Sakarya`da - Sakarya Büyükşehir Belediyesi

Transkript

Sakarya`da - Sakarya Büyükşehir Belediyesi
Röportajlar
Söyleyişler
Köşe Yazıları
Sakarya’da
Haberler
RAMAZAN
www.sakarya.bel.tr
Röportaj
Röportaj
Hamza Tekin
Oruç talim ve
öğretmendir
^
yecek azimete ve kararlılığa ulaşır. Nefsin
istemediği şeyleri ona yaptıracak gücü
kazanır. Oruç ibadetinin icra ve kıyamı
insan iradesinin hürriyete kavuşmasıyladır. İradenin hürriyeti büyük bir ayrıcalıktır.
Değerli Hamza Tekin Hocam, öncelikle
bizlere vakit ayırdığınız için teşekkür
ederim. Özlemle beklediğimiz Ramazan’a kavuştuk. Oruçlarımızı açacağız,
sizlerle de ramazana ve oruca dair güzel
bir sohbet yapmayı istedik.
Hocam Orucu tanımlayacak olursak,
orucun insana kazandırdığı tam manasıyla nedir?
Oruç öyle bir ibadettir ki, kişi o ibadetle
nefsine sahip ve hakim hale gelir.
İsteklerine hükmeder, arzularını gemle-
2
Sakarya’da Ramazan
Bu hür insanla köle arasındaki bir fark
değil, insanla hayvan arasındaki büyük farktır. Hayvan her istediğini yapar,
zorlandığı şeyleri ise terk eder. Onun
azimet ve kararlılığı ile şehveti ve arzuları
arasındaki mesafe sıfırdır. Hatta onda azimette yok denebilir. Arzuları ile görevleri
arasında herhangi bir çatışma ve mücadelede bulunmamaktadır. Ama insan bir
takım işleri yapmaya karar verdiğinde
birçok engel onun karşısına çıkar.
Akıllı ve olgunsa, aklı arzularına galip
gelir. Eğer böyle değilse o bu durumda
hayvana daha yakındır. Oruç insanla
hayvanı sadece şehevi yönden ayırmıyor,
kazananlarla kaybedenleri de ayırıyor.
Bir şeyde başarılı olup kazanmak nefse
zor şeyler yükleyerek elde edilir. Şiddet
ve sıkıntıya sabra alıştırılır. Arzu ettiği
şeylerde onu engelleyecek güce, alıştığı
şeylerden onu uzak kılacak cesarete sahip olmak gerekir. İşte oruç insana bunu
kazandırır.
Peki, oruç ve insan arasındaki sosyal
ilişki nasıldır? Ramazan’da içtimai
hayata nasıl bakmalıyız?
ve dünyadan onu uzaklaştırmaya çalışıyorsunuz. Bu ahlakla onu melekler
safına katıyorsunuz.
Oruç bir farzdır ki kişiyi sıkıntıya
alıştırır, ikinci gelecek sıkıntıya hazır
hale getirir. Başka sıkıntılar geldiğinde
oruç düşer, artık o zata vacip olmaz.
Bundan anlıyoruz ki oruç bedene
azab ve işkence değildir. Çalışmaktan
uzaklaşmak hiç değildir. Ama orucu
bir perhiz ve mola verme kabul ederseniz onu görevlerini yapmaktan aciz
bırakırsınız. Oruç bir nevi riyazet ve
perhizdir ama hedefi olan gayesi olan
bir perhizdir. Sonucu ve meyvesi olan
bir ağaçtır.
Ramazan birliğin ve kardeşliğin
adıdır, ancak Ümmetin yaşadığı çile
ve sıkıntılar bizi epey üzüyor. Çıkış
yolumuz nedir?
Oruç insanları yüce güzelliklere ve
manevi hasletlere ulaştırmak için bir
alıştırma, hayrı nasıl yapacaklarına ve
şerden nasıl uzaklaşacaklarına talim
ve öğretmedir. Ya da güzele nasıl sevgi
duyacaklar, çirkinden nasıl uzaklaşacaklar, Rabbin rızasını kazanmaya
nasıl koşacaklar öfkesinden ve gazabından nasıl sakınacaklar? Oruç işte
insana bunları kazandırır.
Oruç bedenin aleyhine olan bir savaş
değildir. Sadece kalbi tezkiye ve
imanı güçlendirme hareketinin açık
bir programıdır. Zorluğun karşılığını
insanlardan değil de Allah’tan almanın
yürüyüşüdür oruç. Böyle bir ortamda
nefsi takvaya aday kılıyorsunuz, şehvet
Biz Müslümanlar hiç bir zaman üzülmedik üzülmeyeceğiz de. Yahudiler
Musa’ya, Hıristiyanlar İsa’ya uydular
ancak onun getirdiği risalet ve ilahi
emirlerden uzaklaştılar. Eğer bizde bu
duruma düşecek olursak rabbimize
ve resulümüze ihanet etmiş oluruz.
Onlar kendilerini düzeltmeyi ve âlemi
düzeltmeyi bırakıp terk ettiler. Bu hale
gelen bir âlemi yüce rab elbet ki başıboş bırakmayacaktı. Allahın hidayetini
terk etmiş olan bir kavmin insafına
terk etmeyecekti. İslam ve onun oluşturduğu toplum zamanın deveranına
rağmen devam edecektir. Bu ümmete
verilen özellik ki o özellik sebebi ile
ilahi ikrama mazhar kılınmışızdır- bu
dinin gerçeklerine uymak, onun koyduğu sınırları korumak, Maruf olarak
tanıttığını maruf bilmek münker olarak bildirdiklerini de münker görmektir. Bu özellik ve rütbe bu ümmetin
derecesini resulün tebliğ derecesi ile
neredeyse denk tutmuştur. Nitekim
elçi, gerçeği en güzel şekilde açıklamış, sonra da “Allah’ım ulaştırdım
Allah’ım sen şahit ol” demiştir. Onun
ümmeti de aynısını yapması gerekir.
Hakkı açıklayacak, onunla onun için
yaşayacak, yeryüzünde onun adıyla
tanınıp bilinecektir.
Kur’an her an insanın hayatında
olması gereken biricik rehber ancak
Ramazan da bir yönüyle Kur’an’ın
anlamıyla yinelenmek, buluşmak
için güzel bir vesile oluyor değil mi?
Kur’anı kerim insanları kâinat ve
evrenle bağlayan tek kitaptır. Manevi
hayatlarını kâinatı güzel düşünmeye
bağlamıştır. İnsanı doğru bir yaşama
yönlendirmek için bu yönlendirmeden daha güzel teşvik ve yönlendirme olabilir mi? Evet, geçmişte yanlış
anlaşılma sonucu bazı dinler insanı
yaşamdan koparmış, din adına hayatla
savaşmışlar, insanların din adına
yaşamla ilişkilerini kesmişler bu âlemi
insan için büyük bir hapishane, çekilmez bir yük olarak göstermişler. Ama
Kur’an-ı Kerim bunlara en şiddetli
şekilde cephe almış, bu davranışları
reddetmiştir. “Diliniz yalana alışmış
olduğu için, ‘şu haram, bu helaldir’
demeyin, zira Allah’a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Allah’a karşı yalan
uyduranlar ise, saadete şüphesiz erişemezler.”(Nahl 116) İşte böyle… İslam
bu yaşamı sahipsiz bir yağma alanı,
burada tesadüfen doğulduğunu, tesadüfen de yaratıldığımızı görenlerin
ahmaklık ve akılsızlıklarını vurgulayıp
açıklamıştır. Bu düşüncede olanlar istediklerini yapabileceklerini arzularına göre hareket edeceklerini de ayrıca
dillendirmişlerdir. Hayır, hayır, Yüce
rab bize bu ömrü ihsan edip bizi bu
everende iskân etti ki onu tanıyalım
inkâr etmeyelim. Ona şükredelim nankörlük yapmayalım. Bu manada din,
yaşamın düşmanı olmayıp yaşayanları
engelleyen nizam değildir. Bu düşüncelerle Ramazan Kur’an’la dirilmek
için güzel vesile.
Sakarya’da Ramazan
3
Röportaj
Röportaj
Arif Bilgin
Osmanlı’da
Ramazan
Arif Bilgin Hocam, öncelikli Ramazan’ın
bu güzel gününde bize zaman ayırdığınız için çok teşekkür ediyorum. Her
yıl belki bir sitem belki de bir geçmişi
güzelleme anlamında, ‘Nerede o eski
Ramazanlar?’ sorusunu sorarız kendi
aramızda. Sizinle de o eski Ramazanları
konuşmak için buradayız. Özellikle Osmanlı dönemi Ramazanlarını konuşmak
isteriz.
Osmanlı’da Ramazan nasıl karşılanırdı? Hilal nasıl beklenirdi?
4
Sakarya’da Ramazan
Osmanlılar, diğer İslam ülkeler gibi Şaban
ayının sonunda hilali gözlemek için adam
görevlendirirlerdi. Bu işlem, bütün Osmanlı kentlerinde gerçekleştirilirdi. Hicri
aylar, bazen 29 bazen de 30 çektiği için
Ramazan’ın ne zaman gireceğini belirlemek için hilali görmek esastır. Hilal görüldüğünde, gözlemci(ler) şehre gelirler
ve ilgilileri durumdan haberdar ederlerdi.
Bunun üzerine bütün camilerde kandiller
yakılır, Ramazan’ın geldiği bilgisi herkese ulaştırılmış olurdu. Ayrıca bir pare
top atışıyla bilgilendirme pekiştirilirdi.
Ramazan’ın gelişi, İstanbul’da şenliklerle
kutlanırdı. Büyük bir cadde boydan boya
kandillerle ışıklandırılır, geçit alayı yapılırdı. Bu alaya Leyletü’l-Kuvve yani Kuvvet
Gecesi denilirdi. Caddenin iki tarafına çok
sayıda ip gerilir, bu iplere her on adımda
bir demir halkalarla kandiller asılır, böylece caddenin aydınlatılması sağlanırdı.
Aynı aydınlatma, camilerdeki kandiller
için de söylenmelidir. Her mahellede en
az bir cami olduğu için şehrin tamamı
daha ayın ilk gününden itibaren aydınlatılmış olurdu. Geçit alayına kimi devlet
adamları yanında şeyhler, dervişler, İstanbul halkı, çeşitli sanatkarlar vd. katılır,
havai fişek gösterileri yapılırdı. İzleyicilerin fenerleriyle birlikte panayır yerine
dönen bu mekânda insanlar sahura kadar
vakit geçirirlerdi. O nedenle 17. yüzyılda İstanbul’u ziyaret eden Thevenot, Ramazan’ı gecelerin gündüzlere,
gündüzlerin de gecelere döndüğü ay
olarak tanımlar. İstanbul’da Ramazan
başlangıcına şahit olan Thevenot,
her yerin kandillerle doldurulmasından, atılan havai fişeklerden, okunan
ilahilerden ve sahur vaktinin geldiğini
bildiren davulların çalınmasından çok
etkilenmiştir. Ramazan ayını İstanbul’da geçiren her seyyah Ramazan
gecelerini betimlemeye değer bulmuşlardır.
Halkın 7 gün 3 sofra geleneğini biraz
anlatabilir misiniz?
Yedi gün üç sofra geleneği, Osmanlılarda seçkin mekânlarda geçerli olan
birgelenektir. Bir evde yedi gün arka
arkaya üç çeşit kesime iftar verilmesini öngören bir gelenektir. Evin beyi
ve misafirleri için kurulan sofra/sofralar, evin hanımı ve misafirleri için
kurulan sofra/sofralar ve nihayet evin
hizmetçileri ve misafirleri ile davetsiz
misafirler için kurulan sofra/sofralar.
Sofralar üç çeşit olmakla birlikte davetlilerin sayısına göre her bir çeşitte
birden daha fazla sofra olabilirdi.
Misafirlerin oturacakları sofraları gösteren ilginç bir yöntem uygulanırdı. O
da şuydu;
Her bir sofraya ad verilirdi. Kaşıkların
da hangi sofraya ait olduğu üzerlerine sofra adı yazılarak belirlenirdi.
Gelen misafirleri kapıda karşılayan ve
kimin hangi sofraya oturacağını bilen
bir hizmetli, misafire o sofraya ait bir
kaşık verirdi.
Ancak şunu belirtmeliyim ki, kimi zengin ailelerde görülen bu uygulamanın
toplumun bütün kesimlerinde varmış
gibi gösterilmesi doğru değildir.
Aynı sofrada hem zenginin hem faki-
rin bir arada olması konusu Osmanlıda nasıldı?
Osmanlılarda zengin-fakir ayırımı pek
hoş karşılanan bir durum değildir.
Daha önce sözünü ettiğimiz yedi gün
üç sofra geleneğinde bunun tersine
bir durum görülmesine rağmen Osmanlılar genellikle bu iki grup içinde
ayırım gözetmezdi. Söz gelimi Osmanlı
dönemi mahellelerinde zengin-fakir
bir arada yaşardı. Diğergamlık hakimdi, herkes birbirini gözetirdi. Gerek
imaretlerdeki günlük öğünlerde ve
gerekse Ramazan’da iftar sofralarında
gelir düzeyine bakılmaksızın insanlar beraberce yemek yerdi. Bu yapı,
günümüz toplumunda da nispeten
devam etmektedir.
Sakarya’da Ramazan
5
Röportaj
Röportaj
bir ayetin tefsiriyle derse başlardı.
Mukarrir konuşmasını bitirince veya
konuşmaya devam ederken muhataplar müzakerede bulunurdu. Bazen şeyhülislamların mukarrir ve muhatapları
doğru seçmedikleri olurdu. Huzurda
yersiz söz ve davranışta bulunan,
tartışmanın dozajını kaçıran mukarrir
ve muhataplar bir daha ders ortamına sokulmazdı. Huzur Dersleri’nde o
kadar derin ve çok boyutlu tartışmalar
olurdu ki, bir Ramazan’ı yalnızca bir
ayetin tefsiri kapsayabilirdi.
