uhive - Arel eArsiv: Home - İstanbul Arel Üniversitesi

Transkript

uhive - Arel eArsiv: Home - İstanbul Arel Üniversitesi
UHİVE
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014
UHİVE
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014
ISSN Print: 2148-3930 / Online: 2148-3965
1.UHİVE “Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi” 4 ayda bir yayınlanan
akademik ve bilimsel nitelikli uluslararası hakemli bir dergidir.
2.Dergi Mart, Haziran, Eylül, Aralık aylarının son haftasında yayınlanmaktadır.
3.Dergide “İLETİŞİM” ve “EDEBİYAT” ile ilgili konuları ya da sorunları ele alıp inceleyen, bilimsel ve
özgün nitelikli çalışmalar yer almaktadır.
4.Derginin yazım kurallarına uymayan, kaynakçasız, önsözsüz ya da özetsiz yazılar için hakem süreci
başlatılmaz. Yazarlara da hakemlere de isim bilgisi verilemez.
5.Birden fazla yazarın bulunduğu çalışmalarda ilk sırada yer alan 1. yazar muhatap kabul edilir.
.
İMTİYAZ SAHİBİ
YAYIN KURULU
Murat KORKMAZ
Hakan Murat KORKMAZ
Ali Murat KIRIK
BAŞ EDİTÖR
Ali Murat KIRIK
BAŞ EDİTÖR YARDIMCILARI
Gökşen ARAS
Fatih ÇATIKKAŞ
Ali Serdar YÜCEL
Hakan Murat KORKMAZ
Mihalis KUYUCU
Gökşen ARAS
Gülten HERGÜNER
Hülya Gülay OGELMAN
Emre YANIKKEREM
Ali Serdar YÜCEL
Çetin YAMAN
Fatih ÇATIKKAŞ
Neylan ZİYALAR
Eva ŞARLAK
EDİTÖRLER
Mihalis KUYUCU
Volkan ERDEMİR
Kasım AYDEMİR
Feryal ÇUBUKÇU
Kerime ÜSTÜNOVA
İbrahim YILMAZ
Gülrû BAYRAKTAR
HAKEM KURULU
DR.
Acar SEVİM
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
DR.
Emine K. SAYILGAN
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
DR.
Ahmet ŞAHİNKAYA
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
DR.
Enderhan KARAKOÇ
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
DR.
Ali BÜYÜKASLAN
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
DR.
Enver TÖRE
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
DR.
Ali Murat KIRIK
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
DR.
Erol EROĞLU
SAKARYA ÜNİVERSİTESİ
DR.
Ali Volkan ERDEMİR
ERCİYES ÜNİVERSİTESİ
DR.
F. Neşe KAPLAN
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
DR.
Ali YAKICI
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
DR.
Feryal ÇUBUKÇU
DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ
DR.
Alpaslan OKUR
SAKARYA ÜNİVERSİTESİ
DR.
Gülsemin HAZER
SAKARYA ÜNİVERSİTESİ
DR.
Aslı YAPAR GÖNENÇ
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ
DR.
Gülsüm ÇALIŞIR
GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİ
DR.
Aybike S.ERTİKE
İSTANBUL AREL ÜNİVERSİTESİ
DR.
Gökşen ARAS
ATILIM ÜNİVERSİTESİ
DR.
Ayda U. SOYDAŞ
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
DR.
Hasan GÜLLÜPUNAR
GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİ
DR.
Ayla TOPUZ SAVAŞ
ANADOLU ÜNİVERSİTESİ
DR.
Havva YAMAN
SAKARYA ÜNİVERSİTESİ
DR.
Ayşen TEMEL EĞİNLİ
EGE ÜNİVERSİTESİ
DR.
John VANDERHEIDE
HURON UNIVERSITY COLLEGE
DR.
Baki ASİLTÜRK
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
DR.
Kamil AYDIN
ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ
DR.
Belkıs U.NALCIOĞLU
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ
DR.
Kuğu TEKİN
ATILIM ÜNİVERSİTESİ
DR.
Berrin KALSIN
BEYKENT ÜNİVERSİTESİ
DR.
K. Nazlım T. URALTAŞ
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
DR.
Çağrı EROĞLU
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
DR.
Mehmet ÇERİBAŞ
NEVŞEHİR HACI BEKTAŞ VELİ ÜNİVERSİTESİ
DR.
Cem S. SÜTCÜ
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
DR.
Mehmet GÜNEŞ
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
DR.
Ceyhan KANDEMİR
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ
DR.
Mehmet M. BANKIR
DİCLE ÜNİVERSİTESİ
DR.
Dursun ZENGİN
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
DR.
Mehmet ÖZÇAĞLAYAN
DR.
Duru GÜNGÖR
FANSHAWE COLLEGE
DR.
Mehmet ÖZDEMİR
SAKARYA ÜNİVERSİTESİ
DR.
Ebru BALAMİR
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
DR.
Meryem AYAN
PAMUKKALE ÜNİVERSİTESİ
DR.
Mihalis KUYUCU
İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ
DR.
Suzan TOKATLI
ERCİYES ÜNİVERSİTESİ
DR.
Mutlu ER
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ
DR.
Uğur GÜNDÜZ
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ
DR.
Müge DEMİR
BEYKENT ÜNİVERSİTESİ
DR.
Vedat DEMİR
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ
DR.
Mümtaz SARIÇİÇEK
ERCİYES ÜNİVERSİTESİ
DR.
Yakup ÇELİK
YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
DR.
Necmi Emel DİLMEN
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
DR.
Yasemin ALTAYLI
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
DR.
Nihat ÖZTOPRAK
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
DR.
Yavuz KÖKTAN
SAKARYA ÜNİVERSİTESİ
DR.
Nilay ULUSOY
BAHÇEŞEHİR ÜNİVERSİTESİ
DR.
İlhan KARASUBAŞI
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
DR.
Nilgün AÇIK ÖNKAŞ
MUĞLA SITKI KOÇMAN ÜNİVERSİTESİ
DR.
Ünal KAYA
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
DR.
Nursel UYANIKER
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
DR.
Üzeyir ASLAN
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
DR.
Nurullah ÇETİN
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
DR.
Zerrin EREN
19 MAYIS ÜNİVERSİTESİ
DR.
Seçil ÖZAY
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
DR.
Zeynep Y.KURT
İPEK ÜNİVERSİTESİ
DR.
Selim YILMAZ
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
DR.
Ö. Kasım AYDEMİR
PAMUKKALE ÜNİVERSİTESİ
DR.
Serdar UĞURLU
ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ
DR.
Özlem ŞAHİN SOY
ATILIM ÜNİVERSİTESİ
DR.
Suat GEZGİN
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ
DR.
Şamil YEŞİLYURT
NEVŞEHİR HACI BEKTAŞ VELİ ÜNİVERSİTESİ
DR.
Suat SUNGUR
İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ
DR.
Şeyda B.BOZKUŞ
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
TARANDIĞIMIZ İNDEKSLER
Kapak Tasarım: Gonca UNCU ÇİMEN
Yazışma Adresi: Atakent Mahallesi Akasya 1 Evleri C2 / 23 Blok Kat 4 Daire 17
Halkalı / Küçükçekmece-İstanbul
e-posta: [email protected]
Web Adresi: www.uhedergisi.com
Telif hakkı Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi’ne aittir.
Dergide yayınlanan fikir ve düşüncelerden doğacak her türlü sorumluluk makale yazarlarına aittir.
İÇİNDEKİLER
Editörden
Ali Murat Kırık……………………………………………………………………………………………………………………
7
Susanna Tamaro’nun “Yüreğinin Götürdüğü Yere Git” Adlı Romanının Zamansal ve Uzamsal
Olarak Çözümlenmesi
Arzu Özyön………………………………………………………………………………………………………………………… 8
Necip Fazıl’ın “Hikâyelerim” Adlı Eserine Almadığı Bir Hikâyesi: “Lö Sid”
Ahmet Aydın………………………………………………………………………………………………………………………
23
Süleyman Nazif’in “Dicle Ve Ben” Şiiri Üzerine Tahlil Denemesi
Serdar Demircan………………………………………………………………………………………………………………… 30
Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun “Vapurda Bir Adam Vardı” Hikâyesi Üzerine Bir Tahlil
Denemesi
Mehmet Tat………………………………………………………………………………………………………………………. 42
Türkiye’de Yayınlanan “8 Mart 8 Kadın” Adlı Şok Reklamın Analizi
Aybike Serttaş………………………………………………………………………………………………………………….
54
Gözetim Çalışmalarında Yaşanan Değişim Bağlamında “Akışkan Gözetim” Kitabının Eleştirel
Bir Okuması
Mehmet Oğulcan Turan……………………………………………………………………………………..……………… 73
İsmail Gaspıralı ve Tercüman Gazetesi
Berrin Kalsın……………………………………………………………………………………………………………………….
95
Siegfried Lenz’in Kısa Öykülerinde Kadın-Erkek Motifi
Aşkım Öğüt Marangoz……………………………………………………………………………………………………….
116
SSCB’de Televizyon Yayıncılığının Gelişimi
Yavuz Ercan Gül…………………………………………………………………………………………………………………
127
Kadının “Kendi Olma” Yolculuğuna Melankolinin Etkisi: “Mine” Filmi Örneği
Hayriyem Zeynep Altan………………………………………………………………………………………………………
144
EDİTÖRDEN
Yrd. Doç. Dr. Ali Murat KIRIK
Kıymetli okurlarımız,
Uluslararası Hakemli iletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi’nin 2.sayısıyla sizlerin
karşısındayız. Elinizde bulunan bu dergi iletişim ve edebiyat alanıyla ilgili literatüre katkı sağlayacağını
düşündüğümüz 10 farklı makaleyi kapsamaktadır. Derginin hazırlanmasında ve bu noktaya
gelmesinde elbette çok ismin katkısı var; ancak hakemlerimiz ayrı bir teşekkürü hak ediyor. Kısa bir
zaman dilimi içerisinde yazıları değerlendirerek derginin hazırlanmasında en büyük rolü onlar
oynadılar. Bu nedenle özverilerinden dolayı hakemlerimize şükranlarımızı sunuyoruz.
Bu sayımızda, Arzu Özyön, “Susanna Tamaro’nun “Yüreğinin Götürdüğü Yere Git” Adlı
Romanının Zamansal ve Uzamsal Olarak Çözümlenmesi” isimli çalışmasında İtalyan Edebiyatı’nda
önemli bir yere sahip “Yüreğinin Götürdüğü Yere Git” romanını eleştirel bir perspektiften geçiriyor.
Ahmet Aydın, “Necip Fazıl’ın “Hikâyelerim” Adlı Eserine Almadığı Bir Hikâyesi: Lö Sid” isimli
makalesinde Türk Edebiyatı’nın en önemli isimlerinden olan Necip Fazıl Kısakürek’in edebi bakış
açısını derinlemesine irdeliyor. Serdar Demircan, “Süleyman Nazif’in “Dicle Ve Ben” Şiiri Üzerine Tahlil
Denemesi” isimli çalışmasında “Dicle ve Ben” şiirini şehir ve birey üzerinden tahlil ediyor. Mehmet
Tat ise “Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun “Vapurda Bir Adam Vardı” Hikâyesi Üzerine Bir Tahlil
Denemesi” gerçekleştiriyor. Aybike Serttaş, “Tükiye’de Yayınlanan “8 Mart 8 Kadın” Adlı Şok Reklamın
Analizi” isimli araştırmasında şok reklamcılığın ayrıntılarını örnekler eşliğinde aktarıyor. Mehmet
Oğulcan Turan, “Gözetim Çalışmalarında Yaşanan Değişim Bağlamında “Akışkan Gözetim” Kitabının
Eleştirel Bir Okuması” isimli makalesinde gözetim ve denetim olgusuna farklı açılardan yaklaşıyor.
Berrin Kalsın, “İsmail Gaspıralı ve Tercüman Gazetesi” isimli çalışmasında İsmail Gaspıralı’nın
Tercüman Gazetesi’ndeki etkisi ve rolü üzerinde duruyor. Aşkım Öğüt Marangoz ise makalesinde
Alman Edebiyatı’na özgün eserleriyle katkıda bulunan “Siegfried Lenz’in Kısa Öykülerinde Kadın-Erkek
Motifi”ni işliyor. Yavuz Ercan Gül, “SSCB’de Televizyon Yayıncılığının Gelişimi” isimli çalışmasında
televizyonun tarihsel gelişimine değinerek SSCB’nin yayıncılık geçmişini irdeliyor. Hayriyem Zeynep
Altan derginin son yazısı olan “Kadının “Kendi Olma” Yolculuğuna Melankolinin Etkisi: “Mine” Filmi
Örneği”nde sinema ve kadın ilişkisine değiniyor ve sinemada kadının konumlandırılışını aktarıyor.
Yazılarınızı göndererek dergimize yaptığınız katkılardan dolayı çok teşekkür eder, Haziran’da
çıkacak yeni sayımıza yönelik çalışmalarını dergimize gönderen tüm akademisyenlere, araştırmacılara
en derin saygılarımızı sunarız. 3.sayımızda görüşmek dileğiyle…
7
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
D
ID:11 K:21
SUSANNA TAMARO’NUN “YÜREĞİNİN GÖTÜRDÜĞÜ YERE GİT”
ADLI ROMANININ ZAMANSAL VE UZAMSAL OLARAK
ÇÖZÜMLENMESİ
THE TEMPORAL AND SPATIAL ANALYSIS OF SUSANNA
TAMARO’S NOVEL CALLED “YÜREĞİNİN GÖTÜRDÜĞÜ YERE GİT”
Okt. Arzu ÖZYÖN
Dumlupınar Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekokulu, Modern Diller Bölümü
[email protected]
Özet: Göstergebilim, göstergeleri daha basit
şekliyle işaretleri çözümleme bilimi olarak
GİRİŞ
adlandırılabilir.
Türkiye’de 1960’lı yıllarda
belirtibilim, imbilim terimleri ile adlandırılan bu
bilim dalı için daha sonraları göstergebilim adı
benimsenir ve yaygın olarak kullanılır. Bu
çalışmanın amacı, Susanna Tamaro’nun 1994
yılında mektup roman olarak yazdığı Yüreğinin
Götürdüğü Yere Git adlı romanını göstergebilim
bağlamında incelemektir. Bu inceleme sırasında
adı geçen roman, Greimas’ın bir metnin
incelenmesinde esas aldığı yüzeysel boyut,
sözdizimsel anlatı boyutu ve temel anlamsal
boyut arasından, anlatının olay örgüsü ve akışı,
yani anlatının kurgusu üzerine yoğunlaşan
sözdizimsel anlatı boyutu çerçevesinde zamansal
ve özellikle uzamsal anlamda analiz edilecektir.
Greimas’ın sözdizimsel anlatı boyutu, anlatının
olay örgüsü, akışı, kısaca kurgusu ile ilgilidir.
Sözdizimsel anlatı boyutuna göre, geleneksel
şema ve kurallara uygun eserler kapalı; olayların
gelişme ve anlatılma sıralarının birbirine
uymadığı, zaman içinde ileri geri sıçrayışlar
yapan eserler açık yapıt sayılır. Bu boyut, olay
örgüsünün düzeni ve sıralanışı yanında,
kahramanların seçimi, zaman ve mekân
kullanımı gibi öğeleri de kapsar.
Abstract: Semiotics can be named as the
science of analysing indicators, in a simpler way,
signs. Later, this science, which was named as
science of symptoms and science of signs in the
1960’s, is named as semiotics and this term
starts to be used commonly afterwards. The aim
of this study is to analyse Susanna Tamaro’s
novel called Yüreğinin Götürdüğü Yere Git,
written in 1994 as an epistolary novel, in terms
of semiotics. During this analysis the
aforementioned novel will be examined in
relation to Greimas’s syntactic meaning
dimension which is among his three dimensions
used to analyse a text together with superficial
dimension and basic semantic dimension and
which focuses on the plot and flow of the events,
namely the fiction of the narrative. Greimas’s
syntactic meaning dimension is concerned with
the plot and the flow of the events, in short the
fiction of the narrative. According to the
syntactic meaning dimension, works suitable to
the traditional scheme and rules are called
“closed”; while the works in which the
development and narrative order of events do not
match and there are jumps back and forth in
time, are regarded as “open” works. This
dimension includes elements such as the
selection of the heroes, the use of time and space
along with the layout and the order of the plot.
Anahtar kelimeler: Yüreğinin Götürdüğü Yere
Git, Sözdizimsel Anlatı Boyutu, Zaman, Uzam,
Roman
Keywords: Yüreğinin Götürdüğü Yere Git,
Syntactic meaning dimension, Time, Space,
Novel
8
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
D
ID:11 K:21
Git 16 Kasım-22 Aralık tarihleri arasında
GİRİŞ
belli aralıklarla yazılmış 15 mektuptan
Susanna Tamaro’nun Yüreğinin Götürdüğü
Yere
Git
adlı
romanı
göstergebilim
çerçevesinde zamansal ve uzamsal olarak
oluşmaktadır ve toplam 138 sayfadır.
Birinci tekil kişi kipi kullanılarak yazılmış
benöyküsel bir anlatıma sahiptir.
incelemeye geçmeden önce romanın türü
ve biçimsel özelliklerine değinmek faydalı
Greimas yazınsal metnin incelenmesinde
olacaktır.
üç temel boyuta (ya da düzeye) bağlı
kalınması gerektiğini belirtir. Bunlar:
Mehmet
Tekin’in
de
belirttiği
gibi
Tamaro’nun bu romanı, 18. yüzyıldan
a) Yüzeysel Boyut: Yüzeysel boyut
itibaren ilgi görmeye başlayan mektuplu
metnin
roman (epistolary novel) diye adlandırılan
kurallara uyup uymadığını inceler.
dilsel
ve
biçimsel
üslup
ve
roman türünde kaleme alınmıştır (Tekin,
2012: 245-247). Mektup tekniği roman
b)
türünde iki şekilde kullanılmıştır: ya
Sözdizimsel boyut anlatının olay örgüsü,
gerektiğinde roman içinde bazı mektuplara
akışı,
yer verilmiş ya da roman bütünüyle peş
Geleneksel şema ve kurallara uygun eserler
peşe gelen mektuplar halinde yazılmıştır.
kapalı; olayların gelişme ve anlatılma
Tamaro’nun romanı bu ikinci gruba dâhil
sıralarının
edilebilir. Tekin mektubun bir “itiraflar
içinde ileri geri sıçrayışlar yapan metinler
tutanağı” olduğunu söyler. Bireylerin iç
açık
dünyalarındaki duygu, düşünce, itiraf ve
düzenlenişi, kahramanların seçimi, zaman
temennileri bu teknikle yansıttıklarından
ve mekân (uzam) kullanımı bu boyutun
bahseder. Bu nedenle bu teknik bireyi
kapsamına girer.
tanıma
açısından
son
derece
Sözdizimsel
kısaca
yapıt
Anlatı
kurgusu
birbirine
sayılır.
Boyutu:
ile
ilgilidir.
uymadığı,
Olay
zaman
örgüsünün
yararlı,
anlatma ağırlıklı bir tekniktir ve anlatımı
c) Temel Anlamsal Boyut (derin yapı):
tekilleştirmektedir.
Temel anlamsal boyut ise diğer iki boyutun
gerisinde yer alan derin anlamdır, edebiyat
Romanın
biçimsel
özelliklerine
dışında yer alan dünya ve yaşamla ilişki
bakıldığında, Yüreğinin Götürdüğü Yere
kurar ve dünyadaki temel karşıtlıklar
9
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
D
ID:11 K:21
üzerine
kuruludur.
Bu
karşıtlıkların
1.1. ÖYKÜLEME ZAMANI
değişim ve dönüşümünü ele alır (bkz.
Akerson, 2010: 177-184).
Romanda
katımsal
öyküleme
biçimi
kullanılmaktadır. Bu öyküleme mektup ve
Böylelikle, “Greimas, edebiyat metnine
günlüklerde kullanılan öyküleme türüdür.
salt biçimsel ve kurgusal dizge özellikleri
“Bu tür bir anlatıda- çoğunlukla- içöyküsel
açısından bakmakla kalmamış, anlam ve
anlatıcı konuştuğu ya da yazdığı anı
yananlam
merkez alıp geçmişe dönerek, geleceğe
katlarını
yorumlamaya
da
çözümlemeye,
yönelmiştir”
(Akerson,
sözlü dile benzer; canlı, okura yakın bir
2010: 177).
Ayşe ve Zeynel Kıran yukarıda verilen
söylemin ve anlamın oluşma sürecinin A.J.
Greimas tarafından üretici süreç olarak
tanımlandığını ifade eder ve bu süreçte
söylem
yönelerek olayları anlatır. Bu durumda da
ve
anlamın
derin
boyuttan
başlanarak okunabildiği gibi, yüzeysel
boyuttan yola çıkılarak da okunabileceğini,
araştırmacının istediği
boyutu
seçerek
dilediği okumayı yapabileceğini vurgular
(Kıran, Kıran, 2011: 183).
söylem oluşturur” (Kıran, 2011: 225).
Kısacası bu tür öykülemede zaman içinde
ileri ve geri sıçramalar gerçekleşmekte,
aynı metin içinde birden fazla zaman
(şimdiki zaman, geçmiş zaman, gelecek
zaman v.b.) kullanılmaktadır. Bu durum
romandan bir örnekle aşağıdaki şekilde
daha iyi açıklanabilir:
“Gideli iki ay oldu ve iki aydan beri, hala
yaşadığını bildirdiğin bir kartpostal dışında
senden hiç haber almadım. Bu sabah,
1. YÜREĞİNİN GÖTÜRDÜĞÜ YERE
bahçede senin gülünün önünde durdum uzun
GİT ADLI ROMANDA SÖZDİZİMSEL
uzun. (…) Onu ne zaman ektiğimizi
hatırlıyor musun? On yaşındaydın ve Küçük
ANLATI BOYUTU
Prens’i henüz okumuştun. (…) Öyküye
Bu
bağlamda,
ifadelere
yukarıdaki
dayanarak
bu
tanım
ve
çalışmada,
bayılmıştın. Bütün tipler arasında senin
sevdiklerin gül ve tilkiydi; (…). Böylece bir
sabah kahvaltı ederken şöyle deyiverdin:
Greimas’ın sözdizimsel anlatı boyutuna
‘Bir gül istiyorum.’ (…) Buck şu an
bağlı kalınarak Yüreğinin Götürdüğü Yere
yanımda. Ben yazarken arada bir iç çekiyor
Git adlı romanın zamansal ve özellikle
ve burnunun ucunu bacağıma yaklaştırıyor.
uzamsal bir çözümlemesi yapılacaktır.
(…) Sanki yanımda senden bir parça varmış
gibi geliyor, (…). Biliyorum ayrılırken
yaptığımız
anlaşmaya
göre
birbirimize
10
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
D
ID:11 K:21
yazmayacağız ve ben üzülsem de bu sözüme
olacaktır. Bu nedenle ikincil kaynaklarla
uyacağım. Bu satırlar asla uçup Amerika’da
tutarlı
senin eline konmayacaklar. Döndüğünde ben
artık burada olmazsam, benim yerime bu
mektuplar bekleyecekler seni” (Tamaro,
olunması
açısından,
çalışmada
zaman zaman iki kavram birbirinin yerine
kullanılacaktır.
2012: 13-15).
Mehmet Tekin, Roman Sanatı: Romanın
Örnekte de görüldüğü gibi “oldu, almadım,
Unsurları adlı kitabında mekânın roman
durdum” gibi yakın geçmiş zamanı ifade
için ne kadar önemli olduğuna değinerek,
eden fiiller, “okumuştun, bayılmıştın” gibi
özellikle günümüz romanında mekânın ve
uzak geçmişi anlatan fiiller, “hatırlıyor
içindeki
musun(?), iç çekiyor, yaklaştırıyor” gibi
olarak kullanıldığını vurgular. Tekin’e göre
şimdiki zaman fiilleri ve gelecek zamanı
olaylar gerçek ya da hayali -hatta ütopik-
işaret eden “yazmayacağız, uyacağım,
mutlaka bir mekâna gereksinim duyarlar
konmayacaklar, bekleyecekler” gibi fiiller
(bkz. Tekin, 2012: 143-145), süsleme
aynı
arada
amacıyla değil gerekliyse kullanılır. Mekân
kullanılmıştır. Bu da, anlatıcının olayları
anlatılan olayların sahnesi gibidir, olaylar
anlatırken yazdığı anı esas alarak zaman
onun
zaman geçmişe döndüğünü, bazen de
romanında çevre [mekân] unsuru giderek
geleceğe yöneldiğini göstermektedir. Bu
parçalanır ve kıtalar, bölgeler, şehirler,
çalışmanın asıl konusunu roman içindeki
caddeler, sokaklar, parklar, kaldırımlar;
uzamlar ve bu uzamların çözümlenmesi
konaklar,
oluşturduğundan
açıdan
kervansaraylar, oteller, pansiyonlar; yazlık
incelemeyi yukarıda verilen kapsamlı tek
ve kışlık konaklama yerleri… ortaya
bir örnekle sınırlamak yerinde olacaktır.
çıkar”(Tekin, 2012: 147-152).
1.2. UZAM, İŞLEVLERİ VE UZAM
Mehmet Tekin’e göre romanda mekânın
TÜRLERİ
işlevlerini özetlemek gerekirse, mekân:
Öncelikle çalışmada geçen uzam ve mekân
a)
kavramlarının birçok yazar ve araştırmacı
tanıtmak,
tarafından birbirinin yerine kullanılan iki
koymak,
kavram
metin
içerisinde
olduğunu
bir
zamansal
belirtmek
unsurların,
üzerine
inşa
eşyaların
edilir.
köşkler,
olayların
yani
“Günümüz
apartmanlar;
cereyan
dış
işlevsel
ettiği
gerçekliği
çevreyi
ortaya
faydalı
11
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
D
ID:11 K:21
b) roman kahramanlarını çizmek, yani
“Bunun yanında uzam, değişik eğleyen
bireyin mizacını, konumunu (toplumsal
rolleri
statüsünü), dünya görüşünü, eğitim ve
(başkahraman), yardımcı ya da engelleyici
kültür düzeyi ile psikolojisini, buna bağlı
gibi…
da
olarak
duygu
ve
heyecanlarını
de
oynayabilir:
Bütün
bunlar
kahramanların
Özne
dışında
uzam
düşüncelerinin,
yansıtmak,
duygularının dolaylı olarak anlatılmasına
c) toplumu yansıtmak, içinde yaşanılan
da yardımcı olur” (Kıran, Kıran, 2011:
ortamın sosyo-kültürel portresini çizmek,
260-261).
d) atmosfer yaratmak için kullanılabilir.
e) Bilinen bütün bu işlevleri dışında
Ayşe Eziler Kıran ve Zeynel Kıran uzam
mekân, modern romancılar tarafından çoğu
türlerinin
kez bir roman kahramanı gibi görülmüştür
metnin esas alındığını ifade ederler: “Uzam
(bkz. Tekin, 2012: 143-170).
kavramı
belirlenmesiyle
çok
dağarcığıyla
ilgili
zengin
anlatıldığı
olarak
bir
sözcük
için,
üzerinde
Ayşe Eziler Kıran ve Zeynel Kıran ise
çalışılan metinlere göre ulamlara ayrılır:
Yazınsal Okuma Süreçleri adlı kitaplarında
burası/orası;
mekân yerine uzam kavramını kullanarak
açık/kapalı; alt/üst vb.” (Kıran, Kıran,
aynı
2011: 186). Buna göre uzamlar,
konuya
göstergebilimsel
açıdan
çevreleyen/çevrelenen;
yaklaşırlar. Kişilerle uzamlar arasındaki
ilişkilerin önemini vurgulayarak uzamın
1.Açık/Kapalı Uzam
işlevlerini ve türlerini aşağıdaki şekilde
2.Kapsayan/Kapsanan Uzam
sıralarlar:
3.Özel/Herkese Açık Uzam
4.Gerçek/Kurmaca Uzam
1. Uzam öncelikle bir dekor işlevi görür,
5.Esenlikli/Esenliksiz Uzam
2. Kişileri tanıtma aracı olarak dramatik bir
6.Burası/Başka Bir Yer
işlev yüklenebilir (Kişilerin görünümleri,
çevreyi
algılayış
biçimleri,
ruhsal
(Burası, yazarın kahramanı yerleştirdiği
durumları ve karakterlerini açıklayabilir),
belli bir yer, bildiği, tanıdığı, alışık olduğu
3. Bazen de kişilerin yer değiştirmelerini
uzam. Başka Bir Yer, hep uzaklığı,
(sürgün, göç, yolculuk v.b.) açıklar.
bilinmezliği, yeniliği içerir; yabancı bir
uzamdır /az ya da hiç bilinmeyen uzam)
12
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
D
ID:11 K:21
gibi türlere ayrılabilirler (bkz. Kıran,
üzerinde İtalya sınırları içinde bulunduğu
Kıran, 2011: 249-267).
görülmektedir. Bu şehirler Trieste, Padova,
Aqularia,
Ayrıca, bir romanda uzam incelemesi
yaparken
özel
adlar,
cins
adlar,
Venedik,
Ferrara,
Mantova
şehirleridir.
ad
tamlamaları, sıfatlar ve renk sıfatları, fiiller
Bu ülke ve şehirler dışında, romanda adı
ve ilgeçler de dikkate alınmalıdır.
geçen İtalya’ya kıyısı olan Adriyatik
Denizi, yine İtalya sınırları içinde yer alan
1.3.
ROMANIN
UZAMSAL
Porretta Kaplıcaları, Monrupino Kayalığı,
İstria Burnu, Umbria Tepeleri ve Carso
İNCELEMESİ
Platosu da gerçek uzamlardır. Kısacası
Bu
bölümde,
Tamaro’nun
Yüreğinin
Götürdüğü Yere Git adlı romanı
romanda kurmaca uzamlar değil harita
üzerinde
de
kolaylıkla
bulunabilecek
1.
Gerçek/Kurmaca Uzam
gerçek uzamlar kullanılmıştır (bkz. Çakır,
2.
Kapsayan/Kapsanan Uzam
2009: 144) . Romanda yer alan ayrıntılı
3.
Açık/Kapalı Uzam
betimlemeler de bu uzamların gerçekliğini
4.
Özel/Herkese Açık Uzam
vurgulamaktadır:
5.
Esenlikli/Esenliksiz Uzam
6.
Engelleyici/Yardımcı Uzam
“Yıllarca
7.
Diğer nesne, araç ve geçici
yaşadığımız bu yerler acaba içten içe bir
uzam türleri açısından incelenecek, roman
kişilerine göre bu uzamlara yüklenen
anlamlar yorumlanacaktır.
kendi
kendime
sordum,
lanet mi besliyor, kuluçkaya yatırıyor; hala
da bunu sorar, ama bir yanıt bulamam.
Seninle
Monrupino
kayalığına
ne
çok
giderdik anımsıyor musun? Kuzey rüzgârları
eserken
1.3.1. GERÇEK / KURMACA UZAM
manzarayı
seyrederek
saatler
geçirirdik, sanki uçakta oturup aşağı bakar
gibi hissederdik. 360 derecelik bir görüntü
İlk olarak ülke isimleriyle başlanacak
alanı vardı, kim daha önce Dolomitlerin
zirvesini bulacak, kim Venedik’i seçebilecek
olursa, eserde gerçek uzam olarak İtalya,
diye yarışırdık seninle. Şimdi (…) aynı
Amerika, Yunanistan (Girit ve Santorino
manzarayı görmek için gözlerimi yummam
adaları)
gerekiyor. Hiçbir şey eksik değil, rüzgârın
ve
Türkiye’nin
adları
yer
almaktadır. Romanda adı geçen şehir
isimlerine bakıldığında, hepsinin harita
sesini, seçtiğim mevsimin kokusunu bile
duyuyorum. (…) kireç sütunlarını, (…)
denizin maviliğine karşı yükselen Istria
13
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
D
ID:11 K:21
burnunu görüyorum, çevremdeki her şeye
burnu gibi coğrafi alanlar İtalya sınırları
tek tek bakıyorum (…). Ben genellikle böyle
içinde bulunduğundan kapsanan uzamlara
sert ve buruk bir insansam, sen de öyleysen,
bunu Carso’ya, onun aşıdırma gücüne,
renklerine
ve
onu kamçılayan rüzgâra
dâhil edilebilir. Umbria Tepeleri ise şehri
çevrelediğinden kapsayan uzamdır.
borçluyuz. Biz, ne bileyim, Umbria tepeleri
arasında doğmuş olsaydık, daha yumuşak
Bunlar dışında, gökyüzü, yeryüzü ile
olurduk, hiddet bizim huyumuz olmazdı”
birlikte
(Tamaro, 2012: 99).
1.3.2.
KAPSAYAN
ele
alındığında
kapsayan
bir
uzamdır. Romandan örneklenecek olursa,
/
KAPSANAN
UZAM
Olga’nın ve torunun gökyüzü ile ilgili
soruları ve sözleri bu konuda daha
aydınlatıcı olacaktır:
Bazı uzamlar romanda hem kapsayan hem
“ (…) sen kahkahalardan sessizliğe şaşılacak
bir
kolaylıkla
geçerdin.
‘ne
var,
ne
de kapsanan uzam olarak yer aldığı için
düşünüyorsun?’ diye sorunca sen sanki
uzamları iki farklı bölüme ayırmadan tek
ikindi kahvaltısından söz eder gibi doğallıkla
bir başlık altında vermek daha uygun
yanıtlardın: ‘Acaba gökyüzünün sonu var mı
olacaktır.
Örneğin
Trieste,
romanın
kahramanı Olga’nın evi düşünüldüğünde
yoksa sonsuza dek uzanıyor mu? (…) aynı
gün senin ilk hamster’in öldü. Onu ellerinin
arasına almış, bana şaşkınlıkla bakıyordun.
kapsayan bir uzamken, bir liman kenti
‘Nerede şimdi o?’ diye sordun bana. Ben de
olduğu için denizle çevrili kapsanan bir
aynı soruyu yönelterek yanıt verdim: ‘Sence
uzamdır. Bu durumda Adriyatik Denizi
nerededir şimdi?’ Bana nasıl bir yanıt
verdiğini anımsıyor musun? ‘O şimdi iki
kapsayan bir uzamdır.
yerde birden. Biraz burada, biraz bulutların
arasında.’ (…) Bir gün bana anneni nasıl
Olga’nın evine gelince, evin içindeki
bulacağımızı sordun, gökyüzü o kadar
mutfak, salon gibi alanlar düşünüldüğünde,
büyüktü ki, kaybolmak işten bile değildi.
ev kapsayan, bahçe ile birlikte ele alınınca
Ben de sana gökyüzünün büyük bir otele
ev kapsanan bir uzam olmaktadır. Yine
evin içindeki mutfak, salon ve tavan arası
gibi bölümler kapsanan uzamlardır.
benzediğini, yukarda herkesin bir odası
olduğunu, birbirlerini seven insanların o
odalarda buluşup, sonsuza dek birlikte
kaldıklarını anlatmıştım. (…) bana şöyle
dedin: ‘Peki ya
Yukarıda
da
sözü
geçen
Porretta
Kaplıcaları, Monrupino kayalığı, İstria
yer
kalmazsa?’ ‘Yer
kalmazsa’ diye yanıtladım seni, ‘gözlerini
bir an için yumup bir dakika boyunca
‘genişle oda!’ diye düşünmek yeterlidir. O
14
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
D
ID:11 K:21
zaman
oda
büyür
ve
yer
açılır’”(Tamaro,2012: 27, 52, 100)
açık mekânlara değinilecek olursa, yine
rahatsızlanınca götürüldüğü hastane ve ve
hava
1.3.3. KAPALI / AÇIK UZAM
değişimi
için
gittiği
Porretto
kaplıcaları kapalı uzamlar, ama torunuyla
gittiği Monrupino kayalığı ve Istria burnu,
Romanda Olga’nın mektupları yazdığı
mutfak,
televizyon
izlediği
salon,
anılarının gizli olduğu tavan arası ve onları
mektubunda söz ettiği Umbria tepeleri ve
kızı ile tatile gittiği Adriyatik kıyıları gibi
coğrafi alanlar açık uzamlardır.
kapsayan ev kapalı uzamken, evi kapsayan
ve Olga’nın çoğu zamanını geçirdiği bahçe
açık
uzamdır.
bahsetmişken,
Uzam
olarak
Bachelard’ın
1.3.4. ÖZEL / HERKESE AÇIK UZAM
“ev”den
ev-insan
arasındaki yakın ilişkiye dair görüşüne
değinmek faydalı olacaktır. Bachelard
“[e]v imgesini öz varlığımızın topografyası
olarak görür ve bu imgenin gerçek bir
birleştirici ruhbilim ilkesine dayandığını
söyler. […] Yalnızca anılarımız değil,
unuttuklarımız da içimizde barındırılmıştır.
[…] Ruhumuz bir oturma yeridir. Ve
evleri, odaları sürekli anımsayarak kendi
Aynı romanda, Olga’nın “savaş alanım”
dediği mutfak, torunu gittikten sonra
“bomboş” kalan salon, “anıların acısı”nı
barındıran tavan arası, ev ve bahçe gibi
uzamlar Olga’ya ve ailesine ait özel
uzamlardır. Buna karşılık yukarıda da
bahsedilen hastane, havalimanı, Porretta
kaplıcaları, yine Porretta ve Trieste tren
istasyonları
herkese
açık
olan
genel
uzamlardır.
içimizde oturmayı öğreniriz” (Bachelard,
1996: 28 akt. Yener, 2012: 80). Bu
bağlamda
düşünüldüğünde,
Olga’nın
1.3.5. ESENLİKLİ VE ESENLİKSİZ
UZAM
mektuplarını yazarken tavan arasındaki,
salondaki, mutfaktaki, daha doğrusu evinin
her köşesindeki anılardan esinlendiği; her
bir mektupla anılarının yeniden canlandığı
ve Olga ile evi arasında çok yakın bir ilişki
olduğu; kısacası evinin, onun hayatını
yansıtan
bir
ayna
işlevi
gördüğü
söylenebilir. Bunun dışındaki kapalı ve
Esenlikli ve esenliksiz uzamlar kişilere
göre farklılık gösterebilir, hatta bir uzam,
bir kişinin yaşadığı olaylara ya da duygu
değişimlerine bağlı olarak esenlikliyken
esenliksiz ya da tam tersi esenliksizken
esenlikli olabilir (bkz.Yücel, 1993:137).
Hiçbir uzam tek başına ele alınamaz,
15
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
D
ID:11 K:21
çünkü her uzam içinde gerçekleşen olaylar
“Oraya gittikten altı gün sonra, sabah aynada
ve geçmiş yaşantıların anılarıyla ilgili
kendime bakarken, bambaşka biri olduğumu
fark
olarak kişiler için farklı anlamlar ifade eder
düzgündü,
(bkz. Lynch, 1996: 153). Örneğin Olga
için
Trieste,
(Augusto
ile
ettim.
Tenim
daha
gözlerim
yumuşak
daha
ve
ışıltılıydı,
giyinirken şarkı söylemeye başladım, bunu
evlenip
çocukluğumdan beri yapmamıştım. (…)
Aquila’ya taşındıktan sonra), eski özgür
Kışın yollarda günlerce süründükten sonra
günlerini yaşadığı, az da olsa birkaç
sıcak bir yuva bulan bir kedi yavrusu
gibiydim, (…) oradaydım ve bu sıcaklığın
arkadaşının bulunduğu esenlikli bir ortam
tadını çıkarıyordum. (…) Yola çıkacağım
olarak çıkar karşımıza ve Trieste’ye geri
gün, o minik tren istasyonunda beklerken
dönme fikri onu çok sevindirir:
(…) ağlamaya başladım. O uzun yolculuk
saatlerinde
yaşadığım
duyguları
sana
“(…) hala bu evde yaşasam da son derece
anlatmama gerek yok, altüst olmuştum, her
bağımsızdım ve günün her saati benimdi.
şey karmaşıktı. O saatlerde bir başkalaşım
Biraz para kazanmak için eski Yunan ve
yaşamam
Latin dillerinde özel ders veriyordum.
Gözlerimdeki
Bunlar okulda en sevdiğim derslerdi. Bunun
olmalıydılar, sönmeliydiler” (Tamaro, 2012:
dışında
102-106).
hiçbir
sonralarımı
belediye
işim
kimseye
kitaplığında
yoktu.
hesap
Öğleden
gerektiğini
ışık,
biliyordum.
gülümseme,
yok
vermeden
geçirebilir,
canım
Bu
cümlelerde
yansıtılan,
Olga’nın
istedikçe dağa gidebilirdim” (Tamaro, 2012:
kendisinde görülen değişimlerle içinde
85).
bulunduğu ve varacağı uzamlar arasında
Yukarıda
geçen
“benimdi”,
“en
“bağımsızdım”,
sevdiğim”,
“hesap
vermeden”, “canım istedikçe” gibi ifadeler
Olga’nın kendi memleketi Trieste’de daha
özgür ve mutlu olduğunu göstermektedir.
Fakat
sağlık
Kaplıcaları’na
nedeniyle
gidip,
orada
Porretta
Ernesto
adındaki doktora âşık olunca Olga için
esenlikli
uzam
artık
Porretta
Trieste’ye dönerken çok mutsuzdur:
olur
yakın bir ilişki vardır. Porretta’dayken
kendisinde fark ettiği değişimlerle ilgili
cümlelerinde “yumuşak, düzgün, ışıltılı,
sıcak, minik” gibi sıfatlar, “şarkı söylemek,
tadını çıkarmak” gibi ifadeler o yerle ilgili
olumlu
duygularını
yansıtmaktadır.
“ağlamaya başlamak, altüst olmak, yok
olmak, sönmek” gibi ifadeler ise kendisi
için artık anlamı kalmamış esenliksiz bir
ortam olan Trieste ile ilgili olumsuz
duygularını
göstermektedir.
Böylece
Ernesto ile tanışmasından sonra Porretta
16
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
D
ID:11 K:21
esenlikli bir uzam olur onun için, daha
sönmüş, solmuş” gibi sıfatlar ile “yüreği
önce sevdiği mutlu olduğu Trieste ise
sıkışmak, gözlerinin feri kaçmak, ölüye
esenliksiz bir uzam haline gelir.
dönüşmek, donuk donuk bakmak” gibi
ifadeler
onun
Aquila’yı
ve
özellikle
Kızı ve torunu için de esenliksiz bir
buradaki evi esenliksiz bir uzam olarak
uzamdır Trieste, kızı üniversite okumak
gördüğünün kanıtıdır.
için daha özgür ve mutlu olacağını
düşündüğü Padova’ya gider, torunu ise
Aquila’nın
tersine,
yukarıda
da
Amerika’yı Trieste’ye tercih eder.
bahsedildiği gibi torunu ile vakit geçirdiği
Monrupino kayalığı ve kızı Ilaria küçükken
Olga’yı son derece olumsuz etkileyen
onunla tatile gidip, uzaktan Ernesto’yu
uzamlardan biri Augusto ile evlendikten
gördüğü
sonra yerleştiği Aquila ve buradaki evi
uzamdır.
Adriyatik
kıyıları
esenlikli
olur. Eve adım atar atmaz hissettiği
olumsuz
duyguları
ve
sonraında
Olga için şu an yaşadığı Trieste’deki evi de
kendisindeki olumsuz değişimi aşağıdaki
torunu gittikten sonra esenliksiz bir uzama
şekilde dile getirir:
dönüşür. Evin bu esenliksiz durumu, onun
aşağıdaki
“Aquila’da Augusto’nun ailesinin evine
sözlerinden
açıkça
anlaşılmaktadır:
taşındık, kent merkezinde soylulara ait bir
yapının giriş katında geniş bir daireydi
burası. Koyu renkli,
ağır
mobilyalarla
döşenmiş, ışığın pek az girdiği, korku verici
bir görünümü olan bir evdi. Girer girmez
yüreğimin sıkıştığını hissettim. (…) O
yaşantımın altıncı ayında kendimi tamamen
sönmüş, solmuş hissediyordum. İçimdeki
minik ölü, kocaman bir ölüye dönüşmüştü,
bir robot gibi davranıyordum, gözlerimin
feri kaçmıştı, donuk donuk bakıyordum”
(Tamaro, 2012: 88-90).
Örnekte
görüldüğü
kullandığı
“koyu,
“Ev ile bahçe arasında mekik dokurken
seninle ilgili düşünceler ısrarcı hatta gerçek
bir saplantı halini aldılar. (…) Akşamları
koltuğuma oturduğumda-karşımda boşluk,
çevremde sessizlik- hangisinin daha doğru
olacağını soruyordum kendime. (…) Ancak
akşam olduğunda uyku tutmadığından boş
evin
içinde
sabahlıkla
gezinirken
(…)”(Tamaro,2012: 17-20).
Bu cümlelerdeki “ısrarcı, boş” gibi sıfatlar
gibi,
Olga’nın
ağır, korku verici,
ve özellikle “boşluk, sessizlik, saplantı”
gibi adlar Olga’nın torunu gittikten sonra
bu evde ne kadar yalnız ve mutsuz
17
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
D
ID:11 K:21
olduğunu, dolayısıyla bu evin de onun için
küpe çiçekleri açmıştı. (…) Sofrayı bahçeye
esenliksiz
mor salkımların altına kurduk. Yeşil beyaz
bir
uzam
olduğunu
göstermektedir. Aynı şekilde tavan arası da
Olga için esenliksiz uzamlardan biridir.
kareli örtüyü serdim, masanın ortasına da bir
minik vazonun içine unutmabeni çiçeklerini
koydum” (Tamaro, 2012: 69-70).
Olga bu durumu kendi sözleriyle gayet
açık ifade etmektedir:
Bu örnekte “tomurcuk, çiçek” gibi adlar ve
“mor, yeşil, beyaz” gibi renk sıfatları ve
“Bu sabah, peşimde Buck’la tavan arsına
“minik”
çıktım. (…) Her yan toz içindeydi, kirişlerin
görüntüsünü gözler önüne sermekte ve
köşelerinden örümcek ağları sarkıyordu.
Çocukken tavan arsına çıkmak çok sevilir
bahçenin
sevimli
buranın Olga için huzur ve mutluluk
ama yaşlılıkta pek de hoşa gitmiyor. Bir
hissettiği
zamanlar gizemli ve serüven dolu olan
izlenimini vermektedir. Mutfak da yine
keşifler şimdi anıların acısına dönüşüyor”
Olga’nın
(Tamaro, 2012: 128).
dışında oldukça fazla vakit geçirdiği,
Buradan da açıkça anlaşılacağı gibi tavan
arası
sıfatı
Olga
için
anıların
acılarının
bulunduğu yerdir ve buraya yıllar sonra
girmekle
ancak
acıları
depreşip
tazelenmiştir. Nitekim Ilaria’nın en sevdiği
bebeği ve Ernesto’nun yazdığı mektupları
bulduğunda sarsılır. Bu nedenle tavan arası
da evi gibi esenliksiz bir uzamdır Olga
için.
Oysa bu evin bahçesi tam tersine onun için
esenlikli
bir
mektuplarını
uzam
olduğu
yazdığı,
bahçe
torunu ile kek yaptığı günkü gibi güzel
anılarının olduğu esenlikli bir uzamdır.
Son olarak, hastane de Olga için esenliksiz
uzamlardan biridir. Torununun gidişinden
sonra rahatsızlanarak komşuları tarafından
hastaneye kaldırılan Olga uyandığında
hissettiklerini
aşağıdaki
cümlelerle
yansıtır:
“Hastane de uyandığımda kesinlikle hiçbir
şey hatırlamıyordum. (…) Doktor bana
belki de en çok vakit geçirdiği esenlikli bir
hemşirelerin gözetiminde yaşayabileceğim
uzamdır.
Aşağıdaki
Olga’nın
birkaç
bahçeye
olan
sevgisini
‘Doktor,’ dedim sonunda, ‘Eskimoları bilir
örnek
ilgi
ve
misiniz?’
yansıtmaktadır:
pansiyonun
‘Tabii
adını
bilirim,’
saydı.
dedi
(…)
ayağa
kalkarken. ‘İşte, bakın ben onlar gibi ölmek
istiyorum.’ Bir şey anlamadığını görünce
“O
gün
8
Mayıs’tı.
Sabah
bahçede
ekledim: ‘Ben beyaz duvarlı bir odada, bir
çalışmıştım, kiraz ağacı tomurcuk doluydu,
yatağa bağlanıp bir yıl daha yaşamaktansa,
18
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
D
ID:11 K:21
bostanımdaki kabakların arasına yüzüstü
olmak adına üniversite için gittiği Padova,
düşmeyi yeğlerim’” (Tamaro, 2012: 16).
yine Olga ile sevdikleri arasına mesafe
Bu örnekte de görüldüğü gibi “gözetim,
yatak, beyaz, bağlanmak” gibi sözcükler
Olga’nın hastaneye karşı olan olumsuz
tutumunu
sergilemektedir.
Kocası
Augusto’yu ve kızı Ilaria’yı en son hastane
odasında görüşünü ve orada öldüklerini de
ekleyecek olursak, hastane gibi bir uzamın
Olga üzerinde olumlu, esenlikli bir etki
bırakması beklenemez.
sayılabilir.
Ayrıca, Porretta kaplıcalarında Ernesto ile
tanıştıktan sonra çok sevdiği, kendisini o
zamana kadar oraya ait hissettiği Trieste de
iki sevgili arasında engelleyici uzam olarak
belirir ve görüşmelerini güç hale getirir.
Yardımcı uzamlara değinilecek olursa, bu
1.3.6. ENGELLEYİCİ / YARDIMCI
UZAM
uzamların genellikle Olga ve Ernesto’nun
buluşmasını ya da haberleşmesini sağlayan
uzamlar olduğu söylenebilir. Tabi bu
Engelleyici
uzam
birbirlerini
seven
insanları (akraba, anne-baba, sevgili vb.)
ayıran bir uzam olarak düşünülürse, ilk
olarak yukarıda da sözü geçen Aquila ile
başlanabilir. Çünkü bu şehir Olga’nın
Augusto ile evlendikten sonra yerleştiği,
onu
koyduğu için engelleyici uzamlar olarak
Trieste’den,
anne-babasından,
özellikle ait olduğu “baba evi” ve yaşadığı
ortamdan,
sayılı
da
olsa
uzamlar içinde en önemlisi Ernesto ile
tanışmasını ve daha sonraları birçok kez
buluşmasını
sağlayan
Porretta
kaplıcalarıdır. Her sene aynı zamanlarda
buraya gitmek Olga’da büyük bir heyecan
ve mutluluk yaratır:
“O yıl göz açıp kapayana dek yaz geliverdi.
Haziran sonunda Ernesto her yıl olduğu gibi
birkaç
kaplıcalara döndü, (…). 31 Ağustos’ta,
arkadaşından ve özellikle özgürlüğünden
erkenden, geçen yılki giysim ve valizimle
ayıran şehirdir ve bu anlamda engelleyici
Augusto beni Porretta trenine uğurladı.
Yolculuk boyunca
uzam(eyleyen) olarak görülebilir.
duramıyordum,
heyecandan
pencereden
yerimde
geçen
yıl
gördüğüm yerleri görüyordum, gene de her
Bunun
dışında,
torununun
kendisini
arkasında Trieste de bırakarak gittiği
şey bana bambaşka görünüyordu” (Tamaro,
2012: 108).
Amerika, aynı şekilde kızının daha özgür
19
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
D
ID:11 K:21
Görüldüğü gibi Porretta artık “her sene” iki
uzamın iki sevgili arasında yardımcı bir
sevgilinin buluşmasını sağlayan yardımcı
uzam olduğu kanısını güçlendirir.
bir uzam haline gelir, oraya gitmek Olga
için
büyük
bir
mutluluk
kaynağıdır.
Olga ve Ernesto’ya birbirlerini, hatta bu
Porretta dışında romanda adı geçen ve
defa Ernesto’ya kızı Ilaria’yı da görme
Ernesto’nun muayenehanesinin bulunduğu
fırsatı sağlayan bir başka uzam ise
Ferrara ve bir toplantısının olduğu ve Olga
Adriyatik kıyılarıdır. Olga artık yazları
ile buluşmayı planladığı Mantova da
bebekle birlikte Adriyatik kıyılarında tatile
yardımcı uzamlar arsında sayılabilir. Bu
gider. Bu tatillerde Ernesto’nun İlaria’yı
uzamlar
gördüğü zamanları aşağıdaki sözlerle ifade
dışında
Ernesto
ile
haberleşmesinde rol oynayan arkadaşının
eder mektuplarından birinde:
evi de yardımcı bir uzamdır, çünkü
Ernesto’nun yazdığı mektuplar bu eve
“İlkyazdan başlayarak, en sıcak ayları
gelmekte ve Olga’ya ulaşmaktadır. Olga
bebeğimle Adriyatik kıyılarında geçirmeyi
bu durumu aşağıdaki cümlelerle açıklar:
alışkanlık
haline
getirmiştim.
Bir
ev
kiralamıştık, iki, üç hafta da bir de Augusto
gelip hafta sonu bizle kalırdı. Ernesto kızını
“Ayrılırken, ilk önce benim mektup yazmam
ilk kez o sahilde gördü. Doğal olarak, bir
konusunda
yabancı gibi davranıyordu. Gezintilerimizde
anlaşmıştık,
çünkü
onun
yazabilmesi için benim önce mektupların
‘rastlantı
gönderilebileceği,
bizden bir, iki sonraki plaj şemsiyesinin
güvenli
bir
arkadaş
olarak’
yanımızda
yürüyordu,
bulmam gerekliydi. İlk mektubumu Bütün
altında
Azizler Yortusu’nun arifesinde gönderdim.
yokken- bir gazete ya da kitabın arkasına
(…) Bir buçuk, neredeyse iki ay. Noel’den
gizlenerek saatlerce bizi gözlüyordu. Sonra
önceki hafta, aracılık eden arkadaşın evine
akşamları bana uzun mektuplar yazıyor,
geldi mektup, gösterişli ve havalı bir
aklından
elyazısıyla yazılmış beş sayfa. Neşem hemen
duygularını,
yerine
(Tamaro, 2012: 112-113).
geldi.
Mektup
yazıp,
yanıtını
oturuyor
geçen
ve
her
oradan-
şeyi,
gördüklerini
Augusto
bize
karşı
anlatıyordu”
beklemekle kış, ardından da ilkbahar uçup
gitti” (Tamaro, 2012: 106-107).
Bu cümlelerden de anlaşılacağı gibi bu
mektuplaşma çok uzun bir süre devam eder
ve mektuplar sürekli aynı adrese, yani
arkadaşının evine gelir ki bu durum da bu
Böylece Adriyatik kıyıları da Olga ile
Ernesto arasındaki ilişki açısından önemli
bir uzam halini alır ve Ernesto’nun kızını
ilk kez gördüğü, sevdiği kadın ve kızı ile
onu buluşturan yardımcı bir uzam olur.
20
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
D
ID:11 K:21
1.3.7.
DİĞER
NESNE,
ARAÇ
VE
tek başına gittiği Yunanistan seyahatinde
gemi ile yola çıkar. Daha sonra Porretta
GEÇİCİ UZAMLAR
kaplıcalarına
Bütün
bu
uzamlar
dışında,
gitmek
için
Trieste’den
romanda
Venedik’e, oradan da Bologna’ya trenle
uzamlar arasında geçiş ve zaman zaman
geçer ve son olarak yine trenle Porretta’ya
yer değiştirme sağlayan nesne, araç ve
geçer, yani tren aracılığıyla ard arda üç
geçici uzamlar bulunmaktadır. Bu nesneler
farklı uzam değiştirir.
mektup ve kapı; araçlar taksi, gemi ve tren;
geçici
uzamlarsa
havalimanı
ve
Trieste/Porretta tren istasyonlarıdır.
