DIYALoG

Transkript

DIYALoG
 İzmir Türk Musevileri e-Haber Bülteni
DIYAL o G
Revista Digital de los Judios Turkanos de İzmir
(044) Mart - Nisan 2017
Dürüstlük
(044) Mart - Nisan 2016
Barış
-2-
DIYALoG
İÇİNDEKİLER
003 - Merhaba
082 -
005 - Vakıf Yönetiminden
085 -
007 - BİR RÖPORTAJ – Marsel Russo
090 -
014 - HABERLER
096 -
024 - BASINDAN
049 - Aramızdan Ayrılanlar
050 - RABİ HAYİM PALAÇİ - Moti Katan
052 055 059 061 068 072 074 081 Adalet 099 102 -
SEKSION EN LADINO
103 -
El Kantoniko de Rachel - R.A.Bortnick
108 -
Yehuda ke dize? – Yehuda Hatsvi
112 -
D’aki D’aya - Eliz Gatenyo
114 -
Shimon Kapitan d’Estambol – Shimon Geron
117 -
Gad Nassi
119 -
Coya Delevi
122 -
Edmond i sus Emisyones – Edmond Cohen
124 -
Prof. Dr. Moshe de Liba
126 -
PARA KE NO SE OLVIDE INVESTIGASION DEL LADINO
REKUERDOS DE FAMIYA BASINDAN KÖŞE YAZISI
KÖŞE YAZILARI
Perspektif
Derinlik
Mi-draş Yitshak – Rav İsak Alaluf
Uzak Yakın - Selim Amado
Çağrışımlar - Avram Ventura
One Minute - Avram Aji
Yansımalar - Raşel Rakella Asal
Açı - David Enriquez
Yaşam Koçunuz – Violet Alalof
Bir Başka Deyişle - Nisim Sigura
Galatalı Küçük bir Kız - Coya Delevi

129 - Washington’dan Mektup – Altan Gabbay
132 - Metin’ce – Metin Delevi
138 - İz Düşümü – Lina Filiba
141 - Tarihin İzinden – Siren Bora
144 - Ankaralı’nın Köşesi – Aaron Barouch
148 - GENÇ GÖRÜŞ
150 - BU SAYININ YAZISI
BİLİYOR MUYUZ?
155 - Nazlı Doenyas
157 - Dini Takvim – Nazlı Doenyas
BİZİM KÜRSÜ
164 - BORNOVA YAHUDI MEZARLIĞI – Siren Bora
(044) Mart - Nisan 2016
-3-
DIYALoG
Merhaba
Büyük kızı Aylin şöyle yazmış: Yayın Yönetmeninden
Bizim babamız olduğun için söylemiyorum. Ama gerçekten yok ki, senin gibisi. Çok yeteneklisin. Yazarsın, çizersin, boyarsın, elinden gelmeyen iş yoktur. Öğretirsin, okursun, anlatırsın, hep kendine ve bize yatırım yaparsın. Elinden gelse dünyayı kurtaracak sevgi vardır sende. Bitmeyen, üstelik yenilenen bir sabır ve anlayış... Doğayı da sevmek, hayvanları da sevmek... Sevginin her türü sende var. Otları, böcekleri bile seversin... Sen bu sevgiyi her fırsatta bizimle de paylaşırsın, biz de sevelim diye... Heyecan vardır sende, ve tutku. Bulunduğun her ortama katarsın bu duygularını. Birleştirirsin, ayırmak senin felsefende yoktur. Yolun hep birleştirmektir. Doğrudan şaşmazsın. Genlerinde var bu senin. Küçüklüğümüzden beri ruhumuza işledin. “İki yanlış bir doğru etmez” Kazıdın aklımıza... Doğru yoldan şaşmadan ilerledin hep... Bugün seni “üstad” diye çağırıyorlar. Ne büyük gurur. Ama doğrudur. Gerçek bir “ustasın” sen. Hayatın boyunca yarattın. Hep spiritüel derslerde öğrettikleri bilgileri fizikselde de uyguladın. Öyle olması gerektiği için değil, senin ruhunda var bu. Değerli Okurlarım, Bu sayımız ile birlikte DIYALoG ailesine yeni bir köşe yazarı katılıyor. Aaron Baruh. Namı diğer ANKARALI!... Biz İzmirlilerin tabiri ile “Yeni gelen karpuzu keser” misali kendisine Köşe Yazarları bölümümüzün en son köşesini tahsis ettik. Köşesinin ismi “Ankaralı’nın Köşesi” Kendisini bir süredir sosyal iletişim platformlarına gönderdiği yazılarından izliyordum. Sonraları ilginç yazılar ile dolu bir de blogu olduğunu öğrendim. https://www.blogger.com/profile/04410779882569235394 Kendisini sizlere tanıtmak için bilgilerine ulaşmaya çalışırken, geçenlerde kutladığı yaş günü için kızlarının kendisine yazdığı ve internette paylaştığı mektuplara rastladım. Duygularıma dokunabilen her yazı benim için değerlidir. Bu yeni yazarımızı kızlarından daha iyi kim tanıtabilir diye düşündüm. Bakalım haklı mıyım?  (044) Mart - Nisan 2016
-4-
DIYALoG
Her gün yeni bir Aaron yarattın. Hiç gerilemeden hep ilerledin. Yaşın 65 oldu. Ama sen gel gör ki her gün daha genç bir ruha sahiptir benim babam. Sen çok yaşa canım babam benim. Canım anacığımla birlekte hayat bayram olsun sizlere her gün. İyi ki varsın ve benim babamsın. Happy birthday... Sınırlarını zorlasam da hep en açık görüşlü, hep dinleyen, üstüne üstlük hem de en esprili, en cool baba hep benim babam oldu. Uzaklara gittim, beni bırakmadın. Evini işgal ettim, beni ve torununu krallar gibi yıllarca ağırladın. Bu kadar şanslı olur bir kız? Seni, çooook ama çooook seviyorum. İyi ki varsın ve benim babamsın. *** Allah sana uzun ömürler versin canım babam. İsminin Jale olduğunu sandığım küçük kızının mektubu ise “Babalar ne içindir” diye başlıyor ve devam ediyordu. Nice 65 lere... *** Armut dibine düşermiş!... Aramıza hoş geldin Ankaralı!.. *** Beni bu lafla büyüttün. Başım sıkıştığında, nerede nasıl olduğum fark etmez, ilk aradığım insan hep sen oldun. Biliyorum ki sen var oldukça ben sert düşmem, düşmeyeceğim. Sen benim saçımın teline dünyaları yakarsın. O yumuşacık ses tonunla “merak etme kızım, hallederiz, babalar ne içindir,” yüzlerce, binlerce kez kahramanım oldun. Koşulsuz sevginin kitabını defalarca baştan yazdın. Henüz erken biliyorum ama bundan sonraki sayımızda ise geç olacak. Bu nedenle şimdiden hepinizin Hamursuz Bayramını kutluyor, neşe içinde geçecek bir yaz sezonu diliyorum. Hag Pesah Sameah!.. 
(044) Mart - Nisan 2016
Başkandan
DIYALoG
-5-
Hep birlikte Tu Bishvat kutlamasını, eğlencesini keyifle idrak ettik. Peşinden Fransız Kültür Merkezinde Yahudilik üzerine büyük topluma açık bir panel/konferans tertipledik. Oldukça başarılı geçtiği kanısındayım. Bu tür bir faaliyet İzmir’de ilk kez organize edilmişti. Her iki faaliyete katılanların yanı sıra, etkinliğin mutfağında görev yapan tüm organizatörlere, sponsorlara hepimiz adına teşekkür ediyorum. Peşinden Şaar Aşamayim Sinagogumuzda Cemaatimize açık bir bilgilendirme toplantısı planlayıp gerçekleştirdik. Cemaatimizin bütün kurumlarının bütçeleri, faaliyetleri ve planlanan faaliyetlerinin yetkilileri tarafından dile getirildiği bir gece idi. Doğru çok soğuk bir gece idi… Doğru, ertesi gün çocukların okulları vardı… Doğru o gece TV’lerde takip ettiğimiz güzel diziler belki de maçlar da vardı… Ama hemen hemen tamamının Cemaatimızda görevli kişilerin oluşturduğu yalnızca 26 kişinin orada toplanmış olması inanılmaz moral bozucu idi ve büyük bir hayal kırıklığına sebep oldu. Sami Azar
Büyüklerim, Küçüklerim, Sevgili Kardeşlerim Zamanın ne kadar hızlı aktığını, geçtiğini bilmem fark ediyor musunuz? Daha yeni girdik 2016’ya. Şimdi Mart‐Nisan DIYALoG dergisi elimizde… Zaman hem çok hızlı geçiyor, hem de yaşam çok kısa… Önceliklerimizin çok iyi bilincine varmalı ve ona göre zamanımızı planlayıp kendimize, ailemize, sevdiklerimize yeterince yer vermeliyiz. Yaşadığımız olduğumuz bu devirde sanıyorum hepimizin bir zaman koçuna ihtiyacı var. Geçtiğimiz iki aylık DIYALoG döneminde (güzel isimlendirme di mi?) Cemaatimiz oldukça hareketli günler geçirdi.  (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
Demek görevlerimizi hakkıyla yapamamışız… Demek yeterli çalışmamışız… Demek Cemaatimizden gelen seslere yeteri kadar kulak vermemişiz… Demek daha çok çalışmamız lazımmış… Alınacak daha çok yolumuz, aşılacak daha çok engelimiz, yapılacak daha çok faaliyetimiz, gireceğimiz daha çok toplantımız varmış. Bu toplantıyı bir “güven oyu“ toplantısı gibi algılayalım mı diye çok düşündük, neticesinde yine buradayız, yine Cemaatimizin menfaatleri için, birliği için, devamı için çalışmalarımıza devam edeceğiz. Yönetim Kurulumuzun tüm üyeleri her an ulaşabileceğiniz, sıkıntılarınızı anlatabileceğiz, fikir ve önerilerinizi iletebileceğiniz uzaklıktalar sizlere… Vakıf ofisimizdeki görevlilerde aynı şekilde hazırlar göreve… Beraber alınacak çok yolumuz var önümüzde… Kendimiz olmanın yanısıra beraber yaşamayı da becermeliyiz. Sevgiyle kalın, Sami Azar

-6-
(044) Mart - Nisan 2016
-7-
DIYALoG
Marsel Russo:
Türkiye Yahudileri Kırgın...
Nereye Gitti Bu Yahudiler? Sinan: Kadim Yahudi tarihi çok daha eski olmakla birlikte İncil’de Efes ve Konya’da faaliyette olan sinagoglardan bahsediliyor. Yahudiliğin Anadolu’daki tarihini biz genellikle İspanya’dan Osmanlı’ya kaçışla ilişkilendiririz. 500 yıllık bir tarihi ilişki olduğunu düşünürüz fakat anladığım kadarıyla neredeyse 2500 yıla yakın bir geçmişi var Yahudilerin Anadolu’daki varlığının? Marsel Russo: Esas itibariyle MS 70’de Bet Ha‐
Mikdaş’ın, yani Büyük Tapınağın 2. Kez yıkılması ve akabinde büyük sürgünün başlamasıyla birlikte Yahudilerin bir kısmı ken’an topraklarından yukarıya, Anadolu’ya doğru çıkmaya başladılar. Bugünkü Akdeniz kıyılarına dağılmaya başladılar. Bu bir düfizyondu, dağılmaydı. Bu dağılma sırasında Kuzey Afrika’ya doğru giden de oldu, Arap yarımadasına giden de oldu, Anadolu’ya gelen de oldu. BİR RÖPORTAJ
Sinan Dirlik
reportare.com
 (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
Anadolu’ya gelenler o zamanki Roma İmparatorluğunun içerisinde kaldılar ve Doğu Anadolu’dan Karadeniz’e Anadolu’nun dört bir yanına dağıldılar. Bir kısmı Hazar kıyılarını takip ederek Rusya’nın yaylalarına dağıldı. Sinan: Hatta bunların tek Türk‐ Yahudi devleti olan Hazar Türk İmparatorluğunu kurdukları söylenir yanlış bilmiyorsam? Marsel Russo: Söylenir. Belki tam Yahudi değildir ama etkilenmiştir. Dediğin gibi, Anadolu’daki Yahudi varlığı 500 sene ile kısıtlı değil. Roma imparatorluğu döneminde Anadolu topraklarına dağılmış ciddi topluluklar var. Efes ve Konya’dan söz ettin ama Van’da, Antep’te de ufak tefek sinagoglara rastlayabilirsiniz. Keza hiçbir zaman Osmanlı Türk hakimiyetine girmemiş olan İran’da da çok ciddi bir Yahudi toplumu bugüne kadar gelmiştir. Keza Bağdat Yahudileri… Ve tabii -8-
Zahor’da merkezileşmiş Kürt Yahudileri… Zahor’da Kürtçe, Aramice konuşan çok ciddi bir Yahudi topluluğu var. Bunların çoğu zaman içerisinde İsrail’e göç ettiler ve burada sıkı bir Kürt‐Yahudi toplumu oluştu. Tarihte Yahudi Krallığı İsrail ve Yehuda olmak üzere ikiye bölünmüştür ve merkezi Samiriye olan İsrail Krallığının, yani kaybolan 12. Kabilenin devamı olarak görülür Kürt Yahudileri. Hülâsa Anadolu topraklarındaki Yahudi varlığı 500 yıldan ibaret değil. Tabii ki Sefarad göçünden sonra Anadolu’da, Osmanlı coğrafyasında Selanik gibi, Edirne, Bursa, İzmir gibi yeni yerleşim merkezleri oluşmuş ve çok nüfus almıştır. Göçle gelenler, yalnızca 2. Beyazıd zamanında değil, sonraki yıllarda da bu merkezlere politik kaygılarla yerleştirildiler. Sinan: Anadolu Yahudiliği’nin tarihi üzerine çalışmalar yapılıyor mu? Marsel Russo: Evet. Mesela bundan birkaç sene önce Antalya’da bir sinagog’un kalıntıları bulundu. Bunlar devlet desteği gerektiren çalışmalar tabii… Ama Anadolu’daki Yahudi varlığının anıtsal eserleri ayağa kaldırılıyor. Edirne Sinagogu bunun taçlandırılmış hali bence… Sinagog uzun 
(044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
yıllardır harap haldeyken biraz bizim cemaatin itelemesiyle, biraz yurt dışında yaşayan Edirneli Yahudilerin maddi desteğiyle ve tabii Trakya Üniversitesi’nin, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün, Kültür Bakanlığının katkılarıyla ayağa kaldırıldı. Balkanların en büyük sinagogudur Edirne Sinagogu… Keza Gaziantep’teki sinagogun da ayağa kaldırıldığını biliyorum. Çok fazla mezarlık var örneğin. Mezar taşlarının üzerinde yazılanlarla günümüze taşıdığı mesajlar, bu mezarlıkları tarihi açıdan çok daha önemli kılıyor. Bu mezarlıkların yavaş yavaş ortaya çıktığını biliyoruz. Toplumumuz içerisinde bunu kendisine iş edinmiş profesyonel ya da profesyonel ruhlu amatörler var. Kitaplar yazılıyor bu konuda. Naim Güleryüz var mesela. Keza Rıfat Bali’nin birçok kitabı var ama Bali daha çok tarihsel olayları inceler. Naim Güleryüz ise yapılarla, fiziki eserlerle ilgili birçok araştırmaya, kitaba imza atmış çok önemli bir araştırmacıdır. -9-
halklarından biri. Yahudi toplumu, her nerede yaşadıysa, yaşadıkları toprakları yönetenlerle iyi geçinmeye çalışan bir toplum olmuştur. Roma’nın Roma olduğu dönemde, daha Hristiyanlaşmadığı dönemde de, Ortodoks Kilisesinin kurulup zaman içerisinde Katolik Kilisesinden kopuşu döneminde de Yahudiler Anadolu’daydılar. Roma’nın parçalanıp Doğu ve Batı diye ikiye bölündüğü dönemi ve Bizans dönemini yaşadılar. Sinan: Bursa da önemli bir merkezmiş mesela? Osmanlı’nın Bursa’yı fethinden 2 yıl önce, 1324 yılında sinagog açılmış mesela? Marsel Russo: Hala var Bursa’da sinagoglar. İstanbullu Yahudiler senede 1‐2 kezŞabat duası için giderler Bursa’ya. Ankara’da da var mesela ama pek etkin değil. Şu anda İstanbul dışında etkin olan en büyük topluluk İzmir’de. Akhisar’da, Tire’de çok kuvvetli bir Yahudi toplumu vardır. Sinan: Sonuç itibarıyla belki bazı okuyucularımız için de bir sürpriz olacak ama Yahudiler, Anadolu’nun kadim halklarından biri? Sinan: “Çok kuvvetli” derken? Zaten topu topu 20 bin civarında Yahudi var Türkiye’de bildiğim kadarıyla? Marsel Russo: Öyle deniyor ama ben sayılmaya kalkılırsa onun çok daha altında çıkacağını Marsel Russo: Gayet tabii! Yahudiler, her ne kadar dağınık olarak yaşadılarsa da, Anadolu’nun en eski  (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
düşünüyorum. Son 3‐5 senedir değişik ülkelere özellikle gençler arasında ciddi anlamda göç veriyor Yahudi toplumu. Gençler yeni bir yaşam kurmak için kopmaya başladılar. Dolayısıyla şu anda 20 bin var mıdır bilmiyorum ama herhalde 15 bin kişi falan vardır. Sinan: Öncesi bir yana, Büyük göçte İspanya’dan Osmanlı coğrafyasına 150 bin yahudinin geldiği biliniyor. 20. Yüzyılın başlarında Osmanlı topraklarında 200 binlik bir Yahudi nüfusu yaşıyordu. 100 yılın sonunda Yahudi nüfusunun %90’ından fazlasının artık Türkiye’de yaşamadığını bilmek hüzün verici. Marsel Russo: İspanya’dan göçle gelen nüfusun tam olarak rakamını bilmiyorum. Çok büyük bir göç dalgasıydı bu ve tamamı da Osmanlı’ya gelmedi. Bir kısmı kuzeye, Fransa‐ Belçika‐ Hollanda istikametine gitti. Bir kısmı İtalya’ya dağıldı. Büyükçe bir bölüm Balkanlara dağıldı. Daha sonrasında Selanik önemli bir merkez oldu. Osmanlı coğrafyasına gelindiğinde İstanbul’a önemli bir nüfus geldi, bunlar daha çok Balat tarafına dağıldılar. Çoğu uzun süredir kapalı olsa da, Balat’ta birçok tarihi sinagog bulunuyor. 20. - 10 -
Yüzyıl başlarında ise 200 bin civarında Yahudi nüfusun yaşadığı doğrudur. Bu nüfusun bir bölümü 1. Dünya savaşı öncesinde özellikle batıya doğru, Fransa’ya gitti. Fransız kültürünün özellikle Tanzimat’la birlikte Osmanlı coğrafyasında güç kazanması, Yahudi toplumunu da etkiledi. Belki Fransa’nın seçilmesinden en büyük etken bu… Bu nüfusun çok büyük bölümü zaten 2 Dünya savaşı sırasında yok edildi. Çok az bir bölümü, Türkiye ile bağlarını koparmadıkları için, Türk pasaportu sayesinde geri dönebildi. 1948’de İsrail’in kurulmasıyla önemli bir nüfusun İsrail’e yerleştiğini biliyoruz. Sonrasında yenidünya ilgi çekmiş ve bir kısım nüfus ABD’ye gitmiş. Neticede Türkiye’deki Yahudi toplumu, hızla azalmış. Tabii bunda ekonomik, sosyal, siyasal birçok neden aranabilir… Sinan: Türkiye Yahudileri geniş toplumla çok entegre bir topluluk olmasına rağmen Türk Müslüman toplum, Türkiye Yahudilerini bu kadar içselleştirmiş görünmüyor. Neye bağlıyorsunuz bunu? Marsel Russo: Türk Yahudi toplumu geniş topluma entegredir evet… Okuyan, gelişen, 
(044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
yenilikleri takip eden, batıya dönük bir toplumdur. Kendi geleceğine yatırım yapmak isteyen, haklı olmak için değil mutlu olmak için yaşayan bir toplum. Bu sadece Türkiye’de değil, Yahudilerin yaşadıkları bütün ülkelerde geçerli bir özelliktir. Dolayısıyla bunu Türkiye’deki geniş topluma entegre olmak olarak mı yoksa hayatın kendisine entegre olmak olarak mı okumak gerekir, üzerinde düşünmek lâzım. Yahudi toplumu hayatın kendisine entegredir çünkü… Azınlık olarak yaşayan toplumların geniş topluma olabildiğince entegre olması doğal bir süreci ifade eder aslında. Ters mekanizma çalışmıyor mu? Oturup bir muhasebe yapmaya girişirseniz çalışmıyor. Çünkü korkunç bir bilgi kirliliği ve yönlendirme var. Üstelik bu yönlendirme tutarlı, bir amaca hizmet eden bir yönlendirme de değil. Toplumda zaten yabancıya, aykırıya, genele ters düşene karşı çıkma, ondan kaçınma gibi bir eğilim var. Bundan bizler de nasibimizi alıyoruz. Evet iş yapıyoruz, normal vatandaş statümüz var. “Normal vatandaş statüsünden” sadece medeni kanun önünde, yasalar nezdinde eşit olduğumuzu kastetmiyorum. Yani yaşıyoruz işte beraber… iyisini de yaşıyoruz, - 11 -
kötüsünü de yaşıyoruz. Burada kişinin kendisini nereye konumlandırdığından ziyade, karşısındakinin onu nasıl gördüğü, nereye konumlandırdığı belirleyici oluyor. Türkiye Yahudilerinin konumlandırıldığı yer çok da sağlıklı bir yer değil. Geniş toplum bize işine geldiği zaman şöyle, işine geldiği zaman böyle davranabiliyor. Geçmişe doğru gittiğimizde bunu örnekleri hem toplumsal, hem bireysel hayatımızda çok fazla… Herkesin bu konuda bir anısı vardır. “Benim Yahudi kimliğimle başıma hiçbir şey gelmedi” ya da “ben bundan dolayı hiçbir sıkıntıyla karşılaşmadım” demek maalesef mümkün değil. Ama bu Türkiye’ye özgü bir şey de değil. Sosyolojik olarak küçük olan her zaman büyük olandan etkilenir. Bu etki menfi de olabilir müspet de olabilir. Maalesef bizde biraz daha menfi oluyor. Biz bunu kanıksamış bir toplum olarak biliniriz. Sinan: Kafamı kurcalayan şu: Türk‐Müslüman toplum Rumlara, Ermenilere karşı nefretini önünü sonunu düşünmeden de olsa, nedenleri üzerinde kafa yormasa da, tarihsel olarak bir biçimde kendince gerekçelendirmeye çalışıyor. Hadi Rumlara kızmalarının nedeni,  (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
Yunanistan, Kurtuluş savaşı diyelim. Hadi Ermenilere kızmaların nedeni Taşnak çeteleri, Asala vs diyelim. Fakat Yahudi toplumuyla hiçbir husumet, hiçbir çatışma yaşanmadı tarih boyunca. Buna rağmen Yahudiler için de en az “Afedersiniz Ermeni…” söylemi kadar çirkin bir tutum var. Bunu neye bağlıyorsun? Marsel Russo: Yahudilerin ulusal kimliklerini keşfetmesi 20. Yüzyılın başlarına denk gelir. Yahudilik bir din midir, etnik kimlik midir, ulusal bir karakteri var mıdır falan diye bir sürü şey tartışılabilir ama Yahudiler kimliklerini keşfettikleri andan itibaren nerede yaşarlarsa yaşasınlar rahat olmadılar. Çarlık döneminde Rusya’da, Doğu Avrupa’da pogromlarla karşılaştık. Sinan: Hadi Hristiyan fanatikler de “Vay siz İsa’yı öldürdünüz” demiş olsunlar? Marsel Russo: Oraya geleceğim. Fransa'da bir Dreyfus'u yaşadık. Evet her ne kadar İngiltere’de bir Benjamin Disraeli çıktıysa da ve çok etkin olduysa da neticede o da konvört olmuş, hristiyanlığa geçmiş birisidir. dolayısıyla bizler kendi kendimizi yaşamalıyız, savunmalıyız fikriyle başlayan bir yapılanma - 12 -
Sinan: Defansif? Marsel Russo: Hayır bir umut diyelim. Nitekim kendi geleceğine karar verebilme, kendi geleceğini elleri arasına alabilme, kendini savunabilme temelli, aslında ulusal karakteri olan bir fikirdir. Bu fikir Herzl’ın II. Abdülhamit ile yaptığı temaslarla, Osmanlıyla da tanıştı. Sinan: Siyonizm? Marsel Russo: Aynen! Siyonizm Yahudi ulusalcılığıdır. Yahudi kültürü içerisinde ulusal karakterin ortaya çıkmaya, önem kazanmaya başlamasıdır. 20. Yüzyılın başında Yahudi toplumları içerisinde pek kabul görmediği gibi, olumsuz karşılanan, marjinal olarak kabul edilen bir fikirdi üstelik. Sultan II. Abdülhamit’le olan görüşmeleri hepimiz biliyoruz. Bu, çok yanlış aksettirilen, sanki Osmanlının geleceğine ipotek konmuşçasına aksettirilen bir meseledir ki aslında Duraklama döneminden itibaren çok kötü yönetilen Osmanlının geleceğine II. Abdülhamit’ten çok daha önce ipotek konulduğunu biliyoruz. Osmanlı Duraklama döneminden itibaren o kadar kötü yönetilmişti ki, 
(044) Mart - Nisan 2016
- 13 -
DIYALoG
ona ipotek koyacak belki de en son unsur Yahudi tebaaydı. Sonuçta dediğin gibi, ne Osmanlıyla ne Türkiye Cumhuriyetiyle siyasi anlamda Yahudilerin herhangi bir çatışması, siyasi talepleri olmamıştır. Ama Yahudilerin Araplarla ciddi problemleri oldu. Bu problemler nedeniyle Türk halkı sonraki yıllarda olayı İslamla bağdaştırmaya, hadiseleri daha çok dini platforma çekmeye ve biraz da Arap gözlüğüyle bakmaya başladı. 100 senedir bu problemler devam ediyor, devam etmeye de mahkûm. Çünkü bunun bir çözümü yok maalesef. Bölgesel bir karakter taşımaktan çıkan, bütün dünyanın, bütün devletler topluluğunun meselesi haline gelen bu mesele, İslam kardeşliği babında Türkiye’ye de sıçradı. Bunu antisemitizm olarak görmek ne kadar doğru bilmiyorum. Tamamen ırkçı bir antisemitizmden söz etmek pek mümkün değil ama siyasileşmeye dönük bir Yahudi düşmanlığından bahsedebiliriz. Bunun merkezinde de sanıldığı gibi İsrail yok. İsrail kaynaklı tepkiler elbette var ama Türkiye’de ve Avrupa’daki antisemitizmin bence birebir İsrail ile ilgisi yok. Ortada artık gelenekselleşmiş bir “her şeyi Yahudiye bağlama” yaklaşımı var. Örneğin Gezi olaylarına bak. “Faiz lobisi ve Yahudiler” diye başlayan cümleler kuruldu. Mantıklı düşündüğün zaman, ne ilgisi var kardeşim diyorsun. Gezi olayları sonuçta Türkiye’de sosyal bir patlama olarak ortaya çıktı. Böyle bir sosyal tepkiyi nasıl Yahudilere bağlıyorsun? Ya da Mustafa Koç vefat etti, hemen laf arasına sokuşturulan bir “ailesi Yahudiydi!” ifadesi! Nedir bu? Daha da ilginci var. Geçen bir dostum anlattı, taksiye biniyor, şoförle sohbete başlıyor. Şoför çok dertli Tayyip Erdoğan’dan! O kadar dertli ki, şöyle kötü, böyle kötü saydırıyor. İnanılır gibi değil ama lafı şöyle bağlıyor şoför: “E zaten Yahudi!”. Anlatabiliyor muyum? Artık bunda rasyonellik aramak mümkün değil. İnsanların diline dolanmış bir şey bu. Tekrar başa dönersem, evet, haklısın, Yahudilerin Türkiye toplumuyla hiçbir zıtlaşmaları olmamıştır. Olmamasına rağmen bunlar yaşanıyor maalesef.  (044) Mart - Nisan 2016
- 14 -
DIYALoG
Karşıyaka Belediyesi
İzmirli Yazar
AVRAM VENTURA
Adına Kitaplık Açtı
HABERLER
Kitap okumayı teşvik etmek amacı ile Karşıyaka Belediyesi bir süredir Karşıyaka'nın farklı noktalarına ücretsiz kitap değişim standları kurmakta. Vatandaşlara raflardan aldıkları kitapları okuyup daha sonra yenisiyle değiştirebilmeleri olanağını sağlayan uygulama büyük ilgi gördü. Vatandaşlar evlerinde biriken kitapları da bu stantlara getirerek bağışta bulunmaktalar. 
(044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 15 -
Avram Ventura’nın 2015 sonlarında yayınlanan ve imza gününü 16 Aralık 2015’te Kelepir Kitabevinde gerçekleştirdiği son kitabı İÇİMDEKİ BİR BAŞKA BEN kendi adına açılan kitaplıkta diğer kitaplarının yanında yerini aldı. Karşıyaka’nın muhtelif semtlerine kurulan bu kitaplıklara güncel yazarların isimleri verilerek onurlandırılmaları sağlanmakta. Karşıyaka Belediyesinin Demirköprü semtinde açtığı son kitaplığa İzmirin değerli bir kalemi olan AVRAM VENTURA’nın adı verildi. 4 Mart 2016 günü yapılan kitaplığın açılışını Karşıyaka Belediyesi Kültür Müdürü Veysel Çıldır yaptı.  (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
İsrail’in Yeni Mısır Büyükelçisi
Göreve Başladı
- 16 -
Güven mektubunu sunması ile Khairat, Mısır’ın İsrail’de 2012’den beri görev alan ilk büyükelçisi oldu. Mısır elçiliği Tel Aviv’de bulunuyor. Bir bölümü basına kapalı gerçekleştirilen toplantıdan sonra basın mensuplar ile görüşen Devlet Başkanı Rivlin, Khairat’ın İsrail’de bulunmaktan çok mutlu ve gururlu olduğunu söylediğini iletti. Buradaki varlığının Yahudi‐Arap ilişkileri ve bölge ülkeleri arasında barışı sağlamak için önemli olduğunu vurguladığını belirtti. Haziran ayında göreve getirilen Khairat Kudüs’te memnuniyet uyandırmıştı. Törende Mısır bayrağı göndere çekilirken Mısır Milli Marşı da çalındı. Daha sonra MISIR BÜYÜKELÇISININ ikili görüşmelerini SUNDUĞU kapalı kapılar ardında devam etti. Bu alışılmamış durumun Mısır tarafından talep edildiği belirtildi. israibloogu.com
İsrail’in Mısır büyükelçisi güven mektubunu sundu: “Burada olmaktan mutlu ve gururluyum” MISIR BÜYÜKELÇISI KHAIRAT VE İSRAIL CUMHURBAŞKANI RIVLIN 2012’den beri ilk defa Mısır İsrail’e büyükelçi atadı. Perşembe günü Kudüs’te düzenlenen bir törenle güven mektubunu İsrail Devlet Başkanı Reuven Rivlin’e sunan Mısır’ın İsrail Büyükelçisi Hazem Khairat, iki ülkenin yapıcı ilişkilerinin bölgeye barış getirmesini umduğunu dile getirdi. 
(044) Mart - Nisan 2016
- 17 -
DIYALoG
Aliya Yapan En Yaşlı Çift
İsrail’e vardı
ABD, Baltimore’dan yola çıkan çifti küçük torunları uğurladılar. Aliya yapan en yaşlı çift oldukları tahmin edilen Grossman’lar İsrail’de yaşayacakları için çok mutlular. 71 yıldır birlikte olan çiftin 3 çocuğu, 5 torunu, 14 küçük torunu ve iki küçük torun çocuğu var. Muhasebeci olan Phillip ile ev hanımı olan Dorothy’nin bir çocukları İsrail’de yaşıyor, bir diğeri ise yazın Aliya yapmaya hazırlanıyor. Ben Gurion havaalanında onları karşılayan 22 yaşındaki küçük torunu Yosef Segel Yeşiva öğrencisi. Büyük‐büyükbabasının Facebook hesabının olmadığını ama teknoloji ile arasının çok iyi olduğunu söylüyor. Grossman’lar en yaşlı çift olabilirler ancak Aliya yapan en yaşlı kişi ünvanı 1990’larda Sovyetler Birliği’nden 111 yaşında geldi Bell Goldstein ise Kuzey Amerika’dan göç eden en yaşlı kişi. İsrail’e 102 yaşındayken 1998’de göç etti. En genç Yahudi göçmenler ise 1991 yılında Etiyopyaları taşıyan Solomon operasyonu sırasında uçakta doğan 5 erkek ve 3 kız çocuğuna ait. israibloogu.com
71 yıllık evli Dorothy ve Phillip Grossman Baltimore’dan yola çıkarak İsrail’e göç etti. Çift, küçük torunları tarafından uğurlandılar. Tevrat der ki İbrahim 75 yaşındayken Kenaan topraklarına göç etti. Ona yaşlı demeyin. Çünkü Ben Gurion Havaalanına varan Phillip ve Dorothy Grosmann 95 ve 93 yaşında İsrail’e göç etmeye karar verdiler.  (044) Mart - Nisan 2016
- 18 -
DIYALoG
Dünyanın en Büyük
Medya Fuarında
İsrail’e Özel Bölüm
Bu seneki fuar 16‐21 Nisan 2016’da Las Vegas’ta düzenlenecek. Bu sebeple 20 Ocak haftası NAB başkan yardımcısı Jason Stookey liderliğindeki İsrail grubu, İsrail’e gelerek gerekli görüşmeleri gerçekleştirecekler. Bu sayede İsrailli girişimcilerin fuara ilgisini arttırmak katılımlarını sağlamak amaçlanıyor. NAB tarafından gerçekleştirilen fuar, TV yayıncıları, dijital medya, eğlence, telekomünikasyon, prodüksiyon, yayıncılık, IT, online video ve 3 boyutlu baskıyı da içeriyor. Ayrıca devlet, askeri, akademik, tüketici, güvenlik, ve spor organizasyonları da katılıyor. 165 ülkeden 105,000 kişinin ziyaret ettiği fuara 1800 firma katılıyor. Bu sene İsrail’e ayrılan özel bölümde drone teknolojisi ve yapay gerçeklik teknolojisinin sergilenmesi isteniyor. Stookey İsrail’in bir start‐up ülkesi olduğunu belirterek İsrail standının olmasının fuara olan ilgiyi arttıracağına inandıklarını söyledi. Las Vegas’ta düzenlenen dünyanın en büyük medya teknolojileri ve eğlence fuarı the National Association of Broadcasters’da (NAB) İsrail teknolojilerine özel bir bölüm ayrıldı. NAB’ın düzenlediği fuar dijital medyadaki son teknoloji ve trendler ile yenilikleri tanıtıyor. Ayrıca prodüksiyondan yayına farklı platformlardaki gelişmeleri takip ediyor.   