Her sofraya Kur’an’ı Kerimden bir
ayet ismi verildiğini duymuştum.
Bunu biraz açabilir misiniz?
Evet, yedi gün üç sofra geleneğinde
rastlanan bir durumdu bu. Her sofraya
sure isimlerinden biri verilirdi genellikle.
Birde iftarlarda diş kirası meselesi
var. Bundaki amaç nedir?
Osmanlı medeniyeti bir zerâfet, nezâket ve nezâhet medeniyetidir. Her işte
incelik ve sembolizmin yer aldığını
fark edersiniz. Şüphesiz bunun en
önemli örneklerinden biri dişkirasıdır.
Dişkirası, bir Ramazan adetidir. Zengin
insanlar, verdikleri iftar sonrasında
misafirlerine keseler içinde tesbih,
yüzük vb. çeşitli hediyeler sunardı.
Hediyelerin niteliği ev sahibinin varlık
durumun göre değişirdi. Bunun anlamı, “benim yemeğimi yerken zahmet
çektiniz, dişleriniz yoruldu, bunun
karşılığı olarak ben size bu hediyeyi
veriyorum” demekti. Daha açık ifadeyle bu davete gelmeyi kabul ederek
benim sevap kazanmama vesile oldunuz, bu da ödülü denmek isteniyordu.
Dişkirası yaygın bir gelenek olmakla
birlikte, hali vakti çok yerinde olma-
6
Sakarya’da Ramazan
yan ailelerin iftarlarında bu geleneğin
uygulanması gerekli görülmezdi. Bu
uygulamaya daha çok saray, konak,
yalı ve zengin kimselerin evlerinde
rastlanırdı. İnce bir düşüncenin ürünü
olan dişkirası uygulaması, Osmanlıların icat ettiği bir gelenektir.
Padişahların huzur derslerinden
biraz bahsedebilir misiniz?
Huzur Dersleri, adından da anlaşılacağı üzere, padişahların huzurunda
yapılan derslerdir. İslam dünyasında
yöneticilerin huzurunda ders yapılması geleneği Abbasiler dönemine
kadar gider. Osmanlı İmparatorluğu’nda padişahlar da mümkün olan her
zaman ilim meclislerinde bulunmayı,
ulemadan bir şeyler öğrenmeyi gerekli görmüşlerdir. Bu meyanda padişahın
huzurunda tartışmaların yapıldığı toplantılar her dönemde gerçekleşmiştir.
Huzur Dersleri, Ramazan ayında yapılırdı. Padişahın emriyle şeyhülislam bu
derslerde görev alacak ilim adamlarını
belirlerdi. Bunlardan biri bizzat dersi
verecek kişiydi -ki buna mukarrir
denirdi-, diğerleri ise müzakereciydi
–ki onlara muhatap denirdi-. Huzur
Dersleri’nde tefsir yapılırdı. Mukarrir
Bilindiği üzere Osmanlı’da meydanlar büyük önem arz ediyordu. Ramazanın bu konuda bir etkisi var mı?
Osmanlılar, meydanın önemli sayıldığı bir kültürden gelmekteydiler.
Toplumsal faaliyetleri önemseyen
Osmanlı kültürünün birçok unsurunu
meydanlarda görmek mümkündür.
Birçok kutlama, geçit alayı, gösteri vs.
bu meydanlarda yapılırdı. O nedenle
Avrupa’daki birçok ülkede meydan
Türkçe “meydan”dır. Yani Osmanlılar
bu kelimenin birçok dile geçmesine
vesile olmuştur.
Ramazan’ın meydanların yaygın olmasında etkisi var mı? Olabilir. Çünkü
Ramazan aylarında diğer dönemlerden daha çok meydanlara ihtiyaç
duyulmaktaydı.
ve bilmeyecek olmasıdır. Yine esnaf, borçluyu bilmesine rağmen borcu ödeyeni
tanımamaktadır. Yani anlayacağınız tam
bir sadaka; bir elin verdiğinden diğerinin
haberdar olmayacağı gizlilikte bir hayır.
güzel anılar bırakırdı saf zihinlerde.
Görüldüğü gibi Osmanlı toplumunun
temel özelliklerinden biri, ihtiyaç sahiplerinin sürekli korunup kollanmasıdır.
Bu çoğu zaman devletin katkısına ihtiyaç
kalmadan vakıflar ve hali vakti yerinde
olanlar tarafından gerçekleştirilirdi.
Hırka-i Saadet ziyareti, Ramazan’ın 15’inde
gerçekleşirdi. Bilindiği gibi peygamberimizin hırkası diğer kutsal emanetlerle
birlikte Topkapı Sarayı’nda, Hırka-i Saadet
Dairesi’nde muhafaza edilirdi. Burada
Ramazan’ın 12’sinde hummalı bir çalışma başlardı. Kutu içindeki hırka-i saadet
Revan Köşkü’ne taşınır, Hırka-i Saadet
Dairesi’nde temizlik yapılırdı. Gülsuyuyla
yıkanan daire, çeşitli buhurlar yakılarak
güzel kokulu hale getirilirdi. Ramazan’ın
15’inde devlet erkanı, ulema, yeniçeri
ağası, sadrazam ve şeyhülislamla birlikte
Ayasofya Camii’nde öğle namazını kıldıktan sonra salavat-ı şerifeler okuyarak
Arz Odası’na giderlerdi. Buradan padişah,
şeyhülislam ve sadrazam eşliğinde devlet
erkanı, Hırka-i Saadet Dairesi’ne hareket ederlerdi. Kuran-ı Kerim tilavetinin
gerçekleştiği dairede, hırka-i saadeti önce
padişah öper, yüzüne ve gözüne sürer,
şefaat dilerdi. Aynı işlemi daha sonra şeyhülislam, ardından da sadrazam yapardı.
Daha sonra da padişahın işaret ettiği
kimseler Hırka-i saadeti öpme şerefine
nail olurlardı.
9. Osmanlıda mahya geleneğinin önemi
nedir?
Osmanlı mahya geleneği, halen devam
eden, kökeni en azından 16. yüzyıla kadar
inen bir gelenektir. İki minare arasına
asılan kandillerin bulunduğu iplerle çeşitli
yazı veya şekillerin çizilmesiyle oluşur
mahya. “Ya Gâni, Ya Mabut, Ya Kâfî”, “Ya
Şehr-i Ramazan”, “Ya Kerim”, “Allah” gibi
yazılar yazılabildiği gibi kayık, köprü, kule
benzeri şekiller de oluşturulurdu. Günümüzde ampüllerle yazı yazmak kolay
ancak Osmanlılar döneminde içinde
zeytinyağı kullanılan kandillerin mahya
aracı olarak kullanımı oldukça zordu.
Yazı içerikli mahyalar, insanlara Allah’ı
ve Ramazan’ı hatırlattığı için bir farkındalık yaratmaktaydı. Şekiller ise özellikle
çocukları cezbeder, Ramazan’a dair çok
10. Özellikle Ramazan aylarında gerçekleştirilen Hırka-i Saadet Merasimlerinden biraz söz edebilir misiniz?
Bir de Zimem Defteri konusu var?
Bunun toplumda nasıl bir etkisi
vardı?
Zimem Defteri, borç defteri demektir.
Osmanlı toplumunda zengin kimseler, tanımadıkları bir esnaf dükkânına
girerler, borç defterini çıkarmasını
isterler. Borçların ya bir kısmını da ya
da tamamını öderler. Buradaki güzellik, tıpkı Sadaka Taşları meselesinde
olduğu gibi, borçları ödeyen ve borçları ödenenin birbirlerini bilmemeleri
Sakarya’da Ramazan
7
Röportaj
Röportaj
Kevser Aydoğdu
Yöresel Ramazan
Lezzetleri
oluşturur. Büyük anneannemin köydeki bahçesinde odunlar tutuşturulmuş,
üzerine sac yerleştirilmiş ve yufkalar
pişirilmeye başlanmıştır. Temiz sofra bezlerine sarılıp sahur için hoşafın yanına
taam olmayı beklemek üzere kilerindeki yerlerini alacaklar az sonra. Ama biz
sıramızı bekler pişen sıcakcık dumanı
üstünde yufkalara tereyağı ve peynir
koyup dürümlerimizi yemeden bu ritüeli
tamamlamazdık.
Yalancı Baklava
Ramazan ile ilgili bir konu konuşulacak
ya da bir yazı yazılacak ise şüphesiz
en kolayı ve hepimizin hoşuna gideni
muhakkak ki “ahh o eski Ramazanlar”
güzellemesi yapmak olacaktır. Oysa Ramazan binlerce yıldır dünyaya sekinet
çadırı kurmaya gelir. Değişen insandır
halbuki. Oturduğumuz mekanlardan,
giydiklerimize hatta birbirimize olan
davranışlarımıza kadar.
Geçmişe ve özellikle Ramazan’a dair
hatırladıklarımsa kokuyla ilgili olanlardır, bunun çoğunu da yapılan hazırlıklar
8
Sakarya’da Ramazan
Yufka ile en çok börek yapardık evet ama
hayal meyal hatırladığım bir tatlı yapardı
anannem yalancı baklava derdi üstelik.
Şerbetinin kıvamı cevizinin bolluğu ile
baklavayı aratmazdı hakikaten.
Yapılışına gelince, kuru yufkaları
elinizle hafifçe ıslatıp tepsiye kırarak yerleştirin. Bir orta boy tepsi
için 4 kuru yufka olacak şekilde . Her
yufka için aynı işlemi yapın ve arasına
erimiş tereyağı, bolca ceviz. Sonra
fırında çıtır çıtır oluncaya dek pişirin.
Tatlıdan önce şerbet hazır edilmeli
ki soğusun. Bunun içinde 2 bardak
şeker, 2 bardak su ile 15 dk kaynatın.
Tatlı fırından çıkınca sıcak halde iken
soğuk şerbeti eklyelim. İşte bu kadar
az malzeme nefis lezzet.
halen Ramazan ayında satılan yassı
kadayıflarla yapılabilir kolayca.
bu geleneği sağolsun bizi mahrum
bırakmıyor bu lezzetten.
Sahurun
Vazgeçilmezi: Erişte
Halka Kızartması
Evde yapılmış erişte olmadan nasıl
bir sahur düşünebiliriz ki yanına kışın
üryani eriğinden yazın da vişne ya da
erik hoşafı olmadan üstelik. Erişteyi
mahallemizde Haviş Teyze yapardı.
Yapılışı oldukça kolay, halkaları 8-10
cm uzunluğunda keselim ve ortalarını
elimizle açıp bolca peynir dolduralım.
Sonra elimize su alıp hafifçe ıslatalım.
Çukur bir kap içerisine 1 tepeleme kaşık un, 1 kahve fincanı su ve 3 yumurta
Yassı Kadayıf
Tatlıdan başladık öyle devam edelim
o vakit. Babamın yakın dostu Kaynakçıoğlu ailesinin büyüklerinden Necdet
amcalarda yaptığımız efsane iftarlar
çocukluğumun en güzel anılarını
oluşturur. Necdet amcanın eşi Nimet
Yenge sofrada çerkes kızı olmanın bütün hünerlerini sergilerdi. Ben en çok
şaklak tatlısının sırasını beklerdim.
Bunun yassı kadayıf ve hatta pankekin
atası olmasını öğrenmeme nereden
baksanız 30 yıl vardı. Yufkacılarda
Sadece Adapazarı ve İzmit’te rastladığım bir gelenek olan halka kızartması
ise benim soframın bugün bile vazgeçilmezidir. Sahurda çayın yanında,
iftarda atıştırmalık olarak damağımızı
şenlendirir, dimağımızda izler bırakır.
Babaannem öyle derdi ona; “Haviş.”
Dut ağaçlarının çokça olduğu kocaman bahçesinde yapardı hazırlıklarını.
Sonra hoop temizlenip pırıl pırıl olmuş
vita yağı tenekelerine girerdi erişteler.
Şimdi kızı Züriye ablamız sürdürüyor
koyup çırpalım. Peynir doldurulmuş
halkaları bu sosa batırıp kızartalım ve
fazla yağını süzdürüp, masadaki yerini
hazır edelim.
Kıymalı Pide
Kıymalı pideyi anmazsak haksızlığın
en büyüğünü yapmış oluruz ona.
Evlerde anneler tarafından hazırlanan
pide içleri isim kağıtları ile çocukların
ellerine tutuşturulur ve en yakın mahalle fırınına pişmek üzere gönderilir.
İftara yakın yanımıza mahalleden bir
arkadaşımızı da alarak pişen pideleri
eve getirmek en önemli vazifelerimizden biriydi, tekne orucu tuttuğumuz
zamanlarada kimseye çaktırmadan
pidenin ucundan tırtıklamak da tabii.
İşiteceğimiz tüm azarlara rağmen o
minicik kaçamağı yapmadan dura-
Sakarya’da Ramazan
9
Röportaj
mazdık. Kıymalı harcı hazırlamak
için pide başı 100 gr orta yağlı döş
etinden kıymaya ihtiyacımız var. 1’er
soğan, domates ve yeşil biber incecik
doğranmış. Maydanoz, tuz, karabiber
olmazsa olmazı. Gerisi fırıncı ustasının
maharetine kalmış. İstanbul’a taşındığımda en çok özlediklerimden oldu
kıymalı pide. Tırım tırım fırın aradım ,
suratıma öylece baktılar çoğu kez ne
istiyorsun oda ne der gibi. Hatta bir
tanesinde yaptırabildim ama Adapazarı fırıncıları bu işte öyle mahir ki
yaptırdığımız kıymalı pide yanından
bile geçemezdi onların.
Yahni
Önce büyük anannemde sonrasında
anannem ve dayılarımın kayınvalidelerinde yediğimiz bir yahni vardı ki ,
yanına köy ekmeği de olunca başkaca
yemek aramazdınız. Eski isimleriyle
Röportaj
Kum, Hacı Ramazanlar ve Çökekler
köylerinde mukim olurlardı kendileri.