Son
olarak,
iki
uzam
arasında
yer
değiştirme sağlayan geçici uzamlardan biri,
torununun Amerika’ya uçmak için gittiği
Mektup ve kapı nesneleri ile başlanacak
havalimanıdır. Diğeri ise az önce de
olursa,
bahsedildiği gibi Trieste’den Porretta’ya ya
tabi
ki
mektuplar
önceki
bölümlerde de bahsedilen Ernesto ve
da
Olga’nın birbirlerine yazdıkları, birbirlerini
ulaşmasını sağlayan, özellikle Trieste ve
yüz yüze göremeseler de, birbirlerine karşı
Porretta tren istasyonlarıdır ve bu uzamlar
olan
geçici uzam olarak adlandırılabilir.
hislerini,
sevgilerini
taşıyan
tam
tersi
Porretta’dan
Trieste’ye
mektuplardır. Kapı yine romanın birçok
yerinde önemli bir nesne olarak görülür.
SONUÇ
En önemli örneklerden biri ise Olga’nın,
Ilaria’nın Padova’daki evine gittiği sırada
Susanna Tamaro’nun Yüreğinin Götürdüğü
çıkar karşımıza. Olga kapıdan geçmekle
Yere Git adlı mektup romanı göstergebilim
sadece eve girmez az da olsa İlaria’nın iç
temel alınarak zamansal ve özellikle
dünyasına da girmiş ve hatta belki de
uzamsal
onunla ilk kez yakınlaşmıştır, bu anlamda
incelenmiş, roman metninden örneklerle,
kapı nesne olarak oldukça önem kazanır
romanın
burada.
uzamlara
farklı
sonucuna
varılmıştır.
Uzam
değiştirmeye
yarayan
araçlara
sırasında
açıdan
ayrıntılı
kahramanlarına
bağlı
anlamlar
Greimas’ın
şekilde
Bu
olarak
yüklendiği
çözümleme
bir
metnin
bakıldığında, Olga hastaneden evine, yani
incelenmesinde esas aldığı yüzeysel boyut,
bir uzamdan başka bir uzama taksi ile
sözdizimsel anlam boyutu ve temel anlam
geçer. Ilaria ile birlikte gideceği, sonradan
boyutu
arasından
sözdizimsel
anlam
21
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
D
ID:11 K:21
boyutu kullanılmıştır. Çalışmada ilk olarak
romanın türü ve biçimsel özelliklerine
değinilmiş, daha sonra çalışmada yöntem
olarak kullanılan göstergebilimle ilgili
temel bazı bilgiler verilmiş, Greimas’ın adı
geçen üç anlam boyutuna değinilmiştir.
Sonraki bölümlerde roman, Greimas’ın
sözdizimsel anlam boyutu çerçevesinde
zamansal ve son olarak da uzamsal olarak
ayrıntılı
bir
biçimde
karakterler
Romandaki
uzamlara
çözümlenmiştir.
çok
bağlamında
farklı
anlamlar
yüklenebileceği; karakterlerin ruh hali,
yaşadığı olaylar ve zamana bağlı olarak
uzamların örneğin esenlikli / esenliksiz,
engelleyici/yardımcı
adlandırılabileceği
uzamlar
şeklinde
tartışılarak
çalışma
sonuçlandırılmıştır.
LYNCH, K., (1996). “Çevrenin İmgesi”
Cogito, Kent ve Kültürü. Üç Aylık
Düşünce Dergisi, Işık Şimşek (Ed.),
Sayı 8.
TAMARO,
S.,
(2012).
Yüreğinin
Götürdüğü Yere Git, (çev. Eren
Cendey), İstanbul: Can Sanat
Yayınları.
TEKİN, M., (2012). Roman Sanatı:
Romanın
Unsurları,
İstanbul:
Ötüken Yayınları.
YENER, A. G., (2012). “‘Mekânın
Poetikası’ Bağlamında Yazar ve
Evi”, Hece Aylık Edebiyat Dergisi,
Ankara. Sayı 183.
YÜCEL, T., (1993). Anlatı Yerlemleri:
kişi/süre/uzam,
İstanbul:
Yapı
Kredi Yayınları.
KAYNAKÇA
AKERSON, F. E., (2010). Edebiyat ve
Kuramlar,
İstanbul:
İthaki
Yayınları.
ÇAKIR, M., (2009). “Bir Göstergebilimsel
Çözümleme: Daniel Defoe’nun
Moll
Flanders’ı”,
Atatürk
Üniversitesi
Sosyal
Bilimler
Enstitüsü Dergisi, Sayı 13, No 2,
p.131-145.
KIRAN (EZİLER), A. ve KIRAN, Z.
(2011). Yazınsal Okuma Süreçleri,
Ankara: Seçkin Yayıncılık.
22
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:16 K:40
NECİP FAZIL’IN “HİKÂYELERİM” ADLI ESERİNE ALMADIĞI
BİR HİKÂYESİ: LÖ SİD*
A SHORT STORY NECIP FAZIL EXCLUDED FROM HIS WORK
“HİKÂYELERİM”: LÖ SİD
Arş. Gör. Ahmet AYDIN
Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü
[email protected]
Özet: Necip Fazıl, tiyatro ve şiir eserleri kadar
olmasa da bir kitap teşekkül edecek sayıda
GİRİŞ
hikâye yazmıştır. Değişik isimlerle ve parça
parça yayınlanan bu hikâyeler, 1970 yılında
“Hikâyelerim”
ismiyle
kitaplaştırılmıştır.
Toplam elli üç hikâyenin yer aldığı bu kitabı
okunduğunda Necip Fazıl'ın hikâye yazarlığı
konusunda bir fikir sahibi olunabilir. Bu
çalışmaya konu olan “Lö Sid” hikâyesi, Necip
Fazıl’ın Bahriye Mektebi’nde öğrenci olduğu
yıllarda yaşadığı bir hatırasına dayanır. Bu
hikâye, 1947 yılında Büyük Doğu gazetesinde
yayımlanmış, ancak daha sonra bir araya
topladığı hikâyelerin içinde yer almamıştır.
Abstract: Although they are not as many as his
poetic and theatrical works, Necip Fazıl’s short
stories are sufficient to form a book. Published
partly with different names, these short stories
were published as a complete book called “My
Stories” in 1970. When we read this book which
includes fifty three short stories, we can have an
idea about Necip Fazil’s authorship on story
writing. The story which is subject of this study
is named Lö Sid and is based on a memory
experienced at Bahriye Mektebi (Naval Middle
School). This story was published in Büyük
Doğu newspaper in 1947, but it was excluded
from the short story volume he collected later.
Anahtar kelimeler: Necip Fazıl, Bahriye
Mektebi, Lö Sid, Hikâye, Hatıra
Keywords: Necip Fazıl, Bahriye Mektebi, Lö
Sid, Story, Memory
*
Bu makale “Necip Fazıl Kısakürek’in Hikâye ve Romanları Üzerine Bir Araştırma” adlı yüksek lisans
tezinden faydalanılarak meydana getirilmiştir.
23
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:16 K:40
Abdülbaki’dir. Bu ismin nereden geldiği
GİRİŞ
Necip Fazıl, şiirden hikâyeye, romandan
tiyatro oyununa, düşünce yazılarından tarih
ve tasavvuf yazılarına kadar pek çok tür ve
alanda eser vermiş bir sanat ve düşünce
adamıdır. Bu yazarlık serüveninde kendine
bir dava adamı pozisyonu portresi çizmiş,
bu yüzden de eksik gördüğü her alana
koşmuştur.
Hadiseleri
fikirleştirme,
fikirleri hadiseleştirme, sanat yaklaşımı her
zaman
ilk
anlayışı
olmuştur.
Şiire,
tartışıldığında; Necip Fazıl’ın baba adı
Abdülbaki Fazıl, kendi asıl adı da Ahmet
Necip’tir. Buna göre soyadı kanunundan
önceki adlandırmaya göre gerçek adı
Ahmet Abdülbaki olur. İşte Necip Fazıl bu
ismi müstear isim olarak seçmiştir ve
sadece hikâyelerini yayımlayacağı zaman
bu müstearı kullanmıştır. Necip Fazıl, bir
tek
hikâyesinde
(Robdöşambr)
kendi
ismini kullanmıştır. (Demirel, 2009: 56).
tiyatroya, romana tümüyle bu perspektiften
bakmıştır. (Tosun, 2013: 85). Eserleri
arasında sadece estetik farklılıklar vardır.
Hikâyeler
konu
bakımından
incelendiğinde, kişisel ve sosyal konuların,
bazı çerçeveler dâhilinde,
(Okay, 2009: 11).
öne çıktığı
görülür. Ancak birey, toplum içindeki
Hikâye türü, Necip Fazıl’ın eser verdiği ilk
türlerden biridir.
Yazarın ilk hikâyeleri
1928 yılında arkadaşı Peyami Safa’nın
edebi
sayfasını
yönettiği
Cumhuriyet
Gazetesi’nde yayımlanır. 1933 ve 1965
yıllarında iki adet hikâye kitabı çıkaran ve
bu hikâyeleri 1970 yılında tek bir kitapta
toplayan yazarın, bütün hikâyeleri Büyük
Doğu Gazetesi’nde tekrar yayımlanmıştır.
alelade yaşama biçimiyle veya belli bir
sınıfın temsilcisi olarak hikâyede yer
almaz. Bireyin iç dünyasındaki çelişkiler
içle dış arasındaki çatışma, psikolojik
problemler
hikâyelerin
temalarını
oluşturmuştur. Korku, yalnızlık, ölüm,
vehim gibi konulara değinen Necip Fazıl,
bir
bakıma
unsurların
insan
hayatında
maddeden
daha
manevî
önemli
olduğunu göstermeyi amaçlamıştır.
Bilindiği üzere Necip Fazıl, yazılarında
birçok müstear isim kullanır. Bunlardan
biri de hikâyeleri için kullandığı Ahmet
Hikâyelerin omurgasını, uzun tasvirler
teşkil eder. Hikâyelerinde, çoğu kez olaya
24
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:16 K:40
yer
vermez.
konuşmalarla
Necip
olay
Fazıl,
karşılıklı
okura
bile
Bunu
çekmektir. Onun hikâyelerindeki bütün
diyaloglarla aşma çabasına girer. Ayrıca
yapılar buna hizmet etmek için vardır.
bu diyaloglar sayesinde mantık oyunlarına
(Berki, 2008: 188).
hissettirmemeye
eksikliğini
sır olan şeylerin anlaşılması söz konusu
gayret
eder.
değildir.
Önemli
olan
dikkat
başvurarak okurlara, mesajını ulaştırmaya
ve bu mesajlarla okuru belirli bir yöne
kanalize
etmeye
çalışır.
LÖ SİD
Hikâyelerde
okuyucuyu kendi başına bırakmaz. Sürekli
Bu hikâye Necip Fazıl’ın “Mektebi-i
olarak hikâyeyi de okuyucuyu da kontrol
Fünun-u Bahriye-i Şahane” yani Bahriye
altında tutar, okuyucu bu hikâyelerde sezgi
Mektebi’nde okuduğu yıllara (1916-1920)
gücünü kullanma fırsatını dahi bulamaz.
dayanan bir hatırasının hikâyeleştirilmiş
(Beyaz, 2013: 164).
halidir. 1925 yılında yazdığı, hikâyeleri
arasında yayınlanmayan bu hikâye, 26
Ayrıca hikâyeler incelendiğinde, yazarın
Aralık
okuyucuya mesaj iletmek ya da bir fikir
Dergisi’nin (II. Devre) 73. sayı, 16.
aşılamak gibi bir gayesinin olduğu sezilir.
sayfasındadır ve ayrıca kendi ismiyle
Hikâye türünün tüm imkânlarını kullanmak
yazılmış/yayımlanmış ilk hikâyedir. (Ak,
suretiyle
2013: 336).
kendi
düşüncelerine
uygun
1947
yılında
Büyük
Doğu
konular seçen yazar, bir vakayı dikkatlere
sunarken olayların arkasındaki gerçeğe
Hikâye, Necip Fazıl’ın Heybeliada Bahriye
yönelir. Hariçteki davranış şekilleri insanın
Mektebi’nden hocası olan Yahya Kemal ile
varlığını
yaşanan bir olaya dayanır. Necip Fazıl, bu
izaha
yetmez.
Onların
açıklanması için davranışların arkasındaki
hikâyeyi
diğer
hikâyelerinin
çoğunda
gerçek sebebe yönelmek lazımdır. İşte bu
olduğu gibi
gerçek sebebi bulma arzusu onu olayların
yazmıştır. Hikâyenin tamamı şu şekildedir:
hatıralarından esinlenerek
arkasındaki sırlara götürür. Nitekim Berki
bir yazısında onun remzilik ve sırrilik,
“Yahya Kemal Harbi Umumî senelerinde
sanatının tamamını teşmil eder diyerek bu
Bahriye Mektebinde bir müddet tarih
1
yönünü de ortaya koyar. Necip Fazıl için
muallimliği
1
remz (simge/sembol) ve metin içerisine yerleştirmiş
olduğu sırlar ortaya çıkınca daha kolay
anlaşılacaktır. (Berki, 2008: 88-89).
Necip Fazıl, anlatmak istediği fikir ya da
düşünceleri hemen vermez. Onun sanatı kullandığı
etmiştir.
O
zaman
yine
25
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:16 K:40
muallimlerimizden olan Hamdullah Suphi
kılıca dayanıyormuş gibi mütekallis bir
Bey, Yahya Kemal’in bize muallim tâyin
vaziyette yere uzattıktan sonra haykırdı:
edildiğini bildirdi ve dedi ki: Bahtiyarsınız
efendiler, temiz Türk dilinin, her mısraı
-
Size meşhur Lö Sid efsanesini
yontulmuş bir mermer kadar traşide olan
anlatacağım. Kurunu Vusta’daki
heyecanlı şairi, sizin tarih hocanız oluyor.
(Orta
Yahya Kemal şiirinde titiz ve hasis olduğu
psikolojisinin
kadar sözlerinde cömert ve hararetlidir.
Sid”i…
Çağ)
kahramanlık
remzi
olan
“Lö
Ne saadet ki, tarihi, onun sonu gelmez
heyecanlı lisanından dinleyeceksiniz.
Ve
başladı
sıkılarak,
Hamdullah
Suphi
Bey,
sonu
gelmez
anlatmaya…
gözleri
Yumrukları
sulanarak,
saçları
dikilerek, ağzı köpürerek…
demekte haklıydı. Çünkü altı aydan fazla
bize hocalık eden Yahya Kemal bu müddet
Bütün sınıftan çıt çıkmıyor, yalnız havada
zarfından bir menkıbe pasajının bile
inkıtasız müsellesler çizen üç sinek, sani
sonunu getiremedi.
Yahya Kemal’in heyecanlı takriri etrafında
hislerin nasıl bir sağa bir sola kıvrandığını
Derse ilk girdiği gün kendisini bütün
bir remz halinde yaşatıyordu.
kuvvetimizle heyecanlandırmaya çalıştık.
Sınıfın
kırk
talebesi
birden
“Bak!”
Herkes küçük dilini yutmuş dinlerken,
kumandasıyla bir hamlede ayağa kalktı ve
birden “ders bitti” borusu Ötüverdi. Hem
eller alınlara yapıştı. Bu hareketi bütün
de takririn en mühim bir yerinde…
sınıfın hayranlık tezahürleri takib etti.
Söyledik, mırıldandık, rica ettik; bize
Lö Sid küçücük boyuyla tam ayağını atının
heyecanlı
üzengisine attığı ve ata bineceği sırada…
bir
kahramanlık
menkıbesi
anlatsın diye…
O anda öyle bir şey oldu ki, şaştık… Yahya
Kemal son süratle giderken dört frenini
Yahya Kemal sınıfın bu yalvarışını, samimî
birden bastıran bir otomobil gibi takririni
mi, değil mi diye düşünceli gözlerle uzun
oracıkta
uzun
temennası çakarak sınıftan firar edercesine
süzdükten
sonra
birden
coştu,
parladı. Bir ayağını ileri attı, bir elini
bıraktı
ve
eliyle
bir
sivil
dışarıya fırladı.
26
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:16 K:40
Ertesi ders, daha ertesi ders, tam altı ay
Mektebi’ne
tarih
her ders, Yahya Kemal Bey sınıfa her
hikâyeyi sınıfa anlatmakta olan Yahya
girişinde şu suali soruyordu:
Kemal,
heyecan
hocalığı
ve
coşku
yapan
ve
içerisinde
hikâyeyi anlatmakta fakat hikâyenin tam
-
-
-
Efendiler, dersin neresinde kaldık?
dönüm noktasını oluşturan bölüme gelince,
Kırk
zil çalmakta ve kendisini sınıfın dışına
kişi
bir
ağızdan
cevap
veriyordu:
atmaktadır. Her ders, Necip Fazıl ve
Efendim Lö Sid tam ayağını atın
arkadaşları,
üzengisine
hocalarına
atacağı
vakit
boru
nerede
kaldığı
kalmıştık
yeri
diyen
hatırlatarak,
çalmıştı.
hikâyenin devamını merakla dinlemeyi
Hahaha, orada mı? Ama onun başı
beklediklerini fakat Yahya Kemal'in her
var, oradan başlayalım ve devam
seferinde hikâyeyi başa alarak, yine aynı
edelim?
bölümde sınıftan çıkarak uzaklaştığını
yazar. Velhasıl hikâye hiçbir vakit nihayete
Ve Lö Sid menkıbesini tekrar ilk başladığı
ermemiştir.
yerden alarak mahut noktaya getiriyor ve
kahraman tam ayağını üzengiye attığı
zaman
borazan
çavuşu
vazifesini
unutmuyordu.
Necip
Fazıl,
“Lö
Sid”
hikâyesinin
yazılışından yıllar sonra kaleme aldığı
Babıâli (1975) ve Kafa Kâğıdı (1984) adlı
eserlerinde de bu hikâyenin varlığından
Altı ay sonra bir gün öğrendik! Yahya
bahsetmiş, hatta Kafa Kâğıdı’nda hikâyeyi
Kemal mektepten alâkasını kesmiş, hem de
biraz değiştirerek anlatmıştır:
ne zaman? Tam Lö Sid’in ayağını üzengiye
atıp ata bineceği zaman…”
“Tarih muallimi… Tarihi, şapırşupur, bir
istekle yenilen yemek gibi –zaten midesine
Hikâyeye göre; Lö Sid, bir kahramanlık
hikâyesi/efsanesidir.2 O dönemde Bahriye
2
Lö Sid hikâyesinin aslı şu şekildedir: Poema del
Cid ya da Cantar de Mio Cid İspanyol edebiyatının
en eski kahramanlık destanıdır. 12. yüzyılın
ortalarında oluştuğu sanılan destan, İspanya’nın
ulusal kahramanı Rodrigo (Ruy) Diaz ve Vivar’ın
(1043-1099) yaşamını konu alır. Cid el Campeador
(Savaşçı Cid) diye anılan kahraman, Mağribilere
(Araplara) karşı savaşlarda kendini göstermiş bir
kişidir. Üç bölümden oluşan destanın başlıca
kişileri, tarihsel gerçeklere bağlı kalınarak
betimlenir. Orta Çağ’ın en önemli destanlarından
biri olan “Cid”, ahlak değerlerini yücelten üstün
şiirsel ve estetik nitelikleriyle dikkati çeker.
Betimleme gerçekçi ve canlıdır. Zamanında büyük
yankı uyandıran destan, uzunca bir süre
unutulduktan sonra 18. yüzyılda yeniden keşfedildi.
Cid’in kişiliği, Avrupa edebiyatında, özellikle
Guillén de Castro, Corneille, Lope de Vega gibi
yazarların sahne yapıtlarında varlığını sürdürdü.
(Corneille, 2009: 96).
27
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:16 K:40
pek
düşkündü-
ağzının
iki
yanından
“Nakl etmek, bir vak’a ve sergüzeşti
salyalar akıtıcı bir lezzet edası içinde,
sırasıyla anlatma, rivayet; hakikî veya
ballandıra ballandıra anlatır. Fakat hiçbir
uydurma ve ekseriya hisse almaya mahsus
seyir ve zaman ölçüsü takip etmez, her
sergüzeşt veya vukûat,” gibi manalar
derste hangi bahsin üzerinde kaldığını
uyanabiliyordu. (Sami, 1317: 554).
sorar ve o bahsi başından alıp aynı
sebeple Necip Fazıl’ın bizatihi yaşadığı bu
noktaya getirir ve bırakır.
olayın hikâye gibi algılanması ve Büyük
Ondan sonraki derste aynı sual:
Doğu
hikâye
gazetesinde
Bu
diye
yayınlanması gayet doğaldır.
-
Nerede kalmıştık?..
-
Fatih ayağını üzengiye atarken
Yazar Lö Sid’de hikâye türünde olması
boru çalmıştı.
gereken
Hâ evet, devam edelim!..
karakterizasyon
-
mekân,
zaman,
öğelerine
ve
uymamıştır.
Ayrıca
olayların
Fakat, Fatih beyaz atına binemeyecek,
anlatılış
biçimi
ayağını tam özengiye atıp sıçrayacağı
anlayışının dışında kalmaktadır. Çünkü
sırada boru çalacak ve Yahya Kemal,
hikâyedeki zaman, mekân ve karakterlerin
fesinin
hepsi reeldir ve bu da bize hikâyenin bir
üstüne heybetli
bir
selam
kondurarak girdiği dershaneden kaçak
bir
selamla
fırlayıp
akışı
dil
de
ve
hikâyenin
günümüz
hikâye
hatırat örneği olduğunu göstermektedir.
gidecektir.”
(Kısakürek, 2012: 160-161).
Necip Fazıl, özellikle son dönemlerde
yazdığı hikâyelerinde kullandığı teknik,
SONUÇ
anlatım
biçiminin
bozukluğu
ve
hikâyelerindeki yapısal eksikliklerinden
Necip Fazıl’ın bu hikâyesi için günümüzde
ötürü, Türk hikâyeciliğinde kendisine yer
akla gelen hikâye formatının dışında
edinememiştir. Onun Türk Hikâyeciliğine
yazılmış bir hikâyedir, diyebiliriz; çünkü
katkısı yapısal olarak değil, sadece birkaç
günümüzdeki hikâye teriminin anlamı ile
orijinal konuyu hikâyelerinde işlemesi ile
yüzyıl önceki hikâye teriminin anlamı
olmuştur.
birbirinden çok farklıydı. Günümüzde
hikâye; kendine has unsurları olan bir tür
iken, bir asır evvel hikâye denilince akılda
28
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:16 K:40
KAYNAKÇA
OKAY, O., (2009). Necip Fazıl Kısakürek
AK, S., (2013). Necip Fazıl Kısakürek
Bibliyografyası, İstanbul: Büyük
(Kendi Sesinin Yankısı), İstanbul:
Etkileşim Yayınları.
Doğu Yayınları.
SAMİ, Ş., (1317). Kamûs-ı Türkî, İstanbul:
BERKİ, K. E., (2008). “Türk Hikâyesinde
Dersaadet.
Necip Fazıl Kısakürek’in Yeri”,
Necip Fazıl Kısakürek (drl. Mehmet
TOSUN,
N.,
(2013).
“Necip
Fazıl
N. Şahin, Mehmet Çetin), Ankara:
Kısakürek’in Hikâyeleri”, Türk Dili
Kültür Bakanlığı Yayınları.
Dergisi, S: 737 ( 85-89).
BEYAZ,
Y.,
(2013).
“Necip
Fazıl
Kısakürek’in Hikâyeleri Üzerine
Bir İnceleme”, Dil ve Edebiyat
Araştırmaları Dergisi, S: 7 (161179).
CORNEİLLE, P. (2009). Le Cid (çev.
Gülay Oktar Ural), İstanbul: Mitos
Boyut Yayınları.
DEMİREL,
İ.,
(2009).
“Metafizik
Derinlikten Toplumsal Eleştiriye:
Necip Fazıl Hikâyesi”, Yediiklim
Dergisi, S: 233 (56-60).
KISAKÜREK, N. F., (2011). Babıâli,
İstanbul: Büyük Doğu Yayınları.
KISAKÜREK, N. F., (2012). Kafa Kâğıdı,
İstanbul: Büyük Doğu Yayınları.
29
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
D
ID:15 K:32
SÜLEYMAN NAZİF’İN “DİCLE VE BEN” ŞİİRİ
ÜZERİNE TAHLİL DENEMESİ
A STUDY ON SÜLEYMAN NAZİF’S POEM
“DİCLE VE BEN”
Arş. Gör. Serdar DEMİRCAN
Dicle Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü
[email protected]
Özet: Sosyal hayatta insanların hayal ve duygu
yoğunluklarının anlaşılması, bu hususların çeşitli
yollarla ifade edilmesi ve dillendirilmesi önemlidir.
Hayatın her safhasıyla yakından alakalı olan
GİRİŞzaman zaman gelişen tarihi olayların
sanatkârlar,
toplum üzerindeki etkisinin tercümanı olmak
vazifesini üstlenmişlerdir. Bir sanat dalı olarak
edebiyatı
da
toplum
ile
birlikte
değerlendirdiğimizde, toplumun çeşitli olaylar ve
durumlar karşısındaki duygu ve hayallerini ifade
etmede önemli yere sahip olduğu görülecektir. Bu
alanın bir parçası olan şiirler ise, duygu ve
düşünceyi estetik yönden topluma haykırmaları
açısından edebiyat ve sanat dünyasında apayrı bir
yere sahiptirler. Mekân ve kent, bireyin kimliğinin
oluşmasında oldukça etkilidir. Çünkü insan
dünyayı anlamlandırırken yaşadığı mekân ile
münasebet kurmayı da ihmal etmez. Osmanlı
Devleti, değişen koşullar ve başka sebeplerden
dolayı, içinde Irak’ın da olduğu birçok toprağını
elinde tutmayı başaramamıştır. Bu kopuş, yıllarca
bir aile gibi yaşamış halklarda derin teessürlere
neden olmuş, geride birçok kırık kalp bırakmıştır.
Çeşitli devlet görevleri gereği Irak topraklarında
kalan Süleyman Nazif, duygusal bir bağ kurduğu
Bağdat’ın anavatandan kopuşundan en çok ıstırap
duyan kişilerden biridir. Devlet adamı ve aynı
zamanda Servet-i Fünûn dönemi sanatçısı olan
Nazif, Firak-ı Irak isimli eserinde yer verdiği Dicle
ve Ben şiirinde, bu ayrılığın sebeplerinin neler
olduğu, hem Anadolu hem de Bağdat tarafında
nasıl bir sancıya ve feryada neden olduğunu dile
getirmiştir. Bu çalışmada Süleyman Nazif,
mensubu olduğu dönem ile birlikte ele alınacak,
Firak-ı Irak isimli esere değinilecek, ardından da
Dicle ve Ben şiiri tahlil edilmeye çalışılacaktır.
Abstract: In social life, it is important to
understand the intensity of people’s ideas and
feelings, to explain these things in some ways and
to talk about them.The artists, who are closely
related to all stages of life, undertook the duty of
being the interpreter of the effects of the historical
events on people. When we consider literature
together with the community as a branch of art, it
will be seen that it has a very important place in
expressing people’s feelings and ideas about a
variety of events and situations. Poetry is a genre
which has a distinct place in literature and art in
representing the thoughts and emotions of the
society in aesthetic terms. Space and the city are
quite effective in the formation of an individual’s
identity. Because when an individual gives a
meaning to the world he/she does not avoid getting
in touch with the living space. The Ottoman
Empire, because of the changing conditions and
other reasons, failed to possess many territories
including Iraq. This rupture caused a deep grief for
those people who lived together for many years
like a family and left many broken hearts behind.
Süleyman Nazif, who stayed in Iraq due to various
government issues, was one of the people who
suffered most from Baghdat’s rupture from the
mother land, as he had established an emotional
bound with it. As a statesman and also an artist of
Servet-i Funun period Nazif, in Dicle ve Ben, the
poem that appeared in his book Firak-ı Iraq
expressed the reasons of this separation, how it
caused a great pain and cry both in Anatolia and
Baghdat. In this work, Süleyman Nazif will be
discussed along with the period in which he was a
member. His work entitled Firak-ı Iraq and his
poem Dicle ve Ben will be analyzed as well.
Anahtar kelimeler: Süleyman Nazif, Şiir,
Firak-ı Irak, Dicle ve Ben, Osmanlı Devleti
Keywords: Süleyman Nazif, Firak-ı Iraq, Dicle ve
Ben, Poem, Ottoman Empire
30
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
D
ID:15 K:32
topraklarından ayrılışı karşısında sessiz
1.GİRİŞ
kalamaz. Nitekim Firak-ı Irak isimli
“Sanat, bir duygunun, tasarının, güzelliğin
anlatımında kullanılan yöntemlerin tamamı
veya bu anlatımın sonucunda ortaya çıkan
üstün
yaratıcılıktır.”
(T.D.K
Türkçe
Sözlük, 2012: 2024) Ayrıca sanat için,
toplumun duygu ve düşüncelerdeki, zevk
ve yaşam tarzındaki en bariz yansıması
olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
Sanatın hangi toplumda ve çağda olursa
olsun bütün insanlığı kapsayıcı bir niteliğe
sahip olduğu kabul edilmektedir. “Sanat
başka
hiçbir
ulaşılamayacak
iletişim
manevi
kanalıyla
bir
düzeyde
insanların birbirine yakınlaşıp bir araya
gelmelerini sağlar.” (Kagan, 1993: 475)
sözü, adı geçen alanın estetik değerini
ifade etmektedir.
ile birlikte değerlendirdiğimizde, toplumun
çeşitli olaylar ve durumlar karşısındaki
duygu ve hayallerini ifade etmede önemli
yere sahip olduğu görülecektir. Şairler ise
bu duygu ve düşünceyi estetik yönden
haykırmaları
gelişmenin
hem
açısından
sanat
dünyasında yerlerini almışlardır.
şairin
şahsında
tüm
Anadolu halkında hem de Irak halkında
nasıl bir duygu seline sebep olduğu ifade
edilmiştir. Çünkü Nazif, çeşitli görevler
gereği gittiği bu toprakları o kadar
benimsemiştir ki, adeta onunla Anadolu’yu
aynı aguş içinde yetişmiş iki kardeş gibi
telakki etmiştir. Firak-ı Irak’ta yer alan,
lirik tarzda kaleme alınmış Dicle ve Ben
şiirinde,
bu
iki
kardeşin
birbirinden
kopuşunun nedenleri ve bu ayrılığın hem
kendisinde, hem de tüm Anadolu’da nasıl
yaralar açtığı gösterilmeye çalışılmıştır.
Diyarbakır’ın önemli kalemlerinden Esma
Ocak, bir hikâyesinde Dicle üzerinde
taşımacılığın
Bir sanat dalı olarak edebiyatı da toplum
topluma
eserinde, tarihi bir önemi haiz olan bu
sağlandığını
kelek
ifade
denilen
araçlarla
etmiştir.
Hikâyede
geçtiği kadarıyla insanlar yiyeceklerini,
eşyalarını, ısınacakları odunu kısacası her
şeylerini
keleklerle
taşırlarmış.
Hatta
cenazelerin bile yine bu araçlarla taşındığı
yönünde bir bilgi geçmektedir. (Timur,
2012: 241-248) Aynı şekilde Diyarbakırlı
bir başka sanat adamı Süleyman Nazif de,
Irak’ın Anadolu’dan kopuşu karşısında
Servet-i Fünûn dönemi sanatçılarından
duyduğu ıstırabı ve hüznü Dicle üzerindeki
Süleyman
bir keleğe bindirmiş ve Irak’a doğru
Nazif,
Irak’ın
Anadolu
yollamıştır. Çünkü bu duyguları tek taraflı
31
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
D
ID:15 K:32
yaşamanın
doğru
olmayacağını
faktörleri de çeşit çeşittir. Şöyle ki: Batı
düşünmekte ve bu ıstırap ve elemden karşı
eserleri ve düşüncesi ile etkileşiminin
tarafın yani Irak’ın da haberdar olmasını
Tanzimatçılara
istemektedir.
temsilcilerinde daha yoğundur. Yabancı dil
göre
Servet-i
sanat
bilen bu kimseler, Batı eserlerini okumak
Metaforik bir anlamı da olan Dicle, bu
şiirde salt Anadolu’dan doğup Irak’a
uzanan bir nehir olarak kullanılmamıştır.
Zaman zaman anne ile evlat arasındaki
göbek bağını, birbirinden ayrı düşmüş iki
kardeş arasındaki özlemi karşılarken bazen
de
iki
arasındaki
sevgili
suretiyle onların düşüncelerini daha çabuk
öğrenmiş ve benimsemişlerdir. Dönem
sanatçılarında görülen serbest müstezat
kullanımı
ve
Fransızca
kelimelere
eserlerde çokça yer verme geleneği bu
etkileşimin sonucudur.
kırgınlığı
karşılamaktadır.
İki dönem arasındaki farklardan bir diğeri
ise, Servet-i Fünûn dönemi sanatının
2. SERVET-İ FÜNÛN EDEBİYATI VE
SÜLEMAN NAZİF
hususlara yer vermeyişidir. Bu sanatçılar,
Servet-i Fünûn edebiyatı, II. Abdülhamid
zamanında, ilk başta fen ile alakalı
konuları içeren, daha sonra başyazarlığa
Tevfik Fikret’in getirilmesiyle edebi bir
hüviyet kazanmıştır. Bu hareket kafiyenin
kulak
için
Recaizâde’nin
olduğunu
Servet-i
savunan
Fünûn
dergisi
etrafında gençleri toplamasıyla meydana
gelmiştir. (Enginün, 2010: 553)
akımların doğmasında en öncelikli sebep,
önceki
dönemde
bazı
eksikliklerin olduğunun düşünülmesi ve
bunu giderme gayesidir. Sanatçılarda bir
takım
fikir
ayrılıklarının
daha çok bireyin iç dünyası ile ilgilenmeyi
tercih etmişlerdir. “ Tanzimat’ın başından
beri politik ve sosyal konuları işleyerek
gelişen edebiyat, bu yolun dışına çıkarak
ferdiyetçi
ve
sanatçı
bir
istikamete
yöneldi.” (Kaplan, 2008: 35) Realiteden
kaçış, hayale sığınma ve hüzün temalarına
yönelişin yoğun olduğu da bu dönem
sanatçılarında
karşımıza
çıkan
özelliklerdendir.
Şunu da ifade etmek gerekir ki edebi
kendinden
politika ve sosyal konular ile alakalı
oluşunun
Servet-i Fünûn dönemi için önem arz eden
sanatçılardan
biri
Şahabettin’dir.“Servet-i
Cenab
Fünûn
şiirine
orijinal imaj, alegori ve sembolü sokan
Cenab’dır.
bakımından
Cenab,
değil,
yalnız
şiir
üslûp
penceresinden
32
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
D
ID:15 K:32
dünyayı seyrediş hususunda da bütün
Reji Müdüriyeti’nde başlamış ve Mardin
servet-i Fünûn şairlerine tesir etmiştir.
ile
Eşyada ilk defa yeni renkler gören ve ruhî
memuriyetlerde
halleri, renkli manzaralar halinde ortaya
Ermeni
sermesini
Cenab’dır.
görevlendirilen Maiyyet –i Seniyye Erkan-ı
Sembolistlerin nokta-i nazarı olan ruh-ı
Harbiye Feriki Abdullah Paşa’nın kâtipliği
kâinat, yani eşyada esrarlı bir ruh aramak
vazifesiyle yaklaşık bir sene Diyarbakır ve
fikri de Cenab’ın şiirleriyle başkalarına
Musul’da
yayılmıştır.” (Kaplan, 2008: 41) Mehmet
incelemeler yapma fırsatını
Kaplan’ın yapmış olduğu bu açıklama, söz
(Karakaş, 1988: 51-66)
konusu
öğreten
sanatçının
Diyarbakır’da
ufak
çaplı
bulunduktan
sonra,
meselesini
incelemek
kalarak
bu
için
bölgelerde
bulmuştu.”
hususiyetlerini
Devletin
göstermesi açısından önemlidir.
başındaki
II.
Abdülhamit
yönetimi ile ters düşen ve onlara karşı
Dönem
edebiyatı,
Tanzimatçılardan
mücadele edebilmek için 1887’de Paris’e
birtakım duygusal yönler itibarıyla da
kaçmak zorunda kalan şair, daha sonra
ayrılmaktadır. Servet-i Fünûn döneminin
padişah tarafından vilayet mektupçusu
en
biri
olarak Bursa’da ikamete memur edilmiştir.
melankolidir. Şöyle ki Tevfik Fikret’in Sis,
Bu arada Servet-i Fünûn mecmuasına
Halit Ziya’nın Kırık Hayatlar, Süleyman
İbrahim Cehdi imzasıyla şiirler yazarak
Nazif’in Firak-ı Irak, Mehmet Rauf’un
dergiye desteğini sunmaya devam eder.
Genç Kız Kalbi gibi eserleri buhranı içinde
Meşrutiyet’in ilan edilmesiyle birlikte
barındıran örneklerden sadece birkaçıdır.
sırasıyla Basra, Kastamonu, Musul ve
Dönemin bazı sanatçılarında insanlardan
Bağdat’ta
kaçış, problemlere kendi içinde çözüm
(Banarlı, 1997: 1044) Bu vilayetlerdeki
arama gibi hususların mevcut oluşu da
görevlerinin ardından İstanbul’a döner ve
değinilmesi gereken bir başka yöndür.
gazetecilik mesleğinde çalışmaya başlar.
belirgin
duygularından
Burada
29 Ocak 1879’da Diyarbakır’da dünyaya
valilik
Hak
ve
görevinde
Hadisat
bulunur.
gazetelerini
çıkaran ekibin içerisinde yer alır.
gelen Süleyman Nazif, bu dönemin önemli
sanatkârlarındandır. Karakaş, Süleyman
Değinilmesi gereken bir başka husus,
Nazif’i anlattığı eserinde onunla alakalı
Süleyman Nazif’in tüm yönleri ile Servet-i
olarak şu şekilde bir tespitte bulunmuştur:
Fünûn duyarlılığına ve anlayışına sahip bir
“Nazif Bey, idari görevine Muş Sancağı
şahsiyet olmayışıdır. Servet-i Fünûn üslubu
33
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
D
ID:15 K:32
onun edebî kişiliğinin yalnızca bir yönünü
kalemini bırakamaz, Malta Geceleri ismini
oluşturmaktadır. Nazif; millî, vatanî ve dinî
verdiği, içinde vatan ve iman şiirlerini
konulara hassasiyeti, siyasî tercihleri, pek
barındıran eserini vücuda getirmiştir. Bu
çok şiirine yansıyan hamasî ruhu ve
eserde de Namık Kemal’in şair üzerindeki
üslûbu, Osmanlı Devleti’nin parçalandığı
etkisi fark edilmektedir. Bunun yanında
ve
Gizli Figanlar, Daüssıla, Firak-ı Irak’ta da
yıkıldığı,
yeni
Türk
devletinin
kurulduğu bunalımlı dönemde memleketin
yoğun bir vatan sevgisi görülmektedir.
ıstırap ve ümitlerine tercüman olması ile
diğer
Servet-i
Fünûn
mensuplarından
Namık Kemal’in şiir alanında Nazif’e
yaptığı etkinin ele alındığı bir makalede
ayrılır. (Aktaş, 2011: 209-211)
Namık Kemal ve Süleyman Nazif’teki
Şairin fikriyatı üzerinde Namık Kemal’in
vatan anlayışına şu şekilde değinilmiştir:
büyük tesiri olduğunu kendi yazılarından
“Namık Kemal de Süleyman Nazif de
anlaşılmaktadır. Süleyman Nazif, Namık
milleti
Kemal’in
vatanlaştıran
edebiyatımızda
vatan
ortaya
çıkaran,
unsurları;
toprağı
millete,
dine,
muhabbetini ilk terennümün eden kişisi
tarihe ait birikimle ve bu birikime eslik
olduğu kanısındadır. Özgürlük ve vatan
eden derin bir hisle işler.” (Demir, 2012:
temaları
62)
üzerine
yoğunlaşmış
Namık
Nazif,
Osmanlı’nın
Irak’ı
Kemal’in şairin hayatındaki yeri şöyledir:
kaybetmesine ve o toprakları İngilizlerin
“Âsâr-ı Kemâl’i yalnız kitaplarda, gazete
işgal edişine sessiz kalamaz. Ancak sessiz
ve mecmû’â koleksiyonlarında aramayınız.
kalamayışın ardındaki tek etkenin Namık
Recâîzâde Ekrem’den Faruk Nafiz’e kadar
Kemal olduğu söylenemez. Şair, çeşitli
hepimiz edîb-i a’zamın kendi isti’dâd ve
devlet görevleri gereği Irak’ta bulunmuş ve
kabiliyetimize göre, büyük, küçük birer
bu süre zarfında oralarla manevi bir bağ
eseriyiz. Bizi yaratan Allah, yetiştiren de
kurmuştur. Birçok medeniyete başkentlik
Namık Kemâl’dir.” (Nazif, 1922: 27)
yapmış olan bu yerlere adeta kutsallık bile
atfettiği
Süleyman
Nazif,
Pierre
Loti
anısına
düzenlenen bir merasimde Pierre Loti
Hitabesi adını verdiği metni okur ve orada
bulunanları Fransızlar aleyhinde coşturur.
söylenebilir.
Ayrıca
buraların
elden çıkmasını Müslümanlık için utanç
verici bir hadise olarak görmektedir. İşte
Firak-ı Irak’ta vücut bulan duygular
bunlardır.
Bu olay onun Malta sürgünüyle sonuçlanır.
Ancak o, sürgün hayatında iken de
34
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
D
ID:15 K:32
Firak-ı Irak, sekiz şiir, bir nesir, bir hikâye
Osmanlı Devleti Anadolu ve Karadeniz
ve bir de nazım-nesir karışık yazılardan
ticaret yollarına sahip olduktan sonra
müteşekkildir. Eserde yer alan Kübalılar
Basra'dan Bağdat'a, oradan da Suriye'ye
şiiri haricinde kaleme alınmış bütün yazılar
uzanan hattı ele geçirmek istiyordu bu da
Irak’ın Osmanlı’dan koparılışı ve bunun
Bağdat’ın alınmasını gerektirmektedir.
geride bıraktığı gönül
yaralarını dile
getirir. Eserdeki Dicle ve Ben şiiri,
Nazif’in
duygu
yönünün
en
taşkın
Ayrıca Şehir, İslam dünyası için de ayrı bir
öneme sahiptir. Bilindiği üzere âlimlerin
yetişmesinde
seviyesinde iken vücut bulmuştur.
kütüphaneler
önemli
rol
oynamaktadır. İlk kütüphane Bağdat'ta
Hârûnürreşîd tarafından kuruldu ve bunu
2.1. BAĞDAT ŞEHRİ
diğerleri
Süleyman Nazif’in vali olarak bir müddet
görev yaptığı Bağdat, Halife Mansur
tarafından kurulmuştur. Şehir, Dicle nehri
üzerinde yer alır ve Abbasi Devleti’nin
yıkılışına kadar hilafet merkezi olarak
kullanılmıştır. İsim olarak ise İslam öncesi
döneme ait
alakalıdır.
eski
Farsça
yerleşim
alanlarıyla
kaynaklardan
yola
çıkılarak “Tanrı’nın ihsanı veya armağanı”
anlamına geldiği düşünülmektedir. (İslam
takip
etti.
Temelini
Hârû-
nürreşîd'in attığı ve Me'mün'un çeşitli
kitaplarla
zenginleştirdiği
Beytülhikme
Abbasîler devrinde Bağdat'ın en büyük
kütüphanesine
sahipti.
(İslam
Ansiklopedisi 4. Cilt, 1991: 436-437)
Kâdiriyye tarikatının kurucusu Abdülkâdiri Geylânî de bu şehirde medfun oluşu da
İslam tarihi açısından adı geçen şehrin ne
derece
ehemmiyetli
olduğunu
örneklemektedir.
Ansiklopedisi 4.Cilt, 1991: 425-426)
Bağdat
Bağdat, 1508'de Safevîler'in eline geçmesinden Kanunî Sultan Süleyman tarafından
1534'te
Safevîler'le
alınmasına
Osmanlılar
arasında
mücadelelere sahne olmuştur.
kadar
uzun
Ticaret
yollan üzerinde bulunması, Osmanlılar'ın
Avrupa ile mücadelesinde Bağdat'ı ön
plana
çıkardı.
Nitekim
Avrupa'yı
ekonomik baskı altına almak isteyen
şehri
ile
alakalı
İslam
Ansiklopedisi’nde yer aldığı kadarıyla eski
tarihlerden itibaren tasavvufun önemli
merkezlerinden
biri
olduğu
anlaşılmaktadır.
Tasavvuf
düşüncesinin
gerçek kurucuları olarak kabul edilen
Ma'rûf-i Kerhî, Cüneyd-i Bağdadî, Serî esSakatî, İbnü's-Semmâk, Haris el-Muhâsibî,
Ebü'l-Hüseyin en-Nû-rî, Ebû Saîd elHarrâz
gibi
âlimler
bu
diyarda
35
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
D
ID:15 K:32
yetişmişlerdir. (İslam Ansiklopedisi 4.Cilt,
gitmesi şairde derin yaralar açar, onu
1991:438)
feryatlara boğar.” (Çetin, 2013: 233) Hele
ki kaybedilen bu yerler, onun bir müddet
Yukarıda
sayılan
özellikleri
yanında
Bağdat, bir sanat şehridir. Mimari, hat ve
minyatür gibi güzel sanatlarda yetişen
sanatkârlar çok değerli eserler vücuda
getirmiş ve bunlar birçok şehir ve ülkede
örnek
alınmıştır.
Abbasî
sarayları
başlangıçta İran ve Bizans saraylarından
etkilenmişse
de
daha
sonra
gelişme
valilik görevi gereği gittiği ve duygusal bir
bağ
kurduğu
topraklar
olunca
şairin
üzüntüsü, tedavisi mümkün olmayan bir
yaraya dönüşür. Bu kopuş karşısındaki
hisler nazım-nesir karışık derlenmiş Firakı Irak isimli eserde vücuda gelmiştir. Bu
duyguların en yoğun hali ise Dicle ve Ben
şiirinde görülmektedir.
göstererek, mimaride muhteşem ve orijinal
bir hüviyete ulaşmıştır. Hatta Bizans
Osmanlı’nın en zor, en kara günlerini
İmparatoru Teophilos, Bağdat'taki Dârü'ş-
yaşadığı bir döneme yazılarını kaleme alan
şecere'yi en ince ayrıntılarına kadar taklit
şair, Dicle ve Ben şiirinde Osmanlı’nın
ederek bir saray yaptırmıştır. Ayrıca
bölünüp
kuyumculuk, cam, çini ve ahşap işçiliği de
üzüntülerin, hicranların sesini haykırmıştır.
Bağdat'ta büyük bir gelişme göstermiştir.
Valiliği esnasında gördüğü Irak’ın elden
(İslam Ansiklopedisi 4.Cilt, 1991: 440-
çıkması şairi oldukça etkilemiştir. Zira
441) Aynı zamanda Sharabiya Okulu, Irak
İngilizler, Dicle ve Fırat havzasını kontrol
Ulusal Müzesi, Altın Kubbeli Camii,
altına alabilmek için 1920’de Musul,
Bağdat Kalesi şehrin sanatsal yönünün
Bağdat ve Basra’yı içine alan bir ülke
göstergesi olan diğer eserlerdir.
oluşturmuşlardır.
parçalanmasından
Ayrıca
duyduğu
şair,
Gizli
Figanlar isimli eserinin başında “Vatanın
2.2. DİCLE VE BEN
Nurullah Çetin,
Firak-ı
her velvele-i sukutuna vicdanım bir feryat
Irak üzerine
yaptığı çalışmasında, Süleyman Nazif için
vatan kavramının neyi karşıladığını şöyle
ifade
eder:
“Süleyman
Nazif
için
annesinden bile daha ileri gelen vatan,
Osmanlı sınırlarının ulaştığı her yerdir.
Vatanın bir karış toprağının bile elden
ile cevap verdi.” diyerek ülkenin içine
düştüğü hale kayıtsız kalamadığını ve
kalamayacağını ifade etmiştir.
Üzerine çözümleme yapılan şiir metni,
“Mâvi göklerle câ-be-câ öpüşen” dizesiyle
başlar ve şiirde doğrudan ikinci tekil şahsa,
yani Bağdat’a bir hitap vardır. Şiir,
36
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
D
ID:15 K:32
Nazif’in ve Anadolu’nun Bağdat’ın elden
bağlayan faktörlerden biri de din bağıdır.
çıkması karşısında duyduğu üzüntüler,
Kuruluşunu takip eden yıllardan itibaren
pişmanlıklar ve hayal kırıklıkları üzerine
her alanda hızlı bir gelişmeye sahne olan
kurulmuştur.
Bağdat III -IV. (IX-X) yüzyıllarda İslâm
Birinci
dörtlükte
ki
mısralarda;
dünyasının en büyük şehri, en önemli ilim,
Mâvi göklerle câ-be-câ öpüşen
kültür
ve
medeniyet
Mütefekkir duruşlu kubbelerin
gelmiştir.
Zîr-i sakfında titreyen ervâh
vezirlerin himaye ve teşvikleriyle kurulan
Ra'şedâr-ı semûmudur kederin
kütüphanelerde ilim, kültür ve sanatta en
Bağdat'ta
merkezi
bizzat
haline
halife
ve
önde gelen simalar yetişmiştir. Bunun
geçen ifadeler aslında şairin Bağdat’ın tek
bir yönüne değil, birçok yönüne duyduğu
bağlılık ve özlemi göstermektedir. Şehir,
Anadolu’nun bir garip kardeşidir. Mimari
yönden birçok değerli yapıyı topraklarında
barındırır; fakat Osmanlı’nın ilgisizliği
yüzünden
sayısız
saldırılara
maruz
kalmıştır. Şair, Bağdat’ın kara talihine
şahit olarak şehirdeki kubbeleri gösterir.
Zira imar tarihi çok eski olan bu yapılar
nice sıkıntılara göğüs gererek bugünlere
kadar ulaşmışlardır, şimdi de atlattıkları
badireleri insanlara göstermektedir.
Bir musibettir ehl-i İslâma,
Bir
musibet
ki
hâriku'l-âde-
yanında
kaynağını
tasavvuf
İslamiyet’ten
alan
gelişmesi
ve
akımının
yaygınlaşması hususunda şehrin önemi
fazladır. Sayılan bu hususların yanında
Hanefi ve Hanbelî mezheplerinin doğduğu
yer
olan
Bağdat’tan
ayrılmak, şairin
yüreğinde kapanması neredeyse mümkün
olmayan yaralar açmıştır. Ona göre böyle
hususiyetlere sahip bir kentin kaderi bu
olmamalıdır.
Çehresinden uçan yetîmiyyet
Ufkuna olmamış mı hüzn-âver?
Yine bilmem güzel midir o kadar?
O
mükevkeb,
o
muhteşem
geceler!..
Yaşıyorken de..cân verirken de
Ağlarım ser-nüvişt-i Bağdâda.
Önceki dörtlüklerde olduğu gibi yine şairin
özlemi ile dolu olan bu dörtlükte de Irak,
Osmanlı’nın zor zamanlarında şiirlerini
kaleme alan şair, çok sevdiği Irak’ın
anavatandan ayrılışını Müslümanlık için
bela, dert ve felaket olarak addetmektedir.
Çünkü
Irak
ile
Osmanlı’yı
anavatandan ayrıldığı için yetim olarak ele
alınmıştır. Irak’ın hali artık babasını
kaybeden çocuğun hali gibidir ve Hârunürreşîd zamanına ait binbir gece masallarına
birbirine
37
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
D
ID:15 K:32
kaynaklık eden şehrin (İslam Ansiklopedisi
Anadolu’dan, kardeş Bağdat’a sesleniş ve
6.Cilt, 1991: 279) bu duruma düşüşüne çok
içinde bulunulan durumun arz edilişi
hüzünlenmektedir.
görülmektedir.
Şiirin
ilerleyen
İki
kardeşin
ayrılması
kısımlarında çocuğunu kaybeden babanın
geride kırık kalpler bırakmıştır. Bağdat
üzüntüsü
ilgisizliğinden
tarafından şöyle bir Anadolu semalarına
pişmanlığı görülmektedir. Şair, bu dörtlük
bakılırsa bulutların bile insanların kapleri
ile ileride karşılaşılacak ifadelere zemin
gibi parça parça olduğu görülecektir.
hazırlamıştır.
Ayrıca şair, acısını bir nebze olsun
ve
evladına
Ey Irak'ın melîke-i nâzı,
hafifletebilmek
için
geçmişteki
Kalacaksak cihânda biz sensiz,
günleri yâd etmek istemektedir.
güzel
Yeryüzünde değil bu ömr-i zelîl,
Yed-i ihmâlimizde dörtyüz yıl
Ahirette cinânı istemeyiz!..
Kanadın, gizli bir ceriha gibi.
Bilmedik biz senin de kıymetini:
Namık Kemal’den gelen, haykıran bir
hitabet
özelliği
bu
dörtlükte
de
görülmektedir. Nazlı kraliçeye benzettiği
Irak’ın elden çıkmasını bir aşağılanma, bir
rezillik gibi gören şairin, Allah’ın bu
dünyada sıkıntılara ve musibetlere göğüs
gerenlere cennet vaadine muhalif bir
söylemde bulunduğu düşünülebilir. Zira o,
Irak’ın anavatana bağlı kalmasını cennete
tercih etmektedir. Oralar Cennet’ten daha
yeğ gelmektedir.
Hıçkıran rûhumuzdur ey Bağdâd.
Aynı âğûş içinde birlikte
kaybetmiş
gelmişti.
kaybeden
bir
Bu
dörtlüklerinde
evladın
dörtlükte
birinin
feryadı
esnasında
takınılan
lakayt
tavırlara
eleştirinin olduğu bu şiirin bu dörtlüğünde,
Bağdat,
uğradığı
saldırılar
ağlamış,
inlemiş
zaman
yakarak
karşısında
zaman
Osmanlı’nın
ağıt
kendisini
kurtarmasını beklemiştir. Ancak, ne zaman
ki Bağdat elden çıkmış o zaman bu
Nazif,
kadirşinassızlık
dolayısıyla
Bağdat’tan özür dileyip, kendince günah
Düşmanın zîr-i pâ-yı kahrında
babasını
hissiyatı
ise
Bağdat’ın ayrılışı ya da zorla koparılışı
çıkarmaya çalışmıştır.
Geçen a'sârı etmek ister yâd:
önceki
Osmanlı Devleti’nin bir parçası olan
ayrılığın pişmanlığı belirmeye başlamıştır.
O senin ufk-ı târmârında
Şiirin
Derd-i millimizin budur sebebi!..
dile
kardeşini
Çırpınırken
o
belde-i
hulefâ,
Söyle ey Dicle, ey mübârek nehr,
Şûh u lâkayd akar mısın hâlâ?
mevcuttur.
38
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
D
ID:15 K:32
Geçme bî-his.. bu kimsesiz kavmin
İnkılâb et sirişk-i hasretine
De ki: —Sahrâlarında ey Bağdâd,
Cânibeyninde yükselen şehrin
Sürülerle
Yüz sürerken cidâr-ı ismetine
Beride mâteminle girye-nisâr,
gezerse
ceylanlar,
Nice ceylan bakışlı gözler var!..
Süleyman Nazif’teki vatan anlayışı, vatan,
tarih ve din gibi kavramların bir araya
Bilindiği üzere ceylan, kurak bölgelerde
gelmesiyle olur ve şiirlere de bu bütünlük
yaşayabilen, çok narin ve ürkek bir
doğrultusunda yansır. Vatan toprağı onun
hayvandır. Her an av olma korkusuyla
şiirlerinde salt bir coğrafi mekân olarak
yaşayan bu hayvan etrafına şüpheci,
değil, bunun yanında kutsiyet atfedilmek
endişeli ve korkak tavırlarla bakar. İşte
suretiyle yer alır. Ayrıca bu dörtlükte, nasıl
şiirde geçen “ceylan bakışı” ürkekliği ve
ki bir anneye ait hususiyetler bir göbek
endişeyi karşılamaktadır. Şiirin üçüncü ve
bağı ile bebeğe iletilmektedir, aynı onun
dördüncü mısralarındaki matemliler ve
gibi
ceylan
Anadolu’nun
kederi
de
Dicle
vasıtasıyla Bağdat’a ulaşmaktadır.
bakışlılardan
kasıt
Anadolu
insanıdır.
