uhive - Arel eArsiv: Home - İstanbul Arel Üniversitesi
Transkript
uhive - Arel eArsiv: Home - İstanbul Arel Üniversitesi
UHİVE Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 UHİVE Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 ISSN Print: 2148-3930 / Online: 2148-3965 1.UHİVE “Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi” 4 ayda bir yayınlanan akademik ve bilimsel nitelikli uluslararası hakemli bir dergidir. 2.Dergi Mart, Haziran, Eylül, Aralık aylarının son haftasında yayınlanmaktadır. 3.Dergide “İLETİŞİM” ve “EDEBİYAT” ile ilgili konuları ya da sorunları ele alıp inceleyen, bilimsel ve özgün nitelikli çalışmalar yer almaktadır. 4.Derginin yazım kurallarına uymayan, kaynakçasız, önsözsüz ya da özetsiz yazılar için hakem süreci başlatılmaz. Yazarlara da hakemlere de isim bilgisi verilemez. 5.Birden fazla yazarın bulunduğu çalışmalarda ilk sırada yer alan 1. yazar muhatap kabul edilir. . İMTİYAZ SAHİBİ YAYIN KURULU Murat KORKMAZ Hakan Murat KORKMAZ Ali Murat KIRIK BAŞ EDİTÖR Ali Murat KIRIK BAŞ EDİTÖR YARDIMCILARI Gökşen ARAS Fatih ÇATIKKAŞ Ali Serdar YÜCEL Hakan Murat KORKMAZ Mihalis KUYUCU Gökşen ARAS Gülten HERGÜNER Hülya Gülay OGELMAN Emre YANIKKEREM Ali Serdar YÜCEL Çetin YAMAN Fatih ÇATIKKAŞ Neylan ZİYALAR Eva ŞARLAK EDİTÖRLER Mihalis KUYUCU Volkan ERDEMİR Kasım AYDEMİR Feryal ÇUBUKÇU Kerime ÜSTÜNOVA İbrahim YILMAZ Gülrû BAYRAKTAR HAKEM KURULU DR. Acar SEVİM MARMARA ÜNİVERSİTESİ DR. Emine K. SAYILGAN MARMARA ÜNİVERSİTESİ DR. Ahmet ŞAHİNKAYA MARMARA ÜNİVERSİTESİ DR. Enderhan KARAKOÇ SELÇUK ÜNİVERSİTESİ DR. Ali BÜYÜKASLAN MARMARA ÜNİVERSİTESİ DR. Enver TÖRE MARMARA ÜNİVERSİTESİ DR. Ali Murat KIRIK MARMARA ÜNİVERSİTESİ DR. Erol EROĞLU SAKARYA ÜNİVERSİTESİ DR. Ali Volkan ERDEMİR ERCİYES ÜNİVERSİTESİ DR. F. Neşe KAPLAN MARMARA ÜNİVERSİTESİ DR. Ali YAKICI GAZİ ÜNİVERSİTESİ DR. Feryal ÇUBUKÇU DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ DR. Alpaslan OKUR SAKARYA ÜNİVERSİTESİ DR. Gülsemin HAZER SAKARYA ÜNİVERSİTESİ DR. Aslı YAPAR GÖNENÇ İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ DR. Gülsüm ÇALIŞIR GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİ DR. Aybike S.ERTİKE İSTANBUL AREL ÜNİVERSİTESİ DR. Gökşen ARAS ATILIM ÜNİVERSİTESİ DR. Ayda U. SOYDAŞ MARMARA ÜNİVERSİTESİ DR. Hasan GÜLLÜPUNAR GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİ DR. Ayla TOPUZ SAVAŞ ANADOLU ÜNİVERSİTESİ DR. Havva YAMAN SAKARYA ÜNİVERSİTESİ DR. Ayşen TEMEL EĞİNLİ EGE ÜNİVERSİTESİ DR. John VANDERHEIDE HURON UNIVERSITY COLLEGE DR. Baki ASİLTÜRK MARMARA ÜNİVERSİTESİ DR. Kamil AYDIN ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ DR. Belkıs U.NALCIOĞLU İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ DR. Kuğu TEKİN ATILIM ÜNİVERSİTESİ DR. Berrin KALSIN BEYKENT ÜNİVERSİTESİ DR. K. Nazlım T. URALTAŞ MARMARA ÜNİVERSİTESİ DR. Çağrı EROĞLU ANKARA ÜNİVERSİTESİ DR. Mehmet ÇERİBAŞ NEVŞEHİR HACI BEKTAŞ VELİ ÜNİVERSİTESİ DR. Cem S. SÜTCÜ MARMARA ÜNİVERSİTESİ DR. Mehmet GÜNEŞ MARMARA ÜNİVERSİTESİ DR. Ceyhan KANDEMİR İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ DR. Mehmet M. BANKIR DİCLE ÜNİVERSİTESİ DR. Dursun ZENGİN ANKARA ÜNİVERSİTESİ DR. Mehmet ÖZÇAĞLAYAN DR. Duru GÜNGÖR FANSHAWE COLLEGE DR. Mehmet ÖZDEMİR SAKARYA ÜNİVERSİTESİ DR. Ebru BALAMİR ANKARA ÜNİVERSİTESİ DR. Meryem AYAN PAMUKKALE ÜNİVERSİTESİ DR. Mihalis KUYUCU İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ DR. Suzan TOKATLI ERCİYES ÜNİVERSİTESİ DR. Mutlu ER HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ DR. Uğur GÜNDÜZ İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ DR. Müge DEMİR BEYKENT ÜNİVERSİTESİ DR. Vedat DEMİR İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ DR. Mümtaz SARIÇİÇEK ERCİYES ÜNİVERSİTESİ DR. Yakup ÇELİK YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ DR. Necmi Emel DİLMEN MARMARA ÜNİVERSİTESİ DR. Yasemin ALTAYLI ANKARA ÜNİVERSİTESİ DR. Nihat ÖZTOPRAK MARMARA ÜNİVERSİTESİ DR. Yavuz KÖKTAN SAKARYA ÜNİVERSİTESİ DR. Nilay ULUSOY BAHÇEŞEHİR ÜNİVERSİTESİ DR. İlhan KARASUBAŞI ANKARA ÜNİVERSİTESİ DR. Nilgün AÇIK ÖNKAŞ MUĞLA SITKI KOÇMAN ÜNİVERSİTESİ DR. Ünal KAYA ANKARA ÜNİVERSİTESİ DR. Nursel UYANIKER MARMARA ÜNİVERSİTESİ DR. Üzeyir ASLAN MARMARA ÜNİVERSİTESİ DR. Nurullah ÇETİN ANKARA ÜNİVERSİTESİ DR. Zerrin EREN 19 MAYIS ÜNİVERSİTESİ DR. Seçil ÖZAY MARMARA ÜNİVERSİTESİ DR. Zeynep Y.KURT İPEK ÜNİVERSİTESİ DR. Selim YILMAZ MARMARA ÜNİVERSİTESİ DR. Ö. Kasım AYDEMİR PAMUKKALE ÜNİVERSİTESİ DR. Serdar UĞURLU ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ DR. Özlem ŞAHİN SOY ATILIM ÜNİVERSİTESİ DR. Suat GEZGİN İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ DR. Şamil YEŞİLYURT NEVŞEHİR HACI BEKTAŞ VELİ ÜNİVERSİTESİ DR. Suat SUNGUR İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ DR. Şeyda B.BOZKUŞ MARMARA ÜNİVERSİTESİ MARMARA ÜNİVERSİTESİ TARANDIĞIMIZ İNDEKSLER Kapak Tasarım: Gonca UNCU ÇİMEN Yazışma Adresi: Atakent Mahallesi Akasya 1 Evleri C2 / 23 Blok Kat 4 Daire 17 Halkalı / Küçükçekmece-İstanbul e-posta: [email protected] Web Adresi: www.uhedergisi.com Telif hakkı Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi’ne aittir. Dergide yayınlanan fikir ve düşüncelerden doğacak her türlü sorumluluk makale yazarlarına aittir. İÇİNDEKİLER Editörden Ali Murat Kırık…………………………………………………………………………………………………………………… 7 Susanna Tamaro’nun “Yüreğinin Götürdüğü Yere Git” Adlı Romanının Zamansal ve Uzamsal Olarak Çözümlenmesi Arzu Özyön………………………………………………………………………………………………………………………… 8 Necip Fazıl’ın “Hikâyelerim” Adlı Eserine Almadığı Bir Hikâyesi: “Lö Sid” Ahmet Aydın……………………………………………………………………………………………………………………… 23 Süleyman Nazif’in “Dicle Ve Ben” Şiiri Üzerine Tahlil Denemesi Serdar Demircan………………………………………………………………………………………………………………… 30 Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun “Vapurda Bir Adam Vardı” Hikâyesi Üzerine Bir Tahlil Denemesi Mehmet Tat………………………………………………………………………………………………………………………. 42 Türkiye’de Yayınlanan “8 Mart 8 Kadın” Adlı Şok Reklamın Analizi Aybike Serttaş…………………………………………………………………………………………………………………. 54 Gözetim Çalışmalarında Yaşanan Değişim Bağlamında “Akışkan Gözetim” Kitabının Eleştirel Bir Okuması Mehmet Oğulcan Turan……………………………………………………………………………………..……………… 73 İsmail Gaspıralı ve Tercüman Gazetesi Berrin Kalsın………………………………………………………………………………………………………………………. 95 Siegfried Lenz’in Kısa Öykülerinde Kadın-Erkek Motifi Aşkım Öğüt Marangoz………………………………………………………………………………………………………. 116 SSCB’de Televizyon Yayıncılığının Gelişimi Yavuz Ercan Gül………………………………………………………………………………………………………………… 127 Kadının “Kendi Olma” Yolculuğuna Melankolinin Etkisi: “Mine” Filmi Örneği Hayriyem Zeynep Altan……………………………………………………………………………………………………… 144 EDİTÖRDEN Yrd. Doç. Dr. Ali Murat KIRIK Kıymetli okurlarımız, Uluslararası Hakemli iletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi’nin 2.sayısıyla sizlerin karşısındayız. Elinizde bulunan bu dergi iletişim ve edebiyat alanıyla ilgili literatüre katkı sağlayacağını düşündüğümüz 10 farklı makaleyi kapsamaktadır. Derginin hazırlanmasında ve bu noktaya gelmesinde elbette çok ismin katkısı var; ancak hakemlerimiz ayrı bir teşekkürü hak ediyor. Kısa bir zaman dilimi içerisinde yazıları değerlendirerek derginin hazırlanmasında en büyük rolü onlar oynadılar. Bu nedenle özverilerinden dolayı hakemlerimize şükranlarımızı sunuyoruz. Bu sayımızda, Arzu Özyön, “Susanna Tamaro’nun “Yüreğinin Götürdüğü Yere Git” Adlı Romanının Zamansal ve Uzamsal Olarak Çözümlenmesi” isimli çalışmasında İtalyan Edebiyatı’nda önemli bir yere sahip “Yüreğinin Götürdüğü Yere Git” romanını eleştirel bir perspektiften geçiriyor. Ahmet Aydın, “Necip Fazıl’ın “Hikâyelerim” Adlı Eserine Almadığı Bir Hikâyesi: Lö Sid” isimli makalesinde Türk Edebiyatı’nın en önemli isimlerinden olan Necip Fazıl Kısakürek’in edebi bakış açısını derinlemesine irdeliyor. Serdar Demircan, “Süleyman Nazif’in “Dicle Ve Ben” Şiiri Üzerine Tahlil Denemesi” isimli çalışmasında “Dicle ve Ben” şiirini şehir ve birey üzerinden tahlil ediyor. Mehmet Tat ise “Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun “Vapurda Bir Adam Vardı” Hikâyesi Üzerine Bir Tahlil Denemesi” gerçekleştiriyor. Aybike Serttaş, “Tükiye’de Yayınlanan “8 Mart 8 Kadın” Adlı Şok Reklamın Analizi” isimli araştırmasında şok reklamcılığın ayrıntılarını örnekler eşliğinde aktarıyor. Mehmet Oğulcan Turan, “Gözetim Çalışmalarında Yaşanan Değişim Bağlamında “Akışkan Gözetim” Kitabının Eleştirel Bir Okuması” isimli makalesinde gözetim ve denetim olgusuna farklı açılardan yaklaşıyor. Berrin Kalsın, “İsmail Gaspıralı ve Tercüman Gazetesi” isimli çalışmasında İsmail Gaspıralı’nın Tercüman Gazetesi’ndeki etkisi ve rolü üzerinde duruyor. Aşkım Öğüt Marangoz ise makalesinde Alman Edebiyatı’na özgün eserleriyle katkıda bulunan “Siegfried Lenz’in Kısa Öykülerinde Kadın-Erkek Motifi”ni işliyor. Yavuz Ercan Gül, “SSCB’de Televizyon Yayıncılığının Gelişimi” isimli çalışmasında televizyonun tarihsel gelişimine değinerek SSCB’nin yayıncılık geçmişini irdeliyor. Hayriyem Zeynep Altan derginin son yazısı olan “Kadının “Kendi Olma” Yolculuğuna Melankolinin Etkisi: “Mine” Filmi Örneği”nde sinema ve kadın ilişkisine değiniyor ve sinemada kadının konumlandırılışını aktarıyor. Yazılarınızı göndererek dergimize yaptığınız katkılardan dolayı çok teşekkür eder, Haziran’da çıkacak yeni sayımıza yönelik çalışmalarını dergimize gönderen tüm akademisyenlere, araştırmacılara en derin saygılarımızı sunarız. 3.sayımızda görüşmek dileğiyle… 7 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 D ID:11 K:21 SUSANNA TAMARO’NUN “YÜREĞİNİN GÖTÜRDÜĞÜ YERE GİT” ADLI ROMANININ ZAMANSAL VE UZAMSAL OLARAK ÇÖZÜMLENMESİ THE TEMPORAL AND SPATIAL ANALYSIS OF SUSANNA TAMARO’S NOVEL CALLED “YÜREĞİNİN GÖTÜRDÜĞÜ YERE GİT” Okt. Arzu ÖZYÖN Dumlupınar Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekokulu, Modern Diller Bölümü [email protected] Özet: Göstergebilim, göstergeleri daha basit şekliyle işaretleri çözümleme bilimi olarak GİRİŞ adlandırılabilir. Türkiye’de 1960’lı yıllarda belirtibilim, imbilim terimleri ile adlandırılan bu bilim dalı için daha sonraları göstergebilim adı benimsenir ve yaygın olarak kullanılır. Bu çalışmanın amacı, Susanna Tamaro’nun 1994 yılında mektup roman olarak yazdığı Yüreğinin Götürdüğü Yere Git adlı romanını göstergebilim bağlamında incelemektir. Bu inceleme sırasında adı geçen roman, Greimas’ın bir metnin incelenmesinde esas aldığı yüzeysel boyut, sözdizimsel anlatı boyutu ve temel anlamsal boyut arasından, anlatının olay örgüsü ve akışı, yani anlatının kurgusu üzerine yoğunlaşan sözdizimsel anlatı boyutu çerçevesinde zamansal ve özellikle uzamsal anlamda analiz edilecektir. Greimas’ın sözdizimsel anlatı boyutu, anlatının olay örgüsü, akışı, kısaca kurgusu ile ilgilidir. Sözdizimsel anlatı boyutuna göre, geleneksel şema ve kurallara uygun eserler kapalı; olayların gelişme ve anlatılma sıralarının birbirine uymadığı, zaman içinde ileri geri sıçrayışlar yapan eserler açık yapıt sayılır. Bu boyut, olay örgüsünün düzeni ve sıralanışı yanında, kahramanların seçimi, zaman ve mekân kullanımı gibi öğeleri de kapsar. Abstract: Semiotics can be named as the science of analysing indicators, in a simpler way, signs. Later, this science, which was named as science of symptoms and science of signs in the 1960’s, is named as semiotics and this term starts to be used commonly afterwards. The aim of this study is to analyse Susanna Tamaro’s novel called Yüreğinin Götürdüğü Yere Git, written in 1994 as an epistolary novel, in terms of semiotics. During this analysis the aforementioned novel will be examined in relation to Greimas’s syntactic meaning dimension which is among his three dimensions used to analyse a text together with superficial dimension and basic semantic dimension and which focuses on the plot and flow of the events, namely the fiction of the narrative. Greimas’s syntactic meaning dimension is concerned with the plot and the flow of the events, in short the fiction of the narrative. According to the syntactic meaning dimension, works suitable to the traditional scheme and rules are called “closed”; while the works in which the development and narrative order of events do not match and there are jumps back and forth in time, are regarded as “open” works. This dimension includes elements such as the selection of the heroes, the use of time and space along with the layout and the order of the plot. Anahtar kelimeler: Yüreğinin Götürdüğü Yere Git, Sözdizimsel Anlatı Boyutu, Zaman, Uzam, Roman Keywords: Yüreğinin Götürdüğü Yere Git, Syntactic meaning dimension, Time, Space, Novel 8 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 D ID:11 K:21 Git 16 Kasım-22 Aralık tarihleri arasında GİRİŞ belli aralıklarla yazılmış 15 mektuptan Susanna Tamaro’nun Yüreğinin Götürdüğü Yere Git adlı romanı göstergebilim çerçevesinde zamansal ve uzamsal olarak oluşmaktadır ve toplam 138 sayfadır. Birinci tekil kişi kipi kullanılarak yazılmış benöyküsel bir anlatıma sahiptir. incelemeye geçmeden önce romanın türü ve biçimsel özelliklerine değinmek faydalı Greimas yazınsal metnin incelenmesinde olacaktır. üç temel boyuta (ya da düzeye) bağlı kalınması gerektiğini belirtir. Bunlar: Mehmet Tekin’in de belirttiği gibi Tamaro’nun bu romanı, 18. yüzyıldan a) Yüzeysel Boyut: Yüzeysel boyut itibaren ilgi görmeye başlayan mektuplu metnin roman (epistolary novel) diye adlandırılan kurallara uyup uymadığını inceler. dilsel ve biçimsel üslup ve roman türünde kaleme alınmıştır (Tekin, 2012: 245-247). Mektup tekniği roman b) türünde iki şekilde kullanılmıştır: ya Sözdizimsel boyut anlatının olay örgüsü, gerektiğinde roman içinde bazı mektuplara akışı, yer verilmiş ya da roman bütünüyle peş Geleneksel şema ve kurallara uygun eserler peşe gelen mektuplar halinde yazılmıştır. kapalı; olayların gelişme ve anlatılma Tamaro’nun romanı bu ikinci gruba dâhil sıralarının edilebilir. Tekin mektubun bir “itiraflar içinde ileri geri sıçrayışlar yapan metinler tutanağı” olduğunu söyler. Bireylerin iç açık dünyalarındaki duygu, düşünce, itiraf ve düzenlenişi, kahramanların seçimi, zaman temennileri bu teknikle yansıttıklarından ve mekân (uzam) kullanımı bu boyutun bahseder. Bu nedenle bu teknik bireyi kapsamına girer. tanıma açısından son derece Sözdizimsel kısaca yapıt Anlatı kurgusu birbirine sayılır. Boyutu: ile ilgilidir. uymadığı, Olay zaman örgüsünün yararlı, anlatma ağırlıklı bir tekniktir ve anlatımı c) Temel Anlamsal Boyut (derin yapı): tekilleştirmektedir. Temel anlamsal boyut ise diğer iki boyutun gerisinde yer alan derin anlamdır, edebiyat Romanın biçimsel özelliklerine dışında yer alan dünya ve yaşamla ilişki bakıldığında, Yüreğinin Götürdüğü Yere kurar ve dünyadaki temel karşıtlıklar 9 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 D ID:11 K:21 üzerine kuruludur. Bu karşıtlıkların 1.1. ÖYKÜLEME ZAMANI değişim ve dönüşümünü ele alır (bkz. Akerson, 2010: 177-184). Romanda katımsal öyküleme biçimi kullanılmaktadır. Bu öyküleme mektup ve Böylelikle, “Greimas, edebiyat metnine günlüklerde kullanılan öyküleme türüdür. salt biçimsel ve kurgusal dizge özellikleri “Bu tür bir anlatıda- çoğunlukla- içöyküsel açısından bakmakla kalmamış, anlam ve anlatıcı konuştuğu ya da yazdığı anı yananlam merkez alıp geçmişe dönerek, geleceğe katlarını yorumlamaya da çözümlemeye, yönelmiştir” (Akerson, sözlü dile benzer; canlı, okura yakın bir 2010: 177). Ayşe ve Zeynel Kıran yukarıda verilen söylemin ve anlamın oluşma sürecinin A.J. Greimas tarafından üretici süreç olarak tanımlandığını ifade eder ve bu süreçte söylem yönelerek olayları anlatır. Bu durumda da ve anlamın derin boyuttan başlanarak okunabildiği gibi, yüzeysel boyuttan yola çıkılarak da okunabileceğini, araştırmacının istediği boyutu seçerek dilediği okumayı yapabileceğini vurgular (Kıran, Kıran, 2011: 183). söylem oluşturur” (Kıran, 2011: 225). Kısacası bu tür öykülemede zaman içinde ileri ve geri sıçramalar gerçekleşmekte, aynı metin içinde birden fazla zaman (şimdiki zaman, geçmiş zaman, gelecek zaman v.b.) kullanılmaktadır. Bu durum romandan bir örnekle aşağıdaki şekilde daha iyi açıklanabilir: “Gideli iki ay oldu ve iki aydan beri, hala yaşadığını bildirdiğin bir kartpostal dışında senden hiç haber almadım. Bu sabah, 1. YÜREĞİNİN GÖTÜRDÜĞÜ YERE bahçede senin gülünün önünde durdum uzun GİT ADLI ROMANDA SÖZDİZİMSEL uzun. (…) Onu ne zaman ektiğimizi hatırlıyor musun? On yaşındaydın ve Küçük ANLATI BOYUTU Prens’i henüz okumuştun. (…) Öyküye Bu bağlamda, ifadelere yukarıdaki dayanarak bu tanım ve çalışmada, bayılmıştın. Bütün tipler arasında senin sevdiklerin gül ve tilkiydi; (…). Böylece bir sabah kahvaltı ederken şöyle deyiverdin: Greimas’ın sözdizimsel anlatı boyutuna ‘Bir gül istiyorum.’ (…) Buck şu an bağlı kalınarak Yüreğinin Götürdüğü Yere yanımda. Ben yazarken arada bir iç çekiyor Git adlı romanın zamansal ve özellikle ve burnunun ucunu bacağıma yaklaştırıyor. uzamsal bir çözümlemesi yapılacaktır. (…) Sanki yanımda senden bir parça varmış gibi geliyor, (…). Biliyorum ayrılırken yaptığımız anlaşmaya göre birbirimize 10 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 D ID:11 K:21 yazmayacağız ve ben üzülsem de bu sözüme olacaktır. Bu nedenle ikincil kaynaklarla uyacağım. Bu satırlar asla uçup Amerika’da tutarlı senin eline konmayacaklar. Döndüğünde ben artık burada olmazsam, benim yerime bu mektuplar bekleyecekler seni” (Tamaro, olunması açısından, çalışmada zaman zaman iki kavram birbirinin yerine kullanılacaktır. 2012: 13-15). Mehmet Tekin, Roman Sanatı: Romanın Örnekte de görüldüğü gibi “oldu, almadım, Unsurları adlı kitabında mekânın roman durdum” gibi yakın geçmiş zamanı ifade için ne kadar önemli olduğuna değinerek, eden fiiller, “okumuştun, bayılmıştın” gibi özellikle günümüz romanında mekânın ve uzak geçmişi anlatan fiiller, “hatırlıyor içindeki musun(?), iç çekiyor, yaklaştırıyor” gibi olarak kullanıldığını vurgular. Tekin’e göre şimdiki zaman fiilleri ve gelecek zamanı olaylar gerçek ya da hayali -hatta ütopik- işaret eden “yazmayacağız, uyacağım, mutlaka bir mekâna gereksinim duyarlar konmayacaklar, bekleyecekler” gibi fiiller (bkz. Tekin, 2012: 143-145), süsleme aynı arada amacıyla değil gerekliyse kullanılır. Mekân kullanılmıştır. Bu da, anlatıcının olayları anlatılan olayların sahnesi gibidir, olaylar anlatırken yazdığı anı esas alarak zaman onun zaman geçmişe döndüğünü, bazen de romanında çevre [mekân] unsuru giderek geleceğe yöneldiğini göstermektedir. Bu parçalanır ve kıtalar, bölgeler, şehirler, çalışmanın asıl konusunu roman içindeki caddeler, sokaklar, parklar, kaldırımlar; uzamlar ve bu uzamların çözümlenmesi konaklar, oluşturduğundan açıdan kervansaraylar, oteller, pansiyonlar; yazlık incelemeyi yukarıda verilen kapsamlı tek ve kışlık konaklama yerleri… ortaya bir örnekle sınırlamak yerinde olacaktır. çıkar”(Tekin, 2012: 147-152). 1.2. UZAM, İŞLEVLERİ VE UZAM Mehmet Tekin’e göre romanda mekânın TÜRLERİ işlevlerini özetlemek gerekirse, mekân: Öncelikle çalışmada geçen uzam ve mekân a) kavramlarının birçok yazar ve araştırmacı tanıtmak, tarafından birbirinin yerine kullanılan iki koymak, kavram metin içerisinde olduğunu bir zamansal belirtmek unsurların, üzerine inşa eşyaların edilir. köşkler, olayların yani “Günümüz apartmanlar; cereyan dış işlevsel ettiği gerçekliği çevreyi ortaya faydalı 11 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 D ID:11 K:21 b) roman kahramanlarını çizmek, yani “Bunun yanında uzam, değişik eğleyen bireyin mizacını, konumunu (toplumsal rolleri statüsünü), dünya görüşünü, eğitim ve (başkahraman), yardımcı ya da engelleyici kültür düzeyi ile psikolojisini, buna bağlı gibi… da olarak duygu ve heyecanlarını de oynayabilir: Bütün bunlar kahramanların Özne dışında uzam düşüncelerinin, yansıtmak, duygularının dolaylı olarak anlatılmasına c) toplumu yansıtmak, içinde yaşanılan da yardımcı olur” (Kıran, Kıran, 2011: ortamın sosyo-kültürel portresini çizmek, 260-261). d) atmosfer yaratmak için kullanılabilir. e) Bilinen bütün bu işlevleri dışında Ayşe Eziler Kıran ve Zeynel Kıran uzam mekân, modern romancılar tarafından çoğu türlerinin kez bir roman kahramanı gibi görülmüştür metnin esas alındığını ifade ederler: “Uzam (bkz. Tekin, 2012: 143-170). kavramı belirlenmesiyle çok dağarcığıyla ilgili zengin anlatıldığı olarak bir sözcük için, üzerinde Ayşe Eziler Kıran ve Zeynel Kıran ise çalışılan metinlere göre ulamlara ayrılır: Yazınsal Okuma Süreçleri adlı kitaplarında burası/orası; mekân yerine uzam kavramını kullanarak açık/kapalı; alt/üst vb.” (Kıran, Kıran, aynı 2011: 186). Buna göre uzamlar, konuya göstergebilimsel açıdan çevreleyen/çevrelenen; yaklaşırlar. Kişilerle uzamlar arasındaki ilişkilerin önemini vurgulayarak uzamın 1.Açık/Kapalı Uzam işlevlerini ve türlerini aşağıdaki şekilde 2.Kapsayan/Kapsanan Uzam sıralarlar: 3.Özel/Herkese Açık Uzam 4.Gerçek/Kurmaca Uzam 1. Uzam öncelikle bir dekor işlevi görür, 5.Esenlikli/Esenliksiz Uzam 2. Kişileri tanıtma aracı olarak dramatik bir 6.Burası/Başka Bir Yer işlev yüklenebilir (Kişilerin görünümleri, çevreyi algılayış biçimleri, ruhsal (Burası, yazarın kahramanı yerleştirdiği durumları ve karakterlerini açıklayabilir), belli bir yer, bildiği, tanıdığı, alışık olduğu 3. Bazen de kişilerin yer değiştirmelerini uzam. Başka Bir Yer, hep uzaklığı, (sürgün, göç, yolculuk v.b.) açıklar. bilinmezliği, yeniliği içerir; yabancı bir uzamdır /az ya da hiç bilinmeyen uzam) 12 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 D ID:11 K:21 gibi türlere ayrılabilirler (bkz. Kıran, üzerinde İtalya sınırları içinde bulunduğu Kıran, 2011: 249-267). görülmektedir. Bu şehirler Trieste, Padova, Aqularia, Ayrıca, bir romanda uzam incelemesi yaparken özel adlar, cins adlar, Venedik, Ferrara, Mantova şehirleridir. ad tamlamaları, sıfatlar ve renk sıfatları, fiiller Bu ülke ve şehirler dışında, romanda adı ve ilgeçler de dikkate alınmalıdır. geçen İtalya’ya kıyısı olan Adriyatik Denizi, yine İtalya sınırları içinde yer alan 1.3. ROMANIN UZAMSAL Porretta Kaplıcaları, Monrupino Kayalığı, İstria Burnu, Umbria Tepeleri ve Carso İNCELEMESİ Platosu da gerçek uzamlardır. Kısacası Bu bölümde, Tamaro’nun Yüreğinin Götürdüğü Yere Git adlı romanı romanda kurmaca uzamlar değil harita üzerinde de kolaylıkla bulunabilecek 1. Gerçek/Kurmaca Uzam gerçek uzamlar kullanılmıştır (bkz. Çakır, 2. Kapsayan/Kapsanan Uzam 2009: 144) . Romanda yer alan ayrıntılı 3. Açık/Kapalı Uzam betimlemeler de bu uzamların gerçekliğini 4. Özel/Herkese Açık Uzam vurgulamaktadır: 5. Esenlikli/Esenliksiz Uzam 6. Engelleyici/Yardımcı Uzam “Yıllarca 7. Diğer nesne, araç ve geçici yaşadığımız bu yerler acaba içten içe bir uzam türleri açısından incelenecek, roman kişilerine göre bu uzamlara yüklenen anlamlar yorumlanacaktır. kendi kendime sordum, lanet mi besliyor, kuluçkaya yatırıyor; hala da bunu sorar, ama bir yanıt bulamam. Seninle Monrupino kayalığına ne çok giderdik anımsıyor musun? Kuzey rüzgârları eserken 1.3.1. GERÇEK / KURMACA UZAM manzarayı seyrederek saatler geçirirdik, sanki uçakta oturup aşağı bakar gibi hissederdik. 360 derecelik bir görüntü İlk olarak ülke isimleriyle başlanacak alanı vardı, kim daha önce Dolomitlerin zirvesini bulacak, kim Venedik’i seçebilecek olursa, eserde gerçek uzam olarak İtalya, diye yarışırdık seninle. Şimdi (…) aynı Amerika, Yunanistan (Girit ve Santorino manzarayı görmek için gözlerimi yummam adaları) gerekiyor. Hiçbir şey eksik değil, rüzgârın ve Türkiye’nin adları yer almaktadır. Romanda adı geçen şehir isimlerine bakıldığında, hepsinin harita sesini, seçtiğim mevsimin kokusunu bile duyuyorum. (…) kireç sütunlarını, (…) denizin maviliğine karşı yükselen Istria 13 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 D ID:11 K:21 burnunu görüyorum, çevremdeki her şeye burnu gibi coğrafi alanlar İtalya sınırları tek tek bakıyorum (…). Ben genellikle böyle içinde bulunduğundan kapsanan uzamlara sert ve buruk bir insansam, sen de öyleysen, bunu Carso’ya, onun aşıdırma gücüne, renklerine ve onu kamçılayan rüzgâra dâhil edilebilir. Umbria Tepeleri ise şehri çevrelediğinden kapsayan uzamdır. borçluyuz. Biz, ne bileyim, Umbria tepeleri arasında doğmuş olsaydık, daha yumuşak Bunlar dışında, gökyüzü, yeryüzü ile olurduk, hiddet bizim huyumuz olmazdı” birlikte (Tamaro, 2012: 99). 1.3.2. KAPSAYAN ele alındığında kapsayan bir uzamdır. Romandan örneklenecek olursa, / KAPSANAN UZAM Olga’nın ve torunun gökyüzü ile ilgili soruları ve sözleri bu konuda daha aydınlatıcı olacaktır: Bazı uzamlar romanda hem kapsayan hem “ (…) sen kahkahalardan sessizliğe şaşılacak bir kolaylıkla geçerdin. ‘ne var, ne de kapsanan uzam olarak yer aldığı için düşünüyorsun?’ diye sorunca sen sanki uzamları iki farklı bölüme ayırmadan tek ikindi kahvaltısından söz eder gibi doğallıkla bir başlık altında vermek daha uygun yanıtlardın: ‘Acaba gökyüzünün sonu var mı olacaktır. Örneğin Trieste, romanın kahramanı Olga’nın evi düşünüldüğünde yoksa sonsuza dek uzanıyor mu? (…) aynı gün senin ilk hamster’in öldü. Onu ellerinin arasına almış, bana şaşkınlıkla bakıyordun. kapsayan bir uzamken, bir liman kenti ‘Nerede şimdi o?’ diye sordun bana. Ben de olduğu için denizle çevrili kapsanan bir aynı soruyu yönelterek yanıt verdim: ‘Sence uzamdır. Bu durumda Adriyatik Denizi nerededir şimdi?’ Bana nasıl bir yanıt verdiğini anımsıyor musun? ‘O şimdi iki kapsayan bir uzamdır. yerde birden. Biraz burada, biraz bulutların arasında.’ (…) Bir gün bana anneni nasıl Olga’nın evine gelince, evin içindeki bulacağımızı sordun, gökyüzü o kadar mutfak, salon gibi alanlar düşünüldüğünde, büyüktü ki, kaybolmak işten bile değildi. ev kapsayan, bahçe ile birlikte ele alınınca Ben de sana gökyüzünün büyük bir otele ev kapsanan bir uzam olmaktadır. Yine evin içindeki mutfak, salon ve tavan arası gibi bölümler kapsanan uzamlardır. benzediğini, yukarda herkesin bir odası olduğunu, birbirlerini seven insanların o odalarda buluşup, sonsuza dek birlikte kaldıklarını anlatmıştım. (…) bana şöyle dedin: ‘Peki ya Yukarıda da sözü geçen Porretta Kaplıcaları, Monrupino kayalığı, İstria yer kalmazsa?’ ‘Yer kalmazsa’ diye yanıtladım seni, ‘gözlerini bir an için yumup bir dakika boyunca ‘genişle oda!’ diye düşünmek yeterlidir. O 14 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 D ID:11 K:21 zaman oda büyür ve yer açılır’”(Tamaro,2012: 27, 52, 100) açık mekânlara değinilecek olursa, yine rahatsızlanınca götürüldüğü hastane ve ve hava 1.3.3. KAPALI / AÇIK UZAM değişimi için gittiği Porretto kaplıcaları kapalı uzamlar, ama torunuyla gittiği Monrupino kayalığı ve Istria burnu, Romanda Olga’nın mektupları yazdığı mutfak, televizyon izlediği salon, anılarının gizli olduğu tavan arası ve onları mektubunda söz ettiği Umbria tepeleri ve kızı ile tatile gittiği Adriyatik kıyıları gibi coğrafi alanlar açık uzamlardır. kapsayan ev kapalı uzamken, evi kapsayan ve Olga’nın çoğu zamanını geçirdiği bahçe açık uzamdır. bahsetmişken, Uzam olarak Bachelard’ın 1.3.4. ÖZEL / HERKESE AÇIK UZAM “ev”den ev-insan arasındaki yakın ilişkiye dair görüşüne değinmek faydalı olacaktır. Bachelard “[e]v imgesini öz varlığımızın topografyası olarak görür ve bu imgenin gerçek bir birleştirici ruhbilim ilkesine dayandığını söyler. […] Yalnızca anılarımız değil, unuttuklarımız da içimizde barındırılmıştır. […] Ruhumuz bir oturma yeridir. Ve evleri, odaları sürekli anımsayarak kendi Aynı romanda, Olga’nın “savaş alanım” dediği mutfak, torunu gittikten sonra “bomboş” kalan salon, “anıların acısı”nı barındıran tavan arası, ev ve bahçe gibi uzamlar Olga’ya ve ailesine ait özel uzamlardır. Buna karşılık yukarıda da bahsedilen hastane, havalimanı, Porretta kaplıcaları, yine Porretta ve Trieste tren istasyonları herkese açık olan genel uzamlardır. içimizde oturmayı öğreniriz” (Bachelard, 1996: 28 akt. Yener, 2012: 80). Bu bağlamda düşünüldüğünde, Olga’nın 1.3.5. ESENLİKLİ VE ESENLİKSİZ UZAM mektuplarını yazarken tavan arasındaki, salondaki, mutfaktaki, daha doğrusu evinin her köşesindeki anılardan esinlendiği; her bir mektupla anılarının yeniden canlandığı ve Olga ile evi arasında çok yakın bir ilişki olduğu; kısacası evinin, onun hayatını yansıtan bir ayna işlevi gördüğü söylenebilir. Bunun dışındaki kapalı ve Esenlikli ve esenliksiz uzamlar kişilere göre farklılık gösterebilir, hatta bir uzam, bir kişinin yaşadığı olaylara ya da duygu değişimlerine bağlı olarak esenlikliyken esenliksiz ya da tam tersi esenliksizken esenlikli olabilir (bkz.Yücel, 1993:137). Hiçbir uzam tek başına ele alınamaz, 15 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 D ID:11 K:21 çünkü her uzam içinde gerçekleşen olaylar “Oraya gittikten altı gün sonra, sabah aynada ve geçmiş yaşantıların anılarıyla ilgili kendime bakarken, bambaşka biri olduğumu fark olarak kişiler için farklı anlamlar ifade eder düzgündü, (bkz. Lynch, 1996: 153). Örneğin Olga için Trieste, (Augusto ile ettim. Tenim daha gözlerim yumuşak daha ve ışıltılıydı, giyinirken şarkı söylemeye başladım, bunu evlenip çocukluğumdan beri yapmamıştım. (…) Aquila’ya taşındıktan sonra), eski özgür Kışın yollarda günlerce süründükten sonra günlerini yaşadığı, az da olsa birkaç sıcak bir yuva bulan bir kedi yavrusu gibiydim, (…) oradaydım ve bu sıcaklığın arkadaşının bulunduğu esenlikli bir ortam tadını çıkarıyordum. (…) Yola çıkacağım olarak çıkar karşımıza ve Trieste’ye geri gün, o minik tren istasyonunda beklerken dönme fikri onu çok sevindirir: (…) ağlamaya başladım. O uzun yolculuk saatlerinde yaşadığım duyguları sana “(…) hala bu evde yaşasam da son derece anlatmama gerek yok, altüst olmuştum, her bağımsızdım ve günün her saati benimdi. şey karmaşıktı. O saatlerde bir başkalaşım Biraz para kazanmak için eski Yunan ve yaşamam Latin dillerinde özel ders veriyordum. Gözlerimdeki Bunlar okulda en sevdiğim derslerdi. Bunun olmalıydılar, sönmeliydiler” (Tamaro, 2012: dışında 102-106). hiçbir sonralarımı belediye işim kimseye kitaplığında yoktu. hesap Öğleden gerektiğini ışık, biliyordum. gülümseme, yok vermeden geçirebilir, canım Bu cümlelerde yansıtılan, Olga’nın istedikçe dağa gidebilirdim” (Tamaro, 2012: kendisinde görülen değişimlerle içinde 85). bulunduğu ve varacağı uzamlar arasında Yukarıda geçen “benimdi”, “en “bağımsızdım”, sevdiğim”, “hesap vermeden”, “canım istedikçe” gibi ifadeler Olga’nın kendi memleketi Trieste’de daha özgür ve mutlu olduğunu göstermektedir. Fakat sağlık Kaplıcaları’na nedeniyle gidip, orada Porretta Ernesto adındaki doktora âşık olunca Olga için esenlikli uzam artık Porretta Trieste’ye dönerken çok mutsuzdur: olur yakın bir ilişki vardır. Porretta’dayken kendisinde fark ettiği değişimlerle ilgili cümlelerinde “yumuşak, düzgün, ışıltılı, sıcak, minik” gibi sıfatlar, “şarkı söylemek, tadını çıkarmak” gibi ifadeler o yerle ilgili olumlu duygularını yansıtmaktadır. “ağlamaya başlamak, altüst olmak, yok olmak, sönmek” gibi ifadeler ise kendisi için artık anlamı kalmamış esenliksiz bir ortam olan Trieste ile ilgili olumsuz duygularını göstermektedir. Böylece Ernesto ile tanışmasından sonra Porretta 16 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 D ID:11 K:21 esenlikli bir uzam olur onun için, daha sönmüş, solmuş” gibi sıfatlar ile “yüreği önce sevdiği mutlu olduğu Trieste ise sıkışmak, gözlerinin feri kaçmak, ölüye esenliksiz bir uzam haline gelir. dönüşmek, donuk donuk bakmak” gibi ifadeler onun Aquila’yı ve özellikle Kızı ve torunu için de esenliksiz bir buradaki evi esenliksiz bir uzam olarak uzamdır Trieste, kızı üniversite okumak gördüğünün kanıtıdır. için daha özgür ve mutlu olacağını düşündüğü Padova’ya gider, torunu ise Aquila’nın tersine, yukarıda da Amerika’yı Trieste’ye tercih eder. bahsedildiği gibi torunu ile vakit geçirdiği Monrupino kayalığı ve kızı Ilaria küçükken Olga’yı son derece olumsuz etkileyen onunla tatile gidip, uzaktan Ernesto’yu uzamlardan biri Augusto ile evlendikten gördüğü sonra yerleştiği Aquila ve buradaki evi uzamdır. Adriyatik kıyıları esenlikli olur. Eve adım atar atmaz hissettiği olumsuz duyguları ve sonraında Olga için şu an yaşadığı Trieste’deki evi de kendisindeki olumsuz değişimi aşağıdaki torunu gittikten sonra esenliksiz bir uzama şekilde dile getirir: dönüşür. Evin bu esenliksiz durumu, onun aşağıdaki “Aquila’da Augusto’nun ailesinin evine sözlerinden açıkça anlaşılmaktadır: taşındık, kent merkezinde soylulara ait bir yapının giriş katında geniş bir daireydi burası. Koyu renkli, ağır mobilyalarla döşenmiş, ışığın pek az girdiği, korku verici bir görünümü olan bir evdi. Girer girmez yüreğimin sıkıştığını hissettim. (…) O yaşantımın altıncı ayında kendimi tamamen sönmüş, solmuş hissediyordum. İçimdeki minik ölü, kocaman bir ölüye dönüşmüştü, bir robot gibi davranıyordum, gözlerimin feri kaçmıştı, donuk donuk bakıyordum” (Tamaro, 2012: 88-90). Örnekte görüldüğü kullandığı “koyu, “Ev ile bahçe arasında mekik dokurken seninle ilgili düşünceler ısrarcı hatta gerçek bir saplantı halini aldılar. (…) Akşamları koltuğuma oturduğumda-karşımda boşluk, çevremde sessizlik- hangisinin daha doğru olacağını soruyordum kendime. (…) Ancak akşam olduğunda uyku tutmadığından boş evin içinde sabahlıkla gezinirken (…)”(Tamaro,2012: 17-20). Bu cümlelerdeki “ısrarcı, boş” gibi sıfatlar gibi, Olga’nın ağır, korku verici, ve özellikle “boşluk, sessizlik, saplantı” gibi adlar Olga’nın torunu gittikten sonra bu evde ne kadar yalnız ve mutsuz 17 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 D ID:11 K:21 olduğunu, dolayısıyla bu evin de onun için küpe çiçekleri açmıştı. (…) Sofrayı bahçeye esenliksiz mor salkımların altına kurduk. Yeşil beyaz bir uzam olduğunu göstermektedir. Aynı şekilde tavan arası da Olga için esenliksiz uzamlardan biridir. kareli örtüyü serdim, masanın ortasına da bir minik vazonun içine unutmabeni çiçeklerini koydum” (Tamaro, 2012: 69-70). Olga bu durumu kendi sözleriyle gayet açık ifade etmektedir: Bu örnekte “tomurcuk, çiçek” gibi adlar ve “mor, yeşil, beyaz” gibi renk sıfatları ve “Bu sabah, peşimde Buck’la tavan arsına “minik” çıktım. (…) Her yan toz içindeydi, kirişlerin görüntüsünü gözler önüne sermekte ve köşelerinden örümcek ağları sarkıyordu. Çocukken tavan arsına çıkmak çok sevilir bahçenin sevimli buranın Olga için huzur ve mutluluk ama yaşlılıkta pek de hoşa gitmiyor. Bir hissettiği zamanlar gizemli ve serüven dolu olan izlenimini vermektedir. Mutfak da yine keşifler şimdi anıların acısına dönüşüyor” Olga’nın (Tamaro, 2012: 128). dışında oldukça fazla vakit geçirdiği, Buradan da açıkça anlaşılacağı gibi tavan arası sıfatı Olga için anıların acılarının bulunduğu yerdir ve buraya yıllar sonra girmekle ancak acıları depreşip tazelenmiştir. Nitekim Ilaria’nın en sevdiği bebeği ve Ernesto’nun yazdığı mektupları bulduğunda sarsılır. Bu nedenle tavan arası da evi gibi esenliksiz bir uzamdır Olga için. Oysa bu evin bahçesi tam tersine onun için esenlikli bir mektuplarını uzam olduğu yazdığı, bahçe torunu ile kek yaptığı günkü gibi güzel anılarının olduğu esenlikli bir uzamdır. Son olarak, hastane de Olga için esenliksiz uzamlardan biridir. Torununun gidişinden sonra rahatsızlanarak komşuları tarafından hastaneye kaldırılan Olga uyandığında hissettiklerini aşağıdaki cümlelerle yansıtır: “Hastane de uyandığımda kesinlikle hiçbir şey hatırlamıyordum. (…) Doktor bana belki de en çok vakit geçirdiği esenlikli bir hemşirelerin gözetiminde yaşayabileceğim uzamdır. Aşağıdaki Olga’nın birkaç bahçeye olan sevgisini ‘Doktor,’ dedim sonunda, ‘Eskimoları bilir örnek ilgi ve misiniz?’ yansıtmaktadır: pansiyonun ‘Tabii adını bilirim,’ saydı. dedi (…) ayağa kalkarken. ‘İşte, bakın ben onlar gibi ölmek istiyorum.’ Bir şey anlamadığını görünce “O gün 8 Mayıs’tı. Sabah bahçede ekledim: ‘Ben beyaz duvarlı bir odada, bir çalışmıştım, kiraz ağacı tomurcuk doluydu, yatağa bağlanıp bir yıl daha yaşamaktansa, 18 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 D ID:11 K:21 bostanımdaki kabakların arasına yüzüstü olmak adına üniversite için gittiği Padova, düşmeyi yeğlerim’” (Tamaro, 2012: 16). yine Olga ile sevdikleri arasına mesafe Bu örnekte de görüldüğü gibi “gözetim, yatak, beyaz, bağlanmak” gibi sözcükler Olga’nın hastaneye karşı olan olumsuz tutumunu sergilemektedir. Kocası Augusto’yu ve kızı Ilaria’yı en son hastane odasında görüşünü ve orada öldüklerini de ekleyecek olursak, hastane gibi bir uzamın Olga üzerinde olumlu, esenlikli bir etki bırakması beklenemez. sayılabilir. Ayrıca, Porretta kaplıcalarında Ernesto ile tanıştıktan sonra çok sevdiği, kendisini o zamana kadar oraya ait hissettiği Trieste de iki sevgili arasında engelleyici uzam olarak belirir ve görüşmelerini güç hale getirir. Yardımcı uzamlara değinilecek olursa, bu 1.3.6. ENGELLEYİCİ / YARDIMCI UZAM uzamların genellikle Olga ve Ernesto’nun buluşmasını ya da haberleşmesini sağlayan uzamlar olduğu söylenebilir. Tabi bu Engelleyici uzam birbirlerini seven insanları (akraba, anne-baba, sevgili vb.) ayıran bir uzam olarak düşünülürse, ilk olarak yukarıda da sözü geçen Aquila ile başlanabilir. Çünkü bu şehir Olga’nın Augusto ile evlendikten sonra yerleştiği, onu koyduğu için engelleyici uzamlar olarak Trieste’den, anne-babasından, özellikle ait olduğu “baba evi” ve yaşadığı ortamdan, sayılı da olsa uzamlar içinde en önemlisi Ernesto ile tanışmasını ve daha sonraları birçok kez buluşmasını sağlayan Porretta kaplıcalarıdır. Her sene aynı zamanlarda buraya gitmek Olga’da büyük bir heyecan ve mutluluk yaratır: “O yıl göz açıp kapayana dek yaz geliverdi. Haziran sonunda Ernesto her yıl olduğu gibi birkaç kaplıcalara döndü, (…). 31 Ağustos’ta, arkadaşından ve özellikle özgürlüğünden erkenden, geçen yılki giysim ve valizimle ayıran şehirdir ve bu anlamda engelleyici Augusto beni Porretta trenine uğurladı. Yolculuk boyunca uzam(eyleyen) olarak görülebilir. duramıyordum, heyecandan pencereden yerimde geçen yıl gördüğüm yerleri görüyordum, gene de her Bunun dışında, torununun kendisini arkasında Trieste de bırakarak gittiği şey bana bambaşka görünüyordu” (Tamaro, 2012: 108). Amerika, aynı şekilde kızının daha özgür 19 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 D ID:11 K:21 Görüldüğü gibi Porretta artık “her sene” iki uzamın iki sevgili arasında yardımcı bir sevgilinin buluşmasını sağlayan yardımcı uzam olduğu kanısını güçlendirir. bir uzam haline gelir, oraya gitmek Olga için büyük bir mutluluk kaynağıdır. Olga ve Ernesto’ya birbirlerini, hatta bu Porretta dışında romanda adı geçen ve defa Ernesto’ya kızı Ilaria’yı da görme Ernesto’nun muayenehanesinin bulunduğu fırsatı sağlayan bir başka uzam ise Ferrara ve bir toplantısının olduğu ve Olga Adriyatik kıyılarıdır. Olga artık yazları ile buluşmayı planladığı Mantova da bebekle birlikte Adriyatik kıyılarında tatile yardımcı uzamlar arsında sayılabilir. Bu gider. Bu tatillerde Ernesto’nun İlaria’yı uzamlar gördüğü zamanları aşağıdaki sözlerle ifade dışında Ernesto ile haberleşmesinde rol oynayan arkadaşının eder mektuplarından birinde: evi de yardımcı bir uzamdır, çünkü Ernesto’nun yazdığı mektuplar bu eve “İlkyazdan başlayarak, en sıcak ayları gelmekte ve Olga’ya ulaşmaktadır. Olga bebeğimle Adriyatik kıyılarında geçirmeyi bu durumu aşağıdaki cümlelerle açıklar: alışkanlık haline getirmiştim. Bir ev kiralamıştık, iki, üç hafta da bir de Augusto gelip hafta sonu bizle kalırdı. Ernesto kızını “Ayrılırken, ilk önce benim mektup yazmam ilk kez o sahilde gördü. Doğal olarak, bir konusunda yabancı gibi davranıyordu. Gezintilerimizde anlaşmıştık, çünkü onun yazabilmesi için benim önce mektupların ‘rastlantı gönderilebileceği, bizden bir, iki sonraki plaj şemsiyesinin güvenli bir arkadaş olarak’ yanımızda yürüyordu, bulmam gerekliydi. İlk mektubumu Bütün altında Azizler Yortusu’nun arifesinde gönderdim. yokken- bir gazete ya da kitabın arkasına (…) Bir buçuk, neredeyse iki ay. Noel’den gizlenerek saatlerce bizi gözlüyordu. Sonra önceki hafta, aracılık eden arkadaşın evine akşamları bana uzun mektuplar yazıyor, geldi mektup, gösterişli ve havalı bir aklından elyazısıyla yazılmış beş sayfa. Neşem hemen duygularını, yerine (Tamaro, 2012: 112-113). geldi. Mektup yazıp, yanıtını oturuyor geçen ve her oradan- şeyi, gördüklerini Augusto bize karşı anlatıyordu” beklemekle kış, ardından da ilkbahar uçup gitti” (Tamaro, 2012: 106-107). Bu cümlelerden de anlaşılacağı gibi bu mektuplaşma çok uzun bir süre devam eder ve mektuplar sürekli aynı adrese, yani arkadaşının evine gelir ki bu durum da bu Böylece Adriyatik kıyıları da Olga ile Ernesto arasındaki ilişki açısından önemli bir uzam halini alır ve Ernesto’nun kızını ilk kez gördüğü, sevdiği kadın ve kızı ile onu buluşturan yardımcı bir uzam olur. 20 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 D ID:11 K:21 1.3.7. DİĞER NESNE, ARAÇ VE tek başına gittiği Yunanistan seyahatinde gemi ile yola çıkar. Daha sonra Porretta GEÇİCİ UZAMLAR kaplıcalarına Bütün bu uzamlar dışında, gitmek için Trieste’den romanda Venedik’e, oradan da Bologna’ya trenle uzamlar arasında geçiş ve zaman zaman geçer ve son olarak yine trenle Porretta’ya yer değiştirme sağlayan nesne, araç ve geçer, yani tren aracılığıyla ard arda üç geçici uzamlar bulunmaktadır. Bu nesneler farklı uzam değiştirir. mektup ve kapı; araçlar taksi, gemi ve tren; geçici uzamlarsa havalimanı ve Trieste/Porretta tren istasyonlarıdır. Son olarak, iki uzam arasında yer değiştirme sağlayan geçici uzamlardan biri, torununun Amerika’ya uçmak için gittiği Mektup ve kapı nesneleri ile başlanacak havalimanıdır. Diğeri ise az önce de olursa, bahsedildiği gibi Trieste’den Porretta’ya ya tabi ki mektuplar önceki bölümlerde de bahsedilen Ernesto ve da Olga’nın birbirlerine yazdıkları, birbirlerini ulaşmasını sağlayan, özellikle Trieste ve yüz yüze göremeseler de, birbirlerine karşı Porretta tren istasyonlarıdır ve bu uzamlar olan geçici uzam olarak adlandırılabilir. hislerini, sevgilerini taşıyan tam tersi Porretta’dan Trieste’ye mektuplardır. Kapı yine romanın birçok yerinde önemli bir nesne olarak görülür. SONUÇ En önemli örneklerden biri ise Olga’nın, Ilaria’nın Padova’daki evine gittiği sırada Susanna Tamaro’nun Yüreğinin Götürdüğü çıkar karşımıza. Olga kapıdan geçmekle Yere Git adlı mektup romanı göstergebilim sadece eve girmez az da olsa İlaria’nın iç temel alınarak zamansal ve özellikle dünyasına da girmiş ve hatta belki de uzamsal onunla ilk kez yakınlaşmıştır, bu anlamda incelenmiş, roman metninden örneklerle, kapı nesne olarak oldukça önem kazanır romanın burada. uzamlara farklı sonucuna varılmıştır. Uzam değiştirmeye yarayan araçlara sırasında açıdan ayrıntılı kahramanlarına bağlı anlamlar Greimas’ın şekilde Bu olarak yüklendiği çözümleme bir metnin bakıldığında, Olga hastaneden evine, yani incelenmesinde esas aldığı yüzeysel boyut, bir uzamdan başka bir uzama taksi ile sözdizimsel anlam boyutu ve temel anlam geçer. Ilaria ile birlikte gideceği, sonradan boyutu arasından sözdizimsel anlam 21 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 D ID:11 K:21 boyutu kullanılmıştır. Çalışmada ilk olarak romanın türü ve biçimsel özelliklerine değinilmiş, daha sonra çalışmada yöntem olarak kullanılan göstergebilimle ilgili temel bazı bilgiler verilmiş, Greimas’ın adı geçen üç anlam boyutuna değinilmiştir. Sonraki bölümlerde roman, Greimas’ın sözdizimsel anlam boyutu çerçevesinde zamansal ve son olarak da uzamsal olarak ayrıntılı bir biçimde karakterler Romandaki uzamlara çözümlenmiştir. çok bağlamında farklı anlamlar yüklenebileceği; karakterlerin ruh hali, yaşadığı olaylar ve zamana bağlı olarak uzamların örneğin esenlikli / esenliksiz, engelleyici/yardımcı adlandırılabileceği uzamlar şeklinde tartışılarak çalışma sonuçlandırılmıştır. LYNCH, K., (1996). “Çevrenin İmgesi” Cogito, Kent ve Kültürü. Üç Aylık Düşünce Dergisi, Işık Şimşek (Ed.), Sayı 8. TAMARO, S., (2012). Yüreğinin Götürdüğü Yere Git, (çev. Eren Cendey), İstanbul: Can Sanat Yayınları. TEKİN, M., (2012). Roman Sanatı: Romanın Unsurları, İstanbul: Ötüken Yayınları. YENER, A. G., (2012). “‘Mekânın Poetikası’ Bağlamında Yazar ve Evi”, Hece Aylık Edebiyat Dergisi, Ankara. Sayı 183. YÜCEL, T., (1993). Anlatı Yerlemleri: kişi/süre/uzam, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. KAYNAKÇA AKERSON, F. E., (2010). Edebiyat ve Kuramlar, İstanbul: İthaki Yayınları. ÇAKIR, M., (2009). “Bir Göstergebilimsel Çözümleme: Daniel Defoe’nun Moll Flanders’ı”, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı 13, No 2, p.131-145. KIRAN (EZİLER), A. ve KIRAN, Z. (2011). Yazınsal Okuma Süreçleri, Ankara: Seçkin Yayıncılık. 