HF125 - Hayatım Futbol

Transkript

HF125 - Hayatım Futbol
1
1Ni
SAN2
01
4-SAYI
1
2
5
TARAFTARI
NYENiKi
MLi
Ği
PASSOLi
GKART
Tr
i
bünşi
ddet
i
ney
eniç
öz
üm ebi
l
etar
t
ı
khay
at
ı
mı
z
da.
Ber
aber
i
ndebi
r
ç
oksor
uy
udaget
i
r
enPassol
i
gKar
tadı
v
er
i
l
enbuuy
gul
amanedi
r
,hay
at
ı
mı
z
anel
erget
i
r
ec
ek?
Yayın Koordinatörü
E-bilet
İlker Yılmaz
Türk futbolunun yıllardır çözülemeyen, çokça da çözülmesi için çaba
harcanmayan tribündeki meselesine el konuldu. Artık futbolseverin
hayatında kağıt bilet devri kapandı, e-bilet devri başlıyor. Uyugulama birçok
tartışmayı beraberinde getiriyor. Mevcut yapının ne kadar uygulandığı
bir kenarda dururken Passolig Kart’ın uygulamasında ne kadar başarı
sağlanacağı da merak konusu. Hayatım Futbol 125. sayısında Passolig Kart’ı
konu ederken İtalya’daki uygulamaya da göz attı.
Editör
Cantürk Temelli
Yazarlar
Alper Öcal
Emre Çelik
Fırat Topal
Mustafa Demirtaş
Salih Demirci
Sedat Çıtrak
Uğur Karakullukçu
Bu sayıda ayrıca; FIFA’dan 2 transfer dönemi yasak alan Barcelona,
Udinese’nin yeni ürünü nam-ı diğer ‘Yeni Buffon’ Simone Scuffet, sona
yaklaşan Rusya Ligi’ndeki teknik adamların savaşı, 1950 Dünya Kupası’nın
unutulmaz finali ve 2014’te tekrar Brezilya’ya gelecek olan kupayı kaçırması
muhtemel yıldızların son durumlarını bulabilirsiniz.
Keyifli okumalar,
İlker Yılmaz
[email protected]
[email protected]
#125 BU SAYIDA
Passolig Kart
Beklenen e-bilet uygulaması piyasaya tartışmalarıyla birlikte çıktı.
Tessera Del Tifoso
Taraftar olaylarının en sık yaşandığı ülkelerden olan
İtalya’nın e-bileti ‘Tessera Del Tifoso’nun getirdikleri, götürdükleri.
Rusya’da taht kavgaları
Son viraja girilen Rusya’da şampiyonluğun 4 adayına
teknik adamları üzerinden kısa bir bakış.
Barça demek kriz demek
Krizlerine artık şaşırmadığımız Barça’nın başı
bu kez büyük belada.
Büyüteç
Merceğimiz bu kez Udinese’nin file bekçisi
Simone Scuffet’in üzerinde.
Bir zamanlar Brezilya sahillerindeydik #2
Fenerbahçe derbiyi ilkbahar rahatlığıyla daha önce
hiç olmadığı kadar hazır.
Can sıkıcı liste
Dünya Kupası’na az bir zaman kala kupayı kaçırması
beklenen yıldızların son durumu.
İlker Yılmaz
Futbol Yönetimi HF125
TARAFTARIN YENi KiMLiĞi
PASSOLiG KART
E-bilet 6222 sayılı yasa çerçevesinde sonunda ortaya çıktı. Artık maça gitmek isteyen
herkesin yeni bir kimliği daha olacak.
Türk futbolunda tribündeki şiddeti önlemek için
uzun süredir hazırlanmakta olan proje hayata
geçiriliyor: Passolig Kart. Yani çoğunluğun bildiği
tabirle e-bilet. Passolig Kart yalın haliyle, maça
gitmek için herkeste bulunma zorunluluğu olan,
kişinin tc kimlik numarasının ve fotoğrafının kart
üzerinde bulunduğu ve bilgilerinin de Aktif Bank
ile Türkiye Futbol Federasyonu’na bildirilmesinin
zorunlu olduğu bir uygulama. Bir nevi yeni
kimliğimiz olan Passolig Kart’a bilet yada kombine
alacağınız zaman yükleme yapıyoruz ve stadyum
içinde artık bu kartı kullanmak zorundayız. Pek
tabi ki Süper Lig ve herhangi bir futbol maçını
izlemek için futbolseverin zorunda bırakıldığı
bu uygulamanın güvenilirliği tartışma konusu.
https://www.passolig.com.tr adresinde bu
uygulamanın ne sağladığı sıralanmış:
1. Stadyum önlerinde kuyruklarda beklemezsiniz.
2. Kendi koltuğunuzda oturarak, herhangi bir
olumsuzluğa maruz kalmadan, sevdikleriniz ile
birlikte rahat ve medeni bir şekilde maç izlemenin
keyfini yaşarsınız.
3. Maç öncesi stadyum etkinliklerinden faydalanır,
hediye bilet ve promosyonlar kazanma şansı
yakalarsınız.
4. Tuttuğunuz takımın lisanslı ürünlerine yurt içi
ve yurt dışı her yerden kolayca erişebilirsiniz.
5. Farklı bir karta ihtiyaç duymadan anlaşmalı
şehirlerde toplu taşıma araçlarında seyahat
edebilirsiniz.
6. Passolig Kart ile üzerinizde nakit para taşımaya
gerek kalmadan stadyumlardaki kafe ve büfelerde
alışverişlerinizi yapabilir, böylelikle madeni para
taşımak zorunda kalmaz ve stadyum girişlerinde
sorun yaşamazsınız.
7. Temassız kullanım özelliği sayesinde, şifreyle
uğraşmadan 50 liraya kadar olan ödemelerinizi 1
saniye içerisinde gerçekleştirebilirsiniz.
8. Onlarca ayrı sektörden lider markanın, size özel
promosyon ve indirimlerinden faydalanabilirsiniz.
Uygulamanın amaçladığı yöntemlerden ilk
iki maddeyi sporda şiddeti önlemeye dair
kullanabiliriz. Bunun dışında ürün satın alma,
stat içerisinde alışveriş vs gibi maddeler takdir
edersiniz ki şiddete önlemeye dair bilgiler
içermiyor.
Çok önceleri sabahtan bilet kuyruğuna girilir,
karaborsacılardan arta kalanı bulabilirsek bileti
alırdık. Biletler birkaç gün önceden satılmaya
başlandıktan sonra artık sabahtan kuyruğa
girmeye gerek kalmadı ama yine de kuyrukta
bekleme devri devam etti. Kombineler çıktı,
bilet kuyruğu kombine sahibi için son buldu.
Ama yine de her maça gitme imkanı bulamayan
taraftarın kuyruğu devam ediyordu. Başka
bir sistem geliştirildi, internetten bilet satışı
yapılmaya başladı. Artık biletimizi evden
çıkmadan da alabiliyorduk. Şu anda Süper Lig’in
12 takımı (Fenerbahçe, Beşiktaş, Trabzonspor,
Kasımpaşa, Karabükspor, Eskişehirspor,
Gençlerbirliği, Bursaspor, Gaziantepspor, Torku
Konyaspor, Çaykur Rizespor, MP Antalyaspor )
biletlerini Biletix üzerinden satıyor. İki Kayseri
takımı ticketturk ile anlaşmalıyken geriye kalan
Galatasaray, Sivasspor, Akhisar Belediyespor ve
Elazığspor ise kendi satış kanallarını oluşturarak
biletlerini satıyorlar. Dolayısıyla elbette bazı özel
maçlar dışında taraftar bilet almak için saatlerce
kuyrukta beklemiyor artık. Bu konuda zaten ciddi
bir yol alabilmiş durumdayız.
Bilet veya kombine üzerinde yazan koltuk
numaraları da eskisine oranla daha dikkat edilebilir
türdeler. Özellikle kale arkası diye tabir edilebilecek
tribünlerde halen kendi koltuğunda otur(a)mama
gibi bir durum mevcutsa da sonuçta herkesin
yeri aynı Passolig Kart’ın sunduğu gibi belli.
Vandallığı bir kenara koyduğumuzda koltuğumuza
oturmamız bir sorun teşkil etmiyor. Burada
sorun daha çok kendi koltuğuna oturmak isteyen
futbolsevere güvenlik güçlerinin yardımına kalmış
durumda bırakılmak. Bu sorunun Passolig Kart ile
nasıl çözüleceğinin altı boş bırakılmış durumda.
TFF’nin resmi internet sitesinde ise Passolig Kart
ile ilgili amacın ne olduğu birkaç cümle ile ifade
edilmiş: “Projenin temeli 2011 yılında çıkan sporda
şiddetin önlenmesine ilişkin yasa ve dünyadaki en
etkili uygulamalar esas alınarak atılmıştır. E-Kart
projesi ile tribünlerdeki istenmeyen olayların
önlenmesi, spor müsabakalarına ailelerin de içinde
olduğu daha geniş bir kitlenin kazandırılması, bilet
ve stada giriş kuyruklarının sona erdirilmesi, yasa
dışı bilet satışının önlenmesi sporseverlerin daha
medeni şartlarda maç izlemesi ve stat kapama
cezalarının önüne geçilmesi hedeflenmektedir.”
Avrupa’da elektronik kart benzeri bir sistemi
İtalya Futbol Federasyonu uyguluyor. “Tessera
Del Tifoso” adı verilen taraftar kartının Passolig
Kart’ta oldukça benziyor. Bizdekinden farkı ise bu
kartı kombine sahipleri ve deplasman bileti almak
isteyen taraftarlar için var. Ve bu kartları dışarıdan
bir işletmeciden değil, kulüplerden alıyorlar.
Buna rağmen birçok taraftar grubu yaptıkları
yürüyüşlerle uygulamaya karşı çıktı.
Taraftarın çekincesi ne?
Bazı taraftar grupları endişelerini sokakta
yürüyerek göstermese de yaptıkları açıklamalarla
endişelerini ortaya koyuyor. Sol Gazetesine
röportaj veren Taraftar Hakları Dayanışma
Artık kağıt bilet devri
Süper Lig ve 1. Lig
kulüpleri için kapandı.
Derneği (Taraf-der) Başkanı, aynı zamanda
Gençlerbirliği Kara Kızıl üyesi ve avukat olan
Kemal Ulusoy diyor ki: “Bize göre elektronik
bilet uygulamasıyla, kimi taraftar gruplarının
ücretsiz tribüne girmesinin ya da tribünde dönen
rant kavgasının önüne geçilemez. Yahut sporda
şiddet ve düzensizlik bu şekilde son bulmaz.
Aksine taraftar sayısında, özellikle Anadolu’da,
çok büyük bir düşüş yaşanacağını düşünüyorum.
E-Biletin en bariz uygulama alanı ve sonuçlarını
görebileceğimiz yer kuşkusuz İtalya. İtalya dışında
zaten bahsedildiği gibi tüm spor alanlarında
uygulanan bir e-bilet uygulaması yok. İtalya’da
seyirci ortalaması yarı yarıya azaldı. Bundan
kuşkusuz kulüpler de zarar etti. Tabi e-bilet hem
tribünlere yeni bir düzen vermek, hem taraftar
örgütlenmelerini sonlandırmak, hem taraftarları
fişlemek, birbirinden yalıtmak vb amaçlarla
yapılıyor; hem de elektronik bilet ihalesini alan tek
bir banka üzerinden çok ciddi miktarlara ulaşacak
olan bir rant söz konusu. Yani endüstriyelleşen
sporun taraftar üzerinde belki de en hissedilebilir
yansımasını yaşayacağız. Bu nedenlerle e-bilete
sonuna dek karşı çıkmak gerekiyor. E-bilet tüm
sporseverleri, renkleri ayırt etmeksizin müşkül
duruma sokacaktır. Şiddet ve düzensizliği önleme
amacıyla yapıldığı söylenen bu yasa ile zaten
amaçlananın tam tersi durumların ortaya çıkacağı
açıktır diye düşünüyorum.”