De ki: -Ey mefhar-ı semâ-yı Irak,
Yine islâm ilinde mâtem var,
Yolunur deste deste, her yerde
Kara bahtın gibi siyâh saçlar;
Şairin,
şiirinin
onuncu
dörtlüğünden
itibaren Dicle nehrine kişilik verdiği
görülmektedir. Onu, Anadolu ile Irak
arasında elçi tayin etmiş gibidir. İki ülke
arasındaki haberleşme ve duygu seli Dicle
Nazif, Bağdat’ın İngilizler tarafından işgal
vasıtasıyla gerçekleşmektedir. Süleyman
edilmesi ile ağıt niteliğindeki bu şiiri
Nazif, Dicle’den Anadolu halkının Irak’ı
kaleme almıştır. Şiirin bu dörtlüğünde; din,
unutmadığını,
tarihe ait ortak birikim ve bu birikimlere
Anadolu’da
eşlik eden ortak hislerin mevcut olduğu bu
estiğini, Irak’a doğru hep mahzun gözlerle
iki memleketin kopuşunun Anadolu’da
baktıklarını iletmesini istiyor.
bu
da
ayrılık
matem
sebebiyle
rüzgârlarının
estirdiği matem havası tasvir edilmeye
çalışılmıştır. Doğu toplumlarında üzücü
Dicle, Bağdâd'a ninniler söyle,
olaylar ardından uygulanan saç yolma
O
geleneğine
Bunu târihe sor, unuttunsa;
bu
dörtlükte
bulunulduğu görülmektedir:
telmihte
senin
tıfl-ı
şîr-hârındır,
Ebedî dâr-ı iftiharındır.
39
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
D
ID:15 K:32
dolu’dan ayrıldığı için o kadar da üzgün
Aynı ufk-ı vatanda doğduk biz,
değil; bilakis bu ayrılığa çabuk alışmış gibi
Beşiğim
görünmektedir. İki diyarın da birçok ortak
menba’ınla
kardeşti...
Oralardan da geçti seyl-i belâ,
yönünün olduğunu hatırlatan şair, evladın
O da bilmem ne hâldedir şimdi?
ataya, kardeşin kardeşe gösterdiği vefayı,
Irak’ta görememenin üzüntüsü içindedir.
Şiirin önceki dörtlüklerinin bazılarında da
yine ortak tarihi değere atıfta bulunan şair,
bu
iki
dörtlüklere
gelindiğinde
de
Bilirim,
sus,
bizim
de
cürmümüzü!..
kapılarını geçmişe açmış ve Bağdat ile
Belkisenden
Anadolu’nun nasıl şanlı bir geçmişe sahip
daha
günehkârız,
Onu ihmâl edip de dörtyüz yıl,
olduklarını hatırlatmaya çalışmıştır.
Şimdi bir başka müştekâ ararız.
Bir iken menba'ınla munsabbın,
Şiirin
Başka
içeren unsurlar bu dörtlükte de mevcuttur.
girdâba
insibâb
ettin;
muhtelif
yerlerindeki
özeleştiri
Bu vefâsızlığınla kalbimizi
Anadolu ile Bağdat arasındaki diyalog da
Münfail, muztarib, harâb ettin!..
Nazif, Bağdat tarafının çektiği sıkıntılardan
bî haber olunmadığını daha önce ifade
Yatağında yabancı yokken hîç
ettiği gibi burada da dile getirmiştir. Ona
Her düşündükçe sızlıyor ciğerim-
göre yönetim zafiyeti bulunan Osmanlı,
Verdin ağyâra en güzel yerini,
Bağdat’ın
Sana ey Dicle, şimdi muğberrim!..
sıkıntılı
kıymetini
anlarında
bilememiş,
yanında
onun
olmayarak
affedilmesi zor bir kabahat işlemiştir.
Süleyman
dördüncü
Nazif,
on
üçüncü
dörtlüklerde,
ve
on
Anadolu’nun
uzunca yıllar bir parçası olan Bağdat’a,
gösterdiği vefasızlıktan ötürü serzenişte
Yatıyor çöllerinde yüz bin genç...
Hepsi Bağdâd'a oldular kurbânOnların hûn-ı hârrı olmaz mı?
Cân yakan bir vesîle-i ğufrân!..
bulunuyor. Bunca zaman nice zorluklara
göğüs germiş olan bu memleketin, bundan
Şiirin son dörtlüğünde Irak’ın fiziki şartları
sonra
okuyucuya
da
aynı
şekilde
bir
tavır
tasvir
edilmiş.
Kutsallık
sergilemesini beklerken, zıddı bir durumla
atfedilen bu diyarın elde edilebilmesi için
karşılaşmak şairin teessürünü daha da
verilen mücadelenin kanıtı olarak da
ziyadeleştirmiştir.
Bağdat,
sanki
Ana-
40
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
D
ID:15 K:32
ve Edebî Metinler Üzerine Yazılar,
Ankara:
Kurgan
Edebiyat
Yayınları.
çöllerde yatan binlerce isimsiz şehit işaret
edilmiştir.
3. SONUÇ
Süleyman Nazif Firak-ı Irak adlı eserinde
Irak topraklarının Osmanlıdan ayrılışı ya
da koparılışı karşısında hem kendisinin
BANARLI, N. S., (1997). Resimli Türk
Edebiyatı Tarihi, İstanbul: C.2,
M.E.B. 2. Basım.
ÇETİN, N., http://dergiler.ankara.edu.tr/
dergiler/12/850/10766.pdf Erişim
Tarihi: 12.12.2013.
hem de Anadolu halkının nasıl bir teessüre
sürüklendiğini okuyucu ile paylaşmıştır.
Adı geçen eserde yer alan Dicle ve Ben
isimli şiirde de bir dönem valilik görevi
gereği gittiği ve çok beğendiği Bağdat’ı,
tabii ve tarihi güzelliklerine ve Anadolu ile
olan ortak yönlerine değinerek işlemiştir.
Şairin, şiirde dikkat çeken bir özelliği de,
kendisindeki vatan aşkının din olgusundan
bağımsız olmayışıdır. Şiirin birçok yerinde
din
perspektifi
değerlendirilmeye
Süleyman
açısından
olaylar
çalışılmıştır.
Ayrıca
Nazif’in,
Servet-i
Fünûn
sanatçılarından farklı yönleri bu şiirde
kendini göstermektedir. Şair, takipçisi
olduğu
meydana
Namık
getirdiği
Kemal’in
etkiyi
kendisinde
bu
şiirinde
sergilemiştir. Şiir Namık Kemal etkisi
çerçevesinde okunup değerlendirildiğinde
asıl manasına kavuşmaktadır.
KAYNAKÇA
AKTAŞ, Ş., (2011). “Edebiyat-ı Cedide
Şiiri ve Süleyman Nazif”, Edebiyat
DEMİR, A., (2012). Süleyman Nazif
Şiirinde Namık Kemal Etkisi,
Uluslararası Sosyal Araştırmalar
Dergisi, Cilt 5, Sayı 22.
ENGİNÜN, İ., (2010). Yeni Türk
Edebiyatı
Tanzimat’tan
Cumhuriyet’e, İstanbul: Dergâh
Yay.
İSLAM
ANSİKLOPEDİSİ
(1991).
İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı
Yayınları.
KAGAN, M., (1993). Estetik ve Sanat
Dersleri, Çev: Aziz Çalışlar,
Ankara: İmge Kitabevi.
KAPLAN, M., (2008). Tevfik Fikret,
İstanbul: Dergah Yayınları.
KARAKAŞ, Ş., (1988). Süleyman Nazif,
Ankara:
Kültür
ve
Turizm
Bakanlığı.
NAZİF, S., (1922). Namık
İstanbul: İkdam Matbaası.
T.D.K
Kemal,
TÜRKÇE SÖZLÜK, (2012).
Ankara:
Türk
Dil
Kurumu
Yayınları.
TİMUR, K., (2012). Berdel Yazarı Esma
Ocak Hayatı ve Eserleri, İstanbul:
Akademik Kitaplar.
41
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
FCSS
ID:12 K:31
MUSTAFA NECATİ SEPETÇİOĞLU’NUN “VAPURDA BİR ADAM
VARDI” HİKÂYESİ ÜZERİNE BİR TAHLİL DENEMESİ
AN ANALYTICAL APPROACH TO MUSTAFA NECATİ
SEPETÇİOĞLU’S STORY “VAPURDA BİR ADAM VARDI”
Arş. Gör. Mehmet TAT
Celal Bayar Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü
[email protected]
Özet:GİRİŞ
Türk edebiyatında daha çok tarihî
romanları ile bilinen Mustafa Necati
Sepetçioğlu aynı zamanda bir hikâye yazarıdır.
Sepetçioğlu her ne kadar 1970’li yıllardan sonra
daha çok roman yazsa da edebiyat dünyasında
önce
1950’lerde
yazmaya
başladığı
hikâyeleriyle tanınmıştır. İki adet hikâye kitabı
bulunan Sepetçioğlu’nun bazı hikâyeleri de
çeşitli dergi ve gazete sayfalarında kalmıştır.
Bunlardan birisi de “Vapurda Bir Adam Vardı”
başlıklı hikâyesidir. Yazarın kendi hayatından
da izler taşıyan bu hikâye makalemizde eseryazar arasındaki münasebet göz önünde
bulundurularak tema ve hikâye unsurları
açısından incelenmiştir.
Anahtar
kelimeler:
Mustafa
Necati
Sepetçioğlu, Vapurda Bir Adam Vardı Hikâyesi,
İstanbul Dergisi, Hikâye Unsurları, Hikâye
Tahlili
Abstract: Mustafa Necati Sepetçioğlu who has
been known mostly with his historical novels
was also a story writer. Although he wrote
mostly novels by 1970s, he has been famous for
his stories, which he started to write by 1950s.
Mustafa Necati Sepetçioğlu has two story
books, some stories of him, published in various
journals and newspapers, have been not
examined yet. One of them is “Vapurda Bir
Adam Vardı”. In this article, this story was
examined, in terms of theme and story elements
taking into consideration relationship between
work and writer.
Keywords: Mustafa Necati Sepetçioğlu, The
Story Vapurda Bir Adam Vardı, İstanbul
Journal, Story Elements, Story Analysis
42
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
FCSS
ID:12 K:31
has
1. GİRİŞ
dünyası
olan
gerçek
insanla
karşılaşırız” (Kaplan, 2010: 10).
Mustafa Necati Sepetçioğlu, 1932-2006
“Vapurda Bir Adam Vardı”, bu açıdan
yılları
güzel
arasında
yaşamış,
Cumhuriyet
bir
hikâyedir.
muallim
yazarlarından
hikâye,
dünyasında yaşadığı ikilem ve tereddütleri
oyun, makale, inceleme, anı gibi çeşitli
dile getirilir. Hem yazarın hayatından izler
türlerde eserler vermiştir. Daha çok tarihî
taşıması hem de onun hikâyeciliğini genel
romanlarıyla ön plana çıkan yazar, önce
olarak yansıtması sebebiyle bu hikâyesi
hikâyeleriyle
inceleme metni olarak seçilmiştir.
Roman,
tanınmıştır.
“Abdürrezzak
adamın,
kendi
genç
dönemi Türk edebiyatının önde gelen
biridir.
muavini
Hikâyede,
iç
Efendi” ve “Menevşeler Ölmemeli” adlı
iki hikâye kitabı bulunan yazarın bu
2. VAPURDA BİR ADAM VARDI
kitapları dışında yayınlandıkları dergilerde
kalmış on dokuz hikâyesi mevcuttur.
“Vapurda
Bir
Adam
Vardı”
2.1. OLAY ÖRGÜSÜ
başlıklı
hikâyesi de bunlardan birisidir. Yazarın
Olay örgüsü, hikâyenin kurgusunda yer
üniversite öğrenciliği döneminde yazılmış
alan olayların sıralanış ve düzenleniş
ve İstanbul dergisinin 1953 yılı Aralık
sistemidir. Yani, olaylar zincirinden oluşan
sayısında
34)
vak'adır. Vak'ayı Mehmet Tekin şu şekilde
yayınlanmış olan bu hikâyede, insanın iç
açıklar: “Vak’a sözlük anlamı itibariyle
dünyasının derinliklerine uzanan, onun
‘olup geçen şey’ demektir. Romancı,
gerçek
konumunu
kaleme alacağı romanın ‘epik’ yapısını bu
sorgulayan, maddî ve manevî unsurların
‘olup geçen şey’le (hatta olması mümkün
çatışmasıyla
bir
şeylerle) kurar. Bu durumda vak’a, roman
“hikâyeci, insanı ilim adamlarından daha
denilen edebî türün vazgeçilmez öğesi
iyi anlar. Çünkü onun konusu genel olarak
olmaktadır. Aslında vak’a, romana değil,
insan değil, özel olarak insandır. Yani
hayata
şahsiyet ve ferttir. Her insan ayrı bir dünya
rastladığımız,
teşkil eder. Güzel hikâyelerde biz, belli
yaşayabileceğimiz bir şeydir: Romancı
zaman, belli mekânlarda yaşayan, kendine
sanatın (dar anlamda dilin) sağladığı
(Sepetçioğlu,
hayat
1953:
karşısındaki
karşılaşılır.
Başarılı
ait
bir
parçadır
ve
hayatta
yaşadığımız,
43
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
FCSS
ID:12 K:31
imkânlarla
onu ehlîleştirir
ve amacı
sağlayan vak’a halkalarının paralel olarak
doğrultusunda onu yeniden biçimlendirir.
ayrılıp tekrardan birleşmesi yoluyla oluşur.
Yeniden diyoruz; çünkü romanın genel
Helezonik olay örgüsü ise iç içe geçmiş
dokusu içine çekilen vak’anın (kurmaca
olaylar zincirinden meydana gelir.
yapının içinde yer alan vak’anın), edebî bir
boyut kazanması için bir mekâna, zamana
“Vapurda
ve şahıs kadrosuna ihtiyacı vardır. Bunlar
hikâyede vak’a, “tek bir zincir hâlinde”
gerekli fakat yeterli değildir; yani dilin
(Aktaş, 1984: 67) nakledilir ve başkişisi
devreye sokulmasıdır. Dil, roman söz
muallim muavini adamın görevli olduğu
konusu
bilinçlendirme
liseye gitmek için vapura binmesiyle
mekanizmasıdır. Vak’aya, ‘şahıs-mekân-
başlar. Fakat adam sıkıntılıdır. Bu durum
zaman’ düzleminde canlılık kazandıran
onun hareketlerine ve duruşuna yansır.
dildir.” (2010: 61). Bu yüzden bir edebî
İneceği
eserin başarısı olay örgüsünün sağlamlığı
kanepeye uzanır, fakat bir türlü rahat
ile paraleldir. Yazar, eserinde olayları kimi
edemez. Anlatıcı adamın bu hâlini şöyle
zaman sırasıyla verebilir, kimi zaman
aktarır:
ayrıntılı, kimi zaman bazı noktaları es
“Vapurun ilk uğrayacağı iskeleye kadar
geçerek, kimi zaman da ileri geri giderek
uyumak istiyordu. Kanapenin kenarı başını
anlatabilir. Önemli olan olayları bütünüyle
acıttı. Kalktı. Ceketini çıkardı. Başının
anlatmak,
altına yastık yaptı. Rahattı.
olunca,
bir
yansıtmak
değil,
anlatılan
Bir
Adam
iskeleye
Vardı”
kadar
başlıklı
uyumak
için
olayları belirli bir disiplin ve bütünsellik
Fakat uyuyamadı. Göz kapaklarını açtı. -
içinde sunabilmektir.
Buna
açtı
kendiliğinden
değil
de
“göz
açıldı”
küçük
kapakları
demeli.ve
Alt
Hikâyede olay örgüsü küçük olaylardan
kamaranın,
yuvarlak
oluşur. Bunlar da olay zinciri dediğimiz
pencerelerinden deniz suyuna karışan
yapıyı meydana getirir. Bu yapı, anlatılan
güneş ışıklarını seyretti.” (Sepetçioğlu,
vak’anın dizilişine göre tek zincirli, çok
1953: 34).
zincirli ya da helezonik olabilir. (Kolcu,
2011: 23) Tek zincirli olay örgüsünde, olay
Adam, yattığı yerden etrafını seyrederken
akışı tek bir olaya veya kişiye bağlı olarak
kırklı-ellili
yaşlarda
ilerler. Çok zincirli olay örgüsü, kurguyu
karşısındaki
kanepeye
bir
çift
oturur.
gelip
Adam,
44
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
FCSS
ID:12 K:31
bunların karşısında, hele hele bir bayanın
‘Seni’ diyordu ‘bir aydır göremedim.
karşısında yatmaktan utanarak doğrulur,
Muallim muavini olduğunu işittim. Cuma
kanepenin bir kenarına oturur. Burada
günü saat beşte her zamanki...’ ve devam
yazarın
ediyordu” (Sepetçioğlu, 1953: 34).
tahlilinden
adamın
ruhsal
sıkıntısının giyim kuşamına da yansımış
Yukarıdaki satırlardan anlaşılacağı gibi
olduğu görülmektedir:
mektup adamın sevdiği kadına aittir ve
“Kanapede yatan, uyumak isteyen fakat
kendisini buluşmaya davet etmektedir.
uyuyamıyan
Fakat
adam
kalktı.
Ayaklarını
adam,
o
davete
icabet
uzatıp, sırtüstü yatamazdı. Karşısında iki
edemeyecektir. O istedikleri vakit gezip
kişi varken -ve birisi kadınken- o, ceketini
dolaşmaları eskide kalmıştır. Çünkü adam,
çıkarmış, gömleği pantalon kemerinden
artık muallim muavinidir ve beş-on dakika
taşmış
İçinde
sonra vazife başında olması gerekir. Bütün
hürmet gibi, utanma gibi bir his vardı.
bunların hüznünü yaşayan adam, hem
Yatmaması
mektup aldığı sevgilisiyle geçmiş günlerini
bir
şekilde
yatamazdı.
lâzımdı.
Ceketini
giydi.”
(Sepetçioğlu, 1953: 34).
hem de arkadaşlarını düşünür. Kendisinin
bir zorunluluk olarak işe gitmeye mecbur
Adam,
bir
çifti
olmasına karşın arkadaşları o güzel günün
gözlemleyerek konuşmalarına kulak verir
zevkini çıkaracaklardır. Bu yüzden adam
ve
seyreder.
muallim muavini olduğuna lânet eder.
Kendisini rahatlatmak için meşgul olacağı
Anlatıcı, adamın bu duygularını şöyle
bir şeyler arar. Bu arayış esnasında
aktarır:
ceplerini karıştırmaya başlar:
“Arkadaşları
“Ceplerini karıştırdı. Bir şey bulamadı.
hiçbir şey düşünmiyecek.. Arkadaşları
Yalnız ceketinin iç cebinde bir zarf vardı.
günün
Gelişi güzel yırtılmıştı. Zarfta hiçbir
Sınırsız bir tabiat.. Düşüncesiz bir gün,
dalgın
müddet
dalgın
karşısındaki
etrafını
göremedi.
fevkalâdelik
Mühür
geniş
bütün
bir
gezeceklerdi.
zevkini
Arkadaşları
çıkaracaklardı.
hürriyet! Muallim muavini
karmakarışıktı ve okunmuyordu. Fakat
olduğuna bin defa pişman olmuş.. Muallim
pulun rengi güzeldi… zarfın içindeki kâğıdı
muavinliği yapmak için yaratıldığına lânet
çıkarmıştı.
etmişti” (Sepetçioğlu, 1953: 34).
istiyordu.
Dinlemediğini
Kâğıt
bir
kız
göstermek
tarafından
yazılmıştı ve dört-beş satırdan ibaretti.
45
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
FCSS
ID:12 K:31
Vapur yavaşlar ve iskeleye doğru yanaşır.
böyle bir rapor vermenin lüzumsuzluğuna
Adamın etrafındaki insanlar, özellikle de
inanıyordu. –Bu cümle biraz karışıktır ve
çiftler heyecan ve telaş içinde inmek için
bazı kelimeler tuhaftır ama ne yapalım ki,
hazırlanmaya
nöbetçi müdür muavini ve aynı zamanda
başlarlar.
Fakat
adamın
ayakları isteksizdir. Merdivenleri çıkar,
musiki muallimi böyle düşünür ve yazar.-
rıhtıma yaklaşır. Gönlünde hâlâ bu güzel
günde etrafında gördüğü çiftlerin ve kendi
O, bunlar biliyordu, on beş dakika sonra
arkadaşlarının gezip tozmalarına karşılık
saat beş-buçuk olacak ve o zaman ancak
kendisinin derse girecek olmasının hüznü
lisenin kapısına varabilecekti. Nöbetçi
vardır. O
çeyrek
müdür muavinini görecek... Ona şu.. şu.. şu
olduğunu görür. Bu saatte kendisinin
sebeplerden gelemediğini.. mazur görüp
dersinin başlamış olması gerekmektedir.
affedilmesini, bir daha böyle bir hareketin
Oysa o hâlâ vapurdadır.
tekerrür etmiyeceğini söyliyecekti. Fakat
esnada saatin beş
o.. sinirli, kuru, uzun boylu müdür muavini
Hikâyenin bu bölümünde zaman âdetâ
ne diyecekti?
durur ve adam çeşitli hayallere dalarak
liseye gittiği takdirde nasıl bir tablo ile
‘Oğlum’ derdi muhakkak, ‘Bu seninkisi
karşılaşacağını düşünür. Anlatıcı, adamın
artık haddi aştı. Bu, böyle devam edemez.
bu tasavvurunu şöyle aktarır:
Ya o.. ya bu. Biz zamanında.. sizin
“Talebeleri
sınıfta
bekliyorlardı.
gürültü
Kürsü
yapıyorlardı.
toplanmış
boştu.
onu
Çocuklar
Nöbetçi
müdür
gibiyken..’ Ve devam edecek.. bu konferans
başlangıcı
can
sıkıcı
bir
tarzda,
karşısındakinin de bir insan olduğunu
muavini sınıfları dolaşıyor, onun boş
düşünmeden
devam
edip
gidecekti”
sınıfını görünce sinirleniyordu. Nöbetçi
(Sepetçioğlu, 1953: 35).
kurmaca
olmalarına
müdür muavini -ayni zamanda musiki
muallimiŞimdiye
sinirli
kadar,
sinirli
dolaşıyordu.
muallim
muavininin
Edebî
rağmen
eserlerin,
kendilerini
meydana
getiren
gelmesinin lâzım geldiğini, gelmediğine
yazarların hayatlarından izler taşıması
göre onun nöbetçiliğini ve muavinliğini ve
muhtemeldir.
musiki
saydığını
“roman, temel niteliği itibariyle ‘kurmaca’
düşünüp köpürüyor ve onun hakkında
bir özellik taşır. Bir anlamda hayattan
muallimliğini
hiçe
Mehmet
Tekin’e
göre,
46
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
FCSS
ID:12 K:31
aldığını, kendi mantığına göre kurar,
duymuş. Onun toplantıya gelmesini ve
kurgular. Bu bağlamda romanın, biri
hikâye
hayata, diğeri edebiyata açılan kapıları
yazar gelip hikâyesini okudu, başka bir
vardır. Roman, bu iki değerin; hayatla
pürüz de çıkmadı. Meselenin iç yüzünü
edebiyatın, mutlu bir sentezinden doğar.
sonra öğrendim. Sepetçioğlu bizim lisede
Bu
edebiyata
bir süre muallim muavinliği yapmıştı. Bu
düşmektedir. Çünkü ortada bir sanat
arada müzik öğretmeni olan Yusuf Bey'le
hadisesi, varsa orada mutlaka estetik bir
bilmem hangi konu yüzünden tartışmıştı.
oluşum var demektir. Sanat en genel
Bir hikâyesinde Yusuf Bey'i olumsuz bir tip
anlamıyla hayata bir bakış, hayatı estetize
olarak canlandırmıştı. Yusuf Bey'in de bu
ediş biçimidir” (2010: 9).
hikâyeden haberi olmuştu. Sepetçioğlu
sentezde
önemli
görev
okumasını
istemiyordu...
Genç
edebiyat matinesinde işte o hikâyeyi
Tekin’in roman türü için söylediği bütün
okumuştu” (2007: 48).
bu özelliklerin hikâye türü için de geçerli
olduğu söylenebilir. Hikâyelerinde içinde
Ünlü
doğup büyüdüğü çevreye ve insanlara yer
Forster’a
veren Sepetçioğlu, “Vapurda Bir Adam
birbirimizi hiçbir zaman anlamayız, çünkü
Vardı” başlıklı hikâyesinde de İstanbul’da
ne biz başkalarının içini okuyabiliriz, ne de
muallimlik
birlikte
onlar içlerindekileri tam olarak açığa
bulunduğu kişilere yer vermiş. Bu kişi
vurur. İnsanlar birbirlerini dış belirtilerin
ve/veya olayları sanatçı estetiğiyle eserine
yardımıyla ancak kabataslak bir biçimde
işlemiştir. Bu hikâyede yer alan lise ve
tanıyabilir; bu belirtiler hem toplumdaki
müdür muavinine dâir Altan Deliorman şu
ilişkilerimiz, hem de kuracağımız yakın
hatırasını nakletmektedir:
dostluklar için yeterli denilebilecek bir
“Haydarpaşa Lisesi'nde edebiyat kolu
temel oluşturmamaktadır. Oysa romancı,
başkanıydım. Mezun olacağımız yıl, o
dilerse,
romandaki
kişileri
dönemde
bütün
yönleriyle
tanıtabilir.
yaptığı
dönemde
pek
moda
olan
matinelerinden
birini
bizim
edebiyat
okulda
İngiliz
kişilerin
romancılarından
göre;
dış
“Günlük
yaşamları
E.
M.
yaşamda
okuyucuya
Çünkü
kadar,
iç
düzenlemeye karar vermiştik... Müdür
dünyalarını da gözler önüne serebilme
muavini
olanağına sahiptir. İşte bu nedenle, roman
Yusuf
Sepetçioğlu'nun
da
Hoca,
Necati
davetli
olduğunu
kişileri
çoğu
zaman
bize,
tarih
47
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
FCSS
ID:12 K:31
kitaplarındaki insanlardan, hattâ kendi
verdiğimiz zehir fıçısını bir taraflarına
yakın
bağlamadığı her varlığa geniş bir hürriyet
dostlarımızdan
daha
açık
görünürler. Haklarında söylenebilecek ne
vermişti.
varsa söylenmiştir; gizli saklı hiçbir şeyleri
1953: 36).
Ya
insanlar?”
(Sepetçioğlu,
yoktur. Oysa dostlarımız bazı şeyleri
bizden gizler, gizlemeleri de gerektir;
Fakat yazar, bu sorunun cevabını vermez
karşılıklı
ve adam hiç bunları düşünmeden iskeleden
gizlilik
insanın
yaşam
koşullarından biridir” (1982: 86).
ayrılan vapurla birlikte sahilde gördüğü
liseden uzaklaşır. Bu sayede artık o da
Mustafa Necati Sepetçioğlu da kendi
arkadaşları gibi hürdür ve sevgilisinden
hayatında yaşanmış ve gizli kalmış bir
aldığı mektup dolayısıyla, işinden olmayı
hissini sanatçı kişiliğiyle eserine yansıtmış,
dahi göze alarak onunla buluşmaya gider.
bir
Aşk, işe galip gelmiştir.
hikâye
kişisinde
ete
kemiğe
büründürmüştür ve ondan başarılı bir
hikâye ortaya çıkarmıştır.
Hikâye
kişisi
bu
Anlatıcı, hikâyedeki vak’ayı anlatan kişi ve
ineceği
bir anlamda hikâyenin sesidir. Ali İhsan
esnada birden vazgeçer. Koşarak üst
Kolcu’nun tanımıyla; “anlatıcı, bir öyküde
güverteye çıkar, kanepelerden birine oturur
yazarın sözünü emanet ettiği ya da
ve saat beşi yirmi geçiyordur. Yazar,
kimliğine büründüğü kimsedir.” (2011:
adamın
sonra
23). Todorov’a göre ise; “anlatıcı olmadan
“hürriyet” fikrini sorgular ve insanın hür
anlatı yoktur.” (2008: 75) ve Singleton’a
olup olamayacağı sorusunu sorar:
göre, “bir hikâyeyi kimin anlattığı, neyin
“Güneş, denizin üstünde geniş ve parlak..
anlatıldığı ölçüsünde önemlidir; bunların
engine doğru gidiyordu. Hafif rüzgâr kendi
ikisi birlikte, hikâyenin nasıl anlatıldığını
keyfine, istediği şekilde esiyordu. Sahilin
belirler.” (2001: 37-43). Roman ve hikâye
ağaçları, bir başkasının tesirine rağmen
sanatı, karakteri itibariyle anlatılacak bir
endişesiz.. memnuniyetlerini yapraklarının
vak’a ve vak’ayı sunacak bir anlatıcıya
oynayışıyla gösteriyorlardı. Allah, canlı
dayanır.
olarak
yapısını şekillendiren diğer unsurların
düşündüklerinden
güverteye
yarattığı
adam,
2.2. ANLATICI
sonra
tüm
tam
çıkmasından
fakat düşünce
adını
Roman
ve
hikâyenin
genel
48
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
FCSS
ID:12 K:31
varlığı, bu iki öğeye bağlı olarak önem ve
şeyi
gören,
değer kazanır. Bu durumda vak’a ile
birisidir.
bütün
detayları
aktaran
Vardı”
başlıklı
anlatıcı bir anlamda roman ve hikâyenin
iki
temel
unsurudur.
Zaman
zaman
“Vapurda
Bir
Adam
konumu ve önemi tartışılmış olsa da
hikâyede vak’a, başkişi adamla aynı
anlatıcı, anlatı türünün temel unsuru, aynı
vapurda yolculuk eden başka bir kişinin
zamanda en etkili figürüdür. Olay örgüsü
ağzından anlatılmaya başlanır:
onun etrafında kurulur, kurgulanır. O
olmadan
hikâyeyi
anlatmak,
olayları
“… Ve vapur alabildiğine yol alıyordu. Alt
nakletmek ve olayların akışında rol alan
kamaradaydık. Arka kanepelerden birine
figürleri tanıtmak mümkün olamaz. Çünkü
uzanmıştı.” (Sepetçioğlu, 1953: 34).
o, anlatı dünyasının hem yapıcı hem de
yansıtıcı
unsurudur.
Okuyucu,
olay
Fakat kahraman anlatıcı, ilk paragraftan
örgüsünü ve hikâyenin diğer unsurlarını
sonra Tanrısal anlatıcı konumuna geçer.
onun anlatımıyla tanır.
Bu noktadan sonra, sadece gördüklerini
değil hikâye ana kişisinin fizikî ve rûhî
Vak’aya dayalı edebî türlerde yazarlar
tahlilini de okuyucuya aktarır.
çeşitli anlatıcı türleri kullanırlar. Hasan
Boynukara anlatıcı türlerini “birinci tekil
Otuz dokuz hikâyesinde Tanrısal anlatıcı
şahıs (ben) anlatıcı” ve “üçüncü tekil
tipini kullanan yazarın bu hikâyesinde
şahıs (o) anlatıcı”, başka bir ifadeyle
farklı
“kahraman
kullanmasının
anlatıcı”
“Tanrısal
ve
anlatıcı
tiplerini
herhangi
bir
birlikte
hususiyeti
anlatıcı” olarak ikiye ayırır. (1997: 115).
bulunmaktadır. Olay örgüsünün devamında
Kahraman
kullanıldığı
kahraman anlatıcının herhangi bir işlevinin
metinlerde vak’a, kişi kadrosu, zaman ve
olmaması sebebiyle hikâyede Tanrısal
mekâna ait hususiyetler kahramanlardan
anlatıcı tipinin hâkim olduğu söylenebilir.
birisi
anlatıcının
tarafından
nakledilir.
Tanrısal
anlatıcının hâkim olduğu metinlerde ise
anlatıcı
olay
örgüsünü
2.3. KİŞİLER
nakleden
kahramanların dışında, her şeyi bilen, her
Kişiler, hikâyede anlatılan olayla ilişki
içinde
bulunan
varlıkların
tamamına
49
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
FCSS
ID:12 K:31
verilen addır. Teori kitaplarında “şahıs
çiftlerin bahisleri geçmekle birlikte olay
kadrosu, karakter, kahraman” gibi isimler
örgüsü içinde mevcudiyetleri yoktur. Bu
de “kişi” kavramıyla eşanlamlı olarak
yüzden onları dekoratif kişiler olarak
kullanılmaktadır. Edebî metinlerde kişi
adlandırabiliriz.
kadrosunun esasını insan oluşturur. Fakat
muavini adam dışında, gerçek anlamda kişi
insan
veya
yoktur. Bu durum, psikolojik hikâyelerin
kavramların da hikâye kişileri içinde yer
özelliğidir. Psikolojik hikâyelerde önemli
almaları mümkündür.
olan, kişilerin iç dünyalarının ayrıntılı bir
dışındaki
varlık,
sembol
Hikâyede
muallim
şekilde ortaya konulması olduğundan, kişi
Edebî metinlerde kişi kadrosu “başkişi”,
kadrosu sınırlıdır. Sepetçioğlu’nun
“yardımcı kişiler” ve “dekoratif kişiler”
hikâyesinde de muallim muavini adamın iç
olarak
dünyası üzerinde durulmuş, onun sıkıntılı
sınıflandırılabilir.
“romanda
yapıyı
oluşturan
Başkişi,
bütün
bu
hâli verilmiştir.
unsurların merkezi konumunda bulunan
kişiye denir.” (Tekin, 2010: 84). Yardımcı
kişiler,
“olayın
tamamlanmasında
ya
da
kendilerine
2.4. ZAMAN
dekorun
ihtiyaç
Zaman,
edebî
metinlerin
duyulan ve zaman zaman ortaya çıkan
unsurlarından
yardımcı unsurlardır.” (Çetin, 2011: 165)
romanda bir saat vardır” derken bu
Dekoratif kişiler ise, “olay örgüsü içinde
türlerde
bulunan; fakat olayın gerçekleşmesinde
(2001: 68). Modern anlatılarda, kurmaca
herhangi bir işlevi olmayan öğelerdir.”
dünyanın gerçek dünyadan yola çıkılarak
(Kolcu, 2011: 28). Hikâyelerde genellikle
oluşturulduğu düşünülecek olursa yazarlar,
ismen
yaşadıkları
anılmakla
birlikte
fizîken
birisidir.
temel
zamanın
zaman
Forster
gerekliliğini
dilimini
“her
açıklar.
eserlerine
bulunmazlar.
yansıtırlar. Esas olan, bu zaman diliminin
“Vapurda Bir Adam Vardı” başlıklı
kurmaca
hikâyenin başkişisi bir lisede muallim
zedelemeyecek şekilde edebî metinlere
muavini olan bir adamdır. Bununla birlikte,
aktarılabilmesidir.
hikâyenin kişi kadrosu çok sınırlıdır.
zamanı ile olayların gerçekleştiği zaman
Anlatıcı kahramanın, adamın sevgilisinin,
farklıdır. Bu durumda iki farklı zamanın
müdür muavini ve vapurda yer alan
varlığından söz edebiliriz; vak’a zamanı ve
metnin
gerçeklik
Metinlerde
hissini
anlatma
50
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
FCSS
ID:12 K:31
anlatma
zamanı.
“Olayların
başlama
oturması için mekân, hikâyede olmazsa
noktası ile bitiş noktası arasında geçen
olmaz unsurlardan birisidir. Bunu Kemal
zamana vak’a zamanı denir.” (Çetişli,
Selçuk şu şekilde ifade eder: “Mekânsız
2004: 74). Anlatma zamanı ise, “olayların
bir
anlatıcı tarafından görülüp, öğrenilip,
dünyadan uzaklaşmayı gerektirir. Bu da
yaşanıp, idrak edildikten sonra, kendi
düş gücünün üst düzeyde kullanımıyla
tercih
sağlanabilir.
imkânlarına
göre
okuyucuya
öykü
düşünülemez.
Ancak
Mekânsızlık
insanoğlu
ne
nakledildiği zamandır.” (Çetişli, 2004: 76)
düşünürse düşünsün, ne hayal ederse etsin
Anlatma zamanı, vak’a zamanından sonra
düşlediği, kurguladığı gerçek, dış dünyada
gerçekleşir.
beş duyu organıyla algıladıklarının ötesine
geçemez.” (2005: 8).
“Vapurda
Bir
Adam
hikâyede
vak’a
Vardı”
zamanı
başlıklı
dakikalarla
Roman
ve
hikâyelerde
belirtilmiştir. 20-25 dakikalık bir süreyi
“sahihlik”
kapsayan vak’a zamanı adamın işe başlama
kullanılan mekân unsurunun “olayların
ve
cereyan ettiği çevreyi tanıtmak”, “roman
sevgilisiyle
belirtmektedir.
muavini
buluşma
vaktini
örgüsü
muallim
kahramanlarını
sevgilisinin
buluşma
yansıtmak”
Olay
adamın
kazandırma
anlatılanlara
ve
endişesi
ile
çizmek”,
“toplumu
“atmosfer
yaratmak”
talebinde bulunduğu saatte dersinin olması
(Tekin, 2010: 129) gibi işlevleri vardır.
üzerine kurulmasına rağmen esas olarak
“Vapurda
kişi psikolojisi üzerinde durulduğu için
hikâyede mekânın işlevi olayın cereyan
zamana
ettiği çevreyi tanıtmak olarak açıklanabilir.
herhangi
özel
bir
fonksiyon
yüklenmemiştir.
Mekân,
Bir
Adam
genelde
Vardı”
İstanbul,
başlıklı
özelde
bir
vapurdur. Psikolojik tahlilin ön planda
olduğu hikâyede mekân unsuru hakkında
2.5. MEKÂN
herhangi bir tasvir veya tahlile yer
Mekân,
kurmaca
metinlerde
olayların
verilmemiştir. Fakat adamın rûhî sıkıntısı
geçtiği yerdir. Edebî eserde olayların
sevgilisinden
geçtiği
bulunmasından
mekân
yaşadığımız
dünyadan
uzak
bir
mekânda
kaynaklanmaktadır.
olabileceği gibi muhayyel de olabilir.
Hikâyenin sonunda vapurun sevgilisinin
Fakat anlatılan olayın sağlam temellere
bulunduğu
mekâna
doğru
hareket
51
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
FCSS
ID:12 K:31
etmesiyle adamın “göğsüne ılık bir şey
adamının dilince tefsiridir” der. (1954: 6).
yayılır”
“Vapurda
(Sepetçioğlu,
1953:
26),
Bir
Adam
Vardı”
başlıklı
ferahlamaya başlar. Sevgilisi ile aynı
hikâyesinde işlediği tema da temel bir
mekânı paylaşacak olması onu huzura
insanî değer olan aşktır. Muallim muavini
kavuşturur.
adam sevgilisinden “Cuma günü saat beşte
her zamanki…” (Sepetçioğlu, 1953: 26)
yerde buluşmak üzere bir mektup almıştır.
2.6. TEMA
Oysa onun, cuma günü beşte derste olması
Tema, hikâyenin ana düşüncesi, yazarın
gerekmektedir. Hikâyede anlatılan ruh
hikâyeyi yazarken okuyucuda uyandırmak
sıkıntısının
istediği duygu ya da düşünce, hikâyenin
gidemeyecek
vermek istediği temel mesajdır. Tema bir
sevgilisiyle buluşmasına engel olduğu için
edebî eserde, insandaki beyin gibidir.
işe lanet eder ve aşkı işe tercih ederek
Eserde anlatılan her şeyde ve anlatma
sevgilisiyle buluşmaya gider.
biçiminde temanın etkisi vardır. Eğer bir
eserin teması doğru belirlenirse, eserin
sebebi
de
bu
olmasıdır.
buluşmaya
Fakat
adam,
3. SONUÇ
doğru anlaşılma şansı da artar. Hüseyin
Edebî hayatının ilk safhasında bir hikâyeci
Boynukara temayı ve temanın işlenmesini
olarak karşımıza çıkan Mustafa Necati
şöyle açıklar:
Sepetçioğlu, hikâyelerinde herhangi bir
“Tema öykünün arkasındaki düşüncedir.
ideolojinin savunucusu olmak yerine insanı
Yazarın öyküsünü anlatırken geliştirmeyi
her
tasarladığı
Üzerinde durduğumuz “Vapurda Bir Adam
şeydir.
Yazarın
kaynağı
hâliyle
anlatmayı
esas
Sepetçioğlu’nun
almıştır.
kullandığı malzemedir. Diğer bir deyişle
Vardı”,
tema, yazarın, ana fikridir. Yazar öyküsüne
öğrencisi olduğu dönemde yazdığı bir
başlamadan belirli bir tema ile hareket
hikâyedir. Sepetçioğlu, kendi hayatından
edebileceği gibi öyküye başladıktan sonra
bir
da bunu oluşturabilir.” (2000: 137).
hikâyeleştirmiştir.
parçayı
sanatçı
üniversite
estetiğiyle
Yazar,
Tanrısal
anlatıcının hâkim olduğu olay örgüsü
Mustafa Necati Sepetçioğlu, “Hikâye ne
içinde kahramanın psikolojisi üzerinde
açık bir mektuptur ne de bir ideolojinin
yoğunlaşmış,
vasıtası. Hikâye insandır. İnsanın, sanat
tutmuştur. Zaman ve mekân unsurları
kişi
kadrosunu
sınırlı
52
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
FCSS
ID:12 K:31
üzerinde durmamış, bunları birer dekor
ÇETİN, N., (2011). Roman Çözümleme
Yöntemi, Ankara: Öncü Kitap.
olarak kullanmıştır.
Sepetçioğlu, bu hikâyesinde evrensel bir
konuyu, insanın hayat şartları ile aşkı
arasında yaşayabileceği ikilemi sade, duru
bir dille anlatmayı başarabilmiştir. Onun
bu başarısının kendine has üslûbundan
kaynaklandığı rahatlıkla söylenebilir.
Sepetçioğlu,
hikâyelerinde
kendi
hayatından veya çevresinde görüp şahit
olduğu olay ve kişilerden esinlenmektedir.
Özellikle kişilerin ruh dünyaları üzerinde
durmakta ve mekân, zaman unsurlarını bu
doğrultuda çizmektedir. “Vapurda Bir
Adam Vardı” başlıklı hikâyesi de hikâye
türüne herhangi bir yenilik getirmemesine
karşın yazarın hikâyeci yönünü yansıtması
açısından dikkate değer bir hikâyedir.
KAYNAKÇA
ÇETİŞLİ, İ., (2004). Metin Tahlillerine
Giriş 2 Hikâye-Roman-Tiyatro,
Ankara: Akçağ Yayınları.
DELİORMAN, A., (2007). “Mustafa
Necati Sepetçioğlu…”, Mustafa
Necati Sepetçioğlu, Edt: Hülya
Argunşah, Ankara: Kültür ve
Turizm Bakanlığı Yayınları.
FORSTER, E. M., (1982). Roman Sanatı,
(Çev. Ünal Aytür), İstanbul: Adam
Yayıncılık.
KAPLAN, M., (2010). Hikâye Tahlilleri,
İstanbul: Dergâh Yayınları.
KOLCU, A. İ., (2011). Öykü Sanatı,
Ankara: Salkımsöğüt Yayınları.
SELÇUK, K., (2005). “Öykü’de Mekân”,
Adam Öykü, Mayıs-Haziran, S. 8.
SEPETÇİOĞLU, M. N., (1953). “Vapurda
Bir Adam Vardı”, İstanbul, S: 2.
SEPETÇİOĞLU, M. N., (1954). “Türk
Hikâyeciliği ve Hikâyeleri”, Türk
Sanatı, S. 26.
AKTAŞ, Ş., (1984). Roman Sanatı ve
Roman İncelemesine Giriş, Ankara:
Birlik Yayınları.
SINGLETON, J., (2001). “(Kısa) Öykü”,
(Çev. Yurdanur Salman-Deniz
Hakyemez), Adam Öykü, S. 34,
Mayıs-Haziran
BOYNUKARA, H., (1997). Romanda
Bakış Açısı ve Anlatılış, İstanbul:
Boğaziçi Yayınları.
TEKİN, M., (2010). Roman Sanatı
Romanın
Unsurları,
İstanbul:
Ötüken Neşriyat.
BOYNUKARA, H., (2000). “Hikâye ve
Hikâye Kavramları”, Hece Dergisi
(Türk Öykücülüğü Özel Sayısı), S.
46–47.
TODOROV, T., (2008). Poetikaya Giriş,
(Çevi. Kaya Şahin), İstanbul: Metis
Yayınları.
53
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
FCSS
ID:12 K:31
TÜRKİYE’DE YAYINLANAN “8 MART 8 KADIN” ADLI ŞOK
REKLAMIN ANALİZİ
THE ANALYSIS OF THE SHOCK ADVERTISEMENT “8 MARCH 8
WOMEN” WHICH WAS BROADCASTED IN TURKEY
Yrd. Doç. Dr. Aybike SERTTAŞ
Arel Üniversitesi İletişim Fakültesi, Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü
[email protected]
Özet: Şok reklamcılık, kullanılan dikkat çekici
görsellerle hedef kitlenin üzerinde farklı bir etki
yaratmayı, bu şekilde reklam iletisini zihinlere
yerleştirmeyi öngören bir reklam türüdür. Şok
reklamlarda kullanılan dikkat çekici görseller,
estetikGİRİŞ
hazzı pekiştirmekten çok mesaja maruz
kalanlarda dehşet, irritasyon, şiddete karşı
hassasiyet gibi duygular oluşturarak mesajın zihne
bir çivi gibi saplanmasını amaçlamaktır. Şok
reklamlarda cinselliğin kullanımı da yaygın
olmakla birlikte cinsellik öğesinin farklı reklam
türlerinde de kullanıldığı ve sadece bu türe ait
olmadığı bilinmektedir. Türkiye’deki temel
problemlerden birisi kadının toplumsal yaşamda
ikincil konumda olması ve baskın ataerkil anlayış
nedeniyle bireyselleşememesidir. Kadınların pek
çoğunun ekonomik özgürlüğünün olmaması aile
içi şiddete katlanmalarına neden olmaktadır. Bu
sessizlik sarmalı ancak bazı vahşi kadın cinayetleri
ortaya çıktığında kırılmaktadır. Bu nedenle
çalışma için seçilen şok reklam büyük önem arz
etmektedir. Çalışmanın birinci bölümünde
reklamın tanımı, işlevi ve türleri özetlenmiş bu
tanımlardan yola çıkarak ikinci bölümde “şok
mesaj”ın ve şok reklamcılığın tanımı ile diğer
türlerden ayrılmasını sağlayan özelliklerine yer
verilmiştir. Üçüncü bölümde önce domestic
violence kavramı tanımlanıp genel bir tablo
çizilmiş ardından Türkiye’de gerçekleştirilen bir
sosyal sorumluluk kampanyasına ait “8 Mart 8
Kadın” adlı -şok reklam alt başlığında
incelenebilecek olan- kamu spotu göstergebilimsel
çözümleme yöntemi ile incelenmiştir. Sonuç
bölümünde de bu kampanya bağlamında
Türkiye’de şok reklamın kullanımı ile ilgili
tespitler ve önerilere yer verilmiştir.
Abstract: Shock advertising or shockvertising is a
type of advertising that aims to create an unusual
effect on target audience in order to plant ideas in
their minds via attention-getting images. Striking
images used in shock advertising intend to cause
such feelings as horror, irritation and sensitivity to
violence to convey the message in an intense way
rather than to give aesthetic pleasure. In shock
advertising, the use of sexual imagery -although
common- is known to be used by the different
types of advertising as well.One of the main
problems in Turkey is the tendency to give women
secondary status in a male-dominated social
structure which precludes the individualization of
women. Most women’s not having economic
freedom makes them assent to domestic violence.
The silence against domestic violence is only
broken when there is a brutal murder of woman.
Therefore, the shock advertisement chosen for this
study is of great importance. In the first part of the
study; definition of advertising, its functions and
types are summarized, in the second part;
definitons of “shock message” and shock
advertising along with its distinctive features are
covered. In the third part; first, the term domestic
violence is defined, and then a public service
advertisement example of a social responsibility
campaign (8 March 8 Women), which can be
discussed under subtitle “Shock Advertising”, is
examined through the semiotic method. Finally, in
the conclusion part, some detections and
suggestions within the context of this campaign
are stated.
Anahtar kelimeler: Şok Mesaj, Türkiye’de Şok
Reklamcılık,
Kamu
Spotu
Reklamı,
Göstergebilimsel Çözümleme, Yerel Şiddet
Keywords: Shock Message, Shock Advertising in
Turkey, Public Service Announcement, Semiotic
Analysis, Domestic Violence
54
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
FCSS
ID:12 K:31
with
INTRODUCTION
consumers
comprehend
Advertising is
a concept
the
and
making
brand.”
In
them
another
related to
definition, it is keynoted that by means of
integrated marketing communications, and
advertisement, consumers understand the
it is an essential way of communication for
usefullness and benefits of the goods;
both
believe its promises as a result of seeing,
businesses
and
consumers.
Companies must carry on advertising
hearing
or
reading
the
source
of
activities on a regular basis so as to be able
information, and make a move to prefer
to compete with their rivals. If it is looked
that brand to its opponents while buying
at from consumers’ point of view, mostly,
that product (Elden, 2007: 18).
advertising is considered boring despite the
fact that it is simply a need. Consumers
Tony Yeshin classifies advertising by
want to be informed about products and
target audience, purpose, medium and
services in a market where there are plenty
geographic region. Yeshin also draws a
of brands and products; at this point,
distinction among pioneer advertising,
advertising has an informative function.
informative
advertising,
competitive
advertising and comparative advertising.
1. DEFINITION, FUNCTIONS AND
While in another case, the classification is
TYPES OF ADVERTISING
related to the message strategy (Richards
Advertising has many definitions. Some of
these emphasize that adveritising is an
impersonal sale effort and a method of
“marketing communications.” According
to
Elden’s
(2007:
16)
definition
“Advertising is a substantial element
which makes it possible for a product or
service to be announced to broad masses
of people by describing it via press and
broadcast media in exchange for money
with the object of bringing brands together
and
others,
2000:
36).
Accordingly,
through product information strategy, only
the information about the product can be
used. By virtue of product image, the
product is attributed various meanings. The
combination of the product and personal
codes ends up reflecting the features of a
certain group of people.
Life style: It is a strategy where the first
three codes are combined. The particular
roles of advertising fall within three broad
55
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
FCSS
ID:12 K:31
areas: to inform, persuade and sell (Yeshin,
specific target audience (e.g. breastfeeding
1996: 5). In the light of this basic
mothers).
information, we can form two main
advertisements are categorised under three
headings which are commercial advertising
headings, and this distinction is made in
and non-commercial advertising. (For a
accordance with the technique of creating
detailed classification, the table 1 can be
the
examined.) “Public service advertising” -
distinction is made conjecturing on the fact
the subject matter of this study- is a kind of
that advertisements are made with different
non-commercial
is
contents according to the medium where
similar to a short film prepared using
they are going to be used. Advertisements
advertising techniques, and it is designed
that are made through this type can be
to inform and educate the public, to protect
included
public health or to raise awareness about a
commercial advertising with respect to its
problem; sometimes it aims to reach
purpose. By combining different types,
general target audience (e.g. smokers)
mixed-media
while sometimes it intends to reach a
social-viral, anti-guerilla) can be formed.
advertising
which
In
the
advertisement
to
chart
below,
message.
commercial
advertisements
and
This
non-
(such
as
COMMERCIAL ADVERTISEMENTS
Television
Radio
Cinema
Internet
Printed ad
Out-of-home advertising
Promotional advertising
NON-COMMERCIAL ADVERTISEMENTS
Social advertising (Public Service Advertising)
Anti- advertising
ALTERNATIVE TYPES OF ADVERTISING
Guerilla advertising
Viral advertising
Shock advertising
Product placement
Subliminal advertising
Neuro ad (Neuromarketing)
Table 1: Types of Advertising
56
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
FCSS
ID:12 K:31
The advertisement which is examined in
welfare of the message recipient (Bagozzi
this study is a kind of mixed-media
and Moore, 1994: 57).
advertisement prepared in the form of
public service advertising, and it can be
In general, consumers of public service
called “shock-public advertising”. Public
advertising may believe that what is
service advertisments
(PSAs) are an
represented somehow offers more truthful
important part of social marketing. There
and less biased reflections of the world in
are two distinct kinds of PSAs: One type is
comparison
aimed at individuals in need of help or
advertising. While this form of advertising
persons who are vulnerable to health or
frequently includes a drama format, verses
other problems; the other is aimed at
lecture format, some consumers still expect
getting the public to help others, typically
public service advertising to be somewhat
by donating their time or money to a
less dramatized (West, 2013: 200).
to
profit-motivated
worthy cause (Bagozzi and Moore, 1994:
56). That is to say, public service ads
2.
practise upon many methods to make
ADVERTISING,
people help themselves or other people,
ADVERTISING AND FEATURES OF
and one of these methods is fear appeals.
ADVERTISING
In the typical fear appeal context, fright
and anxiety in the target audience result
because danger to themselves is perceived
by
the
members
of
the
audience.
Therefore, for example, an ad emphasizing
the negative effects of cocain on the central
nervous system is intended to instill fear in
the audience about possible future harm to
them personally, should they start or
continue to use cocaine. Fear appeal is
direct in the sense of focusing on the
DEFINITION
OF
SHOCK-
TECHNIQUES
IN
By help of the images, shock advertising
aims to disturb and even shock people who
are exposed to it, thus, it can achieve
sticking in the mind and giving rise to
thought. The content of shockvertisings
may be defined as realistic, disturbing,
thought-provoking and highly critical. The
course of proceeding in shockvertisings is:
to shock, to preoccupy, to make people
research the subject if necessary and
change the ideas subsequent to attitudes.
These advertisements generally have social
57
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
FCSS
ID:12 K:31
messages, yet it can also be used in
indicate
that
by
using
offensive
commercial advertisements.
advertisements, in the short haul, a
company can be successful in drawing
Shock advertising epitomizes powerful
attention of public and stand out among
manipulation of the media. The idea is that
other advertisers; but in the long haul, it
instilling feelings of ‘shock’ on the target
can face the risk of damaging its customer
audience can be a good tool to get one’s
base and brand image (Halvadiva and
point across (Matusitz and Forrester, 2013:
others, 2011: 32).
90). Another study found that shock
advertising
content
greatly
increases
Shockvertising technique can be used
attention and memory, and positively
through such subjects as religion, racism,
impacts behaviour change. Ernst and
war, inequality in income distribution and
colleagues’ study also found that shocking
climate change as well as commercial
content is created to startle the public by
advertisements in a widespread manner.
intentionally defying norms for purposes of
The success of shockvertising depends on
changing societal values and personal
the product, content and the message. If the
ideals (Matusitz and Forrester, 2013: 92).
advertisement is too disgusting, it can deter
people from looking at the advertisement
The basic components of shock advertising
which might make it unsuccessful (Waller,
are sexuality, violence, vulgarity and
2004: 105).
disturbing images. Shock advertising is not
for everyone. Shock advertisements are far
Shock advertisements are published and
more effective among younger audiences
shared more on the internet than they are
since older people are more likely to be
on traditional media. Even if shock
strongly offended by advertisements which
advertisements
include vulgar and suggestive material.
television, it continues to exist on the
Shockvertising is similar to drug addiction;
internet.
here advertisers also need to increase the
one, it can be viewed for millions of times,
dose of shock to come to viewers’
and it goes on getting the message across
attention, for yesterday shock becomes
people.
stop
being
aired
on
Moreover; if it is a successful
common today. A number of researchers
58
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
FCSS
ID:12 K:31
Internet means loudness as it contributes to
Researches clearly show that the sexual
the disruption of social noise, therefore,
content in mainstream advertising has
makes it disrupt more efficiently with
become more pervasive throughout the
practices and meanings (Matusitz and
1980s and beyond based on the premise
Forrester, 2013: 88). Shock advertising can
that sex sells, but only if it is more
be offensive for various reasons. Defiance
shocking and more graphic than preceding
of social, religious and political standards
campaigns (Capella and others, 2010: 75)
can take different forms. These forms can
be disrespect for tradition, law or practice
In commercials, the depiction of women in
(e.g. vulgar or distasteful sexual references
stereotypical contexts continues to exist in
or obscenity), violation of social or moral
advertisements
codes (e.g. crudeness, violence, nudity or
categories,
blasphemy) and the presentation of images
conclusion that females may appropriately
or words that are appalling, frightening or
be viewed as sexual objects for the
abhorrent (e.g. shocking or repulsive
pleasure of male consumption. Researches
scenes
show
or
violence)
(Matusitz
and
Forrester, 2013: 89).
that
for
leading
by
several
to
the
viewing
product
inaccurate
women
as
exclusively sexual beings whose purpose is
to sexually arouse and gratify men, a
In an analysis of more than 4,000
power differential is created in which
broadcast television ads, Scharrer et al.
women generally are subordinate (Capella
(2006) found some forms of aggression in
and others, 2010: 76).