Şimdi sadece Cahide Teyze hayatta
diğerleri rahmetli oldu ruhları şad
olsun. Kemikli parça etle yapılırdı
mümkünse koyun eti, et bana hiç
kokmadı nedense hem de yaşımının
küçüklüğüne rağmen.
Yapılışı son derece basit olan yahninin
yapımına gelince, 1 kg et için mümkünse kemikli olmadığı takdirde iri
parçalar halinde. 2 orta boy soğan çok
ince doğranır tereyağında iyice kavrulur. 2 kaşık domates salçası ve 1 tatlı
kaşığı toz biber de ilave edilip 3-4 dk
da böylece kavrulmaya devam edilir.
Eti de ekleyip oldukça harlı ateşte
suyunu salmamasına özen göstererek
kavurma işine 5-6 dk daha devam edilir. Az su ilavesiyle ocağa konur kısık
ateşte pişmeye bırakılır. Suu azaldıkça
ve her seferinde az su ilavesiyle pişirmeye gayret edilir. Suyu az, yağına
banmalık harika bir yahni sizi bekler.
Yaz iftarlarında yanına irice doğranmış sebzelerden çoban salatası da
oldu mu, tamamdır.
İftarların Baş Tacı:
Sütlü Üzüm
Tatlıları sevdiğimden olsa gerek çok
bahsettim ama sütlü üzümü anlatmaz-
10
Sakarya’da Ramazan
sam olmayacak. Cahide teyzenin iftar
sofralarının baş yapıtıydı adeta. Bu da
sadece Adapazarı’na has bir tatlı başka
yerde ne duydum, ne de gördüm.
Manda sütüyle yapılan aslında bir nevi
süt hoşafı diyebileceğimiz bu tatlı üzerinde kaymağı içinde üzüm taneleriyle
her kaşığı aldığınızda içinize çokça
ferahlık, damağınıza bolca lezzet bırakan muhteşen bir taam idi..
Yazının başında da dediğim gibi değişen Ramazan değil, yaşam tarzlarımız.
Bahçeli evlerimizi apartman dairelerine teslim edeli beri oldu her ne
olduysa.
Önce erişte ve yufka yapmaktan vazgeçtik nasıl vazgeçmeyelim ki hangi
apartman dairesinde bunu mümkün
kılacak fiziki şartlar var acaba? Sonra
evlerimiz küçülünce sofralarımızda
küçüldü ve kendimiz dahi sığmaz
olduk.
Değil misafir kabul edip geniş iftar
sofraları kuralım. Hangi restoran iftarı
verebilir bize eriştenin lezzetini, kuru
yufka böreğinin sıcaklığını, hoşafın tadını? Tabi hiçbiri. O vakit bize düşende
ne yazık ahh o eski ramazanlar diye
hayıflanmak oluyor vesselam.
Geçmişi unutmadan tadı damağımızda, hatırası dimağımızda, bereketi soframızda hayırlı Ramazanlar duasıyla..
Sakarya’da Ramazan
11
Röportaj
Röportaj
varlıklarını bugün bile onlardan geriye
kalanların önünden geçerken hissederim.
Ramazan
Hatıraları
Selim Gündüzalp
Her mevsimin Ramazan’ını yaşamış
biri olarak, çocukluğumun ‘oruç ayları’ hatıra kutumda müstesna bir yer
tutar. Zihnimdeki en eski Ramazanı,
iftar vakitlerinde yağan lâpa lâpa karla
hatırlıyorum.
Sarı ışıklı odalarda sofralar kurulurdu.
Yemekten kısa bir süre sonra, teravih
namazına giderdik ve kaymaklar beş
kuruştu.. Bağlar Pastanesinin şıralı
bozası meşhurdu..
Koca Halam o gün beni iftara çağırmıştı. Hem de özel olarak. Osman
Enişte de en sevdiğim tatlıyı yani
ekmek kadayıfını yapacaktı. Bu benim
ilk iftarımdı. O gün, ilk kez oruç tutuyordum.
Oruç; ilk günlerde biraz zor gelse de,
sonradan alıştığım ve çok sevdiğim
zorlu bir ibadet oldu. Orucu, bir gül
gibi tuttum. Ben onu tuttukça, o da
beni tuttu.
Ve bir daha birbirimizi hiç bırakmadık.
Şimdi bu yazıyı okuyanlar arasında
oruçlu olanlar varsa, kusuruma bakmasınlar ama şu ekmek kadayıfından
bahsetmeden edemeyeceğim.
Rahmetli Osman Enişte çok mahir bir
adamdı. Her iş gelirdi elinden.
Babamın bana bu güzel haberi müjdeleyişinin ardından, o güne kadar
çok az gördüğüm kâğıt para iki buçuk
lirayı sevinçle avucuma sıkıştırmasını
hatırlıyorum.
Sonra o paranın teravih arkadaşlarımla birlikte nasıl da tozunu attırdığımızı. Birer sırlı evlermiş gibi, o eski
dükkânların çocuk ruhumuza işleyen
Sonra, şekerli suyu sünger gibi çekmiş
ve bütün tepsiyi dolduran yumuşacık
kadayıf, biraz soğuması için korunaklı,
serince bir yere bırakılırdı.
Yıl 1967 idi sanırım.
Sakarya’da Ramazan
Yıl 1966 olsa gerek...
Koca tepsinin ortasında minnacık
gibi duran ekmek kadayıfı, ağır ateşin
altında ve üzerine hafif hafif dökülen şerbetle şişer, kabarır ve tepsiyi
silme doldururdu. Doğrusu, bu şerbet
dökme işlemi sırasında içimden “böyle
minnacık kalırsa kime yeter?” diye geçirdiğim olurdu. Tatlı şişerdi, kabarırdı. Kaynar şerbetin etkisiyle kırılmadan, çatlamadan kendini bir koyuveriş
koyuverirdi ki, o demde mis gibi yanık
bir şeker kokusu burnumdan içeriye
girer, âdeta ciğerime işlerdi.
Şimdi güzeller güzeli iki yeğenime
Nihan’a ve Şevval’e annelik yapan kız
kardeşim Nagehan’ın doğumu, bir Ramazan gecesi teravih sonrasına denk
gelmişti.
12
Ekmek Kadayıfı
Sakarya’da Ramazan
13
Röportaj
Röportaj
Zordur İftar Vakitleri
Ramazan’da vakit bir türlü geçmek
bilmez.
Çünkü zaman dolu dolu yaşanır.
Bizi bekleyen ve bizim beklediğimiz
vakitlere bir sahur ve bir de iftar ilâve
olunur.
Gecesiyle gündüzüyle Ramazan günleri, yudum yudum, nefes nefes, adım
adım yaşanır.
Büyük Hala’da iftar edeceğim o ilk
oruç günü de, zaman bir hayli ağır
geçmişti.
Belimdeki kemeri her saat başı, bir
delik öteye çekiştiriyordum.
Niye mübarek demeyin!..
İftara bu kadar yaklaşmışken, cümle
nimetler insanın gözünde mübarek
olur.
Olduğu gibi görünür. Yani yenip yutulacak bir şeyden çok, bir nimet, bir
ikram gibi..
İster ekmek kadayıfı, ister bir acı
soğan olsun, o günden bu güne ben
hiçbir sofrada, iftar sofralarındakinden
daha tatlı bir lokma yemedim.
“Ee tabi, o kadar acıktıktan sonra ne
yersen tatlı gelir” diyerek, bu zevki
gözümde küçültemezsiniz.
Sonunda delikler tükendi. Belim mi
incelmişti yoksa açlıktan midem karnıma yapışmıştı da böyle mi olmuştu
anlayamadım.
Sair zamanlarda da çok acıkıp,
çok mükellef sofralara oturmuşluğumuz vardır hani. Ama yok!.. İftar
sofrasındaki tat, başkaca
sofralarda bulunmaz.
Oruç çetin ibadettir. Ama zorluk arttıkça, kul olmanın tadı da kalplerde
artar.
Çünkü, Allah için aç kalanlar,
yine Allah için doyurulur
orada.
Acaba bunun için mi olsa gerek çocuklar oruç tutmayı, hatta yarım gün,
yarım saat bile olsa da aç kalmayı çok
severler?
Nimetler, hiçbir sofrada, iftar
sofrasındaki kadar onları
veren Mün’im anılarak
yenemez.
...
Çünkü, O’nun emriyle aç
kaldığımız gibi, yine O’nun
emriyle oturmuşuzdur iftar
sofralarına.
Koca Hala’mın evine vardığımda, beni
bahçedeki meyve ağaçları karşılardı.
Mevsim kış demiştim ya, kala kala bir
mübarek sert ama sulu kış armudu
kalmıştı ağaçlarda.
Satılık Oruç
Öğleye katar tutup, öğleden sonra, bir
liraya Babaanneme sattığım o çocuk
oruçlarından sonra Koca Halam’da
açtığım bu ilk gerçek oruç, benim için
çocukluğun geride bırakıldığını gösteren bir dönüm noktası olmuştu.
Titrek bir ses ve utangaç bir eda ile:
Şu hafızanın işine, cömertliğine bakın.
“Kardeşim bayramlık almak istiyor,
onun için çalışıyoruz.”
Onca yıl sonra bu satırları yazarken,
iftar sofrasındaki pidenin, çorbanın,
ekmek kadayıfının kokusunu yine alır
gibiyim.
Vakit geldi.
Sofranın başına on dakika kadar önceden dizilmiştik.
Su, aziz su.
Gözüm ondan başkasını görmüyordu.
Sakarya’da Ramazan
“Kazandığınızla ne yapacaksınız?”
diyorum.
Bu cevap yetiyor beni düşündürmeye… Hayat bir faaliyet. İster karıncaya
bak, ister kaymakçı çocuğa. Bak da
ibret al… Bu küçük ruhlar kendi içinde
organize olmuş, bir güzel dayanışma
dersi veriyorlar.
Bir kare daha geçiyor gözlerimin
önünden. Caminin avlusunda dedesi
ile küçük bir çocuk yürüyor. Yardım
isteyen birine merhametli nazarla
bakıyor ufaklık.
Dakikalar ard arda dizilip geçti. Top
gümbürtüsüyle birlikte Ezan-ı Muhammedî, bir kış akşamının, bir
Ramazan iftarının haberini, çisil çisil
yağan yağmurlar gibi üzerimize saçtı.
Bismillah su. Bismillah pide. Bismillah
ekmek kadayıfı...
“Dede, cebimde param olsaydı hepsini
verirdim bu kadına.”
O tarihlerde hurmayı o kadar kolay
göremezdik etrafta. Ya hacıdan gelenler getirirdi ya da çok zengin sofralarında görürdük onu ancak.
Sevinçten uçarak gidiyor ufaklık.
Dedesinin yanına döndüğünde de bu
sevinci paylaşıyor.
İşte kaymak satan bir çocuk.
Elinde kaymak tepsisi. Geride kız kardeşi ve abisi.
“Nasıl gidiyor satışlar?” diye soruyorum.
14
“İyi abi.”
Dedesi bu fırsatı kaçırmıyor. Cüzdanını
çıkarıp on lira uzatıyor:
“Ver o zaman” diyor.
“Dede, herkes bir lira verirken, ben
on lira verdiğimde ne kadar sevindi
kadıncağız. Gözlerinden belliydi.”
“Maşallah, aferin sana. Evladım, yardımın güzeli, kimse görmeden yapılanı.”
İhtiyar bir ders veriyor. Hem torununa, hem de bana…
Sakarya’da Ramazan
15
Röportaj
Röportaj
Sezai Küçük
Oruç Harmanından
Can Buğdayı Satın
Alınmalı
hasenatta, iyilik ve güzellikte Allah’ın razı
olduğu bir kul olmak için adeta yarışılır.
Müslüman senenin diğer aylarında da bu
hassasiyetler içinde olur ama Ramazanın
rahmet ve bereket ayı, mağfiret ayı olması, içinde bin aydan daha hayırlı Kadir
Gecesi’ni saklaması bu ayı diğer aylardan
farklı kılmaktadır.
Sayın hocam, biz Müslümanlar açısından Ramazan ayının diğer aylara göre
ehemmiyeti nedir? Ramazan’ın biz
Müslümanların hayatındaki yerinden
kısaca bahsedebilir misiniz?
Ramazan ayı Hadis-i şerifte Hz. Peygamberin buyurduğu gibi “önü rahmet,
ortası mağfiret, sonu cehennem azâbından kurtuluş” ayıdır. Yani Ramazan kulluk ayı, Müslüman’ın sadece Allah’a kul
olduğunun bilincine varması gerektiğini
bilmesi, yaşaması ve ona göre gayret
etmesi gereken bir aydır. Bu ayda bu
idrake ulaşmak için, ibadette, hayır ve
16
Sakarya’da Ramazan
Ayrıca Ramazan ayı Kur’an ayıdır çünkü
Kur’an bu ayda indirilmiştir. Fıtır sadakası vermek, Teravih namazı kılmak bu
aya mahsus bir ibadettir. Zaten; “Ramazan ayı girince göklerin kapısı (başka
bir rivayette Cennetin kapıları) açılır,
Cehennemin kapıları kapanır, şeytanlar
zincire vurulur” hadis-i şerifi de bu ayın
diğer aylardan farkını bize anlatıyor: Bu
sebeptendir ki Ramazan ayının kıymetini bilen salih kimseler, senenin ilk altı
ayı, kendilerini Ramazan’a ulaştırması
için, geri kalan altı ayda da idrâk ettikleri
Ramazân’ı kabul buyurması için Cenâb-ı
Hakk’a duâ ederlermiş.
Bir Müslümanın hayatında Ramazan
ayının etkisi nasıl olmalı? Ramazan ayı
bir Müslüman için nasıl bir başlangıç
sunmalı?
Ramazan ayı bir diriliş mevsimidir. Bu
ay bir yenilenme ayıdır. Müslüman için
senenin diğer aylarında rutin devam
eden hayatın bu ayda gözden geçirildiği bir iklimdir. Fânî dünya; oyalayıcı
ve aldatıcı vasfıyla, insanın rûhâniyetini zaafa uğratır. Bu zafiyetten kurtuluş
için âyet-i kerîmede buyurulduğu gibi:
“Hepiniz toptan Allâh’ın ipine sımsıkı
sarılın, parçalanıp ayrılmayın.” (Âl-i
İmrân, 103) ilahî düsturunu yeniden
bir kavrayıştır. Bu ay ibadetlere yoğunlaşma ayıdır.
