tıklayınız. - Veteriner Tavukçuluk Derneği

Transkript

tıklayınız. - Veteriner Tavukçuluk Derneği
Başyazı
Başyazı
Prof. Dr. Ahmet ERGÜN
VTD Başkanı
Değerli Meslektaşlarımız,
Kanatlı sektöründeki üretim ve tüketim artışları gerçekten dikkati çekecek düzeylerdedir.
Bu yıldan da beklentiler, dünyada ve Türkiye’de piliç
eti ve yumurta üretiminin ve tüketiminin artması yönündedir. Örneğin Türkiye de 1994 yılında kişi başına
düşen beyaz et tüketimi 4 kg olarak kayıtlıdır. Hedef
2016 yılı için 19 kg olarak belirtilmiştir. Sektör bu beklentileri 6 yıl öne çekerek üretimi 2010 yılında piliç eti
+hindi + kırsal kesim, ıskarta tavuk vb toplamı olarak
1.430 milyon ton beyaz ete yükseltmiştir. Bu bağlamda kişi başına düşen yıllık beyaz et tüketimi de 19.13
kg’a çıkmıştır. Sektör bir taraftan kaliteden hiçbir ödün
vermeden piliç eti üretimini yükseltmenin haklı gururu
yaşarken, diğer taraftan ihracatta da önemli bir başarıyı yakalamıştır. Beyaz et ihracatı 2010 yılında 151.000
tona (231 milyon $) ulaşmıştır. Önümüzdeki hedef daha
yüksek üretim, ihracat ve daha geniş pazar ülkeleri
oluşturmaktadır. Bütün bu olumlu gelişmelerin yanında
üretimdeki hızlı artış ve yükselen yem fiyatları sektörü
karlılık ve verimlilik yönünden zorlamıştır.
Yumurta üretimi 2010 yılında %17 artarak 14 milyar
âdete yükselmiş, kişi başına tüketim yılda 200 adedi
yaklaşmıştır. Yumurta ihracatı da 2010 yılında % 57 artışla 134.143 tona ve 157 milyon dolara yükselmiştir.
Madalyonun bir yanında bu olumlu gelişmeleri yansıtan
verileri bulmak mümkünken diğer taraftan plansız büyüme, yumurta fiyatlarının iç ve dış pazarda düşmesi,
köy yumurtası üretimindeki artış olumsuz olarak yansımıştır. Buna bir de yem fiyatlarındaki artış eklendiğinde
(2009 da ortalama 607 TL/Ton olan yumurta tavuk yemi
2010 yılında ortalama 664 TL/Ton olmuştur) üretici zor
durumda kalmış, yumurta maliyetlerinde % 10 yükselme olmuştur. Bu üretim dalında da sonuç karlılık ve verimlilik bakımından sıkıntılı olmuş yumurta sektörü, iç
tüketimin artmasına ve ihracat artışına rağmen 2010
yılını yaklaşık % 20 zararla kapatmıştır.
Kanatlı karma yemlerindeki temel yem ham maddeleri
mısır, buğday ve soyadır. Watt Feed e-News’un Şubat
2011 elektronik sayısında belirtildiği üzere Avrupa’da
görülen kuraklık, Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve Avusturalya’daki aşırı yağışlar bu üç temel yem
hammaddesi üretiminde % 2.1 düzeyinde azalmalara
neden olmuştur. Üretim azalırken talep arttığı için de
tüm dünyada yem fiyatlarında aşırı yükselmeler meydana gelmiştir.
Değerli meslektaşlarımız geçtiğimiz yıl örgütlü veteriner tavukçuluğun kurucusu olan Prof. Dr. Mahmut
AKKILIÇ’ın ölümünün 25. yılıydı ve biz VTD olarak 2010
yılı boyunca yaptığımız tüm etkinliklere Hocamızı anarak başladık. Bunu gerçekten çok değerli bir Hocamıza karşı duyduğumuz saygının tezahürü nedeniyle vefa
borcumuzun bir yansıması olduğunu düşünerek yapmıştık. Takdir edersiniz ki veteriner hekimlik mesleği
içersinde tavukçuluğa ayrı bir ilgi duyan faaliyetlerini
bu konuda yoğunlaştıran ve takdirle anılan resmi ve
özel sektörde görev yapmış başka meslektaşlarımız da
vardır ve onları anmak da yine biz VTD’ye düşen bir
görevdir, bir misyonudur. Bu çerçevede adını anmak
istediğimiz/istediğiniz ve şu anda aramızda olmayan
meslektaşlarımızın kısa öz geçmişlerini (Yarım sayfayı
geçmeyecek) ve resimlerini önümüzdeki sayılarımızda
görebileceksiniz. Sizlerin de bu konuda katkılarını VTD
olarak beklemekteyiz.
VTD olarak Dünya Veteriner Tavukçuluk Derneğinin
(WVPA) Türkiye şubesini oluşturmaktayız. WVPA’nın
yayın organı olan “Aerosols”2010 No: 21’de VTD olarak 2010 yılı faaliyetlerimiz yayımlanmıştır. Dergimizin ilerleyen sayfalarında Doç. Dr. Erol ŞENGÖR tarafından kaleme alınan bu yazının orijinalini ve Türkçe
özetini bulabilirsiniz
Uluslar arası Salgın Hastalıklar Ofisi (OIE) başta olmak
üzere Fransız Veteriner Akademisi Federasyonu gibi
birçok uluslar arası kurum bir araya gelerek Dünyada Veteriner Hekimliğin profesyonel anlamda başlamasının 250. yılı olması münasebetiyle 2011 yılının
‘’Dünya Veteriner Hekimliği Yılı’’ olarak kutlanmasını
kararlaştırmıştır. Bir diğer ifade ile bu yıl bizler için
çok özel ve güzel bir yılı olmalı ve mesleki faaliyetlerimiz de bu yönde değerlendirilmelidir.
Sizleri sevgi ile kucaklıyor, Dünya Veteriner Hekimliğinin 250. onur yılının tüm meslektaşlarımız için gururla anılacak bir yıl olmasını diliyorum.
Saygılarımla,
Yıl: 2011 Cilt: 9 Sayı: 1 MEKTUP ANKARA 1
Veteriner Tavukçuluk Derneği’nin yayın organıdır.
Yılda 4 kez 3 ayda bir yayımlanır.
Veteriner Tavukçuluk Derneği
Adına Sahibi
Prof. Dr. Ahmet ERGÜN
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Prof. Dr. U. Tansel ŞİRELİ
Yayın Kurulu
Prof. Dr. Mehmet AKAN
Doç. Dr. Erol ŞENGÖR
Dr. Serdar ERTAŞ
Uzman Vet. Hek. Mücteba BİNİCİ
Vet. Hek. Ekrem T. YÜCESAN
İdare Yazışma Adresi
Arama Sokak No: 20/D
Aydınlıkevler - ANKARA
Tel: 0312 517 25 65
Faks: 0312 517 25 65
Banka Hesapları
REKLAM GELİRLERİ
Türkiye İş Bankası
Dışkapı Şubesi 4206 932790
ÜYE AİDATLARI
Türkiye İş Bankası
Dışkapı Şubesi 4206 917468
Dergide yayımlanan yazıların
sorumluluğu yazarlarına aittir.
Alıntı Yapılamaz.
Grafik Tasarım ve Baskı
Elma Teknik Basım Matbaacılık
Tel: 0312 229 92 65 • Faks: 0312 231 67 06
Basım Tarihi: 14.03.2011
2
MEKTUP ANKARA Yıl: 2011 Cilt: 9 Sayı: 1
K a na tl ı l a rda Pe kti n Kul l a nı mı ve E tk iler i II
Kanatlılarda Pektin Kullanımı ve
Etkileri II
Gültekin YILDIZ*
*Prof. Dr., Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Hayvan Besleme ve
Beslenme Hastalıkları Anabilim Dalı, Ankara, Türkiye
[email protected]. http://veterinary.ankara.edu.tr/~yildiz
Pektinin Dışkı Üzerine Etkisi
Tablo 7. Yumurtacı rasyonlarına pektin ilavesinde dışkı
pH ve UYA düzeyleri
Dışkı Kuru Madde Durumu
Pekn ilavesi, %
Orth (1985) ve Romruen (1987) ile Stadermann ve
ark. (1992) yüksek esterleşmiş pektin ilavesinde dışkı
su miktarının %3-5 arttığını belirtmişlerdir. Düşük esterleşmiş pektin (%6) ilavesinde (Stadermann,1989)
dışkı kuru madde düzeyi %10 oranında düşmüş, bu
düşüş %29,5 dan %15,2 ye olmuştur (Tablo 6). Aynı
düşüşü Rackow (1990) da bildirmiştir. Yüksek ve
düşük esterleşmiş pektin dışkı kuru madde düzeyini önemli oranda düşürmekte, yüksek esterleşmede
düşme daha az olmaktadır. En az %4 lük pektin ilavesi dışkıyı sulandırmakta, ishale yol açmaktadır.
Yazar
%6
Fark
Yüksek melleşrilmiş
Orth, 1985
24,9±1,9
21,7±2,21***
3,2
Romruen, 1987
18,7±0,8**
9,0
27,7±0,8
Düşük esterleşrilmiş:
Stadermann,1989
25,9±1,0
Rackow, 1990
30,0±0,8
15,2±0,7***
19,8±0,9***
Fark
pH
7,7±0,3
6,9±0,31***
0,8
UYA
32,0±7,6
73,9±17,1**
pH
7,6±0,1
7,0±0,1***
UYA
24,5±3,4
59,1±2,8**
pH
7,3±0,4
6,7±0,4*
0,6
pH
6,8±0,2
5,8±0,3*
1,0
UYA
27,2±2,6
58,6±6,2***
pH
7,0±0,1
6,8±0,2
UYA
16,0±2,1
47,0±6,6*
Orth, 1985
0,6
Romruen, 1987
Stadermann ve
ark., 1992
Düşük
esterleşrilmiş:
Pekn dozu, %
Kontrol
%6
Yüksek
melleşrilmiş
Tablo 6. Yumurtacılarda pektin ilavesinde dışkı kuru
madde miktarı
Yazar
Kontrol
Stadermann,
1989
0,2
Rackow, 19902
10,7
10,2
1
1: %8 pekn ilavesi. **:P<0.01, ***:P<0.001.
Dışkı kuru madde miktarı %6 pektin ilavesi ile %20’
lerin altına inmiştir (Tablo 6). Bu durum kümes klimasında negatif etki yaratmaktadır. Peletleme dışkı kuru madde miktarında etkili olmamış, dışkı UYA
miktarı artarken, pH değeri düşmüştür (Drochner ve
ark., 1992).
Dışkı pH ve UYA durumu
Pektin ilavesinde dışkı pH değeri %0,6-1 arasında
düşerken, UYA miktarı artmakta, laktat artarken, buffer bileşenleri azalmaktadır (Tablo 7). Stadermann ve
ark. (1992) laktoz ilavesinde yumurtacıların sekum ve
kolonunda UYA yoğunluğunun arttığını, dışkının diyare özelliği göstermediğini bildirmişlerdir.
: %8 pekn ilavesi, 2: pelet yem, **:P<0.01, ***:P<0.001.
Pektinin bağırsak mukozası üzerine etkisi
Güç sindirilebilir karbonhidratlar bağırsak dokusuna
etkili olmaktadır. Yapısal değişiklik gözlenmektedir.
Mitojen etkili olup, safra asidi artışı gerçekleşmektedir. Safra asitlerinin pektin ile bağlanması lipidlerin
sindirimini düşürmektedir (Drochner ve ark., 1993).
Pektin dozuna bağlı serum lipid ve safra düzeyleri de
azalmaktadır (Tablo 8).
Pektinin safra asiti ve yağ metabolizması üzerine etkisi
Safra asidi metabolizması selüloz ve pektinin rasyonda artışına bağlı olarak etkilenir. Yumurta tavukları
rasyonuna %6 düzeyinde düşük esterli pektin ilavesi
serum safra asidi düzeyi %30 oranında düşürmektedir (Stadermann, 1989).
Yıl: 2011 Cilt: 9 Sayı: 1 MEKTUP ANKARA 3
K ana t lılard a P e k t in K u l l a n ı m ı ve E tki l e r i I I
Serum safra asidi metabolizmasını etkileyen faktörler:
• İntestinal pH düşüşü: İnce bağırsakta düşük pH da
safra tuzları emilimi artar.
