- InternationalA

Transkript

- InternationalA
v.22
28 Ocak 2011
TOKİ-BDP itifakına Diyarbakır
halkından tepki
D
iyarbakır Merkeze bağlı SUR İlçesinde bir Devlet projesi olan ve özelde Diyarbakır Valili`ginin öncülügünü
yaptığı "Kentsel Dönüşüm Projesi`ne BDP`li Büyük Şehir
Belediye`si ve Sur Belediyesininde destek verdiği biliniyor.
Son dönemde birlikte Kentsel Dönüşüm Projesi Valilik ve
BDP'li belediyelerle ortak yürütüldü.
2009 Yılında Diyarbakır Valiligi Kentsel Dönüşüm Projesinin
Kapsamına giren Sur ilçesinin Alipaşa mahallesindeki Yurttaşlarla "Kaplan Konferans salonunda" yaptıgı Kentsel Dönüşüm Bilgilendirme toplantısına halk ikna edilememişti.
"Tarihimizi kültürümüz talan edip bizi TOKİ adı altında özünde ise Toplama Kampından farksız betonlara hapsedeceksiniz" diyerek çok ciddi tepki göstermiş ve Valiligi protesto
edip toplantıyı terk etmeleri Ulusal basına da yansımışdı.
Sadece merkezi dayatmayla sonuç alınamayacağının görülmesi üzeri üzerine Diyarbakır valiligi Diyarbakırın BDP'li
Büyük Şehir ve Sur belediyeleri ile görüşüp projeye destek
olmalarını istedi. Bunun üzerine Projeye destek olma kararı
alan BDP'li Büyük Şehir ve Sur belediyeleri Sur ilçesine bağlı
Alipaşa mahalesindeki yurtaşlarla geniş katılımlı halk toplantısı almış ve Kentsel Dönüşüm Projesinin yararlarından,
faydalarından dem vurmuş ve halka vvlerini terk etmeleri
karşılıgında ise komik rakamlarla para ödeme teklifi etmişti. Ancak BDP bürokratlarının da propagandalarına rağmen
Halk ikna olmamış bu toplantıyada katılan belediyelere tepki göstermişti. Buna rağmen Kürt halkının desteğiyle yerel
yönetimleri kazanan BDP, savaştan en çok acı çeken ve yoksulluğun pençelerinde kıvranan Suriçi halkına modernizm
uğruna sırtını döndü.
En son geçtiğimiz günlerde, 2011 Diyarbakır Newroz'undan
bir kaç gün önce Newroz'a katılım çağrısı yapmak üzere Sur
ilçesi Alipaşa mahallesine giden BDP li siyasilere halk kentsel
dönüşüm projesi denilen ne kültürel-sosyal asimilasyon ve
teslim alma projesinden dolayı tepki gösterdi. BDP li yöneticilerin mahallede Newroz çalışmalarına izin vermedi. Suriçi
halkı kendisine ait değerleri ve söylemleri kullanan yöneticilerin "temsilci" politikalarına tavır göstererek Newroz'a katılımını kendi öz gücüyle gerçekleştireceğini beyan etti. Halkın tepkisi karşısında BDP'li yöneticiler mahallede sağlıklı bir
çalışma yapamadan ayrılmak zorunda kaldılar...
Amed'li Anarşist
ODTÜ Ekoloji Buluşması (7-8 Mayıs)
T
üm dünyada ekolojik tahribat her geçen gün geri dönülmez bir hal alırken, yaşadığımız coğrafyada akarsular ve
ormanlar şirketlere pazarlanıyor, en son Japonya’da yaşanan
nükleer felakete karşın nükleer “yatırımlardan” geri adım
atılmayacağı açıklanıyor. Genetik manipülasyon tüm doğayı ve canlıları tehdit etmeye devam ediyor ve doğa hızla bir
beton yığınına dönüştürülüyor, pek çok canlının yaşam alanı
kentleşme ve savaşlar ile yok ediliyor.
Bu sayılanlar insanın doğa üzerindeki tahakkümünün yol açtığı felaketin yalnızca küçük bir kısmı.
ODTÜ Doğa Topluluğu bu dönem rektörlük tarafından yeniden kurulması engellenmiş olmasına karşın ODTÜ yerleşkesinde faaliyet göstermeye başladı. Doğa sömürüsüne karşı
farklı direniş pratiklerini ve ekolojik yaşam biçimlerini konuşmak ve farklı bölgelerden yeşil anarşistler, ekofeministler, ekokomüncüler, doğa savunucuları, uygarlık karşıtları ve
hayvan özgürlükçüleri ile bir araya gelerek deneyimlerimizi
ve fikirlerimizi paylaşmak ve ortak bir mücadele hattı oluşturabilmek için bu sene 7-8 Mayıs tarihlerinde ODTÜ’de bir
buluşma düzenlemeyi düşünüyoruz. Buluşmanın samimi bir
atmosferde gerçekleşebilmesi için kendimizi beton yığınlarına hapsetmek yerine ilkbahar güneşinin altında ODTÜ
ormanında, atölye çalışmaları, söyleşiler, akşamları filmbelgesel gösterimleri ve tartışmalarla buluşmayı örmeyi düşünüyoruz. Atölye çalışmaları, sunumları, performansları ve
ya diğer etkinlikleri ile buluşmaya katılmak isteyen herkes
davetlidir.
Not: 16 Nisan’a dek programı oluşturabilmemiz için yapmak
istediğiniz etkinliğin içeriğini iletişim adresinden bize ulaştırabilirsiniz.
Odtü Doğa Topluluğu
İletişim: [email protected]
S
Sokakta - Homofobi Eylemi
okakta inisiyatifi, metro istasyonunda yaptığı son performansı ile homofobi kültürünü yansıtmaya çalıştı.
http://www.sokakta.blogspot.com/
Video : http://www.dailymotion.com/video/xhso2y_homofobi_creation
1
Libya Devriminin Yıkılışının İzleri
L
ibya - 17 Mart Mısır’daki Tunus’taki Fransa hatta Çin’deki, dünyadaki
herkese bizi desteklemeleri için çağrı
yapıyorum. Çünkü buna ihtiyacımız
var.
Birkaç saat içerisinde BM Güvenlik Konseyi Libya’ya karşı hava saldırı için karar
aldı Fransa bu gece bombalama için
hazır olduğunu söyledi.
Eğer bu gerçekleşirse, gerçekleşecek
uluslar arası çözümü kınıyoruz. Hangi
şartlarda olursa olsun Libya üzerindeki herhangi bir yabancı müdahaleyi,
-özellikle Fransa- reddediyoruz.