Bu ay mü’minin Hz. Mevlana’nın ifadesiyle Allahı’ın misafiri olduğu bir aydır.
Ona göre davranmak gerekir. Hadis-i
şerifler bunu ne güzel ifade eder:
“Ademoğlunun her ameli katlanır.
Hayır ameller, en az on misliyle yazılır.
Bu, yedi yüz misline kadar çıkar. Allâh
Teâlâ şöyle buyurmuştur; «Oruç, bu
kâideden hâriçtir. Çünkü o, sırf Ben’im
içindir, Ben de onu (dilediğim gibi)
mükâfatlandıracağım. Kulum Ben’im
için şehvetini, yemesini ve içmesini
terketti.» Oruçlu için iki sevinç vardır:
Biri, iftar vaktindeki, diğeri de Rabbi’ne kavuştuğu andaki sevincidir.
Oruçlunun ağzından çıkan koku, Allâh
indinde misk kokusundan daha hoştur.” (Müslim, Sıyâm, 164)
Ramazan ayı mümin için bir sevinç
ayıdır: Hz. Mevlana bu halin ifadesi
olarak; “Bu oruç ayında gizlenmiş eşsiz bir ay var. Bu mübarek ayda, oruç
harman yerine sıkıntısız, neşeli gelen
kişi, o güzeller güzeli aya yol bulur.
Sıhhatli, atlasa benzeyen yüzünü kim
sarartırsa, o orucun ipekli elbisesini
giyer. Bu ayda dualar kabul olur. Oruçlunun âhı gökleri deler, geçer. Oruç
kuyusunda sabreden kişi, Yusuf gibi
aşk Mısır’ında sultan olur.
Ey sahura kalkan, sahur yemeği yiyen
kişi! Az konuş, hatta sus! Sus da orucu
anlayanlar, oruçtan söz etsinler. Oruç
ayına girdiğin zaman, o aya kavuştuğun için Hakk’a şükrederek, sevinerek,
neşeli olarak gir! Çünkü Ramazanın
gelişinden üzülenlere, gamlılara oruç
haramdır. Onlar, oruca layık değillerdir.” der.
Oruç kavramından ne anlamalıyız?
Orucun bize kattıkları nelerdir?
Ayet-i kerimede; “Ey iman edenler!
Oruç sizden öncekilere farz kılındığı
gibi, size de farz kılındı, umulur ki
takvâya erersiniz.” (Bakara 183) diye
buyurulmaktadır. Ayette geçen takva
bu ayda müminlerin oruç ibadetlerinin neticesi olarak belirtilmiştir. Bu
sebeptendir ki oruç tutan “Müslüman
elinden, dilinden herkesin emin olduğu” “daima Allah’ı görerek yaşayan”,
“nerede olursa olsun Allah kendisi
ile beraberdir” şuurunda olan bir hal
ve hissiyatta olmalıdır. Takva budur,
takvaya ermek budur.
Oruç bir kemal yolculuğudur. Oruç,
mü’mine nîmetlerin kadrini bildiren,
nimeti verene karşı şükrân hisleri
uyandıran, yoksulların, çâresizlerin
hâlinden anlama şuûru veren, nefsânî
arzu ve temâyülleri bertarâf eden,
maddenin esâretinden kurtarıp “sabır” denilen en yüksek ahlâkî meziyete
eriştiren bir ibâde ve affolmanın yolculuğudur. Hz Peygamber’İn şu hadisinde buyurduğu gibi “Ramazan girip
çıktığı halde günahları affedilmemiş
olan insanın burnu sürtülsün. Anne ve
babasına veya bunlardan birine yetişip
de onlar sayesinde cennete girmeyen
kimsenin de burnu sürtülsün. Ben
yanında zikredildiğim zaman bana
salat okumayan kimsesinin de burnu
sürtülsün!” (Tirmizi, Daavat 110, (3539)
Mü’min için oruç bir sevdadır. Hz.
Mevlana da; “Artık, ekmeğe karşı
ağzını kapa, tatlı oruç geldi. Şimdiye
kadar, yemenin, içmenin hünerini
gördün. Şimdi de orucun hünerini
seyret!
Oruç, Meryem oğlu İsa’ya zemzem
oldu. Oruç yolculuğuna çıktı da dördüncü kat göğe yükseldi.
Kuşların kanat çırpmaları nerede,
meleklerin kanat çırpmaları nerede?
Kuşlar yem için kanat çırparlar, melekler ise oruca doğru uçarlar. Orucun
bazı zorlukları varsa da, yüzlerce çeşit
hüneri de vardır. Oruç sevdası bambaşka bir sevdadır.” der.
Bir başka şiirinde de Hz. Mevlana bir
Müslüman için ibadetlerin özellikle
de orucun Müslüman’ın imanın şahidi
anlama geldiğini şu güzel ifadelerle
anlatır:
“Bu namaz, oruç, hacc ve cihad kişinin
imanına tanıktır. Bu zekât ‘hediye’, bu
hasedi bırakma da ‘kendi sırrından
haber verme’ dir. İhsanda bulunmak,
doyurmak, konuk davet etmek: “Ey
ulular, biz sizinleyiz, size samimiyetle
inandık” demektir. Allah’tan çekinmemden yahut cömertliğimden bir
cevherim var ki bu zekâtla oruç ikisine
de şahittir.” Oruç der ki: “Bu, helalden
çekindi, bil ki harama ulaşmasına
artık imkân yok.” Zekât der ki: “Kendi
malını bile veriyor, artık, kendisiyle
aynı dinde, aynı yolda olandan nasıl
çalar?” Fakat bu işleri riya ve gösteriş
ile yaparsa o iki tanık, Allah’ın adalet
mahkemesine kabul edilmez.
Oruca sarıl, sabret; orucu terk etme,
her an Hak’tan rızkını bekle! Cihad ve
oruç güçtür, çetindir. Fakat bu güçlük
ve çetinlik, Allah’ın, kulu kendinden
uzaklaştırmasından daha iyidir.
“İnsanın namaz kılmayı arzu edişi,
oruç tutuşu, hep Hakk’ın kulunu kendine çekisindendir.”
Oruç, içimizdeki nefis canavarını zabt
u rabt altına alan ve böylelikle insanın
kendinde var olan merhamet ve şefkat
duygularının inkişâfını sağlayan rûhî
bir disiplindir. Elmalılı Hamdi Yazır’ın
dediği gibi; “Oruç, İslamın en büyük
rükünlerinden biridir. Başlı başına nefisle cihattır; nefsin terbiye ve
tezkiyesinde pek ehemmiyetli bir yere
sahiptir. Zararlı şeylere karşı olan hırslar, bununla sakinleştirilir. Oruç, bir
irade ve kalb işidir. Hayatın lezzetini,
iradenin kıymetini tattıracak en güzel
bir özelliktir. Fakat o nefse, ilâhî emirlerin en meşakkatlisi gibi görünür. Bu
Sakarya’da Ramazan
17
Röportaj
Röportaj
“Küçük cihaddan büyük cihada dönüyoruz.” buyurdu. Sahâbî dedi ki:
“Yâ Rasûlâllah! Bundan daha büyük bir
cihad mı var?” Efendimiz:
“Evet, şimdi nefis cihadı var.” buyurdu.
‘Ramazan ayı ümmetimin ayı’ Ramazan bir yanıyla da infak ayı. Bu
konuda neler söyleyebilirsiniz? Ensar
ve muhacirlik kavramları açısından
Sakarya vatandaşlarımız ve mülteciler konusunda neler söyleyebilirsiniz? Özellikle Ramazan ayında onlara
nasıl destek olabiliriz?
Bu fırsat ayında mutlaka etrafımızdaki
mü’min kardeşlerimize ne ihtiyaçları
varsa o minvalde destek olmalıyız.
Mademki Ramazan ayı infak ayıdır. Ve
bu ayda Allah Teâla yapılan ibadetlerin kat ve kat karşılığını vermektedir
o halde bu fırsattan azami istifade
gayretinde olmalıyız. Oruç zaten bize
açlığın ne olduğunu öğretiyor. Bu
ayda açların halinden anlamalıyız.
İnfak etmek yardımcı olmak hususunda elimizi daha bol tutmalıyız. İmam
Rabbanî: “Ramazan ayı bütün hayırları ve bereketleri içinde toplar. Kim
Ramazan ayını çok iyi değerlendirip
hayır ve bereketinden nasipdâr olursa,
bütün senesini o hal içinde geçirmeye
muvaffak olur.” buyuruyor.
hikmete binâen önce şer’î emirlerin
en hafifi olan namaz, ikinci olarak
ortası olan zekat, üçüncü olarak da en
zoru olan oruç emredilmiş, böylece
teşrîde tedricî bir yol takip edilerek
mükelleflere bir alıştırma yapılmıştır.”
Makbûl bir oruç tutabilmek için dikkat
etmemiz gereken bazı hususlar vardır
ki bunların başında riyâdan korunmak gelir. Riyâ ve gösterişten uzak,
ihlas ile edâ edilen oruç ibâdeti, en
fazîletli kulluk hallerinden biridir.
Fakat dünyevî gâyelerle bulandırılmış,
gösteriş ve gafletle yaralanmış oruç ve
namazlar hakkında Hazret-i Peygam-
18
Sakarya’da Ramazan
ber (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır: “Nice
oruç tutanlar vardır ki, orucundan
kendisine kuru bir açlıktan başka
bir şey kalmaz! Geceleri nice namaz
(terâvih ve teheccüd) kılanlar vardır
ki, namazlarından kendilerine kalan
yalnız uykusuzluktur.” (İbn-i Mâce,
Sıyâm, 21/1690)
Hocam Mevlana Hazretleri bir sözünde, “Musa da Firavun da senin
içindedir” diyor. İçimizdeki firavuna gelip gelmek için orucun önemi
nedir?
Malumdur ki insanoğlu nefsten ve
ruhtan yaratılmış bir varlıktır. İnsandaki nefs ayeti kerimede de buyurulduğu gibi daima kötülüğü emredicidir.
Nefsin kişide galip gelmemesi için
en etkin yollardan biri oruçtur. Hele
Ramazan ayı içinde bu ayın manevi
feyziyle birleşen bir oruç, insanın
içindeki nefsi tesirsiz kılan bir fırsattır.
“Nefis ile savaşa girişen mücahidin,
gönül maksadına ulaşma yolunda
oruç, yüz binlerce yardımcı canın
yaşayışından daha da iyidir.”
Firavun Kur’an-ı Kerim’in bize nefsine mağlup olanların varacağı nihayi
azgınlık noktası olarak işaret ettiği
bir örnektir. Müslüman bu örneklerin
akıbetlerinden ibret almalı ve nefsine
karşı daima mücadele ve mücahede
durumunda olmalıdır. Ramazan ayı,
oruç ve diğer ibadetler bunun en
önemli fırsatıdır. Oruç, aynı zamanda
nefsimize karşı bir cihaddır. Çünkü
nefse karşı verilen cihad en büyük
cihaddır. Efendimiz Tebük Seferi’nden
dönerken Medîne-i Münevvere’ye
yaklaştılar. Meşakkatten, zorluktan sahâbenin derileri kemiklerine
yapışmıştı. Bin kilometre gitmişler,
bin kilometre dönmüşlerdi. Efendimiz
-sallâllâhu aleyhi ve sellem-;
Ramazan-ı şerifte bütün uzuvlarımızla
oruç tutmalıyız ki, bu orucumuz cehenneme karşı kalkan vazifesi görsün… Bu ayda sadece namaz ve oruç
değil, bütün güzel ahlâkî vasıflarda
adeta yarışılmalıdır. Özelliklede içinde
bulunduğumuz günlerde Müslüman
kardeşlerimizin daha çok hayır ve
hasenata muhtaç olduğu bilinmeli ve
merhamet ve cömertlikte, Ramazân-ı
şerifte; rüzgârlardan daha cömert olan
Hz. Peygamberin bu güzel ahlakından
hisse almalıdır. “Sadakaları Allah alır.”
(et-Tevbe, 104) ayetinin şuuruyla ihlâs,
samimiyet, zarâfet ve nezâket içinde
muhtaçlara yardım edilmelidir. “Kim
bir oruçluya iftar ettirirse, kendisine
onun sevabı kadar sevap yazılır. Üstelik bu sebeple oruçlunun sevabından
hiçbir eksilme olmaz.” Hadis-i şerifinin
sırrına ermelidir.
Hz. Mevlana’nın dediği gibi; “Oruç
harmanından can buğdayı satın alınmalı”dır. “Oruç, Allah’ın has kullarına
Hz. Süleyman’ın saltanatını bağışlayan bir yüzüktür yahut da taçtır. Onu
ancak seçkin kullarının başlarına
giydirir. Oruçlunun gülüşü, oruçsuzun
secdedeki halinden iyidir. Çünkü oruç,
o Rahman’ın sofrasına oturtacaktır.”
İşte o zaman bayram yapmaya hak
kazanmış oluruz. Bayram o zaman
bayram olur. Alvarlı Efe Hazretleri işte
bu makamı şu şekilde dillendirir:
Can bula cânânını
Bayram o bayram ola
Kul bula sultanını
Bayram o bayram ola.
Hüzn ü keder def ola
Dilde hicap ref ola
Cümle günah af ola
Bayram o bayram ola.
Lütfi ya lütfü kerîm
Erişe rahm ü rahîm
Bermurâd ede fehîm
Bayram o bayram ola.
Sakarya’da Ramazan
19
Sosyal Gelişim
Sosyal Gelişim
Sakarya
7’den 70’e
Sosyal Gelişim
Merkezi’nde
Büyükşehir Belediyesi tarafından eski terminal
arazisinde şehre kazandırılan Sosyal Gelişim Merkezi, örnek mimarisi ve gerçekleştirilen zengin eğitim
çalışmalarıyla Sakaryalıların büyük beğenisini kazandı.
