin Allah’ın “Külli İradesiyle” ortaya
çıktığını, kendilerinin ise “Cüzi İradeleriyle” bu olaya sadece aracı olduklarını düşünerek imza ve tarih atmamaları nedeniyle Osmanlı’nın son
dönemi hariç önceki ebru sanatçılarını tanımak da pek mümkün olmamıştır. Ebru tarihinde bugüne kadar
tesbit edilebilen ilk ebruzen “şebek”
lakabı ile bilinen Mehmet Efendi’
dir. Şeyh Sadık Efendi, Nafiz Efendi
ve Hezarfen Ethem Efendi Osmanlı
döneminde yaşayan ünlü ebru sanatçılarıdır. Necmettin Okyay, Sami
Okyay, Sacit Okyay, Abdülkadir Kadri
Efendi ve Mustafa Düzgünman gibi
isimler Cumhuriyet döneminin ünlü
ebru sanatçılarıdır.
Bu sanatçılardan bazıları ebru sanatına yeni tarzlar kazandırmıştır.
Bu sanatçılardan biri Hatib Mehmet
MART - NİSAN 2016
Osmanlı döneminde
başlı başına bir
sanat ve iş kolu
olan ebruculuk,
20. yüzyıl başlarına
gelindiğinde unutulma
noktasına gelmiştir.
Bu sanatın tekrar
hayat kazanması,
ebru sanatına “çiçekli
ebru”’yu geliştiren
büyük sanatçı
Necmeddin Okyay
sayesinde olmuştur.
Necmeddin Okyay
ebru sanatına lale,
gelincik, karanfil,
menekşe, sümbül,
gül gibi çiçekleri
kazandırmıştır. Bu
tür çiçekli ebrular
Necmeddin ebrusu
olarak benimsenmiştir.
-74-
Efendi’dir. Hatib Mehmet efendi kendi lakabı ile anılan, ebru sanatında “hatib ebrusu” olarak bilinen, su yüzeyinde figüratif
desenler oluşturmayı ilk olarak başaran
kişidir. Ayasofya cami imam hatibi olması sebebi ile hatib lakabı ile anılmış olan
sanatçının tam adı Mehmed bin Ahmed
İstanboli’dir. Mehmed efendi 1774 tarihinde evinde çıkan bir yangın sonucu ebrularını kurtarmak isterken vefat etmiştir.
Yaşadığı dönemde kendi icadı olan “hatib
ebru” yapımını kimseye öğretmemiş olmasından dolayı, hatib ebrusu uzun yıllar
bir sır olarak kalmıştır.
Geleneksel Türk Ebru tarihimizde çok
önemli bir yeri olan bir diğer sanatçı ise
Mehmed Necmeddin Okyay’dır. Osmanlı döneminde başlı başına bir sanat ve iş
kolu olan ebruculuk, 20. yüzyıl başlarına
gelindiğinde unutulma noktasına gelmiştir. Bu sanatın tekrar hayat kazanması,
ebru sanatına “çiçekli ebru”’yu geliştiren
büyük sanatçı Necmeddin Okyay sayesinde olmuştur. Necmeddin Okyay ebru
sanatına lale, gelincik, karanfil, menekşe,
sümbül, gül gibi çiçekleri kazandırmıştır.
Bu tür çiçekli ebrular Necmeddin ebrusu
olarak benimsenmiştir. Çiçekli ebrunun
başarılı bir şekilde yapılmasından sonra
ebru sanatı kitap kapakları ve hat kenarlarında kullanılabilirliğinin yanında kendi
başına çerçeve yapılarak da kullanılır hale
gelmiştir. Necmeddin Okyay’ın ebru sanatına kazandırdığı bir diğer tarz ise “yazılı ebru”’dur.
MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ
Necmeddin Okyay’dan sonraki büyük
merhale Okyay’ın yeğeni Mustafa Esat
Düzgünman’dır. Hocası olan Okyay’ın
bulmuş olduğu çiçekli ebruları daha gerçekçi formlarda yapmış ve bu tür ebrulara
papatya ebrusunu eklemiştir. Ayrıca “tarz
–ı kadim” olarak adlandırılan ebru tarzını
geliştirmiştir. Mustafa Düzgünman ebru
sanatında gelişigüzel yapılmak istenen
yenilik veya modernizasyon gibi düşüncelere açıkça karşı olduğunu ifade etmiş,
ebru sanatının geleneksel yönüyle devam
ettirilmesinin gerekliliğine inanmıştır.
Günümüzde ise Mustafa Düzgünman’dan
sonra gelen ebru sanatçıları arasında Fuat
Başar, Alparslan Babaoğlu, Sabri Mandıracı, Sadreddin Özçimi, Sedat Altınöz, Hikmet Barutçugil, İsmail Dündar, Mahmut
Peşteli, Şeyda Özden, Firdevs Çalkanoğlu
gibi isimler yer almaktadır.
EBRU SANATININ UYGULAMASINDAKİ GEREKLİLİKLER: SABIR VE SEVGİ
Ebru sevgi ile başlanılan, sabır ile sürdürülen bir sanat dalıdır. Ebru sanatında
kullanılan suyun ve boyaların ayarının
yapılması bu sanatın en zor aşamasıdır.
Suyun uygun yoğunluluk ayarını ve boyaların gerekli su - öd dengesini hazırlamadan ebru yapmak mümkün değildir.