12.3% of the ads (Swani and others, 2013:
310). They further found that 53.5% of the
Also in shock advertising, sex is one of the
ads featuring aggression also contained
most important components. According to
elements of humor. Similarly, some form
some studies, on one hand, the use of sex is
of aggression was present in more than
effective in terms of gathering attention
70% of humorous ads that appeared in the
and increasing the ad memorability; on the
Super Bowl in 2009. Porter and Golan
other hand, in some cases, it results in an
(2006) also found ads that went viral made
adverse effect (Elden and Bakır 2010: 187-
greater use of violence than television ads
191). Marrison and Sherman (1972), state
did (Swani and others, 2013: 312).
that the effect of the use of sex in
59
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
FCSS
ID:12 K:31
advertising varies from person to person
the average of the total sample was 21.87
with regard to their demographic features.
years old. All of the students were grouped
Again according to Elden and Bakır (2010:
into two groups according to their age: 21
190), when sex appeal suits the product
or less and 22+ so as to faciliate the
(for instance; perfume, lipstick etc.), the
analysis (Waller, 2010: 102).
use of sex in advertising is effective.
The older group was much more offended
Another research which was made by Lass
by the advertisements particularly the ones
and Hart questioned how the sexual
which were about violence and concern for
content is changed through different
children than the younger one. As for
cultures, and suggested that the consumers’
gender, it was revealed that female
point
the
respondents were offended more for
countries, values and lifestyles (Elden and
violence, indecent language and nudity
Bakır
is
than the male respondents. Another result
interesting in the sense of its revealing that
shows that respondents do not present
female and male consumers’ attitudes
opinion, for they attach importance to the
towards the use of sex in advertising
content and message more than the product
differentiate in pursuant of the gender of
itself. The research is crucial with regards
the consumer rather than the national
to lending help to the brands for organizing
culture.
the use of shockvertising considering their
of
view
2010:
varies
191).
regarding
The
research
target audience.
Calder, Philips and Tybout made a
research amongst university students in a
Swani, Weinbeger and Gulas also analyzed
large urban university. The research aimed
the
at
towards
containing violence and humor through a
controversial products’ advertising and
sexist perspective. Their findings support
reasons
A sample
the gender violence and gender humor
contained a number of 150 students, in
literature that shows a male preference for
which 73 were male and 77 were female
aggressive humor and violence. The results
ones. The age diversity amongst the
from the two studies also suggest violence
samples was from 18 to 40 years old, and
humor boundaries are narrower for women
measuring
an
attitude
for offensiveness.
success
of
the
advertisements
60
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
FCSS
ID:12 K:31
than for men. The results provide a tale of
stopped selling Benetton’s clothing line in
caution for advertisers who use violence
its 400 stores nationwide.
that might be irritating, offensive, or
associated with “bad brand” for some
Toscani considers advertisement not only
audiences (Swani and others, 2013: 318).
as a way of commercial communications,
but also a social message tool. He contents
Berger and Milkman’s research suggests
himself with only writing the name of the
content that evokes high arousal, whether
brand; he does not need to introduce the
positive or negative, is more likely to be
goods, and he gets attention using striking
widely shared than content that deactivates
images.
such emotions. At the same time, however,
underdevelopment and consumption frenzy
this style of ad has the potential to hurt
are some of thee themes that can be
brand and product attitudes (Berger and
observed in his advertisements (Serttaş,
Milkman, 2012: 195). The results indicate
2010: 173).
Racism,
AIDS,
war,
that positive content is more viral than
negative content, but the relationship
3. THE ANALYSIS OF THE SOCIAL
between emotion and social transmission is
SERVICE
more complex than valence alone.
MARCH 8 WOMEN”1
Benetton is considered as the pioneer of
3.1.
shock advertising. Oliviero Toscani states
AGAINST WOMEN
ADVERTISEMENT
DOMESTIC
“8
VIOLENCE
that there are no shocking pictures, only
shocking reality (Kubacka, 2012: 80).
The umbrella term “status of women”
Benetton’s motto is:”Everything what is
obscures many variations depending on the
ordinary, is not interesting for us”. This
dimension
brand which started to work with Oliviero
prestige, property) and the institutional
Toscani in 1982, shook traditional views
sphere
on advertising, and sparked a lot debates.
education, religion). Thus the status of
For instance, Benetton’s “Death Row”
women is highly variable across cultures
of
(family,
stratification
economy,
(power,
politics,
campaign whose theme is death penalty
offended many consumers, and Sears
1
The
film
can
be
watched
on:
http://www.youtube.com/watch?v=3ws8NUqJRNI
61
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
FCSS
ID:12 K:31
and within society (Egharevba and others,
control on the family members (Gül, 2013:
2013: 5653).
110).
Sociologists classify women as “minority
Patriarchy, which is a system of social
group” that are discriminated against on
stratification and discrimination based
the basis of physical or cultural features.
upon sex, gives material advantages to
The aspect of inequality between genders
males while synchronically placing severe
depended on ethnic groups, geographical
constraints on the role and activities of
setting, social class and historical eras
females. As a consequence, in such a
(Egharevba and others, 2013: 5658).
setting, the rules of descent are matrilineal;
whilst the rule of residence is patrilocal.
The World Health Organization (WHO)
Besides, patriarchy provides men control
Report on Violence and Health defines
over female sexuality (Egharevba and
violence as the “intentional use of physical
others, 2013: 5660).
force or power, threatened or actual,
against oneself, another person, or against
Intimate-partner violence is an urgent
a group or community, that either results in
public health problem that has devastating
or has a high likelihood of resulting in
effects on the physical and psychological
injury, death, psychological harm, mal-
health of women in all parts of the world
development or deprivation” and violent
(West, 2013: 200). The World Health
acts can be physical, sexual, psychological,
Organization (WHO) has reported that
and involving deprivation or neglect
intimatepartner violence directly affects up
(WHO, 2002).
to 69% of females in the nations surveyed
and that 40% to 70% of females murdered
It was asserted that violence was a
are killed by intimate male partners (West,
behaviour learned through male and female
2013: 201). The economic costs of
sex roles. In other words, domestic
violence against women including medical
violence is learned by particularly boys as
and counseling costs, lost productivity,
they take their fathers as a strong family
women’s refuges and justice system costs,
figure that earns a wage, provides for the
run into the billions of dollars, while the
needs of his family and establishes a strong
emotional, psychological and quality of
62
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
FCSS
ID:12 K:31
life costs for women and children exposed
analyzed in this study was broadcasted in
to
Turkey where the status and value of
such
violence
are
immeasurable
(Donovan and others, 2009: 10). Given
these
statistics,
public
women are incessantly discussed2.
advertising
surrounding this issue may serve an
3.2. GENERAL FEATURES OF THE
extremely important purpose in terms of
FILM “8 MARCH 8 WOMEN”
education and awareness.
In the public service ad named “8 March 8
The recognition of domestic violence by
Women” (also known as “8 Mart 8
the United Nations as a human rights abuse
Kadın”), the women who were killed by
in the 1990s meant that domestic violence
their husbands in Turkey (Ayşe Paşalı,
became
recognized
Melek Karaaslan, Şefika Etik, Meral
problem, obligating the state to develop
Tahta, Ceylan Soysal, Mehtap Civelek,
necessary legal base and policies (Gül,
Gülşah Sarcan and Selma Civek) are
2013: 112).
impersonated by Turkish celebrities (Hülya
an
internationally
2
The issue of violence against women
which
gained
worldwide
significance
during 1970s, began to be discussed in
Turkey during the mid-1980s. The first
massive reaction to this kind of violence
came with the protest march entitled “Say
No to Battering” on 1987, which was
followed by “Career Women’s Fest”. Thus,
it was only after the 1980’s that domestic
violence began to be treated as
a
sociological matter (Kocacık and others,
2007: 710).
In 2003, on international women’s day, the
public service advertisement which is
According to the data reported by UNICEF
Turkey, up to 70% of women in the world report
having experienced physical and/ or sexual
violence
at
some
point
in
their
lifetime.(http://www.unicef.org.tr/en/knowledge/det
ail/1281/a-promise-is-a-promise-time-for-action-toend-violence-against-women)
Worldwide, among women aged between 15
and 44, acts of violence lead to more death and
disability than cancer, malaria, traffic accidents
and war combined, according to World Bank data.
Honor killings and child crimes are serious crimes
aiming at mainly women.
Such patriarchal expressions like “After
leaving family home in a wedding garment, you can
only go back there in a cerement.”compel women
to put up with the violence they are exposed to. The
lack of shelters for women, the society’s
preconceived opinion of widows and women’s
tolerating violence until their children grow up and
get married cause many women to end up being
killed. As long as the society perceives women as
entities who only clean the house, look after
children and provide sexual satisfaction; public
service ads similar to the one which is examined in
this study, will continue to exist. This public service
ad refers to the women who were the victims of
honor killings that sparked debates in Turkey.
63
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
FCSS
ID:12 K:31
Avşar, Bergüzar Korel, Nur Fettahoğlu,
tardiness and seriousness- is used for the
Burcu Esmersoy, Meltem Cumbul, Ezgi
font while the color black is chosen for the
Mola, Dolunay Soysert and Songül Öden)
costumes. The theme of this advertisement
thanks to special make-up effects and
and the use of colors seem to complete
costumes. This campaign has targeted
each other. The part of each famous
women victims to break the silence, report
woman ends with a film frame presenting
the violence to legal authorities and to seek
the
support for themselves and their children.
organization. Just like the colors, the use of
supporters/
sponsors
of
the
music which can be described as “harsh”
The film which lasts for 2 minutes and 6
goes with the atmosphere. The sounds
seconds consists of 8 parts each of which is
which bring baby crying to mind is also
about 10-12 seconds. The introduction of
attention-grabbing. At the end of each
each part is the same: the women’s eyes
scene,
are closed in the beginning, but then they
targets to lend countenance to the audience
begin to open their eyes. In this film, the
to bring up the issue to the agenda on
color
social media.
green
-symbolizing
stagnancy,
the
hashtag
#8march8women
Figure 1: A Scene From The Advertisement
64
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
FCSS
ID:12 K:31
3.3. THE SEMIOTIC ANALYSIS OF
“A sign is something which stands to
THE ADVERTISEMENT
somebody for something in some respect or
Typically, advertisements are analyzed
capacity. It addresses somebody, that is,
semiotically or iconographically. Semiotic
creates in the mind of that person an
analysis is much more common than the
equivalent sign, or perhaps a more
latter, and it can be examined as visual and
developed sign. That sign which it creates I
lingual semiotics (Taşkıran, 2011: 791).
call the interpretant of the first sign. The
Images also have stylistic and contextual
sign stands for something, its object.”
meaning structures just like words, and
semiotics makes it possible for these to be
According to Graeme Burton, the sign is
comprehended. Images and films are
called “the signifier”; in addition to this, all
special instruments that are able to gain
of the plausible meanings are each called
meaning and narrate subjects without using
“the
many words to describe the subject in
interpretation of the sign is called “the
question.
signification”. Essential function of signs
signified”,
and
the
receiver’s
is to be the vehicle that connects the object
Today, the domain of semiotics has
(that which the sign represents) to the
acquired dimension in a more different and
interpreter. This connection is materialized
broader sense than ever before. Semiotic
through the effect of the sign (Perez and
analysis is made through three phases:
Bairon, 2013: 580). An advertisement is a
discourse analysis, narrative analysis and
sign with the ad’s referent, what it stands
structural
for,
analysis.
This
three-level
resulting
from
the
observer’s
analysis process consists of the interactions
interpretation. A reader will correctly
of syntax and content elements through
interpret and if the copywriter draws upon
both linear and tabular dimensions (Rifat,
the
1982: 78). Peirce makes this distinction as
preconceived notion to interpret the ad. An
sign, interpretant,
ad works if the advertiser successfully taps
and
object.
explains the model which he created:
Peirce
desired
reader’s
prejudical,
the desired connotative interpretation of
65
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
FCSS
ID:12 K:31
the reader (Langrehr and Caywood, 1995:
the mouth, and summarizing, anything that
45). A sign can be anything, provided it is
is in the world, whether it is in the physical
interpreted in terms of a fundamental
universe, in the world of thought, or
which is unique to it, as being in the place
connected with some subjective process of
of anything else. It can be a painting, a
understanding (Perez and Bairon, 2013:
diagram, a scream, a pointing finger, a
582). The signs of the public service ad
wink, a footprint on the sand, a dream, a
which is examined in the light of this
concept,
a
information, their signifiers and what they
symptom, a letter, a number, a word, a
signify are explained via the table below.
an
indication,
an
event,
sentence, a book, a library, a salty taste in
SIGN
SIGNIFIER
SIGNIFIED
The Public Service Portraits of Women
The incarnational forms’ of male violence
Ad
that also wounded public conscious being
“8
March
8
Women”
brought into question by media.
Scars
The women who were murdered and
became symbolized.
Shoulder Shot
It enables people to observe the women’s
faces and understand their feelings.
According to Berger (1993), close-ups
reveal such facial expressions as sadness,
rage, happiness etc.
Closed Eyes
It demonstrates women who are subject to
violence but who hide it not giving
reaction by reason of the “sufferance”
tradition.
Opening Eyes
Female victims of violence become selfaware.
Music and Effects
Negative feelings caused by violence
Black Clothes
Mourning, grief and death
Table 2: The Analysis of the Film “8 March 8 Women”
66
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
FCSS
ID:12 K:31
3.4. SEMANTIC ANALYSIS OF THE
In this advertisement, there are two
FILM
sentences in the imperative mood the first
Uğur Batı (2010: 110) defines metaphor in
of which is vocalized by the celebrities
language of advertisement as “a by-pass
who play a part in the advertisement while
which makes people mentally alert”. Batı
the second one is dubbed by a voice-over
considers that metaphor is a category
artist. Metaphor of waking up is used in the
among marketing activities as a figurative
first sentence, and it refers to women’s
language element. Target market’s buying
becoming self-aware and realizing their
behaviour
a
selfhood. “Waking up” bear multiple
subconcious level. By means of the use of
meanings in cinematic narration. Other
metaphors
language,
denotations such as a fresh start, a new
meaning becomes clear increasing the
day, and the end of negative circumstances
memorability. It is importantant to use
are as dominating as the denotation of self-
imperatives in the way of personalising the
awaraness. The target of this public
message.
that
service advertisement is to draw attention
television has an aggregate influence rather
to female victims of violence and to call a
than individual, personalisation is an act
halt to women’s projecting violence as
worth to be labored over. As reported by
destiny, thence, when all these reasons are
Batı,
in
taken into account, it could be said that the
advertisements does not really mean to
use of the verb “to wake up” is an
give instructions (Batı, 2010: 112). The
appropriate word choice.
can
and
When
the
also
operate
figurative
it
is
apparent
imperative
mood
at
lines of the ad “8 March 8 Women” which
also have verbs in the imperative mood are
In this advertisement, the female victims of
stated below:
violence who lost their lives in a tragic
way call out to their fellows that suffer the
ARTIST
same fate by saying “Wake up!” and
Don’t wait for death to wake you up,
revealing the violence they were exposed
VOICE-OVER
Nothing can justify violence. Don’t let
violence take the place of love.
to through their wounded faces which is an
attention-grabbing
way
of
forming
messages.
67
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
FCSS
ID:12 K:31
(Gürses, 2007: 90). The examples of
As for the second sentence, the voice-over
archetypes
which
builds
up
this
artist states that nothing can justify
unconscious are birth, rebirth, death,
violence. (Within this context, the sentence
power, magic, unity, the hero, the child,
is fairly senseful and eloquent despite the
God, the demon, the wise old man, the
fact that it could have been made up in a
earth mother, the animal etc.
more ingenious way.) The line of the
voice-over artist, brings the first sentence
Jung points out that two archetypes which
to completion, and reminds the target
affect people the most are birth and death.
audience who are exposed to violence that
Birth is linked to sexuality strongly;
violence and love cannot be in the same
therefore, sex in advertising creates a
direction with each other.
profound subconscious effect on the
human mind besides helping the message
As a general rule, in television narrative,
to stand among many other messages. For
vision takes precedence of audition. If
this reason; when it is considered that
producers prefer more and more images to
consumers are exposed to hundreds of
words in the interest of conveying the
advertisement messages every day, this
message, it becomes more likely for them
effect becomes quite important for brands.
to obtain their goals (Cereci, 2001: 55).
As well as sex, on the whole, audiences
The example examined in this study is also
seize upon and get through the productions
not
By
which involve dramatization and humour
shockvertising’s very nature, a dramatic
elements (series, movies, ads) with ease.
image can express the message by force of
However, examples of shockvertisings
a single frame. In this example, the verbal
containing sex and violence are in short
description of what is already explicit,
supply.
in
need
of
a
long
text.
descreases the effect of the message rather
than increasing it.
In recent years, in Turkey, there have only
few public service advertisements against
CONCLUSION
violence against women which use the
“shock message” technique. Some of the
According to Carl Gustav Jung, human
major public service advertisements are:
beings have a collective unconscious
68
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
FCSS
ID:12 K:31
“Stop Domestic Violence” campaign by
stabbed by her husband, as the subheading
Hürriyet Newspaper (2004-2011), “Stop
without any censorship.4 By way of media,
Violence against Women” campaign by
the woman was subjected to violence even
Amnesty International in Turkey (2010)
after
and
Ecobella’s
she
had
been
killed.
This
advertisement
called
circumstance which can be summed up as
(2008).3
These
the “pornography of violence” is an
service
inconsiderate attitude towards a person
advertisements against violence against
who is about to die; additionally, it is
women in Turkey, and these are the only
conceivably traumatic for the woman’s
ones whose images can be obtained online.
children who are likely to “google” their
They
theme;
mother’s name on the internet. (This
furthermore, shock advertising technique
instance is also an area of investigation
has not been used for any of them.
with regards to its recalling Gerbner’s
Although Turkish audiences and readers
mean world syndrome to mind.)
“Being
a
examples
all
Woman”
are
the
share
public
the
same
are exposed to the news which subsumes
atrocious details that could be incorporated
Exploitation of sex as a rating/daily
into the extreme examples of shock
circulation tool is another issue that
advertising;
desentisizes people. Online newspapers
broadly
speaking,
shockvertising technique is not preffered in
tend
to
publish
celebrity
social and commercial ads in Turkey.
malfunction” news which indicates that
Violence and sex can often be used as a
shock journalism is taking the place of
rating element quite easily though.
analytic
journalism
and
“wardrobe
data-driven
journalism.
Habertürk Newspaper exemplifies one of
the most tragical and ethically disputable
It is apparent that shockvertising technique
incidents, which is germane to putting
is widely used in mass medium and in such
violence to use for rating/daily circulation.
productions as the news, TV shows, series,
In 2011, Habertürk Newspaper published a
movie etc. In advertisements, however, it is
photograph of a dying woman who was
predicted that as the competition and
3
4
The
film
can
be
watched
on:
http://www.youtube.com/watch?v=k8gWTk1BYPA
The
image
www.habergo.com
in
question:
Source:
69
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
FCSS
ID:12 K:31
ambition to get a slice of the cake become
more prominent, shockvertising technique
The public service ad that is analyzed in
will be in use soon. The toothpaste
this study has a certain amount of violence
Paradontax commercial which has been
elements. What disturbes the audience is
broadcasted recently (It clearly shows
not
blood in the toothpaste spit after brushing.)
Nowithstanding, the campaign is important
and Regal commercial5 dating back to
in terms of setting a striking example,
2004 (In this commercial, the consumers
inasmuch as the concrete existence of the
who do not prefer Regal are slapped.) are
violence victims provides the campaign
some of the rare commercials prepared
message to be discussed and taken into
with shockvertising technique in Turkey.
account. The memorability of the shock
(The advertisements which belong to
message, its impact and deterrence factor
global brands, which are full of sexual
along with the reason why shock messages
elements, and which were produced by
are not preferred in advertisements in
foreign advertising agencies -for example,
Turkey are the subjects which need further
perfume ads- are excluded.
studying.
the
images
but
its
reminders.
REFERENCES
BAGOZZI, R.P. & MOORE, D.J. (1994).
“Public Service Advertisements:
Emotions and Empathy Guide”,
Prosocial Behavior Journal of
Marketing, Vol. 58.
BATI, U., (2010). Reklamın Dili, İstanbul:
Alfa.
BERGER, A.A., (1993). Kitle İletişiminde
Çözümleme Yöntemleri, Eskişehir:
Anadolu Üniversitesi.
5
Regal is a domestic appliances brand. The ad
implies that its goods are quite cheap; hence, the
consumers who do not prefer Regal should be
beaten.
BERGER, J. A. & KATHERINE L. M.,
(2012). “What Makes Online
Content
Viral”,
Journal
of
Marketing Research, Vol. 49 (2).
70
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
FCSS
ID:12 K:31
BURTON, G., (1995). Görünenden
Fazlası, İstanbul: Alan.
CAPELLA, M. L., HILL, R.P., RAPP, J.
M., KEES, J., (2010). “The Impact
Of Violence Against Women In
Advertisements”,
Journal
of
Advertising, Vol. 39, Issue. 4.
CERECİ, S., (2001).
Program Yapımı,
Metropol.
Televizyonda
İstanbul :
DONOVAN,
R.J.JA
LLEH,
G.,
FIELDER, L., OUSCHAN, R.
(2009). “Ethical Issues In ProSocial Advertising: The Australian
2006
White
Ribbon
Day
Campaign”, Journal of Public
Affairs, Vol. 9.
EGHAREVBA, M. E., CHIAZOR, I. A.,
SULEIMAN,
B.M.,
(2013).
“Protecting
Women
Against
Domestic
Violence:
Current
Debates And Future Directions”,
Gender & Behaviour, Vol. 2.
ELDEN, M. (2007). Reklam Yazarlığı,
İstanbul: İletişim.
ELDEN, M. BAKIR,U., (2010). Reklam
Çekicilikleri
Cinsellik
Mizah
Korku, İstanbul: İletişim.
GÜL, S.S., (2013). “The Role Of The State
In Protecting Women Against
Domestic Violence And Women's
Shelters In Turkey”, Women's
Studies International Forum, Vol.
38.
GÜRSES, İ., (2007). “Jung’cu Arketip
Teorisi Bağlamında Tasavvufî
Öykülerin
Değerlendirilmesi:
Sîmurg
Örneği”,
Uludağ
Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi
Dergisi, Cilt: 16, Sayı: 1.
HALVADIVA, N., PATEL, V., S.
PATEL.,
(2011).
“Shock
Advertising and Its Impact”,
International Journal of Sales and
Marketing Management, Vol 1,
Issue: 1.
KIRLAR
BAROKAS,
S.,
(2006).
‘‘Ege’nin İki Yakasında Aşk’ı
Edim-Göstergebilimsel Yaklaşımla
Okumak,
“http://sanattasarim.iku.edu.tr/kento
metre/esozce/ege.htm
KNOWLEDGE CENTER, (2013). “A
Promise Is A Promise: Time For
Action To End Violence Against
Women”,
http://www.unicef.org.tr/en/knowle
dge/detail/1281/a-promise-is-apromise-time-for-action-to-endviolence-against-women
KOCACIK,
F.,
KUTLAR,
A.,
ERSELCAN,
F.,
(2007).
“Domestic
Violence
Against
Women: A Field Study In Turkey”,
The Social Science Journal, Vol.
44.
KUBACKA, N., (2012). The Power And
Role Of Benetton’s Shockvertising,
Yayınlanmamış
Tez,
Centria
University Of Applied Sciences
The
Ylivieska
Unit
For
Technology.
LANGREHR, F.W., CAYWOOD, C.L.,
(1995). “A Semiotic Approach to
Determining the Sins and Virtues
Portrayed in Advertising”, Journal
of Current Issues and Research in
Advertising, Vol. 17, Issue. 1.
71
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
FCSS
ID:12 K:31
MATUSITZ, J., FORRESTER, M.,
(2013). “PETA Making Social
Noise: A Perspective On Shock
Advertising”, Portuguese Journal
of Social Science, Vol. 12, Issue: 1.
PEREZ, C., BAIRON, S., (2013). “The
Meta-Discourse Of Contemporary
Brands And The Indexing Of
Consumption: A Way To Build
Bonds Of Meaning”, Social
Semiotics, Vol: 23, Issue:4.
RICHARDS B., I. MACRURY, J.
BOTTERILL,
(2000).
The
Dynamics of Advertising, UK:
Taylor&Francis.
RİFAT, M., (1982). Genel Göstergebilim
Sorunları Kuram ve Uygulama.
İstanbul:Alaz.
SERTTAŞ, A., (2010). Reklam Temel
Kavramlar
Teknik
Bilgiler
Örnekler, Ankara: Detay.
Arkeolojisi ve Medyada Mizah
Olgusu Bildiriler Kitabı.
WALLER, D.S., (2004). What Factors
Make Controversial Advertising
Offensive?: A Preliminary Study,
Yayınlanmamış Tez. School of
Marketing
University
of
Technology. Avusturalya.
WEST, J.J., (2013). “Doing More Harm
Than Good: Negative Health
Effects
of
Intimate-Partner
Violence Campaigns”, Health
Marketing Quarterly, Vol: 30.
WHO., (2002). World Report On Violence
And Health, Geneva: World Health
Organization.
YESHIN, T. (1996). Advertising, UK:
Thomson Learning.
SWANI, K., WEINBERGER, M.,
GULAS, C.S.,(2013). “The Impact
of Violent Humor on Advertising
Success: A Gender Perspective”,
Journal of Advertising, Vol.42,
Issue: 4.
TAŞKIRAN, N. Ö., (2011). “Reklamın
Mizahi Çerçevede Ünlü Kişi
Aracılığıyla Sunumu: Ürün Nesne
Ilişkisinde Imaj Aktarımı”, Atatürk
Üniversitesi, İletişim Fakültesi,
Ulusal İletişim Kongresi, Gülmenin
72
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Y-30
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:25 K:47
GÖZETİM ÇALIŞMALARINDA YAŞANAN DEĞİŞİM
BAĞLAMINDA “AKIŞKAN GÖZETİM” KİTABININ
ELEŞTİREL BİR OKUMASI
A CRITICAL READING OF THE “LIQUID SURVEILLANCE”
IN THE CONTEXT OF CHANGE IN
SURVEILLANCE STUDIES
Arş. Gör. Mehmet Oğulcan TURAN
Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi, Gazetecilik Bölümü
[email protected]
Özet: 20. yüzyılın sonundan itibaren gözetim
uygulamalarında
radikal
değişimler
yaşanmaktadır. Bunun temelinde bilgisayar ve
iletişim teknolojilerindeki gelişmeler yatmaktadır.
Bireysel
özgürlükleri kısıtlayan yeni gözetim
GİRİŞ
tekniklerinin meşruiyet kazanarak küresel çapta
yaygınlaşmasında ise 11 Eylül 2001’de ABD’deki
saldırı sonrasında dolaşıma sokulan terör
söyleminin büyük etkisi olmuştur. İktidarlar,
yaratılan abartılı korku algısını kullanarak
kameralı gözetim başta olmak üzere vücut
tarayıcıları, biyometrik sistemler, bilgisayar
eşleştirmeleri, veri madenciliği, uzaktan konum
takibi, DNA analizi gibi çeşitli gözetim
tekniklerini toplumlara kabul ettirmektedirler.
Bununla bağlantılı bir diğer değişim ise medyanın
sinoptik etkisi sonucunda gözetlenenlerin aynı
zamanda gözetleyen olarak konumlanmasıyla
gerçekleşmiştir. Bireylerin İnternet ve sosyal
medya
kullanırken
kişisel
verilerini,
mahremiyetlerini aşındıracak şekilde paylaşmaları
gözetim sürecine gönüllü şekilde katıldıkları
anlamına gelmektedir. Bu katılım, iktidarlar ve
ticari şirketler tarafından takip ve analiz edilmeyi
kolaylaştırırken, kapitalist sistemin de elini
güçlendirmektedir. Modern sonrası toplumlarda
işleyen gözetim süreçler, Foucault’nun modern
toplumlarda gözetimin işleyişini açıklamak için
kullandığı ve gözetim çalışmalarına temel teşkil
eden Panoptikon modeliyle açıklanamaz hale
gelmiştir. Bauman ve Lyon, yeni gözetimin yeni
kavramlarla açıklanması gerekliliğinden yola
çıkarak ‘akışkan gözetim’ kavramıyla, pek çok
farklı yaklaşımı içinde barındıran eklektik bir
yöntem önermektedirler. Bu çalışmada ‘Akışkan
Gözetim’ (2013) adlı eser, gözetim alanına yaptığı
katkılar bağlamında incelenmiştir.
Anahtar kelimeler: Akışkan Gözetim, Gözetim
Çalışmaları, Zygmunt Bauman, David Lyon,
Panoptikon
Abstract: There have been radical changes in
surveillance applications by the end of 20th
century. Developments in computer and
communication technologies underlie these
changes. The discourse of terror after terrorist
attacks on September 11, 2001 in USA has a great
influence on proliferation of new surveillance
techniques that restrict individual freedoms.
Political powers make societies accept various
types of surveillance techniques like public space
surveillance, body scanners, biometric systems,
computer alignments, data mining, remote location
tracking, DNA analysis by using the created
perception of fear. Another change related to this
subject is observants’ also taking part as observers
as a result of media’s synoptic effect. Sharing
personal information that exceeds the limits of
privacy while using the Internet and social media
means that these individuals are volunteer
participants of surveillance processes. This
participation helps political powers and
commercial companies to track and analyse easily
and also empowers capitalist system. The
surveillance processes in post-modern societies
can’t be explained by Foucault’s panoptic model
that was used to describe the processes of
surveillance in modern societies. Bauman and
Lyon propose an eclectic method with the concept
of ‘liquid surveillance’ in order to explain the new
surveillance with new concepts. In this study, the
book named as “Liquid Surveillance” (2013) was
examined in the context of its contributions to the
area of surveillance.
Keywords: Liquid Surveillance, Surveillance
Studies, Zygmunt Bauman, David Lyon,
Panopticon
73
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Y-30
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:25 K:47
deneyimledikleri,
GİRİŞ
İktidarlar çok eski çağlardan bu yana bir
yönetim ve baskı aracı olarak gözetimi
kullanmışlardır.
Geçmişte
sistematik
olmayan bir şekilde kullanılan gözetim
teknikleri, modernizmin gelişim sürecinde
ulus-devletlerin ortaya çıkmasıyla birlikte
rasyonelleşmiş, merkezileşmiş, çeşitlenmiş
ve farklı özellikler kazanmıştır. Daha
radikal bir değişim ise 20. yüzyılın
sonlarından
iletişim
günümüze
bilgisayar
teknolojilerindeki
…
ilişki
şekli
ve
boyutuna göre azalan/artan bir iktidar
pratiği olarak hem de devletlerin ve artık
günümüzde ticari şirketlerin vb. düzenli
olarak
yürüttüğü, gücünü ve dozunu
gittikçe arttırdığı bir tahakküm…” (Toprak
vd., 2009 : 144) olarak ortaya konmalı;
bununla
beraber,
süreçlerine
bireylerin
gönüllü
gözetim
katılımları
da
sorunsallaştırılmalıdır.
ve
Gözetim çalışmalarının önemli isimlerden
gelişmeler
Bauman ve Lyon, ‘Akışkan Gözetim’
doğrultusunda yaşanmış ve yaşanmaktadır.
(2013)’de
Gözetim, enformasyon temelinde işleyen
değişimi ve derinlerde yatan dinamikleri
toplumların başını çektiği modern sonrası
açıklama
olarak
adlandırılabilecek
Foucault’nun
klasik
gözetim
çabası
alanındaki
radikal
gütmektedirler.
İkili,
bu
dönemde
alandaki birikimlerini paylaşırken, yeni
modern
dönemin
gözetim teknolojileri ve uygulamalarını
yönetsel mekanizmasının temeli olarak
eklektik
ortaya
modelini
çalışmışlardır. Yazarların diyaloglarından
aşacak şekilde topluma yayılmış ve salt
oluşan eserde gözetim çalışmalarında çığır
yönetenlerin yönetilenleri gözetlemesine
açmış olan ‘panoptikon’a yönelik önemli
dayanan
olmaktan
eleştiriler
Gözetimin
kapitalist
bilgisayar teknolojilerindeki gelişmeler ile
tüketim
süreçlerine
koyduğu
bir
çıkmıştır.
toplumlardaki
panoptikon
iktidar
pratiği
kültürel
bir
yaklaşımla
getirilmekte,
değişimler
açıklamaya
iletişim
göz
ve
önünde
eklemlenmesi ve gözetlenenlerin, gözetim
bulundurularak kavram, farklı bir bağlama
sürecine belli bir farkındalıkla ve çoğu
oturtulmaya çalışılmaktadır. Bu anlamda
zaman kendi arzularıyla katılmaları bu yeni
esere
durumun
kavramının, panoptikon gibi -geçmişteki
en
Dolayısıyla
belirgin
konuyu
göstergeleridir.
doğru
kavrayabilmek
adına
bireylerin
birbirleri
adını
veren
‘akışkan
gözetim’
biçimde
konumu itibariyle- kapsayıcı bir çatı
“hem
kavram olarak algılanmaması gerektiği
üzerinde
ısrarla vurgulanmaktadır. Bunun yerine,
gözetim,
74
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Y-30
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:25 K:47
yazarlar
‘akışkan
gözetim’in
gözetim
odaklı
mekanizmaların
süreçlerini, bütünlüklü şekilde kavramaya
teknikleriyle
yönelik bir girişim olmadığını, daha ziyade
işlevler
bir ‘yönelim’ olarak anlaşılması gerektiğini
bağlamında değerlendirilmiştir.
belirtirler.
‘Akışkan’
sözcüğünün,
gözetimin değişken ve muğlak bir işleyişe
birlikte
gözetim
kazandığı
katılımcı/gönüllü
yeni
gözetim
1. AKIŞKAN GÖZETİM KAVRAMI
sahip olmasına ve tüketim süreçlerine
Akışkan gözetim kavramını tanımlamak
eklemlenerek, kendini farklı formlarda
için önce onun işlediği zemin olan ‘akışkan
yeniden üretmesine gönderme yapması da
modernite’ye
buna işaret etmektedir (Bauman ve Lyon,
Bauman’ın modernizmdeki dönüşümleri
2013: 10).
açıklamak
Bu çalışmada ‘Akışkan Gözetim’ kitabında
dile
getirilen
düşünceler
gözetim
çalışmalarına
gözetim
alanında
ve
yaptığı
yapılmış
kitabın,
katkı,
önceki
çalışmalar ve güncel örneklerle birlikte
geniş
bir
bağlamda
tartışılmıştır.
değinmek
için
gerekmektedir.
kullandığı
kavramın
akışkanlık vurgusu bireysel ve toplumsal
düzeyde
karşılığını
bulur.
Bauman,
‘Akışkan Modern Dünyadan 44 Mektup’
adlı eserinde bireysel düzeyde işleyen
akışkanlığı şu şekilde açıklamaktadır:
Dünyaya
‘akışkan’ diyorum
Çalışmada öncelikle, kitaba adını veren
çünkü tüm sıvılar gibi pek fazla
akışkan gözetim kavramı ana hatlarıyla
durağan
tanımlanarak konuya giriş yapılmış ve
koruyamıyor.
sonrasında kitapta sıkça dile getirilen
dünyadaki… hemen her şey
panoptikona
durmaksızın değişiyor; takip
yönelik
eleştirilere
kalamıyor,
Bize
şeklini
ait
bu
bakılmıştır. Üçüncü bölümde 21. yüzyılda
ettiğimiz
korkunun ve risk algısının abartılmasıyla
ilgilendiğimiz konular… hayal
gözetim odaklı güvenlik önlemlerine nasıl
ettiklerimiz ve korktuklarımız,
meşru zemin yaratıldığı tartışılıp, gözetim
imrendiklerimiz
bir ötekileştirme ve dışlama stratejisi
tiksindiklerimiz, ümitlenme ve
olarak ele alınmıştır. Dördüncü bölümde
endişelenme nedenlerimiz. Ve
yeni gözetim pratiklerini anlayabilmek için
içinde bulunduğumuz koşullar,
kullanılmaya başlanan yeni kavramlara
geçimimizi
odaklanılmış; son bölümdeyse, tüketim
geleceğimizi
akımlar
ve
ve
sağlamaya
ve
planlamaya
75
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Y-30
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:25 K:47
çalıştığımız koşullar, birbirine
medya için uygun bir zemin sağlamaktadır.
bağlanıp başkalarından kopma
Dolayısıyla bu ikili birbirinin hem nedeni
(ya da koparılma) koşullarımız
hem
da sürekli değişir… Bugün
(Bauman ve Lyon, 2013: 14). Modernitede
bize kesin ve doğru görünenler
yaşanan
yarın pekâlâ anlamsız, garip ya
mekanizmaların işleyişinden bireysel ve
da talihsiz birer yanlış haline
toplumsal yaşantıya kadar her alanda
gelebilir (2012c: 7).
yansımalarını görmek mümkündür ve özü
Akışkan
modernitenin
yukarıdaki
açıklamada değinilmeyen ancak onunla
yakından bağlantılı olan diğer yönü ise
toplumsal ve küresel bağlamda yaşanan
değişimlerdir.
Bu
yönüyle
akışkanlık,
küreselleşme sürecinde dolaşıma sokulan
“bariyerler, tel örgüler, sınırlar ve kontrol
noktalarının üstesinden gelinmesi veya alt
de
sonucu
bu
olarak
kavranabilir
parçalanmanın,
yönetsel
itibariyle, gelinen noktada katılıktan, net
sınırlardan
söz
etmenin
zorluğunu
göstermektedir. Ayrıca mevcut durum, katı
olan her şeyin çözülmesinden ziyade, sıvı
bir akış halinde değişip dönüştüğüne işaret
etmekte; bu da yüksek düzeyde bir
akışkanlığı göstermektedir (Bauman ve
Lyon, 2013: 19).
edilmesi gereken baş belaları olduğu”
Görüldüğü üzere, yazarlar modernitedeki
(Bauman ve Lyon, 2013: 15) söylemi
değişim
üzerinden
bağların
yaşanan teknolojik gelişmelere ve bunun
zayıflatılmasına gönderme yapar. Meydana
kültür üzerindeki etkilerine özel bir önem
gelen bu çözülme, iktidarların küresel
atfetmektedirler. Ancak bunu yaparken,
düzeyde rollerini dönüşüme uğratırken,
iletişim teknolojilerinin toplumu tek yönlü
kapitalizmin ulusal sınırları aşmasını da
bir şekilde dönüştürdüğü ve katı bir
kolaylaştırmaktadır.
nedenselliği
ulusal
düzeydeki
İletişim
alanında
sürecinde iletişim
temel
alan
araçlarında
bir
tür
özellikle yeni (sosyal) medyanın ortaya
determinizmin
tuzağına
çıkması ve kısa sürede yaygın bir kullanım
belirtilmelidir.
Kitaptaki
ağına sahip olması da küresel akışkanlığı
bireysel, toplumsal ve siyasal boyutların
ciddi şekilde artırmaktadır. Karşılıklı bir
irdelenerek
ilişki içerisinde bir yandan sosyal medya
teknolojileriyle
toplumsal
gösterilmesi bunun kanıtıdır.
parçalanmayı
hızlandırırken,
düşmedikleri
analizlerde
bunların,
iletişim
çakıştığı
noktaların
diğer yandan toplumsal parçalanma sosyal
76
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Y-30
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:25 K:47
Modernizm
sonrası
dünyaya
bakıldığında,
akışkanlaşmasının
akışkan
Anlaşılan o ki günümüzde insanlar, hayatın
gözetimin
her alanına sızmış açık ya da gizli gözetim
çeşitli
tekniklerinin akışkanlığını, hızın arttığı,
gündelik pratiklerinde kendini gösterdiği
kesinliğin ve sınırların muğlak hale geldiği
görülebilir.
sıradan
bir dünya içinde hemen her eylemlerinde
insanlar,
deneyimlemekte ve belli bir farkındalıkla
öncelikle kameraların gözetimine takılırlar.
ona katkıda bulunmaktadırlar. Elde edilen
Bu
giderek
kişisel verilere dair “hayatı kolaylaştırma”
olarak
söyleminin arkasında ise mahremiyetin,
Pek
eylemlerini
hayatın
modern
çok
çok
ülkede
gerçekleştiren
gözetim
tekniği
doğallaşmaktadır
insanların,
ve
buna
ek
havaalanlarında
kontrolünün
ötesine
pasaport
gizliliğin
yok
edilmesi
vücut
yatmaktadır ve gözetim temelde toplumsal
tarayıcıları ve biyometrik denetleyicilerin
sınıflandırma amacıyla gerçekleştirilir hale
kontrolüne maruz kaldıklarında ciddi bir
gelmiştir (Bauman ve Lyon, 2013: 21).
itiraz göstermediği
görülmektedir. Bir
Burada iki nokta üzerinde özellikle durmak
diğer boyutta ise internet ve sosyal medya
gerekmektedir. İlki, iktidarların büyük
alışverişlerinde
önem vererek ciddi yatırımlar yapmasıyla,
insanlar, gözetime gönüllü olarak katılır
mekânsal sınırları aşıp hayatın her anına
hatta katkı sağlarlar ve bilinçli ya da
nüfuz etmeye başlayan ve bir tür ‘Büyük
bilinçsiz,
Birader’
kullanımında
ya
geçen
anonimliğin,
yeni
da
gözetim
biçimlerinin
paranoyası
yaratan
gözetim
gelişimini desteklemiş olurlar. Böyle bir
teknolojileridir. Belki de bundan daha
yaşam içerisinde kredi kartı kullanım
önemli olan ikinci nokta ise, insanların
verilerinin takip edilmesi ya da Google,
gözetimi hayatın doğal akışının bir parçası
Facebook, Amazon gibi firmalar tarafından
olarak kabul edip benimsemeleridir.
internet verilerinin kayıt altına alınarak
özelleştirilmiş
pazarlama
stratejilerinde
2. PANOPTİKON ELEŞTİRİSİ
veri olarak kullanılması da son derece
Bauman ve Lyon, gözetim çalışmalarının
doğallaşmıştır.
temel kavramı olan panoptikona, onun
noktada
Tüm
gözetime
eklemlendiğini
bunlar
yeni
bir
gelinen
özelliğin
göstermektedir:
mantığına
ve
kullanımına
yönelik
‘Akışkanlık’ (Bauman ve Lyon, 2013: 7-
getirirler.
10).
panoptikon
Bu
çalışmalarında
bir
akademik
radikal
eleştiriler
yandan
alandaki
eleştiriler
üzerinden
gözetim
yeniden
77
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Y-30
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:25 K:47
konumlandırılırken, diğer yandan ‘akışkan
hatta belirsizleştirmesidir. Bu muğlaklığın,
gözetim’
görünürlüğün bir tuzak haline gelmesine ve
düşüncesinin
temelleri
atılmaktadır. Eleştirilere geçmeden önce
gözetlenenlerin,
panoptikon
içselleştirerek
kavramını
ana
hatlarıyla
gözetleyicinin
kendileri
işlevini
üzerinde
açıklamak onu, kavramsal bir çerçeve içine
uygulamalarına yol açacağı düşünülmüştür
oturtmak adına yerinde olacaktır.
(Bentham, 2008: 13, 23). Foucault, 19.
Modern
dönemde
gözetim,
önceki
dönemlerin doğrudan, baskıcı ve sistematik
olmayan
gözetiminden
bariz
şekilde
farklılaşmıştır. Bunu ilk fark edenler,
kapitalizmin
verimi
arttırmak
adına
fabrikalarda devreye soktuğu gözetleme
tekniklerine dikkat çeken Marx ve rasyonel
bürokratik yapının işleyişinde gözetimin
rolünü
sorgulayan
Foucault’nun,
gözetimin
Weber
modern
ceza
mekanizmalarını
da
dönemdeki
yerine
işler
olsa
hale
öz-disiplin
getirdiğini
keşfetmesi alandaki en ciddi kırılmayı
yaratmıştır (Lyon, 2013: 15). Jeremy
yüzyıla ait bu modelde, modernizmin
ruhunu
görmüş
ve
modern
dönemin
gözetim mantığının, geçmişteki katı ve
uygulamaları
caydırıcı
bıraktığını
bir
belirtmiştir.
kenara
Panoptikon
modelini gözetim kavrayışının merkezine
oturtan düşünüre göre, bir suçun oluştuktan
sonra
cezalandırmasına
dayanan
eski
usullerin yerine, bireylerin hareketlerinin
sürekli
izlenmesine
(ya
da
izlendiği
düşüncesine) dayanan ve suçu, henüz
arzulanma aşamasında yok etmeye yönelik
çok daha güçlü ve incelikli bir iktidar
pratiği geçmiştir (2003: 94-8).
Bentham’ın modernizmin ruhuna uygun
Bauman ve Lyon, ilk olarak, gözetim
olarak tasarladığı, az sayıda gözetleyiciyle
alanında çalışmaya yeni başlayan bir
çok sayıda mahkûmun gözetlenmesine
akademisyenin, panoptikonun albenisinden
dayanan ve ekonomik verimliliği gözeten
etkilenip cazibesine kapılmasının ve onu,
panoptikon modeli, sıradan bir hapishane
çok parlak bir fikir olarak benimsemesinin
tasarımı olmasının çok ötesinde fikirler
oldukça sık rastlanan bir durum olduğunu
barındırmaktadır. Panoptikon modelinin
belirtirler. Bauman “toplumsal düşünce
temel özelliği, kapalı bir mekânsal tasarım
alanında ikna gücü Panoptikon’unkine
içinde
denk çok az alegorik imge” (2012a: 53)
azami
gözetlenenlerin
düzeyde
görünürlüğünü
arttırırken,
gözetleyici
konumunu asgari görünürlüğe indirmesi,
olduğunu
söyleyerek
buna
gönderme
yapar. Bununla birlikte yazarlar, modern
78
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Y-30
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:25 K:47
gözetime dair önemli bir analiz noktası
yol olan, çeşitli etkinlikleri cezbedicilik ve
sağlamasının yanında son derece şematik
baştan çıkarıcılık unsurlarıyla donatarak
olan bu modelin kapsayıcı mantığının ve
sunmak geçmiştir. Bu, özellikle kapitalist
herkes tarafından, her tür gözetim için
piyasaya
kullanılmasının
manipülasyonuyla
vurgularlar.
sorunlu
Çünkü
olduğunu
Foucault’nun,
dayalı
panoptikondaki
gözetimde
seçimlerin
gerçekleştirilir
‘zorlama’nın
ve
yerine
Bentham’ın planı üzerinden oluşturduğu
‘ayartma’ geçirilir. Bu noktada Bauman ve
model, her şeyden
günümüzün
Lyon, bu yeni gözetim tarzının şaşılacak
modern sonrası toplumlarından ziyade öz-
derecede iyi işlediğini ve tüketicilerin
disipline dayanan modern toplumların
başarılı şekilde manipüle edildikten sonra
yapısını açıklamada anahtar bir kavram
işbirliğine
olarak kullanılmaya elverişlidir (Bauman
vurgulamaktadırlar
ve Lyon, 2013: 58-9). Daha açık bir
Panoptik modelin, bu gözetim türünü
ifadeyle, günümüzde kontrole dayalı sabit
açıklamaya muktedir olduğu söylenemez.
ve duvarlarla çevrili mekânlarla sınırlı
Bu anlamda Bauman, panoptikona, akışkan
panoptikonun
modernitenin öncesinde kalmış gözüyle
akışkan,
aksine,
değişken,
önce
ciddi
anlamda
sınırları
muğlak
bakar.
gönüllü
Bu,
onun
hale
geldiklerini
(2013:
işlerliğini
tamamen
gözetim süreçleri işlemektedir. Panoptikon,
yitirdiği
eski anlamıyla belli oranda yerini korusa
modernitenin katı ve sabit hallerinin ve
da bütünsel kavrayışını yitirmiş; yeni
disiplinlerinin yeni mekân ve durumlara
gelişmeleri kavramaktan aciz hale gelmiş
dağıldığını gösterir (Bauman ve Lyon,
bir mantığın yansımasıdır (Bauman ve
2013: 61).
Lyon, 2013: 133).
anlamına
134-5).
gelmez;
ancak
Bauman ve Lyon’un, tüm bu eleştirilerine
Kitapta panoptikona yönelik bir diğer
karşın
panoptikona
eleştiri,
ikircikli
bir
‘panoptikon
türü
gözetimin
tutuma
yaklaşımlarında
sahip
oldukları
kapatılanların belirli şeyleri arzulamalarını
söylenebilir. ‘Görünürlüğün bir tuzağa
dışsal baskıyla sağlamak amacıyla seçim
dönüştüğü’
şanslarını ortadan kaldırdığı düşüncesine’
kullanılabileceği yerler olduğu ve ondan
getirilir.
türetilen
Çünkü
belirlenmiş
günümüzde
kalıplar
insanları
panoptik
sinoptikon,
modelin
hâlâ
süperpanoptikon,
doğrultusunda
polioptikon, ban-optikon gibi kavramlarla
yönlendirmek yerine; çok daha etkili bir
beraber günümüz toplumunda izlerinin
79
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Y-30
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:25 K:47
görülebileceğini belirtmeleri de bunun
sokulduğu
göstergesidir.
gerekliliğini vurgulamakta ve paradigma
Buna
Foucault’nun
rollerden
ek
olarak,
panoptikona
insanların
olan
panoptikonlarının
yüklediği
inşasında
kendi
aktif
rol
eklektik
bir
yaklaşımın
değişimine işaret etmektedirler.
3. KORKU, RİSK VE GÜVENLİK
oynadığı düşüncesinin, günümüz açısından
Güvenlik,
geçerliliğini ve güncelliğini koruduğunu
toplumlarında özellikle siyasetçiler ve
dile getirirler. Bu noktada Bauman, çelişki
medya
gibi görünen bu durumu, panoptikonun
abartılmasıyla yaratılan korku algısının
hâlâ hayatta olmasına karşın geçmişte
karşısında tek seçenek olarak dayatılmıştır.
hayal
Gözetim tekniklerini yoğun biçimde içeren
edilemeyecek
denli
zenginleşip
1990’lı
tarafından,
yıllarda
var
olan
Batı
risklerin
güçlendiğini söyleyerek aşmaya çalışır.
bu
Panoptikon
çalışmalarının da başat unsuru haline
günümüzde
evrensel
bir
güvenlik
konsepti,
gözetim
tahakküm kalıbı ya da en sık kullanılan
gelmiştir. 2001’de
gözetim stratejisi olarak kabul edilemez
saldırıları ise, olayın hemen sonrasında
ancak yine de toplumun dışladığı insanlara
alınmaya başlanan gözetim odaklı güvenlik
uygulanan katı gözetim uygulamalarında
önlemlerinin tamamen meşru bir zemine
ve
oturmasına ve sadece yerel değil, küresel
“tam
gözetim
kurumları”nda
(hapishane, akıl hastanesi, vb.) işlemeye
düzeyde
devam etmektedir. Dolayısıyla panoptikon,
olmuştur.
de
yaşanan 11 Eylül
yaygınlaşmasına
sebep
artık bedenlerden azami fayda sağlama ve
verimi artırma amacıyla değil; yalnızca
Bauman ve Lyon, bu çerçeveden hareket
gözetimin, nesnesini güçsüzleştirme amacı
ederek, gözetim tekniklerinin dünyasında
güttüğü
bireysel ve toplumsal risklerin geçmişten
durumlarda
kullanılmaktadır
farklı olarak belirsizleştiğini, müphem ve
(2013: 59, 62).
biçimsiz hale geldiğini dile getirirler. Bu
Özetle,
Bauman
çalışmalarında
eğilime
modelinin,
açıklamada
ve
son
koşut
Lyon,
gözetim
bağlamda
dönemde
görülen
korkuların zapt edilmesine dayanan eski tip
panoptikon
moderniteden farklı olarak, belli belirsiz
gerçekliğini
korkularla mücadelenin ömür boyu süren
olarak
günümüz
yetersiz
kaldığı
akışkan
modern
toplumda
noktaları
bir iş halini aldığı söylenebilir. Bu yeni
belirleyerek, yeni kavramların devreye
durum, özellikle 11 Eylül sonrasında
80
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Y-30
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:25 K:47
risklerin çok daha fazla vurgulandığı bir
insanların kendi hayatlarına daha fazla
dünya kurgusu içinde belirginleşmiş ve
özen gösterip, sonu gelmeyen korku ve
‘kötü ya da şüpheli kişiler’in yerini,
kaygılarına karşı çözüm bulma yolunda
insanların
çaba
eylemleri,
davranışları,
sarf
etmelerine
rağmen;
her
kimlikleri ve tavırlarının daha sistematik
eylemlerinin, daha fazla korku ve risk
şekilde izlenmesiyle oluşturulan ‘şüpheli
üretmesinde kendini gösterir. Dolayısıyla
kategoriler’ almış; gözetim tüm yeni
bu
teknikleriyle
akışkanlığını
topluma
bir
virüs
gibi
süreç,
sonsuz
bir
belgeler
döngüselliğin
(2013:
103-4).
yayılmıştır. Böyle bir toplumda insanlar
Gözetim dünyasının bu paradoksu şu
kendilerinin
sözlerle ifade edilmektedir: “Bir yanda
risk
ya
da
şüpheli
kategorisinde olup olmadığı telaşını yaşar
güvensizlikten
hale gelmişler ve kazara, bu kategorilere
korunduğundan daha iyi korunuyoruz; ama
dahil olmanın kaygısını ve bir tür suçluluk
diğer yanda elektronik öncesi hiçbir kuşak
hissini
güvensizlik duygusunu günlük (ve gecelik)
yaşamaya
başlamışlardır.
Bu
güvenlik önlemleri arttıkça, insanların
deneyimlememiştir” (Bauman ve Lyon,
güvensizlik hissinde artış yaşanmasıdır
2013: 107).
İnsanları
abartılı
devletlerin
risk
algısı,
vatandaşlarını
bir
nesillerin
hayatın
Yaratılan
tür
eski
noktada ironik olan ise, gözetime dayalı
(2013: 102-3).
bu
bütün
parçası
olarak
sınıflandıran
gözetim
hem
sistemlerinin, korkuyu nasıl yeniden ve
takibini
daha güçlü şekilde ürettiği, ‘öteki’lik
sıkılaştırmasına hem de risklere dayalı bir
kategorisinin
tüketim dalgasına yol açmıştır. Başka bir
genişlemesinde
ifadeyle bu durum, bir yandan insanları
sabıkası
alarm, kamera taktırma ya da sigorta
bırakmayacak
yaptırmaya yönlendirirken; bir yandan da
insanlar
devletlerin uyguladığı her tür işkence ve
günümüzde ırk, din ve ideolojiye dayanan
casusluk eylemlerini meşru kılar hale
kategorik
gelmiştir. Bauman ve Lyon, tüm bunları
(Müslümanlar, radikal sol gruplar, göçmen
göz
ve
önünde
akışkan
bulundurarak,
gözetimin
gelişmeleri
göstergeleri
her
olan
biraz
görülebilir.
ya
da
şekilde
‘öteki’ne
ayrımlar
mülteciler
gün
gibi)
daha
Geçmişte
şüpheye
tehlikeli
işaret
ve
yer
olan
ederken;
bazılarının
tehlikeli
olarak
olarak
sınıflandırılmasına ek olarak, yoldan geçen
yorumlamaktadırlar. Burada akışkanlık,
bir ayyaş, hatta komşumuz “şüpheli”
81
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Y-30
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:25 K:47
eylemleri nedeniyle gözetim sistemleri
her
tarafından
içselleştirilmesine neden olur (Bauman ve
tehlikeli
bir
öteki
olarak
konumlandırılabilmektedir.
