İndirmek İçin lütfen tıklayınız.

Transkript

İndirmek İçin lütfen tıklayınız.
GIDA GÜVENLİĞİ
Prof. Dr. Mustafa Tayar
T.C. Marmara Belediyeler Birliği Yayını: 2010
Kitabın Adı
Gıda Güvenliği
Kitabın Yazarı
Prof. Dr. Mustafa Tayar
Editörler
Müslüm Yılmaz
2010, Marmara Belediyeler Birliği
Tüm yayın hakları Marmara Belediyeler Birliği’ne aittir.
Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir;
izinsiz çoğaltılamaz, basılamaz.
ISBN: 978-605-89021-4-5
Baskı Yeri ve Tarihi
: İstanbul, 2010
İç ve Kapak Tasarım
: Hasan Dede
Baskı ve Cilt
: Birinci Baskı
Basım
:
MARMARA BELEDİYELER BİRLİĞİ
Ragıp Gümüşpala Cad. No.10 Eminönü 34134 Fatih - İstanbul
Tel : +90 212 514 10 00 (PBX) Faks : +90 212 520 85 58
http://www.marmara.gov.tr
2
GIDA GÜVENLİĞİ
Prof. Dr. Mustafa Tayar
3
Sunuş
İnsanın en temel ihtiyaçlarından olan beslenme ve
sağlıklı yaşam, gıda güvenliği esasıyla mümkündür.
Dünyadaki birçok yeni hastalığın türeyişi gıda güvenliğinin önemini göstermiştir. Gıda kaynaklı hastalıklar, hem
gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde insan sağlığı
üzerinde olumsuz sonuçlar doğurmaktadır. Bu hastalıklar özellikle çocuklarda, yaşlılarda ve hamilelerde ciddi
tehlikeler oluşturmaktadır. Bu tür hastalıkların oluşturduğu tehlikeler insanların sağlığını ve hayatını kaybetmesine sebep olmaktadır.
Gıda güvenliğinin en dar anlamda hedefi; üretilen
ürünlerin tüketicilere, biyolojik fiziksel ve kimyasal
açından da yaşadığımız çevreye zarar vermemesidir. Bu
adımda gıda üretimi yapan işletmelerde (restaurant, otel,
pastane, vs) kaliteli üretim sisteminin yanında öncelikli
olarak üretilen gıdayı garanti altına alan ISO 22000 sistemi uygulaması gıda güvenliğinin ve gıda güvenliği programlarının önemini arttırmıştır. Gıda güvenliği programlarının uygulanmasıyla tehlikelerin en aza indirgenerek,
ortaya çıkan hataların nereden kaynaklandığını ve bu
4
hatalara nasıl çözüm bulunabileceği amaçlanmaktadır.
Ayrıca üretilen gıdalarda hijyen uygulamaları, çalışan
personelin sürekli eğitimi, gıda işletmelerinin ve toplumun yaşam çıtasını yükselteceği göz ardı edilemeyecek
bir gerçektir.
İnsanın en temel ihtiyaçlarından olan beslenme ve
sağlıklı yaşam, gıda güvenliğiyle mümkündür. Bu güvenlik insanın en doğal hakkıdır. Bu hakkın korunmasında
belediyelere büyük sorumluluklar düşmektedir.
Belediyecilik dar bir bakış açısıyla yalnız, alt yapı faaliyetlerinden ibaret değildir. Belediyecilik, bir kenti okumak, kentte yaşanan sıkıntılara müdahale etmek ve şehrin dokusuna uygun çözümler getirmektir. Son yıllarda
kentlerde yaşanan sıkıntıların başında gıda güvenliğinin
ihlali gelmektedir. Belediyelerimiz için hazırlanan bu
eser, her aşamada önleyici tedbirlerin bir disiplin bütünlüğü halinde görülmesini sağlayacaktır.
Eserin hazırlanmasında emeği geçenlere teşekkür
eder, sağlıklı bir yaşam sürmenizi temenni ederim.
Recep ALTEPE
Birlik Başkanı
Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı
5
İÇİNDEKİLER
BÖLÜM 1.................................................................................. 19
GENEL GIDA HİJYENİ VE GIDA GÜVENLİĞİ.....................................19
Hijyen ve Sanitasyon . ...............................................................................19
Gıda Güvenliği............................................................................................21
Gıda Güvenliği ve Belediyeler...................................................................26
Sağlık ve Kaliteli Gıda Hakkında Tüketici Beklentileri.........................30
Çiftlikten Sofraya Gıda Güvenliği.............................................................31
Gıda Kalite Yönetim Sistemleri.................................................................32
ISO 22000: 2005 Gıda Güvenliği Yönetim Sistemi.................................33
Ön Gereksinim Programları (GMP/GHP)...............................................35
HACCP (Hazard Analysis Critical Control Point)..................................38
Gıda Zincirinde Standart Trafiği ve Fssc 22000...................................39
BÖLÜM 2.................................................................................. 43
GIDA KAYNAKLI SAĞLIK RİSKLERİ....................................................43
Temel Gıda Tehlikeleri..............................................................................45
Mikrobiyolojik Tehlikeler..........................................................................46
Gıda Zehirlenmeleri...................................................................................47
Bakteriyel Gıda Zehirlenmeleri................................................................51
Gıda Kaynaklı Enfeksiyonlar ...................................................................51
Gıda Kaynaklı Mikrobiyel İntoksikasyonlar ..........................................52
Bakteriyel Gıda Kaynaklı Hastalıkların Semptomları ..........................52
Gıda Kaynaklı Virüsler...............................................................................53
Virüslerin Gıdalara Bulaşma Yolları ve Riskli Gıdalar...........................56
6
Primer (Kaynağında) Kontaminasyon.....................................................56
Sekonder (İşleme ve Tüketim Sürecinde) Kontaminasyon .................56
Risk Grubu Gıdalar ...................................................................................57
Küfler ve Mikotoksinler.............................................................................57
Prionlar........................................................................................................59
Paraziter Tehlikeler....................................................................................59
Kimyasal Tehlikeler....................................................................................60
Kimyasal Tehlike Limitleri........................................................................62
Gıda Kontaminantları.................................................................................63
Gıdaların bileşiminde bulunan kimyasal tehlikeler...............................67
Zehirli Bal....................................................................................................67
Mantar Zehirlenmeleri (Mycetismus)......................................................68
Bakla Zehirlenmesi (Favizm)....................................................................69
Patates Zehirlenmesi..................................................................................70
Çevrede Bulunabilen ve Gıdalara Karışabilen Kimyasal Tehlikeler....70
Dioksin ve Furan Türevleri........................................................................70
Poliklorlu Bifeniller ...................................................................................72
Radyonüklidler............................................................................................72
Normal Gıdalarda Bulunan ve Özel Koşullarda Toksik Etki Gösteren
Kimyasal Tehlikeler....................................................................................74
Biyojen Aminler..........................................................................................74
Pişme Sırasında Oluşan Kimyasal Tehlikeler ........................................76
Polisiklik Aromatik Hidrokarbonlar (PAH)............................................76
Akrilamid.....................................................................................................78
Gıda Katkı Maddeleri ve Kontaminantlar................................................79
Gıdalara Karışabilen Kimyasal Tehlikeler...............................................83
Veteriner İlaç Kalıntıları.............................................................................83
Hormon ve Hormon Benzeri Maddeler...................................................86
Tarımsal İlaç Kalıntıları (pestisidler).......................................................87
Ağır Metaller...............................................................................................90
7
Kurşun ........................................................................................................90
Cıva...............................................................................................................91
Arsenik.........................................................................................................92
Kadmiyum...................................................................................................93
Antimon.......................................................................................................94
Bakır ............................................................................................................94
Çinko............................................................................................................95
Alüminyum..................................................................................................95
Kobalt ..........................................................................................................96
Selenyum.....................................................................................................96
Kalay.............................................................................................................96
Gıdaların Temas Ettiği Yüzeylerden Bulaşan Kimyasal Tehlikeler.....97
Deterjan ve Dezenfektan Madde Kalıntılarından Kaynaklanan
Kimyasal Tehlikeler ..................................................................................97
Ambalaj Malzemelerinden Gıdalara Geçen Kimyasal Tehlikeler .......98
Fiziksel Tehlikeler......................................................................................99
Gıda Alerjileri .............................................................................................103
Allerjen Kontrolü........................................................................................106
Alerjiye Neden Olan Gıdalar.....................................................................106
BÖLÜM3..................................................................................113
GIDA İŞLETMELERİNDE TEMİZLİK DEZENFEKSİYON..................113
Temizlik ......................................................................................................115
Temizlik Çeşitleri........................................................................................117
Fiziksel Temizlik.........................................................................................117
Kimyasal Temizlik......................................................................................118
Bakteriyolojik Temizlik..............................................................................118
Zamana Göre Temizlik..............................................................................118
Günlük Temizlik.........................................................................................118
Periyodik Temizlik.....................................................................................119
8
Elle Yapılan Temizlik.................................................................................119
Elle Temizlikte Kullanılan Aletler.............................................................120
Temizlikte Kullanılacak Su ve Özellikleri...............................................120
Temizlik Maddeleri....................................................................................121
Temizlik Maddelerini Saklama Koşulları................................................123
Temizlikte Etkili Faktörler.........................................................................123
Temizlik Aşamaları....................................................................................125
Temizlik Maddesi Seçimi..........................................................................127
I. Alkali Bileşikler........................................................................................128
Iı. Asit Bileşikler..........................................................................................130
Iıı. Yüzey Aktif Bileşikler...........................................................................131
Iv. Kalsiyum Bağlayıcı Bileşikler..............................................................131
V. Süspansiyon Hâline Devam Ettiriciler................................................132
Vı. Köpük Önleyiciler.................................................................................132
İşletmelerde Temizlik Programları...........................................................132
Temizliğin Yapılması ................................................................................134
Dezenfeksiyon.............................................................................................135
Gıda İşletmelerinde Dezenfeksiyon.........................................................136
Dezenfeksiyon Yöntemleri........................................................................137
1. Fiziksel Dezenfeksiyon..........................................................................137
Yüksek Isı Uygulamasıyla Dezenfeksiyon..............................................138
2. Kimyasal Madde (Dezenfektan) Uygulamasıyla Dezenfeksiyon ....139
Kimyasal Dezenfektanların Özellikleri....................................................139
a. Hücre Zarına Etkili Dezenfektanlar ....................................................140
b. Hücre Proteinlerini Denatüre Eden Dezenfektanlar..........................140
c. Mikroorganizma Enzimlerinin İşlevlerini Bozan Dezenfektanlar....140
Kimyasal Dezenfeksiyonu Etkileyen Faktörler......................................141
3. Radyasyon Uygulamasıyla Dezenfeksiyon.........................................142
Dezenfeksiyon Maddeleri ve Özellikleri..................................................143
I. Halojenler ................................................................................................143
9
Klor Açığa Çıkaranlar (Aktif Klor Bileşikleri) . ......................................144
İyotlu Dezenfektanlar ...............................................................................145
II. Yüzey Aktif Bileşikler............................................................................146
Quarterner Amonyum Bileşikleri ............................................................146
Amfoter Bileşikler.......................................................................................147
Biguadinler .................................................................................................147
III. Oksidan Maddeler................................................................................148
Hidrojen Peroksit ......................................................................................148
Ozon ............................................................................................................148
Iv. Alkali ve Asit Bileşikler........................................................................148
V. Alkoller....................................................................................................149
VI. Aldehitler ..............................................................................................149
VII. Formaldehit . .......................................................................................149
VIII. Kükürt Dioksit....................................................................................150
IX. Fenol Derivatları ..................................................................................150
Genel Temizlik ve Dezenfeksiyon İşlemleri............................................151
Ağır Yağ ve Kirlerin Temizliği...................................................................152
Temizlenecek Alanlar................................................................................153
Kapı ve Pencereler......................................................................................153
Cam Temizliği.............................................................................................153
Pis Su Izgaraları ve Zemin.........................................................................153
Zemin Temizleme Metotları......................................................................154
Çalışma Tezgâhları.....................................................................................154
Duvar ve Fayanslar.....................................................................................155
Lavabo-Tuvalet Temizliği..........................................................................155
Çöp Kutuları ...............................................................................................156
Personel Soyunma Odaları . .....................................................................157
Malzemelerin Temizliği ............................................................................157
10
BÖLÜM 4.................................................................................159
PEST KONTROLÜ (zararlılarla mücadele).............................................159
İnsektler ve Miteler ...................................................................................160
İnsektlerle Mücadele Yöntemleri..............................................................161
İşletmeye İnsekt Girişinin ve Yerleşiminin Engellenmesi.....................162
İnsekt Eradikasyonu...................................................................................163
Mekanik Yok Etme.....................................................................................163
Hava Perdeleri İle Girişin Önlenmesi.......................................................163
Elektrikli Işık Kaynakları İle Yakalama...................................................163
Biyolojik Mücadele ....................................................................................165
Isı İşleminin Kullanılması..........................................................................166
Mikrodalgalar ve Yüksek Frekanslı Enerji Kaynaklarının Kullanımı..166
Kontrollü Atmosfer Koşullarının Kullanımı............................................166
İnsektisitlerin Kullanılması........................................................................167
Fumigantların Kullanılması.......................................................................168
Rodentler.....................................................................................................169
Rodentlerle Mücadele Yöntemleri............................................................172
Biyolojik Yöntemler . .................................................................................175
Fiziksel Yöntemler . ...................................................................................175
Kimyasal Yöntemler ..................................................................................176
BÖLÜM 5 . .............................................................................. 181
GIDA İŞLETMELERİNDE İYİ ÜRETİM UYGULAMALARI.................181
İyi Üretim Uygulamaları (GMP)...............................................................181
Tesis Özellikleri..........................................................................................183
Yerleşim (Dış çevre) Koşulları..................................................................183
Üretim Alanı ve Altyapı..............................................................................183
Mekânlar......................................................................................................186
Zeminler.......................................................................................................186
Duvar Yüzeyleri..........................................................................................187
11
Tavanlar.......................................................................................................187
Pencereler....................................................................................................187
Kapılar..........................................................................................................187
Gıda Maddeleri ile Alet ve Ekipmanların Temizlenmesinde Kullanılan
Evyeler.........................................................................................................188
Teknik Donanım, Alet ve Ekipman..........................................................188
Alet, Ekipman ve Makineler......................................................................189
Yardımcı Ekipmanlar.................................................................................189
İşyerinde Kullanılacak Su, Buz ve Buhar................................................189
Sıvı Atık Hatları ve Katı Atıkların Depolanması ve Uzaklaştırılması...191
Çöp Bidonlarının Temizliği.......................................................................192
Sosyal Tesis ve Tuvaletler..........................................................................192
Havalandırma..............................................................................................194
Aydınlatma .................................................................................................194
İşyeri Çevresi...............................................................................................196
Hammadde Kabul Yerleri..........................................................................196
Depolama.....................................................................................................196
Laboratuvar.................................................................................................197
Yakıt Depoları.............................................................................................197
Elektrik Santrali ve Jeneratör...................................................................197
Temizlik ve dezenfeksiyon........................................................................198
Evcil Hayvanlar...........................................................................................199
Zararlı Canlılar............................................................................................199
Personel Eğitimi..........................................................................................199
Ekipman Özellikleri....................................................................................200
Personel Hijyeni..........................................................................................203
a) Hastalık kontrolü....................................................................................204
b) Temizlik...................................................................................................205
c) Eğitim ve Yetiştirme...............................................................................206
d) Denetim ..................................................................................................207
12
Personel Sorumlulukları............................................................................207
İşveren Sorumlulukları..............................................................................208
Bulaşma Kaynağı Personel........................................................................210
Personel Hijyeni ve Davranışları..............................................................212
Deri...............................................................................................................212
Parmaklar ...................................................................................................214
Tırnaklar......................................................................................................215
Saç................................................................................................................215
Gözler...........................................................................................................215
Ağız...............................................................................................................215
Burun ..........................................................................................................216
Bağırsaklar .................................................................................................217
El Hijyeni.....................................................................................................217
El Yıkama....................................................................................................219
Kimler El Yıkamalı?....................................................................................220
Ne Zaman El Yıkanmalı?...........................................................................221
Nerede El Yıkanmalı?................................................................................222
Nasıl El Yıkanmalı?....................................................................................222
Amaca Göre El Yıkama..............................................................................223
Eldiven Kullanımı ......................................................................................225
Personel Sağlık Durumunun Kontrolü....................................................225
Hammaddenin Teslim Alma, Depolama, Taşıma ve Dağıtım Koşulları......226
Depolama.....................................................................................................228
Taşıma (Nakliye) ve Dağıtım....................................................................229
İzlenebilirlik ve Ürün Geri Çağırma (Toplama) Programı: “Recall”....230
BÖLÜM 6................................................................................. 233
GIDA DENETİMLERİNDE DENETÇİ DAVRANIŞI VE ETİK..............233
Gıda Denetimi.............................................................................................233
I. Teftiş ........................................................................................................234
13
II. Gıda Denetimine Özgü Bazı Davranışlar ...........................................239
BÖLÜM 7................................................................................. 245
GIDA MEVZUATI.......................................................................................245
Gıda Mevzuatının Tarihçesi .....................................................................246
Yasal Düzenlemede Esas Alınacak İlkeler..............................................247
Türk Gıda Mevzuatının Esasları...............................................................250
Ruhsat Nedir?..............................................................................................252
Türkiye’de Gıda Kontrol Örgütleri...........................................................253
Gayrisıhhi Müessese..................................................................................254
Gayrısıhhi Müesseseler Neye Göre Ayrımlanır?....................................255
Denetimleri Nasıl Olmaktadır?.................................................................255
Ruhsat Başvurusu Nasıl Olur?..................................................................255
BÖLÜM 8................................................................................ 257
BESLENME VE SAĞLIK...........................................................................257
Tanımlar.......................................................................................................260
Gıda..............................................................................................................260
Beslenme.....................................................................................................260
Kötü Beslenme............................................................................................262
Malnütrisyon...............................................................................................262
Aşırı Beslenme............................................................................................262
Optimal Beslenme......................................................................................263
Yeterli ve Dengeli Beslenme ....................................................................263
Yetersiz ve Dengesiz Beslenme ...............................................................264
Besin Öğeleri...............................................................................................264
1. Makro Besin Ögeleri .............................................................................270
Protein . .......................................................................................................270
Proteinlerin Organizmadaki Fonksiyonları.............................................272
Günlük Protein Gereksinimini Etkileyen Faktörler...............................272
14
Proteinin Biyolojik Değeri.........................................................................273
Karbonhidratlar..........................................................................................274
Beslenmede Karbonhidrat Gereksinimi..................................................275
Karbonhidratların Beyin Çalışmasına Etkisi . ........................................276
Yağlar ..........................................................................................................277
Yağların beslenmemizdeki fonksiyonları................................................278
Su..................................................................................................................283
Su Gereksinimi...........................................................................................284
Su Gereksinimini Etkileyen Faktörler.....................................................285
Vücut Sıcaklığı, Çevre................................................................................286
Hastalık ve Yaralanma...............................................................................286
Hamilelik ve Emzirme................................................................................286
Suyun organizmadaki fonksiyonları........................................................287
Organizmanın Su Kaynakları...................................................................287
2. Mikro Besin Öğeleri...............................................................................289
Minerallerin Görevleri................................................................................291
Besinlerin Fonksiyonları............................................................................295
Büyüme ve Onarım.....................................................................................296
Koruma........................................................................................................296
Beslenmenin Yaşam Kalitesine Etkileri...................................................298
Besin Grupları ve Çeşitlilik........................................................................300
Grup 1: Et, tavuk, balık, sakatat, yumurta, kuru nohut, fasulye,
mercimek ve bu besinlerden yapılan ürünler.........................................301
Grup 2: Süt ve sütten yapılan ürünler......................................................301
Grup 3: Taze sebze ve meyveler...............................................................302
Grup 4: Tahıllar ve tahıllardan yapılan ürünler......................................303
Diğer Besinler.............................................................................................305
15
BÖLÜM 9................................................................................. 307
GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ ORGANİZMALAR VE
SAĞLIK İLİŞKİŞİ........................................................................................307
Genetiği Değiştirilimiş Organizmalar .....................................................307
Genetiği Değiştirilmiş Organizmaların Sağlık Üzerine Etkileri ..........308
GDO’ların Yararları . .................................................................................308
1. Gıda Miktarının Artırılması ve İçeriğinin Zenginleştirilmesi ...........308
2. Gıdaların Alerjik Özelliklerinin Azaltılması .......................................309
3. Gıdaların Aşılama Amacıyla Kullanımı ..............................................309
4. Gıdaların Tedavi Amacıyla Kullanımı .................................................309
5. Herbisit ve Pestisitlerin Kullanımındaki Azalmaya Bağlı Yararlar .310
GDO’ların PotansiyelRiskleri ...................................................................310
1. Artmış Alerjik Reaksiyon Riski . ..........................................................310
2. Antibiyotik Direnç Genleri ...................................................................311
Hukuki Boyut .............................................................................................312
GDO’nun Sosyoekonomik Boyutları ......................................................313
GDO Biyolojik Çeşitliliği Etkiler mi? . .....................................................314
GDO Çiftçiye Yarar Mı Yoksa Zarar mı? . ..............................................315
GDO Açlığa Çare Olur mu? ......................................................................315
Sonuçlar ve Öneriler .................................................................................316
Kaynaklar ...................................................................................................318
Gıda Maddeleri Satış Ve Toplu Tüketim Yerlerinden
Numune Alma Rehberi .............................................................................325
16
17
18
BÖLÜM 1
GENEL GIDA HİJYENİ VE
GIDA GÜVENLİĞİ
Hijyen ve Sanitasyon
Sanitasyon Latince’de sağlık anlamına gelen sanitas kelimesinden köken almıştır. Sanitasyon; geniş anlamda insan sağlığının iyileştirilmesi, korunması ve sağlığın tekrar kazanılmasında uygulanacak prensipleri içermektedir.
Gıda sanayiinde sanitasyon denilince “üretimde hijyenik
ve sağlıklı durumların yaratılması ve devam ettirilmesi” anlaşılmaktadır. Sanitasyon doğada biyolojik dengenin
korunması konusu içinde yer alan, insan sağlığı ve rahat
bir yaşam sürmeleri amacıyla yapılan çalışmaların tümünü
kapsamaktadır. Bu kapsam içinde gıda sanitasyonu insan
yaşamının temelini oluşturan beslenme gereksinimlerinin
karşılanmasında fiziksel, kimyasal ve biyolojik yönden güvenilir nitelikte gıda maddeleri üretimini ifade etmektedir.
Gıda işletmelerinde sanitasyon, sağlıklı ve güvenilir ürün
eldesi için hijyenik koşulların sağlanmasına yönelik bir bilimsel uygulama olarak tanımlanmaktadır. İnsan sağlığını tehdit
eden mikroorganizmaların bulundukları ortamdan olabildi19
ğince uzaklaştırılmasıdır. Sanitasyon sağlanmasında personel
açısından karşılaşılan sorun da taşıyıcılık sorunudur. Taşıyıcı
insanlar, patojen ( hastalık yapıcı) mikroorganizmayı vücutlarında kendileri etkilenmeden taşırlar ve bunları temas ettikleri
her yere yayarlar. Bu durum taşıyıcı tarafından bilinemeyeceği için tehlike daha da büyümektedir.
Hijyen ise sanitasyonla iç içe olup her ikisi birbirini tamamlayan kavramlardır. Yunan mitolojisinde Hygieia olarak adlandırılan Tanrıça, Roma mitolojisinde Salus olarak
bilinir. Tanrıça Hygieia, kadınsal enerjinin şifa gücünü
korur ve temizliğini sağlar. İnsanın bedensel, zihinsel ve
ruhsal açıdan temizlik ve sağlığı için gerekli olan ruhsal
şifa enerjisini sağlayan tanrıçadır. Tanrıça Hygieia, Sağlık
Tanrısı Asklepios’un kızıdır. Hijyen daha çok hastalıkların
sebepleri ve bunların ortadan kaldırılması, yani koruyucu
hekimlik denilen bir alanı kapsamaktadır. Gıda hijyeni ise
sağlıklı gıda üretimi amacıyla çiftlikten sofraya kadar her
aşamada uygun koşulların temini için yapılan tüm çalışmaları kapsamaktadır.
Hijyen terimi çoğunlukla Fransız ve Alman kaynaklarında kullanılır. Bu dillerdeki hygiene publique ve sociale
hygiene terimleri halk sağlığı ile eş anlamdadır. İngilizce’de
bu terim halk sağlığının özel konuları için kullanılmaktadır.
Çevre hijyeni, besin hijyeni, bireysel hijyen gibi. Öte yandan Osmanlıcadaki hıfzıssıhha (sağlığı koruma) deyimi hijyenle eş anlamlıdır.
Gıda endüstrisindeki uygulamaları itibarı ile sanitasyon,
hijyenik ve sağlıklı koşulların oluşturulması ve korunması çerçevesinde alınan tüm önlemler olarak tanımlanmaktadır. Bu nedenle de gıda ve çevre sanitasyonunun bir bütün
olarak ele alınması, işletme-üretim-depolama-dağıtım evrelerinde özellikle personel-ekipman-altyapı açısından ihmal
edilmeden uygulanması gerekmektedir. İşletme sanitasyonu, ürün güvenliği ve tüketici sağlığı açısından son derece
önemlidir.
20
Endüstriyel hijyen uygulamalarında işletmedeki olası
tehlike faktörlerini tanımlama, bunlara gerekli önemi verme, kontrolü ve giderilmesi yönünde çaba gösterme, temizlik ve dezenfeksiyon uygulamalarının ihmal edilmemesi
esastır. Bu çerçevede çalışan personelin sağlıklı olması ve
hijyen eğitimi de zorunludur. Tüketici, üretici ve dağıtımcı zincirinde tümüyle her kesimi etkileyen gıda kökenli salgın, zehirleme, bozulma vb. olumsuzluklar, endüstriyel kalite sistemindeki hijyen sorunlarından kaynaklanmaktadır.
Gıda Güvenliği
Beslenme ve güvenli gıda temini toplum sağlığının korunmasında, ülke ekonomisinde ve kalkınmada temel işlevi olan önemli konulardan biridir. Dünya nüfusunun hızla
artması, gelişen teknolojiye bağlı çevre kirliliği, ekonomik
güçsüzlük ve eğitim yetersizliği beslenme sorunlarını derinleştirmekte ve güvenli gıda teminini güçleştirmektedir.
Gıda güvenliğinin ve kalite güvencesinin sağlanması çabaları da tüketici ve toplum sağlığı açısından büyük önem
taşımaktadır. Günümüzde eski usul gıda işleme ve tüketiciye sunma yaklaşımlarında gerek tüketicinin bilinçlenmesi,
gerekse ülkelerin gıda yasalarını “daha sağlıklı ve güvenli
gıda üretme” doğrultusunda güncellemeleri nedeniyle çok
önemli değişimler meydana gelmiş ve gıda güvenliği konusu son yılların en önemli toplumsal konularının başında yerini almıştır.
Gıda güvenliği; gıdada tüketim anında veya (tüketici tarafından kullanıldığında) gıda kaynaklı tehlikelerin bulunması ile ilgilidir. Gıda güvenliği tehlikelerinin girişi gıda
zincirinin herhangi bir basamağında ortaya çıkabilir, bu nedenle de gıda zinciri boyunca etkin bir kontrolün gerçekleştirilmesi önemlidir. Dolayısıyla gıda güvenliği, gıda zincirinde yer alan tüm birimlerin katkısıyla sağlanan bir olgudur. Gıda güvenliği, gıdalarda olabilecek fiziksel, kimyasal,
biyolojik ve her türlü zararların bertaraf edilmesi için alı21
nan tedbirler bütününü ifade eder. Güvenli gıda kavramına
dar bir çerçeveden bakıldığında;
amaçlandığı biçimde hazırlandığında; fiziksel, kimyasal ve
mikrobiyolojik özellikleri itibariyle tüketime uygun ve besin
değerini kaybetmemiş gıda maddesi
anlamında kullanılan bir kavram olmakla beraber daha geniş anlamda gıda kaynaklı hastalıklara neden olan biyolojik,
fiziksel ve kimyasal etkenleri önleyecek şekilde gıdaların işlenmesi, hazırlanması, depolanması ve son tüketiciye sunulmasını tanımlayan bilimsel bir sistem döngüsüdür. Güvenli
gıda ise her türlü bozulma ve bulaşmaya yol açan etkenden
arındırılarak tüketime uygun hâle getirilmiş gıdadır.
Gıda güvenliği kavramında “İnsan sağlığına zararlı olma
durumu” büyük önem taşır. Bu prensip düzenlemelerde
“sağlığa uygun” veya “insan sağlığına zararlı” olarak ifade
edilmektedir. Bir gıda maddesinin insan sağlığına zararlı
olması durumunda; yenildiği zaman insan vücudunda hastalık semptomları meydana getirmesi, mevcut bozuklukları arttırması gibi sonuçta insan sağlığında normal olmayan
değişmeler şekillenir. Bir başka deyişle bir gıda maddesinin sağlığa zararlı olması, onun doğrudan doğruya yenilebilecek bir hâlde veya normal miktarda yendiğinde hastalık meydana getirmesi ile belirir. Çünkü gıda maddesinin
normal olmayan şekilde, çiğ olarak yenmesi veya usulüne
uygun olarak hazırlanmaması durumunda oluşabilecek
semptomlar sağlığa zararlı sayılmaz. Bunun gibi normalden
çok fazla yenmesi sonucunda rahatsızlık duyulması o gıda
maddesinin sağlığa zararlı olduğuna işaret etmez. Gıdanın
insan sağlığını etkilemeyecek, çevre sorunları yaratmayacak ortamlarda elde edilmesi, işlenmesi ve korunması gerekir. Genel olarak, uluslararası platformlarda, üzerinde uzlaşılmış ve kabul edilmiş bir kuruluş tarafından onaylanmış,
asgari teknik ve sağlık kriterlerini içeren ürünler güvenli
olarak kabul edilir. Günümüzde endüstrileşme ve kitlesel
22
üretim, daha uzun ve daha kompleks gıda zincirlerinin oluşumu, fast-food tüketimi, sokak satıcıları, ihraç artığı gıdalar ve uluslararası ticaret ve turizm ilişkilerindeki artış gibi
nedenler sonucunda gıda güvenliğini etkileyen pek çok tehlike oluşmaktadır.
“Tehlike” kelimesi Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından;
“kabul edilmeyen bir düzeyde bulunduğunda sağlık üzerine olumsuz etkisi bulunan biyolojik, kimyasal veya fiziksel
ajan”
olarak ifade edilmektedir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve Gıda Tarım Örgütü (FAO) Codex Alimentarius Uzmanlar Komisyonu gıda güvenliğini;
“sağlıklı ve kusursuz gıda üretimini sağlamak amacıyla gıdaların üretim, işleme, muhafaza, taşıma ve dağıtım aşamalarında gerekli kurallara uyulması ve önlemlerin alınması”
olarak, yine 5179 sayılı kanunda;
“gıdalarda olabilecek fiziksel, kimyasal, biyolojik her türlü
zararlıların bertaraf edilmesi için alınan tedbirler bütünü”
şeklinde tanımlamıştır.
Gıda güvenliği, gıdaların tüketim için uygunluğu ve
tüketicilerin gıda kaynaklı sağlık risklerine karşı korunmasıdır. Gıda güvenliğini etkileyen tüm tehlikeler, biyolojik, kimyasal, fiziksel bulaşmalardan ve üretim sırasındaki bazı hatalı uygulamalardan kaynaklanmaktadır.
Bu nedenle “gıda güvenliği”, gıda zincirinde görev alan
herkesin üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesiyle
sağlanabilir. Gıda güvenliği ve kalitesi, gıda endüstrisinde gıda güvenliği ve kalite programları uygulanarak düzenlenebilir.
23
Ürün üreticiler
Yasal ve Düzenleyici otoriteler
Yem üreticiler
Pestisit, gübre ve veteriner ilaçları
Birincil gıda üreticileri
İngradiyentler ve katkı üretimi için gıda zinciri
Taşıma ve toplama operatörleri
Gıda üreticileri
Ekipman üreticileri
Temizlik ve sanitasyon ajanları üreticileri
İkincil Gıda Üreticileri
Ambalaj malzemeleri üreticileri
Servis sağlayıcılar
Toptancılar
Perakendeciler, gıda servis operatörleri, hazır yemek firmaları ( catering)
Tüketiciler
Şekil I. Gıda zinciri
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) küresel gıda güvenliği endişelerini;
1. Mikrobiyolojik tehlikeler,
2. Kimyasal tehlikeler,
3. Gıda kaynaklı hastalıkların taranması ve izlenmesi,
4. Yeni teknolojiler,
5. Üretim kapasiteleri
başlıkları altında sınıflandırmıştır.
Son 30 yıl içerisinde meydana gelen pek çok sosyoekonomik değişim sonucunda, daha entegre bir “gıda güvenirliği” yaklaşımına ihtiyaç duyulmaktadır. Bu değişimlerin
bazıları aşağıda olduğu gibidir.
»» Tarım ürünlerinin üretim modelleri, işlenmeleri, satışları ve tüketilmeleri ile ilgili değişimler oluşmuştur.
»» Barınak, bakım ve yemleme sistemleri genel olarak
daha intensif ve endüstriyel yapılar kazanmıştır.
24
»» Hayvan hastalıklarında yeni boyutlar oluşmakta, BSE
gibi hastalıklar ve zoonotik/gıda kökenli hastalıklar
örneğin E. coli’nin verotoxic hatları ve Salmonella
yaygınlaşmakta ve büyük önem kazanmaktadır.
»» Uluslararası hayvan ticareti büyümektedir ve Avrupa Birliği’nin genişlemesi ile bu büyümenin devam
edeceği beklenmektedir.
»» Sosyal değişimler oluşmaktadır. Örneğin halk bilinçlenmesi, yaşam şeklindeki değişimler ve yüksek
yaşam standartlarına olan isteğin artması gibi.
»» Sosyal yapıdaki değişimler sonucu, çabuk ulaşılan
hazır gıdaya olan talep artmaktadır.
»» Hayvansal ürünlerin alışverişindeki artışlar sonucu
bir taraftan daha ucuz ve çeşitli yiyecekler tüketicilere sunulabilmektedir fakat diğer taraftan da ürünlerin çıktıkları yer ile tüketici arasındaki yolun izlenmesi giderek zorlaşmaktadır.
Gıda kalitesi
Gıda güvenliği (güvenlikli-tehlikesiz)
Sağlıklı
Gıda Kalitesi
Besin değerleri
Duyusal özellikler (Tat, koku, tekstür, renk)
Uygunluk (Kolay hazırlaması v.s)
Şekil 1.1. Gıda kalitesi, sağlıklı gıda kalitesi ve güvenliği arasındaki ilişki
Gıda güvenliği ve kalitesi; gıda kalitesi, sağlıklı gıda kalitesi, gıda güvenliği, gıdanın duyusal nitelikleri ve uygunluk
gibi nitelikleri içine almaktadır. Gıda kalitesi, gıdaların duyusal ve besleyicilik niteliklerini ve tüketici sağlığı için güvenli ve uygun olması gibi kriterlerin toplamı olarak tanımlanmaktadır. Bu nedenle, gıda kalitesi gıda güvenliğinden
daha kapsamlıdır. Gıda güvenliğinin gıda kalitesinden en
25
önemli farkı, müşterilerin güvenli gıda satın alma hususunda isteklerini karşılayan yasal düzenlemelerin yapılmış olmasıdır. Gıda kalitesi, sağlıklı gıda kalitesi ve güvenliği arasındaki ilişki Şekil 1.1’de gösterilmektedir.
Gıda Güvenliği ve Belediyeler
Beslenmek barınma ve giyinme gibi insanın en temel
haklarından birisidir. Devlete bu anlamda düşen esas sorumluluk, her birey için yeterli gıda temin etmek ve bu gıdanın güvenli olmasıdır. Yeterli gıda temini, başka bir deyişle gıda güvencesi insanlık tarihinde stratejik bir sorun
olmuştur. İlk çağlardan bu yana insanoğlunun temel sorunu
yeterli gıdaya erişim olagelmiştir. Gıda, insan ihtiyaçlarının
birinci basamağı olan fizyolojik ihtiyaçlar arasında yer almaktadır. Gıda sektörü; dünyanın neresinde olursanız olun
ilkçağlardan günümüze değin tüketiciler açısından stratejik bir sektör olma özelliğini korumuştur. Ancak 21. yüzyılda dünya kaynaklarının hızla tükenmeye başlaması, tarım
arazilerinin giderek azalması, su kaynaklarının kirlenmesi;
diğer taraftan dünya nüfusunun artmasıyla birlikte sektörde tehlike sinyalleri çalmaya başladı. Bununla birlikte gıda
üretiminin yanında bir de sağlıklı ve güvenli gıda kavramı
gündeme gelmiştir.
Günümüz tarım teknolojileri kullanılan gübre, ilaç, hormon, gelişmeyi düzenleyiciler, genetik müdahaleler vb teknikler ile üretimi artırmış ve bunları yığınlar halinde işleyerek insanlığa sunmuştur. Ancak bu yeni tarım teknikleri ve değişen muhafaza ve imalat şartları beraberinde insan
sağlığını tehlikeye sokabilecek sorunları da getirmiştir. İnsanın veya tüketicinin çok önemli bir temel hakkı da, satın
aldığı mal ve hizmetin onun sağlığına zarar vermemesidir.
Ayrıca satın aldığı mal ve hizmette aldatılmaması gibi diğer
hakları da bulunmaktadır. Geçmiş yıllardan günümüze kadar gıda insanların en temel ihtiyacı ve birincil olarak karşılamak durumunda kaldıkları bir tüketim malı olması nede26
niyle, gıda alanında bu haklar diğer ihtiyaçlar veya mal ve
hizmetlerden çok önceden kamu tarafından güvence altına
alınmaya çalışılmıştır. Daha sonra bu hususlar modern tüketicinin korunması kanunlarında da yerlerini almıştır.
Dünya nüfusu sürekli artmakta ve kırsal alanlarda yaşayan insanlar şehirlere doğru göç etmektedirler. Aynı
zamanda tarım alanları gitgide azalmakta ve insanoğlu
kendi pişirdiğini tüketmek yerine artık gıda endüstrisinin
sunduğu tüketime tamamen ya da kısmen hazır ürünlere
yönelmektedir. Ayrıca, bu değişimlerin dışında pazarın küreselleşmesi, uluslararası ticaret ve tüketici beklentilerinin
değişmesi gıda yatırımcılarını işlenmiş gıdaların üretimine
yöneltmektedir. İşlenmiş gıdaların daha uzun süre saklanması ve daha kısa sürede tüketime hazır hale getirilmesi
mümkün olabilmektedir. Günümüzde gıda maddeleri, çok
hızlı olarak üretilebilmesi ve dağıtılması nedeniyle tüketiciye oldukça kısa bir sürede ulaşabilmektedir. Ayrıca,
yeni gıda maddelerinin bulunması ve üretim tekniklerinin
geliştirilmesi ile ürün formülasyonunda seçenekler artmış
ve dolayısıyla çok çeşitli gıdaların üretilmesine olanak sağlamıştır. Ancak, gıda maddelerinin zaman zaman tüketici
sağlığını tehlikeye sokacak fiziksel, kimyasal ve biyolojik
tehlikeleri de beraberinde taşıyabildiğini belirtmek gerekir.
Bu tehlikelerin risklerinin çeşitli yöntemlerle kontrol altına
alınması zorunluluğu vardır.
Dünyanın ilk gıda maddeleri nizâmnâmesinin yer aldığı belediye kanunu Kanunname-i İhtisab-ı Bursa (Bursa Belediyesi Kanunu), 1502 yılında Sultan II. Bayezid zamanında Bursa’da hazırlanmıştır. Topkapı Sarayı Revan
Kütüphanesi’nde korunan beş asırlık bu kanunname için;
“...dünyanın en mükemmel ve geniş belediye kanunu olmakla beraber, aynı zamanda dünyada ilk gıda maddeleri nizamnamesi, ilk çevre nizamnamesi, ilk standartlar kanunu
ve kısaca asrına göre harika bir hukuk kodudur” nitelendirmesi yapılmaktadır.
27
Bu kanunda her alanda alınan, satılan ve işlenen çeşitli
kumaşların, giyeceklerin, yiyeceklerin ebatlama, ambalajlama, kalite gibi esasları ile narh ve ceza hükümlerine yer verilmiştir. Örneğin; ekmek söz konusu edilirken sadece fiyat
ve ağırlığı üzerinde durulmayarak, ne kadar buğdaydan ne
miktar un elde edileceği, fırınların bulundurmak zorunda
olduğu stok miktarı, ekmeğin çiğ ve eksik ağırlıkta çıkması
halinde fırıncılara uygulanacak cezalar da bu kanunnamede belirtilmiştir. Bu düzenlemede ayrıca; hayvan ürünleri,
türlü sebze-meyve, tuz, ekmek, tekstil , tarım-tahıl, orman
ve deri ürünlerinin satışları, konulacak fiyatlar ve kaliteleri
bir standarda bağlanmıştır. Bu kanunun oluşturulması sırasında bilirkişilerin, halkın ve güvenilir kişilerin fikirleri
alınmıştır.
Osmanlıda teşhir
cezası minyatürü
Oysa bugünlerde kentleri yöneten belediye başkanlarının gıda güvenliği ve tüketicileri korumaya yönelik projelerde elleri kolları bağlıdır. Halk sağlığı açısından büyük
önem taşıyan gıda güvenliği konusunda düzenlemeler uygulamaya konulmalıdır. 1502’lerde Osmanlı’da sağlanan
gıda güvenliği ve tüketici hakları konusundaki uygulamaların günümüzde olmaması düşündürücüdür.
Gıda ve gıdaya temas eden madde ve malzemelerin taşıyacağı kriterler ile işyeri sorumluluklarını kapsayan kriterler ve piyasa denetimi Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’na
28
devredilmiştir. Fakat yasal düzenlemelerde mevcut olan
açıklar yüzünden Belediyelerin de bu yetkilere sahip olduğu gelinen son noktada gözlenmektedir. 5179 Sayılı Gıda
Kanunu, 5216 Sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu ve 5393
Sayılı Belediye Kanunu yürürlüktedir. Şu anki yasal düzenlemelere göre Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı iddia edildiği
gibi gıda güvenliğinden sorumlu olan tek yetkili kurum değildir. Belediyeler işin içinde olacaksa; en anlamlısı usul ve
esasları yeni yasa ile belirlenecek ve yetkili otorite (Tarım
ve Köy İşleri Bakanlığı) tarafından koordine edilecek şekilde, gıda satış noktaları ve toplu tüketim yerleri denetlenmelidir. Yasanın gıda güvenliği ile ilgili olarak belediyelere
yüklediği görevlerden laboratuar kurmak görevinin büyük
bir maliyet gerektiriyor olması ve her belediyenin ayrı ayrı
laboratuar kurmasının gereksiz kaynak israfına yol açacağı noktasından bakarsak bunun yerine Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı ile protokol yapılarak var olan laboratuar olanaklarını kullanma yolunun seçilmesi ülke kaynaklarını korumak açısından önemlidir.
Her ne kadar gıda güvenliği açısından tek bir otoritenin
var olması gerekliliği geçerli olsa da ülkemizde geçerli olan
hukuki ve yasal koşullar belediyeleri de yetkili kılmaktadır.
Gıda güvenliği alanında yetkili olan otoriteler gıda güvenliğinin tam ve eksiksiz olarak sağlanabilmesi için sorumluluklarının gereğini yerine getirmeye yönelik tüm tedbirleri almakla yükümlüdürler. Yasalarımız bu konuda belediyeleri de yetkili kılmakla onlara bu sorumluluğu yüklemiş
bulunmaktadır. Belediyelerimizin bu yükümlülüğün gereğini yerine getirebilmeleri için yeni bir yapılanmaya gereksinimleri vardır.
Tabii hangi olanaklara sahip belediyelerin bu işi yapabilecekleri, hangi yöntemlerle yapacakları yasa ve yönetmeliklerle belirlenmeli ve yetki karmaşası şeklinde değil,
işbirliği şeklinde yürütülmelidir.
Belediyelerin bünyesinde gıda güvenliği konusunda uz29
man birimlerin organize edilmesi ve denetimlerin hata bulmak amaçlı baskınlar şeklinde değil de, eğitici, bilgilendirici, yönlendirici nitelikte olması sağlanmalıdır.
Sağlık ve Kaliteli Gıda Hakkında Tüketici
Beklentileri
Tüketicilerin önemli bir çoğunluğunda yeterli bir bilgi
birikimi olmayışı, alışkanlıkları, davranışları, eğitim düzeyleri, gıda kontrol sistemlerindeki eksiklikler nedeniyle konuyla ilgili beklentiler ülkelerdeki organize tüketici hareketlerini yönlendirebilir. Tüketicilerin en önemli beklentileri şöyle gruplandırılabilir:
Standartlar: Tüketiciler bozuk veya kalitesiz ürünler nedeniyle, lezzet, aroma ve damak zevklerinden ödün vermekten hoşlanmamaktadırlar. Ayrıca paralarının karşılığını almak beklentisi de standartlara duyduğu gereksinimi
arttırmaktadır.
Besin değeri kalitesi: Ürünün etiketi üzerinde besleyici değerlerle ilgili açıklamalar ve bilgilendirmeler gelişmiş
ülkelerde tüketiciler için büyük önem taşırken, geri kalmış
veya gelişmekte olan ülkelerde tüketiciler bu konuda duyarsızdır.
Gıda kontrol işlemleri: Tüketicilerin bir bölümü gıda
kontrolüne ilişkin kuralların varlığından haberdarken, bunların etkin bir şekilde uygulanıp uygulanmadığı konusunda
kuşku taşırlar. Bazı gıda üreticileri ve satıcıları da yasalardan kaçabileceğini düşünmektedir.
Bilgi danışma: Tüketiciler devletin veya endüstrinin yeterli bilgi ve açıklamadan kaçındığını düşünmektedir. Etiketler sıklıkla kolay okunmayan veya uygun olmayan bilgiler vermektedir. Çeşitli kaynaklardan alınan bilgiler ise çoğunlukla çelişkili veya yeterince açık değildir.
Çevresel bulaşmalar: Üretim, yetiştirme, hasat, işleme,
depolama ve dağıtım evrelerinin farklı dönemlerinde gıda
30
kaynaklarının, çevresel bulaşmalara açık olduğu tüketicilerin diğer bir kuşkusudur. Bunun önlenmesine yönelik alınacak tedbirler güvenirliliği etkileyecektir.
Yeni teknolojik uygulamalar: Tüketiciler genellikle yeni
teknolojiler ve uygulamaların (örneğin ışınlama, biyoteknoloji) uygunluğu konusunda kuşkuludurlar. Açıklayıcı bilgiler bir süre için de olsa tatminsizlik yaratabilir. Bilgilendirmeyi sürekli sağlamak gerekir.
İyi kalitede ve yeterli gıda bulabilmek, bütün tüketicilerin temel hak ve gereksinimidir.
Çiftlikten Sofraya Gıda Güvenliği
Dünya nüfusunun hızla artması, gelişen teknolojiye bağlı çevre kirliliği, ekonomik güçsüzlük ve eğitim yetersizliği
beslenme sorunlarını derinleştirmekte ve güvenli gıda teminini zorlaştırmaktadır. Gıdalarla ilgili olarak yakın zamanda ortaya çıkan ciddi sorunlar, gıdaların denetlenmesi
ile ilgili olarak yürürlükte bulunan uygulamalara olan halk
güvenini büyük ölçüde zedelemiş bulunmaktadır. Gıda
güvenilirliği ile ilgili bu güven eksikliği; uygulamada olan
gıdaların denetlenmesi yaklaşımının, mümkün olan en yüksek düzeyde sağlık korumasının sağlanabilmesi amacı ile
modernleştirilmesine, daha düzgün ve kolay anlaşılır şekle
dönüştürülmesine gerek olduğu düşüncesini getirmektedir.
Gıdaların denetlenmesi ile ilgili yeni yaklaşım sonucu,
sadece tüketiciye değil toplumun bütününe güvence getirilmelidir. Bunun sağlanması için yeni yaklaşımda, halk sağlığı ile hayvan sağlığı ve refahı birlikte düşünülmelidir. Çünkü hayvan sağlığı ve refahı doğrudan genel halk sağlığını ve
özellikle de gıdaların güvenilirliğini etkilemektedir.
Tüketiciler hayvanlardan elde edilen et, süt ve diğer gıdaların üretim ve işleme şartlarının, nakil, ambalajlama ve
perakende satış noktalarına kadar uzayan zincirin her halkasında sağlık şartlarının uygun olmasından emin olmak istemektedirler. Bu konumda tüketicinin güven duyabileceği
31
tek husus, sofrasına gelen gıdanın geçirdiği tüm evrelerde,
veteriner hekim kontrolünden ve onayından geçmiş olmasıdır. İşte bu durum dünyada “çiftlikten sofraya gıda güvenliği” kavramını gündeme getirmiştir.
“Çiftlikten sofraya gıda güvenliği” yaklaşımı ile hayvan
yemi ve hayvan yetiştiriciliğinden gıdanın tüketicinin sofrasına konmasına kadar olan üretim zincirinin tüm halkalarının
birbirine bağlanması amaçlanmaktadır.
“Çiftlikten sofraya gıda güvenliği” yaklaşımı; gıda güvenliği ile ilgili olarak çiftlikten sofraya kadar olan üretim
zincirinin tüm parçalarını içine alan bütün bir yaklaşımdır.
Burada sözü edilen gıda sadece et değildir. Bunun yanında
süt, çeşitli yumurtalar, balık gibi tüm hayvansal ürünler ile
meyve ve sebze gibi diğer tüm tarımsal ürünler söz konusudur. Bu yaklaşımın uygulanışında gıda denetimi, geleneksel
uygulamada olduğu gibi sadece kesimhane veya işleme ünitelerindeki kontrollerden ibaret değildir. Bunun aksine yeni
yaklaşıma göre; yiyecek üretim zincirinin hayvan yemi üreticisi halkasından başlayıp son tüketiciye kadar olan tüm
halkalarının denetlenmesi söz konusudur.
“Çiftlikten sofraya gıda güvenliği” yaklaşımı; biraz fazla detaylı olmakla beraber, üretimdeki olası yanlışların düzeltilmesine, tüketiciye ulaşan yiyeceğin mümkün olan en
üst düzeyde güvenilir olmasına imkân sağlayan en uygun
ve tek denetim yoludur.
Gıda Kalite Yönetim Sistemleri
Dünya nüfusunun hızla artması, gelişen teknolojiye bağlı çevre kirliliği, ekonomik güçsüzlük ve eğitim yetersizliği beslenme sorunlarını derinleştirmekte ve güvenli gıda teminini zorlaştırmaktadır. Toplumların bilinçlenmesi ile de
özellikle AB ve diğer gelişmiş ülkelerde aşırı kimyasal gübre kullanımı, ziraat-veteriner ilaçlarının çevre ve insanlar
32
üzerindeki olumsuz etkileri tartışılmaya başlanmıştır. Bu
da yetkilileri yeni kararlar almaya zorlamış, konuya ilişkin
birçok sınırlamalar bu şekilde ortaya çıkmıştır. Ancak bu
sınırlamalarda ne yazık ki istenilen sonuca varılamamıştır.
Dünyada güvenli ve kaliteli gıda üretimi için mevcut sistemler şunlardır:
1.Gıda Güvenliği Sistemi (GHP, GMP, HACCP, ISO 22000)
2.Kalite Güvence Sistemi (ISO 9000)
3.Çevre Yönetim Sistemi (ISO 14000)
4.İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Standardı (OHSAS 18001)
5.Sosyal Sorumluluk Standardı (SA8000)
Ülkemiz gıda endüstrisinde büyük çaplı işletmeler, bu
sistemlerden birini veya birkaçını uygulayabilmekte iken,
orta ve özellikle küçük çaplı işletmeler finansal kaynakların yetersizliği yüzünden uygulayamamaktadır. Ülkemizde
gıda işletmelerinde HACCP ve gıda kalite güvence sistemleri akredite olmayan kuruluşlar tarafından kontrolsüz olarak belgelendirilmektedir.
ISO 22000: 2005 Gıda Güvenliği Yönetim Sistemi
Bu standart, müşteriler için ürünlerin kullanımının güvenli olmasını sağlayacak bir gıda güvenliği yönetim sistemini planla, tasarla, uygula, işlet, bakım yap ve güncelle ana prensibine dayanmaktadır. Bu standardın yararları:
»» Tüm gıda zincirine uygulanabilir olması,
»» Gıda zinciri boyunca en alt kademeden en üst kademeye kadar kuruluşlar arasında etkin bir iletişimin
sağlanması, tüm çalışanların ortak sorumluluğu sağlanarak etkin bir otokontrol sisteminin uygulanması,
»» Tedarikçiler ve tüketicilerle tanımlanan tehlikeler ve
kontrol önlemleri hakkında iletişimin sağlanması,
»» Sistemde potansiyel tehlikeleri önleyerek güvenilir
gıda üretilmesi ve bu amaç için yeterli güvencenin
sağlanması,
33
»» Ürün kayıplarını azaltması, tüketici beğenisi, tercihi
ve güveninin kazanılması,
»» Dünyada ticaret kolaylığının sağlanması,
»» Laboratuvar çalışmalarında TS EN ISO/IEC 17025
standardına uygunluğun sağlanmasıdır.
TS EN ISO 22000 kapsamında belgelendirme yapılabilecek olan doğrudan kuruluşlar; yem üreticileri, hasatçılar,
çiftçiler, gıda bileşeni üreticileri, gıda üreticileri, gıda satıcıları, gıda servisleri, hazır yemek firmaları, temizlik ve sanitasyon hizmeti veren kuruluşlar, taşıyıcılar, depolama ve
dağıtım kuruluşları vb. Dolaylı yer alanlar; ekipman sağlayan kuruluşlar, temizlik ve sanitasyon ajanları, ambalaj malzemeleri ve gıda ile temasta bulunan diğer öğeleri
üreten vb. kuruluşlardır. Gıda güvenliği yönetim sisteminin gıda zinciri ile ilgili olan bir kuruluş tarafından benimsenmesi, kanun, tüzük, yönetmelik ve müşteriler tarafından
açıkça belirtilmiş olan şartlara uymanın sağlanması için yararlı bir araçtır. Bir kuruluşun gıda güvenliği yönetim sistemini tasarımı ve uygulaması, özellikle gıda güvenliği tehlikeleri, sağlanan ürünler, kullanılan süreçler ve kuruluşun
yapısı ve ölçeği gibi değişiklik gösteren faktörler tarafından
etkilenir.
Gıda Güvenlik Sistemleri, gıdaların üretim, işleme, depolama ve dağıtım aşamalarında ürünün niteliklerini koruyan ve güvence altına alan sistematik yaklaşımlardır.
Gıda güvenliğinde, iyi uygulamalardan toplam kaliteye gidilmektedir. Yani gıda güvenliği yönetim sisteminin temelini iyi uygulamalar adı verilen GMP (Good Manufacturing
Practice-İyi Üretim Uygulamaları), GAP (Good Agriculture
Practice-İyi Tarım Uygulamaları), GVP (İyi Veteriner Uygulamaları) ve GHP (Good Hygiene Practice-İyi Hijyen Uygulamaları) oluşturmaktadırlar.
Ön gereksinim programı adı verilen yukarıda adını saydığımız uygulamalar günümüzde ISO 22000 Gıda Güvenliği Yönetim Sistemi’nin temelini oluşturmaktadırlar. Şekil
34
1.2’de zorunlu ve isteğe bağlı gıda güvenliği ve kalite yönetim sistemleri gösterilmektedir.
Gıda Güvenliği ve Kalite Yönetim Sistemleri
Zorunlu Olan
(Yasal Olarak İstenen)
İsteğe Bağlı
(Müşteri Talepleri)
Gıda Güvenliği
(GMP/GHP,HACCP)
Gıda Kalitesi
(ISO-9000,ISO14001)
Şekil 1.2. Zorunlu ve isteğe bağlı gıda güvenliği ve kalite yönetim sistemleri
Ön Gereksinim Programları (GMP/GHP)
GMP ve GHP bir gıda işletmesindeki kazanılan deneyimler, tasarım ve yapısal olanaklar yanında izlenen proses,
depolama koşulları, sanitasyon, kontrol işlemleri, kayıtlar
dâhil olmak üzere tüm yönleri kapsamaktadır. GHP hijyen
pratikleri olarak bilinmekte ve işletme, ekipman, hammadde ve personel hijyeninin yanı sıra temizlik ve dezenfeksiyon talimatlarını da içermektedir.
GMP, gıda ürünlerinin üretim ve dağıtımında temel yaklaşımlardan olup ürünlerde kaliteyi sağlamak için hammadde, işleme, ürün geliştirme, üretim, paketleme, depolama ve
dağıtım aşamalarında kesintisiz uygulanması gereken bir
teknikler dizisi olarak ifade edilmektedir. GMP, imalatta bir
kalite yaklaşımıdır. GMP ile tüm gıda sanayi elemanlarının
profesyonel çalışması temin edilmekte, güvenilir ve etkili
ürün üretimi sağlanmaktadır. Ayrıca GMP, işletmelerin üretim yeri, çevre, alet-ekipman, hammaddenin kalitesi, üretim
süreci, personel ve ürünün güvenilirliklerini tanımlamakta
ve kontrol altına almaktadır.
GMP (Good Manifacture Practice): “İyi üretim uygulaması” standartlara uygun, hijyenik ve arzu edilen kalitede,
tüketicinin ihtiyaç ve beklentilerini karşılayabilir nitelikte
ürün elde edilmesi için, üretim öncesi ve üretimin tüm aşa35
malarında uygulanan devamlı ve multidisipliner bir kontrol sistemidir.
GMP ile ilgili kurallar ilk defa 1969 yılında, WHO tarafından, her alanda güvenli ürün garantisinin sürekliliğini sağlamak amacıyla ortaya konmuştur. GMP’nin ilk uygulama alanının ilaç sanayi olduğu bildirilmektedir. Gerek ilaç gerekse gıda sanayinin temel hedefi tüketicinin ihtiyaç ve beklentilerini karşılayan yüksek kaliteli, sağlıklı
ürün üretilmesidir. Bu üründe istenilen standardın ve kalitenin sağlanabilmesi için de üretimin her aşamasında devamlı ve disiplinli bir kontrol uygulaması gereklidir. Son
ürünün mikrobiyolojik, fiziksel, duyusal ve kimyasal analizi ürünün üretim şartlarının iyi veya kötü olduğunu gösterir. Analizler sonucunda ürünün tüketilemeyecek nitelikte olduğunun belirlenmesi hâlinde sonuç tartışılmazdır ve
bu tür ürünler için de herhangi bir çözümden bahsetmek
mümkün değildir. Aynı zamanda, gıdaların mikrobiyolojik
analizlerinde bulunan negatif değerler her zaman güvenilir olmayabilir.
GMP’de başlangıç noktasını, ürünün tanımı oluşturmaktadır. Henüz ürünün hammaddesi üretilmeden elde edilecek ürünün nitelikleri ve kalitesi önceden belirlenerek hedef saptanmaktadır. Ürünün tanımını takiben tüm basamaklar; tüketiciye sunulma aşaması da dâhil olmak üzere,
her aşamada kontrol altına alınmaktadır.
GMP, tüketime sunulan ürünün muhafazasını ve dağıtımını da içine almaktadır. Bu amaçla ürünün muhafaza koşulları ve süresi yönünden satıcıyı ve tüketiciyi bilgilendirmeli, raf ömrünü tamamlayan veya uygun muhafaza koşullarında tutulmayan gıdaların tüketiciye ulaşması engellenmelidir.
“GMP’de hiçbir şey tesadüfe bırakılmaz” ifadesi temel
prensip olarak ele alınmaktadır. Bu nedenle üretimin her
basamağında yer alan bütün detaylar belgelenir, açıklanır
ve olası problemler önlenmeye çalışılır. Ayrıca ürünün ham36
maddesi ve diğer katkı maddeleri, formülü, pH ve aw değeri
gibi intrinsik faktörler ile sıcaklık, rölatif rutubet, hava akımı gibi muhafaza koşulları, raf ömrü, hangi tüketici grubuna hitap ettiği (yaşlılar, çocuklar, küçük çocuklar) ve ürünün tüketilme şartları (çiğ olarak mı, pişirilerek mi) belirlenerek ürün kalitesi garanti altına alınır.
GHP (Good Hygiene Practice): Türkçe karşılığı ile “iyi
hijyen uygulamaları” tanımını yapabileceğimiz bir sistem
karşımıza çıkmaktadır. Bu çerçevede GHP’nin amacını, temin edilen hammaddenin muayenesinin yapılarak üretime
kadar mikrobiyal bozulma ve kontaminasyonları önlemek
için uygun şartlarda koruma güvencesinin sağlanması, üretimin yapıldığı tesis ve personel hijyeninin gerçekleştirilmesi olarak tanımlayabiliriz. Bu tanıma temizlik ve dezenfeksiyon uygulamalarını da ekleyebiliriz.
GHP’de hayvansal gıdaların kontrolü çiftliklerde ve kümeslerde başlar. Yetiştirme aşamasında yapılacak yanlış
bir uygulamanın veya ihmalin direkt olarak son ürün üzerine yansıyacağı göz önüne alındığında tüm aşamalar GHP
ve GMP kapsamına dâhil edilmelidir. Gıdaların üretim, işleme, muhafaza, transport, hazırlama ve servis işleminde
çalışan personelin gıdaların mikroorganizmalarla kontaminasyonunda önemli rol oynadıkları bilinmektedir. Bu nedenle GHP sistemi içinde personelin ayrı bir önemi vardır.
Personelin kişisel temizlik açısından bilinçlendirilmesi gerekmektedir.
37
HACCP (Hazard Analysis Critical Control Point)
Kelime anlamı tehlike analizleri ve kritik kontrol noktaları olan HACCP dünya çapında başarısını kanıtlamış
bir gıda güvenliği ve risk yönetim sistemidir. Gıdaların insan tüketimi için elverişli ve güvenli olup olmadığının belirlenmesi amacıyla insan sağlığını etkileyebilecek hataları öngörüp önleyici faaliyetler geliştirmeye yönelik bir kalite güvence sistemi yaklaşımıdır. Bu sistem, ortaya çıkan
sorunların giderilmesini değil, sorun oluşumunun önlenmesini hedeflemektedir. Bu doğrultuda hassas bileşenler,
ürün-insan, kalite-sağlık güvenliğini etkileyebilecek faktörler gibi işlemlerde kritik noktaların her üretim hattı için belirlenerek kontrolü esası getirilmiştir. Bu durumda son ürünün kontrollerinde olumsuzluklar bulunduğunda, işletmenin hangi işlem basamağında sorun olduğunu belirlemek
ve buna göre aksaklıkları düzeltmek mümkün olabilecektir.
Böylece üründe işlem hatalarından kaynaklanabilen, tolere
edilemeyecek risklerin odaklarını belirleme esası ile ürün
kalitesi ve tüketici sağlığının güvenceye alınması temel hedeftir.
“Gıda maddelerinin hijyeni” bildirgesi doğrultusunda
HACCP yasal olarak uygulama zorunluluğu olan bir sistem
olmakla birlikte belgelendirme zorunluluğu yoktur. Uygulamada kullanılan doküman ve kayıtlar yeterlidir. Ancak işletmede ISO 9000 sistemi varsa HACCP sistemi bu sisteme
bağlanmak zorundadır. Uluslararası HACCP standartlarına
38
göre HACCP sistemi akredite olmuş belgelendirme firmaları aracılığı ile belgelendirilebilir.
Ürün üretim ve kalite kontrol tasarımında HACCP denetimleri, potansiyel tehlikeyi belirleyici ve çözümleyici rol
oynamaktadır. Temelde HACCP sadece mikrobiyal kalite
değil, fiziksel, kimyasal ve duyusal kalitenin de belirlenmesi ve geliştirilmesinde de rol oynamaktadır. Yine bu sistem
yalnız sanayi tipi değil, hastaneleri ve gıda servis sitemi tipindeki hizmetlerde de benzeri güvenceler sağlamaktadır.
Böylece analiz edilecek her tip ürün için örnekleme akım
şemaları belirlenir. Buna göre satın alma, kabul, depolama,
ön işleme, ısıl işlem, işlem sonrası depolama, dağıtım ve
servis basamakları gözetilerek bütün hattı içeren akım şemaları geliştirilmiştir. Bu şemalar esas alınarak kontrol sistemi benimsendiğinde gıdaların sağlık, beslenme ve kalite
güvenceleri de sağlanmış olur.
Gıda Zincirinde Standart Trafiği ve Fssc 22000
Gıda sektörünün içinde ve yanında yer alan her firma
yönetim sistemleri kurulumunda bu zincirde Gıda Güvenliği Standart trafiği ile karşılaşıyor. Bu trafikte uluslararası standartların yanında, özel firma standartları, yasal düzenlemeler, onay kuruluşları ve perakendeciler tarafından
geliştirilen standartlar; ISO 9001, ISO 22000, HACCP, BRC,
IFS, SQF, Global GAP, GMP, PAS 220, GFSI, PAS 220 seçimi zorlaştırdı. Son günlerde çalışmaları devam eden yeni
bir standart FSSC 22000, yeni bir standart daha mı geliyor?
sorusunu karşımıza çıkarıyor. Sistem seçiminde belirleyici etmen müşterinin talebi doğrultusunda olurken, aslında
tek amaç; yasal gerekliliklere uyarak etkin bir gıda güvenliği sistemi kurmaktır.
1959’larda ortaya çıkan gıda üretiminde tehlike analizi
ve kritik kontrol noktalarının kontrolünü öngören HACCP
sistemi gıda güvenliğiyle ilgili problemleri engellemek
amacıyla 1963 yılında Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO) Co39
dex Alimentarius’da HACCP prensiplerinin yayımlanması ile tüm dünyada kabul görmüştür. Gıda Güvenlik standartları (ISO 22000, BRC, IFS, SQF) ve yasal düzenlemelerin de temeline yerleşmiştir. Diğer taraftan çeşitli ülke, birlik ve birleşimlerinin ihtiyaçları ile ortaya çıkan standartlar
bu yolculuğun parçası haline geliyor. İngiliz Perakendeciler Konsorsiyumu’nun 1998’de geliştirdiği BRC, Türkiye’de
perakende sektörünün gelişimi ile tanınır ve uygulanır hale
gelmiştir. Perakendecilerin tedarikçi seçiminde yerinde denetim ile güvenli gıda ve istenilen spesifikasyonlarda üretimi garantileyen seçim kriterlerinden biri olmuştur BRC. Bunun yanında Almanya ve Fransa perakendecileri tarafından
2002’de kendi markaları adına üretilen ürünlerin güvenli
olduğunu garantilemek için geliştirdikleri ve İtalya’nın da
dahil olduğu IFS (International Food Standard) gıda güvenlik standardını ölçülebilir kılmıştır.
Amerika’da 2004 yılında yayınlanan diğer bir standart
SQF (Safe Quality Food) Güvenli Kalite Gıda Standardı
da yaklaşık 1500 üye perakendeci ve toptancıya sahip FMI
(Food Marketing Institue) Gıda Pazarı Enstitüsü tarafından
oluşturulmuştur. SQF HACCP tabanlı bir gıda güvenliği ve
kalite risk yönetim sistemidir. Gıda zincirinin her halkası için iyi tarım uygulamaları GAP, iyi üretim uygulamaları
GMP, iyi hijyen uygulamaları GHP, iyi dağıtım uygulamaları GDP olarak anılan planlanmış sistematik aktiviteleri kapsayan ayrıntılı sistemler de standartların kapsamına girmiştir. Değişik standartların uygulamaya alınması karşısında
kuruluşlar çok fazla denetime maruz kalmaya başlamışlardır. Bu nedenle uluslararası yaklaşık 400 Gıda üretici ve perakendecilerinden oluşan CIES (The Food Business Forum)
Gıda İş Forum’u tarafından 2000 yılında GFSI (The Global
Food Safety Initiative) Global Gıda Güvenliği Girişimi oluşturulmuştur. GFSI’ın vizyonu “sertifikalı ise her yerde kabul edilmeli” mantığı üzerinedir. Spesifik standartların karşılaştırılarak onaylanması sonucunda tüm standartları Gıda
40
Güvenliği Şemsiyesi’nde birleştirme amacını taşımaktadır. Carrefour, Tesco, Metro, Migros, Ahold, Wal-Mart ve
Delhaize GFSI’ın resmen değerlendirip tanıdığı BRC, IFS,
Dutch HACCP, SQF ve New Zealand GAP’ı kabul etmektedirler. 2005 yılına gelindiğinde ISO tarafından gıda zincirinde yer alan tüm halkalarda uygulanabilir ISO 9001’in
proses yaklaşımına paralel, gıda güvenliği yönetim sistemleri uygulamalarını birleştirmek amacıyla ilk uluslararası ve
sertifikalandırılan ISO 22000 standardını yayınlamıştır. Ön
gereksinim uygulamaları (yasal gereksinimler, GMP, operasyonel ön koşullar), HACCP sistemi, iletişim ve sürekli
iyileştirme temelinde oluşturulmuştur. BRC ve IFS’ten en
temel farkı iyi uygulamaların listelenmemiş olmasıdır. Bu
nedenle de GFSI’ın listesinde yer alamamıştır.
Süregelen Gıda Güvenliği standartları (BRC, IFS, SQF)
daha çok perakendecilerin özel markalı ürün tedarikçilerine çoğunlukla ön gereklilik olarak şart koşmalarına karşın
büyük gıda üreticileri ISO 22000’i proses yaklaşımını baz
alması nedeniyle daha çok tercih etmişlerdir.
ISO 22000’nin ihtiyacını karşılamaya yönelik Gıda ve
İçecek Endüstrisi Konfederasyonun CIAA (The Confederation of Food and Drink Industries) sponsorluğunda G4 olarak bilinen Danone, Kraft, Unilever ve Nestle sektör devleri birleşerek 2008 yılında ön gereksinim programlarını detaylandıran ve her tür firmaya uygulanabilir PAS 220 (Publicly Available Specification) Kamuya Açık Spesifikasyonları Standardını yayınlamıştır.
2004 yılında FSSC (The Foundation for Food Safety Certification) Gıda Güvenliği Sistemi Sertifikasyonu Kuruluşu tarafından harmonize Gıda Güvenliği Sistemi Sertifikasyonu oluşturmak için kurulmuştur. CIAA tarafından da
desteklenen ve ISO 22000 ile PAS 220’yi birleştiren FSSC
22000 standardının tanınması yönünde GFSI’a başvurularını Şubat 2009’da göndermiştir. İlk değerlendirme sonuçları
alınmaya başlanmış olup kendi sitesi http://www.fssc22000.
41
com’da 27 Mayıs 2009 tarihinde GFSI’nın 9. Yıllık Gıda Güvenliği Konferansı’nda FSSC 22000 içeriğinin GFSI tarafından kabul edildiğini duyurmuştur. Son onay için GFSI
komisyonuna gönderilen standardın 6. Standart olarak
GFSI’ın listesinde yer alması bekleniyor.
42
BÖLÜM 2
GIDA KAYNAKLI SAĞLIK RİSKLERİ
İnsanların gıdalarda karşı karşıya bulunduğu sorunların
tümü gıda güvencesi (food security), gıda güvenliği (food
safety) başlıkları altında toplanmaktadır. Gıda güvencesi
her insanın ruhsal ve bedensel sağlığı için gereken yeterli ve dengeli gıdaya erişme hakkı olarak tanımlanmaktadır.
Gıda güvenliği ve halk sağlığı tüm ülkelerin stratejik
öneme sahip konularının başında yer almaktadır. Gıda kaynaklı hastalıkların yol açtığı insan kayıpları yanında işgücü
ve tedavi masraflarının ulusal ekonomiye getirdiği maddi
yük göz ardı edilmemelidir.
Güvenli gıda maddesi elde etmenin ön koşulu, güvenli
hammadde sağlanmasıdır. Bu bağlamda güvenli gıda maddeleri üretebilmek için bunların öncelikle asgari sağlıklı ve
hijyenik ortam ve teknik koşullara sahip işletmelerde üretilmesi ve hazırlanması gerekir.
Gıda ile ilişkili tehlikeler fiziksel, biyolojik ve kimyasal
olarak üç sınıfa ayrılmaktadır. Fiziksel tehlikeler gıda maddelerinde bulunması istenmeyen her türlü yabancı madde
(taş, toprak, metal, cam, kemik, tahta vb.) olup tüketici tercihini etkiler ve sağlık sorunlarına yol açabilir.
43
Gıda kaynaklı riskler arasında mikrobiyal tehlikeler
ilk sırayı almakta ve çeşitli etkenlere bağlı olarak değişiklik göstermektedir. Gıda kaynaklı riskler üretimin birçok
aşamasında önem taşımaktadır. Sterilize edilmedikçe gıda
maddeleri doğal olarak çok sayıda mikroorganizma içermektedir. Bu sayı belli sınırı aştığında ortaya çıkan olumsuz değişimler nedeniyle tüketilemez duruma gelmekte ve
insan sağlığı açısından risk oluşturmaktadır.
Gıda güvenliği yönünden önemli biyolojik tehlikeler kapsamında bakteriyel, fungal, viral ve paraziter etkenler yer
almaktadır. Bunlar içinde zoonotik hastalıklar, intensif yetiştirme programlarının uygulanması ile yeni bir boyut kazanmıştır. İnsan ve hayvan sağlığı için büyük sağlık sorunları oluşturan zoonotik hastalıklar içerisinde tüberküloz ve
bruselloz, çoğu gelişmiş ülkelerde titizlikle uygulanan eradikasyon programları ile tamamen ortadan kaldırılmış veya
yalnızca sporadik olgular düzeyine indirilmiştir. Ancak bu
hastalıklar Türkiye`de güncelliğini hâlâ korumaktadır. İnsanlarda bu hastalıklardan kaynaklanan sağlık sorunlarının çözümü için hastalığın öncelikle hayvanlarda kontrol
altına alınması gerekmektedir. Yine sistiserkozis, ekinokokozis, toksoplazmozis, leptospiroz ve Q fever gibi hastalıklara antropozoonoz olarak Türkiye de dâhil olmak üzere
dünyanın birçok bölgesindeki insanlarda rastlanmaktadır.
Diğer taraftan Salmonellosis ve Campylobacteriosis özellikle latent enfekte hayvanlardan elde edilen çiğ ve/veya yetersiz pişirilen gıdaların tüketimi insanlarda gıda enfeksiyonlarının oluşumuna neden olmaktadır.
Başlıca kimyasal tehlikeler kapsamında hayvancılıkta ve
bitkisel üretimde verimi arttırmak amacıyla hatalı ve bilinçsiz olarak kullanılan veteriner ve zirai ilaç kalıntıları ile çevresel kaynaklardan bulaşan poliklorlu bifeniller, dioksin ve
ağır metaller veya gıda işleme aşamalarında oluşan polisiklik aromatik hidrokarbon bileşikleri, nitrozaminler, ambalaj materyalinden kaynaklı polivinil klorür benzeri madde44
ler sayılabilir. Gıdaların yapısındaki doğal toksik bileşenler
ve alerjenler gıda güvenliği kapsamında göz önüne alınması gerekli önemli unsurlardandır. Ayrıca gıda katkı maddelerinin gıda sınıfı olması, tekniğine uygun olarak kullanılması ve öngörülen dozlarda uygulanmasının kontrolü büyük öneme sahiptir.
Bunun dışında gıda üretimi sürecinde ortaya çıkan atık
ve artıkların çevreyi kirletmeyecek şekilde kontrolü ve ortamdan uzaklaştırılması da gıda güvenliği ve çevre hijyeni
açısından büyük önem taşımaktadır.
Gıdalarda hammaddeden, üretim yöntem ve tekniğinden
ve çalışan hijyen uygulamalarından kaynaklanabilecek tehlikeler yanında çeşitli yabancı maddelerin (boya, makine
yağları vb.) gıdalara bulaşmasından kaynaklanabilecek tehlikeler söz konusudur. Bütün bu olası tehlikeler üretim, satın alma, işleme, dağıtım ve satış sırasında yönetimin kontrolü altında bulunmalıdır. Gıdaların üretiminden tüketimine kadar uygulanan bütün işlemler, gıdanın niteliğine göre uygun bir üretim sistemi kurulmadığı takdirde mikrobiyolojik, kimyasal ve fiziksel bozulmalar için elverişli bir ortam oluşturabilmektedir.
Temel Gıda Tehlikeleri
Gıda güvenliğini etkileyen tüm tehlikeler, biyolojik, kimyasal, fiziksel bulaşmalardan ve üretim sırasındaki bazı hatalı uygulamalardan kaynaklanmaktadır. Tehlike, tüketiciye zarar verebilecek her şeydir. Ancak sınıflaması HACCP
literatüründe şöyle yapılmaktadır:
»» Mikrobiyolojik tehlikeler
»» Fiziksel tehlikeler
»» Kimyasal tehlikeler
»» Allerjenler
45
Mikrobiyolojik Tehlikeler
Yetiştirme, ekim, hasat, depolama ve/veya işlem sırasında materyal ve/veya ürünü kontamine edebilen biyolojik kaynaklı diğer olası tehlikeler algler, virüsler, parazitler,
böcekler, kemirgenler ve diğer haşaratlardır. Gıda, zincirin
tüm aşamalarında toksik patojenik veya enfeksiyon yapıcı
patojenik mikroorganizmalar ile enfekte olabilir. Mikroorganizma kontaminasyonunun tehlikeli hâle gelip gelmeyeceği ürünün/materyalin üretimi sırasındaki çeşitli koşullara
bağlıdır. Bu koşullar aşağıdakilerle ilgilidir:
»» Üretim sırasındaki hijyen koşulları,
»» Üretim sırasında öldürme basamağının bulunması,
»» Olası mikrobiyolojik gelişme bakımından üründeki/
materyaldeki şartlar.
Gıda güvenliği açısında bizi ilgilendiren biyolojik tehlike
unsurları makro ve mikro düzeyde incelenebilir. Makro düzeyde ele alınan tehlike unsurları gözle görülen sinek, böcek gibi etkenlerdir. Diğer etkenler ise gözle görülmeyen
seviyede olan mikrobiyolojik tehlike faktörleridir. Bakterilere bağlı olarak şekillenen bulaşma unsurları kimyasal ve
fiziksel unsurlar da dâhil olmak üzere tüm bulaşma faktörlerinin % 90’ını oluşturmaktadır. Bu açıdan bakteriler, gıdalardaki tehlike unsurları içinde birinci sırada yer almaktadır. Virüslerin bulaşmadaki paylarının % 6, kimyasal ajanların % 3 ve paraziter etkenlerin ve fiziksel etkenlerin de
yaklaşık % 1 dolaylarında etki payları bulunmaktadır.
Gıdalarda mikroorganizmalara bağlı olarak ortaya çıkan
hastalık belirtileri genellikle bulantı, kusma, karın ağrısı,
ishal, dehidrasyon, ateş, baş ağrısı, baş dönmesi ve bazen
de sinirsel bozukluklarla kendini göstermektedir. Bu semptomlar vakaların çoğunda kendiliğinden iyileşme ile sonuçlanmakta ancak hamile bayanlar, yaşlılar, bebekler ve küçük çocuklar ile kanser, AIDS ve diyabet vb. hastalıklara
bağlı olarak immun sistemleri zayıflamış olanlar gibi hastalıklara karşı daha duyarlı olan kimselerde bazen etkenin ti46
pine ve tüketici kitlesine göre ölümlere kadar varabilen sonuçlar oluşabilmektedir. Özellikle Clostridium botulinum,
Listeria monocytogenes ve tavuk vebası gibi etkenlere bağlı şekillenen hastalık ve zehirlenmelerde ölüm oranları yüksektir.
Mikroorganizmalar gıda maddesinde ürediklerinde tat,
görünüm ve koku gibi duyusal niteliklerinde herhangi bir
değişiklik şekillenmeyebilir. Toplum sağlığı açısından tehlikeli birçok bakteri genellikle yiyeceklerin yapısını değiştirmeksizin üreyebilmektedir. Genel kural olarak içersinde
yeteri derecede su içeren ve dondurulmadan saklanan tüm
yiyecekler bozulabilir yiyecekler olarak nitelendirilmektedir. Gıdalarda üreyen mikroorganizmalar o besinin normal
florasında olabildiği gibi, gıdaların hazırlanması, işlenmesi,
taşınması, depolanması, hazırlanması ve sunulması sırasında da karışabilirler.
Gıdalarla bulaşan hastalıkların çoğunun nedeni bakterilerdir; bölünerek çoğalırlar, uygun koşul bulduklarında
sayıları her 10-20 dakikada bir ikiye katlanır. Bakterilerin
üremesi gıda, nem, sıcaklık ve zaman gibi faktörlere bağlıdır. Bu faktörlerin hijyen güvenliği açısından taşıdığı önem
çok iyi kavranmalı ve bu doğrultuda mutfak ortamları bakterilerin üremesi için elverişsiz hâle getirilmelidir. Benzer
şekilde, bu faktörlerin bakterilerin üremelerinin engellenmesi, yavaşlatılması veya öldürülmeleri için de kullanıldığı
unutulmamalıdır.
Gıda Zehirlenmeleri
Dünya üzerinde her bir saniyede 4 çocuk hayata gözlerini açmaktadır. Gelişmiş ülkelerde bugün 1,2 milyar olan
nüfusun 2025 yılında 1,4 milyara, gelişmekte olan ülkelerde ise 3,7 milyar olan nüfusun 2025 yılında 6,8 milyara ulaşacağı tahmin edilmektedir. 1970 yılında dünya gıda gereksinimi 100 birim olarak kabul edilirse 2000 yılında 267 birime yükselecektir. Günümüzde insanoğlu tarıma başladığı
47
günden bugüne kadar geçen 10.000 yılda ürettiği toplam gıdayı önümüzdeki 35 yıl gibi çok kısa bir sürede üretmek zorundadır. Besin hijyencilerinin önümüzdeki yıllarda önemli aktivitelerinden birisi de yıllık üretimi 750 Mt’u bulan gıdalarda sağlıkla ilgili kimyasal kalıntıları saptamak, bunları elimine etmek veya yıkımlanmalarını sağlamak olacaktır.
Gıdalarla bulaşan hastalıklar halk sağlığı yönünden büyük
önem taşımaktadır. Bu hastalıkların büyük bir kısmı insan
beslenmesinde önemli bir yeri olan hayvansal kökenli gıdalardan kaynaklanır.
Gıdaların büyük bir kısmı doğada genellikle steril olarak
bulunurlar. Fakat bunların üretim, nakliye, muhafaza, pazarlama ve tüketime sunulma aşamalarında gıdalara çeşitli mikroorganizmalar bulaşır. Mikroorganizmaların gıdalara
bulaşması toprak ve su ile insan ve hayvanların dışkılarından
kaynaklanır. Bulaşma bu şekilde direkt olabileceği gibi endirekt olarak yer, duvar, alet, ekipman ve havadan da olabilir.
Doğada normal olarak büyük canlılarla mikroorganizmalar bir arada yaşamak durumundadırlar. Bu da mikroorganizmaların büyük canlıların üzerinde veya içinde
yaşamasıyla olur. Bu ortak yaşama sırasında iki canlının
birbirine karşı farklı davranışları ortaya çıkar. Ortak yaşama sırasındaki iki canlının birbirlerine karşılıklı faydaları
dokunursa, yardımlaşarak yaşıyorlardır, bağırsaklarımızdaki bazı bakterilerin bazı vitaminleri yapmaları gibi. Birbirlerine ne yarar ne de zarar vermeden birlikte yaşamada
küçük canlının yaşama şekline sığıntılık veya saprofitlik
denir. Mikroorganizma, üzerinde yaşadığı canlıya mutlaka
zarar veriyorsa parazitlik söz konusudur. Tüm hastalık yapıcı mikroorganizmaların yaşaması böyledir. Asalak mikroorganizmaların hastalık yapma durumlarına patojenlik
denir. Bu mikroorganizmaların bir canlı vücuduna girerek
hastalık yapmasına ise enfeksiyon adı verilir. Enfeksiyonun
olması için mikroorganizmanın vücuda gireceği bir giriş yapısının olması gerekmektedir. Bu yapılar çoğu kez dış so48
lunum yolları, sindirim yolu, üreme organları, göz, kulak,
deri ve mukozadır. Bunların herhangi birinden giren mikroorganizmalar eğer girdiği yer çoğalmasına uygunsa orada
çoğalarak enfeksiyona neden olur. Uygun değilse kan dolaşımına geçerek kan aracılığı ile çoğalması için uygun organa gider ve orada enfeksiyon yapar. Bir süre sonra başka
canlılara geçip yaşamını sürdürmek için vücuttan çıkması
gerekir. Vücuttan genellikle dışkı, gözyaşı, ter, öksürük, aksırık ve balgam gibi atık maddelerle çıkar. Bunlara bulaşan
yiyeceklerle başka canlılara geçer.
Gıda zehirlenmeleri, bazı mikroplar veya bunların toksinleri, zehirli hayvanlar, bitkiler veya kimyasal maddeleri içeren
gıdaların yenilmesi nedeni ile meydana gelen hastalıklardır.
Gıda zehirlenmeleri ve enfeksiyonları, gıdaların yenilmesinden sonra mide ve bağırsaklarda şiddetli ağrıların
başlamasıyla ortaya çıkar. Yemeğin yenilmesiyle belirtilerin ortaya çıkması arasında geçen süreye hastalığın kuluçka devresi denir. Gerek kuluçka gerekse belirtilerin şiddeti kişiden kişiye farklılıklar gösterir. Genel olarak belirtiler
bulantı, kusma, mide ve bağırsaklarda kramp ve şiddetli ağrılarla ishali kapsar. Bu hastalıkları sebeplerine göre aşağıdaki gruplara ayırmak olasıdır:
1.Fazla Yeme: Normal gıda maddeleri çok fazla alındıklarında bazı hazım ve metabolizma bozukluklarına sebep olabilirler.
2.Gıda Yetersizliği: Vücudun normal ihtiyacı kadar
gıda alamaması veya tek taraflı beslenme yani vücudun mutlak ihtiyacı olan bazı maddelerin veya hayvansal proteinlerin yeteri kadar alınmaması durumları bu hastalıklara neden olur.
3.Gıdaya karşı hassasiyet: Normal besinlerden olan
yumurta, balık, çilek, sarımsak, soğan, ıstakoz gibi
maddeler bazı fertlerde ideosinkrozi veya alerji denilen bazı metabolizma bozukluklarına neden olabilir.
49
4.Gıda Bakteriyel Enfeksiyonları: Gıda maddeleri gıdanın orijininden veya gıdaya sonradan karışan bazı
patojeni insanlara naklederek antraks (şarbon), buruselloz, tüberküloz, solmanelloz, streptokok ve kaliform enfeksiyonları, leptesipnoz, pastörelloz, şap,
kuduz, kolera gibi hastalıkların yayılmasında önemli
bir rol oynarlar.
5.Gıda Paraziter İnvazyonları: Gıda maddeleri tenya,
askorit (bağırsak solucanı), trişin, oksiyür gibi parazitlerin insanlara geçmesine sebep olabilirler.
6.Gıda Zehirlenmeleri: Mikroplar veya bunların toksinleri, zehirli hayvan veya bitkiler, bazı kimyasal
maddeler içeren gıdaların yenilmesi ile meydana gelen hastalıklardır.
Gıda zehirlenmesinin süresi ve şiddet derecesi arasındaki farklılıklar aşağıda belirtilen nedenlere dayanmaktadır:
»» Hastalığa yol açan mikroorganizmaların tipi.
»» Kişililerin duyarlılık derecesi (Çok genç, çok yaşlı,
hasta ve güçsüz kişiler daha duyarlıdır.)
»» Tüketilen besindeki bakteri sayısı ile toksin yoğunluğu (Bakteri sayısı arttıkça bakterinin enfeksiyon
gücü veya toksin miktarı da artar, dolayısıyla hastalık da daha şiddetli olur.)
Gıda zehirlenmeleri, orijin ve sebeplerine göre aşağıda
açıklandığı gibi gruplar hâlinde incelenir:
1.Bakteriyel Gıda Zehirlenmeleri
a - Toksi-Enfeksiyon tipi zehirlenme
b - Toksin tipi zehirlenme
2. Hayvansal ve bitkisel gıdalardan zehirlenme
3. Kimyasal maddelerle zehirlenmeler
50
Bakteriyel Gıda Zehirlenmeleri
En genel adıyla gıda zehirlenmeleri olarak bilinen ve gıdaların tüketilmelerinden kısa bir süre sonra mide ve bağırsak sisteminde farklı şiddette izlenen rahatsızlıklarda mikrobiyel enfeksiyon ve intosikasyonların yanı sıra pek çok
başka faktör etkili olabilir. Aşırı yeme, alerji, toksik bitki ve
hayvan dokuları, kimyasal zehirlenmeler, hayvan parazitleri de mikrobiyel enfeksiyon ve intoksikasyonun neden olduğu rahatsızlıklara benzer belirtiler verebilir. Halk arasında genel olarak gıda zehirlenmeleri olarak adlandırılan tüm
bu rahatsızlıkların belirtileri çoğu zaman birbirine çok yakın ve benzer olup birbiriyle karıştırılabilir. Gıdaların aracı
olduğu bakteriyel kökenli hastalıkları iki temel grupta incelemek mümkündür:
Gıda Kaynaklı Enfeksiyonlar
Hastalık etmeni olan patojen mikroorganizmalar gıdalar üzerinde çoğalmış olarak vücuda alınırlar. Bunlar bağırsak sisteminde tutunarak yayılır ve yangıya neden olurlar. Bazıları da vücuda alındıktan sonra bağırsak sisteminde oluşturdukları toksinler ile hastalığa sebep olurlar. Gıdaların sadece pasif bir taşıyıcı olarak rol aldıkları ve patojenlerin çoğalmasına imkân tanımaksızın onları naklettikleri
51
durumlar da söz konusudur. Böyle patojenler ve bunların
neden oldukları enfeksiyonlar, örneğin Mycobacter tuberculosis ve tüberküloz hastalığı gıda kaynaklı enfeksiyonların kapsamı dışında kalmaktadır. Burada unutulmaması gereken nokta bu tür patojenlerin gıdalar üzerinde genellikle
gelişememeleridir.