Suya vizkozite derecesi vermesi amacıyla çeşitli denemeler yapılmış ve kitre,
kerajin (deniz kadayıfı), salep, keten tohumu, ayva çekirdeği, hilbe (boy tohumu) gibi maddeler kıvam artırıcı olarak
kullanılmıştır. Günümüzde kullanılan
MAKALE
kıvam artırıcılar ise kitre ve kerajindir.
Kitre, Doğu ve Güneydoğu Anadolu, İran
ve Türkistan dağlarında kendiliğinden
yetişen “geven” adı verilen dikensi bir
bitkinin gövdesinden elde edilir. Yaz aylarında çizilen dallarından akan reçine
havayla temas edince sertleşir ve kemik rengi parçacıklar halinde kurur. Bu
parçalar suda yoğrularak yumuşatılır ve
ebrunun uygulanması için gerekli olan
yoğun bir sıvı kıvamına getirilir. Bir diğer kıvam artırıcı olan kerajin ise bir tür
su yosunundan elde edilen ve toz halde
kullanılan bir maddedir. Hazırlanışı kitreye göre daha kolay olduğundan son yıllarda tercih edilmektedir. Öd ise ebruda
kullanılan boyaların içine katıldığında
boyaların su yüzeyinde dairesel şekilde
açılarak dibe batmamasını sağlamak ve
boyaların birbirine karışmadan renklerini korumaları için yüzey aktif asitler içeren bir maddedir. Genellikle büyük baş
hayvanların safrakesesinden elde edilir.
Geleneksel ebru sanatında toprak ve pigment boyalar kullanılmaktadır. Toprak
boyalar renkli kayaç ve topraklardan elde
edildikten sonra ezilip elenip süzülerek
kullanılmıştır. Günümüzde ise ezilmeye
hazır halde toz ya da ezilmiş boyalar kullanılmaktadır. Toprak boyaların özelliği
suda çözünmemesi, asit ve kazein içermeyen doğal boyalar olmalarıdır. Geleneksel ebru sanatında tabii boyaların
kullanılmasının sebebi; içlerinde zararlı
hiçbir katkının olmaması ve bu boyalar
ile yapılan ebruların renklerinin uzun
süre solmadan kalabilmesidir. Ebrunun
uygulanması sırasında tekneye düşen
toz boşluklara sebep olmaktadır. Bunu
engellemek amacıyla neft (terebentin)
kullanılmaktadır. Neft boyalara ilave
edildikten sonra tekneye serpilen boya
damlalarının içinde küçük hava kabarcıkları varmış izlenimi vererek tozdan
kaynaklanan hataların görünmesini
engeller. Ebru sanatının uygulanmasında kullanılan fırçalar da özeldir.
Fırça yapımında at kılları ve gül dalı
kullanılmaktadır. At kıllarının tercih
edilmesinin nedeni gözenekleri nedeniyle boyanın bir vuruşta dökülmemesi
ve böylece tüm yüzeye eşit miktarda ve
büyüklükte boya dağılımının sağlanmasıdır. Gül dalı ise esnek olması ve
küf tutmaması sebebiyle tercih edilmektedir. Biz ve tarak ise farklı tekniklerin uygulanması için kullanılan diğer
yardımcı materyallerdir.
BİR DAMLA BİN DESEN
EBRU ÇEŞİTLERİ
Su üzerine bırakılan her bir damla bir desenin başlangıcıdır. Neye dönüşeceği ise
ebruzenin yolculuğunda şekillenir. Ebru,
tekrarı mümkün olmayan bir sanat dalıdır ve her bir eser tektir. Her biri kendine
özgü olan bu eserlerin oluşturulması için
geçmişten günümüze kadar gelen ebru
sanatçıları çeşitli teknikler geliştirmişlerdir. Başlıca ebru türleri; battal ebru, gelgit
ebru, bülbül yuvası, şal ebrusu, taraklı
ebru, hatib ebrusu, hafif ebru, somaki ebrusu, koltuk ebrusu, kumlu ebru, muhayyel ebru, akkaseli ebru, çiçek ebrusu, çift
katlı ebru, dalgalı ebru, kaplangözü ebrusudur. Tüm bu tarihsel yolcuğunun neticesinde su yüzeyine yansıyan mirasımız,
“Ebru, Türk Kağıt Süsleme Sanatı” adıyla
27 Kasım 2014’te UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi’ne alınmıştır ve
her yıl eylül ayının ikinci cumartesi günü
Dünya ebru Günü olarak kutlanmaktadır.
-75-
MART - NİSAN 2016
OSMAN ARI
İRAN MEKTUPLARI
AMBARGO SONRASI İRAN
Bu yılbaşında ekonomik yaptırımların resmen
kalkmasıyla birlikte İran, baş döndürücü bir
diplomasi trafiğine sahne olmuştur. Başta AB
ülkeleri Almanya, Fransa, İtalya, Hollanda olmak
üzere Çin, G.Kore ve uzakdoğu ülkelerinden resmi
ve işadamlarından oluşan kalabalık heyetler
birbiri ardına Tahran’a akın etmeye başlamış ve
milyar dolarlık anlaşmalara imza atmıştır.