şüpheliler
her
geçen
Olağan
gün
artarken;
güvenliğimizi sağlama almak adına bizden,
gözetim araçlarının “faydalarını” kabul
etmemiz ve “yoğun gözetleme, seçme,
ayırma, dışlama tedbirleri ağına” koşulsuz
katılmamız beklemektedir. Tüm bunların
sonucunda güvenliğe olan bağımlılığımızın
hangi boyutlara ulaştığına bakıldığında,
herhangi
sağlayan
bir
bir
mekânda
gözetim
görünürlüğü
mekanizmasının
varlığının bile insanlar için rahatlatıcı bir
etkiye sahip olduğu bir döneme girildiği
söylenebilir (Bauman ve Lyon, 2013: 1045).
geçen
gün
biraz
daha
Lyon, 2013: 118-9).
Gelişmiş kapitalist toplumlara egemen olan
güvenlik konseptiyle varılmaya çalışılan
nihai hedef terör, hastalık, şiddet gibi
“anormallik”lerden tamamen temizlenmiş
ya da denetim altına alınmış olduğu bir
dünyadır. Hedefin bu denli ütopik olması,
kullanılan araçların amaçlarına dair ciddi
soru işaretleri yaratmaktadır. Yazarların,
tam
da
bu
korkularından
noktada,
yola
insanların
çıkılarak
gözetim
vasıtasıyla zapt edilmiş dünyaları anlatan
ve insanları, kendi yarattıkları dünyanın
geldiği noktaya karşı sessiz kalmak yerine
başkaldırıya yönelten Zamyatin, Orwell ve
Bu atmosfer içinde 11 Eylül’le beraber
Huxley’nin1 uyarılarına kulak vermemizi
iyice
istemesi boşuna değildir (Bauman ve
artan
teknoloji
ve
gözetimin
gerekliliğine olan inanç, teknolojilerin
eleştirilmesine
dahi
tahammül
gösteremeyen bir ortam yaratmıştır. Oysa,
tam bir güvenlik garantisinin verildiğini ve
huzurun
sağlanmasında
Lyon, 2013: 107-9).
bilim
YENİ
GÖZETİM
KAVRAMLAR:
İÇİN
YENİ
BAN-OPTİKON,
SİNOPTİKON, SÜPERPANOPTİKON
etkin
Panoptikon modelini işlevsizleştiren ve
şekilde kullanıldığını düşünmek, huzurun
belli oranda devre dışı bırakan en önemli
teknolojideki
son
gelişmelerin
ve
4.
yanlış yerde aranması anlamına gelir. Bu,
insanları
toplumsal
sorunlara
karşı
alternatif arayışlardan ve köklü, yapısal
çözümlere
odaklanmaktan
alıkoyarken;
gelişkin teknolojilere dayanan gözetimin
1
1920-1950 yılları arasında Zamyatin ‘Biz’, Orwell
‘Bin Dokuz Yüz Seksek Dört’, Huxley ise ‘Cesur
Yeni Dünya’ ile gözetim alanında Clarke’ın yerinde
bir tabirle “alarm edebiyatı” (1988) olarak
kavramsallaştırdığı,
gözetimin
bireysel
ve
toplumsal özgürlüğü tehdit eden boyutlarına,
modern devletlerin otoriter eğilimlerine dikkat
çeken
distopik
(kara
ütopya)
hikâyeler
üretmişlerdir.
82
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Y-30
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:25 K:47
gelişmelerden
biri
küreselleşmeye
gözetimin
eklemlenerek
ulaştığı
sermayenin, bilginin ve insanların serbest
dolaşımına
inanılmasını
sağlar).
Ban-
noktadır. Yeni gözetim teknolojilerinin
optikon, ulus-devletin ötesine geçerek,
dolayımıyla işleyen küreselleşme sürecinde
küreselleşmiş mekânlarda faaliyet gösterir;
ulusal sınırlar muğlaklaşırken; ban-optikon
dolayısıyla iktidar süreçlerini çok daha
ve sinoptikon modelleriyle açıklanabilecek
geniş bir bağlamda ele almayı zorunlu kılar
gelişmeler yaşanmaktadır.
(Bauman ve Lyon, 2013: 67).
Nancy ve Agamben tarafından geliştirilen
Ban-optikon,
ve ban (yasak) ile optikon (yer)’in
benzerliğine rağmen oldukça yeni ve farklı
birleşiminden meydana gelen ban-optikon
bir
kavramı,
veri
gerçekleştirdiği “içeride tutmak” eylemi
tabanları kullanılarak, “anormal/tehlikeli”
yerine “uzak tutmak” işlevini yerine
olarak tanımlananların küresel düzeyde
getirir.
dışlanma, hor görülme eylemlerine maruz
edilmesine dayanan panoptik etkilerden
bırakılmasına
dayanır.
ziyade,
güven(siz)lik
ortamında
ağ
üzerinden
işleyen
Küresel
bu
bir
yöntemle
panoptikonla
kavramdır.
İstenmeyen
aşırı
kaygılarına
isim
Panoptikon’un
arzuların
boyutlardaki
cevap
olan
disipline
güvenlik
niteliğindedir
ve
polislik işlevi, mesafe tanımaksızın, çok
günümüzün gözetim felsefesini yansıtır.
uzaklardan yönetilebilir hale gelmiş ve
Güvenlikli
sınıflandırılmış insanların hareketlerini veri
merkezlerine
düzeyinde izleme, denetleme ve yönetme
konuşlanan kapalı devre kamera sistemleri
kapasitesi ciddi oranda artmıştır (Bauman
en yaygın ban-optikon araçlarıdır. Sistem,
ve Lyon, 2013: 66-7).
bu
Temelde “istenmeyen” azınlığın profilinin
çıkarılmasına dayanan ban-optikon tekniği,
liberal toplumlar içerisinde istisnai güce
sahiptir (olağanüstü haller rutinleşmiştir),
profiller
çıkarır
(gelecekteki
olası
davranışlarından korkulan bazı grupları ve
tedbir olsun diye dışarıda bırakılmış insan
kategorilerini ötekileştirir) ve dışlanmayan
grupları
normalleştirir
(malların,
tarz
sitelerden
kadar
mekȃnlara
her
giriş
alışveriş
mekȃnda
yapmaya
uygunluğu ölçerken, önceden belirlenmiş
kategorilere dahil olan “normal” insanlar
ile “ötekileri” ayırmak için adeta görünmez
sınırlar inşa eder. Başka bir deyişle,
sanılanın aksine ban-optikonun dünyasında
herkes, her kamusal alana rahatça giremez;
uygun görülenler ve görülmeyenler ayrımı
yapılır. Özetle ban-optikon hem bir içe
alma hem de dışarıda bırakma stratejisine
83
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Y-30
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:25 K:47
dayanır.
Küresel
göçlerde
sürgün
düzeyde
gerçekleşen
durumuna
düşmüş
Bu
süreçte
kitle
iletişim
araçlarının,
gözetimle nasıl bir ortaklık kurduğunu ise
mülteciler ve sığınmacılar örneğinde, ban-
sinoptikon
kavramıyla
açıklamak
optikonun sınır dışında bırakma işlevi
mümkündür.
Panoptikondaki
‘azınlığın
devreye sokulur (Bauman ve Lyon, 2013:
(merkezdeki
gözetleyicinin
konumu)
68-71). Kitapta bu durum sarkastik bir
çoğunluğu’
izlemesi,
ifadeyle karşılığını bulur: “Ban-optikonun
‘çoğunluğun azınlığı izlemesi’ne dönüşür
temel amacı atığın değerli ürünlerden
(Bauman ve Lyon, 2013: 74). Foucault’nun
ayrılmasını ve çöplüğe gönderilmek üzere
göz ardı ettiği için eleştirilerin hedefi
işaretlenmesini garantiye almaktır. Bir kez
olduğu (bk. Bauman, 2012a: 56) bu ilişkiyi
görüş açısına girdi mi, onun –tercihen
açıklamak açısından işlevsel öneme sahip
biyolojik olarak çözünene kadar- orada
olan
kalmasıyla panoptikon ilgilenir” (Bauman
medyatik
ve
Dolayısıyla
televizyonla bağlantılı olarak, iktidarın bu
günümüzde ban-optikonun, panoptikonun
yapı üzerinden kendini ürettiği pratikleri
işlevini de üstlenip onu aşacak şekilde
çözümlemekte kullanılmaktadır (Öztürk,
işlediği söylenebilir.
2013: 149). Panoptikonun mekân odaklı
Lyon,
2013:
71).
İnsanları ayırma, sınıflandırma işlemleri
devletin
gözetim
mekanizmalarının
yanında veritabanlı pazarlama teknikleri
açısından
‘Tüketenler
da
kritik
öneme
sahiptir.
ve
tüket(e)meyenler’
şeklindeki ayrımlar en başta yapılırken;
tüketicilerin içinde de pahalı ya da ucuz
malları tüketenler ayrımlaştırılır ve herkes,
tükettiği ürünler oranında değer kazanarak
kavram,
işleyişinden
sinoptikonda
akademik
eğlenceyle,
farklı
çalışmalarda
özellikle
olarak
de
sinoptikon,
küresel düzeyde işler. Seyretme eylemi
üzerinden izleyiciler yerel bağlarından
kopartılır
ve
mesafelerin
uzaklığı
‘yakınlık’ olarak duyumsanır. Küresel
düzlemde insanlar birbirine yakınlaşırken
panoptikondaki
baskının
yerini,
seyretmeye yönelten ‘ayartma’ almıştır
(Bauman, 2012a: 57).
muamele görür (Bauman ve Lyon, 2013:
Medya dünyasında bu modele uygun çok
72-3). Böylelikle pazar, rastlantılara değil
sayıda örnek mevcuttur2. Bauman ve
rasyonalize edilmiş süreçlere dayanır ve
kȃr maksimizasyonu sağlanır.
2
Ünlülerin özel hayatlarından kesitlerin yer aldığı
magazin programlarından başlayarak, sıradan
insanların kameralarla dolu bir eve kapatılıp
yarıştırıldığı ‘Big Brother’ (Türkiye’de BBG, vb.)
84
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Y-30
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:25 K:47
Lyon’un sinoptikonla ilgili verdikleri 11
Sinoptikon modelinde panoptikondaki gibi
Eylül
duvarlar
örneğinde,
sinoptikonun
aynı
ardında,
kapalı
mekȃnlarda
zamanda panoptik etkileri besleyen bir
insanları sürekli gözetleme işinin getirdiği
unsur olduğuna vurgu yapılır. Buna göre,
yük (gözetleyici çalıştırmanın masrafı ve
11 Eylül saldırısının televizyondan canlı
gözetimin sorumluluğu) gözetlenenlerin
yayınlanması ve hiç durmadan tekrar tekrar
sırtına yüklenir ve kendi iradeleriyle, kendi
sunulması, çoğunluğun azınlığı izlediği bir
yarattıkları duvarlar ardında disiplinin hem
pratiğe karşılık gelmesinin yanında ancak
öznesi
yeni güvenlik ve gözetim teknikleriyle, bu
konumlanmaları beklenir. Bu beklenti,
sıcak
ceza yerine ödülün verildiği pratiklerle
tehlikenin
üstesinden
hem
de
nesnesi
gelinebileceğine dair yan anlamlar üretir.
gerçeğe
Bu
gerekirse,
yarattığı kölelik, arzulanan bir şey haline
kastedilen,
getirilir (Bauman ve Lyon, 2013: 75-8).
sinoptiğin panoptikle yer değiştirmesi ve
Sonuç olarak gözetleyen iktidar, gözetleme
onun yerine geçmesi değil; panoptikle
eylemini hem özne hem de nesne açısından
birlikte işlemesi (Bauman ve Lyon, 2013:
meşrulaştırır ve kültürün bir parçası haline
74) ve ondaki iktidarın işleyiş mantığını
getirir3.
bağlamda
sinoptikon
toparlamak
kavramıyla
yeniden üretmesidir (Mathiesen, 1997’den
aktaran Lyon, 2013: 19).
Bu
dönüştürülür
noktada,
çalışmalarında
ve
olarak
gözetimin
Lyon’un
(1997;
2006;
önceki
2013)
Bir diğer önemli nokta, sinoptikonda
değindiği ancak bu kitapta çok fazla
gözetleyen
ve
konumunun
üzerinde
durulmayan
gözetlenene
devredilmesi
ve
modelini
açıklamak
gözetleyicisi
olmayan
onun
bir
adeta
gözetimin
Gözetimin
mekânsal
süperpanoptikon
yerinde olacaktır.
sınırları
aştığı,
devreye sokulmasıdır. Bu da kuşkusuz
insanların kişisel özelliklerinden gündelik
Bauman’ın, bir sonraki bölümde ayrıntılı
eylemleri sırasında bıraktığı izlere kadar
şekilde açıklanacak olan, ‘kendin-yap’
her tür verinin iletişim sistemleriyle takip
modeliyle birebir uyuşan bir durumdur.
Yönetenlerin, sorumluluklarını yönetenlere
devretmesinde görüldüğü gibi burada da
gözetleme işlevinin devri söz konusudur.
formatındaki programlar akla ilk gelen sinoptikon
örnekleridir.
3
Gözetlenenlerin, aynı zamanda gözetleyen olarak
konumlandırılması açısından en iyi örnekler,
çoğunluğu güvenlik gerekçesiyle yerleştirilen
gözetim kameralarının kaydettiği görüntülerin canlı
olarak izlenebilmesine olanak tanıyan küresel
çaptaki ‘Google streetview’ gibi uygulamalar ya da
yerel düzeydeki ‘Mobeseizle’, vb. internet
siteleridir.
85
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Y-30
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:25 K:47
edilip, bilgisayar sistemleriyle kayıt ve
sürece gönüllü katılımlarına dayanan bir
analiz edilebildiği bir çağda panoptikon,
pratik
sinoptikon
noktadır.
ve
ban-optikonla
beraber
olarak
yaklaşması
Bauman
önemli
bir
Lyon,
bu
ve
işleyen, hatta onları kısmen kapsayan
gönüllülüğün
süperpanoptikon modeli devreye girer
özellikle ‘kendin-yap’ modelinin işlerliğine
(Lyon,
vurgu yaparlar. Bu bölümde, ele alınan
2006:
231).
Gözetleyicinin
kökenlerini
konumunun merkezsizleşmesine dayanan
eserdeki
bu modelde, ileri teknoloji barındıran
kalınarak,
gözetleyenden
altyapılar aracılığıyla kredi kartı, optik kart
devredilen
tüketim
okuyucu
süreçlerine
bireylerin
(binalara
kullanılan),
giriş-çıkışlarda
biyometrik
sistemler
(havaalanı), vb. ile yapılan işlemler, özel
bir
çaba
gerekmeksizin
kayıt
altına
alınarak, kişilerin takibi sağlanır. Ayırt
edici bir başka özelliğiyse,
gündelik
hayatta gözetime takılan her tür eylemin
sentezlenerek analiz edilebilmesidir. Bu
modelle
beraber,
mekânsızlaşırken;
kapsayıcılığını
panoptikon
gözetim
arttırır.
sessizce
Artık
insanlar
sadece takip edilmemekte; aynı zamanda
tanımlanıp, sınıflandırılıp değerlendirmeye
tabi
tutularak
belirlenen
tüketim
pazarlama
alışkanlıkları
nesnelerine
dönüştürülmektedirler (Öztürk, 2013: 138).
düşüncelerin
araştırırken,
özüne
sadık
gözetlenene
odaklı
gözetim
katılımı,
farklı
kaynaklar ve kavramlarla zenginleştirilerek
tartışılmıştır.
Bauman ve Lyon’a göre, Oscar Gandy ve
Mark
Andrejevic,
gözetimin
tüketim
boyutuna yaptıkları vurguyla önemli bir
açılım yapmışlardır. Gözetim sürecinin,
iktidar süreçlerindeki alışılageldik ve açık
şekilde görünür olan hallerine oranla çok
daha muğlak olan tüketimci gözetim,
veritabanlarına
dayalı
pazarlamada
insanların verilerinin elde edilip daha fazla
tüketim
için
kullanılan
dönüştürülmesine
dayanır
metalara
(2013:
60).
Kitapta bu gözetim türü bir ileri aşamaya
taşınarak gözetlenenlerin hiçbir baskıya
5. TÜKETİM ODAKLI GÖZETİM VE
maruz
GÖNÜLLÜ KATILIM
gözetime katıldıkları durumlara dikkat
Kitabın alana yaptığı katkı açısından
gözetime, salt bir iktidar pratiği olarak
değil, gözetlenenlerin kendi konumlarını
benimsemelerine ve bunun da ötesinde
kalmadan,
kendi
arzularıyla
çekmek için kullanılır. Bu süreçlerde
bireysel
ve
dinamiklerin
toplumsal
rol
açıdan
oynadığı
hangi
sorusuna
Bauman ve Lyon’un verdiği cevap, içten
86
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Y-30
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:25 K:47
gelen bir dürtüyle “rahatlığa ve kolaylığa
arzulanan
yönelimdir”. Daha açık bir ifadeyle, bu
sohbetler için uygun zemini sağlıyordu
dürtü,
hayatın
(Toprak vd., 2009: 105 ve 157). Başta,
muğlaklığına karşı, yorucu ve kaygı verici
2004 yılında kurulan Facebook4 olmak
olmayan,
üzere,
insanların
modern
sürprizleri
ve
gizemleri
ancak
ondan
gerçekleştirilemeyen
türeyen
sosyal
medya
barındırmayan, şaşırtma ya da hazırlıksız
platformlarının en önemli özelliklerinden
yakalanma risklerinden arındırılmış bir
biri bu anonimliği aşındırması olmuştur.
dünyayı tercih etme eğilimini yansıtır.
Anonimliğin yara alması, insanların gerçek
Oldukça insani olan bu dürtü, temelde
kimlikleriyle bu sitelere üye olmasından
aklın ve bedenin huzur ve düzene erişme
kaynaklanmaktadır.
çabasının
arkadaşlarını ya da arkadaş olmak istediği
göstergesi
olarak
yorumlanmaktadır (2013: 116).
dürtünün insanları yönlendirmesi olarak
yetinmezler.
İlk
olarak
internetin ve sosyal medyanın anonimliği
aşındırmasına
değinirler.
Hatırlanacağı
üzere, internetin ilk dönemlerinde sohbet
etmek ve tanışmak için ‘mIRC’ ve benzeri
programlar kullanılmak suretiyle iletişim,
anonim
kimlikler
insanların
kişileri bulma arzuları etkili olmuştur
Kuşkusuz yazarlar, süreci yalnızca basit bir
açıklamakla
Bunda
üzerinden
gerçekleştiriliyordu. ‘Nickname’ (takma
ad) kullanılarak girilen sohbet kanallarında
(Bauman ve Lyon, 2013: 22). Facebook
örneği üzerinden çözümlemesine devam
eden Bauman ve Lyon’a göre söz konusu
formatın bu denli kabul görmesinin altında
yatan
temel
neden
ise,
‘insanların
kendilerini yalnız, ihmal edilmiş, dışlanmış
ve görmezden gelinmiş hissetmeleri’dir
(2013: 32). Facebook’un insanlara bu
sorunla başa çıkmada -sanal düzeyde de
olsa-
bir
tür
“seçenek”
sunduğu
söylenebilir.
bireyler o anda hissettikleri, düşündükleri,
Sanal ortamda anonimliğin aşınmasının,
arzu ettiklerine uygun kimlikler uydurarak
hatta Bauman’ın deyişiyle “ölümü”nün
çoklu
sonuçları ne olmuştur? Bundan en ciddi
sohbetler
gerçekleştiriyorlardı.
Kimliklerin gerçeklikle bağlarının zayıf ve
belirsiz olduğu bu iletişim sürecinde
gerçek
anlamda
bir
“sanallık”
söz
konusuydu. Dolayısıyla bu platformlar
gerçek
hayattaki
yüzyüze
iletişimde
4
Facebook anonimliğin karşıtı olarak “bilinirliği”
konumlandırmakta
ve
kullanıcılarından
rumuz/katma isim değil, gerçek isimlerini
kullanmalarını talep etmektedir. Yine de bu
platformdaki
kimlikler
gerçeğin
birebir
kopyasından ziyade, “umut edilen” kimliklerdir
(Toprak vd., 2009 : 108-9).
87
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Y-30
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:25 K:47
zarar görenin kamusallığın zıt kutbu olarak
Lyon, 2013: 29-36). Dayatma olsun ya da
konumlandırılan
olduğu
olmasın, sonuç itibariyle yaşanan gerçek
söylenebilir (Bauman, 2012c: 32). Çünkü
hayatın karşısında ondan beslenen ve onu
insanlar, sosyal medyaya katılımlarının
besleyen
karşılığında kendi rızaları doğrultusunda
kazanmıştır.
mahremiyet
mahremiyetlerinden
vazgeçer
hale
gelmişlerdir5. Bu, her tür kişisel bilginin bu
ortamlarda
rahatlıkla
ifşa
edilmesiyle
gerçekleşmektedir. Görünürdeki rızaya ek
olarak, insanların katılımı konusunda artan
sosyal baskıya da bir parantez açmak
gerekir. Söz konusu sitelerle yapılan bir tür
ikili anlaşma söz konusudur ve üye olan
kişiler
tarafından
istendiğinde
bu
bozularak
kullanımından
anlaşmalar
sosyal
vazgeçilebilir.
medya
Ancak
yazarların da belirttiği gibi sitelerle olan
anlaşmanın
bozulması
bazı
ülkelerde
(Güney Kore gibi) aşırı boyutlara vararak
toplumsal
tehlikesini
dışlanma
ve
beraberinde
yok
sayılma
getirmektedir.
Dolayısıyla işin en önemli boyutu arzuyla
sürece katılım olsa da toplumsal bir
dayatma da söz konusudur (Bauman ve
5
Facebook kullanımıyla ilgili Türkiye’de yapılan
bir çalışma bu durumu somut şekilde ortaya
koymaktadır. Gerçekleştirilen ankete katılanların
yüzde 40,54’ünün Facebook’ta mahrem alanın
olmadığı görüşünü paylaşması “bireyler[in], her ne
neden ötürü olursa olsun, söz konusu ağ’da
bulunmalarının
mahrem
alanlarını
ortadan
kaldırdığının ayırdında…” olduğu şeklinde
yorumlanabilir. Buna ek olarak, ankete katılanların
büyük çoğunluğu (yüzde 60) Facebook’ta
denetlendikleri ve gözetlendiklerini düşünmelerine
rağmen bu platformu kullanmaya devam etmektedir
(Toprak vd., 2009: 162-3 ve 166).
bir
paralel
hayat
gerçeklik
Kişisel bilgilerin ifşasının bu boyutlara
nasıl geldiği sorununa geri dönülecek
olursa, Niedzviecki’nin abartılı paylaşım
kavramını temeline oturttuğu ‘dikizleme
kültürü’nden bahsetmek gerekir. Kitapta
yer verilmese de bu kavram, Bauman ve
Lyon’un
düşünceleriyle
uyum
Niedzviecki,
insanların
göstermektedir.
özel
hayatlarını
kamusallaştırmak
aşırı
konusundaki
mahremin
istekli
paylaşıldığı
programlarının
yarattığı
hallerini,
televizyon
ve
sosyal
medyayla beraber tavan yapan bir kültürel
ortam bağlamında analiz eder. Herkesle
her şeyin paylaşılmasının mübah hale
gelmesi,
mahremiyetin
belirsizleştirirken,
bir
tür
sınırlarını
‘dikizleme
kültürü’nü egemen hale getirmiştir. Bu
kültürün temel taşıyıcısı ise gerçek hayatta
söylemeye
ya
da
yapmaya
cesaret
edilemeyecek şeylerin yeni ortaya çıkan
sanal sosyal ortamlar içinde, elektronik
dolayımlamanın içerdiği mesafe hissinin
de
verdiği
rahatlıkla
paylaşılabilir
oluşudur. Bu noktada, artık paylaşımdan
ziyade ‘abartılı paylaşım’ devreye girer;
88
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Y-30
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:25 K:47
neyin, neden paylaşıldığı anlamını yitirir,
Burada
paylaşmak araçtan amaca dönüşür ve
günümüzde
süreç, sorgulamadan muaf şekilde kendini
mahremiyet kaybına uğramaktan ziyade
yeniden üretir. Bu süreçte girilen bilgilerin
kişisel bilgilerini “yeterince” paylaşmamış
devletler, şirketler ve kişiler tarafından
olduklarını düşünmeleridir. Bu düşünce
takip
insanları
edildiğine
yönelik
potansiyel
dikkat
çekici
insanları
daha
çok
olan
nokta,
ürküten
şeyin,
şeyi
paylaşma
eleştirelliği bastıran ise, insanların sosyal
konusunda güdüler. Başka bir deyişle,
medyadaki kimliklerinin, kendilerini ifşa
mahremiyet,
ettikleri
göreceğini
görünürlüğünün azalması, yok sayılma,
düşünmeleridir (2010: 8-18). Bu bilinme
dışlanma gibi olumsuz yan anlamları da
ve görülme arzusu, “bir daha asla yalnız
içerir hale gelmiştir. Hiçbir şey gizli
kalmama” (Bauman ve Lyon, 2013: 31)
kalmamalı,
yönündeki
hem
ortamda bilgi, belge, fotoğraf paylaşımı
bireysel olarak kendini yeniden üretir hem
arttıkça takdir edilme, beğenilme isteği de
de dikizleme kültürünün bulaşıcılığıyla
artar
topluma hızla yayılarak genel bir geçerlilik
korkusundan kaçmak da aynı oranda
ve meşruiyet kazanır (Niedzviecki, 2010:
mümkün
26-7). Gelinen noktada konu üzerine
rahatça
sosyal
gerçekleştirebileceği
dayanan
oranda
kabul
dürtüyle
medya
çok
ve
birleşir
yeni
sayıda
ve
teknolojilere
örnek
vermek
mümkündür6.
ve
sanal
kamusal
saklanmamalıdır.
gerçek
olur.
hayattaki
alanda
Sanal
yalnızlık
İnsanların
kendilerini
kanıtlayabileceği
bu
ve
ortamlarda
Bauman’ın dile getirdiği üzere, fark edilme
hazzı, ifşa edilme korkusundan çok daha
güçlüdür (Bauman ve Lyon, 2013: 31-6).
Yazarlar,
6
Mobil bir cihaz kullanarak (özellikle cep telefonu)
fotoğraf çekip internette paylaşma ile başlayan
süreçte, son dönemde ortaya çıkan, kısa zamanda
oldukça popüler olan ve mahremiyetin gönüllü
ifşası için son derece uygun bir örnek olan
‘selfie’nin (kendi fotoğrafını çekip paylaşma)
yaygınlaşması ile dikizleme kültürünün teknolojide
geldiği son nokta olan ‘Google Glass’ın (sözlü
komut yöntemiyle fotoğraf çekmek ve paylaşmanın
yanı sıra, video izlemek, müzik dinlemek ve
internette gezinmek içi kullanılan bir tür gözlük)
kullanılmaya başlanması, gözetimin tamamen
içselleştirildiği bir geleceğin göstergeleri olması
bağlamında kaygı verici gelişmeler olarak
yorumlanabilir.
eskiden
geçerli
olan
mahremiyetin kutsallığının yerini özel
hayatın
ifşa
edilmesinin
erdemi
ve
yükümlülüğünün aldığı bir dünyada geri
dönülemez
mahreme
noktaya,
ait
kalmadığında
hiçbir
özel
hayata
bilgi
ve
kırıntısı
varılacağını
89
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Y-30
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:25 K:47
belirtmektedirler7. Bu yeni insan, tamamen
toplumu
kamusal ve ticari bir ürün haline gelerek,
açıklamak gerekmektedir. Burada devreye
özüne yabancılaşacağından yeri geldiğinde
‘gönüllü panoptikon’ kavramı ve ‘kendin-
haklarını savunabilecek, iktidar odaklarının
yap’ modeli girmektedir.
baskıcı pratiklerine direnmesini sağlayacak
dinamiklerden
de
yoksun
olacaktır8
(Bauman ve Lyon, 2013: 35-37).
açısından
Humphreys’in
ne
ifade
gönüllü
ettiğini
panoptikon
kavramı, gözetim ile tüketimin kesiştiği
noktayı, gözetlenenin rızasına dayanarak
Özetle, dikizleme kültürünün, insanları
açıklar.
‘her şeyi bilme’ye yöneltirken, bir yandan
inanılarak satın alınmak istenen herhangi
da yalnızlık korkusunun ve toplumsal
bir
baskının
taleplerine
getirdiği
zorunluluklarla,
“gönüllü”lüğe dayanan abartılı paylaşımın
neden
ürünün,
bir
ancak
boyun
fayda
getireceğine
şirketlerin
eğmek
özel
suretiyle
alınabilmesi gönüllü panoptikonun temel
olduğu
işleyiş modelidir (Humphreys, 2011: 577).
söylenebilir. Bu döngüsellikte içsel bir
Akıllı telefonlardaki uygulamaların pek
dürtü olan ‘scopophilia’ (görülme hazzı) da
çoğunun
devreye girer ve insan, ‘görülmenin var
dayanmaksızın kişisel verilerimizi talep
olmak anlamına geldiği’ bir yaşam tarzının
etmesi bunun en güncel örneğidir. Bu
içine hapsolur.
alışverişte, ürünün sunduğu rahatlık ve
giderek
artmasına
Belli
Bu noktada, insanların gözetim teknikleri
vasıtasıyla görülme arzusunun tüketim
7
“Bir bilginin izinsiz açıklanmaması” anlamında
gizlilik, mahremiyetin sınırlarını belirleyen ve
kuvvetlendiren temel öğedir. Bireyin, gizlilik
çerçevesinde tamamen kendine ait olan bir odayı
kurgulaması ve “kim olduğuna” karar vermesi ise
ancak “hakkıyla tanınıp saygı gösterilen, kendi
kararlarına sahip çıkmak için kendi isteği
doğrultusunda mücadeleler verebileceği ve bunları
sürdürebileceği,
kendi
tek
ve
bölünmez
egemenliğinin
toprakları”nda
gerçekleşebilir
(Bauman, 2012c: 36).
8
Bu noktada gizlilik ile özgürlük kavramlarının
yakından ilişkili olduğu belirtilmelidir. Bir “sosyal
ilişki” olarak gizlilik, toplumsal mücadeleler
yoluyla savunulmadığında ve yasalarla teminat
altına alınmadığında düşünce özgürlüğü tehlikeye
girebilir ve bu durum, iktidarların otoriterleşmesine
yol açabilir (Lyon, 1997: 256-8).
kolaylıktan
hiçbir
mantıklı
faydalanmamızın
nedene
karşılığı
olarak piyasa için değerli olan gizli, kişisel
verilerimizi, özgürlük ve mahremiyetimizi
zedeleyecek
şekilde
sunmamız
söz
konusudur.
Eserde detaylı şekilde üzerinde durulan
‘kendin-yap’ modeli bundan bağımsız
değildir ve gelinen noktada kapitalizmin
işleyişindeki önemli değişimleri de gözler
önüne sermektedir. Bauman’ın gözetimin
‘gözetleyenden
devredildiği’
gözetlenenlere
süreçlerin
analizinde
kullanılmak üzere önerdiği ‘kendin-yap’
90
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Y-30
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:25 K:47
modeli,
gündelik
hayattaki
gözetimi
sürecine dahil olmakta; gereksinimlerini
açıklama noktasında oldukça işlevseldir.
kendi
Bu modele göre her tür iş, zorlama ve
çeşitlendirmektedirler (Bauman, 2012b:
baskıyla dayatmanın yerine cezp edici
200).
şekilde sunulur ve disiplin yerine arzu
uyandırılarak, “patronlardan emrindekilere,
danışmanlardan
danışanlara,
araştıranlardan araştırılanlara, yani kısacası
yönetenlerden
yönetilenlere”
İnsanların,
devredilmektedir.
gibi
bedenlerinde
salyangoz
kendi,
‘kişisel
panoptikonları’nı büyütmek ve taşımakla
yükümlü hale geldiği bu yaşam kurgusu
içinde gözetimin 7/24 devam etmesinden
işveren (gözetimci olarak) değil, çalışan
(gözetlenen) sorumlu hale gelir ve telefonu
kapatarak ulaşılmaz olmak gibi bir lüks
ortadan kalkar. Bu tablo içinde Bentham’ın
klasik panoptikon tasarımındaki gözetleme
kulesine benzer bir gözetleyici konumu
gereksiz
hale
gelir;
çünkü
herkes
kendisinin bekçisi/gözetleyicisi konumuna
yerleşir.
Ayrıca
doğrultusunda
kapitalist
bu
yeni
mantık
çözümün,
“maliyetli, hantal, kısıtlayıcı ve gereksiz
yere zahmetli panoptikal önlemlerden çok
daha elverişli ve çok daha kârlı” olduğu
fark edilmiştir (Bauman ve Lyon, 2013:
63-5). Başka bir deyişle, insanlar çeşitli
meşrulaştırma
mekanizmalarına
kalmaksızın
ve
girilmeden
kendi
çok
fazla
istekleriyle
ihtiyaç
zahmete
tüketim
başlarına
arttırmakta
ve
Bauman ve Lyon, gözetimin internetteki
tüketim süreçlerinde nasıl işlediğini de bu
model çerçevesinde açıklamaktadır. Sanal
ortamda bir ürünü satın almak, aynı
zamanda o ürünün ‘tanıtıcısı/reklamcısı’
olmayı beraberinde getirir (2013: 39).
Tüketilen her ürün geniş veritabanlarına
kaydedilir
ve
veritabanlı
pazarlama
Amazon, Facebook, Google gibi şirketler
tarafından
tüketicilerin
kodlanarak,
üreticilerin yanı sıra diğer tüketicilere de
pazarlanmasına
Amazon
dayanır.
örneğinde,
uygulanan
Bu
anlamda,
internet
sitesinde
“katılımcı
filtreleme”
teknikleriyle, önceki tüketicilerin verileri,
yeni müşterilere rehber niteliğinde bilgiler
şeklinde sunulur. “Wish list” (dilek/istek
listesi) özelliği, bu anlamda son dönemde
pek çok sitede karşılaşılabilecek güncel bir
tüketim modelidir. Süreç, Google ve
Facebook’ta
Google,
da
arama
kaydederek
yarayacağınızı
benzer
şekilde
yaptığınız
depolayıp,
düşündüğü
işler.
verileri
işinize
benzer
nitelikteki sonuçları sunarak ve önerilerde
bulunarak “işinizi kolaylaştırır”. Facebook
ise üye olduğunuz grupları, arkadaşlarınızı,
91
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Y-30
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:25 K:47
kişisel
bilgilerinizi
göz
önünde
görevlerin
farkında
olmadıkları
bulundurarak, ilginizi çekeceği düşünülen
söylenebilir. Daha ziyade ‘özgür paylaşım
arkadaş önerileri ve reklamları önünüze
ve tüketim’ söylemleri arasında insanların
getirir. Burada önemli olan nokta, bu
ilgilendikleri
tek
şirketler tarafından eylemleri gözetlenip
kolaylaştıran”
uygulama
takip
mümkün
edilen
çıkartmak
tüketicilerin
ve
profillerini
en
“hayatlarını
ve
ürünlere
kısa
yoldan
modeli
erişebilmektir. Bunun karşılığında sisteme
çerçevesinde tüketim nesnelerine yönelik
sundukları mahremiyetin ise görünürlüğün
arzunun yaratılması görevini tüketiciye
geçer akçe olduğu bir dünyada ödenmesi
yükleyerek;
zor olmayan bir bedel olduğu söylenebilir.
reklamcıların
‘kendin-yap’
olan
şey,
geçmişte
tamamen
üstlendiği
sorumluluğun
onlarla paylaşılmasıdır (Bauman ve Lyon,
2013: 120-4).
Gözetim
Ancak bu süreç, yalnızca tüketicilerin,
diğer
tüketicileri
yönlendirir
hale
gelmesiyle sınırlı değildir. Çağdaş tüketim
pratiklerinde mallarla beraber, insanların
kendileri de -genelde kendi istekleriylesatılabilir mallara dönüşmektedir. İnternet
ortamındaki sosyalleşme oyunu içinde
insanlar,
kişisel
bilgi
paylaşımlarıyla
kendilerini, adeta pazar değerini her gün
biraz
daha
yükseltmeye
uğraştıkları,
tanıtmak ve satmak için yoğun çaba
gösterdikleri
SONUÇ
birer
metaya
dönüştürmektedirler ve bu durum, “kendini
satılabilir bir meta haline getirme[nin],
uygulamalarındaki
güncel
gelişmelerin tartışıldığı ‘Akışkan Gözetim’
(2013) kitabında öne çıkan noktalar şu
şekilde sıralanabilir: Güvenlik söyleminin
özgürlüğü kısıtlayıcı gözetim pratiklerinin
uygulanması için yarattığı meşru zemin; bu
zemin
üzerinde
gerçekleştirilen
sınıflandırma ve dışlama uygulamaları;
tüketim süreçlerinde kullanılan gözetim
teknikleri ve insanların gözetime gönüllü
katılımlarının altında yatan dinamikler;
alakasız görünen gözetim tekniklerinin
birbirini besleyerek, gözetim kültürünün
toplum
tarafından
içselleştirilmesinde
oynadıkları rol.
kendin-yap türü bir iş ve bireysel bir
Kitabı alandaki diğer çalışmalardan ayıran
görev” (Bauman ve Lyon, 2013: 39-40)
temel nokta ise gözetimin faili olarak
haline geldiğini göstermektedir. Yine de
gözetleyeni
pek çok insanın, sırtlarına yüklenen bu
açık bir ifadeyle, gözetim süreçlerine belli
konumlandırmasıdır.
Daha
92
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Y-30
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:25 K:47
bir farkındalıkla katkıda bulunan, kimi
özgürlük
zaman da gönüllü olarak dahil olan
taşımaktadır. Çünkü insanlar zincirlerini
bireyler
kendileri taşıyorsa, bir gün yükselen bir
üzerindeki
sorumluluğu
mücadelesi
açısından
vurgulamasıdır. Kitapta, gözetlenenlere,
farkındalıkla
mevcut koşullarda oynadıkları ve “gönüllü
girişiminde de bulunabilirler. Bunun nasıl
kölelik” olarak tarif edilen aktif role karşı
olacağı
belli bir farkındalık geliştirmeleri ve
taşıyıcısı olmak bile başlı başına kayda
harekete
değerdir.
geçmeleri
yönünde
ikazda
bulunulur. Ancak net bir şekilde karşı
çıkılan baskıcı, sınıflandırıcı, dışlayıcı ve
ayrıştırıcı gözetim pratikleriyle mücadele
etmek için somut öneriler ortaya konduğu
söylenemez. Bunun yerine, soyut bir
“insanlık” kavramı devreye sokularak,
yakın gelecekten pek de umutlu olmayan
bir şekilde umudun kendisini kaybetmenin
insanlığı kaybetmek anlamına geleceği
belirtilir (Bauman ve Lyon, 2013: 147).
Yazarların
içine
düştüğü
‘umuttan
bahsederken bile umutsuz olma’ durumu,
gözetim
karşıtı
bir
mücadele
pratiği
geliştirme yönünde adım at(a)mamalarını
anlaşılır kılmaktadır. Yine de gözetim
çalışmalarında egemen olan ve panoptik
modelin
öne
sürdüğü
‘gözetleyen-
gözetlenen ilişkisini katı ve asimetrik bir
yöneten-yönetilen
denklemine
oturtma’
düşüncesi yerine, sorumluluğu gözetlenen
bireylerin sırtına yüklemesi anlamında
kitabın önemli bir iş başardığı söylenebilir.
Sorumluluğun belli oranda gözetlenenlerde
olması
demek,
yürütülecek
olası
bir
zincirlerinden
önem
tarif
edilemese
kurtulma
de
umudun
Konuya Türkiye özelinde bakıldığında,
Batı’da yaşanan gelişmelerin izdüşümlerini
görmek
mümkündür.
2000’li
yılların
başında “güvenlik” gerekçesiyle devreye
sokulan
MOBESE
sistemlerinin
tüm
şehirlerde kullanılır hale gelmesi, okullarda
kameralı gözetimin yaygınlaşması, giderek
gelişen araç takip sistemleri, internetteki
veri akışının takibine yönelik politikaların
hayata
geçirilmesi
içselleştirildiğinin
insanların
kişisel
ve
bunların
göstergesi
sosyal
bilgilerini
medya
olarak
kullanımında
kendi
istekleriyle
paylaşmaları bireysel özgürlüklerin ciddi
anlamda
tehdit
altında
olduğunu
göstermektedir. Buna ek olarak insanların
hangi koşullarda ve ne şekilde gözetime
tabi tutulacağının sınırlarını belirleyecek
olan ve uzun süredir yasalaşmayan “Kişisel
Verilerin Korunması Kanunu” ile ilgili
tartışmalar devam etmektedir. Bu konular,
gözetimin
bir
iktidar
pratiği
olarak
görülmesine neden olmaktadır. Ancak
93
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Y-30
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:25 K:47
makalede sıkça üzerinde durulduğu üzere,
özgürlüklerin korunması ve sınırlarının
çizilmesi
yönetenlerle
arasındaki
yönetilenler
mücadeleler
neticesinde
belirlenmektedir. Bu bağlamda insanların,
gözetim
süreçlerinde
yaşadıkları
mahremiyet kaybının ve özel alana yönelik
müdahalelerin
ne
oranda
farkında
İktidarı (Drl. Barış Çoban, Zeynep
Özarslan), İstanbul: Su Yayınevi.
CLARKE, R., (1988). “Information
Technology and Dataveillance”,
http://www.rogerclarke.com/DV/CA
CM88.html,
Erişim
Tarihi:
20.01.2014.
FOUCAULT, M., (2003). İktidarın Gözü,
(çev.: Işık Ergüden), İstanbul:
Ayrıntı Yayınları.
olduklarına dair araştırmalar yapılabileceği
söylenebilir. Buna ek olarak, gözetimin
medyatik
etkilerle
içselleştirildiği
medyadaki
bir
düşüncesi
gözetim
kültür
olarak
çerçevesinde,
odaklı
metinler
incelenebilir ve gözetime gönüllü katılımın
altında
yatan
bireysel
ve
HUMPHREYS, L., (2011). “Who’s
Watching Whom? A Study of
Interactive
Technology
and
Surveillance”,
Journal
of
Communication. Sayı: 61 (575-595).
toplumsal
dinamikler araştırma konusu olabilir.
KAYNAKÇA
BAUMAN, Z., (2012a). Küreselleşme, (4.
Basım), (çev.: Abdullah Yılmaz),
İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
BAUMAN, Z., (2012b). Yasa Koyucular
ile Yorumcular, (3. Basım), (çev.:
Kemal Atakay), İstanbul: Metis
Yayınları.
BAUMAN, Z., (2012c). Akışkan Modern
Dünyadan 44 Mektup, (çev.: Pelin
Siral), İstanbul: Habitus Yayıncılık.
BAUMAN, Z. ve LYON, D., (2013).
Akışkan Gözetim, (çev.: Elçin
Yılmaz), İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
BENTHAM, J., (2008). “Panoptikon ya da
Gözetim-evi”
(çev.:
Zeynep
Özarslan),
Panoptikon:
Gözün
LYON, D., (1997). Elektronik Göz, (çev.:
Dilek Hattatoğlu), İstanbul: Sarmal
Yayınevi.
LYON, D., (2006). Gözetlenen Toplum,
(çev.: Gözde Soykan), İstanbul:
Kalkedon Yayıncılık.
LYON, D., (2013). Gözetim Çalışmaları,
(çev.:
Ali
Toprak),
İstanbul:
Kalkedon Yayıncılık.
NIEDZVIECKI, H., (2010). Dikizleme
Günlüğü, (çev.: Gözde Gündüç),
İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
ÖZTÜRK,
S.,
(2013).
“Filmlerle
Görünürlüğün
Dönüşümü:
Panoptikon,
Süperpanoptikon,
Sinoptikon”, İletişim Kuram ve
Araştırma Dergisi, Sayı: 36 (132151).
TOPRAK, A., YILDIRIM, A., AYGÜL,
E., BİNARK, M., BÖREKÇİ, S.,
ÇOMU, T., (2009). Toplumsal
Paylaşım
Ağı
Facebook:
“Görülüyorum Öyleyse Varım!”,
İstanbul: Kalkedon Yayınları.
94
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:14 K:35
İSMAİL GASPIRALI VE TERCÜMAN GAZETESİ
İSMAİL GASPIRALI AND TERCÜMAN NEWSPAPER
Yrd. Doç. Dr. Berrin KALSIN
Beykent Üniversitesi İletişim Fakültesi, Yeni Medya Bölümü
[email protected]
Özet: Rusya Türklerinin uyanışında önemli yere
sahip olan İsmail Gaspıralı, Rusya TürklerininGİRİŞ
Müslümanlarının çağdaş bir yaşam tarzına
ulaşabilmeleri için en önemli aracın basın-yayın
faaliyetleri olduğunu düşünmüş ve hayatını bu
faaliyetlere harcamıştır. Gaspıralı İsmail Bey’in
Türk dünyası adına gerçekleştirdiği en önemli
faaliyeti Tercüman (1883) gazetesi olmuştur.
Gaspıralı, St. Petersburg’da, Türkçe olarak
yayımlanacak gazetenin Rusça tercümesiyle
birlikte basılması koşuluyla gerekli izni alarak
1883 yılında, şöhreti tüm Türk–İslam dünyasına
yayılacak
olan
Tercüman
gazetesini
yayımlamaya başlamıştır. Rusya TürklerininMüslümanlarının gelişiminde oldukça etkili
olan İsmail Gaspıralı’yı ve onun Tercüman
gazetesini, inceleyeceğimiz bu çalışmada basınyayın faaliyetlerinin toplum üzerindeki etkisi bir
kez daha gözler önüne serilecektir.
Abstract: İsmail Gaspıralı who is an important
name in the wake of Russian Turks, considered
that the most important tools are press and
publishing activities to reach a contemporary
lifestyle of Muslim Turks in Russia, and spent
his life for these activities. In St. Petersburg,
Gaspıralı’s Tercüman newspaper published in
Turkish language which is the condition that
pressing together with Russian translation of its,
obtained permission in 1883, the fame that
would be spread all the Turkish-Islamic world
and Tercüman was began publishing the
newspaper which has a prominent place in the
wake of the Turks in Russia. İsmail Gaspıralı
who was highly influential in the development
of Muslim Turks in Russia and his Tercüman
newspaper, accepted as an expert on the subject
of in the light sources of the authors, in this
study that we will examine, the effect of media
activities in a nation's revival will set out once
more.
Anahtar kelimeler: Rusya, İsmail Gaspıralı,
Türk Dünyası, Gazetecilik, Tercüman Gazetesi
Keywords: Russia, İsmail Gaspıralı, Turkish
World, Journalism, Tercüman Newspaper
95
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:14 K:35
amacıyla
GİRİŞ
Türkçülük
hareketleri,
İmparatorluğu’ndan
çok
yaşayan
Türk
faaliyetlerinde
bulunmuş, çeşitli gazeteler yayımlayarak
1860’lı
halkın uyanışını sağlamaya çalışmışlardır.
topraklarında
boylarında
yayın
Osmanlı
önce
yıllardan itibaren Rusya
basın
başlamıştır.
Rusya
topraklarında
yaşayan
Türk
aydınları, özellikle bağımsız bir Türk
Türkçülük hareketinin ortaya çıkışındaki
yurdu
ana sebep Rusların, topraklarında yaşayan
İmparatorluğu’na
Türk
hissetmiş ve ilişki içinde olmuşlardır.
boylarına
Ruslaştırma
karşı
ve
uyguladıkları
Hıristiyanlaştırma
olması
Görüşleri
nedeniyle,
Osmanlı
kendilerini
ile
birçok
yakın
Osmanlı–Türk
politikalarına tepki olarak Türklerin milli
aydınını
benliklerini ve ulusal kimliklerini korumak
İmparatorluğu’nda Türkçülük fikirlerinin
istemeleridir.
gelişmesinde etkili olmuşlardır.
Bu amaç doğrultusunda öncelikli olarak
Rusya Türklerinin milli uyanışında İsmail
halklarının eğitilmesini ve fikir sahibi
Gaspıralı önemli bir yere sahiptir. O’nun
bireyler
1883
amacıyla
haline
eğitim
çabalarına
gelmelerini
sağlamak
sistemini
iyileştirme
girişilmiştir.
Rusların
Türk
etkilemiş,
yılında
Tercüman
Osmanlı
yayımlamaya
gazetesi
Rusya
başladığı
Türklerinin
gelişimine katkıda bulunmuş ve ilgiyle
boylarının birleşmesini önlemek amacıyla,
takip edilmiştir.
onları ayrı milletler olarak sınıflandırma
Bu araştırmada Türk dünyasına önemli
çabalarına karşın İslami değerlere de bağlı
katkıları olan Gaspıralı’nın çalışmaları,
kalarak tüm Türk topluluklarında kültür ve
görüşleri, Rusya Türkleri için mücadelesi
dil
birliğini
sağlama
mücadelesine
ve
Tercüman
gazetesi
incelenmiştir.
girişilmiştir.
Gazetenin ulaşılabilen sayılarından ve
19. yüzyılın sonlarına gelindiğinde Türk
gazete
Birliği, Dil Birliği ve Türkçülük gibi
eserlerden
fikirler Rusya’da yaşayan Türk aydınları
toparlayıcı nitelikteki bu çalışmamızın
arasında yayılarak kuvvetli bir ideoloji
basın
haline gelmiştir. Bu aydınlar 1905 ihtilali
araştırma olacağını umut etmekteyiz.
hakkında
yayımlanmış
faydalanarak
tarihimiz
açısından
diğer
yürüteceğimiz
yararlı
bir
sonrası yaşanan rahatlama döneminden
istifade ederek halkın uyanışını sağlamak
96
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:14 K:35
1. 19. YÜZYIL SONUNDA RUSYA
umutlarını yetersiz seviyede din ve kültür
TÜRKLERİNİN
bilgisine
İÇİNDE
sahip
köy
imamlarının
BULUNDUĞU KOŞULLAR
gayretlerine bırakmışlardır.
1552 yılına Kazan Hanlığının, 1556’da
Rus
Astırhan, 1582–1598 yılları arasında Sibir
Hıristiyanlaştırma politikası doğrultusunda
Hanlığı’nın, bundan yaklaşık iki asır sonra
gerçekleştirdiği diğer bir uygulama da Rus
1791’de
1801’de
hâkimiyeti altında yaşayan Türklere ayrı
Gürcistan’ın, 1804–1805 yıllarında Erivan
millet kimlikleri vermek suretiyle nüfusun
ve Bakü’nün Rusların eline geçmesiyle
önemli bir kısmını oluşturan Türklerin
birlikte yaklaşık 250 yıllık bir zaman
birleşmesini engellemek olmuştur. Ancak
içinde Kafkasların büyük bir kısmı Rus
18. yüzyıla gelindiğinde Rusya Türklerinin
hâkimiyetine geçmiştir.
özellikle ticari faaliyetler yoluyla başlayan
Rusya sınırlarını büyüttükçe ele geçirdiği
temasları
yerlerde yaşayan yabancıları, özellikle
girmelerine neden olmuştur. İlk etkileşim
Kırım
Türkleri
Hanlığı’nın,
Ruslaştırmak
ve
eğitim
idaresinin
Ruslaştırma
birbirleriyle
alanında
etkileşim
yaşanmıştır.
ve
içine
Nitekim
baskıcı
Kazan Türklerinin Kazakistan ve Türkistan
süreçte
ile münasebetleri, Buhara medreseleri ile
öncelikli olarak hanlık döneminin aydın
tanışmaları, sonrasında birçok Kazanlı
zümresinin
imha
gencin Buhara’ya giderek tahsil gördükten
edilmesi ve Türk halklarının birbirleriyle
sonra yaşadıkları yerlere dönerek buralarda
olan münasebetlerinin engellenmesi yoluna
medreseler açıp Buhara usulü eğitim
gidilmiştir.
Hıristiyanlaştırmak
amacıyla
politikalar uygulamıştır.
sürülmüş,
Bu
ve din adamlarının
Yerli
topraklarına
halk
evlerinden
vermeye
başlamaları
el
konulmuş,
tüccarlarının
da
Kazan–Türk
faaliyetleri
neticesinde
yaşadıkları yerlere Ruslar yerleştirilmiştir.
başlamıştır.
Uygulanan ekonomik ve sosyal baskılar
Kültür merkezi haline gelen Kazan ilindeki
halkın sıkıntılı bir hayat yaşamasına neden
medreselerin
olmuştur.
milli
Ancak içinde bulunduğu şartlara ve sahip
varlıklarını ve dini inançlarını koruma
oldukları imkânlara göre vazifesini yerine
mücadelesi veren Türkler, zamanla Rus
getirmiş olan bu medreseler Rusya’daki
baskısı altında eğitim düzeylerinin de
endüstrileşme ve ekonomik gelişmeler
düşmesiyle
doğrultusunda değişen ve gelişen hayat
Milli
birlikte,
kültürlerini,
bu
mücadelede
önemi
giderek
artmıştır.
97
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:14 K:35
şartlarına ayak uyduramamış ve asrın
bir önemli şahsiyet Hüseyin Feyizhan da
ihtiyaçlarına cevap veremez hale gelerek
medreselere din dersleri dışında dünyevi
eski
derslerin de konması gerektiğini savunmuş
nüfuzlarını
kaybetmeye
başlamışlardır.
ve Kazan Türklerinin medreselerini Rus
Diğer taraftan mevcut koşullar Türklerin
okullarının seviyesine çıkarma amacıyla
eğitim sahasında bir reform hareketini de
hareket etmiştir. Kazan Türklerinin kültür
zorunlu kılmaktaydı. Bu doğrultuda ilk
çalışmaları
gerçekleştiren
kişiler
gelişmesinde
büyük
müesseselerin
esas
hizmetleri
itibariyle
olan
Hüseyin
Abdünnasır Kursavi, Şahabeddin Mercani,
Feyizhan’ın projesi üzerine kurulduğunu
Kayyum Nasiri ve Hüseyin Feyizhan
söyleyebiliriz. (Kurat, 1966: 111)
olmuştur.
Görüldüğü gibi Kazan Türklerinin uyanış
Kursavi’nin çalışmaları din alanında olup
hareketi ilk olarak din alanında başlamıştır.
cahil mollaların akıl dışı uygulamalarına
Bu noktada Rus baskısı altındaki halkın
karşı gerçekleşmiştir. Mercani de Buhara
varlığını
medreselerinin köhne eğitim usullerine
koruyabilmek
adına
sarıldığı
unsurun din olduğu ve halk arasında
karşı çıkmıştır. Kursavi de Mercani de
Ortaçağ zihniyetinin hâkimiyeti altında bir
İslamiyet’te âlimler için içtihat kapısının
dini eğitimin hüküm sürdüğü göz önünde
açık olduğu görüşüne sahiptiler ve Buhara
bulundurulduğunda yenilik hareketinin de
medreselerindeki
öncelikli
skolâstik
düşünceye
Her iki şahsiyetin de kendilerinden sonra
gelen kişiler üzerinde önemli tesirleri
olmuştur. Nitekim bu dönemdeki hareketin
önemli
Kayyum
katkıları
Nasiri,
takipçilerindendir.
bulunan
Mercani’nin
Ancak
Mercani’den
farklı olarak Kazan Türklerinin dünyevi
ilimlere
de
dini
alanda
gerçekleştirilmesinin kaçınılmaz olduğunu
karşıydılar.
gelişimine
olarak
ihtiyacı
olduğu
fikrini
benimsemiş ve bu alanda ilk adımı da
atmıştır. Mercani’nin talebesi olan diğer
belirtmek gerekir. Nitekim Kursavi’nin ve
Mercani’nin çalışmaları bu doğrultuda
gerçekleşirken Kayyum Nasiri ve Hüseyin
Feyizhan
dünyevi
bilgileri
Kazan
Türklerinin hayatına sokmaya çalışmıştır.