22 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:16 K:40 NECİP FAZIL’IN “HİKÂYELERİM” ADLI ESERİNE ALMADIĞI BİR HİKÂYESİ: LÖ SİD* A SHORT STORY NECIP FAZIL EXCLUDED FROM HIS WORK “HİKÂYELERİM”: LÖ SİD Arş. Gör. Ahmet AYDIN Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü [email protected] Özet: Necip Fazıl, tiyatro ve şiir eserleri kadar olmasa da bir kitap teşekkül edecek sayıda GİRİŞ hikâye yazmıştır. Değişik isimlerle ve parça parça yayınlanan bu hikâyeler, 1970 yılında “Hikâyelerim” ismiyle kitaplaştırılmıştır. Toplam elli üç hikâyenin yer aldığı bu kitabı okunduğunda Necip Fazıl'ın hikâye yazarlığı konusunda bir fikir sahibi olunabilir. Bu çalışmaya konu olan “Lö Sid” hikâyesi, Necip Fazıl’ın Bahriye Mektebi’nde öğrenci olduğu yıllarda yaşadığı bir hatırasına dayanır. Bu hikâye, 1947 yılında Büyük Doğu gazetesinde yayımlanmış, ancak daha sonra bir araya topladığı hikâyelerin içinde yer almamıştır. Abstract: Although they are not as many as his poetic and theatrical works, Necip Fazıl’s short stories are sufficient to form a book. Published partly with different names, these short stories were published as a complete book called “My Stories” in 1970. When we read this book which includes fifty three short stories, we can have an idea about Necip Fazil’s authorship on story writing. The story which is subject of this study is named Lö Sid and is based on a memory experienced at Bahriye Mektebi (Naval Middle School). This story was published in Büyük Doğu newspaper in 1947, but it was excluded from the short story volume he collected later. Anahtar kelimeler: Necip Fazıl, Bahriye Mektebi, Lö Sid, Hikâye, Hatıra Keywords: Necip Fazıl, Bahriye Mektebi, Lö Sid, Story, Memory * Bu makale “Necip Fazıl Kısakürek’in Hikâye ve Romanları Üzerine Bir Araştırma” adlı yüksek lisans tezinden faydalanılarak meydana getirilmiştir. 23 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:16 K:40 Abdülbaki’dir. Bu ismin nereden geldiği GİRİŞ Necip Fazıl, şiirden hikâyeye, romandan tiyatro oyununa, düşünce yazılarından tarih ve tasavvuf yazılarına kadar pek çok tür ve alanda eser vermiş bir sanat ve düşünce adamıdır. Bu yazarlık serüveninde kendine bir dava adamı pozisyonu portresi çizmiş, bu yüzden de eksik gördüğü her alana koşmuştur. Hadiseleri fikirleştirme, fikirleri hadiseleştirme, sanat yaklaşımı her zaman ilk anlayışı olmuştur. Şiire, tartışıldığında; Necip Fazıl’ın baba adı Abdülbaki Fazıl, kendi asıl adı da Ahmet Necip’tir. Buna göre soyadı kanunundan önceki adlandırmaya göre gerçek adı Ahmet Abdülbaki olur. İşte Necip Fazıl bu ismi müstear isim olarak seçmiştir ve sadece hikâyelerini yayımlayacağı zaman bu müstearı kullanmıştır. Necip Fazıl, bir tek hikâyesinde (Robdöşambr) kendi ismini kullanmıştır. (Demirel, 2009: 56). tiyatroya, romana tümüyle bu perspektiften bakmıştır. (Tosun, 2013: 85). Eserleri arasında sadece estetik farklılıklar vardır. Hikâyeler konu bakımından incelendiğinde, kişisel ve sosyal konuların, bazı çerçeveler dâhilinde, (Okay, 2009: 11). öne çıktığı görülür. Ancak birey, toplum içindeki Hikâye türü, Necip Fazıl’ın eser verdiği ilk türlerden biridir. Yazarın ilk hikâyeleri 1928 yılında arkadaşı Peyami Safa’nın edebi sayfasını yönettiği Cumhuriyet Gazetesi’nde yayımlanır. 1933 ve 1965 yıllarında iki adet hikâye kitabı çıkaran ve bu hikâyeleri 1970 yılında tek bir kitapta toplayan yazarın, bütün hikâyeleri Büyük Doğu Gazetesi’nde tekrar yayımlanmıştır. alelade yaşama biçimiyle veya belli bir sınıfın temsilcisi olarak hikâyede yer almaz. Bireyin iç dünyasındaki çelişkiler içle dış arasındaki çatışma, psikolojik problemler hikâyelerin temalarını oluşturmuştur. Korku, yalnızlık, ölüm, vehim gibi konulara değinen Necip Fazıl, bir bakıma unsurların insan hayatında maddeden daha manevî önemli olduğunu göstermeyi amaçlamıştır. Bilindiği üzere Necip Fazıl, yazılarında birçok müstear isim kullanır. Bunlardan biri de hikâyeleri için kullandığı Ahmet Hikâyelerin omurgasını, uzun tasvirler teşkil eder. Hikâyelerinde, çoğu kez olaya 24 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:16 K:40 yer vermez. konuşmalarla Necip olay Fazıl, karşılıklı okura bile Bunu çekmektir. Onun hikâyelerindeki bütün diyaloglarla aşma çabasına girer. Ayrıca yapılar buna hizmet etmek için vardır. bu diyaloglar sayesinde mantık oyunlarına (Berki, 2008: 188). hissettirmemeye eksikliğini sır olan şeylerin anlaşılması söz konusu gayret eder. değildir. Önemli olan dikkat başvurarak okurlara, mesajını ulaştırmaya ve bu mesajlarla okuru belirli bir yöne kanalize etmeye çalışır. LÖ SİD Hikâyelerde okuyucuyu kendi başına bırakmaz. Sürekli Bu hikâye Necip Fazıl’ın “Mektebi-i olarak hikâyeyi de okuyucuyu da kontrol Fünun-u Bahriye-i Şahane” yani Bahriye altında tutar, okuyucu bu hikâyelerde sezgi Mektebi’nde okuduğu yıllara (1916-1920) gücünü kullanma fırsatını dahi bulamaz. dayanan bir hatırasının hikâyeleştirilmiş (Beyaz, 2013: 164). halidir. 1925 yılında yazdığı, hikâyeleri arasında yayınlanmayan bu hikâye, 26 Ayrıca hikâyeler incelendiğinde, yazarın Aralık okuyucuya mesaj iletmek ya da bir fikir Dergisi’nin (II. Devre) 73. sayı, 16. aşılamak gibi bir gayesinin olduğu sezilir. sayfasındadır ve ayrıca kendi ismiyle Hikâye türünün tüm imkânlarını kullanmak yazılmış/yayımlanmış ilk hikâyedir. (Ak, suretiyle 2013: 336). kendi düşüncelerine uygun 1947 yılında Büyük Doğu konular seçen yazar, bir vakayı dikkatlere sunarken olayların arkasındaki gerçeğe Hikâye, Necip Fazıl’ın Heybeliada Bahriye yönelir. Hariçteki davranış şekilleri insanın Mektebi’nden hocası olan Yahya Kemal ile varlığını yaşanan bir olaya dayanır. Necip Fazıl, bu izaha yetmez. Onların açıklanması için davranışların arkasındaki hikâyeyi diğer hikâyelerinin çoğunda gerçek sebebe yönelmek lazımdır. İşte bu olduğu gibi gerçek sebebi bulma arzusu onu olayların yazmıştır. Hikâyenin tamamı şu şekildedir: hatıralarından esinlenerek arkasındaki sırlara götürür. Nitekim Berki bir yazısında onun remzilik ve sırrilik, “Yahya Kemal Harbi Umumî senelerinde sanatının tamamını teşmil eder diyerek bu Bahriye Mektebinde bir müddet tarih 1 yönünü de ortaya koyar. Necip Fazıl için muallimliği 1 remz (simge/sembol) ve metin içerisine yerleştirmiş olduğu sırlar ortaya çıkınca daha kolay anlaşılacaktır. (Berki, 2008: 88-89). Necip Fazıl, anlatmak istediği fikir ya da düşünceleri hemen vermez. Onun sanatı kullandığı etmiştir. O zaman yine 25 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:16 K:40 muallimlerimizden olan Hamdullah Suphi kılıca dayanıyormuş gibi mütekallis bir Bey, Yahya Kemal’in bize muallim tâyin vaziyette yere uzattıktan sonra haykırdı: edildiğini bildirdi ve dedi ki: Bahtiyarsınız efendiler, temiz Türk dilinin, her mısraı - Size meşhur Lö Sid efsanesini yontulmuş bir mermer kadar traşide olan anlatacağım. Kurunu Vusta’daki heyecanlı şairi, sizin tarih hocanız oluyor. (Orta Yahya Kemal şiirinde titiz ve hasis olduğu psikolojisinin kadar sözlerinde cömert ve hararetlidir. Sid”i… Çağ) kahramanlık remzi olan “Lö Ne saadet ki, tarihi, onun sonu gelmez heyecanlı lisanından dinleyeceksiniz. Ve başladı sıkılarak, Hamdullah Suphi Bey, sonu gelmez anlatmaya… gözleri Yumrukları sulanarak, saçları dikilerek, ağzı köpürerek… demekte haklıydı. Çünkü altı aydan fazla bize hocalık eden Yahya Kemal bu müddet Bütün sınıftan çıt çıkmıyor, yalnız havada zarfından bir menkıbe pasajının bile inkıtasız müsellesler çizen üç sinek, sani sonunu getiremedi. Yahya Kemal’in heyecanlı takriri etrafında hislerin nasıl bir sağa bir sola kıvrandığını Derse ilk girdiği gün kendisini bütün bir remz halinde yaşatıyordu. kuvvetimizle heyecanlandırmaya çalıştık. Sınıfın kırk talebesi birden “Bak!” Herkes küçük dilini yutmuş dinlerken, kumandasıyla bir hamlede ayağa kalktı ve birden “ders bitti” borusu Ötüverdi. Hem eller alınlara yapıştı. Bu hareketi bütün de takririn en mühim bir yerinde… sınıfın hayranlık tezahürleri takib etti. Söyledik, mırıldandık, rica ettik; bize Lö Sid küçücük boyuyla tam ayağını atının heyecanlı üzengisine attığı ve ata bineceği sırada… bir kahramanlık menkıbesi anlatsın diye… O anda öyle bir şey oldu ki, şaştık… Yahya Kemal son süratle giderken dört frenini Yahya Kemal sınıfın bu yalvarışını, samimî birden bastıran bir otomobil gibi takririni mi, değil mi diye düşünceli gözlerle uzun oracıkta uzun temennası çakarak sınıftan firar edercesine süzdükten sonra birden coştu, parladı. Bir ayağını ileri attı, bir elini bıraktı ve eliyle bir sivil dışarıya fırladı. 26 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:16 K:40 Ertesi ders, daha ertesi ders, tam altı ay Mektebi’ne tarih her ders, Yahya Kemal Bey sınıfa her hikâyeyi sınıfa anlatmakta olan Yahya girişinde şu suali soruyordu: Kemal, heyecan hocalığı ve coşku yapan ve içerisinde hikâyeyi anlatmakta fakat hikâyenin tam - - - Efendiler, dersin neresinde kaldık? dönüm noktasını oluşturan bölüme gelince, Kırk zil çalmakta ve kendisini sınıfın dışına kişi bir ağızdan cevap veriyordu: atmaktadır. Her ders, Necip Fazıl ve Efendim Lö Sid tam ayağını atın arkadaşları, üzengisine hocalarına atacağı vakit boru nerede kaldığı kalmıştık yeri diyen hatırlatarak, çalmıştı. hikâyenin devamını merakla dinlemeyi Hahaha, orada mı? Ama onun başı beklediklerini fakat Yahya Kemal'in her var, oradan başlayalım ve devam seferinde hikâyeyi başa alarak, yine aynı edelim? bölümde sınıftan çıkarak uzaklaştığını yazar. Velhasıl hikâye hiçbir vakit nihayete Ve Lö Sid menkıbesini tekrar ilk başladığı ermemiştir. yerden alarak mahut noktaya getiriyor ve kahraman tam ayağını üzengiye attığı zaman borazan çavuşu vazifesini unutmuyordu. Necip Fazıl, “Lö Sid” hikâyesinin yazılışından yıllar sonra kaleme aldığı Babıâli (1975) ve Kafa Kâğıdı (1984) adlı eserlerinde de bu hikâyenin varlığından Altı ay sonra bir gün öğrendik! Yahya bahsetmiş, hatta Kafa Kâğıdı’nda hikâyeyi Kemal mektepten alâkasını kesmiş, hem de biraz değiştirerek anlatmıştır: ne zaman? Tam Lö Sid’in ayağını üzengiye atıp ata bineceği zaman…” “Tarih muallimi… Tarihi, şapırşupur, bir istekle yenilen yemek gibi –zaten midesine Hikâyeye göre; Lö Sid, bir kahramanlık hikâyesi/efsanesidir.2 O dönemde Bahriye 2 Lö Sid hikâyesinin aslı şu şekildedir: Poema del Cid ya da Cantar de Mio Cid İspanyol edebiyatının en eski kahramanlık destanıdır. 12. yüzyılın ortalarında oluştuğu sanılan destan, İspanya’nın ulusal kahramanı Rodrigo (Ruy) Diaz ve Vivar’ın (1043-1099) yaşamını konu alır. Cid el Campeador (Savaşçı Cid) diye anılan kahraman, Mağribilere (Araplara) karşı savaşlarda kendini göstermiş bir kişidir. Üç bölümden oluşan destanın başlıca kişileri, tarihsel gerçeklere bağlı kalınarak betimlenir. Orta Çağ’ın en önemli destanlarından biri olan “Cid”, ahlak değerlerini yücelten üstün şiirsel ve estetik nitelikleriyle dikkati çeker. Betimleme gerçekçi ve canlıdır. Zamanında büyük yankı uyandıran destan, uzunca bir süre unutulduktan sonra 18. yüzyılda yeniden keşfedildi. Cid’in kişiliği, Avrupa edebiyatında, özellikle Guillén de Castro, Corneille, Lope de Vega gibi yazarların sahne yapıtlarında varlığını sürdürdü. (Corneille, 2009: 96). 27 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:16 K:40 pek düşkündü- ağzının iki yanından “Nakl etmek, bir vak’a ve sergüzeşti salyalar akıtıcı bir lezzet edası içinde, sırasıyla anlatma, rivayet; hakikî veya ballandıra ballandıra anlatır. Fakat hiçbir uydurma ve ekseriya hisse almaya mahsus seyir ve zaman ölçüsü takip etmez, her sergüzeşt veya vukûat,” gibi manalar derste hangi bahsin üzerinde kaldığını uyanabiliyordu. (Sami, 1317: 554). sorar ve o bahsi başından alıp aynı sebeple Necip Fazıl’ın bizatihi yaşadığı bu noktaya getirir ve bırakır. olayın hikâye gibi algılanması ve Büyük Ondan sonraki derste aynı sual: Doğu hikâye gazetesinde Bu diye yayınlanması gayet doğaldır. - Nerede kalmıştık?.. - Fatih ayağını üzengiye atarken Yazar Lö Sid’de hikâye türünde olması boru çalmıştı. gereken Hâ evet, devam edelim!.. karakterizasyon - mekân, zaman, öğelerine ve uymamıştır. Ayrıca olayların Fakat, Fatih beyaz atına binemeyecek, anlatılış biçimi ayağını tam özengiye atıp sıçrayacağı anlayışının dışında kalmaktadır. Çünkü sırada boru çalacak ve Yahya Kemal, hikâyedeki zaman, mekân ve karakterlerin fesinin hepsi reeldir ve bu da bize hikâyenin bir üstüne heybetli bir selam kondurarak girdiği dershaneden kaçak bir selamla fırlayıp akışı dil de ve hikâyenin günümüz hikâye hatırat örneği olduğunu göstermektedir. gidecektir.” (Kısakürek, 2012: 160-161). Necip Fazıl, özellikle son dönemlerde yazdığı hikâyelerinde kullandığı teknik, SONUÇ anlatım biçiminin bozukluğu ve hikâyelerindeki yapısal eksikliklerinden Necip Fazıl’ın bu hikâyesi için günümüzde ötürü, Türk hikâyeciliğinde kendisine yer akla gelen hikâye formatının dışında edinememiştir. Onun Türk Hikâyeciliğine yazılmış bir hikâyedir, diyebiliriz; çünkü katkısı yapısal olarak değil, sadece birkaç günümüzdeki hikâye teriminin anlamı ile orijinal konuyu hikâyelerinde işlemesi ile yüzyıl önceki hikâye teriminin anlamı olmuştur. birbirinden çok farklıydı. Günümüzde hikâye; kendine has unsurları olan bir tür iken, bir asır evvel hikâye denilince akılda 28 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:16 K:40 KAYNAKÇA OKAY, O., (2009). Necip Fazıl Kısakürek AK, S., (2013). Necip Fazıl Kısakürek Bibliyografyası, İstanbul: Büyük (Kendi Sesinin Yankısı), İstanbul: Etkileşim Yayınları. Doğu Yayınları. SAMİ, Ş., (1317). Kamûs-ı Türkî, İstanbul: BERKİ, K. E., (2008). “Türk Hikâyesinde Dersaadet. Necip Fazıl Kısakürek’in Yeri”, Necip Fazıl Kısakürek (drl. Mehmet TOSUN, N., (2013). “Necip Fazıl N. Şahin, Mehmet Çetin), Ankara: Kısakürek’in Hikâyeleri”, Türk Dili Kültür Bakanlığı Yayınları. Dergisi, S: 737 ( 85-89). BEYAZ, Y., (2013). “Necip Fazıl Kısakürek’in Hikâyeleri Üzerine Bir İnceleme”, Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi, S: 7 (161179). CORNEİLLE, P. (2009). Le Cid (çev. Gülay Oktar Ural), İstanbul: Mitos Boyut Yayınları. DEMİREL, İ., (2009). “Metafizik Derinlikten Toplumsal Eleştiriye: Necip Fazıl Hikâyesi”, Yediiklim Dergisi, S: 233 (56-60). KISAKÜREK, N. F., (2011). Babıâli, İstanbul: Büyük Doğu Yayınları. KISAKÜREK, N. F., (2012). Kafa Kâğıdı, İstanbul: Büyük Doğu Yayınları. 29 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 D ID:15 K:32 SÜLEYMAN NAZİF’İN “DİCLE VE BEN” ŞİİRİ ÜZERİNE TAHLİL DENEMESİ A STUDY ON SÜLEYMAN NAZİF’S POEM “DİCLE VE BEN” Arş. Gör. Serdar DEMİRCAN Dicle Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü [email protected] Özet: Sosyal hayatta insanların hayal ve duygu yoğunluklarının anlaşılması, bu hususların çeşitli yollarla ifade edilmesi ve dillendirilmesi önemlidir. Hayatın her safhasıyla yakından alakalı olan GİRİŞzaman zaman gelişen tarihi olayların sanatkârlar, toplum üzerindeki etkisinin tercümanı olmak vazifesini üstlenmişlerdir. Bir sanat dalı olarak edebiyatı da toplum ile birlikte değerlendirdiğimizde, toplumun çeşitli olaylar ve durumlar karşısındaki duygu ve hayallerini ifade etmede önemli yere sahip olduğu görülecektir. Bu alanın bir parçası olan şiirler ise, duygu ve düşünceyi estetik yönden topluma haykırmaları açısından edebiyat ve sanat dünyasında apayrı bir yere sahiptirler. Mekân ve kent, bireyin kimliğinin oluşmasında oldukça etkilidir. Çünkü insan dünyayı anlamlandırırken yaşadığı mekân ile münasebet kurmayı da ihmal etmez. Osmanlı Devleti, değişen koşullar ve başka sebeplerden dolayı, içinde Irak’ın da olduğu birçok toprağını elinde tutmayı başaramamıştır. Bu kopuş, yıllarca bir aile gibi yaşamış halklarda derin teessürlere neden olmuş, geride birçok kırık kalp bırakmıştır. Çeşitli devlet görevleri gereği Irak topraklarında kalan Süleyman Nazif, duygusal bir bağ kurduğu Bağdat’ın anavatandan kopuşundan en çok ıstırap duyan kişilerden biridir. Devlet adamı ve aynı zamanda Servet-i Fünûn dönemi sanatçısı olan Nazif, Firak-ı Irak isimli eserinde yer verdiği Dicle ve Ben şiirinde, bu ayrılığın sebeplerinin neler olduğu, hem Anadolu hem de Bağdat tarafında nasıl bir sancıya ve feryada neden olduğunu dile getirmiştir. Bu çalışmada Süleyman Nazif, mensubu olduğu dönem ile birlikte ele alınacak, Firak-ı Irak isimli esere değinilecek, ardından da Dicle ve Ben şiiri tahlil edilmeye çalışılacaktır. Abstract: In social life, it is important to understand the intensity of people’s ideas and feelings, to explain these things in some ways and to talk about them.The artists, who are closely related to all stages of life, undertook the duty of being the interpreter of the effects of the historical events on people. When we consider literature together with the community as a branch of art, it will be seen that it has a very important place in expressing people’s feelings and ideas about a variety of events and situations. Poetry is a genre which has a distinct place in literature and art in representing the thoughts and emotions of the society in aesthetic terms. Space and the city are quite effective in the formation of an individual’s identity. Because when an individual gives a meaning to the world he/she does not avoid getting in touch with the living space. The Ottoman Empire, because of the changing conditions and other reasons, failed to possess many territories including Iraq. This rupture caused a deep grief for those people who lived together for many years like a family and left many broken hearts behind. Süleyman Nazif, who stayed in Iraq due to various government issues, was one of the people who suffered most from Baghdat’s rupture from the mother land, as he had established an emotional bound with it. As a statesman and also an artist of Servet-i Funun period Nazif, in Dicle ve Ben, the poem that appeared in his book Firak-ı Iraq expressed the reasons of this separation, how it caused a great pain and cry both in Anatolia and Baghdat. In this work, Süleyman Nazif will be discussed along with the period in which he was a member. His work entitled Firak-ı Iraq and his poem Dicle ve Ben will be analyzed as well. Anahtar kelimeler: Süleyman Nazif, Şiir, Firak-ı Irak, Dicle ve Ben, Osmanlı Devleti Keywords: Süleyman Nazif, Firak-ı Iraq, Dicle ve Ben, Poem, Ottoman Empire 30 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 D ID:15 K:32 topraklarından ayrılışı karşısında sessiz 1.GİRİŞ kalamaz. Nitekim Firak-ı Irak isimli “Sanat, bir duygunun, tasarının, güzelliğin anlatımında kullanılan yöntemlerin tamamı veya bu anlatımın sonucunda ortaya çıkan üstün yaratıcılıktır.” (T.D.K Türkçe Sözlük, 2012: 2024) Ayrıca sanat için, toplumun duygu ve düşüncelerdeki, zevk ve yaşam tarzındaki en bariz yansıması olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Sanatın hangi toplumda ve çağda olursa olsun bütün insanlığı kapsayıcı bir niteliğe sahip olduğu kabul edilmektedir. “Sanat başka hiçbir ulaşılamayacak iletişim manevi kanalıyla bir düzeyde insanların birbirine yakınlaşıp bir araya gelmelerini sağlar.” (Kagan, 1993: 475) sözü, adı geçen alanın estetik değerini ifade etmektedir. ile birlikte değerlendirdiğimizde, toplumun çeşitli olaylar ve durumlar karşısındaki duygu ve hayallerini ifade etmede önemli yere sahip olduğu görülecektir. Şairler ise bu duygu ve düşünceyi estetik yönden haykırmaları gelişmenin hem açısından sanat dünyasında yerlerini almışlardır. şairin şahsında tüm Anadolu halkında hem de Irak halkında nasıl bir duygu seline sebep olduğu ifade edilmiştir. Çünkü Nazif, çeşitli görevler gereği gittiği bu toprakları o kadar benimsemiştir ki, adeta onunla Anadolu’yu aynı aguş içinde yetişmiş iki kardeş gibi telakki etmiştir. Firak-ı Irak’ta yer alan, lirik tarzda kaleme alınmış Dicle ve Ben şiirinde, bu iki kardeşin birbirinden kopuşunun nedenleri ve bu ayrılığın hem kendisinde, hem de tüm Anadolu’da nasıl yaralar açtığı gösterilmeye çalışılmıştır. Diyarbakır’ın önemli kalemlerinden Esma Ocak, bir hikâyesinde Dicle üzerinde taşımacılığın Bir sanat dalı olarak edebiyatı da toplum topluma eserinde, tarihi bir önemi haiz olan bu sağlandığını kelek ifade denilen araçlarla etmiştir. Hikâyede geçtiği kadarıyla insanlar yiyeceklerini, eşyalarını, ısınacakları odunu kısacası her şeylerini keleklerle taşırlarmış. Hatta cenazelerin bile yine bu araçlarla taşındığı yönünde bir bilgi geçmektedir. (Timur, 2012: 241-248) Aynı şekilde Diyarbakırlı bir başka sanat adamı Süleyman Nazif de, Irak’ın Anadolu’dan kopuşu karşısında Servet-i Fünûn dönemi sanatçılarından duyduğu ıstırabı ve hüznü Dicle üzerindeki Süleyman bir keleğe bindirmiş ve Irak’a doğru Nazif, Irak’ın Anadolu yollamıştır. Çünkü bu duyguları tek taraflı 31 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 D ID:15 K:32 yaşamanın doğru olmayacağını faktörleri de çeşit çeşittir. Şöyle ki: Batı düşünmekte ve bu ıstırap ve elemden karşı eserleri ve düşüncesi ile etkileşiminin tarafın yani Irak’ın da haberdar olmasını Tanzimatçılara istemektedir. temsilcilerinde daha yoğundur. Yabancı dil göre Servet-i sanat bilen bu kimseler, Batı eserlerini okumak Metaforik bir anlamı da olan Dicle, bu şiirde salt Anadolu’dan doğup Irak’a uzanan bir nehir olarak kullanılmamıştır. Zaman zaman anne ile evlat arasındaki göbek bağını, birbirinden ayrı düşmüş iki kardeş arasındaki özlemi karşılarken bazen de iki arasındaki sevgili suretiyle onların düşüncelerini daha çabuk öğrenmiş ve benimsemişlerdir. Dönem sanatçılarında görülen serbest müstezat kullanımı ve Fransızca kelimelere eserlerde çokça yer verme geleneği bu etkileşimin sonucudur. kırgınlığı karşılamaktadır. İki dönem arasındaki farklardan bir diğeri ise, Servet-i Fünûn dönemi sanatının 2. SERVET-İ FÜNÛN EDEBİYATI VE SÜLEMAN NAZİF hususlara yer vermeyişidir. Bu sanatçılar, Servet-i Fünûn edebiyatı, II. Abdülhamid zamanında, ilk başta fen ile alakalı konuları içeren, daha sonra başyazarlığa Tevfik Fikret’in getirilmesiyle edebi bir hüviyet kazanmıştır. Bu hareket kafiyenin kulak için Recaizâde’nin olduğunu Servet-i savunan Fünûn dergisi etrafında gençleri toplamasıyla meydana gelmiştir. (Enginün, 2010: 553) akımların doğmasında en öncelikli sebep, önceki dönemde bazı eksikliklerin olduğunun düşünülmesi ve bunu giderme gayesidir. Sanatçılarda bir takım fikir ayrılıklarının daha çok bireyin iç dünyası ile ilgilenmeyi tercih etmişlerdir. “ Tanzimat’ın başından beri politik ve sosyal konuları işleyerek gelişen edebiyat, bu yolun dışına çıkarak ferdiyetçi ve sanatçı bir istikamete yöneldi.” (Kaplan, 2008: 35) Realiteden kaçış, hayale sığınma ve hüzün temalarına yönelişin yoğun olduğu da bu dönem sanatçılarında karşımıza çıkan özelliklerdendir. Şunu da ifade etmek gerekir ki edebi kendinden politika ve sosyal konular ile alakalı oluşunun Servet-i Fünûn dönemi için önem arz eden sanatçılardan biri Şahabettin’dir.“Servet-i Cenab Fünûn şiirine orijinal imaj, alegori ve sembolü sokan Cenab’dır. bakımından Cenab, değil, yalnız şiir üslûp penceresinden 32 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 D ID:15 K:32 dünyayı seyrediş hususunda da bütün Reji Müdüriyeti’nde başlamış ve Mardin servet-i Fünûn şairlerine tesir etmiştir. ile Eşyada ilk defa yeni renkler gören ve ruhî memuriyetlerde halleri, renkli manzaralar halinde ortaya Ermeni sermesini Cenab’dır. görevlendirilen Maiyyet –i Seniyye Erkan-ı Sembolistlerin nokta-i nazarı olan ruh-ı Harbiye Feriki Abdullah Paşa’nın kâtipliği kâinat, yani eşyada esrarlı bir ruh aramak vazifesiyle yaklaşık bir sene Diyarbakır ve fikri de Cenab’ın şiirleriyle başkalarına Musul’da yayılmıştır.” (Kaplan, 2008: 41) Mehmet incelemeler yapma fırsatını Kaplan’ın yapmış olduğu bu açıklama, söz (Karakaş, 1988: 51-66) konusu öğreten sanatçının Diyarbakır’da ufak çaplı bulunduktan sonra, meselesini incelemek kalarak bu için bölgelerde bulmuştu.” hususiyetlerini Devletin göstermesi açısından önemlidir. başındaki II. Abdülhamit yönetimi ile ters düşen ve onlara karşı Dönem edebiyatı, Tanzimatçılardan mücadele edebilmek için 1887’de Paris’e birtakım duygusal yönler itibarıyla da kaçmak zorunda kalan şair, daha sonra ayrılmaktadır. Servet-i Fünûn döneminin padişah tarafından vilayet mektupçusu en biri olarak Bursa’da ikamete memur edilmiştir. melankolidir. Şöyle ki Tevfik Fikret’in Sis, Bu arada Servet-i Fünûn mecmuasına Halit Ziya’nın Kırık Hayatlar, Süleyman İbrahim Cehdi imzasıyla şiirler yazarak Nazif’in Firak-ı Irak, Mehmet Rauf’un dergiye desteğini sunmaya devam eder. Genç Kız Kalbi gibi eserleri buhranı içinde Meşrutiyet’in ilan edilmesiyle birlikte barındıran örneklerden sadece birkaçıdır. sırasıyla Basra, Kastamonu, Musul ve Dönemin bazı sanatçılarında insanlardan Bağdat’ta kaçış, problemlere kendi içinde çözüm (Banarlı, 1997: 1044) Bu vilayetlerdeki arama gibi hususların mevcut oluşu da görevlerinin ardından İstanbul’a döner ve değinilmesi gereken bir başka yöndür. gazetecilik mesleğinde çalışmaya başlar. belirgin duygularından Burada 29 Ocak 1879’da Diyarbakır’da dünyaya valilik Hak ve görevinde Hadisat bulunur. gazetelerini çıkaran ekibin içerisinde yer alır. gelen Süleyman Nazif, bu dönemin önemli sanatkârlarındandır. Karakaş, Süleyman Değinilmesi gereken bir başka husus, Nazif’i anlattığı eserinde onunla alakalı Süleyman Nazif’in tüm yönleri ile Servet-i olarak şu şekilde bir tespitte bulunmuştur: Fünûn duyarlılığına ve anlayışına sahip bir “Nazif Bey, idari görevine Muş Sancağı şahsiyet olmayışıdır. Servet-i Fünûn üslubu 33 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 D ID:15 K:32 onun edebî kişiliğinin yalnızca bir yönünü kalemini bırakamaz, Malta Geceleri ismini oluşturmaktadır. Nazif; millî, vatanî ve dinî verdiği, içinde vatan ve iman şiirlerini konulara hassasiyeti, siyasî tercihleri, pek barındıran eserini vücuda getirmiştir. Bu çok şiirine yansıyan hamasî ruhu ve eserde de Namık Kemal’in şair üzerindeki üslûbu, Osmanlı Devleti’nin parçalandığı etkisi fark edilmektedir. Bunun yanında ve Gizli Figanlar, Daüssıla, Firak-ı Irak’ta da yıkıldığı, yeni Türk devletinin kurulduğu bunalımlı dönemde memleketin yoğun bir vatan sevgisi görülmektedir. ıstırap ve ümitlerine tercüman olması ile diğer Servet-i Fünûn mensuplarından Namık Kemal’in şiir alanında Nazif’e yaptığı etkinin ele alındığı bir makalede ayrılır. (Aktaş, 2011: 209-211) Namık Kemal ve Süleyman Nazif’teki Şairin fikriyatı üzerinde Namık Kemal’in vatan anlayışına şu şekilde değinilmiştir: büyük tesiri olduğunu kendi yazılarından “Namık Kemal de Süleyman Nazif de anlaşılmaktadır. Süleyman Nazif, Namık milleti Kemal’in vatanlaştıran edebiyatımızda vatan ortaya çıkaran, unsurları; toprağı millete, dine, muhabbetini ilk terennümün eden kişisi tarihe ait birikimle ve bu birikime eslik olduğu kanısındadır. Özgürlük ve vatan eden derin bir hisle işler.” (Demir, 2012: temaları 62) üzerine yoğunlaşmış Namık Nazif, Osmanlı’nın Irak’ı Kemal’in şairin hayatındaki yeri şöyledir: kaybetmesine ve o toprakları İngilizlerin “Âsâr-ı Kemâl’i yalnız kitaplarda, gazete işgal edişine sessiz kalamaz. Ancak sessiz ve mecmû’â koleksiyonlarında aramayınız. kalamayışın ardındaki tek etkenin Namık Recâîzâde Ekrem’den Faruk Nafiz’e kadar Kemal olduğu söylenemez. Şair, çeşitli hepimiz edîb-i a’zamın kendi isti’dâd ve devlet görevleri gereği Irak’ta bulunmuş ve kabiliyetimize göre, büyük, küçük birer bu süre zarfında oralarla manevi bir bağ eseriyiz. Bizi yaratan Allah, yetiştiren de kurmuştur. Birçok medeniyete başkentlik Namık Kemâl’dir.” (Nazif, 1922: 27) yapmış olan bu yerlere adeta kutsallık bile atfettiği Süleyman Nazif, Pierre Loti anısına düzenlenen bir merasimde Pierre Loti Hitabesi adını verdiği metni okur ve orada bulunanları Fransızlar aleyhinde coşturur. söylenebilir. Ayrıca buraların elden çıkmasını Müslümanlık için utanç verici bir hadise olarak görmektedir. İşte Firak-ı Irak’ta vücut bulan duygular bunlardır. Bu olay onun Malta sürgünüyle sonuçlanır. Ancak o, sürgün hayatında iken de 34 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 D ID:15 K:32 Firak-ı Irak, sekiz şiir, bir nesir, bir hikâye Osmanlı Devleti Anadolu ve Karadeniz ve bir de nazım-nesir karışık yazılardan ticaret yollarına sahip olduktan sonra müteşekkildir. Eserde yer alan Kübalılar Basra'dan Bağdat'a, oradan da Suriye'ye şiiri haricinde kaleme alınmış bütün yazılar uzanan hattı ele geçirmek istiyordu bu da Irak’ın Osmanlı’dan koparılışı ve bunun Bağdat’ın alınmasını gerektirmektedir. geride bıraktığı gönül yaralarını dile getirir. Eserdeki Dicle ve Ben şiiri, Nazif’in duygu yönünün en taşkın Ayrıca Şehir, İslam dünyası için de ayrı bir öneme sahiptir. Bilindiği üzere âlimlerin yetişmesinde seviyesinde iken vücut bulmuştur. kütüphaneler önemli rol oynamaktadır. İlk kütüphane Bağdat'ta Hârûnürreşîd tarafından kuruldu ve bunu 2.1. BAĞDAT ŞEHRİ diğerleri Süleyman Nazif’in vali olarak bir müddet görev yaptığı Bağdat, Halife Mansur tarafından kurulmuştur. Şehir, Dicle nehri üzerinde yer alır ve Abbasi Devleti’nin yıkılışına kadar hilafet merkezi olarak kullanılmıştır. İsim olarak ise İslam öncesi döneme ait alakalıdır. eski Farsça yerleşim alanlarıyla kaynaklardan yola çıkılarak “Tanrı’nın ihsanı veya armağanı” anlamına geldiği düşünülmektedir. (İslam takip etti. Temelini Hârû- nürreşîd'in attığı ve Me'mün'un çeşitli kitaplarla zenginleştirdiği Beytülhikme Abbasîler devrinde Bağdat'ın en büyük kütüphanesine sahipti. (İslam Ansiklopedisi 4. Cilt, 1991: 436-437) Kâdiriyye tarikatının kurucusu Abdülkâdiri Geylânî de bu şehirde medfun oluşu da İslam tarihi açısından adı geçen şehrin ne derece ehemmiyetli olduğunu örneklemektedir. Ansiklopedisi 4.Cilt, 1991: 425-426) Bağdat Bağdat, 1508'de Safevîler'in eline geçmesinden Kanunî Sultan Süleyman tarafından 1534'te Safevîler'le alınmasına Osmanlılar arasında mücadelelere sahne olmuştur. kadar uzun Ticaret yollan üzerinde bulunması, Osmanlılar'ın Avrupa ile mücadelesinde Bağdat'ı ön plana çıkardı. Nitekim Avrupa'yı ekonomik baskı altına almak isteyen şehri ile alakalı İslam Ansiklopedisi’nde yer aldığı kadarıyla eski tarihlerden itibaren tasavvufun önemli merkezlerinden biri olduğu anlaşılmaktadır. Tasavvuf düşüncesinin gerçek kurucuları olarak kabul edilen Ma'rûf-i Kerhî, Cüneyd-i Bağdadî, Serî esSakatî, İbnü's-Semmâk, Haris el-Muhâsibî, Ebü'l-Hüseyin en-Nû-rî, Ebû Saîd elHarrâz gibi âlimler bu diyarda 35 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 D ID:15 K:32 yetişmişlerdir. (İslam Ansiklopedisi 4.Cilt, gitmesi şairde derin yaralar açar, onu 1991:438) feryatlara boğar.” (Çetin, 2013: 233) Hele ki kaybedilen bu yerler, onun bir müddet Yukarıda sayılan özellikleri yanında Bağdat, bir sanat şehridir. Mimari, hat ve minyatür gibi güzel sanatlarda yetişen sanatkârlar çok değerli eserler vücuda getirmiş ve bunlar birçok şehir ve ülkede örnek alınmıştır. Abbasî sarayları başlangıçta İran ve Bizans saraylarından etkilenmişse de daha sonra gelişme valilik görevi gereği gittiği ve duygusal bir bağ kurduğu topraklar olunca şairin üzüntüsü, tedavisi mümkün olmayan bir yaraya dönüşür. Bu kopuş karşısındaki hisler nazım-nesir karışık derlenmiş Firakı Irak isimli eserde vücuda gelmiştir. Bu duyguların en yoğun hali ise Dicle ve Ben şiirinde görülmektedir. göstererek, mimaride muhteşem ve orijinal bir hüviyete ulaşmıştır. Hatta Bizans Osmanlı’nın en zor, en kara günlerini İmparatoru Teophilos, Bağdat'taki Dârü'ş- yaşadığı bir döneme yazılarını kaleme alan şecere'yi en ince ayrıntılarına kadar taklit şair, Dicle ve Ben şiirinde Osmanlı’nın ederek bir saray yaptırmıştır. Ayrıca bölünüp kuyumculuk, cam, çini ve ahşap işçiliği de üzüntülerin, hicranların sesini haykırmıştır. Bağdat'ta büyük bir gelişme göstermiştir. Valiliği esnasında gördüğü Irak’ın elden (İslam Ansiklopedisi 4.Cilt, 1991: 440- çıkması şairi oldukça etkilemiştir. Zira 441) Aynı zamanda Sharabiya Okulu, Irak İngilizler, Dicle ve Fırat havzasını kontrol Ulusal Müzesi, Altın Kubbeli Camii, altına alabilmek için 1920’de Musul, Bağdat Kalesi şehrin sanatsal yönünün Bağdat ve Basra’yı içine alan bir ülke göstergesi olan diğer eserlerdir. oluşturmuşlardır. parçalanmasından Ayrıca duyduğu şair, Gizli Figanlar isimli eserinin başında “Vatanın 2.2. DİCLE VE BEN Nurullah Çetin, Firak-ı her velvele-i sukutuna vicdanım bir feryat Irak üzerine yaptığı çalışmasında, Süleyman Nazif için vatan kavramının neyi karşıladığını şöyle ifade eder: “Süleyman Nazif için annesinden bile daha ileri gelen vatan, Osmanlı sınırlarının ulaştığı her yerdir. Vatanın bir karış toprağının bile elden ile cevap verdi.” diyerek ülkenin içine düştüğü hale kayıtsız kalamadığını ve kalamayacağını ifade etmiştir. Üzerine çözümleme yapılan şiir metni, “Mâvi göklerle câ-be-câ öpüşen” dizesiyle başlar ve şiirde doğrudan ikinci tekil şahsa, yani Bağdat’a bir hitap vardır. Şiir, 36 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 D ID:15 K:32 Nazif’in ve Anadolu’nun Bağdat’ın elden bağlayan faktörlerden biri de din bağıdır. çıkması karşısında duyduğu üzüntüler, Kuruluşunu takip eden yıllardan itibaren pişmanlıklar ve hayal kırıklıkları üzerine her alanda hızlı bir gelişmeye sahne olan kurulmuştur. Bağdat III -IV. (IX-X) yüzyıllarda İslâm Birinci dörtlükte ki mısralarda; dünyasının en büyük şehri, en önemli ilim, Mâvi göklerle câ-be-câ öpüşen kültür ve medeniyet Mütefekkir duruşlu kubbelerin gelmiştir. Zîr-i sakfında titreyen ervâh vezirlerin himaye ve teşvikleriyle kurulan Ra'şedâr-ı semûmudur kederin kütüphanelerde ilim, kültür ve sanatta en Bağdat'ta merkezi bizzat haline halife ve önde gelen simalar yetişmiştir. Bunun geçen ifadeler aslında şairin Bağdat’ın tek bir yönüne değil, birçok yönüne duyduğu bağlılık ve özlemi göstermektedir. Şehir, Anadolu’nun bir garip kardeşidir. Mimari yönden birçok değerli yapıyı topraklarında barındırır; fakat Osmanlı’nın ilgisizliği yüzünden sayısız saldırılara maruz kalmıştır. Şair, Bağdat’ın kara talihine şahit olarak şehirdeki kubbeleri gösterir. Zira imar tarihi çok eski olan bu yapılar nice sıkıntılara göğüs gererek bugünlere kadar ulaşmışlardır, şimdi de atlattıkları badireleri insanlara göstermektedir. Bir musibettir ehl-i İslâma, Bir musibet ki hâriku'l-âde- yanında kaynağını tasavvuf İslamiyet’ten alan gelişmesi ve akımının yaygınlaşması hususunda şehrin önemi fazladır. Sayılan bu hususların yanında Hanefi ve Hanbelî mezheplerinin doğduğu yer olan Bağdat’tan ayrılmak, şairin yüreğinde kapanması neredeyse mümkün olmayan yaralar açmıştır. Ona göre böyle hususiyetlere sahip bir kentin kaderi bu olmamalıdır. Çehresinden uçan yetîmiyyet Ufkuna olmamış mı hüzn-âver? Yine bilmem güzel midir o kadar? O mükevkeb, o muhteşem geceler!.. Yaşıyorken de..cân verirken de Ağlarım ser-nüvişt-i Bağdâda. Önceki dörtlüklerde olduğu gibi yine şairin özlemi ile dolu olan bu dörtlükte de Irak, Osmanlı’nın zor zamanlarında şiirlerini kaleme alan şair, çok sevdiği Irak’ın anavatandan ayrılışını Müslümanlık için bela, dert ve felaket olarak addetmektedir. Çünkü Irak ile Osmanlı’yı anavatandan ayrıldığı için yetim olarak ele alınmıştır. Irak’ın hali artık babasını kaybeden çocuğun hali gibidir ve Hârunürreşîd zamanına ait binbir gece masallarına birbirine 37 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 D ID:15 K:32 kaynaklık eden şehrin (İslam Ansiklopedisi Anadolu’dan, kardeş Bağdat’a sesleniş ve 6.Cilt, 1991: 279) bu duruma düşüşüne çok içinde bulunulan durumun arz edilişi hüzünlenmektedir. görülmektedir. Şiirin ilerleyen İki kardeşin ayrılması kısımlarında çocuğunu kaybeden babanın geride kırık kalpler bırakmıştır. Bağdat üzüntüsü ilgisizliğinden tarafından şöyle bir Anadolu semalarına pişmanlığı görülmektedir. Şair, bu dörtlük bakılırsa bulutların bile insanların kapleri ile ileride karşılaşılacak ifadelere zemin gibi parça parça olduğu görülecektir. hazırlamıştır. Ayrıca şair, acısını bir nebze olsun ve evladına Ey Irak'ın melîke-i nâzı, hafifletebilmek için geçmişteki Kalacaksak cihânda biz sensiz, günleri yâd etmek istemektedir. güzel Yeryüzünde değil bu ömr-i zelîl, Yed-i ihmâlimizde dörtyüz yıl Ahirette cinânı istemeyiz!.. Kanadın, gizli bir ceriha gibi. Bilmedik biz senin de kıymetini: Namık Kemal’den gelen, haykıran bir hitabet özelliği bu dörtlükte de görülmektedir. Nazlı kraliçeye benzettiği Irak’ın elden çıkmasını bir aşağılanma, bir rezillik gibi gören şairin, Allah’ın bu dünyada sıkıntılara ve musibetlere göğüs gerenlere cennet vaadine muhalif bir söylemde bulunduğu düşünülebilir. Zira o, Irak’ın anavatana bağlı kalmasını cennete tercih etmektedir. Oralar Cennet’ten daha yeğ gelmektedir. Hıçkıran rûhumuzdur ey Bağdâd. Aynı âğûş içinde birlikte kaybetmiş gelmişti. kaybeden bir Bu dörtlüklerinde evladın dörtlükte birinin feryadı esnasında takınılan lakayt tavırlara eleştirinin olduğu bu şiirin bu dörtlüğünde, Bağdat, uğradığı saldırılar ağlamış, inlemiş zaman yakarak karşısında zaman Osmanlı’nın ağıt kendisini kurtarmasını beklemiştir. Ancak, ne zaman ki Bağdat elden çıkmış o zaman bu Nazif, kadirşinassızlık dolayısıyla Bağdat’tan özür dileyip, kendince günah Düşmanın zîr-i pâ-yı kahrında babasını hissiyatı ise Bağdat’ın ayrılışı ya da zorla koparılışı çıkarmaya çalışmıştır. Geçen a'sârı etmek ister yâd: önceki Osmanlı Devleti’nin bir parçası olan ayrılığın pişmanlığı belirmeye başlamıştır. O senin ufk-ı târmârında Şiirin Derd-i millimizin budur sebebi!.. dile kardeşini Çırpınırken o belde-i hulefâ, Söyle ey Dicle, ey mübârek nehr, Şûh u lâkayd akar mısın hâlâ? mevcuttur. 38 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 D ID:15 K:32 Geçme bî-his.. bu kimsesiz kavmin İnkılâb et sirişk-i hasretine De ki: —Sahrâlarında ey Bağdâd, Cânibeyninde yükselen şehrin Sürülerle Yüz sürerken cidâr-ı ismetine Beride mâteminle girye-nisâr, gezerse ceylanlar, Nice ceylan bakışlı gözler var!.. Süleyman Nazif’teki vatan anlayışı, vatan, tarih ve din gibi kavramların bir araya Bilindiği üzere ceylan, kurak bölgelerde gelmesiyle olur ve şiirlere de bu bütünlük yaşayabilen, çok narin ve ürkek bir doğrultusunda yansır. Vatan toprağı onun hayvandır. Her an av olma korkusuyla şiirlerinde salt bir coğrafi mekân olarak yaşayan bu hayvan etrafına şüpheci, değil, bunun yanında kutsiyet atfedilmek endişeli ve korkak tavırlarla bakar. İşte suretiyle yer alır. Ayrıca bu dörtlükte, nasıl şiirde geçen “ceylan bakışı” ürkekliği ve ki bir anneye ait hususiyetler bir göbek endişeyi karşılamaktadır. Şiirin üçüncü ve bağı ile bebeğe iletilmektedir, aynı onun dördüncü mısralarındaki matemliler ve gibi ceylan Anadolu’nun kederi de Dicle vasıtasıyla Bağdat’a ulaşmaktadır. bakışlılardan kasıt Anadolu insanıdır. De ki: -Ey mefhar-ı semâ-yı Irak, Yine islâm ilinde mâtem var, Yolunur deste deste, her yerde Kara bahtın gibi siyâh saçlar; Şairin, şiirinin onuncu dörtlüğünden itibaren Dicle nehrine kişilik verdiği görülmektedir. Onu, Anadolu ile Irak arasında elçi tayin etmiş gibidir. İki ülke arasındaki haberleşme ve duygu seli Dicle Nazif, Bağdat’ın İngilizler tarafından işgal vasıtasıyla gerçekleşmektedir. Süleyman edilmesi ile ağıt niteliğindeki bu şiiri Nazif, Dicle’den Anadolu halkının Irak’ı kaleme almıştır. Şiirin bu dörtlüğünde; din, unutmadığını, tarihe ait ortak birikim ve bu birikimlere Anadolu’da eşlik eden ortak hislerin mevcut olduğu bu estiğini, Irak’a doğru hep mahzun gözlerle iki memleketin kopuşunun Anadolu’da baktıklarını iletmesini istiyor. bu da ayrılık matem sebebiyle rüzgârlarının estirdiği matem havası tasvir edilmeye çalışılmıştır. Doğu toplumlarında üzücü Dicle, Bağdâd'a ninniler söyle, olaylar ardından uygulanan saç yolma O geleneğine Bunu târihe sor, unuttunsa; bu dörtlükte bulunulduğu görülmektedir: telmihte senin tıfl-ı şîr-hârındır, Ebedî dâr-ı iftiharındır. 39 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 D ID:15 K:32 dolu’dan ayrıldığı için o kadar da üzgün Aynı ufk-ı vatanda doğduk biz, değil; bilakis bu ayrılığa çabuk alışmış gibi Beşiğim görünmektedir. İki diyarın da birçok ortak menba’ınla kardeşti... Oralardan da geçti seyl-i belâ, yönünün olduğunu hatırlatan şair, evladın O da bilmem ne hâldedir şimdi? ataya, kardeşin kardeşe gösterdiği vefayı, Irak’ta görememenin üzüntüsü içindedir. Şiirin önceki dörtlüklerinin bazılarında da yine ortak tarihi değere atıfta bulunan şair, bu iki dörtlüklere gelindiğinde de Bilirim, sus, bizim de cürmümüzü!.. kapılarını geçmişe açmış ve Bağdat ile Belkisenden Anadolu’nun nasıl şanlı bir geçmişe sahip daha günehkârız, Onu ihmâl edip de dörtyüz yıl, olduklarını hatırlatmaya çalışmıştır. Şimdi bir başka müştekâ ararız. Bir iken menba'ınla munsabbın, Şiirin Başka içeren unsurlar bu dörtlükte de mevcuttur. girdâba insibâb ettin; muhtelif yerlerindeki özeleştiri Bu vefâsızlığınla kalbimizi Anadolu ile Bağdat arasındaki diyalog da Münfail, muztarib, harâb ettin!.. Nazif, Bağdat tarafının çektiği sıkıntılardan bî haber olunmadığını daha önce ifade Yatağında yabancı yokken hîç ettiği gibi burada da dile getirmiştir. Ona Her düşündükçe sızlıyor ciğerim- göre yönetim zafiyeti bulunan Osmanlı, Verdin ağyâra en güzel yerini, Bağdat’ın Sana ey Dicle, şimdi muğberrim!.. sıkıntılı kıymetini anlarında bilememiş, yanında onun olmayarak affedilmesi zor bir kabahat işlemiştir. Süleyman dördüncü Nazif, on üçüncü dörtlüklerde, ve on Anadolu’nun uzunca yıllar bir parçası olan Bağdat’a, gösterdiği vefasızlıktan ötürü serzenişte Yatıyor çöllerinde yüz bin genç... Hepsi Bağdâd'a oldular kurbânOnların hûn-ı hârrı olmaz mı? Cân yakan bir vesîle-i ğufrân!.. bulunuyor. Bunca zaman nice zorluklara göğüs germiş olan bu memleketin, bundan Şiirin son dörtlüğünde Irak’ın fiziki şartları sonra okuyucuya da aynı şekilde bir tavır tasvir edilmiş. Kutsallık sergilemesini beklerken, zıddı bir durumla atfedilen bu diyarın elde edilebilmesi için karşılaşmak şairin teessürünü daha da verilen mücadelenin kanıtı olarak da ziyadeleştirmiştir. Bağdat, sanki Ana- 40 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 D ID:15 K:32 ve Edebî Metinler Üzerine Yazılar, Ankara: Kurgan Edebiyat Yayınları. çöllerde yatan binlerce isimsiz şehit işaret edilmiştir. 3. SONUÇ Süleyman Nazif Firak-ı Irak adlı eserinde Irak topraklarının Osmanlıdan ayrılışı ya da koparılışı karşısında hem kendisinin BANARLI, N. S., (1997). Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul: C.2, M.E.B. 2. Basım. ÇETİN, N., http://dergiler.ankara.edu.tr/ dergiler/12/850/10766.pdf Erişim Tarihi: 12.12.2013. hem de Anadolu halkının nasıl bir teessüre sürüklendiğini okuyucu ile paylaşmıştır. Adı geçen eserde yer alan Dicle ve Ben isimli şiirde de bir dönem valilik görevi gereği gittiği ve çok beğendiği Bağdat’ı, tabii ve tarihi güzelliklerine ve Anadolu ile olan ortak yönlerine değinerek işlemiştir. Şairin, şiirde dikkat çeken bir özelliği de, kendisindeki vatan aşkının din olgusundan bağımsız olmayışıdır. Şiirin birçok yerinde din perspektifi değerlendirilmeye Süleyman açısından olaylar çalışılmıştır. Ayrıca Nazif’in, Servet-i Fünûn sanatçılarından farklı yönleri bu şiirde kendini göstermektedir. Şair, takipçisi olduğu meydana Namık getirdiği Kemal’in etkiyi kendisinde bu şiirinde sergilemiştir. Şiir Namık Kemal etkisi çerçevesinde okunup değerlendirildiğinde asıl manasına kavuşmaktadır. KAYNAKÇA AKTAŞ, Ş., (2011). “Edebiyat-ı Cedide Şiiri ve Süleyman Nazif”, Edebiyat DEMİR, A., (2012). Süleyman Nazif Şiirinde Namık Kemal Etkisi, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt 5, Sayı 22. ENGİNÜN, İ., (2010). Yeni Türk Edebiyatı Tanzimat’tan Cumhuriyet’e, İstanbul: Dergâh Yay. İSLAM ANSİKLOPEDİSİ (1991). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları. KAGAN, M., (1993). Estetik ve Sanat Dersleri, Çev: Aziz Çalışlar, Ankara: İmge Kitabevi. KAPLAN, M., (2008). Tevfik Fikret, İstanbul: Dergah Yayınları. KARAKAŞ, Ş., (1988). Süleyman Nazif, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı. NAZİF, S., (1922). Namık İstanbul: İkdam Matbaası. T.D.K Kemal, TÜRKÇE SÖZLÜK, (2012). Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. TİMUR, K., (2012). Berdel Yazarı Esma Ocak Hayatı ve Eserleri, İstanbul: Akademik Kitaplar. 41 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 FCSS ID:12 K:31 MUSTAFA NECATİ SEPETÇİOĞLU’NUN “VAPURDA BİR ADAM VARDI” HİKÂYESİ ÜZERİNE BİR TAHLİL DENEMESİ AN ANALYTICAL APPROACH TO MUSTAFA NECATİ SEPETÇİOĞLU’S STORY “VAPURDA BİR ADAM VARDI” Arş. Gör. Mehmet TAT Celal Bayar Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü [email protected] Özet:GİRİŞ Türk edebiyatında daha çok tarihî romanları ile bilinen Mustafa Necati Sepetçioğlu aynı zamanda bir hikâye yazarıdır. Sepetçioğlu her ne kadar 1970’li yıllardan sonra daha çok roman yazsa da edebiyat dünyasında önce 1950’lerde yazmaya başladığı hikâyeleriyle tanınmıştır. İki adet hikâye kitabı bulunan Sepetçioğlu’nun bazı hikâyeleri de çeşitli dergi ve gazete sayfalarında kalmıştır. Bunlardan birisi de “Vapurda Bir Adam Vardı” başlıklı hikâyesidir. Yazarın kendi hayatından da izler taşıyan bu hikâye makalemizde eseryazar arasındaki münasebet göz önünde bulundurularak tema ve hikâye unsurları açısından incelenmiştir. Anahtar kelimeler: Mustafa Necati Sepetçioğlu, Vapurda Bir Adam Vardı Hikâyesi, İstanbul Dergisi, Hikâye Unsurları, Hikâye Tahlili Abstract: Mustafa Necati Sepetçioğlu who has been known mostly with his historical novels was also a story writer. Although he wrote mostly novels by 1970s, he has been famous for his stories, which he started to write by 1950s. Mustafa Necati Sepetçioğlu has two story books, some stories of him, published in various journals and newspapers, have been not examined yet. One of them is “Vapurda Bir Adam Vardı”. In this article, this story was examined, in terms of theme and story elements taking into consideration relationship between work and writer. Keywords: Mustafa Necati Sepetçioğlu, The Story Vapurda Bir Adam Vardı, İstanbul Journal, Story Elements, Story Analysis 42 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 FCSS ID:12 K:31 has 1. GİRİŞ dünyası olan gerçek insanla karşılaşırız” (Kaplan, 2010: 10). Mustafa Necati Sepetçioğlu, 1932-2006 “Vapurda Bir Adam Vardı”, bu açıdan yılları güzel arasında yaşamış, Cumhuriyet bir hikâyedir. muallim yazarlarından hikâye, dünyasında yaşadığı ikilem ve tereddütleri oyun, makale, inceleme, anı gibi çeşitli dile getirilir. Hem yazarın hayatından izler türlerde eserler vermiştir. Daha çok tarihî taşıması hem de onun hikâyeciliğini genel romanlarıyla ön plana çıkan yazar, önce olarak yansıtması sebebiyle bu hikâyesi hikâyeleriyle inceleme metni olarak seçilmiştir. Roman, tanınmıştır. “Abdürrezzak adamın, kendi genç dönemi Türk edebiyatının önde gelen biridir. muavini Hikâyede, iç Efendi” ve “Menevşeler Ölmemeli” adlı iki hikâye kitabı bulunan yazarın bu 2. VAPURDA BİR ADAM VARDI kitapları dışında yayınlandıkları dergilerde kalmış on dokuz hikâyesi mevcuttur. “Vapurda Bir Adam Vardı” 2.1. OLAY ÖRGÜSÜ başlıklı hikâyesi de bunlardan birisidir. Yazarın Olay örgüsü, hikâyenin kurgusunda yer üniversite öğrenciliği döneminde yazılmış alan olayların sıralanış ve düzenleniş ve İstanbul dergisinin 1953 yılı Aralık sistemidir. Yani, olaylar zincirinden oluşan sayısında 34) vak'adır. Vak'ayı Mehmet Tekin şu şekilde yayınlanmış olan bu hikâyede, insanın iç açıklar: “Vak’a sözlük anlamı itibariyle dünyasının derinliklerine uzanan, onun ‘olup geçen şey’ demektir. Romancı, gerçek konumunu kaleme alacağı romanın ‘epik’ yapısını bu sorgulayan, maddî ve manevî unsurların ‘olup geçen şey’le (hatta olması mümkün çatışmasıyla bir şeylerle) kurar. Bu durumda vak’a, roman “hikâyeci, insanı ilim adamlarından daha denilen edebî türün vazgeçilmez öğesi iyi anlar. Çünkü onun konusu genel olarak olmaktadır. Aslında vak’a, romana değil, insan değil, özel olarak insandır. Yani hayata şahsiyet ve ferttir. Her insan ayrı bir dünya rastladığımız, teşkil eder. Güzel hikâyelerde biz, belli yaşayabileceğimiz bir şeydir: Romancı zaman, belli mekânlarda yaşayan, kendine sanatın (dar anlamda dilin) sağladığı (Sepetçioğlu, hayat 1953: karşısındaki karşılaşılır. Başarılı ait bir parçadır ve hayatta yaşadığımız, 43 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 FCSS ID:12 K:31 imkânlarla onu ehlîleştirir ve amacı sağlayan vak’a halkalarının paralel olarak doğrultusunda onu yeniden biçimlendirir. ayrılıp tekrardan birleşmesi yoluyla oluşur. Yeniden diyoruz; çünkü romanın genel Helezonik olay örgüsü ise iç içe geçmiş dokusu içine çekilen vak’anın (kurmaca olaylar zincirinden meydana gelir. yapının içinde yer alan vak’anın), edebî bir boyut kazanması için bir mekâna, zamana “Vapurda ve şahıs kadrosuna ihtiyacı vardır. Bunlar hikâyede vak’a, “tek bir zincir hâlinde” gerekli fakat yeterli değildir; yani dilin (Aktaş, 1984: 67) nakledilir ve başkişisi devreye sokulmasıdır. Dil, roman söz muallim muavini adamın görevli olduğu konusu bilinçlendirme liseye gitmek için vapura binmesiyle mekanizmasıdır. Vak’aya, ‘şahıs-mekân- başlar. Fakat adam sıkıntılıdır. Bu durum zaman’ düzleminde canlılık kazandıran onun hareketlerine ve duruşuna yansır. dildir.” (2010: 61). Bu yüzden bir edebî İneceği eserin başarısı olay örgüsünün sağlamlığı kanepeye uzanır, fakat bir türlü rahat ile paraleldir. Yazar, eserinde olayları kimi edemez. Anlatıcı adamın bu hâlini şöyle zaman sırasıyla verebilir, kimi zaman aktarır: ayrıntılı, kimi zaman bazı noktaları es “Vapurun ilk uğrayacağı iskeleye kadar geçerek, kimi zaman da ileri geri giderek uyumak istiyordu. Kanapenin kenarı başını anlatabilir. Önemli olan olayları bütünüyle acıttı. Kalktı. Ceketini çıkardı. Başının anlatmak, altına yastık yaptı. Rahattı. olunca, bir yansıtmak değil, anlatılan Bir Adam iskeleye Vardı” kadar başlıklı uyumak için olayları belirli bir disiplin ve bütünsellik Fakat uyuyamadı. Göz kapaklarını açtı. - içinde sunabilmektir. Buna açtı kendiliğinden değil de “göz açıldı” küçük kapakları demeli.ve Alt Hikâyede olay örgüsü küçük olaylardan kamaranın, yuvarlak oluşur. Bunlar da olay zinciri dediğimiz pencerelerinden deniz suyuna karışan yapıyı meydana getirir. Bu yapı, anlatılan güneş ışıklarını seyretti.” (Sepetçioğlu, vak’anın dizilişine göre tek zincirli, çok 1953: 34). zincirli ya da helezonik olabilir. (Kolcu, 2011: 23) Tek zincirli olay örgüsünde, olay Adam, yattığı yerden etrafını seyrederken akışı tek bir olaya veya kişiye bağlı olarak kırklı-ellili yaşlarda ilerler. Çok zincirli olay örgüsü, kurguyu karşısındaki kanepeye bir çift oturur. gelip Adam, 44 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 FCSS ID:12 K:31 bunların karşısında, hele hele bir bayanın ‘Seni’ diyordu ‘bir aydır göremedim. karşısında yatmaktan utanarak doğrulur, Muallim muavini olduğunu işittim. Cuma kanepenin bir kenarına oturur. Burada günü saat beşte her zamanki...’ ve devam yazarın ediyordu” (Sepetçioğlu, 1953: 34). tahlilinden adamın ruhsal sıkıntısının giyim kuşamına da yansımış Yukarıdaki satırlardan anlaşılacağı gibi olduğu görülmektedir: mektup adamın sevdiği kadına aittir ve “Kanapede yatan, uyumak isteyen fakat kendisini buluşmaya davet etmektedir. uyuyamıyan Fakat adam kalktı. Ayaklarını adam, o davete icabet uzatıp, sırtüstü yatamazdı. Karşısında iki edemeyecektir. O istedikleri vakit gezip kişi varken -ve birisi kadınken- o, ceketini dolaşmaları eskide kalmıştır. Çünkü adam, çıkarmış, gömleği pantalon kemerinden artık muallim muavinidir ve beş-on dakika taşmış İçinde sonra vazife başında olması gerekir. Bütün hürmet gibi, utanma gibi bir his vardı. bunların hüznünü yaşayan adam, hem Yatmaması mektup aldığı sevgilisiyle geçmiş günlerini bir şekilde yatamazdı. lâzımdı. Ceketini giydi.” (Sepetçioğlu, 1953: 34). hem de arkadaşlarını düşünür. Kendisinin bir zorunluluk olarak işe gitmeye mecbur Adam, bir çifti olmasına karşın arkadaşları o güzel günün gözlemleyerek konuşmalarına kulak verir zevkini çıkaracaklardır. Bu yüzden adam ve seyreder. muallim muavini olduğuna lânet eder. Kendisini rahatlatmak için meşgul olacağı Anlatıcı, adamın bu duygularını şöyle bir şeyler arar. Bu arayış esnasında aktarır: ceplerini karıştırmaya başlar: “Arkadaşları “Ceplerini karıştırdı. Bir şey bulamadı. hiçbir şey düşünmiyecek.. Arkadaşları Yalnız ceketinin iç cebinde bir zarf vardı. günün Gelişi güzel yırtılmıştı. Zarfta hiçbir Sınırsız bir tabiat.. Düşüncesiz bir gün, dalgın müddet dalgın karşısındaki etrafını göremedi. fevkalâdelik Mühür geniş bütün bir gezeceklerdi. zevkini Arkadaşları çıkaracaklardı. hürriyet! Muallim muavini karmakarışıktı ve okunmuyordu. Fakat olduğuna bin defa pişman olmuş.. Muallim pulun rengi güzeldi… zarfın içindeki kâğıdı muavinliği yapmak için yaratıldığına lânet çıkarmıştı. etmişti” (Sepetçioğlu, 1953: 34). istiyordu. Dinlemediğini Kâğıt bir kız göstermek tarafından yazılmıştı ve dört-beş satırdan ibaretti. 45 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 FCSS ID:12 K:31 Vapur yavaşlar ve iskeleye doğru yanaşır. böyle bir rapor vermenin lüzumsuzluğuna Adamın etrafındaki insanlar, özellikle de inanıyordu. –Bu cümle biraz karışıktır ve çiftler heyecan ve telaş içinde inmek için bazı kelimeler tuhaftır ama ne yapalım ki, hazırlanmaya nöbetçi müdür muavini ve aynı zamanda başlarlar. Fakat adamın ayakları isteksizdir. Merdivenleri çıkar, musiki muallimi böyle düşünür ve yazar.- rıhtıma yaklaşır. Gönlünde hâlâ bu güzel günde etrafında gördüğü çiftlerin ve kendi O, bunlar biliyordu, on beş dakika sonra arkadaşlarının gezip tozmalarına karşılık saat beş-buçuk olacak ve o zaman ancak kendisinin derse girecek olmasının hüznü lisenin kapısına varabilecekti. Nöbetçi vardır. O çeyrek müdür muavinini görecek... Ona şu.. şu.. şu olduğunu görür. Bu saatte kendisinin sebeplerden gelemediğini.. mazur görüp dersinin başlamış olması gerekmektedir. affedilmesini, bir daha böyle bir hareketin Oysa o hâlâ vapurdadır. tekerrür etmiyeceğini söyliyecekti. Fakat esnada saatin beş o.. sinirli, kuru, uzun boylu müdür muavini Hikâyenin bu bölümünde zaman âdetâ ne diyecekti? durur ve adam çeşitli hayallere dalarak liseye gittiği takdirde nasıl bir tablo ile ‘Oğlum’ derdi muhakkak, ‘Bu seninkisi karşılaşacağını düşünür. Anlatıcı, adamın artık haddi aştı. Bu, böyle devam edemez. bu tasavvurunu şöyle aktarır: Ya o.. ya bu. Biz zamanında.. sizin “Talebeleri sınıfta bekliyorlardı. gürültü Kürsü yapıyorlardı. toplanmış boştu. onu Çocuklar Nöbetçi müdür gibiyken..’ Ve devam edecek.. bu konferans başlangıcı can sıkıcı bir tarzda, karşısındakinin de bir insan olduğunu muavini sınıfları dolaşıyor, onun boş düşünmeden devam edip gidecekti” sınıfını görünce sinirleniyordu. Nöbetçi (Sepetçioğlu, 1953: 35). kurmaca olmalarına müdür muavini -ayni zamanda musiki muallimiŞimdiye sinirli kadar, sinirli dolaşıyordu. muallim muavininin Edebî rağmen eserlerin, kendilerini meydana getiren gelmesinin lâzım geldiğini, gelmediğine yazarların hayatlarından izler taşıması göre onun nöbetçiliğini ve muavinliğini ve muhtemeldir. musiki saydığını “roman, temel niteliği itibariyle ‘kurmaca’ düşünüp köpürüyor ve onun hakkında bir özellik taşır. Bir anlamda hayattan muallimliğini hiçe Mehmet Tekin’e göre, 46 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 FCSS ID:12 K:31 aldığını, kendi mantığına göre kurar, duymuş. Onun toplantıya gelmesini ve kurgular. Bu bağlamda romanın, biri hikâye hayata, diğeri edebiyata açılan kapıları yazar gelip hikâyesini okudu, başka bir vardır. Roman, bu iki değerin; hayatla pürüz de çıkmadı. Meselenin iç yüzünü edebiyatın, mutlu bir sentezinden doğar. sonra öğrendim. Sepetçioğlu bizim lisede Bu edebiyata bir süre muallim muavinliği yapmıştı. Bu düşmektedir. Çünkü ortada bir sanat arada müzik öğretmeni olan Yusuf Bey'le hadisesi, varsa orada mutlaka estetik bir bilmem hangi konu yüzünden tartışmıştı. oluşum var demektir. Sanat en genel Bir hikâyesinde Yusuf Bey'i olumsuz bir tip anlamıyla hayata bir bakış, hayatı estetize olarak canlandırmıştı. Yusuf Bey'in de bu ediş biçimidir” (2010: 9). hikâyeden haberi olmuştu. Sepetçioğlu sentezde önemli görev okumasını istemiyordu... Genç edebiyat matinesinde işte o hikâyeyi Tekin’in roman türü için söylediği bütün okumuştu” (2007: 48). bu özelliklerin hikâye türü için de geçerli olduğu söylenebilir. Hikâyelerinde içinde Ünlü doğup büyüdüğü çevreye ve insanlara yer Forster’a veren Sepetçioğlu, “Vapurda Bir Adam birbirimizi hiçbir zaman anlamayız, çünkü Vardı” başlıklı hikâyesinde de İstanbul’da ne biz başkalarının içini okuyabiliriz, ne de muallimlik birlikte onlar içlerindekileri tam olarak açığa bulunduğu kişilere yer vermiş. Bu kişi vurur. İnsanlar birbirlerini dış belirtilerin ve/veya olayları sanatçı estetiğiyle eserine yardımıyla ancak kabataslak bir biçimde işlemiştir. Bu hikâyede yer alan lise ve tanıyabilir; bu belirtiler hem toplumdaki müdür muavinine dâir Altan Deliorman şu ilişkilerimiz, hem de kuracağımız yakın hatırasını nakletmektedir: dostluklar için yeterli denilebilecek bir “Haydarpaşa Lisesi'nde edebiyat kolu temel oluşturmamaktadır. Oysa romancı, başkanıydım. Mezun olacağımız yıl, o dilerse, romandaki kişileri dönemde bütün yönleriyle tanıtabilir. yaptığı dönemde pek moda olan matinelerinden birini bizim edebiyat okulda İngiliz kişilerin romancılarından göre; dış “Günlük yaşamları E. M. yaşamda okuyucuya Çünkü kadar, iç düzenlemeye karar vermiştik... Müdür dünyalarını da gözler önüne serebilme muavini olanağına sahiptir. İşte bu nedenle, roman Yusuf Sepetçioğlu'nun da Hoca, Necati davetli olduğunu kişileri çoğu zaman bize, tarih 47 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 FCSS ID:12 K:31 kitaplarındaki insanlardan, hattâ kendi verdiğimiz zehir fıçısını bir taraflarına yakın bağlamadığı her varlığa geniş bir hürriyet dostlarımızdan daha açık görünürler. Haklarında söylenebilecek ne vermişti. varsa söylenmiştir; gizli saklı hiçbir şeyleri 1953: 36). Ya insanlar?” (Sepetçioğlu, yoktur. Oysa dostlarımız bazı şeyleri bizden gizler, gizlemeleri de gerektir; Fakat yazar, bu sorunun cevabını vermez karşılıklı ve adam hiç bunları düşünmeden iskeleden gizlilik insanın yaşam koşullarından biridir” (1982: 86). ayrılan vapurla birlikte sahilde gördüğü liseden uzaklaşır. Bu sayede artık o da Mustafa Necati Sepetçioğlu da kendi arkadaşları gibi hürdür ve sevgilisinden hayatında yaşanmış ve gizli kalmış bir aldığı mektup dolayısıyla, işinden olmayı hissini sanatçı kişiliğiyle eserine yansıtmış, dahi göze alarak onunla buluşmaya gider. bir Aşk, işe galip gelmiştir. hikâye kişisinde ete kemiğe büründürmüştür ve ondan başarılı bir hikâye ortaya çıkarmıştır. Hikâye kişisi bu Anlatıcı, hikâyedeki vak’ayı anlatan kişi ve ineceği bir anlamda hikâyenin sesidir. Ali İhsan esnada birden vazgeçer. Koşarak üst Kolcu’nun tanımıyla; “anlatıcı, bir öyküde güverteye çıkar, kanepelerden birine oturur yazarın sözünü emanet ettiği ya da ve saat beşi yirmi geçiyordur. Yazar, kimliğine büründüğü kimsedir.” (2011: adamın sonra 23). Todorov’a göre ise; “anlatıcı olmadan “hürriyet” fikrini sorgular ve insanın hür anlatı yoktur.” (2008: 75) ve Singleton’a olup olamayacağı sorusunu sorar: göre, “bir hikâyeyi kimin anlattığı, neyin “Güneş, denizin üstünde geniş ve parlak.. anlatıldığı ölçüsünde önemlidir; bunların engine doğru gidiyordu. Hafif rüzgâr kendi ikisi birlikte, hikâyenin nasıl anlatıldığını keyfine, istediği şekilde esiyordu. Sahilin belirler.” (2001: 37-43). Roman ve hikâye ağaçları, bir başkasının tesirine rağmen sanatı, karakteri itibariyle anlatılacak bir endişesiz.. memnuniyetlerini yapraklarının vak’a ve vak’ayı sunacak bir anlatıcıya oynayışıyla gösteriyorlardı. Allah, canlı dayanır. olarak yapısını şekillendiren diğer unsurların düşündüklerinden güverteye yarattığı adam, 2.2. ANLATICI sonra tüm tam çıkmasından fakat düşünce adını Roman ve hikâyenin genel 48 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 FCSS ID:12 K:31 varlığı, bu iki öğeye bağlı olarak önem ve şeyi gören, değer kazanır. Bu durumda vak’a ile birisidir. bütün detayları aktaran Vardı” başlıklı anlatıcı bir anlamda roman ve hikâyenin iki temel unsurudur. Zaman zaman “Vapurda Bir Adam konumu ve önemi tartışılmış olsa da hikâyede vak’a, başkişi adamla aynı anlatıcı, anlatı türünün temel unsuru, aynı vapurda yolculuk eden başka bir kişinin zamanda en etkili figürüdür. Olay örgüsü ağzından anlatılmaya başlanır: onun etrafında kurulur, kurgulanır. O olmadan hikâyeyi anlatmak, olayları “… Ve vapur alabildiğine yol alıyordu. Alt nakletmek ve olayların akışında rol alan kamaradaydık. Arka kanepelerden birine figürleri tanıtmak mümkün olamaz. Çünkü uzanmıştı.” (Sepetçioğlu, 1953: 34). o, anlatı dünyasının hem yapıcı hem de yansıtıcı unsurudur. Okuyucu, olay Fakat kahraman anlatıcı, ilk paragraftan örgüsünü ve hikâyenin diğer unsurlarını sonra Tanrısal anlatıcı konumuna geçer. onun anlatımıyla tanır. Bu noktadan sonra, sadece gördüklerini değil hikâye ana kişisinin fizikî ve rûhî Vak’aya dayalı edebî türlerde yazarlar tahlilini de okuyucuya aktarır. çeşitli anlatıcı türleri kullanırlar. Hasan Boynukara anlatıcı türlerini “birinci tekil Otuz dokuz hikâyesinde Tanrısal anlatıcı şahıs (ben) anlatıcı” ve “üçüncü tekil tipini kullanan yazarın bu hikâyesinde şahıs (o) anlatıcı”, başka bir ifadeyle farklı “kahraman kullanmasının anlatıcı” “Tanrısal ve anlatıcı tiplerini herhangi bir birlikte hususiyeti anlatıcı” olarak ikiye ayırır. (1997: 115). bulunmaktadır. Olay örgüsünün devamında Kahraman kullanıldığı kahraman anlatıcının herhangi bir işlevinin metinlerde vak’a, kişi kadrosu, zaman ve olmaması sebebiyle hikâyede Tanrısal mekâna ait hususiyetler kahramanlardan anlatıcı tipinin hâkim olduğu söylenebilir. birisi anlatıcının tarafından nakledilir. Tanrısal anlatıcının hâkim olduğu metinlerde ise anlatıcı olay örgüsünü 2.3. KİŞİLER nakleden kahramanların dışında, her şeyi bilen, her Kişiler, hikâyede anlatılan olayla ilişki içinde bulunan varlıkların tamamına 49 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 FCSS ID:12 K:31 verilen addır. Teori kitaplarında “şahıs çiftlerin bahisleri geçmekle birlikte olay kadrosu, karakter, kahraman” gibi isimler örgüsü içinde mevcudiyetleri yoktur. Bu de “kişi” kavramıyla eşanlamlı olarak yüzden onları dekoratif kişiler olarak kullanılmaktadır. Edebî metinlerde kişi adlandırabiliriz. kadrosunun esasını insan oluşturur. Fakat muavini adam dışında, gerçek anlamda kişi insan veya yoktur. Bu durum, psikolojik hikâyelerin kavramların da hikâye kişileri içinde yer özelliğidir. Psikolojik hikâyelerde önemli almaları mümkündür. olan, kişilerin iç dünyalarının ayrıntılı bir dışındaki varlık, sembol Hikâyede muallim şekilde ortaya konulması olduğundan, kişi Edebî metinlerde kişi kadrosu “başkişi”, kadrosu sınırlıdır. Sepetçioğlu’nun “yardımcı kişiler” ve “dekoratif kişiler” hikâyesinde de muallim muavini adamın iç olarak dünyası üzerinde durulmuş, onun sıkıntılı sınıflandırılabilir. “romanda yapıyı oluşturan Başkişi, bütün bu hâli verilmiştir. unsurların merkezi konumunda bulunan kişiye denir.” (Tekin, 2010: 84). Yardımcı kişiler, “olayın tamamlanmasında ya da kendilerine 2.4. ZAMAN dekorun ihtiyaç Zaman, edebî metinlerin duyulan ve zaman zaman ortaya çıkan unsurlarından yardımcı unsurlardır.” (Çetin, 2011: 165) romanda bir saat vardır” derken bu Dekoratif kişiler ise, “olay örgüsü içinde türlerde bulunan; fakat olayın gerçekleşmesinde (2001: 68). Modern anlatılarda, kurmaca herhangi bir işlevi olmayan öğelerdir.” dünyanın gerçek dünyadan yola çıkılarak (Kolcu, 2011: 28). Hikâyelerde genellikle oluşturulduğu düşünülecek olursa yazarlar, ismen yaşadıkları anılmakla birlikte fizîken birisidir. temel zamanın zaman Forster gerekliliğini dilimini “her açıklar. eserlerine bulunmazlar. yansıtırlar. Esas olan, bu zaman diliminin “Vapurda Bir Adam Vardı” başlıklı kurmaca hikâyenin başkişisi bir lisede muallim zedelemeyecek şekilde edebî metinlere muavini olan bir adamdır. Bununla birlikte, aktarılabilmesidir. hikâyenin kişi kadrosu çok sınırlıdır. zamanı ile olayların gerçekleştiği zaman Anlatıcı kahramanın, adamın sevgilisinin, farklıdır. Bu durumda iki farklı zamanın müdür muavini ve vapurda yer alan varlığından söz edebiliriz; vak’a zamanı ve metnin gerçeklik Metinlerde hissini anlatma 50 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 FCSS ID:12 K:31 anlatma zamanı. “Olayların başlama oturması için mekân, hikâyede olmazsa noktası ile bitiş noktası arasında geçen olmaz unsurlardan birisidir. Bunu Kemal zamana vak’a zamanı denir.” (Çetişli, Selçuk şu şekilde ifade eder: “Mekânsız 2004: 74). Anlatma zamanı ise, “olayların bir anlatıcı tarafından görülüp, öğrenilip, dünyadan uzaklaşmayı gerektirir. Bu da yaşanıp, idrak edildikten sonra, kendi düş gücünün üst düzeyde kullanımıyla tercih sağlanabilir. imkânlarına göre okuyucuya öykü düşünülemez. Ancak Mekânsızlık insanoğlu ne nakledildiği zamandır.” (Çetişli, 2004: 76) düşünürse düşünsün, ne hayal ederse etsin Anlatma zamanı, vak’a zamanından sonra düşlediği, kurguladığı gerçek, dış dünyada gerçekleşir. beş duyu organıyla algıladıklarının ötesine geçemez.” (2005: 8). “Vapurda Bir Adam hikâyede vak’a Vardı” zamanı başlıklı dakikalarla Roman ve hikâyelerde belirtilmiştir. 20-25 dakikalık bir süreyi “sahihlik” kapsayan vak’a zamanı adamın işe başlama kullanılan mekân unsurunun “olayların ve cereyan ettiği çevreyi tanıtmak”, “roman sevgilisiyle belirtmektedir. muavini buluşma vaktini örgüsü muallim kahramanlarını sevgilisinin buluşma yansıtmak” Olay adamın kazandırma anlatılanlara ve endişesi ile çizmek”, “toplumu “atmosfer yaratmak” talebinde bulunduğu saatte dersinin olması (Tekin, 2010: 129) gibi işlevleri vardır. üzerine kurulmasına rağmen esas olarak “Vapurda kişi psikolojisi üzerinde durulduğu için hikâyede mekânın işlevi olayın cereyan zamana ettiği çevreyi tanıtmak olarak açıklanabilir. herhangi özel bir fonksiyon yüklenmemiştir. Mekân, Bir Adam genelde Vardı” İstanbul, başlıklı özelde bir vapurdur. Psikolojik tahlilin ön planda olduğu hikâyede mekân unsuru hakkında 2.5. MEKÂN herhangi bir tasvir veya tahlile yer Mekân, kurmaca metinlerde olayların verilmemiştir. Fakat adamın rûhî sıkıntısı geçtiği yerdir. Edebî eserde olayların sevgilisinden geçtiği bulunmasından mekân yaşadığımız dünyadan uzak bir mekânda kaynaklanmaktadır. olabileceği gibi muhayyel de olabilir. Hikâyenin sonunda vapurun sevgilisinin Fakat anlatılan olayın sağlam temellere bulunduğu mekâna doğru hareket 51 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 FCSS ID:12 K:31 etmesiyle adamın “göğsüne ılık bir şey adamının dilince tefsiridir” der. (1954: 6). yayılır” “Vapurda (Sepetçioğlu, 1953: 26), Bir Adam Vardı” başlıklı ferahlamaya başlar. Sevgilisi ile aynı hikâyesinde işlediği tema da temel bir mekânı paylaşacak olması onu huzura insanî değer olan aşktır. Muallim muavini kavuşturur. adam sevgilisinden “Cuma günü saat beşte her zamanki…” (Sepetçioğlu, 1953: 26) yerde buluşmak üzere bir mektup almıştır. 2.6. TEMA Oysa onun, cuma günü beşte derste olması Tema, hikâyenin ana düşüncesi, yazarın gerekmektedir. Hikâyede anlatılan ruh hikâyeyi yazarken okuyucuda uyandırmak sıkıntısının istediği duygu ya da düşünce, hikâyenin gidemeyecek vermek istediği temel mesajdır. Tema bir sevgilisiyle buluşmasına engel olduğu için edebî eserde, insandaki beyin gibidir. işe lanet eder ve aşkı işe tercih ederek Eserde anlatılan her şeyde ve anlatma sevgilisiyle buluşmaya gider. biçiminde temanın etkisi vardır. Eğer bir eserin teması doğru belirlenirse, eserin sebebi de bu olmasıdır. buluşmaya Fakat adam, 3. SONUÇ doğru anlaşılma şansı da artar. Hüseyin Edebî hayatının ilk safhasında bir hikâyeci Boynukara temayı ve temanın işlenmesini olarak karşımıza çıkan Mustafa Necati şöyle açıklar: Sepetçioğlu, hikâyelerinde herhangi bir “Tema öykünün arkasındaki düşüncedir. ideolojinin savunucusu olmak yerine insanı Yazarın öyküsünü anlatırken geliştirmeyi her tasarladığı Üzerinde durduğumuz “Vapurda Bir Adam şeydir. Yazarın kaynağı hâliyle anlatmayı esas Sepetçioğlu’nun almıştır. kullandığı malzemedir. Diğer bir deyişle Vardı”, tema, yazarın, ana fikridir. Yazar öyküsüne öğrencisi olduğu dönemde yazdığı bir başlamadan belirli bir tema ile hareket hikâyedir. Sepetçioğlu, kendi hayatından edebileceği gibi öyküye başladıktan sonra bir da bunu oluşturabilir.” (2000: 137). hikâyeleştirmiştir. parçayı sanatçı üniversite estetiğiyle Yazar, Tanrısal anlatıcının hâkim olduğu olay örgüsü Mustafa Necati Sepetçioğlu, “Hikâye ne içinde kahramanın psikolojisi üzerinde açık bir mektuptur ne de bir ideolojinin yoğunlaşmış, vasıtası. Hikâye insandır. İnsanın, sanat tutmuştur. Zaman ve mekân unsurları kişi kadrosunu sınırlı 52 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 FCSS ID:12 K:31 üzerinde durmamış, bunları birer dekor ÇETİN, N., (2011). Roman Çözümleme Yöntemi, Ankara: Öncü Kitap. olarak kullanmıştır. Sepetçioğlu, bu hikâyesinde evrensel bir konuyu, insanın hayat şartları ile aşkı arasında yaşayabileceği ikilemi sade, duru bir dille anlatmayı başarabilmiştir. Onun bu başarısının kendine has üslûbundan kaynaklandığı rahatlıkla söylenebilir. Sepetçioğlu, hikâyelerinde kendi hayatından veya çevresinde görüp şahit olduğu olay ve kişilerden esinlenmektedir. Özellikle kişilerin ruh dünyaları üzerinde durmakta ve mekân, zaman unsurlarını bu doğrultuda çizmektedir. “Vapurda Bir Adam Vardı” başlıklı hikâyesi de hikâye türüne herhangi bir yenilik getirmemesine karşın yazarın hikâyeci yönünü yansıtması açısından dikkate değer bir hikâyedir. KAYNAKÇA ÇETİŞLİ, İ., (2004). Metin Tahlillerine Giriş 2 Hikâye-Roman-Tiyatro, Ankara: Akçağ Yayınları. DELİORMAN, A., (2007). “Mustafa Necati Sepetçioğlu…”, Mustafa Necati Sepetçioğlu, Edt: Hülya Argunşah, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları. FORSTER, E. M., (1982). Roman Sanatı, (Çev. Ünal Aytür), İstanbul: Adam Yayıncılık. KAPLAN, M., (2010). Hikâye Tahlilleri, İstanbul: Dergâh Yayınları. KOLCU, A. İ., (2011). Öykü Sanatı, Ankara: Salkımsöğüt Yayınları. SELÇUK, K., (2005). “Öykü’de Mekân”, Adam Öykü, Mayıs-Haziran, S. 8. SEPETÇİOĞLU, M. N., (1953). “Vapurda Bir Adam Vardı”, İstanbul, S: 2. SEPETÇİOĞLU, M. N., (1954). “Türk Hikâyeciliği ve Hikâyeleri”, Türk Sanatı, S. 26. AKTAŞ, Ş., (1984). Roman Sanatı ve Roman İncelemesine Giriş, Ankara: Birlik Yayınları. SINGLETON, J., (2001). “(Kısa) Öykü”, (Çev. Yurdanur Salman-Deniz Hakyemez), Adam Öykü, S. 34, Mayıs-Haziran BOYNUKARA, H., (1997). Romanda Bakış Açısı ve Anlatılış, İstanbul: Boğaziçi Yayınları. TEKİN, M., (2010). Roman Sanatı Romanın Unsurları, İstanbul: Ötüken Neşriyat. BOYNUKARA, H., (2000). “Hikâye ve Hikâye Kavramları”, Hece Dergisi (Türk Öykücülüğü Özel Sayısı), S. 46–47. TODOROV, T., (2008). Poetikaya Giriş, (Çevi. Kaya Şahin), İstanbul: Metis Yayınları. 53 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 FCSS ID:12 K:31 TÜRKİYE’DE YAYINLANAN “8 MART 8 KADIN” ADLI ŞOK REKLAMIN ANALİZİ THE ANALYSIS OF THE SHOCK ADVERTISEMENT “8 MARCH 8 WOMEN” WHICH WAS BROADCASTED IN TURKEY Yrd. Doç. Dr. Aybike SERTTAŞ Arel Üniversitesi İletişim Fakültesi, Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü [email protected] Özet: Şok reklamcılık, kullanılan dikkat çekici görsellerle hedef kitlenin üzerinde farklı bir etki yaratmayı, bu şekilde reklam iletisini zihinlere yerleştirmeyi öngören bir reklam türüdür. Şok reklamlarda kullanılan dikkat çekici görseller, estetikGİRİŞ hazzı pekiştirmekten çok mesaja maruz kalanlarda dehşet, irritasyon, şiddete karşı hassasiyet gibi duygular oluşturarak mesajın zihne bir çivi gibi saplanmasını amaçlamaktır. Şok reklamlarda cinselliğin kullanımı da yaygın olmakla birlikte cinsellik öğesinin farklı reklam türlerinde de kullanıldığı ve sadece bu türe ait olmadığı bilinmektedir. Türkiye’deki temel problemlerden birisi kadının toplumsal yaşamda ikincil konumda olması ve baskın ataerkil anlayış nedeniyle bireyselleşememesidir. Kadınların pek çoğunun ekonomik özgürlüğünün olmaması aile içi şiddete katlanmalarına neden olmaktadır. Bu sessizlik sarmalı ancak bazı vahşi kadın cinayetleri ortaya çıktığında kırılmaktadır. Bu nedenle çalışma için seçilen şok reklam büyük önem arz etmektedir. Çalışmanın birinci bölümünde reklamın tanımı, işlevi ve türleri özetlenmiş bu tanımlardan yola çıkarak ikinci bölümde “şok mesaj”ın ve şok reklamcılığın tanımı ile diğer türlerden ayrılmasını sağlayan özelliklerine yer verilmiştir. Üçüncü bölümde önce domestic violence kavramı tanımlanıp genel bir tablo çizilmiş ardından Türkiye’de gerçekleştirilen bir sosyal sorumluluk kampanyasına ait “8 Mart 8 Kadın” adlı -şok reklam alt başlığında incelenebilecek olan- kamu spotu göstergebilimsel çözümleme yöntemi ile incelenmiştir. Sonuç bölümünde de bu kampanya bağlamında Türkiye’de şok reklamın kullanımı ile ilgili tespitler ve önerilere yer verilmiştir. Abstract: Shock advertising or shockvertising is a type of advertising that aims to create an unusual effect on target audience in order to plant ideas in their minds via attention-getting images. Striking images used in shock advertising intend to cause such feelings as horror, irritation and sensitivity to violence to convey the message in an intense way rather than to give aesthetic pleasure. In shock advertising, the use of sexual imagery -although common- is known to be used by the different types of advertising as well.One of the main problems in Turkey is the tendency to give women secondary status in a male-dominated social structure which precludes the individualization of women. Most women’s not having economic freedom makes them assent to domestic violence. The silence against domestic violence is only broken when there is a brutal murder of woman. Therefore, the shock advertisement chosen for this study is of great importance. In the first part of the study; definition of advertising, its functions and types are summarized, in the second part; definitons of “shock message” and shock advertising along with its distinctive features are covered. In the third part; first, the term domestic violence is defined, and then a public service advertisement example of a social responsibility campaign (8 March 8 Women), which can be discussed under subtitle “Shock Advertising”, is examined through the semiotic method. Finally, in the conclusion part, some detections and suggestions within the context of this campaign are stated. Anahtar kelimeler: Şok Mesaj, Türkiye’de Şok Reklamcılık, Kamu Spotu Reklamı, Göstergebilimsel Çözümleme, Yerel Şiddet Keywords: Shock Message, Shock Advertising in Turkey, Public Service Announcement, Semiotic Analysis, Domestic Violence 54 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 FCSS ID:12 K:31 with INTRODUCTION consumers comprehend Advertising is a concept the and making brand.” In them another related to definition, it is keynoted that by means of integrated marketing communications, and advertisement, consumers understand the it is an essential way of communication for usefullness and benefits of the goods; both believe its promises as a result of seeing, businesses and consumers. Companies must carry on advertising hearing or reading the source of activities on a regular basis so as to be able information, and make a move to prefer to compete with their rivals. If it is looked that brand to its opponents while buying at from consumers’ point of view, mostly, that product (Elden, 2007: 18). advertising is considered boring despite the fact that it is simply a need. Consumers Tony Yeshin classifies advertising by want to be informed about products and target audience, purpose, medium and services in a market where there are plenty geographic region. Yeshin also draws a of brands and products; at this point, distinction among pioneer advertising, advertising has an informative function. informative advertising, competitive advertising and comparative advertising. 1. DEFINITION, FUNCTIONS AND While in another case, the classification is TYPES OF ADVERTISING related to the message strategy (Richards Advertising has many definitions. Some of these emphasize that adveritising is an impersonal sale effort and a method of “marketing communications.” According to Elden’s (2007: 16) definition “Advertising is a substantial element which makes it possible for a product or service to be announced to broad masses of people by describing it via press and broadcast media in exchange for money with the object of bringing brands together and others, 2000: 36). Accordingly, through product information strategy, only the information about the product can be used. By virtue of product image, the product is attributed various meanings. The combination of the product and personal codes ends up reflecting the features of a certain group of people. Life style: It is a strategy where the first three codes are combined. The particular roles of advertising fall within three broad 55 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 FCSS ID:12 K:31 areas: to inform, persuade and sell (Yeshin, specific target audience (e.g. breastfeeding 1996: 5). In the light of this basic mothers). information, we can form two main advertisements are categorised under three headings which are commercial advertising headings, and this distinction is made in and non-commercial advertising. (For a accordance with the technique of creating detailed classification, the table 1 can be the examined.) “Public service advertising” - distinction is made conjecturing on the fact the subject matter of this study- is a kind of that advertisements are made with different non-commercial is contents according to the medium where similar to a short film prepared using they are going to be used. Advertisements advertising techniques, and it is designed that are made through this type can be to inform and educate the public, to protect included public health or to raise awareness about a commercial advertising with respect to its problem; sometimes it aims to reach purpose. By combining different types, general target audience (e.g. smokers) mixed-media while sometimes it intends to reach a social-viral, anti-guerilla) can be formed. advertising which In the advertisement to chart below, message. commercial advertisements and This non- (such as COMMERCIAL ADVERTISEMENTS Television Radio Cinema Internet Printed ad Out-of-home advertising Promotional advertising NON-COMMERCIAL ADVERTISEMENTS Social advertising (Public Service Advertising) Anti- advertising ALTERNATIVE TYPES OF ADVERTISING Guerilla advertising Viral advertising Shock advertising Product placement Subliminal advertising Neuro ad (Neuromarketing) Table 1: Types of Advertising 56 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 FCSS ID:12 K:31 The advertisement which is examined in welfare of the message recipient (Bagozzi this study is a kind of mixed-media and Moore, 1994: 57). advertisement prepared in the form of public service advertising, and it can be In general, consumers of public service called “shock-public advertising”. Public advertising may believe that what is service advertisments (PSAs) are an represented somehow offers more truthful important part of social marketing. There and less biased reflections of the world in are two distinct kinds of PSAs: One type is comparison aimed at individuals in need of help or advertising. While this form of advertising persons who are vulnerable to health or frequently includes a drama format, verses other problems; the other is aimed at lecture format, some consumers still expect getting the public to help others, typically public service advertising to be somewhat by donating their time or money to a less dramatized (West, 2013: 200). to profit-motivated worthy cause (Bagozzi and Moore, 1994: 56). That is to say, public service ads 2. practise upon many methods to make ADVERTISING, people help themselves or other people, ADVERTISING AND FEATURES OF and one of these methods is fear appeals. ADVERTISING In the typical fear appeal context, fright and anxiety in the target audience result because danger to themselves is perceived by the members of the audience. Therefore, for example, an ad emphasizing the negative effects of cocain on the central nervous system is intended to instill fear in the audience about possible future harm to them personally, should they start or continue to use cocaine. Fear appeal is direct in the sense of focusing on the DEFINITION OF SHOCK- TECHNIQUES IN By help of the images, shock advertising aims to disturb and even shock people who are exposed to it, thus, it can achieve sticking in the mind and giving rise to thought. The content of shockvertisings may be defined as realistic, disturbing, thought-provoking and highly critical. The course of proceeding in shockvertisings is: to shock, to preoccupy, to make people research the subject if necessary and change the ideas subsequent to attitudes. These advertisements generally have social 57 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 FCSS ID:12 K:31 messages, yet it can also be used in indicate that by using offensive commercial advertisements. advertisements, in the short haul, a company can be successful in drawing Shock advertising epitomizes powerful attention of public and stand out among manipulation of the media. The idea is that other advertisers; but in the long haul, it instilling feelings of ‘shock’ on the target can face the risk of damaging its customer audience can be a good tool to get one’s base and brand image (Halvadiva and point across (Matusitz and Forrester, 2013: others, 2011: 32). 90). Another study found that shock advertising content greatly increases Shockvertising technique can be used attention and memory, and positively through such subjects as religion, racism, impacts behaviour change. Ernst and war, inequality in income distribution and colleagues’ study also found that shocking climate change as well as commercial content is created to startle the public by advertisements in a widespread manner. intentionally defying norms for purposes of The success of shockvertising depends on changing societal values and personal the product, content and the message. If the ideals (Matusitz and Forrester, 2013: 92). advertisement is too disgusting, it can deter people from looking at the advertisement The basic components of shock advertising which might make it unsuccessful (Waller, are sexuality, violence, vulgarity and 2004: 105). disturbing images. Shock advertising is not for everyone. Shock advertisements are far Shock advertisements are published and more effective among younger audiences shared more on the internet than they are since older people are more likely to be on traditional media. Even if shock strongly offended by advertisements which advertisements include vulgar and suggestive material. television, it continues to exist on the Shockvertising is similar to drug addiction; internet. here advertisers also need to increase the one, it can be viewed for millions of times, dose of shock to come to viewers’ and it goes on getting the message across attention, for yesterday shock becomes people. stop being aired on Moreover; if it is a successful common today. A number of researchers 58 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 FCSS ID:12 K:31 Internet means loudness as it contributes to Researches clearly show that the sexual the disruption of social noise, therefore, content in mainstream advertising has makes it disrupt more efficiently with become more pervasive throughout the practices and meanings (Matusitz and 1980s and beyond based on the premise Forrester, 2013: 88). Shock advertising can that sex sells, but only if it is more be offensive for various reasons. Defiance shocking and more graphic than preceding of social, religious and political standards campaigns (Capella and others, 2010: 75) can take different forms. These forms can be disrespect for tradition, law or practice In commercials, the depiction of women in (e.g. vulgar or distasteful sexual references stereotypical contexts continues to exist in or obscenity), violation of social or moral advertisements codes (e.g. crudeness, violence, nudity or categories, blasphemy) and the presentation of images conclusion that females may appropriately or words that are appalling, frightening or be viewed as sexual objects for the abhorrent (e.g. shocking or repulsive pleasure of male consumption. Researches scenes show or violence) (Matusitz and Forrester, 2013: 89). that for leading by several to the viewing product inaccurate women as exclusively sexual beings whose purpose is to sexually arouse and gratify men, a In an analysis of more than 4,000 power differential is created in which broadcast television ads, Scharrer et al. women generally are subordinate (Capella (2006) found some forms of aggression in and others, 2010: 76). 