Şeker-İş Dergisi 118. Sayısı indirmek ve okumak için tıklayınız.

Transkript

Şeker-İş Dergisi 118. Sayısı indirmek ve okumak için tıklayınız.
başyazı
başyazı
2011’e girerken
Türkiye gerçeği
Türkiye ekonomik ve sosyal
sorunlar açısından olduğu
kadar siyasal ve uluslararası
sorunlar bakımından da bir
yılı geride bıraktı. Geride
kalan dönemde sorunlara
baktığımız zaman,ülkemizin
bazı alanlarda mesafe kat etmiş
olmakla birlikte önemli ölçüde
ağırlaşan sorunlarının hala
çözüm beklediğini
belirtmek gerekir. Bu
sorunların ülkenin
potansiyeliyle sahip olduğu
emek gücü, birikmiş
sermayesi ve kazandığı tecrübe
ile çözülebileceğini düşünmek
bir iyimserlik tutumundan
çok gerçeği yansıtan bir bakış
açısıdır.
İsa GÖK
2
şeker-iş dergisi • ocak 2011
Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı
başyazı
başyazı
Türkiye ekonomik ve sosyal sorunlar açısından olduğu kadar siyasal ve uluslararası sorunlar bakımından da bir yılı geride bıraktı. Geride kalan döneme baktığımız zaman, ülkemizin bazı alanlarda
mesafe kat etmiş olmakla birlikte önemli ölçüde ağırlaşan sorunlarının hala çözüm beklediğini belirtmek gerekir. Bu sorunların ülkenin potansiyeliyle sahip olduğu emek gücü, birikmiş sermayesi ve
kazandığı tecrübe ile çözülebileceğini düşünmek bir iyimserlik tutumundan çok gerçeği yansıtan bir
bakış açısıdır.
Ülkemizin imkânlarının artık geçmişle mukayese edilemeyecek düzeyde arttığını görmek durumundayız. Bunları analiz etmeye çalışırsak, öncelikle şunu görmemiz gerekir; birincisi ülkemiz hızla
bir bölgesel güç olma yoluna girmiştir,1990’lardan sonra Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle ortaya çıkan
yeni uluslararası ortam, bölge ülkelerinin bütün ikili ilişkilerini değiştirici etkiler yapmıştır. Bir anlamda soğuk savaş dünyasının kalıpları kırılırken bölge ülkeleri hem hareket serbestîsi elde etmişler, hem
de soğuk savaşın maliyetini düşürecek imkânlara kavuşmuşlardır. Hemen söyleyelim, bu imkânlardan
yeterince yararlanıldığını iddia etmek doğru gözükmemektedir. Mesela; bölge ülkelerinin askeri harcamalarının azaltılıp, kaynakların daha çok kalkınmaya yönlendirilmesi gerekli olduğu halde, bu konuda
yeterli adımlar atılamamıştır.Kısaca ifade etmek gerekirse, bölgemizdeki siyasi yapıların konjonktür
değişmiş olmasına rağmen bunu algılayamamış olmasına bağlayabileceğimiz gibi ,aynı zamanda bu
yapıların konjonktürün bir parçası haline gelmiş olmasıyla açıklamak da mümkündür.
İkincisi, bu süreçte olumsuz şartlar olduğu halde, Türkiye açısından pozitif sayılabilecek önemli gelişmeler bulunmaktadır.Bunlar içinde Türk Dünyası diye ifade edilen bağımsız devletlerin ortaya çıkması,Ortadoğu’da soğuk savaş gerilimiyle içine kapanmış ülkelerin nispi olarak dışa açılmaları
önemli fırsatlar sayılmalıdır.Türkiye’nin bu coğrafyayla yeniden ilişkilerini tanımlamaya başlaması esas
itibarıyla dünyadaki değişmenin bir parçası olarak görülmelidir.Bu imkanı ülkemiz açısından bir fırsata dönüştüren esas faktör, Türkiye’nin bu coğrafyanın en büyük devlet tecrübesine sahip olan siyasi
geleneğidir.Bu gelenek içinde büyük bir imparatorluğun mirasçısı olmakla birlikte bölge ülkeleriyle
mukayese edilmeyecek düzeyde sahip olduğu demokrasi tecrübesinin önemi büyüktür.Bu değerlere
ülkemizin modernleşme sürecinde ortaya koyduğu başarıları da eklediğimiz zaman tablo daha iyi anlaşılır hale gelecektir.
Üçüncüsü, Dünyada yaşanan büyük değişim dalgasının yönüyle ilgilidir. Aslında 1980’li yıllarda
ortaya çıkan bu dalga giderek yükselmekte ve batı merkezli bir ilişkiler sisteminden doğuya doğru bir
kayma göstermektedir. Önceleri “Asya Kaplanları” diye bilinen ülkelerle başlayan ekonomik atılımın
zaman içerinde bütün Asya’yı saran daha geniş bir hareketin parçası olduğu ortaya çıkmıştır. Bugün
dünyada yaşanan olayı, bir sistem değişimi olarak tanımlayanlar bulunmaktadır. Türkiye açısından bu
süreç çok önemli bir açılım imkânı getirmektedir. Türkiye doğu ve batı arasındaki ilişkileri sürdürebilen, her iki dünyaya da sunacağı imkânları olan bir konumda yer almaktadır.
İmkanlar ve sorunlar
Ortaya çıkan imkanların bütünüyle bir toplum açısından kullanılıp kullanılamayacağı meselesi birçok şarta bağlıdır. Bu şartların başında, o toplumun ortaya çıkan değişim sürecini yönetebilecek siyasi
kadrolara ,ekonomik elitlere kısaca seçkin bir yönetici elite sahip olup olmaması gelmektedir.Eğer ülke
bu kadrolara sahipse o zaman sorun ,bu kadroları demokratik bir sistem içerisinde fonksiyonlarını
yerine getirmelerine dönüşecektir.
Türkiye’de siyasal sistemin demokratikleşme sorunlarıyla karşı karşıya bulunması, devlet içerisinde
bulunan kurumlarla sivil toplum arasındaki ilişkilerin bir dengeye kavuşmada sorunlar yaşaması, içinde yaşanılan konjonktürün iyi değerlendirilememiş olmasının en önemli sebepleri arasındadır.
www.sekeris.org.tr
3
başyazı
başyazı
Türkiye’nin demokratikleşme meselesini daha çok demokrasiye inanmayan hatta demokrasi düşmanı bazı örgütlerin talepleriyle karıştırmamak lazım. Bilhassa son yirmi yıldır ülkemizi karşı karşıya
bulunduğu terör sorunu demokratikleşme sürecinin önündeki en önemli engel olduğunu unutmamak
gerekir.
Terörü sadece yaratığı şiddetle döktüğü kanla, verdiği tahribatla ölçmek ve değerlendirmek eksik
olacaktır. Bunun için terörün, esas olarak ülkenin siyasal yapısında dengesizliklere yol açtığını, siyasal bütünleşmeyi engelleyen bireysel hak ve özgürlüklerden, siyasal hak ve özgürlüklere kadar bir çok
alanda özgürlüklerin kullanılmasına mani olan bir etki yarattığını asla gözden kaçırmamak gerekir.
Bütün bunlara terörle mücadele ortamının yarattığı gerilimleri, negatif tutumları, kardeşlik duygularını zedeleyen tavırları eklediğimizde tablonun toplumsal bakımdan bir travma yarattığını görebiliriz.
Bu noktada terörle mücadelenin oluşturduğu şiddet kültürünü siyasi olarak militarizmi beslediğini de
hatırlatmak isterim.
Bahsedilen bütün bu hususlar Türkiye’nin demokratikleşmesinin önündeki engelleri oluşturmakla kalmaz aynı zamanda ülkenin bütünlüğüne zarar vermeye yönelik hareketlerin yaratabileceği sonuçların ne kadar tahripkâr olduğunu da gösterir.
Ülkemizin güneydoğu bölgesinde yoğunlaşan terör hareketinin son zamanlarda giderek bir siyasi yapılanmaya yöneldiği ve hem milli devlet yapısına hem de ülkenin bütünlüğüne yönelik taleplere
dönüştüğü görülmektedir. Ülkemiz tüm bu olumsuz gelişmelere demokrasisini güçlendirerek cevap
vermelidir. Terör örgütlerinin ve terörden beslenen siyasal hareketlerin en fazla korktukları şey,onlarla
yapılacak mücadelenin özgürlükleri genişleterek demokrasi içerisinde gerçekleştirilmesidir.Unutulmamalıdır ki, özgürlükler ayrılıkçı taleplere adres oluşturan bölge halkının ülkeyle daha fazla entegre olmasına imkan hazırlayacak,demokrasi o insanların etnik kimliklerinin üstünde birey ve yurttaş olarak
daha fazla yaşamalarına imkan verecektir.
Türkiye’nin etnik ayrışmadan bütünleşmeye yönelmesi özgürlük demokrasi ve kalkınma sarmalının kurulması ve güçlendirilmesiyle mümkündür.
Sosyal sorunlar
Türkiye’nin uluslararası sistemde yaşanan değişmeler, siyasal süreçlerinde yaşanan sorunların yanı
sıra, sosyal sorunlarının bütün imkanlara rağmen arttığı görülmektedir. Bu konuda üzerinde durmak
istediğimiz meselelerin başında işsizlik gelmektedir.Türkiye hızla değişim yaşarken ortaya çıkan işgücüne katılma eğiliminin gerisinde kalan istihdam yaratma çelişkisiyle kaşı karşıyadır.Tarım çözülürken
kentlerde yoğunlaşan işgücünün meydana getirdiği kentli işsizlik çözülemediği, kronik hale dönüştüğü durumlarda tam anlamıyla bir toplumsal felaketin kaynağı olabilir.
İşsizliğin yarattığı sorunların ne kadar tahripkar olduğunu görmek için şu hususlara dikkat çekmek isterim; İşsiz insan öncelikle toplumla fonksiyonel olarak bağ kurma yeteneğini kaybetmeye başlayan insandır. Bu bağların zayıflaması ve kaybolması insanların sadece kişilik sorunları yaşamasına yol
açmaz,toplumun güven duygusunu üretmesini de zedeler.
İkinci önemli nokta, işsizliğin aile yapısı üzerindeki olumsuz etkisidir.İşsiz insanlar sadece kendileri
için değil aileleri içinde katkı yapma gücünü kaybeden dolayısıyla ailenin devamlılığına katkısı zayıflayan insanlardır.
Üçüncü nokta, toplumsal açıdan işsiz bir meslek, bir beceri veya sadece bir emek potansiyelinin
kullanılamaması heba edilmesi anlamına gelir.
Yaşadığımız kriz sürecinde Türkiye’deki işsizlik oranları resmi rakamlarda yüzde 15’in üzerine kadar tırmanmıştır. Yılsonu itibarıyla bu oranın yüzde 11 civarında gerçekleştiği tahmin edilmektedir.
başyazı
başyazı
Bütün bu oranlara ve resmi verilere ihtiyatla yaklaşmak gerekir. Tahmin edilen işsizlik seviyesi çok
daha yukarılardadır. Bilindiği gibi, ülkemizde kayıt dışılık her alanda olduğu gibi işsizlik meselesinde
de yaygındır. İnsanların büyük bir kısmı iş bulma ümidi taşımadığı için resmi kurumlara müracaat
etmemekte dolayısıyla rakamlar içerisinde yer almamaktadırlar.
Ülkemizdeki işsizlik sorununun bir boyutu işgücüne yeni katılanlarla ilgili olduğu halde diğer bir
boyutu da işlerini kaybetmiş olanlarla ilgilidir. Sadece ekonomik kriz sürecinde yaklaşık 400 bin kişinin belli sürelerle veya süresiz olarak işini kaybettiğini hatırlatırsak bu boyutunun önemini daha iyi
görebiliriz.
Bir işte çalıştığı halde işini kaybedenler içinde özelleştirme dolayısıyla işinden olan işçilerin ayrı bir
yeri vardır. Ülkemizde özelleştirme politikaları kamu kaynaklarının bir rant yağmasına dönüştürüldüğü için çalışanlar üzerinde bu uygulamaların ağır bir toplumsal maliyet yarattığını görmek gerekir.
Biz şeker sanayinde bunu en ağır şartlarıyla yaşamış şeker işçileri bu konuda büyük mağduriyete uğramışlardır. Sektörümüzde uygulanan ve hale ısrarla devam ettirilmek istenen özelleştirme siyasetinin
sadece işsizlik yaratmadığını aynı zamanda ülkemize katma değer kaybettirdiğini hepimiz biliyoruz.
Ülkemizin işsizlikten sonra en önemli diğer sosyal sorunu, yoksulluktur. Bir kamu kuruluşu olan
TÜİK’in yaptığı son araştırma verilerine göre, yurdumuz insanlarının yüzde 18.08’i yoksulluk şartlarında yaşamaktadır. Yoksulluk sınırının 825TL gibi oldukça düşük tutulduğu dikkate alındığında
dahi neredeyse ülkemizde yaşayan her beş kişiden birinin yoksul olduğu bir toplumsal durumla karşı
karşıyayız demektir. Yoksulların sayısı 12 milyon 751bin iken, 339 bin kişinin ise açlık çektiği görülmektedir.
Artan yoksulluğun yanı sıra tarım politikasında yapılan yanlışlar ile tarım alanları her geçen gün
daralmaktadır. Nişasta Bazlı Şeker kotasının her yıl yüzde 50 oranında artırılması pancar şekeri üretimi üzerinde 120 bin tonluk daralmaya neden olmaktadır. Bu durum 210 bin dekar alanda pancar
tarımı yapılamaması ve 300 bin ton besi hammaddesi olan küspenin ve 50 bin ton melasın yok olması
demektir. Yaşanan daralma ile tarımsal istihdamda ise yaklaşık 20 bin tarım işçisi işsiz kalmakta ve milli
ekonomide yaklaşık 300 milyon TL kayıp oluşmaktadır. Yaşanan bu tablo, bugün alınmak istenen
önlemler teşvik paketleri ve artı istihdam sağlama politikaları ile çelişmektedir.
Diğer yandan AB’ye uyum aşamasında olan ülkemiz açısından AB reform sürecine bağlı olarak
Şeker Rejimi Reformu gereği, 2015-2016 yıllarına kadar 21 olan şeker üreticisi ülke sayısının kademeli olarak 6’ya düşürülmesi hedeflenmektedir. Bu anlamda, çok yüksek bir şeker üretim potansiyeline
sahip olan Türkiye; şeker pancarı tarımı ve endüstrisini en azından 2015 yılına kadar korumalı, desteklemeli ve geliştirmelidir. AB müzakereleri sürecinde tarım politikası gündeme alınarak ülkemizin
pancar şekeri sektörü varlığının sürdürülmesi garanti altına alınmalıdır. Bu olanaklar sağlandığında
Türkiye’nin pancardan şeker üretiminde dünyanın yıldız ülkesi konumuna gelmesi kaçınılmaz olacaktır. Şeker işçisinin her türlü fedakarlığa hazır olduğu bilinerek, sektörün pancar üreticisi, şeker işçisi ve
devletin de içinde bulunduğu yeni bir modelin yaşaması sağlanmalıdır.
Yukarıda ifade ettiğimiz imkânlarla, konjonktürün getirdikleri ile dünyanın içinde bulunduğu
değişim dalgalarıyla yaşadığımız sosyal gerçeklik arasındaki çarpıklık açıkça ortadadır. Bu çelişki ülkemizin sorunları ve imkânları dengeli bir şekilde yönetemediğinin ya da bu konularda en azından
yetersizliklerin yaşandığını göstermektedir.
Biz sendikacılar, işçi hareketinin temsilcileri başta TÜRK-İŞ ve diğer konfederasyonlar, onlara bağlı sendikalar bu gerçeği dikkate alan bir strateji takip etmediğimizde sadece “biz kaybetmeyiz, işçiler
kaybetmez aynı zamanda Türkiye kaybeder” gerçeğini asla unutmayalım.
içindekiler
içindekiler
ŞEKER-İŞ SENDİKASI ADINA
İMTİYAZ SAHİBİ
İsa GÖK
Genel Başkan
14
17
20
21
gündem
>
> özel haber
> gündem
> gündem
Şeker-İş Şube İdari ve Mali Sekreterler Toplantısı KKTC’de...
GDO’lar Kıyamet Habercisi mi?
İsa Gök “Türkiye’de İş Sağlığı ve Güvenliği Artırılacak”
TÜRK-İŞ Başkanı Mustafa Kumlu “Türkiye Değişimde Önemli...
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Hasan Basri GÜZEL
Editör
Önsel ÜNAL
Yönetim Yeri
Şeker-İş Sendikası Genel Merkezi
Karanfil Sk. No: 59
Bakanlıklar/ANKARA
Tel: 0.312 418 42 73-74
Faks: 0.312 425 92 58
www.sekeris.org.tr
[email protected]
Organizasyon ve Hazırlık
Aren Tanıtım Hizmetleri Tic.Ltd. Şti.
Dr. Mediha Eldem Sok. 38/15
Kızılay / ANKARA
Tel: (0.312) 430 70 81
www.arentanitim.com.tr
[email protected]
Baskı:
Aydoğdu Ofset Matbaacılık
Ambalaj San. ve Tic. Ltd. Şti.
İvedik Organize Sanayi Ağaç İşleri
Sitesi 21. Cad. 598 Sk. No: 20
Yenimahalle/ANKARA
Tel: 0.312 395 81 44
Faks: 0.312 395 81 45
www.aydogduofset.com
[email protected]
Baskı Tarihi: 31.01.2011
Yayın Türü: Yaygın süreli
Ücretsiz Dağıtılmaktadır.
(3 aylık dergi)
Şeker-İş Dergisi Basın Meslek İlkelerine Uyar
10 >
gündem
Şeker-İş Şube Başkanları
KKTC’de Toplandı
haber
<
gündem
<
araştırma haber
<
nostalji
<
nostaljik anı
<
geçim
<
İsa Gök “GDO’lu Patates Şeker Pancarına Alternatif Olamaz”
İsa Gök “Küreselleşme Gelir Dağılımını Daha da Adaletsizleştirdi”
Çiftçi Arazisi İpotekle Yabancıların Eline Geçiyor
İlk Toplu-İş Sözleşmemizde Üyelerimize Sağlanan İlginç İmkanlar
M. Sadık Şide’den Bir Anı
Asgari Ücret Yüzleri Güldürmedi
22
24
25
26
27
28
İsa Gök “Sektör Üzerinde
Oynanan Oyunları Bozmalıyız”
nostaljik araştırma
<
nostalji
<
gündem
<
köşe
<
basından dipnotlar <
Aralık 1985’de 59 Bin Lira Olan Gıda Harcamaları Tutarı Yüzde...
Eski Devlet Büyüklerinin Şeker Fabrikaları Hakkındaki Duyguları
Türk Ekonomisine ‘EMAF’ Dopingi
Verimlilik Kavramına Bakış
özel haber
İklim Savaşları
Gerçek mi Oluyor?
32 >
50
54
56
58
60
62
30
34
37
42
46
< 38
haber
İsa Gök “NBŞ Kotasının
Artması Milli Ekonomiye
Zarar Verir”
> haber
> haber
> şubelerden
> şubelerimizin Yeni Başkanları
> gündem
> sağlık
2010’un Ardındaki Çalışma Hayatı
Bu Şeker Katma Değer...
Şeker-İş Pakistan’ı Unutmadı...
Sporculara Pancar Suyu Takviyesi
44 >
Gündem
İsa Gök “Çocuklarınızı
NBŞ’li Ürünlerden Uzak
Tutun”
içindekiler
içindekiler
36 >
haber
kısa kısa
dünyadan kısa kısa
Çayın Şaşırtan
Performansı
Euromonitor’un global çay pazarıyla ilgili raporu,
geçen yıl içecek ürünlerinde çayın en iyi performans
gösteren kategorilerden biri olduğunu gösterdi. Doğu
Avrupa ise geçen yıl çay satışlarının en fazla olduğu
bölge oldu. 2004-2009 arasında çay satışları yüzde
15,1 yıllık bileşik büyüme oranı ile 4 milyar Euro’ya
yükseldi.
Batı Avrupa pazarındaysa yüzde 2 yıllık bileşik
büyüme oranı ile 2004’ten itibaren durgun bir seyir
izleyerek 2009’da 4,25 milyar Euro’ya ulaşan pazarın
birkaç yıl içinde Doğu Avrupa pazarının gerisinde kalacağı tahmin ediliyor.
Euromonitor’un global büyüme beklentilerine göre
2014’e kadar son beş yılda görülen büyümeden daha
düşük bir büyüme olacağı tahmin ediliyor. 2004-2009
yılları arasında 14 milyar 630 milyon Euro’dan 19,75
milyar Euro’ya yükselen dünya çay satışlarının 2014’e
kadar da 22,1 milyar Euro’ya ulaşması bekleniyor.
Euromonitor’un çay sektöründe gelecekteki büyümeyi etkileyecek trendler arasında markalaşma, sağlık
ve sağlıklı beslenmenin olacağını vurguladığı raporunda, Unilever’in Lipton markasının global olarak en büyük marka olduğu da belirtildi.
Sağlık Beyanlarında
İbre 2012’yi Gösteriyor
“AB’deki gıda ürünleriyle ilgili sağlık beyanlarının
onaylanması en az iki yıl gecikecek. Avrupa Komisyonu bitkisel bileşenlerle ilgili olanlar dışındaki tüm
sağlık beyanlarının onaylanması için resmi tarih olarak
Haziran 2011’i vermişti.
27 Eylül’de yayınlanan Avrupa Komisyonu bildirisinde Avrupa Gıda Güvenliği Kurumu’nun (EFSA)
değerlendirmelerini 2011 yılı sonunda tamamlayacağı
belirtildi. Konuyla ilgili tüm çalışmaların tamamlanmasının ardından Komisyonun gıda sağlık beyanlarıyla ilgili EFSA’nın önerilerini kabul ya da reddedeceği
son onayların 2012’de verilmesi bekleniyor. Komisyonun bildirisinde, gecikmenin 44.000’in üzerinde çok
sayıda başvuru olmasından ve gıda üreticilerinin başvurularda gecikmelerinden kaynaklandığı belirtildi.
8
şeker-iş dergisi • ocak 2011
kısa kısa
Bilim adamları, zenginleştirilmiş sütün çocuklardaki ölüm, hastalık ve beslenme yetersizliğinin azaltılmasını hedefleyen Milenyum Gelişim Hedeflerinin
başarılması için olası bir strateji sağlayabileceğini açıkladılar.
ABD Johns Hopkins Üniversitesi ve Hindistan
Annamalai Üniversitesinden bilim adamlarının zenginleştirilmiş süt ürünlerinin olası sağlık etkilerini değerlendirmeye aldıkları ve Hindistan New Delhi’nin
varoşlarında yürüttükleri Fonterra destekli araştırmaya
göre, özellikle çinko ve demir gibi mikro besin ögeleri
ile zenginleştirilmiş sütün, küçük çocuklardaki beslenme eksikliklerini azaltmak için etkili bir araç olabileceği öne sürüldü.
Yaşları 1 ile 4 arasında değişen 633 çocuk arasında
gerçekleştirilen çalışmada, zenginleştirilmiş ve kontrol
örneği olan zenginleştirilmemiş süt içen iki grup oluşturuldu. Zenginleştirilmiş süt çinko, demir, selenyum,
bakır, A vitamini ve C vitamini içeriyor. Çocuklara
bir yıllık süre boyunca günde 3 porsiyon süt verildi ve
sağlık parametrelerindeki ilerleme ölçüldü. Kontrol
grubundakiler ile karşılaştırıldığında, zenginleştirilmiş süt ile beslenen çocuklarda belirgin bir kilo artışı
ve boy uzaması tespit edildi. Aynı zamanda ortalama
hemoglobin ve serum ferritin seviyelerinde de gelişme
görüldü. Ve son olarak zenginleştirilmiş süt ile beslenen gruptaki çocuklarda demir eksikliği anemisi riski
yüzde 88 azaldı.
dünyadan kısa kısa
Milenyum Hedefleri
İçin Olası Bir Strateji
Mısır Şuruplu
Şekerlere Dikkat
ABD ve AB’de kotaları kısıtlanan mısır şuruplu şekerlerin pankreas kanserine neden olduğu iddia edildi.
Vatan gazetesinin haberine göre, AB ve ABD’de kotaları kısıtlanan nişasta bazlı şekerlerin (mısır şurubu)
pankreas kanserine neden olduğu bilimsel çalışmalarla kanıtlandı. İstanbul Üniversitesi’nden onkolog
Yavuz Dizdar, bu konuda hazırladığı raporu Sağlık
Bakanlığı’na gönderdi. Gazozdan bisküviye, çikolatadan keke tatlı her yiyecekte mısır şurubu kullanılıyor.