(044) Mart - Nisan 2016
- 19 -
DIYALoG
Fortüne Asal’ın
Anısına
1000 Fidanlık Koru
Bir yıl önce kaybettiğimiz, yardımseverliği ile tanınan Fortüne Asal adına Afrodisyas’ı Sevenler Derneğindeki dostları ve ailesinin katkılarıyla 1000 fidanlık bir koru oluşturuldu. Ailesi, yakınları ve gönüllü olarak çalıştığı tüm derneklerdeki dostlarının hazır bulunduğu törende bir konuşma yapan Ege Orman Vakfı Genel Müdür Yardımcısı Yasemen Bilgili, "Fortüne hanımın anısına ağaç dikmek, onun anısını yaşatmak, burada büyüyen ağaçların dallarında kuşlara ev sahipliği yapması, köklerini aşağıya kadar indirerek yer altı su kaynaklarını beslemesi, toprağı koruması ile anısı yüz yıllarca yaşayacaktır. Kendisini rahmetle anıyoruz" dedi. Bağış toplanmasına vesile olan dostlarından Joan Gürel’e bir plaket sunulan törende arkasında derin izler bırakarak aramızdan ayrılan Fortüne Asal özlem ve sevgiyle anıldı. 9 Ocak 2016 cumartesi günü Karataş Hastanesi Yaşlılar Yurdu Kadınlar Kolu Başkanlığını 40 yıl süreyle yürüten Fortüne Asal anısına Ege Orman Vakfının ağaçlandırma çalışmalarını sürdürdüğü Torbalı‐Taşkesik sahasında bir fidan dikme töreni gerçekleştirildi.    (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 20 -
TEOG 2016 Sınavlarında
Azınlık Okullarında Okuyan
Öğrenciler için Değişiklik Var.
hazırladı ve Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) da onayladı. Ermeni din dersi sınavına Ermeni okullarında okuyan öğrenciler girecek. Azınlık okulları öğrencilerinin “din dersi” sınavından muaf tutulduğu TEOG’da geçen yıl ilk kez Ulus Özel Musevi Ortaokulu öğrencileri bu sınava girmişti, bu yıl sırada Ermeni okulları öğrencileri var. İstanbul’da toplam 13 Ermeni İlköğretim Okulu’nda okuyan toplam 218 öğrenci ilk kez bu yıl “din” sınavına girecek. TEOG sınavı ne zaman yapılacak? Ermeni öğrencilerin yanıtlayacağı din dersi sorularını tıpkı Musevi öğrencilerde olduğu gibi cemaat ile bu okullarda görevli öğretmenler Özel okullarda okuyan Ermeni öğrenciler ile Musevi öğrenciler bu sınavdan muaf olacak. Rum okullarında okuyan öğrenciler ise diğer yıllarda olduğu gibi yine bu sınavdan muaflar. 6 dersten yapılan TEOG sınav sorularını değişik illerdeki devlet okullarından seçilen 83 öğretmen hazırladı. Bu öğretmenler yaklaşık 4500 soru üretti. Üretilen bu sorular Milli Eğitim Bakanlığı komisyonlarında görevli 25 öğretmen ve 22 akademisyen tarafından incelendi. İnceleme sürecinde 1500’den fazla soru elendi. Üzerinde bazı düzeltmelerin yapıldığı 2991 soru havuza alındı. 
(044) Mart - Nisan 2016
- 21 -
DIYALoG
Birleşmiş Milletler
Yom Kipur’u
Resmen Kabul Etti
İşte öğrencilere bu sorular yöneltilecek. TEOG sınavlarında öğrencilere her dersin sınavından çoktan seçmeli 20’şer soru yöneltilecek ve 40 dakika süre verilecek. Her sınavda a, b, c ve d olmak üzere 4 farklı soru kitapçığı kullanılacak. Sınavlar 6’sı birinci, 6’sı da ikinci dönem olmak üzere toplam 12 tane olarak yapılıyor. Her dönem iki gün de tamamlanan sınavların ikişer günde mazeret sınavları oluyor. Bu günlerde yani yılda toplam 8 gün öğrenciler okula gitmiyor. 25‐25 Kasım tarihleri arasında yapılacak sınavların mazeret sınavları 12 ve 13 Aralık’ta gerçekleştirilecek. İkinci dönem ortak sınavları ise 27 ve 28 Nisan’da, mazeret sınavları da 14 ve 15 Mayıs’ta yapılacak. TEOG sınavlarına 8. sınıfta okuyan toplam 1 milyon 174 bin 427 öğrencinin girmesi bekleniyor. Bu sınavların sonuçları yalnızca liselere geçişte oluşturulacak yerleştirme puanının hesaplanmasında kullanılmıyor. TEOG dersi sınavları aynı zamanda öğrencilerin okul yazılılarından biri olarak da kabul ediliyor ve öğrencilerin yılsonu başarı puanının hesaplanmasında kullanılıyor. Bu nedenle sınava tüm öğrencilerin girmesi bekleniyor. israibloogu.com İki yıl önce İsrail’in BM elçisi Ron Prosor tarafından başlatılan diplomatik çaba sonuç verdi. Birleşmiş Milletler Yom Kippur’u resmi bayram olarak kabul etti. BM çalışanları Noel ve Ramazan’da bir gün izinli sayılıyorlardı. Artık Yahudilerin en kutsal günü de BM’de resmi olarak kabul edilmiş oldu. Tasarıyı 60 ülke desteklerken Suudi Arabistan liderliğindeki Arap ülkeleri karşı çıkıyorlardı. Yeni elçi Danny Danon bu konudaki çalışmalarını sürdürdü. En büyük desteği ise ABD elçisi Samantha Power’dan aldı. “Yom Kippur yıllar önce kabul edilmeliydi. Yahudi halkı ve İsrail’i ilgilendiren önemli bir yanlıştan dönüldü” dedi.  (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
Orta Doğu Barış Girişimi Olan
Menora Adası Projesi Başladı
- 22 -
ülkede sürekli inşaat yapmanın ekolojik dengeye de zararı var. Çevreciler bunun doğal yaşamı bozduğunda hemfikirler. Menora Adası projesi 9 yapay adadan oluşuyor. İsrail sahillerinde yapımı planlanan projenin 7 adası kalıcı. Konut, iş, üniversiteler inşa edilecek. Menora Adası’nın internet sitesindeki tanıtımında proje “etnik kimlik ve politik anlaşmanın önemi olmayan yeni bir yer olarak inşa ediliyor” deniyor. Bu güzel adalarda oturmak, çalışmak ve tatil yapmak olanağı kadar Orta Doğu’yu eğitim, bilimsel gelişmeler ve çevreye duyarlı yaşam ile geliştireceğine inanılıyor. Güneş panelleri, rüzgar duvarları, gelişmiş geri dönüşüm, atmosferik su jeneratörler bu proje için düşünülen özelliklerden bazıları. israibloogu.com İsrail’i Akdeniz’e uzatacak Menora adası projesi tanıtıldı. Proje yöneticileri bu projenin Orta Doğu barışına katkı sağlayacağına inanıyorlar. İsrail çok küçük bir ülke. Halkın büyük çoğunluğu Tel Aviv civarında, dar bir alanda yaşıyorlar. Dev inşaat projelerine rağmen İsrail’deki ev fiyatları son yıllarda aşırı derecede arttı. Çoğunluğu çöl olan 
(044) Mart - Nisan 2016
- 23 -
DIYALoG
İsrailliler
Multifokal (çok odaklı) Gözlüklerde
Çığır Açıyor
geliştiriliyor. İki tabakadan oluşacak olan cam, uzak görüş için statik cam ve orta uzaklık ile yakın okuma için pikselleşmiş dinamik likit kristal cam kullanılıyor. Elektronik olarak pikselleşmiş bu cam, optikal gücünü iki gizli sensorün düzenlediği görme uzaklığına göre ayarlıyor. Bu sayede hem yakın hem uzak için net bir görüntü yakalanacak. Milyonlarca orta yaşlı kafasını iyi görebilmek için aşağı veya yukarı oynatmak zorunda kalmayacak. Bu araştırmasıyla DeepOptics Mart ayında Tel Aviv’de düzenlene 6. yıllık İsrail görüş makineleri Konferansı’nda düzenlenen start‐up yarışmasını kazandı. Bu sayede yatırımcı ve potansiyel ortaklarının dikkatini çekti. Petah Tikva merkezli firmanın CEO’su Yariv Haddad, prototip üzerinde çalıştıklarını söyledi. Likit kristali camda kullanmanın birçok yöntemi olduğundan bahseden Haddad, pikseller üzerinden geliştirmeyi seçtiklerini belirtti. Tüm sistemi yaz 2016’ya kadar tamamlamayı hedefliyor. Halen yatırımcı ve üreticilerle görüşmeleri sürüyor. israibloogu.com İsrailli DeepOptics multifokal (çok odaklı) gözlük camları için yeni bir likit kristal alternatif geliştirdi. Bu sayede daha net bir görüntü ve daha az görüntü bozukluğu elde ediliyor. Gelişmiş gözlüklerle uzak için gözlüğün üst kısmına, orta uzaklık için gözlüğün ortasına, yakın okuma içinse gözlüğün altına doğru bakmak gerekir. Bu birçok kişinin alışmasını zorlaştırıyor ve baş ağrısı gibi rahatsızlıklar yaratabiliyor. Ancak iki yıl daha bu gözlükleri kullanırsanız, omnifokal ile DeepOptics bu konuda çığır açacak. Üç yıldır devam eden araştırmalar sonucunda omnifokal’lar ile ilk dinamik gözlük camı  (044) Mart - Nisan 2016
- 24 -
DIYALoG
Yahudilerin Büyük Sırrı
13 Şubat 2016 SEDAT LAÇİNER www.haberdar.com Yerli otomobil yapma, yerli uçak yapma gayretlerimiz tam hız sürüyor. Batı’nın 100 yıl önce icat ettiği çağımızın en temel aletlerini‐araçlarını bugün yapmaya çalışıyoruz. ‘Büyük bir devlet olma’ hayalimizde sanayi ürünlerini millileştirmenin önemli olduğunu düşünüyoruz. Büyük olma hırsımızı takdir etmekle birlikte bu işte ciddi terslikler olduğunu düşünüyorum. Nedense herşeyin millisini yapma gayretimiz bir atasözünü hatırlatıyor: “bana balık verme, balık tutmayı öğret”. Devletin yapay çabalarıyla milli araba, milli silah veya uçak yapma gibi çabalar meselenin özünün anlaşılmaması anlamına geliyor. Burada balık tutmak tüm bu teknolojiyi üreten insan gücü demektir. Yani milli uçak üretmek yerine tüm çabanızı üretken, çalışkan ve donanımlı bir nesil yetiştirmeye odaklarsanız o insan gücü size milli bir uçaktan daha fazlasını üretir. Aksi takdirde BASINDAN

(044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 25 -
olmasına rağmen Yahudiler tüm dünyanın en etkili topluluğu sayılıyor. yapay çabalarla arkası gelmeyen ve etkili olmayan başarılar ile kendinizi kandırırsınız. Nesil yetiştirme çabasının merkezinde ise bekleneceği üzere okullar vardır. Yani iyi ilkokul, iyi ortaokul, nitelikli lise ve standartların üzerinde üniversiteler kurmayı başarırsanız, o okullardan mezun olanlar her alanda sizi yukarılara taşır, işte o zaman gerçekten büyük olursunuz. Türkiye örneğine baktığımız zaman, neden mehter takımı gibi yerimizde saydığımızı kolayca anlayabilirsiniz. Güney Kore ve Çin gibi son dönemin yükselen yıldızlarına baktığımızda ilkokul ve lise düzeylerinde dünyanın en başarılı okullarını kurmayı başardıklarını görüyoruz. Aynı şekilde bu ülkelerin Harvard, Oxford gibi dünyanın elit üniversiteleri arasında üniversiteleri olduğunu da görüyoruz. Başka bir deyişle, Güney Kore’nin başarılı firmaları Samsung’un Hyundai’nin vs. başarısının arkasında çok iyi ilkokullar, ortaokullar, liseler ve üniversiteler var. YAHUDİ ÖRNEĞİ Tüm dünyadaki toplam Yahudi sayısı İstanbul’un nüfusundan bile daha azdır: 14 milyon. Toplam nüfusu 320 milyon civarında olan ABD’de Yahudilerin toplam nüfusu 5 milyonun biraz üzerindedir. Ancak hem ABD’de hem de dünya genelinde Yahudi nüfusun sektörlerdeki temsil oranı ve etkisi nüfuslarının çok ötesindedir. Örneğin ABD’de kültür, finans, eğitim, eğlence ve basın gibi sektörlerde Yahudi azınlığın etkisinin % 50’nin çok üzerinde olduğu söylenir. Bu başarı akla geldiğinde çoğu kez komplo teorileri devreye girer ve Yahudilerin gizli konseylerinden, örtülü operasyonlarından, herkesin satın almış olmalarından vs. bahsedilir. Komplolar hayatın bir parçası, bu nedenle komploları hiçbir zaman yok saymam. Ancak insanlara ‘Tanrı rolü’ yüklenmesinden de hiç hoşlanmam. Eğer ortada bir azınlığın başarısı var ise onun ilmi yöntemler ve yaklaşımlar ile çalışılması gerekir. Meseleye soğukkanlı ve nesnel baktığımızda Yahudi azınlıkların başarısında ilk etkenin Yahudilerin dünya siyasetine ve sosyal hayatına olan etkisi malum. Nüfusları çok ama çok az  (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 26 -
üniversite mezunlarının oranı % 15’i bile bulmuyor. Diğer Müslüman ülkelerde durum daha bir vahim. İsrail gibi 1948 yılında kurulmuş, nispeten genç ve bugüne kadar hep savaş‐çatışma ortamında büyümüş bir devletin eğitime ne kadar çok önem verdiğini bu rakamlardan anlayabiliyoruz. ABD’DE YAHUDİ İNSAN GÜCÜ Bundan daha büyük bir başarı ise ABD Yahudileri tarafından başarılmış durumda. Yahudilerin Amerikan nüfusuna oranı % 2 civarında olmasına rağmen eğitim kurumlarındaki oran çok yukarılara çıkıyor. Daha da önemlisi ABD’nin en iyi üniversitelerinde Yahudi öğrencilerin toplam içindeki oranı % 20’ye, bazen % 33’e kadar çıkabiliyor. Bu da bize gösteriyor ki yeni nesil Yahudiler arasında üniversite ve dengi okul mezunlarının oranı % 90’ı buluyor, belki de geçiyor. Geçtiğimiz günlerde Hillel adlı bir Yahudi kampüs örgütü ABD üniversitelerinde Yahudi öğrencilerin durumu üzerine rapor yayımladı. Bu rapordaki veriler oldukça çarpıcıydı. dayanışma gücü olduğunu görebiliyoruz. Azınlık olmanın verdiği motivasyon ile, aralarında en yüksek dayanışma olan gruplarından birinin de Yahudi azınlıklar olduğunu görebiliyoruz. Bizim burada odaklanacağımız husus ise başarılarındaki ikinci etken, yani eğitim. Sadece İsrail örneğine baktığımızda dahi İsrail nüfusunun dünyanın en eğitimli insanlarından oluştuğunu görebiliyoruz. 2012 OECD raporlarına göre İsrail “dünyanın en eğitimli ikinci ülkesi idi”. Buna göre İsrail nüfusunun % 45’i üniversite ve dengi okullardan mezun idi. Rapora göre dünyanın en eğitimli ülkesi Kanada, sonra İsrail, ardından Japonya geliyor. Sırasıyla diğer ülkeler şunlar: ABD, Yeni Zelanda, Güney Kore, Norveç, İngiltere, Avustralya ve Finlandiya. Üniversite mezunlarının oranı 2014 yılında % 46’ya çıktı. 2014 verilerine göre İsrail hala dünyanın eğitimli ilk dört ulusu arasında yer alıyor. Tahmin edilebileceği üzere listenin zirvelerinde bir tane bile Müslüman ülke yok. Türkiye’de nüfusun % 50’den fazlası hala ilkokul mezunu veya okula hiç gitmemiş insanlardan oluşuyor. Bizde 
(044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 27 -
Benim tespitlerime göre ABD’nin en iyi ilk 60 üniversitesinde Yahudi öğrenci oranı % 25’in altında değil. Bu üniversitelere ek olarak ABD’de bir de Yahudi‐
üniversitesi olarak bilinen Brandeis, Yeshiva gibi onlarca üniversite de var. SONUÇ Bunları neden anlatıyorum? Bunları anlatma nedenim Yahudiler hakkındaki efsanelere yenilerini eklemek veya bir komplo teorisi daha üretmek değil. Yahudiler, gerek İsrail’de gerekse diğer ülkelerde eğitime çok önem veriyorlar. Güçlerinin en önemli kaynaklarından biri buradan geliyor. Evet doğrudur, her işte birbirlerini tutuyorlar, destekliyorlar. Ancak destekledikleri dindaşları ya Harvard mezunu ya da California Üniversitesi mezunu. Yani niteliksiz bir dayanışmadan değil, toplumun geri kalanından daha eğitimli insanlar arasında bir yardımlaşmadan bahsediyoruz. Rapora göre ABD üniversitelerinde Yahudi öğrencilerin en kalabalık olduğu yer Florida Üniversitesi’ymiş. Üniversitenin 25 bin öğrencisinden 6 bin kadarı Yahudi imiş. Yani Florida Üniversitesi’nde her 5 öğrenciden biri Yahudi. Bu oran Barnards Üniversitesi’nde % 33. Birçok üniversitede benzeri oranalrı görmek mümkün. En önemlisi Ivy League üniversiteleri olarak bilinen ABD’nin en prestijli üniversitelerinde Yahudiler nüfuslarının çok ötesinde temsil ediliyorlar. Örneğin her Amerikalının hayallerini süsleyen Yale Üniversitesi’nde öğrencilerin % 27’si Yahudi. Üniversitenin 5,477 lisans öğrencisi varken bunun 1,500 kadarı Yahudi imiş. Bir diğer prestijli üniversite olan Harward’da ise oran % 25. Yani her 4 Harvard öğrencisinden biri Yahudi. Cornell ve Columbia’da oran daha düşük çıksa da Yahudi öğrenci sayısı bu üniversitelerin çok daha üzerinde. New York Üniversitesi’nde Yahudi öğrenci sayısı % 28, Boston Üniversitesi’nde % 28,5. (Detaylı bir lise için yazının sonundaki eke bakın lütfen)  (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 28 -
Cornell University (Ithaca, NY) University of Pennsylvania (Philadelphia, PA) Syracuse University (Syracuse, NY) Tulane University (New Orleans, LA) Emory University (Atlanta, GA) University of Southern California (Los Angeles, CA) Brandeis University (Waltham, MA) Harvard University (Cambridge, MA) University of Miami (Coral Gables, FL) American University (Washington, DC) Northwestern University (Evanston, IL) Yale University (New Haven, CT) Washington University (St. Louis, MO) University of Hartford (Hartford, CT) Hofstra University (Hempstead, NY) Tufts University (Medford, MA) Long Island University, Brooklyn Campus (New York City) Vanderbilt University (Nashville, TN) Northeastern University (Boston, MA) Brown University (Providence, RI) University of Rochester (Rochester, NY) Drexel University (Philadelphia, PA) Bu verilere baktığımız zaman Harvard, Yale gibi dünyanın en iyi üniversitelerinin bir yönüyle Yahudilerin öz üniversiteleri olduğunu söylemek gerekir. Gerek hoca sayısı, gerek öğrenci sayısı itibariyle bu kadar güçlü eğitim kurumlarında temsil ediliyorsanız orası sizindir. Buradan çıkarılacak sonuç ise doğruyu tespit edip, hakkı teslim etmektir; başarıdan payına düşeni almak, kendine çeki düzen vermektir... Başarının anahtarı eğitimdir. Yükselmek, güçlenmek isteyen bir Türkiye’nin üç ihtiyacı vardır: Eğitim, eğitim, eğitim. EK: YAHUDİ ÖĞRENCİ NÜFUSU ÇOKLUĞUNA GÖRE ABD’DEKİ 30 ÖZEL ÜNİVERSİTE (2014) New York University (New York City) Boston University (Boston, MA) Yeshiva University (New York, NY) Columbia University (New York City) George Washington University (Washington, DC) 
(044) Mart - Nisan 2016
- 29 -
DIYALoG
University of Chicago (Chicago, IL) Oberlin College (Oberlin, OH) DePaul University (Chicago, IL) YAHUDİ ÖĞRENCİ NÜFUSU ÇOKLUĞUNA GÖRE ABD’DEKİ 30 DEVLET ÜNİVERSİTESİ (2014) University of Florida (Gainesville, FL) Rutgers University (New Brunswick, NJ) University of Central Florida (Orlando, FL) University of Maryland (College Park, MD) Pennsylvania State University (University Park, PA) University of Michigan (Ann Arbor, MI) Indiana University (Bloomington, IN) Queens College (Flushing, NY) University of Wisconsin (Madison, WI) University of Texas (Austin, TX) California State University (Northridge, CA) Arizona State University (Tempe, AZ) University at Albany (Albany, NY) McGill University (Montreal, QC) CUNY, Brooklyn College (Brooklyn, NY) Binghamton University (Binghamton, NY) Florida International University (Ventura, FL) University of Illinois at Urbana‐Champaign (Champaign, IL) University of Arizona (Tucson, AZ) Florida State University (Tallahassee, FL) Ohio State University (Columbus, OH) York University (Toronto, ON) University of Western Ontario (London, ON) Michigan State University (East Lansing, MI) University of California, Santa Barbara (Santa Barbara, CA) University of California, Los Angeles (Los Angeles, CA) University of South Florida (Tampa, FL) University of California, Santa Cruz (Santa Cruz, CA) University of California, Davis (Davis, CA) University of Massachusetts, Amherst (Amherst, MA)  (044) Mart - Nisan 2016
- 30 -
DIYALoG
University at Albany: 3,500 Jewish Students, 27% Queens College: 4,012 Jewish Students, 26% University of Pennsylvania: 2,500 Jewish Students, 25% Harvard University: 1,675 Jewish Students, 25% Washington University: 1,500 Jewish Students, 25% Tufts University: 1,250 Jewish Students, 25% Wesleyan University: 680 Jewish Students, 25% EN ÜST 25 OKULDA YAHUDİ LİSANS ÖĞRENCİLERİNİN TOPLAMA ORANI (2014) JTS List College: 200 Jewish Students, 100% Yeshiva University: 3080 Jewish Students, 96% American Jewish University: 110 Jewish Students, 92% Brandeis University: 1750 Jewish Students, 50% Muhlenberg College: 750 Jewish Students, 35% University of Hartford: 1,500 Jewish Students, 33% Barnard College: 770 Jewish Students, 33% Sarah Lawrence College: 400 Jewish Students, 33% Tulane University: 2250 Jewish Students, 32% Columbia University: 3,000 Jewish Students, 30% Emory University: 2,100 Jewish Students, 30% Goucher College: 450 Jewish Students, 30% George Washington University: 3,000 Jewish Students, 29% Oberlin College: 850 Jewish Students, 29% New York University: 6,000 Jewish Students, 28% Boston University: 4,500 Jewish Students, 28% Yale University: 1,500 Jewish Students, 27% CUNY,Brooklyn College:3,500 Jewish Students, 27% Kaynak: http://www.hillel.org/about/news‐views/news‐views‐‐‐blog/news‐
and‐views/2014/09/04/2014‐top‐60‐schools‐by‐jewish‐student‐population   
(044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
Türkiyeli Yahudileri
Tanımak İster misiniz?
Buyrun Müzeye
- 31 -
Yahudi yayın olduğunu, enginarı, ipekböceğini Yahudilerin getirdiğini biliyor muydunuz? Peki Şabat, Hanuka, Hamursuz size tanıdık geliyor mu? Ya maftirim tasavvuf musikisi? Türkiye’nin en kapalı toplumlarından biridir Yahudiler. Bunun sebebi sayılarının 20 bine düşmesi değil sadece, esas neden yüzyıllardır varolan günlük dildeki deyimlere de yerleşmiş olan önyargılar ve Yahudi düşmanlığı. Yahudi toplumu bu kapalılığı ve önyargıları kırmak için son yıllarda daha görünür olmanın çabası içinde. Yahudi Tanıtım Günleri Holokost Anması, Struma Anması, kamusal alanda yapılan ilk Hanuka kutlaması bu çabanın adımları. İşte Neva Şalom Sinagogu’na taşınan 500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi de Yahudi toplumunu yakından tanımak için çok iyi bir fırsat. Müze aslında yeni değil, 2001 yılından itibaren Zülfaris Sinagogundaydı. Daha çok kişiye ulaşması için zamanında Yahudilerin yoğun olarak yaşadığı Galata’da yer alan Neva Şalom Sinagogu’na taşındı. Tabii içeriği baştan aşağıyı zenginleştirilerek. Nilay Vardar – İstanbul BİA Haber Merkezi Osmanlı’da ilk matbaayı Yahudi Nahmias kardeşlerin kurduğunu, enginarı, ipekböceğini Yahudilerin getirdiğini biliyor muydunuz? Buyrun 500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi'ne. Osmanlı’da ilk matbaayı Yahudi Nahmias kardeşlerin kurduğunu, geçmişten günümüze 101  (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 32 -
ismini 1492 yılında İspanya engizisyonundan kaçarak Osmanlı topraklarına gelen Sefaradlardan aldığını hatırlatıyor. Levi, Sefaradların kuşkusuz 2. Bayazıd’ın vicdanı sayesinde buraya geldiğini ancak gelirken de devleti payidar kılmak için tüccar, esnaf, diplomat, tıb insanı, öğretmen, düşünür, hukukçu, sanatçıları da beraberinde getirdiğine dikkat çekiyor: “Bu müzeyle tarihimizi, değerlerimizi, getirdiklerimizi, vatanımızın diğer unsurları ile karşılıklı etkileşimleri, lezzetlerimizi, müziğimizi, bu toprakların zenginliğinin, mozaiğinin bir rengi bir parçası‐ ufak olsak da faydalı bir parçası ‐
olduğumuzu yansıtmayı hedefledik.” Müzeyi, Müze Müdürü Nisya İşman Allovi’nin rehberliğinde gezdik. Baştan söyleyeyim, müze modern müzecilik anlayışı ve teknolojik altyapıyla oldukça keyifli tasarlanmış. Baştan aşağı gezdiğinizde yüzyıllardır aynı topraklarda yaşadığınız ancak karşılaşamadığınız Yahudi toplumuyla tanışma fırsatı buluyorsunuz. Sinagog ve müzenin birlikte yer aldığı binaya girmek için kimlik kartınızı vermeniz ve 3‐4 kapıdan geçmeniz gerekecek. 65 yıllık Neva Şalom Sinagogu’nun üç kez saldırıya uğradığını hatırlatalım. Levi: 2300 yıldır bu topraklardayız Müzenin Yahudi tatlarının da yer aldığı kafesinde yapılan toplantıda konuşan Vakıf Başkan Yardımcısı Moris Levi, Hz İbrahim’in torunları olan Yahudilerin yaklaşık 2300 yıldan fazla bu topraklarda yaşadığını ancak 500. Yıl Vakfı Müzesi 
(044) Mart - Nisan 2016
- 33 -
DIYALoG
örnekleri, matbaa objeleri ve tarihçe yer alıyor. 1840’dan günümüze tam 101 yayın var. Başta dedik, 1493 yılında İspanya’dan göç eden Nahmias kardeşler ilk matbaayı II. Beyazıt’ın iznini alarak kuruyor. 1512 yılında basılmış olan ilk kitaplardan Midraş Teilim eseri de müzenin önemli parçalarından. "Gri sayfaları da müzeye koyduk" Siz yine kendiniz gezin ama birazcık tanıtalım. İlk bölümde milattan önce dördüncü yüzyıldan günümüze kadar Anadolu topraklarındaki Yahudi tarihi anlatılıyor. Sabetay Sevi’nin anlatıldığı bölüme gelince Nisya İşman Allovi, “Büyük travmadır. Yahudi toplumunun 200 sene kapanmasına neden oldu Sabetaycılık” diye açıklıyor. Yakın tarihin anlatıldığı dokunmatik panoda konular resim ve videolarla desteklenerek verilmiş. Burada Yahudi toplumunda travma yaşatan dönemler Varlık vergisi, Trakya olayları, 20 sınıf askerlik, Struma faciası da yer alıyor. Moris Levi, müzenin içeriğinin cesurlaştırıldığına da dikkat çekiyor: “Bir yerde bu kadar uzun süre yaşarsanız pembe sayfaların yanında gri sayfalar da olur. Eski müzede bu sayfalar yoktu. Şimdi bunları da ekledik." Basın için ayrılan bölümde Cumhuriyet öncesi ve sonrası yayımlanan Türk Yahudi basınına ait gazete Sünnet ve düğünleri de izleyebilirsiniz Neva Şalom Sinagogu ile müze arasında fiziki bağlantıyı kuran “midraş holü” sinagog içinde  (044) Mart - Nisan 2016
- 34 -
DIYALoG
Müzenin hediyelik eşya dükkânında Türkçe, Judeo‐
İspanyol ve diğer dillerde Yahudilik tarihi ve kültürünü anlatan kitaplara, romanlara, müzik CD’lerine ve DVD’lere de ulaşabilirsiniz. Müzeyi pazartesi‐perşembe arası 10:00‐16:00, cuma: 10:00‐13:00 ve pazar: 10:00‐14:00 saatleri arasında isteğe bağlı olarak bağış yaparak gezebilirsiniz. (NV) yapılan sünnet, düğün, Bar Mitzva gibi ritüelleri canlı olarak izlemenizi sağlıyor. Etnografya bölümünde ise doğumdan ölüme yaşam döngüsü objeler, belgeler, resimler ve videolarla aktarılıyor. Son bölümde Yahudi gelenekleri, bayramlar, yemek ve dil kültürü, müzik ve Yahudilerin çoğunlukla yaşadıkları bölgelerde yer alan sinagog, mezarlık gibi yapılar panolar ve dokunmatik ekranlarda anlatılıyor. Özellikle yemek bölümü çok eğlenceli olmuş. Dokunmatik ekranlarda yemek tariflerini izleyebiliyor, istediğiniz tarifi kendinize mail atabiliyor, ya da panolardaki tarifleri koparıp yanınıza alabiliyorsunuz. Patlıcanlı borekitası tavsiye ederim. Müzede belirli günlerde Sefarad ezgilerinden oluşan müzik dinletileri, paneller ve söyleşiler, kitap tanıtımları, film gösterimleri gibi etkinlikler yapılması planlanıyor. Fotoğraflar: Mıgırdiç Arzivyan Nilay Vardar Galatasaray Üniversitesi Gazetecilik mezunu. 2011 yılından beri bianet'te muhabir/editör olarak çalışıyor.   
(044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
74. yılında
Struma Faciası Anıldı
- 35 -
Tören öncesi konu ile ilgili gelen bir soruyu yanıtlayan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Tanju Bilgiç, ülkemizin insani trajedilere karşı sergilediği duyarlı tavrı hatırlatarak geçen sene, Holokost’un 70. yıldönümü vesilesiyle, Struma’da hayatını kaybedenler için ilk defa bir anma töreni düzenlendiğini belirtti. Bilgiç sözlerine şu şekilde devam etti: “Struma faciasından çıkartılacak derslerin gelecek nesillere aktarılarak, hafızalardaki yerinin korunması anlayışıyla, bu sene de 24 Şubat 2016 tarihinde İstanbul’da bir anma töreni düzenlenecek ve Struma’da hayatını kaybedenler anısına denize çelenk bırakılacaktır. Bu vesileyle, tarihin en büyük felaketlerinden biri olan Holokost’ta ve Holokost’tan kaçarken, 24 Şubat 1942 tarihinde yaşanan elim olayda hayatını kaybedenleri saygıyla anıyoruz." Sarayburnu'nda yapılan törene Hahambaşı Rav İsak Haleva, Türk Yahudi Cemaati Başkanı İshak İbrahimzadeh’nin yanı sıra yahidler de katıldı. İstanbul Valisi Vasip Şahin, IHRA Türkiye Heyeti Başkanı Tunç Üğdül ve Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Karel Valansi Şalom Gazetesi 24 Şubat 2016 24 Şubat 1942 tarihinde Nazi zulmünden kaçan 768 Yahudi’nin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan Struma faciasının yıldönümü, Türkiye Denizcilik İşletmelerine ait Sarayburnu Limanında İstanbul Valiliği tarafından düzenlenen resmi bir töreni ile anıldı. Türk Yahudi Cemaati mensupları dindaşlarının anısına Kadiş söyleyebilmek için törende hazır bulundular.  (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 36 -
İbrahimzadeh konuşmasına Holokost'un anlayışların ötesinde bir gerçek olduğunu belirterek devam etti: “Bizler ancak bu yaşananlardan öğrenebilir ve insanlığın şeytanlaşmasının yol açtığı acıların tekrarını engelleyebiliriz. Struma olayı felaketinde de tarafların hepsinin kendilerine gore kutsal doğruları vardı. İngilizler yayınladıkları ‘Beyaz Belge’ ile Yahudilerin Nazilerden kaçabilecekleri tek yer olan Filistin’e girişlerini bölgeyi control altında tutabilecekleri düşüncesiyle engellemişlerdi. Romenler kurtuldukları Yahudileri geri istemiyorlardı. Amerikalılar konuya duyarsız kalmayı tercih ettiler. Ruslar Karadeniz’de dost, düşman, sivil bakmadan herkesi bombalıyorlardı, Struma’yı da bombaladılar. 500 yıl evvel bizleri Engizisyondan kurtarmak için gemilerini İspanyalara gönderen, bugün milyonlarca mülteciye kapılarını açan Türkiyem ise birkaç metre ötemizde demirlemiş, ölümüne terk edilmemek için sığınacak bir mekan arayan 768 Yahudi’yi kurtaracak dirayetli adımı bu sefer tarafsız kalarak savaştan korunabileceği düşüncesiyle atmadı." Yardımcısı Büyükelçi Levent Murat Burhan da törende hazır bulundular. Törende İsrail, Almanya, Belarus, Endonezya, İspanya, Polonya, Romanya, Türkmenistan, Venezuela, Panama, Slovenya, Ukrayna, Brezilya, Hollanda, Avusturya’nın İstanbul başkonsolosları bizzat yer alırken, Gürcistan, Macaristan, ABD, Bulgaristan ve Rusya konsolosları da yardımcıları aracılığıyla törende temsil edildiler. Türk Musevi Cemaati Başkanı İshak İbrahimzadeh konuşmasına Struma'dan kurtulan David Stoliar’ın hayatının son yıllarında verdiği röportajdan bir bölüm ile başladı: "Sardalye konservesinde gibiydik, yattığımız yerde dönemiyorduk dahi. Durumumuz gittikçe kötüye gitmeye başlamasına ragmen umudun yarattığı güçle yaşadığımız ortamın felaketine dayanabiliyorduk... Kimse bizi insan olarak görmüyordu. İnsan olarak görmediklerine neden yardım etsinlerdi ki?(...) Yaşamam için hiçbir sebep yoktu. Bütün ailem, nişanlım herkes yok olmuştu. Neden bir tek ben hayatta kalmıştım? Neden diğerleri ölmüştü? Kendimi suçlu hissediyordum." 