12.3% of the ads (Swani and others, 2013: 310). They further found that 53.5% of the Also in shock advertising, sex is one of the ads featuring aggression also contained most important components. According to elements of humor. Similarly, some form some studies, on one hand, the use of sex is of aggression was present in more than effective in terms of gathering attention 70% of humorous ads that appeared in the and increasing the ad memorability; on the Super Bowl in 2009. Porter and Golan other hand, in some cases, it results in an (2006) also found ads that went viral made adverse effect (Elden and Bakır 2010: 187- greater use of violence than television ads 191). Marrison and Sherman (1972), state did (Swani and others, 2013: 312). that the effect of the use of sex in 59 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 FCSS ID:12 K:31 advertising varies from person to person the average of the total sample was 21.87 with regard to their demographic features. years old. All of the students were grouped Again according to Elden and Bakır (2010: into two groups according to their age: 21 190), when sex appeal suits the product or less and 22+ so as to faciliate the (for instance; perfume, lipstick etc.), the analysis (Waller, 2010: 102). use of sex in advertising is effective. The older group was much more offended Another research which was made by Lass by the advertisements particularly the ones and Hart questioned how the sexual which were about violence and concern for content is changed through different children than the younger one. As for cultures, and suggested that the consumers’ gender, it was revealed that female point the respondents were offended more for countries, values and lifestyles (Elden and violence, indecent language and nudity Bakır is than the male respondents. Another result interesting in the sense of its revealing that shows that respondents do not present female and male consumers’ attitudes opinion, for they attach importance to the towards the use of sex in advertising content and message more than the product differentiate in pursuant of the gender of itself. The research is crucial with regards the consumer rather than the national to lending help to the brands for organizing culture. the use of shockvertising considering their of view 2010: varies 191). regarding The research target audience. Calder, Philips and Tybout made a research amongst university students in a Swani, Weinbeger and Gulas also analyzed large urban university. The research aimed the at towards containing violence and humor through a controversial products’ advertising and sexist perspective. Their findings support reasons A sample the gender violence and gender humor contained a number of 150 students, in literature that shows a male preference for which 73 were male and 77 were female aggressive humor and violence. The results ones. The age diversity amongst the from the two studies also suggest violence samples was from 18 to 40 years old, and humor boundaries are narrower for women measuring an attitude for offensiveness. success of the advertisements 60 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 FCSS ID:12 K:31 than for men. The results provide a tale of stopped selling Benetton’s clothing line in caution for advertisers who use violence its 400 stores nationwide. that might be irritating, offensive, or associated with “bad brand” for some Toscani considers advertisement not only audiences (Swani and others, 2013: 318). as a way of commercial communications, but also a social message tool. He contents Berger and Milkman’s research suggests himself with only writing the name of the content that evokes high arousal, whether brand; he does not need to introduce the positive or negative, is more likely to be goods, and he gets attention using striking widely shared than content that deactivates images. such emotions. At the same time, however, underdevelopment and consumption frenzy this style of ad has the potential to hurt are some of thee themes that can be brand and product attitudes (Berger and observed in his advertisements (Serttaş, Milkman, 2012: 195). The results indicate 2010: 173). Racism, AIDS, war, that positive content is more viral than negative content, but the relationship 3. THE ANALYSIS OF THE SOCIAL between emotion and social transmission is SERVICE more complex than valence alone. MARCH 8 WOMEN”1 Benetton is considered as the pioneer of 3.1. shock advertising. Oliviero Toscani states AGAINST WOMEN ADVERTISEMENT DOMESTIC “8 VIOLENCE that there are no shocking pictures, only shocking reality (Kubacka, 2012: 80). The umbrella term “status of women” Benetton’s motto is:”Everything what is obscures many variations depending on the ordinary, is not interesting for us”. This dimension brand which started to work with Oliviero prestige, property) and the institutional Toscani in 1982, shook traditional views sphere on advertising, and sparked a lot debates. education, religion). Thus the status of For instance, Benetton’s “Death Row” women is highly variable across cultures of (family, stratification economy, (power, politics, campaign whose theme is death penalty offended many consumers, and Sears 1 The film can be watched on: http://www.youtube.com/watch?v=3ws8NUqJRNI 61 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 FCSS ID:12 K:31 and within society (Egharevba and others, control on the family members (Gül, 2013: 2013: 5653). 110). Sociologists classify women as “minority Patriarchy, which is a system of social group” that are discriminated against on stratification and discrimination based the basis of physical or cultural features. upon sex, gives material advantages to The aspect of inequality between genders males while synchronically placing severe depended on ethnic groups, geographical constraints on the role and activities of setting, social class and historical eras females. As a consequence, in such a (Egharevba and others, 2013: 5658). setting, the rules of descent are matrilineal; whilst the rule of residence is patrilocal. The World Health Organization (WHO) Besides, patriarchy provides men control Report on Violence and Health defines over female sexuality (Egharevba and violence as the “intentional use of physical others, 2013: 5660). force or power, threatened or actual, against oneself, another person, or against Intimate-partner violence is an urgent a group or community, that either results in public health problem that has devastating or has a high likelihood of resulting in effects on the physical and psychological injury, death, psychological harm, mal- health of women in all parts of the world development or deprivation” and violent (West, 2013: 200). The World Health acts can be physical, sexual, psychological, Organization (WHO) has reported that and involving deprivation or neglect intimatepartner violence directly affects up (WHO, 2002). to 69% of females in the nations surveyed and that 40% to 70% of females murdered It was asserted that violence was a are killed by intimate male partners (West, behaviour learned through male and female 2013: 201). The economic costs of sex roles. In other words, domestic violence against women including medical violence is learned by particularly boys as and counseling costs, lost productivity, they take their fathers as a strong family women’s refuges and justice system costs, figure that earns a wage, provides for the run into the billions of dollars, while the needs of his family and establishes a strong emotional, psychological and quality of 62 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 FCSS ID:12 K:31 life costs for women and children exposed analyzed in this study was broadcasted in to Turkey where the status and value of such violence are immeasurable (Donovan and others, 2009: 10). Given these statistics, public women are incessantly discussed2. advertising surrounding this issue may serve an 3.2. GENERAL FEATURES OF THE extremely important purpose in terms of FILM “8 MARCH 8 WOMEN” education and awareness. In the public service ad named “8 March 8 The recognition of domestic violence by Women” (also known as “8 Mart 8 the United Nations as a human rights abuse Kadın”), the women who were killed by in the 1990s meant that domestic violence their husbands in Turkey (Ayşe Paşalı, became recognized Melek Karaaslan, Şefika Etik, Meral problem, obligating the state to develop Tahta, Ceylan Soysal, Mehtap Civelek, necessary legal base and policies (Gül, Gülşah Sarcan and Selma Civek) are 2013: 112). impersonated by Turkish celebrities (Hülya an internationally 2 The issue of violence against women which gained worldwide significance during 1970s, began to be discussed in Turkey during the mid-1980s. The first massive reaction to this kind of violence came with the protest march entitled “Say No to Battering” on 1987, which was followed by “Career Women’s Fest”. Thus, it was only after the 1980’s that domestic violence began to be treated as a sociological matter (Kocacık and others, 2007: 710). In 2003, on international women’s day, the public service advertisement which is According to the data reported by UNICEF Turkey, up to 70% of women in the world report having experienced physical and/ or sexual violence at some point in their lifetime.(http://www.unicef.org.tr/en/knowledge/det ail/1281/a-promise-is-a-promise-time-for-action-toend-violence-against-women) Worldwide, among women aged between 15 and 44, acts of violence lead to more death and disability than cancer, malaria, traffic accidents and war combined, according to World Bank data. Honor killings and child crimes are serious crimes aiming at mainly women. Such patriarchal expressions like “After leaving family home in a wedding garment, you can only go back there in a cerement.”compel women to put up with the violence they are exposed to. The lack of shelters for women, the society’s preconceived opinion of widows and women’s tolerating violence until their children grow up and get married cause many women to end up being killed. As long as the society perceives women as entities who only clean the house, look after children and provide sexual satisfaction; public service ads similar to the one which is examined in this study, will continue to exist. This public service ad refers to the women who were the victims of honor killings that sparked debates in Turkey. 63 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 FCSS ID:12 K:31 Avşar, Bergüzar Korel, Nur Fettahoğlu, tardiness and seriousness- is used for the Burcu Esmersoy, Meltem Cumbul, Ezgi font while the color black is chosen for the Mola, Dolunay Soysert and Songül Öden) costumes. The theme of this advertisement thanks to special make-up effects and and the use of colors seem to complete costumes. This campaign has targeted each other. The part of each famous women victims to break the silence, report woman ends with a film frame presenting the violence to legal authorities and to seek the support for themselves and their children. organization. Just like the colors, the use of supporters/ sponsors of the music which can be described as “harsh” The film which lasts for 2 minutes and 6 goes with the atmosphere. The sounds seconds consists of 8 parts each of which is which bring baby crying to mind is also about 10-12 seconds. The introduction of attention-grabbing. At the end of each each part is the same: the women’s eyes scene, are closed in the beginning, but then they targets to lend countenance to the audience begin to open their eyes. In this film, the to bring up the issue to the agenda on color social media. green -symbolizing stagnancy, the hashtag #8march8women Figure 1: A Scene From The Advertisement 64 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 FCSS ID:12 K:31 3.3. THE SEMIOTIC ANALYSIS OF “A sign is something which stands to THE ADVERTISEMENT somebody for something in some respect or Typically, advertisements are analyzed capacity. It addresses somebody, that is, semiotically or iconographically. Semiotic creates in the mind of that person an analysis is much more common than the equivalent sign, or perhaps a more latter, and it can be examined as visual and developed sign. That sign which it creates I lingual semiotics (Taşkıran, 2011: 791). call the interpretant of the first sign. The Images also have stylistic and contextual sign stands for something, its object.” meaning structures just like words, and semiotics makes it possible for these to be According to Graeme Burton, the sign is comprehended. Images and films are called “the signifier”; in addition to this, all special instruments that are able to gain of the plausible meanings are each called meaning and narrate subjects without using “the many words to describe the subject in interpretation of the sign is called “the question. signification”. Essential function of signs signified”, and the receiver’s is to be the vehicle that connects the object Today, the domain of semiotics has (that which the sign represents) to the acquired dimension in a more different and interpreter. This connection is materialized broader sense than ever before. Semiotic through the effect of the sign (Perez and analysis is made through three phases: Bairon, 2013: 580). An advertisement is a discourse analysis, narrative analysis and sign with the ad’s referent, what it stands structural for, analysis. This three-level resulting from the observer’s analysis process consists of the interactions interpretation. A reader will correctly of syntax and content elements through interpret and if the copywriter draws upon both linear and tabular dimensions (Rifat, the 1982: 78). Peirce makes this distinction as preconceived notion to interpret the ad. An sign, interpretant, ad works if the advertiser successfully taps and object. explains the model which he created: Peirce desired reader’s prejudical, the desired connotative interpretation of 65 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 FCSS ID:12 K:31 the reader (Langrehr and Caywood, 1995: the mouth, and summarizing, anything that 45). A sign can be anything, provided it is is in the world, whether it is in the physical interpreted in terms of a fundamental universe, in the world of thought, or which is unique to it, as being in the place connected with some subjective process of of anything else. It can be a painting, a understanding (Perez and Bairon, 2013: diagram, a scream, a pointing finger, a 582). The signs of the public service ad wink, a footprint on the sand, a dream, a which is examined in the light of this concept, a information, their signifiers and what they symptom, a letter, a number, a word, a signify are explained via the table below. an indication, an event, sentence, a book, a library, a salty taste in SIGN SIGNIFIER SIGNIFIED The Public Service Portraits of Women The incarnational forms’ of male violence Ad that also wounded public conscious being “8 March 8 Women” brought into question by media. Scars The women who were murdered and became symbolized. Shoulder Shot It enables people to observe the women’s faces and understand their feelings. According to Berger (1993), close-ups reveal such facial expressions as sadness, rage, happiness etc. Closed Eyes It demonstrates women who are subject to violence but who hide it not giving reaction by reason of the “sufferance” tradition. Opening Eyes Female victims of violence become selfaware. Music and Effects Negative feelings caused by violence Black Clothes Mourning, grief and death Table 2: The Analysis of the Film “8 March 8 Women” 66 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 FCSS ID:12 K:31 3.4. SEMANTIC ANALYSIS OF THE In this advertisement, there are two FILM sentences in the imperative mood the first Uğur Batı (2010: 110) defines metaphor in of which is vocalized by the celebrities language of advertisement as “a by-pass who play a part in the advertisement while which makes people mentally alert”. Batı the second one is dubbed by a voice-over considers that metaphor is a category artist. Metaphor of waking up is used in the among marketing activities as a figurative first sentence, and it refers to women’s language element. Target market’s buying becoming self-aware and realizing their behaviour a selfhood. “Waking up” bear multiple subconcious level. By means of the use of meanings in cinematic narration. Other metaphors language, denotations such as a fresh start, a new meaning becomes clear increasing the day, and the end of negative circumstances memorability. It is importantant to use are as dominating as the denotation of self- imperatives in the way of personalising the awaraness. The target of this public message. that service advertisement is to draw attention television has an aggregate influence rather to female victims of violence and to call a than individual, personalisation is an act halt to women’s projecting violence as worth to be labored over. As reported by destiny, thence, when all these reasons are Batı, in taken into account, it could be said that the advertisements does not really mean to use of the verb “to wake up” is an give instructions (Batı, 2010: 112). The appropriate word choice. can and When the also operate figurative it is apparent imperative mood at lines of the ad “8 March 8 Women” which also have verbs in the imperative mood are In this advertisement, the female victims of stated below: violence who lost their lives in a tragic way call out to their fellows that suffer the ARTIST same fate by saying “Wake up!” and Don’t wait for death to wake you up, revealing the violence they were exposed VOICE-OVER Nothing can justify violence. Don’t let violence take the place of love. to through their wounded faces which is an attention-grabbing way of forming messages. 67 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 FCSS ID:12 K:31 (Gürses, 2007: 90). The examples of As for the second sentence, the voice-over archetypes which builds up this artist states that nothing can justify unconscious are birth, rebirth, death, violence. (Within this context, the sentence power, magic, unity, the hero, the child, is fairly senseful and eloquent despite the God, the demon, the wise old man, the fact that it could have been made up in a earth mother, the animal etc. more ingenious way.) The line of the voice-over artist, brings the first sentence Jung points out that two archetypes which to completion, and reminds the target affect people the most are birth and death. audience who are exposed to violence that Birth is linked to sexuality strongly; violence and love cannot be in the same therefore, sex in advertising creates a direction with each other. profound subconscious effect on the human mind besides helping the message As a general rule, in television narrative, to stand among many other messages. For vision takes precedence of audition. If this reason; when it is considered that producers prefer more and more images to consumers are exposed to hundreds of words in the interest of conveying the advertisement messages every day, this message, it becomes more likely for them effect becomes quite important for brands. to obtain their goals (Cereci, 2001: 55). As well as sex, on the whole, audiences The example examined in this study is also seize upon and get through the productions not By which involve dramatization and humour shockvertising’s very nature, a dramatic elements (series, movies, ads) with ease. image can express the message by force of However, examples of shockvertisings a single frame. In this example, the verbal containing sex and violence are in short description of what is already explicit, supply. in need of a long text. descreases the effect of the message rather than increasing it. In recent years, in Turkey, there have only few public service advertisements against CONCLUSION violence against women which use the “shock message” technique. Some of the According to Carl Gustav Jung, human major public service advertisements are: beings have a collective unconscious 68 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 FCSS ID:12 K:31 “Stop Domestic Violence” campaign by stabbed by her husband, as the subheading Hürriyet Newspaper (2004-2011), “Stop without any censorship.4 By way of media, Violence against Women” campaign by the woman was subjected to violence even Amnesty International in Turkey (2010) after and Ecobella’s she had been killed. This advertisement called circumstance which can be summed up as (2008).3 These the “pornography of violence” is an service inconsiderate attitude towards a person advertisements against violence against who is about to die; additionally, it is women in Turkey, and these are the only conceivably traumatic for the woman’s ones whose images can be obtained online. children who are likely to “google” their They theme; mother’s name on the internet. (This furthermore, shock advertising technique instance is also an area of investigation has not been used for any of them. with regards to its recalling Gerbner’s Although Turkish audiences and readers mean world syndrome to mind.) “Being a examples all Woman” are the share public the same are exposed to the news which subsumes atrocious details that could be incorporated Exploitation of sex as a rating/daily into the extreme examples of shock circulation tool is another issue that advertising; desentisizes people. Online newspapers broadly speaking, shockvertising technique is not preffered in tend to publish celebrity social and commercial ads in Turkey. malfunction” news which indicates that Violence and sex can often be used as a shock journalism is taking the place of rating element quite easily though. analytic journalism and “wardrobe data-driven journalism. Habertürk Newspaper exemplifies one of the most tragical and ethically disputable It is apparent that shockvertising technique incidents, which is germane to putting is widely used in mass medium and in such violence to use for rating/daily circulation. productions as the news, TV shows, series, In 2011, Habertürk Newspaper published a movie etc. In advertisements, however, it is photograph of a dying woman who was predicted that as the competition and 3 4 The film can be watched on: http://www.youtube.com/watch?v=k8gWTk1BYPA The image www.habergo.com in question: Source: 69 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 FCSS ID:12 K:31 ambition to get a slice of the cake become more prominent, shockvertising technique The public service ad that is analyzed in will be in use soon. The toothpaste this study has a certain amount of violence Paradontax commercial which has been elements. What disturbes the audience is broadcasted recently (It clearly shows not blood in the toothpaste spit after brushing.) Nowithstanding, the campaign is important and Regal commercial5 dating back to in terms of setting a striking example, 2004 (In this commercial, the consumers inasmuch as the concrete existence of the who do not prefer Regal are slapped.) are violence victims provides the campaign some of the rare commercials prepared message to be discussed and taken into with shockvertising technique in Turkey. account. The memorability of the shock (The advertisements which belong to message, its impact and deterrence factor global brands, which are full of sexual along with the reason why shock messages elements, and which were produced by are not preferred in advertisements in foreign advertising agencies -for example, Turkey are the subjects which need further perfume ads- are excluded. studying. the images but its reminders. REFERENCES BAGOZZI, R.P. & MOORE, D.J. (1994). “Public Service Advertisements: Emotions and Empathy Guide”, Prosocial Behavior Journal of Marketing, Vol. 58. BATI, U., (2010). Reklamın Dili, İstanbul: Alfa. BERGER, A.A., (1993). Kitle İletişiminde Çözümleme Yöntemleri, Eskişehir: Anadolu Üniversitesi. 5 Regal is a domestic appliances brand. The ad implies that its goods are quite cheap; hence, the consumers who do not prefer Regal should be beaten. BERGER, J. A. & KATHERINE L. M., (2012). “What Makes Online Content Viral”, Journal of Marketing Research, Vol. 49 (2). 70 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 FCSS ID:12 K:31 BURTON, G., (1995). Görünenden Fazlası, İstanbul: Alan. CAPELLA, M. L., HILL, R.P., RAPP, J. M., KEES, J., (2010). “The Impact Of Violence Against Women In Advertisements”, Journal of Advertising, Vol. 39, Issue. 4. CERECİ, S., (2001). Program Yapımı, Metropol. Televizyonda İstanbul : DONOVAN, R.J.JA LLEH, G., FIELDER, L., OUSCHAN, R. (2009). “Ethical Issues In ProSocial Advertising: The Australian 2006 White Ribbon Day Campaign”, Journal of Public Affairs, Vol. 9. EGHAREVBA, M. E., CHIAZOR, I. A., SULEIMAN, B.M., (2013). “Protecting Women Against Domestic Violence: Current Debates And Future Directions”, Gender & Behaviour, Vol. 2. ELDEN, M. (2007). Reklam Yazarlığı, İstanbul: İletişim. ELDEN, M. BAKIR,U., (2010). Reklam Çekicilikleri Cinsellik Mizah Korku, İstanbul: İletişim. GÜL, S.S., (2013). “The Role Of The State In Protecting Women Against Domestic Violence And Women's Shelters In Turkey”, Women's Studies International Forum, Vol. 38. GÜRSES, İ., (2007). “Jung’cu Arketip Teorisi Bağlamında Tasavvufî Öykülerin Değerlendirilmesi: Sîmurg Örneği”, Uludağ Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: 16, Sayı: 1. HALVADIVA, N., PATEL, V., S. PATEL., (2011). “Shock Advertising and Its Impact”, International Journal of Sales and Marketing Management, Vol 1, Issue: 1. KIRLAR BAROKAS, S., (2006). ‘‘Ege’nin İki Yakasında Aşk’ı Edim-Göstergebilimsel Yaklaşımla Okumak, “http://sanattasarim.iku.edu.tr/kento metre/esozce/ege.htm KNOWLEDGE CENTER, (2013). “A Promise Is A Promise: Time For Action To End Violence Against Women”, http://www.unicef.org.tr/en/knowle dge/detail/1281/a-promise-is-apromise-time-for-action-to-endviolence-against-women KOCACIK, F., KUTLAR, A., ERSELCAN, F., (2007). “Domestic Violence Against Women: A Field Study In Turkey”, The Social Science Journal, Vol. 44. KUBACKA, N., (2012). The Power And Role Of Benetton’s Shockvertising, Yayınlanmamış Tez, Centria University Of Applied Sciences The Ylivieska Unit For Technology. LANGREHR, F.W., CAYWOOD, C.L., (1995). “A Semiotic Approach to Determining the Sins and Virtues Portrayed in Advertising”, Journal of Current Issues and Research in Advertising, Vol. 17, Issue. 1. 71 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 FCSS ID:12 K:31 MATUSITZ, J., FORRESTER, M., (2013). “PETA Making Social Noise: A Perspective On Shock Advertising”, Portuguese Journal of Social Science, Vol. 12, Issue: 1. PEREZ, C., BAIRON, S., (2013). “The Meta-Discourse Of Contemporary Brands And The Indexing Of Consumption: A Way To Build Bonds Of Meaning”, Social Semiotics, Vol: 23, Issue:4. RICHARDS B., I. MACRURY, J. BOTTERILL, (2000). The Dynamics of Advertising, UK: Taylor&Francis. RİFAT, M., (1982). Genel Göstergebilim Sorunları Kuram ve Uygulama. İstanbul:Alaz. SERTTAŞ, A., (2010). Reklam Temel Kavramlar Teknik Bilgiler Örnekler, Ankara: Detay. Arkeolojisi ve Medyada Mizah Olgusu Bildiriler Kitabı. WALLER, D.S., (2004). What Factors Make Controversial Advertising Offensive?: A Preliminary Study, Yayınlanmamış Tez. School of Marketing University of Technology. Avusturalya. WEST, J.J., (2013). “Doing More Harm Than Good: Negative Health Effects of Intimate-Partner Violence Campaigns”, Health Marketing Quarterly, Vol: 30. WHO., (2002). World Report On Violence And Health, Geneva: World Health Organization. YESHIN, T. (1996). Advertising, UK: Thomson Learning. SWANI, K., WEINBERGER, M., GULAS, C.S.,(2013). “The Impact of Violent Humor on Advertising Success: A Gender Perspective”, Journal of Advertising, Vol.42, Issue: 4. TAŞKIRAN, N. Ö., (2011). “Reklamın Mizahi Çerçevede Ünlü Kişi Aracılığıyla Sunumu: Ürün Nesne Ilişkisinde Imaj Aktarımı”, Atatürk Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Ulusal İletişim Kongresi, Gülmenin 72 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Y-30 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:25 K:47 GÖZETİM ÇALIŞMALARINDA YAŞANAN DEĞİŞİM BAĞLAMINDA “AKIŞKAN GÖZETİM” KİTABININ ELEŞTİREL BİR OKUMASI A CRITICAL READING OF THE “LIQUID SURVEILLANCE” IN THE CONTEXT OF CHANGE IN SURVEILLANCE STUDIES Arş. Gör. Mehmet Oğulcan TURAN Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi, Gazetecilik Bölümü [email protected] Özet: 20. yüzyılın sonundan itibaren gözetim uygulamalarında radikal değişimler yaşanmaktadır. Bunun temelinde bilgisayar ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeler yatmaktadır. Bireysel özgürlükleri kısıtlayan yeni gözetim GİRİŞ tekniklerinin meşruiyet kazanarak küresel çapta yaygınlaşmasında ise 11 Eylül 2001’de ABD’deki saldırı sonrasında dolaşıma sokulan terör söyleminin büyük etkisi olmuştur. İktidarlar, yaratılan abartılı korku algısını kullanarak kameralı gözetim başta olmak üzere vücut tarayıcıları, biyometrik sistemler, bilgisayar eşleştirmeleri, veri madenciliği, uzaktan konum takibi, DNA analizi gibi çeşitli gözetim tekniklerini toplumlara kabul ettirmektedirler. Bununla bağlantılı bir diğer değişim ise medyanın sinoptik etkisi sonucunda gözetlenenlerin aynı zamanda gözetleyen olarak konumlanmasıyla gerçekleşmiştir. Bireylerin İnternet ve sosyal medya kullanırken kişisel verilerini, mahremiyetlerini aşındıracak şekilde paylaşmaları gözetim sürecine gönüllü şekilde katıldıkları anlamına gelmektedir. Bu katılım, iktidarlar ve ticari şirketler tarafından takip ve analiz edilmeyi kolaylaştırırken, kapitalist sistemin de elini güçlendirmektedir. Modern sonrası toplumlarda işleyen gözetim süreçler, Foucault’nun modern toplumlarda gözetimin işleyişini açıklamak için kullandığı ve gözetim çalışmalarına temel teşkil eden Panoptikon modeliyle açıklanamaz hale gelmiştir. Bauman ve Lyon, yeni gözetimin yeni kavramlarla açıklanması gerekliliğinden yola çıkarak ‘akışkan gözetim’ kavramıyla, pek çok farklı yaklaşımı içinde barındıran eklektik bir yöntem önermektedirler. Bu çalışmada ‘Akışkan Gözetim’ (2013) adlı eser, gözetim alanına yaptığı katkılar bağlamında incelenmiştir. Anahtar kelimeler: Akışkan Gözetim, Gözetim Çalışmaları, Zygmunt Bauman, David Lyon, Panoptikon Abstract: There have been radical changes in surveillance applications by the end of 20th century. Developments in computer and communication technologies underlie these changes. The discourse of terror after terrorist attacks on September 11, 2001 in USA has a great influence on proliferation of new surveillance techniques that restrict individual freedoms. Political powers make societies accept various types of surveillance techniques like public space surveillance, body scanners, biometric systems, computer alignments, data mining, remote location tracking, DNA analysis by using the created perception of fear. Another change related to this subject is observants’ also taking part as observers as a result of media’s synoptic effect. Sharing personal information that exceeds the limits of privacy while using the Internet and social media means that these individuals are volunteer participants of surveillance processes. This participation helps political powers and commercial companies to track and analyse easily and also empowers capitalist system. The surveillance processes in post-modern societies can’t be explained by Foucault’s panoptic model that was used to describe the processes of surveillance in modern societies. Bauman and Lyon propose an eclectic method with the concept of ‘liquid surveillance’ in order to explain the new surveillance with new concepts. In this study, the book named as “Liquid Surveillance” (2013) was examined in the context of its contributions to the area of surveillance. Keywords: Liquid Surveillance, Surveillance Studies, Zygmunt Bauman, David Lyon, Panopticon 73 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Y-30 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:25 K:47 deneyimledikleri, GİRİŞ İktidarlar çok eski çağlardan bu yana bir yönetim ve baskı aracı olarak gözetimi kullanmışlardır. Geçmişte sistematik olmayan bir şekilde kullanılan gözetim teknikleri, modernizmin gelişim sürecinde ulus-devletlerin ortaya çıkmasıyla birlikte rasyonelleşmiş, merkezileşmiş, çeşitlenmiş ve farklı özellikler kazanmıştır. Daha radikal bir değişim ise 20. yüzyılın sonlarından iletişim günümüze bilgisayar teknolojilerindeki … ilişki şekli ve boyutuna göre azalan/artan bir iktidar pratiği olarak hem de devletlerin ve artık günümüzde ticari şirketlerin vb. düzenli olarak yürüttüğü, gücünü ve dozunu gittikçe arttırdığı bir tahakküm…” (Toprak vd., 2009 : 144) olarak ortaya konmalı; bununla beraber, süreçlerine bireylerin gönüllü gözetim katılımları da sorunsallaştırılmalıdır. ve Gözetim çalışmalarının önemli isimlerden gelişmeler Bauman ve Lyon, ‘Akışkan Gözetim’ doğrultusunda yaşanmış ve yaşanmaktadır. (2013)’de Gözetim, enformasyon temelinde işleyen değişimi ve derinlerde yatan dinamikleri toplumların başını çektiği modern sonrası açıklama olarak adlandırılabilecek Foucault’nun klasik gözetim çabası alanındaki radikal gütmektedirler. İkili, bu dönemde alandaki birikimlerini paylaşırken, yeni modern dönemin gözetim teknolojileri ve uygulamalarını yönetsel mekanizmasının temeli olarak eklektik ortaya modelini çalışmışlardır. Yazarların diyaloglarından aşacak şekilde topluma yayılmış ve salt oluşan eserde gözetim çalışmalarında çığır yönetenlerin yönetilenleri gözetlemesine açmış olan ‘panoptikon’a yönelik önemli dayanan olmaktan eleştiriler Gözetimin kapitalist bilgisayar teknolojilerindeki gelişmeler ile tüketim süreçlerine koyduğu bir çıkmıştır. toplumlardaki panoptikon iktidar pratiği kültürel bir yaklaşımla getirilmekte, değişimler açıklamaya iletişim göz ve önünde eklemlenmesi ve gözetlenenlerin, gözetim bulundurularak kavram, farklı bir bağlama sürecine belli bir farkındalıkla ve çoğu oturtulmaya çalışılmaktadır. Bu anlamda zaman kendi arzularıyla katılmaları bu yeni esere durumun kavramının, panoptikon gibi -geçmişteki en Dolayısıyla belirgin konuyu göstergeleridir. doğru kavrayabilmek adına bireylerin birbirleri adını veren ‘akışkan gözetim’ biçimde konumu itibariyle- kapsayıcı bir çatı “hem kavram olarak algılanmaması gerektiği üzerinde ısrarla vurgulanmaktadır. Bunun yerine, gözetim, 74 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Y-30 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:25 K:47 yazarlar ‘akışkan gözetim’in gözetim odaklı mekanizmaların süreçlerini, bütünlüklü şekilde kavramaya teknikleriyle yönelik bir girişim olmadığını, daha ziyade işlevler bir ‘yönelim’ olarak anlaşılması gerektiğini bağlamında değerlendirilmiştir. belirtirler. ‘Akışkan’ sözcüğünün, gözetimin değişken ve muğlak bir işleyişe birlikte gözetim kazandığı katılımcı/gönüllü yeni gözetim 1. AKIŞKAN GÖZETİM KAVRAMI sahip olmasına ve tüketim süreçlerine Akışkan gözetim kavramını tanımlamak eklemlenerek, kendini farklı formlarda için önce onun işlediği zemin olan ‘akışkan yeniden üretmesine gönderme yapması da modernite’ye buna işaret etmektedir (Bauman ve Lyon, Bauman’ın modernizmdeki dönüşümleri 2013: 10). açıklamak Bu çalışmada ‘Akışkan Gözetim’ kitabında dile getirilen düşünceler gözetim çalışmalarına gözetim alanında ve yaptığı yapılmış kitabın, katkı, önceki çalışmalar ve güncel örneklerle birlikte geniş bir bağlamda tartışılmıştır. değinmek için gerekmektedir. kullandığı kavramın akışkanlık vurgusu bireysel ve toplumsal düzeyde karşılığını bulur. Bauman, ‘Akışkan Modern Dünyadan 44 Mektup’ adlı eserinde bireysel düzeyde işleyen akışkanlığı şu şekilde açıklamaktadır: Dünyaya ‘akışkan’ diyorum Çalışmada öncelikle, kitaba adını veren çünkü tüm sıvılar gibi pek fazla akışkan gözetim kavramı ana hatlarıyla durağan tanımlanarak konuya giriş yapılmış ve koruyamıyor. sonrasında kitapta sıkça dile getirilen dünyadaki… hemen her şey panoptikona durmaksızın değişiyor; takip yönelik eleştirilere kalamıyor, Bize şeklini ait bu bakılmıştır. Üçüncü bölümde 21. yüzyılda ettiğimiz korkunun ve risk algısının abartılmasıyla ilgilendiğimiz konular… hayal gözetim odaklı güvenlik önlemlerine nasıl ettiklerimiz ve korktuklarımız, meşru zemin yaratıldığı tartışılıp, gözetim imrendiklerimiz bir ötekileştirme ve dışlama stratejisi tiksindiklerimiz, ümitlenme ve olarak ele alınmıştır. Dördüncü bölümde endişelenme nedenlerimiz. Ve yeni gözetim pratiklerini anlayabilmek için içinde bulunduğumuz koşullar, kullanılmaya başlanan yeni kavramlara geçimimizi odaklanılmış; son bölümdeyse, tüketim geleceğimizi akımlar ve ve sağlamaya ve planlamaya 75 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Y-30 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:25 K:47 çalıştığımız koşullar, birbirine medya için uygun bir zemin sağlamaktadır. bağlanıp başkalarından kopma Dolayısıyla bu ikili birbirinin hem nedeni (ya da koparılma) koşullarımız hem da sürekli değişir… Bugün (Bauman ve Lyon, 2013: 14). Modernitede bize kesin ve doğru görünenler yaşanan yarın pekâlâ anlamsız, garip ya mekanizmaların işleyişinden bireysel ve da talihsiz birer yanlış haline toplumsal yaşantıya kadar her alanda gelebilir (2012c: 7). yansımalarını görmek mümkündür ve özü Akışkan modernitenin yukarıdaki açıklamada değinilmeyen ancak onunla yakından bağlantılı olan diğer yönü ise toplumsal ve küresel bağlamda yaşanan değişimlerdir. Bu yönüyle akışkanlık, küreselleşme sürecinde dolaşıma sokulan “bariyerler, tel örgüler, sınırlar ve kontrol noktalarının üstesinden gelinmesi veya alt de sonucu bu olarak kavranabilir parçalanmanın, yönetsel itibariyle, gelinen noktada katılıktan, net sınırlardan söz etmenin zorluğunu göstermektedir. Ayrıca mevcut durum, katı olan her şeyin çözülmesinden ziyade, sıvı bir akış halinde değişip dönüştüğüne işaret etmekte; bu da yüksek düzeyde bir akışkanlığı göstermektedir (Bauman ve Lyon, 2013: 19). edilmesi gereken baş belaları olduğu” Görüldüğü üzere, yazarlar modernitedeki (Bauman ve Lyon, 2013: 15) söylemi değişim üzerinden bağların yaşanan teknolojik gelişmelere ve bunun zayıflatılmasına gönderme yapar. Meydana kültür üzerindeki etkilerine özel bir önem gelen bu çözülme, iktidarların küresel atfetmektedirler. Ancak bunu yaparken, düzeyde rollerini dönüşüme uğratırken, iletişim teknolojilerinin toplumu tek yönlü kapitalizmin ulusal sınırları aşmasını da bir şekilde dönüştürdüğü ve katı bir kolaylaştırmaktadır. nedenselliği ulusal düzeydeki İletişim alanında sürecinde iletişim temel alan araçlarında bir tür özellikle yeni (sosyal) medyanın ortaya determinizmin tuzağına çıkması ve kısa sürede yaygın bir kullanım belirtilmelidir. Kitaptaki ağına sahip olması da küresel akışkanlığı bireysel, toplumsal ve siyasal boyutların ciddi şekilde artırmaktadır. Karşılıklı bir irdelenerek ilişki içerisinde bir yandan sosyal medya teknolojileriyle toplumsal gösterilmesi bunun kanıtıdır. parçalanmayı hızlandırırken, düşmedikleri analizlerde bunların, iletişim çakıştığı noktaların diğer yandan toplumsal parçalanma sosyal 76 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Y-30 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:25 K:47 Modernizm sonrası dünyaya bakıldığında, akışkanlaşmasının akışkan Anlaşılan o ki günümüzde insanlar, hayatın gözetimin her alanına sızmış açık ya da gizli gözetim çeşitli tekniklerinin akışkanlığını, hızın arttığı, gündelik pratiklerinde kendini gösterdiği kesinliğin ve sınırların muğlak hale geldiği görülebilir. sıradan bir dünya içinde hemen her eylemlerinde insanlar, deneyimlemekte ve belli bir farkındalıkla öncelikle kameraların gözetimine takılırlar. ona katkıda bulunmaktadırlar. Elde edilen Bu giderek kişisel verilere dair “hayatı kolaylaştırma” olarak söyleminin arkasında ise mahremiyetin, Pek eylemlerini hayatın modern çok çok ülkede gerçekleştiren gözetim tekniği doğallaşmaktadır insanların, ve buna ek havaalanlarında kontrolünün ötesine pasaport gizliliğin yok edilmesi vücut yatmaktadır ve gözetim temelde toplumsal tarayıcıları ve biyometrik denetleyicilerin sınıflandırma amacıyla gerçekleştirilir hale kontrolüne maruz kaldıklarında ciddi bir gelmiştir (Bauman ve Lyon, 2013: 21). itiraz göstermediği görülmektedir. Bir Burada iki nokta üzerinde özellikle durmak diğer boyutta ise internet ve sosyal medya gerekmektedir. İlki, iktidarların büyük alışverişlerinde önem vererek ciddi yatırımlar yapmasıyla, insanlar, gözetime gönüllü olarak katılır mekânsal sınırları aşıp hayatın her anına hatta katkı sağlarlar ve bilinçli ya da nüfuz etmeye başlayan ve bir tür ‘Büyük bilinçsiz, Birader’ kullanımında ya geçen anonimliğin, yeni da gözetim biçimlerinin paranoyası yaratan gözetim gelişimini desteklemiş olurlar. Böyle bir teknolojileridir. Belki de bundan daha yaşam içerisinde kredi kartı kullanım önemli olan ikinci nokta ise, insanların verilerinin takip edilmesi ya da Google, gözetimi hayatın doğal akışının bir parçası Facebook, Amazon gibi firmalar tarafından olarak kabul edip benimsemeleridir. internet verilerinin kayıt altına alınarak özelleştirilmiş pazarlama stratejilerinde 2. PANOPTİKON ELEŞTİRİSİ veri olarak kullanılması da son derece Bauman ve Lyon, gözetim çalışmalarının doğallaşmıştır. temel kavramı olan panoptikona, onun noktada Tüm gözetime eklemlendiğini bunlar yeni bir gelinen özelliğin göstermektedir: mantığına ve kullanımına yönelik ‘Akışkanlık’ (Bauman ve Lyon, 2013: 7- getirirler. 10). panoptikon Bu çalışmalarında bir akademik radikal eleştiriler yandan alandaki eleştiriler üzerinden gözetim yeniden 77 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Y-30 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:25 K:47 konumlandırılırken, diğer yandan ‘akışkan hatta belirsizleştirmesidir. Bu muğlaklığın, gözetim’ görünürlüğün bir tuzak haline gelmesine ve düşüncesinin temelleri atılmaktadır. Eleştirilere geçmeden önce gözetlenenlerin, panoptikon içselleştirerek kavramını ana hatlarıyla gözetleyicinin kendileri işlevini üzerinde açıklamak onu, kavramsal bir çerçeve içine uygulamalarına yol açacağı düşünülmüştür oturtmak adına yerinde olacaktır. (Bentham, 2008: 13, 23). Foucault, 19. Modern dönemde gözetim, önceki dönemlerin doğrudan, baskıcı ve sistematik olmayan gözetiminden bariz şekilde farklılaşmıştır. Bunu ilk fark edenler, kapitalizmin verimi arttırmak adına fabrikalarda devreye soktuğu gözetleme tekniklerine dikkat çeken Marx ve rasyonel bürokratik yapının işleyişinde gözetimin rolünü sorgulayan Foucault’nun, gözetimin Weber modern ceza mekanizmalarını da dönemdeki yerine işler olsa hale öz-disiplin getirdiğini keşfetmesi alandaki en ciddi kırılmayı yaratmıştır (Lyon, 2013: 15). Jeremy yüzyıla ait bu modelde, modernizmin ruhunu görmüş ve modern dönemin gözetim mantığının, geçmişteki katı ve uygulamaları caydırıcı bıraktığını bir belirtmiştir. kenara Panoptikon modelini gözetim kavrayışının merkezine oturtan düşünüre göre, bir suçun oluştuktan sonra cezalandırmasına dayanan eski usullerin yerine, bireylerin hareketlerinin sürekli izlenmesine (ya da izlendiği düşüncesine) dayanan ve suçu, henüz arzulanma aşamasında yok etmeye yönelik çok daha güçlü ve incelikli bir iktidar pratiği geçmiştir (2003: 94-8). Bentham’ın modernizmin ruhuna uygun Bauman ve Lyon, ilk olarak, gözetim olarak tasarladığı, az sayıda gözetleyiciyle alanında çalışmaya yeni başlayan bir çok sayıda mahkûmun gözetlenmesine akademisyenin, panoptikonun albenisinden dayanan ve ekonomik verimliliği gözeten etkilenip cazibesine kapılmasının ve onu, panoptikon modeli, sıradan bir hapishane çok parlak bir fikir olarak benimsemesinin tasarımı olmasının çok ötesinde fikirler oldukça sık rastlanan bir durum olduğunu barındırmaktadır. Panoptikon modelinin belirtirler. Bauman “toplumsal düşünce temel özelliği, kapalı bir mekânsal tasarım alanında ikna gücü Panoptikon’unkine içinde denk çok az alegorik imge” (2012a: 53) azami gözetlenenlerin düzeyde görünürlüğünü arttırırken, gözetleyici konumunu asgari görünürlüğe indirmesi, olduğunu söyleyerek buna gönderme yapar. Bununla birlikte yazarlar, modern 78 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Y-30 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:25 K:47 gözetime dair önemli bir analiz noktası yol olan, çeşitli etkinlikleri cezbedicilik ve sağlamasının yanında son derece şematik baştan çıkarıcılık unsurlarıyla donatarak olan bu modelin kapsayıcı mantığının ve sunmak geçmiştir. Bu, özellikle kapitalist herkes tarafından, her tür gözetim için piyasaya kullanılmasının manipülasyonuyla vurgularlar. sorunlu Çünkü olduğunu Foucault’nun, dayalı panoptikondaki gözetimde seçimlerin gerçekleştirilir ‘zorlama’nın ve yerine Bentham’ın planı üzerinden oluşturduğu ‘ayartma’ geçirilir. Bu noktada Bauman ve model, her şeyden günümüzün Lyon, bu yeni gözetim tarzının şaşılacak modern sonrası toplumlarından ziyade öz- derecede iyi işlediğini ve tüketicilerin disipline dayanan modern toplumların başarılı şekilde manipüle edildikten sonra yapısını açıklamada anahtar bir kavram işbirliğine olarak kullanılmaya elverişlidir (Bauman vurgulamaktadırlar ve Lyon, 2013: 58-9). Daha açık bir Panoptik modelin, bu gözetim türünü ifadeyle, günümüzde kontrole dayalı sabit açıklamaya muktedir olduğu söylenemez. ve duvarlarla çevrili mekânlarla sınırlı Bu anlamda Bauman, panoptikona, akışkan panoptikonun modernitenin öncesinde kalmış gözüyle akışkan, aksine, değişken, önce ciddi anlamda sınırları muğlak bakar. gönüllü Bu, onun hale geldiklerini (2013: işlerliğini tamamen gözetim süreçleri işlemektedir. Panoptikon, yitirdiği eski anlamıyla belli oranda yerini korusa modernitenin katı ve sabit hallerinin ve da bütünsel kavrayışını yitirmiş; yeni disiplinlerinin yeni mekân ve durumlara gelişmeleri kavramaktan aciz hale gelmiş dağıldığını gösterir (Bauman ve Lyon, bir mantığın yansımasıdır (Bauman ve 2013: 61). Lyon, 2013: 133). anlamına 134-5). gelmez; ancak Bauman ve Lyon’un, tüm bu eleştirilerine Kitapta panoptikona yönelik bir diğer karşın panoptikona eleştiri, ikircikli bir ‘panoptikon türü gözetimin tutuma yaklaşımlarında sahip oldukları kapatılanların belirli şeyleri arzulamalarını söylenebilir. ‘Görünürlüğün bir tuzağa dışsal baskıyla sağlamak amacıyla seçim dönüştüğü’ şanslarını ortadan kaldırdığı düşüncesine’ kullanılabileceği yerler olduğu ve ondan getirilir. türetilen Çünkü belirlenmiş günümüzde kalıplar insanları panoptik sinoptikon, modelin hâlâ süperpanoptikon, doğrultusunda polioptikon, ban-optikon gibi kavramlarla yönlendirmek yerine; çok daha etkili bir beraber günümüz toplumunda izlerinin 79 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Y-30 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:25 K:47 görülebileceğini belirtmeleri de bunun sokulduğu göstergesidir. gerekliliğini vurgulamakta ve paradigma Buna Foucault’nun rollerden ek olarak, panoptikona insanların olan panoptikonlarının yüklediği inşasında kendi aktif rol eklektik bir yaklaşımın değişimine işaret etmektedirler. 