Şeker-İş Dergisi 118. Sayısı indirmek ve okumak için tıklayınız.
Transkript
Şeker-İş Dergisi 118. Sayısı indirmek ve okumak için tıklayınız.
başyazı başyazı 2011’e girerken Türkiye gerçeği Türkiye ekonomik ve sosyal sorunlar açısından olduğu kadar siyasal ve uluslararası sorunlar bakımından da bir yılı geride bıraktı. Geride kalan dönemde sorunlara baktığımız zaman,ülkemizin bazı alanlarda mesafe kat etmiş olmakla birlikte önemli ölçüde ağırlaşan sorunlarının hala çözüm beklediğini belirtmek gerekir. Bu sorunların ülkenin potansiyeliyle sahip olduğu emek gücü, birikmiş sermayesi ve kazandığı tecrübe ile çözülebileceğini düşünmek bir iyimserlik tutumundan çok gerçeği yansıtan bir bakış açısıdır. İsa GÖK 2 şeker-iş dergisi • ocak 2011 Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı başyazı başyazı Türkiye ekonomik ve sosyal sorunlar açısından olduğu kadar siyasal ve uluslararası sorunlar bakımından da bir yılı geride bıraktı. Geride kalan döneme baktığımız zaman, ülkemizin bazı alanlarda mesafe kat etmiş olmakla birlikte önemli ölçüde ağırlaşan sorunlarının hala çözüm beklediğini belirtmek gerekir. Bu sorunların ülkenin potansiyeliyle sahip olduğu emek gücü, birikmiş sermayesi ve kazandığı tecrübe ile çözülebileceğini düşünmek bir iyimserlik tutumundan çok gerçeği yansıtan bir bakış açısıdır. Ülkemizin imkânlarının artık geçmişle mukayese edilemeyecek düzeyde arttığını görmek durumundayız. Bunları analiz etmeye çalışırsak, öncelikle şunu görmemiz gerekir; birincisi ülkemiz hızla bir bölgesel güç olma yoluna girmiştir,1990’lardan sonra Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle ortaya çıkan yeni uluslararası ortam, bölge ülkelerinin bütün ikili ilişkilerini değiştirici etkiler yapmıştır. Bir anlamda soğuk savaş dünyasının kalıpları kırılırken bölge ülkeleri hem hareket serbestîsi elde etmişler, hem de soğuk savaşın maliyetini düşürecek imkânlara kavuşmuşlardır. Hemen söyleyelim, bu imkânlardan yeterince yararlanıldığını iddia etmek doğru gözükmemektedir. Mesela; bölge ülkelerinin askeri harcamalarının azaltılıp, kaynakların daha çok kalkınmaya yönlendirilmesi gerekli olduğu halde, bu konuda yeterli adımlar atılamamıştır.Kısaca ifade etmek gerekirse, bölgemizdeki siyasi yapıların konjonktür değişmiş olmasına rağmen bunu algılayamamış olmasına bağlayabileceğimiz gibi ,aynı zamanda bu yapıların konjonktürün bir parçası haline gelmiş olmasıyla açıklamak da mümkündür. İkincisi, bu süreçte olumsuz şartlar olduğu halde, Türkiye açısından pozitif sayılabilecek önemli gelişmeler bulunmaktadır.Bunlar içinde Türk Dünyası diye ifade edilen bağımsız devletlerin ortaya çıkması,Ortadoğu’da soğuk savaş gerilimiyle içine kapanmış ülkelerin nispi olarak dışa açılmaları önemli fırsatlar sayılmalıdır.Türkiye’nin bu coğrafyayla yeniden ilişkilerini tanımlamaya başlaması esas itibarıyla dünyadaki değişmenin bir parçası olarak görülmelidir.Bu imkanı ülkemiz açısından bir fırsata dönüştüren esas faktör, Türkiye’nin bu coğrafyanın en büyük devlet tecrübesine sahip olan siyasi geleneğidir.Bu gelenek içinde büyük bir imparatorluğun mirasçısı olmakla birlikte bölge ülkeleriyle mukayese edilmeyecek düzeyde sahip olduğu demokrasi tecrübesinin önemi büyüktür.Bu değerlere ülkemizin modernleşme sürecinde ortaya koyduğu başarıları da eklediğimiz zaman tablo daha iyi anlaşılır hale gelecektir. Üçüncüsü, Dünyada yaşanan büyük değişim dalgasının yönüyle ilgilidir. Aslında 1980’li yıllarda ortaya çıkan bu dalga giderek yükselmekte ve batı merkezli bir ilişkiler sisteminden doğuya doğru bir kayma göstermektedir. Önceleri “Asya Kaplanları” diye bilinen ülkelerle başlayan ekonomik atılımın zaman içerinde bütün Asya’yı saran daha geniş bir hareketin parçası olduğu ortaya çıkmıştır. Bugün dünyada yaşanan olayı, bir sistem değişimi olarak tanımlayanlar bulunmaktadır. Türkiye açısından bu süreç çok önemli bir açılım imkânı getirmektedir. Türkiye doğu ve batı arasındaki ilişkileri sürdürebilen, her iki dünyaya da sunacağı imkânları olan bir konumda yer almaktadır. İmkanlar ve sorunlar Ortaya çıkan imkanların bütünüyle bir toplum açısından kullanılıp kullanılamayacağı meselesi birçok şarta bağlıdır. Bu şartların başında, o toplumun ortaya çıkan değişim sürecini yönetebilecek siyasi kadrolara ,ekonomik elitlere kısaca seçkin bir yönetici elite sahip olup olmaması gelmektedir.Eğer ülke bu kadrolara sahipse o zaman sorun ,bu kadroları demokratik bir sistem içerisinde fonksiyonlarını yerine getirmelerine dönüşecektir. Türkiye’de siyasal sistemin demokratikleşme sorunlarıyla karşı karşıya bulunması, devlet içerisinde bulunan kurumlarla sivil toplum arasındaki ilişkilerin bir dengeye kavuşmada sorunlar yaşaması, içinde yaşanılan konjonktürün iyi değerlendirilememiş olmasının en önemli sebepleri arasındadır. www.sekeris.org.tr 3 başyazı başyazı Türkiye’nin demokratikleşme meselesini daha çok demokrasiye inanmayan hatta demokrasi düşmanı bazı örgütlerin talepleriyle karıştırmamak lazım. Bilhassa son yirmi yıldır ülkemizi karşı karşıya bulunduğu terör sorunu demokratikleşme sürecinin önündeki en önemli engel olduğunu unutmamak gerekir. Terörü sadece yaratığı şiddetle döktüğü kanla, verdiği tahribatla ölçmek ve değerlendirmek eksik olacaktır. Bunun için terörün, esas olarak ülkenin siyasal yapısında dengesizliklere yol açtığını, siyasal bütünleşmeyi engelleyen bireysel hak ve özgürlüklerden, siyasal hak ve özgürlüklere kadar bir çok alanda özgürlüklerin kullanılmasına mani olan bir etki yarattığını asla gözden kaçırmamak gerekir. Bütün bunlara terörle mücadele ortamının yarattığı gerilimleri, negatif tutumları, kardeşlik duygularını zedeleyen tavırları eklediğimizde tablonun toplumsal bakımdan bir travma yarattığını görebiliriz. Bu noktada terörle mücadelenin oluşturduğu şiddet kültürünü siyasi olarak militarizmi beslediğini de hatırlatmak isterim. Bahsedilen bütün bu hususlar Türkiye’nin demokratikleşmesinin önündeki engelleri oluşturmakla kalmaz aynı zamanda ülkenin bütünlüğüne zarar vermeye yönelik hareketlerin yaratabileceği sonuçların ne kadar tahripkâr olduğunu da gösterir. Ülkemizin güneydoğu bölgesinde yoğunlaşan terör hareketinin son zamanlarda giderek bir siyasi yapılanmaya yöneldiği ve hem milli devlet yapısına hem de ülkenin bütünlüğüne yönelik taleplere dönüştüğü görülmektedir. Ülkemiz tüm bu olumsuz gelişmelere demokrasisini güçlendirerek cevap vermelidir. Terör örgütlerinin ve terörden beslenen siyasal hareketlerin en fazla korktukları şey,onlarla yapılacak mücadelenin özgürlükleri genişleterek demokrasi içerisinde gerçekleştirilmesidir.Unutulmamalıdır ki, özgürlükler ayrılıkçı taleplere adres oluşturan bölge halkının ülkeyle daha fazla entegre olmasına imkan hazırlayacak,demokrasi o insanların etnik kimliklerinin üstünde birey ve yurttaş olarak daha fazla yaşamalarına imkan verecektir. Türkiye’nin etnik ayrışmadan bütünleşmeye yönelmesi özgürlük demokrasi ve kalkınma sarmalının kurulması ve güçlendirilmesiyle mümkündür. Sosyal sorunlar Türkiye’nin uluslararası sistemde yaşanan değişmeler, siyasal süreçlerinde yaşanan sorunların yanı sıra, sosyal sorunlarının bütün imkanlara rağmen arttığı görülmektedir. Bu konuda üzerinde durmak istediğimiz meselelerin başında işsizlik gelmektedir.Türkiye hızla değişim yaşarken ortaya çıkan işgücüne katılma eğiliminin gerisinde kalan istihdam yaratma çelişkisiyle kaşı karşıyadır.Tarım çözülürken kentlerde yoğunlaşan işgücünün meydana getirdiği kentli işsizlik çözülemediği, kronik hale dönüştüğü durumlarda tam anlamıyla bir toplumsal felaketin kaynağı olabilir. İşsizliğin yarattığı sorunların ne kadar tahripkar olduğunu görmek için şu hususlara dikkat çekmek isterim; İşsiz insan öncelikle toplumla fonksiyonel olarak bağ kurma yeteneğini kaybetmeye başlayan insandır. Bu bağların zayıflaması ve kaybolması insanların sadece kişilik sorunları yaşamasına yol açmaz,toplumun güven duygusunu üretmesini de zedeler. İkinci önemli nokta, işsizliğin aile yapısı üzerindeki olumsuz etkisidir.İşsiz insanlar sadece kendileri için değil aileleri içinde katkı yapma gücünü kaybeden dolayısıyla ailenin devamlılığına katkısı zayıflayan insanlardır. Üçüncü nokta, toplumsal açıdan işsiz bir meslek, bir beceri veya sadece bir emek potansiyelinin kullanılamaması heba edilmesi anlamına gelir. Yaşadığımız kriz sürecinde Türkiye’deki işsizlik oranları resmi rakamlarda yüzde 15’in üzerine kadar tırmanmıştır. Yılsonu itibarıyla bu oranın yüzde 11 civarında gerçekleştiği tahmin edilmektedir. başyazı başyazı Bütün bu oranlara ve resmi verilere ihtiyatla yaklaşmak gerekir. Tahmin edilen işsizlik seviyesi çok daha yukarılardadır. Bilindiği gibi, ülkemizde kayıt dışılık her alanda olduğu gibi işsizlik meselesinde de yaygındır. İnsanların büyük bir kısmı iş bulma ümidi taşımadığı için resmi kurumlara müracaat etmemekte dolayısıyla rakamlar içerisinde yer almamaktadırlar. Ülkemizdeki işsizlik sorununun bir boyutu işgücüne yeni katılanlarla ilgili olduğu halde diğer bir boyutu da işlerini kaybetmiş olanlarla ilgilidir. Sadece ekonomik kriz sürecinde yaklaşık 400 bin kişinin belli sürelerle veya süresiz olarak işini kaybettiğini hatırlatırsak bu boyutunun önemini daha iyi görebiliriz. Bir işte çalıştığı halde işini kaybedenler içinde özelleştirme dolayısıyla işinden olan işçilerin ayrı bir yeri vardır. Ülkemizde özelleştirme politikaları kamu kaynaklarının bir rant yağmasına dönüştürüldüğü için çalışanlar üzerinde bu uygulamaların ağır bir toplumsal maliyet yarattığını görmek gerekir. Biz şeker sanayinde bunu en ağır şartlarıyla yaşamış şeker işçileri bu konuda büyük mağduriyete uğramışlardır. Sektörümüzde uygulanan ve hale ısrarla devam ettirilmek istenen özelleştirme siyasetinin sadece işsizlik yaratmadığını aynı zamanda ülkemize katma değer kaybettirdiğini hepimiz biliyoruz. Ülkemizin işsizlikten sonra en önemli diğer sosyal sorunu, yoksulluktur. Bir kamu kuruluşu olan TÜİK’in yaptığı son araştırma verilerine göre, yurdumuz insanlarının yüzde 18.08’i yoksulluk şartlarında yaşamaktadır. Yoksulluk sınırının 825TL gibi oldukça düşük tutulduğu dikkate alındığında dahi neredeyse ülkemizde yaşayan her beş kişiden birinin yoksul olduğu bir toplumsal durumla karşı karşıyayız demektir. Yoksulların sayısı 12 milyon 751bin iken, 339 bin kişinin ise açlık çektiği görülmektedir. Artan yoksulluğun yanı sıra tarım politikasında yapılan yanlışlar ile tarım alanları her geçen gün daralmaktadır. Nişasta Bazlı Şeker kotasının her yıl yüzde 50 oranında artırılması pancar şekeri üretimi üzerinde 120 bin tonluk daralmaya neden olmaktadır. Bu durum 210 bin dekar alanda pancar tarımı yapılamaması ve 300 bin ton besi hammaddesi olan küspenin ve 50 bin ton melasın yok olması demektir. Yaşanan daralma ile tarımsal istihdamda ise yaklaşık 20 bin tarım işçisi işsiz kalmakta ve milli ekonomide yaklaşık 300 milyon TL kayıp oluşmaktadır. Yaşanan bu tablo, bugün alınmak istenen önlemler teşvik paketleri ve artı istihdam sağlama politikaları ile çelişmektedir. Diğer yandan AB’ye uyum aşamasında olan ülkemiz açısından AB reform sürecine bağlı olarak Şeker Rejimi Reformu gereği, 2015-2016 yıllarına kadar 21 olan şeker üreticisi ülke sayısının kademeli olarak 6’ya düşürülmesi hedeflenmektedir. Bu anlamda, çok yüksek bir şeker üretim potansiyeline sahip olan Türkiye; şeker pancarı tarımı ve endüstrisini en azından 2015 yılına kadar korumalı, desteklemeli ve geliştirmelidir. AB müzakereleri sürecinde tarım politikası gündeme alınarak ülkemizin pancar şekeri sektörü varlığının sürdürülmesi garanti altına alınmalıdır. Bu olanaklar sağlandığında Türkiye’nin pancardan şeker üretiminde dünyanın yıldız ülkesi konumuna gelmesi kaçınılmaz olacaktır. Şeker işçisinin her türlü fedakarlığa hazır olduğu bilinerek, sektörün pancar üreticisi, şeker işçisi ve devletin de içinde bulunduğu yeni bir modelin yaşaması sağlanmalıdır. Yukarıda ifade ettiğimiz imkânlarla, konjonktürün getirdikleri ile dünyanın içinde bulunduğu değişim dalgalarıyla yaşadığımız sosyal gerçeklik arasındaki çarpıklık açıkça ortadadır. Bu çelişki ülkemizin sorunları ve imkânları dengeli bir şekilde yönetemediğinin ya da bu konularda en azından yetersizliklerin yaşandığını göstermektedir. Biz sendikacılar, işçi hareketinin temsilcileri başta TÜRK-İŞ ve diğer konfederasyonlar, onlara bağlı sendikalar bu gerçeği dikkate alan bir strateji takip etmediğimizde sadece “biz kaybetmeyiz, işçiler kaybetmez aynı zamanda Türkiye kaybeder” gerçeğini asla unutmayalım. içindekiler içindekiler ŞEKER-İŞ SENDİKASI ADINA İMTİYAZ SAHİBİ İsa GÖK Genel Başkan 14 17 20 21 gündem > > özel haber > gündem > gündem Şeker-İş Şube İdari ve Mali Sekreterler Toplantısı KKTC’de... GDO’lar Kıyamet Habercisi mi? İsa Gök “Türkiye’de İş Sağlığı ve Güvenliği Artırılacak” TÜRK-İŞ Başkanı Mustafa Kumlu “Türkiye Değişimde Önemli... Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Hasan Basri GÜZEL Editör Önsel ÜNAL Yönetim Yeri Şeker-İş Sendikası Genel Merkezi Karanfil Sk. No: 59 Bakanlıklar/ANKARA Tel: 0.312 418 42 73-74 Faks: 0.312 425 92 58 www.sekeris.org.tr [email protected] Organizasyon ve Hazırlık Aren Tanıtım Hizmetleri Tic.Ltd. Şti. Dr. Mediha Eldem Sok. 38/15 Kızılay / ANKARA Tel: (0.312) 430 70 81 www.arentanitim.com.tr [email protected] Baskı: Aydoğdu Ofset Matbaacılık Ambalaj San. ve Tic. Ltd. Şti. İvedik Organize Sanayi Ağaç İşleri Sitesi 21. Cad. 598 Sk. No: 20 Yenimahalle/ANKARA Tel: 0.312 395 81 44 Faks: 0.312 395 81 45 www.aydogduofset.com [email protected] Baskı Tarihi: 31.01.2011 Yayın Türü: Yaygın süreli Ücretsiz Dağıtılmaktadır. (3 aylık dergi) Şeker-İş Dergisi Basın Meslek İlkelerine Uyar 10 > gündem Şeker-İş Şube Başkanları KKTC’de Toplandı haber < gündem < araştırma haber < nostalji < nostaljik anı < geçim < İsa Gök “GDO’lu Patates Şeker Pancarına Alternatif Olamaz” İsa Gök “Küreselleşme Gelir Dağılımını Daha da Adaletsizleştirdi” Çiftçi Arazisi İpotekle Yabancıların Eline Geçiyor İlk Toplu-İş Sözleşmemizde Üyelerimize Sağlanan İlginç İmkanlar M. Sadık Şide’den Bir Anı Asgari Ücret Yüzleri Güldürmedi 22 24 25 26 27 28 İsa Gök “Sektör Üzerinde Oynanan Oyunları Bozmalıyız” nostaljik araştırma < nostalji < gündem < köşe < basından dipnotlar < Aralık 1985’de 59 Bin Lira Olan Gıda Harcamaları Tutarı Yüzde... Eski Devlet Büyüklerinin Şeker Fabrikaları Hakkındaki Duyguları Türk Ekonomisine ‘EMAF’ Dopingi Verimlilik Kavramına Bakış özel haber İklim Savaşları Gerçek mi Oluyor? 32 > 50 54 56 58 60 62 30 34 37 42 46 < 38 haber İsa Gök “NBŞ Kotasının Artması Milli Ekonomiye Zarar Verir” > haber > haber > şubelerden > şubelerimizin Yeni Başkanları > gündem > sağlık 2010’un Ardındaki Çalışma Hayatı Bu Şeker Katma Değer... Şeker-İş Pakistan’ı Unutmadı... Sporculara Pancar Suyu Takviyesi 44 > Gündem İsa Gök “Çocuklarınızı NBŞ’li Ürünlerden Uzak Tutun” içindekiler içindekiler 36 > haber kısa kısa dünyadan kısa kısa Çayın Şaşırtan Performansı Euromonitor’un global çay pazarıyla ilgili raporu, geçen yıl içecek ürünlerinde çayın en iyi performans gösteren kategorilerden biri olduğunu gösterdi. Doğu Avrupa ise geçen yıl çay satışlarının en fazla olduğu bölge oldu. 2004-2009 arasında çay satışları yüzde 15,1 yıllık bileşik büyüme oranı ile 4 milyar Euro’ya yükseldi. Batı Avrupa pazarındaysa yüzde 2 yıllık bileşik büyüme oranı ile 2004’ten itibaren durgun bir seyir izleyerek 2009’da 4,25 milyar Euro’ya ulaşan pazarın birkaç yıl içinde Doğu Avrupa pazarının gerisinde kalacağı tahmin ediliyor. Euromonitor’un global büyüme beklentilerine göre 2014’e kadar son beş yılda görülen büyümeden daha düşük bir büyüme olacağı tahmin ediliyor. 2004-2009 yılları arasında 14 milyar 630 milyon Euro’dan 19,75 milyar Euro’ya yükselen dünya çay satışlarının 2014’e kadar da 22,1 milyar Euro’ya ulaşması bekleniyor. Euromonitor’un çay sektöründe gelecekteki büyümeyi etkileyecek trendler arasında markalaşma, sağlık ve sağlıklı beslenmenin olacağını vurguladığı raporunda, Unilever’in Lipton markasının global olarak en büyük marka olduğu da belirtildi. Sağlık Beyanlarında İbre 2012’yi Gösteriyor “AB’deki gıda ürünleriyle ilgili sağlık beyanlarının onaylanması en az iki yıl gecikecek. Avrupa Komisyonu bitkisel bileşenlerle ilgili olanlar dışındaki tüm sağlık beyanlarının onaylanması için resmi tarih olarak Haziran 2011’i vermişti. 27 Eylül’de yayınlanan Avrupa Komisyonu bildirisinde Avrupa Gıda Güvenliği Kurumu’nun (EFSA) değerlendirmelerini 2011 yılı sonunda tamamlayacağı belirtildi. Konuyla ilgili tüm çalışmaların tamamlanmasının ardından Komisyonun gıda sağlık beyanlarıyla ilgili EFSA’nın önerilerini kabul ya da reddedeceği son onayların 2012’de verilmesi bekleniyor. Komisyonun bildirisinde, gecikmenin 44.000’in üzerinde çok sayıda başvuru olmasından ve gıda üreticilerinin başvurularda gecikmelerinden kaynaklandığı belirtildi. 8 şeker-iş dergisi • ocak 2011 kısa kısa Bilim adamları, zenginleştirilmiş sütün çocuklardaki ölüm, hastalık ve beslenme yetersizliğinin azaltılmasını hedefleyen Milenyum Gelişim Hedeflerinin başarılması için olası bir strateji sağlayabileceğini açıkladılar. ABD Johns Hopkins Üniversitesi ve Hindistan Annamalai Üniversitesinden bilim adamlarının zenginleştirilmiş süt ürünlerinin olası sağlık etkilerini değerlendirmeye aldıkları ve Hindistan New Delhi’nin varoşlarında yürüttükleri Fonterra destekli araştırmaya göre, özellikle çinko ve demir gibi mikro besin ögeleri ile zenginleştirilmiş sütün, küçük çocuklardaki beslenme eksikliklerini azaltmak için etkili bir araç olabileceği öne sürüldü. Yaşları 1 ile 4 arasında değişen 633 çocuk arasında gerçekleştirilen çalışmada, zenginleştirilmiş ve kontrol örneği olan zenginleştirilmemiş süt içen iki grup oluşturuldu. Zenginleştirilmiş süt çinko, demir, selenyum, bakır, A vitamini ve C vitamini içeriyor. Çocuklara bir yıllık süre boyunca günde 3 porsiyon süt verildi ve sağlık parametrelerindeki ilerleme ölçüldü. Kontrol grubundakiler ile karşılaştırıldığında, zenginleştirilmiş süt ile beslenen çocuklarda belirgin bir kilo artışı ve boy uzaması tespit edildi. Aynı zamanda ortalama hemoglobin ve serum ferritin seviyelerinde de gelişme görüldü. Ve son olarak zenginleştirilmiş süt ile beslenen gruptaki çocuklarda demir eksikliği anemisi riski yüzde 88 azaldı. dünyadan kısa kısa Milenyum Hedefleri İçin Olası Bir Strateji Mısır Şuruplu Şekerlere Dikkat ABD ve AB’de kotaları kısıtlanan mısır şuruplu şekerlerin pankreas kanserine neden olduğu iddia edildi. Vatan gazetesinin haberine göre, AB ve ABD’de kotaları kısıtlanan nişasta bazlı şekerlerin (mısır şurubu) pankreas kanserine neden olduğu bilimsel çalışmalarla kanıtlandı. İstanbul Üniversitesi’nden onkolog Yavuz Dizdar, bu konuda hazırladığı raporu Sağlık Bakanlığı’na gönderdi. Gazozdan bisküviye, çikolatadan keke tatlı her yiyecekte mısır şurubu kullanılıyor. Raporda şekerleme, bisküvi ve çikolatalar ile pek çok gıda ürünlerinde kullanılan nişasta bazlı şekerlerin(NBŞ)(Mısır şurubu) kansere davetiye çıkardığı vurgulanıyor ve bu ürünlerin kullanılmaması konusunda vatandaşlar uyarılıyor. Halk sağlığını tehdit eden tatlandırıcıların, yetişen yeni neslin geleceğini tehlikeye attığını kaydeden Dizdar, dünyada, “sağlığa zararlı gerekçesiyle” yasaklanan tatlandırıcıların, her yıl yüzde 50 oranında kota artışıyla Türkiye’ye sokulduğu ifade ediliyor. www.sekeris.org.tr 9 gündem gündem Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı Gök: “Tek tip özelleştirme Türkiye şartlarına göre değil” Şeker-İş Şube Başkanları KKTC’de Toplandı... Gök, 1980’li yıllardan itibaren, dünya genelinde başlatılan özelleştirme uygulamalarının, her ülkeye uygulanabilecek tek tip özelleştirme yöntemi olmadığını söyledi. Şeker-İş Şube Başkanları, Başkanlar Kurulu toplantısında biraraya geldi. 