(044) Mart - Nisan 2016
- 37 -
DIYALoG
hükümetimizce geminin yoluna devam edebilmesi için her türlü girişim yapıldı. Ancak, tarafımızdan sarf edilen tüm çabalara rağmen, sığınmacıların gideceği ülkelerden gereken izinlerin sağlanamaması nedeniyle, İkinci Dünya Savaşı koşullarında, gemi 23 Şubat 1942 günü ayrılmak zorunda kaldı. Ve ne acıdır ki, Karadeniz’e çıkan Struma bundan yalnızca bir gün sonra, 24 Şubat 1942 tarihinde, bir Sovyet denizaltısı tarafından torpillenerek batırıldı." Bu elim hadisede birçok ülkenin sorumluluğu olduğunu belirten Vali, “Bugün bizlere düşenin suçlu aramak değil, tarihte yaşanan trajedilerden ders çıkararak ve hafızalarda yer etmesini sağlayarak, bu hadiselerin tekrar yaşanmasını önlemektir” dedi. İnsani değerlerin ve insan haklarının evrensel birer değer haline geldiği günümüzde, bu değerlerin beşiği olarak gördüğümüz Avrupa’da; yabancı düşmanlığı, ırkçılık, dini ayrımcılık gibi olguların artmakta olduğunu belirtti; Struma ve benzeri facialardan gerekli derslerin alınmadığını belirterek, bugünkü mülteci krizini örnek verdi. “Yeni Struma Struma felaketinden 73 sene sonra da olsa, olaya taraf olanlardan sadece devletimizin geçen yıl atmış olduğu bu adımı takdirle karşıladığını belirten İbrahimzadeh, "Bizler de yıllar boyunca unuttuğumuz ve korkularımızın arkasına saklanarak hayalet gemi haline getirdiğimiz Struma’da kaybettiklerimizden, mezarları olan bu suların önünde bir ‘Kadiş’ dahi söyleyememiş olmanın yarattığı utancı geride bırakabilme duygularıyla özür diliyorum" dedi. İstanbul Valisi Vasip Şahin, 74 yıl önce yaşanan faciayı anlatarak başladı: "24 Şubat 1942 tarihinde meydana gelen ve 103’ü çocuk 768 kişinin ölümüyle sonuçlanan, yakın dönem tarihimizin en trajik olaylarından birini anmak amacıyla bir araya geldik. 12 Aralık 1941 günü Köstence Limanından kalkan Struma gemisi, işkenceden, ölüm kamplarından, gaz odalarından, yani insanlığın gördüğü en büyük vahşet olan Holokost’tan kaçarak, yaşam mücadelesi veren Yahudi mültecilerle birlikte, Boğazlardan geçmek üzere İstanbul’a yöneldi. Struma, 70 gün boyunca Sarayburnu açıklarında kaldı. Bu süre zarfında, Türk Kızılay’ı ve Yahudi vatandaşlarımızca gemiye yiyecek yardımı ve sağlık hizmeti sağlandı. Ayrıca  (044) Mart - Nisan 2016
- 38 -
DIYALoG
İsrail 899 Kilo Tohum Verdi
11 Milyon Kilo Sebze Aldı
facialarının olmaması, Ege Denizinin hüzün denizi haline gelmemesi için Türkiye’nin çabaları tek başına yeterli değildir, tüm devletlerin ve uluslararası toplumun sorumluluklarını yerine getirmesi gerekmektedir." Ankara'da yaşanan terör saldırısını kınayan Vali, terörle mücadelenin devam edeceğini söyledi. Vali konuşmasını insan hayatını hedef alan tüm saldırıları kınadığını belirtip, Holokost ve onun müsebbibi olduğu milyonlarca acıdan biri olan Struma hadisesinde hayatını kaybedenleri saygıyla andığını belirterek bitirdi. Tören, Hahambaşı İsak Haleva'nın Struma kurbanları anısına kadiş okumasının ardından, hayatını kaybedenler için Hahambaşı Haleva ve Vali Şahin tarafından denize o çok özlenen çelenk bırakıldı. www.ulusaltarim.com Türkiye İsrail’den geçen yıl 899 kilo sebze tohumu ithal etti. Bu sebze tohumları için İsrail’e toplam 10 milyon 891 bin dolar ödendi. Türkiye İsrail’den geçen yıl 899 kilo sebze tohumu ithal etti. Bu sebze tohumları için İsrail’e toplam 10 milyon 891 bin dolar ödendi. İsrail ise Türkiye’den geçen yıl 10 milyon 937 bin 576 kilo sebze aldı. Türkiye’nin bu ticaretten geliri ise 10 milyon 315 bin dolar oldu. 11 milyon kilo sebze, 899 kilo tohumun bedelini karşılayamadı. İSRAİL’E İHRACAT YÜZDE 7756 ARTTI Akdeniz Yaş Meyve ve Sebze İhracatçıları Birliği verilerine göre 2014 yılında Türkiye’den 141 ton sebze ithal eden İsrail, geçen yıl bu rakamı 11 bin tona çıkardı. Türkiye 2015 yılında İsrail’e 10 milyon 937 bin 576 kilo sebze ihraç etti. Bu sebzelerin karşılığı 10 milyon 315 bin 706 dolar gelir elde edildi. 2014 yılında ise İsrail’e 148 bin 254 dolar karşılığı 141   
(044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
bin 360 kilo sebze ihraç edilmişti. İsrail’e sebze ihracatı geçen yıl bir önceki yıla göre yüzde 7 bin 756 oranında arttı. İSRAİL ARTIK İLK 10 ÜLKE ARASINDA Daha önceki yıllarda yaş sebzede ilk 20 ülke arasına giremeyen İsrail, 2015 yılındaki hızlı yükselişin ardından yaş sebze ithal eden ilk 10 ülke arasında yer aldı. Türkiye’den yaş sebze ithal eden ilk on ülke arasında İsrail’le birlikte Rusya, Almanya, Romanya, Bulgaristan, Suudi Arabistan, Irak, Gürcistan, Ukrayna ve Beyaz Rusya bulunuyor. EN ÇOK DOMATES ALIYOR İsrail’in Türkiye’den ithal ettiği sebzeler arasında en çok domates bulunuyor. İsrail Türkiye'den domatesin yını sıra havuç, turp, hıyar, kornişon, kabak, patlıcan, biber de yer alıyor. DOMATES TOHUMUNA 8.5 MİLYON DOLAR ÖDENDİ Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre ise Türkiye geçen yıl İsrail’den 899 kilo sebze - 39 -
tohumu ithal etti. İsrail’den 8 milyon 536 bin 739 dolar karşılığı 441 kilo domates, 2 milyon 168 bin 31 dolar karşılığı 136 kilo biber, 107 bin 987 dolar karşılığı 85 kilo hıyar, 50 bin 485 dolar karşılığı 179 kilo marul, 672 dolar karşılığı 57 kilo soğan ve 240 dolar karşılığı da 1 kilo kabak tohumu alındı. Türkiye toplam 899 kilo sebze tohumu için İsrail’e 10 milyon 891 bin 154 dolar ödedi. EN UCUZ TOHUM ÇİN’DEN TÜİK verilerine göre Türkiye geçen yıl 7 bin 456 kilo domates tohumu ithal etti. Türkiye Çin’den ithal ettiği 2 bin 284 kilo domates tohumu için 6 milyon 14 bin 760 dolar ödeme yaptı. Türkiye ABD’den 1 milyon 129 bin 671 dolara 879 kilo, Şili’den 1 milyon 241 bin 250 dolara 480 kilo, Hindistan’dan 825 bin 370 dolara 322 kilo, Tayland’dan 4 milyon 578 bin 645 dolara 858 kilo Hollanda’dan 6 milyon 799 bin 768 dolara 627 kilo, Peru’dan 11 milyon 503 bin 969 dolara 517 kilo, Kenya’dan 2 milyon 998 bin 880 dolara 95 kilo, Guatemala’dan 2 milyon 334 bin 309 dolara 192 kilo, Fransa’dan 4 milyon 88 bin 960 dolara 281 kilo domates tohumu aldı.  (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
Azınlıklar
Türkiye’yi Doğru Okudu
- 40 -
biriydi eşitsizlik, kuruluş felsefesi gibi bir şeydi. Özellikle hukuk alanında çok açıktı. Hâkim karşısına çıkmaktan ödleri kopardı azınlık mensuplarının. Kararlar vatanın yüksek çıkarı doğrultusunda alındığı için, ‘yabancılar’ ayrıntı ve peşinen haksız sayılırdı. Agos Herkül Millas [email protected] Son yıllarda Türkiye’de dile getirilen, hukuk ve haklar alanındaki şikâyetleri göz önüne alınca, babam yaşındaki bütün azınlık insanlarını bilge kimseler olarak düşünürüm. Azınlık üyeleri Türkiye’yi çok iyi anlamıştı, sosyolog ve siyaset bilimci gözlemciler gibi. Çocukluk yıllarımda, ama sonraki yıllarda da, içinde büyüdüğüm evde bazı durumları ‘biz’ çok doğal sayardık. Bugün aynı durumlara bazı insanların ilk kez yaşanıyormuş gibi şaşırmalarına şaşıyorum. “Şimdi hukuk alanında sorun var” sözü bu yüzden yanlıştır; “Bu sorun hep vardı” demek daha doğru. Yeni olan, ‘öteki’ sayılanların değişmiş olması. Örneğin, eskiden azınlıklar, dış güçlerin uzantısı, düşman, beşinci kol, yabancı lobilerin maşası, hainler diye bilinirdi. Şimdi bu sıfatlar başkaları için de kullanılıyor. Yeni bir durum yok demek istiyorum. Bu sıfatlarla ötekileştirenlerin, hukuk alanında haklarını aramaları o zaman da boşuna bir çabaydı. Mahkemelerde gereğinin yapılacağını bizim evde biz bilirdik. Bu durumu normal sayardık. Azınlıklar, devletin propagandalı süslü söylemine hiçbir zaman inanmadı. İnanmaları da imkânsızdı zaten, çünkü devletin yaptıkları, gerçek durumu hep hatırlatırdı. Örneğin anayasada geçen, vatandaşlar arasında eşitlik sözünün geçersiz olduğunu, azınlığın on yaşındaki çocukları bile bilirdi. Devletin ve ülkenin temel ilkelerinden Eleştiri ve şikâyet seslendirmek küstahlık sayılırdı. Gerektiğinde, “Türklüğe hakaret ettiğimiz” iddia edilirdi. Eskiden pek sık hakaret davası açılmazdı. Ayrıca, mahkemelerde vakit kaybedilmeden 
(044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
verilirdi ceza. Kestirmeden yani. Bir teftiş memuru dükkâna uğrar, bir eksiklik bulurdu. Veya doğrudan karakola çağrılır, gözdağı verilirdi. Ama biz “Akıllı ol” mesajını doğru okuyup başımızı eğdiğimiz, etliye sütlüye karışmadığımız için, bu konuda bugüne kıyasla daha rahattık. Bugün nerede babamın o biat bilgeliği! - 41 -
uygulamadır. Uygulama eski de, bu kategoriye kimin konacağı, konjonktüre göre değişiyor. Bakalım on yıl sonra kimleri göreceğiz bu kategoride... Belki eskilere göre en büyük fark basındır. Benim zamanımda azınlık yazarları iyiden iyiye akıllanmıştı. Hiç şikâyet etmezlerdi, onlara ilişen de olmazdı. 1950’lerde bir Rum’un, bir Ermeni’nin çıkıp ‘devlet’i eleştirdiğini hiç hatırlamıyorum. Sertel’ler ve Aziz Nesin gibi birkaç kimse bu kuralı ihlal eder gibi oldu ama ânında onlara ‘durumun vaziyeti’ bildirildi: Kırmalar, yıkmalar, sürgünler vb. Tabii, gazeteci oldukları için değil, komünist oldukları için kovalandılar. Paralel veya terörist olmak gibi bir şeydi o yıllarda komünist olmak. Ne de olsa zamanla ülke değişiyor, ama yavaştan. Sevilmeyenlerin (yani azınlıkların) malları el değiştirirdi. Bu konudaki büyük ‘atılım’, kaçırtmalar ve nüfus mübadelesiyle oldu. Benim yaşadığım, daha sonraki Varlık Vergisi idi. Şimdi kayyumlar yapıyor benzer işi. Azınlık vakıflarına ‘çeki düzen’ de veriliyor. ‘Biz’ Osmanlı dönemindeki müsadereyi de duymuştuk. Tabii müsadere ile kayyum arasında temel bir fark var. Şimdi yapılanlar, yasaya uygun biçimde yapılıyor. Bu da, zaman içinde alınan yolu gösteriyor. Eskiden derin devlet diye bir kurum vardı. Bu derin şeyin işlevi, işleri hızlandırmaktı. Mevzuatla vakit kaybetmemek için vardı. Kimin ne olduğu önce kararlaştırılır, sonra yasa masa, mevzuat filan demeden, mesele şıp diye hallolurdu. Böylece devletin randımanı çok yükselmişti. Bizim evde Son günlerde bir de ‘millî’ olma/olmama meselesi çıktı. Biz bu millîlik işini çok eskiden biliriz, doğuştan gayrimillî sayıldığımızdan. Ülke vatandaşlarının ‘millî’ ve ‘gayri’ olanı diye ayrılması (Müslim ve gayrimüslim der gibi) eski bir  (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
mevzuatın ne olduğunu pek merak etmezdik. Nasıl olsa ihlal edilecekti. Biz başımızdakilerin ruh halini, gönlünde yatanları, kafasında esenleri, o günkü keyfini filan bilmek isterdik. Polisten de çok korkardık. Polislerin, bizi değil, kim olduklarını tam bilmediğimiz birilerini bize karşı korur gibi bir hali vardı. En azından biz böyle algılardık onları. Bugün böyle hissedenlerin, eskiden de bizlerin böyle hissettiğimizi bilmelerini isterdim. Bu kader ortaklığı iki tarafa da teselli verir herhalde. - 42 -
Meşruiyet sorunu da buna benziyor. Böyle bir sıkıntı eskiden de pek olmadı ülkede. ‘Meşru’ kelimesine ‘fiili durum’ anlamını verirseniz, bu alanda ne çelişki doğar, ne sıkıntı, ne de tartışacak bir durum. Her şey yerli yerine oturur. Biz meşruiyet konusunu hiç gündeme getirmezdik. Fıtrata uymayan, yabancı bir kavramdır aslında bu soyut, siyasi kavram. Biz kimin egemen olduğuna bakardık. Kimse o, odur meşru olan. Gerisi boş laf. Lafla de gemimizin yürümeyeceğini bilirdik. Gemisini kurtarana da ‘kaptan’ derdik. Şimdi de öyle galiba. Devlet içinde kadrolaşma sorunu yaşamazdık, çünkü devlet memuru olmak bize baştan yasaktı. Böylece rahattık. Paralel sayılmamız da olanaksızdı. Yani eskiden işler aynıydı ama daha sistemli yürütülürdü. Birilerini istihdam edip sonra onlarla uğraşmak yerine, işe hiç almazlardı. Günah keçisi olmamız için memuriyetten geçmemiz gerekmiyordu; bunun başka yolları vardı. Ama günah keçileri ülkede şu veya bu biçimde hep var olmuştur – azınlıklar başta olmak üzere, ‘ayrımcılar’, ‘Moskova uşakları’, ‘şeriatçılar’ gibi... Bugün de durum eskiye bütünüyle benzemiyor diyemeyeceğim. ‘Batıcı lobiler’ yeni bence. Bir‐iki şey eklemek istiyordum ama yerim dar. Kısaca: Eskiden de masumiyet karinesi kullanılmazdı; iftira ‘hüküm’ sayılır, insanlar süründürülürdü. Komplo teorileri de, eski bir hastalık olan paranoyanın belirtisi olarak yaygındı. Yani, yaşlandım ama pek farklı bir dünyada yaşamıyor duygusunu yaşıyorum. Balkanlarda yaşayan azınlıklar bunları bilir. Darısı çoğunluğun başına. 
(044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
Antisemitizm
Bu Kez Ters Tepti
- 43 -
şarkıcı Yıldız Tilbe’nin yer alması tepki uyandırdı. Tepkinin büyümesi üzerine reklam, yayınlanmasından birkaç gün sonra Turkcell’in sitesinden ve televizyonlardan kaldırıldı. Turkcell CEO’su Kaan Terzioğlu, konuyla ilgili sosyal paylaşım sitesi twitter üzerinden bir açıklama yaparak, “Videoyu yayından kaldırdık, çünkü hiçbir içerik, ‘herhangi’ bir milletin ya da dinin hassasiyetlerini gözardı edecek kadar önemli değildir” dedi. Sosyal medyadaki Yahudi karşıtı paylaşımlarıyla da gündem olan Tilbe, bu paylaşımlarından kısa bir süre sonra bir dergide yazı yazmıştı. Sonrasında, ulusal bir gazetede yayımlanan, Yıldız Tilbe söyleşisinde, tepki çeken paylaşımlara dair hiç konuşulmamış, aşk acısı çeken bir kadının duygusallığıyla yetinilmişti. Tilbe’nin Yahudileri hedef alan paylaşımlarının ardından Turkcell’in Sevgililer Günü reklam filminde oynamasına karşı tepkilerin yükselmesinde önemli rol oynayan R. R. ile konuştuk. R. R., Yıldız Tilbe’nin paylaşımından duyduğu üzüntüyü dile getirerek başlıyor söze: “Öncelikle cemaat değil, kendi adıma konuşuyorum. Vartan Estukyan 19.02.2016 ‐ GÜNCEL Yıldız Tilbe’nin Yahudileri hedef alan paylaşımlarının ardından Turkcell’in Sevgililer Günü reklam filminde oynamasına karşı tepkilerin yükselmesinde önemli rol oynayan R. R. ile konuştuk. Türkiye’nin en önemli GSM operatörlerinden biri olan Turkcell’in Sevgililer Günü için hazırladığı reklam filminde, daha önce Yahudilere karşı ve soykırımı destekleyen paylaşımlarla dikkat çeken  (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
Biliyorsunuz, Tilbe’nin 2014’teki talihsiz paylaşımı çok üzücüydü. Yani ben ona değil, temsil ettiği ırkçı sözlere karşıyım. Biz de zamanında dinledik şarkılarını. Bir sanatçı neden ‘Hitler Yahudilere az bile yapmış, adamcağız haklıymış’ diye bir şey yazar ki? Antisemitizm ırkçılığın bir dalı ve ayıplanması gerekiyor, nitekim öyle oldu.” - 44 -
birinin hiçbir bedel ödemediği, ayıplanmadığı bir zincirden bahsediyoruz. Asıl rahatsızlık burada.” ‘En sert tepkileri Müslüman ve Ermeni arkadaşlarım verdi’ R. R., Yıldız Tilbe’nin bir reklam filminde oynamasının beklenmedik bir durum olmadığını belirtiyor: “Onu aşkı ve sevgiyi konu alan bir reklam filminin yüzü olarak televizyonlarda görünce biraz şaşırdık ama sürpriz de olmadı doğrusu. Çünkü, daha ilk nefret içerikli paylaşımından sonra, sanki hiç böyle bir açıklaması olmamış gibi, bir gazetede, ‘Engin kalbinin kurbanı oldu’ başlıklı, yalnızca aşkı konu alan bir röportajı yayımlanmıştı.” R. R., bu duruma Yahudi toplumu dışında da tepki gösterenler olduğunu ifade ediyor: “Türkiye’deki Yahudiler Tilbe’nin aşkı ve sevgiyi simgeler şekilde reklamlarda oynamasına tepki gösterdi ama, yalnız Yahudiler değil, geniş toplum da sessiz kalmadı bu kez, sağ olsunlar, onlar da tepkilerini dile getirdi. Hatta en sert tepkileri Müslüman ve Ermeni arkadaşlarım verdi.” R.R. Tilbe’ye verilen tepkinin, bir dizi olayın ardından, bir birikimin sonunda ortaya çıktığını belirten R. R., şarkıcının reklam filminde oynamasının zincirin son halkası olduğunu vurguluyor: “Aslında bir özür metni bekliyorduk. Topluma, hayranlarına ve takipçilerine ‘Ben hatalı bir söylem kullandım, nefreti yaymak için bir kanal oldum. Şimdi biz toplum olarak barış içinde yaşamalıyız’ içeriğinde bir mesaj veren bir metindi talebimiz. İddiaların aksine, böyle bir metin yayımlanmadı. Kaldı ki, benim kişisel olarak dilenen özrü kabul etme mecburiyetim de yok... Bu gibi şeyler olmayınca, bir popüler kültür dergisine yazı yazmaya kadar uzandı bu iş. İstediği yerde yazar elbette, ama dergi, bu geçmişine dair bir şey sormadan köşe verdi Tilbe’ye. Bu bir zincir, unutturma zinciri. Zincirin son halkası da, bir reklam filminde oynaması. Irkçı söylem üreten 
(044) Mart - Nisan 2016
- 45 -
DIYALoG
hedef gösterilmeye başlamıştık. Çoğu gazetenin o haberi veriş şekli hayal kırıklığı oldu benim için. Nefret söylemi bir tacizdir, siz hiç tacize uğrayan birinin adını ve soyadını vererek ‘Tacize uğradı, şikâyetçidir’ diyor musunuz? Böyle olunca, mağdur taraf daha da hedef gösteriliyor. Bir de, o başlığı attın da, özellikle sabun tweet’inden sonra sen ne düşünüyorsun gazete olarak? Dilerim 2016 Türkiye’si nefret söylemlerinin ve ayrımcılığın ayıplandığı bir ülke olur. Destek veren herkese selam olsun.” Özellikle Yıldız Tilbe’nin hayranlarından ırkçı tepkiler aldıklarını belirten R. R., bu durumun kendileri için daha üzücü olduğunu söylüyor: “Ben şarkı söyleyemiyorum diye neden haksız olayım? Tepkimizi gösterdikten sonra Tilbe bu kez de sabunlu bir tweet attı. Tabii, sabun da soykırımla doğrudan ilintili ve buraya göndermede bulunuyor. Bu son tweet’i ise bırakın tepkiyi, basında yer bile bulmadı. Reklam kaldırıldıktan sonra ise, gazetelerde yer alan haberlerin başlıkları hep ‘Yahudi cemaati tepki gösterdi’ şeklindeydi, sanki geri kalan herkesin tekrarlanan ırkçı söylemlerle ilgili bir sıkıntısı yokmuş gibi...” ‘Açıklamayı samimi buluyorum’ Turkcell CEO’su Kaan Terzioğlu’nun reklam filminin yayından kaldırılmasının ardından yaptığı açıklamayı da değerlendiren R. R., sözlerini şöyle sonlandırdı: “Terzioğlu’nun açıklamasını da gayet samimi ve değerli buluyorum. Irkçılık hepimizin sorunu. Faşizm, o onun derdi, bu bunun derdi diyerek güçlenir, o yüzden her türlü ayrımcılığın karşısında durulması gerekiyor. Açıklamanın şöyle bir artısı daha oldu: ‘Yahudi cemaati reklamı kaldırttı’ gibi haberler arttıkça, giderek daha fazla    (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
BİTEN ŞEYLER:
Eski İzmir, Han De Kavrikas
ve Ayakkabıcı Leoniko
- 46 -
zamanlar. Şimdiki gibi yüksek, ruhunu teslim etmiş apartmanlar değil; iki katlı, Arnavut kaldırımları üzerine sıra sıra dizilmiş iki katlı evler vardı. Arnavut kaldırımlı dar sokaklara bakan evlerin bu balkonlarına kadınlar oturur, karşı komşusuyla Ladino konuşurdu. (Aile anı defterimden alıntılanmıştır)
Riva HAYİM KAZAN / Şalom
Karataş’taki şimdiki Asansör’ün aşağısındaki bazı evlerin arka bahçesi denize açılırdı ve iskeleleri vardı bu evlerin. Şimdi bu iskelelerin çoğu artık yok. Bak! Resimdeki ev, çocukluk arkadaşımın evi. Yazları, arkadaşlarımla bu iskelelerde buluşur, denize girer ve balık avlardık. Denizde, en küçüğünden, yunusuna kadar her türde, boyda balık vardı. Arkadaşlarımla denizde “Hazinecilik” diye bir oynardık, en sevdiğim oyundu benim. Büyükler bakmazken en kuytuya gidip, en dibe dalarak, kumdan taş çıkarma yarışıydı bu. Çıkmazdık ki denizden biz! ‐ Dede ne albümü bu? Eski, antika fotoğraflar işte. Bu da o zamandan kalma günlüğüm.. eski İzmir, hatıralar…onlara bakıyordum. ‐E Çeşmeye gitmez miydin? Hiç? Giderdik ama sizin gibi otobandan arabayla gidip hemen varmazdık Çeşme’ye. Bir kere günlerce hazırlanırdık yol için. Büyük kamyonlar, aileleri götürmeye gelirdi. Sokaktaki kaldırıma oturur, heyecan içinde o kamyonu beklediğimi hatırlıyorum. Kamyon yanaştı mı eşyalarımızı yükler, arkasındaki banklarda yerimizi alırdık. ‐Bana da anlatır mısın? Anlatırım. 1920'ler’de İzmir, yaklaşık 120 bin nüfusu olan, 25 bin Yahudinin yaşadığı bir yerdi. Ailemle, Yahudi mahallesi olan Karataş’ta yaşardık. Rumlar daha çok Alsancak tarafındaydı. Başkaydı İzmir o 
(044) Mart - Nisan 2016
- 47 -
DIYALoG
bomboş olurdu, iki sandalye, bir masa vardı o kadar! Kalacağımız odaya grince, şilteleri yere atar, eşyaları yerleştirirdik. Çeşme’ye “göçümüzün” ilk gününde annem yemekleri hazır edene kadar, arka bahçedeki kuyudan su çeker, suyu kovalara doldururduk. ‐Niye kovalara su doldururdunuz ki? E su yoktu ki! Çeşme’ye gitmek her ailenin maddi olarak karşılayabileceği bir şey de değildi. Bu zamanlarda durumu çok da iyi olmayanlar, ailelerin toplu kaldığı “HAN DE KAVRİKAS” ya da İngilizce “Keçi ahırı” denilen büyük mülklerde kalırdı. Han de Kavrikas’ların mimarisi “U” şeklindeydi ve avlusunda ortak kullanılan tuvalet ve kuyular vardı. Akşamları orada kalanlar, masaları avluya kurar toplu yemek yerlerdi. Kimi akşamlar masalara rakı konur, Ladino şarkılar söylerlerdi. Bayramlar, düğünler, sonra sünnetler Han de Kavrikas’ların avlularında olurdu. Biz de giderdik, davetiyeye gerek yoktu herkese açıktı o kapılar. Bak bu Çeşme’de plajdayken. Şimdi Çeşme’de kalmadı böyle yerler. Çeşme’ye yolculuk günü, her çocuk gibi benim için de bayram demekti. O yol heyecanı hala aklımda... Yol diyorum çünkü 4‐5 saat minimum sürerdi oraya varmak. Annem yanına, Çeşme’de kalacağımız süre için yanına önceden hazırladığı yemekleri ve mutfak eşyalarını alırdı. Biz ise yanımıza şilte, çarşaf ve yorganları alırdık. Kamyon, saatler sonra Çeşme’ye vardığında babam hemen kamyondan atlar, kalışımız için ayırdığı odayı kontrol etmeye giderdi. Biz ise eşyaları indirirdik.Şimdiki gibi Çeşme’de anlamsız lüks otel odaları da yoktu. Zaten Çeşme’ye lüks kavramını kim ithal etti anlamam, kalavaseriyas! ‐Hiç mi lüks yoktu Çeşme’de? Ne lüksü! Kaldığımız oda kocamandı ama içi  (044) Mart - Nisan 2016
- 48 -
DIYALoG
‐Acaba hangi plaj bu? Şantiye olsa gerek. Mira mira, bak bu da bizim Karataş'taki ev. Hep böyleydi evler, yüksek tavanlı, büyük pencereli, sonra balkon.. Resimde sağdan sola sayıyorum: babam, ben ve bir komşumuz. En altta iki kare pencere görünüyor. Gördün mü? ‐Evet? E işte burasının hikâyesi farklı! ‐Hayalet mi vardı o bodrumda papa? No. Karataş’taki mahallemizde ayakkabıcı Leon vardı. Üstü başı yırtık içinde sokakta yaşar, ayakkabı tamiri yaparak hayatta kalmaya çalışırdı. O kadar çelimsiz ve ufaktı ki mahalle sakinleri Leon'a Leoniko derdi. Bir gün sokakta yırtık kıyafetleriyle tek başına kaldırıma oturmuş öksüren Leon'u gören annem, ona acıyacak ve onu bodrumumuza getirecek. Getiriş o getiriş… artık Leon hep bodrumumuzda çalışıp, orada yaşayacak ve mahallenin çocuklarına hep hikayeler anlatacak. Bu alttaki küçük kapının olduğu yerde mi? Evet, Karataş’ın çocuklarına masallar evimizin bodrumundaki bu küçük yerde anlatıldı. Ne evler ne de o insanlar artık hayatta. Bitti yani. Papa peki bana sen ne anlattın şimdi? Biten şeyleri…   
(044) Mart - Nisan 2016
- 49 -
DIYALoG
UtÜÉâ{ WtçtÇ [txÅxà
SILVIA SARDAS 24 OCAK 2016 GERŞON CERİ KUÇE 4 ŞUBAT 2016  (044) Mart - Nisan 2016
- 50 -
DIYALoG
Şabat’ın Korunması
1.‐ Şabat arifesi olan Cuma günü, işyerleri 11.30’da kapanmalıdır. Görevli devriyeler ve Talmid Hahamimler bu kuralın uygulanmasını denetlemekle yükümlüdürler. Yapacakları bu görevin karşılığı kendilerine Kolel Yeşiva tarafından ödenecektir. Bu görevliler ayrıca Şabat günü nerelere kadar gidilebileceğini halka bildireceklerdir. (Tsavaat Hayim, tet, zayin, alef) 2.‐ Şabat günü hiçbir Yahudi yabancı birini çağırıp ticari amaçla kullanmak üzere ateş yakmasını isteyemez. (Şem, tet, zayin, alef) 3.‐ Yahudiler Şabat günü sigara ve nargile içmemelidirler. Bununla da yetinmeyip Şabat günü tiryakilerin sigara içmemeleri nedeni ile gergin ve sinirli olmaları da kabul edilemez. Bu kişiler Şabat gününü herkesten daha fazla günün güzelliklerinden istifade etmeli, dua ederek, ailesi ile birlikte yemek yiyerek, çocukları ile Tora konuşarak, onlara Tanrı sevgisini aşılayarak geçirmelidirler. Öyle ki Rabenu Agaon
Rabi Hayim Palaçi
Z.T.L.