3. KORKU, RİSK VE GÜVENLİK oynadığı düşüncesinin, günümüz açısından Güvenlik, geçerliliğini ve güncelliğini koruduğunu toplumlarında özellikle siyasetçiler ve dile getirirler. Bu noktada Bauman, çelişki medya gibi görünen bu durumu, panoptikonun abartılmasıyla yaratılan korku algısının hâlâ hayatta olmasına karşın geçmişte karşısında tek seçenek olarak dayatılmıştır. hayal Gözetim tekniklerini yoğun biçimde içeren edilemeyecek denli zenginleşip 1990’lı tarafından, yıllarda var olan Batı risklerin güçlendiğini söyleyerek aşmaya çalışır. bu Panoptikon çalışmalarının da başat unsuru haline günümüzde evrensel bir güvenlik konsepti, gözetim tahakküm kalıbı ya da en sık kullanılan gelmiştir. 2001’de gözetim stratejisi olarak kabul edilemez saldırıları ise, olayın hemen sonrasında ancak yine de toplumun dışladığı insanlara alınmaya başlanan gözetim odaklı güvenlik uygulanan katı gözetim uygulamalarında önlemlerinin tamamen meşru bir zemine ve oturmasına ve sadece yerel değil, küresel “tam gözetim kurumları”nda (hapishane, akıl hastanesi, vb.) işlemeye düzeyde devam etmektedir. Dolayısıyla panoptikon, olmuştur. de yaşanan 11 Eylül yaygınlaşmasına sebep artık bedenlerden azami fayda sağlama ve verimi artırma amacıyla değil; yalnızca Bauman ve Lyon, bu çerçeveden hareket gözetimin, nesnesini güçsüzleştirme amacı ederek, gözetim tekniklerinin dünyasında güttüğü bireysel ve toplumsal risklerin geçmişten durumlarda kullanılmaktadır farklı olarak belirsizleştiğini, müphem ve (2013: 59, 62). biçimsiz hale geldiğini dile getirirler. Bu Özetle, Bauman çalışmalarında eğilime modelinin, açıklamada ve son koşut Lyon, gözetim bağlamda dönemde görülen korkuların zapt edilmesine dayanan eski tip panoptikon moderniteden farklı olarak, belli belirsiz gerçekliğini korkularla mücadelenin ömür boyu süren olarak günümüz yetersiz kaldığı akışkan modern toplumda noktaları bir iş halini aldığı söylenebilir. Bu yeni belirleyerek, yeni kavramların devreye durum, özellikle 11 Eylül sonrasında 80 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Y-30 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:25 K:47 risklerin çok daha fazla vurgulandığı bir insanların kendi hayatlarına daha fazla dünya kurgusu içinde belirginleşmiş ve özen gösterip, sonu gelmeyen korku ve ‘kötü ya da şüpheli kişiler’in yerini, kaygılarına karşı çözüm bulma yolunda insanların çaba eylemleri, davranışları, sarf etmelerine rağmen; her kimlikleri ve tavırlarının daha sistematik eylemlerinin, daha fazla korku ve risk şekilde izlenmesiyle oluşturulan ‘şüpheli üretmesinde kendini gösterir. Dolayısıyla kategoriler’ almış; gözetim tüm yeni bu teknikleriyle akışkanlığını topluma bir virüs gibi süreç, sonsuz bir belgeler döngüselliğin (2013: 103-4). yayılmıştır. Böyle bir toplumda insanlar Gözetim dünyasının bu paradoksu şu kendilerinin sözlerle ifade edilmektedir: “Bir yanda risk ya da şüpheli kategorisinde olup olmadığı telaşını yaşar güvensizlikten hale gelmişler ve kazara, bu kategorilere korunduğundan daha iyi korunuyoruz; ama dahil olmanın kaygısını ve bir tür suçluluk diğer yanda elektronik öncesi hiçbir kuşak hissini güvensizlik duygusunu günlük (ve gecelik) yaşamaya başlamışlardır. Bu güvenlik önlemleri arttıkça, insanların deneyimlememiştir” (Bauman ve Lyon, güvensizlik hissinde artış yaşanmasıdır 2013: 107). İnsanları abartılı devletlerin risk algısı, vatandaşlarını bir nesillerin hayatın Yaratılan tür eski noktada ironik olan ise, gözetime dayalı (2013: 102-3). bu bütün parçası olarak sınıflandıran gözetim hem sistemlerinin, korkuyu nasıl yeniden ve takibini daha güçlü şekilde ürettiği, ‘öteki’lik sıkılaştırmasına hem de risklere dayalı bir kategorisinin tüketim dalgasına yol açmıştır. Başka bir genişlemesinde ifadeyle bu durum, bir yandan insanları sabıkası alarm, kamera taktırma ya da sigorta bırakmayacak yaptırmaya yönlendirirken; bir yandan da insanlar devletlerin uyguladığı her tür işkence ve günümüzde ırk, din ve ideolojiye dayanan casusluk eylemlerini meşru kılar hale kategorik gelmiştir. Bauman ve Lyon, tüm bunları (Müslümanlar, radikal sol gruplar, göçmen göz ve önünde akışkan bulundurarak, gözetimin gelişmeleri göstergeleri her olan biraz görülebilir. ya da şekilde ‘öteki’ne ayrımlar mülteciler gün gibi) daha Geçmişte şüpheye tehlikeli işaret ve yer olan ederken; bazılarının tehlikeli olarak olarak sınıflandırılmasına ek olarak, yoldan geçen yorumlamaktadırlar. Burada akışkanlık, bir ayyaş, hatta komşumuz “şüpheli” 81 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Y-30 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:25 K:47 eylemleri nedeniyle gözetim sistemleri her tarafından içselleştirilmesine neden olur (Bauman ve tehlikeli bir öteki olarak konumlandırılabilmektedir. şüpheliler her geçen Olağan gün artarken; güvenliğimizi sağlama almak adına bizden, gözetim araçlarının “faydalarını” kabul etmemiz ve “yoğun gözetleme, seçme, ayırma, dışlama tedbirleri ağına” koşulsuz katılmamız beklemektedir. Tüm bunların sonucunda güvenliğe olan bağımlılığımızın hangi boyutlara ulaştığına bakıldığında, herhangi sağlayan bir bir mekânda gözetim görünürlüğü mekanizmasının varlığının bile insanlar için rahatlatıcı bir etkiye sahip olduğu bir döneme girildiği söylenebilir (Bauman ve Lyon, 2013: 1045). geçen gün biraz daha Lyon, 2013: 118-9). Gelişmiş kapitalist toplumlara egemen olan güvenlik konseptiyle varılmaya çalışılan nihai hedef terör, hastalık, şiddet gibi “anormallik”lerden tamamen temizlenmiş ya da denetim altına alınmış olduğu bir dünyadır. Hedefin bu denli ütopik olması, kullanılan araçların amaçlarına dair ciddi soru işaretleri yaratmaktadır. Yazarların, tam da bu korkularından noktada, yola insanların çıkılarak gözetim vasıtasıyla zapt edilmiş dünyaları anlatan ve insanları, kendi yarattıkları dünyanın geldiği noktaya karşı sessiz kalmak yerine başkaldırıya yönelten Zamyatin, Orwell ve Bu atmosfer içinde 11 Eylül’le beraber Huxley’nin1 uyarılarına kulak vermemizi iyice istemesi boşuna değildir (Bauman ve artan teknoloji ve gözetimin gerekliliğine olan inanç, teknolojilerin eleştirilmesine dahi tahammül gösteremeyen bir ortam yaratmıştır. Oysa, tam bir güvenlik garantisinin verildiğini ve huzurun sağlanmasında Lyon, 2013: 107-9). bilim YENİ GÖZETİM KAVRAMLAR: İÇİN YENİ BAN-OPTİKON, SİNOPTİKON, SÜPERPANOPTİKON etkin Panoptikon modelini işlevsizleştiren ve şekilde kullanıldığını düşünmek, huzurun belli oranda devre dışı bırakan en önemli teknolojideki son gelişmelerin ve 4. yanlış yerde aranması anlamına gelir. Bu, insanları toplumsal sorunlara karşı alternatif arayışlardan ve köklü, yapısal çözümlere odaklanmaktan alıkoyarken; gelişkin teknolojilere dayanan gözetimin 1 1920-1950 yılları arasında Zamyatin ‘Biz’, Orwell ‘Bin Dokuz Yüz Seksek Dört’, Huxley ise ‘Cesur Yeni Dünya’ ile gözetim alanında Clarke’ın yerinde bir tabirle “alarm edebiyatı” (1988) olarak kavramsallaştırdığı, gözetimin bireysel ve toplumsal özgürlüğü tehdit eden boyutlarına, modern devletlerin otoriter eğilimlerine dikkat çeken distopik (kara ütopya) hikâyeler üretmişlerdir. 82 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Y-30 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:25 K:47 gelişmelerden biri küreselleşmeye gözetimin eklemlenerek ulaştığı sermayenin, bilginin ve insanların serbest dolaşımına inanılmasını sağlar). Ban- noktadır. Yeni gözetim teknolojilerinin optikon, ulus-devletin ötesine geçerek, dolayımıyla işleyen küreselleşme sürecinde küreselleşmiş mekânlarda faaliyet gösterir; ulusal sınırlar muğlaklaşırken; ban-optikon dolayısıyla iktidar süreçlerini çok daha ve sinoptikon modelleriyle açıklanabilecek geniş bir bağlamda ele almayı zorunlu kılar gelişmeler yaşanmaktadır. (Bauman ve Lyon, 2013: 67). Nancy ve Agamben tarafından geliştirilen Ban-optikon, ve ban (yasak) ile optikon (yer)’in benzerliğine rağmen oldukça yeni ve farklı birleşiminden meydana gelen ban-optikon bir kavramı, veri gerçekleştirdiği “içeride tutmak” eylemi tabanları kullanılarak, “anormal/tehlikeli” yerine “uzak tutmak” işlevini yerine olarak tanımlananların küresel düzeyde getirir. dışlanma, hor görülme eylemlerine maruz edilmesine dayanan panoptik etkilerden bırakılmasına dayanır. ziyade, güven(siz)lik ortamında ağ üzerinden işleyen Küresel bu bir yöntemle panoptikonla kavramdır. İstenmeyen aşırı kaygılarına isim Panoptikon’un arzuların boyutlardaki cevap olan disipline güvenlik niteliğindedir ve polislik işlevi, mesafe tanımaksızın, çok günümüzün gözetim felsefesini yansıtır. uzaklardan yönetilebilir hale gelmiş ve Güvenlikli sınıflandırılmış insanların hareketlerini veri merkezlerine düzeyinde izleme, denetleme ve yönetme konuşlanan kapalı devre kamera sistemleri kapasitesi ciddi oranda artmıştır (Bauman en yaygın ban-optikon araçlarıdır. Sistem, ve Lyon, 2013: 66-7). bu Temelde “istenmeyen” azınlığın profilinin çıkarılmasına dayanan ban-optikon tekniği, liberal toplumlar içerisinde istisnai güce sahiptir (olağanüstü haller rutinleşmiştir), profiller çıkarır (gelecekteki olası davranışlarından korkulan bazı grupları ve tedbir olsun diye dışarıda bırakılmış insan kategorilerini ötekileştirir) ve dışlanmayan grupları normalleştirir (malların, tarz sitelerden kadar mekȃnlara her giriş alışveriş mekȃnda yapmaya uygunluğu ölçerken, önceden belirlenmiş kategorilere dahil olan “normal” insanlar ile “ötekileri” ayırmak için adeta görünmez sınırlar inşa eder. Başka bir deyişle, sanılanın aksine ban-optikonun dünyasında herkes, her kamusal alana rahatça giremez; uygun görülenler ve görülmeyenler ayrımı yapılır. Özetle ban-optikon hem bir içe alma hem de dışarıda bırakma stratejisine 83 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Y-30 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:25 K:47 dayanır. Küresel göçlerde sürgün düzeyde gerçekleşen durumuna düşmüş Bu süreçte kitle iletişim araçlarının, gözetimle nasıl bir ortaklık kurduğunu ise mülteciler ve sığınmacılar örneğinde, ban- sinoptikon kavramıyla açıklamak optikonun sınır dışında bırakma işlevi mümkündür. Panoptikondaki ‘azınlığın devreye sokulur (Bauman ve Lyon, 2013: (merkezdeki gözetleyicinin konumu) 68-71). Kitapta bu durum sarkastik bir çoğunluğu’ izlemesi, ifadeyle karşılığını bulur: “Ban-optikonun ‘çoğunluğun azınlığı izlemesi’ne dönüşür temel amacı atığın değerli ürünlerden (Bauman ve Lyon, 2013: 74). Foucault’nun ayrılmasını ve çöplüğe gönderilmek üzere göz ardı ettiği için eleştirilerin hedefi işaretlenmesini garantiye almaktır. Bir kez olduğu (bk. Bauman, 2012a: 56) bu ilişkiyi görüş açısına girdi mi, onun –tercihen açıklamak açısından işlevsel öneme sahip biyolojik olarak çözünene kadar- orada olan kalmasıyla panoptikon ilgilenir” (Bauman medyatik ve Dolayısıyla televizyonla bağlantılı olarak, iktidarın bu günümüzde ban-optikonun, panoptikonun yapı üzerinden kendini ürettiği pratikleri işlevini de üstlenip onu aşacak şekilde çözümlemekte kullanılmaktadır (Öztürk, işlediği söylenebilir. 2013: 149). Panoptikonun mekân odaklı Lyon, 2013: 71). İnsanları ayırma, sınıflandırma işlemleri devletin gözetim mekanizmalarının yanında veritabanlı pazarlama teknikleri açısından ‘Tüketenler da kritik öneme sahiptir. ve tüket(e)meyenler’ şeklindeki ayrımlar en başta yapılırken; tüketicilerin içinde de pahalı ya da ucuz malları tüketenler ayrımlaştırılır ve herkes, tükettiği ürünler oranında değer kazanarak kavram, işleyişinden sinoptikonda akademik eğlenceyle, farklı çalışmalarda özellikle olarak de sinoptikon, küresel düzeyde işler. Seyretme eylemi üzerinden izleyiciler yerel bağlarından kopartılır ve mesafelerin uzaklığı ‘yakınlık’ olarak duyumsanır. Küresel düzlemde insanlar birbirine yakınlaşırken panoptikondaki baskının yerini, seyretmeye yönelten ‘ayartma’ almıştır (Bauman, 2012a: 57). muamele görür (Bauman ve Lyon, 2013: Medya dünyasında bu modele uygun çok 72-3). Böylelikle pazar, rastlantılara değil sayıda örnek mevcuttur2. Bauman ve rasyonalize edilmiş süreçlere dayanır ve kȃr maksimizasyonu sağlanır. 2 Ünlülerin özel hayatlarından kesitlerin yer aldığı magazin programlarından başlayarak, sıradan insanların kameralarla dolu bir eve kapatılıp yarıştırıldığı ‘Big Brother’ (Türkiye’de BBG, vb.) 84 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Y-30 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:25 K:47 Lyon’un sinoptikonla ilgili verdikleri 11 Sinoptikon modelinde panoptikondaki gibi Eylül duvarlar örneğinde, sinoptikonun aynı ardında, kapalı mekȃnlarda zamanda panoptik etkileri besleyen bir insanları sürekli gözetleme işinin getirdiği unsur olduğuna vurgu yapılır. Buna göre, yük (gözetleyici çalıştırmanın masrafı ve 11 Eylül saldırısının televizyondan canlı gözetimin sorumluluğu) gözetlenenlerin yayınlanması ve hiç durmadan tekrar tekrar sırtına yüklenir ve kendi iradeleriyle, kendi sunulması, çoğunluğun azınlığı izlediği bir yarattıkları duvarlar ardında disiplinin hem pratiğe karşılık gelmesinin yanında ancak öznesi yeni güvenlik ve gözetim teknikleriyle, bu konumlanmaları beklenir. Bu beklenti, sıcak ceza yerine ödülün verildiği pratiklerle tehlikenin üstesinden hem de nesnesi gelinebileceğine dair yan anlamlar üretir. gerçeğe Bu gerekirse, yarattığı kölelik, arzulanan bir şey haline kastedilen, getirilir (Bauman ve Lyon, 2013: 75-8). sinoptiğin panoptikle yer değiştirmesi ve Sonuç olarak gözetleyen iktidar, gözetleme onun yerine geçmesi değil; panoptikle eylemini hem özne hem de nesne açısından birlikte işlemesi (Bauman ve Lyon, 2013: meşrulaştırır ve kültürün bir parçası haline 74) ve ondaki iktidarın işleyiş mantığını getirir3. bağlamda sinoptikon toparlamak kavramıyla yeniden üretmesidir (Mathiesen, 1997’den aktaran Lyon, 2013: 19). Bu dönüştürülür noktada, çalışmalarında ve olarak gözetimin Lyon’un (1997; 2006; önceki 2013) Bir diğer önemli nokta, sinoptikonda değindiği ancak bu kitapta çok fazla gözetleyen ve konumunun üzerinde durulmayan gözetlenene devredilmesi ve modelini açıklamak gözetleyicisi olmayan onun bir adeta gözetimin Gözetimin mekânsal süperpanoptikon yerinde olacaktır. sınırları aştığı, devreye sokulmasıdır. Bu da kuşkusuz insanların kişisel özelliklerinden gündelik Bauman’ın, bir sonraki bölümde ayrıntılı eylemleri sırasında bıraktığı izlere kadar şekilde açıklanacak olan, ‘kendin-yap’ her tür verinin iletişim sistemleriyle takip modeliyle birebir uyuşan bir durumdur. Yönetenlerin, sorumluluklarını yönetenlere devretmesinde görüldüğü gibi burada da gözetleme işlevinin devri söz konusudur. formatındaki programlar akla ilk gelen sinoptikon örnekleridir. 3 Gözetlenenlerin, aynı zamanda gözetleyen olarak konumlandırılması açısından en iyi örnekler, çoğunluğu güvenlik gerekçesiyle yerleştirilen gözetim kameralarının kaydettiği görüntülerin canlı olarak izlenebilmesine olanak tanıyan küresel çaptaki ‘Google streetview’ gibi uygulamalar ya da yerel düzeydeki ‘Mobeseizle’, vb. internet siteleridir. 85 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Y-30 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:25 K:47 edilip, bilgisayar sistemleriyle kayıt ve sürece gönüllü katılımlarına dayanan bir analiz edilebildiği bir çağda panoptikon, pratik sinoptikon noktadır. ve ban-optikonla beraber olarak yaklaşması Bauman önemli bir Lyon, bu ve işleyen, hatta onları kısmen kapsayan gönüllülüğün süperpanoptikon modeli devreye girer özellikle ‘kendin-yap’ modelinin işlerliğine (Lyon, vurgu yaparlar. Bu bölümde, ele alınan 2006: 231). Gözetleyicinin kökenlerini konumunun merkezsizleşmesine dayanan eserdeki bu modelde, ileri teknoloji barındıran kalınarak, gözetleyenden altyapılar aracılığıyla kredi kartı, optik kart devredilen tüketim okuyucu süreçlerine bireylerin (binalara kullanılan), giriş-çıkışlarda biyometrik sistemler (havaalanı), vb. ile yapılan işlemler, özel bir çaba gerekmeksizin kayıt altına alınarak, kişilerin takibi sağlanır. Ayırt edici bir başka özelliğiyse, gündelik hayatta gözetime takılan her tür eylemin sentezlenerek analiz edilebilmesidir. Bu modelle beraber, mekânsızlaşırken; kapsayıcılığını panoptikon gözetim arttırır. sessizce Artık insanlar sadece takip edilmemekte; aynı zamanda tanımlanıp, sınıflandırılıp değerlendirmeye tabi tutularak belirlenen tüketim pazarlama alışkanlıkları nesnelerine dönüştürülmektedirler (Öztürk, 2013: 138). düşüncelerin araştırırken, özüne sadık gözetlenene odaklı gözetim katılımı, farklı kaynaklar ve kavramlarla zenginleştirilerek tartışılmıştır. Bauman ve Lyon’a göre, Oscar Gandy ve Mark Andrejevic, gözetimin tüketim boyutuna yaptıkları vurguyla önemli bir açılım yapmışlardır. Gözetim sürecinin, iktidar süreçlerindeki alışılageldik ve açık şekilde görünür olan hallerine oranla çok daha muğlak olan tüketimci gözetim, veritabanlarına dayalı pazarlamada insanların verilerinin elde edilip daha fazla tüketim için kullanılan dönüştürülmesine dayanır metalara (2013: 60). Kitapta bu gözetim türü bir ileri aşamaya taşınarak gözetlenenlerin hiçbir baskıya 5. TÜKETİM ODAKLI GÖZETİM VE maruz GÖNÜLLÜ KATILIM gözetime katıldıkları durumlara dikkat Kitabın alana yaptığı katkı açısından gözetime, salt bir iktidar pratiği olarak değil, gözetlenenlerin kendi konumlarını benimsemelerine ve bunun da ötesinde kalmadan, kendi arzularıyla çekmek için kullanılır. Bu süreçlerde bireysel ve dinamiklerin toplumsal rol açıdan oynadığı hangi sorusuna Bauman ve Lyon’un verdiği cevap, içten 86 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Y-30 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:25 K:47 gelen bir dürtüyle “rahatlığa ve kolaylığa arzulanan yönelimdir”. Daha açık bir ifadeyle, bu sohbetler için uygun zemini sağlıyordu dürtü, hayatın (Toprak vd., 2009: 105 ve 157). Başta, muğlaklığına karşı, yorucu ve kaygı verici 2004 yılında kurulan Facebook4 olmak olmayan, üzere, insanların modern sürprizleri ve gizemleri ancak ondan gerçekleştirilemeyen türeyen sosyal medya barındırmayan, şaşırtma ya da hazırlıksız platformlarının en önemli özelliklerinden yakalanma risklerinden arındırılmış bir biri bu anonimliği aşındırması olmuştur. dünyayı tercih etme eğilimini yansıtır. Anonimliğin yara alması, insanların gerçek Oldukça insani olan bu dürtü, temelde kimlikleriyle bu sitelere üye olmasından aklın ve bedenin huzur ve düzene erişme kaynaklanmaktadır. çabasının arkadaşlarını ya da arkadaş olmak istediği göstergesi olarak yorumlanmaktadır (2013: 116). dürtünün insanları yönlendirmesi olarak yetinmezler. İlk olarak internetin ve sosyal medyanın anonimliği aşındırmasına değinirler. Hatırlanacağı üzere, internetin ilk dönemlerinde sohbet etmek ve tanışmak için ‘mIRC’ ve benzeri programlar kullanılmak suretiyle iletişim, anonim kimlikler insanların kişileri bulma arzuları etkili olmuştur Kuşkusuz yazarlar, süreci yalnızca basit bir açıklamakla Bunda üzerinden gerçekleştiriliyordu. ‘Nickname’ (takma ad) kullanılarak girilen sohbet kanallarında (Bauman ve Lyon, 2013: 22). Facebook örneği üzerinden çözümlemesine devam eden Bauman ve Lyon’a göre söz konusu formatın bu denli kabul görmesinin altında yatan temel neden ise, ‘insanların kendilerini yalnız, ihmal edilmiş, dışlanmış ve görmezden gelinmiş hissetmeleri’dir (2013: 32). Facebook’un insanlara bu sorunla başa çıkmada -sanal düzeyde de olsa- bir tür “seçenek” sunduğu söylenebilir. bireyler o anda hissettikleri, düşündükleri, Sanal ortamda anonimliğin aşınmasının, arzu ettiklerine uygun kimlikler uydurarak hatta Bauman’ın deyişiyle “ölümü”nün çoklu sonuçları ne olmuştur? Bundan en ciddi sohbetler gerçekleştiriyorlardı. Kimliklerin gerçeklikle bağlarının zayıf ve belirsiz olduğu bu iletişim sürecinde gerçek anlamda bir “sanallık” söz konusuydu. Dolayısıyla bu platformlar gerçek hayattaki yüzyüze iletişimde 4 Facebook anonimliğin karşıtı olarak “bilinirliği” konumlandırmakta ve kullanıcılarından rumuz/katma isim değil, gerçek isimlerini kullanmalarını talep etmektedir. Yine de bu platformdaki kimlikler gerçeğin birebir kopyasından ziyade, “umut edilen” kimliklerdir (Toprak vd., 2009 : 108-9). 87 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Y-30 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:25 K:47 zarar görenin kamusallığın zıt kutbu olarak Lyon, 2013: 29-36). Dayatma olsun ya da konumlandırılan olduğu olmasın, sonuç itibariyle yaşanan gerçek söylenebilir (Bauman, 2012c: 32). Çünkü hayatın karşısında ondan beslenen ve onu insanlar, sosyal medyaya katılımlarının besleyen karşılığında kendi rızaları doğrultusunda kazanmıştır. mahremiyet mahremiyetlerinden vazgeçer hale gelmişlerdir5. Bu, her tür kişisel bilginin bu ortamlarda rahatlıkla ifşa edilmesiyle gerçekleşmektedir. Görünürdeki rızaya ek olarak, insanların katılımı konusunda artan sosyal baskıya da bir parantez açmak gerekir. Söz konusu sitelerle yapılan bir tür ikili anlaşma söz konusudur ve üye olan kişiler tarafından istendiğinde bu bozularak kullanımından anlaşmalar sosyal vazgeçilebilir. medya Ancak yazarların da belirttiği gibi sitelerle olan anlaşmanın bozulması bazı ülkelerde (Güney Kore gibi) aşırı boyutlara vararak toplumsal tehlikesini dışlanma ve beraberinde yok sayılma getirmektedir. Dolayısıyla işin en önemli boyutu arzuyla sürece katılım olsa da toplumsal bir dayatma da söz konusudur (Bauman ve 5 Facebook kullanımıyla ilgili Türkiye’de yapılan bir çalışma bu durumu somut şekilde ortaya koymaktadır. Gerçekleştirilen ankete katılanların yüzde 40,54’ünün Facebook’ta mahrem alanın olmadığı görüşünü paylaşması “bireyler[in], her ne neden ötürü olursa olsun, söz konusu ağ’da bulunmalarının mahrem alanlarını ortadan kaldırdığının ayırdında…” olduğu şeklinde yorumlanabilir. Buna ek olarak, ankete katılanların büyük çoğunluğu (yüzde 60) Facebook’ta denetlendikleri ve gözetlendiklerini düşünmelerine rağmen bu platformu kullanmaya devam etmektedir (Toprak vd., 2009: 162-3 ve 166). bir paralel hayat gerçeklik Kişisel bilgilerin ifşasının bu boyutlara nasıl geldiği sorununa geri dönülecek olursa, Niedzviecki’nin abartılı paylaşım kavramını temeline oturttuğu ‘dikizleme kültürü’nden bahsetmek gerekir. Kitapta yer verilmese de bu kavram, Bauman ve Lyon’un düşünceleriyle uyum Niedzviecki, insanların göstermektedir. özel hayatlarını kamusallaştırmak aşırı konusundaki mahremin istekli paylaşıldığı programlarının yarattığı hallerini, televizyon ve sosyal medyayla beraber tavan yapan bir kültürel ortam bağlamında analiz eder. Herkesle her şeyin paylaşılmasının mübah hale gelmesi, mahremiyetin belirsizleştirirken, bir tür sınırlarını ‘dikizleme kültürü’nü egemen hale getirmiştir. Bu kültürün temel taşıyıcısı ise gerçek hayatta söylemeye ya da yapmaya cesaret edilemeyecek şeylerin yeni ortaya çıkan sanal sosyal ortamlar içinde, elektronik dolayımlamanın içerdiği mesafe hissinin de verdiği rahatlıkla paylaşılabilir oluşudur. Bu noktada, artık paylaşımdan ziyade ‘abartılı paylaşım’ devreye girer; 88 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Y-30 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:25 K:47 neyin, neden paylaşıldığı anlamını yitirir, Burada paylaşmak araçtan amaca dönüşür ve günümüzde süreç, sorgulamadan muaf şekilde kendini mahremiyet kaybına uğramaktan ziyade yeniden üretir. Bu süreçte girilen bilgilerin kişisel bilgilerini “yeterince” paylaşmamış devletler, şirketler ve kişiler tarafından olduklarını düşünmeleridir. Bu düşünce takip insanları edildiğine yönelik potansiyel dikkat çekici insanları daha çok olan nokta, ürküten şeyin, şeyi paylaşma eleştirelliği bastıran ise, insanların sosyal konusunda güdüler. Başka bir deyişle, medyadaki kimliklerinin, kendilerini ifşa mahremiyet, ettikleri göreceğini görünürlüğünün azalması, yok sayılma, düşünmeleridir (2010: 8-18). Bu bilinme dışlanma gibi olumsuz yan anlamları da ve görülme arzusu, “bir daha asla yalnız içerir hale gelmiştir. Hiçbir şey gizli kalmama” (Bauman ve Lyon, 2013: 31) kalmamalı, yönündeki hem ortamda bilgi, belge, fotoğraf paylaşımı bireysel olarak kendini yeniden üretir hem arttıkça takdir edilme, beğenilme isteği de de dikizleme kültürünün bulaşıcılığıyla artar topluma hızla yayılarak genel bir geçerlilik korkusundan kaçmak da aynı oranda ve meşruiyet kazanır (Niedzviecki, 2010: mümkün 26-7). Gelinen noktada konu üzerine rahatça sosyal gerçekleştirebileceği dayanan oranda kabul dürtüyle medya çok ve birleşir yeni sayıda ve teknolojilere örnek vermek mümkündür6. ve sanal kamusal saklanmamalıdır. gerçek olur. hayattaki alanda Sanal yalnızlık İnsanların kendilerini kanıtlayabileceği bu ve ortamlarda Bauman’ın dile getirdiği üzere, fark edilme hazzı, ifşa edilme korkusundan çok daha güçlüdür (Bauman ve Lyon, 2013: 31-6). Yazarlar, 6 Mobil bir cihaz kullanarak (özellikle cep telefonu) fotoğraf çekip internette paylaşma ile başlayan süreçte, son dönemde ortaya çıkan, kısa zamanda oldukça popüler olan ve mahremiyetin gönüllü ifşası için son derece uygun bir örnek olan ‘selfie’nin (kendi fotoğrafını çekip paylaşma) yaygınlaşması ile dikizleme kültürünün teknolojide geldiği son nokta olan ‘Google Glass’ın (sözlü komut yöntemiyle fotoğraf çekmek ve paylaşmanın yanı sıra, video izlemek, müzik dinlemek ve internette gezinmek içi kullanılan bir tür gözlük) kullanılmaya başlanması, gözetimin tamamen içselleştirildiği bir geleceğin göstergeleri olması bağlamında kaygı verici gelişmeler olarak yorumlanabilir. eskiden geçerli olan mahremiyetin kutsallığının yerini özel hayatın ifşa edilmesinin erdemi ve yükümlülüğünün aldığı bir dünyada geri dönülemez mahreme noktaya, ait kalmadığında hiçbir özel hayata bilgi ve kırıntısı varılacağını 89 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Y-30 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:25 K:47 belirtmektedirler7. Bu yeni insan, tamamen toplumu kamusal ve ticari bir ürün haline gelerek, açıklamak gerekmektedir. Burada devreye özüne yabancılaşacağından yeri geldiğinde ‘gönüllü panoptikon’ kavramı ve ‘kendin- haklarını savunabilecek, iktidar odaklarının yap’ modeli girmektedir. baskıcı pratiklerine direnmesini sağlayacak dinamiklerden de yoksun olacaktır8 (Bauman ve Lyon, 2013: 35-37). açısından Humphreys’in ne ifade gönüllü ettiğini panoptikon kavramı, gözetim ile tüketimin kesiştiği noktayı, gözetlenenin rızasına dayanarak Özetle, dikizleme kültürünün, insanları açıklar. ‘her şeyi bilme’ye yöneltirken, bir yandan inanılarak satın alınmak istenen herhangi da yalnızlık korkusunun ve toplumsal bir baskının taleplerine getirdiği zorunluluklarla, “gönüllü”lüğe dayanan abartılı paylaşımın neden ürünün, bir ancak boyun fayda getireceğine şirketlerin eğmek özel suretiyle alınabilmesi gönüllü panoptikonun temel olduğu işleyiş modelidir (Humphreys, 2011: 577). söylenebilir. Bu döngüsellikte içsel bir Akıllı telefonlardaki uygulamaların pek dürtü olan ‘scopophilia’ (görülme hazzı) da çoğunun devreye girer ve insan, ‘görülmenin var dayanmaksızın kişisel verilerimizi talep olmak anlamına geldiği’ bir yaşam tarzının etmesi bunun en güncel örneğidir. Bu içine hapsolur. alışverişte, ürünün sunduğu rahatlık ve giderek artmasına Belli Bu noktada, insanların gözetim teknikleri vasıtasıyla görülme arzusunun tüketim 7 “Bir bilginin izinsiz açıklanmaması” anlamında gizlilik, mahremiyetin sınırlarını belirleyen ve kuvvetlendiren temel öğedir. Bireyin, gizlilik çerçevesinde tamamen kendine ait olan bir odayı kurgulaması ve “kim olduğuna” karar vermesi ise ancak “hakkıyla tanınıp saygı gösterilen, kendi kararlarına sahip çıkmak için kendi isteği doğrultusunda mücadeleler verebileceği ve bunları sürdürebileceği, kendi tek ve bölünmez egemenliğinin toprakları”nda gerçekleşebilir (Bauman, 2012c: 36). 8 Bu noktada gizlilik ile özgürlük kavramlarının yakından ilişkili olduğu belirtilmelidir. Bir “sosyal ilişki” olarak gizlilik, toplumsal mücadeleler yoluyla savunulmadığında ve yasalarla teminat altına alınmadığında düşünce özgürlüğü tehlikeye girebilir ve bu durum, iktidarların otoriterleşmesine yol açabilir (Lyon, 1997: 256-8). kolaylıktan hiçbir mantıklı faydalanmamızın nedene karşılığı olarak piyasa için değerli olan gizli, kişisel verilerimizi, özgürlük ve mahremiyetimizi zedeleyecek şekilde sunmamız söz konusudur. Eserde detaylı şekilde üzerinde durulan ‘kendin-yap’ modeli bundan bağımsız değildir ve gelinen noktada kapitalizmin işleyişindeki önemli değişimleri de gözler önüne sermektedir. Bauman’ın gözetimin ‘gözetleyenden devredildiği’ gözetlenenlere süreçlerin analizinde kullanılmak üzere önerdiği ‘kendin-yap’ 90 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Y-30 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:25 K:47 modeli, gündelik hayattaki gözetimi sürecine dahil olmakta; gereksinimlerini açıklama noktasında oldukça işlevseldir. kendi Bu modele göre her tür iş, zorlama ve çeşitlendirmektedirler (Bauman, 2012b: baskıyla dayatmanın yerine cezp edici 200). şekilde sunulur ve disiplin yerine arzu uyandırılarak, “patronlardan emrindekilere, danışmanlardan danışanlara, araştıranlardan araştırılanlara, yani kısacası yönetenlerden yönetilenlere” İnsanların, devredilmektedir. gibi bedenlerinde salyangoz kendi, ‘kişisel panoptikonları’nı büyütmek ve taşımakla yükümlü hale geldiği bu yaşam kurgusu içinde gözetimin 7/24 devam etmesinden işveren (gözetimci olarak) değil, çalışan (gözetlenen) sorumlu hale gelir ve telefonu kapatarak ulaşılmaz olmak gibi bir lüks ortadan kalkar. Bu tablo içinde Bentham’ın klasik panoptikon tasarımındaki gözetleme kulesine benzer bir gözetleyici konumu gereksiz hale gelir; çünkü herkes kendisinin bekçisi/gözetleyicisi konumuna yerleşir. Ayrıca doğrultusunda kapitalist bu yeni mantık çözümün, “maliyetli, hantal, kısıtlayıcı ve gereksiz yere zahmetli panoptikal önlemlerden çok daha elverişli ve çok daha kârlı” olduğu fark edilmiştir (Bauman ve Lyon, 2013: 63-5). Başka bir deyişle, insanlar çeşitli meşrulaştırma mekanizmalarına kalmaksızın ve girilmeden kendi çok fazla istekleriyle ihtiyaç zahmete tüketim başlarına arttırmakta ve Bauman ve Lyon, gözetimin internetteki tüketim süreçlerinde nasıl işlediğini de bu model çerçevesinde açıklamaktadır. Sanal ortamda bir ürünü satın almak, aynı zamanda o ürünün ‘tanıtıcısı/reklamcısı’ olmayı beraberinde getirir (2013: 39). Tüketilen her ürün geniş veritabanlarına kaydedilir ve veritabanlı pazarlama Amazon, Facebook, Google gibi şirketler tarafından tüketicilerin kodlanarak, üreticilerin yanı sıra diğer tüketicilere de pazarlanmasına Amazon dayanır. örneğinde, uygulanan Bu anlamda, internet sitesinde “katılımcı filtreleme” teknikleriyle, önceki tüketicilerin verileri, yeni müşterilere rehber niteliğinde bilgiler şeklinde sunulur. “Wish list” (dilek/istek listesi) özelliği, bu anlamda son dönemde pek çok sitede karşılaşılabilecek güncel bir tüketim modelidir. Süreç, Google ve Facebook’ta Google, da arama kaydederek yarayacağınızı benzer şekilde yaptığınız depolayıp, düşündüğü işler. verileri işinize benzer nitelikteki sonuçları sunarak ve önerilerde bulunarak “işinizi kolaylaştırır”. Facebook ise üye olduğunuz grupları, arkadaşlarınızı, 91 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Y-30 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:25 K:47 kişisel bilgilerinizi göz önünde görevlerin farkında olmadıkları bulundurarak, ilginizi çekeceği düşünülen söylenebilir. Daha ziyade ‘özgür paylaşım arkadaş önerileri ve reklamları önünüze ve tüketim’ söylemleri arasında insanların getirir. Burada önemli olan nokta, bu ilgilendikleri tek şirketler tarafından eylemleri gözetlenip kolaylaştıran” uygulama takip mümkün edilen çıkartmak tüketicilerin ve profillerini en “hayatlarını ve ürünlere kısa yoldan modeli erişebilmektir. Bunun karşılığında sisteme çerçevesinde tüketim nesnelerine yönelik sundukları mahremiyetin ise görünürlüğün arzunun yaratılması görevini tüketiciye geçer akçe olduğu bir dünyada ödenmesi yükleyerek; zor olmayan bir bedel olduğu söylenebilir. reklamcıların ‘kendin-yap’ olan şey, geçmişte tamamen üstlendiği sorumluluğun onlarla paylaşılmasıdır (Bauman ve Lyon, 2013: 120-4). Gözetim Ancak bu süreç, yalnızca tüketicilerin, diğer tüketicileri yönlendirir hale gelmesiyle sınırlı değildir. Çağdaş tüketim pratiklerinde mallarla beraber, insanların kendileri de -genelde kendi istekleriylesatılabilir mallara dönüşmektedir. İnternet ortamındaki sosyalleşme oyunu içinde insanlar, kişisel bilgi paylaşımlarıyla kendilerini, adeta pazar değerini her gün biraz daha yükseltmeye uğraştıkları, tanıtmak ve satmak için yoğun çaba gösterdikleri SONUÇ birer metaya dönüştürmektedirler ve bu durum, “kendini satılabilir bir meta haline getirme[nin], uygulamalarındaki güncel gelişmelerin tartışıldığı ‘Akışkan Gözetim’ (2013) kitabında öne çıkan noktalar şu şekilde sıralanabilir: Güvenlik söyleminin özgürlüğü kısıtlayıcı gözetim pratiklerinin uygulanması için yarattığı meşru zemin; bu zemin üzerinde gerçekleştirilen sınıflandırma ve dışlama uygulamaları; tüketim süreçlerinde kullanılan gözetim teknikleri ve insanların gözetime gönüllü katılımlarının altında yatan dinamikler; alakasız görünen gözetim tekniklerinin birbirini besleyerek, gözetim kültürünün toplum tarafından içselleştirilmesinde oynadıkları rol. kendin-yap türü bir iş ve bireysel bir Kitabı alandaki diğer çalışmalardan ayıran görev” (Bauman ve Lyon, 2013: 39-40) temel nokta ise gözetimin faili olarak haline geldiğini göstermektedir. Yine de gözetleyeni pek çok insanın, sırtlarına yüklenen bu açık bir ifadeyle, gözetim süreçlerine belli konumlandırmasıdır. Daha 92 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Y-30 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:25 K:47 bir farkındalıkla katkıda bulunan, kimi özgürlük zaman da gönüllü olarak dahil olan taşımaktadır. Çünkü insanlar zincirlerini bireyler kendileri taşıyorsa, bir gün yükselen bir üzerindeki sorumluluğu mücadelesi açısından vurgulamasıdır. Kitapta, gözetlenenlere, farkındalıkla mevcut koşullarda oynadıkları ve “gönüllü girişiminde de bulunabilirler. Bunun nasıl kölelik” olarak tarif edilen aktif role karşı olacağı belli bir farkındalık geliştirmeleri ve taşıyıcısı olmak bile başlı başına kayda harekete değerdir. geçmeleri yönünde ikazda bulunulur. Ancak net bir şekilde karşı çıkılan baskıcı, sınıflandırıcı, dışlayıcı ve ayrıştırıcı gözetim pratikleriyle mücadele etmek için somut öneriler ortaya konduğu söylenemez. Bunun yerine, soyut bir “insanlık” kavramı devreye sokularak, yakın gelecekten pek de umutlu olmayan bir şekilde umudun kendisini kaybetmenin insanlığı kaybetmek anlamına geleceği belirtilir (Bauman ve Lyon, 2013: 147). Yazarların içine düştüğü ‘umuttan bahsederken bile umutsuz olma’ durumu, gözetim karşıtı bir mücadele pratiği geliştirme yönünde adım at(a)mamalarını anlaşılır kılmaktadır. Yine de gözetim çalışmalarında egemen olan ve panoptik modelin öne sürdüğü ‘gözetleyen- gözetlenen ilişkisini katı ve asimetrik bir yöneten-yönetilen denklemine oturtma’ düşüncesi yerine, sorumluluğu gözetlenen bireylerin sırtına yüklemesi anlamında kitabın önemli bir iş başardığı söylenebilir. Sorumluluğun belli oranda gözetlenenlerde olması demek, yürütülecek olası bir zincirlerinden önem tarif edilemese kurtulma de umudun Konuya Türkiye özelinde bakıldığında, Batı’da yaşanan gelişmelerin izdüşümlerini görmek mümkündür. 2000’li yılların başında “güvenlik” gerekçesiyle devreye sokulan MOBESE sistemlerinin tüm şehirlerde kullanılır hale gelmesi, okullarda kameralı gözetimin yaygınlaşması, giderek gelişen araç takip sistemleri, internetteki veri akışının takibine yönelik politikaların hayata geçirilmesi içselleştirildiğinin insanların kişisel ve bunların göstergesi sosyal bilgilerini medya olarak kullanımında kendi istekleriyle paylaşmaları bireysel özgürlüklerin ciddi anlamda tehdit altında olduğunu göstermektedir. Buna ek olarak insanların hangi koşullarda ve ne şekilde gözetime tabi tutulacağının sınırlarını belirleyecek olan ve uzun süredir yasalaşmayan “Kişisel Verilerin Korunması Kanunu” ile ilgili tartışmalar devam etmektedir. Bu konular, gözetimin bir iktidar pratiği olarak görülmesine neden olmaktadır. Ancak 93 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Y-30 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:25 K:47 makalede sıkça üzerinde durulduğu üzere, özgürlüklerin korunması ve sınırlarının çizilmesi yönetenlerle arasındaki yönetilenler mücadeleler neticesinde belirlenmektedir. Bu bağlamda insanların, gözetim süreçlerinde yaşadıkları mahremiyet kaybının ve özel alana yönelik müdahalelerin ne oranda farkında İktidarı (Drl. Barış Çoban, Zeynep Özarslan), İstanbul: Su Yayınevi. CLARKE, R., (1988). “Information Technology and Dataveillance”, http://www.rogerclarke.com/DV/CA CM88.html, Erişim Tarihi: 20.01.2014. FOUCAULT, M., (2003). İktidarın Gözü, (çev.: Işık Ergüden), İstanbul: Ayrıntı Yayınları. olduklarına dair araştırmalar yapılabileceği söylenebilir. Buna ek olarak, gözetimin medyatik etkilerle içselleştirildiği medyadaki bir düşüncesi gözetim kültür olarak çerçevesinde, odaklı metinler incelenebilir ve gözetime gönüllü katılımın altında yatan bireysel ve HUMPHREYS, L., (2011). “Who’s Watching Whom? A Study of Interactive Technology and Surveillance”, Journal of Communication. Sayı: 61 (575-595). toplumsal dinamikler araştırma konusu olabilir. KAYNAKÇA BAUMAN, Z., (2012a). Küreselleşme, (4. Basım), (çev.: Abdullah Yılmaz), İstanbul: Ayrıntı Yayınları. BAUMAN, Z., (2012b). Yasa Koyucular ile Yorumcular, (3. Basım), (çev.: Kemal Atakay), İstanbul: Metis Yayınları. BAUMAN, Z., (2012c). Akışkan Modern Dünyadan 44 Mektup, (çev.: Pelin Siral), İstanbul: Habitus Yayıncılık. BAUMAN, Z. ve LYON, D., (2013). Akışkan Gözetim, (çev.: Elçin Yılmaz), İstanbul: Ayrıntı Yayınları. BENTHAM, J., (2008). “Panoptikon ya da Gözetim-evi” (çev.: Zeynep Özarslan), Panoptikon: Gözün LYON, D., (1997). Elektronik Göz, (çev.: Dilek Hattatoğlu), İstanbul: Sarmal Yayınevi. LYON, D., (2006). Gözetlenen Toplum, (çev.: Gözde Soykan), İstanbul: Kalkedon Yayıncılık. LYON, D., (2013). Gözetim Çalışmaları, (çev.: Ali Toprak), İstanbul: Kalkedon Yayıncılık. NIEDZVIECKI, H., (2010). Dikizleme Günlüğü, (çev.: Gözde Gündüç), İstanbul: Ayrıntı Yayınları. ÖZTÜRK, S., (2013). “Filmlerle Görünürlüğün Dönüşümü: Panoptikon, Süperpanoptikon, Sinoptikon”, İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi, Sayı: 36 (132151). TOPRAK, A., YILDIRIM, A., AYGÜL, E., BİNARK, M., BÖREKÇİ, S., ÇOMU, T., (2009). Toplumsal Paylaşım Ağı Facebook: “Görülüyorum Öyleyse Varım!”, İstanbul: Kalkedon Yayınları. 94 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:14 K:35 İSMAİL GASPIRALI VE TERCÜMAN GAZETESİ İSMAİL GASPIRALI AND TERCÜMAN NEWSPAPER Yrd. Doç. Dr. Berrin KALSIN Beykent Üniversitesi İletişim Fakültesi, Yeni Medya Bölümü [email protected] Özet: Rusya Türklerinin uyanışında önemli yere sahip olan İsmail Gaspıralı, Rusya TürklerininGİRİŞ Müslümanlarının çağdaş bir yaşam tarzına ulaşabilmeleri için en önemli aracın basın-yayın faaliyetleri olduğunu düşünmüş ve hayatını bu faaliyetlere harcamıştır. Gaspıralı İsmail Bey’in Türk dünyası adına gerçekleştirdiği en önemli faaliyeti Tercüman (1883) gazetesi olmuştur. Gaspıralı, St. Petersburg’da, Türkçe olarak yayımlanacak gazetenin Rusça tercümesiyle birlikte basılması koşuluyla gerekli izni alarak 1883 yılında, şöhreti tüm Türk–İslam dünyasına yayılacak olan Tercüman gazetesini yayımlamaya başlamıştır. Rusya TürklerininMüslümanlarının gelişiminde oldukça etkili olan İsmail Gaspıralı’yı ve onun Tercüman gazetesini, inceleyeceğimiz bu çalışmada basınyayın faaliyetlerinin toplum üzerindeki etkisi bir kez daha gözler önüne serilecektir. Abstract: İsmail Gaspıralı who is an important name in the wake of Russian Turks, considered that the most important tools are press and publishing activities to reach a contemporary lifestyle of Muslim Turks in Russia, and spent his life for these activities. In St. Petersburg, Gaspıralı’s Tercüman newspaper published in Turkish language which is the condition that pressing together with Russian translation of its, obtained permission in 1883, the fame that would be spread all the Turkish-Islamic world and Tercüman was began publishing the newspaper which has a prominent place in the wake of the Turks in Russia. İsmail Gaspıralı who was highly influential in the development of Muslim Turks in Russia and his Tercüman newspaper, accepted as an expert on the subject of in the light sources of the authors, in this study that we will examine, the effect of media activities in a nation's revival will set out once more. Anahtar kelimeler: Rusya, İsmail Gaspıralı, Türk Dünyası, Gazetecilik, Tercüman Gazetesi Keywords: Russia, İsmail Gaspıralı, Turkish World, Journalism, Tercüman Newspaper 95 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:14 K:35 amacıyla GİRİŞ Türkçülük hareketleri, İmparatorluğu’ndan çok yaşayan Türk faaliyetlerinde bulunmuş, çeşitli gazeteler yayımlayarak 1860’lı halkın uyanışını sağlamaya çalışmışlardır. topraklarında boylarında yayın Osmanlı önce yıllardan itibaren Rusya basın başlamıştır. Rusya topraklarında yaşayan Türk aydınları, özellikle bağımsız bir Türk Türkçülük hareketinin ortaya çıkışındaki yurdu ana sebep Rusların, topraklarında yaşayan İmparatorluğu’na Türk hissetmiş ve ilişki içinde olmuşlardır. boylarına Ruslaştırma karşı ve uyguladıkları Hıristiyanlaştırma olması Görüşleri nedeniyle, Osmanlı kendilerini ile birçok yakın Osmanlı–Türk politikalarına tepki olarak Türklerin milli aydınını benliklerini ve ulusal kimliklerini korumak İmparatorluğu’nda Türkçülük fikirlerinin istemeleridir. gelişmesinde etkili olmuşlardır. Bu amaç doğrultusunda öncelikli olarak Rusya Türklerinin milli uyanışında İsmail halklarının eğitilmesini ve fikir sahibi Gaspıralı önemli bir yere sahiptir. O’nun bireyler 1883 amacıyla haline eğitim çabalarına gelmelerini sağlamak sistemini iyileştirme girişilmiştir. Rusların Türk etkilemiş, yılında Tercüman Osmanlı yayımlamaya gazetesi Rusya başladığı Türklerinin gelişimine katkıda bulunmuş ve ilgiyle boylarının birleşmesini önlemek amacıyla, takip edilmiştir. onları ayrı milletler olarak sınıflandırma Bu araştırmada Türk dünyasına önemli çabalarına karşın İslami değerlere de bağlı katkıları olan Gaspıralı’nın çalışmaları, kalarak tüm Türk topluluklarında kültür ve görüşleri, Rusya Türkleri için mücadelesi dil birliğini sağlama mücadelesine ve Tercüman gazetesi incelenmiştir. girişilmiştir. Gazetenin ulaşılabilen sayılarından ve 19. yüzyılın sonlarına gelindiğinde Türk gazete Birliği, Dil Birliği ve Türkçülük gibi eserlerden fikirler Rusya’da yaşayan Türk aydınları toparlayıcı nitelikteki bu çalışmamızın arasında yayılarak kuvvetli bir ideoloji basın haline gelmiştir. Bu aydınlar 1905 ihtilali araştırma olacağını umut etmekteyiz. hakkında yayımlanmış faydalanarak tarihimiz açısından diğer yürüteceğimiz yararlı bir sonrası yaşanan rahatlama döneminden istifade ederek halkın uyanışını sağlamak 96 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:14 K:35 1. 