SGM’de 7-14 yaş arası çocuklara farklı
branşlarda eğitimler sunuluyor. Ayrıca merkezde engelli bireylere yönelik çalışmalar da gerçekleştiriliyor.
Hizmete alındığı günden bu yana
merkezde yaklaşık 30 bin Sakaryalıya
eğitimler sunuldu. Minikler, kişisel
gelişimleri için birçok eğitim alırken,
20
Sakarya’da Ramazan
aktivitelere katılarak sosyalleşme
imkanına da kavuştu. Engelliler,
yaşlılar, çocuklar, kadınlar, gençler
ve aileler için tüm Büyükşehir Belediyemizin sosyal hizmetlerini Sosyal
Gelişim Merkezi’nde tek çatı altında
gerçekleştiriyoruz.
Sakarya’da Ramazan
21
Sosyal Gelişim
Sosyal Gelişim
Daha mutlu bir Sakarya için,
geleceğe sağlam dokunuş...
Çocuk Kulüpleri
Merkezimizdeki Çocuk Kulüpleri Birimi
tarafından yıl boyunca birbirinden renkli
faaliyetler gerçekleştirilmektedir. Bunlar;
Çocuk Kursları, Çocuk Kulüpleri, Çocuk
Korosu, Geleneksel Görsel Sanatlar Atölyesi, Çocuk İlim Akademisi’dir. Tüm bunların
yanı sıra, belirli gün ve haftalarda hazırlanan programlar, her ay düzenlenen Çocuk-Yazar Buluşmaları da çocukların yoğun
ilgisi ile sürdürülmektedir
Engelli Hizmetleri Birimi
Aile Danışma ve Yaşlılar Birimi
Sosyal Gelişim Merkezi’nde ailelere yönelik
Psikolojik Destek Danışmanlıkları, yetişkinlere yönelik ise Halk Eğitim’de ortak sertifikalı kurslar, çeşitli konferans ve seminerler
gerçekleştirilmektedir. Yaşlı Hizmet Birimi
tarafından ise, kurumsal bireysel hizmet
rehberliği, yaşlıların hastane takip süreci,
ihbar ve kayıt takibi, ev ziyaretleri, belirli
gün ve haftalarda yapılan sosyal etkinlikler
yıl boyunca aralıksız devam etmektedir.
Macera Parkı
Öğrenme işlevinin uygulama metotlar kullanılarak gerçekleştirildiği bu merkezde; Okçuluk,
Fotoğrafçılık, Sportif Tırmanış, Akıl Oyunları,
Tasarım, Benim Bahçem Projesi, Nasıl Yapılır
Projesi, Doğada Bir Gün Projesi’dir. Merkezi
ziyaret eden misafirler için kapalı eğitim alanı
ve macera parkurunda çok çeşitli etkinlikler
devam etmektedir.
‘Hayatı Paylaşmaya Engel Yok’ sloganıyla
devam eden engelli hizmetleri; Medikal
Yardımlar, Rehberlik ve Danışmanlık Hizmetleri, Eğitim Seminerleri ve birçok alana
yayılan sosyal etkinliklerdir. Büyükşehir
Belediyesi tarafından hayata geçirilen Engelsiz Kafe’de engelli vatandaşlar istihdam
edilmektedir.
22
Sakarya’da Ramazan
Sakarya’da Ramazan
23
Köşe Yazısı
Köşe Yası
Zeki TOÇOĞLU
Bize bizi hatırlatan
günlerdir Ramazan
İftar saati yaklaştıkça artan telaş,
pide kuyruklarının her geçen dakika
biraz daha uzaması, birazdan eve
ulaşınca kapıyı açar açmaz yüze vuracak yemek kokuları ve hiç kaybetmediğimiz o samimiyet...
Çocukluğumun Serdivan’da geçen
Ramazan’ları dediğimde gözümün
önüne bu sahneler geliyor. Anne,
baba, kardeşler aynı sofranın etrafında...
Ve soframızın bereketi başımızın tacı
misafirlerimiz. Sabrın insanı iyiden
iyice olgunlaştırdığı dakika gelip
çatmıştır.
Top patlar, ezan okunur, Besmele
ile birlikte o günün yolculuğu sona
ermiştir.
küdar’da, Beyazıt’ta açılan oruçlar,
edilen dualar...
Kıt kanaat geçinilse de, bereketi hiç
eksik olmayan iftar ve sahur sofralarında ruhun sıkıntılardan arınması,
her niyet edişle insanın içine doğru
yönelişi olgunlaştırdı bizi.
En önemlisi ise şükrü öğretti.
Ramazan geceleri yapılan sohbetler.
İslam tarihine dair derin dalışlar.
Sabahlara kadar süren koyu tartışmalar.
Öğrenci evlerinde, şehrin muhtelif
çay ocaklarında, bahçelerinde İslam
dünyasının içinde bulunduğu sıkıntılı süreçlerin son bulması için neler
yapabiliriz sorusunu cevaplamaya
çalıştığımız vakitler.
Ülkemiz daha özgür olmalıydı.
Türkiye’nin dört bir yanında adaletin hissedilmesi gerektiğine inanıyorduk.
Bizim için Ramazan birazda ümmetin özgürleşmesinin yollarını aradığımız uzun
geceler demekti.
Ve gurbette Ramazan’ın verdiği burukluğun ardından gelen ferahlık...
Sonra Malatya ve Ankara’da geçirdiğim
her anı hafızamda yer tutan günler..
Bütün Anadolu coğrafyasında büyük bir
neşeyle, iştiyakla, huzur ve maneviyatla
dolan kalplerimiz inşallah hep bu duygularla atmaya devam edecek. Her Ramazan
ayrı bir manevi iklimin ılık esintileriyle
titretecek gönüllerimizi.
Babaların ellerinde tesbihler ağır
ağır mescitlere, beyaz başörtülerine
bürünmüş annelerin göğüslerine
dayadığı mushaflarla mukabeleye
gitmeleri hala hatırımda...
Memleketimize dair tasavvurlarımız.
Türkiye’nin, mazlumların, mağdurların umudu olduğunu birbirimize
hatırlatmalarımız.
Sadece iftar sofralarımızı değil gönül sofralarımızı da açacağız herkese. Kimseyi
kimsesiz bırakmayacağız bu topraklarda.
Sonra öğrencilik yılları... Ramazan’ın
en çok yakıştığı şehir İstanbul’da,
Çemberlitaş’ta, Süleymaniye’de, Üs-
Bu sorumluluğa yakışan şekilde yeni
bir siyaset üretmemiz gerektiğinizi
konuşurduk.
Ramazan bizi nereye çağırıyorsa hiç
tereddüt etmeden gideceğiz oralara.
Ramazan’ın üzerimizde görmek istediği
24
Sakarya’da Ramazan
tüm hasletleri kuşanarak yaşayacağız
bu mübarek günleri.
Bizlere rahmet, mağfiret ve bereket
getiren Ramazan Ayı, aynı zamanda
Rabb’imizin barış ve iyilik çağrısıdır.
Evet, Ramazan Rabb’imizden bize bir
çağrı ve davettir.
Hem nefsimizi arıtıp iyilik ve güzelliklerle donatmak, hem de bu iyiliği
ve güzellikleri ailemize, çevremize,
mahallemize, şehrimize, ülkemize ve
bütün dünyaya yaymak için kutlu bir
fırsattır Ramazan.
Biz inananlar için büyük bir lütuf ve
armağan olan bu mübarek ayda, özellikle de bin aydan hayırlı olan Kadir
Gecesi’ni idrak ettiğimiz bu günlerde,
kalplerimize dolan manevi neşe ve
huzurla hareket etmeliyiz.
Bu dünyadaki yerimizi ve sorumluluğumuzu yeniden hatırlamalı ve idrak
etmeliyiz. Annemizi, babamızı, ailemizi
ve komşularımızı hoşnut edecek davranışlar içinde olmalıyız; yetimi, fakiri
ve mazlumları da unutmamalıyız.
Böylece Ramazan, kardeşlik bağlarının
yeniden tesis edildiği ve güçlendirildiği bir ay olmalı.
Kardeşlik ve dayanışma hukukunun
yeniden inşa edildiği, maneviyatımızın
huzurla dolduğu bu günlerde, hayatımızda şimdiye kadar yaptıklarımızı da
gözden geçirelim; bir nefis muhasebesine girişelim. Aramızdaki küskünlükleri giderelim, gönüller yapalım,
aramızdaki gönül köprülerini sağlamlaştıralım, genişletelim.
Son dönemde zor günler yaşıyoruz.
Ülkemize ve milletimize kastedenler
saldırılarına devam ediyorlar. Yüreğimize her gün kor düşüyor. Ancak
şu bilinmelidir ki, bizim tarihimiz ve
kültürümüz birlik ve uhuvvet yani
kardeşlik duygusuyla örülmüştür. Bu
birlik ve kardeşlik duygumuza asla
zarar veremeyecekler.
İslam âlemi olarak ve milletçe zor
zamanlardan geçtiğimiz bu günlerde
Rabbim mübarek ramazan ayının yüzü
suyu hürmetine herkesin gönlünü muhabbet, merhamet ve adalet ile doldursun. Mazlumlara her daim kucak
açanlardan olmayı nasip etsin.
Ramazan ayının rahmetinden hepimizin yeterince nasiplenmesi temennisi
ile tüm İslam âleminin ve çok kıymetli
hemşerilerimin Ramazan ayını ve bayramını tebrik ediyorum.
Sakarya’da Ramazan
25
Haber
Tarihi Yapılarda Türkiye’ye
26
Haber
Galeri ve Konser Salonu
Örnek Dönüşüm
OSM’nin ardından şehir merkezindeki
Sakaryalılar büyük beğeni kazanan bu
dönüşümlerini hızlandıran Büyükşehir
dönüşümün adını ‘Sakarya Sanat Galerisi’
Belediyesi, eski TZDK Fabrikası’ndan
olarak belirledi.
Şehre En Renkli Hediye
kalan yemekhane ve sosyal tesislerde de
Sakarya Büyükşehir Belediyesi şehir merkezinde atıl durumda bulunan TMO tesislerini
restore etti. 1945 yılından kalma tesisteki silolar kaldırıldı; ambar deposu aslına uygun
olarak yenilendi; çalışmalar sonucunda atıl yapı şehrin ilk sanat merkezi haline getirildi. Büyükşehir Belediyesi’nin şehre en renkli hediyesi olan Ofis Sanat Merkezi, ulusal ve
uluslararası birçok sanat buluşmasına ev sahipliği yapmaya devam ediyor.
Şehir tarihinde uzun yıllar fabrika yem-
dönüştürüldü. Yine Sakaryalıların teveccüh-
ekhanesi olarak kullanılan, ardından atıl
leriyle bu yapı ‘Ziya Taşkent Konser Salonu’
bir durumda kalan yemekhane binası
olarak şehre yeniden hediye edildi.
Sakarya’da Ramazan
yenileme projesini hayata geçirdi.
TZDK Fabrikası’ndan kalan sosyal tesisler de
şehrin sanat hayatında önemli bir merkeze
şehrin ilk Sanat Galerisi haline getirildi.
Sakarya’da Ramazan
27
Dönüşüm
Dönüşüm
Alicanlar Konağı’na
Bambaşka Bir Yüz
Sakarya Büyükşehir Belediyesi ait olduğu kültür coğrafyasının
taşıdığı izleri muhafaza etmeye devam ediyor. Büyükşehir son
olarak bir diğer tarihi yapıda restorasyon için düğmeye bastı:
Eski Reji Sokağı’nda yer alan Tarihi Alicanlar Konağı da yeni
dönemde dönüşüme tabi tutulacak. Projesi kısa süre içerisinde netleşecek yeni yatırımda tüm çalışmaların tamamlanmasının ardından konak, kültür sanat faaliyetlerinin yapılacağı
bir merkez haline getirilecek.
Faik Baysal
Şehrin Hizmetinde
Büyükşehir Belediyesi’nin dönüşüm
projeleri arasında dikkat çeken yatırımlardan biri de Faik Baysal Kütüphanesi
oldu. Kent Park’ta bulunan ve İl Özel
İdaresi’nden Büyükşehir’e devredilen
yapıda dönüşüm için hazırlıklar başlatıldı; proje belirlendi; ve çalışmalar
tamamlandı. Dış cephesinde örnek bir
tasarım uygulanan Faik Baysal Kütüphanesi her geçen gün artan eser sayısıyla
kitap dostlarının yeni buluşma noktası
olarak şehre hizmet sunmaya devam
ediyor.
28
Sakarya’da Ramazan
Tarihi Konak
Yenilendi
Tarihi Sabit Efendi Konağı, Büyükşehir
Belediyesi tarafından başlatılan kentsel
tasarım projesi kapsamında yepyeni bir
yüze kavuşturuldu. 1999 depreminde
zarar gören konakta başlatılan restorasyon çalışmasıyla yapının sahip olduğu
Osmanlı mimarisinin kalıcılığı sağlandı.
Şuanda konak KADEM ve Yerel Kültür
Derneği tarafından sivil toplum faaliyetleriyle şehre hizmet sunuyor.
Başkan Toçoğlu,
“İçinde mutlu bir hayat
süreceğimiz şehirler inşa
etmek, güzel bir çevre
oluşturmak için sanatsal
ve mimari anlamda çok
hassas davranmamız
gerektiğinin bilincindeyiz. Bu çalışmaları
hayata geçirirken de
zamanın ruhunu yakalamak gerektiğinin
farkındaydık. Biz
tüm dönüşüm
çalışmalarımızı bu hissiyatla gerçekleştiriyoruz.
İnşallah kültür
sanat alanındaki
yatırımlarımıza da
ara vermeden devam
edeceğiz” ifadelerini
kullandı.
Sakarya’da Ramazan
29
Dönüşüm
Dönüşüm
Tarihi Çarşı’da Tarihi
Dönüşüm Başladı
Sakarya Büyükşehir Belediye Başkanı Zeki Toçoğlu,
Uzun Çarşı esnafına verdiği sözü tuttu; tarihi adada
dönüşüm çalışmaları başladı.
Büyükşehir-Esnaf
İşbirliği
Uzun Çarşı’da nasıl bir
dönüşüm?
Başkan Toçoğlu’nun Uzun Çarşı
esnaf temsilcileriyle işbirliği halinde
başlattığı süreç sonunda ilk olarak
proje belirlendi; onay alındı; ihaleye çıkıldı; ve ardından tarihi adada
dönüşüm için ilk kazma vuruldu.
• Tarihi adada 78 adet yapının restorasyonu yapılacak.
78 Adet Yapı Sil Baştan
Yenileniyor
Büyükşehir-esnaf birlikteliğiyle
başlatılan proje kapsamında çarşıda
bulunan 78 adet yapı aslına uygun
olarak restore ediliyor. Etaplar halinde tamamlanacak olan dönüşüm
çalışması sonunda Uzun Çarşı şehir
kimliği açısından sahip olduğu değeri geleceğe taşıyacak.
Tarihi Kimlik Korunacak
İlk günden bu yana esnafın taleplerine göre şekillenen dönüşüm projesinde 1. sınıf malzeme kullanılıyor.
Projeyle Uzun Çarşı’nın tarihi kimliğini korumayı hedefleyen Büyükşehir, şehrin marka değerini yükseltecek dönüşümü kısa süre içerisinde
gerçekleştirmeyi hedefliyor.
30
Sakarya’da Ramazan
• Bölgede bulunan 14 adet tescilli
yapı aslına uygun olarak restore
edilecek.Tescilsiz yapılar ise tarihi
dokuları muhafaza edilerek dönüşüme tabi tutulacak.
• Bölgedeki yapıların çatıları yenilenecek; dış cephelerde tamamen aslına uygun bir restorasyon yapılacak.
• Sokak geçişlerinde tescilli binalardan esinlenilerek oluşturulan zemin
desenleri kullanılacak.
• Binalara ait tenteler ise yine tarihi
dokuya uygun olarak yenilenecek.
• Uzun Çarşı’da kötü görünüme
sebep olan kablo ve klima gibi ayrıntılar özel bir tasarım kullanılarak
yapılan çatılarında gizlenecek.
• Tarihi adadaki dönüşümde 1. sınıf
malzeme kullanılacak. Ayrıca tarihi
dokuya uygun söveler de uygulamaya konulacak.
Sakarya’da Ramazan
31
Röportaj
Röportaj
Betül Karapınar
Ramazan Çocuklar İçin
Heyecanlı Bir Süreçtir!
Öncelikle Ramazan ayı çocuklar için ne
ifade etmektedir?
Ramazan ayına heyecanları ile renk katan
çocukları Aile ve Çocuk Hizmetleri Şube
Müdürü Betül Karapınar ile konuştuk.
Çok samimi açıklamaların yer aldığı röportajda Karapınar, “Ramazan ayı, iftarda
atılan topu, iftar sonrası şehirdeki kültür
sanat etkinlikleri, teravihleri, mukabeleleri ve sahurlarıyla gizem dolu, heyecanlı
bir süreçtir. O nedenle her Ramazan
öncesi bir çoğumuz ‘Ah Eski Ramazanlar’
diyerek aslında çocukluğumuzun hem
eğlence hem de ibadet dolu Ramazanlarına gider ve o günleri anarız” ifadelerini
kullandı.
32
Sakarya’da Ramazan
Ailenin Ramazana yaklaşım tarzı ve evdeki
hazırlıkları çocuğun Ramazanı algılayışında
çoğunlukla belirleyici rol oynar. Ramazanın heyecanla beklendiği, hazırlıkların
yapıldığı bir ev çocuk içinde oldukça heyecanlı ve gizemlidir. Çocuklar için Ramazan
genellikle eğlenceli bir oyun olarak algılanır. İftarlar özenli ve kalabalık sofralardır.
Tüm aile üyelerini görme, onlarla bir arada
olma şansı demektir. Ramazanın vazgeçilmezi pide ve fırınlarda girilen pide kuyrukları da bu eğlencenin bir parçası olur. Oruç
tutanlara sıcak pide götürme sorumluluğu
oyunun yanı sıra önemli bir sorumluluğu
başarma hissi de verir çocuklara. Büyüklere özenilerek tutulmak istenen oruçlar,
sahur vakti aileye dahil olma istekleri hep
onun için bir giz, heyecanlı bir oyun olarak
algılanır.
Peki, Ramazan’ın çocuklar üzerindeki
etkisi konusunda neler söylersiniz?
Ramazanın topluma getirdiği pozitif iklim
kuşkusuz çocuklara da olumlu etkilerde
bulunur. Ailelerin çoğunlukla bir masa
etrafında buluşamadığı günümüz yaşam
koşullarında iftar sofraları, birliğin beraberliğin vücut bulduğu şekildir. Gözlemler
yapan çocuk bir disiplin etrafında hareket
eden, açlığa sabreden, iyiliği, yardımsever-
liği önceleyen, büyükleri gördükçe bu
davranışları içselleştirmesi daha da kolaylaşır. Büyükleriyle olumlu anlamlarda
özdeşimler kurar. Fiziksel ihtiyaçların
bir disiplin dahilinde ertelenebileceğini
öğrenir.
Genellikle ‘tekne orucu’ diye tabir edilen çocuk orucu, çocukların ilerleyen
dönemlerde irade sahibi olmalarına
katkı sağlar mı?
Elbette olumlu katkı sağlar. Nihayetinde
birkaç saatte olsa çocuk yetişkinlerinin
dünyasına girmiş, onlar gibi sabretmeyi denemiş ve başarmıştır. Bu başarısı
etrafında takdirle karşılanmış, gösterdiği
sabır karşılığında hediyeler almıştır.
Kısacası aslında tekne orucu çocuk için
ileride yapacağı ibadetin bir anlamda
provası niteliğindedir. Kendi iradesini
farkında olmadan sınamış ve sınırlarını
keşfetmeye başlamış olur.
Ramazan ayı yetişkinler için manevi
bir yolculuk anlamı taşıyor. Peki, çocuklar için nasıl bir anlam taşır?
Çocuk için Ramazan manevi bir yolculuk değildir elbette. Ramazan ibadetleri,
toplumsal kabul görmüş adet ve gelenekleriyle, kültürel faaliyetleriyle bütün
olarak düşünülmelidir. İçinde iftarda
atılan topu, iftar sonrası şehirdeki eğlence ve kültürel etkinlikleri, teravihleri,
mukabeleleri, sahurlarıyla gizem dolu
heyecanlı bir süreçtir. O nedenle her
Ramazan öncesi bir çoğumuz “Ah Eski
Ramazanlar” diyerek aslında çocukluğumuzun hem eğlence hem de ibadet dolu
Ramazanlarına gider ve o günleri anarız.
Çocuklara Ramazan, bayram gibi
kavramları nasıl anlatmak gerekir? Bu
kavramları çocuklarımıza kavratmanın en iyi yolu sizce nedir?
Biz büyükler hayatımızın rutin akışı içinde bizler için çok doğal olan Ramazan,
oruç, teravih, iftar, sahur, bayram, kadir
gibi birçok kelime kullanırız. Biz bu ibadet ayına hazırlanırken bu kavramların
hiç birisini bilemeyen çocuğumuz, bir
bilinmezin içine sürüklenebilir. Çocuklarımızı bu bilinmezden kurtarmak için
onlara Ramazan gelmeden bu kavramları anlatmalı bu tatlı telaşeye onları da
dahil etmeliyiz. Tüm bu kavramları anlatırken yapabileceğimiz en güzel davranış ise çocuklarımıza minik bir Ramazan
günü yaşatmaktır. Çocuklarımıza bu
ayın kavramlarını anlatmak için bir günlüğüne de olsa sahura kaldırabilir ertesi
gün öğle ezanına kadar oruç tutturup
çocuk orucu olarak adlandırabilir ve
ona has sevdiği yiyeceklerden oluşan bir
iftar sofrası hazırlayabilir ezanla birlikte
orucunu açtırabiliriz.
Oruç tutma yaşında olmayan çocuklara oruç ve Ramazan ile ilgili ne gibi
bilgiler verilmeli ki zihinlerinde olumlu yer etsin?
Belli bir yaş söylemek doğru olmaz,
çocuğun gelişimsel dönemlerdeki süreciyle ilgili bir durum söz konusudur. Bu
durum çocukların farkındalıklarıyla da
yakından ilgilidir. Çocuk evdeki değişiklerle ilgili sorularıyla Ramazanın ve
bayramın hazırlıklarındaki katılımıyla,
hevesiyle oruç denemeleriyle ailelere
ne zaman oruç tutabileceği konusunda bir fikir verebilir. Ramazan’ın sabır,
yardımlaşma, empati gibi önemli yapı
taşlarının bu ay içinde çocuklara yaşantılarla gösterilmesi olumlu anlamda
en büyük kazanımdır. Toplumun orucu
bahane ederek sinirlenmeyi hakmış
gibi sunmaları, çocuğun dünyasında
olumsuz bir iz bırakacaktır. Bu durum
Ramazan’ın ne ruhuna ne de sabrı öngören oruç ibadetine yakışır.
Ramazan’ı Çocuklarımıza Nasıl Yaşatabiliriz?
Çocuğumuzun Ramazanı hissedebilmesi
ancak evinde ve yaşadığı şehirde yapılan düzenlemelerle etkinliklerle olur.
Ramazan ayı çerçevesinde düzenlenen
etkinliklere, çocuklarla birlikte katılınabilir. Bir teravihe çocukta götürülerek,
büyüklerin ibadetini gözlemleyip içselleştirmesi sağlanabilir. Çocukların sıkılmaması için sonuna kadar durmasını
beklememek gerekir. Bu ziyarette amaç
çocuğun cami ortamını gözlemlemesidir. Çocuklara Ramazan ile ilgili ailedeki
büyüklerin Ramazandaki çocukluk
hikayeleri anlatılabilir. Akraba iftarları
dışında şehirdeki kurulan iftar organizelerine katılınarak çocuğun iftarı farklı
insanlarla geçirmesi ve bu anlamda
sosyalleşmesi sağlanabilir. Ay boyunca
iftar sahur, teravih ve fuarlarda resimler
çekilerek bu resimlerden bir Ramazan
albümü yapılabilir. İftarlarda, kandillerde yapılan yiyeceklerin komşulara
ikram edilecek kısmında çocuklardan
yardım alınarak bu konuda sorumluluk
duygusunun gelişmesi sağlanabilir. Ramazan boyunca yapılacak yardımlarda
çocuklarında görev alması, yardımlaşma duygusunu görerek öğrenmesine
vesile olacaktır.
Sakarya’da Ramazan
33
Köşe Yazısı
Köşe Yazısı
Kitaptan
Çıkan Şenlik
Servet Kızılay
Bilginin ve bilgeliğin kaynağı merak ile
hayret, kitabın satırlarında her zaman
bir coşkuyla bekler bizi. Kimileri bilginin olmasa da bilgeliğin satırlardan
çıkmadığını söyler, haklı olarak. Evet!
Satırlardan çıkmasa bile satırların
neşvesinden çıktığını görmek hiç de
zor değil. Yani satırların basamaklarını
tırmanarak yükseldiğimiz yıldızlar,
kitabın kapısından içeriye girmeyle
başlar. Satır ve Sadır (bilgi ve bilgelik) arasında ince çizgiler, yollar, nehirler akar ve kitabın dünyası bunların
birleştiren bazen ayıran fakat her halükarda insanı heyecan/helecanla saran bir
atmosfer olur.
Bir rivayete göre dünya; rakamlardan, bir
rivayete göre ise, harflerden yaratılmıştır.
Rakamlar, matematiktir. Doğayı, evreni,
insanı bilimin ölçülebilir tarafıyla
açıklar fakat bu rivayete göre rakamlar
34
Sakarya’da Ramazan
da büyülü-efsunlu bir şeydir: Onların
birleşmeleri ve ayrışmaları, bütün her
şeyi ortaya çıkarır. Her şey, bir uyumdur,
rakamların ahengidir. Her türlü oluş, bu
uyumun, ahengin ritminden çıkar ve her
türlü bozuluş, bunların arasına giren
uyumsuzluktan doğar. Lakin rakamlar
kendini doğada saklasa da asıl kitabın
arasında saklanır. Onları öğrenmek,
onların büyüsünü çözmek için kitabın
yardıma koşması gerek. Suskunluğu bir
ilke haline getiren ve bilgilerini yazıyla
paylaşmayan Pisagor’un bile özenle
sakladığı bir kitabı olduğu söylenir.
Dünyanın harflerden oluştuğuna dayanan rivayet ise, bütün dünyayı ve doğayı
bir kitap olarak görür ve tabii ki okur.
Harfler, insana-doğaya-evrene ait ne
varsa her şeyi bizlere fısıldar. En gizemli
varlıklar dahi harflerle ortaya çıkar.
Kitaplar, harflerin sandığıdır. O sandıktan
insanın serüveni fışkırır.
Sakarya’da Ramazan
35
Köşe Yazısı
dile gelmesidir, der. İşte kitap fuarları
(şölenleri) de sadece kitapların
satıldığı bir pazar değildir. Orada olan
biten bizim maceramızdır. Her şeyi
pazar ekonomisine çeviren günümüz
anlayışı, bunu anlamakta zorlanıyor.
Tabii ki onun ekonomiyle alakalı bir
yönü vardır fakat ekonomiyi aşan
yönü bizleri daha fazla ilgilendirmektedir. Son harçlığımızla aldığımız bir
kitap, yazarını görmek, konuşmak için
apar topar koşarak gittiğimiz kitap
fuarları, içilen çaylar, dost muhabbetleri… vb karşılığı maddi olandan
daha derinde duran şeylerdir. Onun
sayesiyle öğrenilen bilginin-bilgeliğin
satın alınamaz ederi vardır. Demek ki;
hem kitabın kendisi değerli hem de
etrafında topladıkları.
Kitap fuarlarını (şölenlerini) şimdilerde
daha anlamlı kılan bir anlam
düzeyi var: Günümüzün teknolojik
gelişmeleri, görsellik ve yüzeyselliğin
aşırı saldırganlığı, kitabın yavaş
usulca akan yapısı karşısında kesin
bir zaferden bahsetse de aslında uzun
bir yürüyüşte yenilmeye mahkûm
görünüyor. Yüzeyde dolaşmak,
sayfaların derinliği karşısında ne yapabilir ki? Yüzeyde dolaşmak, kitabın
insana üflediği, bağışladığı heyecanı
ve helecanı nasıl sunabilir ki? Elektronik kitaplar, kitaplardan oluşmuş
bir şölenin sıcaklığını, insaniliğini
nasıl gerçekleştirebilir ki?
Bilgi toplumu denilen çağımızın enformatik karakterinde bakan aklın, sayan
aklın, araçsal aklın gücüyle bilgiyi
saymak ve sıralamak yeterli görülür.
Kitaplarda ise anlayan, kavramak
isteyen bir akıl insana konuşur.
Elektronik kütüphanede yaşayan bir
toplum yoktur bir de. İletişme geçilen,
ilişkilerin güçlendiği, yeni ilişkilerin
36
Sakarya’da Ramazan
kurulduğu bir durum yoktur. İnsanın
olmadığı bir yerde nasıl olsun ki
bunlar? Kitap fuarları işte bizi buradan
yakalar, kitaplarla birlikte. Dostlarla
sohbet edebildiğimiz, çay içerken fikir
paylaştığımız, kitabı olan bazı yazarları
birebir gördüğümüz bir yerdir orası.
Sahi elektronik kütüphanede hangi
yazarı görürüz, konuşuruz?! Orası
bir mezarlığa benziyor fakat insanın
değil sadece fikirlerin indekslendiği,
tuşlarla çağırdığımız yüzlerce binlerce
cesetten oluşan bir mezarlık…
Antropolojinin en önemli isimlerinden biri olan Bronislaw Malinowski, insanlar birbirlerine nasılsın
iyi misin, hava nasıl …vb sorular
sorduğunda asıl öğrenmek istedikleri şeyin karşısındakinin sağlık
durumu olmadığı ya da meteorolojiyle ilgili bir bilinmezliği ortadan
kaldırmak istemelerinden dolayı
bunu sormadıklarını söyler. Burada
olan biten şey, toplumsal iletişimin,
insaniliğin dil ile sürdürülmesidir,
Hem kitap hem de kitap satan dükkanlar, çarşılar, sahaflar hep değerli
olmuştur tarih boyunca. Kitap fuarları
(şölenleri) de bizleri mekanik bir
araca çevirmeye, yüzeyleştirerek
toplumsal ilişkilerimizi söndürmeye
çalışan günümüz anlayışına bir itiraz
gücünü halen kendisinde taşıyor.
Bilgi toplumu bazı taraflarıyla hem
bilgiye hem de kitap sayesiyle oluşan
cemiyetlere de düşmanlık besliyor. Bizler tıpkı düğün ya da cenaze
gibi toplumsal birlikteliğimizin bir
uzantısı saydığımız kitabın etrafında
( sahafında, çarşısında, şöleninde)
birleşmeyi sürdürmeliyiz. Onun
verdiği heyacanla ve helecanla insani
yükselişimizi gerçekleştirebiliriz:
kalp-akıl, ruh-beden bir bütün halinde
kitabın etrafında bilgiye döndükçe
bilgeliğe giden yol hiç olmazsa
görünmüş olur. Üreten /tüketen bir
hayvan olmaktan çıkmak, kitabın
etrafında dönen bir dünya ile bir şölen
ile mümkün.
Sakarya’da Ramazan
37
Röportaj
Röportaj
Dünyadan
Ramazan
İzlenimleri
Sakarya Üniversitesi’nde dünyanın dört bir
yanından eğitim görmek için ilimize gelen
kardeşlerimiz Ramazan Ayını anlattı.
Abdulahi Wazir / Etiyopya
Muhammad Yaqub / Pakistan
Faris Bin Sajjad / Pakistan
Birçok noktada özellikle gelenekler
konusunda ülkem ile burası arasında
farklar var. Ancak Sakarya’da insanlar
daha fazla birbirine saygı gösteriyor, özellikle Ramazan ayında. Bizde
teravihler çok uzun. Hatta Ramazan
boyunca teravih namazında üç hatim
yapılır. Sizde imamlar biraz hızlı.
Sakarya’da büyük iftar programlarını
seviyorum. Bir sistem, bir düzen var.
Bizde ise camilerde sofralar kurulur
herkes yanında yiyecek bir şeyler
getirerek hep beraber iftar yapılır. Pakistan çok sıcak, oruç tutmak çok zor
oluyor. Ama Sakarya’nın havası çok
güzel. Sakarya’da olmaktan ziyadesiyle mutluyum.
Sakarya’da Ramazan takvimleştirilmiş, her şey planlı bir şekilde
yürüyor. Bizde bu noktada bazı
farklılıklar var. Hatta Pakistan’da
2 farklı Ramazan’da yaşanıyor
diyebilirim. Pakistan’ın bir bölgesi
Ramazan’a başlarken bir diğer bölgesi daha başlamamış olabiliyor.
Bu biraz coğrafi konumla alakalı.
Ramazan’da tüm yemek yenilen
mekanlar kapalı olur. Sakarya’da
iftar programları çok güzel. Ramazan başladığından beri nerdeyse
her gün bir program var. Yemekler
konusunda biz biraz daha baharatlı yemekler yiyoruz. İftar yemekleri normal gündelik yemeklerden farklıdır. Ramazan için özel
yemekler yapılır. İftarda özellikle
ülkemizde kurulan iftar sofralarını
hatırlıyoruz.
Bu yıl ilk defa Sakarya’da Ramazan geçiriyorum. Burada oruç
tutma süresi bize göre biraz uzun.
Hava da biraz sıcak burada. Teravihlerde biraz hızlı geldi bana.
Burada olduğu gibi bizde de bir
çok kurum yemekler pişirerek ev
ev bu yemekleri iftarda dağıtırlar.
İftarlar genellikle evlerde yapılır.
Misafirler, akrabalar davet edilir.
Yemeklerimiz çok farklı. Biz Sakarya’da kendi yemeklerimizden yapıyoruz. Bizde Ramazan yemekleri
farklıdır. Özellikle oruçluyken daha
zinde olabilmek için. Ama burada
normal zamandaki yemekler ile
Ramazan yemekleri arasında pek
fark yok.
Meida Adlina / Endonezya
Zahra Azimat / Afganistan
Tawfik Al-Sharabi / Yemen
Mohammed Hussein /Yemen
Ailemden uzak bir Ramazan
geçiyorum burada. Yemeklerde
çok farklı. Yemen’e göre Sakarya’da oruç tuttuğumuz süre çok
uzun. Yemen’de akşam ezanıyla
orucumuzu açarız ancak yemek
yemeye geçmeden önce akşam
namazını kılarız. Bizde teravihler
biraz daha uzun. Biz Yemen’de
hatimli kılıyoruz. Rekat olarak
daha az ama süresi daha uzun
teravih namazının.
Yemen’de Ramazanlar şehirlerden şehirlere farklı yaşanıyor.
Yemende hava Sakarya’ya göre
biraz daha ılık. Her ne kadar bugünler Yemen zor günler geçirse
de insanlar özellikle Ramazan’da
yardımlaşmaya devam ediyor.
Bizde büyük aile iftarları yapılır.
Akşam namazlarında camiye gideriz mesela. Camiden insanların
kolundan tutup onları iftara davet ederiz. Türkiye ile geleneklerimizi birbirine benzer bu yüzden
burayı garipsemiyorum. Burada
Ramazan’ı geçirmek güzel.
38
Sakarya’da Ramazan
Aisha Ashai Ssame / Uganda
Bu yıl Sakarya’da ilk Ramazanım. Burada Ramazanlar biraz uzun. Özellikle
yemeklerimiz çok farklı. Ramazan’da
çok fazla yemek yapılır. ‘Muz’ dediğimiz özel bir yemeğimiz var Ramazan’da yapılan. Ancak bu meyve olan
muzla alakası yok. Sizde olduğu gibi
bizde tatlılar yok. Büyüklerin, dedelerin evine gidilir, yemekler yapılır,
bütün aile toplanarak iftar yaparız.
Açıkçası Ramazanlar çok eğlenceli
geçiyor. Herkes bir arada büyük iftarlar yapılıyor. Özellikle burada yeşillikler içerisinde parklarda yapılan
iftarlar çok güzel. Bizim oralar böyle
yeşil değil. Burada bizi bahçelerde
iftarlara davet ediyorlar. Özellikle
sizde sahur çok farklı. Siz sadece
kahvaltılıklarla sahur yapıyorsunuz. Ama bizde pilav yemekleri, et
yemekleri, sütlü çay yaparız. Bizde
sahurlar iftarlar gibidir. Sakarya’da
erkeklerle beraber kadınlarda teravih namazlarına gidiyor, Afganistan’da kadınlar teravihe gitmiyor.
Bizde aileler çok büyüktür. O yüzden
çok büyük aile iftarları yaparız.
Gündüz Sakarya’da sokaklar çok
sakin Ramazan’da. Bizde genelde
normal hayat devam ediyor. Oruç
süresi biraz uzun burada. Ama
Sakarya’da Ramazan benim için çok
güzel geçiyor.
Çünkü çok güzel iftar programları
var, etkinlikler var. Endonezya’da
Ramazan ayında açık olanlarda
özellikle bayanlar kapanırlar. Eşarp
takarlar. Büyük Ramazan pazarları
kurulur. Ramazana özel yemekler,
malzemeler satılıyor.
Özellikle okullarda öğrencilerin büyük iftarları ve büyük cami iftarları
yapılır. İftara evlerine yetişemeyen
çalışanlara yollarda iftarlarda yapılır. Yine öğrenciler için sa bah namazlarından sonra medrese dersleri
verilir, sohbetler yapılır.
Sakarya’da Ramazan
39
Eğitim
Eğitim
Sakarya’da Yaygın
Eğitimin Markası:
SAMEK
2004 yılında 2 kurs merkezi, 2
farklı branş ve toplam 45 kursiyeri
ile yaygın eğitim çalışmalarına
başlayan Büyükşehir Belediyesi,
sizlerin yoğun ilgisi ve destekleriyle 2008 yılında faaliyetlerini Sanat
ve Meslek Eğitimi Kursları (SAMEK)
bünyesinde tek çatı altında
topladı. 2015 – 2016 eğitim dönemi
ile birlikte SAMEK, onbinlerce
Sakaryalının eğitim aldığı büyük
bir eğitim kurumu haline geldi.
sanatlardan görsel sanatlara, dil
eğitimlerinden bilişim hizmetlerine,
el sanatlarından müzik eğitimlerine
kadar geniş yelpazedeki çalışmalar yıl
boyunca devam ediyor.
El Emeği
Eserler Halkla Buluşuyor
Sakaryalıların kişisel birikimlerine
katkı sağlamak, mesleki ve sanatsal yeteneklerini geliştirmek, kent
kültürü ve şehir yaşamı konusunda
donanımlarını arttırmak gibi amaçlarla hizmet sunan SAMEK merkezleri,
şehirde yaygın eğitimin en önemli
markası. Kurs merkezleri girişimci
ruhu da canlandırıyor. Örgün eğitim
çalışmalarına katılan kursiyerler el emeği eserlerini Ofis Sanat
Merkezi’nde yer alan SAMEK Satış
Ofisi’nde satışa sunuyor.
Başarılar Taçlandırılıyor
Şehrin sosyal ve kültürel hayatının
en önemli tamamlayıcılarından biri
görevini üstlenen Sanat ve Meslek
Eğitimi Kurslarına düzenli bir şekilde
katılan kursiyerler, Milli Eğitim
Bakanlığı onaylı sertifika ve katılım
belgelerini de almaya hak kazanıyor.
SAMEK bu yönüyle başarıları da
taçlandırmaya devam ediyor.
Geleneksel
Sanatların Adresi
19 Merkez 71 Branş
19 kurs merkezi ve 71 branşta
hizmet sunan SAMEK’ler bugüne
kadar 56 bin Sakaryalıyı merkezlerinde ağırladı. Geleneksel
40
Sakarya’da Ramazan
Hat, Ebru, Tezhip, Minyatür, Çini
ve Seramik gibi geleneksel sanat
kurslarında eğitim alan kursiyerler, geleneksel olandan, bugüne ve
geleceğe yönelik gereksinimlere
cevap verebilecek tasarımalrı meydana getiriyor. Birçok branşa yayılan
el sanatları kurslarında ise kursiyeler,
ürünlerini zevkle meydana getiriyor,
arzu ettikleri tasarımları da satışa
sunabilme ayrıcalığına varıyor.
SAMEK
Farkını Ortaya Koyuyor
SAMEK güzel sanatlar alanında
da farkını ortaya koyuyor. Bu
branşlardaki eğitimlere katılan
kursiyerler, sezgiler geliştiriyor,
araştırıyor, buluyor ve uyguluyor.
Müzik eğitimleri sanatsal davranış
kalıplarının kazanılmasını sağlarken;
sosyal ve kültürel eğitimler günlük
ihtiyaçların karşılanmasında önemli
bir tamamlayıcılık üstleniyor. Dil
kurslarına katılım sağlayan kursiyerler ise Dünya dillerinin yanı sıra,
atalarının dillerini de rahatlıkla
öğrenebiliyor.