Raporda şekerleme, bisküvi ve çikolatalar ile
pek çok gıda ürünlerinde kullanılan nişasta bazlı
şekerlerin(NBŞ)(Mısır şurubu) kansere davetiye çıkardığı vurgulanıyor ve bu ürünlerin kullanılmaması
konusunda vatandaşlar uyarılıyor. Halk sağlığını tehdit eden tatlandırıcıların, yetişen yeni neslin geleceğini
tehlikeye attığını kaydeden Dizdar, dünyada, “sağlığa
zararlı gerekçesiyle” yasaklanan tatlandırıcıların, her yıl
yüzde 50 oranında kota artışıyla Türkiye’ye sokulduğu
ifade ediliyor.
www.sekeris.org.tr
9
gündem
gündem
Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı Gök:
“Tek tip özelleştirme Türkiye şartlarına göre değil”
Şeker-İş Şube Başkanları
KKTC’de Toplandı...
Gök, 1980’li yıllardan itibaren, dünya
genelinde başlatılan özelleştirme
uygulamalarının, her ülkeye
uygulanabilecek tek tip özelleştirme
yöntemi olmadığını söyledi.
Şeker-İş Şube Başkanları, Başkanlar Kurulu toplantısında biraraya geldi. 13-19 Aralık 2010 tarihleri arasında
Yavru Vatan Kıbrıs Mercure Otel’de gerçekleştirilen ve
Başkanlığını Türk-İş Genel Eğitim Sekreteri ve Şeker-İş
Sendikası Genel Başkanı İsa Gök’ün yaptığı toplantıya
Genel Merkez Yönetim Kurulu Üyeleri ile Şube Başkanları katıldı. Şeker sektörünün özelleştirilmesi sürecinde
Şeker-İş’in uyguladığı strateji ve üstlendiği sorumluluk
konusu çerçevesinde Genel Başkanımız İsa Gök, ülke
gündemine ilişkin sorunlar ve şeker sektörü konusunda
şube başkanlarına bilgi verdi.
1980’li yıllardan itibaren, dünya genelinde başlatılan
özelleştirme uygulamalarının, her ülkeye uygulanabilecek tek tip özelleştirme yöntemi olmadığını iddia eden
Gök, toplantı öncesi yaptığı konuşmasında kısa dönemde, bütçe açıklarını kapatmak için, devlete gelir sağlamayı
hedefleyen, öncelikleri doğru belirlenmemiş bir şekilde
10 şeker-iş dergisi • ocak 2011
özelleştirme yapılmasının, ekonomiye yarardan çok, zarar
getireceğini söyledi.
Uluslararası güç merkezlerinin terörü bir dış politika
aracı olarak görüp, bölgesel ya da küresel çıkarlarını gerçekleştirmek ve hegemonya oluşturmak için kullandığını
kaydeden Gök, “Türkiye’de bin yıllık kardeşliğimizi bozmaya çalışan, milletimizin zenginliği olan farklılıklarımızı
bir ayrıştırma gerekçesi olarak gösterip milletimizi bölüp,
kardeş kanı dökülmesine sebep olan terör örgütüne karşı dün olduğu gibi bugün de sendikamızın tavrı nettir”
diye konuştu. Gök, Türkiye’nin meselelerini toplumsal,
siyasal ve ekonomik meseleler olarak üç grupta topladı.
Türkiye’nin siyasi sorunlarının başında demokrasi meselesinin geldiğini ifade eden Gök, “Bunun gerçekleşebilmesi için her şeyden önce devletin içinde yer alan bütün
kurumların milletin iradesi ile şekillenen milli egemenlik
fikrine saygı göstermeleri esası gereklidir. Bu kurumlar
içerisinde ordunun, yargının kendi fonksiyonları ve görev
alanları ile ilgili anayasal ve yasal ilkelere, demokrasinin
ruhuna bağlı kalarak görevini yapmaları bir zorunluluktur. Bu konuda Türkiye’nin yaşadığı sorunlar, 12 Eylül’den
bu yana ortaya çıkan çarpık ilişkilerin düzeltilmesi, askeri
müdahale ve ara rejim baskılarını yaratan tortuların temizlenmesi, milletimizin geleceği ve demokrasimiz açısından önemli bir gelişme sayılmalıdır” diye konuştu.
Cari açık halen ülke ekonomisinin yumuşak karnı
Sivil toplumun güçlenmesi ve gelişmesinin, devlet
karşısında sosyal hak ve özgürlüklerin teminatını oluşturduğuna işaret eden Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı
İsa Gök, sivil toplumun gelişmesinin ancak örgütlenme
hakkının kullanılması ile mümkün olacağını söyledi. Konuşmasında Türkiye’nin ekonomik sorunlarına da değinen Gök, 2001 krizinden büyük bedeller ödeyerek çıkan
Türkiye ekonomisinin dengesiz kurulmuş olan bankacılık
ve finans kurumları ile mali piyasalar üzerinden krize yakalandığını hatırlattı. Gök, şunları söyledi:
“2001 krizinden sonra bankalarla ilgili yapılan düzenlemeler disiplinli bir yapı yaratmış, 2008 krizinin Türkiye
ekonomisinde derinleşmesi bu sebeple belli bir ölçüde
engellenmiştir. Buna rağmen dışa dayalı büyüme ve cari
açık sorunu ülke ekonomisinin zayıf karnı olarak halen
mevcudiyetini korumaktadır. Bugün, yaşanan krizin bedelinin kimler tarafından ödendiği bütün çıplaklığıyla ortadadır. Sıcak para girişi ve ithalata dayalı büyüme,
Türkiye’nin üretim yapısını değiştirmeden ekonomik faaliyetleri genişleterek krizlere açık bir yapıyı sürdürmesine
yol açmaktadır. Rakamlara kısaca baktığımız zaman bu
politikaların yarattığı tabloyu daha net görebiliriz. 2002
yılında 129 milyar dolar olan Türkiye’nin dış borcunun,
2009 yılının sonunda 273 milyar dolar seviyesine gelmiş
olması oldukça düşündürücüdür. Yine 2003 yılında 8
milyar dolar olan cari açığın 2008 yılı sonunda 50 milyar
dolara yaklaşması yanlışların sürdürülemez bir noktaya
geldiğini göstermektedir.”
Türkiye’nin ekonomik büyümesinin istihdam yaratmayan bir büyüme olduğunu, bunun da ithalata dayanan
politika ile ilgisi bulunduğun altını çizen Gök, 2009 Ocak
ayında yüzde 15.5 olan işsizlik oranının aynı yılın Şubat ayında yüzde 16.1’e kadar ulaştığını vurguladı. 2010
Ocak ayında bu oranın yüzde 14.5 olmasının Türkiye’nin
en büyük sorunun halen işsizlik olduğu görüşünü savunan Gök, bugün gelinen noktada işsizliğin halen yüzde
13 civarında olmasının da sorunun önemini koruduğunu
gösterdiğini yineledi. Sosyal politikaların bir diğer probleminin, yoksulluk ve gelir dağılımı ile ilgili olduğuna
dikkat çeken Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök,
uygulanan asgari ücret politikasının ülkemizin yoksulluk
şartlarını belirleyen bir uygulama olduğunu ifade etti.
Gök konuşmasına şöyle devam etti:
“Asgari ücretle çalışan insanların açlık sınırının altında yaşadığı Türk-İş’in yaptığı araştırmalarla yıllardır
www.sekeris.org.tr 11
gündem
gündem
“Türkiye’nin yaşadığı sorunlar, 12 Eylül’den
bu yana ortaya çıkan çarpık ilişkilerin
düzeltilmesi, askeri müdahale ve ara rejim
baskılarını yaratan tortuların temizlenmesi,
milletimizin geleceği ve demokrasimiz
açısından önemli bir gelişme sayılmalıdır”
gündem
gündem
belgelenmiş bulunmaktadır. Şimdi TÜİK’in yaptığı araştırmalar da bu konuda Türk-İş’i doğrulayacak noktaya gelmiştir. Kısaca şunu söyleyebilirim ki, Türkiye’nin yaklaşık
700 milyar doları aşan milli gelirinin yüzde 45’ini nüfusun en zengin yüzde 20’lik aile grubu kontrol ederken,
en yoksul yüzde 20’lik grup ise bu milli gelirden yüzde 6
civarında pay alanlardır. Asgari ücret uygulaması, sosyal
harcamalar ve vergi politikaları devletin gelir dağılımına
müdahale etme konusundaki en önemli araçlarıdır. Fakat
bunlar gelir dağılımını düzeltmek için değil daha çok bu
bozuk yapıyı sürdürmek için kullanılmaktadır.
Şekerpancarının GSYH’ya 2 milyar dolar
katkısı var
Türkiye’de uygulanan geleneksel tarım politikalarının
dünya ile karşılaştırıldığında, yetersiz ve eksik kaldığının
altını çizen Gök, günümüzde ihracatın, tarım ürünlerinden daha çok sanayi ürünleriyle yapılmakta olduğuna
değindi. Şekerpancarının sağladığı sosyal ve ekonomik
katma değerle stratejik bir öneme sahip olduğuna vurgu
yapan Gök, tarımsal hammadde ve sanayide kullanılan
şeker pancarından şeker üretimi ile ülkemiz Gayri Safi
Yurtiçi Hasıla’ya yaklaşık 2 milyar dolar civarında katma
değer ve istihdam sağlandığını iddia etti. “Yan sektörlerin
gelişmesine önemli katkıları bulunan pancar şekeri üretimine yeterli ilginin gösterilmesi sağlanmalıdır. Devletimiz bu amaçla çiftçisine sahip çıkmalı, gerekli teşvik ve
bilinçlendirmeyi sağlayabilmelidir” diye konuşan Gök,
1980’li yıllardan itibaren, dünya genelinde başlatılan
özelleştirme uygulamalarının, her ülkeye uygulanabilecek
tek tip özelleştirme yöntemi olmadığını, söyledi. Gök konuşmasına şöyle devam etti:
“Kısa dönemde, bütçe açıklarını kapatmak için, devlete gelir sağlamayı hedefleyen, öncelikleri doğru belirlenmemiş bir şekilde özelleştirme yapılması, ekonomiye
yarardan çok, zarar getirecektir. Nitekim, bu konular
özelleştirmenin finansörlerinden olan Dünya Bankası uzmanlarınca hazırlanan ülke raporlarında da zaman zaman
dile getirilen gerçeklerdir. Bildiğiniz üzere sendikamız
Şeker-İş olarak, Türkşeker’i 2000 yılında kapsama alan,
bu ideali gerçekleştirmek için 2003 yılında yol haritası
belirleyen ve günümüze kadar devam eden özelleştirme
politikaları ile mücadele etmekteyiz. Genel Merkezimiz
tarafından sendikamız görüş ve önerileri doğrultusunda
tamamen bilimsel ve resmi verilere dayanan şeker sanayiinin mevcut durumunu, sorunlarını ve özelleştirmenin
olası sonuçlarını aktaran pek çok rapor ve kitap hazırlanmıştır. Sektörümüzü yakından tanıyan siyasi iktidar
ve muhalefete mensup milletvekillerimizin konuyla yakından ilgilenmeleri ve mücadeleye destek vermeleri
sendikamızın gücüne güç katmıştır. Fabrikalarımızın
bulunduğu illerimizde sektörümüzle ilişkili olarak pancar
üreticileri, nakliyeciler, besiciler, yöre esnafı, sivil toplum
kuruluşları, medya temsilcileri ve akademik çevrelerle
yaptığımız bilgilendirme görüşmeleri sonucunda özelleş-
12 şeker-iş dergisi • ocak 2011
misyon kararının iptali ve yürütmesinin durdurulması ve
portföy B grubu için yine aynı tarihte verdiği ihale şartları
belgesinin iptali ve yürütmenin durdurulması kararları,
bir kez daha haklılığımızı ortaya koymuştur.”
Toplu İş Sözleşmesi Tasarı ve Teklif Paketi Hazırlığı
Önümüzdeki dönemde Türk Şeker Fabrikaları ile
Amasya, Kayseri, Konya Şeker Fabrikalarımız için 24. dönem, Kütahya Şeker fabrikamız için 4. dönem, Adapazarı
Şeker Fabrikamız için yetki sorunu çözüldüğünde 1. dönem Toplu İş Sözleşmeleri bağıtlanacaktır.
Bu Toplu İş Sözleşmelerimiz ile sektörümüzün devamını sağlayacak mücadelemiz de göz önünde bulundurularak üyelerimizin ücretleri ile geçici işçilerimizin çalışma
sürelerinin daha iyi seviyelere yükseltilmesi hedeflenmektedir.
Toplu İş Sözleşmeleri ile ilgili hazırlık çalışmaları sözleşmelerimize ilişkin anket formlarının hazırlanması ve
şube başkanlıklarımıza gönderilmesi ile başlamıştır. Üye-
lerimiz tarafından doldurulan talep formları, şube başkanlıklarımızca şube görüşü haline dönüştürülerek Genel
Merkezimize yollanmıştır. Genel merkezimize yollanan
şube görüşleri toplu iş sözleşmelerimizdeki maddeler üzerinde şubelerimizin ayrı ayrı tekliflerinin yer aldığı kitapçık haline getirilerek, Başkanlar Kuruluna sunulmuştur.
24. dönem toplu iş sözleşmelerimiz için işverenlerimize sunulacak “Tasarı ve teklif Paketini” hazırlamak üzere
toplanan başkanlar kurulumuz, toplu iş sözleşmemizdeki
maddeler üzerinde dönem içerisindeki taleplerimizi ve
yeni tekliflerimizi tek tek tartışarak 24. dönem “Tasarı ve
teklif paketimizi” hazır hale getirmiştir.
www.sekeris.org.tr 13
gündem
gündem
tirme konusunda geniş bir kamuoyu desteği sağlanmıştır.
Bor, Ereğli, Ilgın Şeker Fabrikalarının ihale ilanı yayınlandığında, “eğer bu fabrikalar satılırsa geriye kalan 18-20
fabrikanın yaşama şansı yok, buralar kapanmak zorunda
kalacaktır.”demiştik. 28 Kasım 2006 tarihinde Bor, Ereğli,
Ilgın Şeker Fabrikaları’nın ihalesi süresiz olarak iptal edildi. Portföy A grubunu oluşturan Kars, Erciş, Ağrı, Muş
ve Erzurum Şeker Fabrikalarımızın ihale ilanı yayınlandığında, gerek yazılarımızda, gerekse internet sitemizde
“bu fabrikaların üretim maliyetleri yüksek, buralar sosyal
amaçlı kurulmuş fabrikalardır”. Bunlara alıcı çıkmaz dedik. 27 Kasım 2008 son teklif verme tarihine kadar fabrikalara hiç teklif gelmemesi üzerine ihale iptal edildi. Ardından yine aynı inançla Portföy C grubu fabrikalarının
11 Eylül 2009 tarihinde ihale ilanının yayınlanmasının
ardından kaleme aldığımız sayısız yazılarımızda, özelleştirme gerçeği raporumuzda, pancar tarımı ve şeker sanayi
kitabımızda, “Başbakan’a açık mektup” başlıklı tüm kamuoyunu ayağa kaldıran gazete ilanlarında değindiğimiz
ve bu mücadelelerin yapı taşlarını oluşturan; ülkemizde
pancardan şeker üretiminin devamlılığının sağlanması,
şeker üretiminde dışa bağımlılığın önüne geçilmesi , ülkemizin pazar haline gelmemesi yönündeki belirlediğimiz
ilkeler Danıştay 13.Dairesi’nin 15 Aralık 2009 tarihinde
portföy C gurubu için verdiği ihale ilanı ve şartnamesi ile
12 Ocak 2010 tarihinde ihaleyi sonuçlandıran ihale ko-
gündem
gündem
İsa Gök “Yenilenebilir Enerjide Avrupa’nın Lideri Olabiliriz”
Şeker-İş Şube İdari ve
Mali Sekreterler Toplantısı
KKTC’de Gerçekleştirildi…
Şeker-İş İdari ve Mali Sekreterler toplantısı Yavru Vatan KKTC’de gerçekleştirildi. Türk-İş Genel Eğitim Sekreteri ve Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, eğitim
semineri öncesi yaptığı konuşmasında ülkemiz ve sanayimizin oldukça zor bir dönemden geçtiğini belirterek
özellikle petrol ürünleri fiyatları konusundaki yüksek vergi yükü sonucu artan maliyetlerin tüketim yapan kesimi
zor durumda bıraktığını kaydetti. Şeker-İş İdari ve Mali
Sekreterlere hitap eden Gök, akaryakıt fiyatlarını aşağıya
çekmenin sırrının özelleştirilmek istenen şeker fabrikalarında olduğunun altını çizdi. Gök, “Biz özelleştirmelerle
uğraşırken, dünya alternatif enerji kaynakları üzerinde
çalışmaktadır. Dünya fosil yakıt rezervinin sınırlı olması,
maliyeti ve çevreye verdiği zararları göz önünde bulundurulduğunda şeker pancarından üretilen biotenol yakıtı
önemini her geçen gün daha da artırmaktadır. Dünyanın
en büyük şeker üreticisi olan Brezilya ihracatını azaltarak
ve şeker kamışından elde ettiği şekerlerin bir kısmından
vazgeçerek biotenol üretimine geçmiştir” diye konuştu.
Brezilya’nın ürettiği biotenolü Avrupa Birliği ülkelerinin
çoğuna ihraç ettiğini hatırlatan Gök, bu ülkenin 2012 yılından itibaren de 70’den fazla biotenol üretim tesisinin
açılmasını planladığını kaydetti. Gök şunları söyledi:
“Brezilya’nın dışında Kolombiya ve Amerika Birleşik
Devletleri’nde, şeker kamışı ya da tahıllardan elde edilen
14 şeker-iş dergisi • ocak 2011
etanolün kullanımı, hükümet programlarıyla teşvik edilmektedir. Öyle ki şeker üretiminde ön sıralarda olan ABD
bile biotenol ihtiyacının yüzde 25’e yakınını Brezilya’dan
ithal ederken, Türkiye genel olarak enerjide yüzde 90 dışa
bağımlı bir ülke konumundan çıkamamıştır.”
Türkiye’nin enerjideki dışa bağımlılığını pancarla
kıracağına inandığını vurgulayan Gök, bu siyasi kararın
alınmasında geç kalınmaması gerektiğini hatırlattı. “Bu
yönde bir karar alınırsa Türkiye petrol ürünlerinde dışa
bağımlı bir ülke konumundan hızla uzaklaşacaktır” diye
konuşan Gök, bu görevi yaşatmanın şeker pancarı üreticisi, çiftçisi ve devletin omuzlarında olduğunu söyledi. Gök
şöyle devam etti:
“Bakınız, Fransa önce şeker fabrikalarını özelleştirmiş.
Sonra kişilere kar amacıyla özelleştirmenin yapılmayacağını görmüş. Sonra aldığı bir kararla bu fabrikaları pancar üreticilerine devretmiş. ABD’de ise şahısların tek bir
fabrikası yok. Ülkemizde ise sektörün kurtuluşu pancar
üreticisi, şeker işçisi ve devletin içinde olduğu yeni bir yapıyla mümkündür.”
Hızla değişen dünyaya sendikalar ve sanayinin de ayak
uydurma zorunluluğu olduğunu ifade eden Gök, ülkenin
kalkınması için herkese büyük görevler düştüğünü söyledi. Gök, şeker sektörüne ilişkin şu bilgileri verdi:
“Sektör bu şekliyle yaşamaz”
Sektördeki sıkıntılardan kurtuluşun yolunun bilgi
sahibi olmaktan ve insanları bilgilendirmekten geçtiğini
vurgulayan Gök, şeker fabrikalarının özelleştirilmemesi
konusunda pancar üreticisi, taşıyıcısı, besicisi, yöre halkı
ve tüm vatandaşlarmızın bilgilendirilmesi gerektiğine değindi. Gök şunları söyledi: “AB, müzakere sürecinde Avrupa Birliği ülkeleri içinde 6 ülkenin şeker üretebileceğini
diğer ülkelerin pancar üretimini terk etmelerini söylüyor.
Türkiye’nin pancar şekeri ve tarımla ilgili, Avrupa Birliği
henüz bir sayfa açmadı ancak, içinde bulunduğumuz süreç, 2016 yılında Avrupa Birliği şeker rejimi hayata geçtiği
zaman Türkiye’nin şeker sektöründen çekilmesine doğru
hızla yol almaktadır.
Bir kere çalışanlarımızın neler kaybettiği ile ilgili değil, ülkemizin neler kaybedeceği ile ilgili kaygılarımızın
olması gerekmektedir. Sektörün bu şekliyle yaşaması
mümkün değildir. Devletin bu yönde bir tercihini yapması gerekmektedir. 2002 yılından bugüne şeker sektörü
bütün olumsuzluklara rağmen kendi ayakları üzerinde
durmaya çalışmaktadır. Ancak, şu bir gerçek ki mevcut
gündem
gündem
“Özelleştirme yol haritası uluslar arası kartele
ihale edildi”
“600 yıl dünyaya hükmetmiş, Çanakkale Zaferi Destanını yazan şanlı bir neslin torunları olarak bu milleti şahlandırmalıyız. Kısa ömrümüzde bu coğrafyada yaşayan
her hadiseyi çözmek gibi bir sorumluluğumuz var. Yakın
geçmişte Kuzey Irak’ta yapılan vahşeti ve bıraktığı izleri
unutmamalıyız. Tek kutuplu dünya düzeninde neler yaşadığımızı iyi analiz etmek zorundayız. Neoliberal politikaların dünyayı ne hale getirdiğini hepimiz biliyoruz. Ülkemiz üzerinde oynanan oyunların bir başka boyutu şeker
sektörü üzerinde de oynanmakta, bugün sanayi kadrolarındaki eksiklikten tutunuz, sanayideki teknik yenilenme
ile ilgili problemlere, sanayide üretilen şekerin maliyetine
kadar yığınla sıkıntılar yaşamaktayız. Bu problemlerin çözümü için sektörün mutlaka özelleştirme programından
çıkartılması gerektiğini unutmamalıyız. Ne yazık ki, 1980
yılı sonrası yeni liberal politikaların bir gereği gibi basın
yoluyla neler şırınga edilmişse sorgusuz bunları aldık,
doğruluğunu kabul ettik. Bugün sanayimizin çökmemesi
için gayret göstermemize rağmen çoğumuzun karamsar
olduğunun bilincindeyiz. 2000 yılında şeker fabrikaları
özelleştirme kapsamına alındığında Türkiye’nin durumuna bakınız. O yıllar Türkiye büyük bir krizde. Ekonomisi
çökmüş, ülkenin ayağa kalkması için sıkı para politikaları
uygulanmış, IMF’ye el açılmış. 2001 yılında ilk defa Şeker Kanunu çıkartıldı. NBŞ ile ilgili yeni söylemler girdi
gündemimize. Türkiye bu kanunla NBŞ’yi resmileştirmiş
oldu. ABD, Kuzey Irak’taki askerlerini kristal şekerle beslerken, Fransa gibi şeker üreten ülkeler NBŞ’yi yasaklarken Türkiye’de NBŞ kotaları yüzde 10-15 seviyesinde uygulamaya konuldu. Özelleştirme yol haritası uluslar arası
kartele ihale edildi.”
“Bakınız, Fransa önce şeker fabrikalarını
özelleştirmiş. Sonra kişilere kar amacıyla
özelleştirmenin yapılmayacağını görmüş.
Sonra aldığı bir kararla bu fabrikaları
pancar üreticilerine devretmiş. ABD’de ise
şahısların tek bir fabrikası yok.”
haliyle de uzun süre ayakta durması imkansızdır. Devlet,
şeker sektörü üzerinde oynanan oyunlara tedbir almadığı
taktirde zaten küresel güçlerin odağı halindeki şeker sektörü, pancar üreticisi ve kooperatifçilik olgusu ortadan
kalkacaktır. Yarınları görebilmemiz açısından hepimizin gerçekleri iyi kavraması, dikkatli olması ve üzerimize
düşen milli bilinç sorumluluğunu yerine getirmemiz gerekmektedir. Türkiye’nin yönünün AB’ne dönük olduğu
unutulmamalıdır. Genç, dinamik yapısıyla Türkiye, çok
yakın bir gelecekte mutlaka AB’nin yıldız ülkesi olacaktır.
Yeter ki kardeş kavgasını bir kenara bırakalım, birbirimizi
anlamaya çalışalım.
“Kendimizi sorgulamalıyız”
Ülke gündemine ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Gök, Cumhuriyetin 87. yılında ülkede sağ-sol ve
Alevi-Sünni çatışmalarına yönelik kardeş kavgalarıyla sürekli kaos ortamının yaratılmak istendiğine dikkat çekti.