Moti Katan
2011

(044) Mart - Nisan 2016
- 51 -
DIYALoG
Şabat günü uygulayacakları bu olumlu davranışlar kişinin diğer çalışma günlerini de etkilesin. (Tsavaat Hayim, Yud, Bet) Hahamhane ve para işleri ile uğraşan kişiler, tedavülde her zaman bozuk para olmasını sağlamalıdırlar. (Tsavaat Hayim, tet, vav, bet) 4.‐ İçinde Tanrı korkusu olan kişi, Şabat günü, bağcıklı ayakkabı bile giymemeye gayret etmelidir. Bağcıklı ayakkabı yerine “sapatos” denilen mokasen ayakkabı giymeleri önerilir. Böylece Şabat günü bağcık bağlama ve de pislenecek ellerini netila yapıp yıkama zorunluluğu da ortadan kalkmış olacaktır. (Şem, ey, alef) 3.‐ Toplumun evde hazırlayarak pişirmek üzere fırına göndereceği her türlü hamur işi veya yiyecekten, fakirlere verilmek üzere bir kısmın fırına bırakılması gerekir. Bırakılacak yiyecek yerine 10 kuruştan az olmamak üzere para da bırakılabilir. 4.‐ Talmide Hahamimler şehirde yaşayan dindaşların evlerini 3 yılda bir ziyaret ederek, evlerindeki mezuza, tallet ve tefilimleri kontrol ederek kaşer olduklarından emin olmalıdırlar. Ev sahipleri olanakları çerçevesinde bu kontrolü yapan kişilere ücretlerini ödemelidirler. Toplum İlişkileri 1.‐ Her Rav Haham (öğretmen) şehri ziyarete gelen misafirlerle ilgilenmelidir. Özellikle gelenler Talmide Hahamim ise onları onurlandırmak gerekir. Onları evlerde misafir etmek, işlerini kolayca yapabilmeleri için yardımcı olmak her vatandaşın görevidir. (Kaf Ahayim, Ey, Alef) 2.‐ Vatandaşların kendi olanaklarına göre Tsedaka görevlerini yerine getirebilmeleri için, Bet‐Din, Gelecek Sayıda
Toplum İlişkileri
(Devam)
 (044) Mart - Nisan 2016
- 52 -
DIYALoG
El Kantoniko de Rachel
Rachel Amado Bortnick
Kuriozita de biervos:
LECHUGAMARORMARUL
Siendo ke estamos serka de la ermoza fiesta de Pesah, me akodri ke siempre kedava kurioza komo el biervo MAROR se parese al biervo MARUL en turko, ke es LECHUGA en espanyol, ke es lo ke komemos en diziendo la beraha de Maror en la Agada. La seremonia de la Agada lo yaman SEDER tambien, porke seder kijo dizir orden en ebreo. La Agada mos da el orden (la sira, komo dezimos) de los rituales ke devemos segir en la meza noche de Pesah. Los sefaradim siempre kantamos los SEKSION
EN
LADINO

(044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 53 -
ke komen para esta beraha es un ravano muy fuerte (pikante) ke lo yaman horseradish en inglez. Es tan kemando, ke el ke lo gosta empesa a yorar pishin – o parese ansina, porke la kara se le aze kolorada, i le kaye lagrimas de los ojos. (De ver esto, yo nunka tuve el koraje de gostar este ravano. Es verdad ke la Agada mos dize de komer koza ke simboliza “amargura”, por la amargura de siervitud en Ayifto de muestro puevlo. Deke es ke los sefaradim komen lechuga para simbolizar amargura? La lechuga es savroza, no es amarga. Es savroza al gostar, mos eksplika un komentario, ma en mashkandola mas se aze amarga en la boka. Esto prechizamente simboliza el exilo de muestros avuelos en Ayifto/Ejipto: en primero todo estava bueno, dulse, ma en pasando tiempo se les izo amargo. Ma linguistikamente, lechuga no tiene nada ke ver kon amargura. El biervo lechuga (lettuce en inglez,) viene de lactuca en latin, ke proviene de lac o lactis (leche), porke kuando se korta en freska, sovre todo del troncho, sale un likido blanko komo leche. Entonses, la etimolojia del biervo en espanyol no tiene relasion kon amargura, ma kualo por marul, nombres de kada paso de este seder: “Kadesh, urhats, karpas, yahas, magid, rahza, mosi masa,…” ets.i i antes de azer el ritual, eksplikamos ke kijo dizir el biervo apropriado, empesando kon la kestion, I dando la repuesta, komo “kadesh, ke ke kere dezir? Tomaran el vazo de vino I diran kidush”. No es lugar aki de eksplikar el seder entero. Solo kije venir al paso de maror, ke viene poko antes de shulhan oreh (“ordenaran la meza i komeran” ‐ el momento de komer ke todos asperan!) “Maror, ke kere dezir? Tomaran le la lechuga, i entinyeran en el haroset, I diran la beraha.” La beraha, ke es la bendision, en ebreo tiene los kavos biervos: …ve sivanu al ahilat maror. En espanyol/ladino es: …I mos mando de komer lechuga. Deke es ke el biervo ke se parese tanto al biervo maror es marul (lechuga en turko)? La sinyifikasionn de maror NO es lechuga, si no ke “amargura.” (mar es amargo.) Es kuando vine a la Amerika, en mi primer seder de Pesah ande una famiya ashkenazi, ke vide ke en inglez maror lo traduizen komo bitter herbs (yervas amargas), i lo  (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
el biervo en turko ke tanto parese a maror? Si! Marul tiene la rais de amargo en Latin. Asegun el diksionaryo de etimolojia turka en Internet, el biervo entro al turko del grego maruli, ma este viene de amarula en Latin, ke es de la rais amarus, ke kijo dizir amargo! Ke enteresante ke mar en ebreo es tambien amargo! mar, amarus, amaruli …seguro ke las lenguas ebreo, grego i latin se “enprestaron” biervos de parte a parte, komo azen las lenguas desde siempre. Es ansi ke venimos a entender ke kuando mozotros los turkanos komemos lechuga por el maror en la Agada de Pesah, la razon no es solo simbolika, por su savor en la boka, ma tambien por razon de la rais latina de “amargo”, ke dyo el biervo mar I maror en ebreo, i marul en turko – egzaktamente “las yervas amargas”. Ke no tengamos amarguras ke en la lechuga! Pesah alegre a todos.

- 54 -
(044) Mart - Nisan 2016
Yehuda ke dize?
DIYALoG
- 55 -
kunduryero, shastre, panaderia, i afilu (aman, aman!) un ahir para gameos a la punta de la kaye. Yehuda Hatsvi
Fue esto en un Shabat luzyo. La luvya konstante, ke turo tres dias enteros, seso komo en supito, i el sol de invierno enkorajo a la djente salir afuera. …A Una Destinasion Deskonosida
Verdad, nasi en Salonik en 1932, i dos anyos despues, ayinda en los brasos de mis djenitores, vine a Erets Yisrael para bivir aki toda mi vida. Ma yene, yo konosia bien a las aldeas mizerables de los judyos en Polonia i en Rusia: La segunda gerra mondiala se kizdereava en Evropa, ma en las eskolas primarias en Tel Aviv, se esforsavan los maestros a proveer a sus elevos unas dozas grandes de los eskritos de Mendele, Peretz i Bialik, ke deskriviyan la vida en akeos kazales povres. Ma, por ke kesharme sovre Katrielivka i Yehopitz? El kuartier ande morava yo en el sud de la sivdad, asemejava a akeyas lokalidades komo dos terrones de lodo: Barakas desmizeriadas, la kaye sin asfaltar, sin kanalizasion, sin elektrisidad; un chiko Kal fraguado en el sentro del maalle, un bakal pekenyo, ‐ "Sol de milizina!" me disho mi papa kuando salimos djuntos de la kehila. Una ambiente tivia pasava i en kaza tambien, kon el kurto Kiddush, los pasteles echos por mano de mi madre, los haminados, i las zemirot de Shabat. Una chika superfisia de tierra en el frente de muestra baraka fue kuvierta, un dia antes, kon arena i piedrizikas, para tapar la lodansina. Efrayim, el arabadji, vertio una araba yena, kargada de arena i piedrizikas, lazdro i enderecho kon su pala, i se kreo komo un marshpie. Fue esto nada mas ke natural ver (imediatamente, en terminando muestras "zemirot") a Ester, la mujer del arabadji, apozada en sima de este "marshpie", en frente de la ventana muestra, i enteresandose kon mi madre "si todo esta en regla".  (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 56 -
‐ "Meldo esto i esto tambien" le respondi en kurto. Mientras la charla de vizinas kontinuava, me tomi yo un livro ke avia prestado de la biblioteka, i sali afuera, arrastando kon mi una siya frente la kaye undida de luz. ‐ "Ayde, te veremos!" disho Emanuel. Koloki mi mirada sovre Emanuel, i el adjusto i disho: Me akodro bien de akel livro, "Patadikas en el pinyasko", avlando sovre la estoria del globo i la natura, eskrito por Maxwell Reed (naturalmente, traduizido al ebreo). ‐ "Yo te digo un pasuk en Tehilim, i tu me das su kontinuasion. E?" Me parese ke fue este un livro un poko defisil par un ninio de 9 anyos, aunke siempre me agradava meldar, sean livros "livyanos", sean "pezgados". I sin esperar a mi reaksion, el sito: ‐ "Salmo de Assaf, siertamente bueno es el Dio a Yisrael, a los limpios de korason". Ma oy, kuando a vezes refleksiono sovre akel dia de Shabat, vos konfeso ke al pareser mi pensamiento fue, por kualker razon, un poko rezumido, i afilu esperava de mi para mi, ke ek, pasara alguno de los vizinos i me demandara: "Ke meldas oy, Yehuda?" ‐ ..."I yo, kaje ke se akostaron mis pies; komo nada mankava ke se rezvalaran mis pasos". Le "tiri" imediatamente. ‐ "Si, si. de verdad akavidate ke no te se yerren tus pies, ke no te arrezvales has‐ve‐shalom! Mira ver de enrezyarte kon kozas de Ley". Me asenti, en yena luz del dia, i empesi a meldar. I na ke tuve razon en mis esperansas. Apenas alkansi a meldar dos o tres ojas, i al lado de mi se aparo Emanuel, uno de los Yehidim del Kal de los selaniklis; i en efekto me demando: ‐ ..."I agora, puedeser ke yo te vo dar un pasuk de Tehilim por darme la kontinuasion?" le dishe‐le demandi, i en realidad no asperi a Emanuel por responderme algo, i resiti: "I la verdad de Adonay es para siempre, Aleluya". ‐ "Ke es lo ke meldas oy, Yehuda?. No seria mijor si te pasavas la perasha de la semana, o meldaras Tehilim?" 
(044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 57 -
teniya la intension de formar una famiya. En el mizmo anyo, fue deklarada la Independensia de Gresia, despues de sienes de anyos del dominio otomano. Uno de los primeros pasos del governo muevo fue a rejistrar todos los mansevos judyos de Salonik. En las afueras del kuartie ande morava mi nono, avia un terreno ancho, una area de tierra vazia. Para ayi fueron yamadaos todos los djovenos a vinir i prezentarsen temprano por la maniana. Mi nono tomo en su mano el livro de Tehilim, dyo un bezo a mi nona, i despues a la mezuza, i se dirijo al akel terreno. Ayi se asento sovre una piedra grande, i empeso a meldar psalmos de Tehilim, empesando de los primeros biervos del livro asta el ultimo kapitolo (150) ke se termina kon el pasuk "Toda alma alave a Adonay, aleluya". En tal momento, el levanto sus ojos i miro: el terreno estava enteramente vazio de kualker persona. Todos los movilizados an sido rejistrados i fueron yevados por kamiones a una baza militar serkana... Empleyi todo mi talento teatral infantil para travar i "estirar" el biervo "A‐le‐lu‐ya", en un tono ke pareska komo si teniya algun pasuk ke lo sige. En realidad, el ke meldara el salmo 117 en Tehilim podra ver ke es un salmo modesto, ke kontiene, todo en todo, dos frazas, i ke se termina kon el biervo "aleluya". ‐ "Emmm..." murmureo Emanual, i empeso a kaminar. "Shabat Shalom!" Desde akel Shabat, en kada vez ke mos viamos, Emanuel se adresava a mi kon el sovrenombre "Ribi Yehuda". Asta oy no se dizirvos por seguro si en este sovrenombre avia un senso komo afekto, o sera ke era algo espinozo. Serri akel livro ("Patadikas en el pinyasko"), mientras mi dedo kedo komo un indikador entre las ojas, ma no torni a meldarlo mas; desde akel momento, mis pensamientos andavan i vagavan al otro lado de la mar, i se enfinkavan sovre lo ke se avlava en mi famiya por mi nono: Fue esto en 1912 (ansi empesa la isroria), i mi nono, estonses un djoven ombre, rezin kazado, fraguo su kaza en el kuartie "Baron Hirsch" en Salonik, i Es ke okurio aki un nes, un milagro? Mi nono verdadmente kreiya ke se le kombino un mirakolo. La armada grega simplemente se "olvido" de el i lo desho libre.  (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 58 -
komo la kal de la pared. Rezulta ke una letra ke aviamos mandado a la kaza de mi nono, antes algunos tres mezes, mos torno atras djuntos kon un chiko formulario de parte de "la Kruz‐Rosha Internasional", eskrito en franses: "Desharon..... a una destinasion deskonosida". *** En akel Shabat reluziente, estava yo asentado afuera, el livro avierto‐serrado en mi mano. Me imajinava ver a mi nono kaminando a la direksion de la "Plasa de la Libertad", ke para ayi fueron ovligados a yegar todos los judios de la sivdad.. Ordenansa de la Autoridad de la Okupasion Nazista. Vide a mi nono teniendo el livriko de Tehilim en su mano, i kon el andavan mi nona tambien, tios i sovrinos. Eyos no tornaron mas...   En 1917, en la altura de la primera Gera Mondial, desbrocho un fuego enorme en los mahalles de los jidios en Salonik, i kemo kazas, Kales, i otras institusiones publikas. Es kon mucha difikultad ke la komunidad, reusho a rekuperarse un pokito. Estonses fue kuando mi avuelo merko una parte de akel terreno "milagrozo", i ovro a rekojer donasiones kon el buto de fraguar ayi una Kehila. Despues, mis djenitores izieron Aliya a Erets Yisrael. A mi me agradava mucho eskrivir, (todavia en "letras de imprenta"), a mi nono ke en Salonik, i tambien resivir letras de su parte. Sus letrikas eran muy muy kurtas, eskritas en letras de Rashi, en un ebreo arkaiko, ke en efekto era bazado sovre frazas de la Biblia. I na, ke en una semana de invierno en Novembre 1943, el postadji bateo a la puerta de muestra baraka, i se rempusho adientro eskondiendose de los chorros de la luvya. Se asento, komo su uzo, en el verandadiko para repozarse un poko del kamino, esperando a un kave turko i alguna "kozika para mashkar" de lo ke preparava mi madre. El la entrego un anvelop, i la kara de mi madre palidesio 
(044) Mart - Nisan 2016
- 59 -
DIYALoG
D’aki – D’aya
poesias fueron presentadas a los moradores de su rejyon i tanbien a munchos meldadores de internet. Eliz Gatenyo
Komo Una Konseja
De Fadas
Un chiko jesto puede azer i trokar munchas kozas. Un biervo o una sonrisa, una chika atension… (Peri Masalı)
Uno sin morada, ke kedo 35 anyos en las kayes, se izo famozo por sus poesias, Uno ke morava en las kayes de Sao Paolo (Brasil), pasava su tiempo en eskriviendo poesias en unos papelikos i defterikos chikos. Grasias a Shalla estas Raimundo Arruda Sobrinho aviya 35 anyos ke biviya en las kayes. Biviya en un kanton de una kaleja en Sao Paulo i eskriviya sin kedar poemas i  (044) Mart - Nisan 2016
- 60 -
DIYALoG
konsejikas. Dingunos no echaven tino en el, asta ke Shalla Monteiro lo vido i le iso una chika sonrisa. Por ke asta agora eya no aviya visto un sedakero ke estava okupado a eskrivir diya entero. De akel diya en delantre se ampesaron a azer amigos. I un diya Raimundo le dyo una de sus poemas, sinyado “O Condicionado”, komo regalo a Shalla. Era un jesto de rengrasamiento. Shalla se maraviyo de las poemas de Sobrinho i pensando ke le puede ayudar, avriyo una oja en facebook i ampeso a meter las konsejikas i las poemas. En kurto tiempo tuvo mas de 100.000 “like” . El ermano de Raimundo a pishin ke vido la oja de su ermano, kontakto Shalla i le propozo ke el ermano venga a bivir kon su famiya en su kaza. Ansina Raimundo tuvo una morada kayente i una famiya kerida. Kon esta oja en facebook, munchas personas lo ampesaron a konoser. Muncha jente ampeso a vinir ande bive el, para azer su konosensya i tanbien a ayudarle kon sus donasyones. Ansina vos kero dizir ke se le troko la vida. Kada diya aviya mas i mas de jente ke lo ampesaron a saludar. I entre las personas ke isieron “like” a su oja, aviya tanbien su ermano mayor ke se aviyan peryido desde munchos anyos. Emprimo livros ke konteniyan sus poemas i sus konsejikas, ke esto era su ideal.   
(044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 61 -
Oriental es seko i muy kaliente kaiendo en el Desierto de Judea. Hoy la sivdad es dividida formando la Sivdad Antigua i la Sivdad Nueva. Hase 130 anios ke los Judios empezaron a konstruir la parte nueva i en 1948 se hizo parte de Israel i la mayoria de los Judios viven ayi. En la parte vieja viven los Arabos Musulmanes i los Christianos. Hay una pared larga i vieja rodeando la Sivdad Antigua. Ayi se ven unas kaies muy estrechas, kasas de piedra i tiendas. Aki la sivdad es dividida en 4 kon los Barrios Judio, Christiano, Musulmano i Armenio. Mas de 677.000 personas viven en Jerusalem, 489.000 son Judios, 171.000 son Arabos Musulmanes i 17.000 son Christianos. Hay 2 linguas offisialas ke son el Hebreo i el Arabo. Ma la gente konose munchas linguas. Munchos Judios nasieron en Israel i a eyos los yaman"SABRA". Munchos de los otros vinieron a Israel de otros paises. De la America,de la Europa del Este, del Norte de Africa, de Ethiopia, de la India i de la Rusia. EL NASIMIENTO DE JERUSALEM Jerusalem kaie al borde del desierto kon kollinas de Shimon Kapitan d’Estambol
Shimon Geron
Yerushalayim
Shel Zahav
Hoy esta sivdad forma parte del Estado Judio de Israel.Jerusalem kaie entre el Mediterraneo i el Mar Muerto. La parte Occidental es verde i la parte  (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 62 -
i se toparon forzados a partir por razon de la famina.Uno de sus leaderes era Moises i el por finir los trusho atras de Egypto a Canaan. El Dio los prometio ke puedian vivir ayi en obedesiendo las leyes ande se topaban los 10 Mandamientos eskritos sobre 2 piedras. Moises los metio en una kasha i los yamo" Arco de Covenant" Pasando un tiempo vinieron los Reyes i David torno a Jerusalem a una sivdad importante.La llamaban "La Kasa Del Arco" Solomon en su torno konstruio palasios i torno la sivdad a un sentro de commersio. KOMO SE KOMPARTIO LA SIVDAD? Los Judios,Christianos i Musulmanes komparten la Historia de Abraham i kada una de estas religiones tiene un lien kon la sivdad.Para los Judios es un lugar muy espesial representando el sentro de la Religion Judia. Esta sivdad se konstruio por la Gloria del Dio.Durante munchos siglos los Judios dispersidos a traves el mundo no desharon ke la religion se muera.En las leyes se expliko komo se devia vivir.Esperaron por siglos para tornar a Jerusalem.Munchos vivian todavia en la Tierra Santa. rokas.Da la imporession ke no es un lugar echo para vivir. Tiene un resorse de agua en GIHON i las luvias hasen las tierras fertil en las Vallies de KIDRON i HINNOM. Al prinsipio se krearon unas kasas kon fermas i los archaelogistos toparon lo ke se kedo de estos pueblos. Se sabe ke vivieron aki 5000 anios antes. Komo fue ke este lugar se hizo santo, para los Judios, Christianos i Musulmanes.?. Se dise ke Jerusalem empezo kon Abraham. Se melda en la Torah, en la Biblia i tambien en el Qu'ran i kada libro presenta la historia a su manera. Abraham vivia 4000 anios antes en UR/Mesopotamia. El Dio aparese en su suenio en la Tierra de Kidron i Hinnom, komo son hoy. Abraham toma a la famiya i a sus kodreros i se va a CANAAN/Israel. Se pensa ke el se kedo en un lugar chiko i ayi iva naser un dia Jerusalem. Para ver su sinseridad el Dio le demando de sakrifikar a su hijo. Justo kuando Abraham estava al punto de matarlo,le trusho ayi a un kodrero en su lugar. LOS 12 TRIBUS, REYES I PALASIOS El hijo de Abraham tenia un hijo ke se llamaba Jacob.Jacob tenia 12 hijos i todos tenían sus famillas viviendo del norte de Canaan hasta el sud.Los conocían como LOS HEBREOS. Sufrieron muncho 
(044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 63 -
formo el Qu'ran.Aki se trata del viaje de Muhammed en kavayo indo presto a Jerusalem una noche.Se topa kon otros profetos delantre el Dio. El proxima dia se torna a Mecca i por esta razon Jerusalem se hase una sivdad santa para los Musulmanes. JERUSALEM PERDIDO El Rey Salomon murió en 931BC. Despues fueron los hijos ke adoraron a otros Dios Tenian disputas entre eyos en kestión de dirigir el país. Esto los aflako mucho i se toparon attakados de afuera. En 586BC Nebuchadnezzar de Babylonia tomo Jerusalem i destruio el Templo i después de esto munchos reinados attakaron al país.. Los Judios tuvieron el control solamente 2 vezes. En la primera vez el Templo fue konstruido de nuevo en 516BC.La segunda vez en 164BC. Los Romanos vinieron ayi en 70AD i destruyeron el Templo, los Palasios i teatros.Durante 60 años Jerusalem estaba en ruinas. Después el Imperador Hadrian se decidió de construir la sivdad de nuevo i los Judios se levantaron kontra el en 132AD sin poder reushir. Después de esto los Judios no tenian el derecho de vivir ayi. Viniendo a los Christianos en 63AD,Los Romanos entraron en Palestina i la yamaron "JUDEA". Metieron en la kabeza a Herod komo rey i el Pueblo Judio lo detestava. Rogavan ke venga el MASHIAH para salvarlos. Los Christianos kreian ke Jesus era el Mashiah. Salio el rumor ke un bebe iva naser i ke el seria el rey un dia. Herod dio el orden de matar a todos los resien nasidos. Asi uno kon sus parientes se huio a Egypto i kuando se engrandesio se torno atras a Judea. Disho ke el Dio amava a todos i ke todos tenian ke ser buenos. Un dia kuando Jesus se fue para celebrar el Pesach se vido bien resibido.Ma unos leaderes Judios tenian espanto de el. Asi fue ke lo denunsiaron para ke Pontius Pilate lo meta a la muerte. Despies de 3 dias Jesus tuvo su resureksion. Komo el paso sus ultimos tiempos en Jerusalem, esta sivdad es santa para los Christianos. Kuando a los Musulmanes en 570AD uno ke se yamava Muhammed nasio en Mecca i al engrandeserse se hizo un merkante. Komo era honesto i bueno se metia a pensar munchas vezes i se iva a los kavos para haser sus orasiones.Un dia el Angelo vino i le dio un message viniendo de Allah.Despues vinieron otros messages i asi se  (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 64 -
ser attakados o invaidos. Los Babylonianos destruieron a Jerusalem en 586BC i yevaron a los Judios kon eyos al exilio.Ma estos Judios mantenieron la religion en eskribiendo sus historias i en guardando sus tradisiones. Hizieron las orasiones en las kasas por falta de un templo. Un Propheto ke se yamava"Isaiah'preparo al Pueblo para tornar atras a la Tierra Santa. En 539BC los Persos konkistaron Babylonia i el Kapo de Estado"Cyrus" desho a los Judios ke se tornen atras. Se konstruio un Templo Nuevo. Ma los Judios se toparon forzados mas tarde de partir en exilio una vez de mas.Se yevaron kon eyos la fe Judia i en kada lugar ande se fueron rogaron según sus libros santos. Disiendo "BE SHANA HA BA'A BE YERUSHALAYIM". UN PAIS PARA LOS JUDIOS Durante siglos grupos chikos de Judios se kedaron en Israel.La mayoría alrededor era Musulmana Araba. En 1914 habían 85.000 Judios en Palestina. Todos los Judios aki i en la Diáspora buscaban tener una patria.Ma los Palestinianos habían vivido ayi desde siglos i munchos no kierian una Nasion Judia en Palestina.Habian guerras de vez en cuando i en 1947 las Nasiones Unidas tenia el plano de Viniendo a los Christianos todo se troko una vez ke el Imperador Romano Constantine entro en poder.El soporto el Christianismo en 313AD i no toko a la gente. Su madre era"Helena"una mujer religiosa.Se fue a Jerusalem para ver la tomba de Jesus en el Kavo de Gogotha i ayi tomo la Cruz ke aparentenia a Jesus. Konstruio encima una iglesia ke se yama La Santa Sepulchre". Viniendo a los Musulmanes en el año 600 AD la mayoría de los pueblos viviendo alrededor de Jerusalem eran Musulmanes. En 638AD el Khaliph Omar se decidió de hacer de Jerusalem una sivdad Musulmana.Se fue ayi en su camellio i desho ke vivan ayi los Judios i Christianos. En 1096 los leaderes de la Iglesia Christiana en el Occidente se desidieron de entrar en guerra contra los Musulmanes. Eran las Guerras de las Cruzadas.Destruieron todo i mataron a miles de Judios i Musulmanes.Esto duro hasta 1187 i después un leader Musulmano "Saladin" vino i echo afuera a los Christianos. LA DIASPORA JUDIA La palabra DIASPORA signifika SER DISPERSIDOS. Se konta ke varios grupos se fueron a partes differentes del mundo.Vino komo konsekuensia de 
(044) Mart - Nisan 2016
- 65 -
DIYALoG
mirar los puntos ke tienen en komun. Hay ke rekonoser ke kada pueblo tiene menester de un pais.En esta region hay mas tierras de lo ke se necesita, indo de la Persia hasta Maruekos. Partes del Medio Oriente i de la Africa del Norte. dividir el país en 2.Un país Judio i el otro Arabo.Jerusalem iva ser una Sivdad Internacional. Komo los Musulmanes no lo akseptaron entraron en guerra contra los Judios. La parte Occidental de Jerusalem kaio en Israel i se hizo su Capital en 1950. En 1967 después de una otra guerra Israel tomo el control to toda la sivdad. Yegando a este punto del artikulo tengo ke desir ke kada religion tiene sus sitios santos. Kada religion tiene sus fiestas, sus leyendas i tradiciones.La kestión de las fronteras no fue arreglada I Israel no konosio tanto la paz mismo en teniendo unos acuerdos kon Egypto, Jordania i kon los Palestinanos ke no konosen a Israel komo un Estado Judio.Para mi Jerusalem es la mas importante sivdad en el mundo i tuve la okasion de pasar un tiempo ayi komo un voluntario en los anios 1967‐1968.Me gusta ver las 3 religiones viviendo enjuntos ke de verdad da el aire de una sivdad santa.Ke lastima ke no se entienden mismo si se aparesen muncho viniendo de los raizes Judios del Monotheismo. Yamar al Dio "Adonay/Allah/Lord" viene al mismo kuento porke el Dio es el Dio de todos. En lugar de konsentrarse tanto en las differensias ke tienen entre eyos,hay ke   Porke me Voy a Israel
Kon la Famiya
De mi parte lo regreto mucho ke mis criaturas no se interesaron tanto a Israel i al Judaismo. El problem es ke la generasion de hoy se alesha completamente de sus origines, kaiendo en un "Melting Pot" komo es el kavzo de los hijos de los inmigrantes. Para mi Israel jugo un papel grande, sobre todo después del Holokosto i el Nasimiento del Estado Judio. Vide la differensia entre el Judio de la Diaspora i el Judio en su pais. Mis experiensias kon el pais se van atras al empesijo kuando habian ayi pionieros i idealistos ke lavoraron para realizar el retorno a Tsion. Unos huian de los Pogromes en Rusia i otros salian del Holokosto kon numeros en sus brazos. Antes mismo ke Isreal fue deklarado komo un pais independente, el lavoro de krear un estado habia empezado en el tiempo del Imperio Ottomano. El Israel ke konosi yo en 1951‐1954 era el pais ke nesesitava ser konstruido i protegido kontra tantos enemigos. En el tiempo tenia 14 anios i me habian enviado por 3 anios al Kibbutz Neoth Mordehai en Galil Ha Elyon. Desde este tiempo Israel se developo tanto ke parese mas a America i Europa. El problem es ke la paz no vino ayi. Malgrado esto Israel kontinua  (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
ser un pais de refugio para los Judios en tiempo de Anti Semitismo i Persecusion. Las kondisiones sean lo ke sean la poblasion de Israel sube.Sube porke la Diaspora kon su Anti semitismo en aumento no representa mas una mejor alternativa. Saludes a todos. - 66 -
Venimos aki en medio de la violensia i tenia espanto ke iva topar el pais yeno de tensiones. Kon gente kaminando en mirando atras en sospecho en kada torno. Ma era el mismo pais ke konosi antes en mis visitas komo manseva. La misma energia, luz i korazones habiertos. 2 dias despues habri el journal i vide ke en MAHANE YEHUDA en el Merkado, 2 mansevos Palestinianos estavan korriendo detras uno kon un par de tijeras. Uno mato a un Palestiniano pensando ke era Judio. La polisia tiro sobre eyos i uno kaio muerto. Lo mas de los attakos se pasavan en el"West Bank/Terroitorio Occupado". Este attako se pasava en un lugar ande estuve antes munchas vezes. Un lugar ke me gustava lo mas en Jerusalem. Ayi habian tiendas kon epices, frutas i legumbres de kada tipo. Se hacia "Pazarlik/haggling" kon los vendedores. Ayi me enkontrava kon Judios Sekulares i Arabos. Por esta razon era facil de haser una separasion entre los terroristos i la gente de aki. Esto se pasaba mas en lugares isolados i extranios. Ma el attako en el Merkado no puide olvidarlo ahora. Desde este tiempo tomaron lugar otros attakos en el centro de Jerusalem. En uno un chofer manejo kontra un grupo de gente ke esperaban a tomar el Puedo desir ke mi decision de mover a Israel kon la famiya por un anio fue bien kestionada. Una amiga me demand "De verdad lo vas haserlo?" Mi padre me sujero de konsiderar un otro lugar ke Jerusalem. Kisas Tel Aviv? Aparte de la kestion de transplantar a la famiya, deracinar a las kriaturas del sus comfortes familiares i de sus kasas para meterlos en medio de una kultura i lingua nueva, habia la kestion de seguridad. Reushi malgrado todo de meter mis preocupasiones del lado. Mi marido tenia el aventage de tomar un anio para haser investigasiones en kualkiera kosa. Anios antes nos habiamos desidido ke si un dia ivamos a ir a Israel, iva ser por un anio. No fue diffisil instalarnos en Jerusalem siendo mi sivdad la mas amada. La razon era la manera ke harvava el sol a la piedra, kreando una refleksion de oro sobre la sivdad entera. Todo en el tiempo paresia leshos komo un plano. Ma después de unos kuantos anios estabamos ayi realizándolo. 
(044) Mart - Nisan 2016
- 67 -
DIYALoG
control. Hay poko ke puedo hacer. Puedo eskojer mas las escuelas ke me convienen. Puedo topar un apartamento perfecto. Una vez ke muevo, todo kaie afuera de mi control i esto es justo kon todo. Kisas mi Super Merkado preferido no tiene en stock mis cereales favoritos. En lugar de pensar a hacer esto i esto, pensi a las razones porke venimos a Israel. Los 2 fuimos enamoramos del país en un anio. Para mi marido ke vivio en un Kibutz antes por un año era una cosa informativa. Para mi eran veranos pasando en la enseñanza del Ingles, ke eran para las kriaturas desaventajadas. Kieremos ke nuestras kriaturas tengan una konneksion kon Israel kuando son mansevos.Ke amen la cultura i lingua Israeliniana komo la amamos nosotros. Ke amen la kosina i al pueblo. Es el pueblo ke kaie en el business dando sus opiniones de una manera la mas dulce. Si, puediamos apresiar los plazeres de la Vida Israeliana en visitando el pais, ma kuando tenemos la opportunidad de pasar un anio ande nos gusta ir mas,porke no eskojer el pais preferido? autobus. Habian 14 heridos i un bebe de 18 mezes ke le amputaron a su pierna.Fue esto ke me toko. Komo individua puedia kisas tomar el riezgo, ma komo madre no lo puedia. Puedia traier aki a mis 2 kriaturas para vivir en una sivdad ande estas kosas se pasavan? La respuesta fue "Si" Porke oi ke lo mismo se habia pasado en" Paris i en San Bernardino en California"sin kontar en otros lugares. Puedia pasarse en kualkier lugar en el mundo. La realidad es ke en ningun lugar estamos kompletamente en seguridad. Una amiga mia Israeliana ke vive en los Estados Unidos resibio la pregunta de su famiya disiendo "Komo puedes vivir en Chicago kon toda la violensia de las Bandas i los tiros?" Una amiga otra ke se fue a vivir en Israel disho ke "Chicago era un lugar mas peligroso ke Israel". En un tiro murieron 10 personas i muchos fueron heridos ayi. Ma esto te hase trokar de idea para ir a Chicago? "No" Asi pensi ke no puedia ser diferente en Israel. Ma eya tenia todavía siertas dudas sobre todo kuando vido años antes a un autobus explosar i por esta razon, ya no deseo mas ke sus criaturas viajen en esta linia de autobús. Es diffisil para mi. Amo las reglas. Realizo en mismo tiempo ke debo deshar mi necesidad por el [Jennifer Richler, eskrivana, vive en Bloomington/Indiana]  (044) Mart - Nisan 2016
Gad Nassi
DIYALoG
- 68 -
Verso la fin del reyno de Shaul, los Pilishtis avian de muevo arekojido sus armadas para gerreyar kontra Israel. Kuando Shaul konstato el poder de la armada de los Pilishtis, se avia buen karar espantado. Israel
l La Ichizera de En-Dor
Agora, el Profeto Samuel se avia murido, i no puediendo konsultarlo, Shaul se adreso el mizmo al Dio, ma el Dio no le respondio. En esto, demando a sus servitores de toparle una mujer ke save komunikar kon los muertos, i ke el la konsultara. Le respondieron: "En En‐Dor esta la mujer ke bushkas". Shaul se degizo en trokando sus vistidos, tomo doz de sus ayudantes kon el, i a la noche, se hue ande esta mujer: "Konsulta para mi el espirito divino, i konvoka el ke te demandare". La mujer respondyo: "Ya saves todo lo ke izo Shaul, i komo ekstermino a los indivinos i a los ichizeros. I de ke bushkas a mi alma, para ke me matan i a mi?" 