Gıda Kaynaklı Mikrobiyel İntoksikasyonlar
Mikroorganizmaların gıdalar üzerinde oluşturdukları
toksinlerin vücuda alınması sonucu görülen toksik etkilerdir. Mikroorganizmalar içerisinde bakterilerin neden olduğu intoksikasyonlar ile fungus toksinlerinin meydana getirdiği mikotoksikosis olaylarını ayrı olarak incelemek gerekir. Bakterilerin neden olduğu toksik zehirlenmelerde gıda
üzerinde Clostridium botulinum ve Staphylococcus aureus
tarafından üretilmiş olan toksinlerin vücuda alınması esas
iken mikotoksikosis olaylarında fungus toksinleri olarak aflatoksinler başta olmak üzere, Okratoksin A, patulin, rubrotoksin, izlanditoksin, zearalenon, T-2 toksin deoksinivalenol, stachybotrytoksin gibi daha birçok toksinin gıdalar ile
vücuda alınması söz konusudur.
Gıda kaynaklı enfeksiyon ve intoksikasyonlar ABD ve
Avrupa dâhil tüm dünyada önemli bir problem olarak görülmekle birlikte daima solunum yolu enfeksiyonlarına oranla
ikincil bir öneme sahiptir. Bununla beraber, bu rahatsızlıkların en alt düzeye indirilmesi için verilen uğraşlara karşın
enfeksiyon ve intoksikasyonların azalmaması hatta son yıllarda artış kaydetmesi gıda kaynaklı bu patojen ve toksinlerin gıdalarda her geçen gün daha güvenilir yöntemlerle
ve doğru olarak belirlenmesini zorunlu hâle getirmektedir.
Bakteriyel Gıda Kaynaklı Hastalıkların
Semptomları
Gıdalar aracılığı ile insanlarda meydana gelen hastalık ve
zehirlenme nedenleri çok çeşitlidir. Bunlar arasında doğru52
dan mikroorganizmalar ve toksinleri, mantar zehirlenmeleri, ağır metaller başta olmak üzere kimyasal zehirlenmeler,
bitkilerin neden olduğu zehirlenmeler önem taşımaktadır.
Birleşmiş Milletler Dünya Sağlık Örgütü (WHO)’nün tahminlerine göre rapor edilen gıda kaynaklı hastalık ve zehirlenmeler gerçek verilerin gelişmekte olan ülkelerde %1’i,
gelişmiş ülkelerde ise %10 ‘u kadardır ve bu raporların büyük çoğunluğu toplu zehirlenmeler ile elde edilmektedir.
Hastalık ve zehirlenmelerin ortaya çıkışında vücuda giren
mikroorganizma veya toksin miktarı birinci derecede önemli
olmakla beraber kişinin genel direnci ve beraber alınan diğer
gıdalar da hastalanma veya zehirlenmelerde etkili olmaktadır.
Risk grubu yüksek olarak tanımlanan hamileler, bebekler, yaşlılar ve özellikle immunolojik açıdan hasta olan kişilerde doğal olarak bu tip hastalanmalar ve zehirlenmeler
çok daha fazla görülmekte, bunun dışında genel olarak kabul edildiği şekli ile basit bir nezle dahi bu tip hastalıkların etkisinin artmasına neden olmaktadır. Bununla beraber,
çok istisna olmak üzere bir hastalığın başka bir hastalığın
etkisini ortadan kaldırması da söz konusudur. Buna verilebilecek en tipik örnek, bir enfeksiyon sonucunda ishal olmuş kişinin vücuduna ilave olarak bir toksin girerse ishalin
etkisi ile toksinin bağırsakta emilmeden dışarı atılmasıdır.
Hastalık etmenini taşıyan gıda ile birlikte alınan diğer gıdaların etkisine en tipik örnekler ise özellikle et ürünlerinin
mide pH’ını yükseltmesi ve etmenin kolaylıkla geçmesine
izin verilmesi, mayonez gibi yağlı gıdalarda yağ globülleri
arasına mikroorganizmanın gizlenmesi ve aynı şekilde midenin düşük pH’ından etkilenmemesidir.
Gıda Kaynaklı Virüsler
Artan dünya nüfusuna paralel olarak gıda maddeleri ihtiyacı da büyük bir hızla artmaktadır. Kaliteli ve yeterli düzeyde gıda maddesi üretimiyle birlikte, gerek üretim gerekse tüketim aşamalarında gıda maddelerinin mikrobiyel ka53
litesinin korunabilmesi de beslenme bilimi açısından önem
arz etmektedir. Bu konu özellikle toplu beslenme yapılan
birimlerde daha belirgin olarak ön plana çıkmaktadır.
Gıdaların mikrobiyel kalitesi sadece gıda maddesinin bozulması veya kalite kaybıyla değil aynı zamanda gıda aracılığıyla bulaşabilen enfeksiyonlar yönünden de önemlidir.
Dolayısıyla “gıdaların mikrobiyel kalitesi” dendiği zaman
bakterilerle birlikte virüsler ve parazitler de göz önünde
bulundurulmalıdır.
Virüsler gıdalarda çok düşük düzeylerde bulunduklarında bile insanlarda önemli klinik bozukluklara sebep olabilmektedirler. Ancak gerek viral kontaminasyonların çok az
sayıdaki viral partikül tarafından meydana getirilebilmesi,
gerekse viral enfeksiyonların oldukça farklı epidemiyolojik
ve patogenetik mekanizmalara sahip olmaları ve rutin virüs
teşhis metotlarının oldukça uzun ve zahmetli olması sebebiyle Gıda Virolojisi genel olarak deneysel aşamada kalmıştır.
Ancak özellikle Sığırların Süngerimsi Beyin Hastalığı (Bovine Spongiform Encephalopathy-BSE-Deli İnek Hastalığı) ve
Hepatit A gibi hastalıkların büyük çaplı epidemiler yapması
vb. sebeplerden konuya duyulan ilgi artmaktadır.
Gıda yoluyla geçen hastalıkların insidansındaki artış ve
bu alanda yeni hastalıkların ortaya çıkması, demografiyle,
tüketicilerin yaşam tarzlarıyla, besin maddeleri üretimiyle,
uluslararası ticaret ve seyahetle ve mikropların adaptasyonuyla ilgili çeşitli faktörlere bağlanmaktadır. Besin maddelerinin temininin küreselleşmesi, insanların yerel olarak
alınan gıdalar yoluyla dünyanın başka yerlerine özgü patojenlere açık olmaları anlamına gelir. Uluslararası geziler
sonucunda insanlar yabancı ülkelerdeki yiyecekler yoluyla
geçen hastalıkları kapmakta, sonra bunları ülkelerine taşımaktadırlar. Böylece herhangi bir hastalığın ülkeler arasında taşınması kolaylaşmaktadır. Mikrobik nüfuslardaki
değişiklikler, yeni patojenlerin oluşumuna , eski patojenlerin yeni enfeksiyon faktörlerinin belirlenmesine, hastalığın
54
tedavisini daha da güçleştiren antibiyotik direncinin artmasına ya da olumsuz çevre koşularında yaşama yeteneğinin
gelişmesine yol açabilir.
Yaşam tarzı değiştikçe insanların evleri dışında yemek
yeme alışkanlıkları da artmaktadır. Yiyeceklerin hazırlanmasında gerekli kurallara uyulmaması, gıdalar yoluyla geçen hastalıkların insidansının artmasında rol oynamaktadır.
Bu sorunun üzerine gidilmesi için, ulusal ve uluslararası düzeylerde kapsamlı bir stratejiye gerek duyulmaktadır.
Bu strateji yiyeceklerle ilgili etkin bir denetime, tarım ve
hayvancılık alanındaki uygulamaların iyileştirilmesine ve
gıda işkolunda çalışanların eğitilmesine dayandırılmalıdır.
Geliştirilmiş denetim ve gözleme programları, bu tür hastalık salgınlarının önceden saptanması, salgının epidemi ya
da pandemi boyutları almadan önünün kesilmesi açısından
büyük önem taşımaktadır. Ülkeler sanayileşme yolunda
ilerledikçe salgının kaynağının erken belirlenmesi giderek
daha fazla önem kazanmaktadır. Halkın yiyecekler yoluyla
geçen hastalıklardan korunması, aynı zamanda tarımda ve
besin maddeleri üretiminde gündeme giren yeni uygulamaların ve yiyeceklerin nereden geldiklerinin izlenmesi anlamına gelir. Besin maddeleri zincirindeki potansiyel olumsuz etkileri nedeniyle iklimsel ve çevresel değişikliklerin de
yakından izlenmesi gerekmektedir.
Virüsler gıdalarda çoğalma yeteneğine sahip olmamakla
beraber, gıdalar bunların diğer canlı organizmaya iletilmesinde bir araç görevini üstlenirler. Gıdalarla bulaşan virüsler birkaç hedef organı tercih etmektedir:
»» Sinir sistemi: Enterovirus (Poliomiyelit), Adenovirus
»» Solunum yolları: Coxasackievirus
»» Karaciğer: Hepatovirus
»» Sindirim kanalı: Coronavirus, Enterovirus
Birçok gıda çeşidinden çok farklı türde virüs izole edilmiştir. Ancak bunların gıdalardaki önemine ilişkin bilgiler
henüz çok açık değildir.
55
Virüslerin Gıdalara Bulaşma
Yolları ve Riskli Gıdalar
Primer (Kaynağında) Kontaminasyon
Bu şekilde bulaşma ile ürünün doğal ortamında (örneğin
sütün sağımdan önce, etin kesimden önce, sebzenin hasattan önce, deniz ürünlerinin avlandığı sularda avlanmadan
önce) viral ajanlarla kontamine olması primer kontaminasyon olarak tanımlanır. Besin kaynağı evcil hayvanlar, yaşamlarının değişik dönemlerinde virüslerin birçok türü ile
enfekte olabilirler. Enfekte hayvanlardan hazırlanan gıdalar, birçok virüsü içinde bulundurabilir. Ayrıca inek sütü ve
tavukların yumurtaları da virüsleri taşıyabilir. Primer viral
kontaminasyonun diğer potansiyel kaynakları, kirlenmiş ya
da çamurlu sularla sebze ve meyvelerin sulanması, insan
ve hayvan dışkısının gübre olarak kullanılmasıdır. Primer
kontaminasyonda, kontamine sularda bulunan kabuklu su
ürünleri oldukça önemlidir. İçme suyunun da virüsle kontaminasyonu önemli bir problemdir.
Sekonder (İşleme ve Tüketim Sürecinde)
Kontaminasyon
Gıdaların taşıma, muhafaza, dağıtım ve hazırlama gibi
aşamalarda viral ajanlarla kontamine edilmesi sekonder
kontaminasyon olarak tanımlanır. Sekonder kontaminasyonda özellikle mutfak personelinin el hijyeni ve sağlık
durumu ön plana çıkmaktadır. Bununla birlikte muhafaza
ortamı (depo ve soğutucular), işleme ortamı (tezgâhlar ve
aletler) ve haşereler de gıdaların virüslerle kontamine olmasına neden olabilmektedir.
Viral kontaminasyonla ilgili olarak bilinmesi gereken en
önemli nokta, virüslerin, bakterilerin aksine, kontamine et56
tikleri gıdalarda çoğalamadığı ve gıdanın niteliklerini değiştirmediğidir. Özellikle enterik virüsler çevre şartlarına oldukça dirençlidir ve çok düşük düzeydeki kontaminasyonlarda bile tüketicilerde enfeksiyona neden olabilirler.
Risk Grubu Gıdalar
Kabuklu deniz ürünleri: Bu gruba midye ve istiridye gibi
canlılar dâhil edilmektedir. Özellikle atık şehir sularının denizlere karışım alanlarında yaşayan bu tip canlılar filtrasyonla beslenmeleri sırasında ortamdaki virüsü filtre ederek
bünyelerinde biriktirirler. Gıdalarla bulaşan viral hastalıkların büyük bir çoğunluğunda kaynağın kontamine deniz
ürünleri olması sebebiyle bu tip ürünlerin kontrolü ayrı bir
öneme sahiptir.
Sebze ve meyveler: Meyve ve sebzeler daha çok yetiştirilme aşamasında kanalizasyon sularının kullanılmasıyla veya hasat, işleme gibi aşamalarda insanlar tarafından
enfekte edilmektedirler. Enterik virüsler epidemiyolojileri
itibariyle çevre şartlarına oldukça dayanıklıdırlar. Meyve
ve sebzelerin tüketim merkezlerine ulaştırılması ve satışa
sunulması sırasında da soğuk zincir uygulamalarının yaygınlaşması sebebiyle bu tür etkenlerin dayanıklılık süresi
uzayabilmektedir.
Hayvansal ürünler: Bu grupta kıyma ve işlem görmemiş
süt ele alınabilir. Bu ürünler de çoğunlukla işleme sırasında
enfekte personel tarafından kontamine edilir.
Küfler ve Mikotoksinler
Küfler çok hücreli yapıya sahip mikroorganizmalardır ve
gıdalarda hem kuvvetli proteolitik ve lipolitik aktiviteye sahip
enzimleri vasıtasıyla bozulmalara sebep olmakta hem de bazı
türleri mikotoksin olarak adlandırılan toksinler üreterek sağlığımızı tehlikeye atmaktadırlar. Yemlerin, tahılların ve diğer
gıda maddelerinin yüksek rutubet ve sıcaklık gibi uygun ol57
mayan koşullarda muhafaza edilmeleri neticesinde küflerin
üreyip toksin oluşturmaları için ideal ortamlar sağlanmaktadır. Mikotoksinler gıda ve yemlerde doğrudan küf bulaşması ve gelişmesi sonucu oluşabildikleri gibi, mikotoksin içeren yemle beslenen hayvanların et, süt ve yumurtalarında dolaylı olarak da bulunabilmektedirler. Tanımlanmış mikotoksin sayısı 300’ün üzerinde olmasına karşın, günümüzde üzerinde önemle durulan başlıca mikotoksinler aflatoksinler (B1,
B2, G1, G2), Okratoksin A, patulin, sterigmatosistin, trikotesenler ve zearalenon’dur. Deoksinivalenol, ergot alkoloidleri,
penisilik asit, siklapiazonik asit, sitrinin, T-2 toksin de gıdalardan sıklıkla izole edilen diğer mikotoksinleri oluşturmaktadır. Gıda güvenliği açısından bizi ilgilendiren ve mikotoksin oluşturan başlıca küfler; Aspergillus’lar, Penicilium’lar,
Fusarium’lar Alternarium’lar ve Claviceps’lerdir.
Bunlar içersinde Aspergillus’lar üzerinde en fazla çalışılan gruptur ve A. flavus’un ürettiği toksin olan aflatoksinler önem arz etmektedir. Ultraviyole ışığı altında verdikleri renklere göre B1, B2, G1, G2 olmak üzere dört farklı aflatoksin vardır. Ayrıca sütte metabolik ürün olan bulunan
aflatoksin M1 ve M2 de bulunmaktadır. Aflatoksinler genellikle sütte, peynirde, mısırda, fıstıkta, pamuk tohumunda, fındıkta, bademde, incirde, baharatlarda ve diğer gıda
ve yem çeşitlerinde gözlenir. Süt ve süt ürünlerinde aflatoksinlerin bulunması hayvanların aflatoksin içeren yemleri tüketmeleri sonucunda şekillenmektedir. Aflatoksinlerin
karaciğerde akut toksik etki ile birlikte teratojenik, karsinojenik ve mutajenik etkisi bulunmaktadır. Gıdalarda saptanan aflatoksin düzeyleri ile Hepatit B ve karaciğer kanseri görülme sıklığı arasında önemli korelasyon saptanmıştır.
Aflatoksin B1’in mutajenik olduğu kesin olarak belirlenmiş
ancak kanserojen olup olmadığı tam netlik kazanmamıştır.
Öte yandan, Okratoksin A’da gıdalarda sıklıkla saptanan
ve üzerinde en fazla çalışma yapılan mikotoksinler arasında yer almaktadır. Diyetteki Okratoksin A mevcudiyetinin
58
önemli kısmı tahıllar ve tahıl ürünlerinden kaynaklanmaktadır. Okratoksin A’nın insanlarda böbreklerde (Balkan endemik nefropatisi) tahribata neden olduğu bilinmektedir.
Yapılan bazı toksikolojik çalışmalarda Okratoksin A’nın ayrıca kanserojen özellikte olduğu da belirlenmiştir.
Prionlar
Deli dana (Bovine Spongiform Encephalophathy-BSE),
Scrapie, Creutzfeldt-Jacob disease, Kuru, GertzmannStraussler-Schinker sendromu ve Feline Spongiform Encephalopathy olarak tanımlanan ve değişik hayvanları ve
insanları etkiyen hastalıklar prion adı verilen ve nükleik asidi bulunmayan bir çeşit protein tarafından oluşturulmaktadır. BSE ilk olarak 1986 yılında İngiltere’de yetiştirilen sığırlarda tespit edilmiştir. Etken, mikroorganizmalar
için kullanılan dezenfektanlara, otoklav ısısına, UV ve iyonize ışınlara ayrıca konsantre klora dayanıklıdır.
Epidemiyolojik bulgulara göre BSE’nin inkübasyon periyodu, 2 yıldan 8 yıla kadar değişebilir. En yüksek yaş insidansı 3-5 yaş arasındadır. Sığırlardan elde edilen beyin ve
omurilik en yüksek risk grubunda yer alan organlar olmakla birlikte sakatatlar da risk grubuna giren ürünlerdir.
Paraziter Tehlikeler
İnsanlarda şekillenen paraziter hastalıklarda gıdaların ve suyun rolü çok önemlidir. Parazitlerin bir kısmı yaşam süreçlerini hayvanların kas ve iç organlarında geçirirler ve kesim sonrası uygun kontrol işlemlerinin sağlanamaması sebebiyle hayvansal gıdalarla bulaşma şekillenebilir. İçme sularının kirli sularla karışması veya kirli suların sebze ve meyve sulanmasında kullanılması parazitlerin bulaşmasında etkendir. Bu etkenler, proptozoonlar ve
helmintler olmak üzere iki grupta incelenmektedir. Bunların başlıcaları:
59
Protozoonlar: Entamoeba histolytica, Giardia duedonalis, Toxoplasma gondii, Criptosporidium parvum.
Helmintler: Trichinella spiralis, Echinococcus granulosus, Taenia saginata, Diphylobothrium latum.
Kimyasal Tehlikeler
Kimyasal tehlikeler üç kategoriye ayrılabilir:
»» Gıdanın doğal yapısında mevcut olan kimyasallar,
örneğin barbunyada bulunan Hemaglutininler, zehirli mantarlar, Japon Fu-gu balığı gibi.
»» Doz aşımı veya diğer materyaller ile reaksiyona girme sebeplerinden dolayı tüketici için tehlikeler yaratabilen katkı maddeleri, örneğin Sodyum nitrit (tedavi edici ajan > nitrosaminler), renklendirici katkılar, koruyucular, pestisidler ve fungusidler gibi.
»» Ekim, hasat, nakliye ve/veya işlem sırasındaki teknik hatalar, gıdaları kimyasallar ile kontamine edebilir. Örneğin gıda ile temas hâlinde olan zehirli
madde içeren ambalaj materyalleri, temizlik maddeleri, ürün içinde çözünen metaller ve bakım malzemeleri gibi.
Gıda maddelerinde insan sağlığını olumsuz yönde etkileyen çok sayıda toksik kimyasal madde bulunabilir. Yüksek seviyedeki zararlı kimyasallar akut, düşük seviyedekiler kronik hastalıklara neden olabilir. Vücudun değişik organ ve dokularında birikir. Madde değişimine uğrayarak insan sağlığına zarar verirler. Hem bu zararlı kimyasalların
kontrolünün hem de gıda maddelerine bulaşmaların önlenmesi zor olduğundan oluşturdukları tehlikenin potansiyeli
gıdalardaki diğer tehlikelere göre daha yüksektir.
Gıdalarda bulunan kimyasal kirlilik genellikle makroşimik ve mikroşimik olmak üzere iki grupta toplanabilir.
Makroşimik kirlilik nispeten daha az toksisiteye sahip olan
fakat çevrede ve gıdalarda fazla bulunan kimyasal madde
60
artıklarından oluşmaktadır. Bunlar ekosistemlerin çalışmasını yavaşlatıcı veya azaltıcı yönde etki yapan fosfat, nitrat
ve klorürler gibi maddelerdir. Buna karşılık mikroşimik kirlilikler, biyolojik yönden çok aktif, çevrede ve gıdalarda çok
düşük düzeylerde bulunabilen maddeler olup ppm’den düşük kısımlarda bile yaşayan sistemler üzerine olumsuz etki
yapabilmektedir. Bu gruptaki maddeler biyokimyasal yıkımlanmalardan etkilenmemekte ve kolaylıkla canlı organizmada birikebilmektedirler.
Gıdalar; böcek ilaçları, zararlı otları yok etmekte kullanılan kimyasal maddeler ve evde kullanılan kemirici ilaçlarına bağlı olarak kimyasal kirlenmeye uğrayabilir. Bunun
yanı sıra gıdaların insanlar tarafından tüketilmelerine kadar geçen tüm aşamalarda biyolojik kirletici etkenlerce de
kirlenebilirler.
Gıdalara ulaşan bir kısım radyoaktif maddeler söz gelimi
stronsiyum 90 gibi ağır kirletici maddeler insanlara geçebilir.
Stronsiyum 90 kemikte kalsiyumun yerine geçer ve kemikte
birikir. Bu, radyoaktif etkinin on yıllarca sürmesi demektir.
Bazı kimyasal maddeler söz gelimi DDT besinlerle az miktarda alınsa bile insan vücudunda özellikle yağ dokusunda
birikir ve bu birikim zamanla öldürücü boyutlara ulaşabilir.
Sebze ve meyvelerde ürünü artırmak için kullanılan hormonlar insanlarda zararlı etkiler yapabilir. Besinlerle alınan mikroorganizmalar hastalık nedeni olurken, kimyasal
maddeler zehirleyici etki yapabilmektedir.
Bitkilerdeki doğal kimyasal maddelerden bir bölümü bitkinin evrimi sırasında kendisini diğer canlılardan korumak
için geliştirdiği kimyasallardır. Bitkilerde bulunan ve bu tür
etkisi olan kimyasallar, doğal pestisidler olarak da adlandırılmaktadırlar. Gıdalarda doğal olarak bulunan kimyasal
maddelerin toksik olmadığı inancı yanlıştır. Bu maddeler
arasında yüksek dozlarda deney hayvanlarında karsinojenik etki dâhil değişik toksik etki şekillerini gösteren çok sayıda kimyasal vardır.
61
Herhangi bir işleme uğratılmadan tüketilen gıdalar içerisinde gıda kontaminantları da dâhil olmak üzere çok sayıda kimyasal madde bulunur. İşlenmiş gıdalarda (hazır gıdalar) ise bu gruplara ilaveten gıda katkı maddeleri de bulunur. Gıda katkıları işlenmiş gıdaların üretiminde teknolojik
işlemlere yardımcı olma, mikrobiyolojik bozulmayı önleme,
dayanıklılığı arttırma, besleyici değeri koruma, renk, görünüş ve lezzet gibi duyusal özellikleri düzeltme gibi değişik
amaçlarla kullanılan çeşitli kimyasal maddelerdir.
Kimyasal Tehlike Limitleri
Toksik kimyasal maddelerin gıda maddelerinde hiç bulunmaması arzu edilirse de pratikte bu pek mümkün değildir. Organik olarak tanımlanan ve özel koşullar altında üretilmiş olanlar hariç günümüzde toksik kimyasal madde kalıntısı içermeyen hemen hemen hiçbir gıda maddesi yoktur. Aslında adı geçen çoğu zararlı maddelerin gıda maddelerinde bulunması, o gıda maddesinin tüketimini sınırlayacak bir durum değildir. Burada önemli olan, kalıntı miktarının insan sağlığı için bir risk oluşturup oluşturmadığıdır. Bu
nedenle kimyasal kalıntıların her gıda maddesi için kabul
edilebilir maksimum limit değerleri kanun ve yönetmeliklerde belirtilmiştir. Dolayısıyla limitlerin aşılması durumunda sağlık için zararlı etkiden bahsedilebilir. Aynı şekilde çeşitli sağlık kuruluşları tarafından bir insanın günlük/haftalık alabileceği en yüksek potansiyel toksik kimyasal madde
miktarları hakkında öneriler yapılmıştır.
Her kimyasal, alınma miktarına bağlı olarak zararlı etki
gösterir. Günlük hayatımızda en sık karşılaştığımız kimyasal madde sofra tuzudur (sodyum klorür). Piyasada satılan
tuz paketleri 500 gramdır. Bir paket tuzu bir kerede yiyen
bir kişi kanındaki sodyum iyonları konsantrasyonunun artmasına bağlı olarak kısa bir süre içerisinde ölebilir. Yine
günlük diyetteki tuz miktarı birkaç misline çıkartılırsa yıllar içerisinde bu diyeti alanlarda hipertansiyon riski artar.
62
Alınan miktara bağlı olarak zararlı olma, gıdaların doğal
yapısında bulunan kimyasallar için de söz konusudur. Yüzlerce örnek içerisinden birini ele alarak açıklarsak, ıspanak
ve domates, okzalat bakımından zengin gıdalardır. Okzalat, yüksek dozlarda organizmada kalsiyum eksikliğine yol
açan bir kimyasal maddedir. Yüksek dozları, adale krampları, kardiovasküler toksisite ve böbrek yetmezliği gibi etkiler gösterir. Ispanak ve domatesin bir defada kilolarca
tüketilmesi ile yukarıda belirtilen toksik etkiler görülebilir.
Bu örneklerden, “Sofra tuzu, domates, ıspanak zararlıdır!”
şeklinde bir sonuç çıkartılamaz. Bunlar,
“Her kimyasal madde alınan miktara (doza) bağlı olarak toksiktir”
kuralına günlük hayatta en fazla karşılaşılan gıda maddelerinden verilen örneklerdir. Gıdaların üretiminde kullanılan gıda katkı maddeleri ve gıdalara isteğimiz dışında bulaşan gıda kontaminantları da her kimyasal gibi doza bağımlı olarak toksiktir. Ancak gıda katkıları bilimsel araştırma sonuçları uyarınca geliştirilmiş uygulamalara göre kullanılırlarsa insan sağlığı üzerinde zararlı etki göstermezler.
Gıda kontaminantları da gıdalardaki miktarları belirlenen
limitlerin üzerine çıkmaz ise sağlık üzerinde kabul edilebilir riskler oluştururlar.
Gıda Kontaminantları
Gıda kontaminantları, gıdalara isteğimiz dışında bulaşan
kimyasal maddelerdir. Üretim sırasında kullanılan tarım
ilaçlarının (pestisidler) gıdadaki kalıntıları, kurşun, cıva, dioksin, polisiklik aromatik hidrokarbonlar vb. çevre kirliliği ajanları, hayvansal ürünlerdeki veteriner ilaçları kalıntıları, pişme sırasında oluşan piroliz ürünleri, gıda üzerinde
kimyasal tepkimelerle oluşan N-nitroso bileşikleri, gıdalarda üreyen mantarların metabolizma artıkları olan mikotoksinler, gıda ambalaj maddelerinden gıdalara bulaşan kim63
yasallar, gıda kontaminantı olarak adlandırılırlar.
Gıdalardaki çok sayıda kontaminantı (kimyasal kirlilikleri) aşağıdaki gibi sınıflandırılabiliriz:
I. Gıdaların bileşiminde bulunan kimyasal tehlikeler
II. Çevrede bulunabilen ve gıdalara karışabilen kimyasal tehlikeler
III.Normal gıdalarda bulunan ve özel koşullarda toksik
etki gösteren kimyasal tehlikeler
IV.Gıda katkı maddeleri ve kontaminantlar
1. Gıda katkı maddeleri
2. Gıdalara karışabilen kimyasal tehlikeler
i. Veteriner ilaç kalıntıları
ii. Tarımsal ilaç kalıntıları (Pestisitler)
iii. Ağır metaller
V. Gıdaların temas ettiği yüzeylerden bulaşan kimyasal
tehlikeler
Yukarıda gösterilen 5 grup, bini aşkın kimyasal kirleticiyi içerir. Örneğin tarımsal ilaç kalıntıları grubunda yüzlerce
pestisit yer alır. Özetle her gıda maddesi yukarıda belirtilen kimyasal tehlikelerden birden fazlasını taşır. Bu kirliliklerin konsantrasyonları çok düşüktür. Bu konsantrasyon
genellikle % 0.01’den azdır. Ancak kimyasal kirliliklerden
bazıları son derece toksiktir. Örneğin mikotoksinlerden
aflatoksin B1, bilinen en kuvvetli kimyasal karsinojenler
arasındadır. Sıfır kimyasal kirliliği olan hiçbir gıda yoktur.
En saf ve temiz gıda olarak bilinen anne sütü dahi, başta DDT, BHC, poliklorofenibifeniller gibi klorlu bileşikler
olmak üzere 100’ün üzerinde kimyasal kirlilik taşır. Yine
içme suyunda 600 civarında kimyasal madde saptanmıştır.
Gıdaların çok sayıda toksik madde ile kirlenmiş olması ve
bunlardan bazılarının gıdalara bulaşmasından sakınılamaması, Dünya Sağlık Örgütü gibi uluslararası sağlık kuruluşlarını bilimsel çalışmaların ışığında soruna çözüm aramaya
yöneltmiştir. Sonuçta insan sağlığını korumaya yönelik bir
sistem geliştirilmiştir. Kimyasal maddeler bu konuda bilgi
64
sahibi olmayanlar için spekülatif bir konudur. Bilimsel temelden yoksun, kulaktan dolma bilgi ile yapılan spekülasyonlar toplumda korku yaratmaktadır. Örneğin asbest çok
iyi tanınan bir kimyasal karsinojendir. Sorumsuzca yapılan
bir açıklama kaynak gösterilerek “İçme sularımızın her
litresinde milyonlarca lif asbest var” şeklinde ve asbestin
nasıl tehlikeli bir kanser yapıcı olduğu ile ilgili magazinsel
motifler de taşıyan bir haberin basında yer aldığını düşünelim. Bu haber sonrası toplumda büyük bir korku yaratılacaktır. Haber doğru bir haberdir; içme suyunda gerçekten
milyonlarca lif asbest vardır. Ancak suda asbest liflerinin
olması doğal bir olaydır ve su kaynaklarının jeolojik yapısından dolayı kaçınılmazdır. Amerika Birleşik Devletleri
İçme Suyu Standardı’nda bir litre sudaki asbest lifi limiti 7
milyon adettir. Bazı bölgelerdeki içme suyunda asbest lifi
sayısı 100 milyon lif/litre değerine kadar ulaşılabilmektedir.
Asbest gerçekten karsinojen bir maddedir ancak etkisini
solunum yoluyla alınırsa gösterir. Ağız yoluyla alındığında
karsinojenik etkisi olmadığı sayısız toksikolojik ve epidemiyolojik bilimsel araştırmalarla kanıtlanmıştır.
Kimyasal maddelerin insan sağlığı ve çevre üzerindeki zararlı etkilerinin toplum üzerinde yarattığı haklı korku, bu hatalı değerlendirmeleri beslemektedir. Sıklıkla yapılan yanlış, kimyasalların zararı konusunda bilimsel gerçeklerden uzak ve kişisel görüş bildirerek bu konuda hassas olan toplumu tedirgin etmektir. Günümüzde hiçbir kimyasal madde kontrol dışında bırakılmamıştır. Bilimsel verilerden hareketle yapılan uluslararası ve ulusal düzenlemeler yardımıyla insan sağlığı ve çevrenin korunması hedeflenmektedir. Zararlı kimyasalların risk yönetimi olarak adlandırılan bu yaklaşım, akılcı kimyasal madde kullanımında tek seçenektir. Ancak bu konudaki başarı ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir. Uluslararası kuralların tümüyle
uygulanması durumunda insan sağlığı ve çevre, kimyasalların zararlı etkilerinden korunabilmektedir. Kimyasallar ko65
nusunda tartışma yapılacaksa bunun toplum yararına bir
sonuca varabilmesi için tartışmaların, uluslararası kuralların uygulanıp uygulanmadığı ekseninde yapılması gerekir.
Çocuklar fizik, biyolojik ve sosyal çevreden önemli boyutlarda etkilenen önemli bir gruptur. Yaşlılar için de aynı
şeyler geçerlidir. Anne beslenmesi hamilelik ve emziklilik
döneminde etkili olabilir. Çocuğun doğum öncesi çevresi anne vücudu ve rahimdir. Bireyin genetik yapısı birçok
özelliklerinin belirlenmesine katkıda bulunur. Ancak tek
etken genetik yapı değildir. Bu gelişme sırasında çevresel
etmenlerin de çok önemli etkileri bulunmaktadır. Bebeğin
doğum ağırlığındaki değişimin büyük oranda çevresel etmenlerle ilişkili olduğu bilinmektedir. Annenin beslenmesi,
plasenta kan dolaşımı yeterliliği önemlidir. Anne beslenmesiyle düşük doğum ağırlıklı bebek doğumu arasında yakın
ilişki bulunmaktadır. Hamilelikleri sırasında kimyasal birtakım etkenlerle karşılaşan annelerin çocuklarında önemli
sorunlar ortaya çıkmaktadır. İlk etkiler kurşun etkilenimine
yol açan annelerde gözlenmiş, bu annelerde düşük, ölü doğum, doğan bebeklerde yeni doğan ölümü, yaşayan çocuklarda konvulsiyonlar rapor edilmiştir. Günümüzde kurşunlu işyerlerinde kadınların çalışması yasaklanmıştır. Anne
karnında iken kimyasal maddelerle karşılaşmaya bağlı olarak genetiksel yapı değişiklikleri, kanser gelişimi, doğuştan
gelişme bozuklukları söz konusu olabilir.
Bütün doğumların % 2-3’ü doğuştan gelişim bozukluğu ile olmaktadır. Bunun % 25’i genetik nedenlidir. %
5-10’unun nedeni ise radyasyon, virüs, ilaç ve kimyasal etkenlerdir. Etki genellikle kimyasal etkenin miktarına, etkileme süresine ve cinsine bağlıdır. Japonya’da 1953 ve 1964
yıllarında deniz ürünlerinde metil cıva zehirlenmesi sonucu bebeklerde beyin felçleri ortaya çıkmıştır. Bu minimata
hastalığı olarak bilinmektedir. Üstelik bebekte anne kanındakine oranla daha büyük oranda bir cıva konsantrasyonunun söz konusu olduğu belirlenmiştir. Anne kanındakine
66
göre bebekte cıva 47 oranında daha yüksek olabilmektedir.
DDT, DDE, Lindane, Dieldrin gibi tarım ilaçları plasentadan bebeğe geçebilmektedir.
Gıdaların bileşiminde bulunan
kimyasal tehlikeler
Zehirli Bal
Zehirli bala Karadeniz Bölgesi’nde, özellikle Samsun
ve Kastamonu dolaylarında rastlanmaktadır. Grayanatoxin (andromedotoxin, rhodotoxin) adı verilen toksik madde ise bazı yabani bitki (Rhodendron) çiçeklerinin nektarlarında bulunur. Rhododendron ponticum ülkemizde Karadeniz dağlarında yaygın olarak bulunan ve çiçeklerinde toksin bulunduran türdür. Bu maddeyi arılar sarı ağı “rhododendron flavum” ve kara ağı “rhododendron ponticum” adını alan bitkilerin çiçeklerinden bala nakletmektedirler. Bu
tip ballar halk arasında “acı bal” veya “deli bal” olarak tanımlanmaktadır. Bu balın 50-100 gram kadarı yetişkin bir
insanı zehirlemek için yeterli olmaktadır. Hastalıkta karın
ağrısı, bulantı, kusma, ishal, baş dönmesi, göz kararması,
ağız ve deride yanma, fazla terleme ve düzensiz kalp atışı,
ağız çevresinde ve kollarda duyarsızlık gibi belirtiler görülür. 24 saat içinde son bulur. Ölüm nadirdir. Zehirli bal durmakla veya kaynatılmakla etkisini kaybeder. Acı bal zehirlenmesi dünyada az görülmektedir. En çok bal zehirlenmesi ise Türkiye’den bildirilmiştir.
Mantar Zehirlenmeleri (Mycetismus)
Yabani mantar türleri dünyanın çeşitli yerlerinde yetişmekte ve insanlar tarafından gıda olarak tüketilmektedir.
67
Ancak bunlardan bazıları oldukça zehirlidir ve ölümle son
bulabilen ciddi zehirlenmelere neden olabilmektedirler. Tesadüfi tozaklanmalar haricinde kültür mantarları ise güvenlidir. Dünya üzerinde 1000 kadar, ülkemizin de içinde
bulunduğu Avrupa kesiminde 90 kadar mantar türünün zehirli olduğu bilinmektedir. Amotoxin, gyromitrin, orellanine, muscarine, ibotenik asit, muscimol, psilocybin, coprine
bilinen başlıca mantar toksinleridir. Bazı zehirli mantarlarda tek bir toksin olabildiği gibi bazılarında birkaç mantar
toksini aynı anda bulunabilir. Ülkemizde de yabani mantar
türleri severek tüketilmektedir ve belli mevsimlerde mantar
zehirlenmelerine sık rastlanmaktadır. Mantar toplama konusunda ihtisaslaşmış kişiler tarafından bazı istisnalar hariç zehirli mantarların zehirsiz olanlarından ayırt edilmesi
kolaydır. Bununla birlikte dikkatsizlik ve bilinçsiz mantar
tüketimi istenmeyen durumlara neden olabilmektedir. Pişirme, mantarları güvenli hâle getirmemektedir.
Amanita phalloides ile A. muscaria en zehirli mantar türleridir. Bunlarla zehirlenme iki klinik form oluşturur:
a) Erken görülen şekil: Zehirlenme 15 dakika içinde şekillenir. Sinir sistemi ile ilgili semptomlar ön planda olduğu
için “mycetismus” adı da verilir. A. muscarina tarafından
oluşturulur. Zehirlenmede parasempatik sistemin uyarılmasına ilişkin semptomlar dikkat çekecek derecede belirgindir. Aşırı tükürük salgılanması, terleme, gözyaşı artışı,
myosis şekillenir. Sulu bir ishal mevcuttur. Ölüm solunum
felci sonucu şekillenir.
b) Geç görülen şekil: 6-15 saat içinde şekillenir. Kolerayı
hatırlatan bir diyare şekillendiği için “mycetismus choleriformis” adı da verilir. A. phalloides tarafından oluşturulur.
Başlangıçta şiddetli bir karın ağrısı, susuzluk, bulantı, kusma ile çok ve bol sulu bazen kan ve mucus ile karışık diyare
mevcuttur. Toksinin karaciğeri etkilemesi sonucu kısa zamanda sarılık meydana gelir. Ölüm oranı % 60-100 arasındadır.
68
Bakla Zehirlenmesi (Favizm)
Bakla tanelerinin tüketimi veya çiçeklerinin koklanması
(polenlerinin inhalasyonu) genetik olarak duyarlı bazı kişilerde “favism” adı verilen ve anemi ile karakterize bir hastalığa neden olmaktadır. Aneminin başlıca nedeni Glucose6-phosphate dehydrogenase (G6PD) yetersizliğidir. G6PD
vücut hücrelerinde bulunan ve onları oksidantlara karşı
koruyan bir enzim olup kırmızı kan hücreleri için hayati
öneme sahiptir. Kan dolaşımına karışan oksidantları kırmızı kan hücreleri ile temas etmeden nötralize eder. Bunun
yetersizliğinde ise oksidantlar kırmızı kan hücreleriyle temas ederek onları tahrip ederler (hemoliz) ve bunun sonucu olarak anemi ortaya çıkar. Favism durumunda; yenilen
baklada bulunan vicine ve covicine bağırsaklarda divicine
ve isouramil’e metabolize olur. Kan dolaşımına karışan ve
çok güçlü oksidant olan bu metabolitler G6PD yokluğunda kırmızı kan hücrelerinin membranını tahrip ederek hastalığı başlatırlar. Ülkemizde bu hastalığa Ege ve Akdeniz
bölgelerinde taze bakla zamanı rastlanmaktadır. Daha çok
oyun çağındaki çocuklarda görülür. Baklayı yedikten 12-48
saat, çiçeğini koklamadan ise 6 saat sonra hastalık belirtileri ortaya çıkar. Klinik tablo akut, ateşli bir hemolitik anemi
şeklinde seyreder. Kısa zamanda sarılık ve hemoglobinüri
şekillenir. Ağır vakalarda ölüm meydana gelebilir.
Çoğu baklagillerde ve bazı tahıllarda bulunan hemagglutininler (Phytohemagglutinin) toksik olarak değerlendirilmektedir. Özellikle kırmızı barbunya fasulyesinde yüksek miktarda hemagglutinin bulunmaktadır. Fasulyelerin
iyi pişirilmesi zehirlenme riskini en aza indirmektedir. Çok
yaygın olmayan bu tip zehirlenmelerde çiğ ya da az pişmiş
bu tip fasulyelerin yeteri miktarda tüketilmesini takiben 3
saat içinde belirtiler ortaya çıkar. Sırasıyla bulantı, kusma,
karın ağrısı ve diyare görülür.
69
Patates Zehirlenmesi
Patates tüketimi de bazen zehirlenme ile sonuçlanabilmektedir. Etken madde patateslerin kabuğa yakın kısımlarında bulunan “solanine” ve “chaconine” adı verilen glikozidal alkoloidlerdir. Isıl işlem ile tahrip olmayan bu ajanların yeşillenmiş ve filizlenmiş patateslerdeki seviyeleri ise oldukça yüksektir. Normal kabuklu patateslerde solanin miktarı 2-10 mg/kg’ın altında iken yeşillenmiş patateslerde 600
mg/kg kadar yüksek olabilmektedir. Ancak fazla miktarda
patates tüketilmesi durumunda zehirlenme görülür. Gastro intestinal bozukluklara ilave olarak baş dönmesi, bağ ağrısı, hâlsizlik gibi belirtilerle seyreder. Zehirlenme patates
yenildikten birkaç saat sonra görülür. Çoğunlukla kendiliğinden iyileşir. Zehirlenme vakalarında sorumlu patateslerde yapılan analizlerde solanin miktarları genelde 300 mg/
kg’ın üzerinde bulunmuştur.
Çevrede bulunabilen ve
gıdalara karışabilen kimyasal
tehlikeler
Dioksin ve Furan Türevleri
Kimi orman yangınları ve yanardağ patlamaları gibi doğal yollarla kimi de organik kimya sanayiinin üretim süreçlerinde sentetik oluşumlarla ortaya çıkan ve havada-sudatoprakta bulunan çok sayıda toksik bileşikleri içeren bir
organik kimyasallar grubudur. Dioksin (poliklorlu dibenzop-dioksinler) ve furanlar (dibenzo furanlar) oldukça toksik
olan 200 civarındaki toksik bileşiği içeren organik kirleticilerden oluşan bir grubu ifade ederler. Endüstriyel uygulamalar sırasında istenmeyen yan ürün olarak meydana gelirler.
70
Oldukça toksik olan bu maddeler az miktarda da olsa doğal
olarak orman yangınları ve volkanik aktiviteler sırasında
oluşabilmektedirler. Yanma ürünü olarak ortaya çıkarlar.
Odun, kömür, yağ, petrol gibi yakıtların yanması dioksin ve
furan oluşumu ile sonuçlanmaktadır. Bununla birlikte asıl
kirlenme katı atıkların yakılması sonucunda meydana gelmektedir. Özellikle plastikler (PVC) gibi klor içeren materyallerin yakılması çevreye dioksin ve furanların yayılmasına
neden olan başlıca aktivitelerdir. Dolayısıyla katı atıkların
yakılması çevre ve halk sağlığı açısından ciddi bir tehdit
oluşturmaktadır. Gelişmiş ve sanayileşmiş ülkelerdeki dioksin kirliliği diğerlerine göre daha yüksektir.
Dioksin ve furan türevleri kararlı, kalıcı, dayanıklı organik kirleticiler (persistent organic pollutants=POP) grubundan olup gerek çevre gerekse insan sağlığını ciddi bir
şekilde tehdit etmektedirler. Çevreye yayılan dioksin ve furanlar çok uzun süre bozunmadan kalırlar. Toprak, hava
ve suda bulunan bu kirleticiler bu esnada üretim zincirinin farklı aşamalarında gıdalara bulaşma fırsatı da bulurlar. Yağda çözünme özelliğine sahip olduklarından hayvansal dokularda birikme eğilimindedirler. Süt ve süt ürünleri,
et, balık ve yumurta gibi yağlı gıdalar riskli ürünler arasındadır. Gıdalar vasıtasıyla alındıklarda insanların da yağ dokularında birikirler. Çok düşük miktarlarda olsalar bile insan sağlığı açısından ciddi bir tehlike oluştururlar. Özellikle çocuklar dioksin ve furanların zararlı etkilerine daha duyarlıdırlar. Bağışıklık sistemini zayıflatırlar. Sinir sistemine ve üreme sistemine zarar verebilirler. Hormon (östrojen ve testestron) sentezini olumsuz etkileyerek kadın ve
erkeklerde üreme bozukluğuna neden oldukları ileri sürülmüştür. Teratojen etkileri vardır. Bazılarının kanserojen
olduğu saptanmıştır. 2,3,7,8-tetraklorodibenzo-p-dioksin
(2,3,7,8-TCDD) en toksik olanıdır ve IARC (Uluslar arası
Kanser Araştırma Ajansı) tarafından birinci grup (ispatlanmış) kanserojenler arasında gösterilmektedir. Diğer diok71
sin ve furanların 2,3,7,8-TCDD’ninki ile orantılı olarak belirlenmiş bir toksisite denklik faktörü (TEF) vardır. Böylece gıda analizlerinde dioksinler ve furanların toplam kalıntı
düzeyi 2,3,7,8-TCDD toksisitesine eş değerlik (TEQ) yönünden ayrıca hesaplanır ve bu şekilde ifade edilir. Dünya Sağlık Örgütü tarafından günlük alınabilecek maksimum dioksin ve furan seviyesi 1-4 pg TEQ /kg (vücut ağırlığı) olarak
önerilmiştir. Avrupa Birliği ülkelerinde süt ürünleri ve etlerde dioksinler için maksimum izin verilebilir seviye 2 pg
TEQ/g fat olarak belirlenmiştir.
Poliklorlu Bifeniller
Çeşitli endüstriyel uygulamalarda kullanılan bu organik
bileşikler, çevresel atıklardan gıda zincirine bulaşabilmektedir. Özellikle deri, bitki yağı, sabun, kimya, metal, plastik, boya ve tekstil endüstrilerinin atıkları poliklorlu bifenil
(PCB) ve türevlerini içerirler. Oldukça toksik olan bu organik bileşikler dayanıklıdır ve uzun süre doğada parçalanmadan kalırlar. Bu yüzden çoğu ülkelerde kullanımları sınırlandırılmıştır veya üretimleri yasaklanmıştır. PCB kontaminasyonunun en sıklıkla gözlendiği ürünler yağdan zengin olan hayvansal gıdalar ve özellikle balıklardır. Akümülasyona bağlı olarak balıkların yağlı dokularında yüksek
düzeylerde PCB bulunabilir. Gıdalarda tolere edilebilir en
yüksek PCB düzeyleri, balık ve su ürünlerinde 2 mg/kg, süt
yağı ve süt ürünlerinde 1.5 mg/kg, yumurtada 0.3 mg/kg
olarak belirlenmiştir.
Radyonüklidler
Radyoaktif elementler çoğu kere radyoniklidler veya radyoaktif isotoplar olarak isimlendirilmektedir. Bunların sayısı 1500’den fazladır. Elementin adı ve atom ağırlığı esasına
göre sembolize edilirler (Örneğin Uranyum 238 = U-238
veya 238U). Çevrede doğal olarak bulunurlar. Radyoaktivite, maruz kalınan doza bağlı olarak canlılara ciddi zararlar
72
verebilmektedir. Özellikle hücre DNA’sında hasar meydana getirirler. Kansere neden olabilirler. İnsanlar radyoaktif
maddelere genel olarak daha çok hava yoluyla maruz kalmaktadırlar. Bununla birlikte su ve gıdalar da bu maddeler
için taşıyıcı olarak rol oynayabilmektedir.
Aslında her gıda maddesi çok küçük miktarlarda da olsa
radyoaktiviteye sahiptir. Gıda maddeleri doğal veya yapay
olarak radyoaktif hâle gelebilir. Radyoaktif elementlerden
zengin topraklarda yetiştirilen bitkisel ürünlerde ve buralarda beslenen hayvanlardan elde edilen ürünlerde değişen
oranlarda radyonüklid bulunabilir. Aynı şekilde yer altı sularında da değişen seviyelerde radyoaktif madde bulunabilir. Suda yaşayan canlılar ise hem bulundukları sudan hem
de zeminden adı geçen maddeleri vücutlarına alabilirler.
Yapay kontaminasyon ise sivil veya askeri amaçlı nükleer
uygulamalardan (tıbbi, zirai, endüstriyel uygulamalar, nükleer silah denemeleri ve kısmen nükleer enerji üretimi gibi)
sonra çevreye yayılmasıyla alakalıdır. Gıda maddelerindeki
en yaygın radyonükleidler potasyum 40 (40K), radyum 226
(226Ra) ve uranyum 238 (238U)’dur.
Radyum çevrede bulunan, doğal olarak meydana gelen
radyonüklidlerdendir. İnsanların radyuma maruz kalması
başlıca içme suyu vasıtasıyla olmaktadır. İçme sularındaki radyum seviyesi genelde litrede 1 picocurie’den az iken 5
pCi/L ve daha yüksek miktarlarda da saptanmıştır. Radyumun insanlarda oral yolla alındığında kemiklerde kansere
neden olabildiği bilinmektedir. Genel tüketim amaçlı gıdalarda maksimum radyonüklid seviyeleri gamma ışıma yapanlar için 1000 Bq/kg, beta ışıma yapanlar için 100 Bq/kg
ve alfa ışıma yapanlar için 10 Bq/kg olarak öngörülmüştür.
Bebek gıdalarında ve sütlerde alfa ışıma yapanlar için bu
seviye 1 Bq/kg’dır.
73
Normal gıdalarda bulunan
ve özel koşullarda toksik etki
gösteren kimyasal tehlikeler
Biyojen Aminler
Bir veya daha fazla hidrojen atomu yerine alkil radikalleriyle doyurulmuş, amonyaktan köken alan bileşikler
olarak tanımlanmaktadırlar. Serbest aminoasitlerin uygun
koşulların varlığında bazı bakteriler tarafından dekarboksile edilmesiyle oluşurlar. Gıdaların hem bozulması hem
de fermentasyonu sırasında yüksek miktarda biyojen amin
meydana gelmektedir. Bacillus spp., Proteus spp., Clostridium spp., Pseudomonas spp., Hafnia spp., Morganella morganii, Klebsiella spp., Lactobacillus buchneri, Lactobacillus
delbruecki, enterokoklar dekarboksilaz enzimi üreten ve
dolayısıyla biyojen amin oluşturan başlıca bakterilerdir. Bu
aminlere seretonine, tryptamine, noradrenaline, tyramine,
beta-phenylethylamine ve histamin örnek olarak verilebilir.
Gıdalarda oluşan biyojen aminler tüketicilerde daha çok
aşırı duyarlılık reaksiyonları ile karakterize bir zehirlenmeye neden olabilir. Baş ağrısı, yüz ve deride kızarıklık, ürtiker, hipertansiyon, aşırı terleme, ödem gibi belirtilerle karakterize hastalık sorumlu gıdanın alınmasından birkaç
saat sonra ortaya çıkar. Bazen gastrointestinal bozukluklar da (kusma, bulantı) dâhil olabilir. İleri vakalarda şok görülebilir.
Aslında tükettiğimiz birçok gıda maddesinde biyojen
amin mevcuttur. Ancak bunların miktarı çoğu kere hastalık
belirtisi oluşturacak seviyenin altındadır. Gıdalarla alınan
biyojen aminler normalde bağırsaklarda monoaminooksidazlar ile n-metil histamine, karaciğerde deaminooksidazlar ile imidasol asetik asite okside ve desamine olarak etki74
siz hâle getirilirler. Ancak yüksek dozlarda alındığında bu
enzimler yetersiz kalacağından zehirlenme ortaya çıkmaktadır. Bundan başka genetik olarak enzim yetersizliğinde,
karaciğer yetersizliklerinde ve monoaminooksidaz inhibitörü ilaçlar alındığında da biyojen amin zehirlenmeleri ortaya çıkmaktadır.
Balık, lahana turşusu, peynir gibi gıda maddeleri ile bira
ve şarap gibi alkollü içecekler yüksek seviyelerde biyojen
amin içerebilmektedir. Histamin ve tiramin ise toksisitesi
en yüksek ve en sık zehirlenmeye neden olan biyojen aminlerin başında gelmektedir.
Histamin, histidinden zengin gıdalarda (özellikle balık)
oluşur. “Scombroid zehirlenmesi” olarak da bilinir ve deniz
ürünlerinin tüketimi sonucu ortaya çıkan zehirlenmelerin
en yaygın formlarından birini oluşturur. Uskumru, ton gibi
koyu veya kırmızı etli balıklar histidinden zengindir ve dolayısıyla histamin içerme potansiyelleri yüksektir. Balığın
yakalanmasını takip eden bozulma süreci içinde histidin zamanla bakteriler tarafından histamine dönüştürülür. Eğer
dekarboksilaz enzimi oluşturulmuş ise bakteriler aktif olmasa bile histamin oluşum süreci devam eder. Balıkların
dondurulması, pişirilmesi, dumanlanması, kürlenmesi vs.
histamine zarar vermez. Ancak ısıl işlem bakteriler kadar
dekarboksilaz enzimini inaktive eder. Gıdalarda birlikte
70-100 mg kadar histamin alımı intoksikasyonla sonuçlanabilir. Ancak bildirilen vakaların çoğunda alınan histamin
miktarı 200 mg’ın üzerinde, genelde 500 mg’ın üzerinde olmuştur. Gıdalardaki maksimum kabul edilebilir limit için
ise 150-500 mg/kg arasında miktarlar önerilmiştir. İnkübasyon periyodu 1-3 saat kadardır. Yüzde kızarıklık, ağızda
yanma ve karıncalanma, karın ağrısı, bulantı, kusma, baş
ağrısı, kaşıntı gibi belirtiler görülür. Belirtiler yalancı alerji
niteliğinde olup balık etinden ileri gelen gerçek alerjiden
(artan IgE) farklıdır. Zehirlenme tablosu genelde 3-6 saat
içinde, bazen 1-2 günde son bulur.
75
Diğer önemli bir biyojen amin olan tiramin tirozinden
zengin gıdalarda (balık, çikolata, alkolik içecekler, peynir,
soya sosu, lahana turşusu) oluşturulur. Gıdalarla birlikte yüksek miktarlarda alındığında hipertansiyona ve buna
bağlı olarak şiddetli baş ağrısına neden olur. İlk olarak peynir tüketimi sonucu ortaya çıkan bir rahatsızlıkta tanımlandığı için “peynir sendromu” olarak da bilinmektedir. Gıdalardaki maksimum kabul edilebilir miktarı 100-200 mg/kg
kadardır.
Pişme Sırasında Oluşan
Kimyasal Tehlikeler
Polisiklik Aromatik Hidrokarbonlar (PAH)
Yüzden fazla farklı kimyasaldan oluşan polisiklik aromatik hidrokarbonlar kömür, yağ, gaz, çöp ve diğer organik maddelerin yanması esnasında oluşmaktadır. Havadaki
PAH güneş ışığı ve havadaki diğer kimyasallar tarafından;
suda ve topraktaki PAH mikroorganizmalar tarafından birkaç haftalık periyot içinde yıkımlanabilmektedir. Bununla birlikte endüstri bölgelerinde hava, su ve toprakta ciddi
miktarlarda PAH mevcuttur. PAH’lar kontamine hava, su
ve gıdalar vasıtasıyla insan vücuduna girerler. Gıdalara çevre kirlenmesinin bir sonucu olarak kontamine olabildikleri
gibi gıdaların işlenmesi, özellikle ısıl işlem sırasında da (piroliz) oluşabilirler. Ayrıca insanların yaşadıkları alanlardan
uzak topraklarda dahi bitkilerin çürümeleri sonucunda bazı
PAH bileşiklerinin oluştuğu belirlenmiştir.
Kızartılmış etler, dumanlanmış et ürünleri başta olmak
üzere su ürünlerinde, tahıllarda, sebzelerde, meyvelerde,
sütlerde ve işlem görmüş gıda maddelerinde yüksek seviye76
lerde PAH bulunabilmektedir. Pişirme sırasında alevle temas edilmesi durumunda PAH miktarı daha da yüksek olabilmektedir. Yağ damlamasıyla açık alevler üzerinde et ve
balık ürünlerinin kızartılması pirolizasyona ve diyet kökenli PAH oluşumuna neden olmaktadır. Alevde pişen ve yağ
damlama riski bulunan yiyecekler genellikle toplu tüketime
açık yiyecekler olma özelliğindedir. Paket dönerler, hamburgerler vb. bu açıdan değerlendirilmelidir.
Oral olarak alınan PAH’ların büyük bölümü hemen emilmekte ve dışkı ve idrarla atılmaktadır. Emilim materyalin
bir bölümünün yumurtalıklarda, adrenallerde ve vücut yağ
dokusunda 11 gün sonrasında da varlığını sürdürdüğü belirlenmiştir. Yapılan epidemiyolojik değerlendirmeler PAH
bakımından zengin yiyeceklerin tüketilmesiyle, gastrointestinal malignansiler arasında yakın bir ilişkinin var olduğunu göstermektedir. Hayvanlarla yapılan çalışmalarda PAH’ların uzun süreli maruz kalmaya bağlı olarak deri
ve vücut sıvılarında zararlı etkiler oluşturabileceği gösterilmiştir. Aynı şekilde deney hayvanlarında doğum kusurlarına yol açtığı bilinmektedir. Ancak insanlarda böyle bir
etki oluşturup oluşturmadığına dair bir bilgi mevcut değildir. Bununla birlikte bazı sağlık kuruluşları tarafından bazı
PAH’ların (özellikle BaP) insanlarda kanserojenik ve mutajenik olabileceği ileri sürülmüştür.
Üzerinde en çok çalışılan ve en önemli PAH bileşiği Benzo [a] pyrene (BaP)’dir. Üretilen veya endüstride kullanılan bir ürün değildir. Organik maddelerin yanması esnasında oluşur ve çevreye yayılır. Fosil yakıtlarının yanması, fırın emüsyonları ve araç egzozları da bu kaynaklar arasındadır. Başlıca kaynağı orman yangınları ve volkan patlamalarıdır. Bununla birlikte insanlar tarafından maruz kalınan
toplam BaP’in % 99’u gıdalar, % 0.9’u hava, % 0.1’i su vasıtasıyla vücuda alındığı tahmin edilmektedir. Dumanlanmış ürünlerde proses sırasında duman partiküllerin birikmesi ve emilimi, yağların prolizi, kömürün tam olarak yan77
maması gıdalardaki başlıca BaP kaynaklarıdır. Bu anlamda
özellikle dumana ve kömür ateşine maruz kalmış yiyecekler Bap açısından risk oluşturmaktadır. İnsanlar sigara dumanı ile de dikkate değer miktarlarda BaP alırlar. Bu miktar sigara başına 18-50 ng arasındadır.
Akrilamid
Gıdaların pişirilmesi sırasında oluşan bir kimyasal maddedir. Özellikle tahıllar ve patates gibi nişastalı ürünlerin
yüksek sıcaklıklarda kızartılması ve fırınlanması sırasında,
proteinler (asparajin amioasidi) ile şekerlerin kimyasal reaksiyonu sonucu meydana gelmektedir. Gıdalarda akrilamid oluştuğu ve bunların insan sağlığına zararlı olabileceği 2002 yılında bir İsviçreli araştırıcı tarafından ileri sürülmüştür. Deney hayvanları üzerinde yapılan çalışmalarda da
akrilamidin kansere yol açabileceği saptanmıştır. Isıl işlem
görmüş gıdalarda yapılan çalışmalarda da zaman zaman
yüksek düzeylerde akrilamid varlığı saptanmıştır. Gıdalarda yapılan çalışmalarda ısıl işlem görmüş (kızartılmış, kavrulmuş, fırınlanmış) çoğu üründe yüksek düzeylerde akrilamid bulunmuştur. İleri sürülen bu iddiaya rağmen akrilamidlerin halk sağlığı açısından riskli olduğu konusu henüz
netlik kazanmamıştır. Bu konuyla ilgili olarak riskin derecesini belirlemek, akrilamid oluşumu mekanizmasını aydınlatmak ve akrilamid oluşumunu azaltacak yöntemler geliştirmek amacıyla hâlihazırda Avrupa Birliği’nde kapsamlı bir araştırma projesi yürütülmektedir. Bununla birlikte
akrilamid IARC tarafından muhtemel kanserojenler (Grup
2A) listesinde gösterilmiştir. Ancak henüz hiçbir kaynakta
akrilamidin gıdalardaki maksimum kabul edilebilir limitleri belirtilmemiştir.
Gıda Katkı Maddeleri ve Kontaminantlar
Gıda teknolojisindeki gelişmelere paralel olarak, gıda
maddelerinin üretiminde çeşitli katkı maddeleri yaygın bir
78
şekilde kullanılmaktadır. Katkı maddeleri gıdanın üretilmesi, tasnifi, işlenmesi, hazırlanması, ambalajlanması, taşınması, depolanması sırasında gıda maddesinin tat, görünüş,
yapı ve diğer niteliklerini korumak, düzeltmek ve istenmeyen değişikliklere engel olmak ve düzeltmek amacıyla kullanılmaktadır. Üzerinde sıkça tartışılmakla ve alternatif
teknikler bulunmakla birlikte çeşitli nedenlerle gıda maddelerinin üretiminde katkı maddesi kullanılması çoğu kere
kaçınılmaz olmaktadır. İşlenmiş ürünlerde bozulma yapıcı ve hastalık yapıcı mikroorganizmaların gelişmeleri antimikrobiyel katkı maddeleri ile önlenebilmektedir. Yine antioksidan katkı maddeleri kullanılarak yağdan zengin işlenmiş gıdaların oksidasyonu ve buna bağlı olarak toksik etkili
peroksit ve radikallerin oluşumu engellenebilmektedir. Bununla birlikte bilinçsiz (dikkatsiz ve gereksiz) katkı maddesi kullanımına bağlı olarak insan sağlığı için bir tehdit
de söz konusudur. Gıda maddelerindeki katkı maddelerinin insan sağlığı açısından getirdiği rizikolar, katkı maddesi kullanımından değil gıdalara gereğinden fazla katıldığında ve izin verilmeyenlerin kullanılması durumunda ortaya
çıkmaktadır. Katkı maddesi seçiminde hatalı uygulamalara
da zaman zaman rastlanmaktadır. Örneğin sodyum metabisülfitin koruyucu olarak asidik ürünlerde fazla miktarda
kullanılması durumunda çıkan sülfür dioksit gazları, hem
çalışanları hem de tüketicileri tehdit etmektedir.
Üzerinde en çok tartışılan katkı maddeleri arasında nitrat ve nitritler gelmektedir. Potasyum ve sodyum tuzları
şeklinde özellikle et ürünlerinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Gıda zehirlenmesi yapan bakteriler arasında toksinlerinin gücünden (LD50= 0.00001 mg/kg) dolayı özel bir yeri
olan Clostridium botulinum’a karşı etkilidir ve bu bakterinin gelişimi ve toksin üretimini inhibe etmek için kullanımına izin verilmiştir. Bununla birlikte et endüstrisinde kalıcı kırmızı-pembe renk oluşturmak için kullanılmaktadır.
Peynirlerde de şişme (kabarma) hatalarına karşı bu katkı
79
maddelerinden yararlanılmaktadır. Türk Gıda Kodeksi’ne
göre satış noktalarından alınacak örneklerde sodyum nitrat
miktarı et ürünlerinde 250 mg/kg’ı, peynirlerde 50 mg/kg’ı;
sodyum ve potasyum nitrit ısıl işlem görmemiş kürlenmiş
ve kurutulmuş et ürünlerinde 50 mg/kg’ı, diğer kürlenmiş
et ürünlerinde ve et konservelerinde 100 mg/kg’ı geçmemelidir.
Nitrat ve nitritler, gıda maddelerinin güvenli bir şekilde muhafazasında faydalı olmasına rağmen aşırı miktarlarda tüketimleri sonucu sağlık için zararlı olabilmektedirler. Gıda maddelerinde izin verilen limitler dâhilinde
nitrat-nitrit kullanıldığı takdirde bir insanın toksik dozda
nitrat-nitrit içeren ürün tüketmesi pratikte mümkün görülmemektedir. Pancar, kereviz, salatalık, kıvırcık ve turp gibi
sebzelerde 200 mg/kg kadar nitrat bulunmaktadır. Ancak
yapılan piyasa tarama çalışmalarında limitlerin çok çok
üzerinde nitrat ve nitrit içeren ürünlerle karşılaşılmaktadır.
Nitrat ve nitritler akut ve kronik olarak toksik etki gösterebilirler. Sık rastlanmamakla birlikte yetişkin bireylerde
8-15 g kadar nitrat (potasyum veya sodyum nitrat) alınması
gastroenteritis, dışkıda ve idrarda kan, zafiyet, hipotansiyon ve kollaps ile karakterize akut toksisiteye neden olur.
Kronik durumlarda ise hazımsızlık, mental depresyon, işitme ve görme bozukluğu, baş ağrısı görülebilir. Nitritlerin
akut toksisitesine nitratlardan daha sık rastlanmaktadır ve
daha ciddi seyretmektedir. Ölüm bildirilen vakalar vardır
ve ölüm, nitritlerin neden olduğu methemoglobinemiden
kaynaklanmaktadır. Bağırsaklardan emilen nitrit kana geçtiğinde myoglobinle birleşerek methemoglobin oluşumuna
(demir oksitlenerek 2 değerli demir 3 değerli hâle geçer)
neden olur. Methemoglobinin oksijen taşıma özelliği olmadığından oksijen yetersizliği görülür. Methemoglobinemi
derecesine göre hafif bir siyonazla seyredebildiği gibi ileri
durumlarda ölüm görülür. Metmyoglobinemiye yetişkinlerden ziyade çocuklarda ve özellikle bebeklerde rastlan80
maktadır. Yeni doğan bebeklerde bildirilen vakalarda daha
ziyade içme suyu veya mama hazırlamada kullanılan nitrat içeriği yüksek sular sorumlu bulunmuştur. Bebeklerde
mide asiditesi alkali olduğundan burada bakteriler yaşama
şansı bulmaktadırlar. Bu bakteriler sulardaki nitratı nitrite
indirgeyerek metmyoglobineminin ortaya çıkmasına yardımcı olmaktadırlar.
Tartışılan bir diğer katkı maddesi gıda maddelerinde yapay tatlandırıcı olarak kullanılan aspartamdır. Geçmiş yıllarda çeşitli kuruluşlar tarafından kansere neden olabileceği nedeniyle yasaklanması talep edilmiştir. Şekerlemeler,
meşrubat, meyveli içecekler, sakız, kahvaltılık gevrek, tatlı, dondurma, pasta, çikolata, meyve konservesi vb. çok geniş bir gıda grubunda enerjisi azaltılmış ürünler (düşük kalorili gıdalar) elde etmek için yaygın olarak kullanılan aspartam fenilalanin ve aspartik asit asitten oluşan bir dipeptittir. Her ikisi de gıda maddelerinde doğal olarak bulunmaktadır. Bununla birlikle aspartamın ileri sürülen zararlı etkisi de bu maddelerle ilgilidir. Doğal ürünlerde farklı
aminoasitlere bağlı olarak bulunan fenil alananin ve aspartik asidin zararsız olduğu, ancak aspartamdaki fenilalanin
ve aspartamın mide enzimleri tarafından ayrıştırıldığı; ayrılan fenilalaninin “diketopiperazine” adı verilen bir kanserojen maddeye; aspartik asidin de “excitotoxin” adlı toksik maddeye dönüştüğü iddia edilmiştir. Gıdalarda yapay
tatlandırıcı olarak kullanılan aspartamın ileri sürülenlerin
yanı sıra bilinen bir yan etkisi fenilketonüri hastalarını ilgilendirmektedir. Fenilalanin içerdiğinden dolayı izin verilen limitler dâhilinde kullanılsa bile fenilketonüri hastaları
için ciddi bir tehlike oluşturmaktadır. Bu nedenle aspartam
kullanılan gıda maddelerinin etiketlerinde bu tip hastalara
karşı uyarıcı ifadeler bulunması gerekir. Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliğinde de aspartam içeren gıdaların ambalajlarında “Fenilalanin ihtiva eder.” uyarısının bulunması zorunluluğu vardır.
81
Bir katkı maddesinin kullanımına izin verilmeden
önce bir dizi güvenlik testinden geçmesi gerekmektedir.
Avrupa’da katkılar için kullanılan “E” kodu o materyalin
gerekli güvenlik testlerinden geçirildiğinin, uygun görüldüğünün ve spesifikasyonlarının belirlendiğinin bir işaretidir. Bu kodlar 1974 yılında kurulan ve gıda ile ilgili konularda yetkili olan SCF (Scientific Committee on Food) tarafından verilmekte ve güncellenmektedir. Avrupa Birliği tarafından hâlihazırda toplam 297 katkı maddesine E kodu
verilmiştir. Ülkemizde de Avrupa Birliği kriterleri kullanılmaktadır. Türk Gıda Kodeksi Gıdalarda Kullanılan Renklendiriciler Tebliği (2002/55), Gıdalarda Kullanılan Tatlandırıcılar Tebliği (2006/45) ile Renklendiriciler ve Tatlandırıcılar Dışındaki Gıda Katkı Maddeleri Tebliği’nde (2003/44)
hangi katkı maddesinin hangi gıda maddelerinde ne miktarda kullanılacağı belirtilmiştir. ABD’de ise benzer çalışma
FDA (Food and Drug Administration–Gıda ve İlaç Dairesi)
tarafından gerçekleştirilmektedir. FDA, Amerika Birleşik
Devletleri’nin bir kuruluşu olmakla birlikte diğer dünya ülkeleri tarafından da referans olarak alınmaktadır. Avrupa
Birliği ülkelerinde katkı maddeleri ve diğer kimyasalların
günlük kabul edilebilir alım miktarları ADI olarak belirlenmiştir. FDA ise ADI limitini referans doz (RfD) olarak tanımlamıştır. Bir farklılık olarak FDA tarafından GRAS (Generally Recognized as Safe- Genellikle Güvenli Kabul Edilir) adı altında ayrıca bir tanımlama daha yapılmıştır. İzin
verilen sınırlar dâhilinde kullanıldığında sağlık yönünden
sakıncalı olmayan, diğer bir ifadeyle en güvenli olarak kabul edilen gıda katkı maddelerinin yer aldığı bu listede 2007
yılı itibariyle 215 kadar ürünün ismi yer almaktadır.
82
Gıdalara Karışabilen Kimyasal Tehlikeler
Veteriner İlaç Kalıntıları
Tablo 1: Hayvanlarda gelişme, verimi artırmak ve ürün kalitesini
iyileştirmek için kullanılan bileşikler
1-Yem katkıları
→ antibiyotikler
→ antiprotozoerler
→ antelmentikler
→ pestisidler
2- Anabolik ajanlar
→ Östrojen, progestajen ve anabolizan sentetik türevleri
3- Süt verimi artırıcıları
→ somatotropin (BST, GH) somatomerin (IGF; insülin-like
growth factors)
4- Seksüel siklus düzenleyicileri
→ PGF2α
5- Lipo-protid repartitörleri
→ Klenbuterol (β-agonist)
6- Biyoregülatör ve Probiyotikler
Hayvanlarda tedavi edici, koruyucu ve semirtici amaçla kullanılan ve hayvansal ürünlerde kalıntı bırakan farmakolojik etkili maddeler, organizmada tam metabolize olmadıkları ve tam olarak atılmadıkları için tüketicilerin sağlığını sürekli ve hatta yaşam boyunca olumsuz etkilerler.
Farmakolojik etkili maddelerden en önemlisi antibiyotiklerdir. Beta-laktam grubu (penisilinler, sefalosporinler),
tetrasiklinler (klortetrasiklin, oksitetrasiklin), sulfanomidler (sulfametazin, sulfadiazin), aminoglikozoidler (streptomisin, neomisin), makrolidler (tilosin, eritromisin) gibi
antibiyotikler büyük ve küçükbaş hayvanlarda, kümes hayvanları ve hatta balıklarda hem tedavi hem koruma hem de
83
hızlı gelişim ve kilo artışı sağlamak amacıyla kullanılmaktadır. Kloramfenikol gibi bazı antibiyotikler ise tüketicilerde direkt toksik etki oluşturduğundan günümüzde yasaklanmıştır.
Ne amaçla kullanılırsa kullanılsın antibiyotikler uygulamanın yapıldığı hayvanların dokularında kalıntı bırakabilir.
Hayvanların yenebilen dokularında ve sütlerinde bu kalıntıların seviyesi antibiyotiklerin organizmadan atılma süreleri dikkate alınmadığı durumlarda kabul edilebilir düzeylerin çok üzerinde olabilir. Hayvansal ürünlerle yüksek miktarlarda antibiyotik kalıntısının alımı tüketicilerde, özellikle
duyarlı kişilerde toksik (alerjik) etki oluşturabilir. Bazı kişilerin belli antibiyotiklere (örneğin β-laktam) karşı duyarlı
olduğu, farkında olmadan dolaylı olarak vücuda alınan antibiyotik kalıntılarının ölüme kadar varabilen rahatsızlıklara neden olabildiği bilinmektedir. Antibiyotik kalıntılarının
bir diğer zararlı etkisi hastalık yapıcı mikroorganizmalarda ilgili antibiyotiğe karşı zaman içinde direnç oluşumuna
neden olmasıyla alakalıdır. Günümüzde çoğu hastalık etkenlerinin bilinen antibiyotiklere karşı dirençli olduğu bilinmekte ve bu da hastalıkların tedavisini güçleştirmektedir. İnsanlarda gıdalar vasıtasıyla hastalık yapan bakteriyel
etkenlerin başında gelen Salmonella ve Campylobacter türlerinin ampicillin ve tetracycline dâhil çeşitli antibiyotiklere dirençli olduğu yapılan çalışmalarda ortaya konmuştur.
Bunun en önemli nedeni bilinçsiz antibiyotik kullanımı olmakla birlikte gıdalardaki antibiyotik kalıntılarının da rolü
vardır. Gıdalarla birlikte küçük dozlarda alınan antibiyotikler sindirim kanalındaki olası patojen bakterileri öldürmeye yeterli olmadığı gibi bu şekildeki antibiyotik alımının devam etmesi bakterilerde o antibiyotiğe karşı bağışıklık oluşturmaktadır. Belli bir antibiyotik veya antibiyotik grubuna
direnç oluşturmuş bir bakterinin bu özelliğini birlikte bulunduğu diğer bakterilere de aktarabilir olması (gen transferi) konunun önemini daha da artırmaktadır.
84
Sütlerdeki antibiyotik kalıntıları sağlık üzerine olumsuz
etkilerinin yanı sıra ekonomik kayıplara da yol açabilmektedir. Özellikle yoğurt gibi bakterilerin önemli rol oynadığı
süt ürünlerinde sütten gelen antibiyotikler oldukça duyarlı olan yararlı bakterilerin faaliyetini yavaşlattığından veya
engellediğinden beklenen performansı gösterememekte ve
dolayısıyla istenilen ürün elde edilememektedir. Bunun sonucunda da değişen boyutlarda ekonomik kayıplar söz konusu olmaktadır.
Hayvansal gıdalarda antibiyotik kalıntılarının yanı sıra
antiparaziter ilaç kalıntılarına da rastlanmaktadır. Hem
iç hem de dış parazitlere karşı koruyucu veya tedavi edici
amaçla kullanılan bu ilaçlar da yenilebilen dokularda kalıntı bırakabilmektedir.
Yukarıdaki sakıncaların giderilmesi açısından kasaplık
hayvanlar her bir ilacın vücuttan atılma süresi dolmadan
kesime gönderilmemeli ve bu süre içinde sütleri kullanılmamalıdır. Ancak pratikte bunun uygulanması ve kontrolü
oldukça güç görünmektedir. Hangi ilaçların hangi hayvan
türlerinde ne amaçla kullanılacağı, ülkelerin kendi yasalarında belirtilmiştir. Aynı şekilde kullanılmasına izin verilen
farmakolojik etkili maddelerin hayvansal dokularda bulunmasına izin verilen kalıntı miktarları da yine yasalarla belirlenmiştir. Ülkemizde de Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği
Hayvansal Kökenli Gıdalarda Veteriner İlaçları Maksimum
Kalıntı Limitleri Tebliği’nde ilgili kısıtlamalara geniş olarak
yer verilmiştir.
Üzerinde tartışılan farmakolojik etkili maddelerden birisi klenbuteroldür. İnsan ve hayvanlarda astımın tedavisinde kullanılmaktadır. Bununla birlikte bazı steroid benzeri
karakteristikleri nedeniyle kasaplık hayvanlarda kas gelişimini artırmak (yağsız, protein içeriği yüksek) için kullanılan illegal maddeler arasında yer almaktadır. Ancak yapılan
araştırmalarda klenbuterol ile muamele görmüş hayvan etlerinin tüketicilerde zehirlenmeye neden olabildiği ve ila85
cın, vücuttan atılma süresinin sonunda (7 gün) bile kesilen
hayvanların (özellikle sığırlarda) yenilebilir dokularında
yüksek düzeylerde bulunabildiği bildirilmiştir. Bu maddenin zararlı etkisi gıdalarla birlikte alındığında bazen toksik ürünlere parçalanmasıyla ilgilidir. Klenbuterol kalıntısı
bulunan etlerin tüketimi sonucu nabız sayısında artış, kas
titremeleri, baş ağrısı, bulantı, ateş, üşüme vb. belirtiler görülebilmektedir.
Hormon ve Hormon Benzeri Maddeler
Hayvansal organizmada doğal olarak bulunan hormonlar, bir hücre veya hücre topluluğu tarafından salgılanan,
organizmanın diğer hücreleri üzerine fizyolojik bir kontrol uygulayan kimyasal bir madde olarak tanımlanmaktadır. Geçmiş yıllarda çok sayıda hormon ve hormon benzeri
madde kasaplık hayvanlarda verimi artırmak amacıyla kullanılmıştır. Hormonlar, bu etkilerini protein sentezini artırarak gerçekleştirmektedirler. Bunlar cinsiyet hormonları (Östradiol, Testesteron, Progestron); steroidal olmayan
sentetik östrojenler (dietilstilbestrol, hexoestrol, dienestrol,
zeranol) ve sentetik steroidler (Trenbolan asetat) olmak
üzere üç grupta toplanmaktadır.
Hormonal etkili anabolikler, uygun şekilde kullanıldığında et ve diğer yenebilen dokularda rezidü yoğunluklarının 1 ng/kg’ı geçmemektedir. Bununla birlikte etlerde androjenik hormon kalıntılarının kadınlarda virtilizazyon (erkekleşme), menstrual siklus bozuklukları; östrojenik hormon kalıntılarının erkeklerde feminizasyon (dişileşme), iktidarsızlık ve infertilite gibi yan etkilerinin olabileceği bilinmektedir. Genel hormonal aktivitelerinin yanı sıra kanserojen, sinirsel komplikasyonlar ve damar sertliği gibi zararlı etkileri de söz konusudur. Bu nedenlerle günümüzde
hormon kullanımına izin verilmemektedir. Bununla birlikte yasal olmayan bir şekilde adı geçen maddelerin kullanıldığı da bilinmektedir. Nitekim yapılan çalışmalarda et ve et
86
ürünlerinde önemli düzeylerde hormon kalıntıları bildirilmektedir.
Tarımsal İlaç Kalıntıları (pestisidler)
Tarım ilaçları, etki ettikleri zararlıya göre insektisit (haşerelere karşı), herbisit (yabani bitkilere karşı), fungisit
(mantarlara karşı), akarisit (kırmızı örümceğe karşı), rodentisit (farelere karşı), mollusisit (yumuşakçalara karşı) ve
nematosidler (solucanlara karşı) olarak sınıflandırılmaktadırlar. Tarımsal ürünleri çeşitli zararlılardan korumak için
dünyada her yıl yaklaşık 2 milyon ton civarında tarımsal
ilaç kullanılmaktadır. Bunun önemli bir kısmı ise (yaklaşık
% 30) hedefe ulaşmadan çevreye bulaşmaktadır. İnsanlar
tarımsal ilaçları kaza ile (solunum veya sindirim yoluyla)
vücutlarına alarak akut olarak zehirlenmektedir. WHO, gelişmekte olan ülkelerde yaklaşık 500.000 kişinin tarımsal
ilaçlarla zehirlendiğini, 5.000 kişinin hayatını kaybettiğini
bildirmiştir. Bununla birlikte asıl tehlike gıdalardaki pestisit kalıntılarıdır. Her gün milyonlarca insan içinde pestisit
kalıntıları bulunan gıdalarla beslenmektedir. Kalıntı sorunu
sadece ilaçlamanın yapıldığı bitkisel ürünlerle sınırlı kalmamaktadır. İlaç kalıntıları içeren yemlerle beslenen hayvanların et, süt ve yumurtasında, ballarda, hatta su ürünlerinde
yüksek düzeylerde pestisit kalıntılarına rastlanmaktadır.
Hayvansal gıdalar elde edikleri hayvanlara pestisit (insektisit) uygulaması ile de kontamine olabilirler. Gıdalardaki
kalıntıların zararlı etkileri daha çok kronik olarak ortaya
çıkmaktadır. Doku ve organlarda birikerek çeşitli bozukluklara neden olmakta ve kanserojen, mutajen, teratojen
vb. etki göstermektedirler.
İnsektisitler pestisidler içinde yaygın olarak kullanılmaları ve daha toksik etki yapmaları nedeniyle özellikle önem
kazanmaktadır. İnsektisitler içinde de kolay tahrip olmaması ve ortamda birikmesi nedeniyle organik klorlu bileşikler (DDT, BHC, aldrin, lindan, chlordane, heptachlor,
87
hexachlorobenzene vb.) önemli sorunlara neden olmaktadırlar. Yapılan çalışmalarda gıdalarla alınan pestisitlerin %
75’ini organik klorlu bileşiklerin oluşturduğu bildirilmiştir. DDT ve benzeri pestisitlerin kullanımı yasaklanmış olmakla birlikte hâlen bazı ülkelerde yasal olmayan bir şekilde kullanıldığı bilinmektedir. Çevrede bozulmadan uzun
süre kalabilen organik klorlular yağda çözünür olduklarından gıdalarla alımını takiben insanların ve hayvanların yağ
dokularında birikirler. Dolayısıyla yağdan zengin hayvansal ürünler insanlar için önemli bir bulaşma kaynağı olarak
rol oynayabilir. İnsektisitlerin diğer bir grubu olan organik
fosforlu bileşikler (parathion, malathion) tüketiciye gelinceye kadar ortamda hızlı bir şekilde dekompoze olduklarından daha az tehlikeli kabul edilmektedirler. Aynı nedenle
gıda maddelerinde organik fosforlulara ait kalıntılar çoğu
kere önemsiz düzeylerde bulunmaktadır. Yüksek dozlarda
oldukça toksik olan (sinir sistemini tahrip eder) bu bileşikler organizmada daha az toksik olan maddelere hidrolize
olur ve kolayca vücuttan atılır. Doku ve organlarda birikme eğilimi yoktur. Karbamatlar (aldicarb, carbaryl, fenoxycarb vb.) organik fosforlular gibi kolayca yıkımlanırlar ve
bu nedenle gıdalarda birikmezler. Flumethrin, bifenthrin,
bioresmethrin, cyfluthrin, cypermethrin, deltamethrin sentetik pyrethroid pestisidler de dayanıklı değildirler ve çevrede uzun süre kalmazlar.
Bitki büyüme maddesi veya bitki gelişme düzenleyiciler olarak bilinen olarak bilinen hormon uygulamasına sebze ve meyve yetiştiriciliğinde ve özellikle de seracılıkta da
rastlanmaktadır. Geçmiş yıllarda yapılan çalışmalarda bitkilerde büyümeyi teşvik eden bazı maddelerin bulunduğu
saptanmıştır. Bunlara ilk önce hormon (fitohormon) adı verilmesine karşın daha sonradan bitki büyüme maddesi veya
gelişme düzenleyiciler olarak anılmaya başlanmıştır. Bitkilerde çok düşük konsantrasyonlarda bulunan ve önemli görevler üstlenen bu maddeler doğal veya sentetik olarak üre88
tilerek zirai kullanım için tüketime verilmiştir. Bitki büyüme maddeleri oksinler (PAA; IBA; IAA; NAA; 2,4-D; 4-CPA;
2,4,5-T vs), sitokininler (kinetin, zeatin, benzyladenine,
PBA, PPG vs), gibberellinler (GA), etilen ve dormin (absisik asit) olmak üzere 5 grup altında toplanmaktadır. Başlıca etkileri hücre büyüme ve bölünmelerini artırarak hacim
artışı ve büyümeyi hızlandırmalarıdır. Bunun yanı sıra çimlenme oranını artırmak, çiçeklenmeyi teşvik etmek, meyve
tutum oranını (çiçeğin meyveye dönüşme oranı) artırmak,
meyve/salkım büyüklüğünü artırmak, olgunlaşmayı hızlandırmak veya yavaşlatmak/geciktirmek, hasat öncesi dökülmeyi önlemek, meyve kalitesini artırmak, çiçek ve meyvelerin seyreltilmesi vb. çok değişik amaçlarla kullanılmaktadırlar. Bunlardan bazılarının gelişmeyi yavaşlatma veya
durdurma etkisi de bulunduğundan yabancı ot mücadelesinde herbisid olarak kullanılanları vardır. Amaca göre çiçek, yaprak ve meyveler üzerine veya toprağa çeşitli şekillerde (genellikle püskürtme) uygulanmaktadır.
Hormon uygulamalarının seracılıktaki yararlı etkilerinin yanı sıra kullanıldığı ürünlerde kalıntı bırakması ve
bu suretle tüketici sağlığı için risk oluşturması da muhtemel görülmektedir. Doza bağlı kalındığı takdirde çiçek uygulamalarında ve hasattan en az 3-4 hafta önce gerçekleştirilen meyve uygulamalarında kalıntı açısından risk minimum düzeydedir. Bununla birlikte yüksek dozlarda, bilinçsiz ve zamansız olarak hormon kullanımı ciddi bir kalıntı
sorununu ortaya çıkarabilmektedir. Meyve ve sebzecilikte
kullanılan bu madde kalıntılarının tüketicilerde çeşitli zararlı etkilerinin ileri sürülmüş ve bu nedenle kullanımlarıyla ilgili olarak sınırlandırmalar ve yasaklamalar getirilmiştir. Ruhsatlı olarak kullanımlarına ve üretimlerine izin verilmiştir. Üzerine en çok tartışılan büyüme düzenleyicilerden birisi eskiden yaygın olarak kullanılan ve sentetik oksinlerden olan 2,4-D (2,4-dichlorophenoxyacetic acid) adı
verilen maddedir. Bunun testiküler DNA sentezini engel89
lediği, sinirsel bozukluklara, doğum ve üreme kusurlarına
ve bitkilerde olduğu gibi mutasyona yol açabileceği ve hatta kanserojen olabileceği ileri sürülmüştür. Deney hayvanları üzerinde yapılan çalışmalarda düşük dozlarda bile karaciğer ve böbrek bozuklukları gözlenmiştir. İnsan sağlığına zararlı olduğu iddiaları üzerine bu madde yasaklanmıştır. Oksinlerden olan 2,4,5-T (2,4,5-Trichlorophenoxyacetic acid)’nin üretimi sırasında bir dioksin olan TCDD
(2,3,7,8-Tetrachlorodibenzo-p-Dioxin) kontaminasyonuna
maruz kaldığı ve bu nedenle lösemi, hamilelerde düşük, doğum kusurları, karaciğerde hasar vb. rahatsızlıklara neden
olabileceği ileri sürülmüştür.