• İntraluminal jel teşkili: İntestinal alış-verişi çok
etkiler
• Azalan yağ emilimi:
• Gıda pasajının artışı: Emilim kapasitesini düşürür.
Tablo 8. Yumurta tavukları kan serumunda pektin dozuna bağlı lipid (g/dl) ve safra asit (mmol/l) düzeyleri
±
Pekn dozu, %
0
2
Safra asi2
25,8±4,40
20,60±1,90
4
18,40±2,90
Toplam
lipid2
3,30±0,50
3,20±0,30
2,10±0,30*
Trigliserit1
2,70±0,50
1,30±0,20*
Trigliserit2
2,20±0,30
2,10±0,20
1,40±0,20*
Fosfolipid2
0,91±0,12
0,88±0,10
0,51±0,07*
Serbest yağ
asitleri2
0,09±0,010
0,09±0,10
0,08±0,01
1,1±0,20**
6
0,60±0,10**
Yazarlar: 1Romruen, 1987; yüksek melleşrilmiş pekn, 2Drochner ve
ark., 1990. Düşük esterleşrilmiş pekn. *:P<0.05, **:P<0.01
Safra asitlerinin pektinle bağlanması lipid rezorpsiyonunu düşürüyor. Kan kolesterin düzeyi azalıyor. Ayrıca pektin yoğunluğunun bağırsak içeriğinde artışı,
jel teşekkülü yaratarak lipidlerin emülsiyonunu da
önleyebilmekte ve emilimlerini düşürmektedir. Pektin ilavesi ile kan ve özellikle karaciğerde yağ miktarı
azalmakta, bu azalma kanda lipo-proteinlerin azalmasına yol açmaktadır. Pektin serumda LDL (düşük
yoğunluklu lipo-protein) - kolesterin düzeyini düşürdüğünden, anti arteroskleroziste etkili olmaktadır
(Drochner ve ark., 1993).
Stadermann (1989) pektine bağlı olarak oleik asit,
palmitik asit ve stearik asitlerin kalın bağırsakta arttığını belirtmiştir.
si genetik olarak belirlenmiştir. Kanatlı yaşı ve yumurta verimi yumurta kolesterin seviyesini etkiler.
Normalde düşen yumurta verimi ve artan yaşa bağlı
olarak yumurtalarda sarı kolesterin seviyesi artışı olmaktadır. Sınırlıda olsa bazı besin maddeleri ve katkı
maddeleri etkili olmaktadır. Bu maddelerden biri de
pektindir ve yumurta kolesterin seviyesine çok sınırlı
bir etki gösterebilmektedir.
Stadermann (1989) pektin ilavesinde sarıda kolesterin seviyesinin artışını gözlediğinde, bu durumu yem
tüketiminin azalması ve yağ dokuların erimesine
bağlamıştır. Ayrıca enerji seviyesi ile sarı kolesterin
düzeyi arasında negatif bir ilişki belirtmiştir.
Pektinin Besin Madde Sindirilebilirliği Üzerine
Etkisi
Pektin ilavesi dışkı N miktarını artırmakta, sindirilebilir HP düzeyi düşmektedir. Görünebilir N sindirilebilirliği ticari yemlerde %79-84 arasındadır. %6 pektin
ilavesinde (yüksek esterli) % 5-11 düzeyinde sindirim
düşmektedir. Düşük esterlide düşüş %18 olmaktadır.
Bu sindirilebilirlik düşüşüne endojen pay artışı, bağırsak pasajı hızı artışı, kalın bağırsak mikrobiyel
sentezinin artışı, pektin polimerleri ve özellikle serbest karboksil gruplara N bağlanması ve protein hidrolizinin azalması neden olmaktadır.
Pektin pasaj hızını artırmakta ve rasyonda %1 pektin
artışı ham protein sindirilebilirliğinde %2,8 azalmaya
yol açmaktadır (Stadermann, 1989). Pektin ilavesi
ham yağ sindirilebilirliğini %2-6 arasında etkiler. Normalde %80 olan yağ sindirimini pektin dozuna bağlı
düşüş gösterir. %8 yüksek esterli pektin ilavesinde
ham yağ sindirimi düşüşü %8, %6 pektin ilavesinde
ise %15 olmuştur. Düşük esterlerde de düşüş %89’dur.
Regresyon göstergeleri %1’lik pektin ilavesinin ham
yağ sindirilebilirliğinde %0.7-2 düşüşe yol açtığını
göstermiştir (Stadermann, 1989).
Pektinin yumurta kolesterin düzeyine etkisi
Yumurtada kolesterin düzeyi sarıda toplanmış ve
sarıdaki fosfolipitlere de bağlanmıştır ve total sarı
lipitlerinin %4’ünü oluşturur. İnsanlar günlük 250300 mg sınırlı kolesterin alırlar, yani bir yumurta ile
bu düzeye ulaşırlar. 60 000mg yumurta x %31 sarı x
%4kolesterol= 242mg
Pektin ilavesi basit olarak kolesterin düşürücü etkidedir. Yumurta ve plazma kolesterin seviyeleri
sıkı ilişki halindedir. Serumda azalması yumurtada
azalmasını göstermez. Yumurta kolesterin seviye-
4
MEKTUP ANKARA Yıl: 2011 Cilt: 9 Sayı: 1
Pektine bağlı olarak ayrıca hücre duvarı unsurları ve
hemiselüloz sindirilebilirliği de artmıştır. Düşük esterli pektin ilavesi ile NÖM’lerin arasında ise negatif
ilişki bulunmuştur. Narenciye pektini sindirimi karma
yem pektininden daha yüksektir (Orth, 1985).
Pektinin Yumurta Verimi ve Canlı Ağırlık Gelişimi Üzerine Etkisi
Güç sindirilebilir polisakkaritler kanatlılarda yumurta verimini yoğun olarak etkiler. Vohra ve Kratzer
(1964) %4 pektin ilavesinde (yüksek esterli) canlı
K ana t lılard a P e k t in K u l l a n ı m ı ve E tki l e r i I I
ağırlık artışının gerilediğini, yeme %0.08 pektinaz
ilavesinde negatif etkinin ortadan kalktığını gözlemişlerdir. Vohra ve ark. (1979) %2 pektin ilavesinde
açık bir negatif etki bildirmişlerdir. Orth (1985) yumurta veriminin rasyona %4 pektin ilavesinde %15,
%5 pektin ilavesinde ise %25 düştüğünü belirtmiştir.
Drochner, W., Stadermann, B., Yildiz, G. (1993): Einfluss von Pektinen auf Leistung und Stoffwechsel des Geflügels. Übers. Tierernähr. 21, 121-180.
Pektin metabolizması sonucu oluşan metanol hücre
için zehirli bir maddedir. Bakterilerce substrat kaynağı olarak kullanılır. Pektinin viskozite artışına ve
pasaj hızı artışına enzim katkısıyla engel olunabilir.
Bu enzimler canlı ağırlık artışına ve dışkı kuru madde
düzeyinde artışa da yol açabilirler (pentozan, selülaz gibi). Otoklava olmuş çavdara pentozan enzimi
daha etkili olur (Drochner ve ark., 1993).
Franz, G. (1985): Struktur und biologische Funktion von Polysacchariden. In: Polysaccharide (W.Burchard Hrsg.) Springer, Berlin,
1 – 4.
Pektinin kalsiyum üzerine etkisi
Kratzer, F.H., Rajagura, R.W., Vohra, P. (1967): The effects of polysaccharides on energy utilization, nitrogen retention and fat
absorption in chicken. Poult. Sci. 46, 1489 – 1493.
Pektin yumurtacılarda özellikle kalsiyum (Ca) düzeyine etkiler. Ca değerlendirmesini düşürür, bir süre
sonra yumurta kabuğunda incelmeye yol açar. Rasyona %4 pektin ilavesinde bu negatif etki belirgin olarak gözlenir (Orth,1985). Pektin Ca sindirilebilirliğini
azaltır. Yumurta tavuklarda ince bağırsak ortamında
pH 7 de Ca iyonları pektin polimerleri ile yüksek düzeyde bağlanır. Bu durumda fekal atımı artar, alkali
fosfataz aktivitesi ile vitamin D emilimi azalır. Serum
Ca seviyesi düşer, östrojen metabolizması etkilenir
ve bu düşüş yumurta verimini de etkiler.
Sonuç
Eley, C.P., Hoffmann, E. (1949): Feed particle size as a factor in
water consumption and elimination. Poult. Sci. 128, 215 – 222.
Joslyn, M.A. (1962): The chemistry of protopectin: A critical review of historical data and recent developments. Adv. Food Res.
11, 1 – 107.
Koller, A., Neukom, H. (1969): Untersuchungen über den Abbaumechanismus einer gereinigten Polygalakturonase aus Aspergillus
niger. European Journal of Biochemistry, 7 (4): 485- 489.
Orth, A. (1985): Einfluß steigender Pektinzulagen in der Diät auf
Futteraufnahme, Legeleistung and Verdaulichkeit der Rohnährstoffe bei Legehennen. Hannover, Tierärztl. Hochsch., Diss.
Patel, M.B., McGinnis, J., Pubols, M.H. (1981): Effect of dietary
cereal grain, citrus pectin and guar gum on liver fat in laying hens
and young chicks. Poult. Sci. 60, 631 – 636.
Rackow, A. (1990): Futterkonfektionierung und intestinale Fermentation als Faktoren der Pektinunverträglichkeit bei Legehennen.Hannover, Tierärtzl. Hochsch., Diss.
Ricke, S.C., Van der Aar, P.J., Fahey, G.C., Berger, L.L. (1982):
Influence of dietary fibers on performance and fermentation characteristics of gut contents from growing chicks. Poult. Sci. 61,
1335 – 1343.
Pektin tüketimi su tüketiminde artış yem tüketiminde gerileme, yoğun intestinal mikrobiyel fermantasyon ve artan dışkı sulanması ortaya koymakta, diyare
benzeri duruma yol açmaktadır. Gagaya yapışmalar
ve kursak boşalmasında engellenme gözlenmektedir.
Antibiyotik ilavesi de pektinin negatif etkisini engelleyememiştir. Rasyon hazırlamada dikkat etmek gerekir. Rasyondaki %6 ve üzeri pektin düzeyi oldukça
negatif etkilidir. Rasyonda %2 pektin çavdardan gelebilir. Rasyonlarda %10 dan fazla çavdar yer almamalıdır. Yüksek oranda yonca unu, tahıl yan ürünleri,
baklagiller veya kök ve yumrulardan elde edilen yem
ve yan ürünleri dışkı bileşimine negatif etkilidir. Pektinin viskozite artışına ve pasaj hızı artışına enzim
katkısıyla engel olunabilir.
Romruen, K. (1987): Auswirkungen von Pektinzulagen auf
Futterverträglichkeit und Verdaulichkeit der Nährstoffe bei
Legehennen,geprüft mit Hilfe von ‘Pair – Feding – Versuchen’’.
Göttingen, Univ., Fak. Agrarwiss., Diss.
Kaynaklar
Vohra, P., Shariff, G., Kratzer, F.H. (1979): Growth inhibitory effect of some gums and pectin for ‘Tribolium Castaneum’ larvae,
chickens and Japanese quail. Nutr. Rep. Int. 19, 463 – 467.
Drochner, W., Stadermann, B., Yildiz, G. (1992). Studien zur limitierten Pektinverträglichkeit bei Geflügel. TAGUNG: Futterwert
und Futterwertverbesserung für ökologiegerechte Stoffwandlung
und Qualität der Produkte bei Schwein und Geflügel. Halle, 1-3
Dezember 1992, Univ. Leibzig, 147-151.
6
Eastwood, M.A. (1973): Vegetable fiber: Its physical properties.
Proc. Nutr. Soc. 32, 137-143.
MEKTUP ANKARA Yıl: 2011 Cilt: 9 Sayı: 1
Sato, M., Kaji, A. (1975): Purification and properties of pectate lyase produced by Streptomyces fradiae IFO 3439. Agr. Biol.
Chem. 39, 819 – 824.
Stadermann, B. (1989): Auswirkungen steigender oraler Zulagen
niedrigveresterten Pektins auf einige Stoffwechselparameter von
Legehennen – geprüft im Pair – Feding – System. Hannover, TiHo.,
Diss.
Stadermann, B., Yıldız, G., Drochner, W. (1992): Vergleichende
Untersuchungen verschiedener schwerverdaulicher Kohlenhydrate zur Kasualanalyse der Pektinunverträglichkeit beim Geflügel.