(044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 69 -
Samuel avlo a Shaul: Shaul: "Bendicho ke sea su Nombre! Porke no te afitara dingun mal por esto". "A ken keres ke lo konvoke?" "Konvoka a Samuel." I, kuando Samuel le aparesio, la mujer echo un grito: "De ke me enganyates, i no me dishites ke sos Shaul?" "No t'espantes. Kualo es lo ke vites?" "Vide a los dios saliendo de la tierra". "A kualo paresen?" "Un viejo aparesio. Esta kuvierto de un manto". Shaul avia entendido ke era Samuel. Se prosterno a la tierra i empeso a bendizir. "Deke me deranjates en konvokandome?" Shaul: "Esto en detresa. Los Pilishtis se metieron en gerra kontra mi, i el Dio se alesho de mi. I, no kijo responderme, ni por los profetos i ni en mis shuenyos. Por esto es ke te yami. Para ke me amostres mi kamino". Samuel: "Deke me estas interojando, kuando el Dio te abandono i esta tomando la parte de tu enemigo? I el Dio te tratara asigun ke avlo de mi boka. I te arankara tu reyno de tus manos, i lo dara a tu yerno David. Porke no oyites a su boz, i no egzersates su sanyo sovre Amalek? I por esto el Dio te esta aziendo sufrir oy. I el Dio delivrera a Israel i a ti en las manos de los Pilishtis. I amaniana tu i tus ijos serash kon mi".  (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 70 -
El shizmo entre Shaul i Samuel avia empesado kuando Shaul avia arekojido a su armada para kombatir kontra los Pilishtis ke estavan kampando en Mikmash. Mizmo ke los Pilishtis estavan atakando de vez en La muerte de Shaul. kuando a los Israelis, Shaul estava asperando a Samuel para ke de el primer sinyal para empesar la gerra. Kuando el puevlo se estava aparejando a dispersarse porke Samuel no avia ainda aparesido, Shaul ofresio un olokosto i avanso su armada para el kombate. A la fin de este kombate, los Pilishtis fueron arondjados ahuera del payis de Efrayim. En segito, Samuel avia deklarado ke mizmo viktoriozo, el reyno de Shaul seria de kurta vida. Es kon la gerra kontra los Amalekites ke el prinsipal konflikto esbrocho entre Shaul i Samuel. Shaul avia salido viktoriozo de esta gerra. Ma, no se En esto, Shaul se kayo i se espandio en la tierra. Se avia epuvantado de los byervos de Samuel i sus fuersas le estavan mankando porke no avia komido pan diya entero. La mujer se aserko de Shaul i vido ke estava muy trublado. Le disho: "Mira komo tu servidora te oyo i endanyo su vida. Ekspozi mi alma porke lo demandates kon tus palavras. I agora, oye a tu servidora, i permeteme de meter delantre de ti un pedaso de pan, para ke komes i ke tus fuersas te retornen, i ke puedas kaminar". Shaul refuzo i disho ke no va komer. Ma, sus ayudantes endjuntos kon la mujer lo ovligaron i Shaul los oyo, se alevanto i se asento a la kama. La mujer tenia una vaka godra. La degoyo pishin, i despues apronto kon arina i kon la vaka un pan sin levadura, i lo trusho delantre de Shaul i de sus ayudantes. I eyos lo komieron. Se alevantaron, i se hueron la mizma noche. * * * 
(044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 71 -
Shaul, despues ke fue proklamado Rey de Israel por Samuel, avia matado a todos los ichizeros i majisianos para provar su Fey al Dio. Portanto, no pudiendo komunikar mas kon el Dio, porke Samuel no estava en vida, avia demandado la intervansyon de la Ichizera de En‐Dor. Samuel le avia dicho ke en kavzo ke evitara de kombatir los Pilishtis, su vida sera salvada. Ma, en kavzo ke akseptera el verdikto del Dio, sus pekados seran pardonados i se adjustaria a Samuel en el otro mundo. Despues de su muerte, el Dio avia eksprimido su admirasyon por el akto korajozo de Shaul, ke en saviendo ke se iva murir, se avia ido a la gerra, i mismo avia tomado i a sus ijos kon el, en akseptando el kastigo ordonado.   avia konformado a la demanda de Samuel de eksterminar kompletamente los Amalekites sin eshar ni una alma biva. Kon el tyempo, Shaul fue tormentado por el espanto ke David estava komplotando para detronarlo, i por la idea ke el Dio lo avia abandonado. Kuando David se estava fuyendo de Shaul, avia arivado a Nob, povlado por los pretros. Ayi, Ahimeleh el pretro en kapo le avia dado pan sakro i la espada de Golyat. Kuando Shaul supo a esto, kon su orden, Ahimeleh, los 85 pretros de la sivdad, kon todos los ombres i mujeres, kreaturas i rezin nasidos, vakas, kodreros i aznos fueron masakrados. Despues de su dialogo kon el espirito de Samuel, Shaul kombatyo korajozamente kontra los Pilishtis en el Monte Gilboa. Ma, los Pilishtis vensieron. Realizando ke no iva pueder salvarse de sus manos, Shaul eskojo de suisidarse en kayendose enriva de su espada. Kon el, i tres de sus ijos periseron en esta gerra.  (044) Mart - Nisan 2016
Coya Delevi
DIYALoG
- 72 -
altos estudyos, ke ya lavora de antes de kazar o ke ya alkanso a una pozisyon relativamente alta en su karyera. Eya tambyen se topa enfrente de un dilemno, kuando se kazan… "KARYERA O KRIATURA?… Siguro, ser madre es un sentimyento inkomparavle. Ma komo dishimos, se trata de una mujer en alta pozisyon o a lo menos, en buen estatuto. Munchas, al koste de atrazar la felisidad de ser madre, dan la prioridad a la karyera. Estas, de un punto de vista, tyenen el lukso de permetersen a eskojer esta alternativa. Pensan tambyen, ke no pueden reushir a yevar todas las doz alternativas ENDJUNTOS. Preferan dar sus enerjia i sus tyempo al lavoro, sin tener otros penseryos. Porke, para eyas, tener ijos, es importante. Los chikos tyenen menester de sus madres en vezes “full time!” Esto es un punto de vista i komo syempre, lo respekto. El dilemna empesa en jeneral, kon el nasimyento del bebe. Ay mujeres, kaji en la mizma pozisyon de las de arriva. Eyas preferan dar un entervalo de unos kuantos anyos. Seya ke estan siguras de topar echo mas despues o seya por otras razones. Mizmo si no es personalmente, yo konosi kavzos İstanbul
Karyera o Kriatura?
Esta es, la kestyon ke se pozan en majorita los mansevos ma, espesyalmente las ijas. Eyas, aktualmente, no keren solo ser espozas, ma tambyen mujeres ke tyenen i kriaturas i karyera. Puede ser ke es el dezeo de “independensya ekonomika”…Pensan: ”Si esto ganando i reushendo a alkansar a mis menesteres, porke no profitar?” Naturalmente, ay i otros faktores, ke de una manera, estan “ovligando” la mujer a lavorar. Se puede dezir ke, mas muncho de ovligasyon, es un “menester” materyal. Oy, marido i mujer estan lavorando para luchar mano kon mano, la vida azyendose mas difisil de diya en diya. Espesyalmente, kuando ay kriaturas, los gastes munchas vezes estan depasando el budjeto de una famiya mediana. Asta aki, avlimos de syertos kavzos ke ovligan la mujer a lavorar. Devemos konsiderar i aspektos diferentes de la kestyon. Por egzempyo, la ija ke izo 
(044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 73 -
kriaturas a lo menos, por un syerto tyempo. Munchos van a pensar ke kedi muy demode. Ma, no me importa!, Syempre tuve el uzo de dizir libramente mis ideas. Portanto, ay un punto ke esto enteramente de akordo: lavorar es uno de los derechos de la mujer. Aktualmente, i los maridos se estan aserkando kon mas entendimyento al lavorar de sus espozas. Lo estan achetando komo un derecho de la mujer. Ay diversas solusyones, apropyadas a kada kavzo. Los djenitores, naturalmente, kon sezudeza, kon maturidad, van a reushir a toparlas. P‐S‐ Aserkandomos del 8 Marso, eskoji esta tema, ande se trata tambyen, del derecho de lavorar de la mujer. Komo se save, 8 Marso, es el Diya Universal De Los Derechos de La Mujer.   semejantes en mi derredor. Ke pueden ser las otras razones?… El ombre puede tener buena situasyon, sufizyente para alkansar a todos los menesteres. En esta kategoriya, sin problemas ekonomikos, la mueva madre se kere okupar personalmente de su bebe fin a una syerta edad. Pensa tornar mas tadre a su echo. En realidad, es un estado muy pozitivo del punto de vista de la kriatura, ke se engrandese, sintyendo la kalor i la serkor de su madre. Ke puedemos dizir de las madres, ke a todo presyo dezean kontinuar a lavorar?. Bueno, si tyenen los remedyos, preferan angajar una buena miradera, o komo se dize: una dada. Ma, ay i las madres ke son ovligadas de kontinuar a lavorar, djustamente, por menester materyal. No tyenen el lukso de dar un entervalo, porke ay el riziko de no topar despues, un buen empyego. Komo no keren tomar este riziko i eyas, angajan una ayudante (en jeneral por el diya), al koste de pagar la mitad de sus mezadas… Mi opinyon es, ke si ay remedyos ekonomikos, es preferavle de kedar en kaza, i okuparse de las  (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 74 -
Por oy, vos diré de muevo lo ke ya vos dishe en mis emisyones sovre Pesah de los anyos pasados : tengamos todos un penseryo para los ke, por mil i unas razones, se van a topar solikos solikos a kaza, la noche de esta fyesta, i ke no podran gozar el plazer de verse en famiya, kon kriyaturas para demandar ma nishtana, kon mas viejos para meldar la agada, kon mujeres para aparejar buenas komidas, i kon todos en djuntos para kantar las kantikas tradisyonales del kavretiko o de kualos son los uno... Vos rogo a todos i a todas ke me estaj oyendo oy, de azer, a lo manko para la primera noche, el esfuerso de arrekojer lo mas posivle de djente sola, bivdas o bivdos sin kriyaturas, hazinos, vyejos, ets. para ke no se tope un djudyo solo esta noche. Esto dicho, afillu si ya vos avli de esto ay dos anyos, me parese ke no ay danyo si vos avlo de muevo del seder de Pesah, syendo ke ya estaj auzados a oir la misma koza kada anyo kuando estamos en Pesah. Vos dire mismo ke es una ovligasyon relijyoza. La noche de Pesah se apareja la meza del seder i se mete sovre la meza un plato kon syete kozas ke Edmond i sus Emisyones
Edmond Cohen / Paris
Pesah 2010
Por dizirvos la vedra, no era mi entisyon de azer mi emisyon de oy sovre la fyesta de Pesah, syendo ke ya vos avli del seder ay dos anyos de esto (ay dos anyos i no el anyo pasado, syendo ke el anyo pasado Pesah kaiya en djueves, i dos semanas en sira no ize emisyones). Mi entisyon era de avlarvos oy de los djudyos de Etyopiya, los Beta Israel komo se yaman eyos mismo, i apareji un teksto para esto, i kuando era kaji eskapado, por yerro apunti sovre un boton ke no kaliya, i todo se dezazyo sin remedyo. En yiddisch (en yidisch ? Si…uno no puede kedarse kazado 38 anyos kon la misma lehliya sin ambezarse syertas kozas) se dize : Tsi me gevoyrun finster far di oygen (todo me se izo preto delantre de mis ojos) i me senti muy solo i dezazido yo tambyen. Enfin, kapara, no es koza de vida o de muerte ; Vos azere esta emisyon una otra vez, si tengo el koraje de todo empesar por de muevo. 
(044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 75 -
mortero ke serviya para azer las tuvlas ke fabrikavan los syervos djudyos . En sej, zeroa, un gueso garnido (espalda de kodrero,) para simbolizar i rekodrar el sakrifisyo ke se aziya de un kodrero en tyempo de Pesah en el Bet Amikdash, el templo de Yerushalaïm. En syete, betsa, un guevo haminado, ke simboliza el luto de la pedrita del Bet amikdash. I al lado, kale meter tambyen agua salada, o agro, para simbolizar las lagrimas de muestros antepasados syervos. Aya se unta el karpas, kijo dizir el apyo. No kale olvidar tampoko de aparejar vino i kopas. Agora se puede empesar el seder. Antes de meldar la agada diran estos sinyales : i aki se kantan 16 byervos en ebreo, dos a dos, ke azen una chika poeziya kon rimas : Kadesh urhats Karpas Yahats Magid Rohtsa tyenen un nombre ebreo ke vos vo dizir kon la traduksyon en ladino. En primero, shalosh matsot : tres matsot, ke son el puevlo djudyo : Cohen, Levy i Israel. En dos, karpas :apyo. En vedra no es ovligado ke sea apyo ;puede ser todo modo de zarzavat sovre el kual se puede dizir la beraha « bore peri aadama ». Puede ser pirishil, safanorya, sevoya, patata buyida,ets. Ama ande los sefaradim, vamos a dizir ke el karpas es sovre todo apyo. Kuando digo apyo, avlo del vedre del apyo, la yerva. Esta yerva vale para simbolizar la primavera, el renasimyento de la natura i del puevlo djudyo. En tres i kuatro, maror i hazeret: lichuga i troncho de lichuga. Es la yerva amarga ke simboliza la vida amarga de los syervos djudyos en Ayifton. Vos diré ke asigun mi, el apyo del karpas es muncho mas amargo ke la lichuga del maror. Ama ansina es la tradisyon, i no va ser yo el ke va trokar las kozas… En sinko, el haroset, ke plaze a todos porke es koza dulse : una meskla de mansana, pera, muez majada, datile, pasta de almendra, ets, ke simboliza el  (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 76 -
I komeran el karpas sin arekovdar. I despues ay yahats : tomaran las tres matsot shemurot, la de en medyo partiran medya por medya, la medya meteran entre las dos matsot shemurot, i la otra medya meteran debasho de los manteles para afikoman. I ansina ya yegimos a magid, ke es la meldadura de la Agada : Inchiran los vazos de vino i diran la agada todos en djuntos. Tomara la medya matsa en la mano i empesara a dizir alahma anya I se kanta, sea en arameo, sea en ladino. Yo no vo kantar porke malorozamente no se byen las notas. Solo vos vo meldar en ladino estos primeros byervos de la Agada : Este pan de la afrisyon ke komyeron muestros padres en tyerra de Mitsraïm ; todo el ke tyene ambre venga i koma, todo el ke tyene menester venga i paskue ; este anyo aki, a el anyo el vinyen en Tyerra de Israel, este anyo aki syervos, a el anyo el vinyen en Tyerra de Israel ijos foros. Motsi matsa Maror Koreh Shulhan oreh Tsafun Bareh Allel Nirtsa El seder se aze en sigyendo los byervos de esta poeziya, ke empesa por Kadesh. Esto kyere dizir ke el seder empesa por un kidush. Ansina dize la Agada en ladino : « Salyendo de Arvit, kuando eskurese, inchiran los vazos de vino i diran kidush.Kada uno i uno es ovligado de tomar un vazo de vino en la mano ». I despues se dize sheehiyanu I beveran kada uno su vazo de vino areskovdado. Esto todo era kadesh. Despues de kadesh ay urhats. Se lavaran las manos i non diran beraha, porke non van a komer ainda matsa. I pasamos a karpas : tomaran la ojika de apyo, la entinyeran (kijo dizir untaran) en el vinagre i antes de komerla diran : i se dize la beraha bore peri aadama. 
(044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 77 -
oyentes, es de meldar la Agada en ladino tanto ke keda djente para meldar ladino. A los ke no tyenen Agada en ladino, les diré ke ay una ke yo merki en el Franprix Voltaire, ama asigun mi se deve topar en kualkyer libreriya djudiya ; se yama la Agada de luz, editada en Yerushalaïm en 2002, edisyones Erez. Kada oja de la Agada esta eskrita en ebreo (o arameo) i despues la transliterasyon del ebreo en letras latinas para los ke se teshen kuando meldan el ebreo, i despues en ladino. Agora yo no me puedo mas kedar sin este livro, i si kyero meldar en franses, no mankan las Agadot. Kyen save ? Puede ser ke un diya mi inyetiziko ke oy es un ijiko de tres anyos meldara la agada en ladino ? La guadro para el ! Ama esto todo mos esta aleshando de lo ke vos estava kontando ; despues de ma nishtana se avla de varyas kozas, entre eyas de sinko hahamim areskovdados en Bene Berak, puede ser preparando la rebuelta de Bar Kohba i no solo meldando la Agada ; se avla tambyen de kuatro ijos : el savyo (haham), el Malo (rasha) el plenizmo (tam, le Despues de este empesijo, la agada se kontinua, parte despues de parte : no esto aki para meldarvos toda la Agada, solo vos diré ke despues de Alahma anya vyene el Ma nishtana, ke dize kriatura kuando ay ; i mismo si no esto aki para meldarvos toda la Agada, yene no puedo rezistir al plazer de meldarvos esta parte muy ermoza en ladino, i ansina tambyen vaj a ver la diferensya ke ay entre el ladino i el djudeo‐espanyol ke avlo aki o ke avlamos en los atelyes: Kuanto fue demudada la noche la esta, mas ke todas las noches, ke en todas las noches non nos entinyentes (no untamos) afilu ni una vez, i la noche la esta dos vezes ; ke en todas las noches, nos komyentes levdo i sesenya (hamets o matsa), i la noche la esta todo el sesenya ; ke en todas las noches, nos komyentes resto de vedruras, i la noche la esta lichuga(maror) ; ke en todas las noches, nos komyentes i bevyentes, kyen asentados i kyen areskovdados, i la noche la esta todos areskovdados. Ke savrozor este ladino…Kuantos ay dainda en el mundo ke kontinuan de meldar la Agada ansina ? Por esto me parese ke muestro dever, amigos  (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 78 -
gaal Israel, al ke libero a Israel, en ladino rihmidor de Israel. Despues de Magid se beve la sigunda kupa. Aki esto vyendo ke asigun la agada, ay o no ay de azer la beraha bore peri agefen. Todas las agadot ke tengo dizen de azer la beraha, salvo la ke tengo en ladino, ke dize : « beveran el sekundo vazo de vino areskovdados i non diran beraha ». Parese ke el uzo ke los djudyos espanyoles no es el mismo ke el de los otros djudyos. Komo es un djudyo espanyol ke eskrivyo el shulhan aruh, kyero dizir Yosef Karo, yo me vo ir kon la tradisyon de la agada en ladino. Despues de Magid ay Rohtsa : kale lavarse las manos i dizir la beraha al netilat yadaïm. Despues de Rohtsa vyene Motsi Matsa : « Tomara las tres matsot shemurot en su mano, las dos ke estan sanas i la partida de en medyo, i dira amotsi. » Djusto despues de la beraha amotsi se dize la beraha al ahilat matsa : « Tomaran la shemura de simple) el ke no save por demandar (she eino yodea lish’al) Despues ay kodja pedaso de meldadura, i yegamos a una parte muy konosida, son las dyez firidas (se unta el dedo en el vino i se vazya una gota por kada firida): Sangre, ranas, piojos, mestura (les bêtes féroces), mortaldad, sarna (les ulcères), pedrisko, langosta (non pas la langouste, mais les sauterelles), eskuridad, firida de mayores (en vedra la muerte des los bohorim i no sus firida : ama es vedra ke el byervo ebreo maka signifika yaga, golpe, firida, a la diferensya del byervo mavet, ke es la muerte). Komo el ladino traslada palavra por palavra, traslada macat behorot por firida de los mayores, afilu si son tan firidos ke ya son bastante muertos… Se konose tambyen el dayenu , ke se dize en ladino Nos abastava. Munchas otras kozas se podriya dizir sovre la Agada, ama yo tengo vente minutos i nada mas, de tal manera ke mos vamos a kedar ansina kon la meldadura de la Agada, ke s’eskapa por la beraha 
(044) Mart - Nisan 2016
- 79 -
DIYALoG
Ya vos avli los anyos pasados de lo ke es el uzo ande mozotros los djudyos sefaradim de komer noche de Pesah. Lo ke es siguro es ke es muy savrozo, ke la famiya se topa en djuntos kon las kriaturas – kuando ay kriaturas ; yo este anyo vo tener, si kyere el Dyo, un seder de onze personas ama sin kriaturas, porke mis ijos ya son grandes i mi inyetiziko dainda esta un bebiko ke de toda manera sera ande mis kosuegros. Es un poko pekado por modo de Ma nishtana, ama kualo azer ? Kon la komida siguro ke no s’eskapa la fyesta. Despues de Shulhan oreh ay Tsafun : « Tomara la medya shemura ke guadraron debasho los manteles, i dara a kada uno kuanto una azituna, i antes de komerlo diran « zeher le korban Pesah aneehal al asova », lo ke kyere dizir « rekodro del sakrifisyo de Pesah, para komer kuando ya se arto ». Despues de tsafun vyene Bareh : « Inchiran los vazos de vino i diran birkat amazon. I antes de dizir la beraha dira » un texto en lashon ke topi solo en mi agada en ladino i no en las otras. ariva ke esta sana i de la partida ke esta entre las dos i espartiran a kada uno unas partidas iguales sea de la entera komo de la partida (una azituna de kada una) i komeran estas matsot en djuntos i areskovdados ». Despues de Motsi Matsa, vyene Maror : « Tomaran una azituna de la lichuga i un poko de haroset, i antes de komerlos diran » la beraha al ahilat maror. Despues de Maror vyene Koreh : « Tomaran la shemura de abasho ke esta sana i partiran una azituna a kada uno, i una azituna de la lichuga (i un pedasiko de oja de apyo) i una partida de haroset i antes de komerlos areskovdados diran » i vyene un texto sovre el rekodro de lo ke aziya Rabi Hillel. Despues de Koreh, vyene Shulhan Oreh. Se alevanta el plato del Seder, i la Agada en ladino mos dize « ordenaran la meza i senaran ». Parese ke el din era de estar solo kon el plato de Seder , i de odrenar la meza agora, kijo dizir despues de la meldadura de la Agada i de lo ke vyene despues.. Esto no lo vide nunka. Syempre vide ke la meza ya estava aparejada antes de empesar el Seder.  (044) Mart - Nisan 2016
- 80 -
DIYALoG
Non koman i non bevan salvo agua i kafe asta la manyana. Ansina s’eskapa el Seder, ama no la fyesta, porke no ay noche de Pesah sin las kantikas tradisyonalas ke son , sovre todo, Had Gadya en arameo, el kavretiko en ladino. La kantimos aki en esta radyo en 2007 kon Henriette Rozilio. I tambyen kantimos endjuntos Kualo es el Uno ? I es solo kuando se kantaron estas kantikas ke se puede dizir ke la fyesta s’eskapo…asta la demanyana ande todo empesa por de muevo. Ama mozotros vamos a kedar aki i eskapar muestra emisyon, asta la semana proksima, si kyere el Dyo. Despues vyene el Zimun, ande no se dize Eloheinu o se dize asigun ay tres, o diez ombres a la meza. I despues empesa el birkat a mazon, ke s’eskapa kon bever la tresera kopa, dizyendo la beraha « bore peri agefen ». Despues de Bareh vyene Allel. « Inchiran los vazos de vino i diran Shefoh. « Vyerte tu sanya sovre las djentes ke non te konosyeron i sovre los reynos ke en tu nombre non yamaron ; Ke atemo a Yaakov i a su morada dezolaron. » Sigen largas loores al Dyo, ke s’eskapan por una Beraha del Dyo « meulal batishbahot », alavado kon alavasyones . Bevan kada uno su kuatren kavo vazo areskovdados, i non diran beraha. Manera de dizir, porke despues de bever su vazo de vino se dize una beraha ke s’eskapa por « al aarets ve al peri a gefen (si el vino es de Erets Israel se dize gafna). I enfin, despues de Allel, no keda mas, para eskapar el Seder, ke Nirtsa : « Le shana abaa birushalaïm abenuya » (Al anyo venidero en Yerushalaïm la fraguada)   
(044) Mart - Nisan 2016
- 81 -
DIYALoG
ir a tu propio lavoro no por la fuersa. Kaminar en la kaye kon la kavesa alta sin estreya amariya sovre el trotuar, i no a su lado no abokarte no abashar los ojos no protejar la kavesa no sea ke te den un golpe. No temer de un soldado el es tuyo es tu ijo. No espantar de un polis el es tuyo sos tu. Azer todo segun lo dezeas. Tu sos sivdadino libre en tu paiz todo pares normal, aparentemente ma no para ti tu vinites de otra planeta sos diferente. I esta es toda la diferensia. Prof.Dr.Moshe de Liba
Traduksion:
Zelda Ovadia Salinas
Esta es Toda la Diferensia
Ir a durmir en ora komoda no sonyar koshmares no gritar en el esfuenyo no alevantar empapado en la sudor yelada. Alevantarte demanyana sin miedo araparte i lavarte kon agua kaente, en la dush vistirte kon kalmo komer un buen dezayuno abrasar a tu mujer karesar las kreaturas ke todas estan a tu lado. No salir i meterte al rango no tener ke responder: prezente no examinar el estado de los guesos i el estado de la karne en la trazera de la seleksion de la manyana no espantar  (044) Mart - Nisan 2016
- 82 -
DIYALoG
EL MAR
Bucha Franses
El mar es mavi agora i el tiempo mide su paso, en su mavi marino esto mirando el mar. I en su espejo mavi, su kara refleja mis ansias de poeta. Los kantares de las nimfas se oyen en la mar. Sus kantos demuestran sus iluziones. Las gotas de la luvia kaen al mar, komo lagrimas del sielo. En su kara de vidrio, se miden sus santimentos i sus orasiones. PARA KE
NO SE
OLVİDE
Kompozision I redaksion: Viktoria Atanasova
Benatov
Ordenador: Leon
Kachas: Albert Benatov
Fotos: Dime Krastev, Moni Franses, Sami
Kohen
Bucha Franses 
(044) Mart - Nisan 2016
- 83 -
DIYALoG
SEFARAD
EL KONTADO
Samuel Franses
Mi madre era de una famiya muy povre. Eya nasio en Ada Pazar, Turkia i ayi eran bastante rikos. Mi papu tenia sinko magazenes, ma en la gerra entre Turkia i Gresia de los anyos viente del sieklo pasado tuvieron ke fuir a Stambol i ampesar de muevo. Kvando vino Kemal Pasha (Atatürk) el kito las kazas i magazenes de todos los ke se avian kedado en Stambol kon el sultan. En 1927 tuvieron ke fuir de muevo, esta vez kon un vapor italiano en Bulgaria, ande bivian todos los parientes de mi madre. Mi padre era de Dupnitza, ma despues de la kriza ekonomika de 1929 se vino a bushkar lavoro en Sofia. Era un ombre muy ermozo ke baylava muy bien i por esto les plazia a munchas mujeres. Mi madre i mi padre se konosieron en la maale djudia en Sofia, ande bivia mi mama. Un dia tenian ke enkontrarse en un kyushe para salir a kaminar i mi madre, ke era una mujer muy ermoza, lo asperava. En este momento se le aserko una mujer konosida ke le empeso a gritar: “Tu sos de una Kvando yo te vi, mi Sefarad kerida, yo senti kon mi korason ke tu eres mi tierra dulse. Mi Sefarad, o tierra sonyada, o tierra dulse de mis suenyos. Mi Sefarad, tu lingva de kinientos anyos es lingva de Servantes. I a pesar de ke estas tan leshos de mozotros, tu siempre estaras en muestros korasones, muestra tierra dulse.  (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
famiya muy prove ke no tiene paras para el kontado de Shalomo. Tu no puedes pagarle nada, i yo le dare sien mil levas. Pishona, vate de aki.” Mi madre komprendia ke la mujer tenia razon, ma no pensava irse. En este momento se les aserko mi padre ke ampeso a gritar a la otra mujer: “ A mi no me interesa tu kontado, grande o chikitiko. Vate de aki i desha en paz a Liza.No vo permitir a ninguno ke konte mis paras.” La mujer se fue avergonsada, i un poko tiempo mas mis padres se kazaron. Komo para la djente era nesesario dezir alguna koza sovre el kontado, mi padre disho ke avia resivido trenta mil levas, ma de verdad no resivio nada. Sinko anyos mas tadre mi padre i mi madre merkaron apartamento en la kaye Pozitano, poko despues ke nasi yo. Lo pedrieron en la gerra por la ley antidjudia de akeyos tiempos, ma lo resivieron despues de tornar de Novi Pazar, ande mos avian embiado los fashistas. Ayi se kedaron asta la muerte, rodeados por otros munchos djudios. - 84 -
  
(044) Mart - Nisan 2016
- 85 -
DIYALoG
Instituto Internasional
Para la Investigasion del Ladino
(al nombre de Yeoshua Salti)
en la Universidad de Bar Ilan
Traduiziodo por: Selim Amado Investigasion
del
Ladino
El Sentro Salti para la Investigasion del Ladino sera transformado en un Instituto internasyonal: ansi fue desidido por la administrasion de la  (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
Universidad de Bar Ilan en Israel, ke asinyo un kampo de 1200 m2 en el sentro del kampus universitario para la konstruksion de un edifisio especial en este buto. La munisipalidad de Ramat Gan, donde esta situada la Univ. Bar Ilan dio su aprobasion para la konstruksion. El proyekto esta agora en mano de arkitektos ke van a dar a este edifisio un karakter ke rekuerda el patrimonio sefaradi. El interios kontiendra seksiones en konformidad kon el presente i el futuro del mundo sefaradi, y tambien un museo aktivo. Se desea ke el filántropo ke ara la donasion de serka 2 milyones de dólares para la realizasyon de la konstruksion seyga Sefaradi, i estee difisio yevara eternalmente el nombre de esta persona. El manadero finansiario para el funksionamiento del INSTITUTO INTERNASIONAL para la INVESTIGASION DEL LADINO (al nombre de Yeoshua Salti) será asegurado por la Fundasion Salti. El instituto será al profito de sienes de estudiantes i investigadores, kon kontiendra una seksion para la lingua i cultura de la HAKETIYA i una biblioteka de 10000 volumenes (oy 3500). El Instituto deviendra de importansa rekonosida mundialmente en poko - 86 -
tiempo, kon rekonosensia, atadijo i apoyo finansial del Konsilio de Estudios Superiores de Israel (Moatsa LeAskala Gvoa‐MALAG), de la Universidad Bar Ilan y del Ministerio de la Edukasion. Bien entendido ke se necesitara el apoyo i la pression politika del Israeli Sefaradi para la promosyon i la realizasion de este grande proyekto. La universidad Bar‐Ilan onde esta desde muchos anyos el Sentro Salti esta pensando dezvelopar el Sentro y azerlo como Instituto internasional. Aki vos daremos las ideas prinsipalas: El espirito del Ladino y su patrimonio: El Instituto Internasional para la investigasion del Ladino sera fidel al espirito ke karakterizo el mundo ladino ansi ke a sus ladinoavlantes: estos benefisiaron de la seveduria i la rikeza de la diversidad kultural. Praktikar y aprofundir esta investigasion inspiraran la komprehension y la tolerensia de la diversidad kultural y relijiosa ke karakterizaron a los ke avlavan Ladino a través los tiempos i las jenerasiones. El edifisio del Instituto será el hogar de los ke aman la fraternidad, la 
(044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
amistad, el dialogo y la paz‐ de los ke tratan de aserkar las diversas fraksiones del sektor Judio o kon en el mundo non‐Judio. Asi ke el Ladino estava enraisido en el entorno internasional y siempre se komporto kon tolerensia y entendimiento mutual, el Instituto Internasional de investigasion del Ladino tendrá komo objektivo de rekrear esta atmosfera i traer esta buena novedad al puevlo en Israel y en el estranjero. Esto se reflektara, seyga en la aktividad del Instituto, seyga en el lenguaje de disegno‐ambiental ke karakteriza el edifisio del Instituto ke será fraguado en el sentro del kampus de la Universidad de Bar Ilan – un edifisio moderno ke inkorpora en su estruktura atmosfera i áreas de relaksasion judía‐sefaradita. Proyektos de investigasion: El Instituto Internasional de la Investigasion del Ladino se kargara de la planifikasion de i implementasion de proyektos de investigasion y de infrastruktura de investigasion kon visión interdisciplinaria en el kampo del Ladino, todo en inkorporando una gama la mas ancha posible de investigadores de las universidades de Israel i del estranjero, por ke el Ladino y su kultura es un terreno fértil para las aktividades de investigasion. - 87 -
Ladino i Haketiya: El Instituto lavorara para estimular la investigasion en el kampo del Ladino según se formo i se esvelopo en el oriente del bassin Mediterraneo, al lado de la lingua ke se formo en el seno de los ekspulsados ke se establisieron en la Afrika del Norte (los ke avlaron Haketiya). En este konteksto el Instituto tendrá komo objektivo estableser una katedra de de investigasion de Haketiya y su kultura. Ansi se va mostrar la koneksion historika especial ke se kreo entre todos los dispersos Judios ekspulsados de Espania.  (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
Espania y las ekstensiones del Ladino: Para augmentar su aktividad en la investigasion, el Instituto va aprovechar konsiderablemente de sus áreas de konosimiento, el Instituto kolaborara kon los investigadores de la Universidad de Bar Ilan donde sus kampos de investigasion es la kultura sefardi antes de la ekspulsion (literatura, arte, historia) juntos kon la kultura ke se esvelopo después de la expulsión (entre los Ladino avlantes). El Ladino komo disiplina: El Instituto funksionara en kontinuando a establisir los estudios del Ladino komo disiplina de investigasion independiente, mientres ke la ekspansion de la matrikula en los estudios de Master (kon teza) y el Doktorat (títulos segundo y treser). Los estudiantes investigadores para los títulos Master y Doktor de las universidades de Israel i del extranjero tiendran la posibilidad de avanzar en sus investigasion, todo en estando en konsulta permanente kon el ekipo de investigasion del Instituto. Biblioteka de investigasion: Esta biblioteka servirá para la investigasion de la kultura de los Judios de Espania y del mundo del - 88 -
Ladino, y kontinuara sus esfuerzos para lokalizar, arekojer, katalogar y permeter el akseso a las formas antiguas del Ladino, ansi ke a los volúmenes de livros ke kontienen la erensia judía en Espania antes de la ekspulsion komo después de la ekspulsion. Por este motivo el Instituto lavorara para enkuentrar koleksiones de livros en Ladino ke se topan en manos de partikolares, en mano de koleksionistas o bibliotekas internasionales. El Instituto enfortesera sus relasiones kon (hosteles de livros internasionales – en Espania i afuera de Espania) komo la Biblioteka Sefarad ke ekziste en la Suissa. El akseso a la ensenyansa: El Instituto va lavorar para desvelopar elementos de ensenyansa del Ladino al publiko en usando teknolojias modernas (Networking) al lado de las teknolojias de ensenyansa konvensionales. Seminarios y Enkuentros: Seminarios, maratones de Ladino, konferensias internasionales, atelieres de investigasion, enkuentros para diskutir i intekambiar ideas en grupos chikos y grandes, serán parte signifikativa de las operasiones del Instituto, y grupos de 
(044) Mart - Nisan 2016
- 89 -
DIYALoG
investigasion del mundo entero podrán kedarsen en el Instituto por periodas definidas kon el buto de promover dentro sus premisos la aktividad de investigasion sovre el Ladino. Publikasiones: El Instituto publikara lavoros de investigasion, tekstos de konferensias, ponensias y dokumentos, monografías, konfigurasiones sientifikas de las formas antiguas del Ladino. Israel – Espania: El buto del Instituto será de enfuerteser las relasiones entre todos los organismos Israelis (akademikos o non akademikos) aktivos o ke serán aktivos en el kampo del Ladino, kon organismos similares en el estranjero i en partikolar en Espania, onde la investigasion del Ladino es de grande importansa para los organismos lideres komo CSIC, RAE, Instituto Cervantes y Casa Sefarad. Bekas: La mission del Instituto será de ayudar en la mesura del posible, de akordar bekas y subvensiones de Investigasion a los investigadores de Israel o del extranjero ke se okupan de la investigasion del Ladino, y sovretodo entre eyos los estudiantes de post grado segundo y treser (Master y Doctorat). Kolleksiones y Arte: El Instituto lavorara para augmentar el kampo de las kolleksiones el kampo kultural/material de los Judios Sefaradis ladinoavlantes, i de tiempo en tiempo eksposarlos al publiko. Ademas, el Instituto promoverá el desvelopamiento de un diskurso artistiko kontanporeo en el kampo del Ladino (artes visuales y artes teatrales – de scena), y estos serán presentados de ves en kuando en el espasio del instituto.    (044) Mart - Nisan 2016
- 90 -
DIYALoG
Kantigas de Kaza
(Sigun me las akodro)
REKUERDOS
DE
FAMİYA
HATIKVA (en ladino)
El rey de los reeeeyes ke es el Dio Ke mos dio la tierra ke mos prometyo. ………………………. Alsareeemos la bandyeeeera Por aaaamor de nuestra tierra. Biiiva biva palestiiiina Nuestra tierra karesiiiiima. EL BUEN VIAR:
El buen viar, el buen viar Komo se ensembra el buen viar? Ansi se ensembra el buen viar. Ansi se mete el pie en la mar. Ansi se da la buetiziiiika. El buen viar, el buen viar Komo se arega el buen viar? Ansi sensembra el buen viar Ansi se arega el buen viar. HAYİM ALMOG (ALBAGLI)
2010

(044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 91 -
Mesapiha….mentindiva Me dichera la Mama mia kualo es dos: Dos moshe i Aron Uno es El Kriador …. Baruh Hu baruh Shemo. e.c.t. Ansi se mete el pie en la mar. Ansi se da la buetiziiiika. ELI ELI
Eli eli elieliaaaahu Anavia veeenga Eli eliaaaahu Por nustras kazas veenga YALO YALO
Yalooo Pienameee Yalo yalooo …..nameee Yalo napaas Yalo VEN HANUMA
Ven hanuma ven pulpuda Ven namorada veeeen. I no te detadreees Porke mos vaaan a ver. …… ……i un bezo ya le dio. Kualo eees? Kekoza eeees? Ya le dio i el de trees ! TO YELEKAKI
To yelekaaaki pu uuu foriii Efgosto ooo rameno Metihreske ….haaaa ……meno……… MESAPIHA MENTIDIVA
AYDE TOMALONO
Me dishera la mama mia Kualo es uno: Uno es… uno es…uno es El Kriador Baruh Hu Baruh Shemo. Ayde tomalono Tomaaalono Ayde kisterato metamyoono. For a tomurooomu For a to mikrooomu Yametaksire …..  (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
DIME DEKE ME RONDJAS
SHAVUA TOV
Diime deke me ronjaaas Iii tanto me alonjas. Aagora no me kerees Ni verme maaas a mii ! Yo te amo i te kero I sin ti murir prefero. Sos la sola mujer ke adoro Son tres anyooos ke por ti yoro. O Dio’ alto kon suuu grasiyaaa Manda’amos muntcha gaanansiaa. No vey’gamos maal nii ansiaaa A nos’ i a todoo Isssrael. Vos ke soj padreee rahmaan Manda’mos al pastor neeman. Ke mos’ seyga el bueen simaan A nos’ i a todo Isssrael. Bindi’cho el aabastadoo …………………ooooo. Kada sha’bat mijooradooo Anos’ i a todo Isssrael. Rogo a Dios de konoontinoo ………………………….. No mos manke pan iiii vinoooooo A nos i atodo Yiiiisraeeeel. ………….. ……….. Ke siepre de ti eeeesperoooooo La rihmisyon de Yiiisraeeeeel. VARA VARA VARA
Vara vara vaaaara Fish fish fish!! DAME UNA MANO PALOMBA
Para suuuvir a tu nido. Malditcha ke duermes solaaa Vengo a durmir kon tigo. Siii la mar era de letcheee I los barkitos de kanelaaa Yo me mantcharia enteraaa Por salvar la mi bandyera. 