Ağır Metaller
Cıva, kurşun, arsenik, kadmiyum gibi toksik ağır metaller gıdalarda tercihen hiç bulunmamalı, varsa da Türk Gıda
Kodeksi Yönetmeliğinde belirtilen sınır değerleri aşmamış
olmalıdır. Toksik metaller gıdalara genellikle çevre kirliliği
sonucunda havadan, sudan, topraktan ya da üretimde kullanılan ekipmandan bulaşabilmektedir. Bunlardan arsenik
kanserojen olarak da tanımlanmış olup epidemiyolojik çalışmalar içme sularında yüksek oranlardaki arsenik mevcudiyeti ile akciğer, karaciğer, kolon ve mesane kanserleri
arasında bir ilişkinin varlığını göstermektedir.
Kurşun
Gıdalarda kalıntı bırakan en toksik ağır metallerin başında gelmektedir. Hem solunum hem de sindirim yoluyla
vücuda alınır. Akut toksik etkisinin yanı sıra sürekli alınmasına bağlı olarak doku ve organlarda birikerek hasarlar
meydana getirebilir. Kandaki yüksek kurşun seviyesi kırmızı kan hücrelerinin oluşumunu inhibe eder ve kansızlığa
neden olur. Kandaki kurşun seviyesinin 100 µg/dL’yi aştığı
durumlarda beyin ve böbreklerde hasar meydana getirdiği bildirilmiştir. Sinir sistemindeki yüksek konsantrasyon90
ları hiperaktif davranışlardan zekâ geriliğine kadar etkiler
oluşturur. Böbrekler bu metalin vücuttan atılmasının başlıca yolu olduğu için kurşun bu organda birikebilir ve buna
bağlı olarak kronik böbrek yetersizliği görülebilir. Bunlardan başka körlük, kolic, Vitamin D metabolizmasında
bozukluk, hamilelerde düşük, erkeklerde sperm sayısının
azalması vb. kronik kurşun zehirlenmelerinde görülebilen
diğer belirtilerdir. Özellikle çocuklar kurşuna oldukça duyarlıdır. Çocuklarda kandaki kurşun düzeyinin 10 to 30 µg/
dL olması durumunda gelişmenin yavaşladığı, 125 µg/dL ve
üzerine çıktığında ise ölüme neden olabileceği ileri sürülmüştür. WHO tarafından haftalık alınacak kurşunun 0.025
mg/kg (vücut ağırlığı) geçmemesi tavsiye edilmektedir. Gıdalardaki tolere edilebilir düzeyi 0.02-2 ppm arasında değişmektedir.
Cıva
Başlıca endüstriyel atıklar ve ziraat ilaçları yoluyla çevreye yayılmaktadır. Deprem ve volkanik aktiviteler sırasında da çevreye cıvanın yayıldığı bilinmektedir. Cıva inorganik ve organik şekillerde bulunur ve her birinin toksikolojik özellikleri farklıdır. Organik cıva insanlar için en toksik formdur. Sulardaki mikro ve makro organizmalar metalik (inorganik) cıvayı, daha tehlikeli olan organik cıva bileşiklerine (metil merkür) dönüştürürler. Oluşan bu bileşikler
su ürünlerinde, özellikle suyu filtre ederek beslenen midye ve istiridye gibi kabukluların vücutlarında birikir. Dolayısıyla diyetteki en önemli cıva kaynağını kontamine sulardan avlanan su ürünleri oluşturur. Cıvalı ilaçlarla (fungisid)
muamele görmüş tahıl ve diğer bitkisel ürünlerde de toksik
düzeylerde cıva kalıntılarına rastlanabilir. Gıdalarla alınan
cıva bileşikleri bünyede uzun süre kalırlar. Başta böbrekler olmak üzere bulunduğu doku ve organlarda bozukluk
oluştururlar. Beyne ulaşarak merkezî sinir sistemini tahrip
ederler. Uzun süre günde 0,3 mg ve üzerinde cıva alımı ze91
hirlenmeye neden olmaktadır. Bir haftada gıdalarla alınacak cıva miktarının kg vücut ağırlığı başına 0.005 mg’dan
fazla olmaması önerilmektedir (FAO/WHO). Aynı şekilde
tolere edilebilir cıva miktarı gıda maddeleri için 0.05 mg/
kg; içme suları için 0.5-1.0 ppm olarak öngörülmektedir.
Arsenik
İnorganik ve organik olmak üzere iki şekilde doğal olarak bulunur. Ancak gıdalara ve çevreye bulaşması başlıca
tarım ilaçları ve endüstriyel uygulamalar ile olmaktadır.
İnorganik arsenik, kerestelerin karıncalardan korunması
amacıyla kullanılmaktadır. Organik arsenik (Monosodium
ve disodium methyl arsenate) ise bazı herbisit ve fungisitlerin bileşiminde yer almaktadır. Çevrede yaygın bir şekilde
bulunduğundan çoğu gıdalar düşük düzeylerde de olsa arsenik içermektedir. Özellikle su ürünlerindeki seviyesi yüksek olabilir ve insanlar daha çok bu ürünler vasıtasıyla arseniği vücutlarına alırlar. Gıdalarla alınan arseniğin önemli
bir kısmı vücudun doku ve organlarında birikir. İnorganik
arsenik organik olanından daha toksiktir. Yüksek düzeydeki arsenik kan, karaciğer, böbrek, deri ve merkezî sinir sistemini etkiler. Siroz, sarılık, periferal dolaşım bozuklukları,
Raynaud sendromu, anemi, deride hyperkeratosis, ayaklarda kangren vb. görülür. Kanserojen etkisi de vardır. Arsenik
ve arsenik bileşikleri IARC tarafından grup I kanserojenler
arasında gösterilmektedir. Sürekli alımına bağlı olarak deri
kanseri, akciğer kanseri ve böbrek kanserine neden olduğu bilinmektedir. Gıdalardaki tolere edilebilir düzeyi 0.011 ppm arasında değişmektedir. FAO/WHO tarafından içme
sularındaki arsenik miktarının 0.01 mg/l’den fazla olmaması istenmektedir. Haftalık alınacak arsenik (inorganik) limiti ise 0.015 mg/kg (vücut ağırlığı) olarak belirlenmiştir.
Kadmiyum
Metalik bir elementtir ve düşük seviyelerde doğal ola92
rak çevrede bulunur. Boru, pil, emaye üretimi vb. birçok
endüstride kadmiyum kullanılmaktadır. Günlük hayatta
kullandığımız birçok eşyanın (elektrikli fırın ve buzdolabı
gibi) metal alaşımlarının bileşimine giren kadmiyum tarım
yapılan topraklar için kullanılan gübrelerde de bulunabilmektedir. Kirli havanın solunması ve yiyeceklerle vücuda
alınır. Kadmiyum kaplı yiyecek kaplarından asidik gıdalara
geçebilir. Özellikle endüstriyel atıklarla kirlenmiş sularda
yaşayan balık ve diğer deniz ürünlerinde yüksek miktarda bulunabilir. Yüksek seviyelerde uzun süreli kadmiyum
alımı uzun süre etkinliğini sürdürecek şekilde karaciğer
ve böbreklerde birikime neden olur. Bunun sonucu olarak
özellikle böbreklerde ciddi hasarlar meydana getirir. Bundan başka hipertansiyon, kemiklerde tahribat, demir metabolizmasında bozukluk gibi belirtilere neden olur. Deney
hayvanları üzerinde yapılan çalışmalarla kadmiyumun karsinojenik, mutajenik ve teratojenik etkileri de gösterilmiştir. Kadmiyumun toksik etkisi genellikle düşük dozlarda
uzun süreli alımıyla ilgilidir. Akut etki ise çok yüksek konsantrasyonların ağız yoluyla alınmasıyla meydana gelebilir. Fare ve ratlarda akut toksisite üzerine yapılan deneysel
çalışmalarda enjeksiyon yolu ile LD50 2.5-25 mg/kg olarak
gösterilmiştir. Ağız yoluyla alındığında ise kadmiyum bileşikleri iyi emilmediğinden (alınan dozun yaklaşık % 5’i)
LD50 çok daha yüksektir (100-300 mg/kg). WHO’ya göre,
alınan kadmiyum miktarının haftada 0.4-0.5 mg’dan (0.007
mg /kg vücut ağırlığı) fazla olmaması gerekmektedir. Gıdalardaki tolere edilebilir düzeyi ise 0.005-5 ppm arasında
değişmektedir. Ülkemizde Su Ürünleri Yönetmeliğinde işlenmiş balıklar için tolere edilebilir kadmiyum miktarı 0.05
mg/kg olarak belirlenmiştir.
Antimon
Su, toprak ve havada düşük seviyelerde de olsa antimon
bulunur. Metal alaşımları, metalik ambalaj malzemesi, pil,
93
kablo, yangına dayanıklı eşyalar vb. üretiminde yaygın olarak
antimon kullanılmaktadır. Düşük kaliteli emaye kaplarda pişirilen yemeklere, metalik kaplardan asidik içeceklere geçiş
olabilmektedir. Ancak günümüzdeki modern üretim yöntemlerinin bu geçişlere engel olduğu ileri sürülmektedir. Oldukça
toksiktir. Alınan doza bağlı olarak arseniktekine benzer belirtiler gösterir. Küçük dozlarda baş ağrısı ve baş dönmesine;
yüksek dozlarda ise şiddetli kusmayı takiben ölüme neden
olur. WHO tarafından antimonla ilgili bir tolere edilebilir limit
belirlenmemiş olmakla birlikte değişik kaynaklarda oral yolla
günlük antimon alımının 0.4 µg/kg’ı (vücut ağırlığı) geçmemesi tavsiye edilmektedir. Sulardaki tolere edilebilir limitleri ülkeler arasında 2-20 ug/l arasında değişmektedir.
Bakır
Doğada yaygın olarak bulunur. Organizma için esansiyel
bir elementtir. Kanda, enzimlerde, çeşitli pigmentlerde bulunur. Çoğu gıdalarda yeterli düzeylerde bakır bulunduğundan
yetersizliğine pek rastlanmaz. Ancak fazla miktarda alınması zehirleyebilir, hatta ölüme neden olabilir. Başta elektronik
olmak üzere sanayinin çoğu kollarında bakır kullanılmaktadır. Bazı tarım ilaçlarında da bakır bulunmaktadır. Kaplardan yiyeceklere, özellikle karbonatlı ve asidik olanlara
önemli miktarda bakır geçişi olur. Geçmişte bakır kaplardan
dolayı ortaya çıkan bakır zehirlenmelerine sık rastlanmıştır.
Gıdalarla alınan bakır karaciğer, böbrek, kalp, beyin gibi organlarda ve kaslarda birikir. Fazla miktarlarda alındığında
bu dokularda hasar meydana getirebilir. Özellikle karaciğer
hasarı sonucu ölüme neden olabilir. Tolere edilebilir düzey
gıdalar için 0.1-25 ppm; içme suları için 1.5–2.0 mg/L olarak
tavsiye edilmektedir. WHO günlük alınacak üst limiti ise
0.05-0.5 mg/kg (vücut ağırlığı) 0.2 mg/kg olarak belirlemiştir.
Çinko
Demir, bakır ve alüminyumdan sonra en çok kullanılan
94
dördüncü metaldir. Galvanize çelik, pirinç gibi metal alaşımları, pil, boya, güneş kremi üretimi gibi geniş bir endüstriyel kullanım alanına sahiptir. Gerek hayvansal gerekse
bitkisel gıdalarda, özellikle deniz ürünleri, et, baklagil ve
tahıllarda düşük oranlarda da olsa çinko bulunur. Son zamanlarda diyetle belli dozlarda alınan çinkonun nezlenin
ortaya çıkmasını engellediği ileri sürülmüştür. Aslında çinko yaşam için gerekli elementlerden birisidir. Çeşitli enzimlerin fonksiyonunu yerine getirmesinde, protein sentezinde
vs. çinko önemli bir rol oynamaktadır. Yetersiz alınması durumunda gelişme bozukluğu görülmektedir. Bununla birlikte gıdalarla fazla miktarda çinko alınması bakır ve demir
gibi diğer minerallerin emilişini engelleyebilir; toksik etkiler gösterebilir. Galvanizli kaplarda hazırlanan içecek ve yiyeceklerde yüksek oranda çinko bulunabilir. WHO günlük
çinko alımının 45 mg’ı geçmemesini tavsiye etmektedir. Gıdalardaki tolere edilebilir düzeyi 2-25 ppm kadardır. Alüminyum
Nöyrotoksik etkili bir elementtir. Bazı insanlar için alerjik olabilir. Bu tip insanlarda temas sonucu dermatitis, alüminyum içeren kozmetik ürünlerinin kullanımını takiben
kaşıntı ve kızarıklık, alüminyum kaplarda pişirilen yiyeceklerin yenilmesini takiben sindirim bozuklukları, amphojel ve maalox gibi alüminyum içeren mide asitliğini azaltan
ilaçların kullanımını takiben kusma ve diğer zehirlenme belirtileri görülür. Diğer insanlar için alüminyum toksik olarak kabul edilmemektedir. Ancak aşırı miktarda tüketiminin toksik olması söz konusudur. Bununla birlikte hastaların beyin plaklarında bu metale rastlandığından Alzheimer
hastalığının bir sebebi olabileceği de ileri sürülmüştür.
Kobalt
Kobalt az miktarlarda toprak, bitki, su ve hayvanlarda
doğal olarak bulunmaktadır. Doğada yaygın olarak bu95
lunan bir elementtir. Sertleştirmek ve daha dayanıklı kılmak için metal alaşımlarına katılmaktadır. İnsanlar kobaltı
hava, su ve gıdalar vasıtasıyla almaktadır. Kobalt esansiyel
bir elementtir ve sağlıklı bir yaşam için gıdalarla birlikte
yeterli miktarda alınması gerekir. Özellikle vitamin B12 üretimi için gereklidir. Aşırı miktarda alınmasına bağlı olarak
zararlı sağlık etkileri görülebilir. Geçmiş yıllarda kobalt biralara kalıcı köpük oluşturmak için katılmıştır. Ancak fazla
miktarda bira tüketen bazı insanlarda kalp bozuklukları ve
hatta buna bağlı ölümler görülmüştür. Bu rahatsızlığın kobalttan ileri geldiği kesin olarak kanıtlanmamış ise de günümüzde artık kobalt bu amaçla kullanılmamaktadır.
Selenyum
İnsanlar için düşük seviyelerde esansiyel olmasına rağmen yüksek seviyeleri potansiyel olarak toksiktir. Tırnak bozuklukları ve saç dökülmesi görülebilir. Bazı organizasyonlar tarafından günlük alınacak maksimum selenyum miktarı için 50-60 µg’dan; 700-800 µg arasında değerler önerilmiştir. Bununla birlikte WHO selenyum için tolere
edilebilir bir limit bildirmemiştir.
Kalay
Eski çağlardan beri bronz üretmek için bakırla birlikte
bir alaşım olarak kullanılan bir metaldir. İnsanlar düşük
seviyede olmakla birlikte kalayı gıdalarla birlikte alırlar.
Özellikle kalay kaplı teneke kutularla temas eden gıdalar
başlıca kaynaktır. Gıda endüstrisinde kullanılan çelik kutular korozyona karşı kalayla kaplanmakta veya laklanmaktadır. Kalay kaplamanın hasarlanmasına bağlı olarak kutu
içindeki gıdada yüksek seviyelerde kalay bulunabilir. Bununla birlikte kalayın toksisitesi düşüktür. Kalayın çok yüksek seviyeleri bulantı, kusma, diyare gibi gastrointestinal
bozukluklara neden olabilir. FAO/WHO tarafından haftalık
tolere edilebilir kalay limiti 14 mg/kg olarak belirlenmiştir.
96
Kalayın kendisi çok zararlı olmamakla birlikte kalayın
belli organik bileşikleri (organokalay-organotin) toksiktir. Bunlardan triorganik kalay (örneğin tributyltin oksit)
biosidal (fungisit, mollusisit, bakterisit) bir fonksiyona sahip olduğundan ağaç korumada ve antifouling ajan olarak
mikroorganizmaların, küçük canlıların, bitki, yosun vb. yüzeylerde birikmesini önlemek amacıyla kullanılmaktadır.
Özellikle gemi omurgasında bakterilerin birikmesini (biofilm oluşumu) ve midye, yosun vb. daha büyük canlıların
yapışmasını engellemek için boya şeklinde dış yüzeye uygulanmaktadır. Ancak bu uygulama çevre kirliliğine de yol
açmaktadır. Gemi hareketlerinin yoğun olduğu sularda yapılan ölçümlerde ve aynı zamanda bu sularda yaşayan balık
ve midyelerde yüksek konsantrasyonlarda organik kalay
bileşikleri saptanmıştır.
Gıdaların Temas Ettiği
Yüzeylerden Bulaşan Kimyasal
Tehlikeler
Deterjan ve Dezenfektan Madde Kalıntılarından
Kaynaklanan Kimyasal Tehlikeler
Gıda işletmelerinde temizlik ve dezenfeksiyon amacıyla kullanılan kimyasallar önemli tehlikeler arasında yer almaktadır. Gıdaların temas ettiği yüzeylerde durulama hatalarından dolayı ciddi miktarda kalıntı kalabilir ve bunlar
sonradan işlenecek ürünlere direkt olarak transfer olabilir. Gıdalara bulaşan bu kalıntılar da diğer kimyasal toksik
maddeler gibi başta sindirim bozuklukları olmak üzere tüketici sağlığını olumsuz etkileyebileceğinden bu husus işletmelerdeki gıda güvenliği ekibi tarafından mutlaka dikkate alınmalıdır. Toksik olmayan temizlik ajanlarının kullanıl97
ması; temizlik işleminin prosedüre uygun olarak gerçekleştirilmesi, personel eğitimi, temizlik sonrası kalıntı kontrolü
vb. koruyucu önlem olarak gösterilebilir.
Ambalaj Malzemelerinden Gıdalara Geçen
Kimyasal Tehlikeler
Üretilen gıdaların ambalajlanmasında plastik esaslı malzemelerin kullanımı günümüzde büyük bir artış göstermiştir. Bazı plastik ambalaj materyallerinin bileşimlerindeki
maddelerden gıdalara geçiş (migrasyon) olabilmektedir.
Migrasyon düzeyi, plastiğin ve gıdanın cinsine bağlı olarak
değişebilmektedir. Genellikle polimerik ambalaj materyalleri inerttir. Ancak polimerin içinde kalmış olan vinil klorür
ve akrilonitril gibi “monomer”lerinden gıdalara geçiş olabilmektedir. Bu bileşiklerin çoğunun laboratuvar hayvanlarında kanserojen ve mutajen etkileri gözlenmiştir. Gerek
Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği, gerek yeni hazırlanan gıda
ile temas eden plastiklere ilişkin yönetmelikler bu konudaki kabul edilebilir sınırları belirtmektedir.
Plastikler, sentetik ve doğal reçinelerin polimerizasyonu
ile oluşan yüksek moleküllü organik maddelerdir. Polivinil
klorür, polietilen, polistyren gibi kullanılan ana polimere
göre isimlendirilirler. Bunlara üretim sırasında plastifiyan
(yumuşatıcı), antioksidan (koruyucu), stabilizan (dayanıklılık sağlayıcı), emülgatör (homojenleştirici), librifiyan
(parlatıcı) ve boya katalizörleri katılmaktadır. Kullanılan
bu katkı maddelerinden bazılarının gıdalara geçmesi durumunda tüketiciler için ciddi tehlike oluşturması söz konusudur ve bunların gıdalarla tüketimi sonucu bacaklarda
paraliz ve zafiyet, ellerde titreme, solgunluk, denge kaybı,
konuşma zorluğu, zayıflama ve kansızlık gibi bozukluklar
oluşabilir. Kanserojen etki gösterenleri vardır. Özellikle %
40’a kadar varan oranlarda plastifiyan olarak katılabilen
ftalatlar (DEHP ve MEHP) karaciğer kanserojeni olarak
bilinmektedir. Adı geçen maddenin bu özelliğinden dolayı
98
2005 yılından beri Avrupa Birliğinde oyuncaklarda kullanımı yasaklanmıştır. Plastik ambalaj malzemesinden gıdaya
geçiş bileşiğe ve gıdanın çeşidine bağlıdır. Yağdan zengin
gıda maddeleri bu geçişi desteklediği için risk diğerlerine
göre daha yüksektir. Gıda maddelerinin ambalajlanması ve
paketlenmesinde kullanılacak plastiklerin özellikleri yönetmeliklerde belirtilmiş olup gelişigüzel kullanımı tüketicilerde sağlık sorunlarına yol açabilir.
Fiziksel Tehlikeler
Fiziksel tehlikeler iki temel kategoriye ayrılır:
»» Gıdanın doğal yapısında mevcut olan fiziksel tehlikeler, örneğin balık veya etlerde bulunan kemikler.
»» Ekim, hasat, nakliye ve/veya işlem sırasındaki teknik hatalar, gıdaları yabancı maddeler ile kontamine edebilir. Örneğin hammaddeler içindeki (metal,
cam, plastik) yabancı maddeler, hatalı ambalajlama,
mühendislik problemleri (somunlar, cıvatalar gibi),
hatalı GMP uygulaması, hatalı malzeme (örneğin temizlik).
Yukarıda açıklanan ve tehlike oluşturabilecek bir madde
gıdada kabul edilebilir düşük bir düzeyde ise daha yüksek
bir düzeye çıkması engellenmelidir. Söz konusu madde kabul edilemeyecek yüksek bir düzeyde ise kabul edilebilir bir
düzeye düşürülmelidir.
Gıdalara üretimin değişik safhalarında çok çeşitli yabancı cisimler karışabilmektedir. Cam, taş, tahta, metal,
kemik, plastik parçaları gıdalarda rastlanan başlıca fiziksel tehlikeler olup ya hammaddenin doğal bir bulaşanıdırlar ya da üretim sırasında şişe, kavanoz, ölçüm aletleri,
alet-ekipman, paletler, borular, inşaat malzemeleri, paketleme makineleri, işçi gibi çeşitli kaynaklardan köken alırlar. Bulundukları ürünün tüketilmesi durumunda ağız, dil,
gırtlak, mide ve bağırsaklarda delik ve yırtılma, kesik, kanama, boğulma, dişlerde kırılma gibi arzu edilmeyen du99
rumlara yol açabilir ve cerrahi müdahaleyi gerektirebilir.
Fırıncılık ürünleri, içecekler, sebzeler, meyveler, tahıllar,
balık ve balık ürünleri, çikolata ve diğer kakao ürünleri
yabancı maddelerin sık rastlandığı gıdaların başında gelmektedir. Bu yabancı maddeler, bazı durumlarda mikrobiyolojik tehlikeleri de beraberlerinde getirebilmekte, en
azından o ürünün hijyenik koşullarda üretilmediği konusunda fikir verebilmektedir.
Tablo 2. Fiziksel Tehlikeler ve Kaynakları
Fiziksel Tehlike
Kaynak
Cam parçası
Lambalar, pencereler, cam şişe vb.
Metal parçaları
Ekipman, personel, ambalaj
Saç, tırnak, kıl Personel ve ekipman
Taş, kum, tahta, plastik vb.
Ambalaj, ekipman ve bina
Cam, gıda maddelerinde en fazla rastlanan yabancı
madde olup tüketici şikâyetlerinde de ilk sırayı almaktadır.
Cam parçacıkları tüketicinin ağzında kesiklere sebep olabilir. Yutulduğunda ise çok daha ciddi sorunlar ortaya çıkabilir. Cam parçacıkları hammaddede mevcut olabilir veya
üretim sırasındaki çeşitli kaynaklardan gıdaya karışabilir.
Cam ihtiva eden taşıma kapları ve üretim ekipmanları, camdan yapılmış malzeme kullanan personel, aydınlatma sistemi, pencereler başlıca bulaşma kaynağı olduğu için bunlara karşı önlem alınmalıdır. Mümkün olduğu kadar cam
malzeme kullanımından kaçınılmalıdır. Aydınlatma tertibatı koruyucu bir kılıf içine alınmalıdır. Üretim alanlarına yakın bölgelerin pencerelerinde ya cam kullanılmamalı ya da
camların üzeri kırılmaya karşı film ile kaplanmalıdır.
Vida, somun, çivi gibi metalik objeler özellikle üretimde
kullanılan makine ve teçhizattan ürünlere karışmaktadır.
Periyodik bakımı yapılmayan ekipmanlarda zaman içinde
gevşemeye bağlı olarak yerinden ayrılan küçük parçalar
100
gıda üzerine düşmektedir. Aynı şekilde makine ve teçhizattan darbe, metal yorgunluğu vb. nedenlere bağlı olarak bazı
parçaların koparak ürünlere bulaşması da söz konusudur.
Kullanılan hammaddelerde de zaman zaman metalik yabancı maddelere rastlanmaktadır. Et ve et ürünleri de metalik objelerin sık rastlandığı gıda maddeleri arasındadır.
Karkaslarda kırılmış enjektör iğnesi, saçma taneleri, kıyılmış ve doğranmış etlerde bıçak ucu, çekilmiş kıymada kıyma makinesinden kopan metalik parçalar bulunabilir. Eğer
etkin bir kontrol mekanizması yoksa bu metal parçaları son
üründe kalabilir ve tüketiciler için ciddi tehdit oluşturabilir.
Metalik parçalar da cam parçaları gibi yaralanmalara ve boğulmalara neden olabilir. Metal dedektörler son üründeki
metalik objelerin saptanması ve böylece tüketime verilmesinin önlenmesi açısından büyük yarar sağlayabilir. Bununla birlikte koruyucu önlem olarak kesme, doğrama, öğütme
gibi işlemlerde kullanılanlar başta olmak üzere makine ve
teçhizatın periyodik olarak hasar kontrolü yapılmalı, gevşek veya kopan parçaları olup olmadığı saptanmalıdır.
Bitkisel çiğ materyalde, özellikle yere yakın yetiştirilen
bitkilerden hasat edilen ürünlerde değişen boyutlarda taş
parçalarına rastlanabilir. Bu taşlar diş kırıklarına ve boğulmaya neden olabilirler. Keskin olanları cam kırıkları gibi
zarar verebilirler. Taşlar, çiğ materyalin özelliğine göre
çöktürme ve santrifuj gibi çeşitli ayıklama ve ayırma teknikleri kullanılarak uzaklaştırılabilir.
Tahta ve ağaç parçacıkları da gıdalarda bulunabilecek
tehlikeler arasındadır. Tarla ve bahçelerden toplanan çiğ
materyalde tehlike oluşturabilecek bitkisel orijinle sert ve
keskin yabancı cisimler bulunabilir. Gıda maddelerinin taşınmasında ve muhafazasında tahtadan yapılmış materyal
(kasa, sepet, palet vs.) kullanılması durumunda kopan parçaların gıdalara bulaşması mümkündür. Bunun yanı sıra
gıda maddelerinin tahtadan yapılmış malzemeler kullanılarak işlenmesi (kesme tahtası vb.) hâlinde de küçük kıy101
mıklar şeklinde bulaşmalar olabilir. Bu tip yabancı cisimleri
içeren gıdaların tüketilmesi tüketicilerin ağız ve boğazında
yaralanmalar, hatta boğulma ile sonuçlanabilir. Böyle bir
tehlikeyi elimine etmek için gıda üretim zincirinin bütün
aşamalarında ahşap materyal kullanımından kaçınılmalıdır. Bununla birlikte lolipop, dondurma gibi ürünlerde bazen tahta parçası son ürünün bir parçası olabilmektedir. Bu
durumda kullanılan bu materyalin kırık ve çatlak olmamasına dikkat edilmelidir.
Gıda maddelerinde bulunabilecek fiziksel tehlikeler arasında plastik parçaları da vardır. Bilindiği üzere gıda üretiminin her türlü aşamasında yaygın bir şekilde plastik esaslı
malzemelerden yararlanılmaktadır. Küçük plastik aksamın
ya da kopan küçük sert plastik parçacıkların işlenen ürüne
karışması durumunda tüketici sağlığı açısından risk ortaya çıkar. Sert plastik parçalarına ilaveten eldiven, önlük,
ambalaj malzemesi gibi daha yumuşak plastik materyalden
kopan parçalar da gıda maddelerinde bulunabilir.
Yukarıdakilere ilave olarak bazı bitkisel çiğ materyalde
bulunabilen diken, kuru yemiş kabukları, iri meyve çekirdekleri, haşerelere ait sert kısımlar, kırmızı etlerde kemik
parçaları, balık eti ürünlerinde kılçık, kabuklu su ürünlerinin kabukları, personel orijinli takı, kişisel eşyalara ait parçalar, bozuk para, düğme gıda maddelerinde rastlanabilecek diğer tehlikelere örnektir.
Yabancı cisimlerin HACCP sisteminde bir fiziksel tehlike olarak değerlendirilebilmesi için öncelikle tüketici sağlığı için bir risk oluşturmasının muhtemel olup olmadığının
belirlenmesi gerekmektedir. Diğer bir ifadeyle her yabancı
cisim bir tehlike olarak algılanmamalıdır. Yabancı cismin
niteliği kadar boyutları da önem kazanmaktadır. Genel olarak 7 mm’den küçük cisimler risk grupları hariç (bebekler,
yaşlılar) nadiren yaralanmalara neden olurlar.
102
Gıda Alerjileri
Alerji; vücudun yabancı olarak tanıdığı solunan, yenilebilen, iğne ile enjekte edilebilen veya deriye doğrudan temas eden organik veya bazı inorganik maddelere karşı var
olan savunma mekanizmasının biraz abartılı olarak çalışması hâlidir. Vücudun savunma mekanizması sağlıklı bir
yaşam sürdürebilmek açısından çok önemlidir. Ancak alerjik reaksiyonlarda olduğu gibi savunma yöntemleri yerli
yersiz çalışmaya başlarsa çeşitli rahatsızlıklar oluşur.
İnsan vücuduna giren ve kanda kendine özgü bir karşıt
madde oluşturan yabancı maddelere “antijen”, oluşturulan
karşı maddeye ise “antikor” adı verilir. Bu antijen bir alerjiye yol açarsa o zaman “allerjen” adını alır. Alerjen tabiatındaki gıdalar ile vücudun askerleri olan antikorlar karşılaşınca ortaya pek çok kimyasal madde salgılanır.
Çok eski çağlardan beri gıdalara karşı olan reaksiyonlar
bilinmektedir. Gıda alerjileri anne karnından başlayarak
insan hayatının tüm evrelerinde etkili olabilmektedir. Gıda
alerjileri ve özel duyarlılıkları “gıdalara karşı bireysel karşı
tepkiler“ adı altında değerlendirilir. Çünkü gıda alerjileri bireyseldir ve toplumda ancak birkaç kişiyi etkiler.
Gıda maddelerindeki allerjenlere çocuklar yetişkinlere oranla daha duyarlıdır. Çocuklar arasında gıda alerjisi
olanların oranı % 2-4 arasında iken yetişkinlerde bu oran %
1-2 kadardır. Ülkemizde yapılan sınırlı sayıdaki araştırmalar da toplumun %5’inin kendisini herhangi bir gıdaya karşı
alerjik olarak değerlendirdiğini ortaya koymuştur.
Gıdaların neden olduğu düşünülen her türlü olumsuz etkiyi gıda alerjisi olarak tanımlamak, toplumda oldukça yaygın ama her zaman doğru olmayan bir eğilimdir. Genelde
gıdaların bizzat kendilerinin ya da gıdalarla birlikte alınabilecek başka etkenlerin, immünolojik ya da immünolojik olmayan mekanizmalarla oluşturabileceği her türlü anormal
tabloyu gıda reaksiyonları başlığı altında toplamak doğru
olur. Gıda reaksiyonlarını iki gruba ayırabiliriz:
103
1.Herhangi bir alerjenin ve savunma sisteminin aşırı
reaksiyonunun söz konusu olmadığı, diğer mekanizmalarla oluşan, anormal yanıtların bulunduğu “Gıda
intoleransı” olarak nitelendirilen gruptur.
2.Savunma sistemi aracılığıyla gıdalara karşı gösterilen aşırı duyarlılık reaksiyonlarıdır. Bu aşırı duyarlılık reaksiyonları, savunma sisteminin önemli bir
parçası olan immünoglobulin E (IgE) moleküllerinin
başrolünü oynadığı reaksiyonlar sonucunda ortaya
çıkabileceği gibi, Ig E molekülünün yer almadığı reaksiyonlar sunucu da gözlenebilir. Bu grup “Gıda
alerjileri” olarak sınıflandırılmaktadır.
Gıdalara karşı gösterilen alerjik reaksiyonlar aşağıdaki
şekilde sınıflandırılabilir:
1.Kılcal damarların daralması (Kızarma)
2.Damarların geçirgenliğinin artması (Kabartı, şişme)
3.Solunum yollarındaki veya bağırsaklardaki düz kaslarda kasılma (Solunum zorluğu ve ağrı)
4.Derideki sinir uçlarında uyarılma (Kaşıntı ve ağrı)
Bir gıdanın alerjiye yol açtığını kabul etmek için o gıdanın her alınışında alerjik belirtilerin bir veya birkaçının
olması gerekmektedir. Yaygın olan belirtiler şunlardır:
1.Deri: Kaşıntı, yanma, kızartı, ateş, üşüme, karıncalanma, terleme, ürtiker, su toplayarak kabarma, kırmızı lekeler, sivilceler.
2.Gözler: Görmede bulanıklık, gözlerde ağrı, sulanma, şaşılık, ışıklardan rahatsız olma, göz kapağında
seğirme, kaşıntı, düşme, kızarma ve şişme.
3.Kalp-damar: Kalpte çarpıntı, nabız hızının artması,
düzensiz nabız, kızarma, solgunluk, ateş, üşüme, karıncalanma, ellerde kızarıklık veya morarma, bayılma, omurlarda ağrı.
4.Sindirim sistemi: Ağızda kuruluk, tükürük salını104
mında artma, pamukçuk oluşumu, dilde acılık, diş
ağrısı, geğirme, midede yanma, hazımsızlık, bulantı, kusma, yutmada zorluk, karında gurultu, ağrı,
kramplar, ishal, rektumda kaşıntı veya yanma.
5.Sinir sistemi: Baş ağrısı, migren, devamlı uyku hâli,
sersemlik, yavaşlık, durgunluk, donukluk, keyifsizlik, ciddiyet, ağlama nöbetleri, gerginlik, anksiyete,
hiperaktiflik, huzursuzluk, sinirlilik, konsantrasyon
bozukluğu, gülme, kendini diğer insanlardan farklı
hissetme, kelimeleri, isimleri, numaraları unutma,
kekelemek.
6.Solunum sistemi: Nefes darlığı, hırıldama, öksürük, bronşlarda mukus oluşumu, burun tıkanıklığı,
hapşırma, burun kaşıntısı, burnun devamlı akması,
boğazdan akıntı, boğazda ağrı, kuruluk veya gıcık,
damaklarda kaşıntı, kuru öksürük, kulaklarda çınlama, tıkanma, ağrı, orta derecede sağırlık, baş dönmesi ve dengesizlik.
7.Ürogenital sistem: Sık, ağrılı idrara çıkma, idrarını
kontrol edememe, vajinal kaşıntı veya akıntı
8. Hareket sistemi: Yorgunluk, kas zayıflıkları, eklem
ve kaslarda ağrı, gerginlik, göğüs ağrısı, sırt ağrısı,
boyun kaslarında spazm.
Gıda alerjisi olan birçok insan için bu reaksiyonlar tehlikeli olmaktan çok rahatsızlık vericidir. Ancak ender de olsa
bazı durumlarda anaflaktik reaksiyonlar oluşabilir. Farklı
vücut sistemleri aynı anda çalıştıklarında bu alerjik cevap
ciddi ve hatta hayatı tehdit edici olabilir. Duyarlı bir kişi,
alerjen ile karşılaştığında vücudunda kızarıklık, şişlik, kaşıntı, nefes almada zorluk ve tansiyon düşüklüğü ortaya çıkar, buna anaflaksi denir. Anaflaksiye yol açan maddenin
çok az bir kısmı bile çok ciddi sonuçlara yol açabilir.
Gıda alerjileri sadece gıdanın tüketimi ile değil dokunma
ve hatta kokusunun solunması ile de ortaya çıkabilmektedir. Gıdalar çoğunlukla birden fazla maddenin karışımı şek105
linde olduklarından gıdadaki hangi maddenin alerjiye yol
açtığını anlamak kolay değildir. Bazı kimyasal ve fiziksel
özellikleri gıdaların alerjen olmasını sağlar. Çoğu proteolitik enzimlere ve ısıya dirençli glikoproteinler alerjen olabilmektedirler.
Allerjen Kontrolü
Bazı insanların kuruyemişler, glüten ve deniz mahsulleri
gibi gıda maddelerine alerjisi olabilir. Kuruyemişlere karşı
olan alerjiler genelde ciddidir ve az bir miktar tüketilse bile
ölümcül sonuçları olabilir. Gıda satış yerleri mevzuatta belirtilen alerjenik maddelerinetiketlemesine ilişkin hükümlerin yerine getirilmesinden sorumludur.
Bu tip bulaşmaların engellenmesi için;
− Alerjik reaksiyona sebep olabilecek gıdalar diğer gıdalardan ayrı yerde tutulmalıdır.
− Ayrı ekipmanlar kullanılmalı ve ekipmanların temizliği
uygun olarak yapılmalıdır.
− Üretimde kullanılan hammaddeler ile satışa sunulacak
gıdaların etiketlerinde belirtilen ürün içeriklerikontrol edilmelidir.
Alerjiye Neden Olan Gıdalar
Besin öğeleri arasında alerjiye yol açan maddeler genellikle protein yapısındadır. İnsanlarda sıklıkla alerjiye neden
olan gıdalar şunlardır: İnek sütü, yumurta, balık ve kabuklu
deniz ürünleri, kabuklu ve yağlı kuru yemişler (fındık fıstık
gibi), tahıllar, etler, meyveler, sebzeler ve kuru baklagiller,
baharatlar ve çeşni vericiler, çikolata, bal ve bazı içecekler.
Bu gıdalardan bazıları diğerlerine göre daha sık alerjiye neden olurlar. Örneğin süt ve yumurta, meyve sebzelere göre
daha sık alerjik reaksiyona neden olur. Yine bu gıdalardan
bazıları da diğerlerine göre daha ciddi reaksiyonlara neden
olurlar (yer fıstığı ve ağaç fıstıkları). Bazı gıdalar özellik106
le erken çocukluk döneminde alerjik reaksiyonlara neden
olurken (12–24 ay inek sütü alerjisi), bazıları ise hayat boyu
devam eder (fıstık alerjisi gibi) .
Gıda alerjisi veya özel hassasiyete neden olan gıdalar ve
gıda katkı maddeleri aşağıdaki tabloda gruplandırılmıştır.
Tablo. 3 Gıda Alerjisi veya Özel Hassasiyete Neden Olan Gıdalar
Temel gıda
Çeşitleri
Baharat
anason, defne yaprağı, tarçın, karanfil, köri,
zencefil, hardal, hindistan cevizi, maydanoz,
kırmızı biber, yeşil biber, karabiber, kekik,
vanilya
Baklagil
barbunya, beyaz fasulye, soya, akasya sakızı
(arap), mercimek, bezelye, yer fıstığı
Balık
hamsi, morina balığı, yılan balığı, kalkan, ringa,
uskumru, torik, pisi balığı, alabalık, salmon,
sardunya, kılıç balığı
Kabuklular ve
yumuşakçalar
yengeç, ıstakoz, karides, midye, ahtapot,
istiridye, salyangoz, mürekkep balığı
Kanatlı ürünleri yumurta akı, yumurta sarısı, ovalbumin,
ovomukoid, lizozim, tavuk eti, hindi eti
Kırmızı et
sığır eti, geyik eti, koyun eti, domuz eti, tavşan
eti
Kuru yemiş
badem, brezilya fıstığı, kestane, hindistan
cevizi, fındık, çam fıstığı, fıstık, haşhaş tohumu,
kabak çekirdeği, susam, ceviz
Meyve
elma, kayısı, muz, böğürtlen, kiraz, hurma,
üzüm, kivi, limon, turunç, ıhlamur, kavun,
portakal, şeftali, çilek, erik
Sebze
kuşkonmaz, patlıcan, brokoli, Brüksel lahanası,
lahana, havuç, karnabahar, kereviz, salatalık,
sarımsak, marul, soğan, biber, patates,
balkabağı, ıspanak, domates
107
Süt ve süt
ürünleri
α–lactalbumin,β–lactalbumin, kazein, peynir,
çedar peyniri, küflü peynir, inek sütü, keçi sütü,
kısrak sütü, kesilmiş sütün suyu
Tahıl
arpa, malt, mısır, yulaf, pirinç, gluten, darı,
çavdar, buğday
Tablo. 4 Gıda Alerjisi veya Özel Hassasiyete Neden Olan
Gıda Katkı Maddeleri
Katkı
Kullanım
Maddesinin
Sebebi
Adı
Kullanıldığı Gıdalar
Aspartam
Tatlandırıcı
Şeker yerine tatlandırıcı olarak
kullanılır
Benzoatlar
Koruyucu
Meyve suları, karbonatlı
içecekler, baharatlar, sıvı
çorbalar ve et suları, margarinler,
tuzlanmış kurutulmuş balık,
salatalık turşusu
BHA, BHT
Antioksidan
Katı ve sıvı yağlar ile hububat
ürünleri
Renklendirici
Acı soda ve şarap, alkolsüz
aromalı içecekler, sebze
şekerlemeleri, sosis, salam ve
pastırmalar, peynir ve çeşitli
süt ürünleri, baharatlar
MSG
Lezzet Arttırıcı
Çorbalar, sosis ve diğer et
ürünleri, balık ve diğer su
ürünleri, sebzeler, süt ürünleri,
baharat karışımları
Nitrat ve
Nitritler
Koruyucu
Sosis, salam gibi et ürünleri
Gıda Boyaları
108
Fırında pişirilen ve kızartılan
Parabenler
Sülfitler
gıdalar, alkolsüz içecekler,
zeytin, salatalık turşusu, reçel,
jöle ve şuruplar
Koruyucu
Fırınlanmış ürünler, çay,
çeşniler, deniz ürünleri,
reçeller, jöleler, kurutulmuş
meyveler, meyve suları,
konserve ve suyu alınmış
sebzeler, dondurulmuş patates
ve çorba karışımları, bira,
şarap ve elma şarabı gibi
içecekler
Koruyucu
109
Bileşenler
Hariç tutulan ürünler
Gluten içeren tahıl çeşitleri
(buğday, çavdar, arpa,yulaf,
kılçıksız buğday, kamut veya
hibrit türleri) veürünleri
• Dekstroz dahil buğday bazlı
glukoz şurupları
• Buğday bazlı maltodekstrinler
• Arpa bazlı glukoz şurupları
• Distile alkollü içkilerin
distilatında kullanılan tahıl
çeşitleri Kabuklular ve ürünleri
Yumurta ve ürünleri
• Şarapta kullanılan
yumurtadan üretilen lizozim
• Şarap ve elma şarabında
inceltici madde olarak
kullanılan yumurtadan üretilen
albumin
Balık ve ürünleri
• Vitamin ve aroma taşıyıcısı
olarak kullanılan balık jelatini
• Bira, şarap ve elma şarabında
inceltici madde olarak
kullanılan balık jelatini
Yerfıstığı ve ürünleri
Soya fasulyesi ve ürünleri
• Soya fasulyesinden elde
edilen okoferollerin (E306)
doğal karışımları, doğal D-alfa
tokoferol, doğal D-alfa tokoferol
asetat, doğal D-alfa tokoferol
suksinat
• Soya fasulyesinin fitosterol
ve fitosterol esterlerinden elde
edilmiş bitkisel yağlar
• Soya fasulyesi sterollerinden
üretilen bitkisel stanol esteri
• Rafine soya fasulyesi yağı
• Distile alkollü içkilerde distilat
olarak kullanılan peynir altı
suyu
• Laktitol
• Şarap ve elma şarabında
inceltici madde olarak
kullanılan süt (kazein) ürünleri
Süt ve süt ürünleri (laktoz
dahil)
Yerfıstığı, fındık ve fıstık gibi
sert kabuklu meyveler; badem
(Amygdalus communis L.),
fındık (Corylus avellana),
ceviz (Juglans regia), cashew
fıstığı (kaju) (Anacardium
occidentale), pekan fındığı
(Carya illinoiesis-Wangenh.-K.
Koch), brezilya fındığı
(Bertholletia excelsa),
antep fıstığı (Pistacia
vera), macadamia fındığı
ve Queensland fındığı
(Macadamia ternifolia) ve
bunların ürünleri
Kereviz ve ürünleri
Hardal ve ürünleri
• Distile alkollü içkilerde distilat
olarak kullanılan sert kabuklu
meyveler
• Distile alkollü içkilerde aroma
maddesi olarak kullanılan sert
kabuklu meyveler (badem,
ceviz)
• Kereviz yaprağı ve kereviz
tohumu yağı
• Kereviz tohumu oleoresini
• Hardal yağı
• Hardal tohumu yağı
• Hardal tohumu oleoresini
Susam tohumu ve ürünleri
Kükürt dioksit ve sülfitler,
(SO2 cinsinden en çok 10mg/
kg veya 10 mg/L)
111
112
BÖLÜM3
GIDA İŞLETMELERİNDE TEMİZLİK
DEZENFEKSİYON
Kaliteli ve sağlıklı bir üretimde çevre ve çalışanların temiz ve sağlıklı olması gerekir. İşletmede gerçekleştirilecek
etkin ve dönemsel bir temizlik ve dezenfeksiyon da büyük
önem taşımaktadır.
Hammaddenin işletmeye girmesinden son ürün elde
edilmesine kadar üretimin tüm aşamalarında, ürüne çeşitli
kaynaklardan mikroorganizma kontaminasyonu söz konusudur. Mikroorganizma faaliyetleri sonucu işlenen üründe
yapı, tat ve aroma değişebilmekte, böylece kalite düşmektedir. Diğer yandan gıda maddesinde çok sayıda mikroorganizma bulunması pastörizasyon ve sterilizasyon gibi ısıl işlemlerin uygulanmasını da güçleştirmektedir. Bu gibi durumlar işletmelerde ekonomik kayıplara neden olduğu gibi,
kontamine olmuş gıdaların tüketilmesi insan sağlığı açısından da sorunlar yaratacaktır.
Mikroorganizma kontaminasyonu ve yayılması ile bunların olumsuz etkilerinin önlenmesinde temizlik ve dezenfeksiyonun büyük bir rolü bulunmaktadır. Gıda sanayiinde
kaliteli ve güvenli bir ürün elde edilmesi, iyi bir teknolojinin
113
yanı sıra işlemeye uygun sanitasyon programının uygulanmasıyla gerçekleştirilebilir. Kaliteli ve sağlıklı bir üretimde
çevre ve çalışanların temiz ve sağlıklı olması gerektiği gibi,
işletmedeki alet-ekipman ve tüm yüzeylere etkin ve periyodik bir temizlik ve dezenfeksiyon işlemi söz konusudur.
Temizlik: Gıda ile temas eden alet-ekipman ve çeşitli yüzeydeki kir ve gıda artıklarının uzaklaştırılması ve bunların
mikroorganizmalar için çoğalma ortamı şekline dönüşmesinin önlenmesidir.
Dezenfeksiyon: Temizlik aşamasından sonra ortamdaki
ürüne kontaminasyon kaynağı olabilecek mikroorganizmaların tümünün öldürülmesi ya da zararlı etkeni yapmayacak
en düşük düzeye indirilmesidir.
Temizlik işlemi ile gözle görülen kir ve artıkların yanı
sıra gözle görülmeyen mikroorganizmaların önemli bir kısmının da uzaklaştırılması söz konusudur. Temiz bir yüzey
kir maddelerini içermez ama mikroorganizmalar hâlâ mevcuttur.
Temizlik ve dezenfeksiyon gıda işletmelerinde birlikte veya ayrı ayrı uygulanan birbirine bağımlı işlemlerdir.
Temizlik sonrası dezenfeksiyon yapılmazsa, temizliğin yararından çok zararı olabilir. Çünkü temizleme ile ortaya
çıkan zararlı mikroorganizmalar ancak dezenfeksiyon ile
yok edilebilir. Aksi takdirde daha geniş bir yüzeye yayılarak ürerler ve zararlarını daha şiddetli olarak gösterirler.
Bu nedenle, iyi bir temizliği her zaman ideal bir dezenfeksiyon takip etmelidir. Bu nedenle de kullanılan temizleyici
ve dezenfektan maddelerin, birbirinin etkilerini destekleyici tarzda seçilmeleri zorunludur. Son yıllarda temizlik ve
dezenfeksiyon işlemlerini birlikte yerine getirebilecek yeni
kimyasal bileşimler üzerine çalışmalar yapılmaktadır. Ancak hâlâ kusursuz bir bileşim bulunamamıştır.
Gıda işletmelerinde, etkin bir temizlik yapılabilmesi için
114
temizlenecek yüzeylerin düzgün, çatlaksız, girintisiz çıkıntısız ve köşelerin yuvarlatılmış olması gerekmektedir. Ayrıca, uzaklaştırılacak olan kir maddesinin, tipinin ve özelliklerinin bilinmesi, uygulanacak yöntem ile birlikte kullanılacak olan araç ve gereçlerin seçiminde önem taşır. Örneğin temizlenecek kir maddesi şeker ise suda çözüldüğünden kolay temizlenir, karamelleştiğinde temizlik zorlaşır;
protein ise suda çözünmez, alkali ve asitte çözünür, sıcakta denatüre olur ve çok zor temizlenir; yağ ise suda çözünmez, sıcakta polimerleşir ve temizlik daha da zorlaşır; eğer
kir maddesi mineral maddeler ise çoğunlukla asitte çözünür ve başka bileşenler ile interreaksiyona girmezler ise genelde kolay temizlenir. Bir materyalin kirlenmesi, onun yüzey gerilimi, yüzey aktivitesi, vizkositesi, partikül boyutu ve
çözünürlüğü ile bağlantılıdır.
Temizlik işlemi kuru veya sulu çeşitli gereçlerle mekanik olarak yapılabildiği gibi içinde yüzeysel aktiviteye sahip maddeler bulunan su ile kimyasal olarak da yapılabilir. Belirli bir sıcaklıkta ve basınç altında su uygulamasının
yetersiz olduğu durumlarda temizlik maddelerine başvurulur. Temizlik maddeleri yüzeydeki kir ve kalıntıları ıslatmakta, yumuşatmakta, parçalamakta ve çözmekte, emülsiyon hâline getirmekte ve bağlamakta, böylece de ortamdan
uzaklaştırılmalarını kolaylaştırmaktadırlar. Temizlik maddesi uygulamasıyla suda zor çözünen yüksek molekül ağırlıklı bileşikler yerini kolayca çözünen düşük molekül ağırlıklı maddelere bırakmakta, yağlar sabunlaşmakta ve temizlik maddelerinin emülgatör etkisiyle tekrar yüzeye bulaşmaları önlenmektedir.
Temizlik
Yıkama veya temizlikte yüzeyde bulunan kir ve benzeri maddelerin mekanik olarak o yüzeyden uzaklaştırılması
akla gelir. Temizlik işlemi ile mevcut organizmaların önemli bir kısmı ve bunların çoğalmasına uygun artıklar ortam115
dan uzaklaştırılır. Bu işlem yapılırken ısı, sıcak ve soğuk su
kullanıldığı gibi bazı kimyasal deterjanlar da kullanılabilir.
İşletmelerde
Temizlik ve
Dezenfeksiyon
Su tek başına bir temizlik maddesi olduğu gibi ayrıca deterjanların çözündürüldüğü bir ortamdır. Temizlikteki bu
öneminden dolayı temizlikte kullanılacak su içilebilecek nitelikte olmalıdır. Ayrıca kirlerin uzaklaştırılması için kullanılan en önemli madde sudur. Su, sıcak kullanılır ve içme
suyu kalitesinde olursa en iyi netice elde edilir. Bir fabrikada ne kadar fazla su kullanılırsa, o kadar iyi bir temizleme
elde edilir. Eğer temizlik için kullanılan suya biraz alkali
maddeler katılırsa, kurumaya başlayan proteinlerin tekrar
şişmeleri temin edilerek daha iyi bir temizleme elde edilebilir. Temizlenmesi gereken yerde daha fazla yağ bulunuyorsa bu takdirde suya nötr reaksiyon gösteren maddeler katılmalıdır. Böylece, derinliğine daha etkili bir etki elde edilerek yağların emülsiyonu sağlanmış olur. Kullanılan bu gibi
kimyasal maddelerin gerek metallere ve gerekse elin derisine olumsuz yönde bir etkileri olmamalıdır.
Kullanılan suyun sertlik derecesi yüksekse o zaman sertlik derecesini azaltmak için silikat polifosfat ilave edilip su
öyle kullanılmalıdır. Ancak kaplarda fosfat artıklarının kalmamasına dikkat edilmelidir. Bunun için de bol su kullanmak gerekir. Eğer bu tarzda bir yumuşama uygulanması istenmiyorsa, diğer başka metotlara da başvurulabilir. Kısaca temizlik için sertliği giderilmiş su, 50°C’ye kadar ısıtılıp
temizlenecek yerlere fışkırtılmalıdır. Sonra da bir fırça ile
116
kuvvetlice fırçalanıp yine basınçlı su ile serbest duruma gelen kirlerin uzaklaştırılması gerekmektedir. Birçok ülkede,
temizlik için basınçlı sıcak su verebilen ve hareketli özel
aletler kullanılmaktadır.
Bir işletmede temizlik işleminin başarısı, temizlik periyoduna ve uygulanan tekniğe bağlıdır. Temizlik periyodu, işletme ve ürünün özelliklerine göre değişebilmekle birlikte genel
olarak işletmede günde en az bir kere genel bir temizlik yapılması gerekir. İki temizlik arasında geçen sürenin uzaması
hâlinde artıklar kurumakta ve yüzeylere daha sağlam şekilde
tutunarak temizlik işlemini güçleştirmektedir. Ayrıca bu kirler güvenli gıda üretimini imkânsız kılan zararlı mikroorganizmalar için uygun bir ortam oluştururlar. Bakteri fermentasyonu, kokuşma ve otolitik yıkımlanma sonucu bir sonraki
üretimde beklenmedik güçlükler yaratabilir. Bir gıda işletmesinde, temizleme yapıldıktan sonra dezenfeksiyon yapılmıyorsa, o temizliğin faydadan çok zararı vardır. Çünkü temizleme ile yerinden çıkarılıp serbest hâle getirilen bakteriler,
daha geniş bir yüzeye yayılmakta ve üremelerini yeni ortamda devam ettirmektedirler. Bunların öldürülmesi ancak bakterisit özelliğe sahip dezenfeksiyon maddeleri ile olmaktadır.
Dezenfeksiyon maddesi önceden yapılan yıkama ve temizleme ile beraber yapılıyorsa, daha iyi bir netice alınır.
Temizlik Çeşitleri
Temizlik, varılması istenilen amaca göre ya da “temizlik derecesi”ne göre gruplandırılabilir. İşletmelerde yapılan
başlıca temizlik çeşitleri:
»» Derecesine göre
»» Zamana göre
olmak üzere 2 grupta incelenebilir.
Fiziksel Temizlik
Gözle görülebilen tüm görünür kirler yüzeylerden arındırılır.
117
Kimyasal Temizlik
Gözle görülmemekle beraber tat ve koku ile varlığı anlaşılabilen dezenfektan ve temizlik maddesi kalıntıları dâhil
mikroskobik kalıntıların da uzaklaştırılmasıdır.
Bakteriyolojik Temizlik
Mikroorganizmaların öldürülmesidir. Yalnız fiziksel ve
kimyasal temizlik işlemi yapıldığında toplam mikroorganizma sayısında önemli bir azalma olmasına rağmen kalan
etkenler kısa sürede çoğalıp tehlike oluşturabilirler. Bu işlemle yüzeylerde bulunan patojen (zararlı) mikroorganizmaların tümü ile saprofit (yararlı) mikroorganizmaların
önemli bir kısmı yıkımlanır. Fiziksel ve kimyasal temizlik
yapılmaksızın bakteriyolojik temizlik yapılabilirse de fiziksel temizliğin yapılmış olması, bakteriyolojik temizlikte istenilen sonuca ulaşmayı sağlar. İyi uygulanmış bir temizlik
işlemi dezenfeksiyona yardımcı olabilecek en önemli basamaktır ve mikrobiyal gelişmeleri önemli ölçüde kontrol altına alabilmektedir.
Zamana Göre Temizlik
Gıda işletmelerinde temizlik işlerinin yapılma sıklığı önceden planlanmalıdır. Buna göre işletmelerde yapılacak temizlik şu şekilde gruplandırılabilir:
Günlük Temizlik
Gıda endüstrisinde temizlik işlemi, “İşlenen son hammaddenin hemen arkasından başlar.” ilkesine dayanır. Bu
nedenle ürüne temas eden araç, alet ve ekipman, günlük iş
bitiminden hemen sonra işlenen ürün kalıntısına göre işletmenin belirlediği deterjan ve dezenfektanlar kullanılarak
temizlenir. Temizlik malzemeleri kire ve yüzeye göre seçilir. Temizliksiz geçen süre, temizliğin zorlaşmasına ve bulaşma tehlikesinin artmasına nedendir.
118
Alkali bir deterjanla temizlik işlemi pek çok işletmede
üretimden sonra besinle teması söz konusu olan araç gereç
ve ekipmanların yüzeyine günlük olarak uygulanır.
Periyodik Temizlik
Ürünle temas eden araç gereç ve ekipmanlara haftada
bir kez asidik deterjanla temizlik yapılması gerekir. Zemin
temizliği çok ağır ürün kalıntılarının söz konusu olmadığı zamanlarda haftalık olarak yapılmaktadır. Duvar ve tavan temizliği 15 günlük periyotlarda yapılmalıdır. Dönemsel olarak makinelerin yağlardan arındırılması, bakımı ve
temizliği yapılmalıdır.
Kaliteli ve sağlıklı bir üretimde; çevre ve çalışanların temiz ve sağlıklı olması, işletmedeki alet-ekipman ve tüm yüzeylerin etkin bir şekilde dönemsel olarak temizlik ve dezenfeksiyonu gerekmektedir.
Elle Yapılan Temizlik
Elle temizleme, diğer yöntemlere göre daha basit olup
temizleme maddelerinin ekonomik ve daha kontrollü kullanımına olanak sağlar. Elle temizlik yapılırken şu konulara dikkat edilmelidir:
»» Temizleme çözeltisi cildi tahriş etmeyecek maddelerden ve konsantrasyonlarda olmalıdır.
»» Temizleme çözeltisinin sıcaklığı 35°C’nin altına düşmemelidir, aksi hâlde yağlı kirler tam olarak temizlenemez.
»» Çözeltinin sıcaklığı 45-50°C’nin üzerine çıkmamalıdır, temizlik yapan kişinin eli yanabilir.
»» Kullanılan fırçalar, ekipman üzerinde çizik ve çatlaklara neden olmayacak materyalden yapılmalıdır,
madeni temizleme tellerinden kaçınılmalıdır.
»» Elle temizlemede süre; malzemenin kirlilik derece119
sine, materyale, yüzeyin düz veya çıkıntılı oluşuna
göre değişir.
»» Elle temizleme yapılan işletmelerde çalışma süresinin %50’si temizlik işleri için hesaplanmalıdır.
Elle Temizlikte Kullanılan Aletler
»» Çeşitli boyutlarda ve özellikteki fırçalar,
»» Süpürgeler,
»» Sıyırıcı ve kazıyıcılar,
»» Bezler, hortumlar, süngerler, paspaslar,
»» Temizlik kapları,
»» Özel temizlik setlerinden yararlanılmaktadır.
Temizlikte Kullanılacak Su ve Özellikleri
Su, tek başına bir temizlik maddesi olduğu gibi ayrıca
deterjanların çözündürüldüğü bir ortamdır. Bu öneminden
dolayı temizlikte kullanılacak su, içilebilecek nitelikte olmalıdır. Bir fabrikada ne kadar fazla su kullanılırsa, o kadar iyi bir temizleme elde edilir.
Saf su saydam, kokusuz, tatsız ve renksiz bir sıvıdır. Suyun içinde bulunan kalsiyum, magnezyum iyonlarının karbonat, bikarbonat, sülfat, klorür iyonları ile birleşerek oluşturdukları madensel tuzlar suyun sertliğini verir. Su içinde çözünmüş olarak bulunan bikarbonatlar geçici sertliği,
diğer Ca ve Mg tuzları ise kalıcı sertliği oluşturur. İkisinin
toplamına ise toplam sertlik denmektedir.
Suyun sertliğinin yüksek olması temizlik maddesinin
performansını düşürerek daha fazla kimyasal harcanmasına sebep olur. Ayrıca temizlenen yüzeyin görünümünün
bozulmasına, ömrünün kısalmasına, işlevinin ortadan kalkmasına veya azalmasına yol açar. Suyun sertliği yüksek ise
giderilmeye çalışılmalıdır.
Suyun mikrobiyolojik standartlara uygunluğu (zararlı
mikroorganizma taşımaması) standart yöntemlerin uygu120
landığı güvenilir bir laboratuvarda ayda en az bir kere olmak üzere kontrol ettirilmelidir.
Suyun kalitesi yanında sıcaklığı da önemli olup işletmede kirliliği oluşturan madde tipine bağlı olarak ayarlanmalıdır. Örneğin; hayvansal yağ kalıntılarının giderilmesinde su sıcaklığı en az 70°C, dezenfeksiyon için ise 82°C’nin
üzerinde olmalıdır. Ancak 65°C’nin üzerindeki sıcaklıklarda proteinli gıdalarda koagülasyon nedeniyle çeşitli yüzeylerde çözünmesi güç kirler oluşabilmektedir. Çoğunlukla
43–54°C’ler arasındaki su sıcaklığı gıda işletmelerinde genel temizlik için yeterli olmaktadır. İşletmede kullanılan suyun klorlanması çeşitli mikroorganizmalarla mücadelede
etkili bir yöntemdir.
Temizlik Maddeleri
Etkin bir sanitasyon programı özel temizleme yöntemleri ile uygun temizleme bileşiği kullanımını içerir. Gıda işletmeleri ve ekipmanlarının temizliği için gerekli olan bileşikler çoğunlukla spesifik amaçlara hizmet eden kimyasal
maddelerin kompleks bir karışımıdır ve genellikle deterjan
olarak adlandırılır.
Temizlik maddelerinin pisliği çözme, gevşetme, emülsiyon hâline getirme ve pislik parçalarını uzaklaştırma gibi
çeşitli görevleri vardır. Herhangi bir temizlik maddesi bu
fonksiyonlardan hemen tümünü yerine getirmese de bazılarını istenilen düzeyde, bazılarını ise yetersiz düzeyde gerçekleştirir. Bu nedenle beklentilerin tümüne yanıt verebilecek tek bir temizlik maddesi yoktur. Bunun sonucu olarak
çeşitli maddelerin karışımı ile istenilen birçok özelliği birlikte taşıyan preparatların kullanımı yaygındır.
Belirli bir sıcaklıkta ve basınç altında su uygulamasının yetersiz olduğu durumlarda temizlik maddelerine başvurulur.
Temizlik maddeleri; yüzeylerdeki kir ve kalıntıları ıslatmakta, yumuşatmakta, parçalamakta, çözmekte, emülsiyon
hâline getirmekte ve bağlamakta, böylelikle ortamdan uzak121
laştırılmalarını kolaylaştırmaktadır. Temizlik maddesi uygulamasıyla suda zor çözünen yüksek molekül ağırlıklı bileşikler yerini kolayca çözünen düşük molekül ağırlıklı maddelere bırakmakta, yağlar sabunlaşmakta ve temizlik maddelerinin emülgatör etkisiyle tekrar yüzeye bulaşmaları önlenmektedir. Temizlik işlemi boyunca mikroorganizmaların büyük bir bölümü kirlerin gevşetildiği zaman yüzeyden uzaklaştırılır. Geriye kalan mikroorganizmalar, temizlik işleminden sonraki dezenfeksiyon aşamasında yıkımlanır.
Gıda işletmelerinde kullanılacak temizlik maddesi seçilirken şu özellikler aranmalıdır:
»» Toksik olmamalı,
»» Suyun kalitesini artırmalı (kalsiyum ve magnezyum
çökeltmeli),
»» Kimyasal olarak yumuşak olmalı, yüze ve cilde zarar
vermemeli (pH değeri 7’ye yakın değerler olmalıdır.),
»» Dekompoze etme özelliği (çökme, yağların çözülmesi gibi) olmalı,
»» Eritme ve emülsiyon yapabilme özelliği olmalı,
»» Dağılma, ayırma özelliği olmalı,
»» Çalkalanabilmeli ve durulanabilmeli,
»» Çürütücü ve bozucu olmamalı,
»» Ekonomik olmalı ve doğada dekompoze olabilmeli,
»» Kolay uygulanabilir olmalı,
»» Depolama sırasında stabil olmalı, aktivitesini yitirmemeli,
»» Kötü kokusu olmamalı,
»» Uygun bir ambalajda olmalı, ambalajın üzerinde
okunaklı, kolaylıkla silinmeyen bir şekilde firma adı,
marka, seri numarası, net ağırlık, kullanım bilgisi,
koruyucu önlemler gibi bilgiler olmalı,
»» Ekonomik açıdan maddenin fiyatı ile etkinliği karşılaştırılmalı.
122
Temizlik Maddelerini Saklama Koşulları
Temizlik maddelerini seçmek ve kullanmak kadar uygun
koşullarda saklamak da önemlidir. Temizlik maddelerinin
saklanmasında aşağıdaki konulara dikkat edilmelidir:
»» Temizlik maddeleri mümkün olduğunca kendi ambalajlarında saklanmalı.
»» Ambalajlarının kapağı açık bırakılmamalı.
»» Özellikle toz ve benzeri türdeki deterjanlar nemden
uzak tutulmalı.
»» Gıda maddelerinden uzak tutulmalı.
»» Depolama alanı sık sık havalandırılmalı.
»» Çocuklardan uzak tutulmalı.
Temizlikte Etkili Faktörler
Temizliğin çabuk ve başarılı olmasında aşağıdaki faktörlerin etkisi vardır:
1.Temizlik çözeltisinin aktivitesi:
a.Temizlik maddesinin bileşimi
b.Temizlik maddesinin konsantrasyonu
c.Temizlik çözeltisinin sıcaklığı
d.Suyun sertlik derecesi
e.Temizlik çözeltisi içine alınan kir partiküllerinin büyüklüğü
f. Temizlik sırasında uygulanan mekanik yöntemler
2.Kir maddelerinin özellikleri
a.Kir maddelerinin cinsi (yağ, protein, kan vs.)
b.Kir maddelerinin miktarı
c.Kir maddelerinin durumu (kalın veya ince tabaka
hâlinde, kuru veya yaş vs.)
3.Temizliğin uygulanacağı yüzeylerin özellikleri
a.Materyalin cinsi (çelik, alüminyum, plastik, tahta vb.)
b.Yüzeylerin durumu (düz, engebeli vs.)
123
Yüzeylerden arındırılan kirlerin ortamdan taşınması da
gerekmektedir. Bu taşıyıcı, temizlik işlemlerinde genellikle sudur. Bu nedenle kullanılan suyun temizlik işlemi üzerindeki etkileri de bilinmelidir. Su, tek başına bir temizlik
maddesi olduğu gibi ayrıca deterjanların çözündürüldüğü
bir ortamdır. Temizlikteki bu öneminden dolayı suda olabildiğince az mikroorganizma yüküne sahip olma ve belli bir
sertlik derecesinde olma gibi bazı özellikler aranmaktadır.
Temizlik maddesinin konsantrasyonu ile temizleme zamanı (hız) arasında sıkı bir ilişki vardır. Temizlik hızı, temizlik maddesinin konsantrasyonunun yükseltilmesiyle giderek artar ve belirli bir optimuma ulaşır. Konsantrasyonun
daha arttırılmasıyla temizlik hızı azalır ve bundan sonra değişmeden kalır. Kuvvetli alkalilerin kullanılması hâlinde
(yüksek konsantrasyonlarda) temizlik etkinliği tamamen
ortadan kalkar. Genellikle temizlik maddesinin etkinliği,
yumuşak suların kullanılması durumunda artar, sert suların kullanılmasında azalır.
Kirlerin çıkarılması için yeterli miktarda madde kullanılmazsa temizleyicinin etkisi tam olmaz ve o iş için harcanan
zaman ziyan edilmiş olur. Temizleme işine, ürünün paketinde önerilen miktarla başlanmalı ve daha sonra suyun
sertliği ve kirin derecesine göre uygun kullanma miktarı
ayarlanmalıdır. “Çok köpük iyi temizlik” yanılgısıyla gereğinden fazla miktarda temizlik maddesi kullanılmamalıdır.
Her türlü temizlik maddesi her yüzeyde kullanılmaz.
Temizleyici madde temizlenen yüzey ile belirli bir sürede temasa geçer. Bu nedenle temizleme sırasında çok acele
etmemek gerekir. Yüzeylerin kimyasal maddeler, mekanik
etki ve sıcaklıkla temas hâlinde olduğu süre çok önemlidir.
Zaman ne kadar uzun olursa temizlik performansı da o kadar iyi olur. Burada en önemli nokta, zamanı en etkili ve en
verimli şekilde kullanmaktır.
Temizlik periyodu, işletmenin ve ürünün özelliklerine
göre değişebilmekle birlikte genel olarak bir işletmede gün124
de en az bir kez genel bir temizlik gerekmektedir. İki temizlik arasında geçen sürenin uzaması hâlinde artıklar kurumakta ve yüzeylere daha sağlam şekilde tutunarak temizlik
işlemini güçleştirmektedir.
Ovma, kirli yüzeyle temizleyici maddenin kısa sürede temasa geçmesini sağlar. Bu işlem özellikle pürüzlü yüzeylerdeki kirin daha çabuk çıkmasında faydalı olur. Ancak bazı
yüzeylerde aşırı ovma yüzeyi bozabilir.
Eğer temizleme suyu kirlenmiş ise ve kullanılmaya devam
ediliyor ise iyi bir sonuç beklenemez çünkü bu durumda temizlenen yüzeye, çıkarılan kirden daha fazlası depo edilir. Bu
nedenle su orta derecede kirlendiği zaman değiştirilmelidir.
Tablo. 5
Kir tipi
Çözünürlük
özelliği
Temizlenme
kolaylığı
Şeker
Suda çözünür.
Kolay
Karamelizasyona
uğrar ve temizliği
zorlaşır.
Yağ
Suda
çözünmez,
alkalilerde
çözünür.
Zor
Polimerize olur ve
temizliği zorlaşır.
Protein
Suda
çözünmez,
hafif asidik/
alkali
çözeltilerde
çözünür.
Çok zor
Isıl işlemlerden
etkileniş
Denatüre olur ve
temizlikleri çok
zorlaşır.
Temizlik Aşamaları
»» Temizliğe zaman faktörünün önem taşıdığı yerlerden başlanmalı.
»» Temizliğe çıkış noktasına en uzak yerden başlanmalı.
125
»» Sürdürülen işlemler temizlenen yüzeylerde kirliliğe
yol açmamalı.
»» İşlem sırası yukarıdan aşağıya doğru olmalı.
»» Önce düşey, sonra yatay yüzeyler temizlenmeli.
Temizlik işlemi şu aşamalardan geçilerek yapılır:
1. Temizlik öncesi aşama:
Bu aşamada işletmedeki bütün parçalar sökülür ve temizliğe hazırlanır. Bu arada temizlik çözeltisi amacına uygun olacak şekilde taze olarak hazırlanıp kullanılacak hâle
getirilir. CIP sistemlerinde ise, gıda maddesi ile temas eden
alet ve ekipman birbirlerine borularla bağlanarak bir dolaşım sistemi oluşturulur.
2. Temizlik aşaması:
Temizlik iki farklı şekilde yapılabilir:
»» Su ve sabunlu suyla yıkamakla,
»» Basınçlı su ile yıkamakla.
Yıkama işlemi de aşağıdaki kısımlara ayrılabilir:
»» 40-50 °C Basınçlı su ile yıkama, gerekirse kazıma,
»» 60-70 °C sabunlu su ile yıkama (süpürge ve fırça ile),
»» Basınçlı temiz soğuk su yardımı ile durulama.
Böylece yıkama işlemi;
-Kirin satıhtan çıkartılması,
-Sabunlu suda tutulması,
-Kirin atılması bölümlerini kapsar.
Basınçlı bol su vermek: Normal ve 40-50 °C sıcaklıktaki
su ile kirin büyük bir kısmı atılır. Bu temizlik işlemine insan
gücü ve sert bir fırça ile yardımcı olunabilir.
Sabunlama: Yağlar alkalilerle hidrolize edildikleri zaman gliserol ile sabunlar (yağ asitlerinin alkali tuzları) meydana gelir. Sabunlar suda eriyen emülsiyon yapıcı maddelerdir. Eriyiklerinde bir miktar hidrolize uğrayarak ortama
OH iyonu verirler. Bu iyonlar temizlenecek yüzeyi yumuşatarak kirlerin kolaylıkla çıkmasını sağlarlar. Sonra eriyikte
126
kolloidal hâlde bulunan sabun kirleri absorbe ederek su ile
beraber alıp götürür.
Bütün malzemeler sabunlu sıcak suyla yıkanmalıdır. Bu
işlem için su ve sabunu emebilen yumuşak bir fırça kullanılmalıdır. Sabunlu su 60-70 °C (el sokamayacak kadar sıcak
su) olmalıdır. Temiz su akıtarak durulama: Temizlik işlemine, temiz
suyla durulama yapılıp, bütün kir ve sabun yok edilene kadar devam edilmelidir. Yukarıda anlatılan mekanik temizlik
alışılagelmiş fırçalarla veya daha modern aletlerle yapılabilir. Yüzeyden iyice yapışmış kirleri çıkartmak için sert bir
fırça gereklidir. Yumuşak fırça da, sabunu ve suyu emer ve
ortaya çıkan kirlerin yok edilmesini sağlar. Fırçanın büyük
olması, işi geniş ölçüde kolaylaştırır. Ancak yer darlığında
bu olanaktan yararlanılamaz.
Basınçlı su ile yıkama: Bazı yerleri basit yöntemlerle temizlemek zordur. Bu gibi yerlerde temizlik makinelerinin
kullanılması gerekir. Makinenin tecrübeli bir kimse tarafından kullanılmasının toz ve pisliğin çevreye yayılmaması ve
makinenin hassas kısımlarının korunması açısından faydaları vardır.
Yüksek basınç, buharla veya pompa ile elde edilebilir.
Bu temizleme makineleri ekseriya 7-50 atmosferde ve 45-90
°C’ler arasında çalışmaktadır. Bu iş için deterjana köpük yapıcı bir madde ilave edilir ve köpük yapıcı jeneratör, makinenin üzerine konur. Köpük kirli eşyanın üstüne püskürtülür ve eşya 15-20 dakika sonra soğuk suyla çalkalanır. Bu
şekildeki temizleme istenilen düzeyde olmaktadır.
Sabunlar ve bütün alkali deterjanlar temizlik işlerinde
olumlu sonuçlar vermelerine rağmen, kireçli sert sularda
bulunan çözeltileri gidermek için haftada bir kez olsun asitli deterjanların kullanılması gerekmektedir.
Temizlik Maddesi Seçimi
Kullanılacak deterjanın o işyerinin özelliğine göre seçimi
127
maddi kazanç sağlar. Her yerde aynı deterjan kullanımı söz
konusu olamaz. Deterjan neyi, nereyi, hangi koşullarda temizleyeceği hususları göz önüne alınarak seçilmelidir. Deterjan temizlenecek yüzeyin yapıldığı materyale, temizlenmek istenen kirin niteliğine ve durumuna göre seçilmelidir.
Yağlar, genellikle temizlenmesi gerekenlerin başında gelir.
Bu amaç için alkali deterjanlar kullanılır. Ancak bu deterjanlar da suyun kireç çökeltilerini eritmezler. Deterjan seçiminde suyun sertlik derecesi, temizlenecek maddenin yapısı ve dayanıklılık derecesi gibi faktörlerin de göz önünde tutulması gerekir. Ne tip bir deterjanın kullanılması gerektiğini söylemek genel olarak zordur. Yapılan uygulamalar ve
karşılaştırmalar sayesinde, hangi tiplerin iyi netice vereceği görülecektir. En pahalı deterjanın en iyi deterjan olması
gerekmez. Çok kuvvetli solüsyonlar kuvvetli temizleme gücüne sahip olmasına rağmen, kullanılan şahsa ve kullanılan
yere zararlı olabilmektedir.
Son yıllarda bazı tip deterjanların (özellikle sentetik deterjanlar) kullanılmasının çevre kirlenmesine neden olduğu saptandığından, çoğu ülke bunların yapımını ve kullanılmasını sınırlamıştır. Yani piyasaya ancak devlet tarafından kontrol edilmiş deterjanlar sürülebilmektedir. Sentetik
deterjanlar, sabunlardan daha etkilidir. Bunlar sert sularda
presipitasyon yapmadıkları gibi, mineral maddelerle de çökelti yapmazlar. Genel olarak temizlik maddeleri şu şekilde sınıflandırılabilir:
I. Alkali Bileşikler
Gıda sanitasyonunda temizlik maddelerinin özelliği pH
terimi ile ifade edilir. pH H+ iyonları konsantrasyonunun
logaritmik ölçüsüdür. pH 7-14 alkali 0-7 asidik olarak ifade
edilir. Alkali özellik 7’den 14’e doğru artar. Alkali deterjanların (sodyum hidroksit, sodyum karbonat, sodyum metasilikat, sodyum bikarbonat vb.) temizleme özelliği, içerdiği
alkalilerden ileri gelmektedir. Bu tip temizleyiciler genel128
likle yağları ve proteinleri uzaklaştırmada kullanılır. Protein kalıntıları alkali kireç ve diğer çökeltileri etkilemezler.
Kuvvetli alkali bileşikler olan sodyum hidroksit ve sodyum
ortosilikat temizleme gücü fazla olan bileşikler olmasına
karşılık, kuvvetli korrozif etki ve sudaki sertlik veren tuzları çökertme gibi istenmeyen özelliklere sahiptirler. İnsan
derisini tahriş edip yakabilirler, aynı zamanda gaz hâlinde
solunum yollarına girmesine ve solunum yollarının zarar
görmesine neden olurlar. Kuvvetli alkali çözeltilerinin su
ile karıştırılması hâlinde ekzotermik bir reaksiyona girer ve
ortaya çıkan ısı çözeltinin kaynamasına veya buharlaşmasına neden olur. Bu çözeltilere örnek hidroksit (kostik soda)
ve sodyum silikattır. Silikat ilavesinin yapılmasının nedeni
hidroksitin korozif özelliğini azaltmak, durulanabilme ve
nüfus etme niteliklerini iyileştirmektir. Kuvvetli alkali çözeltileri mineral madde kalıntıları üzerinde fazla etkili değildir, kostik soda yoğun yağ kalıntılarını temizlemek için
kullanılır. Kostik soda, insana ve ekipmana zarar vermesi
dolayısıyla asla elle yapılan temizliklerde kullanılmamalıdır, kuvvetli korozif etkisi ve sudaki sertlik veren tuzları çökertme gibi istenmeyen özellikleri dikkate alınmalıdır.
Orta düzey alkali temizleyicileri: Bu temizlik maddeleri genellikle sıvı formdadır. Fazla kirli olmayan yüzeylerin temizliğinde kullanılır ve el ile temizlik yapılır. Orta düzey alkali temizleyicilerine sodyum sesquisilikat, tetrasodyum pyrofosfat (sodyum pyrofosfat) ve alkali aril sülfonatlar (yüzey aktif maddeler) örnek verilebilir. Bu maddeler iyi
su yumuşatma özelliğine sahiptirler fakat mineral kalıntıları için hiçbir önem taşımazlar.
129
Tablo.6: Alkali Temizleyicilerin Özellikleri
Alkali
deterjan
%0.5
Deterjanlık Korozif
Çözeltisinin özelliği
özelliği
pH’ı
Emülsifiye
etme
özelliği
Sodyum
hidroksit
12.7
2.5
3.5
2
Sodyum
ortosilikat
12.6
3
4
3
Sodyum
sesquisilikat
12.6
2
3.2
2.5
Sodyum
metasilikat
12
3.8
0.8
4
Trisodyum
fosfat
11.8
3.5
4
3.5
11.3
1.5
4
2.8
Sodyum
tetrafosfat
8.4
3
1
0
Sodyum
bikarbonat
8.2
1.5
2.3
1.5
Sodyum
karbonat
Tabloya göre: 0 çok kötü, 4 çok iyi özellik.
II. Asit Bileşikler
Asitli deterjanlar ise kireç ve diğer mineral taşlarını temizler ancak yağ ve proteinlere etki etmezler. Asitli deterjanlar, kullanıldıkları yeri eritme, çürütme ve bozma özelliği nedeniyle günlük temizlik işlemleri için uygun değildir.
Haftada bir kez kullanılmalıdır.
Bunlar toksikolojik olarak güvenli ve biyolojik olarak
aktif olup çoğunlukla durulama ve sterilize etme aşamalarını birleştirmek amacıyla kullanılır. Asetik, peroksiasetik,
laktik ve formik asit gibi organik asitler sıklıkla kullanılır.
Alkali temizlik maddeleri ve diğer temizlik maddelerinin
kullanımı sonucu oluşan mineral madde kalıntılarının uzak130
laştırılmasında etkilidir. Sitrik asit, tartarik asit, sülfamik
asit glukonik asit gibi organik asitler mükemmel su yumuşatma, kolay durulanabilme özelliğine sahiptir ve deriye korozif etki göstermezler. Bozukluklar yapan ve patojen olan
mikroorganizmalar için asit uygulaması konsantrasyona
bağımlılık gösterir. Bu maddeler temas süresinin uzatılması hâlinde paslanmaz çelik yüzeylerde korozif etki gösterir.
Kuvvetli asidik temizleyiciler: Bu maddeler betona, birçok metale ve kumaşa korozif etki gösterirler. Bazıları ısıtıldıkları zaman akciğerlere zarar veren toksik, korozif bir
gaz üretirler. Kuvvetli asitlere örnek hidroklorik, hidroflorik, sülfamik, sülfirik, nitrik ve fosforik asitlerdir. Nitrik ve
sülfirik asitler korozif etkileri nedeniyle el ile temizleme işleminde kullanılmazlar. Fosforik asidin korozif özelliği nispeten az olup birçok yüzey aktif madde ile uyumludur.
Orta düzey asidik temizleyiciler: Bu maddeler hafif düzeyde korozif olup alerjik reaksiyonlara neden olabilirler.
III. Yüzey Aktif Bileşikler
Bunlar yüzeyleri ıslatıcı etkileriyle tanınır. Islak yüzeyin
yüzey gerilimini düşürerek temizlik çözeltisinin derinlere
işlemesini kolaylaştırır. Yağları suda kolayca eritme özellikleri vardır. Çoğu tür sabunlar da bir dereceye kadar yağı
eritme özelliğine sahiptirler. Fakat bugün çok daha kuvvetli
olan sentetik deterjanlar yapılmaktadır. Bu tip deterjanlar,
yalnız kullanılabileceği gibi alkali veya asitli deterjanlarla
karıştırılarak da kullanılabilir.
IV. Kalsiyum Bağlayıcı Bileşikler
Bu bileşikler kalsiyum ve magnezyum iyonlarını bağlayarak bunların çökelti yapmasını ve taş oluşumunu önlemek amacıyla temizlik çözeltisine eklenir.
131
V. Süspansiyon Hâline Devam Ettiriciler
Temizlik çözeltisinde çözünmemiş kalıntıları su süspansiyon hâlinde tutarak çökelmesini önler ve böylece yüzeylerden temizlenmelerini kolaylaştırırlar.
VI. Köpük Önleyiciler
Temizlik çözeltisindeki fazla köpürmeyi engelleyerek temizliğin etkinliğini desteklemektedir.
İşletmelerde Temizlik Programları
Gıda işletmecisi/sorumlu yöneticisi tarafından temizlik
kontrol programları yapılmalı, bütün alanların temizlenmesinin yanı sıra kritik alanlar, malzeme, alet ve ekipmanın
temizlik ve dezenfeksiyon şekli ve sıklığı önceden belirlenmelidir. Bu programlar işyerinin ilgili bölümlerine asılarak
veya dosyada bulundurularak yapılan temizlik ve dezenfeksiyon işlemleri kaydedilmelidir.
Gıda işletmelerinde, yetkili merci tarafından kullanımına izin verilmiş uygun deterjan, kimyasal ve/veya dezenfektanlar veya bunların etken hammaddeleri kullanılmalıdır.
Su, deterjan ve/veya dezenfektan ve bunların çözeltileri aracılığı ile işletmenin malzeme, alet ve ekipmanının temizlenmesi ve dezenfekte edilmesi sırasında gıda maddesinin kirlenmesini ve bulaşmayı engelleyecek önlemler alınmalıdır.
Günlük çalışmaların bitiminden hemen sonra işletmenin
veya ürünün özelliğine göre hazırlanmış temizleme prosedürüne göre gıdaların işlendiği ortamdaki zemin, işlemle ilgili kanallar, malzeme, alet ve ekipman ile duvarlar iyice temizlenmeli ve dezenfekte edilmelidir. Zeminde kullanılan
temizlik materyali ile alet ve ekipmanda kullanılan temizlik materyali tanımlanmalı ve renk koduna uygun olmalıdır.
Malzeme, alet ve ekipman temizliğinden sonra kurutulması gerekenler en kısa zamanda kurutulmalıdır. Temizlikte kullanılan malzemeler yıpranmış ve kirli olmamalıdır.
132
İşyeri personelinden bir kişi işletme temizliğinden sorumlu olarak görevlendirilmelidir. Temizlik mutlaka kontrol edilmelidir.
Risk analizine göre mikrobiyolojik bulaşmanın önem taşıdığı işyerinin mikrobiyolojik yönden temiz olup olmadığı
kontrol edilmelidir.
Mikrobiyolojik bulaşmanın önem taşıdığı işyerinin üretim yeri girişinde, içinde dezenfektan bulunan havuz veya
paspas bulunmalıdır veya başka uygun bir yöntem ile söz
konusu işlem gerçekleştirilmelidir.
Fabrikadaki her bölüm için yazılı, resmî temizleme prosedürleri ve çizelgeleri bulunmalıdır. Bunlar açık, okunaklı
ve izlenmesi kolay olmalıdır.
Fabrika, aletler ve çevre temizliğinde kullanılan temizlik çizelgeleri, temizleme metotlarını, sıklığını ve temizlik
maddelerini belirtmek zorundadır.
Belirli sayılarda yabancı çalışanı bulunan fabrikalar temizleme prosedürlerini o çalışanların kendi dilinde açıklamalıdır.
Araç, alet ve genel temizlikler için ayrı temizlik işlemleri
uygulanmalıdır. Yıkama sürecinin üretim esnasında yapılması gerektiği durumlarda, yıkama alanları fiziksel olarak
üretim alanlarından ayrılmalıdır. Temiz ve kirli aletlerin ayrılması için yeterli ve belirlenmiş depolar olmalıdır.
Temizlenmiş aletler temiz ve bakımlı bir alana konularak kurutulmalıdır. Bu alan iyi bir drenaj ve kurutma sağlamalıdır. Temizlenmiş aletler yeniden kirlenmeyecek şekilde yerleştirilmelidir. Küf oluşumunu önlemek için uygun
yerlerde havalandırma yapılmalıdır.
Çalışanlar temizlik ve dezenfeksiyon konusunda yeterli düzeyde eğitilmiş olmalıdır. Koruyucu giysilerin gerekliliği, “Temizle ve git” prosedürünün uygulandığı zamanlarda, gıda maddelerinin hatlardan alınmasının gerekliliği benimsetilmeli; temizlik işçilerinin diğerlerinden ayrılabilme133
si için koruyucu giysileri değişik renkte, dizaynı farklı, şapkaları değişik ya da giysilerinin sembolleri farklı olmalıdır.
Temizlik ve Dezenfeksiyon Formlarını Doldurma
İşletmelerde temizlik ve dezenfeksiyon işlemlerinin kayıt altına alınması, oluşabilecek herhangi bir problem durumunda sorumlunun tespitini sağlar. Bu nedenle işletmeler ürün prosesine uygun olarak çeşitli formlar hazırlayarak
kullanır. Formlarda kim, ne zaman, nasıl, hangi tip/miktar,
süre kontrol/kayıt parametreleri yer alır. Ürün özellikleri ve
temizlik programları doğrultusunda işletmeler kendi formlarını hazırlayarak kullanabilmektedir.
Temizliğin Yapılması
Temizlik 2 farklı şekilde yapılabilir:
1. Su ve sabunla yıkamakla. Bu tür yıkama işlemi
aşağıdaki kısımlara ayrılabilir:
a) 40-50 °C tazyikli su ile yıkama, gerekirse kazıma (Kir yüzeyden çıkartılır). Normal tazyikli ve
40-50 °C’lik su ile kirin büyük bir kısmı ortadan
kaldırılır. Bu temizlik işlemine insan gücü ve sert
bir fırça ile yardımcı olunabilir
b) 60-70 °C sabunlu su ile sabunlama (Kir sabunlu suda tespit edilir). Bütün malzemeler sabunlu sıcak su ile yıkanmalıdır. Bu işlem için su ve
sabunu emebilen yumuşak bir fırça kullanılmalıdır. Sabunlu su 60-70 °C olmalıdır.
c) Tazyikli temiz soğuk su yardımı ile durulama
(Kirin atılması bölümlerini kapsar). Temizleme
işleminde soğuk temiz suyla durulama yapmaya,
bütün kir ve sabun yok edilene kadar devam edilecektir. Yukarıda bahsedilen mekanik temizlik
geleneksel kullanılan fırçalarla veya daha modern
aletlerle yapılmalıdır. Yüzeye iyice yapışmış kirleri tam olarak çıkartmak için sert bir fırça gerek134
lidir. Yumuşak fırça da sabunu ve suyu emer ve
ortaya çıkan kirlerin yok edilmesini sağlar. Fırçanın büyük olması işi geniş ölçüde kolaylaştırır.