Uygulama için ortaya atılan rant iddiaları da göz
ardı edilecek türden değil. Bundan sonra hayatında
bir kez olsa dahi maça gitmek isteyen birinin de
mecburen bulundurması gereken Passolig Kart
sadece Çalık Grubu’na ait Aktif Bank tarafından
veriliyor. Karta sahip olmak içinse 15 lira yıllık kart
bedelinin ödenmesi zorunlu. Bunun 7,95 TL’si
bankaya kalırken kalını kulüplere ödenecek.
Stada güvenli olmak ve rahat etmek şüphesiz ki
her futbolseverin dileği. Lakin mevcut güvenlik
önlemlerinin ötesinde bir güvence maalesef
vadetmiyor. Tribünden sahaya rakı şişesi
atıldığında da o statta kapalı devre kamera sistemi
vardı ama sorumlular nedense bulunamadı. Bunun
yanında tribündeki özellikle Anadolu’da taraftar
sayısının da azalacağı İtalya’daki örnek gibi gün
gibi ortada. Günübirlik maç planlarını da herkes
Passolig Kart sahibi olana kadar askıya alınacak gibi.
TARAFTAR NE DİYOR
@nuri_aydemir: Bence son derece yanlış bir uygulama. Derhal kaldırılmalı #EbileteHayir
@medetozer: Çocuklarımızla maça gitmek istiyoruz! Çalık grubuna 25 TL vermek istemiyoruz. Net!
@rasheedrec: PassoLig Kart yokken sahaya rakı şişesi atanlar tespit edilemiyordu, artık edilebilecek.
Yaşasın PassoLig Kart, yaşasın YD!
@dokenvarol: PassoLig insan ve taraftar haklarına aykırı, ayrımcı, menfaatçi, vizyonsuz ve taraftarı
tribünden uzaklaştıracak bir uygulama.
@ilkerr1010: E-bilet bence gerekli bir uygulama ancak ücret talep edilmemesi gerekir diye
düşünüyorum. Benim kombinemin başkaları tarafından işlenen suçlardan dolayı yanması dünyanın
en saçma olayıydı. Ancak dediğim gibi ücret talep edilmese enfes olurdu.
@sakkoyun_: Harika bir uygulama. bence geç bile kalındı.
@alisd45: Amatör ruh ile bağlanmış olduğumuz sevdalımızı kapitalist öğelerle sindirme girişimidir.
Bütün taraftarlar birleşin! Zaten tribünler ülke genelinde boş. Bu uygulama yayıncı kuruluşun
ekmeğine iyice yağ sürecek.
@ecergez: İlk kez yapılan bir iş yerinde ve güzel. Ücret konusu ise bildiğimiz kredi kartları yıllık ücreti
misali. Kağıtta biletlerin sona ermesi açısından bile güzel. Diğer spor dallarında da uygulanır umarım.
Maçta seviyesiz davrananların fişlemesi güzel olacak.
@derdakasal: Hükümetin Çalık grubuna muhteşem bir asisti.
@musispoed: Taraftarı müşterileştirme yolunda yeni simge. Futbolun 9 taksiti, karttan çekmesi
olmaz!
@turcoasti: Birileri zengin olacak işte. Zaten kombinem var passo niye alayım?
@mrtsyr: Bunların hepsi endüstriyel futbol!
@Batuhan_Bbgl: Benim kartım bugün geldi. Tamam belki fişleniyoruz ama tribünde şiddeti en az
düzeye indirmek için iyi bir çalışma bence.
@ogzhniuk : Taraftar gruplarının statlarda yeniçeri düzeni kurması son bulabilir fakat eşi dostu
maça götürme konusu sıkıntı olacak gibi.
Alper Öcal
Futbol Yönetimi HF125
TESSERA DEL TIFOSO
Futbolda şiddetin en sık yaşandığı ülkelerden biri olan İtalya’da e-bilet 3 sezondur
kullanılıyor. ‘Tessera del tifoso’ yani türkçesiyle ‘taraftar karta’ göz atalım.
Sicilyalı acımasızlığının üzerine kurulmuş ve
mafya göndermeleriyle güçlendirilmiş birçok
hikâye ve film var. Tony Scott’un yönettiği ve
Quentin Tarantino’nun yazdığı 1993 yapımı efsane
True Romance içlerinde bunun en iyi yansıtıldığı
mizansenlerden birine sahiptir. Sicilyalı öfkesinin
ve rövanşizminin vücut bulduğu Vincenzo
Coccotti, kendine ve atalarına hakaret eden
Clifford Crowley’yi dramatik bir diyalog sonrasına
harcayıvermişti.
Şubat 2007’de oynanan olaylı Sicilya derbisi,
Catania-Palermo maçının ardından öldürülen
polis memuru Filippo Raciti de benzer intikam
duygusunun kurbanı olmuştu. Ölümünden
bir hafta önce görülen bir holiganın davasında
Raciti, sanıkla ilgili delilleri mahkemeye sunmuş
ama dönemin mevzuatı gereği yerel sulh hakimi
tarafından tutukluluğa yeter görülmediğinden
tahliye edilmişti. Duruşma salonunda bulunan bir
meslektaşının söylediğine göre holigan çıkarken,
arkasında aleyhine şahitlik eden Raciti’ye alaycı
ve tehditkâr bir gülüş bırakmıştı. Bir hafta
sonra, derbi günü stat dışında yaşanan bir olayın
ortasında kalan Raciti, aldığı yaralara bağlı olarak
karaciğer yetmezliğinden yaşamını yitirdi.
O dönem dumanı hâlâ tüten Calciopoli’nin ve
artçısı Serie B’deki bahis skandalının ardından
yaşanan bu elim olay, İtalya futbol ikliminde
bardağı taşıran son damlaydı. İtalya Futbol
Federasyonu Genel Sekreteri Luca Pancalli yaptığı
açıklamada “Şu an yaşadığımız şeylerin futbol
ile alâkası yok, bu durumda futbol oynamanın da
bir anlamı yok” dedi. Ve statlar kapandı, maçlar
ertelendi, futbol durdu. Milli takımın Romanya ile
oynayacağı hazırlık maçı dahi iptal edildi.
Filippo Raciti’nin daha sonra katilleri yakalandı.
İki kişilerdi ve biri henüz 17 yaşındaki Antonio
Spezia’ydı. Çocuk mahkemesinde yargılandı. Çıkan
kararlardan kimse mutlu olmadı. Raciti’nin adı
karakollara, sokaklara, statlara hatta bir maratona
dahi verildi. Ailesi onurlandırıldı ama giden geri
gelmedi.
Luca Pancalli’nin futbolu durduklarını an yaptığı
açıklamalarda o zaman fazla üzerinde durulmayan
“esaslı önlemler” vurgusunun gereklerinin artık
yapılması gerekiyordu. Statlardaki tedbirler
arttırıldı, başbakanlık ofisinin de katılımıyla
futbolda şiddet kanunları revize edildi ama asıl
hamleyi sona sakladılar. O kanunların takipçisi olan
ve İçişleri Bakanlığı’na bağlı çalışan ‘Osservatorio
Nazionale sulle Manifestazioni Sportive’, kısa
adıyla ONMS, şehit Raciti’nin vasiyetine son bir
mal varlığı ekledi. Tessera del tifoso.
Bizim Passolig’in İtalyan edisyonu. İsim, doğum
tarihi, adres ve kimlik numarası gibi kişisel bilgileri
içeren, ayrıca kredi kartı olarak da kullanılabilecek
bir kart. Maça gitmek isteyen İtalyanlar bu kartı
almak zorundalardı. Almadıkları takdirde ise
maçlara girme şansları yoktu, zira sadece kart
sahipleri bilet satın alabilecekti. Hangi takımı
tutuyorlarsa sadece o takımın kartına sahip
olabilecek olmaları bir diğer detaydı.
Başvuruları yerel polis değerlendiriyor. DASPO (
Divieto di Accedere alle manifestazioni SPOrtive
) olarak adlandırılan yani spor müsabakalarına
girişten yasaklanmış kişiler ile son 5 yılda stadyum
ilintili suç işleyenlere kart verilmiyor. Yani 18
yaşında tezcanlı bir İtalyan, bir kereliğine stadyum
suçu işlemiş ve binlerce kişi arasından yakalanacak
kadar da şanssızsa; 20 sene sonra çocuklarını alıp
maça gitmeyi aklından çıkarmak zorunda. Maçlara
tek tük giden, ya da okyanus ötesinden gelen
taraftarlar da aynı şekilde.
Tek tedbir bu da değil. Bütün veriler merkezi bir
veritabanında toplanıyor ve stada girerken bu işe
özel akıllı turnikelerden geçiyor İtalyanlar. Hiçbir
şey şansa bırakılmamış. Ekonomisi sürünen İtalya
kulüplerinin bu altyapının finansmanını nasıl
halledeceklerini o dönem çok tartışılmıştı ama
2010/11 sezonuna kadar verilen süre ve sağlanan
fon yardımıyla o da halledildi.
Taraftarlar ise insan haklarına aykırı olduğunu
ve fişlendiklerini düşündükleri bu uygulamayı
“no alla tessera del tifoso” yani “taraftar karta
hayır” sloganıyla takım ayırdetmeksizin organize
olarak protestoya başladılar. Her yere, her köşeye,
sloganın yazıldığı pankartlar asıldı. 27 Haziran
2009 tarihinde tüm ultras grupları birleşerek
toplu bir eylem yaptı, avukatları da o sırada
yasal zeminde açıklamalarla destek verdi. Hatta
kulüpler de bu isyana destek verdi. Roma, Cagliari
ve Padova biletleri kartsız satmak için taraftar
tröstleri kurdu ama devlet buna engel oldu.
Türkiye’de şu an için böyle bir hassasiyet yok.
Passolig uygulaması maddi yükü olmasına, çok
daha kurallarla verilmesine ve stat girişinde eşkal
bırakmaya kadar varan zorba önlemlere aracılık
etmesine rağmen üstelik. Oysa İtalya’da yapılan
kitlesel eylemler ve görüşmelerden sonra tessera
del tifoso konusunda bir takım esnetmeler yapıldı.
Kart, sadece deplasmana gidenlere ve sezonluk
bilet sahibi taraftarlara zorunlu hale getirildi.
Düzenli olarak maça gitmeyenlere kart
dayatılmıyor. Statlardaki polis sayısı azaltılarak,
hazırlanan özel bir yasa kapsamında spor
müsabakalarına özel güvenlik yetiştirilmesine
yönelik iyileştirmeler yapılarak meslek grubu içine
alındı. Eğitim müfredatılarının içinde taraftarların
dünyasını tanımak, farklılığı kabul etmek, iletişim
oryantasyonu, çıkar çatışması yönetimi, sosyal
psikoloji gibi bölümler var.