Unveröffentlicht
Vohra, P., Kratzer, F. (1964): Growth inhibitory effect of certain
polysaccharides for chicken. Poult. Sci. 43, 1164 – 1170.
K a na tl ı H a y v a nl a rda K an ibalizm
Kanatlı Hayvanlarda Kanibalizm
Sheila E. Scheideler, Sara Shields
Çeviren: Dr. Yasemin Salgırlı
Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı 06110 Dışkapı-Ankara
E-Posta: [email protected]
Nebraska-Lincoln Extension Üniversitesi, Tarım ve
Doğal Kaynaklar Bölümü tarafından yayınlanmıştır.
Bu makale, kanatlı hayvanlar tarafından sergilenen kanibalistik davranışın sebeplerini, kontrol ve
korunma yöntemlerini özetlemektedir. Korunma
yöntemlerinden biri olarak gaga kesimine de ayrıca
değinilmiştir.
Kanatlı hayvanlar tarafından sergilenen kanibalistik
davranış, sürü arkadaşlarının birbirlerinin deri, doku
veya organlarını gagalaması, yaralaması ve yemeleridir. Kanibalizm vakaları, kafes, zemin tipi barındırma ve kuluçkahane gibi her türlü barındırma sisteminde, açık ve serbest beside ve tavuk, ördek, hindi,
keklik ve sülün gibi çeşitli kanatlı hayvanlar arasında
baş gösterebilmektedir. Kanatlılar, kalabalık ortamlarda ve besin kısıtlanması durumlarında kanibalistik
davranış göstermektedir. Sürü davranış modelleri ve
kuşlar arası dinamik, kuşların birbirlerine karşı gösterdikleri ve sıklıkla yaralanma ile sonuçlanabilen
saldırganlık davranışını da içermektedir.
Kanibalizm, dominant ilişkilerin kurulmasının çok
sonrasında meydana gelebilen ayrı bir problem ve
gerçek anlamda fiziksel zarara yol açması ile dominant davranıştan ayrılır. Kanibalizm, çoğunlukla tüy
yolma ile başlar ve sıklıkla vücut, parmaklar, kuyruk ve özellikle de kanat bölgesine yönelerek devam eder. Kanibalizmin önlenmesi, tedavisinden çok
daha kolaydır.
Kanibalizmin Nedenleri
Kanibalizmin nedeni, genetik ve çevresel faktörlerin
birleşiminden oluşmaktadır. Kesin olarak etiyolojisi
bilinmemekle birlikte çeşitli bakım şartları ve genetik faktörler sürüyü kanibalizme ortaya karşı duyarlı
hale getirmektedir. Kanibalizmin ortaya çıkmasında
etkili faktörlerden bazıları şunlardır:
• Yem, su, tüneme veya kuluçka alanları gibi kaynaklara yetersiz erişim
• Tüy yolma ve kanibalizm gösterme eğilimi açısından soy farklılıkları
• Diyette yokluk veya noksanlık (örneğin: tuz noksanlığı)
• Parlak aydınlatma sistemleri
• Sürü içinde bırakılan yaralı hayvanlar
• Kalabalık sürüler
• Değişik yaşta veya renkteki kanatlıları bir arada
tutma
• Dışa çıkık kafes veya kulübe telleri, hasarlı barikatlar veya yeni bir araya getirilmiş kanatlılar
arasındaki kavgalardan kaynaklanan kanamalı yaralar
• Hasta veya düşük vücut ağırlığına sahip kanatlılar
• Yumurtlama sürecini erken başlatmak üzere tasarlanmış foto-uyarım programları
• Özellikle normal dinlenme ve yem arama davranışını engelleyen veya sınırlandıran uygunsuz ortamlar
• Diyeti daha az tercih edilen yem yönünde değiştirmek
Önlemler
Kanibalizm olguları en iyi şekilde idare edilen sürülerde bile görülebilmektedir. Bununla birlikte önleyici tedbirler alındığı taktirde problemlerin ortaya
çıkması pek olası değildir. Kanibalizm kontrol programlarında ilk adım, genetik açıdan kanibalizme
meyilli olmayan bir soy seçmek ve sonrasında hayvanlara yeterli yem, dikkatli bir şekilde idare edilen
aydınlatma, güvenli barınma ve çevresel zenginleştirme gibi unsurları içeren mümkün olan en iyi bakım
koşullarını sağlamaktır.
Bunların yanı sıra sürünün yaşına ve tipine uygun
olan, besin ihtiyaçlarını karşılayacak tam bir rasyonun sağlanması da oldukça önemlidir. Kanibalizm,
protein, sodyum ve fosfor noksanlıklarıyla ilişkilendirilmiştir. Kanatlı hayvan büyüdükçe değişen protein
ihtiyacı, önerilen beslenme programı temel alınarak
ayarlanmalıdır. Tüm kanatlıların aynı anda yemesini
sağlayan uygun yemlik alanları, sıklıkla kanibalizm
saldırılarına maruz kalan düşük ağırlıklı kanatlıların
sürü içinde olmasını engelleyecektir.
Yıl: 2011 Cilt: 9 Sayı: 1 MEKTUP ANKARA 7
K ana t lı H ayv anlard a K a n i b a l i z m
Gerek aydınlatma programları gerekse aydınlatma
yoğunluğu kanibalistik davranışı etkileyebilmektedir. Foto – uyarım programları, kanatlı hayvanlara 20
haftalık yaşa yani fiziksel olgunluğa ulaşana kadar
ertelenmelidir. Kanibalizmi önlemek için sıklıkla loş
ışık ve gaga kesim kombinasyonu uygulanmaktadır.
Bu durumda aydınlatma, sürülerin ve tesislerin günlük gözlemlerine izin verecek parlaklıkta olmalıdır.
Azaltılmış aydınlatma kullanıldığı taktirde, 5-10
lükslük (0.5 ila 1 ayak mumu civarı) akkor veya floresan ampuller tavsiye edilmektedir (örnek: güç bela
gazete okumak için yeterli aydınlık).
Kanibalizm, öğrenilmiş bir davranıştır ve bir kere
ortaya çıktığında sürü içinde yayılmaktadır. Kanın
kanatlı hayvanları cezbetmesi nedeni ile vakalar bir
hayvanın yaralanması ve
akabinde kafes arkadaşı
veya sürünün yarayı yolması ile başlayabilmektedir. Bu nedenle, kanatlıları
yaralanmalardan korumak
için hasarsız barikatlarda
tutmak önemlidir. Kulübe
veya kafeslerdeki serbest
teller deriyi delerek kanamaya neden olabilmektedir. Tele takılan veya yakalanan hayvan, kaçmaya
çalışırken derisini soyabilmekte veya tüy kaybedebilmektedir.
Eski kafes ve barikatlar,
yaralanma ve tüy yolmaların olağan hale gelmesine izin verilmeden değiştirilmelidir.
Kanibalistik
hayvanlar, yaralılar, kanibalizm kurbanları ve ölü
kuşlar sürüden en çabuk
şekilde uzaklaştırılmalıdır.
Çevresel zenginleştirme,
hayvanların ilgisini çekmek ve daha çeşitli davranışlar sergileyebilmelerini
sağlamak için kafes ve kulübelere çeşitli nesnelerin konulmasına yönelik
uygulamalardır. Tavuklar
için, kanibalizm olasılığını
8
MEKTUP ANKARA Yıl: 2011 Cilt: 9 Sayı: 1
azaltan çevre zenginleştirmeleri, kutuları, tünekleri,
yem arama olanaklarını ve sürü arkadaşlarını gagalamak yerine başka uğraşlara yönelten diğer unsurları
içermektedir.
Karanlık kuluçka kutusu, yumurtlama için güvenli
bir yer sağlamakla birlikte ovipozisyon sırasında dışa
dönük kloakanın, kanibalizm potansiyeli olan sürü
arkadaşlarına maruz kalmasını da engellemektedir.
Kloaka, gagalama açısından oldukça dikkat çekici
olduğundan bazı kanibalizm vakaları ovipozisyon sırasında baş göstermektedir. Tavuklar, yerdeki diğer
tavukların ulaşamayacağı yeterli derecede yüksek
yerlere tüneyerek vücutlarının arka taraflarına yönelik saldırgan gagalamalardan kaçabilmektedir.
Yarkalar küçük yaşlardan itibaren bu ortamlarda ye-
K ana t lı H ayv anlard a K a n i b a l i z m
tiştirildikleri taktirde sığınak yerleri olarak tünekleri
daha çok tercih etmektedir.
Eşelemek ve gagalamak açısından cazip olan kum
tipi yerlerde yetiştirilen yarkalarda kanibalistik davranış gelişme olasılığı daha düşüktür. Tavuklar doğal
bir davranış modeli olarak günün önemli bir bölümünü besin arayarak geçirirler. Ortam, yem arama
davranışının sergilenmesi açısından uygun olmadığı
taktirde, gagalama davranışı sürü arkadaşlarına yönelebilmekte ve bu da kanibalizmin ortaya çıkmasına
neden olmaktadır. Bu nedenle, saman, yeşil yapraklı
sebzeler veya kırpılmış çimen parçaları ile döşeli zeminde yem arama imkanlarını sağlamak veya derin
kum içinde küçük tanelerle besleme yapmak önemlidir. Ayrıca, pelet yemden ziyade lapa diyetin tercih edilmesi de hayvanın çeşitli zemin parçacıklarını
elemesi sırasında diyeti sindirmesi daha uzun süreceği için kanibalizm vakalarını önlemeye yardımcı
olabilmektedir.
İpten yapılmış kafes zenginleştirme materyallerinin
de gagalama davranışını sürü arkadaşlarından başka
yere çekmeye yardımcı olduğu ortaya konulmuştur.
Kafes ve kulübelerde, 4-8 parçadan oluşmuş sarmal
askılar gagalama davranışını ortaya çıkarmakta ve
sürü arkadaşlarına karşı saldırgan gagalama davranışını önlemeye yardımcı olabilmektedir. Periyodik
olarak hareket ettirilen veya değiştirilen kafes zenginleştirme materyalleri kanatlıların dikkatini çekme açısından daha etkilidirler. İdeal olan, kanatlı
hayvanların, doğal yem arama ve keşif davranışlarını
tüm unsurları ile sergileyebileceği etrafı korumalı
olan bir dış alana çıkışına izin verilmesidir.
Kanibalizm Salgınının Kontrolü
Her ne kadar kanibalizmin önlenmesi daha iyi bir çözüm yolu olsa da, davranışın bütün sürüye yayılmadan ortadan kaldırılması önemlidir. Var olan salgını
tamamı ile durdurmak zor olsa da bu amacı gerçekleştirmeye yardımcı çeşitli metotlar mevcuttur. Düzeltici adımlardan bazıları aşağıda verilmiştir:
• Ciddi tüy gagalaması gösteren (özellikle diğer
kuşların yaraları ve arka taraflarına) kuşların ayrılması
• Kanibalizm kurbanlarının uzaklaştırılması ve ayrı
bir yerde tedavi edilmesi veya gerekli olduğu taktirde insani bir yöntemle ötenazileri
• Aydınlatmanın 5-10 lüks (5-10 ayak mumu) civarına düşürülmesi
• Özellikle yem aramaya ilişkin materyaller olmak
üzere zenginleştirmeye yönelik araçların ortama
eklenmesi
• Ek yem ve su alanlarının bulunması
• Folluk ve tüneklerin eklenmesi
• Arka tarafı travmalı tavukların dışa çıkık kloakasına antibakteriyel yara spreyi uygulanması (küçük sürü koşullarında)
• Terapötik gaga kesiminin düşünülmesi.
Güvenli ve üstün hizmet anlayışıyla,
Türkiye’nin dört bir yanında
yıllardır aynı tutkuyla
ACAR ECZA GRUP
Genetik açıdan sürünün dikkatli seçimi ve iyi yönetim uygulamaları, kanibalizmi büyük ölçüde engellemektedir. Bununla birlikte, koruma yöntemi olarak
sıklıkla gaga kesimi uygulanmaktadır. Gaga kesimi
uygulaması, hem akut hem de kronik ağrıya neden
olabildiğinden rasgele yapılmamalıdır. Nöromlar ve
ampute edilmiş gaga gövdesinde kopmuş sinir uçlarının dolanması bazı zamanlarda gaga kesim hatalarından kaynaklanmaktadır.