Fransa Kaddafi’ye milyarlara mal olan
silahları sattı. Aynı Fransa 3 hafta öncesine kadar silah satışını durdurmadı ve
Kaddafi bu silahları şu anda Libyalılar
üzerinde kullanıyor.
Bu müdahaleler, şimdikinden çok kötü
bir duruma sokacak ve Libya gerçekten
cehenneme dönecek. Ayrıca bu müdahaleler kadın, erkek binlerce Libyalının
ölümüne sebep olan devrimi Libyalıların ellerinden çalacak.
Müdahaleler aynı zamanda Libya direnişini de bölecek.
Eğer bu operasyonlar başarılı olur ve
Kaddafi yenilirse (veya Saddam Hüseyin gibi ölürse), Amerika ve Fransa
tarafından özgürleştirilmiş olacağız ve
bunu bize her zaman hatırlatacaklarından eminim.
Daha sonra nasıl ayakta kalabiliriz? Gelecek nesillere bu kayıpları, bütün bu
ölümleri nasıl açıklayabiliriz?
Bu şekilde Kaddafi’den kurtulmak yıllarca onu güçlendiren baskı ve otoritesini güçlendirenlerin kölesi olmak
demek.
İlk hatadan – devrimin militarizasyonusonra şimdide ikinci hatayı yapmayı
öneriyoruz –Libya Sosyalist rejim kalıntılarından kalanları liderliğe taşımak.
Bunların ardından kaçınılmaz olarak
üçüncü hata geliyor, düşmanlarımızdan yardım dilemek. Umarım dördüncü hataya ulaşmayız, işgal.
Sarkozy ve Fransa hem bizim hem de
5
2
McDonald’s Saldırısı- Endonezya
3. dünya ülkelerinin düşmanıdır. Üzerimizdeki nefretlerin saklamıyorlar.
Sarkozy’nin umrumda olan tek şey gelecek seçimlerde tekrar seçilebilmek.
Sarkozy ve geçici ulusal konsey arasındaki buluşmayı ayarlayan kişi dırdırcı
filozof Bernard-Henry Levy’den başkası
değildi. Bilmeyenler için, Levy İsrail’in
çıkarlarını savunan ve destekleyen bir
Fransız Siyonist aktivisttir. Daha sonra
O’nu, gençliğin İsrail’e karşı tavır almasını engellemek için Tahrir Meydanında
gördük.
Bombaları beklerken ne söylenebilir
ki?
Çünkü bombalar Kaddafi’yi destekleyenlerle ona karşı olanlar arasında fark
gözetmeyecek.
Kolonyalist bombaların sizin de bildiğiniz gibi tek amacı, savaş tacirlerinin
karlarını korumak. Önce Kaddafi’ye silah sattılar şimdi de bize onu yıkmayı
teklif ediyorlar. Daha sonra yeni devlet için yeni silahlar alacağız- eski iyi
bilinen bir hikaye. Fakat burada eski
hatalardan ders çıkarmış ve aynılarını
tekrarlamayacak insanlar var.
Makassar- 22 Mart Geçen gece bir grup,
Makassar Perintis Kemerdekaan Yolu üzerindeki küresel-kapitalist McDonald’sa taşlı
sopalı saldırı gerçekleştirdi. Saldırı sonucu
bütün pencereler ve kapılar kırıldı. Saldırı
sonucu bırakılan bildiri;
“Siz küresel-kapitalistlerin Kulon Progo,
Takalar, Bima ve diğer yerlerdeki insanlara
neler yaptığınızın farkındayız. Buna karşı
öfkeliyiz ve saldırılarımız devam edecek!"
Nat West Bankasına Saldırı
Nottingham (İngiltere)-16 Mart “Dün gece,
Mansfield yolu üzerindeki Nat West Bankasının pencereleri parçalandı ve üzerine
anti-kapitalist yazılamalar yapıldı. Bunları
yaptık, çünkü kapitalizmin bize sunduklarına reddediyoruz. Her geçen gün sevgimiz de öfkemiz de büyüyor. Dünyanın her
yerindeki dostlarımıza ve arkadaşlarımıza
sevgi, özgürlüğe ulaşmamızı engelleyen ve
ruhlarımızı çürütenlere karşı öfke besliyoruz. Nat West Bankası, sadece kendilerine
fayda sağlamak ve bu sistemi sürdürebilmek için hapishane sistemini ve yeryüzünü
yok etme faaliyetlerini destekleyen İskoçya
Royal Bankasına aittir. Bu eylem tüm iddialarına karşı küçük bir jestti.
Mücadelemiz, kapitalizm, ataerkillik ve
beyazların üstünlüğü sona erene kadar
devam edecektir. Bizden önce savaşanları
unutmadık ve bizimle savaşacakları bekliyoruz.
Şunu açıklıkla söyleyebilirim ki; bu
stratejik olarak son derece yanlış bir
hareket ve bunun sonucunu Libyalılar
yıllarca ödeyecek. Kaddafi ve ailesinin
hükmünden daha uzun sürede.
Bu kültürün, bu sistemin tutukladığı Simos
Seisidis’a sevgi ve dayanışmayla.
Bugün, Libya yanmadan ve Bağdat’a
dönmeden hemen önce Libyalılara ,
entelektüellere, sanatçılara, üniversitelilere okuma yazma bilen bilmeyen,
erkek-kadın herkese, ABD, Fransa, İngiltere ve Arap rejimleri tarafından
desteklenen bu müdahaleye karşı çıkmaları çağrısında bulunuyorum. Aynı
zamanda Mısır’daki Tunus’taki Fransa
hatta Çin’deki, dünyadaki herkese bizi
desteklemeleri için çağrı yapıyorum.
Çünkü buna ihtiyacımız var.
İspanya-14 Mart Sabahın ilk ışıklarıyla beraber Emabajadores yakınlarında Peugeot’ya
ve Fuencarral caddesindeki Benetton’a taşlı
saldırı gerçekleşti. Şili’deki tutsak dostlarımızla dayanışmayla.
Fakat devletlerden, ne de olsa devlet,
bizi yalnız bırakmalarını ve Kaddafi sorununu bizim bitireceğimizi söylüyorum.
Saoud Salem- Libyalı Anarşist
17 Mart
Dün, tekrar savaşmak için sadece dişlerimizi sivrilttik.”
Dayanışma Eylemi-Madrid
Hepimiz özgürleşene dek!!!