13-19 Aralık 2010 tarihleri arasında Yavru Vatan Kıbrıs Mercure Otel’de gerçekleştirilen ve Başkanlığını Türk-İş Genel Eğitim Sekreteri ve Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök’ün yaptığı toplantıya Genel Merkez Yönetim Kurulu Üyeleri ile Şube Başkanları katıldı. Şeker sektörünün özelleştirilmesi sürecinde Şeker-İş’in uyguladığı strateji ve üstlendiği sorumluluk konusu çerçevesinde Genel Başkanımız İsa Gök, ülke gündemine ilişkin sorunlar ve şeker sektörü konusunda şube başkanlarına bilgi verdi. 1980’li yıllardan itibaren, dünya genelinde başlatılan özelleştirme uygulamalarının, her ülkeye uygulanabilecek tek tip özelleştirme yöntemi olmadığını iddia eden Gök, toplantı öncesi yaptığı konuşmasında kısa dönemde, bütçe açıklarını kapatmak için, devlete gelir sağlamayı hedefleyen, öncelikleri doğru belirlenmemiş bir şekilde 10 şeker-iş dergisi • ocak 2011 özelleştirme yapılmasının, ekonomiye yarardan çok, zarar getireceğini söyledi. Uluslararası güç merkezlerinin terörü bir dış politika aracı olarak görüp, bölgesel ya da küresel çıkarlarını gerçekleştirmek ve hegemonya oluşturmak için kullandığını kaydeden Gök, “Türkiye’de bin yıllık kardeşliğimizi bozmaya çalışan, milletimizin zenginliği olan farklılıklarımızı bir ayrıştırma gerekçesi olarak gösterip milletimizi bölüp, kardeş kanı dökülmesine sebep olan terör örgütüne karşı dün olduğu gibi bugün de sendikamızın tavrı nettir” diye konuştu. Gök, Türkiye’nin meselelerini toplumsal, siyasal ve ekonomik meseleler olarak üç grupta topladı. Türkiye’nin siyasi sorunlarının başında demokrasi meselesinin geldiğini ifade eden Gök, “Bunun gerçekleşebilmesi için her şeyden önce devletin içinde yer alan bütün kurumların milletin iradesi ile şekillenen milli egemenlik fikrine saygı göstermeleri esası gereklidir. Bu kurumlar içerisinde ordunun, yargının kendi fonksiyonları ve görev alanları ile ilgili anayasal ve yasal ilkelere, demokrasinin ruhuna bağlı kalarak görevini yapmaları bir zorunluluktur. Bu konuda Türkiye’nin yaşadığı sorunlar, 12 Eylül’den bu yana ortaya çıkan çarpık ilişkilerin düzeltilmesi, askeri müdahale ve ara rejim baskılarını yaratan tortuların temizlenmesi, milletimizin geleceği ve demokrasimiz açısından önemli bir gelişme sayılmalıdır” diye konuştu. Cari açık halen ülke ekonomisinin yumuşak karnı Sivil toplumun güçlenmesi ve gelişmesinin, devlet karşısında sosyal hak ve özgürlüklerin teminatını oluşturduğuna işaret eden Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, sivil toplumun gelişmesinin ancak örgütlenme hakkının kullanılması ile mümkün olacağını söyledi. Konuşmasında Türkiye’nin ekonomik sorunlarına da değinen Gök, 2001 krizinden büyük bedeller ödeyerek çıkan Türkiye ekonomisinin dengesiz kurulmuş olan bankacılık ve finans kurumları ile mali piyasalar üzerinden krize yakalandığını hatırlattı. Gök, şunları söyledi: “2001 krizinden sonra bankalarla ilgili yapılan düzenlemeler disiplinli bir yapı yaratmış, 2008 krizinin Türkiye ekonomisinde derinleşmesi bu sebeple belli bir ölçüde engellenmiştir. Buna rağmen dışa dayalı büyüme ve cari açık sorunu ülke ekonomisinin zayıf karnı olarak halen mevcudiyetini korumaktadır. Bugün, yaşanan krizin bedelinin kimler tarafından ödendiği bütün çıplaklığıyla ortadadır. Sıcak para girişi ve ithalata dayalı büyüme, Türkiye’nin üretim yapısını değiştirmeden ekonomik faaliyetleri genişleterek krizlere açık bir yapıyı sürdürmesine yol açmaktadır. Rakamlara kısaca baktığımız zaman bu politikaların yarattığı tabloyu daha net görebiliriz. 2002 yılında 129 milyar dolar olan Türkiye’nin dış borcunun, 2009 yılının sonunda 273 milyar dolar seviyesine gelmiş olması oldukça düşündürücüdür. Yine 2003 yılında 8 milyar dolar olan cari açığın 2008 yılı sonunda 50 milyar dolara yaklaşması yanlışların sürdürülemez bir noktaya geldiğini göstermektedir.” Türkiye’nin ekonomik büyümesinin istihdam yaratmayan bir büyüme olduğunu, bunun da ithalata dayanan politika ile ilgisi bulunduğun altını çizen Gök, 2009 Ocak ayında yüzde 15.5 olan işsizlik oranının aynı yılın Şubat ayında yüzde 16.1’e kadar ulaştığını vurguladı. 2010 Ocak ayında bu oranın yüzde 14.5 olmasının Türkiye’nin en büyük sorunun halen işsizlik olduğu görüşünü savunan Gök, bugün gelinen noktada işsizliğin halen yüzde 13 civarında olmasının da sorunun önemini koruduğunu gösterdiğini yineledi. Sosyal politikaların bir diğer probleminin, yoksulluk ve gelir dağılımı ile ilgili olduğuna dikkat çeken Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, uygulanan asgari ücret politikasının ülkemizin yoksulluk şartlarını belirleyen bir uygulama olduğunu ifade etti. Gök konuşmasına şöyle devam etti: “Asgari ücretle çalışan insanların açlık sınırının altında yaşadığı Türk-İş’in yaptığı araştırmalarla yıllardır www.sekeris.org.tr 11 gündem gündem “Türkiye’nin yaşadığı sorunlar, 12 Eylül’den bu yana ortaya çıkan çarpık ilişkilerin düzeltilmesi, askeri müdahale ve ara rejim baskılarını yaratan tortuların temizlenmesi, milletimizin geleceği ve demokrasimiz açısından önemli bir gelişme sayılmalıdır” gündem gündem belgelenmiş bulunmaktadır. Şimdi TÜİK’in yaptığı araştırmalar da bu konuda Türk-İş’i doğrulayacak noktaya gelmiştir. Kısaca şunu söyleyebilirim ki, Türkiye’nin yaklaşık 700 milyar doları aşan milli gelirinin yüzde 45’ini nüfusun en zengin yüzde 20’lik aile grubu kontrol ederken, en yoksul yüzde 20’lik grup ise bu milli gelirden yüzde 6 civarında pay alanlardır. Asgari ücret uygulaması, sosyal harcamalar ve vergi politikaları devletin gelir dağılımına müdahale etme konusundaki en önemli araçlarıdır. Fakat bunlar gelir dağılımını düzeltmek için değil daha çok bu bozuk yapıyı sürdürmek için kullanılmaktadır. Şekerpancarının GSYH’ya 2 milyar dolar katkısı var Türkiye’de uygulanan geleneksel tarım politikalarının dünya ile karşılaştırıldığında, yetersiz ve eksik kaldığının altını çizen Gök, günümüzde ihracatın, tarım ürünlerinden daha çok sanayi ürünleriyle yapılmakta olduğuna değindi. Şekerpancarının sağladığı sosyal ve ekonomik katma değerle stratejik bir öneme sahip olduğuna vurgu yapan Gök, tarımsal hammadde ve sanayide kullanılan şeker pancarından şeker üretimi ile ülkemiz Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’ya yaklaşık 2 milyar dolar civarında katma değer ve istihdam sağlandığını iddia etti. “Yan sektörlerin gelişmesine önemli katkıları bulunan pancar şekeri üretimine yeterli ilginin gösterilmesi sağlanmalıdır. Devletimiz bu amaçla çiftçisine sahip çıkmalı, gerekli teşvik ve bilinçlendirmeyi sağlayabilmelidir” diye konuşan Gök, 1980’li yıllardan itibaren, dünya genelinde başlatılan özelleştirme uygulamalarının, her ülkeye uygulanabilecek tek tip özelleştirme yöntemi olmadığını, söyledi. Gök konuşmasına şöyle devam etti: “Kısa dönemde, bütçe açıklarını kapatmak için, devlete gelir sağlamayı hedefleyen, öncelikleri doğru belirlenmemiş bir şekilde özelleştirme yapılması, ekonomiye yarardan çok, zarar getirecektir. Nitekim, bu konular özelleştirmenin finansörlerinden olan Dünya Bankası uzmanlarınca hazırlanan ülke raporlarında da zaman zaman dile getirilen gerçeklerdir. Bildiğiniz üzere sendikamız Şeker-İş olarak, Türkşeker’i 2000 yılında kapsama alan, bu ideali gerçekleştirmek için 2003 yılında yol haritası belirleyen ve günümüze kadar devam eden özelleştirme politikaları ile mücadele etmekteyiz. Genel Merkezimiz tarafından sendikamız görüş ve önerileri doğrultusunda tamamen bilimsel ve resmi verilere dayanan şeker sanayiinin mevcut durumunu, sorunlarını ve özelleştirmenin olası sonuçlarını aktaran pek çok rapor ve kitap hazırlanmıştır. Sektörümüzü yakından tanıyan siyasi iktidar ve muhalefete mensup milletvekillerimizin konuyla yakından ilgilenmeleri ve mücadeleye destek vermeleri sendikamızın gücüne güç katmıştır. Fabrikalarımızın bulunduğu illerimizde sektörümüzle ilişkili olarak pancar üreticileri, nakliyeciler, besiciler, yöre esnafı, sivil toplum kuruluşları, medya temsilcileri ve akademik çevrelerle yaptığımız bilgilendirme görüşmeleri sonucunda özelleş- 12 şeker-iş dergisi • ocak 2011 misyon kararının iptali ve yürütmesinin durdurulması ve portföy B grubu için yine aynı tarihte verdiği ihale şartları belgesinin iptali ve yürütmenin durdurulması kararları, bir kez daha haklılığımızı ortaya koymuştur.” Toplu İş Sözleşmesi Tasarı ve Teklif Paketi Hazırlığı Önümüzdeki dönemde Türk Şeker Fabrikaları ile Amasya, Kayseri, Konya Şeker Fabrikalarımız için 24. dönem, Kütahya Şeker fabrikamız için 4. dönem, Adapazarı Şeker Fabrikamız için yetki sorunu çözüldüğünde 1. dönem Toplu İş Sözleşmeleri bağıtlanacaktır. Bu Toplu İş Sözleşmelerimiz ile sektörümüzün devamını sağlayacak mücadelemiz de göz önünde bulundurularak üyelerimizin ücretleri ile geçici işçilerimizin çalışma sürelerinin daha iyi seviyelere yükseltilmesi hedeflenmektedir. Toplu İş Sözleşmeleri ile ilgili hazırlık çalışmaları sözleşmelerimize ilişkin anket formlarının hazırlanması ve şube başkanlıklarımıza gönderilmesi ile başlamıştır. Üye- lerimiz tarafından doldurulan talep formları, şube başkanlıklarımızca şube görüşü haline dönüştürülerek Genel Merkezimize yollanmıştır. Genel merkezimize yollanan şube görüşleri toplu iş sözleşmelerimizdeki maddeler üzerinde şubelerimizin ayrı ayrı tekliflerinin yer aldığı kitapçık haline getirilerek, Başkanlar Kuruluna sunulmuştur. 24. dönem toplu iş sözleşmelerimiz için işverenlerimize sunulacak “Tasarı ve teklif Paketini” hazırlamak üzere toplanan başkanlar kurulumuz, toplu iş sözleşmemizdeki maddeler üzerinde dönem içerisindeki taleplerimizi ve yeni tekliflerimizi tek tek tartışarak 24. dönem “Tasarı ve teklif paketimizi” hazır hale getirmiştir. www.sekeris.org.tr 13 gündem gündem tirme konusunda geniş bir kamuoyu desteği sağlanmıştır. Bor, Ereğli, Ilgın Şeker Fabrikalarının ihale ilanı yayınlandığında, “eğer bu fabrikalar satılırsa geriye kalan 18-20 fabrikanın yaşama şansı yok, buralar kapanmak zorunda kalacaktır.”demiştik. 28 Kasım 2006 tarihinde Bor, Ereğli, Ilgın Şeker Fabrikaları’nın ihalesi süresiz olarak iptal edildi. Portföy A grubunu oluşturan Kars, Erciş, Ağrı, Muş ve Erzurum Şeker Fabrikalarımızın ihale ilanı yayınlandığında, gerek yazılarımızda, gerekse internet sitemizde “bu fabrikaların üretim maliyetleri yüksek, buralar sosyal amaçlı kurulmuş fabrikalardır”. Bunlara alıcı çıkmaz dedik. 27 Kasım 2008 son teklif verme tarihine kadar fabrikalara hiç teklif gelmemesi üzerine ihale iptal edildi. Ardından yine aynı inançla Portföy C grubu fabrikalarının 11 Eylül 2009 tarihinde ihale ilanının yayınlanmasının ardından kaleme aldığımız sayısız yazılarımızda, özelleştirme gerçeği raporumuzda, pancar tarımı ve şeker sanayi kitabımızda, “Başbakan’a açık mektup” başlıklı tüm kamuoyunu ayağa kaldıran gazete ilanlarında değindiğimiz ve bu mücadelelerin yapı taşlarını oluşturan; ülkemizde pancardan şeker üretiminin devamlılığının sağlanması, şeker üretiminde dışa bağımlılığın önüne geçilmesi , ülkemizin pazar haline gelmemesi yönündeki belirlediğimiz ilkeler Danıştay 13.Dairesi’nin 15 Aralık 2009 tarihinde portföy C gurubu için verdiği ihale ilanı ve şartnamesi ile 12 Ocak 2010 tarihinde ihaleyi sonuçlandıran ihale ko- gündem gündem İsa Gök “Yenilenebilir Enerjide Avrupa’nın Lideri Olabiliriz” Şeker-İş Şube İdari ve Mali Sekreterler Toplantısı KKTC’de Gerçekleştirildi… Şeker-İş İdari ve Mali Sekreterler toplantısı Yavru Vatan KKTC’de gerçekleştirildi. Türk-İş Genel Eğitim Sekreteri ve Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, eğitim semineri öncesi yaptığı konuşmasında ülkemiz ve sanayimizin oldukça zor bir dönemden geçtiğini belirterek özellikle petrol ürünleri fiyatları konusundaki yüksek vergi yükü sonucu artan maliyetlerin tüketim yapan kesimi zor durumda bıraktığını kaydetti. Şeker-İş İdari ve Mali Sekreterlere hitap eden Gök, akaryakıt fiyatlarını aşağıya çekmenin sırrının özelleştirilmek istenen şeker fabrikalarında olduğunun altını çizdi. Gök, “Biz özelleştirmelerle uğraşırken, dünya alternatif enerji kaynakları üzerinde çalışmaktadır. Dünya fosil yakıt rezervinin sınırlı olması, maliyeti ve çevreye verdiği zararları göz önünde bulundurulduğunda şeker pancarından üretilen biotenol yakıtı önemini her geçen gün daha da artırmaktadır. Dünyanın en büyük şeker üreticisi olan Brezilya ihracatını azaltarak ve şeker kamışından elde ettiği şekerlerin bir kısmından vazgeçerek biotenol üretimine geçmiştir” diye konuştu. Brezilya’nın ürettiği biotenolü Avrupa Birliği ülkelerinin çoğuna ihraç ettiğini hatırlatan Gök, bu ülkenin 2012 yılından itibaren de 70’den fazla biotenol üretim tesisinin açılmasını planladığını kaydetti. Gök şunları söyledi: “Brezilya’nın dışında Kolombiya ve Amerika Birleşik Devletleri’nde, şeker kamışı ya da tahıllardan elde edilen 14 şeker-iş dergisi • ocak 2011 etanolün kullanımı, hükümet programlarıyla teşvik edilmektedir. Öyle ki şeker üretiminde ön sıralarda olan ABD bile biotenol ihtiyacının yüzde 25’e yakınını Brezilya’dan ithal ederken, Türkiye genel olarak enerjide yüzde 90 dışa bağımlı bir ülke konumundan çıkamamıştır.” Türkiye’nin enerjideki dışa bağımlılığını pancarla kıracağına inandığını vurgulayan Gök, bu siyasi kararın alınmasında geç kalınmaması gerektiğini hatırlattı. “Bu yönde bir karar alınırsa Türkiye petrol ürünlerinde dışa bağımlı bir ülke konumundan hızla uzaklaşacaktır” diye konuşan Gök, bu görevi yaşatmanın şeker pancarı üreticisi, çiftçisi ve devletin omuzlarında olduğunu söyledi. Gök şöyle devam etti: “Bakınız, Fransa önce şeker fabrikalarını özelleştirmiş. Sonra kişilere kar amacıyla özelleştirmenin yapılmayacağını görmüş. Sonra aldığı bir kararla bu fabrikaları pancar üreticilerine devretmiş. ABD’de ise şahısların tek bir fabrikası yok. Ülkemizde ise sektörün kurtuluşu pancar üreticisi, şeker işçisi ve devletin içinde olduğu yeni bir yapıyla mümkündür.” Hızla değişen dünyaya sendikalar ve sanayinin de ayak uydurma zorunluluğu olduğunu ifade eden Gök, ülkenin kalkınması için herkese büyük görevler düştüğünü söyledi. Gök, şeker sektörüne ilişkin şu bilgileri verdi: “Sektör bu şekliyle yaşamaz” Sektördeki sıkıntılardan kurtuluşun yolunun bilgi sahibi olmaktan ve insanları bilgilendirmekten geçtiğini vurgulayan Gök, şeker fabrikalarının özelleştirilmemesi konusunda pancar üreticisi, taşıyıcısı, besicisi, yöre halkı ve tüm vatandaşlarmızın bilgilendirilmesi gerektiğine değindi. Gök şunları söyledi: “AB, müzakere sürecinde Avrupa Birliği ülkeleri içinde 6 ülkenin şeker üretebileceğini diğer ülkelerin pancar üretimini terk etmelerini söylüyor. Türkiye’nin pancar şekeri ve tarımla ilgili, Avrupa Birliği henüz bir sayfa açmadı ancak, içinde bulunduğumuz süreç, 2016 yılında Avrupa Birliği şeker rejimi hayata geçtiği zaman Türkiye’nin şeker sektöründen çekilmesine doğru hızla yol almaktadır. Bir kere çalışanlarımızın neler kaybettiği ile ilgili değil, ülkemizin neler kaybedeceği ile ilgili kaygılarımızın olması gerekmektedir. Sektörün bu şekliyle yaşaması mümkün değildir. Devletin bu yönde bir tercihini yapması gerekmektedir. 2002 yılından bugüne şeker sektörü bütün olumsuzluklara rağmen kendi ayakları üzerinde durmaya çalışmaktadır. Ancak, şu bir gerçek ki mevcut gündem gündem “Özelleştirme yol haritası uluslar arası kartele ihale edildi” “600 yıl dünyaya hükmetmiş, Çanakkale Zaferi Destanını yazan şanlı bir neslin torunları olarak bu milleti şahlandırmalıyız. Kısa ömrümüzde bu coğrafyada yaşayan her hadiseyi çözmek gibi bir sorumluluğumuz var. Yakın geçmişte Kuzey Irak’ta yapılan vahşeti ve bıraktığı izleri unutmamalıyız. Tek kutuplu dünya düzeninde neler yaşadığımızı iyi analiz etmek zorundayız. Neoliberal politikaların dünyayı ne hale getirdiğini hepimiz biliyoruz. Ülkemiz üzerinde oynanan oyunların bir başka boyutu şeker sektörü üzerinde de oynanmakta, bugün sanayi kadrolarındaki eksiklikten tutunuz, sanayideki teknik yenilenme ile ilgili problemlere, sanayide üretilen şekerin maliyetine kadar yığınla sıkıntılar yaşamaktayız. Bu problemlerin çözümü için sektörün mutlaka özelleştirme programından çıkartılması gerektiğini unutmamalıyız. Ne yazık ki, 1980 yılı sonrası yeni liberal politikaların bir gereği gibi basın yoluyla neler şırınga edilmişse sorgusuz bunları aldık, doğruluğunu kabul ettik. Bugün sanayimizin çökmemesi için gayret göstermemize rağmen çoğumuzun karamsar olduğunun bilincindeyiz. 2000 yılında şeker fabrikaları özelleştirme kapsamına alındığında Türkiye’nin durumuna bakınız. O yıllar Türkiye büyük bir krizde. Ekonomisi çökmüş, ülkenin ayağa kalkması için sıkı para politikaları uygulanmış, IMF’ye el açılmış. 2001 yılında ilk defa Şeker Kanunu çıkartıldı. NBŞ ile ilgili yeni söylemler girdi gündemimize. Türkiye bu kanunla NBŞ’yi resmileştirmiş oldu. ABD, Kuzey Irak’taki askerlerini kristal şekerle beslerken, Fransa gibi şeker üreten ülkeler NBŞ’yi yasaklarken Türkiye’de NBŞ kotaları yüzde 10-15 seviyesinde uygulamaya konuldu. Özelleştirme yol haritası uluslar arası kartele ihale edildi.” “Bakınız, Fransa önce şeker fabrikalarını özelleştirmiş. Sonra kişilere kar amacıyla özelleştirmenin yapılmayacağını görmüş. Sonra aldığı bir kararla bu fabrikaları pancar üreticilerine devretmiş. ABD’de ise şahısların tek bir fabrikası yok.” haliyle de uzun süre ayakta durması imkansızdır. Devlet, şeker sektörü üzerinde oynanan oyunlara tedbir almadığı taktirde zaten küresel güçlerin odağı halindeki şeker sektörü, pancar üreticisi ve kooperatifçilik olgusu ortadan kalkacaktır. Yarınları görebilmemiz açısından hepimizin gerçekleri iyi kavraması, dikkatli olması ve üzerimize düşen milli bilinç sorumluluğunu yerine getirmemiz gerekmektedir. Türkiye’nin yönünün AB’ne dönük olduğu unutulmamalıdır. Genç, dinamik yapısıyla Türkiye, çok yakın bir gelecekte mutlaka AB’nin yıldız ülkesi olacaktır. Yeter ki kardeş kavgasını bir kenara bırakalım, birbirimizi anlamaya çalışalım. “Kendimizi sorgulamalıyız” Ülke gündemine ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Gök, Cumhuriyetin 87. yılında ülkede sağ-sol ve Alevi-Sünni çatışmalarına yönelik kardeş kavgalarıyla sürekli kaos ortamının yaratılmak istendiğine dikkat çekti. “Kürtler ve Türkler ayrı milletler olarak ayrıştırılmak isteniyor” diye konuşan Gök, bütün olumsuzluklara rağmen insanların kendilerini sorgulamadığını iddia etti. Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, “Bugün sürekli kardeş kavgalarıyla dünyaya hükmetmiş bir imparatorluğun mensupları olarak ülkenin birlik ve beraberliğine zarar verecek her hareket ülkemizde yaşandı. Zaman zaman çeşitli tezgahlar sergilendi. Ancak, kendimizi sorgulama gereği duymadık. Artık kardeş kavgaları ile ülkeyi oyalamayalım. ‘Ben haklıyım’ kelimesini bir tarafa bırakıp, ülkemiz için neler yapabileceğimizi tartışalım. Eğer şiddet ve nefret duygularından kendimizi ayrıştırabilirsek birçok hadiseyi çözebileceğimiz kanaatini taşıyorum” dedi. www.sekeris.org.tr 15 gündem gündem 16 şeker-iş dergisi • ocak 2011 Önsel ÜNAL Yasa değişikliği ile şimdiye kadar sadece dışarıdan satın alınabilen genetiği değiştirilmiş ürünlerin, artık Türkiye topraklarında üretileceği iddia ediliyor. Hatırlarsanız 2009 yılı Nisan ayında milletvekillerinden ve TÜBİTAK üyelerinden oluşan bir grup, ABD’ye sessiz sedasız bir gezi düzenlemişti. Amerikan Tarım Bakanlığı sponsorluğunda gerçekleştirilen “GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar) ve Tohum Gezisi” sonrasında, hepimizin sağlığını doğrudan etkilemesine rağmen fazla konuşulmayan üç yeni yasa tasarısı TBMM gündemine alınmıştı. Bu yasa tasarılarından sadece biri, yeni Tarım ve Gıda Bakanlığı kurulması teklifi medyada yer alırken, Türkiye’de genetiği değiştirilen ürünlerin üretimine kapı açacak değişiklik teklifi gözlerden kaçırıldı. Yasa değişikliği ile şimdiye kadar sadece dışarıdan satın alınabilen genetiği değiştirilmiş ürünlerin, artık Türkiye topraklarında üretileceği iddia ediliyor. Bu yasa tasarısının ne anlama geldiğini tam olarak anlayabilmek için, Aktüel Dergisinin geçtiğimiz yıllarda yaptığı bir haberi hatırlatmakta fayda var. Dünya çapında Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO)ticareti yapan dev şirketlerin gizli amaçları arasında bazı ırkların yok edilmesi ve ‘Ari Irk’ projesinin hayata geçirilmesinin bir parçası olduğunu savunan Alman asıllı Amerikalı araştırmacı-gazeteci F. William Engdahl’ın bu konudaki çok çarpıcı bilgilerini okumakta fayda var. Kıyamet tohum deposu Yeni Aktüel Dergisinin 29 Kasım- 5 Aralık 2007 tarihli 125. sayısında “Kıyamet Kapısı” başlığıyla kapak konusu olarak işlediği ve 26 Şubat 2008’de tamamlanacağını duyurduğu “proje”, tamamlandı. Norveç’in kuzeyindeki Spitsbergen adasında “Svalbard Küresel Tohum Deposu” adı verilen o ambar, Mart 2008 itibariyle resmen faaliyete başlamış. Donmuş bir dağın 130 metre altına inşa edilen ambarda şu anda dünyanın dört bir yanından yaklaşık 3 milyon farklı tohumun özel ambalajlarda saklandığı iddia ediliyor. Kuzey Kutbu’na 1100 kilometre uzaklıkta olan buzdağı ambarında bazı dayanıklı tohumlar 1000 yıl kadar bozulmadan kalabilecek. Her türlü nükleer saldırıya, patlamaya ve depreme dayanıklı olan bu tohum deposuna “kıyamet tohum deposu” da deniyor. Dünya üzerindeki tüm tohum çeşitlerini biraraya getirmeyi hedefleyen ambarın amacının, gelecekte dünyanın başına gelebilecek nükleer savaş, meteor düşmesi veya iklim değişimi gibi bir felaket durumunda, tohum çeşitliliğinin korunmasını sağlamak olduğu öne sürülüyor. Buraya kadar her şey gayet iyi niyetli görünüyor. Ancak Alman asıllı Amerikalı araştırmacı-gazeteci F. William Engdahl’ın bu proje ile ilgili dehşet verici şüpheleri var. Dünyayı genetikle ele geçirecekler Engdahl, tarım sektörünü ellerinde tutan GDO (genetiği değiştirilmiş organizma) devlerinin bizim bilmediğimiz bir Alman asıllı Amerikalı araştırmacıgazeteci F. William Engdahl’ın istenmeyen ırkları kısırlaştırma planının ayrıntıları açıkladığı üprertici iddialarla şok olacaksınız! Alman asıllı Amerikalı araştırmacı-gazeteci F. William Engdahl, tarım sektörünü elinde tutan GDO devlerinin insanlık için gerçek bir kıyamet yaratacağını söylüyor. www.sekeris.org.tr 17 özel haber haber özel GDO’lar Kıyamet Habercisi mi? özel haber haber özel şeyler bildiklerini düşünüyor. Spitsbergen’in buzlaşmış kayalıklarının altında “dünyayı ekonomik ve genetik olarak ele geçirme” planlarının yattığını iddia eden Engdahl, teorisini ambar projesi finansörlerinin kimlikleri ve geçmişleri hakkında ayrıntılı hatırlatmalar yaparak ispatlıyor. Aktüel dergisi, ilk baskısı 2007’de yapılan, Nisan 2009’da Türkçe’ye çevrilen “Ölüm Tohumları/Kalıtımın Değiştirilmesinin Arkasındaki Karanlık Oyunlar” adlı kitabın da yazarı olan Engdahl ile “kıyamet muhafızları” dediği finansörlerin kimlikleri, neler yaptıkları ve Svalbard Küresel Tohum Deposu üzerindeki hedefleri hakkında konuştu. Kıyamet muhafızları Öncelikle, bu ambarın Global Crop Diversity Trust (GCDT- Küresel Hasat Çeşitliliği Örgütü) aracılığıyla işletildiğini söylemeliyim. Nisan 2009 rakamlarına göre 123 milyon dolarlık bir finansmanları var. Roma’da kurulan bu örgütün başında Kanadalı Margaret CatleyCarlson bulunuyor. 1998’e dek New York merkezli Nüfus Konseyi’nin de (Population Council) başkanıydı. Bu konsey John D. Rockefeller’ın nüfus popülasyonunu düşürmek amacıyla 1952’de kurduğu, aile planlaması adı altında gelişmekte olan ülkelerde kısırlaştırma çalışmaları yürüten bir konsey. Diğer GCDT üyeleri arasında Hollywood Dream Works Animation’a başkanlık eden Lewis Coleman da var. Coleman, ABD’nin en büyük Pentagon anlaşmalı askeri endüstri şirketi olan Northrup Grumman Corporation’ın da kurul başkanıydı. Örgütün finansörleri • Geçen yıl şirketin aktif yönetiminden çekilerek kurduğu Bill-Melinda Gates Vakfı aracılığıyla kendini Asya ve Afrika’daki çiftçilere yardıma adayacağını beyan eden Microsoft’un kurucusu Bill Gates! • Dünyanın en büyük patentli GDO tohum ve tarım kimyasalları devi ABD’li DuPont / Pioneer Hi-Bred! 18 şeker-iş dergisi • ocak 2011 • Yine bir ABD’li GDO devi Monsanto! • İsviçre menşeli GDO tohum ve tarım kimyasalları şirketi Syngenta! • 1970’lerde 100 milyon dolarlık bir kaynakla “Yeşil Devrim” diye bilinen tohumda gen devrimini başlatan ve tarımsal değişim ile ideal genetik saflığı sağlama çalışmalarını yürütmek üzere dünyanın en büyük vakıflarından birini kuran petrol devi Rockefeller! • ABD, İngiltere, Norveç, Almanya, İsviçre ve Kanada’dan da devlet fonları aktarılıyor. Yani özetle, GDO tohumları az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere yayarak tarlalardan orijinal tohumların kökünü kazıyan şirketler, şimdi dünya üzerindeki tüm orijinal tohumları olası bir kıyamet günü için kutuplarda buzdan bir adaya saklıyor. Dünyanın pek çok ülkesinde “zaten var olan” tohum depolarına ne gibi bir felaket gelecektir ki, Svalbard’a muhtaç kalınacaktır? Nükleer savaş, iklim değişimi veya meteor düşmesinin dışında bir felaketten mi söz ediyorsunuz? Evet, planlı bir felaketten söz ediyorum. Bunu anlamak için yalnızca 2003 Amerikan bombardımanından sonraki Irak’a bakmak yeterli. Irak medeniyetlerin beşiği ve binlerce yıl önce buğday tarımının doğduğu yerdir. Ebu Garib’de yüzlerce yılda geliştirilen buğday tohumu çeşitlerinin yer aldığı bir tohum bankası bulunuyordu. Amerikan bombardıma- nından sonra o tohum mahzeni tarihe karıştı. Artık kimse o tohumların nerede olduğunu bilmiyor. Düşünün, dünyadaki tüm tohum çeşitleri NATO destekli Svalbard’da biraraya getirilip kontrol altına alındığında, dünyadaki diğer paha biçilmez tohum bankalarını savaşlar ve terörist eylemler ile yok etmek çok kolay olacak! Sonrasında da Monsanto ve DuPont gibi devler kendi GDO tohumlarını tüm dünya çiftçilerine tek elden sunabilecekler. Yani tüm tohum çeşitlerini ele geçirdikten sonra dünyanın diğer tohum bankalarını, tekel oluşturabilmek amacıyla yok edebilirler. “Ari ırk yaratma projesi” Peki tekel olma arzusunun temelinde yatan tek sebep ekonomik mi? Hayır. Bunu açıklamak için önce kıyamet muhafızlarının kimliklerinden ve geçmişte neler yaptıklarından biraz söz edelim. Rockefeller 1971’de Uluslararası Tarım Araştırmalarında Küresel Danışmanlık Grubu olan CGIAR’ı kurdu. CGIAR, üçüncü dünya ülkelerinin bilim adamlarının ve agronomistlerinin (tarım uzmanı) “modern tarım ürünü” kavramlarında uzmanlaşmaları ve ABD’de öğrendiklerini ülkelerine götürmeleri ile yakından ilgilendi. GDO’lu “Gen Devrimi”nin yaygınlaşması için paha biçilmez bir etki şebekesi oluşturdular. CGIAR, daha etkin olabilmek için BM Gıda ve Tarım Örgütünü (FAO), BM İlerleme Programı’nı ve Dünya Bankası’nı da işin içine dâhil etti. “Rockefeller Hitler’in de finansörüydü” Üstün ırk yaratma projesi tam olarak nasıl bir şey? Rockefeller Vakfının ve zengin finans kurumlarının 1920’lerden beri genetik olarak üstün ırk yaratmayı meşrulaştırmak için kullandıkları öjenik bilimi daha sonradan genetik mühendisliği olarak değiştirilmiştir. Hitler ve Naziler buna ari üstün ırk diyorlardı. Hitler’in öjenik çalışmaları da bugün Svalbard’a milyonlarca dolar akıtan Rockefeller Vakfı tarafından finanse edilmişti. Rockefeller Vakfı, Third Re-Ich’s Kaiser VViIhelm Instilutcs’nün ari ırk öjenik çalışmalarını finanse ediyordu. 2. Dünya Savasında ABD resmi olarak savaşa Hitler Almanya’sının karsısında olarak girerken, Rockefeller Standard Oil Group, illegal olarak Alman Luftvvaffe ve VVehrmacht birlik- 20 yıllık kısırlaştırma projesi Örnekler üzerinden gidelim. Küçük bir Kaliforniya biyoteknoloji şirketi olan Epicyte, genetik mühendisliği marifetiyle, yendiğinde erkeği kısırlaştıran bir mısır geliştirdiklerini açıkladı. Epicyte, Svalbard’ın iki sponsoru olan DuPont ve Syngenta ile teknolojilerini yaymak için ortaklık kurmuştu. Çok ilginçtir ki Epicyte, genetiği değiştirilmiş sperm öldürücülü mısırı ABD Tarım Bakanlığfndan (USDA) aldığı araştırma fonuyla geliştirmişti. Bir başka örnek 1990’larda BM Dün¬ya Sağlık örgütü, Nikaragua, Meksika ve Filipinler’de 15 ila 45 yaşları arasındaki milyonlarca kadının tetanoza karşı aşılanması için bir kampanya başlattı. Erkekler de tetanoz olabilirdi ama aşı erkeklere yapılmadı. Bu şüphe uyandırıcı durumdan ötürü Katolik bir kilise organizasyonu olan Comite Pro Vida de Mexico (Meksika Yaşam Komitesi) aşıları test ettirdi. Test sonuçları ile, Dünya Sağlık örgütü’nün (WHO) yalnızca çocuk doğuracak yaştaki kadınlara dağıttığı aşıların Chorionic Gonadotrophin (hCG) içerdiği ortaya çıktı. Doğal bir hormon olan hCG, tetanoz toksoid taşıyıcılarıyla birleştiğinde kadınların hamile kalmasını engelleyen antikorları üretiyordu. Daha sonradan ortaya çıktı ki Rockefeller Vakfı, Rockefeller Nüfus Konseyi, Dünya Bankası ve ABD Ulusal Sağlık Enstitüleri, Dünya Sağlık örgütü (WHO) için tetanoz taşıyıcı bir kısırlaştırma aşısı üretmek için 1972’de 20 yıllık bir proje başlatmışlardı. Ayrıca Svalbard Kıyamet Tohum Deposu’nun ev sahibi Norveç hükümeti kısırlaştırıcı aşının üretilmesi için 41 milyon dolar bağış yapmıştı! Hibrid tohumlarla tekel tuzağı Rockefeller’in gelişmekte olan ülkelerde yürüttüğü Yeşil Devrim çalışmalarına bu açıdan bakınca korkunç görünüyor. Rockefeller Vakfı 1946’da sadece adı yeşil olan “Yeşil Devrim”i başlattı. Neydi Yeşil Devrim? 60’larda Rockefeller’in çalıştığı Meksika, Hindistan gibi ülkelerde daha çok ürün veren ıslah edilmiş tohum çeşitleriyle açlık sorununu büyük ölçüde çözmeyi vaat ediyordu. Yıllar sonra. Yeşil Devrim’in aslında Rockefeller ailesinin ileride tekelleştirebilecekleri bir tarım politikası geliştirme planı olduğu ortaya çıktı tıpkı yarım yüzyıl önce petrol endüstrisi işinde yaptıkları gibi. www.sekeris.org.tr 19 özel haber haber özel lerine petrol nakline devam etti. Bununla ilgili ABD Senato araştırması da yapıldı. Rockefeller Vakfı insanı “gen dizilimlerine” indirgemeye çalışan sözde moleküler biyoloji bilimini yaratmıştı ve sonunda insan özelliklerini istenen şekilde değiştirmeyi amaçlıyorlardı. Hitler’in ‘Ojenikçi’ bilim adamları 2. Dünya Savasından sonra sessizce ABD’ye götürülmüş ve Çeşitli yaşam formlarının genetik olarak tasarlanması konusunda ilk adımları atmışlardır. gündem gündem Şeker-İş Genel Başkanı İsa Gök: “Türkiye’de İş Sağlığı ve Güvenliği Artırılacak” Türkiye’de iş sağlığı ve güvenliği bilincinin artırılması için harekete geçildi. Türk İş Konfederasyonu ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Eğitim ve Araştırma Merkezi (ÇASGEM) tarafından iş sağlığı ve güvenliği bilincinin geliştirilmesi amacıyla düzenlenen eğitim seminerlerinin ilki Çorum’da gerçekleştirildi. Türkiye’de iş sağlığı ve güvenliği bilincinin artırılması için harekete geçildi. Çorum’un yanı sıra Antalya, Bursa, Kırklareli, Konya, Elazığ, Erzurum, Kayseri, Adana ve İzmir’de de düzenlenecek olan seminerlerde 700 işçinin bilgilendirilmesi amaçlanıyor. Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı ve Türk İş Sendikası Genel Eğitim Sekreteri İsa Gök, Uluslararası Çalışma Örgütü, Dünya Sağlık Örgütü ve Avrupa Birliği (AB) çalışma belgelerinde çalışana değer verilmesi, çalışma hayatının çalışma çevresiyle birlikte insancıl hale getirilmesi ve yaşam kalitesinin yükseltilmesinin temel amaçlar arasında yer aldığını söyledi. Türkiye’de meydana gelen iş kazalarında ve ölümlerinde artış olduğuna dikkat çeken Gök, “Günümüzde özelleştirme, taşeronlaştırma, sendikasızlaştırma, esnek çalışma biçimleri sağlıksız ve güvenliksiz bir çalışma hayatını işçilerimize dayatmaktadır. Türkiye’de kayıt dışı ekonominin varolduğu bir yapıda sosyal güvenlik haklarına uyulmamakta, var olan haklar da geriletmeye çalışılmakta, sigortasız ve kaçak işçi çalıştırma her geçen gün anmaktadır” dedi. 20 şeker-iş dergisi • ocak 2011 Kayıt dışı istihdam iş kazalarını arttırdı Ülkede iş sağlığı ve güvenliği tablosunun olumsuz olmasının bu alanda ciddi önlemlerin alınmamasından kaynaklandığını dile getiren Gök, ülkedeki kayıt dışı örgütsüzlüğün iş kazalarını ürkütücü boyutlara taşıdığına dikkat çekti. İş kazalarının yüzde 62’sinin işyeri büyüklüğünün 50’nin altında işçi çalıştıran işyerlerinde olmasının dikkat çekici olduğuna işaret eden Gök, iş kazalarında dünyanın önde gelen ülkeleri arasında yer alan Türkiye’nin meslek hastalıklarında ise son sıralarda bulunduğunu kaydetti. Gök, “İş sağlığı ve güvenliği alanında ülkemizin ihtiyaç duyduğu politikaların belirlenmesi, uygun stratejilerin uygulanması, iş kazaları ve meslek hastalıklarının önlenmesi çalışanlar için sağlıklı ve güvenli bir çalışma ortamının oluşturulması için sosyal tarafların iş sağlığı ve güvenliğinin tüm süreçlerine katılımları gerekmektedir” diye konuştu. Çorum’un yanı sıra Antalya, Bursa, Kırklareli, Konya, Elazığ, Erzurum, Kayseri, Adana ve İzmir’de de düzenlenecek olan seminerlerde 700 işçinin bilgilendirilmesi amaçlanıyor. Ticaret ve Sanayi Odası Meclis Toplantısında düzenlenen seminere Türk-İş Eğitim Uzmanı Özcan Karabulut, Türk-İş Samsun 6. Bölge Temsilcisi İsmail Ekşioğlu, ÇASGEM Yayın ve Dokümantasyon Şubesi Sorumlusu Ziya Mert, ÇASGEM araştırmacısı Dr. Bülent Piyal, İşKur İl Müdürü Zafer Eyvaz, Türk-İş Çorum İl Temsilcisi Sefer Kahraman ile sendika üyeleri katıldı. gündem gündem TÜRK-İŞ Başkanı Mustafa Kumlu: “Türkiye Değişimde Önemli Kavşak Noktasında” Türk-İş Başkanı Mustafa Kumlu, Türkiye’nin gelişim ve değişim sürecinde önemli bir kavşak noktasına geldiğini kaydetti. Antalya’da düzenlenen 12. Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Kongresi’nde konuşan Türk-İş Başkanı Kumlu, bugün Türkiye’nin gelişim ve değişim sürecinde önemli bir kavşak noktasına geldiğini ifade ederek, “Bunun üç boyutu olduğunu düşünüyorum. Birinci boyut olan siyasal boyut, Türkiye’nin demokratikleşme sorunları ile ilgilidir. İkinci boyut, Türkiye’nin ekonomik kalkınma sorunları ile ilgilidir. Üçüncüsü ise toplumsal gelişme sorunudur” diye konuştu. “Demokratikleşme süreci bazı sorunları geride bıraktı” Türkiye’nin demokratikleşme meselesinin bugün gelinen aşamada bazı sorunları geride bıraktığını iddia eden Kumlu, “Türkiye’nin siyasal tarihinde demokrasiye doğru atılan adımların, yaşanılan kesintiler nedeniyle uzun soluklu olmadığını hepimiz biliyoruz. Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı askeri müdahaleler sadece çalışanlar açısından değil, bütün toplum kesimleri açısından büyük kayıplar yaratmıştır” dedi. Türkiye’nin, demokrasiyi kesintiye uğratacak her türlü müdahaleyi artık geride bırakması konusunda bir mütabakat sağladığını ifade eden Kumlu, “Hala önemli sorunlarımız yok mudur? Elbette vardır. Ama bu sorunlara ilişkin farkındalık artmıştır ve inanıyorum ki bu farkındalık zaman içinde çözümleri de beraberinde getirecektir” diye konuştu “Mecliste uzlaşma lazım” Türkiye’de meclisin içerisinde uzlaşmanın artmasıyla demokrasinin de artacağını vurgulayan Kumlu, “Türkiye’de siyasal iktidarlar, meclisin içerisinde uzlaşma yaratarak gücünü daha fazla artırabilir. Ama unutulma- malıdır ki sivil toplumla yapılacak mütabakatla elde edilecek güç demokratik katılımı daha ileri düzeylere taşıyacaktır. Sivil toplumu öteki gibi görmek, oradan gelen ya da gelecek olan eleştirileri karşıt bir algı içerisinde değerlendirmek devletle sivil toplum arasında yeni mesafelerin oluşmasına yol açar” dedi. Kumlu, Türkiye’nin en büyük örgütlü güçlerinden biri olarak Türkiye’nin sorunlarının çözümüne katkı yapmaya çalıştıklarını ifade ederek, “Biz devletin ya da devleti şu veya bu düzeyde temsil edenlerin katkı çabalarımızı dikkate almasını her şeyden önce demokrasimiz adına bir zaruret olarak görüyoruz. Sadece bizi mi, elbette ki hayır. Çünkü sivil toplum çoğul bir yapıdır. Türkiye’nin bu çoğulculuğa alışması gerekmektedir. Çoğulculuğu örgütlenme düzeyine, düşünce seviyesine çıkardığımız zaman, farklı olmanın aslında özgürlüklere açılan bir kapı olduğunu da daha rahat görebiliriz” diye konuştu. “Anayasa özgürlükler metni olmalıdır” Anayasaların temel metinler olduğuna dikkat çeken Kumlu, “Orada her şeyi yazmak bazen doğru olmayabilir. Ama unutmamak gerekir ki orada yer alan ifadeler sadece ve sadece insanların toplumsal, ekonomik, siyasal, bireysel özgürlüklerini düzenleyecek bir sadelikte ifade edilirse, yasa yapıcının işi de kolaylaşır. Bunun için biz anayasaların sade bir özgürlükler metni olmasını istiyoruz. Mesela Anayasa metninde bir işçinin aynı işkolunda birden fazla sendikaya üye olamayacağına dair bir hükmün yer almasını doğru bulmuyoruz” dedi. Kumlu konuşmasını şöyle sürdürdü: “Ama Anayasadan bu hüküm çıkarıldı diye, yerine bir kaos ortamının ikame edilmesini de doğru bulmuyoruz. Nitekim dün yapılan Üçlü Danışma Kurulu toplantısında bu mesele tartışılmıştır. Memnuniyetle öğrenmiş bulunuyoruz ki HAK-İŞ, DİSK ve TİSK de bu konuda bizimle aynı fikirdedir.” www.sekeris.org.tr 21 haber haber Dikkat! GDO’lu patates kapımızda… Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök: “GDO’lu Patates Şeker Pancarına Alternatif Olamaz” GDO’lu mısır, GDO’lu domates derken sıra şimdi de GDO’lu patateste… Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, son günlerde ülkemizde mısırdan üretilen nişasta bazlı şekerlerin(NBŞ) dışında patatesten de NBŞ elde edilebileceği yönünde bir takım çevrelerin girişimlerine sert tepki gösterdi. Gök, “Bu doğrultuda bir çalışmanın insan sağlığı boyutuyla ne kadar sakıncalı olduğu bilinen bir gerçek. Ülkemizin gereksiz bir maceraya sürüklenmesinin anlamı yok” diye konuştu. Yüz yılı aşkın süredir patates üretimi yapılan ülkemizde 70-80 çeşit patates üretildiğini ifade eden Gök, “Ancak bunların tohumlarının tamamı Almanya, Hollanda, İrlanda, İngiltere gibi ülkelerden ithal edilmektedir. Bu durum ciddi risk taşıyan tohumluk kaynağı bağımlılığını ortaya çıkarmıştır” diye konuştu. Şeker-İş AR-GE merkezinin yaptığı araştırma sonuçlarına göre yurtdışından getirtilen 35 adet patates tohumu içerisinde yer alan ve dünyada nişasta miktarı açısından yüksek seviyelerde verimlilik sağlayan beyaz patates türünün, ülkemiz iklim koşulları nedeniyle üretilemediğine vurgu yapan Şeker-İş Genel Başkanı İsa Gök, sadece sarı patates adıyla bilinen ve ülkemizde yaygın olarak yetiştirilen patates türünün karasal iklim koşullarında yetiştirilebildiğine değindi. Gök, “Patates bitkisi yumrusu ve üst kısmı ile topraktan kaldırdığı besin maddesi miktarı, şeker pancarı ve mısıra göre çok yüksek olduğundan, patates için gübreleme programı, daha fazla gübre takviyesi gerektirmektedir. Oysa ki münavebe sistemi ile yapılan şeker pancarı tarımı, kendinden sonra yetişecek ürünlere yüzde 50 oranında verim artışı sağlamaktadır. Şeker pancarının, baş ve yapraklarının toprakta bırakılması halinde toprağa yüksek oranda besin maddesi katması da ülke tarımı adına önemli bir kazanımdır” dedi. Sanayilik patatesin renginin beyaz, nişasta oranının yüksek, sofralarda kullandığımız 22 şeker-iş dergisi • ocak 2011 yemeklik patatesin ise renginin sarı ve protein oranının yüksek olduğunu iddia eden Gök şunları söyledi: “Sarı patateste nişasta miktarı yüzde 11,9 iken beyaz patateste bu oran yüzde 21,3’tür. Nişasta Bazlı Şeker üretiminde kullanılan tatlandırıcılar dünyada ticari olarak buğday, pirinç, patates ve tatlı patates gibi nişasta içeren bitkilerden elde edilebiliyor olmasına rağmen, ülkemiz koşullarında patates nişastasından NBŞ üretimi mümkün görülmemektedir. Ülkemizde bugüne kadar nişasta sanayinde en fazla buğday kullanılmış ve halen de kullanılmaktadır. Nişasta yapımında, dolayısıyla nişasta bazlı tatlandırıcı üretiminde mısır veya buğdayın daha çok kullanılmasının bir avantajı ise işlenmeden önce kolaylıkla taşınabilmesi ve depolanabilmesidir. Patates ise, tarlada çok kısa bir süre depolanabilirken, ideal olanı hasattan mümkün olduğu kadar kısa bir süre sonra işlenebilmesidir. Aksi halde, patates yumrularında bozulmalar olduğundan, yumrularda kayıplar olmakta ve kalitesi düşmektedir.” GDO’lu patates tehlikesi kapıda Patates nişastasının gıda, tekstil, kâğıt, yem, madenci- NBŞ sektöründe şirketler tatlı kar peşinde “2009/2010 pazarlama yılı itibariyle, AB’nin en gelişmiş ülkelerinden olan Almanya’da NBŞ üretim kotası yüzde 1.95 iken, Fransa, İngiltere ve Hollanda’da NBŞ üretimine hiç kota tahsis edilmemektedir. Türkiye’de ise kanun ile belirlenen bu oran yüzde 10’dur. Bugün 500 milyon nüfuslu AB (25) ülkelerinde 2009/2010 yılında toplam 690 bin 440 ton NBŞ üretim kotası tahsis edilmişken, 70 milyon nüfuslu Türkiye’de ise aynı yıl 406 bin 350 ton NBŞ üretimi yapılmaktadır. AB(25) ülkelerinde kişi başına 1.5 kg NBŞ düşerken, Türkiye’de ise kişi başına yaklaşık 6 kg NBŞ düşmektedir. Artan NBŞ kotaları ve bu sektörden elde edilen tatlı kârdan pay elde etmek isteyen girişimciler, mısıra ek olarak patatesten de nişasta üretme girişimleri ile NBŞ sektöründe pazar paylarını genişletmek istemektedirler.” Pancar şekeri 2 milyar dolar katma değer sağlıyor Ülkemizde pancar şekeri ve NBŞ kotasının, AB normlarında yapılan tespitler doğrultusunda belirlenmesi gerektiğinin altını çizen İsa Gök, pancar şekeri sektörünün ülke ekonomisine sağladığı 2 milyar dolar civarında katma değer ve yakından ilgilendirdiği yan sektörler ile göz ardı edilemeyecek kadar büyük olduğunu iddia etti. Kendi kendine yetebilirlilik politikaları ve istihdam sorununa sağladığı çözüm yolları ile pancar şekeri sektörünün yüksek ekim, üretim ve verim potansiyeli ile dünya genelinde stratejik bir konuma sahip olduğuna da vurgu yapan Gök, “Türkiye’nin, coğrafi konum olarak net şeker ithalatçısı olan Ortadoğu ve Orta Asya ülkelerine yakınlığı ile mevcut üretim olanaklarını bugünden itibaren destekleyip geliştirmesi, şeker üretim aşamasında ülkemize AB’ye üyelik sürecine ciddi katkılar sağlayacaktır. Pancar üretimi, mısır ve patates yetiştiriciliğine oranla tarımda ve sanayide sağladığı istihdam ve katma değer açısından karşılaştırmalı üstünlüğe sahiptir. AB normları çerçevesinde belirlenen standartlara ulaşabilmek için, Türkiye’de NBŞ üretim kotalarının azaltılması gerekmektedir. Bu konuda ülkemiz adına Şeker-İş Sendikası ve şeker sanayi çalışanları her türlü görev ve fedakârlığa hazırdır” diye konuştu. www.sekeris.org.tr 23 haber haber lik, su arıtma, inşaat, tutkal, kozmetik ve petrol gibi sektörlere katkı sağladığının bilindiğini ifade eden Gök, patates nişastasının bugün dünyada üretilmediği gibi, ülkemizde de üretilmediğini ancak, Avrupa Komisyonu’nun ilk kez 2010 yılının Mart ayında genetiği değiştirilmiş (GD) patates konusuna olumlu baktığını ve projeyi komisyonun onayına sunduğunu kaydetti. GDO’lu patatesin ABD ve Kanada’da renkli bir geçmişe sahip olduğunu hatırlatan Gök, GDO’ların insan sağlığına zararlı olduğu kanısının da bilinen bir gerçek olduğunu söyledi. Gök şöyle devam etti: “Dünya genelinde halen bu projeleri hayata geçirmek adına verilmiş bir onay mevcut değildir. Ulusal Patates Konseyi Başkanı’nın ifadesine göre; Birleşik Devletlerdeki 4 ya da 5 şirket genetiği değiştirilmiş patates çeşitliliği üzerine çalışmaktadır; fakat bu çeşitlerden hiçbiri ne ticari sürüme ne de usulüne uygun düzenleyici bir onaya sahip değildir. Bu tarz projelerin hayata geçirilmesi söz konusu olsa dahi, patates üzerinde yapılacak olan genetik modifikasyon(GM) için ayrı bir maliyet ve ileri teknoloji gereksinimi söz konusudur. Bu doğrultuda bir çalışmanın yapılmak istenmesi, ülkemizin gereksiz bir maceraya sürüklenmesi anlamına gelmektedir.” 2000 yılı itibariyle, AB’de toplam 16 ülkenin NBŞ üretiminden tümüyle çekilmiş olduğunu ve halen NBŞ üretimini sürdüren sadece 8 ülkenin bulunduğuna dikkat çeken Gök, bu ülkelerin üretim sebeplerinin pancar şekerini hiç üretememeleri ya da çok az miktarda şeker pancarı üretim potansiyeline sahip olmaları olduğunu kaydetti. Gök şunları söyledi: gündem gündem Makedonya’da Konuşan TÜRK-İŞ Genel Eğitim Sekreteri ve Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök: “Küreselleşme Gelir Dağılımını Daha da Adaletsizleştirdi” TÜRK-İŞ Genel Eğitim Sekreteri ve Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, küresel ekonomik kriz sebebiyle Avrupa ülkelerinde hükümetlerin sosyal hakları aşındıran kemer sıkma politikalarını uygulamaya koyduklarını belirterek, bir milyarın üzerinde insanın günde 1 doların altında bir gelirle yaşamını sürdürmeye çalıştığını söyledi. Makedonya İşçi Sendikaları Federasyonu SSM’nin organize ettiği ve 27-28 Ekim tarihleri arasında Makedonya’nın Ohrid kentinde gerçekleştirilen kongrede konuşan TÜRK-İŞ Genel Eğitim Sekreteri ve Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, küreselleşmenin adil olmayan gelir dağılımını daha da adaletsizleştirdiğini vurgulayarak dünya nüfusunun çok küçük bir bölümünü oluşturan zenginlerin dünya gelirinin çok büyük bir bölümünü kontrol ettiğine dikkat çekti. Bütün olumsuzluklara rağmen Türk İşçi hareketinin öncüsü olan TÜRK-İŞ’in işçi hak ve özgürlüklerini korumak adına verdiği mücadeleye ve uluslararası sendikal hareketle işbirliğine devam ettiğinin altını çizen Gök, tarihsel ve kültürel bağlarımız nedeniyle Makedonya’nın Türkiye için son derece önem arz ettiğini kaydetti. İsa Gök’ün konuşmasının tam metni şöyle: Değerli Başkan, Değerli Delegeler ve Konuklar, Sizleri Türkiye’nin en güçlü işçi sendikaları konfederasyonu TÜRK-İŞ adına saygıyla selamlıyor, Kongrenize Türk işçilerinin en içten selam ve dayanışma temennilerini iletmek istiyorum. Kongrenize katılmaktan ve sizlerle olmaktan büyük bir mutluluk ve onur duyuyorum. Bildiğiniz gibi dünya tarihin aşılması en zor krizlerinden birisini yaşamaktadır. Sosyal hakların en ileri düzeyde olduğu Avrupa ülkelerinde Hükümetler, sosyal hakları aşındıran kemer sıkma politikaları uygulamaya başlamaktadır. Fransız çalışanları emeklilik yaşında artış öngören sosyal güvenlik reformuna karşı mücadele etmek amacıyla sokaklara dökülmüştür. İtalyan çalışanları işçi haklarını korumak için gösteriler düzenlemekte ve genel grev çağrısı yapmaya hazırlanmaktadır. Yunanistan’daki vahim durum ise devam 24 şeker-iş dergisi • ocak 2011 etmektedir. Avrupa’da yakın zamanda bunlar yaşanırken dünyanın diğer bölgelerinde de durum iyi değildir. Bir milyardan fazla insan günde 1 Doların altında bir gelirle yaşamını devam ettirmeye çalışmaktadır. Küreselleşme adil olmayan gelir dağılımını daha da adaletsizleştirmiştir. Dünya nüfusunun çok küçük bir bölümünü oluşturan zenginler, dünya gelirinin çok büyük bir bölümünü kontrol etmektedir. Sosyal devlet giderek zayıflamış ve buna bağlı olarak bireyler ve bölgeler arasındaki adaletsizlik ve eşitsizlik tehlikeli boyutlara ulaşmıştır. Tüm bu koşullar altında Türk İşçi hareketinin öncüsü olan TÜRK-İŞ işçi hak ve özgürlüklerini korumak için verdiği mücadeleye ve uluslararası sendikal hareketle işbirliğine devam etmektedir. Değerli Delegeler, Tarihsel ve kültürel bağlarımız nedeniyle Makedonya bizim için son derece önem arz etmektedir. Tüm Makedon halkı bizim kardeşimizdir. Sizler de Makedonya’da diğer ülkelerle benzer sorunlar yaşamakta ve üstesinden gelmek için çalışmaktasınız. Biz, Türk işçileri ve TÜRK-İŞ Konfederasyonu olarak mücadelenize omuz vermek için her zaman yanınızda olacağız. Bunu özellikle bilmenizi istiyorum. Kongrenizin başarılı geçmesini ve tüm Makedon çalışanlarına faydalı olmasını diliyor, beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. “Kredi ile Karadeniz’de Pontus hayali içindeler” Türkiye’de Yunan sermayeli bir bankanın elemanlarının Karadeniz’de özellikle köy ve yaylaları dolaşarak çok cazip tekliflerle kredi imkanı sunduğu belirtiliyor. Yunan sermayeli bu bankaların özellikle Karadeniz’i seçmesinin arkasında Pontus hayallerinin yattığı ifade ediliyor. Amaç, Karadeniz topraklarını geri dönüşü olmayan cazip tekliflerle ele geçirmek. BANKALAR Kamu Yerli Özel/Yabancı Ortaklı Yabancı TOPLAM Çiftçi krediyi çıkış yolu görüyor Tarım Kredi kooperatifleri ile bankalara borçlu olan çiftçiler, çareyi oranı yüzde 60’ları bulan yabancı sermayeli özel bankalardan kredi almakta buluyor. Hükümetin mazot ve gübre fiyatlarında yaptığı zamların altında ezilen çiftçiler, özel bankalardan kredi çekebilmek için tarlasını ve diğer gayrimenkullerini teminat olarak gösteriyor. Cazip ödeme kolaylığı sunan bu bankalar, çiftçilerin borçlarını ödeyememesi durumunda teminat gösterilen arazilere acımasızca el koyuyorlar. Türk çiftçisinin borç yüzünden kaptırdığı verimli tarla ve araziler ise özelleştirme uygulamaları nedeniyle yabancı bankaların eline geçiyor. Çiftçi kolunu yabancı bankalara kaptırdı BDDK’nın özel ve kamu bankalarından alınan tarımsal kredileri ilişkin raporuna göre çiftçinin kamu ve özel bankalara toplam 14 milyar 954 milyon TL borcu bulunuyor. Rapora göre takipteki alacak ise toplam 941 milyon 473 bin TL. 4.5 milyar TL’lik kredi dilimi yerli özel-yabancı ortaklı bankalar arasında dağılırken, yabancı sermayeli bankaların Türkiye’deki tarım kredisi 2 milyar 173 milyon dolar oldu. Tamamen yabancı sermayeli bankaların takipteki alacak toplamı ise 175 milyon dolar olarak gerçekleşti. Yerli özel ve yabancı ortaklı bankalardan kullanılan kredilerdeki takipteki alacak miktarı ise 470 milyon dolara çıktı. 2007 Toplam Takipteki Kredi Alacak 6.637.391 2.491.035 901.624 10.030.050 84.399 174.170 46.270 304.839 2008 Toplam Takipteki Kredi Alacak 8.247.517 2.554.765 2.055.157 12.857.439 135.396 235.916 79.809 451.121 2009 Toplam Takipteki Kredi Alacak 10.491.260 2.290.212 2.173.373 14.954.845 471.483 294.532 175.458 941.473 www.sekeris.org.tr 25 haber Türkiye’den karış karış toprak alan yabancılar kamuoyu baskısı görünce bu sefer taktik değiştirdiler. Bankaların büyük çoğunluğunun neredeyse yabancıların elinde olduğu ülkemizde ekonomik kriz sebebiyle cazip banka kredisi aldatmacasına kanarak arazilerini ipotek gösteren ve bu yolla kredi alan çiftçilerin topraklarına bu kredileri ödeyemedikleri için tek tek el konuluyor. Türkiye şimdi yabancı sermayeli bankaların yeni taktiği ile topraklarını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya. Köy köy, yayla yayla gezen yabancı sermayeli bankaların elemanları şimdi de düşük faizli cazip kredilerle tükenme noktasına gelen köylüleri hedef aldılar. Türkiye’de geçtiğimiz yıllarda Yunanlılar tarafından satın alınan bir bankanın Karadeniz’de yüksek rakımlı köy ve yaylalarda düşük kredi verme yoluyla bölgeyi karış karış gezdiği yönündeki iddialar da bunun en son örneği. Yetkililer bu konuda insanlarımıza yabancı sermayeli bankalar tarafından verilen cazip tekliflere aldanmamaları yönünde uyarıda bulunuyorlar. araştırma haber Çiftçi Arazisi İpotekle Yabancıların Eline Geçiyor nostalji nostalji İlk Toplu-İş Sözleşmemizde Üyelerimize Sağlanan İlginç İmkanlar Şeker-İş’in ilk Toplu-İş Sözleşmesi 1 Ocak 1964 tarihinde yürürlüğe girmesiyle Türk işçi hayatında yeni bir sayfa açılmış oldu. 275 Sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu gereğince ülkemizde yapılan ilk dönem Toplu İş Sözleşmeleri arasında Şeker-İş’in 124 maddelik metni en iyi sözleşme seçildi ve Türk-İş tarafından teşkilatına örnek gösterildi. Şeker-İş’in ilk Genel Başkanı rahmetli Hamdi Güvenen Başkanlığı’nda gerçekleştirilen görüşmelere Genel Sekreter Faik Dinçay, Genel Muhasip Veznedar Mustafa Süzen, Turhal Şube Başkanı Haydar Özöğretmen, Amasya Şube Başkanı Necmi Eresken ve Alpullu Şube Başkanı Şükrü Simer, Şeker Şirketi adına da Teknoloji Müdürü Osman Bozok, Genel Sekreter Cihat Gökdağ, Hukuk Servisinden Vecdi Arıner ile Personel Muavini Ertuğrul Aydemir iştirak etti. 31 Ekim 1963 tarihinde başlayan ve 75 gün süren görüşmelerde toplam 30 oturum yapıldı. İşte o sözleşmeden üyelere sağlanan bazı imkanlar: • Revizyon devresinde çalışma müddetleri günde 9 saat çalışmak sureti ile haftada 45 saate düşürüldü ve haftada 2 gün istirahat etme imkanı sağlandı. Bu sistem Türkiye’de ilk defa Şeker sanayinde uygulanması ile hafızalardaki yerini aldı. • Yine revizyon devresinde işçilere öğlen saatlerinde 5, akşam paydoslarında 10 dakikalık yıkanma izni tanındı. • Günde bir öğün ücretsiz olarak verilen yemek iki kaba çıkarıldı. Şeker-İş’in ilk Genel Başkanı Hamdi Güvenen ilk toplu iş sözleşmesi töreninde. 26 şeker-iş dergisi • ocak 2011 Bir Anı... ŞEKER-İŞ Eski Genel Başkanı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Eski Bakanı Türk-İş Eski Genel Sekreteri M. Sadık ŞİDE Eskişehir Şeker Fabrikası’nın kuruluşunda çalışmış Macaristanlı Nagi Usta’nın bir anısı aktarmak istiyorum. 1926 yılında işletmeye açılan Alpullu ve Uşak fabrikalarının yapımları sırasında, Alpullu’da Macar, Uşak’ta ise Çekoslavak uzman ve ustaları görev yapmışlardı. 1933 ve 1934 yıllarında işletmeye açılan Eskişehir ve Turhal Şeker Fabrikalarının yapımında da aynı durum tekrarlanmış, Macar ve Çekoslavak uzman ve ustalar görev almışlardı. Ancak, Macarlar sayıca fazlaydı. 1973 yılında sendikal tetkiklerde bulunmak ve Şeker Fabrikalarını gezmek üzere; ŞEKER-İŞ’i temsilen üç kişilik bir heyet(M. Sadık Şide, A. Haydar Özöğretmen, Vehbi Ünal) halinde Macaristan’a gitmiştik. tetkiklerimiz sırasında şeker fabrikalarımızın kuruluşunda görev yapmış Macar uzman ve ustalarından bazılarıyla görüşme fırsatı bulmuştuk. Kendileriyle tercümansız ve Türkçe konuşmuş, Türkiye’deki hatıralarından bahsetmiştik. Bunlar arasından Eskişehir’de çalışmış olan Nagi Usta bize şöyle bir hatıra nakletmişti: “Türkçeyi çat pat konuşmaya başlamıştım. Buna güvenerek Macaristan’dan gelen aile yakınlarımı yanıma alıp şehre gezmeye götürmeye karar verdim. Fabrika şantiyesinin yakınındaki misafirhaneden çıkıp, Dekovil Başı denen semte geldik. Burada o tarihlerde meşhur Atomun Meyhanesi denen bir yer vardı. Misafirleri önden buyur edip, tezgahtaki adama yaklaştım. Onların meraklı bakışları arasında Türkçe bilgimi ispatlamaya çalışıyordum. Yüksekçe bir sesle “Bize üç kırmızı, iki beyaz çorap veriniz dedim. tezgahtaki adam biz çorap satmıyoruz, burası meyhane deyince çok utandım. (Çorapla) (Şarap) kelimelerini karıştırmıştım.” Macaristan seyahatinden dönerken Türkiye’de çalışmış ve gerçekten Türkiye sevgisi ve dostluğu ile dolu bu insanları memleketimize davet ettik. Çok yaşlı birkaçı hariç, bir heyet halinde geldiler. Onları misafir ettik. Alpulu, Uşak, Eskişehir ve Turhal şeker Fabrikalarına götürdük. Beraber çalıştıkları Türk Uzman ve ustalarıyla görüşmelerini sağladık. Türkiye’den ayrılırken “Bizi Türkiye’ye davet etmeseydiniz bu güzellikleri tekrar göremeyecek, dostları kucaklayamayacak ve tatlı hatıraları tekrar yaşayamayacaktık. O zaman gözlerimiz açık giderdik.” dediler. Nagi Usta www.sekeris.org.tr 27 nostaljik anı nostaljik anı M. Sadık Şide’den geçim geçim Asgari Ücret Yüzleri Güldürmedi Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun 2 Aralık 2010 günü başladığı çalışmaları dördüncü toplantıyla sona erdi. Komisyonda işçi kesimini Türk-İş Genel Eğitim Sekreteri ve Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök temsil etti. Oy çokluğu ile kararlaştırılan asgari ücret, komisyon toplantısının son gününde 2011 yılı için brüt 796,50 TL, net 629,96 lira olarak açıklandı. Çalışanları ilgilendiren asgari ücret, 2011 tarihinden itibaren 16 yaşından büyükler için 796,50 lira, net 629,96 lira, 2011 yılının ikinci yarısında 16 yaşından büyükler için brüt 837 lira, net 655,57 lira olarak belirlendi. Dördüncü kez toplanan Asgari Ücret Tespit Komisyonu uygulanacak ücreti oy çokluğuyla kararlaştırdı. Türk-İş karara uzlaşmazlık şerhi koydu. Komisyon toplantısının ardından kamuoyuna bir açıklama yapan Türkİş Genel Eğitim Sekreteri ve Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, asgari ücretin, işçi ve ailesinin günün ekonomik ve sosyal koşullarına göre insanca yaşamasını mümkün kılacak, insanlık onuruyla bağdaşacak bir ücret olması gerektiğine vurgu yaptı. “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, ücretin “insanlık onuruna uygun” bir yaşayış sağlamasını gerekli kılmaktadır. Bu yaklaşım, asgari ücretin kaynağını ve temelini oluşturmaktadır” diye konuşan Gök, asgari ücretin belirlenmesinde işçinin emeği değil insan olma kimliği ön plandadır. Asgari Ücret Tespit Komisyonu çalışmalarında işçi kesimi olarak; • Anayasa’da yer alan “geçim şartları” yaklaşımının dikkate alınmasını; • İşçinin ailesi ile birlikte değerlendirilmesi gerektiğini, • Hesaplamalarda Türkiye İstatistik Kurumu verilerinin kullanılmasını; • Bilimsel verilerle hesaplanan net tutarın işçinin eline geçmesinin sağlanmasını; • Belirleme yapılırken en düşük devlet memuru maaşının dikkate alınmasını; • Gelir dağılımında adaleti sağlamaya yönelik olarak ayrıca refahtan pay içermesini” de kapsayan taleplerinin dikkate alınması için çaba gösterdiklerini kaydetti. Savundukları görüşlerinin büyük bir bölümünün komisyon çalışmalarında dikkate alınmadığını ifade eden Gök, belirlenen asgari ücret düzeyinin yetersiz ve ülkenin bugünkü koşullarında “insan onuruna yaraşır bir yaşam düzeyi” sağlamaktan uzak kaldığını söyledi. 