Gaga kesimine alternatif geliştirilinceye kadar, kanibalizm salgın olasılığına karşı gaga kesim kararı
verilirken bu uygulamanın ağrı potansiyeli göz önünde bulundurulmalıdır. Daha uysal sürülerin genetik
seleksiyonu aracılığı ile kanibalizmi önlemeyi amaçlayan mevcut araştırmaların, gelecekte gaga kesimi
ihtiyacını ortadan kaldırabileceği düşünülmektedir.
10 MEKTUP ANKARA Yıl: 2011 Cilt: 9 Sayı: 1
İpekyol Cad. No:85 / ŞANLIURFA
Tel: 0414 312 80 11 (pbx)
Fax: 0414 313 35 36
Reşatbey Mah. Fuzuli Cad. 31/A
Esin Apt. Altı, ADANA
Tel: 0322 457 34 36
Fax: 0322 453 23 13
Osmangazi Mah. İbrahim Ethem Cad.
No:72/A Bayraklı - İZMİR
Tel: 0232 341 13 73
Fax: 0232 341 55 48
Plevne Cad. Aslanağzı Sk. Beşer
İş Merkezi No:3/A-2 Gülveren, ANKARA
Tel: 0312 350 98 98 (pbx)
Fax: 0312 349 51 51
K a na tl ı H a y v a nl a rda K an ibalizm
Gaga Kesimi
Kanatlı hayvanların gagası, oldukça fazla sinirle donatılmıştır ve aynen insan eli gibi dokunma, ısı ve
basınca duyarlıdır. Kanatlı hayvanlar gagalarını, sadece yem toplamak için değil aynı zamanda çevredeki nesneleri keşfetmek ve manipüle etmek, tüylerini düzeltmek, kum banyosu yapmak, yuva yapmak
ve sosyal ilişkiler için de kullanırlar. Bu nedenle
gaga kesimi ağrı verici bir işlem olmasının yanı sıra
hayvanı önemli duyusal bilgilerden de yoksun bırakmaktadır. Bununla birlikte, alternatiflerin tükendiği
bir durumda dikkatli bir gaga kesim programı kanibalizm vakalarını önlemeye büyük oranda yardımcı
olacaktır.
Kanibalizmin, yeterli su ve yiyecek erişiminin sağlandığı, kafes başına düşen hayvan sayısının az olduğu kafeslerde yayılımı etkin değildir. Medyum
hibrit yumurtacı tavuk sürüsü, tavukluk kafes sistemlerinde barındırıldıklarında gaga kesim işlemi
uygulanmamalıdır. Bununla birlikte, hafif olan beyaz
Leghorn hibritleri kalabalık sürü kafes ortamlarında barındırıldıklarında (tavuk başına 70 inç kareden
az alan), kanibalizmden ötürü yüksek ölüm oranları
görülebilir. Her ne kadar 86 inç2/kanatlı hayvan’dan
daha yüksek oranlarda sürü yoğunluğu önerilmese de
kapsamlı önlemler alınmayan bu oran üzerindeki kalabalıklarda kanibalizmin önlenmesi için gaga kesimi
gereklidir.
bulunmaları halinde adapte edilebilmeleri açısından
üreticiler hazırlıklı olmalıdır. Makas bıçağının çok sıcak veya çok soğuk olması durumunda ya da çevre
ısısının sürünün fazla ısınmasına neden olduğu durumlarda kanama meydana gelmektedir.
Şekil 1: Kabul edilebilir (hafif) kesim
Şekil 2: Çok fazla (ağır) kesim
Gaga kesim kararı alındığı taktirde, bu işlem sadece
eğitimli personel tarafından ve kanatlı hayvan 7-10
günlük yaştayken yapılmalıdır. Gaga kesim hataları,
zaten stresli olan işleme ek bir ağrı ve acının yanı
sıra kanibalizmin önlenmesinde başarısızlığa neden
olabilir.
Gaganın doğru miktarının uzaklaştırılması önemlidir. Haşin gaga kesimleri, nörom formasyonu ve skar
(yara) dokusu oluşmasına neden olmaktadır. Halbuki, üst gaganın sadece 1/3 ila 1/4’lük kısmının ve alt
gaganın biraz daha az bir kısmının dikkatli kesimi bu
sonucun ortaya çıkmasını önlemektedir. Alt gaganın
daha az bir kısmının uzaklaştırılabilmesi için gaga,
yukarıdan aşağıya doğru bir üçgen şeklinde kesilmelidir (Şekil 1 ve 2). Gaga kesim aleti örneği Şekil 3’te
gösterilmiştir.
Gaga kesimi için çoğunlukla ısıtılmış bıçaklar kullanılmaktadır. Ancak, lazer ve kızılötesi ışınların kullanıldığı yeni teknolojiler de günümüzde araştırılmaktadır. Bu nedenle, bu yeni teknolojilerin kullanılabilir
Yıl: 2011 Cilt: 9 Sayı: 1 MEKTUP ANKARA 11
K ana t lı H ayv anlard a K a n i b a l i z m
Şekil 3: Gaga kesim makası örneği
4. Kesimi izleyen 4-7 gün boyunca yemlik derinliğini en az 2 inç’e (5.08 cm) kadar arttırınız. Hayvanlar bu zaman aralığında, yemliğin tamamını
gagalama yetisine sahip değillerdir.
5. Günde iki kez yem takviyesi yaparak veya mekanik yemlemeyi daha fazla çalıştırarak yem tüketimini uyarınız. Gaga kesimini izleyen bir hafta
boyunca prestarter, starter veya yüksek yoğunluklu stres yemi verilmelidir.
6. Gaga kesimini izleyen bir kaç gün boyunca su basıncını düşürün veya manuel olarak kap sulama
cihazlarını çalıştırın. Yeni gaga kesimi yapılmış
hayvanların, kesimin hemen sonrasında otomatik
sulukları kullanması oldukça zordur.
7. Gaga kesiminin bir hafta öncesi veya kesimi izleyen iki hafta boyunca hayvanlar, barınma, aşılama veya parazitlenmeye (açık beside) bağlı
strese maruz bırakılmamalıdırlar.
8. Gaga kesimini takiben iyileşmeyi gözlemlemek
için hayvanları sıklıkla kontrol ediniz.
9. Gaganın belirgin şekilde tekrar uzaması durumunda ikinci bir gaga kesimi gerekebilir. Bu işlem, sekiz haftalık yaş öncesi veya sekiz haftalık
yaşta yapılmalıdır.
İçerik: Poultry Management, Yayın Tarihi: Şubat
2007
Gaga Kesimi Öncesi ve Sonrası İdare Açısından
İpuçları
Kesim öncesi ve sonrası stresi, kanamayı, ağırlık kaybını ve dehidrasyonu en aza indirmek için önlemler
alınabilir. Yardımcı olabilecek bu prosedürlerden bazıları şunlardır:
1. Sıcak hava koşulları altında kesim yapıldığı taktirde hayvanları olabildiğince serin tutunuz. İşlemi sabah erken saatte veya gün batımından
sonra yapmak daha iyi olacaktır. Her zaman için
taze ve soğuk suyu mevcut bulundurunuz.
2. Gaga kesiminden iki gün önce ve kesimi izleyen
iki-üç gün boyunca suya K vitamini eklenmelidir
( 5 mg/galon veya 20 mg/lt).
3. Bazı zamanlarda suya ayrıca C vitamini de eklenebilir ( 20 mg/lt veya 80 mg/galon).
12 MEKTUP ANKARA Yıl: 2011 Cilt: 9 Sayı: 1
Taklitleri,
Asla yerini
tutamaz!
Yumurtacı Tavuklarda Tüy Dökümü; Tarih, Değişen Senaryolar ve Gelecekteki Stratejiler
Yumurtacı Tavuklarda Tüy Dökümü; Tarih, Değişen
Senaryolar ve Gelecekteki Stratejiler
Yousaf, M., Chaudhry, A.S. History,
changing scenarios and future strategies
to induce moulting in laying hens. World’s
Poultry Science Journal, 64: 65-75,2008.
Özet
Tüy dökümü; kanatlılarda eski tüyler yenileri ile yer
değiştirirken gıda alımının ve vücut ağırlığının azaldığı, aynı zamanda üremenin de askıya alındığı doğal
bir süreçtir. Bu süreç yumurtacı tavuklarda fotoperiyot kullanılarak, yem kısıtlamasına gidilerek ya da
diyetteki minerallerin ve diğer bileşenlerin miktarları değiştirilerek uyarılabilir. Tüy dökümü tavuklarda
yumurta üretimini ve kalitesini artıracak, çiftliklerde ve kuluçkahanelerde hem ölüm oranlarını hem
de üretim ve yatırım maliyetlerini azaltacaktır. Yem
kısıtlaması, kanatlılarda tüy dökümünü uyarmak
için kullanılan en etkili yöntem olmakla birlikte,
İngiltere’de ve Avrupa’da hayvan refahı açısından
meşru olmayan bir uygulamadır. Küresel kanatlı endüstrisini yakından ilgilendiren tüy dökümü ile ilgili
değişik ülkelerde yem kısıtlamasının yerine koyulabilecek, uygulanabilir nitelikte alternatif bir yöntem
geliştirme çabaları sürmektedir. Bu çalışma, tüy dökümünü uyarmak için kullanılan yöntemlerin tarihini
ve geçmişte test edilmiş bu yöntemlerin gelecekte,
yumurtacı tavuklarda gıda kısıtlamasının daha uygun
bir alternatifi olabilme ihtimalini araştırmaktadır.
Anahtar kelimeler: tüy dökümü, refah, uyarma,
fizyoloji
Giriş
Orman tavuğu (Gallus gallus) olarak bilinen tür, tüm
hayatını üreme sistemi invole olup yumurta üretimi duruncaya kadar kuluçkalık olarak geçirmektedir
(Sherry ve ark., 1980). Kuluçka periyodu boyunca
gıda alımını azaltmakta ve vücut ağırlığının %20’si
kadarını kaybetmektedir. Kuluçkaya yatan kanatlılardaki bu durum “spontan anoreksi” olarak tanımlanmıştır (Mrosovsky ve Sherry, 1980; Sherry ve ark.,
1980). Civcivler yumurtadan çıktıktan sonra ise tavuk yavaş yavaş eski haline dönmekte ve kendisini
yenilemektedir. Spontan anoreksi için verilebilecek
en uç örneklerden biri erkek imparator penguenlerdir (Aptendytes forsteri). Bu erkek kuşlar, Antartika kışı boyunca, eşlerinin bıraktığı yumurtalar
14 MEKTUP ANKARA Yıl: 2011 Cilt: 9 Sayı: 1
Çeviren : Araş. Gör. Ahu DEMİRTAŞ
Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı-ANKARA
E-posta: [email protected]
Tel: 0312 317 03 15/432
üzerine kuluçkaya yatmaktadırlar. Kuluçka dönemi
boyunca gıdaya ulaşmaları oldukça zor olduğundan
vücut ağırlığının % 40’ı kadarını kaybetmektedirler
(Le Maho, 1977). Bununla birlikte bu durum tavuklar
da dahil tüm kuş türleri için, besin yokluğunda çok
uzun süreler hayatta kalmalarını sağlayan doğal bir
özelliktir (Berry, 2003). Dinlenme döneminden üretim dönemine geçerken ise tüm özelliklerini tekrar
yenilemektedirler.
Göç eden kuşların özellikle sahil kuşlarının, binlerce kilometre hiç durmadan uçtukları bilinmektedir.
Bu uçuşlar bazen 100 saat sürebilmekte ve uçuş boyunca yemsiz ve susuz kalan bu kuşlar yüksek vücut
metabolizmalarına rağmen sadece vücut depoları ile
idare etmektedirler (Butler ve Woakes, 1990).
Tüy dökümünün uyarılması tavukların üretken dönemlerinin uzatılması açısından faydalı olacaktır.
Aksi taktirde yumurta üretimi kısa sürede düşük düzeylere inecektir. Bu çalışma, geçmişte test edilen
tüy dökümü yöntemlerini değişik yönleri ile ele almakta ve bu yöntemlerin tüy dökümünü uyarma potansiyelleri ile birlikte yumurta üretimine ve hayvan
refahına olan katkılarını da araştırmaktadır.