Öfkemiz büyüyor, eylemlerimiz artıyor ve
gettodan çıkıyoruz!
Polis otosuna uzun namlulu
silahla saldırı
Batman'ın Hasankeyf ilçesinde devriye
görevi yürüten polis otosuna silahlı saldırı düzenlendi. Saldırıda bir polis memuru
yaralandı. İlçe merkezindeki Kale girişinde,
devriye görevi yürüten polis otosuna, henüz kimliği belirlenemeyen kişi veya kişilerce uzan namlulu silahla saldırı düzenlendi.
Alperenci faşistler cezalandırıldı
Ankara Cebeci Kampüsü’nde Newroz anmasının ardından Hukuk Fakültesi'ne geçilerek Alperenci faşistler cezalandırıldı. Çevik kuvvet de taşlandı. İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesinde polis eşliğinde bir
grup faşist öğrenci sosyalist ve Kürt öğrencilere saldırdı. Olayda ismi öğrenilmeyen
bir öğrenci başından aldığı darbe sonucu
yaralandı.
CARI - PGG’den Monsanto’ya
Bombalı Paket- Meksika
ŞİMDİ DEVRİM OTONOM HÜCRELERİ(CARI)/
PRAXEDIS G. GUERRERO(PGG) Bildirisi
tal Intelligence’ın gerekirse çevre hareketine sızabileceğini söyledi. Monsanto, Total
Intelligence’a 2008’de 127.000 $ 2009’da
105.000$ ödemiştir.
…
Meksika-22-27 Şubat Monsanto’ya gönderilen bombalı paketi üstleniyoruz- CARIPGG
Bütün bu ve diğer sebeplerden ötürü bu
biyo-teknoloji şirketine ve patronlarına saldırdık.
Bu şirketler, çalışanları ve aileleri, doğayı ve
hayvanı sömürerek, ekosistemi yok ederek,
okyanusları ve nehirleri zehirleyerek zengin
oldu.
Bu şekilde doğayı tehdit eden bütün şirketlere saldırılarımız radikal ve gezegene
verdikleri zarar kadar güçlü olacaktır. Zaman içinde(en azından isteğimiz) Meksika
Monsanto genel müdürünü ve bu şirketi
destekleyenler, her an bombalı bir saldırıyla
karşılaşma tehdidiiyle evlerinde rahat uyku
uyuyamayacaklar. Monsanto’ya, atıklarını
suya atmaları sonucu hastalanan canlıları
sorun, GDO’lu ürünleri satıp tüketmeyi reddetmeleri sonucunda baskı ve terör gören
binlerce köylüyü sorun, onlara paramiliter
güçlerini ve işbirlikçi hükümetlerini sorun.
Göze göz, dişe diş!!!
Kapitalizm toplumsal ilişkiler bütünüdür ve
kapitalistlerin de isimleri adresleri vardır!!!
ŞİMDİ DEVRİM OTONOM HÜCRELERİ(CARI)/
PRAXEDIS G. GUERRERO(PGG) Bildirisi
Meksika-22-27 Şubat Monsanto’ya gönderilen bombalı paketi üstleniyoruz- CARIPGG
Bildiri:
İki hapishane müdürüne gönderilen paketlerin bir benzeri de 22-27 Şubat haftası Monsanto Meksika Genel Merkezine
gönderildi. Basının, diğer iki paket ve Şili
Büyükelçiliği’ne[14 Ağustos açlık grevcileri
için] gönderilen paketi gizlediği gibi bu olayı da gizlediğini biliyoruz.
…
Fakat, pek çok kişi neden Monsanto olduğunu merak ediyordur.
Monsanto elinde en çok GDO’lu mısır ve
diğer gıdaların patentini bulunduran,
dünyanın en güçlü şirketlerinden biridir.
Monsanto’nun geçmişi 1901’e dayanır.
Monsanto, gübre ve kimyasal tarımla nehirleri, okyanusu ve ekosistemi kirleten,
yerel ve saf kültürleri imha eden, Doğayı
özelleştiren, toprağı kirletip kısırlaştırarak transjenik(genetiği değiştirilmiş)mısır
üreten ve insanların yerli mısır ekimini engelleyip dışarıya bağımlı bırakan(Creole),
kendini gezegenin geleceğini yok etmeye
adamış bir kurumdur. Monsanto, Birleşik
Devletler ve Vietnam arasındaki savaşı
sonrasında oluşan kirlilik, ölüm ve milyonlarca hasta sayısına katkıda bulunmuştur.
O dönemde Vietnam’daki yaklaşık 1,5 milyon hektarlık arazi üzerinde 80 milyon litre
kimyasal kullanılmış, sonucunda ormanlar
yok edilip halkı bombalamak kolaylaştırılmıştır. Püskürtülen ürünler arasında güçlü
bir yaprak dökücü Agent Orange da bulunmaktadır.
Bu kimyasallar, ormanları, pirinç tarlalarını,
bütün bitkileri yok etmiş, suyu zehirlemiştir.
Sonucunda pek çok çevre felaketi oluşmuştur. Bunlara ilaveten, insanlar zehirlenmiş,
kanser ve doğum problemleri oluşmuştur.
Monsanto, saldırılardan rahatsız olup
dünyanın en büyük paralı askerlik şirketi
“Blackwater”ı kiraladı ve Blackwater ile To-
Newroz İstanbul
2011
Bu saldırılardan dolayı geri adım atacak
hiçbir ahlaki sebep görmüyoruz. Onların,
güçlü zengin burjuva aileleri gezegene
sahip olduklarını ve doğru değişiklikleri
yaptıklarını zannediyorlar. Manipüle ettikleriyse, gezegendeki yaşamın sadece para
sahiplerinin, araç sahiplerinin ve “terbiye”
sahiplerinin hakkı olmasıdır. Pek çok alternatif yaşam şekli varken, ne yazık ki emeğin
ticarileştiği bir sistemde yaşıyoruz, bunun
sonucunda, onlar bizim ailelerimizin, sevdiklerimizin, mücadele eden yoldaşlarımızın harcamalarıyla, tüketimleriyle zengin
oldu.
Bu şirketler, çalışanları ve aileleri, doğayı ve
hayvanı sömürerek, ekosistemi yok ederek,
okyanusları ve nehirleri zehirleyerek zengin
oldu.
Göze göz, dişe diş!!!
Kapitalizm toplumsal ilişkiler bütünüdür ve
kapitalistlerin de isimleri adresleri vardır!!!