2007/08 sezonunda statlardaki özel güvenlik
güçlerinin sayısı İtalya’da oynanan tüm liglerde
96,470. Programdan sonra, 2011/12 sezonunda bu
sayı 413,060. Statlardaki polis sayısıysa geçen yıla
nazaran % 10.4 azalmış durumda. (Bkz: Grafik 1)
İtalya’da her sezon başbakanlık, içişleri, ulaştırma
ve spor bakanlığının da temsilcisinin bulunduğu,
federasyon, kulüpler ve güvenlik güçleri
delegesinden oluşan bir gözlemci kurul maç ve
bağlı olarak kartın performansının takibini yapıyor.
3034 gözlemlenmiş maç sonucunda yayımlanan
rapor çarpıcı veriler içeriyor.
Uygulamanın başladığı ilk yıl olan 2008-09
sezonunda Serie A’da yaralanmayla sonuçlanan
olay sayısında % 28 düşüş var. Stat olaylarında
yaralanan polislerin sayısı % 41 azalarak 104’ten
61’e, yaralanan taraftar sayısı da % 66 azalarak
62’den 21’e düşmüş.
En önemlisiyse polisin bir önceki sezona göre % 54
daha az gözaltı yapması ve mahkemeye çıkarılan
kişilere verilen tahliye ya da beraat kararlarında
da % 47 düşüş olması. 409’dan 217’ye inmiş. Yani
İtalya kanunu yapmakla kalmamış, uygulamış.
Taraftarlar da bunun caydırıcılığını kabul etmiş.
Tüm ligler dahil edildiğinde ve rapora daha geniş
açıdan bakıldığındaysa 2004/05 sezonunda
209 maç olaylı geçmişken, 2011/12 sezonunda
bu sayı sadece 60. Gözaltı, dava sayısında tıpkı
yaralanmalarda olduğu gibi çarpıcı düşüşler var.
(Bkz: Grafik 2)
Tesseral del tifoso sahibi kişi sayısı 2010/11 verilene
göre 1,189,251. Serie A özelinde bu sayı 976, 199
ancak kartın elde edilmesine yönelik kolaylaştırma
çabaları devam ediyor ama tribünlerdeki seyirci
sayısı eskiye göre azalmış durumda. 2013/14
sezonunda şu ana kadar maçları izleyen seyircisi
sayısı ortalama 22,000. Oysa 2008/09 sezonunda
yaklaşık 25,500 kişi tribünlerdeydi.
Türkiye’nin de en büyük imtihanı bu olacak.
Zira İtalyan muadiline göre Passolig hem daha
pahalı hem de bu haliyle çok daha katı bir sistem.
Passolig’in tribün ve güvenliğe dair hiçbir insan
temelli çalışma yapılmadan insanların eline bir
kart tutuşturarak, statlardaki şiddeti hiçbir sorunla
karşılaşmadan birden keseceğini düşünmenin
herhangi bir mantıklı tarafı yok. Üstelik sistemin
hazırlık aşamasının aceleye getirilmesi, daha
Balıkesir’de yapılan pilot uygulamada karşılaşılan
onlarca sorun, sözkonusu bir derbi olduğunda tüm
sosyal çekinceleri bir yana hizmet kalitesi olarak da
umut vadetmiyor.
Emre Çelik
Dünya Kupası
HF125
BARÇA DEMEK KRiZ DEMEK
Son dönemde yakasını transfer krizlerinden kurtaramayan Barça, 10 genç ismin
transferindeki usulsüzlükten dolayı FIFA’dan ağır bir ceza aldı. Cezanın arka planında
neler yatıyor, Barcelona’yı gelecekte nasıl bir süreç bekliyor?
Barcelona alt yaş gruplarında yaptığı usulsüz
transferlerden dolayı FIFA tarafından 2 transfer
sezonu boyunca transfer yasağına çarptırıldı. Son
dönemde üst düzey kulüplere verilen en ağır ceza
olan bu yaptırımın sebepleri, arka planı, Barça’nın
olası cezadan sıyrılma ihtimali ve bu cezanın nasıl
bir örnek teşkil edeceği ise hiç şüphesiz akıllara
gelen ilk sorular. Fakat tüm bu sorulara geçmeden
önce Barcelona’nın neden 2 transfer dönemi
boyunca transfer yasağı aldığını geçmekte fayda var.
FIFA’nın açıklamasına göre Katalan ekibi, 20092013 yılları arasında 18 yaş altı takımlarına dâhil
ettiği 10 oyuncunun transferinde usulsüzlük
yaptığı gerekçesiyle cezalandırıldı. Transfer
yasağının yanı sıra yaklaşık olarak 370.000 euro
para cezası da kesildi. Ayrıca FIFA, Barcelona’nın
usulsüzlüğü düzeltmesi için 90 gün süre
tanımakla beraber Katalan ekibine ek olarak
İspanya Futbol Federasyonu’nu da para cezası
verdi. Cezaya göre Katalan ekibi bu süreçte
oyuncu satabilecek fakat hiçbir şekilde kadrosuna
yeni isimler dahil edemeyecek. Yine de şu an
başka kulüplerde kiralık oynayan, yani bonservisi
Barcelona’da olan, isimler önümüzdeki sezon
Barcelona forması giyebilecek.
Barcelona’ya verilen bu ağır cezanın sebebi ise
2010’da azınlıkları korumak adına son şeklini
alan Transfer Yönetmeliği’nin 19’uncu maddesi.
Madde, 18 yaşının altındaki oyuncuların transferini
kısıtlıyor, 3 özel durum haricinde 18 yaş altı
transferlere izin vermiyor. Bu özel durumlar ise;
oyuncunun ailesinin futbol dışı sebeplerle göç
etmesi, oyuncunun 16 yaşını geçmesi ve iki AB
ülkesi arasında transfer olması, yeni kulübü
ile evinin arasındaki mesafenin 80 kilometreyi
geçmemesi.
Barcelona bu maddeleri göz ardı ederek yaptığı
10 transferden dolayı cezaya çarptırılırken doğal
olarak Josep Maria Bartomeu da cezayı CAS’a
taşıyacaklarını ve ellerinde haklı olduklarını açıkça
ortaya koyan deliller olduğunu belirtti. Dahası
Barcelona ve Katalan ekibiyle birlikte ceza alan
İspanya Futbol Federasyonu RFEF bu davada
birlikte hareket edeceklerini duyurdular.
FIFA’nın ‘bug’ları
Barcelona yönetimi her ne kadar kararın
açıklanmasının ardından tatmin edici bir
açıklamada bulunamasa da cezanın verilmesine
sebep olan 10 oyuncudan 2’sinin transferleri,
La Masia’ya katılım şekilleri ve İspanyol ekibine
transfer olduğu seneler göz önünde bulunduğunda
ise FIFA’nın cezanın iptali konusunda Barcelona’nın
elini güçlendirdiği söylenebilir. Bu futbolcular
ise Arjantinli Maxi Rolón ve Oriol Domènech’in
iddiasına göre Gineli Abdoul Diallo.
2004 doğumlu olan Diallo’nun ailesi, İspanya’ya
1999’da yerleşirken 2004’te oyuncunun doğumu
için Gine’ye gidip doğumun ardından da tekrar
Barcelona’ya döndü. Oriol Domènech’in belirttiğine
göre daha 1 yaşını doldurmadan Barcelona’da
yaşamaya başlayan Diallo futbola da Gine de
başlamadı; aksine Barcelona kentininde Sagrada
Familia isimli küçük bir bölgesel kulüpte başladı
ve buradan Barcelona’ya transfer oldu. Bir başka
ifadeyle Diallo’nun ailesi, 19’uncu maddede yer
alan futbol dışı sebeplerden dolayı Barcelona’da
yaşarken Diallo da yönetmeliğe uygun bir biçimde
transfer edildi. FIFA adına cezaya sebep olan
oyuncular arasında diğer bir sorun yaratması
muhtemel isim olan Maxi Rolón ise Barcelona’ya
2009 yılında transfer olurken mevcut 19uncu
maddeye son şekli 2010’da verildi. İspanyol
yorumculara göre ise Rolón’un transferi,
2009 senesindeki maddeye göre herhangi
bir kanunsuzluk teşkil etmiyor ve bu konu da
Barcelona’nın elini güçlendiren bir diğer faktör
olarak öne çıkıyor.
Bu iki oyuncunun yanı sıra İngiltere’de FA’in
kuralları ile FIFA Yönetmeliği’nin farklılık
göstermesi; Chelsea’nin Nijerya doğumlu ve
Avrupa Birliği vatandaşı olmamasına rağmen
Habib Makanjoula’yı 13 yaşında transfer etmesi,
yine aynı şekilde Manchester United’ın Nijeryalı
Tosin Kehinde’yi 17 yaşında kadrosuna katması da
Barcelona’nın elini güçlendiren faktörler. RFEF’in
de FIFA’dan ceza aldığı düşünülünce RFEF’in
Barcelona’yı ve kendini işin içinden çekmek adına
tıpkı FA gibi bu yönde bir itirazda bulunması,
hatta yeni bir düzenleme ile 18 yaş altı AB
vatandaşı olmayan oyuncuların transferlerini tıpkı
İngiltere’de olduğu gibi esnetmesi de olası.
Ayrıca İspanyollar, başta Arjantinli Lionel
Messi’nin çocuk yaşta tedavisini üstlenerek
futbola kazandıran La Masia’nın ‘azınlıkları
koruma adına çıkarılan’ bu maddenin aksine 18
yaş altındaki futbolculara sadece saha içerisinde
değil, saha dışında da sağladığı eğitim, barınma,
yaşam imkânları sunduğunu ve yönetmelikteki
ilgili maddenin son derece dar bir çerçeveyle
hazırlanmasından mütevellit başta cezaya
çarptırılan Barcelona olmak üzere büyük kulüpler
için hazırlanış amacının dışında kaldığını iddia
ediyorlar. Aslında Barcelona’nın oyuncularına
sunduğu imkânlar düşünülünce hak vermemek
elde değil. İşin bir de şöyle bir boyutu var; olur da
Barcelona sürecin sonunda ceza alır da FIFA birkaç
sene içerisinde maddede yeni bir düzenlemeye
giderse işte o vakit çarşı karışır.
Dupont faktörü
Cezanın duyurulmasıyla birlikte Barcelona adına
ilk merak edilen sorular hiç şüphesiz, özellikle
de Victor Valdes’in sezon sonunda ayrılacak
olması göze alındığında, Marc-Andre Ter Stegen
ve Alen Halilovic’in tranferlerinin durumu oldu.
Katalan ekibinin soruşturma hakkında Aralık
ayında bilgilendirilmesinden de yola çıkarak
önce iki transferin de büyük ihtimalle Ocak’ta
tamamlandığı yönünde haberler çıktı. Fakat Ter
Stegen’in menajeri Gerd Vom Bruch’un mevcut
şartlar ve Barcelona’nın aldığı yasaktan dolayı
şu an için transferin mümkün görülmediğini
açıklaması bu konularda biraz kafa karışıklığına
yol açtı. Fakat bu iki oyuncunun transferi
konusunda daha fazla ilgi çeken ve FIFA’ya
karşı bir dava açma ihtimali olan taraf ise
Alen Halilovic olarak görünüyor.
Daha
doğrusu Halilovic’in avukatı,
zamanında Jean-Marc Bosman’ın da avukatlığını
yapan Jean Louis Dupont.