İ
ran’ın nükleer programının silah
üretme kapasitesine ulaşma endişesi etrafında temellenen, aslında
İslam Devrimi ile birlikte daha geniş
bir jeopolitik çerçevede oluşan anlaşmazlıklar neticesinde, BM Güvenlik
Konseyi’nin aldığı yaptırım kararları
ABD ve AB ülkeleri tarafından 2012
tarihinden itibaren uygulanmaya konmuştu. Bu kapsamda, İran’ın ülke dışındaki varlıklarının dondurulması ve
İran ile ticari ilişkilerin durdurulması
yönünde kararlar alınmış ve global finansal sistemden çıkarılması gibi geniş kapsamlı yaptırımlar uygulanmaya
konmuştu. Bunun neticesinde İran’ın
petrol ve doğalgaz satışları düşmüş
ve ekonomisi olumsuz yönde etkilenmişti. Nisan 2012’de BM Güvenlik
Konseyi’nin 5 daimi üyesi (ABD, Rusya,
İngiltere, Çin, Fransa) ve Almanya’nın
oluşturduğu heyet, müzakere sürecini
Temmuz 2015’te anlaşmayla neticelendirmişti. İran’ın nükleer programının silah elde etme kapasitesinin
engellenmesi ve nükleer programını
uluslararası denetime açması karşılığında bu ülkeye uygulanan ekonomik
yaptırımların kaldırılması hususunda
anlaşmaya varılmıştı. Nitekim Ocak
2016’da Uluslararası Atom Enerji
Kurumu’nun verdiği raporun ardından
ABD ve AB ülkeleri İran’a uyguladıkları yaptırımları kaldırdıklarını açıkladı.
Yaptırımların kaldırılmasıyla birlikte İran, bloke edilmiş (tahmini) 100
milyar Dolar’ı kullanma imkanına ka-
-76-
MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ
MAKALE
vuşurken dünyanın en büyük petrol ve
doğalgaz rezervlerinin sahiplerinden
biri olarak enerji ihracatı önündeki engeller de kalkmış oluyordu. Diğer yandan 78 milyon nüfuslu bir ülke küresel
ekonominin yatırım ve ticaretine açık
hale geliyordu.
Bu yılbaşında ekonomik yaptırımların
resmen kalkmasıyla birlikte İran, baş
döndürücü bir diplomasi trafiğine sahne olmuştur. Başta AB ülkeleri Almanya, Fransa, İtalya, Hollanda olmak üzere
Çin, G. Kore ve uzakdoğu ülkelerinden
resmi ve işadamlarından oluşan kalabalık heyetler birbiri ardına Tahran’a
akın etmeye başlamışlar ve milyar
dolarlık anlaşmalara imza atmışlardır.
Madencilik, petrokimya, otomotiv ve
uçak sanayi gibi belli başlı alanlarda
imzalanan anlaşmaların en dikkat çekeni de Airbus’la imzalanan 114 yolcu
uçağı alımı ve Çin ile imzalanan 60
milyar Dolarlık anlaşmalar olmuştur.
İran Cumhurbaşkanı Ruhani’nin İtalya
ve Fransa’ya 10 bakan ve çok sayıda
işadamı ile yaptığı gezi, İran’ın batı
ile ilişkilerinin yeniden tanzimi konusundaki kararlığını göstermesi bakımından hayli dikkat çekicidir. Nitekim
İtalya ile başta ulaşım ve inşaat alanlarında olmak üzere 17 milyar Dolarlık
anlaşma imzalanmıştır. Fransa ile de
114 adet Airbus uçak alımı anlaşması
imzalanmıştır. Doğrusu İran ambargo sonrası dış dünya ile ilişkilerin yeniden kurulması hususunda oldukça
cömert davranmaktadır. Önümüzdeki
dönemde İran’ın bloke edilen paralarının ekonomisine dahil olması, petrol ve
doğalgaz satışlarındaki artışla birlikte,
ülkeye gelecek yabancı yatırımlarla
78 milyon nüfusa sahip İran ekonomisinin ciddi ivme kazanacağı tahmin
edilmektedir. Bu durum da ekonomik
sıkıntılar yaşayan Avrupa ülkelerinin
iştahını kabartmaktadır. Artık yakın bir
gelecekte çokuluslu küresel ölçekli
firmaları İran pazarında
yatırımcı
olarak
görmemiz
sürpriz olmayacaktır.
Ekonomik göstergelere
baktığımızda, İran ekonomisinin 2012 yılında
uygulanmaya konan ilave
yaptırımlarla ciddi anlamda etkilendiğini görmekteyiz. İran ekonomisi
2012 yılında yüzde 6.6
oranında ve 2013 yılında
yüzde 1.2 oranında küçülmüştür. 2014 yılında
ise kamu yatırımlarıyla
ekonomisi yüzde 4.3 oranında
bir büyüme gerçekleştirmiştir.
Ancak geçen 4 yıllık süre zarfında döviz kurları artmış, enflasyon
oranları yükselmiş ve halkın alım
gücü ciddi oranlarda düşmüştür.
Kişi başı GSYH 2012’de 7.670
Dolar seviyelerinden 2015 yılında 5.050 Dolar seviyelerine gerilemiştir. İşsizlik oranı da oldukça
yükselmiştir. Ancak yaptırımların
kalkmasının ardından önümüzdeki
yıllarda İran ekonomisinin yıllık
yaklaşık yüzde 6 oranında bir büyümeyi yakalayacağı öngörülmektedir. Ambargoyla beraber İran
ihracatını Avrupa’dan Asya ülkelerine kaydırmış ve Çin yüzde 40
paya ulaşırken, Hindistan yüzde
15.9, Japonya yüzde 11 ve G. Kore
yüzde 8.8’lik bir orana ulaşmıştır.