01.01.2011 - 30.06.2011 tarihleri arasında (AYLIK ASGARİ ÜCRET); 2011 Asgari Ücret Brüt, Brütü (16 yaşından büyükler için): 796,50 TL 2011 Asgari Ücret Net, Neti (16 yaşından büyükler için): 629,96 TL 2011 Asgari Ücret Brüt, Brütü (16 yaşını doldurmamışlar için): 679,50 TL 01.01.2011 - 30.06.2011 tarihleri arasında (GÜNLÜK ASGARİ ÜCRET); 2011 Asgari Ücret Brüt, Brütü (16 yaşından büyükler için): 26,55 TL 2011 Asgari Ücret Brüt, Brütü (16 yaşını doldurmamışlar için): 22,65 TL Asgari Ücret 2010 yılı Tablosu: ASGARİ ÜCRET VE YASAL KESİNTİLER (01.01.2011-30.06.2011 Dönemi) 16 Yaşından Büyükler Brüt Ücret Sigorta Primi İşçi Payı İşsizlik Sigortası Primi İşçi Payı Gelir Vergisi Matrahı Gelir Vergisi Damga Vergisi Kesintiler Toplamı Asgari Geçim İndirimi (Bekar ve Çocuksuz) NET ELE GEÇEN (Asgari Ücret + AGİ) 28 şeker-iş dergisi • ocak 2011 796,50 TL 111,51 TL 7,97 TL 677,02 TL 101,55 TL 5,26 TL 226,29 TL 59,74 TL 629,95 TL 2011 Yılı Asgari Geçim İndirimi Miktarları: Açıklanan asgari ücret üzerinden 2011 yılına ilişkin hesaplanan asgari geçim indirimi şöyle: Ücretlinin Medeni Durumu Bekar Evli Eşi Çalışan Evli Eşi Çalışan 1 Çocuklu Evli Eşi Çalışan 2 Çocuklu Evli Eşi Çalışan 3 Çocuklu Evli Eşi Çalışan 4 Çocuklu Evli Eşi Çalışmayan Evli Eşi Çalışmayan 1 Çocuklu Evli Eşi Çalışmayan 2 Çocuklu Evli Eşi Çalışmayan 3 Çocuklu Evli Eşi Çalışmayan 4 Çocuklu geçim geçim ASGARİ GEÇİM İNDİRİMİ 2011 HESAPLANMASINA İLİŞKİN TABLO (Asgari ücret; 2011 yılı için aylık brüt 796,50 TL olarak dikkate alınmıştır) Aylık Tutar 59,74 59,74 68,70 77,66 83,63 89,61 71,69 80,65 89,61 95,58 101,55 ASGARİ ÜCRET OCAK 2010 TEMMUZ 2010 OCAK 2011 TEMMUZ 2011 Brüt Aylık Asgari Ücret 729,00 760,50 796,50 837,00 SGK Primi 102,06 106,47 111,51 117,18 Gelir Vergisi 38,27 42,29 41,82 46,98 Damga Vergisi 4,81 5,02 5,26 5,52 İşsizlik Sigortası 7,29 7,61 7,97 8,37 Kesintiler Toplamı 152,43 161,55 166,55 178,05 Kesinti Oranı 20,09 21,2 20,09 21,3 Net Aylık Asgari Ücret 576,57 599,12 629,95 658,59 İŞVERENE MALİYETİ SGK İşveren Primi 105,27 110,27 115,49 121,37 İşsizlik Sigortası İşveren Primi 14,58 15,21 15,93 16,74 Sosyal Güvenlik Primi İşveren Ödemesi 120,29 125,48 131,42 138,11 Toplam İşgücü Maliyeti 849,29 885,98 927,92 975,11 2011 yılı 1. Altı Ay Brüt Artış Oranı 4,73 % 2011 yılı 2. Altı Ay Brüt Artış Oranı 5,08 % Yılsonu Kümülatif Brüt Artış 10,05 % Yıllık Ortalama Kümülatif Brüt Artış 7,38 % www.sekeris.org.tr 29 nostalji nostaljik araştırma Aralık 1985’de 59 Bin Lira Olan Gıda Harcamaları Tutarı Yüzde 24.9 Arttı… 19 Aralık 1983’de TBMM’de Başbakan tarafından okunan hükümet programında enflasyonun aşağıya çekilmesi tek hedef olarak belirlenmişti. Hükümet programının okunmasının bu yana yaklaşık üç yıl geçmesine rağmen; enflasyonun aşağıya çekilmesi hala başarılamamış, işçi, memur ve emeklinin satın alma gücü düşmüş, gelir dağılımı daha da bozulmuştur. 1985 Yılı Şeker Fabrikası bulunan Yörelerde Gıda Harcamaları Bir İşçinin Harcama Tutarı İki çocuklu Bir Ailenin Harcama Tutarı Şehir Merkezi Günlük(TL) Aylık(TL) Afyon624.- Ağrı 620.- Alpullu644.- Amasya652.- Ankara(*)692.- Bor 637.- Burdur(*)702.- Çarşamba634.- Elazığ654.- Elbistan641.- Erzincan616.- Erzurum636.- Eskişehir(*)684.- Ilgın 614.- Kastamonu(*)677.- Kayseri637.- Konya663.- Kütahya(*)683.- Malatya601.- Muş 587.- Sakarya(*)734.- Susurluk(*)695.- Turhal670.- Uşak(*)750.- 18.175.- 1.640.- 18.590.-1.620.- 19.330.- 1.690.- 19.550.- 1.710.- 20.765.- 1.820.- 19.115.-1.675.- 21.070.- 1.845.- 19.045.- 1.688.- 19.630.-1.720.- 19.230.- 1.688.- 18.485.- 1.619.- 19.080.- 1.672.- 20.525.- 1.800.- 19.410.-1.612.- 20.320.- 1.780.- 19.090.- 1.673.- 20.490.- 1.795.- 19.875.- 1.742.- 18.040.- 1.580.- 17.610.-1.540.- 22.020.- 1.930.- 20.860.- 1.828.- 22.510.- 1.753.- 22.510.- 1.972.- 30 şeker-iş dergisi • ocak 2011 Günlük(TL) Aylık(TL) 49.195.48.860.50.810.51.385.54.575.50.240.55.385.50.240.51.590.50.540.48.585.50.160.53.160.48.385.53.410.50.180.47.505.52.245.47.505.46.300.57.880.54.840.52.590.59.175.- 1984-1985 Yılları Arasında Seçilmiş Bazı Maddelerin Fiyatları Madde (Kg-Adet*) Aralık 1984 Ekmek 102.- Un 140.- Pirinç 290.- Bulgur 140.- Makarna 230.- K.Fasulye 260.- Nohut 260.- Y.Mercimek 350.- Patates 60.- Soğan 50.- Et 950.- Yumurta(Adet)25.- B.peynir 700.- Zeytin 550.- Margarin 580.- Zeytinyağ 640.- Süt 150.- Yoğurt 325.- Tozşeker 135.- Çay 1.150.- Sebzeler 95.- Meyveler 110.- Tüpgaz 1.650.- Aralık 1985 Artış Yüzdesi 155.-51.9 185.-32.1.340.-17.2.190.-35.7.270.-17.3.480.-71.4.380.-46.1.450.-28.5.90.-50.0.100.-50.0.1.300.-36.8.30.- 20.0.1.100.-57.1.1.000.-81.8.720.-24.8.- 900.-40.6.200.-33.3.450.-38.4.185.-37.0.1.600.-39.1.150.-57.8.185.-68.1.2.600.-57.5.- www.sekeris.org.tr 31 nostalji kalışına göz yumulmaktadır. Çalışanların zaruri ihtiyaçlarını bile karşılayamadıkları bu dönemde geçim sıkıntısı en konuşulan konuların başında yer almıştır. Sürekli fiyat artışları karşısında yenik düşen ücretliler, yaşama savaşı verir olmuştur. Bunun en güzel örneği, şubelerimizin bulunduğu şehirlerden aldığımız fiyat örnekleri ve elde edilen verilerin değerlendirilmesiyle ulaştığımız sonuçlardır. Daha önce Ankara için Aralık 1984’de yaptığımız araştırmadan 2 çocuklu bir ailenin aylık gıda harcamaları tutarı 37 bin 340 lira iken, bu miktar Aralık 1985’de yüzde 46 oranında artarak 54 bin 575 liraya ulaşmıştır. nostaljik araştırma Ocak 1980’den günümüze kadar geçen sürede öğütlenen sabır politikaları ile işçi, memur ve emeklinin gerçek ücretlerinde yarı yarıya azalma olurken, aydınlık mutlu yarınlar sloganıyla işe başlayanlar, artan işsizlik, dış ödemeler dengesindeki açık, emisyon hacminin sürekli genişlemesi ve en önemlisi enflasyonun kontrol edilemeyişinin çözümünü ısrarla bulmak istememektedirler. İstikrar politikaları ile sadece sermayedarların, vurguncuların, fırsatçıların rahatça faaliyette bulunabileceği bir ortam yaratılırken, ülkemiz nüfusunun üçte ikisini, işçi, memur, emekli, dul ve yetimlerin açlık ve sefaletle karşı karşıya haber haber Şeker-İş Genel Başkanı İsa Gök uyardı: “NBŞ Kotasının Artması Milli Ekonomiye Zarar Verir” Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, pancar üretimine en elverişli ülke olan Türkiye’de dünyanın hiçbir yerinde uygulanmayan yüzde10 gibi yüksek bir kota ile Nişasta Bazlı Şeker üretimi yapıldığının altını çizerek, bunun milli ekonomide yaklaşık 300 milyon TL’lik kayıp oluşturduğunu kaydetti. Bugün ülkemizde ağırlıklı olarak çok uluslu şirketlerin yer aldığı beş NBŞ(Nişasta Bazlı Şeker) firmasının üretim yaptığını ifade eden Gök, “Cumhuriyet döneminin ekonomik sıkıntıları ve zorluklar içerisinde fedakâr çiftçilerimizin emekleri ile elde bulunan kısıtlı kaynaklarla kurulan şeker fabrikalarımız bugün görmezden gelinmektedir. NBŞ kotasının her yıl yüzde 50 oranında artırılması pancar şekeri üretimi üzerinde 120 bin tonluk daralmaya neden olmaktadır” diye konuştu. Dünya ülkeleri ile kıyaslandığında, Türkiye’nin stratejik konumu ve sahip olduğu kaynakları ile ihtiyaçlarını 32 şeker-iş dergisi • ocak 2011 karşılayabilen kendi kendine yetebilen ülkeler arasında ilk sıralarda yer aldığına değinen Gök, şeker pancarından şeker üretiminin ülkemiz ekonomisine tarımsal hammadde ve tarımsal sanayi ile yılda yaklaşık 2 milyar dolar civarında katma değer sağlayan bir sektör olduğunu söyledi. Gök, şöyle konuştu; “Türkiye’de 1995 yılından itibaren şekere ikame olarak üretim yapmaya başlayan uluslar arası şirketler ve bağlı olduğu ülkeler şeker sektörüne el atmışlardır. Ülkemizde de 4634 sayılı Kanunla 2002/2003 pazarlama yılından itibaren şeker tanımı kapsamında alınan Nişasta Bazlı Şekerler (NBŞ) ve bunlardan üretilen glikoz ve türevleri pancar şekeri muadili olarak kullanılmaktadır. AB ülkeleri NBŞ kotaları ortalaması yüzde 2 ila 3 civarında iken Türkiye’de ise kanun ile belirlenen bu oran, toplam şeker üretiminin yüzde 10’udur. Yaklaşık 300 milyon nüfuslu olan AB 15 ülkelerine bakıldığında NBŞ üretimi 300 bin ton civarında iken, 70 milyon nüfuslu Türkiye’de bu rakam 406 bin ton civarındadır.” kalınmıştır. Türkşeker’in ithalatı ve kaçak şekeri önlemek adına üstlendiği bunca yükün yanı sıra ülkemizde NBŞ hammaddesi olarak her yıl 1,2 milyon ton mısır ithal edilmektedir. Uygulamada yapılan yanlışlar NBŞ üretimi adına ülkemiz insanına ve Türk çiftçisine yapılan haksızlıkları gözler önüne sermektedir.Sendikamız Şeker-İş tarafından her yıl pancar şekeri aleyhine haksız bir şekilde yapılan kota artışı kararlarına karşı 2005/2006 pazarlama yılı itibariyle Danıştay nezdinde Bakanlar Kurulu Kararının iptali ve yürütmenin durdurulması için dava açmış ve bu kararların iptal edilmesini ve sağlamıştır. Fakat her pazarlama yılı başında tahsis edilen kota miktarları kadar üretim yapıldığı için hukuki olarak alınan kararlar hayata geçirilememiştir. Bu durum karşısında sendikamız, ülke ekonomisi ve halk sağlığını olumsuz yönde etkileyen NBŞ ve tatlandırıcılara karşı alınan Danıştay kararlarına rağmen belirlenen kota uygulamalarının devam etmesi üzerine konuyu 04.08.2008 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşımak zorunda kalmıştır. Verdiğimiz hukuki mücadelenin temel kaynağını pancar ve pancar şekerinin ülke ekonomisine yarattığı katma değer ile bu sektörden dolaylı ve dolaysız olarak faydalanan yaklaşık 6 milyon insanımız ve onların geleceği oluşturmaktadır.” Türkşeker’in görev zararı 674 milyon TL’ye ulaştı “2003 yılının ikinci yarısından 2010 yılı Eylül ayı sonu itibariyle ihracatçıyı desteklemek amaçlı satılan 1 milyon 40 bin ton şekerden Türkşeker tarafından üstlenilen görev zararı, 674 milyon TL’ye ulaşmıştır. Böylece kurum ekonomik açıdan içinden çıkılmaz bir darboğaza sokulmaktadır. Kurum harcamaları ve çalışanların maaş ödemeleri için banka kredilerine başvurulmak zorunda Danıştay’ın kararı haklılığımızı gösterdi Şeker-İş Sendikası tarafından 2009/2010 pazarlama yılında Nişasta Bazlı Şeker kotalarının yüzde 50 oranında arttırılması kararına Danıştay nezdinde açılan davada Danıştay tarafından yürütmeyi durdurma kararı verildiğini hatırlatan Gök, “Sendikamızın yıllardır verdiği mücadelenin ve yaptığı açıklamaların haklılığı bir kez daha ortaya çıkmıştır. Ülkemizin menfaatleri göz önünde bulundurularak öncelikle AB de olduğu gibi tarımsal destekler ülkemizde uygulanmalı. Dünyanın en liberal ülkesi ABD ‘de olduğu gibi şeker fabrikaları özel sektör yerine pancar üreticileri tarafından işletildiği takdirde şeker üretiminde Türkiye’nin, AB ülkeleriyle rekabet edebilme gücü artacak ve Türkiye dünyada pancardan şeker üreten ülkeler arasında yıldız bir konuma gelecektir. www.sekeris.org.tr 33 haber haber Milli ekonomi 300 milyon TL kaybedecek Türkiye’de kişi başına 6 kilogram civarında NBŞ düştüğüne vurgu yapan Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, bu rakamın AB(25) ülkelerinde 1,5 kg civarında olduğunu kaydetti. “NBŞ kotasının her yıl yüzde 50 oranında artırılmasının pancar şekeri üretimi üzerinde 120 bin tonluk daralmaya neden olduğunun altını çizen Gök, “Bu durum 210 bin dekar alanda pancar tarımı yapılamaması ve bu durum 300 bin ton besi hammaddesi olan küspenin ve kozmetik, ilaç, alkol gibi sektörlerde kullanılan 50 bin ton melasın yok olması demektir. Pancar şekerinin üretim kapasitesinde oluşacak düşüş neticesinde doğrudan istihdam ve nakliye sektörünün yaşadığı daralma ile tarımsal istihdamda yaklaşık 20 bin tarım işçisi işsiz kalmaktadır. Bunların yanında milli ekonomide yaklaşık 300 milyon TL kayıp oluşmaktadır. Ayrıca bu durum hayvancılığın bugünkü durumu ve destekleme politikaları ile de çelişmektedir” dedi. Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş (TŞFAŞ) tarafından ihraç kayıtlı olarak düşük fiyatlı şeker satışlarından kaynaklanan zararın 2002’ye kadar Hazine tarafından karşılanmasına rağmen, bu tarihten sonraki zararların TŞFAŞ tarafından karşılandığına işaret eden Gök, şöyle devam etti: nostalji nostalji Eski Devlet Büyüklerinin Şeker Fabrikaları Hakkındaki Duyguları Alpullu Şeker Fabrikası’nı gezdim; gördüğüm vaziyetten çok memnun kaldım, müessesenin daha tevessü etmesini, şimdiye kadar olduğundan daha fazla muvaffak olmasını dilerim. Memleketimizin her müsait mıntıkasında şeker fabrikalarının çoğalması ve bu suretle memleketin şeker ihtiyacının temini mühim hedeflerimiz arasında tanınmalıdır. Gazi. M. KEMAL / 20.12.1930 Alpullu Şeker Fabrikası memlekete şeker sanayiini getiren müessesedir. Şeker sanayi, pancar ziraati ülkede gelişmişlik ve bolluk yarattıkça Alpullu müessisleri memnuniyetle ve teşekkürle anılacaklardır. İsmet İNÖNÜ / 10.12.1934 Alpulu Şeker Fabrikasının artık kurulmuş bulunan şeker sanayiimizin ilk müjdecisi olduğunu anarken, şeker sanayiimizin memleketimizin ihtiyacını tam olarak karşılamakla kalmayıp, bir gün ihraç imkanlarını da bize vermek suretiyle döviz kaynaklarımızdan biri haline geleceğine emin bulunuyorum. Aziz ve eşsiz Atatürk’ün emellerini tahakkuk, eserlerini taadüt ettirmenin yolunda olmak ne büyük manevi bir zevk ne büyük kuvvettir. Adnan MENDERES / 25.11.1958 34 şeker-iş dergisi • ocak 2011 Amasaya Şeker Fabrikasının temel atma merasiminde hazır bulunmak ve bu fabrikanın alakalandırdığı muhitte yaşayan vatandaşlarımızın, bu merasim dolayısıyla duydukları derin ve haklı sevince iştirak edebilmiş olmaktan büyük bir bahtiyarlık hissetmekteyiz. Şeker sanayiimizin inkişafında mühim adımlardan birini teşkil eden bu fabrikanın temel atma merasiminin yapılmasının memnunluğunu bütün yurdun hissetmekte olduğuna eminiz. Şeker sanayiimizin süratle inkişafı büyük bir hızla artan şeker ihtiyacımızı karşılamak bakımından olduğu kadar kuruldukları muhitte yarattıkları inkişaf ve oralara getirdikleri büyük faydalar bakımından da gayet mühim değer taşırlar. Amasya Şeker Fabrikası’nın inşaasının en küçük arızaya uğramadan bitmesinin Amasya ve civarının ileri yeni bir hayat ve gelir kaynağı teşkil etmesini ve memleketimiz için uğurlu ve hayırlı olmasını yürekten temenni etmekteyiz. Reisicumhur: Celal BAYAR Başvekil: Adnan MENDERES İşletmeler Vekili: Sıtkı YIRCALI 13.09.1953 www.sekeris.org.tr 35 nostalji nostalji Alpullu Fabrikası’nın kuruluşu, memleketimizde şeker sanayinin başlangıcı olmuştur. her teşebbüsün bidayetinde olduğu gibi bir çok müşküllerle karşılaşmıştır; müteşebbislerinin medeni cesaretleri ve azimleri sayesinde başarılı bir neticeye ulaşılmıştır. Ben o gayreti takdir etmek ve bugünkü münevver elemanları tebrik eylemek için bu satırları yazdım. Celal BAYAR / 27.6.1953 haber haber Şeker-İş Genel Başkanı İsa Gök: “Sektör Üzerinde Oynanan Oyunları Bozmalıyız” Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, şeker sektörü üzerinde çok ciddi oyunların oynandığını söyledi. “Türkiye’de şeker pancarının dünü, bugünü ve ülke için önemi” konulu panelde konuşan Gök, “Sektör üzerinde oynanan oyunları bozmalıyız” dedi. Şeker-İş Sendikası Çorum Şubesi tarafından Çorum Ticaret ve Sanayi Odası Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen panelde konuşan ve şeker sektörü üzerinde oynanan oyunların iyi görülmesi gerektiğini ifade eden Gök, bu sektörün dünyada, stratejik bir ürün olması nedeniyle günübirlik olarak değerlendirilemeyeceğini kaydetti. Şeker sektörünün, çiftçiye ve nakliyeciye destek verdiğini, hayvancılığa, kozmetiğe ve alkol sektörüne ise hammadde sağladığını belirten Şeker-İş Genel Başkanı Gök, “Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkasya’da pancar şekeri ekebilen tek ülke biziz. Nişasta Bazlı Şekerlerle (NBŞ) Türkiye’de şeker sektörünün sağladığı katma değere büyük bir darbe vuruluyor. NBŞ’lerin insan sağlığı üzerindeki etkilerini tartışmaya bile gerek yok. 10 milyon insanın ekmek yediği 36 şeker-iş dergisi • ocak 2011 bu sektörün kayıplarından oluşan olumsuz tablonun cevabını sadece siyasiler veremez. Bu sektörden ekmek yiyenler lobi faaliyetini çok iyi yapmalıdır. Sektör üzerinde oynanan oyunları bozmalıyız. AB ülkelerinde NBŞ tüketimi kişi başına 1.5 kilogram iken Türkiye’de ise bu rakam 6 kilogramı geçiyor. Bunu sorgulamamız gerekiyor. NBŞ üretimine baktığımızda yabancı sermayenin, Türkiye’deki ortakları ile birlikte lobi faaliyetini iyi sürdürdüğünü görüyoruz” dedi. Konuşmasının geri kalan bölümünde AB tarafından gündeme getirilen şeker rejimine değinen Gök, şunları söyledi: “27 ülkeden 6 tanesinin şeker üretmesine izin verilirken, diğer ülkelerin ise pancarı terk etmesi istenilmektedir. Türkiye’de oynanan oyunu net bir şekilde görmeliyiz. Bu oyunu bozabilirsek ithalatçı ülkeler arasında yer alan Türkiye, kısa zaman içerisinde pancar şekeri sektörüne hâkim olur. Bu memleketin insanları olarak bu hesapları bozmalıyız. Hangi siyasi görüşte olursak olalım, neyi düşünüyorsak düşünelim şeker sektöründe oynanan oyunları karar alıcılara anlatmak zorundayız. Bu sektörün kurtulmasında herkese ihtiyaç var.” Türkiye Şeker Fabrikalarının ve ülkemiz sanayi kuruluşlarının ölçü ve denetim aygıtlarının bakım ve onarımlarının yapılarak günün şartlarına göre geliştirilmesi amacıyla kurulan kısa adı EMAF olan Elektromekanik Aygıtlar Fabrikası büyük projelere imza atmaya devam ediyor. Kuruluş tarihi olan 1979 yılından bu yana 7 bin 879 metrekarelik kapalı alanda toplam 149 personelle hizmet veren EMAF, yaklaşık yirmi yıldan beri Türkiye’de Şeker fabrikalarının bakım-onarım ve montaj işlerini ithal teknolojiden kurtararak tamamen yerli teknoloji ile gerçekleştiriyor. Bugün dünya devi şirketlerle yarışır hale gelen EMAF, 1997 yılında Özbekistan’da Horezm Şeker Fabrikası’nı tamamen Türk işçi ve