Tüy Dökümü; Birçok Hayvan Türünde Doğal
Bir Fenomen
Tüy dökümü, birçok yabani hayvan ve kuş türü için
reproduktif yenilenme anlamına gelmektedir (Burton
ve Burton, 1980). Memelilerde tüy dökümünün uyarılmasında; doğal ritim, gün ışığı sürelerindeki mevsimsel değişimler ve hormonlar gibi birçok karmaşık
faktör etkili olmaktadır. Yılanlarda deri değiştirme
olarak adlandırılan benzer durum, dudak çevresindeki derinin gevşemesi ile başlar ve geriye doğru itilen bu deri yerini yenisine bırakır. Fok balıklarının
da yüzlercesi, yazın ikinci yarısında deri değiştirmek
için karaya vurur. Kurbağalarda tirotropin hormonu
deri değişimi için tiroit bezini uyarır. Artropotlarda
ise değişim için deriden salınan hormonlar, eski kutikulada gevşemeye ve kısmi çözülmeye neden olur.
Çatlayan kutikula artropodun su yüzüne çıkmasına
Yumurtacı Tavuklarda Tüy Dökümü; Tarih, Değişen Senaryolar ve Gelecekteki Stratejiler
aracılık eder. Akrepler iki ya da üç yıllık ömürleri boyunca dört kez deri değiştirirler. İnsektler ise periyodik aralıklar ile kendilerini sınırlayan dış iskeletleri
dökülürken yalnızca doğrusal boyutta değişim gösterebilirler. Bir diğer insekt grubu olan mayıs böcekleri
üç yılı “nimf” formunda geçirdikten sonra genellikle
geceleri su yüzeyine çıkar ve derilerini değiştirerek kanatlı formlarına dönüşürler. Ergin formlarına
dönüşmek için muhtemelen bir kere daha deri değiştirirler. Yengeçler ise kabuk değiştiren gruptadır.
Erkek ve dişiler farklı zamanlarda kabuk değiştirirler
ve erkek yengeçler dişiler ile dişi kabuğunu attıktan
hemen sonra halen yumuşakken çiftleşirler. Çünkü
dişiler kabuk değiştirdiklerinde erkekler için çok çekici hale gelirler. Kabuk değiştiren bir diğer tür olan
ıstakozlar, oldukça sert iskeletlerini büyüme sürecinde ilk yıl sekiz kez, sonraki iki yıl iki ya da üç kez ve
üçüncü yıldan sonra da sadece bir kez olmak üzere
periyodik olarak değiştirirler. Nematod kurtçukları
ise kuluçka ile olgunlaşma dönemi arasında dört kez
kabuk değiştirir (Burton ve Burton, 1980).
Kanatlı Türlerinde Tüy Dökümünün
Uyarılması
Kanatlı türlerinde tüy dökümü, kanatlıların üreme
özelliklerini ve yeteneklerini periyodik olarak yenilemeleri anlamına gelmektedir (Berry, 2003). Tavuklarda tüy dökümünün uyarılmasının tarihi ise 19.
yüzyılın başlarına kadar uzanmaktadır (Rice, 1905;
Rice ve ark., 1908). Bilim adamları tüy dökümünü
uyarmak için değişik metotlar keşfetmişler ve bu
uygulamalar 1930’lar boyunca büyük popülarite kazanmıştır. 1950’lere gelindiğinde Kalifornia’daki yumurta üreticilerinin çoğu bu metotları sistemli bir
şekilde uygular hale gelmiştir. Tüy dökümü uygulamaları 1960 ve 1970’lerde, bu konuda yazılan çok
sayıda araştırma makalesi ile birlikte yaygınlaşmaya
devam etmiştir. Yakın tarihlerden itibaren tüy dökümü, dünyanın birçok yumurta üreten bölgesinde,
adeta tükenen tavukları gençleştirmek için bir araç
olarak kabul edilmekte ve kullanılmaktadır (Bell,
2003).
Ticari olarak yumurtacı sürüler, genellikle 1 yıllık yumurtlama siklusu boyunca yumurta üretiminde kullanılıp sonrasında satılırlar. Yumurtlama siklusunun
sonlarına doğru özellikle bir de sıcak döneme tesadüf edildi ise yumurta üretimi ve kalitesi oldukça
düşer. Yumurta üretiminin başlangıcında ise henüz
genç olan sürüden elde edilen küçük yumurtalar çiftlik kazancında düşüşe neden olacaktır (Koelkebeck
ve ark., 1993; Yousaf, 1998). Fakat eski sürüde tüy
dökümü uyarılır ve bu sayede bu sürü ek bir yumurtlama sezonu boyunca daha kullanılacak olursa çiftliğin sabit giderleri daha uzun bir zamana yayılmış
ve her birimden alınan verim artırılmış olur. Bugün
ABD’de bulunan yumurtacı sürülerin % 75’ i bu şekilde düzenli değişim programının bir parçası olarak
tüy dökümüne tabi tutulmaktadır.
Tüy Dökümünü Kontrol Eden Fizyolojik
Mekanizmalar
Yıllık dinlenme dönemi boyunca yumurtacı tavukların kan lipid düzeyleri düşer. Yumurtalık ve yumurta
yolu ise olgunlaşma dönemi öncesindeki boyutlarına kadar küçülür. Üreme aktivitesindeki gerileme,
tiroid bezince kontrol edilen tüy dökümünün gerçekleşmesi için ön koşuldur. Tüy dökmüş tavuklardaki en belirgin değişiklik yumurtalık ve tiroid bezi
aktivitesinde gözlenir (Brake ve Thaxton, 1979).
Hipofiz-yumurtalık ve hipofiz-tiroid bezi eksenindeki
antagonizma yumurtlamanın durduğu süreç boyunca
tüylerin yenilenmesinin kontrolünde kritik bir öneme
sahiptir (Decuypere ve Verheyen, 1986). Tüy dökümü
ilk aşamada tiroksin (T4)’in ve ardından T3’ün artışı
ile uyarılır (Verheyen ve ark., 1983). Daha sonra tüy
foliküllerini baskı altında tutan östrojenin (Stake ve
ark., 1979) gerilemiş yumurtalıklardan salınmasının
# ! ,$)(%()+%,
&% (.(.(%,$*(!%(.((%(" +
,%! (.(.(%+%*+%,!!$!%
(.(.((!%-(-%(%( $!! (
" *$ - .$!*((%**(- $(%
- ("- $ ".%+ +,
,"*-(((""-(, $%
.((!**%+%,- "%"
-,,$%%% %$%'
Yıl: 2011 Cilt: 9 Sayı: 1 MEKTUP ANKARA 15
Yumurtacı Tavuklarda Tüy Dökümü; Tarih, Değişen Senaryolar ve Gelecekteki Stratejiler
azalması sonucu tüy folikülleri aktive olur. Bu aktivasyonda, tiroksin ve progesteron da rol oynar. Tüy
dökümü süreci boyunca, eski tüylerin yeni çıkanlar
tarafından itilip atılması, bu sürecin tüy foliküllerinin uyarılması sonucu geliştiğini ve bu uyarımdan
da hormonların sorumlu olduğunu doğrulamaktadır.
Yine aynı dönemde artan kortikosteroidler ise gonadların atrofiye olup, yumutlamanın durmasına hizmet ederler (Van Tienhoven, 1981).
Tüy Dökümü Metotları
Tüy dökümü ile ilgili 1960 ve 70’lerden beri aktif olarak yapılan araştırmalar sonucu geliştirilen stratejiler
günümüzde büyük ilgi görmekte ve hızla geleneksel
yem kısıtlama programlarının yerini almaktadır. Tüy
dökümü periyodu sonunda maksimal yumurta üretiminin sağlanabilmesi için vücut ağırlığının optimal
olarak %25-35’inin kaybedilmesi gerekir. Bu ağırlık
kaybına başlıca organların ağırlıklarının azalması ve
vücut depolarının tüy dökümü uygulamaları boyunca
besin kaynağı olarak kullanılması sebep olur. Fazla
ağırlık kaybı genellikle yem kısıtlaması yönteminde
görülür ve hayvanlarda açlığa, bağışıklık sisteminin
zayıflamasına ve ölüm oranlarının artmasına neden
olur. Yem kısıtlamasına gidilmeden tüy döktürülen
tavuklarda ise daha düşük ağırlık kaybı, daha güçlü
bir bağışıklık ve daha düşük ölüm oranları gözlenir.
Tüy dökümünü uyarmak için en yaygın şekilde kullanılan metotları 4 ana başlık altında toplayabiliriz:
Yem Değişimi Ve/Veya Kısıtlaması: Yem kısıtlaması bir diğer deyişle hayvanı yemden yoksun bırakma; kolay uygulanabilir ve ekonomik bir yöntem
olduğu için kanatlı sektöründe en yaygın şekilde kullanılan ve çoğunlukla da ışık ve /veya su kısıtlaması ile kombine edilen bir yöntemdir (Rice ve ark.,
1908; Hembree ve ark., 1980; Hussein, 1996, Yousaf,
1996; Yousaf, 1998; Koelkebeck ve ark., 2001; Bell,
2003; Biggs ve ark., 2004; Chowdhury ve ark., 2004;
El-Deek ve Al-Harthi, 2004; Oguike ve ark., 2004;
Kubena ve ark., 2005; Khoshoei ve Khajali, 2006).
Hayvanlar yemden yoksun oldukları dönem boyunca hayatta kalabilmek için fazla vücut depolarını
tüketmeye başlarlar. Vücutta artan katabolizmanın
ise bağışıklığın zayıflamasına, istenmeyen davranış
değişikliklerine ve hatta ölüme neden olduğu bilinmektedir. Değişen derecelerde yem kısıtlaması ya da
yem değişimi yemden yoksun bırakma metodunun
bir alternatifi olabilir fakat bu yöntemlerin başarısı
da yem kısıtlamanın süresine ve ilgili yemlerin içeriği ile besin yoğunluğuna bağlıdır.
16 MEKTUP ANKARA Yıl: 2011 Cilt: 9 Sayı: 1
Farklı Diyet Uygulamaları: Son yıllarda araştırmacılar tüy dökümünü uyarmak için tiroid bezini uyaran
ve tiroaktif proteinler (Kuenzel ve ark., 2005) olarak
bilinen alfaalfa (Donalson ve ark., 2005; Ricke, 2003;
Woodward ve ark, 2005; Kim ve ark., 2006, McReynolds ve ark., 2006), melengestrol asetat (Koch ve
ark., 2005a; 2005b) ve alfalafa oligosakkarit kombinasyonlarını (Kim ve ark., 2006) değişen oranlarda
kullanmaktadır. Özellikle alfalalfa proteini, yüksek
ham protein ve kalsiyum içermesi, bağırsaklardan
geçiş hızının yavaş olması sayesinde daha iyi sindirilmesi ve daha çok mikrobiyal fermentasyona uğraması
nedeniyle tercih edilmektedir. Kullanılan diyetlerin
besin yoğunlukları değişse de pek çoğu tüy dökümü
amacıyla başarıyla kullanılmaktadır. Bu anlamda tek
bir besin türünün ya da yem çeşidinin tüy dökümüne
katkısını saptamak güçtür fakat eksikliğinin hayvanın
sağlığını ciddi bir şekilde tehdit edeceğini tahmin etmek güç değildir.
Yem Katkı Maddeleri: Tüy dökümünün bakır, çinko
(Stevenson ve Jackson, 1984), sodyum (Harms, 1981)
ya da alüminyum (Hussein ve ark., 1989) gibi çeşitli
mineraller ile uyarılması geçmişte birçok araştırmacı
tarafından denenmiştir. Alüminyum tuzunun (Lipstein ve Hurwitz, 1982; Hussein ve ark., 1989; Hussein,
1996; Yousaf, 2004; Yousaf ve Ahmad, 2006) ya da
çinkonun (Cantor ve Johnson, 1984; Yousaf ve ark.,
Yumurtacı Tavuklarda Tüy Dökümü; Tarih, Değişen Senaryolar ve Gelecekteki Stratejiler
1998; El-Deek ve Al-Harthi, 2004; Moore ve ark.,
2004; Ocak ve ark., 2004; Ahmed ve ark., 2005; Yousaf ve Ahmad, 2006; Koch ve ark., 2007; Koelkebeck
ve Anderson, 2007) yüksek dozlarda kullanımı ile başarılı sonuçlar elde edilmiştir. Bununla birlikte, diyete düşük dozda çinko ekleyip beraberinde kalsiyum
miktarının azaltılması da başarılı sonuçlar vermiştir
(Cantor ve Johnson, 1984; Breeding ve ark., 1992;
Yousaf, 1998; Ricke ve ark., 2001). Örneğin diyette
sodyum miktarının azaltılması (Naber et al., 1984;
Said et al., 1984), tüy dökümünün uyarılmasında yem
kısıtlaması ile eş etkinliğe sahiptir. Bakır da etkili bir
tüy dökümü ajanıdır (Pennington ve Calloway, 1973;
Davis, 1974; Griminger, 1977; Pearce ve ark., 1983;
Stevenson ve Jackson, 1984, Yousaf, 1998, Yousaf,
2004). Diyetine mineral ilave edilen gruplar, kontrol
gruplarına göre tüy dökümü sonrası daha iyi bir üretim performansı göstermişlerdir. Diğer yandan, diyete yüksek oranda ilave edilen mineraller ette ve yumurtada birikip kalıntıya neden olabilir, bu da insan
sağlığını olumsuz yönde etkileyebilir. Bu risk, yüksek
mineral dozlu diyetler yerine düşük dozlu olanların
kullanılması ile bertaraf edilebilir.
Hormonlar: Tüy dökümünün hormonlarla uyarılması gonadotropin salgılatıcı hormon (Gn-RH) ajanları
(Dickerman and Bahr, 1989) ile Löprolit asetat (Burke ve Attia, 1994) kullanılmasını gerektirir. Progesteron enjeksiyonunun ise yem kısıtlaması ile karşılaştırıldığında tüy dökümünün uyarılmasında daha etkili
olduğu rapor edilmiştir (Adams, 1955). Dolayısıyla
progesteron enjeksiyonu tüy dökümü uygulamalarında başarı ile kullanılmaktadır (Adams, 1956; Hansen,
1960; Furr ve ark., 1973; Mashaly ve Wentworth,
1974; Johnson ve Van Tienhoven, 1981; Etches ve
ark., 1984; Herremans ve ark., 1988, Yousaf, 1998).
Progesteron uygulaması yem kısıtlaması yöntemi ile
kıyaslandığında, progesteron uygulanan tavuklarda
tüy dökümünün daha başarılı olduğu fakat tüy dökümü sonrası yumurta üretiminin daha düşük olduğu
görülmüştür. Tiroksin hormonu da tüy dökümünde
oldukça etkilidir (Lofts ve Murton, 1972; Pethes ve
ark., 1982; Verheyen ve ark., 1983a; Sekimoto ve
ark., 1987; Queen ve ark., 1997; Herremans ve ark.,
1988; Yousaf ve ark., 1998; Keshavarz ve Quimby,
2002). Tüy dökümünün hormonlarla uyarılması; uygulama sonrası değişken üretim performansı ve yüksek maliyetleri nedeniyle kanatlı sektörü için pratik
bir metot değildir. Oysa yem kısıtlamasının alternatifi olan diğer metotların; kolay uygulanabilir olmaları, tüy dökümünden sonra performansı artırmaları
ve ekonomik olarak daha yüksek geri dönüşleri olması sebebiyle üretici için çok daha uygun yöntemler
oldukları söylenebilir.
18 MEKTUP ANKARA Yıl: 2011 Cilt: 9 Sayı: 1
Tüy Dökümünün Faydaları
Tüy dökümü, her ne kadar hayvanda stres yaratan
bir uygulama olsa da, verimlilik artışı, kuluçkahanelerde ve tavuk çiftliklerinde azalan maliyet ve yatırımlar gibi pozitif etkileri düşünüldüğünde oldukça karlı bir uygulama olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bunun yanı sıra ticari yumurtacı sürülerde tavuk ve
kuluçkalık erkek civciv kullanımı da hemen hemen %
50 azalmaktadır (Bell ve ark., 2004). Daha az hayvan
kullanımı hem ekonomik açıdan hem de hayvan refahı açısından olumlu bir durumdur. ABD’de yumurtacı
sürülerin hemen hepsinin yaşamları boyunca en az
bir ve çoğunlukla iki kez tüy döktükleri rapor edilmiştir. Ayrıca tüy dökmüş anne ve babadan olan sürüler, yüksek vücut ağırlıkları nedeniyle kanatlı çiftlikleri tarafından tercih edilmektedir.
Birçok araştırmacı, tüy dökümü sonrası performansın
öncekinden daha yüksek olduğunu rapor etmişlerdir.
Tüy dökümünü izleyen dönemlerde, yumurta kalitesinin ölçüsü olan parametrelerdeki iyiye yönelik
değişim oldukça belirgindir. Daha büyük yumurtalar,
kabuk kalitesindeki ve yumurta üretimi oranındaki
artışlar buna dahildir. Albumin kalitesi, ışık alma
oranı, kabuk kalınlığı ve dayanıklılığı, yumurtaların
ağırlığı ve sağlam yumurtaların oranı gibi Haugh birimlerine (Zimmermann ve ark., 1987) ait parametrelerindeki artışlar da oldukça belirgindir (Hansen,
Yumurtacı Tavuklarda Tüy Dökümü; Tarih, Değişen Senaryolar ve Gelecekteki Stratejiler
1967; Yousaf, 2006a; Yousaf, 2006b). Yumurta kırıklarında, ölü ve hasta hayvan oranlarında ise azalma
söz konusudur (Bar ve ark., 2001).
Farklı yumurta üretimi siklusları arasındaki en büyük farklılık, yumurta ağırlığı ve sayısında gerçekleşmektedir. İlk üretim siklusunda yumurta ağırlıkları 20. haftaya kadar 60 g’ nin altında kalmaktadır.
Yumurtlama döneminin ilk 10 haftası boyunca, yumurta ağırlığı ilk siklusta 52.3 g, ikinci siklusta 62.6
g, üçüncü siklusta ise 63.4 g’ dir. 35. haftada ise,
yumurta ağırlıkları üç siklusta sırasıyla 57.4, 63.4 ve
63.7 g’dir (Bell, 2003). İkinci ve üçüncü sikluslarda
yumurta ağırlığındaki artış, hayvanın yaşının ve ağırlığının artması ile açıklanabilir. Bununla birlikte, aynı
yaştaki ve ağırlıktaki tüy dökmüş ve tüy dökmemiş
tavukların yumurtaları kıyaslandığında, tüy dökmüş
tavukların yumurtalarının daha büyük ve daha kaliteli olduğu gözlenmiştir (Bar ve ark., 2003). ABD’de
yumurta pazarında, ikinci ve üçüncü sikluslardan
elde edilen yumurtalar her düzine başına, birinci
siklus yumurtalarına göre daha yüksek kar getirme
oranına sahiptir (Bell, 2003).
Tüy dökümü ile üretime bir süre ara verilmesi, yumurta üretimi ve kabuk kalitesindeki yaşa bağlı düşüşleri de minimalize eder. Dolayısıyla tüy dökümü,
sürülerin üretken dönemlerini uzatıp kaynakların
kullanımını optimize eder ve bu yolla yatırımsal geri
dönüşü artırır. Çünkü normal şartlarda, tüy dökümü
yapılmazsa bir yumurtacı sürünün ekonomik olarak
kullanım ömrü 80-110 haftadan daha azdır. En makul
kullanım ile bu süre 140 haftaya kadar uzatılabilir.
ABD’deki ticari sürülerin yaklaşık %70-80’ i tüy dökümü programları içindedir. Toplam karın yaklaşık üçte
biri tüy dökmüş tavuklardan elde edilmektedir (Holt,
2003). Her dönem yumurtacı tavukların %25-30’ u,
ya tüy dökümündedir ya da yeni tüy dökmüştür.
Çiftlikler bu yolla yumurtacı piliçlerin değişimini de
optimize etmektedir. Örneğin tüy değişimi programı
uygulamayan tek sikluslu sürülerde, 10 yıllık bir periyotta kullanılan yeni piliç oranı 8.4 iken tüy dökümü programı ile iki sikluslu üretim yapılan sürülerde
bu oran yalnızca 5.7’ dir (Bell, 2003).
Tüm üretici çiftlikler ve kuluçkahaneler, sistemlerine her yıl %47 oranında yeni civciv sokmak zorundadır. Örneğin her yıl bir öncekine göre yüz milyon
daha fazla erkek civciv tüketilen broyler çiftliklerinde, bunların yerine en az %47’ si kadar yeni damızlık civciv alınmak zorundadır. Aynı durum yumurtacı
sürüler için de geçerlidir. Böyle bir üretim hızında,
üretilen yumurtaların büyüklüğü yıldan yıla azalacak
20 MEKTUP ANKARA Yıl: 2011 Cilt: 9 Sayı: 1
ve piyasaya perakendeciler tarafından pek de istenmeyen küçük yumurtalar sürülmeye başlanacaktır.
Üretimi pazar ihtiyacına uydurma ön plana çıkacaktır (Bell, 2003).
Tüy Dökümünün Yem Kısıtlaması İle
Uyarılması, Hayvan Refahı Ve Gelecekteki
Stratejiler
İdeal bir tüy dökümü metodu basit olmalı ve maliyeti düşürmelidir. Aynı zamanda, ölüm oranını azaltmalı ve performansı artırmalıdır (Swanson ve Bell,
1974b). Tüm dünyadaki ticari yumurtacı sürülerde
uygulanan standart program çerçevesinde, öncelikle
hayvanlar vücut ağırlıklarının %25-30’ unu kaybedene kadar 7-14 günlük bir periyot boyunca yem kısıtlamasına gidilir, bunu bir dinlenme periyodu izler
ve sonrasında yeniden yumurta üretimine başlanır
(Webster, 2003).
Son yıllarda yem kısıtlaması metoduna hayvan refahı ve gıda güvenliği gibi sebeplerden dolayı, İngiltere ve tüm Avrupa’daki kanatlı sektöründe şüphe
ile yaklaşılmaya başlanmıştır (Bell, 2003; Gast ve
Ricke, 2003). ABD’de ise hemen hemen tüm yumurta üreticileri halen bu yöntemi kullanmaktadır (UEP,
2006). Alternatif metotların da mevcut bulunmasına ve kullanılabilir olmasına rağmen, yem kısıtlaması kanatlı sektöründe halen en etkili, en pratik
Yumurtacı Tavuklarda Tüy Dökümü; Tarih, Değişen Senaryolar ve Gelecekteki Stratejiler
ve en ekonomik tüy döktürme metodudur (Yousaf,
1998). Ancak, hayvanlarda gelişen açlık, bağışıklık
sistemini zayıflatmakta ve ölüm oranlarını artırmaktadır. Yem kısıtlaması ile tüy döktürülen tavuklarda
tüy dökümü süresince, diğer metotların kullanıldığı
tavuklardakinden daha yüksek oranda ölüm gözlenmektedir. Yine, yem kısıtlamasına gidilen sürülerde,
yumurtaların Salmonella enteritidis (SE) ile kontamine olma oranı artmaktadır (Holt, 1995). Tavukların
aç kaldıkları dönemde kanlarındaki kortikosteroid
seviyesi artmakta (Etches ve ark., 1983) bu da hücresel bağışıklığı azaltarak hayvanın enfeksiyon ve
hastalıklara karşı direncini düşürmektedir. Aç kalma
aynı zamanda hayvanın sindirim sisteminin patolojik
kolonizasyonlara karşı koyma yeteneğini de azaltır
(Webster, 2003). Yem kısıtlaması, sadece patojenlere
olan direnci düşürmekle kalmaz, tibia ve humerusun
medullar kısmının mineralizasyonunu da azaltır. Tüy
dökümü sonrası, bu kemiklerin kendilerini kademeli
olarak yenilemeye çalıştıkları bildirilmiştir (Mazzuco
ve Hester, 2005).
Yem kısıtlaması, tüy dökümünü uyarmada en etkili
yöntem olsa da, kanatlı refahı üzerine çalışan çevrelerce kabul görmeyen bir yöntemdir. Bu nedenle,
eğer tüy dökümü yumurtacı tavuklar için zaruri bir
uygulama ise kanatlı üzerine çalışan bilim adamları
uygun alternatif yöntemler geliştirmek ve uygulamak zorundadırlar (AVMA, 2002).
İngiltere ve Avrupa’da tüy dökümünün yem kısıtlaması ile uyarılması kesin olarak yasaklanmıştır (DEFRA, 1994). Fakat ABD’de ve pek çok ülkede halen
yem kısıtlaması tüy dökümünü uyarmak için kullanılmaktadır ve muhtemelen gelecekte de kullanılacaktır. Bununla birlikte İngiltere’de, kanatlı refahı
açısından olumsuz etkileri bulunmayan diğer yöntemlerin uygulanması mümkündür (Edge, 1998). Yakın bir tarihte, Birleşik Yumurta Üreticileri (United
Egg Producers, UEP) bunun başlangıcını yapmış ve
yem kısıtlaması uygulamasının yerini alacak alternatif yöntemlerin önünü açmıştır. Bu yöntemlerde
hayvanlar yumurta üretimini durdurdukları tüy dökümü dönemi boyunca yemeye devam etmekte ve
izleyen üretim siklusunda daha iyi bir performans
sergilemektedirler. UEP’nin bu politikası ile alternatif bir metoda olan ihtiyaç önemli ölçüde artmış ve
yem kısıtlaması artık daha fazla kullanılamaz hale
gelmiştir.
Alternatifler
Yem kısıtlamasının alternatifi olan yöntemlerde ya
yem içerisindeki çeşitli besin maddelerinin miktar-
22 MEKTUP ANKARA Yıl: 2011 Cilt: 9 Sayı: 1
ları azaltılır ya da yem içine yumurta üretimini durduran maddeler eklenir. Çeşitli besin maddelerinin
miktarını azaltma, yem kısıtlamasının yasaklandığı
ülkelerde tercih edilen bir metottur. Besleyici değeri düşük diyetler (Bell ve ark., 1979; Yousaf, 1998),
tuzun ya da sodyum (Naber ve ark., 1984) ve kalsiyumun (Martin ve ark., 1973) marjinal miktarları
eklenerek kullanılmaktadır. Yumurta üretimini durdurmak için çeşitli mineraller diyete yüksek konsantrasyonda eklenebilmektedir. Çinko (Hussein ve
ark., 1988; Cantor ve Johnson, 1984; Yousaf, 1998),
alüminyum (Lipstein ve Hurtwitz, 1982; Hussein ve
ark., 1989; Yousaf, 2004; Yousaf ve Ahmad, 2006) ve
potasyum iyodid (McCormick ve Cunnigham, 1987;
Hussein ve ark., 1989) bu amaçla kullanılan mineraller arasındadır. Tüy dökümünü uyarmak için progesteron ve enheptin gibi maddelerin de yem katkı
maddesi olarak kullanılabileceğine dair çalışmalar
vardır. Hayvan refahı, tavukların üretim öncesindeki
fizyolojik durumlarına ulaşana kadar, her an lezzetli
ve besleyici nitelikteki yeme ulaşabilmelerini gerektirir. Akademisyenler tarafından yürütülen çalışmalar, endüstri ve bilim çevreleri kanıtlamışlardır ki
üretim öncesindeki fizyolojik duruma dönüş, uygun
bir diyet programı ile sağlanabilir. Bu diyet, hayvanda yumurtlamayı durduracak ve yumurta yolunu yenileyip tekrardan gençleştirecek şekilde tasarlanmış
olmalıdır (UEP, 2006).
Sonuç
Tüy dökümünün uyarılması, kanatlı endüstrisinde
dünya çapında uygulanan ve yumurtacı tavukların
ömürlerinin üretken dönemini, dolayısıyla kanatlı
çiftliklerinin karını önemli ölçüde artıran bir uygulamadır. Bununla birlikte, yaygın olarak kullanılan yem
kısıtlamasıyla ilgili hayvan refahına yönelik kaygılar
nedeniyle tüy dökümü uygulamaları tartışmalı hale
gelmiştir. Hiç şüphesiz, kanatlı çiftlikleri her zaman
tüy dökümüne ihtiyaç duyacaklardır. İyi yönetilen,
maliyetleri düşürülmüş ve sürekliliğin sağlandığı bir
yumurta üretim sistemi kurabilmek için uygun bir
tüy dökümü metodunu uygulamaya sokmak zorundadırlar. Bu nedenle, tüy dökümünü uyarmak, yumurta
üretimini ve işletmenin kazancını artırırken hayvanın refah düzeyini de iyileştirmek için, diyet içeriklerinin, yem katkı maddelerinin ve fotoperiyodun en
uygun düzeyleri araştırılmalıdır. Bu yolla, yem kısıtlamasına gidilmeksizin uygulanacak bir yöntemin uygunluğu test edilip onaylanmalıdır.
Kaynaklar
Çeviriden temin edilebilir.
GALLUS Spp.’DE SALDIRGANLIK DAVRANIŞI (Sayı Dizisi I)
GALLUS Spp.’de Saldırganlık
Davranışı (Sayı Dizisi I)
Queiroz, S.A., Cromberg, V.U. (2006).
Aggressive behaviour in the genus Gallus sp.
Brazilian Journal of Poultry Science. 8(1): 1-14
Çeviren: Dr. Sadettin Mehmet SOYLU
Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Veteriner Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı-SAMSUN
E-posta: [email protected]
Tel: 0362 3121919/3902
ÖZET
Kümes hayvancılığında üretim sisteminin yoğunlaştırılması ve kümes hayvancılığı ticaretinin dikey entegrasyonu, atalarıyla karşılaştırıldığında evcil tavukların fiziksel ve sosyal çevrelerinde köklü değişimler
meydana getirmiş, saldırı ve boyun eğme davranışlarının artmasına neden olmuştur. Bu derleme, Gallus
cinsinin saldırganlığını farklı bakış açılarıyla araştıran
çalışmalar üzerine odaklanmaktadır. Ele alınan çalışmalarda, saldırganlık ve boyun eğmenin ırklar, soylar
ve bireyler arasındaki genetik farklılıkları, büyüme
dönemindeki beyin gelişimi, hormonal metabolizma,
gıda kısıtlaması, yoğunluk, barındırma tipi (altlıklı veya kafes), büyüme sırasında karşı cinsin etkisi,
düşmanca uyaranların (ağrı ve korku) varlığı, bireyleri tanıma ve sosyal öğrenme gibi bireylerin yetiştirme koşullarındaki farklılıklarını içeren kompleks
davranışsal dışavurumlar olduğu ortaya konmuştur.
Mekanizmalar çalışılırken deneysel materyal olarak
Gallus cinsinde saldırganlığın ortaya konmasına etkisi olan kavga eden kuşların kullanılması bu davranışın önemli biyolojik yönlerinin karşılaştırılmalı
olarak açıklanmasına yardımcı olmaktadır.
GİRİŞ
Evcil tavuklar doğada, belli bir bölgede bir horoz ve
çok sayıda tavuktan oluşan gruplar halinde yaşayan
sosyal kuşlardır. Grubun yapısı erkeğin tüm tavuklara dominant olduğu bir sosyal hiyerarşi şeklindedir
ve bunlar arasında sosyal hiyerarşi gagalama sırası
ve tüneme konumu ile belirlenir. Bu hiyerarşi saldırgan davranışlarla zor kullanılarak oluşturulmakta
fakat bir kez hiyerarşi kurulduktan sonra saldırganlık
azalır ve yerini tehdit ve boyun eğme davranışlarına
bırakır. Horozlar ve tavuklar birbirinden ayrı sosyal
hiyerarşiler kurarlar. Erkeklerin dişilere üstünlüğü
rekabet unsuru içermediğinden, erkeklerin dişilere
saldırgan bir tutum sergilemeleri doğal koşullarda
çok ender gözlenen bir durumdur (Milman ve Duncan, 2000). Öte yandan, üreme mevsimi boyunca erkekler arasında saldırganlık testosteron seviyelerinin
artması (Ros ve ark., 2002) ve çiftleşme fırsatı için
oluşan rekabet nedeniyle oldukça yaygındır.
24 MEKTUP ANKARA Yıl: 2011 Cilt: 9 Sayı: 1
Yaşanılan bölgenin fiziksel yapısı ve sosyal deneyim
tutsak hayvanlarda agonistik davranışların oluşumu
ve dışavurumu bakımından önemli role sahiptir. Evcilleşmeyle beraber savunma davranışı cevabının
eşik değerinde bir artış meydana gelmekte ve bu
da tutsak hayvanlarda vahşi hayvanlara göre daha
düşük bir boyun eğme cevabı veya sosyal inhibisyon
oluşumuyla sonuçlanmaktadır (Lorenz, 1950). Savunma davranışına karşı seleksiyon, saldırıdan kaçışın
mümkün olmadığı bir çevrede stresi azaltmak için
oluşturulmuş bir adaptasyon olabilir.
Kanıtlar, hayvan davranışında evcilleşmeyle meydana gelen en önemli değişimin duygusal tepkiselliğin
azalması olduğunu göstermektedir. Bu etki tüm evcil
hayvan topluluklarında gözlenmekte, evcil fenotipi
niteleyen birçok davranışı etkilemekte ve büyüme
oranı, sosyal etkileşim, insana gösterilen tepki, yabancı nesne ve yerlere gösterilen tepki gibi ekonomik bakımdan önemli göstergeleri de etkilemektedir
(Price, 2002).
Kümes hayvancılığı sektöründe üretim sistemlerinin
büyümesi ve 20. yüzyılda kümes hayvancılığı tarımsal
ticaretinde seleksiyon, reprodüksiyon ve üretim aktivitelerini ayıran dikey entegrasyon, popülasyonların
bu değişimlere genetik adaptasyonlarından daha hızlı bir biçimde gerçekleşmiş ve hala da gerçekleşmektedir (Newman, 1994). Bu, bireylerin meydan okumalara karşı koymalarını sağlayacak yeterli biyolojik
kaynak ve davranışsal mekanizmalara sahip olmadığı
durumların şekillenmesine neden olabilmektedir. Bu
derleme, tavuk cinsinde gözlenen saldırganlığı farklı
yönleriyle ele alan bilimsel çalışmaları bir araya toplamayı ve bu koşullarda şekillenen sosyal adaptasyon
stratejilerini tanımlamayı amaçlamaktadır.
Saldırganlık
Saldırgan davranış genelde aynı türden bireylere yönelik tehdit ve saldırının değişik görünümlerini içerir.
Saldırganlık, küçük bir grupta hiyerarşi oluşturmak
ve devam ettirmek amacıyla başvurulan bir iletişim
biçimidir (Loiselet, 2004).
GALLUS Spp.’DE SALDIRGANLIK DAVRANIŞI (Sayı Dizisi I)
Gallus cinsinde, bireyler arasındaki rekabet otoriteye dayalıdır; en güçlü kuş en iyi kaynağa sahip olur
ve diğerlerini kaynağın kıt veya daha düşük kaliteli
olduğu yerlere doğru gitmeye zorlar. Bu rekabet iki
şekilde gözlenir; erkekler arasında, gruplar oluşturmaya uygun bölge yaratmak için yapılan kavgalar
(bölgesel davranış) ve grup içinde kaynakları elde
etmeye yönelik yapılan saldırgan rekabet (hiyerarşik üstünlük). Bununla birlikte, saldırganlık bir iletişim biçimi olduğundan, bireyler tarafından ortaya
konulan tutum iki anlamda da değerlendirilmelidir.
Böylece, başka bir birey tarafından yapılan saldırıya
karşı boyun eğme tavrının görülmesi anlaşmazlıklardan sakınmak bakımında etkilidir.
Doğal tanıma ve ilk sosyal etkileşimler
Yumurtadan çıktıktan sonra öğrenilen en önemli şey
yavrusal izlenim başka bir deyişle yavrunun tavuğu
anne olarak kabul etmesidir. Bunun ardından, civcivler doğrudan doğruya tavuğu takip ederler (Sluckin,
1966). Yavrusal izlenim cinsel izlenimden farklıdır.
Sonuncusu yaşlı kuşlarda gözlenir ve seksüel eş seçimine öncülük eder (Vidal, 1980). Öte yandan, cinsel
izlenim anne ve kardeşlerle yaşanan önceki deneyimlerden etkilenir ve bu etkiler sadece civcivler
cinsel olgunluğa eriştiklerinde gözlenir.
Yavrusal izlenim sadece bir takip etme cevabı değildir, bundan ziyade bir sosyal tercihtir. Civcivde,
tavuk boynu ve başına benzer bir modele yakın olma
eğilimi vardır ve bu eğilim yaşamın ilk günlerinde şekillenmektedir (Johnson ve ark., 1992). Öte yandan,
öğrenme yumurtadan çıkmadan önce de gözlenen
duyma (Gottlieb, 1965) ve koklamayı (Vallortigara
ve Andrew, 1994) da içerir.
Civcivler annelerini hafızalarına kaydettikten sonra
artık tanımadıkları nesnelere yaklaşmazlar ve ilk günlerin tersine, yeni uyaranlardan korkarlar. Bu korku,
izlenime bağlı olarak (Bateson, 1964) veya bundan
bağımsız, kaçma eğiliminden kaynaklanıyor olabilir
(Hess, 1959). Salzen’ e (1962) göre, izlenim ve yeni
nesnelere karşı korkunun gelişmesi aynı nöral mekanizmaya ait ve birbirinden ayrılmayan kavramlardır.