Ambargo öncesi ithalat sıralaması Almanya, İtalya ve Fransa iken,
yaptırımlarla birlikte İran rotasını
Asya’ya çevirmiş ve Çin, BAE ve G.
Kore İran’ın en büyük tedarikçileri
haline gelmiştir. Yaptırımların kaldırılmasından sonra AB ülkelerinin
(aleyhlerine olan) mevcut ekonomik tabloyu tekrar kendi lehlerine
çevirmek için atağa geçtikleri görülmektedir. Bu yoğun ekonomik diplomaside (İran pastasından pay alma
mücadelesinde) Türkiye nerede duruyor?
Yaptırımların kalkmasıyla birlikte oluşan
ekonomik hareketlilik Türkiye’ye ne tür
fırsatlar ve tehditler sunacaktır? Ambargoya rağmen İran ile ticari ilişkilerini sürdüren Türkiye’nin yeni dönemde ne tür
avantajları olabilir? Bütün bu soruların
cevabını da başka bir yazıda arayalım.
-77-
MART - NİSAN 2016
İRAN PAZARI: FIRSATLAR, TEHDİTLER
İran pazarının kısa vadede ülkemiz dış ticareti
açısından önemli fırsatlar doğurmasına karşın,
İran’ın orta ve uzun vadede otomotiv, demirçelik ve çimento gibi sektörlerde rakip olma
potansiyeli mevcuttur. İran’da enerji ve işçilik
maliyetlerinin düşüklüğü ve devlet desteği İran’a
ciddi avantajlar sağlamaktadır. Ancak yabancı
yatırımların ülkeye çekilebilmesi için İran’ın
yatırım ortamını iyileştirici ve yabancı yatırımcıya
güven telkin edecek yasal mevzuatları acilen
düzenlemesi gerekmektedir.
4
yıldır uygulanan ekonomik ambargoların
kaldırılmasından
sonra dünya ekonomik devlerin ilgi odağı olan İran, 78 milyon
nüfusu ile yaklaşık 400 milyar Dolar
GSYH’ya sahiptir. S.Arabistan’dan sonra
Ortadoğu’nun ikinci büyük ekonomisi
olma özelliği taşımaktadır. İran dünya
petrol rezervlerinin yüzde 10.6’sına, doğalgaz rezervlerinin ise yüzde 16.8’ine
sahiptir. Bu durumda petrol rezervleri bakımında dünyada 4. ve doğalgaz
rezervleri bakımından da 2. sıradadır.
Yıllık toplam 95 milyar Dolarlık ihracatının yüzde 80’ini petrol ve türevleri
oluşturmaktadır. GSYH’da petrol ve doğalgaz yüzde 17’lik bir pay alırken (ambargodan önce yüzde 25 seviyelerinde
idi) , hizmet sektörü yüzde 51, imalat
ve sanayi sektörü ise yüzde 12 ve geri
kalanını ise madencilik sektörü oluşturmaktadır. İran ekonomisi doğrudan
ve bonyad (vakıflar) aracılığı ile dolaylı
olarak devletin kontrolündedir. Devlet
bonyadlara geniş vergi muafiyetleri ve
ayrıcalıklar tanımaktadır. Yaptırımların kaldırılmasının ardından beklenen
yabancı yatırımların gelebilmesi ve
uluslararası sisteme entegrasyonu için
İran’ın kat etmesi gereken bir hayli mesafe var. İran, Dünya Bankası tarafından
açıklanan 2015 yılı iş yapma kolaylığı
endeksinde 189 ülke arasında 118. sırada yer alıyor. Bu da yabancı yatırımcıları tedirgin ediyor. Bu genel bilgiler
ışığı altında İran-Türkiye arasında ticari
ilişkilere baktığımızda 2010-2015 yılları arasında 10-15 milyar Dolar bandında seyrettiği görülüyor. Bu ticaretin
-78-
MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ
MAKALE
büyük bir kısmını İran’dan ithal edilen
petrol ürünleri ve doğalgaz oluşturyor.
Ambargonun kısmi etkisi ve petrol fiyatlarındaki düşüşe bağlı olarak 2015
yılında dış ticaret hacmi büyük ölçüde
daralarak 9.8 milyar olarak gerçekleşti.
Türkiye ithalatının yüzde 80’ini petrol
ve doğalgaz oluşturuyor. 2011’de yüzde
51 seviyesinde bulunan İran’dan ithal
edilen petrolün toplam payı 2015 yılında yüzde 23 seviyelerine indi. Doğalgaz ithalatında ise stabil bir seyir takip
ediyor. Türkiye’nin İran’a yaptığı ihracat
ise son dönemde yıllık bazda 3 milyar
Dolar civarında. (altın ihracatı hariç).