mühendisleri ile yaparak büyüklüğünü ispatladı. EMAF ayrıca Cumhuriyet tarihinde teknolojisini yurt dışına taşıyabilen ilk ve tek kurum olma özelliğini de taşıyor. Ekonomiye katkı sağlayan EMAF özelleştirmeyle cezalandırılıyor Başta Türkiye Elektrik Kurumu, Türkiye kömür İşletmeleri, Çimento Fabrikaları, BOTAŞ, Barajlar, Hidroelektrik Santralleri, Belediyeler, MKE, TBMM, ETİ Maden, TCDD olmak üzere daha birçok kamu ve özel kuruluşlarda elektrik, elektronik ve elektromekanik sistemlerin bakımonarım, üretim ve yerinde montaj işlerini de gerçekleştiren EMAF, son 10 yılda 82 milyon TL ile ülke ekonomisine büyük katkı sağladı. Ancak EMAF bugün, özelleştirme politikaları, AB Gümrük Uyum Müktesebatı ve bürokratik engeller ile karşı karşıya. Ülkemizde devlet politikası haline gelen özelleştirme uygulamaları sonucunda Türk Şeker’e ait yatırımlar durduruldu. Bu özelleştirme çalışmalarıyla EMAF’ın iş hacmi de düştü. Yerli Üretim Dozaj Terazisi Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, bugün Türkiye’de, Şeker Fabrikalarının milyonlarca dolara yabancı firmalara yaptırıldığını belirterek fabrika yapabilme teknolojisine sahip EMAF’ın bir nevi Bonus muamelesi gördüğünü söyledi. Gök, “Yabancı firmalara milyonlarca dolar para akıtılırken EMAF, yurtdışında çok düşük maliyetlerde fabrika kuruyor. Kendi değerimize sahip çıkmasını bilmiyoruz. Bu fabrikaların ihalesi EMAF’a verildiği taktirde iddia ediyorum; yıllık 400 milyon dolar ve 6 bin kişiye istihdam sağlayan bir dünya devi haline gelecektir” diye konuştu. Hidroelektrik santralleri, Barajlar, Azot Sanayi, MKE, TEK, TKİ, TRT, Tübitak, Eti Maden, DSİ, Petkim gibi ülke ekonomisinde önemli yere sahip kuruluşların bakım-onarım işlerini yapan EMAF’ın, yerli teknolojiyi getirerek ithal teknolojiyi ağır sanayiden uzaklaştırdığının altını çizen Gök, EMAF’ın kapanması durumunda şeker teknolojisinin yok olacağını, yarattığı istihdamın azalacağını ve yabancı bağımlılığın artacağını kaydetti. Türk Mühendis ve İşçilerinin Büyük Başarısı Türkiye’nin önemli değerlerinden Türk Şeker Fabrikalarının özelleştirilmesi çalışmaları bir taraftan yürütüle dursun kurumun bünyesinde faaliyet gösteren EMAF(Elektromekanik Aygıtlar Fabrikası) yerli teknolojisini kullanarak büyük bir başarıya daha imza attı. Yüzde yüz Türk mühendis ve işçisinin azimli ve gayretli çalışmaları sonucu Türk Şeker Endüstrisinde pancar analiz tartımında kullanılacak ‘Dozaj Terazisi’ Türkiye’nin önemli projeleri arasındaki yerini aldı. Yeni Dozaj Terazisi, iki adet valf kontrol sistemi, hassasiyeti, ölçüm hızı ve çalışma kolaylığı ile rakiplerinden çok çok üstün. Cihaz, yabancı menşeli emsallerine göre de çok düşük maliyetlerle gerçekleştirildi. Dozaj Terazisi’nin üretimi ile Türkiye’nin onbinlerce dolar parası yurtdışına çıkmaktan kurtulurken, Milli ekonomi ve sanayimize de katkı sağlanmış oldu. www.sekeris.org.tr 37 gündem gündem Türk Ekonomisine ‘EMAF’ Dopingi özel haber haber özel Yeni komplo teorisinin adı ‘İklim silahı’ BM nezaretindeki küresel ısınma konulu tartışmalar devam ederken; ozon katmanındaki gaz yayınımlarının tahrip edici etkilerine ek olarak, iklimlerin artık bazı yeni kuşak “ölümcül olmayan silahlar” tarafından değiştirilebileceği iddia ediliyor. İddialara göre hem Amerikalılar hem de Ruslar, Dünya’nın iklimini kontrol edebilecek yeterliliğe ulaştılar. 11 Eylül 2001’den kısa süre sonra Global Business Network’ün sitesinde şunları yazıyordu: “Eğer çok kişinin söylediği gibi, 3. Dünya Savaşı’nın başladığı doğru ise, o zaman bu savaşın ne olduğunu anlamak önemlidir... Usame bin Ladin çok daha büyük bir problemin bir tezahürüdür... Tüm İslam aleminde, Pakistan’dan, Ortadoğu’ya, oradan da Kuzey Afrika’ya çok az başarılı milli devlet vardır. Çoğu başarısızdırlar... Onlara, bu başarısızlıklarını mazur gösterecek düşman lazım... Burada, en az 10 kilit ülkede ve üç grupta terör ile mücadele edilmelidir.” Sayılan ülkeler Sudan, Afganistan, Suudi Arabistan, İran ve Suriye’dir. Schwartz’a göre “hedeflerimiz hem terör şebekeleri, hem de bunları destekleyen ülkeler olmalıdır. Bu canileri ancak kökünü kazıyarak cezalandırırız.” 11 Eylül saldırılarından sonra kitlesel bir paranoya içine giren ABD’de, maddi-manevi yıkımlara yol açan Katrina ve Rita kasırgalarından sonra da pek çok komplo teorisi üretildi. Yeni komplo teorisinin adı iklim silahı. Buna göre Katrina doğal bir felaket değil, Rusya’nın parmağının olduğu bir iklim silahı. İklimler değiştirebilir, kutuplar eritebilir, ozon tabakası ile oynanabilir, deprem yaratılabilir mi? İşte ayrıntılar; Amerikalı meteoroloji uzmanı Scott Stevens’ın Fox Tv’ye yaptığı açıklama ‘komplo teorisi canavarı’nı yeniden ortaya çıkardı. Askeri teknolojide sinsi silahlar, meteorolojide hava modifikasyonları olarak tabir edilen ‘kara bilim’ ürünü iklim silahları denildiğinde, tüm şüpheler ABD tarafından geliştirilen ve Pentagon’un kontrolünde olan HAARP (high frequency active auroral research program)teknolojisi üzerinde yoğunlaşıyor. özel haber haber özel İnsanoğlu yüzyıllardan beri yaptığı hatanın bedelini bugünlerde ödemeye başladı. Havalar gittikçe daha çok ısınıyor, buzullar eriyor, deniz suyu seviyesi yükseliyor, adalar su altında kalıyor, kuraklık artıyor, fırtınalar ve kasırgalar daha ölümcül hale geliyor. Kısacası, dünyanın iklimi gözle görülür biçimde değişiyor. 1998’den beri son 1400 yılın en sıcak dönemlerini yaşıyoruz. Son birkaç yılda, Avrupa’daki sıcak hava dalgası yüzünden 40 bine yakın insan öldü. Yapılan araştırmalar geçtiğimiz yüzyılda dünyanın ortalama 0.6 derece ısındığını kanıtladı. Isınmaya neden olan zararlı gazların üretimi bu hızla giderse, yaşadığımız yüzyıl biterken bu sıcaklıklar ortalama 2 derece daha artacak. aslında küçük gibi görünen bu sayılar, gerçekte dünya için büyük bir tehdit oluşturuyor. Kısaca Dünya terörle savaştan, iklim savaşlarına sürükleniyor. Hem ABD hem Rusya, suni yağmur yaratıp elektromanyetik dalgalar da kullanarak iklimle oynayabilmeyi başardılar. Tıpkı nükleer silahlar gibi tartışma konusu olan iklim silahlarının bir savaş parçası olarak kullanılması, komplo teorilerinin de konuşulmasına yol açtı. İklim savaşları ve HAARP projesinin iç yüzünü ortaya çıkaran Dr.Rosalie Bertell’in tezi de bu anlamda ilginç. İklim savaşlarıyla ilgili teorisi ise şöyle: ABD ve Rusya’nın arasındaki iklim savaşı yaratan teknolojiler Aşırı Düşük Frekanslı radar dalgaları kullanarak atmosferik rahatsızlıklar oluşturabiliyor. Dr. Bertell’e göre HAARP, gezegenimizi ölümcül radyasyonların bombardımanından koruyan katmanda sadece delikler değil, aynı zamanda oyuklar oluşturarak iyonosferin belirgin olarak dağılmasına sebep olabilecek devasa bir ısıtıcı. Bu enerji, dünyadaki en büyük radyo vericisi ünvanına sahip. Merkez bir saat çalıştırıldığında Hiroşima’ya atılan atom bombası kadar enerji ortaya çıkarıyor. ABD’nin böyle bir enerjiye sahip olamayacağını düşünenler de yok değil. Emekli Tuğgeneral Nejat Eslen, ABD’nin böyle bir gücü olmadığını, olsaydı Katrina felaketini önlemeye çalışacağını düşünüyor. www.sekeris.org.tr 39 özel haber haber özel Eski Türkler’de Yada Taşı sayesinde savaş kazanılmış Bugün varlığından sözetmek mümkün müdür? bilinmez ancak; yağmur yağdırmak için eskilerden günümüze gelen bir taş inancı günümüzde halen mevcuttur. Yada Taşı, Türk boylarında özellikle Orta Asya’daki Türkleri anlatan metinlerde de bulunur. İslam alimlerine göre eski Türklerde yağmur taşı olarak bilinen Yada taşı ile kasırgalar oluşturulup, yağmur hatta kar yağdırıldığını iddia edilirdi. Bu olayı bizzat gördüğünü anlatan kişi, Kaşgarlı Mahmud. Divan-ı Lügat-i Türk adlı eserinde Mahmud gözlemini şöyle anlatır: “Yada, bir nevi kahinliktir. Hususi taşlarla yapılır. Bu şekilde yağmur ve kar yağdırılır, rüzgar estirilir. Ben bunu yağma ülkesinde gördüm. Yangın çıkmıştı, mevsim yazdı… Kar yağdırıldı ve yangın söndürüldü.”Yada taşının sadece yağmur yağdırmak için değil tufan çıkarmak için kullanıldığı da belirtilir. Yada Taşı’nın, savaşta düşmana karşı bir silah olarak kullanılmasının son örneği 17681774 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında yaşanmış. İklim siyahı Türkiye’de uygulandı Meteoroloji Mühendisi Abdurrahman Düşüngen 40 şeker-iş dergisi • ocak 2011 ise iklim silahlarının daha önce Türkiye’de uygulandığını iddia etti. Düşüngen’e göre, 1993-95 arasında Ankara,İstanbul,İzmir’de suni yağmur denemeleri yapıldı ve sonunda Ereğli-Cide arasında kalan sahil şeridinde mal kayıpları meydana geldi. 2004 yılında ise Atina Olimpiyatları’nı sekteye uğratmamak için Atina’yı etkileyebilecek yağmur bulutları Romanya ve Bulgaristan üzerinden yönü değiştirilerek İstanbul Alibeyköy’ün sular altında kalmasına neden olundu. Düşüngen iddialarına şöyle devam ediyor: “Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi NASA’nın MODIS adlı uydusu tarafından çekilen bu fotoğraf, dünyanın en büyük çölü Sahra’dan kalkan kum fırtınasını gösterdi. 24 Mart’ta çekilen fotoğrafta, kum fırtınasının Akdeniz üzerinden Türkiye’ye girdiğini, Güney Anadolu, Ege ve Karadeniz üzerinden geçerek Karadeniz’e döndüğü açıklıkla görüldü. Fotoğraf çekildikten bir gün sonra yani 25 Mart’ta Aksaray, Niğde ve Nevşehir’de kum fırtınası nedeniyle trafik kazaları meydana gelmiş, Aksaray’da okullar tatil edilmişti. Oysa, kum fırtınası olma imkanı yok ülkemizde. Suriye’de, Arabistan’da olması lazım, Basra’da olması lazım. Burada bir ara Azak Denizi üzerinde eksi 50 derece bir sıcaklık görüldü. 5500 metrede normalde eksi 30 olması gerekirken, bu sıcaklık şaşırtıcıydı. Böylesine bir sıcaklığa ulaşabilmesi için de Kutuptan eksi 70 derece olarak gelmesi gerekti. Bu arada Meteoroloji Genel Müdürlüğü İle görüştüm. Bu sıcaklık değerini sordum doğru mu, değil mi? diye doğru olduğunu öğrendim. Bu değerler kayboluyor birdenbire. Akabinde de Mısır üzerinden bir hava sıcaklığı geldi. 20 derece sıcaklık gerçekleşti o bölgede. O tarihlerde sıcaklıklar 10-11 derece olması gerekirken 20 derecenin üzerine çıktı. 1991 Körfez Savaşı’nda Saddam’ın Kuveyt’teki petrol kuyularından çıkan gaz atmosfere karıştı. Güneş ışınları üzerine çekti ve müthiş bir ısınma oldu. Van’daki değerlerde 2 yıl sıcaklık düşmesi oldu. Sıcaklıklar daha sonra arttı. Benim iklimler üzerinde yapmış olduğum açıklamalara Rus bilim adamları ve Türkiye’den emekli bir general de destek verdi.” TMMOB(Türkiye Meteoroloji Mühendisleri Odası) Başkanı Mustafa Diren ise iklim silahının tamamen komplo teorisi olduğunu öne sürüyor. Konuyu oda olarak ciddiye almadıklarını kaydeden Diren, “İnsanoğlunun meteorolojik şartları değiştirmeye yönelik elbette çalışmaları var. Mesela suni tohumlama yöntemi daha önceleri denendi ancak bu konuda başarı sağlanamadı. Avrupa ülkelerinde de durum böyle ve bu yöntem terk edildi. Biz konuyu ciddiye almıyoruz” şeklinde açıklama yapıyor. ABD resmi kaynakları HAARP’ın görevlerini haberleşmeyi kolaylaştırmak, radar sistemlerini geliştirmek, petrol, doğalgaz yataklarını tespit etmek ve yeraltının tomografik haritasını çıkarabilmek olarak tanımlasalar da komplo teorisyenleri HAARP’ın görevlerinin bunlarla sınırlı olmadığını iddia ediyor. Onlara göre, HAARP’ın amacı, atmosferi manipüle etmek ve modifikasyon sağla- Dünya S.O.S veriyor Küresel ısınma, kutuplardaki buzulların erimesine, iklimin ve mevsim şartlarının değişmesine, okyanusların ısınmasına, deniz seviyesinin yükselmesine, orman yangınlarının artmasına, göllerin küçülmesine, ırmakların kurumasına, kışın sıcaklıkların artmasına, ilkbaharın erken gelmesine, sonbaharın gecikmesine, bitkilerin erken çiçek açmasına, göç dönemlerinin değişmesine, kıyı şeritlerinin erozyona uğramasına, bulut ormanlarının kurumasına yol açıyor. Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) tarafından yapılan araştırmaya göre, küresel ısınma bu yüzyılın sonunda bitki ve hayvan varlığının üçte birini tehdit ediyor. Küresel ısınmanın etkileri dünyanın her yanında görülüyor. Milyonlarca insanı sel, kasırga, kuraklık, susuzluk ve salgın hastalıklarla karşı karşıya bırakıyor. Yükselen deniz seviyesi Pasifik adaları ve Hint Okyanusu’ndaki adaların çoğunu tehdit ediyor. Avusturalya ve Brezilya ise bu tehditin en son örnekleri. ABD ve Rusya’nın arasındaki iklim savaşı yaratan teknolojiler Aşırı Düşük Frekanslı radar dalgaları kullanarak atmosferik rahatsızlıklar oluşturabiliyor. Grönland eriyor, Amazon ormanları yok oluyor Kuzey Yarımküre’nin en büyük buz kütlesi olan Grönland adası, küresel ısınma nedeniyle eriyor. Grönland kütlesinin erimesi, düşük seviyedeki sahil şeridinde bulunan yerleşim yerlerinin sular altında kalmasına neden olacak. Brezilya hükümetinin yaptığı araştırmalar, dünyanın akciğeri sayılan Amazon’un 2003 yılında rekor düzeyde ormanlık alan yitirdiğini gösteriyor. Büyüklüğü 4.2 milyon kilometrekare olan Amazon’un şimdiye dek yüzde 20’si yok oldu. Küresel ısınma, buzullarıyla ünlü Arjantin’i etkisi altına aldı. Buenos Aires’in 3 bin 200 kilometre güneybatısında bulunan Lago Argentino şehri, bugüne kadar buzullarıyla turistleri kendine çekerken, artık tursitler dev buzulların sıcaklığın etkisiyle yıkılmasını izlemek için şehre geliyor. Hollanda kıyılarının 100 yılı kaldı Hollanda sahillerinde, zeminin gelecek 100 yıl içinde 40 santimetre dolayında çökmesi bekleniyor. Avustralya’da 2002 yılında şiddetli kuraklık yaşandı. Kuzey Pasifik’te somon balığı popülasyonunda, bölgedeki sıcaklığın normalden 6 derece artması yüzünden büyük düşüş görüldü. Kalifornia kıyılarında binlerce deniz kuşu, denizlerin ısınmasının yol açtığı besin kıtlığı yüzünden öldü. www.sekeris.org.tr 41 özel haber haber özel mak, geniş kitlelerin düşüncelerini ve ruhsal durumlarını kontrol edebilmek, istenilen ülkenin iletişim sistemlerini çökertmek. HAARP, iklimleri değiştirebilir, kutupları eritebilir, ozon tabakası ile oynayabilir, deprem yaratabilir, dünyanın enerji kuşakları ile oynayarak insan biyolojisini ve beynini etkileyebilir, radyasyon yaymadan termonükleer patlama oluşturabilir. Yıllardır yürütülen gizli araştırmalar, komplo teorisyenlerini devreye soktu. Şimdi kasırgaların bir iklim silahı ürünü olduğu komplosu doğrulanmayı bekliyor. köşe köşe Verimlilik Kavramına Bakış Aysun Konakoğlu Verimlilik, üretilen mal ve hizmet miktarı ile üretimde kullanılan girdi miktarı arasındaki ilişkidir. Gelir dağılımından kalkınmaya, ekonomiden istihdama pek çok alana etki eder ve etkilenir. Verimlilik kavramı modern iktisadi düşüncenin doğuşu ile başlamış, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından ekonomik kalkınma açısından devrim niteliğine ulaşmıştır. Savaşlardan mağlup ve zayıflamış olarak çıkan ülkelerin, toparlanma sürecindeki çabaları bu kavramın ön plana çıkmasının başlıca nedenlerindendir. Günümüzde verimlilik kavramı ülkelerin kalkınma politikalarının değerlendirilmesinde esas olan göstergelerden biri haline gelmiştir. Kalkınma düzeyini yükseltmek isteyen her toplumun ana hedefi, elindeki mevcut kaynaklarını en yararlı yerlerde ve en iyi biçimde kullanarak, üretimini en yüksek seviyeye çıkarmak olduğundan verimlilik çağdaş dünyanın ekonomik sorunlarını çözümleyecek anahtar kavramlardan biri hali gelmiştir. Yapılan araştırmalarda verimliliğin çok yönlü etkileşiminin yanı sıra, sosyal yönlerinin ekonomik yönleriyle eşit öneme sahip olduğu ortaya çıkmaktadır. AB ülkelerinde verimlilik göstergelerinde oluşan deği- 42 şeker-iş dergisi • ocak 2011 şimlerin başlıca unsurları arasında; sendikalaşma oranı, sanayide tekelleşme, işgücü ve yönetim işbirliği, işletme düzeni, çalışma motivasyonu, baskı unsurları ve kamunun ekonomiye müdahalesi olarak görülmektedir. Bu konuda Avrupa ülkelerinde birçok verimlilik merkezleri kurulmaktadır. Ekonomi politikalarının uygulanmasından, şirketler için kurumsal yönetim, ileri teknoloji, enerji artışı, çevre bilinci, istihdam artışı ve sağlık gibi daha pek çok konuda bilgi desteği sağlanmaktadır. Verimlilik kavramı, özellikle Danimarka, Fransa, Hollanda ve Almanya gibi gelişmiş ülkelerde toplu sözleşme görüşmelerinde temel kavram olarak, ücretlerin belirlenmesinde bir kural haline gelmeye başlamıştır. Aynı zamanda sendikaların toplu sözleşme ile ücret belirlemenin yanı sıra daha iyi yönetim ve verimlilik artışı sağladığı da gözlenmektedir. Endüstriyel ekonomilerde işletmeler için sendika işçilerle yönetim arasında iletişim bağı kurarken, deneyim, mesleki eğitim ve öğretim gibi etkenlerle de çalışanlara nitelik kazandırmaktadır. Sektörel açıdan yapılan birçok araştırmaya göre sendikalı işletmelerde sendikasız işletmelere oranla yüzde 24 daha fazla verimlilik artışı sağlandığı görülmektedir. Sendikalaşmanın daha pek çok konuda olumlu etkiler sağladığı bir gerçektir. Türkiye’de verimlilik kavramı, Türkiye bulunduğu coğrafyada yatırım yapılacak en verimli alanlara sahip ülke konumundadır. Buna rağmen verimlilik oranları ve verimliliğin büyümeye katkısına bakıldığında bu oran ancak yüzde 20’li seviyelerdedir. 2002 sonrası yakalanabilen istikrarlı büyüme ile artış gösteren verimlilik oranlarını bugün gelişmiş ülkelerle kıyaslandığımızda halen çok gerilerde olduğumuzu görmekteyiz. tirmektedir. Teknoloji savaşlarının başladığı günümüzde dünyaya hakim güç olma isteği, gelişmekte olan ülkeler açısından tehdit oluşturmaktadır. Günümüzde amaçları hedefledikleri ülkelerin, elektrik santralleri, fabrikaları, otoyolları, limanları ve yer altı kaynaklarını ele geçirerek üretimde bağımlı hale getirmek ve sonucunda da hükümetleri uzun vadeli finansal borç bağımlılığına mahkûm etme zihniyetiyle yetiştirilmiş özel eğitimli güçler hâkim olmaktadır. Bu durum tıpkı 2000 yılından bugüne şeker sektöründe yapılmaya çalışılan ısrarlı özelleştirme politikaları işaret etmektedir. Bugün, Türkşeker’in verimlilik olarak ülke ekonomisine sağladığı katma değer görmezden gelinerek, şeker fabrikalarını ülkeye kazandırmak yerine sonuçlarını hiç incelenmeden özelleştirmek ve ülkemizi şeker üretiminde tamamen dışa bağımlı hale getirmek istenmektedir. Burada Türk insanı olarak gerçekçi olmalıyız. Atatürk’ün dediği gibi “Türk’ün onuru ve yeteneği çok yüksektir.’’ Bu onur ve yeteneği başka ülkelerin tekeli haline gelerek muhafaza edemeyiz. Tarihte yapılan savaşlar, kazanılan zaferler ve Türk insanının ortaya koyduğu iradenin devamını bugün bilgi ve ileri teknoloji ile ekonomik açıdan kazanılan zaferlerle devam ettirmeliyiz. Pancardan şeker üretiminde bulunduğu coğrafyada hakim güç olabilme konumuna sahip olan ülkemizin can damarları şeker fabrikalarımızın geleceği alınacak siyasi kararlarla kazanıma dönüştürülebilir. Sonuç olarak; önce insan kavramını esas alan bir yaklaşım ve mevcut insan kaynaklarının daha etken kullanımı ile sürdürülebilir verimlilik oranlarının yakalanması sağlanabilecektir. Unutmayalım ki ancak üretimden gelen gücümüzü devam ettirebildiğimiz oranda kalkınma sağlayabiliriz. Bu noktada ben de Keynes’in dediği gibi ‘’hayat standardımızın verimliliğimizden bağımsız olarak belirlenemeyeceğini kabul ediyorum.’’ Aysun KONAKOĞLU Kaynak:www.mpm.org.tr-dünyagazetesi-www.ceis.org.tr\ dergiDocs\makale-Freeman-Meddoff-www.enm.blogcu.com. endüstrimühendisliğisitesi-www.wikipedia.org-tobb-JohnPerkins ktb. www.sekeris.org.tr 43 köşe köşe Türkiye’de 1 saatte 12 dolar katma değer sağlanırken, Avrupa da 1 saatte 40 dolar katma değer üretimi elde edilmektedir. Verimlilik, çalışma hayatında yaşam kalitesinin iyileştirilmesi ve geliştirilmesinin yanı sıra sosyal çevreninde iyileştirilmesini kapsayan bütüncül bir yaklaşımdır. Her kriz döneminde çareyi işçi çıkarmakta bulan bir yaklaşımla ne kadar ilerleme sağlanabilir ki! Verimliliğin arttırılması açısından üretimi oluşturan tüm unsurlar bir bütün olarak ele alınmalıdır. Ancak sürdürülebilir verimliliğin sağlanması halinde gerçek büyümü trendini yakalayabiliriz. Bugün ülkemizde sorunların çözümüne yönelik, öncelikli insanı esas alan ekonomik ve sosyal politikalara, daha adil refah paylaşımına ihtiyaç duyulmaktadır. Çalışanların temel hak ve özgürlüklerini yaşama ve çalışma koşullarını gözetmeksizin, emeği sadece maliyet unsuru olarak gören bir bakış açısıyla verimlilik artışı sağlamak ve bunu sürdürmek mümkün değildir. Çalışma hayatının kalitesini arttırmaya yönelik, işgücü verimliliğini arttıran, sosyal programlara yönelik çalışmalara hız verilmelidir. Bir toplumun refah düzeyi ile ekonomik ve siyasal bağımsızlığını koruyabilmesi ancak sahip olduğu kaynakları diğer ülkelere oranla daha verimli kullanması ile mümkündür. Yani verimlilik bu güne kadar alışa gelmiş pek çok göstergeden daha etkili bir kalkınma ölçüsüdür diyebiliriz. İktisatçılardan Adam Smith’in dediği gibi ‘’İyi yönetilen toplumlarda halkın en alt kesimine kadar ulaşan zenginlik bütün çalışma alanlarında işbirliğinin yol açtığı büyük üretim sonucunda gerçekleşmektedir.’’ Verimliliği doğrudan etkileyen faktörlerden birisi de içinde bulunduğumuz çağın bilimsel ve teknolojik gelişme çağı olmasıdır. Çağımızda yaşanan gelişmeler üretim sürecinde ve üretim tekniklerinde ileri teknoloji gerek- gündem gündem Şeker-İş’den Ailelere Önemli Uyarı… Şeker-İş Genel Başkanı İsa Gök: “Çocuklarınızı NBŞ’li Ürünlerden Uzak Tutun” Tatlandırıcıların insan vücuduna verdiği ciddi zararlar yapılan araştırmalarda kanıtlandı. Ancak Türkiye’de özellikle çikolata ve şeker ürünlerinin tamamına yakınında kısa adı NBŞ olan nişasta bazlı şeker kullanılıyor ve bütün uyarılara rağmen bu yönde henüz bir önlem alınmış değil. Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, başta obezite, alzheimer, kalp, astım, baş ağrısı ve kansere kadar birçok hastalığın nedeni olabilecek tatlandırıcılar arasında NBŞ’ler konusunda aileleri uyardı. Halk sağlığını tehdit eden tatlandırıcıların yetişen yeni nesil çocukların geleceğini körelttiği yönünde uyarıda bulunan Gök, başta aspartam olmak üzere nişasta bazlı şeker ve çoğunluğunu çocukların tükettiği şekerleme, bisküvi, çikolatalar ile pek çok gıda ürününde kullanılan NBŞ’lere kansere davetiye çıkardığı vurgusunu yaptı. “Sakın ben mısır şurubu tü- 44 şeker-iş dergisi • ocak 2011 ketmiyorum demeyin. İçtiğiniz kolada, meyve suyunda, gazozda, yediğiniz çikolatada, tatlıda, kekte, pastada dondurmada kısacası yüzlerce üründe bu mısırdan elde edilen şeker kullanılıyor. Çocuklarımız büyük tehlike altında” diye uyarıda bulunan Gök, nişasta bazlı şeker ve suni tatlandırıcıların fayda ve zararları hakkında ortaya atılan görüşler hakkında şu bilgileri verdi: “NBŞ’li ürün kullanımında artış var” “Tüm dünya ülkelerinde sağlığa zararlı gerekçesiyle yasaklanan tatlandırıcılar, her yıl yüzde 50 oranında kota artışıyla ülkemize sokuluyor. Siklamat adı altındaki yapay tatlandırıcıların ise kanser yapıcı etkisi bilimsel olarak kanıtlandığından Amerika ve İngiltere başta olmak üzere çok sayıda ülkede kullanımı yasak. AB müktesebatı- “Pastanelerde üretilen tatlılara dikkat!” Türkiye’de 407 bin ton civarında tatlandırıcı tüketildiğine vurgu yapan Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı Gök, kola fabrikaları, meşrubat, pek çok reçel ve helva fabrikalarının nişasta bazlı şeker kullandığını kaydetti. Ülkemizde pek çok pastanenin de aynı şekilde ürettikleri tatlılarda daha ucuz ama daha sağlıksız tatlandırıcılar kullandığının altını çizen Gök, “Dış ülkelere baktığımızda tatlandırıcılar, nişasta bazlı şekerler kanserojen olduğu için yasaklanmıştır. Ülkemizde de yüzde 10’luk kısmına müsaade ediliyordu. Bakanlar Kurulu kararıyla bu rakam yüzde 15’e çıkarıldı. Avrupa’da kişi başına 1.5 kg tatlandırıcı düşerken ülkemizde 6 kg düşmektedir. AB tarımının lokomotifi konumunda olan Fransa, Hollanda ve İngiltere de NBŞ üretilmezken Almanya da bu oran pancar şekerinin yüzde 1.9 kadardır. Yaklaşık 300 milyon nüfuslu olan AB 15 ülkelerine bakıldığında NBŞ üretimi 300 bin ton civarında iken, 70 milyon nüfuslu Türkiye’de bu rakam 406 bin ton civarındadır. Şeker pancarı dururken GDO’lu mısırdan şeker üretimi halk sağlığını daha da olumsuz etkileyecektir.” diye konuştu. Avrupa Birliği’nde Gıda Ürünleri ile ilgili Genel Düzenlemeler Gıda Ürünlerinin Etiketlenmesi ile ilgili Düzenlemeler Gıda ürünlerinin etiketlenmesi, sunulması ve reklamının yapılması ile ilgili genel şartların 2000/13/EC Konsey Direktifi ile düzenlendiğini hatırlatan Gök, şöyle devam etti: “Ürünlerin üzerine sigaradaki gibi ‘sağlığa zararlıdır’ yazılmalı” Bu koşullar sadece ürünün ulaştığı son birim olan tüketiciye satılan gıda ürünleri için değil, restoran, hastane ve büyük yiyecek içecek tedarikçilerine satılan ürünler için de geçerlidir. Bu yönergeye göre ürünün içindeki malzemeler-genetik yapısı değiştirilmiş gıda ürünleri, ambalaj gazları, tatlandırıcılar, aspartam, kinin, kafein, meyan kökü, phytosterol, için etikette özel bir ibare gerekmektedir. Ülkemizde de bu yönde sıkı bir denetimin yapılması, hatta ürünlerin üzerine mutlaka sigara örneğinde olduğu gibi ‘sağlığa zararlıdır, obezite yapar, kansere yol açar, v.s.’ ibareleri yazılmalıdır.” www.sekeris.org.tr 45 gündem gündem na göre uyum çerçevesinde Türkiye bu gidişle çok yakın zamanda bir tatlandırıcı istilasına uğrayacak. Türkiye’de çikolatadan, meşrubata kadar hemen her üründe nişasta bazlı şeker kullanımı gün geçtikçe artış göstermektedir. Bu tatlandırıcıların kullanılmasının artmasına bağlı olarak bazı hastalıklar da daha sık görülecek. Uzmanlar önümüzdeki yıllarda yapay tatlandırıcı kaynaklı hastalıkların ortaya çıkacağı uyarısını yapmaktadır. Şeker-İş Sendikası olarak NBŞ’lerin şeker pancarına alternatif olamayacağını defalarca kamuoyuna anlatmaya çalıştık. Buna rağmen, bugün ülkemizde bir taraftan şeker fabrikaları özelleştirilmeye çalışılırken bir taraftan da GDO’lu ürün ithalatına izin verilmektedir.” basından basından basından basından basından basından basından basından haber haber Bir yılı daha geride bıraktık. Acısıyla, hüznüyle, sevinciyle… Çalışma yaşamında da ilginç gelişmeler yaşandı. Geride bıraktığımız yılın işçi dünyası açısından satırbaşları nelerdi, neleri konuştuk ve neleri tartıştık? gelin hatırlayalım… 50 şeker-iş dergisi • ocak 2011 4 Şubat: Türk-İş, KESK, DİSK, Hak-İş, Kamu-Sen ve Memur-Sen üyeleri, TEKEL işçilerine destek amacıyla, çalışmama hakkını kullanarak bir gün süreyle hizmet üretmedi. 23 Şubat: Balıkesir’in Dursunbey ilçesine bağlı Odaköy’deki bir maden ocağında grizu patlaması meydana geldi. 13 kişi hayatını kaybetti, 6’sı ağır 18 kişi yaralandı. 26 Şubat: Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), TEKEL işçileriyle ilgili olarak “ILO sözleşmelerinin ihlal edildiği” gerekçesiyle yapılan başvuru üzerine Türkiye’den açıklama istedi. 2 Mart: TEKEL işçileri, Ankara’da 78 gündür süren eylemleri için kurdukları çadırları kaldırarak, eylemlerine son verdi. 24 Mart: Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, 657 saydı Devlet Memurları Kanunu’nun, geçici personel çalıştırılmasına olanak sağlayan “4/C” maddesinin iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. 1 Nisan: Tekel işçilerinin, Türk-İş önünde toplanmasına izin vermeyen polis, işçilere müdahale etti. 1 Mayıs: İşçi sınıfının mücadele ve dayanışma günü 32 yıl aradan sonra Taksim Meydanı’nda kutlandı. 6 Mayıs: UPS işçileri direnişe başladıklarını yaptıkları basın açıklamasıyla kamuoyuna duyurdu. 17 Mayıs: Zonguldak’taki Türkiye Taşkömürü Kurumu Karadon Müessese Müdürlüğü maden ocağında patlama meydana geldi. 30 işçi yaşamını yitirdi. 14 Haziran: 99. ILO Konferansı’nda Türkiye temel sendikal hakları ihlal ettiği, sözleşmelere uymadığı için ILO’nun, “Aplikasyon Komitesi”nin gündeminde kara listeye alındı. 5 Ağustos: Şili’nin kuzeyindeki bir bakır madeni çöktü, 33 madenci yerin 300 metre altında mahsur kaldı. 5 Ağustos: Sendikal haklan için fabrikayı işgal eden Çelmer Çelik işçileri direnişin üçüncü gününde anlaşma sonucu eylemi sona erdirdiler. 15 Ağustos: Hükümetle kamu sendikaları arasında “Toplu Görüşme” trafiği başladı. 29 Ağustos: Toplu görüşme sona erdi. 13 Ekim: Şili’de yerin yaklaşık 700 metre altında 69 gündür mahsur olan madenciler sağ salim yüzeye çıkarıldı. 30 Ekim: Mutaş Demir-Çelik Fabrikası’nı işgal eden 25 işçinin eylemi gece yansı sona erdi. 3 Kasım: Taşeron tarafından işten atılan Paşabahçe Hastanesi temizlik işçisi Türkan Albayrak, 117 gün sonra direnişini başarıyla sonuçlandırdı. 1 Aralık: DİSK genel başkanlarından Kemal Türkler’in öldürülmesine ilişkin Ünal Osmanağaoğlu’nun yargılandığı dava, zamanaşımı süresi dolduğu gerekçesiyle ortadan kaldırıldı. 13 Aralık: Zonguldak’ta, Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) Karadon Müessese Müdürlüğü maden ocağında 17 Mayıs’taki patlamanın ardından 2 madencinin cesetlerinin çıkarılması için hasarlı Yeni Karadon Servis Kuyusu’nun onarım çalışmasına başlayacak Çinli firmanın 10 kişilik ekibi, kente gelerek incelemelerinin ardından maden ocağına girdi. 28 Aralık: Milyonlarca asgari ücretliyi ilgilendiren görüşmeler sona erdi. 2011 yılı için belirlenen asgari ücret 16 yaş ve üzerindekilere 630 TL olarak belirlendi. İşçi kesimini temsil eden Türk-İş anlaşmaya muhalefet şerhi koydu. www.sekeris.org.tr 51 haber haber 17 Şubat: TEKEL işçileri Türk-İş Genel Merkezi’nde 13 gündür sürdürdüğü açlık grevine son verdi. 22-23-24- Haziran: Silikozis hastası kot kumlama işçileri Ankara’da Abdi İpekçi Parkı’nda üç günlük oturma eylemi yaptı. bilgi bilgi Terlemenin Faydası var mı? Terlemek vücudumuz için oldukça önemlidir. Öyle ki terleme hem vücudumuzdaki zehirli ve zararlı maddeleri dışarı atar, hem de vücudumuzun ısısını korur. Diyebiliriz ki terleme, adeta klima benzeri bir etki göstererek vücudumuzu serinletir. Eğer terlemeseydik, vücudumuz normal sıcaklığı olan yaklaşık 37 dereceyi muhafaza edemezdi. Sürekli ısınırdı ve vücut sıcaklığımız çok artardı. O zaman da hayatımız tehlikeye girerdi. İyi ki vücudumuza yaratılıştan yerleştirilmiş olan bu mekanizma var ve hiç durmadan bizim için çalışıyor. Terlemenin önemi hayati ama bir de şikayetlere sebep olan kokusu var. Terlemenin faydalı tarafını görebilmenin en iyi yolu ise ter kokusundan rahatsız olmamak ve rahatsızlık vermemek için vücut temizliği konusunda hassas davranmak. Gözümüzü Kırpmasak Ne Olur? Her bir göz kırpma, gözyaşını gözün her tarafına yayarak, adeta gözü yıkar. Göz kapağı arabalardaki silecekler gibi üst kısımlara kaçmış zerreleri, kapağın altına doğru sürükler. Böylelikle gözyaşı seline kapılan bu zerreler, uzaklaşıp gider. Göz kapaklarımız her kapandığında, gözyaşı bezlerimizden salgılanan bu tuzlu salgı, gözümüzü bir anlamda dezenfekte eder. Ve bize doğuştan verilmiş olan bu sistem, görevini hiç durmadan sürekli yapar. Yapmasaydı ne mi olurdu?Eğer insan göz kırpamasaydı ve göz kapağı hep açık kalsaydı, gözlerdeki saydam tabaka olan kornea kururdu. Üzeri başka bir tabakayla kaplanırdı ve insan bu yüzden kör olurdu. 52 şeker-iş dergisi • ocak 2011 Isırılan Elma Niçin Hemen Kararır? Elmanın içinde “tanen” adlı bir asit vardır. Elmadaki hafif ekşimsi tadın kaynağı da budur. Buasit havadaki oksijenle birleştiği takdirde kahve renkli “polifenol” denilen maddelere dönüşür. Elma bir kez ısırıldığında havayla teması başlamış olur. Isırılan kısım havayla ne kadar çok temas ederse, rengi o kadar kararır. Bu sebeple en iyisi, yemeye başladığımız meyveyi bekletmeden bitirmektir. Güneşte Karpuz Soğutulur mu? Piknikte karpuz soğutmanın en iyi yolu, karpuzu ikiye kesip güneşe koymaktır. Çünkü karpuzun yüzeyindeki su tanecikleri buharlaşmak için karpuzdan ısı alır. Böylece mevcut ısısı azalan karpuz soğumuş olur. Tıpkı elimize döktüğümüz kolonyanın buharlaşırken bizi serinletmesi gibi. Tabiî karpuzun üzerindeki su tanecikleri buharlaştıktan sonra hala güneşte bırakmaya devam edersek, tekrar ısınmaya başladığını görürüz. Sabun Kirleri Nasıl Götürür? Serap Görmek Ne Demektir? Güneşli bir günde, sıcak bir yol üzerinde küçük gölcükler görüp, tam onlara ulaşmaya çalışırken kaybedebilirsiniz. Çünkü gördüğünüz o küçük gölcükler, aslında yol yüzeyine yakın, hava tabakasından ibarettir. Işık, yol yüzeyine yakın sıcak hava tabakasına çarparak, yansır ve gözümüze gelir. Yansıyan yüzeyde tam karşı tarafımızdaki cisimleri görebiliriz. Serap dediğimiz bu görüntü ise su yüzeyinin yansımasına benzer. Biz de yol üzerinde su birikintisi var zannederiz. Parmaklarımız Neden Çıtlar? Parmaklarımızı çıtlattığımızda çıkan ses, sanıldığı gibi kemiklerin birbirine çarpmasından meydana gelmez. Parmaklarımızın eklem bölgeleri, eklem kapsülüyle sınırlanmış durumdadır. Bu kapsülün içi ise yoğun ve berrak bir sıvıyla doludur. El parmaklarımızı bastırdığımızda, eklerimizi oluşturan kemiklerin birbirinden ayrılmasını sağlamış oluruz. Bunun üzerine eklem kapsülü gerilir ve eklemleri yağlayan sıvının içindeki küçük gaz kabarcıkları patlar. Sonra da o eklemden bildiğimiz çıtlama sesi gelir. Bu hareketin fazla yapılması, eklem kapsülünün zarar görmesine sebep olabilir. Ve bu kişilerin nesneleri kavrama güçleri azalabilir. Mısır Patlayınca Niçin Beyaz Olur? Öz halindeki mısır taneciği ısıtıldığında, yapısındaki su, buhar haline dönüşür ve bir basınç meydana getirir. Bu basınç, taneciğin kabuğunu zorlamaya başladığında mısırı patlatır. Bu olay gerçekleştiğinde dışarı çıkan kabarık beyazlık, mısır tanesinin yapısındaki nişastadır. www.sekeris.org.tr 53 bilgi bilgi Yağlı elimizi yalnızca suyla yıkadığımızda derimizin üzerindeki yağ tabakası, suyu hemen dağıtır. Su elimizi ıslatamaz bile. Tabiî bu sebeple temizlik de sağlanamaz. Ancak sabun kullanımı bu durumu değiştirir. Çünkü sabun moleküllerinin bir ucu su sever, diğer ucu da su sevmez bir yapıdadır. Yani sabun molekülünün bir ucu suyla temas etmek isterken, diğer uç istemez. Bu durumda su sevmez taraf elimizdeki kire yapışırken, su seven taraf suyun içinde serbest kalır. Elimizi yıkadığımız suyun oluşturduğu basınçla sabun molekülleri elimizden akar gider. Tabiî bu moleküller giderken, su sevmez taraflarının tutunduğu kirleri de beraberinde götürür. Aynı durum çamaşırlarımızdaki kir ve yıkamada kullandığımız deterjan ikilisi için de geçerlidir. haber gündem Bu Şeker Katma Değer… Sağladığı katma değerle, gayri safi milli hâsılayı zenginleştirir (2 MİLYAR $) • Orta Anadolu şartlarında yetişen ve alternatifi olmayan bir üründür. • Kırsal kesimin sosyo-ekonomik durumunu iyileştirir. • Tarımın yapıldığı bölgelerde çiftçiyi toprağa bağlayarak, köyden kente göçü engeller. • 1 dekarında yaklaşık 10 işgücü istihdam sağlar. • Tarımda münavebenin, planlı üretimin ve sulu tarımın öncüsü. Münavebe sistemi ile yapılan şeker pancarı tarımı, iyi bakımlı bir tarla bıraktığından kendisinden sonra yetiştirilecek ürünlerde verim artışı sağlamaktadır. Nitekim bu verim artışı buğdayda yüzde 20’ye kadar yükselebilmektedir. • Ülkemizde yaklaşık 450 bin çiftçi ailesi geçimini pancar tarımından karşılamaktadır. • 1 dekar pancarın tarımı, tarımda 80, sanayide 13 saat olmak üzere toplam 93 saat istihdam sağlar. Ülkemizde 3,2 milyon dekar şeker pancarı tarımı yapıldığı göz önüne alınırsa, yılda yaklaşık 123 bin tam istihdam sağlar. Geçimini doğrudan veya dolaylı olarak sektörle ilişkilendirmiş 10 milyon insanımızın iş ve ekmek kapısıdır. • Pancar tarımı, alternatif ürünlerden buğdaya kıyasla 20, mısıra göre 10 ve ayçiçeğine kıyasla 5 kat daha fazla istihdam yaratmaktadır. • Şeker pancarı tarım ve sanayinde 26 dekarda 1 tam istihdam sağlarken, Orta Anadolu da hibrit tohum kullanılarak yapılan mısır tarımında 200 dekarda, Buğday tarımında ise 320 dekar sulu tarımda 1 tam istihdam sağlanmaktadır. • Şeker fabrikalarında daimi ve mevsimlik işçi ve memurlar olarak 18 bin171 kişi çalışmakta 54 şeker-iş dergisi • ocak 2011 • Ayrıca, bakım ve hasat dönemlerinde 200 bin mevsimlik tarım işçisine, • Yılda 100 gün süreli istihdam imkânı sağlamaktadır. • Şeker pancarı çiftçisinin kendi imkanları ile sulama suyuna kazandırdığı kıraç tarım arazisi miktarı 1 milyon 700 bin dekardır • 1,7 milyon dekar sulu tarım ile tarımda 36 milyon saat, ilave istihdam sağlanır. 15 bin tam istihdam karşılığıdır • Şeker pancarı tarımı, Gayri Safi Milli Hasılaya, buğdaya göre 6, ayçiçeğine göre ise 3.5 kat daha fazla katkı sağlamaktadır. • 1 hektar pancar fotosentez sonucu yılda: aynı birim alanda ekilen şeker pancarı, çam ormanından 1,5 kat daha fazla karbondioksit absorbe etmektedir. • 1 dekar şeker pancarının fotosentez yoluyla havaya verdiği oksijen, 6 kişinin 1 yılda tükettiği oksijene eşdeğer olup, aynı orman alanından 3 kat daha fazla oksijen üretmektedir. Bu yönüyle Kyoto protokolü çerçevesinde başlayacak ülkeler arası emisyon ticaretinde ülkemizin elindeki en önemli kozlardan biridir. • Yılda yaklaşık 25 milyon tonluk taşıma hacmi yaratarak, taşıma sektörüne büyük bir pazar oluşturan bir bitkidir • 1 dekar pancarın yan ürünü olan pancar posası, pancar baş ve yaprağı ve melasın hayvansal besin değeri 500 kg arpaya eşdeğerdir.