Korku, tehlikeli uyaran ve durumlara karşı civcivleri
anneleriyle temas hainde tutar (Rogers, 1995).
Korkunun deneyimler sonucu sosyal yetiştirme ve izolasyon sonucu geliştiği gösterilmiştir (Kruijit, 1964).
Toplu halde yetiştirilen civcivlerde, muhtemelen
kardeşlerin tanınmasından dolayı, sosyal yalıtım uygulanan civcivlere göre korku daha erken gelişmek-
26 MEKTUP ANKARA Yıl: 2011 Cilt: 9 Sayı: 1
tedir. Öte yandan, izole edilerek yetiştirilmiş hayvanlarda korku, farklı görsel ve duysal uyaranlarla
veya düzenli ele almayla azaltılabilmektedir (Jones
ve Waddington, 1992, 1993). Korku davranışı civcivin
gelişimi süresince değişmektedir ve farklı soylar arasında değişkenlik göstermektedir (Philips ve Siegel,
1966; Jones, 1977).
Civcivler kardeşlerini tanımayı ve onları takip etmeyi öğrenirler ve bu da onların (tavuk ve civcivler) bir
arada kalmalarını sağlar. Muhtemelen, kardeşlerini
bireysel olarak hafızalarına alırlar ve işaret olarak
renkleri kullanırlar (Kilham ve ark., 1968, Vallortigara ve Andrew, 1991). Zajonc ve ark. (1975) civcivlerde ve yabancı kuşlarda eşli testlerde gagalama
sıklığını kullandılar ve bir günlük civcivlerin bile ailelerini ve yabancı bireyleri ayırt edebildiklerini ve
yaşla beraber tüyleri ve diğer karakteristik özellikleri değişse bile kardeşlerini tanıyabildiklerini bildirdiler (Bateson, 1979; 1990).
Civcivler sadece kardeşlerini tanımakla kalmazlar
aynı zamanda aralarındaki sosyal etkileşimleri de yorumlayabilirler (Regolin ve ark., 1994). Doğal yaşam
alanlarında, kendi türünden olan diğer hayvanlarla
beraber sosyal yetiştirme deneyimi, benimseme seçimlerini aynı türden dişilere yöneltir.
Evcil tavukların büyüme ve olgunlaşma evrelerinde
grup üyeleri arasındaki sosyal tolerans genellikle
azalmaktadır. Böylelikle, agonistik aktiviteler başlamakta ve sosyal hiyerarşi oluşmaktadır. Gruplar
halinde büyüyen kuşlar tek başına yetiştirilen ve
sonradan bir araya getirilen kuşlarla karşılaştırıldıklarında, yumurtadan çıktıkları andan itibaren saldırganlık göstermeye başladıkları ve daha ileriki yaşlarda sosyal bakımdan organize oldukları görülür. Guhl
(1958) yalnız yetiştirilen ve 31. günlerinde bir araya
toplanan yavru horozların 6 gün içerisinde üstünlük
ilişkilerini büyük oranda kurduklarını gözlemlemiştir
ki bu süre toplu halde yetiştirilen yavru horozlardan
daha kısadır. Bu çalışmalar, yumurtadan çıktıktan
sonra sürekli grup halinde yaşamanın önemli derecede sosyal toleransı beraberinde getirdiğini ve kavgaların başlaması ve saldırgan davranışları geciktirdiğini ve sosyal hiyerarşinin oluşumunu yavaş yavaş
sağladığını göstermiştir.
Kaynak: Queiroz, S.A., Cromberg, V.U. (2006). Aggressive behaviour in the genus Gallus sp. Brazilian
Journal of Poultry Science. 8(1): 1-14
En iyisini isteyin.
AMINODat® 4.0
– Platin matrix.
ve Gold Serisi.
Perfect
your
Tionse
Tamamen
dit aut
yenilenen
lutem digna
yeni seri,
facil dünya
diamconsecte
genelinde
eu sayıları
faccum130’dan
nonullum
vel
fazla
dolore
farklıfeum
yem vent
hammaddesinin,
del dolobor inismolenim
28,000 den veliscidui
fazla amino
blandio
asit
nsectet,
analiz sonucunu
commodolore
bir araya
facidunt
getirmektedir.
lut wisit iriliqu
Yenilenen
ismolob
seri,
orperit
şu ana
luptatue
kadar sunduğu
magna commodit
en fazla amino
irit ex
asit
euiprofi
enismod
li ve amino
tinim zzriure
asit değerleri
dolorer
ostrud
ile yem
dolor
formüllerinin
ing eummy.
optimizasyonunda kullanılan mükemmel
bir araçtır.
www.evonik.com/aminodat
www.aminodat.com | [email protected]
W VP A ’ ın Türk iye Ş u b e si
WVPA’ın Türkiye Şubesi
Doç. Dr. Erol Şengör
VTD Yönetim Kurulu Üyesi
[email protected]
Dünya Veteriner Tavukçuluk Derneğinin Türkiye Şubesi Türkçe olarak üç ayda bir yarı bilimsel bir dergi
yayınlamaktadır. Bu derginin adı Mektup Ankara olup
2003 yılından beri yayınlanmaktadır (www.vtd.org.
tr).
• Yumurtacı ve broiler : Son gelişmeler ve gelecekteki olasılıklar. Prof. Julien Wiseman tarafından
sunulmuştur.
Dünya Veteriner Tavukçuluk Derneğinin Türkiye Şubesi 2010 yılında iki seminer organize etmiştir.
• Tavuk hastalıklarının çiftlikte teshisinde karsılasılan zorluklar – Kullanılması gereken laboratuar
yöntemleri ve sonuçlar nasıl degerlendirilmeli? Dr
Imre Horvath-Papp tarafından sunulmustur.
İlk seminer 16 Haziran tarihinde Kanatlı Eti ve Yumurta Üretimi: Hedefler ve Potansiyel Problemler
ismiyle organize edilmiştir. Üç oturumda tartışılan
konular üretim ve ihracat, gıda güvenliği ve insan
sağlığı üzerinde yoğunlaşmıştır. Endüstriden, kamu
kesiminden sivil toplum kuruluşlarından ve üniversitelerden yaklaşık 150 civarında delege katılmıştır.
• Birinci oturum – Üretim ve İhracatta Yeni Hedefler – Oturum Başkanı Prof. Ahmet Ergün (Veteriner Tavukçuluk Derneği Başkanı). Kanatlı eti sektöründe üretim ve ihracat isimli bir tebliğ beyaz
Et Sanayicileri ve Damızlıkçılar Birliği’nden Dr.
Sait Koca tarafından ve yumurta sektöründe üretim ve ihracat isimli tebliğ de Yumurta Üreticileri
Birliği’nden Derya Pala tarafından sunulmuştur.
• İkinci oturum – Gıda Güvenliğini etkileyen faktörler I – Oturum Başkanı Doç. Dr. Masum Burak
(TAGEM Genel Müdürü) GDO: Doğrular ve Yanlışlar
Prof. Dr. Hakan Yardımcı tarafından, Tavuklarda
Salmonella ve Campylobacter İnfeksiyonları Prof.
Dr. Mehmet Akan tarafından sunulmuştur.
• Üçüncü oturum – Gıda Güvenliğini etkileyen faktörler II – Oturum Başkan Doç. Dr. Muzaffer Aydemir (KKGM Genel Müdürü) Kanatlı etlerinde ve
yumurtada başlıca bakteriyel patojenler ve kontrol stratejileri Prof. Dr. Mehmet Akan tarafından
sunulmuştur. ve Bakterilerde antibiyotik direncinin önemi ve izlenmesi Prof. Dr. K. Serdar Diker
tarafından sunulmuştur.
İkinci seminer Amerikan Soybean Association işbirliğiyle 15-16 Haziran tarihlerinde Tavuk Hastalıkları ve
Besleme konusunda düzenlenmiştir. İki günde tartışılan sekiz konu aşağıda gösterilmektedir.
28 MEKTUP ANKARA Yıl: 2011 Cilt: 9 Sayı: 1
• Ticari yumurtacı besleme ve yönetim teknikleri
Prof. Craig Coon tarafından sunulmuştur.
• Farklı kaynaklardan gelen Soya küspelerinin besleyici degerleri ve yem formülasyonunda bunun
etkileri Salim Bootwalla DVM. tarafından sunulmustur
• Broiler, Layer ve Breeder için Ideal Amino Asit
Profili ve Gereksinimleri, Broiler Besleme Teknikleri. Prof. Craig Coon tarafından sunulmustur.
• Ham maddelerin besleyici degerlerinin optimizasyonu: Tam yaglı soya örnegi. Prof. Julian Wiseman tarafından sunulmustur.
• Broilerde solunum güçlügü hastalık durumları ve
çözümü Dr Imre Horvath-Papp tarafından sunulmustur.
• Kanatlı beslemede ekzojenik enzimler Prof. Julian Wiseman tarafından sunulmustur.
Respiradox
Oral Çözelti
%10 Doksisiklin Hiklat
Nefesinizi doğru kullan›n...
Respiradox benzerlerinin aksine içerdiği taş›y›c› ajanlarla
beklenenin üstünde emilim gerçekleşmesini sağlar, hedef organ
ve dokularda çok daha çabuk yüksek konsantrasyona ulaş›r.
Yıl: 2011 Cilt: 9 Sayı: 1 MEKTUP ANKARA 29
The Tu rk is h b ranch o f th e W V PA
The Turkish branch
of the WVPA
Assoc. Prof. Dr. Erol Sengor
Members of VTD
[email protected]
The Turkish branch of the World Veterinary Association publishes a semiscientific magazine quarterly in
Turkish. The name of the magazine is Mektup Ankara
and it has been running since 2003 (www.vtd.org.
tr). In 2010 the Turkish branch of the World Veterinary Poultry Association organised two seminars.
The first seminar entitled
Poultry Meat and Egg Production: Targets and Potential Problems was held on the 16th June. The subjects discussed in three sessions emphasised production and exportation, food safety and human health.
Some 150 delegates from industry, the public sector,
NGOs and universities attended.
• The first session – New Targets of Production and
Exportation – was chaired by Prof. Ahmet Ergun
(President of the Turkish Branch of the Veterinary
Poultry Association). A paper on production and
exportation in the poultry meat sector was presented by Dr Sait Koca from the Poultry Meat Producers and Breeders Association- BESD-BIR and
the egg sector was represented by Derya Pala
from Egg Producers Union-YUM-BIR.
• The second session – Potential Problems Affecting
Food Safety-I – was chaired by Assoc. Prof. Masum Burak (The General Director of the General Directorate of The Developing of Agricultural
Production-TAGEM). The subject of GMO: True
and False was presented by Prof. Hakan Yardımcı
and the subject of salmonella and campylobacter
infections in poultry was presented by Prof. Mehmet Akan.
• The third session – Potential Problems Affecting
Food Safety-II – was chaired by Assoc. Prof. Muzaffer Aydemir (The General Director of the General Directorate of The Protection and ControlKKGM). The subject of main pathogens in poultry
meat and egg and control strategies was presented by Prof.
• İrfan Erol and the importance of antibiotic resistance in bacteria and monitoring was presented
by Prof. K. Serdar Diker.
• The second seminar meeting, Poultry Diseases
and Nutrition, was organised together with the
30 MEKTUP ANKARA Yıl: 2011 Cilt: 9 Sayı: 1
American Soybean Association on the 15-16th
September. Eight subjects were discussed in two
days as shown below.
• Layers and broilers: recent developments and
future possibilities presented by Prof. Julian Wiseman.
• Commercial layer nutrition and management
practices presented by Prof. Craig Coon.
• Difficulties of the diagnosis of broiler diseases
on farm – what laboratory methods do we need
and how to evaluate results presented by Dr Imre
Horvath-Papp.
• Nutrient values of soybean meals from different
origins and its implication on feed formulation
presented by Salim Bootwalla, DVM.
• The ideal amino acid profile and requirement for
broilers, commercial layers, and broiler breeders
presented by Prof. Craig Coon.
• Optimising the nutritional value of raw materials: the example of full fat soy bean presented by
Prof. Julian Wiseman. Difficult respiratory disease cases in broilers and their solutions presented
by Dr Imre Horvath-Papp.
• Exogenous enzymes in poultry nutrition presented by Prof. Julian Wiseman.

Benzer belgeler