İhraç kalemlerinde ise sektörlere göre
dağılım kıymetli madenler, makine,
plastik ve türevi ürünler, ahşap ürünleri
ve elektronik başta gelen ürünler olarak
görülüyor. Türkiye ve İran sınır komşusu olmalarına ve ortak tarihi ve kültürel
beraberliklerine rağmen karşılıklı ticaretin istenilen seviyede olduğu söylenemez. İki ülkenin en üst düzey yetkilileri tarafından (yaklaşık on yıldır) 30
milyar Dolar hedefi konmasına rağmen
gerçekleşen dış ticaret hacmi bu rakamın henüz çok uzağında. Bunda iki ülkenin uluslar arası ilişkilerde farklı tercihlerde bulunmalarının yansımalarını
göz ardı edemeyiz. Özellikle Suriye’de
5 yılı aşkın bir süredir devam eden iç
savaş, İran-Türkiye ilişkilerini olumsuz
olarak etkiledi. Ancak her şeye rağmen
iki ülke de ilişkilerini en üst seviyede
devam ettirerek 29 Ocak 2014 yılında
aralarında tercihli ticaret anlaşması
imzalamış ve anlaşma geçtiğimiz yıl
yürürlüğe girmiştir. Bu anlaşma kapsamında Türkiye’den 140 (kimya, plastik,
ahşap ürünleri, tekstil, hazır giyim, beyaz eşya ve elektronik) ürün ve İran’dan
da 125 üründe (ağırlıklı tarım ürünleri)
gümrük vergisi oranı karşılıklı olarak
düşürülmüştür.
Yaptırımların kalkmasıyla birlikte petrol
ve doğalgaz satışlarının artması ve buna
paralel olarak inşaat sektörünün de hareketlenmesi bekleniyor. Ancak bu sektörde Çinli ve Rus firmaları avantajlı görünüyor. Rusya ile yaşanan krizden sonra
doğalgaz tedarikinde İran’ın ağırlığının
artması muhtemel. Bu aşamada iki ülke
arasında yakın vadede karşılıklı ticarette
bir patlama yaşanması beklenmemeli.
Ancak karşılıklı ticaretin olması gereken
seviyenin altında olması orta vadede
hedeflenen rakamlara ulaşılma kapasitesi oldukça yüksek. Bundan dolayı İran
İran-Türkiye arasında ticari ilişkilere baktığımızda
2010-2015 yılları arasında 10-15 milyar Dolar
bandında seyrettiği görülür. Bu ticaretin büyük
bir kısmını İran’dan ithal edilen petrol ürünleri
ve doğalgaz oluşturmaktadır.
ruyor.
İran’dan gelen turist sayısına baktığımızda 2015 yılında 1.7 milyon civarında İranlı’nın ülkemize geldiğini görürüz.
İran nüfusunu ve Türkiye’nin turizm
potansiyeliyle birlikte iklim, coğrafi,
kültürel ve ulaşım kolaylığını da göz
önüne aldığımızda bu rakamın çok üstünde bir turist kapasitesi olduğu görülecektir. Diğer yandan İran’ın turizm alt
yapısının yetersiz olması, önümüzdeki
yıllarda gelen yabancı turist sayısındaki
muhtemel artışa cevap verecek konaklama, restoran gibi turizm altyapısının
yetersizliği ortada. Yakın vadede turizm
yatırımı cazip bir alan olarak görünüyor.
Bu aşamada işadamları ve hükümetin
birlikte İran pazarına gereken önemi
vermeleri ve konjonktürel gel-gitlerin
haricinde bölgenin en güçlü ve büyük
iki ülkesi olarak ekonomik ilişkileri hedeflenen seviyelere çıkarmak için ortak
çaba göstermelidir. Türkiye her şeye
rağmen İran’la iş yapan ülkeler arasında en avantajlı ülke konumuna sahiptir.
Bu avantajı faydaya dönüştürmek için
de azami gayret gösterilmelidir.
pazarının mutlaka çok iyi takip edilmesi
ve sadece ferdi girişimcilerle değil bizzat
hükümetin konjonktürel etkilerden ve
bölgesel gerilimlerden en az etkilenecek
mekanizmaları oluşturması zarureti var.
İran pazarının kısa vadede ülkemiz
dış ticareti açısından önemli fırsatlar doğurmasına karşın, İran’ın orta ve
uzun vadede otomotiv, demir-çelik ve
çimento gibi sektörlerde rakip olma
potansiyeli mevcut. İran’da enerji ve
işçilik maliyetlerinin düşüklüğü ve
devlet desteği İran’a ciddi avantajlar
sağlamaktadır. Ancak yabancı yatırımların ülkeye çekilebilmesi için İran’ın
yatırım ortamını iyileştirici ve yabancı
yatırımcıya güven telkin edecek yasal
mevzuatları acilen düzenlemesi gerekmektedir. Geçtiğimiz yıllarda yaşanan
Turkcell ve TAV örnekleri hala hafızalar. Bu durumda çalışılabilecek en cazip
alan turizm sektörü görünüyor. Hem
İran’dan gelen turist sayısının artış
potansiyelinin olması hem de özellikle
İran’ın sahip olduğu tarihi ve kültürel
mirasının zenginliğinden dolayı turizm
kapasitesinin yüksek olmasına karşın
turizm altyapısının yetersiz olması, bu
alanda ciddi bir yatırım fırsatı oluştu-
-79-
MART - NİSAN 2016
GÜLESER EKŞİ Mimar
PORTAKAL ÇİÇEĞİ KOKULU
EFSANE ŞEHİR İSFAHAN ŞİRAZ…
Geldim ,gördüm,yazdım..