Dupont öncelikle 17 yaşındaki Halilovic’in transferi
hakkında “Konuyu nereye taşırsanız taşıyın her
yargıç Halilovic lehine karar verecektir. Zaten
anlaşma çoktan yapıldı. Bu saatten sonra Avrupa
Birliği vatandaşı birinin bu hakkını elinden almak
da yasalara aykırı olacaktır.” diyerek Hırvat
oyuncunun önümüzdeki sene kesin olarak
Barcelona forması giyeceğini belirtti. Burada
daha ilgi çekici nokta ise Dopont’un Barcelona
lehine yaptığı açıklamalardı denebilir. “Bana göre
cezaya konu olan transferler, adı geçen aileleri
ve oyuncuları ilgilendiren bir sorun. Bence FIFA
herhangi bir çocuğun ve bu çocuğun ailesinin
geleceğini kısıtlayamaz. Madde kesinlikle hatalı.
FIFA teşhis konusunda işini iyi yapıyor ama bunu
çözmek için hatalı tedaviler uyguluyor.” diyen
Dupont da zaten Barcelona’nın yaklaşık 6 ay önce
bilgilendirilmesi, Dupont’un bir anda Halilovic’in
temsilcisi olarak ortaya çıkması da her iki tarafın
da bu konuda hazırlık yaptığını, hatta belki de
Dupont’un CAS’ta Barcelona’yı savunacak
isimlerden biri olmasının kuvvetle muhtemel
olduğunu gösteriyor. Dahası FA’in de bu
yönde bir düşünceyle kendi yönetmeliğinin
FIFA ile çelişmesi de Barcelona’nın elini
güçlendiren en büyük faktörlerden biri
olmasını sağlıyor.
Dupont’un üzerinde durduğu
“transferde iki tarafın
anlaşması” noktasında
Barcelona’nın önünde bir
örnek de mevcut. Tam
anlamıyla karşılamasa
da -zaten avukatlar bile
bu konuda tamamen
ikiye bölünmüş durumdaChelsea’nin Gael Kakuta
transferinden aynı şekilde
ceza alması, cezanın CAS
nezdine taşınmasının ardından
İngiliz ekibinin Lens’e bir miktar para
ödeyerek anlaşmaya varması ve ardından da
cezanın kalkmasında yaşanan süreç, Barcelona’nın
bu karara itiraz noktasında kullanabileceği bir diğer
örnek olarak duruyor.
Olmayan transfer alternatifleri
Her türlü itirazın geri dönme olasılığında ise başta
Barcelona olmak üzere bu karardan etkilenen
birçok kulüp olacağı aşikar. Barcelona cephesinden
başlamak gerekirse cezanın onanması Katalanların
bu yaz ve önümüzdeki sezonun ara transfer
döneminde transfer yapamayacağı anlamına
geliyor. Zaten hale hazırda dar ve bazı bölgelerde
ciddi eksikleri olan bir kadroya sahip Barça’nın
bu şartlarda 2014/15 sezonunda Avrupa Kupası
kazanma ihtimali son derece azalacak. Stoperde
Puyol’un ayrılacak olması, Bartra-Masche-Pique
üçlüsünün yaklaşık 70 maç boyunca 2 oyunculuk
slotu idare etmek zorunda olacağı anlamına
geliyor ki bu da açıkçası pek mümkün değil.
Barça B’deki iki aday Planas ve Sergi Gomez ise
Barcelona seviyesine birden adapte olabilecek
oyuncular değil. Her ne kadar Sergi Gomez
bir adım önde olsa da zaten zaafları bulunan
Barcelona savunmasına kısa vadede ilaç olabilecek
bir isim hiç değil.
Savunmadaki problemin yanı sıra Barcelona
önümüzdeki sezon kalede de büyük bir problemle
karşı karşıya. Valdes’in sakatlığı ve ayrılacak
olması, Pinto’nun yaşı ve güvensizliği gözleri ister
istemez Barcelona B’nin file bekçisi Jordi Masip’e
çeviriyor. Her ne kadar bu sezon ekstra bir sezon
geçiriyor olsa da Masip’in 25 yaşında olması,
bir başka ifadeyle bu zamana kadar as takıma
yükselememesi açıkça Masip’in yetersizliğini de
ortaya koyuyor. Bu iki ismin yanı sıra yaşlanan
Xavi’nin omuzundaki yükü alması planlanarak
yapılacak orta saha transferi ve olası bir klasik
santrfor transferi de gerçekleşmeyecek. Orta
saha konusunda bu ceza aslında Barcelona’yı
kısa vadede o kadar da zorlamayacak, Sergi
Roberto’nun önünü açacak ve genç oyuncunun
çok daha fazla süre bulmasını sağlayacaktır.
Andoni Zubizarreta’nın futbol
direktörlüğünden istifası başkan
tarafından kabul görmese de
yönetim sallantıda.
Roberto’nun yetenekleri düşünülünce de bu
cezanın uzun vadede orta saha açısından
Barcelona’nın işine gelmesi mümkün. Lâkin klasik
santrfor alınamaması Barcelona’nın iki hatlı katı
savunma yapan takımlara karşı yine bir alternatif
hücum planı üretememesine sebep olacak.
Cezayı CAS’a taşımak, CAS’ın kararını beklemek ve
bu süreçte geçecek zaman düşünülünce Barcelona
büyük ihtimalle bu yaz transfer yapamayacak.
Fakat kulübün başkan yardımcısı Manel Arroyo
gerekli başvuruları yaparak karar CAS’tan
nihaileşene kadar cezanın geçici olarak askıya
alınması yönünde başvuru yapacaklarını dile
getirdi. Bu başvurunun sonucu ise Barcelona adına
kısa vadede son derece önemli olacak. Eğer kabul
edilirse Barcelona en azından bu yazı kurtarabilir
ve cezaya önlemini alarak saha içinde cezanın
getirilerini minimize etme şansına sahip olabilir.
Elbette olası bir geçici durdurma kararının son 3-4
yılda zaten sağlıklı bir transfer politikası olmayan
Barcelona’yı aceleye ve dolayısıyla da hataya sevk
etmesi de ihtimaller arasında yer alıyor.
Cezanın uzun vadeli etkisi düşünülünce ise
akla hiç şüphesiz cezanın asıl kaynağı La Masia
geliyor. Lâkin La Masia bu cezadan ve cezanın
getireceği yönetmelik değişikliğinden uzun
vadede etkilenmeyecektir. Sistemde sadece
yabancı isimlerin sayısı azalacak, tıpkı 90’lar
ve 2000’lerin başında olduğu gibi çok büyük
bölümü İspanyol oyunculardan oluşan bir yeniden
yapılanmaya gidilecek, belki bu geçiş dönemimde
çok hafif etkiler gözlenecektir ama Dünya’nın
en iyi futbol akademisi daha önce de başarıyla
yaptığı gibi yoluna Katalan ve İspanyol oyuncularla
devametmeyi kolaylıkla başaracaktır.
olarak transfere en az 120 milyon Euro civarı bir
para ayırmıştı ve bu paralar hiç şüphesiz Avrupa
transfer piyasasını da hareketlendirip zincirleme
bir reaksiyona sebep olacaktı. Elbette büyük
ve maddi açıdan zengin kulüpler ilk bakışta
bu cezadan etkilenmeyecek gibi duruyor ama
zincirleme reaksiyonun sonunun ekonomik açıdan
daha mütevazı kulüplere dayandığı düşünülünce
etkilenecek çok sayıda kulüp olduğunu söylemek
mümkün.
Barcelona’daki yönetim kargaşası
Bu olası kararın bir diğer etkisi de hiç şüphesiz
scout ekipleri ve genç oyuncu transferleri üzerinde
olacak. Eğer karar geri dönmezse bir nevi artık
Avrupa ekiplerinin Afrika ve Güney Amerika başta
olmak üzere genç yetenekleri bulup transfer
edemeyeceği anlamına geliyor ki bu da birçok
oyuncuyu daha 13-14 yaşından itibaren izleyen
gözlemcileri sadece oyuncuları takiple kalmak
zorunda bırakıyor. 18 yaşına gelen oyuncu elbette
bu periyota kadar takip edilecektir, hatta 18’inden
itibaren transfer edilebilecek durumda olsa da
şurası bir gerçek ki birçok Avrupa kulübünün
imkânları, Afrika ve Güney Amerika ekibine göre
çok daha üst düzeyde ve bu da oyuncuların gelişim
sürecini doğrudan etkileyecektir.
Cezanın açıklanmasının ardından Katalan basını,
Barcelona Futbol Direktörü Andoni Zubizarreta’nın
Çarşamba günü yönetime istifasını sunduğunu
fakat başkan Josep Maria Bartomeu tarafından
istifa dilekçesinin reddedildiği ifade edildi. Özellikle
‘olaylı’ Neymar transferinin ardından gelen
bu ceza, bir nevi skandal olarak görülmekte ki
bunun da son derece normal olduğu bir gerçek.
Bartomeu her ne kadar geri adım atmasa ve
Zubizarreta’ya da sahip çıkmaya çalışsa da üst
üste skandallardan dolayı olası bir ceza Barcelona
yönetiminin geleceğini de çıkmaza sokacaktır.
Dahası yaklaşık 2011’den bu yana FIFA’nın
incelemesini sürdürmesi, son olarak Aralık
2013’te kulübü büyük olasılıkla ceza verilebileceği
yönünde bilgilendirmesi de Barcelona yönetiminin
yaklaşık 2,5 senedir olası bir ceza tehlikesine
karşı hareket etmediğini açık bir şekilde ortaya
koyuyor. Bartomeu yönetiminin tam anlamıyla
Rosell yönetiminin devamı olduğu düşünülünce
de Barcelona’da yönetimsel açıdan da yakın
gelecekte bir hareketlenme beklemek mümkün.
Zaten 2010’da Sandro Rosell’e başkanlık seçimini
kaybeden Agustín Benedito’nun şimdiden seçim
çalışmalarına başladığı ve kulübün olağanüstü
seçime gitmesi yönünde propaganda yaptığı da
ifade ediliyor.
Olası etkiler
Barcelona dışındaki etkilere bakıldığı zaman şunu
söylemek mümkün: Barcelona bu yaz tahmini
Ayrıca bu cezaların haricinde başta Marca ve AS
olmak üzere Madrid medyasına göre Atletico
Madrid ve Real Madrid de aynı konudan dolayı
inceleme altında ve iki kulübün de cezaya
çarptırılma ihtimallerinin fazla olduğu ediliyor.
Adı geçen bu üç kulübün usulsüzlük yaptığını
FIFA’ya şikayet eden tarafın ise Valencia olduğu
noktasında İspanyol medyası birleşmiş durumda.
Atletico ve Real’i tam anlamıyla ne bekliyor
bilinmez ama şurası kesin ki bir süre LFP’deki
toplantılarda alınacak kararlarda Valencia’yı pek
parlak günler beklemiyor. Dahası bu işten RFEF’in
de ceza aldığı düşünülünce zaten ekonomik olarak
kötü günler yaşayan ve şu an satılık durumda
bulunan Valencia’nın federasyon ile ilişkileri
nezdinde işi zora girebilir.
Salih Demirci
Avrupa Futbolu HF125
Geçen sezonun şampiyonu CSKA’ya düşman kardeş geldi, bir ara hükümranlığını ilan
edecekmiş gibi duran Zenit kriz çözmeye çalışıyor. Lokomotiv’in lider olduğu Rusya’da
zirve yarışı son 6 haftaya girerken epey heyecanlı…
RUSYA’DA TAHT OYUNLARI
Rusya Premier Ligi’nin ilk kadın başkanı Olga
Smorodskaya için hoca göndermek dert değil, ama
nihayet bu kez işler yolunda. Takımı Lokomotiv
ligin zirvesinde ve bitime 6 hafta kala avantajlı
konumda. Geçtiğimiz sezon sonunda gönderdiği
Slaven Bilic için, ‘Burada alışık olmadığı şeyler
yaşadı, ama hala onun iyi bir hoca ve bizim için iyi
bir seçim olduğunu düşünüyorum.’ diyen kadın
başkan Leonid Kuchuk tercihiyle yükseliyor.