19. YÜZYIL SONUNDA RUSYA umutlarını yetersiz seviyede din ve kültür TÜRKLERİNİN bilgisine İÇİNDE sahip köy imamlarının BULUNDUĞU KOŞULLAR gayretlerine bırakmışlardır. 1552 yılına Kazan Hanlığının, 1556’da Rus Astırhan, 1582–1598 yılları arasında Sibir Hıristiyanlaştırma politikası doğrultusunda Hanlığı’nın, bundan yaklaşık iki asır sonra gerçekleştirdiği diğer bir uygulama da Rus 1791’de 1801’de hâkimiyeti altında yaşayan Türklere ayrı Gürcistan’ın, 1804–1805 yıllarında Erivan millet kimlikleri vermek suretiyle nüfusun ve Bakü’nün Rusların eline geçmesiyle önemli bir kısmını oluşturan Türklerin birlikte yaklaşık 250 yıllık bir zaman birleşmesini engellemek olmuştur. Ancak içinde Kafkasların büyük bir kısmı Rus 18. yüzyıla gelindiğinde Rusya Türklerinin hâkimiyetine geçmiştir. özellikle ticari faaliyetler yoluyla başlayan Rusya sınırlarını büyüttükçe ele geçirdiği temasları yerlerde yaşayan yabancıları, özellikle girmelerine neden olmuştur. İlk etkileşim Kırım Türkleri Hanlığı’nın, Ruslaştırmak ve eğitim idaresinin Ruslaştırma birbirleriyle alanında etkileşim yaşanmıştır. ve içine Nitekim baskıcı Kazan Türklerinin Kazakistan ve Türkistan süreçte ile münasebetleri, Buhara medreseleri ile öncelikli olarak hanlık döneminin aydın tanışmaları, sonrasında birçok Kazanlı zümresinin imha gencin Buhara’ya giderek tahsil gördükten edilmesi ve Türk halklarının birbirleriyle sonra yaşadıkları yerlere dönerek buralarda olan münasebetlerinin engellenmesi yoluna medreseler açıp Buhara usulü eğitim gidilmiştir. Hıristiyanlaştırmak amacıyla politikalar uygulamıştır. sürülmüş, Bu ve din adamlarının Yerli topraklarına halk evlerinden vermeye başlamaları el konulmuş, tüccarlarının da Kazan–Türk faaliyetleri neticesinde yaşadıkları yerlere Ruslar yerleştirilmiştir. başlamıştır. Uygulanan ekonomik ve sosyal baskılar Kültür merkezi haline gelen Kazan ilindeki halkın sıkıntılı bir hayat yaşamasına neden medreselerin olmuştur. milli Ancak içinde bulunduğu şartlara ve sahip varlıklarını ve dini inançlarını koruma oldukları imkânlara göre vazifesini yerine mücadelesi veren Türkler, zamanla Rus getirmiş olan bu medreseler Rusya’daki baskısı altında eğitim düzeylerinin de endüstrileşme ve ekonomik gelişmeler düşmesiyle doğrultusunda değişen ve gelişen hayat Milli birlikte, kültürlerini, bu mücadelede önemi giderek artmıştır. 97 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:14 K:35 şartlarına ayak uyduramamış ve asrın bir önemli şahsiyet Hüseyin Feyizhan da ihtiyaçlarına cevap veremez hale gelerek medreselere din dersleri dışında dünyevi eski derslerin de konması gerektiğini savunmuş nüfuzlarını kaybetmeye başlamışlardır. ve Kazan Türklerinin medreselerini Rus Diğer taraftan mevcut koşullar Türklerin okullarının seviyesine çıkarma amacıyla eğitim sahasında bir reform hareketini de hareket etmiştir. Kazan Türklerinin kültür zorunlu kılmaktaydı. Bu doğrultuda ilk çalışmaları gerçekleştiren kişiler gelişmesinde büyük müesseselerin esas hizmetleri itibariyle olan Hüseyin Abdünnasır Kursavi, Şahabeddin Mercani, Feyizhan’ın projesi üzerine kurulduğunu Kayyum Nasiri ve Hüseyin Feyizhan söyleyebiliriz. (Kurat, 1966: 111) olmuştur. Görüldüğü gibi Kazan Türklerinin uyanış Kursavi’nin çalışmaları din alanında olup hareketi ilk olarak din alanında başlamıştır. cahil mollaların akıl dışı uygulamalarına Bu noktada Rus baskısı altındaki halkın karşı gerçekleşmiştir. Mercani de Buhara varlığını medreselerinin köhne eğitim usullerine koruyabilmek adına sarıldığı unsurun din olduğu ve halk arasında karşı çıkmıştır. Kursavi de Mercani de Ortaçağ zihniyetinin hâkimiyeti altında bir İslamiyet’te âlimler için içtihat kapısının dini eğitimin hüküm sürdüğü göz önünde açık olduğu görüşüne sahiptiler ve Buhara bulundurulduğunda yenilik hareketinin de medreselerindeki öncelikli skolâstik düşünceye Her iki şahsiyetin de kendilerinden sonra gelen kişiler üzerinde önemli tesirleri olmuştur. Nitekim bu dönemdeki hareketin önemli Kayyum katkıları Nasiri, takipçilerindendir. bulunan Mercani’nin Ancak Mercani’den farklı olarak Kazan Türklerinin dünyevi ilimlere de dini alanda gerçekleştirilmesinin kaçınılmaz olduğunu karşıydılar. gelişimine olarak ihtiyacı olduğu fikrini benimsemiş ve bu alanda ilk adımı da atmıştır. Mercani’nin talebesi olan diğer belirtmek gerekir. Nitekim Kursavi’nin ve Mercani’nin çalışmaları bu doğrultuda gerçekleşirken Kayyum Nasiri ve Hüseyin Feyizhan dünyevi bilgileri Kazan Türklerinin hayatına sokmaya çalışmıştır. Kazan Türkleri arasında Kursavi, Mercani, Nasiri ve Feyizhan’ın etkisiyle başlayan usul-ü cedid Rusya’daki cereyanı Türkler zaman içinde arasından birçok aydını etkileyen bir fikir hareketi haline 98 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:14 K:35 gelmiş ve kısa sürede Rusya Türklerinin yaşamaları için büyük uğraş vermiş ve uyanışında büyük tesiri olmuştur. ayrımcılığa Rusya Türklerinin mücadelesinde önemli mücadele ederek ‘Türk Birliği’ fikrinin olan diğer bir unsur da ekonomik hayattaki temellerini atmıştır. koşulların değişmesi olmuştur. 19. yüzyıl 2. İSMAİL GASPIRALI’NIN HAYATI boyunca gelişen Türk dünyasında “Dilde, Fikirde, İşte Rus Birlik” düşüncesini ortaya koyan ve hayatı güne kadar boyunca Rusya Türklerinin uyanışı için Orta Asya mücadele eden İsmail Gaspıralı, Mustafa başlamasıyla Ağa ile Fatma Sultan Hanım’ın ilk oğlu Rusya’da kapitalizmin hızla etkisiyle Rusların, tüccarlar aracılığıyla o Tatarların tekelinde olan pazarına nüfuz etmeye karşı bıkıp usanmadan birlikte Tatarlar ekonomik olarak ağır bir olarak darbe Panslavizm Bahçesaray şehrine iki saatlik mesafede akımıyla birlikte kültürel baskıları daha bulunan Avcı köyünde doğmuştur. İsmail yoğun olarak yaşamaya başlayan Türk ve Bey, almıştır. Yükselen Müslüman nüfus, Rusların asimilasyon politikalarına uygulamalarına ve ayrımcı karşı zorba mücadeleye 8 Mart hemen 1851’de; hemen hayatı Kırım’ın boyunca, babasının doğduğu köye izafeten Gaspıralı adıyla tanınmıştır. Alfabeyi Bahçesaray’da öğrendikten sonra, 10 yaşlarındayken başlamışlardır. gittiği Çar hükümetinin yoğun baskıları altında okumuştur. Bundan sonra Varonej Askeri Ruslaştırma ve Hıristiyanlaştırma çabaları Okulu’na ve oradan da Moskova Askeri ile İdadisi’ne geçmiştir. (Ekinci, 1997: 9) dillerini, dinlerini, kültürlerini Akmescid jimnasında 2 yıl kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalan O yıllarda başta Moskova olmak üzere Rus Rusya Türklerinin uyanışında Kursavi, milliyetçiliği fikri her yerde egemen Mercani, Nasiri ve Feyizhan gibi aydın olmaya başlamış, akademide hüküm süren şahısların açmış olduğu yolda Abdürreşid Panslavizm İbrahim Bey, rahatsız etmiş, kendi kimliğine daha sıkı Ahmed Ağaoğlu, Fatih Kerimi, Sadri sarılmasına neden olmuştur. Gaspıralı, Maksudi, Yusuf Akçura gibi önemli Moskova’da iken Slavofil (aşırı Slavcı) isimler hareketin Bey, Hüseyinzade yürümüştür. Bu Ali isimlerin en başında yer alan İsmail Gaspıralı ise Rusya hareketleri ileri gelen İsmail Bey’i şahsiyetlerinden Katkov ile dost olmuş, onun sayesinde Rus Türklerinin-Müslümanlarının birlik içinde 99 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:14 K:35 milliyetçiliği, liberal ve aşırı politik Medrese’deki görevini, medresenin eski akımlarını tanımıştır. (Devlet, 1988: 16) eğitim metodunu tenkit ettiği için fazla Bu sırada 1867’de Girit Rumları, Osmanlı muhafaza edememiş, onun tenkitleri gerek hükümetine karşı bir isyan başlatmışlardır. talebeler Bu isyan Rus gazetelerinde çokça yer yöneticileri almış, okuldaki Rus öğrenciler tarafından yaratmıştır. İstifaya zorlanmış ve hatta desteklenmiştir. ölümle tehdit edilmiştir. Bunun üzerine Osmanlı Devleti’nin arasında, gerekse arasında hoşnutsuzluk aleyhinde olan bu davranışlara çok üzülen 1871’de medreseden ayrılmıştır. İsmail İsmail Gaspıralı ve arkadaşları Türk Bey’in medrese Zincirli medresesinde ordusuna katılmayı düşünmüşler ve bir yaşamış buharlı gemi ile Odesssa limanına kadar Türklerinin eğitimlerinin ne derece yetersiz gelmişlerdir. Fakat olduğu soruşturmada pasaportlarının burada yapılan olmadığı olduğu hususundaki Rusya ailelerine halklarının edilmişlerdir. Bu Rusya fikirlerinin netleşmesini sağlamıştır. İsmail Gaspıralı ortaya çıkmış ve iki genç yakalanarak teslim deneyim topraklarında yaşayan kendilerini Türk Rusların teşebbüsün ardından İsmail Gaspıralı bir Hıristiyanlaştırma daha Moskova Askeri Okulu’na dönmemiş politikalarından ve öğretmenliğe başlamıştır. (Ekinci, 1997: varlıklarını sürdürebilmelerinin öncelikle 10) eğitilmiş bireylerin sağlanması yoluyla İsmail Bey, Bahçesaray’daki Zincirli ve Ruslaştırma koruyarak, kendi mümkün olacağını düşünmüştür. Medrese’ye Rusça öğretmeni olarak tayin Gaspıralı, dini eğitimin verildiği, insanların edilmiştir. gündelik Bir Medrese’de giderek vermiştir. buçuk kaldıktan Müslüman İki yıl Zincirli sonra Yalta’ya çocuklarına sonra öğretilmediği hazırlamaktan dair ve ve pratiklerin halkı yaşamlarını hayata devam tekrar ettirmek için gerekli temelleri vermekten Bahçesaray’a dönmüş ve yine Rus dili çok uzak olan bu okulların ıslah edilmesi dersleri gerektiği görüşünü savunmuştur. En basit vermiştir. sene ders hayatlarına Bütün bu zaman zarfında kendisini okumaya veren İsmail iktisadi ve ticari bilgiden yoksun kalan bu Bey, Rusya’daki batılılaşma hareketleri ile insanların kendi maddi kalkınmalarını ekonomik ve sosyal gelişmeleri büyük bir sağlayarak merakla takip etmiştir. Zincirli varlıklarını korumalarını olanaklı görmeyen İsmail Bey bu amaçla 100 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:14 K:35 Bahçesaray’ın Kaymaz-Ağa semtinde yeni okula usul bir okul açarak eğitime başlamıştır. kendisinin müracaatını şüpheyle karşılayan İsmail Gaspıralı’nın Bahçesaray’da açtığı ve Rus taraftarı olarak bilinen Sadrazam Usul-i Savtiye veya diğer adıyla Usul-i Mahmud Nedim Paşa, meseleyi ateşli bir Fakat panslavist olan Rus sefiri İgnatiyev’e eğitim sisteminde dönüm noktası olmuştur. bildirerek, büyük bir ihtimalle onun ricası O, bu okulda kendisi kaleme aldığı ve üzerine, çocuklara kısa zamanda okuma yazma Gaspıralı Osmanlı Devleti’nin idaresini öğreten metot kitabı Hoca-i Sübyan’ı ellerinde tutanların Rus sefiri tesiri altında kullanmıştır. Gaspıralı bu yeni metodu ve olmalarına çok üzülmüş ve subay olma onun başarılarını Tercüman gazetesi ile de fikrinden tanıtma faaliyeti içine girmiştir. (Devlet, kalmıştır. Fakat Türklüğün selameti için 1999: 180) mücadeleyi devam ettiren İsmail Bey, İsmail Rusya istemiştir. Müslümanlarının Cedid okulu kaydolmak Gaspıralı Okulu’nda vazgeçmek bırakmıştır. mecburiyetinde Askeri İstanbul’da mütercimlik yapan amcası başladığı Halil Efendi’nin yanında bir sene kadar Moskova öğrenmeye sürüncemede hale kalarak Osmanlı Devleti’nin idaresini, getirebilmek için 1872’de Paris’e gitmiştir. milletin iktisadi ve içtimai meselelerini İki yıl müddetle Paris’te kalmıştır. Burada yakından inceleme fırsatını bulmuştur. değişik işler yaparak geçimini sağlamaya (Saray, 1993: 9) Müracaatının cevabını çalışmıştır. 1874 yılının sonunda Marsilya beklerken Anadolu’nun çeşitli yerlerini limanından İstanbul’a hareket etmiştir. gezmiş Amacı; ilerlettiği Fransızcası sayesinde bir incelemiştir. Müracaat ettiği askeri okuldan memur ya da bir asker olmaktır. Paris’te kendisine bir yıl sonra olumsuz cevap bulunduğu sırada Jön-Türklerle tanışmış, verilmiş Namık Kemal’den Şemsettin Sami’ye dönmüştür. kadar pek çok gazetecinin tesiri altında İsmail kalmıştır. ışıkla dönemde Osmanlı aydınları arasında uzun Gaspıralı, tartışmalara neden olan Türk dili üzerine Fransızcayı İstanbul’a daha mükemmel Hayallerinin gelen verdiği İsmail ve ve Bey İstanbul’daki Gaspıralı Kırım’a İstanbul’da münakaşalardan okulları geri bulunduğu tercümanlık yapan amcası Halil Efendi’nin yapılan yanında kalmıştır. Onun da yardımıyla Türklerin kültürel olarak kalkınabilmeleri çeşitli yerlere müracaat ederek askeri bir için Türkçe’nin milli etkilenmiştir. dil olarak 101 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:14 K:35 geliştirilmesi gerektiğini ve Türkçe’nin Reisliği, İsmail Bey’e Ruslar’la siyasi sadeleştirilmesi mücadele için gerekli olan bilgi ve ve halkın kolaylıkla anlayabileceği bir lisan olması gerektiğini tecrübeyi kazandırmıştır. savunan Şemseddin Sami, Ahmed Midhat, Belediye Mehmet Emin ve Necib Asım Beyler gibi çıkarmak Osmanlı Gaspıralı, aydınlarıyla yakın ilişkiler kurmuştur. Osmanlı’daki dil tartışmalarını yakından takip Bahçesaray’a eden döndükten Gaspıralı sonra Reisliği için sırasında müracaat Ruslardan gazete eden İsmail olumsuz yanıt almıştır. Bunun üzerine 1881 yılının Şubat ayı sonlarında Akmescid’de çıkan Kırım Tavriada (1881) gazetesinde Genç Molla Türkçesine de aynı usulü, yani sade ve adıyla bir seri makaleler yazmıştır. Bu basit dil kullanma yolunu tatbik etmeye makaleler başlamıştır. Kısa zamanda bu husustaki Türkler’in haklarını arayan onları savunan fikirlerini geliştiren İsmail Bey, bütün türde Türklerin lisan takılmaması için bu makalelerinde çok geliştirmenin ne kadar hayati bir önem tedbirli ve zekice bir üslup kullanmıştır. taşıdığını görerek ona göre çalışmalarını Amacı, anlayabileceği bir başlatmıştır. (Saray, 1993: 49) genelde makalelerdir. Rus idaresindeki Gaspıralı, Ruslaştırma yönteminin uygun Müslümanlara sansüre olmadığını 1879 senesinde Bahçesaray Şehir İdaresine göstermek ve Rusya Müslümanları için Başkan olarak seçilmiştir. Dört yıl devam köklü bir değişim yapmaktır. Bu yolda eden bu görevi sırasında, şehir ve şehirli çareler için Müslümanlarının herhangi bir Müslüman önemli hizmetlerde bulunmuştur. gösteren milletten Ruslar’ın Türklere karşı uyguladığı siyaseti gerektiğini de savunmuştur. Tabi burada hem takip etmiş hem de buna karşı ne gibi istediği tedbirler yapacağını eğitim-öğretim metodlarının dair fikirler çok Rusya İsmail Bey, dikkatli bir gözlemci olarak alınabileceğine daha Gaspıralı, sonraları medenileşmeleri öncülüğünü de üretmiştir. Sonuçta en tesirli yolu bulana modernize kadar araştırmış, çevresindeki insanlarla Amerika ve İsviçre’yi örnek gösteren konuşmuş ve bir yerden başlamak gerektiği Gaspıralı, Rusya Türkleri’nin kimliklerini inancına bağlı olarak, Rus hükümetine korumalarında İslam’ın önemini ve mağlup gazete edilmezliğini çıkarmak için müracaatlarda bulunmuştur. (Ekinci, 1997: 14) Belediye milletlerin edilmesidir. özellikle eşitliği Bu hususta vurgulayarak, esasına dayanan 102 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:14 K:35 federatif bir devlet yapısının tek çıkar yol iyi olduğunu gerektirdiği yılında savunmuştur. Rus Nihayet ve eğitim bunun olduğunu savunmuşlardır. Türklerin kültürel alanda Tercüman birliğe önem vermesini savunan Türk gazetesini yayımlamaya başlamıştır. Bu Yurdu yazarları, bir nevi Gaspıralı İsmail koşullar Bey’in kabul gazetenin öne çağdaşlaşma sürdüğü koşulları yetkililerin 1883 yolun ederek aynısının Rusça “Dilde, Fikirde, İşte Birlik” basılması gerektiği ve içeriğinin kontrollü parolasını gerçekleştirmeye çalışmışlardır. olması gerektiği gibi koşullardır. (Saray, 2011: 13) İlk sayısı 24 sayfadan 1905 inkılâbından sonra Umum İslam oluşan dergi, ikinci sayısından itibaren 32 Partisi’ni kurmuş ve Rus Duma’sına sayfa çıkarılmıştır. Dergi, çeşitli yerlerde (parlamento) kırka yakın yaşayan Türkler hakkında bilgi toplamaya katılmıştır. İlki 1905’de delege ile Nijniy ve sunmaya büyük önem vermiştir. Novgorod’da ve ikincisi 1906’da Sankt Rusya’dan göçen ve Rusya’da yaşayan Petersburg’da yazarların sayısı oldukça fazladır. (Arai, yapılan Müslümanları tüm Rusya Kongreleri’nin toplanmasında büyük rol oynamıştır. II. Meşrutiyet’in ilanından sonra oluşan 2008: 87) 1912-1914 yılları arasında yeni usul eğitim metodunu diğer ülkelerde yaşayan özgürlükçü ortam İsmail Gaspıralı’nın Müslümanlara yayabilmek için Anadolu, İstanbul’da aktif olarak çalışmasına imkan Mısır ve Hindistan’a gitmiştir. Hindistan tanımış ve Osmanlı aydın çevreleriyle seyahatinden sonra sağlığı ilişkilerini yoğunlaştıran Gaspıralı İstanbul’da yayımlanan dergilere makaleler yazmıştır. 1908’te kurulan Türk Derneği’nin kurucu üyeleri arasında yer almış ve 1911’de oluşturulan Türk Yurdu Cemiyeti ve onun yayın organı olan Türk Yurdu dergisi üzerinde de Gaspıralı’nın büyük etkisi olmuştur. Türkçülük fikrine halkçı bir muhteva kazandırılmasında ve milli iktisat fikrinin oluşmasında öncülük eden Türk Yurdu yazarları, Türkler için en bozulmaya başlayan Gaspıralı 11 Eylül’de 1914’te vefat etmiştir. 3. GASPIRALI VE TERCÜMAN GAZETESİ “Tercüman gayr-ı kabil-i taksimdir. Hiç taksim edilemez. Evlatlarım çalışsınlar; iradından istifade etsinler, Tercüman’ı söndürmezler ümidindeyim (sükut)…” (Ekinci, 1997: 48) 103 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:14 K:35 Rusya Müslümanları arasında ilk Türkçe adıyla bastırmıştır. Gaspıralı bu eserle gazete 1875 Bakü’de Hasan bütün hayatı boyunca yapacak olduğu tarafından Ekinci faaliyetlerinin bir (1875) adıyla çıkarılmıştır. Bu gazete ekin koymuş Türklerin ve ziraat ile ilgili haberler vermesine karşın nedenlerini sade bir Türkçeyle yayımlandığından milli gelişme önem taşımaktadır. İlk defa “hürriyet, vurgulamıştır (Georgeon, 1996: 26). İsmail demokrasi, kadın hukuku ve millet” ile Bey’e göre bu notların amacı, Rusya ilgili fikirler bu gazete ile yayılmıştır. Bu Müslümanlarının geleceğinin ne olacağı gazeteyi Ünsizade’nin meselesini tartışmaya 1879’da Tiflis’te çıkardığı Ziya (1879) meselenin araştırılmasını gazetesi takip etmiştir. Sait ve Celal (Gaspıralı, 2004: 77). İsmail Bey 1881’den Ünsizade kardeşlerin basın faaliyetleri Ziya itibaren Tonguç, Şafak gibi birkaç küçük ile sınırlı kalmamış, 1880’de Sait Bey süreli yayın çıkarmış ise de onun asıl Ziya-yı Kafkasiye’yi (1880), Celal Bey ise amacı Rusya Türklerinin-Müslümanlarının 1883’te gazetesini sesi olabilecek bir gazete çıkarmaktır. çıkarmıştır. Bu sıralarda İsmail Bey de Bunun için defalarca izin almak istemiş; Türkçe gazete çıkarmak için birkaç defa fakat Rus yönetiminden olumlu bir cevap Rus yönetiminden izin istemiş, yönetim alamamıştır. izin gazetesinin yayınına başlamadan önce, Melikzade yılında Zerdabi Sait ve Keşkül vermeyince uğramıştır. İsmail Celal (1883) hayal kırıklığına Gaspıralı Rusya ve programını araştırarak için geri dil ortaya kalma birliğinin gerekli olduğunu açmak ve bu başlatmaktır Gaspıralı Tercüman Bahçesaray’da bir matbaa kurmuş ve Türklerinin-Müslümanlarının çağdaş bir burada çeşitli eserler basmıştır. yaşam tarzına ulaşabilmeleri için en önemli Gaspıralı İsmail Bey’in Türk dünyası adına iletişim aracının basın-yayın faaliyetleri gerçekleştirdiği olduğunu çok çabuk kavramış ve ömrünü şüphesiz Tercüman gazetesi olmuştur. bu faaliyetlere harcamıştır. Daha önceleri Tonguç (1881) ve Mirat-ı İsmail Bey, gazete faaliyetlerinden önce Cedid (1882) adıyla bazı mahalli dergiler – 1881’de Tavrida (1881) gazetesinde Rusça ki bu dergiler bazı kaynaklarda broşür iki makale yayımlamış ve bir süre sonra bu olarak yer almaktadır– çıkarmasına izin makaleleri birleştirip Akmescit’te Russkoe verilmiş olmakla birlikte İsmail Bey’in Muslumanstvo gazete çıkarmak için Çar hükümetine (Rusya Müslümanları) en önemli faaliyeti 104 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:14 K:35 hasrediliyor. yaptığı müracaatlar sürekli reddedilmiştir. tes’ide Nihayetinde Petersburg’da, Türkçe olarak ciltlerle yayımlanacak gazetenin eserleri Rus yazıcılarının neşrediliyordu. Bütün Rusya’yı sarsan, heyecana getiren bu büyük Rusça bayram, tam bir asır evvel, yani 1783’te, tercümesiyle birlikte basılması koşuluyla Kırım’ın ikinci Katerina tarafından zaptı gerekli izni alarak 1883 yılında, şöhreti şerefine tüm Türk–İslam dünyasına yayılacak olan Potemki’nin ve Rusya Türklerinin uyanışında çok Türkünün yapılıyordu. Rusluk, Orkapuda naşını General 30.000 çiğneyerek Kırım Kırım’a girmesini, Karasu, Bahçesaray’ı yakarak önemli bir yere sahip olan Tercüman bütün gazetesini yayımlamaya başlamıştır. Kırım’da zulmün ve vahşetin canlandırılması hatırasını tebcil ediyordu. (Seydahmet, 1996: 73). Tercüman Türkçe ve Rusça (TercümanPerevotçik) olmak üzere iki kısımdan Fakat yine de yayına neden müsaade oluşmuştur. Tercüman’ın Rusçası olan edildiğine dair net bir bilgi yoktur. Diğer Perevotçik taraftan Türkçesi’nin yayımlanmıştır. aynısı Gaspıralı’ya olarak Kırım’ın Ruslar iznin tarafından işgali yıldönümünden iki gün verilmesinde birçok etken rol oynamıştır. sonra yayına başlaması (10 Nisan 1883) ve Kırım’ın Rus hakimiyeti altına girmesinin Gaspıralı’nın 100. Yılı Nisan 1883’te kutlanacaktır. Bu (Rusça bölümünde) yazdığı satırlar bunu kutlama destekler niteliktedir: dolayısıyla Rus bu gazetenin, hükümetinin gazetenin ilk sayısında anadilde bir yayına müsaade etmiş olması Tam yüz muhtemeldir. Hükümetin bu gazetenin düzensizlik ve kanlı olaylar dolayısıyla yayınına tamamen mahvolan küçük hanlık (Kırım müsaade etmesi yerli Hanlığı) Müslümanların Rusya’ya karşı sempati yıl önce 8 dünyadaki Nisan 1783’te en büyük imparatorluğun bir parçası oldu ve bu gücün duymalarını sağlamak gayesi olduğunu hakimiyeti ve adil kanunlarının himayesi göstermektedir. Kırımlı Cafer Seydahmet, altında barışa kavuştu….Diğer halklarla Gaspıralı’yı bugünü kutlayan Kırımlı Müslümanlar yüz anlattığı kitabında şu yıldan beri yaralandıkları bu iyi davranışları cümlelere yer vermiştir: inkar edemezler. (Tercüman, 1883: 1) Tercüman’ın hayat ve neşe veren ilkbaharda çıkmaya başlaması ne kadar ümitli bir Bu alamet gazetenin idiyse, bunun 1883’üncü yıla tesadüfü de az manalı değildi. Bu tarihte bütün Rusya’da bayram yapılıyor. Rus matbuatı baştan başa büyük bir vak’ayı açıkça ifadeleri kullanmadığı yayınına izin görülmektedir. takdirde verilmeyeceği Gaspıralı Tercüman’ı yayımlayabilmek için rejime 105 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:14 K:35 karşı olumlu davranmak zorunda kalmıştır. (posta) ileri geri ciberilmez (yollanmaz). Bu şekilde davranmasa gazete çıkarmak (Tercüman, 1883: 1) yayına Sol köşedeki sütunda ise gazetenin yayın başladıktan sonra da, tutumunu değiştirdiği tarihi hicri takvime göre 15 Cemazielahir takdirde kısa zamanda sansürün kurbanı 1300 olarak verilmektedir. Bu sütunda ise olarak şu ifadeler yer almaktadır: için gerekli izni alamaz gazetesinin ve kapanacağının Gaspıralı, Gazetenin bir yıllığı poçta hakkı (posta fikirlerini mümkün olduğu kadar yumuşak ücreti) ile dört Rubledir. Altı aylığı iki ve örtülü anlatmak zorunda kalmıştır. Ruble elli Kopeyktir. Satuda (perakende) bilincindedir. Zaten Dolayısıyla hürriyet getiren 1905 I. Rus İhtilaline kadar Rusya Türkleri toplam olarak ancak 11 gazete çıkarabilmişlerdir. Yayına izin verilenlerin büyük çoğunluğunun resmen yasaklanması da, ağır sansür şartlarını göstermektedir. Tercüman, Türk gazeteleri arasında en uzun yayın hayatında becerebilmişse (1883-1918) kalmayı işte bu temkinli siyasetinden dolayıdır (Devlet, 1988: 24). “Dilde, fikirde, işte birlik” düşüncesini kendine görev edinen gazetenin başında “Siyaset ve politikaya ve maarif ve edebiyata müteallik milli gazetedir” ibaresi bulunmaktadır. Gazetenin sağ üst köşesindeki sütunda şu ifadeler yer almaktadır: bir nomeri (sayısı) on kopeyktir. İlanın her satırından bir lisan üzere oldukta dört, iki lisan üzere altı Kopeyk alınır. (Tercüman, 1883: 1) Tercüman’ın ilk sayısında sırasıyla şu bölümler yer almaktadır: İdareden; yüz yıl başı; Rusya’da Matbuat-ı İslamiye (Daha önce Rusya’da Türkçe olarak yayımlanmış gazete ve dergilerin adları verilmiştir); Münacaat (İdareye Mektuptan); Ahbar-ı Mahalliye; Ahbar-ı Dahiliye; Ahbar-ı Hariciye; İlanat. Gazetenin Türkçe bölümü olan Tercüman ile Rusça bölümü olan Perevotçik tıpatıp birbirlerinin tercümeleridir, ancak çok az mizanpaj farklılığı göstermektedir. “İdareden” başlıklı yazıdaki satırlar şöyledir: Gazetemizin neşrine başladığımızdan Gazete idaresi Bahçesaray’dadır. Derc ve okuyucularımıza ifademiz neşir olunmak içün ciberilen (yollanan) Rusçasında kağıt varak yazıcının adresi ve imzası ile lisanının şivesine ve islamların matbuat olmalı. Bunlar gerek halde kıskalanur hakkında olan itikatlarına mümkün kadar (kısaltılır) ve neşr olunmayan halde poçta uyguncadır. Bunun ile beraber maişet-i kullanıdığımız oldur lisan ki, Türk medeniyeden faydalı ahbar (haberler) ve 106 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:14 K:35 efkar-ı beyanı (kamuoyu) ve levazımat-ı İsmail Bey’in Tercüman gazetesinde ön milliyemizden planda tuttuğu en önemli mesele belki de cemiyet-i (milli Rusu ihtiyaçlarımız) haberdar etmek “Tercüman’ın” başlıca hizmeti olacağı malum ediliyor….(Tercüman, 1883:1) İlk yıllarda Tercüman/Perevotçik’e abone bulmak hayli güç olmuştur. 1888 yılında abonelerinin sayısı 300’den biraz fazladır. Bu probleme rağmen Gaspıralı eşinden gördüğü destekle gazetesini yaşatabilmiştir. Toplamda dört sayfadan ibaret olan gazetenin iki sayfası Rusça, iki sayfası Türkçe yayımlamıştır. Tercüman çok geçmeden, devrin şartlarına ve okur yazarlık oranına göre çok yüksek sayılabilecek tirajlara ulaşır. Kafkasya, Kazan, Sibirya, Türkistan, Çin, hatta İran eğitim meselesidir. Gaspıralı toplumların gelişmesi ve ilerlemesini uzmanlaşmaya, ticaret sanayi ve ve sanayinin gelişmesini ise eğitime bağlamaktadır. (Gaspıralı, 2008: 449) Tercüman Rusya Müslümanlarının milli bilincinin uyanmasında ve modern tarzda eğitim anlayışının Rusya içerisindeki Türk toplulukları arasında hızla yayılmasında çok önemli bir rol oynamıştır. Usul-i Cedit okullarının açılması ve Tercüman vasıtasıyla hızla yayılması neticesinde dini ilimlerin yanı sıra pozitif bilimler de okullarda okutulmaya başlanmıştır. ve Mısır'da satılan Tercüman'ın büyük İsmail Bey eğitim sistemiyle ilgili görüş ve başarısı, Rusya eleştirilerine Tercüman gazetesinde sıklıkla Türklerinin değil, bütün müslümanların yer vermiştir. Modern eğitim usullerini meseleleriyle benimsemesi Gaspıralı'nın sadece yakında ilgilenmesi ve medreselerde ıslahat sayesinde olmuştur.1904’e kadar haftada yapılması yönündeki yazıları mutaassıp iki, 1906’dan sonra haftada üç, 1912’den çevrelerde sonra ise günlük olarak yayımlanmıştır. fikirleri 1905 yılının sonlarında gazete biraz isim yaratmıştır. 19. yy.’a kadar Rusya’daki değişikliğine müslümanların uğramış ve Tercüman-ı tepkiyle aydınlar okul karşılanırken, arasında sistemi, bu heyecan Buhara Ahval-i Zaman diye adlandırılmıştır. Her Kur’an kurslarının ortaçağdan kalma bir sayıda ilk başta Gaspıralı’nın bir veya iki şeklidir. Zamanın gerisinde ve bilim makalesi, Rusya iç haberler, dış haberler, ışığından mahrum kalan bu okullar için seri makaleler, seyrek fotoğraflar, resmi Gaspıralı İsmail Bey, eğitime yeni bir bildiriler, kitap tanıtımları yer almıştır. muhteva kazandırmak azmiyle eğitimi temelden ele almış ve ıslahatı evvela 107 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:14 K:35 ilkokullarda başlatmıştır. okullar cehaletten kurtulması için öncelikli olarak Kur’an okumayı, yazı yazmayı ve namaz eğitim sistemlerinin ıslahatının gerekliliği kılmayı öğretmiştir. Gaspıralı bunların yanı üzerinde durmuştur. Hâkim bir milletin sıra, Türk dili ve grameri, matematik, mahkûm düşmesi, mahkûm bir milletin İslam tarihi, coğrafya, dünya tarihi ve yok olması mektepsizlikten ileri gelir diyen sağlık bilgisi gibi derslerinde öğretilmesi İsmail Bey ‘Usulücedit’ cereyanını bütün gerektiğini için Türklüğün Bahçesaray’ın Kaymaz Ağa semtinde bir kurtarmak okul azmetmiştir. (Seydahmet, 1996: 118) düşünmüştür. açarak Bu Bunun düşündüklerini burada uygulamaya başlamıştır. Bu haber Rusya Müslümanları arasında bomba gibi hayatını ve maksadıyla istikbalini canlandırmaya Rus misyonerleri Gaspıralı’yı Türklerin Ruslaştırılması ve Hıristiyanlaştırılması patlamıştır. Halka açık gece okulu açan önündeki Gaspıralı, 20 işçiye öğretmenlik yapmıştır. görmüştür, yenilikçi görüşleriyle kadimci Gaspıralı, Türk nüfusunun yoğun olduğu görüşe Türkistan’da Usul-i Cedid okulları açmak tepkisini çeken Gaspıralı kâfir olmakla istemiş fakat Rus hükümetinden izin itham edilmiştir. Hâlbuki aynı zamanda alamamıştır. Medreselerde eskiden olduğu “İslamcı” olan İsmail Bey Tercüman gibi dini ilimlerin yanı sıra tıp, fizik, gazetesini çıkarmaya başladığı ilk yıllarda kimya, matematik, coğrafya, tarih gibi gazetesinde İslam dininin ilerlemeye engel derslerin okutulması gerektiğini düşünen teşkil Gaspıralı, bu konuda bir reform tasarısı adamlarının hazırlamış ve 1881 yılında Rus hükümetine etkilerini ve halka yaptıklarını eleştirmiş, göndermiştir. Ve nihayet 1893 yılında halkı bu kişilere karşı uyarma yoluna yapılan resmi açıklamaya göre, günün gitmiştir. şartlarına eğitim, çalışma, uygun olarak medreselerde ıslahatlara izin verilmiştir. Gaspıralı bu konudaki görüşlerini “O medrese” başlıklı makalelerinde yazmıştır. en büyük mensup olarak muhafazakârların etmediğini halk engel savunmuş, üzerindeki Gaspıralı’ya göre da din yanlış İslamiyet eşitlik, hürriyet gibi medeniyetin temeli olan kavramları tavsiye etmektedir. (Tercüman, 1883: 1) Gaspıralı bu konudaki düşüncelerini bir Gaspıralı’nın “Dilde, Fikirde, İşte Birlik” kent ütopyası niteliğinde olan ‘Darürrahat parolasıyla başlattığı mücadelesinde ilk Müslümanları’ adlı eserinde Molla Abbas hareket noktası eğitim olmuştur. Türklerin imzasıyla açıklama imkanı bulmuştur. 108 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:14 K:35 Tercüman'da kendi açıkça düşüncelerini Tercüman gazetesi yoluyla okuyucularına söyleyemediklerini, dolaylı Türklere ulaştırarak Rusya Türklerinin olarak söylemiştir. Gaspıralı’nın yarattığı uyanışında etkili olmasında doludizgin ‘rahat duygularla hareket verilmektedir. Sekizden on iki yaşına kadar kontrollü davranmasının ne büyüktür. kent’te kadar imzasıyla eğitime çocuk varsa, çok hepsi önem okula gitmektedir. İlköğretim 4 senedir. Erkekler İsmail Gaspıralı etmeyerek, daha yardımları Rusya Türklerinin ve kız çocuklar ayrı okumaktadırlar. Erkek kimliklerini koruyabilmelerinin ortak bir çocuklar ilköğretimde matematik ve din dili konuşan eğitimli bir halk ile mümkün öğrenirler. Sonra ziraat bilimi ve buna dair olabileceğini savunmuş, Türk halkının fizik ile kimya konularını okurlar. Köy eğitilmesi hayatı ve yaşam için gerekli olan hüner ve iletişim kurabilecekleri ortak bir Türkçeye zanaatları uygulamalı olarak öğrenirler. kavuşabilmeleri Kız çocuklar ise okulda öncelikle okuma mücadele etmiş; ancak siyasal birliğin yazma öğrenirler (Gaspıralı, 2005: 212). sağlanması Rusya Türklerinin uyanışında çok önemli durmuştur. bir yere sahip olan İsmail Gaspıralı’nın, bulunduğu koşullarda siyasi bir birliğin fikirlerini Çar hükümetiyle ters düşmeden, sağlanmasının olanaklı olmamasının etkisi daha ılımlı bir tarzda ifade etmesi bazı göz kesimler tarafından eleştirilmesine neden konudaki düşüncelerini “Bazı düşünceler olmuştur. ilk vardır ki bize yasaktır. Onları bizden sonra sayısında yer alan rejime karşı müttefik gelecek nesillere bırakalım. Biz manevi yazıları kendisini sonraki dönemlerde de birliği yapalım, dilleri birleştirelim, siyasi eleştirilere maruz bırakmıştır. Ancak zaten birliği başkaları düşünsün” (Ekinci, 1997: birçok Rus misyoner tarafından eleştiriye 35) sözleriyle net olarak ifade etmiştir. uğrayan muhafazakâr Tercüman gazetesi “Dilde, Fikirde, İşte Müslümanlarca da eleştirilen İsmail Bey’in Birlik” sözünü şiar edinmiştir. Gaspıralı, Rusya’da son derece kuvvetli olarak bir topluluğu millet yapan en önemli sansürle unsurlardan birinin dil birliği ve din Tercüman ve uygulanan hatta gazetesinin mücadele ardı edebilmesinde ve Tercüman gazetesini 35 birliğini yıl Bunlardan boyunca yaşatabilmesinde ve ve birbirleriyle için hayatı rahatlıkla boyunca faaliyetlerinden Bu tutumunda edilmemelidir. olduğunu herhangi uzak içinde Nitekim bu vurgulamıştır. birinin olmaması 109 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:14 K:35 durumunda milletlerin bozulduğunu veya geniş olarak yer vermiştir. Tarih, din ve dil çöküş belirtmiştir. birliğinin olması, halk edebiyatlarımızın (Gaspıralı, 2008: 76) Gaspıralı Türklerin yakınlığı Gaspıralı’nın Türkiye’ye sempati bir bütün olduğuna inanarak onlara Tatar, duymasında etkili olmuş ve özellikle de dönemine isimler Türkiye’nin bağımsız bir devlet olmasını olmadığını övünç ve şeref kaynağı olarak görmüştür. savunmuştur. Gaspıralı’ya göre, Rusya Gazetesinde Türkiye’nin sadece eğitim ve hakimiyeti altındaki Müslüman Türkler ve toplum hayatına dair değil, aynı zamanda dünyanın diğer ucundaki Türkler için ortak Rusya’da Türkiye aleyhine yazılan makale bir dil kullanılmalıydı. Kısacası istediği ve öyle bir dildi ki, konuşulduğu ve yazıldığı Tercüman çıkmaya başladığı yıldan 1905 zaman İstanbul’daki hamal ve kayıkçı ile yılına kadar Ruslarla ılımlı bir siyaset Şarki Türkistan’daki deve sürücüsü ve yolunu gütmüştür. Çünkü Ruslara karşı koyun çobanı da bu dili anlayabilmeliydi. alacağı sert bir tavır gazetenin ömrünü (Ekinci, 1997: 29) Gaspıralı gazetesinde kısaltabilirdi. Ancak Ruslarla iyi geçinmek Osmanlı Türkçesine sadık kalmış, fakat şartıyla bunu yaparken de ağır olan Arapça ve duyurabilirdi; çünkü Rus sansürü Türklere Farsça kelimeleri kullanmayarak herkesin karşı oldukça sertti. İsmail Bey’in bu anlayabileceği yazılarını tavrını Ruslarla işbirliği yapmak olarak da yazmıştır. Fakat Rus ihtilalinden sonra algılayan birçok kişi olmasına rağmen basın alanında bir patlama yaşanmış ve Rusya çıkan eserler kendi bölgesel şiveleri ile görüşlülük yayımlanmışlardır. (Devlet, 1988: 41) desteklemişlerdir. Fakat 1905 yılında Rus Rusların, meşrutiyetinin Azeri, Başkurt, girdiğini verilmesinin ayırarak, Özbek gibi doğru bir Türkleri onları ayrı dilde farklı kabilelere milletler haline eserlerle serbestlik de Rusya mücadele Müslümanlarına Türklerinin meydana ortamı sesini aydınları, sergileyerek ve etmiştir. ileri Gaspıralı’yı gelmesi ile oluşmuştur. Böylece getirerek Türk birliğini yıkma amacına gazete dergiler sıkı sansür engel olarak dil birliğini savunmuş, Türk uygulamasından kısa bir süre de olsa aleminin geleceğini Türklerin birbirlerine kurtulmuşlardır. Tercüman gazetesi bu ve Türkiye’ye olan yakınlıklarında görmüş dönemde diğer gazeteler gibi rehavete bir aydın olarak İsmail Gaspıralı gazetesi kapılmamış, bağlı olduğu Rus devletini Tercüman’da Türkiye ile ilgili konulara da 110 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:14 K:35 sert bir şekilde eleştiren yazılara 1914 yılının sonlarında Tercüman’da kara sütunlarında yer vermemiştir. bir sayfa Gazete ayrıca kadın hakları konusuna ölümünden değinmiştir. Tercüman’da dünyevi tahsil kaybetmemişse almış olan Türk kadınlarını öven haberlere yazılarından yoksun kalmıştır. Gazetenin de yer verilmiştir. 1887 tarihli bir sayısında imtiyaz sahibi İsmail Bey’in oglu Rıfat Gaspıralı şu açıklamalara yer verilmiştir: Bu zamanda Avrupa’yı müptela eden meselenin biri de “kadınlar meselesi”dir. açılmıştır. sonra Bey’in Tercüman çizgisini İsmail Bey’in de başyazarı İsmail ise Hasan Sabri Ayvazof olmuştur. 1914 yılında I. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla gazetenin Kadınlara ilim ve marifet gerek mi? sütunlarını savaş haberleri doldurmuştur. Kadınlara hizmet ettirilmeli mi? Bu sualler Gaspıralı’nın mezkur olunuyor yüzlerce efkar ve resail gerçekleştirdiği bir diğer yenilik ise 1906 neşr olunuyor ama beynel İslam buna hacet yoktur. Çünkü ilim kadınlara dahi farz olduğunu ve sa’y ve gayret bir hayli basın tarihinde yılında kendi insiyatifinde ve kızı Şefika Hanım’ın yönetiminde Rusya Türklerinin olduklarına bin üç yüz sene burun ve ilk kadın dergisi olan Âlem-i Nisvan (1906) mukaddem karar ve hüküm olunmuştur. dergisini (Tercüman, 1887:1). kadar yayın hayatı devam etmiş olan dergi yayımlamasıdır. 1910 yılına Bunun yanı sıra istiklal için mücadele eden ağırlıklı olarak kadın ve aile ilgili konulara Müslümanlardan eğilmiştir. da söz edildiği Dergide kadınlara yönelik Rusya’daki olarak çocuk yetiştirmek, sağlık, evlilik uzlaştırmanın hukuku, kadın hakları ile ilgili yazılara, dışında diğer milletlerle de iyi geçinmeyi Rusya ve Rusya dışında kadınlarla ve batı örgütleyen bir tutum içinde olmuştur. Bu dünyası kültürüyle ilgili haberlere yer anlamda Ermenilerin çalışkanlığından ve verilmiştir. başarılarından 1914 bilinmektedir. Gaspıralı Müslümanlarla Rusları söz ederek onların yılında vefat eden İsmail Müslümanlara örnek olması gerektiğini Gaspıralı’nın Türk dünyasına en önemli sayfalarında işlemiştir. (Devlet, 1988: 36) katkılarından biri de Rusya Türklerinin Fakat bazı zamanlarda da Ermenilerin öğrenci olarak Türkiye’ye gitmelerinin saldırganlığından önünü açması olmuştur. Rusya Türkleri uyarmaya çalışmıştır. bahsederek onları arasında çok miktarda okunan Tercüman gazetesi, Rusya Türkleri’nde hem dil hem 111 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:14 K:35 de fikir bakımından Türkiye’ye bağlılığın …Tercüman’ın çıkarılmasının ellinci yılını artmasına neden olmuştur. Bu dönemde kutlamak vazifesi bizi tabii olarak bu ağır Türkiye’deki Tanzimat hareketi Usul-ü Cedid’ciler arasında da sempati kazanmış işe sevketti. Türkiye’de kütüphanelerde Tercüman neşriyatı değil, Tercüman’ın tam bir koleksiyonu bile yoktur. Emiri ve Türkiye’ye tahsile giden kişilerin sayısı Efendi merhumun himmeti ile kurulmuş artmıştır. Nitekim Gaspıralı İsmail Bey’in olan Millet Kütüphanesi’nde ancak kırka telkin ve tesiriyle “Cedidcilik” hareketini yakın Tercüman bulabildik. Pek muhterem benimseyen ve bu cereyanın Kazan ilinde en gayretli taraftarlarından biri oluveren Akçoraoğlu Yusuf Beyfendinin müsaade ve lütufları ile kütüphanelerinde bulunan bazı Tercüman nüshaları ile Tercüman Gilman Ahond’un oğlu Fatih Kerimi neşriyatına ait bazı eserlerden istifade Türkiye’ye edebildik.” (Seydahmet, 1996: 14) eğitim amaçlı gelenlerin başındadır (Kurat, 1966: 118). Seydahmet’in yazısından tam 79 yıl sonra Tercüman zamanla bütün Türk illerinde ve yani geçtiğimiz 2013 yılında UNESCO bu arada İstanbul’da merakla beklenen bir Türkiye Milli Komisyonu’nda İsmail Bey gazete halini almış ve bunu uzun yıllar Gaspıralı’nın ölümünün 100. Yıldönümü devam ettirmiştir. Bazı zamanlar yalnız vesilesiyle iletişim, uluslararası ilişkiler ve İstanbul içinde 5000 üzerinde sattığı edebiyat anlaşılmaktadır. gerçekleştirilen bir toplantıda Tercüman yıllarında Tercüman 1897-1898 Bulgaristan’da 200, gazetesinin camiasının St. uzmanlarıyla Petersburg’daki Dobruca’daki Kırım Türkleri arasında ise kütüphanede bulunan tam sayılabilecek 100 nüsha kadar satmıştır. (Devlet, 1988: dijital kaydının temin edilmesi, Tercüman 47) Tercüman gazetesi, 1912 yılında gazetesinin UNESCO Dünya Belleği’ne Türkiye’nin dışında Mısır, İran, Hindistan önerilmesi kararları alınmıştır. Bununla hatta Fas’ta bile satılmıştır. Gaspıralı birlikte bu toplantıda alınan en önemli gazetenin baş editörü olarak çalışmış ve karar ise İsmail Gaspıralı’nın özellikle yayının en ufak ayrıntısına kadar bizzat Tercüman gazetesinde bütün kültürlere ve ilgilenmiştir. milletlere karşı gösterdiği barışçıl ve Kırımlı Cafer Seydahmet, 1934 tarihli yazısında Tercüman’ın sayılarına ulaşabilmenin zorluğundan bahsetmiştir. Bu durumu şu sözleri ile ifade etmiştir: hümanist tutumun UNESCO hedefleriyle örtüştüğü etkinliklerde temasının bütün vurgulanması iş ve kararı alınmıştır. 112 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:14 K:35 SONUÇ gazeteydi. Bu gazete kısa zamanda Rusya Mercani, Kursavi, Nasıri gibi döneminin Türklerinin yükselen sesi olmayı başarmış, ileri görüşlü şahsiyetlerin fikirlerinin açtığı İsmail Bey bu gazeteyle Rusya Türklerinin yolda ilerleyen Gaspıralı İsmail Bey, birbirlerinden edebi, kültürel ve sosyal Rusya bağlamda haberdar olmalarını sağlamıştır. Türklerinin birliğini sağlamak yolunda ilk adımı atmış, “Dilde, Fikirde, İsmail Bey genel olarak gazetesinde Rusya İşte Birlik” şiarını ortaya koymuş, bu amaç Müslümanlarının-Türklerinin doğrultusunda halkın leşmesinin gerekliliğinden bahsetmiştir. eğitilmesi gerektiğine inanmış ve eğitim Tercüman ile bunu sağlamanın yollarını alanında önemli katkılarda bulunmuştur. arayan Gaspıralı, önüne çıkan engelleri Rusya Türklerinin haklarını korumak için aşabilmek mücadele etmiş, kendinden sonra gelen kullanmıştır. O’na göre modernleşmenin aydınlar üzerinde de çok önemli etkileri öncelikleri arasında eğitim ve dil birliği, olmuş bir entelektüeldir. Gaspıralı’nın önemli bir yer tutmaktadır. Bu sebeple Türk birliği hususundaki görüşleri Rusya Tercüman gazetesinde eğitim ve dilin Türklerinin uyanışında ve hem Rusya kullanım problemlerine geniş yer vermiştir. Türkleri hem de Türkiye Türkleri arasında Kısa bir sürede bütün Türk Dünyasına birlik düşüncesinin yaratılmasında temeli hitap eden Tercüman bütün İslam aleminin öncelikli olarak içinse yine modern- Tercüman’ı oluşturmuş, daha sonraki takipçilerinin dertlerini anlatan ve onlara ışık tutan Türkçülük Milliyetçiliği gazete olmaya çalışmıştır. Sadece Rusya kavramlarının şekillendirmesinde önemli sınırları içinde yaşayan Türkler tarafından tesirleri olmuştur. değil, Türkiye Türkleri tarafından ya da İsmail ve Türk Gaspıralı’nın yayımlamaya Türkiye’de bulunan Rusya Türkleri başladığı Tercüman gazetesi, 1883-1917 tarafından dikkatle takip edilen gazete yılları öncelikli şehrinde arasında 1914 Kırım’ın yılına Bahçesaray kadar İsmail olarak Türklerin medeni hayatlarıyla ilgili meselelere değinmiş ve Gaspıralı’nın kendisi, 1914 tarihinde onun halkın vefatından sonra ise Kırımlı gazeteci Gaspıralı bu gazetede öncüleri arasında yer Hasan Sabri Ayvazof ve İsmail Bey’in aldığı yeni usul eğitim sistemini halka oğlu tarafından anlatmaya ve gençlerin bu tarz okullarda yayımlanmış, Türkçe ve Rusça, haftalık bir eğitim görmelerini sağlamaya çalışmıştır. Rıfat Gasprinski eğitimi üzerinde durmuştur. 113 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:14 K:35 Özetle Gaspıralı’nın Tercüman gazetesiyle problemleri yaydığı fikirler arasında şunları sıralamak çapında daha önce eşi benzeri olmayan bir mümkündür: Avrupai bir şekilde okullarda yaygınlık ve etkiye ulaşmıştır. Bu anlamda eğitim yapılması, Türkler için ortak bir basın tarihimizde ondan daha geniş bir yazı Rusya alana yayılarak halk üzerinde bu derece hayata olumlu meydana Türklerinin ülkenin katılımlarının esaretten getirilmesi, ekonomik sağlanması, kurtarılması, düzeltilmesi kadının dini ve yardımlaşma gazetede tüm Türklerin anlayabileceği bir dil kullanmış, gazete bu nedenle Türkiye Türkleri tarafından da rahatlıkla takip edilmiştir. İsmail Bey’in “Dilde, Fikirde, İşte Birlik” şiarını savunduğu gazetenin Türkler arasında milli, kültürel ve dil birliğinin sağlanmasında önemli katkıları olmuştur. Gaspıralı’nın kullandığı yumuşak üslup sayesinde Tercüman gazetesi 35 yıl boyunca yayın hayatını sürdürebilmiş ve bu dönem boyunca gazetesinde Rusya Türklerinin olanağına haklarını sahip savunabilme olmuştur. Tercüman gazetesi normal bir süreli yayın organı olmanın da ötesinde bir fikir yayıcısı, milli akım ve faaliyetler için de bir öncü gazetedir. Bu gazete yaratabilen Türk bir Dünyası gazeteye rastlanmamıştır. idarenin cemiyetlerinin oluşturulması. Gaspıralı etki tartışarak Rusya Müslümanlarının hayatının tüm yönleriyle ilgili (eğitim, kadın hakları, siyasi partiler, İslam hukuk sisteminin reformu vb.) KAYNAKÇA GASPIRALI, İ. (2004). İsmail Gaspıralı Seçilmiş Eserleri: II, Yay. Haz. Yavuz Akpınar, İstanbul: Ötüken Yayıncılık. GASPIRALI, İ. (2005). ‘Darürrahat Müslümanları’, İsmail Gaspıralı. Seçilmiş Eserleri: I Roman ve Hikâyeleri. Yay. Haz. Yavuz Akpınar, Bayrak Orak, Nazım Muradov, 2. Basım. İstanbul: Ötüken Yayıncılık. GASPIRALI, İ. (2008). İsmail Gaspıralı Seçilmiş Eserleri: III Dil-EdebiyatSeyahat Yazıları, Yay. Haz. Yavuz Akpınar, İstanbul: Ötüken Yayıncılık. ARAI, M. (2008). Jön Türk Dönemi Türk Milliyetçiliği, İstanbul: İletişim Yayınları. DEVLET, N. (1988). İsmail Bey Gaspıralı, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları. DEVLET, N. (1999). Rusya Türklerinin Milli Mücadele Tarihi (1905 – 1917), Ankara: Türk Tarih Kurumu. 