Ü
-80-
sküdar’dan çıktım yola, vardım
Şiraz’a… Fatma, Mahmure, Muhammmed Emin, Hüseyin gibi daha
birçok isimleriyle tanıştığımız çocuklar bizim isimlerimizi de sorarak
bir kağıda not aldı. Nasıl bizde bir İslam coğrafyası özlemi varsa onlarda
da bir Türkiye-İstanbul hayali vardı.
Şiraz Fars eyaletinin başkenti. Şehre girişte içerisinde Kuran bulunan
odaların olduğu bir anıt kapıdan
giriliyor. Bu kapı ödüllü bir kapı..
Sofistike bir ruh ve yumuşak bir
havayla karşılaştığımız şehrin merkezinde bir kale bulunmakta. Kerim
Han Kalesi Zend hanedanından Kerim Han tarafından yaptırılmış 125
yıllık bir geçmişi var. Dört hurçlu
kalenin bir tarafı eğik, tuğladan yapılmış, çölün kumlarını sıva, harç
yapımında kullanmış olsalar gerek
kale ve binaların duvarları sarı renkte. Kalenin ilerisinde bulunan Vekil
Camii içerisinde büyükçe bir havuz
var, onix mermerini yan duvarlarda
bolca kullanmışlar. Vekil Camii girişinde Kerim Han’ın Divle Savaşı’nı
gösteren büyükçe bir minyatür var.
Caminin içerisi de mihrap renkli
çiçek desenleriyle süslenmiş ufaklı
büyüklü çinilerle kaplanmış. Caminin içinde medrese odaları var, yan
tarafında hamam ve çarşısı mevcut.
Çarşıda eşarplar, ipek halılar, baharatçılar, bakırcılar cıvıl cıvıl. Pazarın içerisine girerken solda Saray-ı
Meşhir denilen bir zamanların kervanlarının uğrağı olan kervansaray
şimdilerde kafe olarak kullanılıyor.
Kapalı çarşılarında ise yok yok. H
planlı çarşısı labirent gibi, kaybolsanız da aynı noktaya çıkıyorsunuz.
Demir kepenkli, ahşap cumbaların,
balkonların bulunduğu sokaklar
bize eski İstanbul sokaklarını ha-
MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ
tırlattı. Şiraz portakal ağacı çiçeği,
hanımeli kokularının bolca olduğu,
dut ağaçları, menekşeler şırıl şırıl
bakımlı havuzlar göz alıyor. Sadi’nin
şehri Şiraz. Hayal edebileceğiniz
kadar güzel, güller, bülbül sesleri
ve şiirlerin türbelerde okutulduğu
bu kent yeşillikler içinde adeta bir
masal şehri gibi… Kale ve türbenin
civarlarında dondurma ya da falude
denen limon kokulu kadayıflı soğuk
içecekleri var. Turşu dükkanları da
dondurmacılarla yan yana! Galata
sokaklarını hatırlatan bu şehirde
tarih olduğu gibi yaşıyor; bir sokağın serin köşesine çekilip saatlerce
portakal çiçeği kokuları içinde kitap okuyabilir, saatlerce oturabilirsiniz. İranlılar kendi hallerinde
fakat prensiplerine sıkı sıkıya bağlı
insanlar, onların eşyalarına dokunmadığınız müddetçe sizi rahatsız
GEZİ
İRAN-ŞİRAZ
bilginizi biraz gözden geçirmeniz oradaki
halkla anlaşabilmeniz açısından yeterli
oluyor. Şöyle ki yek, du, şe, çarç, peç, şiş 1,
2, 3, 4, 5, 6 demek. Şiş kebap denince 6’lı et
tabağı geliyor. Bi ferme buyurun, in burada,
inçe orada, acem yabancı demek…
etmiyorlar, bakıp geçiyorlar, ya katı kuralları var ya da yok! Kurallarına sıkı sıkıya
bağlı olmaları onların dejenere olmamalarına sebep olmuş. Çador denilen çarşaf
cinsi uzun, siyah bol elbiseleri giymeden
turist hanımlara namaz kıldırmıyorlar,
kollarıma dolansa da giymek zorunda
kaldım. Kadınlar güler yüzlü ve neşeli, sokakta yürüyen insanlar mutlular ve aceleci değiller. Siyah çarşaflı kadın caminin
girişinde “Turist misiniz?” diye sorduktan
sonra Çador’u giydirdi; imamın sesi oldukça etkileyiciydi, dualarını uzun uzun eden
Şiiler eğitime ve Kuran okutmaya oldukça
önem veriyor.
Burada hayatla şiir iç içe geçmiş, mecnun gül olmuş, gül yaprak, otlar ağaca
dayanmış, serçe dallara, dallar çiçeklere
yaslanmış. Sadi, Nesimi, Ömer Hayyam,
Mevlana, Firdevsi gibi büyük şair ve filozoflar buradan çıkmış. Hafızın türbesinde güvercinin niyetçiden çektiği küçük zarflarla size niyet bakılıyor, Farsça
olan bu eski gelenek hala devam ediyor,
İstanbul sokaklarında 1970’lerde geziyorsunuz sanki. Sadi Bostan ve Gülistan’ı
burada yazıyor. Sadi’nin türbesinde müzik eşliğinde şiirler okunuyor, mistik ve
mis kokulu bir hava var burada da.
İSFAHAN
İsfahan şehri dünyanın en eski ticaret merkezlerinin bulunduğu, yeşilin ve havuzların,
bol olduğu işçiliğin zirve yaptığı bir yer. Birleşmiş Milletler Dünya Koruma listesinde
yer alıyor. Zagros Dağı eteklerinde kurulu
şehrin içinden Zayendeh Nehri geçiyor. 10
km uzunluğunda olan nehir üzerinden karşı tarafa birkaç kemerli köprüyle geçiliyor,
gündüz kenarlarında piknik yapılan nehrin
gece görüntüsü de ayrı güzel. Nehrin etrafı
çok temiz ve bakımlı. Araba modelleri oldukça eski. 1970-1980’den kalma arabaların sağları solları çizik olmasına rağmen
trafik devam ediyor. En fazla on katlı binaların bulunduğu şehirde binalar 5-8 katlı,
gökyüzünü yolda yürürken gayet rahatça
görebiliyorsunuz. İran’a giderken Farsça dil
NAKŞ-I CİHAN–İSFAHAN
Ayrı bir dünya gibi uzunca bir avlunun etrafına dizilmiş olan çarşı oldukça zengin
işçiliğe sahip çarşı ve camileri içine almış.
Cuma ya da İmam Camii, Şeyh Lutfullah
Camii çarşının içinde yer alıyor. Avlusunda, havuz kenarında ahşap işçilikli üzerinde Humeyni’nin portreleri olan bir köşk
mevcut. Avludaki fıskiyeli havuzun etrafı
yeşillikli. Şeyh Lutfullah Camii ve İmam
Camii’nin kubbeleri, giriş kapıları, içerideki
tonozlu geçişlerin hepsi bitki ve dualarla
yazılı çini panolarla mütemadiyen süslenmiş. Nakşi Cihan Çarşısı’nda çeşitli minyatürler, kuşçular, bakır dövmeciler, kumaşçılar, dericiler, seramikçiler, şekerciler,
halıcılar vs var.
CHEL SÜTUN SARAYI
Büyük bir bahçenin içerisinde yer alan
sarayın önünde büyükçe bir havuz yer
almakta. Sarayın 20 sütunu havuza aksederek 40 sütunu oluşturduğundan 40
sütunlu saray olarak anılmış, gerçekten de
bu şekilde. Sarayın ahşap işçiliklerinin yanı
sıra içerisinde tavanlarında Şah İsmail’in
Yavuz Sultan Selim ile olan savaşlarını,
Çaldıran Savaşı’nı ve günlük yaşayışı gösteren çeşitli minyatürler mevcut. Minyatürlerin renkleri oldukça canlı kalabilmiş.
Diğer gezdiğimiz köşklerin bahçesinde bir
büyük havuzun etrafında sağlı sollu birçok
altıgen, dörtgen havuzlarla donatılmış.
PERSAPOLİS ŞEHRİ
Taht-ı Cemşıd diye adlandırılan Persapolis
şehri mimari düzeniyle, anıt heykelleriyle
gerçekten büyüleyici bir komplex. Unesco Dünya Mirası’nda yer alıyor. Büyük
İskender’in savaşlarından sonra şehrin büyük bir kısmı yıkılsa da önemli bir kısmı
ayakta kalabilmiş. Teknik gezimiz hoş kokulu ve şiirlerle hatırlanmak üzere hafızalarımızda yer etti. Bozulmayan, kendini koruyabilen şehirler inşa etmek ve geleceğe kendi
kültürel mirasımızı taşıyabilmek mimar ve
mühendis olarak öncelikli unsurlarımız arasında kalmalı. Şehir içerisinde yaşayan insan kendine dinlenecek köşeler bulabilmeli,
yap-boz düşüncesiyle değil de kenti koruyarak nasıl en güzeli ve doğruyu bulabilirim
fikriyle plan ve projeler yapılmalı.
-81-
MART - NİSAN 2016
KİTAPLIK
ENERJİ KULLANIMINDAKİ
DEĞİŞİMLER
ÇEVRE VE ENERJİ
TÜRKİYE İÇİN
ÇEVRE POLİTİKALARI
ATIKSU ARITMA TESİSLERİNİN
PROJELENDİRİLMESİ
YAZAR:
DOÇ. DR. İSMET AKOVA
YAYINEVİ:
YEM YAYINLARI
YAZAR:
YRD. DOÇ. DR. AYSEL
AYDIN KOCAEREN
YAYINEVİ:
YEM YAYINLARI
YAZAR:
ENGİN ALGÜL
YAYINEVİ:
YEM YAYINLARI
YAZAR:
PROF. DR. NUSRET
ŞEKERDAĞ
YAYINEVİ:
YEM YAYINLARI
Günümüzde enerjinin taşıdığı
büyük önem nedeniyle, enerji kaynaklarına sahip olmak,
sahip olmak mümkün değilse
bile, enerji üreten ülkeler ile
enerji tüketen ülkeler arasında
gerçekleşen uluslararası ticaretinde söz sahibi olabilmek için,
açık veya gizli bir mücadele içine
girilmesi; enerji savaşlarının yaşanmış olması, anlaşmalar veya
anlaşmazlıkların ortaya çıkmış
olması enerjinin önemini açıkça ortaya koymaktadır. Gelişmiş
ülkelerin gelişmişlik düzeylerini
koruyabilmeleri, gelişmekte olan
ülkelerin ise gelişme isteklerinde başarılı olabilmeleri, enerjiye
olan taleplerinin karşılanmasıyla mümkün olacağının düşünülmesi, günümüzde olduğu gibi
gelecekte de onun aranan bir
madde olmasını sağlamaya devam edecektir.