2. Tazyikli su ile (jet yıkama) yıkamakla.
Bazı yerleri normal, alışılagelmiş metotlarla temizlemek
zordur. Bu gibi yerlerde makineden yararlanılabilir. Makinenin özellikle tecrübeli bir personel tarafından kullanılması, toz ve pisliğin çevreye yayılmaması ve makinenin hassas
kısımlarının korunması yönünden zorunludur.
Dezenfeksiyon
Yıkama ve temizlik ile eşya, alet, el vb. yüzeylerde bulunan mikroorganizmalar öldürülmez ancak bulundukları yerden çıkarılarak serbest hâle getirilirler. Temizlik işleminden sonra yüzeydeki mikroorganizmaların çoğu yıkanıp uzaklaştırılabilmekte veya çok az bir kısmı öldürülmektedir. Temizlik işlemi sonunda serbest hâle geçen mikroorganizmalar suyla daha geniş bir yüzeye yayılmakta ve yeni
ortamlarda hızla üreyerek zararlı etkilerini göstermektedirler. Dezenfeksiyon ile bu gibi yerlerde bulunan bakterilerin
tamamen veya büyük bir ölçüde öldürülmeleri söz konusudur. Bu nedenle gıda işletmelerinde temizlik işlemi dezenfeksiyon uygulamasıyla birlikte ele alınmalıdır.
Dezenfeksiyon bir ortamdaki mikroorganizmaların tümünün öldürülmesi ya da zararlı etki yapmayacak en düşük düzeye indirilmesi olarak tanımlanabilir. Dezenfeksiyon birtakım kimyasal maddelerle mikroorganizmaların
geniş ölçüde öldürülmesi demektir. Dezenfeksiyon işlemi
sonunda eşyanın, içeriğindeki hastalık yapabilen, dayanıklılığı azaltan mikroorganizmalardan tamamen veya önemli
bir ölçüde arınması gerekmektedir.
Hijyen, bir işletmeye gerek maddi yönden gerekse zaman yönünden tasarruf ettirmesine rağmen direkt bir kazanç sağlamadığı için çoğu kere benimsenmemiş veya bu
135
konuya gerektiği gibi önem verilmemiştir. Ancak piyasaya
sürülen bozuk mamul maddelerden gelen şikâyet üzerine
bakteriyolojik kontrollere başvurulmaktadır. Bakteriyolojik
kontrolün vazifesi, o işyeri için bir tehlike olan gözle görülmeyen mikroorganizmaları belirlemek ve o işyerinin bunlardan korunma yollarını saptamaktır. Gözle bakıldığında
temiz olarak görünen bir fabrikadaki temizlik derecesi, hiçbir zaman o fabrikada proteinleri parçalayan veya mamul
maddeyi bozan bakterilerin yok olması anlamına gelmez.
Aylık veya 15 günlük dezenfeksiyon hiçbir zaman gayeye ulaşmaz. Bu durum, özellikle yarım sterilizasyon ile üretim yapan işyerleri için büyük tehlikeler oluşturur. Her işyeri, yeni gelen hammadde vasıtasıyla tekrar bakteriler ile bulaşık hâle gelir. Bunların çoğu sporsuz bakterilerdir. Hepsi düşük sıcaklıkta ölebilen veya inaktive edilebilen bakteri türleridir. İşletmeler için tehlikeli olan sporlu bakterilerin vegetatif şekilleri ısıya karşı dayanıklı değillerdir. 90
°C’nin altında hepsi öldürülebilir. Dezenfeksiyon maddelerine karşı da dayanıklı olan sporların ölmesi, 100 °C’nin üstünde bir sıcaklık ile sağlanmaktadır. Dezenfeksiyon maddeleri ile sporlu bakterilerin vegetatif şekilleri öldürülerek
bunların tekrar spor yapmaları önlenir. Yapılan bakteriyolojik kontrollerde düzenli ve en geç haftada bir kere dezenfeksiyon uygulanan işyerlerinde hijyenik koşulların normal
bir derecede olduğu çeşitli araştırıcılar tarafından kaydedilmiştir. Bakteriyolojik numune alınması gereksinimi, laboratuvarda yapılan kalite kontrolleri esas alınarak saptanır.
Bakteriyolojik numune almadan, dezenfeksiyon maddesinin genellikle 30 dakika etki etmesi beklenir ve su ile o yüzey yıkandıktan sonra numune alınır.
Gıda İşletmelerinde Dezenfeksiyon
Dezenfeksiyon ortamın ve besinlerin kimyasal dezenfektanlarla ya da ısı kullanılarak zararlı olan mikroorganizmalardan arındırılması işlemidir. Gıda işletmelerinde uygula136
nan dezenfeksiyonun amacı, mikroorganizma sayısının gıdayı bozabilecek veya tüketicinin sağlığını etkileyecek düzeyin altına indirilmesidir. Bu nedenle, bulaşık mikroorganizmaların ortamdan uzaklaştırılması, üremelerinin önlenmesi ve yeniden bulaşmalarının engellenmesi gerekmektedir. Uygulanan dezenfeksiyonun başarısı, ortamın temizlik
derecesine, yüzey koşullarına, mevcut mikroorganizma türüne, ortam sıcaklığına, seçilen dezenfeksiyon tipine ve uygulama şekline bağlı olarak değişiklik gösterir.
Gıda işletmelerinde genel olarak üç tip dezenfeksiyon
işleminden söz edilebilir:
Dezenfeksiyon Yöntemleri
»» Fiziksel dezenfeksiyon
»» Radyasyon yoluyla dezenfeksiyon
»» Kimyasal dezenfeksiyon
1. Fiziksel Dezenfeksiyon
»» Buhar veya sıcak su ile yapılan dezenfeksiyona “fiziksel veya termal dezenfeksiyon” denilmektedir.
Diğer yöntemlere kıyasla enerji gereksiniminin daha
fazla olmasına rağmen ısı yoluyla dezenfeksiyon, işletmelerde sıkça kullanılan bir yöntemdir. Bu işlemin etkinliği;
lNem oranına,
lSıcaklığa ve
lİşlem süresinin uzunluğuna bağlıdır.
Fiziksel dezenfeksiyonda buhar ve sıcak su olmak üzere
başlıca 2 ısı kaynağı kullanılır.
»» Buharla dezenfeksiyon: Yüksek enerji maliyetine
neden olur. Ayrıca dikkat edilmediği takdirde etkisiz bir dezenfeksiyon sağlar.
»» Sıcak su ile dezenfeksiyon: Sıcak su ile dezenfeksiyon, küçük aletlerin dezenfeksiyonunda içine dal137
dırma yöntemiyle kullanılabilir. Bu tür dezenfeksiyonda önemli nokta, yüzeyin sıcaklığını en az 70
°C’ye çıkarmaktadır. Bunu sağlayabilmek için araç
gereçler sıcak suda (en az 80 °C) 2 dakika kadar
bekletilmelidir. Kullanışlı ve toksik olmamasından
dolayı yararlıdır. Ancak bakteri sporları kaynama
sıcaklığında bile 1 saatten fazla yaşayabilir. Seçici olmayan bir sanitasyon yöntemi olarak düşünülmelidir.
Yüksek Isı Uygulamasıyla Dezenfeksiyon
Her materyal için uygun değildir. Mikroorganizmaların
ısı ile tahribi nem, sıcaklık ve uygulama süresine bağlı olarak değişir. Nemli ısı ile dezenfeksiyon, kuru sıcak hava ile
sterilizasyon, yakma ve alev ile sterilizasyon olmak üzere
üç başlıkta toplanabilir. Nemli ısı ile dezenfeksiyon; buhar
ile dezenfeksiyon (basınçlı buhar, basınçsız buhar) sıcak su
ile dezenfeksiyon (kaynatma, tindalizasyon) başlıkları altında incelenebilir. Sıcak su ve buhar ile yapılan dezenfeksiyonda, kendi kendine kuruma olduğundan ilave bir kurutma işlemine gerek yoktur. CIP yöntemi uygulanan kapalı
sistemlerde dezenfeksiyon 70-85 oC’deki sıcak suyun 15-20
dakika sirküle ettirilmesiyle sağlanabilir.
»» Nemli ısı ile dezenfeksiyon
•Buhar ile
•Basınçlı buhar ile
•Basınçsız buhar ile
•Sıcak su ile
•Kaynatma
•Tindalizasyon
»» Kuru sıcak hava ile sterilizasyon
»» Yakma ve alev ile sterilizasyon
138
2. Kimyasal Madde (Dezenfektan)
Uygulamasıyla Dezenfeksiyon
İşletmelerde en yaygın kullanılan dezenfeksiyon yöntemidir. Çeşitli kimyasal bileşikler kullanılır.
Kimyasal Dezenfektanların Özellikleri
»» Hızlı bir etki gösterebilmesi için bakteri, küf, maya
yani tüm zararlı canlıları öldürme etkisine sahip olmalıdır.
»» Kir kaynağı olan organik maddelerin varlığında, deterjan ve sabun kalıntılarında, sert su ve değişik ortamlarda etkili olabilmelidir.
»» İyi temizleme özelliğine sahip olmalıdır.
»» Suda çözülme yetenekleri iyi olmalıdır.
»» Kabul edilebilir kokuda veya kokusuz olmalıdır.
»» Depolama sırasında bozulmamalıdır.
»» Kullanımı kolay olmalıdır.
»» Kimyasal aktivitesi sıcaklıktan çok etkilenmemelidir.
»» Korozif olmamalı ve ekipmanı boyamamalıdır.
»» Pahalı olmamalı ve kolay temin edilmelidir.
Kimyasal madde uygulamasıyla dezenfeksiyon, ısı ile dezenfeksiyonun mümkün olmadığı durumlarda tercih edilmektedir. Kullanılan dezenfektanın etkinliği, kimyasal yapıları, derişimleri, ortamda bulunan hücre dışı organik
maddeler ve mikroorganizmalar, ortam pH’ı, kullanılan suyun sertliği, uygulama süresi ve sıcaklığına bağlı olarak değişiklik gösterir. Uygulanmadan önce yüzeyler iyice temizlenmelidir.
Kimyasal dezenfeksiyon maddeleri, genel olarak yağları
okside ederek altlarında bulunan hücre zarlarını etkileri altına alırlar ve böylece hücre içine giren dezenfeksiyon çözeltisi o hücrenin ölümüne sebep olur. Dezenfeksiyon maddeleri genel olarak etkilerini 3 ayrı şekilde gösterirler:
139
a. Hücre Zarına Etkili Dezenfektanlar
Bazı dezenfeksiyon maddeleri de bakterinin hücre zarını
etkileyerek zedelenmesine neden oldukları gibi permeabilitesini de (geçirgenlik) bozarlar. Böylece bakteriler beslenemez ve neticede ölürler. Bu şekilde etki yapan dezenfeksiyon maddelerinden önemlileri; Quarterner amonyum
bileşikleri, fenol bileşikleri organik çözücülerdir.
b. Hücre Proteinlerini Denatüre Eden
Dezenfektanlar
Proteinlerin koagüle edilerek iş görmez durumuna getirilmeleridir. Bakteri protoplazması gerek ısı ve gerekse
kimyasal maddelerle (formaldehit, asitler, alkaliler, fenol,
alkoller) koagüle olur ve neticede bakteri ölür.
c. Mikroorganizma Enzimlerinin İşlevlerini
Bozan Dezenfektanlar
Bazı kimyasal maddeler bakteri sitoplazmasında bulunan
enzimlerle birleşerek aktivitelerini bozarlar. Bu durum bakterinin ölümüne veya üremesinin durmasına neden olur.
Dezenfeksiyon maddelerinin elin derisine yan etkileri
vardır. Bundan dolayı, el için özel dezenfeksiyon maddeleri yapılmaktadır. Bu gibi dezenfeksiyon maddelerinin diğerlerine nazaran ayrı bazı özellikleri olması gerekir. El dezenfeksiyon maddelerinin, gerek çalışma esnasında işçilerin fazla ara vermesi bakımından ve gerekse şirurjide kullanılmaları yönünden etkilerinin çabuk olması gerekmektedir. Bu gibi dezenfeksiyon maddeleri, koku yapan maddeleri de içermemelidir. Ayrıca dezenfeksiyon maddesinin, elin
yüzeyinden kolayca temizlenmesi ve hiçbir artık kalmadan
elden uzaklaşması gerekir. Bütün bunlardan başka, elin derisine olumsuz yönde hiçbir etkisi de olmamalıdır. Günde
birkaç kere elin dezenfeksiyon maddesi ile yıkanması olasılığı göz önünde bulundurulmalıdır.
140
Dezenfektan maddelerin mikroorganizmalar üzerine öldürücü veya üremeyi durdurucu özelliklerini etkileyen çeşitli
faktörler vardır. Bunlar şu başlıklar altında toplanabilir:
a. Dezenfektan maddenin konsantrasyonu: Dezenfektan maddenin etkisi konsantrasyonla doğru orantılı
olarak artmaktadır.
b. Etki süresi: Dezenfektan maddenin mikroorganizmalar üzerinde etkili olabilmesi için belirli bir süre
geçmesi gerekir. Etki süresi uygulanan kimyasal
maddeye ve uygulandığı ortam şartlarına göre değişir.
c. Isı: Isı arttıkça dezenfektan maddenin etkisi de buna
paralel olarak artar.
d. pH: Ortamın pH’ı ne kadar nötrden uzak olursa etki
o denli artar. Hidrojen iyon konsantrasyonu bakterisidal etkiyi arttırmaktadır.
e. Organik maddeler: Ortamda bulunan organik maddeler dezenfeksiyon işlemini olumsuz yönde etkiler.
f. Mikroorganizmaya bağlı etkiler: Mikroorganizmanın cins ve türleri ile bulunduğu yaşam evresine göre
dezenfektan maddelerin etkisi değişir.
Kimyasal Dezenfeksiyonu Etkileyen Faktörler
»» Temas süresi: Mikroorganizma sayısının % 99’unun
ölmesi için gerekli olan zaman dezenfektanla ekipmanın temas süresini belirler. Genellikle optimum
koşullarda alet ve ekipman için 2 dakikalık temas
süresi gereklidir. Ayrıca dezenfektan ve yüzey arasındaki temastan sonra 1 dakika geçmelidir.
»» Sıcaklık: Mikropların gelişme ve ölüm oranları sıcaklık yükseldikçe yükselir. Temizleme bileşikleri
ile birlikte kullanımında etkili sonuç için temizleme
sıcaklığı 55 °C civarında olmalıdır.
»» Konsantrasyon: Konsantrasyonun artması mikrop141
ların ölüm oranını arttırır.
»» Suyun sertliği: Suyun sertliği arttıkça dezenfeksiyonun etkisi düşer.
»» Bakteriyel ilgi: Ortamda besin öğelerinin bulunması bakterilerin daha fazla direnç göstermesine neden
olur.
3. Radyasyon Uygulamasıyla Dezenfeksiyon
Bu amaçla daha çok 2600-2700oA’luk ultraviyole ışığı veren (alçak basınçlı cıva buharı lambaları) lambalardan yararlanılmaktadır. Bu yöntemin uygulama süresi mikroorganizmaların direncine ve etki alanının büyüklüğüne bağlıdır.
Gıda ile doğrudan temas etmesi hâlinde fiziksel ve kimyasal değişikliğe neden olabilmektedir.
Gıda işletmelerinde kullanılacak olan dezenfektanların seçiminde dikkat edilmesi gereken hususlar şunlar olmalıdır:
»» Kullanma koşullarında etkin ve kullanımı kolay olmalı.
»» Yüksek konsantrasyonlarda bile uygulayıcılar için toksik olmamalı.
»» Düşük konsantrasyonlarda bile antimikrobiyel etki
göstermelidir.
»» Kolayca durulanabilmeli ve toksik kalıntı bırakmamalı.
»» Renksiz, homojen, kokusuz ve koku giderici olmalı.
»» Yüzey aktiviteye sahip olmalı ancak korozyona neden
olmamalı.
»» Sıcaklık ve pH değişimine dayanıklı olmalı.
»» Yüksek ısıda aerob sporlulara karşı etkili olmalı.
»» Vejetatif bakterilere karşı bakterisid etkide olmalı.
»» Virüslere karşı inaktive edici olmalı.
»» Yüksek protein konsantrasyonunda çökelti yapmamalı.
Gıda işletmelerinde, işyeri hijyeni için imal edilen ve kullanılan dezenfeksiyon maddelerinin uygulayıcıların el deri142
lerinde yan etkileri olmaktadır. Bu nedenle son yıllarda el
için, işyerinde kullanılan maddelerden ayrı özellikte dezenfeksiyon maddeleri üretilmekte ve kullanılmaktadır. Bu gibi
maddelerin, kullanıldıktan sonra elin yüzeyinden kolayca
temizlenmesi ve hiçbir atık bırakmadan elden uzaklaşması gerekir. Ayrıca bu maddeler elin derisine olumsuz hiçbir
etki yapmamalı ve koku yapan maddeleri ihtiva etmemelidir. Ayrıca işletme içindeki su, hava ve buhar, kir ve çeşitli mikroorganizmalardan filtre edilme yöntemi ile arındırılabilir. İşletme içindeki üretim akım şeması doğrultusunda
yerleştirilecek olan 0,2 mikrometre çapındaki membran filtreler makro ve mikroorganizmaları tutmak için yeterlidir.
Dezenfeksiyon Maddeleri ve Özellikleri
Genel olarak dezenfeksiyon maddeleri ve içerdikleri
maddelere göre ya da yüzeye etki aktivitelerine göre ayrılırlar. İçerdikleri maddelere göre ayrılma şöyle olur:
a. Halojenler
1. Aktif klor bileşikleri
2. İyot içeren dezenfektanlar
b.Yüzey aktif bileşikler
1. Quarterner amonyum bileşikleri
2. Amfoterik bileşikler
c. Oksidan maddeler
d.Alkali ve asit bileşikler
e. Alkoller
f. Aldehitler
g. Kükürt
h.Fenol derivatları ve formaldehit
I. Halojenler
Klor ve iyot içeren dezenfektanlar bu grubun en iyi örnekleridir.
143
Klor Açığa Çıkaranlar (Aktif Klor Bileşikleri)
Aktif klor bileşikleri de denilen bu sınıfa hipokloritler,
klordioksit ve organik klor içeren bileşikler girer. Suya serbest klor bırakarak antimikrobiyel etki gösterirler. Bu preparatlar sıvı çözeltileri içerisinde Cl2 verirler. Serbest klor,
su ile reaksiyona girerek HOCl ve HCl oluşturur. Uygulanan dezenfeksiyonun etkinliği serbest klor konsantrasyonu ile etki süresine bağlıdır ve geniş öldürme spektrumuna
bağlıdır. Bakterisid etki mekanizmaları, hücreyi oluşturan
maddeleri okside etmeleri neticesinde olmaktadır.
Bu gibi maddelerin olumsuz tarafları, metaller için aşındırıcı olmaları, plastikler ile reaksiyona girmeleri ve en
önemlisi organik maddeler ile geniş ölçüde bileşikler oluşturarak kendi etkilerini azaltmaları veya yok etmeleridir.
Buna ilaveten uzun süre bekletmelerde hipokloritler değişime uğrayarak etkilerini kaybederler.
Süt endüstrisi alanında kullanılan klor vericilerin etkileri faklıdır. Klor gazı doğrudan doğruya kullanıldığı zaman,
ileri derecede korozyona sebep olur. Ayrıca uygulanışı da
zordur. Klorun yegâne avantajı ucuz oluşudur. Günümüzde Na, K ve Ca hipoklorit toz hâlinde veya çözelti şeklinde kullanılır. Bu çözeltiler alkalize edilmek suretiyle stabil
hâle getirilirler. Klor veren organik karakterli dezenfektanlar, özellikle kloraminler, diklordimetilhidanton, diklor ve
triklor siyanidrik asit ortama yavaş yavaş Cl verdikleri için,
anorganil hipokloritlere oranla daha stabildirler. Klor veren
dezenfeksiyon maddelerinin daha etkili olabilmesi için ortamdaki süt kalıntılarının önceden uygulanan temizlik ile
tamamen çözündürülüp uzaklaştırılmış olması gerekir. Yüzeylerin dezenfeksiyonu için uluslararası normlara uygun
konsantrasyonlar hazırlanır. İki dakika süre ile yapılacak
yıkama ve daldırma yöntemi ile dezenfeksiyonda 200 mg/
kg serbest klor kullanılır.
144
İyotlu Dezenfektanlar
Etken madde elementel iyottur ve antimikrobiyel etkiye
sahiptir. Elementel iyodun suda çözünürlüğü çok azdır. Bu
nedenle noniyonik ve anyonik yüzey aktif maddeler ile birleştirilerek suda çözündürülür. Bu şekilde elde edilen organik iyot komplekslerine “iyodoforlar” adı verilir. Bunlar
temizlik ve dezenfeksiyon işlemlerini aynı anda yapabilen
deterjan etkili yüzey dezenfektanlardır ve iyodoforların çözünmesi sırasında, iyodun bakterisit etkisi kompleksteki
derişimine ve suyun sıcaklığına bağlı olarak açığa çıkar. Sıcak su, yüzey aktif maddelerin misellerini çabuk çözeceğinden, hızla açığa çıkan iyodun kalitatif etkisini azaltır. İyotlu
dezenfektan maddelerin klorlu olanlara nazaran bazı avantajları vardır. Dezenfektan etkisi daha geniş bir pH spektrumunda bulunur, yani asit ortamda da etkilidir. Buna karşın,
daha korezif, toksik ve zor çözünür olması dezavantajdır.
İyot, yüksek yüzeysel aktivite gösteren maddelerle kombinasyonlar hâlinde süt endüstrisinde kullanım alanı bulmuştur. Bu maddelere iyodoforlar denir. İyodoforlar suda çok
iyi çözünürler, buhar basınçları düşüktür. Bakterisid etkisi
olan iyodoforlar korozyon yapmazlar, araç ve gereçler üzerinde tortu bırakmazlar. Temizlenen yüzeylerde bazen gözlenen sarı kahverengi renk değişimleri, iyi temizlenmemiş
aksam üzerinde kalmış süt artıklarından kaynaklanır. İyodoforlar, antimikrobiyel etkisi asit ortamda yükselen geniş spektrumlu bakterilerdir. Virüslere karşı da etkilidirler.
1 litre suda 25 mg iyot, 200 mg klora eş değer etki gösterir. Kolay kullanımlı, orta derecede pahalıdır ve hafif koku
verir. 40 oC’de sıcaklıkta kullanırlar. Daha yüksek ısılarda
uçucudurlar. Etkileri 5 dakikada oluşmaktadır. İyoda karşı
alerjisi olan kişiler tarafından kullanılmamalıdır.
İyodoforlu dezenfektanlar çoğunlukla fosforik asit de
içerdiklerinden, düşük ısı derecelerinde de kullanılabilirler. İyodoforlar ayrıca meme dezenfeksiyonunda da başarılı olarak kullanılırlar.
145
II. Yüzey Aktif Bileşikler
Quarterner Amonyum Bileşikleri
Yüzey aktivite özelliğine sahip dezenfeksiyon maddeleri quarterner amonyum bileşikleri, amphotensidler ve iyod
bileşikleridir. Klor parçalayıcı dezenfeksiyon maddelerinin,
iyi bir bakterisit özelliği vardır. Etki mekanizmaları, hücreyi oluşturan maddeleri okside etmeleri neticesinde olmaktadır. Oksidasyona uğramanın çabukluğu veya yavaşlığı,
o dezenfeksiyon maddesinin içerdiği serbest klor oranına
bağlıdır. Bu gibi dezenfeksiyon maddelerinin olumsuz tarafları, metallere asit ortamda etki etmeleri ve organik maddelerle geniş ölçüde bileşikler oluşturarak kendi etkilerini
azaltmaları veya tamamen yok etmeleridir.
Quartner amonyum bileşikleri, temizleme özelliklerinin
yanı sıra bakterisit etkiye de sahiptirler. Bakterisit özellikleri, bakteri proteinlerini koagüle etmesiyle oluşur. Bu gibi
dezenfeksiyon maddeleri zehirli olmayıp kokusuzdur, deri
ve metaller üzerine istenmeyen bir etkileri de yoktur. Kokusuz ve tatsız oluşları, korozyona sebebiyet vermemeleri
nedeni ile yaygın biçimde kullanılırlar. Bazı organik maddelerin, kalsiyum ve magnezyum tuzlarının dört değerli
amonyum bileşiklerinin etkisini azaltmaları nedeni ile çok
iyi bir ön temizlemenin yapılması zorunludur. Aynı zamanda bir deterjan olan, etkili bir dezenfektandır. Bakterisid etkileri, bakteri hücresindeki proteinleri koagüle etmesinden
ileri gelmektedir. Gram pozitif mikroorganizmalara çok
etkili olan dört değerli amonyum bileşikleri, gram negatif
psikrofil mikroorganizmalara koliform bakterilere karşı yeterince etkili değildirler. Özellikle pseudomonaslara etkili
olamazlar. Bu nedenle, klor açığa çıkaran dezenfektanlar
süt endüstrisinde daha yaygın olarak kullanılır. Quarterner
Amonyum bileşikleri, fajlara ve sporlara karşı klorlu dezenfektanlar kadar etkili değildir. İyi nüfuz ettiklerinden gözenekli yüzeylerin dezenfeksiyonu için uygundur. Kullanma
146
suyunun sertliği ve Fe+++ iyonlarının fazlalığı etkisini azaltır, yüksek sıcaklık ve alkali ortam ise arttırır. Bakterilerde
rezistanslık oluşturabildiğinden EDTA ile birlikte kullanılması tavsiye edilir. Etki gücü, yükselen ısıyla ve alkali bir
ortamda artmaktadır. Bu gibi dezenfeksiyon maddeleri, dezenfekte edilen yerleri bir ağ gibi sardığından dezenfeksiyondan sonra dezenfekte edilen yerlerin suyla iyice yıkanması gerekmektedir.
Amfoter Bileşikler
Amfolit sabunların (bunlara amfotensitler de denir) bazik ve asitik fonksiyonları vardır. Bakterisit özellikleri aynı
quarterner amonyum bileşikleri gibidir ve bakteri proteininin koagüle edilmesi ile olur. En etkili oldukları pH 7,5’tur.
Bakterisid ve fungusid etkisi, hücre proteinleri koagüle edebilmesindendir. Protein, yağ ve fizyolojik sıvılardan etkilenmez. Metalde korozyon yapmaz, deriye zarar vermez ve hafif koku bırakır. Amfolit sabunların şu özellikleri vardır:
»» Bakterisit ve fungisit etkileri yanında, dezenfeksiyon
maddesine ilave edilen bazı maddelerle tüberküloz
bakterilerine karşı da etkilidir.
»» Protein, kan, serum ve yağ varlığında da etkileri devam eder.
»» Bakterilerin dirençli bir hâle gelmesini sağlamaz.
»» Metallere etkisi yoktur.
»» Deriye olumsuz bir etkisi yoktur ve toksik tesiri azdır.
»» Yüksek bir kapillar aktivitesi ve yüksek bir yüzey etkisi vardır.
Biguadinler
Düşük toksisiteye sahip bakterisid etkili maddelerdir.
Etkisi, guaninin bozunma ürünü olan guanidinin, bilinen en
kuvvetli organik baz olmasından kaynaklanmaktadır. Köpük yapmadığı için, CIP sistemlerinde kullanılır.
147
III. Oksidan Maddeler
Hidrojen Peroksit
Peroksitler, dezenfektan etkilerini “oksidasyon” yoluyla gösterirler. H2O2 yalnız yüzeysel dezenfeksiyon amacıyla
kullanılmayıp tropik ve subtropik kuşağın ülkelerinde konservasyon maddesi olarak da sütlere katılır. H2O2’nin dezenfektan etkisi, lökositlerin ve bazı bakterilerin oluşturdukları
katalaz enzimiyle inaktive edilir. Bu nedenle katalaz negatif olan pseudomonaslarda iyi bir etki görülürken, katalaz
pozitif reaksiyon veren enterobakterilerdeki etki yetersizdir. Geniş öldürme spektrumuna sahiptir ve kalıntı bırakmaz. Bu maddeler gram pozitif ve gram negatif bakterilere
karşı etkili olmasına karşın bazı olumsuz yanları da bulunmaktadır. Hidrojen peroksit halojenlere göre daha yavaş etkilemektedir. Ayrıca kararlı bir madde de değildir. Perasetik asit ise korrozif etkisi ve %60’lık çözeltisinin patlayıcı olması nedeniyle tercih edilmemektedir. Ayrıca düşük toksisite özelliğinde olduğundan durulama gerektirmez. Aseptik
dolum tesislerinde özellikle kullanılır. Ancak kararsızdır ve
bu nedenle çabuk bozulur.
Ozon
Aktif oksidan bir maddedir. Sporlara ve virüslere karşı
oldukça etkilidir. Bu etki klordan daha fazladır. Buna karşılık kötü bir kokuya sahip olması, yağlar üzerinde acılaşma
etkeni olması ve insan sağlığını olumsuz yönde etkilemesi
nedeniyle fazla kullanılmamaktadır.
Iv. Alkali ve Asit Bileşikler
Kuvvetli alkali bileşikler olan NaOH ve KOH gram negatif
bakterilere ve virüslere karşı etkilidir. Etkileri yüksek sıcaklıkta artar. Mikroorganizmaların üzerindeki etkisi hücre duvarını ve zarını bozarak olmaktadır. Kuvvetli alkaliler, korro148
zif ve yakıcı etkileri nedeniyle sakıncalı olabilmektedir. Formik, sitrik, asetik, propionik ve laktik asit gibi maddeler gıdalarda koruyucu olarak ve gıdalar ile sık temas eden yüzeylerde dezenfektan olarak kullanılabilir. Özellikle gram negatiflere karşı etkilidirler ve toksisiteleri çok azdır. V. Alkoller
Bu amaçla daha çok etil alkol kullanılmaktadır. Alkol
konsantrasyonu arttıkça bakterisid etki de artmaktadır.
Ancak bakterisid etki, alkole belli oranda su ilave edildikten sonra ortaya çıkmaktadır. Mutlak alkol sadece mikrobiostatik etki yapmaktadır. El dezenfeksiyonunda, antiseptik
olarak %50-70 oranında sulandırılarak kullanılabilir.
VI. Aldehitler
Formaldehit, aminoasit ve proteinlerle reaksiyon yapabilme ve oda sıcaklığında polimerize olmalarından dolayı, dezenfeksiyon maddesi olarak kullanılmazlar. Diğer bir
olumsuz yönü de, iç kısımlara doğru etkilerinin az olması
ve yalnız yüzeydeki bakterileri etkilemeleridir. Bakterisit ve
sporosit bir madde olup oda ve bölmelerin yüzey dezenfeksiyonunda kullanılır. Ancak oda sıcaklığında polimerize olması, aminoasitler ve proteinler ile reaksiyona girmesi gibi
nedenlerle dezenfektan olarak tercih edilmez. Toksik özelliğinden dolayı solunum yollarını tahriş eder.
VII. Formaldehit
Bakterisit ve sporosit bir madde olup oda ve bölmelerin yüzey dezenfeksiyonunda kullanılır. Ancak oda sıcaklığında polimerize olması, aminoasitler ve proteinler ile reaksiyona girmesi gibi nedenlerle dezenfektan olarak tercih
edilmez. Toksik özelliğinden dolayı solunum yollarını tahriş eder.
149
VIII. Kükürt Dioksit
Fungusit etkilidir. Korozif özellikte keskin kokulu bir
maddedir. Bu nedenle pek tercih edilmez. En dayanıklı ve en
az aşındırıcı olan dezenfektanlar iyodoformlar ve QAC’tır.
El dezenfeksiyonu için iyodoformlar, zemin için aktif klor
bileşikleri ve QAC, tahta yüzeyler için aktif klor bileşikleri,
alüminyum ekipmanlar için iyodoformlar ve QAC, plastik
materyal için iyodoformlar, paslanmaz çelik ekipman için
aktif klor bileşikleri ve iyodoformlar tavsiye edilmektedir.
Son yıllarda geliştirilen dezenfektan maddelerinin hemen hepsi yüzey aktiviteye sahip olduğundan bunların temizleme işlemi sonrası hemen tatbik edilmeleri çok etkili olur. Dezenfektan maddesinin tatbikinde, sabit veya hareketli, tazyikli karıştırıcı cihazlar kullanılır. Dezenfeksiyonun maksimal etkide olabilmesi için zaman ve ısı faktörleriyle uygulama şekline de dikkat edilmelidir. Yapılan araştırmalar da, en iyi dezenfeksiyonun, uygun renkteki dezenfektan maddenin arzu edilen konsantrasyonda karıştırılarak 60 oC’lik ısıda, tüm yüzeye püskürtülmesi ve 15 dakikalık bir tesir süresinden sonra temiz suyla durulanması ile
yapılan dezenfeksiyon olduğunu göstermiştir. Dezenfeksiyon uygulamalarının başarısını belirlemek laboratuvar testleri ile mümkündür.
IX. Fenol Derivatları
Fenol derivatları hem bakteriyostatik ve hem de bakterisit etkiye sahiptirler. Bunların hücre membranının yarı geçirgen özelliğini bozarak etki dereceleri, kullanılma oranlarına göre değişiklikler gösterir. Fenolün, % 7 gibi yüksek
konsantrasyonlarda suda çözülebilmesi, sporlar üzerine
etkili olmaması, plastik ve lastiklerle inaktive olması, leke
bırakması istenmeyen özelliklerdir.
Fenolün etkisi ısı ile artmada ve asit ortamda, alkali ortama nazaran daha da kuvvetlenmektedir. Fenolün sodyum
tuzları suda daha çabuk çözülmelerine karşılık etkileri, ser150
best fenole nazaran daha azdır. Organik maddeler, yağlar,
sabunlar, gıda, serum, kan ve gliserin bu maddenin etkilerini önemli ölçüde azaltır. Alkil ise etkisini yükseltmektedir.
Dezenfektanların kullanımında dikkat edilmesi
gereken kurallar:
»» Dezenfektanlı karışımlar önceden temizliği yapılmış
ve kurulanmış yüzeylere uygulanmalıdır.
»» Dezenfektanlar açıkta bırakılmamalıdır. Açıkta bırakılan dezenfektanların etkisi azalır.
»» Kullanılmış dezenfektanlı suya yeni dezenfektan eklenmemelidir.
»» Dezenfektan kullanılan yüzeyler/ kaplar iyice durulanmalıdır.
»» Dezenfektanların ciltle, gözle temasından kaçınılmalı, temas etmiş bölge hemen bol su ile yıkanmalıdır. Dezenfektan yakından solunmamalıdır.
»» Dezenfektanlar başka dezenfektanlarla asla karıştırılmamalıdır.
»» Dezenfektanların sağlık için çok zararlı olduğu unutulmamalı, gerekmedikçe kullanılmamalıdır. Kullanım sırasında eldiven takılmalıdır.
»» Ne olduğu ve nasıl kullanılacağı belli olmayan dezenfektanlar kullanılmamalıdır.
Genel Temizlik ve Dezenfeksiyon İşlemleri
Sağlıklı üretim koşullarının elde edilmesinde tek başına
yapılacak temizlik işlemleri çoğu zaman yeterli olmaz. Olması gereken, temizlik işlemlerinde dezenfektanlı ürünlerin kullanılması veya temizlik işlemleri sonrasında bir de
dezenfeksiyon işlemi yapılmasıdır. Gıda ile temas eden her
tür yer, yüzey ve ekipmanın gıda güvenliği açısından dezenfekte edilmesi şarttır.
151
Gıda ile temas eden yüzey ve ekipmanların temizlik ve
dezenfeksiyonu (tek aşamalı)
1. Sökülebilir parçalar çıkarılır, temizlenir, durulanır
ve dezenfekte edilerek kurumaya bırakılır.
2. Artıklar ve kaba kirler uzaklaştırılır.
3. Uygun bir seyreltme aparatı ile veya manuel olarak
dezenfektanlı deterjan solüsyonu hazırlanır.
4. Hazırlanan dezenfektanlı deterjan solüsyonu yüzey
ve ekipmanlara uygulanır.
5. Dezenfektanlı solüsyonun yüzeyle en az 5 dakika
teması sağlanır. Durulanır, kurulanır.
Gıda ile temas eden yüzey ve ekipmanların temizlik ve
dezenfeksiyonu (iki aşamalı)
1. Sökülebilir parçalar çıkarılır, temizlenir, durulanır
ve dezenfekte edilerek kurumaya bırakılır.
2. Artıklar ve kaba kirler uzaklaştırılır.
3. Uygun bir seyreltme aparatı veya manuel olarak deterjan solüsyonu hazırlanır.
4.Hazırlanan deterjan solüsyonu ile yüzey ve ekipmanlar temizlenir ve durulanır.
5.Tüm yüzey ve ekipmanlar hazırlanan dezenfektan
solüsyonu ile silinir ve etki göstermesi için 5 dakika
bekletilir. Durulanır, kurulanır.
Ağır Yağ ve Kirlerin Temizliği
Normal genel temizlik ürün ve işlemleri ile temizlenemeyen veya güç temizlenen, yapışkan, yanmış, jelleşmiş veya
kurumuş kirlerin temizliğinde daha güçlü temizlik ürünlerine ihtiyaç duyulur. Fırın, ocak, ızgara, fritöz, davlumbaz,
filtre ve ağır kirli yüzey ve zeminler bu grupta yer alır. Sökülebilir parçalar üzerindeki bu tür kirler için gerektiğinde
bastırma işlemi de yapılabilir. Ağır kir ve yağları temizlemek için kullanılan ürünler yüksek alkali ürünlerdir. Uy152
gulama sırasında ürünlerin ciltle temas etmemesi gerekir.
Mutlaka eldiven, gözlük, maske, bone vb. koruyucu malzemeler kullanılmalı, alkali buharlarına maruz kalmamak için
ürünler çok sıcak yüzeylere püskürtülmemelidir.
Temizlenecek Alanlar
»» Kapı ve pencereler
»» Pis su ızgaraları ve zemin
»» Çalışma tezgâhları
»» Duvar ve fayanslar
»» Lavabo ve tuvaletler
»» Çöpler
»» Malzeme temizliği
»» Personel soyunma odaları
Kapı ve Pencereler
»» Kapı kolları, telefon ve musluklar çapraz kirlenmeyi önlemek amacıyla düzenli olarak dezenfekte edilmelidir.
»» Kapı ve pencere doğramaları ıslatılmış ve iyice sıkılmış ıslak bezle haftada bir kez temizlenmelidir.
Cam Temizliği
»» Cam temizliği haftada bir kez mutlaka yapılmalıdır.
»» Camların temizliği için camlar için üretilmiş özel
cam temizleyiciler kullanılmalıdır.
»» Camlar temiz ve kuru bir bezle veya renksiz hurda
bir kâğıtla temizlenmelidir.
Pis Su Izgaraları ve Zemin
»» Temizliğe başlamadan önce pis su ızgaralarından
gıda maddeleri kabaca alınmalı, sonra basınçlı su sıkılarak temizlenmelidir.
153
»» Zemindeki kaba pislikler plastik bir fırça ile temizlenmeli, bir miktar su dökülerek kirlerin yumuşaması sağlanmalıdır. Temizlik maddesi fırçayla zemine
iyice yedirilmeli ve zemin kirlerden ve mikroplardan
arındırılmalıdır.
»» Zemin temizliği yapılırken çek-pas, plastik fırça,
paspas gibi malzemeler kullanılmalıdır.
»» Mutfak zemininde çamaşır suyu, tuz ruhu gibi yakıcı
ve asit içeren temizlik maddeleri kullanılmamalıdır.
»» Temiz suyla zemindeki temizlik maddesi kalıntıları
giderilmelidir.
»» En son zemin ve ayak dezenfektanı ile yerler dezenfekte edilmelidir.
»» Zemin temizliğinde temizlik maddeleri kullanılarak
yapılan temizlik iki günde bir, zemin dezenfektanı
ile yapılan temizlik her gün tekrarlanmalıdır.
»» Diğer günlerde sadece temiz su ve paspasla sabah ve
akşam zeminin temizlenmesi yeterlidir.
Zemin Temizleme Metotları
Çalışma Tezgâhları
»» Gıdalar işlenmeye başlanmadan önce, tezgâhların
üstü sıcak su ve metal yüzeyler için dezenfektan ile
iyice temizlenmelidir.
»» Temizlik görevlileri tezgâhta gördükleri bulaşık malzemeyi bekletmeden alıp bulaşıkhaneye götürmelidirler. Temizlik görevlileri tezgâhlar üzerinde bulunan gereksiz malzemeleri yerine kaldırmalıdırlar.
»» Temizlik görevlileri mutfak tezgâhlarını kontrol etmeli, kirlenen yüzeyleri sürekli temizlemelidirler.
»» Gıdaların tezgâh üstünü kirletmesi söz konusu olursa arada bir sıcak su ile veya dezenfektanlı bezlerle
tezgâh tekrar temizlenmelidir.
154
»» Kaba pislikler bulunduğu durumlarda kaba atıklar
uzaklaştırılmalıdır.
»» Tezgâh deterjanlı su ile fırçalanmalı, 15 dakika beklenip temiz su ile durulanmalıdır.
»» Tezgâhların temizliğinde kullanılan bez sürekli yıkanmalı, bir yüzeydeki kirleri ve bakterileri başka
yüzeylere taşımamak için sürekli ‘temizlik bezi dezenfektanı’ ile yıkanmalı ve yıkandıktan sonra mutlaka durulanmalıdır.
»» Temizlikte kullanılan bezler asla tezgâhlarda bırakılmamalıdır.
Duvar ve Fayanslar
Duvarlar ve fayansların temizliğinde sıcak su ve bu
amaçla üretilmiş güçlü mekanik temizleme maddeleri kullanılmalıdır. Duvar ve fayans temizliği kir görüldüğü zamanlarda ve periyodik olarak haftada bir gün mutlaka temizlenmelidir.
Lavabo-Tuvalet Temizliği
»» Toplu yaşama sistemlerinde çalışan personel için
yeterli sayı ve nitelikte duş, tuvalet ve dinlenmesoyunma odaları sağlanmasıyla hijyenin temel koşullarının önemli bir kısmı yerine getirilmiş olur.
»» Her 10-12 kişiye bir tuvalet düşecek şekilde, kadın
ve erkekler için ayrı tuvaletler bulunmalıdır.
»» Tuvaletlerde soğuk ve sıcak su, lavabo, sabun, kâğıt
havlu, el kurutma aracı vb. hijyenik el yıkama koşullarını sağlayacak araç gereçler olmalıdır.
»» Bu alanlarda otomatik olarak kapanan kapılar, el
değmeden açılan musluklar tercih edilmelidir.
»» Tuvaletlerin besinle ilgili alanlardan uzak olmasına
dikkat edilmelidir.
155
Çöp Kutuları
»» Çöp ve atıklar zararlı mikroorganizmalar, haşere ve
kemirgenler için çok uygun ortamlardır. Bu nedenle
çöpler besin, araç gereç, çalışma yüzeyleri ve insanlar
için önemli bir kontaminasyon kaynağıdır. Haşere ve
kemirgenlerin çöp ve atıklar üzerinde gezinmesi sonucu patojenler besinle ilgili alanlara taşınarak sağlık
açısından tehlikeler oluştururlar. Çöp kontrolü, haşere ve kemirgen kontrolüne de yardımcıdır. Böylece
bakterilerin yayılması ve ortamın kötü kokması önlenir, çalışma alanlarının temizlik düzeni sağlanır.
»» Çöpler, çöp kutusu, çöp öğütücüsü, kompaktör, çöp
bacası ve çöp toplama odası aracılığıyla ortamdan
uzaklaştırılabilir. Bunların içinde en yaygın kullanılanı çöp kutusu veya bidonlarıdır.
Kullanılacak çöp kutusu aşağıdaki özellikleri taşımalıdır:
• Paslanmaz metal veya plastik olmalıdır.
• Şekli silindirik olmalıdır.
• Kulplu olmalıdır.
• Kapağı iyi kapanmalı ve pedalla açılmalıdır.
• Ağzı dibine göre geniş olmalıdır.
• Sızıntı yapmamalıdır.
• Yerleştirildiği yer haşere ve kemirgenlerden
uzak olmalıdır.
• Kötü kokuları absorbe etmeyecek malzemeden
yapılmış olmalıdır.
• Çöp kutularının temizliğinde dikkat edilecek
noktalar:
• Çöp kutuları sürekli kontrol edilmeli ve boşaltılmalıdır.
• Kontrol saatlerinden önceki doluşlarda zaman
kaybetmeden bulunduğu yerden uzaklaştırılmalı ve boşaltılmalıdır.
• Boşaltılan çöp kutularının içi ve dışı uzun saplı
156
fırça ve sıcak deterjanlı su (tercihen dezenfektanlı) ile yıkanmalıdır.
• Çöp kutuları sadece bu iş için ayrılmış özel
alanda yıkanmalıdır.
• Yıkandıktan sonra ters çevrilerek kurutulmalıdır.
• Kurutulduktan sonra içine çöp poşeti yerleştirilmelidir.
• Çöpleri yok etmenin bir diğer yolu çöp öğütücülerinin kullanılmasıdır. Öğütücüler bol suyla
çalışır, bu nedenle kullanımı sırasında giderlerin tıkanmamasına dikkat edilmelidir.
Personel Soyunma Odaları
»» Personel odasının temizliği her gün düzenli olarak
yapılmalıdır.
»» Personel odasından sorumlu şahıs her gün çöpleri
boşaltmalı ve odayı havalandırmalıdır.
»» Her personel için ayrı bir soyunma dolabı tahsis edilmelidir.
»» Personel dolaplarının üzerinde kime ait olduğu yazılı olmalıdır.
»» Personel dolapları daima düzenli olmalıdır.
»» Her iş için ayrı bir iş elbisesi olmalıdır. Bulaşıkçı,
aşçı, kat görevlisi, berber iş kıyafeti vs.)
»» Her personel için mutlaka 2 ayrı iş elbisesi bulundurulmalıdır. Elbiselerden birisi daima temiz olarak
durmalıdır. Bu elbiseler yalnızca soyunma dolaplarında muhafaza edilmelidir.
»» Personel odası haftada bir kez genel olarak temizlenmelidir.
Malzemelerin Temizliği
»» Malzemelerin yüzeyindeki kaba kir ve döküntüler
157
fırça veya bez gibi araçlar ile uygun sıcaklıkta temiz
su kullanılarak uzaklaştırılır.
»» Kir ve mikropların oluşturduğu tabaka sabun veya
deterjanla giderilir.
»» Deterjan ve sabun kalıntılarının uzaklaştırılması için
temiz su ile durulama yapılır.
»» Bu işlemlerden sonra gerekirse dezenfeksiyon uygulanır.
»» Son aşamada kurulama işlemi yapılır. Malzemelerin
kurulanmasında bez kullanılmamalıdır. Çünkü bezlerle temizlediğimiz araçlara tekrar mikrop bulaşabilir. Böyle durumlarda araç gereçler temiz bir yere
ters çevrilerek kurumaya bırakılmalıdır.
»» Elle yıkanan bulaşık malzemeler yerlere konulmamalı, tezgâhlarda yıkanmalıdır.
»» Yıkanan malzemelerin sabunu iyice akıtılmalı ve
suyu iyi akacak şekilde kendilerine özel olarak yapılmış raflarda istif edilerek kurumaları sağlanmalıdır.
»» Elle yıkamada kullanılan bezler ve süngerler sık sık
yenilenmeli, yıpranmış bulaşık bezleri kullanılmamalıdır.
»» Elle yıkamada kullanılan bezler ve süngerler her akşam
bulaşıkçı tarafından dezenfektanlı suyla yıkanmalıdır.
158
BÖLÜM 4
PEST KONTROLÜ
(zararlılarla mücadele)
Sağlıklı bir beslenme ancak hijyenik ortamda, gerekli
hijyen koşullarına uyularak üretilen gıdalarla mümkün olabilmektedir. Gıda üretiminde hammaddeden başlayarak tüketiciye ulaşana kadar bir dizi tedbirin alınması gıda hijyeni açısından büyük önem taşımaktadır. Bu tedbirlerden biri
gıdalara ve tüketiciye çeşitli yönlerden zarar veren pestlere
karşı etkin bir mücadeledir. Uçan, yürüyen ve kemiren, vücutlarındaki hastalık etkenlerini farklı yollarla bulaştıran
her tür zararlı hayvana genel olarak “pest” adı verilir. Pek
çok farklı pest türü vardır ve bunlar taşıdıkları etkenleri insanlara bulaştırarak, doğrudan veya dolaylı yollarla önemli
pek çok hastalığın oluşumuna neden olurlar. Bu hastalıklar
arasında bakteriyel, viral, riketsiyal, protozoal ve helmint
kaynaklı olanlar bulunmaktadır. Pestler taşıdıkları etkenlerle gıdalara bulaşarak bunları tüketilemez hâle getirebilirler. Ayrıca önemli ekonomik zararlara da neden olabilirler.
Yapılan bazı değerlendirmelerde hububat üretim kayıplarının % 5’inin insekt, % 3’ünün rodent kaynaklı olduğu değerlendirilmiştir. Gıda işletmeleri bu tür zararlılar açısından
uygun bir hedef oluşturduğundan hijyenik gıda üretmek isteyen işletmelerde pestlerle mücadele önemli bir konudur.
Tüketicilerin en çok rahatsız olduğu ve şikâyet ettiği durum gıda maddelerinde sinek, böcek vb. zararlıların bulun159
masıdır. Bu zararlılarla mücadele edilmesi gerekmektedir.
Bu tip bir problem ortaya çıktıktan sonra fiziksel önlemlere başvurulur. Bunu takiben ilaçlama işlemleri yapılır. Böylece zararlılarla mücadelede garanti sağlanır. Ancak böyle
bir durumda sürekli kontrol ve izleme ile birlikte raporlama yapılmalıdır. Zararlı mücadelesi ilgili işletme tarafından
hassasiyetle yapılması zorunlu ve çok önemli bir faaliyettir.
Bu tip mücadelede kullanılan kimyasal maddeler ürüne bulaşma riski taşıdığından dikkatli olunması gerekmektedir.
Bu nedenle bu tip zararlılarla bulaşma riskini ortadan kaldıracak önlemlerin zamanında alınması bir ilke olarak kabul edilmelidir.
Gıda işletmelerinde, önem taşıyan pek çok pest çeşidi
mevcut olmakla birlikte bunlar genelde üç grup altında değerlendirilmektedir:
1- İnsektler ve miteler (haşereler)
2- Rodentler (kemirgenler)
3- Kuşlar, evcil ve yabani hayvanlar
İnsektler ve Miteler
Uçan ve yürüyen pek çok insekt çeşidi mevcuttur. Bunlar
içerisinde özellikle sinekler ve hamam böcekleri gıda hijyeni açısından daha büyük bir yaygınlığa ve öneme sahiptirler. Bunların dışında karıncalar, arılar, çeşitli depo insektleri, zaman zaman da tahtakurusu ve örümcek gibi daha az
karşılaşılan insektler gıda hijyeni kaynaklı problemlere neden olabilmektedir.
Uçan insektler içerisinde özellikle karasinek (Musca domestica) en önemli vektörlerin başında gelir. Ayaklarına,
hortumuna ya da vücudunun diğer kısımlarına bulaşan hastalık etkenlerini üzerine konduğu canlıya veya ortama bulaştırıp enfeksiyon oluşumuna kaynak oluşturabilir. Çeşitli
hastalıkların etkeni olan patojen bakteriler sineklerin çeşitli vücut kısımlarında farklı süreler canlı kalabilir. Örneğin
tifo etkeninin sinek dışkısında 2 gün, paratifo etkeninin si160
nek ayaklarında 7 gün canlı kalabildiği, Shigella grubu bakterilerin sineklerin ayak kısımlarında 2 gün, hortumunda 4
gün canlılığını koruyabildiği belirtilmektedir.
Sinekler tüketilen gıdalar ve suya çeşitli hastalık etkenleri bırakarak gıda kaynaklı zehirlenmelerin ve hastalık
tablolarının şekillenmesine imkân sağlarlar.
Hamam böceği, kalorifer böceği veya karafatma olarak
adlandırılan insektlerle gıda üretim ve depolama alanlarında sıklıkla karşılaşılır. Bunlar genellikle karanlıkta açığa çıkarlar. Karanlık yerleri, işletmedeki çatlak ve yarıkları kendilerine yuva edinirler. Özellikle sıcak ve rutubetli yerleri tercih ederler. Çeşitli cihazların motor kısımları
içinde ve diğer aksamında da yuva yapabildikleri görülmektedir. Gıda işletmeleri açısından en önemli ve sık rastlanılan türler Blatta orientalis, Blatella germanica ve Periplaneta americana’dır. Bu insektler pek çok maddeyi gıda olarak tüketebilirler. İnsanın yerleşim gösterdiği yerlerde yaşadığından insanların tükettiği tahıl, ekmek, patates gibi nişastalı gıdalara, yağlara, meyvelere, peynir vb. çeşitli gıdalara ilgi duyarlar. Ölü hayvanları, deri ve duvar kâğıdı gibi
maddeleri de gıda olarak kullanabilirler. Ardından taşıdıkları mikroorganizmalarla gıdaları, ekipman ve diğer malzemeyi kontamine ederler.
İnsektlerle Mücadele Yöntemleri
Gerek sağlık açısından, gerekse ekonomik açıdan önemli zararlara neden olduğundan her işletmede insekt mücadelesi şarttır. Bu amaçla en yaygın olarak kullanılan yöntem insektisit olarak adlandırılan kimyasal preparatların
kullanımıdır. Ancak kimyasal preparatların çevreye, canlılara verdiği zararların anlaşılmış olması ve insektlerin bu
tür bileşiklere karşı oluşturdukları direnç mücadele yöntemlerini yeniden değerlendirmeyi zorunlu hâle getirmiştir.
DDT bileşiklerinin kullanımı buna iyi bir örnektir. Bu bileşikler ilk kullanıldığı dönemlerde çevreye ve besin zinciri161
ne olan olumsuz etkileri bilinmediğinden yoğun bir şekilde
kullanılmış, zararlı etkilerinin ortaya konulmasıyla birlikte
çeşitli sınırlamalara gidilmiştir. Hatta günümüzde pek çok
ülkede DDT bileşiklerinin kullanımı yasaklanmıştır. Genel
olarak bakıldığında insektlerle mücadele iki aşamalı olarak
yapılabilir:
- İşletmeye insektlerin girişini ve yerleşimini engelleyen
tedbirlerin alınması
- İnsektlerin yok edilmesi (eradikasyonu)
İşletmeye İnsekt Girişinin ve Yerleşiminin
Engellenmesi
İnsektler pek çok yolla gıda işletmesine girebilirler. Bu
yüzden işletme içinde ve dışında çeşitli tedbirlerin alınması gerekmektedir. Kapı ve pencerelerin mümkün olduğunca kapalı tutulması, sineklik kullanımı alınabilecek en basit önlemlerdendir. Dış tedbir olarak işletme çevresinin insektler için ilgi çekici bir alan hâline gelmemesi sağlanmalıdır. Örneğin işletme içinde ve dışında biriktirilen çöpler
insektleri çeken uygun bir gıda ortamıdır. Dolayısıyla gerek çöplerin, gerekse diğer atık materyalin düzenli olarak
işletmeden uzaklaştırılması, ardından da çöp kovalarının,
çöp biriktirme alanlarının iyi bir şekilde temizlenmesi ve
dezenfekte edilmesi gerekmektedir. Eğer işletmede kolay
bozulabilen hazır yemek atıkları gibi materyal birikmekteyse bunların da çöp toplayan kurumlar alana kadar özel bir
soğuk odada biriktirilmesi önerilmektedir. Bunların dışında
işletme çevresindeki süs bitkilerinin, çalılık ve fundalıkların bakımlı olması sağlanmalıdır. Drenaj sistemleri insektlerin girmesi için uygun bir yoldur. Bu yüzden işletme zemini temiz ve düzenli tutulmalıdır. Drenaj sistemi de iyi bir
şekilde dizayn edilmelidir. Yine gıda işletmesinde kullanılan hammaddeler vasıtasıyla insektler işletmeye girebilirler, bu konuda da dikkatli olunmalıdır. Bunların dışında gerekli tedbirler alınmazsa kapı ve pencerelerden ve uygun
162
olmayan havalandırma sistemlerinden işletme içine insekt
girişi mümkün olabilmektedir.
İnsekt Eradikasyonu
Mekanik Yok Etme
Ezme, vurma gibi mekanik yöntemler kullanarak insektlerin öldürülmesi çok eskilerden beri yapılmaktadır. Bu
amaçla sineklere karşı kullanılan özel “sinek ezici” aletler
mevcuttur. Yine yürüyen insektlerin ayak altında ezilmesi
de mümkündür. Ancak bunlar hem hoş yöntemler olmadığından hem de işletmenin kirlenmesine ve gıda ile temas
eden yüzeylerde kontaminasyon şekillenmesine yol açabildiklerinden modern gıda işletmelerinde geçerliliği olan
yöntemler değildirler.
Hava Perdeleri İle Girişin Önlenmesi
İşletme içine insekt girişi için geliştirilmiş, kapı vb. açıklıkların üzerine yerleştirilen bir fan ve bu fandan üflenen
hava sistemin temelini oluşturur. Hava genellikle yukarıdan aşağıya doğru belli bir hızda ve çapraz yönde üflenir.
Ancak özellikle büyük açıklıklarda yana doğru ve yine çapraz pozisyonda hava üfleyen sistemler de geliştirilmiştir.
Elektrikli Işık Kaynakları İle Yakalama
Işık insektler için, özellikle uçan insektler için bir çekim
kaynağıdır. Önceleri ateşin, ardından mumların ve elektriğin keşfinden sonra da elektrik lambalarının insektleri çektiği ve öldürdüğü gözlenmiştir. Farklı renkte ışık kaynakları ve farklı renkli dekorasyon malzemeleri denenerek sineklerin daha yüksek oranda çekimi sağlanmaya çalışılmıştır. Ardından ultraviyole ışınları yayan tüpler geliştirilmiş
ve ışığa gelen insektlerin elektrik akımı olan tellere takılmalarını sağlayan düzeneklerle kombinasyon sağlanmıştır.
163
Elektrikli ışık kaynakları sadece insektleri öldürmekle kalmaz, aynı zamanda cihazın altında ölen insektlerin biriktiği çekmecenin incelenmesiyle hangi tür insektlerin işletmede ve çevresinde yaygın olduğu da belirlenmiş olur. Tüm bu
nedenlerle son yıllarda gıda işletmelerinde bu tür cihazların
kullanımı yaygınlaşmaktadır. Ancak bu tür cihazlardan en
verimli sonuçları almak için dikkat edilmesi gereken bazı
noktalar vardır. Bunlar aşağıda sıralanmaktadır:
»» Yerleşim yerleri cihazların verimliliği açısından
önemlidir. Çoğu cihaz yaklaşık 40 metreden insektleri çekebilir. Ancak öncelikle işletme dışındaki insektleri çekmeyecek şekilde yerleştirilmelidir. Cihazlar genellikle açıklıkların sağ köşesine kurulurlar. Yerden çok yükseğe ve çok alçağa yerleştirilmeleri de önerilmez.
»» Cihaz suyla temas eden, çevreden su sıçrama ihtimali olan yerlere konulmamalıdır. Aksi takdirde kısa
devre yapabilir. Aynı zamanda patlayıcı, parlayıcı,
tutuşucu maddeler bulunan yerlerde de kullanılmamalıdır. Çünkü elektrik akımına yakalanan insektlerin oluşturduğu kıvılcım etraftaki solvent buharlarının ve diğer hassas materyalin tutuşmasına neden
olabilir.
»» UV lambalarının yaydığı enerji zamanla önemli ölçüde azalır. Bu da cihazın etkinliğini olumsuz yönde
etkiler. Bu nedenle lambaların en azından her yıl değiştirilmesi sağlanmalıdır.
»» Elektrik kaynağıyla temas eden insektler sıçrayarak
çekmece dışına, yakındaki açık gıdaların üzerine düşebilirler. Bu nedenle bu cihazlar açık gıdalardan en
az 6 metre uzağa yerleştirilmelidirler.
»» Cihazın çekmecesinde biriken insektlerin kaydının
tutulması enfestasyonun yoğunluğu ve yaygın insekt
tiplerinin bilinmesi açısından önemli olabilir. Ayrıca
çekmece içeriğinin de en azından günde 1 kez boşal164
tılması sağlanmalıdır. Aksi takdirde çekmecede biriken insektlerin ışık kaynağından etkilenmeyen insektlerce gıda kaynağı olarak tüketilmesi söz konusu olabilir.
Biyolojik Mücadele
İnsektlerin biyolojik kontrolü onların büyümesini önleyen, hayat siklüslerinin kesilmesini sağlayan ve tuzağa yakalanmalarını teşvik eden, biyoinsektisit olarak da adlandırılan çekici kimyasal bileşiklerin kullanımı suretiyle mümkün olabilir. Aynı zamanda virüs, bakteri ve mantarların
insektlerde hastalık oluşturması sağlanarak bazı türlerin
kontrolü mümkün olabilmektedir. Bacillus thuringiensis
bu amaçla yaygın olarak kullanılabilen insekt patojeni bir
bakteridir. İlk ticari ürünü 1938’de yapılan B.thuringiensis
preparatlarının satışı batıda toplam biyolojik ajanların %
90-95’ini oluşturmaktadır. B.thuringiensis’in etkisi insektisit etkili toksinlerinden ileri gelmektedir ve Lepidoptera,
Hymenoptera, Diptera ve Coleoptera cinsleri dâhil 150’den
fazla insekt türüne karşı kullanılmaktadır. Bacillus poplitea, B.lentimorbus, B.moritae ve B.sphaericus diğer mikrobiyel pestisitlere örnektir. Bunlardan son ikisi karasinek ve
sivrisinek patojenidirler ve mücadele amacıyla ticari olarak
kullanılabilmektedir. Bakteriler dışında mantarlar (örneğin
Deuteromycetes sınıfı mantarlar) ve virusler (örneğin Baculovirus, Parvovirus, Picornavirus) yine insekt mücadelesinde kullanılabilmektedir. Ayrıca insektlerin renk ve koku
algılamalarından da mücadele amacıyla yararlanılır. Örneğin gıda işletmelerinde hâkim renklerin ev sineği için ne
ölçüde çekici olduğu araştırılmış, genellikle gri, siyah gibi
koyu renklerin sarı, açık mavi, beyaz gibi açık renklere nazaran daha çekici, tuzağa düşmeyi teşvik edici olduğu belirlenmiştir.
165
Isı İşleminin Kullanılması
İnsektlerin kontrolü amacıyla gıda işletmelerinde yüksek sıcaklık derecelerinin kullanımı son yıllarda daha yaygın şekilde uygulanmaktadır. 54-65 °C gibi sıcaklık değerlerine belli bir süre (genellikle 30-35 saat) maruz kalan insektler ölmekte, zarar görmekte veya diğer kontrol yöntemlerine karşı daha hassas hâle gelmektedirler. Sıcaklık derecesinin yükseltilmesinin yanı sıra düşürülmesi de enfestasyonun kontrolünde kullanılabilir. Soğutma ve dondurma işlemleri insektleri öldürebilir veya üremelerini durdurabilir.
Fakat depolardaki gıdalar insektleri belli ölçüde soğuktan
koruyucu etki de yapabilir.
Mikrodalgalar ve Yüksek Frekanslı Enerji
Kaynaklarının Kullanımı
Bu tür enerji kaynakları gıda endüstrisinde sadece pişirmek, kurutmak, çözündürmek amacıyla değil, aynı zamanda pest kontrolü amacıyla da kullanılabilmektedir. Özellikle tahıllarda ve benzer gıdalarda kimyasal insektlere alternatif olarak düşünülmektedir. İşlemde 10-45 MHz’lik yüksek frekanslı enerji kaynağı veya 0.8-1.2 kW çıkışlı 2.45-8.5
GHz’lik mikrodalga enerji kaynağı kullanılabilmektedir. Bu
yöntem özellikle depolanmış ürün insektleriyle mücadelede
başarı sağlayabilmektedir.
Kontrollü Atmosfer Koşullarının Kullanımı
Son yıllarda gıda maddelerinin depolandığı alanlarda atmosfer kompozisyonu değiştirilerek onların daha uzun raf
ömrüne sahip olması, kalite kriterlerinin daha uzun süre
korunması sağlanmaktadır. Bu amaçla özellikle karbondioksit (CO2), Oksijen (O2) ve Azot (N2) gazları tek veya kombine olarak yoğun şekilde kullanılmaktadır. Bu gazların insektlerin kontrol altına alınmasına da katkıları söz konusudur. Ancak bunu etkileyen çeşitli faktörler vardır. Bunlar:
166
»» Gazın/gazların tipi ve konsantrasyonu
»» Uygulama süresi
»» Hedef alınan insektler
»» İnsektin gelişiminin hangi döneminde bulunduğu
»» Sıcaklık
»» Rölatif rutubet
CO2 daha ucuz ve Azot’a nazaran daha etkili olduğundan
en yaygın kullanılan gaz tipidir. Normalde % 60-65’lik CO2
konsantrasyonu ile önemli bir ölüm oranı elde edilirken
aynı etki ancak % 95-99’luk azot konsantrasyonuyla sağlanabilmektedir. CO2 yaklaşık 2-4 günde, azot ise yaklaşık 14
günde yeterli bir etki sağlamaktadır. Gaza karşı en hassas
formun yetişkin form, en dirençli formun ise pupa formu olduğu belirtilmektedir.
İnsektisitlerin Kullanılması
İnsektlerle mücadelede en yaygın kullanılan yöntemlerin başında çeşitli kimyasal temelli bileşikler (insektisit)
gelmektedir. Ancak bazı tiplerinin çevreye ve hedef alınmayan canlılara zararlar verebilmesi ve hedef alınan insektlerde bağışıklık oluşturması söz konusudur. Bu yüzden kullanımında çeşitli sınırlamalara gidilmekte, yetkili ve bilgili kimselerce denetim altında uygulanması önerilmektedir.
İnsektisitlerin uygulanması yerleşim yerlerine bağlı olarak değişebilir. İnsektler çatlak ve yarıklara yerleşebilir. Bu
yüzden buralar doğrudan ilaçlanabilir. Ayrıca belli bir bölge yoğun enfestasyona maruz ise sadece o bölge ilaçlanabilir. Çok yoğun enfestasyon varsa genel bir ilaçlama yapılır.
Özellikle uçan insektlere karşı aerosoller de püskürtülebilir. Günümüzde gıda işletmelerinde, insekt mücadelesi amacıyla kurulmuş ve bu alanda uzmanlaşmış sözleşmeli ilaçlama şirketleriyle çalışmaya yönelik bir eğilim vardır. Sözleşme yapılan ilaçlama şirketi belli periyotlarda veya enfestasyon görüldüğü durumlarda işletmeye davet edilerek ilaç167
lama yapması istenmektedir. Burada önemli olan noktalardan biri de ilaçlama yapan kimsenin bu konuda bilgili ve bilinçli olmasıdır. Alanlara uygun insektisitlerin kullanılması,
gerekli koruyucu tedbirlerin alınması, çevreye en az zararın verilmesi, mücadele edilen insektlerin ve kullanılan insektisitlerin özelliklerinin bilinmesi, uygun ekipman kullanımı, ilaçlama yapan kişi ve şirketlerce bilinmesi ve dikkat
edilmesi gereken konulardır.
İnsektisitler etki şekillerine, etkime hızlarına, zehirliliklerine, kimyasal yapılarına, kaynaklarına ve çevrede kalıcılıklarına göre sınıflandırılabilirler. İnsektisitlerin özellikle çevre koşullarına dayanıklılığı ve kalıcılığı, besin zincirine ulaşması açısından önemlidir. Buna göre insektisitler üç
grupta incelenirler:
»» Kalıcı ve dayanıklı olanlar
»» Orta derecede kalıcı ve dayanıklı olanlar
»» Kalıcı olmayanlar
Kalıcı özellikteki insektisitler daha toksik özelliktedirler ve daha uzun etkilidirler. Bu yüzden kullanımında kısıtlamalara gidilir. Genellikle işletme içi çatlak ve yarıklarda
ve de belirli bir bölgenin ilaçlanmasında kullanılırlar. Daha
toksik yapıda olması ve kalıntı bırakması nedeniyle ilaçlanan bölgede gıda ve gıdayla temas eden yüzeylerin bulunmaması veya ilacın bu tür yüzeylerde kalıntı bırakmamasının sağlanması gerekmektedir.
Kalıntı bırakmayan insektisitler genellikle uygulama
anında veya hemen sonrasında etkilerini gösterirler. Boşluğa uygulanırlar veya doğrudan püskürtülürler. Daha güvenli bileşikler olmalarına rağmen ilaçlama esnasında yine
de gıda maddelerinin ve gıda temas yüzeylerinin mümkün
olduğunca korumaya alınması gerekmektedir.
Fumigantların Kullanılması
İnsekt enfestasyonuna karşı gazlama suretiyle ilaçlama168
ya fumigasyon, bu amaçla kullanılan kimyasal temelli preparatlara da kimyasal fumigant adı verilir. Kimyasal fumigantlar ince toz veya süspansiyon hâlinde atmosfere püskürtülürler. Solunum sistemi vasıtasıyla vücuda girerek etkilerini gösterirler. Kimyasallarla fumigasyon özellikle gıda
üretim ve depolama alanlarının insektlerle yoğun enfeste
olduğu durumlarda uygulanır. Kullanımında çeşitli kısıtlamalar vardır. Çünkü çevreye olumsuz etkilerinin olması söz
konusudur. Ayrıca insanlar üzerinde kanserojen ve mutajen etkileri olabilmektedir. Bu yüzden son çare olarak görülür ve sadece sertifikalı uygulayıcılarca yapılması istenilir.
Rodentler
Rodentler (kemirgenler) gıdalara ve tüketicilere çeşitli
yönlerden zarar vererek hem insan, hem de gıda sağlığını
riske sokabilmektedirler. Ekonomik açıdan verdiği zararlar
da büyüktür. Depolanmış ürünlerdeki kayıplarının yaklaşık
% 5 düzeyinde, tarlada mevcut ürünlerdeki kayıplarının ise
yaklaşık % 10 düzeyinde olduğu belirtilmektedir. Bu kayıpların bir bölümü yaşamak için kemirgenin tükettiği gıdalara
aittir. Temelde bir fare günde yaklaşık 3 gram, yılda ise 1 kg
yiyecek tüketebilir. Doğurganlığı nedeniyle bir fare kolonisinin bir yılda çok yüksek sayılara ulaşabilmesi de mümkündür ve dolayısıyla tükettiği gıdalar da inanılmaz rakamlara çıkacaktır. Zarar sadece gıda tüketimi ile de sınırlı değildir. Bu tür kemirgenler kemirme ihtiyaçlarını karşılamak
amacıyla gıda olarak tüketmese dahi pek çok gıda maddesini kemirerek zarara uğratırlar. Hatta tükettiklerinden çok
daha fazlasına kemirerek zarar verirler. Sadece gıda maddelerini değil akla gelebilecek pek çok şeyi, kablo, su borusu, bilgisayar ekipmanları, otomobil aksamları vb. materyalleri de kemirerek kullanılamaz hâle getirebilirler. Buna
bağlı olarak çok önemli ekonomik kayıplar oluşturabilirler.
Kemirgenler işletme içerisinde varlıklarını ortaya koyan
çeşitli ipuçları bırakabilir. Bunlardan yararlanarak tanım169
lanmaları ve etkinliklerinin belirlenmesi mümkün olabilmektedir. Bu ipuçlarına aşağıda kısaca değinilmektedir.
Gözle Görme: Kemirgen varlığının ortaya konmasında
en emin kanıt olarak değerlendirilebilir. Ayrıca cinsin doğru tanımlanmasına da yardım eder. Yeni ölmüş bir fare, istilanın hâlâ aktif olduğuna işaret eder. Eğer gün boyunca sık
sık canlı fareler görülüyorsa geniş bir istila olduğunu veya
kemirgenin çevresinin rahatsız edildiğini gösterir. Bununla birlikte yine de istilanın boyutlarını tam olarak veremez.
Kokuları: Fareler, karakteristik bir bayat koku oluşturur. Bu koku uzun süreli istilalarda ve kapalı yerlerde daha
da belirginleşir. Bu koku farelerin istilası kontrol altına alındıktan sonra bile bir süre devam edebilir.
Dışkı İzleri: Her 3 cinsin dışkıları, boyutlarına ve şekillerine göre değişebilir. Rattus norvegicus’un dışkısı ortalama olarak 12 mm uzunluğunda ve mekik şekillidir. Rattus
rattus’unki ise daha ince, hafif eğri ve yuvarlak uçludur. Ortalama olarak 9 mm olup daha küçüktür. Ev faresinin dışkısı ise çok daha küçük, 3-7 mm boyunda ve mekik şekilli olabilir. Rattus norvegicus ve Rattus rattus her gün yaklaşık 25-40, Mus musculus ise 40-100 dışkı üretir. Dışkı tazeyken yumuşak ve parlak olup iklime göre değişiklik göstererek bir iki gün içinde donuk ve sert bir hâl alır. Bu nedenle dışkının yapısından istilanın aktivitesi anlaşılabilir. Dışkılar, binalarda sıklıkla odaların köşelerinde, duvarların üstünde ve paketlerin arasında bulunur.
İdrar İzleri: Kir, yağ, toz ve idrardan oluşan ufak tepecikler, ev faresi tarafından sıklıkla kullanılan yerlerde görülürler ve uzun süreli bir istilayı işaret ederler.
Kılları: Kemirgen kıllarını ayırt etmek zordur fakat belki de en kolay açık renkli maddelerin (un gibi) kirliliği şeklinde görülebilir. Laboratuvar teknikleri kullanılarak kılları ayırt edilebilir.
Yolculukları: Sıçanlar ve daha az oranda fareler, gezerken aynı rotayı izlerler. Dış ortamda Rattus norvegicus’un
170
izleri otlarda sürekli bir ezilme ve çıplak toprakta aşınmış
yollar şeklinde ortaya çıkar. İç ortamdaki izler ise tozlu bir
bölgede, temizlenmiş görünümlü yüzey şeklindedir. Tozlu
yüzeylerde, hareket eden fare ve sıçanların ayak izleri görülebilir.
Lekeler: Sürekli gidip geldikleri yollarda, tüylerindeki
yağ ve toz ile yüzeylerde koyu renkli lekeler oluştururlar.
Binalarda bu lekeler sığınma yerlerinin girişlerinde, duvar
ve basamak üstlerinde, borularda ve kirişler boyunca görülür. Eğer lekeler kalın, parlak ve geniş ölçüde dağılmışsa
kuvvetli bir istila olduğunu gösterir. Bu lekeler istila temizlendikten sonra uzun süre kalabileceğinden yeni bir istila
için çok kuvvetli bir indikatör değildir.
Sığınaklar, Topraktaki Delikler ve Yuvalar: Rattus
norvegicus’un oluşturduğu delikler daha çok eğimli topraklarda ve kütük, ağaç kökleri, kaldırım gibi yerlerde olur. Giriş delikleri genel olarak 1-2 cm çapındadır. Girişe yakın
yerlerde toprak yığınları görülür, eğer delik sıklıkla kullanılıyorsa bu toprak çiğnenmiştir. Girişlerdeki örümcek ağı ise
son zamanlarda kullanılmadığını gösterir. Bina içlerinde,
sıklıkla ziyaret edilmeyen, ölü noktaların çokluğuna bağlı olarak ev faresinin oluşturduğu yuvalar artar. Fareler iyi
tırmanıcılar olduğundan yuvalar herhangi bir seviyede olabilir. Gemi sıçanları, binalarda yüksek yerlerde yuvalar yapar. Norveç sıçanı ise büyük duvarlara yerleşir. Yuva yapmak için her türlü madde kullanılabilir. Çuval, kâğıt veya
ambalaj malzemelerinin aşındırılması bir yuva yapıldığını
gösterir.
Yapılara ve eşyalara verilen zararlar: Kemirgen aktivitesinin en önemli belirtileri olan yenmiş, dökülmüş veya biriktirilip saklanmış yiyecekler, zarar verilmiş ambalaj malzemeleri ve benzer aşındırma izleri bir fare veya sıçan istilası olduğu konusunda bilgi verebilir.
171
Rodentlerle Mücadele Yöntemleri
Mücadelenin ilk safhasında bir ön araştırma yapılması
özellikle önemlidir. Bu sayede önemli bilgiler elde edilebilir
ve mücadele bu bilgiler doğrultusunda yönlendirilerek daha
etkin hâle getirilebilir. Ardından gıda işletmelerine rodentlerin girişini engelleyici çeşitli tedbirler alınmalıdır. Rodentlerin girebileceği açıklıklar kapatılmalı, kapı altları ve pencerelere çeşitli engeller koyulmalı, tırmanarak işletmenin
içine ulaşabilecekleri düşünülerek çeşitli tedbirler alınmalıdır. İşletme çevresi düzenli tutulmalı, yakınlarında rodentlerin kolaylıkla yerleşebileceği hurdalık vb. oluşumlardan
kaçınılmalıdır. Gıda işletmesi atıklarının da, rodentler için
iyi bir gıda kaynağı olacağı düşünülerek işletmeden uzakta depolanması ve düzenli olarak belediye veya özel kuruluşlar tarafından alınması sağlanmalıdır. İşletmenin çevre
düzenlemesinde de rodentlere gıda kaynağı olabilecek unsurlardan kaçınılmalıdır. İşletme içerisindeki rodentler için
ise ortamın cazibesini azaltıcı çeşitli önlemlere başvurulur.
İç ortamın temiz ve bakımlı tutulması bu açıdan önemlidir.
Depolara özellikle dikkat edilmelidir çünkü buralara kadar
ulaşabilen rodentler fark edilmeden uzun süre faaliyetlerini
devam ettirir ve gerekli tedbirler alınmazsa üreyerek çok
yüksek sayılara ulaşabilirler. Bunlar koruyucu önlemler
kapsamı içinde incelenmektedir. Eğer koruyucu önlemler
yeterince etkili olmazsa çeşitli yok edici yöntemler kullanı172
larak mücadele yürütülür. Bu önlem ve yöntemler aşağıda
maddeler hâlinde kısaca belirtilmektedir.
Rodentlerle mücadeleye başlamadan önce neyin nasıl yapılması gerektiği iyice bilinmelidir. Bu amaçla bir ön araştırma yapılarak işe başlanır. Ön araştırma için harcanan zaman
kesinlikle kayıp bir zaman sayılmamalıdır. Ön araştırmada
bilgi toplanması gereken noktalar aşağıda verilmektedir:
»» Probleme neden olan cins
»» İstilanın -yatay ve dikey olarak- boyutları
»» İstilanın ölçüsü (hafif-orta-ağır)
»» Aktivite alanları ve potansiyel beslenme noktaları
»» Yiyecek kaynakları
»» Barınak imkânı
»» Su kaynağı
»» İstilanın tarihi, özellikle daha önceki kontrol tarihi
(direnç, utangaçlık)
»» İstilanın kaynağı
»» Hedef olmayan canlılar için oluşturulan risk
»» Binayla ilgili kusurlar
Yeterli bir ön araştırma yapılmadan hiçbir kontrol programı uygulanmamalıdır. Rodent istilasının tüm boyutları
düzenli olarak incelenmeli, aktivitenin olduğu bölgeler belirlenerek en uygun kontrol yöntemine karar verilmelidir.
Araştırma teknikleri: Kemirgenler, gece dolaşan hayvanlar oldukları ve normal çalışma günü içinde seyrek olarak ortaya çıktıkları için kendilerinin görülmesinin dışında
daha önce anlatılmış olan diğer izlerden bilgi toplanması gerekir. Hiçbir bölge ihmal edilmeden, sadece göz seviyesi değil, daha yukarısı ve yer altı da araştırılmalıdır. İyi bir fener,
araştırma için en gerekli alettir. Ayrıca koruyuculu giysilerin
de giyilmesi gerekir. Çevreyi değiştirmeden araştırma yapmak da önemlidir çünkü herhangi bir değişiklik, kemirgenin
davranışını etkileyecek ve uygun olmayan bir kontrol tekniğinin kullanılmasına neden olacaktır. Araştırmacı pasif araş173
tırma ile kalmamalı, yeni aktivite izlerini de takip etmelidir.
Bazı tozların ince bir tabaka hâlinde kullanılması, sadece aktivitenin belirlenmesinde yardımcı olmayıp aynı zamanda
kontrol işlemlerinin ilerlemesini de sağlayacaktır. Bina içinde floresans maddeli iz tozlarının UV lamba ile birlikte taranması, belirli mesafedeki kemirgen aktivite yollarının tanımlanmasına olanak verir. Gece bekçileri, normal çalışma
saatleri dışında çevrede bulunanlar ve bölgeyle yakın ilişkide olanlarla da temas kurulmalı, onlardan bilgi alınmalıdır.
Bu araştırmalar, istilanın ölçüsü ve sınırları belirlenene kadar sürmelidir. Ancak bundan sonra istilanın tümüne uygulanacak kontrol teknikleri geliştirilebilir.
Çevresel düzenlemeler: Eğer rodentlerin gereksinimlerini karşılayan cazip ortamlar oluşmazsa bir istila da söz
konusu olmayacaktır. Yiyecek, barınak ve su kaynaklarının
ortadan kaldırılması ve çevresel hijyene dikkat edilmesi istilalardan korunmak için en etkin çözümdür. Fakat bunların sağlanması zordur ve eğer sağlanamıyorsa ortama rodent girişinin önlenmesi gereklidir. Direkt kontrol yöntemleriyle birlikte çevresel düzenlemelerin yapılması, istilanın
yok edilmesini ve tekrarlanmamasını sağlar.
Rapor tutulması: Bir kontrol programının etkili ve güvenli olması için mutlaka rapor tutulmalıdır. Temel olarak
2 çeşit bilgi kaydedilmelidir:
a. Bölgeyle ilgili olanlar: Bölgeyle ilgili olan bilgiler,
rodentlerin adresi, temasları, cinsleri ile seçili bölgenin bir haritasını ve araştırma sonuçlarını içerir.
Yem notları da ayrıca bu belgede yer alabilir.
b. Mücadeleyle ilgili olanlar: Kullanılan rodentisitin
adını ve formülasyonunu, ilk ve daha sonraki ziyaretlerin tarihlerini, yem ile ilgili ayrıntıları ve yenilenmelerini kapsar. Mücadelenin ilerleyişi bu bilgilerden izlenebilir.
Düzenli raporlama yapılmasının bir diğer avantajı da güvenliğin artmasını sağlamasıdır. Bu sayede yemlerin hedef
174
olmayan canlılar tarafından alınıp alınmadığı tespit edilebileceği gibi mücadeleden sonra yemlerin listelenen yerleştirme noktalarından geri alınabilmesi de mümkün olur. Hijyenik ve yapısal aksaklıklar da, mücadele devam ederken
kaydedilmelidir ve yeni bir istilanın önlenmesi için gerekli
öneriler ile birleştirilmelidir. Bu kayıtlar, mücadeleyi yürüten personel tarafından tutulur. Ayrıca müşteri de bu konuda bilgilendirilmeli ve özellikle hedef olmayan canlı tarafından zehrin tüketildiğinden şüphelenildiğinde ne yapılması
gerektiği anlatılmalıdır. Mücadele süresince de istilanın karakteristik özelliklerinin sürekli değerlendirilmesi gerekir.
Biyolojik Yöntemler
Kedilerin kullanılması gibi biyolojik tekniklerin kontroldeki etkinliği tartışmalıdır. Çünkü bu şekilde yavru fareler yakalansa bile daha iri yetişkin fareler kurtulmaktadır.
Kedi varlığının rodent istilasının gelişmesini önleyeceği iddia edilse bile kedilerin başka yerde yakaladıkları fareleri
getirebilecekleri de göz önünde bulundurulmalıdır. Ayrıca
kedi gibi evcil hayvanların gıda işletmelerinde mevcudiyeti de ayrı bir hijyen problemidir ve kontaminasyon kaynağı
olması dolayısıyla istenmez.
Fiziksel Yöntemler
Kapanlar: Kapan kullanımı, muhtemelen en eski mücadele yöntemidir. Kapanların birçok tipi ve değişik modelleri vardır. Pille çalışan çeşitli tipleri de mevcuttur. Fakat canlı yakalayan ve öldüren kapanlar olarak iki sınıfa ayrılabilirler. Canlı yakalayan kapanların çoklu ve tekli modelleri
vardır. Mücadele için genellikle öldüren kapanlar kullanılır.
Rodentisitlerin kullanılmadığı, ufak çaplı istilaların kontrolünde kullanılabilen kapanların sınırlı düzeyde kabul edilebilir olmalarının en büyük nedeni, birçok rodent tarafından
gösterilen ve “kapan utangaçlığı” olarak adlandırılan davranıştır. Eğer geniş boyutlu bir kontrol programında kulla175
nılması gerekli ise, yoğun bir şekilde yapılmalı ve çok sıkı
gözlemlenmelidir.
Yapışkanlar: Sert bir karton üzerine yapışkan madde
veya özel bir yapışkan madde sürülür ve rodent aktivitesinin olduğu tahmin edilen yerlere konulur. Özellikle gıda ve
toplu yemek hizmetlerinin olduğu yerlerde ve diğer kontrol
tekniklerinin işe yaramadığı durumlarda kullanılır, kapanlar günde birkaç kez kontrol edilerek yapışmış hayvanlar
toplanmalı ve yok edilmelidir.
Ultrasonografik Cihazlar: Son yıllarda gıda işletmelerinde rodent kontrolü için ultra dalga sistemine dayalı akustik
cihazlar giderek yaygın biçimde kullanılmaya başlanmıştır.
Bu cihazlar insanların duyamayacağı ultrasonik ses dalgaları (yaklaşık 30.000 Hz) yayarak rodentlerin rahatsız edilmesini ve uzaklaştırılmasını amaçlar.
Kimyasal Yöntemler
Fumigasyon-Gaz yöntemi: Fumigasyon, diğer tüm yöntemlerin yerine kullanılabilecek bir yöntemdir ve sadece binaların dışında kullanılmasına izin verilmiştir. Rodentlerin
yaşadığı yuva deliklerine toz veya tablet şeklinde uygulanır. Nemle birlikte oluşan toksik gaz fare girişinin kapatılmasıyla kemirgenin içerde ölmesine neden olur. Bu gaz rodentlere ve insanlara karşı çok toksik olup güvenlik önlemlerinin alınması gereklidir. Bu teknik kullanılmadan önce
mutlaka ilgili kişilere eğitim verilmelidir.
Kemosterilizator: Kemirgenlerin tümünde veya bir kısmında (dişi ve/veya erkek) kalıcı veya geçici kısırlık oluşturan kimyasallardır. Etkin olarak kısırlaştırılan bir popülasyonun yok edilebileceği teorisine dayanır. Bu yöntemde, tüm popülasyonun ölmesi için gereken sürenin dışında
sadece farelere özgü olması gerekliliği ve dışarıdan göçler
gibi problemler vardır.
Rodentisitler: Rodent mücadelesinde uzun yıllardan
beri farklı özelliklere sahip çeşitli kimyasal preparatlar kul176
lanılmaktadır. Bunlar etkime tarzı açısından iki ana gruba
ayrılır:
-Akut rodentisitler
-Kronik rodentisitler
Akut rodentisitler çok hızlı etki eden, uzun süreli besleme ihtiyacını ortadan kaldıran, ancak acı veren kimyasal
ajanlardır. Verdiği acı nedeniyle ölüm dozunun altında zehir alan rodentler kurtulmakta ve bu zehiri içeren yiyeceklere tekrar yaklaşmamaktadır. Bu durum “yem utangaçlığızehir utangaçlığı” olarak adlandırılır. Buna ek olarak yem
kabına veya yemin bulunduğu yere karşı da utangaçlık oluşmaktadır. Bu tür öğrenilerek edinilmiş davranışlar ölüm dozunun altında zehir almış farelerde ortaya çıkarak farenin
aynı yeme tekrar dönmesini engeller ve mücadele başarısız olur. Ölüm dozunun altında beslenme, bazı farelerin neofobik (yeni nesnelere karşı çekingen) davranışları sonucu
daha da artar. Bu durum ön besleme yaparak engellenebilir; bir süre zehir içermeyen yemler konularak rodentlerin
beslenmesi sağlandıktan sonra mevcut yem zehirli yemle
değiştirilir ve böylece ölüm dozunda akut rodentisit alınma
şansı arttırılır. Akut rodentisitler en iyi ön besleme yapıldıktan sonra kullanılır. Fakat yine de rodent istilasını tamamen önleyemez ve davranış değişikliğine neden olur. Bazı
akut rodentisitler kümülatif etkili de olabilir. Daha yavaş etkimelerinden dolayı besleme durmadan önce farenin yemden birkaç kez almasını sağlarlar. Ancak önemli bir nokta
da şudur ki bu tür rodentisitler yüksek konsantrasyonlarda
kullanıldıkları için hedef olmayan canlılarda da hayati tehlike oluşturabilirler.