- 92 -
(044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 93 -
PORKE ME RIYGO KON
"LA BOKA DELADA"
Yigael sar Isssrael Eli’yahu ve gaaamliel. Ke mos mande a el goooeel Mashiah rey de Isssrael. (Ilave de el papa): Yo me mancharia enteraaa Por salvar la delanteraaa Kapitolo Primero: "Deke kuando te ries syempre te se va la boka deyan"? Todos me lo demandan. Mezmo mi kerida mujer, kada vez ke mos estampamos kale ke me diga "no te riygas delado!". Babam, no es yo ke lo kero, esto no esta en mi mano! Vos kontare en detalios komo empeso esto en la edad de 9 anyos: En la klasa tresera o kuaretna (no me akodro egzakto) de la eskola primaria DUATEPE, en la lisyon de "Hayat Bilgisi"(=Teva), mos dieron a entender kualo es kazal, i mos yevaron a ver uno, para ke mos ambezemos komo biven los kazalinos. Kero sinyalar ke en la Turkiya de los anyos 1930‐40 mezmo, en el program de estudyo avia sujetos, ke si oy los teniyamos en Israel podiyamos glorifikarmos. (Sin reformes i sin trokamyento de programes kada dia i avladeros sin fin). ESTO LO DIZIYA KADA NADA LA Gd.MAMA
LUNA ALBAGLI:
AH DERIM KENDIME KIMSE BILMEZ DERDIMEE!! DERDIME DERMAN BULAYDIM, BEN SATARDIM KENDIME… (+/‐1930)  (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 94 -
sinyos ke me topo el doktor, tienen emportansa en el diagnostik komo vo lo vo explikar mas abasho. Paso un dia, i no ay mijoriya. Disheron los paryentes, "yamaremos a este Hodja famozo ke lo mira por espanto". Ke milagro! El mos topo la solusyon!: El diagnostik suyo fue: "Este ijiko en el kazal deve de ser ke,‐ avlando kon respekto‐, pisho komo nada ensima de un santo enterrado. Kere dizir, SHEYTAN CARPTI ! (Lo toko el guerko) Si kerej ke le amahe, kale ido a este mizmo lugar, demandar pardon, i ethcar onde picho asukar i miel". I ansi fue. Se embiyo persona i se le pago para ke aga todo el menester. Kerej kreyevos, kerej no vos kreygaj, a la manyana empeso la mijoria i en manko de nada me asani. ‐La razon de asanarme ya fue esto ke izimos en el kazal? Kon faktos no se puede diskutir. Miralo a el thciko komo esta mashallah bueno de bueno. Es grasyas a el Hodja ! No ay ke dizir ! El kazal el mas serka de Izmir era Balthcova. No mirej ke oy Balthcova i Narlidere son kartyes de Izmir propyo. Akel tiempo eran kazales “leshos”. Otobuses no, egzistia i de Guzelyali era solo kon karosas (o arabas de kargo) ke se pudia ir a estos lugares. Despues ke avlimos kon los kazalinos, vimos komo se kultiva el trigo, vinyas, zeytrinlikes, vakas, karneros,...e.c.t., mos asentimos debasho de arvoles, i komimos kada uno su sandwithc i su fruta. Para mi, fue un dia i de grande plazer. Al dia, en kontandoles a Mama i Papa las "maravias" de el kazal, me disheron ke la avla miya no estva buena, i ke la boka me se fue deyan. En kaza, todos galu i mabul. Los paryentes muestros eran aklarados, kerian munthco a todos los ijos (siete maashallah), i malgrado ke paras mos mankava siempre, de vista yamaron al doktor Behmuaras. "La salud de los ijos es antes de todo. Por las paras, el Dio es grande". Me akodro oy en dia todos los detalios de el egzamen medikal. No solo la boka, el medyo puerpo deretcho estava thcarpeado. Todos los 
(044) Mart - Nisan 2016
- 95 -
DIYALoG
el doktor Albagli al diagnostik korekto I DALDE LUORES AL DIO". Kuando a el Hoca yobaz i a el Guerko malo, agora ya estaran djuntos en el otro mundo. De mi parte ke vaygan i ke se kiten los ojos. BIVA EL BUEN DIO. Hayim Almog (Ege Albagli) Kapitolo Segundo: (DESPUES DE 16 ANYOS): Haymiko se izo Doktor Albagli. Estonses entendio egzaktamente deke se riye kon la boka tuerta. Me akodro todos los sinyos ke topo el doktor Behmuaras en su examen. Malgrado ke me imajino ke no vos enteresa, vo los dire uno por uno: Dysmetry, hypermetry, adiadokokinesy, right hemiparaesis. Un poko tadre, el diagnostik de el dezrepozo de estonses, lo izo agora el hazino mezmo. Se tratava de "paralysie enfantile" yani, poliomyelitis. La prova ez, el defekto ke me kedo en el riyir. Esta hazinura komo ya se save, puede kavzar invaliditas seryozas, o, pasar enteramente, o deshar en vezes sinyos minimales. Horosamente, este kavo fue egzaktamente el kavzo miyo. No es el Guerko ‐yimah shemo‐ ke me toko, sino ke es el virus de "Heine Medin" ke me toko. El Buen Dio me kijo munthco bien a mi antes de todo, i despues a toda la famiya, i me kuro kaje enteramente. Me desho este thciko sinyo en la boka para ke kuando viene su tiempo, pueda arivar  (044) Mart - Nisan 2016
Önce Babayı Alıp
Gitmek Gerek
- 96 -
DIYALoG
Önce babayı alıp gitmek gerek Akıllara karpuz kabuğu düşürmez inşallah! Amerikan Temsilciler Meclisi Salonu’nda, Kanuni Sultan Süleyman’ın resmi asılıdır. Elbette Amerikalılar, 46 yıl saltanat sürmüş padişahımızın resmini Tayyip Bey’i kıskandırmak için asmış değiller. Tarihten ünlü 23 kanun koyucusu arasında Kanuni’yi gördükleri için bunu yapmışlar. Bizim TBMM salonunda ise, Atatürk’ü zaten çoktan geçtik, 36 padişahımızdan birinin bile tek portresi yok! İyi ki de yok. Yoksa bir de onların “indirildi ‐ bindirildi” dedikodusuyla uğraşacaktık. *** Basından
KÖŞE YAZISI Ahmet Tan
Cumhuriyet

(044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 97 -
Muhteşem Yüzyıl pek değinmedi. Ama Kanuni, Yahudi geleneğini evlilik sonrasında da sürdürdü. Eşi Hürrem Sultan’ın Ukraynalı Musevi kızı Roxolena olduğu cümlenin malumu. Hürrem‐Kanuni çiftinin kızları Mihrimah için de damat olarak Rüstem Paşa’yı seçmeleri de rastlantı değil, Çünkü Rüstem Yahudi. Kaptanı Deryaları Yusuf Paşa ise Rüstem Paşa’nın kardeşi! Kanuni’nin, daha sonra Hürrem’den olma oğlu padişah II. Selim’i, Yahudi asıllı Raşel(Nurbanu Sultan) ile evlendirmesi iddiaya göre “zincirin” sürmesi için. İddia bu. İlber Hoca ne der bakacağız! İslama göre Müslüman bir erkek her tür “ehli kitap ve iffetli” (Yahudi ve Hıristiyan) hatun ile evlenilebilir... (Maide suresi 5/5) Kanuni, Amerikan Meclisi’nde... Ama dedikodusu Facebook’tan WatsApp’a bizim sanal âlemde... İddiaya göre Amerikalıların Kanuni’yi baş tacı etmesi annesi, dolayısıyla kendisi de, Yahudi olması sayesinde! Bilindiği üzere Musevi inancına göre, “Yahudilik, babadan değil anneden geçiyor!” Kanuni’nin babası Yavuz Sultan Selim, annesi ise Yahudi asıllı Polonyalı HelgaHanım (Hafza Sultan). Bu anlamda Yahudiler de bir gün Tayyip Bey’e “Van minit!” çekerlerse şaşırmamak gerek. Dünya Savaşı’nda Hitler’den kaçan Yahudilerin Türkiye’de önemli hizmetler ve görevler üstlenmeleri gibi; 1492 yılında da, İspanya’dan sürgün edilen Yahudiler Osmanlı’da çok önemli görevlere getirilmişlerdi. (II. Bayezid ve Yavuz Selim’in hekimbaşısı Joseph Yasef Hamon’du.) İstanbul’daki vergi toplama düzeninin sorumlusu, hazinenin başına tayin edilen Eliyah Mizrahi’dir. ***  (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
Kanuni’nin Yahudi evliliğinin İslamca bir sakıncası yok. Yahudi bir anneden doğması ve hele de çocuklarını Yahudilerle evlendirmesi Musevi törelerine çok uygun. - 98 -
Nihayet dün fırsat çıktı. Diyanet İşleri eski başkanlarından Mehmet Nuri Yılmaz Hoca’ya sordum. “Çocuğun kimden doğduğu kesindir. Kimden olduğu ise Allah ile anne arasındadır! Sorulmaz!” Çünkü “Anne Yahudi ise çocuk da Yahudi!” Babanın esamisi hiç mi hiç okunmuyor! *** “Yaa? Ya demek erkeğin adı anılmaz!” “Evet! “Bu gerçeği niye yaymıyorsunuz. Tüm feministler 5 vakit namaza başlasın!” İslamda da benzer bir anlayış var! Tıpkı erkeklerin sünnet olması ve domuzun haram olması gibi! Yılmaz Hoca gülerek ekledi: “Bir başka sebep de şudur. Babayı sormak konuyu, Hz. İsa’nın babasının kim olduğuna kadar götürür!” *** Bu bilgi, ilmihallerden değil, “Hayat bilgisi”! Muhterem pederim defnedilirken, duaya hazırlanan imam efendi, kabirin başında kulağıma eğilip, “Merhumun annesinin adı ne idi?” diye sordu. “Ananı da al git!” demişti. Oysa, Musevilik gibi İslamiyet de, “Babanı al git!” diyor. “Annesi Fatma, babası...” diyecek oldum. Elini kaldırıp, “Baba lazım değil!” diye sözümü kesti. Ve duaya başladı. Şaşırmıştım. Ama o hengâmede, “Neden?” diyemedim. 
(044) Mart - Nisan 2016
- 99 -
DIYALoG
Perspektif
Rafael Algranati
İzmir’de Başarılı Panel
“Tarihi Süreçte
İzmir Yahudi Yaşamında Kesitler”
21 Ocak 2016 Perşembe günü saat 20:00’de İzmir Fransız Kültür Merkezi Konferans salonunda, İzmir Yahudi Cemaati Vakfı Başkanı Sami Azar’ın önderliğinde düzenlenen “Tarihi Süreçte İzmir Yahudi Yaşamından Kesitler” adlı panel, salonu dolduran misafirlerin, İzmir Yahudi tarihiyle dopdolu kaliteli bir zaman geçirmelerine vesile oldu. İzmir Yahudi Cemaati tarafından Yahudi tarihi ve kültürüne ilişkin olarak, kamuya açık düzenlenen bu ilk panelde, sırasıyla, Dr. Siren Bora "İzmir Yahudi Cemaatinin kökenlerine ilişkin ön bilgi" , Sara Pardo “İberia Yarımadası’ndan Osmanlı’ya taşınan kültürel değerler’’ ve Orhan Beşikçi “Basmane ve çevresinde Yahudi yaşamı’’ başlıklı bildirileri sundular. Moderatör görevini üstlenen, KÖŞE
YAZILARI
 (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
İzmir Yahudi Mirası Müzesi Proje yöneticisi Nesim Benjoya ise son derece aktif ve başarılı idi. Program başladığında İzmir Fransız Kültür Merkezi Konferans Salonunun hemen hemen tamamının dolduğunu görmek mümkündü. Panelin açılış konuşması, İzmir Musevi Cemaati Vakfı Başkanı Sami Azar tarafından yapıldı. Azar konuşması sırasında, paneli düzenleme amaçlarını şöyle açıkladı: İzmir Yahudi tarihine ilişkin, “doğru ve kapsamlı bilgileri” İzmirlilerle paylaşmak; toplumlar arası kültürel etkileşimin altını çizerek İzmir’in çok kültürlü yapısının kökeninde yer alan İzmirli Yahudilerin katkısını vurgulamak. İlk panelist, Dr. Siren Bora idi. Yıllardan beri İzmir ve çevresindeki kentlerde yaşayan Yahudiler üzerine çeşitli makaleler ve kitaplar kaleme almış olan Dr. Bora, Ege Bölgesinde, özellikle de İzmir kentinde antik dönemden itibaren Yahudi varlığına ilişkin bilgi ve bulguları dinleyicilerle paylaştı. Önce, Bizans Döneminde İzmir’de yaşayan Yahudiler hakkında elinde bulunan somut objelere ilişkin fotoğrafları, haritaları ve bu konudaki bilgileri aktardı. Sonra İzmir ve çevresinin Osmanlı hakimiyeti altına girdiği yıllardan itibaren, bölgeye - 100 -
yönelik Yahudi göçlerine, göçmen Yahudilerin kökenlerine ve o dönemde İzmir kentindeki Yahudi heterojen yapısının ayrıntılarına değindi. İkinci panelist, İzmir Yahudi Cemaati mensubu araştırmacı yazar ve deneyimli bir turist rehberi olan Sara Pardo idi. Pardo, İspanya ve Portekiz’de, bir zamanlar büyük Yahudi Cemaatlerine ev sahipliği yapmış olan kentlerden, fotoğraflar eşliğinde örnekler vererek söz ettikten sonra, Yahudi göçmenler eşliğinde İber yarımadasından Osmanlı’ya getirilmiş olan Yahudi kültürel değerlerinden seçkin örnekler sundu. Esprili anlatımı eşliğinde Yahudi ritüellerinde kullanılan objeleri ve Yahudi gastronomisini tanıttı. 
(044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 101 -
Üçüncü panelist ise, İzmir’e gönül veren her İzmirlinin yüreğinde, ayrıcalıklı bir yere sahip olan gazeteci yazar Orhan Beşikçi idi. Yıllardan beri İzmir’in kültürel değerlerine ilişkin sayısız makale ve kitap yazmış olan Beşikçi, Basmane ve İkiçeşmelikte bulunan pek çok tarihi mirası keşfetmiş; gün yüzüne çıkmalarını sağlayarak bu değerleri İzmirlilere armağan etmişti. Günümüzde ise, Agora çevresinde yer alan eski Yahudi mahalleleri, bu mahallelerde yer alan Sinagoglar, Yahudihaneler ve Kortejolar hakkında araştırmalar ve çalışmalar yapan Beşikçi, çalışmalarını görsel malzemeler eşliğinde dinleyicilerle paylaştı. Beşikçi’ye göre, bir zamanlar Yahudilerin ve Müslüman Türklerin, iç içe bir arada yaşadığı Basmane ve İkiçeşmelikteki mahalleler, bugün Suriyeli göçmenleri ve yoksulları ağırlıyordu. Bu keşmekeş içerisinde yer alan Şonsol Sinagogu ve yeni keşfedilen Sonsino Sinagogu bir an önce sahiplenilmeli ve hayat bulmalıydı. Panelistlerin sunumlarının ardından, seyircilere soru sormaları ve katkıda bulunmaları için zaman tanındı. Üç saat süren panel sona erdiğinde, herkesin olumlu izlenim ve duygularla panelden ayrıldıklarını gözlemlemek mümkündü.  (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
Derinlik
- 102 -
kartalın gagası yerinden sökülür ve düşer. Kartal bir süre yeni gagasının çıkmasını bekler. Gagası çıktıktan sonra bu yeni gaga ile pençelerini yerinden söker çıkartır. Yeni penceleri çıkınca kartal bu kez eski kartlaşmış tüylerini yolmaya başlar. 5 ay sonra kartal, kendisine 20 yıl veya daha uzun süreli bir yaşam bağışlayan meşhur “Yeniden Doğuş” uçuşunu yapmaya hazır duruma gelir. *** Yaşamımızda zaman zaman bir yeniden doğuş süreci yaşamak zorunda kalırız. Uçuşumuzu tekrar sürderebilmek için, bize acı veren eski alışkanlıklardan veya olumsuz anılardan kurtulmamız gerekir. Yeniden doğuşun olağanüstü sonuçlarından, ancak geçmişin gereksiz safrasından kurtulduğumuzda yararlanabiliriz. Bazen kararlarımız acı da verse “Yeniden Doğuş”u müjdeleyebilir..... DIYALoG
Kartal
Kartallar, kuş türleri içinde en uzun yaşayanıdır. 70 yıla kadar yaşayan kartallar vardır. Ancak bu yaşa ulaşmak için, 40 yaşındayken çok ciddi ve zor bir karar vermek zorundadırlar. Kartalların yaşı 40′a vardığında pençeleri sertleşir, esnekliğini yitirir ve bu nedenle de beslenmesini sağladığı avlarını kavrayıp tutamaz duruma gelir. Gagası uzar ve göğüsüne doğru kıvrılır. Kanatları yaşlanır ve ağırlaşır. Tüyleri kartlaşır ve kalınlaşır. Artık kartalın uçması iyice zorlaşmıştır. Kartal bu aşamada iki seçimden birini yapmak zorundadır; Ya ölümü seçecektir. Ya da yeniden doğuşun acılı ve zorlu sürecini göğüsleyecektir. Bu yeniden doğuş süreci, 150 gün kadar sürecektir. Bu yönde karar verirse, kartal bir dağın tepesine uçar ve orada bir kaya duvarda, artık uçmasına gerek olmayan bir yerde, yuvasında kalır. Bu uygun yeri bulduktan sonra kartal gagasını sert bir şekilde kayaya vurmaya başlar. En sonunda 
(044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
Mi-draş Yitshak
- 103 -
kapağının açılması kadar kolay görür. Yosef de rahatlıkla o giysiyi Potifar’ın eşinden geri alabilirdi. Bunu neden yapmadığı konusunda aklımıza gelen muhtemel sorunun ilk bakıştaki cevabı Yosef’in bir yanlış yapmak üzere olduğu anda can havliyle manevi alamda yaşamını kurtarmak için giysiyi kadının elinde bırakarak dışarı kaçtığıdır. Yosef o anda yester ara karşısında en güçsüz halindedir ve kendini dışarı atarak geleceğini kurtarma peşindedir. RaMBaN burada çok ilginç bir yaklaşım ortaya koyar. Bilgin “hanımının onuru için” o giysiyi elinde bıraktığını ve zorla elinden almadığını öğretir. Bu çok etik bir davranıştır. Anlaşılması zordur ama sözünü ettiğimiz kişi Yosef’tir. Başka bir örnekte yine inanılmaz bir davranış görelim: Yosef’in hapisten çıkması için gereken şartlar oluşmuştur. Pasuk “Paro Yosef’i çağırdı, Toraş oldu elbiselerini değiştirdi ve Paro’nun huzuruna geldi demektedir. On iki senedir berbat bir çukurda Mısır’ın en azılı haydutlarıyla birlikte yaşayan Yosef neden tıraş olmaya ve elbiselerini Rav İSAK ALALUF
Ben Yosef’im
Yosef’in özelliklerini öğrenirken bir gerçeğin farkına varmak gerekir. Kültürümüzde üç tane ata vardır ve onların seviyelerine ulaşmak çok kolay değildir. Eğer dördüncü bir ata olma şansı olsaydı bu Yosef’den başkası olamazdı. Her kabilenin kendine göre bir üstünlüğü bir özelliği vardır ancak Yosef onlar içinde çok özeldir. Yosef’in yaptığı bazı şeyler inanılmazdır. Bayan Potifar ona göz koyduğu zaman ve o günde Yosef giysisini kadının elide bırakarak dışarı kaçar. Bunun neden olduğuna inanmak zordur. Çünkü Yosef o yaşta elbette Potifar’ın eşinden çok daha kuvvetlidir. Arkada delil bırakmamak ve başına bir şey gelmesini engellemek için bunu yapabilirdi. Gemara Yaakov’un da diğer kabilelerin de çok güçlü olduklarını söyler. Yaakov’un su kuyusunun taşını yerinden oynatmasını Gemara bir şişenin  (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 104 -
Bir önceki Fas kralı ile şimdiki fas kralının Yahudilerle iyi ilişkiler içinde olduğunu biliyoruz. Bunun nedeni midir bilinmez ama kralın en yakın danışmanlarından biri Azulay adında bir Yahudidir. Yosef ile ilgili bir örneğe daha bakalım. Yosef yedi yıl boyunca yiyecekleri biriktirir. Tora yiyeceklerin denizen kumu gibi sayılamayacak kadar fazla biriktiğini söylemiştir. Soru Yosef’in bunu nasıl yaptığıdır. RaMBaN buna iki farklı yaklaşım gösterir. Ilk yaklaşıma göre Yosef bu ürünleri düşük fiata satın almış ve daha sonra da daha yüksek fiata satarak ülkeye gelir sağlamıştır. Ikinci görüş daha farklıdır. Paro bu ürünleri halkın elinden zorla almıştır. Paro’nun gerekçesi haklıdır. Kimse yiyecekleri yedi yıl boyunca bozulmadan saklayabilme teknolojisine sahip değildir. Yosef bunu bilmektedir ve bu konuda Paro’yu hazırlamıştır. Paro bunu bildiğine inanarak halka zorla bu tedbiri aldırmıştır. Pasuk “Yosef u as alit – Yosef o sorumlu idi” şeklinde bilgi vermektedir. Yosef işini büyük bir dürüstlükle yapmaktadır. Kimin nereden geldiğine, değiştirmeye gerek duymuştur. Neticede geldiği yer bellidir. Aklımıza gelen ilk yanıt Yosef’in “iyi bir izlenim bırakmak için” bunu yaptığıdır. Neticede Yosef çok yakışıklıdır ve bu iyi izlenim Paro’nun gözünde iyi bir davranış olacaktır. Raşi duruma farklı bir yönden bakar. “Mipene kevod amalhut – krallığın onuru için” Yosef bunu yapmıştır. Yoksa Yosef sakallı da gelse rüyaların yorumu değişmeyecektir. Günün birinde büyük bilge Rabi Mordehay Kametensky Washington’da önemli bir devlet dairesine gider. Hava sıcaktır ve Rabi setresini elinde taşımaktadır. Bineye girmk üzereyken ceketini giyer ve bunun kavod için olduğunu öğretir. Yosef bolluk yıllarında da kıtlık yıllarında da Mısır’I yönetmiştir. Genellikle tarihte Yahudiler saraya, devlete yakındırlar. Sözgelimi büyük bilgin Rabi Don İzak Abravanel İspanya kralının maliye bakanıdır. Meşhur savunmasını ve ithamını kral Ferdinand’ın huzurunda yapmıştır. 
(044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 105 -
soruda ince bir detay vardır. Yosef yiyecek göndermesinin mümkün olmadığını gönderilen yiyeceğin kendi çıkarı için kullanılabileceği şüphesinin uyandırılabileceği üzerinde durur ve bunu yapmaya hakkı olmadığını düşünür. Çünkü Yosef İbrani’dir ve gözler hep üzerindedir. Bir Yahudi’nin de ticari anlamda yaptığı her dürüst iş bir Kiduş Aşem ancak yaptığı her olumsuz iş gerçek bir Hilul Aşem’dir. Çünkü bütün dünyanın gözü Yahudiler’in üzerindedir. Yosef Mısır’da üç negative özelliğe sahiptir. Her şeyden önce İbrani’dir. Şarapçı bunu söylemiştir. Arkasından hem genç hem de köledir. Şarapçı bu ikisini de söylemiştir. Hatta bir cümle içinde kullanmıştır. “Veşam itanu naar ivri eved lesar atabahim.” Ancak ne care ki Mısır genelinde onun gibi bir adam yoktur ve en yukarıya tırmanabilmiştir. Yosef babasını Mısır’a davet ederken bir şey göndermek niyatinde değildir. Bunu en iyi bilen Paro’dur. Paro Yosef’in Mısır’ın tek bir kuruşuna bile kendi çıkarı için dokunmayacağının bilincindedir. Bu yüzden kardeşlere giderken “Mısır ülkesinin zenginliklerinden almalarını emreder” ve ne istediğine bakarak karar vermekte ve bu kararını da titizlikle uygulamaktadır. Bütün o bölgeden kıtlıktan etkilenen insanlar Yosef tarafından araştırılmaktadır. Yosef sattığı buğdayın cinsini bile bölgelere gore belirlemektedir. Kardeşleri Kenaan topraklarından gelen temsilcilerdir ve ona gore davranmıştır. Yosef son derece dürüst çalışmaktadır. Yosef bu dürüstlüğü babasından öğrenmiştir. Nasıl ki Yaakov Lavan gibi birinin yanında dahi sıfır yanlışla çalıştıysa, her şeyi dürüstlükte gerçekleştirdiyse Yosef de babasının izinden gitmiştir. Çocuklarımızın bizim izimizden gideceklerini düşünerek onlara dürüstlüğü öğretmemiz gerekir. Unutmamak gerekir ki onların davranışları sadece biz yaşarken değil öldükten sonar bile bizleri etkilemeye devam edecektir. Yosef kendini tanıttıktan sonar babasına haber gönderir, yanına çağırır ve Goşen eyaletinde oturacaklarını onlara ekonomik açıdan bakacağını bildirir. Yosef için daha kolay olanı Kenaan topraklarına bir miktar yiyecek göndermektir. Her tarafa o verdiği için bunun sözü bile edilmeyecektir. RaMBaN tarafından sorulan bu  (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 106 -
Ne yazık ki içimizde her zaman çürük elmalar vardır. Bunlar sadece kendilerine değil büyün Yahudi toplumuna zarar vermektedirler. Dünyanın bizden nefret etmesi için daha fazla seçenek hazırlamaktadırlar. Günün birinde yaptığı yanlışlardan dolayı bir Yahudi hapse düşer ve Rabi Şimon Schwab’tan onu kurtarması istenir. Rabi bunu Kabul etmez. Hilul Aşem yapan bir Yahudi’nin kurtuluşu hak etmediğini öğretir. Çünkü kurtuluş sadece Kiduş Aşem ile gelir. Mısır esareti iki yüz on yıl devam eder. Başya Yosef’in kazandığı sempati çok çabuk unutulmuştur. Nefret yine ortadadır ve bu köleliğe yansır. Çıkış yaklaştığında Tanrı “karanlık” cezasını gönderir. Mısırlılar görmek şöyle dursun hareket yeteneğinden dahi yoksundurlar. Bu sure içinde İbraniler hakları olan iyi yüz on senelik ödemeyi alabilecek durumdadırlar. Nitekim Mısır halkı evlerinde dolaşan kimselerin varlığını hissetmektedir. Karanlık cezasının sonunda Mısır halkı tek bir kuruşun dahi alınmadığını görür. Bütün nefretlerine ve kinlerine ragmen burada yapılan Kiduş Aşem Yosef örneğinde olduğu gibi babalarını onurla Mısır’a getirmelerini ister. RaMBaN iktidarda olanların ve yakınlarının bu kudretten faydalanmalarının insanın doğası içinde olduğunu öğretir. Bu gün dahi sadece devlette değil en basit gücü olanların kendilerinin ve yakınlarının bu gücün olumlu taraflarından faydalandıklarını görmemek mümkün değildir. Ancak Yosef bütün kudretine rağmen bu yanlışa düşmez. Bu da bir başka Kiduş Aşem örneğidir. Mısır’da para tükenir. Yosef satışta Mısır’ın ütün parasını toplar ve bu parayı “beta paro – Paro hazinesine” getirir. Kendisi için tek kuruş almaz. RaMBaN bu toplama işini Yosef’in bilgelikle ve en önemlisi dürüstlükle yaptığını öğretir. Kral ona sonuna kadar güvenmektedir. Bu yaptığı ile sadece kralın değil Mısır halkının da güvenini sevgisini kazanır. Mısır halkı İbraniler’den nefret eder. Birlikte yemek dahi yemezler. Ama başka care olmadığından Yosef baştadır. Ancak Yosef yaptıklarıyla sonunda Mısır halkının bile sempatisini kazanmayı başarır. 