“Kürtler ve Türkler ayrı milletler olarak ayrıştırılmak isteniyor” diye konuşan Gök, bütün olumsuzluklara rağmen
insanların kendilerini sorgulamadığını iddia etti. Şeker-İş
Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, “Bugün sürekli kardeş kavgalarıyla dünyaya hükmetmiş bir imparatorluğun
mensupları olarak ülkenin birlik ve beraberliğine zarar
verecek her hareket ülkemizde yaşandı. Zaman zaman
çeşitli tezgahlar sergilendi. Ancak, kendimizi sorgulama
gereği duymadık. Artık kardeş kavgaları ile ülkeyi oyalamayalım. ‘Ben haklıyım’ kelimesini bir tarafa bırakıp, ülkemiz için neler yapabileceğimizi tartışalım. Eğer şiddet
ve nefret duygularından kendimizi ayrıştırabilirsek birçok
hadiseyi çözebileceğimiz kanaatini taşıyorum” dedi.
www.sekeris.org.tr 15
gündem
gündem
16 şeker-iş dergisi • ocak 2011
Önsel ÜNAL
Yasa değişikliği ile şimdiye kadar sadece
dışarıdan satın alınabilen genetiği
değiştirilmiş ürünlerin, artık Türkiye
topraklarında üretileceği iddia ediliyor.
Hatırlarsanız 2009 yılı Nisan ayında milletvekillerinden ve TÜBİTAK üyelerinden oluşan bir grup, ABD’ye
sessiz sedasız bir gezi düzenlemişti. Amerikan Tarım
Bakanlığı sponsorluğunda gerçekleştirilen “GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar) ve Tohum Gezisi”
sonrasında, hepimizin sağlığını doğrudan etkilemesine
rağmen fazla konuşulmayan üç yeni yasa tasarısı TBMM
gündemine alınmıştı. Bu yasa tasarılarından sadece biri,
yeni Tarım ve Gıda Bakanlığı kurulması teklifi medyada
yer alırken, Türkiye’de genetiği değiştirilen ürünlerin üretimine kapı açacak değişiklik teklifi gözlerden kaçırıldı.
Yasa değişikliği ile şimdiye kadar sadece dışarıdan satın
alınabilen genetiği değiştirilmiş ürünlerin, artık Türkiye
topraklarında üretileceği iddia ediliyor.
Bu yasa tasarısının ne anlama geldiğini tam olarak
anlayabilmek için, Aktüel Dergisinin geçtiğimiz yıllarda
yaptığı bir haberi hatırlatmakta fayda var. Dünya çapında Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO)ticareti
yapan dev şirketlerin gizli amaçları arasında bazı
ırkların yok edilmesi ve ‘Ari Irk’ projesinin hayata geçirilmesinin bir parçası olduğunu savunan
Alman asıllı Amerikalı araştırmacı-gazeteci F.
William Engdahl’ın bu konudaki çok çarpıcı bilgilerini okumakta fayda var.
Kıyamet tohum deposu
Yeni Aktüel Dergisinin 29 Kasım- 5 Aralık 2007 tarihli 125. sayısında “Kıyamet Kapısı” başlığıyla kapak konusu olarak işlediği ve 26 Şubat 2008’de tamamlanacağını
duyurduğu “proje”, tamamlandı. Norveç’in kuzeyindeki
Spitsbergen adasında “Svalbard Küresel Tohum Deposu”
adı verilen o ambar, Mart 2008 itibariyle resmen faaliyete
başlamış. Donmuş bir dağın 130 metre altına inşa edilen
ambarda şu anda dünyanın dört bir yanından yaklaşık 3
milyon farklı tohumun özel ambalajlarda saklandığı iddia
ediliyor. Kuzey Kutbu’na 1100 kilometre uzaklıkta olan
buzdağı ambarında bazı dayanıklı tohumlar 1000 yıl kadar bozulmadan kalabilecek. Her türlü nükleer saldırıya,
patlamaya ve depreme dayanıklı olan bu tohum deposuna
“kıyamet tohum deposu” da deniyor.
Dünya üzerindeki tüm tohum çeşitlerini biraraya getirmeyi hedefleyen ambarın amacının, gelecekte dünyanın başına gelebilecek nükleer savaş, meteor düşmesi veya
iklim değişimi gibi bir felaket durumunda, tohum çeşitliliğinin korunmasını sağlamak olduğu öne sürülüyor.
Buraya kadar her şey gayet iyi niyetli görünüyor. Ancak Alman asıllı Amerikalı araştırmacı-gazeteci F. William Engdahl’ın bu proje ile ilgili dehşet verici şüpheleri
var.
Dünyayı genetikle ele geçirecekler
Engdahl, tarım sektörünü ellerinde tutan GDO (genetiği değiştirilmiş organizma) devlerinin bizim bilmediğimiz bir
Alman asıllı Amerikalı araştırmacıgazeteci F. William Engdahl’ın istenmeyen ırkları kısırlaştırma planının ayrıntıları açıkladığı üprertici iddialarla şok
olacaksınız!
Alman asıllı Amerikalı araştırmacı-gazeteci F. William Engdahl, tarım
sektörünü elinde tutan GDO devlerinin insanlık için gerçek bir kıyamet yaratacağını söylüyor.
www.sekeris.org.tr 17
özel haber
haber
özel
GDO’lar Kıyamet Habercisi mi?
özel haber
haber
özel
şeyler bildiklerini düşünüyor. Spitsbergen’in
buzlaşmış kayalıklarının altında “dünyayı
ekonomik ve genetik olarak ele geçirme”
planlarının yattığını iddia eden Engdahl, teorisini ambar projesi finansörlerinin kimlikleri
ve geçmişleri hakkında ayrıntılı hatırlatmalar
yaparak ispatlıyor. Aktüel dergisi, ilk baskısı
2007’de yapılan, Nisan 2009’da Türkçe’ye
çevrilen “Ölüm Tohumları/Kalıtımın Değiştirilmesinin Arkasındaki Karanlık Oyunlar”
adlı kitabın da yazarı olan Engdahl ile “kıyamet muhafızları” dediği finansörlerin kimlikleri, neler yaptıkları ve Svalbard Küresel Tohum Deposu
üzerindeki hedefleri hakkında konuştu.
Kıyamet muhafızları
Öncelikle, bu ambarın Global Crop Diversity Trust
(GCDT- Küresel Hasat Çeşitliliği Örgütü) aracılığıyla işletildiğini söylemeliyim. Nisan 2009 rakamlarına
göre 123 milyon dolarlık bir finansmanları var. Roma’da
kurulan bu örgütün başında Kanadalı Margaret CatleyCarlson bulunuyor. 1998’e dek New York merkezli Nüfus Konseyi’nin de (Population Council) başkanıydı.
Bu konsey John D. Rockefeller’ın nüfus popülasyonunu
düşürmek amacıyla 1952’de kurduğu, aile planlaması adı
altında gelişmekte olan ülkelerde kısırlaştırma çalışmaları
yürüten bir konsey. Diğer GCDT üyeleri arasında Hollywood Dream Works Animation’a başkanlık eden Lewis
Coleman da var. Coleman, ABD’nin en büyük Pentagon
anlaşmalı askeri endüstri şirketi olan Northrup Grumman Corporation’ın da kurul başkanıydı.
Örgütün finansörleri
• Geçen yıl şirketin aktif yönetiminden çekilerek kurduğu Bill-Melinda Gates Vakfı aracılığıyla kendini Asya
ve Afrika’daki çiftçilere yardıma adayacağını beyan eden
Microsoft’un kurucusu Bill Gates!
• Dünyanın en büyük patentli GDO tohum ve tarım
kimyasalları devi ABD’li DuPont / Pioneer Hi-Bred!
18 şeker-iş dergisi • ocak 2011
• Yine bir ABD’li GDO devi Monsanto!
• İsviçre menşeli GDO tohum ve tarım kimyasalları
şirketi Syngenta!
• 1970’lerde 100 milyon dolarlık bir kaynakla “Yeşil
Devrim” diye bilinen tohumda gen devrimini başlatan ve
tarımsal değişim ile ideal genetik saflığı sağlama çalışmalarını yürütmek üzere dünyanın en büyük vakıflarından
birini kuran petrol devi Rockefeller!
• ABD, İngiltere, Norveç, Almanya, İsviçre ve
Kanada’dan da devlet fonları aktarılıyor.
Yani özetle, GDO tohumları az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere yayarak tarlalardan orijinal tohumların
kökünü kazıyan şirketler, şimdi dünya üzerindeki tüm
orijinal tohumları olası bir kıyamet günü için kutuplarda
buzdan bir adaya saklıyor.
Dünyanın pek çok ülkesinde “zaten var olan” tohum
depolarına ne gibi bir felaket gelecektir ki, Svalbard’a
muhtaç kalınacaktır?
Nükleer savaş, iklim değişimi veya meteor düşmesinin
dışında bir felaketten mi söz ediyorsunuz?
Evet, planlı bir felaketten söz ediyorum. Bunu anlamak için yalnızca 2003 Amerikan bombardımanından
sonraki Irak’a bakmak yeterli. Irak medeniyetlerin beşiği ve binlerce yıl önce buğday tarımının doğduğu yerdir.
Ebu Garib’de yüzlerce yılda geliştirilen buğday tohumu
çeşitlerinin yer aldığı bir tohum bankası bulunuyordu. Amerikan bombardıma-
nından sonra o tohum mahzeni tarihe karıştı. Artık kimse
o tohumların nerede olduğunu bilmiyor. Düşünün, dünyadaki tüm tohum çeşitleri NATO destekli Svalbard’da
biraraya getirilip kontrol altına alındığında, dünyadaki
diğer paha biçilmez tohum bankalarını savaşlar ve terörist
eylemler ile yok etmek çok kolay olacak! Sonrasında da
Monsanto ve DuPont gibi devler kendi GDO tohumlarını tüm dünya çiftçilerine tek elden sunabilecekler. Yani
tüm tohum çeşitlerini ele geçirdikten sonra dünyanın diğer tohum bankalarını, tekel oluşturabilmek amacıyla yok
edebilirler.
“Ari ırk yaratma projesi”
Peki tekel olma arzusunun temelinde yatan tek sebep
ekonomik mi?
Hayır. Bunu açıklamak için önce kıyamet muhafızlarının kimliklerinden ve geçmişte neler yaptıklarından
biraz söz edelim. Rockefeller 1971’de Uluslararası Tarım Araştırmalarında Küresel Danışmanlık Grubu olan
CGIAR’ı kurdu. CGIAR, üçüncü dünya ülkelerinin
bilim adamlarının ve agronomistlerinin (tarım uzmanı)
“modern tarım ürünü” kavramlarında uzmanlaşmaları ve
ABD’de öğrendiklerini ülkelerine götürmeleri ile yakından ilgilendi. GDO’lu “Gen Devrimi”nin yaygınlaşması
için paha biçilmez bir etki şebekesi oluşturdular. CGIAR,
daha etkin olabilmek için BM Gıda ve Tarım Örgütünü
(FAO), BM İlerleme Programı’nı ve Dünya Bankası’nı da
işin içine dâhil etti.
“Rockefeller Hitler’in de finansörüydü”
Üstün ırk yaratma projesi tam olarak nasıl bir şey?
Rockefeller Vakfının ve zengin finans kurumlarının
1920’lerden beri genetik olarak üstün ırk yaratmayı meşrulaştırmak için kullandıkları öjenik bilimi daha sonradan genetik mühendisliği olarak değiştirilmiştir. Hitler
ve Naziler buna ari üstün ırk diyorlardı. Hitler’in öjenik
çalışmaları da bugün Svalbard’a milyonlarca dolar akıtan
Rockefeller Vakfı tarafından finanse edilmişti. Rockefeller Vakfı, Third Re-Ich’s Kaiser VViIhelm Instilutcs’nün
ari ırk öjenik çalışmalarını finanse ediyordu. 2. Dünya
Savasında ABD resmi olarak savaşa Hitler Almanya’sının
karsısında olarak girerken, Rockefeller Standard Oil Group, illegal olarak Alman Luftvvaffe ve VVehrmacht birlik-
20 yıllık kısırlaştırma projesi
Örnekler üzerinden gidelim. Küçük bir Kaliforniya
biyoteknoloji şirketi olan Epicyte, genetik mühendisliği
marifetiyle, yendiğinde erkeği kısırlaştıran bir mısır geliştirdiklerini açıkladı. Epicyte, Svalbard’ın iki sponsoru
olan DuPont ve Syngenta ile teknolojilerini yaymak için
ortaklık kurmuştu. Çok ilginçtir ki Epicyte, genetiği değiştirilmiş sperm öldürücülü mısırı ABD Tarım Bakanlığfndan (USDA) aldığı araştırma fonuyla geliştirmişti.
Bir başka örnek 1990’larda BM Dün¬ya Sağlık örgütü,
Nikaragua, Meksika ve Filipinler’de 15 ila 45 yaşları arasındaki milyonlarca kadının tetanoza karşı aşılanması
için bir kampanya başlattı. Erkekler de tetanoz olabilirdi
ama aşı erkeklere yapılmadı. Bu şüphe uyandırıcı durumdan ötürü Katolik bir kilise organizasyonu olan Comite
Pro Vida de Mexico (Meksika Yaşam Komitesi) aşıları
test ettirdi. Test sonuçları ile, Dünya Sağlık örgütü’nün
(WHO) yalnızca çocuk doğuracak yaştaki kadınlara dağıttığı aşıların Chorionic Gonadotrophin (hCG) içerdiği
ortaya çıktı.
Doğal bir hormon olan hCG, tetanoz toksoid taşıyıcılarıyla birleştiğinde kadınların hamile kalmasını engelleyen antikorları üretiyordu. Daha sonradan ortaya çıktı
ki Rockefeller Vakfı, Rockefeller Nüfus Konseyi, Dünya
Bankası ve ABD Ulusal Sağlık Enstitüleri, Dünya Sağlık
örgütü (WHO) için tetanoz taşıyıcı bir kısırlaştırma aşısı üretmek için 1972’de 20 yıllık bir proje başlatmışlardı.
Ayrıca Svalbard Kıyamet Tohum Deposu’nun ev sahibi
Norveç hükümeti kısırlaştırıcı aşının üretilmesi için 41
milyon dolar bağış yapmıştı!
Hibrid tohumlarla tekel tuzağı
Rockefeller’in gelişmekte olan ülkelerde yürüttüğü
Yeşil Devrim çalışmalarına bu açıdan bakınca korkunç
görünüyor. Rockefeller Vakfı 1946’da sadece adı yeşil olan
“Yeşil Devrim”i başlattı. Neydi Yeşil Devrim? 60’larda
Rockefeller’in çalıştığı Meksika, Hindistan gibi ülkelerde
daha çok ürün veren ıslah edilmiş tohum çeşitleriyle açlık sorununu büyük ölçüde çözmeyi vaat ediyordu. Yıllar
sonra. Yeşil Devrim’in aslında Rockefeller ailesinin ileride
tekelleştirebilecekleri bir tarım politikası geliştirme planı
olduğu ortaya çıktı tıpkı yarım yüzyıl önce petrol endüstrisi işinde yaptıkları gibi.
www.sekeris.org.tr 19
özel haber
haber
özel
lerine petrol nakline devam etti. Bununla ilgili
ABD Senato araştırması da yapıldı.
Rockefeller Vakfı insanı “gen dizilimlerine” indirgemeye çalışan sözde moleküler
biyoloji bilimini yaratmıştı ve sonunda insan özelliklerini istenen şekilde değiştirmeyi amaçlıyorlardı. Hitler’in ‘Ojenikçi’ bilim
adamları 2. Dünya Savasından sonra sessizce
ABD’ye götürülmüş ve Çeşitli yaşam formlarının genetik olarak tasarlanması konusunda
ilk adımları atmışlardır.
gündem
gündem
Şeker-İş Genel Başkanı İsa Gök:
“Türkiye’de İş Sağlığı ve
Güvenliği Artırılacak”
Türkiye’de iş sağlığı ve güvenliği bilincinin artırılması
için harekete geçildi. Türk İş Konfederasyonu ile Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Eğitim ve Araştırma Merkezi (ÇASGEM) tarafından
iş sağlığı ve güvenliği bilincinin geliştirilmesi amacıyla
düzenlenen eğitim seminerlerinin ilki Çorum’da gerçekleştirildi. Türkiye’de iş sağlığı ve güvenliği bilincinin artırılması için harekete geçildi. Çorum’un yanı sıra Antalya,
Bursa, Kırklareli, Konya, Elazığ, Erzurum, Kayseri, Adana
ve İzmir’de de düzenlenecek olan seminerlerde 700 işçinin bilgilendirilmesi amaçlanıyor.
Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı ve Türk İş Sendikası Genel Eğitim Sekreteri İsa Gök, Uluslararası Çalışma
Örgütü, Dünya Sağlık Örgütü ve Avrupa Birliği (AB)
çalışma belgelerinde çalışana değer verilmesi, çalışma hayatının çalışma çevresiyle birlikte insancıl hale getirilmesi
ve yaşam kalitesinin yükseltilmesinin temel amaçlar arasında yer aldığını söyledi.
Türkiye’de meydana gelen iş kazalarında ve ölümlerinde artış olduğuna dikkat çeken Gök, “Günümüzde
özelleştirme, taşeronlaştırma, sendikasızlaştırma, esnek
çalışma biçimleri sağlıksız ve güvenliksiz bir çalışma hayatını işçilerimize dayatmaktadır. Türkiye’de kayıt dışı ekonominin varolduğu bir yapıda sosyal güvenlik haklarına
uyulmamakta, var olan haklar da geriletmeye çalışılmakta,
sigortasız ve kaçak işçi çalıştırma her geçen gün anmaktadır” dedi.
20 şeker-iş dergisi • ocak 2011
Kayıt dışı istihdam iş kazalarını arttırdı
Ülkede iş sağlığı ve güvenliği tablosunun olumsuz
olmasının bu alanda ciddi önlemlerin alınmamasından
kaynaklandığını dile getiren Gök, ülkedeki kayıt dışı
örgütsüzlüğün iş kazalarını ürkütücü boyutlara taşıdığına dikkat çekti. İş kazalarının yüzde 62’sinin işyeri
büyüklüğünün 50’nin altında işçi çalıştıran işyerlerinde
olmasının dikkat çekici olduğuna işaret eden Gök, iş kazalarında dünyanın önde gelen ülkeleri arasında yer alan
Türkiye’nin meslek hastalıklarında ise son sıralarda bulunduğunu kaydetti. Gök, “İş sağlığı ve güvenliği alanında
ülkemizin ihtiyaç duyduğu politikaların belirlenmesi, uygun stratejilerin uygulanması, iş kazaları ve meslek hastalıklarının önlenmesi çalışanlar için sağlıklı ve güvenli bir
çalışma ortamının oluşturulması için sosyal tarafların iş
sağlığı ve güvenliğinin tüm süreçlerine katılımları gerekmektedir” diye konuştu.
Çorum’un yanı sıra Antalya, Bursa, Kırklareli, Konya,
Elazığ, Erzurum, Kayseri, Adana ve İzmir’de de düzenlenecek olan seminerlerde 700 işçinin bilgilendirilmesi
amaçlanıyor. Ticaret ve Sanayi Odası Meclis Toplantısında düzenlenen seminere Türk-İş Eğitim Uzmanı Özcan Karabulut, Türk-İş Samsun 6. Bölge Temsilcisi İsmail
Ekşioğlu, ÇASGEM Yayın ve Dokümantasyon Şubesi
Sorumlusu Ziya Mert, ÇASGEM araştırmacısı Dr. Bülent Piyal, İşKur İl Müdürü Zafer Eyvaz, Türk-İş Çorum
İl Temsilcisi Sefer Kahraman ile sendika üyeleri katıldı.
gündem
gündem
TÜRK-İŞ Başkanı
Mustafa Kumlu:
“Türkiye
Değişimde Önemli
Kavşak Noktasında”
Türk-İş Başkanı Mustafa Kumlu, Türkiye’nin gelişim
ve değişim sürecinde önemli bir kavşak noktasına geldiğini kaydetti.
Antalya’da düzenlenen 12. Çalışma Ekonomisi ve
Endüstri İlişkileri Kongresi’nde konuşan Türk-İş Başkanı
Kumlu, bugün Türkiye’nin gelişim ve değişim sürecinde
önemli bir kavşak noktasına geldiğini ifade ederek, “Bunun üç boyutu olduğunu düşünüyorum. Birinci boyut
olan siyasal boyut, Türkiye’nin demokratikleşme sorunları ile ilgilidir. İkinci boyut, Türkiye’nin ekonomik kalkınma sorunları ile ilgilidir. Üçüncüsü ise toplumsal gelişme
sorunudur” diye konuştu.
“Demokratikleşme süreci bazı sorunları geride bıraktı”
Türkiye’nin demokratikleşme meselesinin bugün gelinen aşamada bazı sorunları geride bıraktığını iddia eden
Kumlu, “Türkiye’nin siyasal tarihinde demokrasiye doğru
atılan adımların, yaşanılan kesintiler nedeniyle uzun soluklu olmadığını hepimiz biliyoruz. Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı askeri müdahaleler sadece çalışanlar açısından
değil, bütün toplum kesimleri açısından büyük kayıplar
yaratmıştır” dedi.
Türkiye’nin, demokrasiyi kesintiye uğratacak her türlü
müdahaleyi artık geride bırakması konusunda bir mütabakat sağladığını ifade eden Kumlu, “Hala önemli sorunlarımız yok mudur? Elbette vardır. Ama bu sorunlara ilişkin farkındalık artmıştır ve inanıyorum ki bu farkındalık
zaman içinde çözümleri de beraberinde getirecektir” diye
konuştu
“Mecliste uzlaşma lazım”
Türkiye’de meclisin içerisinde uzlaşmanın artmasıyla demokrasinin de artacağını vurgulayan Kumlu,
“Türkiye’de siyasal iktidarlar, meclisin içerisinde uzlaşma
yaratarak gücünü daha fazla artırabilir. Ama unutulma-
malıdır ki sivil toplumla yapılacak mütabakatla elde edilecek güç demokratik katılımı daha ileri düzeylere taşıyacaktır. Sivil toplumu öteki gibi görmek, oradan gelen ya da
gelecek olan eleştirileri karşıt bir algı içerisinde değerlendirmek devletle sivil toplum arasında yeni mesafelerin oluşmasına yol açar” dedi. Kumlu, Türkiye’nin en büyük örgütlü
güçlerinden biri olarak Türkiye’nin sorunlarının çözümüne
katkı yapmaya çalıştıklarını ifade ederek, “Biz devletin ya
da devleti şu veya bu düzeyde temsil edenlerin katkı çabalarımızı dikkate almasını her şeyden önce demokrasimiz adına bir zaruret olarak görüyoruz. Sadece bizi mi, elbette ki
hayır. Çünkü sivil toplum çoğul bir yapıdır. Türkiye’nin bu
çoğulculuğa alışması gerekmektedir. Çoğulculuğu örgütlenme düzeyine, düşünce seviyesine çıkardığımız zaman,
farklı olmanın aslında özgürlüklere açılan bir kapı olduğunu da daha rahat görebiliriz” diye konuştu.
“Anayasa özgürlükler metni olmalıdır”
Anayasaların temel metinler olduğuna dikkat çeken
Kumlu, “Orada her şeyi yazmak bazen doğru olmayabilir.
Ama unutmamak gerekir ki orada yer alan ifadeler sadece
ve sadece insanların toplumsal, ekonomik, siyasal, bireysel
özgürlüklerini düzenleyecek bir sadelikte ifade edilirse,
yasa yapıcının işi de kolaylaşır. Bunun için biz anayasaların sade bir özgürlükler metni olmasını istiyoruz. Mesela
Anayasa metninde bir işçinin aynı işkolunda birden fazla
sendikaya üye olamayacağına dair bir hükmün yer almasını doğru bulmuyoruz” dedi. Kumlu konuşmasını şöyle
sürdürdü:
“Ama Anayasadan bu hüküm çıkarıldı diye, yerine bir
kaos ortamının ikame edilmesini de doğru bulmuyoruz.
Nitekim dün yapılan Üçlü Danışma Kurulu toplantısında
bu mesele tartışılmıştır. Memnuniyetle öğrenmiş bulunuyoruz ki HAK-İŞ, DİSK ve TİSK de bu konuda bizimle
aynı fikirdedir.”
www.sekeris.org.tr 21
haber
haber
Dikkat! GDO’lu patates kapımızda…
Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök:
“GDO’lu Patates Şeker Pancarına
Alternatif Olamaz”
GDO’lu mısır, GDO’lu domates derken sıra şimdi de
GDO’lu patateste…
Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, son
günlerde ülkemizde mısırdan üretilen nişasta bazlı
şekerlerin(NBŞ) dışında patatesten de NBŞ elde edilebileceği yönünde bir takım çevrelerin girişimlerine sert
tepki gösterdi. Gök, “Bu doğrultuda bir çalışmanın insan
sağlığı boyutuyla ne kadar sakıncalı olduğu bilinen bir
gerçek. Ülkemizin gereksiz bir maceraya sürüklenmesinin anlamı yok” diye konuştu.