Seattle ve Olympia ile
Flashmob Dayanışma SaldırısıAmerika
Hollywood- 20 Mart 20 Mart akşamı çok
iyi organize olmuş bir grup anti-otoriter
Kuzey Doğu Portland, Hollywood kasabası Key Bankası’na saldırdı. Taş ve sopalarla
camları kırılan bankanın, ATM’i tahrip edilip
duvarlarına polis karşıtı yazılamalar yapıldı.
Saldırı sırasında bankanın park alanında bir
polis aracı devriye gezdiği halde kalabalığa
müdahale edememesine dikkat çekmek
isteriz.Eylem sonrası grup herhangi bir
tutuklanmayla karşılaşmadan dağıldı. Bu
saldırılar hayatımızdaki tahakkümün sembollerine saldırma olanağı tanıdığı gibi karşılıklı güven ve tecrübe bağları kurmaya da
yardımcı olmaktadır.
Bu kolektif saldırılarımız, Seattle’daki polis
karşıtı direniş ve Pugetsound anarşistlerine
yapılan polis baskısıyla dayanışma adınadır.
İstanbul'daki Newroz kutlamalarına iki ayrı
anarşist grup kara bayraklarıyla ve pankartlarıyla katıldılar. Bir grup nükleer sürecine dükkati çekmek amacıyla "Edi Bese!
(Yeter Artık!) Nükleere Hayır" ve "Uzlaşma
Yok!" pankartları taşırken, "Devletsiz Kürdistan, Devletsiz Dünya!" sloganları attılar.
DAF adlı diğer grup da "Li Dijî Dehaqan Em
Hemu Kawane!" (Dehaklara Karşı Hepimiz
Kawa’yız!) pankartı taşıdı.
Castlebridge Kömür Madeni
Makine Sabotajı- İskoçya
Rosewell- 20 Mart “Dört damperli kamyon,
iki büyük kepçe, iki ağır buldozer, bir jeneratör ve bir pompaya ağır zarar verildi.
Ekinoks gecesi Orta Lothian, Rosewell yakınlarındaki Castlebridge çakıl ve kömür
çıkarma tesisine girdik. Güvenlik zaafiyeti
ve kolaylıkla açılan kabinler geceyi bizim
için çok verimli hale getirdi. Lastikler delinip, elektronik ve hidrolik bağlantılar koparıldı. Kabinlerin içerisinde bulunan son
derece pahalı GPS, radyo, diğer bağlantı ve
monitörler tahrip edildi. Kepçelerin son derece uzun paletleri ve araç büyüklüğündeki
motorları, kendi sağlığımız ve gezegen için
olabildiğince sağlıklı hale getirmeye çalıştık.
İskoçya Madenciliği zararları en yakın zamanda telafi edecektir, fakat bu onlara son
derece pahalıya malolacak.
Eylemlerimizle, önümüzdeki birkaç yıl içerisinde kurulacak üç yeni madene karşı direnen Douglas Vadisi halkını selamlıyoruz.
Amacımız bu topraklarda kömürden elde
edilen enerjiyi durdurmaktır. Çevre ve topluma daha fazla zarar veren bu enerjiyle
dünyanın her neresinde olursa
olsun savaşacağımızı, direnişlerle dayanışacağımızı
deklare ederiz.
Aşk, Öfke ve
Cıvata Kırıcılar”
-gri kıyılardan bir grup anarşist
5
3
Tahakkümün Tekniği
J
aponya’da meydana gelen deprem
aslında teknolojinin ve bilimin bize
güvenli, müreffeh bir dünya sunacağı
yalanının maskesini sıyırmak bakımından eşsiz bir örnek sundu. Denebilirki
Japonya depremi 400 yıllık doğanın
insan egemenliğine girmesi gibi safsataları bir kenara sıyırıp atarak modernitenin iflasının ilanı oldu. Modernite
temel iddiasını akla dayalı bir dünyanın
mümkün olmanın ötesinde gerekli olduğu tespitine dayandırır. İnsanlar akıllarını özgürce kullanarak kendilerine
güvenli, özgür ve sefaletin son bulduğu bir dünya inşaa edebilirler. Bunun
en önemli ön koşulu ise insanların doğayı bilim ve teknoloji yolu ile denetim
altına almasıdır. Yaşanılan büyük çaplı
deprem dünyanın en akılcı toplumları
arasında sayılan, teknolojik bakımdan
bir hayli ileri, deprem güvenliğinin had
safhada uygulandığı bir yerde yaşandı.
Japonyanın deprem karşısında kurduğu güvenlik şemsiyesi bu kapsamda
inşaat teknolojisindeki üstünlüğü dünyaya örnek oluşturuyordu. Ancak görüldüki doğanın o denetlenemez devasa enerjilerine gem vurabilecek hiç
bir teknoloji yok ve doğayı zincirleyip
de ehlileştirmek nerede ise imkansız.
Ancak yaşanan büyük depremler, kasırgalar, tsunamiler, ikim değişimi vb
gibi hadiseler bir kez daha ortaya koyduki doğayı boyunduruk altına almak
imkansızdır. Bu nedenle aslında gerçek akıllılık doğa ile uyumlu bir hayat
yaratmaktır. Bu da adeta babil kulesini
andıran binaların olduğu, içinde insani
ve doğal herşeyin son bulduğu devasa
şehirler inşaa etmemek demektir. Ama
bir başka ders daha var, doğadaki nükleer gücü insanın emrine seferber ederek kapitalizmin doymak bilmez üretim
ve tüketim açlığına dayanan kalkınma
hırsının da olanaksız olduğu ortaya
çıktı. Ancak modern medeniyeti be-
4
nimseyenler doğanın insanlara verdiği
mesajı, onun deprem aracılığı ile ilettiği mesajı anlmamakta ısrar edecektir.
Nükler Enerji; Teşekkürler
Kaç gündür dünyanın yeni bir Çernobilin eşiğine gelmişliğini gözlerimiz
açılmış bir halde seyrediyoruz. Japonyadaki Fukişişima nükleer santralında
yaşanan reaktör erimesi dünyayı yeni
bir nükleer kabusun eşiğine getirdi. Bu
süreçle beraber batıdaki sağcı yönetimler eli ile yeniden yükselişe geçen
ve başta İran, Libya gibi tiranik ülkelerin de peşinde koştuğu nükleer gücün
yeniden yükselen değer haline gelmesi
süreci ikinci bir dip yapacağa benziyor.