Kronik rodentisitler daha yavaş etkiyen ve acı oluşturmayan kimyasal ajanlardır. Özellikle kanın pıhtılaşmasını
önleyen antikoagulant maddelerin bu amaçla kullanılmaya başlanması sonucu mücadele daha başarılı hâle gelmiştir. Bu tür zehirli yemlerle düşük dozlu besleme ölüm dozu
alınana kadar sürer. Antikoagulantlarla zehirlenen rodent177
ler kanın pıhtılaşma mekanizması bozulduğundan küçük
bir damarın zedelenmesi sonucu dahi kan kaybından ölürler. Bu tür zehirler insanlar ve diğer canlılar için de tehlikeli olduğundan dikkatli bir şekilde kullanılmalıdır. Ancak ölüm için yinelenen dozlara ihtiyaç olduğundan akut
rodentisitlere nazaran daha güvenlidir. Kronik rodentisitler ön beslemeyi gerektirmezler. Bununla birlikte, rodentlerin yemlere alışması ve beş ardışık gün beslenmesi gerekir. Yem kaplarının sürekli dolu bulunması için sık sık yem
takviyesi yapılmalıdır. Bu şekilde yapılan yemleme “Doyurma yemlemesi-Saturatioz yemleme” adını alır. Eğer ardışık
olarak yem alınmazsa vücuda giren zehir boşaltım yoluyla
hızla atılacağından yemleme programına baştan başlanması gerekir.
Rodentisitler yemlerle karıştırılarak cazip hâle getirilmeye çalışılır. En yaygın zehirli yem tipleri parafinle karıştırılmış blok yem, paket yem ve pelet yemdir. Ayrıca sıvı yemler de mücadelede yaygın olarak kullanılabilir. Mücadelede yemlerin kutu, boru gibi ekipmanlara konulması uygun
olur. Yem istasyonu olarak adlandırılan bu ekipmanlar özel
olarak yaptırılabileceği gibi piyasada da bulunabilmektedir.
Bu istasyonların içine konan yemler işletmenin çeşitli yerlerine ve işletme etrafına yerleştirilirler. Ancak yağmur, kar
gibi hava koşulları özellikle toz veya pelet yemlerin olumsuz etkilenmesine neden olabilmektedir. Bu nedenle parafinli blok yemler daha yaygın bir kullanım imkânı bulmuştur. Ancak bunlar da yüksek sıcaklıklara uzun süre maruz
kalmaları durumunda formlarını kaybedebilirler. Bu nedenle istasyonların direkt sıcağa, güneş ışınlarına ve yağışlı
ortamlara maruz kalması mümkün olduğunca engellenmelidir. İstasyon kapağının kolay açılmayacak şekilde, mümkünse özel kilit sistemine sahip olması, içinde bölümlere
ayrılmış bir yapının olması ve yemlerin sabitlenerek dışarıyla temasının sınırlandırılması çeşitli kuşların, evcil hayvanların vb. faktörlerin neden olabileceği istenmeyen du178
rumları, yemlerin dökülmesini, meraklı kişilerin ve çocukların ulaşmasını önlemesi açısından önemlidir. Bu tür istasyonların kullanılması tercih edilmelidir.
İstasyonlar genellikle dayanıklı plastik materyalden yapılmakla birlikte metal veya ahşap malzemeden olanları da
bulunabilmektedir. Etkili bir mücadele için bu istasyonların numaralandırılması ve işletmedeki yerleşim planlarının
çıkarılarak kayıt altına alınması gerekmektedir. Bu esnada
numarayı ve ilgili kişi ve/veya şirket hakkında bilgileri içeren çeşitli etiketler yapıştırılması, yem istasyonuna ilgisiz
kişilerin temas etmemesi amacıyla uyarıcı şekil ve yazılar
kullanılması faydalı olur. Kullanılan etiketin yağışlı ortama
ve hava sıcaklığına bağlı olarak gevşeyip düşmesi, kaybolması mümkün olduğundan dayanıklı bir malzemeden olması ve düzenli olarak yenilenmesi de gereklidir. Yem istasyonları düzenli olarak haftalık, iki haftada bir veya ayda bir
kontrol edilerek yem tüketimi gözlenmeli ve eksilen yemler
takviye edilmelidir. Küflenen, yapısı bozulan yemler de yenileriyle değiştirilmelidir. Kontrol zamanları rodent etkinliğine, mevsimsel faktörlere, kullanılan istasyon ve yem tipine ve şirket politikasına bağlı olarak değişir. Ancak bu
esnada istasyonlara çalışanların temasının olmaması, istasyonlara elle dokunulmaması önemlidir. Aksi takdirde yem
utangaçlığı-kap utangaçlığı durumu şekillenebilir.
Gıda işletmelerinde çalışan kişiler ve kullanılan taşıma
araçlarına bağlı olarak yem istasyonları kırılabilir, zarar
görebilir, depolama faaliyetlerine bağlı olarak yeri değişip
kayıtlı olduğu yerde bulunamayabilir veya etrafına yığılan
malzemelere bağlı olarak kontrol edilemeyecek hâle gelebilir. İşletmenin bu durumlara yönelik tedbirler alması gerekmektedir. Bazı işletmeler de iç ortamda yem istasyonları bulunmasına çeşitli nedenlerle çekinceli yaklaşabilmektedir.
Yoğun yem tüketimi yoğun istila belirtisidir ve mücadele bu bölgelerde yoğunlaştırılmalıdır. Elde edilen gözlem ve
179
sonuçlar, hazırlanmış olan formlara kaydedilir. Kontrollerin düzenli yapılması ve kayıtların düzgün tutulması hem
mücadeleyi yapan ve/veya yaptıran işletmenin işbirliği ve
etkin bir mücadele açısından, hem de etkili rodent tipinin
ortaya konması açısından önemlidir. Bu konuda bir dış firmadan destek alınıyorsa onun faaliyetlerinin denetlenmesine ve iş ciddiyetinin ölçülmesine de imkân sağlayacaktır.
Tüm tedbirlere rağmen işletme içerisine çeşitli yollarla
rodentler girebilir. Bunların en kısa zamanda çalışanlar tarafından fark edilmesi etkin bir mücadele açısından önemlidir. Bu nedenle rodentlerin varlığını ortaya koyan ipuçları
ve mücadelede önem taşıyan noktalar konusunda uzmanlar
tarafından veya bir dış firma ile çalışılıyorsa bu firma tarafından personele eğitimler verilmesi modern bir pest yönetim sistemi açısından faydalı olacaktır.
180
BÖLÜM 5
GIDA İŞLETMELERİNDE İYİ ÜRETİM
UYGULAMALARI
İyi Üretim Uygulamaları (GMP)
Gıda üreticilerinin sağlıklı ürün üretip satabilmeleri için
oluşturulan ulusal standartlar bulunmaktadır. Bu standartlar içinde GMP (Good Manufacturing Practice-İyi Üretim
Uygulamaları) gıda güvenliği ve hijyeninin sağlanması için
işletmelerin sahip olması zorunlu olan nitelikleri tanımlamaktadır. Bu standart içerisindeki temel konular şunlardır:
»» Tesis özellikleri
»» Ekipman özellikleri
»» Personel hijyeni
»» Tedarikçi kontrolü
»» Hammadde kontrolü
»» Taşıma ve depolama koşulları
181
»» Hammaddenin teslim alma, depolama, taşıma ve dağıtım koşulları
»» İzlenebilirlik ve Ürün Geri Çağırma (Toplama) Programı: “Recall”
»» Pest kontrolü
Bu temel konuların ürün kalitesi ve güvenilirliğine etkileri araştırılarak, işletmeden sevk edilen hiçbir ürünün insan
sağlığı açısından risk oluşturmadığı garanti altına alınmakta
ve müşteriye güvence verilmektedir. Her ne kadar gıda maddeleri alanında “GMP” için uluslararası bağlayıcı herhangi
bir düzenleme, bir yasal altyapı bulunmuyorsa da, “İşletmecinin Özen Zorunluluğu” kavramı içinde bir ürünün üretim
ve depolanmasının her aşamasında bu konsept bulunmaktadır. Diğer ön koşul program örnekleri, kalite güvence prosedürleri, sanitasyon için standart işlem prosedürleri, prosesler, ürün formülleri ve tarifleri, cam kontrolü, hammadde
alım kontrolü, etiketleme ve çalışanların gıda ve gıda içeriklerini taşımaları gibi prosedürleri içerebilir.
GMP’nin esasları basittir. Dört uygulamayı kapsar:
1. İstenmeyen mikroorganizma ve yabancı maddelerden sakınma (ÖNLEME)
2. İstenmeyen mikroorganizma ve yabancı maddeleri
uzaklaştırma (ELİMİNASYON)
3. İstenmeyen mikroorganizmaları durdurma (İNHİBİSYON)
4. İstenmeyen mikroorganizmaları öldürme
Güvenli gıda ürünleri üretimi, HACCP sisteminin somut
bir ön koşul program altyapısı üzerine kurulmasını gerektirir. Gıda endüstrisinin her bir bölümü gıdayı korumak ve bunun yanında kontrolünü sağlamak için gerekli olan ön koşulları sağlamalıdır. Bu, geleneksel olarak iyi üretim çalışmalarının (GMP) uygulanmasıyla gerçekleştirilmiştir. Fakat artık bu
koşullar ve çalışmalar, etkin HACCP planlarının geliştirilmesi ve uygulanması için ön koşul olarak değerlendirilmektedir.
182
Şekil 2
İyi Üretim Uygulamaları
(GMP)
Hammadde /Ambalaj
Malzemesi:
Teslimat ve depolama
Mal kabulü, girişte kalite kontrol, depo
organizasyonu, ürün veya malzemeye
uygun depolama koşulları
Üretim:
İşletme, Alet ve Ekipman,
Teknolojiler
Bina ile ilgili varsayımlar, yapı ve
bakım, temizlik, dezenfeksiyon, üretim
ve kontrol ile ilgili iş talimatları,
kullanılan malzemenin izlenebilirliğinin
sağlanması
Ambalajlama/Satışa Hazırlama:
Tesisler, işaretleme
Üretim ve ambalajlamanın mekânsal
olarak ayrılması, tesisin yapısı, temizliği,
sınıflandırmaya elverişli kodlama
Depo/Dağıtım:
Tesisler, Motorlu araçlar
Depolama talimatları, ürün tipine göre
dağıtım. Ürünün geri çağrılması durumunda kriz yönetimi
Atık:
Depolama, İşleme, İmha
Ayrı ve güvenli depolama, özel olarak
zararlı mücadelesi, kısa aralıklarla
atıkların uzaklaştırılması
Personel / Temizlik / Bakım:
Eğitim, Organizasyon, Teknik
Çalışanların hijyeni, motivasyonu ve
sürekli eğitim. Problem çözümü, hijyen
planları, bakım planları ve tesisin kontrolü için ekiplerin oluşturulması
HİJYENİK BİR GIDA KALİTESİ SAĞLAMADA VARSAYIMLAR
Tesis Özellikleri
Yerleşim (Dış çevre) Koşulları
Üretim Alanı ve Altyapı
Kuruluşun altyapısı; binaları, proses ekipmanlarını, yardımcı tesisleri, çevre alanlarını ve destekleyici hizmetleri
kapsar. Çalışma ortamı ise çapraz bulaşıyı önlemeye yöne183
lik önlemleri, çalışma alanı gerekliliklerini, koruyucu çalışma giysisi gereksinimlerini, sosyal alanların mevcudiyetini
ve yerleşimini içerebilir.
Kuruluş, gıda güvenliği kalite yönetim sistemi şartlarını yerine getirmek için gereksinim duyulan çalışma ortamını ve altyapıyı kurmaya ve sürdürmeye yönelik gerekli kaynakları sağlamalıdır.
Kuruluşun yerinin sağlıkla ilgili tasarım prensiplerine
göre belirlenmesi, inşa ve muhafaza edilmesi gerekir. Çapraz bulaşmanın en aza indirilmesi için, doğrusal bir ürün
akışı ve personel hareketi kontrolü gereklidir. İşletme sahası bütün bina elemanlarını ve etrafındakileri kapsar; bunlar
işletme dışı arazi, binalar, yollar, drenaj, bina tasarımı ve
kurulması, ürün akışı, sanitasyon etkinlikleri ve su kalitesidir. Bu isteklere ek olarak, işletmenin yazılı programı doğrulanmalıdır. Bu program başarılı bir uygulamanın yapıldığının bir göstergesidir ki bunlar araştırılacak olanlar, geliştirilen ve oluşturulan hedefler, sorumlu personeller, denetleme aralığı ve kayıtların tutulmasıdır.
Hijyenik kurallara uyumu sağlayabilmek üzere işletme binalarının planlanması, inşası, yapı malzemesi, drenaj, kullanılan eğimler, çeşitli deşarj üniteleri, hammadde giriş ve
ürün çıkış bölümleri, depolama birimleri, elektrifikasyon,
gaz-buhar-vakum donanımları ayrı ayrı önem taşımaktadır.
Ancak bunların tasarımlarında öncelikle kullanılacak hammadde, üretilecek ürün nitelikleri, hammadde ve son ürün
depolama süresi ayrıntılı bilgilerle değerlendirilmelidir.
Ürünlere kontaminasyonu engellemek için işletme binası ve etrafındakiler iyi tasarlanmalıdır ve korunmalıdır.
İşletme sahası yıkıntı ve enkazlardan uzak olmalı ve atık
kaynaklarının (hissedilir kokular, duman, toz veya diğer
bulaşanlar vb.) yakınında olmamalıdır. Yollar eğimli, sağlam ve sıkı, toz yapmayacak şekilde olmalıdır.
Bina ve diğer aksam temizlemeye olanak verecek, haşere ve zararlıların ve diğer çevresel bulaşanların girişini en184
gelleyecek şekilde tasarlanmalıdır. Binalar ürünlere zarar
verebilecek herhangi bir mikrobiyal, fiziksel ve kimyasal
tehlikeden korunacak şekilde emniyetli kurulmalıdır. İşletme binası çevresel şartlardan etkilenmeyecek şekilde, yeterli yıkama, temizleme ve sanitasyona uygun, dış etkenli
maddelerden sızmaları indirgeyecek, haşerelerin üremesini ve aktif olmasını engelleyecek ve bütün operasyonları rahatlıkla yapabilmek için yeterli boş alanlar ihtiva edecek şekilde tasarlanmalıdır.
Gıda ürünleri işleme, depolama ve taşıma sahasına, işletmedeki açık alanlar veya diğer kapalı alanlarda bulunan
hayvanlardan tamamen ayrı bulunmalıdır.
İmalat ekipmanları yerleştirilirken üretim alanında kontrol ve temizlik yapılmasına izin verecek boşluklar bırakılmalıdır. Makineler yerleştirilirken bütün bağlantı yerleri
açıklık kalmayacak şekilde kapatılmalıdır. Makinelerin yerleştirildiği zemin temizlik operasyonu açısından ulaşılabilir
durumda olmalıdır ya da tamamıyla kapatılmalıdır. Ekipmanın tavan, taban, duvar gibi bölümlerden geçtiği durumlarda, ekipman ve duvar arasında, temizlik yapılabilmesi
için yeterli boşluklar sağlanmalıdır ya da makine hiç boşluk kalmayacak şekilde duvara monte edilmelidir. Yardımcı ekipman, temizliği kolaylaştıracak şekilde, sökülebilir ve
tekrar monte edilebilir olmalıdır.
»» Bina, tesisat, malzeme, alet ve ekipmanın onarım,
boya, badana veya periyodik bakımları aksatılmadan yapılmalıdır.
»» İşyeri gerekli asgari teknik donanıma sahip olmalı,
tekniğine göre ilgili bölümlerinde basınç, sıcaklık,
akış göstergeleri bulunmalı ve gerektiğinde kaydetme işlemi yapılmalı, bu kayıtlar saklanmalıdır. Bu
aletlerin doğru çalışması ve sorunlara yol açmaması
için kalibrasyon ve bakımlarının muntazaman yapılıyor olması gerekir.
185
»» İşletme içi çapraz kontaminasyonu önleyici önlemler yine baştan alınmalıdır. Ziyaretçilerin işletmeye
alınmadan izleyebileceği özel bölümler düşünülmelidir. Üretim ve kalite sorumlularının ofislerinden de
üretimi-işletmeyi sürekli izleyebilmelerine olanak
sağlanmalıdır. Mutlaka bir laboratuvar alanı olmalı
ve bu alan işletme içinde uygun noktalarda düşünülmelidir.
Mekânlar
»» Gıda maddelerinin hazırlandığı, kullanıldığı veya işlendiği alanlar (ofisler vb. hariç) gıda maddesi üretimine uygun hijyenik koşulları sağlayacak şekilde tasarlanmış ve kurulmuş olmalıdır.
»» Üretim alanındaki pencere ve kapılar zararlıların
girmesini engelleyecek şekilde tasarlanmış ve kurulmuş olmalıdır. Üretim alanına toz ve duman girmemesi sağlanmalıdır.
Zeminler
»» Zemin, işyerinin özelliğine göre su geçirmeyen, yıkanabilir, çizik, çatlak oluşturmayan, kaymayı önleyici, temizlik ve dezenfeksiyona uygun, pürüzsüz
malzemeden yapılmalı ve sıvı atıkların akabilmesi
için yeterli eğime sahip olmalıdır.
»» Genel kural olarak kolay temizlenebilir, dezenfekte
edilebilir zemin ve duvar malzemesi, asit ve nemden
etkilenmeyen boya ve özel kaplama malzemeleri tercih edilmelidir.
»» Üretim alanında yeterli sayı ve boyutta atık su kanalı bulunmalıdır.
»» Atık su kanalları zararlı girişine, koku yayılmasına
ve atıkların geri basmasına karşı güvenilir, temizlenebilir ve dezenfekte edilebilir olmalıdır.
186
Duvar Yüzeyleri
»» Duvarlar, yapılan işin özelliğine göre su geçirmeyen,
yıkanabilir, zararlı canlıların yerleşmesine izin vermeyen, pürüzsüz ve açık renkli malzemeden yapılmalı, çatlak olmamalı, kolay temizlenebilir ve dezenfekte edilebilir özellikte olmalıdır.
»» Duvar-zemin bağlantısının yuvarlatılmış yapıda olması gerekir.
Tavanlar
»» Tavanlar ve tavan yapıları kir birikmesine, nem yoğunlaşmasına ve küflenmeye izin vermeyecek şekilde olmalıdır.
»» Tavanların periyodik olarak bakımları yapılmalıdır.
»» Tavan yüksekliği üretilen ürüne ve alet ekipmana
uygun olmalıdır.
»» Üretim yerlerindeki tavanlar tek parça ve düz yüzeyler olmalıdır.
Pencereler
»» Pencereler ve diğer açıklıklar kir birikmesini önleyecek şekilde, çürümeye ve kırılmaya karşı dayanıklı malzemeden yapılmış olmalıdır.
»» Üretim alanından dış mekana açılan pencerelerde
kolay temizlenebilen sineklikler kullanılmalıdır.
»» Pencere kenarları raf olarak kullanılmamalıdır.
»» Pencereler ve benzeri açık yerler ince gözenekli, kolay temizlenebilir, sökülüp takılabilir ve sürekli bakımları yapılabilir özellikte tel, plastik veya uygun
bir malzeme ile kaplanmalıdır.
Kapılar
»» Kapılar pürüzsüz ve su geçirmeyen yüzeylere sahip, duruma göre kendiliğinden kapanır, sızdırmaz olmalıdır.
187
»» Çürümeye ve kırılmaya karşı dayanıklı malzemeden
yapılmış olmalıdır.
»» Temizlenmesi kolay ve dezenfekte edilebilir olmalıdır.
»» İşletmenin kapı gereksinimleri ve açılma yönleri iyi
belirlenmeli, tercihen ortadan açılan çarpma kapılar
olmasına özen gösterilmelidir. Girişlerde özel kauçuk veya plastik, parçalı-şerit perdelerden de yararlanılabilir.
Gıda Maddeleri ile Alet ve Ekipmanların
Temizlenmesinde Kullanılan Evyeler
El yıkama evyelerinden ayrı bir yerde tüm alet ve ekipmanların yıkanması için uygun yıkama yerleri kurulmalıdır.
»» Gıda maddelerinin temizlenmesinde kullanılan evyeler, el yıkama evyelerinden ve diğer evyelerden
ayrı bir yerde bulunmalıdır.
»» Yıkama evyelerinde sıcak ve soğuk su bağlantıları
bulunmalıdır.
»» Yıkama yerleri ve evyeler sürekli temizlenmeli ve
dezenfekte edilmelidir.
Teknik Donanım, Alet ve Ekipman
»» Gıda maddelerinde kullanımına izin verilen alet ve
ekipmanlar, tek kullanımlık kap ve ambalajlar hariç, temizlik ve dezenfeksiyona imkan verecek, gıda
maddelerinin olumsuz olarak etkilenme riskini en
aza indirgeyecek şekilde uygun malzemeden yapılmış olmalıdır.
»» Makine, alet ve ekipmanlar kullanıldıktan hemen
sonra bekletilmeden temizlenmelidir.
»» Üretim alanlarında üretimde kullanılmayan alet,
ekipman, makine ve malzeme bulundurulmamalıdır.
188
Alet, Ekipman ve Makineler
»» Gıda maddeleri ile doğrudan temasta bulunan makineler ve aletler (örneğin mikserler) temizlenebilir,
dezenfekte edilebilir olmalıdır.
»» Gerekli olan makine ve aletlerin düzenli olarak kalibrasyon kontrolleri yapılmalı ve kayıt altına alınmalıdır.
Yardımcı Ekipmanlar
»» Yardımcı ekipmanların muhafaza edildiği yerler kolayca temizlenebilir olmalıdır.
»» Temizlik için, muhafaza yeri veya yakın çevresinde
bir içme suyu bağlantısı ve zeminde atık su kanalı
bulunmalıdır.
»» Yıkanmış ve yıkanmamış karışım kapları elle sadece
alttan ve dıştan tutulmalıdır.
»» Gıdaların sunumu sırasında kullanılan tepsiler kolay
temizlenebilir, dezenfekte edilebilir özellikte olmalı
ve hijyenik bir şekilde tüketiciye sunulmalıdır.
»» Atıkların taşınmasında kullanılan kaplar üretimde
kullanılan diğer kaplardan farklı renkte ve içindeki
maddelerden etkilenmeyen yapıda olmalıdır.
»» Yardımcı ekipmanların zemin ile teması engellenmelidir.
İşyerinde Kullanılacak Su, Buz ve Buhar
Gıda ve gıda katkı maddeleri üretimi yapılan işyerinde
kullanılan su, buz ve buhar aşağıdaki gibi olmalıdır:
»» Üretimde kullanılan su, TS 266’ya uygun özellikte
olmalıdır. Suyun sürekli ve yeterli sağlanması, depolanması, basınç ve sıcaklığının kontrol edilmesi için
uygun tesisat bulunmalıdır.
189
»» Ürünle temas edecek şekilde kullanılan buz, TS
266’ya uygun sudan üretilmiş olmalı ve işletme içinde
hijyen kurallarına göre depolanmalı ve taşınmalıdır.
»» Gıda ve gıda katkı maddeleri üretiminde veya gıda
maddeleriyle doğrudan temas eden yüzeylerde kullanılan buhar, TS 266’ya uygun sudan elde edilmelidir.
»» Suyun sürekli ve yeterli sağlanması, depolanması,
basınç ve sıcaklığının kontrolü için uygun tesisat bulunmalıdır.
»» Sıvı malzemeler için kullanılan borular, valfler ve
bağlantı yerleri için ya “yerinde temizlik” programları uygulanmalı ya da kolayca sökülüp takılabilen
sistemler kullanılmalıdır. Bütün sabit borular, yoğunlaşmayı engelleyecek şekilde yalıtılmalıdır.
»» Temizlik yapılan alanlarda, atık su için gerekli drenaj sistemleri kurulmuş olmalıdır. Zemin eğimi, yüzeyde su birikimini engelleyecek şekilde olmalıdır.
Su tankları; yağmur, kuş, zararlı vb. girişine karşı korumalı ve kontrolü kolayca yapılabilecek yerde bulunmalı,
düzenli aralıklarla temizlenmelidir.
»» Gıda ve gıda ile temas eden madde ve malzemelerle
doğrudan temas eden yüzeylerde kullanılan buhar,
içilebilir nitelikteki sudan elde edilmelidir.
»» Buhar üretimi, soğutma ve yangın söndürme gibi işlerde kullanılan, gıdalarla temas etmemesi gereken
su tamamen ayrı hatlarda taşınmalı, bu hatlar belirlenmiş standartlara göre değişik renklerle belirtilmeli ve içme suyu taşıyan sisteme geri dönüş yapmamalıdır.
»» Gıda ve gıda katkı maddeleri üretimi yapılan işyerinde kullanılan su ve buzun mikrobiyolojik ve kimyasal analizleri periyodik olarak yapılmalı ve kayıt altına alınmalıdır. Doğabilecek olumsuz sonuçlar için
acil tedbirler alınmalıdır.
190
Sıvı Atık Hatları ve Katı Atıkların Depolanması
ve Uzaklaştırılması
İşyerine ait sıvı atık sistemi korozyondan etkilenmeyen,
temizlik ve bakımları kolayca yapılabilecek şekilde düzenlenmeli, koku kapaklı ve sıvı atık miktarını kaldırabilecek
biçimde olmalıdır. İşyeri sahibi/sorumlu yöneticisi, yapılan
üretim için arıtma tesisi ve deşarj izni gerekiyorsa Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğine göre gereğini yapmalıdır. İşyerinin özelliğine göre, katı atıkların işyerinden uzaklaştırılıncaya kadar toplanacağı, uygun şekilde yapılmış, yıkama
ve dezenfeksiyona uygun, kapalı bir katı atık depolama yeri
olmalıdır. Katı atık depolama ve naklinde kullanılan malzeme, alet ve ekipman tek kullanımlık veya kolayca yıkanabilir, temizlenebilir ve dezenfekte edilebilir malzemeden olmalı, üzerleri işaretlenerek üretimi etkilemeyecek yerlerde
bulundurulmalı ve kesinlikle gıda maddeleri üretimiyle ilgili işlerde kullanılmamalıdır. Katı atıkların toplanıp uzaklaştırılması işlemi Katı Atıkların Kontrolü Yönetmeliğine uygun bir şekilde yapılmalıdır.
Katı atıkların uygun şekilde yok edilmesi ve çevre kirliliğinin önlenmesi, mikroorganizma, kemirici ve haşarat üremesinin engellenmesi için zorunludur. Çöpler çöp bidonu,
çöp öğütücüsü, kompaktör, çöp bacası ve çöp toplama odası aracılığı ile uzaklaştırılabilirler. Bunların içinde en yaygın
kullanılanı çöp bidonlarıdır.
Çöp toplama ve çöp atımında dikkat edilmesi gereken
noktalar:
»» Çöpler gelişigüzel yerlerde değil, çöp bidonlarında
biriktirilmelidir.
»» Çöp bidonları paslanmaz metal ya da onaylanmış
plastikten, silindirik şekilde, kulplu, kapaklı ve pedallı olmalı, sızıntı yapmamalı ve su geçirmemelidir.
Kolay temizlenebilmeli ve koku yapmamalıdır.
»» Çöpler mümkün olduğu kadar gıdaların hazırlandığı alanlardan uzakta tutulmalı, kokunun oluşmama191
sı ve haşerelerin gelmemesi için sık aralıklarla atılmalıdır.
»» Çöp toplama alanı biriken çöp miktarına bağlı olarak yeterli büyüklükte olmalıdır.
»» Çöp ve atıkların toplandığı çöp bidonları, dışarıda
bulunan çöp arabaları ve kompaktörler kolay temizlenebilir olmalı ve emici olmayan düz bir zemin üzerinde tutulmalıdır.
Çöpler tekerlekli çöp arabaları ile taşınmalı ancak bu
arabalarla kesinlikle yiyecek taşınmamalıdır.
Çöp Bidonlarının Temizliği
Çöp bidonları her dolduruştan sonra mutlaka bulunduğu
yerden uzaklaştırılmalı ve boşaltılmalıdır. Boşaltılan çöp bidonlarının içi ve dışı uzun saplı fırça ve sıcak deterjanlı (tercihen dezenfektanlı) su ile bu iş için ayrılmış özel bir alanda yıkanmalı ve yıkanan çöp bidonları ters çevrilerek kurumaya bırakılmalıdır. Kurutulduktan sonra içine naylon çöp
torbası geçirilmelidir.
Sosyal Tesis ve Tuvaletler
Gıda ve gıda ile temas eden madde ve malzeme üretimi
yapılan işyerinde giyinme, soyunma, dinlenme odaları, tuvaletler ve varsa yemekhanelerde aşağıdaki özellikler aranır:
»» İşyerindeki sosyal tesis, duş ve tuvaletler gıda üretim
alanlarından ayrı olmalıdır. İşyerindeki tuvaletlerin
suyu sürekli olmalı, kanalizasyon bağlantısı bulunmalı, hiçbir şekilde üretim ve depo alanlarına doğrudan açılmamalıdır.
»» İşyerinde personel için giyinme, soyunma, dinlenme
odaları ve tuvalet bulunmalı, tuvaletler atık maddelerin hijyen kurallarına uygun bir biçimde uzaklaştırılacağı şekilde tasarlanmalı ve bu alanlarda hijyen kurallarını hatırlatıcı uyarı levhaları bulundurulmalıdır.
192
»» Personel için iş ve sokak kıyafetlerinin ayrı ayrı saklanabileceği şekilde yeterli sayıda soyunma dolapları olmalıdır. Bu dolapların içerisinde gıda maddesi
saklanmamalıdır.
»» Gerekli görülen yerlerde sıcak ve soğuk su sağlayan fotoselli, pedallı ve elle kullanılmayan muslukların bulunduğu lavabolar takılmalıdır. Sıvı sabun, kurutma cihazı veya kâğıt havlu bulunmalı, gerektiğinde el ve ayakların dezenfekte edilmesine yönelik önlemler alınmalıdır.
»» Yemekhane varsa, hijyen kurallarına uygun olmalıdır.
»» Sosyal tesise ait atıklar kapalı sistemde kanalizasyona, kanalizasyon bulunmayan yerlerde uygun yapılmış foseptiklere bağlanmalıdır.
»» Tuvaletlerde kendiliğinden kapanır kapılar bulunmalıdır. Tuvaletler, yemekhaneler ve soyunma odaları ürünlerin üretildiği yerle tamamen ayrı olmalı,
bu mahaller havalandırılmalı ve korunmalıdır.
»» Tuvaletlerde ellerin kolaylıkla yıkanabilmesi için lavabolar olmalı ve bu lavaboların deliklerini kapatabilecek uygun tıkaçlar bulunmalıdır. Lavabolarda
kullanılan suyun sıcak ve soğuk olarak sürekli kullanım imkânı olmalı, sabun, el kurutma ekipmanları ve temizlenebilir atık çöp kovaları bulunmalıdır.
»» Üretim alanlarında, yeterli miktarda ve uygun yerlere yerleştirilmiş kanalizasyona boşalan ve tıkaçlı
lavabolar olmalıdır. Üretim alanından akışın el teması olmadan kontrol edilebileceği şekilde (Örneğin ayak, diz, zamanlı) lavabolar kullanılması daha
uygundur. Mikrobiyal olarak çok hassas ürünlerde
işçilerin direkt teması söz konusu ise sanitasyon işlemleri (el batırma gibi) üretim alanında kullanılabilmelidir. Gerekli yerlere, işçilerin ellerini yıkamaları gerektiği hakkında uyarı yazıları asılmalıdır.
193
Havalandırma
İşletmenin üretim ve depolama kısımlarında aynı şekilde ürünün sağlıklı ve güvenli olması için önlem alınmalıdır.
İşyeri ve tuvaletler yeterli havalandırma düzeneğine sahip
olmalıdır. Pis havanın uzaklaştırılması, ısı, buhar, damlama
ya da toz oluşumunu önlemek için iyi bir havalandırma sistemi sağlanmalıdır. Havalandırma sistemleri, duman, koku,
is ve buharlaşmayı giderecek, ısıyı muhafaza edecek, toz,
kir ve zararlı girişini önleyecek nitelikte olmalıdır. Vantilatörlerin pervane kısımları korumaya alınmalıdır. Hava girişinde pis havanın girmesi engellenmelidir.
Tavan donanımları, buharlaşma ve damlamadan dolayı
gıda ve hammaddelerin doğrudan ya da dolaylı olarak kirlenmesine neden olmayacak biçimde tesis edilmeli ve kolay temizlenebilir özellikte olmalıdır. Mikrobiyolojik olarak
hassas alanlarda, artı bir hava basıncı sağlanmalıdır. Bu
sistemler, özel alanlarda steril hava verebilecek veya aspirasyon yapabilecek şekilde, gereğinde homojen sirkülasyonu sağlayacak şekilde olmalıdır. Havalandırma ünitelerinin
dışarı açılan bölümleri üzerinde ızgara veya aşınmayan
malzemeden yapılmış koruyucu düzenek bulunmalıdır. Izgaralar temizlemek için kolayca sökülebilir nitelikte olmalıdır. Havalandırma sisteminin özellikle içeri hava girişini
sağlayan kısmında filtre (HEPA vb.) bulunmalıdır. Kapı ve
pencere açılarak yapılan havalandırma hava cereyanı oluşturacağından ve çevredeki tozların dolayısıyla mikropların
gıdalara bulaşmasına neden olacağından uygun bir davranış değildir. Temiz olmayan bir alandan temiz bir alana olabilecek hava akımlarından kaçınılmalıdır.
Aydınlatma
Üretim yeri işin özelliğine uygun yoğunlukta aydınlatılmış olmalıdır. Aydınlatma doğal renkleri değiştirmeyecek
özellikte olmalıdır. Aydınlatma lambaları, sabitlenmiş koruyucuları kırıldığı anda ürüne karışmaması için gerekli
194
önlemler alınmalıdır. Elektrik düğmeleri sudan etkilenmeyecek malzemeden yapılmalı, kolay ulaşılabilecek konumlara yerleştirilmelidir.
Tablo 7: İşletmenin Farklı Bölümlerinde Gereken
Minimum Aydınlatma Şiddetleri (*)
Tesis Bölümü
Aydınlatma şiddeti (Lux)
Dış alanlar
110
Hammadde kabul bölümü
110
Yükleme bölümü
110-220
Nakliye araçlarının içi
660-770
Depolar
220
Üretim alanları
440-660
Araştırma
880-990
Paketleme alanı
440-550
Ofisler
440-550
Koridorlar
220
*Aydınlatma şiddeti: Yüzeye düşen ışık akışının o yüzeyin alanına bölümüdür. Birimi lux (lx)
1 Lux = 1 Lumen/ m2 = 683 X [Watt/m2 ] ya da Watt =
0.00146X m2 X Lux
Elektrik kabloları sabitlenmelidir (yerle teması engellenmelidir). Makinelerin elektrik aksamı, tozlanmayı engelleyecek şekilde kapatılmış olmalıdır. Elektrik panolarına su
girmesi engellenmelidir. Fan, motor gibi makine parçaları
ulaşılabilir şekilde monte edilmiş olmalıdır. Motor ve diğer
yardımcı ekipman, yerle temas etmeyecek şekilde yerleştirilmelidir. Ahşap malzeme kullanmaktan kaçınılmalıdır.
»» İşyeri gün ışığına eş değer bir şekilde aydınlatılmış
olmalıdır.
»» Aydınlatma tabii renkleri değiştirmeyecek özellikte yapılmalı ve asılı hâldeki aydınlatma cihazlarında
muhafaza bulunmalıdır.
»» İşyerine ışık, yüksekten ve yeterli bir şekilde veril195
meli, ışıktan etkilenebilecek besin maddeleri kapalı
yerlerde muhafaza edilmelidir.
»» Aydınlatma muhafazaları sert plastikten olmalıdır.
İşyeri Çevresi
Işyeri çevresinde her türlü kirliliğe ve kötü kokuya yol
açacak çöp ve atık yığınları, su birikintileri ve zararlı canlıların yerleşmesine uygun ortamlar olmamalıdır.
Hammadde Kabul Yerleri
»» İşyerinin özelliğine göre işletme girişinde hammaddenin tozlanmasını, kirlenmesini ve bozulmasını engelleyecek önlemler alınmalıdır.
»» İşletmeye alınan hammadde ve ürünlerin kabulünde
istenen vasıflarda olup olmadığı kontrol edilmelidir.
Bozulmaya yüz tutmuş, son kullanma tarihi yaklaşmış, ambalajı tahrip olmuş, kirli vs. ürünler işletmeye alınmamalıdır.
»» Tahta kasa ya da paletlerin işletme içine girişi önlenmelidir.
»» Hammadde kabulü ve taşımasını yapan personel uygun şekilde giyinmelidir.
Depolama
Hammadde, mamul madde, katkı maddeleri ve diğer
yardımcı maddeler, alet ve ekipman, gıda ile temas eden
madde ve malzeme ile temizlik madde ve malzeme depoları
birbirinden ayrı olmalıdır. Ürünler bulaşmanın ve bozulmanın önleneceği koşullarda ayrı ayrı ve palet yüksekliğinde
zeminle ve duvarla temas etmeyecek şekilde depolanmalıdır. Ürünler depolanırken, yer ile en az 20 cm mesafe olacak şekilde paletler üzerinde istifleme yapılmalıdır. Depolarda sıcaklık, nem, havalandırma gibi sorunları giderecek
önlemler alınmalı, ilgili bölümlerde basınç, sıcaklık, nem
196
kaydetme gibi cihazlar bulunmalıdır.
»» Ürün depolarında belli bir istifleme düzeni oluşturulmalıdır. “İlk giren ürün ilk çıkar” prensibi uygulanmalıdır.
»» İstiflerin duvarla arasında ve istifler arasında bir insan geçecek kadar boşluk oluşturulmalıdır.
»» Diğer bölümlerde olduğu gibi depoların da periyodik temizlik ve bakımı yapılmalıdır. Uzun süre kullanılan depolarda yüksek oranda mikrop bulunduğu
için mutlaka dezenfekte edilmelidir.
»» Çiğ ve işlem görmüş ürünler ayrı ayrı depolarda tutulmalıdır.
»» Soğukta saklanması gereken ürünler mutlaka 5
°C’nin üzerinde muhafaza edilmelidir.
»» Dondurulmuş olarak kabul edilen ürünler çözünmesine fırsat vermeden donmuş muhafaza odalarına alınmalıdır.
Laboratuvar
»» Laboratuvarlar diğer bölümlerden tamamen bağımsız
olmalıdır. İşletmede uygun bir laboratuvar altyapısı
yok ise periyodik gıda analizleri Tarım Bakanlığı’nın
yetkilendirdiği laboratuvarlarda yaptırılmalıdır.
Yakıt Depoları
»» Yakıt depoları uygun yerlerde üretim yerine doğrudan açılmaya ve her türlü dış etkiye karşı korunmuş
olmalıdır.
Elektrik Santrali ve Jeneratör
»» İşletme içindeki tüm elektrik sisteminin kontrolünün
sağlandığı elektrik santrali ve pano, ıslak bölümlerden ayrı bir kısımda tasarlanmış olmalıdır.
197
»» Elektrik kesintilerinde devreye girebilecek ve en
azından depoların ve soğutma sistemlerinin çalışmasını destekleyebilecek kapasitede jeneratör ihtiyacı
dikkate alınmış olmalıdır.
Temizlik ve dezenfeksiyon
Gıda ve gıda ile temas eden madde ve malzeme üretimi
yapılan işyeri temizlik ve dezenfeksiyon koşulları:
»» Gıda işletmecisi/sorumlu yöneticisi tarafından hijyen kontrol programları yapılmalı, bütün alanların
temizlenmesinin yanı sıra kritik alanlar, malzeme,
alet ve ekipmanın temizlik ve dezenfeksiyon şekli ve
sıklığı önceden belirlenmelidir. Hijyen kontrol programları işyerinin ilgili bölümlerine asılarak veya dosyada bulundurularak, yapılan temizlik ve dezenfeksiyon işlemleri kaydedilmelidir.
»» Gıda işletmelerinde, yetkili merci tarafından kullanımına izin verilmiş uygun deterjan, kimyasal ve/veya
dezenfektanlar veya bunların etken hammaddeleri
kullanılmalıdır.
»» Su, deterjan ve/veya dezenfektan ve bunların çözeltileri aracılığı ile işletmenin, malzeme, alet ve ekipmanın temizlenmesi ve dezenfekte edilmesi sırasında gıda maddesinin kirlenmesini ve bulaşmayı engelleyecek önlemler alınmalıdır.
»» Günlük çalışmaların bitiminden hemen sonra veya
işletmenin veya ürünün özelliğine göre hazırlanmış
temizleme prosedürüne göre gıdaların işlendiği ortamdaki zemin, işlemle ilgili kanallar, malzeme, alet
ve ekipman ile duvarlar iyice temizlenmeli ve dezenfekte edilmelidir. Zeminde kullanılan temizlik materyali ile alet ve ekipmanda kullanılan temizlik materyali tanımlanmalı ve ayırt edici olmalıdır.
»» Malzeme, alet ve ekipman temizliğinden sonra kurutulması gerekenler en kısa zamanda kurutulmalıdır.
198
Temizlikte kullanılan malzemeler yıpranmış ve kirli olmamalıdır.
»» İşyeri personelinden bir kişi işletme temizliğinden
sorumlu olarak görevlendirilmelidir.
»» Risk analizine göre mikrobiyolojik bulaşmanın
önem taşıdığı işyerinin mikrobiyolojik yönden temiz
olup olmadığı kontrol edilmelidir.
»» Mikrobiyolojik bulaşmanın önem taşıdığı işyerinin
üretim yeri girişinde, içinde dezenfektan bulunan havuz veya paspas bulunmalıdır veya başka uygun bir
yöntem ile söz konusu işlem gerçekleştirilmelidir.
Evcil Hayvanlar
Güvenlikle ilgili bölümlerin dışında, işyerinde kesinlikle hayvan bulundurulmamalıdır. Hayvan bulunan güvenlik
bölümleri üretim ve depolama tesislerinden ayrı olmalıdır.
Zararlı Canlılar
Zararlı canlılarla mücadele için etkili, sürekli ve yeterli
bir program yapılmalıdır. Zararlı canlılarla mücadele ilaçları veya sağlığı tehlikeye sokabilecek diğer maddeler, üzerlerinde toksik etkileri ve kullanımları açısından uyarılar bulunan uygun etiketler taşımalı, sadece bu amaç için kullanılan kilitlenebilir odalar veya dolaplarda saklanmalıdır. Bunlar, bu konuda eğitilmiş personel tarafından nakledilmeli
ve kullanılmalıdır. Zararlı canlılarla mücadele için ilgili Bakanlıklarca izin verilen ilaçlar, amacına ve genel halk sağlığına uygun olarak kullanılmalıdır.
Personel Eğitimi
Gıda işletmecisi/sorumlu yöneticisi, üretimin hijyen kurallarına uygun biçimde yapılması ve kişisel hijyen konusunda sürekli eğitim sağlamalıdır.
199
Ekipman Özellikleri
Üretimde kullanılan ve gıda ile temas eden tüm alet,
ekipman ve yeniden kullanılabilen kaplar/ konteynırlar sağlığa uygun malzemeden, kolay ve iyi temizlenebilir, dezenfekte edilebilir, pürüzsüz ve kontaminasyona yol açmayacak özellikte olmalıdır. Gıda ekipmanlarında paslanmaz çelik malzeme, tercihen parlatılmış çelik malzeme kullanımı
yaygınlaşmıştır. Kullanımı zorunlu durumlar dışında, işlenmemiş tahta gibi temizliği ve dezenfeksiyonu güç malzemeler kullanılmamalıdır. Tüm malzeme, alet ve ekipman ısı,
buhar, asit, alkali ve tuz gibi maddelere dayanıklı olmalıdır.
Valf, dirsek, vana ve diğer kısımların çok keskin hatlarla
tasarlanmamış olması, temizliğe elverişli kıvrım ve açılarda yapılması gerekir. Kolay sökülüp takılabilmesi, çizilmeye, diğer hasarlara ve korozyona karşı dayanıklı yapıda olması sağlanmalıdır. Çalışanlara zarar verecek keskin köşe
ve kenarların bulunmaması, kesici düzenlerinin korunmalı olarak tasarlanması gerekir. Ayrıca yükleme boşaltma işlemlerini aksatmayacak ve örnek alımına elverişli biçimde
dizayn edilmelidir.
Tüm ekipman, hijyenik tasarım prensiplerine göre inşa
edilmeli ve kurulmalıdır. Koruyucu bakım ve kalibrasyon
prosedürleri ve takvim saptanmalı, çizelgeleri uygulanmalı
ve belgelenmelidir.
Gıda işletmesinde yer alan makine-ekipmanların, üretilmekte olan gıda ürünüyle doğrudan temas ettiklerinden,
gıda güvenliği üzerinde önemli etkileri vardır. Firmaların güvenli ve temiz gıda prosesleri için ekipman tasarımı, temizlik ve bakımlarına yönelik özel prosedürleri olmalıdır. Gıda
işletmelerinde tesis yerleşim alanları için üzerinde mutabakat sağlanmış iki önemli husus, üretimde kullanılacak ekipmanların, işletme alanının %20’sinden fazlasını kaplamaması ve işletmenin yerleşim planında, kuru depolama alanlarının, toplam gıda üretim alanının %25’inden fazlasını kaplamaması gerekleridir. Ekipman ve duvarların arasında çalış200
ma boşlukları olmalı ve bu alan çalışanların giysi veya kendilerinden, gıda veya gıda temas yüzeyinin kontamine olmasını engellemelidir. Yönetim ve temizlik kolaylığı açısından
gıda üretiminin düz bir hat üzerinde yapılması tercih edilir.
Özel ekipmanların bazen kombine veya çift amaçlı kullanımlar için gerekli ayarları yapılmalıdır. Tüm makine-ekipman,
aletler ve bağlantılarının gıdayla temas eden yüzeyleri paslanmaz çelikten olmalı ve 18/8 paslanmaz çelik %0.08’den
fazla karbon içermemelidir. Gıdayla temas eden yüzeyler ve
bağlantı noktaları, gıda partikülleri, kir ve organik maddelerin birikerek mikroorganizma gelişimine yol açmasını engellemek için pürüzsüz olmalıdır.
Ekipmanlar yükleme boşaltma işlemlerini aksatmamalı
ve izleme analizleri için örnek alımına elverişli olmalıdır.
Valf, dirsek, vana ve diğer kısımlar keskin olmamalı, temizliğe uygun kıvrım ve açılarda olmalıdır. Çalışanlara zarar
verecek keskin köşe ve kenarlar bulunmamalı, varsa kesici kısımlar korunmalıdır. Bu konuda gerekli olan bazı diğer
özellikler aşağıda sıralanmaktadır:
»» Makineler, kazanlar ve tanklar zeminin temizliği
için yeterli yükseklikte kurulmalıdır.
»» Ekipmanların gıda temas yüzeylerinde oyuk, açıklık, boşluk, kırık, çıkıntı; ekipman içlerinde vida, dirsek, cıvata veya kilitler bulunmamalıdır. Bağlantılar
uç kısımlardan yapılmalı, bağlantı yüzeyleri bitişik,
düzgün ve aynı hizada olmalıdır.
»» Tüm ekipmanın açılabilir kapı veya hareketli kapakları olmalıdır. Tüm hareketli parçalar kapanan ve
yağlanabilir özellikte olmalıdır.
»» Gıdayı fiziki tehlikelerden kesinlikle korumalıdır.
»» Temizlik ve sanitasyona uygun monte edilmelidir.
»» Ekipman tasarımı ve yapımı, prosese uygun, temizlik, dezenfeksiyon ve bakımı kolaylaştıracak şekilde
yapılmalıdır.
»» Ekipman tasarımı ve yapımı, aşırı su yoğunlaşmasını önleyecek şekilde dizayn edilmelidir.
201
»» Gıdayla temas eden bütün yüzeyler düzgün satıhlı,
aşınmaz, toksik olmayan, kırılma, çatlama, vb. olmayan ve sık temizleme/dezenfeksiyona uygun malzemeden yapılmış olmalıdır.
»» Gıdayla temas eden yüzeylerin kaplama malzemesi,
boyası, kullanılan madeni yağ vb. gıdaya uygun olmalıdır.
»» Kuruluşun etkili bir bakım programı olmalı ve bakım
kayıtları tutulmalıdır.
»» Ekipmanların ve teçhizatın kalibrasyonu yapılmalı
ve kayıtları tutulmalıdır.
»» Üretim veya gıda depo alanında bulunan, gıdayla temas etmeyen cihazlar da gerekli temizliği sağlayacak şekilde kurulmalıdır.
»» Tartım aletleri, pnömatik, kapalı ve otomatik sistemleri kapsayan depo, taşıma ve üretim sistemleri; bakım ve sanitasyon koşullarına uygun tasarlanmalı ve
kurulmalıdır.
»» Mikroorganizma gelişimine uygun her yere, özellikle de gıda depolama için kullanılan soğuk depo bölümlerine sıcaklığı gösteren termometre vb. sıcaklık
ölçme aleti veya sıcaklık kayıt aleti bağlanmalıdır.
»» Alete, sıcaklığı düzenleyici otomatik kontrol sistemi
veya manuel operasyonlarda sıcaklık değişimi olduğunda uyaran otomatik alarm sistemi bağlanmalıdır.
Gıda hammaddesi, gıda temas yüzeyi veya ekipmanların
temizliğinde kullanılan sıkışmış hava veya benzeri gazlar,
gıdalara izin verilmeyen katkıların bulaşmasına neden olmamalıdır. Malzeme, alet ve ekipmanlar, temizlendikten
sonra mümkün olduğunca çabuk kurutulmalıdır.
Temizliğin en iyi şekilde yapılabilmesi ve etkin gıda güvenliğinin sağlanabilmesi için proses hattındaki ekipmanların yerleşim şekli, gıda işleme süreçlerinin en az gecikmeyle birbirini takip etmesini sağlamalıdır.
202
Gıda işletmelerindeki ekipmanlar, mümkün olduğu kadar CIP temizlik sistemine göre tasarlanmış olmalıdır. Kirliliği uzaklaştırmak için, ekipmanlar düşük basınçlı spreyler
kullanılarak temizlenebilir. Deterjan kalıntılarının uzaklaştırılması için durulama işlemleri yeterli sıcaklıkta suyla ve
yeterli sürede uygulanmalıdır. Alet ve ekipmanlar kullanılacakları zaman mutlaka kuru olmalıdır. Gıda işletmelerinde
herhangi bir amaçla tahta gibi kolay temizlenemeyen ve geçirgen özellikte olan malzemeler kullanılmamalıdır.
Personel Hijyeni
Sağlıklı ve kaliteli bir üretim için, uygun malzeme seçimi ve ortamın yanı sıra önemli olan bir başka faktör de,
o işletmede çalışan kişilerdir. Her üretim şeklinde olduğu
gibi, besin endüstrisinde de personel temel unsurlar arasında yer alır. Çalışanlar, gıda işletmelerinin verimliliğinde ve
iyi üretim tekniklerine uygunluğun sağlanmasında temeldirler. Çalışanların hareket, alışkanlık ve davranışları işlemin sonucu üzerine doğrudan etkilidir. Besin üretimi yerinde çalışan personelin yoğunlukla kırsal kesimden geldiği,
sosyo-kültürel yapılarının yetersiz olabilme ihtimali ve yeterli bilgi birikimi ve denetime sahip olmaması, olumsuzlukları arttırıcı yönde etkiler.
Gıda işiyle uğraşan personel, insan sağlığı yönünden
ağır sorumluluklar taşımaktadır. Birçok gıda zehirlenmesinin ana nedeni, personelin dikkatsizliği ve bu konudaki bilgi yetersizliğidir. Kişisel hijyen insan vücudunun tamamı ile
temiz olmasının önemli bir parçasıdır. Hastalıkların bulaştırılması ya da yiyecek bozulmaları nedenleriyle insanlar,
hastalığa yol açan mikroorganizmaların potansiyel kaynağıdır. Sağlıksız olan personelin, yiyeceklerle, teçhizatlarla
ya da gıdaların hazırlanmasında ve sunulmasında kullanılan kaplarla temasından kaçınılmalıdır. Çalışanların, hareket, alışkanlık ve davranışları ürünün kalitesi üzerinde doğ203
rudan etkilidir. Çalışanların sanitasyon uygulamalarını içten gelerek uygulaması, işletmenin başarılı olabilmesinin
gereğidir. Çalışanlar, genellikle, yöneticilerinin davranışlarını takip ettiklerinden yöneticilerin kişisel temizlik, alışkanlık ve davranışları, çalışanlara örnek teşkil etmelidir.
Yöneticilerin, sanitasyon konusundaki önderliği, çalışanlar
arasındaki iş birliğini arttırabileceği gibi iyi sanitasyon uygulamalarının doğru bir şekilde geliştirilmesini de sağlayabilecektir.
Unutulmamalıdır ki gıda endüstrisi sadece temizlik ve güvenliği ilke edinerek çalışan firmalarla ayakta kalabilecek ve
kuruluş amacına hizmet edebilecektir.
Bu nedenle gıda işletmelerinde çalışanların işe alımında: Ön mülakatla, olası çalışanda fiziksel, duygusal ve akli
açıdan görünür herhangi bir rahatsızlığın olup olmadığı
araştırılmalıdır. Yeni çalışan, temel gıda işletmesi sanitasyonu, kişisel temizlik kuralları ve gıda mevzuatı hakkında bilgilendirilmedir. Yeni çalışana, sürekli olarak sağlıklı ve hijyenik olmasının ve gıda işletmesi sanitasyon kurallarına uymasının talep edileceği belirtilmeli, aksi takdirde uygulanacak işletme
kuralları hakkında bilgi verilmelidir.
Gıda işletmesinde hijyenin sağlanabilmesi için çalışan
hastalık kontrolü, temizliği, eğitim ve denetimi konularında aşağıda belirtilenler yerine getirilmelidir: a) Hastalık kontrolü
Tıbbı muayene veya yönetimin gözlemi sonucu bir hastalığı, açık doku bozukluğu (yara, çıban veya enfekte olmuş
yaralar vb.) veya diğer normal olmayan ve mikrobiyal bulaşması tespit edilen çalışan, gıdaya, gıdayla temas eden yüzeylere, gıda ambalaj malzemesine bulaşmaya neden olabileceği hiçbir işte, söz konusu durum geçinceye kadar çalış204
tırılmamalıdır. Çalışanlara, bu tip hastalıkları, yönetime bildirmeleri gerektiği söylenmelidir. b) Temizlik
Doğrudan gıdayla, gıdayla temas eden yüzeylerle ve/
veya gıda ambalaj malzemeleriyle uğraşan bütün çalışanların, bulaşmaları önleyecek yeterlilikte hijyenik uygulamalarla çalışması gerekmektedir. Temizliğin korunması yöntemleri aşağıda belirtilmiş olup bunlarla sınırlı değildir. »» Gıdaya, gıdayla temas eden yüzeylere ve/veya gıda
ambalaj malzemelerine, günlük elbiselerden bulaşmaları önlemek üzere bir koruyucu giysi giyilmelidir. »» Yeterli kişisel temizlik sağlanmalıdır. »» Eller, gerektiği durumlarda iyice yıkanmalı ve istenmeyen bulaşmaları önlemek üzere sanite edilmelidir. »» Gıdanın, cihazın veya diğer kapların içine düşebilecek mücevher, takı ve yüzükler çıkartılmalıdır. »» Kullanılan eldivenler, sağlam, temiz ve sanite durumda olmalıdır. Bu şartların sağlanmasını gerektirecek
sıklıkta değiştirilmelidir (birkaç saatte bir). Eldivenler
geçirgen olmayan malzemeden yapılmalıdır.
»» Saç, sakal korumaları, bantları ve örtüleri, uygun olduğu durumlarda, etkin bir şekilde kullanılmalıdır.
»» Günlük giysiler ve diğer eşyalar, gıdaların bulunduğu, üretildiği veya makine ve ekipmanların yıkandığı bölgelerde bulundurulmamalıdır.
»» Yemek yeme, sakız çiğneme, içecek içme, sigara
içme gibi işlemler, gıdaların üretildiği, bulunduğu
veya makine ve ekipmanların yıkandığı bölgelerin
dışında yapılmalıdır.
»» Gıdalara, gıdayla temas eden yüzeylere ya da gıda
ambalaj malzemelerine mikrobiyal ya da yabancı
madde bulaşmalarını önleyecek diğer önlemler alınmalıdır. Yabancı maddeler ter, saç, kozmetik, tütün,
205
kimyasal, deriye uygulanan ilaç olabileceği gibi bunlarla da sınırlı değildir. c) Eğitim ve Yetiştirme
Sanitasyon uygunsuzluklarını, gıda bulaşmalarını belirleyecek sorumlu çalışanın, temiz ve güvenli gıda üretimi
sağlayacak yeterlilikte eğitimi ve/veya deneyimi veya ikisi
birden olmalıdır. Gıdayla uğraşanlar ile yöneticiler de gıda
üretim teknikleri ve gıda koruma teknikleri ile kötü çalışan
hijyeni ve kötü sanitasyon uygulamalarının sonuçları hakkında bilgilendirilmelidir. Bu amaçla aşağıdaki düzenlemelere dikkat edilmelidir.
»» Kendinizi ve personelinizi işyerinde hijyen konularında sürekli olarak bilgilendiriniz. Aynı konuların
zaman zaman tekrarlanması gereklidir.
»» Personele sahip olduğu eğitim ve bilgiler dikkate alınarak, gıda maddeleri hijyeni konularında düzenli
olarak (yılda bir) işyeri ile ilgili eğitim verilmelidir.
Bunun yanı sıra, işe girmeden önce personele giriş
eğitimi verilmesi önerilmektedir. Söz konusu eğitimler belgelenmelidir.
»» Personelin hijyen eğitimlerine katıldığı imza alınarak onaylanmalıdır.
»» Eğitimleri, gastronomi işletmecilerinin kendileri
veya konuda uzman personelleri verebilir (Gerekiyorsa –harici, uzman eğitimciler davet edilmelidir).
»» Rastgele örnekleme yaparak işletme talimatlarına
uyulup uyulmadığı kontrol edilmelidir.
»» HACCP sistemi esaslarına göre yapılan işletme dâhili
denetimlerinin geliştirilmesinden ve uygulanmasından sorumlu olan çalışanlar, gıda güvenliği yönetim
sistemi esaslarının uygulanmasına yönelik uygun bir
şekilde eğitilmelidirler.
206
d) Denetim Tüm çalışanların iyi hijyen ve sanitasyon uygulamalarının gereklerini yerine getirip getirmediği, yetkin bir çalışan
tarafından düzenli olarak denetlenmelidir.
Personel Sorumlulukları
Bir işyerinde personelin taşıması gereken birtakım sorumluluklar vardır. Bunları işveren uygun eğitim programları ile personele bildirmek zorundadır. Bu sorumluluklar
aşağıda maddeler hâlinde sıralanmıştır:
1.Yeterli ve dengeli beslenerek temizliğine dikkat etmeli, sağlığını korumalı ve bu durumu sürdürmeye
dikkat etmelidir.
2.Özellikle solunum yolu enfeksiyonlarına, gastrointestinal rahatsızlıklara ve fiziksel hastalıklara yakalanmamak içi çaba sarf etmelidir.
3.Kesilmeler, yanıklar, çıbanlar ve deri kızarıklıkları
gibi her türlü yaranın zamanında işverene bildirilmesi ve tedavisi gereklidir.
4.Hijyenik kurallara uyma ve bunu bir alışkanlık
hâline getirme yolunda çaba sarf etmelidir.
5.Soğuk algınlığı, bronşit vb. hastalıklara yakalandığı
anlaşılır anlaşılmaz bunu yöneticilere bildirmelidir.
6.Personel temizlik konusunda kurallara uyarak
a. Her gün duş almalı,
b. Haftada en az iki kez saçlarını yıkamalı,
c. Her gün iç çamaşırlarını değiştirmeli,
d. Tırnak temizliğine dikkat etmeli,
e. Her gün işe başlamadan önce iş kıyafetini giymeli,
f. Çalışma sırasında şapka ve bonesini mutlaka
kullanmalı,
g. Gıdanın, cihazın veya diğer kapların içine düşebilecek mücevher ve yüzükler takmamalıdır.
207
7.Tuvaletlerdeki sabun ve havlunun bitmesi hâlinde,
takviye edilmesi için işverene bildirmelidir.
8.Başını ve vücudunun diğer taraflarını kaşımak, burun karıştırmak gibi alışkanlıkları varsa bu alışkanlıkları bırakmalıdır.
9.Öksürme ve aksırma sırasında ağız kapatılmalıdır.
10.Normal olarak üretimde çalışan bir işçi en az iki saatte bir kere ellerini yıkamalıdır.
11.Çıplak elle çiğ gıdalara dokunmamalıdır.
12. Sigara içmek, sakız çiğnemek ile ilgili yasaklara kesinlikle uymalıdır.
İşveren Sorumlulukları
İşverenin sorumlulukları personeli işe alma sürecinde başlar. İşe alınırken personel sağlık kontrolünden geçirilmeli, bulaşıcı hastalık taşımadığından emin olunmalıdır. Daha sonra düzenli olarak sağlık kontrollerinden geçirilmeli, hasta personelin çalışmasına izin verilmemelidir.
Röntgen, kan analizleri, parazit ve tüberkülin testleriyle
muayeneler güçlendirilmelidir. Sağlık Bakanlığı tarafından
yapılması istenen portör muayenelerinin kapsam ve uygulanma sıklığı aşağıdaki gibidir.
1. Gaita kültürü ( Salmonella ve shigella yönünden, 6
ayda bir)
2. Dışkının mikroskobik incelenmesi (Entamoeba hisolytika kistleri, giardia lamblia kistleri ve helmint
yumurtaları yönünden, 6 ayda bir)
3. Burun ve boğaz kültürü (Staphylococcus aureus yönünden, 6 ayda bir)
4. Akciğer grafisi (Tüberküloz yönünden, yılda bir)
Personel çalışırken denetlenmeli, hijyen kurallarına uyması sağlanmalıdır. İşletme içerisinde mücevher veya aksesuar takılmasına izin verilmemelidir.
Hijyen açısından iş elbisesi büyük önem taşır. İşveren
208
elbiselerin temiz, ütülü, sade olmasını sağlamalıdır. Açık
renkli elbiseler kir gösterdiğinden tercih edilmelidir.
İşveren üretim ve hijyen konularını içeren periyodik eğitim programları oluşturmalı, bu eğitim programlarında kişisel hijyen alışkanlıklarının geliştirilmesine çalışılmalıdır.
Çalışma ortamında uyarıcı levhalar, bildiriler ile sanitasyon
programları desteklenmelidir. İyi derecedeki hijyen ve sanitasyon uygulamaları destek ve teşvik görmelidir.
Bütün bunların sağlanabilmesi için işverene düşen en
önemli görevlerden birisi de yeterli ve sanitasyon kurallarına uygun dizayn edilen sosyal tesislerdir.
Sosyal tesislerin temiz, düzenli, iyi aydınlatılmış ve işletme bölümünden uygun uzaklıkta inşa edilmiş olması
gerekmektedir. Tuvaletlerin, üretim alanları ile direkt bağlantısı olmamalıdır. Tuvalet kapıları kendiliğinden kapanabilen özellikte olmalıdır. Yine yeterli sayıda lavabo, dezenfektanlı sabun, sürekli sıcak su ve el kurulamak için kâğıt
havlu bulunmalıdır. El yıkama yerlerine dirsek veya ayakla
dokunularak kumanda edilebilen özel musluklardan konulmalıdır.
Tuvalet çıkışlarına antiseptikli paspaslar yerleştirilmelidir. Tuvaletler için özel sanitasyon önlemleri alınmalı,
sıcak-soğuk su ile donanımı ve temizlik alışkanlığı sağlanmalı, kapalı ağızlı çöp sepetleri kullanılmalıdır. Tuvalet temizliğinde kullanılan tuvalet fırçası gibi alet ve malzemelerin dezenfeksiyonuna ve muhafazasına özellikle dikkat
edilmelidir.
Soyunma ve giyinme odalarında kişisel dolaplar olmalı,
kolay temizlenebilen hijyenik malzemeden yapılmış geniş
ve ferah duş kabinleri bulunmalıdır. Yemekhane ve dinlenme bölümleri temiz, havadar ve kolay temizlenebilir olmalıdır. Personelin üretim yapılan yerlere ellerini ve çizmelerini mutlaka dezenfektan özelliği taşıyan çözeltiye batırarak
girmesini sağlayacak bir sistem oluşturulmalıdır.
209
Bulaşma Kaynağı Personel
Personel; hazırlık, işleme, ambalajlama ve taşıma evrelerinde gıdayı doğrudan bulaştırabilecek sayıda ve çeşitlilikte mikroorganizma taşıyabilir. Özellikle eller, giysiler, saç,
bıyık, aksesuar gibi pek çok dış faktörler yanında personelin nefesi, tükürüğü, varsa yaralarının her biri ayrı ayrı bulaşığın odağını oluştururlar. Personelin dakikada 10.000 ila
100.000 adet düzeyinde mikroorganizma yayabileceği belirtilmektedir. Bu nedenle personel hijyeni ve eğitimi çok özel
bir önem taşır. Genel olarak insanlar, gıdalar için birinci derecede kontaminasyon kaynağı olup, bu işi bir portör olarak da yaparlar. Portörün tam olarak anlamı, patojenlere
konaklık eden ve bunu başkalarına aktaran, ancak kendisinde herhangi bir semptom görülmeyen kimseler demektir. Bu gibi taşıyıcılar üç grup alında incelenir.
1. Nekahet Devresi Taşıyıcıları: Bu taşıyıcılar, enfeksiyonel hastalık geçirmiş, nekahet devresinde olan kişilerdir.
Ancak etken organizmaya değişen sürelerde konaklık ederler. Konaklık süresi bakteri ve virüsün özelliğine göre değişiklik gösterir.
2. Kronik Taşıyıcılar: Bu insanlar enfeksiyona yol açan
organizmalara sürekli olarak konaklık ederler. Bu gibilerde
hastalığa ait semptomlar görülmez.
3. Kontakt Taşıyıcılar: Enfeksiyonlu bir kimse ile yakın
temas sonucu patojenlerle kontamine olan, ancak hastalık
semptomlarını göstermeyen, sadece onlara konaklık eden
kimselerdir.
Bu nedenle gıda işyerlerinde çalışan personelin insan
sağlığı yönünden oldukça önemli sorumlulukları vardır.
Hastalığa sebep olabilecek etkenlerin gıdalara bulaşmasında en önemli rolü personel oynamaktadır. Hammadde kabulünden nakliyeye kadar tüm üretim aşamalarında görev
aldığından personel, temizlik ve dezenfeksiyonun uygulanması, kontrolü, muhafazası ile birlikte kendi sağlığından da
sorumludur.
210
İnsanların elleri, nefesi, saçları ve teri gıdaları bulaştırabilir. Yapılan araştırmalar gıda işletmelerinde çalışanların %60’ının ellerini doğru şekilde yıkamadığını ve gıdalar
aracılığı ile ortaya çıkan hastalıkların %25-40’ının gıda işleme veya gıda servisinde çalışan kişilere bağlı bulaşmalardan kaynaklandığını ortaya koymuştur.
İnsan ve hayvanların burun, boğaz, deri ve bağırsaklarında birçok bakteri ve virüs bulunur. Burun, boğaz ve
derideki lezyonlar Staphylococcus türlerinin, bağırsak ise
Escherichia coli’nin başlıca kaynağını oluşturur. Bu nedenle E.coli fekal koliform olarak bilinen indikatör bir bakteridir. Escherichia coli’nin herhangi bir ortamda bulunması,
doğrudan veya dolaylı olarak insan ya da hayvan dışkısı ile
bulaşmayı gösterir. Bu da dışkıda bulunabilecek patojen
bakteri ve virüslerin de bulaşmış olabileceğini gösterir.
Hasta işçiler, çiğ gıda, alet ve ekipman, kap ve diğer malzemeler ile temas etmemelidir. Süt ve süt mamulleri ile bulaşan insan hastalıklarının başında grip, tüberküloz, pneumoni, kızıl, üst solunum yolu enfeksiyonları gibi solunum
sistemi hastalıkları gelir. Diğer birçok hastalık ise dizanteri, tifo ve hepatitler gibi bağırsak kaynaklı hastalıklardır. Bu
nedenle çalışanlar, etkin eğitim programları ile tuvalet hijyeni konusunda bilgilendirilmeli, el yıkama alışkanlığı kazanmaları ve geliştirmeleri sağlanmalıdır.
İşyeri sorumlulukları ise hasta personel çalıştırmamaktan, uygun temizlik ve dezenfeksiyonun yapılabilmesi ve
muhafazası ile ilgili gerekli alet-ekipman ve malzemeyi
sağlamaya kadar geniş bir alanı kapsamaktadır. Örneğin
üretim alanlarına ayaklara giyilen özel galoşlarla girilmesi sağlanmalı, bunlarla üretim alanları dışına çıkılmamalıdır. Yine üretim alanlarına dezenfektanlı paspaslar veya havuzlarla ayakkabıların temizlendiği özel geçiş alanları konulmalıdır. Gereğinde ağız burun maskelerinden yararlanılmalıdır. İşletmede üretim proseslerinden herhangi birinde yemek veya abur cubur yenmesine, sakız çiğnenmesine,
211
sigara içilmesine izin verilmemelidir. Üretim sırasında ağız,
burun, kulaklar ve saç kesinlikle ellenmemelidir.
Personel Hijyeni ve Davranışları
Gıda işletme alanında çalışan kişi görev başındayken temizliğe önem göstermeli, tırnakları kısa kesilmiş olmalı, ellerini sürekli temiz tutmalı, açıkta yara olmamalıdır. Çalışırken başlık, eldiven ve ayak giysileri dâhil uygun koruyucu giysiler giyilmelidir.
Bu giysiler kolay temizlenebilir türden olmalı ve temiz tutulmalıdır. Besin üretimi esnasında herhangi bir şey yemek,
sigara içmek, sakız çiğnemek, tükürmek ve gıdalara doğru
hapşırmak, öksürmek gibi davranışlar yapılmamalıdır. Kişisel eşyalar ve giysiler gıda maddelerinin işlendiği alanlarda
bulundurulmamalı, üretim esnasında hiçbir takı takılmamalıdır. Bütün personelin kurallara uymasını temin etmek için
çalışan personelden bir kişiye gözetim sorumluluğu verilmelidir. Ziyaretçiler için koruyucu elbiseler bulundurulmalı, ziyaretçilerin personel için koyulan tüm kurallara uyması
sağlanmalıdır. Personel hijyeninin önemini açıklamak için
bakteriyel bulaşmaların potansiyel kaynağı olan insan vücudunun çeşitli bölgelerini incelemek faydalı olacaktır.
Deri
Deri koruma, duyu, vücut ısısını ayarlama ve toksinleri atma gibi dört önemli fonksiyona sahiptir. Personel hijyeni açısından bakıldığında derinin koruma fonksiyonu212
nun önemli olduğu görülmektedir. Derinin epidermis (derinin dış tabakası) ve dermis (derinin iç tabakası) tabakaları çevreden gelecek zararlara karşı direnç sağlayan dayanıklı, elastik yapılardır. Sinir dokusu ya da kan damarları
içermediğinden dolayı Epidermis, vücudun diğer kısımlarına oranla çevrenin etkisinde daha az kalır. Epidermisin en
dış yüzeyi “korneyum” adını alır. Korneyum hücreleri 25-30
kadar diziden oluşur. Diğer hücrelerden daha düz ve kaynaksız olma eğilimindedirler ve mikroorganizmaların geçirmeyen yüzey formasyonuna sahiptirler. Bu tabaka geçici
ve kalıcı mikropların dağılımında önemlidir. Her 4-5 günde
bir yeni oluşmuş hücreler bu dokuların yerini alır. Derinin
alt tabakasını oluşturan dermis, birbirine bağlı dokulardan,
elastik liflerden, kan damarı, sinir dokusu, kas dokusu ve
kanallardan meydana gelir. İşleyen bir organ olarak derinin fonksiyonları terleme, yağ ve ölü hücrelerin atılmasıdır.
Bu materyaller toz, kir gibi çevresel faktörlerle birleştiklerinde bakterilerin oluşması için ideal bir ortam yaratılmış
olur. Böylece deri bakteriye bulaşmanın potansiyel kaynağı
hâline gelir. Bakterilerin oluşumu devam ettikçe, deri tahriş olmaya başlar. Yiyeceklerle temas hâlinde olanlar yüzeye sürtünebilir ve elleri yiyeceklere değebilir. Böylece bakterileri yiyeceğe yaymış olurlar. Elleri elverişsiz bir biçimde yıkama ve yetersiz banyo yapmak ölü hücrelerle dağılan
mikroorganizmaların sayısını attırır. Mikropların bulaşması ürünün ömrünü kısaltır ya da yiyeceklerden oluşan hastalıklar meydana getirir.
Yiyeceklerle temas hâlinde olan kimse eğer Staphylococcus veya S.epidermis taşıyıcısıysa yiyeceklerden oluşan bir
hastalık oluşumuna sebebiyet verebilir. Bu iki bakteri türü
de deri üzerinde bulunur. Bunlar çıban ve yara enfeksiyonlarına sebep olabilir ve cerrahi müdahaleye ihtiyaç duyulabilir.
Derinin fiziksel bir bariyer görevi görmesi ve bazı mikroorganizmaları uzaklaştıracak kimyasal maddeler salgılaması sebebi ile bazı bakteriler deri üzerinde barınamazlar.
213
Derinin kendi kendini dezenfekte etme özelliği, deri temiz
olduğunda daha etkin bir biçimde kendisini gösterir. Yarık, çatlak ya da çukur içeren epidermis, mikroorganizmalar için elverişli bir çevre sağlar. Eller çevreyle çok fazla temas ettiği için bulaşıcı bakterilere maruz kalması beklenir.
Derinin yetersiz bakımı, deri hastalıklarının oluşumuna davetiye çıkarırken çıban gibi bakteriyel enfeksiyonların oluşumuna da zemin hazırlar. Epidermis zarar gördükten sonra mikroorganizmalar deri içerisine girerek enfeksiyona sebep olurlar ve bunun sonucunda çıban gibi yaralar oluşur. Mikroorganizmalar kabarma ve ağrılara sebep
olur ve çevredeki hücreleri öldüren exotoksin üretirler. Vücut bu exsotoksinlere karşı koymak için kan ve kas hücreleri biriktirerek reaksiyon gösterir. Bir çıban asla sıkılmamalıdır, eğer sıkılırsa enfeksiyon çevre alanlara yayılır ve başka bir yaraya sebep olur. Eğer Staphylococcus kan dokusuna girerse vücudun diğer kısımlarına da taşınır ve menenjit,
kemik enfeksiyonu ya da başka istenmeyen durumlara sebep olur. Çıbanı olan bir işçi yiyecekleri ellerse bu patojenik
Staphylococcus‘un bulaşmasına sebep olur. Bir sivilce ya da
çıbana dokunan işçi dezenfeksiyon için eldiven kullanmalıdır. Derinin temizliği ve koruyucu kıyafet giyilmesi bu tip
yaralardan korunmada önem arz etmektedir.
Parmaklar
Bakteriler kirli teçhizata değen eller sayesinde toplanabilir, yiyecek, kıyafet ve vücudun diğer kısımlarına bulaşabilir. Bu durumda işçilerin bakterilerin başka bir yere bulaşmasını önlemek için elleri koruyacak bir teçhizat kullanmaları gerekmektedir. Plastik eldivenler belki bir çözüm
olabilir. Bu, parmaklardan ve ellerden yiyeceklere herhangi
bir patojenik bakteri bulaşmamasında yardımcı olur. Gıda
servis hizmeti alanlarında ya da hazırlama sürecinde mücevher takılmaması iyi olur çünkü bunlar mikrop bulaştırabilir ve yiyeceğin içine düşebilir.
214
Tırnaklar
Bakterileri çevreye bulaştırmada tırnaklar arasındaki
kirler önemli rol oynamaktadırlar. Bu nedenle gıda işyerlerinde çalışanların tırnak bakımlarının etkin şekilde yapılması gerekmektedir. İşçiler kesinlikle kirli tırnaklarla yiyecek maddelerini ellememelidirler. Elleri su ve sabunla yıkamak geçici bakterileri ortadan kaldırır, el sabununda antiseptik kullanılması ise kalıcı bakterileri kontrol altına alır.
Hastaneler alkolün elleri tahriş etmeden hem geçici hem de
kalıcı bakterilerin yok edilmesinde oldukça yararlı olduğuna işaret etmektedirler.
Saç
Bakterileri gıda maddelerine bulaştırılmasında özellikle
üretim aşamalarında saç büyük önem arz etmektedir. Saç,
aynı zamanda fiziksel kirlenmelere neden olduğundan son
derece dikkat edilmesi gereken bir konudur. Mikroorganizmalar (özellikle staphylococci) saç üzerinde bulunur. Yiyecekleri ellemeden önce çalışanların eldiven ve uygun bir şapka kullanmaları belirtilen risklerin önlenmesi bakımından
dikkate alınmalı ve bu konuda çalışanlar eğitilmelidirler.
Gözler
Gözler normalde bakterilere açıktır fakat hafif bakteriyel enfeksiyonlar oluşabilir. Bakteriler kirpikler üzerinde
ve göz ile burun arasındaki berelerde bulunabilirler. Gözleri ovuşturma bakterileri rahatlıkla bulaştırabilir.
Ağız
Birçok bakteri ağız ve dudaklarda bulunur. Hapşırdığınız zaman bazı bakteriler havaya geçer ve yiyecek üzerine
yerleşebilir. Çalışırken sigara içmek yasaklanmıştır. Virüs
gibi farklı tipte hastalığa sebep olan bakteriler özellikle çalışan kişi hastaysa ağızda da bulunabilir. Biri hapşırdığında
215
yiyecek ürünlerinde olduğu gibi bu mikroorganizmalar diğer insanlara iletilebilirler.
Bir şeyin tadına bakıldığında ya da sigara içildikten sonra tükürük bezleri harekete geçer ve tükürük salgılar. Herhangi bir yiyecek kurumunda buna asla müsaade edilmez.
Tükürük sadece kötü bir manzara değil aynı zamanda hastalığın iletilmesini ve ürünün kirlenmesini de sağlar. Dişleri fırçalamak dişler üzerinde oluşabilecek bakterilerin sayısının azalmasını sağlar.
Burun
Burun ağza oranla daha sınırlı mikrobiyel floraya sahiptir. Bunun sebebi vücudun etkin bir filtre sistemi olmasıdır.
7 mµ çapından daha büyük olan mikroorganizmalar nefesle
çekilir ve yukarı kısımlarda tutulur. Bu, burun yüzeyine yayılmış yapışkanlı mukus sayesinde olur. Yaklaşık olarak 3
mµ ya da daha büyük çaplı ve yüzeyin içine işleyen mikroorganizmalar olduğu gibi kalır. Bu kendiliğinden bronşlara
yerleşen mikroorganizmalar vücudun savunma mekanizması sayesinde yok edilir. Virüsler burnun normal sıvısında
bulunan bir madde sayesinde kontrol altına alınırlar.
Bakteriler, özellikle soğuk algınlığı olan çalışanlar sayesinde burundan ellere, yiyeceklere ve hatta burnun hafifçe kaşınmasıyla bile iletilebilir. Soğuk algınlığına yakalanmış işçiler nefes alıp verirken bir koruyucu kullanmalıdırlar. Aksi taktirde bakteriler yiyeceklere geçebilir.
Sinüs enfeksiyonları burna ait sinüs zarlarının enfeksiyonu sonucu oluşur. Mukoza zarları şişmiş ve iltihaplanmış
olabilir. Oyuklarda oluşan baskı sebebiyle ağrı, sersemlik
gibi durumlar meydana gelebilir. Eğer işçilerin boğazlarıyla ilgili bir iltihaplanma varsa gerekli önlemler alınmalıdır.
Enfeksiyonlar mukoza akıntılarında bulunabilirler. Bu sebeplerden dolayı işçiler ellerini yıkamalı ve dezenfekte etmelidirler ve tüm soğuk algınlıkları tamamen uzaklaştırılmalıdır.
216
Grip hastalığı küçük ya da geniş epidermik alanlarda
oluşan akut enfeksiyon hastalığıdır. İkinci bir bakteriyel enfeksiyon ölüme sebep olabilir. Bu hastalıkların birçoğu bulaşıcıdır. Bu sebeple enfeksiyon kapmış bir işçinin çalışmasına müsaade edilmemelidir.
Bağırsaklar
Bağırsak içeriği bakteri bulaştırmanın ilk kaynağıdır.
Streptococcus faecalis ve staphylococci ince bağırsağın üst
kısmında bulunan tek bakterilerdir, bununla beraber bazı
türler ve organizmalar bağırsağın alt kısımlarında daha fazladır. Bazı tipleri saçlar üzerinde birikir ve kıyafetlere de
yayılır. İşçiler yıkama odalarına gittiklerinde bazı bağırsak
bakterilerini toplamış olurlar. Eller uygun yıkanmazsa organizmalar el değen ürünlere yayılır. Bu alandaki bakteriler genelde yiyecek ürünlerinde bulunur. Bu sebeple çalışanlar yıkama odalarını terk etmeden önce ellerini yıkamalı ve yiyecekleri ellemeden önce eldiven kullanmalıdırlar.
Yiyecek ürünlerinde hem virüs hem de bakteriyel hastalık organizmaları bulunabilir. Bağırsak virüsleri yiyecek
ürünleri sayesinde yayılabilirler. Bu durumda ürün virüs
taşıyıcı hâline gelir. Birbirine benzeyen bakteriler yiyecek
üzerinde çoğalamazlar.
İnsan ve hayvanların bağırsak bölgeleri bakterilerin en
genel tipini barındırır ve çoğaldıklarında vücudu zehirleyebilirler. Bazıları ölüme sebebiyet verebilir. Salmonella ve
Shigella, bağırsak hastalığına sebep olan en genel bakteri tipleridir.
El Hijyeni
Gıda işyeri çalışanlarının elleri her zaman temiz ve bakımlı olmalı, kirletme ve çapraz bulaşmaya neden olmaması için yeteri sıklıkta temizlenip dezenfekte edilmeli ve porsiyonlama vb. işlerde steril eldiven kullanımı yoluna gidil217
melidir. Ellerde oluşabilecek yara, yanık ve kesikler renkli
ve plastik bir bant ile kapatılmalıdır. El hijyenini sağlamak
için, personele yapılması gereken uyarılar:
»» Ellerinizi yiyeceklerle ilgisi olmayan lavabolarda yıkayın.
»» Yiyecek hazırlama evyesinde hiçbir zaman ellerinizi yıkamayın.
»» Ellerinizi bilekleriniz de dâhil olmak üzere, sabunlu
suyla yıkayarak iyice durulayın. Mümkünse tırnaklarınızı fırçalayın.
»» Ellerinizi kâğıt havlu ya da el kurutma makinesi ile
kurulayın.
»» Duvara monteli sıvı sabun aracı sabun temini için
tercih edin, kalıp sabun kullanılacaksa, duvara monteli mıknatıslı sabunluk kullanın.
»» El yıkamada bir dezenfektan içeren sabun tercih
edin.
»» Sabunluk her boşaldığında, iyice temizleyerek yeniden doldurun.
»» Çiğ yiyeceklere dokunduktan sonra asla pişmiş yiyeceklere el sürmeyin.
»» Mümkün olduğu kadar yiyeceklere el sürmekten kaçının, yiyecekle temas eden hiçbir yüzeye el sürmeyin.
»» Tırnaklarınızın kısa ve temiz olmasına özen gösterin, ellerinizde oje, alyans ve mücevherat bulundurmayın.
»» Ellerde bulunan yara kesik ve sıyrıklar mikroorganizmaların çok rahat çoğalabileceği yerlerdir. Bu nedenle, besin zehirlenmelerine neden olmamak için
hemen yaralı bereli kısma antiseptik merhem sürün ve su geçirmeyen bandajla kapatın. Bu tür sorunu olan personel söz konusu durum geçene kadar
mümkün olduğunca beslenme servisi ile ilgisi olmayan geri hizmetlerde çalıştırılmalıdır.
218
Özellikle pişmiş besinlere çıplak ellerle dokunulmamalıdır. Çünkü ellerde bulunan mikroorganizmaların pişmiş besine geçmesi ile besin zehirlenmeleri oluşabilir. Pişmiş besinlerin servisi, uygun servis gereçleri ile ve mümkün olduğunca bir kullanımdan sonra atılacak şekilde olan naylon
eldivenler ile yapılmalıdır.
Eller, işletme içinde sadece bu amaçla kullanılan lavabolarda, dezenfektanlı el yıkama sıvıları ile yıkanmalı ve kâğıt
havlu ile kurulanmalıdır. Yıkanan ellerin kirlenmesini önlemek için tercihen kol, ayak veya fotosel ile kumanda edilen
musluklar kullanılmalı veya eller önce kâğıt havlu ile kurulanmalı ve sonrasında aynı kâğıt ile musluk kapatılmalıdır.
Gıda işyeri çalışanları için ellerin yıkanması, ellerin su ve
temizlik ürünü ile temasından ibaret değildir. Yapılan testler “yıkandığı söylenen” ellerin yeterince temiz olmadığını
göstermektedir. Bu nedenle, eller uygun şekilde yıkanarak
hijyenik bir temizlik sağlanmalıdır.
El Yıkama
Bakterilerin, kontaminasyon kaynaklarından gıdaya
ulaşmasını sağlayan yani çapraz bulaşmayı gerçekleştiren
en önemli araç personelin kendisi ve özellikle elleridir. Bu
nedenle personelin hijyen kuralları konusunda bilinçlendirilmiş olması ve kurallara uygun etkin el yıkama alışkanlıklarına sahip olması son derece önemlidir. Personel hijyeni
özellikle yapı itibari ile kirli olarak çalışan et ve et ürünleri
işletmelerinde çok önem taşımaktadır. Çünkü bu tür işyerlerinde ortaya çıkan et, kan, yağ, deri, mide ve bağırsak içeriği, üre ve feçes bakteriler için çok uygun kontaminasyon
kaynakları oluşturmaktadır.
El yıkama, bireysel sağlığın yanı sıra gıda Üretimi ve
gıda servisi/perakendecilik çalışmalarında gıda güvenliğinin sağlanmasında önemli rol oynamaktadır. Öneminin büyüklüğüne rağmen bu konuda iki temel sorun halen yaşanmaktadır: gıda işleyicilerinin ellerini sıkça yıkamamaları ve
ellerin etkin ve yeterli şekilde yıkanmaması.
219
El yıkama ve eldiven kullanımının zayıf olması gıda kaynaklı hastalıkların ortaya çıkmasında önemli bir risk faktörü olmaktadır. Fekal-el-ağız yollu gıda kontaminasyonu gıda kaynaklı hastalıkların temel kaynaklarından birisi olup kamu ve personel tuvaletlerinde hijyen probleminin
çözülmesi mevcut riski azaltacak olması bakımından önem
taşımaktadır. Riskin azaltılmasında ilk adım kontaminasyon zincirinin kırılmasıdır. El yıkamada daha katı hijyen
kurallarının uygulanması ile pek çok hastalığının önlenebileceği bilinen bir gerçektir. Sık ve etkin el yıkama ile bakteri ve mikroorganizmalar el yüzeyinden uzaklaştırılabilir.
Elde bulunması durumunda temas yoluyla bu zararlı mikroorganizmaların ağız, burun ve gözlere taşınması kolaylaşmaktadır. Bunun yanında el yıkama konusu, genellikle
insan vücudunun yüzey kısmında bulunan, hayatta kalmak
ve çoğalmak için konakçı bir hücreye ihtiyaç duyan ve ciddi bir tehdit unsuru olan virüslerin yok edilmesi açısından
da büyük önem taşımaktadır. Virüslerin insandan gıdaya ve
insandan insana geçebileceği göz önüne alındığında el yıkamanın önemi daha iyi anlaşılmaktadır. El yıkama ile gıda
kaynaklı ve diğer hastalıkların yayılması önlenmektedir.
Kimler El Yıkamalı?
Gıda endüstrisinde çalışsın ya da çalışmasın kimse el yıkamadan muaf değildir. Herkes belirli bir sıklıkta ellerini
yıkamalıdır. El yıkamanın kişisel hijyenin en önemli basamağı olduğu göz önüne alındığında bu kadar üzerinde durulan bir konu olması da şaşırtıcı değildir. El yıkama konusunda en büyük sorumluluk gıda işleyicilerine düşmektedir. Restoran müşterileri ve diğer tüketiciler tükettikleri
gıdanın sağlıklı koşullarda, iyi kişisel hijyen uygulamalarını izleyen gıda işleyicileri tarafından hazırlanmasını beklemekte ve bu konuda onlara güvenmektedirler. El yıkamanın etkin olması için iki yönlü katılım gerekir. Gıda hizme220
ti veren personelin yanı sıra tüketiciler de ellerini yıkamak
zorundadırlar. Yemeğinizi hazırlayan kişi ellerini yıkadığı
halde yemek öncesinde siz aynısını yapmıyorsanız bu durumda gıda işleyicisinin izlediği hijyen uygulamaları boşa
gitmiş demektir.