Yüz yılı aşkın süredir patates üretimi yapılan ülkemizde 70-80 çeşit patates üretildiğini ifade eden Gök, “Ancak bunların tohumlarının tamamı Almanya, Hollanda,
İrlanda, İngiltere gibi ülkelerden ithal edilmektedir. Bu
durum ciddi risk taşıyan tohumluk kaynağı bağımlılığını
ortaya çıkarmıştır” diye konuştu. Şeker-İş AR-GE merkezinin yaptığı araştırma sonuçlarına göre yurtdışından
getirtilen 35 adet patates tohumu içerisinde yer alan ve
dünyada nişasta miktarı açısından yüksek seviyelerde verimlilik sağlayan beyaz patates türünün, ülkemiz iklim
koşulları nedeniyle üretilemediğine vurgu yapan Şeker-İş
Genel Başkanı İsa Gök, sadece sarı patates adıyla bilinen
ve ülkemizde yaygın olarak yetiştirilen patates türünün
karasal iklim koşullarında yetiştirilebildiğine değindi.
Gök, “Patates bitkisi yumrusu ve üst kısmı ile topraktan
kaldırdığı besin maddesi miktarı, şeker pancarı ve mısıra göre çok yüksek olduğundan, patates için gübreleme
programı, daha fazla gübre takviyesi gerektirmektedir. Oysa ki münavebe sistemi ile yapılan şeker pancarı tarımı, kendinden sonra yetişecek
ürünlere yüzde 50 oranında verim artışı sağlamaktadır. Şeker pancarının, baş ve yapraklarının toprakta bırakılması halinde toprağa
yüksek oranda besin maddesi katması da ülke
tarımı adına önemli bir kazanımdır” dedi.
Sanayilik patatesin renginin beyaz, nişasta oranının yüksek, sofralarda kullandığımız
22 şeker-iş dergisi • ocak 2011
yemeklik patatesin ise renginin sarı ve protein oranının
yüksek olduğunu iddia eden Gök şunları söyledi:
“Sarı patateste nişasta miktarı yüzde 11,9 iken beyaz
patateste bu oran yüzde 21,3’tür. Nişasta Bazlı Şeker üretiminde kullanılan tatlandırıcılar dünyada ticari olarak
buğday, pirinç, patates ve tatlı patates gibi nişasta içeren
bitkilerden elde edilebiliyor olmasına rağmen, ülkemiz
koşullarında patates nişastasından NBŞ üretimi mümkün görülmemektedir. Ülkemizde bugüne kadar nişasta
sanayinde en fazla buğday kullanılmış ve halen de kullanılmaktadır. Nişasta yapımında, dolayısıyla nişasta bazlı
tatlandırıcı üretiminde mısır veya buğdayın daha çok kullanılmasının bir avantajı ise işlenmeden önce kolaylıkla
taşınabilmesi ve depolanabilmesidir. Patates ise, tarlada
çok kısa bir süre depolanabilirken, ideal olanı hasattan
mümkün olduğu kadar kısa bir süre sonra işlenebilmesidir. Aksi halde, patates yumrularında bozulmalar olduğundan, yumrularda kayıplar olmakta ve kalitesi düşmektedir.”
GDO’lu patates tehlikesi kapıda
Patates nişastasının gıda, tekstil, kâğıt, yem, madenci-
NBŞ sektöründe şirketler tatlı kar peşinde
“2009/2010 pazarlama yılı itibariyle, AB’nin en gelişmiş ülkelerinden olan Almanya’da NBŞ üretim kotası
yüzde 1.95 iken, Fransa, İngiltere ve Hollanda’da NBŞ
üretimine hiç kota tahsis edilmemektedir. Türkiye’de ise
kanun ile belirlenen bu oran yüzde 10’dur. Bugün 500
milyon nüfuslu AB (25)
ülkelerinde
2009/2010 yılında toplam 690 bin 440 ton NBŞ üretim
kotası tahsis edilmişken, 70 milyon nüfuslu Türkiye’de
ise aynı yıl 406 bin 350 ton NBŞ üretimi yapılmaktadır.
AB(25) ülkelerinde kişi başına 1.5 kg NBŞ düşerken,
Türkiye’de ise kişi başına yaklaşık 6 kg NBŞ düşmektedir. Artan NBŞ kotaları ve bu sektörden elde edilen tatlı
kârdan pay elde etmek isteyen girişimciler, mısıra ek olarak patatesten de nişasta üretme girişimleri ile NBŞ sektöründe pazar paylarını genişletmek istemektedirler.”
Pancar şekeri 2 milyar dolar katma değer sağlıyor
Ülkemizde pancar şekeri ve NBŞ kotasının, AB
normlarında yapılan tespitler doğrultusunda belirlenmesi
gerektiğinin altını çizen İsa Gök, pancar şekeri sektörünün ülke ekonomisine sağladığı 2 milyar dolar civarında
katma değer ve yakından ilgilendirdiği yan sektörler ile
göz ardı edilemeyecek kadar büyük olduğunu iddia etti.
Kendi kendine yetebilirlilik politikaları ve istihdam sorununa sağladığı çözüm yolları ile pancar şekeri sektörünün yüksek ekim, üretim ve verim potansiyeli ile dünya
genelinde stratejik bir konuma sahip olduğuna da vurgu
yapan Gök, “Türkiye’nin, coğrafi konum olarak net şeker
ithalatçısı olan Ortadoğu ve Orta Asya ülkelerine yakınlığı ile mevcut üretim olanaklarını bugünden itibaren destekleyip geliştirmesi, şeker üretim aşamasında ülkemize
AB’ye üyelik sürecine ciddi katkılar sağlayacaktır. Pancar
üretimi, mısır ve patates yetiştiriciliğine oranla tarımda ve
sanayide sağladığı istihdam ve katma değer açısından karşılaştırmalı üstünlüğe sahiptir. AB normları çerçevesinde
belirlenen standartlara ulaşabilmek için, Türkiye’de NBŞ
üretim kotalarının azaltılması gerekmektedir. Bu konuda
ülkemiz adına Şeker-İş Sendikası ve şeker sanayi çalışanları her türlü görev ve fedakârlığa hazırdır” diye konuştu.
www.sekeris.org.tr 23
haber
haber
lik, su arıtma, inşaat, tutkal, kozmetik ve petrol gibi sektörlere katkı sağladığının bilindiğini ifade eden Gök, patates
nişastasının bugün dünyada üretilmediği gibi, ülkemizde
de üretilmediğini ancak, Avrupa Komisyonu’nun ilk kez
2010 yılının Mart ayında genetiği değiştirilmiş (GD) patates konusuna olumlu baktığını ve projeyi komisyonun
onayına sunduğunu kaydetti. GDO’lu patatesin ABD ve
Kanada’da renkli bir geçmişe sahip olduğunu hatırlatan
Gök, GDO’ların insan sağlığına zararlı olduğu kanısının
da bilinen bir gerçek olduğunu söyledi. Gök şöyle devam
etti:
“Dünya genelinde halen bu projeleri hayata geçirmek
adına verilmiş bir onay mevcut değildir. Ulusal Patates
Konseyi Başkanı’nın ifadesine göre; Birleşik Devletlerdeki 4 ya da 5 şirket genetiği değiştirilmiş patates çeşitliliği
üzerine çalışmaktadır; fakat bu çeşitlerden hiçbiri ne ticari sürüme ne de usulüne uygun düzenleyici bir onaya
sahip değildir. Bu tarz projelerin hayata geçirilmesi söz
konusu olsa dahi, patates üzerinde yapılacak olan genetik
modifikasyon(GM) için ayrı bir maliyet ve ileri teknoloji
gereksinimi söz konusudur. Bu doğrultuda bir çalışmanın
yapılmak istenmesi, ülkemizin gereksiz bir maceraya sürüklenmesi anlamına gelmektedir.”
2000 yılı itibariyle, AB’de toplam 16 ülkenin NBŞ
üretiminden tümüyle çekilmiş olduğunu ve halen NBŞ
üretimini sürdüren sadece 8 ülkenin bulunduğuna dikkat
çeken Gök, bu ülkelerin üretim sebeplerinin pancar şekerini hiç üretememeleri ya da çok az miktarda şeker pancarı üretim potansiyeline sahip olmaları olduğunu kaydetti.
Gök şunları söyledi:
gündem
gündem
Makedonya’da Konuşan TÜRK-İŞ Genel Eğitim Sekreteri ve
Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök:
“Küreselleşme Gelir Dağılımını
Daha da Adaletsizleştirdi”
TÜRK-İŞ Genel Eğitim Sekreteri ve Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, küresel ekonomik kriz sebebiyle Avrupa ülkelerinde hükümetlerin sosyal hakları
aşındıran kemer sıkma politikalarını uygulamaya koyduklarını belirterek, bir milyarın üzerinde insanın günde
1 doların altında bir gelirle yaşamını sürdürmeye çalıştığını söyledi. Makedonya İşçi Sendikaları Federasyonu
SSM’nin organize ettiği ve 27-28 Ekim tarihleri arasında
Makedonya’nın Ohrid kentinde gerçekleştirilen kongrede konuşan TÜRK-İŞ Genel Eğitim Sekreteri ve Şeker-İş
Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, küreselleşmenin adil
olmayan gelir dağılımını daha da adaletsizleştirdiğini
vurgulayarak dünya nüfusunun çok küçük bir bölümünü
oluşturan zenginlerin dünya gelirinin çok büyük bir bölümünü kontrol ettiğine dikkat çekti. Bütün olumsuzluklara rağmen Türk İşçi hareketinin öncüsü olan TÜRK-İŞ’in
işçi hak ve özgürlüklerini korumak adına verdiği mücadeleye ve uluslararası sendikal hareketle işbirliğine devam
ettiğinin altını çizen Gök, tarihsel ve kültürel bağlarımız
nedeniyle Makedonya’nın Türkiye için son derece önem
arz ettiğini kaydetti.
İsa Gök’ün konuşmasının tam metni şöyle:
Değerli Başkan,
Değerli Delegeler ve Konuklar,
Sizleri Türkiye’nin en güçlü işçi sendikaları konfederasyonu TÜRK-İŞ adına saygıyla selamlıyor, Kongrenize
Türk işçilerinin en içten selam ve dayanışma temennilerini iletmek istiyorum. Kongrenize katılmaktan ve sizlerle
olmaktan büyük bir mutluluk ve onur duyuyorum.
Bildiğiniz gibi dünya tarihin aşılması en zor krizlerinden birisini yaşamaktadır. Sosyal hakların en ileri düzeyde
olduğu Avrupa ülkelerinde Hükümetler, sosyal hakları
aşındıran kemer sıkma politikaları uygulamaya başlamaktadır.
Fransız çalışanları emeklilik yaşında artış öngören sosyal güvenlik reformuna karşı mücadele etmek amacıyla
sokaklara dökülmüştür.
İtalyan çalışanları işçi haklarını korumak için gösteriler düzenlemekte ve genel grev çağrısı yapmaya hazırlanmaktadır. Yunanistan’daki vahim durum ise devam
24 şeker-iş dergisi • ocak 2011
etmektedir.
Avrupa’da yakın zamanda bunlar yaşanırken dünyanın
diğer bölgelerinde de durum iyi değildir. Bir milyardan
fazla insan günde 1 Doların altında bir gelirle yaşamını
devam ettirmeye çalışmaktadır.
Küreselleşme adil olmayan gelir dağılımını daha da
adaletsizleştirmiştir. Dünya nüfusunun çok küçük bir bölümünü oluşturan zenginler, dünya gelirinin çok büyük
bir bölümünü kontrol etmektedir.
Sosyal devlet giderek zayıflamış ve buna bağlı olarak
bireyler ve bölgeler arasındaki adaletsizlik ve eşitsizlik
tehlikeli boyutlara ulaşmıştır.
Tüm bu koşullar altında Türk İşçi hareketinin öncüsü
olan TÜRK-İŞ işçi hak ve özgürlüklerini korumak için
verdiği mücadeleye ve uluslararası sendikal hareketle işbirliğine devam etmektedir.
Değerli Delegeler,
Tarihsel ve kültürel bağlarımız nedeniyle Makedonya
bizim için son derece önem arz etmektedir. Tüm Makedon halkı bizim kardeşimizdir.
Sizler de Makedonya’da diğer ülkelerle benzer sorunlar yaşamakta ve üstesinden gelmek için çalışmaktasınız.
Biz, Türk işçileri ve TÜRK-İŞ Konfederasyonu olarak
mücadelenize omuz vermek için her zaman yanınızda olacağız. Bunu özellikle bilmenizi istiyorum.
Kongrenizin başarılı geçmesini ve tüm Makedon çalışanlarına faydalı olmasını diliyor, beni dinlediğiniz için
teşekkür ediyorum.
“Kredi ile Karadeniz’de Pontus hayali içindeler”
Türkiye’de Yunan sermayeli bir bankanın elemanlarının Karadeniz’de özellikle köy ve yaylaları dolaşarak çok
cazip tekliflerle kredi imkanı sunduğu belirtiliyor. Yunan
sermayeli bu bankaların özellikle Karadeniz’i seçmesinin
arkasında Pontus hayallerinin yattığı ifade ediliyor. Amaç,
Karadeniz topraklarını geri dönüşü olmayan cazip tekliflerle ele geçirmek.
BANKALAR
Kamu
Yerli Özel/Yabancı Ortaklı
Yabancı
TOPLAM
Çiftçi krediyi çıkış yolu görüyor
Tarım Kredi kooperatifleri ile bankalara borçlu olan
çiftçiler, çareyi oranı yüzde 60’ları bulan yabancı sermayeli özel bankalardan kredi almakta buluyor. Hükümetin
mazot ve gübre fiyatlarında yaptığı zamların altında ezilen çiftçiler, özel bankalardan kredi çekebilmek için tarlasını ve diğer gayrimenkullerini teminat olarak gösteriyor.
Cazip ödeme kolaylığı sunan bu bankalar, çiftçilerin borçlarını ödeyememesi durumunda teminat gösterilen arazilere acımasızca el koyuyorlar. Türk çiftçisinin borç yüzünden kaptırdığı verimli tarla ve araziler ise özelleştirme
uygulamaları nedeniyle yabancı bankaların eline geçiyor.
Çiftçi kolunu yabancı bankalara kaptırdı
BDDK’nın özel ve kamu bankalarından alınan tarımsal kredileri ilişkin raporuna göre çiftçinin kamu ve
özel bankalara toplam 14 milyar 954 milyon TL borcu
bulunuyor. Rapora göre takipteki alacak ise toplam 941
milyon 473 bin TL. 4.5 milyar TL’lik kredi dilimi yerli
özel-yabancı ortaklı bankalar arasında dağılırken, yabancı
sermayeli bankaların Türkiye’deki tarım kredisi 2 milyar
173 milyon dolar oldu. Tamamen yabancı sermayeli bankaların takipteki alacak toplamı ise 175 milyon dolar olarak gerçekleşti. Yerli özel ve yabancı ortaklı bankalardan
kullanılan kredilerdeki takipteki alacak miktarı ise 470
milyon dolara çıktı.
2007
Toplam
Takipteki
Kredi
Alacak
6.637.391
2.491.035
901.624
10.030.050
84.399
174.170
46.270
304.839
2008
Toplam
Takipteki
Kredi
Alacak
8.247.517
2.554.765
2.055.157
12.857.439
135.396
235.916
79.809
451.121
2009
Toplam
Takipteki
Kredi
Alacak
10.491.260
2.290.212
2.173.373
14.954.845
471.483
294.532
175.458
941.473
www.sekeris.org.tr 25
haber
Türkiye’den karış karış toprak alan yabancılar kamuoyu baskısı görünce bu sefer taktik değiştirdiler. Bankaların büyük çoğunluğunun neredeyse yabancıların elinde
olduğu ülkemizde ekonomik kriz sebebiyle cazip banka
kredisi aldatmacasına kanarak arazilerini ipotek gösteren
ve bu yolla kredi alan çiftçilerin topraklarına bu kredileri
ödeyemedikleri için tek tek el konuluyor. Türkiye şimdi
yabancı sermayeli bankaların yeni taktiği ile topraklarını
kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya.
Köy köy, yayla yayla gezen yabancı sermayeli bankaların elemanları şimdi de düşük faizli cazip kredilerle tükenme noktasına gelen köylüleri hedef aldılar. Türkiye’de
geçtiğimiz yıllarda Yunanlılar tarafından satın alınan bir
bankanın Karadeniz’de yüksek rakımlı köy ve yaylalarda
düşük kredi verme yoluyla bölgeyi karış karış gezdiği yönündeki iddialar da bunun en son örneği. Yetkililer bu konuda insanlarımıza yabancı sermayeli bankalar tarafından
verilen cazip tekliflere aldanmamaları yönünde uyarıda
bulunuyorlar.
araştırma haber
Çiftçi Arazisi İpotekle
Yabancıların Eline Geçiyor
nostalji
nostalji
İlk Toplu-İş Sözleşmemizde
Üyelerimize Sağlanan
İlginç İmkanlar
Şeker-İş’in ilk Toplu-İş Sözleşmesi 1 Ocak 1964 tarihinde yürürlüğe girmesiyle Türk işçi hayatında yeni bir
sayfa açılmış oldu. 275 Sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve
Lokavt Kanunu gereğince ülkemizde yapılan ilk dönem
Toplu İş Sözleşmeleri arasında Şeker-İş’in 124 maddelik
metni en iyi sözleşme seçildi ve Türk-İş tarafından teşkilatına örnek gösterildi. Şeker-İş’in ilk Genel Başkanı
rahmetli Hamdi Güvenen Başkanlığı’nda gerçekleştirilen
görüşmelere Genel Sekreter Faik Dinçay, Genel Muhasip
Veznedar Mustafa Süzen, Turhal Şube Başkanı Haydar
Özöğretmen, Amasya Şube Başkanı Necmi Eresken ve
Alpullu Şube Başkanı Şükrü Simer, Şeker Şirketi adına da
Teknoloji Müdürü Osman Bozok, Genel Sekreter Cihat
Gökdağ, Hukuk Servisinden Vecdi Arıner ile Personel
Muavini Ertuğrul Aydemir iştirak etti. 31 Ekim 1963 tarihinde başlayan ve 75 gün süren görüşmelerde toplam 30
oturum yapıldı.
İşte o sözleşmeden üyelere sağlanan bazı imkanlar:
• Revizyon devresinde çalışma müddetleri günde
9 saat çalışmak sureti ile haftada 45 saate düşürüldü ve
haftada 2 gün istirahat etme imkanı sağlandı. Bu sistem
Türkiye’de ilk defa Şeker sanayinde uygulanması ile hafızalardaki yerini aldı.
• Yine revizyon devresinde işçilere öğlen saatlerinde 5,
akşam paydoslarında 10 dakikalık yıkanma izni tanındı.
• Günde bir öğün ücretsiz olarak verilen yemek iki
kaba çıkarıldı.
Şeker-İş’in ilk Genel Başkanı Hamdi Güvenen ilk toplu iş sözleşmesi töreninde.
26 şeker-iş dergisi • ocak 2011
Bir Anı...
ŞEKER-İŞ Eski Genel Başkanı
Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Eski Bakanı
Türk-İş Eski Genel Sekreteri
M. Sadık ŞİDE
Eskişehir Şeker Fabrikası’nın kuruluşunda çalışmış
Macaristanlı Nagi Usta’nın bir anısı aktarmak istiyorum.
1926 yılında işletmeye açılan Alpullu ve Uşak
fabrikalarının yapımları sırasında, Alpullu’da Macar, Uşak’ta ise Çekoslavak uzman ve ustaları görev
yapmışlardı.
1933 ve 1934 yıllarında işletmeye açılan Eskişehir ve
Turhal Şeker Fabrikalarının yapımında da aynı durum
tekrarlanmış, Macar ve Çekoslavak uzman ve ustalar
görev almışlardı. Ancak, Macarlar sayıca fazlaydı.
1973 yılında sendikal tetkiklerde bulunmak ve Şeker
Fabrikalarını gezmek üzere; ŞEKER-İŞ’i temsilen üç
kişilik bir heyet(M. Sadık Şide, A. Haydar Özöğretmen,
Vehbi Ünal) halinde Macaristan’a gitmiştik. tetkiklerimiz sırasında şeker fabrikalarımızın kuruluşunda görev
yapmış Macar uzman ve ustalarından bazılarıyla görüşme
fırsatı bulmuştuk. Kendileriyle tercümansız ve Türkçe
konuşmuş, Türkiye’deki hatıralarından bahsetmiştik.
Bunlar arasından Eskişehir’de çalışmış olan Nagi Usta
bize şöyle bir hatıra nakletmişti:
“Türkçeyi çat pat konuşmaya başlamıştım. Buna
güvenerek Macaristan’dan gelen aile yakınlarımı yanıma
alıp şehre gezmeye götürmeye karar verdim. Fabrika
şantiyesinin yakınındaki misafirhaneden çıkıp, Dekovil Başı denen semte geldik. Burada o tarihlerde meşhur
Atomun Meyhanesi denen bir yer vardı. Misafirleri
önden buyur edip, tezgahtaki adama yaklaştım. Onların
meraklı bakışları arasında Türkçe bilgimi ispatlamaya
çalışıyordum. Yüksekçe bir sesle “Bize üç kırmızı, iki
beyaz çorap veriniz dedim. tezgahtaki adam biz çorap
satmıyoruz, burası meyhane deyince çok utandım. (Çorapla) (Şarap) kelimelerini karıştırmıştım.”
Macaristan seyahatinden dönerken Türkiye’de
çalışmış ve gerçekten Türkiye sevgisi ve dostluğu ile dolu
bu insanları memleketimize davet ettik. Çok yaşlı birkaçı
hariç, bir heyet halinde geldiler. Onları misafir ettik.
Alpulu, Uşak, Eskişehir ve Turhal şeker Fabrikalarına
götürdük. Beraber çalıştıkları Türk Uzman ve ustalarıyla
görüşmelerini sağladık.
Türkiye’den ayrılırken “Bizi Türkiye’ye davet etmeseydiniz bu güzellikleri tekrar göremeyecek, dostları kucaklayamayacak ve tatlı hatıraları tekrar yaşayamayacaktık. O
zaman gözlerimiz açık giderdik.” dediler.
Nagi Usta
www.sekeris.org.tr 27
nostaljik anı
nostaljik
anı
M. Sadık Şide’den
geçim
geçim
Asgari Ücret Yüzleri Güldürmedi
Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun 2 Aralık 2010
günü başladığı çalışmaları dördüncü toplantıyla sona
erdi. Komisyonda işçi kesimini Türk-İş Genel Eğitim Sekreteri ve Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök temsil
etti. Oy çokluğu ile kararlaştırılan asgari ücret, komisyon
toplantısının son gününde 2011 yılı için brüt 796,50
TL, net 629,96 lira olarak açıklandı. Çalışanları ilgilendiren asgari ücret, 2011 tarihinden itibaren 16 yaşından
büyükler için 796,50 lira, net 629,96 lira, 2011 yılının
ikinci yarısında 16 yaşından büyükler için brüt 837 lira,
net 655,57 lira olarak belirlendi. Dördüncü kez toplanan
Asgari Ücret Tespit Komisyonu uygulanacak ücreti oy
çokluğuyla kararlaştırdı. Türk-İş karara uzlaşmazlık şerhi koydu.
Komisyon toplantısının ardından kamuoyuna
bir açıklama yapan Türkİş Genel Eğitim Sekreteri ve Şeker-İş Sendikası
Genel Başkanı İsa Gök,
asgari ücretin, işçi ve
ailesinin günün ekonomik ve sosyal koşullarına göre insanca yaşamasını mümkün kılacak,
insanlık onuruyla bağdaşacak bir ücret olması gerektiğine
vurgu yaptı. “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, ücretin
“insanlık onuruna uygun” bir yaşayış sağlamasını gerekli
kılmaktadır. Bu yaklaşım, asgari ücretin kaynağını ve temelini oluşturmaktadır” diye konuşan Gök, asgari ücretin belirlenmesinde işçinin emeği değil insan olma kimliği
ön plandadır. Asgari Ücret Tespit Komisyonu çalışmalarında işçi kesimi olarak;
• Anayasa’da yer alan “geçim şartları” yaklaşımının
dikkate alınmasını;
• İşçinin ailesi ile birlikte değerlendirilmesi gerektiğini,
• Hesaplamalarda Türkiye İstatistik Kurumu verilerinin kullanılmasını;
• Bilimsel verilerle hesaplanan net tutarın işçinin eline
geçmesinin sağlanmasını;
• Belirleme yapılırken en düşük devlet memuru maaşının dikkate alınmasını;
• Gelir dağılımında adaleti sağlamaya yönelik olarak
ayrıca refahtan pay içermesini” de kapsayan taleplerinin
dikkate alınması için çaba gösterdiklerini kaydetti.