(044) Mart - Nisan 2016
- 107 -
DIYALoG
Kurtuluş tam karşıda durmaktadır ancak kimse bunun farkında değildir. Aslında hayatta olan şey de çok farklı değildir. Sorunlar bazen kapkara bulutlar olarak üzerimize çöker. Umutsuzluk çok fazladır ama birden her şey çözümlenir. Umutsuzluğa düşmek toplum olarak yapacağımız en son şey olmalıdır. Final geula da en zor anlarda iki sözcükle gelecektir. “Ani Aşem.” İşte bu anda her şey aydınlanacak Tanrı inancı ve barış okyanusları kaplayan sular gibi dünyaya hakim olacaktır, amen. halkın sempatisinin kazanmasını sağlamıştır. Bu Kiduş Aşem kurtuluşu bereberinde getirmiştir. Hikayenin geneline bir bakalım. Yosef uzun zamandır yoktur ve Yaakov keder içindedir. Kenaan’da kıtlık vardır ve mutlaka yiyecek alınması şarttır. Kardeşler Mısır’a gelir ve birden casus olmakla suçlanırlar. Savunmalar bir işe yaramaz. Hatta paralarını geri veren Yosef olmasına ragmen bu konuda da suçlandıklarını ve Şimon’un bu yüzden hapse atıldığını söyleyenler de vardır. Kardeşler durumu babalarına anlatırlar ve Binyamin’i almak isterler. Yaakov kesinlikle reddeder ama kıtlık buna müsaade etmez. Yeuda kefil olur. Kardeşler yeniden Mısır’a gelir.her şey tan düzelmiş gbi görünürlen Binyamin kadehi çalmakla suçlanır. Herkes kendini köle olmak için öne atıp Binyamin’I kurtarmak isterken Yosef Binyamin’i köle olarak ister. Yeuda o ünlü konuşmasını yapar. Her şey kapkaranlıktır. Neredeyse bir kapışma olmak üzeredir. Işte bu sırada Yosef iki sözcükle durumu aydınlığa kavuşturur. “Ani Yosef.”    (044) Mart - Nisan 2016
Uzak Yakın
DIYALoG
- 108 -
olarak kayıtlı olmayan 360.000 ve Yahudilere aile yakınlığı olanlar dahil değil), Diasporada ise takriben 8 milyon Yahudi yaşamakta: 5.7 milyonu Amerika Birleşik Devletlerinde ve 2.3 milyon diğer ülkelerde ( çoğunlukla Fransa,Kanada, İngiltere, Rusya, Arjantin, Almanya, Avustralya ve Brezilya) yaşıyor. 2050 yılı için bir tahmin, İsrail ve dünyada büyük olasılıkla 20 milyon Yahudiye varılacağını gösteriyor. Rakamın 14 milyonda kalacağı düşük bir olasılık. Bir de orta derecede bir olasılık 17 milyonluk bir rakam, yani 2050’de Yahudi nüfusu Holokost’tab önceki sayısına ulaşabilecek. Bir milletin geleceği nasıl tesbit edilebilir? Sadece Orta‐Doğuda değil, Avrupa Birliği ve dünyanın her yerinde bir dengesizlik devrinde gelişmeleri birkaç on yıl önceden tahmin etmek güç ve zayıftır. İsrail ve Diaspora’daki Yahudilerin geleceğini tahmin etmek ise özellikle daha da güçtür. Bilinen bir Yahudi atasözüne göre kehanet aptallara, körlere ve çocuklara verilmiştir. SELİM AMADO / Israel
2050 Yılında
Dünya Yahudileri
Prof. Sergıo della Pergola’dan derleme Yakın bir gelecek sayılan 2050 yılında Yahudi nüfusu ne olacak? Acaba barış ve güvenlik olursa bir nüfus patlamasına mı tanık olacağız veya devamlı kavgalar ve belirsizlikler demografik verilere aleyhte mi tesir edecek? (*) 5776 İbrani yılı başlangıcında ( Eylül 2015) dünya Yahudi nüfusu takriben 14.3 milyondu. Bugün Yahudi olmanın anlamı herşeyden önce bir insanın kendisini Yahudi milletiyle özdeşleştirmesidir (idantifiye etmesidir). Bu da hem çok dindar olanların, hem de din karşıtı olanları içerir. Tabii ki Yahudilikten başka dine inananları içermez. İsrail devleti sınırları içinde yaşayan 6.3 milyon Yahudi var (bunlara İçişleri bakanlığında Yahudi 
(044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 109 -
daha az kontrol edilebilen dünya çapındaki olaylardan da çok etkilenir. Bunlar: harpler ve terör, ekonomik dalgalanmalar, iklim değişiklikleri, geniş çapta göçler ve herşeyin üstünde ıstıkrar veya ülkelerin parçalanması (eski Sovyetler birliğinde olduğu gibi). Demografik tahminler ise bir top oyununa benzer: ilk yarının sonucu bilinince geriye kalan şey sonucu saptamaktır ama sonuç ilk yarıda olanlardan kopuk olamaz. O bakımdan devrimizde demografik tahminler oldukça doğrudurlar. Tahminin alt yapısı önümüzdeki yıllarda beklenen doğum oranını, sağlık durumunu, ölüm oranını, ülkeler arasındaki göçleri (İsrail’e ve İsrailden göç dahil) ve Yahudiliğe katılmağa karar veren insan sayısını veya açıkça Yahudilikten kopanların sayısını hesaba katar. Gelecekle ilgili akla yakın senaryoları, bölgemizde ve dünyada zaman zaman gerçekleşen feci olayları hesaba katmaz isek, genel olarak olabileceklerin en üst ucu ile en alt ucu arasındadır. İyimser senaryo: dünya Yahudi nüfusunun artması. Yahudi milleti için iyimser senaryo istikrara, güvenliğe ve barışa, İsrail devleti ve de bellibaşlı Yahudi toplumlarının yaşadığı ülkelerde ekonominin gelişmesine bağlıdır. Ölüm ve doğum oranları uzun vadede yavaş değişir ve yaş dilimlerinin bilinmesi aracılığıyla böylece geleceğe ait düzeyler çok şaşırtıcı olmayacaktır. Uluslar arası göçleri önceden tahmin etmek daha zordur çünkü yakın çevrelerde birdenbire değişen koşullara olduğu gibi dünyanın daha uzak yerlerinde olan değişikliklere de tabidir. Asimilasyon batı ülkelerinde çok görülen bir olay iken, din değiştirerek Yahudiliğe geçmek hahamların ne derece katı olduklarına bağlıdır. Yahudi milletinin yarını sadece kendi iç koşullarından etkilenmez: son zamanlarda bilhassa Barış ve ekonominin gelişmesi o ülkede yaşayanların tatmin duyguları ve iyimserliğini arttırır, ve bunun kanıtlanmış sonucu yüksek ve istıkrarlı bir doğum oranıdır. İsrailin çok gelişmiş ülkeler arasındaki yaşam kalıtesi ölçeğinde artış Devletin çekiciliğini arttırabilir ve geçmiş yıllara oranla daha çok sayıda insan İsraile göç edebilir. Diğer taraftan da  (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 110 -
birçok Yahudi cemaatinde olan yaşlanma olayı ve Diaspora’dan İsraile göç ile o cemaatlerde azalma kayddilmesidir. İsrail dışındaki Yahudi sayısının 2030’da 8 milyon, 2050’de de hafifçe düşerek 7.5 milyon olması beklenir. Sonuç olarak, İsrailde (Yahudi olarak kayıtlı olmayan aile yakınlarının da eklenmesiyle) Yahudi nüfusu 2030’da 16.5 milyona, 2050’de de 20 milyona ulaşabilecektir. Kötümser senaryo: Bibirine bağlı olan nedenler:Doğum oranında düşme, İsrailden başka ülkelere göç etme. İsrailde güvenliğin olmaması, bölgede şiddetli uyuşmazlığın devamı, ekonomide, yatırımlarda, istihdam gücünde ve gelirde erozyon, doğum oranında düşüklük, İsraile göç’ün ( aliya’nın) düşmesi ve İsrailden başka ülkelere göçün artması. Bu senaryoda Yahudi nüfusun büyüme oranı düşük ve İsrailde yaşayan Yahudilerin sayısı 2030’da 7.5 milyon, 2050’de 9 milyon. Yahudilere benzer şekilde daha az çoğalan İsrail Araplarıyla birlikte İsrail nüfusu 2030’da takriben 9.5 milyona, 2050 yılında da 12 milyon kadar olacaktır. İsrail’den başka ülkelere göç etme sayısında azalmalar görülecektir. Sonuç İsrailde daha hızlı bir nüfus artışı oranı ve Diaspora Yahudileri sayısında bir azalma olacaktır. Bu olumlu koşullara ek olarak, İsrail’deki Yahudi nüfusun (ve onların Yahudi sayılmayan akrabalarının ‐ki bu arada onlar da resmen Yahudiliğe katılabilirler‐) 2030 yılında 8.5 milyona, 2050’de de 12.5 milyona ulaşması beklenir. Bu sayılara 2030 yılında Israildeki Arap nüfusunun 2.5 milyona, 2050’de de 3.5 milyona yükselmesiyle İsrailin 2030 nüfusu 11 milyon, 2050’de de 16 milyona yükselecektir. (Tabii Gaze ve Batı yakasındaki Fiistinliler bu sayılara dahil değildir). Diaspora Yahudiliğiyle ilgili iyimser bir senaryoda Yahudilerde özgüven artacak, assimilasyon oranı düşecek, bir kimsenin kendi Yahudi kimliğini açıkça ifade etmek arzusunda artış olacak, ve de Yahudiliğin kaybolmuş kabileleri – Enkizisyon devrinde Hıristyanlaşan Sefarad Bnei‐Anusim konverso’lar dahil, belki de Sabetaycı dönmeler (S.A) – yeniden Yahudiliğe katılabileceklerdir. Diaspora Yahudilerinin genel sayısı değişmeyecek veya hafif oranda düşecektir. Bunun başlıca nedeni 
(044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 111 -
sektörler toplumun ana akımı ile (mainstream) bağlantılarını kesmiştirler, acı doludurlar ve istikrarsızlık kaynağı olurlar. Aşırı dindar (Haredi) toplumun İsrail dışında da gelişmeğe devam edeceği de şüphesizdir. Artan sayılar altyapı ve çevre kalitesi bakımından yeni sorunlar yaratır, fakat bu sorunlara başarılı hal çareleri bulmak imkânsız değildir. Singapur’a bakacak olursak, orada nüfus yoğunluğu İsrail’e nazaran çok daha yüksektir. Diğer bir örnek İsrailin Negev çölüne çok benzeyen bir çevreye sahip Amerikan eyaleti Arizona’dır. Her şeyin üstünde de, siyasal alanda kim 2050 yılının demografik beklentilerine ülkeyi hazırlamak görevinde ise bunu uygun şekilde yapmalıdır, çünkü günün birinde 2050 yılı muhakkak gelecektir. ‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐ Diaspora Yahudileri de düşük güvenlik koşullarından, asimilasyon ve Antisemitizm’in artışından, düşük doğum ve yaşlanma oranlarından etkilenmektedirler. Sayıları 2030’da 6.5 milyona, 2050’de de 5 milyona düşecektir. Böylece, bu kötümser senaryoya göre dünyataki genel Yahudi nüfusu 2030’da 14 milyon olacak, 2050 de de bu sayı değişmeyecektir. Yahudi aşırı dindar kesimi olan Haredi’ler nüfusun 1/3 ‘ünü oluşturacaktır. Gerçek senaryo ise büyük olasılıkla iki uç arasında olacaktır. Hatırlanması önemli olan diğer husus, nüfus içinde değişik sektörlerin değişik oranlarda büyüdüğü, ve toplumun genel çehresinin ona göre de değiştiğidir. İsrail’de aşırı dindar kesimin tüm Yahudi nüfusa oranla üçte bir oranına kadar yükseleceği, daha düşük oranda da olsa İsrailde yaşayan Arap nüfusu oranında yükselme olacağı beklenmektedir. İyimser senaryoda bu sektörler ekonomik hayata geniş alanda ve başarılı bir şekilde adapte olmuşlardır ve ailelerinin bakım ve refahını deruhte edebilmektedirler. Kötümser senaryoda bu (*) Sergio Della Pergola demografi uzmanıdır, 7 yıl başkanlığını yaptığı Yeruşalayim İbrani Üniversitesi Harman Çağdaş Yahudilik Enstitüsünden emekli profesördür. Şimdi de İsrail‐Diaspora ilişkilerinde Shlomo Argov kürsüsünü yönetmektedir. 2013 yılında göç ve demografi üzerindeki araştırmalarıyla Mıchel Landau ödülüne layık görülmüştür. Bu yazı 22.9.2015’te Israel Jewısh Sceneide yayınlanmıştır.  (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
Çağrışımlar
- 112 -
Abraham Lincoln’ün yaşamı, acı, sabır ve direncin simgesi olmuştur. İnsan ayrımcılığı konusunda çağın ötesindeki görüşlerini savunmak üzere kongre üyeliğine adaylığını koymuş, ama kazanamamış. Haberi telgrafhaneden alıp çıkarken oldukça üzgünmüş. Çamurlu yolda yürürken ayağı kaymış, son anda toparlanarak düşmekten kurtulmuş. Kendi kendine şöyle söylenmiş: “Tökezledim, ama düşmedim!” Bilinçdışı olarak ağzından dökülen bu sözler, bir anda onun dünyasını aydınlatmış. Evet, ayağı kaymış ve düşmemişti. “O halde demişti, savaşıma devam!” Sonuçta diğer adayları geride bırakarak, nasıl başarılı olduğunu hepimiz biliyoruz. Tökezlemek ya da düşmek! Okuduğumuz ünlü insanların yaşam öyküleri bir yana, her birimizin yaşamı içinde, ayağı kaymayan, bir konuda başarısız olan ya da elinde bulundurduğu birçok değeri yitiren kişiler saymakla bitmez. Hangimiz, giriştiği her işte, mutlaka başarılı olduğunu söyleyebilir ki? AVRAM VENTURA / İzmir
Tökezledim
ama
Düşmedim
ABD’nin 5. başkanı Abraham Lincoln’un, seçilmeden yıllar önce, arkadaşı Samuel Marshall’a yazdığı mektubun bir kısmı şöyle: “Ben yaşayan insanların en talihsiziyim. Çektiğim acı, başkalarına tek tek dağıtılacak olsa yeryüzünde mutlu bir aile kalmaz. İlerde daha iyi olacağıma inanıyorum. Aslında bu inancımın doğru çıkacağından da ürküyorum. Sevgili dostum, artık dayanacak gücüm kalmadı. Yıllardır yapayalnız, kimsesiz yaşadıktan sonra bu durumun hala devam ediyor olması beni geleceğe karşı tümüyle karamsarlaştırıyor. Yaşam anlamsız gelmeye başladı. Bu şekilde nefes alıp kalmam, olanaksız. Ya ölmeliyim ya da iyi olmanın bir yolunu bulmalıyım.” 
(044) Mart - Nisan 2016
- 113 -
DIYALoG
Bu arada Emerson’un söylediklerine kulak verelim: “Gerçek başarı, başkalarına muhtaç olmadan, tek başına ayaklarının üstüne basarak ve kendine güvenerek ‘Ben bu işi yapabilirim!’ diyenindir.” Başarısızlıkları yanında, herkesin küçük de olsa, mutlaka yaşanmış başarı öyküleri vardır. Onlar, çalışmalarımızı besleyen birer dürtü olduğu kadar, karanlık günlerimizin umut ışığıdırlar. Bu yüzden başarının tadını hiç almamış olanlar, yaşamın hep olumsuz yanlarını görmeye başlarlar; oysa gözlerini sürekli aydınlığa çevirenler, “Tökezledim, ama düşmedim!” diyebilenlerdir. Bizden kaynaklanan ya da bilincimizin dışında gelişen kimi olaylar, tinsel ve maddesel bir zarara uğramamız için etken olabiliyor. Hiçbirimiz bu tür bir olumsuzluğu yaşamak istemesek de, koşullar bunu bir şekilde karşımıza çıkartıyor. Belki bu gerçek, insan yapısının her türlü koşulda savaşımına göre tasarlanmasından kaynaklanıyor. Belki de asıl başarıya, başarısızlığın itici gücüyle, kazandığımız deneyimlerin ışığında, daha hızlı ulaşma olanağını buluyoruz. Disraeli’nin yükselme yolunda gösterdiği direnç, güzel bir örnek olarak verilebilir. Parlamentoda milletvekili olarak ilk konuşmasını yapmak için kalktığında, kimse onu dinlemediği gibi, sürekli yuhalanmış. Sözünü bitiremeden yerine oturmak zorunda kalırken, şunları söylemiş: “Susuyorum, ama sözümü dinleyeceğiniz zaman da gelecek!” Geldi de. Bir süre sonra Disraeli, başbakan olarak, bütün parlamentoya sözlerini dinletmeyi başarmıştı.    (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
One Minute
- 114 -
Kötü niyetli düşünür, yazar çizerler, dünyaya dağılışımızı, kutsal kitabımızın Tesniye 28:15’teki “... Rabbin bütün emirlerini ve kanunlarını tutup yapmak üzre onun sözünü dinlemezsen , bütün şu lanetler senin üzerine gelecekler...” . Devamında yine Tesniye 28:25’teki “... Rab seni düşmanların önünde kırdıracak... yedi yoldan kaçacaksın, dünyanın bütün ülkelerinde serseri olacaksın.” sözlerine bağlar. Her halükarda diaspora hüzün taşıyan bir kelime.. Yerinden yurdundan kopmuş, koparılmış, kovulmuş, sürgün edilmiş, buna rağmen vatan özlemi hiç bitmemiş insanları kapsıyor.. Kesin olan , bir ülkenin yurtdışında yaşayan vatandaşlarına denmediği... Örneğin Almanya ya işçi olarak giden Türk işçileri bu kelimenin özelliğini taşımıyor. Yahudi tarihi hep sürgünlerle doludur. En eski bilineni “Asur” ve “Babil” sürgünleridir. İkinci mabedin de yıkılışından sonra tüm dünyaya yayılmışız. Purim bayramımızda okuduğumuz Megilat Esther’in kitabı ise ilk sürgün kayıtlarımız olarak kabul ediliyor. AVRAM AJİ / İzmir
Diaspora
Hep merak ederdim bu kelimenin kökenini… Biraz araştırdım... Eski Yunanca da “SPOR” kökü, tohum manasını taşıyormuş. “DIA” ise saçılmış, dağıtılmış dağılmış manasında bir ön ek. Diaspora “saçılmış tohumlar” anlamına geliyor. Fransızca karşılığı “dispersion”, İngilizce “exile” sürgün olarak geçiyor. Osmanlıca karşılığı “muhaceret”, “ hicret” olarak karşımıza çıkıyor… Ancak ayni anlam vurgusu yok sanki. Dağılmış başka, dağıtılmış başka… Diaspora, ek olarak bir zorlama, zorlanma fiili içeriyor. Eskiden şimdiki Türkiye sınırları dışında kalan Osmanlı topraklarından göç etmiş insanlara muhacir denirdi. Bilhassa mübadele ile Balkanlardan Türkiye’ye göç etmiş insanların hatıratı, yürek burkan anekdotlarla doludur... 
(044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 115 -
Ancak onbeşinci yüzyılda, İber yarımadasından getirdiğimiz, zamanın en yüksek kültürel düzeyini, Osmanlının çöküş döneminde sürdürememişiz. Havra sokağı civarında bu kadar çok sinagog inşa etmiş olmamız, hem dindar bir topluluk olduğumuzu, hem de biraz kendi aramızda bile biraz bölünmüşlük yaşadığımızın göstergesi sayılmaz mı? II. Abdülhamit zamanında gerçekleştirilen en büyük projelerden biri Konya – Bağdan demiryoludur. Cumhuriyetin ilanından sonra, yeni çizilen sınırlar yüzünden, bu tren hattı Türkiye sınırından Suriye sınırına girip çıkıyormuş. Amcam ikinci dünya savaşı patladığında askere gitmemek için kaçmayı planlamış. Trenin Suriye içerisine girdiği bir yerde trenden atlamış. Halep yakınlarındaki Yahudi Cemaati tarafından himaye altına alınmış. Orada yaşadığı dönem içerisinde Toni teyzem ile tanışıp evlenmiş ve akabinde Petah Tikva ‘ya yerleşmişler, ömürlerinin geri kalanını orada geçirdiler. Orta Doğuda ve Afrika’nın kuzeyinde önemli Yahudi diasporasının varlığını biliyoruz. 1900 Tarihte, doğuda Hindistan’da, güneyde şimdiki Etiyopya da ve de Yemen de, Avrupa’da, Sovyetler’de, kuzey Afrika’da hemen her yerde Yahudi topluluklarına rastlanıyor. Fakat Pesah’ta devamlı yinelediğimiz “Bashana habaah be Yerushalayim” deyişi bize ‐eski coğrafyana dön‐ mesajını vererek, sürekli aklımızda kalmasını sağlıyor... Kudüs’ten, İber yarımadasına –hele ki o günkü şartlarda‐ bu kadar büyük bir mesafeyi kat etmiş olmamız hayret vericidir. Biz Yahudilerin seyahatlere yatkınlığı ve kültürü hep vardı… Sefarad Yahudilerinin Anadolu coğrafyasında da bu kadar dağılmış olması da başka bir merak konusudur. Annem Ankaralı, anneannem Eskişehirli.. Anadolu coğrafyasında Yahudi topluluğuna hemen her yerde rastlanıyor. Sadece Ege bölgesinde Tire, Milas , Urla , Memenen ,Bayındır ilk aklıma gelenler.. Bizler mi bilerek ve isteyerek seçmişiz buralara yerleşmeyi, yoksa yönetenler mi bizi dağıtmış bilinmez.  (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
yılındaki tahmini istatistiklere göre Yemen’de otuz bin, İran’da otuz beş bin, Cezayir’de elli bin, Etiyopya’da elli bin, Mısır’da otuz bin, Fas’ta otuz bin, Tunus’ta altmış iki bin Yahudi yaşıyormuş… Bu toplulukların neredeyse tamamı ortamın uygun olmamasından dolayı göç etmek zorunda kalmış. İskenderiye’ye yaptığım bir seyahatimde, oradaki dostlarım beni hala ayakta duran Eliyahu Hanavi Sinagoguna götürdüler. Yüksek mermer sütunları ile muhteşem bir yapı. İlginçtir ki güvenlik nedeni Arap kökenli arkadaşım içeri giremedi ancak benim girmeme müsaade ettiler. Şair Bialik bizim için, bir şiirinde, “bu saçılan tohumlar, her an uygun ortamı bulunca yeşerme potansiyelini taşır” diyor..   
- 116 -
(044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
Yansımalar
- 117 -
Eskürbacılar, mühim adamlardı canım. Herkesi tanırlardı, malı ucuza kapmak için diller dökerlerdi, sonra da aldıkları malları kendilerince değerlendirirlerdi. Giysiler bitpazarını boylar, eşyalar da yeni yeni işe başlayan antikacıların vitrinlerini süslerdi. Kim bilir, satın aldıkları eşyalar, aralarında neler konuşurlardı! Nasıl dertlenip, üzülürlerdi! Gözden ve elden düşmek kolay mı? Ne günler yaşamışlar, ne sevinçler, ne mutluluklar, ne acılar yaşamışlardı, o güzelim eşyalar. Bir de hallaçlar vardı o yıllarda. Ellerinde devasa yay gibi bir aletle, eskimiş yatakları söküp, katılaşmış pamukları yumuşatır açarlar, sertleşmiş pamukları havalandırarak kabartırlardı. “Damgaççiii…” diye bağırarak mahalleden mahalleye geçen o roman vatandaşlarımız şimdi nerelerde? Ya da iki büklüm mallar altında sıra sıra merdivenleri çıkan hamallar… Yaptıkları işin ağırlığı ile yüz buruşturmalarla dalga dalga kalabalığa karışmalarını hiç unutamam. 1965 yıllarında, herkesin evinde telefon yoktu. Sadece orta hallilerin bile üstündeki insanların telefonu vardı. Bakkal telefon santrali gibi çalışırdı. RAŞEL RAKELLA ASAL / İzmir
Eski Yaşantı
Parçaları
Sokaklarında “eskürbacı”ların dolaştığı yegâne şehrin İzmir olduğunu bilir misiniz? Bazen düşünürüm şu 'eskürbacılar' (namı değer, eski urbacılar, telaffuz edildiği gibi yazdım) ne kadar şanslıymışlar, değil mi? Ellerinden çoğu zaman bir tarih geçiyordu, ama ne yazık ki onlar bunun farkında bile değildiler... Sırtında, çuvalı veya el arabasıyla gezen, kendileri de eski püskü görünüşlü bu adamlar o zamanlar, antikacıların ilkelleriydiler. Mahallelerde, kapıların önünde, tok sesle, ağızlarını yaya yaya, “eskiler alırım. Eskürbaciiii” diye bas bas bağırarak gezerlerdi. Ev hanımları, kocalarının eski kıyafetlerini, evde kullanılmayan eski eşyaları satarlardı bu eskicilere. Bu arada değerini bilmeden, sonradan çok kıymetli olacak parçalar da el değiştirmiş olurdu.  (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 118 -
Hoş, 2016 yılına yeni girdiğimiz bu günlerde sokağımdan, yine muslukçu, nayloncu, süpürgeci, soğuk kış geceleri bozacı geçiyor. Onların sokaktan geçişlerini duydukça eskittiğimiz, terk ettiğimiz nice alışkanlıklarımızı bize dile getirmekten başka pek bir işlevsellikleri de kalmadı. Ama sorarım sizlere, onlara günümüzde rağbet var mı? Yine de sokaktan geçmeye devam ettiklerine göre herhalde onları bekleyen müşteriler de olmalı. Her insan kendi şehrinin başlı başına bir dünyasıdır. Çevremizdeki nesneler, düşlerimizdeki imgeler, anımsadığımız görüntüler hem bize hem de yaşadığımız kente ait değil midir? Bir şehri yaşamak, o şehri hissetmekle başlamaz mı? Ortak bir hayat sürmenin en iyi kanıtlarıdır, böyle ilişkiler. Böyle anlarda kent, yalnız bizim değil o alanın içine giren herkesin de mekânı olur. Yaşayanların ölüleri ziyarete gittikleri, onların mezar taşlarında kendi ailelerinin soy ağaçlarını okudukları mezarlıklar gibi kent geçmişini dile vurmaz. Her çiziğinde, her oyma ve kakmasında, zamanın izini bulursunuz. Yaşadığımız yerde ne yaşanıyorsa... Gördüklerimiz arasında sona eren şeyler, bizde de sona ermiş oluyor. Bakkal kimi zaman sevgililerin buluşması için mektupların saklandığı yer olur, kimi zaman bir kız gelin olarak istenecekse, soruşturma yeri olurdu. Yani namuslu bir aileden mi gelir, evlerine kimler gelir kimler çıkar, bakkaldan sorulur öğrenilirdi. Bir de onların sarı saman kâğıdından borç defterleri olurdu. Kabarık kabarık. O defter de hoşgörülüydü dar gelirlilere karşı. Ya da bileyiciler, musluk tamircileri, lağımcılar, gazeteci çocuklar, mısırcılar, süpürgeciler, niyetçiler, seyyar kundura tamircileri… Soğuk kış geceleri bağırarak geçen tahin pekmezciler ve bozacılar… kapı kapı at arabasıyla dolaşarak güğümleriyle süt satan sütçüler benim çocukluğumun görüntüleriydi. Sokak satıcıları mahallenin, sokağın ayrılmaz bir parçasıydı o günler. Ev hanımların kulağı belirli saatlerde onların kendine özgü çağırmalarını duyduğunda zamanı belirlerdi. Eğer o an musluk tamircisi geçiyorsa saat sabahın on biri olmuştur, süpürgecinin ise sokağa geliş vakti öğleni bulur. Böylece onların sesleriyle saat ayarı da yapabilir, yemeği ocaktan indirebilir veya öğle sofrasını hazırlayabilirdiler. 