Nükleer endüstrisinin dev şirketleri
Çernobilin yaralarını daha yeni sarmaya başlamışken yaşanan bu ikinci
kazanın tekrar dip yapıcı etkisi nedeni
ile medya eli ile lobi faaliyetine önem
vereceğini, dahası artık şirket lobilerinin elinde oyuncak haline gelen batılı
demokrasileri ikna etmek için rüşvet de
dahil her olanağı kullanacağı açık. Ama
bu durum nükleer lobi için bir kurtuluş sağlar mı bugünden yarına cevap
üretmek zor ama üzerinde çalışılan
dördüncü nesil rekatörler ile güvenlik
düzeyini maksimuma çeviren yeni bir
teknik yenilenme ile küllerinden doğamyı umduğu da açık. Zaten bilim denen modern fetişin yeni rahipleri olan
uzmanlar sürekli Japonyadaki nükleer
felaketin nedeninin 1'inci nesil rekatörler olduğunu belirtiyorlar. Dahası
risk karşısında kiltlenen yaşamperver
modernlerin aklına girmeye çalışarak
“canım uçağa binmek de riskli değil
mi, evinizdeki Likit Gaz Tüpünün de
patlama riski yok mu gibi sözlerle” riskle yüzleşmeyi hatta riski göğüslemeyi
öneriyor.
Her ne kadar nükleer endüstri üzerinden sıkı bir modern toplum çözümlemesi yapmak olanaklıysa da dahası
nükleer endüstri ile tüketim kapitalizmi arasındaki bağlantıları sıkı bir biçimde örmek de iyi olurdu ama bu yazıyı
uzatmamak için bunlara değinip geçmeyi bu söylediğim bağlantıları başka
bir yazıda ele almayı planlıyorum.
Enerji oburu bir uygarlık olduğumuz
açık, bunun nedeni modernleşmenin
üretimde patlama denecek kadar eşi
görülmemiş bir üretkenlik yaratması.
Enerji oburu olununca enerjinizi tek bir
kaynağa bağlamanız da zordur, hele
ki rekabeti merkeze alan bir sistemde
bunu yapmanız ekonomik akılcılık açısından akla ziyandır. Nitekim şu anda
ne denli büyük bir falaket kaynağı olduğunu farkettiğimiz nükleer enerji
de, 1970'leri sarsan ve neo-liberal küreselleşme olarak adlandırılacak sürecin
önünü açan petrol krizinin bir sonucudur. Kömürle başlayan büyük çaplı endüstriyel üretimin enerji talebini karşılamak bakımından büyük bir kaynak
olan petrol, ekonominin başat aktörü
haline gelince petrole dayalı ekonomi
1970'lerde petrol arzının ekonomiyi
tehdit edebileceği riskini görünce, dışa
bağımlılığı azaltmak ve enerji teminini güvenilir kaynaklara dayandırmak
adına nükleer enerjiye başvurdu. Ancak daha ilk kazadan, yani Three Mile
Island nükleer reaktöründe meydana
gelen sızıntıdan itibaren nükleer enerji
de sorgulanmaya başlandı, Çernobilde
yaşanan patlama ise nükleer enerji için
adeta bir nükleer kış etkisi yarattı. Son
yıllarda zararlarını yavaş da olsa kapatmaya başlayan nükleer lobi, demokratik olmayan ülkelere yönelmişti. Kaza
sonrası bu ülkelerin nükleer kararlığının süreceğini varsaymak zor olmasa
gerek. Zaten nükleer enerji de ancak
özgürlükle pek barışık olmayan ülkelerle arası iyi olan bir enerji biçimi
Son yıllarda enerji tekelleri enerjinin
yetersizliğini gündeme getirerek ölümcül bir teknoloji olduğu çok iyi bilinen
Nükleer enerjiyi önümüze tekrar koydu
. AKP hükümeti de bu fırsattan istifade
ile nükleer dayatmayı hızlandırdı. Türkiye bu belaya bulaşırsa iklim değişimi
le parelel gündeme sokulan kuraklık ve
çölleşme, nükleerin yanında daha az
acı veren bir ölüm olur. Ama belliki hükümet bu sevdaya vurulmuş, nükleer
lobinin rantı hükümet başta bir takım
çevrelere cazip gelmiş olacak ki bu teknolojinin zararları iyi bilindiği halde bu
enerejide israr ediliyor.. Üstelik de fay
yakının da santral inşaa edecek denli
gözü dönmüşçe bir tutkuyla
Türkiye yaklaşık 10 yıl önce ciddi bir
nükleer dayatmayı turnikeden dönerek atlattı. Ama her bakımdan Özal’ı
taklit eden ve iktidarını küresel güçlere
dayanarak sürdüren AKP hükümeti, bu
kirli mirası sahiplenmede bir beis görmeyerek, nükleer pazarlıkta Türkiye’nin
Hayatını iştahı kabarık nükleer şirketlerin önüne pey akçesi olarak sürdü.
Oysa Çernobil’in kanseri daha kurumamıştı, hatta bulutlar adam öldürürken
ve Karadeniz halkı ölümcül miras altında damgalanmışken Nükleer Ölüm için
tekrar davetiye çıkarıldı.
Tabi Tavuk Kümesindeki tilki misali
kimi işadamı örgütleri ile kendi nükleer zevkleri uğruna bilimsel erdemi hiçe
sayan bilim adamları ve ana akım medyanın bir bölümü , nükleer İktidarın
önünde susta durmayı içlerine pek bir
güzel sindirdiler. Eh ne de olsa sermaye
denen gönül ferman dinlemiyordu.
Ancak bir nükleer karşıtı olarak en çok
komiğime giden de nükleer ölüme,
kanser bulutlarına ilişkin her karşı çıkışın ardında petrol lobilerinin olduğunu
iddia edecek denli müfteri olan bir takım bilimci kara perensler. Normaldir,
bilimsel onurlarını ikbale değişenler
her vicdanı satılık sanır, ama bilmelidirler ki kimi vicdanlar asla satın alınamaz.
Neyse değerli satırlarımı bu bilim ve
vicdan karikatürleri ile daha fazla işgale açık kılmak niyetinde değilim.Benim
asıl değinmek istediğim Nükleer enerji
ile ilgili olarak ülkemizde yapılan tüm
tartışmalar da hemen hiç kimsenin
nedense pek değinmediği enerji ve
teknoloji ilişkisine ve bu ikiliden yola
çıkarak sanayi uygarlığı denen olguya
dikkat çekmek..Çünkü Nükleer tahakküm ile modern sanayi uygarlığı arasında kopmaz bir bağ var.