Ne Zaman El Yıkanmalı?
Genel olarak, herkesin ellerini yıkamasını gerektiren
bazı durumlar vardır. Bunlardan en belirgin ve kritik olanı
ise ellerin tuvaletten sonra yıkanmasıdır. Fekal-ağız yolu ile
transfer edilen bakteriler başta Hepatit A olmak üzere pek
çok hastalığa neden olmaktadır. Bu nedenle tuvalet sonrasında ellerin etkin biçimde yıkanması herkes için zorunludur. Yeme, sigara içme, öksürme, hapşırma el yıkamayı gerektiren diğer önemli durumlardır. Burada elin ağızla teması esastır. Çöpe ya da kirli olabilecek başka bir nesneye
dokunulması durumunda, gıda işleme ya da gıda ile temas
eden yüzeylere dokunmadan önce mutlaka eller yıkanmalıdır. Gıda endüstrisi personelinin kontaminasyon kaynağı
olabilecek kirli kap ya da yüzeyleri yıkadıktan sonra ellerini yıkaması büyük önem taşımaktadır.
Doğrudan gıda ile temas etmeyen kişilere kıyasla gıda
işleyicilerinden el yıkama konusunda çok daha hassas davranmaları beklenmektedir. İşleri gıda ile doğrudan temas
gerektiren kişiler çalışmaya başlamadan önce ellerini yıkamalıdırlar. Genel kural gıda ile çalışma sırasında ellerin
saat başı yıkanmasıdır. Son zamanlarda bazı şirketler çalışanlarının ellerini saat başı yıkadıklarını doğrulamak için
kayıt tutmaya başlamışlardır. Burada temel nokta bir gıdanın servis edildiği ya da işlendiği yerlerde çalışanların ellerini önceden belirlenmiş sıklıkta yıkamalarıdır. Her zaman
olduğu gibi çiğ etlerin, özellikle kanatlı etin hazırlanmasından önce ve sonra ellerin yıkanması zorunludur. Eldiven
değiştirildikten sonra ellerin yıkanmasının gerekli olduğu
da artık bilinen bir konudur. Eldivenler doğru olmayan bir
221
güvenlik hissi uyandırabilir ve kişinin ellerinin temiz olduğunu düşünmesine neden olabilir.
Nerede El Yıkanmalı?
Ellerin yıkanma şekli kadar nerede yıkandığı da önemlidir. El yıkama işlemi “el yıkama istasyonu” adı verilen belli
alanlarda gerçekleştirilmelidir. Bu el yıkama lavabolarının
temiz ve düzenli çalışır durumda tutulmasına dikkat edilmelidir. Başka kontaminasyonlara neden olabileceği için
kirli bir lavaboda el yıkamak etkinliği olmayan bir işlemdir. Gıda işletmelerine ait el yıkama istasyonlarında el sabununun yanı sıra onaylı el antiseptikleri bulunmalıdır. Alkol bazlı bu solüsyonlar sadece el yıkama istasyonlarındaki ilgili yerlerde tutulmalıdır. Bu solüsyonlar el yıkandıktan sonra kullanılabilir, ancak asla el yıkamanın yerine geçmez. El lavabolarındaki suyun sıcaklığı en az 38°C olmalıdır. El yıkama istasyonlarında kurulama amacıyla bol miktarda kağıt havlu bulundurulmalıdır.
Nasıl El Yıkanmalı?
El yıkama, çocukluk çağlarında öğrenilen ve kendi başımıza gerçekleştirebildiğimiz kişisel hijyen uygulamalarının
başında gelir. El yıkamanın etkin biçimde yapılması gereken bir işlem olduğuna dikkate etmek gerekir. El yıkamak
için gerekli süre yaklaşık olarak 20 saniyedir. Aşağıda gıda
işleme ya da servisi alanlarında personelin uyması gereken
el yıkama protokolü adım adım verilmiştir:
1. Adım
Elinizi çalkalamak için akan suyu 38oC sıcaklığa getirin.
Ön çalkalama eldeki kalıntıları büyük ölçüde uzaklaştırmalı ve eli sabun uygulamasına hazır hale getirmelidir.
2. Adım
Sabunu kullanın ve ellerinizi köpürtün. Bu aşama el yıkama işleminin büyük kısmını oluşturur. Ellerinizi ovalaya222
rak yıkayın ve tırnaklar dahil olmak üzere parmak aralarınızı temizlediğinizden emin olun. Bu aşamada tırnak fırçası kullanılabilir. Ancak fırça sağlığa uygun koşullarda ve el
lavabosunun içinde ya da yakınında tutulmak zorundadır.
Önkollar genelde eller kadar fazla sayıda bakteri bulundurur. Bu aşamada yıkamaya önkolları da dahil etmek son derece önemlidir.
3. Adım
Elleri tamamen çalkalayın. Bu aşama önemlidir çünkü
elleri antiseptik uygulamasına hazırlar. Elde sabun kalıntısı kalırsa antiseptik solüsyon etkin olamaz. Sabun, solüsyonun mevcut etkilerini önleyebilir.
4. Adım
Ellerinizi kurulayın. Eller tek kullanımlık kağıt havlularla kurulanmalıdır. Ellerinizi kuruladıktan sonra gerekliyse
başka bir kağıt havlu ile muslukları kapatın ve kapıyı açın.
İmkan olmadığı takdirde ellerinizi kurulamak için ortak bir
havlu kullanın.
5. Adım
El antiseptiğini uygulayın. El antiseptiğini eklemeden
önce ellerin tamamen kuru olduğundan emin olunmalıdır.
Antiseptik uygulamasının ardından eller kurutma makinesinin altında havayla kurutulmalıdır. Aslında bu uygulamaların çoktan yerleşmiş olması gerekmektedir. Pek çok konuda olduğu gibi burada da sistemin verimli çalıştığının
doğrulanması için etkin eğitim gereklidir. Sonuçta, el yıkama kişisel sağlığı koruyan ve gıda güvenliği ile ilgili riskleri
azaltan bir uygulamadır.
Amaca Göre El Yıkama
Usulüne uygun el yıkama gıda ile bulaşan hastalıkların
önlenmesinde en basit yöntemdir. El yıkamayı basit sosyal
tip, hijyenik tip, hijyenik el dezenfeksiyonu ve cerrahi tip el
yıkama olarak 4 başlık altında değerlendirmek mümkündür.
223
1- Sosyal El Yıkama: Sosyal hayattaki el temasını gerektiren kirli veya kontamine tüm rutin işlemlerden sonra ellerdeki kir ve kontaminant florayı uzaklaştırmak amacı ile
su ve sabun ile yapılan friksiyondur. Etkinlik mekaniktir.
Genellikle antimikrobiyal özelliği olmayan katı veya sıvı sabunlar kullanılarak yapılır. Kalıcı flora etkilenmez.
2-Hijyenik El Yıkama: Ellerdeki kontamine florayı tamamen tahrip ve inhibe etmek amacı ile yapılan el yıkamadır.
Antiseptik madde içeren sabun kullanılır. Kalıcı flora bakterileri minimal düzeyde etkilenir. Bu tür yıkama invaziv bir işlem yapılmayacaksa hasta ile temastan önce ve sonra, hastaya ait vücut sıvı ve salgılarının alınması veya taşınması sırasında kullanılan kaplarla temas sonrası yapılmalıdır. Kontamine floranın yanı sıra kalıcı flora bakterileri de kısmen etkilenirler. Yıkama süresi genellikle 20-30 saniye kadardır.
3-El Dezenfeksiyonu: El dezenfeksiyonunun amacı ellerdeki kontaminant bakterilerin en etkili ve hızlı bir şekilde elimine edilmesidir. Kalıcı floranın elimine edilmesi veya
azaltılması amaçlanmaz. Burada antiseptik özelliklere sahip dezenfektan kullanılması gerekmektedir. Önerilen miktarda (3-5 ml) el antiseptiği her iki ele alınır ve kuruyana
kadar ovulur.
4-Cerrahi El Dezenfeksiyonu: Bu tip yıkamada amaç
kontamine floranın tamamen tahribi ve inhibisyonu ile kalıcı floranın mümkün olabildiğince azaltılması ve bu etkinin
operasyon süresince devam etmesidir. Her türlü invaziv girişim ve cerrahi müdahale ile kontamine olduğu bilinen vücut sıvı, salgı ve sekresyonları ile hastaya uygulanmış tıbbi cihazlarla temas sonucu cerrahi tip el yıkama yapılmalıdır. Bir çalışmada, solunum cihazlarının bakımı, hastaya ait
sekresyonlarla temas ve deri temasının ellerdeki kontamine
bakteri sayısını her dakika için sırası ile % 21, %16 ve % 4
oranında artırdığı gösterilmiştir. Yani respiratuvarla temas
ile 1 dakikada oluşan kontaminasyon deri teması ile ancak
5 dakikada sağlanmaktadır.
224
Eldiven Kullanımı
Ellerden kaynaklanan kontaminasyonu engellemenin
bir yolu da eldiven kullanılmasıdır. Ancak eldiven başlangıçta temiz bir yüzeye sahip olmakla beraber kısa zamanda
kirlenir ve zamanla kontaminasyon kaynağı hâline gelebilir. Bu nedenle eldivenlerin sık değiştirilmesi, arada temizlenmesi ve dezenfekte edilmesi ihmal edilmemelidir. Pahalı
olmakla beraber bir kullanımlık eldivenler tercih edilmelidir. Ayrıca eldiveni takmadan önce ve çıkardıktan sonra eller çok iyi yıkanmalıdır.
Personel Sağlık Durumunun Kontrolü
Bir gıda işletmesinde sağlıklı bir gıda maddesinin üretiminde personelin sağlık ve eğitim durumu büyük önem arz
etmektedir. İşletmede görev alan personelin hijyenik durumu ile sanitasyon konusunda bilinçlendirilmesi ve konunun
önemini kavramış olması gerekmektedir. Gıda enfeksiyonlarının ve toksikasyonların etkeni olan mikroorganizmaların gıdaya bulaşmasında insanın dolaylı ya da dolaysız olarak rolü çok büyüktür. Özellikle ishal ve kusma gibi belirtiler gösteren hastalıklar ile boğaz ve derisinde çeşitli enfeksiyonlara sahip kişiler, idareci tarafından derhâl rapor edilmeli ve bu kişiler hiçbir ünitede çalıştırılmamalıdır. Personel ile ilgili önlemlerde yönetici ve teknik kadroya büyük
görev düşmektedir. Ancak her şeyden önce bu kişilerin hijyen ve sanitasyon konusunu ve önemini kavraması gerekmektedir. İşletmede personelin sağlık ve temizlik konusunda bilinçlendirilmesi ve eğitilmesi belli dönemlerle sık sık
yapılmalıdır. Gerektiğinde mikroorganizmalar ile bunların
gıda ve insandaki etkileri konusunda çeşitli yollarla çarpıcı
örnekler verilmesi yarar sağlayacaktır.
Gıda ve gıda ile temas eden madde ve malzemelerin üretiminde çalışacak personel sağlık raporu almadan çalıştırılamaz. Çalışanların periyodik sağlık kontrolleri, ilgili mevzuata göre yapılarak sağlık karnelerine işlenmelidir. Bu uy225
gulamalardan gıda işletmecisi/sorumlu yöneticisi sorumludur. Gıda işi ile uğraşanlarda ve sıhhi müesseslerde çalışanlarda portör taraması için yapılacak tetkikler şunlardır:
»» Gaita kültürü, (Salmonella ve shigella yönünden, en
az yılda bir)
»» Dışkının mikroskobik incelenmesi (Entamoeba histolytica kistleri, Giardia kistleri ve helmint yumurtaları yönünden, en az 6 ayda bir)
»» Boğaz ve burun kültürü (Staphylococcus aureus yönünden, en az yılda bir)
»» Akciğer grafisi (Tüberküloz yönünden, en az yılda bir)
Bu tetkiklerin yeni işe başlayanlarda işe giriş muayenesi
ile birlikte, çalışanlarda ise periyodik portör taraması şeklinde yapılması gerekir, portörlüğü tespit edilenlerin geçici
olarak işten uzaklaştırılması veya işyerinde yaptığı işin geçici olarak değiştirilmesi de dâhil olmak üzere hastalık yayılımını engelleyecek tedbirler alınmalıdır. Hammaddenin Teslim Alma, Depolama,
Taşıma ve Dağıtım Koşulları
Tüm maddeler ve ürünler, güvenliğin ve sıhhatliliğin
sağlanması için sıcaklık ve nem gibi çevresel faktörlerin ve
sağlık koşullarının kontrol altında tutulabildiği ortamlarda
teslim alınmalı, depolanmalı ve taşınmalıdır.
Gıda işyerlerinde ilgili gıda maddelerinin taşınması ve
depolanması gıda güvenliği açısından önem taşımaktadır.
Gıdaların taşınması için kullanılan kapların bu iş için uygun
olması gerekmektedir. Taşıma için kullanılan kaplar periyodik olarak temizlenmeli ve temizlik programı kayıt altına alınmalıdır. Üretici, taşıma kaplarının temizliği işleminin yeterliliğini test etmek için bir sistem kurmalıdır.
Taşıma/paketleme için kullanılan kaplarda/malzemelerde su birikintisi, ıslaklık bulunmamalıdır. Bu malzemeler
uygun şekilde kurutulmalıdır. Taşıma ve paketleme için
226
kullanılan malzemelerden gıda maddesine koku, kimyasal
madde, yabancı madde (örneğin çivi, cam, odun) geçmesi
engellenmelidir. Gıda maddesine temas eden ambalaj malzemesi gıdaya uygun olmalıdır. Gıda maddesinin taşınmasında kullanılan ambalaj materyalinin içinde gizlenmiş böcek, kurt, vb. oluşumların varlığı test edilebilmelidir. Gıda
maddelerinin taşınmasında kapların doldurulması ve boşaltılması esnasında kontaminasyonun önlenmesi için gerekli
tedbirler alınmalıdır. Gıda maddelerinin içine kondukları
tank veya benzeri teçhizat, boşaltmayı ve temizliği kolay
olacak şekilde dizayn edilmelidir. Nihai ürün biyolojik,
fiziksel ve kimyasal tehlikelere karşı uygun şekilde taşınmalıdır. Üretim sahası ve depolarda gıda maddesine uygun
paletler kullanılmalı ve direkt zeminle temas etmemelidir.
Üretim alanında ve depolarda kırık palet, soyulmuş, çivisi çıkmış (örneğin tahta kasalar) vb. taşıma materyalleri
kullanılmamalıdır.
Hassas gıda maddelerinde (çiğ et, süt vb.) gıdaların taşıma, depolama sıcaklığı +4ºC’den az ve izlenebilir nitelikte
olmalıdır. Donmuş gıdaların taşınması çözünmeyi önleyecek sıcaklıklarda (=<-18ºC) yapılmalı ve depo sıcaklık kayıtları mutlaka tutulmalıdır. Ayrıca periyodik olarak bu sıcaklık dereceleri kontrol edilmelidir. Depolanmış gıda maddeleri sistematik olarak sevk edilmelidirler. İlk giren ilk çıkar kuralı uygulanmalıdır.
Dondurulmuş gıda maddeleri gıda maddesinin niteliğine
göre uygun şekilde çözündürülmelidir. Bu dönem içerisinde mikrobiyel gelişmeye izin verilmemelidir. Gıdalara koku
ya da kimyasal bulaşma yapabilecek malzemeler (temizlik, dezenfeksiyon vb.) gıda ve ambalaj ürünlerinden farklı
bir yerde depolanmalı ve üzerleri gerekli bilgileri içerecek
şekilde etiketli olmalıdır. Paketleme malzemeleri temiz ve
ayrı bir yerde depolanmalı, üzerleri koruyucu bir materyal
ile (streç film vb.) kapatılmalıdır.
227
Depolama
Depolama gıda güvenliğinde çok önemli bir süreçtir. O
nedenle, ilgili mevzuat koşullarına uyum mutlaka sağlanmalı, gerek hammadde gerek ara gerekse son ürünler serin
depolarda, hassas gruptakiler (et-süt-balık vb.) < 4-5°C’de
muhafaza edilmelidir. Depolarda sıcaklık kontrolü kadar
önemli olan iki diğer husus, yerleşim düzeni ve temizliktir.
Piyasaya pişmiş olarak sunulan gıdalar bu açıdan daha
da risklidirler, çünkü bu aşamada bakteri bulaşırsa artık
geri dönüşü olmayacaktır. Bu nedenle çiğ ve pişmiş ürünler mutlaka ayrı ayrı depolanmalıdır. Ürünler, bozulmanın
ve yeni bulaşmanın önleneceği koşullarda nem geçirmeyen uygun bir malzeme üzerinde depolanmalıdır. Depolama için kullanılan raflar temizlik uygulamaları için, zeminden 90-120 cm yükseklikte, duvarlardan ve birbirlerinden
20-30 cm uzaklıkta olacak şekilde yerleştirilmelidir. Depolarda havalandırma sistemi bulunmalıdır. Soğuk hava depoları temizlenebilir yapıda olmalı, yabancı koku içermemeli ve rafları tercihen paslanmaz çelikten olmalıdır. Sebze ve meyveler yıkanmadan depolanmalıdır. Depolama sırasında mümkün olduğu kadar ürünlerin orijinal ambalajları içinde kalmalarına dikkat edilmeli, depolarda ürünlere özgü optimum sıcaklıklar ve bağıl nem düzeyleri sağlanmalıdır.
Soğukta muhafaza edilmesi gereken gıda gruplarının
bulunduğu ortamların sıcaklıklarını gösteren termometrelerin dışarıdan kolaylıkla gözlenebileceği ortamlara yerleştirilmesi gereklidir. Büyük bir alanda tek bir termometre
kullanılıyorsa, termometre sıcaklığın en yüksek olabileceği yere yerleştirilmelidir.
Depodaki ürünlerin özelliklerine uygun periyodik
kontrolleri yapılmalı, F İ F O (First In, First Out-İlk giren
ilk çıkar) olarak adlandırılan ve ürünlerin depoya giriş
sıralarına göre kullanımlarını ifade eden genel depo yönetim kuralına uyulmalıdır. Bir diğer deyişle, ürünler gi228
riş sıralarına göre dağıtıma sevk edilmelidirler. Kötü ve
uygunsuz koşullarda depolanmış gıdalarda fare pislikleri, sinek veya mikrobiyal gelişmelere rastlanabilir. Bu nedenle, depo koşulları da, aynen üretim mahalleri gibi, sanitasyon uygulamaları hakkında eğitilmiş sorumlu olarak
atanacak bir kişi tarafından denetlenmeli, depo sorumlusu diğer ilgili kişileri de depo sanitasyon koşulları hakkında eğitmelidir.
Taşıma (Nakliye) ve Dağıtım
Gıda güvenliği, gıdalar tüketiciye ulaşana kadar üretici
firmanın sorumluluğu altındadır. Bu nedenle, üretici firmalar, ürünler işletmeyi terk ettikten sonra dahi onları kontrolleri altında tutmalı, taşıma ve dağıtım aşamasında taşıma
araçlarının temizliğini ve uygunluğunu denetlemelidirler.
Taşıma sırasında kontaminasyona neden olabilecek ürünler birlikte taşınmamalıdır. Bazı hammaddelerin taşınması sırasında sıcaklık kontrolü bir kritik kontrol noktasıdır.
Taşıma sırasında soğutulmuş ürünlerin (süt, balık, tavuk,
et vb.) 7 °C ve altında, donmuş olanların sıcaklıklarının -18
°C ve altında olup olmadığı mutlaka sürekli olarak kontrol
edilmeli, kayıtları tutulmalıdır. Bazı özel ürünler için (örneğin vakum ambalajlı balıklar) sıcaklık derecesi 3 °C’yi geçmemelidir. Belirlenmiş olan sıcaklık derecelerinin üzerinde olduğu saptanan hammaddeler ile çözünmüş ve tekrar
donmuş ürünler işletmeye kabul edilmemelidir. Sıcaklık ölçümünde kullanılan termometreler tercihen metal aksamlı
ve -18 ile105 °C arasındaki sıcaklıkları ölçebilecek özellikte olmalıdır.
Firmalar bu amaçla nakliye-dağıtım işlemleri için özel
prosedürler hazırlamalı ve bu prosedürlere uyulmasını sağlamalıdır. Aşağıda konuya ilişkin sözleşme altına alınması
önerilen, hem taşıyıcıya hem alıcı firmaya verilecek sorumluluklara dair bazı temel hususlar belirtilmektedir.
229
İzlenebilirlik ve Ürün Geri Çağırma (Toplama)
Programı: “Recall”
Müşteriye sevk edilmiş tüm ürünleri, uygunsuz olduğunun daha sonradan fark edilmesi durumunda, hızlı ve doğru
izleme ve geri çağırma prosedürlerinin uygulanabilmesi için
kodlanmış olmalı ve bu ürünlerin piyasadan/müşterilerden
geri toplanması amacıyla bir yöntem oluşturulmalıdır.
Firmalar bu amaçla kendilerine özel ürün geri toplama
stratejileri belirlemelidir. Bu strateji içinde geri çağırma işlemi için gerekli olan “ürünün tehlike derecesi” belirlenmelidir. Tehlikenin halk sağlığını ciddi şekilde tehdit eden nitelikte olduğu ortaya çıktığında, halk gerek ulusal veya yerel resmi kurumlarca gerek kitle iletişim araçları kanalıyla gereğince uyarılmalıdır. Geri toplanacak ürünlerde sağlık için tehlikeli olabilecek sorunlar derhâl bu amaçla önceden oluşturulmuş bir komisyon tarafından değerlendirilmeli ve geri dönen ürünün özellikleri tanımlanmalıdır. Ürünün
hangi özelliklerinin ne kadar değiştiği ve ürünün dağıtımından itibaren geçmiş olan süre belirtilmelidir. Bir “ürün geri
toplama programı” kapsamında yer alması gereken hususlar şunlardır:
»» Geri dönen ürünlerin tanımlanması,
»» Ürünlerin dağıtım bilgileri (isim, kod veya parti numaraları),
»» Ürün dağıtım alanı (yerel, ulusal, uluslararası),
»» Ürün geri dönüş nedenlerinin belirlenmesi,
»» Ürünlerdeki olası risklerin değerlendirilmesi,
»» Geri dönen ürün miktarı ve ürünün üretiminden itibaren geçen sürenin belirtilmesi,
»» İlgili taşıma, analiz vb. faaliyet ve ürün şikâyetlerinin
kayıtları,
»» Geri toplamadan sorumlu kişiler (geri toplama koordinatörü),
»» Geri toplama programı için gerekli koordinasyon ve
yürütme sorumlulukları,
»» Geri toplanan ürünlerin tanımlama, yerleştirme ve
kontrol metotları,
»» Riskli ürünlerin araştırılması ve geri toplanması için
gerekenler,
»» Geri toplama programının etkinliğini izleme prosedürü,
»» Ürün tanımlama, toplanan ürünlerin kodlarının
kontrolü ve geri toplanan ürün miktarıyla ilgili prosedürlerin doğrulanması,
»» Firmanın kontrolünde olmayan dışarıdaki riskli
ürün miktarının belirlenmesi.
231
232
BÖLÜM 6
GIDA DENETİMLERİNDE DENETÇİ
DAVRANIŞI VE ETİK
Gıda Denetimi
Olumlu yönleri ile gıda üretimi olayına bakıldığında; bunun insanlar için vazgeçilmez olduğunu söylemek olanaklıdır. Ancak tüm bu olumlu yönlerine karşılık, gıda üretimi
uygun bir biçimde ve uygun ortamlarda yapılmaz ise kişi,
toplum ve insanlık sağlığına büyük zararlar da verebilir.
Herhangi bir madde, olgu veya olayın, insan sağlığı ile olan
ilişkisi dört şekilde olabilir:
1.Doğrudan hastalık etkeni olma,
2.Etkene yardımcı olarak hastalığın oluşmasını kolaylaştırma (predispozan faktörler),
3.Hastalığın yayılmasına neden olarak hastalığın sıklığını artırma,
4.Hastalık seyrini (prognozu) etkileme.
Herhangi bir madde, olgu ya da olayın insan sağlığı üzerinde bu işlevlerden herhangi birine sahip olması hâlinde
bu madde, olgu ve olay ile insan sağlığı arasında ilişki olduğu ve insan sağlığı açısından önemli bir olay ya da olgu
233
olduğu kabul edilir. Bu ilişkiler açısından gıda olayına bakıldığında; gıda doğrudan hastalık nedeni olabilir, predispozanlık yapabilir, hastalıkların yayılmasına neden olabilir ve nihayet hastalıkların prognozunu olumsuz etkileyerek hastalıkların prognozunu ağırlaştırabilir. Yani gıda ile
insan sağlığı arasında, bir olgu ya da olayın insan sağlığı
ile sahip olabileceği ilişkilerin tamamı vardır. Bu nedenle
de, gıda sağlığı halk sağlığının hem önemli hem de öncelikli konularından biridir. Gıdaya bağlı bireysel ve toplumsal
sağlık risklerinin önlenmesi ve ulusal ekonomiye gelir getirilebilmesi için; gıda sürecinin tüm aşamalarında ve sürekli kontrol edilmesi gerekir. Özetle, kontrolsüz gıda sektörü
olamaz, düşünülemez. Kontrolde ise, teftiş ve denetim olmak üzere başlıca iki yöntem vardır:
I. Teftiş
Teftiş gıdaları üreten, işleyen ve satışa sunan kuruluşların yürürlükteki yasalara uygun olarak çalışıp çalışmadığını inceleyerek, bu kurallara uymayan kişi ve kuruluşlar hakkında yaptırım/ceza uygulanması yöntemidir. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere, son derece açık ve yalın bir
yöntemdir. Önce, gıda üretimi eyleminde bulunanların ve
gıda işletmelerinde çalışanların uyması gereken kurallar ile
gıda işletmelerinin ve buralarda kullanılan ürünlerin sahip
olması gereken özellikleri belirleyen yasa, tüzük ve yönetmelikler çıkarılır/düzenlenir. Daha sonra ise, gıda üretimi
ve satışı eyleminde bulunanların, işletmelerde çalışanların,
işletmelerin fizik yapısının ve buralarda kullanılan ürünlerin, bu kanun, tüzük ve yönetmeliklerde belirlenen konulara uyup uymadığı gözlenir, denetlenir. Şayet var olan yasal düzenlemelere aykırı bir durum yok ise, sorun yoktur ve
herhangi bir işlem yapılmaz. Var ise, kişi veya kurumun zorunlu uymasını gerektiren; iznin (ruhsatın) iptali, faaliyeti
durdurma, ürüne el koyma, para cezası verme, uyarma, kınama gibi yaptırımlardan birine başvurulur. Bazı durumlar234
da ise bunlarla da yetinilmez, adli mercilere suç duyurusunda bulunularak adli cezalandırma yoluna gidilir.
Gıdalar yetiştirilmelerinden, hasat edilmelerinden, yakalanmalarından tüketimlerine kadar tüm aşamalarda doğrudan hastalık oluşturabilmeleri, hastalık ve salgın oluşumlarına neden olabilmeleri ve hastalık seyirlerini ağırlaştırabilmeleri nedeniyle sürekli kontrol edilmelidir. Tüketicinin
ve üreticinin korunması amacıyla denetleme eylemi bu nedenlerle büyük önem arz eder. Denetleme; yürürlükteki kanun, tüzük, yönetmelik, talimatnamelere uygun olarak üretim, dağıtım, satış ve toplu tüketim noktalarında eksiklik ve
aksaklıkları saptamak, bu eksiklik ve aksaklıkları gidermek
amacıyla gıda işletmelerinin sahip, yönetici ve çalışanlarını eğitmek, onlara yol göstermek suretiyle, sektörü ıslah etmek, böylece gıda sektöründe verilen hizmetlerin başarılı,
verimli olmasını ve halk sağlığına zarar vermemesini sağlamak olarak tanımlanabilir. Denetimde amaç; gıda sektörünün geliştirilmesi, iyileştirilmesi yoluyla toplumun, güvenli
bir şekilde beslenmesi ve ekonomiye katkıda bulunmak ve
bu arada da gıdaların halkın sağlığına zarar vermesini önlemektir. Denetim başlıca şu süreçlerden oluşur:
Standartların belirlenmesi: Gıda işletmeleri ve buralarda kullanılan ürünlerin sahip olması gereken kalite ölçütlerinin, buralarda çalışanların uyması gereken kuralların belirlenmesi ve bunların yasa, tüzük ve yönetmenlikler
hâlinde düzenlenmesi işlemleridir.
»» Aksaklık, bozukluk ve eksikliklerin saptanması:
Denetçinin, bir gıda işletmesinde veya ürünlerinde
herhangi bir eksiklik veya aksaklığın olup olmadığını saptaması işlemidir. Şayet, herhangi bir bozukluk, eksiklik yok ise, gıda işletmesi sahip ve çalışanlarına takdir ve teşvik yöntemleri uygulanır, yeni gelişmeler ve bilgiler aktarılarak gıda güvenliğinin ve
kalitesinin daha da iyileştirilmesi için çaba harcanır.
»» Aksaklık, eksiklik ve bozukluğun nedeninin sap235
tanması: Bir bozukluk veya eksikliğin saptanması
hâlinde, denetçi, gıda üretiminin tüm aşamalarını, iş
veya eylemin akış şemasını göz önünde bulundurarak bu sonucun hangi aşamadan veya aşamalardan
ve hangi nedenlere bağlı olarak ortaya çıktığını araştırır ve saptar.
»» Aksaklık ve eksikliğin nedenlerinin ortadan kaldırılması: Denetçi, gıda kalitesizliğine neden olan faktör ya da faktörleri tespit ettikten sonra, bu sorunların nedenleri ve çözüm yolları konusunda üreticiyi eğitir. Ona destek vererek katılımını sağlar ve sorunun çözümü için gereken eylemleri üretici ile birlikte yapar.
Bu tanım ve aşamalardan da anlaşılacağı üzere, denetim; teftişten farklı bir bakış açısı ve yaklaşımdır. İşletmecilerin, zorunlu uymasından daha çok, onların katılımı ve gönüllü uymasından yola çıkar. Gıda işletmelerinde çalışanların eğitimini ve onlara danışmanlık yapmayı ve desteklemeyi amaçlar. Bu yolla, gıda işletmelerinde kalitenin yükselmesini sağlar. Teftişe göre daha geniş kapsamlı bir süreç
olup teftişi de içerir. Çünkü denetim sürecinin son aşaması olan, sorunların çözümü aşamasında, tüm çabalara karşın, çözüm yönünde eylemde bulunmayan kişiyi cezalandırma işlemi de vardır. Buradaki cezalandırma işlemi teftişe eş değerdir. Ancak, denetimdeki cezalandırmanın teftiş
yöntemindekinden farkı; tüm denetim süreçleri tamamlandıktan sonra ve en son başvurulan, yalnızca bir eğitim aracı olarak kullanılan bir uygulama olmasıdır (özellikle de eylemin kasıtlı olduğu durumlarda akla gelir). Geçmişte, gıda
kontrol hizmetleri teftiş ağırlıklı yürütülmüş ancak çok başarılı sonuçlar alınamamıştır.
Çünkü teftiş, cezalandırma ağırlıklı olması nedeniyle denetçi ile gıda sektöründe çalışanların sağlıklı iletişim kurmasını engellemektedir. Kontrole gelen görevliyi inzibat
gibi gören ve kendisini cezalandırmak üzere geldiğini dü236
şünen sektör çalışanı, bir an önce cezalandırsa da gitse diye
düşünür. Ayrıca, teftiş yönteminde aksaklıkları bulmak, kişilerle iyi iletişim kurarak onları eğitmek ve onlarla birlikte sorunları çözmek gibi işlevler de yoktur. Sayılan ve benzeri birçok nedenle gıda kontrolünde teftiş yöntemini kullanan yönetimler, gıda sektöründe çalışanların katkı, katılım
ve desteğini alamazlar. Oysa gıda kontrol sisteminin başarısı, önemli oranda, sektörde çalışanların eğitimiyle, onların gönüllü katkı, katılım ve desteğine bağlıdır. Teftiş yönteminin dezavantajları ya da denetimin teftişe olan üstünlükleri nedeniyle, genelde tüm sektörlerin kontrolünde, özelde de gıda sektörünün kontrolünde teftiş yöntemi terk edilmiş, onun yerine onu da içeren, denetleme yöntemine geçilmiştir. Gıda üretiminin denetlenmesi, halk sağlığına yararı olduğu kadar, müşteri güvenini kazanma, dolayısı ile
de pazarın genişlemesine neden olma, maliyetleri azaltma,
ürün kayıplarını önleme, gibi nedenlerle, gıda işletmesi sahibi ve çalışanlarının da yararınadır. Bu durumun, işletme
sahibi ve çalışanlarına iyi anlatılması ve onların bilinçlendirilmesi gerekir. Böylece, onların gıda üretmini denetleyen
kurumların yanına çekilmeleri, gönüllü katkılarının alınması ve özdenetim sistemlerinin geliştirilmesi sağlanabilir. Gıda üretiminin denetiminde, sektörün özdenetim sistemlerini kurması, denetim kurumlarına katkı ve katılımda bulunmaları ise, bu hizmetlerin başarılı olması için vazgeçilmez bir koşuldur. Bu yaklaşım, gıda üretimini denetleme çalışmalarındaki kötü niyetli girişimlerin önlenmesi açısından da gereklidir. Çünkü gıda işletmelerinde çalışanların bilinçlenmesi ve bu çalışmalara gönüllü olarak katılımlarının sağlanması bu tür kötü uygulamaların fırsat bulduğu ortamı da ortadan kaldırır.
Denetimin süreç ve işlevlerinden de anlaşılacağı üzere,
denetimin en önemli işlevi eğiticilik ve danışmanlıktır. Çünkü denetçi yalnızca eksiklik ve aksaklığı, kalitesizliği saptamaz, bunun önlenmesi için kişilere ve kuruma yardım eder,
237
onları eğitir. Bu nedenle de denetçinin çok iyi bir eğitici ve
danışman olması gerekir. En başarılı gıda denetçisi, işletmecilerin onu bir inzibat gibi değil, bir öğretmen gibi gördüğü denetçi olacaktır. Eğitim ve danışmanlıkta ise amaç,
karşıdakine birtakım bilgi ve mesajları aktararak onu etkilemek ve onun davranışlarını değiştirmektir. Bilgi ve mesaj aktarmada başarının yolu ise, uygun bir davranış ve iletişimden geçer.
Denetçiler, yaptıkları denetimlerin başarıya ulaşması ve
tespit ettikleri eksiklik, aksaklık ve bozuklukların tekerrür
etmemesi için denetim sırasında insanlar ile çok iyi iletişim
kurmalıdırlar. Devletin gücünü kullanırken insanlara tepeden bakmamalı, göz teması ile eşit insanların dostane ilişkilerinden yola çıkarak denetimlerini sürdürmelidir. Denetim
eğitiminde, denetçi, karşısındakinin alınmasına yol açacak
herhangi bir davranışta bulunmamalıdır. Ayrıca denetlediği
kişileri, başkaları karşısında küçük düşürmemeli veya küçük düşürüldüğü izlenimi / duygusu yaratmamalıdır. Pasif
eğitimden alınacak verim her zaman daha düşük olacağından denetim eğitimleri, işletme sahip, yönetici ve çalışanlarının katkı ve katılımını sağlayacak biçimde olmalıdır.
Denetçiler iletişimde hem göndericinin hem de alıcının
aktif olarak katıldığı iki yönlü iletişim modelini kullanmalıdır. Geri bildirim sayesinde, gönderici gönderdiği mesajın
alıcı tarafından alınıp alınmadığı, doğru algılanıp algılanmadığı ve gereklerinin yerine getirilip getirilmediği ve karşı tarafın tepkilerini öğrenmiş olur. Bu tepkilere göre kendisini ayarlar. Bu tepkilerden gönderici de etkilenir/eğitilir,
deneyim kazanır.
İletişimin etkililiğini artırmada en önemli faktörlerden
birisi iletişimde bulunan tarafların, özellikle de göndericinin iyi bir gözlemci olmasıdır. Aynı şekilde, gıda denetiminde de en etkili yaklaşım, gıda çalışanını gözlemek ve gereğinde işlemleri birlikte yapmaktır. Masa başı denetimlerden olabildiğince kaçınılması gerekir. Denetçi, karşısında238
kinin sözel ve sözsüz tüm tavır ve davranışlarını gözlemeli
ve gözlemine bağlı duygu ve düşüncelerini karşısındakine
iletmelidir. Denetçi karşısındaki kişiye odaklanmalı ve onu
dikkatle dinlemelidir. Onu anlamaya çalışmalıdır. Karşısındaki kişi konuşurken başka bir işle meşgul olmamalı, dinliyor görünerek başka şeyler düşünmemelidir.
Denetçi, salt sözel bir aktarıcı, canlı iletişim aracı veya
sorgulayıcı değildir. Denetimde amaç, asla tek taraflı bir
duyuru değildir. Denetim çift taraflı bir iletişim olup önemli olan iletimde bulunmak değil, etkili bir iletişim sağlamak
ve karşı tarafı etkilemektir. Karşı tarafın etkilenip etkilenmediğini öğrenmenin tek yolu ise, ondan geri bildirim almaktır. Bu nedenle de, denetçi çok iyi bir dinleyici olmalı
ve karşı tarafın soru sormasına, düşünce açıklamasına olanak tanımalıdır.
Gıda denetçisi, kendisine yöneltilen soruları alçakgönüllülükle yanıtlamalıdır. Şayet yanıtı bilmiyor ise, bundan sıkılmamalı, bilmediğini açıkça ifade edebilmelidir. Bu ise,
bilgili, alçakgönüllü ve açık yürekli olmayı gerektirir. Bilmemek ayıp değildir; bilgisizliğini örtücü ve savunucu bir
davranışa kalkışmak, karşıdakini yanıltmak, yanlış bilgi aktarmak ayıptır. Terslemek, duymazlıktan gelmek gibi yollar
ise, denetimde hiç başvurulmaması gereken davranışlardır.
İletişimin sonunda, denetçi konuyu özetleyerek, bundan
sonra bir sonraki denetimde ne yapılacağını söylemelidir.
II. Gıda Denetimine Özgü Bazı Davranışlar
1) Gıda işletmesine girişte kendini tanıtma
Denetçi bir gıda işletmesine ilk gittiğinde, her şeyden
önce o işletmenin sorumlusunu/yetkilisini sorup öğrenmelidir. Niye aradığı veya ne yapacağı gibi sorularla karşılaşması hâlinde, soran kişilere de kendini tanıtmalı ve denetim
amaçlı geldiğini bildirmelidir. Yetkiliye ulaşılınca kendisini
tanıtmalı, bu tanıtım tam bir tanıtım olmalıdır (adı soyadı,
hangi kurumdan geldiği, mesleği vb.). Şayet üniformalı de239
ğil ise kimliğini göstermelidir. Üniformalı ise o bölgede çalıştığını ve o işyerini denetlemekle görevli olduğunu açıklamalıdır. Bu davranış; a) karşıdaki kişiye güven verir, b)
kötü niyetli kişilerin işletme çalışanlarını suiistimal etmesini önler, c) denetçi ile yetkili arasında ilk karşılaşma ve
iletişimin sağlıklı kurulmasına ortam hazırlar. Bu nedenle
ihmal edilmemeli ve çok ciddiye alınmalıdır. İzleyen gidişlerde, işletmede çalışanların veya yetkililerin denetçiyi tanıması hâlinde sorun yoktur. Ancak tanımamaları hâlinde
bunu hoş karşılamalı ve “Niçin tanımıyorsun?” gibi yargılayıcı tavır ve sorulardan kaçınılmalıdır. Günlük iş yoğunluğu
ve bellek gücü gibi nedenlerle insanların birbirini anımsamaması son derece doğaldır. İnsanlar günlük yaşamda arkadaş ve yakınlarını bile anımsayamamaktadır. Bu nedenle
de, bir gıda işletmesinde çalışanın denetçiyi tanımaması denetçiyi üzmemeli, kendisine değer verilmediği gibi bir duyguya kapılmasına, bunun da ötesinde kızgınlığa (iletişim iç
ortamı kirliliğine) ve iletişim bozukluğuna yol açmamalıdır.
2) Denetimin amacının anlatılması
Denetçi, tanışma işlemi bittikten sonra işe denetimin
amacını anlatmakla başlamalıdır. Bu anlatım, özellikle işletmeye ilk gelişte ve herhangi bir işlemin ilk uygulaması
sırasında mutlaka yapılmalı ve ihmal edilmemelidir. Amaç
tanımlanırken, denetimden işletme sahip ve çalışanlarının
kârlı çıkacağı konular özellikle öne çıkarılmalı ve halk sağlığına gelecek katkıdan daha sonra söz edilmelidir. Amacın
kendilerini cezalandırmak ya da sıkıntıya sokmak olmadığı, yardımcı olmak için gelindiği vurgulanmalıdır.
3) İşletme ve işletmede üretilen hizmetlerin akış şemasının öğrenilmesi
İlk denetimde, işletme dikkatlice gezilerek denetlenecek
hizmetlerin akış şeması, girdi ve çıktıları bütün ayrıntıları
ile öğrenilmelidir. Böylece, ürünün kirlenme olasılığının olduğu ya da kalitenin bozulabileceği kritik noktalar bulunarak tespit edilir. Üründe kirlilik ya da kalite bozukluğu var
240
ise, bu noktalar üzerinde durulur, eksiklik ya da aksaklık
bulunarak çözüm aranır. Bu işlem yapılmaz ise, kalite düşüklüğüne ya da kirliliğe neden olan olay tespit edilemez.
Dolayısı ile de çözüm için uygun öneriler üretilemez. İzleyen denetimlerde kirlilik ya da kalite bozukluğu bulunması
hâlinde gözlemlere bu kritik noktalardan başlanır.
4) Sonuçları bildirme
Denetlenen kişiye, denetim ve laboratuvar analizlerinin
sonuçları mutlaka bildirilmeli ve bu bildirim ihmal edilmemelidir. Yalnızca sonuçlar bildirilmekle kalınmamalı, sonuçlarla birlikte bu sonuçların anlamı da açıklanmalıdır.
Sonuçlara göre işletme çalışanının neler yapması ya da yapmaması gerektiği konusunda öneriler getirilmelidir. Getirilen bu öneriler, işletmede çalışanların kolayca anlayabileceği bir açıklıkta olmalı; ayrıca, işletmenin teknolojisine
ve iş akış şemasına uygun ve uygulanabilir olmalıdır. Yüz
yüze görüşmelerde, önerilerin anlaşılıp anlaşılmadığı test
edilmeli, gerekli yardım ve yol göstericilik yapılmalıdır. Bir
işletmeye, yalnızca laboratuvar sonuçlarının/analiz raporunun ya da gıdalarında, suyunda şu bakteriye veya kimyasala rastlanmış olduğunu bildiren bir yazının gönderilmesinin
hiçbir anlamı yoktur. Çünkü gıda işletmelerinin büyük çoğunluğunda bu raporu ya da yazıyı anlayabilecek, yorumlayabilecek profesyonel eleman (gıda mühendisi, doktor vb.)
yoktur. Kaldı ki bunların bulunması hâlinde bile ( büyük çoğunluğunun bu alanda iyi yetişmemiş olması nedeniyle) sorun olabilmektedir.
5) Kılık kıyafet ve tavırlar
İletişimde, sözel iletiler kadar sözel olmayan iletiler de
son derece önemlidir. Karşıdakinin kılığı kıyafeti, el, yüz
ve beden hareketleri alıcıyı olumlu ya da olumsuz etkiler.
Bu nedenle, denetçi, kılığı kıyafeti ve tavırları ile karşı tarafa saygı ve güven telkin etmek zorundadır. Bir haftalık sakal, üst baş dağınık, ağzı gözü bir yana giden (eli işte gözü
oynaşta) kişiyi görmekten, dinlemekten kimse hoşlanmaz.
241
6 ) Tarafsızlık düşüncesi yaratma
Yukarda da sözü edildi. Ancak, bir kez daha yinelenmesinde, vurgulanmasında yarar vardır: Denetçi, işletmeye gelişinden ayrılışına dek olan tüm davranışlarında tarafsız ve
objektif olduğu, amacının onlara yardım etmek olduğu duygu ve düşüncesini yaratmalıdır. Zabit edası ve cezalandırmak amaçlı gelindiği algı ve düşüncesini yaratan her hareketi, başarısızlığa atılmış bir adım olacaktır.
7) Önderlik ve inisiyatif
Denetçi aynı zamanda bir önder, yol gösterici ve danışmandır. Bu nedenle, bir yandan iletişime denetleneni de
katmaya çalışırken inisiyatifi ve otoriteyi elden bırakmamalı, konunun tamamen denetilen tarafından yönlendirilmesine veya dağıtılmasına da meydan vermemelidir. Otorite ve inisiyatifi kaybetmeden ve dostça ilişki kurabilmelidir. Bunu yapabilmenin, yani denetilen üzerinde otorite kurabilmenin tek yolu ise bilgili olmak ve saygı uyandırmaktır. Bağıran, çağıran ve baskı yoluyla, karşısındakini terörize etmek suretiyle otorite sağlamaya çalışan denetçi hiçbir zaman iyi ve başarılı bir denetçi/eğitici olamaz. Karşısındakini bilgilendirmeli, sorunların çözümü yönünde ortaya seçenekler koymalı ve bu seçenekler arasından denetlenenin seçim yapmasını sağlamalıdır. Seçenekler konusunda, denetçi seçim yaparak karşısındakini belli bir seçenek
için zorlamamalıdır.
8) Ödüllendirme / Özendirme
Ödüllendirme, toplumumuzda son derece az başvurulan
bir yöntemdir. Oysa mesaj pekiştirmenin en iyi aracı ödüllendirmedir. Denetimde, aksaklık ve eksikliği bulunmayan
kişiler, kurumlar veya aksaklıkları getirilen öneriler doğrultusunda gideren kişiler mutlaka ödüllendirilmeli ve özendirilmelidir. Türkiye’de ödüllendirme olarak hep maddi ödüllendirme akla gelir ve öyle algılanır. Ödüllendirme konusunda cimri davranılmasının nedeni de bu olsa gerek. Oysa
ödüllendirme bir sade teşekkür ve tebrikten başlayarak
242
maddi ödüllendirmeye dek giden bir dizi eylem ve işlemden
oluşur. Denetimlerde başarılı bulunan işyerleri ve kişilere,
mutlaka en azından sözlü, gerektiğinde yazılı teşekkür edilmeli ve ilgili kişi ve kurumlar kutlanmalıdır.
9) Cezalandırma
Cezalandırma bir tür eğitim aracıdır (Bir musibet bin
nasihatten iyidir). Bu nedenle de denetimlerde, eğitimlerde bazen cezalandırmaya da başvurmak zorunda kalınır ve
ceza kaçınılmaz olabilir. Ancak en son başvurulacak ve yalnızca kasıt unsuru olduğu zaman akla gelecek bir işlem olduğu hiçbir zaman unutulmamalıdır. Her şeyden önce, denetçi, bir işletmeye cezalandırmak amacıyla gitmemeli; teftiş yapıyor durumuna düşmemelidir. Cezalandırmanın etkili olabilmesi ve eğitim işlevi görebilmesi için, cezalandırılan
kişinin bu cezayı hak ettiğine inanması/inandırılması son
derece önemlidir. Bu nedenle, denetçi bir ceza uyguladığında, ceza verilen kişiye cezanın nedenlerini açık ve net olarak açıklamak zorundadır. Aksi takdirde, kişi neden cezalandırıldığını bilmediği gibi, cezalandırılmasına neden olan
kusurunu düzeltme yönünde de girişimde bulunamaz. Cezalandırılma nedenini bilmeyen kişiler, bu cezayı hak etmediğini düşünür. Sonuçta, hem ceza uygulanan kişinin hem
de çevresinin hakkaniyet duygu ve düşünceleri zedelenir.
Böylece, bu kişilerin denetçi kişi veya kurum ile olan iletişimi bozulur. Bu durum iletişimi bozmakla kalmaz, kişinin denetim ve denetçiye karşı olan güveninin kaybolmasına, direnç kazanmasına, onunla zıtlaşmasına ve hatta önerilerinin tam tersini yapmasına neden olur. Oysa denetimde
amaç bağcı dövmek değil üzüm yemektir; yani karşı tarafla çok iyi bir iletişim kurarak onu eğitmek ve etkilemektir.
10) Süreklilik / Düzenlilik
Eğitimde etkililiği artıran en önemli özelliklerden bir diğeri de, eğitimin süreklilik ve düzenlilik göstermesidir. Bu
nedenle işletmelerin denetimi belli bir takvime bağlı olarak yapılmalı ve bir sonraki denetim, geliş tarihi (hiç ol243
maz tahmini tarih) işyerine bildirilmelidir. Bugünkü bilgilerimiz, haberli denetimin habersizden çok üstün olduğunu göstermiştir. Kuşkusuz ki habersiz denetimler de yapılabilir ancak bu, gerektiğinde ve son derece seyrek olmak
zorundadır.
244
BÖLÜM 7
GIDA MEVZUATI
Gıda maddelerinin taşıması gereken asgari kalite ve hijyen
kriterlerini belirleyen bir kurallar dizisidir. Gıda mevzuatının
hazırlanmasındaki temel amaç, gıda güvenliği sağlayarak hijyenik ve ekonomik açıdan tüketicinin korunmasıdır. Bunun
yanı sıra gıda mevzuatı gıda sektöründe haksız rekabetin önlenmesi, sektörün gelişmesine katkıda bulunması ve ülke itibarının korunması gibi olumlu katkılar da sağlamaktadır. Diğer önemli husus gıda mevzuatının hazırlanmasında, sağlam
bilimsel verilere dayanarak ülkenin hedefleri doğrultusunda
uluslararası mevzuata aykırı hükümler içermeyecek (sağlam
bilimsel veriler dışında) şekilde hazırlanmasıdır. Böylelikle
ülke kaynakları harekete geçirilebilmekte ve gıda iç ve dış ticaretinde etkinlik sağlanabilmektedir.
Ülkemiz gıda mevzuatının esasını oluşturan ve 05.06.2004
tarih ve 25483 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Gıdaların Üretimi Tüketimi ve Denetlenmesine
Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında 5179 Sayılı Kanun” yukarıda belirtilen prensipleri içermesi nedeniyle sağlam bir mevzuat altyapısını
oluşturmaktadır. Çünkü Gıda Tescil, Ulusal Gıda Kodeks
Komisyonu, bilimsel komiteler, Ulusal Gıda Meclisi, risk
245
analizleri, izlenebilirlik, işyeri sorumluluğu, sağlığın korunması, dış ticaret, reklam ve tanıtım, tüketici hakları, gıda
kontrol laboratuvarları, beslenme, denetim, kontrol ve sertifikasyon ve ceza hükümleri gibi temel konuları içermesi
yanında, ilgili yönetmeliklerin yürürlüğe konmasıyla gelişmiş bir gıda mevzuatının oluşturulmasına olanak tanımaktadır. Ancak söz konusu yasal düzenlemenin olumlu sonuçlarına ulaşabilmek için, bundan sonraki aşamada ülkemiz
kaynaklarını harekete geçirerek dünya ülkeleriyle “gıda güvenliği” alanında rekabet etmesini sağlayacak bir idari yapının da en kısa sürede oluşturulması gerekmektedir.
Gıda Mevzuatının Tarihçesi
Modern dünyanın en çok ilgilendiği konulardan biri olan
kalitenin tarihçesi çok eski çağlara kadar uzanmaktadır.
Kalite kontrolünün en gerekli önceliği olan ölçme işleminin ne zaman başladığı bilinmemektedir. Tarihte kalite
konusundaki ilk yaptırımlar, II. Bayezid tarafından çıkarılan 1502 tarihli “Kanunname-i İhtisab-ı Bursa” olup, günümüzdeki standartlara eş değer içerikli ceza hükümlerini de
kapsamaktadır. Fatih Sultan Mehmet tarafından 1485 yılında yemiş iskelesi, sebzehane ve salhanelerde yapılacak
narh kontrolüne ilişkin kanun da yer almıştır. Daha sonraki yıllarda ise, Sultan II. Bayezid tarafından 1501 tarihli ve İstanbul, Bursa ve Edirne şehirlerine yönelik İhtisap
Kanunları getirilmiştir. Başlangıçta kadılar, ihtisap ağaları
ve kul oğlanlarının yer aldığı İhtisap Teşkilatı vasıtası ile ve
aykırı davranışlara karşı cerime uygulanarak yürütülen bu
hizmetler, daha sonra artan nüfus yoğunluğunun gereksinimini karşılamak üzere giderek şehir emaneti ve belediyeler
şeklinde organize edilmiştir.
Ancak bu mevzuatın devlet yetkisinde olması gerekli olduğundan Cumhuriyet dönemi ile birlikte 1930 yılında yürürlüğe konan 1593 sayılı “Umumi Hıfzıssıhha Kanunu”, gıda mevzuatının hazırlanması ile buna göre yapılacak
246
kontroller için yetkili merci olarak Sağlık Bakanlığı’nı görevlendirmiş ve 1580 sayılı “Belediye Kanunu”nda, nüfusu
10.000 den fazla olan belediyelerin mevcut mevzuata göre
Sağlık Bakanlığı sorumluluğunda olmak üzere, belediyelerin gıda kontrolü yapabilecekleri hükme bağlanmıştır. Bu
nedenle bir yandan kimi belediyelerin bünyesinde Sağlık,
Veteriner, Küşat ve Zabıta Müdürlükleri gibi birimler oluşturulurken, diğer yandan da bu hizmetler için önemli miktarda ödenekler ayrılmıştır.
Bu arada 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu gereği,
önce 1942 yılında “Gıda Nizamnamesi” daha sonra da 1952
yılında “Gıda Maddeleri Tüzüğü” (GMT) yürürlüğe konulmuştur. Gıda maddeleri ile umumi sağlığı ilgilendiren eşya
ve levazımın hususi vasıflarını gösteren GMT, kapsamında
yer alan tüm maddelerin taşıyacağı niteliklere ve bunların
hangi koşullarda bozulmuş, taklit veya tağşiş edilmiş sayılacağına dair hükümleri içermektedir.
Yasal Düzenlemede Esas Alınacak İlkeler
Demokratik ülkelerde hükümetlerin önemli görevlerinden birisi, gerekli konularda yasal düzenlemeler yapmaktır.
Yasama organı görevini yaparken toplum sağlığı, verimlilik ve yararlılık ilkelerini esas alır. Özellikle gıdalarla ilgili
yasal düzenlemelerde bu üç ilke üzerinde daha da özenle
durulur. Uygarlaşma ile orantılı olarak, gıdaların her geçen
gün sağlığa çok daha zararlı çok çeşitli etkenlerin kaynak
ve taşıyıcısı olma olasılıkları giderek artmaktadır. Bu bakımdan halk sağlığının korunması ve tüketicinin aldatılmasının önlenmesine ilişkin hizmetlerin başarıyla yürütülmesinde etkinliği nedeniyle mevzuatın ivedilikle yeniden
hazırlanması ve günün koşullarına uyarlanması esas alınır.
Yasa: Yasama organının “kanun” adı altında yaptığı hukuki düzenlemelerdir. Yasadan söz edilirken daha çok bu
anlam esas alındığından “kanun” yapan organa da “yasama organı” denir.
247
Yasama organı tarafından yapılan kanunlar ancak devletin resmi yayın organı olan “Resmi Gazete”de yayımlandıktan sonra yürürlüğe girer. Resmi Gazete’de kanunların yanı
sıra resmi nitelikteki diğer yasal düzenlemeler, işlemler ve
ilanlar da yayımlanır. Resmi Gazete ile yayımlanan kanunların hangi tarihte yürürlüğe gireceği yayımlanan yasanın
yürürlülük maddesi ile belirlenir. Eğer böyle bir belirleme
yapılmamış ise kanun yayımını izleyen 45 gün içinde yürürlüğe girer. Yayımlanan her kanunun bir sıra numarası vardır ve kanunlar anılırken bu sıra numaraları ile anılır. Örneğin 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu gibi... Kanunlar
konuları veya nitelikleri bakımından farklılıklar gösterebilir. Bu açıdan ele alındığında kanunlar aşağıdaki şekilde sınıflandırılabilir:
Anayasa: Öteki kanunların hepsinin üstünde yer alan ve
yasama, yürütme ve yargı organlarının tümünü bağlayan,
temel hukuk kurallarını içeren kanundur. Bütün kanunların anayasaya uygun olması gerekmektedir. Bu uygunluğu
denetleme görevini yüklenen yüksek yargı organı Anayasa
Mahkemesi’dir.
Anayasa dışında kalan kanunlar sıradan kanunlardır.
Bunların ortak özelliği, Anayasa’ya göre alt derecede bulunmaları ve Anayasaya uymak zorunda olmalarıdır.
Genel Kanunlar: Bu ayrım kanunun düzenlendiği alana veya kanunun önemi ve genişliğine göre yapılır. Belli bir
hukuk dalının tümünü ya da büyük bir bölümünü düzenleyen kanun genel kanundur. Medeni Kanun, Ticaret Kanunu, Ceza Kanunu vb.
Bu geniş kapsamlı düzenlemelere karşılık belirli bir hukuk alanına giren ve sınırlı ilişkileri düzenleyen kanunlara özel kanun denir. Örneğin Soyadı Kanunu, Gayrimenkul
Kiraları Hakkında Kanun …
Uluslararası antlaşmalar: Anayasa (1982, madde 90/son
fıkra) usulüne göre yürürlülüğe konulan uluslararası antlaşmaların kanun hükmünde olacağı ilkesini belirtmiştir.
248
Kanun hükmünde kararnameler: Kararname yapmak ve
yayımlamak Bakanlar Kurulu görev alanına giren bir işitir.
Tüzükler: Bakanlar Kurulunca yapılır. Anayasa’nın 115.
maddesine göre Bakanlar Kurulu kanunun uygulanmasını
göstermek veya emrettiği işleri belirlemek üzere tüzük çıkarabilir. Tüzükte yer alan kurallar kanunlara aykırı olamaz. Tüzüklerin hazırlanırken Danıştay’ın incelemesinden
geçirilmesi Anayasa uyarınca zorunludur. Danıştay burada
Bakanlar Kurulunun danışmanı sıfatıyla görev yapar. Tüzük tasarısında Danıştay görüşü bağlayıcı olmamakla birlikte uygulama açısından değer taşır. Tüzük Cumhurbaşkanı tarafından imzalanır ve kanun gibi yayımlanarak yürürlüğe girer.
Yönetmelikler: Başbakanlık, Bakanlıklar ve kamu tüzel
kişileri tarafından kendi görev alanlarını ingilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere çıkarılır.
Uygulamadaki gıda ile ilgili yasal düzenlemeler şu esaslara dayanmaktadır:
1. İnsan sağlığına zararlı olma durumu: Bu prensip, düzenlemelerde “ sağlığa uygun “ veya “insan sağlığına zararlı” olarak ifade edilmektedir. İnsan sağlığına zararlı olma
durumu, bir gıda maddesinin yenildiği zaman insan vücudunda hastalık semptomları meydana getirmesi, mevcut
bozukluklarını artırması, sonuçta insan sağlığında normal
olmayan değişmeler yapması ile hükümlendirilir.
Bir gıda maddesinin sağlığa zararlı olması, onun doğrudan doğruya yenilebilecek bir hâlde veya normal miktarda yendiğinde hastalık meydana getirmesi ile belirir. Çünkü bir gıda maddesinin normal olmayan şekilde, çiğ olarak
veya usulüne uygun olmaya bir şekilde hazırlanması durumunda oluşabilecek semptomlar sağlığa zararlı sayılmaz.
Bunun gibi normalden çok fazla yenmesi sonucunda rahatsızlık duyulması o gıda maddesinin sağlığa zararlı olduğuna işaret etmez.
249
2. Gıda maddesinin taklit ve tağşişi: Bir gıda maddesinin bileşiminden herhangi bir maddenin alınması ile normal değerinde bulunmaması veya içerisine gıda değeri aynı
olmayan diğer bir maddenin katılması (süte su katılması
gibi), aynı gıda değerinde veya benzeri bileşimde bulunsa
bile ayrı olarak satılması gerekli iki gıda maddesinin birbirine karıştırılması (zeytinyağına diğer yağların karıştırılması gibi), gıda maddesinin boyanarak veya başka bir şekilde taze veya daha değerli bileşimde gösterilmesi, izin verilen katkı maddelerinin belirli miktardan fazla kullanılması,
gıda maddesinde normalden fazla su bulunması gibi durumlar tağşiş kapsamına girer. Taklit herhangi bir gıda maddesini şekil, bileşim ve nitelikler bakımından başka bir gıdaya
benzetmektir. En açık örnek olarak nohut, arpa ve incir çekirdeğinden hazırlanmış kahverenkli, kahve görünüşünde
olan karışımlar gösterilebilir. Bunların kahve diye satılması taklittir. Ancak bunların üzerine kahve değil de yapıldığı
maddeler okunaklı olarak yazılırsa taklit sayılmaz.
Margarin aynı bileşimde bulunmamakla beraber görünüş ve kullanım yeri bakımından tereyağına benzer. Benzer şekilde margarinin tereyağı olarak satılması da taklit tanımlamasına girer.
3. Gıda maddesinin bozukluğu: Bir gıda maddesinin
bozukluğu onun normal beslenme ve kullanma değerinden farklı olarak değeri daha düşük hâle gelmiş bulunması,
yenmeyecek şekilde olması ve kokuşmuş durumda bulunması ile belirtilir. Bu durum gıda maddesinin işlenmesinde,
hazırlanmasında veya sonradan meydana gelebilir.
4. Etiketleme, yanlış ve sahte bildirim: Etiketleme yalnız gıda maddesine ait bilgi vermek değildir. Etikette yazılacak bilgiler yasal olarak düzenlenmiştir.
Türk Gıda Mevzuatının Esasları
Ülkemiz gıda mevzuatının esasını oluşturan ve 05.6.2004
tarih ve 25483 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürür250
lüğe giren, “Gıdaların Üretimi Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında 5179 Sayılı Kanun” yukarıda belirtilen prensipleri içermesi nedeniyle, sağlam bir mevzuat altyapısını oluşturmaktadır. Çünkü Gıda Tescil, Ulusal Gıda Kodeks Komisyonu, bilimsel komiteler, Ulusal Gıda Meclisi,
risk analizleri, izlenebilirlik, işyeri sorumluluğu, sağlığın korunması, dış ticaret, reklam ve tanıtım, tüketici hakları, gıda
kontrol laboratuvarları, beslenme, denetim, kontrol ve sertifikasyon ve ceza hükümleri gibi temel konuları içermesi yanında, ilgili yönetmeliklerin yürürlüğe konmasıyla, gelişmiş
bir gıda mevzuatının oluşturulmasına olanak tanımaktadır.
Ancak söz konusu yasal düzenlemenin olumlu sonuçlarına
ulaşabilmek için, bundan sonraki aşamada ülkemiz kaynaklarını harekete geçirerek dünya ülkeleriyle “gıda güvenliği”
alanında rekabet etmesini sağlayacak bir idari yapının da en
kısa sürede oluşturulması gerekmektedir.
Yürürlüğe konan yasanın âmir hükmüne göre, ülkemizdeki gıdaya ilişkin hizmetlerde Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tek yetkili kamu birimi hâline gelmiştir.
Gıda mevzuatı, öncelikli olarak tüketiciyi korumak ve
sektörde haksız rekabeti önlemek amacıyla uygulamaya
konan kanun, yönetmelik ve tebliğlerden oluşan bir bütündür. Bazı durumlarda ülkemizde ‘Tüzükler’ de Kanunların
uygulamasına dair usul ve esasları belirlemek amacıyla düzenlenebilmektedir. Gıda mevzuatı devlet tarafından gıda
sektörü ile tüketicilerin faaliyetlerini düzenlemek ve gerektiğinde bu ilke ve kriterlere aykırı davranışları önlemek
amacıyla uygulamaya konmaktadır.
Gıda Mevzuatı, genel anlamda, gıda maddeleri ile üretildiği ve satıldığı işyerlerinin hâl, bileşim ve niteliklerinin belirlendiği hukuk kuralları olarak tanımlanabilir. Spesifik anlamda ise, gıda mevzuatı sektörde yer alan ve gıda üretimi
ve ticaretiyle uğraşan gerçek ve tüzel kişilerin uymaları zorunlu kurallar ile gıda maddelerinin taşıması gereken asga251
ri hijyen ve kalite kriterleri yanında, bunlara aykırı durumlarda uygulanması gereken cezai yaptırımları ve bunları uygulayıcı birimleri tanımlaması nedeniyle, kamu hukukunun
çeşitli prensiplerini içeren karma bir hukuk sistemidir.
Ruhsat Nedir?
Hem yerel yönetim hem merkezi yönetim aynı anda bir
şeye ruhsat veremez, yönetimleri tarafından düzenlenen,
kullanan kişi ve kurumlara hak ve imtiyazlar tanıyan, bu
hak ve imtiyazların çerçeve veya sınırlarının belirlendiği
belgeye ruhsat denir.
Yeni yerel yönetim mevzuatları çerçevesinde kimin hangi kuruma ruhsat vereceği vb. konular daha açık belirtilmiştir. Bir ürün, çevresine sadece fiziksel anlamda değil ruhi ve
sosyal olarak da zarar verebilecek nitelikte olabilir; gürültü veya görüntü kirliliğine sebebiyet verebilir. Burada temel
esas, risk veya tehlike taşıyor olması, dışarıya olumsuz bir
etkisinin bulunmasıdır. Böyle durumlarda ilgili ürüne ruhsat verilmez.
Pastaneler de bir G.S.M.’dir. Sağlığa zarar verebilecek fiziksel kurumlara G.S.M. denir.
1. sınıf G.S.M.’ye B.Ş.B. ruhsat verir. İl Özel İdaresi de
Ş.B. yoksa verir. 2. ve 3. sınıf mücavir alan içinde belediyeler, mücavir alan dışında İl Özel Yönetimi tarafından G.S.M.
ruhsatı verilir.
Sıvası bitmiş bir bina ikamet için kullanılacaksa ve elektriği, suyu tamamlanmış ise belediye tarafından iskân ruhsatı verilir, işyeri için kullanılacaksa işyeri açma ve çalıştırma ruhsatı alınması gerekir.
Eczanelere çalışma izin belgesini daha önce Sağlık Bakanlığı veriyordu, artık bu izin Eczacılar Odası tarafından
verilmektedir. Aynen Avukatların çalışma izin belgelerini
Barolar Birliği’nden aldıkları gibi, işyeri mücavir alan içerisindeyse işyeri açma çalıştırma ruhsatını belediyeler verir.
252
Avrupa Birliği uyum yasasına göre yürütülen kanun
5215 uyacak şekilde hazırlandı. Yeni düzenlenen bir kanun
olmasına rağmen gıdaların denetimi vb. işler Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’na verilmiştir.
Gıda denetimleri yapılırken birtakım sıkıntılar yaşanmaktadır. Kendi ayakları üzerinde duran Merkezi Yönetim baskısından uzak bir şekilde denetim yapılmalıdır. Tarım Bakanlığı gıdanın toprakla ilgili kısmıyla ilgilenmelidir, kalite standartları, gıdaların denetimi laboratuvarda incelenmesi Tarım
ve Köyişleri Bakanlığı tarafından yapılmamalıdır. Bu denetim Gıda Dairesi Genel Müdürlüğü diye özerk bir kuruluş
oluşturularak bu kuruluş tarafından yapılmalıdır.
Türkiye’de Gıda Kontrol Örgütleri
1) Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2) Belediyeler Gıda Kontrol Teşkilatı. İlgili birimler, Sağlık İşleri ve Veteriner İşleri Müdürlükleri, Laboratuvar Müdürlükleri, Mezbaha Müdürlükleri, Su Ürünleri Müdürlükleri, Ruhsat Denetim Müdürlükleri, Zabıta Müdürlükleri
gibi birimlerdir.
3572 Sayılı Kanun, sıhhi müesseselere (Satış Yerlerine)
ruhsat verme yetkisini içermektedir.
3572 Sayılı Kanun Yönetmeliği 2005, gıda satış yerlerinin sahip olması gereken teknik ve hijyenik şartları belirtir. Işyerlerinin taşıyacağı ortak genel koşullar ve özel koşullar mevcuttur.
5179 Sayılı Gıda Kanunu, gıda maddelerinin güvenli olarak hangi şartlarda satılacağını, yetkili mercileri ifade eder.
5179 Sayılı Kanunun Gıda Güvenliği ve Kalitesinin
Denetimi ve Kontrolüne Dair Yönetmeliği, satış yerlerinin
ve gıda maddelerinin asgari teknik ve hijyenik koşularının
HACCP ile GMP gibi kalite sistemlerinin uygulanması mevcuttur.
253
5216 Sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu, sıhhi ( Gıda
Satış Yerleri) işyerlerinin, büyükşehir sınırları içinde kalan
İlçe ve İlk Kademe Belediyeleri tarafından ruhsatlandırılıp
denetleneceğini ifade eder
»» 14.06.1989 tarih ve 3572 sayılı Işyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Dair 353 sayılı KHK’nin değiştirilerek kabulüne dair kanun.
»» 10.08.2005 tarihli Işyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmelik (GSM Yönetmeliği dâhil edildi).
»» 04.04.1971 tarih ve 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu.
»» 10.03.1995 tarihli Su Ürünleri Yönetmeliği.
»» 14.07.2004 ve 27.04.2007 tarihli Su Ürünleri Toptan
ve Perakende Satış Yerleri Yönetmeliği.
»» 30.03.2005 tarihli Gıda ve Gıda ile Temasta Bulunan
Madde ve Malzemelerin Piyasa Gözetimi, Kontrolü ve
Denetimi ile Işyeri Sorumluluklarına Dair Yönetmelik.
»» Gıda ve Gıda ile Temas Eden Madde ve Malzemeleri Üreten Işyerlerinin Çalışma İzni ve Gıda Sicili
ve Üretim İzni İşlemler Sorumlu Yönetici İstihdamı
Hakkında Yönetmelik 27.08.2004.
3) Sağlık Bakanlığı
4) Sanayi Bakanlığı
5) Devlet Bakanlığına veya Maliye Bakanlığının bağlı
Gümrük ve Tekel Genel Müdürlükleri.
Gayrisıhhi Müessese
1. sınıf: Büyük fabrikalar
2. sınıf: Meskenlerden uzak uygun görülen yerlerdeki
müesseseler
3. sınıf: Meskenlerin ve insanların yakınında kurulabilen
müesseseler (pastane, fırın)
Sıhhi müessese: Gayrisıhhi Müessese dışında kalanlar.
Gayrisıhhi Müessese: Çevrede bulunanlara biyolojik, fiz254
yolojik zararlar veren doğal kaynakların kirlenmesine sebep olan yerlerdir. Umuma açık istirahat yerleri de G.S.M.
olarak geçmektedir.
1. sınıf G.S.M.: Enerji, sanayi, makine sanayi, kimya sanayi, petro kimya sanayi, gıda maddeleri, içkiler, atık maddeler. Ortada kalanların sanayisi tekstil sanayisidir.
1. sınıf, 2. sınıf ve 3. sınıf olarak ayrılmasının sebepleri
kapasitesine göre belirlenir.
Gayrısıhhi Müesseseler Neye Göre Ayrımlanır?
1. sınıf; fabrikalar kendi üretim kapasitesine göre gruplara ayrılmaktadır. Makinenin sayısına, personel sayısına,
ürettiği mala göre G.S.M. olur.
Örneğin ekmek: 1. sınıfa dâhil değildir. Diyelim ki 5000
tane üretiyor 2. sınıfa da giremez. Bunun altında üretiyorsa 3. sınıf olur.
Denetimleri Nasıl Olmaktadır?
Teknik ve hijyenik şartlara uygun olması gerekiyor, örneğin şeker fabrikaları, süt ve süt ürünleri, kesimhaneler, balık unu ve balık yağı üretim tesisleri hepsi 1. sınıfa
dâhildir. 1.sınıflar belediyece denetlenmez. Belediye denetleme yaparken çevre sağlık ve tarım ilçeden görevliler gelir,
işyeri açma ve çalıştırma ruhsatı var mı diye bakarlar. İmalat dışındaki yerlere sadece Zabıta olarak denetime gidilir
fakat diğer birimlerle de görüşülür.
Ruhsat Başvurusu Nasıl Olur?
Dilekçeyle başvurulur. Ruhsat yoksa zabıt varakası tutulur, sonra zabıt encümene çıkar, daha sonra kapatma kararı
alınır. Mekân sahibine gönderilir, 7 gün faaliyetten alıkonur. 2. tebligat yapılır, içeride yanıcı veya patlayıcı madde
varsa alınması söylenir, yoksa 24 saat sonra kapatılması
255
uyarısı yapılır. Zabıt varakası Zabıta Yönetmeliğinin 39.
maddesine göre tutulur.
39. Madde: 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu gereğince işyeri açma ve çalıştırma ruhsatlarının belediyeden
alınması zorunludur. İşletmenin ruhsatı varsa; sağlık karnesinin 3 ayda bir yenilenmesi gerekir, iş gömleği bulundurulması, açıkta çöp kutusu bulunmaması gerekir. İşyerlerinin portör muayeneleri yapılır.
256
BÖLÜM 8
BESLENME VE SAĞLIK
İnsanın bedenen, aklen, ruhen ve sosyal yönden iyi gelişmiş bir vücut yapısına sahip olabilmesi ve bunu sürdürebilmesi kısaca sağlıklı ve üretken olarak yaşayabilmesi, beslenme, kalıtım, iklim ve çevre koşulları gibi etmenlerle ilgilidir. Yaşantımızın istenilen bir düzeyde yürütülebilmesi ve
muhafazası başlıca beslenme, giyinme ve barınma ihtiyaçlarının karşılanmasına bağlıdır. Bu üç gereksinimden giyecek ve barınak; uygarlık geliştikçe gıdaya oranla daha başarılı bir şekilde sağlanmaktadır. Besinler ve beslenme üzerinde yapılan araştırmalar insanların gıdasız yaşayamayacağını ve bu gıdaların da sağlıklı ve dengeli olması gerektiğini ortaya koymaktadır.
İnsan mikroskopta ancak görülebilen bir tek hücre iken,
bölünüp 75 trilyon hücreye ulaşarak erişkin haline gelir.
Tek bir hücreye bu büyümeyi ve gelişmeyi sağlayabilmek
için gerekli temel maddeler nitrojen, karbon, hidrojen ve
oksijendir. Tüm canlıların yaşamlarını devam ettirebilmek
için enerjiye gereksinimleri vardır. Enerjilerini oksijen kullanarak (oksidatif fosforizasyonla) veya oksijensiz yollarla
sağlarlar. Ancak, ortak noktaları, enerji üretmek için sağladıkları besinleri kullanmalarıdır. Bitkiler doğadan aldıkları
257
başlıca “karbon”, “oksijen”, “hidrojen” ve büyük oranda güneş ışığının yardımı ile, besinlerini kendileri oluştururlar.
Bu nedenle de besin piramidinde en altta yer alırlar. İnsan
ise bunun aksine, besin zincirinde son halka, besin piramidinde en üst noktadır.
Aldığımız gıdaları, büyüme, gelişme, dokularımızı/hücrelerimizi yenileme, üreme ve enerji temininde kullanırız.
Ancak, bu işlevlerin oluşması için hassas dengelerin kurulması zorunludur. Bunu temin edemediğimiz zaman, sağlığımızı koruyamayız. Sağlık; genetik olarak iyi niteliklerle
doğmuş, fizik, fizyolojik, mental ve psikolojik olarak normal gelişmiş bütün fonksiyonları uyum ve denge içinde devam eden iyi nitelikli bir yapıyı ifade eder.
Besin öğeleri doğrudan vücudumuzda kullanılmaz. Mutlaka parçalanıp temel besin öğelerine dönüştürülür. Bu öğelerin herhangi biri alınmadığında veya gereğinden az yada
çok alındığında, büyüme ve gelişmenin engellendiği ve sağlığın bozulduğu bilimsel olarak ortaya konmuştur. Ancak
beslenmenin fizyolojik olduğu kadar sosyolojik ve psikolojik bir olay olduğu da unutulmamalıdır.
Sağlık; bedensel, ruhsal ve sosyal sağlık olmak üzere
başlıca üç öğeden oluşmaktadır. Bedensel sağlık için, yeterli amaca uygun, biyolojik olarak yararlanma oranı yüksek gıdaya gereksinimimiz vardır. Bir binayı yaparken tuğla, demir, tahta kum ve benzeri yapı malzemelerinin tümüne gereksinimimiz olduğu gibi vücudumuz için de dengeli
olmak koşuluyla, değişik türden tüm gıdaları almamız şarttır. Sağlık, başlıca üç öğeden oluşmaktadır. Bunlar;
Bedensel sağlık,
Ruhsal sağlık,
Sosyal sağlıktır.
Bedensel sağlık için; yeterli, amaca uygun, biyolojik olarak yararlanma oranı yüksek gıdaya gereksinimiz vardır.
Bir binayı yaparken, tuğla, beton, tahta, kum ve bunun gibi
yapı malzemelerinin tümüne ihtiyacımız olduğu gibi vücu258
dumuz için de dengeli olmak koşuluyla, değişik türdeki tüm
gıdaları almamız şarttır.
Yemek işlemi zorla yapılan veya yaptırılan bir işlem olmayıp, insanların arzu ettiği ve hoşlandığı bir olgudur. Bu
açıdan, yemek yemek ruhsal doyum da sağlamaktadır.
Ruhsal sağlık açısından, yemek yemek kabaca, nişasta, yağ,
şeker, protein alma işlemi değildir. Yemek yemek zorla yapılan veya yaptırılan bir işlem olmayıp insanların arzu ettiği
ve hoşlandığı bir olgudur. Bu açıdan yemek yemek ruhsal
doyumu da sağlamaktadır. Bazı kişilerin sıkıldıkları zaman
gereksiz yere devamlı yemek yemesi bir sağlıksızlık göstergesidir.
Beslenme sosyal bir olgudur. İnsanların sosyalleşmesinin ilk örneği olarak çoğunlukla ateşi kullanarak eti pişirmeleri gösterilmektedir. Bunu takiben ulusların kendilerine özgü yemek pişirme usulleri geliştirdiği bilinmektedir.
Fransız ve Çin mutfaklarında yemeğin üstüne dökülen sosun önemi varken, Türk mutfağında sos yemeğin içine katılarak (salça, baharat) yemekle birlikte pişirilir. Çin mutfağı
tadımlık iken, Türk yemekleri doyumluktur. Hayatımızda
bu kadar önemli yer tutan beslenme, zamanımızda bir bilim
dalı olarak karşımıza çıkmaktadır. Beslenme, gelecekte de
birçok bilim dallarının uğraştığı konu olacaktır.
Bugün dünyada milyonlarca insan açlık ve yetersiz beslenmenin getirdiği ölüm ve hastalıklarla savaşırken, diğer
bazıları aşırı ve yanlış beslenme nedeniyle yaşamlarını erken yaşlarda yitirmekte veya çalışamaz duruma düşmektedir.
Böylece yetersiz ve dengesiz beslenme, insanların beden
ve zihin gelişmelerini gerileten, sağlıklı yaşam süresini kısaltan ve üretim düzeyini düşüren etmenlerin başında gelmektedir.
259
Tanımlar
İnsan mikroskopta ancak görülebilen bir tek hücre iken,
bölünerek 75 trilyon hücreye ulaşarak erişkin insan haline gelir. Tek bir hücreye bu büyümeyi ve gelişmeyi sağlayabilmek için gerekli temel maddeler nitrojen, karbon, hidrojen ve oksijendir. Bu temel maddelerden yapı maddelerini sadece bitkiler kendileri oluşturabilir. Hayvanlar bitkilerin besin öğelerini yiyerek büyüme ve gelişmelerini sağlamaktadır. İnsanlar bitki ve hayvanların oluşturduğu besinleri yer ve bunları sindirerek besin öğelerini sağlar. Besin
öğeleri doğrudan vücudumuzda kullanılmaz. Mutlaka parçalanıp temel besin öğelerine dönüştürülür.
Gıda
En geniş tanım olarak “Fizyolojik etkisi olan her şey” denilebilir. Bu tanım içine hava, su, ilaç ve benzeri maddeler
de girer. Ancak bu tanımlar gerçekçi değildir. En dar tanıma göre gıda besin öğelerini içeren maddeler anlamına
gelir. Bu öğeler yardımıyla organizma hem büyür hem de
işlevlerini yerine getirir. Bu yaklaşıma göre çay, kahve ve
benzerleri gıda tanımı dışında kalmaktadır. Bu nedenle keyif verici maddeler diye ayrı bir tanımlama yapılmaktadır.
Gıda; genelde organizmanın varlığının sağlanmasının devamı, büyümesi, kaybettiklerini yerine koyması ve yaşamanın
gereği olan fizyolojik fonksiyonlarını yapabilmesi için vücuda alınan besin maddesi olarak tanımlanır.
Beslenme
Beslenme, bireyin enerji gereksinimi, ana rahminde ve
doğumdan sonraki gelişme ve büyümesini, hareket enerjisini, vücudun gelişmesi ve ana sütünün oluşumu için gerekli olan maddeleri sağlar. Bireylerin ailelerin ve toplumların en önemli amaçlarından birisi sağlıklı ve üretken olmaktır. Zevk ve arzuya göre olmakla birlikte bilinçli bes260
lenme, yaşam sevinicini, sağlığı ve refahı artırır. Yaşantımız
için yalnız yeteri kadar besin tüketimi ile yetinemeyiz. Yaşantımızın sağlıklı ve düzgün bir şekilde devam ettirilmesi
için günlük diyetimizde bulunduracağımız gıdaların, besleyici unsurları dengeli oranlarda içerecek bir nitelikte olması da zorunludur. Sağlığı etkileyen çevresel etmenlerin başında, beslenme, barınma, giyim, fiziksel çevre, eğitim ve
kültürel olanakların durumu gelir. Tüm bu etmenler bireyin yaşamını yönlendirir. Çevresel etmenlerin herhangi birinin yetersizliği bireyin, dolayısı ile toplumun sağlık durumu üzerinde olumsuz etki yapar. Beslenme; sağlıklı yaşamanın temel koşuludur. Bireyin ve toplumun sağlığının korunmasında ve hastaların iyileşme hızının arttırılmasında
yeterli ve dengeli beslenme önemli bir yer tumaktadır. Bireysel de olsa beslenmenin yeterli ve dengeli olarak uygulanması, önlenebilir hastalıkları, sakatlıkları ve erken ölümleri azaltacaktır. Beslenme; büyüme, yaşamın sürdürülmesi ve sağlığın korunması için besinlerin kullanılmasıdır. Bir
bilim dalı olarak Beslenme;
»» Beslenmede esas olan besin öğelerinin türlerini,
miktarlarını, özellikleri ve vücut çalışmasındaki görevlerini,
»» Besinlerin birleşimi, fiziksel ve kimyasal özelliklerini, tarladan sofraya değin uygulanan işlemlerin besin kalitesine etkilerini,
»» Değişik yaş, cinsiyet, çalışma ve özel sağlık durumları olan birey ve/veya gruplar için en uygun beslenme planlarının yapılmasını inceler.
Beslenme, organizmanın varlığını sürdürebilmesi, yıpranan ve yaralanan dokuların tamiri, kaybettiklerini yerine koyması ve büyümesi için yiyecek maddelerinin sindirim yoluyla alınmasından onların organizmada asimile edilmesine kadar geçen olaylar serisidir. Beslenmeyi “canlının
yiyecek maddelerini ve oksijeni alıp kullanılmasından artık
ürünlerin atılmasına kadar geçen olayların tümü” olarak ta261
nımlayabiliriz. Bu amaçlarla vücuda alınan yiyecek ve içeceklerin her birisine “besin” denir. Besinlerin bileşiminde
bulunan ve yukarıdaki fonksiyonların en az birisine sahip
olan kimyasal maddelerin her birine “besin öğesi” veya “temel besin elementi” adı verilir. Besinler çeşitli fonksiyonlara sahiptir.
Kötü Beslenme
Bazı kişiler çeşitli besin ögelerini en uygun miktarların
altında yani sınır düzeyde alarak sağlıklı durumlarını devam ettirmeye çalışırlar. Böyle bir durumda, kişinin fiziksel olarak hastalanma riski, uygun miktarları alan kişilere
kıyasla daha yüksek olur. Beslenme açısından yetersizliği
olanların fiziksel iş kapasitesi, immün sistem fonksiyonları ve zihinsel aktiviteleri sınırlıdır. Bunların yanı sıra, yaralanma veya hastalık durumunda, hamilelikte veya büyüme
ve gelişme dönemi olan çocukluk çağında fazladan gerekli olan fizyolojik ve metabolik gereksinimler için vücuttaki depoları yetersiz kalır. Tüm bu etmenler kötü yeme alışkanlıkları veya yetersiz beslenme sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.
Malnütrisyon
Vücuttaki depoların boşaldığı, enerji ve besin ögelerinin günlük gereksinimleri karşılayamadığı durumlarda ciddi malnütrisyon belirtileri görülebilir. Bu durum genellikle yoksul toplumlarda görülmekle birlikte, özellikle hamile
kadınlar, bebekler ve yaşlılar daha fazla risk altındadırlar.
Hastanede yatan ve uzun süre hastalığı devam eden kişilerde de malnütrisyon gelişebilmektedir.
Aşırı Beslenme
Enerji ve besin öğelerinin gereğinden fazla alınması aşırı
beslenme olarak bilinir. Bunun sonucunda, vücut ağırlığın262
da sağlığı olumsuz yönde etkileyen artış (mobid şişmanlık)
görülür. Özellikle yağ tüketimi yüksek olan gelişmiş toplumlarda sıklıkla ortaya çıkmaktadır. Böyle bir durum, zararlı doku etkisine yol açan besin öğesi suplementasyonlarının fazla oranda (megadoz düzeyinde) alınmasıyla da görülebilmektedir.
Optimal Beslenme
Kişinin diyetle karbonhidratları, proteinleri, yağları, vitaminleri, bazı vitaminleri, su ve posayı gereksinim duyduğu oranlarda tüketmesi ve vücut tarafından kullanılması anlamına gelir.
Yeterli ve Dengeli Beslenme
Bireyin yaşı, cinsiyeti ve içinde bulunduğu fizyolojik ortama göre, vücudun büyümesi, dokularının yenilenmesi ve
çalışması için gerekli olan besin ögelerinin yeterince alınması ve vücutta uygun şekilde kullanılması durumu “yeterli
ve dengeli beslenme” olarak açıklanabilir. Diğer bir deyişle;
organizmanın yaşamını sürdürebilmesi için gereken enerjinin beslenme ile karşılanmasına “Yeterli beslenme” adı
verilir.
Besin öğeleri vücudun gereksinmesi düzeyinde alınamazsa, yeterli enerji oluşmadığı ve vücut dokuları yapılamadığından “yetersiz beslenme” durumu oluşur. İnsan gereğinden
çok besin alırsa, bu öğeler vücutta yağ olarak biriktiğinden
sağlık için zararlıdır. Yetersiz beslenme, canlının fizyolojik
gereksinimlerini karşılamaktan uzak olan beslenme türüdür.
Yetersiz beslenme durumunda, fiziksel gelişme yanında beyin gelişimi, dolayısıyla, zekâ da etkilenir. En çok büyüme
çağındaki çocuklarda, gebe ve emziklilerde, ağır işlerde çalışanlarda sorun belirgin olarak gözlenebilir.
İnsan yeterince yemesine karşın, uygun seçim yapamadığı ya da yanlış pişirme yöntemi uyguladığı için bu be263
sin öğelerinin bazılarını alamayabilir. Bu durumda, o besin
öğesinin vücut çalışmasındaki işlevi yerine getirilemediğinden yine sağlık bozukluğu oluşur. Bu durum da “dengesiz
beslenme” olarak adlandırılır.
Yetersiz ve Dengesiz Beslenme
Yetersiz ve dengesiz beslenme durumlarında vücudun
büyüme, gelişme ve normal çalışmasında aksaklıklar olacağından “yeterli ve dengeli beslenme sağlığın temelidir” diyebiliriz. Yetersiz ve dengesiz beslenen bir kişinin vücudu
mikroplara karşı dayanıklı değildir. Bu bakımdan bu gibi
kimseler kolay hasta olurlar ve hastalıkları ağır seyreder.
Ayrıca, herhangi bir besin öğesinin yetersiz alınması durumunda vücutta o besin öğesinin görevi yerine getirilemeyeceğinden vücut çalışması aksamakta ve hastalık baş
göstermektedir. Yetersiz beslenmenin hüküm sürdüğü toplumlarda sosyal düzensizlikler olağan şeylerdir. Yetersiz ve
dengesiz beslenme, insanın çalışma, planlama ve yaratma
yeteneğini düşürür. Ekonomik bakımdan gelişmiş olmanın
ilk şartı insan gücünü, üretimi artırmak için kullanabilmektir. Yetersiz ve dengesiz beslenme yüzünden zihnen ve
bedenen iyi gelişmemiş, yorgun, isteksiz ve hasta bireyler
toplum için bir güç ve kuvvet değil, bir yüktür. Bir toplumdaki bireylerin yeterli ve dengeli beslenip beslenmediklerine sadece dış görünüşüne bakarak hüküm vermek doğru
değildir. Toplumdaki bireylerin gerçek beslenme durumları bilimsel yöntemlerle tespit edilmektedir. Yapılan çeşitli
araştırmalar toplumumuzun önemli bir kısmının dengesiz
beslenmekte olduğunu ortaya koymaktadır. Dengesiz beslenmenin etkilediği grupların başında ise gelişmekte olan
çocuklar, gençler, gebe ve emzikli anneler gelmektedir.
