dosyayı indir

Transkript

dosyayı indir
Türk Coğrafya Kurumu
Turkish Geographical Society
(basılı) ISSN 1302-5856
(elektronik) ISSN 1308-9773
TÜRK COĞRAFYA DERGİSİ
Turkish Geographical Review
Revue Turque de Géographie
Turkische Geographische Zeitschrift
İstanbul-2010
Sayı: 55
Türk Coğrafya Kurumu
TÜRK COĞRAFYA
DERGİSİ
REVUE DE GÉOGRAPHIE TURQUE
TURKISH GEOGRAPHICAL REVIEW
TURKISCHE GEOGRAPHISCHE ZEITSCHRIFT
2010
İstanbul
Sayı: 55
Sahibi
Türk Coğrafya Kurumu adına Başkan
Yrd. Doç. Dr. T. Ahmet Ertek
Dergi Yayın Kurulu (Editorler)
Prof. Dr. Sedat Avcı
Doç. Dr. Barbaros Gönençgil
Yrd. Doç. Dr. T. Ahmet Ertek
Danışma Kurulu (Soyadlarına göre alfabetik olarak dizilmiştir)
Prof. Dr. Akif AKKUŞ
Prof. Dr. İbrahim ATALAY
Prof. Dr. Meral AVCI
Prof. Dr. Sedat AVCI
Prof. Dr. Hayati DOĞANAY
Prof. Dr. Ali Fuat DOĞU
Prof. Dr. Recep EFE
Prof. Dr. Nurten GÜNAL
Prof. Dr. İbrahim GÜNER
Prof. Dr. Emrullah GÜNEY
Prof. Dr. Selami GÖZENÇ
Prof. Dr. M. Yıldız HOŞGÖREN
Prof. Dr. Hamdi KARA
Prof. Dr. İlhan KAYAN
Prof. Dr. Asaf KOÇMAN
Prof. Dr. Barış MATER
Prof. Dr. Mustafa MUTLUER
Prof. Dr. Ahmet NİŞANCI
Prof. Dr. Ali ÖZÇAĞLAR
Prof. Dr. Füsun SOYKAN
Prof. Dr. Metin TUNCEL
Prof. Dr. Saadettin TONBUL
Prof. Dr. Hakkı YAZICI
Prof. Dr. Hakan YİĞİTBAŞOĞLU
Selçuk Üniversitesi
Dokuz Eylül Üniversitesi
İstanbul Üniversitesi
İstanbul Üniversitesi
Atatürk Üniversitesi
Yüzüncü Yıl Üniversitesi
Balıkesir Üniversitesi
Marmara Üniversitesi
Muğla Üniversitesi
Dicle Üniversitesi
İstanbul Üniversitesi
İstanbul Üniversitesi
Ankara Üniversitesi
Ege Üniversitesi
Ege Üniversitesi
İstanbul Üniversitesi
Ege Üniversitesi
Ondokuz Mayıs Üniversitesi
Ankara Üniversitesi
Ege Üniversitesi
İstanbul Üniversitesi
Fırat Üniversitesi
Afyon Kocatepe Üniversitesi
Ankara Üniversitesi
55. Sayının Hakemleri (Soyadlarına göre alfabetik olarak dizilmiştir)
Prof. Dr. Kenan ARINÇ
Prof. Dr. İhsan BULUT
Prof. Dr. İhsan ÇİÇEK
Prof. Dr. Nurten GÜNAL
Doç. Dr. Barbaros GÖNENÇGİL
Prof. Dr. İbrahim GÜNER
Doç. Dr. Murat KARABULUT
Prof. Dr. Lütfi ÖZAV
Prof. Dr. Ramazan ÖZEY
Prof. Dr. Hakkı YAZICI
Atatürk Üniversitesi
Atatürk Üniversitesi
Ankara Üniversitesi
Marmara Üniversitesi
İstanbul Üniversitesi
Muğla Üniversitesi
Kahramanmaraş Sütçü İmam
Üniversitesi
Uşak Üniversitesi
Marmara Üniversitesi
Afyon Kocatepe Üniversitesi
Türk Coğrafya Dergisi Haziran ve Aralık aylarında olmak üzere
yılda iki kez çıkmaktadır.
Dergideki yazıların içeriğinden yazarları sorumludur.
ISSN
(Basılı) 1302-5856
(Elektronik) 1308-9773
Süreli Yerel Yayın
Derginin Yayın Adresi
www.tcd.org.tr
İletişim
[email protected]
Yayınlayan Kuruluşun Adresi
Türk Coğrafya Kurumu
Reşitpaşa Cad. No 44/49
Laleli/İSTANBUL
Kapak fotoğrafı
Bir kom yerleşmesi. Beri Piri Komu (Erzurum)
Prof. Dr. İhsan Bulut
Kapak
Doç. Dr. Ahmet Evren Erginal
Dergi formatı
Prof. Dr. Sedat AVCI & Doç. Dr. Ahmet Evren Erginal
Mizanpaj
Prof. Dr. Sedat Avcı
TÜRK COĞRAFYA DERGİSİ
REVUE DE GÉOGRAPHIE TURQUE
TURKISH GEOGRAPHICAL REVIEW
TURKISCHE GEOGRAPHISCHE ZEITSCHRIFT
2010
Sayı: 55
İçindekiler
Editörden …………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………….
v
Makaleler
Barbaros GÖNENÇGİL ve Gülten İÇEL
Muhammed Zeynel ÖZTÜRK
İhsan BULUT ve Fatma ÖZDEMİR
Tülay ÖCAL
Mehmet Emin SÖNMEZ
Türkiye’nin Doğu Akdeniz Kıyılarında Yıllık Toplam Yağışlarda Görülen
Değişimler (1975-2006)
(Variations of Total Yearly Precipitation in Eastern Mediterranean
Coasts of Turkey (1975 – 2006)) .…………………………………………………………
1-12
Uludağ (Zirve) ve Bursa Meteoroloji İstasyonlarının Karşılaştırmalı
İklimi
(Comparative climate of Uludağ (Zirve) and Bursa Meteorology
Stations) ………………………………………………………………………………………………
13-24
Erzurum Palandöken Kayak Merkezindeki Son Kom Yerleşmesi: Beri
Piri Komu
(The Last Com Settlement in the Erzurum Palandöken Ski Center:Com
of Beri Piri) …………………………………………………………………………………………..
25-33
Günümüz Şehirleşme Sürecinde Evsel Katı Atık Sorununa Bir Örnek:
Niğde Şehri
(An Example to the Storage of Domestic Solid Waste Problem During
Today’s Urbanization Process: The City Of Nigde) ………………………………..
35-43
Muş İlinde Nüfus Hareketlerinin Nedenleri ve Sonuçları
(Causes and Consequences of Emigration in Muş Province) ………………..
45-57
Türk Coğrafya Kurumu’ndan
Türk Coğrafya Kurumu Faaliyet Raporu (1 Ocak 2010-31 Aralık 2010) .............................................................................
59-62
EDİTÖRDEN
Türk Coğrafya Dergisi’nin 55. sayısı ile yeniden karşınızdayız. 2011 yılından itibaren dergimize
gönderilen yazıların kabul sistemi ile ilgili bir dizi değişiklik planlanmaktadır. Yeni düzenleme
uygulamaya konulmadan önce yapılmış başvuruların eski sistemde değerlendirilmesi işlemleri
devam edecektir. Bunun yanında Türk Coğrafya Dergisi’nin ULAKBİM veri tabanında yer alması
için gerekli işlemlere başlanılmasına karar verilmiştir. Bu sürecin 2011 yılında tamamlanması
beklenilmektedir.
Bu sayımızdaki ilk makalede Doğu Akdeniz kıyılarında yıllık yağış toplamlarında 1975–2006
yılları arasında görülen değişimler ele alınmıştır. Yıllık yağış toplamlarında zaman içinde bir
azalmanın da tespit edildiği bu çalışmada kış ve ilkbahar yağışlarında da aynı azalmanın
belirlendiği vurgulanmaktadır.
İkinci makale yine iklim ile ilgili bir çalışmadan oluşmaktadır. Uludağ (Zirve) meteoroloji
istasyonu ile Bursa meteoroloji istasyonunun verileri karşılaştırılmış, iki istasyonun farklı iklim
tiplerini karakterize ettiği sonucuna ulaşılmıştır.
Üçüncü makalede yerleşme coğrafyasına aittir. Doğu Anadolu’da yaygın olarak görülen kom
yerleşmeleri zaman içinde değişen koşullar sonucunda ortadan kalkmaktadır. Bu
yerleşmelerden biri olan Beri Piri komu, Erzurum Palandöken Kayak Merkezi çevresinde yer
almakta vehalen ekonomik açıdan varlığını korumaktadır.
Dördüncü makalede, Niğde örneğinde evsel katı atıkların uzaklaştırılmasının şehir yerleşmeler
açısından önemine vurgu yapılmaktadır.
Beşinci makale de ise özellikle ekonomik koşulların uygun olmaması nedeniyle meydana gelen
göçler Muş il örneğinde ele alınmıştır. Yapılan değerlendirmelerde Muş ilinden göç eden
nüfusun bir kısmının komşu illere gitmiş olmasına karşılık, Anadolu’nun batısındaki illerin,
özellikle İstanbul, Ankara, İzmir ve Bursa gibi büyük şehirlerin nüfus çektiği vurgulanmaktadır.
Muş’un göç aldığı iller de aynı illerdir. Muş’a gelenlerin bir kısmı geri dönenler olduğu gibi
özellikle memuriyet gibi nedenlerden oluşan göçler olduğu vurgusu da yapılmaktadır.
Son olarak 1 Ocak–31 Aralık 2010 tarihleri arasındaki Türk Coğrafya Kurumu’nun faaliyetleri
bilgilendirme ve gelecek nesillere yapılanları aktarma adına yer almaktadır.
Geçmiş sayılarımızda olduğu gibi bu sayımızda da yazarlarımızdan özellikle teslim ettikleri
yazıların dergi kurallarına uygun olarak hazırlanması konusunda hassas davranmalarını
beklediğimizi bir kez daha ifade etmek istiyorum. Kurallara uygun olarak hazırlanmamış yazılar
ile yöntem, kullanılan materyal, bulgular ve sonuçların yeterince açık olmayan makale
önerileri zaman kayıplarına neden olmakta, bazen sonuçlar olumsuz da olabilmektedir.
Tüm coğrafyacıların katkıları ile bilimsel açıdan daha doyurucu, görsel açıdan daha güzel bir
derginin oluşacaktır. Yeni sayılarda farklı konularda da birlikte olmak umuduyla ...
Prof. Dr. Sedat Avcı
Türk Coğrafya Dergisi Editörü
Türk Coğrafya Dergisi
Basılı ISSN 1302-5856
http://www.tck.org.tr
Sayı 55: 1-12, İstanbul
Elektronik ISSN 1308-9773
Türkiye’nin Doğu Akdeniz Kıyılarında Yıllık Toplam Yağışlarda Görülen
Değişimler (1975-2006)
Variations of Total Yearly Precipitation in Eastern Mediterranean Coasts of Turkey (1975 –
2006)
Barbaros GÖNENÇGİLa ve Gülten İÇELb
ÖZET
a)Ġstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi
Coğrafya Bölümü,
Laleli/Ġstanbul
([email protected])
b) Ġstanbul Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü
Coğrafya Doktora Programı
Beyazıt/ Ġstanbul
([email protected])
GeliĢ/Received : 14.12.2009
Kabul/Accepted: 23.11.2010
Sorumlu yazar/Corresponding author
(B. Gönençgil) [email protected]
Çalışmada Türkiye’nin Doğu Akdeniz Kıyılarında yer alan 11 meteoroloji istasyonunun,
1975-2006 yılları arasını kapsayan yağış verileri kullanılarak, Tek Yönlü Varyans Analizi
(ANOVA) ile çözümlemeler yapılmıştır. Ayrıca Silifke’den Samandağ’a kadar olan alanda
1975-2006 yılları arasındaki 32 yıllık periyotta yıllık toplam yağışların, yağışlı günlerin ve
yağış yoğunluklarının linear trendler modelleri ile,11 istasyona ait yıllık ve mevsimsel
yağışlar ile yağış yoğunluklarına ait linear trend modelleri hazırlanmıştır. Böylece yıllık
yağışlar yanında, mevsimsel yağışlar ile yağışlı günler ve yağış yoğunluklarındaki eğilimler
ve aralarındaki ilişkiler ortaya konmuştur. Türkiye’nin Doğu Akdeniz Kıyılarında 11
istasyonun yıllık yağışlarında istatistiksel olarak anlamlı bir fark vardır. Yıllık yağışlar ile
yıllık toplam yağışlı gün sayılarında eğilimler azalma göstermektedir. Aynı azalma
eğilimleri Kış ve İlkbahar mevsimlerinde de görülmektedir.
Anahtar kelimeler: Yağış, Doğu Akdeniz, Linear Trend Analizi, İklim Değişikliği, ANOVA
ABSTRACT
In this study, the precipitation data from 11 meteorological stations on the Eastern
Mediterranean Coasts of Turkey covering the years 1975-2006, were analyzed using the
One-Way Analysis of Variance (ANOVA). In addition, the total annual precipitation,
precipitation days and precipitation intensity models with linear trends, annual and
seasonal precipitations with precipitation intensities of linear trend models were
prepared, covering the region from Silifke to Samandağ in a 32-year period (1975-2006).
Thus, in addition to the annual precipitation, seasonal precipitation and precipitation
days and trends in densities and relationships between them have been revealed. Annual
precipitations on the Eastern Mediterranean Coast of Turkey’s 11 stations have a
statistically significant difference. Annual precipitation trends show a decline in the
number of precipitation days with the annual total. The same trends of decrease in the
winter and spring seasons can be seen.
Key words: Precipitation, Eastern Mediterranean, Trend Analysis, Climate Change, ANOVA
GĠRĠġ
Yeryüzü iklimi, dünyanın 4,5 milyar yıllık tarihi boyunca
birçok kez değişiklikler göstermiştir. Dünya sıcaklık ortalaması geçmiş jeolojik zamanlarda sıkça değişmiştir. Sıcaklığın 3-6°C arttığı dönemlere karşın, aynı değerde azaldığı
soğuk dönemler yaşanmıştır. Wedding (1968), geçmişteki
durumun bugünkünden pek farklı olmadığını, sadece soğuk
zamanların sıcak zamanlardan daha kısa sürdüğünü yani
2
Gönençgil ve İçel
soğuk zamanların birer istisnai durum olduğunu belirtmiştir
(WEDDING, 1968: 195) .
Tarih öncesi iklimlerde görülen değişimler şüphesiz doğal
süreçlerle oluşmuştur (GÖNENÇGİL, 2008: 1). Jeoloji devirleri boyunca yeryüzünde farklı iklim kuşakları mevcut olmuş, ancak bunların arasındaki farklar soğuk devrelerde
barizleşmiş, sıcak devrelerde ise silikleşmiştir (NİŞANCI,
2007: 86; ERİNÇ, 1969: 402). Günümüzden yaklaşık 10.00010.500 yıl kadar önce günümüz iklim şartları, başka bir
ifade ile bu günkü atmosfer sirkülasyonu etkili olmaya
başlamıştır (ATALAY, 1998: 189). “Günümüz” anlamına
gelen ve Holosen olarak adlandırılan bu dönemin en önemli özelliklerinden biri insanın yerleşik hayata geçmesiyle
üretime başlamasıdır. Holosen’e bakıldığında genel bir
ısınma eğiliminden bahsedilebilir (GÖNENÇGİL, 2008: 47).
Ancak Holosen’deki bu ısınma eğilimi sürekli olmamış, bazı
dönemlerde soğuma süreçleri görülmüştür (GÖNENÇGİL,
2008: 47). Holosen’i, iklim değişikliklerine bağlı olarak Erol
yedi, Erinç 5 ayrı devreye ayırırken; son yıllardaki çalışmalarda Holosen “Blytt-Sernander Kronolojisi” ile dört, “Bond
Dönemleri” ile dokuz devreye ayrılmaktadır (ERİNÇ, 1969:
403-404; EROL, 1979: 34; ERLAT, 2009: 184-187).
İnsanoğlu var olduğu günden itibaren doğayı kendi yararına kullanmıştır. Gerek kendini korumak, gerek daha iyi ve
rahat yaşam koşulları adına yaptıkları ile aynı insanoğlu
doğayı anlamak ve korumaktan uzaklaşmıştır. Sanayi devrimi sonrası, dünyanın nüfusu hızlı bir şekilde artarak 2002
itibariyle 6,5 milyar gibi büyük bir rakama ulaşmıştır. İnsanlar daha konforlu bir hayat ve daha yüksek bir refah seviyesi için, doğal kaynakları gittikçe artan bir şekilde kullanmaya başlamıştır (ŞEN vd., 2008: 83) . Artan enerji ihtiyacını
karşılamak için daha fazla kömür, petrol ve doğalgaz gibi
fosil yakıtlar kullanılması neticesinde, atmosfere iklimdeki
dengeyi tehdit edecek boyutlarda kirleticiler salınmış, sanayileşme öncesi 285 ppm civarında bulunan atmosferdeki
karbondioksit miktarı bugün 383 ppm civarına ulaşmıştır
(ŞEN vd., 2008: 83). Atmosferdeki CO2, CH4 ve N2O birikimleri, yaklaşık 1750’den beri, sırasıyla % 30, % 145 ve % 15
oranlarında artmıştır (TÜRKEŞ vd., 2000: 4). Atmosferdeki
sera gazlarında meydana gelen artış sera etkisini kuvvetlendirerek Yerkürenin radyasyon dengesini bozmakta ve
dünyanın daha fazla ısınmasına neden olmaktadır. 1906 ile
2005 yılları arasında küresel ortalama yüzey sıcaklığındaki
artış 0,74 °C olarak tespit edilmiştir. (DEMİR vd. 2008: 2;
IPCC, 2007; TÜRKEŞ, 2007: 38; ŞEN vd. 2008: 84).
Yağışlar ise, genel olarak Kuzey Yarımküre'nin yüksek enlemlerindeki kara alanlarında, özellikle de soğuk mevsimde
bir artış göstermiştir. Buna karşılık, 1960'lı yıllardan sonra
Afrika'dan Endonezya'ya uzanan subtropikal ve tropikal
kuşaklar üzerindeki yağışlarda ani bir azalma gözlenmiştir
(TÜRKEŞ vd., 2000: 9)
Yağış miktarlarındaki azalma kuraklık tehdidini beraberinde getirmesi bakımından hayati öneme sahiptir. Türkiye’de yağışlar ve yağış trendleri üzerine yapılan birçok
çalışmada, Akdeniz kıyılarımız ve özellikle Doğu Akdeniz’de
yağış miktarlarında azalma eğilimleri tespit edilmiştir.
Türkeş’e göre (2000); Subtropikal kuşak yağışlarındaki
ani azalma, 1970'li yıllarla birlikte Doğu Akdeniz Havzası'nda ve Türkiye'de de etkili olmaya başlamış, yağışlardaki
önemli azalma eğilimleri ve kuraklık olayları, kış mevsiminde daha belirgin olarak ortaya çıkmıştır. 1970’li yılların başı
ile 1990’lı yılların ortası arasındaki yaklaşık 20-25 yıldaki
kurak koşullardan en fazla, Ege, Akdeniz, Marmara ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri etkilenmiştir (TÜRKEŞ vd. 2000:
9)
Şensoy vd., (2005), yıllık toplam yağış miktarlarının Akdeniz, Karadeniz ve Doğu Anadolu’da arttığını; fakat Güneydoğu Anadolu, İç Anadolu ve Ege’de bulunan 30 istasyonun
yıllık toplam yağışlarının azaldığını ortaya koymuşlardır
(ŞENSOY vd., 2005).
İklim Değişikliği I. Ulusal Bildirimi’nde (2007), dinamik ölçek küçültme yoluyla gelecek yıllardaki iklim tahminleri
yapılmıştır. RegCM3 bölgesel iklim modeli kullanılarak
yapılan tahminlerde, yağışın Türkiye’nin Ege ve Akdeniz
kıyılarında azaldığı, Karadeniz kıyılarında ise arttığı belirtilmektedir. İç Anadolu’da yağış açısından çok az bir değişiklik
söz konusudur ya da hiçbir değişiklik görülmemektedir.
(İklim Değişikliği I. Ulusal Bildirimi, 2007: 165-169).
Demir vd. (2007: 6), Özfidaner vd. (2008: 6), Sarış (2006:
45), Türkeş vd. (2007: 68) çalışmalarında yıllık yağışlarda
Akdeniz Bölgesinde kuvvetli azalma eğilimi olduğu gibi, Kış
mevsimi toplam yağışlarındaki azalma eğiliminin yine Akdeniz Bölgesinde en kuvvetli olduğunu tespit etmişlerdir.
Ayrıca Erbekçi (2006), alansal olarak Akdeniz Bölgesi, zamansal olarak Kış mevsiminde yağış olasılıklarının azaldığı
sonucunu elde etmiştir (ERBEKÇİ 2006: 34). Ramos (2001),
Akdeniz Havzasında toplam yağış tutarlarında özellikle son
30 yılda mevsimsel değişmeler olduğunu, yağışların gerçekleşme olasılığının ağırlıklı olarak bahar dönemlerine kaydığını ve ilkbahar ile sonbahar mevsimindeki yağışlarda artış
eğilimi olduğunu belirtmiştir (RAMOS 2001: 163-170 ).
Demir vd.’nin (2007) çalışmasında yıllık toplam yağış miktarında değişim öngörüleri, Türkiye genelinde azalma eğilimi şeklinde kendini göstermiştir. Özellikle kış mevsiminde,
Toros Dağları boyunca yağışlarda belirgin düşüşler tespit
edilmiştir (DEMİR vd., 2007: 259).
Kanber vd.’nin (2007) Seyhan Havzası için yaptıkları modelleme çalışmasında 2070 yılları için sıcaklıkta 3°C’lik bir
artış ve yıllık yağış miktarında % 25’lik bir azalış saptanmıştır (KANBER vd. 2007: 5).
Doğu Akdeniz kıyılarımızda yağış miktarlarında meydana
gelen veya gelebilecek olan değişimlerin belirlenmesi büyük önem taşımaktadır. Ülkemizin en önemli tarım alanlarından biri olan Çukurova burada yer almaktadır. Tarıma
dayalı hızla artan sanayi faaliyetleri, doğal nüfus artışının
yanında çevre bölge ve illerden aldığı göç ile hızla artan
nüfusu barındıran Doğu Akdeniz kıyılarında iklim elemanlarında meydana gelebilecek değişiklikler, buradaki insan
hayatını etkileyeceği gibi doğal coğrafi eleman ve süreçlerde de değişikliklere neden olacaktır.
Daha önce yapılan çalışmalarda analizler, bölgeleri temsil
eden bazı istasyonlar ele alınarak yapılmış ancak analiz
3
Türkiye’nin Doğu Akdeniz Kıyılarında Yıllık Toplam Yağışlarda Görülen Değişimler (1975-2006)
yorumları tüm bölge için çok daha geniş ölçekte kullanılmıştır. İklim elemanları içerisinde zaman ve mekân bakımından en fazla değişkenlik gösteren parametre yağış
miktarı olup, bu yönde izlenen artış ve azalışlar iklim değişimine yönelik en önemli kanıt özelliği taşımaktadır (KARABULUT ve COSUN 2009: 66).
Bu nedenle Türkiye ve Doğu Akdeniz Havzasında iklim
elemanlarından biri olan yağışlarda meydana gelen değişimleri daha yerel ölçekte ortaya koymak amacıyla; 19752006 yılları arasında Türkiye’nin Doğu Akdeniz Kıyılarında
yer alan 11 meteoroloji istasyonunun yıllık, mevsimlik yağışları ile yağışlı günler ve yağış yoğunluklarındaki eğilimler
incelenmiştir. Yıllık ve mevsimlik yağışlar ile yıllık-mevsimlik
yağışlı günler ve yağış yoğunluklarında önemli azalış veya
artış eğilimlerinin var olup olmadığını belirlemek hedeflenmiştir.
MATERYAL VE METOD
Doğu Akdeniz kıyılarımızda, 33° doğu ile 36° doğu boylamları arasında 1975-2006 döneminde kesintisiz ölçüm
yapan 11 meteoroloji istasyonu tespit edilerek Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünden bu istasyonların
1975-2006 yılları arasındaki yağış ölçüm değerleri alınmıştır
(Şekil 1, Tablo 1).
Şekil 1. Çalışma alanın lokasyon haritası.
Figure 1. Location map of study area.
Tablo 1. Çalışmada verileri değerlendirilen meteoroloji istasyonları
Table 1. Meteorological Stations in study area.
İstasyon Adı
Ölçüm Yılı
Yükseklik
Enlem
Boylam
Silifke
1975-2006
15 m.
36.23 K
33,56 D
Erdemli
1975-2006
9 m.
36.37 K
34,18 D
Mersin
1975-2006
3,4 m.
36,48 K
34,38 D
Adana
1975-2006
20 m.
36,59 K
36,18 D
Ceyhan
1975-2006
30 m.
37,02 K
35,49 D
Yumurtalık
1975-2006
27 m.
36,46 K
35,47 D
Kozan
1975-2006
109 m.
37,23 K
35,49 D
Dörtyol
1975-2006
28 m.
36,51 K
36,13 D
İskenderun
1975-2006
3,59 m.
36,35 K
36,10 D
Antakya
1975-2006
100 m.
36,12 K
36,10 D
Samandağ
1975-2006
4 m.
36,05 K
35,58 D
4
Gönençgil ve İçel
Elde edilen günlük yağış verilerinden yıllık, mevsimlik ortalama yağışlar ile yıllık ve mevsimlik yağışlı günler ile yağış
yoğunlukları hesaplanmıştır. 11 istasyonun yıllık toplam
yağışları arasında bir fark olup olmadığını ortaya koyabilmek için, SPSS (Statistical Package for the Social Sciences)
ile analizler yapılmıştır. SPSS ile 11 istasyona ait yağış verilerinin “Descriptives” (Tanımlama) tabloları oluşturulmuş;
“Test of Homogeneity of Variances” (Varyansların homojenliği testi” ile homojenlikleri test edilerek, homojenliğin
geçerliliği durumunda analizlere devam edilmiştir.
Yıllık toplam yağışlara ve mevsimlik toplam yağışlara
ANOVA (One-Way ANOVA=Tek Yönlü Varyans Analizi) testi
uygulanmıştır. ANOVA; istatistikte iki ya da daha fazla grup
arasında fark olup olmadığını ortaya koymak için yapılan
bir testtir (ÖZDAMAR, 2004:234). Çalışmaya konu olan
1975-2006 yılları bağımsız, yağış verileri ise bağımlı değişkenler olmaktadır. ANOVA testi ile amaç bağımlı değişken
olan yağış toplamlarının, bağımsız değişken olan yıllara
göre birbirinden 0,05 anlamlılık düzeyinde bir fark gösterip
göstermediğini test etmektir. Normal dağılım gösteren
verilere uygulanan ANOVA ile aşağıdaki hipotezler test
edilir (ÖZDAMAR, 2004: 234)
H0: µ1=µ2=…=µk.
H0 : “yağış toplamları arasında fark yoktur”
H1: µ1≠µ2=…=µk.
H1: µ1=µ2=…≠µk. ya da,
H1 : “En az bir yıl diğerlerinden farklıdır”
Linear regresyon testi, verilerin normal dağıldığını varsayan parametrik bir testtir. X ve Y değişkenleri arasındaki
ilişkiyi ve doğrusal bir trendin var olup olmadığını test eder
(KARABULUT ve COSUN, 2009: 69). Çalışmamızda yıllık ve
mevsimlik yağışlar ile yağışlı günler ve yağış yoğunlukları
hesap edildikten sonra, oluşturulan regresyon modeline
göre linear trend analizleri yapılmıştır. Linear trend modelleri ile yıllık yağış, yağışlı gün ve yağış yoğunluklarındaki
trendler gözle görülebildiği gibi, var olan artış veya azalışlar
tablolar şeklinde ortaya konmuştur.
YILLIK TOPLAM YAĞIġ ANALĠZĠ SONUÇLARI
Türkiye’nin Doğu Akdeniz kıyıları, genel iklim özellikleri
açısından kışların ılık ve yağışlı, yazların sıcak ve kurak geçtiği tipik Akdeniz İklimine sahiptir. Kıyı kuşağında kar ve
don olayları nadiren görülürken, yüksek kesimlerde kışlar
nispeten karlı ve soğuk geçer. En soğuk ay olan Ocak ayı
ortalama sıcaklığı 6,4°C, en sıcak ay olan Temmuz ayı ortalama sıcaklığı 26,8°C, yıllık ortalama sıcaklık 16,3°C civarındadır. 1975-2006 arasında ortalama yıllık toplam yağış 772
mm’dir. Yağışların çoğu Akdeniz yağış rejimine uygun olarak kış mevsiminde düşer. Kış mevsiminden sonra en yağışlı
mevsim ilkbahardır. Yaz yağışları oldukça azdır. Bu yüzden
bölgede yaz kuraklığı hakimdir (Şekil 2).
Şekil 2. Türkiye’nin Doğu Akdeniz kıyılarında yağışın mevsimlere
dağılımı (1975-2006)
Figure 2. Seasonal distrubition of precipitation in the Eastern
Mediterranean Coasts of Turkey (1975-2006)
Türkiye’nin Doğu Akdeniz Kıyılarında yer alan 11 istasyonun yıllık toplam yağışlarında değişkenlik iklim özellikleri
açısından en dikkat çekici noktalardan biridir. Bir yıl yüksek
miktarda düşen yağış, ertesi yıl genel ortalamaların oldukça
altına inebilmektedir. Akdeniz ikliminin yağışlarındaki değişkenlik bu çalışmada da ortaya çıkan en önemli bulgulardan birisidir. Silifke’den Samandağ’a kadar olan alanda
1975-2006 yılları arasında düşen toplam yağışın ortalaması
772 mm’dir. 1975, 1977, 1982, 1989, 1990, 1993, 1999,
2005 yılları bu genel ortalamanın oldukça altında yağışa
sahip olan yıllardır. 1993 yılı 493 mm en düşük ortalama
yağışla dikkat çekicidir. 1976, 1981, 1988, 1991, 1994, 1997
ve 2001 yılları ise ortalamanın oldukça üstünde toplam
yağışa sahip olan yıllardır (Şekil 3).
Yıllık toplam yağışlar arasında fark olup olmadığını anlamak için yapılan ANOVA Analizinde sig=0,00 çıkmıştır (Tablo 2). Bu nedenle H0 hipotezi (yağış toplamları arasında fark
yoktur) reddedilir. % 95 güvenirlikle Silifke’den Samandağ’a
kadar olan alanda yıllık toplam yağışlar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark vardır veya en az bir yıl diğerlerinden farklıdır (Tablo 2).
Tablo 2. Yıllara göre toplam yağış ANOVA analiz tablosu
Table 2. Anova analysis of total precipitation according to years
Gruplar arasında
Gruplar içerisinde
Toplam
Kare Toplamı
7637317.524
14151917.149
21789234.673
Df
31
320
351
Ortalama Kare
246365.081
44224.741
F
5.57
Sig.
0.00
5
Türkiye’nin Doğu Akdeniz Kıyılarında Yıllık Toplam Yağışlarda Görülen Değişimler (1975-2006)
Şekil 3. Yıllık ortalama toplam yağışların genel ortalama (772 mm) ya göre farkları.
Figure 3. Differences yearly total precipitation according to the main precipitation (772 mm)
Yıllık toplam yağış miktarlarındaki bu değişkenlik, linear
trend analizlerinde de belirgin olarak ortaya çıkmıştır (Şekil
4). 1975-2006 yılları arasında Silifke’den Samandağ’a kadar
olan alanda 11 istasyona düşen toplam yağış, yıllara göre
önemli dalgalanmalar göstermekle birlikte, trend de 71
mm ile kuvvetli azalmaya sahiptir. Azalma eğilimi 1990
yılından sonra daha belirgindir.
Şekil 5. 32 yıllık periyotta yıllara göre yağışlı günler ve değişimi
(1975-2006).
Figure 5. Changes in precipitation days in 32 years period (19752006).
Şekil 4. 32 yıllık periyotta tüm istasyonlara düşen toplam yağışın
yıllara göre değişimi (1975-2006).
Figure 4. Changes of yearly total precipitation of 11
Meteorological Stations in 32 years period (1975-2006).
Aynı yıllar arasında 32 yıllık periyotta, 11 istasyonda yağış
ölçülen günlerin yıllara göre gidişi ve trendi 71 gün ile kuvvetli azalma eğilimine sahiptir (Şekil 5).
32 yıllık periyotta yağış yoğunluklarında artma veya
azalma yönünde belirgin bir trend bulunmamaktadır. Yağış
yoğunluğu trendi 0,06 mm’lik azalma göstermektedir (Şekil
6).
Yağış yoğunluğundaki yok denebilecek kadar azalma aslında oldukça önemlidir. Yağışlı günlerde görülen kuvvetli
azalma yağış yoğunluğunun belirgin bir trend göstermesini
engellemektedir. Yağış yoğunluğu, herhangi bir dönemde
düşen toplam yağışın yağışlı günlere bölünmesiyle elde
edilen bir oran olarak tanımlanmıştır. Başka bir deyişle,
yağışlı gün başına düşen yağış tutarı, yağış yoğunluğu olarak tanımlanabilir (TÜRKEŞ vd., 2007: 62).
Şekil 6. 32 yıllık periyotta yıllara göre yağış yoğunluğu ve değişimi
(1975-2006).
Figure 6. Changes in precipitation density in 32 years period
(1975-2006).
Yağış yoğunluğunun belirgin bir trend göstermemesi, yıllık toplam yağışlarda azalmayı engelleyen bir durum değil,
yağışlı günlerin azalması sonucu ortaya çıkan bir sonuçtur.
Tek tek 11 istasyona ait yıllık toplam yağışların linear
trend analizlerinde de 10 istasyonda trend azalma göstermektedir. Özellikle Silifke, Erdemli, Adana Kozan ve Antakya istasyonlarındaki azalma eğilimi çok yüksektir (Tablo 3).
Aynı istasyonlarda yıllık yağışlı günler ve yağış yoğunluklarında da azalma vardır.
6
Gönençgil ve İçel
Tablo 3. 11 Meteoroloji İstasyonunda Yıllık Toplam Yağış, Yıllık
Toplam Yağışlı Günler ve Yıllık Yağış Yoğunluğunda Eğilim
Table 3. Trends in yearly precipitation density, total annual
precipitation days, total annual precipitation in 11 meteorological
stations
İstasyon
Silifke
Erdemli
Mersin
Adana
Yumurtalık
Ceyhan
Kozan
Dörtyol
İskenderun
Antakya
Samandağ
Yağış
(mm)
-86
-121
-57
-176
-11
-23
-144
-13
19
-161
-5
Yağışlı
Günler
-9
-9
-2
-14
-5
-14
-10
-4
-3
-2,8
-0,7
Yağış Yoğunluğu
(mm)
0,1
-0,6
-0,7
-0,6
0,6
1,2
-0,5
0,4
0,4
-1,3
0,08
rında belirgin bir artma veya azalma trendi görülmemektedir.
Şekil 7. 32 yıllık periyotta ilkbahar mevsiminde düşen toplam
yağışın yıllara göre değişimi (1975 – 2006).
Figure 7. Yearly changes of total precipitation in spring in 32
years period (1975 – 2006).
MEVSĠMLERE GÖRE YILLIK TOPLAM YAĞIġLAR VE TREND
ANALĠZLERĠ
Doğu Akdeniz kıyılarımızda yer alan 11 meteoroloji istasyonu verisine göre yaptığımız çalışmada 1975-2006 yılları
arasında Silifke’den Samandağ’a kadar olan alanda yıllık
ortalama yağışların trendinde 71 mm ile kuvvetli azalma
bulunmaktadır (Şekil 4). Yıllık yağışları oluşturan mevsimsel
yağışlarda görülecek trendler bu noktada önem kazanmaktadır. Çünkü Akdeniz ikliminin en önemli özelliği Kış ve
İlkbahar mevsimlerinin yağışlı geçmesidir. Özellikle bu iki
mevsimde trendlerde olabilecek azalma başta kuraklık
olmak üzere birçok sorunu beraberinde getirecektir. Bu
nedenle mevsimlik analizler de yapılmıştır.
Ġlkbahar mevsimi yağıĢ eğilimi
İlkbahar mevsimi yıllık yağışları trendi 30 mm’lik kuvvetli
bir azalma eğilimi göstermektedir (Şekil 7). İlkbahar mevsimi yağışlı günler trendi 34 gün ile kuvvetli azalma göstermesine karşılık, İlkbahar yıllara göre yağış yoğunluğu
trendi 0,2 mm’lik yağış azalması göstermektedir. (Şekil 8 ve
Şekil 9).
Şekil 8. 32 yıllık periyotta ilkbahar mevsiminde yağışlı günler
değişimi (1975 – 2006).
Figure 8. Changes of precipitation days in spring in 32 years
period (1975 – 2006).
Yaz mevsimi yağıĢ eğilimi
1975-2006 yılları arasında, yaz mevsiminde düşen yağışta
2 mm’lik trend ile önemli bir artma eğilimi görülmemiştir
(Şekil 10). Yaz mevsimi yıllık toplam yağışlarda, yıllar arasında önemli farklılıklar vardır. Özellikle bazı yıllar diğer
yıllardan önemli miktarda fazla yağış almış olsa bile Yaz,
Akdeniz ikliminde en az yağışın düştüğü mevsimdir. Yaz
mevsimi yağışlı günler trendi 11 gün ile artışa sahiptir (Şekil
11). Oysa şekil 12’de yaz mevsimi yağış yoğunluğu trendi 1
mm/yıl ile azalma göstermektedir.