Savundukları görüşlerinin büyük bir bölümünün komisyon çalışmalarında dikkate alınmadığını ifade eden
Gök, belirlenen asgari ücret düzeyinin yetersiz ve ülkenin
bugünkü koşullarında “insan onuruna yaraşır bir yaşam
düzeyi” sağlamaktan uzak kaldığını söyledi.
01.01.2011 - 30.06.2011 tarihleri arasında (AYLIK ASGARİ ÜCRET);
2011 Asgari Ücret Brüt, Brütü (16 yaşından büyükler için): 796,50 TL
2011 Asgari Ücret Net, Neti (16 yaşından büyükler için): 629,96 TL
2011 Asgari Ücret Brüt, Brütü (16 yaşını doldurmamışlar için): 679,50 TL
01.01.2011 - 30.06.2011 tarihleri arasında (GÜNLÜK ASGARİ ÜCRET);
2011 Asgari Ücret Brüt, Brütü (16 yaşından büyükler için): 26,55 TL
2011 Asgari Ücret Brüt, Brütü (16 yaşını doldurmamışlar için): 22,65 TL
Asgari Ücret 2010 yılı Tablosu:
ASGARİ ÜCRET VE YASAL KESİNTİLER
(01.01.2011-30.06.2011 Dönemi)
16 Yaşından
Büyükler
Brüt Ücret
Sigorta Primi İşçi Payı
İşsizlik Sigortası Primi İşçi Payı
Gelir Vergisi Matrahı
Gelir Vergisi
Damga Vergisi
Kesintiler Toplamı
Asgari Geçim İndirimi
(Bekar ve Çocuksuz)
NET ELE GEÇEN (Asgari Ücret + AGİ)
28 şeker-iş dergisi • ocak 2011
796,50 TL
111,51 TL
7,97 TL
677,02 TL
101,55 TL
5,26 TL
226,29 TL
59,74 TL
629,95 TL
2011 Yılı Asgari Geçim İndirimi Miktarları:
Açıklanan asgari ücret üzerinden 2011 yılına ilişkin hesaplanan asgari geçim indirimi şöyle:
Ücretlinin Medeni Durumu
Bekar
Evli Eşi Çalışan
Evli Eşi Çalışan 1 Çocuklu
Evli Eşi Çalışan 2 Çocuklu
Evli Eşi Çalışan 3 Çocuklu
Evli Eşi Çalışan 4 Çocuklu
Evli Eşi Çalışmayan
Evli Eşi Çalışmayan 1 Çocuklu
Evli Eşi Çalışmayan 2 Çocuklu
Evli Eşi Çalışmayan 3 Çocuklu
Evli Eşi Çalışmayan 4 Çocuklu
geçim
geçim
ASGARİ GEÇİM İNDİRİMİ 2011 HESAPLANMASINA İLİŞKİN TABLO
(Asgari ücret; 2011 yılı için aylık brüt 796,50 TL olarak dikkate alınmıştır)
Aylık Tutar
59,74
59,74
68,70
77,66
83,63
89,61
71,69
80,65
89,61
95,58
101,55
ASGARİ ÜCRET
OCAK 2010
TEMMUZ 2010
OCAK 2011
TEMMUZ 2011
Brüt Aylık Asgari Ücret
729,00
760,50
796,50
837,00
SGK Primi
102,06
106,47
111,51
117,18
Gelir Vergisi
38,27
42,29
41,82
46,98
Damga Vergisi
4,81
5,02
5,26
5,52
İşsizlik Sigortası
7,29
7,61
7,97
8,37
Kesintiler Toplamı
152,43
161,55
166,55
178,05
Kesinti Oranı
20,09
21,2
20,09
21,3
Net Aylık Asgari Ücret
576,57
599,12
629,95
658,59
İŞVERENE MALİYETİ
SGK İşveren Primi
105,27
110,27
115,49
121,37
İşsizlik Sigortası İşveren Primi
14,58
15,21
15,93
16,74
Sosyal Güvenlik Primi İşveren Ödemesi
120,29
125,48
131,42
138,11
Toplam İşgücü Maliyeti
849,29
885,98
927,92
975,11
2011 yılı 1. Altı Ay Brüt Artış Oranı
4,73 %
2011 yılı 2. Altı Ay Brüt Artış Oranı
5,08 %
Yılsonu Kümülatif Brüt Artış
10,05 %
Yıllık Ortalama Kümülatif Brüt Artış
7,38 %
www.sekeris.org.tr 29
nostalji
nostaljik araştırma
Aralık 1985’de 59 Bin Lira
Olan Gıda Harcamaları
Tutarı Yüzde 24.9 Arttı…
19 Aralık 1983’de TBMM’de Başbakan tarafından okunan hükümet programında enflasyonun aşağıya çekilmesi tek hedef olarak belirlenmişti. Hükümet programının okunmasının bu
yana yaklaşık üç yıl geçmesine rağmen; enflasyonun aşağıya çekilmesi hala başarılamamış, işçi,
memur ve emeklinin satın alma gücü düşmüş,
gelir dağılımı daha da bozulmuştur.
1985 Yılı Şeker Fabrikası bulunan Yörelerde Gıda Harcamaları
Bir İşçinin Harcama Tutarı
İki çocuklu Bir Ailenin
Harcama Tutarı
Şehir Merkezi Günlük(TL)
Aylık(TL)
Afyon624.-
Ağrı 620.-
Alpullu644.-
Amasya652.-
Ankara(*)692.-
Bor 637.-
Burdur(*)702.-
Çarşamba634.-
Elazığ654.-
Elbistan641.-
Erzincan616.-
Erzurum636.-
Eskişehir(*)684.-
Ilgın 614.-
Kastamonu(*)677.-
Kayseri637.-
Konya663.-
Kütahya(*)683.-
Malatya601.-
Muş 587.-
Sakarya(*)734.-
Susurluk(*)695.-
Turhal670.-
Uşak(*)750.-
18.175.- 1.640.-
18.590.-1.620.-
19.330.- 1.690.-
19.550.- 1.710.-
20.765.-
1.820.-
19.115.-1.675.-
21.070.- 1.845.-
19.045.- 1.688.-
19.630.-1.720.-
19.230.- 1.688.-
18.485.- 1.619.-
19.080.- 1.672.-
20.525.-
1.800.-
19.410.-1.612.-
20.320.-
1.780.-
19.090.- 1.673.-
20.490.- 1.795.-
19.875.-
1.742.-
18.040.- 1.580.-
17.610.-1.540.-
22.020.-
1.930.-
20.860.-
1.828.-
22.510.- 1.753.-
22.510.- 1.972.-
30 şeker-iş dergisi • ocak 2011
Günlük(TL)
Aylık(TL)
49.195.48.860.50.810.51.385.54.575.50.240.55.385.50.240.51.590.50.540.48.585.50.160.53.160.48.385.53.410.50.180.47.505.52.245.47.505.46.300.57.880.54.840.52.590.59.175.-
1984-1985 Yılları Arasında Seçilmiş Bazı Maddelerin Fiyatları
Madde
(Kg-Adet*)
Aralık
1984 Ekmek
102.-
Un
140.-
Pirinç
290.-
Bulgur
140.-
Makarna
230.-
K.Fasulye
260.-
Nohut
260.-
Y.Mercimek 350.-
Patates
60.-
Soğan
50.-
Et
950.-
Yumurta(Adet)25.-
B.peynir
700.-
Zeytin
550.-
Margarin
580.-
Zeytinyağ
640.-
Süt
150.-
Yoğurt
325.-
Tozşeker
135.-
Çay
1.150.-
Sebzeler
95.-
Meyveler
110.-
Tüpgaz
1.650.-
Aralık
1985
Artış Yüzdesi
155.-51.9
185.-32.1.340.-17.2.190.-35.7.270.-17.3.480.-71.4.380.-46.1.450.-28.5.90.-50.0.100.-50.0.1.300.-36.8.30.- 20.0.1.100.-57.1.1.000.-81.8.720.-24.8.-
900.-40.6.200.-33.3.450.-38.4.185.-37.0.1.600.-39.1.150.-57.8.185.-68.1.2.600.-57.5.-
www.sekeris.org.tr 31
nostalji
kalışına göz yumulmaktadır. Çalışanların zaruri
ihtiyaçlarını bile karşılayamadıkları bu dönemde
geçim sıkıntısı en konuşulan konuların başında
yer almıştır. Sürekli fiyat artışları karşısında yenik düşen ücretliler, yaşama savaşı verir olmuştur.
Bunun en güzel örneği, şubelerimizin bulunduğu şehirlerden aldığımız fiyat örnekleri ve
elde edilen verilerin değerlendirilmesiyle ulaştığımız sonuçlardır. Daha önce Ankara için Aralık
1984’de yaptığımız araştırmadan 2 çocuklu bir
ailenin aylık gıda harcamaları tutarı 37 bin 340
lira iken, bu miktar Aralık 1985’de yüzde 46 oranında artarak 54 bin 575 liraya ulaşmıştır.
nostaljik araştırma
Ocak 1980’den günümüze kadar geçen sürede öğütlenen sabır politikaları ile işçi, memur
ve emeklinin gerçek ücretlerinde yarı yarıya
azalma olurken, aydınlık mutlu yarınlar sloganıyla işe başlayanlar, artan işsizlik, dış ödemeler
dengesindeki açık, emisyon hacminin sürekli
genişlemesi ve en önemlisi enflasyonun kontrol
edilemeyişinin çözümünü ısrarla bulmak istememektedirler.
İstikrar politikaları ile sadece sermayedarların, vurguncuların, fırsatçıların rahatça faaliyette
bulunabileceği bir ortam yaratılırken, ülkemiz nüfusunun üçte ikisini, işçi, memur, emekli,
dul ve yetimlerin açlık ve sefaletle karşı karşıya
haber
haber
Şeker-İş Genel Başkanı İsa Gök uyardı:
“NBŞ Kotasının Artması
Milli Ekonomiye Zarar Verir”
Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, pancar üretimine en elverişli ülke olan Türkiye’de dünyanın hiçbir
yerinde uygulanmayan yüzde10 gibi yüksek bir kota ile
Nişasta Bazlı Şeker üretimi yapıldığının altını çizerek,
bunun milli ekonomide yaklaşık 300 milyon TL’lik kayıp oluşturduğunu kaydetti. Bugün ülkemizde ağırlıklı
olarak çok uluslu şirketlerin yer aldığı beş NBŞ(Nişasta
Bazlı Şeker) firmasının üretim yaptığını ifade eden Gök,
“Cumhuriyet döneminin ekonomik sıkıntıları ve zorluklar içerisinde fedakâr çiftçilerimizin emekleri ile elde
bulunan kısıtlı kaynaklarla kurulan şeker fabrikalarımız
bugün görmezden gelinmektedir. NBŞ kotasının her yıl
yüzde 50 oranında artırılması pancar şekeri üretimi üzerinde 120 bin tonluk daralmaya neden olmaktadır” diye
konuştu.
Dünya ülkeleri ile kıyaslandığında, Türkiye’nin stratejik konumu ve sahip olduğu kaynakları ile ihtiyaçlarını
32 şeker-iş dergisi • ocak 2011
karşılayabilen kendi kendine yetebilen ülkeler arasında
ilk sıralarda yer aldığına değinen Gök, şeker pancarından
şeker üretiminin ülkemiz ekonomisine tarımsal hammadde ve tarımsal sanayi ile yılda yaklaşık 2 milyar dolar civarında katma değer sağlayan bir sektör olduğunu söyledi.
Gök, şöyle konuştu;
“Türkiye’de 1995 yılından itibaren şekere ikame olarak üretim yapmaya başlayan uluslar arası şirketler ve bağlı olduğu ülkeler şeker sektörüne el atmışlardır. Ülkemizde de 4634 sayılı Kanunla 2002/2003 pazarlama yılından
itibaren şeker tanımı kapsamında alınan Nişasta Bazlı
Şekerler (NBŞ) ve bunlardan üretilen glikoz ve türevleri
pancar şekeri muadili olarak kullanılmaktadır. AB ülkeleri NBŞ kotaları ortalaması yüzde 2 ila 3 civarında iken
Türkiye’de ise kanun ile belirlenen bu oran, toplam şeker
üretiminin yüzde 10’udur. Yaklaşık 300 milyon nüfuslu
olan AB 15 ülkelerine bakıldığında NBŞ üretimi 300 bin
ton civarında iken, 70 milyon nüfuslu Türkiye’de bu rakam 406 bin ton civarındadır.”
kalınmıştır. Türkşeker’in ithalatı ve kaçak şekeri önlemek
adına üstlendiği bunca yükün yanı sıra ülkemizde NBŞ
hammaddesi olarak her yıl 1,2 milyon ton mısır ithal
edilmektedir. Uygulamada yapılan yanlışlar NBŞ üretimi
adına ülkemiz insanına ve Türk çiftçisine yapılan haksızlıkları gözler önüne sermektedir.Sendikamız Şeker-İş tarafından her yıl pancar şekeri aleyhine haksız bir şekilde
yapılan kota artışı kararlarına karşı 2005/2006 pazarlama
yılı itibariyle Danıştay nezdinde Bakanlar Kurulu Kararının iptali ve yürütmenin durdurulması için dava açmış
ve bu kararların iptal edilmesini ve sağlamıştır. Fakat her
pazarlama yılı başında tahsis edilen kota miktarları kadar
üretim yapıldığı için hukuki olarak alınan kararlar hayata
geçirilememiştir. Bu durum karşısında sendikamız, ülke
ekonomisi ve halk sağlığını olumsuz yönde etkileyen
NBŞ ve tatlandırıcılara karşı alınan Danıştay kararlarına
rağmen belirlenen kota uygulamalarının devam etmesi
üzerine konuyu 04.08.2008 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşımak zorunda kalmıştır.
Verdiğimiz hukuki mücadelenin temel kaynağını pancar
ve pancar şekerinin ülke ekonomisine yarattığı katma değer ile bu sektörden dolaylı ve dolaysız olarak faydalanan
yaklaşık 6 milyon insanımız ve onların geleceği oluşturmaktadır.”
Türkşeker’in görev zararı 674 milyon TL’ye ulaştı
“2003 yılının ikinci yarısından 2010 yılı Eylül ayı
sonu itibariyle ihracatçıyı desteklemek amaçlı satılan 1
milyon 40 bin ton şekerden Türkşeker tarafından üstlenilen görev zararı, 674 milyon TL’ye ulaşmıştır. Böylece
kurum ekonomik açıdan içinden çıkılmaz bir darboğaza
sokulmaktadır. Kurum harcamaları ve çalışanların maaş
ödemeleri için banka kredilerine başvurulmak zorunda
Danıştay’ın kararı haklılığımızı gösterdi
Şeker-İş Sendikası tarafından 2009/2010 pazarlama
yılında Nişasta Bazlı Şeker kotalarının yüzde 50 oranında arttırılması kararına Danıştay nezdinde açılan davada
Danıştay tarafından yürütmeyi durdurma kararı verildiğini hatırlatan Gök, “Sendikamızın yıllardır verdiği
mücadelenin ve yaptığı açıklamaların haklılığı bir kez
daha ortaya çıkmıştır. Ülkemizin menfaatleri göz önünde bulundurularak öncelikle AB de olduğu gibi tarımsal
destekler ülkemizde uygulanmalı. Dünyanın en liberal
ülkesi ABD ‘de olduğu gibi şeker fabrikaları özel
sektör yerine pancar üreticileri tarafından işletildiği
takdirde şeker üretiminde Türkiye’nin, AB ülkeleriyle rekabet edebilme gücü artacak ve Türkiye dünyada
pancardan şeker üreten ülkeler arasında yıldız bir konuma gelecektir.
www.sekeris.org.tr 33
haber
haber
Milli ekonomi 300 milyon TL kaybedecek
Türkiye’de kişi başına 6 kilogram civarında NBŞ düştüğüne vurgu yapan Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa
Gök, bu rakamın AB(25) ülkelerinde 1,5 kg civarında olduğunu kaydetti. “NBŞ kotasının her yıl yüzde 50 oranında artırılmasının pancar şekeri üretimi üzerinde 120 bin
tonluk daralmaya neden olduğunun altını çizen Gök, “Bu
durum 210 bin dekar alanda pancar tarımı yapılamaması
ve bu durum 300 bin ton besi hammaddesi olan küspenin
ve kozmetik, ilaç, alkol gibi sektörlerde kullanılan 50 bin
ton melasın yok olması demektir. Pancar şekerinin üretim
kapasitesinde oluşacak düşüş neticesinde doğrudan istihdam ve nakliye sektörünün yaşadığı daralma ile tarımsal
istihdamda yaklaşık 20 bin tarım işçisi işsiz kalmaktadır.
Bunların yanında milli ekonomide yaklaşık 300 milyon
TL kayıp oluşmaktadır. Ayrıca bu durum hayvancılığın
bugünkü durumu ve destekleme politikaları ile de çelişmektedir” dedi.
Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş (TŞFAŞ) tarafından
ihraç kayıtlı olarak düşük fiyatlı şeker satışlarından kaynaklanan zararın 2002’ye kadar Hazine tarafından karşılanmasına rağmen, bu tarihten sonraki zararların TŞFAŞ
tarafından karşılandığına işaret eden Gök, şöyle devam
etti:
nostalji
nostalji
Eski Devlet Büyüklerinin
Şeker Fabrikaları
Hakkındaki Duyguları
Alpullu Şeker Fabrikası’nı gezdim;
gördüğüm vaziyetten çok memnun kaldım, müessesenin daha tevessü etmesini, şimdiye kadar olduğundan daha
fazla muvaffak olmasını dilerim.
Memleketimizin her müsait mıntıkasında şeker fabrikalarının çoğalması
ve bu suretle memleketin şeker ihtiyacının temini mühim hedeflerimiz arasında tanınmalıdır.
Gazi. M. KEMAL / 20.12.1930
Alpullu Şeker Fabrikası memlekete şeker sanayiini getiren müessesedir. Şeker sanayi, pancar ziraati ülkede gelişmişlik
ve bolluk yarattıkça Alpullu müessisleri memnuniyetle ve teşekkürle anılacaklardır.
İsmet İNÖNÜ / 10.12.1934
Alpulu Şeker Fabrikasının artık kurulmuş bulunan
şeker sanayiimizin ilk müjdecisi olduğunu anarken, şeker sanayiimizin memleketimizin ihtiyacını tam olarak
karşılamakla kalmayıp, bir gün ihraç imkanlarını da bize
vermek suretiyle döviz kaynaklarımızdan biri haline geleceğine emin bulunuyorum.
Aziz ve eşsiz Atatürk’ün emellerini tahakkuk, eserlerini taadüt ettirmenin yolunda olmak ne büyük manevi bir
zevk ne büyük kuvvettir.
Adnan MENDERES / 25.11.1958
34 şeker-iş dergisi • ocak 2011
Amasaya Şeker Fabrikasının temel atma merasiminde hazır bulunmak ve bu fabrikanın alakalandırdığı muhitte
yaşayan vatandaşlarımızın, bu merasim dolayısıyla duydukları derin ve haklı sevince iştirak edebilmiş olmaktan büyük
bir bahtiyarlık hissetmekteyiz.
Şeker sanayiimizin inkişafında mühim adımlardan birini teşkil eden bu fabrikanın temel atma merasiminin yapılmasının memnunluğunu bütün yurdun hissetmekte olduğuna eminiz.
Şeker sanayiimizin süratle inkişafı büyük bir hızla artan şeker ihtiyacımızı karşılamak bakımından olduğu kadar
kuruldukları muhitte yarattıkları inkişaf ve oralara getirdikleri büyük faydalar bakımından
da gayet mühim değer taşırlar.
Amasya Şeker Fabrikası’nın
inşaasının en küçük arızaya uğramadan bitmesinin Amasya ve civarının ileri yeni bir hayat ve gelir
kaynağı teşkil etmesini ve memleketimiz için uğurlu ve hayırlı olmasını yürekten temenni etmekteyiz.
Reisicumhur: Celal BAYAR
Başvekil: Adnan MENDERES
İşletmeler Vekili: Sıtkı YIRCALI
13.09.1953
www.sekeris.org.tr 35
nostalji
nostalji
Alpullu Fabrikası’nın kuruluşu, memleketimizde şeker sanayinin başlangıcı olmuştur. her teşebbüsün bidayetinde olduğu gibi
bir çok müşküllerle karşılaşmıştır;
müteşebbislerinin medeni cesaretleri ve azimleri sayesinde başarılı
bir neticeye ulaşılmıştır. Ben o gayreti takdir etmek ve bugünkü münevver elemanları tebrik eylemek
için bu satırları yazdım.
Celal BAYAR / 27.6.1953
haber
haber
Şeker-İş Genel Başkanı İsa Gök:
“Sektör Üzerinde Oynanan
Oyunları Bozmalıyız”
Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, şeker sektörü üzerinde çok ciddi oyunların oynandığını söyledi.
“Türkiye’de şeker pancarının dünü, bugünü ve ülke için
önemi” konulu panelde konuşan Gök, “Sektör üzerinde
oynanan oyunları bozmalıyız” dedi.
Şeker-İş Sendikası Çorum Şubesi tarafından Çorum
Ticaret ve Sanayi Odası Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen panelde konuşan ve şeker sektörü üzerinde oynanan oyunların iyi görülmesi gerektiğini ifade eden Gök,
bu sektörün dünyada, stratejik bir ürün olması nedeniyle
günübirlik olarak değerlendirilemeyeceğini kaydetti. Şeker sektörünün, çiftçiye ve nakliyeciye destek verdiğini,
hayvancılığa, kozmetiğe ve alkol sektörüne ise hammadde
sağladığını belirten Şeker-İş Genel Başkanı Gök, “Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkasya’da pancar şekeri ekebilen
tek ülke biziz. Nişasta Bazlı Şekerlerle (NBŞ) Türkiye’de
şeker sektörünün sağladığı katma değere büyük bir darbe
vuruluyor. NBŞ’lerin insan sağlığı üzerindeki etkilerini
tartışmaya bile gerek yok. 10 milyon insanın ekmek yediği
36 şeker-iş dergisi • ocak 2011
bu sektörün kayıplarından oluşan olumsuz tablonun cevabını sadece siyasiler veremez. Bu sektörden ekmek yiyenler
lobi faaliyetini çok iyi yapmalıdır. Sektör üzerinde oynanan
oyunları bozmalıyız. AB ülkelerinde NBŞ tüketimi kişi başına 1.5 kilogram iken Türkiye’de ise bu rakam 6 kilogramı geçiyor. Bunu sorgulamamız gerekiyor. NBŞ üretimine
baktığımızda yabancı sermayenin, Türkiye’deki ortakları ile
birlikte lobi faaliyetini iyi sürdürdüğünü görüyoruz” dedi.
Konuşmasının geri kalan bölümünde AB tarafından
gündeme getirilen şeker rejimine değinen Gök, şunları
söyledi: “27 ülkeden 6 tanesinin şeker üretmesine izin
verilirken, diğer ülkelerin ise pancarı terk etmesi istenilmektedir. Türkiye’de oynanan oyunu net bir şekilde görmeliyiz. Bu oyunu bozabilirsek ithalatçı ülkeler arasında
yer alan Türkiye, kısa zaman içerisinde pancar şekeri sektörüne hâkim olur. Bu memleketin insanları olarak bu
hesapları bozmalıyız. Hangi siyasi görüşte olursak olalım,
neyi düşünüyorsak düşünelim şeker sektöründe oynanan
oyunları karar alıcılara anlatmak zorundayız. Bu sektörün
kurtulmasında herkese ihtiyaç var.”
Türkiye Şeker Fabrikalarının ve ülkemiz sanayi kuruluşlarının ölçü ve denetim aygıtlarının bakım ve onarımlarının yapılarak günün şartlarına göre geliştirilmesi
amacıyla kurulan kısa adı EMAF olan Elektromekanik
Aygıtlar Fabrikası büyük projelere imza atmaya devam
ediyor.
Kuruluş tarihi olan 1979 yılından bu yana 7 bin 879
metrekarelik kapalı alanda toplam 149 personelle hizmet veren EMAF, yaklaşık yirmi yıldan beri Türkiye’de
Şeker fabrikalarının bakım-onarım ve montaj işlerini ithal teknolojiden kurtararak tamamen yerli teknoloji ile
gerçekleştiriyor. Bugün dünya devi şirketlerle yarışır hale
gelen EMAF, 1997 yılında Özbekistan’da Horezm Şeker
Fabrikası’nı tamamen Türk işçi ve mühendisleri ile yaparak büyüklüğünü ispatladı. EMAF ayrıca Cumhuriyet
tarihinde teknolojisini yurt dışına taşıyabilen ilk ve tek
kurum olma özelliğini de taşıyor.