Savaşan Teknoloji: Biri Sivil mi Dedi
Teknoloji konusundaki kuşkucu ve
hatta eleştirel yaklaşımıyla tanıdığımız
Lewis Mumford, ilk pramidler gibi modern teknolojinin de savaşın rahminde
büyüdüğünü ve ondan doğduğunu
belirtir. Teknoloji bir Megamakine’dir
bu kavramla Mumford gücün seferber
edilmesini, tek bir elde toplanarak yoğunlaştırılmasını ve merkezileştirilmesini kasteder ki, nükleer santraller tam
da böyle bir yapılanma taşırlar. Teknik
olgular bilimin hükümranlığına dayandıklarından, neden ve ne için gibi etik
sorular ıskalanarak, nasıl sorusuna yani
yapılabilirlik olgusuna yoğunlaşılır.
Böylece daha baştan aslında istenilen
şeyin toplumsal fayda değil, güç elde
etmek, gücü temerküz etmek olduğu
ortaya çıkar. Nitekim Mumford Dev
Makine kavramını izah ettiği Teknik
ve Uygarlık kitabında, Dev Makine’nin
(yani Teknik seferberliğin) bir güç temerküzü yani yoğunlaşma olduğuna
dikkat çekerek, dev makinenin bir güç
kombinasyonu olarak tüm kaynakları
bir araya getirdiğini, dil, din, bürokrasi
ve kapitalizmi, askeri güç kaynaklarını
devasa bir egemenlik için yoğunlaştırdığını belirtir. Nükleer teknoloji de
böyledir, nükleer enerjide de askeri
güç, sermaye, bilim, devlet iktidarı bir
araya toplanır ve böylece insan devre
dışı bırakılır. Çünkü teknoloji olarak
nükleer güç, militer ve parasal amaçlar
için insanın ve doğanın üzerinde olağanüstü bir hakimiyet kurarak geniş
anlamda insanın kendi potansiyelini
değersizleştirir. Bu nedenle tekniğin
gelişimi, insanın gelişimini durdurduğu için özgürlüğün düşmanıdır. Yani
nükleer enerji doğası gereği anti-demokratiktir.
Demokrasi temelde müzakere edilebilirlik temelinde oluşmuştur, bu nedenle doğrular ve beceriler üzerinde
bir iktidar inşa eden uzmanlaşma ile
uyuşmaz. Demokrasi doğası gereği
profesyonelliği değil amatörlüğü içerir. Bunun yanı sıra nükleer teknoloji,
doğasında savaşçı amaçlar taşıdığı için
sivil amaçlar ve demokrasiyle çelişir.
Nükleer enerjinin olduğu yerde olağanüstü bir polisiye güvenlik, gizlilik ve
denetim dışılık vardır. Bunlar doğası
gereği demokrasinin ruhu ile uyuşmaz.
Nitekim
Mumford’da
“Savaş
Megamakine’nin ruhu ve bedenidir.
Dolayısıyla savaş Megamakine’nin
kurulumunu ilerletmenin ideal koşuludur Bir Megamakine bir kez vücuda
getirildikten sonra, onun programıyla
ilgili herhangi bir tenkid, ayrılma onun
rutinlerinden herhangi bir kopma, aşağıdan gelen talepler doğrultusunda
onun yapısında herhangi bir değişiklik,
bütün sistem için bir tehdit teşkil eder”
diyerek tekniğin ruhu ile özgürlük olarak demokrasinin ruhunun birbirini
dışladığını göstermiş olur. Görüldüğü gibi Nükleer enerji demokratik bir
toplumun değil, totaliter bir toplumun
tekniğidir.
Ne Kadarı Yeterli?
Andre Gorz kapitalizmle ilgili bir saptama yaparken “Kapitalizm yeterlilik denen şeyi bilmez “der. Marks’da kapitalizmin büyümeye mahkum olduğunu,
büyüyemeyen kapitalizmin ölümcül
bir hal içinde olacağını söyler. Bu anlamda fazlaya ve biriktirmeye koşullanmış bir düzen olarak kapitalizm de
doğası gereği güneş, rüzgar, dalga vb
yenilenebilir doğal güçlerden istifade
edemez. Çünkü sürekli büyümek durumunda olan kapitalizme bu enerji
yetmez. Mevcut enerji talebinin devam
etmesi mümkün değildir, çünkü dünya
kaynakları bu büyüme temposuna cevap verebilecek halde değildir. Dolayısıyla bu talebe halihazırda dünya elektrik üretiminin yüzde 16’sını karşılayan
nükleer santrallerde cevap veremez.
Kalkınma ve daha çok üretmek, daha
çok tüketmek ve refah gibi değerleri
sorgulamadıkça, mevcut tüketim eğilimlerimizi değiştirmedikçe yenilenebilir enerji ile ekolojik bir topluma geçilemez.
Bugün dünyada ki uranyum rezervlerin
işletilmesi ve çıkarılması ağırlıklı olarak
üç büyük şirketin elinde yoğunlaşmış
durumda. Bu üç şirket mevcut rezervlerin yüzde ellisine yakınını çıkarıyor.
Fransız devi AREVA’ya bağlı COGEMA,
bu şirket dünya uranyum üretiminin
yüzde 20’sini karşılıyor. Onu Kanada
kökenli Cameco izliyor bunlarda yüzde
17’lik bir paya sahipler. Onu da yüzde onluk pay ile Energy Resources of
Australia izliyor. Yani nükleer enerji bir
tekelleşmeyi de beraberinde getirir.
Bu nedenle Amerikalı
Ekolojist
Boockhin’nin dediği gibi özgürlükçü
bir teknik ancak özgürlükçü bir toplumda varolabilir. Dolayısıyla küresel
iktidar odaklarıyla kucak kucağa olmayı seçenlerin ve İktidar Seçkinlerinin
nükleeri bu denli sevmeleri son derece
anlaşılabilir, çünkü onlar ruhlarını para
ve güç şeytanına sattıklarından özgürlük denen şeyden nefret ederler.
Diyeceğim o ki birileri bizleri kanserli
bir Güç sevdasının içinde harcamaya
niyetlenmiş olabilirler, ama siz siz olun
ruhunuzu İktidar ve Sermaye şeytanlarına satmayın. Çünkü bu size kesinlikle
kanser olarak geri döner.