Sezon başında göreve gelen Belaruslu teknik
adam, daha önce uzun süre Sheriff Tiraspol’den
tanıdık. Moldova şampiyonlukları yaşadığı
dönemde birer kez Beşiktaş’a ve Fenerbahçe’ye
rakip olmuş ve iskeletini Afrikalıların oluşturduğu
takımıyla sempati toplamıştı. Şimdiyse Rusya’nın
şampiyonluk adayları içerisinde en zayıf kadro
sahip olsa da zirveye tutunmaya devam ediyor.
Yirminci haftada devraldığı birincilik tahtını
bırakmayan Lokomotiv, sezonun 25. maç haftası
öncesinde takipçisi Zenit’in 1 puan önünde. Vedran
Corluka ve Jan Durica gibi tecrübeli savunmacılarla
ligin açık ara en az gol yiyen takımı durumundalar.
Gol yükünü çekenler ise batan Anzhi gemisinde
kapıp kaçılan santrfor Dame N’Doye ve Faslı on
numara Mbark Boussoufa. Daha önce ezeli rakip
CSKA’da çalışmış olan başkan Smorodskaya,
kendisine yönelik artan tepkilere bu transferlerle
cevap verirken şu sıralar kariyerini en huzurlu
günlerini geçiriyor olabilir.
Tecrübeli oyuncular Roman Pavlyuchenko ve
Lassana Diarra takımın kulübe gücünü teşkil
ederken iskelet Sovyet coğrafyasının üst düzeyin
altında kalmış oyuncularından kurulu. Nitekim
geçtiğimiz sezonu Bilic yönetiminde 9. sırada
tamamlayan ve Sovyet Ligi’nin dağılmasından
sonra en kötü derecesini alan kulüp için zirveye
çıkmak büyük bir sürpriz. Çünkü başta Zenit ve
Dinamo olmak üzere çok kaliteli kadrolar pusuda
bekliyordu ve tehlike hala geçmiş değil.
Zenit’te yeni dönem
Liderliği kaptıran ve ardından Şampiyonlar
Ligi’nden elenen Zenit, beş yıllık hocası Luciano
Spalletti’ye acımadı ve üzerini çiziverdi. Yerine
kulübün hayali olan Avrupa’da kupa kaldırma
hedefini gerçekleştirmiş biri getirildi. Üst üste
kötü geçen Chelsea ve Tottenham günlerine karşın
yine üst düzey bir takımla sözleşme yapan Andre
Villas-Boas, iş başına geldiğinden bu yana ligde
3’te 3 yaptı. Eski öğrencisi Hulk’la yeniden buluşan
Portekizli teknik adam, bir bakıma kılçıklardan
ayrılmış, nispeten steril bir takıma sahip durumda.
Hulk ve Axel Witsel transferi sonrası Zenit
içinde çıkan isyan bir şampiyonluğa mal olurken
Spalletti’nin de sonunu getirdi. Geçen sezon
zirveyi CSKA’ya kaptıran takım içinde Rus
oyuncular ayaklanmış, maaş dengesizliği soyunma
odasını ikiye bölmüştü. Öyle ki, takımın uzun
yıllar en önemli oyuncuları arasında yer alan
ve kaptanlığını da yapan Igor Denisov ansızın
Dinamo’ya transfer olmuştu. Aynı şekilde takımın
en değerli elemanlarından, veteran Roman
Shirokov da artık Krasnodar’da kiralık oynuyor.
Taraftarın da çok sevdiği bu oyuncular takıma
küserken yabancılardan oluşturulan iskelet de
Leonid Kuchuk
kulübe istediği başarıyı getirmedi. Aksine, açık ara
en büyük bütçeye sahip kulüp olarak iki sezon üst
üste şampiyonluğu kaptırmaları mümkün.
Bir başka Portekizli süper yıldız Danny’nin yanı
sıra Rusların küskün golcüsü Aleksandr Kerzhakov
hala Zenit için önemli birer silah. Kulübeden gelen
Andrei Arshavin ve devre arası Rubin’den alınan
Gladyatör lakaplı Venezuelalı golcü Salomon
Villas-Boas
Seydou Doumbia, attığı 14
golle Dzyuba ile birlikte ligin
en golcü oyuncusu.
Rondon gollerine kaldığı yerden devam ediyor.
Tecrübeli savunma hattı ve oyuncu kalitesi
onları belli bir eşiğin altına düşürmeyecektir;
fakat şampiyonluk için kazanmaya devam etmek
zorundalar. Tabii Şampiyonlar Ligi bileti de fazlasıyla
önemli, zira CSKA arkadan yaklaşıyor.
CSKA’nın yolu başka
Tepedeki Lokomotiv ve Zenit’i takip eden CSKA,
diğer iddialı takımlardan bir yönüyle ayrılıyor. Onlar da
transfere azımsanmayacak para harcadılar, hala da bunu
sürdürüyorlar ama kendini ispatlamış oyunculardan
ziyade 1990 ve üzeri doğumlu futbolculara yöneliyorlar.
Geçen sezonki şampiyonluk izledikleri transfer
politikasını onaylasa da şu ortamda aynı başarıyı üst
üste gerçekleştirmeleri mucize sayılabilir. Geliştirdikleri
oyuncuları satarak Zenit ve Dinamo seviyesine
çıkmayı umuyorlar, nitekim hâlihazırda
Vitinho, Alan Dzagoev, Zoran Tosic, Ahmed
Musa gibi henüz kariyerini ilk ya da ikinci
basamağındaki oyunculara sahipler.
Şampiyonluk için hala tren kaçmış değil ama
Dinamo’yu bir kez daha altlarına almaları bu
sezonun karı sayılabilir.
Dinamo ne yapsa olmuyor
Ligin en geniş alternatifli kadrosuna sahip görünen
Dinamo, son olarak ligin dibindeki Anzhi’den 4
yiyince hocası Dan Petrescu’yu kovdu. Zirveden
uzak kaldıkları bir başka sezonda daha sezonun
iflasını ilan eden bir sonuç alan Dinamo, yıldızlarına
rağmen istediğini elde edemiyor. Ülkeye aşina,
başarmış ve tecrübeli oyunculardan oluşan
kadrodan Zenit’i alt etmesi beklenirken bir
kez daha zayıf Lokomotiv ve genç CSKA’nın da
arkasında kaldılar.
Arkasına aldığı VTB Bank’ın gücüyle Yuri Zhirkov,
Igor Denisov, Aleksandr Kokorin, Aleksei Ionov
gibi milli takımın has elemanlarına sahip olan
kulüp, ayrıca Balazs Dzsudzsak, Christian Noboa,
Chris Samba, Andrei Voronin ve Kevin Kuranyi gibi
başarısını Rusya Ligi’nde tescillemiş futbolcuları
bünyesinde barındırıyor. Onlar bu sezonu da
ıskaladılar, ancak bu denli kaliteli bir kadronun bir
kez daha boş atması uzak ihtimal gibi görünüyor.
Gökdeniz Karadeniz’in formasını
giydiği Rubin Kazan’da güzel günler
çoktandır geride kaldı. Yaklaşık 12 yıl
boyunca kulüpte çalışan efsane teknik
adam Kurban Berdiyev geçtiğimiz
aylarda görevi bıraktı. Türkmen
teknik adam, takımla birlikte 2008
ve 2009 yıllarında Rusya Premier Ligi
şampiyonu olmayı başarmıştı.
Dan-Petrescu
Şampiyon takımın doğrudan, ikinci olanın ise ön
elemeli Şampiyonlar Ligi bileti alacağı Rusya’da
artık takımlar tüm kozlarını oynuyorlar ve görünen
o ki düğüm ancak son haftalarda çözülecek.
Bitime üç maç kala Zenit’i evinde ağırlayacak
olan Lokomotiv, ayrıca sezonun son günü CSKA
deplasmanına gidecek. Dinamo Moskova ise
sondan bir önceki hafta üzerine düşeni yaparak
Zenit’i eli boş gönderebilir. Denklemler fazlaca
çeşitli ve muhtemelen son düdüğe kadar
Rusya’nın 2013/14 şampiyonu belli olmayacak.
Uğur Karakullukçu
ÖRNEK ÖĞRENCi
SINIFTA KALIRSA
Yeni hocayla sezona fırtına gibi girmiş şampiyon bir
takımken Porto, tüm yılı unutmak isteyecek kadar
facia bir sezonu geride bırakıyor. ‘Örnek öğrenci’
Porto’daki düşüşün sebepleri mercek altında…
Avrupa Futbolu HF125
10 ay önce her şey ne kadar da güzeldi. Ezeli
rakip Benfica’ya indirilen darbe Uzakdoğu’dan
duyulmuş, koskoca Jorge Jesus’a diz çöktürülmüş,
93. dakikada şampiyonluk söke söke alınmıştı.
Yeni sezon da iyi başlamıştı. Öyle ki şampiyonluk
alan teknik adam Vitor Pereira’yı yollayıp Pacos
Ferreira gibi 5 milyon Euro bütçeli, mütevazının
mütevazısı bir ekibi Şampiyonlar Ligi elemesine
sokan gözde hoca Paulo Fonseca da getirilmiş
Fonseca da iyi bir başlangıca imza atmıştı. Süper
Kupa zaferinin ardından alınan üst üste 6 lig
galibiyeti 2013/14 sezonunun da parlak geçeceğini
gösteriyor gibiydi. Fakat gerçeğin kendini er ya da
geç gösterme gibi bir huyu vardı, 2014 model Porto
bir önceki modele göre kötüydü.
Başkan Pinto da
Costa ile istifası
kabul gören
Paulo Fonseca.
Bu sefer yararlanamadılar
Geçen sezona göre en büyük farklılık ise sahada
açıkça görüldüğü üzere Monaco’ya 70 milyon
Euro karşılığı satılan Joao Moutinho ve James
Rodriguez’in yerlerinin doldurulamayışı. “70
milyon Euro kazandın kardeşim, yerleri nasıl
dolmaz” dediğinizi duyar gibiyim ama Porto’da
işler o kadar da göründüğü gibi yürümüyor ve bol
sıfırlı, yüksek bonservisli satışlarda ıskalanan iki
önemli detay var.
Üstelik atlanan bir diğer detay ise Porto ve
Benfica’nın oyuncularını sadece satmadığı, bu
satıştan önce ciddi şekilde faydalanarak elde
ettiği başarılarla bu isimleri parlattığı... Yani bu
bir döngü. Başarı, satış, gelen paraya önceden
belirlenmiş yeni oyuncular ve yeniden başarı…
Mourinho’nun takımı Kupa 1’i müzeye getirince
Carvalho ile Ferreira 50 milyon euroya Chelsea’ye,
Deco 21 milyon euroya gitmişti. Avrupa Ligi
zaferi gelince Falcao 47 milyon euro karşılığında
Atletico’ya verilmişti.
İlki Porto’nun kendi oyuncuları üzerinde tek
söz sahibi olmayışı. Jorge Mendes sayesinde
artık herkesin malumu olan menajerler Porto
oyuncularının transferleri üzerinde çok etkin ve
‘fon’ diye özetleyebileceğimiz üçüncü şahısların
oyuncu bonservislerinde pay sahibi olması.