Ekonomiye katkı sağlayan EMAF özelleştirmeyle
cezalandırılıyor
Başta Türkiye Elektrik Kurumu,
Türkiye kömür İşletmeleri, Çimento
Fabrikaları, BOTAŞ, Barajlar, Hidroelektrik Santralleri, Belediyeler,
MKE, TBMM, ETİ Maden, TCDD
olmak üzere daha birçok kamu ve
özel kuruluşlarda elektrik, elektronik
ve elektromekanik sistemlerin bakımonarım, üretim ve yerinde montaj işlerini de gerçekleştiren EMAF, son
10 yılda 82 milyon TL ile ülke ekonomisine büyük katkı sağladı. Ancak
EMAF bugün, özelleştirme politikaları, AB Gümrük Uyum Müktesebatı
ve bürokratik engeller ile karşı karşıya. Ülkemizde devlet politikası haline gelen özelleştirme uygulamaları
sonucunda Türk Şeker’e ait yatırımlar
durduruldu. Bu özelleştirme çalışmalarıyla EMAF’ın iş hacmi de düştü.
Yerli Üretim Dozaj Terazisi
Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, bugün
Türkiye’de, Şeker Fabrikalarının milyonlarca dolara yabancı firmalara yaptırıldığını belirterek fabrika yapabilme
teknolojisine sahip EMAF’ın bir nevi Bonus muamelesi
gördüğünü söyledi. Gök, “Yabancı firmalara milyonlarca
dolar para akıtılırken EMAF, yurtdışında çok düşük maliyetlerde fabrika kuruyor. Kendi değerimize sahip çıkmasını bilmiyoruz. Bu fabrikaların ihalesi EMAF’a verildiği
taktirde iddia ediyorum; yıllık 400 milyon dolar ve 6 bin
kişiye istihdam sağlayan bir dünya devi haline gelecektir”
diye konuştu.
Hidroelektrik santralleri, Barajlar, Azot Sanayi, MKE,
TEK, TKİ, TRT, Tübitak, Eti Maden, DSİ, Petkim gibi
ülke ekonomisinde önemli yere sahip kuruluşların bakım-onarım işlerini yapan EMAF’ın, yerli teknolojiyi getirerek ithal teknolojiyi ağır sanayiden uzaklaştırdığının
altını çizen Gök, EMAF’ın kapanması durumunda şeker
teknolojisinin yok olacağını, yarattığı istihdamın azalacağını ve yabancı bağımlılığın artacağını kaydetti.
Türk Mühendis ve İşçilerinin Büyük Başarısı
Türkiye’nin önemli değerlerinden Türk Şeker Fabrikalarının özelleştirilmesi çalışmaları bir taraftan yürütüle dursun kurumun bünyesinde faaliyet gösteren
EMAF(Elektromekanik Aygıtlar Fabrikası) yerli teknolojisini kullanarak büyük bir başarıya daha imza attı.
Yüzde yüz Türk mühendis ve işçisinin azimli ve gayretli çalışmaları sonucu Türk Şeker Endüstrisinde pancar analiz tartımında kullanılacak ‘Dozaj Terazisi’
Türkiye’nin önemli projeleri arasındaki yerini aldı.
Yeni Dozaj Terazisi, iki adet valf kontrol sistemi,
hassasiyeti, ölçüm hızı ve çalışma kolaylığı ile
rakiplerinden çok çok üstün. Cihaz, yabancı
menşeli emsallerine göre de çok düşük maliyetlerle gerçekleştirildi.
Dozaj Terazisi’nin üretimi ile
Türkiye’nin onbinlerce dolar parası yurtdışına çıkmaktan kurtulurken, Milli ekonomi ve sanayimize de katkı sağlanmış
oldu.
www.sekeris.org.tr 37
gündem
gündem
Türk Ekonomisine
‘EMAF’ Dopingi
özel haber
haber
özel
Yeni komplo teorisinin adı ‘İklim silahı’
BM nezaretindeki küresel ısınma konulu tartışmalar
devam ederken; ozon katmanındaki gaz yayınımlarının
tahrip edici etkilerine ek olarak, iklimlerin artık bazı yeni
kuşak “ölümcül olmayan silahlar” tarafından değiştirilebileceği iddia ediliyor. İddialara göre hem Amerikalılar hem
de Ruslar, Dünya’nın iklimini kontrol edebilecek yeterliliğe ulaştılar.
11 Eylül 2001’den kısa süre sonra Global Business
Network’ün sitesinde şunları yazıyordu: “Eğer çok kişinin
söylediği gibi, 3. Dünya Savaşı’nın başladığı doğru ise, o
zaman bu savaşın ne olduğunu anlamak önemlidir... Usame bin Ladin çok daha büyük bir problemin bir tezahürüdür... Tüm İslam aleminde, Pakistan’dan, Ortadoğu’ya,
oradan da Kuzey Afrika’ya çok az başarılı milli devlet
vardır. Çoğu başarısızdırlar... Onlara, bu başarısızlıklarını mazur gösterecek düşman lazım... Burada, en az 10
kilit ülkede ve üç grupta terör ile mücadele edilmelidir.”
Sayılan ülkeler Sudan, Afganistan, Suudi Arabistan, İran
ve Suriye’dir. Schwartz’a göre “hedeflerimiz hem terör şebekeleri, hem de bunları destekleyen ülkeler olmalıdır. Bu
canileri ancak kökünü kazıyarak cezalandırırız.”
11 Eylül saldırılarından sonra kitlesel bir paranoya
içine giren ABD’de, maddi-manevi yıkımlara yol açan
Katrina ve Rita kasırgalarından sonra da pek çok komplo teorisi üretildi. Yeni komplo teorisinin adı iklim silahı. Buna göre Katrina doğal bir felaket değil, Rusya’nın
parmağının olduğu bir iklim silahı. İklimler değiştirebilir,
kutuplar eritebilir, ozon tabakası ile oynanabilir, deprem
yaratılabilir mi? İşte ayrıntılar;
Amerikalı meteoroloji uzmanı Scott Stevens’ın Fox
Tv’ye yaptığı açıklama ‘komplo teorisi canavarı’nı yeniden
ortaya çıkardı. Askeri teknolojide sinsi silahlar, meteorolojide hava modifikasyonları olarak tabir edilen ‘kara
bilim’ ürünü iklim silahları denildiğinde, tüm şüpheler
ABD tarafından geliştirilen ve Pentagon’un kontrolünde olan HAARP (high frequency active auroral research
program)teknolojisi üzerinde yoğunlaşıyor.
özel haber
haber
özel
İnsanoğlu yüzyıllardan beri yaptığı hatanın bedelini
bugünlerde ödemeye başladı. Havalar gittikçe daha çok
ısınıyor, buzullar eriyor, deniz suyu seviyesi yükseliyor,
adalar su altında kalıyor, kuraklık artıyor, fırtınalar ve
kasırgalar daha ölümcül hale geliyor. Kısacası, dünyanın
iklimi gözle görülür biçimde değişiyor. 1998’den beri son
1400 yılın en sıcak dönemlerini yaşıyoruz. Son birkaç
yılda, Avrupa’daki sıcak hava dalgası yüzünden 40 bine
yakın insan öldü.
Yapılan araştırmalar geçtiğimiz yüzyılda dünyanın
ortalama 0.6 derece ısındığını kanıtladı. Isınmaya neden
olan zararlı gazların üretimi bu hızla giderse, yaşadığımız
yüzyıl biterken bu sıcaklıklar ortalama 2 derece daha artacak. aslında küçük gibi görünen bu sayılar, gerçekte dünya
için büyük bir tehdit oluşturuyor. Kısaca Dünya terörle
savaştan, iklim savaşlarına sürükleniyor.
Hem ABD hem Rusya, suni yağmur yaratıp elektromanyetik dalgalar da kullanarak iklimle oynayabilmeyi
başardılar. Tıpkı nükleer silahlar gibi tartışma konusu
olan iklim silahlarının bir savaş parçası olarak kullanılması, komplo teorilerinin de konuşulmasına yol açtı. İklim
savaşları ve HAARP projesinin iç yüzünü ortaya çıkaran
Dr.Rosalie Bertell’in tezi de bu anlamda ilginç.
İklim savaşlarıyla ilgili teorisi ise şöyle: ABD ve
Rusya’nın arasındaki iklim savaşı yaratan teknolojiler Aşırı Düşük Frekanslı radar dalgaları kullanarak atmosferik
rahatsızlıklar oluşturabiliyor. Dr. Bertell’e göre HAARP,
gezegenimizi ölümcül radyasyonların bombardımanından koruyan katmanda sadece delikler değil, aynı zamanda oyuklar oluşturarak iyonosferin belirgin olarak
dağılmasına sebep olabilecek devasa bir ısıtıcı. Bu enerji,
dünyadaki en büyük radyo vericisi ünvanına sahip. Merkez bir saat çalıştırıldığında Hiroşima’ya atılan atom bombası kadar enerji ortaya çıkarıyor.
ABD’nin böyle bir enerjiye sahip olamayacağını düşünenler de yok değil. Emekli Tuğgeneral Nejat Eslen,
ABD’nin böyle bir gücü olmadığını, olsaydı Katrina felaketini önlemeye çalışacağını düşünüyor.
www.sekeris.org.tr 39
özel haber
haber
özel
Eski Türkler’de Yada Taşı sayesinde savaş kazanılmış
Bugün varlığından sözetmek mümkün müdür? bilinmez ancak; yağmur yağdırmak için eskilerden günümüze
gelen bir taş inancı günümüzde halen mevcuttur. Yada
Taşı, Türk boylarında özellikle Orta Asya’daki Türkleri
anlatan metinlerde de bulunur. İslam alimlerine göre eski
Türklerde yağmur taşı olarak bilinen Yada taşı ile kasırgalar oluşturulup, yağmur hatta kar yağdırıldığını iddia
edilirdi. Bu olayı bizzat gördüğünü anlatan kişi, Kaşgarlı
Mahmud. Divan-ı Lügat-i Türk adlı eserinde Mahmud
gözlemini şöyle anlatır:
“Yada, bir nevi kahinliktir. Hususi taşlarla yapılır. Bu
şekilde yağmur ve kar yağdırılır, rüzgar estirilir. Ben bunu
yağma ülkesinde gördüm. Yangın çıkmıştı, mevsim yazdı… Kar yağdırıldı ve yangın söndürüldü.”Yada taşının
sadece yağmur yağdırmak için değil tufan çıkarmak için
kullanıldığı da belirtilir. Yada Taşı’nın, savaşta düşmana
karşı bir silah olarak kullanılmasının son örneği 17681774 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında yaşanmış.
İklim siyahı Türkiye’de uygulandı
Meteoroloji Mühendisi Abdurrahman Düşüngen
40 şeker-iş dergisi • ocak 2011
ise iklim silahlarının daha önce Türkiye’de uygulandığını iddia etti. Düşüngen’e göre, 1993-95 arasında
Ankara,İstanbul,İzmir’de suni yağmur denemeleri yapıldı ve sonunda Ereğli-Cide arasında kalan sahil şeridinde mal kayıpları meydana geldi. 2004 yılında ise Atina
Olimpiyatları’nı sekteye uğratmamak için Atina’yı etkileyebilecek yağmur bulutları Romanya ve Bulgaristan üzerinden yönü değiştirilerek İstanbul Alibeyköy’ün sular
altında kalmasına neden olundu. Düşüngen iddialarına
şöyle devam ediyor: “Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi NASA’nın MODIS adlı uydusu tarafından çekilen bu
fotoğraf, dünyanın en büyük çölü Sahra’dan kalkan kum
fırtınasını gösterdi.
24 Mart’ta çekilen fotoğrafta, kum fırtınasının Akdeniz üzerinden Türkiye’ye girdiğini, Güney Anadolu, Ege
ve Karadeniz üzerinden geçerek Karadeniz’e döndüğü
açıklıkla görüldü. Fotoğraf çekildikten bir gün sonra yani
25 Mart’ta Aksaray, Niğde ve Nevşehir’de kum fırtınası
nedeniyle trafik kazaları meydana gelmiş, Aksaray’da
okullar tatil edilmişti. Oysa, kum fırtınası olma imkanı yok ülkemizde. Suriye’de, Arabistan’da olması lazım,
Basra’da olması lazım. Burada bir ara Azak Denizi üzerinde eksi 50 derece bir sıcaklık görüldü. 5500 metrede normalde eksi 30 olması gerekirken, bu sıcaklık şaşırtıcıydı.
Böylesine bir sıcaklığa ulaşabilmesi için de Kutuptan eksi
70 derece olarak gelmesi gerekti. Bu arada Meteoroloji
Genel Müdürlüğü İle görüştüm.
Bu sıcaklık değerini sordum doğru mu, değil mi? diye
doğru olduğunu öğrendim. Bu değerler kayboluyor birdenbire. Akabinde de Mısır üzerinden bir hava sıcaklığı
geldi. 20 derece sıcaklık gerçekleşti o bölgede. O tarihlerde sıcaklıklar 10-11 derece olması gerekirken 20 derecenin üzerine çıktı. 1991 Körfez Savaşı’nda Saddam’ın Kuveyt’teki petrol kuyularından çıkan gaz atmosfere karıştı.
Güneş ışınları üzerine çekti ve müthiş bir ısınma oldu.
Van’daki değerlerde 2 yıl sıcaklık düşmesi oldu. Sıcaklıklar daha sonra arttı. Benim iklimler üzerinde yapmış olduğum açıklamalara Rus bilim adamları ve Türkiye’den
emekli bir general de destek verdi.”
TMMOB(Türkiye Meteoroloji Mühendisleri Odası) Başkanı Mustafa Diren ise iklim silahının tamamen
komplo teorisi olduğunu öne sürüyor. Konuyu oda olarak
ciddiye almadıklarını kaydeden Diren, “İnsanoğlunun
meteorolojik şartları değiştirmeye yönelik elbette çalışmaları var. Mesela suni tohumlama yöntemi daha önceleri denendi ancak bu konuda başarı sağlanamadı. Avrupa
ülkelerinde de durum böyle ve bu yöntem terk edildi. Biz
konuyu ciddiye almıyoruz” şeklinde açıklama yapıyor.
ABD resmi kaynakları HAARP’ın görevlerini haberleşmeyi kolaylaştırmak, radar sistemlerini geliştirmek,
petrol, doğalgaz yataklarını tespit etmek ve yeraltının tomografik haritasını çıkarabilmek olarak tanımlasalar da
komplo teorisyenleri HAARP’ın görevlerinin bunlarla
sınırlı olmadığını iddia ediyor. Onlara göre, HAARP’ın
amacı, atmosferi manipüle etmek ve modifikasyon sağla-
Dünya S.O.S veriyor
Küresel ısınma, kutuplardaki buzulların erimesine,
iklimin ve mevsim şartlarının değişmesine, okyanusların
ısınmasına, deniz seviyesinin yükselmesine, orman yangınlarının artmasına, göllerin küçülmesine, ırmakların kurumasına, kışın sıcaklıkların artmasına, ilkbaharın erken
gelmesine, sonbaharın gecikmesine, bitkilerin erken çiçek
açmasına, göç dönemlerinin değişmesine, kıyı şeritlerinin
erozyona uğramasına, bulut ormanlarının kurumasına yol
açıyor. Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) tarafından
yapılan araştırmaya göre, küresel ısınma bu yüzyılın sonunda bitki ve hayvan varlığının üçte birini tehdit ediyor.
Küresel ısınmanın etkileri dünyanın her yanında görülüyor. Milyonlarca insanı sel, kasırga, kuraklık, susuzluk ve
salgın hastalıklarla karşı karşıya bırakıyor. Yükselen deniz
seviyesi Pasifik adaları ve Hint Okyanusu’ndaki adaların
çoğunu tehdit ediyor. Avusturalya ve Brezilya ise bu tehditin en son örnekleri.
ABD ve Rusya’nın arasındaki iklim
savaşı yaratan teknolojiler Aşırı
Düşük Frekanslı radar dalgaları
kullanarak atmosferik
rahatsızlıklar oluşturabiliyor.
Grönland eriyor, Amazon ormanları yok oluyor
Kuzey Yarımküre’nin en büyük buz kütlesi olan Grönland adası, küresel ısınma nedeniyle eriyor. Grönland kütlesinin erimesi, düşük seviyedeki sahil şeridinde bulunan
yerleşim yerlerinin sular altında kalmasına neden olacak.
Brezilya hükümetinin yaptığı araştırmalar, dünyanın akciğeri sayılan Amazon’un 2003 yılında rekor düzeyde ormanlık alan yitirdiğini gösteriyor. Büyüklüğü 4.2 milyon
kilometrekare olan Amazon’un şimdiye dek yüzde 20’si
yok oldu. Küresel ısınma, buzullarıyla ünlü Arjantin’i etkisi altına aldı. Buenos Aires’in 3 bin 200 kilometre güneybatısında bulunan Lago Argentino şehri, bugüne kadar buzullarıyla turistleri kendine çekerken, artık tursitler
dev buzulların sıcaklığın etkisiyle yıkılmasını izlemek için
şehre geliyor.
Hollanda kıyılarının 100 yılı kaldı
Hollanda sahillerinde, zeminin gelecek 100 yıl
içinde 40 santimetre dolayında çökmesi bekleniyor.
Avustralya’da 2002 yılında şiddetli kuraklık yaşandı. Kuzey Pasifik’te somon balığı popülasyonunda, bölgedeki
sıcaklığın normalden 6 derece artması yüzünden büyük
düşüş görüldü. Kalifornia kıyılarında binlerce deniz kuşu,
denizlerin ısınmasının yol açtığı besin kıtlığı yüzünden öldü.
www.sekeris.org.tr 41
özel haber
haber
özel
mak, geniş kitlelerin düşüncelerini ve ruhsal durumlarını
kontrol edebilmek, istenilen ülkenin iletişim sistemlerini
çökertmek.
HAARP, iklimleri değiştirebilir, kutupları eritebilir,
ozon tabakası ile oynayabilir, deprem yaratabilir, dünyanın enerji kuşakları ile oynayarak insan biyolojisini ve
beynini etkileyebilir, radyasyon yaymadan termonükleer
patlama oluşturabilir.
Yıllardır yürütülen gizli araştırmalar, komplo teorisyenlerini devreye soktu. Şimdi kasırgaların bir iklim silahı
ürünü olduğu komplosu doğrulanmayı bekliyor.
köşe
köşe
Verimlilik Kavramına Bakış
Aysun Konakoğlu
Verimlilik, üretilen mal ve hizmet miktarı ile üretimde kullanılan girdi miktarı arasındaki ilişkidir. Gelir dağılımından kalkınmaya, ekonomiden istihdama pek çok
alana etki eder ve etkilenir.
Verimlilik kavramı modern iktisadi düşüncenin doğuşu ile başlamış, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından ekonomik kalkınma açısından devrim niteliğine ulaşmıştır.
Savaşlardan mağlup ve zayıflamış olarak çıkan ülkelerin,
toparlanma sürecindeki çabaları bu kavramın ön plana
çıkmasının başlıca nedenlerindendir. Günümüzde verimlilik kavramı ülkelerin kalkınma politikalarının değerlendirilmesinde esas olan göstergelerden biri haline gelmiştir.
Kalkınma düzeyini yükseltmek isteyen her toplumun ana
hedefi, elindeki mevcut kaynaklarını en yararlı yerlerde ve
en iyi biçimde kullanarak, üretimini en yüksek seviyeye
çıkarmak olduğundan verimlilik çağdaş dünyanın ekonomik sorunlarını çözümleyecek anahtar kavramlardan
biri hali gelmiştir. Yapılan araştırmalarda verimliliğin çok
yönlü etkileşiminin yanı sıra, sosyal yönlerinin ekonomik
yönleriyle eşit öneme sahip olduğu ortaya çıkmaktadır.
AB ülkelerinde verimlilik göstergelerinde oluşan deği-
42 şeker-iş dergisi • ocak 2011
şimlerin başlıca unsurları arasında; sendikalaşma oranı,
sanayide tekelleşme, işgücü ve yönetim işbirliği, işletme
düzeni, çalışma motivasyonu, baskı unsurları ve kamunun
ekonomiye müdahalesi olarak görülmektedir.
Bu konuda Avrupa ülkelerinde birçok verimlilik merkezleri kurulmaktadır. Ekonomi politikalarının uygulanmasından, şirketler için kurumsal yönetim, ileri teknoloji,
enerji artışı, çevre bilinci, istihdam artışı ve sağlık gibi
daha pek çok konuda bilgi desteği sağlanmaktadır.
Verimlilik kavramı, özellikle Danimarka, Fransa, Hollanda ve Almanya gibi gelişmiş ülkelerde toplu sözleşme
görüşmelerinde temel kavram olarak, ücretlerin belirlenmesinde bir kural haline gelmeye başlamıştır. Aynı zamanda sendikaların toplu sözleşme ile ücret belirlemenin
yanı sıra daha iyi yönetim ve verimlilik artışı sağladığı da
gözlenmektedir. Endüstriyel ekonomilerde işletmeler için
sendika işçilerle yönetim arasında iletişim bağı kurarken,
deneyim, mesleki eğitim ve öğretim gibi etkenlerle de çalışanlara nitelik kazandırmaktadır. Sektörel açıdan yapılan
birçok araştırmaya göre sendikalı işletmelerde sendikasız
işletmelere oranla yüzde 24 daha fazla verimlilik artışı
sağlandığı görülmektedir. Sendikalaşmanın daha pek çok
konuda olumlu etkiler sağladığı bir gerçektir.
Türkiye’de verimlilik kavramı,
Türkiye bulunduğu coğrafyada yatırım yapılacak en
verimli alanlara sahip ülke konumundadır. Buna rağmen
verimlilik oranları ve verimliliğin büyümeye katkısına bakıldığında bu oran ancak yüzde 20’li seviyelerdedir. 2002
sonrası yakalanabilen istikrarlı büyüme ile artış gösteren
verimlilik oranlarını bugün gelişmiş ülkelerle kıyaslandığımızda halen çok gerilerde olduğumuzu görmekteyiz.
tirmektedir. Teknoloji savaşlarının başladığı günümüzde
dünyaya hakim güç olma isteği, gelişmekte olan ülkeler
açısından tehdit oluşturmaktadır. Günümüzde amaçları
hedefledikleri ülkelerin, elektrik santralleri, fabrikaları,
otoyolları, limanları ve yer altı kaynaklarını ele geçirerek
üretimde bağımlı hale getirmek ve sonucunda da hükümetleri uzun vadeli finansal borç bağımlılığına mahkûm
etme zihniyetiyle yetiştirilmiş özel eğitimli güçler hâkim
olmaktadır.
Bu durum tıpkı 2000 yılından bugüne şeker sektöründe yapılmaya çalışılan ısrarlı özelleştirme politikaları
işaret etmektedir. Bugün, Türkşeker’in verimlilik olarak
ülke ekonomisine sağladığı katma değer görmezden gelinerek, şeker fabrikalarını ülkeye kazandırmak yerine
sonuçlarını hiç incelenmeden özelleştirmek ve ülkemizi
şeker üretiminde tamamen dışa bağımlı hale getirmek istenmektedir.
Burada Türk insanı olarak gerçekçi olmalıyız.
Atatürk’ün dediği gibi “Türk’ün onuru ve yeteneği çok
yüksektir.’’ Bu onur ve yeteneği başka ülkelerin tekeli
haline gelerek muhafaza edemeyiz. Tarihte yapılan savaşlar, kazanılan zaferler ve Türk insanının ortaya koyduğu
iradenin devamını bugün bilgi ve ileri teknoloji ile ekonomik açıdan kazanılan zaferlerle devam ettirmeliyiz.
Pancardan şeker üretiminde bulunduğu coğrafyada hakim güç olabilme konumuna sahip olan ülkemizin can
damarları şeker fabrikalarımızın geleceği alınacak siyasi
kararlarla kazanıma dönüştürülebilir.
Sonuç olarak; önce insan kavramını esas alan bir yaklaşım ve mevcut insan kaynaklarının daha etken kullanımı ile sürdürülebilir verimlilik oranlarının yakalanması
sağlanabilecektir. Unutmayalım ki ancak üretimden gelen
gücümüzü devam ettirebildiğimiz oranda kalkınma sağlayabiliriz. Bu noktada ben de Keynes’in dediği gibi ‘’hayat
standardımızın verimliliğimizden bağımsız olarak belirlenemeyeceğini kabul ediyorum.’’
Aysun KONAKOĞLU
Kaynak:www.mpm.org.tr-dünyagazetesi-www.ceis.org.tr\
dergiDocs\makale-Freeman-Meddoff-www.enm.blogcu.com.
endüstrimühendisliğisitesi-www.wikipedia.org-tobb-JohnPerkins ktb.
www.sekeris.org.tr 43
köşe
köşe
Türkiye’de 1 saatte 12 dolar katma değer sağlanırken,
Avrupa da 1 saatte 40 dolar katma değer üretimi elde edilmektedir. Verimlilik, çalışma hayatında yaşam kalitesinin
iyileştirilmesi ve geliştirilmesinin yanı sıra sosyal çevreninde iyileştirilmesini kapsayan bütüncül bir yaklaşımdır.