Bu sonuçlara göre; Türkiye’nin Doğu Akdeniz Kıyılarında
yaz mevsiminde daha çok günde, daha az miktarda yağış
düşmektedir. Yağışlı gün sayısı artsa da düşen yağış miktarı
az olduğu için, yıllara göre yaz mevsimi yıllık yağış miktarla-
Şekil 9. 32 yıllık periyotta ilkbahar mevsimi yağış yoğunluğu
değişimi (1975 – 2006).
Figure 9. Changes of precipitation density in spring in 32 years
period (1975 – 2006).
7
Türkiye’nin Doğu Akdeniz Kıyılarında Yıllık Toplam Yağışlarda Görülen Değişimler (1975-2006)
Şekil 10. 32 yıllık periyotta yaz mevsiminde düşen toplam yağışın
yıllara göre değişimi (1975 – 2006).
Figure 10. Yearly changes of total precipitation in summer in 32
years period (1975 – 2006).
Şekil 13. 32 yıllık periyotta sonbahar mevsiminde düşen toplam
yağışın yıllara göre değişimi (1975 – 2006).
Figure 13. Yearly changes of total precipitation in autumn in 32
years period (1975 – 2006).
Şekil 11. 32 yıllık periyotta yaz mevsiminde yağışlı günler değişimi
(1975 – 2006).
Figure 11. Changes of precipitation days in summer in 32 years
period (1975 – 2006).
Şekil 14. 32 Yıllık Periyotta Sonbahar Mevsiminde Yağışlı Günler
Değişimi (1975 – 2006).
Figure 14. Changes of precipitation days in autumn in 32 years
period (1975 – 2006).
Şekil 12. 32 yıllık periyotta yaz mevsimi yağış yoğunluğu değişimi
(1975 – 2006).
Figure 12. Changes of precipitation density in summer in 32 years
period (1975 – 2006).
Şekil 15. 32 Yıllık Periyotta Sonbahar Mevsimi Yağış Yoğunluğu
Değişimi (1975 – 2006).
Figure 15. Changes of precipitation density in autumn in 32 years
period (1975 – 2006).
Sonbahar mevsimi yağıĢ eğilimleri
KıĢ mevsimi yağıĢ yetkinliği
1975-2006 yılları arasında Sonbahar mevsimi toplam yağış trendi 27 mm’lik kuvvetli bir artış eğilimine sahiptir
(Şekil 13). Yıllık yağışlı günler trendinde de görülen 32 günlük kuvvetli artış eğilimi, Sonbahar yıllık toplam yağışlardaki
artışı destekler şekildedir (Şekil 14). Sonbahar mevsimi
yağış yoğunluğu trendi 0,04 mm’lik azalma eğilimine sahiptir. Yağışlı günler trendinde görülen kuvvetli artış sonucu,
yağış yoğunluğunda bu sonuç elde edilmiştir (Şekil 15).
Kış mevsimi toplam yağışların trendi 69 mm. ve kış mevsimi yağışlı gün sayıları trendinde 79 günlük kuvvetli bir
azalma vardır (Şekil 16 ve Şekil 17). Kış mevsimi toplam
yağışı ile birlikte yağışlı günler de azaldığı için, kış mevsimi
yağış yoğunluğunda 0,1 mm’lik belirgin olmayan artış şeklinde bir trend elde edilmiştir (Şekil 18).
8
Gönençgil ve İçel
Sonbahar yağışlarında da azalma eğilimine sahip tek istasyondur. Yaz mevsimi toplam yağışlarında 11 istasyondan
6’sında (Silifke, Erdemli, Adana, Yumurtalık, Ceyhan, Antakya) trend azalma, 5’inde (Mersin, Kozan, Dörtyol, Samandağ, İskenderun) artış göstermektedir. Özellikle Antakya’da Yaz yağışları trendinde azalma (63 mm.) çok büyüktür. Kış mevsimi toplam yağışlarında tüm istasyonlarda
trend azalma göstermektedir. Trenddeki bu azalma dört
istasyonda; Ceyhan, Yumurtalık, İskenderun ve Samandağ’da belirgin değildir. Ancak diğer yedi istasyonda çok
belirgin ve fazladır.
Şekil 16. 32 Yıllık Periyotta Kış Mevsiminde Düşen Toplam Yağışın
Yıllara Göre Değişimi (1975 – 2006).
Figure 16. Yearly changes of total precipitation in winter in 32
years period (1975 – 2006).
Şekil 17. 32 Yıllık Periyotta Kış Mevsiminde Yağışlı Günler Değişimi
(1975 – 2006).
Figure 17. Changes of precipitation days in winter in 32 years
period (1975 – 2006).
Tablo 4. 1975-2006 Arası 11 Meteoroloji İstasyonunda Mevsimlik
Yağışlarda Değişim (mm)
Table 4. Changes in seasonal precipitation in 11 Meteorological
Stations between 1975 – 2006 (mm)
İlkbahar
Yaz
Sonbahar
Kış
Silifke
-41
-3
55
-98
Erdemli
-22
-6
11
-104
Mersin
-35
24
12
-59
Adana
-69
-14
11
-104
Yumurtalık
20
-9
16
-38
Ceyhan
-42
-5
41
-17
Kozan
-81
6
39
-108
Dörtyol
-41
51
60
-82
İskenderun
16
17
4
-18
Antakya
30
-63
-25
-103
Samandağ
-69
19
70
-25
Doğu Akdeniz kıyılarımızda yer alan 11 istasyonun tamamında Kış ve İlkbahar yağışlı günlerinde trend azalma göstermektedir. Sonbahar yağışlı günler trendi ise 11 istasyonun tamamında artma eğilimindedir (Tablo 5).
Yağış yoğunluğunun, daha çok yağışlı günlerin artma veya
azalma eğilimlerine bağlı olarak şekillendiği, mevsimlere
göre bazı istasyonlarda artış bazı istasyonlarda ize azalma
trendlerine sahip olduğu söylenebilir (Tablo 6).
GENEL DEĞERLENDĠRME VE TARTIġMA
Şekil 18. 32 Yıllık Periyotta Kış Mevsimi Yağış Yoğunluğu Değişimi
(1975 – 2006).
Figure 18. Changes of precipitation density in winter in 32 years
period (1975 – 2006).
11 istasyonun tek tek mevsimlere ait toplam yağışları,
yağışlı günleri ve yağış yoğunluklarına ait linear trend analizleri yapılmış ve bu sonuçlar Tablo 4,5,6’ da gösterilmiştir.
11 istasyondan 8 inde ( Silifke, Erdemli, Mersin, Adana,
Ceyhan, Kozan, Dörtyol, Samandağ) İlkbahar yağışlarında
trend önemli azalma göstermektedir. Üç istasyonda ise
(Yumurtalık, İskenderun, Antakya) İlkbahar yağışları artma
trendine sahiptir (Tablo 4). Sonbahar mevsimi toplam yağışlarında 11 istasyondan 10’unda (Silifke, Erdemli, Mersin, Adana, Yumurtalık, Ceyhan, Kozan, Dörtyol, İskenderun, Samandağ) trendde artış görülmektedir. Antakya,
Türkiye’nin Doğu Akdeniz Kıyılarında yer alan 11 istasyon
verisine göre, 1975-2006 yılları arasını kapsayan 32 yıllık
periyotta yıllık toplam yağışlar ile İlkbahar ve Kış yağışlarında trend eğrisi kuvvetli azalma eğilimi göstermektedir.
Sonbahar yağışlarında ise hafif bir artma eğilimi elde edilmiştir. Elde edilen bu sonuçlar, Türkiye ve Akdeniz Havzası
için daha önce yapılan çalışmaların bazı bölümleri ile uyumlu bazı bölüm ve bulguları ile uyumlu değildir.
Demir vd. (2007: 6), Özfidaner vd. (2008: 6), Sarış (2006:
45), Türkeş vd. (2007: 68) çalışmalarında yıllık yağışlarda
Akdeniz Bölgesinde kuvvetli azalma eğilimi olduğu gibi, Kış
mevsimi toplam yağışlarındaki azalma eğiliminin yine Akdeniz Bölgesinde en kuvvetli olduğunu tespit etmişlerdir.
Ayrıca Erbekçi (2006: 34), alansal olarak Akdeniz Bölgesi,
zamansal olarak Kış mevsiminde yağış olasılıklarının azaldı-
9
Türkiye’nin Doğu Akdeniz Kıyılarında Yıllık Toplam Yağışlarda Görülen Değişimler (1975-2006)
ğı sonucunu elde etmiştir. Çalışmada ortaya konan yıllık
toplam yağışlar ve kış mevsimi toplam yağışlarındaki kuvvetli azalma eğilimleri, daha önce yapılan çalışmaları desteklemektedir.
Tablo 5. 1975-2006 Arası 11 Meteoroloji İstasyonunda Mevsimlik
Yağışlı Günlerin Yıllara Göre Değişimi.
Table 5. Yearly Changes of seasonal precipitation days in 11
meteorological stations between 1975 – 2006.
Silifke
Erdemli
Mersin
Adana
Yumurtalık
Ceyhan
Kozan
Dörtyol
İskenderun
Antakya
Samandağ
YAĞIŞLI GÜNLER
İlkbahar
Yaz
Sonbahar
-2
-0,2
5,5
-5
1,5
1,8
-2
1,9
3,9
-6
1,4
1,6
-2
-0,01
4,0
-5
-0,1
2,5
-5
1,3
2,8
-4
2,8
3,1
-2
3,5
1,6
-0,8
-0,9
1,8
-1
0,3
3,5
Kış
-10,8
-7,4
-5,4
-10,7
-6,9
-10,7
-8,6
-6,4
-6,1
-2,9
-3,3
Tablo 6. 1975-2006 Arası 11 Meteoroloji İstasyonunda Mevsimlik
Yağış Yoğunluklarının Yıllara Göre Değişimi.
Table 6. Yearly Changes of seasonal precipitation density in 11
meteorological stations between 1975 – 2006.
Silifke
Erdemli
Mersin
Adana
Yumurtalık
Ceyhan
Kozan
Dörtyol
İskenderun
Antakya
Samandağ
YAĞIŞ YOĞUNLUĞU
İlkbahar
Yaz
Sonbahar
-1,8
-2,7
2,4
0,2
-3,0
-1,4
-1,5
6,2
-2,4
-1,0
-4,5
-0,5
1,9
-2,4
-1,1
-0,2
-4,5
1,3
-1,1
1,4
1,4
-0,2
1,9
1,2
1,1
-0,5
-0,4
1,2
-9,0
-2,0
-2,0
0,7
1,5
Kış
0,2
-1
-0,4
-0,03
1,5
2,9
-0,8
-0,1
1
-1,8
0,2
Yağış trend analizlerine göre Türkiye’nin Doğu Akdeniz
Kıyılarında İlkbahar toplam yağışlarında trend azalma eğilimi, Sonbahar yağışları ise artma eğilimi göstermektedir.
Ancak, Demir vd. (2008: 7), Türkeş vd. (2007: 65), Sarış
(2006: 39), Erbekçi (2006: 35-38)’nin çalışmalarında elde
ettiği İlkbahar ve sonbahar mevsimi toplam yağışları ve
yağış olasılıklarında görülen artış eğilimi, bu çalışmanın
sonuçları ile tam olarak uyumlu değildir. Ayrıca Ramos
(2001: 163-170), Akdeniz Havzasında toplam yağış tutarlarında özellikle son 30 yılda mevsimsel değişmeler olduğunu, yağışların gerçekleşme olasılığının ağırlıklı olarak bahar
dönemlerine kaydığını ve ilkbahar ile sonbahar mevsimindeki yağışlarda artış eğilimi olduğunu belirtmiştir.
Ramos (2001), genel olarak Akdeniz Havzasında yağış dağılım desenlerini ve değişimlerini incelemiştir. Ancak bir
bölgede yağış oluşumu ve düşen yağış miktarı, genel atmosfer koşulları ile birlikte, yerel coğrafi faktörlerin etkisi
altındadır. Yer şekillerinin durumu, yükseltisi, uzanışı, bakı
gibi fiziki etkenler yanında sıcaklık, hava kütleleri, gibi atmosfer koşulları ve hatta beşeri özellikler yağış oluşumu ve
miktarını etkilemektedir. Ramos’un (2001) çalışmasından
elde ettiği sonuçlar ile bu çalışmanın sonuçları arasındaki
uyumsuzluk bu anlamda olağan karşılanabilir.
Sarış (2006: 14), Erbekçi (2006: 9) ve Türkeş vd.’nin
(2007: 61) çalışmalarında Türkiye genelinde 111; Demir
vd.’nin (2008: 3) çalışmalarında 57 adet istasyonun verisi
kullanılmıştır. Bu istasyonlardan dört veya altı tanesi; Silifke, Mersin, Adana, Ceyhan, İskenderun, Antakya; bu çalışmanın içerisinde de yer alan ortak istasyonlardır. Sarış
(2006: 40) ve Türkeş vd.’nin (2007:65) çalışmalarında verdiği haritalarda Ceyhan dışında diğer beş istasyonda (Silifke, Mersin, Adana, İskenderun, Antakya) ilkbahar toplam
yağışlarında uzun süreli değişimde bu çalışmada ortaya
çıkan bulgulardan farklı olarak “anlamlı olmayan artış eğilimi” olduğu belirtilmektedir. Ortak olarak kullanılan bu altı
istasyon dışında bu çalışmada kullanılan diğer beş istasyonun (Erdemli, Kozan, Dörtyol, Yumurtalık, Samandağ) ilkbahar yağışları, elde edilen sonuçları etkileyerek bu farklılığın oluşmasına yol açmış olabilir mi sorusu ortaya çıkmıştır.
Ayrıca Erbekçi (2006: 35-38) de yaptığı çalışmada İlkbahar
yağış olasılığının artma eğilimini tespit etmiştir.
Sorunun cevabı 11 istasyonun tek tek mevsimlere göre
yıllık toplam yağış miktarlarının trend sonuçları ile açıklanabilmektedir. Tablo 5’te her istasyon için ayrı ayrı verilen
trendlerde, İskenderun, Yumurtalık ve Antakya dışında
diğer sekiz istasyonda, ilkbahar yıllık toplam yağışları trend
eğrisinde kuvvetli azalma eğilimi elde edilmiştir ki bu durum çalışmanın genel sonuçları ile uyumludur. Bununla
birlikte Doğu Akdeniz diğer bazı çalışmalarda da Batı Akdeniz’den ayrı bir küme oluşturacak şekilde sonuçlar vermiştir
(KARACA ve ÜNAL, 2003: 135; SÖNMEZ ve KÖMÜŞÇÜ,
2007: 373).
Yıllık, İlkbahar ve Kış toplam yağışlı günlerin trend eğrilerinde azalma eğilimi elde edilmiştir. Sonbahar yağışlı günler
trend eğrisi artış eğilimi göstermektedir. Buna karşılık yıllık,
İlkbahar, Yaz, Sonbahar yağış yoğunluğu trend eğrilerinde
azalma, Kış yağış yoğunluğu trend eğrisinde belirgin olmayan artış bulunmaktadır. Bu sonuçlara göre yıllık ve İlkbahar mevsimi yağışlı günler ve yağış yoğunluğunun azalması,
toplam yağış miktarlarındaki azalmanın nedeni olarak ortaya çıkmaktadır.
Sonbahar yağışlı günlerin azalmasına rağmen yağış yoğunluğu ve sonbahar toplam yağışları trend eğrisinde görülen artış kısa süreli şiddetli yağışların artmasını göstermesi
bakımından önemlidir.
Kış mevsiminde ise yıllık toplam yağış miktarları ve yağışlı
günler trend eğrisinde kuvvetli azalma görülürken, yağış
yoğunluğundaki belirgin olmayan artış eğilimi, yağışlı günlerin azalması ile açıklanabilir. Her yıl aynı miktarda düşecek olan yağış, yağışlı günler azalsa bile, yıllık toplam yağışta azalma eğilimine yol açmayacaktır. Sadece daha az gün-
10
Gönençgil ve İçel
de daha fazla yağış düşmesine neden olacağı için, muhtemel sel olaylarının görülmesine sebep olabilir. Bu çalışmada ortaya çıkan durum, kış yağış yoğunluğundaki belirgin
olmayan artışın, sadece yağışlı günlerin azalmasından kaynaklanan bir durum olduğudur. Zira, yıllık toplam yağış
miktarlarında da trend eğrisi kuvvetli azalma eğilimine
sahiptir.
ölçekli atmosferik basınç dalgalanması olarak tanımlanan
Kuzey Atlantik Salınımı’nın (NAO) kuvvetli (ekstrem) pozitif
anomali indisi dönemleri ile ilişkilidir (TÜRKEŞ ve ERLAT,
2003: 318-333; TÜRKEŞ ve ERLAT, 2005: 363-372; TÜRKEŞ
ve ERLAT, 2006: 134).
Fakat özellikle Yumurtalık, Ceyhan, Dörtyol, İskenderun
meteoroloji istasyonlarının trend analizlerinde, son yıllarda
daha az günde daha fazla yağış düştüğü görülmektedir.
Kısa süreli ve sağanak şeklinde olması muhtemel yağışların,
insan faaliyetlerinin de etkisi ile meteoroloji istasyonlarının
bulunduğu yerleşim alanlarında sel olaylarına neden olabileceği anlamına gelmektedir.
Yapılan değerlendirmelere göre Türkiye’nin Doğu Akdeniz
kıyılarında yıllık toplam yağışlarda görülen değişkenlik
belirli özellikler göstermektedir. Buna göre;
Yapılan bu çalışmada elde edilen bulgular, Türkiye ve Akdeniz Bölgesi’nde gelecek on yıllarda etkili olacak muhtemel iklimi ortaya çıkarmak için yapılmış çeşitli iklim modellemeleri ve öngörüler ile de uyumlu ve onları destekler
mahiyettedir. Demir vd.’nin (2007) çalışmasında yıllık toplam yağış miktarında değişim öngörüleri, Türkiye genelinde
azalma eğilimi şeklinde kendini göstermiştir. Özellikle kış
mevsiminde, Toros Dağları boyunca yağışlarda belirgin
düşüşler tespit edilmiştir (DEMİR vd. 2007: 259).
Kanber vd.’nin (2007: 5) Seyhan Havzası için yaptıkları
modelleme çalışmasında 2070 yılları için sıcaklıkta 3°C’lik
bir artış ve yıllık yağış miktarında %25’lik bir azalış saptanmıştır. İklim Değişikliği I. Ulusal Bildiriminde, yağışın Türkiye’nin Ege ve Akdeniz kıyılarında azaldığı Karadeniz Kıyılarında ise arttığı tahminleri yapılmıştır.
Türkeş’e (1996: 1057-1076; 2003: 12-37) göre Afrika’nın
geniş Sahra Bölgesinde ve Subtropikal kuşaktaki yağışlarda
1960’lı yıllarda başlayan ani azalma, 1970’li yıllarla birlikte
Doğu Akdeniz Havzasında ve Türkiye’de de etkili olmaya
başlamıştır. Türkiye yağışlarındaki önemli azalma eğilimleri
ve kuraklık olayları, Kış mevsiminde daha belirgin olarak
oluşmuştur. Türkeş vd.’ne (2007: 70) göre; genel olarak
Doğu Akdeniz Havzası’nın ve Türkiye’nin yıllık ve özellikle
Kış yağışlarında gözlenen önemli azalma eğilimleri, bu bölgede egemen olan cephesel orta enlem alçak basınçlarının
sıklıklarında özellikle kışın gözlenen azalma ile yüksek basınç koşullarında gözlenen artışlarla bağlantılı olmalıdır.
Türkiye yağışlarındaki değişkenliğin ve değişikliklerin atmosferik nedenlerine ilişkin yeni çalışmalara göre, Türkiye’deki şiddetli ve geniş alanlı kış kuraklıklarının önemli bir
bölümü, Azorlar üzerindeki subtropikal yüksek basınç ile
İzlanda üzerindeki orta enlem alçak basıncı arasındaki geniş
SONUÇ
1. Türkiye’nin Doğu Akdeniz Kıyılarında yıllık toplam yağışlarda ve yağışlı gün sayılarında eğilim, kuvvetli bir azalma göstermektedir.
2. 1975-2006 yılları arasını kapsayan 32 yıllık periyotta
toplam yağış ve yağışlı gün sayılarında görülen kuvvetli
azalma; İlkbahar ve Kış mevsiminde de tespit edilmiştir.
3.Yaz mevsiminde yıllık toplam yağışlarda durağanlık varken, yaz mevsimi yağışlı gün sayılarında zayıf bir artma
eğilimi egemendir.
4. Yaz mevsimi yağış yoğunluğunda görülen artış kısa süreli (sağanak) yağışların da arttığını göstermektedir.
5. Sonbahar yıllık toplam yağışlarında trend zayıf bir artış
göstermekle birlikte, yağışlı günler trendinde ise kuvvetli
bir artış bulunmaktadır. Bu nedenle sonbahar yağış yoğunluklarında trend azalma eğilimine sahiptir.
6. Akdeniz ikliminde yağışın düştüğü en önemli iki mevsim öncelikle Kış, ikinci olarak İlkbahardır. Bu iki mevsimde
tespit edilen yıllık toplam yağış ve yağışlı günlerdeki kuvvetli azalma eğilimleri, Doğu Akdeniz Kıyılarımız için olası
kuraklık sorunlarının habercisi olarak ele alınmalıdır.
7. Sanayi ve tarım özellikleri ile hem ülkemiz hem de çevre illerdeki nüfus için önemli olan, bu nedenle de nüfusları
hızla artan bölge yerleşmelerinde planlı yerleşim alanlarının oluşturulması gereklidir. Tarımsal zararlar, erozyon, can
ve mal kayıpları gibi önemli sonuçları olan selin, büyük bir
afete dönüşmemesi için ortaya çıkan yağış eğilimleri dikkate alınmalıdır.
8. Küresel iklim değişimi ve etkilerinin çok tartışıldığı bu
dönemde, doğal yollarla gerçekleşen iklim değişikliğinin
durdurulamayacağı gerçeğinden hareketle, bir yandan
ekstrem meteorolojik olaylarla ortaya çıkan afetlerin etkilerini azaltacak tedbirler alınırken, diğer yandan yeni iklim
koşullarına “adaptasyon” süreçleri de değerlendirilmelidir.
11
Türkiye’nin Doğu Akdeniz Kıyılarında Yıllık Toplam Yağışlarda Görülen Değişimler (1975-2006)
KAYNAKLAR
ATALAY, İ. (1998). Genel Fiziki Coğrafya. İzmir: Ege Üniversitesi Basımevi.
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER Hükümetler Arası İklim Değişikliği
Paneli (IPCC), (2007). İklim Değişikliği Dördüncü Değerlendirme Raporu (IPCC Fourth Assessment Report).
DEMİR, İ., KILIÇ, G. ve COŞKUN, M. (2007). “Türkiye Ve
Bölgesi İçin PRECIS Bölgesel İklim Modeli Çalışmaları”.
I. Türkiye İklim Değişikliği Kongresi Bildiriler Kitabı: 252261, İstanbul.
DEMİR, İ., KILIÇ, G., COŞKUN, M. ve SÜMER, U. M. (2008).
“Türkiye’de Maksimum, Minimum ve Ortalama Hava
Sıcaklıkları ile Yağış Dizilerinde Gözlenen Değişiklikler
ve Eğilimler”. TMMOB İklim Değişimi Sempozyumu Bildiriler Kitabı: 69-84 Ankara.
ERBEKÇİ, E. (2006). Türkiye’de Yağış Olasılığının Zamansal
ve Alansal Değişimleri. Çanakkale: Çanakkale Onsekiz
Mart Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (basılmamış
yüksek lisans tezi).
ERİNÇ, S. (1969). Klimatoloji Ve Metodları. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Coğrafya Enstitüsü.
ERLAT, E. (2009). İklim Sistemi ve İklim Değişiklikleri. İzmir:
Ege Üniversitesi Yayınları.
EROL, O. (1979). Dördüncü Çağ (Kuvaterner). Ankara: Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi.
GÖNENÇGİL, B. (2008). Doğal Süreçler Açısından İklim Değişikliği ve İnsan. İstanbul: Çantay.
KANBER, R., KAPUR, B. ve TEKİN, S. (2007). “İklim Değişiminin Tarımsal Üretim Sistemleri Üzerine Etkisinin Değerlendirilmesine Yönelik Yeni Bir Yaklaşım: ICCAP Projesi”. Adana: Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü.
KARABULUT, M. ve COSUN.F. (2009). “Kahramanmaraş
İlinde Yağışların Trend Analizi”. Coğrafi Bilimler Dergisi
7 (1): 65-83.
KARACA, M. ve ÜNAL, Y. (2003). “Küme Analizi İle Türkiye’de İklim Bölgelerinin Yeniden Belirlenmesi”. Kuaterner Çalıştayı IV Bildiriler Kitabı: 133-137. İstanbul: İTÜ
Avrasya Yerbilimleri Enstitüsü.
NİŞANCI, A. (2007).
“İklim Değişikliği, Küresel Isınma
ve Sonuçları”. I. Türkiye İklim Değişikliği Kongresi Bildiriler Kitabı: 84-92, İstanbul.
ÖZDAMAR, K. (2004). Paket Programları ile İstatistiksel Veri
Analizi. Eskişehir: Kaan Kitabevi.
ÖZFİDANER, M., TOPALOĞLU,F. ve KAPUR, B. (2008). “Türkiye Yağış Verilerinin Bölgesel Ortalama Trend Analizi”.
(http://www.ukidek.org/bildiriler/TurkiyeninDurumu_
3.doc, Son erişim, 04 Aralık 2008).
RAMOS, M. C. (2001). “Rainfall Distribution Patterns And
Their Change Over Time in Mediterranean Area”. Theoretical and Applied Climatology 69: 163-170.
SARIŞ, F. (2006). Türkiye’de Yağış Yoğunluğunun Alansal ve
Zamansal Değişimi. Çanakkale: Çanakkale Onsekiz Mart
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (basılmamış yüksek lisans tezi).
SÖNMEZ, İ. ve KÖMÜŞÇÜ, A. Ü. (2007). “K-Ortalamaları
Kümeleme Yöntemi İle Türkiye Yağış Bölgelerinin Yeniden Tanımlanması ve Alt-Periyodlardaki Değişimleri”. I.
Türkiye İklim Değişikliği Kongresi Bildiriler Kitabı: 360393, İstanbul.
ŞEN, Ö. L., KINDAP, T. Ve BOZYURT, D. (2008). “Küresel
Isınma ve Türkiye, İyimser Senaryo”. Yeşil Atlas 11: 8089.
ŞENSOY,S.DEMİRCAN,M.,ALAN,İ. (2005). “1971-2004 Yılları
Arası Türkiye İklim İndisleri Trendleri”, Ankara: Devlet
Meteoroloji
İşleri
Genel
Müdürlüğü
(http://www.meteor.gov.tr/files/ik
lim/turkiye_iklim_indisleri.pdf, son erişim 30.04.2009.
TÜRKEŞ, M. (1996). “Spatial and Temporal Analysis of Annual Rainfall Variations in Turkey”. International Journal of Climatology 16: 1057-1076.
TÜRKEŞ, M. (1998). “Influence Of Geopotential Heights,
Cyclone Frequency and Southern Oscillation On Rainfall Variations in Turkey”. International Journal of Climatology 18: 649–680.
TÜRKEŞ, M. (2003). “Küresel İklim Değişikliği ve Gelecekteki İklimimiz”. DMİ 23 Mart Dünya Meteoroloji Günü
Kutlaması Gelecekteki İklimimiz Paneli, Bildiriler Kitabı:
12-37, Ankara
TÜRKEŞ, M., SÜMER, U. M. ve ÇETİNER, G. (2000). ‘Küresel
iklim değişikliği ve olası etkileri’, Çevre Bakanlığı, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi
Seminer Notları: 7-24. Ankara: Çevre Kirliliğini Önleme
Kontrol Genel Müdürlüğü.
TÜRKEŞ, M. ve ERLAT, E. (2003). “Türkiye’de Kuzey Atlantik
Salınımı İle Bağlantılı Yağış Değişiklikleri Ve Değişebilirliği”. III. Atmosfer Bilimleri Sempozyumu, Bildiri Kitabı:318-333. İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi, Meteoroloji Mühendisliği Bölümü, 19-21 Mart 2003, İstanbul.
TÜRKEŞ, M. ve ERLAT, E. (2005). “Türkiye’de Kuzey Atlantik
Salınımı ile Bağlantılı Yağış Değişikliklerinin 500 hPa Seviyesindeki Dolaşımla Açıklanması”. Ulusal Coğrafya
Kongresi (Prof. Dr. İsmail Yalçınlar Anısına) Bildiri Kitabı: 363-372, İstanbul.
TÜRKEŞ, M. ve ERLAT, E. (2006). “Influences of the North
Atlantic Oscillation on Precipitation Variability and
Changes in Turkey.” Il Nuovo Cimento 29 (1).
12
Gönençgil ve İçel
TÜRKEŞ, M., KOÇ, T. ve SARIŞ, F. (2007). “Türkiye’nin Yağış
Toplamı ve Yoğunluğu Dizilerindeki Değişikliklerin Ve
Eğilimlerin Zamansal Ve Alansal Çözümlemesi”. Coğrafi
Bilimler Dergisi 5: 57-73.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ Çevre Ve Orman Bakanlığı, (2007).
İklim Değişikliği I. Ulusal Bildirimi. Ankara.
WEDDING, H., (1968). “Dünyanın İklim Tarihi”.
(http://www.mta.gov.tr/mta_web/kutuphane/mtader
gi/72_11.pdf ).
Yazarlar hakkında
Doç. Dr.
Barbaros Gönençgil
İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi
Coğrafya Bölümü
Laleli/İstanbul
Gülten İçel
İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Doktora Öğrencisi
Beyazıt/İSTANBUL
Klimatoloji ve ekoloji-çevre bilimleri alanıda
çalışmalarda bulunmaktadır.
Klimatoloji alanında çalışmalarda bulunmaktadır.
Türk Coğrafya Dergisi
Basılı ISSN 1302-5856
http://www.tck.org.tr
Sayı 55: 13-24, İstanbul
Elektronik ISSN 1308-9773
Uludağ (Zirve) ve Bursa Meteoroloji İstasyonlarının Karşılaştırmalı İklimi
Comparative climate of Uludağ (Zirve) and Bursa Meteorology Stations
Muhammed Zeynel ÖZTÜRK
ÖZET
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Fen-Edebiyat Fakültesi
Coğrafya Bölümü,
Terzioğlu Yerleşkesi, 17100-ÇANAKKALE
([email protected])
Geliş/Received: 23.11.2009
Kabul/Accepted: 23.12.2010
Makalede, Bursa ve Uludağ meteoroloji istasyonlarına ait uzun süreli ortalama klimatoloji
verilerinden (1975–2007) yararlanılarak, Uludağ’ın kuzey yamacı boyunca iklimin nasıl
farklılaştığı nedenleri ve sonuçları ile açıklanmaya çalışıldı. İki istasyon arasındaki yatay
uzaklık çok küçük olmasına karşın, iklimde yükselti farklılıklarından kaynaklanan önemli
değişimler gözlenir. Bu farklılıkların ya da değişikliklerin en önemlileri şu şekildedir: Bir
dağ istasyonu olan Uludağ’ın 800 hPa jeopotansiyel yükseklik düzeyinde bulunması, iki
istasyonun yıllık basınç değişimlerinin birbirlerinden farklılık göstermesine neden olur.
Bursa’da kuzeydoğulu rüzgar yönleri egemen iken, Uludağ’da güney yönlü rüzgarlar
egemendir. 30 °C ve üzeri sıcaklıklar Uludağ üzerinde neredeyse hiç gözlenmezken,
Bursa’da kaydedilen 30 °C ve üzeri sıcaklıklar Bursa’da buharlaşma ve terlemeyi arttırdığı
için bir su açığına neden olur. Bu su açığı Thornthwaite su bilançosunda belirgin olarak
görülür. Uludağ meteoroloji istasyonu ortalama olarak her ay için Bursa Meteoroloji
İstasyonu’ndan 2,15 kat daha fazla yağış alır ve yıllık toplam yağış tutarı 674 mm’den
1453 mm’ye ulaşır. Her iki istasyonda da yerel konvektif kararsızlıktan kaynaklanan oraj
olayları yaz mevsiminde en yüksek oranına çıkar. Kar örtüsü alçak alanlarda
tutunamazken, yükseldikçe karın yüzeyde kalma süresi artar. Bu ve benzeri etmenler ve
nedenler istasyonların birbirlerinden çok farklı iklim sınıfları içerisinde yer almalarına yol
açar.
Anahtar Kelimeler: İklim sınıflandırması, iklimin dikey değişimi, Bursa, Uludağ.
ABSTRACT
In this paper, causes of the change in climate through the northern slopes of Uludağ and its
consequences were discussed by making use of the long-term average climatic data of the
Bursa and Uludağ meteorology stations recorded during the period of 1975–2007.
Although horizontal distance between two stations is very small, significant variations in
climate characteristics are observed due to the vertical differences. Significant ones of
these changes or differences are as follows: Because the Uludağ station is a mountain
station locating at the 800 hPa geopotential height level, annual pressure variations are
characterized by differences among two stations. While north-easterly winds dominate at
Bursa, Uludağ is prevailed by southerly winds. Temperatures equal to and greater than 30
°C are almost not observed at Uludağ, whereas recorded at Bursa cause increased
evaporation leading a water deficit. This water deficit is clearly seen in the Thornthwaite
water budget. Uludağ meteorology station has average precipitation of more than 2.15
times in every month in comparison with Bursa meteorology station, and annual total
precipitation amount reaches from 674 mm of Bursa to 1453 mm of Uludağ. Thunderstorm
events are in highest rate in summer at both stations due to the local convective
instability. Snow cover does not left over the lower parts, while length of snow cover
period over the surface increases with height. All these factors mentioned cause the both
station to staying at different climatic classes.
Key Words: Climate classification, vertical variation of climate, Bursa, Uludağ.
14
Öztürk
GİRİŞ
Uludağ’ın sahip olduğu bitki, turizm ve jeomorfolojik
özelliklerinin oluşmasında iklim özelliklerinin büyük rolü
vardır. Uludağ’da kış aylarındaki yoğun kar yağışı sebebiyle
kar kalınlığı 4 m’ye ulaşır ve kar örtüsü 2000 m seviyelerinde en az 7 ay toprak üstünde kalır. Bu durum, Uludağ’da kış
turizminin gelişmesine zemin hazırlar. Yaz döneminde ise,
sahip olduğu serin iklim koşulları nedeniyle önemli bir
piknik ve dinlenme (rekreasyon) alanı haline gelir. Sahip
olduğu iklim özelliklerinin dikey değişimi bitki türlerinin
kuşaklar oluşturmasına, orman üst sınırında ise, zengin bir
endemizme sahip alpin kuşağın gelişmesine neden olur.
Yine iklim özelliklerinin etkisiyle alpin kuşakta perilasiyal
süreç ve şekillerin egemen olduğu görülür. Sahip olduğu bu
zenginliklerden dolayı Uludağ’ın iklim özellikleri daha önce
birçok araştırması tarafından araştırılmıştır.
Doğaner (1991) “Dağ turizmine coğrafi bir yaklaşım; Uludağ’da turizm” adlı çalışmasında Uludağ’ın iklim özelliklerini dağ turizmi açısından değerlendirmiştir.
Güngördü (1992) “Uludağ ve çevresinin iklim ve bitki örtüsü özellikleri” adlı çalışmasında Uludağ’ın iklim özelliklerini bitki örtüsüyle ilişkileri açısından ele alınmıştır.
Koç (2002) “Uludağ, Kaz Dağı ve çevresinin doğal mevsim
potansiyeli” adlı çalışmasında Uludağ ve Kazdağı’nın kendilerine özgü doğal mevsim özelliklerine dikkat çekerek, bu
özelliklerin turizm potansiyelinin belirlenmesinde ve dağlık
alanların planlanmasında dikkat edilmesi gerektiğini belirtmiştir.
yatay olarak kısa bir mesafe bulunan Bursa ve Uludağ meteoroloji istasyonları arasında nasıl bir iklimsel değişimin
olduğu grafiksel gösterimler yardımıyla nedenleri ile ortaya
konmaya çalışılmıştır.
VERİ VE YÖNTEM
Bu çalışmada, Bursa ve Uludağ (Zirve) meteoroloji istasyonlarının uzun süreli ortalama klimatoloji verilerinden
(1975–2007) yararlanıldı. Özellikle, iklim öğelerinin iki istasyon arasında yükseltiye bağlı olarak nasıl bir değişim
gösterdiği ve yıl içerisindeki gidişleri (aylık değişimleri)
karşılaştırmalı olarak incelendi. İklim türlerinin belirlenmesinde, Rubner, Alissow, Köppen, De Martonne iklim sınıflandırmaları genel olarak, Thornthwaite iklim sınıflandırması (nemlilik indisi) ve su bilançosu ile Erinç kuraklık indisi
ise ayrıntılı olarak incelendi. Güneş ışınlarının geliş açısı
Cooper Formülü’ne göre hesaplandı. 1975–2007 yılları
arasında yıllık toplam olarak düşen yağış tutarlarına göre
yağış olasılık değerleri hesaplandı.
İKLİM ÖZELİKLERİ
Uludağ, Bursa Ovası’nın içinden (100 m) kısa mesafede
farklı yükselti düzeylerinde düzlükler oluşturarak 2543 m
yüksekliğe çıkar (Şekil 1). Bunun doğal bir sonucu olarak da,
kısa mesafede iklimde belirgin bir farklılaşma oluşur.