Dilaver Demirağ
5
6
İki Güvenlik Şirketine Northwest ve Montreal ile Kadın eylemcilere bekaret testi
Uluslararası Af Örgütü, Mısır’da tutuklanan kadın gösteDayanışma Saldırısı- Kanada
Montreal- 23 Mart Montreal’deki iki güvenlik şirketinin
pencereleri kırılıp kameralarına zarar verildi. Ayrıca şirketin
duvarlarına yazılamalar yapıldı. Şirketlerden birine mobese
kameralarının yerleştirilmesindeki rolünden dolayı, diğerine
ise güvenlik personeli yetiştirdiği için saldırıldı. Saldırılarda
toplum üzerindeki baskı mekanizmalarını hedef alın.
North West’deki polis karşıtı eylemler ve Montreal’deki devlet baskısına maruz kalan anarşistlerle dayanışmayla.
-Anarşistler
Asya Merkez Bankasına Molotoflu SaldırıEndonezya
Endonezya- 25 Mart Dün geceyarısı Asya Merkez Bankası
ATM’ine Molotoflu saldırı gerçekleştirildi.
Yayınlanan bildiride; Bima, Kulon Progo ve bütün dünyadaki devlet ve kapitalizmle savaş ve dayanışma çağrısı yapıldı.
ricilere ordu tarafından işkence ve bekaret testi yapıldığı
yönündeki iddiaların incelenmesini istedi.
Tahrir Meydanı’nda bir açıklama yapan kadınlar Mısır yetkililerini göreve çağırdı. Mısırlı kadın protestocular, bekaret
testinin yapılmasına karşı düzenledikleri basın açıklamasında Mısır’daki gösterilerde kadınların ön safta yer aldıklarını
belirtti.
Suriye - 15 gösterici hayatını kaybetti
Suriye'nin başkenti Şam'ın güneyinde yer alan Deraa
kentindeki gösteriye güvenlik güçlerinin müdahale etmesi
sonucu 15 göstericinin öldüğü, 10 göstericinin de yaralandığı bildirildi.
Adının açıklanmasını istemeyen bir insan hakları savunucusu, güvenlik güçlerinin Şam'a 100 kilometre uzaklıkta
bulunan Deraa'da bulunan El-Ömari camiisinin etrafında
oturma eylemi yapan göstericilere göz yaşartıcı bomba
attığı ve gerçek mermilerle ateş açtığını söyledi.
AB'de işçi isyanı
İnsan hakları savunucusu, elektrik kesildikten sonra güvenlik güçlerinin ateş etmeye başladığını belirtti.
BRÜKSEL- Avrupa geneline yayılan bütçe kesintilerine son
verilmesini isteyen binlerce kişi, AB liderlerinin toplantısı öncesi yürüyüş yaptı. Seslerini AB liderlerine duyurmak isteyen
eylemciler, AB zirvesinin yapılacağı binaya yürümek istedi,
fakat Belçika polisinin sert müdahalesiyle karşılaştı.
"Eyfel'i havaya uçuracağım"
Emniyet binasına roketatarlı saldırı
Fransa'yı karıştıran ihbar.
Fransa'nın başkenti Paris'teki Eyfel Kulesi'nde şüpheli paket
bulunduğu, kulenin boşaltıldığı bildirildi.
Diyarbakır'ın Hani ilçesinde Emniyet Müdürlüğü ve Jandarma Komutanlığı’na roketli saldırı düzenlendi.
Eyfel'deki bir yetkili, şüpheli paketin kulenin altındaki alanda bulunduğunu belirtti.
Hani’de akşam saat 20.45 sularında yan yana bulunan ilçe
Jandarma Komutanlığı ve İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne roketatar ve uzun namlulu silahlarla saldırı düzenlendi. Saldırı ardından çıkan çatışma sürüyor. Silah seslerinin geldiği ilçeye
Lice'den çok sayıda asker takviye edildi.
Bir polis memuru, kimliği belirsiz birinden telefonla alınan
ihbar üzerine yaklaşık 4 bin turistin tahliye edildiğini söyledi. Aramalarda bomba bulunamadı, iki saat süren aramaların ardından kule yeniden ziyarete açıldı.
Yüksekova ve Nusaybin'de Çatışmalar
Mardin'in Nusaybin ilçesinde dün akşam saatlerinde gösteri
yapan gruplar bir bankaya molotof kokteyi atarken, Mittani
Kültür Merkezi bahçesinde kurulan Mobese kamerasını da
ateşe verdi. Nusaybin'de son 4 gün önce başlayan gösteriler devam ediyor.
Gever'de gözaltılara tepki için yapılan basın açıklamasın'dan
sonra ellerinde havai fişeklerle çarşı merkezine doğru yürüyüşe geçen kitleye polis müdahale etti.
Nusaybin'de polisin Demokratik Çözüm Çadırı’na saldırısı
ile başlayan olaylar sonucu ilçe savaş alanına döndü. Polisin
saldırısı sonucu 40'ın üzerinde kişi yaralandı.
Doruk’ta grev bir haftasını doldurdu
21 yıl sonra gelen MESS grevlerinde ilk grev pankartının asıldığı fabrika olan Süsler Doruk’taki grev 4. gününde. DİSK’e
Birleşik Metal-İş üyesi Doruk işçileri grevin 4. gününde fabrikalarının önünde bekleyişlerine devam ediyorlar. Grevle
dayanışma büyüyor.
Maymunlar otomobili soyup hurdaya çevirdi
İngiltere'de Wiltshire bölgesinde her yıl yüz binlerce kişinin ziyaret ettiği Longleat Safari Park’ta bakılan 100 makak
maymunun park halindeki bir aracı önce soyup sonra tahrip etmesi objektife takıldı. Otomobilin çevresine toplanan
maymunlar önce valizi açtı, ardından jant kapaklarını ve
lastiklerini çıkardılar. Maymunlar yine valizin içindeki kıyafetleri giyip, içinde bulunan bir oyuncak aslanı da yanlarına
aldılar. Otomobil 2 saat sonra hurdaya döndü.
Nusaybin'de Mobese kamerası yakıldı
Dün akşam saatlerinde Hüseyin Önder Caddesi'nde bir
banka şubesi molotof kokteyli atılarak tahrip edildi. Aynı
saatlerde de Mittani Kültür Merkezi bahçesinde kurulu bulunan bir Mobese kamerası da göstericiler tarafından ateşe
verildi. Nusaybin’de mitanni kültür merkezinin bahçesinin
karşısına kurulan MOBESE kamerası ateşe verildi.
17 yaşındaki çocuk
polisi bıçakladı!