Her kriz döneminde çareyi işçi çıkarmakta bulan bir
yaklaşımla ne kadar ilerleme sağlanabilir ki! Verimliliğin
arttırılması açısından üretimi oluşturan tüm unsurlar bir
bütün olarak ele alınmalıdır. Ancak sürdürülebilir verimliliğin sağlanması halinde gerçek büyümü trendini yakalayabiliriz.
Bugün ülkemizde sorunların çözümüne yönelik, öncelikli insanı esas alan ekonomik ve sosyal politikalara,
daha adil refah paylaşımına ihtiyaç duyulmaktadır. Çalışanların temel hak ve özgürlüklerini yaşama ve çalışma
koşullarını gözetmeksizin, emeği sadece maliyet unsuru
olarak gören bir bakış açısıyla verimlilik artışı sağlamak
ve bunu sürdürmek mümkün değildir. Çalışma hayatının
kalitesini arttırmaya yönelik, işgücü verimliliğini arttıran,
sosyal programlara yönelik çalışmalara hız verilmelidir.
Bir toplumun refah düzeyi ile ekonomik ve siyasal bağımsızlığını koruyabilmesi ancak sahip olduğu kaynakları
diğer ülkelere oranla daha verimli kullanması ile mümkündür. Yani verimlilik bu güne kadar alışa gelmiş pek
çok göstergeden daha etkili bir kalkınma ölçüsüdür diyebiliriz. İktisatçılardan Adam Smith’in dediği gibi ‘’İyi yönetilen toplumlarda halkın en alt kesimine kadar ulaşan
zenginlik bütün çalışma alanlarında işbirliğinin yol açtığı
büyük üretim sonucunda gerçekleşmektedir.’’
Verimliliği doğrudan etkileyen faktörlerden birisi de
içinde bulunduğumuz çağın bilimsel ve teknolojik gelişme çağı olmasıdır. Çağımızda yaşanan gelişmeler üretim
sürecinde ve üretim tekniklerinde ileri teknoloji gerek-
gündem
gündem
Şeker-İş’den Ailelere Önemli Uyarı…
Şeker-İş Genel Başkanı İsa Gök:
“Çocuklarınızı NBŞ’li Ürünlerden Uzak Tutun”
Tatlandırıcıların insan vücuduna verdiği ciddi zararlar
yapılan araştırmalarda kanıtlandı. Ancak Türkiye’de özellikle çikolata ve şeker ürünlerinin tamamına yakınında
kısa adı NBŞ olan nişasta bazlı şeker kullanılıyor ve bütün
uyarılara rağmen bu yönde henüz bir önlem alınmış değil.
Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, başta obezite, alzheimer, kalp, astım, baş ağrısı ve kansere kadar
birçok hastalığın nedeni olabilecek tatlandırıcılar arasında NBŞ’ler konusunda aileleri uyardı. Halk sağlığını
tehdit eden tatlandırıcıların yetişen yeni nesil çocukların
geleceğini körelttiği yönünde uyarıda bulunan Gök, başta
aspartam olmak üzere nişasta bazlı şeker ve çoğunluğunu
çocukların tükettiği şekerleme, bisküvi, çikolatalar ile pek
çok gıda ürününde kullanılan NBŞ’lere kansere davetiye
çıkardığı vurgusunu yaptı. “Sakın ben mısır şurubu tü-
44 şeker-iş dergisi • ocak 2011
ketmiyorum demeyin. İçtiğiniz kolada, meyve suyunda,
gazozda, yediğiniz çikolatada, tatlıda, kekte, pastada dondurmada kısacası yüzlerce üründe bu mısırdan elde edilen
şeker kullanılıyor. Çocuklarımız büyük tehlike altında”
diye uyarıda bulunan Gök, nişasta bazlı şeker ve suni tatlandırıcıların fayda ve zararları hakkında ortaya atılan görüşler hakkında şu bilgileri verdi:
“NBŞ’li ürün kullanımında artış var”
“Tüm dünya ülkelerinde sağlığa zararlı gerekçesiyle
yasaklanan tatlandırıcılar, her yıl yüzde 50 oranında kota
artışıyla ülkemize sokuluyor. Siklamat adı altındaki yapay
tatlandırıcıların ise kanser yapıcı etkisi bilimsel olarak
kanıtlandığından Amerika ve İngiltere başta olmak üzere çok sayıda ülkede kullanımı yasak. AB müktesebatı-
“Pastanelerde üretilen tatlılara dikkat!”
Türkiye’de 407 bin ton civarında tatlandırıcı tüketildiğine vurgu yapan Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı
Gök, kola fabrikaları, meşrubat, pek çok reçel ve helva
fabrikalarının nişasta bazlı şeker kullandığını kaydetti.
Ülkemizde pek çok pastanenin de aynı şekilde ürettikleri tatlılarda daha ucuz ama daha sağlıksız tatlandırıcılar
kullandığının altını çizen Gök, “Dış ülkelere baktığımızda tatlandırıcılar, nişasta bazlı şekerler kanserojen olduğu
için yasaklanmıştır. Ülkemizde de yüzde 10’luk kısmına
müsaade ediliyordu. Bakanlar Kurulu kararıyla bu rakam
yüzde 15’e çıkarıldı. Avrupa’da kişi başına 1.5 kg tatlandırıcı düşerken ülkemizde 6 kg düşmektedir. AB tarımının
lokomotifi konumunda olan Fransa, Hollanda ve İngiltere de NBŞ üretilmezken Almanya da bu oran pancar
şekerinin yüzde 1.9 kadardır. Yaklaşık 300 milyon nüfuslu olan AB 15 ülkelerine bakıldığında NBŞ üretimi 300
bin ton civarında iken, 70 milyon nüfuslu Türkiye’de bu
rakam 406 bin ton civarındadır. Şeker pancarı dururken
GDO’lu mısırdan şeker üretimi halk sağlığını daha da
olumsuz etkileyecektir.” diye konuştu.
Avrupa Birliği’nde Gıda Ürünleri ile ilgili Genel Düzenlemeler Gıda Ürünlerinin Etiketlenmesi ile ilgili Düzenlemeler Gıda ürünlerinin etiketlenmesi, sunulması ve
reklamının yapılması ile ilgili genel şartların 2000/13/EC
Konsey Direktifi ile düzenlendiğini hatırlatan Gök, şöyle
devam etti:
“Ürünlerin üzerine sigaradaki gibi
‘sağlığa zararlıdır’ yazılmalı”
Bu koşullar sadece ürünün ulaştığı son birim olan tüketiciye satılan gıda ürünleri için değil, restoran, hastane
ve büyük yiyecek içecek tedarikçilerine satılan ürünler
için de geçerlidir. Bu yönergeye göre ürünün içindeki malzemeler-genetik yapısı değiştirilmiş gıda ürünleri, ambalaj gazları, tatlandırıcılar, aspartam, kinin, kafein, meyan
kökü, phytosterol, için etikette özel bir ibare gerekmektedir. Ülkemizde de bu yönde sıkı bir denetimin yapılması,
hatta ürünlerin üzerine mutlaka sigara örneğinde olduğu
gibi ‘sağlığa zararlıdır, obezite yapar, kansere yol açar, v.s.’
ibareleri yazılmalıdır.”
www.sekeris.org.tr 45
gündem
gündem
na göre uyum çerçevesinde Türkiye bu gidişle çok yakın
zamanda bir tatlandırıcı istilasına uğrayacak. Türkiye’de
çikolatadan, meşrubata kadar hemen her üründe nişasta
bazlı şeker kullanımı gün geçtikçe artış göstermektedir.
Bu tatlandırıcıların kullanılmasının artmasına bağlı olarak bazı hastalıklar da daha sık görülecek. Uzmanlar önümüzdeki yıllarda yapay tatlandırıcı kaynaklı hastalıkların
ortaya çıkacağı uyarısını yapmaktadır. Şeker-İş Sendikası
olarak NBŞ’lerin şeker pancarına alternatif olamayacağını
defalarca kamuoyuna anlatmaya çalıştık.
Buna rağmen, bugün ülkemizde bir taraftan şeker
fabrikaları özelleştirilmeye çalışılırken bir taraftan da
GDO’lu ürün ithalatına izin verilmektedir.”
basından
basından
basından
basından
basından
basından
basından
basından
haber
haber
Bir yılı daha geride bıraktık.
Acısıyla, hüznüyle, sevinciyle…
Çalışma yaşamında da ilginç
gelişmeler yaşandı. Geride
bıraktığımız yılın işçi dünyası
açısından satırbaşları nelerdi,
neleri konuştuk ve neleri
tartıştık? gelin hatırlayalım…
50 şeker-iş dergisi • ocak 2011
4 Şubat: Türk-İş, KESK, DİSK, Hak-İş, Kamu-Sen
ve Memur-Sen üyeleri, TEKEL işçilerine destek amacıyla, çalışmama hakkını kullanarak bir gün süreyle hizmet
üretmedi.
23 Şubat: Balıkesir’in Dursunbey ilçesine bağlı Odaköy’deki bir maden ocağında grizu patlaması meydana
geldi. 13 kişi hayatını kaybetti, 6’sı ağır 18 kişi yaralandı.
26 Şubat: Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), TEKEL işçileriyle ilgili olarak “ILO sözleşmelerinin ihlal
edildiği” gerekçesiyle yapılan başvuru üzerine Türkiye’den
açıklama istedi.
2 Mart: TEKEL işçileri, Ankara’da 78 gündür süren
eylemleri için kurdukları çadırları kaldırarak, eylemlerine
son verdi.
24 Mart: Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, 657
saydı Devlet Memurları Kanunu’nun, geçici personel çalıştırılmasına olanak sağlayan “4/C” maddesinin iptali
istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu.
1 Nisan: Tekel işçilerinin, Türk-İş önünde toplanmasına izin vermeyen polis, işçilere müdahale etti. 1 Mayıs:
İşçi sınıfının mücadele ve dayanışma günü 32 yıl aradan
sonra Taksim Meydanı’nda kutlandı.
6 Mayıs: UPS işçileri direnişe başladıklarını yaptıkları
basın açıklamasıyla kamuoyuna duyurdu.
17 Mayıs: Zonguldak’taki Türkiye Taşkömürü Kurumu Karadon Müessese Müdürlüğü maden ocağında patlama meydana geldi. 30 işçi yaşamını yitirdi.
14 Haziran: 99. ILO Konferansı’nda Türkiye temel
sendikal hakları ihlal ettiği, sözleşmelere uymadığı için
ILO’nun, “Aplikasyon Komitesi”nin gündeminde kara
listeye alındı.
5 Ağustos: Şili’nin kuzeyindeki bir bakır madeni çöktü, 33 madenci yerin 300 metre altında mahsur kaldı. 5
Ağustos: Sendikal haklan için fabrikayı işgal eden Çelmer
Çelik işçileri direnişin üçüncü gününde anlaşma sonucu
eylemi sona erdirdiler.
15 Ağustos: Hükümetle kamu sendikaları arasında
“Toplu Görüşme” trafiği başladı.
29 Ağustos: Toplu görüşme sona erdi.
13 Ekim: Şili’de yerin yaklaşık 700 metre altında 69
gündür mahsur olan madenciler sağ salim yüzeye çıkarıldı.
30 Ekim: Mutaş Demir-Çelik Fabrikası’nı işgal eden
25 işçinin eylemi gece yansı sona erdi.
3 Kasım: Taşeron tarafından işten atılan Paşabahçe
Hastanesi temizlik işçisi Türkan Albayrak, 117 gün sonra
direnişini başarıyla sonuçlandırdı.
1 Aralık: DİSK genel başkanlarından Kemal
Türkler’in öldürülmesine ilişkin Ünal Osmanağaoğlu’nun
yargılandığı dava, zamanaşımı süresi dolduğu gerekçesiyle
ortadan kaldırıldı.
13 Aralık: Zonguldak’ta, Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) Karadon Müessese Müdürlüğü maden ocağında 17 Mayıs’taki patlamanın ardından 2 madencinin
cesetlerinin çıkarılması için hasarlı Yeni Karadon Servis
Kuyusu’nun onarım çalışmasına başlayacak Çinli firmanın 10 kişilik ekibi, kente gelerek incelemelerinin ardından maden ocağına girdi.
28 Aralık: Milyonlarca asgari ücretliyi ilgilendiren
görüşmeler sona erdi. 2011 yılı için belirlenen asgari ücret 16 yaş ve üzerindekilere 630 TL olarak belirlendi. İşçi
kesimini temsil eden Türk-İş anlaşmaya muhalefet şerhi
koydu.
www.sekeris.org.tr 51
haber
haber
17 Şubat: TEKEL işçileri Türk-İş Genel Merkezi’nde
13 gündür sürdürdüğü açlık grevine son verdi.
22-23-24- Haziran: Silikozis hastası kot kumlama işçileri Ankara’da Abdi İpekçi Parkı’nda üç günlük oturma
eylemi yaptı.
bilgi
bilgi
Terlemenin Faydası var mı?
Terlemek vücudumuz için oldukça önemlidir.
Öyle ki terleme hem vücudumuzdaki zehirli ve zararlı maddeleri dışarı atar, hem de vücudumuzun
ısısını korur. Diyebiliriz ki terleme, adeta klima benzeri bir etki göstererek vücudumuzu serinletir. Eğer
terlemeseydik, vücudumuz normal sıcaklığı olan
yaklaşık 37 dereceyi muhafaza edemezdi. Sürekli ısınırdı ve vücut sıcaklığımız çok artardı. O zaman da
hayatımız tehlikeye girerdi. İyi ki vücudumuza yaratılıştan yerleştirilmiş olan bu mekanizma var ve hiç
durmadan bizim için çalışıyor. Terlemenin önemi
hayati ama bir de şikayetlere sebep olan kokusu var.
Terlemenin faydalı tarafını görebilmenin en iyi yolu
ise ter kokusundan rahatsız olmamak ve rahatsızlık
vermemek için vücut temizliği konusunda hassas
davranmak.
Gözümüzü
Kırpmasak Ne Olur?
Her bir göz kırpma, gözyaşını gözün
her tarafına yayarak, adeta gözü yıkar.
Göz kapağı arabalardaki silecekler gibi
üst kısımlara kaçmış zerreleri, kapağın
altına doğru sürükler. Böylelikle gözyaşı
seline kapılan bu zerreler, uzaklaşıp gider. Göz kapaklarımız her kapandığında,
gözyaşı bezlerimizden salgılanan bu tuzlu salgı, gözümüzü bir anlamda dezenfekte eder. Ve bize doğuştan verilmiş olan
bu sistem, görevini hiç durmadan sürekli
yapar. Yapmasaydı ne mi olurdu?Eğer insan göz kırpamasaydı ve göz kapağı hep
açık kalsaydı, gözlerdeki saydam tabaka
olan kornea kururdu. Üzeri başka bir
tabakayla kaplanırdı ve insan bu yüzden
kör olurdu.
52 şeker-iş dergisi • ocak 2011
Isırılan Elma Niçin Hemen
Kararır?
Elmanın içinde “tanen” adlı bir asit vardır. Elmadaki hafif ekşimsi tadın kaynağı da budur. Buasit
havadaki oksijenle birleştiği takdirde kahve renkli
“polifenol” denilen maddelere dönüşür. Elma bir kez
ısırıldığında havayla teması başlamış olur. Isırılan kısım havayla ne kadar çok temas ederse, rengi o kadar kararır. Bu sebeple en iyisi, yemeye başladığımız
meyveyi bekletmeden bitirmektir.
Güneşte Karpuz
Soğutulur mu?
Piknikte karpuz soğutmanın en iyi
yolu, karpuzu ikiye kesip güneşe koymaktır. Çünkü karpuzun yüzeyindeki su
tanecikleri buharlaşmak için karpuzdan
ısı alır. Böylece mevcut ısısı azalan karpuz soğumuş olur. Tıpkı elimize döktüğümüz kolonyanın buharlaşırken bizi
serinletmesi gibi. Tabiî karpuzun üzerindeki su tanecikleri buharlaştıktan sonra
hala güneşte bırakmaya devam edersek,
tekrar ısınmaya başladığını görürüz.
Sabun Kirleri Nasıl
Götürür?
Serap Görmek Ne Demektir?
Güneşli bir günde, sıcak bir yol üzerinde küçük gölcükler görüp, tam onlara ulaşmaya çalışırken kaybedebilirsiniz. Çünkü
gördüğünüz o küçük gölcükler, aslında yol yüzeyine yakın, hava
tabakasından ibarettir. Işık, yol yüzeyine yakın sıcak hava tabakasına çarparak, yansır ve gözümüze gelir. Yansıyan yüzeyde tam karşı
tarafımızdaki cisimleri görebiliriz. Serap dediğimiz bu görüntü ise
su yüzeyinin yansımasına benzer. Biz de yol üzerinde su birikintisi
var zannederiz.
Parmaklarımız Neden
Çıtlar?
Parmaklarımızı çıtlattığımızda çıkan ses,
sanıldığı gibi kemiklerin birbirine çarpmasından meydana gelmez. Parmaklarımızın eklem
bölgeleri, eklem kapsülüyle sınırlanmış durumdadır. Bu kapsülün içi ise yoğun ve berrak bir sıvıyla doludur. El parmaklarımızı bastırdığımızda, eklerimizi oluşturan kemiklerin birbirinden
ayrılmasını sağlamış oluruz. Bunun üzerine eklem kapsülü gerilir ve eklemleri yağlayan sıvının
içindeki küçük gaz kabarcıkları patlar. Sonra da
o eklemden bildiğimiz çıtlama sesi gelir. Bu hareketin fazla yapılması, eklem kapsülünün zarar
görmesine sebep olabilir. Ve bu kişilerin nesneleri kavrama güçleri azalabilir.
Mısır
Patlayınca
Niçin
Beyaz Olur?
Öz halindeki mısır
taneciği
ısıtıldığında,
yapısındaki su, buhar
haline dönüşür ve bir
basınç meydana getirir.
Bu basınç, taneciğin kabuğunu zorlamaya başladığında mısırı patlatır.
Bu olay gerçekleştiğinde
dışarı çıkan kabarık beyazlık, mısır tanesinin
yapısındaki nişastadır.
www.sekeris.org.tr 53
bilgi
bilgi
Yağlı elimizi yalnızca suyla yıkadığımızda derimizin üzerindeki yağ tabakası, suyu hemen dağıtır.
Su elimizi ıslatamaz bile. Tabiî bu sebeple temizlik
de sağlanamaz. Ancak sabun kullanımı bu durumu
değiştirir. Çünkü sabun moleküllerinin bir ucu su sever, diğer ucu da su sevmez bir yapıdadır. Yani sabun
molekülünün bir ucu suyla temas etmek isterken,
diğer uç istemez. Bu durumda su sevmez taraf elimizdeki kire yapışırken, su seven taraf suyun içinde
serbest kalır. Elimizi yıkadığımız suyun oluşturduğu basınçla sabun molekülleri elimizden akar gider.
Tabiî bu moleküller giderken, su sevmez taraflarının
tutunduğu kirleri de beraberinde götürür. Aynı durum çamaşırlarımızdaki kir ve yıkamada kullandığımız deterjan ikilisi için de geçerlidir.
haber
gündem
Bu Şeker Katma Değer…
Sağladığı katma değerle, gayri safi milli hâsılayı zenginleştirir (2 MİLYAR $)
• Orta Anadolu şartlarında yetişen ve alternatifi olmayan bir üründür.
• Kırsal kesimin sosyo-ekonomik durumunu iyileştirir.
• Tarımın yapıldığı bölgelerde çiftçiyi toprağa bağlayarak, köyden kente göçü engeller.
• 1 dekarında yaklaşık 10 işgücü istihdam sağlar.
• Tarımda münavebenin, planlı üretimin ve sulu tarımın öncüsü. Münavebe sistemi ile yapılan şeker pancarı
tarımı, iyi bakımlı bir tarla bıraktığından kendisinden
sonra yetiştirilecek ürünlerde verim artışı sağlamaktadır.
Nitekim bu verim artışı buğdayda yüzde 20’ye kadar yükselebilmektedir.
• Ülkemizde yaklaşık 450 bin çiftçi ailesi geçimini
pancar tarımından karşılamaktadır.
• 1 dekar pancarın tarımı, tarımda 80, sanayide 13 saat
olmak üzere toplam 93 saat istihdam sağlar. Ülkemizde
3,2 milyon dekar şeker pancarı tarımı yapıldığı göz önüne
alınırsa, yılda yaklaşık 123 bin tam istihdam sağlar. Geçimini doğrudan veya dolaylı olarak sektörle ilişkilendirmiş
10 milyon insanımızın iş ve ekmek kapısıdır.
• Pancar tarımı, alternatif ürünlerden buğdaya kıyasla
20, mısıra göre 10 ve ayçiçeğine kıyasla 5 kat daha fazla
istihdam yaratmaktadır.
• Şeker pancarı tarım ve sanayinde 26 dekarda 1 tam
istihdam sağlarken, Orta Anadolu da hibrit tohum kullanılarak yapılan mısır tarımında 200 dekarda, Buğday
tarımında ise 320 dekar sulu tarımda 1 tam istihdam sağlanmaktadır.
• Şeker fabrikalarında daimi ve mevsimlik işçi ve memurlar olarak 18 bin171 kişi çalışmakta
54 şeker-iş dergisi • ocak 2011
• Ayrıca, bakım ve hasat dönemlerinde 200 bin mevsimlik tarım işçisine,
• Yılda 100 gün süreli istihdam imkânı sağlamaktadır.
• Şeker pancarı çiftçisinin kendi imkanları ile sulama
suyuna kazandırdığı kıraç tarım arazisi miktarı 1 milyon
700 bin dekardır
• 1,7 milyon dekar sulu tarım ile tarımda 36 milyon
saat, ilave istihdam sağlanır. 15 bin tam istihdam karşılığıdır
• Şeker pancarı tarımı, Gayri Safi Milli Hasılaya, buğdaya göre 6, ayçiçeğine göre ise 3.5 kat daha fazla katkı
sağlamaktadır.
• 1 hektar pancar fotosentez sonucu yılda: aynı birim
alanda ekilen şeker pancarı, çam ormanından 1,5 kat daha
fazla karbondioksit absorbe etmektedir.
• 1 dekar şeker pancarının fotosentez yoluyla havaya
verdiği oksijen, 6 kişinin 1 yılda tükettiği oksijene eşdeğer olup, aynı orman alanından 3 kat daha fazla oksijen
üretmektedir. Bu yönüyle Kyoto protokolü çerçevesinde
başlayacak ülkeler arası emisyon ticaretinde ülkemizin
elindeki en önemli kozlardan biridir.
• Yılda yaklaşık 25 milyon tonluk taşıma hacmi yaratarak, taşıma sektörüne büyük bir pazar oluşturan bir
bitkidir
• 1 dekar pancarın yan ürünü olan pancar posası, pancar baş ve yaprağı ve melasın hayvansal besin değeri 500
kg arpaya eşdeğerdir.(Aynı tarlaya 2 dekarda arpa ekilmiş
kabul edilir)
• Yıllık yağışın ortalama 643 mm olduğu ülkemizde
bitkisel üretim miktarında artış sağlayan en önemli girdi,
hiç şüphesiz sulama yoludur. Ülkemizde ekonomik olarak
sulanabilecek 8,5 milyon hektar kıraç tarım arazilerimizin
salarak yağış çekmekte ve suyun doğal döngüsüne katkıda
bulunmaktadır.
• Şeker pancarının yüzde 25’i kuru madde, yüzde 75’i
ise sudur. Fabrikada işlenmesi aşamasında ihtiyaç duyulan
suyun önemli bir kısmı, pancarın bünyesindeki suyun geri
dönüşümünden karşılanmaktadır. Bu göstermektedir ki,
şeker pancarı tarladan şeker oluncaya kadarki süreçte çevreci bir bitkidir.
• Suni gübre, sulama tesisleri ve malzemeleri, traktör,
pulluk, kültivatör, kazayağı, mibzer, kombikrümler, motopomp, çapa ve söküm makinaları, mücadele aletleri gibi
tarım alet ve makinaları ile tarımsal mücadele ilaçları üreten sanayilerin Ülkemizde kurulmalarını ve gelişmelerini
sağlamıştır.
• Ekim sisteminin münavebeye dayalı olması, monokültür zirai yapının polikültür zirai yapıya dönüşmesini
sağlamıştır.
• Pancar ekiminin ileri bir teknolojiyi gerektirmesi,
üreticilerimizin tarımsal bilgi ve görgü düzeylerini yükseltmiştir.