(Aynı tarlaya 2 dekarda arpa ekilmiş kabul edilir) • Yıllık yağışın ortalama 643 mm olduğu ülkemizde bitkisel üretim miktarında artış sağlayan en önemli girdi, hiç şüphesiz sulama yoludur. Ülkemizde ekonomik olarak sulanabilecek 8,5 milyon hektar kıraç tarım arazilerimizin salarak yağış çekmekte ve suyun doğal döngüsüne katkıda bulunmaktadır. • Şeker pancarının yüzde 25’i kuru madde, yüzde 75’i ise sudur. Fabrikada işlenmesi aşamasında ihtiyaç duyulan suyun önemli bir kısmı, pancarın bünyesindeki suyun geri dönüşümünden karşılanmaktadır. Bu göstermektedir ki, şeker pancarı tarladan şeker oluncaya kadarki süreçte çevreci bir bitkidir. • Suni gübre, sulama tesisleri ve malzemeleri, traktör, pulluk, kültivatör, kazayağı, mibzer, kombikrümler, motopomp, çapa ve söküm makinaları, mücadele aletleri gibi tarım alet ve makinaları ile tarımsal mücadele ilaçları üreten sanayilerin Ülkemizde kurulmalarını ve gelişmelerini sağlamıştır. • Ekim sisteminin münavebeye dayalı olması, monokültür zirai yapının polikültür zirai yapıya dönüşmesini sağlamıştır. • Pancar ekiminin ileri bir teknolojiyi gerektirmesi, üreticilerimizin tarımsal bilgi ve görgü düzeylerini yükseltmiştir. • Ülkemiz tarımında gerçek anlamda ilk kooperatifleşme, pancar tarımı sayesinde gerçekleşmiş ve gelişmiştir. Bu sayede üreticilerin örgütlenmesinin temeli atılmıştır. • Şeker pancarından elde edilen melas, bazı kimya sanayii kolları ile özellikle alkol ve maya üretiminde kullanılmaktadır. • Şeker pancarının yan ürünü olan yaş pancar posası ve melas ile pancarın baş ve yaprak kısmı, hayvan yemi olarak kullanılmaktadır. Bu yan ürünlerin kolay temin edilebilir ve ucuz olması, kırsal kesimde hayvancılığın gelişmesine ve yaygınlaşmasına yardımcı olmakta ve bu kesime ek gelir kaynağı yaratmaktadır. Pancar üreticisine teslim ettiği net pancarın yüzde 25’ine kadar bedelsiz olarak yaş pancar posası verilmektedir. • Sonuç olarak şeker pancarı, ülke ekonomisine, istihdama ve çevreye katkı sağlamaktadır. www.sekeris.org.tr 55 haber gündem bu güne kadar 5,1 milyon hektarı sulama suyu imkanına kavuşmuştur. • Ülkemizde 2006 yılı itibariyle; tarla ürünleri toplam ekiliş miktarı 17.560 bin. hektar olup, şeker pancarı ekiliş miktarı 3.256.995 dekardır. Şeker pancarı ekim miktarının tarla ürünleri içerisindeki payı yüzde 1,85’dir.Ülkemiz genelinde sulanan alanların ise yüzde 6,5’i pancar üretimine ayrılmaktadır. • Konya ili, ülkemiz şeker pancarı ekiminden yüzde 22 civarında pay almaktadır. İlin toplam tarla ürünü ekim miktarı 1milyon 407 bin 095 hektar olup, şeker pancarı ekiliş miktarı 73 bin 530 hektardır. Şeker pancarı ekim miktarının tarla ürünleri içerisindeki payı yüzde 5,2 olup, il genelinde sulanan alanları ise yüzde 25’i pancar üretimine ayrılmaktadır. İlin sulanan toplam arazi varlığı 590 bin hektar olup, sulanabilir arazi varlığı 717 bin hektardır. • Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. üreticileri, başta şeker pancarı olmak üzere tüm bitki sulamalarında vahşi sulama sistemlerinden yağmurlama sulama sistemine yönlendirme çalışmalarına 1980’li yıllarda başlayarak, geçen 28 yılda bölgelere göre değişmekle beraber yağmurlama sulama uygulamalarında yüzde 70-100 seviyelerine gelerek, su kullanımında yüzde 50-60’lara varan tasarruf sağlamasında önemli rol üstlenmiştir. Bu günlerde ülkemiz şeker sektörü, yağmurlama sulamaya göre yüzde 20 daha fazla su tasarrufu sağlayan damla sulama uygulamalarına geçişin öncülüğünü başlatmış bulunmaktadır. • Diğer taraftan çeşitli araştırma sonuçlarına göre, şeker pancarına optimum koşullarda toplam 500-650 mm su verilir. Bu, patateste 500-700 mm, mısırda 400-600 mm, yoncada 550-850 mm. dir. Görüldüğü gibi bitki su ihtiyacı diğer ürünlerden fazla değildir. • Şeker pancarı toprakta nemi tutan, yaprakları vasıtasıyla atmosfere saldığı oksijen, aynı miktardaki bir orman alanından daha fazla olan bir bitkidir. Atmosfere oksijen şubelerden şubelerden Şubelerden Kısa Kısa... Butso’dan Şeker İş’e Destek Burdur Ticaret ve Sanayi Odası (BUTSO) Başkanı Yusuf Keyik, Nişasta Bazlı Şeker (NBŞ) kotalarının arttırılmasına yönelik çalışmaların durdurulması konusunda Şeker İş Sendikası Başkanı Mustafa Onay’a destek verdi. Keyik, ““Nişasta Bazlı Şeker kotalarının artırılması, şeker pancarı tarımını ve şeker üretimini olumsuz etkileyeceği açıktır. Burdur ekonomisi için ise çok daha hayati bir öneme sahiptir. Türkiye ekonomisi ve insanımızın sağlığı açısından da zararlı sonuçlar doğuracak olan NBŞ kotalarını arttırma düşüncesinden vazgeçilmelidir. Bu ve benzeri konularda yaptıkları olumlu çalışmaları için Şeker İş Sendikası Başkanı Mustafa Onay ve yönetimini destekliyoruz” diye konuşurken, Şeker- İş Burdur Şube Başkanı Mustafa Onay ise “Bazı çevrelerin çabaları sonucunda pancar şekeri kotaları azaltılırken, Avrupa Birliği ülkelerine göre pancar şekeri aleyhine zaten yüksek olan nişastadan üretilen şekerlere tanınan yüzde 10 kota, yüzde 50 arttırılarak yüzde 15’e çıkartılmak üzere Bakanlar Kurulu gündemine getirilmek istenmektedir. AB ülkelerinde nişastadan üretilen tatlandırıcılara tanınan kota ortalama yüzde 4 iken ülkemizde yüzde 10’dur. Bu yüksek kotanın sonucu olarak, halen 2010 yılı sonuna yaklaşık 500 bin ton şeker stokuyla girilmektedir. Bu stokların oluşmasındaki en önemli faktörlerden birisi de NBŞ kotalarının ülke ihtiyaçlarının çok üzerinde tespit edilmesidir” açıklamasını yaptı. Şeker-İş’ten Siyasilere NBŞ Dosyası Çorum Şeker-İş Şube yöneticileri, AK Parti Merkez İlçe Başkanı Ahmet Sami Ceylan ve CHP İl Başkanı Tufan Köse’yi ziyaret etti. Çorum Şeker-İş Şube Başkanı Sefer Kahraman ve Yönetim Kurulu üyeleri, AK Parti Merkez İlçe Başkanı Ahmet Sami Ceylan ve Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İl Başkanı Tufan Köse’yi ziyaret ederek, Nişasta Bazlı Şeker 56 şeker-iş dergisi • ocak 2011 (NBŞ) kotasıyla ilgili sendikalarının taleplerini içeren bir dosya takdim etti. Türkiye de uluslararası kalitede üretim yapan şeker fabrikaları olmasına rağmen Avrupa da yüzde 2-3 oranında olan NBŞ kotasının Türkiye de yüzde 10 olduğunu dile getiren Kahraman, kotanın daha fazla artırılması durumunda pancar çiftçisi ve şeker sanayisinin büyük sıkıntıya gireceğini söyledi. Sabah saatlerinde AK Parti İl Başkanlığını da ziyaret ederek NBŞ kotasına sınırlama getirilmesi için taleplerinin yer aldığı dosyayı sunduklarını ve AK Parti Merkez İlçe Başkanı Ahmet Sami Ceylan’ın taleplerini Ankara’da gerekli makamlara ileteceğini belirttiğini söyleyen Kahraman, CHP İl Başkanı Tufan Köse ye de dosyayı teslim etti. Sakarya Şeker-İş Şube Başkanı Oğuz Kalay: “Hiç bir ülkede suni tatlandırıcıya bu kadar izin yok” Şeker İş Sendikası Sakarya Şube Başkanı Oğuz Kalay, SASTOP’un gündeme taşıdığı, nişasta bazlı şeker ve suni tatlandırıcıların fayda ve zararları hakkında ortaya konan görüşleri değerlendirdi. Oğuz Kalay, nişasta bazlı şeker ve suni tatlandırıcıların zararlı olup olmadığının henüz kesin tespitinin yapılamadığı görüşünün aksine, söz konusu tatlandırıcıların birer dolgu malzemesi olduğunu ve üretimleri esnasında kimyasalların kullanıldığını belirtti. Kalay, “Tüm dünya ülkelerinde sağlığa zararlı gerekçesiyle yasaklanan tatlandırıcılar, her yıl yüzde 50 oranında kota artışıyla ülkemize sokuluyor. Avrupa ülkelerinde bu yüzde 1,5 iken 270 milyon nüfusla ABD’de tamamen yasaklanmış durumda. AB müktesebatına göre uyum çerçevesinde Türkiye bir tatlandırıcı istilasına uğrayacak” dedi. Şeker Fabrikalarına getirilen üretim kotasının getireceği sonuçlara da değinen Kalay, “Bu haksız yaptırımlar, 200 bin çiftçi ailesinin pancar tarımından dışlanmasına, kırsal kesimde yaklaşık 1 milyar dolar gelir kaybına ve ülkemize giren kaçak şekerden dolayı yaklaşık 600 milyon dolar döviz kaybına yol açmaktadır. Tüm bunlar ülkemizin kaynaklarının heba edilmesi, dışarıya aktarılması anlamına geliyor” diye konuştu. ANMA VEFAT Orhan Doğan 24.03.1973 Yozgat doğumlu. Ziraat Bölge Şefliğinde işçi olarak çalışırken 10.12.2010 tarihinde geçirdiği kalp krizi sonucu genç yaşta hayata veda etti. Cafer Altıntaş Eskişehir Şeker Fabrikası Şeker ambarı çalışanlarından Cafer Altıntaş 25/11/2010 tarihinde yakalanmış olduğu amansız hastalıktan kurtulamayarak hakkın rahmetine kavuştu. Burhan Avcı Burdur Şeker Fabrikası Dinar Ziraat Bölge Şefliği çalışanlarından üyemiz burhan Avcı geçirdiği kalp krizi sonucu 22.12.2010 tarihinde vefat etti. Nihat Dikilitaş Malatya Şeker Fabrikası baş elektrikçilerinden 1958 Malatya’nın Yazıhan İlçesi doğumlu Nihat dikilitaş geçirdiği elektrik kazası sonucu 10.08.2010 tarihinde vefat etti. Adem Sargın Sendikamız üyelerinden Ilgın Şubesi’ne bağlı Akşehir Bölgesi çalışanlarından çalışan Adem Sargın, 04.08.2010 tarihinde geçirdiği kalp krizi nedeniyle vefat etti. Abdülkadir Görgülü Kırşehir Şeker Fabrikası çalışanlarından tesellüm personeli üyemiz Abdulkadir görgülü yakalandığı amansız hastalık sonucu vefat etti. Vefat eden çalışma arkadaşlarımıza Allah’tan rahmet, kederli ailesi ve tüm sevenlerine Şeker-İş Sendikası olarak sabırlar dileriz. TEŞEKKÜR Geçirdiğimiz Trafik kazası dolayısı ile Bizleri arayan ilgilenen başta Genel başkanımız olmak üzere genel merkez yöneticilerimize Teşkilat ve üyelerimize genel müdürlüğümüz yetkililerine fabrika müdürlerimize, Muş şeker fabrika müdürü ve yardımcılarına fabrikamız çalışanlarına Malazgirt ve Bulanık bölgelerimiz şefleri ve çalışanlarına teşekkür ederiz. Fikret SANCAR / Şeker-iş Muş Şube Başkanı www.sekeris.org.tr 57 vefat vefat Kurucumuz ve ilk Genel Başkanımız Hamdi Güvenen’i rahmetle anıyoruz… Sendikamızın kurucularından, şeker sanayii’nde işçi haklarının mücadelesini veren ve sendikalaşma çalışmalarını başlatan, Şeker-İş’in temeline ilk tuğlayı koyan, aynı zamanda da Alpullu Şeker Sanayii İşçileri Sendikası kurucularından olan ilk Genel Başkanımız Hamdi Güvenen’i ölümünün 17. yılında rahmet ve minnetle anarken, bizi bugünlere taşıyan değerli Başkanımızın kurduğu bu teşkilatı daha yükseklere çıkaracağımıza söz veriyoruz. gündem gündem Şubelerimizin Ağrı Şubesi Agit Arslan 1961 yılında Ağrı’nın Soğan Köyünde dünyaya gelen Agit Arslan, ilk, orta ve lise öğrenimini Ağrı’da tamamladıktan sonra 1985 yılında Ağrı Şeker Fabrikası’nda işçi olarak işe başladı. 25 yıllık fabrika deneyimini bugün Rafineri Maniplant Yardımcısı olarak sürdüren Arslan, 3 dönem sendika baştemsilciliği görevinin ardından Şeker-İş Ağrı Şubesi’ndeki İdari Sekreterlik görevini sürdürdü. 10-11 Nisan 2010 tarihinde gerçekleştirilen 19. Olağan Genel Kurulu’nda Şeker-İş Sendikası Genel Sekreterliği’ne Fevzi Şengül’ün seçilmesiyle boşalan şube başkanlığı görevine Ağrı şubemizin 9 Ekim 2010 tarihinde gerçekleştirdiği 9. Olağan Genel Kurulu’nda Agit Arslan yeniden başkan seçildi. Agit Arslan, evli ve altı çocuk babası. Çarşamba Şubesi 1970 yılında Çarşamba’da doğdu. İlk öğretim ve Liseyi Çarşamba’da tamamladı. 1990 yılında Çarşamba Şeker Fabrikası Rafineri bölümünde muvakkat olarak işe başladı. Çalışırken askere gitti. Askerlik dönüşü tekrar aynı yerde işe başladı. 1998 yılında kadroya geçti. Halen Rafineri bölümünde pişirici ustası olarak çalışmaktadır. 1 dönem Şeker-İş Yönetim Kurulu Üyeliği yapan Sinan Türe evli ve iki çocuk babası. Sinan Türe Erciş Şubesi 1966 yılında Erciş’te doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Erciş’te yaptı. Akdeniz Üniversitesi Meslek Yüksekoukulu’ndan mezun. 1988 yılında Erciş şeker Fabrikasında işçi olarak çalışmaya başladı. 04.03.2000 tarihinde Erciş Şubemizin Olağanüstü Genel Kurulu’nda Şube Başkanlığına seçildi. Sırasıyla 20032007-2010 yıllarında yapılan genel kurullarda yeniden şube başkanlık görevlerine seçildi. Şeker-İş Sendikası Ölüm ve Yardımlaşma Vakfı Denetim Kurulu Başkanlığı görevini yürütüyor. Şekerspor Erciş Kulüp başkanlığı görevlerinde de bulundu. Halis Halifeoğlu evli ve üç cocuk babası. Halis Halifeoğlu 58 şeker-iş dergisi • ocak 2011 Bor Şubesi 1955 yılında Niğde ili Bor ilçesinde doğdu, ilk, orta ve lise öğrenimini Bor’da yüksek öğrenimini İzmir Eğitim Enstitüsünde yaptı. 1982 yılında Bor Şeker Fabrikası Merkez Bölge Şefliğinde işbaşı yaptı. 1994-1999 yılları arası Niğde ili İl Genel Meclis üyeliği görevinde bulundu. 1999-2003 ve 2007-2010 yılları arası Bor Şube Başkanlığı yapan H. Hüseyin Gümüşbaş 23.10.2010 günü yapılan olağan genel kurulda yeniden Şube Başkanlığına seçildi. Evli ve 3 çocuk babasıdır. Hüseyin Gümüşbaş Ereğli Şubesi 1962 yılında Konya Karapınar ilçesinde doğdu. Öğrenimini Ereğli Cumhuriyet Lisesinde tamamladı. Ereğli Şeker Fabrikasına 23 Eylül 1989 yılında ham fabrika kısmında başladı. 24 Mayıs 2003 yılında Ereğli Şeker-İş sendikasına idari sekreter olarak göreve seçildi. 11.02.2007 yılında yapılan olağan genel kurulda Ereğli Şeker Fabrikası şube başkanı olarak göreve başladı. Ereğli şubesinin 06.11.2010 tarihinde yapılan 7. Olağan genel kurulunda yeniden şube başkanlığına seçildi. İlaslan evli ve 4 çocuk babası. Yüksel İlaslan Yozgat Şubesi 1969 yılında Çiçekdağı’nda doğdu. İlk-orta ve liseyi Yerköy’de bitirdi. 1997 yılında Yozgat şeker Fabrikasında işe başladı. Rafineri kısmında pişirici usta yardımcısı olarak çalışıyor. 1999-2003 yılları arasında Şube İdari Sekreterliği yaptı. 2007-2010 yılları arasında Şube Başkanlığı, 2010 yılında gerçekleştirilen 4. Olağan Genel Kurul’da tekrar Şube Başkanlığı’na seçildi. Evli ve iki çocuk babası. Ömer Macit www.sekeris.org.tr 59 gündem gündem Yeni Başkanları gündem gündem Şeker-İş Pakistan’ı Unutmadı… Pakistan’da yaşanan sel felaketi nedeniyle Türk-İş’in açtığı hesaba Şeker-İş Sendikası 117 bin lira yatırdı. Türkİş tarafından başlatılan kampanyada TES-İŞ 120 bin, YOL-İŞ 100 bin, lira katkıda bulunurken, Türk-İş Genel Merkezi 180 bin lira katkı sağladı. toplanan para ise 650 bin lira oldu. Hesapta toplanan para Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çicek’e teslim edildi. Türk-İş Genel Eğitim Sekreteri ve Şeker-İş Genel Başkanı İsa Gök, Türk-İş Genel Mali Sekreteri ve Demiryolİş Sendikası Genel Başkanı Ergün Atalay’ın da hazır bulunduğu törende konuşan Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu, Pakistan için katkıda bulunan sendikalara ve şahıslara teşekkür etti. Kumlu şunları söyledi: “Pakistan’da uğranılan can kayıplarının elbette telafisi yok. Ama çorbada bir tuzumuz yaraların sarılmasına belki katkısı olur dedik. Sayın Bakanım, topladığımız yardım 60 şeker-iş dergisi • ocak 2011 paralarını bizzat almaya gelmeniz, insanlığın yaşadığı felaketler karşısındaki hassasiyetinizin yanı sıra, yapılan yardımlara ilişkin ince duyarlılığınızın da bir ifadesidir.” Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek de törende yaptığı konuşmada, Pakistan ile Türkiye arasındaki ilişkinin bir dostluk, kardeşlik ilişkisi olduğunu belirterek, iki ülke arasında bir menfaat ilişkisi bulunmadığını söyledi. Pakistan’ın, hiç bir karşılık beklemeden her vesileyle Türkiye’nin yanında olduğunu, başta İstiklal Savaşı olmak üzere Türkiye’nin en sıkıntılı zamanlarında hemen yanı başında yer aldığını hatırlatan Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, o günden bugüne iki ülke arasındaki ilişkilerin kardeşlik temelinde sürdüğünü ifade etti. Türk-İş’in de bu konuda önemli bir katkıda bulunduğunu kaydeden Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, bu hassasiyet için Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu, yönetim kurulu üyeleri ve işçilere teşekkür etti. gdo gdo ‘suz çocuklar Atalay KORKUT (5 Yaş) Alperen (6 Yaş)-Yaren BİLİCİ (7 Yaş) Abdullah ETA (7 Yaş) www.sekeris.org.tr 61 sağlık salık Sporculara Pancar Suyu Takviyesi Pancarın dayanıklılığı artırdığı, pancar suyu içenlerin daha uzun süre spor yapabildiği bildirildi. Pancar suyunun etkisinin düzenli antrenmandan daha fazla olduğu da kaydedildi. Britanya’daki Exeter Üniversitesinden bir grup bilim adamı, pancardaki nitratın, oksijen emiliminde azalma sağlayarak sporu daha az yorucu hale getirdiğini belirlediler. 62 şeker-iş dergisi • ocak 2011 Journal of Applied Physiology dergisinde yayımlanan araştırma 19-38 yaş arasındaki erkekler üzerinde yapıldı ve bunlara 6 gün boyunca günde 500 mililitre organik pancar suyu verildi. Daha sonra da çeşitli spor faaliyetlerini kapsayan testler yapıldı. Başka bir dönemde ise bu kişilere plasebo olarak yine 6 gün frenk üzümü şurubu verildi ve aynı spor testleri yapıldı. Araştırma grubu pancar suyu içtikten sonra, ortalama 11,25 dakika bisiklet kullanabildi. Bunun plasebo verildikten sonrakine göre 92 saniye daha fazla olduğu saptandı. Pancar suyu içtikten sonra tansiyonun da daha düşük kaldığı görüldü. Araştırmacılar nitratın dayanıklılığı artırma mekanizmasını henüz tam olarak çözemeseler de, bunun, nitratın vücutta nitrik okside dönüşmesi sonucu egzersiz sırasında yakılan oksijeni azaltmasından kaynaklandığını düşünüyor. Britanya’daki bir atlete de danışmanlık yapan araştırmacı Prof. Andy Jones, “Pancar suyunun oksijen emilimindeki etkisi bizi şaşkınlığa uğrattı çünkü bu etki, antrenman dahil başka bir yolla sağlanamaz” dedi. Jones, “Gerek amatör gerekse profesyonel atletlerin bu araştırmadan çıkan sonuçla ilgileneceklerini umuyorum” diye konuştu. Tehdit Eden Üç Canavar!.. Şeker-İş Sendikası olarak halk sağlığını tehdit eden tatlandırıcıların yetişen yeni nesil çocuklarımızın geleceğini körelttiği yönündeki tehlikelere bir çok çalışmamızda yer vermiştik. Sendikamız Şeker-İş başta aspartam olmak üzere halk sağlığını tehdit eden yapay tatlandırıcı ve çoğunluğunu çocuklarımızın tükettiği şekerleme, bisküvi, çikolatalar başta olmak üzere pek çok gıda ürünlerinde kullanılan katkı maddelerine karşı yıllardır yaptığı çalışmaları ile bilgilendirmeye devam ediyor. 2008 yılında Sendikamız Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bünyesinde bulunan Reklam Kurulu’na başvurarak halkı yanıltıcı sağlık yönünden tehdit oluşturan gıda ürünle- rine yönelik mücadelesini hukuki zemine taşıyarak ceza almalarını sağlamıştı. Şimdi 4 Ocak tarihinde Uğur Dündar’la Star Ana Haber’e konuk olan ünlü Kalp Damar Cerrahı Prof. Dr. Bingür Sönmez, tatlandırıcılarla ilgili önemli açıklamalarda bulundu. Obezite, alzheimer, astım, baş ağrısı ve kansere kadar birçok hastalığın nedeni olabilecek tatlandırıcıları Prof. Sönmez “ÜÇ CANAVAR” olarak adlandırarak yetkilileri bu tehlike karşısında uyardı... Pof. Sönmez; “üç canavar” dediği Aspartam, Mısır Şurubu ve E621 kodlu Mono Sodyum Glutamatın Avrupa ve Amerika’da yüzde 2 olan tatlandırıcı kotalarının Türkiye’de yüzde 15 olmasına da dikkat çekti... www.sekeris.org.tr 63 sağlık sağlık Sağlığımızı şiir şiir Şeker Sanayiinde İlk Grev Şiiri Yirmibeş Ağustos dokuzyüz yetmiş, Şeker sanayiinde göründü grev Kırküç yaşında kemale ermiş Şekerde ilk defa başlıyor grev Giyildi gömlekler Mithatpaşa’da Birliğiz, iyide, yasada tasada Grev bir haktır Anayasa’da Genel Müdürlükte başladı grev Çalışma barışı yırtıldı gitti. İşveren bizleri greve itti Konular aracıda, çaresiz bitti Çaresi yok artık olacak grev Yaklaş işveren seyirci kalma Milli servetin ahını alma Yirmi bin işçiyi sokağa salma Meşru haklar için yaparız grev Başkanlar toplandı Genel Merkezde Asla değişmemiş toplu sözleşme Oybirliği karar, günah yok bizde Gerçeği ortaya çıkarsın grev Güçlü sendikayız Türk-İş yanında İkiyüzyetmişbeş madde çağında Bilinmeyen masraf, zarar yanında İşverenler için iyi mi grev Yedi ay uzadı toplu sözleşme Dur artık işveren bizle eğlenme Veririz dersini sonra döğünme İşte gidiyoruz, başladı grev. Ne sarıydık, ne kızıldık ne aldık İşyerine zarar yok!tedbiri aldık Grevde dört gün çadırda kaldık Hepsi bu kadar bitmiştir grev. Selahattin Çetin Erzurum 64 şeker-iş dergisi • ocak 2011