Antalya'da, bir ilköğretim
okulunun bahçesindeki
muslukların çalındığı
ihbarı üzerine olay yerine giden iki polis memurundan biri, yakaladığı 17 yaşındaki hırsızlık
zanlısı çocuk tarafından
dört yerinden bıçaklandı.
7
Modern Yönetim
. yüzyılda sistem, kendisini bizden daha iyi tanıyıp, sürekli
kendisini korumaya yönelik refleksler
geliştiren, modern otoriter biçimdedir. Yaratmış olduğu iktidar meclisinde
kendisine ‘’muhalif’’ olanıda barındırarak muhalif olmanın tanımını zihinlere işlemektedir. Demokrasi, yöneten
sınıfın mülksüzler ordusuna uyguladığı bir diktatörlüktür. Diktatörlüktür
çünkü karşı geldiğinizde size sadece
konuşma hakkı tanır ve savunmanızı talep eder. Asla kendi şiddetinden
vazgeçmez ve oluşturduğu düzmece
‘’meşru’’ yasalarla sizi cezalandırır. Demokrasi halkın kendi kendisini yönetmesidir diye yutturulan söylenen otoritenin modern biçimidir. Demokratik
yolla seçilen her iktidar, oy aldığı veya
almadığı kişi ve kurumlara şiddetini
uygulamaktan çekinmez. İktidarını
kaybetme korkusuna kapıldığında oy
aldıklarını, alabileceklerini yeniden kazanmak için; beslemeye,kandırmaya
ve kendisine muhtaç hale getirmeye
çalışır. Her beş yılda bir yapılan seçimle
eskiyen iktidar meclisi, ya yeniden canlanır yada koltuğunu başka iktidarlara
bırakır burada değişmeyen tek şey ise
otoriter yönetim biçiminin değişmezliğidir. Devlet sadece insanların değil
doğanın,hayvanların, kısacası yeryüzünün tahakküm altına alınmasıdır. Yapılan ve yapılacak olan herşey, yöneten
şirketlerin ihtiyaçları ve çıkarları doğrultusunda gerçekleşen hamlelerdir.
Küresel şirketlerin çıkarları doğrultusunda okullarda dersler verilir,mühen
disler,doktorlar,sanatçılar kısacası modern köleler yetiştirilir. Toplum yaşadığı gerçeklerin farkına varmasın diye
okullarda sanat eğitimi verilir, sanatçı
yetiştirilir, ekranlarda insanlara ilüzyon pompalattırır. Eğer sanat insanlara
gerçeği öğretseydi okullarda öğretilmez ekranlarda sunulmazdı. Nasıl doğayı katletmek için makinayı üretecek
mühendislere ve işçilere ihtiyacı varsa
buna karşı gelecek insanların uyuşturulması içinde sanata ve sanatçılara
ihtiyacı vardır.
Aşılamış olduğu milliyetçilik, din, militarizm, insan merkezci bakış açısı
toplumu yönlendirmede kullandığı
en büyük kozlardan biridir. Durmak
bilmeyen ihtiyacın ötesindeki üretim
grafiğinin yarattığı tahribat ve mülküzler ordusu en büyük korkulu rüyasıdır. Devlet, şirketlerin yaptığı emek
hırsızlığının kanunlar tarafından korunması ve yaşatılmasıdır. Demokrasi
çoğunluğun azınlık üzerinde kurduğu
tahakküm biçiminin baskı, zor ve ilüzyonla yönetilmesidir. Otorite babadan
oğula geçmez fakat anlayış ve biçim
olarak beş yılda bir yenilenip başkasına
geçer. Devlet, insanlara ideal modern
işçi(köle) profilini çizen, yetiştiren, yaşamımızın 8 saatini değil hepsini çalan
yaşamın doğasına aykırı kurumun bizim üzerimizde örgütlenmesidir. Devlet, baskı ve zorun yıllardır beynimizde ve bedenimizde güncellenmesidir.
Devlet, dört tarafımızın teknolojiyle
sarılıp kontrol altında tutulması, izlenmesi, insanların birbirine yabancılaştırılmasıdır. Devlet özgürlük mücadelesi
verenleri, anti otoriterleri terörist diye
yargılayan öldüren katil bir kurumdur.
Marksizm, tarihin motoru sınıf savaşımlarıdır der. Marksist tarih anlayışına göre ilkel komünal toplumların
Savaş
http://w w w.internationala.org/index.php/kutuphane/dergi.html
internet üzerinden oku/read online:
8
Eğer devlet bize eşitlik ve özgürlük
sağlayacaksa bunlar sağlanarak gerçekleşmez. Eşitlik ve özgürlük, halkın
oluşabilecek devlete ve iktidarlara karşı örgütlenmesiyle oluşur. Devlet bizlere özgürlüğün tanımını yapıyorsa ve
öğretiyorsa bizler sadece tutsağızdır,
yapmamız gereken tüm devletleri yıkıp yok etmek ve rengi, cismi, ideolojisi
ne olursa olsun yeniden kurulmalarını
önlemektir.
by Stephanie McMillan
Min imum G üvenl i k
indir/download:
yıkılmasıyla birlikte, ortaklaşa olan
mülkiyetten kopulmuş önce toprak,
sonra üretim araçları üzerinde kurulan mülkiyet biçiminin örgütlenmesi,
sahip olanlarla olmayanlar arasında
sınıf savaşımını doğurmuştur. İktidar
ve mülkiyet burjuvanın elindedir ve
proleteryaya yaşamı zulüm etmektedir. Kurtuluş ise buna karşı proleterlerin topyekün örgütlenmesi, iktidarı alıp
tüm dengeleri değiştirerek proleter
bir iktidarın kurulmasıdır. Oysa iktidarı
yıkıp yeniden kurmak başkalarını yönetim altına almak demektir. Yönetim
altına almak kontrol, denetim, baskı ve
otoriteyi doğurarak tekrardan yöneten
ve yönetilenleri doğurur. Devlet demek rengi, simgesi, ideolojisi ne olursa
olsun toplumlar üzerindeki otoritenin
örgütlenmesi demektir. ’’ Eğer proleterya yönetici sınıf olacaksa kimi yönetecektir? Bu yeni yönetimin altına girecek yeni bir proleterya doğuracaktır.
Yönetici bir sınıf düzeyine ulaşmış ne
demektir? Tüm proleterya nasıl yönetime geçebilir? İşçiler yönetici oldukları
andan itibaren devletin tepesinden
bakacaklardır’’(Bakunin – Kaos yay.).
iletişim/contact:
http://w w w.issuu.com/internationala
[email protected]
kIyamet
21