• Ülkemiz tarımında gerçek anlamda ilk kooperatifleşme, pancar tarımı sayesinde gerçekleşmiş ve gelişmiştir.
Bu sayede üreticilerin örgütlenmesinin temeli atılmıştır.
• Şeker pancarından elde edilen melas, bazı kimya sanayii kolları ile özellikle alkol ve maya üretiminde kullanılmaktadır.
• Şeker pancarının yan ürünü olan yaş pancar posası ve melas ile pancarın baş ve yaprak kısmı, hayvan yemi
olarak kullanılmaktadır. Bu yan ürünlerin kolay temin
edilebilir ve ucuz olması, kırsal kesimde hayvancılığın
gelişmesine ve yaygınlaşmasına yardımcı olmakta ve bu
kesime ek gelir kaynağı yaratmaktadır. Pancar üreticisine
teslim ettiği net pancarın yüzde 25’ine kadar bedelsiz olarak yaş pancar posası verilmektedir.
• Sonuç olarak şeker pancarı, ülke ekonomisine, istihdama ve çevreye katkı sağlamaktadır.
www.sekeris.org.tr 55
haber
gündem
bu güne kadar 5,1 milyon hektarı sulama suyu imkanına
kavuşmuştur.
• Ülkemizde 2006 yılı itibariyle; tarla ürünleri toplam
ekiliş miktarı 17.560 bin. hektar olup, şeker pancarı ekiliş
miktarı 3.256.995 dekardır. Şeker pancarı ekim miktarının tarla ürünleri içerisindeki payı yüzde 1,85’dir.Ülkemiz
genelinde sulanan alanların ise yüzde 6,5’i pancar üretimine ayrılmaktadır.
• Konya ili, ülkemiz şeker pancarı ekiminden yüzde
22 civarında pay almaktadır. İlin toplam tarla ürünü ekim
miktarı 1milyon 407 bin 095 hektar olup, şeker pancarı
ekiliş miktarı 73 bin 530 hektardır. Şeker pancarı ekim
miktarının tarla ürünleri içerisindeki payı yüzde 5,2 olup,
il genelinde sulanan alanları ise yüzde 25’i pancar üretimine ayrılmaktadır. İlin sulanan toplam arazi varlığı 590
bin hektar olup, sulanabilir arazi varlığı 717 bin hektardır.
• Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. üreticileri, başta şeker
pancarı olmak üzere tüm bitki sulamalarında vahşi sulama
sistemlerinden yağmurlama sulama sistemine yönlendirme çalışmalarına 1980’li yıllarda başlayarak, geçen 28 yılda bölgelere göre değişmekle beraber yağmurlama sulama
uygulamalarında yüzde 70-100 seviyelerine gelerek, su
kullanımında yüzde 50-60’lara varan tasarruf sağlamasında önemli rol üstlenmiştir. Bu günlerde ülkemiz şeker sektörü, yağmurlama sulamaya göre yüzde 20 daha fazla su
tasarrufu sağlayan damla sulama uygulamalarına geçişin
öncülüğünü başlatmış bulunmaktadır.
• Diğer taraftan çeşitli araştırma sonuçlarına göre, şeker pancarına optimum koşullarda toplam 500-650 mm
su verilir. Bu, patateste 500-700 mm, mısırda 400-600
mm, yoncada 550-850 mm. dir. Görüldüğü gibi bitki su
ihtiyacı diğer ürünlerden fazla değildir.
• Şeker pancarı toprakta nemi tutan, yaprakları vasıtasıyla atmosfere saldığı oksijen, aynı miktardaki bir orman
alanından daha fazla olan bir bitkidir. Atmosfere oksijen
şubelerden
şubelerden
Şubelerden Kısa Kısa...
Butso’dan Şeker İş’e Destek
Burdur Ticaret ve Sanayi Odası (BUTSO) Başkanı
Yusuf Keyik, Nişasta Bazlı Şeker (NBŞ) kotalarının arttırılmasına yönelik çalışmaların durdurulması konusunda
Şeker İş Sendikası Başkanı Mustafa Onay’a destek verdi.
Keyik, ““Nişasta Bazlı Şeker kotalarının artırılması, şeker
pancarı tarımını ve şeker üretimini olumsuz etkileyeceği açıktır. Burdur ekonomisi için ise çok daha hayati bir
öneme sahiptir. Türkiye ekonomisi ve insanımızın sağlığı
açısından da zararlı sonuçlar doğuracak olan NBŞ kotalarını arttırma düşüncesinden vazgeçilmelidir. Bu ve benzeri konularda yaptıkları olumlu çalışmaları için Şeker İş
Sendikası Başkanı Mustafa Onay ve yönetimini destekliyoruz” diye konuşurken, Şeker- İş Burdur Şube Başkanı
Mustafa Onay ise “Bazı çevrelerin çabaları sonucunda
pancar şekeri kotaları azaltılırken, Avrupa Birliği ülkelerine göre pancar şekeri aleyhine zaten yüksek olan nişastadan üretilen şekerlere tanınan yüzde 10 kota, yüzde 50
arttırılarak yüzde 15’e çıkartılmak üzere Bakanlar Kurulu
gündemine getirilmek istenmektedir. AB ülkelerinde nişastadan üretilen tatlandırıcılara tanınan kota ortalama
yüzde 4 iken ülkemizde yüzde 10’dur. Bu yüksek kotanın
sonucu olarak, halen 2010 yılı sonuna yaklaşık 500 bin
ton şeker stokuyla girilmektedir. Bu stokların oluşmasındaki en önemli faktörlerden birisi de NBŞ kotalarının
ülke ihtiyaçlarının çok üzerinde tespit edilmesidir” açıklamasını yaptı.
Şeker-İş’ten Siyasilere NBŞ Dosyası
Çorum Şeker-İş Şube yöneticileri, AK Parti Merkez
İlçe Başkanı Ahmet Sami Ceylan ve CHP İl Başkanı Tufan Köse’yi ziyaret etti.
Çorum Şeker-İş Şube Başkanı Sefer Kahraman ve Yönetim Kurulu üyeleri, AK Parti Merkez İlçe Başkanı Ahmet Sami Ceylan ve Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İl
Başkanı Tufan Köse’yi ziyaret ederek, Nişasta Bazlı Şeker
56 şeker-iş dergisi • ocak 2011
(NBŞ) kotasıyla ilgili sendikalarının taleplerini içeren bir
dosya takdim etti. Türkiye de uluslararası kalitede üretim
yapan şeker fabrikaları olmasına rağmen Avrupa da yüzde 2-3 oranında olan NBŞ kotasının Türkiye de yüzde
10 olduğunu dile getiren Kahraman, kotanın daha fazla
artırılması durumunda pancar çiftçisi ve şeker sanayisinin
büyük sıkıntıya gireceğini söyledi. Sabah saatlerinde AK
Parti İl Başkanlığını da ziyaret ederek NBŞ kotasına sınırlama getirilmesi için taleplerinin yer aldığı dosyayı sunduklarını ve AK Parti Merkez İlçe Başkanı Ahmet Sami
Ceylan’ın taleplerini Ankara’da gerekli makamlara ileteceğini belirttiğini söyleyen Kahraman, CHP İl Başkanı
Tufan Köse ye de dosyayı teslim etti.
Sakarya Şeker-İş Şube Başkanı Oğuz Kalay:
“Hiç bir ülkede suni tatlandırıcıya bu kadar
izin yok”
Şeker İş Sendikası Sakarya Şube
Başkanı Oğuz Kalay,
SASTOP’un
gündeme taşıdığı,
nişasta bazlı şeker ve
suni tatlandırıcıların fayda ve zararları
hakkında ortaya konan görüşleri değerlendirdi. Oğuz Kalay, nişasta bazlı şeker ve suni tatlandırıcıların zararlı olup olmadığının henüz kesin tespitinin
yapılamadığı görüşünün aksine, söz konusu tatlandırıcıların birer dolgu malzemesi olduğunu ve üretimleri esnasında kimyasalların kullanıldığını belirtti. Kalay, “Tüm
dünya ülkelerinde sağlığa zararlı gerekçesiyle yasaklanan
tatlandırıcılar, her yıl yüzde 50 oranında kota artışıyla ülkemize sokuluyor. Avrupa ülkelerinde bu yüzde 1,5 iken
270 milyon nüfusla ABD’de tamamen yasaklanmış durumda. AB müktesebatına göre uyum çerçevesinde Türkiye bir tatlandırıcı istilasına uğrayacak” dedi.
Şeker Fabrikalarına getirilen üretim kotasının getireceği sonuçlara da değinen Kalay, “Bu haksız yaptırımlar,
200 bin çiftçi ailesinin pancar tarımından dışlanmasına,
kırsal kesimde yaklaşık 1 milyar dolar gelir kaybına ve ülkemize giren kaçak şekerden dolayı yaklaşık 600 milyon
dolar döviz kaybına yol açmaktadır. Tüm bunlar ülkemizin kaynaklarının heba edilmesi, dışarıya aktarılması anlamına geliyor” diye konuştu.
ANMA
VEFAT
Orhan Doğan
24.03.1973 Yozgat doğumlu. Ziraat Bölge Şefliğinde işçi olarak çalışırken
10.12.2010 tarihinde geçirdiği kalp krizi
sonucu genç yaşta hayata veda etti.
Cafer Altıntaş
Eskişehir Şeker Fabrikası Şeker
ambarı çalışanlarından Cafer Altıntaş
25/11/2010 tarihinde yakalanmış olduğu amansız hastalıktan kurtulamayarak
hakkın rahmetine kavuştu.
Burhan Avcı
Burdur Şeker Fabrikası Dinar Ziraat Bölge Şefliği çalışanlarından üyemiz
burhan Avcı geçirdiği kalp krizi sonucu
22.12.2010 tarihinde vefat etti.
Nihat Dikilitaş
Malatya Şeker Fabrikası baş elektrikçilerinden 1958 Malatya’nın Yazıhan
İlçesi doğumlu Nihat dikilitaş geçirdiği
elektrik kazası sonucu 10.08.2010 tarihinde vefat etti.
Adem Sargın
Sendikamız
üyelerinden
Ilgın
Şubesi’ne bağlı Akşehir Bölgesi çalışanlarından çalışan Adem Sargın, 04.08.2010
tarihinde geçirdiği kalp krizi nedeniyle
vefat etti.
Abdülkadir Görgülü
Kırşehir Şeker Fabrikası çalışanlarından tesellüm personeli üyemiz Abdulkadir görgülü yakalandığı amansız hastalık
sonucu vefat etti.
Vefat eden çalışma arkadaşlarımıza Allah’tan rahmet, kederli ailesi ve tüm sevenlerine Şeker-İş Sendikası olarak
sabırlar dileriz.
TEŞEKKÜR
Geçirdiğimiz Trafik kazası dolayısı ile Bizleri arayan ilgilenen başta Genel başkanımız olmak üzere genel merkez
yöneticilerimize Teşkilat ve üyelerimize genel müdürlüğümüz yetkililerine fabrika müdürlerimize, Muş şeker fabrika
müdürü ve yardımcılarına fabrikamız çalışanlarına Malazgirt ve Bulanık bölgelerimiz şefleri ve çalışanlarına teşekkür
ederiz.
Fikret SANCAR / Şeker-iş Muş Şube Başkanı
www.sekeris.org.tr 57
vefat
vefat
Kurucumuz ve ilk Genel Başkanımız Hamdi Güvenen’i rahmetle anıyoruz…
Sendikamızın kurucularından, şeker sanayii’nde işçi haklarının mücadelesini veren ve sendikalaşma
çalışmalarını başlatan, Şeker-İş’in temeline ilk tuğlayı koyan, aynı zamanda da Alpullu Şeker Sanayii
İşçileri Sendikası kurucularından olan ilk Genel Başkanımız Hamdi Güvenen’i ölümünün 17. yılında
rahmet ve minnetle anarken, bizi bugünlere taşıyan değerli Başkanımızın kurduğu bu teşkilatı daha yükseklere çıkaracağımıza söz veriyoruz.
gündem
gündem
Şubelerimizin
Ağrı Şubesi
Agit Arslan
1961 yılında Ağrı’nın Soğan Köyünde dünyaya gelen Agit Arslan, ilk,
orta ve lise öğrenimini Ağrı’da tamamladıktan sonra 1985 yılında Ağrı Şeker
Fabrikası’nda işçi olarak işe başladı. 25 yıllık fabrika deneyimini bugün Rafineri Maniplant Yardımcısı olarak sürdüren Arslan, 3 dönem sendika baştemsilciliği görevinin ardından Şeker-İş Ağrı Şubesi’ndeki İdari Sekreterlik görevini sürdürdü. 10-11 Nisan 2010 tarihinde gerçekleştirilen 19. Olağan Genel
Kurulu’nda Şeker-İş Sendikası Genel Sekreterliği’ne Fevzi Şengül’ün seçilmesiyle boşalan şube başkanlığı görevine Ağrı şubemizin 9 Ekim 2010 tarihinde
gerçekleştirdiği 9. Olağan Genel Kurulu’nda Agit Arslan yeniden başkan seçildi. Agit Arslan, evli ve altı çocuk babası.
Çarşamba Şubesi
1970 yılında Çarşamba’da doğdu. İlk öğretim ve Liseyi Çarşamba’da tamamladı. 1990 yılında Çarşamba Şeker Fabrikası Rafineri bölümünde muvakkat olarak işe başladı. Çalışırken askere gitti. Askerlik dönüşü tekrar aynı yerde
işe başladı. 1998 yılında kadroya geçti. Halen Rafineri bölümünde pişirici ustası olarak çalışmaktadır. 1 dönem Şeker-İş Yönetim Kurulu Üyeliği yapan Sinan
Türe evli ve iki çocuk babası.
Sinan Türe
Erciş Şubesi
1966 yılında Erciş’te doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Erciş’te yaptı. Akdeniz Üniversitesi Meslek Yüksekoukulu’ndan mezun. 1988 yılında Erciş şeker
Fabrikasında işçi olarak çalışmaya başladı. 04.03.2000 tarihinde Erciş Şubemizin Olağanüstü Genel Kurulu’nda Şube Başkanlığına seçildi. Sırasıyla 20032007-2010 yıllarında yapılan genel kurullarda yeniden şube başkanlık görevlerine seçildi. Şeker-İş Sendikası Ölüm ve Yardımlaşma Vakfı Denetim Kurulu
Başkanlığı görevini yürütüyor. Şekerspor Erciş Kulüp başkanlığı görevlerinde
de bulundu. Halis Halifeoğlu evli ve üç cocuk babası.
Halis Halifeoğlu
58 şeker-iş dergisi • ocak 2011
Bor Şubesi
1955 yılında Niğde ili Bor ilçesinde doğdu, ilk, orta ve lise öğrenimini
Bor’da yüksek öğrenimini İzmir Eğitim Enstitüsünde yaptı. 1982 yılında Bor
Şeker Fabrikası Merkez Bölge Şefliğinde işbaşı yaptı. 1994-1999 yılları arası
Niğde ili İl Genel Meclis üyeliği görevinde bulundu. 1999-2003 ve 2007-2010
yılları arası Bor Şube Başkanlığı yapan H. Hüseyin Gümüşbaş 23.10.2010
günü yapılan olağan genel kurulda yeniden Şube Başkanlığına seçildi. Evli ve
3 çocuk babasıdır.
Hüseyin Gümüşbaş
Ereğli Şubesi
1962 yılında Konya Karapınar ilçesinde doğdu. Öğrenimini Ereğli Cumhuriyet Lisesinde tamamladı. Ereğli Şeker Fabrikasına 23 Eylül 1989 yılında
ham fabrika kısmında başladı. 24 Mayıs 2003 yılında Ereğli Şeker-İş sendikasına idari sekreter olarak göreve seçildi. 11.02.2007 yılında yapılan olağan genel
kurulda Ereğli Şeker Fabrikası şube başkanı olarak göreve başladı. Ereğli şubesinin 06.11.2010 tarihinde yapılan 7. Olağan genel kurulunda yeniden şube
başkanlığına seçildi. İlaslan evli ve 4 çocuk babası.
Yüksel İlaslan
Yozgat Şubesi
1969 yılında Çiçekdağı’nda doğdu. İlk-orta ve liseyi Yerköy’de bitirdi. 1997
yılında Yozgat şeker Fabrikasında işe başladı. Rafineri kısmında pişirici usta
yardımcısı olarak çalışıyor. 1999-2003 yılları arasında Şube İdari Sekreterliği
yaptı. 2007-2010 yılları arasında Şube Başkanlığı, 2010 yılında gerçekleştirilen
4. Olağan Genel Kurul’da tekrar Şube Başkanlığı’na seçildi. Evli ve iki çocuk
babası.
Ömer Macit
www.sekeris.org.tr 59
gündem
gündem
Yeni Başkanları
gündem
gündem
Şeker-İş Pakistan’ı Unutmadı…
Pakistan’da yaşanan sel felaketi nedeniyle Türk-İş’in
açtığı hesaba Şeker-İş Sendikası 117 bin lira yatırdı. Türkİş tarafından başlatılan kampanyada TES-İŞ 120 bin,
YOL-İŞ 100 bin, lira katkıda bulunurken, Türk-İş Genel
Merkezi 180 bin lira katkı sağladı. toplanan para ise 650
bin lira oldu. Hesapta toplanan para Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Cemil Çicek’e teslim edildi.
Türk-İş Genel Eğitim Sekreteri ve Şeker-İş Genel Başkanı İsa Gök, Türk-İş Genel Mali Sekreteri ve Demiryolİş Sendikası Genel Başkanı Ergün Atalay’ın da hazır bulunduğu törende konuşan Türk-İş Genel Başkanı Mustafa
Kumlu, Pakistan için katkıda bulunan sendikalara ve şahıslara teşekkür etti. Kumlu şunları söyledi:
“Pakistan’da uğranılan can kayıplarının elbette telafisi
yok. Ama çorbada bir tuzumuz yaraların sarılmasına belki
katkısı olur dedik. Sayın Bakanım, topladığımız yardım
60 şeker-iş dergisi • ocak 2011
paralarını bizzat almaya gelmeniz, insanlığın yaşadığı
felaketler karşısındaki hassasiyetinizin yanı sıra, yapılan
yardımlara ilişkin ince duyarlılığınızın da bir ifadesidir.”
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek
de törende yaptığı konuşmada, Pakistan ile Türkiye arasındaki ilişkinin bir dostluk, kardeşlik ilişkisi olduğunu
belirterek, iki ülke arasında bir menfaat ilişkisi bulunmadığını söyledi. Pakistan’ın, hiç bir karşılık beklemeden
her vesileyle Türkiye’nin yanında olduğunu, başta İstiklal
Savaşı olmak üzere Türkiye’nin en sıkıntılı zamanlarında
hemen yanı başında yer aldığını hatırlatan Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, o günden bugüne
iki ülke arasındaki ilişkilerin kardeşlik temelinde sürdüğünü
ifade etti.
Türk-İş’in de bu konuda önemli bir katkıda bulunduğunu kaydeden Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Cemil Çiçek, bu hassasiyet için Türk-İş Genel Başkanı
Mustafa Kumlu, yönetim kurulu üyeleri ve işçilere teşekkür etti.
gdo
gdo ‘suz çocuklar
Atalay KORKUT (5 Yaş)
Alperen (6 Yaş)-Yaren BİLİCİ (7 Yaş)
Abdullah ETA (7 Yaş)
www.sekeris.org.tr 61
sağlık
salık
Sporculara
Pancar Suyu Takviyesi
Pancarın dayanıklılığı artırdığı, pancar suyu içenlerin
daha uzun süre spor yapabildiği bildirildi. Pancar suyunun etkisinin düzenli antrenmandan daha fazla olduğu
da kaydedildi.
Britanya’daki Exeter Üniversitesinden bir grup bilim
adamı, pancardaki nitratın, oksijen emiliminde azalma
sağlayarak sporu daha az yorucu hale getirdiğini belirlediler.
62 şeker-iş dergisi • ocak 2011
Journal of Applied Physiology dergisinde yayımlanan
araştırma 19-38 yaş arasındaki erkekler üzerinde yapıldı
ve bunlara 6 gün boyunca günde 500 mililitre organik
pancar suyu verildi. Daha sonra da çeşitli spor faaliyetlerini kapsayan testler yapıldı.
Başka bir dönemde ise bu kişilere plasebo olarak yine
6 gün frenk üzümü şurubu verildi ve aynı spor testleri yapıldı.
Araştırma grubu pancar suyu içtikten sonra, ortalama
11,25 dakika bisiklet kullanabildi. Bunun plasebo verildikten sonrakine göre 92 saniye daha fazla olduğu saptandı. Pancar suyu içtikten sonra tansiyonun da daha düşük
kaldığı görüldü.
Araştırmacılar nitratın dayanıklılığı artırma mekanizmasını henüz tam olarak çözemeseler de, bunun, nitratın
vücutta nitrik okside dönüşmesi sonucu egzersiz sırasında
yakılan oksijeni azaltmasından kaynaklandığını düşünüyor.
Britanya’daki bir atlete de danışmanlık yapan araştırmacı Prof. Andy Jones, “Pancar suyunun oksijen emilimindeki etkisi bizi şaşkınlığa uğrattı çünkü bu etki, antrenman dahil başka bir yolla sağlanamaz” dedi.
Jones, “Gerek amatör gerekse profesyonel atletlerin
bu araştırmadan çıkan sonuçla ilgileneceklerini umuyorum” diye konuştu.
Tehdit Eden Üç Canavar!..
Şeker-İş Sendikası olarak halk sağlığını tehdit eden
tatlandırıcıların yetişen yeni nesil çocuklarımızın geleceğini körelttiği yönündeki tehlikelere bir çok çalışmamızda yer vermiştik.
Sendikamız Şeker-İş başta aspartam olmak üzere halk
sağlığını tehdit eden yapay tatlandırıcı ve çoğunluğunu
çocuklarımızın tükettiği şekerleme, bisküvi, çikolatalar
başta olmak üzere pek çok gıda ürünlerinde kullanılan
katkı maddelerine karşı yıllardır yaptığı çalışmaları ile bilgilendirmeye devam ediyor.
2008 yılında Sendikamız Sanayi ve Ticaret Bakanlığı
bünyesinde bulunan Reklam Kurulu’na başvurarak halkı
yanıltıcı sağlık yönünden tehdit oluşturan gıda ürünle-
rine yönelik mücadelesini hukuki zemine taşıyarak ceza
almalarını sağlamıştı.
Şimdi 4 Ocak tarihinde Uğur Dündar’la Star Ana
Haber’e konuk olan ünlü Kalp Damar Cerrahı Prof. Dr.
Bingür Sönmez, tatlandırıcılarla ilgili önemli açıklamalarda bulundu. Obezite, alzheimer, astım, baş ağrısı ve
kansere kadar birçok hastalığın nedeni olabilecek tatlandırıcıları Prof. Sönmez “ÜÇ CANAVAR” olarak adlandırarak yetkilileri bu tehlike karşısında uyardı...
Pof. Sönmez; “üç canavar” dediği Aspartam, Mısır
Şurubu ve E621 kodlu Mono Sodyum Glutamatın Avrupa ve Amerika’da yüzde 2 olan tatlandırıcı kotalarının
Türkiye’de yüzde 15 olmasına da dikkat çekti...
www.sekeris.org.tr 63
sağlık
sağlık
Sağlığımızı
şiir
şiir
Şeker Sanayiinde İlk Grev Şiiri
Yirmibeş Ağustos dokuzyüz yetmiş,
Şeker sanayiinde göründü grev
Kırküç yaşında kemale ermiş
Şekerde ilk defa başlıyor grev
Giyildi gömlekler Mithatpaşa’da
Birliğiz, iyide, yasada tasada
Grev bir haktır Anayasa’da
Genel Müdürlükte başladı grev
Çalışma barışı yırtıldı gitti.
İşveren bizleri greve itti
Konular aracıda, çaresiz bitti
Çaresi yok artık olacak grev
Yaklaş işveren seyirci kalma
Milli servetin ahını alma
Yirmi bin işçiyi sokağa salma
Meşru haklar için yaparız grev
Başkanlar toplandı Genel Merkezde
Asla değişmemiş toplu sözleşme
Oybirliği karar, günah yok bizde
Gerçeği ortaya çıkarsın grev
Güçlü sendikayız Türk-İş yanında
İkiyüzyetmişbeş madde çağında
Bilinmeyen masraf, zarar yanında
İşverenler için iyi mi grev
Yedi ay uzadı toplu sözleşme
Dur artık işveren bizle eğlenme
Veririz dersini sonra döğünme
İşte gidiyoruz, başladı grev.
Ne sarıydık, ne kızıldık ne aldık
İşyerine zarar yok!tedbiri aldık
Grevde dört gün çadırda kaldık
Hepsi bu kadar bitmiştir grev.
Selahattin Çetin
Erzurum
64 şeker-iş dergisi • ocak 2011

Benzer belgeler