Öyleki Porto 2013 yazında yayınladığı mali
raporda kadrosundaki sadece 7 oyuncunun
bonservisine yüzde 100 oranda sahip olduğunu
açıklamıştı. Fonlar ve menajerlerle ortaklaşa
yürütülen transfer operasyonlarında bonservis
bedelleri yüksek olsa bile Porto’nun payına düşen
görünenden çok daha az olabiliyor. Oyuncuyu
ucuza mal eden Porto, kâr ederken de aynı oranda
cepten yiyor. Moutinho’dan kazanılan 25 milyon
euronun yüzde 25’i eski kulübü Sporting’e, James
Rodriguez’den gelen 45 milyon euronun yüzde 45’i
de fonlara verildi. Porto’nun kasasına giren paranın
daha bile az olduğu yönünde dedikodular var.
2013 yazında bu döngüyü kıran bir şeyler oldu.
Henüz ilk 11’de düzenli oynamaya başlayalı bir
sezon olan James Rodriguez yeni yeni takımın
liderliğini ele alırken, Moutinho’nun da yer aldığı
bir paketle Monaco yolunu tutmuştu. Son dönem
Galatasaray’ında Selçuk İnan’ın ne kadar kritik
bir rolü varsa Moutinho’nun Porto adına saha
içi etkinliği o kadar önemliydi. Portekiz’in 8
numarasının organizasyon becerisini ikame edecek
birisi bulunamadı. Yaşadığı talihsiz sakatlıkların
ardından bu sezon çıkış yapması beklenen Steven
Defour’nun performansı selefini arattı. Ayrıca
Rodriguez’in hücüm becerileri de aranır hale
geldi. Üst düzey bir yetenek olsa da Porto’nun
alameti farikası olan 4-3-3’e henüz tam anlamıyla
uyum sağlayamayışı, hala doğru zamanda doğru
kararı vermekte yaşadığı problem Quintero’nun
bu role tam anlamıyla oturmasını engelledi ve
Kolombiyalının daha orta vadeli, gelecek sezon
ve ötesinde yer alacak bir proje olduğu görüldü.
Paulo Fonseca’nın da bu zor şartlarda yaşama
lüksü olmayan acemilikleri ve uyum problemini
denkleme katınca Porto adına berbat bir tablo
ortaya çıktı. Aralık sonunda Ejderhalar, tarihinde
ilk kez bir Şampiyonlar Ligi grubunda oynadığı 3
iç saha maçında da galibiyet alamadı ve bunun
sonucunda 6 puanlı Zenit’in gerisinde kalarak
gruptan çıkamadı. Sezonun başında elde ettikleri
ve Portekiz Ligi dinamikleri içinde önemli bir
avantaj olan 5 puanlık farkın yerinde ise yeller
esiyordu.
Denize düşünce Q7’ye sarılmak…
İşte Ricardo Quaresma’nın Ocak ayındaki transferi
tam da bu yüzden gerçekleşti. Artık pazarlanacak
bir piyasası bulunmayan ve Beşiktaş’ta kadro
dışı bırakıldığından beri, yaklaşık 1.5 senedir üst
düzey futboldan uzak olan Quaresma’nın takıma
alınması da Rodriguez’in gidişiyle açığa çıkan
yaratıcılık sorununu çözmek içindi. 1,5 senedir üst
düzeyden uzak olan Quaresma beklenenin bile
ötesinde performans sergileyip Avrupa ve ligde
toplam 10 gol kaydetse de takımın arızalarını
çözmek adına yetersiz kaldı. Fonseca da 7 kez öne
geçtikleri maçta avantajlarını koruyacak hamleyi
yapamayarak sonunu hazırladı. ‘Büyük başkan’
Pinto da Costa, iki kez reddettiği istifa teklifini
geçen ay kabul etti ve Fonseca büyük ümitlerle
geldiği görevinden sezonu tamamlayamadan
kapattı.
Porto kan değişikliğiyle kısmi bir toparlanma
yaşayıp Avrupa Ligi’nde çeyrek finali görseler
de belki de sezonu telafi edecek Kupa 2 rüyasını
Sevilla 4-1 gibi acı bir skorla ellerinden aldı. Ligde
bitime dört hafta kala lider Benfica’nın 15 puan
gerisinde oldukları gibi Sporting’e de geçen ay
mağlup olarak en az şampiyonluk kadar kritik
ikincilik koltuğunu Lizbon devine kaptırmış
gözüküyorlar. Senelerdir ortalıkta gözükmeyen,
bu sezon genç oyuncularıyla büyük bir toparlanma
yaşayan Sporting eğer ciddi bir hata yapmazsa 8
puanlık avantajlarını değerlendirerek Şampiyonlar
Quaresma 5,5 sezon
sonra Porto’ya geri
dönse de takımını
bataktan kurtarmayı
başaramadı.
Ligi’ne direkt katılan ikinci Portekiz ekibi olacak.
Porto adına tam bir facia…
Porto yine Porto…
Bu sezon bir felaketle sonuçlanmış gibi görünse
de Porto’nun Portekiz futbolundaki ağırlığı,
potansiyeli ve istikrarıyla düştüğü yerden kalkması
muhtemel. UEFA sıralamasında ilk 10’da yer
alan bir ekip olarak uzatmaları iyi oynarlarsa
elemelerden çıkıp Şampiyonlar Ligi’ne girme
olasılıkları yüksek. Yine de artık karşılarında
iki sezon üst üste şampiyonluğu elleriyle ezeli
rakibine teslim etmiş bir Benfica yerine şampiyon
bir takım olacak, karmaşadan karmaşaya koşan
Sporting ise gelecek sezon bir Şampiyonlar Ligi
takımı olarak karşımıza çıkacak. Ayrıca Estoril’de
heyecan verici bir performans ortaya koyan, ligin
en genç hocası Mauro Silva’nın da adı Ejderhalar’la
geçiyor. Porto’nun bir adım geriye düşmesi
yenilenme süreciyle birlikte gelecek sezon Portekiz
Ligi’ni daha keyifli kılabilir.
Porto’yu 1-0 yenen Sporting, Kupa 1’e doğrudan
katılım biletini de Ejderhalar’dan almış gözüküyor.
Mustafa Demirtaş
Büyüteç HF125
HUZURLARINIZDA
YENi BUFFON
SCUFFET
“Keşfet, parlat ve kazan” felsefesinin
öncülerinden Udinese, yeni bir genç
yıldızı dünya futboluna sundu.
İtalyanlar, artık “Onsuz ne yaparız?”
dediği Gianliugi Buffon’un doğum
tarihine bakmaktan korkmayacak!
Savunmada Arjantin’in efsanevi liberosu Sensini…
Hem Euro 1996’da attığı golle, hem de Euro
2000’de Alpay’ı attırışıyla Türkiye’nin başına dert
olan dönemin en çelikten stoperlerinden Fernando
Couto… Ve İtalyanların ölümsüz kaptanı Fabio
Cannavaro… Hücumda Gianfranco Zola, Filippo
Inzaghi, Faustino Asprilla, Hristo Stoichkov;
sonraki sezonlarda Hernan Crespo, Enrico Chiesa…
Kısacası, 90’larda sokakta top oynayan her
çocuğun topa vururken “o” olduğu birçok klas
forvetlere sahipti Parma. Ancak namı bugünlere
kadar gelecek, o günlerde doğan çocukların bile
idolü olacak asıl efsane kaledeydi: Gianliugi
Buffon.
Kendisi Udinese’nin genç takımlarındayken,
Samir Handanovic’i izleyerek büyüdüğü için ona
“Dünyanın en büyük kalecisi!” diyordu belki de.
Ama Buffon efsanesinin doğduğu dönemde,
1996 yılında doğan ve bugünlerde yakaladığı
tek fırsata sarılarak Udinese’nin birinci kalecisi
haline gelen Simone Scuffet, birçok İtalyan’a göre
“Yeni Buffon”. Eğer İtalya sınırları içindeyseniz ve
yetenekli bir kaleciyseniz, zaten “Yeni Taffarel”
olma şansınız yok. Ancak Scuffet bu lakabı sadece
İtalyan oluşuyla değil; kaledeki duruşuyla, fiziğiyle,
tekniğiyle birçok anlamda Buffon’a benzediği için
hak ediyor.
Çok küçük yaşta oynamaya başladığı amatör
takımlarda, yaşına rağmen topu kontrol etme
tarzı, çevikliği ve elbette ki kusursuz fiziğiyle,
Udinese scoutlarının gözünden kaçmadı. Kısa
zamanda U17 İtalya Milli Takımı’na çağırılarak,
son 16’da Meksika’ya kaybedilen 2013 U17
Dünya Şampiyonası’nda İtalya kalesini korudu.
Simone’nin kendi takımında birinci kaleci
olma hikayesi, Engin İpekoğlu - Rüştü Reçber
başta olmak üzere birçok efsane kalecinin
hikayesiyle örtüşüyor. Udinese’nin as kalecisi
Brkic ağır sakatlık yaşadıktan sonra genç yaşında
basamakları hızlıca tırmanan Scuffet’e şans verme
zamanı gelmişti. İlk lig maçında Genoa’dan 3 gol
yemesi bir yıkım değil, sadece istisna olacaktı.
Scuffet, geriye kalan 10 maçın 5’inde, kalesinde hiç
gol görmedi. İşte ona Buffon yakıştırmaları, böyle
başlayacaktı…
“Buffon’un ayak izlerini takip etmem benim için
harika bir duygu ve büyük bir rüya” diyor Simone
Scuffet. “Onun Juventus’ta ve İtalya’da yarattığı
etkiye, kazandıklarına yaklaşmak bile harika
olurdu.” Genç kalecinin hayalleri büyük, ama bu
yakıştırmalar ayağını yerden kestirmiyor: “Şuan
için çok mutluyum. Gelecek sezon neler olacağını
görmek için bekliyorum. Geçtiğimiz sezon
başlarken Udinese’nin dördüncü kalecisiydim, bir
şeylerin değişebileceğine artık eminim ve daha bu
bir başlangıç.”
Simone Scuffet’i bu yaşında büyük hedeflerine
erkenden ulaştıran başlıca özelliği, soğukkanlılığı.
Pozisyon takibi çok güçlü. Bu yüzden
Scuffet’in ilk lisansı
yakalayabileceği topları asla sektirmiyor. Uzun
boyu ve güçlü fiziğine rağmen oldukça çevik.
Zaten 11 maçlık performansıyla, genç yaşın vermiş
olduğu güçlü refleksleriyle parlayan sıradan bir
kaleci olmadığını kanıtladı. Cesare Prandelli de
onu büyük oyuncularla birlikte antrenman yapsın
diye İtalya Milli Takımı’na da davet etmeye
başladı. Belki onu Brezilya kadrosunda da görüp,
bir zamanlar Casillas’da olduğu gibi turnuvanın en
genç oyuncusu namzedinin karşısında bir kaleci
görürüz, kim bilir…
Fırat Topal
Dünya Kupası
HF125
BİR ZAMANLAR BREZİLYA SAHİLLERİNDEYDİK #2
EN BÜYÜK ZAFER
EN AĞIR EZiYET
Geçtiğimiz hafta başladığımız serinin ikinci halkasında,
sadece 1950 Dünya Kupası’nın değil, dünya futbol
tarihinin en olaylı maçlarından birisini ele alıyoruz. Bir
Maracana efsanesi...ya da felaketi...1950 Dünya Kupası
finali ve talihsiz adam Moacir Barbosa
1950 Dünya Kupası, İkinci Dünya Savaşı sonrasında
düzenlenen ilk kupaydı. Aslında FIFA’nın 1949
yılında organize etmek istediği turnuvaya hiçbir
ülke talip olmamış, özellikle Avrupa ülkelerinin,
savaşın yaralarını sardıkları dönemde, ekonomiye
ek bir yük getirmesinden korkmaları sebebiyle
uzak durdukları teklif sürecinde öne çıkan ülke
Brezilya olmuştu. Brezilya kupaya talipti, ancak
organizasyonun 1 yıl ertelenmesini istiyordu.