114 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:14 K:35 EKİNCİ, Y. (1997). Gaspıralı İsmail, Ankara: Ocak Yayınları. GEORGEON, F. (1996). Türk Milliyetçiliğinin Kökenleri Yusuf Akçura (1876-1935), İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları. KURAT, A.N. (1966). “Kazan Türklerinin ‘Medeni Uyanış’ Devri”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih – Coğrafya Fakülte Dergisi, C.XXIV, (3-4), 95-194. SARAY, M. (1993). Türk Dünyasında Dil ve Kültür Birliği, İstanbul: Nesil Yayıncılık. SARAY, M. (2011). “Türkiye’de Türk Milliyetçiliği’nin Temelini Atan Türk Yurdu Dergisi ile Türk Ocakları Derneği Nasıl Kuruldu?”(Elektronik Sürüm). Türk Yurdu Dergisi, Şubat, Cilt: 31 Sayı : 282. SEYDAHMET, K. C. (1996). Gaspıralı İsmail Bey (Dilde, Fikirde, İşte Birlik), İstanbul: Kuşak Ofset. TERCÜMAN, 1883, Sayı: 1. TERCÜMAN, 1883, Sayı:16. TERCÜMAN, 1887, Sayı: 24. 115 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11 January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:32 K: 53 SIEGFRIED LENZ’İN KISA ÖYKÜLERİNDE KADIN-ERKEK MOTİFİ* MAN AND WOMAN MOTIF IN SIEGFRIED LENZ’S SHORT STORIES Aşkım ÖĞÜT MARANGOZ Sakarya Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü [email protected] Özet: Alman edebiyatının en önemli savaş sonrası ve günümüz yazarlarından olan Siegfried Lenz’in kısa öykülerinde kadın- erkek motifi temel alınarak hazırlanmış olan bu çalışmada, GİRİŞ geçmişten günümüze dek sorun olan “iletişim(sizlik)” konusu işlenmeye çalışılmış, iletişim(sizlik) kavramı ve çatışması, belirli eserler doğrultusunda incelenerek değerlendirilmiştir. Abstract: In this study based on the man and woman motifs in the short stories of Siegfried Lenz, who is one of the contemporary and postwar German writers, the long-standing matter of lack of communication has been discussed and the concept of lack of communication has been examined through certain works. Anahtar kelimeler: İletişim, İletişimsizlik, Çatışma, Kadın-Erkek İletişimi, Kadın-Erkek Motifi, Empati Keywords: Communication, Lack of Communication, Disagreement, Man and Woman Communication, Man and Woman Motif, Empathy Bu çalışmada, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi’mde incelemiş olduğum, Alman yazar SiegfriedLenz’in kısa öykülerindeki kadın-erkek, aile çocuk ve hükümet-vatandaş arasındaki iletişimsizlik konusundan yola çıkarak, “Kadın-Erkek Motifi” incelenip değerlendirilmiştir. 116 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11 January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:32 K: 53 iki kişinin de ruh sağlığının yerinde olması GİRİŞ gerekir; çünkü kişinin içinde bulunduğu Kişilerin duygu ve düşüncelerini çeşitli yollarla başkalarına doğrudan veya dolaylı durum ruh haline, ruh hali de kişinin davranışına ve iletişim biçimine yansır. olarak aktarmasına iletişim denmektedir. İletişim sadece sözle olmaz; iletişimin İnsan çevresi ile sürekli iletişim halindedir. İnsanların etrafıyla iletişimde bulunması, kabul görmek ve anlaşılma ihtiyacından doğar. Bu yüzden kişiler arasında duygu ve düşünce aktarımı önemlidir; özellikle yüz birçok farklı çeşidi ve yolları vardır. İletişim çeşitleri, insanın kendi içinde kurduğu iletişim ve kişiler arası iletişimden oluşmaktadır. İletişim yolları ise sözlü iletişim ve sözsüz iletişimdir. yüze yapılan bir iletişimde ses tonu, beden dili, jest ve mimikleri ayrı bir önem taşır. İletişimsizlik geçmişten günümüze kadar toplumda sorun olmaya devam etmekte; İletişimde dinleyici, duygu ve düşüncesini aktaran kişi kadar önemlidir; çünkü dinlemek, duyabilmek ve görebilmek de iletişimin sağlıklı akışı için gereklidir. Alman yazar Goethe, dinlemenin ne kadar önemli olduğunu şu sözleriyle vurgulamıştır: “Konuşmak bir gereksinim, dinlemek bir sanattır” (Telepati, 2014). bunun bir yansıması olarak da kişiler arasında iletişim çatışmaları görülmektedir. Çatışmalara yol açan başlıca etkenler; kişilerin kültür seviyesi, yetişme ortamı, kuşak farkı, yaşı, ekonomik durumu ve kişilerin psikolojisidir. İnsanlar bütün bu çatışmaları ancak birbirini anlama yoluna giderek yani empati kurarak önleyebilir; zira empati insanları birbirini yaklaştırır ve Ne yazık ki insan, her zaman sağlıklı iletişimi kolaylaştır. iletişim kuramaz. Kişiler iletişimde bazen birbirlerine karşı tavır alabilir ve 1.İLETİŞİM KAVRAMI VEÇATIŞMA birbirleriyle çatışma yaşayabilir. Bu yüzden kimi zaman iletişim yaralayıcı ve yıpratıcı da olabilir. İletişim kavramı, psikoloji, sosyoloji, yönetim, tıp vb. birçok bilim dalının inceleme konusu olmuştur. Bu nedenle Sağlıklı iletişim kurabilmek, karşılıklı iletişim kavramının farklı bilim dallarına ve anlaşabilmek ve empati yapabilmek için her 117 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11 January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:32 K: 53 farklı bakış açılarına göre birçok tanımının olabilmekte hatta fizyolojik, psikolojik veya yapıldığı davranışsal bir sorun olarak da ortaya görülmektedir. İngilizcede “communication” olarak kullanılan iletişim çıkabilmektedir. sözcüğünün kökeni, Latince “communis ve communicare” sözcüklerinden türetilmiş Dökmen (2008; olup “ortak, ortak kılmak, ortak olmak ve etkileyen on bir faktör vardır. Bunlar: etme” haberdar 102)’e göre iletişimi anlamında kullanılmaktadır(Gürüz ve Eğinli, 2012: 5). 1. Biliş (cognition) 2. Algı (perception) İletişimin birçok tanımı vardır ama kısaca “duygu ve düşüncelerin karşısındaki kişiye aktarılması” İletişimin olarak tanımlanabilir. sağlanabilmesi için iletişimi oluşturan kaynak, mesaj, kanal, alıcı, geri bildirim gibi öğeler vardır. Bu öğeler, etkili bir iletişimin temel taşlarını oluştur ve duygu ve bilgi aktarımının başarılı bir şekilde gerçekleştirilmesine yardımcı olurlar. İletişim kurarken iletilmek istenilen duygu ve düşünce, iletişimin iki türünden 3. Duygu 4. Bilinçdışı 5. İhtiyaçlar 6. İletişim Becerisi 7. Kişisel Faktörler 8. Kültürel faktörler 9. Roller 10. Sosyal ve Fiziksel Çevre 11. Mesajın Niteliği Kişiler arası iletişim çatışmalarını Dökmen, (2013: 39) dört grupta toplamıştır: biriyle, sözlü ya da sözsüz iletişim olarak 1. Kişi-içi iletişim ve Çatışma gerçekleştirilir. 2. Kişilerarası iletişim ve Çatışma İletişim bir paylaşma eylemidir; fakat 3. Örgüt-içi iletişim ve Çatışma birçok 4. Kitle iletişimi ve Çatışma sorun iletişimsizlikten kaynaklanmaktadır. Çünkü her insanın beklentileri, ihtiyaçları, algılayışı, bakış açısı farklıdır. Bu farklılıklar bazen kişiler arasında iletişim kopukluğuna ve çatışmalara yol açar. Bu yüzden çatışma kimi zaman, kişide yaralayıcı ve yıpratıcı Dökmen, sınıflamasını Graf Analiz’in çatışma sekiz maddede ise göstermiştir: (Dökmen, 2008: 65-78) 1. Aktif Çatışma (Kötü Adam Ne Söylese Kötüdür) 118 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11 January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:32 K: 53 2. Pasif Çatışma (Küsler Diyaloğu) mekanizmasını ortaya koyar 3. Varoluş Çatışması (Ben sandım çatışmasıyla mücadele yaşar. ve iç ki…) 4. Tümden reddetme (Hiç…) Kişiler arası İletişim ve Çatışma: Kişiler 5. Önyargılı Çatışma (Ben kararımı arasında bir takım faktörler çatışmaların çoktan verdim…) 6. Yoğunluk yaşanmasına neden olur. Bunlar algı, Çatışması (Haklısın ama…) duygu, ihtiyaç, iletişim becerisi, bilişsel, bilinç dışı, kültürel faktörler, çevre, roller, 7. Kısmi Algılama Çatışması (Bunu da mı demiştin…) statü, mesajın niteliği, kişisel faktörlerdir. İnsanların bulunduğu çevrede karşılaştıkları 8. Alıkoyma Çatışması (Anlatamadım galiba…) duruma, bulunduğu mekanın ve ortamdaki dış faktörlerin etkisi olmaktadır. Bu kişilerde farklı algılara, farklı algılar ise Kişi-içi İletişim ve Çatışma: Kişi-içi iletişim, kişiler arası iletişime benzer bir yapıda olup alıcı ve kaynağın aynı kişide toplanmasıdır. İnsan, yaşadığı olaylardan birtakım mesajlar üreterek kendi içinde iletişim haline geçer. İletişim kuran bireyin bilinçaltı ve içinde olduğu durumlar iç çatışma yaşamasına neden olmaktadır. Kişi, karşılaştığı baskı ve olaylarda farklı güdülere yönlenebilir. Kişide yanaşma ve kaçma gibi davranışlar gözlemleyebiliriz. Aynı zamanda birey, eğer kendi sahip olduğu bilgi ve yaşam tarzına aykırı bir durumda davranırsa çelişkiye düşer. Bu çelişki durumunda davranışını değiştirebilir, karşılaştığı mevcut duruma göre yeni bir tavır takınabilir ya da psikolojik olarak kendini rahatlama yolunu farklı tepkilere yol açmaktadır. Aynı şekilde kişinin içinde bulunduğu sosyo-ekonomik koşullar, kurallar, din ve dil gibi kültürel öğelerde çatışma yaşanmasına sebep olur. Kurallar, bulunulan yer ve zamana göre değişkenlik taşıdığı için toplumda farklı şekillerde yer bulur. İletişim çatışmalarına yol açan başka bir etken de kişisel farklılıklardır. Cinsiyet, yaş, fiziksel görünüm gibi faktörler, kaynak ve alıcı arasındaki iletişimin boyutunu belirler. Bunun bir başka yansıması da toplumsal statülerde görülür. Mesleki ve sosyal roller, kişiden beklenen tutum ve davranışları etkilemekte, kişiler arasında büyük çatışmalar yaşanmaktadır. Mesajın niteliği, iletişimin sağlıklı bir şekilde kurula bilmesindeki en önemli etkeni oluşturur. seçebilir. Bu durumlarda birey savunma 119 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11 January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:32 K: 53 Kaynağın alıcıya ilettiği mesajın anlamı, kişilerarası çatışma olarak da karşımıza çatışmanın nedenini ortaya koyar. Dökmen çıkar. (2013: 154)’e göre: "Kişiler, kendilerine ulaşan bir mesajın olduklarında, sırf kapsamına bu yüzden karşı Örgüt üyelerinin sahip oldukları rolleri mesajı algılayış ve uygulama biçimleri, kurulan gönderenle çatışmaya başlayabilirler." iletişimin kalitesini belirler. Başvurulan sözlü ya da sözsüz iletişim teknikleri, Tümden reddetme, ön yargılı yaklaşım, belirgin şekilde tanımlanmış olmaz ise yoğunluk çatışmalarının izlerine burada çatışmaya yol açar. Üyelerin hiyerarşi rastlanır. Alıcı, mesaj kendisine ulaştığı içindeki rollerini kendilerine uygun bulup anda; mesajı ya da göndereni uygun bulmamaları da sorun yaşanmasına neden görmeyebilir. Bunun sonucuna bağlı olarak olmaktadır. mesajı dinler ya da dinlemez. Doğru ya da yanlış mesajı anlayarak geri bildirimde Kitle İletişimi ve Çatışma:Kitle iletişimi, bulunur. Bu geri bildirimi kaynağında kabul birçok kişinin bir araya gelerek belirli edip etmeme hakkı vardır. Eğer yanlış sembollerle anlaşılma varsa ya da mesaja karşı çıkılırsa Kitle iletişim kopukluğu yaşanır bu da iki tarafı denilince akla televizyon, radyo ve gazete çatışmaya sürükler. gibi yayınlar gelmektedir. Kitle iletişim anlaşmasını iletişimini kapsamaktadır. gerçekleştiren araçlar araçları, tiyatrodan çizgi romanlara dek Örgüt-içi İletişim ve Çatışma: Belirli bir birden fazla öğeyi içinde barındırır. Bu otorite ve hiyerarşinin yer aldığı sistemde çatışma biçiminde daha çok kişilerarası bir amacı gerçekleştirmek için bir araya iletişim öğelerinin izlerini görebilir. gelen insanların oluşturduğu organizasyonlar esnasında ortak bir dil Kitle iletişiminde çatışma, araçlar arasında kullanılması örgütlenmede olabileceği gibi, örgüt içinde de yaşanabilir. görev alan bireyler, sahip oldukları rol ve Bazen kitle iletişimi ve toplum arasında, statünün gereğini yapar. Örgüt üyeleri bazen de kişi-içi çatışmalarda da etkili arasında, alt-üst olmaktadır. Çatışma, kitle iletişim araçları kişi-içi arasındaysa esastır. rol karmaşalarına çatışma Bir çatışmaları, rastlanır. şeklinde Bazen görülebildiği gibi, her zaman çift taraflı olmayabilir. Eleştirmenler, gazete yazarları 120 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11 January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:32 K: 53 gibi uzmanlarda çatışmanın genellikle tek “Der sechste Geburtstag” (Altıncı doğum taraflı yayın günü) öykülerinden yola çıkarak,kadın- girişimleri, erkek motifini nasıl ele aldığı gösterilerek çatışmaları önleyen bir faktör olarak göze bu motifin kullanımı ile ilgili,adı geçen çarpsa öykülerden örnekler verilecektir. olduğu organları görülür. arasında da Basın rekabet izleyiciler arasında sorun yaşanmasına neden olabilir. Kitle iletişim araçlarının verdiği mesajlar, alıcı ve kaynak Siegfried Lenz Alman edebiyatının en arasında önemli çatışmalar yaşanmasını savaş sonrası ve günümüz etkileyebilir, kişiler arasındaki ilişkilere yazarlarındandır. Lenz, 1926’da Prusya’nın farklı bir boyut kazandırabilir. küçük bir şehri olan Lyck’de bir gümrük memurunun oğlu olarak dünyaya gelir. Örgüt içi iletişimlerde yaşanan tartışmalar Lenz’in babası ölünce, annesi evlenmek ise, aracılığıyla için gider ve onu büyük annesi büyütür. kamuoyuna büyük ölçüde yansımaktadır. Lenz, on üç yaşına geldiğinde Genç Hitler Toplumun her kesiminde farklı yorumlar ordusuna katılır. İkinci Dünya Savaşı’nda yapılmasına neden olur. Kitle iletişim (1943-1945) araçları, haberdar ordusuna esir düşer ve orduda tercümanlık etmesinin yanı sıra yönlendirebilir de. yapar. Savaş bittikten sonra serbest bırakılır Kamuoyunda yeni bakış açılarının izlerine ve Hamburg’ a yerleşir; burada İngiliz Dili rastlayabilir, davranışların ve Edebiyatı ile Edebiyat tarihi ve Felsefe İzleyicilere okur. 1948 de “Die Welt” gazetesinde kitle iletişim toplumdaki bireyleri tutum değişebileceği çeşitli araçları ve söylenebilir. olan Lenz, İngiliz yeni yazmaya başlar. 1951’de gazeteden ayrılır bu ve serbest yazar olarak hayatına devam modellerin niteliği de önem kazanmaktadır. eder. Birçok ödül alan yazar, 1965’te davranış modeller sunarak kişilere asker biçimleri katılmakta, politikaya atılır. 2004 yılından bu yana da 2.SIEGFRIED LENZ’İN BİYOGRAFİSİ Hamburg’ta ve Leböllykke/Dänemark’ta VE KISA ÖYKÜLERİNDE KADIN- yaşamaktadır. ERKEK MOTİFİNİN ELE ALINIŞI Lenz, Bu bölümde yazarın, “Die Flut ist pünktlich” (Medcezir vaktinde olur) ve yaşamış İkinci Dünya Savaşı’nı biri olarak savaştan birebir oldukça etkilenmiştir ve bu yüzden de eserlerinde 121 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11 January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:32 K: 53 savaşın izlerini görmek mümkündür. Ayrıca Almanya’sını, kocasına söylemesini ister ancak kadın konuları ve kocasıyla konuşmaya yanaşmaz. Tom bu doğan durumdan oldukça rahatsızlık duyduğunu çatışmaları büyük bir ustalıkla ele almıştır. kadına defalarca söyler. Fakat kadın ne (Bassmann, 12). yapacağını bilemez. Bir gün yaptığı planı Lenz, güncel eserlerinde olan problemleri, Nazi sevgilisi Tom, kadının bu ilişkiyi artık toplumsal ikili ilişkilerden uygulamaya karar verir. Kocasının saatini A.SIEGFRIED LENZ’İN “DIE FLUT bir saat ileri alarak, onun akıma IST PÜNKTLICH” HİKÂYESİ: yakalanmasını sağlar ve onu kendi eliyle ölüme iter (Lenz, 2006a: 156). Bu hikâye, kadın ve sevgilisi arasında geçer. Hikâyenin ana karakteri kadın olup, Görüldüğü gibi kadının eşiyle sorunlarını yazar tarafından isimsiz lanse edilmiştir. konuşamaması, iletişim kopukluğuna, pasif Kadın çünkü çatışmaya yol açmıştır ve aralarında iletişim kocası, Dhahran’a bir iş gezisine gitmiş ve sağlanamadığı için de problem devam altı ay gelmemiştir. Bu arada adam başka etmiş, kadının iç çatışma yaşamasına neden biriyle ilişki yaşamış ve bu ilişkiden de olmuştur. Ayrıca kadın, sevgilisi Tom ile de hastalık kapmıştır. Bu durumu karısına iletişim kuramamıştır. Çünkü sevgilisi ona söylememiş ancak karısı durumu fark suçlamış ve yargılamıştır (sen dili). Bu etmiştir. Adam karısıyla yeniden mutlu durum olabilmek için karısını alır ve bir adaya kurmasını engeller. Bu hoş olmayan iki yerleşir; işine adadan gelip giden adamın durum gelgit olayını dikkate alması gerekir çünkü kaçınma-kaçınma her akşam belli saatte adada sular yükselir neden olur. Sağlıklı düşünemeyen kadın ve bu zamanda adaya ulaşım sağlanamaz doğru kararlar alamaz ve kadının pasif ancak ulaşım gelgit bittikten sonra ya da durumda olan saldırganlığı ileri boyuta, gelgitten önce sağlanır. Adam bu yüzden psikopati eğilimine diğer adıyla aktif her akşam gelgit saatinden bir saat önce saldırganlığa dönüşür. evlidir ama mutsuzdur; da kadının onun Tom psikolojisini çatışması ile iletişim etkiler ve yaşamasına evde olmaya gayret eder. Kadın kocasının eve geliş saatini bildiği için kocası işe Sonuç olarak kadın, kocasını kendi elleriyle gittikten sonra sevgilisiyle buluşur. Kadının ölüme iter. Bu hikâye, iletişimsizliğin 122 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11 January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:32 K: 53 kişiler arasında nasıl büyük bir soruna yol fakat bu doğum günü kutlamasının kardeşi açtığını olmayan için önemli olduğunu belirtir. Bu yüzden de hasarlar verdiğini gözler önüne sermektedir. kızından, kardeşine onun doğum gününü ve telafisi mümkün erken kutladıklarını söylememesini rica LENZ’İN B.SIEGFRIED SECHSTE “DER eder. GEBURTSTAG” Maria oğlu için alış verişe gider ve oğlunun HİKÂYESİ: istediği tüm hediyeleri alır. Oğluna çok Bu hikâye, bir annenin çocuğunun üzülen kadın doğum gününde içki hastalığından dolayı duyduğu üzüntüyü, içmeyeceğine dair kocasına ve kendine söz bulunduğu durumun psikolojisiyle yaşadığı verir. Akşam olur. Çocuğa hediyeleri iç çatışmayı ve kocasıyla yabancılaşmasını verilir. konu alır. Hikâyenin ana karakteri olan kordonlu telefonu beğenir; Jutta ve kardeşi Maria aynı zamanda hikâyeyi anlatan ben hediyelerle anlatıcı rolündedir. hediyeleriyle oynayan Jutta, kardeşinden Çocuk kordonlu hediyelerden oynarlar. telefonu ister en çok Kardeşinin fakat kardeşi Ailenin on bir yaşında Jutta adında bir kızı vermek istemez. Bu duruma çok sinirlenen ve beş yaşında Richard adında bir oğlu Jutta, vardır. kan tutamaz ve kardeşine, bugün onun doğum kanseridir. Aile onun öleceğini bildiği için günü olmadığını, söyler. Maria kızının çocuklarının güzel söylediklerini duyar ve mide bulantısıyla geçmesini, bu yüzdende oğullarına sürpriz banyoya gider, bir yudum içki alır ve bir doğum günü yapmak isterler. Çocuğun hemen şişeyi ortadan kaldırır. Koridorda doğum günü aslında iki eylüldedir fakat dudaklarını siler ve bir sigara yakar o sırada Richard’ın ölebileceği kocası yüzünde gülümse ile ona doğru düşüncesiyle, doğum gününün on sekiz parmak uçlarına basarak mutfaktan gelir nisanda kutlanmasına karar verirler. Kızları sanki ona bir şey fısıldayacak gibi yapar kardeşinin erken ama onu görmemiş gibi yanından geçer niçin (Lenz, 2006b:881). Beş yaşındaki son o kutladıklarının güne doğum oğulları günlerinin kadar gününü farkındadır, fakat annesine verdiği sözü daha fazla erken kutladıklarını anlayamaz. Maria, kızına kardeşinin hastalığından bahsetmez 123 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11 January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:32 K: 53 Görüldüğü gibi hikâyede, çocuklarının kadını yazar, isimsiz olarak göstermiştir. hastalığı olarak Öykünün anlatımı akıcı bir dil ile ifade etkilemiş ve çift birbirleriyle ilgilenemez edilmiştir. Hikâye trajik olduğu kadar da hale düşündürücüdür. Kadının kocasının onu karı-kocayı gelmiştir. hastalığı bulunduğu psikolojik Maria’yı, oldukça bu çocuğunun üzmüştür. durumu İçinde kocasıyla da aldatması, bu ilişkiden bir de hastalık kapması ve bunu ona söylememesi, kadının paylaşamaması Maria’nın yalnız kalmasına kocasından yol açmış ve Maria bulunduğu durumdan ilişkilerinin kopmasına sebep olmuştur. uzaklaşmasına ve giderek kurtulmak, durumu biraz olsun unutmak için de kendini içkiye vermiştir. Aynı evin içinde kocasıyla yabancılaşan kadın (pasif çatışma), sevgilisiyle de Her zaman için ailede, karı koca ilişkisinde sağlıklı bir iletişim kuramamıştır. Kadının değer sağlıklı sevgilisinin ona sen dilini kullanarak hitap ilişkilerin temelini oluşturur. Cüceloğlu etmesi aralarındaki iletişimi engellemiştir. (2002: 108)’na göre eşlerin birbiriyle “Evet, vermek, kabul görmek hayallerini, ondan ayrılmadın; onunla kaldın. İki sene kısaca hayatını paylaşması, birbirlerine “sen dayandın” (Lenz, 2006b: 154). “Ve sen iki değerlisin”, mesajını verir. sene onunla kaldın… Bu kadar uzun düşüncelerini, duygularını, sen bana defalarca anlattın ama dayandın ve bunun için hiç bir şey Yukarıda verilmiş olan öykülerde, eşler yapmadın” (Lenz, 2006b: 155). birbirine değer vermemiş ve en önemlisi birbiriyle duygu ve paylaşmamışlardır. Bu düşüncelerini Alıntıdan anlaşıldığı üzere kadının sevgilisi yüzden de kadının içinde bulunduğu durumu de aralarındaki problem devam etmiştir. anlamamıştır çünkü empati yapmamıştır aksine 3.KADIN-ERKEK MOTİFİNİN onu suçlayıcı, yargılayıcı davranmıştır (sen dili). Bu durumda kadın kendi içine kapanmıştır. Böylece kadın ne İNCELENMESİ kocasıyla ne sevgilisiyle konuşmuş ve iki Siegfried Lenz’in Die Flut ist pünktlich hoş hikâyesinde ilişkisine (kaçınma-kaçınma çatışması). Kocasının değinilmiştir. Hikâyedeki ana karakter olan ona yaptığını bir türlü unutamayan kadın kadın-erkek olmayan durum içinde kalmıştır 124 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11 January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:32 K: 53 kendince bir plan yapar; psikolojisi bozuk tercih ettiğimiz on sekiz nisanda içki olduğundan da sağlıklı düşünemez. Sonuç içmeyeceğime dair ona söz verdim…” olarak yaptığı planını uygulayarak kocasını (Lenz, 2006b: 874). Maria’nın kocasına, ölüme oğlunun doğum gününde içki içmeyeceğine iter; çünkü kadın, bütün bu yaşananlardan sadece kocasını sorumlu dair söz vermesi, onun ruh tutmaktadır. davranışına ve iletişim biçimine yansımış halinin olduğunu göstermektedir. Bu öyküye kadın-erkek motifi açısından bakılırsa, karı-koca arasında yaşanan Bu öyküde de karı-kocanın birbirlerini çatışma aşılamamış, aralarında iletişim dinlemediklerini olmadığından kuramadıklarını bu yüzden de çatışmanın bir çözüm yolu da bulunamamıştır. Bu yüzden ilişki kadın tarafından sonlandırılmıştır. Diğer ve sağlıklı iletişim devam etmekte olduğu görülmektedir. bir yandan, kadın sevgilisiyle iletişim halinde 4. SONUÇ gözükse de sevgilisinin ona sen dilini kullanması aralarında iletişimi Etkin ve sağlıklı iletişimde bulunabilmek engellemiştir. Oysa ilişkilerde ben dilini için iletişimdeki kanallar aktif olarak kullanmak kullanılmalı, kişiler arası iletişimde empati iletişimin sağlıklı olarak ilerlemesini sağlar. ve ben dili gibi önemli çözüm yollarına başvurulmalıdır. Ben dili kişinin o anki Lenz’in Der sechste Geburtstag hikâyesi de durum veya davranış karşısında kendi oldukça trajiktir. Hikâyenin ana karakteri içinde olan Maria, aynı zamanda ben anlatıcı düşüncelerini ortaya koyarak açıkladığı rolündedir. hasta içten bir ifade biçimidir. Karşısındaki kişiye olması, ilişkilerini etkilemiş ve bir birine yönelik suçlayıcı olmadığından ben dili, aynı evde yabancılaşmışlardır; kadın içinde kişinin etkin bir iletişim kurmasını sağlar ve bulunduğu kocasıyla çatışma yaşamadan anlaşmasına yardımcı paylaşamayınca kendi içine kapanmış ve olur. Çünkü sağlıklı iletişim kurmanın ve içinde Çiftin durumu bulunduğu rahatlamak çocuklarının için durumdan de kendini bulunduğu durumu, duygu ve çıkmak, kişilerarası çatışmayı çözmenin en önemli içkiye etkili yolu ben dilini kullanmak ve empati vermiştir.“Richard’ın doğum günü için kurmaktır. 125 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11 January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:32 K: 53 Empati, iki taraflı olan iletişimde kendimizi karşımızdaki kişinin yerine koyup içinde KAYNAKÇA bulunulan durumu onun bakış açısından değerlendirebilmektir. iletişimi Empati, kolaylaştırır ve kişileri birbirine yaklaştırır; çünkü empatik görüşe sahip olan kişiler, birbirlerini daha iyi anlayıp karşısındaki kişinin değer yargıları, inançları sosyoekonomik düzeydeki farklılıklarına saygı duyup kabul eder. İletişimde bulunduğu kişileri ön yargılı bir tutumla yargılamaz, içinde bulunduğu durumun daha Etkin iletişim için empati ve ben dili karşımızdaki kişiyi dikkatle dinlemek de sağlıklı iletişim için önemlidir. Konuşanı dinlerken kesmemelidir. konuşanın Konuşmacının sözünü yüzüne bakılmalı ve onun anlaşıldığını ifade eden jest ve mimikler kullanarak iletişime destek olmalıdır. Karşımızda kinin sözü bitince anacak cevap vermeli ya da konuşmaya başlamalı ve konuşurken konuşmamıza uygun yüz ifadesi ve DÖKMEN,Ü., (2008).İletişim Çatışmaları ve Empati. İstanbul: Remzi Kitabevi. CÜCELOĞLU,D., (2002).'Keşke'siz Bir Yaşam İçin İletişim,İstanbul: Remzi Kitapevi. iyi anlaşılmasına çalışır. dışında GÜRÜZ, E.;TEMEL EĞİNLİ, A., (2012). Kişilerarası İletişim -Bilgiler-EtkilerEngeller-, Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık Eğitim Danışmanlık Tic. Ltd. Şti. mimikler LENZ, S., (2006a). “Die Flut ist pünktlich", Siegfried Lenz. Die Erzählungen, Hamburg: Hoffmann und Campe. LENZ,S., (2006b). “Der sechste Geburtstag”, Siegfried Lenz. Die Erzählungen. Hamburg: Hoffmann und Campe. WINFRIED, B., (1978). Siegfried Lenz: sein Werk als Beispiel für Weg u. Standort die Literatur in der Bundesrepublik Deutschland/ von Winfried Bassmann. Bonn: Bouvier TELEPATİ, (2014). http://www.telepati. com.tr/kasim04/ konu2.htm,Erişim tarihi: 01.03. 2014. kullanılmalıdır. Ayrıca konuşurken ses tonuna da dikkat etmeli. Tek düze ses tonuyla konuşmaktan sakınmalıdır. Ancak iletişimde bu öğelere dikkat edildiği takdirde sağlıklı bir iletişim mümkün olur. 126 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:23 K: 48 SSCB’DE TELEVİZYON YAYINCILIĞININ GELİŞİMİ DEVELOPMENT OF TELEVISION BROADCASTING IN THE USSR Yavuz Ercan GÜL Kırgız-Türk Manas Üniversitesi İletişim Fakültesi Doktora Öğrencisi [email protected] Özet: Ekim Devrimiyle birlikte ortaya çıkan fakat henüz genç olan “komünizm” ideolojisini yaymak için her yol denenmiştir. Radyo gibi sadece ses sunan bir aracın yerine görüntüyle birlikte ses sunan televizyonlar Komünist GİRİŞ Parti’nin ideolojilerine meşruiyet kazandırmak için ideal bir alet olmuştur. Bu nedenle SSCB’de televizyon tarafından desteklenmiş yayıncılığı ve ilk devlet uydu yayıncılığını başlatan devlet olmuştur. Devlet, ciddi bir şekilde bu işin üzerine düşmüş ve özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ele geçirilen teknik ekipmanla birlikte, televizyon önemli ölçüde gelişim göstermiştir. Soğuk savaş Abstract: Which emerged with the October Revolution, all the way was testing to spread the ideology of “communism”. Instead of just offering voice something such as a radio, televisions which are offering audio video, to give legitimacy to the ideology of the Communist Party was the ideal tool. Therefore, in the USSR by the state television broadcasting, supported under control and the first satellite broadcasting was started by the state. The state seriously fallen on this job and especially after the Second World War has moved forward with technical equipment seized. Cold war has accelerated the development of this technology. In our study, especially the Soviet resources will be searched and this situation in the USSR, will be written in the historical process. ise bu teknolojinin gelişmesini hızlandırmıştır. Bu çalışmada özellikle Sovyet kaynakları incelenecek ve SSCB’deki bu durum, tarihi süreç içerisinde ele alınacaktır. Anahtar kelimeler: SSCB, Televizyon Yayıncılığı, Komünist Parti, NTSC Standardı, Uydu Yayıncılığı Keywords: USSR, Television Broadcasting, Communist Party, NTSC Standard, Satellite TV Broadcasting 127 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:23 K: 48 buluşlar yapılmıştır. Ancak gazeteden GİRİŞ sonraki döneme televizyonun yerine Dünyada teorik olarak gelişim gösteren radyolar damgasını vurmuştur. Özellikle televizyon yayıncılığının uygulamaya uluslararası radyo yayıncılığının ortaya geçişi 20. yüzyıla dayanmaktadır. Bu çıkmasıyla adeta “radyoların savaşı” döneme kadar en etkili kitle iletişim başlamış ve devletler düşman devletin aracı olarak gazeteler kullanılmıştır. halkına ulaşmada uluslararası radyo (Yaşın, 2013: 4) İnsanların dış dünya ile yayınlarını bağlantısını sağlayan gazeteler, dünyada (Demirkıran, olup biten haberleri halka ulaştırmada Hitler’in önemli İleriki geçmesiyle birlikte Komünistler ve yayıncılığının Faşistler arasında kıyasıya bir radyo rol oynamışlardır. zamanlarda TV kullanmışlardır. 2008: 73) Özellikle Almanya’nın başına öncülerinden olacak olan SSCB yerine savaşı bu dönemde Çarlık Rusyası yaşamıştır. propaganda için yeterli görüldüğü bu Rus Çarı’nın basın üzerinde katı bir dönemde, sansür yılındaki gereken önem verilmemiştir. II. Dünya “Burjuva Devrimi”nin de sebeplerinden Savaşı döneminde televizyonun gelişimi biri olmuştur. Nitekim 17 Ekim 1905 durma aşamasına gelmiş, henüz önemi yılındaki Çarlık Manifestosu’nda basına anlaşılamamış ve radyonun çelimsiz bir özgürlük uzantısı uygulaması 1905 tanınmıştır. (Ворошилов, 2014: 29) Ancak 1917 Ekim Devrimiyle ortaya çıkmıştır. televizyon Radyoların yayıncılığına olarak görülmüştür. (Jeanneney, 1996: 260) birlikte Çarlık Rusyası yıkılmış, eski birçoğu gazetelerin farklı isimde ideolojisine kapanmış yeniden uyarlanarak veya Televizyon yayıncılığının asıl gelişimi iktidarın ve öneminin anlaşılması ise II. Dünya yayın Savaşı sonrasına rastlamaktadır. Bu yapmışlardır. vakitlerde, yani II. Dünya Savaşı sonunda ortaya çıkan Amerika ve SSCB Bu dönemde büyük devletler arasında arasındaki ekonomik yayıncılığının gelişimini hızlandırmıştır. olarak güçlenme yarışı ve soğuk savaş, radyolar eski televizyon sürerken, bir taraftan da TV çalışmaları Gazete önemini devam etmiş ve bu konuda önemli yitirmiş ve kitle iletişim araçlarında 128 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:23 K: 48 yeni bir dönem Televizyonun yapılması başlamıştır. bulunması yayın Amerika yayıncılığının gelişimi beraberinde kültür emperyalizmi ve ve sömürüyü de İngiltere öncü olduklarından dolayı bu televizyon vasıtasıyla aracın ismini de kendileri koymuştur. toplumu “Televizyon” kelime anlamı olarak girmişlerdir. (Tomlinson, 1999: 45) Türkçe’ye “uzaktan Ancak televizyonun gelişim seyri SSCB görüntü” demek olurken, bazı milletler ülkelerinde diğer ülkelere göre daha ise televizyonu kendi dillerine tercüme farklı ederek Örneğin; televizyon kapitalist güçlerin değil, Almanca’da, İngilizce “uzak görme” yalnızca Komünist Partisi’nin ideoloji demek olan “Far seer”e yakın olan aracı “Fernseher” yani “Uzaktan görüntü” Birliği kelimesi Komisyonu’nun ve SSCB Bakanlar Rusça’ya konusunda ve televizyon çevrildiğinde kullanmışlarıdır. kullanılmış, ise bu kavram “televizor” olarak girmiştir. (Uricchio, 2008: 288) getirmiştir. oluşturma bir yol köylere gayreti Nitekim Komünist televizyon tüketim içine izlemiştir. olmuştur. Kurulu’nun bir Yani Çünkü Sovyetler Partisi Merkez kurulduğu yayıncılığının bile vakitte, en ücra ulaştırılması kararı Televizyonun kitlesel iletişimdeki rolü alınmıştır. (Kadırov, 1993: 16) Buradan ise SSCB’de ABD’ye göre daha farklı anlaşılacağı üzere televizyonu daha şekilde uzak noktalara ulaştırmak istemelerinin olmuştur. Sanayileşmiş kapitalist ülkelerde büyük şirketler sınır temelinde ötesi pazar arama yoluna gitmişlerdir. propagandası yatmaktadır. 80’li yıllara Bu onların gelindiğinde ise televizyonun, kitlelere ürünlerini dünyanın başka ülkelerine ulaşmada, kamuoyu oluşturmada ve ulaştırmada, başka bir deyişle pazar kitlelerin bulmada çok önemli bir rol oynamıştır. bilinçlendirilmesindeki Yani belirli bir ideolojiye binaen hayata anlaşılmıştır. (Yemişçi, 1975: 25) bağlamda televizyon komünizmi belirli bir yayma yönde önemi geçirilen televizyon projesi toplumsal hayatta giderek güçlenmiş ve 1991 yılında SSCB’nin dağılmasına devamında ise her bir evde yerini kadar televizyon yayıncılığı Komünist almaya başlamıştır. Mesela, Amerika’da Parti’nin tekelinde bulunmuş ve 129 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:23 K: 48 komünizm propagandasıyla çelişen şehrine Başkan Harding’in portresi hiçbir yayına müsade edilmemiştir. Her yollanmıştır. 1931 yılında bu çalışmalar türlü özel teşebbüse yasak koyarak için özel bir yer hazırlanmış ve 1939 demir kapılarını tüm dünyaya kapayan yılında düzenli yayınlara geçilmiştir. SSCB, dağılana kadar bütün dünya için (Ворошилов, 2014: 72) İngiltere’ de de adeta bir muamma olmuştur. Etrafına bu dönemlerde hemen hemen aynı gerdiği demir parmaklıklar, hakkında gelişmeler malumat sahibi olmayı zorlaştırmıştır. İngiltere’nin başkenti Londra’da haftada Fakat SSCB’de özellikle II. Dünya 24 saat olarak yapılan yayınları alabilen Savaşı’ndan 2000 sonra televizyon yayıncılığı o vakitteki sair devletlerin arasında kayda değer bir yaşanmış, TV 1939 alıcısı yılında kurulmuştur. (Jeanneney, 1996: 261) gelişim göstermiştir. SSCB’de ise ilk hareketli resim veya video denemesi 1922 yılında Maksim çalışmada Gorki’nin gelişi sebebiyle düzenlenen SSCB’deki televizyon yayıncılığı ele kutlama töreni esnasında yapılmış, 7 alınmıştır. yayıncılığının dakika 29 saniye süren bu görüntüde ses nasıl bir yol izlediği yazılmış, renkli kullanılmamıştır. 1924 yılında Lenin’in televizyon yayıncılığı, uydu yayıncılığı cenaze töreninin 11:11 dakikalık bir ve kablolu televizyon yayıncılığının bölümü sessiz olarak videoya alınmıştır. gelişimi derlenmiştir. 1927 Bu sebepten dolayı Televizyon yılında “Mosfilm” 1. SSCB’DE YAYINCILIĞI TELEVİZYON denemeleri 1921 yılında Rus asıllı olan Vladimir Zvorykin tarafından ABD’de yapıldığı bilinmektedir. (Vivian, 1998: ilk denemesinde şehrinden Philadelphia Zvorykin’in Washington verilmiştir.1 televizyon Eisenstein’ın stüdyosunda Devrimi görüntünün Dünyada ilk olarak televizyon yayını 197) Ekim Sergei adlı yanında Bu hazırladığı filminde sese dönemde tam de ise yer henüz olarak keşfedilememiştir. Bu çekimler yalnızca video çekimlerinden ibaret kalmıştır. 1 Bknz. http://cccp.tv/video/Kinohronika_33/ 130 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:23 K: 48 “Televizyon” ya da bu vakitteki adıyla televizyon yayıncılığının bir örneğini “Elektrikli sunmuştur. Uzaktan görüntü konusu, uzaktan görüntü” konusunda, SSCB’de ilk denemeler Kızıl yapan kişi Lev Sergeeviç Termen çekmiş, 1927 yılında ise Kızıl Ordu (1896-1993) olmuştur. Termen, 1926 Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na ve yılında Devrimci Askeri Konsey Başkanı olan Petrograd Enstitüsü’nde okumuş Politeknik ve bitirme tezinde, 64 hatta manuel taramalı Ordu Kliment yönetiminin Yefremoviç dikkatini Voroşilov’a gösterilmiştir. Şekil 1: Termen Yan Odada Bulunanlara Resimleri Gösterirken (1927) Ancak Termen’in çalışmaları çok uzun vericisi sürmemiştir. senkronizasyonunu ABD’ye casus olarak ve alıcısındaki disklerin kurmakta gönderilmiş, dönüşünde ise bir devlet başarı adamına olarak 1930 yılında Şmakov Laboratuarı’nda tutuklanmış ve Stalin hapishanesine hazırlanan bir şaft üzerine iki disk konulmuştur. (Тимченко, 2010: 13) monte suikast girişimcisi sağlanamayacağı fazla edilmiştir. anlaşılınca Bu şekildeki uygulamada uzak mesafelere yayın SSCB’de daha sonraki dönemlerde yapılamasa da, 1 metreden biraz daha televizyon fazla mesafe kazanılmıştır. 1930 yılında Vasilyeviça yayıncılığı, Şmakova Pavla (1885-1982) yönetiminde Sovyetler Birliği Genel Elektro-Teknik Enstitüsü’nde ise optik-manuel tarama ışınları saniyede 30 satırlık 12,5 kare hızına ulaşmıştır. sürdürülmüştür. Bu dönemde kamera 131 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:23 K: 48 Bu dönemde SSCB Sanayi endüstrisi düşen, doğrudan veya kablolu kanal televizyon üretimi yapmamıştır, çünkü bağlantısına gönderilen sinyal zincirini bakış propagandist bakıldığından dolayı bu açısıyla vakitlerde harekete geçiriyordu (video veya elektrosinyal). Video sinyalleri, alıcı radyo yayınları kitle iletişiminde daha anten etkili görülmüştür. Fakat Poul Gottlieb sinyallerinin yoğunluğuna bağlı olduğu Nipkov’un hazırladığı bir tarama cihazı neon lambaya veriliyordu. Neon lamba olan kâğıt disklerin piyasaya hâkim için kamera vericisindeki disk ile aynı olmasıyla birlikte televizyon yayınları hızda dönen delikli bir diske ihtiyaç da vardı. orta ve uzun dalgada parlaklığının ile Görüntünün noktalar elektrik hızlanması gerçekleştirilmeye başlanmış, ses ve aydınlanan sönse görüntü ayrı olarak verilmiştir. Kimi izleyicinin zihninde resmi bütün olarak radyo severler şahsi olarak televizyon yansıtıyordu. (Тимченко, 2010: 15) alıcıları hazırlamışlardır. Bunun için 1920’li yıllarda bu şekilde, Nipkov sadece Nipkov karton delikli diskine diskleriyle sahip olmak ve arkasına neon lamba çalışılmıştır. televizyon bile, izlenmeye koymak yeterli olmuştur. Nipkov diski şu şekilde çalışmıştır: Henüz sesin bulunmadığı televizyon yayını ilk olarak 1 Mayıs 1931 yılında Disk, televizyon kamerasının Genel Sovyet Elektrik Enstitüsü’nde diskini gerçekleştirilmiştir. Aynı yılın Ekim çeviriyor, elektrik sinyalleri kırmızı ayından itibaren SSCB’de, Moskova’da neon lamba ile az çok ışık sağlıyor, orta dalgada sesli yayınlar gösterilmeye böylelikle küçük ekranda geometrik her başlanmıştır. Daha sonraki zamanlarda nokta gerekli ışığa kavuşuyordu. Ses ise Odessa ve Leningrad gibi şehirlerde için ek bir radyo vericisine ihtiyaç de yayın yapılmıştır. (http://www.tele duyuluyordu. (Тимченко, 2010: 14) globex.ru/history/cccr.aspx, 10.02.2014) Dakikada 750 devirle dönen Nipkov 1 Mayıs 1932 yılında Moskova’da film diskinde ışık, deliklerin içinden geçerek gösterisi yapılmaya başlanmış, ancak sınırlı çerçevede fotoğrafın üzerine 1933 düşüyor, lamba güçlendiricisi üzerine yayınlar kısa süreli olarak kesintiye vericisindeki senkronizasyon yılında Moskova’da yapılan 132 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:23 K: 48 uğramıştır. Optik-mekanik televizyon belgeleri, teknik ekipmanı ve televizyon yayınına ise düzenli olarak ancak 15 konusunda Kasım 1934 yılında geçilebilmiştir. getirmiştir. Akabinde Moskova (http://dedovkgu.narod.ru/htv/htv10.htm Televizyon Merkezi’nde, getirilen , 10.02.2014) teknik uzman kişileri ekipmanlar ülkesine ve Alman televizyoncularıyla çalışılmış, birkaç yıl SSCB’de genel olarak konserler ve sonra da televizyonculuk konusunda tiyatroların gösterildiği TV yayınları, çok ileri bir teknoloji yakalanmıştır. düzenli olarak geceleri yayın yapmaya Yakalanmış olan bu teknolojiyle ilk başlamıştır. 15 Kasım 1934 yılında olarak, Dinamo futbol takımının yapmış yapılan 25 dakikalık ilk yayında, yani olduğu ilk gecede meşhur artist İvan Moskvin, vakitlerde devlet Çehov’un “Cani” hikâyesini okumuş, televizyona çıkmasını ardından yayın “bale” gösterisi ve şarkı Stalin, kendisi de çıkmayı reddetmiş, ile devam etmiştir. Nihayet 1938 yılında buna sebep olarak da güvenliği öne televizyon yayıncılığı için Şabolov’da sürmüştür. (Смирнов, Комсомольская “Moskova Televizyon Merkezi” adlı bir Правда, 31 Mart 2011) yer açılmıştır. yayınlanmıştır. Bu yöneticilerinin yasaklayan “Velikiy Grajdanin” (Yüce Vatandaş) adlı ilk film de yine bu merkezde gösterilmiştir. 1939 yılında düzenli bir hal alan TV yayınlarında, filmlerin maç yanısıra, sütüdyoda canlı olarak oynanan tiyatro oyunları da gösterilmiştir. 1941 yılında bu merkez yeniden düzenlenmek için kapatılmış, 1945 yılında ise yeni haliyle açılmıştır. 2. RENKLİ YAYINCILIĞI TELEVİZYON 1928 yılında J. L. Baird oldukça basit bir renkli televizyon sistemi kurmuştur. Bunun yanında başka sistemler de geliştirilmiş olmasına rağmen bir türlü yayın gerçekleşememiştir. (Öngören, 1975: 19) 1941 yılında Amerika’da bir grup televizyon mühendisi ve devlet İkinci Dünya Savaşı’nda galip gelen SSCB, bazı Almanya’ya bilim ve adamlarını Çekoslovakya’ya yöneticileri tarafından siyah-beyaz yayın yapma konusunda, bugün bile hala geçerliliğini koruyan, ülke göndererek oradaki televizyon ile ilgili 133 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:23 K: 48 genelinde bir standart oluşturulmuştur. “Zenit” ve “Temp-1” adlı siyah-beyaz (http://cw.routledge.com/textbooks/978 televizyonlarda renkli 02408115812e/pdf/ntsc_video_standard hazırlanmış film s.pdf, 24.02.2014) NTSC adındaki bu Ancak bu dönemlerde Sovyetler Birliği standart ile Amerika arasında soğuk savaş hemen ABD kabul yönetimi tarafından edilmemiştir. Bunun bir resimlerle gösterilmiştir. olduğundan dolayı SSCB Amerika’ya nedeni, renkli olarak yapılan yayınların, bağımlılıktan siyah-beyaz TV alıcılarından izlene- aramıştır. memesi olmuştur. Nitekim 1952 yılında Amerika’ya oranla ilişkilerinin daha Amerika getirilen sıcak olduğu Fransa ile çalışmaya karar TV vermiştir. 1965 yılından itibaren Fransız alıcılarından izlenemeyen bir sistemin ve Sovyet uzmanları, birlikte çalışmaya kabulüne engel olmuştur. Devamında başlamışlardır. başkanlığına Eisenhover siyah-beyaz kurtulma Bu nedenle çareleri SSCB, ise 1953 yılında NTSC sistemine renk eklenmiş ve devlet tarafından kabul edilmiştir. (Öngören, 1975: 19) Komünist Parti tarafından Sovyet uzmanlarına, kendi TV standartlarını oluşturma görevi verilmiş ve 1954 yılında üzerinde ilk olarak çalışılmıştır. NTSC sistemi 1956 yılında Leningrad televizyon yayını merkezi üzerinden, sinyalin kalitesini ölçmek maksadıyla mevcut olan “KVN-49”, “Leningrad T-2”, “Luç”, Şekil 2: Halk Televizyonu Adıyla Meşhur SSCB’nin İlk Renkli Televizyonlarından “KVN-49” “Ekran”, 134 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:23 K: 48 1 Ekim 1967 yılından itibaren SSCB yılına gelindiğinde ise SSCB’nin her düzenli olarak SECAM standartında yerinde renkli yapılmaya televizyon yayını yapmaya yayınlar renkli başlanmıştır. olarak (Тимченко, başlamıştır. Zamanla SECAM sistemini 2010: 19) Kendi renkli televizyonlarını sosyalist olan doğu Avrupa, Fransız üreten dilini kullanan Afrika ve Asya ülkeleri, bütün şehirlere, ilçelere ve hatta köylere Yunanistan’ın bir bölümü ve İran gibi kadar televizyonu ulaştırmıştır. Çünkü 25 ülke daha kullanmaya başlamıştır. televizyon Komünist SECAM sisteminin önemli bir özelliği propagandası için de geniş alanlara yayın yapabilmesi olmuştur. SSCB, 1991’e gelindiğinde Parti’nin ideal bir araç olmuştur. Ancak SECAM sisteminde TV alıcısının kurulumu NTSC’ye göre 3. UYDU YAYINCILIĞI hem daha pahalı hem de daha zordu. SECAM’da kaydedilmiş renkli bilgiler Dünyada ilk olarak uydu konusunu PAL kaybolabiliyordu, bilim adamlarından önce, yazarlar ele ancak PAL sisteminde kaydedilmiş almışlardır. Edward Everett Halei, 1869 bilgiler SECAM’da kaybolmuyordu. yılında kaleme aldığı bir hikâyesinde sisteminde uydudan SSCB’de 2008: 79) Rus yazarlar arasında da 1887 standardı kabul edilene kadar optik- yılında aya yapılan seyahati anlatan mekanik tarama ışınları vasıtasıyla bir “Ay’da İken” romanını yazan Rus uzay kamera vericisi ve televizyon alıcısı teorisyeni arasında karşılıklı olarak dönen renkli Tsiolkovsky, 1895 yılında “Bir Yer Ve bir denemeleri yılında (Demirkıran, SECAM filtreli 1953 bahsetmiştir. diskle yapılmıştır. Konstantin renkli yayın Gök Rüyası” isimli eserini yayınlayan İlk olarak Çiyolkovski gibi “Raduga” markalı 18 santimetrelik bir konularını ekrana bulunmaktaydı. sahip üretilmiştir. taramalı renkli Başlarda renkli üretilmesine televizyonlar elektronik televizyonlar rağmen Eduardovich “Raduga” eserinde uzay ve işleyen hayali uydu yazarlar Çiyolkovski’nin bir uydu konusu az tartışılmıştır. ve .net/ebooks/uydutarihi2.pdf, 04.03.2014) (http://www.uydutvhaber “Temp22” ilklerden olmuştur. 