Kazan Türkleri arasında Kursavi, Mercani,
Nasiri ve Feyizhan’ın etkisiyle başlayan
usul-ü
cedid
Rusya’daki
cereyanı
Türkler
zaman
içinde
arasından
birçok
aydını etkileyen bir fikir hareketi haline
98
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:14 K:35
gelmiş ve kısa sürede Rusya Türklerinin
yaşamaları için büyük uğraş vermiş ve
uyanışında büyük tesiri olmuştur.
ayrımcılığa
Rusya Türklerinin mücadelesinde önemli
mücadele ederek ‘Türk Birliği’ fikrinin
olan diğer bir unsur da ekonomik hayattaki
temellerini atmıştır.
koşulların değişmesi olmuştur. 19. yüzyıl
2. İSMAİL GASPIRALI’NIN HAYATI
boyunca
gelişen
Türk dünyasında “Dilde, Fikirde, İşte
Rus
Birlik” düşüncesini ortaya koyan ve hayatı
güne
kadar
boyunca Rusya Türklerinin uyanışı için
Orta
Asya
mücadele eden İsmail Gaspıralı, Mustafa
başlamasıyla
Ağa ile Fatma Sultan Hanım’ın ilk oğlu
Rusya’da
kapitalizmin
hızla
etkisiyle
Rusların,
tüccarlar
aracılığıyla
o
Tatarların
tekelinde
olan
pazarına
nüfuz
etmeye
karşı
bıkıp
usanmadan
birlikte Tatarlar ekonomik olarak ağır bir
olarak
darbe
Panslavizm
Bahçesaray şehrine iki saatlik mesafede
akımıyla birlikte kültürel baskıları daha
bulunan Avcı köyünde doğmuştur. İsmail
yoğun olarak yaşamaya başlayan Türk ve
Bey,
almıştır.
Yükselen
Müslüman nüfus, Rusların asimilasyon
politikalarına
uygulamalarına
ve
ayrımcı
karşı
zorba
mücadeleye
8
Mart
hemen
1851’de;
hemen
hayatı
Kırım’ın
boyunca,
babasının doğduğu köye izafeten Gaspıralı
adıyla tanınmıştır. Alfabeyi Bahçesaray’da
öğrendikten
sonra,
10
yaşlarındayken
başlamışlardır.
gittiği
Çar hükümetinin yoğun baskıları altında
okumuştur. Bundan sonra Varonej Askeri
Ruslaştırma ve Hıristiyanlaştırma çabaları
Okulu’na ve oradan da Moskova Askeri
ile
İdadisi’ne geçmiştir. (Ekinci, 1997: 9)
dillerini,
dinlerini,
kültürlerini
Akmescid
jimnasında
2
yıl
kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalan
O yıllarda başta Moskova olmak üzere Rus
Rusya Türklerinin uyanışında Kursavi,
milliyetçiliği fikri her yerde egemen
Mercani, Nasiri ve Feyizhan gibi aydın
olmaya başlamış, akademide hüküm süren
şahısların açmış olduğu yolda Abdürreşid
Panslavizm
İbrahim
Bey,
rahatsız etmiş, kendi kimliğine daha sıkı
Ahmed Ağaoğlu, Fatih Kerimi, Sadri
sarılmasına neden olmuştur. Gaspıralı,
Maksudi, Yusuf Akçura gibi önemli
Moskova’da iken Slavofil (aşırı Slavcı)
isimler
hareketin
Bey,
Hüseyinzade
yürümüştür.
Bu
Ali
isimlerin
en
başında yer alan İsmail Gaspıralı ise Rusya
hareketleri
ileri
gelen
İsmail
Bey’i
şahsiyetlerinden
Katkov ile dost olmuş, onun sayesinde Rus
Türklerinin-Müslümanlarının birlik içinde
99
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:14 K:35
milliyetçiliği,
liberal
ve
aşırı
politik
Medrese’deki görevini, medresenin eski
akımlarını tanımıştır. (Devlet, 1988: 16)
eğitim metodunu tenkit ettiği için fazla
Bu sırada 1867’de Girit Rumları, Osmanlı
muhafaza edememiş, onun tenkitleri gerek
hükümetine karşı bir isyan başlatmışlardır.
talebeler
Bu isyan Rus gazetelerinde çokça yer
yöneticileri
almış, okuldaki Rus öğrenciler tarafından
yaratmıştır. İstifaya zorlanmış ve hatta
desteklenmiştir.
ölümle tehdit edilmiştir. Bunun üzerine
Osmanlı
Devleti’nin
arasında,
gerekse
arasında
hoşnutsuzluk
aleyhinde olan bu davranışlara çok üzülen
1871’de medreseden ayrılmıştır.
İsmail
İsmail
Gaspıralı
ve arkadaşları Türk
Bey’in
medrese
Zincirli
medresesinde
ordusuna katılmayı düşünmüşler ve bir
yaşamış
buharlı gemi ile Odesssa limanına kadar
Türklerinin eğitimlerinin ne derece yetersiz
gelmişlerdir.
Fakat
olduğu
soruşturmada
pasaportlarının
burada
yapılan
olmadığı
olduğu
hususundaki
Rusya
ailelerine
halklarının
edilmişlerdir.
Bu
Rusya
fikirlerinin
netleşmesini sağlamıştır. İsmail Gaspıralı
ortaya çıkmış ve iki genç yakalanarak
teslim
deneyim
topraklarında
yaşayan
kendilerini
Türk
Rusların
teşebbüsün ardından İsmail Gaspıralı bir
Hıristiyanlaştırma
daha Moskova Askeri Okulu’na dönmemiş
politikalarından
ve öğretmenliğe başlamıştır. (Ekinci, 1997:
varlıklarını sürdürebilmelerinin öncelikle
10)
eğitilmiş bireylerin sağlanması yoluyla
İsmail
Bey,
Bahçesaray’daki
Zincirli
ve
Ruslaştırma
koruyarak,
kendi
mümkün olacağını düşünmüştür.
Medrese’ye Rusça öğretmeni olarak tayin
Gaspıralı, dini eğitimin verildiği, insanların
edilmiştir.
gündelik
Bir
Medrese’de
giderek
vermiştir.
buçuk
kaldıktan
Müslüman
İki
yıl
Zincirli
sonra
Yalta’ya
çocuklarına
sonra
öğretilmediği
hazırlamaktan
dair
ve
ve
pratiklerin
halkı
yaşamlarını
hayata
devam
tekrar
ettirmek için gerekli temelleri vermekten
Bahçesaray’a dönmüş ve yine Rus dili
çok uzak olan bu okulların ıslah edilmesi
dersleri
gerektiği görüşünü savunmuştur. En basit
vermiştir.
sene
ders
hayatlarına
Bütün
bu
zaman
zarfında kendisini okumaya veren İsmail
iktisadi ve ticari bilgiden yoksun kalan bu
Bey, Rusya’daki batılılaşma hareketleri ile
insanların kendi maddi kalkınmalarını
ekonomik ve sosyal gelişmeleri büyük bir
sağlayarak
merakla
takip
etmiştir.
Zincirli
varlıklarını
korumalarını
olanaklı görmeyen İsmail Bey bu amaçla
100
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:14 K:35
Bahçesaray’ın Kaymaz-Ağa semtinde yeni
okula
usul bir okul açarak eğitime başlamıştır.
kendisinin müracaatını şüpheyle karşılayan
İsmail Gaspıralı’nın Bahçesaray’da açtığı
ve Rus taraftarı olarak bilinen Sadrazam
Usul-i Savtiye veya diğer adıyla Usul-i
Mahmud Nedim Paşa, meseleyi ateşli bir
Fakat
panslavist olan Rus sefiri İgnatiyev’e
eğitim sisteminde dönüm noktası olmuştur.
bildirerek, büyük bir ihtimalle onun ricası
O, bu okulda kendisi kaleme aldığı ve
üzerine,
çocuklara kısa zamanda okuma yazma
Gaspıralı Osmanlı Devleti’nin idaresini
öğreten metot kitabı Hoca-i Sübyan’ı
ellerinde tutanların Rus sefiri tesiri altında
kullanmıştır. Gaspıralı bu yeni metodu ve
olmalarına çok üzülmüş ve subay olma
onun başarılarını Tercüman gazetesi ile de
fikrinden
tanıtma faaliyeti içine girmiştir. (Devlet,
kalmıştır. Fakat Türklüğün selameti için
1999: 180)
mücadeleyi devam ettiren İsmail Bey,
İsmail
Rusya
istemiştir.
Müslümanlarının
Cedid
okulu
kaydolmak
Gaspıralı
Okulu’nda
vazgeçmek
bırakmıştır.
mecburiyetinde
Askeri
İstanbul’da mütercimlik yapan amcası
başladığı
Halil Efendi’nin yanında bir sene kadar
Moskova
öğrenmeye
sürüncemede
hale
kalarak Osmanlı Devleti’nin idaresini,
getirebilmek için 1872’de Paris’e gitmiştir.
milletin iktisadi ve içtimai meselelerini
İki yıl müddetle Paris’te kalmıştır. Burada
yakından inceleme fırsatını bulmuştur.
değişik işler yaparak geçimini sağlamaya
(Saray, 1993: 9) Müracaatının cevabını
çalışmıştır. 1874 yılının sonunda Marsilya
beklerken Anadolu’nun çeşitli yerlerini
limanından İstanbul’a hareket etmiştir.
gezmiş
Amacı; ilerlettiği Fransızcası sayesinde bir
incelemiştir. Müracaat ettiği askeri okuldan
memur ya da bir asker olmaktır. Paris’te
kendisine bir yıl sonra olumsuz cevap
bulunduğu sırada Jön-Türklerle tanışmış,
verilmiş
Namık Kemal’den Şemsettin Sami’ye
dönmüştür.
kadar pek çok gazetecinin tesiri altında
İsmail
kalmıştır.
ışıkla
dönemde Osmanlı aydınları arasında uzun
Gaspıralı,
tartışmalara neden olan Türk dili üzerine
Fransızcayı
İstanbul’a
daha
mükemmel
Hayallerinin
gelen
verdiği
İsmail
ve
ve
Bey
İstanbul’daki
Gaspıralı
Kırım’a
İstanbul’da
münakaşalardan
okulları
geri
bulunduğu
tercümanlık yapan amcası Halil Efendi’nin
yapılan
yanında kalmıştır. Onun da yardımıyla
Türklerin kültürel olarak kalkınabilmeleri
çeşitli yerlere müracaat ederek askeri bir
için
Türkçe’nin
milli
etkilenmiştir.
dil
olarak
101
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:14 K:35
geliştirilmesi gerektiğini ve Türkçe’nin
Reisliği, İsmail Bey’e Ruslar’la siyasi
sadeleştirilmesi
mücadele için gerekli olan bilgi ve
ve
halkın
kolaylıkla
anlayabileceği bir lisan olması gerektiğini
tecrübeyi kazandırmıştır.
savunan Şemseddin Sami, Ahmed Midhat,
Belediye
Mehmet Emin ve Necib Asım Beyler gibi
çıkarmak
Osmanlı
Gaspıralı,
aydınlarıyla
yakın
ilişkiler
kurmuştur. Osmanlı’daki dil tartışmalarını
yakından
takip
Bahçesaray’a
eden
döndükten
Gaspıralı
sonra
Reisliği
için
sırasında
müracaat
Ruslardan
gazete
eden
İsmail
olumsuz
yanıt
almıştır. Bunun üzerine 1881 yılının Şubat
ayı
sonlarında
Akmescid’de
çıkan
Kırım
Tavriada (1881) gazetesinde Genç Molla
Türkçesine de aynı usulü, yani sade ve
adıyla bir seri makaleler yazmıştır. Bu
basit dil kullanma yolunu tatbik etmeye
makaleler
başlamıştır. Kısa zamanda bu husustaki
Türkler’in haklarını arayan onları savunan
fikirlerini geliştiren İsmail Bey, bütün
türde
Türklerin
lisan
takılmaması için bu makalelerinde çok
geliştirmenin ne kadar hayati bir önem
tedbirli ve zekice bir üslup kullanmıştır.
taşıdığını görerek ona göre çalışmalarını
Amacı,
anlayabileceği
bir
başlatmıştır. (Saray, 1993: 49)
genelde
makalelerdir.
Rus
idaresindeki
Gaspıralı,
Ruslaştırma
yönteminin
uygun
Müslümanlara
sansüre
olmadığını
1879 senesinde Bahçesaray Şehir İdaresine
göstermek ve Rusya Müslümanları için
Başkan olarak seçilmiştir. Dört yıl devam
köklü bir değişim yapmaktır. Bu yolda
eden bu görevi sırasında, şehir ve şehirli
çareler
için
Müslümanlarının herhangi bir Müslüman
önemli
hizmetlerde
bulunmuştur.
gösteren
milletten
Ruslar’ın Türklere karşı uyguladığı siyaseti
gerektiğini de savunmuştur. Tabi burada
hem takip etmiş hem de buna karşı ne gibi
istediği
tedbirler
yapacağını eğitim-öğretim metodlarının
dair
fikirler
çok
Rusya
İsmail Bey, dikkatli bir gözlemci olarak
alınabileceğine
daha
Gaspıralı,
sonraları
medenileşmeleri
öncülüğünü
de
üretmiştir. Sonuçta en tesirli yolu bulana
modernize
kadar araştırmış, çevresindeki insanlarla
Amerika ve İsviçre’yi örnek gösteren
konuşmuş ve bir yerden başlamak gerektiği
Gaspıralı, Rusya Türkleri’nin kimliklerini
inancına bağlı olarak, Rus hükümetine
korumalarında İslam’ın önemini ve mağlup
gazete
edilmezliğini
çıkarmak
için
müracaatlarda
bulunmuştur. (Ekinci, 1997: 14) Belediye
milletlerin
edilmesidir.
özellikle
eşitliği
Bu
hususta
vurgulayarak,
esasına
dayanan
102
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:14 K:35
federatif bir devlet yapısının tek çıkar yol
iyi
olduğunu
gerektirdiği
yılında
savunmuştur.
Rus
Nihayet
ve
eğitim
bunun
olduğunu
savunmuşlardır. Türklerin kültürel alanda
Tercüman
birliğe önem vermesini savunan Türk
gazetesini yayımlamaya başlamıştır. Bu
Yurdu yazarları, bir nevi Gaspıralı İsmail
koşullar
Bey’in
kabul
gazetenin
öne
çağdaşlaşma
sürdüğü
koşulları
yetkililerin
1883
yolun
ederek
aynısının
Rusça
“Dilde,
Fikirde,
İşte
Birlik”
basılması gerektiği ve içeriğinin kontrollü
parolasını gerçekleştirmeye çalışmışlardır.
olması gerektiği gibi koşullardır.
(Saray, 2011: 13) İlk sayısı 24 sayfadan
1905 inkılâbından sonra Umum İslam
oluşan dergi, ikinci sayısından itibaren 32
Partisi’ni kurmuş ve Rus Duma’sına
sayfa çıkarılmıştır. Dergi, çeşitli yerlerde
(parlamento)
kırka
yakın
yaşayan Türkler hakkında bilgi toplamaya
katılmıştır.
İlki
1905’de
delege
ile
Nijniy
ve
sunmaya
büyük
önem
vermiştir.
Novgorod’da ve ikincisi 1906’da Sankt
Rusya’dan göçen ve Rusya’da yaşayan
Petersburg’da
yazarların sayısı oldukça fazladır. (Arai,
yapılan
Müslümanları
tüm
Rusya
Kongreleri’nin
toplanmasında büyük rol oynamıştır. II.
Meşrutiyet’in
ilanından
sonra
oluşan
2008: 87)
1912-1914 yılları arasında yeni usul eğitim
metodunu
diğer
ülkelerde
yaşayan
özgürlükçü ortam İsmail Gaspıralı’nın
Müslümanlara yayabilmek için Anadolu,
İstanbul’da aktif olarak çalışmasına imkan
Mısır ve Hindistan’a gitmiştir. Hindistan
tanımış ve Osmanlı aydın çevreleriyle
seyahatinden sonra sağlığı
ilişkilerini
yoğunlaştıran
Gaspıralı
İstanbul’da yayımlanan dergilere makaleler
yazmıştır.
1908’te
kurulan
Türk
Derneği’nin kurucu üyeleri arasında yer
almış ve 1911’de oluşturulan Türk Yurdu
Cemiyeti ve onun yayın organı olan Türk
Yurdu dergisi üzerinde de Gaspıralı’nın
büyük etkisi olmuştur. Türkçülük fikrine
halkçı bir muhteva kazandırılmasında ve
milli iktisat fikrinin oluşmasında öncülük
eden Türk Yurdu yazarları, Türkler için en
bozulmaya
başlayan Gaspıralı 11 Eylül’de 1914’te
vefat etmiştir.
3.
GASPIRALI
VE
TERCÜMAN
GAZETESİ
“Tercüman gayr-ı kabil-i taksimdir.
Hiç taksim edilemez. Evlatlarım
çalışsınlar;
iradından
istifade
etsinler, Tercüman’ı söndürmezler
ümidindeyim (sükut)…” (Ekinci,
1997: 48)
103
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:14 K:35
Rusya Müslümanları arasında ilk Türkçe
adıyla bastırmıştır. Gaspıralı bu eserle
gazete
1875
Bakü’de
Hasan
bütün hayatı boyunca yapacak olduğu
tarafından
Ekinci
faaliyetlerinin
bir
(1875) adıyla çıkarılmıştır. Bu gazete ekin
koymuş
Türklerin
ve ziraat ile ilgili haberler vermesine karşın
nedenlerini
sade bir Türkçeyle yayımlandığından milli
gelişme
önem taşımaktadır.
İlk defa “hürriyet,
vurgulamıştır (Georgeon, 1996: 26). İsmail
demokrasi, kadın hukuku ve millet” ile
Bey’e göre bu notların amacı, Rusya
ilgili fikirler bu gazete ile yayılmıştır. Bu
Müslümanlarının geleceğinin ne olacağı
gazeteyi
Ünsizade’nin
meselesini
tartışmaya
1879’da Tiflis’te çıkardığı Ziya (1879)
meselenin
araştırılmasını
gazetesi takip etmiştir. Sait ve Celal
(Gaspıralı, 2004: 77). İsmail Bey 1881’den
Ünsizade kardeşlerin basın faaliyetleri Ziya
itibaren Tonguç, Şafak gibi birkaç küçük
ile sınırlı kalmamış, 1880’de Sait Bey
süreli yayın çıkarmış ise de onun asıl
Ziya-yı Kafkasiye’yi (1880), Celal Bey ise
amacı Rusya Türklerinin-Müslümanlarının
1883’te
gazetesini
sesi olabilecek bir gazete çıkarmaktır.
çıkarmıştır. Bu sıralarda İsmail Bey de
Bunun için defalarca izin almak istemiş;
Türkçe gazete çıkarmak için birkaç defa
fakat Rus yönetiminden olumlu bir cevap
Rus yönetiminden izin istemiş, yönetim
alamamıştır.
izin
gazetesinin yayınına başlamadan önce,
Melikzade
yılında
Zerdabi
Sait
ve
Keşkül
vermeyince
uğramıştır.
İsmail
Celal
(1883)
hayal
kırıklığına
Gaspıralı
Rusya
ve
programını
araştırarak
için
geri
dil
ortaya
kalma
birliğinin
gerekli
olduğunu
açmak
ve
bu
başlatmaktır
Gaspıralı
Tercüman
Bahçesaray’da bir matbaa kurmuş ve
Türklerinin-Müslümanlarının çağdaş bir
burada çeşitli eserler basmıştır.
yaşam tarzına ulaşabilmeleri için en önemli
Gaspıralı İsmail Bey’in Türk dünyası adına
iletişim aracının basın-yayın faaliyetleri
gerçekleştirdiği
olduğunu çok çabuk kavramış ve ömrünü
şüphesiz Tercüman gazetesi olmuştur.
bu faaliyetlere harcamıştır.
Daha önceleri Tonguç (1881) ve Mirat-ı
İsmail Bey, gazete faaliyetlerinden önce
Cedid (1882) adıyla bazı mahalli dergiler –
1881’de Tavrida (1881) gazetesinde Rusça
ki bu dergiler bazı kaynaklarda broşür
iki makale yayımlamış ve bir süre sonra bu
olarak yer almaktadır– çıkarmasına izin
makaleleri birleştirip Akmescit’te Russkoe
verilmiş olmakla birlikte İsmail Bey’in
Muslumanstvo
gazete çıkarmak için Çar hükümetine
(Rusya
Müslümanları)
en
önemli
faaliyeti
104
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:14 K:35
hasrediliyor.
yaptığı müracaatlar sürekli reddedilmiştir.
tes’ide
Nihayetinde Petersburg’da, Türkçe olarak
ciltlerle
yayımlanacak
gazetenin
eserleri
Rus
yazıcılarının
neşrediliyordu.
Bütün
Rusya’yı sarsan, heyecana getiren bu büyük
Rusça
bayram, tam bir asır evvel, yani 1783’te,
tercümesiyle birlikte basılması koşuluyla
Kırım’ın ikinci Katerina tarafından zaptı
gerekli izni alarak 1883 yılında, şöhreti
şerefine
tüm Türk–İslam dünyasına yayılacak olan
Potemki’nin
ve Rusya Türklerinin uyanışında çok
Türkünün
yapılıyordu.
Rusluk,
Orkapuda
naşını
General
30.000
çiğneyerek
Kırım
Kırım’a
girmesini, Karasu, Bahçesaray’ı yakarak
önemli bir yere sahip olan Tercüman
bütün
gazetesini yayımlamaya başlamıştır.
Kırım’da
zulmün
ve
vahşetin
canlandırılması hatırasını tebcil ediyordu.
(Seydahmet, 1996: 73).
Tercüman Türkçe ve Rusça (TercümanPerevotçik) olmak üzere iki kısımdan
Fakat yine de yayına neden müsaade
oluşmuştur. Tercüman’ın Rusçası olan
edildiğine dair net bir bilgi yoktur. Diğer
Perevotçik
taraftan
Türkçesi’nin
yayımlanmıştır.
aynısı
Gaspıralı’ya
olarak
Kırım’ın
Ruslar
iznin
tarafından işgali yıldönümünden iki gün
verilmesinde birçok etken rol oynamıştır.
sonra yayına başlaması (10 Nisan 1883) ve
Kırım’ın Rus hakimiyeti altına girmesinin
Gaspıralı’nın
100. Yılı Nisan 1883’te kutlanacaktır. Bu
(Rusça bölümünde) yazdığı satırlar bunu
kutlama
destekler niteliktedir:
dolayısıyla
Rus
bu
gazetenin,
hükümetinin
gazetenin
ilk
sayısında
anadilde bir yayına müsaade etmiş olması
Tam yüz
muhtemeldir. Hükümetin bu gazetenin
düzensizlik ve kanlı olaylar dolayısıyla
yayınına
tamamen mahvolan küçük hanlık (Kırım
müsaade
etmesi
yerli
Hanlığı)
Müslümanların Rusya’ya karşı sempati
yıl önce
8
dünyadaki
Nisan 1783’te
en
büyük
imparatorluğun bir parçası oldu ve bu gücün
duymalarını sağlamak gayesi olduğunu
hakimiyeti ve adil kanunlarının himayesi
göstermektedir. Kırımlı Cafer Seydahmet,
altında barışa kavuştu….Diğer halklarla
Gaspıralı’yı
bugünü kutlayan Kırımlı Müslümanlar yüz
anlattığı
kitabında
şu
yıldan beri yaralandıkları bu iyi davranışları
cümlelere yer vermiştir:
inkar edemezler. (Tercüman, 1883: 1)
Tercüman’ın hayat ve neşe veren ilkbaharda
çıkmaya başlaması ne kadar ümitli bir
Bu
alamet
gazetenin
idiyse,
bunun
1883’üncü
yıla
tesadüfü de az manalı değildi. Bu tarihte
bütün Rusya’da bayram yapılıyor. Rus
matbuatı baştan başa büyük bir vak’ayı
açıkça
ifadeleri
kullanmadığı
yayınına izin
görülmektedir.
takdirde
verilmeyeceği
Gaspıralı
Tercüman’ı yayımlayabilmek için rejime
105
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:14 K:35
karşı olumlu davranmak zorunda kalmıştır.
(posta) ileri geri ciberilmez (yollanmaz).
Bu şekilde davranmasa gazete çıkarmak
(Tercüman, 1883: 1)
yayına
Sol köşedeki sütunda ise gazetenin yayın
başladıktan sonra da, tutumunu değiştirdiği
tarihi hicri takvime göre 15 Cemazielahir
takdirde kısa zamanda sansürün kurbanı
1300 olarak verilmektedir. Bu sütunda ise
olarak
şu ifadeler yer almaktadır:
için
gerekli
izni
alamaz
gazetesinin
ve
kapanacağının
Gaspıralı,
Gazetenin bir yıllığı poçta hakkı (posta
fikirlerini mümkün olduğu kadar yumuşak
ücreti) ile dört Rubledir. Altı aylığı iki
ve örtülü anlatmak zorunda kalmıştır.
Ruble elli Kopeyktir. Satuda (perakende)
bilincindedir.
Zaten
Dolayısıyla
hürriyet
getiren
1905
I.
Rus
İhtilaline kadar Rusya Türkleri toplam
olarak ancak 11 gazete çıkarabilmişlerdir.
Yayına
izin
verilenlerin
büyük
çoğunluğunun resmen yasaklanması da,
ağır
sansür
şartlarını
göstermektedir.
Tercüman, Türk gazeteleri arasında en
uzun
yayın
hayatında
becerebilmişse
(1883-1918)
kalmayı
işte
bu
temkinli siyasetinden dolayıdır (Devlet,
1988: 24). “Dilde, fikirde, işte birlik”
düşüncesini
kendine
görev
edinen
gazetenin başında “Siyaset ve politikaya ve
maarif
ve
edebiyata
müteallik
milli
gazetedir” ibaresi bulunmaktadır.
Gazetenin sağ üst köşesindeki sütunda şu
ifadeler yer almaktadır:
bir nomeri (sayısı) on kopeyktir. İlanın her
satırından bir lisan üzere oldukta dört, iki
lisan üzere altı Kopeyk alınır. (Tercüman,
1883: 1)
Tercüman’ın ilk sayısında sırasıyla şu
bölümler yer almaktadır: İdareden; yüz yıl
başı; Rusya’da Matbuat-ı İslamiye (Daha
önce Rusya’da Türkçe olarak yayımlanmış
gazete ve dergilerin adları verilmiştir);
Münacaat (İdareye Mektuptan); Ahbar-ı
Mahalliye;
Ahbar-ı
Dahiliye;
Ahbar-ı
Hariciye; İlanat. Gazetenin Türkçe bölümü
olan Tercüman ile Rusça bölümü olan
Perevotçik
tıpatıp
birbirlerinin
tercümeleridir, ancak çok az mizanpaj
farklılığı
göstermektedir.
“İdareden”
başlıklı yazıdaki satırlar şöyledir:
Gazetemizin
neşrine
başladığımızdan
Gazete idaresi Bahçesaray’dadır. Derc ve
okuyucularımıza
ifademiz
neşir olunmak içün ciberilen (yollanan)
Rusçasında
kağıt varak yazıcının adresi ve imzası ile
lisanının şivesine ve islamların matbuat
olmalı. Bunlar gerek halde kıskalanur
hakkında olan itikatlarına mümkün kadar
(kısaltılır) ve neşr olunmayan halde poçta
uyguncadır. Bunun ile beraber maişet-i
kullanıdığımız
oldur
lisan
ki,
Türk
medeniyeden faydalı ahbar (haberler) ve
106
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:14 K:35
efkar-ı beyanı (kamuoyu) ve levazımat-ı
İsmail Bey’in Tercüman gazetesinde ön
milliyemizden
planda tuttuğu en önemli mesele belki de
cemiyet-i
(milli
Rusu
ihtiyaçlarımız)
haberdar
etmek
“Tercüman’ın” başlıca hizmeti olacağı
malum ediliyor….(Tercüman, 1883:1)
İlk yıllarda Tercüman/Perevotçik’e abone
bulmak hayli güç olmuştur. 1888 yılında
abonelerinin sayısı 300’den biraz fazladır.
Bu probleme rağmen Gaspıralı eşinden
gördüğü
destekle
gazetesini
yaşatabilmiştir. Toplamda dört sayfadan
ibaret olan gazetenin iki sayfası Rusça, iki
sayfası Türkçe yayımlamıştır. Tercüman
çok geçmeden, devrin şartlarına ve okur
yazarlık
oranına
göre
çok
yüksek
sayılabilecek tirajlara ulaşır. Kafkasya,
Kazan, Sibirya, Türkistan, Çin, hatta İran
eğitim meselesidir. Gaspıralı toplumların
gelişmesi
ve
ilerlemesini
uzmanlaşmaya,
ticaret
sanayi
ve
ve
sanayinin
gelişmesini ise eğitime bağlamaktadır.
(Gaspıralı, 2008: 449) Tercüman Rusya
Müslümanlarının
milli
bilincinin
uyanmasında ve modern tarzda eğitim
anlayışının
Rusya
içerisindeki
Türk
toplulukları arasında hızla yayılmasında
çok önemli bir rol oynamıştır. Usul-i Cedit
okullarının
açılması
ve
Tercüman
vasıtasıyla hızla yayılması neticesinde dini
ilimlerin yanı sıra pozitif bilimler de
okullarda okutulmaya başlanmıştır.
ve Mısır'da satılan Tercüman'ın büyük
İsmail Bey eğitim sistemiyle ilgili görüş ve
başarısı,
Rusya
eleştirilerine Tercüman gazetesinde sıklıkla
Türklerinin değil, bütün müslümanların
yer vermiştir. Modern eğitim usullerini
meseleleriyle
benimsemesi
Gaspıralı'nın
sadece
yakında
ilgilenmesi
ve
medreselerde
ıslahat
sayesinde olmuştur.1904’e kadar haftada
yapılması yönündeki yazıları mutaassıp
iki, 1906’dan sonra haftada üç, 1912’den
çevrelerde
sonra ise günlük olarak yayımlanmıştır.
fikirleri
1905 yılının sonlarında gazete biraz isim
yaratmıştır. 19. yy.’a kadar Rusya’daki
değişikliğine
müslümanların
uğramış
ve
Tercüman-ı
tepkiyle
aydınlar
okul
karşılanırken,
arasında
sistemi,
bu
heyecan
Buhara
Ahval-i Zaman diye adlandırılmıştır. Her
Kur’an kurslarının ortaçağdan kalma bir
sayıda ilk başta Gaspıralı’nın bir veya iki
şeklidir. Zamanın gerisinde ve bilim
makalesi, Rusya iç haberler, dış haberler,
ışığından mahrum kalan bu okullar için
seri makaleler, seyrek fotoğraflar, resmi
Gaspıralı İsmail Bey, eğitime yeni bir
bildiriler, kitap tanıtımları yer almıştır.
muhteva kazandırmak azmiyle eğitimi
temelden ele almış ve ıslahatı evvela
107
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:14 K:35
ilkokullarda
başlatmıştır.
okullar
cehaletten kurtulması için öncelikli olarak
Kur’an okumayı, yazı yazmayı ve namaz
eğitim sistemlerinin ıslahatının gerekliliği
kılmayı öğretmiştir. Gaspıralı bunların yanı
üzerinde durmuştur. Hâkim bir milletin
sıra, Türk dili ve grameri, matematik,
mahkûm düşmesi, mahkûm bir milletin
İslam tarihi, coğrafya, dünya tarihi ve
yok olması mektepsizlikten ileri gelir diyen
sağlık bilgisi gibi derslerinde öğretilmesi
İsmail Bey ‘Usulücedit’ cereyanını bütün
gerektiğini
için
Türklüğün
Bahçesaray’ın Kaymaz Ağa semtinde bir
kurtarmak
okul
azmetmiştir. (Seydahmet, 1996: 118)
düşünmüştür.
açarak
Bu
Bunun
düşündüklerini
burada
uygulamaya başlamıştır. Bu haber Rusya
Müslümanları
arasında
bomba
gibi
hayatını
ve
maksadıyla
istikbalini
canlandırmaya
Rus misyonerleri Gaspıralı’yı Türklerin
Ruslaştırılması
ve
Hıristiyanlaştırılması
patlamıştır. Halka açık gece okulu açan
önündeki
Gaspıralı, 20 işçiye öğretmenlik yapmıştır.
görmüştür, yenilikçi görüşleriyle kadimci
Gaspıralı, Türk nüfusunun yoğun olduğu
görüşe
Türkistan’da Usul-i Cedid okulları açmak
tepkisini çeken Gaspıralı kâfir olmakla
istemiş fakat Rus hükümetinden izin
itham edilmiştir. Hâlbuki aynı zamanda
alamamıştır. Medreselerde eskiden olduğu
“İslamcı” olan İsmail Bey Tercüman
gibi dini ilimlerin yanı sıra tıp, fizik,
gazetesini çıkarmaya başladığı ilk yıllarda
kimya, matematik, coğrafya, tarih gibi
gazetesinde İslam dininin ilerlemeye engel
derslerin okutulması gerektiğini düşünen
teşkil
Gaspıralı, bu konuda bir reform tasarısı
adamlarının
hazırlamış ve 1881 yılında Rus hükümetine
etkilerini ve halka yaptıklarını eleştirmiş,
göndermiştir. Ve nihayet 1893 yılında
halkı bu kişilere karşı uyarma yoluna
yapılan resmi açıklamaya göre, günün
gitmiştir.
şartlarına
eğitim, çalışma,
uygun
olarak
medreselerde
ıslahatlara izin verilmiştir. Gaspıralı bu
konudaki görüşlerini “O medrese” başlıklı
makalelerinde yazmıştır.
en
büyük
mensup
olarak
muhafazakârların
etmediğini
halk
engel
savunmuş,
üzerindeki
Gaspıralı’ya
göre
da
din
yanlış
İslamiyet
eşitlik, hürriyet gibi
medeniyetin temeli olan kavramları tavsiye
etmektedir. (Tercüman, 1883: 1)
Gaspıralı bu konudaki düşüncelerini bir
Gaspıralı’nın “Dilde, Fikirde, İşte Birlik”
kent ütopyası niteliğinde olan ‘Darürrahat
parolasıyla başlattığı mücadelesinde ilk
Müslümanları’ adlı eserinde Molla Abbas
hareket noktası eğitim olmuştur. Türklerin
imzasıyla açıklama imkanı bulmuştur.
108
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:14 K:35
Tercüman'da
kendi
açıkça
düşüncelerini Tercüman gazetesi yoluyla
okuyucularına söyleyemediklerini, dolaylı
Türklere ulaştırarak Rusya Türklerinin
olarak söylemiştir. Gaspıralı’nın yarattığı
uyanışında etkili olmasında doludizgin
‘rahat
duygularla
hareket
verilmektedir. Sekizden on iki yaşına kadar
kontrollü
davranmasının
ne
büyüktür.
kent’te
kadar
imzasıyla
eğitime
çocuk
varsa,
çok
hepsi
önem
okula
gitmektedir. İlköğretim 4 senedir. Erkekler
İsmail
Gaspıralı
etmeyerek,
daha
yardımları
Rusya
Türklerinin
ve kız çocuklar ayrı okumaktadırlar. Erkek
kimliklerini koruyabilmelerinin ortak bir
çocuklar ilköğretimde matematik ve din
dili konuşan eğitimli bir halk ile mümkün
öğrenirler. Sonra ziraat bilimi ve buna dair
olabileceğini savunmuş, Türk halkının
fizik ile kimya konularını okurlar. Köy
eğitilmesi
hayatı ve yaşam için gerekli olan hüner ve
iletişim kurabilecekleri ortak bir Türkçeye
zanaatları uygulamalı olarak öğrenirler.
kavuşabilmeleri
Kız çocuklar ise okulda öncelikle okuma
mücadele etmiş; ancak siyasal birliğin
yazma öğrenirler (Gaspıralı, 2005: 212).
sağlanması
Rusya Türklerinin uyanışında çok önemli
durmuştur.
bir yere sahip olan İsmail Gaspıralı’nın,
bulunduğu koşullarda siyasi bir birliğin
fikirlerini Çar hükümetiyle ters düşmeden,
sağlanmasının olanaklı olmamasının etkisi
daha ılımlı bir tarzda ifade etmesi bazı
göz
kesimler tarafından eleştirilmesine neden
konudaki düşüncelerini “Bazı düşünceler
olmuştur.
ilk
vardır ki bize yasaktır. Onları bizden sonra
sayısında yer alan rejime karşı müttefik
gelecek nesillere bırakalım. Biz manevi
yazıları kendisini sonraki dönemlerde de
birliği yapalım, dilleri birleştirelim, siyasi
eleştirilere maruz bırakmıştır. Ancak zaten
birliği başkaları düşünsün” (Ekinci, 1997:
birçok Rus misyoner tarafından eleştiriye
35) sözleriyle net olarak ifade etmiştir.
uğrayan
muhafazakâr
Tercüman gazetesi “Dilde, Fikirde, İşte
Müslümanlarca da eleştirilen İsmail Bey’in
Birlik” sözünü şiar edinmiştir. Gaspıralı,
Rusya’da son derece kuvvetli olarak
bir topluluğu millet yapan en önemli
sansürle
unsurlardan birinin dil birliği ve din
Tercüman
ve
uygulanan
hatta
gazetesinin
mücadele
ardı
edebilmesinde ve Tercüman gazetesini 35
birliğini
yıl
Bunlardan
boyunca
yaşatabilmesinde
ve
ve
birbirleriyle
için
hayatı
rahatlıkla
boyunca
faaliyetlerinden
Bu
tutumunda
edilmemelidir.
olduğunu
herhangi
uzak
içinde
Nitekim
bu
vurgulamıştır.
birinin
olmaması
109
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:14 K:35
durumunda milletlerin bozulduğunu veya
geniş olarak yer vermiştir. Tarih, din ve dil
çöküş
belirtmiştir.
birliğinin olması, halk edebiyatlarımızın
(Gaspıralı, 2008: 76) Gaspıralı Türklerin
yakınlığı Gaspıralı’nın Türkiye’ye sempati
bir bütün olduğuna inanarak onlara Tatar,
duymasında etkili olmuş ve özellikle de
dönemine
isimler
Türkiye’nin bağımsız bir devlet olmasını
olmadığını
övünç ve şeref kaynağı olarak görmüştür.
savunmuştur. Gaspıralı’ya göre, Rusya
Gazetesinde Türkiye’nin sadece eğitim ve
hakimiyeti altındaki Müslüman Türkler ve
toplum hayatına dair değil, aynı zamanda
dünyanın diğer ucundaki Türkler için ortak
Rusya’da Türkiye aleyhine yazılan makale
bir dil kullanılmalıydı. Kısacası istediği
ve
öyle bir dildi ki, konuşulduğu ve yazıldığı
Tercüman çıkmaya başladığı yıldan 1905
zaman İstanbul’daki hamal ve kayıkçı ile
yılına kadar Ruslarla ılımlı bir siyaset
Şarki Türkistan’daki deve sürücüsü ve
yolunu gütmüştür. Çünkü Ruslara karşı
koyun çobanı da bu dili anlayabilmeliydi.
alacağı sert bir tavır gazetenin ömrünü
(Ekinci, 1997: 29) Gaspıralı gazetesinde
kısaltabilirdi. Ancak Ruslarla iyi geçinmek
Osmanlı Türkçesine sadık kalmış, fakat
şartıyla
bunu yaparken de ağır olan Arapça ve
duyurabilirdi; çünkü Rus sansürü Türklere
Farsça kelimeleri kullanmayarak herkesin
karşı oldukça sertti. İsmail Bey’in bu
anlayabileceği
yazılarını
tavrını Ruslarla işbirliği yapmak olarak da
yazmıştır. Fakat Rus ihtilalinden sonra
algılayan birçok kişi olmasına rağmen
basın alanında bir patlama yaşanmış ve
Rusya
çıkan eserler kendi bölgesel şiveleri ile
görüşlülük
yayımlanmışlardır. (Devlet, 1988: 41)
desteklemişlerdir. Fakat 1905 yılında Rus
Rusların,
meşrutiyetinin
Azeri,
Başkurt,
girdiğini
verilmesinin
ayırarak,
Özbek
gibi
doğru
bir
Türkleri
onları
ayrı
dilde
farklı
kabilelere
milletler
haline
eserlerle
serbestlik
de
Rusya
mücadele
Müslümanlarına
Türklerinin
meydana
ortamı
sesini
aydınları,
sergileyerek
ve
etmiştir.
ileri
Gaspıralı’yı
gelmesi
ile
oluşmuştur. Böylece
getirerek Türk birliğini yıkma amacına
gazete
dergiler
sıkı
sansür
engel olarak dil birliğini savunmuş, Türk
uygulamasından kısa bir süre de olsa
aleminin geleceğini Türklerin birbirlerine
kurtulmuşlardır. Tercüman gazetesi bu
ve Türkiye’ye olan yakınlıklarında görmüş
dönemde diğer gazeteler gibi rehavete
bir aydın olarak İsmail Gaspıralı gazetesi
kapılmamış, bağlı olduğu Rus devletini
Tercüman’da Türkiye ile ilgili konulara da
110
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:14 K:35
sert
bir
şekilde
eleştiren
yazılara
1914 yılının sonlarında Tercüman’da kara
sütunlarında yer vermemiştir.
bir
sayfa
Gazete ayrıca kadın hakları konusuna
ölümünden
değinmiştir. Tercüman’da dünyevi tahsil
kaybetmemişse
almış olan Türk kadınlarını öven haberlere
yazılarından yoksun kalmıştır. Gazetenin
de yer verilmiştir. 1887 tarihli bir sayısında
imtiyaz sahibi İsmail Bey’in oglu Rıfat
Gaspıralı
şu açıklamalara yer verilmiştir:
Bu zamanda Avrupa’yı müptela eden
meselenin biri de “kadınlar meselesi”dir.
açılmıştır.
sonra
Bey’in
Tercüman
çizgisini
İsmail
Bey’in
de
başyazarı
İsmail
ise
Hasan
Sabri
Ayvazof olmuştur. 1914 yılında I. Dünya
Savaşı’nın
başlamasıyla
gazetenin
Kadınlara ilim ve marifet gerek mi?
sütunlarını savaş haberleri doldurmuştur.
Kadınlara hizmet ettirilmeli mi? Bu sualler
Gaspıralı’nın
mezkur olunuyor yüzlerce efkar ve resail
gerçekleştirdiği bir diğer yenilik ise 1906
neşr olunuyor ama beynel İslam buna hacet
yoktur. Çünkü ilim kadınlara dahi farz
olduğunu ve sa’y ve gayret bir hayli
basın
tarihinde
yılında kendi insiyatifinde ve kızı Şefika
Hanım’ın yönetiminde Rusya Türklerinin
olduklarına bin üç yüz sene burun ve
ilk kadın dergisi olan Âlem-i Nisvan (1906)
mukaddem karar ve hüküm olunmuştur.
dergisini
(Tercüman, 1887:1).
kadar yayın hayatı devam etmiş olan dergi
yayımlamasıdır.
1910
yılına
Bunun yanı sıra istiklal için mücadele eden
ağırlıklı olarak kadın ve aile ilgili konulara
Müslümanlardan
eğilmiştir.
da
söz
edildiği
Dergide
kadınlara
yönelik
Rusya’daki
olarak çocuk yetiştirmek, sağlık, evlilik
uzlaştırmanın
hukuku, kadın hakları ile ilgili yazılara,
dışında diğer milletlerle de iyi geçinmeyi
Rusya ve Rusya dışında kadınlarla ve batı
örgütleyen bir tutum içinde olmuştur. Bu
dünyası kültürüyle ilgili haberlere yer
anlamda Ermenilerin çalışkanlığından ve
verilmiştir.
başarılarından
1914
bilinmektedir.
Gaspıralı
Müslümanlarla
Rusları
söz
ederek
onların
yılında
vefat
eden
İsmail
Müslümanlara örnek olması gerektiğini
Gaspıralı’nın Türk dünyasına en önemli
sayfalarında işlemiştir. (Devlet, 1988: 36)
katkılarından biri de Rusya Türklerinin
Fakat bazı zamanlarda da Ermenilerin
öğrenci olarak Türkiye’ye gitmelerinin
saldırganlığından
önünü açması olmuştur. Rusya Türkleri
uyarmaya çalışmıştır.
bahsederek
onları
arasında çok miktarda okunan Tercüman
gazetesi, Rusya Türkleri’nde hem dil hem
111
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:14 K:35
de fikir bakımından Türkiye’ye bağlılığın
…Tercüman’ın çıkarılmasının ellinci yılını
artmasına neden olmuştur. Bu dönemde
kutlamak vazifesi bizi tabii olarak bu ağır
Türkiye’deki Tanzimat hareketi Usul-ü
Cedid’ciler arasında da sempati kazanmış
işe sevketti. Türkiye’de kütüphanelerde
Tercüman neşriyatı değil, Tercüman’ın
tam bir koleksiyonu bile yoktur. Emiri
ve Türkiye’ye tahsile giden kişilerin sayısı
Efendi merhumun himmeti ile kurulmuş
artmıştır. Nitekim Gaspıralı İsmail Bey’in
olan Millet Kütüphanesi’nde ancak kırka
telkin ve tesiriyle “Cedidcilik” hareketini
yakın Tercüman bulabildik. Pek muhterem
benimseyen ve bu cereyanın Kazan ilinde
en gayretli taraftarlarından biri oluveren
Akçoraoğlu Yusuf Beyfendinin müsaade
ve lütufları ile kütüphanelerinde bulunan
bazı Tercüman nüshaları ile Tercüman
Gilman Ahond’un oğlu Fatih Kerimi
neşriyatına ait bazı eserlerden istifade
Türkiye’ye
edebildik.” (Seydahmet, 1996: 14)
eğitim
amaçlı
gelenlerin
başındadır (Kurat, 1966: 118).
Seydahmet’in yazısından tam 79 yıl sonra
Tercüman zamanla bütün Türk illerinde ve
yani geçtiğimiz 2013 yılında UNESCO
bu arada İstanbul’da merakla beklenen bir
Türkiye Milli Komisyonu’nda İsmail Bey
gazete halini almış ve bunu uzun yıllar
Gaspıralı’nın ölümünün 100. Yıldönümü
devam ettirmiştir. Bazı zamanlar yalnız
vesilesiyle iletişim, uluslararası ilişkiler ve
İstanbul içinde 5000 üzerinde sattığı
edebiyat
anlaşılmaktadır.
gerçekleştirilen bir toplantıda Tercüman
yıllarında
Tercüman
1897-1898
Bulgaristan’da
200,
gazetesinin
camiasının
St.
uzmanlarıyla
Petersburg’daki
Dobruca’daki Kırım Türkleri arasında ise
kütüphanede bulunan tam sayılabilecek
100 nüsha kadar satmıştır. (Devlet, 1988:
dijital kaydının temin edilmesi, Tercüman
47) Tercüman gazetesi, 1912 yılında
gazetesinin UNESCO Dünya Belleği’ne
Türkiye’nin dışında Mısır, İran, Hindistan
önerilmesi kararları alınmıştır. Bununla
hatta Fas’ta bile satılmıştır. Gaspıralı
birlikte bu toplantıda alınan en önemli
gazetenin baş editörü olarak çalışmış ve
karar ise İsmail Gaspıralı’nın özellikle
yayının en ufak ayrıntısına kadar bizzat
Tercüman gazetesinde bütün kültürlere ve
ilgilenmiştir.
milletlere karşı gösterdiği barışçıl ve
Kırımlı Cafer Seydahmet, 1934 tarihli
yazısında
Tercüman’ın
sayılarına
ulaşabilmenin zorluğundan bahsetmiştir.
Bu durumu şu sözleri ile ifade etmiştir:
hümanist tutumun UNESCO hedefleriyle
örtüştüğü
etkinliklerde
temasının
bütün
vurgulanması
iş
ve
kararı
alınmıştır.
112
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:14 K:35
SONUÇ
gazeteydi. Bu gazete kısa zamanda Rusya
Mercani, Kursavi, Nasıri gibi döneminin
Türklerinin yükselen sesi olmayı başarmış,
ileri görüşlü şahsiyetlerin fikirlerinin açtığı
İsmail Bey bu gazeteyle Rusya Türklerinin
yolda ilerleyen Gaspıralı İsmail Bey,
birbirlerinden edebi, kültürel ve sosyal
Rusya
bağlamda haberdar olmalarını sağlamıştır.
Türklerinin
birliğini
sağlamak
yolunda ilk adımı atmış, “Dilde, Fikirde,
İsmail Bey genel olarak gazetesinde Rusya
İşte Birlik” şiarını ortaya koymuş, bu amaç
Müslümanlarının-Türklerinin
doğrultusunda
halkın
leşmesinin gerekliliğinden bahsetmiştir.
eğitilmesi gerektiğine inanmış ve eğitim
Tercüman ile bunu sağlamanın yollarını
alanında önemli katkılarda bulunmuştur.
arayan Gaspıralı, önüne çıkan engelleri
Rusya Türklerinin haklarını korumak için
aşabilmek
mücadele etmiş, kendinden sonra gelen
kullanmıştır. O’na göre modernleşmenin
aydınlar üzerinde de çok önemli etkileri
öncelikleri arasında eğitim ve dil birliği,
olmuş bir entelektüeldir. Gaspıralı’nın
önemli bir yer tutmaktadır. Bu sebeple
Türk birliği hususundaki görüşleri Rusya
Tercüman gazetesinde eğitim ve dilin
Türklerinin uyanışında ve hem Rusya
kullanım problemlerine geniş yer vermiştir.
Türkleri hem de Türkiye Türkleri arasında
Kısa bir sürede bütün Türk Dünyasına
birlik düşüncesinin yaratılmasında temeli
hitap eden Tercüman bütün İslam aleminin
öncelikli
olarak
içinse
yine
modern-
Tercüman’ı
oluşturmuş, daha sonraki takipçilerinin
dertlerini anlatan ve onlara ışık tutan
Türkçülük
Milliyetçiliği
gazete olmaya çalışmıştır. Sadece Rusya
kavramlarının şekillendirmesinde önemli
sınırları içinde yaşayan Türkler tarafından
tesirleri olmuştur.
değil, Türkiye Türkleri tarafından ya da
İsmail
ve
Türk
Gaspıralı’nın
yayımlamaya
Türkiye’de
bulunan
Rusya
Türkleri
başladığı Tercüman gazetesi, 1883-1917
tarafından dikkatle takip edilen gazete
yılları
öncelikli
şehrinde
arasında
1914
Kırım’ın
yılına
Bahçesaray
kadar
İsmail
olarak
Türklerin
medeni
hayatlarıyla ilgili meselelere değinmiş ve
Gaspıralı’nın kendisi, 1914 tarihinde onun
halkın
vefatından sonra ise Kırımlı gazeteci
Gaspıralı bu gazetede öncüleri arasında yer
Hasan Sabri Ayvazof ve İsmail Bey’in
aldığı yeni usul eğitim sistemini halka
oğlu
tarafından
anlatmaya ve gençlerin bu tarz okullarda
yayımlanmış, Türkçe ve Rusça, haftalık bir
eğitim görmelerini sağlamaya çalışmıştır.
Rıfat
Gasprinski
eğitimi
üzerinde
durmuştur.
113
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:14 K:35
Özetle Gaspıralı’nın Tercüman gazetesiyle
problemleri
yaydığı fikirler arasında şunları sıralamak
çapında daha önce eşi benzeri olmayan bir
mümkündür: Avrupai bir şekilde okullarda
yaygınlık ve etkiye ulaşmıştır. Bu anlamda
eğitim yapılması, Türkler için ortak bir
basın tarihimizde ondan daha geniş bir
yazı
Rusya
alana yayılarak halk üzerinde bu derece
hayata
olumlu
meydana
Türklerinin
ülkenin
katılımlarının
esaretten
getirilmesi,
ekonomik
sağlanması,
kurtarılması,
düzeltilmesi
kadının
dini
ve
yardımlaşma
gazetede
tüm
Türklerin
anlayabileceği bir dil kullanmış, gazete bu
nedenle Türkiye Türkleri tarafından da
rahatlıkla takip edilmiştir. İsmail Bey’in
“Dilde,
Fikirde,
İşte
Birlik”
şiarını
savunduğu gazetenin Türkler arasında
milli,
kültürel
ve
dil
birliğinin
sağlanmasında önemli katkıları olmuştur.
Gaspıralı’nın kullandığı yumuşak üslup
sayesinde
Tercüman
gazetesi
35
yıl
boyunca yayın hayatını sürdürebilmiş ve
bu dönem boyunca gazetesinde Rusya
Türklerinin
olanağına
haklarını
sahip
savunabilme
olmuştur.
Tercüman
gazetesi normal bir süreli yayın organı
olmanın da ötesinde bir fikir yayıcısı, milli
akım ve faaliyetler için de bir öncü
gazetedir.
Bu
gazete
yaratabilen
Türk
bir
Dünyası
gazeteye
rastlanmamıştır.
idarenin
cemiyetlerinin oluşturulması.
Gaspıralı
etki
tartışarak
Rusya
Müslümanlarının hayatının tüm yönleriyle
ilgili (eğitim, kadın hakları, siyasi partiler,
İslam hukuk sisteminin reformu vb.)
KAYNAKÇA
GASPIRALI, İ. (2004). İsmail Gaspıralı
Seçilmiş Eserleri: II, Yay. Haz.
Yavuz Akpınar, İstanbul: Ötüken
Yayıncılık.
GASPIRALI, İ. (2005). ‘Darürrahat
Müslümanları’, İsmail Gaspıralı.
Seçilmiş Eserleri: I Roman ve
Hikâyeleri. Yay. Haz. Yavuz
Akpınar, Bayrak Orak, Nazım
Muradov, 2. Basım. İstanbul:
Ötüken Yayıncılık.
GASPIRALI, İ. (2008). İsmail Gaspıralı
Seçilmiş Eserleri: III Dil-EdebiyatSeyahat Yazıları, Yay. Haz. Yavuz
Akpınar,
İstanbul:
Ötüken
Yayıncılık.
ARAI, M. (2008). Jön Türk Dönemi Türk
Milliyetçiliği, İstanbul: İletişim
Yayınları.
DEVLET, N. (1988). İsmail Bey Gaspıralı,
Ankara:
Kültür
ve
Turizm
Bakanlığı Yayınları.
DEVLET, N. (1999). Rusya Türklerinin
Milli Mücadele Tarihi (1905 –
1917),
Ankara:
Türk
Tarih
Kurumu.
114
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March - Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:14 K:35
EKİNCİ, Y. (1997). Gaspıralı İsmail,
Ankara: Ocak Yayınları.
GEORGEON,
F.
(1996).
Türk
Milliyetçiliğinin Kökenleri Yusuf
Akçura (1876-1935), İstanbul:
Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
KURAT, A.N. (1966). “Kazan Türklerinin
‘Medeni Uyanış’ Devri”, Ankara
Üniversitesi Dil ve Tarih –
Coğrafya Fakülte Dergisi, C.XXIV,
(3-4), 95-194.
SARAY, M. (1993). Türk Dünyasında Dil
ve Kültür Birliği, İstanbul: Nesil
Yayıncılık.
SARAY, M. (2011). “Türkiye’de Türk
Milliyetçiliği’nin Temelini Atan
Türk Yurdu Dergisi ile Türk
Ocakları
Derneği
Nasıl
Kuruldu?”(Elektronik Sürüm). Türk
Yurdu Dergisi, Şubat, Cilt: 31 Sayı
: 282.
SEYDAHMET, K. C. (1996). Gaspıralı
İsmail Bey (Dilde, Fikirde, İşte
Birlik), İstanbul: Kuşak Ofset.
TERCÜMAN, 1883, Sayı: 1.
TERCÜMAN, 1883, Sayı:16.
TERCÜMAN, 1887, Sayı: 24.
115
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11
January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:32 K: 53
SIEGFRIED LENZ’İN KISA ÖYKÜLERİNDE
KADIN-ERKEK MOTİFİ*
MAN AND WOMAN MOTIF IN
SIEGFRIED LENZ’S SHORT STORIES
Aşkım ÖĞÜT MARANGOZ
Sakarya Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü
[email protected]
Özet: Alman edebiyatının en önemli savaş
sonrası ve günümüz yazarlarından olan Siegfried
Lenz’in kısa öykülerinde kadın- erkek motifi
temel alınarak hazırlanmış olan bu çalışmada,
GİRİŞ
geçmişten
günümüze
dek
sorun
olan
“iletişim(sizlik)” konusu işlenmeye çalışılmış,
iletişim(sizlik) kavramı ve çatışması, belirli
eserler doğrultusunda incelenerek değerlendirilmiştir.
Abstract: In this study based on the man and
woman motifs in the short stories of Siegfried
Lenz, who is one of the contemporary and postwar German writers, the long-standing matter of
lack of communication has been discussed and
the concept of lack of communication has been
examined through certain works.
Anahtar kelimeler: İletişim, İletişimsizlik,
Çatışma, Kadın-Erkek İletişimi, Kadın-Erkek
Motifi, Empati
Keywords:
Communication,
Lack
of
Communication, Disagreement, Man and
Woman Communication, Man and Woman
Motif, Empathy

Bu çalışmada, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi’mde incelemiş olduğum,
Alman yazar SiegfriedLenz’in kısa öykülerindeki kadın-erkek, aile çocuk ve hükümet-vatandaş arasındaki
iletişimsizlik konusundan yola çıkarak, “Kadın-Erkek Motifi” incelenip değerlendirilmiştir.
116
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11
January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:32 K: 53
iki kişinin de ruh sağlığının yerinde olması
GİRİŞ
gerekir; çünkü kişinin içinde bulunduğu
Kişilerin duygu ve düşüncelerini çeşitli
yollarla başkalarına doğrudan veya dolaylı
durum ruh haline, ruh hali de kişinin
davranışına ve iletişim biçimine yansır.
olarak aktarmasına iletişim denmektedir.
İletişim sadece sözle olmaz; iletişimin
İnsan çevresi ile sürekli iletişim halindedir.
İnsanların etrafıyla iletişimde bulunması,
kabul görmek ve anlaşılma ihtiyacından
doğar. Bu yüzden kişiler arasında duygu ve
düşünce aktarımı önemlidir; özellikle yüz
birçok farklı çeşidi ve yolları vardır.
İletişim çeşitleri, insanın kendi içinde
kurduğu iletişim ve kişiler arası iletişimden
oluşmaktadır. İletişim yolları ise sözlü
iletişim ve sözsüz iletişimdir.
yüze yapılan bir iletişimde ses tonu, beden
dili, jest ve mimikleri ayrı bir önem taşır.
İletişimsizlik geçmişten günümüze kadar
toplumda sorun olmaya devam etmekte;
İletişimde dinleyici, duygu ve düşüncesini
aktaran
kişi
kadar
önemlidir;
çünkü
dinlemek, duyabilmek ve görebilmek de
iletişimin sağlıklı akışı için gereklidir.
Alman yazar Goethe, dinlemenin ne kadar
önemli
olduğunu
şu
sözleriyle
vurgulamıştır: “Konuşmak bir gereksinim,
dinlemek bir sanattır” (Telepati, 2014).
bunun bir yansıması olarak da kişiler
arasında iletişim çatışmaları görülmektedir.
Çatışmalara yol açan başlıca etkenler;
kişilerin kültür seviyesi, yetişme ortamı,
kuşak farkı, yaşı, ekonomik durumu ve
kişilerin psikolojisidir. İnsanlar bütün bu
çatışmaları ancak birbirini anlama yoluna
giderek yani empati kurarak önleyebilir;
zira empati insanları birbirini yaklaştırır ve
Ne yazık ki insan, her zaman sağlıklı
iletişimi kolaylaştır.
iletişim kuramaz. Kişiler iletişimde bazen
birbirlerine
karşı
tavır
alabilir
ve
1.İLETİŞİM KAVRAMI VEÇATIŞMA
birbirleriyle çatışma yaşayabilir. Bu yüzden
kimi zaman iletişim yaralayıcı ve yıpratıcı
da olabilir.
İletişim
kavramı,
psikoloji,
sosyoloji,
yönetim, tıp vb. birçok bilim dalının
inceleme konusu olmuştur. Bu nedenle
Sağlıklı
iletişim
kurabilmek,
karşılıklı
iletişim kavramının farklı bilim dallarına ve
anlaşabilmek ve empati yapabilmek için her
117
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11
January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:32 K: 53
farklı bakış açılarına göre birçok tanımının
olabilmekte hatta fizyolojik, psikolojik veya
yapıldığı
davranışsal bir sorun olarak da ortaya
görülmektedir.
İngilizcede
“communication” olarak kullanılan iletişim
çıkabilmektedir.
sözcüğünün kökeni, Latince “communis ve
communicare” sözcüklerinden türetilmiş
Dökmen (2008;
olup “ortak, ortak kılmak, ortak olmak ve
etkileyen on bir faktör vardır. Bunlar:
etme”
haberdar
102)’e göre iletişimi
anlamında
kullanılmaktadır(Gürüz ve Eğinli, 2012: 5).
1. Biliş (cognition)
2. Algı (perception)
İletişimin birçok tanımı vardır ama kısaca
“duygu ve düşüncelerin karşısındaki kişiye
aktarılması”
İletişimin
olarak
tanımlanabilir.
sağlanabilmesi
için
iletişimi
oluşturan kaynak, mesaj, kanal, alıcı, geri
bildirim gibi öğeler vardır. Bu öğeler, etkili
bir iletişimin temel taşlarını oluştur ve
duygu ve bilgi aktarımının başarılı bir
şekilde
gerçekleştirilmesine
yardımcı
olurlar. İletişim kurarken iletilmek istenilen
duygu ve düşünce, iletişimin iki türünden
3. Duygu
4. Bilinçdışı
5. İhtiyaçlar
6. İletişim Becerisi
7. Kişisel Faktörler
8. Kültürel faktörler
9. Roller
10. Sosyal ve Fiziksel Çevre
11. Mesajın Niteliği
Kişiler arası iletişim çatışmalarını Dökmen,
(2013: 39) dört grupta toplamıştır:
biriyle, sözlü ya da sözsüz iletişim olarak
1. Kişi-içi iletişim ve Çatışma
gerçekleştirilir.
2. Kişilerarası iletişim ve Çatışma
İletişim bir paylaşma eylemidir; fakat
3. Örgüt-içi iletişim ve Çatışma
birçok
4. Kitle iletişimi ve Çatışma
sorun
iletişimsizlikten
kaynaklanmaktadır. Çünkü her insanın
beklentileri, ihtiyaçları, algılayışı, bakış
açısı farklıdır. Bu farklılıklar bazen kişiler
arasında
iletişim
kopukluğuna
ve
çatışmalara yol açar. Bu yüzden çatışma
kimi zaman, kişide yaralayıcı ve yıpratıcı
Dökmen,
sınıflamasını
Graf
Analiz’in
çatışma
sekiz
maddede
ise
göstermiştir: (Dökmen, 2008: 65-78)
1. Aktif Çatışma (Kötü Adam Ne
Söylese Kötüdür)
118
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11
January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:32 K: 53
2. Pasif Çatışma (Küsler Diyaloğu)
mekanizmasını
ortaya
koyar
3. Varoluş Çatışması (Ben sandım
çatışmasıyla mücadele yaşar.
ve
iç
ki…)
4. Tümden reddetme (Hiç…)
Kişiler arası İletişim ve Çatışma: Kişiler
5. Önyargılı Çatışma (Ben kararımı
arasında bir takım faktörler çatışmaların
çoktan verdim…)
6. Yoğunluk
yaşanmasına neden olur. Bunlar algı,
Çatışması
(Haklısın
ama…)
duygu, ihtiyaç, iletişim becerisi, bilişsel,
bilinç dışı, kültürel faktörler, çevre, roller,
7. Kısmi Algılama Çatışması (Bunu da
mı demiştin…)
statü, mesajın niteliği, kişisel faktörlerdir.
İnsanların bulunduğu çevrede karşılaştıkları
8. Alıkoyma Çatışması (Anlatamadım
galiba…)
duruma, bulunduğu mekanın ve ortamdaki
dış
faktörlerin
etkisi
olmaktadır.
Bu
kişilerde farklı algılara, farklı algılar ise
Kişi-içi
İletişim
ve
Çatışma:
Kişi-içi
iletişim, kişiler arası iletişime benzer bir
yapıda olup alıcı ve kaynağın aynı kişide
toplanmasıdır. İnsan, yaşadığı olaylardan
birtakım mesajlar üreterek kendi içinde
iletişim haline geçer. İletişim kuran bireyin
bilinçaltı ve içinde olduğu durumlar iç
çatışma yaşamasına neden olmaktadır. Kişi,
karşılaştığı
baskı
ve
olaylarda
farklı
güdülere yönlenebilir. Kişide yanaşma ve
kaçma gibi davranışlar gözlemleyebiliriz.
Aynı zamanda birey, eğer kendi sahip
olduğu bilgi ve yaşam tarzına aykırı bir
durumda davranırsa çelişkiye düşer. Bu
çelişki
durumunda
davranışını
değiştirebilir, karşılaştığı mevcut duruma
göre yeni bir tavır takınabilir ya da
psikolojik olarak kendini rahatlama yolunu
farklı tepkilere yol açmaktadır. Aynı şekilde
kişinin içinde bulunduğu sosyo-ekonomik
koşullar, kurallar, din ve dil gibi kültürel
öğelerde çatışma yaşanmasına sebep olur.
Kurallar, bulunulan yer ve zamana göre
değişkenlik taşıdığı için toplumda farklı
şekillerde yer bulur. İletişim çatışmalarına
yol açan başka bir etken de kişisel
farklılıklardır.
Cinsiyet,
yaş,
fiziksel
görünüm gibi faktörler, kaynak ve alıcı
arasındaki iletişimin boyutunu belirler.
Bunun bir başka yansıması da toplumsal
statülerde görülür. Mesleki ve sosyal roller,
kişiden beklenen tutum ve davranışları
etkilemekte,
kişiler
arasında
büyük
çatışmalar yaşanmaktadır. Mesajın niteliği,
iletişimin
sağlıklı
bir
şekilde
kurula
bilmesindeki en önemli etkeni oluşturur.
seçebilir. Bu durumlarda birey savunma
119
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11
January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:32 K: 53
Kaynağın alıcıya ilettiği mesajın anlamı,
kişilerarası çatışma olarak da karşımıza
çatışmanın nedenini ortaya koyar. Dökmen
çıkar.
(2013: 154)’e göre: "Kişiler, kendilerine
ulaşan
bir
mesajın
olduklarında,
sırf
kapsamına
bu
yüzden
karşı
Örgüt üyelerinin sahip oldukları rolleri
mesajı
algılayış ve uygulama biçimleri, kurulan
gönderenle çatışmaya başlayabilirler."
iletişimin kalitesini belirler. Başvurulan
sözlü ya da sözsüz iletişim teknikleri,
Tümden reddetme, ön yargılı yaklaşım,
belirgin şekilde tanımlanmış olmaz ise
yoğunluk çatışmalarının izlerine burada
çatışmaya yol açar. Üyelerin hiyerarşi
rastlanır. Alıcı, mesaj kendisine ulaştığı
içindeki rollerini kendilerine uygun bulup
anda; mesajı ya da göndereni uygun
bulmamaları da sorun yaşanmasına neden
görmeyebilir. Bunun sonucuna bağlı olarak
olmaktadır.
mesajı dinler ya da dinlemez. Doğru ya da
yanlış mesajı anlayarak geri bildirimde
Kitle İletişimi ve Çatışma:Kitle iletişimi,
bulunur. Bu geri bildirimi kaynağında kabul
birçok kişinin bir araya gelerek belirli
edip etmeme hakkı vardır. Eğer yanlış
sembollerle
anlaşılma varsa ya da mesaja karşı çıkılırsa
Kitle
iletişim kopukluğu yaşanır bu da iki tarafı
denilince akla televizyon, radyo ve gazete
çatışmaya sürükler.
gibi yayınlar gelmektedir. Kitle iletişim
anlaşmasını
iletişimini
kapsamaktadır.
gerçekleştiren
araçlar
araçları, tiyatrodan çizgi romanlara dek
Örgüt-içi İletişim ve Çatışma: Belirli bir
birden fazla öğeyi içinde barındırır. Bu
otorite ve hiyerarşinin yer aldığı sistemde
çatışma biçiminde daha çok kişilerarası
bir amacı gerçekleştirmek için bir araya
iletişim öğelerinin izlerini görebilir.
gelen
insanların
oluşturduğu
organizasyonlar esnasında ortak bir dil
Kitle iletişiminde çatışma, araçlar arasında
kullanılması
örgütlenmede
olabileceği gibi, örgüt içinde de yaşanabilir.
görev alan bireyler, sahip oldukları rol ve
Bazen kitle iletişimi ve toplum arasında,
statünün gereğini yapar. Örgüt üyeleri
bazen de kişi-içi çatışmalarda da etkili
arasında,
alt-üst
olmaktadır. Çatışma, kitle iletişim araçları
kişi-içi
arasındaysa
esastır.
rol
karmaşalarına
çatışma
Bir
çatışmaları,
rastlanır.
şeklinde
Bazen
görülebildiği
gibi,
her
zaman
çift
taraflı
olmayabilir. Eleştirmenler, gazete yazarları
120
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11
January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:32 K: 53
gibi uzmanlarda çatışmanın genellikle tek
“Der sechste Geburtstag” (Altıncı doğum
taraflı
yayın
günü) öykülerinden yola çıkarak,kadın-
girişimleri,
erkek motifini nasıl ele aldığı gösterilerek
çatışmaları önleyen bir faktör olarak göze
bu motifin kullanımı ile ilgili,adı geçen
çarpsa
öykülerden örnekler verilecektir.
olduğu
organları
görülür.
arasında
da
Basın
rekabet
izleyiciler
arasında
sorun
yaşanmasına neden olabilir. Kitle iletişim
araçlarının verdiği mesajlar, alıcı ve kaynak
Siegfried Lenz Alman edebiyatının en
arasında
önemli
çatışmalar
yaşanmasını
savaş
sonrası
ve
günümüz
etkileyebilir, kişiler arasındaki ilişkilere
yazarlarındandır. Lenz, 1926’da Prusya’nın
farklı bir boyut kazandırabilir.
küçük bir şehri olan Lyck’de bir gümrük
memurunun oğlu olarak dünyaya gelir.
Örgüt içi iletişimlerde yaşanan tartışmalar
Lenz’in babası ölünce, annesi evlenmek
ise,
aracılığıyla
için gider ve onu büyük annesi büyütür.
kamuoyuna büyük ölçüde yansımaktadır.
Lenz, on üç yaşına geldiğinde Genç Hitler
Toplumun her kesiminde farklı yorumlar
ordusuna katılır. İkinci Dünya Savaşı’nda
yapılmasına neden olur. Kitle iletişim
(1943-1945)
araçları,
haberdar
ordusuna esir düşer ve orduda tercümanlık
etmesinin yanı sıra yönlendirebilir de.
yapar. Savaş bittikten sonra serbest bırakılır
Kamuoyunda yeni bakış açılarının izlerine
ve Hamburg’ a yerleşir; burada İngiliz Dili
rastlayabilir,
davranışların
ve Edebiyatı ile Edebiyat tarihi ve Felsefe
İzleyicilere
okur. 1948 de “Die Welt” gazetesinde
kitle
iletişim
toplumdaki
bireyleri
tutum
değişebileceği
çeşitli
araçları
ve
söylenebilir.
olan
Lenz,
İngiliz
yeni
yazmaya başlar. 1951’de gazeteden ayrılır
bu
ve serbest yazar olarak hayatına devam
modellerin niteliği de önem kazanmaktadır.
eder. Birçok ödül alan yazar, 1965’te
davranış
modeller sunarak kişilere
asker
biçimleri
katılmakta,
politikaya atılır. 2004 yılından bu yana da
2.SIEGFRIED LENZ’İN BİYOGRAFİSİ
Hamburg’ta ve Leböllykke/Dänemark’ta
VE KISA ÖYKÜLERİNDE KADIN-
yaşamaktadır.
ERKEK MOTİFİNİN ELE ALINIŞI
Lenz,
Bu
bölümde
yazarın,
“Die
Flut
ist
pünktlich” (Medcezir vaktinde olur) ve
yaşamış
İkinci
Dünya
Savaşı’nı
biri
olarak
savaştan
birebir
oldukça
etkilenmiştir ve bu yüzden de eserlerinde
121
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11
January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:32 K: 53
savaşın izlerini görmek mümkündür. Ayrıca
Almanya’sını,
kocasına söylemesini ister ancak kadın
konuları
ve
kocasıyla konuşmaya yanaşmaz. Tom bu
doğan
durumdan oldukça rahatsızlık duyduğunu
çatışmaları büyük bir ustalıkla ele almıştır.
kadına defalarca söyler. Fakat kadın ne
(Bassmann, 12).
yapacağını bilemez. Bir gün yaptığı planı
Lenz,
güncel
eserlerinde
olan
problemleri,
Nazi
sevgilisi Tom, kadının bu ilişkiyi artık
toplumsal
ikili
ilişkilerden
uygulamaya karar verir. Kocasının saatini
A.SIEGFRIED LENZ’İN “DIE FLUT
bir
saat
ileri
alarak,
onun
akıma
IST PÜNKTLICH” HİKÂYESİ:
yakalanmasını sağlar ve onu kendi eliyle
ölüme iter (Lenz, 2006a: 156).
Bu hikâye, kadın ve sevgilisi arasında
geçer. Hikâyenin ana karakteri kadın olup,
Görüldüğü gibi kadının eşiyle sorunlarını
yazar tarafından isimsiz lanse edilmiştir.
konuşamaması, iletişim kopukluğuna, pasif
Kadın
çünkü
çatışmaya yol açmıştır ve aralarında iletişim
kocası, Dhahran’a bir iş gezisine gitmiş ve
sağlanamadığı için de problem devam
altı ay gelmemiştir. Bu arada adam başka
etmiş, kadının iç çatışma yaşamasına neden
biriyle ilişki yaşamış ve bu ilişkiden de
olmuştur. Ayrıca kadın, sevgilisi Tom ile de
hastalık kapmıştır. Bu durumu karısına
iletişim kuramamıştır. Çünkü sevgilisi ona
söylememiş ancak karısı durumu fark
suçlamış ve yargılamıştır (sen dili). Bu
etmiştir. Adam karısıyla yeniden mutlu
durum
olabilmek için karısını alır ve bir adaya
kurmasını engeller. Bu hoş olmayan iki
yerleşir; işine adadan gelip giden adamın
durum
gelgit olayını dikkate alması gerekir çünkü
kaçınma-kaçınma
her akşam belli saatte adada sular yükselir
neden olur. Sağlıklı düşünemeyen kadın
ve bu zamanda adaya ulaşım sağlanamaz
doğru kararlar alamaz ve kadının pasif
ancak ulaşım gelgit bittikten sonra ya da
durumda olan saldırganlığı ileri boyuta,
gelgitten önce sağlanır. Adam bu yüzden
psikopati eğilimine diğer adıyla aktif
her akşam gelgit saatinden bir saat önce
saldırganlığa dönüşür.
evlidir
ama
mutsuzdur;
da
kadının
onun
Tom
psikolojisini
çatışması
ile
iletişim
etkiler
ve
yaşamasına
evde olmaya gayret eder. Kadın kocasının
eve geliş saatini bildiği için kocası işe
Sonuç olarak kadın, kocasını kendi elleriyle
gittikten sonra sevgilisiyle buluşur. Kadının
ölüme iter. Bu hikâye, iletişimsizliğin
122
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11
January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:32 K: 53
kişiler arasında nasıl büyük bir soruna yol
fakat bu doğum günü kutlamasının kardeşi
açtığını
olmayan
için önemli olduğunu belirtir. Bu yüzden de
hasarlar verdiğini gözler önüne sermektedir.
kızından, kardeşine onun doğum gününü
ve
telafisi
mümkün
erken kutladıklarını söylememesini rica
LENZ’İN
B.SIEGFRIED
SECHSTE
“DER
eder.
GEBURTSTAG”
Maria oğlu için alış verişe gider ve oğlunun
HİKÂYESİ:
istediği tüm hediyeleri alır. Oğluna çok
Bu
hikâye,
bir
annenin
çocuğunun
üzülen
kadın
doğum
gününde
içki
hastalığından dolayı duyduğu üzüntüyü,
içmeyeceğine dair kocasına ve kendine söz
bulunduğu durumun psikolojisiyle yaşadığı
verir. Akşam olur. Çocuğa hediyeleri
iç çatışmayı ve kocasıyla yabancılaşmasını
verilir.
konu alır. Hikâyenin ana karakteri olan
kordonlu telefonu beğenir; Jutta ve kardeşi
Maria aynı zamanda hikâyeyi anlatan ben
hediyelerle
anlatıcı rolündedir.
hediyeleriyle oynayan Jutta, kardeşinden
Çocuk
kordonlu
hediyelerden
oynarlar.
telefonu
ister
en
çok
Kardeşinin
fakat
kardeşi
Ailenin on bir yaşında Jutta adında bir kızı
vermek istemez. Bu duruma çok sinirlenen
ve beş yaşında Richard adında bir oğlu
Jutta,
vardır.
kan
tutamaz ve kardeşine, bugün onun doğum
kanseridir. Aile onun öleceğini bildiği için
günü olmadığını, söyler. Maria kızının
çocuklarının
güzel
söylediklerini duyar ve mide bulantısıyla
geçmesini, bu yüzdende oğullarına sürpriz
banyoya gider, bir yudum içki alır ve
bir doğum günü yapmak isterler. Çocuğun
hemen şişeyi ortadan kaldırır. Koridorda
doğum günü aslında iki eylüldedir fakat
dudaklarını siler ve bir sigara yakar o sırada
Richard’ın
ölebileceği
kocası yüzünde gülümse ile ona doğru
düşüncesiyle, doğum gününün on sekiz
parmak uçlarına basarak mutfaktan gelir
nisanda kutlanmasına karar verirler. Kızları
sanki ona bir şey fısıldayacak gibi yapar
kardeşinin
erken
ama onu görmemiş gibi yanından geçer
niçin
(Lenz, 2006b:881).
Beş
yaşındaki
son
o
kutladıklarının
güne
doğum
oğulları
günlerinin
kadar
gününü
farkındadır,
fakat
annesine verdiği sözü daha fazla
erken kutladıklarını anlayamaz. Maria,
kızına kardeşinin hastalığından bahsetmez
123
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11
January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:32 K: 53
Görüldüğü gibi hikâyede, çocuklarının
kadını yazar, isimsiz olarak göstermiştir.
hastalığı
olarak
Öykünün anlatımı akıcı bir dil ile ifade
etkilemiş ve çift birbirleriyle ilgilenemez
edilmiştir. Hikâye trajik olduğu kadar da
hale
düşündürücüdür. Kadının kocasının onu
karı-kocayı
gelmiştir.
hastalığı
bulunduğu
psikolojik
Maria’yı,
oldukça
bu
çocuğunun
üzmüştür.
durumu
İçinde
kocasıyla
da
aldatması, bu ilişkiden bir de hastalık
kapması ve bunu ona söylememesi, kadının
paylaşamaması Maria’nın yalnız kalmasına
kocasından
yol açmış ve Maria bulunduğu durumdan
ilişkilerinin kopmasına sebep olmuştur.
uzaklaşmasına
ve
giderek
kurtulmak, durumu biraz olsun unutmak
için de kendini içkiye vermiştir.
Aynı evin içinde kocasıyla yabancılaşan
kadın
(pasif
çatışma),
sevgilisiyle
de
Her zaman için ailede, karı koca ilişkisinde
sağlıklı bir iletişim kuramamıştır. Kadının
değer
sağlıklı
sevgilisinin ona sen dilini kullanarak hitap
ilişkilerin temelini oluşturur. Cüceloğlu
etmesi aralarındaki iletişimi engellemiştir.
(2002: 108)’na göre eşlerin birbiriyle
“Evet,
vermek,
kabul
görmek
hayallerini,
ondan ayrılmadın; onunla kaldın. İki sene
kısaca hayatını paylaşması, birbirlerine “sen
dayandın” (Lenz, 2006b: 154). “Ve sen iki
değerlisin”, mesajını verir.
sene onunla kaldın… Bu kadar uzun
düşüncelerini,
duygularını,
sen bana defalarca anlattın ama
dayandın ve bunun için hiç bir şey
Yukarıda verilmiş olan öykülerde, eşler
yapmadın” (Lenz, 2006b: 155).
birbirine değer vermemiş ve en önemlisi
birbiriyle
duygu
ve
paylaşmamışlardır.
Bu
düşüncelerini
Alıntıdan anlaşıldığı üzere kadının sevgilisi
yüzden
de kadının içinde bulunduğu durumu
de
aralarındaki problem devam etmiştir.
anlamamıştır çünkü empati yapmamıştır
aksine
3.KADIN-ERKEK
MOTİFİNİN
onu
suçlayıcı,
yargılayıcı
davranmıştır (sen dili). Bu durumda kadın
kendi içine kapanmıştır. Böylece kadın ne
İNCELENMESİ
kocasıyla ne sevgilisiyle konuşmuş ve iki
Siegfried Lenz’in Die Flut ist pünktlich
hoş
hikâyesinde
ilişkisine
(kaçınma-kaçınma çatışması). Kocasının
değinilmiştir. Hikâyedeki ana karakter olan
ona yaptığını bir türlü unutamayan kadın
kadın-erkek
olmayan
durum
içinde
kalmıştır
124
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11
January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:32 K: 53
kendince bir plan yapar; psikolojisi bozuk
tercih ettiğimiz on sekiz nisanda içki
olduğundan da sağlıklı düşünemez. Sonuç
içmeyeceğime dair ona söz verdim…”
olarak yaptığı planını uygulayarak kocasını
(Lenz, 2006b: 874). Maria’nın kocasına,
ölüme
oğlunun doğum gününde içki içmeyeceğine
iter;
çünkü
kadın,
bütün
bu
yaşananlardan sadece kocasını sorumlu
dair
söz
vermesi,
onun
ruh
tutmaktadır.
davranışına ve iletişim biçimine yansımış
halinin
olduğunu göstermektedir.
Bu öyküye kadın-erkek motifi açısından
bakılırsa,
karı-koca
arasında
yaşanan
Bu öyküde de karı-kocanın birbirlerini
çatışma aşılamamış, aralarında iletişim
dinlemediklerini
olmadığından
kuramadıklarını bu yüzden de çatışmanın
bir
çözüm
yolu
da
bulunamamıştır. Bu yüzden ilişki kadın
tarafından
sonlandırılmıştır.
Diğer
ve
sağlıklı
iletişim
devam etmekte olduğu görülmektedir.
bir
yandan, kadın sevgilisiyle iletişim halinde
4. SONUÇ
gözükse de sevgilisinin ona sen dilini
kullanması
aralarında
iletişimi
Etkin ve sağlıklı iletişimde bulunabilmek
engellemiştir. Oysa ilişkilerde ben dilini
için iletişimdeki kanallar aktif olarak
kullanmak
kullanılmalı, kişiler arası iletişimde empati
iletişimin
sağlıklı
olarak
ilerlemesini sağlar.
ve ben dili gibi önemli çözüm yollarına
başvurulmalıdır. Ben dili kişinin o anki
Lenz’in Der sechste Geburtstag hikâyesi de
durum veya davranış karşısında kendi
oldukça trajiktir. Hikâyenin ana karakteri
içinde
olan Maria, aynı zamanda ben anlatıcı
düşüncelerini ortaya koyarak açıkladığı
rolündedir.
hasta
içten bir ifade biçimidir. Karşısındaki kişiye
olması, ilişkilerini etkilemiş ve bir birine
yönelik suçlayıcı olmadığından ben dili,
aynı evde yabancılaşmışlardır; kadın içinde
kişinin etkin bir iletişim kurmasını sağlar ve
bulunduğu
kocasıyla
çatışma yaşamadan anlaşmasına yardımcı
paylaşamayınca kendi içine kapanmış ve
olur. Çünkü sağlıklı iletişim kurmanın ve
içinde
Çiftin
durumu
bulunduğu
rahatlamak
çocuklarının
için
durumdan
de
kendini
bulunduğu
durumu,
duygu
ve
çıkmak,
kişilerarası çatışmayı çözmenin en önemli
içkiye
etkili yolu ben dilini kullanmak ve empati
vermiştir.“Richard’ın doğum günü için
kurmaktır.
125
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z11
January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:32 K: 53
Empati, iki taraflı olan iletişimde kendimizi
karşımızdaki kişinin yerine koyup içinde
KAYNAKÇA
bulunulan durumu onun bakış açısından
değerlendirebilmektir.
iletişimi
Empati,
kolaylaştırır ve kişileri birbirine yaklaştırır;
çünkü empatik görüşe sahip olan kişiler,
birbirlerini daha iyi anlayıp karşısındaki
kişinin değer yargıları, inançları sosyoekonomik düzeydeki farklılıklarına saygı
duyup kabul eder. İletişimde bulunduğu
kişileri ön yargılı bir tutumla yargılamaz,
içinde
bulunduğu
durumun
daha
Etkin iletişim için empati ve ben dili
karşımızdaki
kişiyi
dikkatle
dinlemek de sağlıklı iletişim için önemlidir.
Konuşanı
dinlerken
kesmemelidir.
konuşanın
Konuşmacının
sözünü
yüzüne
bakılmalı ve onun anlaşıldığını ifade eden
jest ve mimikler kullanarak iletişime destek
olmalıdır.
Karşımızda kinin sözü bitince
anacak cevap vermeli ya da konuşmaya
başlamalı ve konuşurken konuşmamıza
uygun
yüz
ifadesi
ve
DÖKMEN,Ü., (2008).İletişim Çatışmaları
ve Empati. İstanbul: Remzi Kitabevi.
CÜCELOĞLU,D., (2002).'Keşke'siz Bir
Yaşam İçin İletişim,İstanbul: Remzi
Kitapevi.
iyi
anlaşılmasına çalışır.
dışında
GÜRÜZ, E.;TEMEL EĞİNLİ, A., (2012).
Kişilerarası İletişim -Bilgiler-EtkilerEngeller-, Ankara: Nobel Akademik
Yayıncılık Eğitim Danışmanlık Tic.
Ltd. Şti.
mimikler
LENZ, S.,
(2006a). “Die Flut ist
pünktlich", Siegfried Lenz. Die
Erzählungen, Hamburg:
Hoffmann
und Campe.
LENZ,S.,
(2006b).
“Der
sechste
Geburtstag”, Siegfried Lenz. Die
Erzählungen. Hamburg: Hoffmann und
Campe.
WINFRIED, B., (1978). Siegfried Lenz:
sein Werk als Beispiel für Weg u.
Standort die Literatur in der
Bundesrepublik Deutschland/ von
Winfried Bassmann. Bonn: Bouvier
TELEPATİ,
(2014).
http://www.telepati.
com.tr/kasim04/ konu2.htm,Erişim tarihi:
01.03. 2014.
kullanılmalıdır. Ayrıca konuşurken ses
tonuna da dikkat etmeli. Tek düze ses
tonuyla konuşmaktan sakınmalıdır. Ancak
iletişimde
bu
öğelere
dikkat
edildiği
takdirde sağlıklı bir iletişim mümkün olur.
126
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:23 K: 48
SSCB’DE TELEVİZYON YAYINCILIĞININ GELİŞİMİ
DEVELOPMENT OF TELEVISION BROADCASTING IN THE USSR
Yavuz Ercan GÜL
Kırgız-Türk Manas Üniversitesi İletişim Fakültesi Doktora Öğrencisi
[email protected]
Özet: Ekim Devrimiyle birlikte ortaya çıkan
fakat henüz genç olan “komünizm” ideolojisini
yaymak için her yol denenmiştir. Radyo gibi
sadece ses sunan bir aracın yerine görüntüyle
birlikte ses sunan televizyonlar Komünist
GİRİŞ
Parti’nin ideolojilerine meşruiyet kazandırmak
için ideal bir alet olmuştur. Bu nedenle
SSCB’de
televizyon
tarafından
desteklenmiş
yayıncılığı
ve
ilk
devlet
uydu
yayıncılığını başlatan devlet olmuştur. Devlet,
ciddi bir şekilde bu işin üzerine düşmüş ve
özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ele
geçirilen teknik ekipmanla birlikte, televizyon
önemli ölçüde gelişim göstermiştir. Soğuk savaş
Abstract: Which emerged with the October
Revolution, all the way was testing to spread the
ideology of “communism”. Instead of just
offering voice something such as a radio,
televisions which are offering audio video, to
give legitimacy to the ideology of the
Communist Party was the ideal tool. Therefore,
in the USSR by the state television
broadcasting, supported under control and the
first satellite broadcasting was started by the
state. The state seriously fallen on this job and
especially after the Second World War has
moved forward with technical equipment
seized. Cold war has accelerated the
development of this technology. In our study,
especially the Soviet resources will be searched
and this situation in the USSR, will be written in
the historical process.
ise bu teknolojinin gelişmesini hızlandırmıştır.
Bu çalışmada özellikle Sovyet kaynakları
incelenecek ve SSCB’deki bu durum, tarihi
süreç içerisinde ele alınacaktır.
Anahtar kelimeler: SSCB, Televizyon
Yayıncılığı, Komünist Parti, NTSC Standardı,
Uydu Yayıncılığı
Keywords: USSR, Television Broadcasting,
Communist Party, NTSC Standard, Satellite TV
Broadcasting
127
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:23 K: 48
buluşlar yapılmıştır. Ancak gazeteden
GİRİŞ
sonraki döneme televizyonun yerine
Dünyada teorik olarak gelişim gösteren
radyolar damgasını vurmuştur. Özellikle
televizyon yayıncılığının uygulamaya
uluslararası radyo yayıncılığının ortaya
geçişi 20. yüzyıla dayanmaktadır. Bu
çıkmasıyla adeta “radyoların savaşı”
döneme kadar en etkili kitle iletişim
başlamış ve devletler düşman devletin
aracı olarak gazeteler kullanılmıştır.
halkına ulaşmada uluslararası radyo
(Yaşın, 2013: 4) İnsanların dış dünya ile
yayınlarını
bağlantısını sağlayan gazeteler, dünyada
(Demirkıran,
olup biten haberleri halka ulaştırmada
Hitler’in
önemli
İleriki
geçmesiyle birlikte Komünistler ve
yayıncılığının
Faşistler arasında kıyasıya bir radyo
rol
oynamışlardır.
zamanlarda
TV
kullanmışlardır.
2008:
73)
Özellikle
Almanya’nın
başına
öncülerinden olacak olan SSCB yerine
savaşı
bu dönemde Çarlık Rusyası yaşamıştır.
propaganda için yeterli görüldüğü bu
Rus Çarı’nın basın üzerinde katı bir
dönemde,
sansür
yılındaki
gereken önem verilmemiştir. II. Dünya
“Burjuva Devrimi”nin de sebeplerinden
Savaşı döneminde televizyonun gelişimi
biri olmuştur. Nitekim 17 Ekim 1905
durma aşamasına gelmiş, henüz önemi
yılındaki Çarlık Manifestosu’nda basına
anlaşılamamış ve radyonun çelimsiz bir
özgürlük
uzantısı
uygulaması
1905
tanınmıştır.
(Ворошилов,
2014: 29) Ancak 1917 Ekim Devrimiyle
ortaya
çıkmıştır.
televizyon
Radyoların
yayıncılığına
olarak
görülmüştür.
(Jeanneney, 1996: 260)
birlikte Çarlık Rusyası yıkılmış, eski
birçoğu
gazetelerin
farklı
isimde
ideolojisine
kapanmış
yeniden
uyarlanarak
veya
Televizyon yayıncılığının asıl gelişimi
iktidarın
ve öneminin anlaşılması ise II. Dünya
yayın
Savaşı sonrasına rastlamaktadır. Bu
yapmışlardır.
vakitlerde,
yani
II.
Dünya
Savaşı
sonunda ortaya çıkan Amerika ve SSCB
Bu dönemde büyük devletler arasında
arasındaki
ekonomik
yayıncılığının gelişimini hızlandırmıştır.
olarak
güçlenme
yarışı
ve
soğuk
savaş,
radyolar
eski
televizyon
sürerken, bir taraftan da TV çalışmaları
Gazete
önemini
devam etmiş ve bu konuda önemli
yitirmiş ve kitle iletişim araçlarında
128
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:23 K: 48
yeni
bir
dönem
Televizyonun
yapılması
başlamıştır.
bulunması
yayın
Amerika
yayıncılığının
gelişimi
beraberinde kültür emperyalizmi ve
ve
sömürüyü
de
İngiltere öncü olduklarından dolayı bu
televizyon
vasıtasıyla
aracın ismini de kendileri koymuştur.
toplumu
“Televizyon” kelime anlamı olarak
girmişlerdir. (Tomlinson, 1999: 45)
Türkçe’ye
“uzaktan
Ancak televizyonun gelişim seyri SSCB
görüntü” demek olurken, bazı milletler
ülkelerinde diğer ülkelere göre daha
ise televizyonu kendi dillerine tercüme
farklı
ederek
Örneğin;
televizyon kapitalist güçlerin değil,
Almanca’da, İngilizce “uzak görme”
yalnızca Komünist Partisi’nin ideoloji
demek olan “Far seer”e yakın olan
aracı
“Fernseher” yani “Uzaktan görüntü”
Birliği
kelimesi
Komisyonu’nun ve SSCB Bakanlar
Rusça’ya
konusunda
ve
televizyon
çevrildiğinde
kullanmışlarıdır.
kullanılmış,
ise
bu
kavram
“televizor”
olarak
girmiştir. (Uricchio, 2008: 288)
getirmiştir.
oluşturma
bir
yol
köylere
gayreti
Nitekim
Komünist
televizyon
tüketim
içine
izlemiştir.
olmuştur.
Kurulu’nun
bir
Yani
Çünkü
Sovyetler
Partisi
Merkez
kurulduğu
yayıncılığının
bile
vakitte,
en
ücra
ulaştırılması
kararı
Televizyonun kitlesel iletişimdeki rolü
alınmıştır. (Kadırov, 1993: 16) Buradan
ise SSCB’de ABD’ye göre daha farklı
anlaşılacağı üzere televizyonu daha
şekilde
uzak noktalara ulaştırmak istemelerinin
olmuştur.
Sanayileşmiş
kapitalist ülkelerde büyük şirketler sınır
temelinde
ötesi pazar arama yoluna gitmişlerdir.
propagandası yatmaktadır. 80’li yıllara
Bu
onların
gelindiğinde ise televizyonun, kitlelere
ürünlerini dünyanın başka ülkelerine
ulaşmada, kamuoyu oluşturmada ve
ulaştırmada, başka bir deyişle pazar
kitlelerin
bulmada çok önemli bir rol oynamıştır.
bilinçlendirilmesindeki
Yani belirli bir ideolojiye binaen hayata
anlaşılmıştır. (Yemişçi, 1975: 25)
bağlamda
televizyon
komünizmi
belirli
bir
yayma
yönde
önemi
geçirilen televizyon projesi toplumsal
hayatta
giderek
güçlenmiş
ve
1991 yılında SSCB’nin dağılmasına
devamında ise her bir evde yerini
kadar televizyon yayıncılığı Komünist
almaya başlamıştır. Mesela, Amerika’da
Parti’nin
tekelinde
bulunmuş
ve
129
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:23 K: 48
komünizm
propagandasıyla
çelişen
şehrine Başkan Harding’in portresi
hiçbir yayına müsade edilmemiştir. Her
yollanmıştır. 1931 yılında bu çalışmalar
türlü özel teşebbüse yasak koyarak
için özel bir yer hazırlanmış ve 1939
demir kapılarını tüm dünyaya kapayan
yılında düzenli yayınlara geçilmiştir.
SSCB, dağılana kadar bütün dünya için
(Ворошилов, 2014: 72) İngiltere’ de de
adeta bir muamma olmuştur. Etrafına
bu dönemlerde hemen hemen aynı
gerdiği demir parmaklıklar, hakkında
gelişmeler
malumat sahibi olmayı zorlaştırmıştır.
İngiltere’nin başkenti Londra’da haftada
Fakat SSCB’de özellikle II. Dünya
24 saat olarak yapılan yayınları alabilen
Savaşı’ndan
2000
sonra
televizyon
yayıncılığı o vakitteki sair devletlerin
arasında
kayda
değer
bir
yaşanmış,
TV
1939
alıcısı
yılında
kurulmuştur.
(Jeanneney, 1996: 261)
gelişim
göstermiştir.
SSCB’de ise ilk hareketli resim veya
video denemesi 1922 yılında Maksim
çalışmada
Gorki’nin gelişi sebebiyle düzenlenen
SSCB’deki televizyon yayıncılığı ele
kutlama töreni esnasında yapılmış, 7
alınmıştır.
yayıncılığının
dakika 29 saniye süren bu görüntüde ses
nasıl bir yol izlediği yazılmış, renkli
kullanılmamıştır. 1924 yılında Lenin’in
televizyon yayıncılığı, uydu yayıncılığı
cenaze töreninin 11:11 dakikalık bir
ve kablolu televizyon yayıncılığının
bölümü sessiz olarak videoya alınmıştır.
gelişimi derlenmiştir.
1927
Bu
sebepten
dolayı
Televizyon
yılında
“Mosfilm”
1. SSCB’DE
YAYINCILIĞI
TELEVİZYON
denemeleri 1921 yılında Rus asıllı olan
Vladimir Zvorykin tarafından ABD’de
yapıldığı bilinmektedir. (Vivian, 1998:
ilk
denemesinde
şehrinden
Philadelphia
Zvorykin’in
Washington
verilmiştir.1
televizyon
Eisenstein’ın
stüdyosunda
Devrimi
görüntünün
Dünyada ilk olarak televizyon yayını
197)
Ekim
Sergei
adlı
yanında
Bu
hazırladığı
filminde
sese
dönemde
tam
de
ise
yer
henüz
olarak
keşfedilememiştir. Bu çekimler yalnızca
video çekimlerinden ibaret kalmıştır.
1
Bknz. http://cccp.tv/video/Kinohronika_33/
130
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:23 K: 48
“Televizyon” ya da bu vakitteki adıyla
televizyon yayıncılığının bir örneğini
“Elektrikli
sunmuştur. Uzaktan görüntü konusu,
uzaktan
görüntü”
konusunda, SSCB’de ilk denemeler
Kızıl
yapan kişi Lev Sergeeviç Termen
çekmiş, 1927 yılında ise Kızıl Ordu
(1896-1993) olmuştur. Termen, 1926
Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na ve
yılında
Devrimci Askeri Konsey Başkanı olan
Petrograd
Enstitüsü’nde
okumuş
Politeknik
ve
bitirme
tezinde, 64 hatta manuel taramalı
Ordu
Kliment
yönetiminin
Yefremoviç
dikkatini
Voroşilov’a
gösterilmiştir.
Şekil 1: Termen Yan Odada Bulunanlara Resimleri Gösterirken (1927)
Ancak Termen’in çalışmaları çok uzun
vericisi
sürmemiştir.
senkronizasyonunu
ABD’ye
casus
olarak
ve
alıcısındaki
disklerin
kurmakta
gönderilmiş, dönüşünde ise bir devlet
başarı
adamına
olarak
1930 yılında Şmakov Laboratuarı’nda
tutuklanmış ve Stalin hapishanesine
hazırlanan bir şaft üzerine iki disk
konulmuştur. (Тимченко, 2010: 13)
monte
suikast
girişimcisi
sağlanamayacağı
fazla
edilmiştir.
anlaşılınca
Bu
şekildeki
uygulamada uzak mesafelere yayın
SSCB’de daha sonraki dönemlerde
yapılamasa da, 1 metreden biraz daha
televizyon
fazla mesafe kazanılmıştır. 1930 yılında
Vasilyeviça
yayıncılığı,
Şmakova
Pavla
(1885-1982)
yönetiminde Sovyetler Birliği Genel
Elektro-Teknik
Enstitüsü’nde
ise
optik-manuel
tarama
ışınları
saniyede 30 satırlık 12,5 kare hızına
ulaşmıştır.
sürdürülmüştür. Bu dönemde kamera
131
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:23 K: 48
Bu dönemde SSCB Sanayi endüstrisi
düşen, doğrudan veya kablolu kanal
televizyon üretimi yapmamıştır, çünkü
bağlantısına gönderilen sinyal zincirini
bakış
propagandist
bakıldığından
dolayı
bu
açısıyla
vakitlerde
harekete
geçiriyordu
(video
veya
elektrosinyal). Video sinyalleri, alıcı
radyo yayınları kitle iletişiminde daha
anten
etkili görülmüştür. Fakat Poul Gottlieb
sinyallerinin yoğunluğuna bağlı olduğu
Nipkov’un hazırladığı bir tarama cihazı
neon lambaya veriliyordu. Neon lamba
olan kâğıt disklerin piyasaya hâkim
için kamera vericisindeki disk ile aynı
olmasıyla birlikte televizyon yayınları
hızda dönen delikli bir diske ihtiyaç
da
vardı.
orta
ve
uzun
dalgada
parlaklığının
ile
Görüntünün
noktalar
elektrik
hızlanması
gerçekleştirilmeye başlanmış, ses ve
aydınlanan
sönse
görüntü ayrı olarak verilmiştir. Kimi
izleyicinin zihninde resmi bütün olarak
radyo severler şahsi olarak televizyon
yansıtıyordu. (Тимченко, 2010: 15)
alıcıları hazırlamışlardır. Bunun için
1920’li yıllarda bu şekilde, Nipkov
sadece Nipkov karton delikli diskine
diskleriyle
sahip olmak ve arkasına neon lamba
çalışılmıştır.
televizyon
bile,
izlenmeye
koymak yeterli olmuştur. Nipkov diski
şu şekilde çalışmıştır:
Henüz sesin bulunmadığı televizyon
yayını ilk olarak 1 Mayıs 1931 yılında
Disk,
televizyon
kamerasının
Genel Sovyet Elektrik Enstitüsü’nde
diskini
gerçekleştirilmiştir. Aynı yılın Ekim
çeviriyor, elektrik sinyalleri kırmızı
ayından itibaren SSCB’de, Moskova’da
neon lamba ile az çok ışık sağlıyor,
orta dalgada sesli yayınlar gösterilmeye
böylelikle küçük ekranda geometrik her
başlanmıştır. Daha sonraki zamanlarda
nokta gerekli ışığa kavuşuyordu. Ses
ise Odessa ve Leningrad gibi şehirlerde
için ek bir radyo vericisine ihtiyaç
de yayın yapılmıştır. (http://www.tele
duyuluyordu. (Тимченко, 2010: 14)
globex.ru/history/cccr.aspx, 10.02.2014)
Dakikada 750 devirle dönen Nipkov
1 Mayıs 1932 yılında Moskova’da film
diskinde ışık, deliklerin içinden geçerek
gösterisi yapılmaya başlanmış, ancak
sınırlı çerçevede fotoğrafın üzerine
1933
düşüyor, lamba güçlendiricisi üzerine
yayınlar kısa süreli olarak kesintiye
vericisindeki
senkronizasyon
yılında
Moskova’da
yapılan
132
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:23 K: 48
uğramıştır. Optik-mekanik televizyon
belgeleri, teknik ekipmanı ve televizyon
yayınına ise düzenli olarak ancak 15
konusunda
Kasım 1934 yılında geçilebilmiştir.
getirmiştir.
Akabinde
Moskova
(http://dedovkgu.narod.ru/htv/htv10.htm
Televizyon
Merkezi’nde,
getirilen
, 10.02.2014)
teknik
uzman
kişileri
ekipmanlar
ülkesine
ve
Alman
televizyoncularıyla çalışılmış, birkaç yıl
SSCB’de genel olarak konserler ve
sonra da televizyonculuk konusunda
tiyatroların gösterildiği TV yayınları,
çok ileri bir teknoloji yakalanmıştır.
düzenli olarak geceleri yayın yapmaya
Yakalanmış olan bu teknolojiyle ilk
başlamıştır. 15 Kasım 1934 yılında
olarak, Dinamo futbol takımının yapmış
yapılan 25 dakikalık ilk yayında, yani
olduğu
ilk gecede meşhur artist İvan Moskvin,
vakitlerde
devlet
Çehov’un “Cani” hikâyesini okumuş,
televizyona
çıkmasını
ardından yayın “bale” gösterisi ve şarkı
Stalin, kendisi de çıkmayı reddetmiş,
ile devam etmiştir. Nihayet 1938 yılında
buna sebep olarak da güvenliği öne
televizyon yayıncılığı için Şabolov’da
sürmüştür. (Смирнов, Комсомольская
“Moskova Televizyon Merkezi” adlı bir
Правда, 31 Mart 2011)
yer
açılmıştır.
yayınlanmıştır.
Bu
yöneticilerinin
yasaklayan
“Velikiy Grajdanin”
(Yüce Vatandaş) adlı ilk film de yine bu
merkezde gösterilmiştir. 1939 yılında
düzenli bir hal alan TV yayınlarında,
filmlerin
maç
yanısıra,
sütüdyoda
canlı
olarak oynanan tiyatro oyunları da
gösterilmiştir. 1941 yılında bu merkez
yeniden düzenlenmek için kapatılmış,
1945 yılında ise yeni haliyle açılmıştır.
2. RENKLİ
YAYINCILIĞI
TELEVİZYON
1928 yılında J. L. Baird oldukça basit
bir renkli televizyon sistemi kurmuştur.
Bunun yanında başka sistemler de
geliştirilmiş olmasına rağmen bir türlü
yayın gerçekleşememiştir. (Öngören,
1975: 19) 1941 yılında Amerika’da bir
grup televizyon mühendisi ve devlet
İkinci Dünya Savaşı’nda galip gelen
SSCB,
bazı
Almanya’ya
bilim
ve
adamlarını
Çekoslovakya’ya
yöneticileri
tarafından
siyah-beyaz
yayın yapma konusunda, bugün bile
hala
geçerliliğini
koruyan,
ülke
göndererek oradaki televizyon ile ilgili
133
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:23 K: 48
genelinde bir standart oluşturulmuştur.
“Zenit” ve “Temp-1” adlı siyah-beyaz
(http://cw.routledge.com/textbooks/978
televizyonlarda
renkli
02408115812e/pdf/ntsc_video_standard
hazırlanmış
film
s.pdf, 24.02.2014) NTSC adındaki bu
Ancak bu dönemlerde Sovyetler Birliği
standart
ile Amerika arasında soğuk savaş
hemen
ABD
kabul
yönetimi
tarafından
edilmemiştir.
Bunun
bir
resimlerle
gösterilmiştir.
olduğundan dolayı SSCB Amerika’ya
nedeni, renkli olarak yapılan yayınların,
bağımlılıktan
siyah-beyaz TV alıcılarından izlene-
aramıştır.
memesi olmuştur. Nitekim 1952 yılında
Amerika’ya oranla ilişkilerinin daha
Amerika
getirilen
sıcak olduğu Fransa ile çalışmaya karar
TV
vermiştir. 1965 yılından itibaren Fransız
alıcılarından izlenemeyen bir sistemin
ve Sovyet uzmanları, birlikte çalışmaya
kabulüne engel olmuştur. Devamında
başlamışlardır.
başkanlığına
Eisenhover
siyah-beyaz
kurtulma
Bu
nedenle
çareleri
SSCB,
ise 1953 yılında NTSC sistemine renk
eklenmiş ve devlet tarafından kabul
edilmiştir. (Öngören, 1975: 19)
Komünist
Parti
tarafından
Sovyet
uzmanlarına, kendi TV standartlarını
oluşturma görevi verilmiş ve 1954
yılında
üzerinde
ilk
olarak
çalışılmıştır.
NTSC
sistemi
1956
yılında
Leningrad televizyon yayını merkezi
üzerinden, sinyalin kalitesini ölçmek
maksadıyla mevcut olan “KVN-49”,
“Leningrad
T-2”,
“Luç”,
Şekil 2: Halk Televizyonu Adıyla Meşhur
SSCB’nin İlk Renkli Televizyonlarından
“KVN-49”
“Ekran”,
134
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:23 K: 48
1 Ekim 1967 yılından itibaren SSCB
yılına gelindiğinde ise SSCB’nin her
düzenli olarak SECAM standartında
yerinde
renkli
yapılmaya
televizyon
yayını
yapmaya
yayınlar
renkli
başlanmıştır.
olarak
(Тимченко,
başlamıştır. Zamanla SECAM sistemini
2010: 19) Kendi renkli televizyonlarını
sosyalist olan doğu Avrupa, Fransız
üreten
dilini kullanan Afrika ve Asya ülkeleri,
bütün şehirlere, ilçelere ve hatta köylere
Yunanistan’ın bir bölümü ve İran gibi
kadar televizyonu ulaştırmıştır. Çünkü
25 ülke daha kullanmaya başlamıştır.
televizyon
Komünist
SECAM sisteminin önemli bir özelliği
propagandası
için
de geniş alanlara yayın yapabilmesi
olmuştur.
SSCB,
1991’e
gelindiğinde
Parti’nin
ideal
bir
araç
olmuştur. Ancak SECAM sisteminde
TV alıcısının kurulumu NTSC’ye göre
3. UYDU YAYINCILIĞI
hem daha pahalı hem de daha zordu.
SECAM’da kaydedilmiş renkli bilgiler
Dünyada ilk olarak uydu konusunu
PAL
kaybolabiliyordu,
bilim adamlarından önce, yazarlar ele
ancak PAL sisteminde kaydedilmiş
almışlardır. Edward Everett Halei, 1869
bilgiler SECAM’da kaybolmuyordu.
yılında kaleme aldığı bir hikâyesinde
sisteminde
uydudan
SSCB’de
2008: 79) Rus yazarlar arasında da 1887
standardı kabul edilene kadar optik-
yılında aya yapılan seyahati anlatan
mekanik tarama ışınları vasıtasıyla bir
“Ay’da İken” romanını yazan Rus uzay
kamera vericisi ve televizyon alıcısı
teorisyeni
arasında karşılıklı olarak dönen renkli
Tsiolkovsky, 1895 yılında “Bir Yer Ve
bir
denemeleri
yılında
(Demirkıran,
SECAM
filtreli
1953
bahsetmiştir.
diskle
yapılmıştır.
Konstantin
renkli
yayın
Gök Rüyası” isimli eserini yayınlayan
İlk
olarak
Çiyolkovski
gibi
“Raduga” markalı 18 santimetrelik bir
konularını
ekrana
bulunmaktaydı.
sahip
üretilmiştir.
taramalı
renkli
Başlarda
renkli
üretilmesine
televizyonlar
elektronik
televizyonlar
rağmen
Eduardovich
“Raduga”
eserinde
uzay
ve
işleyen
hayali
uydu
yazarlar
Çiyolkovski’nin
bir
uydu
konusu
az
tartışılmıştır.
ve
.net/ebooks/uydutarihi2.pdf, 04.03.2014)
(http://www.uydutvhaber
“Temp22” ilklerden olmuştur. 1977
135
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:23 K: 48
Bilim kurgu eserleriyle de tanınan
Arthur
C.
Clarke
İngiliz
dergisi
1957 yılı Kasım ayında Sovyetler Birliği
Wireless World’e bir yazı yazarak daha
Komünist
önce kimsenin aklına gelmemiş olan
Birinci Sekreteri S. Hruşev’e bir grup
haberleşme
uzman
uyduları
kavramının
Partisi
(S.V.
Merkez
Komitesi
Nova-kovskiy,
C.İ.
taslağını ortaya koymuştur. Clarke,
Katayev, L.A. Drujkin) başvurarak,
Wireless World dergisinin 1945 yılında
uzaydan
yayınlanan
başlatmak maksadıyla izin almışlardır.
yazısında
uydudan
şu
şekilde bahsetmiştir:
İlk
yayın
olarak
yapma
SSCB
çalışmaları
uzmanlarının
hazırlamış oldukları uydu 4 Ekim 1957
"...Yeryüzünden tam doğru mesafedeki
tarihinde Moskova saatiyle 22.28’de
bir yapay uydu her 24 saatte bir tur
fırlatılmıştır. (Тимченко, 2010: 19)
yapacaktır. Yani böyle bir uydu yerden
bakıldığında ayni noktada kalır ve
Bu olay Clarke’ın makalesini yazdığı
yeryüzünün neredeyse yarısı tarafından
1945 yılından sadece 12 yıl sonra
da optik olarak görülebilir. Doğru
gerçekleşmiştir.
yörüngede olan ve birbirinden 120
gazetelerin ve radyo haber bültenlerinin
derece açıda bulunan
gündeminde de haftalarca kalmıştır.
bu aktarıcı
Türkiye’deki
istasyonları tüm gezegene televizyon ve
Uydu,
mikrodalga kapsama alanı sağlayabilir.