Genel olarak çevreyle ilgili
yapılması gerekenler, çevreyle ilgili teknolojik atılımlar,
eğitim penceresinden çevre
bilincinin aktarılması, enerji
ve türleri ile birlikte üretimi
ve tüketimi konusunda merak edilenlerin okuyuculara
sunulması amacıyla bu kitap
hazırlanmıştır. Çevre ve enerji
hakkında detaylı bilgiler içeren bu kitabın; özellikle üniversitelerde öğrenim gören öğrencilere yararlı olacağı, çevre
konularını içeren dersler için
bir kaynak ve akademik çalışmalar yapan lisansüstü öğrenciler için ise iyi bir rehber
olacağı düşünülmektedir.
Gerekli önlemlerin zamanında
alınmaması, sorunun çözümünü
her geçen gün daha da zorlaştıracaktır. Bu amaçla ayrılacak kaynaklar, toplumun refah ve mutluluğunu engelleyecektir. Özellikle
günümüzün gelişme sürecindeki
ülkelerinin; bu türden yapacakları harcamalar tutarı, silahlanma
amaçlı ayrılan kaynaklarla boy
ölçüşebilecek duruma gelebilecek
olması, konunun ne denli öneme
haiz olduğunu göstermektedir.
Bu çalışmada, Çevre sorunları genel bir bakış açısı ile incelenmiş,
gerek ulusal gerekse uluslararası kaynaklı sorunun çözümü
için; bilim ve teknolojideki olağanüstü gelişmeler ve ekonomilerin uluslararası araştırılması
göz önünde tutularak, çağdaş
çevre yaklaşım ve anlayışıyla,
oluşturulabilecek strateji ve politikalara değinilmiştir.
Atıksuların arıtılmasında uygulanan işlemler devamlı olarak
gelişmekte ve değişmektedir.
Ayrıca arıtma tesislerinde oluşan
arıtma çamurlarının bertarafı da
ayrı bir önem taşımaktadır.
Şehir kanalizasyon şebekesi nihai kollektöründen çıkan evsel
atıksuların alıcı ortama verilmeden önce arıtılması gerekmektedir. Bu amaçla atıksuların
arıtılmasında mekanik, biyolojik
ve kimyasal yöntemler kullanılmaktadır. Bu kitapta bu yöntemlerin uygulamaları verilmiştir.
SU KİRLİLİĞİ
YAZAR:
PROF. DR. M. ZİYA
LUGAL GÖKSU
YAYINEVİ:
YEM YAYINLARI
-82-
Bu kitap, sadece Su Ürünleri Mühendisleri için değil, aynı zamanda pratikte çalışan konu ile ilgili tüm
teknik personele yardımcı olmaktadır. Ülkemizde su ürünleri alanında lisans ve lisansüstü seviyesinde
öğretim yapan birçok fakülte bulunmasına karşın, su kirliliği konusunda yazılmış yeterli sayıda Türkçe
kitap bulunmamaktadır. Kitapta, bazı terimlerin Türkçe karşılığı olmadığından, ya uygun terim kullanılarak yanına parantez içinde yabancı karşılığı yazılmış veya yanlış anlama olmaması için dilimize
karışmış olan yabancı kelime Türkçe yazılışı ile kullanılmıştır.
MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ
AJANDA
FUAR
EDİRNE TARIM FUARI 2016
EDİRNE Gıda, Tarım, Hayvancılık, Sanayi Fuarı 2016
Sektör: Tarım
Şehir: Edirne, Edirne Fuar Alanı
Fuar Tarihleri: 11.07.2016-17.07.2016
Web: www.renklyfuar.com
AKSARAY İNŞAAT FUARI
1.Aksaray İnşaat ve Yapı Malzemeleri, Doğalgaz Fuarı
Sektör: İnşaat
Şehir: Aksaray, Çok Amaçlı Teşhir Alanı
Fuar Tarihleri: 28.07.2016-31.07.2016
Web: www.artfuar.com
PROMOTÜRK
Kurumsal İletişim ve Promosyon Ürünleri Fuarı
Sektör: Tanıtım-Pazarlama
Şehir: İstanbul, İstanbul Fuar Merkezi
Fuar Tarihleri: 31.08.2016-04.09.2016
Web: www.itf-exhibitions.com
IWE-ISTANBUL WATER EXPO
Su, Atıksu İşleme, Evsel, Endüstriyel Kirlenme, Atık Yönetimi,
Teknolojileri Fuarı ve Konferansı
Sektör: Çevre
Şehir: İstanbul, İstanbul Fuar Merkezi
Fuar Tarihleri: 01.09.2016-03.09.2016
Web: www.euf.com.tr
3.EXPO TUNNEL TURKEY
Tünel Yapım Teknolojileri ve Ekipmanları Fuarı
Sektör: İnşaat
Şehir: İstanbul, İstanbul Fuar Merkezi
Fuar Tarihleri: 01.09.2016-04.09.2016
Web: www.demosfuar.com.tr
-83-
MART - NİSAN 2016
ÇİZGİ YORUM YAKUP GÜLER
-84-
MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ

Benzer belgeler