Besin Öğeleri
Yenebilen bitki ve hayvan dokuları “besin” olarak tanımlanır. Ekmek, yumurta, portakal vb. besine örnektir. Besin264
ler; protein, karbonhidrat, yağ, vitaminler ve mineraller gibi
organik ve inorganik öğelerden oluşmuştur. Bu öğelere “besin öğeleri” denir. Canlıların en gelişmişi olan insan, doğadaki diğer canlıları yiyerek yaşamını sürdürür. İlkel insan
doğada bulabildiği her canlıyı yerken, zamanla bunlar arasında seçim yapmayı, seçtiklerini üretmeyi, ürettiklerini bulunmayan mevsime değin saklamayı, pişirerek daha uygun
duruma getirmeyi öğrenmiştir. İnsan bununla da kalmamış,
besin olarak ürettiği her şeyin bileşimini merak ederek analizini gerçekleştirmiştir. Bilim ve teknoloji ilerledikçe, besinlerdeki bu öğeler tek tek ayrılmış ve özellikleri saptanmıştır. Bu öğelerin yapıları ve özellikleri bilindikten sonra,
bunların bazıları kimyasal maddelerden belirli yöntemlerle
yapılarak ilaç şeklinde paketlenmiş, bazıları saf (öz), bazıları da yoğun bir duruma getirilmiştir.
Gıdalarımızın yapısını oluşturan çok sayıdaki besin elementlerinin yalnız belirli birkaçı gıdalarda sık görülür. Günlük gereksinim için miktarı çok olan ve “Makro Besin Elementleri” adı altında toplanmakta olan bu besin elementlerini proteinler, yağlar, karbonhidratlar ve su oluşturmaktadır.
Günlük gereksinim için az miktarda gerekli olan besin
unsurları, “Mikro Besin Elementleri”ni oluşturmaktadır.
Mineral maddeler (tamamı 16 tanedir), vitaminler (izomerleri dahil tamamı 32 tanedir) ve diğerleri bu gruba girmektedirler. İnsanlarda beslenme için gerekli gıdaların bileşiminde bulunan bütün makro ve mikro besin elementlerinin sayısı 40 kadardır. Gıda maddelerinin kimyasal analizi,
bileşenlerin yalnız belli bir miktarının gıdanın yapısına katıldığını göstermektedir. Her bir gıda maddesinin bileşeni,
tipik özelliklerinden dolayı gruplar oluşturmaktadır. Eğer
belli gıdaların bileşimi gösterilmek zorunda olunursa gıdaların bileşenlerinin grupları da belirtilmelidir.
Besin öğeleri olarak adlandırılan karbonhidratlar, proteinler, yağlar, mineraller ve vitaminler yaşam için mutlak gerekli olan maddelerdir. Besin değeri olmayan kimyasallar
265
içerisinde bulunan doğal kimyasallar, gıdadan gıdaya sayısı değişen geniş bir gruptur. Örneğin domateste 350, muzda 325, şarapta 475, kahvede 625 adet kimyasal madde tespit edilmiştir. Aşağıdaki tabloda bir günlük menü ile alınan
besin öğeleri gösterilmektedir.
Tablo 8. Günlük menü ile alınan besin öğeleri
Sabah Kahvaltısı: Yağda yumurta, tereyağı, çay
Öğle Yemeği: Domates çorbası, pirinç pilavı, biftek, kiraz
Akşam Yemeği: Tavuk kızartma, marul
Ovalbümin, ovomükoid, müsin, globulin, aminoasitler,
kolesterol, lesitin, kolin, lipit ve yağ asitleri, lutein,
Yumurta zeaksantin, biotin, beta karoten, pantotenik asit,
riboflavin, tiamin, niasin, folik asit, siyanobalamin, Fe,
Ca, P ve NaCl.
Bütirik asit, kolesterol, sodyum niasin, kolin, potasyum,
glikoz, pridoksal, , laktoz, askorbik asit, karoten, Ca,
Tereyağı
Mg, Fe, Zn, P, alfa tokoferol, kalekalsiferol, riboflavin,
siyanobalamin, doymuş yağ asitleri.
Çay
Kafein, tanen, bütanol, izoamil alkol, hekzanol, fenil etil
alkol, benzil alkol, geraniol ve daha en az yüz seksen
madde.
Askorbik asit, sitrik asit, glikoz, sukroz, NaCl, doymuş
Domates ve doymamış yağ asitleri, karoten, folik asit, riboflavin,
tiamin, Ca, Cu, Fe, Mg, Mn, P , K, Zn ve bitki proteinleri.
Biftek
Hayvansal proteinler, Fe, P , Zn, Mg, riboflavin, tiamin,
piridoksin, siyanobalamin ve kömürleşmiş kısımlarda
alfa–benzpiren (kanserojendir).
Pirinç
Askorbik asit, pantotenik asit, glikoz, sukroz, doymuş
yağlar, Fe, P , Na, Cu, Ca, Mg, K, Zn, tiamin, niasin,
maltoz.
Kiraz
Nişasta, selüloz, pektin, früktoz, sakkaroz, glikoz,
malik asit, sitrik asit, süksünik asit, amil asetat,
anisil propiyonat, beta karoten, askorbik asit, P , K,
riboflavin, tiyamin.
266
Tavuk
askorbik asit, riboflavin, niasin, pantotenik asit, flavin,
folik asit, hidroksikobalamin, kolesterol, aktomiyosin,
aktinin, gliseridler, fosfolipidler, kolin, spingomiyelin,
kefalin, lesitin, glikojen, polihidroksi aldehitler,
poli sakkaritler, nükleik asitler, flavinnükleotitler,
lipoprotein, Ca, Fe, Mg, K, Zn, Mn, P, Na, Cu, laktat,
piridoksin, miyosinler, asetin, fitosterol, kollagen,
miyoglobin, sitokrom, lisozomlar, elastin, doymuş ve
doymamış yağlar, enzimler.
Marul
Aminoasitler, Ca, P , Fe, Na, K, Zn, Mn, riboflavin,
niasin, askorbik asit, doymuş yağlar, glikoz, piridoksal,
alfa tokoferol, tiamin, sakkaroz, biyotin, karoten, krom,
kobalt, bakır, kükürt, pantotenik asit, folik asit.
Kahve
Kafein, metanol, etanol, aseton, metil astatat, furan,
izopren, metil bütanol, kafein, dimetil sülfür, propiyon
aldehit, uçucu yağlar.
Besin Öğeleri
Bugüne kadar beslenme üzerinde yapılan araştırmalardan, insanın büyüme, gelişme ve sağlıklı olarak yaşamını
sürdürebilmesi için besinlerin yaklaşık 40 kadar besin öğesi içerdikleri saptanmıştır. Besin öğeleri olarak adlandırılan
karbonhidratlar, proteinler, yağlar, mineraller ve vitaminler
yaşam için mutlak gerekli olan maddelerdir. İnsanın gereksinmesi olan ve besinlerin bileşiminde yer alan 40’ı aşkın
besin öğesi kimyasal yapılarına ve vücut çalışmasındaki etkinliklerine göre 2 grupta toplanır.
267
Tablo 9. Besin öğeleri ve örnekleri
Besin Öğesi
Örnekler
Enerji
kaynakları
Karbonhidrat, yağ, protein
Esansiyel
aminoasitler
İzolöysin, löysin, lizin, metionin, fenilalanin,
treonin, triptofan, valin, histidina
Esansiyel yağ
asitleri
Linoleik asit, linolenik asitb
Vitaminler
Suda çözünen
Vitamin C, biotinc, kobalamin, folasin, niasin,
pantotenik asit, pridoksin, riboflavin, tiamin
Yağda çözünen
Vitamin A (ve beta–karoten), vitamin D, E, Kc
Mineraller
Kalsiyum, klor, magnezyum, fosfat, potasyum,
sodyum
İz elementlerd
Krom, kobalt, bakır, flor, iyot, demir,
manganez, molibdenyum, selenyum, çinko
Su
a. Histidin yeni doğan döneminde esansiyeldir. Aminoasitlerden yetişkinler için esansiyel olup olmadığı
tam olarak belirlenemeyenler; arginin, taurin, ornitin, karnitin.
b. Omega–3 serisi yağ asitlerinin de esansiyel özellikleri bulunabilir.
c. İntestinal mikro–organizmalar tarafından sentezlenmektedir ve esansiyel olup olmadığı çelişkilidir.
d. Arsenik, bor, nikel, silikon, kalay ve vanadyum bazı
hayvan türleri için esansiyeldir; ancak insanlardaki
durumu tam olarak bilinmemektedir.
268
Besin ögeleri ikiye ayrılır:
269
208
265
369
149
159
349
But
Pirzola
Sosis
Tavuk eti
Yumurta
Mercimek
fasulye
351
22,6
145
Kemiksiz
Kuru
12,8
161
Kemikli
44,6
56,5
60,7
67,0
64,9
57,9
23,7
19
19,6
24,4
28,3
30,4
29,2
26,7
29,0
243
61,3
222
Pirzola
16,6
(g)
Protein
Kemiksiz et
56,1
(Kal)
310
Su
(%)
Enerji
Hamburger
Ürün
1,3
1,6
11,5
8
31,1
17,8
9,6
1,9
4,0
14,3
10,8
26,6
(g)
Yağ
Kül
3,0
1,0
1,0
1,2
1,3
1,1
1,15
1,0
(g)
Ca
219
239
130
176
154
68
86
54
15
32
13
7
184
167
187
Koyun
15
15
Dana
13
5
8
P
(mg)
Sığır
(mg)
Fe
7,0
7,6
2,7
1,5
1,2
1,7
2,2
0,9
0,8
2,3
3,1
1,7
(mg)
Na
1294
75
59
54
40
75
65
68
(mg)
K
361
275
296
411
411
404
397
228
(mg)
0,46
0,54
0,14
0,08
0,74
0,10
0,10
0,08
0,08
0,08
0,09
0,04
(mg)
Tiamine
0,30
0,19
0,37
0,16
0,25
0,27
0,36
0,26
0,23
0,20
0,26
0,15
(mg)
Riboflavin
2,0
2,10
0,10
9,00
4,52
6,30
5,92
8,36
8,02
3,63
4,10
4,48
(mg)
Niasin
Tablo 10. Bazı gıdaların besin değerleri (100 g için)
1. Makro Besin Ögeleri
Bunlar, karbonhidrat, yağ, protein ve su gibi diyet içinde büyük miktarlarda bulunan besin ögeleridir Proteinler,
vücut hücre ve dokularının inşa edilebilmesi için gerekli
yapısal maddeleri sağlarken, karbonhidrat ve yağların asıl
fonksiyonu enerji sağlamaktır. Su enerji sağlamaz ama tüm
kimyasal reaksiyonların gerçekleşmesine izin veren çözme
özelliği ve vücut ısısını düzenleme sisteminin bir bileşeni
olarak kritik bir öneme sahiptir.
Protein
Proteinler, sindirim kanalında yapıtaşları olan aminoasitlere ayrılarak kana geçerler ve kanla karaciğere taşınırlar. Burada tekrar belirli düzen içinde birleşerek vücut
proteinlerini yaparlar. Proteinler hücrelerin esas yapı taşlarını oluşturur. Belirli hücreler birleşerek organları ve dokuları oluşturur. Böylece protein, büyüme ve gelişme için
başta gelen besin öğesidir. Birçok hücre zamanla ölür ve
yenileri yapılır. Bu nedenle proteinler, hücrelerin sürekliliği
için de başta gelen besin öğesidir. Vücudun savunma sistemlerinin, vücut çalışmasını düzenleyen enzimlerin, bazı
hormonların da esas yapıları proteindir. Organizmada temel enerji kaynağı olan karbonhidratların yokluğunda veya
yetersizliğinde; aminoasitler toplam enerji gereksiniminin
% 5- 10 kadarını sağlar. Proteinler tüm bu özellikleri nedeniyle büyüme ve gelişme, hücre yenilenmesi, vücudun
savunma sisteminin gelişmesi, bazı hormonların yapımı
için başta gelen besin öğeleridir. İşçilerin beslenmesinde de
artan enerji gereksinimine paralel olarak protein gereksinmesi de artar. Günlük alınması gereken enerjinin % 12- 15
kadarı proteinden gelmelidir. Çok ağır işlerde çalışanlarda
enerjinin oransal olarak üst sınırı olan % 15 oranı ve biraz
üstünün proteinden gelmesi yararlı olur.
270
İnsan beslenmesinde günlük protein gereksinimi
İnsan ve hayvanlarda proteine olan gereksinim nitrojen
dengesini incelemekle saptanır. Bu şu prensibe dayandırılır: Besinlerle organizmaya alınan nitrojen ile ekstretlerle
organizmadan atılan nitrojen tayin edilirse, organizmanın
ne kadar nitrojen dolayısıyla protein alıkoyduğu hesaplanır. Eğer besinlerle alınan proteinlerdeki nitrojen ile atılan
nitrojen eşit miktarda ise “nitrojen balansı” eşit demektir.
Bu dengenin eşit bir halde bulundurulması için diyetle günde 35 g protein alınması fizyolojik olarak yeterlidir.
İnsan organizmasında kas gücü dediğimiz gücün biçimlenmesi çoğunlukla karbonhidrat ve yağlar gibi enerjetik
besin yapı taşlarının varlığı ve yeterliliği ile ilgilidir. Nişastadan zengin gıdaların kullanılması ile üretilen kas gücünün maliyeti düşüktür. Ancak bunların ötesinde insanlar
proteine gereksinim duyarlar.
Günlük protein gereksinimi fromülle de saptanabilir.
Günlük protein gereksinimini hesaplama için iki pratik
yöntem vardır. Birincisi günlük ortalama protein gereksinimi kilo başına 1 gram olarak hesaplanabilir.
Protein gereksinimi (g) = Ağırlık (kg) x 1 g
Örneğin: 60 kg ağırlığında bir kişinin günde yaklaşık 60
g protein alması gerekir.
İkinci yol olarak, günlük kalorinin %15’inin proteinden
gelmesi önerilmektedir. Bunu hesaplamak için önce günlük
kalori gereksinimini bilmek gerekir.
Enerji gereksinimi aşağıdaki formülle hesaplanabilir:
30 yaşına kadar: Ağırlık (kg) x 30 Kalori
30 yaşından yukarı: Ağırlık (kg)x 30 Kalori — 100 (her
on yıl için)
60 kg’lık bir kişinin günlük enerji gereksinimi şöyledir:
30 yaş için: (60 x 30 = 1800 kalori)
40 yaş için: (1800– 100 = 1700 kalori))
271
50 yaş için: (1800– 200 = ı6oo kalori)
Bu enerjinin %15’inin geleceği protein miktarını bulmak
için proteinin verdiği enerjiyi bilmemiz gerekir:
1 gram protein = 4 Kalori
Buna göre 50 yaşında ve 60 kg ağırlığında bir kişinin
günlük protein gereksinimi:
(1600 x15/100)/4 = 60 g
Proteinlerin Organizmadaki Fonksiyonları
»» Vücut dokularının onarım ve yapısında kullanılmak
(önce onarım, sonra büyümede kullanılır.),
»» Enzim, hormon gibi yaşamsal olayları düzenleyen
kimyasal regülatörlerin bileşimine girerek önemli
vazifeler görmek ve oksijen taşımak,
»» Vücuttaki asit–baz dengesini normal dengede tutmak için tampon vazifesi görmek,
»» Kalıtsal faktörler için kromozom ve genlerin yapısında bulunmak,
»» Kasların kontraksiyonunda görev almak,
»» Hücrelerle hücreler arası sıvılar arasında besin unsurlarının değişimine yardım ederek ödemlere sebebiyet veren sıvıların anormal bir şekilde toplanmasına engel olmak,
»» Enerji veren diğer besinler (Karbonhidrat ve yağlar)
yeteri kadar alınmaz ise veya diyetle fazla protein
alınırsa enerji sağlamak,
»» Sütün bileşimine girmek,
»» Kanda hücrelerinin ve hemoglobinin yapısına girmek.
Günlük Protein Gereksinimini Etkileyen
Faktörler
Yaş ve cinsiyet: Gençler ve özellikle bebeklerde büyümeyi sağlamak için vücut ağırlığı başına alınması gereken
272
protein yetişkinlerden daha fazladır.
Çeşitli kas faaliyetleri: Atletik faaliyetlerde kas gelişmesi için fazla protein gerekmektedir. Bu nedenle ağır işlerde
çalışanlarda protein gereksinimi daha fazladır.
Hareket: Fiziki hareketin artmasıyla orantılı olarak protein gereksinimi zannedildiği kadar artmaz. Bu kural kalori
gereksinimi yeterince karşılanıyorsa geçerlidir.
Hastalık: Her türlü hastalık vücuttaki protein parçalanmasını arttırır. Birkaç gün yatakta yatmak insanı düşük nitrojen balansına sokmaya yeterlidir. Bu nedenle hastalık durumlarında protein gereksiniminin artmış olacağını düşünmek gerekir. Eğer protein kaybı çok hızlı oluşursa, ameliyatlardaki aşırı kan kaybı veya ileri derecedeki yanıklarda
olduğu gibi şok meydana gelebilir. Eğer protein kaybı yavaş
meydana gelirse protein malnutrisyonu şekillenir.
Proteinin Biyolojik Değeri
Proteininin besleyici değerlerinde kullanılan bazı deyimler vardır. Bunlardan BV–değeri (Biyolojik değer) “Biological Value” sözcülerinin baş harfidir. Bu değer, vücutta biriken proteininin vücudun emebildiği proteine bölünmesiyle
elde edilir. Bu hesaplamada, proteinin sindirilebilme durumu göz önüne alınmaz.
Biyolojik değer = Vücutta Biriken Protein
Emilebilen Protein
Proteinin besleyici değerinin ifade edilmesinde kullanılan diğer bir yöntem de NPU– değeri olup, “Net protein utilization” sözcüklerinin baş harfiyle ifade edilmektedir.
NPU– değeri, proteininin vücut tarafından sindirilebilen net
miktarıdır. Değerin hesaplanmasında, önce diyetteki protein ve hayvanın vücuttaki protein toplamı, toplam azot olarak hesap edilir. Ortalama proteinlerin % 16’sı azot kabul
edildiğinden, bulunan azot 100/16 ile çarpılarak protein değeri bulunur.
273
Net kullanılan protein (NPU) = Vücutta biriken N x 100
Vücuda alınan N
Tablo 11. Çeşitli besinlerin biyolojik değeri ve sindirilme oranları
Besin
Biyolojik değer
Sindirilme oranı
100
97
Yumurta
Süt
93
97
Pirinç
86
84
Balık
75
97
Sığır eti
75
97
Tahıl
72
79
Proteinin biyolojik değerini diğer gıdalar ile karşılaştırdığımızda, etin yüksek biyolojik değere sahip olduğunu görürüz. Ancak, bu değer yumurta ve süt proteininin biyolojik
değerinden daha düşüktür Bazı besinlerin biyolojik değerleri ve sindirilme oranları tabloda gösterilmiştir. Et, yumurta, balık ve süt ile birlikte yüksek biyolojik değere sahip gıdalardır. Et proteininin biyolojik değerinin olumsuz yönde
etkilenmesi kükürt içeren aminoasitleri yapısında yeteri kadar bulundurmamasından kaynaklanmaktadır Aynı şekilde
içerdiği fenilalanin ve triptofan miktarı, günlük gereksinimin altındadır. Ancak bu iki protein diğer yiyecekler ile birlikte yeteri oranda alınmasına karşılık, kükürt içeren aminoasitler bütün gıdaların proteinlerinde az miktarda bulunur. Ette bağ doku oranı arttıkça, biyolojik değeri yüksek
aminoasit miktarı azalmaktadır. Bağ doku proteininde, az
oranda metiyonin bulunmakta ve triptofan ise hiç bulunmamaktadır.
Karbonhidratlar
Vücut için en elverişli enerji kaynağıdır. Fiziksel aktivite
sırasında karbonhidrattan gelen enerji kullanımı ile daha az
274
oksijene gereksinim olduğundan, kas hareketinde karbonhidratlar yağlardan % 4- 5 daha verimli enerji sağlar. Dokulardaki glikojen deposu ile çalışma performansı arasında
pozitif bir ilişki vardır. Sağlıklı olabilmek ve çalışma iş performansı açısından diyetteki karbonhidrat türü ve miktarı
önemlidir. Günlük gereksinme duyulan toplam enerjinin
%55- 60 kadarı karbonhidratlardan gelmelidir. Karbonhidratların günlük tüketilmesi gereken miktarının %85’i kompleks, %15’i basit karbonhidratlardan sağlanmalıdır. Aksi
halde bir takım olumsuzluklar oluşabilir.
Beslenmede Karbonhidrat Gereksinimi
Karbonhidratlar vücutta kas ve karaciğerde glikojen şeklinde depolanmaktadır. Bu karbonhidrat rezervi 300–400 g,
idmanla 550–700 g’a kadar yükseltilebilir. Bu miktar 1500–
3000 karbonhidrat kalorisine denk gelir. Yağların parçalanma ürünü olan gliserinden vücut glikoz molekülleri yapabilir. Karbonhidrat bakımından fakir beslenme, metabolizma bozuklukları yapabilir. Karbonhidratlar esansiyel besin
maddeleri değildir. Bir başka deyişle vücut enerji ihtiyacını
glikoz ve yağ asitlerinden karşılar. Karbonhidrat ve yağlar
enerji sağlamada birbirlerinin yerini alabilirler. Bu 1 saati geçen sportif faaliyetlerde önem taşımaktadır. Çünkü vücuttaki karbonhidrat rezervi bu süre kadar dayanır. Ancak,
karbonhidrat enerjisinden yağ enerjisine geçişte randıman
düşer. Çünkü karbonhidrat yanması, yağların yanmasına
göre yaklaşık %6 daha az oksijen gerektirmektedir.
Karbonhidratlar, yağ ve proteinlere oranla % 4–5 oranında daha fazla enerji kaynağı olarak kullanılırlar. Karbonhidratlardan zengin bir beslenme programı izleyenler, normal ya da yağ ve proteinlerden zengin diyet alanlara oranla
daha uzun süre yorulmadan çalışabilmektedirler. Bu konu
ile birçok çalışma yapılmış ve geçerliliği kanıtlanmıştır. Örnek olarak; bisiklet ergonometresinde normal diyet alan kişilerin yorulmadan 114 dk., yağdan zengin diyet alanların
275
57 dk. ve karbonhidratlardan zengin diyet alanların 171 dk.
yorulmadan çalıştıkları gözlemlenmiştir.
Karbonhidratlar enerji olarak kullanılırken daha az oksijen harcanmasına neden olurlar. Bu da oksijen kullanımının dengelenmesine ve daha geç oksijen borçlanmasına neden olur. Yağlar 1lt. oksijen için 4,65 Kcal verirken, karbonhidratlar 5,01 Kcal verirler.
Karbonhidratlar yeterli miktarda alındığı takdirde yararlı olurlar. Kaslarda ve karaciğerde glikojen olarak depo edilir ve iyi bir enerji kaynağı yaratırlar. Kişinin ihtiyacından
fazla alındığı taktirde vücutta yağa dönüştürülür ve depo
edilirler.
Dikkat ve zihin performansı yemeğin bileşiminden olduğu kadar miktarından da etkilenir. Öğle yemeğinde ağır yemek yeme zihin etkinliğinin azalmasına ve hata yapma oranının artmasına neden olacaktır.
Ağır yemek yeme alışkanlığı olmayan kişilerde bu daha
da önem taşımaktadır. Yapılan bir araştırmada, 1800–1900
Kalorilik bir öğle yemeğinin ardından oluşan rehavetin boyutunun maksimum düzeyde olduğu bulunmuştur. Ve özellikle bu yemeğin karbonhidrat içeriği yüksek olduğu zaman
uygulanan zihinsel testte yapılan hata oranının daha fazla
olduğu ortaya çıkmıştır. Yüksek karbonhidratlı besinlerin
alındıktan sonra ortaya çıkan uyku halinin, kişinin performansını olumsuz yönde etkileyeceği düşünülerek, yarışma
ve antrenmanlardan önce menü planlanırken çok dikkatli
olmak gerekmektedir.
Karbonhidratların Beyin Çalışmasına Etkisi
Beyin, çalışmak için gerekli enerjiyi sadece karbonhidratlardan (glikoz) sağlar. Normalde açlık, kan şekeri düzeyi 100 ml, kan için 70–90 mg’dır. Beslenmeyi izleyen birkaç saat içinde, beyin ve kaslarda glikozun kullanılmasıyla
kan şekeri düzeyi düşmeye başlar. Kan şekerinin düşmesi
ile karaciğerdeki glikojen depolarından ayrılan glikoz, kan
276
şekerini eski düzeyine getirmeye çalışır. Bu yüzden kaslardaki kadar karaciğerde bulunan glikoz depolarının doygunluğu da önemlidir.
Beyin ve merkezi sinir sistemi için yeterli enerji sağlanamaması sonucu; herhangi bir konuya konsantre olmakta
zorlanma, kas kasılmasının kontrolünden yoksun bir sinir
sistemi ve baş dönmesi, açlık duygusu, uyuşukluk meydana
gelir. Yoğun bir güne kahvaltısız başlayanlarda ve günlük
öğün atlayanlarda bu durumlar sıkça görülür.
Rafine şekerlerin özelliği, kan şekerini çabuk yükseltip kısa sürede tekrar düşmesine neden olmalarıdır. Düşük
kan şekeri ise halsizlik, baş dönmesi, uyum güçlüğü ve bulantı oluşmasına neden olur. Basit şekerlerin kana çabuk
karışmaları nedeni ile daha süratli enerji sağladıkları düşünülebilir. Özellikle şekerin bu konuda ekmek kadar başarılı
olmadığı yapılan bir araştırmada belirlenmiştir.
Yağlar
Protein ve karbonhidratlara göre yaklaşık iki kat daha
fazla enerji verir. Gerekli durumlarda kaslar enerji kaynağı olarak yağ asitlerini kullanır. İnsan vücudunda yapılamayan elzem yağ asitlerini ve yağda eriyen vitaminlerin vücuda alınmasını sağlar, organları dış etkilerden korur.Yağlar
bazı hormonların yapımı için gereklidir; ayrıca mide boşalmasını geciktirerek doygunluk sağlar.
Yağ tüketiminde yağın miktarı ve cinsi önemlidir. Günlük enerji gereksiniminin % 25- 30 kadarı yağdan karşılanmalıdır. Bu da yetişkin bir bireyde görünür yağ olarak 30
gram (3 yemek kaşığı) yağ demektir. Bu miktar yağın 2/3’ü
sıvı (zeytinyağı ve diğer bitkisel yağlar) ve 1/3’ü ise katı yağlardan (tereyağı, margarin) sağlanmalıdır. Diyetinde yeterince süt ve süt ürünleri ile, kırmızı et ve diğer et ürünlerini yeterince tüketenlerin görünür yağ olarak katı yağ yerine sıvı yağ tüketimi önerilmektedir. Sıvı yağ tüketiminde diyetle alınması gereken toplam sıvı yağ miktarının 1/3’ünün
277
ayçiçek, mısır özü vb. çoklu doymamış yağ asidi içeren yağlardan; 2/3’ünün ise tekli doymamış yağ asidi yönünden
zengin olan zeytinyağı, fındık yağı vb. yağlardan sağlanması uygundur.
Yağların beslenmemizdeki fonksiyonları
1.Enerji kaynağıdırlar. Yağlar protein ve karbonhidratlara göre iki kat daha fazla kaloriye sahiptirler.
1 gram protein ve karbonhidrat ortalama 4’er kalori
verdiği halde, 1 gram yağ 9 kalori verir. Aynı zamanda organizmada depo edildiği için gerektiğinde tüketilmek üzere kalori kaynağı olarak kullanılabilir.
2.Yağda eriyen vitaminlerin (A, D, E, K) kaynağını
oluşturduğu için besinlerle aldığımız yağlar içerisinde bu vitaminleri de birlikte almış oluruz. Bunların
vücutta taşınması da yağlar aracılığı ile olur.
3.Organizma karbonhidratları hatta fazla miktarda
alınan proteinleri dolaylı olarak yağa çevirebilme
yeteneğine sahip ise de bazı yağ asitlerini sentezleyemez (eksojen yağ asidi). Bu gibi yağ asitlerinin
kesinlikle gıdalarla aldığımız yağlarla sağlanması
gerekir Bu yağ asitleri linoleik, linolenik ve arahidonik asitlerdir. Ancak yapılan araştırmalar linolenik
ve arahidonik asidin organizmada linoleik asitten
sentezlendiği ortaya konulmuştur.
4.Yağların sindirilme yeteneği oldukça yüksektir. Bitkisel yağlarda %95–98, iç yağlarda %90–95’dir. Erişkin bir kişinin günlük yağ gereksinimi 75 gramdır.
Bunun yarısı kadarı 40 gramı doğrudan doğruya
yağlardan alınır. Geriye kalanı ise yağlı besinlerin
bileşimindeki görünmeyen yağlarla alınmış olmaktadır.
5.Yağlar ve lipitler hücrenin yapı maddelerini oluştururlar.
6.Yağlar midede öteki besin öğelerinden daha çok mi278
dede kaldıkları için tokluk duygusunun daha uzun
sürmesini sağlar. Karbonhidratlara göre sindirilmesi
daha uzun sürdüğünden açlık hissini giderir.
7.Gıdalara lezzet ve aroma verdiği için iştah açıcıdır.
8.Deri altında toplanan yağlar organizmayı dış etkilere ve soğuğa karşı korur. Beden ısısı kaybını
önler.
9.Böbrekler ve diğer organlar etrafında az miktarda
toplanan yağlar bu organları sarsıntı ve şiddetli hareketlerde destekler, onlara yataklık vazifesi görür.
10. Vücudun çukur ve sivri yerlerini doldurarak güzellik
ve çirkinlik faktörlerini belirler.
Kolesterol ve beslenme
Kolesterol vücut sıvıları ve hücrelerde serbest ya da yağ
asitleri ile esterleşmiş olarak bulunur. Kolesterol dışarıdan
alındığı gibi vücut tarafından da sentezlenir. Bu maddenin
sentezinde karbonhidrat yağ ve aminoasit metabolizmasında oluşan asetil Koenzim A kullanılır ve karaciğer etkinlik
gösterir. Safra asitleri ve bazı hormonlar da kolesterolden
sentezlenir.
Kolesterol, yaşam için gerekli olan mum kıvamında yağımsı bir maddedir. Normal koşullarda, yağ suyun içinde
çözünmez. Kolesterol de su özelliklerini taşıyan kanda normal koşullarda çözünmez. Kolesterol, kanda çözünmesi ve
taşınması için karaciğerde bir protein ile birleştirilir. Bu kolesterol ile protein birleşimine lipoprotein adı verilir.
Kolesterol, beyin, sinirler, kalp, bağırsaklar, kaslar, kara279
ciğer başta olmak üzere tüm vücutta yaygın olarak bulunur.
Vücut kolesterolü kullanarak hormon (kortizon, seks hormonu), D vitamini ve yağları sindiren safra asitlerini üretir.
Bu işlemler için kanda çok az miktarda kolesterol bulunması yeterlidir. Eğer kanda fazla miktarda kolesterol varsa, bu
kan damarlarında birikir ve kan damarlarının sertleşmesine, daralmasına (arteriyoskleroz) yol açar. Arteriyosklerozda damar duvarında biriken tek madde kolesterol değildir;
akyuvarlar, kan pıhtısı, kalsiyum gibi maddeler de birikir.
Toplumda, arteriyoskleroz için damar sertliği, damar kireçlenmesi gibi ifadeler de kullanılmaktadır. Kolesterol, hangi
organın damarında birikirse o organa ait hastalıklar ortaya çıkar. Örneğin, kalbi besleyen atardamarlarda (koroner
arterler) kolesterol birikimi olursa, göğüs ağrısı, kalp krizi
gibi sorunlar oluşur. Böbrek damarlarında kolesterol birikimi ise, yüksek tansiyon ve böbrek yetmezliğine yol açabilir.
Değişik tipte lipoproteinler vardır:
»» LDL (Low Density Lipoprotein, düşük yoğunluklu lipoprotein): Kötü huylu kolesteroldür.
»» HDL (High Density Lipoprotein, yüksek yoğunluklu
lipoprotein): İyi huylu kolesteroldür.
»» LDL, IDL ve şilomikronlar.
Yağ metabolizması bozukluğu olan hastaların yaptırdığı
diğer bir kan incelemesi de trigliserid ölçümüdür. Trigliserid de kolesterol gibi kanda çözünen bir yağdır. Kan trigliserid düzeyi ile arteriyoskleroz arasındaki ilişki, kolesterol
kadar belirgin değildir. Kanda kolesterol düzeyini etkileyen
çok sayıda faktör vardır. Bu faktörlerin bazıları önlenebilir
niteliktedir. Bunlardan bazıları:
»» Kalıtımsal faktörler
»» Gıdalar
»» Şişmanlık
»» Strestir.
Bu faktörler kolesterolü ve kötü huylu kolesterolü yükseltir.
280
Düzenli egzersiz, iyi huylu kolesterolü yükseltir ve kötü
huylu kolesterolü azaltır. 60–65 yaşa kadar, yaşla birlikte
kolesterol düzeyi artar. Kadınlarda, menopozdan sonra kolesterol düzeyi artar. Bazı hastalıklarda kolesterol düzeyi
yükselir. Bu hastalıklar:
»» Kalıtsal yağ metabolizması hastalıkları,
»» Hipotiroidi (Tiroid bezinin yetersiz çalışması),
»» Karaciğer hastalıkları,
»» Nefrit (Böbreğin mikrobik olmayan yangısal hastalıkları),
»» Şeker hastalığıdır.
Ayrıca, şişmanlık ve bazı ilaçlar da, yüksek kolesterole
neden olabilir. Kalp ve damar hastalıkları, Türkiye’de ve diğer ülkelerde ölümlere ve kalıcı sakatlıklara yol açan yaygın sorunlardır.
Türkiye’de, 6 milyon kişide kan kolesterol düzeyi sınırda
yüksek (200–239 mg/dl) ve 2 milyon kişide yüksektir (240
mg/dl ve üstü). Gelişmiş ülkelerde ölüm nedenleri arasında,
kalp ve damar hastalıkları ilk sıradadır ve yüksek kolesterol, yüksek tansiyon, şişmanlık gibi sorunların düzeltilmesi
ile bu ölümler önlenebilir veya geciktirilebilir. Bu nedenle,
Dünya Sağlık Örgütü, kalp ve damar hastalıklarını 1 numaralı insanlık düşmanı ilan etmiştir.
Kalp ve damar hastalıklarını kolaylaştıran faktörlere,
kardiyovasküler risk faktörleri adı verilir. Kanda, kolesterol ve LDL–kolesterolün yüksek olması, hasta için risktir
ve kolesterol yüksekliği bir kardiyovasküler risk faktörüdür. HDL–kolesterolün düşük olması da bir risktir. Bu riske sahip hastalarda, kalp krizi, felç, damar tıkanması, böbrek yetmezliği gibi hastalıkların ortaya çıkma olasılığı daha
fazladır.
Kanda aşırı miktarda bulunan kolesterol, yavaş yavaş
(yıllar içinde) damarların duvarında birikir. Bu birikim sonucu damarlarda daralma, tıkanma ortaya çıkar. Bu durum,
281
bir su borusunda pisliklerin birikmesine benzetilebilir. Kolesterol hangi damarda birikmişse o damarla ilişkili sorunlar ve hastalıklar ortaya çıkar.
Kolesterol yüksekliğinde belirti ve bulgular, çoğu zaman
ani kolesterol yükselmesine bağlı değildir, uzun süreli kolesterol yüksekliğinin damar duvarında kolesterol birikmesine yol açmasının sonucudur. Yani kolesterolünüz şu andaki değerinin 2–3 katına yükselse ve 3–4 saat yüksek kalsa
size bir zararı olmaz. Asıl sorun, sizde daha önce uzun süreli kolesterol yüksekliği olmasıdır.
Kalbi besleyen damarlarda (koroner arter) kolesterol birikimi, bu damarlarda tıkanma ve daralmanın sonucu, göğüs ağrısı, kalp krizi ve kalp yetmezliği gibi sorunlara neden olur. Bunların sonucu, hasta koroner by–pass ameliyatı
(cerrahi olarak darlığın ortadan kaldırılması) veya anjiyoplasti (balonla daralmış koroner arterin genişletilmesi) işlemine ihtiyaç duyabilir. Beyni besleyen boyun damarlarında
kolesterol birikimi olması, felçlere, konuşma bozukluklarına, dengesiz yürümeye, bilinç kaybına yol açar.
Böbrek damarlarında kolesterol birikimi, yüksek tansiyon ve böbrek yetmezliğine yol açabilir. Ana atardamarda
(aort) kolesterol birikimi de tehlikelidir. Buradan kopan kolesterol birikintileri, daha küçük damarları tıkayarak çok
değişik sorunlara yol açabilirler: Bağırsağı besleyen damarları tıkayarak bağırsak ölümüne, göz damarlarını tıkayarak
körlüğe, bacak damarlarını tıkayarak kangrene yol açabilirler.
Kolesterol yüksekliğine bağlı sorunlar ortaya çıktığı zaman, hasta geç kalmış olabilir; bu nedenle kolesterol yüksekliğini önlemek, yükselmişse düşürmek çok önemlidir.
Diyet, yüksek kolesterol tedavisinin olmazsa olmaz koşuludur. Vücut, gereksinimi olan kolesterolü, kendisi üretebilir, bu nedenle, diyetle kolesterol almaya gerek yoktur.
Beslenme konusunda tedavi planı, beslenme uzmanı ile birlikte yapılmalıdır. Doymuş yağlardan ve kolesterolden fakir
282
diyet seçilmelidir. Sıvı yağlarda doymamış yağ daha fazladır, bu nedenle, sıvı yağlar tercih edilmelidir. Genel olarak
sebze, meyve ve hububat tercih edilmelidir.
Su
Oksijenden sonra insan yaşamı için en önemli öğedir.
Besinlerin sindirim, emilim ve metabolizması için gereklidir. Atık ürünlerin vücuttan atılmasında, vücut ısısının
denetiminde ve tüm yaşamsal olayların (metabolizma) gerçekleşebilmesinde önemli görevleri vardır. Hava, su, ısı,
güneş ışını ve besin maddeleri canlıların yaşaması için gerekli temel unsurlardır. Bu unsurların başında oksijen ve su
gelmektedir. Canlı organizmayı oluşturan hücrelerin yaşam
faaliyetlerini devam ettirebilmeleri için suya gereksinimleri
vardır. Su yaşamı sürdürmede gıdadan daha kritik bir öneme sahiptir. Örneğin insanlar haftalarca ve hatta aylarca
(yağ stoklarına göre) gıda almadan yaşayabilirlerken, susuzluk birkaç gün içinde ölüme sebep olabilir Aslında su,
tüm yaşam için gerekli tek maddedir. Birçok organizma
hava olmaksızın yaşayabilir ancak hiçbiri susuz yaşayamaz. Su vücudun en büyük miktardaki bileşenidir.
70 kg ağırlığında erişkin bir erkekte vücut ağırlığının
%60’ı (42 litre) sudur. Kadınla bu oran biraz daha azdır
(%55 civarındadır). Bu kadınların, erkeklere oranla daha
fazla vücut yağına (yağ dokusu) sahip olmalarından kaynaklanmaktadır; çünkü yağ çok az su içermektedir (ağırlık olarak %10 civarında). Dolayısıyla vücut yağları arttıkça su miktarı azalır. Susuzluğa dayanmak oldukça zordur. İnsan gıda almadan yalnız su içerek yaklaşık 5 hafta
hayatını sürdürebildiği, halde susuzluğa ancak 7–12 gün
dayanır. Vücuttaki suyun oranı yaşa göre değişmektedir.
Beş aylık bir ceninde %94, bebeklerde %75 ve yaşlılarda
%50’dir. İnsan organizmasının %62–67’si, hayvan organizmasının %60– 70’i sudan ibarettir. Vücut suyunun %20’den
fazlasının yitirilmesi ölüme neden olabilir. Sadece %8 gibi
283
bir kayıp bile ciddi rahatsızlıklara ve hastalıklara neden
olabilir.
Su Gereksinimi
Tablo 12. Erişkin bir insanın günlük minimum su kaybı
Kaynak
Su (ml)
İdrar
400 Y
Dışkı
30 Y
Bazal ekstra renal
250 Y
Egzersiz
1,73 x 0.4 P
Proteinlerden zengin gıdaların bol olarak yenilmesi halinde de proteinlerin parçalanma ürünü olan üre idrarla
atıldığından idrar miktarı çoğalmakta ve bu yoldan su kaybı
artınca, suya duyulan gereksinim de yükselmektedir. İnsan
fizyolojik gereksinimi olan suyu her gün muntazam olarak
karşılamak zorundadır. Bunun yaklaşık %50’sini içeceklerden, %35’ini yiyeceklerden ve %15’ini de oksidasyon suyu
olarak vücuttaki gıdaların yakılmasından sağlar. Bu, suyun
diğer besin öğelerinden daha önemli olmasından değil,
onun vücutta depolanamamasından ve gerektiği miktarda
muhafaza edilememesindendir. Dolayısıyla günlük kayıpların giderilmesi ve vücut fonksiyonlarının sürdürülmesi için
düzenli su alımı zorunludur. Vücutta başlıca iki su bölmesi
bulunmaktadır: hücre içi ve hücre dışı bölmeler. Su hücre
içinde bir işlevi olduğunda, “hücre içi su” hücre dışında ise
hücre dışı su olarak bilinir. Hücre dışı su da kendi içinde
dokular arasındaki su ve damar içi sıvısı, yani kandaki su
olarak ikiye ayrılır.
Genellikle su gereksinimi günlük 2500–3000 kaloriye
karşılık her bir kalori için 1 lt hesabı ile 2,5–3 litre olarak
hesaplanır. Yaşama payı su gereksinimi için daha yaklaşık
bir değer elde etmek için aşağıda verilen yüzölçümü ve kalori gereksinimi formülü kullanılır. Bunun için önce atılan
284
en az su miktarını bilmek gerekir.
Su gereksinimi , ml = (400 +30 + 250)Y + 1,73 x 0,4 P
Y= Vücut yüzölçümü m²
P = Bazal enerji gereksiniminden fazla alınan enerji
Yüzölçümü m²
= 0,12 A(.66) Enerji = 70 A(.75)
70 kilogram ağırlığında bir insan günde 3000 Kcal metabolik enerji tüketiyorsa günlük su gereksinimi:
Su gereksinimi , ml = (400 +30 + 250) 0,12x70 (.66) +
1,73 x 0,40 (3000–70x70(.75) )= 1346 +904 =2250 ml Tablo 13. Günlük sıvı gereksinimi
Yaş
Ağırlık (kg)
Total sıvı (ml)
Ml/kg/24 saat
3 gün
3,0
250– 300
80–100
3 gün
5,4
750– 850
140–160
1 yaş
9,5
1150–1300
120–135
2 yaş
11,8
1350–1500
115–125
4 yaş
16,2
1600–1800
100–110
6 yaş
20,0
1800–2000
90–100
10 yaş
28,7
2000–2500
70– 50
14 yaş
45,0
2200–2700
50– 60
Proteinlerden zengin gıdaların bol olarak yenilmesi halinde de proteinlerin parçalanma ürünü olan üre idrarla atıldığından idrar miktarı çoğalmakta ve bu yoldan su kaybı artınca, suya duyulan gereksinim de yükselmektedir.
Su Gereksinimini Etkileyen Faktörler
En önemli faktörler şunlardır:
Yaş
Yaşlanma susama hissini zayıflattığından susuz kalmayı
engellemek için yaşlı insanların su alımlarını daha iyi izle285
meleri gerekmektedir. Diğer yandan bebekler ve küçük çocuklar çeşitli nedenlerle susuz kalma riskiyle karşı karşıyadır ve özel su gereksinimleri vardır:
»» Vücutları, ağırlığın yüzdesi bazında yetişkinlere
oranla daha fazla su içerir.
»» Çocuklarda yüzeyin hacme oranı yetişkinlerden
daha fazladır ve bu da deri yoluyla daha fazla su kaybına neden olur.
»» Yetişkinlere göre daha fazla sulandırılmış idrar çıkarırlar. Bu sorunlara ek olarak bebekler ve çok küçük
çocuklar susadıklarını iletemezler.
Vücut Sıcaklığı, Çevre
Vücut serinlemek için su kullandığından, fiziksel faaliyet, ateş veya çevre sıcaklığı gibi vücut sıcaklığını arttıran
koşullar aynı zamanda su gereksinimini de artırır. Örneğin
sıcak iklimlerde yaşayan bireylerin su gereksinimleri %50–
100 artabilir. Yüksek sıcaklığın fiziki faaliyetlerdeki artışla
birleşmesi durumunda ise deri ve solunum yoluyla su kaybı
üç katından on katına kadar artabilir.
Hastalık ve Yaralanma
Ateş, kusma ve/veya ishalli hastalıklar hızla su kaybına
neden olabilirler. Bu kapsamda, bebekler, küçük çocuklar
ve yaşlılar gibi su kaybı riski daha yüksek olan kişilere daha
fazla dikkat gösterilmelidir. Önemli yaralanmalarda, yaradaki kanama veya salgı nedeniyle çok fazla su kaybı olabileceğinden yeterli sıvı verilmesi zorunludur.
Hamilelik ve Emzirme
Hamile kadın, artan kan miktarı ve ceninin içinde yüzdüğü amnion sıvısı düzeylerini koruyabilmek için daha fazla suya gereksinim duyar. Emzirme de süt üretimi için daha
fazla su alımını gerektirir.
286
Suyun organizmadaki fonksiyonları
Değişik bölmelerde bulunan su aşağıdaki önemli fonksiyonları yerine getirmektedir.
»» Yapı maddesi:
•Kasların bileşiminde %75–80
•Kemik dokusunda %25
•Yağ dokusunda %20
•Dişin dentin dokusunda %10 oranında kullanmaktadır.
»» Besin öğeleri ve atıkları taşımak: Su organizmanın
gereksinimi olan maddeleri eriterek doku ve hücrelere taşımaktadır. Dolayısı ile metabolizma artıkları da su ile taşınmaktadır. Ayrıca gıdaların sindirim
sistemindeki seyri, yumuşatılması, emilmesi ve kan
dolaşımı ile taşınması su ile olmaktadır.
»» Isı düzenleyicisi: Isının vücuttan atılması ve vücut
ısısının ayarlanması su ile sağlanır. Örneğin futbolcular bir maç süresinde 4–5 litre su kaybetmektedir.
»» Kayganlık verici (Lubrikant) madde olarak: Su
özellikle vücudun oynak yerlerinde ve iç organlarda
yeterli kayganlığı sağlayarak sürtünme ve aşınmaları önlemektedir.
»» Darbelere karşı koruyucu olarak: Beyinde, omurilikte, gözlerin içinde; hamilelikte büyümekte olan
ceninin etrafındaki amniyo sıvısının darbeye karşı
koruma sağlaması.
»» Eritici olarak: Mineral, vitamin, aminoasit, glikoz ve
diğer küçük moleküller için eritken görevi görmek.
Organizmanın Su Kaynakları
Organizmanın gereksinimi olan su başlıca 3 kaynaktan
gelir. Bunlardan birincisi ve en önemlisi içme suyudur. İkinci kaynak diyeti oluşturan besin maddelerinin bileşimindeki sudur. Bu iki kaynak dışında üçüncü kaynak ise organiz287
mada hidrojen kapsayan besin maddelerinin metabolizması
sırasında bunların oksidasyonu ile meydana gelen metabolik sudur. Bu oksidasyonda yaklaşık olarak, rasyonun metabolik enerjisinin her 100 kcal’si için 10–14 gram su oluşur.
Besin maddesinin oksidasyonu ile oluşan metabolik su miktarının nasıl saptandığını bir monosakkaritten oluşan metabolik suyu örnek vererek açıklayalım:
C6H12O6 6CO2 + 6H2O
Monosakkaritin molekül ağırlığı 180 ve 6 molekül suyun
ise 6 x18 =108 gram olduğuna göre; 100 gram karbonhidrattan 108 x100 / 180 = 60 gram metabolik su oluşur. Hidrojen içeren ve oksidasyona uğrayan üç besin öğesinden (karbonhidrat, protein ve yağ) oluşabilecek metabolik su miktarları tabloda gösterilmiştir.
Tablo 14. Besin ögelerinin içerdiği metabolik su
miktarları
Besin Mad.
Enerjisi
ME kcal/100 g
100 Kkal
ME karşılığı
su, g
Besin ögesi
Metabolik
su/g
Karbonhidrat
60
400
15,0
Protein
42
460
10,5
Yağ
100
900
11,1
Tablo 15. Su kaybının insan organizmasına etkileri
Su kaybı
% 1–1,5
% 6–7
% 11–12
Susuzluk
Baş ağrısı
Kramplar
Harekette düzensizlik
Soluk almada
güçlük
Yutkunma zorluğu,
dilin şişmesi
İştahsızlık
Kan volümünün
değişmesi
Görme ve duyma
zorluğu
288
Rektal ısıda artma, deri Konuşma
kızarması
zorluğu
Ateş
Sabırsızlık, yorgunluk
Hatırlamada
güçlük
Duyarlılıkta azalma
Kalp atımında artma
Kan
yoğunluğunda
artma
Yaşamın sonlanması
Susuzluğun derecesine göre organizmada çeşitli olaylar
şekillenir. Kandaki su normalin %3’ünden daha fazla eksilirse böbrekler metabolizma artıklarını geçiremeyecek hale
gelir. İnsan organizmasında 2 litre su çıkması halsizlik, 3 litre su kaybı belirgin bir düşkünlük nedeni ve 4 litre su kaybı tehlikenin başlangıcı olarak kabul edilmektedir. Organizmadaki suyun % 11–12’sinin kaybı ise ölüme neden olmaktadır. Susuzluktan ölüm, kan yoğunluğunun fazlalaşması
(Kanda 3–4 litre kadar su vardır) nedeniyle ince damarlarda dolaşımın durması sonucu asfeksiyle şekillenir. Hayvansal organizma, bileşimindeki glikoz ve yağın tamamını, proteinin %50’sini kaybetmesine rağmen yaşamaya devam ettiği halde suyun %20’sini kaybettiğinde ölmektedir.
Su kaybının daha az olabileceği düşünülen yüzmede
dahi bir saatlik yoğun bir çalışma ile ortalama 2 litrelik su
kaybı söz konusudur. Su kaybı ile birlikte kalp normalden
daha hızlı çalışmaya başlar. Soluk alma güçleşir. Yorulma
süresi hızlanır ve çalışma süresi kısalır.
2. Mikro Besin Öğeleri
Mikro besin öğeleri, vitaminler, mineraller (örneğin kalsiyum, fosfor) ve mineraller (örneğin demir, florin, bakır,
çinko) gibi diyette küçük miktarlarda bulunan öğelerdir.
Mikro besin ögeleri de su gibi enerji sağlamazlar ama vücut
hücrelerinin düzgün çalışabilmesi için yeterli miktarlarda
alınmaları gereklidir. Mikro besin öğelerinin diyet içinde
küçük miktarlarda, örneğin miligram (mg) ve mikrogram
289
(µg) düzeyinde bulunuyor olmaları beslenmedeki önemlerini hiçbir şekilde azaltmaz. Tersine, bunların çoğu Esansiyel
besin ögeleri olarak bilinir. Esansiyel besin öğeleri yaşam
süreçleri için vazgeçilmez olup vücut bunları kendisi üretemez. Diğer bir deyişle, Esansiyel bir besin öğesini yalnızca
yediğimiz gıdalardan alabiliriz. Vücut yaşamsal işlevlerini
sürdürebilmek için dengeli ve doğru miktarda besin öğesine gereksinim duyar. Aynı bir otomobilin düzgün çalışmak
için doğru miktarda hava, yakıt ve yağa gereksinim duyması gibi.
Mineraller
Yetişkin insan vücudunun ortalama % 6’sı minerallerden
oluşmuştur. Minerallerin bir bölümü iskelet ve dişlerin yapıtaşıdır. Bazı mineraller vücut çalışmasını düzenleyen enzimlerin bileşiminde yer alır (ko-faktör); kas kasılması, sinir iletimi ve kan yapımı, kemik ve diş sağlığı için de gereklidir. Minerallerden demir ve çinkonun bağışıklık sistemi
üzerinde olumlu etkileri vardır. Özellikle selenyum vücudun antioksidan savunma sisteminde rol oynar. Ağır ve tehlikeli işlerde çalışan işçilerde; vücudun antioksidan savunma sisteminin güçlenmesi ve sıvı-elektrolit dengesinin sağlanması açısından bu minerallerin diyetle yeterince alınması son derece önemlidir.
a. Günlük gereksinimi fazla olanlar
(Ca, P, Na, K, S, Mn ve Cl)
b. Günlük gereksinimi az miktarda olanlar
(Fe, Cu, I, Co ve Mo)
Mineraller; bazı kimyasal reaksiyonlar oluşturarak bütün vücuda yayılan ve beyin hücrelerini harekete geçirerek sinir sistemini olumlu yönde etkileyen, beynin daha
sağlıklı çalışmasını sağlayan besin öğelerindendir. Mineral
maddeler bitkisel ve hayvansal besinlerde bulunabilir. Besinlerimizde bulunan mineral maddelerin miktarı, sıcaklığı
650°C’nin üstünde olan kül fırınlarında söz konusu besini
yakmakla elde edilir. Geriye kalan beyaz renkli kül, o be290
sinde bulunan mineral maddeleri oluşturmaktadır. Canlı
varlıkların yaşamlarını sürdürebilmeleri için minerallere
gereksinimleri vardır. Besinlerle birlikte yeterince alınabildiğinden, yeterli ve dengeli beslenen insanlarda eksikliği çok fazla görülmemektedir. İnsan vücudunun % 4–5’i
minerallerden oluşmaktadır. Vücudun fazla miktarda gereksinim duyduğu kalsiyum, fosfor, magnezyum, sodyum,
potasyum, klor ve sülfür gibi mineraller makro mineraller,
gereksinimin daha az olduğu demir, bakır, çinko, iyot, flor,
manganez, selenyum, krom ve mobilden gibi mineraller ise
mikro mineraller (eser elementler) diye adlandırılmaktadır.
Sporcularda sodyum, potasyum, klorür, fosfor ve demir gereksinimi biraz daha artmaktadır.
Minerallerin Görevleri
Hücrelerin osmotik basıncını sabit tutarlar. Hücre içindeki ve hücre dışındaki sıvının dengede olması önemlidir.
Bu dengeyi elektrolit adı verilen hücre içinde özellikle potasyum ve hücre dışındaki sodyum ile diğer bazı mineraller
sağlar. Hücre içindeki madensel tuz yoğunluğu arttığında,
hücre dışından hücre içine sıvı akışı olur ve denge sağlanır.
Aşırı terleme, ishal, kusma, böbrek bozukluğu gibi durumlarda vücuttan su kaybı olduğu zaman ise hücre içindeki sıvı hücre dışına çıkarak dengeyi sağlar.
Su metabolizması da asit ve baz dengesi için önemlidir.
Hücrenin çalışabilmesi için hücre içi ve hücre dışı sıvının
nötr ortamda olması gerekir. Bu ortamı ise sıvıdaki proteinler ve bazı mineraller sağlarlar. Kükürt, fosfor ve klor gibi
mineraller asit ortamı, sodyum, potasyum, kalsiyum, magnezyum ve demir gibi mineraller ise baz ortamı sağlarlar.
Diğer bir deyişle proteinden zengin yiyecekler asit oluşturan, sebze ve meyveler ise baz oluşturan yiyeceklerdir. Asit
ve baz mineraller birleşerek tuz yaparlar ve vücut sıvısının
nötr ortamda kalmasına yardımcı olurlar.
Enzimlerin yapı ve çalışmalarında görev alırlar. Enzim291
ler kimyasal reaksiyonları katalize eden veya süratlendiren protein yapısında maddelerdir. Bazıları; amilaz, laktaz,
pepsin, tripsin, lipazlar, kolesteraz, oksidaz v.s.
Kemik ve dişlerin yapısında yer alırlar. Kalsiyum, fosfor
ve magnezyum kemik ve dişlerin yapısında yer alan minerallerdir.
Kas ve sinir sisteminin uyarılmasında görev alırlar. Sodyum, potasyum, kalsiyum, fosfor, magnezyum ve demir kas
ve sinir sis–teminin uyarılmasında görev alan minerallerdendir.
Vitaminler
Vücudun enerji metabolizmasını düzenler (ko-enzim),
sinir ve sindirim sisteminin normal çalışmasında görev alırlar. Bazı vitaminler bağışıklık sisteminde ve vücudun antioksidan savunma sisteminde etkindir. Böylece hücre hasarını önleyerek hücrelerin normal işlevlerini sürdürmeleri ve
bazı zararlı maddelerin (serbest radikaller) etkilerinin azaltılmasında yardımcı olurlar. Ayrıca kalsiyum ve fosfor gibi
minerallerin kemik ve dişlere yerleşmesini sağlayarak, (D
vitamini) kemik ve diş sağlığı üzerinde de olumlu etki yaparlar. B12 ve folik asit gibi vitaminler kan yapımında görev alırlar. İşçilerin yaptığı işin niteliğine göre artan enerji
gereksinimine paralel olarak, özellikle enerji metabolizmasında görev alan vitaminlere olan gereksinme de artar, bu
nedenle hem antioksidan vitaminlerin; hem de enerji metabolizmasında görev alan vitaminlerin önemi işçi beslenmesinde göz ardı edilmemelidir.
a. Yağda çözünenler: A, D, E ve K vitaminleri
b. Suda çözünenler: B grubu vitaminler, C vitamini
292
Suda eriyen vitaminler
Yağda eriyen vitaminler
Tablo 16. Vitaminlerin Besin Kaynakları ve Fonksiyonları
Besin Kaynakları
Fonksiyonları
Vitamin A
Retinol, retinal,
retinoik asit
Balık ve balık
karaciğeri yağı,
karaciğer, tereyağı,
yumurta sarısı
Retinanın fotoreseptör mekanizmasında,
epitel bütünlüğünde,
lizozom stabilitesinde,
glikoprotein sentezinde
Vitamin D Calciferol,
7–dehidrocholesterol
Kalsiyum ve fosfor
Balık karaciğeri
absorbsiyonunda;
yağı, yumurta sarısı, kemiğin mineralizakaraciğer
syon ve maturasyonunda
Vitamin E
Tocopherol
Bitkisel yağlar,
margarin, tahıllar,
yumurta sarısı, yeşil
yapraklı sebzeler,
baklagiller
Hücre içi antioksidan, biyolojik
membranların stabilizasyonu
Vitamin K
Phylloquinones
Vitamin fitinadion,
Yeşil yapraklı
sebzeler, bitkisel
Protrombin fonksiyyağlar, karaciğer,
onu, normal kan koagintestinal flora (yeni ülasyonu
doğan dönemi hariç)
Vitamin C
Askorbik asit
Turunçgiller, yeşil
biber, karalahana,
patates, kabak,
kuşburnu, maydanoz, yeşil biber
Osteoid dokular için
esansiyel; kollajen
oluşumu, vasküler
fonksiyonlar, doku
solunumu ve yara
iyileşmesi
Tahıllar, fındık,
kuru maya, etler,
Karbonhidrat
metabolizması, san-
baklagiller, patates,
zenginleştirilmiş
tahıl ürünleri
tral ve periferik sinir
fonksiyonu, miyokard
fonksiyonu
Vitamin B1
Thiamin, Aneurine
293
Süt, yumurta,
Enerji ve protein
böbrek, karaciğer,
peynir, etler,
zenginleştirilmiş
tahıl ürünleri
metabolizmasının
bir çok yerinde,
müköz membranların
bütünlüğünde
Karaciğer, böbrek,
kuru maya, balık,
etler, baklagiller,
zenginleştirilmiş
tahıl ürünleri
Oksidasyon–redüksiyon reaksiyonlarında,
karbonhidrat
metabolizmasında
Vitamin B6
Pyridoxamin,
Pyridoxal
Tahıllar, karaciğer,
balık, kuru maya,
organ etleri, baklagiller
Nitrojen
metabolizmasının
bir çok yerinde
(transaminasyon, porfirin ve Hem sentezi,
triptofanın niasine
çevrilmesi), linoleik
asit metabolizması
Pantotenik asit
Karaciğer, böbrek,
yumurta
Koenzim A yapısında,
açil transferaz kofaktörü
Biotin
Sığır karaciğeri,
yumurta sarısı,
maya, karnabahar,
fındıklar, böbrek,
baklagiller
Oksolasetik asit
karboksilasyonu ve
dekarboksilasyonu,
aminoasit ve yağ asidi
metabolizması
Folik asit
Pterylglutamik
asit
Karaciğer, yeşil
yapraklı sebzeler,
buğday kepeği,
kuru maya
Eritrosit maturasyonu,
pürin ve primidin
sentezi
Vitamin B2
Riboflavin
Suda eriyen vitaminler
Niasin (PP vitamini)
Nikotinik asit,
nicotinamid
Yumurta, et, süt
Kobalamin siya- ve süt ürünleri,
nokobalamin
karaciğer
Vitamin B12
294
Eritrosit maturasyonu,
nöral fonksiyonlar,
DNA sentezi, metionin
ve asetat sentezi
Besinlerin Fonksiyonları
Besinlerin fonksiyonları; fizyolojik, sosyal ve psikolojik
fonksiyon olmak üzere üç başlıkta incelenir.
1.Fizyolojik fonksiyon: Besinlerin fonksiyonlarından
en önemlisi fizyolojik olanıdır. Vücudun yeterli ve dengeli
beslenmesi için besinlerin aşağıda belirtilen 3 fonksiyondan birisini veya daha fazlasını yapabilecek besin ögelerini
içermesi gerekir.
Enerji sağlama
Enerji üreten besin ögelerinin en önemlileri yağ ve karbonhidrattır. Enerji, yalnız yürümek ve koşmak gibi fiziksel
faaliyetler için değil, beyin, akciğerler ve kalp gibi temel organlarımızın işleyebilmesi için de gereklidir. Her ne kadar
proteinler de bazı durumlarda enerji sağlayabilirse de, bu
onların ana fonksiyonu değildir. Mikro besin ögeleri (vitaminler, mineraller ve eser elementler) ve su vücut için kayda
değer bir ölçüde enerji sağlamazlar. Proteinler, karbonhidratlar ve yağlar değişik miktarlarda enerji sağlar. Örneğin bir
yumurtanın akında bulunan 1 gram protein, tüketildiğinde
4 kilokalori (17 kilojoule) sağlar. 1 gram saf karbonhidrat
da, örneğin toz şeker de, 4 kilokalori (17 kilojoule) sağlar.
1 gram saf yağ (örneğin zeytinyağı veya mısırözü yağı gibi
bitkisel yağlar), 9 kilokalori (37 kilojoule) sağlar.
Özet olarak, saf protein ile saf karbonhidratın her ikisinde de gram başına dört kilo kalori varken yağ, bunun
iki katından fazlasını, gram başına dokuz kilokalori sağlar. Protein, karbonhidrat ve yağın enerji sağlayan yegâne
besin ögeleri olması sebebiyle herhangi bir gıda ürününün
kilokalorileri veya kilojül miktarı o gıdanın protein, karbonhidrat ve yağ içeriği ile belirlenir. Ama insanın aldığı enerji
[miktarına] önemli ölçüde katkısı olabilecek diğer bir bileşen daha vardır: Alkol. 1 gram saf alkol 7 kilokalori sağlar
(29 kilojül) ki bu aynı miktarda protein veya karbonhidratın
sağladığının hemen hemen iki katıdır.
295
Büyüme ve Onarım
Çoğu makro ve mikro besin ögeleri şu ya da bu şekilde
büyüme ve onarımla ilgilidir. Proteinler büyüme ve dokuların onarımı için gerekli maddeleri (aminoasitler) sağlar.
Kalsiyum ve fosfor gibi mineraller kemiklerin ve dişlerin
oluşumunda anahtar rol oynar. Çinko gibi eser elementler
doğru büyüme için gereklidir. (Gerektiği kadar enerji veya
protein sağlansa bile çinko eksikliği, boy kısalığına ve diğer
büyüme bozukluklarına sebep olur). Hücrenin bileşenleri
olan su, yağlar ve karbonhidratlar da büyüme ve onarıma
katkıda bulunan önemli besin ögeleridir.
Koruma
Temel koruyucu besin ögeleri proteinler, vitaminler, mineraller/eser elementler ve yağlardır. Proteinler kritik öneme sahiptir çünkü vücudun bağışıklık sisteminin çoğu bileşenini, (örneğin antikorlar) proteinler oluşturur. Vücudu
çevreye karşı koruyan deri de (saç ve tırnaklarla beraber)
çoğunlukla protein içerir.
Vitaminler ve mineraller/eser elementler, vücudun hastalıklara ve enfeksiyonlara karşı savunma mekanizmalarının oluşturulup korunması için gerekli temel kimyasal reaksiyonlara katılır ve bunları iyileştirirler.
Yağ vücudu yalıtır. Derinin altındaki yağ katmanları vücut ısısının muhafazasına ve vücudun ortam sıcaklığındaki değişikliklere karşı korunmasına hizmet eder. Yağ doku
olarak adlandırılan yağ içeren dokular, vücuttaki organların doğru pozisyonda tutulmasına ve fiziksel şokların sebep
olabileceği hasarlardan korunmasına yardım ederler.
2. Sosyal Fonksiyon: Besinler bireyler, aileler ve toplumlar arasındaki ilişkilerin olumlu olmasında oldukça etkilidir. Uluslararası öğrenci, sporcu ve politikacıları bir araya
getirerek bunları arasında kaynaşmayı sağlamada uluslara
özgü besinlerle donatılmış sofralarda yemek yemenin çok
büyük bir etkisi vardır.
3. Psikolojik fonksiyon: Besinlerin gerekli olan temel
296
besin elementlerini sağlamaları yanında doyum sağlama ve
kişilere zevk verme özelliği de vardır. Besinlerin biyolojik
doyuruculuğu ya da zevk verme özellikleri tek başına göz
önünde tutulmasa da koku, tat ve görünüş gibi hoşa giden
mutluluk veren bu özellikleri de unutulmamalıdır. Besinler
ayrıca insanın çevreye uymasında psikolojik yönden sahip
olacağı sorunların çözümlenmesinde büyük ölçüde kolaylık
sağlar. Örneğin başka bir ülkeye gidildiğinde alışkın olmadıkları besinleri yeme zorunda kalan insanlar mutsuz olurlar.
Beslenmenin Yaşam Kalitesine Etkileri
Yaşam kalitesi, bir kişinin görünürdeki fiziksel ve zihinsel zindelik durumudur. Birçok etmen yaşam kalitesine
katkıda bulunabilir. Bunlar arasında yaşamın “iyi” olması,
kişinin mutluluğu ve başkalarına bağımlı olmadan işlerini
yaparak yaşamın keyfini çıkarması sayılabilir. İnsanoğlunun ne kadar uzun ve sağlıklı yaşayacağını beslenme ve
hayat tarzı belirler. Beslenme, doğadaki tüm canlıların temel gereksinimidir. Çünkü organların yaşamsal işlevlerini
yerine getirmesi için gereken enerji, beslenme ile sağlanır.
Yeterli besin alamayan canlının yaşam kalitesi düşer ve
ömrü azalır. Bu nedenle tüm canlılar için dengeli, yeterli ve
sağlıklı beslenme çok önemlidir.
İnsanlığın birinci amacı, sağlıklı ve üretken olmaktır.
Sağlıklı ve üretken olmanın simgesi, bedenen, ruhen ve sosyal yünden iyi gelişmiş bir vücut yapısı ve bu yapının bozulmadan uzun süre işlemesidir. İnsan vücudu, organizmanın
işlerliğinin devamını ve gelişmesini sağlarken, birçok etmenlerin etkisinde kalmaktadır. Beslenme, kalıtım ve çevre koşulları gibi etmenlerin içinde beslenme ilk sırayı alır.
Sağlıklı bir vücut yapısının sürdürülmesi dengeli ve yeterli
beslenmeye bağlıdır. Beslenme çocuklar için ayrı bir önem
taşır. Çünkü çocuklar büyüyüp gelişme sürecindedir. Bu süreçte, hücreler hızla çoğalmaktadır. Çocukluk döneminde
297
dengeli ve yeterli beslenme, ileri yaşlarda kaliteli bir yaşam
sağlar. Yetersiz beslenen toplumlarda 5 yaş altı çocuklarda
ölüm hızı, yeterli beslenenlere göre on kat daha yüksektir.
Ayrıca çocukların büyüme ve gelişmeleri belirgin olarak
gerilik göstermektedir. Yetersiz beslenme yalnız fiziksel
büyümeyi değil, aynı zamanda zekâ gelişimini de olumsuz
yönde etkilemektedir
Beslenme biliminin oraya koyduğu bulgulardan yararlanılarak raşitizim, pellegra, skorbit, iyot eksikliğine bağlı kretinizm gibi hastalıklar hemen hemen ortadan kaldırılmıştır.
Gelişmiş ülkelerde yetişkinlerde ölüm nedenlerinin başında gelen kalp, damar ve benzeri hastalıklarda yanlış ve
dengesiz beslenmenin birinci risk etmeni olduğu bugün kabul edilmektedir. Yetersiz ve dengesiz beslenme, vücut direncini azaltarak enfeksiyonlara zemin hazırlamakta ve
hastalığın ağır seyretmesine ve öldürücü komplikasyonların gelişmesine neden olmaktadır. Demir eksikliğine bağlı
anemilerde, raşitizmde ve malnütrisyonda başlıca ölüm nedenleri enfeksiyonların yol açtığı hastalıklardır.
Bunun yanında, özellikle kentlerde yaşayanlar arasında
obezite önemli bir sağlık sorunu şeklinde görülmektedir.
Genelde aşırı beslenme ve fiziksel hareketin azlığı, şişmanlığa yol açmaktadır. Şişmanlık, diyabet, hipertansiyon ve
arteriosklerotik (damar sertliği) hastalıkların oluşumunda
beslenme önemli bir risk kaynağıdır. Ayrıca, aşırı tuz tüketimi hipertansiyona, aşırı şeker alımı diş çürüklüğüne, aşırı
alkol alımı karaciğer sirozuna neden olan en önemli etmenler olduğu kabul edilmektedir. Beslenme, işçinin üretim hızını etkileyen etmenlerin başında gelmektedir. Üretim için
gerekli enerji sağlanamadığı zaman, işçi çalışmalarını kısıtlamakta ve daha az üretim yapmaktadır. Ayrıca, yetersiz ve
dengesiz beslenme ile vücut direnci azalacağı için, işçi sık
sık hastalanmakta ve bunun sonucu olarak iş gücü kaybı olmaktadır. Tüm bu olumsuzluklara ek olarak dikkatin azalmasına bağlı olarak iş kazalarının artması beklenmelidir.
298
Besin Grupları ve Çeşitlilik
Beslenme büyüme, gelişme, yaşamın ve sağlığın sürdürülmesi için besinlerin yaş, cinsiyet, fiziksel aktivite, özel
durumlar vb. doğrultusunda besinlerin yeterli ve dengeli
olarak tüketilmesidir.
Yeterli ve dengeli beslenmek için değişik yaş, cinsiyet ve
özel durumlardaki bireylerin enerji ve besin ögeleri gereksinmeleri farklıdır. İnsan, gereksinmesi olduğu besin ögelerini tartarak alamaz. Bunlar doğal besinlerle karşılanır. Besinlerimiz, içerdikleri besin ögelerinin türleri ve miktarları
yönünden farklıdır. Bu kadar çok çeşitli olan besinler beslenmemize katkıları ve içeriklerinin benzerliği yönünden
temel besin grupları şeklinde belirlenmiştir. Aynı gruptan
olup da; birbirinden ekonomik yönden farklı olan besinler
bulunmaktadır.
Vücudumuzu oluşturan maddeler çok çeşitlidir. Bunların sağlanması için doğadan çok çeşitli besin kaynaklarını
almamız gerekmektedir. Bu nedenle bir insan ne kadar çok
çeşitli gıda alacak olursa kendi vücudu için o kadar yararlı iş yapmış olacaktır. Ancak bu durum, yeterli ve dengeli
olmak koşuluyla geçerlidir. Yenidoğan bir bebeğe en yararlı besin, tartışmasız, annesinin sütüdür. Başka bir annenin sütü yeterince yarar sağlamayabilir. Bu durum bir
ömür boyu geçerli değildir. Bebeklik bittikten sonra diğer
gıdaları alması gerekir. Eğer alamaz ise, çeşitli sorunların
ortaya çıkması beklenmelidir. Bir fare yavrusu için, bir buzağı için en yararlı gıda yine kendi annesinin sütüdür. İnsan yavrusuna verilecek tüm diğer sütler birçok bakımdan
yetersiz kalacaktır. Yetersizliğin nitelik ve nicelik olarak
iki boyutlu olarak değerlendirilmesi gerekir. Nitekim, inek
sütü bol olarak bulunduğu için, bebeklere kullanılabilmesi
amacıyla, anne sütüne adapte etmek, uyarlamak amacıyla
yoğun çalışmalar yapılmaktadır.
Beslenmek için aldığımız yiyecekler içerdikleri karbonhidrat, protein, yağ, vitamin ve mineraller açısından farklı299
dırlar. İçerik bakımdan aynı olsa bile, görünüşleri, lezzetleri ayrıcalık göstermektedir. Örneğin; elmanın, golden,
Amasya gibi birçok değişik türü vardır. Bu farklılıklar, kişilerin beğenisi ve tüketimi açısından önemlidir. Bir bebeğe
bile lezzet olarak hoşlanmadığı fakat besin değeri olarak
çok yüksek bir gıdayı verebilmek mümkün değildir. Besin
öğeleri olan protein, lipit, karbonhidrat, vitamin, su ve mineralleri çeşitli yiyeceklerle almaktayız. Yiyecekleri besin
grupları olarak sınıflandırdığımızda; etler, kurubaklagiller,
yumurta, süt ve türevleri, tahıllar, sebze ve meyveler, yağlar, tatlılar olarak gruplandırabiliriz.
Bazı besinler proteinden, bazıları herhangi bir vitaminden zengindir. Her besini yeme olanağımız yoktur. Bu nedenle, besinlerimizi, besleyici değerleri yönünden 4 grup altında toplayabiliriz. Bu grup içinde yer alan besinler, birbirinin yerini tutar. Günlük diyetimizde her gruptan besin bulunur ve bunların miktarları gereksinmemize uygun olursa,
yeterli ve dengeli besleniriz.
Grup 1: Et, tavuk, balık, sakatat, yumurta, kuru nohut,
fasulye, mercimek ve bu besinlerden yapılan ürünler
Bu gruptaki besinler protein, B vitaminleri ve demir yönünden zengindir. Enerji verirler. Herhangi birinden ya da
birkaçından her gün iki porsiyon yemeliyiz. Bu grup besinler, öğle ve akşam birinci yemeği oluşturur. Sabah bir yumurta yenirse yarım porsiyon alınmış demektir. Öğünlerden birinde kuru baklagiller, birinde de etli sebze yemeği
yeterlidir. Etin yerine balık ve tavuk da yenilebilir. Et, yumurta ve kuru baklagillerin aynı yararı sağlayacak miktarlarının fiyatları/maliyetleri birbiri ile karşılaştırıldığında yumurta ve kuru baklagiller, beyaz etler ve ucuz balıklar kırmızı ete göre çok daha ekonomiktir.
Grup 2: Süt ve sütten yapılan ürünler
Bu grupta yer alan besinler; süt ve süt ürünlerini ve sütle
yapılan gıdaları içerir. Bu grup, özellikle kalsiyum kaynak300
ları olarak kullanılmaktadır. Bu grup gıdalara bakıldığında süt ve sütten yapılan besinlerden yağlı süt, yoğurt, yağlı
peynir maliyeti çok yüksek iken; az yağlı peynir, lor ve çökeleğin maliyeti çok daha düşük ve üstelikte yağ oranları az
olduğu için kalp/damar sağlığı açısından daha olumludur.
Bu yiyeceklerin herhangi birinden veya birkaçından
günde 1–2 porsiyon yenilmelidir. En az bir büyük su bardağı süt veya yoğurt, iki kibrit kutusu büyüklükte peynir, bir
küçük kase muhallebi veya sütlaç bir porsiyon kabul edilir.
Bu gruptaki yiyecekler özellikle büyümekte olan çocuklar,
gebe ve emzikli kadınlar ile yaşlılar için önemlidir. Yetişkin
ve normal durumda olan kişilere, günde bir porsiyon, örneğin iki kibrit kutusu büyüklükte peynir veya bir su bardağı
kadar yoğurt yeterse de; çocuklar, gebe ve emzikli kadınlar
2–3 porsiyon almalıdırlar.
Grup 3: Taze sebze ve meyveler
Beslenmemize vitamin ve mineral yönünden önemli katkıları olan bu gruptaki besinlerden kişinin günde 3–6 porsiyon tüketmesi gerekmektedir. C vitamini gereksinmemizi
bu gruptan karşılarız. Patates, karnabahar, kereviz, patlıcan, enginar, pancar, kabak, domates, salatalık, biber, yeşil
yapraklı sebze ve otlar, havuç, her türlü meyve. Bu gruptaki yiyeceklerin herhangi birinden veya birkaçının karışımından her gün 3–5 porsiyon yenilmelidir. Alınan sebze ve
meyvenin bir porsiyonu yeşil yapraklı sebze veya portakal,
limon gibi turunçgillerden veya domates olmalıdır. Büyük
meyvelerin (portakal, elma, armut, muz gibi) orta büyüklükte bir tanesi, kayısı ve erik gibi meyvelerin 3–6 adedi;
çilek, kiraz gibi olanların yarım su bardağı kadarı bir porsiyon sayılır. Yeşil sebzelerin kıyıldığı zaman 2–3 su bardağını dolduran miktarı, bir orta büyüklükte patates, bir küçük
havuç, bir küçük yeşil kabak, yine bir porsiyon olarak kabul
edilir.
Mevsimde, bol ve ucuz bulunduğu dönemde taze, beresiz sebze ve meyveler manav, market yerine pazarlardan
301
alındığında yarı yarıya ve daha fazla ekonomiktir. Pahalı
sebze ve meyveler diğerlerine göre zannedildiği kadar besleyici değildir. Örneğin pahalı bir meyve olan 1 kg muz yerine; mevsiminde pazardan 4–5 kg elma, portakal, mandalina, patates satın alınabilir. Bu guruptan sera ürünlerinin satın alınması ekonomik olmayışının yanı sıra lezzetsiz, besin
değeri düşük ve kimyasal içerme riski taşımaktadır.
Grup 4: Tahıllar ve tahıllardan yapılan ürünler
Tahıllar en iyi karbonhidrat kaynağı olmalarının yanı sıra
B grubu vitaminler ve posa yönünden de zengin besinlerdir.
Bu grup besinler başta ekmek olmak üzere un ve undan yapılan besinler ile, pirinç, bulgur, makarna, şehriye gibi besinlerdir. Bu grup temel enerji kaynağımızı oluşturur. Ekmek,
her öğün yediğimiz yiyecektir. Yetişkin bir kişi için öğünlerde, 1–2 orta dilim ekmek yeterlidir. Fazla hareket gösteren
kişiler bunun iki üç katını yiyeceği gibi, daha çok oturarak iş
gören kişilerin bir porsiyondan fazla yemelerine gerek yoktur. Hareketli iş gören kişiler yaptıkları işin derecesine göre
2–3 porsiyon yiyebilirler. 3–5 yemek kaşığı kadar makarna
veya pilav, bir porsiyon sayılır. Tatlıların porsiyon ölçüsü çeşitlerine göre ayarlanır. İrmik helvasının 3–4 silme yemek
kaşığı, lokmanın 5–6 adedi, sigara böreğinin 3–4 tanesi, tepsi
böreğinin normal bir dilimi bir porsiyon sayılır.
Bulgur pirince göre, daha değerli ve ekonomik bir besindir. Makarna ve şehriye de pirince göre daha ucuzdur.
Bu gruplarda belirtilmeyen, fakat yiyeceklerimize lezzet
vermek için kullandığımız yağ, şeker, salça ve baharat gibi
gıdalar vardır. Şeker vücuda sadece enerji sağladığına göre
fazla şeker yemek kişiyi dengesiz beslenmeye götürür. Bal,
pekmez, reçel ve marmelât gibi yiyecekler, şeker yerini tutar. Beden hareketi çok olan işçiler ve sporcular her yemekte tatlı yiyebilirler.
Yemeklerimize lezzet vermek, tüketilebilirlik özelliğini
ve kalitesini artırmak amacıyla yağda eriyen vitaminlerin
302
taşıyıcısı olma gibi olumlu özellikleri nedeniyle yağ eklenir. Günlük yediğimiz yağların aşağı yukarı yarısı, yiyeceklerimizin bileşiminden gelir. Yağlar da beslenmeye katkıları, özellikleri yönünden olduğu kadar; maliyet yönünden
de birbirinden oldukça farklıdır. Günde ortalama olarak yemeklerimizde görünür yağ tüketiminin 30 g (3 yemek kaşığı) olması gerektiği önerilmektedir. Bunun 1/3’ünün zeytinyağı ve benzeri yağlar (kanola, fındık yağı vb.), 1/3 ünün
katı yağ (tereyağı, margarin vb.), diğer 1/3 ünün de bitkisel sıvı yağlardan (mısırözü, ayçiçek yağı vb.) sağlanması
gerekmektedir. Özellikle et ve benzeri yiyeceklerle; fıstık,
zeytin, ceviz, süt, peynir, yumurta gibi yiyeceklerin kullanıldığı yemeklere ilaveten yağ koymaya gerek yoktur. Kahvaltılarda ve yemeklerde kullanılan yağlar katı veya sıvı olabilir. Katı ve sıvı yağlardan dengeli bir şekilde tüketilmelidir. Günlük bir kişinin alacağı yağ miktarı 20–30 g (2–3 silme yemek kaşığı) kadardır. Bu yağın yarısı bitkisel sıvı yağlardan olmalıdır. Bu gruptaki yiyeceklerden çok fazla alıp,
diğer gruplardakilerden çok az veya hiç almayan kimseler,
dengesiz besleniyor demektir. Örneğin, günlük yiyecekleri daha çok et, hamur işleri, pirinç, bulgur ve tatlı olan, taze
sebze ve meyvelerden yemeyen bir kimse vitaminlerin ve
minerallerin bazılarını yeteri kadar sağlayamaz. Bunun yanında, herhangi bir meyveden çok fazla yemenin de bir yararı yoktur. Günlük yiyecekler seçilirken, her gruptaki yiyeceklerden gösterilen miktarlar kadar almak yetersiz ve dengesiz beslenmenin önlenmesi için gereklidir.
Günlük besin tüketimi örüntüsünde tatlılar olarak yer
alan şeker, pekmez, reçel, bal seçeneğinde; şeker tüketiminin rafine bir besin olması nedeniyle azaltılması; bal yerine daha besleyici ve daha ekonomik olan pekmezin tüketimi; hazır reçel/ marmelât yerine de evde mevsiminde bol ve
ucuz bulunduğu dönemlerde meyvelerden reçel/marmelât
yapımı çok daha ekonomik seçeneklerdir.
303
Diğer Besinler
Yukarıda belirtilen besinlerin dışında tükettiğimiz diğer
besinler şeker, tatlı ve yağlardır. Bu besinler vücuda daha
çok enerji sağlar. Ancak saf şeker ve ağır hamur tatlılarının tüketiminin fazla olmamasına ve tüketilen yağın cins ve
miktarlarının uygun olmasına dikkat etmek gerekir. Yukarıda da belirtildiği gibi görünür yağ olarak 1 günde yetişkinler için 30 gram kadar tüketilmesi önerilen görünür yağın
1/3’ünün katı, 2/3’ünün de zeytinyağı vb. yağlar ile ayçiçek,
mısırözü vb. diğer sıvı yağlardan gelmesi önerilmektedir.
Katı olan yağların seçiminde, yumuşatılmış veya akışkan/
sıvı tipte olanlar tercih edilmelidir. Bireyin kırmızı et, süt ve
süt türevleri tüketimi fazla ise katı yağ tüketimi hiç olmamalı veya oldukça sınırlı miktarlarda olmalıdır. Ağır işte çalışan işçiler için hazırlanan yemeklerin bir porsiyonlarına
giren görünür yağ miktarı da bir miktar (yaklaşık 5 gram/
porsiyon) artırılabilir. İşçi menülerinde haftada 3- 4 kez tatlı
verilmesi önerilirken; menülerde tatlı olarak daha çok sütlü tatlılar veya meyveli tatlılar, kabak tatlısı, aşure vb. tatlılar, besin değeri yönünden diğer ağır hamur tatlılarına tercih edilmelidir. Yine özellikle ağır işlerde çalışan işçilerin
kahvaltılarında, yapılan işin ağırlık derecesine göre 1- 2 yemek kaşığı reçel, bal, pekmez ile birlikte 1-2 yemek kaşığı
kahvaltılık yağ tüketilebilir.
304
305
306
BÖLÜM 9
GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ
ORGANİZMALAR VE SAĞLIK
İLİŞKİŞİ
Genetiği Değiştirilimiş Organizmalar
Genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO), biyoteknolojik yöntemlerle canlıların sahip olduğu gen dizilimleriyle oynanarak, mevcut özelliklerinin değiştirilmesi veya canlılara yeni özellikler kazandırılması ile elde edilen organizmalara verilen isimdir. Bitkiler ve hayvanlarda gen aktarımı için farklı yöntemler kullanılmakla birlikte bu yöntemleri şu şekilde sıralayabiliriz:
»» Bitkilerde gen aktarımı teknikleri:
1- “Shot-Gun” yöntemi,
2- Agrobacterium tumefaciens transfeksiyonu,
3- Protoplast transformasyonu
»» Hayvanlarda gen aktarımı teknikleri:
1- DNA Mikroenjeksiyonu,
2- Embriyonik kök hücre aracılı gen transferi,
3- Retrovirus-aracılı gen transferi
307
Genetiği Değiştirilmiş Organizmaların Sağlık
Üzerine Etkileri
Toplumda ve medyada GDO’ların getirdiği potansiyel yararlardan ziyade, içerdikleri potansiyel riskler daha fazla yer
bulmaktadır. Toplumdaki bu hassasiyet özellikle tükettiğimiz
gıdalar konusunda daha da artmaktadır. Şüphesiz ki bu konudaki endişelere kulak verilmelidir fakat kontrollü ve akıllıca
kullanıldığında bu teknolojinin insanlığın geleceği için getireceği yararlar bu endişelerin gölgesinde kalmamalıdır.
GDO’ların Yararları
Teorik olarak biyoteknolojinin getirdiği yararlar sınırsız
olmasına ve çok çeşitli disiplinlerde kendini göstermesine
rağmen gıdalar üzerine yapılmış çalışmalardan bazılarını
şu şekilde sınıflayabiliriz:
1. Gıda Miktarının Artırılması ve İçeriğinin
Zenginleştirilmesi
Günümüzde üçüncü dünya ülkelerinde olmak üzere açlık ve malnütrisyon başta gelen halk sağlığı problemlerinden biridir. Besin öğesi içeriğini zenginleştirmeye yönelik
çalışmalardan vitamin A içeriğinden zengin pirinç (golden
rice) üretimini örnek verebiliriz.
Dünya üzerinde okul öncesi dönemdeki 3 milyon kadar
çocuğun A vitamini eksikliğinden kaynaklanan görme bozukluğu varken her yıl 250.000 ile 500.000 kadarı kör olmakta, bunların da üçte ikisi izleyen birkaç aylık süreçte
ölmektedir. Biyoteknolojik yöntemlerle geliştirilen, A vitamini sentezleyen pirinç sayesinde özellikle pirincin temel
tüketim maddesi olduğu bölgelerde A vitamini eksikliğinin
önüne geçilebileceği öngörülmektedir.
Besin miktarının artırılmasına örnek olarak transgenik
yöntemler sayesinde daha fazla büyüme hormonu salgılayan, et üretiminin arttırıldığı balıkları verebiliriz.
308
2. Gıdaların Alerjik Özelliklerinin Azaltılması
Normalde toplum içinde besin alerjisi prevalansı yaklaşık olarak %2-8 kadardır. Bu alerjik reaksiyonların büyük
bir kısmından sekiz tür besin sorumludur: yer fıstığı, yumurta, inek sütü, soya, buğday, kabuklu deniz canlıları, balık, fındık. Gıdaların içindeki alerjik proteinlerin çıkarılması veya yapısının değiştirilmesi yönündeki çalışmalarla gıdaların alerjik özelliklerin azaltılması hedeflenmektedir.
