PDF formatına ulaşmak için lütfen tıklayınız
Transkript
PDF formatına ulaşmak için lütfen tıklayınız
Globalizmde Suyun Ekonomi Politiği Prof.Dr. Türkel Minibaş Đ.Ü. Đktisat Fakültesi Dünyada güvenli içme suyundan yoksun olan insan sayısı 1.1 milyar! Güvenli arıtma hizmetlerinden yoksun olanlar ise 2.4 milyar! 188 ülkenin 50’sinde kullanma suyu sıkıntısı çekilmekte! UNEP 3.Küresel Çevre Raporu UNEP’nin 3.Küresel Çevre Raporu bu kadarla da kalmayıp bir de öngörüde bulunmakta ve… 2032’ye gelindiğinde dünya nüfusunun yarısının suya ulaşamayacağını haber vermekte! Su kaynaklarını kullanmada ki savrukluğa bakılırsa su kıyametinin kopması için 2032’yi bile beklemek gerekmeyebilir. Zira, dünya içme suyu kaynakları azaldıkça su kıt dolayısıyla sermaye için kar marjı yüksek bir meta haline gelmektedir. Bu nedenle de küresel sermaye için öncelikli ticaret alanlarından biri haline dönüşmüştür! Özellikle de Türkiye gibi su zengini olmayan ama içme suyu havzalarını piyasa ekonomisinin paylaşımına açmakta sakınca görmeyen ülkeler ulusötesi sermaye için birer vaha niteliğindedir. Tüm iktisat kitaplarında kıtlık yasalarının su-elmas çelişkisi üzerine oturtulduğu hatırlanırsa suyun metalaşması aslında ne yeni ne de beklenmeyen bir dönüşümdür. 1 - Đktisadın Değişmez Örneği : Su – Elmas Çelişkisi Kapitalizmin temel öğretisi kaynakların kıt insanların ihtiyaçlarının sonsuz olduğu üzerine kuruludur. Bu nedenle kapitalist sistemin insanı ihtiyaçlarını karşılarken sürekli bir tercih sorunuyla karşı karşıyadır. Bu bazen ekmek ile tank arasında yapılan bir tercihtir, bazen de diş tedavisiyle ile bir çift ayakkabı! Kaynaklar kıt olunca insan için sonsuz ihtiyaçlar arasında doğru bir tercih yapmak hiç de kolay değildir. Ne var ki, liberalizmin “insan” tanımı bu zorluğu ortadan kaldırır. Liberalizmde “insan” sözcüğü, çıkarlarını en akılcı (rasyonel) biçimde tanımlayan ve kullanan anlamında kullanılır ve… Bu akılcı insanın kendi bireysel gelişimi de dahil olmak üzere tüm çıkarlarını en yüksek getiri getirecek alanlardan karşılayacağı kabul edilir. Aksi davrananlar ya da bunu başaramayanlar sistem dışına itilirler. Ekonomideki karşılığıyla iflas eder, yoksullaşırlar; sağlık, eğitim, emeklilik gibi temel gereksinimlerini dahi en düşük seviyede karşılayacak hale gelirler. Đnsanın rasyonel kararlar doğrultusunda davranacağı ise genellikle elmas-su çelişkisiyle açıklanır. Örnek çöldeki adamın elmas ve su arasında yapacağı tercih üzerine kuruludur. Çöldeki adamın daha önce kentte mi yoksa hep çölde mi yaşadığı örnekte söylenmez ama… Çöldeki adam için kentte yüksek fiyat ödenerek edinilen elmas ile çöldeki bir bardak su arasında yapacağı tercih tabi ki bir bardak sudan yanadır. Ederi çok yüksek, az bulunan, lüks mallar kategorisindeki bir mal olan elmas ile çöl dışındakilerin kolayca ulaşabildiği, ederi düşük olan suyun karşılaştırması iktisat kitaplarında kimseyi rahatsız etmez. Ne ilginçtir ki örnek aynı adamın çöl dışı yaşamında dünyanın su kaynaklarının bol ya da kıt olduğu bir bölgesinde mi konuşlandığından da söz etmez. Oysa, aynı süreçte dünyanın bir çok yerinde bırakın elması bir bardak su ile bir hırka arasında bile aynı çelişki söz konusudur. Neo-klasik iktisadın bu vazgeçilmez örneğinin ardında yeryüzü kaynaklarının “kıt“ olduğu dolayısıyla ederinin belirlenmesi gereken “ticari bir mal“ olduğunun kabul ettirilmesi vardır. Dahası bunda, elmas gibi kıymetli taş, maden, enerji kaynaklarının bulunduğu ülke halklarına kendi kaynaklarına sahip çıkmak ile yaşam için zorunlu ihtiyaçların karşılanması; yani hayatta kalma kavgası arasında tercih yapmak zorunda olduğunun da iknası vardır!!! Kapitalizmin Uruguay Roundu süreciyle başlayan “yeniden imar ve inşa dönemi“yle birlikte bu durum daha da netleşmiştir. Karların artış hızındaki gerilemeyle başlayan sermayenin birikim sorunları önce finansal sermayenin globalleşmesiyle, sonra da tüm mal ve hizmet hareketlerinin globalleşmesiyle çözülmeye çalışılmıştır. II.Dünya Savaşı sonrasının yeni dünya düzeninde devletin yönetim ve işletmesine bırakılan kaynaklar özel kesim için karlı alanlar haline dönüşmüştür. Özel kesimin bu alana girmesi, yönetim ve denetimine sahip olması devlet ve özel kesim arasında “uzlaşma“yı zorunlu kılmaktadır. Aslında burada “uzlaşma“ ile kastedilen kamuya ait alanların özel kesimin firmalarına devredilmesidir ki... Uruguay Roundu’ndaki GATTS, GATS ve TRIPS anlaşmaları bu dönüşümün hukuksal ve kurumsal çerçevesini oluşturmaktadır. Devletin kaynak dağılımındaki etkinliğini devretmesi ülkelerin kapitalistleşme süreçlerine göre farklılık göstermektedir. Bu farklılığın en net göründüğü alanların başında da su gelmektedir. Zira su : • Đkame edilemez, insan kadar insan yaşamını vareden diğer canlıların yaşamının yani vazgeçilemeyen gereksinimlerin başında gelmektedir. Dolayısıyla talebi süreklidir. • Đkame edilmez özelliği nedeniyle kullanım değeri çok yüksektir. • Hızlı nüfus artışının da etkisiyle talebi çeşitlenerek sürekli artmaktadır. • Bulunmasından nihai kullanıcıya ulaştırılmasına kadar su kanalları, barajlar, arıtma tesisleriyle sürekli hizmet ve istihdam yaratmaktadır. • Yaşamın vazgeçilmez bir gereksinimi olması nedeniyle tarım ve hayvancılıkta zorunlu tamamlayıdır. Đmalat sanayiinden inşaata, madencilikten sağlığa, taşımadan enerji üretimine kadar üretimin çeşitli safhalarında girdi olarak kullanılmaktadır. • Sulamanın yanısıra taşıma ve aydınlatmada da kullanılan bir enerji kaynağıdır. Suyun talebindeki sürekli artışa karşın, yeryüzünün ancak % 2.5-3 kadarı tatlı su ile kaplıdır, yararlanabilecek tatlı suların % 77’si ise buzullardadır. Geriye kalan % 23’lük kısmın ise ancak % 1’ini kullanma olanağı bulunmaktadır. Ne var ki, kullanma olanağı olan bu % 1’lik kısmın dağılımı eşit ve düzenli olmadığından suya olan talebteki artış ülkeden ülkeye farklılık göstererek çeşitlenmektedir. Kıtlık kanunu kullanılabilir su kaynaklarına sahip ülkelerde işlemezken, liberal ekonomi kuramı Afrika çöllerinde milyarlık bir elmas parçasıyla bir bardak suyu takas ettirmektedir. Böylelikle, suyu kullananın ederini ödemesi gereken ticari bir mal haline dönüştürmektedir. Su kaynaklarının ve kullanılabilir suyun ticarileşmesi tarım gibi suyla tamamlanan sektörlerde yeni sulama mekanizmaları, taşıyıcıları, baraj ve arıtma tesisleriyle talep yaratırken… Đnşaat sektörüne de ısı değişmelerine dayanıklı su tesisatlarından içme ve kullanma suyuna yönelik aksesuarlarla yeni alt piyasalar kazandırmaktadır. 2- Globalizmin Piyasa Ekonomisinde Su 2.1. Suyun Yeni Ekonomi Politiği : Talep Yönlü Su Politikaları Suyun kullanım değerinin yüksekliği suya insanlık tarihinin tüm dönemlerinde farklı görevler yüklemiştir. Mısır, Sümer, Eti gibi büyük uygarlıklar su kenarında kurulurken egemenlik kavgalarının da temel nedenlerinden birini oluşturmuştur. Her ne kadar, bugünkü kaynak paylaşım savaşında baş rol petroldeyse de su GOP da dahil olmak üzere yeni dünya düzeniyle ilgili tüm projelerin köşe taşlarından biridir. 2025’te dünya nüfusunun 8.5 milyar kişiye ulaşacak, susuzluk çeken ülke sayısının 26’dan 52’ye, susuzluk çeken insan sayısının da 350 milyondan 3 milyar kişiye yükselecek olması su odaklı paylaşımın petrol gibi vahşileşeceğini göstermektedir (2000 Stockholm, Su Sempozyumu ). Zira, küresel ısınma nedeniyle kullanılabilir su kaynaklarının yenilenememesi, baraj inşaatlarıyla yeraltı su kanallarının kurumaya başlaması suyu arzı kıt bir kaynak haline getirmektedir. Suyun arzı kıt olmasına kıt da uluslararası ölçümlere göre insanın biyolojik olarak yaşamın sürdürülebilmesi için de günde en az 25 litre su tüketmesi gerekmekte…! Buna yemek pişirmekten yıkanmaya kadar uzanan suya bağlı ihtiyaçları da eklediğimizde gereksinim duyulan su miktarı 150 litreye yükselmekte! Oysa, kişi başına düşen yıllık su miktarı en az 8.000-10.000 metre küp olan ülkeler de “su zengini” olarak tanımlanmaktadır. Tablo 1: Dünyada Kişi Başına Düşen Kullanılabilir Su Miktarları ÜlkeOrtalaması Kıta Kişi Başına Düşen Kullanılabilir Su Miktarı (yıllık) SURĐYE 1.200 m3 LÜBNAN 1.300 m3 TÜRKĐYE 1.430 m3 IRAK 2.020 m3 ASYA ORTALAMASI 3.000 m3 BATI AVRUPA ORT. 5.000 m3 AFRĐKA ORT. 7.000 m3 GÜNEY AMERĐKA ORT. 23.000m3 DÜNYA ORT. 7.600 m3 Bölgelere göre baktığımızda sanayileşmiş ülkelerde günlük kişi başına tüketilen su miktarı 266 litre iken Latin Amerika’da 184, Asya’da 143, Afrika’da 67 litredir. Türkiye’de ise günde 111 litreyle uluslararası standartların altındadır. Ne var ki, yeni dünya düzeninde kaynaktan nihai kullanıcıya doğrudan ulaşmadığı, “aktarıldığı“ için kullanıcının bedelini ödemesi gereken bir hizmet olarak kabul edilmektedir ki… Su kaynaklarına sahip olanlar için hem ekonomik ve politik egemenlik aracı hem de kar maksimizasyonu yüksek bir hizmet alanıdır. GATS sözleşmesinde de bu durum “ticari” olarak kurumsallaştırılmıştır (1). Su yatırım ve ticareti “su iletim sistemleri, enerji, atık su işleme, kanalizasyon” başlığı altında : • Erişilebilir su kaynaklarının kimin yönetim ve denetiminde olacağı • Kullanılabilir suyun hangi kanallarla tüketiciye ulaştırılacağına dair üretim, pazarlama ve dağıtım yetkisinin kim de olacağı • Đçme suyunun üretim ve dağıtımının kimin tarafından ve nasıl yapılacağına dair anlaşmalarla piyasa ekonomisine bırakılmıştır. Devir süreci devletin su piyasasındaki payına göre farklılık göstermektedir. Tablo 2: Kamusal Alandan Piyasaya Dönüşümün Kronolojisi Kamusal Alandan Piyasaya Dönüşümün Kronolojisi 1992 Dublin Uluslar arası Su ve Çevre Konferansı 1992 Rio Kalkınma ve Çevre Konferansı 1992 Đçmesuyu Arzı ve Çevresel Hıfzısıhha Bakanlar Konferansı, Noordwijk 1994 BM Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı 1995 Dünya Sosyal Kalkınma Toplantısı, Kopenhag (Yoksulluk, su arzı ve hıfzısıhha) 1995 BM 4.Dünya Kadın Konferansı Pekin (Cinsiyet sorunları, su arzı ve hıfzısıhha) 1996 BM Đnsan Yerleşimleri Konferansı Habitat II, Đstanbu 1996 Dünya Gıda Toplantısı Roma 1997 I. Dünya Su Forumu Marakeş 1997 BM Genel Asamblesi Özel Oturumu 2000 II.Dünya Su Forumu, Lahey – Dünya Su Vizyonu ve Eylem Planı 2001 Uluslararası Temiz Su Konferansı, Bonn 2002 Dünya Sürdürülebilir Gelişme Toplantısı Rio+10 2003 III.Dünya Su Forumu, Kyoto 2003 Camdessus Raporu (Report of World Panel on Financing Water Structure 2006 IV. Dünya Su Forumu, Mexico City 2009 Dünya Su Forumu, Istanbul 2.2. Suyun Piyasada Fiyatlandırılması Bir mal ve hizmetin sınırlı olduğu varsayımından hareket edildiğinde fiyatlandırılan canlı yaşamının devamı için gerekli su bile olsa fiyatlandırmak kolaylaşmaktadır. Zira, kapitalist sistemde bir mal ya da hizmete değer biçebilmek yani fiyatlandırmak için sınırlı olması yeterlidir. Su da arzı sınırlı talebi sonsuz olarak kabul edildiğinden fiyatının ödenebileceği bir mal ve hizmet haline dönüşmektedir. Bu dönüşüm Uruguay Roundu’nun imzalanmasından iki yıl önce Dublin’de toplanan “Uluslararası Su ve Çevre Konferansı (1992)’nda suyun “ekonomik mal” olarak kabul görmesiyle başlamıştır (2). 2000’deki II. Dünya Su Forumu’nda ise su özelleştirmelerinin hızlandırılması önerilmiştir. Öneriyi yapanlar arasında Dünya Bankası ve ulusötesi su şirketlerinin yanı sıra Birleşmiş Milletler de vardır.! Suyu kamu mülkiyetinden çıkarıp özel mülkiyet alanına sokan bu dönüşüm “arz yönlü su politikaları”ndan “talep yönlü su politikaları”na doğrudur. Piyasa ekonomisinin gelişmişliğine göre de ülkeden ülkeye değişmektedir. A- Su Yönetiminin Kamu Kuruluşlarınca Gerçekleştirildiği Ülkelerde (3): Su sektörünün devlet elinde olduğu ülkelerde su bir kamu hizmeti olarak kabul gördüğünden kar maksimizasyonu hedeflenmez. Su kaynaklarının mülkiyeti ve işletilmesi kamu yönetimi tarafından gerçekleştirilmektedir. Fiyatı belirleyen : • Suyun kaynağından kullanıcıya ulaşmasına kadar gerekli yatırımlar Đşletilmesi için gerekli bakım ve yenileme harcamaları • • Su sektöründe istihdam edilenlerin ücretleridir. Ne var ki, ortaya çıkan fiyat kullanıcıya olduğu gibi yansıtılmamakta devlet ya da belediyelerce sübvansiye edilerek herkesin suya ulaşma hakkını kullanması sağlanmaktadır. Piyasa ekonomisine devir genellikle özelleştirme yoluyla gerçekleşmektedir. Doğrudan insan yaşamıyla ilgili olduğu için özelleştirilmesi diğer enerji kaynaklarındaki gibi doğrudan değil sindire sindire yapılmaktadır. Genellikle de IMF ve Dünya Bankası eksenli stand-by anlaşmalarından destek alınmaktadır. Önce, hükümetler IMF’nin “devletin ekonomideki yerinin küçültülmesi” hedefi doğrultusunda belediye verdikleri kaynakları kısıtlamaktadır. Böylelikle, belediyeler hem piyasadan kredi kullanmayı hem de özel kesim mantığıyla çalışmayı öğrenmektedir. Kredi bulamayanlar da işlettikleri su kaynaklarını özel kesime devretmektedir. Su havzalarının bulunduğu alanlardaki belediyeler de bile benzer finansman sorunları yaşanmaktadır. Kredi bulamayan ya da geri ödeyemeyen belediyeler bir süre sonra ellerindeki kaynakları ya paravan yerli firmalar ya da doğrudan yabancı sermaye üzerinden özel kesime devretmek zorunda kalmaktadır. Ne var ki bu süreç her zaman global yasaların belirlediği rotada gitmemekte; halkın tepkisiyle karşılaşmaktadır. Hatta Bolivya örneğinde olduğu gibi ulusötesi su şirketlerine karşı başlatılan “su savaşları” bir halk hareketine bile dönüşebilmektedir. Evo Morales’in başkanlığa getiren yolda su özelleştirmelerinin etkisi büyüktür. B- Kamu etkinliğinin az olduğu ülkelerde ise : Kredi faizlerinin düşük olduğu dönemlerde su piyasasında yeralmak isteyen yerel firmalar önce ucuz kredi olanaklarıya desteklenmektedir. Firmalar faiz oranlarının yeniden yükselişe geçeceğini hesaplamayarak borçlanmaya devam ettikleri için kredi borçları katlanırken faiz oranları da yükselmeye başlamaktadır. Bu sırada dış sermayeli firmalar kurtarıcı olarak piyasaya çıkmakta ve... Firmalar el değiştirmektedir. Alman Modeli olarak bilinen bu yöntem belediyelerin su tesislerine ve piyasadaki payına sahip olmak için kullanılmaktadır. . Belediyeler önce düşük faizli kredi yoluyla borçlandırılmakta; borç yükünü taşıyamaz hale gelince de özelleştirme yoluyla su tesislerini devretmek zorunda bırakılmaktadırlar. Đnşaat, teknoloji ve enerji tekellerinden oluşan “Alman Sua Đttifakı”ndan Güney Afrika’daki Suiz Ondeo’ya kadar tüm su tekelleri bu yöntemle çalışmaktadır. Aynı süreçte su ile temelde doğrudan etkileşim içinde olan yasa değişiklikleri yapılarak devletin su havzaları üzerindeki koruma işlevi kaldırılmaktadır. Türkiye örneğindeki 26.05.2004 tarih ve 5177 Sayılı, Maden Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Đlişkin Kanun ve benzerlerinde olduğu gibi! 2.3. Monopolcü Rekabet ve Oligopolistik Yapı Gösteren Piyasalara Geçiş: Talep yönlü politikalara geçiş suyun işlenmesi, yönetim, dağıtım ve kullanımının kamu yetkesinden çıkartılarak özel şirketlere devridir. Böylelikle kamunun “sürdürülebilirlik” ve “herkesin suyu kullanma hakkından yararlanması” hedeflerinin yerini özel şirketlerin kar maksimizasyonu alır. Başlangıçta KOBĐ şeklinde örgütlenen bu firmalar ulusötesi su şirketlerine geçtikçe piyasada serbest rekabet piyasası özelliklerinden önce monopollü rekabet, daha sonra oligopolistik özellikler gösteren piyasalara dönüşmektedir. Hali hazırda global ölçekte piyasaya egemen olan firmalar köken ülkelerine göre Fransız, Alman ve Đngiliz şirketleri ağırlıklıdır. Son yıllarda ABD’de de coca-cola firmasıyla su piyasasına girmeye çalışmaktadır. Bu firmalar yukarıda da açıklandığı gibi ya geldikleri ülkenin yerel firmalarını satın alarak ya da onlarla paravan ortaklıklar kurarak yavru şirketler şeklinde örgütlenmektedirler. Tablo 3: Global su şirketlerinin su satışları 2001 (euro milyon) Şirket Adı Vivendi Water Ondeo (SUEZ) Times Water (ing.) SAUR (Fransz) Anglian (ing.) Cascal (ispyl) IWL (italy) Satışlar 13640 10088 2746 2494 936 181 100 Kaynakça : Hall, David; TheWater Multinationals 2002 Hali hazırda dünya piyasasına egemen olan üç büyük dev şirket Suez’in su şirketi olan Ondeo, Veolia ve Alman su şirketi RWE’dir. Su devlerinden iki örnek : Ondeo ve Veolia (4) Ondeo : Ana şirket Çalışan sayısı Đçme suyu üretim tesisi Atık su işleme tesisi Sözleşmeler Gelir (2003) Gelirlerinin gelmekte Gelirlerinin : Suez Environnement : 30.145 : 1255 : 1581 : 2730 yerel su otoritesi : 5.9 milyar euro (Suez’in gelirlerinin % 48’i) :% 50’si su, % 47’si atık su işleme, % 3’ü sanayiden : % 15 K.Amerika, % 8 Orta-Güney Amerika, % 7 AfrikaOrtadoğu, %2 Asya Pasifik olmak üzere gelirlerinin % 54’ü Fransa dışından sağlamaktadır. Veolia Water : Etkinlikte bulunduğu ülke sayısı : 57 Çalışan sayısı : 70.765 Yıllık gelir Yıllık gelirin (2005) Gelirlerin : 8.9 milyar euro : % 69’u belediye hizmetlerinden : % 50’si Fransa, % 30’u Avrupa, % 7 Asya,% 6 Afrika-Ortadoğu-Hindistan, % 7’si ABD 2.4- Su Piyasasındaki Tekelleşmenin Etkileri A- Yerli Su Şirketleri Üzerindeki Etkileri : 1. 2. Đç piyasada su kaynaklarını kiralayan ve dağıtımını yapan firmalar arasında yoğun rekabet kısa sürede firmaların el değiştirmesine ve piyasanın tekelleşmesine neden olmaktadır. Su, tarımın tamamlayıcısı olduğundan tarımda sulamanın piyasa fiyatlarında gerçekleşmesi tarımsal maliyetleri arttırmaktadır. B- Su Kullanıcısı Üzerindeki Etkisi : 1.Temiz sudan yararlanma kamusal bir hak iken ancak fiyatını ödeyebilenin hakkına dönüştüğünden su kullanıcısı artık su satan firmaların müşterisidir. 2. Piyasalaşmayla birlikte sağlık da bir hak olmaktan çıkmakta; sağlıklı yaşam hakkı sadece kullandıkları suyun fiyatını ödeyebilenler için geçerli olmaktadır. 3. Su faturalarını ödeyemeyenler su kullanma haklarını kaybetmekte; 4. Su tüketim tarifeleri firmalar tarafından belirlendiğinden aile bütçelerindeki payı artmaktadır. Aslında bu, tarafsız devlet anlayışının sonlandığının ilanıdır. Ne var ki, sistem suyun kamu alanının dışına bırakılarak yaratılan ayırımcılığa haklılık kazandırmak için : • Gereksiz su kullanımının önüne geçilebilmesi ve finansman yaratılabilmesi için suyun diğer mallar gibi fiyatlandırılması; • Su yatırımlarını gerçekleştirecek finansman kaynaklarının yaratılabilmesi için su dağıtımının piyasaya açılması; • Su kaynaklarının korunabilmesi için özel mülkiye açılması gerektiğine kamuoyunu çeşitli model uygulamalarıyla ikna etmeye çalışır. C- Ülke Ekonomisi Üzerindeki Etkisi: Suyun piyasalaşması özellikle de su üzerinden ülkeye giren dış sermayenin artışı ilk bakışta sevindirici gözükebilir. Ne var ki : • Özel sektörün birincil hedefi satış artışlarıyla kar maksimizasyonu olduğundan su kaynaklarının sürdürülebilirliği ilkesini genellikle dikkate almamakta; • Şirketler arasındaki satış artışına dayalı yoğun rekabet kaynakların yanlış kullanımına ve hızla kirlenmesine neden olmaktadır. 3- Talep Yönlü Su Politikalarının Kurumsallaşması Suyun kamu varlığı özelliğine karşılık fiyatı piyasada belirlenen bir mal ve hizmete dönüştürülmesinin tarihi Uruguay Roundu (1986-1994)’yla başlar. Uruguay Roundu’nun GATS ve TRIPS anlaşmalarının ülkeler bazında uygulamaya sokulması da her bir ülke için suyun piyasalaşmasının tarihidir. 1992 Dublin Su ve Çevre Konferansı’nı ve 1992 Rio Kalkınma ve Çevre Konferansı’nı milad olarak kabul edersek son 15 yıldır talep yönlü su politikalarının egemen olduğunu söyleyebiliriz. Zira, her iki Konferans da kurumsallaşmanın çatısını oluşturmuş; “Dünya Su Konseyi” ve “Küresel Su Ortaklığı”nın çalışmalarının rotasını çizmiştir. 1997’deki Birleşmiş Milletler Genel Asamblesi’nin Özel Oturumu’nda tatlı su kaynaklarıyla ilgili bir çalışma grubunun oluşturulmasıyla birlikte yeni dünya düzeninin su yönetimi de netleşmeye başlamıştır. Buna göre (5) : 1. Sınır aşan nehir havzalarında havza yönetimi sistemi kurulacak; 2. Suyun arza göre özel sektörce yönetimi esas alınacak 3. Su kaynakları global ticaret kurallarına göre işletilecektir. Bu üç ilke 2002’deki Rio+10’da ulus devletin hükümetleri uymakla yükümlü kılan bir manifestoya dönüştü. Aynı yıl Türkiye su sektörünün de hızla dışa açıldığı; başka deyişle ulusötesi su şirketlerinin yerli su şirketlerini devralarak piyasaya girdiği yıldı. Tablo 4: Kurumsallaşmanın Tarafları Uluslararası Kuruluşlar : Dünya Ticaret Örgütü (WTO), Dünya Bankası (WB), Birleşmiş Milletler Çevre Birimi (UNEP), UNDP, UNESCO, OECD, bölgesel bankalar Özel su şirketleri : Suez Lyonnaise, Bechtel, Enron, Vivendi gibi çokuluslu şirketler Global oluşumlar : Dünya Su Konseyi, Birleşmiş Milletler Dünya Su Değerlendirme Programı, Küresel Su Ortaklığı, AB Su Direktifi 3.1. BM Dünya Su Değerlendirme Programı (WWAP) 2000’de Lahey’deki II.Dünya Su Forumu’nda gündeme gelen program BM bünyesindeki kuruluşlara (4): - suyun rasyonel şekilde kullanılması, - risklerin yönetilmesi, - su kaynaklarının paylaşılması, - suyun enerji olarak değerlendirilmesinde kısacası su politikalarında önderlik işlevi görmektedir. Çalışmaları temiz su kaynaklarının arzına yönelik politika süreçlerinin anlaşılmasını kolaylaştıracak çalışmalar yürütmekte… Đki yılda bir yayınladığı Dünya Su Kalkınma Raporları’yla UNICEF’ten FAO’ya, WHO’dan UNESCO’ya kadar BM’nin diğer kurumlarına yol göstermektedir. Tablo 7: WWAP’taki örgütler Đşbirliği Örgütleri Yönetici Örgütleri UNICEF BM KalkınmaProgramı (UNDP) Tarımsal Kalkınma Uluslar arası Fonu (IFAD) BM Çevre Proframı (UNEP) Uluslar arası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) FAO Birleşmiş Milletler Mülteciler UNESCO Yüksek Komiserliği (UNHCR) UNIDO Dünya Bankası Grubu (IBRD) WHO Dünya Meteroloji Örgütü (WMO) Su konusunda ki etkin örgütlerden biridir. Konferans, fon ve programlarla su politikalarının oluşturulmasında etkindir. Örneğin Gündem 21, Millenium Kalkınma Hedefleri, Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi örgütlenme konferansları işlevini üstlenmiştir. Temiz su kaynaklarının işletilmesi ve sürdürülebilirliğini hedefleyen Gündem 21 ile su kaynakları yönetimi ve korunmasından su ekosistemlerine, içme suyu sağlama ve hıfzısıhhasından sürdürülebilir gıda üretimine kadar uzanan geniş bir yelpazede çalışmaktadır. Gündem 21’den sonra oluşan Millenium Kalkınma Hedefleri ise, güvenli içme suyuna ulaşmakla ilgili 3.2. Dünya Bankası’nın Özelleştirme Kredileri Su da talep yönlü politikalara geçiş de ilk ve en önemli başlangıç noktası Dünya Bankası kredileridir. 1990’a kadar su işletmelerinin oluşturulması amacıyla verilen krediler 1990 sonrasında özelleştirme hedefli krediler haline dönüşmüştür. Bu krediler : • • 5-10 yıllık vadeli su yatırım kredileri 1-3 yıllık vadeyle yapısal uyum programlarındaki özelleştirmeler doğrultusunda su sektörünün kurumsallaştırılması için verilmektedir. 1-3 yıllık kısa vadeli kredilerin temel işlevi su sektörünün piyasalaşmasını engelleyen her türlü yasal ve kurumsal engelin kaldırılarak yeni kurumların oluşturulmasını amaçlamaktadır. Tablo 5: Dünya Bankası’nın Su Kredileri 2000-2004 Borç Geri Dönüş Özelleştirme Amaçlı Bölge $ milyon Amaçlı Orta Asya, Doğu ve Orta Avrupa 587.89 % 99.5 Doğu, Güney, Güney Doğu Asya 1.260.54 % 95 % 88 Afrika Ülkeleri 1.024.55 % 86 % 100 Latin Amerika Ülkeleri 573.6 % 95 Ortadoğu Ülkeleri 433.03 % 97 % 79 % 100 % 74 Kaynakça : III.World Water Forum, Kyoto 2003 verilerinden hazırlanmıştır. Bu kredilerin büyük kısmı örneğin 1990-2002 arasındaki 276 projeden 84’üne özelleştirme şartıyla kredi verilmiştir (6). 3.3. Küresel Su Ortaklığı (GWP) ve Dünya Su Konseyi (WWC): Uruguay Roundu’nun hemen akabinde yapılan kurumsallaşmalardan biri de içme suyu ve arıtmaya yönelik tüm ekonomik faaliyetleri kapsayan Küresel Su Ortaklığı (GWP)’dır. 1996’da kurulan Ortaklık bir yıl sonra kurulacak olan Dünya Su Konseyi (WWC)’nin politikalarının global ölçekte uygulanmasını sağlamaktadır. Tarım, sağlık, madencilik, taşımacılık gibi suyla tamamlanan sektörlerin su ihtiyaçlarını önceliklerini ve sektörlerin kendi aralarındaki ilişkiler üzerinden global su politikalarının ülke bazında kurumlaşmasının yolunu açmaktadır. GWP’nin hükümetlerden BM gibi uluslararası kuruluşlara, su firmalarından sivil toplum örgütlerine kadar geniş bir yelpazeden oluşmuş olması WWC kararlarının ülke bazında uygulatılmasını kolaylaştırmaktadır. Dünya su güvenliği için çok-yönlü uluslararası ortaklık oluşturmak amacıyla kurulan Dünya Su Konseyi ise: Su kıtlığının tüm insanlığın ortak sorunu olduğu varsayımından hareketle su kaynaklarının serbest kullanım ve ticaretini savunmaktadır. Konsey’e göre : • ''Güney'' coğrafyasında, kentlerdeki yüksek nüfus artışı su kaynakları üzerine aşırı baskı getirmekte; su sunumunda kıtlık yaratmaktadır. • Maliyetin altında, yapay olarak düşük fiyatlandığı için su tüketiminde israf doğmaktadır. • Devlet ve yerel yönetimler, düşük yatırım, popülizm ve yolsuzluk nedenleriyle bu işi becerememektedir. • Güvenli su üretimi, dağıtımı için hızlı özelleştirmeyle özel sektörün su üretim ve dağıtımını üstlenmesi gerekmektedir. Konsey’in Uruguay Roundu’ndan iki yıl sonra, yani 1996’da kurulmuş olması GATs hükümleri doğrultusunda bir tepe örgüt olarak oluşturulduğunu göstermektedir. 300 üyesinin yanısıra Dünya Bankası, Bölgesel Kalkınma Bankaları, Birleşmiş Milletlerin UNDP gibi örgütleri de üyeler arasındadır. 3.2. AB Su Çerçeve Direktifi Bilindiği gibi, Avrupa Birliği’ne üye ülkeler kişi başına düşen 5 bin metre küp kullanılabilir su miktarıyla su zenginidirler. Bunda kıtanın coğrafi özellikleri kadar AB’nin su kaynaklarının geliştirilmesi ve yönetiminde uyguladığı bütüncül politikalar da etkilidir. Ülkelerin su kaynakları Birlik’in su kaynakları olarak algılanmakta ve kaynakların yönetimi için “Bütüncül Havza Yönetimi” uygulanmaktadır. Direktif’in 12.maddesinde bu durum “üye ülkelerin birbiriyle entegre havza yönetimi zorunlu” kılınmıştır. Su Çerçeve Direktifi’yle belirlenen bu değerlendirme doğrultusunda su politikaları (7) : • Su kaynaklarının geliştirilmesi • Mevcut kaynakların daha etkin kullanılması • Talep yönetimi • Çevresel etkilerin giderilmesi şeklinde projelendirilmektedir. 4 -Türkiye Su politikalarında Global dönüşüm Türkiye hızlı nüfus artışı nedeniyle suya olan talebin sürekli artmasına; bir tarım ülkesi olması ve 1980 sürecine kadar ihracatının tarım ürünlerinden oluşmasına rağmen su politikası oluşturmamıştır. Bunda suyun yenilenebilir bir kaynak olması nedeniyle su yönetimiyle ilgili siyasi ve ekonomik bilincin olmaması kadar Türkiye’nin komşularına göre akarsu ve göllerden oluşan su kaynakları açısından zengin bir görünüm sergilemesinin payı vardır. Ne var ki, kuraklık yılları dışında arz-talep ilişkilerinde ancak başabaş noktası yakalanabilmiştir. Kişi başına tüketilen günlük su miktarının hala 111litre, kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarının da 1430 metre küp olması Türkiye’nin su zengini gibi görünen ama “su yoksulu” bir ülke olduğunu göstermektedir. Tablo 6: Kişi Başına Düşen Kullanılabilir Su Miktarı Ülkeler SURĐYE LÜBNAN TÜRKĐYE IRAK ASYA ORTALAMASI BATI AVRUPA ORT. AFRĐKA ORT. GÜNEY AMERĐKA ORT. DÜNYA ORT. Kaynak : WWF Türkiye 2005 Yıllık/metre küp 1.200 m3 1.300 m3 1.430 m3 2.020 m3 3.000 m3 5.000 m3 7.000 m3 23.000m3 7.600 m3 Türkiye’nin su zengini gibi görünmesinin temelinde içme suyu ve kullanılabilir su rezervlerini kullanmayı bilmemesidir. Đçme suyu kaynaklarının global ölçekte azaldığı şu süreçte bu durum Türkiye’yi özel sermayeli su sektöre bulunmaz bir vaha gibi göstermektedir (8). Ülke için suyun ekonomideki önemi de ne yazık ki globalizme eklemlenme süreciyle netlik kazanmıştır. Girdi ve teknoloji kullanımındaki dışa bağımlı yapı, çevre yasalarının yeterince uygulanmaması suyun piyasalaştırılmasını kolaylaştırmış dahası Türkiye’yi dış firmaların piyasası haline dönüşmesini kolaylaştırmıştır. Devletin su havzaları üzerindeki koruma işlevi 2004 Mayıs’ındaki düzenlemelerle sonlanmasıyla birlikte içme suyu tamamen piyasalaşmıştır. Bu düzenlemelerin en kapsamlısı 26.05.2004 tarih ve 5177 Sayılı, Maden Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Đlişkin Kanun’dur. 10 farklı ama birbiriyle ilişkili yasaya düzenlemesiyle : • Maden Yasası, • Çevre Yasası, • Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası, • Milli Parklar Yasası, • Milli Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolu Seferberlik Yasası, • Đstanbul Su ve Kanalizasyon Đdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Yasası • Orman Yasası, • Kamulaştırma Yasası, • Maliye Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Yasa, • Belediye Gelirleri Yasası ile devletin koruma işlevinin yanı sıra tarafsız devlet görünümü de bitmiştir. 5 Haziran 2004’de yani dünya çevre gününde yürürlüğe giren 5177 sayılı “Maden Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Đlişkin Kanun” ile de doğal ve kültürel değerler tamamen yok sayılmış ve : • “Su havzaları” da madencilik faaliyetlerine açılmış; • Petrol ve jeotermal kaynak ve maden arama faaliyetleri Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) kapsamı dışına çıkarılmış; • ÇED yapılmadan verilen arama izinleri ile toplam rezervin % 10’unun işletilmesine ve satışına olanak sağlanmıştır. • “Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği” değiştirilerek… • Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından düzenlenen yönetmelik ile mutlak koruma alanı 300 metreden 100 metreye düşürülmüş, koruma alanları içinde yer alan yapılara af getirilmiştir. • Đçme ve kullanma suyu rezervuarının maksimum su seviyesi noktasından 1 km.lik mesafeden itibaren, madencilik faaliyetlerine olanak sağlanmıştır. Bu tablo Türkiye’nin globalleşmeyle birlikte dönüşen su politikalarının özetidir. Dipnotlar : 1) Langford, Nalcolm; “The United Nations Concept of Water as a Human Right: A New Paradigm of Old Problems”, Water Resources Development, 2005, s. 274-279 Minibaş, Türkel; “Su Yabancı Sermayenin Yeni Gözdesi”, Bu Kez Düşmanın Adı Terör, Cumhuriyet Yayınları, Đstanbul 2005, s.478-9 Yıldız, Dursun; Su Raporu, USĐAD 2007 2) Financing Water For All, “Report of World Panel on Financing Water Structure”, March 2003 Minibaş, Türkel; “Minibaş, Türkel; “Su Yabancı Sermayenin Yeni Gözdesi”, Bu Kez Düşmanın Adı Terör, Cumhuriyet Yayınları, Đstanbul 2005, s.478-9 3) Minibaş, Türkel; “Suyun Ekonomi Politiği Olur mu?”, Gözucuyla Cumhuriyet Gazetesi, 19.3.2007 Buller, Henry ; “Privatization and Europeanization: The Changing Context of Water Supply in Britain and France”, Journal of Environmental Planning and Management 39, 1996 Salihoğlu, Serhat; “Küresel Su Siyaseti Nedir?”, Su Yönetimi Küresel Politika ve Uygulamalara Eleştiri, Memleket Yayınları, Temmuz 2006, s.19 4) World Bank ; Irrigation and Water Resources with a Focus on Irrigation Prioritisation and Management Economic Sector Work, Working Paper, Water Resources and Institutions 2006 UNESCO, www.unesco.org/water/wwap 3) Center For Public Integrity Analyses; Water Barons The Center For Public Integrity, 2003 6) www.ue.eu.int 7) Çınar, Tayfun- Özdinç, Hülya; Su Yönetimi, Memleket Yayınları 2006 8) Minibaş, Türkel; “Bir Ulusal Bağımsızlık Meselesi Su”, Bu Kez Düşmanın Adı Terör, Cumhuriyet Yayınları, Đstanbul 2005, s.472-3 Kaynakça : Buller, Henry ; “Privatization and Europeanization: The Changing Context of Water Supply in Britain and France”, Journal of Environmental Planning and Management 39, 1996 Center For Public Integrity Analyses; Water Barons The Center For Public Integrity, 2003 Çınar, Tayfun- Özdinç, Hülya; Su Yönetimi, Memleket Yayınları 2006 Güler, Birgül A.; Su Hizmetleri Yönetimi Genel Yapı TODAĐE, Ankara 1999 Hall, David; TheWater Multinationals 2002 Langford, Nalcolm; “The United Nations Concept of Water as a Human Right: A New Paradigm of Old Problems”, Water Resources Development, 2005, Minibaş, Türkel; “Suyun Ekonomi Politiği Olur mu?”, Gözucuyla Cumhuriyet Gazetesi, 19.3.2007 “Bir Ulusal Bağımsızlık Meselesi Su”, Bu Kez Düşmanın Adı Terör, Cumhuriyet Yayınları, Đstanbul 2005, s.472-3 “Su Yabancı Sermayenin Yeni Gözdesi”, Bu Kez Düşmanın Adı Terör, Cumhuriyet Yayınları, Đstanbul 2005, Salihoğlu, Serhat; “Küresel Su Siyaseti Nedir?”, Su Yönetimi Küresel Politika ve Uygulamalara Eleştiri, Memleket Yayınları, Temmuz 2006, Türkiye Ziraatçılar Derneği; Su Raporu 2006, www.tzd.org.tr UNESCO; www.unesco.org/water/wwap World Bank ; Irrigation and Water Resources with a Focus on Irrigation Prioritisation and Management Economic Sector Work, Working Paper, Water Resources and Institutions 2006 Yıldız, Dursun; Su Raporu, USĐAD 2007 (24.10.2007)