Çeşmeci ve Öztürk (2007) “Bursa’da Lodos Oluşumu, Afet
Boyutu ve Etkileri” adlı çalışmalarında 1990–2006 yılları
arasında Bursa ve çevresinde afet boyutunda etkili olan
lodos fırtınalarının oluşumunu açıklarken, Bursa ve Uludağ
meteoroloji istasyonlarına ait saatlik verilerinden yararlanmışlardır.
Türkeş ve Öztürk (2008) “Uludağ Meteoroloji İstasyonu
verilerinin iklimsel değişimler ve periglasiyal süreçler açısından incelenmesi” adlı çalışmalarında Uludağ Meteoroloji
İstasyonu’nun aylık ve yıllık zaman dizileri uzun süreli eğilimler açısından analiz edilerek, bu eğilimlerin Uludağ’ın
periglasiyal ortamı üzerinde yapabileceği başlıca etkileri
ortaya koymuşlardır.
Öztürk (2009) “Uludağ’da Periglasiyal Süreçlerin, Periglasiyal Yerşekillerinin ve Bunları Denetleyen Etmenlerin İncelenmesi” adlı yüksek lisans tezinde Uludağ’ın alpin kuşağı
üzerinde etkili olan periglasiyal süreçleri, bu süreçlere bağlı
olarak gelişen periglasiyal yer şekillerini ve başta iklim
olmak üzere bunları denetleyen etmenleri, alanda nasıl bir
iklimsel değişimin yaşandığını ve bu değişimin periglasiyal
süreç ve şekilleri nasıl etkileyebileceğini araştırmıştır.
Yukarıda kısaca belirtilen önceki çalışmalarda Bursa ve
Uludağ istasyonları arasında iklim elemanlarının sayısal
olarak değişimleri ifade edilmiş ancak gerçekleşen sayısal
değişimlerin nedenleri tam olarak belirtilmemiştir. Bu değişimler incelenen konular gereği farklı şekillerde ele alınmış
ve Bursa ile Uludağ arasındaki iklim değişimi ve yorumlanması eksik kalmıştır. Bu nedenle bu çalışmada aralarında
Şekil 1. Bursa ve Uludağ meteoroloji istasyonlarının coğrafi
konumu ve iki istasyon arasındaki yükseklik farkının bir profil
yardımıyla gösterimi (Türkeş, 2010: 126’dan düzenlenerek).
Figure 1.Geographic location of Bursa and Uludağ meteorology
stations, and the profile indicating elevation difference among
two stations (Rearranged from Türkeş, 2010: 126).
Bursa ve Uludağ istasyonları, 40˚N enlemi üzerinde yer
alır. 21 Haziran Güneş ışınlarının en dik geldiği zamandır ve
bu tarihte Güneş ışınları 40˚N enleminin ufuk düzlemine
73˚’lik açı ile gelir. 21 Aralık’ta ise, güneş ışınları 26˚’lik açı
ile 40˚N enlemine en eğik şekilde gelir. Fakat eğim koşulları
da dikkate alındığında güneş ışınları Uludağ’ın güneyinden
geçen 45˚’ye varan eğim özelliklerine sahip Soğukpınar Fayı
(Yaltırak vd., 2004: 30) nedeniyle güney yamaca dik (90˚)
ve dike yakın açılarla geldiği görülür (Şekil 2). Buna karşılık
güneş ışınları özellikle kış döneminde kuzey yamacın sahip
olduğu eğim özelliklerinden dolayı, özellikle 40-45˚ eğim
15
Uludağ (Zirve) ve Bursa Meteoroloji İstasyonlarının Karşılaştırmalı İklimi
özelliklerine sahip Bursa Fayı’nın geçtiği dik yamaçlara
(Yaltırak vd., 2004: 30) çok eğik açılarla gelir ve bu dönemde Uludağ’ın kuzey yamacında bulunan bu alanların güneş
ışınlarını bütün gün almamasına neden olur. Bu durumda
güney yamaç daha fazla ısınır ve iki yamaç arasında belirgin
bir sıcaklık farkı meydana getirir.
sidir (Koç, 2001: 49). mP, cP hava kütlesinden farklı olarak
daha sıcaktır ve daha fazla su buharı içerir. Her iki hava
kütlesi de güneye doğru olan hava hareketleri nedeniyle
alttan ısınma ve kararsızlaşma eğilimindedir. Havanın kararsızlaşması ve Uludağ’ın yükseltisinden dolayı, hava kütlelerini yükselmeye zorlaması, özellikle kuzey yamaçta bol
yağışların oluşmasına neden olur.
Yerel Basınç Özellikleri
Şekil 2. Güneş ışınlarının 21 Aralık ve 21 Haziran’daki geliş
açılarının Uludağ’ın kuzey ve güney yamaçları boyunca gösterdiği
değişim.
Figure 2. Variation of coming angles of the solar rays over north
and south slopes of Uludağ on 21 December and 21 June dates.
Etkili Olan Basınç Merkezleri ve Hava Kütleleri
Bursa ve Uludağ’ın ikliminin oluşmasındaki en önemli
etmen, bölgesel ölçekte etkili olan basınç merkezleri ve
hava kütleleridir. Her iki istasyon bulunduğu konum nedeniyle sıcak ve soğuk dönemde farklı basınç sistemlerinin ve
buna bağlı olarak farklı hava kütlelerinin etkisi altına girer.
Araştırma alanında sıcak dönemde etkili olan basınç sistemleri Azor yüksek basıncı (Azor YB), Basra alçak basıncı
(Basra AB) ve gezici orta enlem alçak basınçlarıdır (GAB).
Bu sistemlere bağlı olarak sıklığı azalmakla birlikte sıcak
dönemde etkili olan diğer bir hava kütlesi, denizel polar
(mP) hava kütlesidir. Bu hava kütlesi etkili olduğu dönemde
serinletici bir etki yapar. Bu iki hava kütlesi ayrı ayrı etkili
oldukları gibi birlikte etki ettikleri dönemler de yaşanır. cT
ve mP hava kütlelerinin farklı özelliklere sahip olması nedeniyle, bu iki hava kütlesinin karşılaştığı zamanlarda ortaya çıkan cephesel yükselme, sağanak yağış ve oraj olaylarını oluşturur (Koç, 2001: 37).
Soğuk dönemi temsil eden Ocak ayında ise, etkili olan
başlıca basınç sistemleri Azor ve Sibirya yüksek basınçları
ile İzlanda ve Akdeniz alçak basınçlarıdır. Soğuk dönemde
Azor YB zayıflamakta ve dönemsel olarak oluşan Sibirya YB
etkili olmaktadır. Özellikle Orta Akdeniz kökenli GAB sistemleri, araştırma alanının ikliminin şekillenmesinde en
etkin basınç sistemleridir. En etkili hava kütlesi ise, kuzey
sektörlü soğuk hava kütlesi olarak tanımlanabilen, karasal
polar (cP) hava kütlesidir. Bu hava kütlesi etkili olduğu
dönemde düşük sıcaklıklara ve kar yağışına neden olur.
Etkili olan diğer bir hava kütlesi de, kuzey sektörlü hava
hareketleri ile sokulan soğuk denizel polar (mP) hava kütle-
Basınç rejimlerinde hemen dikkati çeken ilk özellik, iki istasyonun yıllık ortalama yerel basınç değerlerinin 1004,4
hPa (Bursa) ve 810,8 hPa (Uludağ) gibi büyüklükleri çok
farklı ortalamalar ile nitelenmesidir (Şekil 3a ve 3b). Bu
belirgin fark, Uludağ’ın yükseltisine bağlı olarak basıncın
atmosferde yükseldikçe azalmasının doğal bir sonucudur.
Başka bir deyişle, Uludağ’ın doruklar kesimindeki yerel
basınç, yerel koşullardan çok atmosferin (troposferin) kalınlığının, buna bağlı olarak da basınç düzeyi yükseltilerinin
aylık ya da mevsimlik değişimleri ile bağlantılıdır. Örneğin,
ortalama koşullarda, başka bir deyişle Uluslararası Sivil
Havacılık Örgütü (ICAO) standart atmosferinde 2 km yükseltide hava sıcaklığı +2 °C, hava basıncı 795 hPa’dır. 2 km
yükseltideki hava basıncı, hava sıcaklığı ve onunla ilişkili
olarak da yoğunluğunun değişmesine bağlı olarak yılın
soğuk döneminde düşük, sıcak döneminde yüksek olma
eğilimindedir (Şekil 3). Bu durum, ideal gaz yasası ve kalınlık kuralı ile açıklanabilir. Buna göre, hava sütununun sıcaklığı arttıkça hacmi artarken yoğunluğu azaldığı için, kalınlığı
artar. Hava sütununun sıcaklığı azaldıkça, hacmi azalırken
yoğunluğu arttığı için kalınlığı azalır (Türkeş, 2010: 141). Bu
durumda, soğuk mevsimde, örneğin Uludağ’da olduğu gibi,
hava basıncı daha düşük (kalınlık az); sıcak mevsimde ise,
hava basıncı daha yüksek (kalınlık fazla) olur.
Basınç rejimlerinde dikkati çeken ikinci belirgin farklılık,
aylık ortalama yerel basınç değerlerinin yıl içerisindeki
gidişlerinin birbirlerinin tersi bir değişiklik göstermesidir
(Şekil 3a ve 3b). Bursa’da yerel basıncın soğuk dönemde
yüksek olması, havanın görece soğuk ve buna bağlı olarak
yoğunluğun fazla olmasına bağlı olarak açıklanabilir. Soğuk
hava Bursa Ovası üzerine çökerek ova üzerinde görece
yüksek basınç koşullarının oluşmasına neden olur. Öte
yandan yukarıda açıklandığı gibi, havanın soğuk olması
hava kütlesinin daha ince olmasına ve böylece Uludağ’da
düşük basınç koşullarının etkili olmasına neden olur. Sıcak
dönemde ise, Bursa’da basıncın düşük olması havanın
sıcaklığı ile ilgilidir. Sıcak olan havanın yükselerek ova üzerinde daha alçak basıncın etkili olması ise, hava kütlesinin
kalınlığının artmasına ve Uludağ’da soğuk döneme göre
daha yüksek yerel hava basıncının ortaya çıkmasına neden
olur. Yani Uludağ ile Bursa arasındaki basınç koşullarının
değişiminde temel olarak yüksek atmosfer koşulları (yüksek atmosfer basınç seviyeleri ve onların mevsimlik değişimleri) etkili olmaktadır.
16
Öztürk
Şekil 3. Bursa (a) ve Uludağ (b) istasyonlarının deniz seviyesine indirgenmemiş aylık ortalama yerel hava basıncı değerlerinin yıl içindeki
değişimlerinin karşılaştırması.
Figure 3. Comparing of annual variations of the monthly average local air pressure values of the Bursa (a) and Uludağ (b) stations
Rüzgar Özellikleri
İki istasyonun rüzgar gülüne bakıldığında, aralarındaki
yatay uzaklık farkı olmamasına karşın, Uludağ’ın konumu
ve yükseltisinden dolayı istasyonlarda farklı yönlerin egemen olduğu görülür. Bursa’da egemen rüzgar yönü N50°E
(% 49,3) iken, Uludağ’da egemen rüzgar yönü S23°E’dir (%
37,5) (Şekil 4). Bu durumun oluşmasında temel etken Uludağ’ın sahip olduğu özellliklerdir. Uludağ’ın yükseltisi, kütlenin 850-700 hPajeopotansiyel yükseklikleri arasında bulunmasına ve böylece Uludağ’da yüksek atmosfer koşullarının etkili olmasına neden olur. Böylece genel atmosfer
dolaşımına (GAB’lara yani jeostrofik rüzgarlara) bağlı olarak
Uludağ S-SW yönlü rüzgarların etkisi altına girer. Ancak SSW yönlerinden esen rüzgarlar Uludağ Meteoroloji İstasyonu’nun konumundan ve kütlenin genel uzanış doğrultusundan dolayı siklonik bir dönüş yaparak istasyon üzerinde
S-SE yönlerinden etki yapar. Bursa’nın rüzgar koşulları ise,
daha çok yerel koşullar etkisinde şekillenir. Güneyinde
yüksek Uludağ kütlesi ile kuzeyde daha alçak kütleler arasında kalması topografik faktörlerin rüzgar koşulları üzerinde etkili olmasına yol açar. Bu topografik koşullar GAB’ların
etkisini azaltarak güney yönlü rüzgarların fön oluşturan
özel hava durumu koşulları (hava tipi) dışında Uludağ’ı
aşamamasına, böylece Bursa’da sıcak ve soğuk dönemlerde kuzeyli hava dolaşımının etkili olmasına yol açar.
Mevsimsel olarak rüzgar yönlerindeki değişime bakıldığında Bursa’da genel olarak kuzey yönlü rüzgarların egemen olduğu görülür. Bursa’da yazın egemen rüzgar yönü
N49°E (% 61,3), sonbaharda N53°E (% 53,6), kışın N72°E (%
62,8) iken ilkbaharda egemen rüzgar yönü, olasılıkla polar
cephenin kuzeye kaymasına bağlı olarak GAB’ların daha
kuzeyden geçmesi sonucunda S74°W (% 47,6) olur. Yazın
Kuzey Yarımküre’de kutuplar ile orta enlemler ve subtropikal kuşak arasındaki sıcaklık gradyanı zayıfladığı için, polar
cephe tamamen kuzeye kayar ve polar cephenin Türkiye
üzerindeki etkinliği azalır (Türkeş ve Erlat, 2008:75). Uludağ’da ise, yüksek atmosfer koşullarının egemen olmasından dolayı güney yönlü rüzgarların egemen olduğu görülür.
Sonbaharda egemen rüzgar yönü S22°E (% 43), kış mevsiminde S21°E (% 53,5), ilkbaharda S9°E (% 41,4) iken yaz
mevsiminde egemen rüzgar yönü N59°E (% 45,9) olur.
Bursa ve Uludağ Meteoroloji istasyonları arasında ilkbahar
ve yaz mevsiminde görülen bu farklılaşmanın nedeni kısaca
Kuzey Yarımküre’deki (KYK) basınç ve rüzgar dolaşımlarındaki değişimlerin yüzeyde yüksek atmosfer koşullarına göre
daha önce etkili olması ve güneş ışınlarının daha dik gelmesiyle bağlantılı olarak KYK’nın ilkbaharda başlayarak ısınmasına verdiği tepki sonucunda yüksek atmosferin yüzey
basınç ve rüzgar koşullarına göre yaza kayması şeklinde
açıklanabilir. Bursa’da ilkbaharda yüksek atmosfer kontrolündeki güneybatı yönlü rüzgarlar özellikle sıcaklık artışında
önemli bir etkendir. Uludağ’da yazın esen kuzey yönlü
rüzgarlar ise, serin özelliklerinden dolayı, nem artışına
neden olmakta ve buharlaşmayı azaltıcı etki yapmaktadır.
Uludağ’da sonbahar, ilkbahar ve kış mevsimlerinde egemen olan güney yönlü rüzgarlar Uludağ’ın kuzey yamaçlarından Bursa Ovası’na doğru inerken adyabatik olarak ısınıp
hız kazanır ve Bursa Ovası üzerinde fön özellikli kuvvetli
lodos rüzgarların oluşmasına neden olur. Ancak kuvvetli
lodosların çok sık gerçekleşmemesi bu yönlerden esen
rüzgarların rüzgar frekansında düşük değerlere sahip olmasına yol açar. Fakat rüzgar hızları dikkate alındığında güney-
17
Uludağ (Zirve) ve Bursa Meteoroloji İstasyonlarının Karşılaştırmalı İklimi
li rüzgarların hızlı estiği hatta en hızlı esen rüzgarın 31,2
m/s ile SSW yönlü olduğu görülür.
Ortalama rüzgar hızlarına bakıldığında, egemen bir yönün
bulunmadığı görülür. Fakat Uludağ’ın sahip olduğu yükselti
ve Uludağ etrafında rüzgar hızını engelleyecek başka bir
yüksek kütlenin olmayışı rüzgar hızlarının Bursa’ya göre
daha fazla olmasına neden olur. Bursa’da ise Bursa’nın
kuzeye açık olmasından dolayı kuzey yönlü rüzgarların ve
Uludağ kütlesinin varlığına bağlı olarak gelişen lodos rüzga-
rı sonucunda güney ve batı yönleri arasında kalan yönlerin
rüzgar hızlarında belirgin bir artış görülür. Özellikle en hızlı
rüzgarların genel olarak lodos olarak isimlendirilen SW,
SWS ve WSW yönlü rüzgarlar olduğu görülür. Bu yönlerden
esen rüzgarların hızları 31,2 m/s’ye kadar çıkar. Çok hızlı
esen bu rüzgarların ova içine önemli yıkıcı etkiler yaptığı
bilinmektedir. Uludağ’da da en hızlı esen rüzgarlar S ve SE
yönlüdür ve en hızlı esen rüzgar hızı ise 27,4 m/s ile SE
yönlüdür (Çeşmeci ve Öztürk, 2007: 15).
Şekil 4. Bursa ve Uludağ istasyonlarının egemen rüzgar yönleri ve ortalama rüzgar hızlarının karşılaştırması.
Figure 4. Comparing of dominant wind directions and average speeds of the Bursa and Uludağ stations
Sıcaklık Özellikleri
Ortalama sıcaklık Bursa’da (100 m) 14,5˚C iken, Uludağ’da (1878 m) 4,8 ˚C’ye düşer. Uludağ’da Aralık, Ocak,
Şubat, Mart aylarında ortalama sıcaklık sıfır derecenin
altına inerken, aylık ortalama değerler bakımından Bursa’da sıcaklığın sıfır derecenin altına düştüğü ay yoktur.
Bursa’da en soğuk ay 5,4 ˚C ortalama ile Ocak ayı, Uludağ’da –4,1 ˚C ile Şubat ayıdır. En sıcak ay olan Temmuz
ayında, Bursa’da ortama sıcaklık 24,5 ˚C’ye yükselirken,
Uludağ’da 13,9 ˚C’ye yükselir. Aylık ortalama değerler olarak en sıcak ve en soğuk ay arasında Bursa’da 19,1 ˚C’lik bir
fark varken, Uludağ’da bu fark 18 ˚C olarak görülür (Şekil
5).
Ortalama yüksek sıcaklık değerleri incelendiğinde, Bursa
ve Uludağ’da etkili olan sıcaklık aralığının genişlediği görülür. Bursa’da ortalama düşük sıcaklık değerlerinin en düşük
olduğu ay 1,7 ˚C ile Şubat, ortalama yüksek sıcaklık değerlerinin en yüksek olduğu ay 30,6 ˚C ile Temmuz ve Ağustos
aylarıdır. Uludağ’da ortalama düşük değerler ortalamasının
en düşük olduğu ay –7 ˚C ile yine Şubat ayıdır. Görülen
ortalama yüksek değerlerin en yüksek olduğu ay ise 18,3 ˚C
ile Ağustos ayıdır. Yaşanan değerlerden de görüldüğü gibi
ortalama düşük ve ortalama yüksek değerlerine göre Bursa’da 28,9 ˚C’lik sıcaklık aralığının, Uludağ’da ise 25,3 ˚C’lik
bir sıcaklık aralığının etkili olduğu görülür.
Bursa ve Uludağ arasındaki aylık ortalama sıcaklık farklarına bakıldığında, iki istasyon arasındaki en yüksek sıcaklık
farkı Haziran ayında, en düşük sıcaklık farkı Ekim ve Kasım
aylarında görülür. Özellikle Bursa’nın yaz aylarında fazla
ısınmasından dolayı iki istasyon arasındaki fark yaz döneminde artar (Şekil 6).
18
Öztürk
(10,5 ˚C) ulaşır. Eylül ayından sonra da günlük sıcaklık
farklarında hızlı bir düşüş yaşanır ve günlük sıcaklık farkı
Ocak ayında 4,9 ˚C’ye kadar düşer. Uludağ’ın günlük sıcaklık farkı rejimine bakıldığında günlük sıcaklık farklarının
değişkenliğinin daha az olduğu görülür. Günlük sıcaklık
farkının en az olduğu ay 2 ˚C ile Aralık ayı iken, en fazla
olduğu ay 4,4 ˚C’lik fark ile Haziran ve Temmuz aylarıdır.
Uludağ’da günlük sıcaklık farkları bakımından dikkate değer
en önemli nokta, günlük sıcaklık farkının çok düşük olması
ve soğuk dönemde bazı günlerde sıcaklık farkı yaşanmamasıdır. Mevsimsel günlük sıcaklık farklarının en az olduğu
mevsim her iki istasyon için kış mevsimidir. Farkın en fazla
olduğu mevsim Uludağ’da yaz mevsimiyken, Bursa’da sonbahar mevsimine kayar (Şekil 7).
Şekil 5. Bursa ve Uludağ istasyonlarına ait aylık ortalama ve uç
hava sıcaklıklarının yıl içindeki gidişlerinin (sıcaklık rejimlerinin)
karşılaştırılması
Figure 5. Comparing of annual variations of the monthly average
and extreme air temperatures belong to the Bursa and Uludağ
stations.
Şekil 7. Bursa ve Uludağ istasyonlarının mevsimlik ve aylık
ortalama günlük sıcaklık farklarının yıl içindeki değişimi.
Figure 7.Annualvariations of seasonal and monthly average daily
temperature differences between the Bursa and Uludağ stations.
Şekil 6. Bursa ve Uludağ istasyonları arasındaki aylık ortalama,
aylık ortalama maksimum ve minimum sıcaklık farklarının yıl
içindeki gidişi
Figure 6. Annual variations of the monthly mean, monthly
average maximum and minimum temperature differences
between the Bursa and Uludağ stations.
Gün içerisindeki değişkenliği göstermesi açısından günlük
sıcaklık faklarına bakıldığında, ortalama olarak Bursa’nın
günlük sıcaklık farkı 7,7 ˚C, Uludağ’ın ortalama günlük sıcaklık farkı ise, 3,6 ˚C’dir. Bursa’nın günlük sıcaklık farkı
rejiminde, Ocak ayından itibaren hızlı bir yükselme görülür,
Eylül ayında ise, günlük sıcaklık farkı en yüksek seviyesine
Sıcaklık özellikleri bakımından diğer bir önemli konu, buharlaşmayı attırıcı etkisinden dolayı 30 ˚C üzeri sıcaklıklardır. Bursa’da en yüksek sıcaklıkların 30 ˚C ve üzeri olduğu
gün sayısı Temmuz ve Ağustos aylarında sırasıyla 19,1 ve
19,4 gün ortalamaları ile en yüksek değerlerine ulaşır. Buna
bağlı olarak buharlaşma da bu dönemde maksimum değerlere ulaşır (234,2 mm). Bursa’da yıllık ortalama olarak 59,9
günün sıcaklığı 30 ˚C ve üzeriyken, 30 ˚C ve üzeri sıcaklıklar
Uludağ’da neredeyse silinir ve yalnız Temmuz ayında ortalama olarak 0,1 gün 30 ˚C ve üzeri sıcaklık yaşanır (Şekil 8).
19
Uludağ (Zirve) ve Bursa Meteoroloji İstasyonlarının Karşılaştırmalı İklimi
Şekil 8. Bursa ve Uludağ istasyonlarında sıcaklığın 30 ˚C ve üzeri olduğu gün sayısının aylık dağılışı
Figure 8. Monthly distribution of number of the days that the temperatures are equal and greater than 30 °C at the Bursa and Uludağ
stations.
Yağış Özellikleri
Yağış özellikleri başlığı altında yağış tutarı, yıllık toplam
yağış tutarı, aylık ve mevsimsel ortalama olarak çeşitli şekillerde incelenmiştir.
Yıllık toplam yağış tutarı özellikle Uludağ’ın kuzey yamaçları boyunca, yükselti artışından ve kuzeye açık olmasından
dolayı güney yamaçlara göre daha fazla artar. Nemli hava
kütlelerinin kuzeyden gelmesi ve Uludağ’ın yükseltisi sonucu bu hava kütlelerinin içerisindeki nemin önemli bir bölümünü yükselme esnasında kuzey yamaçta bırakması (orografik yağış), güney yamaçta yağış tutarında önemli bir
azalmaya neden olur.
Uludağ’ın kuzey eteklerinde Bursa Ovası’nda 674 mm
olan yıllık ortalama toplam yağış tutarı, Uludağ istasyonunda 1453 mm’ye yükselir. Conrad formülüne göre 1000
m’de yağış tutarı 1150 mm, 1500 m’de 1380 mm ve 2000
m’nin yukarısındaki alanlarda 1700 mm ve biraz üzerinde
beklenebilir (bu hesaplama kuzey yamaç için geçerlidir).
Hazırlanan yağış olasılığı diyagramına göre Uludağ’da yıllık toplam yağışın 1116 mm ile 1299 mm arasında gerçekleşme olasılığı % 25, 1299 mm ile 1670 mm arasında gerçekleşme olasılığı % 50, 1670 mm ile 1915 mm arasında
gerçekleşme olasılığı ise % 25 şeklindedir. Başka bir söyleyişle, yıllık toplam yağışların büyük bölümü 1299 mm ile
1670 mm arasında gerçekleşir. Bursa’nın yıllık toplam yağış
olasılığına bakıldığında, yağışın 510 mm ile 607 mm arasında gerçekleşme olasılığının % 25, 607 mm ile 761 mm arasında gerçekleşme olasılığının % 50, 761 mm ile 881 mm
arasında gerçekleşme olasılığının % 25 olduğu ve yağışın
büyük bölümünün 607 mm ile 761 mm arasında gerçekleştiği görülür.
Her iki istasyonda da aylık ortalama yağış toplamı, Aralık
ayında maksimuma ulaşır ve Ağustos ayında minimuma
iner. Her iki dönem arasında yağış tutarı düzenli bir şekilde
azalıp artar. Fakat Nisan ayında her iki istasyonda hafif bir
artış yaşanır ve sonraki aylarda düşmeye devam eder (Şekil
9). Uludağ Meteoroloji İstasyonu ortalama olarak her ay
için Bursa Meteoroloji İstasyonu’ndan 2,15 kat daha fazla
yağış alır. Yağış rejimine göre, her iki istasyonda da yaz
yağışları görülmekte ve bu yağışların yıllık toplamda yaklaşık % 10’luk bir paya sahiptir (Şekil 10). Türkeş (1996: 1063,
1998: 654)’in Türkiye için geliştirdiği yağış rejimi sınıflandırmasına göre, çalışma alanı, sıcak ve az yağışlı bir yaz
mevsimi ile birlikte her mevsim oldukça yağışlı Marmara
Geçiş (Akdeniz’den Karadeniz’e) (MARG) yağış rejimi özelliği gösterir.
HAVA OLAYLARI
Genel olarak iklim denince akla sıcaklık ve yağış özellikleri
gelmesine karşın, bir yerde görülen hava olayları da iklimin
belirlenmesi ve ortamın şekillenmesinde önemli rol oynar.
Özelikle bu hava olaylarının tekrar sürelerinde meydana
gelebilecek değişimler, ortamın bitki örtüsünün ve yaşayış
şeklinin de değişmesine neden olabilir. Örneğin donlu gün
sayısındaki artış bitki çeşitliliğinin azalmasına neden olabilmektedir.
Hava olaylarını gösterdikleri rejimler bakımından iki gruba ayırabiliriz; kar yağışlı ve sisli günler sayısı ile dolulu ve
orajlı (gökgürültülü fırtına) günler sayısı. Dolu ve oraj olayını meydana getiren hava kütlelerinin genel özellikleri kararsız bir yapıya sahip olmasından dolayı rejimleri benzerlik
gösterir. Dolu ve oraj olaylarının, kararsız hava kütlesinin
dağın da etkisiyle hızlı bir şekilde yükselmesiyle oluşan
dikine gelişimli kümülüs bulutlarının (örn. cumulonimbus)
içerisindeki hızlı soğumanın ve dikine hareketlerin sonucunda oluştuğunu söyleyebiliriz.
20
Öztürk
Şekil 9. Bursa ve Uludağ istasyonlarının aylık ortalama toplam
yağış tutarlarının (mm) ve bağıl nem oranlarının (%) yıl içindeki
değişimlerinin karşılaştırılması.
Figure 9.Comparing of annual variations of monthly average total
precipitation amounts (mm) and relative humidity (%) of the
Bursa and Uludağ stations.
Şekil 11. Bursa ve Uludağ istasyonlarında kaydedilen başlıca hava
olaylarına ilişkin ortalama sayılı günlerin karşılaştırılması.
Figure 11. Comparing of average numbers of the weather events
recorded at the Bursa and Uludağ stations.
Şekil 12. Bursa ve Uludağ istasyonlarında gerçekleşen oraj
olaylarının mevsimsel dağılışı.
Figure 12. Seasonal distributions of the thunder-storm events
observed at the Bursa and Uludağ stations.
Şekil 10. Bursa ve Uludağ istasyonlarının mevsimsel yağış
oranlarının (yağış rejimlerinin) karşılaştırılması.
Figure 10.Comparing of seasonal precipitation rates (precipitation
regime) of the Bursa and Uludağ stations.
Her iki istasyonun orajlı gün sayılarının yıllık rejimi benzerlik ve toplam orajlı gün sayıları eşitlik gösterir. Bursa’da
kaydedilen orajlı gün sayısı 18,7 iken, Uludağ’da 16 gündür
(Şekil 11). Bursa’da orajlı gün sayısının fazla olmasının nedeni, orajı oluşturan hava kütlesinin sıcaklığa bağlı olarak,
bazen Uludağ istasyonunun yer aldığı zirve bölgesinin altında yağışa neden olmasıdır. Başka bir deyişle, Bursa’da
oraj olayının meydana geldiği bazı günlerde, zirve kesiminde yağışın oluşmadığı bulutlu (sisli) hava olaylarının ya da
sağanak şeklinde gerçekleşmeyen yağışların egemen olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bu özellikle yerel konvektif
kararsızlık olaylarının neden olduğu sağanak ve gökgürültülü sağanak yağış (oraj) olayları için geçerli bir açıklama
olarak kabul edilebilir. Oraj olayının mevsimsel dağılışında
dikkati çeken en önemli nokta yaz mevsimi orajlarının %
40’a kadar çıkmasıdır (Şekil 12). İlkbahar mevsiminde yüksek olan oraj olayları, bu dönemde etkili olan cephesel
sistemler ile bağlantılı olarak gerçekleşirken, yaz orajları
tamamen yerel konvektif kararsızlık olayları sonucunda
oluşur.
Yukarıda belirtilen iki hava olayını oluşturan en önemli
etken, içerisinde bulundurduğu nem sayesinde yağışa neden olan mP hava kütlesidir. Bu hava kütlesi kuzey sokuluşlu olması nedeniyle, kuzey yamaç boyunca yükselirken
neminin önemli bir bölümünü yağış olarak kuzey yamaca
bırakır. Güney yamaca geçebilen hava kütlelerinin ise,
içerisindeki nemin önemli bir bölümünü bıraktıkları ve
alçalırken adyabatik olarak ısınarak doyma noktasından
uzaklaştıkları için (bağıl nemin düşmesi), güney yamaçta
dolu ve oraj olaylarının daha az görüldüğünü söyleyebiliriz.
Bu durumda güney yamaçta yaz kuraklığı daha belirginleşir.
Bu kuraklaşmanın etkisini güney yamaçların sahip olduğu
daha kurakçıl bitki örtüsünün dağılışında görebilmekteyiz
(Güngördü, 1992: 137).
Bursa ve Uludağ istasyonlarında gözlenen kar yağışı, kar
yağışlı ve kar örtülü gün sayıları Şekil 13’te karşılaştırıldı. İki
istasyon arasında, kar yağışı ve kar örtülü gün sayısı bakımından belirgin farklılıklar görülür. Bursa’da 15,4 gün gerçekleşen kar yağışı, Uludağ’da 81,2 güne çıkar. Bursa’dan
Uludağ’a kar örtülü gün sayısı iyice artar ve Bursa’da 10,8
gün iken, Uludağ’da 180,3 güne çıkar. En yüksek kar kalınlığı da 66 cm’den 430 cm’ye çıkar. Şekil 13’te dikkate değer
diğer bir özellik, kar örtüsünün alçak alanlarda tutunamadığıdır. Bursa’da aylık kar yağışlı gün sayısının her ay için
kar örtülü gün sayısından fazla olduğu görülür. Uludağ’da
ise tam tersi görülür ve 10 ay boyunca kar örtüsüne rastlanır. Haziran ve Temmuz aylarında yapılan arazi çalışmalarında, yüksek seviyelerdeki kuzey yamaçlarda ve kuytu
çukur alanlarda (örn. dolinlerde) kar örtüsüne rastlanılmıştır. Başka bir deyişle, Uludağ’ın kuzey yamacında neredeyse bütün yıl (9-10 ay) kar örtüsüne rastlamak olasıdır. Fakat, güney yamacın Güneş ışınlarını dik alması, özellikle de
21
Uludağ (Zirve) ve Bursa Meteoroloji İstasyonlarının Karşılaştırmalı İklimi
soğuk dönemde Güneş ışınlarının en dik şekliyle gelmesi,
güney yamacın sahip olduğu eğim değerlerinin fazla olması
ve özellikle kar yağışına neden olan kuzey sektörlü hava
kütlelerine göre duldada kalması, Uludağ’da sonbahar, kış
ve ilkbahar mevsimlerinde hakim güney yönlü rüzgarların
kar birikintilerini kuzey yamaca taşıması kar örtüsünün
güney yamaçta çok daha erken ortadan kalkmasına neden
olur (Öztürk, 2009: 53).
İKLİM SINIFLANDIRMALARI
İklim sınıflandırmaları, özellikle nemlilik ya da kuraklık
derecesi açısından birbirinden ayrılan bölgelerin sınırlarını
saptamak için geliştirilen formüller ve indislerdir. Konuyla
ilgili çok sayıda ve birbirinden oldukça farklı iklim sınıflandırması vardır. Bunların bir bölümü, sıcaklık ve yağış gibi
iklim elemanlarına dayanan yalın sınıflandırmalardır; örneğin, De Martonne ve Türkiye için geliştirilen Erinç sınıflandırmaları, vb.. Bir bölümü ise, evapotranspirasyon (buharlaşma–terleme) ve yağışı ilişkisini, bir başka sözle su bilançosunu (ya da dengesini) dikkate alan daha karmaşık sınıflandırmalardır; örneğin, Thornthwaite iklim sınıflandırması
gibi (Erinç, 1996: 480; Thornthwaite, 1948: 61; Türkeş,
2007: 80).
Araştırma alanı, iklim ve yağış rejimleri açısından bir geçiş
alanı üzerinde bulunur. Bu nedenle sahip olduğu iklimi
kavramsal olarak ifade etmek güçleşir. Tek bir yönteme
göre yapılan iklim belirlemesi, Bursa ve Uludağ’ın iklimini
açıklamakta yeterli ya da doyurucu olmayabilir. Bu nedenle
Bursa ve Uludağ istasyonlarının iklim çeşitleri farklı yöntemlere göre belirlendi.
Rubner İklim Sınıflandırması
Şekil 13. Bursa ve Uludağ istasyonlarında kar yağışlı gün ve kar
örtüsü ile kaplı olduğu gün sayıların yıl içindeki değişimlerinin
karşılaştırılması.
Figure 13.Comparing of annual variations of numbers of the
snowfall days and of the snow cover days over the surface at the
Bursa and Uludağ stations.
Sisli günlerin ise, her iki istasyonda da bütün yıla yayıldığı
görülür. Yağış konusunda olduğu gibi, sisli gün sayısında da
yükseltiye bağlı olarak artış gerçekleşir. Bursa’da 21,9 gün
olan sisli gün sayısı, Uludağ’da 110,8 güne çıkar. Özellikle
kış döneminde Bursa üzerinde etkili olan yüksek basıncın
dağın yükseltisi ve uzanış doğrultusu sonucunda sis olayını
attırdığını söyleyebiliriz. Benzer nedenlerden dolayı da
alçak alanlarda sis olayının yaşandığı gün sayısında önemli
bir azalma yaşanırken yükseklerde sis olayının yine etkili
olduğu görülür. Fakat her iki istasyonda da görülen sis
olaylarının farklı etkiler yaptığını söyleyebiliriz. Çünkü alçak
alanlarda etkili olan sis olayı, dağın etkisi ile yükselmeye
maruz kaldığında, içerisindeki su buharı yoğunlaşma noktasına daha da yaklaşır. Bunun sonucunda yüksek seviyelerde
görülen sis, önemli bir nem kaynağı oluşturur. Özellikle bu
alanlardaki sisler soğuk cisimler (yeryüzü, çalılar, iğne yapraklı ağaçlar vb.) üzerinde çiy oluşumuna ve yer yer ağaçlarda çiy yağışına neden olur. Dağın yamacı boyunca yükselen sis zirveye doğru içerisindeki nemin büyük bölümünü
kuzey yamaçta bırakarak güney yamaca geçtiği için güney
yamaçta sis olayının kuzey yamaçta yapmış olduğu nemli
etkiyi yapamadığı görülür.
Rubner, sıcaklığa göre yaptığı sınıflandırmada sıcaklığın
10 ˚C ve üzeri olduğu gün sayısını dikkate almış ve bu gün
sayılarına göre sınıflar belirlemiştir (Koç, 1998). Bursa ve
Uludağ’da görülen 10 ˚C ve üzeri günler sayısına bakıldığında, Bursa’da 248 günün, Uludağ’ın 109 günün ortalama
sıcaklıklarının 10 ˚C ve üzeri sıcaklığa sahip olduğu görülür.