1977 135 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:23 K: 48 Bilim kurgu eserleriyle de tanınan Arthur C. Clarke İngiliz dergisi 1957 yılı Kasım ayında Sovyetler Birliği Wireless World’e bir yazı yazarak daha Komünist önce kimsenin aklına gelmemiş olan Birinci Sekreteri S. Hruşev’e bir grup haberleşme uzman uyduları kavramının Partisi (S.V. Merkez Komitesi Nova-kovskiy, C.İ. taslağını ortaya koymuştur. Clarke, Katayev, L.A. Drujkin) başvurarak, Wireless World dergisinin 1945 yılında uzaydan yayınlanan başlatmak maksadıyla izin almışlardır. yazısında uydudan şu şekilde bahsetmiştir: İlk yayın olarak yapma SSCB çalışmaları uzmanlarının hazırlamış oldukları uydu 4 Ekim 1957 "...Yeryüzünden tam doğru mesafedeki tarihinde Moskova saatiyle 22.28’de bir yapay uydu her 24 saatte bir tur fırlatılmıştır. (Тимченко, 2010: 19) yapacaktır. Yani böyle bir uydu yerden bakıldığında ayni noktada kalır ve Bu olay Clarke’ın makalesini yazdığı yeryüzünün neredeyse yarısı tarafından 1945 yılından sadece 12 yıl sonra da optik olarak görülebilir. Doğru gerçekleşmiştir. yörüngede olan ve birbirinden 120 gazetelerin ve radyo haber bültenlerinin derece açıda bulunan gündeminde de haftalarca kalmıştır. bu aktarıcı Türkiye’deki istasyonları tüm gezegene televizyon ve Uydu, mikrodalga kapsama alanı sağlayabilir. (daha sonra adı Kozmodrom olacak .... " (http://www.uydutvhaber.net/ebo olan) kompleksinden fırlatılan bir R-7 oks/uydutarihi2.pdf, 04.03.2014) roketinin Kazakistan'ın içine Baykonur'daki konulmuştur. (http://www.uydutvhaber.net/ebooks/uy Yazarların eserlerinde anlattıkları dutarihi2.pdf, 04.03.2014) SSCB’de “uydu” konusunun pratiğe dönüşmesi uydu fırlatıldıktan sonra ilk TV yayın soğuk savaş dönemine rastlamıştır. Bu sinyalleri, Vladivostok’tan Moskova’ya dönemde SSCB uydusu “Molnya” nın yardımıyla Amerika Birleşik Devletleri’nin ve Sovyetler Birliği’nin 23 Nisan 1965 yılında ulaşmıştır. arasındaki rekabet, uydu yayıncılığının (Тимченко, 2010: 19) hızla gelişmesine sebep olmuştur. 136 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:23 K: 48 Şekil 3: Yaklaşık 58 cm Çapında, 4 Tane Anteni Bulunan ve 83.6 Kg Ağırlığında Olan “Sputnik”in (Yol Arkadaşı) Türkiye’deki Gazetelerde Çıkan Fotoğrafı SSCB tarafından gönderilen “Sputnik” hayalinin cesur bir doğuşu olmuştur” küçük zararsız gümüş bir küre olarak (http://www.mgdvorec.ru/images/uploa görülse de gerçekte Amerika Birleşik d/file/shabelnikov.pdf, 04.03.2014). Devletleri ile Sovyetler Birliği arasındaki soğuk savaşta SSCB’nin Bu dönemden sonra SSCB ve ABD ABD’ye karşı demek arasındaki gerilim hızla tırmanmıştır. olmuştur. Clarke’ın “Ay Aslında uydu fırlatma işinin altyapısı bundan sonra yalnız değildi”. Uzaya Amerika’da bulunuyordu. İkinci Dünya fırlatılan “Sputnik” uydusu konusunda Savaşı’ndan sonra Almanların roket SSCB uzay çalışmaları ve uzay araçları çalışmaları, altyapısı, veriler, teknoloji baş tasarımcısı olan Sergey Pavloviç kısaca Korolev şöyle demiştir: geçmiştir. Hatta götürdükleri mühendislerden üstünlüğü tabiriyle herşey Amerika’nın eline Almanya’dan birisi “Bizim eski gezegenimizin ilk sanatsal ileride kurulacak olan NASA uzay uydusu olan Sputnik küçüktü, fakat onun araştırmaları yüksek olmuştur. (http://www.uydutvhaber.net/ çağrıları bütün kıtalarda yankılandı ve bütün halkların insanlık üssünün de kurucusu ebooks/uydutarihi2.pdf, 04.03.2014) 137 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:23 K: 48 yayılmıştır. (Pisharody, 2013: 2) 1950 SSCB’nin Amerika’dan daha hızlı yılına kadar gelişmemesinin nedeni davranarak uydu fırlatmasında elbette olarak soğuk savaşın etkisi büyüktür. Fakat asıl gösterilebilmektedir. I. ve II. Dünya neden, Savaşları dönemlerinde tüm dünyada devletin bilimi ve bilim adamlarını desteklemesi olmuştur. İkinci televizyon Dünya Savaşı yayıncılığının gelişimi sekteye uğramıştır. 4. KABLOLU YAYINCILIĞI TELEVİZYON SSCB’de çok fazla kabul görmeyen Kablolu televizyon denildiğinde çok kanallı ve kaliteli yayıncılığıyla sayısız şirketin reklam vermek için yarıştığı Amerika Birleşik Devletleri akıllara gelmektedir. (Трифонов, 2010: 8) Ancak tarihi gelişimine bakıldığında dünyada ilk olarak kablolu televizyon ağı tanıtımının 1939 yılında Moskova’da yapıldığı görülmektedir. Petrovski Bulvarı’ndaki iki evden 30 aboneye birden yayın yapılmıştır. En son dairedeki kullanıcının evine kablolu televizyon yayıncılığı (KTY) 1980 yılında CNN’in kurulmasıyla ABD’de daha da gelişmiş ve ABD kablolu televizyonda öncü olmuştur 2010: (Тимченко, 21) SSCB’de KTY’nın gelişmemesinin nedeni olarak komünizm rejimi gösterilebilmektedir. KTY sınır ötesi kanalların ülkeye imkân girmesine verdiğinden ve komünizmin dış dünya ile bağlantısı kesik olduğundan birbirine ters düşmüştür. Aleksandrovski radyo fabrikasının basit tasarımı olan dört lambalı televizyon yerleştirilerek deneme 5. YAPILAN İÇERİK YAYINLAR VE gerçekleş- tirilmiştir. Fakat ileriki zamanlarda bu SSCB’de TV yayınlarında konserler, çalışma beklenen kabulü görmemiştir. tiyatro (Тимченко, 2010: 21) Bu vakitlerde partisinin kablolu televizyon yayıncılığı dünyada ilgilendiren da henüz gelişmemiştir. 1950 yılından yapılan sonra propagandası taşımıştır. Özellikle dini Amerika’da gelişerek hızla oyunları, filmler, toplantıları haberler bütün ve komünist SSCB’yi bulunmuş yayınlar ve komünist 138 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:23 K: 48 içerikli her türlü yayın yasaklanmıştır. adlı komedi dizisi uzun süre yayında Bazı programlar haftalık olarak sürekli kalmış ve bu dizinin izleyicilerinden yayınlanmış, hatta devlet yöneticilerini birisi de Komünist Parti Genel Sekreteri de ekran başına kilitlemiştir. Mesela Brejnev olmuştur. bunlar arasında “Kabaçok “13 Stulyev” TÜRÜ YAYIN ADI Utrennaya Poçta Genellikle klasik müzik yayınlayan müzik programı İnsanları güldürmek için elinde yazılı metini okuyan bir kişinin Vokrug Smeha sunduğu komedi programı 1966’dan 1981 yılına kadar yayınlanmış olan 150 bölümlük Kabaçok “13 Stulyev” komedi dizisi. Bu dizi KP. Yöneticileri tarafından ve özellikle Brejnev tarafından izlenen bir dizi olmuştur. 1965’ten 1989 yılına kadar yayınlanan Amoyak Akopyan’ın Budilnik hazırlayıp sunduğu sihirbazlık gösterileri. Klub Puteşestvennikov 1960 yılından 2003 yılına kadar yayın yapmış olan dünyadan çeşitli yerlerin belgesel tarzında anlatıldığı bir program Perestroyka döneminde yayınlanmış olan kamera şakalarının ve Vseliye Rebyata çeşitli komik içeriklerin yer aldığı komedi programı. Ünlü SSCB film artistlerinin, şarkıcıların, oyuncuların davet Kinopanorama edildiği bir program. “olaylar, hakikatler ve yorumlar” sloganıyla 1969-1987 Mejdunarodnaya Programma yıllarında her Pazar yayınlanmış olan o haftaki önemli olayları gösteren program. Perestroyka vakitlerinde yayınlanan önemli kişilerle yapılan Vremya röpörtaj programı. Akşam vakitlerinde yayınlanan çocuklara yönelik hikaye Spokoynoy Noçi anlatılan program. Sluju Sovyetskomu Sayuzu “Sovyetler Birliğine Hizmet Ediyorum” adlı programda SSCB’nin askeri gücü anlatılmaktadır. Tablo 1: SSCB Döneminde Televizyonda Yayınlanan Popüler Programlar 139 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:23 K: 48 Yukarıdaki programlar da dâhil olmak konusunda ilk uydu fırlatan devlet unvanını üzere bütün programlar, filmler, belgeseller alarak, ABD ile arasındaki yarışta daha öne İlk geçmiş ve uzay çağını başlatan devlet başlarda düzenli yayınlar çok kısıtlı olarak, olmuştur. Tarihlere baktığımızda II. Dünya 1960 yılında haftada 2-2,5 saatlik olmak Savaşı’na kadar televizyonun henüz tam üzere dört gün yayın yapılırken, 1965 olarak uygulamaya geçemediği, yalnızca yılında 4 saat, 1966 yılında ise 4,5 saat belli başlı ülkelerde yapılan deneylerden yayın yapılmıştır. İleriki zamanlarda ise ibaret olduğu görülmüştür. Çünkü II. Dünya kesintisiz yayınlar başlamıştır. (Кадыров, Savaşı’nın 1993: 15) Komünist Parti, halkın bütün televizyonun icadı noktasında başat rol vaktini dolduracak programlar hazırlamış; oynayan ABD ve SSCB gibi ülkeler çocuklardan, kadınlara ve hatta yaşlılara topyekün savaş içerisinde olduklarından varıncaya kadar hepsi için ayrı programlar televizyon bu dönemde beklenen ilgiyi üretmişlerdir. 1980’lere gelindiğinde ise görememiştir. Ancak II. Dünya Savaşı SSCB’nin her yerine sürekli olarak TV ABD ve SSCB’nin lehine sonuçlanınca yayınları yapılmıştır. Sovyet döneminde savaşta mağlup ayrılan ve uzay teknolojisi yapılan programlar, 1991’de SSCB’nin konusunda ileri derecede teknik bilgi ve dağılmasından sonra da devam etmiştir. ekipmana sahip olan Almanya’ın bütün Tabii ki burada şunu vurgulamak gerekir ki, teknolojik birikimleri ABD ve SSCB bu programların izleyici kitlesinin çok fazla arasında olmasında, alternatiflerinin bulunmaması kazanımlar ile iki devlet de, televizyon önemli rol oynamıştır. Çünkü halk, devlet yayıncılığı konusunda hızlı bir atılım ne yakalamıştır. vs. devlet tarafından yayınlarsa yapılmıştır. yayınlasın izlemek başlamasıyla paylaşılmıştır. birlikte Akabinde bu mecburiyetinde kalmıştır. Alman bilim adamlarının bir kısmına sahip SONUÇ SSCB, olması ve teknik bilgiyi ele geçirmesi televizyonun icadı ve gelişim dönemlerinde öncü ülkeler arasında yer almıştır. Özellikle uydu yayıncılığı SSCB’yi uydu konusunda ilk sıraya yerleştirmiştir. Aslında uydu konusunda Almanya’daki bilim adamlarının çoğunluğu ABD’nin elinde olmasına karşın SSCB 140 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:23 K: 48 daha hızlı davranarak ilk uyduyu uzaya Bugün, gelişmek isteyen devletlerin de, yollamıştır. Bu olay tüm dünyada geniş SSCB’deki gibi teknolojiye ve bilime değer yankı bulmuş, hatta Türkiye’de de gazeteler vermeleri bir hafta bu olaydan bahsetmiştir. SSCB alanındaki her türlü gelişmeleri Sovyetler bilim adamları ilk uydunun fırlatılmasından Birliği Hükümeti yakından takip etmiş ve sonra daha büyük uyduları hazırlamak için maddi desteği sağlamıştır. İlgi çekici işe koyulmuşlar ve kısa zaman sonra daha yanlarından biri de sürekli olarak dışa büyük uydular fırlatılmıştır. bağımlılıktan kurtulamaya çalışması ve gerekmektedir. Teknoloji kısmen de başarılı olmasıdır. Televizyonlar, Renkli televizyon konusunda ise ilk olarak otomobiller, araç ve gereçler vs. kısacası ABD’nin NTSC sistemini kullanmışlarsa da herşeyin daha sonraları bu konuda Fransa ile gösterilmiştir. çalışmışlar düşüncesi her alanda kendini göstermiştir. ve SECAM sistemine SSCB malı Dışa olmasına bağımlı yapımı, özen olmama geçmişlerdir. Renkli televizyonları SSCB Televizyonların üretimi, kendi üretmiş ve hızlı bir şekilde halk fırlatma işleri SSCB vatandaşları tarafından arasında yayılması için çalışmıştır. 1980’li tamamen Sovyet üretimi olmuştur. uydu yıllarda neredeyse her evde bir televizyon bulunur hale gelmiştir. Kablolu televizyon yayıncılığı ise gelişme imkânı bulamamış, KP’de bu işe destek vermemiştir. Yapılan yayın içerikleri ise yine komünizm ideolojisine uygun olarak devlet tarafından tasarlanmış veya Komünist Partisi’nin izin verdiği programlar halka gösterilmiştir. Dış dünyadan haberler de genellikle SSCB ile alakalı olanlarla sınırlı kalmıştır. Komünizm için önemli olan günlerde yapılan kutlamalar vasıtasıyla sunulmuştur. halka televizyon KAYNAKÇA ВОРОШИЛОВ, В. В., Журналистика, Москва: медя. (2014). Кнорус ÇAKALOZ, İ., Uydu Yayıncılığının Kısa Tarihi (1957-2007), web: http://www.uydutvhaber.net/ebooks/uy dutarihi2.pdf, Erişim Tarihi: 04.03.2014. DEMİRKIRAN, C., (2008). Uluslararası Televizyon Yayıncılığının Tarihsel Gelişim Süreci: Fransa TV5 MONDE ile Türkiye TRT-INT ve TRT TÜRK Karşılaştırmalı İncelemesi, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. 141 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:23 K: 48 ДЕДОВ, А., “Телевидение СССР Этап Становления 1930-50-Е Годы” http://dedovkgu.narod.ru/htv/htv10.htm , Erişim Tarihi: 10.02.2014. JEANNENEY, J. N., (2006). Başlangıçtan Günümüze Medya Tarihi (Çev. Esra Atuk), İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. КАДЫРОВ, Т., (1993). История Развития Радиовещания И Телевидения В Республике Кыргызстан 1928-1990, Диссертации На Соискание Ученой Степени Кандидата Исторических Наук, Кыргызский Ордена Трудового Красного Знамени Государственный Университет, Бишкек. NTSC, “Broadcast Standards” Voice & Vision ed. 1, Chapter 9 ( Mick HurbisCherrier and Focal Press, 2007), http://cw.routledge.com/textbooks/9780 2408115812e/pdf/ntsc_video_standard s.pdf, Erişim Tarihi: 24.02.2014. ÖNGÖREN, M. T., (1975). Renkli Televizyon, TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası Yayın Organı, Elektrik Muhendisliği Dergisi Ocak 1922. PİSHARODY, A., (2013). The Future of Television: Will broadcast and cable television networks survive the emergence of online streaming?, An honors thesis submitted in partial fulfillment of the requirements for the degree of Bachelor of Science Undergraduate College, Leonard N. Stern School of Business New York University. СМИРНОВ, Запрещал Телевизору. Комсомольская Правда, 31 Март. TELEGLOBEX, “История развития телевидения в СССР” http://www.teleglobex.ru/history/cccr.a spx, Erişim Tarihi: 10.02.2014. TOMLİNSON, J., (1999). Emperyalizm (Çev. Zeybekoğlu), İstanbul: Yayınları. Kültürel Emrehan Ayrıntı ТИМЧЕНКО, С. В., (2010). Телевидение, История Развития, Телевидение Будущего, Новосибирск: Федеральное Агентство Связи Сибирский Государственный Университет Телекоммуникаций И Информатики Межрегиональный Центр Переподготовки Специалистов. ТРИФОНОВ, О. И., (2010). Кабельное Телевидение: История, Типология и Принципы Функционирования, Краснодар: Федеральное Государственное Образовательное Учреждение Высшего Профессионального Образования, Кубанский Государственный Университет. ШАБЕЛЬНИКОВ, В.Г., Первый спутник. web: http://www.mgdvorec.ru/images/uploa d/file/shabelnikov.pdf, Erişim Tarihi: 04.03.2014. URİCCHİO, W., (2008). Television’s First Seventy-Five Years: The Interpretive Flexibility Of a Medium in Transition, The Oxford Handbook Of film And Media Studies, Chapter 9, 286-305. Д., (2011). Сталин Показывать Себя По 142 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:23 K: 48 VİVİAN, J., (1998). The Madia Of Mass Communication, Edition İnformation: 5th Ed., Boston: Allyn And Bacon. YAŞIN, C., (2013). Medya Siyaset Kültür (drl. Ömer Özer), Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi Yayını. YEMİŞÇİ, Ş., (1975). “RadyoTelevizyonun Toplumsal Önemi Ve TRT”, TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası Yayın Organı, Elektrik Muhendisliği Dergisi, Ocak 25-28. 143 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:39 K:55 KADININ “KENDİ OLMA” YOLCULUĞUNA MELANKOLİNİN ETKİSİ: “MİNE” FİLMİ ÖRNEĞİ THE EFFECT OF MELANCHOLIA IN THE JOURNEY OF BEING A WOMAN: THE FILM “MİNE” Doç. Dr. Hayriyem Zeynep ALTAN Maltepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi [email protected] Özet: Bu çalışma yüzlerce yıldır olumsuz bir imgeye hapsedilmiş melankolinin, özellikle kadının anlaşılmazlığıyla özdeşleşerek; bir anormallik ölçütü olarak benimsenmesine bir başkaldırı niteliğindedir. Melankolinin olumlu bir nitelik yüklenebileceğini ve kadının melankoliyle ilişkisinin ihtiyaç duyulan bir GİRİŞ değişimi başlatmak için kullanılabileceğini varsaymaktadır. Söz konusu bu varsayım, Türk kadınının kimlik mücadelesinin görünür olmaya başladığı ve bu mücadelenin örtük de olsa cinselliği üzerinden yürütüldüğü 1980’lerin Türk Sineması’na odaklanmaktadır. Bu nedenle çalışmanın inceleme nesnesi olarak Atıf Yılmaz’ın yönetmenliğini yaptığı 1982 yapımı “Mine” filmi seçilmiştir. Kullanılan yöntem ise, bilinçdışının bilimi olarak tanımlanan psikanalizdir. Bilinçdışının sözcüklerden öte imgelerle konuşması, melankolinin de kendini çoğunlukla imgeler yoluyla ortaya koyması; bu benzerlik, film metninin çözümlenmesinde uygun bir ortam yaratmaktadır. Özetle, bu çalışma evrensel kültürel belleğin içinde ikircikli bir tutumla karşılanan melankolinin; özellikle kadının kişiliğini bulma ve kendi olmak adına eylemde bulunma davranışıyla ilişkisini incelemeyi amaçlamaktadır. Anahtar kelimeler: Melankoli, Psikanaliz, Sinema, Kadın Kimlik, Abstract: The melancholia notion was collectively termed as a negative tone over hundreds of years and especially equalized with the obscurity of being a woman. So this study rises against the fact that the melancholia is the criterion of an abnormality. It assumes that melancholia notion can have a positive character and the relationship between the woman and the melancholia can be used in order to start an evolution needed. This hypothesis focuses on 1980’s Turkish movie in which Turkish women’s identity struggle has begun to be visible and fought for sexual freedom also in a secret way. That’s why the film “Mine” is chosen as an analysis object which has been directed by Atıf Yılmaz in 1982. The method used in this study is psychoanalysis which is defined as the science of the subliminal perception. Subliminal perception talks with images more than words and the melancholia emotion also occurs through images. Such scientific similarity creates a suitable environment for the researcher in order to analyse the film text. In summary, this study aims to investigate the relationship between the melancolic emotional state with the behavior of woman acting in life for being herself and own her character even though the polemical position in universal memory of humanity. Keywords: Melancholia, Psychoanalysis, Movie, Woman Identity, 144 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:39 K:55 melankoli, yaratıcılık ve üstün zihinsel GİRİŞ Melankoli çoğunlukla “melankolik kişilik” tanımlaması üzerinden yürütülmüş bir kavram olarak karşımıza çıkar. Özellikle “toplumsallaşamayan” kişilikler olan melankoliklerin yazılı kültürde betimlenişi ilk kez Homeros destanlarında görülür. Örneğin, Antikçağ’ın melankolik kişiliği Herakleitos’tur. efsaneleşen iki Demokritos ve Melankoli; kötümserlik, eylemsizlik, uyumsuzluk, tembellik yalnızlık, umutsuzluk, gibi duygu durumlarıyla özdeşleşmiş gibidir. Ancak etkinlik arasında olumlu bağlar kurulmasına neden olmuştur. Genel olarak bakıldığında Antikçağ melankoliyi olumlayan bir tavrı barındırırken, Ortaçağ “melankoli şeytanın sütninesidir” özdeyişiyle olumsuz tavrını ortaya koymuştur. birlikte Ancak melankoliğin Rönesans’la aşağılanması ve kıyımı tersine çevrilmiştir. Bu dönemde Satürn gezegeninin insanlar üzerindeki etkilerine ozansal esrime, tanrısal çılgınlık, yaratıcı düşünce gibi olumlu işlevler yüklendiği görülür. hepsinden öte melankoli literatüründe “kara Aydınlanma safra” ve “Satürn” kavramları belirleyicidir. doğru geçişte aydınlar üzerinde etkili olan Antikçağ’da insanın mizacını belirlediği melankoli düşünülen dört temel bedensel sıvıdan söz eğilimlere yol açar. Sanayi devrimi ve edilmektedir: Kan, salgı, sarı safra ve kara modernizmle birlikte yeni bir melankolik safra. Bu sıvıların insan bedeninde dengeli kişilik tipi ortaya çıkar. Bu tipi en iyi biçimde varlığını sürdürmesi sağlığa işaret örnekleyenlerden biri ünlü şair Charles ederken, birinin fazlalığı hastalığı ortaya Baudelaire’dir. Modernizmde melankoliğin çıkarmaktadır. kara bu kez de “deli” sıfatıyla aşağılandığı ve safranın egemenliği melankolik kişiliği üretimden soyutlandığı görülür. Son olarak oluşturur. Kimi dönemlerde bu inanışın günümüz post-modern söylemi melankoliği etkenliği azalsa da günümüze dek uzanan yaratıcılığı, uyumsuzluğu, dalgınlığı ve bir belirleyiciliği söz konusudur. kararsızlığı Özellikle bedende Aristoteles’in “Sorunlar” adlı yapıtının XXX. Kitabında yer alan “Neden, ister felsefede ya da politikada, ister şiir ya da sanatta olsun, olağanüstü kişilerin hepsi melankoliktir?” biçimindeki sorgulaması; döneminden rüzgârı görünmektedir. ile modernizme nihilizme varacak bağrına Ancak basmış tarihsel süreç içindeki söz konusu yolculuk dikkatle ele alındığında, melankoli kavramı üzerindeki kötü şöhret kişisel ve toplumsal belleklerimizde ağırlığını korumaktadır. 145 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:39 K:55 Kadının kendi varlığını ortaya koyma kesimde daha çok iş yapmasından, mülkün mücadelesi kavramının gerçek sahibi olmasından gelen özellikleri tarihsel yolculuğuna benzer. Erkek egemen var. Kasabada ezilmesinden, kente gelince kültürde, ve uyumundan, uyumsuzluğundan yani tüm kimliklenme sürecinin merkezinde erkek ve bunlardan daha ilginç bir dram kişisi erkek özellikleri yer aldığı için; kadın eksik oluyorlar.” (Demiray, 2987: 38-39) de melankoli toplumsal yaşamın bir varlık gibi değerlendirilmiştir. Kadının farklılığına olumsuz giydirilmiştir. nitelikler Türk toplumundaki toplumsal örgütlenme ve aile ilişkileri de söz konusu cinsiyet temelli ötekileştirme örnekleriyle doludur. Hem kişisel hem toplumsal yaşamda taleplerini çoğunlukla tanımlanamaz kadının yollarla kendi dolaylı ifade ve etmesinin Mine karakteri hem film metninin ortaya koyduğu biçimiyle hem de Yılmaz’ın söylemiyle bize şunu söyler: Kimlik bir yapılanma sürecidir ve karşı duruşlarla, mücadeleyle kazanılır. Bu çalışmanın odağında iki kavram yatar: Kimlik ve melankoli. Melankoli bize bu karşı duruşu hazırlayan sürecin niteliğini gösterir. temel nedeni bu ötekileştirmedir. Mine Filmin filmi bu bağlamda kadın kimliği ve beklerken melankoli arasında ince bir köprü kurarak; melankolik bir eylemdir. Özel alanı kendi alışık olduğumuz önyargıları kırılmaya dalgınlığına kapalıdır oysa kamusal alanda uğratır. Atıf Yılmaz, bu filmdeki ve diğer kadın-erkek ilişkisinde net ve verili bir filmlerindeki tutum kadın kahramanın tipik “Filmlerimdeki kadınların hepsi bir kimlik arayışı içinde olan kadınlar… Bir taraftan da hayat, dindi, örftü, adetti, töreydi… Onlar yürüyor ilişkilerimizde. Bunlar var bir tarafta, yasalarla verilmiş ileri haklar var bir tarafta da. Hangisine uyacaklarını Kadınlar sürekli çok karesinde Mine’yi görürüz. Onun bekleyişi sergilemek zorundadır: Uyum göstermeye hazır, biçimlendirilebilir, sessiz özelliğini şu sözlerle açıklar: bilemiyorlar… pek ve edilgen. Ancak bu durum değişecektir. Mine’nin başlangıç ve son arasındaki dönüşümü, melankolik kendi ruh olma hali içinde yolculuğu büyüyüp serpilecektir. 1. MELANKOLİ KADINDIR arayış içindedir. Yani yapısından, anneliğinden, Klasik Yunan’da kahramanların ve daha çok acı çekmesinden, belki kırsal dâhilerin kutsal hastalığı biçiminde ifade 146 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:39 K:55 edilen melankoli farklı dönemlerde ve farklı derece disiplinlerce değerlerle prizmasından süzülerek yansımış melankoli, kuşatılmıştır. Bu değerler kimi zaman Yunanlılardan beri sürekli yeniden doğan olumlu kimi zaman olumsuzdur. Ancak ama “özellikle toplumsal huzursuzlukların arttığı düşlerinden dönemlerde modernitenin etine saplanmış kıymıktır.” değişik yaşanan ortamlarında sıklıkla güvensizlik sözü edilmeye başlanan bir yaşam tarzı, bir ruhsal durum, bir kişilik tipi olarak kavramsallaştırılır. (Teber, 2001: 9) Özellikle zorlu koşullar ve bunlarla mücadeleden kaynaklanan acılar, melankolinin trajedi kavramıyla birlikte anılmasına neden olur. Bu bağlamda melankoli ve trajedinin ortak tarihsel bellekten, toplumsallıktan söyleyebiliriz. Ancak beslendiğini her ne kadar toplumsallık bireyin açmazlarına bir zemin oluştursa da, melankolideki içe- gönderimlilik kişinin seçimidir. Bu seçim özellikle Sokrates tarafından kendini tanıma çalışmasıyla ilişkilendirilmiştir: İnsanın çeşitli durumlar özlemlerinden, bir ve yapıtların hüzünlerinden, türlü kurtulamayan (Starobinski, 2007: 19) Yves Bonnefoy’un melankoliyi modernitenin uyumsuz bir parçası olarak değerlendiren bu açıklamasında; vicdanın inanç sisteminden ayrılarak dindışı bir kavram haline gelişi ortaya konmuştur. Bu büyük bir başkaldırıdır. Bütün bireysel başkaldırılar iktidarın gücünü yok sayma potansiyeli taşır. Bu nedenle melankolik kişilik ya da eğilimler ölümcül bir günahla özdeşleşmiştir. Bu kişilerin kendi dünyalarını yaşama özgürlükleri diğerleri için ve en çok da sistem için bir tehdit oluşturmuştur. kendi kişisel yazgısını kendisinin belirleme Melankoliyle ilgili olumsuz yaklaşımlara istemini buluruz burada. Bu bağlamda ağırlık veren repertuarın küçük bir özetini Starobinski’nin aktardığı sunduktan sonra bu kavramı elle tutulur bir haliyle, kişi kendi yazgısının efendisi yapıya kavuşturmak yerinde olur. Bunun olmaya talip olmuştur ve bu durum yeni bir için ilk adım, melankolinin özünü saran çağ anlayışına gönderme yapar: biçimselliğe göz atmaktır: Özellikle sanat Bonnefoy’dan “Melankoli fazlasıyla Batı kültürlerine özgü bir zayıflamasından, konudur. vicdan ile Kutsal’ın tanrısal’ın birbirinden ayrılmasından doğmuş ve son tarihinin uzun kilometre taşları boyunca melankoli, yüzünü bir kadının yüzü olarak hayata gösterir. Ressam Albrecht Dürer’in 1514 yılında ortaya koyduğu Melencolia I 147 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:39 K:55 adlı gravürü, melankolik bir kadın değildir ancak kadın kendi dünyasına mizacının alegorik, sembolik anlatımıdır. kapanmıştır. “Melankolik kadın, mistik alacakaranlık bir George de la Tour’un, Louvre Müzesi’nde zaman dilimi içinde, mimari tarzların bulunan “La Madeleine Terff” adlı yapıtı da hiçbirisi içine dâhil edilemeyen, penceresi yukarıdaki ve kapısı olmayan, kaba taştan örülmüş bir niteliğindedir. Bu resimde de kadın, bir yapının merdivenlerine oturmuş olarak sandalyede görülmektedir… Başı hafifçe sola doğru dayamış, karanlığın içinde parlayan mum eğilmiştir. Başında bir çelenk vardır. Sol el ışığına dalıp gitmiştir ve kucağında, diğer yumruk yapılmış, destekler biçimde başa elinin altında bir kuru kafa durmaktadır. dayanmıştır. Kadının kucağında kapalı bir Bütün bu örneklerde “çeneye dayanmış kitap vardır… Kadının bakışları ileride, el”in melankoliyi yansıtan simgesel bir ufukta bir noktada, olasılıkla boşlukta ya da duruş olarak kodlandığını görürüz. “Kederi Hiçlik’te odaklanmıştır.” (Teber, 2001: 23- aynı 24) simgeleyen, bu motifi Dürer’den sonra Melankolinin ruhunu yansıtmaya adanmış pek çok Ortaçağ yapıtında, başın bu hareketi benimsenmiş ve bir hüzün kodu olarak yerini almıştır. Bu gravürdeki melankolik kadın dünyanın zenginliklerine, gücüne, şiddetine karşı ilsizdir ve bu ilgisizlik, onun uyanıklığını – farkındalığının keskinliğini – belirginleştiren bir etkiye sahiptir. Benzer biçimde Arnold Böclin’in 1900’de yaptığı Melancholia adlı yapıtı da, aradan geçen yüzyıllardan sonra bile, fondaki köy imgesinin açıklığına rağmen kadının soyutlanmışlığını söz konusu biçimsel özelliklere (başın hareketi ve kitap okuma) sadık kalarak yansıtır. Resimde kapalı bir mekân söz konusu örneklerin bir oturmuş, zamanda elini yaratıcı devamı çenesine düşünceyi başta Georges de La Tour olmak üzere, Lucas Cranach, Van Gogh, Edvard Munch, Egon Schiele, Pablo Picasso gibi pek çok sanatçı da kullanmıştır.” (Kılınç, 2006: 72) Bu motif, düşünen, duyan, anlamaya çalışan ancak buna gücü yetmeyen insanın; evrenin sonsuzluğuyla karşılaştığında içine düştüğü imkânsız konumu anlatır. “Bu kişilikleri yaratan sanatçı o kişilerin ölüm duygusuna ve ölümsüz düşüncelere saplanıp kaldıklarını bilmemizi ister. Görsel sanatlarda, başı eğilmiş, kimi kez başını eline dayamış duruşun kazanabileceği anlam belirsizliği buradan kaynaklanır. Bu duruş bedenin ağırlığınca var olduğunu ama zihnin orada olmadığını anlatır.” 148 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:39 K:55 (Starobinski, 2007: 48) Melankolik kişinin gelecekle zihni nerededir? Boşlukta mı? Hiçlikte mi? anahtarları olarak karşımıza çıkar. Bir gündüz düşünde mi? Bir keder doğru biçimde buluşmanın Binkert’e göre; “sahip olduğumuz bir denizinde mi? şeyden direnmeden vazgeçmeyiz. Yeni Şair Rainer Maria Rilke, “Genç Bir Şaire olanı ise, yabancı olanın tehdit kârlığını ve Mektuplar” adlı yapıtında melankoliye eşlik eskiden eden kederli içine kapanma durumuna tehlikeyi hissetmeden kabul edemeyiz. Bu olumlu istisnai tür kimlik krizlerinden geçerken en fazla yaklaşımlardan birini sergiler: “Geleceğin yardımı dokunan ve çelişkili biçimde en gerçekleşmeden çok daha önce dönüşmek büyük avuntuyu veren refakatçi kederdir; için bu şekilde içimize girdiğini gösteren bilincine vararak veda etmektir. Kızlar ve pek çok işaret vardır. Kederliyken yalnız kadınlar yaşamları boyunca birden fazla kalmanın ve daha dikkatli olmanın bunca ayrılık yaşamak zorundadır… Kadınların önem taşımasının nedeni budur: Çünkü tekrar tekrar yaşamak zorunda kaldıkları bu geleceğimizin içimize girdiği o görünürde tür vedalaşmalar nedeniyle melankolik bir olaysız ve donuk an, bize dışımızdan gelen ruh hali ortaya çıkar.” (Binkert, 1995: 11- diğer 12) bir bütün değer yükleyen konuşkan ve rastlantısal anlardan çok daha fazla yaşama yakındır. Kederliyken ne denli sessiz, sabırlı ve açık olursak yeni olan hayatımıza bir o kadar derin, bir o kadar yanılmadan girer, onu bir o kadar çok kendimize mal ederiz, bir o kadar çok bizim kaderimiz olur.” (Binkert, 1995: 7) Rilke’nin bu belirlemesi bu çalışmanın önermesi bağlamında ayrıca önemlidir: Melankoli kadının kendi olma yolculuğunda ona kendini bir araç gibi sunar. Yalnızlık, durağanlık, sessizlik, içine kapanıklık gibi melankoli kapsamındaki ruh durumları; genel kanının tersine burada yeniye geçişte yaşadığımız Binkert, Rilke’nin “gelecek” sözcüğüyle açtığı yola “yeni” kavramını ekler. Kadın, yaşam çevriminin kendine özgü gereklerine göre yaşamak için melankoliden yararlanmayı öğren-melidir. Melankoliyi, erkek egemen toplumların yapmayı sürdürdüğü biçimde “bastırmak” yerine “yeniye hazırlanmak” için kullanmalıdır. Bu noktada ışığı melankolinin yaratıcılıkla kurduğu bağlantı üzerine tutmuş oluyoruz: Melankoli içedönük bir ara veriş, insanı yeniye tünelidir: hazırlayan bir “Melankoli, organik kendini zaman tanıma, dönüştürme ve üretme adına yapılan bir 149 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:39 K:55 serüvendir, yolculuktur- tıpkı sanat gibi. yaşam, Perihan’ın erkek kardeşinin buraya Yolculuğun gelişiyle tümden değişir. İlhan, insani bir yerinde yolcu kaybedilebilir; öykünün sonu psişik ve hatta değerlere bazen fiziksel ölüm olabilir, ama bütün yazardır. Mine onunla tanışınca yaşamında bunlar soruların ilk kez bir erkekle saygı ve sevgiden örülü sorulmayacağı anlamına gelmez. Bu, belki bir iletişim kurma olanağı yakalar. Bu erkek umutsuz bir çabadır, ancak yolculuğun ve kadını bir araya getiren, koşulların kendisi güzeldir.” (Kılınç, 2006: 11) olumsuzluğunun varoluşa dair dostluğu’dur. 2. MİNE FİLMİNİN KISA ÖYKÜSÜ kendisine Mine, küçük bir Anadolu kasabasında yaşayan, güzelliğiyle ve sessizliğiyle ün yapmış genç bir kadındır. Kocası Cemil ise oldukça kaba mizaçlı, eğitimsiz ve dar görüşlü bir adamdır. Tren istasyonunda şeftir. Cemil çok sıradan biri olmasına karşın kasabanın ileri gelenlerinin bir araya geldikleri tüm toplantılara, eğlencelere, yemeklere çağrılır. Çünkü kasabada evli, bekâr, doktor, kaymakam, işçi, ipsiz sapsız… Neredeyse her adam Mine’ye tutkundur. Ancak bu erkeklerin hiçbirinin Mine’ye karşı incelikli bir duygu beslediğini görmeyiz. Tersine onlar kaba cinsel iştahlarını doyurabilecekleri bir nesne olarak görürler Mine’yi. Bu durum kadını her gün biraz daha soluksuz bırakır. Mine’nin tek arkadaşı kasabanın öğretmeni Perihan’dır. Perihan onu sever tutkuyla ve yalnızlığını tanır. Bir gün kasabanın Mine hastalığına tutularak sürdürdüğü sıradan bağlı, yanında Dahası verdiği idealist bir bir ‘edebiyat Mine, İlhan’ın kitaplarda ihtiyaç duyduğu sevgiyi ve özeni bulur. Onun acılı sessizliği önce kitabın açtığı ufukla daha sonra da İlhan’ın dostluğuyla kırılmaya uğrar. Ancak, tüm kasaba halkı bu iki insanın iletişimini koparmak için çalışır. İnsanların onların dostluğunu kendi yoz çıkarlarına benzetmeye çalışmaları, bu kadın ve erkeği daha da birbirlerine yaklaştırır. Sonunda Mine kasabanın üzerinde yarattığı baskıya dayanamaz hale gelir. Kasabanın serseri gençlerinin düzmece bir davetten yararlanarak Mine’ye kurdukları tuzak bardağı taşıran son damladır: Başkan’ın da bilgisi dâhilinde gelişen ve bizzat kendisinin “cümbüş” olarak nitelendirdiği ve gerçekleştirme sorumluluğunu gençlere devrettiği planlı tecavüz girişimi, Mine’yi bütün sınırlandırmalardan özgür kılar. Mine, söz konusu korkunç gecenin devamında her şeyi göze alarak İlhan’la sevişir. 150 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:39 K:55 Kocasından ayrılacaktır. sabah alarak ve mutfak musluğundan akan suyla bekçileri neredeyse bedeninin üst kısmını yıkayarak kapılarına dayandığında, onlar gitmeye bir tahammülsüzlüğün izlerini seyirciye hazırdırlar. Mine önce bütün öfkeli ve yok sunar. Mine melankolik ruh halinin ilk edici bakışların altında ezilir ancak hemen ipuçlarını sonra bundan sonraki yolculuğunu seçmeyi dolunaya bakarken verir. Gözlerini aydan başarmış biri olarak kendini onurlandırır ve çekip bir boşluğa atar daha sonra da başını gözleri en mağrur biçimde yeni rolüne sahip bedeninin içine gömer. Mine’nin tüm çıkar. İlhan’ın elini elinin içine alır ve tek yolculuğu bilinçdışında gerçekleşe-cektir. bir birim olarak kasabadan ayrılmak üzere Gece, çıkarlar. Film Mine’nin ayrılışından sonra, göstergeler onun kimliklenme sürecinin kasaba halkının erken sabah görüntüleriyle ancak içindeki gölgeyle buluşarak ortaya sona erer. Hayat Mine’siz de kaldığı yerden çıkacağını seyirciye sezdirir. kasabanın devam ikiyüzlü etmektedir. Ertesi ahlak Kepenkler açılır, ekmekler gelir fırına. Yeni bir yüz görmek umuduyla yıllarca trenin gelişini gözlemiş olan Mine en nihayetinde hayatını yenilemiştir. Gitmiştir. Tren dumanlarını çıkararak düdüğünü çalar. Mine’nin penceresi boştur. bahçedeki dolunay, Psikanalitik banka oturmuş uykusuzluk… yaklaşıma ciddi Bu katkılar yapmış olan C. Jung’a göre, gündüz bilinci, gece bilinçdışını temsil eder. Gündüz yaşantısı Mine’nin olağan ve iyi yönlerini verir. Ruhbilimsel açıdan bu onun bilinciyle eştir. Buna karşıt olarak gece kötülükler ya da uygunsuzluklar zamanıdır ve Mine’nin 3. MELANKOLİNİN TEZAHÜRLERİ bastırılmış Film, gece ve tren raylarının görüntüsüyle “Gölge kişinin kendisiyle ilgili reddettiği başlar ve seyirci ilk iç mekânda tren şefi her şeyi temsil eder ancak her an doğrudan Cemil’in çıkartarak ya da dolaylı biçimde kişinin karşısına uyuyuşunu ve eşi Mine’nin uykusuzluğunu dikilir. Örneğin, kişinin baş edemediği izler. Cemil’in eli uykusunda Mine’nin eğilimleri ya da kişiliğinin kötü yönleri hep göğsüne pençe gibi iner. Mine eli bir beynini kemirir.” (Hockley, 2004: 113) yüksek horultular yabancıya aitmiş gibi üzerinden itiverir. Henüz ilk sekanslar olmasına karşın, kadının içinde bulunduğu durumdan hoşnut olmadığını anlarız. Mine uyku haplarını gölgeler dünyasını yansıtır. Film boyunca Mine’yi oldukça sessiz, çekingen ve edilgen konumda görürüz. Kasaba hayatının tekdüzeliği içinde Mine elsiz kolsuz gibi hareketsizdir, dilsizdir. 151 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:39 K:55 Onun kendi içine kapalı yalnızlığı herkes melankoliktir. tarafından görülür. Mine’nin melankolisini de’ye hala yer olduğu için melankoliktir. hesaba katmadığımızda, onun istemediği bir Zihinsel olarak, ruhsal olarak olasılık evliliğe razı olmuş ve arzularının nesnesi fazlalarının mekânında kalır, yaşamın bütün olabilecek bir başka erkeğin sevdasını geçen bekleyen sıradan bir kadın olduğu yönünde kurabileceğiniz bekleme salonundadır o. bir okuma yapabiliriz. Oysa dışarıdan Düşlerinin sonu açıktır.” (Binkert, 1995: güçsüzlük, 51) durağanlık dahası bir tür hastalık gibi görünen bu ruh halleri, Mine’yi yaşamındaki geçiştirmek ve temel eksikliği yok saymak onu eylemlerinden korur: Bu, kendi olma fırsatıdır. Düşüncelerinde trenlerin Binkert, ardından yukarıdaki istemeyen, yaşlı Fraulein Mine böyle davranarak kasaba hayatının ve bekleyişi, karardan, onunla başlangıçtan baskıların içine betimlemeyi; hiç kendisine “Frau” diye hitap edilmesini Söz gelen düş evlenmeden yaşamın içinden geçip giden ve yapmıştır. birlikte hem-hem konusu önceki (kız) kadın tipinin değişimden zamanı için yani niteler. sızmasına engel olmaya çalışmaktadır. O Dolayısıyla “beklemek” melankolinin bir bilerek kategorisidir. ve isteyerek ‘ötekiliği’ni melankoliyle güçlendirir. Arada durmayı gösterir. Çünkü bu kayıp, kimseye ait olmayan Mine’yle melankolinin alegorik betimlenişi arasında yalnızca biçimsel bir benzerlik yoktur. Melankolinin ikinci bölümde sözü edilen sanatsal dışavurumlarını filmde kimi yerden ileriye ve geriye bakmak olanaklıdır. Buraya yaşamın çift zeminliliği egemendir. Burası her şeye açık oluşun sonsuz mekânıdır. sekanslarda net biçimde görürüz. Mine de Mine ile bu hiç evlenmemiş yaşlı kız imgesi öyle başı eğik düşünür, dalar gider, susar. arasında örtük bir benzerlik söz konusudur. Ancak hepsinden öte, melankolik bir eylem Mine film boyunca evli bir kadın olmayı olarak bekler. Binkert, söz konusu bu beceremediğini bize defalarca kanıtlar. bekleyişle ilgili şunları söyler: Mine’nin “Arada olan, olduğundan melankoliktir. bekleyen, dolayı Düş o açık benim kurduğu kalan için için sürekli kasaba erkekleri tarafından hem kışkırtılan hem bastırılan cinselliği hiç kendisine ait olmamıştır. O tüm zamanlar içinde bir “genç kız” imgesiyle dolanır. Her daim beyaz giysiler 152 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:39 K:55 içindedir: Kırılgan ve ürkek. En çok da bu Çoğunlukla kadının yetersizliği, aptallığı, nedenle, hem kasaba kadınları hem de cahilliği, korunmasızlığı, cinsel kışkırtma erkeleri onu incitmek isterler. Diğer evli yöntemi vb. gibi sıfatlarla küçümsenen kadınlar gibi, onu seçtiği ya da seçmek sessizlik edimi; aslında değerli bir sunudur: zorunda kaldığı “Suskunluk, duyuların yoğunlaşmasına yol şeye mahkûm olmuş görmek isterler. Ona sunulan iki seçenek açar vardır: ve iletişimin çoğalmasını sağlar… Konuşulan böylesinden mutlu değilse, kimi kasaba söz totaliterdir. Buyurur. Sahiplenir. Öteki kadınlarının yaptığı gibi kasabalı erkekler sözleri dışarıda bırakır. Ağzımızdan çıktığı içinden biriyle eşini aldatması. Ancak Mine anda, hiyerarşik bir ilişki yaratır… İnsanı melankolisinin şaşırtan, hayrete düşüren, tedirgin eden şey seçenek Böyle yaratır kendinledir. yaşayıp gitmesi yardımıyla kendine. başka bir Onun Romanlarda ve – insanlar arasındaki sessizlik, derdi sessizliktir. Düzenlenmemiş olan öykülerde sessizliktir. Tehlikeli bilinmeyen ve şey, karşılaştığında var olduğunu sezdiği sevgiyi olasılıklar vaat eden şey, yine sessizliktir.” kendi içinde bulmaktır ihtiyacı. Bu noktada (Vassaf, 1999: 39-40) Melankolik bir tavır Mine’nin oluşu bir imkânsızlığa karşılık olan beklemeye eşlik eden şey, işte bu gelir: Evlidir ancak ruhsal olarak bakire gibi sessizliktir. davranır. Binkert, kimi zaman ‘gelinin ruhsal umudu’ olarak adlandırılabilen durumun bir düş olarak kadında saklı kaldığını dile getirir. ‘Gelinin Umudu’ nda cinsellik, bedensiz, platonik bir aşkla karıştırılamayacak bir şekilde aşkınlıkla ilintilidir. (Bu düş tam da beden ve ruhun kutuplaşması ortasında tutsak edilmiştir!) (Binkert, 1995: 73) Bu açıklama Mine’nin içinde bulunduğu melankolisinin zor durumu gerisindeki ve güdülenmeyi görebilmemizi sağlar. Melankolinin kendini biçimlerinden biri Genel kanının tersine sessizlik, kendi fiziksel varlığından daha fazlasına gönderme yaparak kadının ve erkeğin paylaşımda bulunduğu iletişim ortamını dönüştürür. “Kimi zaman yokluğun, kimi zaman boşluğun, eksikliğin, konuşmanın yerine ikame olur. Doğrudan değil dolaylı bir dillendirme etkinliğidir ve bu nedenle de daha çok kadının kendini ifade biçimi olarak karşımıza çıkar. Her zaman erkeğin referans alındığı bir kültürü içselleştirmenin bir sonucu olarak kadın, kendini kendi ortaya de koyuş “sessizlik”tir. varlığının karşılaştırma değerleri üzerinden olmaksızın – – ifade 153 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:39 K:55 edemediğinden sessizliği seçmek yoluna kadın kimliğinin kurulmasında toplumun gider. Sessizlik, kadının egemen kültürel kadına dayattığı kültürel kurgulardır. kodlarla çelişen ve yurtsuz kalan değerlerini Kadının bu kültürel kurguların olumlayabileceği bir uzam sunar. Bu boyunduruğundan çıkabilmesi ve kendi bağlamda kadının sessizliği kimi zaman olabilmesi için şiddete karşı bir savunma mekanizması merkezine kendi olduğu kadar yaratıcıdır da.” (Altan, 2007: arzularını koyabilmesi gerekir. 251) Mine de sessizliği kendisini yutmak isteyen koşullara karşı bir direnç nesnesi olarak kullanır. Bunu bilinçli biçimde yapmasa da, kendi olmasının önündeki engelleri bu sessizlikle belirginleştirir. Bu engeller eninde sonunda Mine’nin sınırlarını yıkabilmesi için gerekli olan büyüklüğe ve şiddete ulaşır. aşırı bir genellemeyle tanımlanamaz. Kadın varlığı, erkekliği yücelten değerlerden türetilemez. Kadınlık yalnızca kadının sahip olduğu özde mevcuttur ve kadının ancak gündelik yaşamın içinde özgür biçimde yer alması; deneyimlerini dillendirebilmesiyle mümkündür. Kadının içinde yaşadığı kültürün tuzaklarından korunabilmesinin ve onları aşabilmesinin biricik yolu kültürün yaratılmasında, içselleştiril-mesinde etken rol oynamasıdır. Kadın kimliği her zaman erkekle kurulan oluşturulmaktadır. ilişki Evlilik nezdinde ve annelik, bireysel gereksinimler olmanın ötesinde gereksinimlerini ve olduğu evlilik içinde çok mutsuz, yalnız ve eylemsiz olduğunu Kendisini anlamayan, görülmektedir. insanlığını ve kadınlığını onurlandırmayan bir erkekle hayatını geçirmeye mahkûm edilmiştir. Üstelik kasaba erkekleri tarafından da değişimi Kadının gelişimi basit bir indirgemecilik ve sürecinin Filmin başında Mine’nin istemeden yapmış sürekli SONUÇ kimliklenme taciz tek edilmektedir. arkadaşı Mine’nin olan Perihan Öğretmen’le dostluğu ve kitaplar sayesinde başlar. Hayatı içinde bulamadığı saygı ve sevgiyi kitaplarda bulur ve başlangıçta çaresizliğinin dışavurumu olan sessizliği, bilinçlenmesiyle birlikte gizli bir silaha dönüşür. Filmin sonunda Mine’nin ayrıksı duruşu, inceliği, dürüstlüğü ve herkes tarafından onaylanan güzelliği melankolinin gücüyle onu kurban rolünün dışına çıkarır. İkiyüzlü kasaba ahlakının onayına gereksinim duymayan kimlikli ve özgür bir kadındır artık. Mine pek çok bedel ödeyerek hayatında gerçekleştirdiği söz konusu değişimi, toplumsal önyargılarca küçümsenen melankolik ruh hali içinde 154 UHİVE www.uhedergisi.com Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19 January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014 ID:39 K:55 filizlendirmiş, büyütmüş ve nihayetinde değişimi bizzat giyinmiştir. Bu bağlamda melankoli, kadının kimlik edinme sürecini Creativity”, 5th International Symposium Communication in the Millenium, Bloomington: Indiana University. yaratan olumlu bir ruhsal uzam olarak işlev görmüştür. KAYNAKÇA DEMİRAY, E. (1987). Atıf Yılmaz’ın Mine, Bir Yudum Sevgi ve Dul Bir Kadın Filmlerinde Kadın Olgusu, Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü BasılmamışYüksek Lisans Tezi. TEBER, S. (2001). Melankoli, İstanbul: Say Yayınları. STAROBİNSKİ, J. (2007). Aynada Melankoli, Ankara: Dost Yayınları. BİNKERT, D. (1995). Melankoli Kadındır, İstanbul: Ayrıntı Yayınları. KILINÇ, N. (2006). Melankoli Kavramı Üzerine Resimsel Çözümlemeler, Mersin: Mersin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Yüksek Lisans Tezi. HOCKLEY, L. (2004). Film Çözümlemesinde Jungcu Yaklaşım, İstanbul: Es Yayınları. VASSAF, G. (1999). Cehenneme Övgü, İstanbul: İletişim Yayınları. ALTAN, H. Z. (2007). “The Silence of Women as Communication and 155 UHİVE Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi