HF125 - Hayatım Futbol
Transkript
HF125 - Hayatım Futbol
1 1Ni SAN2 01 4-SAYI 1 2 5 TARAFTARI NYENiKi MLi Ği PASSOLi GKART Tr i bünşi ddet i ney eniç öz üm ebi l etar t ı khay at ı mı z da. Ber aber i ndebi r ç oksor uy udaget i r enPassol i gKar tadı v er i l enbuuy gul amanedi r ,hay at ı mı z anel erget i r ec ek? Yayın Koordinatörü E-bilet İlker Yılmaz Türk futbolunun yıllardır çözülemeyen, çokça da çözülmesi için çaba harcanmayan tribündeki meselesine el konuldu. Artık futbolseverin hayatında kağıt bilet devri kapandı, e-bilet devri başlıyor. Uyugulama birçok tartışmayı beraberinde getiriyor. Mevcut yapının ne kadar uygulandığı bir kenarda dururken Passolig Kart’ın uygulamasında ne kadar başarı sağlanacağı da merak konusu. Hayatım Futbol 125. sayısında Passolig Kart’ı konu ederken İtalya’daki uygulamaya da göz attı. Editör Cantürk Temelli Yazarlar Alper Öcal Emre Çelik Fırat Topal Mustafa Demirtaş Salih Demirci Sedat Çıtrak Uğur Karakullukçu Bu sayıda ayrıca; FIFA’dan 2 transfer dönemi yasak alan Barcelona, Udinese’nin yeni ürünü nam-ı diğer ‘Yeni Buffon’ Simone Scuffet, sona yaklaşan Rusya Ligi’ndeki teknik adamların savaşı, 1950 Dünya Kupası’nın unutulmaz finali ve 2014’te tekrar Brezilya’ya gelecek olan kupayı kaçırması muhtemel yıldızların son durumlarını bulabilirsiniz. Keyifli okumalar, İlker Yılmaz [email protected] [email protected] #125 BU SAYIDA Passolig Kart Beklenen e-bilet uygulaması piyasaya tartışmalarıyla birlikte çıktı. Tessera Del Tifoso Taraftar olaylarının en sık yaşandığı ülkelerden olan İtalya’nın e-bileti ‘Tessera Del Tifoso’nun getirdikleri, götürdükleri. Rusya’da taht kavgaları Son viraja girilen Rusya’da şampiyonluğun 4 adayına teknik adamları üzerinden kısa bir bakış. Barça demek kriz demek Krizlerine artık şaşırmadığımız Barça’nın başı bu kez büyük belada. Büyüteç Merceğimiz bu kez Udinese’nin file bekçisi Simone Scuffet’in üzerinde. Bir zamanlar Brezilya sahillerindeydik #2 Fenerbahçe derbiyi ilkbahar rahatlığıyla daha önce hiç olmadığı kadar hazır. Can sıkıcı liste Dünya Kupası’na az bir zaman kala kupayı kaçırması beklenen yıldızların son durumu. İlker Yılmaz Futbol Yönetimi HF125 TARAFTARIN YENi KiMLiĞi PASSOLiG KART E-bilet 6222 sayılı yasa çerçevesinde sonunda ortaya çıktı. Artık maça gitmek isteyen herkesin yeni bir kimliği daha olacak. Türk futbolunda tribündeki şiddeti önlemek için uzun süredir hazırlanmakta olan proje hayata geçiriliyor: Passolig Kart. Yani çoğunluğun bildiği tabirle e-bilet. Passolig Kart yalın haliyle, maça gitmek için herkeste bulunma zorunluluğu olan, kişinin tc kimlik numarasının ve fotoğrafının kart üzerinde bulunduğu ve bilgilerinin de Aktif Bank ile Türkiye Futbol Federasyonu’na bildirilmesinin zorunlu olduğu bir uygulama. Bir nevi yeni kimliğimiz olan Passolig Kart’a bilet yada kombine alacağınız zaman yükleme yapıyoruz ve stadyum içinde artık bu kartı kullanmak zorundayız. Pek tabi ki Süper Lig ve herhangi bir futbol maçını izlemek için futbolseverin zorunda bırakıldığı bu uygulamanın güvenilirliği tartışma konusu. https://www.passolig.com.tr adresinde bu uygulamanın ne sağladığı sıralanmış: 1. Stadyum önlerinde kuyruklarda beklemezsiniz. 2. Kendi koltuğunuzda oturarak, herhangi bir olumsuzluğa maruz kalmadan, sevdikleriniz ile birlikte rahat ve medeni bir şekilde maç izlemenin keyfini yaşarsınız. 3. Maç öncesi stadyum etkinliklerinden faydalanır, hediye bilet ve promosyonlar kazanma şansı yakalarsınız. 4. Tuttuğunuz takımın lisanslı ürünlerine yurt içi ve yurt dışı her yerden kolayca erişebilirsiniz. 5. Farklı bir karta ihtiyaç duymadan anlaşmalı şehirlerde toplu taşıma araçlarında seyahat edebilirsiniz. 6. Passolig Kart ile üzerinizde nakit para taşımaya gerek kalmadan stadyumlardaki kafe ve büfelerde alışverişlerinizi yapabilir, böylelikle madeni para taşımak zorunda kalmaz ve stadyum girişlerinde sorun yaşamazsınız. 7. Temassız kullanım özelliği sayesinde, şifreyle uğraşmadan 50 liraya kadar olan ödemelerinizi 1 saniye içerisinde gerçekleştirebilirsiniz. 8. Onlarca ayrı sektörden lider markanın, size özel promosyon ve indirimlerinden faydalanabilirsiniz. Uygulamanın amaçladığı yöntemlerden ilk iki maddeyi sporda şiddeti önlemeye dair kullanabiliriz. Bunun dışında ürün satın alma, stat içerisinde alışveriş vs gibi maddeler takdir edersiniz ki şiddete önlemeye dair bilgiler içermiyor. Çok önceleri sabahtan bilet kuyruğuna girilir, karaborsacılardan arta kalanı bulabilirsek bileti alırdık. Biletler birkaç gün önceden satılmaya başlandıktan sonra artık sabahtan kuyruğa girmeye gerek kalmadı ama yine de kuyrukta bekleme devri devam etti. Kombineler çıktı, bilet kuyruğu kombine sahibi için son buldu. Ama yine de her maça gitme imkanı bulamayan taraftarın kuyruğu devam ediyordu. Başka bir sistem geliştirildi, internetten bilet satışı yapılmaya başladı. Artık biletimizi evden çıkmadan da alabiliyorduk. Şu anda Süper Lig’in 12 takımı (Fenerbahçe, Beşiktaş, Trabzonspor, Kasımpaşa, Karabükspor, Eskişehirspor, Gençlerbirliği, Bursaspor, Gaziantepspor, Torku Konyaspor, Çaykur Rizespor, MP Antalyaspor ) biletlerini Biletix üzerinden satıyor. İki Kayseri takımı ticketturk ile anlaşmalıyken geriye kalan Galatasaray, Sivasspor, Akhisar Belediyespor ve Elazığspor ise kendi satış kanallarını oluşturarak biletlerini satıyorlar. Dolayısıyla elbette bazı özel maçlar dışında taraftar bilet almak için saatlerce kuyrukta beklemiyor artık. Bu konuda zaten ciddi bir yol alabilmiş durumdayız. Bilet veya kombine üzerinde yazan koltuk numaraları da eskisine oranla daha dikkat edilebilir türdeler. Özellikle kale arkası diye tabir edilebilecek tribünlerde halen kendi koltuğunda otur(a)mama gibi bir durum mevcutsa da sonuçta herkesin yeri aynı Passolig Kart’ın sunduğu gibi belli. Vandallığı bir kenara koyduğumuzda koltuğumuza oturmamız bir sorun teşkil etmiyor. Burada sorun daha çok kendi koltuğuna oturmak isteyen futbolsevere güvenlik güçlerinin yardımına kalmış durumda bırakılmak. Bu sorunun Passolig Kart ile nasıl çözüleceğinin altı boş bırakılmış durumda. TFF’nin resmi internet sitesinde ise Passolig Kart ile ilgili amacın ne olduğu birkaç cümle ile ifade edilmiş: “Projenin temeli 2011 yılında çıkan sporda şiddetin önlenmesine ilişkin yasa ve dünyadaki en etkili uygulamalar esas alınarak atılmıştır. E-Kart projesi ile tribünlerdeki istenmeyen olayların önlenmesi, spor müsabakalarına ailelerin de içinde olduğu daha geniş bir kitlenin kazandırılması, bilet ve stada giriş kuyruklarının sona erdirilmesi, yasa dışı bilet satışının önlenmesi sporseverlerin daha medeni şartlarda maç izlemesi ve stat kapama cezalarının önüne geçilmesi hedeflenmektedir.” Avrupa’da elektronik kart benzeri bir sistemi İtalya Futbol Federasyonu uyguluyor. “Tessera Del Tifoso” adı verilen taraftar kartının Passolig Kart’ta oldukça benziyor. Bizdekinden farkı ise bu kartı kombine sahipleri ve deplasman bileti almak isteyen taraftarlar için var. Ve bu kartları dışarıdan bir işletmeciden değil, kulüplerden alıyorlar. Buna rağmen birçok taraftar grubu yaptıkları yürüyüşlerle uygulamaya karşı çıktı. Taraftarın çekincesi ne? Bazı taraftar grupları endişelerini sokakta yürüyerek göstermese de yaptıkları açıklamalarla endişelerini ortaya koyuyor. Sol Gazetesine röportaj veren Taraftar Hakları Dayanışma Artık kağıt bilet devri Süper Lig ve 1. Lig kulüpleri için kapandı. Derneği (Taraf-der) Başkanı, aynı zamanda Gençlerbirliği Kara Kızıl üyesi ve avukat olan Kemal Ulusoy diyor ki: “Bize göre elektronik bilet uygulamasıyla, kimi taraftar gruplarının ücretsiz tribüne girmesinin ya da tribünde dönen rant kavgasının önüne geçilemez. Yahut sporda şiddet ve düzensizlik bu şekilde son bulmaz. Aksine taraftar sayısında, özellikle Anadolu’da, çok büyük bir düşüş yaşanacağını düşünüyorum. E-Biletin en bariz uygulama alanı ve sonuçlarını görebileceğimiz yer kuşkusuz İtalya. İtalya dışında zaten bahsedildiği gibi tüm spor alanlarında uygulanan bir e-bilet uygulaması yok. İtalya’da seyirci ortalaması yarı yarıya azaldı. Bundan kuşkusuz kulüpler de zarar etti. Tabi e-bilet hem tribünlere yeni bir düzen vermek, hem taraftar örgütlenmelerini sonlandırmak, hem taraftarları fişlemek, birbirinden yalıtmak vb amaçlarla yapılıyor; hem de elektronik bilet ihalesini alan tek bir banka üzerinden çok ciddi miktarlara ulaşacak olan bir rant söz konusu. Yani endüstriyelleşen sporun taraftar üzerinde belki de en hissedilebilir yansımasını yaşayacağız. Bu nedenlerle e-bilete sonuna dek karşı çıkmak gerekiyor. E-bilet tüm sporseverleri, renkleri ayırt etmeksizin müşkül duruma sokacaktır. Şiddet ve düzensizliği önleme amacıyla yapıldığı söylenen bu yasa ile zaten amaçlananın tam tersi durumların ortaya çıkacağı açıktır diye düşünüyorum.” Uygulama için ortaya atılan rant iddiaları da göz ardı edilecek türden değil. Bundan sonra hayatında bir kez olsa dahi maça gitmek isteyen birinin de mecburen bulundurması gereken Passolig Kart sadece Çalık Grubu’na ait Aktif Bank tarafından veriliyor. Karta sahip olmak içinse 15 lira yıllık kart bedelinin ödenmesi zorunlu. Bunun 7,95 TL’si bankaya kalırken kalını kulüplere ödenecek. Stada güvenli olmak ve rahat etmek şüphesiz ki her futbolseverin dileği. Lakin mevcut güvenlik önlemlerinin ötesinde bir güvence maalesef vadetmiyor. Tribünden sahaya rakı şişesi atıldığında da o statta kapalı devre kamera sistemi vardı ama sorumlular nedense bulunamadı. Bunun yanında tribündeki özellikle Anadolu’da taraftar sayısının da azalacağı İtalya’daki örnek gibi gün gibi ortada. Günübirlik maç planlarını da herkes Passolig Kart sahibi olana kadar askıya alınacak gibi. TARAFTAR NE DİYOR @nuri_aydemir: Bence son derece yanlış bir uygulama. Derhal kaldırılmalı #EbileteHayir @medetozer: Çocuklarımızla maça gitmek istiyoruz! Çalık grubuna 25 TL vermek istemiyoruz. Net! @rasheedrec: PassoLig Kart yokken sahaya rakı şişesi atanlar tespit edilemiyordu, artık edilebilecek. Yaşasın PassoLig Kart, yaşasın YD! @dokenvarol: PassoLig insan ve taraftar haklarına aykırı, ayrımcı, menfaatçi, vizyonsuz ve taraftarı tribünden uzaklaştıracak bir uygulama. @ilkerr1010: E-bilet bence gerekli bir uygulama ancak ücret talep edilmemesi gerekir diye düşünüyorum. Benim kombinemin başkaları tarafından işlenen suçlardan dolayı yanması dünyanın en saçma olayıydı. Ancak dediğim gibi ücret talep edilmese enfes olurdu. @sakkoyun_: Harika bir uygulama. bence geç bile kalındı. @alisd45: Amatör ruh ile bağlanmış olduğumuz sevdalımızı kapitalist öğelerle sindirme girişimidir. Bütün taraftarlar birleşin! Zaten tribünler ülke genelinde boş. Bu uygulama yayıncı kuruluşun ekmeğine iyice yağ sürecek. @ecergez: İlk kez yapılan bir iş yerinde ve güzel. Ücret konusu ise bildiğimiz kredi kartları yıllık ücreti misali. Kağıtta biletlerin sona ermesi açısından bile güzel. Diğer spor dallarında da uygulanır umarım. Maçta seviyesiz davrananların fişlemesi güzel olacak. @derdakasal: Hükümetin Çalık grubuna muhteşem bir asisti. @musispoed: Taraftarı müşterileştirme yolunda yeni simge. Futbolun 9 taksiti, karttan çekmesi olmaz! @turcoasti: Birileri zengin olacak işte. Zaten kombinem var passo niye alayım? @mrtsyr: Bunların hepsi endüstriyel futbol! @Batuhan_Bbgl: Benim kartım bugün geldi. Tamam belki fişleniyoruz ama tribünde şiddeti en az düzeye indirmek için iyi bir çalışma bence. @ogzhniuk : Taraftar gruplarının statlarda yeniçeri düzeni kurması son bulabilir fakat eşi dostu maça götürme konusu sıkıntı olacak gibi. Alper Öcal Futbol Yönetimi HF125 TESSERA DEL TIFOSO Futbolda şiddetin en sık yaşandığı ülkelerden biri olan İtalya’da e-bilet 3 sezondur kullanılıyor. ‘Tessera del tifoso’ yani türkçesiyle ‘taraftar karta’ göz atalım. Sicilyalı acımasızlığının üzerine kurulmuş ve mafya göndermeleriyle güçlendirilmiş birçok hikâye ve film var. Tony Scott’un yönettiği ve Quentin Tarantino’nun yazdığı 1993 yapımı efsane True Romance içlerinde bunun en iyi yansıtıldığı mizansenlerden birine sahiptir. Sicilyalı öfkesinin ve rövanşizminin vücut bulduğu Vincenzo Coccotti, kendine ve atalarına hakaret eden Clifford Crowley’yi dramatik bir diyalog sonrasına harcayıvermişti. Şubat 2007’de oynanan olaylı Sicilya derbisi, Catania-Palermo maçının ardından öldürülen polis memuru Filippo Raciti de benzer intikam duygusunun kurbanı olmuştu. Ölümünden bir hafta önce görülen bir holiganın davasında Raciti, sanıkla ilgili delilleri mahkemeye sunmuş ama dönemin mevzuatı gereği yerel sulh hakimi tarafından tutukluluğa yeter görülmediğinden tahliye edilmişti. Duruşma salonunda bulunan bir meslektaşının söylediğine göre holigan çıkarken, arkasında aleyhine şahitlik eden Raciti’ye alaycı ve tehditkâr bir gülüş bırakmıştı. Bir hafta sonra, derbi günü stat dışında yaşanan bir olayın ortasında kalan Raciti, aldığı yaralara bağlı olarak karaciğer yetmezliğinden yaşamını yitirdi. O dönem dumanı hâlâ tüten Calciopoli’nin ve artçısı Serie B’deki bahis skandalının ardından yaşanan bu elim olay, İtalya futbol ikliminde bardağı taşıran son damlaydı. İtalya Futbol Federasyonu Genel Sekreteri Luca Pancalli yaptığı açıklamada “Şu an yaşadığımız şeylerin futbol ile alâkası yok, bu durumda futbol oynamanın da bir anlamı yok” dedi. Ve statlar kapandı, maçlar ertelendi, futbol durdu. Milli takımın Romanya ile oynayacağı hazırlık maçı dahi iptal edildi. Filippo Raciti’nin daha sonra katilleri yakalandı. İki kişilerdi ve biri henüz 17 yaşındaki Antonio Spezia’ydı. Çocuk mahkemesinde yargılandı. Çıkan kararlardan kimse mutlu olmadı. Raciti’nin adı karakollara, sokaklara, statlara hatta bir maratona dahi verildi. Ailesi onurlandırıldı ama giden geri gelmedi. Luca Pancalli’nin futbolu durduklarını an yaptığı açıklamalarda o zaman fazla üzerinde durulmayan “esaslı önlemler” vurgusunun gereklerinin artık yapılması gerekiyordu. Statlardaki tedbirler arttırıldı, başbakanlık ofisinin de katılımıyla futbolda şiddet kanunları revize edildi ama asıl hamleyi sona sakladılar. O kanunların takipçisi olan ve İçişleri Bakanlığı’na bağlı çalışan ‘Osservatorio Nazionale sulle Manifestazioni Sportive’, kısa adıyla ONMS, şehit Raciti’nin vasiyetine son bir mal varlığı ekledi. Tessera del tifoso. Bizim Passolig’in İtalyan edisyonu. İsim, doğum tarihi, adres ve kimlik numarası gibi kişisel bilgileri içeren, ayrıca kredi kartı olarak da kullanılabilecek bir kart. Maça gitmek isteyen İtalyanlar bu kartı almak zorundalardı. Almadıkları takdirde ise maçlara girme şansları yoktu, zira sadece kart sahipleri bilet satın alabilecekti. Hangi takımı tutuyorlarsa sadece o takımın kartına sahip olabilecek olmaları bir diğer detaydı. Başvuruları yerel polis değerlendiriyor. DASPO ( Divieto di Accedere alle manifestazioni SPOrtive ) olarak adlandırılan yani spor müsabakalarına girişten yasaklanmış kişiler ile son 5 yılda stadyum ilintili suç işleyenlere kart verilmiyor. Yani 18 yaşında tezcanlı bir İtalyan, bir kereliğine stadyum suçu işlemiş ve binlerce kişi arasından yakalanacak kadar da şanssızsa; 20 sene sonra çocuklarını alıp maça gitmeyi aklından çıkarmak zorunda. Maçlara tek tük giden, ya da okyanus ötesinden gelen taraftarlar da aynı şekilde. Tek tedbir bu da değil. Bütün veriler merkezi bir veritabanında toplanıyor ve stada girerken bu işe özel akıllı turnikelerden geçiyor İtalyanlar. Hiçbir şey şansa bırakılmamış. Ekonomisi sürünen İtalya kulüplerinin bu altyapının finansmanını nasıl halledeceklerini o dönem çok tartışılmıştı ama 2010/11 sezonuna kadar verilen süre ve sağlanan fon yardımıyla o da halledildi. Taraftarlar ise insan haklarına aykırı olduğunu ve fişlendiklerini düşündükleri bu uygulamayı “no alla tessera del tifoso” yani “taraftar karta hayır” sloganıyla takım ayırdetmeksizin organize olarak protestoya başladılar. Her yere, her köşeye, sloganın yazıldığı pankartlar asıldı. 27 Haziran 2009 tarihinde tüm ultras grupları birleşerek toplu bir eylem yaptı, avukatları da o sırada yasal zeminde açıklamalarla destek verdi. Hatta kulüpler de bu isyana destek verdi. Roma, Cagliari ve Padova biletleri kartsız satmak için taraftar tröstleri kurdu ama devlet buna engel oldu. Türkiye’de şu an için böyle bir hassasiyet yok. Passolig uygulaması maddi yükü olmasına, çok daha kurallarla verilmesine ve stat girişinde eşkal bırakmaya kadar varan zorba önlemlere aracılık etmesine rağmen üstelik. Oysa İtalya’da yapılan kitlesel eylemler ve görüşmelerden sonra tessera del tifoso konusunda bir takım esnetmeler yapıldı. Kart, sadece deplasmana gidenlere ve sezonluk bilet sahibi taraftarlara zorunlu hale getirildi. Düzenli olarak maça gitmeyenlere kart dayatılmıyor. Statlardaki polis sayısı azaltılarak, hazırlanan özel bir yasa kapsamında spor müsabakalarına özel güvenlik yetiştirilmesine yönelik iyileştirmeler yapılarak meslek grubu içine alındı. Eğitim müfredatılarının içinde taraftarların dünyasını tanımak, farklılığı kabul etmek, iletişim oryantasyonu, çıkar çatışması yönetimi, sosyal psikoloji gibi bölümler var. 2007/08 sezonunda statlardaki özel güvenlik güçlerinin sayısı İtalya’da oynanan tüm liglerde 96,470. Programdan sonra, 2011/12 sezonunda bu sayı 413,060. Statlardaki polis sayısıysa geçen yıla nazaran % 10.4 azalmış durumda. (Bkz: Grafik 1) İtalya’da her sezon başbakanlık, içişleri, ulaştırma ve spor bakanlığının da temsilcisinin bulunduğu, federasyon, kulüpler ve güvenlik güçleri delegesinden oluşan bir gözlemci kurul maç ve bağlı olarak kartın performansının takibini yapıyor. 3034 gözlemlenmiş maç sonucunda yayımlanan rapor çarpıcı veriler içeriyor. Uygulamanın başladığı ilk yıl olan 2008-09 sezonunda Serie A’da yaralanmayla sonuçlanan olay sayısında % 28 düşüş var. Stat olaylarında yaralanan polislerin sayısı % 41 azalarak 104’ten 61’e, yaralanan taraftar sayısı da % 66 azalarak 62’den 21’e düşmüş. En önemlisiyse polisin bir önceki sezona göre % 54 daha az gözaltı yapması ve mahkemeye çıkarılan kişilere verilen tahliye ya da beraat kararlarında da % 47 düşüş olması. 409’dan 217’ye inmiş. Yani İtalya kanunu yapmakla kalmamış, uygulamış. Taraftarlar da bunun caydırıcılığını kabul etmiş. Tüm ligler dahil edildiğinde ve rapora daha geniş açıdan bakıldığındaysa 2004/05 sezonunda 209 maç olaylı geçmişken, 2011/12 sezonunda bu sayı sadece 60. Gözaltı, dava sayısında tıpkı yaralanmalarda olduğu gibi çarpıcı düşüşler var. (Bkz: Grafik 2) Tesseral del tifoso sahibi kişi sayısı 2010/11 verilene göre 1,189,251. Serie A özelinde bu sayı 976, 199 ancak kartın elde edilmesine yönelik kolaylaştırma çabaları devam ediyor ama tribünlerdeki seyirci sayısı eskiye göre azalmış durumda. 2013/14 sezonunda şu ana kadar maçları izleyen seyircisi sayısı ortalama 22,000. Oysa 2008/09 sezonunda yaklaşık 25,500 kişi tribünlerdeydi. Türkiye’nin de en büyük imtihanı bu olacak. Zira İtalyan muadiline göre Passolig hem daha pahalı hem de bu haliyle çok daha katı bir sistem. Passolig’in tribün ve güvenliğe dair hiçbir insan temelli çalışma yapılmadan insanların eline bir kart tutuşturarak, statlardaki şiddeti hiçbir sorunla karşılaşmadan birden keseceğini düşünmenin herhangi bir mantıklı tarafı yok. Üstelik sistemin hazırlık aşamasının aceleye getirilmesi, daha Balıkesir’de yapılan pilot uygulamada karşılaşılan onlarca sorun, sözkonusu bir derbi olduğunda tüm sosyal çekinceleri bir yana hizmet kalitesi olarak da umut vadetmiyor. Emre Çelik Dünya Kupası HF125 BARÇA DEMEK KRiZ DEMEK Son dönemde yakasını transfer krizlerinden kurtaramayan Barça, 10 genç ismin transferindeki usulsüzlükten dolayı FIFA’dan ağır bir ceza aldı. Cezanın arka planında neler yatıyor, Barcelona’yı gelecekte nasıl bir süreç bekliyor? Barcelona alt yaş gruplarında yaptığı usulsüz transferlerden dolayı FIFA tarafından 2 transfer sezonu boyunca transfer yasağına çarptırıldı. Son dönemde üst düzey kulüplere verilen en ağır ceza olan bu yaptırımın sebepleri, arka planı, Barça’nın olası cezadan sıyrılma ihtimali ve bu cezanın nasıl bir örnek teşkil edeceği ise hiç şüphesiz akıllara gelen ilk sorular. Fakat tüm bu sorulara geçmeden önce Barcelona’nın neden 2 transfer dönemi boyunca transfer yasağı aldığını geçmekte fayda var. FIFA’nın açıklamasına göre Katalan ekibi, 20092013 yılları arasında 18 yaş altı takımlarına dâhil ettiği 10 oyuncunun transferinde usulsüzlük yaptığı gerekçesiyle cezalandırıldı. Transfer yasağının yanı sıra yaklaşık olarak 370.000 euro para cezası da kesildi. Ayrıca FIFA, Barcelona’nın usulsüzlüğü düzeltmesi için 90 gün süre tanımakla beraber Katalan ekibine ek olarak İspanya Futbol Federasyonu’nu da para cezası verdi. Cezaya göre Katalan ekibi bu süreçte oyuncu satabilecek fakat hiçbir şekilde kadrosuna yeni isimler dahil edemeyecek. Yine de şu an başka kulüplerde kiralık oynayan, yani bonservisi Barcelona’da olan, isimler önümüzdeki sezon Barcelona forması giyebilecek. Barcelona’ya verilen bu ağır cezanın sebebi ise 2010’da azınlıkları korumak adına son şeklini alan Transfer Yönetmeliği’nin 19’uncu maddesi. Madde, 18 yaşının altındaki oyuncuların transferini kısıtlıyor, 3 özel durum haricinde 18 yaş altı transferlere izin vermiyor. Bu özel durumlar ise; oyuncunun ailesinin futbol dışı sebeplerle göç etmesi, oyuncunun 16 yaşını geçmesi ve iki AB ülkesi arasında transfer olması, yeni kulübü ile evinin arasındaki mesafenin 80 kilometreyi geçmemesi. Barcelona bu maddeleri göz ardı ederek yaptığı 10 transferden dolayı cezaya çarptırılırken doğal olarak Josep Maria Bartomeu da cezayı CAS’a taşıyacaklarını ve ellerinde haklı olduklarını açıkça ortaya koyan deliller olduğunu belirtti. Dahası Barcelona ve Katalan ekibiyle birlikte ceza alan İspanya Futbol Federasyonu RFEF bu davada birlikte hareket edeceklerini duyurdular. FIFA’nın ‘bug’ları Barcelona yönetimi her ne kadar kararın açıklanmasının ardından tatmin edici bir açıklamada bulunamasa da cezanın verilmesine sebep olan 10 oyuncudan 2’sinin transferleri, La Masia’ya katılım şekilleri ve İspanyol ekibine transfer olduğu seneler göz önünde bulunduğunda ise FIFA’nın cezanın iptali konusunda Barcelona’nın elini güçlendirdiği söylenebilir. Bu futbolcular ise Arjantinli Maxi Rolón ve Oriol Domènech’in iddiasına göre Gineli Abdoul Diallo. 2004 doğumlu olan Diallo’nun ailesi, İspanya’ya 1999’da yerleşirken 2004’te oyuncunun doğumu için Gine’ye gidip doğumun ardından da tekrar Barcelona’ya döndü. Oriol Domènech’in belirttiğine göre daha 1 yaşını doldurmadan Barcelona’da yaşamaya başlayan Diallo futbola da Gine de başlamadı; aksine Barcelona kentininde Sagrada Familia isimli küçük bir bölgesel kulüpte başladı ve buradan Barcelona’ya transfer oldu. Bir başka ifadeyle Diallo’nun ailesi, 19’uncu maddede yer alan futbol dışı sebeplerden dolayı Barcelona’da yaşarken Diallo da yönetmeliğe uygun bir biçimde transfer edildi. FIFA adına cezaya sebep olan oyuncular arasında diğer bir sorun yaratması muhtemel isim olan Maxi Rolón ise Barcelona’ya 2009 yılında transfer olurken mevcut 19uncu maddeye son şekli 2010’da verildi. İspanyol yorumculara göre ise Rolón’un transferi, 2009 senesindeki maddeye göre herhangi bir kanunsuzluk teşkil etmiyor ve bu konu da Barcelona’nın elini güçlendiren bir diğer faktör olarak öne çıkıyor. Bu iki oyuncunun yanı sıra İngiltere’de FA’in kuralları ile FIFA Yönetmeliği’nin farklılık göstermesi; Chelsea’nin Nijerya doğumlu ve Avrupa Birliği vatandaşı olmamasına rağmen Habib Makanjoula’yı 13 yaşında transfer etmesi, yine aynı şekilde Manchester United’ın Nijeryalı Tosin Kehinde’yi 17 yaşında kadrosuna katması da Barcelona’nın elini güçlendiren faktörler. RFEF’in de FIFA’dan ceza aldığı düşünülünce RFEF’in Barcelona’yı ve kendini işin içinden çekmek adına tıpkı FA gibi bu yönde bir itirazda bulunması, hatta yeni bir düzenleme ile 18 yaş altı AB vatandaşı olmayan oyuncuların transferlerini tıpkı İngiltere’de olduğu gibi esnetmesi de olası. Ayrıca İspanyollar, başta Arjantinli Lionel Messi’nin çocuk yaşta tedavisini üstlenerek futbola kazandıran La Masia’nın ‘azınlıkları koruma adına çıkarılan’ bu maddenin aksine 18 yaş altındaki futbolculara sadece saha içerisinde değil, saha dışında da sağladığı eğitim, barınma, yaşam imkânları sunduğunu ve yönetmelikteki ilgili maddenin son derece dar bir çerçeveyle hazırlanmasından mütevellit başta cezaya çarptırılan Barcelona olmak üzere büyük kulüpler için hazırlanış amacının dışında kaldığını iddia ediyorlar. Aslında Barcelona’nın oyuncularına sunduğu imkânlar düşünülünce hak vermemek elde değil. İşin bir de şöyle bir boyutu var; olur da Barcelona sürecin sonunda ceza alır da FIFA birkaç sene içerisinde maddede yeni bir düzenlemeye giderse işte o vakit çarşı karışır. Dupont faktörü Cezanın duyurulmasıyla birlikte Barcelona adına ilk merak edilen sorular hiç şüphesiz, özellikle de Victor Valdes’in sezon sonunda ayrılacak olması göze alındığında, Marc-Andre Ter Stegen ve Alen Halilovic’in tranferlerinin durumu oldu. Katalan ekibinin soruşturma hakkında Aralık ayında bilgilendirilmesinden de yola çıkarak önce iki transferin de büyük ihtimalle Ocak’ta tamamlandığı yönünde haberler çıktı. Fakat Ter Stegen’in menajeri Gerd Vom Bruch’un mevcut şartlar ve Barcelona’nın aldığı yasaktan dolayı şu an için transferin mümkün görülmediğini açıklaması bu konularda biraz kafa karışıklığına yol açtı. Fakat bu iki oyuncunun transferi konusunda daha fazla ilgi çeken ve FIFA’ya karşı bir dava açma ihtimali olan taraf ise Alen Halilovic olarak görünüyor. Daha doğrusu Halilovic’in avukatı, zamanında Jean-Marc Bosman’ın da avukatlığını yapan Jean Louis Dupont. Dupont öncelikle 17 yaşındaki Halilovic’in transferi hakkında “Konuyu nereye taşırsanız taşıyın her yargıç Halilovic lehine karar verecektir. Zaten anlaşma çoktan yapıldı. Bu saatten sonra Avrupa Birliği vatandaşı birinin bu hakkını elinden almak da yasalara aykırı olacaktır.” diyerek Hırvat oyuncunun önümüzdeki sene kesin olarak Barcelona forması giyeceğini belirtti. Burada daha ilgi çekici nokta ise Dopont’un Barcelona lehine yaptığı açıklamalardı denebilir. “Bana göre cezaya konu olan transferler, adı geçen aileleri ve oyuncuları ilgilendiren bir sorun. Bence FIFA herhangi bir çocuğun ve bu çocuğun ailesinin geleceğini kısıtlayamaz. Madde kesinlikle hatalı. FIFA teşhis konusunda işini iyi yapıyor ama bunu çözmek için hatalı tedaviler uyguluyor.” diyen Dupont da zaten Barcelona’nın yaklaşık 6 ay önce bilgilendirilmesi, Dupont’un bir anda Halilovic’in temsilcisi olarak ortaya çıkması da her iki tarafın da bu konuda hazırlık yaptığını, hatta belki de Dupont’un CAS’ta Barcelona’yı savunacak isimlerden biri olmasının kuvvetle muhtemel olduğunu gösteriyor. Dahası FA’in de bu yönde bir düşünceyle kendi yönetmeliğinin FIFA ile çelişmesi de Barcelona’nın elini güçlendiren en büyük faktörlerden biri olmasını sağlıyor. Dupont’un üzerinde durduğu “transferde iki tarafın anlaşması” noktasında Barcelona’nın önünde bir örnek de mevcut. Tam anlamıyla karşılamasa da -zaten avukatlar bile bu konuda tamamen ikiye bölünmüş durumdaChelsea’nin Gael Kakuta transferinden aynı şekilde ceza alması, cezanın CAS nezdine taşınmasının ardından İngiliz ekibinin Lens’e bir miktar para ödeyerek anlaşmaya varması ve ardından da cezanın kalkmasında yaşanan süreç, Barcelona’nın bu karara itiraz noktasında kullanabileceği bir diğer örnek olarak duruyor. Olmayan transfer alternatifleri Her türlü itirazın geri dönme olasılığında ise başta Barcelona olmak üzere bu karardan etkilenen birçok kulüp olacağı aşikar. Barcelona cephesinden başlamak gerekirse cezanın onanması Katalanların bu yaz ve önümüzdeki sezonun ara transfer döneminde transfer yapamayacağı anlamına geliyor. Zaten hale hazırda dar ve bazı bölgelerde ciddi eksikleri olan bir kadroya sahip Barça’nın bu şartlarda 2014/15 sezonunda Avrupa Kupası kazanma ihtimali son derece azalacak. Stoperde Puyol’un ayrılacak olması, Bartra-Masche-Pique üçlüsünün yaklaşık 70 maç boyunca 2 oyunculuk slotu idare etmek zorunda olacağı anlamına geliyor ki bu da açıkçası pek mümkün değil. Barça B’deki iki aday Planas ve Sergi Gomez ise Barcelona seviyesine birden adapte olabilecek oyuncular değil. Her ne kadar Sergi Gomez bir adım önde olsa da zaten zaafları bulunan Barcelona savunmasına kısa vadede ilaç olabilecek bir isim hiç değil. Savunmadaki problemin yanı sıra Barcelona önümüzdeki sezon kalede de büyük bir problemle karşı karşıya. Valdes’in sakatlığı ve ayrılacak olması, Pinto’nun yaşı ve güvensizliği gözleri ister istemez Barcelona B’nin file bekçisi Jordi Masip’e çeviriyor. Her ne kadar bu sezon ekstra bir sezon geçiriyor olsa da Masip’in 25 yaşında olması, bir başka ifadeyle bu zamana kadar as takıma yükselememesi açıkça Masip’in yetersizliğini de ortaya koyuyor. Bu iki ismin yanı sıra yaşlanan Xavi’nin omuzundaki yükü alması planlanarak yapılacak orta saha transferi ve olası bir klasik santrfor transferi de gerçekleşmeyecek. Orta saha konusunda bu ceza aslında Barcelona’yı kısa vadede o kadar da zorlamayacak, Sergi Roberto’nun önünü açacak ve genç oyuncunun çok daha fazla süre bulmasını sağlayacaktır. Andoni Zubizarreta’nın futbol direktörlüğünden istifası başkan tarafından kabul görmese de yönetim sallantıda. Roberto’nun yetenekleri düşünülünce de bu cezanın uzun vadede orta saha açısından Barcelona’nın işine gelmesi mümkün. Lâkin klasik santrfor alınamaması Barcelona’nın iki hatlı katı savunma yapan takımlara karşı yine bir alternatif hücum planı üretememesine sebep olacak. Cezayı CAS’a taşımak, CAS’ın kararını beklemek ve bu süreçte geçecek zaman düşünülünce Barcelona büyük ihtimalle bu yaz transfer yapamayacak. Fakat kulübün başkan yardımcısı Manel Arroyo gerekli başvuruları yaparak karar CAS’tan nihaileşene kadar cezanın geçici olarak askıya alınması yönünde başvuru yapacaklarını dile getirdi. Bu başvurunun sonucu ise Barcelona adına kısa vadede son derece önemli olacak. Eğer kabul edilirse Barcelona en azından bu yazı kurtarabilir ve cezaya önlemini alarak saha içinde cezanın getirilerini minimize etme şansına sahip olabilir. Elbette olası bir geçici durdurma kararının son 3-4 yılda zaten sağlıklı bir transfer politikası olmayan Barcelona’yı aceleye ve dolayısıyla da hataya sevk etmesi de ihtimaller arasında yer alıyor. Cezanın uzun vadeli etkisi düşünülünce ise akla hiç şüphesiz cezanın asıl kaynağı La Masia geliyor. Lâkin La Masia bu cezadan ve cezanın getireceği yönetmelik değişikliğinden uzun vadede etkilenmeyecektir. Sistemde sadece yabancı isimlerin sayısı azalacak, tıpkı 90’lar ve 2000’lerin başında olduğu gibi çok büyük bölümü İspanyol oyunculardan oluşan bir yeniden yapılanmaya gidilecek, belki bu geçiş dönemimde çok hafif etkiler gözlenecektir ama Dünya’nın en iyi futbol akademisi daha önce de başarıyla yaptığı gibi yoluna Katalan ve İspanyol oyuncularla devametmeyi kolaylıkla başaracaktır. olarak transfere en az 120 milyon Euro civarı bir para ayırmıştı ve bu paralar hiç şüphesiz Avrupa transfer piyasasını da hareketlendirip zincirleme bir reaksiyona sebep olacaktı. Elbette büyük ve maddi açıdan zengin kulüpler ilk bakışta bu cezadan etkilenmeyecek gibi duruyor ama zincirleme reaksiyonun sonunun ekonomik açıdan daha mütevazı kulüplere dayandığı düşünülünce etkilenecek çok sayıda kulüp olduğunu söylemek mümkün. Barcelona’daki yönetim kargaşası Bu olası kararın bir diğer etkisi de hiç şüphesiz scout ekipleri ve genç oyuncu transferleri üzerinde olacak. Eğer karar geri dönmezse bir nevi artık Avrupa ekiplerinin Afrika ve Güney Amerika başta olmak üzere genç yetenekleri bulup transfer edemeyeceği anlamına geliyor ki bu da birçok oyuncuyu daha 13-14 yaşından itibaren izleyen gözlemcileri sadece oyuncuları takiple kalmak zorunda bırakıyor. 18 yaşına gelen oyuncu elbette bu periyota kadar takip edilecektir, hatta 18’inden itibaren transfer edilebilecek durumda olsa da şurası bir gerçek ki birçok Avrupa kulübünün imkânları, Afrika ve Güney Amerika ekibine göre çok daha üst düzeyde ve bu da oyuncuların gelişim sürecini doğrudan etkileyecektir. Cezanın açıklanmasının ardından Katalan basını, Barcelona Futbol Direktörü Andoni Zubizarreta’nın Çarşamba günü yönetime istifasını sunduğunu fakat başkan Josep Maria Bartomeu tarafından istifa dilekçesinin reddedildiği ifade edildi. Özellikle ‘olaylı’ Neymar transferinin ardından gelen bu ceza, bir nevi skandal olarak görülmekte ki bunun da son derece normal olduğu bir gerçek. Bartomeu her ne kadar geri adım atmasa ve Zubizarreta’ya da sahip çıkmaya çalışsa da üst üste skandallardan dolayı olası bir ceza Barcelona yönetiminin geleceğini de çıkmaza sokacaktır. Dahası yaklaşık 2011’den bu yana FIFA’nın incelemesini sürdürmesi, son olarak Aralık 2013’te kulübü büyük olasılıkla ceza verilebileceği yönünde bilgilendirmesi de Barcelona yönetiminin yaklaşık 2,5 senedir olası bir ceza tehlikesine karşı hareket etmediğini açık bir şekilde ortaya koyuyor. Bartomeu yönetiminin tam anlamıyla Rosell yönetiminin devamı olduğu düşünülünce de Barcelona’da yönetimsel açıdan da yakın gelecekte bir hareketlenme beklemek mümkün. Zaten 2010’da Sandro Rosell’e başkanlık seçimini kaybeden Agustín Benedito’nun şimdiden seçim çalışmalarına başladığı ve kulübün olağanüstü seçime gitmesi yönünde propaganda yaptığı da ifade ediliyor. Olası etkiler Barcelona dışındaki etkilere bakıldığı zaman şunu söylemek mümkün: Barcelona bu yaz tahmini Ayrıca bu cezaların haricinde başta Marca ve AS olmak üzere Madrid medyasına göre Atletico Madrid ve Real Madrid de aynı konudan dolayı inceleme altında ve iki kulübün de cezaya çarptırılma ihtimallerinin fazla olduğu ediliyor. Adı geçen bu üç kulübün usulsüzlük yaptığını FIFA’ya şikayet eden tarafın ise Valencia olduğu noktasında İspanyol medyası birleşmiş durumda. Atletico ve Real’i tam anlamıyla ne bekliyor bilinmez ama şurası kesin ki bir süre LFP’deki toplantılarda alınacak kararlarda Valencia’yı pek parlak günler beklemiyor. Dahası bu işten RFEF’in de ceza aldığı düşünülünce zaten ekonomik olarak kötü günler yaşayan ve şu an satılık durumda bulunan Valencia’nın federasyon ile ilişkileri nezdinde işi zora girebilir. Salih Demirci Avrupa Futbolu HF125 Geçen sezonun şampiyonu CSKA’ya düşman kardeş geldi, bir ara hükümranlığını ilan edecekmiş gibi duran Zenit kriz çözmeye çalışıyor. Lokomotiv’in lider olduğu Rusya’da zirve yarışı son 6 haftaya girerken epey heyecanlı… RUSYA’DA TAHT OYUNLARI Rusya Premier Ligi’nin ilk kadın başkanı Olga Smorodskaya için hoca göndermek dert değil, ama nihayet bu kez işler yolunda. Takımı Lokomotiv ligin zirvesinde ve bitime 6 hafta kala avantajlı konumda. Geçtiğimiz sezon sonunda gönderdiği Slaven Bilic için, ‘Burada alışık olmadığı şeyler yaşadı, ama hala onun iyi bir hoca ve bizim için iyi bir seçim olduğunu düşünüyorum.’ diyen kadın başkan Leonid Kuchuk tercihiyle yükseliyor. Sezon başında göreve gelen Belaruslu teknik adam, daha önce uzun süre Sheriff Tiraspol’den tanıdık. Moldova şampiyonlukları yaşadığı dönemde birer kez Beşiktaş’a ve Fenerbahçe’ye rakip olmuş ve iskeletini Afrikalıların oluşturduğu takımıyla sempati toplamıştı. Şimdiyse Rusya’nın şampiyonluk adayları içerisinde en zayıf kadro sahip olsa da zirveye tutunmaya devam ediyor. Yirminci haftada devraldığı birincilik tahtını bırakmayan Lokomotiv, sezonun 25. maç haftası öncesinde takipçisi Zenit’in 1 puan önünde. Vedran Corluka ve Jan Durica gibi tecrübeli savunmacılarla ligin açık ara en az gol yiyen takımı durumundalar. Gol yükünü çekenler ise batan Anzhi gemisinde kapıp kaçılan santrfor Dame N’Doye ve Faslı on numara Mbark Boussoufa. Daha önce ezeli rakip CSKA’da çalışmış olan başkan Smorodskaya, kendisine yönelik artan tepkilere bu transferlerle cevap verirken şu sıralar kariyerini en huzurlu günlerini geçiriyor olabilir. Tecrübeli oyuncular Roman Pavlyuchenko ve Lassana Diarra takımın kulübe gücünü teşkil ederken iskelet Sovyet coğrafyasının üst düzeyin altında kalmış oyuncularından kurulu. Nitekim geçtiğimiz sezonu Bilic yönetiminde 9. sırada tamamlayan ve Sovyet Ligi’nin dağılmasından sonra en kötü derecesini alan kulüp için zirveye çıkmak büyük bir sürpriz. Çünkü başta Zenit ve Dinamo olmak üzere çok kaliteli kadrolar pusuda bekliyordu ve tehlike hala geçmiş değil. Zenit’te yeni dönem Liderliği kaptıran ve ardından Şampiyonlar Ligi’nden elenen Zenit, beş yıllık hocası Luciano Spalletti’ye acımadı ve üzerini çiziverdi. Yerine kulübün hayali olan Avrupa’da kupa kaldırma hedefini gerçekleştirmiş biri getirildi. Üst üste kötü geçen Chelsea ve Tottenham günlerine karşın yine üst düzey bir takımla sözleşme yapan Andre Villas-Boas, iş başına geldiğinden bu yana ligde 3’te 3 yaptı. Eski öğrencisi Hulk’la yeniden buluşan Portekizli teknik adam, bir bakıma kılçıklardan ayrılmış, nispeten steril bir takıma sahip durumda. Hulk ve Axel Witsel transferi sonrası Zenit içinde çıkan isyan bir şampiyonluğa mal olurken Spalletti’nin de sonunu getirdi. Geçen sezon zirveyi CSKA’ya kaptıran takım içinde Rus oyuncular ayaklanmış, maaş dengesizliği soyunma odasını ikiye bölmüştü. Öyle ki, takımın uzun yıllar en önemli oyuncuları arasında yer alan ve kaptanlığını da yapan Igor Denisov ansızın Dinamo’ya transfer olmuştu. Aynı şekilde takımın en değerli elemanlarından, veteran Roman Shirokov da artık Krasnodar’da kiralık oynuyor. Taraftarın da çok sevdiği bu oyuncular takıma küserken yabancılardan oluşturulan iskelet de Leonid Kuchuk kulübe istediği başarıyı getirmedi. Aksine, açık ara en büyük bütçeye sahip kulüp olarak iki sezon üst üste şampiyonluğu kaptırmaları mümkün. Bir başka Portekizli süper yıldız Danny’nin yanı sıra Rusların küskün golcüsü Aleksandr Kerzhakov hala Zenit için önemli birer silah. Kulübeden gelen Andrei Arshavin ve devre arası Rubin’den alınan Gladyatör lakaplı Venezuelalı golcü Salomon Villas-Boas Seydou Doumbia, attığı 14 golle Dzyuba ile birlikte ligin en golcü oyuncusu. Rondon gollerine kaldığı yerden devam ediyor. Tecrübeli savunma hattı ve oyuncu kalitesi onları belli bir eşiğin altına düşürmeyecektir; fakat şampiyonluk için kazanmaya devam etmek zorundalar. Tabii Şampiyonlar Ligi bileti de fazlasıyla önemli, zira CSKA arkadan yaklaşıyor. CSKA’nın yolu başka Tepedeki Lokomotiv ve Zenit’i takip eden CSKA, diğer iddialı takımlardan bir yönüyle ayrılıyor. Onlar da transfere azımsanmayacak para harcadılar, hala da bunu sürdürüyorlar ama kendini ispatlamış oyunculardan ziyade 1990 ve üzeri doğumlu futbolculara yöneliyorlar. Geçen sezonki şampiyonluk izledikleri transfer politikasını onaylasa da şu ortamda aynı başarıyı üst üste gerçekleştirmeleri mucize sayılabilir. Geliştirdikleri oyuncuları satarak Zenit ve Dinamo seviyesine çıkmayı umuyorlar, nitekim hâlihazırda Vitinho, Alan Dzagoev, Zoran Tosic, Ahmed Musa gibi henüz kariyerini ilk ya da ikinci basamağındaki oyunculara sahipler. Şampiyonluk için hala tren kaçmış değil ama Dinamo’yu bir kez daha altlarına almaları bu sezonun karı sayılabilir. Dinamo ne yapsa olmuyor Ligin en geniş alternatifli kadrosuna sahip görünen Dinamo, son olarak ligin dibindeki Anzhi’den 4 yiyince hocası Dan Petrescu’yu kovdu. Zirveden uzak kaldıkları bir başka sezonda daha sezonun iflasını ilan eden bir sonuç alan Dinamo, yıldızlarına rağmen istediğini elde edemiyor. Ülkeye aşina, başarmış ve tecrübeli oyunculardan oluşan kadrodan Zenit’i alt etmesi beklenirken bir kez daha zayıf Lokomotiv ve genç CSKA’nın da arkasında kaldılar. Arkasına aldığı VTB Bank’ın gücüyle Yuri Zhirkov, Igor Denisov, Aleksandr Kokorin, Aleksei Ionov gibi milli takımın has elemanlarına sahip olan kulüp, ayrıca Balazs Dzsudzsak, Christian Noboa, Chris Samba, Andrei Voronin ve Kevin Kuranyi gibi başarısını Rusya Ligi’nde tescillemiş futbolcuları bünyesinde barındırıyor. Onlar bu sezonu da ıskaladılar, ancak bu denli kaliteli bir kadronun bir kez daha boş atması uzak ihtimal gibi görünüyor. Gökdeniz Karadeniz’in formasını giydiği Rubin Kazan’da güzel günler çoktandır geride kaldı. Yaklaşık 12 yıl boyunca kulüpte çalışan efsane teknik adam Kurban Berdiyev geçtiğimiz aylarda görevi bıraktı. Türkmen teknik adam, takımla birlikte 2008 ve 2009 yıllarında Rusya Premier Ligi şampiyonu olmayı başarmıştı. Dan-Petrescu Şampiyon takımın doğrudan, ikinci olanın ise ön elemeli Şampiyonlar Ligi bileti alacağı Rusya’da artık takımlar tüm kozlarını oynuyorlar ve görünen o ki düğüm ancak son haftalarda çözülecek. Bitime üç maç kala Zenit’i evinde ağırlayacak olan Lokomotiv, ayrıca sezonun son günü CSKA deplasmanına gidecek. Dinamo Moskova ise sondan bir önceki hafta üzerine düşeni yaparak Zenit’i eli boş gönderebilir. Denklemler fazlaca çeşitli ve muhtemelen son düdüğe kadar Rusya’nın 2013/14 şampiyonu belli olmayacak. Uğur Karakullukçu ÖRNEK ÖĞRENCi SINIFTA KALIRSA Yeni hocayla sezona fırtına gibi girmiş şampiyon bir takımken Porto, tüm yılı unutmak isteyecek kadar facia bir sezonu geride bırakıyor. ‘Örnek öğrenci’ Porto’daki düşüşün sebepleri mercek altında… Avrupa Futbolu HF125 10 ay önce her şey ne kadar da güzeldi. Ezeli rakip Benfica’ya indirilen darbe Uzakdoğu’dan duyulmuş, koskoca Jorge Jesus’a diz çöktürülmüş, 93. dakikada şampiyonluk söke söke alınmıştı. Yeni sezon da iyi başlamıştı. Öyle ki şampiyonluk alan teknik adam Vitor Pereira’yı yollayıp Pacos Ferreira gibi 5 milyon Euro bütçeli, mütevazının mütevazısı bir ekibi Şampiyonlar Ligi elemesine sokan gözde hoca Paulo Fonseca da getirilmiş Fonseca da iyi bir başlangıca imza atmıştı. Süper Kupa zaferinin ardından alınan üst üste 6 lig galibiyeti 2013/14 sezonunun da parlak geçeceğini gösteriyor gibiydi. Fakat gerçeğin kendini er ya da geç gösterme gibi bir huyu vardı, 2014 model Porto bir önceki modele göre kötüydü. Başkan Pinto da Costa ile istifası kabul gören Paulo Fonseca. Bu sefer yararlanamadılar Geçen sezona göre en büyük farklılık ise sahada açıkça görüldüğü üzere Monaco’ya 70 milyon Euro karşılığı satılan Joao Moutinho ve James Rodriguez’in yerlerinin doldurulamayışı. “70 milyon Euro kazandın kardeşim, yerleri nasıl dolmaz” dediğinizi duyar gibiyim ama Porto’da işler o kadar da göründüğü gibi yürümüyor ve bol sıfırlı, yüksek bonservisli satışlarda ıskalanan iki önemli detay var. Üstelik atlanan bir diğer detay ise Porto ve Benfica’nın oyuncularını sadece satmadığı, bu satıştan önce ciddi şekilde faydalanarak elde ettiği başarılarla bu isimleri parlattığı... Yani bu bir döngü. Başarı, satış, gelen paraya önceden belirlenmiş yeni oyuncular ve yeniden başarı… Mourinho’nun takımı Kupa 1’i müzeye getirince Carvalho ile Ferreira 50 milyon euroya Chelsea’ye, Deco 21 milyon euroya gitmişti. Avrupa Ligi zaferi gelince Falcao 47 milyon euro karşılığında Atletico’ya verilmişti. İlki Porto’nun kendi oyuncuları üzerinde tek söz sahibi olmayışı. Jorge Mendes sayesinde artık herkesin malumu olan menajerler Porto oyuncularının transferleri üzerinde çok etkin ve ‘fon’ diye özetleyebileceğimiz üçüncü şahısların oyuncu bonservislerinde pay sahibi olması. Öyleki Porto 2013 yazında yayınladığı mali raporda kadrosundaki sadece 7 oyuncunun bonservisine yüzde 100 oranda sahip olduğunu açıklamıştı. Fonlar ve menajerlerle ortaklaşa yürütülen transfer operasyonlarında bonservis bedelleri yüksek olsa bile Porto’nun payına düşen görünenden çok daha az olabiliyor. Oyuncuyu ucuza mal eden Porto, kâr ederken de aynı oranda cepten yiyor. Moutinho’dan kazanılan 25 milyon euronun yüzde 25’i eski kulübü Sporting’e, James Rodriguez’den gelen 45 milyon euronun yüzde 45’i de fonlara verildi. Porto’nun kasasına giren paranın daha bile az olduğu yönünde dedikodular var. 2013 yazında bu döngüyü kıran bir şeyler oldu. Henüz ilk 11’de düzenli oynamaya başlayalı bir sezon olan James Rodriguez yeni yeni takımın liderliğini ele alırken, Moutinho’nun da yer aldığı bir paketle Monaco yolunu tutmuştu. Son dönem Galatasaray’ında Selçuk İnan’ın ne kadar kritik bir rolü varsa Moutinho’nun Porto adına saha içi etkinliği o kadar önemliydi. Portekiz’in 8 numarasının organizasyon becerisini ikame edecek birisi bulunamadı. Yaşadığı talihsiz sakatlıkların ardından bu sezon çıkış yapması beklenen Steven Defour’nun performansı selefini arattı. Ayrıca Rodriguez’in hücüm becerileri de aranır hale geldi. Üst düzey bir yetenek olsa da Porto’nun alameti farikası olan 4-3-3’e henüz tam anlamıyla uyum sağlayamayışı, hala doğru zamanda doğru kararı vermekte yaşadığı problem Quintero’nun bu role tam anlamıyla oturmasını engelledi ve Kolombiyalının daha orta vadeli, gelecek sezon ve ötesinde yer alacak bir proje olduğu görüldü. Paulo Fonseca’nın da bu zor şartlarda yaşama lüksü olmayan acemilikleri ve uyum problemini denkleme katınca Porto adına berbat bir tablo ortaya çıktı. Aralık sonunda Ejderhalar, tarihinde ilk kez bir Şampiyonlar Ligi grubunda oynadığı 3 iç saha maçında da galibiyet alamadı ve bunun sonucunda 6 puanlı Zenit’in gerisinde kalarak gruptan çıkamadı. Sezonun başında elde ettikleri ve Portekiz Ligi dinamikleri içinde önemli bir avantaj olan 5 puanlık farkın yerinde ise yeller esiyordu. Denize düşünce Q7’ye sarılmak… İşte Ricardo Quaresma’nın Ocak ayındaki transferi tam da bu yüzden gerçekleşti. Artık pazarlanacak bir piyasası bulunmayan ve Beşiktaş’ta kadro dışı bırakıldığından beri, yaklaşık 1.5 senedir üst düzey futboldan uzak olan Quaresma’nın takıma alınması da Rodriguez’in gidişiyle açığa çıkan yaratıcılık sorununu çözmek içindi. 1,5 senedir üst düzeyden uzak olan Quaresma beklenenin bile ötesinde performans sergileyip Avrupa ve ligde toplam 10 gol kaydetse de takımın arızalarını çözmek adına yetersiz kaldı. Fonseca da 7 kez öne geçtikleri maçta avantajlarını koruyacak hamleyi yapamayarak sonunu hazırladı. ‘Büyük başkan’ Pinto da Costa, iki kez reddettiği istifa teklifini geçen ay kabul etti ve Fonseca büyük ümitlerle geldiği görevinden sezonu tamamlayamadan kapattı. Porto kan değişikliğiyle kısmi bir toparlanma yaşayıp Avrupa Ligi’nde çeyrek finali görseler de belki de sezonu telafi edecek Kupa 2 rüyasını Sevilla 4-1 gibi acı bir skorla ellerinden aldı. Ligde bitime dört hafta kala lider Benfica’nın 15 puan gerisinde oldukları gibi Sporting’e de geçen ay mağlup olarak en az şampiyonluk kadar kritik ikincilik koltuğunu Lizbon devine kaptırmış gözüküyorlar. Senelerdir ortalıkta gözükmeyen, bu sezon genç oyuncularıyla büyük bir toparlanma yaşayan Sporting eğer ciddi bir hata yapmazsa 8 puanlık avantajlarını değerlendirerek Şampiyonlar Quaresma 5,5 sezon sonra Porto’ya geri dönse de takımını bataktan kurtarmayı başaramadı. Ligi’ne direkt katılan ikinci Portekiz ekibi olacak. Porto adına tam bir facia… Porto yine Porto… Bu sezon bir felaketle sonuçlanmış gibi görünse de Porto’nun Portekiz futbolundaki ağırlığı, potansiyeli ve istikrarıyla düştüğü yerden kalkması muhtemel. UEFA sıralamasında ilk 10’da yer alan bir ekip olarak uzatmaları iyi oynarlarsa elemelerden çıkıp Şampiyonlar Ligi’ne girme olasılıkları yüksek. Yine de artık karşılarında iki sezon üst üste şampiyonluğu elleriyle ezeli rakibine teslim etmiş bir Benfica yerine şampiyon bir takım olacak, karmaşadan karmaşaya koşan Sporting ise gelecek sezon bir Şampiyonlar Ligi takımı olarak karşımıza çıkacak. Ayrıca Estoril’de heyecan verici bir performans ortaya koyan, ligin en genç hocası Mauro Silva’nın da adı Ejderhalar’la geçiyor. Porto’nun bir adım geriye düşmesi yenilenme süreciyle birlikte gelecek sezon Portekiz Ligi’ni daha keyifli kılabilir. Porto’yu 1-0 yenen Sporting, Kupa 1’e doğrudan katılım biletini de Ejderhalar’dan almış gözüküyor. Mustafa Demirtaş Büyüteç HF125 HUZURLARINIZDA YENi BUFFON SCUFFET “Keşfet, parlat ve kazan” felsefesinin öncülerinden Udinese, yeni bir genç yıldızı dünya futboluna sundu. İtalyanlar, artık “Onsuz ne yaparız?” dediği Gianliugi Buffon’un doğum tarihine bakmaktan korkmayacak! Savunmada Arjantin’in efsanevi liberosu Sensini… Hem Euro 1996’da attığı golle, hem de Euro 2000’de Alpay’ı attırışıyla Türkiye’nin başına dert olan dönemin en çelikten stoperlerinden Fernando Couto… Ve İtalyanların ölümsüz kaptanı Fabio Cannavaro… Hücumda Gianfranco Zola, Filippo Inzaghi, Faustino Asprilla, Hristo Stoichkov; sonraki sezonlarda Hernan Crespo, Enrico Chiesa… Kısacası, 90’larda sokakta top oynayan her çocuğun topa vururken “o” olduğu birçok klas forvetlere sahipti Parma. Ancak namı bugünlere kadar gelecek, o günlerde doğan çocukların bile idolü olacak asıl efsane kaledeydi: Gianliugi Buffon. Kendisi Udinese’nin genç takımlarındayken, Samir Handanovic’i izleyerek büyüdüğü için ona “Dünyanın en büyük kalecisi!” diyordu belki de. Ama Buffon efsanesinin doğduğu dönemde, 1996 yılında doğan ve bugünlerde yakaladığı tek fırsata sarılarak Udinese’nin birinci kalecisi haline gelen Simone Scuffet, birçok İtalyan’a göre “Yeni Buffon”. Eğer İtalya sınırları içindeyseniz ve yetenekli bir kaleciyseniz, zaten “Yeni Taffarel” olma şansınız yok. Ancak Scuffet bu lakabı sadece İtalyan oluşuyla değil; kaledeki duruşuyla, fiziğiyle, tekniğiyle birçok anlamda Buffon’a benzediği için hak ediyor. Çok küçük yaşta oynamaya başladığı amatör takımlarda, yaşına rağmen topu kontrol etme tarzı, çevikliği ve elbette ki kusursuz fiziğiyle, Udinese scoutlarının gözünden kaçmadı. Kısa zamanda U17 İtalya Milli Takımı’na çağırılarak, son 16’da Meksika’ya kaybedilen 2013 U17 Dünya Şampiyonası’nda İtalya kalesini korudu. Simone’nin kendi takımında birinci kaleci olma hikayesi, Engin İpekoğlu - Rüştü Reçber başta olmak üzere birçok efsane kalecinin hikayesiyle örtüşüyor. Udinese’nin as kalecisi Brkic ağır sakatlık yaşadıktan sonra genç yaşında basamakları hızlıca tırmanan Scuffet’e şans verme zamanı gelmişti. İlk lig maçında Genoa’dan 3 gol yemesi bir yıkım değil, sadece istisna olacaktı. Scuffet, geriye kalan 10 maçın 5’inde, kalesinde hiç gol görmedi. İşte ona Buffon yakıştırmaları, böyle başlayacaktı… “Buffon’un ayak izlerini takip etmem benim için harika bir duygu ve büyük bir rüya” diyor Simone Scuffet. “Onun Juventus’ta ve İtalya’da yarattığı etkiye, kazandıklarına yaklaşmak bile harika olurdu.” Genç kalecinin hayalleri büyük, ama bu yakıştırmalar ayağını yerden kestirmiyor: “Şuan için çok mutluyum. Gelecek sezon neler olacağını görmek için bekliyorum. Geçtiğimiz sezon başlarken Udinese’nin dördüncü kalecisiydim, bir şeylerin değişebileceğine artık eminim ve daha bu bir başlangıç.” Simone Scuffet’i bu yaşında büyük hedeflerine erkenden ulaştıran başlıca özelliği, soğukkanlılığı. Pozisyon takibi çok güçlü. Bu yüzden Scuffet’in ilk lisansı yakalayabileceği topları asla sektirmiyor. Uzun boyu ve güçlü fiziğine rağmen oldukça çevik. Zaten 11 maçlık performansıyla, genç yaşın vermiş olduğu güçlü refleksleriyle parlayan sıradan bir kaleci olmadığını kanıtladı. Cesare Prandelli de onu büyük oyuncularla birlikte antrenman yapsın diye İtalya Milli Takımı’na da davet etmeye başladı. Belki onu Brezilya kadrosunda da görüp, bir zamanlar Casillas’da olduğu gibi turnuvanın en genç oyuncusu namzedinin karşısında bir kaleci görürüz, kim bilir… Fırat Topal Dünya Kupası HF125 BİR ZAMANLAR BREZİLYA SAHİLLERİNDEYDİK #2 EN BÜYÜK ZAFER EN AĞIR EZiYET Geçtiğimiz hafta başladığımız serinin ikinci halkasında, sadece 1950 Dünya Kupası’nın değil, dünya futbol tarihinin en olaylı maçlarından birisini ele alıyoruz. Bir Maracana efsanesi...ya da felaketi...1950 Dünya Kupası finali ve talihsiz adam Moacir Barbosa 1950 Dünya Kupası, İkinci Dünya Savaşı sonrasında düzenlenen ilk kupaydı. Aslında FIFA’nın 1949 yılında organize etmek istediği turnuvaya hiçbir ülke talip olmamış, özellikle Avrupa ülkelerinin, savaşın yaralarını sardıkları dönemde, ekonomiye ek bir yük getirmesinden korkmaları sebebiyle uzak durdukları teklif sürecinde öne çıkan ülke Brezilya olmuştu. Brezilya kupaya talipti, ancak organizasyonun 1 yıl ertelenmesini istiyordu. Elinde çok fazla alternatif olmayan FIFA, son 2 turnuvanın da Avrupa’da düzenlenmiş olmasından ötürü (İtalya ev Fransa) Brezilya’nın teklifini hemen kabul etti ve böylece 1930’dan 20 yıl sonra turnuva Güney Amerika’ya dönmüş oldu. 1950 Dünya Kupası daha maçlar başlamadan içinde bir dolu ilginç anektodu bulunduran bir kupa olmuştur. Örneğin son şampiyon İtalya, 1949’da, Torino’da meydana gelen Superga Uçak Kazası’nda, takımının temelini oluşturan oyuncuların vefatıyla sarsılmıştır. O yıllarda, meşhur “Il Grande Torino” efsanesini yaratan oyunculardan hayatını kaybeden 10 tanesi milli takım formasını giymekteydi. Bu kazanın etkisi o kadar büyük olmuştur ki, İtalya’yı turnuvaya hazırlayan antrenör komitesinin 3 mensubu, Brezilya’ya havayolu yerine denizyoluyla gitmeye karar vermiştir. Ama bu uzun gemi yolculuğu sırasında oyuncular arasında bazı sorunlar çıkmış, üstüne üstlük, fikrin çıktığı Aldo Bardelli, Brezilya’ya ayak basıldığı anda kovulmuştur. Böylece son şampiyon turnuvaya büyük sorunlarla girmiştir. Turnuvanın bir başka ilginç notu ise George Robledo ile ilgilidir. Robledo, kupada görev yapan oyuncular arasında, ülkesinden uzakta futbol oynayan tek oyuncudur. Şili’de doğan Robledo, 5 yaşında ailesiyle beraber İngiltere’ye yerleşmiş ve kariyerine burada başlamıştır. Newcastle United takımıyla İngiltere Ligi’nde gol krallığı yaşayan futbolcu (bunu başaran ve Avrupa dışından gelen ilk oyuncu olmuştur) Şili kadrosuna alınmıştır, ancak ilginç olan Robledo’nun İspanyolca konuşamamasıdır. Gol makinesi Ademir Brezilya ilk tur grubundan rahatça final grubuna kalır. Uruguay ve Bolivya ise Fransa’nın turnuvadan çekilmesi ile grupta tek başına kalmıştır ve 1930 şampiyonu, rakibini 8-0 mağlup ederek final grubuna adını yazdırır. 4 grubun birincisi final grubuna kalmıştır ve bu grubu lider bitiren Dünya Kupası’nın sahibi olacaktır. Aslında değişen bir şey yoktur. Brezilya önce İsveç’i 7-1, sonra da İspanya’yı 6-1 mağlup eder. Ademir, İsveç maçında 4 gol atmıştır ve son maç öncesinde 8 gole ulaşmıştır. Uruguay ise İspanya ile 2-2 berabere kalmış, İsveç’i ise son 15 dakikasına 2-1 mağlup girdiği maçta Óscar Míguez’in 2 golüyle 3-2 mağlup etmiştir. Öyle ki o maç 3-2 değil, 2-2 bitse Brezilya son maçı oynamadan dahi şampiyonluğu yüksek averajı ile neredeyse garantileyecektir. Ama Uruguay umudunu son maça taşır. Grubun son maçında Brezilya ve Uruguay, Rio’nun efsane stadyumu Estádio do Maracanã’da karşı karşıya gelecektir. O yıllarda stadyumun tümü koltuklu olmadığından maça bazı kaynaklara göre 205 bin taraftar gelmiştir ve yüzbinlerin de stadyum dışında kaldığı söylenmiştir. Kaydedilen biletli seyirci sayısı ise 173.850’dir. Bu rakam hala dünya tarihinde bir futbol maçında not edilen en yüksek seyirci rakamıdır. Brezilya bu maç öncesi şampiyonluğa çoktan hazırdır, zira kendisine beraberlik dahi yetiyordur. Brezilya’nın ‘O Mundo’ gazetesi o sabah yaptığı baskıda Brezilya Milli Takımı’nın resmini sayfalarına taşır ve altına “İşte Dünya şampiyonu futbolcular” yazar. Gazeteyi kaldığı otelin lobisinde gören Uruguay’ın defans oyuncusu ve takım kaptanı Obdulio Jacinto Muiños Varela buna çok sinirlenir. Bir efsaneye göre oteli dolaşıp ellerindeki tüm gazeteleri toplar, takım arkadaşlarını çağırır, hepsini banyoya götürür ve gazeteleri banyonun ortasına yere koyar, ardından da kendisi başta olmak üzere tümü gazetelerin üzerine işerler. Teknik direktör Flavio Costa maç öncesinde “oyuncularım sahaya çoktan şampiyon olmuş gibi çıkmalarından çekiniyorum. Bu bir gösteri değil, sadece bir futbol maçı, belki biraz daha zor” diyerek oluşturulan atmosferden duyduğu Ademir rahatsızlığı dile getirmiştir. Milli marşlar sırasında stadyumdan çıkan gürültü sebebiyle Uruguay’ın sağ beki Julio Perez’in altına işediği rivayet edilir. Kısacası bu sefer ki idrarın sebebi başkadır. Maracanazo Maçın ilk devresinin 0-0 bitmesinin ardından, ikinci yarının hemen başında, gol krallığına ilerleyen Ademir’in attığı pası gole çeviren Friaça ülkeyi iyice Rio karnavalı havasına sokar. Sadece 43 dakika dayanmaları lazımdır, hem de 1 gol yeme hakları varken. 19 dakika sonra Juan Alberto Schiaffino, Alcides Ghiggia’nın pasıyla Uruguay’a eşitliği getirir. Maracana’da artık güven yerini endişeye bırakmıştır. Endişenin yıkıma dönüşmesi bitime 11 dakika kala gerçekleşir. Ghiggia sağdan girer, Bigode ona yetişemez, Brezilya kalecisi Moacir Barbosa, Ghiggia’nın orta yapacağını düşünerek sağ köşeyi hafif açar, ama Ghiggia topu tam da oraya vurur, yerden giden top Brezilya ağlarıyla buluşmuştur. Tribünler donmuş kalmıştır. Brezilya kalan 11 dakikada 200.000 kişinin desteğine rağmen bu golü çıkaramaz. İmkansız gerçekleşmiştir. Uruguay Dünya şampiyonu olur. Brezilyalılar çöker. Stadyumdaki kimse yerinden saatlerce kıpırdayamaz. Schiaffino yıllar sonraki bir röportajında maç sonrası sahadaki herkesin ağladığın, sadece duyguların farklı olduğunu söylemiştir. Gol kralı Ademir, soyunma odasına gider, giyinir ve arabasına atlayıp Rio yakınlarındaki bir adaya gider. Kimseye haber vermeden tam 15 gün orda kaldıktan sonra Rio’ya, kulübü Vasco da Gama’ya döner. Moacir Barbosa Nascimento Jules Rimet maç öncesinde kupayı Brezilya’ya vermek için Portekizce bir konuşma bile ezberlemiştir ama elinde kupayla kala kalır. Tören falan yapılmaz. Rimet, Uruguay kaptanı Varela’yı çağırıp kupayı ona verir sadece. Brezilyalılar 22 kişilik kadronun tümünün isimlerinin yazılı olduğu şampiyonluk madalyalarını çoktan hazırlatmıştır. Hepsi çöpe gider. olmak üzere 6 maçta 7 gol atan Brezilyalı Jairzinho tarafından kırılır. Brezilyalı edebiyatçı Nelson Rodrigues, bu maçı Brezilya tarihinin Hiroşiması olarak nitelendirir. Günler öncesinden bestelenen şampiyonluk şarkısı “Brasil os vencedores” hiçbir zaman söylenmez. Travma günlerce sürer. İnsanlar o günün bir rüya olduğuna inanmak isterler ve bir daha asla mutlu olamayacaklarını düşünmeye başlarlar. Ünlü radyocu Ary Barroso mesleği bırakır. İki kişi stadyumun ikinci katından aşağıya atlayarak intihar eder. İlerleyen günlerde birçok kişi daha intihara teşebbüs eder. Brezilyalılar bu maçın uğursuzluğu sebebiyle beyaz forma-mavi yaka şeklindeki forma rengini sarı forma-yeşil yaka olmak üzere değiştirir. Güney Amerika futbolunda, Maracanã Stadyumu’nda oynayan ve favori olmadığı maçı kazanan takımlar için kullanılan Maracanazo şeklinde bir terim türer. “Tarih boyunca Maracana’yı 3 kişi susturabilmiştir; Frank Sinatra, Papa II. Jean Paul ve Alcides Ghiggia” sözü bu maça atıftır. Bu arada Ghiggia final maçında attığı golle ilk kez Dünya Kupası’nda oynadığı tüm maçlarda gol atan oyuncu olma unvanını eline geçirir (4 maçta 4 gol). Bu rekor 1970 Dünya Kupası’nda tüm maçlarda en az 1 Tarihin en talihsiz günah keçisi Uruguay’ın 2. golünü hatalı şekilde yediği iddia edilen Moacir Barbosa ise adeta bir günah keçisi ilan edilir. Futbolcuların tümü bu mağlubiyet nedeniyle uzun süre suçlanır ama hiçbirisi kaleci Moacir Barbosa Nascimento’nun çilesini çekmez. Ghiggia’nın golünün onun hatasıyla geldiğine inanmıştır herkes. Barbosa toplumdan dışlanır, bir daha hiçbir milli maçta oynayamaz. Yıllar boyu “uğursuz” muamelesi görür. 1993’te Brezilya Milli Takımı’nın bir maçını canlı yayında yorumlanması engellenir, zira uğursuzluk getireceği düşünülmüştür. Milli takım antrenmanlarına aynı sebeple alınmaz. Maçtan 20 yıl sonra bir markette alışveriş yaparken, yanındaki küçük oğluyla markette bulunan bir kadın yanına yaklaşır ve oğluna şöyle der “Şu adamı görüyor musun, işte tüm Brezilya’yı ağlatan adam bu...” Hatta arkadaşları bile onu affetmez 1993’te 94 Dünya Kupası’na hazırlanan Brezilya Milli Takımı’nı ziyaret etmek istediğinde batıl inançları olan teknik direktör yardımcısı Mario Zagallo, onun takıma kötü şans getireceğini düşünerek oyuncularla görüşmesine izin vermez. Kendisi 2000 yılındaki vefatından kısa bir süre önce “Brezilya’da en ağır ceza 30 yıl hapis cezasıdır, ama ben sorumlu olmadığım bir şey için 50 yıldır ceza çekiyorum” demiştir. 