Buna göre Bursa, sıcak mutedil iklim tipine girerken, Uludağ, serin iklim tipine girer. Bu yöntemde iklim tipi Bursa’dan Uludağ’a, sıcak mutedil iklim tipinden mutedil iklime daha sonra da serin iklime geçer.
Yine Rubner’e göre yağış temel alınarak yapılan iklim sınıfına göre, Bursa kısmen nemli iklim tipindeyken, Uludağ
nemli iklim tipine girer.
Alissow İklim Sınıflandırması
Alissow tarafından yapılan sınıflandırmaya göre, farklı
dönemlerde farklı hava kütlelerinin etkili olması nedeniyle,
her iki istasyonun da iki sınıf içerisinde yer aldığı görülür.
Özellikle geçiş alanı üzerinde yer alması bunu yaratan başlıca etkendir. Etkili olan hava kütlelerine göre yapılan sınıflandırma sonucunda, her iki istasyonun da sıcak ve soğuk
dönemde farklı hava tipleri içerisine girdiği görülür. Yaz
döneminde iki istasyon da 4c sınıfına yani “kıtaların batı
kıyılarında görülen subtropikal deniz iklimi – Akdeniz iklimi” iklim çeşidi içerisinde yer alır. Soğuk dönemde ise, cP
ve mP hava kütlelerinin de etkisi altına girmesi nedeniyle
5c sınıfı içerisine girer. Başka bir deyişle “orta kuşak kıtalarının batı kıyılarında görülen deniz iklimi” sınıfı içerisinde
yer alır.
Köppen İklim Sınıflandırması
Köppen’in en sıcak ay ve en soğuk ay ortalamalarını dikkate alarak yaptığı iklim sınıflandırmasına göre, Bursa orta
iklimler kuşağı içerisinde Csa harfleriyle temsil edilen Ak-
22
Öztürk
deniz iklim tipine, Uludağ ise, sıcak ve soğuk ay ortalamalarının düşük değerler göstermesi, buna bağlı olarak kar
örtüsünün uzun süre toprak üzerinde kalması ve don olaylarının etkili olması nedeniyle soğuk iklim kuşağı içerisinde
Dfc harfleriyle gösterilen, kışları şiddetli, yaz dönemi kısa
ve serin, her mevsim yağışlı iklim tipine girer.
De Martonne İklim Sınıflandırması
De Martonne’nun yağış ve sıcaklık özelliklerini dikkate
alarak geliştirdiği sınıflandırmada, Bursa subtropikal iklimler içerisinden Akdeniz iklimiyle benzerlik gösterirken,
Uludağ soğuk iklimler grubundan oseanik (okyanusal) soğuk iklim özelliğini gösterir. De Martonne tarafından geliştirilen, sıcaklık ve yağış arasındaki ilişkiyi ortaya koymak
amacıyla hesaplanan indis değerlerine göre, Bursa’nın indis
değeri 29 çıkar ve buna göre yarı kurak iklimler ile kurak
iklimler arası sınıfa girer. Uludağ’ın ise indis değeri çok
yüksek değerlere ulaşır ve nemli iklim tipine girer.
Thornthwaite İklim Sınıflandırması ve Su Bilânçosu
Thornthwaite iklim sınıflandırma sistemine göre, Bursa’nın iklimi C2B’2s2b’3 şeklinde belirlenen yarı nemli su
noksanının yaz mevsiminde arttığı denizel etkilere açık orta
sıcaklıktaki iklim tipidir. Uludağ ise, çok nemli, ikinci dereceden mikrotermal, su açığının olmadığı ya da çok az olduğu ve deniz etkisine orta düzeyde açık bir iklim özelliği
gösterir (A,C’2,d,b’2) (Türkeş ve Öztürk, 2008: 92). Yağış
etkinliğini ortaya koymak amacıyla Thornthwaite yöntemiyle hazırlanan su bilânçosuna göre, Bursa’da Mayıs-Eylül
döneminde su noksanlığının yani kuraklığın yaşandığı görülür. Uludağ’da ise Haziran-Ağustos döneminde, Bursa’daki
kadar şiddetli olmamakla birlikte bir su noksanlığı yaşanır.
Bursa’da Mayıs ayından itibaren potansiyel buharlaşma–
terleme (PE) tutarı yağış tutarından fazla değer göstermeye
başlar. Haziran ayında da yağış ve sıcaklık arasındaki fark
azdır ve bu dönemde bulunan su fazlasının açığın bir bölümünü kapattığını söylemek mümkündür. Bu dönemden
sonra, su noksanı yani buharlaşma–terleme ile yağış arasındaki fark hızla artar; Temmuz ayında ise, maksimuma
ulaşır. Su noksanı Ekim’de ortadan kalkar. Haziran ve Eylül
aylarında yağış tutarının 30 mm’nin üzerinde olması ve su
noksanı değerinin düşük olmasından dolayı, su noksanlığının bu ayların tamamını kapsamadığını söylemek mümkündür. Ekim ayından itibaren yağış, tekrar potansiyel
buharlaşma–terlemeden fazla değer göstermeye başlar,
yani Ekim ayından itibaren tekrar su birikmeye başlar (Şekil
14).
Uludağ’da ise, Haziran–Ağustos döneminde su noksanı
yaşanmakla birlikte, aynı dönemde toprak içerisinde kullanılabilir suyun (harcanan su) bulunduğu da görülür. Harcanan suyun azalması sonucunda, Temmuz ve Ağustos aylarında su noksanı artar. Başka bir deyişle Temmuz ve Ağustos aylarının kurak geçme olasılığı yüksektir.
Şekil 14.Thornthwaite yöntemine göre Bursa ve Uludağ
istasyonlarının su bilânçoları.
Figure 14. Water balances of the Bursa and Uludağ stations
according to the Thornthwaite’s method.
Erinç Kuraklık İndisi
Erinç kuraklık indis formülünün tüm aylara uygulanması
sonucunda ortaya çıkan değerler Bursa’nın iklimsel çeşitliliğini ortaya koyar. Yılın ilk ayında sahip olduğu indis değeri
ile çok nemli alan içerisinde yer alırken, Ocak’tan Ağustos’a
kadar bir düşüş yaşanır. Ocak ayında sahip olduğu 99 Im ve
Şubat ayında sahip olduğu 75 Im değeri ile çok nemli sınırlar içerisinde yer alırken, Mart ayında 53 Im, Nisan ayında
44 Im değeri ile nemli sınırlar içerisinde yer almakta, Mayıs
ayı içerisinde ki 23 Im değeriyle yarı nemli sınır içerisinde,
Haziran 13 Im ile yarı kurak, Temmuz ayı 7 ile ve Ağustos
ayı 6 Im ile tam kurak sınırlar içerisinde yer alır (Şekil 15).
Daha sonraki dönemde hızlı bir yükselişe geçerek Eylül’de
14 Im, Ekim’de 38 Im, Kasım’da 62 Im ve Aralık’ta ise maksimum değere yükselerek 103 Im değerine ulaşmaktadır.
Yani Bursa’nın indis değerleri çok nemli değerler ile tam
kurak değerler arasında yer almaktadır. Aylık Im değerlerine göre Ocak, Şubat, Kasım ve Aralık ayları çok nemli sınırlar içerisinde, Mart ve Nisan ayları nemli sınırları içerisinde,
Mayıs ayı değeri yarı nemli sınırlar içerisinde, Haziran ve
Eylül ayları kurak sınırları içerisinde ve Temmuz, Ağustos
değerleri tam kurak sınırlar içerisinde yer alır.
Uludağ’ın bir dağ istasyonu olmasının etkisi indis değerlerinin genel olarak çok nemli olması şeklinde ortaya çıkar.
Uludağ’a ait kuraklık indisi grafiğine baktığımızda çok nemli
alanın çok geniş alan kapladığı görülmektedir. Ocak ve
Şubat aylarında görülen maksimum sıcaklıkların sıfırın
23
Uludağ (Zirve) ve Bursa Meteoroloji İstasyonlarının Karşılaştırmalı İklimi
altında değerler göstermesi bu ayların grafikte yer almamasına neden olmuştur. Grafik içerisinde yer alan ayları
dikkate aldığımızda indis değerlerinde hızlı bir düşüş olduğu görülür. Mart ayında 634 Im değerinde iken, Nisan
ayında 263 Im değerine, bir sonraki ayda (Mayıs) 103 Im
değerine düşer. Haziran ayında 54 Im değeriyle nemli sınırları içerisine, Temmuz ayında 28 Im değeriyle yarı nemli
sınırlar içerisine girer. Ağustos ayı içerisinde ise 24 Im değeriyle en düşük değerine ulaşır ve bu değer ile yarı nemli
sınır içerisinde kalır. Daha sonraki aylarda ise katlanarak
artar. Eylül’de 44 Im, Ekim’de 141 Im, Kasım’da 416 Im ve
Aralık ayında 1000 Im değerine ulaşır (Şekil 15). Buna göre
Ocak ve Şubat aylarını da çok nemli kabul ettiğimizde,
Ocak, Şubat, Mart, Nisan, Mayıs, Ekim, Kasım ve Aralık
aylarının çok nemli değerlere, Haziran ve Eylül aylarının
nemli değerlere, Temmuz ve Ağustos aylarının ise yarı
nemli değerlere sahip olduğu görülür.
Şekil 15. Erinç yöntemine göre Bursa ve Uludağ istasyonlarına ait kuraklık indis değerlerinin yıl içerisindeki dağılışı.
Figure 15. Annual variations of the drought indices of the Bursa and Uludağ stations according to the Erinç’s method.
SONUÇLAR
(1) Uludağ ve Bursa istasyonları arasındaki sıcaklık değişimi havanın hacmi ve yoğunluğu üzerinde etkili olur. Kışın
soğuyan hava kütlesinin hacmi küçülerek, yoğunluğu artar
ve Bursa üzerinde yüksek yerel basınç koşullarına yol açar.
Yoğunluğu artan havanın kalınlığı azaldığı için Uludağ’da
alçak yerel basınç koşulları yaşanır. Yaz mevsiminde ise
sıcaklığı artan hava kütlesinin hacmi ve kalınlığı artarak
yoğunluğu azalır. Bu nedenle yaz mevsiminde Bursa’da
alçak yerel basınç koşulları yaşanır. Uludağ’da ise, kalınlığı
artan hava kütlesinden dolayı, kış mevsiminde göre daha
yüksek yerel basınç koşulları yaşanır. Bu nedenle her iki
istasyonun yerel basınç koşulları yıl içerisinde birbirlerine
zıt bir değişim gösterirler.
(2) Egemen rüzgar yönleri Bursa’da yerel koşulların Uludağ’da genel atmosfer dolaşımının etkisindedir. Bu nedenle
Bursa’da kuzeydoğulu, Uludağ’da güney yönlü rüzgarlar
egemendir. Fakat her iki istasyonda da en hızlı esen rüzgar
S–SE yönlerinden esen lodos rüzgarıdır.
(3) İki istasyonun sahip olduğu sıcaklık özellikleri bakımından aşağıda sıralanan temel farklılıklar görülür:
Bursa ve Uludağ arasındaki yükselti farkı (1800 m) sonucu ortalama sıcaklıklarda belirgin bir düşüş yaşanır. İki
istasyon arasında ortalama olarak 10 ˚C’lik sıcaklık farkı
bulunur. Bu sıcaklık farkı sıcaklığın, soğuk dönemde her
100 m’de 0,4 ˚C, sıcak döneminde ise her 100 m’de 0,6 ˚C
azalması nedeniyle, yazın artarken kışın azalır.
Bursa’nın sıcaklık özellikleri bakımından gösterdiği değişkenlik her zaman Uludağ’dan daha fazladır.
30 ˚C ve üzeri sıcaklıklar Uludağ üzerinde neredeyse
yokken, Bursa’daki 30 ˚C ve üzeri sıcaklıklar buharlaşmayı
arttırarak su açığına neden olur. Bu su açığı Thornthwaite
su bilançosunda belirgin olarak görülür.
(4) Yağış ve hava olayları bakımından iki istasyon arasında
ortaya çıkan farklılık ve benzerlikleri aşağıdaki şekilde sıralamak olasıdır:
Uludağ Meteoroloji İstasyonu ortalama olarak her ay
için Bursa Meteoroloji İstasyonu’ndan 2,15 kat daha fazla
yağış alır.
Her iki istasyonda da yaz yağışları önemli bir orandadır.
Benzer şekilde yerel konvektif kararsızlıktan kaynaklanan
gökgürültülü sağanak yağışları da yaz mevsiminde en yüksek oranına çıkar.
Kar örtüsü alçak alanlarda tutunamamakla birlikte, yükseldikçe yerde kalma süresi artar.
(5) Yapılan iklim sınıflandırmalarından çıkan sonuçları
aşağıdaki şekilde sıralamak olasıdır:
Sıcaklık değerlerinde yükseltinin artışıyla birlikte önemli
bir düşüş yaşanmaktayken, yağış değerlerinde sıcaklığın
tersine belirgin bir artış gerçekleşir. Bu durum Alissow iklim
sınıflandırması dışında iki istasyonun aynı dönemde farklı
iklim sınıfları içerisinde yer almasına neden olur.
Bursa tamamıyla Akdeniz iklimi içerisinde yer alırken,
Uludağ soğuk ve nemli dağ iklimi içerisinde yer alır.
Akdeniz ikliminin etkisiyle Bursa’da yarı nemli bir iklim
egemendir ve yaz döneminde belirgin bir kuraklık yaşanır.
Uludağ ise büyük çoğunluğunda nemli iklim içerisinde yer
alır; ancak her mevsim yağışlı olmasına karşın yaz döneminde kısa bir süre su açığının olduğu görülür. Buna göre,
Uludağ’ın yüksek kesimlerinde kısa bir süre da olsa bir yaz
kuraklığının yaşandığını söylemek olasıdır. Bu durum zirve
kesimde yer alan bazı kuraklığa dayanıklı bitki türlerinin,
24
Öztürk
örneğin, çiçeksi bitkilerden Helichrysumpilacatum, varlığı
ile açıklanabilir (Öztürk, 2009: 44).
(6) Bursa ve Uludağ arasında ortaya çıkan bu iklimsel
farklılık, Uludağ’da yükseltiye bağlı olarak bitki türlerinin de
değişmesine neden olarak zengin bir dağ-orman ekosisteminin oluşmasına katkıda bulunmuştur. Uludağ’da bitki
türleri yükseltiyle beraber sıcaklık, nem, yağış vb. koşullara
göre değişim göstererek belirli bitki katları oluştururken
(Çepel, 1978; 15 Güngördü, 1992: 137), aynı zamanda
orman üst sınırı üzerinde onlarca endemik türün de gelişmesini sağlamıştır (Güleryüz, 2000: 4).
Katkı Belirtme
Makalenin oluşması sırasında yapmış olduğu katkılardan
dolayı değerli hocam Prof. Dr. Murat TÜRKEŞ’e teşekkür
ederim.
KAYNAKLAR
ÇEPEL, N. (1978). “Uludağ kütlesinin ekolojik özellikleri”.
İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Dergisi Seri B 28
(2): 15–25.
ÇEŞMECİ, H. ve ÖZTÜRK, M. Z. (2007).“Bursa’da Lodos
Oluşumu, Afet Boyutu ve Etkileri”. TÜBİTAK Üniversite
Öğrencileri Yurt İçi Yurt Dışı Araştırma Projeleri Destekleme Programı.
DOĞANER, S. (1991). “Dağ Turizmine Coğrafi Bir Yaklaşım;
Uludağ’da Turizm”. Coğrafya Araştırmaları 3: 137–157.
ERİNÇ, S. (1996). Klimatoloji ve Metodları, İstanbul: Alfa
Yayınları.
GÜLERYÜZ, E. (2000). Uludağ’ın Alpin Çiçekleri. Bursa: Bursa Valiliği İl Turizm Müdürlüğü.
GÜNGÖRDÜ, M. (1992). “Uludağ ve çevresinin iklim ve bitki
örtüsü özellikleri”. İstanbul Üniversitesi Coğrafya Dergisi 3: 123–151.
KOÇ, T. (1998). İklimbilimi Çalışmaları. Balıkesir: Necatibey
Eğitim Fakültesi, Orta Öğretim Sosyal Alanları Eğitim
Bölümü, Coğrafya Eğitimi Anabilim Dalı Ders Notları.
KOÇ, T. (2001). Kuzeybatı Anadolu’da İklim ve Ortam. İstanbul: Çantay Kitapevi.
KOÇ, T. (2002). “Uludağ ve Kazdağı Çevresinin Doğal Mevsim Potansiyeli”. Türkiye Dağları I. Ulusal Sempozyumu
25-27 Haziran 2002 Bildiriler Kitabı: 323-332. Kastamonu.
ÖZTÜRK, M. Z. (2009). Uludağ’da Periglasiyal Süreçlerin,
PeriglasiyalYerşekillerinin ve Bunları Denetleyen Etmenlerin İncelenmesi (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi).
Çanakkale: Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü.
THORNTHWAITE, C. W. (1948). “An Approachtoward a
rationalclassification of climate”. GeographyReview,
38, 55–94.
TÜRKEŞ, M. (1996). “Spatial and temporal analysis of annual rainfall variations in Turkey”. International Journal
of Climatology 16: 1057-1076.
TÜRKEŞ, M. (1998). “Influence of geopotential heights,
cyclone frequency and southern oscillation on rainfall
variations in Turkey”. International Journal of Climatology 18: 649–680.
TÜRKEŞ, M. (2007). “Orta Kızılırmak Bölümü güney kesiminin (Kapadokya Yöresi) iklimi ve çölleşmeden etkilenebilirliği”, Ege Coğrafya Dergisi 14: 75–99.
TÜRKEŞ, M. 2010. Klimatoloji ve Meteoroloji (Climatology
and Meteorology). İstanbul: Kriter Yayınevi.
TÜRKEŞ, M. ve ERLAT, E. (2008). “Influence of theArctic
Oscillation on the variability of winter mean temperatures in Turkey”. TheoreticalandAppliedClimatology 92:
75–85
TÜRKEŞ, M. ve ÖZTÜRK, M. Z. (2008). “Uludağ Meteoroloji
İstasyonu verilerinin iklimsel değişimler ve periglasiyal
süreçler açısından incelenmesi”. IV. Atmosfer Bilimleri
Sempozyumu 25–28 Mart 2008 Bildiri Kitabı: 89–98. İstanbul: İ.T.Ü. Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi, Meteoroloji Mühendisliği Bölümü.
YALTIRAK, C., GAZİOĞLU, C., SELİM, H., YÜCEL, Z.Y. (2004).
“Uludağ Nasıl Yükseliyor”. Aktif Tektonik Araştırma
Grubu 8. Toplantısı (ATAG-8) Bildiri Özetleri Kitabı: 30.
Elazığ: Fırat Üniversitesi.
Yazar hakkında
Arş. Gör. Dr.
Muhammed Zeynel Öztürk
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Fen-Edebiyat Fakültesi
Coğrafya Bölümü
Terzioğlu Yerleşkesi/ÇANAKKALE
Yüksek lisansını Uludağ’da egemen olan periglasiyal
süreçler ve şekiller ile Uludağ’ın iklim değişkenliği
üzerine yapmıştır. Doktora çalışma konusunu başta
taşlaşmış fosil kumulları (eolinitler), yalıtaşları ve kıyı
kumulları
olmak
üzere
kıyı
jeomorfolojisi
oluşturmaktadır.
Türk Coğrafya Dergisi
Basılı ISSN 1302-5856
http://www.tck.org.tr
Sayı 55: 25-33, İstanbul
Elektronik ISSN 1308-9773
Erzurum Palandöken Kayak Merkezindeki Son Kom Yerleşmesi: Beri Piri
Komu
The Last Com Settlement in the Erzurum Palandöken Ski Center: Com of Beri Piri
İhsan BULUTa ve Fatma ÖZDEMİRb
a)Atatürk Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi
Coğrafya Bölümü,
Erzurum
([email protected])
b) Atatürk Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü
Coğrafya Yüksek Lisans Programı
Erzurum
([email protected])
Geliş/Received : 14.04.2010
Kabul/Accepted: 29.12.2010
Sorumlu yazar/Corresponding author
(İ. Bulut) [email protected]
ÖZET
Erzurum komların en çok bulunduğu il olarak bilinmektedir. Kırsal alanlarda olduğu gibi
Büyükşehir Belediyesinin Palandöken belediyesi sınırları içerisinde bile komlar yer
almaktadır. Şehirsel yaşam alanları ve turizm alanları ile iç içe bulunan komlardan biri de
Beri Piri komudur. Bu bölgedeki komların büyük bölümü değerlenen arsalarını satmak
suretiyle şehirsel ve turistik alanlardan uzaklaşmışlardır.
Anahtar kelimeler: Erzurum, Palandöken Kayak Merkezi, kom
ABSTRACT
Erzurum is known as a city to have the most koms. As in rural areas, the koms have taken
the places in the borders of metropolition municipalitiy. On of these coms which are inner
to inner with urban life places and tourism places is Beri Piri kom. A great majority of
these koms have been far away from recretional places and urban areas.
Key Words: Erzurum, Palandöken Ski Center, com
GİRİŞ
Komlar Türkiye iskân coğrafyasının üzerinde en çok durulmuş ve tartışılmış bir konusudur. Ancak bu yerleşme
şeklinin ne olduğu, hangi kır altı iskânına benzer veya farklı
olduğu konum özellikleri, fonksiyonu, alansal özellikleri,
geçici veya sürekli oluşu ile yetiştirilen hayvan türleri gibi
özellikleri yönünden bugün bile müphem ve ciddi tartışmalara yer verecek durumdadır.
Bu çalışmada önceki çalışmaların ışığı altında Erzurum
şehir merkezi ve Palandöken Kayak Merkezi sınırları içerisinde yer alan ve son örneklerden biri olan Beri Piri Komu
incelemiştir. Çalışmamızın asıl amacı bu kom yerleşmesinin
coğrafi yönden etüdü olmakla beraber, Turizm çevre etkileşiminin mekânda yarattığı somut değişmeleri de ortaya
koymaktır. Ayrıca Doğu Anadolu’da yaygın olan kom yerleşmelerimizden birini daha ayrıntılı olarak etüt ederek
kom gerçeğine daha doyurucu ve bilimsel kimlik kazandırmaktır.
Bu bölgedeki çok sayıda kom yerleşmesi turizme ve şehirleşmeye yenik düşerek bu bölgeden uzaklaşmışlardır. Yakın
bir gelecekte bu kom yerleşmesinin de bu bölgeden uzaklaştırılacağı ihtimal dâhilindedir. Bölgemizdeki komlar ile
ilgili az sayıdaki çalışma Özey (1991) ve Koday (2002)’a
aittir.
Komlar ülkemiz genelinde yaygın olmakla beraber farklı
adlar ve özelliklerle tanıtılmıştır. Bir yönüyle ağıllara, diğer
yönüyle damlara ve çiftliklere benzetildiği çalışmalarla
ortaya konulmuştur. Bu yüzden kesin ve doyurucu net bir
tanıma henüz ulaşılamamıştır. Bunun nedeni farklı yer
şekilleri, iklim, hidrografik özellikler ve bitki örtüsü gibi
doğal şartların farklılıklar göstermesi ile yetiştirilen hayvan
türleri, konut şekilleri ve malzemeleri ile faaliyetin geçici ve
26
Bulut ve Özdemir
sürekli oluşunun bölgesel olarak farklılıklar göstermesidir.
Nitekim bazı araştırıcılar komları kısmen damlara (Yücel,
1987: 61–69; Göney, 1974-76: 73-80; Göney, 1974-77:
129-134), ağıllara, mezralara (Sarıbeyoğlu, 1951: 37-38;
Alagöz, 1941: 155-156 ve Emiroğlu, 1971: 159-160) ve
hayvan çiftliklerine (Tunçdilek, 1967: 129–132) yakın tanıtmışlardır. Hatta bu araştırıcı komu bir bakıma hayvancıların kışlağı olarak geçici yerleşme olarak tanıtmıştır. Erinç
ve Tanoğlu komları ziraat ile birlikte hayvancılık yapan bir
veya birkaç aile tarafından kurulmuş, bir veya birkaç haneli
küçük bir yerleşme oldukları, adını kurucusundan aldıklarını
ifade ile, mesken sayıları sınırlı kalmak şartıyla, bir köyden
ayrılmış, fakat bu köy ve kasabaya bağlı kalan oturaklı komları bir mahalle, köye bağlı olmayıp, yılın belli bir kısmında
yerleşilen komları da, yayla veya kışla gibi yarı göçebe yerleşme şekli olarak adlandırmak gerektiğine işaret etmektedirler (Erinç, 1953: 87-97; Tanoğlu, 1954: 1-33). Kuşkusuz
bu tanımlardaki ortak payda hayvancılık faaliyetleri ile bu
faaliyetin köyden uzak köye bağlı, az miktarda da ekme
biçme faaliyetlerine yer vermeleridir. Ancak bu faaliyetleri
belli bir bölge, belli bir yükselti, belli bir konum ve tipe
sokmak mümkün değildir. Yine de Sözer bölge komlarını en
açık şekilde tarif edip, sürekli oluşlarını vurgulayarak diğer
geçici yerleşmelerden ayırt edilmesi gerektiğine işaret
etmiştir (Sözer, 1972: 23–24). Özey, bölge komlarından
ikisini bütün yönleri ile benzer özellikler tespit ederek incelemiştir (Özey, 1991: 122–123). Bu konudaki en yeni çalışmayı Hınıs ilçesinde yapan Koday komların bazılarının geçici olduğu gerçeğine işaret etmektedir. Kom yerleşmelerinin
ortaya çıkışını hazırlayan doğal çevre koşulları, fonksiyonel
özellikleri ve meskenlerini incelemiştir. Büyükbaş ve küçükbaş hayvan yetiştiriciliğinden bahsetmiştir. Dolayısıyla
farklı bölgelerden ziyade aynı bölge komlarında bile yetiştirilen hayvan türlerinin yöreden yöreye değiştiğine ışık
tutmuştur (Koday, 1998: 357–382). Komları az da olsa ekip
dikme faaliyetlerinin söz konusu olduğu, hemen bütünüyle
hayvan beslenen münferit tarım işletmeleri olarak da yorumlanmıştır. Mezra ve yaylalardan ayrılan yönünün ise
her komun ev ve eklentilerin bir arada fakat yaylalar ve
mezralarda olduğu gibi başka ailelerin komlarının(mesken
grubu) belirgin şekilde bir birinden uzak olduğu belirtilmektedir (Doğanay, 1997: 293). İç Anadolu bölgesinde ise köm
adıyla bilinen bu yerleşmelerde küçükbaş hayvan beslendiği, köye yakın, kışın sürekli, yazın kısmen terk edilen, zamanla köylere dönüşen kırsal yerleşmelerdir. Nitekim Yozgat şehir merkezinin 4 km doğusundaki Köçekkömü köyü
bunlara en iyi öneklerden biridir.
Bütün bu araştırmacılardan edinilen bilgiler ve gözlemlerimiz doğrultusunda Beri Piri komunun tanımını şu şekilde
yapmak mümkündür. Erzurum şehir merkezinin 7 km kadar
güneyinde, Kayakyolu mahalle muhtarlığına bağlıdır. Mülkiyeti 4 kardeşe ait tarım ve otlak alanları olan, büyükbaş
hayvan yetiştirilen, buğday ve arpa gibi ürünlerin az miktarda ekme biçme faaliyetinin olduğu, 1960’larda Tekman’dan gelmiş aynı sülalenin 6 kadar meskeninin ve eklentilerinin oluşturduğu devamlı oturulan bir kırsal yerleşme ünitesidir.
Beri sözcüğü hayvancılıkla ilgili olup evcil hayvan sürüsünün bir araya toplanmasına denilmektedir. Pir ise komun
eski sahibi olan yaşlı bir ninenin ünvanı olarak bilinmektedir. Komun adı Pir Nine’nin koyun sürüsü topluluğu anlamına gelen Beri Piri olarak süre gelmiştir. Her ne kadar
gerçek olduğu bilinmemekle birlikte ninenin hayvan sayınsın fazla olduğu ve komda üretilen sütün şehre kadar boruyla mandıralara lor, peynir ve tereyağı yapılmak üzere
ulaştırıldığı rivayet edilmektedir. Yöredeki eski komların
çokluğu ve hayvan zenginliği ve bölgenin ürettiği ve dışarıya sattığı ürünler göz önüne alındığında bunun imkan dahilinde olduğu düşünülebilir.
BERİ PİRİ KOMU
Konum Özellikleri
Beri Piri Komu Palandöken Dağlarının en yüksek noktası
olan Büyük Ejder Tepesi (3176 m) kuzeyinde Erzurum’u
Tekman ve Hınıs’a kestirme olarak bağlayan Tekman Boğazı denilen mevkide, kuzeye akışlı Karnıyarık Deresi (Ejder
deresi de denir) Vadisi’nin doğuya bakan vadisinin hafif
eğimli taraça düzlüğü ile vadi tabanı arasında kurulmuştur
(Şekil 1 ve Fotoğraf 1). Erzurum şehir merkezine yaklaşık 7
km mesafede olan kom yerleşmesine Gondol lift idare
merkezine kadar asfalt yolla ulaşılmaktadır. Bu konumdan
itibaren 1,5 km’lik arazi yoluyla ulaşılan koma kış mevsiminde dere yatağı ve yol güzergâhının pistlere dönüşmesi
nedeniyle Dedeman oberj ve oteline kadar taşıtlarla, bu
konumdan itibaren de 1 km yaya olarak ulaşılır.
Doğal Çevre Özellikleri
Erzurum ovasını güneyden çevreleyen Palandöken Dağları bu kesiminde genelde volkanik formasyonlara yer verir.
Çoğunluğunu bazalt ve andezitlerin oluşturduğu litolojik
yapıda yer yer serpantin ile temsil edilen ofiyolitlere de
rastlanır. Sahada sarp yamaçlar ile aşınım düzlükleri yer
alır. Dağlık alandan ovaya geçiş kuzeyden faylarla kademeli
bir şekilde olmaktadır. Dağlık alanın etek kesimlerinde
kuvvetli rölyef enerjisi nedeniyle eğimli birikinti konileri ve
bunların birleşmesinden meydana gelen birikinti yelpazeleri oluşmuştur.
Şekil 1. Araştırma Sahasının Lokasyon Haritası
Figure 1. Location Map of Research Area
Sahanın en yüksek noktasını Büyük Ejder Tepesi oluşturur. Bu noktanın kuzey inden kaynaklarını alan Ejder Deresi
(Karnıyarık Deresi) vadisi kom yerleşmesi için kışın oldukça
kuytu ve korunaklı bir ortam sunmuş yazın ise sulak ve
çayırlarla kaplı yeşil bir otlak imkânı hazırlamıştır. Eğimli
yamaçlar, dar ve derin vadiler bu dağlık alandaki başlıca yer
27
Erzurum Palandöken Kayak Merkezindeki Son Kom Yerleşmesi: Beri Piri Komu
şekillerini oluştururlar. Zirvelere doğru buzul nüveleri dikkati çeker. Aşırı soğuma ve ısınmanın etkisiyle şiddetli fiziksel parçalanma ve eğim değerlerinin yüksekliği yer yer vadi
içlerine doğru taş akmaları, yamaç döküntüleri ve kayşatlar
oluşmasına neden olmuştur.
Fotoğraf 1. Kom Eğerli tepesinin doğu yamacında akarsu ve
Tekman yoluna yakın bir konumda kurulmuştur.
Photo 1. Kom is located on the eastern skirt of Eğerli Hill, by the
river and near Tekman Road.
Hava tipleri ve coğrafi faktörlerin etkisinde şekillenen Erzurum ve çevresinin iklimi, şiddetli kış soğumaları ve yazın
fazla ısınmaları, kararsız basınç şartları, buharlaşmanın
yüksekliği ve güney sektörlü rüzgârların hâkimiyeti ile karakterize edilmektedir. Bu anlamda yağışların ilkbahar ve
yaz başlarında toplandığı, yaz mevsimi ve sonbaharın ilk ayı
hariç kar yağışların görüldüğü, ovada yarı kurak, dağlık
yüksek kesimlerde ise yarı nemli ve nemli soğuk iklim şartlarının hüküm sürdüğü özellikler taşımaktadır.
Erzurum ve çevresi sıcaklık rejimi yönünden termik genliğin fazla olduğu orta kuşağın karasal rejim tipine girer.
Yazın en sıcak ay Ağustos (19,6 °C), kışın en soğuk ay Ocak
(-8.6 °C) aradaki fark ise 28 °C kadardır. Temmuz ve Ağustos ayları dışında don olayına rastlanır. Yıllık yağış tutarı
ortalaması 456 mm kadar olan Erzurum’da yağış rejiminde
de karasallığın egemen olduğu görülür. Yağış tipi geçiş
mevsimlerinde ve yazın konveksiyoneldir. Ocak ayından
başlayarak ilkbahara doğru yağış miktarları artar ve mayısta maksimuma ulaşılır. Mayıstan itibaren giderek azalan
yağışlar Ağustosta minimum düzeye iner. Sonbaharda yaza
göre tekrar artan yağışlar ekimde düşük değerler göstermesine rağmen ikinci maksimuma ulaşır. Kışa doğru ise
kararlı hava kütleleri ve basınç şartları (Sibirya YB) nedeniyle yeniden düşer. Kar yağışları ekim sonundan itibaren
başlar Mayıs başlarına kadar devam eder. Bazı yıllar yağışlar daha erken başlayıp daha geç biter. Aralık ve Marta
arasındaki dönemde tamamen yerler karla örtülüdür.
Şüphesiz Erzurum ovası için söz edilen bu iklim özellikleri
ve elamanlarını çalışmamıza konu olan kayak merkezinde
daha şiddetli ve erken başlayıp geç sona ereceği muhakkaktır. Çünkü hem yükseltinin fazlalığı hem de kuzeye bakışlı bir alanda olması gibi bakı dezavantajı ilk ve son kar
yağışı tarihlerini, kar yağışlı günler sayısı, kar kalınlığı ve kar
örtülü gün sayısı ile donlu günler ile sıcaklık değerleri açısından olumsuzlaştırmaktadır.
Palandöken Dağları ile söz konusu kom ve çevresinin bitki
örtüsü sub-alpin ve alpin bitkilerden oluşur. Hayvancılık
açısından önemli olan bu bitkiler ve çayırlar haziran sonlarına doğru kar örtüsünün kalkmasıyla birlikte yeşermeye
başlar, birkaç hafta içerisinde çiçeklenir, temmuz ayı başlarında da verimli otlaklara dönüşür. Otlaklardan kar yağıncaya kadar yararlanılmaktadır (Atalay, 2002: 175). Yumak
otları, kekik, yavşan, geven türleri, sığırkuyruğu, üçgül,
yabani yonca gibi türlerin geniş katılımı olduğu vejetasyon
oldukça gür ve bol çeşide sahiptir. Vejetasyon dağlık alanda
yükseltiye bağlı olarak kademelenme ve zirvelere kadar
yayılış gösterir. Yani dağın etek kısımlarında bitkiler çiçek
açmış olgunlaşırken orta kesimlerde çiçeklenme henüz
başlama safhasında zirveye yakın ise bitkiler henüz yeşerme evresindedir. Yaklaşık 1000–1300 metrelik dikey mesafede bir ayı aşkın bir gecikme söz konusudur. Bu da otlatma
açısından bir avantajdır.
Beşeri Çevre Özellikleri
Kom ve arazileri Palandöken kayak merkezi içerisinde
kalmıştır. Daha aşağı konumlardaki komlar turistik tesislere
çok yakın olduğu için taşınmış, arazilerini satmış olup, komların yerinde otel ve diğer tesisler kurulmuştur.
Turizmle çevre değişmesine ve çevre üzerindeki baskısına
en güzel örneklerden biri de bu bölgedeki kom yerleşmelerinin yok olmasıdır. Özellikle 1980 sonrasında Yenişehir
semtinin toplu konut alanı olarak yerleşmeye açılması ve
1990’dan itibaren gelişen kayak turizmi ile Kayak Yolu adıyla yeni bir yerleşim alanının doğması ve bu semtin bu gün
de oteller bölgesine kadar gelişmesiyle sonuçlanmıştır.
Palandöken Kayak merkezinin bugünkü manzarası aslında
Erzurum’da ilk kayak sporunun başlangıcına dayanmaktadır. İlk defa II. Abdulhamit zamanında kayaklı muharip Rus
askerlerinden etkilenerek Türk orduları içinde de kayak
öğretimi benimsenmiştir. Erzurum’un işgali sırasında kayaklı birlikler yüksek hareket kabiliyeti neticesinde önemli
yararlılıklar göstermiştir. İlk askeri kayak eğitim birliği merkezi bugün de Olimpiyat Kayakla Atlama kulelerinin bulunduğu Büyükkiremitlik tabyası (2045 m) üzerinde başlatılmıştır (Doğanay, 1989: 173-177; Doğanay ve Doğanay,
2005: 153-159). 1938 yılında bugünde önemli bir kayak
merkezi olan Laleli askeri bölgesine taşınan birliğin faaliyetleri ile sürdürülen kayak sporu, 1969 yılından itibaren sivillerin de ilgisiyle Palandöken dağlarına kadar yayılmıştır. İlk
defa mekanik telesiyej motor dairesi binası ile başlayan
yapılaşmayı, Beden Terbiyesi Eğitim ve Dinlenme Tesislerinin yapılması ve öncelikle kamuya ait misafir haneler, buna
eşlik eden son zamandaki özel sektör yatırımları kayak
merkezindeki bugünkü görünümün oluşmasına yol açmıştır. Dolayısıyla 1970’li yıllara kadar şehir merkezinin hemen
güneyindeki 2000-2050 m yükseltili alanlarda kısa mesafeli
pistlerde askeri amaçlarla başlayan kayak turizmi ve sporu
bu tarihten sonra 1990’lara kadar sivillerinde artan ilgisi ve
Türkiye’de gelişen kış turizmi bilinciyle yerelden Ulasal
boyuta ulaşmıştır. 1990’lı yıllarla beraber etkili tanıtım,
tesisleşme, ulaşım ve konaklama imkânlarının artırılması ve
28
Bulut ve Özdemir
standartlarının yükseltilmesi ile dünyada gelişen siyasi ve
ekonomik değişmelerle uluslararası bir niteliğe kavuşmuştur.
Kuşkusuz bu gelişmeler Palandöken kayak merkezinin sahip olduğu kar kalitesi, karla örtülü gün sayısı ve kar kalınlığı gibi klimatik şartlar ile her türden kayak sporu disiplinine
uygun yarışların yapılmasına olanak sağlayan eğim, bakı ve
topografik koşullara sahiptir. Ulaşım kolaylığı, tesis zenginliği ve Büyük bir nüfus barındıran, bölgesel merkez özelliği
bulunan bir şehrin varlığı ile kayak sporunun ülkemizde ilk
geliştiğ merkezde yer alma gibi beşeri şartların sağladığı
avantajın bir sonucudur. Gerçekten de şehir merkezinin
hemen güneyindeki az eğimli kısa mesafeli yamaçlarda
oluşmaya başlayan kayak sporu alanları, Palandöken eteklerine oradan da zirveye uzanan hızlı bir genişleme kat
etmiştir. Dikey yöndeki genişleme yatay yönde de gözlenmiş Konaklı ve gez yaylasına doğru genişlemiştir. Konaklı
bölgesine yapılan tesis ve düzenlemelerle pist uzunlukları
ikiye katlanmış ve taşıyıcı lift, telesiyej sistemi ile taşıma
kapasitesi 10000 kişi/saate yaklaşmıştır. Profesyoneller ve
snowboard tutkunları için Ejder Tepe’den itibaren dağın
bütün kuzey yüzeyi pist haline gelmektedir.
Komda sürekli kalan üç ailenin toplam 35 nüfusu tespit
edilmiştir. Yazları gelenlerle birlikte nüfusun 50’yi bulduğu
anlaşılmaktadır. Söz konusu nüfusun eğitim ve sağlık hiz-
metleri Erzurum’daki kurumlardan sağlanmaktadır. Okul
dönemlerinde ev kiralayarak çocuklara öğrenim olanağı
sağlanmaktadır. Kom sakinlerinden iki çocuk lisanslı milli
kayakçı olma başarısı elde etmişlerdir. Kuşkusuz bu gelişme
kom yerleşmesinin söz konusu kayak merkezi içerisinde
olmasının bir sonucudur. Bir diğer etki ise kom sakinlerinin
meskenlerinin yanında bir kafeterya oluşturma çabaları ve
turizmden gelir elde etme düşünceleridir. Ancak bu konuda
herhangi bir başarı sağlanamadığı saptanmıştır.
Yerleşme Ejder Deresi yatağının batısında (solunda) Eğerli
Tepesinin kuzeydoğu eteklerinde, Sultan Sekisi Tepenin
doğuya bakan yamacında hafif eğimli bir seki düzlüğü üzerinde birbirini görebilen meskenlerce çevreye hâkim bir
konumda kurulmuştur. Yerleşmeyi oluşturan unsurlar evlere bitişik tandır, ahır, samanlık ile evlerin yakınında ot yığınları (taya) ve tezek yığınlarından (kalak) oluşmaktadır
(Şekil 2 ve Fotoğraf 2). Kuruluş yeri dereden ve dağlık alandan nispeten uzak düşünülmüştür. Kuşkusuz bunda en
büyük etken taşkından ve çığdan korunma düşüncesidir.
Ancak yola yakınlık ulaşım avantajı düşüncesinden kaynaklanmaktadır. Kom sakinlerinin çevreye ve afetlerden korunmaya karşı sergiledikleri bu duyarlılığını kamuya ait ve
turistik tesislerin yer seçiminde görmek mümkün olmamıştır.
Beri Piri Komu
Şekil 2. Araştırma Sahasının Topoğrafya Haritası
Figure 2. Location Map of Research Area
29
Erzurum Palandöken Kayak Merkezindeki Son Kom Yerleşmesi: Beri Piri Komu
Fotoğraf 2. Komun genel görünüşü
Photo 2. General wiev of kom
Koma ait meskenler kalın taş duvarlı ve pasin örtü denilen geleneksel inşa tarzına ve iç donanıma sahiptir. Havalandırma ve aydınlatma yörede baca denilen yani tavandan
bırakılan pencere ile sağlanmaktadır. Pencere güneye dönük ve sürekli gün ışığını görecek şekilde yapılmıştır. Basit
fakat ilkel olarak değerlendirilen bu küçük ayrıntı bile Anadolu konut geleneğinin en ilkel olanlarında bile doğadan
yararlanma ve olumsuz doğal koşullarının insan lehine nasıl
etkisiz hale getirildiğinin en çarpıcı örnekleridir (Şekil 3 ve
4; Fotoğraf 3 ve 4).
Şekil 3. Çatısı eğimli balıksırtı şeklinde pasin örtü, pencere tavanda
güneyi görecek şekilde, örtü malzemesi kesilmiş toprak çim veya
turbadan oluşan orta gelirli Ramazan Seylan’a ait kom evi.
Figure 3. Kom house which belongs to Ramazan Seylan, having
middle income. The house consists of a diagonal Pasin cover with
a leaning roof, soil turf or tourbe, cut as a covering material in
such a way that faces South at the window roof.
Aile konutu çoğunlukla ahıra bitişik, ahır ise bir taraftan
samanlık (merek) ile irtibatlıdır. Aile konutu planları nüfus
sayısına bağlı olarak değişmekle birlikte iki oda bir salon ve
mutfak ile kilerden oluşmaktadır. Mutfak bir köşesinde
banyo ve tuvalet şeklinde bölmelere de sahiptir. Salon
sobanın bulunduğu mekân olduğu için uygun bir köşesinde
oluşturulan raf sayesinde pişirme ve yemek yeme mekânı
olarak da kullanılmaktadır.
Şekil.4 Komu oluşturan meskenlerin duvar çatı, pencere ve örtü
ilişkisini gösteren şematik kesiti(ölçeksiz). Duvar kalınlıkları 8090cm, çatıdaki toprak örtü 45-50 cm kadardır.
Figure 4. The schematic clipping showing the wall, roof, window
and coverage relationship in the dwellings which make up Koma
(not scaled). The thickness of the walls is about 80-90cm and the
soil coverage on the roof is about 45-50 cm.
Çatı kalınlığı samanlık ve ahırlarda da fazla olmasına karşın evlerde kar ve yağmur suyunu sızdırmayacak şekilde
daha muntazamdır. Ahır ve samanlıkların çatıları gür bir
bitki ile kaplıdır.
Fotoğraf 3. Ramazan Seylan’a ait kom evi ve eklentileri. Kafeterya
olarak düşünülen konut diğerlerinin aksine betonarme, demir
kapı, izolasyonlu pencere ve sac örtülü çatıya sahiptir.
Photo 3. The house of Ramazan Seylan and other attached
buildings. The dwelling, which was thought to be a Cafeteria, has
reinforced concrete, iron gate, isolated Windows and metal sheet
covered roof unlike the others.
Ahırlar genellikle karşılıklı iki duvarında kürün veya müsürlük denilen yemliklerimn yer aldığı, orta ve kenarlarında
direkler üzerine oturtulmuş çatı ile tabanı genellikle beton
veya yassı taşlar döşenmiştir. Birbirine sırtları dönük olarak
sıralar halinde bağlanan hayvanların gübrelerinin kolayca
toplanabilmesi için ahırın tam ortasına denk gelecek şekilde çukur bir kanal oluşturulmuştur (Şekil. 5, Fotoğraf. 5).
30
Bulut ve Özdemir
Kuru ot yığınları ve kalak denilen tezek yığınları kom yerleşmelerinin olmazsa olmaz görünümlerindendir. Ot yığınların ve tezekliklerin hacmi hayvan varlığının büyüklüğünü
belirttiği gibi ağır ve uzun geçen kış dönemine de işaret
etmektedir (Fotoğraf. 2).
Fotoğraf 4. Ev ve eklentilerin üzeri pasin örtüsü denilen çatı biçimiyle içerden hafif şekilde eğimlendirilerek örtülmüş, pencerelere de bu
çatıda yer verilmiştir.
Photo 4. The upper surface of the house and the attachments are covered from inside with a roof style called Pasin cover by slightly
beveling and there is space on this roof provided for the windows, too.
Temel ekonomik faaliyetin büyükbaş hayvancılık olduğu
komda 3 ailenin toplam 60 kadar hayvanı bulunmaktadır.
Hayvanlar bölgenin yerli doğu kırmızısı cinsinden ziyade,
daha çok et ve süt verimi yüksek melez ve kültür ırkı sığırlardan oluşmaktadır (Fotoğraf 5). Hayvanlardan elde edilen
süt ve diğer süt ürünleri ailelerin ihtiyacını karşıladıktan
sonra yerel pazarlarda satışa sunulmaktadır.
Kom sakinleri tükettikleri gıdalarının önemli bir bölümün
kendi ürünlerinden sağlamaktadır. Ekmeklerini tandırlarda
lavaş ve top ekmek olarak kendileri imal ederler. Ancak pek
çok gıda ve ihtiyaç maddesini de Erzurum kent merkezindeki marketlerden karşılamaktadır.
Komda ekme biçme faaliyetleri ailelerin ihtiyacına yönelik
sürdürülmektedir. Komda bulunan traktör ve ekipmanı
hem önemli bir ulaşım aracı hem de ekme biçme ve hasat
işlerini gerçekleştirmede ailelerin işlerini kolaylaştırmaktadır.
Fotoğraf 5. Ahırda beslenen sığırlar
Photo 5. Cows in the stable
Beri Piri Komu yaklaşık 14 km. lik Güney kayak pistinin
hemen batı kenarında zor pist olarak bilinen D pistiyle
birleştiği eğimin azaldığı amatörler için yorgunluk belirtisinin arttığı ve yatarak kar üstünde dinlendikleri bir konum-
31
Erzurum Palandöken Kayak Merkezindeki Son Kom Yerleşmesi: Beri Piri Komu
dadır. Bu yönüyle turizmle iç içe bir nostaljik ve kültürel
yaşam alanıdır. Yörede tek ve son örnek kom olarak kalmıştır. Kültürel öge olarak korunması, geleneksel yerleşme,
etnografik unsur ve vernakül kültür olarak tanıtılması gerekmektedir. Bu özellikler değerlendirilerek doğal yapıyı
bozmayacak Tibet çadırı, Kızılderili çadırı gibi 3-4 er kişinin
oturabileceği çay kahve veya yöresel dürüm, gözleme fast
food türü ikramların yapılabileceği kısa süreli dinlenme
ortamları oluşturularak, kom sakinleri kış mevsiminde de
aile ekonomisine ve geleneksel turizme katkıda bulunabilirler. Yapılacak tanıtım, yöresel yemekler(kavurma, kete,
peynir dolması, mantı vs.), bu fantastik mekânlar sayesinde, atlı kızak turları, kom yaşamını paylaşım ve tanıtımı
(inek sağımı, hayvan beslenmesi ve bakımı) gibi etkinliklerle kom sakinlerine turizmden sınırlı da olsa gelir sağlanması
düşünülebilir. Bu etkinliklerle kayak turizminin kültür turizmiyle bütünleşmesi ve etkinliklere başka bir boyut ve
zenginlik katılması mümkün olacaktır.
doğaya ve kültürel ortama saygılı şekilde faaliyetlerin gerçekleştirilmesi, yerel ve ulusal kültür unsurlarının tanıtılması olmalıdır. Bu anlamda adı geçen kom aslına sadık kalınarak, gerekli düzenlemelerin ve hijyenin sağlanması koşuluyla, çeşitli yörelerimizdeki folklorik yörük çadırlarımız, yayla
evlerimiz, bağ evlerimiz, çiftlik evlerimiz, serenderlerimiz
v.s gibi turizme kazandırılmalıdır.
Bu bölgedeki gelişen kayak turizmi komları bu konumlardan uzaklaştırmıştır. Kom arazileri yerlerini kamuya ve özel
sektöre ait tesislere bırakmıştır. Kayak turizmiyle birlikte
dere yatağı tahrip edilmiş akışı yeraltına alınarak derenin
yatağı üzerinde otel yapılmış ve vadinin doğal güzelliği
tahrip edilmiştir. Doğayla uyumluluk düşüncesinin göz ardı
edildiği ilk bakışta sezilmektedir. Otel, misafir hane, kafeterya ve diğer tesisler dere yatağının bitki örtüsü ve doğal
görünümünü bozmayacak şekilde inşa edilmeliydi. Bugünkü görünümünden daha güzel bir görünümün olacağı tartışılmaz bir gerçek olurdu. Ayrıca ani kar erimeleri ve şiddetli
yağışlarla taşkın tehlikesinin şimdi daha büyük olduğu gerçeği gözden uzak tutulmamalıdır (Fotoğraf. 6).
Kom sakinlerinden kayağa hevesli iki milli sporcunun yetişmesi kuşkusuz tesadüfî değildir. Bu durum turizmin kültürel ve sportif etkileşiminin bir sonucudur. Artan istihdam
olanakları çeşitli niteliklerden kom sakinlerine iş imkânı da
sağlayacaktır. Kaldı ki, komda oluşturulmaya çalışılan kafeterya bu beklentinin de ötesinde bir çabadır.
SORUNLAR VE ÖNERİLER
Kom yerleşmesinin doğal ve beşeri çevreden kaynaklanan
bazı sorunları bulunmaktadır. Doğal çevreyle ilgili olanlar
ağır kış koşulları ve kış mevsiminde ulaşımın kesilmesidir.
Yine kış sezonunun uzunluğu hayvanların uzun bir süre
kapalı ortamda beslenmesini gerektirir. Bu durum fazla ot
tüketimini ve dolayısıyla maliyeti arttırmaktadır.
Kom yerleşmesi dünyanın en gözde kayak turizmi merkezlerinden birisi içerisinde yer almasına rağmen kom
sakinlerinin yaşantısına ekonomik ve kültürel olarak bu
durumun en ufak bir katkısı gözlenmemiştir. Çünkü sakinler
için en yakın eğitim ve sağlık hizmeti veren kurumlar 7 km
mesafedeki Erzurum şehrinde bulunmaktadır.
Şekil 5. Kom yerleşmesindeki ahırların planı her iki tarafta
hayvanların bağlandığı müsürler yer almakta, ortada hayvan
dışkılarının biriktirildiği gübrelik, bulunmaktadır. Ahırların da
pencereleri tavanda yer almaktadır.
Figure 5. The plan of the stalls located in Kom accommodation. On
both sides there are mangers where animals are kept and in the
middle there is a dunghill where the shits of the animals are
collected.
SONUÇ
Bu güne kadar varlığını sürdürmüş olan komun 2011 Üniversiad Kış Oyunlarına ve daha sonraki sportif organizasyonlara tanıklık edeceği, folklorik bir unsur olarak korunacağı anlaşılmaktadır. Yetkililerin kanaatleri de bu doğrultudadır. Zaten turizmin ve sportif organizasyonların amacı da
Ulaşım güçlüğü özellikle kış mevsiminde yolun kayak pisti
olması nedeniyle daha da şiddetlenmektedir. Su temini
evlerin dışındaki çeşmeden sağlanmakta bu durum kış
şartlarında yaşamı büsbütün zorlaştırmakta, çekilmez hale
getirmektedir.
Kültür şoku en önemli sorun olarak dikkati çekmektedir.
Dünyanın en ileri toplumlarına mensup insanlarla en yerel
kültürler karşı karşıya gelmektedir.
32
Bulut ve Özdemir
Komun bulunduğu konumdan şehrin görünüşü
The view of the city from where Kom is located.
Yerini bir kafeterya ve restorana terk etmiş eski bir kom arazisi
An ex-Kom land which is replaced by a cafeteria and restaurant.
Komların alanında 2007’de dere yatağına yapılan Dedeman Ski
Komların arazileri üzerinde kurulan kayak yolu villaları
Lodge
The ski run villas built on Kom lands.
Dedeman Ski Lodge built in 2007 in the place of Koms in the water
course.
Fotoğraf 6. Komların kurulduğu alanlarda turizmle birlikte görülen değişikliklere örnekler.
Photo 6. Examples of the differences in Kom lands appeared with tourism.
İmkânsızlıkların imkâna dönüştürülmesi anlamında bu
kom geçmiş yılların gelenek ve göreneklerinin, ulaşım araçlarının( atlı kızak, karda yürümek için ayakkabıya altlık olarak sırım ve sicimden yapılmış yörede hedik veya leken
denilen aletler, ahşap kayaklar), yöresel kar kıyafetlerinin
(yün başlık, eldiven, örme kazak ) gibi malzemelerin sergi-
lendiği kullanmak isteyenlere tedarik edildiği nostaljik bir
kayak sergisi düzenlenebilir. Otellerde de bu tür aletlerin
ve resimlerin sergilendiği nostalji köşeleri oluşturularak
turistlerin heveslendirilmeleri sağlanabilir. Bu benzeri gayretler kuşkusuz iğreti görünen bu yerleşmeyi fonksiyonel
kayak merkezinin çekici mekânları arasına sokacaktır.
KAYNAKLAR
ALAGÖZ, C.A. (1941). “Yayla Tabiri Hakkında Rapor”. Birinci
Coğrafya Kongresi: Raporlar, Müzakereler, Kararlar:
150-157. Ankara.
ATALAY, İ. (2002). Türkiye’nin Ekolojik Bölgeleri. İzmir:
Orman Bakanlığı.
DOĞANAY, H. (1997). Türkiye Beşeri Coğrafyası. İstanbul:
Milli Eğitim Bakanlığı.
DOĞANAY, H. (1989), “Erzurum’da Kayak Sporu Turizmi ve
Başlıca Sorunları”, Coğrafya Makaleleri: 165-182.
Erzurum: Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi
Coğrafya Bölümü.
DOĞANAY, H. ve DOĞANAY, S. (2005). “Palandöken
Dağı’nın
Kış
Turizm
Potansiyeli
ve
Değerlendirilmesindeki Yeni Gelişmeler” Ulusal
Coğrafya Kongresi-2005(Prof. Dr. İsmail Yalçınlar
Anısına) Bildiri Kitabı: 151-165. İstanbul: Türk
Coğrafya Kurumu.
EMİROĞLU, M. (1971). “Erzurum Kır Yerleşmelerinin
Ortalama Yüzölçümleri Parsel Büyüklükleri İle İlgili Bir
Araştırma,” Ankara Üniversitesi DTCF Dergisi 28 (1-2):
155-195.
ERİNÇ, S. (1953). Doğu Anadolu Coğrafyası. İstanbul:
İstanbul Üniversitesi Coğrafya Enstitüsü.
GÖNEY, S. (1974-1976). “Some New Observations on a
Temporary Rural Setlement in Turkey” Reviev of the
33
Erzurum Palandöken Kayak Merkezindeki Son Kom Yerleşmesi: Beri Piri Komu
Geographical İnstitute of the University of Istanbul 15:
73-80.
ve Tarih Coğrafya Fakültesi Doğu Anadolu Araştırma
İstasyonu Yayını.
GÖNEY, S. (1974-1977). “Türkiye’de Bir Eğreti Kır Yerleşme
Şekli Hakkında Bazı Yeni Müşahedeler”. İstanbul
Üniversitesi Coğrafya Enstitüsü Dergisi 20-21: 129134.
SÖZER, A.N. (1972). Kuzeydoğu Anadolu’da Yaylacılık.
Ankara. İş Matbaacılık ve Ticaret.
KODAY, S. (1999). “Hınıs İlçesi’nde Kom Yerleşmeleri
Üzerine Bir Araştırma”. Türk Coğrafya Dergisi 34: 357382.
ÖZEY, R. (1987). “Dumlu ve Çevresinde Kom Yerleşmeleri”.
Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Dergisi 49: 119-126.
SARIBEYOĞLU, M. (1951). Aşağı Murat Bölgesinin Beşeri ve
İktisadi Coğrafyası. İstanbul: Ankara Üniversitesi Dil
TANOĞLU, A., (1954). “İskân Coğrafyası Esas Fikirler,
Problemler ve Metod” Türkiyat Mecmuası XI: 1-33.
TUNÇDİLEK, N. (1967). Türkiye İskân Coğrafyası, Kır
İskânı(Köy-Altı İskân Şekilleri). İstanbul: İstanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Enstitüsü.
YÜCEL, T. (1987). “Türkiye’de Kır Yerleşme Tipleri”, Türk
Kültürünü Araştırma Enstitüsü Dergisi XXVI (294): 6169.
Yazarlar hakkında
Prof. Dr.
İhsan Bulut
Atatürk Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi
Coğrafya Bölümü
Erzurum
Fatma Özdemir
Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Yüksek Lisans Öğrencisi
Erzurum
Yerleşme, nüfus ve ekonomik coğrafya konularında
çalışmaktadır. Son yıllarda Türkiye yüzen adaları ve
Türkiye’nin yeni şelale çağlayanları ile ilgili çalışmalar
yapmaktadır.
Yerleşme coğrafyası konusunda çalışmaktadır.
Türk Coğrafya Dergisi
Basılı ISSN 1302-5856
http://www.tck.org.tr
Sayı 55: 35-43, İstanbul
Elektronik ISSN 1308-9773
Günümüz Şehirleşme Sürecinde Evsel Katı Atık Sorununa Bir Örnek:
Niğde Şehri
An Example to the Storage of Domestic Solid Waste Problem During Today’s Urbanization
Process: The City Of Nigde
Tülay ÖCAL
ÖZET
Niğde Üniversitesi
Eğitim Fakültesi
Ġlköğretim Bölümü,
NĠĞDE
([email protected])
GeliĢ/Received : 05.04.2010
Kabul/Accepted: 21.12.2010
İnsanoğlunun yerleşik hayata geçmesiyle ortaya çıkan evsel katı atık sorunu, sanayileşme
devrimiyle hız kazanmıştır. Şehirleşme, sanayileşme, nüfus artışı ve ekonomik gelişme ile
birlikte, ülkelerin gelişmişlik düzeyine göre farklılık gösteren evsel katı atık sorunu,
Türkiye şehirlerinin de önemli çevre sorunları arasındadır.
Evsel katı atık, doğal bir süreç olan sosyo-biyolojik yaşamın zorunluluğu olarak ortaya
çıkmaktadır. Evsel, endüstriyel, kentsel, ticari ve tarımsal alanlarda üretilen, toplum
sağlığına zarar veren ve şehir belediyelerinin görevleri kapsamına giren, teknik alt yapı ve
uzmanlık gerektiren çok önemli bir konudur. Bu konu kapsamında, Türkiye şehirlerinden
biri olan Niğde’nin evsel katı atık sorununu incelenmiştir.
Bu çalışmanın amacı, Niğde şehrinde yaşayan nüfusun evsel katı atık sorununu
değerlendirmektir. Evsel katı atıklar, çevre sorunlarından biri olarak doğayı kirletici bir
özelliğe sahiptir. Belediyenin bu doğayı kirleticileri bertaraf için yapmış olduğu çalışmalar
incelenmiştir. Proje aşamasında olan evsel katı atık depolama çalışmaları ele alarak,
çözüm önerileri sunulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Şehir Sorunları, Evsel Katı Atık, Atıkların Ekonomik Değeri
ABSTRACT
The problem of domestic solid waste generated by adaption to the sedentary life has
accelerated with the Industrial Revolution. In conjunction with urbanization,
industrialization, population increase and economic development, domestic solid waste
problem, which changes according to each country’s development level, is among the
significant environmental problems of Turkey’s cities.
As a natural process, domestic solid waste is generated by the necessities of
sociobiological life. This kind of waste; that is produced in domestic, industrial, urban,
commercial and agricultural areas; that is harmful to public health; that is included
among city municipalities’ duties and that requires technical infrastructure and
specialization is a vital subject matter. In this paper, as a city of Turkey, Nigde’s domestic
solid waste problem has been studied.
The goal of this study is to evaluate the domestic solid waste problem of the population
living in the city center of Nigde. Municipal solid waste, environmental pollution problem,
one has a property as a nature. Studies of this nature were made by the municipality for
the disposal of pollutants. Addressing domestic solid waste operations which are only
project phase currently, solution proposals will be provided.
Key Words: Urban Affairs, Domestic Solid Waste, Economic Worth Waste
36
Öcal
GĠRĠġ
Şehirleşme, sanayileşme ve ekonomik gelişmeye paralel
olarak, şehir sayısının artması ve bugünkü şehirlerin büyümesi sonucunu doğuran, toplum yapısında artan oranda
örgütlenme, işbölümü ve uzmanlaşma eğilimleri meydana
getiren bir nüfus birikim sürecidir. İnsanların yoğun olarak
yaşadığı sahalardan biri de şehirlerdir. Dolayısıyla şehir
coğrafyası, şehirlerin iktisadi yapılarını ve yeryüzünde insanın meydana getirdiği en büyük yerleşme şekli olan şehirler
ile şehirlerde toplanan, bunların hinterlandı ve iktisaden
bağlı bulunduğu bölge dâhilindeki hizmetler arasındaki
münasebetleri incelemektedir (Göney, 1984: 3). Şehirler
resmi ve hususi binaları, cadde ve sokak sistemleri, parkları
ve bütün kurumlarıyla, insan topluluklarının yeryüzünde
yarattıkları beşeri tesislerdir.
Şehir, birçok bilim dalı tarafından farklı açılardan ele
alınmıştır. Bu yüzden, her bilimin şehir tanımlarında kullandıkları yöntem ve konuya yaklaşım açıları farklıdır. Şehir
kelimesi çoğu zaman disiplinin adının önüne sıfat olarak
eklenmesiyle kent sosyolojisi, şehir planlaması, şehir coğrafyası v.b. gibi kullanılmakta, böylece şehrin hangi yönden
ele alınacağı açıklanmaktadır. Bunlar ışığında, coğrafyacılar
şehirle insanın faaliyetleri sonucunda oluşan, insanın faaliyetlerini etkileyen mekânsal bir olay olması nedeniyle ilgilenmektedir (Avcı, 2004: 9-10). Bu ortamda insanlar sürekli
faaliyette bulunmaktadır. Böylece faaliyetler sonucu, burada çevre sorunlarından olan evsel katı atık sorunu da yaşanmaktadır. Şehir genel olarak zirai olmayan faaliyetlerin
toplanma-yoğunlaşma mekânıdır. Şehirde özellikle hizmet
sektörüne ait faaliyetler hâkimdir (Tolun-Denker, 1976:
27).
Şehir tanımında, şehre has hayat tarzının geliştiği, fonksiyonlarının çeşitlendiği, belli bir nüfus büyüklüğüne ulaşıp
çevredeki yerleşmeleri, ekonomik, sosyal ve kültürel açıdan
etkileyen yerleşmeler akla gelmektedir (Balcı-Akova, 2004:
29).
Günümüzde bir yerleşmenin şehir olarak belirlenmesinde
en fazla kabul gören kriterler, nüfus büyüklüğü, nüfus yoğunluğu, ekonomik ve sosyal organizasyonlar, iş gücü talebi
ve idari merkez oluşu sayılabilir. Bununla birlikte idari merkez oluşu ile nüfus büyüklüğü kriterleri, özellikle yerleşmenin sayısal olarak belirlenmesinde ve ifade edilmesinde
tercih edilmektedir. Yeterince büyük nüfus kitlelerini barındıran yerleşmelerde onların şehir olarak tanımlanmalarını sağlayacak diğer kriterler (ekonomik fonksiyonlar, sosyal organizasyonlar) de doğal olarak yer almaktadır (Avcı,
2004: 15).
Şehirler yoğun nüfuslarıyla birlikte, yönetim, ticari, sanayi, kültürel ve sosyal faaliyetlerin gerçekleştirildiği ve bu
faaliyetlere bağlı olarak mekân üzerinde etki yaptığı yerleşmelerdir. Bu faaliyetlerle birlikte şehirler, evsel katı atık
sorunuyla yüz yüze gelmişlerdir. Sanayileşme, hızlı nüfus
artışı, tüketim alışkanlıklarının değişmesi gibi, tüm dünyada
yaşanan gelişmeler evsel katı atık sorununu arttırmıştır.
Türkiye’de şehirlerde 1950 ‘ler den sonra nüfus artmaya
başlamış ve 1980’den sonrada nüfusla birlikte şehir sayısı
da artmıştır. Şehirlerde nüfus artarken, beraberinde evsel
katı atıklarında daha fazla artmasına neden olmuştur. Bunun sebebi, 1980’den sonra Türkiye’de kırsal kesimdeki
fazla nüfus şehirlere göç ederek, evsel katı atık miktarının
da daha fazla artmasına sebep olmuştur. Şehirdeki bu
nüfus artışı, insanları evsel katı atık sorunuyla karşı karşıya
getirmiştir.
Evsel katı atıkların, çevre sorunlarından biri olarak doğal
çevreyi kirletici bir özelliği vardır. Bu doğal çevreyi kirletici
biyolojik bir varlık olan insanoğlu, ekosistemin önemli bir
parçasıdır. İnsanoğlu yeryüzünde yaşamaya başladığından
itibaren doğal kaynakları kendi çıkarı için kullanmıştır. Doğadaki beşeriyetin bu faaliyetleri ekolojik dengeyi alt üst
etmekte kalmamış, yaptıkları her şey zaman içinde kendine
zarar vermeye başlamıştır. Zamanla bunun farkına varmaya
başlayan insanoğlu çevreyle ilgilenmiş ve çevreye fazla
zarar vermemenin yollarını aramaya başlamıştır. Bu çalışmalar çevre bilincini arttırırken, çevre bilimi ve ekoloji gibi
çevreyle ilgili alanların gelişmesine yol açmıştır. Bu bağlamda çevreyle iç içe yaşayan ve çevreyi kirletici olarak
ortaya çıkan insanoğlu da bundan etkilenmiştir. Coğrafyanın da inceleme alanı insan olduğundan, bu etkileşimleri
araştırma ihtiyacı duymuştur. Özellikle şehirlerde oturan
insanların, evsel katı atık sorunları da son günlerin önemli
çevresel sorunlarından biridir.
Evsel katı atıklar, şehirlerde doğal bir süreç olarak ortaya
çıkmış ve yaşamın gereği olarak miktarı artmıştır. Bu da
Türkiye’de şehir yaşamında insanları rahatsız etmeye başlamıştır. Şehirsel atıkların ne yapılacağı, nasıl değerlendirileceği konusu da günümüzde önemli bir sorun teşkil etmektedir. Söz konusu atıkların miktarının artmasıyla bu
atıkların toplanması, taşınması ve sağlıklı bir şekilde depolanması, bertarafı ve geri kazanımı yerel yönetimlerin
önemli sorunlarıdır (Akdoğan ve Güleç, 2007: 40). Evsel
katı atık sorununun da içinde yer aldığı Uluslararası işbirliğinin ilk adımı olan 1972 Stockholm Birleşmiş Milletler
Çevre Konferansı “Çevreyi Dışlayan Kalkınma” kavramını
gündeme getirmiştir (Keleş ve Hamamcı, 2002: 163).
Türkiye’de ise, evsel katı atık hizmetleri genel olarak yerel
yönetimler kapsamında temizlik işleri müdürlüğü tarafından gerçekleştirilmektedir. Belediyelerin temizlik işleri
çerçevesinde sunduğu hizmetlerle ilgili olarak ilk yasal
metinler 1593 sayılı Umumi Hıfzısıhha Kanunu ve 1580
sayılı Belediye Kanunu 1930’lu yıllarda hazırlanmıştır.
Çöpün toplanması, taşınması ve bertarafı belediyelerin
sürekli hizmetleri arasındadır. Çöp toplama hizmetleri;
1960’lı yıllarda “toplum odaklı” iken, 1980’lerde çevre
odaklı ve 1990’larda “ürün odaklı” olmaya başlamış ve
giderek bu hizmet alanı toplumsal amaçlı önceliklerden
“iktisadi ve ticari” önceliklere doğru kaydırılmıştır (Güler,
2001: 1, 2). Çevre temizlik vergisi “ÇTV”, 2464 sayılı Belediye Gelirleri Yasası’nda değişiklik yapan 3914 sayı ile
15.7.1993 tarihinde uygulamaya koyulmuştur. Bu kanun ile
belediye sınırları ve mücavir alanlar içinde bulunan, belediyelerin çöp toplama hizmetlerinden yararlanan konut,
işyeri ve şehirlerde kullanılan diğer binalara belediyeler
tarafından tahakkuk ettirilen bir vergidir (Öztunalı vd,
37
Günümüz Şehirleşme Sürecinde Evsel Katı Atık Soruna Bir Örnek: Niğde Şehri
2002: 73). Kanundaki vergilerle birlikte, şehir belediyeleri
evsel katı atık toplama ve bertarafıyla yükümlü olacaktır.
Bu kanunla şehirlerin evsel katı atık sorununa bir yön verilmiştir. Fakat bunların şehirlerde uygulanması gecikmiştir.
Türkiye şehirlerinde evsel katı atık sorunu ve çözümü konusundaki çalışmalar son günlerde hız kazanmıştır. Şehirlerimizde evsel katı atıkların toplanması ve bertarafı uygulamalarının gecikmesinden dolayı, katı atık sorunu içinden
çıkılmaz bir hale gelmiştir. Bunlarda biride İç Anadolu Bölgesi’nde yer alan Niğde’dir.
NĠĞDE’NĠN COĞRAFĠ KONUMU VE ÖZELLĠKLERĠ
Niğde, İç Anadolu’nun Orta Kızılırmak Bölümünün güneydoğusunda, Karasu vadisinin batısında volkanik yapılı Melendiz dağlarının kenarında ve doğuda eski temele ait Kırkpınar dağı arasındaki yerde kurulmuştur. Niğde kalesinin
batısında, vadi uzanmaktadır. Kuzeyde Çiftlik ilçesi ve Gölcük kasabası, batısında Fertek ve Koyunlu kasabası sınır
oluşturur. Güneybatısını Bor ilçesi çevrelerken, doğuda
Çamardı ilçesi bulunmaktadır. Niğde‘nin denizden yüksekliği 1250 metredir (Şekil: 1).
artan şehir nüfusu, evsel katı atık sorununu da beraberinde
getirmiştir. Niğde şehri günümüze kadar(2009 yılı itibariyle)
evsel katı atık sorununu çözememiştir. Evsel katı atıkların
toplanması, yakılması ve vahşi şekilde gömülmesi dışında
bir işlem yapılmamıştır. Bu da, şehirde oturanların sağlığını
tehdit eder konuma gelmiştir.
Tablo 1. Mahalle isimleri ve nüfusları
Table 1. District noun and populations
Mahalleler
Nüfusları
Ahipaşa
283
Alaadin
285
Aşağı Kayabaşı
16790
Burhan
303
Çayır
2029
Dere
1342
Efendibey
5685
Esenbey
11378
Eskisaray
1343
Kale
2654
Nar
13150
Saruhan
5345
Sungur
488
Şahinali
1428
Selçuk
1225
Sırali
17330
Şahsüleyman
759
Şehitler
563
Yenice
6722
Yukarı Kayabaşı
3312
İlhanlı
3087
İnönü
5353
Balhaan
4848
Kaynakça: T.C. İstatistik Kurumu Başkanlığı Nevşehir Bölge Müdürlüğü
2009 Verileri
NĠĞDE’NĠN KURULUġU VE ġEHĠRLEġME SÜRECĠ
Şekil 1. Niğde’nin lokasyon haritası
Figure 1. Location map of Niğde
Niğde şehrinde 2010 yılındaki hazırlanan plana göre,
41241 hektarlık alan şehir imar planı içindedir. Kent yerleşmesi 23 mahalleden oluşup, 2009 nüfus verilerine göre
105.702 kişi yaşamaktadır (Tablo 1).
Türkiye de şehirleşme nüfus artışıyla paralel olarak gelişme göstermiştir. Belirli yıllar itibariyle nüfus artışı incelendiğinde, bu açıkça görülür. Şehrin 1960 yılındaki nüfusu
18.042 olup, 1970’e gelindiğinde bu sayı 29.936 kişiye
ulaşmıştır. Bu sayı 1980’de 39.835 kişi, 1990’da 55.035 kişi,
2000’de 80.887 kişi olarak sayılmıştır. 2009 yılı nüfus sayımında 101.000 nüfusa ulaşmıştır (Tablo 2). Yıllar itibariyle
Yeryüzünde şehirleşme insanoğlunun sulu tarıma geçmesiyle ortaya çıkmış ve sanayi devrimi ile şehirleşme daha da
hız kazanmıştır. Nüfus artarken şehirleşme de zaman içinde
devam etmiştir. Şehirleşmede coğrafi mevkiiyle birlikte,
tarımsal, ekonomik ve sanayi faaliyetleri önemli olup, şehrin gelişimine yön vermektedir. Şehirler ve şehirlerin gelişiminde bu faaliyetlerin karşılıklı etkileşiminin büyük etkisi
vardır. Bu faaliyetler, özel ve kamusal kuruluşların yatırımı
ve yer seçimi kararlarını etkilemektedir. Nüfus fazlalığı ve
bu nüfusun iş gücü, şehrin gelişim hızında önemli etken
olurken, bunların evsel katı atıkları da artmakta ve küresel
sorun haline gelmektedir.
Dünyada olduğu gibi, Türkiye şehirlerinde de gelişmeler
olurken, ekonomik faaliyetlerde artmaktadır. Şehirlerin
bazıları hızlı gelişirken, bazıları yavaş bir gelişim seyri izlemektedir. Bunlar coğrafi yapıya bağlı olup, nüfus hareketli-
38
Öcal
liği ile hızlanmaktadır. Niğde şehri de Türkiye’de yavaş
gelişim seyri izleyen şehirlerimizdendir.
Niğde kelimesinin yazılışı orta çağlardan günümüze kadar
birçok değişikliğe uğramıştır. O dönemlerde “Nekida” veya
“Nekide” ya da “Neghide” olarak kullanılmıştır (Gabriel,
1962: 17). Niğde’nin bugün “Alaaddin Tepesi” olarak adlandırılan tepe etrafında yapılaştığı; şehirsel gelişmenin
çevrede bulunan tepelerde küçük yerleşim birimleri olarak
ortaya çıktığı ve buraların nüfusları arttıkça genişleyerek
mahalleleri oluşturduğu görülmektedir (Galanti, 1951: 7).
Hicri 453 (Miladi 1042) yılında bir kasaba yerleşmesi olan
Niğde Selçuklu Türkleri hâkimiyetine geçmiş, Selçukluların
yıkılmasıyla Karamanoğullarına ve daha sonra da Yıldırım
Beyazıt zamanında Osmanlı devletinin eline geçmiştir (Hayri, 1994: 78).
Şehrin ilk kurulduğu yer kale çevresidir. Niğde kale etrafında büyümesini sürdürürken, idare işlevi, kalesi, camisi ve
çarşısıyla şehir bir merkez etrafında toplanmıştır. Cumhuriyet dönemi Niğde’si Osmanlı İmparatorluğu’nun özellikle
19. yüzyıl merkeziyetçileşme eğilimlerinin bir yansımasını
gösterir. Niğde bu dönemde “ hükümet konağı” (saray)
merkezli bir biçime sahiptir (Özel, 2005: 124) (Fotoğraf 1 ve
2).
Fotoğraf 1. Niğde’nin eski merkezinden görünüm (http://www.nigdemiz.com/eskifoto/n5.jpg)
Photo 1. View of Niğde’s old centre.
Fotoğraf 1. Niğde merkezindeki Dışarı Camii’nden bir görünüm (http://site.mynet.com/yesilburc51/mynet_resimler/eski_nigde.jpg)
Photo 1. View of Niğde centre’sex-mosque.
Cumhuriyet sonrası, fakirlik ve sıkıntılar, şehrin yavaş bir
şekilde gelişmesine sebep olmuştur (Özel, 2005: 124).
Cumhuriyetin ilk yıllarında Rum halkın Yunanistan’daki
Türklerle mübadele dolayısıyla, şehirleşme çok yavaş gelişmiştir. Niğde’ye gelen nüfusun buraya yerleşerek eko-
nomik faaliyete katılması ve nüfus artışı yavaş olmuştur.
Niğde şehri, coğrafi konum ve özellikleri itibariyle, gelişme
potansiyeli olan bir yer değildir. Adana Kayseri yolu kenarında bulunması gelişmesine yardımcı olmaz. Aynı zamanda
Türkiye’ de küçük şehirler için geçerli olan “sanayiye bağlı
39
Günümüz Şehirleşme Sürecinde Evsel Katı Atık Soruna Bir Örnek: Niğde Şehri
olmayan şehirleşme” Niğde’de görülmez.. Fakat şehirsel
gelişmenin yetersizliğinin bir sonucu olarak, planlı bir şehirleşme de yoktur. Niğde’ de kenar mahalleden söz edilemez. Fakat eski mahallerin varlığından ve buradaki tek katlı
evlerden, konut yetersizliğinden söz edilebilir (Özel, 2005:
125-126). Bu durum özellikle, üniversitenin kuruluş aşamasında kendini fazla hissettirmiştir. Bu da konut yapımını hız
kazanmasına ve apartmanlaşma sürecini artmasına sebep
olmuştur.
Niğde, Türkiye’deki tipik tarım ve hayvancılığa bağlı olan
şehirlerden biridir. Bunun sonucu olarak, yavaş bir şehirleşme süreci içindedir. Şehirde 1970’ten sonra kurulan
küçük çaptaki sanayisiyle şehirleşme ivme kazanmıştır.
Niğde Üniversitesi’nin 1992 sonrası kurulmasıyla, nüfus
artarken şehir şekillenmeye başlamıştır. Şehir etrafına
doğru gelişirken, en büyük genişlemeyi Niğde Bor yolu
üzerinde sürdürmektedir. Çünkü arazi yapısı dağlık olup,
sadece Bor ovasına doğru düzlük alan fazladır. Bu da şehrin
şekillenmesine yön vermektedir. Şehir günümüzde gelişirken, çevresel sorunlardan olan evsel katı atık sorunu gün
yüzüne çıkmaktadır. Bundan dolayı belediyeye büyük sorumluluklar düşmektedir. 2009 yılı itibariyle şehir 23 mahallede oluşurken, yönetim kısmı hükümet konağı etrafında toplanmaktadır (Fotoğraf 3, 4 ve 5). Gelişim seyri son
günlerde hızlı olsa da, sanayi şehirleri gibi bir gelişme sergilememiştir. Şehir planı 23 mahallenin gelişim seyrini ve
yönünü ortaya koymaktadır (Şekil 2).
Şekil 2. Niğde Şehrinin Yerleşim Planı
Figure 2. Layout of the city of Niğde
40
Öcal
Fotoğraf 3, 4 ve 5. Günümüzde Niğde (2009) (http:/www.nigde.gov.tr/ortak_icerik/nigde/nigdefoto)
Photo 3, 4, and 5. View of Nigde city centre (2009)
NĠĞDE’DE ġEHĠRLEġMENĠN EVSEL KATI ATIĞA YANSIMASI
Niğde şehri Selçuklu ve Osmanlı döneminde varlığını sürdürse de, Cumhuriyetten günümüze gelişerek orta ölçekli
şehirlerarasında yerini almıştır. Bir Orta Anadolu şehri olup,
2009 nüfusu 105702’dir. Günümüzdeki nüfus yapısı 1980
sonrası kırsal kesimdeki fazla nüfusun şehre göç etmesiyle
oluşmuştur. Bu nüfus şehrin evsel katı atıklarını toplanması
ve depolanması sorununu gündeme getirmiştir.
Şehirdeki evsel katı atıklar, konteynırlarda biriktikten
sonra, belirli günlerde toplanmakta, fakat çevre mahallelerde boş alanlara dökülmektedir. Evsel katı atıkların poşette toplanması da, belirli site ve semtlerde yapılıyor. Bu
atıklar yazları pis kokular yayarak sineklerin artmasına
neden olmaktadır. Avrupa Birliğine girme sürecinde olan
Türkiye için şehrin evsel katı atık sorunu bir an önce çözülmelidir. Türkiye’de şehirlerin çözmesi gereken evsel katı
atık sorununa, 2009 Mayıs ayında Niğde Şehri genelinde
poşette çöp toplama projesiyle başlanmıştır. Halkı poşette
çöp toplama konusunda bilgilendirmek için, belediye ve
devlet kuruluşları desteği çerçevesinde seminerler verilmektedir (Foto: 6-7)
Fotoğraf 6. Şehir içindeki çöp konteynırlarından görünüm
Photo 6. View of urban’s waste container
Fotoğraf 7. Şehirdeki kirli çevresen görünüm
Photo 7. View of urban’s pollute environments
Şehirde toplanan bu atıkların toplanması ve bertaraf
edilmesi de 2009 yılı itibariyle bir sorun olmaya devam
etmektedir. Toplanan evsel katı atıklar 1970-75 yıllarına
41
Günümüz Şehirleşme Sürecinde Evsel Katı Atık Soruna Bir Örnek: Niğde Şehri
kadar şehir çevresindeki taş ocaklarına depolanarak bertaraf edilmeye çalışılmıştır. Şehirde artan nüfusla birlikte
evsel katı atıkta çoğaldığından, bertaraf edilemez olmuştur.
Günümüzde vahşi depolama alanı olarak kullanılan Amas
mevkiinde 1975 yılı itibariyle depolanmaya başlanmıştır.
Fakat şehir büyümeye başlayınca, Amas mevkiindeki konutlar özellikle yaz aylarında pis kokularla karşı karşıya
kalmaktadır. Günümüzde konut alanları, vahşi depolama
sahasından yayılan koku ve sineklerle mücadele etmektedirler. Özellikle bu kokular rüzgâr estiğinde yakın çevreyi
fazlasıyla rahatsız etmektedir. Çünkü çöp vahşi depolama
alanı şehrin kuzeydoğusundadır. Niğde’de hakim rüzgâr
esme yönü de kuzeydoğu olduğundan çöplüğün pis kokularını şehrin çöplük alanına yakın mahalleleri üzerine yaymaktadır. Şehirde poşette evsel katı atık toplama kampanyası ile birlikte Amas mevkiindeki vahşi çöp alanının da
kaldırılması içinde projeye başlanmıştır.
NĠĞDE’DE EVSEL KATI ATIK DEPOLAMA SORUNU
Günümüz de şehir nüfusları artarken, şehirler nüfus miktarlarına göre sınıflandırılmaya başlanmıştır. Bu sınıflandırma içinde Niğde şehri de, orta büyüklükteki şehir nüfusuna ulaşmıştır. Şehrin nüfus artışıyla birlikte, çevre kirleticilerden olan evsel katı atık miktarı da artmıştır. Bunların
sebebi, Türkiye genelindeki şehirlerin nüfuslarının artmasıdır. Bu artışla birlikte, şehirde ekonomik ve sosyal faaliyet
canlanmıştır. Bunun sebepleri, 1960-1990 yılları arası sanayi ve ticaret faaliyetleri, 1992’de Niğde Üniversitesi’nin
kurulmasıdır. Nüfus artışıyla birlikte, şehirde ekonomik ve
sosyal faaliyet canlanmıştır. Bu faaliyetlerde, evsel katı atık
miktarının katlanarak artmasına sebep olmuştur. Çevresel
kirletici olarak tanımladığımız bu evsel katı atıklar belediyelerin en çok uğraştığı, kamuoyunu memnun etmek için
ilgilendiği sorunların başında gelmektedir. Çöp toplaması,
taşınması ve zararsız şekilde depolanması çok masraflıdır.
Tekniğe, hijyenik koşullara uyulmazsa, çöplüklerde hava,
su, toprak, görsel bozulma, koku kirlenmesi ortaya çıkar.
Üstelik çöplüklerde metan gazı oluşmaktadır (Güney, 2004:
130). Bunların yapılabilmesi içinde Niğde belediyesi de son
günlerde çalışmalara başlamıştır. Çöp miktarını belirleyerek, ayrıştırmaya çalışmaktadır.
Şehirde evlerden, ticari işyerlerinden, kurumlardan, cadde ve sokaklardan günlük yaklaşık 275 ton evsel katı atık
toplanmaktadır. Toplanan evsel katı atıkların %10’u kağıt,
naylon, pet şişe, %5’i demir, sac, teneke, alüminyum gibi
materyaller, %1’i bez, kemik, %15’i kül(kış aylarında),
%69’u çöp olarak gerçekleşmektedir (2007 yılı Niğde İl
Çevre Durum Raporu, 2007: 223). Bunlarla birlikte yıl içerisinde 92034 kg tıbbi atık toplanarak depolama işlemi belediye çöplüğü içerinde tıbbi atıklar için açılmış, dezenfekte
edilmiş, tıbbi atık çukurunda depolanmaktadır. Fakat bu
imha işlemi de, dünya çöp depolama ölçeğinde yeterli
değildir.
Niğde şehrinde evsel katı atık toplama ve bertarafı problem yaratmaktadır. Bugüne kadar çöp konteynırlarında
toplanan evsel katı atıklar, sinek ve kokulara sebep oluyordu. Belediye bunu önlemek için, akşam belirli saatlerde
Poşette Çöp Toplama Projesi başlatmıştır. Bu yeni bir uygu-
lama olup, şehrin bütün mahallerine belirli kademeler
şeklinde yayılacaktır.
Şehir içindeki evsel katı atık sorunu çözülmeye çalışılırken, toplananların depolanması ve bertarafı sorunu gündeme gelmiştir. Türkiye ve diğer bütün az gelişmiş ülkelerde çöpler boş alanlara, tarlalara, deniz kıyılarına, taş ocaklarının boşluklarına gelişigüzel dökülmektedir. Bu tür çöp
biriktirmeye “Vahşi Depolama” adı verilmektedir. Çöpler
bu yöntemle düzensiz ve çok sıkışık olarak depolanmaktadır. Evsel katı atık depolarında çözeltilerin yanı sıra, organik
maddelerin biyokimyasal bozuşması sonucu gazlar doluşmaktadır. Bunların başlıcaları, CO2, H2S, H2, N, CH4 gibi
gazlardır. Fazla miktarda metan gazı birikimi, patlama tehlikesi oluşturabilir. Metan gazı dışarıdan bir alev almasa
bile 650-750 °C arasında tutuşabilir (Güney, 2002: 211). Bu
vahşi depolama çöplüklerindeki atık ve gazlar patlamalar
sebep olduğu gibi, şehrin halk sağlığına da zarar verebilir.
Bu durum Niğde şehri için de söz konusudur. Şehir çıkışında
Amas mevkiinde evsel katı atık depolama alanı vardır. Bu
alan vahşi depolamaya güzel bir örnektir. Bunu çözmek için
proje çalışmaları başlatılmıştır (Foto: 8).
Fotoğraf 8. Şehrin vahşi depolama alanı olan Amas mevkiinden
bir görünüm (Niğde Belediyesi)
Photo 8. Situation Amas view of savage storages area in urban.
NĠĞDE’DE EVSEL KATI ATIK DEPOLAMA SORUNU ÇÖZMEYE YÖNELĠK ÇALIġMALAR
Niğde şehrinde artan nüfusla birlikte günlük katı atık miktarı da artmıştır. Bugüne kadar belediye temizlik işleri bölümü belirli ölçülerde hizmet yapmaya çalışmıştır. Bunlar
yeterli olmayıp, evsel katı atık sorunu şehrin modern görünümünü etkilemektedir.
42
Öcal
Niğde belediyesi bu sorunu çözmek için, Haziran 2009
tarihi itibariyle, evsel katı atık (çöp) projesi başlatmıştır.
Daha önceleri temizlik hizmetlerinde, 60 şirket işçisi ve
şoför, 43 belediye personeli hizmet vermekteydi. Bu hizmetler kapsamında kullanılan araç sayısı, 9 adet hidrolik
sıkıştırmalı çöp aracı, sıkıştırmalı çöp aracı, 2 adet vakumlu
yol süpürgesi, 2 adet traktördür. Bu personel ve araçlarla
16 saat şehre hizmet verilmekte ve toplanan evsel katı
atıklar vahşi depolama alanına götürülmektedir.
Daha önce de bahsettiğimiz proje kapsamında şehrin belirli cadde ve mahallelerinde çöp toplama çalışmaları başlamıştır. Bunlar Dr. Sami Yağız Caddesi (Bor Caddesi), İstasyon Caddesi, Emin Caddesi, Murat Paşa Caddesi, El Hacı
Mahmut Caddesi, Paşa Sokak, Giray Sokak, Halk Evleri
Sokağı’dır. Buralarda evsel katı atık toplama işlemi poşetlerle saat 19:30 ile 20:30 arası yapılmaktadır. Bu proje
zamanla bütün şehri kapsayacaktır. Bu işlemi belediye
personeli ve şirket çalışanları yapmaktadır. Proje kapsamında 15 Eylül 2009 itibariyle, özel şirket bu görevi devralmıştır.
Şehirde şu an için evsel katı atık depolama alanı Amas
mevkii olup, belediye ve Çevre ve Orman Bakanlığının orta
projesi olan evsel katı atık depolama ve geri dönüşüm
projesi Hıdırlık mevkiinde kurulacaktır. Proje kapsamında
18 Eylül 2009 tarihinde düzenli evsel katı atık depolama ve
bertaraf tesisinin inşaat ihalesi yapılmış olup, bir yılda tamamlanacaktır. Bu projede şehrin evsel katı atık toplamı
220 ile 260 ton/gün olarak belirlenmiştir. Şehrin ileriki
yıllarda nüfus potansiyeli düşünüldüğü için tesis kapasitesi
ortalama 300-380 ton/gün olarak hazırlanmıştır. Evsel katı
atıklar şu özelliklere göre ayrıştırılacaktır; atıkların %11’i
kağıt, karton vb., %11’İ plastik vb., %5’i metal vb., %3’ü
cam, %12’si kül ve diğerleri, %58’i organik madde olarak
ayrıştırılmaya karar verilmiştir. Bunlar şehir halkına yapılmaya çalışılan hizmetler kapsamındadır.
SONUÇ VE ÖNERĠLER
Niğde şehri Orta Anadolu’da yer alan, 2009 yılı itibariyle
100.000’in üzerindeki nüfusuyla (105.702) büyük şehir
konumunda olan bir yerleşmedir. Niğde’deki nüfus artışı,
sosyal ve ekonomik faaliyetleri de arttırmıştır. Şehirdeki bu
hareketlilik, evsel katı atık sorununu da beraberinde getirmiştir. Bunlar insanlar tarafından üretilerek, doğal çevreye
zarar vermektedir. Nüfusun az olduğu kırsal yerleşmelerde
evsel atıklar fazla dikkat çekmezken, şehirlerde fazla göze
çarpmaktadır. Şehirlerdeki bu atıklar zamanla insan sağlığına zarar vermeye başlamıştır. Bu sorunlara çözümler
aranmaya başlanmıştır. İlk etapta belediyeler şehir dışında
bunları toprağa gömerek veya yakarak çareler aramışlardır.
Bilinçsiz bir şekilde toprağa gömülen çöpler sonucu metan
gazı oluşurken, döküldüğü yerlerde arazinin uygun olmamasından dolayı yanma, patlamalara sebep olmuştur.
Fakat nüfus arttıkça bunlarda çare olmaktan çıkmış ve
doğal çevreye daha da zararlı olmaya başlamıştır. Ekolojik
dengeyi bozarken, insan sağlığını da tehdit eder duruma
gelmiştir. Bunların önlenmesi ve gerekenlerin yapılmasında
geç kalınmıştır. Niğde şehri de bunlardan biridir.
Türkiye şehirlerinde olduğu gibi, Niğde şehrinde de temizlik ve katı atıklardan yasalar çerçevesinde belediye
sorumludur. Fakat Niğde’de, bu sorunların çözümünde geç
kalınmıştır. Bunda bürokratik işlemlerin de payı vardır.
Şehirdeki evsel katı atık toplama, depolama ve bertaraf
etme işlemleri, 2009’da şirkete ihale yoluyla verilmiştir.
Bundan önceki çalışmalar, ihtiyaçları gidermeye yönelik,
belirli kısa vadeli çalışmalardır. Şehirdeki çöpler konteynırlarda biriktirilerek, belirli zamanlarda toplanmaktaydı. Bu
evsel katı atıklar, maden ocaklarına ve taş ocaklarına gömülerek bertaraf edilmeye çalışılmıştır. Evsel atıkların zamanla yağmurlar ve diğer etkenlerle, insan sağlığına zarar
vereceği düşünülmemiştir. Fakat nüfusla birlikte evsel katı
atıklar arttıkça, bu ocaklarda yetersiz kalmıştır. Şehirde
1970’li yıllarda Amasya mevkii belediye tarafından vahşi
depolama alanı olarak seçilmiştir. Yine nüfus artışıyla birlikte şehirde büyüdükçe, Amas mevkiinde çöp depolaması
yetersiz kalmıştır. Şehre yakın olduğu için, çevre kirliliğine
neden olması ve çöplüğe yakın mesafede yaşayan halkın
sağlığını da tehdit eder duruma gelmiştir. Çevreye yaydığı
kokularla birlikte, çöplük sürekli yanmakta ve bulunduğu
doğal ortama zarar vermektedir. Bu depolama alanının
kaldırılarak, yerinin park yapılarak ağaçlandırılması beklenmektedir.
Bütün bunların projeler kapsamında yapılması düşünülürken, Hıdırlık mevkiinde yapılacak depolama istasyonu,
ihtiyacı gidermeye yönelik olacaktır. Belediyenin verdiği
bilgiler çerçevesinde, depolama istasyonu çevreye zarar
vermeyecek niteliktedir. Evsel katı atıkların toprağa sızması
engellenecek ve atıkların geri dönüşümü sağlanacaktır. Bu
proje ile çevre korunacak, evsel atıklar değerlendirilecek ve
şehrin ekonomisine de katkısı olacaktır. Şehirdeki evsel katı
atıklar bir çevre kirleticisi olarak görülmeyip, ekonomik
değeri olan sürdürülebilir bir kaynak olarak görülmelidir.
Gelişmiş olan Avrupa ülkeleri için, evsel atıklar ekonomik
değeri olan sürdürülebilir kaynaklar olup, bu sahada birçok
çalışan için iş olanağı olmaktadır. Gelişmekte ve nüfusu
fazla olan Türkiye şehirlerinin de bir an önce evsel katı atık
depolama sorununu çözerek, işsiz nüfusumuza iş olanakları
sağlar duruma getirilmelidir. Bu konuda yapılan çalışmalar
olumlu olup, yavaş bir şekilde ilerlemektedir. Niğde şehrinde de bu çalışmaya hız verilip, bir an önce bitirilmeli ve iş
olanakları sınırlı olan Niğde halkına iş sağlanarak, komşu
illere göçler engellenebilir. Şehirle birlikte ülke ekonomisine katkı sağlayacak bu projeler yabancı şirketlere verilmemeli, kendi yerel şirketlerimize olanaklar sağlanmalıdır.
Gelişmekte olan Niğde şehrindeki evsel atık depolama
istasyonu seçimi (Hıdırlık mevkii) biraz düşündürücüdür.
Proje kapsamında yapılacak olan depolama ve ayrıştırma
tesisinin tabanı özel bir plastik madde ile kaplansa, çöplükte biriken gazlar borularla yüzeye çıkarılabilir. Borular sökülerek yeraltı sularının kirlenip kirlenmediği kontrol edilse,
kil tabakası serilmiş olsa, fabrikaya aktaran borular döşense, depolanmış kil tabakası olsa da, çöplerin kirli suyunun
aktarıldığı kanallar hazırlansa da sorun olacaktır. Çünkü
tesis yerinin seçimi hatalıdır. Şehre ve yapılmakta olan
otoban yoluna çok yakındır. Tesisin şehre yakınlığı, halk
sağlığını tehdit edecek konumdadır. Çevreye yayacağı koku, gelecekte şehirde yaşayan insanlara zarar verebilir.
43
Günümüz Şehirleşme Sürecinde Evsel Katı Atık Soruna Bir Örnek: Niğde Şehri
Amas mevkii düşünüldüğünde, Hıdırlık mevkiinde de bir
fark olmadığı görülür. Proje kapsamında şehrin halk sağlığı
düşünülerek evsel katı atık istasyonunun yerinin değiştirilmesi gerekir. Eski katı atık depolama mevkiinin de park ve
yeşil alana dönüştürülmesi daha uygun olacaktır. Bu park
ve yeşil alanında bir an önce çevre düzenlemesi yapılarak,
kirletilmiş olan vahşi depolama alanı ve çevresi halkın hizmetine sunularak, pis kokuların yayılmasına son verilmelidir. Projedeki evsel katı atık toplama yönteminin şehre
yayılmasıyla, sinek ve pis kokular ortadan kalkacaktır. Böylece şehir, daha sağlıklı ve yaşanacak bir yer konumuna
gelecektir.
KAYNAKLAR
AKDOĞAN, A. ve GÜLEÇ, S. (2007). “Sürdürülebilir Katı Atık
Yönetimi ve Belediyelerde Yöneticilerin Katı Atık Yönetimiyle İlgili Tutum ve Düşüncelerinin Analizine Yönelik
Bir Araştırma”. Ankara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi 25 (1): 36-69.
AVCI, S. (2004). “Şehirsel Yerleşmelerin Belirlenmesinde
kullanılan Kriterler”. İstanbul Üniversitesi Sosyoloji
Dergisi 3. Dizi (9): 9-28.
BALCI-AKOVA, S. (2004). “Ergene havzasında şehirler ve
şehirleşme”. İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Dergisi 3.
Dizi (9): 29-51.
DİE (Devlet İstatistik Enstitüsü) (2009).Türkiye İstatistik
Enstitüsü Nevşehir Bölge Müdürlüğü, Nevşehir.
GABRIEL, A. (1962). Niğde Tarihi (Çev: A. Akif Tütenk).
Ankara: Bengü Matbaası.
GALANTİ, A. (1951). Niğde ve Bor Tarihi. İstanbul: Tam
Matbaası.
GÖNEY, S. (1984). Şehir Coğrafyası. , İstanbul: İstanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi.
GÜLER, B, A. (2001). Çöp Hizmetleri Yönetimi. Ankara: Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü.
GÜNEY, E. (2002). Genel Çevre Kirlenmesi (3. Baskı). İstanbul: Çantay Kitapevi.
GÜNEY, E. (2004). Çevre Sorunları Coğrafyası. Ankara:
Gündüz Eğitim ve Yayıncılık.
HAYRİ, M. (1994). Niğde Sancağı (Yayına Hazırlayan İ. Gedik). Niğde.
KELEŞ, R. ve HAMAMCI, C. (2002). Çevre Bilimi (4. Baskı).
Ankara: İmge Yayınevi.
NİĞDE (2007). Niğde 2007 Yılı İl Çevre Durum Raporu. Niğde.
NB (Niğde Belediyesi) (2009) Fotoğraflar ve rakamsal veriler.
ÖZEL, M. (2005). “Kentsel Gelişme ve Kentleşme Sürecinde
Niğde”. Selçuk Üniversitesi Karaman İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi 5 (2): 120-144.
ÖZTUNALI-KAYIR, G., KÖKSAL, D, C. ve ÇİFTÇİBAŞI, Z, T.
(2002). “Antalya kenti evsel çöp bilinci ve çöp yönetimi
değerlendirmesi”. Çağdaş Yerel yönetimler 11 (3): 70108.
TOLUN-DENKER, B. (1976). Şehir İçi Arazi Kullanımı. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Coğrafya Enstitüsü.
http://www.nigde.gov.tr/ortak_içerik/nigde/nigdefoto>
(Son erişim 27.04.2010)
http://www.nigdemiz.com/images/eskifoto/n5.jpg>
erişim 27.04.2010)
http://site.mynet.com/yesilburc51/mynet_resimlerim/eski
_nigde.jpg> (Son erişim 27.04.2010)
Yazar hakkında
Yrd. Doç. Dr.
Tülay Öcal
Niğde Üniversitesi
Eğitim Fakültesi
İlköğretim Bölümü
NİĞDE
(Son
Şehir yerleşmeleri ve sorunları, tarihi, kültürel ve
siyasi coğrafya konuları ile turizm coğrafyası
konularında çalışmalar yapmaktadır.
Türk Coğrafya Dergisi
Basılı ISSN 1302-5856
http://www.tck.org.tr
Sayı 55: 45–57, İstanbul
Elektronik ISSN 1308-9773
MUŞ İLİNDE NÜFUS HAREKETLERİNİN NEDENLERİ VE SONUÇLARI
Causes and Consequences of Emigration in Muş Province
Mehmet Emin SÖNMEZ
ÖZET
Kilis 7 Aralık Üniversitesi
Fen-Edebiyat Fakültesi
Coğrafya Bölümü,
KİLİS
([email protected])
Geliş/Received: 04.11.2010
Kabul/Accepted: 28.12.2010
Muş ili Doğu Anadolu Bölgesi’nin Yukarı Murat-Van Bölümünde yer alır. Yaklaşık 8116
km² alan kaplayan il, çok kaba olarak Doğu Anadolu Bölgesi’nin merkezinde yer alır. İl
nüfusu, ilin bu coğrafi konumu nedeniyle gelişimi, sosyal ve ekonomik nitelikleri
bakımından Doğu Anadolu Bölgesi’nin nüfusuna ait genel özellikleri yansıtır. İl genelinde
ekonomik faaliyetleri önemli ölçüde kısıtlayan iklim ve topografya koşulları yanında
sosyal ve kültürel geri kalmışlık hızla artan nüfusun göç etmesinde etkili olmaktadır.
Nitekim il genelindeki göçler, sınırlı alanda ve şartlarda tarıma dayalı üretimin
yürütüldüğü kırsal kesimlerde daha yüksek oranlarda gerçekleşmektedir. İldeki göçler
büyük oranda Türkiye’deki büyük şehirlere olmakla beraber kırsal kesimlerden il içindeki
şehir yerleşmelerine ve yurt dışına da olabilmektedir. Bu durum ülkemizdeki şehirlerde
altyapı sorunları başta olmak üzere çeşitli sosyal, kültürel ve ekonomik olumsuzlukların
baş göstermesine yol açmaktadır. Bu çalışmada Muş ilindeki göçlerin sebepleri ve
sonuçları değerlendirilmiş ve göçlerin önlenmesine yönelik çözüm önerileri geliştirilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Nüfus artışı, göç, ekonomik gelişme, Muş
ABSTRACT
Muş province is located at the upper Murat-Van section of East Anatolia. The province
covering about 8116 sq km area is roughly located in the center of Eastern Anatolia
Region. The population and development of province because of geographical location
reflect the general characteristics of Eastern Anatolia Region regarding social and
economic characteristics. In addition to the climate and topography conditions
substantially restricting economic activities, rapidly increasing emigration is effective on
the social and cultural backwardness. Indeed the province-wide emigration is generally
occurs in the confined space and rural areas where agricultural productions are carried
out. In addition to emigration to the big cities in Turkey in general, migration occurs to
the urban centers from rural areas or even abroad. That situation leads to the
infrastructure problems, especially various social, cultural and economic problems in city.
In the present, the causes and consequences of emigration in the province of Muş were
evaluated and solutions have been proposed to prevent migration.
Key words: Population increase, migration, economical development, Muş.
GİRİŞ
Muş ili Doğu Anadolu Bölgesi’nin Yukarı Murat-Van Bölümünde yer alır. Yaklaşık 8116 km² alan kaplayan il, doğuda Ağrı ve Bitlis, batıda Bingöl, kuzeyde Erzurum, güney ve
güneybatıda ise Bitlis, Diyarbakır ve Batman illeriyle komşudur (Şekil 1). Yüksek, engebeli ve eğimli olan dağlar ile
alçak ve düz olan ovalar ildeki en önemli morfolojik ünite-
leri oluşturmaktadır. Dağlık alanlarda yükselti 3000 metreyi
aşmaz [Şerafettin dağları (Şerafettin T. 2544 m), Akdoğan
Dağları (2879 m), Top dağı (2439 m), Muşgüneyi dağları
üzerinde yer alan Karaçavuş dağı (2511 m) gibi]. Ovalık
alanlarda ise yükselti değerleri Muş (1250 m), Bulanık
(1460 m) ve Malazgirt (1480 m) civarındadır. Bu morfolojik
46
Sönmez
ünitelerin önemli bir kısmını oluşturan dağlar çoğu yerde
dar ve derin vadiler tarafından parçalanmış, ovalık alanlar
ise bu akarsuların taşkın yatakları haline gelmiştir. İlde
çeşitli büyüklüklerde ovalar yer almasına rağmen, nispi
yükseltinin fazla olması (1500 m’nin üzerinde) ekonomik
faaliyetlerin zor koşullar altında sürdürülmesine neden
olmaktadır.
Şekil 1. Muş ili lokasyon haritası.
Figure 1. The location of Muş province.
Muş ve çevresi Türkiye’nin makroklima tiplerinden, şiddetli kontinental, donlu, soğuk ve uzun kışlar ile karakterize
edilen “Doğu Anadolu” iklim tipine girmektedir
(ERİNÇ,1969: 374-378). Bu iklim tipinin görülmesinde ortalama sıcaklık değerlerinin kış aylarında -10 °C’ye yaklaşması, yaz aylarında ise 25 °C’nin üzerine çıkması etkili olmuştur (Tablo 1). İstasyonlar arasında yıllık yağış değerleri 500750 mm arasında değişir. Muş çevresinde 750 mm’nin
üzerinde gerçekleşen yağışlar, Bulanık çevresinde 500
mm’ye kadar düşerken, İlin batısında Solhan’da 650 mm
dolayındadır (Tablo 2). Kış ve ilkbahar aylarında artan yağışlar, yaz aylarında önemli ölçüde azalmaktadır. Yaz mevsimi kışa oranla nispeten kısa, sıcak ve kurak; kış mevsimi
ise oldukça uzun, soğuk ve kar yağışlıdır. Bu istasyonlarda
yaklaşık 4-5 ay boyunca don olayları görülmekte ve mevsimler arası sıcaklık farkları ise 30 °C’nin üzerinde seyretmektedir.
Muş’un da içinde bulunduğu bölge, M.Ö. 2000’li yılların
sonuna doğru Anadolu’da sırasıyla hâkimiyet kuran Asurlular, Urartular, Medler, Persler, Selevkoslar, Roma ve Bizans
hâkimiyetinde kalmıştır (KINAL, 1962: 261-262; MEMİŞ,
2009: 115-132; TUNCEL, 2006; 369;). Her ne kadar Muş
yerleşmesinin kurulu tarihi tam bilinmemekle beraber,
verimli ve sulak arazileri nedeniyle tarihin erken dönemlerinde yerleşmeye açılmış olması muhtemeldir (DARKOT,
1997: 745). Muş, X–XI. yüzyıllarda Bizans İmparatorluğu ile
Doğu Anadolu’ya hâkim olan Abbasiler arasında sık sık el
değiştirmiştir. 1071 yılında Malazgirt’te Bizans Ordusu ile
Büyük Selçuklu Ordusu arasında yapılan savaş sonrasında,
Büyük Selçuklular bu alana hakim olmuşlardır. Büyük Selçuklu Devletinin ardılı olan Anadolu Selçuklu Devleti zaman
içinde Moğol İlhanlı Devletinin Anadolu’daki hareketleri
sırasında zayıflamış ve yıkılmıştır (TABAKOĞLU, 1986: 110–
111) ve sonrasında kurulan Osmanlı Devleti’nde Yavuz
Sultan Selim döneminde 1514 Çaldıran Savaşı’ndan sonra
bu bölgedeki aşiretler, İdris-i Bitlisi’nin önderliğinde Yavuz
Sultan Selim’in emrine girmişdir (TUNCEL, 2006: 369). Muş
ve çevresi uzun yıllar Osmanlı egemenliğinde kaldıktan
sonra, I. Dünya Savaşı’nda bir süre Ruslar tarafından işgal
edilmişse de 1916–1917 yıllarında yörede yeniden Osmanlılar hakim olmuşlardır.
Muş
Bulanık
Solhan
Tablo 1. İnceleme sahası ve çevresindeki meteoroloji istasyonlarının aylık sıcaklık değerlerinin değişimi (°C).
Table 1. The changes of monthly temperature of meteorology stations in study area and its surroundings (°C).
Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül
Ekim
Kasım Aralık
-7,4
-6,3
0,3
8,9
14,8
20,1
25,2
25,0
20,0
12,5
4,4
-2,9
-9,7
-8,7
-0,6
8,1
12,5
17,8
22,0
21,8
17,5
11,0
3,8
-4,0
-4,8
-3,7
1,6
9,2
14,6
20,2
25,1
24,6
19,7
12,8
5,2
-1,5
Yıllık
9,6
7,6
10,3
Muş
Bulanık
Solhan
Tablo 2. İnceleme sahası ve çevresindeki meteoroloji istasyonlarının aylık yağış toplamlarının değişimi (mm).
Table 2. The changes of monthly precipitation of meteorology stations in study area and its surroundings (mm).
Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül
Ekim
Kasım Aralık
84,7 99,7
102,8 108,1 69,8
28,2
5,4
3,8
12,6
64,3
94,1
91,0
38,8 47,3
59,0
74,4
85,9
28,8
6,8
7,1
12,5
44,2
58,3
43,7
57,9 78,3
84,7
105,7 70,5
27,5
5,7
4,5
9,6
65,7
81,6
76,8
Yıllık
764,5
506,8
668,5
İdari bakımdan Osmanlı Devletinin son dönemlerinde Bitlis vilayetine bağlı bir sancak merkezi olan Muş, Cumhuriyetin ilanından sonra il haline getirilmiş ve Bitlis de Muş’a
bağlanmıştır. 1935 yılında yapılan düzenlemelerle Muş ve
Bitlis iki ayrı il olarak belirlenmiştir (DARKOT, 1997: 747;
TUNCEL, 2006: 370).
İlin cumhuriyet öncesi şehir nüfusuyla ilgili çok net bilgiler bulunmamakla beraber XIX. Yüzyılın ortalarında 20.000
Türk Coğrafya Dergisi
ve bu yüzyılın son on yılında 37.000 civarında olduğu belirtilmektedir (TUNCEL, 2006: 370). Behar, Quinet’e dayanarak 1890’da Diyarbekir vilayetine bağlı olan Muş’un nüfusunun 27.003, Bitlis’in nüfusunu ise 38.886 olarak belirtmektedir (BEHAR, 1996: 43). Şehrin 1927 yılındaki nüfusu
ise yalnızca 4227’dir. Muş’un 1935 yılında bugünkü idari
sınırları dâhilindeki nüfusu ise 57.173’tür (1935 sayımı
sırasında Bingöl, Çapakçur, Solhan, Genç, Bitlis, Mutki ve
Sason ilçeleri Muş’a bağlıydı. Bu nedenle 1935 sayımında
http://www.tck.org.tr
47
Muş İlinde Nüfus Harketlerinin Nedenleri ve Sonuçları
Muş ilinin nüfusu 143.399 olarak istatistiklere yer almaktadır).
Muş ilinde 1935 yılından 2000 yılına kadar olan sürede
nüfus, yaklaşık 7,2 kat artmıştır (Şekil 2). Toprağa dayalı
üretim yapılan ilde özellikle 1950’li yıllar ve bunu takip
eden dönemlerde tarım ve hayvancılık için yeterli miktarda
arazinin varlığı yanında çok eşlilik, erken yaşta evlilik gibi
geleneksel yaşam tarzı baskın hale gelince, nüfus artışı (‰
52,06) daha hızlı gerçekleşmiştir. Bu dönemden sonra il
toplamında yıllık nüfus artış hızı kararlı bir şekilde gerilemeye başlamıştır. 1955 yılında ‰ 48,02, 1965 yılında ‰
34,01, 1975 yılında ‰ 26,32, 1985 yılında ‰ 23,14’e, 2000
yılında ‰ 18,63’e gerilemiştir. TÜİK verilerine göre 2010
2010 yılında yıllık nüfus artış hızı azalışa işaret etmektedir
(‰ -10). Türkiye genelinde yıllık nüfus artış hızı, geçmişte
dalgalanma göstermiş olmakla beraber 1985’ten beri sü-
rekli bir düşüş içindedir (Şekil 3). Buna rağmen Muş ilinde
yıllık nüfus artış hızındaki düşüş, Türkiye geneline göre çok
daha fazla ve ilgi çekicidir. Ekonomik sorunların artmasıyla
beraber il dışına göçlerin hızlanması, kentleşme ve sanayileşme olgusuyla beraber doğum oranlarının düşmesi, kadınların çalışma hayatına girmesi ve aile planlamasına yönelik yapılan çalışmaların yavaş yavaş olumlu sonuçlar
vermesi bu düşüşün esas nedenleri olarak gösterilebilir. İl
genelinde nüfus artış hızı farklılık göstermektedir. Örneğin
kuzeydeki dağlık ve arızalı alanda yer alan Varto ilçesinde
yıllık ortalama nüfus artış hızı (‰ -2,73) çok düşük iken,
ana ulaşım yollarına yakın ve Muş ovasındaki verimli tarım
arazilerinin bulunduğu kesimde yer alan Hasköy’de yoğun
göçler nedeniyle nüfus artış hızı (‰ 46,72) oldukça yüksektir.
Şekil 2. Muş ilinde nüfus gelişimi (1935-2010) (DİE, 1935-2010).
Figure2. Population growth of Muş province (1935-2010).
Şekil 3. Muş ili ve Türkiye genelinde 1940-2010 yılları arasında nüfusun yıllık artış hızı (‰).
Figure 3. The annual growth rate of population in Muş province (1940-2010).
Türk Coğrafya Dergisi
http://www.tck.org.tr
48
Sönmez
Muş İlinde Nüfus Hareketleri
Göç, bir idari sınırı geçerek oturma yerini devamlı ya da
uzun süreli olarak değiştirme olayını ifade etmektedir.
İnsanların bir yerden diğerine göçleri çok önemli bir coğrafi
olgudur. Göçler, nüfusun yeniden dağılımı sonucunu doğurur (TÜMERTEKİN & ÖZGÜÇ, 1997: 282). Son yıllarda Türkiye genelinde özellikle kırsal alanlardan şehirlere önemli
miktarda göç meydana gelmektedir. Bu durum şehirlerde
işsizlik, alt yapı sorunları başta olmak üzere farklı kültür ve
yaşam tarzlarının bir araya gelmesinin yarattığı çeşitli sosyal düzensizliklerin ve çatışmaların ortaya çıkmasına neden
olmaktadır.
Doğu Anadolu Bölgesi genelinde ve özelde Muş ilinde,
insanları göçe iten temel etmenlerin başında ekonomik
olanlar gelir. Nitekim göçlerin varış yeri, genelde sanayi ve
ticaret merkezlerine yöneliktir. Göç eğilimi insanların eğitim düzeyleri ve mesleki becerileriyle doğru, yaşlarıyla ters
orantılı olarak ortaya çıkmaktadır. Doğu Anadolu insanında
yaygın göç eğilimi eğitim, sağlık ve kültürel olanakların
yetersizliği yanında bölgenin olumsuz iklim koşullarıyla
yakından ilişkili görülmektedir (DPT, 2000: 45). Özellikle
gelişmekte olan alanlarda hem fazla nüfusa sahip olma
hem de hızlı nüfus artışı varsa bu iki belirleyiciden kaynaklanan birçok sosyal ve ekonomik sorun ortaya çıkmakta ve
böylece nüfus beslenmesi ve istihdam sorunları baş göstermektedir (DOĞANAY, 1997: 149). Gerçekten de Muş
ilinde yüksek doğum oranları (‰ 44) ildeki nüfusun hızla
artmasına neden olmuştur. Buna karşılık ildeki istihdam
miktarında, çok düşük bir artış söz konusudur. Örneğin
1990 yılında 12 ve daha yukarı yaşta olan 214.612 kişilik
nüfus içinden 158.179 kişisi istihdam edilirken, 2000 yılında
12 ve daha yukarı yaştaki 286.235 kişilik nüfusun ancak
172.521 kişisi istihdam edilmiştir. Muş ilinde nüfus ile istihdam arasındaki bu dengesizlik ekonomik sıkıntılara yol
açmaktadır. Bu yüzden Muş ilinden il dışına, önemli ölçüde
bir nüfus hareketi söz konusudur (Tablo 3 ve Tablo 4). Bu
özellikleriyle Muş, 2000 yılı göç istatistiklerine göre Türkiye’de en fazla göç veren iller arasında 10. sırada yer almaktadır (TÜİK, 2010).
İldeki göçler dış ve iç göçler olmak üzere iki yönde gerçekleşmekte ve bu göçlerin gerçekleşmesinde beşeri kaynaklı
sorunlar daha önemli rol oynamaktadır. Dış göçler, il genelinden yurt dışına meydana gelen göçler olarak kabul edilmiştir. II. Dünya Savaşı’ndaki kayıplar ve savaş sonrasında,
Batı ekonomilerinde meydana gelen hızlı büyüme ve sermaye birikimi, 1950’li yılların başlarında bu ülkelerde işsizliğin hemen hemen ortadan kalkmasına ve özellikle endüstri kesiminde iş gücü açığının ortaya çıkmasına neden olmuştur (ÖZGÜR, 2000: 154). Bu dönemde Batı ülkelerindeki bu hızlı sanayileşme hareketine karşılık, Türkiye’de sanayileşmenin çok yavaş gelişmesi yanında, nüfusun hızla
artması Türkiye’den yurt dışına işçi göçlere neden olmuştur.
Türk Coğrafya Dergisi
Tablo 3. Muş ilinde 1975-2000 yılları arasında meydana gelen
göçler (TÜİK, 2010).
Table 3. The migration in Muş province from 1975 to 2000.
Aldığı Göç
Verdiği Göç
1975-1980
8.389
25.326
1980-1985
11.256
25.583
1985-1990
12.425
46.254
1990-2000
13.379
37.448
2000-2009
10.158
20.182
Tablo 4. Muş ilinde net göç hızı (‰) ve miktarı (DPT, 2000 & DİE,
2004, TÜİK, 2010).
Table 4. The rapid and amount of migration in Muş province (‰).
Net Göç Miktarı
Net Göç Hızı
1975-1980
-16.937
-66,4
1980-1985
-14.346
-49,4
1985-1990
-33.829
-100.5
1990-2000
-24.069
-59,8
Tablo 5. Muş ili ve ilçelerinde 2000 yılında nüfusun yıllık artış hızı
(‰).
Table 5. The annual increase of population in Muş province and its
districts in 2000 (‰).
İlçeler
Yıllık Nüfus Artış Hızı (‰)
Muş (Merkez)
18,84
Bulanık
23,39
Hasköy
46,72
Korkut
24,42
Malazgirt
9,32
Varto
-2,73
Muş İl Geneli
18,63
Avrupa ile Türkiye arasındaki ilk göç hareketleri, Türkiye
ile Federal Almanya arasında 1961 yılında yapılan bir anlaşma sonucunda başlamıştır (ÖZGÜR, 2000: 154). Muş
ilinden yurt dışına meydana gelen göçler 1960’lı yılların
sonlarına doğru hız kazanmış ve günümüzde devam etmektedir. Yasal yoldan işçi olarak yurt dışına gidenler oturma
izni aldıktan sonra ailelerini de yanlarına alarak yurt dışına
olan göçleri arttırmıştır. Fakat Avrupa’da sanayideki büyümenin yavaşlaması ve bu faaliyetlerde kalifiye elemanların
daha çok tercih edilmesi ve ailelerin yakınlarını (daha çok
çocuklar) yanlarına alabilmeleri için belirli süre ikamet,
konut ve yeterli gelir gibi şartlar aranmaktadır. Avrupa
ülkelerinin uyguladığı bu ve buna benzer zorlaştırıcı, kısıtlayıcı ve sert tedbirler nedeniyle işçi yakınları ve diğer insanlar bu ülkelere gidebilmek için yasal yolların yanında yasal
olmayan yollara başvurmaya başlamışlardır. Bunun sonucunda Türkiye’den Avrupa ülkelerine yasa dışı göç başlamıştır (GÜRBÜZ, KARABULUT ve SANDAL, 2003: 37). Muş ili
bu tür göçlerin yoğun yaşandığı illerden biridir. Muş ilinden
yurt dışına olan göçler en fazla Almanya, Fransa, Hollanda,
Belçika ve İsviçre gibi Avrupa ülkelerinedir.
Türkiye İstatistik Kurumunun 2000 yılı nüfus sayımı sonuçlarına göre 253.739 nüfusa sahip Bingöl ilinden 19602000 yılları arasında yurt dışına olan toplam göç miktarı
32.500’dür (SOYLU, 2003: 58). Sosyal, kültürel ve ekonomik
http://www.tck.org.tr
49
Muş İlinde Nüfus Harketlerinin Nedenleri ve Sonuçları
özellikler bakımından nüfus yapıları benzerlik gösteren Muş
ve Bingöl illeri, nüfus hareketleri bakımından da benzer
özellikler taşımaktadır. Bu nedenle 453.654 nüfuslu Muş
ilinden yurt dışına olan göç miktarının 60-70 bin civarında
olabileceği tahmin edilmektedir.
Muş ilinde meydana gelen asıl büyük göç hareketlerini iç
göçler oluşturmaktadır. Türkiye’de esas itibariyle kırsal
yerleşmelerden şehirlere doğru meydana gelmekte olan bu
göçler, ülkede bölgeler arasında ekonomik seviye bakımından büyük dengesizlikler olduğu için aynı zamanda bölgeler
arası karakterdedir (TÜMERTEKİN, 1968: 47-57). Özellikle
1950-1980 yılları arasında yaşanan ekonomik ve siyasi
olaylar, nüfusun hızla artması, buna karşılık iş imkânlarının
yeterince geliştirilememesi ve daha iyi yaşam koşullarını
sağlayacak alt yapı yatırımlarının gerçekleştirilememesi
Türkiye’nin özellikle doğusundan batısına doğru göçlere
neden olmuştur (AVCI, 2003: 220). Göç olayı, Muş ilinde
özellikle 1960’lı yıllardan sonra hız kazanmış ve günümüzde
hâlâ devam etmektedir.
Geri kalmış alanlarda geçim kaynaklarında veya ekonomik faaliyetlerdeki değişmezliğe karşılık, mobil karakter
taşıyan ve bu karakteri gereği günden güne artan nüfus, kır
hayatındaki sıkışıklığın ve ekonomik dengesizliklerin nedeni
olmuş ve özellikle kırlarda başlayan sorunlar göç yoluyla
şehir merkezlerine taşınmıştır (SERGÜN, 1977: 212). Muş
ilinde tarımsal faaliyetlerin en önemli geçim kaynağı olması
benzer durumun yaşanmasına neden olmuş ve göç olayları
hız kazanmıştır.
Muş ilinden gerçekleşen göçler ile Muş iline yönelen göçler hakkında sayısal bir değerlendirme yapmak üzere 19902000 yılları arasındaki göç değerleriyle (Tablo 6) son durumu ortaya koymak üzere 2009-2010 yıllarında gerçekleşen
göç değerleri incelenmiştir. Bu değerlerin daha önce yapılan bir çalışmada elde edilen sonuçlar ile (TANDOĞAN,
1988: 10-11) uyumlu olduğu görülmektedir.
Tablo 6. Muş ilinin 1990-2000 yılları arasındaki göç bilançosu.
Table 6. The migration in Muş province from 1990 to 2000.
100’den az
100-499
500-999
1000-2999
3000’den fazla
Verilen Göç
Nüfus
İl Sayısı
1506
25
6993
34
7663
13
6554
5
14732
3
Alınan Göç
Nüfus
İl Sayısı
2475
47
6625
28
2785
4
1494
1
-
Muş ilinde 1990-2000 yılları arasındaki 10 yıllık süreyi
kapsayan dönemde ilden göç eden nüfus miktarı 37.448 ve
ile gelen nüfus miktarı 13.379 kişidir. İlin bu dönemdeki net
göç miktarı 24.069’tür. İl dışına göçlerin büyük kısmı batıya,
özellikle büyük şehirlere doğrudur (Şekil 4). Nitekim 19902000 yılları arasındaki göçlerin % 21’i (7.888 kişi) İstanbul’a,
% 10,3’ü (3.839 kişi) Bursa’ya ve % 8’i (3.005 kişi) İzmir’e
olmak üzere toplam % 40’a yakını batıdaki bu üç büyük ile
gerçekleşmiştir. Bu üç büyük ilden sonra Ankara (1.610
kişi), Mersin (1.405 kişi), Kocaeli (1.007 kişi) ve Manisa
(1.001 kişi) gibi batıda yer alan ve sosyo-ekonomik yönden
daha gelişmiş olan iller Muş ilinden 1.000 kişiden fazla göç
alan ikinci sıradaki illeri oluşturmaktadır. Bu illere komşu
Bitlis ili de 1.531 kişi ile katılmaktadır. 500-999 arasında
göç verilen illerin sayısı 13, 100-499 arasında göç verilen
illerin sayısı 34 iken, 25 ile verilen göç sayısı 100 kişinin de
altındadır. 100’den az göç verilen iller genellikle Muş ile
ekonomik ve sosyal bağların güçlü olmadığı illerdir. Bunlardan bir kısmı da gelişmişlik açısından Muş’tan daha alt
sıralarda yer almaktadır.
Şekil 4. 1990-2000 döneminde Muş’un göç verdiği iller (Muş’tan 100’den az kişinin göç ettiği iller gösterilmemiştir).
Figure 4. The immigration from the province of Muş in 1990-2000 period (less than 100 people had migrated to cities not shown).
Muş ilin 1990-2000 döneminde aldığı göçlerin büyük kısmının yine göçün yoğun verildiği illerden geldiği görülmektedir (Şekil 5). İstanbul, Muşa göç eden 1494 nüfus ile bu
tabloda da ilk sırada yer almaktadır. Bu göç, daha çok meTürk Coğrafya Dergisi
muriyet vb gibi nedenlerle meydana gelmiştir. Bununla
birlikte Muş iline göç edenler arasında, bir dönem il dışına
çıkmış sonra tekrar geri dönmüş nüfus da bulunabilir. 500999 arasında göç veren iller Ankara (903 kişi), İzmir 703
http://www.tck.org.tr
50
Sönmez
kişi), Bursa 633 kişi) ve Mersin (546 kişi)’dir. Muş ilinde
ekonomik faaliyetlerin fazla gelişmemiş olması komşu
illerden gerçekleşen göçlerin kısıtlı olmasına neden olmaktadır. Özellikle Diyarbakır, Erzurum, Van (363 kişi) gibi illerden 100-500 arasından göç gerçekleşmişken, Konya ve
Kocaeli gibi sanayi açısından gelişmiş bazı illerden de beklentilerin karşılanamaması gibi nedenlerle geri dönüşlerin
olduğu gözlenmiştir. 100 az kişinin göç ettiği illerin sayısı
ise 47’dir.
Şekil 5. 1990-2000 döneminde Muş’un göç aldığı iller (Muş’tan 100’den az kişinin göç ettiği iller gösterilmemiştir).
Figure 5. The migration to Muş province in 1990-2000 period (less than 100 people have emigrated to Mus province not shown).
2009-2010 döneminde Muş’tan il dışına olan göç miktarı
17841 ile olan göç miktarı 11782 kişidir. Bu dönem içindeki
net göç miktarı 6059 kişidir. Bu göçlerin 5392’si (% 32)
İstanbul, 2498’i (% 14) Bursa ve 1114’ü (% 6) İzmir gibi
büyük illere gerçekleşmiştir. Muş ilinden il dışına meydana
gelen göçlerin yarıdan fazlası (% 52) bu üç büyük ile gerçekleşmiştir. Ankara, Mersin, Manisa, Aydın, Kocaeli ve Tekirdağ gibi iller göç verilen diğer önemli batı illerini oluştururken, Bitlis, Diyarbakır, Van, Erzurum ve Gaziantep gibi
Muş’a yakın ve sosyo-ekonomik olarak nispeten gelişmiş
iller oluşturmaktadır. Bayburt, Kilis, Ardahan, Karabük ve
Karaman gibi yeni iller ile Karadeniz Bölgesi’nin tamamı
(özellikle Sinop, Artvin, Rize, Gümüşhane) ile İç Anadolu
Bölgesi’ndeki Nevşehir, Niğde, Kırıkkale gibi iller başta
olmak üzere bölgedeki küçük illerin tamamı Muş’tan en az
göç alan illeri oluşturmaktadır. Muş iline olan göçlerin
miktarında da aynı illerin ön plana çıktığı görülmektedir.
İstanbul’dan 2617 kişi (%22), Bursa’dan 950 kişi (% 8) ve
İzmir’den 754 kişi ( % 6,5) olmak üzere toplam 4321 kişi (
toplam göçlerin % 37’si) Muş’un en fazla göç verdiği bu üç
büyük ilden Muş’a göç etmiştir. Bu üç büyük ilden sonra
Muş’tan en fazla nüfus çeken Ankara, Bitlis, Mersin, Diyarbakır, Manisa, Van ve Kocaeli gibi iller aynı zamanda Muş’a
en fazla göç veren iller arasında yer almaktadır.
Tablo 7. Muş ilinde 2009-2010 yılları arasında göçler.
Table 7. The migration in Muş province from 2009 to 2010.
100’den az
100-499
500-999
1000-2999
3000’den fazla
Türk Coğrafya Dergisi
Verilen Göç
Nüfus
İl Sayısı
1812
51
6450
25
575
1
3612
2
5392
1
Alınan Göç
Nüfus
İl Sayısı
2030
52
5431
25
1704
2
2617
1
-
İlden dışarıya olan göçlerin büyük kısmı Türkiye’nin en
fazla sanayileşmiş ve sosyo-ekonomik olarak en gelişmiş
İstanbul, İzmir, Bursa ve Ankara gibi illerine olmaktadır.
Daha sonraki sırayı ise yine iş imkânlarıyla ön plana çıkan
Mersin, Manisa, Adana, Kocaeli ve Aydın gibi iller ile Muş’a
yakın ve nispeten daha gelişmiş Diyarbakır, Gaziantep,
Erzurum ve Van gibi iller almaktadır. İle olan göçlerin bir
kısmını memur kesimi oluştururken diğer bir kısmı ise büyük şehirlerde ikamet eden fakat Muş kökenli olan kişilerden oluşmaktadır. Özellikle serbest meslek sahibi ve yaş
itibariyle çalışma koşulları zorlaşan bireyler belli bir birikim
elde ettikten sonra Muş’a geri dönmektedir. Dolayısıyla
Muş’tan ekonomik nedenlerle göç eden bireyler belli bir
süre sonra tekrar geriye dönmekteler. Bu durum Muş’un
en fazla göç verdiği ve göç aldığı illerin aynı iller olmasında
etkilidir.
Muş İlinde Nüfus Hareketlerinde Etkili Olan Temel Faktörler
Muş ilinde fiziki coğrafya koşulları nüfus hareketlerinin
hızı ve doğrultusu üzerinde belli bir etkiye sahip olmakla
beraber; beşeri faktörler, ildeki nüfus hareketlerinin asıl
önemli nedenini oluşturmaktadır. İldeki nüfus hareketleri
ve nüfusun dağılışı büyük oranda kırsal kesiminin kontrolü
altında gelişmektedir. Nitekim kırsal göçler ile sosyoekonomik ilişkiler arasındaki bağlantıya yönelik yapılan bir
çalışmaya göre, kırdan şehre göçlerin % 28’i hane başına
düşen arazi miktarının düşük olmasından, % 27’si fizyolojik
nüfus yoğunluğunun fazlalığından ve % 10’u ekilebilen sulu
arazilerin toplam araziye oranının düşüklüğü gibi fiziki
yapıya bağlı fakat beşeri kökenli nedenlerden kaynaklanmıştır (GÜRBÜZ ve KARABULUT, 2008: 53). Bu çalışmada
http://www.tck.org.tr
51
Muş İlinde Nüfus Harketlerinin Nedenleri ve Sonuçları
ildeki nüfus hareketlerini (göçler) kontrol eden beşeri kökenli faktörler üzerinde durulacaktır.
kısıtlı olan alanlarda hızla artan nüfus için yeterli miktarda
istihdam yaratılamamaktadır.
Ekonomik nedenler
İnceleme sahasında sanayi faaliyetlerinde gerekli atılımlar
gerçekleştirilememiş böylece toprağa bağımlı bir ekonomi
gelişmiştir. Nitekim il genelinde toplam çalışan nüfusun
sektörlere göre dağılımı incelendiğinde tarımda çalışan
nüfusun oranının 1980-2000 yılları arasında % 80’nin üzerinde olmuştur. Buna karşılık Türkiye genelinde 1980’den
sonraki sanayileşme süreci ile berber tarımsal faaliyetlerde
çalışanların oranında hızlı bir düşüş meydana gelmiştir
(Şekil 6).
İnsanları göçe iten nedenlerin başında ekonomik olanı
gelir. İlde yoksulluk, işsizlik ve ürün elde etmedeki başarısızlık insanları göçe zorlayan belli başlı ekonomik nedenlerdir (TÜMERTEKİN & ÖZGÜÇ, 1997: 285-287). Özellikle
1990’lı yıllardan sonra globalleşme olarak da tanımlanan
yeni dünya düzeni ile beraber Türkiye’nin ekonomi politikaları da bu doğrultuda şekillenmiş ve ülke içinde farklı gelir
düzeyine sahip kesimler arasındaki uçurum daha da büyümüş ve derinleşmiştir. Kırsal kesimde yaşayanlar tarımsal
üretimden, artık eskisi kadar gelir temin edememiştir (AVCI, 2003: 221). Bunun yanında hızlı nüfus artışına rağmen,
insanlar gerek gıda maddesi, gerek tarımsal kökenli başka
ihtiyaç maddeleri için eskiye oranla daha fazla tüketimde
bulunmaktadır (TÜMERTEKİN, 1994: 124). Kaldı ki günümüzde tüketilen ürünlerin büyük bir kısmı kısa bir süre
sonra yerini daha iyisine/yenisine bırakmaktadır. Durumun
böyle olması tüketimi arttırmakta ve böylece tüketim alışkanlığına sahip olan bireylerin gerekirse iş imkânları için
göç etmesine neden olmaktadır. Özellikle Muş ili gibi ekonomisi tarıma dayalı ve ekonomik faaliyetlerin çeşitliliği
Muş ilinde tarımda çalışan nüfus miktarı 2000 yılında %
83’ün üzerinde iken, 2009 yılı verilerine göre önemli ölçüde
azalmış ve % 38 seviyelerine gerilemiştir. Buna rağmen
Türkiye ortalamasının (% 24,7) oldukça üstündedir. İlde
2000 yılı verilerine göre sanayi sektöründe çalışan nüfus
oranı %1,5 iken, 2009 yılında % 13 seviyelerine çıkmıştır.
Sanayide çalışan nüfus miktarındaki artış, Türkiye’deki artış
oranının yarısı (% 25,3) civarındadır (Şekil 7). Ekonomik
faaliyetler içinde tarım, en önemli uğraş olmasına karşılık;
gübre, sertifikalı tohum, makine gibi verim arttırıcı girdilerin kullanımı düşük olduğundan verim değerleri de düşüktür.
Şekil 6. Türkiye'de çalışan nüfusun sektörlere göre dağılımı (%) (DİE,2004; TÜİK, 2010).
Figure 6. The distribution of employee population in economic sector in Turkey (%).
İl genelinde yapılan değerlendirmelerde il dışına olan
göçlerin kırsal kesimlerde daha yaygın olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Kırsal kesimlerde yapılan faaliyetlerde
işgücüne sadece yaz aylarında, ürünlerin hasat edildiği
dönemde ihtiyaç duyulmaktadır. Durumun böyle olması,
mevcut iş gücünün hasat zamanı haricinde geçici olarak il
dışına gitmelerine neden olmaktadır. İlde bu tür mevsimlik
göçler oldukça yoğundur. İş imkânlarının azlığına karşılık
çalışma çağındaki 15-64 yaş grubundaki nüfusun fazlalığı
dikkat çekici bir sorundur. Özellikle nüfusun yaş yapısındaki
bu eşitsizliğin gittikçe artması, insanları farklı arayışlara
Türk Coğrafya Dergisi
zorlamıştır. Ekonomik hayattaki durgunluk, ildeki fazla
işgücünün büyük şehirlere yönelmesinde en büyük paya
sahiptir. Bu da yalnız Muş ili değil bölgedeki göçlerin kaynağını oluşturmaktadır.
Muş ilinde eğim, yükselti ve arazinin engebeliliği gibi topografya faktörlerinin çoğu yerde tarımı kısıtlayıcı etki
yaratmaktadır. Bunun yanında iklim şartları Muş ve çevresinde yetiştirme devresinin kısalmasına ve üretilebilecek
ürünlerin çeşidinin azalmasına neden olmaktadır. Bu faktörler, Muş ilinde tarımı kısıtlayan temel fiziki coğrafya
unsurlarıdır. Bunun yanında tarıma uygun ovalarda arazinin
http://www.tck.org.tr
52
Sönmez
büyük kısmında taşlık sorununun olması yanı sıra drenaj
sorunu da toprak kalitesini düşürmektedir. İlde Murat ve
Karasu gibi büyük akarsu yataklarına uzak olan kesimlerde
sulama sorunu hala önemini korumaktadır. Bütün bunlara
bir de sermaye yetersizliğinden dolayı girdi kullanımındaki
düşük değerler, arazilerin miras yolu ile parçalanması,
çiftçilerin bilinçsizce ve geleneksel yöntemlerle tarım yapmaları gibi beşeri faktörler eklendiğinde bölgede üretim
değerleri iyice düşmektedir.
Şekil 7. Muş’ta çalışan nüfusun sektörlere göre dağılımı (%) (DİE, 1970-2000, TÜİK, 2010).
Figure 7. The distribution of employee population in economic sector in Muş province (%).
Şekil 8. Türkiye, Doğu Anadolu ve Muş ilinde 1980-2009 yılları arasındaki işsizlik oranlarının değişimi (DİE 2004; TÜİK, 2010).
Figure 8. The proportion of unemployment in Turkey, East Anatolian Region and Muş province from 1980 to 2009.
Ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalı olan Muş ilinde,
yukarıda değinilen olumsuz koşullardan dolayı tarımsal
üretim değerleri düşüktür. Hızlı nüfus artışına rağmen tarımsal üretim değerlerinin düşük olması, artan nüfusun
beklentilerini karşılamada yetersiz kalmıştır.
Bölgede Göçler Üzerinde Etkili Bir Unsur Olarak Kan
Davaları
Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin genelinde olduğu gibi Muş ilinde de (özellikle kırsal kesimlerde) kan
Türk Coğrafya Dergisi
davaları, nüfus hareketleri üzerinde etkili olan unsurlardan
biridir. Nitekim Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki göçlerin
nedenlerini konu alan bir çalışmada, kan davalarının bölgedeki göçler içindeki payı % 2,1 civarında belirlenmiştir (AKIŞ
ve AKKUŞ, : 532). Bu çağdışı olayın hala yaşanıyor olması
sahadaki insanların geleneksel etkilerinden kopamıyor
olmasının bir göstergesi olması yanında, eğitim, ekonomik
ve kültürel anlamdaki bazı eksikliklerin etkili olduğu söylenebilir.
http://www.tck.org.tr
53
Muş İlinde Nüfus Harketlerinin Nedenleri ve Sonuçları
Çalışma sahasında yer alan bazı köylerde belli dönemlerde ani bir nüfus kaybının yaşandığı göze çarpmaktadır. Bu
köylerde yapılan görüşmelerde ani nüfus kayıplarının kan
davalarından kaynaklandığı belirlenmiştir. Ağartı köyünde
ilki 1977’de, ikincisi 1989’da olmak üzere iki kez kan davası
yaşanmıştır. Günümüzde iki farklı aşiretin yaşadığı köyde
kan davaları nedeniyle iki aşiret de tamamen göç etmek
zorunda kalmıştır. Tablo 4’te yer alan Aşağıyongalı köyünde
1976, Kotanlı köyünde 1977, Keçidere köyünde 1983 ve
Tıkızlı köyünde 1979 yılında kan davaları meydana gelmiş,
nitekim bu durum nüfus sayımlarına yansımıştır (Tablo 8).
Örneğin 1995 yılında Karapınar köyünde yaşanmış olan kan
davasında 14 kişi hayatını kaybetmiş, dolayısıyla köyün
yarıya yakını göç etmiştir. Benzer durum Sürügüden köyünde de görülmektedir. 1986 yılından bu yana kan davasından dolayı onlarca kişinin hayatını kaybettiği köyde barış
ortamı sağlanamayınca birçok kişi köyü terk etmek zorunda
kalmıştır.
Tablo 8. Kan davaları nedeniyle nüfus kaybına uğrayan birkaç köy
(DİE,1970-2010).
Table 8. The migration in a few villages because of feuds.
Bölgedeki kan davaları daha çok iktidar mücadelesi (muhtarlık seçimleri) gibi sosyal nedenlere dayandığı, bunun
yanında arazi paylaşımı ve mera alanlarının kullanımı benzeri ekonomik kökenli olabildiği de görülmektedir. Topluluklar (aşiretler) arasında gelişen bu olaylar, kan davalı olan
gruplardan birinin il dışına veya il dâhilindeki başka yerleşmelere göç etmesiyle sonuçlanmaktadır. Bu göçlerin bir
kısmı barış sağlandıktan sonra geri dönüş şeklinde gerçekleşmektedir. Bu geriye dönüş süresi bazen 20 yılı bulabilmekte fakat eğer çok kişinin hayatını kaybettiği bir kan
davası söz konusu ise göçler daha çok il dışına ve geri dönüşü olmayacak şekilde olmaktadır. Kan davaları, ilde
çeşitli sosyal rahatsızlıklar yanında tarımsal açıdan olumsuzluklara da neden olmaktadır. Kan davası nedeniyle il
dışına veya il dâhilinde başka bir yerleşmeye göç eden
ailelerin arazileri büyük oranda boş kalmakta, böylece
tarımsal üretimde önemli bir kayıp meydana gelmektedir.
Bölgede eğitim ve iletişimin artmasıyla beraber kan davaları hızla azalmaya başlamıştır. Geçmiş yıllarda meydana
gelen olaylar hukuksal yaptırımdan ziyade geleneksel kurallar ile çözülmekteydi. Son yıllarda eğitim ve kitle iletişim
araçları sayesinde bölge halkının giderek bilinçlenmesi bu
tür olayların hukuksal yollardan çözülmesini sağlamıştır.
Bunlara ek olarak geçmiş dönemlerde çok fazla olan akraba
evliliklerinin azalması ve farklı topluluklardan kız alıp verme
olaylarının artması, ilde topluluklar (aşiretler) arası bağları
kuvvetlendirmiştir. Böylece toplulukların içe dönük yapıları
çözülerek, topluluklar birbirleriyle kaynaşmaya başlamıştır.
Neticede bölgedeki hukuksal ve sosyal gelişmelere bağlı
Türk Coğrafya Dergisi
olarak kan davaları nedeniyle meydana gelen göçlerde
büyük bir azalma olmuştur.
Sosyal ve kültürel hizmetlerin yetersizliği
İl genelinde meydana gelen göç olaylarının diğer bir nedeni ise sosyo-kültüreldir. Muş ilinde sağlık, eğitim ve kamu
hizmetleri kısıtlıdır. Maddi durumu biraz daha iyi olan aileler, yukarıdaki imkânlardan daha fazla yararlanmak ve daha
rahat imkânlarda yaşmak amacıyla il dışına göç etmektedirler. Gerçektende sermaye sahipleri, konut inşa etmek istediğinde genellikle ileride yaşamayı düşündüğü batı bölgelerini tercih etmektedir (BAŞIBÜYÜK, 2005a: 282). Muş Üniversitesinin kurulmasıyla sosyal ve kültürel anlamda bir
atılım beklenmekte ise de, halen üniversite ekonomik ve
kültürel açıdan bir çekim gücü yaratabilecek etkiye sahip
değildir. Sinema, tiyatro gibi kültürel alanların eksikliği
yanında okul, hastane vb. kuruluşlar ile çalışanlarının yeterli olmayışı; hizmet kalitesinin azalmasına da neden olmaktadır. Nitekim ilde ilköğretimde okul başına düşen öğrenci
sayısı (195) Türkiye geneline (310) göre çok düşüktür. Fakat
öğretmen sayısının düşüklüğü nedeniyle bu okullarda öğretmen başına düşen öğrenci sayısı 28 kişi iken, Türkiye
genelinde 24’tür. Benzer durum ortaöğretim ve mesleki
okullarda da görülmektedir. Ortaöğretim genelinde ilde
okul başına düşen öğrenci sayısı 433 iken, Türkiye genelinde 453’tür. Bu okullarda derslik başına Muş’ta 39 öğrenci
düşerken, Türkiye genelinde 28; Muş’ta öğretmen başına
29 öğrenci düşerken, Türkiye genelinde 16 öğrenci düşmektedir (Tablo 9). Bu oranların ortaya çıkmasında okulların küçüklüğü ve öğretmen sayısındaki eksiklik önemli ölçüde etkili olmuştur.
Tablo 9. Türkiye ve Muş ilinde okul, öğretmen ve derslik başına
düşen öğrenci sayısı (TÜİK, 2007-2008).
Table 9. The number of student for each school, class and teacher
in Turkey and Muş province.
Özel hastanenin bulunmadığı Muş ilinde 630 yataklı 6
devlet hastanesi bulunmasına rağmen hizmetler ve donanım oldukça sınırlıdır (Tablo 10). İlde 1 uzman doktora
ortalama 4200, sağlık memuruna 1600, hemşireye 1700,
ebeye 3200 ve diş hekimine 25000 civarında kişi düşmektedir. Bu rakamlara göre ilde 1 sağlık personeline düşen
kişi sayısı Türkiye genelinin çok üstündedir (Tablo 11).
Tablo 10. Muş ve Türkiye’de kamu ve özele ait hastane ve yatak
sayıları (TÜİK, 2006).
Table 10. The number of hospital and bed in Turkey and Muş
province.
Bunlara ek olarak bölgeye gelen personelin büyük bir
kısmı da yeni mezun olmuş, stajyer konumundadır. Nitekim
meydana gelen ciddi rahatsızlıklarda hastanelerin donanım
http://www.tck.org.tr
54
Sönmez
ve personel yetersizlikleri yüzünden hastalar, büyük oranda
Van, Elazığ ve Diyarbakır gibi yakın illerdeki sağlık kuruluşlarına sevk edilmektedir.
Tablo 11. Muş ilinde ve Türkiye’de kişi başına düşen sağlık
personeli sayısı (TÜİK, 2006).
Table 11. The number of medical personnel for each person in
Turkey and Muş province.
İldeki şehirlerde eğitim, sağlık ve bu kurumlarda çalışan
personelin eksikliğine sinema, tiyatro, alışveriş merkezleri
ile spor kompleksleri gibi bireysel ihtiyaçlara cevap verecek
mekânların yetersizliği/yokluğu nedeniyle ilde şehirsel
fonksiyonlarından olan sosyo-kültürel çekicilik oluşamamıştır. Dolayısıyla bölgeye çalışmaya gelen personelin çok
büyük bir kısmı zorunlu hizmetini tamamladığında bölgeden ayrılmaktadır. Ayrıca bölgede maddi imkânları ve kültür seviyeleri yüksek olanlar ise daha iyi şartlarda yaşamak
ve eğitim almak için göç etmektedir.
Güvenlik sorunu
İlde nüfus hareketleri üzerinde etkili olan bir diğer sosyal
sorun ise 1980’lerden sonra özellikle kırsal kesimlerde
ortaya çıkan güvenlik sorunudur. Muş ilinin büyük kısmı
yüksek ve arızalıdır. Bu durum özellikle kış aylarında ulaşımı
önemli ölçüde zorlaştırarak güvenlik güçlerinin terör olaylarına anında müdahale etme durumunu güçleştirmektedir.
Böylece bölgedeki güvenlik sorunu, özellikle 1990’lı yılların
başında artan terör olaylarına paralel olarak daha da artmış
ve kırsal kesimlerden ildeki şehir merkezlerine ve il dışına
göçler meydana gelmiştir. Bu göçlerin bir kısmı köylerin
toplu boşaltılması şeklinde gerçekleşmiştir. Kızılağaç beldesine bağlı Kayalısu, Sağlık, Yamaç ve Yörecik dağ köyleri
bunlara örnek olarak gösterilebilir. Bu göçler şu an itibariyle tamamen durmuş durumda ve toplu boşaltılan köyler,
devletin geliştirdiği çeşitli köye dönüş projeleriyle yeniden
yerleşmeye açılmaya çalışılmaktadır. Nitekim yukarıda adı
geçen köylerden Kayalısu ve Yörecik köyleri birkaç aile
tarafından yeniden yerleşilmeye açılmıştır.
Hızlı nüfus artışı, geleneksel aile yapısı ve hane halkı
büyüklüğü
Muş ili genelindeki göçlerde etkili olan bir diğer sosyal
sorun ise nüfus artışının yüksek olması, geleneksel üretim
ve yaşam tarzıdır. Bu sorunlar birbirinin hem sebebi hem
de sonucu durumundadır. Nitekim ildeki hızlı nüfus artışı
doğumlar, ekonomik faaliyetler ve geleneklerin etkisi altında iken ekonomik faaliyetler ve yaşam tarzı hızlı hızlı nüfus
artışına bağlı şekillenmektedir. İlde nüfus artış hızı il genelinde homojen dağılış göstermez. Şehir merkezlerinde
geleneklerin etkisinin hafiflemesi, tarımsal işgücüne duyulan ihtiyacın azalması, eğitim kalitesi ve seviyesinin biraz
daha yükselmesi nüfusun doğal yoldan artış hızını düşürmektedir. Şehirlerin bu avantajlarına karşılık sosyo-kültürel
ve ekonomik olarak bazı avantajlara sahip olmaları göçler
yolu ile nüfuslanmalarını sağlamaktadır.
Türkiye geneline ait kaba doğum oranı ile kaba ölüm oranı arasındaki fark, 1980’li yıllarda % 3,4 düzeyinde iken,
2000 yılında % 2,5 düzeyine kadar gerilemiştir (Şekil 9).
Muş ilinin kaba doğum hızı Doğu Anadolu Bölgesinin geneli
ile büyük ölçüde benzerlik göstermekle beraber, daha
yüksek oluşu ile dikkati çekmektedir. Buna göre 1980’de %
4,8 dolayında Doğu Anadolu Bölgesi kaba doğum hızına
sahipken, Muş ilinde bu oran % 5,5 düzeyinde gerçekleşmiştir. 2000 yılında değerler birbirlerine daha yakın olmakla beraber, Muş’un değerleri daha yüksektir (Doğu Anadolu
Bölgesi % 4,1, Muş ili % 4,2).
Şekil 9. Türkiye, Doğu Anadolu ve Muş ilinde doğurganlık (kaba doğum ) hızı (%).
Figure 9. The fertility rate in Turkey, East Anatolia Region and Muş province (%).
Türk Coğrafya Dergisi
http://www.tck.org.tr
55
Muş İlinde Nüfus Harketlerinin Nedenleri ve Sonuçları
Kaba doğum oranlarındaki bu artış, yıllık nüfus artışına
aynı oranda yansımamaktadır. 1935-2010 yılları arasında
sayım dönemlerine göre yıllık nüfus artış hızı ‰ . ile ‰ .
arasında değişmiştir.1950’li yıllardan itibaren yıllık nüfus
artış hızında görülen düşmenin nedenleri arasında göçlerin
payı oldukça fazladır (Şekil 10). Buna karşılık 2000-2010
döneminde ortaya çıkan durum sadece göçler ile açıklanamaz. Bu değerlerdeki dramatik azalma, aynı zamanda sayım sisteminde meydana gelen değişimle de ilgili olmalıdır.
Şekil 10. Muş ilinde 1935-2010 yılları arasındaki dönemde yıllık nüfus artış hızı (‰).
Figure 10. The rate of increase of population in Muş province from 1935 to 2010 (‰).
Şehirsel alanların tam tersine kırsal kesimlerde erken yaşta evlilik, çok eşlilik, erkek çocuk isteği, fazla çocuğun güç
olarak algılanması gibi geleneksel ile toprağı işlemek için
işgücüne duyulan ihtiyacın fazla olması gibi ekonomik nedenler kaba doğum oranlarını arttırmaktadır. Bu duruma
paralel olarak doğum oranları ve hane halkı büyüklüğü de
artmaktadır. Muş ili ortalama hane halkı büyüklüğü (8,1)
bakımından Türkiye (4,5) ve Doğu Anadolu Bölgesi (6,3)
ortalamalarının çok üstündedir (Tablo 12). Nitekim Muş,
Türkiye’de hane halkı büyüklüğünün en yüksek olduğu ildir.
Hane halkı büyüklüğü ve hanenin kompozisyonu hane halkı
üyelerinin faydalanabilecekleri kaynakların üyeler arasındaki dağılımını dolayısıyla hane halkı üyelerinin refah düzeylerini etkilemektedir. Böylece hane halkı büyüklüğü
ailelerin gelir seviyeleri, İkamet edilen konutların nitelikleri
ve mülkiyet durumu ile beraber aile bireylerinin yaşam
kalitesi üzerinde etkili olan en önemli unsurlardan biridir
(BAŞIBÜYÜK, 2005b: 275). Hane halkının büyük oluşu doğal
olarak Muş ilinde yaşayan bireylere daha düşük yaşam
kalitesi sunmaktadır.
Muş ilinde hızlı nüfus artışı, gelenekler ve hane halkının
büyüklüğü birçok sosyal olayı da beraberinde getirmiştir.
Aile reisinin (bu genelde babadır) olan babanın ölümünden
sonra toprakların çocuklar arasında paylaşılması ile işletmeler küçülmekte, üretim düşmektedir. Bunun yanı sıra
hane halkının büyüklüğü bir ailede okur- yazar çağındaki
çocuk sayısının fazla olması anlamına gelmektedir. Dolayısıyla aynı ailedeki çocuklardan yalnız bir ya da en fazla iki
tanesi yükseköğrenim seviyesine kadar okuyabilmektedir.
Türk Coğrafya Dergisi
Bu durum eğitimde olduğu gibi sağlık ve diğer sosyokültürel hizmetlerden de faydalanma oranını olumsuz etkilemektedir. Böylece bu durum il genelinde yaşam kalitesini
düşürerek göçleri önemli ölçüde etkilemektedir.
Tablo 12. Türkiye, Doğu Anadolu ve Muş ilinde hane halkı
büyüklüğü (DİE,2000).
Table 12. The number of household in Turkey, East Anatolia
Region and Muş province.
Toplam
Yerleşik
Nüfus
Türkiye
Doğu Anadolu
Muş
Toplam Hane
Halkı Sayısı
Ortalama
Hane Halkı
Büyüklüğü
67.809.048
15.070.093
4,5
6.199.368
989.104
6,3
453.654
55.926
8,1
Sonuç
Muş ilinde çok eşlilik, erkek çocuk isteği, fazla çocukluluğun bir güç olarak algılanması ve genç yaşta evlilik gibi
gelenek ve dine bağlı hayat tarzı ile toprağa dayalı üretim
şartları özellikle kırsal kesimlerde doğurganlığı ve nüfus
artışını hızlandırmıştır. Hızlı nüfus artışı tarım arazilerinin
giderek küçülmesi ve parçalanması ile tarımsal üretimin
düşmesi, hane halkı sayısının artmasıyla da konut açığının
ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bunlara ek olarak da
hızlı nüfus artışına rağmen tarım arazilerinin miktarı sabit
kalmış ve hızla artan nüfusu beslemede yetersiz kalmıştır.
Bu durum tarıma uygun olmayan birçok mera, çalılık, taşlıkkayalık ve eğimli arazinin tarıma açılmasına neden olmuştur. Dolayısıyla hızlı nüfus artışıyla doğanın tahribi ve erozhttp://www.tck.org.tr
56
Sönmez
yon şiddetlenmiştir. Hızlı nüfus artışı sonucu ortaya çıkan
ekonomik ve doğal sorunların yanında kan davaları, güvenlik sorunu gibi sosyal olaylar ile sosyo-kültürel imkânların
kısıtlılığı, ildeki nüfus hareketlerine yön vermiştir. Böylece
kaba doğum oranı ve doğal nüfus artışının yüksek olduğu
kırsal kesimlerden il dâhilindeki ve dışındaki şehirlere göçler meydana gelmiştir. Nitekim ildeki şehirlerde nüfus artış
hızı % 40’lara kadar yükselmiştir. Bu durum sosyo-kültürel
ve ekonomik olarak gelişmemiş ve aynı zamanda planlamadan yoksun şehirlerde çarpık kentleşme, yoksulluk,
işsizlik ve konut yetersizliği gibi birçok sıkıntının ortaya
çıkmasına neden olmuştur. Böylece kırsalda başlayan nüfus
hareketinin etkileri kısa sürede şehirlerdeki eğitim ve sağlık
hizmetleri başta olmak üzere altyapı hizmetlerine ve ekonomik alanlara da yansımış ve bu alanlar kısa sürede kırsal
alanlardaki problemlerle karşı karşıya kalmıştır. Bu durum
ildeki şehirlerden de il dışına göçlerin başlamasının temel
nedeni olmuştur.
İldeki göçlerin büyük bir kısmı ekonomik kökenlidir. Bu
göçleri engellemek ilde nüfus artışı hızını düşürmek, potansiyelleri harekete geçirerek istihdamı arttırmakla mümkündür. Bu da eğitimden geçmektedir. İlde genel eğitim düzeyi
daha çok okuma yazma bilmekle sınırlıdır. Bu çeşitli sosyal
sorunların (erken evlilik, çok çocukluluk, çok eşlilik vb), bir
türlü çözüme kavuşturulamamasına yol açmaktadır. Özellikle çok çocuklu olmanın toplumda daha yüksek bir statüye sahibi olma olarak algılanması, hızlı nüfus artışının da
temel nedenini oluşturmaktadır. Eğitim yolu ile toplumun
çağdaş yaşam koşullarına kavuşturulması; aile planlamasının başarıya ulaştırılmasına, ilin temel ekonomik kaynağı
olan tarımsal yapının iyileştirilmesine ve tarıma dayalı sanayi tesislerinin kurulmasına bağlıdır. Böylece sorun yerinde çözülmüş olacak, bulundukları yerde geçimlerini sağlayabilecekleri için Muş ilinden dışarıya gitmek zorunda da
kalmayacaklardır.
KAYNAKLAR
AKIŞ, A. ve AKKUŞ, A. (2003). “Güneydoğu Anadolu Projesi’nin (GAP) Şanlıurfa’daki Göçe Etkisi”. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 10: 507-543.
ATALAY, İ. (1997). Türkiye Bölgesel Coğrafyası, İnkılâp Yayınevi, İstanbul.
AVCI, S. (1992). “Bayburt İlinde Nüfus Gelişimi ve Dağılışı”.
Türk Coğrafya Dergisi 27: 159-177.
AVCI, S. (1993). “Türkiye’de Şehir ve Şehirli Nüfusun Dağılışı”. Türk Coğrafya Dergisi 28: 249-270, İstanbul.
AVCI, S. (2003). “Gelişimi ve Sorunları Açısından Türkiye’de
Şehirleşme”. Sırrı Erinç Sempozyumu 2003 Coğrafya
Genişletilmiş Bildiri Özetleri: 218-225. İstanbul.
BAŞIBÜYÜK, A. (2005a). “Doğu Anadolu Bölgesinde Nüfusun Cinsiyet ve Yaş Yapısı”. Doğu Coğrafya Dergisi 14:
67-95.
BAŞIBÜYÜK, A. (2005b). “Doğu Anadolu Bölgesinde Ortalama Hanehalkı Büyüklüklerinin Dağılışı”. Doğu Coğrafya Dergisi 13: 273-291.
BEHAR, C. (1996). Osmanlı İmparatorluğu’nun ve Türkiye’nin Nüfusu 1500-1927. Ankara: T.C. Başbakanlık
Devlet İstatistik Enstitüsü.
DARKOT, B. (1997). “Muş”. İslam Ansiklopedisi 8: 744-747.
Eskişehir: Milli Eğitim Bakanlığı.
DİE (1935). Genel Nüfus Sayımı, İdari Bölünüş. Ankara:
Devlet İstatistik Enstitüsü.
DİE (1940). Genel Nüfus Sayımı, İdari Bölünüş. Ankara:
Devlet İstatistik Enstitüsü.
DİE (1945). Genel Nüfus Sayımı, İdari Bölünüş. Ankara:
Devlet İstatistik Enstitüsü..
DİE (1950). Genel Nüfus Sayımı, İdari Bölünüş. Ankara:
Devlet İstatistik Enstitüsü.
Türk Coğrafya Dergisi
DİE (1955). Genel Nüfus Sayımı, İdari Bölünüş. Ankara:
Devlet İstatistik Enstitüsü.
DİE (1960). Genel Nüfus Sayımı, İdari Bölünüş. Ankara:
Devlet İstatistik Enstitüsü.
DİE (1965). Genel Nüfus Sayımı, İdari Bölünüş. Ankara:
Devlet İstatistik Enstitüsü.
DİE (1970). Genel Nüfus Sayımı, İdari Bölünüş. Ankara:
Devlet İstatistik Enstitüsü.
DİE (1975). Genel Nüfus Sayımı, İdari Bölünüş. Ankara:
Devlet İstatistik Enstitüsü.
DİE (1980). Genel Nüfus Sayımı, Nüfusun Sosyal ve Ekonomik Nitelikleri. Ankara: Devlet İstatistik Enstitüsü.
DİE (1985). Genel Nüfus Sayımı, Nüfusun Sosyal ve Ekonomik Nitelikleri. Ankara: Devlet İstatistik Enstitüsü.
DİE (1990). Genel Nüfus Sayımı, Nüfusun Sosyal ve Ekonomik Nitelikleri. Ankara: Devlet İstatistik Enstitüsü.
DİE (2000). Genel Nüfus Sayımı, Nüfusun Sosyal ve Ekonomik Nitelikleri. Ankara: Devlet İstatistik Enstitüsü.
DİE (2004). İl Göstergeleri 1980-2003=Provincial İndicators.
Ankara: T. C Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü.
DOĞANAY, H. (1997). Türkiye Beşeri Coğrafyası. Ankara:
Milli Eğitim Basımevi.
DPT (2000). Doğu Anadolu Projesi Ana Planı Mevcut Durum
ve Analizleri. Cilt I, Ankara: T.C Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı.
DPT (2000). Tarımda Girdi Kullanımı ve Verimliliğe Etkileri.
Ankara: T.C Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı.
DPT (2004). İlçelerin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması
Araştırması (2004). Ankara: T.C Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı.
http://www.tck.org.tr
57
Muş İlinde Nüfus Harketlerinin Nedenleri ve Sonuçları
GÜRBÜZ, M., KARABULUT, M. ve SANDAL, E. (2003). “Türkiye’den Yurtdışına Yasa Dışı Göçler: Pazarcık (Kahramanmaraş) Örneği”. Marmara Coğrafya Dergisi 8: 3552.
GÜRBÜZ, M. ve KARABULUT, M. (2008). Kırsal Göçler ile
Sosyo-ekonomik Özellikler Arasındaki ilişkilerin Analizi,
Türk Coğrafya Dergisi 50: 37-60.
KINAL, F. (1962). Eski Anadolu Tarihi. Ankara: Türk Tarih
Kurumu Basımevi.
MEMİŞ, E. (2009). Eskiçağ Medeniyetleri Tarihi. Bursa: Ekin
Yayın Basım Dağıtım.
MUŞ-TİM (2002). Muş Tarım Master Planı. Ankara: Tarım
ve Köyişleri Bakanlığı Muş Tarım İl Müdürlüğü.
ÖZGÜR, M. (1999). “Türkiye Nüfusunun Yaş Yapısı”, Ankara
Üniversitesi Türkiye Coğrafyası Araştırma ve Uygulama
Merkezi Dergisi 7: 159-175.
ÖZGÜR, M. (2000). Türkiye Coğrafyası, Ankara: Hilmi Usta
Matbaacılık.
SERGÜN, Ü. (1977). “Türkiye’de Nüfusunun artışı ve Sorunları”. İstanbul Üniversitesi Coğrafya Enstitüsü Dergisi
20-21: 211-223.
SÖNMEZ, M.E. (2005). Muş Ovası ve Çevresinde Arazi Kullanımı. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi).
SOYLU, H. (2003). Şehir Coğrafyası Açısından Bir Araştırma
Bingöl. Erzurum: Bakanlar Matbaacılık Ltd. Şti.
TABAKOĞLU, A. (1986). Türk İktisat Tarihi. İstanbul: Dergah
Yayınları
TANDOĞAN, A. (1988). Türkiye’de 1975-1980 Döneminde
İller Arası Göçler. Trabzon: Karadeniz Teknik Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi.
TANOĞLU, A. (1966). Nüfus ve Yerleşme.,İstanbul: İstanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Enstitüsü.
TUNCEL, M. (2006). “Muş”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm
Ansiklopedisi 31: 361-371. İstanbul: İslam Araştırmaları
Merkezi.
TÜİK
(Türkiye
İstatistik
Enstitüsü)
<http://www.tuik.gov.tr/Start.do;jsessionid>.
(2010).
TÜMERTEKİN, E. (1968). Türkiye’de İç Göçler-Internel Migrations in Turkey. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Coğrafya Enstitüsü.
TÜMERTEKİN, E. (1994). Beşeri Coğrafya Giriş. İstanbul:
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Basımevi ve Film
Merkezi.
TÜMERTEKİN, E. ve ÖZGÜÇ, N. (1997). Beşeri Coğrafya
İnsan –Kültür-Mekân. İstanbul: Çantay Kitabevi.
http://www.muskulturturizm.gov.tr/belge/134159/eski2yeni.html
Yazar hakkında
Yrd. Doç. Dr.
Mehmet Emin Sönmez
Kilis 7 Aralık Üniversitesi
Fen-Edebiyat Fakültesi
Coğrafya Bölümü
KİLİS
Türk Coğrafya Dergisi
Yerleşme, arazi kullanımı, planlama, nüfus ve
kalkınma gibi beşeri coğrafya konularında çalışmakta,
ayrıca bu çalışmalarda CBS ile uzaktan algılama gibi
yöntemlerden faydalanmaktadır.
http://www.tck.org.tr
Türk Coğrafya Dergisi
Basılı ISSN 1302-5856
http://www.tck.org.tr
Sayı 55: 59-, İstanbul
Elektronik ISSN 1308-9773
TÜRK COĞRAFYA KURUMU FAALĠYETLERĠ
(1 Ocak–31 Aralık 2010)
T. Ahmet ERTEK
Türk Coğrafya Kurumu Başkanı
-10 Ocak 2010 Pazar günü 10.30-13.30 arasında Türk
Coğrafya Kurumu (TCK)’nun Olağan Genel Kurulu Kadıköyİntaş Lisesi Seminer Salonu’nda yapılmıştır. Sonuç olarak;
seçimle kurumun aşağıda sunulan idari kurulları oluşturulmuştur:
YÖNETİM KURULU (ASİL ÜYELER)
1- Yrd.Doç. Dr. T.Ahmet ERTEK (Başkan)
2- Doç. Dr. Barbaros GÖNENÇGİL (Başkan Yrd.)
3- Fügen DEDE (Başkan Yrd.)
4- Mesut SÜZER (Genel Sekreter)
5- Faruk ÖZBAKAN (Muhasip Üye)
6- Mehmet UŞAR (Üye)
7- Dr.Hakan KAYA (Üye)
YÖNETİM KURULU (YEDEK ÜYELER)
1- Nurgül ÖZENİR
2- Dr. Yasin BEŞER
3- Prof. Dr. Telat KOÇ
4- Prof. Dr. Mustafa MUTLUER
5- Prof. Dr. Recep EFE
6- Prof. Dr. Murat TÜRKEŞ
7- Mehmet ZOR
DENETİM KURULU (ASİL ÜYELER)
1- Kemal AKALIN (Başkan)
2- Cem YILDIZ (Üye)
3- Eylem GÜÇLÜ (Üye)
DENETİM KURULU (YEDEK ÜYELER)
1- Yrd. Doç. Dr. Musa ULUDAĞ
2- Doç. Dr. Evren ERGİNAL
3- Yrd. Doç. Dr. Cengiz AKBULAK
HAYSİYET DİVANI (ASİL ÜYELER)
1- Prof. Dr. Barış MATER
2- Prof. Dr. İlhan KAYAN
3- Prof. Dr. İbrahim ATALAY
4- Prof. Dr. Hakan YİĞİTBAŞIOĞLU
5- Prof. Dr. Meral AVCI
HAYSİYET DİVANI (YEDEK ÜYELER)
1- Prof. Dr. Akif AKKUŞ
2- Prof. Dr. Selami GÖZENÇ
3- Prof. Dr. Ali Fuat DOĞU
4- Prof. Dr. İhsan BULUT
5- Prof. Dr. Ali UZUN
10.01.2010 itibariyle seçilen Türk Coğrafya Kurumu Yönetim Kurulu
(Faruk Özbakan, Mesut Süzer, Fügen Dede, Ahmet Ertek, Barbaros Gönençgil, Hakan Kaya, Mehmet Uşar)
60
-Türk Coğrafya Dergisinin (www.tcd.org.tr) Prof. Dr.
Sedat AVCI (Baş editör), Doç. Dr. Barbaros GÖNENÇGİL
(Üye) ve Yrd. Doç. Dr. T. Ahmet ERTEK (Üye)’den oluşan
Yazı Kurulu’nun TCK Yönetim Kurulu Kararı ile bir yıl daha
görevlerini sürdürmelerine karar verilmiştir.
-8 Mart 2010 tarihinde Elazığ-Başyurt Depremiyle ilgili bir
basın bildiri haber ajanslarına geçilmiştir. AA’na gönderilen
basın bildirisi 38 internet haber sitesinde, kurum internet
sitesinde ve Hürriyet Gazetesinde yayınlanmıştır.
-2009 faaliyet raporumuzu IGU’ya da göndererek ve
dolayısıyla tüm Dünya’ya duyurma fırsatı bulduk. Bu raporu
internet sitemizde de (www.tck.org.tr) yayınladık (13 Nisan
2010).
-17 Nisan 2010 tarihli genişletilmiş Yönetim Kurulu
Toplantımız;
İstanbul’daki
Beylikdüzü
Belediyesi
Tesislerinde Beylikdüzü İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ve
Beylikdüzü Belediyesinin destekleriyle, Kurum Yönetim
Kurulu Üyemiz Hakan KAYA’nın organizasyonu ile
Beylikdüzü ilçesinin Coğrafya Öğretmenlerinin de
katılımıyla bir öğlen yemeği toplantısı şeklinde
gerçekleşmiştir.
-Ege
Üniversite
Sosyal
Bilimler
Enstitüsü’nün
organizasyonuyla Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Coğrafya Bölümü lisansüstü öğrencileri ve araştırma
görevlilerinin 27 Nisan 2010 günü fakültenin Konferans
Salonu’nda düzenlediği “Coğrafya Lisansüstü Semineri”ne
kurumumuz da davet edilmiş ve kurum Başkanı Yrd. Doç.
Dr. Ahmet ERTEK açılış ve kapanışta birer konuşma
yapmıştır. Kurum Başkanı Ertek ve Başkan Yardımcısı Doç.
Dr. Barbaros GÖNENÇGİL, diğer katılımcı öğretim
elemanlarıyla birlikte sabahtan-akşam süren bu seminerleri
izleyerek genç coğrafyacılara katkı vermişlerdir.
-29 Nisan 2010 günü İzlanda’da faaliyete geçen
Eyyafyallajokul Volkanı ile ilgili Türk Coğrafya Kurumu
(TCK)-Türkiye Çevre Koruma ve Yeşillendirme Kurumu
(TÜRÇEK) başkanlarının ortak bir basın bildirisi haber
ajanslarına çekilmiştir. Bu bildiri 50’ye yakın internet haber
sitesinde ve kurum internet sitesinde yayınlanmıştır.
-Kurumumuz 2011, 2012 ve 2020 Coğrafya Kongreleri
sponsoru ZED Ltd. Şti.’ne İngilizce tanıtım broşürlerimiz
yaptırılmıştır.
-2010 yılı içinde Coğrafya Ailesinin yetiştirdiği iki duayen
hocamızı; 27 Şubat’ta Prof. Dr. Erdoğan AKKAN’ı ve 4
Mayıs’ta Prof. Dr. Ahmet Necdet SÖZER’i kaybettik. Kurum
internetten sayfamızdan coğrafyacılara taziyelerimiz
bildirilmiştir. Hocalarımızın mekânları cennet olsun.
-18-23 Mayıs 2010 tarihleri arasında Adana-HatayŞanlıurfa-Mardin illerini kapsayan bir otobüs 11’i
kurumumuz üyesi doğaseverle “GÜNEYDOĞU ANADOLU
DOĞA ARAŞTIRMALARI GEZİSİ” üyemiz Mehmet ZOR’un
organizasyonu ile gerçekleştirilmiştir.
-18-23 Mayıs 2010 tarihleri arasında 40 kişi Doğu Akdeniz
ve Güneydoğu Anadolu’yu kapsayan arazi çalışmasını GEO
Dergisi, Temmuz-2010 sayısında bu faaliyeti “Coğrafyacılar
güneye indi” başlığıyla haber de yapmıştır.
-12-16 Temmuz 2010 tarihlerinde İsrail’in Tel Aviv
kentinde yapılan “Bölgesel Coğrafya Kongresine” Türk
Coğrafya Kurumu Başkanı Yrd. Doç. Dr. T. Ahmet ERTEK ve
Başkan Yardımcısı Barbaros GÖNENÇGİL katılmıştır. 33
komisyonda ve 11 ayrı salonda gerçekleştirilen kongre 5
gün sürmüştür. IGU (International Geographical
Union=Uluslararası Coğrafya Birliği) Başkanı Prof. Dr.
Ronald Abler ile görüşme fırsatı bulunmuştur. Bu
görüşmede Türk Coğrafya Kurumu’nun “2020 Uluslararası
Coğrafya Kongresi”ne aday olması ve bu kongrenin
istanbul’da yapılması konusunda gerekli yazı da IGU
başkanlığı olarak kendilerine sunulmuştur. 16 Temmuz
2010 günkü Kapanış Oturumunda birçok konuşmanın
yanısıra Prof. Abler’in direktifleriyle kurumumuza verilen
ek konuşma süresinde TCK başkanı ERTEK, kurumun ve
İstanbul’un tanıtımı yapmıştır.
IGU Başkanı Ronald ABLER ile TCK Başkanı Ahmet ERTEK’in Tel Aviv’deki 2010-Bölgesel Coğrafya Kongresindeki
görüşmelerinden (14.7.2010).
61
Tel Aviv’deki 2010-Bölgesel Coğrafya Kongresinin Kapanış oturumunda Türk Coğrafya Kurumu Başkanı Yrd. Doç. Dr. Ahmet
ERTEK’in kurum ve İstanbul tanıtım konuşması (16.7.2010).
-28 Temmuz – 4 Ağustos 2010 tarihleri arasında
Taiwan’ın Taipe kentinde liseler düzeyinde yapılan
Uluslararası Coğrafya Olimpiyatlarına kurumumuz da
katılmıştır. Kurum Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Barbaros
Gönençgil’in gayretleriyle kurumumuz gözlemci düzeyinde
temsil edilmiştir.
-2010 Ağustos’unda Türk Coğrafya Kurumu Başkan
Yardımcısı Fügen DEDE başkanlığında Hindistan ve Tibet’i
kapsayan bir coğrafya gezisi gerçekleştirilmiştir.
-Türk Coğrafya Dergisi Baş Editörü Prof .Dr. Sedat
AVCI’nın gayretleriyle Türk Coğrafya Dergisinin 54. Sayısını
yayınlanmıştır (www.tcd.org.tr). Toplamda 7 yazarın
kaleme aldığı 5 makaleden oluşan dergi 68 sayfadan
oluşmaktadır.
-17-18 Eylül 2010 tarihleri arasında Tokat-Gaziosmanpaşa
Üniversitesi, Türk Coğrafya Kurumu ve Tokat İl Milli Eğitim
Müdürlüğü’nün işbirliğiyle, “Coğrafya’da Yeni Yaklaşımlar
ve Yeni Bilgiler Çalıştayı” isimli Tokat Coğrafya
Öğretmenleri Çalıştayı, üyemiz Doç. Dr. Eren YÜRÜDÜR’ün
koordinasyonunda TOKAT-Gaziosmanpaşa Üniversitesinde
gerçekleştirilmiştir. İlk günü üniversitenin konferans
salonunda Tokat ilinde görev yapan 97 coğrafya
öğretmeninin katılımıyla açılış konuşmaları ve 4 ayrı
üniversiteden 6 öğretim üyesinin bildirileriyle sunumlar
yapılmıştır. İkinci günü ise Kelkit vadisinde aynı
katılımcılarla coğrafi bir gezi gerçekleştirilmiştir.
-Hürriyet Gazetesi köşe yazarlarından Yılmaz Özdil’in, 21
Eylül 2010 tarihli köşesindeki “Devletin ayrılmaz bütünlüğü
filan...”
isimli köşe yazısına cevaben kurum eski
başkanlarımızdan Prof. Dr. Metin TUNCEL ve kurum
üyelerimizden Prof. Dr. Sedat AVCI hocalar, yazara cevabi
birer yazı yazarak “Türkiye Coğrafi Bölgeleri”nin niteliğini
aktarmışlardır. Bu yazıların örnekleri, www.tck.org.tr
internet sitemizden de takip edilebilir.
-11-12 Ekim 2010 tarihleri arasında Afyon-Kocatepe
Üniversitesi’nde Prof.Dr. Oğuz EROL’un onuruna yapılan
“Ulusal Jeomorfoloji Sempozyumu – 2010” isimli
sempozyuma kurumumuz da davet edilmiştir. Açılış
konuşmalarından birisini de kurum başkanı Y. Doç. Dr.
Ahmet Ertek yapmıştır.
-3-5 Kasım 2010 tarihlerinde Ankara Üniversitesi Dil ve
Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde yapılan “VI. Ulusal Coğrafya
Sempozyumu”na
kurumsal
olarak
gidilmiştir.
Sempozyumun son günü 15.30- 17.00 arası yapılan “Türk
Coğrafya Kurumu Oturumu”nda kurumun tanıtımı ve
faaliyetleri anlatılmıştır. Tanıtım ve sunum, kurum başkan
yardımcısı Doç. Dr. Barbaros Gönençgil tarafından
yapılmıştır.
-Meslek Tanımındaki çalışmalarımıza katkı sağlamak
üzere,
istekleri
üzerine
kurumumuz
tarafından
görevlendirilen “COĞRAFYA MESLEĞİ TANIRLILIĞI”
konusunda Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nden Prof.
Dr. Murat TÜRKEŞ ve Prof. Dr. Telat KOÇ ekibinden oluşan
komisyon yaklaşık 1 yıllık bir süre içinde hazırladıkları
raporu kurumumuza Kasım 2010’da ulaştırılmıştır. Bu
rapor, 10.11.2010 günü ülkemizin 23 Coğrafya Bölümü
Başkanlığına ve 10 Coğrafya Öğretmenliği Anabilim Dalı
Başkanlığına gönderilmiş, 2010 yılı sonuna kadar
kurumlarındaki akademisyenlerinin görüşlerini kapsayan
karşı birer yazı istenmiştir.
-İnternet sitemizde (www.tck.org.tr) akademisyen
hocalarımızın kitaplarının tanıtımını sürdürülmüştür.
-Yönetim Kurulu Üyemiz Faruk ÖZBAKAN başkanlığında;
Yönetim Kurulu Üyemiz Hakan KAYA ve Denetim Kurulu
Üyemiz avukat Cem YILDIZ’dan oluşan komisyon, kurum
tüzük tadilatıyla ilgili yaklaşık 3-4 aylık sürdürdükleri
hazırlık çalışmalarını tamamlamışlardır. Bu konuda
yaptıkları ön hazırlık çalışmaları 27 Kasım 2010 tarihli
yönetim kurulu toplantımızda Faruk ÖZBAKAN tarafından
eski-yeni tüzük Yönetim Kurulu üyelerinin görüşlerine
sunulmuştur.
-Yönetim Kurulu Üyemiz Faruk Özbakan başkanlığında
“Türk Coğrafya Kurumu’nu Tarihçesi” çalışmaları, kurum
başkanı Yrd. Doç. Dr. T. Ahmet ERTEK ile birlikte
sürdürülmektedir. Bu konuda kütüphanelere, dernekler
masasına gidilerek veriler toplanmıştır. Çalışmalar devam
etmektedir. Ayrıca bu konuda, kurumun eski yönetici
hocalarına (Prof. Dr. Süha GÖNEY ve Prof. Dr. Metin
TUNCEL hocalara) Aralık 2010’da ziyaretler yapılmıştır.
62
-Kurum Yönetim Kurulu Üyelerimiz Doç. Dr. Barbaros
GÖNENÇGİL, Fügen DEDE ve Mesut SÜZER’den oluşan
komisyon, Liseler Arası yapılacak “Uluslararası Coğrafya
Olimpiyatları” çalışmalarını sürdürmektedirler. 2012 Köln
(Almanya) olimpiyat seçmeleri ve organizasyonunun ana
sponsoru TED İstanbul Koleji (Beykoz) olmuştur. Milli
Eğitim Bakanlığı-Ankara’dan bakanlık onayı da 15.12.2010
itibariyle kurumumuza ulaşmıştır.
-İnternet sitemizde (www.tck.org.tr) “Coğrafya İhbar
Hattı” başlığı altında ülkemizden ve dünyadan yeni
gelişmeler, bulunan yeni sahalar ve unsurlar tanıtılmaya
başlanmıştır.
-www.tck.org.tr isimli Türk Coğrafya Kurumu resmi
internet sitesinden tanıtım ve yayın çalışmaları Genel
Sekreter Mesut SÜZER’in denetiminde sürdürülmüştür.
-Kurumumuzun 5 Nisan 1942 Tarihli Ulus Gazetesinde
çıkan
ANAYASA’sı
yani
“İlk
Tüzüğü”
Beyazıt
Kütüphanesinden kurum Yönetim Kurulu Üyemiz Faruk
ÖZBAKAN tarafından temin edilmiştir.
-Türk Coğrafya Dergisi’nin 2010 yılını içinde yayınlanması
gereken 55. sayısı yayınlanmıştır (Ayrıntı için bakınız:
www.tcd.org.tr).
-IGU ile bağlantılı olarak Kurumumuz katkılarıyla
İstanbul’da “2020-Uluslararası Coğrafya Kongresi”nin
Türkiye’ye kazandırılması ve düzenlemenin İstanbul’da
yapılması ile ilgili ön hazırlıklar sürmektedir. Bu konuyla
ilişkili olarak, gelecek yıl Türk Coğrafya Kurumu’nun 70.
Kuruluş yılı anısına “Uluslararası Katılımlı Coğrafya
Kongresi-2011” ismiyle sonbaharda 7-10 Eylül 2011
tarihleri arasında İstanbul Üniversitesinde bir kongre
yapılmasına
karar
verilmiştir.
Bu
kongrenin
gerçekleşebilmesi için tanıtım amaçlı kongre afişi ve
koordinasyon için bir web sitesi ZED Ltd. Şti. tarafından
yapılmıştır. Site aktif hale gelerek kurum üyemiz Yrd. Doç.
Dr.
Hasan
ÖZDEMİR
sekreterliğinde
faaliyetler
yürütülmektedir (www.ukck2011.com).
Önümüzdeki üç yıl içinde başarmayı hedeflediğimiz üç
temel konu ana gayemiz olacaktır:
• Bunlardan ilki kuruma yaraşır yıllardır çabası
içinde olduğumuz bir kurum binasına sahip olmak,
• İkincisi "Coğrafyacı" mesleğinin tanırlılığı konusunda gereken girişimleri sağlamak,
• Üçüncüsü ise 2020'de "34.Uluslararası Coğrafya
Kongresi"nin Türkiye'ye kazandırılması ve İstanbul'da yapılması için IGU ile bağlantıları
kuvvetlendirmektir.
TÜRK COĞRAFYA DERGİSİ
Sayı 55, Aralık 2010
İçindekiler
İçindekiler
Editörden …………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………….
v
Makaleler
Barbaros GÖNENÇGİL ve Gülten İÇEL
Türkiye’nin Doğu Akdeniz Kıyılarında Yıllık Toplam Yağışlarda Görülen
Değişimler (1975-2006)
(Variations of Total Yearly Precipitation in Eastern Mediterranean
Coasts of Turkey (1975 – 2006)) .…………………………………………………………
1-12
Uludağ (Zirve) ve Bursa Meteoroloji İstasyonlarının Karşılaştırmalı
İklimi
(Comparative climate of Uludağ (Zirve) and Bursa Meteorology
Stations) ………………………………………………………………………………………………
13-24
Erzurum Palandöken Kayak Merkezindeki Son Kom Yerleşmesi: Beri
Piri Komu
(The Last Com Settlement in the Erzurum Palandöken Ski Center:Com
of Beri Piri) …………………………………………………………………………………………..
25-33
Günümüz Şehirleşme Sürecinde Evsel Katı Atık Sorununa Bir Örnek:
Niğde Şehri
(An Example to the Storage of Domestic Solid Waste Problem During
Today’s Urbanization Process: The City Of Nigde) ………………………………..
35-43
Muş İlinde Nüfus Hareketlerinin Nedenleri ve Sonuçları
(Causes and Consequences of Emigration in Muş Province) ………………..
45-57
Türk Coğrafya Kurumu Faaliyet Raporu (1 Ocak 2010-31 Aralık 2010) .............................................................................
59-62
Muhammed Zeynel ÖZTÜRK
İhsan BULUT ve Fatma ÖZDEMİR
Tülay ÖCAL
Mehmet Emin SÖNMEZ
Türk Coğrafya Kurumu’ndan

Benzer belgeler