3. Gıdaların Aşılama Amacıyla Kullanımı
Dünya üzerinde çok sayıda insan önlenebilir sağlık sorunları nedeniyle yaşamını kaybetmekte veya sakat kalmaktadır. Bu hastalıkların pek çoğunun önlenmesinde aşılama,
en etkili yöntemdir. Aşıların pahalı olması, uygulanma şekli,
uygulanması için eğitimli personele ihtiyaç duyulması, taşınması ve saklanmasının zor olması, insanların sosyokültürel
yapısı gibi birçok nedenle pek çok kişi aşıya ulaşamamaktadır. Tükettiğimiz sıradan bitkilere aktarılacak genler vasıtasıyla patojen mikroorganizmaların çeşitli proteinlerini
sentezleyen bitkiler elde edilerek bu bitkilerin aşı olarak kullanılmasına çalışılmaktadır. Bu yöntemin en önemli avantajı
aşının oral olarak alınabilmesidir. Bu sayede ulaşımı kolaylaşmakta ve vücutta mukozal immünitenin sağlanmasına da
katkıda bulunmaktadır. Bu amaçla patates, muz, tütün ve
marul üzerinde çalışmalar sürdürülmektedir.
4. Gıdaların Tedavi Amacıyla Kullanımı
Genetiği değiştirilmiş gıdaların tedavi amacıyla kullanımına yönelik çalışmalar yeni olmakla beraber büyük gelecek vaat etmektedir. Örnek olarak antihipertansif etkisi
olan ovokinin içeren soyayı, laktoz intoleransı olan bireyler
için üretilmiş laktoz içeriği azaltılmış süt verilebilir.
5. Herbisit ve Pestisitlerin Kullanımındaki
309
Azalmaya Bağlı Yararlar
Örneğin Çin’de zararlılara karşı dayanıklı transgenik pamuk üreticilerin sağlık sorunlarında olumlu gelişmeler gözlenmiştir. Açıklama olarak da tarım ilacı kullanımındaki
azalma gösterilirken, ilaç kalıntılarının içme sularına daha
az karışmasına da değinilmiştir.
GDO’ların Potansiyel Riskleri
Potansiyel yararların tersine GDO’ların içerdiği riskler
daha dar bir yelpazeye sahiptir.
1. Artmış Alerjik Reaksiyon Riski
Biyoteknoloji ile üretilmiş gıdalar üzerinde en önemli tartışma konularının başında alerjik reaksiyon riskinin artışı
gelmektedir. Bu gıdalar için ileri sürülen potansiyel alerji riskini üç kategoriye ayırabiliriz : Bir üründeki bilinen bir alerjik proteini kodlayan genin bir başka ürüne transferi, zaten
alerjik olduğu bilinen bir besinin yapılan uygulamalar sonunda alerjik özelliğinin daha da artması, yeni alerjik proteinlerin ortaya çıkması. Genetiği değiştirilmiş gıdalar, alerjik bir
özellik taşıyıp taşımadıklarının belirlenmesi amacıyla bir dizi
testten geçmektedirler. Bu testleri şu şekilde sıralayabiliriz:
Aktarılan genlerin kaynağı (alerjik bir üründen aktarılıp
aktarılmadığı), alerjik olduğu bilinen proteinlerle benzer
aminoasit dizilerinin olup olmadığı, aktarılan genlerin kodladığı proteinlerin sindirim enzimlerine dayanıklılığı. Besin
içeriği zengin soya geliştirmek amacıyla yapılan çalışmalarda Brezilya fındığından alınan bir gen soyaya aktarılmıştır.
Brezilya fındığı alerjik özelliği bilinen bir besin türüdür. Yapılan çalışmalar aktarılan genin sentezlediği proteinin Brezilya fındığındaki alerjik proteinlerden biri olduğunu ortaya
çıkarmıştır. Bunun üzerine transgenik soyanın geliştirilmesine son verilmiştir. Bu analizler bir türdeki alerjik proteinlerin başka türlere aktarılabildiğini göstermesi bakımından
310
önemlidir. Haziran 2001’de Cry9c adlı proteini kodlayan
genin aktarıldığı mısırı tüketen bazı kişilerde beklenmeyen
etkilerin ortaya çıktığının bildirilmesi üzerine alerjik reaksiyondan şüphelenilmiş fakat bu kişilerin hiçbirinin kanında
bu proteine özgül IgE saptanmamıştır ve bir hasta üzerinde
yapılan çift kör plasebo kontrollü çalışmada sonuç negatif
çıkmıştır. Bütün bu sonuçlar gıdalarin alerjik özelliklerini tayin etmek için kullanılan mevcut testlerin güvenilir olduğunu
göstermektedir. Bununla birlikte aktarılan yeni proteinlerin
alerjik özelliklerinin daha hassas biçimde değerlendirilip,
alerjik reaksiyonların mekanizmasının anlaşılması amacıyla
yeni yöntemler geliştirilmeye çalışılmaktadır. Bu yöntemlerden en çok umut vereni aynı tür alerjenlere insanlarla benzer
reaksiyon veren hayvan modellerinin geliştirilmesidir. Şimdiye kadar bu amaçla çeşitli hayvan türleri kullanılmıştır. Yapılan çalışmalar gelecek için umut verse de şu an, insanlar
için alerjik olabilecek proteinleri saptamamızı sağlayacak
genel kabul görmüş bir hayvan modeli bulunmamaktadır.
2. Antibiyotik Direnç Genleri
GDO’lar konusunda önemli bir diğer tartışma konusu direnç genlerinin durumudur. Bu genler, aktarılmak istenen
asıl genle birlikte aktarılarak, gen aktarımının başarılı olduğu organizmaları seçmek için işaretleyici gen olarak kullanılmaktadırlar. Transgenik bitki üretiminde kullanılan bu
genlerin doğaya yayılma ihtimali kimi çevrelerce çok büyük bir tehlike olarak görülmektedir. Zira antibiyotik direnç genlerinin patojen mikroorganizmalara geçmesi durumunda bu bakterilerin neden olduğu enfeksiyonları kontrol
altına almayı zorlaştıracaktır.
Hukuki Boyut
Avrupa Birliği (AB)’ne üye ve aday devletler, “Cartagena Protokolü” olarak bilinen Biyolojik Çeşitlilik Anlaşması
Biyogüvenlik Protokolü’nü kabul etmiş durumdadır. Birleş311
miş Milletler (BM) Biyolojik Çeşitlilik Anlaşması gereğince
hazırlanan Protokol, 130’dan fazla ülke tarafından 29 Ocak
2000 tarihinde Fransa’da kabul edilmiştir. Türkiye de bu
protokolü 24 Mayıs 2000 tarihinde imzalamıştır. İthalatçı
ülkelere, bilimsel kanıtları olmasa da, sağlık ve çevre risklerine dayanarak belirli GDO’lu ürünlerin ithalatını yasaklama olanağı veren protokol, 11 Eylül 2003’te yürürlüğe girmiştir. Haziran 2004’te, üye ülkelerin Çevre Bakanları Konseyi ve Avrupa Parlamentosu, Cartagena Protokolü’nün
uygulanmasına ilişkin politik bir anlaşma sağlamışlardır.
Konsey ve Parlamento’nun anlaştığı temel konular şöyledir: “GDO’lar, ithal edilecek ülkenin yazılı izni olmaksızın
ihraç edilemez, bilgiye ulaşım esastır; ihracatçı firma, ürün
hakkında bildirimde bulunmak zorundadır, AB tarafından
onaylanmayan GDO’lu ürünler, 3’üncü dünya ülkelerine ihraç edilmemelidir.”
20 Eylül 2004’te, Brüksel’de yapılan toplantıda ise genetik olarak değiştirilmiş mısırın ithaline yönelik Avrupa Komisyonu önerisi, üye ülkeler tarafından kabul edilmemiştir.
Monsanto adlı firmanın ürettiği mısırın ithali için yapılan oylamada gerekli çoğunluk sağlanamazken bu oylama, GDO’lu
bir ürüne destek sağlamaya çalışan Avrupa Komisyonu’nun
sekizinci yenilgisi olmuştur. Zehirli bir kimyasal üreterek
zararlı böceklere karşı direnç kazanan mısır, Fransızların
çoğunlukta olduğu bir grup bilim insanı tarafından sıkı bir
şekilde incelenmekteydi. Fransız Genetik Mühendisliği Komisyonu, sıçanların söz konusu mısırla beslenmesi sonrası
elde edilen sonuçlara dikkat çekerek, GDO’lu mısırla beslenen sıçanların akyuvar sayılarında, böbrek ağırlıklarında
ve albumin/globulin oranlarında önemli değişimler gözlendiğini bildirmiştir. Öte yandan GDO ihracatçısı ülkeler
(ABD, Kanada ve Avustralya) Şili, Uruguay ve Arjantin’in
de desteğini alarak GDO’ların serbest ticaretinden yana
bir politika benimsemişlerdir. ABD’de genetik olarak modifiye edilmiş ürünler Gıda ve İlaç Dairesi (Food and Drug
312
Administration-FDA), Çevre Koruma Dairesi (Environmental Protection Agency-EPA) ve ABD Tarım Bakanlığı, Hayvan ve Bitki Sağlık Denetim Servisi olmak üzere üç resmi
kurumun denetimindedir. ABD’de GDO’ların etiketlenmesi
ile ilgili bir zorunluluk yoktur, ancak eğer ürünün besin değerinde bir değişiklik varsa, sağlıkla ilgili bir uyarı gerektiriyorsa etiketlenmesi gerekmektedir. ABD’de GDO’ların
etiketlenmesine sıcak bakılmamaktadır. Çünkü bu durum
genetik modifiye ürünlerin ayrı üretilip işlenmesini gerektirmekte, bu da ekonomik yük getirmektedir. AB’de ise
üye ülkelerin tümünde yürürlüğe giren yönetmeliğe göre,
bundan böyle içeriğinde yüzde 0,9’dan daha yüksek oranda
genleri değiştirilmiş madde bulunan gıda ürünleri üzerinde
bunu belirten bir ibare yer alması zorunlu tutulmaktadır.
Genleri ile oynanmış mısırdan elde edilmiş glukoz şurubu
içeren gıda ürünleri, bu bağlamda rafine yağlar, bonbonlar,
çikolatalı ürünler, bira ve şaraplar bu kapsama girmektedir. Buna karşılık, genleri ile oynanmış yemlerle beslenmiş
hayvanlardan elde edilen et, süt ve yumurta gibi ürünlerin
etiketlerinde bu duruma işaret edilmesi söz konusu değdir.
GDO’nun Sosyoekonomik Boyutları
Genetiği Değiştirilmiş (GD) tohum ekili alan 1996’da 1,7
milyon hektar iken 2003 yılına gelindiğinde yaklaşık 40 katlık bir artışla 67,7 milyon hektara ulaşmıştır. Yani tüm dünya üzerinde neredeyse Türkiye’nin kapladığı alana eşit bir
alanda bu tarım yapılmaktadır. Günümüzde 18 farklı ülkede
GDO tarımıyla uğraşan çiftçi sayısı ise 7 milyon civarındadır. Dünyada yetiştirilen transgenik bitkilerin %54’ünü soya,
%28’ini mısır, %9’unu pamuk, %9’unu kanola ve %1’den azını da patates, bal kabağı ve papaya oluşturmaktadır. Dünyada transgenik bitkilerin %73’ü gelişmiş ülkelerde, %27’si
ise gelişmekte olan ülkelerde (özellikle Arjantin, Çin, Güney
Afrika ve Meksika) yetiştirilmektedir. GDO’ların üretimi
ve pazara sunulması konusunda çeşitli tartışmalar devam
313
etmektedir. Avrupa Birliği genel olarak kamuoyu tepkisinden çekindiği için bu uygulamalara pek sıcak bakmasa da
İngiltere’de hükümet bazı alanlarda üretime izin verdi. Almanya, Fransa, Romanya, Bulgaristan gibi ülkelerde de test
ekimleri şeklinde düşük miktarlarda GDO’lu ürün tarımı
yapılmaktadır. Buna karşın birçok gıda tekeli, AB tüketicisinin ikna edilememesi üzerine, GDO’lu ürün kullanımına
sınırlamalar getirmektedir. Nestle, GDO içeren girdilerden
uzak durmaya çalışacağına, GDO’lu ürün kullanıldığında
bunu etikette açıkça belirteceğine dair tüketicilere söz verirken İngiltere’deki gıda üreticisi Unilever ve Cadbury kendi
üretim hatlarında GDO kullanımını yasaklamışlardır. Ayrıca
2003 yılında genetiği değiştirilmiş tarım ürünlerinin tahmini
pazar değerinin 4.5 milyar dolar olduğu düşünülmektedir.
Yani 31 milyar dolarlık tarımsal ürün pazarının %15’ini, 30
milyar dolarlık ticari tohum pazarının ise %13’ünü genetiği
değiştirilmiş ürünler oluşturmaktadır.
GDO Biyolojik Çeşitliliği Etkiler mi?
2002 yılında üretimi yapılan GD bitkilerin %75’ini yabancı ot ilacına dayanıklılık (herbisit) özelliğine sahip olanlar
oluşturmaktadır. Zararlılara dayanıklılık özelliğine (pestisit) sahip olanların, toplam GD bitkilerin ekim alanındaki
oranı %17’ye, hem herbisit hem de zararlılara dayanıklılık
özelliğine sahip GD bitkilerin oranı %8’e ulaşmış durumdadır. İşte bu noktada GDO ile ilgili en önemli kaygılardan
biri oluşmaya başlıyor. Yani aktarılmış genlerin doğal bitki türüne atlayarak, bulundukları çevredeki doğal türlerde
genetik çeşitliliğin kaybına neden olmaları, yabani türlerin
doğal yapılarında sapmalara neden olmaları, tek yönlü kimyasal uygulanmasından kaynaklanacak olan tek yönlü evrimin teşvik edilmesiyle ekosistemdeki tür dağılımını ve dengeleri bozma ihtimali...
Bu konudaki en önemli somut örnek ABD’deki Cornell
Üniversitesi’nde yapılan; genetik mühendisliği yoluyla böcek
314
öldürücü gen aktarılmış Bt (Bacillus thuringiensis) mısırı poleninin Kuzey Amerika’da yaygın bulunan Monarch kelebeğinin larvaları üzerinde öldürücü etkilerinin saptandığı çalışmadır. Monarch kelebekleri mısır bitkisi üzerinde beslenmediği hâlde, Bt mısırı polenlerinin kelebeğin temel besin kaynağı olan ipek otu üzerine ulaşması öldürücü sonuç doğurmuştur. Bu olumsuz etkinin, bu tür ürünlerin dünyada yaygın olarak yetiştirildiği göz önüne alındığında, gelecekte biyolojik çeşitliliğin azalmasına yol açacağı düşünülmektedir.
GDO Çiftçiye Yarar Mı Yoksa Zarar mı?
Elbette bu bitkilerin çiftçiye vaat edilmiş birçok yararı
vardır. Örneğin, artık hem yabani otlardan kurtulmak için
fazla miktarda ilaç kullanmayacaklar hem de bu kullandıkları ilaç asıl bitkilerine hiç zarar vermeyecektir. Elbette ilaç
kullanımından dolayı yine toprak kirlenmesi gibi sorunlar
sürecektir. Ancak bunlardan çok daha önemli bir sorun
var: Transgenik bitkilerle yapılan tarım geleneksel tarıma
adeta bıçak saplamaktadır. Bu konudaki her yeni keşif patentlenmekte. Bu durumda patentli tohum almak da çiftçiye
normal tohuma göre %25 ile %100 arası fazla masrafa neden olmaktadır. Bunların yanında kendi üründen tohumluk
ayırma geleneği de bu şekilde ortadan kalkmaktadır. Çünkü GDO tarımında çiftçi her sene tohum üreticisine patent
hakkı vermek zorundadır.
GDO Açlığa Çare Olur mu?
GDO’yu savunan görüşlerin dayandıkları en önemli noktalardan biri, dünyada giderek artan besin ihtiyacını karşılamak ve açlık sorununa çare bulmak için GDO’nun zorunlu olduğu. Aslında bugün için esas sorun gıdaların yetersizliği değil dağıtımındaki dengesizliktir. Yani bir tarafta insanlar temel gıdalara dahi ulaşamazken diğer tarafta obeziteden kurtulmak için çareler aranmaktadır. Ancak Birleş-
315
miş Milletler tahminlerine göre 2025 yılında dünya nüfusunun 8 milyara ulaşacağı düşünülürse elimizdeki tarım alanlarını arttırmak gibi bir olanağımız olmadığı için birim alandan en yüksek verim alacak şekilde tarım planı yapmak gerekmektedir. En olumsuz koşullarda bile (kuraklık, tuzlu
toprak vs) yaşayabilecek tohumlar elde etmenin tek yolu ise
bugün için GDO teknolojisi olarak görülmekte.
Sonuçlar ve Öneriler
Genetiği değiştirilmiş organizmalar hakkında devam
eden çok sayıda çalışmaya rağmen yeterince araştırma sonucu olmadığından zararları veya yararları konusunda kesin
bir yargıya varmak şu an için mümkün değildir. Bu alanda,
çevremize ve gelecek nesillere etkileri olabilecek risklerin
en aza indirilmesi ve bunun için gerekli önlemlerin alınması
göz ardı edilmemelidir. Türkiye açısından ele alacak olursak;
konu hakkında yeterli verilere ulaşamadan sırf ekonomik
kaygılarla bu ürünlere dört elle sarılmak doğru olmadığı gibi
tam anlamıyla bu teknolojinin dışında kalmak da mantıklı
görünmüyor. Ayrıca, Türkiye’nin buğday, arpa, baklagiller
ve şeker pancarı gibi ana besin kaynaklarını oluşturan bitkilerin dışında birçok meyve ve sebzenin de doğal gen kaynaklarının bulunduğu bir ülke olduğu göz önüne alındığında, biyoteknolojik ürünlerin kullanımı ve çevreye salımı konusuna
daha duyarlı yaklaşılması gereği ortaya çıkmaktadır. Bu konuda alınabilecek önlemleri ise şu şekilde sıralayabiliriz:
»» GDO’lu tohumların kontrolsüz alanlarda ekimine
izin verilmemeli.
»» Gümrüklerde, iç piyasada etkin bir denetim sistemi
kurulmalı.
»» Türkiye GDO’lu ürünler konusunda kendi araştırmalarını yapmalı, teknolojisini kendi üretmeli.
»» Tarımda, girdiden çıktıya, tüm alanlarda bağımlılık
zincirini kıran, kendi potansiyelini kullanan bir politika izlenmelidir.
316
Kaynaklar
1.AKIN, B., ÇETİN, C., EROL, V., Toplam Kalite Yönetimi ve ISO 9000 Kalite
Güvence Sistemi, (İstanbul: Beta Basım Yayım ve Dağıtım A. Ş., 1998 s. 348.
2. Aksu, F.; Altunatmaz,S.S.; Çiftçioğlu,G. (2006): İşletmelerde pest problemi ve gıda hijyeni açısından önemi. II.Veteriner Gıda Hijyeni Kongresi,
18-20 Eylül 2006, Bildiri Kitabı, S.712-722.
3. Aksu,H.; Çetin,Ö.(2000): Gıda işletmelerinde insekt problemi ve mücadele yöntemleri. İ.Ü.Vet.Fak.Derg. 26(1) 61-76.
4. ANDUSER, L., BROWN, D.R. HACCP and Sanitation in Restaurants
and Food Services Operations: A practical Guide Based on the FDA
Code with Companion CD-ROM. Atlantic Publishing Group Inc. , 2005.
5. ANON. Guidebook for the preparation of HACCP plans”, USDA , Food
Safety and Inspection Service, 1997.
6. ANON. Natural Toxins. Ch. 6. In Fish and Fishery Products Hazards and
Controls Guidance. 3rd ed., Food and Drug Administration, Center for
Food Safety and Applied Nutrition, 2001.
7. ANON. Requirements for a HACCP based Food Safety System. National Board of Experts. 3. Version, Den Hague, 2002.
8. Anonim.: Tüketici Rehberi. 11 Mayıs 1993, İstanbul. 1993.
9. Aran, N. Et endüstrisinde mikrobiyolojik riskler ve HACCP uygulaması.
1.İstanbul Et ve Et Ürünleri Sempozyumu, İstanbul,1996.
10.Aran, N.. “Gıda Endüstrisinde Kritik Kontrol Noktalarında Tehlike Analizleri Sistemi.” Tübitak-Mam, Gıda ve Soğutma Teknolojileri Bölümü,
Yayın No:124, Gebze, Kocaeli,1993.
11.Aras, B ve Gürbüz, Ü. Gıda güvenliği açısından kritik kontrol noktaları ve
risk analizleri sistemi. Gıda, 27 (5): 333-341. (2002).
12.Arda M., “Genel Bakteriyoloji”, A.Ü. Veteriner Fakültesi Yayınları, A.Ü.
Basımevi, Ankara, 1981.
13.Arıkbay, C., Gıda Sektöründe Kalite Yönetim Sistemleri ve HACCP. Milli
Prodüktivi Merkezi Yayınları, No.660, Ankara. 1995.
14.Arthur,F.; Phillips,T.W. Stored-product insect pest management and
control. Ch.21. In: Food Plant Sanitation. Eds.(Y.H.Hui, B.L.Brulnsma,
J.R.Gorham, W-.K.Nip, P.S.Tong, P.Ventresca) Marcel Dekker,Inc.,
New York, 2002.
317
15.Atasever, M Besin işyerlerinde: Hijyen, besinlerin hazırlanması ve muhafazası. Y.Y.Ü. Vet. Fak. Derg., 11(29: 117-122,2000).
16.Aydın M. : Eğitim Yönetimi ( 3. Baskı ), Hatiboğlu Yayınevi, Ankara,
1991.
17.Bell,C.H.(2003): Pest control: insects and mites. Ch.17. In: Hygiene in
Food Processing. (Eds.H.L.M.Lelieveld, M.A.Mostert, J.Holah, B.White)
Woodhead Publ.Ltd., Cambridge.
18.Bertan M., Güler Ç. (editörler ) : Halk Sağlığı ,Temel Bilgiler, Güneş
Kitabevi, Ankara, 1995.
19.Bischoff WE, Reynolds TM, Sessler CN, Edmond MB, Wenzel RP.
Handwashing compliance by health care workers. Arch Intern Med
2000;160:1017-1021.
20.Boyce JM and Pittet D. Guideline for Hand Hygiene in Health-Care Settings. Recommendations of the Healthcare Infection Control Practices
Advisory Committee and the HIPAC/SHEA/APIC/IDSA Hand Hygiene
Task Force. Am J Infect Control 30: S1-46, 2002.
21.Boyce JM, Kelliher S, Vallande N. Skin irritation and dryness associated
with two hand-hygiene regimens: soap-and-water hand washing versus
hand antisepsis with an alcoholic hand gel. Infect Control Hosp Epidemiol 2000;21:442-448.
22.Celec P, Kukucková M, Renczésová V, Natarajan S, Pálffy R, Gardlík
R, Hodosy J, Behuliak M, Vlková B, Minárik G, Szemes T, Stuchlík S,
Turna J. Biological and biomedical aspects of genetically modified food.
Biomedicine and Pharmacotherapy. 59;531-540. 2005.
23. Ciğerim N., Beyhan Y., Toplu Beslenme Sistemlerinde Hijyen, Kök Yayıncılık Ankara, 1994.
24.Ciğerim, N., Beyhan, Y., Çeliktaş, N., Ankara’da Yüksek Öğrenim Kredi
ve Yurtlar Kurumuna bağlı yurt mutfaklarında hijyen durumunun değerlendirilmesi, Beslenme ve Diyet Dergisi, 24(2): 273-279, 1995.
25. Civan E., Özer E., “Hayvansal Gıda Üreten İşlemelerde Hijyen Kuralları”, Veterinarium, Konya Hayvan Hastalıkları Araştırma Enstitüsü Yayını, Cilt : 4, Sayı : 1, Ocak-Haziran 1993, 25-28.
26.Clayton, D.A., Griffith, C.J., Price, P., Peters, A.C., Food handlers’ beliefs
and self-reported practices. Int J Environ Health Res 12(1): 25-39. 2002.
318
27.CLIVER, D.O Foodborne Diseases, Academic Pres. Inc. London, 1990.
28.Codex Alimentarius Food Hygiene Basic Texts. Food and Agricultural
Organization of the United Nations, Word Health Organization, Rome,
2001.
29.Craig, R.L., The ASTD Training and Development Handbook. American
Society for Training and Development, Fourth Edition. McGraw-Hill, NY.
1996.
30.D’MELLO, J.P.F. Food Safety, Contaminants and Toxins. CABI Publishing London,2003.
31.Dirican M., Bilgel N. : Halk Sağlığı,Toplum Hekimliği, Uludağ Üniversitesi Basımevi, Bursa, 1993.
32.Doğan O., Doğan S. : Kişilerarası İlişkiler, Somgür Yayıncılık, Ankara,
1996.
33.DOĞRUER, Y. Veteriner Halk Sağlığı, Selçuk Üniversitesi, Veteriner
Fakültesi Yayınları, Konya, 2000.
34.EROL İ, Gıda Hijyeni ve Mikrobiyolojisi Pozitif Matbaacılık,Ankara, 2007.
35.Fleischer W; Reimer K Povidone-iodine in antisepsis-state of the art.
Dermatology, 1997;195 Suppl 2:3-9.
36.FORSYTHE, S.J., HAYES P.R. Food Hygiene, Microbiology and
HACCP. 3. ed., An Apsen Publication, Maryland, 1998.
37.Geray C. : Halk Eğitimi, A.Ü. Eğitim Fakültesi Yayınları no:73 , A.Ü.
Basımevi, Ankara , 1978.
38.Gökten, D ve Tunçel,G Gıda Sanayinde HACCP uygulamaları ve Bazı
Örnekler. Ege Üniv., Müh.Fak Yaın., Yayın No:91. Bornova. 1992.
39.Güler Ç., Çobanoğlu Z. : Çevre Sağlığı Konusunda Toplum Eğitim İlkeleri, Sağlık Bakanlığı Sağlık Projesi Genel Koordünatörlüğü, Çevre
Sağlığı Temel Kaynak Dizisi no: 37 , Ankara, 1994.
40.GÜNAYDIN S:Toplu Tüketim yerlerine Yemek Servisi Yapan Yemek
Fabrikalarındaki Üretim Kurallarının ve Yemeklerin Organoleptik, Mikrobiyolojik ve Kimyasal Kalitelerinin Değerlendirilmesi,Yüksek Lisans
Tezi, Bursa,1995.
41.Gürbüz, Ü Gıda işletmelerinde HACCP ve Uygulamalar. KonyaKaraman Veyteriner Hekimler Odası ; Yayın No. 2006/1, Konya. 2006.
42.Hayakawa, K., Linko, Y.Y., Linko, P. Mechonism and control of food
319
allergy. Lwt, 32(1): 1-11, 1999.
43.Hilary A. Perr. Children And Genetic Engineered Food: Potentials And
Problems. Journal Of Pediatric Gastroenrerology And Nutrition. 35;475486. 2002.
44.Howarth E. Bouis, Bruce M. Chassy, James O. Ochanda. Gnetically
modified crops and their contribution to human nutrition and food quality.
Trends in food science and technology. 14;191-209. 2003.
45.ISO 10012:2003, Measurement management systems-Requirements
for measurement processes and measuring equipment.
46.ISO 14159:2002, Safety of machinery-Hygiene requirements for the design of machinery.
47.ISO 22005:-5), Traceability in the feed and food chain-General principles
and guidance for system design and development.
48.ISO 9001:2000, Quality management systems-Requirements.
49.ISO/IEC Guide 62:1999, General requirements for bodies operating assessment and certification/registration of qualıty systems.
50.ISO/TS 22004:-4) , Food safety management systems –Guidace on the
application of ISO 22000:2005.
51.İnal T., Nazlı B., “Mezbaha Bilgisi”, Saray Medikal Yayıncılık, 1997.
52. İnal T.,”Süt ve Süt Ürünleri Hijyen ve Teknolojisi”, Final Ofset. İstanbul-1990 .
53.JAY.M. Modern Food Microbiology. 6. Ed. An Apsen Publication Maryland, 2000.
54.John M. Boyce, MD Using alcohol for hand antisepsis - dispelling old
myths. Infect Control Hosp Epidemiol 2000;Vol 21 (7).
55.Karaali, A. Gıda güvencesi ve güvenliği. Gıda Teknol.Der., 1(9): 75-77.
1996.
56.Karaali, A. Gıda İşletmelerinde HACCP Uygulamaları ve Denetim.T.C.
Sağlık Bakanlığı, Ankara, 2003.
57.Kartoğlu Ü. : Toplumu Tanıma ve İletişim, TTB Sürekli Eğitim Dizisi 1,
Maya Matbaacılık, Ankara, 1992.
58.Koçoğlu, F., Dünyada ve Türkiye’de sağlık. C.Ü. yayınları, No: 72, Sivas, 1998.
59.Köksal F. El Yıkama. In: Günaydın M, Esen Ş, Saniç A, Leblebicioğlu
H (Eds.). Sterilizasyon dezenfeksiyon ve hastane infeksiyonları, Simad
320
yayınları; 2002.
60.Lehrer S B, Bannon G A. Risks of allergic reactions to biotech proteins
in foods: perception an reality. Allergy. 60;559564. 2005).
61.Maclean N. 5. Genetically modified fish and their effects on food quality and human health and nutrition. Trends Food Sci Technol. 14;242252.2003.
62.MAHMUTOĞLU,T. Gıda Endüstrisinde “Güvenli Gıda Üretmek”. ODTÜ
Yayıncılık, Ankara, 2007.
63.Marriott N., Esentials of Food Sanitation (Edited by: Gill Robertson)
Chapman and Hall, US. 1997.
64.MARRİOTT, N. G. Principles of Food Sanitation, 4. ed., An Apsen Publication Maryland, 1999.
65.Matoba N, Doyama N, Yamada Y, Maruyama N, Utsumi S, Yoshikawa
M. Design and production of genetically modified soybean protein with
anti-hypertensive activity by incorporating potent analogue of ovokinin.
FEBS Lett. 497;50-4. 2001.
66.Medeiros, L.C., Kendall, P.A., Hillers, V.N., Chen, G., Dmascola, S.,
Identification and classification of consumer food-handling behaviors for
food safety education. J Am Diet Assoc 101(11): 1326-1339. 2001.
67.Mercenier A, Wiedermann U, Breiteneder H. Edible genetically modified
microorganisms and plants for improved health. Curr Opin Biotechnol.
497;50-4. 2001.
68.Merdol Kutluay T.,Beyhan Y., Ciğerim N., Sağlam F., Tayfur M., Baş
M., Dağ A. Toplu Beslenme Yapılan kurumlarda çalışan personel için
sanitasyon/hijyen rehberi, Hatipoğlu Yayınevi , Ankara 2000.
69.Metin M., Öztürk F.G., “Süt İşletmelerinde Sanitasyon Temizlik ve Dezenfeksiyon”, E.Ü.Ege Meslek Yüksekokulu Yayınları, No:17, E.Ü. Basımevi, Bornova-İzmir, 1995.
70.Moolenaar RL, Crutcher JM, San Joaquin VH, et al. A prolonged outbreak of Pseudomonas aeruginosa in a neonatal intensive care unit: did
staff fingernails play a role in disease transmission? Infect Control Hosp
Epidemiol.2000;21:80-85..
71.Nordlee, J.D., Taylor, S.L, Townsend, J.A., Thomas, L.A. and Bush,
R.K. “Identification of a Brazil Nut Allergen in Transgenic Soybeans”
321
New England Journal of Medicine, Vol 334 (11) p. 726 . 1996.
72.Olsen AR, Zimmerman ML. Hard or Sharp Foreign Objects in Food.
Ch. 5. In Food Plant Sanitation. YH Hui, BL Bruinsma, JR Gorham, W
Kit, PS Tong, P Ventresca (Eds.), Marcel Dekker, Inc., New York, p.
61-6,2001.
73.Orrett FA Fatal multi-resistant Pseudomonas aeruginosa septicemia
outbreak in a neonatal intensive care unit in Trinidad. Ethiop Med
J.;38(2):85-91, 2000.
74.ÖZENLİ F:Sağlık ve Hijyen,İstanbul,1998.
75.Pittet D, Dharan S, Touveneau S, Sauvan V, Perneger TV. Bacterial
contamination of the hands of hospital staff during routine patient care.
Arch Intern Med.1999;159:821-826.
76.Pittet D. MD, Improving compliance with hand hygiene in hospitals. Infect Control Hosp Epidemiol. 2000;21:381-386.
77.Richter L, Kipp PB. Transgenic Plants As Edible Vaccines. Current Topics In Microbiology And İmmunology. 240;159-176. 1999.
78.Ricki M. Helm and A. Wesley Burks. Animal models of food allergy.
Current Opinion in Allergy and Clinical Immunology. 2;541-546. 2002.
79.ROBERTS, D. A., GREENWOOD M. Practical Food Microbiology 3. Ed,
Blackwell Publishing, Oxford, 2003.
80.Sang H.. Genetically modified livestock and poultry and their potential effects on human health and nutrition. Trends Food Sci Technol.
14;253-263. 2003.
81.Sartor C, MD, PhD; Jacomo,V MD; Duvivier C., (et.al) Nosocomial Serratia
marcescens ınfections associated with extrinsic contamination of a liquid
nonmedicated soap Infect Control Hosp Epidemiol. 2000;21:196-199.
82.Sutton SA, Assa’ad A H, Steinmetz C, Rothenberg M E. A negative,
double-blind, placebo controlled challenge to genetically modified corn.
J Allergy Clin Immunol. 112;1011-1012. 2003.
83.Syed A. Sattar, PhD; Makonnen Abebe, MSc; Angela J. Activity of an
alcohol-based hand gel against human adeno, rhino and rotaviruses
using the fingerpad method Infect Control Hosp Epidemiol. 2000;21:5165194.
84.Tayar, M., Atasever, M. Et Muayenesi, Atatürk Üniversitesi Veteriner
322
Fakültesi Yayınevi, 2006.
85.Tayar,M.,Dokuzlu, C. Gıda Mikrobiyolojsi, Marmara yayıncılık,196 sf.,
2007.
86.Taylor, S.L., Hefle, S.L. Food Allergies and Other Food Sensitivities.
Food Technology, 55(9): 68-83, 2001.
87.Tekinşen C., Doğruer Y., Güner A., “Et ve Ürünleri Hijyen ve Üretim
Teknolojisi”, Konet, Şubat, 2000.
88.Topal, Ş. Gıda Güvenliği ve Kalite Yönetim Sistemleri TÜBİTAK, Kocaeli, 1996.
89.Topal, Ş., Gıda Endüstrisinde Risk Yönetimi Sistemi: HACCP ve Uygulamaları., Taç Ofset, İstanbul. 2001.
90.Türk Standartları Enstitüsü Kalite Yönetim Sistemleri- Şartlar. TS EN
ISO 9001-2000. Ankara 2001.
91.Türk Standartları Enstitüsü Gıda Güvenliği Yönetim Sistemleri- Gıda
Zincirindeki Tüm Kuruluşlar İçin Şartlar. TS EN ISO 22000. Ankara.
2006.
92.Türk Standartları Enstitüsü Gıda Güvenliği Yönetim Sistemleri- Gıda
Zincirindeki Tüm Kuruluşlar İçin Şartlar.Eğitim Notu. TS EN ISO 22000.
Ankara. 2006.
93.UĞUR M,NAZLI B,BOSTAN K:Gıda Hijyeni,İstanbul,1999
94.Ünlütürk A., Turantaş F., “Gıda Mikrobiyolojisi”, Ege Üniversitesi, Mengi
Tan Basımevi, Çınarlı-İzmir, 1998.
95.Ward, D., Bernard, D., Collette, R., Kraemer, D., Hart, K., Price, R., and
Otwell, S. (Eds.) Hazards Found in Seafoods, Appendix III. In HACCP:
Hazard Analysis and Critical Control Point Training Curriculum, 2nd ed.,
p. 173-188. UNC-SG-96-02. North Carolina Sea Grant, Raleigh, NC.,
1997. 96. YÜCEL A:İşletme Hijyeni,U.Ü. Ziraat Fak. Gıda Bilimleri ve Teknolojisi
Bölümü Bursa,1997.
323
GIDA MADDELERİ SATIŞ VE TOPLU
TÜKETİM YERLERİNDEN NUMUNE
ALMA REHBERİ
I. BÖLÜM
NUMUNE ALINIRKEN DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR
1.Numune almak için kullanılacak kaplar su ve yağ geçirmez, gerekirse sterilize edilebilir bir malzemeden yapılmış olmalıdır.
2.Numune kabı kapaklarının contaları sağlam olmalı hava ve su sızdırmamalıdır.
3.Büyük ambalajlardan numune alınırken bütün kitleyi temsil edecek
nitelikte, homojen olarak numune alınmalı ve etiket bilgileri tam
olarak tutanağa yazılmalıdır.
4.Gıda maddelerinden mikrobiyolojik analiz için numune alınırken
değişik ebatlarda steril alet ekipman (cam, kavanoz, çelik kap, yetkili makam tarafından izin alınmış plastik kap, spatül, pipet, maşa,
kaşık, kepçe vb.) kullanılmalıdır.
5.Mikrobiyolojik analizler için numune alınırken kullanılan bıçak vb.
alet ekipman her bir kullanımdan sonra yeniden sterilize edilmelidir
(ispirto ocağı, alkol vb. yöntemler).
6.Mikrobiyolojik analizler için tercihen orijinal ambalajında numune
alınmalıdır. Açıkta veya orijinal ambalajın büyük olması halinde
steril şartlarda, steril kap içine numune alınmalıdır.
7.Mikrobiyolojik analiz için alınacak numuneler kap içerisine konurken kapaklarının 45 derecelik eğimle açılması ve numune konduktan sonra derhal sıkı bir şekilde kapatılması gerekmektedir.
Bu işlemler aseptik koşullarda yapılırken alkol veya ispirto ocağı
kullanılmalıdır.
8.Mikrobiyolojik analizler için alınacak numuneler en geç 8 saat içinde laboratuvara ulaştırılmalıdır. Numune alış saati buna göre ayarlanmalı ve en seri vasıta ile gönderilmelidir. (Sütlerde bu süre en
geç 4 saattir.) Özellikle mikrobiyolojik analizler için alınan numuneler +2°C ,+4°C sıcaklık sağlayacak özel kaplarda gönderilmelidir.
Ayrıca; gıda maddesine ait etiket üzerinde özel muhafaza koşulları
belirtilmiş ise bu koşullara uyulmalıdır.
9.Kimyasal analiz için alınacak numunelerin konulacağı kaplar gıda
324
ile temas ettiğinde herhangi bir reaksiyon vermeyecek nitelikte olmalıdır.
10.Aynı partiye ait gıda maddelerinden birden fazla numune almayı
gerektiren durumlarda bu gıda maddelerinden:
a.100 adete kadar olanlardan % 4
b.100-500 adete kadar olanlardan; ilk 100 için % 4, geri kalanı
için buna ilave olunan % 2
c.500-1000 adete kadar olanlardan; ilk 500 için alınacak numune adedine ilave olarak, geri kalanı için % 1 numune alınır.
11.Orijinal ambalajı ile birden fazla numune alınması gereken durumlarda numunenin üretim tarihi/son tüketim tarihi ve seri numarası,
parti numarasının aynı olmasına dikkat edilmelidir.
12.Rutubet miktarı tayini için alınacak numunelerin rutubet geçirmez
kaplara konularak, ağızları hava sızdırmayacak şekilde kapatılmalıdır.
II. BÖLÜM
NUMUNE ALMA YÖNTEMİ VE NUMUNE MİKTARLARI
Süt Numunesi:
1. Pastörize sütten kimyasal ve mikrobiyolojik analiz için en az 1/2
veya1/4 lt’lik orijinal ambalajlar içerisinde numune alınır.
2. Sterilize sütten (kakaolu, çikolatalı ve meyve aromalı sütler dahil)
en az 250 ml’lik orijinal ambalajlar içerisinde numune alınır.
3. Kondanse sütten en az 250 ml’lik orijinal ambalajlar içerisinde numune alınır.
4. Açıkta ise en az 500 ml’lik numune alınır.
5. Süt tozu: 250 g numune homojen olarak alınır.
6. Krema-kaymak: 200 g numune alınır.
7. Yoğurt: 250 g numune orijinal ambalajı ile, açıkta ise en az 500 g
numune yukarıdan aşağıya üçgen şekilde kaymağı ile birlikte alınır
8. Meyveli Yoğurtlardan ise numune miktarı 250 g olacak şekilde orijinal ambalajı ile alınır.
9. Ayran: 250 g numune orijinal ambalajı ile, açıkta ise 500 g numune
alınır.
10.Peynir: 200 g numune salamura suyu ile birlikte alınır.
11.Kaşar Peyniri ve Benzerleri: 200 g numune kabuk ve iç kısımlarını
temsil edecek şekilde alınır.
325
12.Margarin: 250 g numune alınır.
13.Sıvı Yağ: 500 ml. veya orijinal ambalajı ile alınır.
Et Numunesi:
1. Kasaplık Hayvan Etleri ve Yenilenebilir İç Organlar: Kaçak olarak
kesilen etlerin tamamı varsa iç organları ile birlikte alınmalıdır. Bu
etlerin muayeneleri uzman kişilerce yerinde veya laboratuvarda
yapılır.
2. Etten 500 g iç organların ise her birinden 100 g numune % 50 gliserinli su içerisinde alınır.
3. Pastırma: Çemeni ile birlikte 250 g numune alınır.
4. Sucuk, Sosis, Salam, Kavurma: 250 g numune alınır.
5. Taze Balık: Satıldığı yerde kontrol edilmelidir. Gerekli durumlarda
buz arasında 1/2-1 kg numune alınır.
6. Tuzlu, Kuru Balık: 250 g numune alınır.
7. Tavuk Eti: Bütün tavuk mümkünse iç organları ile birlikte, parça
tavuktan ise 250 g numune alınır.
Yumurta Numunesi:
1. Yumurta: Yumurta sayısı 1000 adet ve yukarısı ise %1, daha az
ise 10 adet yumurta,
2. Yumurta tozundan 50 g numune alınır.
Diğer Gıdalar:
1. Konserveler: Her biri en az 250 g olmak üzere 2 adet numune alınır.
Numunelerin kapaklarının açılmamış olmasına dikkat etmelidir.
2. Domates Salçası, Biber Salçası, Domates Suyu, Ketçap: 200 g ya
da 200 ml numune alınır.
3. Hazır çorba, Terbiyeler: En az 60 g olacak şekilde 1 paket numune
alınır.
4. Baklagil Kuru Taneleri (Kuru fasulye, Nohut, Börülce, Bakla, Mercimek, Bezelye): 250 g numune alınır.
5. Hububat (Buğday, Çavdar, Yulaf, Mısır, Pirinç, Arpa, Bulgur): 500
g numune alınır.
6. Tahıl ve Baklagil Unları, İrmik: 250 g numune alınır. 1 kg‘a kadar
olan orijinal ambalajlardan 1 adet alınması tercih edilir.
7. Nişasta: 300 g numune alınır.
326
8. Ekmek ve Benzerleri (Francala, Pide, Simit, Sandviç ekmeği) Ekmeklerden, fırından çıktıktan en az 2 saat sonra numune alınır.
Fırın çıkış saati ile laboratuvara ulaşma süresi arasında en fazla 6
saat olmalıdır. Ekmeklerin fırından çıkış saatleri mutlaka tutanakta
belirtilmelidir. Numuneler kağıt ambalajlar içinde gönderilmelidir.
9. Makarna, Kuskus, Şehriye ve Benzerleri: 250 g numune alınır.
10.Yufka, Yassı Kadayıf, Ekmek kadayıfı, Güllaç, Hazır Mantı ve Benzerleri: 200 g numune alınır.
11.Güllaçdan ise 50 g numune alınması yeterlidir.
12.Bisküvi ve Benzerleri: 150 g numune alınır.
13.Peksimet, Gevrek, Galeta Türleri: En az 100 g numune mümkünse
orijinal ambalajı ile alınır.
14.Tarhana: 250 g numune alınır.
15.Patates, Mısır Cipsi, Çıtır Çerezler ve Benzerleri: En az 100 g olacak şekilde bir veya birkaç adet numune orijinal ambalajı ile alınır.
16.Mayalar, Hamur Kabartma Tozları: En az 100 g olacak şekilde orijinal ambalajı ile numune alınır.
17.Bal: 250 g numune alınır. Petekli ballardan ise petek ve balı kapsayacak şekilde homojen olarak alınır.
18.Şeker ve Şekercilik Ürünleri: (Çay Şekeri, Glikoz, Akide şekeri vb.,
Fondan, Badem şekeri vb. Şekerleme, Badem ezmesi vb. Reçel,
Marmelat, Şurup, Pelte): 250 g olacak şekilde orijinal orijinal ambalajı ile numune alınır.
19.Çukolata ve Benzerleri (Kokolin, pralin vb.): 250 g olacak şekilde
orijinal ambalajı ile numune alınır.
20.Gofret: 250 g numune alınır,
21.Pektin, Jelatin: 50 g numune alınır.
22.Hamur Tatlıları, Şekerli-Şekersiz Börekler ve Benzerleri: Tatlılar
şıra ile birlikte, börekler kıyma veya peynir ile birlikte olacak şekilde
250 g numune alınır.
23.Pasta ve Benzerleri: 250 g numune alınır.
24.Muhallebi ve Benzerleri: 250 g numune alınır.
25.Tahin Helvası, Kos Helvası, Susam Helvası, Kağıt Helvası: 250 g
numune alınır.
26.İrmik ve Un Helvaları: 250 g numune alınır.
27.Pekmez, Bulamaç, Boza: 250 g numune alınır.
28.Kakao ve Kakaolu İçecek Tozları: En az 50 g numune alınır.
327
29.Kahve, Çözünür Kahve, Filtre Kahve, Kavrulmamış Çiğ Kahve:
100 g numune alınır.
30.Çay: En az 100 g olacak şekilde orijinal ambalajı ile numune alınır.
31.Baharat (Hardal, Kimyon, Karanfil, Zencefil, Tarçın, Mahlep, Karabiber, Kırmızıbiber, Beyaz biber, Yenibahar, Anason, Nane, Vanilya, Kekik ve benzeri): 100 g numune alınır.
32.Safrandan ise 5-10 g numune alınması yeterlidir.
33.Kurutulmuş Bitki Otları (Biberiye, Adaçayı, Kuşburnu vb.) 100 g
numune alınır.
34.Bitki Özlü İçecekler: 100 g numune orijinal ambalajı ile alınır.
35.Sirke: En az 1/2 lt olacak şekilde orijinal ambalajı ile numune alınır.
36.Kuru Sebze Tozları (Soğan tozu, Sarmısak tozu): En az 50 g olacak şekilde numune alınır.
37.Tuz : 250 g numune alınır.
38.Turşu, Zeytin (Salamura): Salamurası ile birlikte en az 250 g numune alınır.
39.Çemen : 50 g numune alınır.
40.Sahlep : 25 g numune alınır.
41.Alkollü İçecekler: 500 ml olacak şekilde orijinal ambalajı ile numune alınır.
42.Alkolsüz İçecekler (Kola vb., Meyve Suları, Şıra, Şerbet): 500 ml
olacak şekilde orijinal ambalajı ile numune alınır.
43.Dondurma ve Benzerleri: 250 g numune alınır.
44.Kuruyemiş ve Kuru meyveler: 100 g numune alınır.
45.Dondurulmuş Ürünler (Sebze ve Meyveler, Hamur Çeşitleri, Kırmızı ve Beyaz Etler, Balıklar ve Su Ürünleri): Sebze ve meyveler
ile hamur çeşitlerinden 100 g diğerlerinden 250 g numune alınır.
46.Soğuk Mezeler (Rus Salatası, Tarator, Arnavut Ciğeri vb.): 150 g
numune alınır.
47.Soslar, Mayonez: 150 g numune alınır.
48.Toplu Tüketim Yerlerinde Tüketilen Gıda Maddeleri (Hamburger
ve harcı, pide ve harcı, pizza ve harcı, Kumpir, Sandviç çeşitleri,
Sulu yemekler, Çorbalar, Zeytinyağlılar vb.): 250 g numune alınır.
328
GIDA VE GIDA İLE TEMASTA BULUNAN MADDE VE
MALZEMELERİ ÜRETEN İŞYERLERİNE AİT KONTROL
VE DENETİM FORMU
İşyeri Hakkında Bilgiler
Sektörü:
İşyeri Açma ve Çalışma
Ruhsatı No:
Gıda Sicil No:
İşyerinin Ünvanı:
Adresi:
Telefon:
İşletme Sahibinin
Adı Soyadı:
Kontrol Ve Denetim Tarihi:
Kontrol Ve Denetimin Amacı
€ Gıda Sicil No
€ Üretim İzni
€ Rutin Kontrol Ve Denetim
€ İzleme
€ İhbar Ve Şikayet
€ Bildirim Kontrolü ve Denetimi
€ İzlenebilirlik Kontrolü ve Denetimi
€ Takip
€ Diğer
Sorumlu Yönetici
Adı Soyadı:
Ağırlık
Puanı
A) İŞLETME ÇEVRESİ
1. Bulaşmaya yol açacak çöp ve atık
yığınları, su birikintileri, zararlıların
yerleşmesine yol açacak ortamlar
bulunmamalı
B) İŞLETME İÇİ
329
3
Verilen Puan
Ağırlık
Puanı
1. Tuvaletler gıdaların işlendiği
yerlerden ayrı olmalı ve üretim
alanına direk açılmamalı.
4
2. İşletme giriş kapısı direk üretim
alanına açılmayacak şekilde
düzenlenmiş olmalı.
3
3. Duvarlar düz yüzeyli, su geçirmez,
yıkanabilir, haşere yerleşmesine izin
vermeyen, pürüzsüz ve açık renkli
malzemelerden yapılmış olmalı,
çatlak olmamalı, kolay temizlenebilir
ve üretime uygun olmalı.
3
4. Tavan yoğunlaşma, damlama, kir
birikmesi ve küf oluşmasına izin
vermeyecek şekilde düzenlenmiş
olmalı.
3
5. Zemin su geçirmez, kırık, çatlak
ve kaygan olmayan, yıkanabilir,
temizlik ve dezenfeksiyona uygun
malzemeden yapılmış, sıvıların
giderlere kolayca akabileceği bir
eğimde olmalı.
3
6. Duvar ve zeminin birleşim yerleri
yuvarlatılmış veya hijyeni sağlayacak
benzeri yapıda ve toz birikmesini
önleyecek tarzda yapılmış olmalı.
3
7. Drenaj sistemi istenilen amaca
uygun, bulaşma riskini ortadan
kaldıracak biçimde tasarlanmış,
drenaj kanallarının tamamen veya
kısmen açık olması halinde, atıkların
bulaşık alandan temiz alana akması
sağlayacak şekilde olmalı.
3
330
Verilen Puan
Ağırlık
Puanı
8. Pencereler ve benzeri açık yerler
kirlenmeye izin vermeyecek biçimde
yapılmalı, pencere eşikleri raf olarak
kullanılmamalı, üretim alanındaki
cam pencereler kırılma sonucu
oluşacak bulaşmalara karşı korumalı
olmalı.
3
9. Kapı ve pencereler sinek, haşere
ve diğer zararlıların girişini
engelleyecek şekilde olmalı, kafes
kullanımı halinde kafesler ince
gözenekli, kolay temizlenebilir,
sökülüp takılabilir özellikte olmalı ve
düzenli bakımları yapılmalı.
3
10.Merdivenler, asansör kabinleri ve
boşaltma olukları gibi yardımcı
yapılar gıdaların kirlenmesine yol
açmayacak konum ve yapıda olmalı.
(*)
3
11.Kapılar, düzgün yüzeyli, sıvı
emmeyen malzemeden, gerektiğinde
kendi kendine kapanabilir olmalı.
3
12.Yakıt depoları uygun yerlerde,
üretim yerine doğrudan açılmayan
şekilde yerleşik ve mevzuatına
uygun olmalı.
3
13.Tesisin temiz ve kirli bölümleri
arasında iş akışını engellemeyecek
yapıda uygun ayırma yapılmalı
ve bu geçişyerinde uygun
bir dezenfeksiyon sistemi
bulundurulmalı.
3
14.İşyeri içerisinde uygun yerlerde
uyarıcı yazılar bulunmalı.
3
15.Sıcaklık kontrolüne dair güncel kayıt
tutulmalı. (*)
3
331
Verilen Puan
Ağırlık
Puanı
16.İşletmede laboratuvar var ise,
hijyenik koşullara uygun ve diğer
ünitelerden tam bölme ile ayrılmış
olmalı, üretim bölümlerine doğrudan
açılmamalı.
3
17.Mikrobiyolojik olarak hassas üretim
bölgelerinde gerektiği hallerde
pozitif hava basıncı sağlanmış
olmalı. (*)
2
18.İşyeri yemekhanesi üretim
ortamından ayrı ve hijyenik
koşullara uygun olmalı.
2
19.Tuvalet, duş odaları ve soyunma
odaları üretim ortamından ayrı,
temiz ve yeterli sayıda olmalı ve
bu alanlarda hijyen kurallarını
hatırlatıcı uyarı levhaları
bulundurulmalı.
3
20.Uygun bir şekilde yerleştirilmiş
ve el temizliği için tasarlanmış
lavabolarda ellerin hijyenik bir
şekilde yıkanması, kurulanması için
yeterli imkanlar sağlanmalı.
3
21.İşyerinde ilkyardım malzemeleri ve
dolabı bulunmalı.
1
C) TEMİZLİK VE DEZENFEKSİYON
1. Makina,ekipman temizliği
güçleştirecek şekilde direk zemine
oturtulmamalı.
3
2. İşyerinde temizlik ve dezenfeksiyon
program dahilinde düzenli olarak
yapılmalı, hijyen kontrol programları
işyerinin ilgili bölümlerine asılarak
veya dosyada bulundurularak
yapılan temizlik ve dezenfeksiyon
işlemleri kaydedilmeli.
3
332
Verilen Puan
Ağırlık
Puanı
3. Kuruluş içinde temizlik kontrolünden
sorumlu bir kişi olmalı.
3
4. Gıda işletmelerinde, yetkili merci
tarafından kullanımına izin verilmiş
gıda endüstrisine uygun deterjan,
kimyasal ve/veya dezenfektanlar
veya bunların etken hammaddeleri
kullanılmalı.
3
5. Su, deterjan ve/veya dezenfektan
ve bunların çözeltileri aracılığıyla
işletmenin, malzeme, alet ve
ekipmanın temizlenmesi ve
dezenfekte edilmesi sırasında
gıda maddesinin kirlenmesi ve
bulaşmasını engelleyecek önlemler
alınmalı. (*)
3
6. Malzeme, alet, ekipman ve yerler
temizlikten sonra mümkün olduğu
kadar çabuk kurutulmalı, temizlikte
kullanılan araç ve gereçler yıpranmış
ve kirli olmamalı, zemin ve alet
ekipman temizliğinde kullanılan
malzemelerin ayrımı yapılmalı.
3
7. Üretim alanı giriş ve çıkışlarında
dezenfektanlı paspas bulunmalı ve/
veya galoş, terlik, özel ayakkabı
ile üretim alanlarına girilmeli veya
dezenfeksiyon işlevi bulunan tertibat
bulunmalı.
3
8. Gıda ile temasta bulunan madde
ve malzemeleri üreten işyerlerinde
üretim hattında çalışan personel
galoş, terlik, özel ayakkabı ile üretim
alanlarına girmeli.
3
333
Verilen Puan
Ağırlık
Puanı
9. Üretim alanları ve gıda ile temasta
bulunan tüm makina , alet ve
ekipman için temizlik talimatları
olmalı ,bu talimatlarda deterjan tipi,
konsantrasyonu, sıcaklık, süre, sıklık
ayrı olarak belirtilmeli, temizliğin
etkinliği işletme tarafından
belirlenen periyotlarda analizlenerek
ölçülmeli ve kayıtları tutulmalı. (*)
3
10.Temizlik ve dezenfeksiyon ürünleri
etiketlenerek açıkça tanımlanmalı
ve üretim alanlarından bulaşmaya
sebep olmayacak uzaklıkta
tutulmalı.
3
11.Gıda ile temasta bulunan madde
ve malzemeleri üreten işyerlerinde
sıvı ve katı atıklar tekniğine uygun
olarak uzaklaştırılmalı.
3
12.Çöp ve atıklar için uygun sayıda
kapalı ve kolay temizlenebilir kaplar
bulunmalı, çöp poşetleri kullanılmalı.
3
D) ZARARLI MÜCADELESİ
1. İşyerinde zararlı mücadelesi,
program dahilinde düzenli olarak
yapılmalı, tüm yemleme ve fiziksel
önlem noktaları için işletme içi
yerleşim planı olmalı ve sürekli
kontrol altında tutulmalı, kullanılan
kapan, elektrikli sinek tutucu
ve fiziksel önlemler için düzenli
temizlik ve bakım faaliyetleri
yürütülmeli ve tüm bu faaliyetler
kayıt altına alınmalı.
334
3
Verilen Puan
Ağırlık
Puanı
2. Zararlı mücadele ilaçları veya
sağlığı tehlikeye sokabilecek diğer
maddeler, üzerlerinde toksik
etkileri ve kullanımları açısından
uyarılar bulunan uygun etiketler
taşımalı, sadece bu amaç için
kullanılan kilitlenebilir odalar veya
dolaplarda saklanmalı, eğitilmiş
personel tarafından nakledilmeli ve
kullanılmalı.
3
3. Kuruluş içinde zararlı mücadelesi
programından sorumlu bir kişi
olmalı.
3
4. Zararlılarla mücadelede, ilgili
Bakanlıklarca izin verilen ilaçlar,
amacına ve genel halk sağlığına
uygun olarak kullanılmalı, zehirli
ilaçlardan sadece işletme dışında
yararlanılmalı.
3
5. Güvenlikle ilgili bölümlerin dışında,
işyerinde gıda maddeleri ve
insanlarla temas edebilecek hayvan
bulundurulmamalı.
3
E) Hammadde, YARDIMCI MADDE,
KATKI MADDELERİ
1. Türk gıda mevzuatına uygun
olmayan hammadde, gıda
bileşenleri veya gıda ile temasta
bulunan madde ve malzemeler
üretimde kullanılmamalı ve satışa
sunulmamalı.
Yasal
işlem**
2. Hammaddenin tozlanmaya
kirlenmeye, bozulmaya, çapraz
bulaşmaya yol açmayacak şekilde
işletmeye kabulü sağlanmalı.
3
335
Verilen Puan
Ağırlık
Puanı
3. Katkı maddeleri ve aromalar orijinal
ambalajlarında muhafaza edilmeli.
(*)
2
4. İşyerinde üretilen ürünle ilgisi
olmayan taklit ve tağşiş amacıyla
kullanılabilecek maddeler
bulunmamalı.
Yasal
işlem**
5. İşletmeye kabul edilen ham,
yardımcı madde ve gıda ile temasta
bulunan madde ve malzemeler ya
da katkı maddeleri, işletmenin veya
tedarikçinin belirlediği parti/seri
no’su ile tanımlanmalı ve işleme
sürecinde izlenebilirliği sağlanmalı.
Yasal
işlem**
6. Üretim alanında üretimin
gerektirdiğinden fazla miktarlarda
ham, yardımcı madde, ambalaj
materyali ya da katkı maddeleri
muhafaza edilmemeli, üretim alanı
depo olarak kullanılmamalı. (*)
1
F) İŞYERİNDE KULLANILACAK SU,
BUZ VE BUHAR
1. İşletmede kullanılan su içilebilir
nitelikte, Türk gıda mevzuatına
uygun, sürekli ve yeterli olmalı.
4
2. Gıda ile temas edecek şekilde
kullanılan buz, Türk gıda
mevzuatına uygun, içilebilir nitelikte
sudan üretilmiş olmalı ve işletme
içinde hijyen kurallarına göre
depolanmalı ve taşınmalı. (*)
Yasal
işlem**
3. Gıda ve gıda ile temasta bulunan
madde ve malzemelerle doğrudan
temasta bulunan yüzeylerde
kullanılan buhar, Türk gıda
mevzuatına uygun, içilebilir
nitelikteki sudan elde edilmeli.
Yasal
işlem**
336
Verilen Puan
Ağırlık
Puanı
4. Buhar üretiminde, soğutmada,
yangın söndürmede ve benzeri
işlerde kullanılan su gıdalar ile
temas etmemeli, tamamen ayrı
hatlarda taşınmalı, bu hatlar
belirlenmiş standartlara göre
değişik renklerle belirtilmeli ve içme
suyu taşıyan sisteme geri dönüş
yapmamalı.
3
G) TEKNİK DONANIM, ALETEKİPMAN
1. İşyeri gerekli asgari teknik
donanıma sahip olmalı ve tekniğine
göre ilgili bölümlerinde basınç,
sıcaklık akış göstergeleri bulunmalı
ve gerektiğinde kaydetme işlemi
yapılmalı ve kayıtlar saklanmalı.
3
2. İşletmede kullanılan tüm alet ve
ekipmanlar, teknik donanımlar,
ısı, buhar, asit, alkali, tuz ve
benzerlerine karşı dayanıklı ve
gıdaya bulaşmayı önleyecek şekilde
olmalı, koruyucu ve önleyici
bakımları düzenli olarak yapılmalı
ve kayıt altına alınmalı. (*)
3
3. Alet-ekipmanın tasarımı ve yerleşimi
işleme uygun olmalı, güvenlik
açısından korumalı olmalı.
3
4. Ölçüm ekipmanı ve teçhizatlarının
kalibrasyonu yapılıyor ve kayıtları
tutuluyor olmalı.
3
5. Kullanılan makine, alet ve
diğer ekipmanlar uygun
malzemeden yapılmalı, temizlik ve
dezenfeksiyona uygun ve bulaşmaya
yol açmayacak özellikte olmalı,
kaynak yerleri parlatılmış olmalı.
3
337
Verilen Puan
Ağırlık
Puanı
6. Kullanımı zorunlu olmayan
durumlar dışında işlenmiş tahta
gibi yeterince temizlenemeyen ve
dezenfekte edilemeyen materyaller
kullanılmamalı.
3
7. Kablo ve borular kir birikmesi,
yoğuşma ve sızdırma gibi muhtemel
bulaşma risklerine sebep olmayacak
şekilde tankların, ekipmanların,
ürün girişlerinin ve son ürünleri
üzerinde geçmemeli. (*)
3
8. Arızalı ekipmanlar üzerine
bilgilendirici tabela asılarak
tanımlanmalı, tamir edilmeli veya
üretim ortamından uzaklaştırılmalı.
3
9. Kullanılmıyor durumdaki tüm
boru ve bağlantı parçaları yerden
yüksekte ve ağzı kapatılmış olarak
tutulmalı.
3
10.Sıcaklık ölçümlerinde civalı
termometre kullanılmamalı.
3
H) SIVI ATIK HATLARI VE KATI
ATIKLARIN DEPOLANMASI VE
UZAKLAŞTIRILMASI
1. İşyerine ait sıvı atık sistemi
korozyondan etkilenmeyen, temizlik
ve bakımları kolayca yapılabilecek
şekilde düzenlenmeli, kapaklı ve
sıvı atık miktarını karşılayabilecek
kapasitede olmalı.
338
3
Verilen Puan
Ağırlık
Puanı
2. İşyerinin özelliğine göre, katı ve
sıvı atıklar, üründe başta koku
olmak üzere bulaşmaya sebep
olmayacak şekilde depolanmalı
ve mevzuatına uygun olarak
uzaklaştırılmalı, katı atık depolama
ve naklinde kullanılan malzeme, alet
ve ekipman tek kullanımlık veya
kolayca yıkanabilir, temizlenebilir
ve dezenfekte edilebilir
malzemeden olmalı, üzerleri
işaretlenerek üretimi etkilemeyecek
yerlerde bulundurulmalı ve gıda
maddeleri üretimi ile ilgili işlerde
kullanılmamalı. (*)
3
3. Sosyal tesise ait sıvı atıklar
kapalı sistemde kanalizasyona,
kanalizasyon bulunmayan yerlerde
uygun yapılmış foseptiklere
bağlanmalı.
3
I) PERSONEL HİJYENİ
1. İşyerinde çalışan personelin sağlık
raporları olmalı ve kontrolleri
periyodik olarak yapılmalı.
339
Yasal
işlem**
Verilen Puan
Ağırlık
Puanı
2. Gıdalarla taşınabilecek hastalıklara
veya hastalık belirtilerine (sarılık,
ishal, kusma, ateş, ateşli boğaz
ağrısı, buruda veya gözde veya
kulakta akıntı vb.) sahip olduğu
bilinen veya sahip olmasından
şüphelenilen veya taşıyıcısı olan
personelin gıda depolama ve
üretim alanlarına girmesine izin
verilmemeli, yara, çıban gibi cilt
problemlerinde yara uygun şekilde
kapatılmalı, gıda ile direk veya
dolaylı temasını engelleyecek şekilde
önlem alınmalı.
Yasal
işlem**
3. Kişisel temizlik kurallarına uyulmalı.
3
4. Üretim alanında ve depolarda
sigara içilmemeli, yiyecek ve içecek
tüketilmemeli.
3
5. Personel; kolay temizlenebilir,
temiz ve tercihen açık renkli; başlık,
çizme veya özel ayakkabı, cepsiz ve
düğmesiz çalışma kıyafetleri veya
görevinin gerektirdiği koruyucu
kıyafetler giymeli, kıyafetlerin
temizliği sürekli olarak sağlanmalı.
3
6. Üretim ve depolama alanında çalışan
personel saat ve takı takmamalı ve
yanında bulundurmamalı.
3
7. Ürünle direk temas halindeki tüm
çalışanların saç, bıyık, sakal ve
kolları, bulaşmaya sebep olmayacak
şekilde örtülü olmalı, üretim alanına
girmeden önce eller temizlenerek,
dezenfekte edilmeli.
3
340
Verilen Puan
Ağırlık
Puanı
8. Dışarıdan üretim alanına girecek
ziyaretçiler için koruyucu
kıyafet (galoş, bone, önlük, vb.)
bulundurulmalı.
3
9. İşletmede personel hijyeninden
sorumlu, görevli bir eleman
bulunmalı.
3
10.Personele ait kişisel eşya ve
giysi, gıdaların üretildiği alanlara
konulmamalı.
2
İ) AMBALAJLAMA/PAKETLEME VE
ETİKETLEME
1. Gıda ambalajlanması ve
paketlenmesinde kullanılacak madde
ve malzemeler Türk gıda mevzuatına
uygun olmalı.
Yasal
işlem**
2. Yeniden işlenmiş plastikler ve
çapaklar tekrar gıda ambalajı olarak
kullanılmamalı.
Yasal
işlem**
3. Ambalaj ve paketleme
malzemelerinin ambalajlama ve
paketleme alanına getirilmesinde
hijyenik koşullar sağlanmalı. (*)
3
4. Gıda ve gıda ile temasta bulunan
madde ve malzemeler, depolama
ve taşıma sırasında dış etkenlerden
zarar görmeyecek, bozulmayacak
şekilde korunmuş olmalı.
3
5. Ambalajlama ve paketleme işlemleri
gıdaya bulaşmayı önleyecek şekilde
olmalı. (*)
3
341
Verilen Puan
Ağırlık
Puanı
6. Gıdalar için bir defadan fazla
kullanılmak amacıyla üretilmiş
olan ambalajlama malzemeleri
temizlenebilir ve gerektiğinde
dezenfekte edilebilir olmalı ve
temizlik ve dezenfeksiyon işlemleri
için uygun tesise sahip olmalı. (*)
3
J) AYDINLATMA VE
HAVALANDIRMA
1. Aydınlatma yeterli miktarda ve gün
ışığına eşdeğer olmalı.
3
2. Ampuller kırılmadan kaynaklanacak
cam bulaşmalarına karşı korunaklı
olmalı.
3
3. Ürün ve işlem ihtiyacına göre sıcaklığın
kontrolü, nem kontrolü ,toz oluşumunu
önlemek ve kirli havayı değiştirmek
için mekanik ve/veya doğal
havalandırma sistemi sağlanmalı,
havalandırma açıklıklarının üzerinde
bir ızgara veya aşınmayan malzemeden yapılmış koruyucu düzenek
bulunmalı, ızgaralar kolayca sökülebilir nitelikte olmalı.
3
4. İşletme alanındaki sıcaklık üretilen
ürüne göre uygun olmalı. (*)
3
5. İşletmede buhar ve nemden
oluşabilecek bulaşmayı önleyecek
ölçüde havalandırma yapılmalı.
3
6. Gıda ile temasta bulunan materyal
üreten işyerlerinden ekstrüder,
enjeksiyon, baskı makinesinde
oluşan zararlı havayı emecek
havalandırma sistemi bulunmalı.
3
7. Havalandırma girişleri filtreli veya
korumalı olmalı.
2
342
Verilen Puan
Ağırlık
Puanı
K) NAKLİYE VE DEPOLAMA
1. Deponun kapı, pencere ve diğer
kısımları her türlü zararlının girişini
önleyecek uygun donanıma sahip
olmalı.
3
2. Depolarda zemin pürüzsüz, duvarlar
düzgün, kolay temizlenebilir
nitelikte, sıvası dökülmemiş,
ürünlere olumsuz etkide
bulunmayacak nitelikte olmalı.
3
3. Depo üstü tavan ve çatılar
akmayı, sızmayı önlemeli, sıcaklık
değişimlerinden etkilenmeyi
önleyecek şekilde yalıtımlı olmalı.
3
4. Depolarda ve taşıma araç ve
gereçlerinde kullanılan alet, ekipman
ve malzemeler temiz, sağlam ve
hijyenik amacına uygun olmalı.
3
5. Hammadde, diğer üretim girdileri,
işlenmiş gıdalar, yedek alet ve
ekipmanlar, temizlik ve dezenfektan
malzemeleri ayrı yerlerde
depolanmalı.
3
6. Ambalaj materyalleri ve paket
malzemeleri bulaşmaya yol
açmayacak şekilde ambalajlı ve
etiketli olarak depolanmalı.
3
7. Hammadde, gıda bileşenleri, gıda
ve gıda ile temasta bulunan madde
ve malzemeler, bozulmalarını,
zarar görmelerini ve kirlenmelerini
önleyecek, duvar ve zeminle
temas etmeyecek şekilde, palet
yüksekliğinde ve rutubet geçirmeyen
uygun malzeme üzerinde muhafaza
edilmeli.
3
343
Verilen Puan
Ağırlık
Puanı
8. Depolar işletme kapasitesine uygun
büyüklükte ve temiz olmalı.
3
9. Gıda maddeleri birbirinin özelliğini
bozmayacak şekilde depolanmalı. (*)
3
10.Gıdaların taşınması için kullanılan
araç ve/veya kaplar, yeterli temizlik
ve dezenfeksiyona izin verecek
şekilde tasarlanmalı, temiz tutulmalı,
gerektiğinde bakımı yapılmalı ve iyi
muhafaza edilmeli.
3
11.Depolar ve taşıma araçlarında
havalandırma, sıcaklık ve rutubet
düzeyi, hammadde, yardımcı madde,
aroma ve katkı maddesi ürün
özelliklerine uygun olmalı, depolar
ve taşıma araçlarında sıcaklık
ve gerekli hallerde rutubet ölçer
cihazlar bulundurulmalı, bilgiler
sürekli kaydedilmeli. (*)
3
12.Araç ve/veya konteynır içindeki
kaplar, gıda dışında başka
bir maddenin taşınmasında
kullanılmamalı. (*)
3
13.Gıdalar, araç ve/veya konteynır/
kaplar içerisine bulaşma riskini en
aza indirecek, çapraz bulaşmayı
engelleyecek biçimde yerleştirilmeli,
ambalajlanmalı/paketlenmeli ve
korunmalı.
3
1. Gıda maddeleri ile birlikte başka
bir maddenin veya farklı gıda
maddelerinin aynı anda birlikte
taşınması durumunda, ürünler
birbirinden tamamen ayrılmış
olmalı. (*)
3
344
Verilen Puan
Ağırlık
Puanı
2. Farklı gıda maddelerinin
taşınmasında kullanılan konteynır/
kaplar, farklı yüklemeler arasında
çapraz bulaşmayı engelleyecek
biçimde temizlenmeli ve
gerektiğinde dezenfekte edilmeli. (*)
3
3. Taşımada kullanılan araçlar, gıda
maddelerinin uygun sıcaklıklarda
muhafaza edilmesine ve söz
konusu sıcaklıkların izlenmesine
imkan verecek nitelikte olmalı,
konteynır/kapların üzerinde açıkça
görülebilecek ve silinmeyecek bir
şekilde “yalnız gıda maddesi için”
ibaresinin bulunması sağlanmalı. (*)
3
L) EĞİTİM
4. Hijyen kurallarına uygun üretim ve
kişisel hijyen konularında düzenli
eğitim sağlanmalı.
3
5. HACCP uygulayan işletmelerde,
HACCP ve iyi uygulama
rehberlerinin uygulanmasından
sorumlu kişilerin, HACCP ilkelerinin
uygulanması ile ilgili yeterli eğitimi
almaları sağlanmalı.
3
6. Çalışan personelin, çalışma
konusu ile ilgili mevzuat hakkında
bilgilendirilmesi sağlanmalı.
3
345
Verilen Puan
GIDA VE GIDA İLE TEMASTA BULUNAN MADDE
VE MALZEMELERİN SATIŞ VE TOPLU TÜKETİM
YERLERİNE AİT KONTROL VE DENETİM FORMU
İşyeri Hakkında Bilgiler
Gıda Satış ( )
Toplu Tüketim ( )
İşyerinin Ünvanı:
Sektörü:
İşyeri Açma ve Çalışma
Ruhsat No:
Kayıt No:
KONTROL VE DENETİM TARİHİ:
KONTROL VE DENETİMİN AMACI
€ Rutin Kontrol Ve Denetim
€ İzleme
€ İhbar Ve Şikayet
€ Bildirim Kontrolü Ve
Denetimi
€ İzlenebilirlik Kontrolü Ve
Denetimi
İşletme Sahibinin
Adı Soyadı:
Adresi:
€ Takip
€ Diğer
Telefon:
A) GIDA GÜVENLİĞİ
Ağırlıklı
Puan
1. Türk gıda mevzuatına uygun olmayan
hammadde, gıda bileşenleri veya
gıda ile temasta bulunan madde ve
malzemeler üretimde kullanılmamalı
ve satışa sunulmamalı.
Yasal
işlem**
2. Gıda maddesi ve gıda ile temasta
bulunan madde ve malzemeler,
depolama, hazırlama, sergileme ve
taşıma sırasında tekniğine uygun
olarak korunmalı.
Yasal
işlem**
346
Verilen
Puan
Ağırlık
Puanı
3. Kirlenmiş, kokuşmuş, ekşimiş,
nitelikleri ve görünümü bozulmuş,
bombaj yapmış, kurtlu, küflü olması
gibi özellikleri ile kolaylıkla ayırt
edilebilen, fiziksel, kimyasal ya da
mikrobiyolojik bozulmaya uğramış,
ambalajı yırtılmış, kırılmış, paslanmış
ve son tüketim tarihi geçmiş gıda
maddeleri satışa sunulmamalı.
Yasal
işlem**
4. Depolanan, sergilenen ve tüketime
sunulan her türlü gıda maddesinin ve
gıda ile temasta bulunan madde ve
malzemelerin üzerinde, niteliğini ve
varsa özel saklama koşullarını, ithalat
veya üretim izninin tarih ve sayısını
gösteren, Türk gıda mevzuatına
uygun etiket bulunmalı.
Yasal
işlem**
5. Gıda maddeleri, hayvan yemleri,
toksik maddeler, temizlik
malzemeleri ve iade ürünler, uygun
etiketleme yapılarak ayrı yerlerde
muhafaza edilmeli.
3
6. Gıda atığı ve diğer atıklar,
birikmelerini engelleyecek şekilde,
gıdanın bulunduğu mekanlardan
uzaklaştırılmalı, doğrudan
veya dolaylı bulaşma kaynağı
oluşturmaları engellenmeli.
3
7. Ambalajlama ve paketleme işlemleri
gıdada bulaşıyı önleyecek şekilde
yapılmalı, ambalajlama ve paketleme
malzemelerinin güvenli ve temiz
olması sağlanmalı.
3
347
Verilen Puan
Ağırlık
Puanı
B) PERSONEL HİJYENİ
1. İşyerinde gıda ile temasta bulunan
tüm personelin sağlık raporları
olmalı ve kontrolleri periyodik olarak
yapılmalı.
Yasal
işlem**
2. Gıdalarla taşınabilecek hastalıklara
veya hastalık belirtilerine (sarılık,
ishal, kusma, ateş, ateşli boğaz ağrısı,
buruda veya gözde veya kulakta
akıntı vb.) sahip olduğu bilinen
veya sahip olmasından şüphelenilen
veya taşıyıcısı olan personelin gıda
depolama ve üretim alanlarına
girmesine izin verilmemeli, yara,
çıban gibi cilt problemlerinde yara
uygun şekilde kapatılmalı, gıda ile
direk ve dolaylı temasını engelleyecek
şekilde önlem alınmalı.
Yasal
işlem**
3. Gıda maddeleri ile direk
temasta bulunan personel kolay
temizlenebilir, temiz ve tercihen
açık renkli, başlık, çizme veya özel
ayakkabı, çalışma kıyafetleri, eldiven
ve koruyucu kıyafetler giymeli.
3
4. İlk yardım malzemesi bulunmalı.
1
C) ALET EKİPMAN HİJYENİ
1. Kirli, kırık, paslı, çatlak, lekeli,
kötü kokulu, yırtık, sırrı dökülmüş
ve uygun olmayan madde ve
malzemelerle gıda satış ve servisi
yapılmamalı ve gıda maddesinin
taşınmasında veya muhafazasında
kullanılan kaplar başka amaçlar için
kullanılmamalı.
348
Yasal
işlem**
Verilen Puan
Ağırlık
Puanı
2. Kullanılan tüm alet ve ekipman,
gıda ile temasta bulunan yüzeyler,
sağlığa uygun, bulaşma riskini en
aza indirmeyi mümkün kılacak
şekilde tasarlanmalı, kolay ve iyi
temizlenebilir, korozyona dayanıklı ve
toksik olmayan maddelerden yapılmış
olmalı, daima temiz bulundurulmalı
ve gerektiğinde dezenfekte edilmeli.
3
3. Elle temas etme gerekliliği olan
gıda maddelerinin satış ve servisi
uygun malzeme, alet, ekipman ve
gerektiğinde eldiven kullanılarak
yapılmalı.
3
4. Sıvı gıda maddeleri, içindeki
gıdanın niteliğini bozmayacak
özellikteki kaplarda bulundurulmalı
ve kaplardan musluk aracığılıyla
alınmalı.
3
5. Tek kullanımlık kaplar tekrar
kullanılmamalı.
3
D) İŞYERİ HİJYENİ
1. Tuvaletler, gıda maddesinin satıldığı,
sergilendiği ve depolandığı yerlere
doğrudan açılmamalı.
4
2. Gıda ile temas eden su Türk gıda
mevzuatına uygun, sürekli ve yeterli
olmalı.
4
3. Zararlılarla mücadelede, ilgili
Bakanlıklarca izin verilen ilaçlar,
amacına ve genel halk sağlığına
uygun olarak kullanılmalı, zehirli
ilaçlardan sadece işletme dışında
yararlanılmalı.
349
Yasal
işlem**
Verilen Puan
Ağırlık
Puanı
4. İşyeri yakın çevresinde bulaşmaya
yol açacak çöp ve atık yığınları, su
birikintileri, zararlıların yerleşmesine
yol açacak ortamlar bulunmamalı.
3
5. Yapılan işin ve satışı yapılan gıda
maddesinin özelliği ve niteliğine göre
depo, muhafaza yeri, yıkama yeri,
muayene ve kontrol yeri ile hazırlama
yeri ayrı olmalı.
3
6. Bina içi, zemin, duvar, tavan,
kapı ve pencereler, temizlik ve
dezenfeksiyona uygun, kolay
temizlenebilir özellikte, düz yüzeyli,
pürüzsüz, çatlak olmayan, su
geçirmez, yıkanabilir, geçirgen
olmayan, koku yapmayan, haşere
yerleşmesine izin vermeyen, sağlığı
olumsuz yönde etkilemeyen ve açık
renkli malzemelerden yapılmış olmalı
ve sürekli temiz tutulmalı.
3
7. İşyerinin temizlik ve bakımı düzenli
olarak sağlanmalı.
3
8. Yapılan iş ve işyerinin niteliğine
uygun akar sıcak su bulunmalı. (*)
3
9. Çöp ve her türlü atıkların konulacağı,
yeterli sayı ve büyüklükte, ağzı kapalı,
sızdırmaz, gerektiğinde pedallı,
yıkanabilir ve çöp torbası içeren çöp
kovaları bulundurulmalı.
3
10.İşyerinde akvaryum canlıları dışında
gıda maddeleri ve insanlarla temas
edebilecek hayvan bulundurulmamalı.
3
11.Kapı, pencere ve işyerinin iç
kısımlarına yapılacak uygun
donanımlarla, sinek-böcek, haşere,
kemirgen ve benzeri zararlının
girişini engelleyecek önlem alınmalı.
3
350
Verilen Puan
Ağırlık
Puanı
12.Yapılan işin özelliğine göre sıcaklığın
aşırı oranda yükselmesini, buhar
yoğunlaşmasını, toz oluşumunu
önlemek ve kirli havayı değiştirmek
ve çapraz bulaşmayı önleyecek
nitelikte mekanik veya doğal
havalandırma sistemi olmalı.
3
13.Uygun bir şekilde yerleştirilmiş
ve el temizliği için tasarlanmış,
yeterli sayıda lavabo bulunmalı ve
lavabolarda temizlik sağlanmalı,
ellerin hijyenik bir şekilde yıkanması,
kurulanması için yeterli imkanlar
sağlanmalı.
3
14.Gün ışığına eşdeğer ve yeterli
aydınlatma sağlanmalı, aydınlatma
içerde satılan gıdanın rengini
değiştirmemeli.
3
15.Deponun kapı, pencere ve diğer
kısımları her türlü zararlının girişini
önleyecek uygun donanıma sahip
olmalı.
3
16.Depolarda zemin pürüzsüz, duvarlar
düzgün, kolay temizlenebilir nitelikte,
sıvası dökülmemiş, ürünlere olumsuz
etkide bulunmayacak nitelikte olmalı.
3
17.Depo ve satişyerlerinde hammadde,
gıda bileşenleri, gıda ve gıda
ile temasta bulunan madde ve
malzemeler, bozulmalarını, zarar
görmelerini ve kirlenmelerini
önleyecek, duvar ve zeminle
temas etmeyecek şekilde palet
yüksekliğinde ve rutubet geçirmeyen
uygun malzeme üzerinde muhafaza
edilmeli.
3
351
Verilen Puan
Ağırlık
Puanı
18.Gıda servisi ve toplu tüketim yapılan
yerlerde bulaşık yıkama düzeni
sağlanmalı.
3
19.Yıkama suları ve diğer sıvı atıkların
tahliyesini sağlayacak uygun drenaj
sistemi olmalı.
3
E) TAŞIMA
1. Araç ve/veya konteynır içindeki
kaplar, gıda dışında başka
bir maddenin taşınmasında
kullanılmamalı.
3
2. Gıda maddeleri ile birlikte başka
bir maddenin veya farklı gıda
maddelerinin aynı anda birlikte
taşınması durumunda, ürünler
birbirinden tamamen ayrılmış olmalı.
3
3. Gıdalar araç ve/veya konteynır/
kaplar içerisine bulaşma riskini en
aza indirecek, çapraz bulaşmayı
engelleyecek biçimde yerleştirilmeli,
ambalajlanmalı/paketlenmeli ve
korunmalı.
3
4. Depolarda ve taşıma araç ve
gereçlerinde kullanılan alet, ekipman
ve malzemeler temiz, sağlam ve
hijyenik amacına uygun olmalı.
2
F) EĞİTİM
1. Çalışan personel, yaptıkları işin
niteliği konusunda bilgilendirilmeli
ve gıda hijyeni konularında eğitilmesi
sağlanmalı.
3
2. HACCP uygulayan işyerlerinde,
HACCP ve iyi uygulama rehberlerinin
uygulanmasından sorumlu kişilerin,
HACCP ilkelerinin uygulanması
ile ilgili yeterli eğitimi almaları
sağlanmalı.
3
352
Verilen Puan
Ağırlık
Puanı
3. Çalışan personelin, çalışma
konusu ile ilgili mevzuat hakkında
bilgilendirilmesi sağlanmalı.
3
G) ÇADIR, BÜFE VE HAREKETLİ
SATIŞ ARAÇLARI GİBİ TAŞINABİLİR
VE/VEYA GEÇİCİ TESİSLER İÇİN
HÜKÜMLER
1. Taşınabilir ve/veya geçici tesisler,
uygun bir yere yerleştirilmeli,
kurulmalı, temiz tutulmalı ve en iyi
şartlarda korunmalı.
4
2. Personel hijyeninin yeterli düzeyde
korunması için, ellerin hijyenik bir
şekilde yıkanması, kurulanması,
hijyenik sağlık kurallarına uyulması,
gerekli hallerde, giysi değiştirme
yerleri de dahil olmak üzere yeterli
imkanlar sağlanmalı.
Yasal
işlem**
3. Gıda maddelerinin temizlenmesi,
hazırlanması, sunumu ve satışı,
gereğince ve hijyenik olarak yapılmalı.
Yasal
işlem**
4. Yeterince sıcak ve/veya soğuk
içilebilir nitelikte su tedariki
sağlanmalı.
4
5. Tehlikeli ve/veya yenmeyen
maddelerin ve sıvı veya katı atıkların
hijyenik bir şekilde depolanması ve
atılması için yeterli düzenleme ve/
veya imkanlar bulunmalı.
Yasal
işlem**
6. İşyerinde gıda ile temasta bulunan
tüm personelin sağlık raporları
olmalı ve kontrolleri periyodik olarak
yapılmalı.
Yasal
işlem**
353
Verilen Puan
Ağırlık
Puanı
7. Gıdalarla taşınabilecek hastalıklara
veya hastalık belirtilerine (sarılık,
ishal, kusma, ateş, ateşli boğaz ağrısı,
buruda veya gözde veya kulakta
akıntı vb.) sahip olduğu bilinen
veya sahip olmasından şüphelenilen
veya taşıyıcısı olan personelin, gıda
depolama ve üretim alanlarına
girmesine izin verilmemeli, yara,
çıban gibi cilt problemlerinde yara
uygun şekilde kapatılmalı, gıda ile
direk ve dolaylı temasını engelleyecek
şekilde önlem alınmalı.
Yasal
işlem**
8. Alet ve ekipmanların temizliği ve
gerektiğinde dezenfeksiyonu için
yeterli temizlik ve dezenfeksiyon
malzemesi bulunmalı.
3
9. Gıdanın uygun sıcaklıkta muhafaza
edilmesi için yeterli imkanlar ve/veya
düzenlemeler bulunmalı.
3
10.Gıda maddeleri çapraz bulaşmaya
yol açmayacak şekilde hazırlanmalı,
depolanmalı ve satışa sunulmalı.
3
11.Gıda maddeleri ile direk
temasta bulunan personel kolay
temizlenebilir, temiz ve tercihen açık
renkli, koruyucu kıyafetler giymeli.
3
12.İlk yardım malzemesi bulunmalı.
1
354
Verilen Puan
355
TARİH
FİRMA
ADI
ÜRÜN
ADI
ÜRÜN
GRUBU
S.K.T
PARTİ NO /
SERİ NO
ÜRÜN
SICAKLIĞI
(oC)
RED /
KABUL
DURUMU
MAL KABUL KONTROL / İZLENEBİLİRLİK FORMU
RED İSE
NEDENİ
FATURA /
İRSALİYE
NO
İMZA
356
TEMİZLENECEK
YÜZEY
SIKLIK
KULLANILAN
TEMİZLİK ÜRÜNÜ
NASIL
TEMİZLİK PLANI - 1
KİM
KONTROL
357
GÜN
SAAT
TEMİZLEYEN
Temizlik ve dezenfeksiyon sıklığı:
Kullanılan temizlik ve dezenfeksiyon maddeleri:
Temizlik ve dezenfeksiyon için kullanılan yöntem:
Temizlenecek alan adı:
SAAT
TEMİZLİK PLANI - 2
TEMİZLEYEN
İMZA
358
GÜN
Yıl-Ay:
SAAT
C
o
Olması gereken sıcaklık aralığı:
Depo adı:
AÇIKLAMA
DEPO SICAKLIK KAYIT FORMU
KONTROL EDEN
İMZA
TEMİZLİK VE DEZENFEKSİYON KAYIT FORMU
TARİH
TEMİZLENEN DEZENFEKSİYON
YAPILAN YER
SAAT
TEMİZLENEN DEZENFEKSİYON
YAPAN KİŞİ
İMZA
GİRDİ KABUL FORMU
Girdi Adı
:
Girdi No
:
Tedarikçi Adı :
Geliş Tarihi
:
Yapılan Kontroller:
Etiket kontrolü, üretim/ithalat izni, son tüketim tarihi, dış görünüm vb.
Not: Yapılan kontroller sırasında elde edilen veriler bu alanda kayıt altına alınmalıdır.
Uygun
Uygun Değil
Açıklama (Uygun değilse):
359
DEPO SICAKLIK VE RUTUBET KAYIT FORMU
Depo Adı:
Olması Gerekn Sıcaklık ve Rutubet Aralığı:
Yıl-Ay:
GÜN
Saat
C
O
Rutubet
Saat
C
O
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
360
Rutubet
Açıklama
Kontrol
Eden

Benzer belgeler