Elinde çok fazla alternatif olmayan FIFA, son 2
turnuvanın da Avrupa’da düzenlenmiş olmasından
ötürü (İtalya ev Fransa) Brezilya’nın teklifini
hemen kabul etti ve böylece 1930’dan 20 yıl sonra
turnuva Güney Amerika’ya dönmüş oldu.
1950 Dünya Kupası daha maçlar başlamadan
içinde bir dolu ilginç anektodu bulunduran bir
kupa olmuştur. Örneğin son şampiyon İtalya,
1949’da, Torino’da meydana gelen Superga
Uçak Kazası’nda, takımının temelini oluşturan
oyuncuların vefatıyla sarsılmıştır. O yıllarda,
meşhur “Il Grande Torino” efsanesini yaratan
oyunculardan hayatını kaybeden 10 tanesi milli
takım formasını giymekteydi. Bu kazanın etkisi
o kadar büyük olmuştur ki, İtalya’yı turnuvaya
hazırlayan antrenör komitesinin 3 mensubu,
Brezilya’ya havayolu yerine denizyoluyla gitmeye
karar vermiştir. Ama bu uzun gemi yolculuğu
sırasında oyuncular arasında bazı sorunlar
çıkmış, üstüne üstlük, fikrin çıktığı Aldo Bardelli,
Brezilya’ya ayak basıldığı anda kovulmuştur.
Böylece son şampiyon turnuvaya büyük sorunlarla
girmiştir.
Turnuvanın bir başka ilginç notu ise George
Robledo ile ilgilidir. Robledo, kupada görev yapan
oyuncular arasında, ülkesinden uzakta futbol
oynayan tek oyuncudur. Şili’de doğan Robledo, 5
yaşında ailesiyle beraber İngiltere’ye yerleşmiş ve
kariyerine burada başlamıştır. Newcastle United
takımıyla İngiltere Ligi’nde gol krallığı yaşayan
futbolcu (bunu başaran ve Avrupa dışından gelen
ilk oyuncu olmuştur) Şili kadrosuna alınmıştır,
ancak ilginç olan Robledo’nun İspanyolca
konuşamamasıdır.
Gol makinesi Ademir
Brezilya ilk tur grubundan rahatça final grubuna
kalır. Uruguay ve Bolivya ise Fransa’nın turnuvadan
çekilmesi ile grupta tek başına kalmıştır ve 1930
şampiyonu, rakibini 8-0 mağlup ederek final
grubuna adını yazdırır. 4 grubun birincisi final
grubuna kalmıştır ve bu grubu lider bitiren Dünya
Kupası’nın sahibi olacaktır. Aslında değişen bir şey
yoktur. Brezilya önce İsveç’i 7-1, sonra da İspanya’yı
6-1 mağlup eder. Ademir, İsveç maçında 4 gol
atmıştır ve son maç öncesinde 8 gole ulaşmıştır.
Uruguay ise İspanya ile 2-2 berabere kalmış, İsveç’i
ise son 15 dakikasına 2-1 mağlup girdiği maçta
Óscar Míguez’in 2 golüyle 3-2 mağlup etmiştir.
Öyle ki o maç 3-2 değil, 2-2 bitse Brezilya son maçı
oynamadan dahi şampiyonluğu yüksek averajı
ile neredeyse garantileyecektir. Ama Uruguay
umudunu son maça taşır. Grubun son maçında
Brezilya ve Uruguay, Rio’nun efsane stadyumu
Estádio do Maracanã’da karşı karşıya gelecektir. O
yıllarda stadyumun tümü koltuklu olmadığından
maça bazı kaynaklara göre 205 bin taraftar
gelmiştir ve yüzbinlerin de stadyum dışında
kaldığı söylenmiştir. Kaydedilen biletli seyirci sayısı
ise 173.850’dir. Bu rakam hala dünya tarihinde
bir futbol maçında not edilen en yüksek seyirci
rakamıdır.
Brezilya bu maç öncesi şampiyonluğa çoktan
hazırdır, zira kendisine beraberlik dahi yetiyordur.
Brezilya’nın ‘O Mundo’ gazetesi o sabah yaptığı
baskıda Brezilya Milli Takımı’nın resmini
sayfalarına taşır ve altına “İşte Dünya şampiyonu
futbolcular” yazar. Gazeteyi kaldığı otelin lobisinde
gören Uruguay’ın defans oyuncusu ve takım
kaptanı Obdulio Jacinto Muiños Varela buna çok
sinirlenir. Bir efsaneye göre oteli dolaşıp ellerindeki
tüm gazeteleri toplar, takım arkadaşlarını çağırır,
hepsini banyoya götürür ve gazeteleri banyonun
ortasına yere koyar, ardından da kendisi başta
olmak üzere tümü gazetelerin üzerine işerler.
Teknik direktör Flavio Costa maç öncesinde
“oyuncularım sahaya çoktan şampiyon olmuş
gibi çıkmalarından çekiniyorum. Bu bir gösteri
değil, sadece bir futbol maçı, belki biraz daha
zor” diyerek oluşturulan atmosferden duyduğu
Ademir
rahatsızlığı dile getirmiştir. Milli marşlar sırasında
stadyumdan çıkan gürültü sebebiyle Uruguay’ın
sağ beki Julio Perez’in altına işediği rivayet edilir.
Kısacası bu sefer ki idrarın sebebi başkadır.
Maracanazo
Maçın ilk devresinin 0-0 bitmesinin ardından,
ikinci yarının hemen başında, gol krallığına
ilerleyen Ademir’in attığı pası gole çeviren Friaça
ülkeyi iyice Rio karnavalı havasına sokar. Sadece
43 dakika dayanmaları lazımdır, hem de 1 gol
yeme hakları varken. 19 dakika sonra Juan Alberto
Schiaffino, Alcides Ghiggia’nın pasıyla Uruguay’a
eşitliği getirir. Maracana’da artık güven yerini
endişeye bırakmıştır. Endişenin yıkıma dönüşmesi
bitime 11 dakika kala gerçekleşir. Ghiggia sağdan
girer, Bigode ona yetişemez, Brezilya kalecisi
Moacir Barbosa, Ghiggia’nın orta yapacağını
düşünerek sağ köşeyi hafif açar, ama Ghiggia topu
tam da oraya vurur, yerden giden top Brezilya
ağlarıyla buluşmuştur. Tribünler donmuş kalmıştır.
Brezilya kalan 11 dakikada 200.000 kişinin
desteğine rağmen bu golü çıkaramaz. İmkansız
gerçekleşmiştir. Uruguay Dünya şampiyonu
olur. Brezilyalılar çöker. Stadyumdaki kimse
yerinden saatlerce kıpırdayamaz. Schiaffino yıllar
sonraki bir röportajında maç sonrası sahadaki
herkesin ağladığın, sadece duyguların farklı
olduğunu söylemiştir. Gol kralı Ademir, soyunma
odasına gider, giyinir ve arabasına atlayıp Rio
yakınlarındaki bir adaya gider. Kimseye haber
vermeden tam 15 gün orda kaldıktan sonra Rio’ya,
kulübü Vasco da Gama’ya döner.
Moacir Barbosa Nascimento
Jules Rimet maç öncesinde kupayı Brezilya’ya
vermek için Portekizce bir konuşma bile
ezberlemiştir ama elinde kupayla kala kalır. Tören
falan yapılmaz. Rimet, Uruguay kaptanı Varela’yı
çağırıp kupayı ona verir sadece. Brezilyalılar 22
kişilik kadronun tümünün isimlerinin yazılı olduğu
şampiyonluk madalyalarını çoktan hazırlatmıştır.
Hepsi çöpe gider.
olmak üzere 6 maçta 7 gol atan Brezilyalı Jairzinho
tarafından kırılır.
Brezilyalı edebiyatçı Nelson Rodrigues, bu maçı
Brezilya tarihinin Hiroşiması olarak nitelendirir.
Günler öncesinden bestelenen şampiyonluk şarkısı
“Brasil os vencedores” hiçbir zaman söylenmez.
Travma günlerce sürer. İnsanlar o günün bir
rüya olduğuna inanmak isterler ve bir daha asla
mutlu olamayacaklarını düşünmeye başlarlar.
Ünlü radyocu Ary Barroso mesleği bırakır. İki kişi
stadyumun ikinci katından aşağıya atlayarak
intihar eder. İlerleyen günlerde birçok kişi daha
intihara teşebbüs eder.
Brezilyalılar bu maçın uğursuzluğu sebebiyle beyaz
forma-mavi yaka şeklindeki forma rengini sarı
forma-yeşil yaka olmak üzere değiştirir. Güney
Amerika futbolunda, Maracanã Stadyumu’nda
oynayan ve favori olmadığı maçı kazanan takımlar
için kullanılan Maracanazo şeklinde bir terim türer.
“Tarih boyunca Maracana’yı 3 kişi susturabilmiştir;
Frank Sinatra, Papa II. Jean Paul ve Alcides
Ghiggia” sözü bu maça atıftır. Bu arada Ghiggia
final maçında attığı golle ilk kez Dünya Kupası’nda
oynadığı tüm maçlarda gol atan oyuncu olma
unvanını eline geçirir (4 maçta 4 gol). Bu rekor
1970 Dünya Kupası’nda tüm maçlarda en az 1
Tarihin en talihsiz günah keçisi
Uruguay’ın 2. golünü hatalı şekilde yediği iddia
edilen Moacir Barbosa ise adeta bir günah keçisi
ilan edilir. Futbolcuların tümü bu mağlubiyet
nedeniyle uzun süre suçlanır ama hiçbirisi kaleci
Moacir Barbosa Nascimento’nun çilesini çekmez.
Ghiggia’nın golünün onun hatasıyla geldiğine
inanmıştır herkes. Barbosa toplumdan dışlanır,
bir daha hiçbir milli maçta oynayamaz. Yıllar boyu
“uğursuz” muamelesi görür. 1993’te Brezilya Milli
Takımı’nın bir maçını canlı yayında yorumlanması
engellenir, zira uğursuzluk getireceği
düşünülmüştür. Milli takım antrenmanlarına
aynı sebeple alınmaz. Maçtan 20 yıl sonra bir
markette alışveriş yaparken, yanındaki küçük
oğluyla markette bulunan bir kadın yanına yaklaşır
ve oğluna şöyle der “Şu adamı görüyor musun,
işte tüm Brezilya’yı ağlatan adam bu...” Hatta
arkadaşları bile onu affetmez 1993’te 94 Dünya
Kupası’na hazırlanan Brezilya Milli Takımı’nı ziyaret
etmek istediğinde batıl inançları olan teknik
direktör yardımcısı Mario Zagallo, onun takıma
kötü şans getireceğini düşünerek oyuncularla
görüşmesine izin vermez.
Kendisi 2000 yılındaki vefatından kısa bir süre
önce “Brezilya’da en ağır ceza 30 yıl hapis cezasıdır,
ama ben sorumlu olmadığım bir şey için 50 yıldır
ceza çekiyorum” demiştir. 8 Nisan 2000’de hayata
veda eder.