(daha sonra adı Kozmodrom olacak
.... " (http://www.uydutvhaber.net/ebo
olan) kompleksinden fırlatılan bir R-7
oks/uydutarihi2.pdf, 04.03.2014)
roketinin
Kazakistan'ın
içine
Baykonur'daki
konulmuştur.
(http://www.uydutvhaber.net/ebooks/uy
Yazarların
eserlerinde
anlattıkları
dutarihi2.pdf,
04.03.2014)
SSCB’de
“uydu” konusunun pratiğe dönüşmesi
uydu fırlatıldıktan sonra ilk TV yayın
soğuk savaş dönemine rastlamıştır. Bu
sinyalleri, Vladivostok’tan Moskova’ya
dönemde
SSCB uydusu “Molnya” nın yardımıyla
Amerika
Birleşik
Devletleri’nin ve Sovyetler Birliği’nin
23 Nisan 1965
yılında ulaşmıştır.
arasındaki rekabet, uydu yayıncılığının
(Тимченко, 2010: 19)
hızla gelişmesine sebep olmuştur.
136
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:23 K: 48
Şekil 3: Yaklaşık 58 cm Çapında, 4 Tane Anteni Bulunan ve 83.6 Kg Ağırlığında Olan “Sputnik”in
(Yol Arkadaşı) Türkiye’deki Gazetelerde Çıkan Fotoğrafı
SSCB tarafından gönderilen “Sputnik”
hayalinin cesur bir doğuşu olmuştur”
küçük zararsız gümüş bir küre olarak
(http://www.mgdvorec.ru/images/uploa
görülse de gerçekte Amerika Birleşik
d/file/shabelnikov.pdf, 04.03.2014).
Devletleri
ile
Sovyetler
Birliği
arasındaki soğuk savaşta SSCB’nin
Bu dönemden sonra SSCB ve ABD
ABD’ye
karşı
demek
arasındaki gerilim hızla tırmanmıştır.
olmuştur.
Clarke’ın
“Ay
Aslında uydu fırlatma işinin altyapısı
bundan sonra yalnız değildi”. Uzaya
Amerika’da bulunuyordu. İkinci Dünya
fırlatılan “Sputnik” uydusu konusunda
Savaşı’ndan sonra Almanların roket
SSCB uzay çalışmaları ve uzay araçları
çalışmaları, altyapısı, veriler, teknoloji
baş tasarımcısı olan Sergey Pavloviç
kısaca
Korolev şöyle demiştir:
geçmiştir.
Hatta
götürdükleri
mühendislerden
üstünlüğü
tabiriyle
herşey
Amerika’nın
eline
Almanya’dan
birisi
“Bizim eski gezegenimizin ilk sanatsal
ileride kurulacak olan NASA uzay
uydusu olan Sputnik küçüktü, fakat onun
araştırmaları
yüksek
olmuştur. (http://www.uydutvhaber.net/
çağrıları
bütün
kıtalarda
yankılandı ve bütün halkların insanlık
üssünün
de
kurucusu
ebooks/uydutarihi2.pdf, 04.03.2014)
137
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:23 K: 48
yayılmıştır. (Pisharody, 2013: 2) 1950
SSCB’nin
Amerika’dan
daha
hızlı
yılına kadar gelişmemesinin nedeni
davranarak uydu fırlatmasında elbette
olarak
soğuk savaşın etkisi büyüktür. Fakat asıl
gösterilebilmektedir. I. ve II. Dünya
neden,
Savaşları dönemlerinde tüm dünyada
devletin
bilimi
ve
bilim
adamlarını desteklemesi olmuştur.
İkinci
televizyon
Dünya
Savaşı
yayıncılığının
gelişimi
sekteye uğramıştır.
4. KABLOLU
YAYINCILIĞI
TELEVİZYON
SSCB’de çok fazla kabul görmeyen
Kablolu televizyon denildiğinde çok
kanallı ve kaliteli yayıncılığıyla sayısız
şirketin reklam vermek için yarıştığı
Amerika Birleşik Devletleri akıllara
gelmektedir.
(Трифонов,
2010:
8)
Ancak tarihi gelişimine bakıldığında
dünyada ilk olarak kablolu televizyon
ağı
tanıtımının
1939
yılında
Moskova’da yapıldığı görülmektedir.
Petrovski Bulvarı’ndaki iki evden 30
aboneye birden yayın yapılmıştır. En
son
dairedeki
kullanıcının
evine
kablolu televizyon yayıncılığı (KTY)
1980
yılında
CNN’in
kurulmasıyla
ABD’de daha da gelişmiş ve ABD
kablolu televizyonda öncü olmuştur
2010:
(Тимченко,
21)
SSCB’de
KTY’nın gelişmemesinin nedeni olarak
komünizm rejimi gösterilebilmektedir.
KTY sınır ötesi kanalların ülkeye
imkân
girmesine
verdiğinden
ve
komünizmin dış dünya ile bağlantısı
kesik
olduğundan
birbirine
ters
düşmüştür.
Aleksandrovski radyo fabrikasının basit
tasarımı olan dört lambalı televizyon
yerleştirilerek
deneme
5. YAPILAN
İÇERİK
YAYINLAR
VE
gerçekleş-
tirilmiştir. Fakat ileriki zamanlarda bu
SSCB’de TV yayınlarında konserler,
çalışma beklenen kabulü görmemiştir.
tiyatro
(Тимченко, 2010: 21) Bu vakitlerde
partisinin
kablolu televizyon yayıncılığı dünyada
ilgilendiren
da henüz gelişmemiştir. 1950 yılından
yapılan
sonra
propagandası taşımıştır. Özellikle dini
Amerika’da
gelişerek
hızla
oyunları,
filmler,
toplantıları
haberler
bütün
ve
komünist
SSCB’yi
bulunmuş
yayınlar
ve
komünist
138
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:23 K: 48
içerikli her türlü yayın yasaklanmıştır.
adlı komedi dizisi uzun süre yayında
Bazı programlar haftalık olarak sürekli
kalmış ve bu dizinin izleyicilerinden
yayınlanmış, hatta devlet yöneticilerini
birisi de Komünist Parti Genel Sekreteri
de ekran başına kilitlemiştir. Mesela
Brejnev olmuştur.
bunlar arasında “Kabaçok “13 Stulyev”
TÜRÜ
YAYIN ADI
Utrennaya Poçta
Genellikle klasik müzik yayınlayan müzik programı
İnsanları güldürmek için elinde yazılı metini okuyan bir kişinin
Vokrug Smeha
sunduğu komedi programı
1966’dan 1981 yılına kadar yayınlanmış olan 150 bölümlük
Kabaçok “13 Stulyev”
komedi dizisi. Bu dizi KP. Yöneticileri tarafından ve özellikle
Brejnev tarafından izlenen bir dizi olmuştur.
1965’ten 1989 yılına kadar yayınlanan Amoyak Akopyan’ın
Budilnik
hazırlayıp sunduğu sihirbazlık gösterileri.
Klub Puteşestvennikov
1960 yılından 2003 yılına kadar yayın yapmış olan dünyadan
çeşitli yerlerin belgesel tarzında anlatıldığı bir program
Perestroyka döneminde yayınlanmış olan kamera şakalarının ve
Vseliye Rebyata
çeşitli komik içeriklerin yer aldığı komedi programı.
Ünlü SSCB film artistlerinin, şarkıcıların, oyuncuların davet
Kinopanorama
edildiği bir program.
“olaylar, hakikatler ve yorumlar” sloganıyla 1969-1987
Mejdunarodnaya Programma
yıllarında her Pazar yayınlanmış olan o haftaki önemli olayları
gösteren program.
Perestroyka vakitlerinde yayınlanan önemli kişilerle yapılan
Vremya
röpörtaj programı.
Akşam vakitlerinde yayınlanan çocuklara yönelik hikaye
Spokoynoy Noçi
anlatılan program.
Sluju Sovyetskomu Sayuzu
“Sovyetler Birliğine Hizmet Ediyorum” adlı programda
SSCB’nin askeri gücü anlatılmaktadır.
Tablo 1: SSCB Döneminde Televizyonda Yayınlanan Popüler Programlar
139
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:23 K: 48
Yukarıdaki programlar da dâhil olmak
konusunda ilk uydu fırlatan devlet unvanını
üzere bütün programlar, filmler, belgeseller
alarak, ABD ile arasındaki yarışta daha öne
İlk
geçmiş ve uzay çağını başlatan devlet
başlarda düzenli yayınlar çok kısıtlı olarak,
olmuştur. Tarihlere baktığımızda II. Dünya
1960 yılında haftada 2-2,5 saatlik olmak
Savaşı’na kadar televizyonun henüz tam
üzere dört gün yayın yapılırken, 1965
olarak uygulamaya geçemediği, yalnızca
yılında 4 saat, 1966 yılında ise 4,5 saat
belli başlı ülkelerde yapılan deneylerden
yayın yapılmıştır. İleriki zamanlarda ise
ibaret olduğu görülmüştür. Çünkü II. Dünya
kesintisiz yayınlar başlamıştır. (Кадыров,
Savaşı’nın
1993: 15) Komünist Parti, halkın bütün
televizyonun icadı noktasında başat rol
vaktini dolduracak programlar hazırlamış;
oynayan ABD ve SSCB gibi ülkeler
çocuklardan, kadınlara ve hatta yaşlılara
topyekün savaş içerisinde olduklarından
varıncaya kadar hepsi için ayrı programlar
televizyon bu dönemde beklenen ilgiyi
üretmişlerdir. 1980’lere gelindiğinde ise
görememiştir. Ancak II. Dünya Savaşı
SSCB’nin her yerine sürekli olarak TV
ABD ve SSCB’nin lehine sonuçlanınca
yayınları yapılmıştır. Sovyet döneminde
savaşta mağlup ayrılan ve uzay teknolojisi
yapılan programlar, 1991’de SSCB’nin
konusunda ileri derecede teknik bilgi ve
dağılmasından sonra da devam etmiştir.
ekipmana sahip olan Almanya’ın bütün
Tabii ki burada şunu vurgulamak gerekir ki,
teknolojik birikimleri ABD ve SSCB
bu programların izleyici kitlesinin çok fazla
arasında
olmasında, alternatiflerinin bulunmaması
kazanımlar ile iki devlet de, televizyon
önemli rol oynamıştır. Çünkü halk, devlet
yayıncılığı konusunda hızlı bir atılım
ne
yakalamıştır.
vs.
devlet
tarafından
yayınlarsa
yapılmıştır.
yayınlasın
izlemek
başlamasıyla
paylaşılmıştır.
birlikte
Akabinde
bu
mecburiyetinde kalmıştır.
Alman bilim adamlarının bir kısmına sahip
SONUÇ
SSCB,
olması ve teknik bilgiyi ele geçirmesi
televizyonun
icadı
ve
gelişim
dönemlerinde öncü ülkeler arasında yer
almıştır.
Özellikle
uydu
yayıncılığı
SSCB’yi
uydu
konusunda
ilk
sıraya
yerleştirmiştir. Aslında uydu konusunda
Almanya’daki bilim adamlarının çoğunluğu
ABD’nin elinde olmasına karşın SSCB
140
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:23 K: 48
daha hızlı davranarak ilk uyduyu uzaya
Bugün, gelişmek isteyen devletlerin de,
yollamıştır. Bu olay tüm dünyada geniş
SSCB’deki gibi teknolojiye ve bilime değer
yankı bulmuş, hatta Türkiye’de de gazeteler
vermeleri
bir hafta bu olaydan bahsetmiştir. SSCB
alanındaki her türlü gelişmeleri Sovyetler
bilim adamları ilk uydunun fırlatılmasından
Birliği Hükümeti yakından takip etmiş ve
sonra daha büyük uyduları hazırlamak için
maddi desteği sağlamıştır. İlgi çekici
işe koyulmuşlar ve kısa zaman sonra daha
yanlarından biri de sürekli olarak dışa
büyük uydular fırlatılmıştır.
bağımlılıktan kurtulamaya çalışması ve
gerekmektedir.
Teknoloji
kısmen de başarılı olmasıdır. Televizyonlar,
Renkli televizyon konusunda ise ilk olarak
otomobiller, araç ve gereçler vs. kısacası
ABD’nin NTSC sistemini kullanmışlarsa da
herşeyin
daha sonraları bu konuda Fransa ile
gösterilmiştir.
çalışmışlar
düşüncesi her alanda kendini göstermiştir.
ve
SECAM
sistemine
SSCB
malı
Dışa
olmasına
bağımlı
yapımı,
özen
olmama
geçmişlerdir. Renkli televizyonları SSCB
Televizyonların
üretimi,
kendi üretmiş ve hızlı bir şekilde halk
fırlatma işleri SSCB vatandaşları tarafından
arasında yayılması için çalışmıştır. 1980’li
tamamen Sovyet üretimi olmuştur.
uydu
yıllarda neredeyse her evde bir televizyon
bulunur hale gelmiştir. Kablolu televizyon
yayıncılığı ise gelişme imkânı bulamamış,
KP’de bu işe destek vermemiştir.
Yapılan yayın içerikleri ise yine komünizm
ideolojisine uygun olarak devlet tarafından
tasarlanmış veya Komünist Partisi’nin izin
verdiği programlar halka gösterilmiştir. Dış
dünyadan haberler de genellikle SSCB ile
alakalı
olanlarla
sınırlı
kalmıştır.
Komünizm için önemli olan günlerde
yapılan
kutlamalar
vasıtasıyla sunulmuştur.
halka
televizyon
KAYNAKÇA
ВОРОШИЛОВ,
В.
В.,
Журналистика, Москва:
медя.
(2014).
Кнорус
ÇAKALOZ, İ., Uydu Yayıncılığının Kısa
Tarihi
(1957-2007),
web:
http://www.uydutvhaber.net/ebooks/uy
dutarihi2.pdf,
Erişim
Tarihi:
04.03.2014.
DEMİRKIRAN, C., (2008). Uluslararası
Televizyon Yayıncılığının Tarihsel
Gelişim Süreci: Fransa TV5 MONDE
ile Türkiye TRT-INT ve TRT TÜRK
Karşılaştırmalı
İncelemesi,
Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
141
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:23 K: 48
ДЕДОВ, А., “Телевидение СССР Этап
Становления
1930-50-Е
Годы”
http://dedovkgu.narod.ru/htv/htv10.htm
, Erişim Tarihi: 10.02.2014.
JEANNENEY, J. N., (2006). Başlangıçtan
Günümüze Medya Tarihi (Çev. Esra
Atuk), İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
КАДЫРОВ,
Т.,
(1993).
История
Развития
Радиовещания
И
Телевидения
В
Республике
Кыргызстан
1928-1990,
Диссертации На Соискание Ученой
Степени Кандидата Исторических
Наук,
Кыргызский
Ордена
Трудового
Красного
Знамени
Государственный
Университет,
Бишкек.
NTSC, “Broadcast Standards” Voice &
Vision ed. 1, Chapter 9 ( Mick HurbisCherrier and Focal Press, 2007),
http://cw.routledge.com/textbooks/9780
2408115812e/pdf/ntsc_video_standard
s.pdf, Erişim Tarihi: 24.02.2014.
ÖNGÖREN, M. T., (1975). Renkli
Televizyon,
TMMOB
Elektrik
Mühendisleri Odası Yayın Organı,
Elektrik Muhendisliği Dergisi Ocak 1922.
PİSHARODY, A., (2013). The Future of
Television: Will broadcast and cable
television networks survive the
emergence of online streaming?, An
honors thesis submitted in partial
fulfillment of the requirements for the
degree of Bachelor of Science
Undergraduate College, Leonard N.
Stern School of Business New York
University.
СМИРНОВ,
Запрещал
Телевизору. Комсомольская Правда,
31 Март.
TELEGLOBEX,
“История
развития
телевидения
в
СССР”
http://www.teleglobex.ru/history/cccr.a
spx, Erişim Tarihi: 10.02.2014.
TOMLİNSON, J., (1999).
Emperyalizm
(Çev.
Zeybekoğlu),
İstanbul:
Yayınları.
Kültürel
Emrehan
Ayrıntı
ТИМЧЕНКО, С. В., (2010). Телевидение,
История Развития, Телевидение
Будущего,
Новосибирск:
Федеральное
Агентство
Связи
Сибирский
Государственный
Университет Телекоммуникаций И
Информатики
Межрегиональный
Центр
Переподготовки
Специалистов.
ТРИФОНОВ, О. И., (2010). Кабельное
Телевидение: История, Типология и
Принципы
Функционирования,
Краснодар:
Федеральное
Государственное Образовательное
Учреждение
Высшего
Профессионального
Образования,
Кубанский
Государственный
Университет.
ШАБЕЛЬНИКОВ,
В.Г.,
Первый
спутник.
web:
http://www.mgdvorec.ru/images/uploa
d/file/shabelnikov.pdf, Erişim Tarihi:
04.03.2014.
URİCCHİO, W., (2008). Television’s First
Seventy-Five Years: The Interpretive
Flexibility Of a Medium in Transition,
The Oxford Handbook Of film And
Media Studies, Chapter 9, 286-305.
Д.,
(2011).
Сталин
Показывать Себя По
142
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:23 K: 48
VİVİAN, J., (1998). The Madia Of Mass
Communication, Edition İnformation:
5th Ed., Boston: Allyn And Bacon.
YAŞIN, C., (2013). Medya Siyaset Kültür
(drl. Ömer Özer), Eskişehir: Anadolu
Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi
Yayını.
YEMİŞÇİ,
Ş.,
(1975).
“RadyoTelevizyonun Toplumsal Önemi Ve
TRT”, TMMOB Elektrik Mühendisleri
Odası
Yayın
Organı,
Elektrik
Muhendisliği Dergisi, Ocak 25-28.
143
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:39 K:55
KADININ “KENDİ OLMA” YOLCULUĞUNA
MELANKOLİNİN ETKİSİ: “MİNE” FİLMİ ÖRNEĞİ
THE EFFECT OF MELANCHOLIA IN THE JOURNEY OF BEING A
WOMAN: THE FILM “MİNE”
Doç. Dr. Hayriyem Zeynep ALTAN
Maltepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi
[email protected]
Özet: Bu çalışma yüzlerce yıldır olumsuz bir
imgeye hapsedilmiş melankolinin, özellikle
kadının anlaşılmazlığıyla özdeşleşerek; bir
anormallik ölçütü olarak benimsenmesine bir
başkaldırı niteliğindedir. Melankolinin olumlu
bir nitelik yüklenebileceğini ve kadının
melankoliyle ilişkisinin ihtiyaç duyulan bir
GİRİŞ
değişimi başlatmak için kullanılabileceğini
varsaymaktadır. Söz konusu bu varsayım, Türk
kadınının kimlik mücadelesinin görünür olmaya
başladığı ve bu mücadelenin örtük de olsa
cinselliği üzerinden yürütüldüğü 1980’lerin
Türk Sineması’na odaklanmaktadır. Bu nedenle
çalışmanın inceleme nesnesi olarak Atıf
Yılmaz’ın yönetmenliğini yaptığı 1982 yapımı
“Mine” filmi seçilmiştir. Kullanılan yöntem ise,
bilinçdışının
bilimi
olarak
tanımlanan
psikanalizdir. Bilinçdışının sözcüklerden öte
imgelerle konuşması, melankolinin de kendini
çoğunlukla imgeler yoluyla ortaya koyması; bu
benzerlik, film metninin çözümlenmesinde
uygun bir ortam yaratmaktadır. Özetle, bu
çalışma evrensel kültürel belleğin içinde
ikircikli bir tutumla karşılanan melankolinin;
özellikle kadının kişiliğini bulma ve kendi
olmak adına eylemde bulunma davranışıyla
ilişkisini incelemeyi amaçlamaktadır.
Anahtar kelimeler: Melankoli,
Psikanaliz, Sinema, Kadın
Kimlik,
Abstract: The melancholia notion was
collectively termed as a negative tone over
hundreds of years and especially equalized with
the obscurity of being a woman. So this study
rises against the fact that the melancholia is the
criterion of an abnormality. It assumes that
melancholia notion can have a positive
character and the relationship between the
woman and the melancholia can be used in
order to start an evolution needed. This
hypothesis focuses on 1980’s Turkish movie in
which Turkish women’s identity struggle has
begun to be visible and fought for sexual
freedom also in a secret way. That’s why the
film “Mine” is chosen as an analysis object
which has been directed by Atıf Yılmaz in 1982.
The method used in this study is psychoanalysis
which is defined as the science of the subliminal
perception. Subliminal perception talks with
images more than words and the melancholia
emotion also occurs through images. Such
scientific similarity creates a suitable
environment for the researcher in order to
analyse the film text. In summary, this study
aims to investigate the relationship between the
melancolic emotional state with the behavior of
woman acting in life for being herself and own
her character even though the polemical
position in universal memory of humanity.
Keywords:
Melancholia,
Psychoanalysis, Movie, Woman
Identity,
144
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:39 K:55
melankoli, yaratıcılık ve üstün zihinsel
GİRİŞ
Melankoli çoğunlukla “melankolik kişilik”
tanımlaması
üzerinden
yürütülmüş
bir
kavram olarak karşımıza çıkar. Özellikle
“toplumsallaşamayan”
kişilikler
olan
melankoliklerin yazılı kültürde betimlenişi
ilk kez Homeros destanlarında görülür.
Örneğin,
Antikçağ’ın
melankolik
kişiliği
Herakleitos’tur.
efsaneleşen
iki
Demokritos
ve
Melankoli;
kötümserlik,
eylemsizlik,
uyumsuzluk,
tembellik
yalnızlık,
umutsuzluk,
gibi
duygu
durumlarıyla özdeşleşmiş gibidir. Ancak
etkinlik arasında olumlu bağlar kurulmasına
neden olmuştur. Genel olarak bakıldığında
Antikçağ melankoliyi olumlayan bir tavrı
barındırırken, Ortaçağ “melankoli şeytanın
sütninesidir” özdeyişiyle olumsuz tavrını
ortaya
koymuştur.
birlikte
Ancak
melankoliğin
Rönesans’la
aşağılanması
ve
kıyımı tersine çevrilmiştir. Bu dönemde
Satürn gezegeninin insanlar üzerindeki
etkilerine ozansal esrime, tanrısal çılgınlık,
yaratıcı
düşünce
gibi
olumlu
işlevler
yüklendiği görülür.
hepsinden öte melankoli literatüründe “kara
Aydınlanma
safra” ve “Satürn” kavramları belirleyicidir.
doğru geçişte aydınlar üzerinde etkili olan
Antikçağ’da insanın mizacını belirlediği
melankoli
düşünülen dört temel bedensel sıvıdan söz
eğilimlere yol açar. Sanayi devrimi ve
edilmektedir: Kan, salgı, sarı safra ve kara
modernizmle birlikte yeni bir melankolik
safra. Bu sıvıların insan bedeninde dengeli
kişilik tipi ortaya çıkar. Bu tipi en iyi
biçimde varlığını sürdürmesi sağlığa işaret
örnekleyenlerden biri ünlü şair Charles
ederken, birinin fazlalığı hastalığı ortaya
Baudelaire’dir. Modernizmde melankoliğin
çıkarmaktadır.
kara
bu kez de “deli” sıfatıyla aşağılandığı ve
safranın egemenliği melankolik kişiliği
üretimden soyutlandığı görülür. Son olarak
oluşturur. Kimi dönemlerde bu inanışın
günümüz post-modern söylemi melankoliği
etkenliği azalsa da günümüze dek uzanan
yaratıcılığı, uyumsuzluğu, dalgınlığı ve
bir belirleyiciliği söz konusudur.
kararsızlığı
Özellikle
bedende
Aristoteles’in “Sorunlar” adlı yapıtının
XXX. Kitabında yer alan “Neden, ister
felsefede ya da politikada, ister şiir ya da
sanatta olsun, olağanüstü kişilerin hepsi
melankoliktir?” biçimindeki sorgulaması;
döneminden
rüzgârı
görünmektedir.
ile
modernizme
nihilizme
varacak
bağrına
Ancak
basmış
tarihsel
süreç
içindeki söz konusu yolculuk dikkatle ele
alındığında, melankoli kavramı üzerindeki
kötü
şöhret
kişisel
ve
toplumsal
belleklerimizde ağırlığını korumaktadır.
145
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:39 K:55
Kadının kendi varlığını ortaya koyma
kesimde daha çok iş yapmasından, mülkün
mücadelesi
kavramının
gerçek sahibi olmasından gelen özellikleri
tarihsel yolculuğuna benzer. Erkek egemen
var. Kasabada ezilmesinden, kente gelince
kültürde,
ve
uyumundan, uyumsuzluğundan yani tüm
kimliklenme sürecinin merkezinde erkek ve
bunlardan daha ilginç bir dram kişisi
erkek özellikleri yer aldığı için; kadın eksik
oluyorlar.” (Demiray, 2987: 38-39)
de
melankoli
toplumsal
yaşamın
bir varlık gibi değerlendirilmiştir. Kadının
farklılığına
olumsuz
giydirilmiştir.
nitelikler
Türk
toplumundaki
toplumsal örgütlenme ve aile ilişkileri de
söz konusu cinsiyet temelli ötekileştirme
örnekleriyle doludur. Hem kişisel hem
toplumsal
yaşamda
taleplerini
çoğunlukla
tanımlanamaz
kadının
yollarla
kendi
dolaylı
ifade
ve
etmesinin
Mine karakteri hem film metninin ortaya
koyduğu biçimiyle hem de Yılmaz’ın
söylemiyle bize şunu söyler:
Kimlik bir
yapılanma sürecidir ve karşı duruşlarla,
mücadeleyle kazanılır.
Bu çalışmanın
odağında iki kavram yatar: Kimlik ve
melankoli. Melankoli bize bu karşı duruşu
hazırlayan sürecin niteliğini gösterir.
temel nedeni bu ötekileştirmedir. Mine
Filmin
filmi bu bağlamda kadın kimliği ve
beklerken
melankoli arasında ince bir köprü kurarak;
melankolik bir eylemdir. Özel alanı kendi
alışık olduğumuz önyargıları kırılmaya
dalgınlığına kapalıdır oysa kamusal alanda
uğratır. Atıf Yılmaz, bu filmdeki ve diğer
kadın-erkek ilişkisinde net ve verili bir
filmlerindeki
tutum
kadın
kahramanın
tipik
“Filmlerimdeki kadınların hepsi bir kimlik
arayışı içinde olan kadınlar… Bir taraftan
da hayat, dindi, örftü, adetti, töreydi…
Onlar yürüyor ilişkilerimizde. Bunlar var
bir tarafta, yasalarla verilmiş ileri haklar
var bir tarafta da. Hangisine uyacaklarını
Kadınlar
sürekli
çok
karesinde
Mine’yi
görürüz.
Onun
bekleyişi
sergilemek
zorundadır:
Uyum
göstermeye hazır, biçimlendirilebilir, sessiz
özelliğini şu sözlerle açıklar:
bilemiyorlar…
pek
ve edilgen. Ancak bu durum değişecektir.
Mine’nin başlangıç ve son arasındaki
dönüşümü,
melankolik
kendi
ruh
olma
hali
içinde
yolculuğu
büyüyüp
serpilecektir.
1. MELANKOLİ KADINDIR
arayış
içindedir. Yani yapısından, anneliğinden,
Klasik
Yunan’da
kahramanların
ve
daha çok acı çekmesinden, belki kırsal
dâhilerin kutsal hastalığı biçiminde ifade
146
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:39 K:55
edilen melankoli farklı dönemlerde ve farklı
derece
disiplinlerce
değerlerle
prizmasından süzülerek yansımış melankoli,
kuşatılmıştır. Bu değerler kimi zaman
Yunanlılardan beri sürekli yeniden doğan
olumlu kimi zaman olumsuzdur. Ancak
ama
“özellikle toplumsal huzursuzlukların arttığı
düşlerinden
dönemlerde
modernitenin etine saplanmış kıymıktır.”
değişik
yaşanan
ortamlarında
sıklıkla
güvensizlik
sözü
edilmeye
başlanan bir yaşam tarzı, bir ruhsal durum,
bir kişilik tipi olarak kavramsallaştırılır.
(Teber, 2001: 9) Özellikle zorlu koşullar ve
bunlarla mücadeleden kaynaklanan acılar,
melankolinin trajedi kavramıyla birlikte
anılmasına
neden
olur.
Bu
bağlamda
melankoli ve trajedinin ortak tarihsel
bellekten,
toplumsallıktan
söyleyebiliriz.
Ancak
beslendiğini
her
ne
kadar
toplumsallık bireyin açmazlarına bir zemin
oluştursa
da,
melankolideki
içe-
gönderimlilik kişinin seçimidir. Bu seçim
özellikle Sokrates tarafından kendini tanıma
çalışmasıyla
ilişkilendirilmiştir:
İnsanın
çeşitli
durumlar
özlemlerinden,
bir
ve
yapıtların
hüzünlerinden,
türlü
kurtulamayan
(Starobinski, 2007: 19)
Yves
Bonnefoy’un
melankoliyi
modernitenin uyumsuz bir parçası olarak
değerlendiren bu açıklamasında; vicdanın
inanç sisteminden ayrılarak dindışı bir
kavram haline gelişi ortaya konmuştur. Bu
büyük bir başkaldırıdır. Bütün bireysel
başkaldırılar iktidarın gücünü yok sayma
potansiyeli taşır. Bu nedenle melankolik
kişilik ya da eğilimler ölümcül bir günahla
özdeşleşmiştir.
Bu
kişilerin
kendi
dünyalarını yaşama özgürlükleri diğerleri
için ve en çok da sistem için bir tehdit
oluşturmuştur.
kendi kişisel yazgısını kendisinin belirleme
Melankoliyle ilgili olumsuz yaklaşımlara
istemini buluruz burada. Bu bağlamda
ağırlık veren repertuarın küçük bir özetini
Starobinski’nin
aktardığı
sunduktan sonra bu kavramı elle tutulur bir
haliyle, kişi kendi yazgısının efendisi
yapıya kavuşturmak yerinde olur. Bunun
olmaya talip olmuştur ve bu durum yeni bir
için ilk adım, melankolinin özünü saran
çağ anlayışına gönderme yapar:
biçimselliğe göz atmaktır: Özellikle sanat
Bonnefoy’dan
“Melankoli fazlasıyla Batı kültürlerine
özgü
bir
zayıflamasından,
konudur.
vicdan
ile
Kutsal’ın
tanrısal’ın
birbirinden ayrılmasından doğmuş ve son
tarihinin uzun kilometre taşları boyunca
melankoli, yüzünü bir kadının yüzü olarak
hayata gösterir. Ressam Albrecht Dürer’in
1514 yılında ortaya koyduğu Melencolia I
147
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:39 K:55
adlı
gravürü,
melankolik
bir
kadın
değildir ancak kadın kendi dünyasına
mizacının alegorik, sembolik anlatımıdır.
kapanmıştır.
“Melankolik kadın, mistik alacakaranlık bir
George de la Tour’un, Louvre Müzesi’nde
zaman dilimi içinde, mimari tarzların
bulunan “La Madeleine Terff” adlı yapıtı da
hiçbirisi içine dâhil edilemeyen, penceresi
yukarıdaki
ve kapısı olmayan, kaba taştan örülmüş bir
niteliğindedir. Bu resimde de kadın, bir
yapının merdivenlerine oturmuş olarak
sandalyede
görülmektedir… Başı hafifçe sola doğru
dayamış, karanlığın içinde parlayan mum
eğilmiştir. Başında bir çelenk vardır. Sol el
ışığına dalıp gitmiştir ve kucağında, diğer
yumruk yapılmış, destekler biçimde başa
elinin altında bir kuru kafa durmaktadır.
dayanmıştır. Kadının kucağında kapalı bir
Bütün bu örneklerde “çeneye dayanmış
kitap vardır… Kadının bakışları ileride,
el”in melankoliyi yansıtan simgesel bir
ufukta bir noktada, olasılıkla boşlukta ya da
duruş olarak kodlandığını görürüz. “Kederi
Hiçlik’te odaklanmıştır.” (Teber, 2001: 23-
aynı
24)
simgeleyen, bu motifi Dürer’den sonra
Melankolinin ruhunu yansıtmaya adanmış
pek çok Ortaçağ yapıtında, başın bu
hareketi benimsenmiş ve bir hüzün kodu
olarak
yerini
almıştır.
Bu
gravürdeki
melankolik kadın dünyanın zenginliklerine,
gücüne, şiddetine karşı ilsizdir ve bu
ilgisizlik, onun uyanıklığını – farkındalığının keskinliğini –
belirginleştiren bir
etkiye sahiptir. Benzer biçimde Arnold
Böclin’in 1900’de yaptığı Melancholia adlı
yapıtı da, aradan geçen yüzyıllardan sonra
bile, fondaki köy imgesinin açıklığına
rağmen
kadının
soyutlanmışlığını
söz
konusu biçimsel özelliklere (başın hareketi
ve kitap okuma) sadık kalarak yansıtır.
Resimde kapalı bir mekân söz konusu
örneklerin
bir
oturmuş,
zamanda
elini
yaratıcı
devamı
çenesine
düşünceyi
başta Georges de La Tour olmak üzere,
Lucas Cranach, Van Gogh, Edvard Munch,
Egon Schiele, Pablo Picasso gibi pek çok
sanatçı da kullanmıştır.” (Kılınç, 2006: 72)
Bu
motif,
düşünen,
duyan,
anlamaya
çalışan ancak buna gücü yetmeyen insanın;
evrenin sonsuzluğuyla karşılaştığında içine
düştüğü imkânsız konumu anlatır. “Bu
kişilikleri yaratan sanatçı o kişilerin ölüm
duygusuna
ve
ölümsüz
düşüncelere
saplanıp kaldıklarını bilmemizi ister. Görsel
sanatlarda, başı eğilmiş, kimi kez başını
eline
dayamış
duruşun
kazanabileceği
anlam belirsizliği buradan kaynaklanır. Bu
duruş bedenin ağırlığınca var olduğunu ama
zihnin
orada
olmadığını
anlatır.”
148
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:39 K:55
(Starobinski, 2007: 48) Melankolik kişinin
gelecekle
zihni nerededir? Boşlukta mı? Hiçlikte mi?
anahtarları olarak karşımıza çıkar.
Bir
gündüz
düşünde
mi?
Bir
keder
doğru
biçimde
buluşmanın
Binkert’e göre; “sahip olduğumuz bir
denizinde mi?
şeyden direnmeden vazgeçmeyiz. Yeni
Şair Rainer Maria Rilke, “Genç Bir Şaire
olanı ise, yabancı olanın tehdit kârlığını ve
Mektuplar” adlı yapıtında melankoliye eşlik
eskiden
eden kederli içine kapanma durumuna
tehlikeyi hissetmeden kabul edemeyiz. Bu
olumlu
istisnai
tür kimlik krizlerinden geçerken en fazla
yaklaşımlardan birini sergiler: “Geleceğin
yardımı dokunan ve çelişkili biçimde en
gerçekleşmeden çok daha önce dönüşmek
büyük avuntuyu veren refakatçi kederdir;
için bu şekilde içimize girdiğini gösteren
bilincine vararak veda etmektir. Kızlar ve
pek çok işaret vardır. Kederliyken yalnız
kadınlar yaşamları boyunca birden fazla
kalmanın ve daha dikkatli olmanın bunca
ayrılık yaşamak zorundadır… Kadınların
önem taşımasının nedeni budur: Çünkü
tekrar tekrar yaşamak zorunda kaldıkları bu
geleceğimizin içimize girdiği o görünürde
tür vedalaşmalar nedeniyle melankolik bir
olaysız ve donuk an, bize dışımızdan gelen
ruh hali ortaya çıkar.” (Binkert, 1995: 11-
diğer
12)
bir
bütün
değer
yükleyen
konuşkan
ve
rastlantısal
anlardan çok daha fazla yaşama yakındır.
Kederliyken ne denli sessiz, sabırlı ve açık
olursak yeni olan hayatımıza bir o kadar
derin, bir o kadar yanılmadan girer, onu bir
o kadar çok kendimize mal ederiz, bir o
kadar çok bizim kaderimiz olur.” (Binkert,
1995: 7) Rilke’nin bu belirlemesi bu
çalışmanın önermesi bağlamında ayrıca
önemlidir: Melankoli kadının kendi olma
yolculuğunda ona kendini bir araç gibi
sunar. Yalnızlık, durağanlık, sessizlik, içine
kapanıklık gibi melankoli kapsamındaki ruh
durumları; genel kanının tersine burada
yeniye
geçişte
yaşadığımız
Binkert, Rilke’nin “gelecek” sözcüğüyle
açtığı yola “yeni” kavramını ekler. Kadın,
yaşam çevriminin kendine özgü gereklerine
göre
yaşamak
için
melankoliden
yararlanmayı öğren-melidir. Melankoliyi,
erkek
egemen
toplumların
yapmayı
sürdürdüğü biçimde “bastırmak” yerine
“yeniye hazırlanmak” için kullanmalıdır.
Bu noktada ışığı melankolinin yaratıcılıkla
kurduğu bağlantı üzerine tutmuş oluyoruz:
Melankoli içedönük bir ara veriş, insanı
yeniye
tünelidir:
hazırlayan
bir
“Melankoli,
organik
kendini
zaman
tanıma,
dönüştürme ve üretme adına yapılan bir
149
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:39 K:55
serüvendir, yolculuktur- tıpkı sanat gibi.
yaşam, Perihan’ın erkek kardeşinin buraya
Yolculuğun
gelişiyle tümden değişir. İlhan, insani
bir
yerinde
yolcu
kaybedilebilir; öykünün sonu psişik ve hatta
değerlere
bazen fiziksel ölüm olabilir, ama bütün
yazardır. Mine onunla tanışınca yaşamında
bunlar
soruların
ilk kez bir erkekle saygı ve sevgiden örülü
sorulmayacağı anlamına gelmez. Bu, belki
bir iletişim kurma olanağı yakalar. Bu erkek
umutsuz bir çabadır, ancak yolculuğun
ve kadını bir araya getiren, koşulların
kendisi güzeldir.” (Kılınç, 2006: 11)
olumsuzluğunun
varoluşa
dair
dostluğu’dur.
2. MİNE FİLMİNİN KISA ÖYKÜSÜ
kendisine
Mine, küçük bir Anadolu kasabasında
yaşayan, güzelliğiyle ve sessizliğiyle ün
yapmış genç bir kadındır. Kocası Cemil ise
oldukça kaba mizaçlı, eğitimsiz ve dar
görüşlü bir adamdır. Tren istasyonunda
şeftir. Cemil çok sıradan biri olmasına
karşın kasabanın ileri gelenlerinin bir araya
geldikleri tüm toplantılara, eğlencelere,
yemeklere çağrılır. Çünkü kasabada evli,
bekâr,
doktor,
kaymakam,
işçi,
ipsiz
sapsız… Neredeyse her adam Mine’ye
tutkundur. Ancak bu erkeklerin hiçbirinin
Mine’ye
karşı
incelikli
bir
duygu
beslediğini görmeyiz. Tersine onlar kaba
cinsel iştahlarını doyurabilecekleri bir nesne
olarak görürler Mine’yi. Bu durum kadını
her gün biraz daha soluksuz bırakır.
Mine’nin tek arkadaşı kasabanın öğretmeni
Perihan’dır.
Perihan
onu
sever
tutkuyla
ve
yalnızlığını tanır. Bir gün kasabanın Mine
hastalığına tutularak sürdürdüğü sıradan
bağlı,
yanında
Dahası
verdiği
idealist
bir
bir
‘edebiyat
Mine,
İlhan’ın
kitaplarda
ihtiyaç
duyduğu sevgiyi ve özeni bulur. Onun acılı
sessizliği önce kitabın açtığı ufukla daha
sonra da İlhan’ın dostluğuyla kırılmaya
uğrar. Ancak, tüm kasaba halkı bu iki
insanın iletişimini koparmak için çalışır.
İnsanların onların dostluğunu kendi yoz
çıkarlarına
benzetmeye
çalışmaları,
bu
kadın ve erkeği daha da birbirlerine
yaklaştırır.
Sonunda
Mine
kasabanın
üzerinde yarattığı baskıya dayanamaz hale
gelir.
Kasabanın
serseri
gençlerinin
düzmece bir davetten yararlanarak Mine’ye
kurdukları
tuzak
bardağı
taşıran
son
damladır: Başkan’ın da bilgisi dâhilinde
gelişen ve bizzat kendisinin “cümbüş”
olarak nitelendirdiği
ve gerçekleştirme
sorumluluğunu gençlere devrettiği planlı
tecavüz
girişimi,
Mine’yi
bütün
sınırlandırmalardan özgür kılar. Mine, söz
konusu korkunç gecenin devamında her
şeyi
göze
alarak
İlhan’la
sevişir.
150
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:39 K:55
Kocasından
ayrılacaktır.
sabah
alarak ve mutfak musluğundan akan suyla
bekçileri
neredeyse bedeninin üst kısmını yıkayarak
kapılarına dayandığında, onlar gitmeye
bir tahammülsüzlüğün izlerini seyirciye
hazırdırlar. Mine önce bütün öfkeli ve yok
sunar. Mine melankolik ruh halinin ilk
edici bakışların altında ezilir ancak hemen
ipuçlarını
sonra bundan sonraki yolculuğunu seçmeyi
dolunaya bakarken verir. Gözlerini aydan
başarmış biri olarak kendini onurlandırır ve
çekip bir boşluğa atar daha sonra da başını
gözleri en mağrur biçimde yeni rolüne sahip
bedeninin içine gömer. Mine’nin tüm
çıkar. İlhan’ın elini elinin içine alır ve tek
yolculuğu bilinçdışında gerçekleşe-cektir.
bir birim olarak kasabadan ayrılmak üzere
Gece,
çıkarlar. Film Mine’nin ayrılışından sonra,
göstergeler onun kimliklenme sürecinin
kasaba halkının erken sabah görüntüleriyle
ancak içindeki gölgeyle buluşarak ortaya
sona erer. Hayat Mine’siz de kaldığı yerden
çıkacağını seyirciye sezdirir.
kasabanın
devam
ikiyüzlü
etmektedir.
Ertesi
ahlak
Kepenkler
açılır,
ekmekler gelir fırına. Yeni bir yüz görmek
umuduyla yıllarca trenin gelişini gözlemiş
olan
Mine
en
nihayetinde
hayatını
yenilemiştir. Gitmiştir. Tren dumanlarını
çıkararak
düdüğünü
çalar.
Mine’nin
penceresi boştur.
bahçedeki
dolunay,
Psikanalitik
banka
oturmuş
uykusuzluk…
yaklaşıma
ciddi
Bu
katkılar
yapmış olan C. Jung’a göre, gündüz bilinci,
gece bilinçdışını temsil eder. Gündüz
yaşantısı Mine’nin olağan ve iyi yönlerini
verir. Ruhbilimsel açıdan bu onun bilinciyle
eştir. Buna karşıt olarak gece kötülükler ya
da uygunsuzluklar zamanıdır ve Mine’nin
3. MELANKOLİNİN TEZAHÜRLERİ
bastırılmış
Film, gece ve tren raylarının görüntüsüyle
“Gölge kişinin kendisiyle ilgili reddettiği
başlar ve seyirci ilk iç mekânda tren şefi
her şeyi temsil eder ancak her an doğrudan
Cemil’in
çıkartarak
ya da dolaylı biçimde kişinin karşısına
uyuyuşunu ve eşi Mine’nin uykusuzluğunu
dikilir. Örneğin, kişinin baş edemediği
izler. Cemil’in eli uykusunda Mine’nin
eğilimleri ya da kişiliğinin kötü yönleri hep
göğsüne pençe gibi iner. Mine eli bir
beynini kemirir.” (Hockley, 2004: 113)
yüksek
horultular
yabancıya aitmiş gibi üzerinden itiverir.
Henüz
ilk
sekanslar
olmasına
karşın,
kadının içinde bulunduğu durumdan hoşnut
olmadığını anlarız. Mine uyku haplarını
gölgeler
dünyasını
yansıtır.
Film boyunca Mine’yi oldukça sessiz,
çekingen ve edilgen konumda görürüz.
Kasaba hayatının tekdüzeliği içinde Mine
elsiz kolsuz gibi hareketsizdir, dilsizdir.
151
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:39 K:55
Onun kendi içine kapalı yalnızlığı herkes
melankoliktir.
tarafından görülür. Mine’nin melankolisini
de’ye hala yer olduğu için melankoliktir.
hesaba katmadığımızda, onun istemediği bir
Zihinsel olarak, ruhsal olarak olasılık
evliliğe razı olmuş ve arzularının nesnesi
fazlalarının mekânında kalır, yaşamın bütün
olabilecek bir başka erkeğin sevdasını
geçen
bekleyen sıradan bir kadın olduğu yönünde
kurabileceğiniz bekleme salonundadır o.
bir okuma yapabiliriz. Oysa dışarıdan
Düşlerinin sonu açıktır.” (Binkert, 1995:
güçsüzlük,
51)
durağanlık
dahası
bir
tür
hastalık gibi görünen bu ruh halleri,
Mine’yi
yaşamındaki
geçiştirmek
ve
temel
eksikliği
yok
saymak
onu
eylemlerinden korur: Bu, kendi olma
fırsatıdır.
Düşüncelerinde
trenlerin
Binkert,
ardından
yukarıdaki
istemeyen,
yaşlı
Fraulein
Mine böyle davranarak kasaba hayatının ve
bekleyişi,
karardan,
onunla
başlangıçtan
baskıların
içine
betimlemeyi;
hiç
kendisine “Frau” diye hitap edilmesini
Söz
gelen
düş
evlenmeden yaşamın içinden geçip giden ve
yapmıştır.
birlikte
hem-hem
konusu
önceki
(kız)
kadın
tipinin
değişimden
zamanı
için
yani
niteler.
sızmasına engel olmaya çalışmaktadır. O
Dolayısıyla “beklemek” melankolinin bir
bilerek
kategorisidir.
ve
isteyerek
‘ötekiliği’ni
melankoliyle güçlendirir.
Arada
durmayı
gösterir.
Çünkü bu kayıp, kimseye ait olmayan
Mine’yle melankolinin alegorik betimlenişi
arasında yalnızca biçimsel bir benzerlik
yoktur. Melankolinin ikinci bölümde sözü
edilen sanatsal dışavurumlarını filmde kimi
yerden ileriye ve geriye bakmak olanaklıdır.
Buraya yaşamın çift zeminliliği egemendir.
Burası
her şeye
açık oluşun sonsuz
mekânıdır.
sekanslarda net biçimde görürüz. Mine de
Mine ile bu hiç evlenmemiş yaşlı kız imgesi
öyle başı eğik düşünür, dalar gider, susar.
arasında örtük bir benzerlik söz konusudur.
Ancak hepsinden öte, melankolik bir eylem
Mine film boyunca evli bir kadın olmayı
olarak bekler. Binkert, söz konusu bu
beceremediğini bize defalarca kanıtlar.
bekleyişle ilgili şunları söyler:
Mine’nin
“Arada
olan,
olduğundan
melankoliktir.
bekleyen,
dolayı
Düş
o
açık
benim
kurduğu
kalan
için
için
sürekli
kasaba
erkekleri
tarafından hem kışkırtılan hem bastırılan
cinselliği hiç kendisine ait olmamıştır. O
tüm zamanlar içinde bir “genç kız”
imgesiyle dolanır. Her daim beyaz giysiler
152
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:39 K:55
içindedir: Kırılgan ve ürkek. En çok da bu
Çoğunlukla kadının yetersizliği, aptallığı,
nedenle, hem kasaba kadınları hem de
cahilliği, korunmasızlığı, cinsel kışkırtma
erkeleri onu incitmek isterler. Diğer evli
yöntemi vb. gibi sıfatlarla küçümsenen
kadınlar gibi, onu seçtiği ya da seçmek
sessizlik edimi; aslında değerli bir sunudur:
zorunda kaldığı
“Suskunluk, duyuların yoğunlaşmasına yol
şeye
mahkûm olmuş
görmek isterler. Ona sunulan iki seçenek
açar
vardır:
ve
iletişimin çoğalmasını sağlar… Konuşulan
böylesinden mutlu değilse, kimi kasaba
söz totaliterdir. Buyurur. Sahiplenir. Öteki
kadınlarının yaptığı gibi kasabalı erkekler
sözleri dışarıda bırakır. Ağzımızdan çıktığı
içinden biriyle eşini aldatması. Ancak Mine
anda, hiyerarşik bir ilişki yaratır… İnsanı
melankolisinin
şaşırtan, hayrete düşüren, tedirgin eden şey
seçenek
Böyle
yaratır
kendinledir.
yaşayıp
gitmesi
yardımıyla
kendine.
başka
bir
Onun
Romanlarda
ve
–
insanlar
arasındaki
sessizlik,
derdi
sessizliktir.
Düzenlenmemiş
olan
öykülerde
sessizliktir.
Tehlikeli
bilinmeyen
ve
şey,
karşılaştığında var olduğunu sezdiği sevgiyi
olasılıklar vaat eden şey, yine sessizliktir.”
kendi içinde bulmaktır ihtiyacı. Bu noktada
(Vassaf, 1999: 39-40) Melankolik bir tavır
Mine’nin oluşu bir imkânsızlığa karşılık
olan beklemeye eşlik eden şey, işte bu
gelir: Evlidir ancak ruhsal olarak bakire gibi
sessizliktir.
davranır. Binkert, kimi zaman ‘gelinin
ruhsal
umudu’
olarak
adlandırılabilen
durumun bir düş olarak kadında saklı
kaldığını dile getirir. ‘Gelinin Umudu’ nda
cinsellik, bedensiz, platonik bir aşkla
karıştırılamayacak bir şekilde aşkınlıkla
ilintilidir. (Bu düş tam da beden ve ruhun
kutuplaşması ortasında tutsak edilmiştir!)
(Binkert, 1995: 73) Bu açıklama Mine’nin
içinde
bulunduğu
melankolisinin
zor
durumu
gerisindeki
ve
güdülenmeyi
görebilmemizi sağlar.
Melankolinin
kendini
biçimlerinden
biri
Genel kanının tersine sessizlik, kendi
fiziksel
varlığından
daha
fazlasına
gönderme yaparak kadının ve erkeğin
paylaşımda bulunduğu iletişim ortamını
dönüştürür. “Kimi zaman yokluğun, kimi
zaman boşluğun, eksikliğin, konuşmanın
yerine ikame olur. Doğrudan değil dolaylı
bir dillendirme etkinliğidir ve bu nedenle de
daha çok kadının kendini ifade biçimi
olarak karşımıza çıkar. Her zaman erkeğin
referans alındığı bir kültürü içselleştirmenin
bir sonucu olarak kadın, kendini kendi
ortaya
de
koyuş
“sessizlik”tir.
varlığının
karşılaştırma
değerleri
üzerinden
olmaksızın
–
–
ifade
153
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:39 K:55
edemediğinden sessizliği seçmek yoluna
kadın kimliğinin kurulmasında toplumun
gider. Sessizlik, kadının egemen kültürel
kadına
dayattığı
kültürel
kurgulardır.
kodlarla çelişen ve yurtsuz kalan değerlerini
Kadının
bu
kültürel
kurguların
olumlayabileceği bir uzam sunar. Bu
boyunduruğundan çıkabilmesi ve kendi
bağlamda kadının sessizliği kimi zaman
olabilmesi
için
şiddete karşı bir savunma mekanizması
merkezine
kendi
olduğu kadar yaratıcıdır da.” (Altan, 2007:
arzularını koyabilmesi gerekir.
251) Mine de sessizliği kendisini yutmak
isteyen koşullara karşı bir direnç nesnesi
olarak kullanır. Bunu bilinçli biçimde
yapmasa da, kendi olmasının önündeki
engelleri bu sessizlikle belirginleştirir. Bu
engeller
eninde
sonunda
Mine’nin
sınırlarını yıkabilmesi için gerekli olan
büyüklüğe ve şiddete ulaşır.
aşırı bir genellemeyle tanımlanamaz. Kadın
varlığı,
erkekliği
yücelten
değerlerden
türetilemez. Kadınlık yalnızca kadının sahip
olduğu özde mevcuttur ve kadının ancak
gündelik yaşamın içinde özgür biçimde yer
alması; deneyimlerini dillendirebilmesiyle
mümkündür.
Kadının
içinde
yaşadığı
kültürün tuzaklarından korunabilmesinin ve
onları aşabilmesinin biricik yolu kültürün
yaratılmasında, içselleştiril-mesinde etken
rol oynamasıdır. Kadın kimliği her zaman
erkekle
kurulan
oluşturulmaktadır.
ilişki
Evlilik
nezdinde
ve
annelik,
bireysel gereksinimler olmanın ötesinde
gereksinimlerini
ve
olduğu evlilik içinde çok mutsuz, yalnız ve
eylemsiz
olduğunu
Kendisini
anlamayan,
görülmektedir.
insanlığını
ve
kadınlığını onurlandırmayan bir erkekle
hayatını geçirmeye mahkûm edilmiştir.
Üstelik kasaba erkekleri tarafından da
değişimi
Kadının gelişimi basit bir indirgemecilik ve
sürecinin
Filmin başında Mine’nin istemeden yapmış
sürekli
SONUÇ
kimliklenme
taciz
tek
edilmektedir.
arkadaşı
Mine’nin
olan
Perihan
Öğretmen’le dostluğu ve kitaplar sayesinde
başlar. Hayatı içinde bulamadığı saygı ve
sevgiyi kitaplarda bulur ve başlangıçta
çaresizliğinin dışavurumu olan sessizliği,
bilinçlenmesiyle birlikte gizli bir silaha
dönüşür. Filmin sonunda Mine’nin ayrıksı
duruşu, inceliği, dürüstlüğü ve herkes
tarafından onaylanan güzelliği melankolinin
gücüyle onu kurban rolünün dışına çıkarır.
İkiyüzlü
kasaba
ahlakının
onayına
gereksinim duymayan kimlikli ve özgür bir
kadındır
artık.
Mine
pek
çok
bedel
ödeyerek hayatında gerçekleştirdiği söz
konusu değişimi, toplumsal önyargılarca
küçümsenen melankolik ruh hali içinde
154
UHİVE
www.uhedergisi.com
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Ocak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 2 Sayı: 2 Yıl:2014 Jel Kodu: Z19
January / February / March – Winter Semester Volume: 2 Issue: 2 Year: 2014
ID:39 K:55
filizlendirmiş, büyütmüş ve nihayetinde
değişimi bizzat giyinmiştir. Bu bağlamda
melankoli, kadının kimlik edinme sürecini
Creativity”,
5th
International
Symposium Communication in the
Millenium, Bloomington: Indiana
University.
yaratan olumlu bir ruhsal uzam olarak işlev
görmüştür.
KAYNAKÇA
DEMİRAY, E. (1987). Atıf Yılmaz’ın Mine,
Bir Yudum Sevgi ve Dul Bir Kadın
Filmlerinde
Kadın
Olgusu,
Eskişehir: Anadolu Üniversitesi
Sosyal
Bilimler
Enstitüsü
BasılmamışYüksek Lisans Tezi.
TEBER, S. (2001). Melankoli, İstanbul:
Say Yayınları.
STAROBİNSKİ, J. (2007). Aynada
Melankoli, Ankara: Dost Yayınları.
BİNKERT, D. (1995). Melankoli Kadındır,
İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
KILINÇ, N. (2006). Melankoli Kavramı
Üzerine Resimsel Çözümlemeler,
Mersin: Mersin Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Basılmamış
Yüksek Lisans Tezi.
HOCKLEY, L. (2004). Film Çözümlemesinde
Jungcu
Yaklaşım,
İstanbul: Es Yayınları.
VASSAF, G. (1999). Cehenneme Övgü,
İstanbul: İletişim Yayınları.
ALTAN, H. Z. (2007). “The Silence of
Women as Communication and
155
UHİVE
Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat
Araştırmaları Dergisi

Benzer belgeler