Sakarya’da Ramazan
41
Haber
Yeşil
Alanlarıyla
Büyüyen Bir
Şehir…
Haber
Korucukpark’ta
Sosyal Hayat Renklendi
Sakarya Büyükşehir Belediyesi’nin Yenikent Bölgesi’ne
kazandırdığı Korucuk Park, 40 dönüm yeşil alan ve eşsiz
manzara eşliğinde; yürüyüş, spor, fitness ve piknik yapma imkânlarını sunuyor. Parkta inşa edilen kafeterya ise,
Büyükşehir Belediyesi’nin modern ve kaliteli hizmet ayrıcalığını
tüm Sakarya’ya sunmaya devam ediyor.
Şehir 4 Mevsim
Ormanpark’ta
Ormanpark; modern mimarisi,
samimi, doğal ve huzurlu ortamıyla
her yaş grubunun buluşabileceği
bir mekan olarak şehre hizmet
sunmaya devam ediyor. Dişbudak
ağaçlarının bulunduğu bu doğal
mekan; Türkiye’de ilk defa uygulanan yerden yükseltmeli ahşap
üzerine kurulu bir tesis olarak dikkat
çekiyor. Ormanpark’ta müşterilerine
Restoran, Dört Mevsim Kafeterya,
Sade Kahve ve Köy Kahvaltısı
mekanları olmak üzere 4 birimle
hizmet verilmektedir.
Hatıralar Şemsiyeli
Park’ta Canlanıyor
Sakarya Büyükşehir Belediyesi tarafından Atatürk Parkı’nda
başlatılan çalışmalar tamamlandı.
Mevcut alan içerisindeki binaların
yıkımının ardından ihaleye çıkan
Şemsiyeli Park’ta; ilk etap çalışmaları
kapsamında 65 ağaç dikildi, zemin
yenileme, peyzaj çalışmaları yapıldı
ve alan Sakaryalıların hizmetine
açıldı.
Ailesi ve sevdikleri ile hoşça vakit geçirmek isteyen Sakaryalılar
için Şemsiyeli Park, hatıraların
canlanacağı yeni adres.
42
Sakarya’da Ramazan
Sakarya’da Ramazan
43
Haber
Haber
Sakarya
Sığınmacılara
Kucak Açıyor!
Yenikent’e Yeni
Buluşma Noktası
Sakarya Büyükşehir Belediyesi
tarafından Yenikent Bölgesi’nde inşa
edilen Yenikent Park, bölge halkının
ve Sakaryalıların yeni gözdesi oldu.
Doğal güzellikler arasında aileleri ile
hoş vakit geçirmek isteyenlerin yeni
adresi olan Yenikent Park; restoranı,
basketbol ve voleybol sahaları, 1,5
kilometre uzunluğunda yürüyüş yolu,
çocuk oyun gurupları, piknik alanları
ve otoparkı ile kapsamlı ve geniş
hizmet avantajlarını misafirlerine sunmaya devam ediyor.
işletilen Kent Park Kafeterya, parkın
doğal dokusu gözetilerek şehrin
hizmetine sunuldu.
Ramazan
Buluşmalarının
Adresi
Kent Park’a gerek tasarımı gerek doğal
ahşap görüntüsü ile yepyeni bir sosyal
mekân kazandırıldı. Büyükşehir Belediyesi iştiraki BELPAŞ A.Ş. tarafından
Orman Park ve Yenikent Park’ta
olduğu gibi iftar buluşmalarının gözde
adresi bu Ramazan ayında da Kent
Park. BELPAŞ’ın üstün hizmet kalitesinin farkını ortaya koyduğu bu tesisler
şehri Ramazan ayında da misafir etmeye devam ediyor.
Gelişen
Sakarya’nın Yeni
Yüzü: Sakaryapark
Gelişen Sakarya’nın modern yüzü
Sakarya Park’ta; kafeterya, restoran,
park ve spor alanları, yürüyüş yolları
ve piknik alanları, amfi sinema, tiyatro
ve otopark gibi sosyal donatı alanları
inşa edildi.
Sakarya Nehri üzerine inşa edilen Hidroelektrik Santrali (HES) çevresinde
gerçekleştirilen projeyle Sakaryalılar
nehir kenarında yeni bir yaşam
alanına kavuştu.
44
Sakarya’da Ramazan
Suriye krizinin başlamasından bu yana ülkelerini terk
etmek zorunda kalanların sayısı 5 milyona yaklaştı.
Türkiye’de resmi rakamlara göre 2 buçuk milyona
yakın sığınmacı yaşıyor. Kayıt dışı rakamlarda dahil
edildiğinde bu sayının en az 3 milyon olduğu tahmin
ediliyor. Türkiye, bugün dünyada en fazla sığınmacı nüfusuna evsahipliği yapan ülke konumunda.
Türkiye’ye göç edenlerin bir bölümü de
Sakarya’yı tercih ediyor. Resmi olmayan
rakamlara göre Sakarya’da da yaklaşık
12 bin sığınmacı yaşam mücadelesi
veriyor. Sakarya insanıyla, dernekleri ve
belediyeleri ile sığınmacılara kapılarını
açıyor, sofralarını paylaşıyor. Farklı etnik
kökenlerden insanların bir arada yaşadığı
Sakarya’da sığınmacılar konusunda
Sivil Toplum Kuruluşları ve derneklerle
konuştuk. Bu konuda yapılan çalışmalara
dergimizde yer verelim istedik. Yapılan
çalışmalardan bir kesiti sizlerle
paylaşıyoruz…
İHH – Sebahattin Aydın
Sakarya’dan dünyanın farklı bölgelerine ve şehrimizde bulunan ihtiyaç
sahibi ailelere yönelik çalışmalarımız
var. Şehrimizde sığınmacılar özelinde
değerlendirdiğimizde ise öne çıkan;
gıda yardımlarıdır. Bunun yanında
kışlık yardımlar, giyim, ev eşyası temini ve dönem dönem nakdi yardımlar
olarak tanımlayabiliriz. Bunun yanında
eğitiminde çok önemli bir yeri olduğunu
düşündük. Büyükşehir Belediyesi işbirliği
ile Yenikent bölgesinde bir eğitim merkezi çalışmamız var. Bu konuda en önemli
husus; rehberlik çalışmaları ve uyum
meselesidir. Sığınmacıların psikolojik
olarak yaşadıkları travmayı eğitimle
normale döndürmek önemli olacaktır. Dil
konusunda da sağlayacağımız destekle
birlikte kendilerine maddi kaynak
oluşturmaları için vesile olacaktır.
Ancak bunları sayarken Sakaryalı
hemşerilerimizin zor durumda kalan
sığınmacılara açtıkları kucağı görmezden
gelemeyiz. Sakaryalılar sığınmacılara
karşı her zaman ensar olmuşlardır.
Onların destek ve yardımlarıyla bizde
gönül köprüsünü sağlamaya devam
edeceğiz.
SAKVA – Mehmet Ersöz
Şehrimizde resmi olmayan rakamlarla
birlikte yaklaşık 12 bin mülteci yaşıyor.
Sakarya’da Ramazan
45
Haber
Haber
ve etkileşimin artmasına ve sosyal risk altındaki mülteci grupların
sorunlarına çareler bulunmasına
katkıda bulunmak amacıyla, “Huzur
Adası Projesi”ni hayata geçirdik. Mültecilik konularını ele alan sempozyumlar düzenledik. Seçilen mülteci
ailelerin evlerine ziyaretlerde bulunduk. Maddi ve manevi yardım zemini
oluşturularak bu ailelere yönelik
yardım faaliyetleri gerçekleştirdik.
Savaşın ve mülteci olarak yaşamanın
olumsuz izlerini silmek amacıyla bu
ailelerin çocuklarına yönelik psikolojik rehabilitasyon program uyguladık.
Sığınmacıların toplumsal uyumunun önündeki en büyük engellerden
birisinin Türkçe konusundaki yetersizlik olduğu düşüncesinden hareketle,
bu yetersizliğin giderilmesine katkıda
bulunmak amacıyla, bir Suriye ve bir
Irak sınıfı şeklinde oluşturulan iki
sınıftaki toplam 40 öğrenciye yönelik
olarak Türkçe Dil Kursları organize
ettik. İnşallah bundan sonraki süreçte
de çalışmalarımızı sürdüreceğiz.
Bizim en önemli rolümüz Valilik,
Büyükşehir Belediyesi ve sivil toplum
kuruluşları ile koordineli çalışarak
onların elinden tutmaya çalışıyoruz.
Mümkün olduğunca ‘acil yardım’ diye
tabir edebileceğimiz barınma, gıda
ve sağlık ihtiyaçlarını karşılıyoruz.
Barınma konusunda geçici yerler ayarlıyoruz. Yiyecek konusunda burada pişen yemeklerimizi
paylaşıyoruz. Hamdolsun bu konuda
vatandaşlarımızda duyarlı. Baktığımız
zaman Sakarya, ülkemizde sığınmacı
kardeşlerimize en fazla el uzatan, ev
sahipliği yapan ve hoşgörüde bulunan
şehirlerin başında geliyor.
Bizim insanımız onlar ilk geldikleri
günden itibarek kucaklarını açtılar
46
Sakarya’da Ramazan
ve açmaya da devam ediyor. Allah
onlardan razı olsun.
Gönüleli Derneği –
Ahmet Zahid Dizdar
Gönüleli Derneği olarak yaklaşık
dört yıldan bu yana mülteci ailelere
yardımlarımızı sürdürmekteyiz.
Son bir yıldan bu yana da sadece
mültecilerle ilgilensin, hemhal olsun
diye Suriyeli bir kardeşimizi yanımızda
istihdam etmeye başladık. Mültecilerin
her türlü sorunlarıyla ve ihtiyaçlarıyla
ilgilenip dertlerine derman olmayı
gaye edindik. Nasıl ki Peygamber
efendimiz Mekke’de ki zulümlere
dayanamayıp Ashâbıyla Medine’ye hi-
cret etti ve Medine’li ensar efendilerimiz de onları herşeylerini paylaşarak
karşıladı. Bizler de bu şiarla yola çıktık
ve yaklaşık 400 mülteci ailemize hem
ayni hem de nakdi yardımlarda bulunduk, bulunmaya da devam ediyoruz.
Yine mübarek Ramazan ayında hem
sahurlarını hem de iftarlarını rahat
yapmaları için, hemen hemen tüm
ailelerimize market alışveriş çekleri ve
gıda kolileri dağıttık. Ensar efendilerimiz gibi her şeyimizi paylaşamasak da
en azından dertlerine derman olmaya,
sofralarında bir yudum aş olmaya
ve yüzlerde bir tebessüm olmaya
çalışıyoruz. Bu yardımları ulaştırmada
bizlere destek olan herkesten Allah
razı olsun.
Yeryüzü Derneği –
Akın Oğuz Kaptı
Yurdumuzun hemen her bölgesinden,
Balkanlardan ve Kafkaslardan göç
almış olan Sakarya ilimizin demografik yapısı oldukça kozmopolit
özellikler taşımaktadır. Son yıllarda,
özellikle Suriye ve Irak’tan gelen
mülteciler de bu tabloya katıldı. Bu
toplulukların içe kapanık olmaları ve
aynı şehri paylaştıkları diğer topluluklarla olan ilişkilerinin yetersizliği,
sosyal risk altındaki grupların içinde
bulunduğu durum konusunda
farkındalık eksikliğine ve duyarsızlığa
yol açıyor. Bu duyarsızlığın ortadan kalkmasına, ilimizde yaşayan
farklı kesimler arasında işbirliği
Büyükşehir Belediyesi
Sosyal Hizmetler –
Semih Bayraktar
Büyükşehir Belediyesi olarak
şehrimizde ikamet eden mülteci
kardeşlerimize yönelik olarak birçok çalışma yaptık. Başlangıçta
çalışmalarımız acil müdahale ve insani
yardım eksenli iken artık günümüzde
kapasite artırma, sosyal kalkınma
ve sosyal hayata entegrasyonlarına
yönelik çalışmaları hayata geçiriyoruz. İnsani yardım noktasında
başlıca çalışmalarımız; gıda, yakacak, kıyafet ve ev eşyası yardımları,
medikal yardımlar, geçici barınma
hizmetleridir. Yine Başkanlığımızca
Şehre yeni gelen mültecileri ilgili
kurumlara yönlendirerek danışmanlık
ve rehberlik hizmetleri verilmektedir.
Şehrimizde Sosyal Hizmet alanında
faaliyet gösteren kamu kurumları ve
STK’larla işbirliği içerisinde mülteci
kardeşlerimizin sıkıntılarını giderme
noktasında sürekli irtibat halindeyiz.
Belediyemiz misafirlerimizin uzun
yıllar ülkemizde kalma ihtimallerine
karşı kısa, orta, ve uzun vadeli projelerle mülteci kardeşlerimize sahip
çıkmaya devam etmektedir. Aynı zamanda Türkiye’ye örnek olabilecek bir
projeyi inşallah Ekim ayında hayata
geçirmek üzere çalışmalarına devam etmektedir. Hamdolsun mülteci
misafirlerimize hem yerel yönetimler
hem de hemşerilerimiz sahip çıkmaya
devam ediyor.
Motaz Şhahıd –
Suriye / Halep (Sığınmacı)
Kadın, çocuk, yaşlı demeden insanları
katleten Esed rejiminden kaçarak
Türkiye’ye sığındık. Burada ki
durağımız Sakarya oldu. Aslında ilk
geldiğimizde herkeste olacağı gibi
üzerimizde bir korku ve çekince vardı.
Hamdolsun burası bize kucak açtı.
Çok zor zamanlar geçirdik. İlk SAKVA
bize yardım elini uzattı. Büyükşehir
Belediyesi’nden geldiler. Bir de
buradaki vatandaşların bize gösterdikleri hoşgörü buraya daha rahat
alışmamızı sağladı. Allaha şükür şimdi
her şey yolunda gidiyor. Kendimize
bir işyeri açtık. Burada helal para
kazanmaya çalışıyoruz. Ancak şunu da
söyleyelim: Kendi topraklarımızdaki
katliamlar son bulduğunda oralara
dönmek istiyorum. Son olarak bizlere
sırtını dönmeyerek büyük bir duruş
sergileyen Sakaryalılara teşekkür
ediyorum.
Sakarya’da Ramazan
47

Benzer belgeler