Sedat Çıtrak
Dünya Kupası
HF125
CAN SIKICI LiSTE
Brezilya’da oynanacak Dünya Kupasına sayılı günler kala takımları adına oldukça
önemli olan isimlerin yaşadığı sakatlıklar son dönemde fazlalaşmaya başladı. Ağır
sakatlık yaşayan bazı isimler şu sıralar yoğun bir tedavi dönemi geçiriyor. Peki bu
yoğun süreç sonrasında sahalara geri dönebilmesi mümkün olan isimler takımlarına
ne kadar katkı sağlayacak? Sakatlanmadan önceki form durumları, takımları için kilit
olan isimler… Hepsi bu listede yer alıyor
Radamel Falcao - Kolombiya
2014 Dünya Kupasında forma giyecek yıldızlardan
biri Radamel Falcao’ydu. Atletico Madrid
ile geçirdiği iki harika sezon sonrasında
Fransa’nın Monaco takımına transfer olan Falcao,
Brezilya’da Kolombiya Milli Takımı’nın en
büyük kozuydu. Fransa Kupası’nda dizinden
yaşadığı ciddi sakatlık sonrası gelen ilk haberler
sezonu kapattığı ve turnuvaya yetişemeyeceği
yönündeydi. Yoğun bir tedavi döneminde
geçen Falcao, sosyal medyada yaptığı
paylaşımlarla sakatlığının hızla iyileştiğini
gösteriyordu. Öyle ki Portekiz’deki doktoru Jose
Carlos Noronha, Falcao’nun sağlık durumunda
önemli gelişmeler yaşandığını söyledi. Noronha,
yıldız futbolcunun 12 Haziran-13 Temmuz
tarihlerinde oynanacak turnuva için “Tünelin
sonundaki ışık ufak değil” değerlendirmesinde
bulundu. Geçtiğimiz günlerde Monaco teknik
direktörü de, Kolombiyalı yıldızın tedavi süreci
hakkında açıklamalarda bulunmuştu. Ranieri;
“Falcao inanılmaz biri. Eskisinden çok daha
hırslı. Koşulara başladı ve iyi gidiyor. Bu şekilde
devam ederse bizim için sezonu kapatmış
olsa bile Dünya Kupası’na yetişebilir.” diyerek
bütün futbolseverleri heyecanlandırdı.
Carlos Bacca, Jackson Martinez
ve Radamel Falcao’nun bulunduğu hücum hattı
kulağa hoş geliyor. Futbolseverler umutla bekliyor.
Kevin Strootman - Hollanda
PSV Eindhoven’dan sezon başında Roma’ya
transfer olan Kevin Strootman, oynadığı etkili
futbol ile Roma’nın vazgeçilmezleri arasına kısa
sürede girmeyi başarmıştı. Brezilya’da oynanacak
Dünya kupasında da Hollanda’nın orta sahadaki en
önemli kozu olarak görülüyordu. Bunu Hollanda
teknik direktörü Louis Van Gaal de sıklıkla dile
getirmişti. Ancak Napoli maçında dizinden
yaşadığı sakatlık, Dünya Kupası hayalini yerle
bir etti. Bu kayıp sonrası Hollanda’nın Dünya
Kupasındaki şansının da bir hayli zayıfladığını
söylemek pek de yanlış olmaz sanırım.
Jack Wilshere - İngiltere
6 Mart’ta Danimarka ile yapılan özel
maçta sakatlanan 22 yaşındaki İngiliz
oyuncunun sol ayağında çatlak oluşmuştu.
Tedavisi halen devam ediyor. Sakatlıktan
kurtulma sürecini hızlandırmak için birçok dünya
yıldızının başvurduğu kriyoterapi tedavisini
kullanıyor ve büyük ihtimalle Brezilya’da
onu izleyeceğiz. Yıllardır beklenen çıkışı
sakatlıklar yüzünden bir türlü yapamayan
İngiliz oyuncunun bu büyük turnuva öncesinde
sakatlık yine yakasını bırakmadı. İngiltere Milli
Takımı’nın hocası Hodgson, Wilshere’in talihsiz
sakatlığının en kısa sürede iyileşmesini umut
ediyor. İngiltere Milli Takımı için önemi oldukça
fazla. Gerrard ve Lampard ikilisinin muhtemelen
son büyük turnuvası olacak. Bu yüzden Wilshere’in
üzerindeki baskı her geçen yıl daha da artıyor.
İlkay Gündoğan - Almanya
Alman Milli Takımı’nın Paraguay ile oynadığı özel
maçta sakatlanan İlkay Gündoğan, geçtiğimiz
yılın Ağustos ayından bu yana Borussia
Dortmund forması giyemiyor. Alman yıldız daha
önce verdiği demeçte Dünya Kupasına kadar
sakatlığının iyileşeceğini belirtmişti. Ancak son
gelen haberler pek iç açıcı değil. 23 yaşındaki
yıldız oyuncunun Ağustos ayında antrenmanlara
başlaması bekleniyordu fakat Sağlık ekibinin
yaptığı açıklamada sırt probleminin yavaş ilerleme
kaydettiğini ancak sezon öncesine yetiştirme
çabalarının yoğun şekilde devam ettiği belirtti.
İlkay’ın sakatlığı hakkında açıklama yapan bir
diğer isim de Alman teknik direktör Jurgen
Klopp’du. Klopp; “İlkay bu yaz Dünya Kupası’nda
oynayamayacak. O bu sakatlığı atlatıp daha iyi
şekilde gelecektir. Ancak bu zaman alan bir süreç,
biz de bekleyeceğiz.” dedi. 2015 yazında sona
erecek sözleşmesini halen uzatmayan yıldız için bu
turnuva şüphesiz önemli bir vitrin olacaktı.
Victor Valdes - İspanya
Bu sezon La Liga’yı yakından takip etmeyenler
için Dünya Kupası’nda İspanya Milli Takımı’nın
kalesini kim koruyacak diye sorsaydık,
alacağımız cevap büyük ihtimalle Real
Madrid’in file bekçisi Ilker Casillas olurdu.
Fakat sezon başında Barcelona’dan ayrılacağını
açıklayan Victor Valdes sezona öyle bir başlangıç
yapmıştı ki, Brezilya’da Vicente Del Bosque’nin ilk
tercihinin 32 yaşındaki Valdes olacağı neredeyse
kesin gözüyle bakılıyordu. Yıllardır Casillas’ın
arkasında forma bekleyen ve zaman zaman
Barcelona formasıyla ağır eleştirilere de maruz
kalan Valdes, sonunda hak ettiği değeri görecekti.
Ne yazık ki bu önemli fırsatı Celta Vigo maçında
yaşadığı ağır sakatlık yüzünden kaçırdı ve
sahalardan en az 6 ay uzak kalacağı açıklandı. Bu
sakatlıkla beraber Diego Lopez’e de forma yolu
gözükmüş oldu.
Holger Badstuber - Almanya
2010 yılında kasık sakatlığı, 2012 yılında lif
yırtılması ve son olarak da 2012 yılının Aralık
ayında ön çapraz bağının yırtılması sonucunda
6 ay sahalardan uzak kalacağı açıklanan, ancak
halen sahalara dönemeyen 25 yaşındaki Alman
oyuncunun Dünya Kupası’nda Almanya
kafilesinde yer alması yüksek ihtimal. Fakat stoper pozisyonunda Boateng, Mertesacker, Hummels, Höwedes gibi güçlü rakiplerin de
kendisini beklediğini belirtmekte
fayda var.
Theo Walcott - İngiltere
Tottenham ve Arsenal arasında oynanan
Federasyon Kupası maçının 83’üncü dakikasında
dizinden sakatlanan Walcott, sedyeyle oyun dışına
çıkartılırken Tottenham taraftarlarının önünden
geçtiği sırada alaycı bir gülümsemeyle 2-0 işaretini
yapıyordu. Bu surat ifadesi sakatlığının ciddi
olmadığını izlenimini verse de, ertesi gün Arsenal resmi internet sitesinden şu açıklamayı
yapıyordu; “Tottenham karşısında 2-0 galibiyetin
ardından sakatlanan Theo Walcott’ın sol iç yan
bağlarında kopma oldu. Theo, Londra’da en kısa
sürede ameliyat olacak ve en az 6 ay oynayamayacak.
Sezona kapatan Walcott, Brezilya’da düzenlenecek
Dünya Kupası finallerinde de yer alamayacak.”
Geçtiğimiz sezon tüm kulvarlarda attığı 21 gol 19
asist ile Arsenal’in en önemli futbolcusu konumuna
gelen 25 yaşındaki oyuncudan Dünya Kupasında
da beklentiler fazlaydı. Christian Benteke - Belçika
Aston Villa’nın Genk’e 7 milyon pound bonservis
bedeli ödeyerek kadrosuna kattığı Belçikalı santrafor geçtiğimiz sezon muazzam bir yıl
geçirmişti. Benteke, geçen sezon Aston villa’nın
ligde attığı 47 golün 19’unu kaydederek İngiltere’nin
dev kulüplerinin kıskacını girmeyi başarmıştı.
Hatta Chelsea’nin 30 milyon paundu gözden
çıkardığı haberleri İngiliz basınına yansımıştı.
Belçika’nın altın jenerasyonun en değerli
halkalarından birisi olan Benteke’nin Dünya
Kupası’ndaki performansı heyecanla
bekleniyordu. Bu sezona da iyi başlayan Benteke, geçirdiği ufak çaplı sakatlık sonrası
sahalara dönüşünde 4 ay boyunca gol atamamıştı.
Belçikalı futbolcu son haftalarda formunu yavaş
yavaş yükseltmeye başlamışken büyük bir şansızlık
yaşadı. Antrenman sırasında aşil tendonunu koparan 23 yaşındaki oyuncu en az 6 ay sahalardan
uzak kalacak. Belçika’nın Dünya Kupası’ndaki en
büyük kozlarından biri olması beklenen Christian
Benteke’nin yokluğunda Lukaku, Mirallas ve Mertens Belçika’nın gol ayakları olacaklar.
Sami Khedira - Almanya
Almanya’nın İtalya ile oynadığı ve 1-1 biten maçta
sakatlanan Sami Khedira’nın diz bağlarında yırtık
oluştuğu tespit edilmişti. 6 ay sahalardan uzak
kalacağı açıklanan Alman futbolcunun turnuvaya
yetişse bile böylesine ağır bir sakatlık
sonrasında verimli olabilmesi oldukça zor. Neyse
ki orta sahada bu sezon muhteşem futbol
oynayan Philipp Lahm, bir alternatif olmaktan öte
neredeyse o bölgenin asıl adamı olarak Brezilya’ya
gidiyor. Tabii o da sakatlanmazsa! Bir diğer alternatif
oyuncu ise Dortmund forması giyen Sven Bender
olacak.
Jay Rodriguez - İngiltere
Listeye eklenen son isim ise Jay Rodriguez oldu.
Geçtiğimiz hafta Manchester City ile deplasmanda
oynanan maçta dizinden sakatlanan İngiliz oyuncu 6
ay sahalardan uzak kalacak. Geçen kasım ayında Şili
ile oynanan özel maçta İngiltere Milli Takımı’nın
formasını ilk kez giyen 24 yaşındaki oyuncu, bu
sezon gösterdiği performansla İngiltere’nin
Dünya Kupası kadrosunda da kendisine yer bulması
bekleniyordu. Walcott ve Rodriguez’in yokluğunda Chamberlain, Townsend, Raheem Sterling ve
Adam Lallana Roy Hodgson’ın kanatlarda tercih
edebileceği ilk isimler olarak göze çarpıyor.

Benzer belgeler