8 Nisan 2000’de hayata veda eder. Sedat Çıtrak Dünya Kupası HF125 CAN SIKICI LiSTE Brezilya’da oynanacak Dünya Kupasına sayılı günler kala takımları adına oldukça önemli olan isimlerin yaşadığı sakatlıklar son dönemde fazlalaşmaya başladı. Ağır sakatlık yaşayan bazı isimler şu sıralar yoğun bir tedavi dönemi geçiriyor. Peki bu yoğun süreç sonrasında sahalara geri dönebilmesi mümkün olan isimler takımlarına ne kadar katkı sağlayacak? Sakatlanmadan önceki form durumları, takımları için kilit olan isimler… Hepsi bu listede yer alıyor Radamel Falcao - Kolombiya 2014 Dünya Kupasında forma giyecek yıldızlardan biri Radamel Falcao’ydu. Atletico Madrid ile geçirdiği iki harika sezon sonrasında Fransa’nın Monaco takımına transfer olan Falcao, Brezilya’da Kolombiya Milli Takımı’nın en büyük kozuydu. Fransa Kupası’nda dizinden yaşadığı ciddi sakatlık sonrası gelen ilk haberler sezonu kapattığı ve turnuvaya yetişemeyeceği yönündeydi. Yoğun bir tedavi döneminde geçen Falcao, sosyal medyada yaptığı paylaşımlarla sakatlığının hızla iyileştiğini gösteriyordu. Öyle ki Portekiz’deki doktoru Jose Carlos Noronha, Falcao’nun sağlık durumunda önemli gelişmeler yaşandığını söyledi. Noronha, yıldız futbolcunun 12 Haziran-13 Temmuz tarihlerinde oynanacak turnuva için “Tünelin sonundaki ışık ufak değil” değerlendirmesinde bulundu. Geçtiğimiz günlerde Monaco teknik direktörü de, Kolombiyalı yıldızın tedavi süreci hakkında açıklamalarda bulunmuştu. Ranieri; “Falcao inanılmaz biri. Eskisinden çok daha hırslı. Koşulara başladı ve iyi gidiyor. Bu şekilde devam ederse bizim için sezonu kapatmış olsa bile Dünya Kupası’na yetişebilir.” diyerek bütün futbolseverleri heyecanlandırdı. Carlos Bacca, Jackson Martinez ve Radamel Falcao’nun bulunduğu hücum hattı kulağa hoş geliyor. Futbolseverler umutla bekliyor. Kevin Strootman - Hollanda PSV Eindhoven’dan sezon başında Roma’ya transfer olan Kevin Strootman, oynadığı etkili futbol ile Roma’nın vazgeçilmezleri arasına kısa sürede girmeyi başarmıştı. Brezilya’da oynanacak Dünya kupasında da Hollanda’nın orta sahadaki en önemli kozu olarak görülüyordu. Bunu Hollanda teknik direktörü Louis Van Gaal de sıklıkla dile getirmişti. Ancak Napoli maçında dizinden yaşadığı sakatlık, Dünya Kupası hayalini yerle bir etti. Bu kayıp sonrası Hollanda’nın Dünya Kupasındaki şansının da bir hayli zayıfladığını söylemek pek de yanlış olmaz sanırım. Jack Wilshere - İngiltere 6 Mart’ta Danimarka ile yapılan özel maçta sakatlanan 22 yaşındaki İngiliz oyuncunun sol ayağında çatlak oluşmuştu. Tedavisi halen devam ediyor. Sakatlıktan kurtulma sürecini hızlandırmak için birçok dünya yıldızının başvurduğu kriyoterapi tedavisini kullanıyor ve büyük ihtimalle Brezilya’da onu izleyeceğiz. Yıllardır beklenen çıkışı sakatlıklar yüzünden bir türlü yapamayan İngiliz oyuncunun bu büyük turnuva öncesinde sakatlık yine yakasını bırakmadı. İngiltere Milli Takımı’nın hocası Hodgson, Wilshere’in talihsiz sakatlığının en kısa sürede iyileşmesini umut ediyor. İngiltere Milli Takımı için önemi oldukça fazla. Gerrard ve Lampard ikilisinin muhtemelen son büyük turnuvası olacak. Bu yüzden Wilshere’in üzerindeki baskı her geçen yıl daha da artıyor. İlkay Gündoğan - Almanya Alman Milli Takımı’nın Paraguay ile oynadığı özel maçta sakatlanan İlkay Gündoğan, geçtiğimiz yılın Ağustos ayından bu yana Borussia Dortmund forması giyemiyor. Alman yıldız daha önce verdiği demeçte Dünya Kupasına kadar sakatlığının iyileşeceğini belirtmişti. Ancak son gelen haberler pek iç açıcı değil. 23 yaşındaki yıldız oyuncunun Ağustos ayında antrenmanlara başlaması bekleniyordu fakat Sağlık ekibinin yaptığı açıklamada sırt probleminin yavaş ilerleme kaydettiğini ancak sezon öncesine yetiştirme çabalarının yoğun şekilde devam ettiği belirtti. İlkay’ın sakatlığı hakkında açıklama yapan bir diğer isim de Alman teknik direktör Jurgen Klopp’du. Klopp; “İlkay bu yaz Dünya Kupası’nda oynayamayacak. O bu sakatlığı atlatıp daha iyi şekilde gelecektir. Ancak bu zaman alan bir süreç, biz de bekleyeceğiz.” dedi. 2015 yazında sona erecek sözleşmesini halen uzatmayan yıldız için bu turnuva şüphesiz önemli bir vitrin olacaktı. Victor Valdes - İspanya Bu sezon La Liga’yı yakından takip etmeyenler için Dünya Kupası’nda İspanya Milli Takımı’nın kalesini kim koruyacak diye sorsaydık, alacağımız cevap büyük ihtimalle Real Madrid’in file bekçisi Ilker Casillas olurdu. Fakat sezon başında Barcelona’dan ayrılacağını açıklayan Victor Valdes sezona öyle bir başlangıç yapmıştı ki, Brezilya’da Vicente Del Bosque’nin ilk tercihinin 32 yaşındaki Valdes olacağı neredeyse kesin gözüyle bakılıyordu. Yıllardır Casillas’ın arkasında forma bekleyen ve zaman zaman Barcelona formasıyla ağır eleştirilere de maruz kalan Valdes, sonunda hak ettiği değeri görecekti. Ne yazık ki bu önemli fırsatı Celta Vigo maçında yaşadığı ağır sakatlık yüzünden kaçırdı ve sahalardan en az 6 ay uzak kalacağı açıklandı. Bu sakatlıkla beraber Diego Lopez’e de forma yolu gözükmüş oldu. Holger Badstuber - Almanya 2010 yılında kasık sakatlığı, 2012 yılında lif yırtılması ve son olarak da 2012 yılının Aralık ayında ön çapraz bağının yırtılması sonucunda 6 ay sahalardan uzak kalacağı açıklanan, ancak halen sahalara dönemeyen 25 yaşındaki Alman oyuncunun Dünya Kupası’nda Almanya kafilesinde yer alması yüksek ihtimal. Fakat stoper pozisyonunda Boateng, Mertesacker, Hummels, Höwedes gibi güçlü rakiplerin de kendisini beklediğini belirtmekte fayda var. Theo Walcott - İngiltere Tottenham ve Arsenal arasında oynanan Federasyon Kupası maçının 83’üncü dakikasında dizinden sakatlanan Walcott, sedyeyle oyun dışına çıkartılırken Tottenham taraftarlarının önünden geçtiği sırada alaycı bir gülümsemeyle 2-0 işaretini yapıyordu. Bu surat ifadesi sakatlığının ciddi olmadığını izlenimini verse de, ertesi gün Arsenal resmi internet sitesinden şu açıklamayı yapıyordu; “Tottenham karşısında 2-0 galibiyetin ardından sakatlanan Theo Walcott’ın sol iç yan bağlarında kopma oldu. Theo, Londra’da en kısa sürede ameliyat olacak ve en az 6 ay oynayamayacak. Sezona kapatan Walcott, Brezilya’da düzenlenecek Dünya Kupası finallerinde de yer alamayacak.” Geçtiğimiz sezon tüm kulvarlarda attığı 21 gol 19 asist ile Arsenal’in en önemli futbolcusu konumuna gelen 25 yaşındaki oyuncudan Dünya Kupasında da beklentiler fazlaydı. Christian Benteke - Belçika Aston Villa’nın Genk’e 7 milyon pound bonservis bedeli ödeyerek kadrosuna kattığı Belçikalı santrafor geçtiğimiz sezon muazzam bir yıl geçirmişti. Benteke, geçen sezon Aston villa’nın ligde attığı 47 golün 19’unu kaydederek İngiltere’nin dev kulüplerinin kıskacını girmeyi başarmıştı. Hatta Chelsea’nin 30 milyon paundu gözden çıkardığı haberleri İngiliz basınına yansımıştı. Belçika’nın altın jenerasyonun en değerli halkalarından birisi olan Benteke’nin Dünya Kupası’ndaki performansı heyecanla bekleniyordu. Bu sezona da iyi başlayan Benteke, geçirdiği ufak çaplı sakatlık sonrası sahalara dönüşünde 4 ay boyunca gol atamamıştı. Belçikalı futbolcu son haftalarda formunu yavaş yavaş yükseltmeye başlamışken büyük bir şansızlık yaşadı. Antrenman sırasında aşil tendonunu koparan 23 yaşındaki oyuncu en az 6 ay sahalardan uzak kalacak. Belçika’nın Dünya Kupası’ndaki en büyük kozlarından biri olması beklenen Christian Benteke’nin yokluğunda Lukaku, Mirallas ve Mertens Belçika’nın gol ayakları olacaklar. Sami Khedira - Almanya Almanya’nın İtalya ile oynadığı ve 1-1 biten maçta sakatlanan Sami Khedira’nın diz bağlarında yırtık oluştuğu tespit edilmişti. 6 ay sahalardan uzak kalacağı açıklanan Alman futbolcunun turnuvaya yetişse bile böylesine ağır bir sakatlık sonrasında verimli olabilmesi oldukça zor. Neyse ki orta sahada bu sezon muhteşem futbol oynayan Philipp Lahm, bir alternatif olmaktan öte neredeyse o bölgenin asıl adamı olarak Brezilya’ya gidiyor. Tabii o da sakatlanmazsa! Bir diğer alternatif oyuncu ise Dortmund forması giyen Sven Bender olacak. Jay Rodriguez - İngiltere Listeye eklenen son isim ise Jay Rodriguez oldu. Geçtiğimiz hafta Manchester City ile deplasmanda oynanan maçta dizinden sakatlanan İngiliz oyuncu 6 ay sahalardan uzak kalacak. Geçen kasım ayında Şili ile oynanan özel maçta İngiltere Milli Takımı’nın formasını ilk kez giyen 24 yaşındaki oyuncu, bu sezon gösterdiği performansla İngiltere’nin Dünya Kupası kadrosunda da kendisine yer bulması bekleniyordu. Walcott ve Rodriguez’in yokluğunda Chamberlain, Townsend, Raheem Sterling ve Adam Lallana Roy Hodgson’ın kanatlarda tercih edebileceği ilk isimler olarak göze çarpıyor.