(044) Mart - Nisan 2016
- 119 -
DIYALoG
konulması bakımından yararlı oluyor bize. Sonuçta eski yaşantı parçaları bize bugünümüzle bir karşılaştırma olanağı sunuyor. Eski yaşamlar dış görünüşleri itibarıyla bugünün koşullarımızla örtüşmese de, o anıları da yokmuş gibi düşünemeyiz. Şunu anımsamalıyız: Eski yaşamlar ne kadar “şimdiki zaman” ile bir bağ kurarlarsa kursunlar, tümü de kendi dönemlerinde var olmuşlar ve eriyip gitmişlerse de, bugünlerimizi yaratmışlardır. Bizim yaşam, ilerleme diye adlandırdığımız işte böyle olağanüstü değişken bir şeydir. Bugün bu eski mesleklerin yok oluşu yüzünden titredi içim. Bir ah! Koyu bir karanlık çöktü üzerime, bir hüzün öylesine! Hayatımız tanıdıklarımız, tanımış olduklarımız ve tanıyacaklarımızla alabildiğine büyüyor, alabildiğine genişliyor. Daha kim bilir, neler, kimler girecek! Bellek denen şey ne zengin! Sürekli yineliyor göstergelerini. Yineledikçe kent bir kez daha belleğimde var olmaya başlıyor. Bir kenti kent yapan şey bunlar muhakkak. Kapladığı alanın ölçüleri ile geçmişinde olup bitenler arasındaki ilişki. Anılardan akıp belleğime yerleşen bu görüntülerle kent genişliyor usumda. Bu gün düşündüklerim, annemin, anneannemin ve benim de tüm geçmişimizi içeriyor. Belki o eski zaman yaşamları öncelikle, içinde barındırdığı kavramların ve olayların “şimdiki zaman” ile karşılaştırılması ve farkların ortaya    (044) Mart - Nisan 2016
Açı
DIYALoG
- 120 -
sadece 12 kişinin katıldığını görmekteyiz. 1400 kişiden sadece 12 kişi!!! Daha önceki bazı yazılarımda dernek genel kurul toplantılarına veya seçimlerine katılımın düşüklüğünden dem vurmuş ve bu ilgisizliğe vurgu yapmıştım. Ancak, bu toplantılar, en azından, belirli kurumların sadece kendi kayıtlı üyelerine açık toplantılar olup çok daha dar zümrelere hitap etmekteydiler. Oysa IMCV nin düzenlediği 26 Ocak günlü toplantı, cemaat kurumları üyelerinden öte, tüm cemaat fertlerimize açık, çok daha geniş katılımlı olması gereken bir toplantı niteliğindeydi. Bu kadar kapsamlı bir toplantıya bu denli düşük bir katılım tablosu, olsa olsa, bugünkü demografik yapısı itibariyle yaş ortalaması 51 olan İzmir Yahudi toplumunun, daha henüz genç sayılabilecek bir evresinde, genel bir duyumsamazlık, umursamazlık (Apati ‐ Apathy) dönemine girdiğinin canlı kanıtıdır. Maalesef, bu tablo sözün bittiği yerdir. Mensuplarımızın öz kurumlarına ve cemaatlerine karşı sergiledikleri bu ilgisizliğin, bu dayanışma ve aidiyet duyguları yoksunluğu ve körelmesinin kaynağını belki de uzun zaman öncesinin hatalı DAVID ENRIQUEZ / İzmir
İzmir’de “Apathy” Dönemi
26 Ocak günü İzmir’de, “İzmir Musevi Cemaati Vakfı” (IMCV) tarafından düzenlenen, tüm cemaat mensuplarımıza açık önemli bir toplantı yapıldı. Toplantının amacı İzmir’de faaliyet göstermekte olan cemaat kurumlarının 2015 yılı hesapları ve faaliyetleri ile 2016 yılına ilişkin projeleri hakkında cemaat mensuplarımızı bilgilendirmekti. İlk kez böylesine şeffaf biçimde gerçekleştirilecek bu toplantıya ilişkin çağrı, IMCV tarafından, muhtelif kanallardan duyurulmuş, ancak bu bildirimlere rağmen, önemine ters orantılı olarak, katılım inanılmaz boyutta düşük kalmıştır. Yaklaşık 1400 mensubu bulunan cemaatimizden, hiç olmazsa 150‐200 kişinin katılabilmesi gerektiği bu toplantıya katılım 28 kişi düzeyinde kalabilmiştir. Bu sayının 16 kişisinin toplantıda yer alan 8 derneğin yöneticilerinden – ki burada da katılım düşük olmuştur ‐ oluştuğunu dikkate aldığımızda toplantıya cemaat mensuplarımızdan 
(044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 121 -
bulunduğunu hepimiz bilmekteyiz. Söz konusu kurumların ürettikleri hizmetin sağlanmasında çekilen maddi ve manevi sıkıntıları bilmeden yorum getiren ve hatta sağlanan hizmetlerden bedelsiz yararlanmayı bile bir hak olarak görebilen mensuplarımızın bu son toplantıya katılmamakla eleştiri haklarını kaybettiklerini, eleştirilerinin değerinin kalmadığını düşünmekteyim. Öyle sanıyorum ki, bu noktadan sonra cemaat kurumlarımızın ivedi önceliğinin bu atalet, duyumsamazlık halinin nasıl ters yöne evirilebileceği konusunda çalışmalar yapmak olmalıdır. Bu çalışmalar, gerekliliğinden kuşku duyulmasa da, cemaat mensuplarımızı yemekli toplantılarda bir araya getirmekten veya din eğitiminden öteye gidebilmelidir. Aksi halde, bırakın toplantılara düşük katılımı, bu durumda cemaat kurumlarımızı sahiplenecek, bu kurumlarda çalışacak gönüllü eleman dahi bulunamayacağı ve bu nedenle kurumlarımızın birçoğunun işlevini kaybedeceği çok yakın günlere yelken açmış olacağız. Bu kehanetin gerçekleşmemesi ancak birlikteliğin ve ortak aklın yeniden sağlanması ile mümkün olabilecektir. Dilerim öyle olur. yaklaşımlarında aramak gerekebilir. Buna cevap bulabilmek apayrı bir tartışma konusudur. Şu anda geçmişi sorgulayamasak da, en azından “görünen köy kılavuz istemez” deyiminden hareketle, geleceğimizin pek de parlak olmadığını söyleyebiliriz. İşin bir acı boyutu da cemaatimizin öz kurumlarına sahip çıkmakta isteksiz olan, bu kurumlara gerekli ilgi ve alakayı gösteremeyen birçok cemaat mensubumuzun cemaat dışı kurum ve derneklerden bu ilgiyi esirgememeleridir. Bu kardeşlerimiz bu nitelikteki kurum ve derneklerde üye olmanın dışında buralarda fiilen görev almakla da yetinmeyip, gerektiğinde her türlü katkıda da bulunabilmektedirler. Cemaat kurum veya derneklerimizin, cemaatimiz dışındaki kurum ve dernekler gibi kişisel “statü” kazandırmamasının bunda etken olabileceğini de gözden çıkarmamalıyız. Bunun yanı sıra, toplantılara katılmayan ve dolayısıyla cemaat kurumlarımızın çalışmaları hakkında en ufak bilgisi olmadan, hatta bilgi sahibi olmayı bile düşünmeden, cemaat kurumlarımızı yerli yersiz eleştiren birçok mensubumuz  (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
Yaşam Koçunuz
- 122 -
1) Suçluluk ve utanç hissetmek çok cazip; çünkü beynimizdeki ödül merkezini aktive ediyor. Ancak uzun vadede suçluluk, utanç ve endişe duymak kötü çözümler… Çözüm için kendimize şu soruyu sormalıyız: Ne için şükran duyuyorum? Antidepresanların, Prozac’ın beynimizde yaptığının aynısını şükran da yapıyor. Hayatımızın şükran duyulamayacak anlarında bile, şükran duyulacak bir şeyi aramak ta aynı etkiyi bırakıyor. Ayrıca şükran ilişkilerde pozitif bir etki yaratıyor; bu yüzden önemsediğimiz kişilere şükran duygumuzu ifade etmemiz çok önemli. 2) Duyguları bastırmak yerine, hissettiğimize isim vermeliyiz. Çok kötü hissediyorsunuz ve buna bir isim veriyorsunuz: üzgün, kaygılı, kızgın gibi… Duyguları bilinçli bir şekilde tanımlamak, etkilerini azaltıyor… 3) Karar vermek, hedef belirlemek ya da niyetlenmek endişe ve kaygıyı azaltıyor, problemlerinize çözüm bulmanızı kolaylaştırıyor. VİOLET ALALOF / İzmir
Mutlu Olmanın
Dört Yolu
Bugün bir makale okudum. UCLA sinirbilim araştırmacısı Alex Korb hayatta mutluluğu yaratma üzerine çıkarımlarda bulunmuş. Söyledikleri şöyle: 
(044) Mart - Nisan 2016
- 123 -
DIYALoG
onları sahiplenmemizi, ihtiyacımız olanların farkına vardırarak onları yaratmayı hedefler. %100 en iyi kararı vermek için ter dökmek değil, ”yeterince iyi” karar vermek yeterli. ”Yeterince iyi” karar vererek kontrollü hissetmek stresi azaltıp zevki arttırıyor. Aklın yolu bir! Ve aslında çok basit! Umarım bu yazıda sözü geçen yolları hayatında uygulamaya başlayacak olanlar olur. 4) İnsanlara dokunun! Birilerine sarılın. Sinirbilimciler uzun sarılmaları öneriyor. Araştırmalara göre günde beş sarılma dört hafta içinde inanılmaz mutluluk verebilir. Amaç daha mutlu bir yaşamsa bunu yaratmak dünyayı yaşanır bir hale getirmektir… Bu konuda hepimiz üstümüze düşenleri yapmalıyız. Üstümüze düşense “kendimizi mutlu kılmak”tır. Dolayısıyla da başkalarını da mutlu kılarız.Dünyayı kurtaracak budur!... Yani “Şükran duyuyorsunuz, negatif duygularınızı tanımlıyorsunuz, daha fazla karar alıyorsunuz ve daha çok sarılıyorsunuz “!! Ne mutlu ki artık pek çok yönden insanlara mutluluk veren şeylerde ortak söylemler var. Koçluktaki çalışmalarımızda uyguladıklarımızı sinirbilimcilerin de ağzından duymak sevinç verici oluyor.   Koçluk bir hedef çalışmasıdır. Hedef belirlememizi, karar almamızı, netleşmemizi sağlar. Duygularımızı tanımamızı, olumluları genişleterek, olumsuz duygularımızı azaltmanın yollarını buldurur. Sahip olduklarımızın farkına vardırarak  (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
Bir Başka Deyişle
  - 124 -
gözyaşıyla ıslanmışlık yaşanmıştır zaten. Yardım istenmiş; verilmiş verilmemiş, alınmış, alınmamış ve bununla her şekilde tam olunmuştur anında. O dost olmuştur günlerin içinden. Sorgular tükenmiş, sorgusuzluğun geçiş anı gelmiştir çoktan.. Dost ne mi yapar? Dost sadece olur. Kendi olur. Kendi olması yetmez. Seni görür. Sen olmadığın her an oldurur bazen tatlı, bazen sert, hatırlatır; seni sende tutar, hayatın karmaşasında kaybolmana izin vermeden doğrusunda kalır, doğrunu hatırlatır. Ve sen bilirsin ve sen güvenini bir kez bile sorgulamadan bilirsin artık o bazen senden çok seninledir. Dost insanın ta gözünün içine bakar. Mutluysan o da mutludur… Mutsuzsan bilir ki sensin özündeki güç, o gözündeki hüznü görür, sadece kollarıyla sarmalamaz bazen, gözün her zerreciğini gözüyle sarmalar, o güçlü olduğun her anı hatırlatır sana tekrar, sen hatırlayana kadar da hep ne yapması gerektiğini bilir; konuşur bazen saatlerce, bazen günlerce susar yanında, bazen kandırır seni sağlığa, bazen en acıtıcı gerçekleri ondan başkasından duysan parçalayacağını bilerek, gözünün ta içine diker gözlerini ve söyler. Ama bilir. Kalbiyle bilir. Kabul edilmişliği olduğu şekliyle alır, kabul edilmişliğini olduğun gibi NİSİM SİGURA / İzmir
Dost ve Dostluk Üzerine
Değerli Okurlar 'Dost ve Dostluk Üzerine' öyle çok şey yazılıp çizildi ki bu günlere gelene kadar. Neredeyse hemen hemen herkesin ayrı bir ' Dost ve Dostluk' anlayışının olduğunu fark eder oldum yıllar geçtikçe.. Elbette geçen bunca zamanın kısa da olsa bir muhasebesini yapmak pek kolay olmasa gerek. Günümüz maddi dünyasın da bir çok kavram gibi dostluk anlayışı da sürekli değişim göstermiş.Nedense 'Dostu olmayanın, düşmanı da olmazmış' özdeyişi zihnime düştü, geçmişe yapmakta olduğum bu kısa yolculuk esnasında. Dost kim midir? Dost arkadaşlığı geçmiştir artık. O alanda geçirilen zamanlar bitmiştir; birçok şey beraber yaşanmış, birçok tatlı anda mutluluğun paylaşılması sınanmış, en baskı halinde bile davranışların sevgi temelinden geldiği anlaşılmış, beraber hem kahkahaya boğulunmuş, hem de 
(044) Mart - Nisan 2016
- 125 -
DIYALoG
hissettirir ve ölçmeden, tartmadan kendisi gibi sendedir. Dost zamansızlığın en içinde dolaşır; ne gelen sıfatlar ne giden sıfatlardan etkilenir yıllar içinde. Üstünde taşıdığına değil, kalbinde taşıdığına sabitlenir.Dost dinler seni. Saçma sapan esprilerine güler, ne kadar saçma olduğunu söyleyerek güler, en saçma sapan acılarına ağlar seninle, ne kadar saçma olduğunu söyleyerek yapar. Ne mutluluğunun üstüne, ne acının altına bakar.Seni mutlu eden şeyin ne olduğuyla değil, seni mutlu etmesiyle ilgilidir. Seni üzen şeyin ne olduğuyla değil, seni üzmesiyle ilgilidir. Gece yarısı olur da telefonunu çaldırmışsan ‘ne oldu?’ demez, ‘neredesin?’ der. Bilir kıyamazsın uykusunun tek saniyesine, bilir aradıysan zordasın bir yerlerde.Sorgulama da bitmiştir dostta. O oradadır artık, hayatın en içinde olmasa da yaşamın en temelindedir. Ne olursa, ne bilirse, ne hissederse, ne yaparsa, kiminle olup, neyi seçerse, ne yerse, ne içerse, nerede yaşarsa fark etmez artık, her ne ise anda olduğu güven vardır özünde ve tek söz vardır hep zihinde ve histe; ‘Her ne yapıyorsa bir bildiği vardır kendince.Neyi bildiği, neyi ne için yaptığı bile önemini yitirir o teslimiyette; bilirsiniz siz onun doğrularını, yanlışlarını, hayatta hangi adımda durduğunu ve nefes aldığını, hangisini sindirir bünyesi, hangisinde bulanır midesi.Sadece dostun yanında olmalık vardır; ‘ seni seviyorum, senden gelen her şeyi, senden gelen herkesi senin kadar seviyorum ‘ vardır dosta karşı her anın seçiminde ve ‘ hep seveceğim ‘ vardır dillenmemiş ama bilinir sözleşmede. Arkadaşlar gelir, arkadaşlar gider… Gelmeli ve gitmelidir de zamanın içinde. Parçalar değiştikçe yıllar içinde arkadaşlarda değişir ve normaldir bu kendince.Oysa, öze özden bağlı olmaktır dostluk her işte bu yüzden her görüntünün ötesinde... Saygılarımla,    (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 126 -
1889‐1893 yılları arasında, New York Kenti delegesi olduğunu belirtelim. Bir ara, o dönem Palestine olarak bilinen toprakları ziyarete karar vermişler. Bazı söylentilere göre, 1912 de o topraklardaki zor yaşam koşullarından, anlaşmazlıklardan sıkılan İzidor, oralarda daha fazla kalmamış. Oysa Nathan, bu topraklardan, insanlarından bir hayli etkilenmiş. Eşinin de onayıyla bir süre daha b uralarda kalmaya karar vermiş. Ülkeyi bir baştan öbürüne dolaşıp çalışmışlar ve burada gerek maddi, gerekse manevi katkılarda bulunmuşlar. Akdeniz kıyısında yeni kurulmakta olan bir kentin oluşması sürecinde en anlamlı bağışı yapan Nathan olmuş. Bu hayırsever insana saygı ve minnet bağlamında, yeni kurulan Kent’e Natanya adının verilmesi oy birliğiyle kabul edilmiş. Bu arada İzidor ve eşi İda, Londrada bulunuyor ve İngiltere üzerinden, yeni ve son derece lüks R.M.S TİTANİC Transatlantiğıyla Amerika’ya dönmeyi planlıyorlarmış. İzidor, kardeşi Nathan ve eşi için de rezervsyon yapıp, onları acele Londra’ya çağıran Galatalı Küçük Bir Kız
COYA DELEVİ / İstanbul
“Titanic” yolcu gemisi, ilk seferi sırasında İngiltere’deki Southampton’dan New York’a doğru yol alırken, 14‐15 Nisan 1912 gecesi Newfoundland’ın 640 Km. açığında bir buzdağına çarparak battı. Kaza sonucunda 1515 yolcu yaşamını yitirdi”. Kader Ağlarını Örünce Bugün, iki gerçek yaşam öyküsü okuyacaksınız. Aralarında bir ilişki var mı?. Yanıtı ben vermiyorum, hatta herhangi bir yorum yapmamaya özen göstereceğim. İlk olarak, A.B.D. vatandaşı Straus (ya da Strauss) kardeşlerin öyküsünden başlayalım. Nathan ve İzidor Strauss kardeşler fayans, cam, zücaciye alanında bir aile şirketi, hatta bir endüstri kurmuş, zengin ve hayırsever tüccarlardı. İşyerlerini New York’a naklederek ürünlerini “R.H Macy and Company (Macy’s) Alış‐Veriş Merkezi’nde pazarlamaya başlamışlar, bir süre ortak olarak göründükten sonra, 1896 da bu dev Kuruluş’un sahibi olmuşlardır. Nathan Straus’un 
(044) Mart - Nisan 2016
- 127 -
DIYALoG
Günümüzde en önemli elmas yontma ve cilalama merkezidir. Aynı zamanda oldukça önemli bir turistik merkezdir. bir telegraf yollamış… Ama Kader ağlarını örmeye başlamıştı bile… Nathan’la eşi İngiltere’ye vardıklarında, dev transatlantik çoktan Southamptom limanından ayrılmış, kaderine doğru yol alıyordu bile… İzidor Strauss ve eşi, asrın korkunç faciasında yaşamlarını yitirenler arasındaydı. Nathan acı çekiyor, kardeşiyle yengesinin, TARİH’le randevularına gittiklerini düşünmekten kendini alamıyordu. Ve ömrü boyunca, kendisinin de eşiyle beraber, mutlak bir ölümden kıl payı kurtulduklrı hissini taşıyarak, yaşamını sürdürdü. Hayır işlerine hiç ara vermedi. Onun döneminde hiç kimse onun yaptıklarına erişemedi. 1931de yaşamını yitirdi. Sırası gelmişken, Netanya olarak da bilinen Kent’le ilgili birkaç not: orta batı İsrail’de, Akdeniz kıyısında, Yafo‐Tel‐Aviv’in kuzeyinde bulunur. Kenti birkaç kez ziyaret etme ve etraflıca tanıma fırsatını buldum seyahatlerimde... “Moşav” niteliğini koruduğu dönemlerde, daha çok narenciye üretimine önem verilmiştir. Nazi Almanya’ sından kaçan Yahudilerin gelmesi ve daha sonraları 2.ci Dünya Savaşı sonunda aldığı göçlerle, Netanya gelişme sürecine girdi. İkinci gerçek yaşam öyküsü, milyonlarca kişinin tanıdığı, 1929 Frankfurt doğumlu ANNE FRANK’ın öyküsüne gelelim. Ailesi ile birlikte, Gestapo’dan gizlenerek geçirdikleri dönemi anlattğı günlüğü ile, adını tüm dünyaya duyuran Anna’nın kısa yaşamını anımsıyalım… Babası Otto Frank bir iş adamıydı. Almanya’da Nazi Rejiminin başlamasıyla, tüm aile Hollanda’ya göç etti. 1942 yazında, birkaç Yahudiyle birlikte, iki yıl boyunca Otto’nun Amsterdam’daki işyerinin arkasındaki bir depoda gizlendilerse de bir ihbar üzerine, 4 Ağustos 1944 te Gestapo tarafından yakalandılar. İlkin götürüldekleri Auschwitz Toplama Kampında anneleri öldü. Bir süre sonra, Anna ve ablası Margot, Bergen‐
Belsen kampında tifüsten yaşamlarını yitirdiler. Savaş sona erdiğinde Otto Frank hayattaydı. Dolayısıyla, tavan arasında buldukları Anna’nın günlüğü, babasına teslim edildi. Birçok dile çevrilen Anna’nın Anıları, tiyatro oyununa ve sinema filmine konu oldu. “Her şeye rağmen,  (044) Mart - Nisan 2016
- 128 -
DIYALoG
İnsanların gerçekten iyi yürekli olduklarına inanıyorum..” Anna’nın Günlüğünde yazdığı bu sözler unutulacak gibi değil.. Strauss Kardeşlerin öyküsünü bir, iki yıl önce El Amaneser’de Ladino olarak yayınlandıktan bir süre sonra, bir okurdan kısa bir not aldım. Bu belge, Strauss’larla ilgiliydi. Bu, bana bilmece gibi göründüyse de, yanlışlık yapma riskini almak istemedim. Kısa bir araştırma yaptım. Aslı İngilizce olan o notu kelimesi, kelimesine çevirerek naklediyor ve yorumunu sizlere bırakıyorum.. “Nathan Strauss’un oğlu, NathanJr. Princeton Üniversite’sini bitirdikten sonra, 1908 de Almanya’daki Heidelberg Üniversitesine başladı. Orada Otto Frank adında genç bir San’at Tarihi öğrencisi ile tanıştı.Otto, genç Nathan’ın “MACY’S”de birlikte çalışma teklifini kabul etti.Frank New York Kentine aşıktı ama, 1909 da babası ölünce Almanya’ya dönmek zorunda kaldı.Birinci Dünya Savaşı’na katıldı. Nazi rejiminin ilk yıllarında başlayan Antisemitizm yüzünden, eşi ve iki kızı ile beraber Almanya’yı terk etti. Otto’nun kızlarından birinin adı “ANNE FRANK”tı..   
(044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 129 -
başlayıp toplumlar arası ilişkilere bakmaya çalışacak olursak, komşusunu sevmek elbet komşusuyla aşk hayatı yaşamak anlamında değil, ötekinin fikirlerini, inançlarını, geleneklerini benimsemek gibi bir ilke de mevzubahis değil, fakat ötekinin varlığına saygı göstermekle başlayıp insan medeniyetinde beklediğimiz bir özlem dile getirilmiş oluyor. Metinlerin ve kitapların dilini, dinini ancak insanların dile getirebildikleri yorumlamalardan öğrenebiliyoruz. Hepsinde ortak bulunan “insan unsuru”na baktığımızda sosyal bilimcilerin toplumsal kültür kavramı ile belirlemeye çalıştıkları farklı kültür faktörleri ön plana çıkar. Kültürlerin zamanla nasıl kaynaşıp ayrıştıkları ve arada doğan ihtilafların nerede nasıl gelişip ne tür çatışmalara yol açtıkları tarih derslerini kaplıyor. Devam eden ihtilafların nasıl idare edilip giderilebilecekleri ise her zaman bir endişe kaynağı oluşturuyor. Ekonomik ve ideolojik faktörlerin askeri güçlerle dengelenmesi bile güven telkin etmeye yeterli değil. Değişen güç dengelerine ve demografilere bakıldığında, aynı verilerin bazen bir endişe bazen ise bir ümit kaynağı olarak sunulduğu bile oluyor. Washington’dan Mektup
ALTAN GABAY / Washington DC
ABD’de Müslümanlık ve
Yahudilik Üzerine
Farklı millet, kültür, gelenek ve inançlara bağlı insanlar için oluşturulmuş ABD’nin anayasasına ve din ile devlet işlerini ayrı tutabilmek üzere konulmuş ilk yasa değişikliğine (First Amendment) baktığımızda, kurucu meclis üyelerinin bilgeliklerine ve arda bırakmış oldukları eserlere saygının nereden kaynaklandığını anlamak kolaylaşır. Millet veya ırkların ayrıcalıklarıyla değil, farklı fikirlerin bir araya getirilip ilerletilmesiyle elde edilmeye çalışılan bir üstünlük mevzubahis. Anayasa hakimlerinin bile orijinal metin üzerine tartışmalarında, bazen konulara tarihi bağlamda hiç bakmadan, metinde kullanılmış kelime anlamları ve cümle yapıları üzerine durmaları Tora, İncil, Kuran gibi eserlerin tefsirlerini andırabilir. Tora’nın hemen hemen tam ortasında (Leviticus 19:18) bulabileceğimiz ve insan medeniyetinin ortak bir ilkesi olarak birçok farklı kültürde de Altın Kural olarak tanımlanmış “ötekine saygı” ilkesinden  (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 130 -
Anglo‐Saxon Protestan (WASP) olarak tanımlayan cemaatlerin zaten bugün de artık bir nüfus çoğunluğu temsil edemedikleri, Katolik, Mormon, Müslüman ve diğer dini cemaatlerin teşkil ettikleri toplam nüfus yanında ABD’de dini bir azınlık olarak kaldıkları görülebilir. Örneğin 2023 yılında ABD’de Müslüman nüfusun Yahudi nüfusunu geçeceği tahmin ediliyor. Ancak Müslüman kurumların ABD'de zamanla nasıl gelişeceklerini tahmin edebilmek çok daha zor. ABD’de 2001 yılı El Kaide saldırılarına bir dönüm noktası olarak bakıldığında, birbirlerini yok etmeye azimli militan dinciler haricinde Müslüman bireylerin gerek ideolojik gerek ise kurumsal bağlamlarda mezhep ayrılıkları üzerinde düşünmeye zorlandıkları görülüyor. Bazen geleneksel cemaatlerinden uzaklaşıp ayrılmayı seçtikleri gibi, bazen ise yeniden kurumlaşabilmek için gösterdikleri faaliyetlerin diğer inanç gruplarınının gelişmesine paralel izlenimler bıraktıkları oluyor. ABD’de fikir kulüpleri, dostluk yurtları, havura kurumları gibi örgütlenmelerin yabancısı olmayanlar için bu tip gelişmeler gayet normal görülmekle beraber, yeni gelişmelerin politik İslam hareketlerinden ve kıtaları aşan güncel terör olaylarından bağımsız olarak irdelenmesi kolay değil. Demografik araştırmalara dönecek olursak, 2043 yılına doğru ABD’de siyah‐beyaz nüfus oranının eşitleneceğini ön göriülmekte. Dataya sırf dini bağlamda bakılacak olursa kendilerini esasen Beyaz Bu meyanda toplumsal kültürlerin evrimine bakacak olursak, insanların belirli bir yönetmenliğin kanunları ve tayin edilmiş sınırları dahilinde yaşam sürdürdüklerinde bile, çevrelerinden soyutlanamadıkları görülebilir. Devletler bile ister istemez sınırları ötesindeki değişim ve gelişimlere açık birer sosyal sistem teşkil ederler. Hepsine ortak olan insan unsurunu en kolay arda kalan sanat eserleri ile takdir etmemiz mümkün. Örneğin Antik Dünya'nın yedi harikalarından biri olarak bilinen devasa “Rodos Heykeli” ve ünlü şair Emma Lazarus’un (1884‐1887) dizeleriyle birlikte bir “Hürriyet Abidesi”ni göz önünde bulunduracak olursak, veya İsrail’in milli marşı “HaTikva”yı teşkil eden ezgileri dinleyip ayırt etmeye çalışırsak, devletlere özgü kimliklerin de ancak diğer devlet ve kültürleri bağlamında anlam kazanıp geliştirilebildiğini görebiliriz. 
(044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 131 -
iken, toplumlar arası ilişkilere bakabilmemiz için imkânlar maalesef sınırlı. Hele İran söz konusu olduğunda nükleer tehditler ve Purim skeçlerini andıran senaryolar haricinde toplumlar arası diyalogların ilerlemesi gayet zor görülüyor. Merak edip kendileri yakından görmek isteyenler icin, İran halen kolay gezip tozulacak bir memleket de değil, fazla ilgi gosterenlerin tutuklanıp rehin alındıkları oluyor. Biraz uzaktan izlenimler edinebilmek için, ABD vatandasi usta ahçı ve TV yapımcısı Anthony Bourdain'in bundan iki yıl kadar evvel CNN için hazırlayıp sunmuş olduğu 42 dakikalık bir belgesel halen ilgi toplamakta: https://vimeo.com/111380331 http://globalpublicsquare.blogs.cnn.com/2014/11/01
/bourdain‐iran‐different‐from‐what‐i‐could‐have‐
imagined/ Mevcut İran rejiminin arz ettigi tehdit ve tehlikleri küçümsemeden, devletler arası ilişkilerin ve antlaşmaların niteliklerine de hiç inmeden, sırf toplumsal ilişkilerin geliştirilebilmesi için çalışmak her ne kadar zor olsa dahi, toplumlar arası savaş zihniyetini yenebilmenin hem İsrail hem de İran vatandaşlarının geleceği için önem taşımakta olduğu kanısındayım. Baskı ve tehdit altında yaşadıklarında bile bireylerin, fikirlerini ve kurumlarını geliştirmeye devam etmeleri, hatta güç kazanmaları olanaksız değil. Buna karşılık toplumsal kültürlerde savaş zihniyetine yol açan zararlı faktörleri şu şekilde özetlemeye çalışabiliriz: 1) Altın Kural bozulduğunda, yani “ötekine saygı” göstermek imkânsızlaştığında, poblemin çok basit bir çözüm gerektirdiği hevesine kapılmak mümkün. Fakat tartışmalar altın kuralı bozacak nitelikler göstermeye başladığında ortadaki problemin basit değil, çözülmesi gayet zor sorunlar içerebileceğini düşünmek gerekir. Konular yozlaştırılıp her olay tek bir faktöre bağlanmaya çalışıldığında felaketlere yol açılmış olur. 2) Saldırmak veya içe kapanmaktan başka bir çare bulunup gösterilemediğinde korku, öfke ve umutsuzluk gibi hisler salgın halini alabilir. 3) Yalan, dolan, itham ve tehditlerden sonra bir de üstünlük taslama hevesi baş gösterdiğinde geri dönülmesi çok zor bir yola girildiği anlaşılır. Ön yargılar, rakiplerinin kötü niyetleri ve eski ezberlerden hariç odaklanacak konu kalmadığında kötü bir alışkanlık gibilerden insanın savaş zihniyetine yenik düşme tehlikesi artar. Şimdi ABD’de Müslüman‐Yahudi ilişkilerinden ziyade İsrail'in Arap ilişkileri ve Türkiye, İran gibi devletlerle diplomatik anlaşmazlıkları gündemde  (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 132 -
Bu olaydan sonra Wiesenthal manevi bir ikilem karşısında kalmıştı: annenin gözyaşlarını, analık içgüdülerini yok mu sayacaktı? Diğer taraftan bu askerin de katıldığı akıl almaz vahşeti af mı edecekti? Kurbanlar adına birilerini affetme yetkisine sahip miydi? Wiesenthal, bu ikilemi onlarca aydın, düşünür ve din adamına yöneltti ve onun yerinde olsalardı nasıl davranacaklarını sordu. Yahudi olmayanlar, çoğunlukla affetmek için çeşitli nedenler öne sürdüler ve hatta bazıları Wiesenthal’i gaddarlıkla bile suçladı. Buna karşın soruya muhatap olan Yahudiler genelde askerin işlemiş olduğu suçlar nedeniyle herhangi bir affın söz konusu olamayacağını, Wiesenthal’in kurbanlar adına affetme yetkisine sahip olmadığını belirttiler. Sizlerden de bu yönde veya benzer cevaplar almıştım. Bazı düşünürler bu inançlara göre değişen cevapları dinlerin öğretilerine bağlamıştı. Yani bir anlamda kapalı bir dille Yahudilikte affetmenin yer almadığını ima ediyorlardı. Ne de olsa Tora’mızın “dişe diş, göze göz” deyişini, Talion yasasını içeren bir öğreti olduğu öne sürüyorlardı. Metince
METİN DELEVİ / İstanbul
Yahudilikte
Özür Dilemek, Affetmek
Hatırlayacaklarınız olacaktır, 1‐2 yıl önce, Simon Wiesenthal’in Şoa döneminde başından geçen ilginç bir olayı aktardığı The Sunflower – Ayçiçeği kitabını özetlemeye çalışmış ve sonunda Wiesenthal’in sorduğu soruyu sizlere yöneltmiştim. Konuyu özetlersek, Yahudileri vahşi bir şekilde katleden Nazi subayı, zaman içinde yaptıklarından vicdan azabı çekmeye başlamış ve sonunda, ölüm döşeğinde, Wiesenthal’den yaptıklarından ötürü kendisini affetmesini istemişti. Wiesenthal ise bir şey söylemeden yaralının yanından ayrılmış, ertesi sabah ise askerin öldüğünü ve kendisine hatıralar bıraktığını öğrenmişti. Savaştan sonra bu askerin annesini bulmuş, askerin işlediği cinayetlerden hiç bahsetmemiş, oğlunu masum bir aziz olarak gören annenin hatıralarını lekelememişti. 
(044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 133 -
Avel ile Kaen, Avraham ve Lot, Esav ile Yaakov arasında büyük anlaşmazlıkları görüyoruz. Ancak kimse kimseyi affetmemiş. Diğer taraftan günlük sosyal hayatımızda, politikada bu söylemler devam ettiriliyor. Gaddar Yahudi, kindar Yahudi gibi sözler gündelik hayatın bir parçası oldu sanki. Shakespeare “Venedik Taciri” oyununda bu temayı işlemiş ve oyunun kahramanı Shylock kindar gaddar Yahudi’nin sembolü olarak kullanılmış. Bazı Hıristiyan dini otoriteler ise olayı bir adım daha öteye götürüyor. “Eski Ahit’in kindar, intikamcı Tanrı’” sından söz ediyor. Hatta internette okuduğum bir vaazda “Yahudilikte affetmek günahtır çünkü Yahudi inanışında affetme Tanrı’ya özgüdür, affetmeye kalkışan bir Yahudi kendini Tanrı yerine koymuş olur ki bu en büyük günahtır” diye garip bir söylemde bulunmuş. Gerçekten dinimiz, Tora’mız ve öğretileri böyle midir? Araştırma ihtiyacı hissettim. Bu konuda bulduklarımı ve öğrendiklerimi sizlerle paylaşmak istedim. İbranicede özür “salah” kökünden türemiştir ve bilgisayarım yanlış hesaplamadıysa Tora’da 46 kez kullanılmıştır. Bu kavramı incelemek için önce Tora’dan başlayalım. Anlaşmazlık sonrası ilk af konusunu Yosef ile kardeşleri arasında görüyoruz. Vayigaş paraşasında şu bölümleri okuyoruz: “Yosef kardeşlerine Lütfen bana yaklaşın dedi. Yaklaştıklarında ben kardeşiniz Yosef’im. Hani beni Mısır’a satmıştınız. Şimdi beni buraya sattığınız için üzülmeyin, kendinizi suçlamayın. Çünkü Tanrı beni hayat kurtarmak amacıyla sizden önce göndermiş. Zira bölgede iki yıldır kıtlık var. Tanrı ülkede varlığınızın sürmesini garantilemek ve sizi olağanüstü yollarla kurtarmak üzere hayatta tutmak için beni sizden önce gönderdi. Bu sözlerin ardından Yosef kardeşi Binyamin’in omuzlarına düşüp ağladı. Sonra tüm kardeşlerini öptü ve onların omuzları üzerinde ağladı.” Tora’mızdan çok anlamlı bir affetme öyküsü. Hatta bir bakıma affetmeyi Haşem’in bir emri olarak gösteriyor. Diğer bir toplumla yaşanan ilk affetme olayını ise Avraam ve Filistin Kralı Avimeleh olayında Vayera  (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 134 -
Her gün Şema Israel duasını okuruz. Ancak akşam yatmadan önce okuduğumuz Şema’da ilave edilmiş bir bölüm vardır. İşte tercümesi: Paraşa’sında görüyoruz. Konu ise özetle, Avraam eşi Sara’yı Kral Avimeleh’e kız kardeşi olarak tanıtmış, bunun üzerine Kral’da Sara’yı eş olarak almaya karar vermişti. Ancak Haşem Avimeleh’i rüyasında Sara’nın aslında bir kocası olduğu ve günah işlemekte olduğu konusunda uyardı. Avimeleh’de bu gerçek üzerine Avraam’ı özür dilemek üzere yanına çağırtmış, Avraam’da Sara’nın aslında yarı‐kız kardeşi olduğunu söylemiş ve Avimelech’i affetmişti. Avimelech’de şöyle söylemişti: “Evrenin Hâkimi, beni sinirlendirmiş, ya da bana karşı gelmiş, ya da bana karşı gerek vücudumla, gerek onurumla, gerekse bana ait herhangi bir şeyle olsun, kazara ya da isteyerek dikkatsizlikle veya bilinçle, sözde ya da fizikken, bu yaşamımda veya diğer yaşamlarımda bana karşı hata işlemiş olan her kim varsa onu affediyorum. Tanrım, atalarımın Tanrı’sı senden dilerim ki artık kimseyi incitmeyeyim. Birilerini incittiysem veya birilerine zarar verdiysem lütfen beni affet ve cezalandırma” Şema’yı bu kısa ilaveyi de içerecek şekilde ömrümüz boyunca okumakla yükümlüyüz. Yani her gün affediyoruz veya af diliyoruz. Nasıl denebilir ki affetmeyen bir toplumuz? İnsani duygularla dolu, insanı seven, insanlar arasında barışı hedefleyen bilgelerimizin hazırladığı bu metin bunun bir kanıtı değil mi? “İşte tüm ülkem önünde dedi. Uygun gördüğün yere yerleş. Sara’ya da, bak, kardeşine 1000 parça gümüş veriyorum dedi. Senin adına yanındaki herkes için, olanlarla ilgili bir kanıttır. Başın dik durabilirsin. Avraam Tanrı’ya dua etti. Ve Tanrı Avimeleh’i eşini ve cariyelerini iyileştirdi.” Avraam ile Avilemeh’in yolları bir daha kesişecekti. Yine aynı Peraşa’da okuduğumuz üzere, daha ileride bir dönemde Avimeleh’in hizmetkârları Avraam tarafından kazılmış bir kuyuya zorla el koydular. Avraam’da bu durumu Kral’a bildirmiş, kuyuyu kendisinin kazdığını yedi tanık tarafından doğrulatmış ve Avimeleh’de tekrar özür dilemek durumunda kalmıştı. Yahudi dini kuralları, ister sözel, ister fiziki, ister maddi, ister duygusal, ister sosyal olsun, birine verdiğimiz zarar için özür dilememizi emreder. Aynı şekilde affetme konusunda âli‐cenap olmamızı ister. 
(044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 135 -
Özür dileyene karşı zalim olmak günahtır. İnsan süratle affetmelidir. Suçlu özür dilerse af hemen peşinden gelmeli ve bu affetme isteyerek ve içtenlikle olmalıdır.” Yosef Karo’nun Sulhan Aruch’unda da benzer ifadeleri görmekteyiz. Sulhan Aruch’da aynen şöyle yazılmaktadır: “Her Yahudi Yom Hakipurim öncesi hemcinsini teskin etmelidir” (Oreh hayim 606:1) Yine aynı yönde: “insanoğlunun Hashem’e karşı işlediği günahlar için Yom Hakippurim kefaret zamanıdır, insanın hemcinslerine karşı işlediği suçlar mağdur tarafından affedilmedikçe Kipur günü bu suçlar için telafi günü olamaz” ( Mishna Yoma 85b) “insan hemcinslerine karşı işlediği suçlar için zamana bakılmaksızın her an özür dileyebilir. Ancak bu özür gerçekleştirilemediyse ve Kipur’da günahlarından arınmak isteniyorsa özür dileme Kipur öncesi gerçekleştirilmelidir.” ( Mishna Berura) Bakın Maimonides bu konuda nasıl bir yorum getirmiş. “Yom Kipur’da yalnızca insanın Tanrı’nın emirlerine karşı gelerek işlenmiş günahlar için af dilenir. Ancak, hırpalamak, fiziki darp, çalma, küfür etme ve benzeri insanın insana karşı işlemiş olduğu suçlar, mağdurun borcu ödenmeden, mağdur yatışmadan affedilemez. Borç ödenirse bile yine özür dilenmelidir. Karşı tarafı üzecek sözler kötü sözler sarf edilmişse, mağdur yatıştırılmalı ve affedilinceye kadar özür dilenmeli hatta yalvarılmalıdır”. Maimonides özür dileme ve affetme konularında bir takım kurallar da koymuştur: “karşı taraf affetmeyi reddediyorsa, özür dileyecek olan suçlu, yanına üç kişi alarak özür dilenecek kişinin yanına gitmeli ve özür dilemelidir. Eğer yine reddedilirse değişik üç kişiyle ikinci ve hatta üçüncü kez özür dilemelidir. Eğer üçüncü kerede yine ret gelirse suçu işleyen özür dilemekten vazgeçebilir. Bu durumda mağdur suçlu konumuna geçer. Ancak mağdur suçlunun eğitmeni veya Rav’ı ise gerekirse bin kez veya sayısına bakılmaksızın affedilinceye kadar yanına gidilip özür dilenmelidir.  (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 136 -
“bein adam l’havero”” olarak tanımlanan bir insanın hemcinslerine karşı işlediği suçlar, günahlar karşı taraftan bir af gelmedikçe, Tanrı katında da affedilmez. Örnek olarak, fiziksel darp ile ilgili dini kural tüm maddi tazminatlar ödenmiş olsa bile, fiili işleyen kişinin mutlak bir şekilde mağdurdan özür dilemesi ve mağdur tarafından affedilmesi gerektiğini çok net bir şekilde vurgulamaktadır. Şimdi önümüze yeni bir parametre daha çıkıyor. Hemcinsine karşı suç işleyenin özür dilemesi yanında mağdurun da affetme mükellefiyeti vardır. Bilgelerimizin dediği gibi insan affetme konusunda “sedir ağacı gibi sert değil, şeker kamışı gibi esnek” olmalıdır. Yine Talmud’da belirtildiği üzere “her kim ki hemcinslerine karşı merhametli ve bağışlayıcı olur, Tanrı katında da merhametle karşılanacaktır”. Bilgelerimiz bu konuda bir adım daha ileri gidiyor. “Bağışlayıcı olmayan, Avraam soyundan olamaz, çünkü Avraam’ın soyundan gelenlerin en önemli özelliklerinden biri merhametli, bağışlayıcı İşte bu nedenledir ki Kipur’da Kol Nidre öncesi Tefila Zaka adı verilen bir dua okunur. İşte tercümesi: “Bana karşı, ister fiziki, ister maddi, ister manevi suç işleyen veya bana karşı kötü sözler söyleyen veya hakkımda dedikodu yapan her kim varsa tümüyle affediyorum. Ayrıca, ister fizikken ister malvarlığım üzerinden, bana verilmiş tüm zararlar için ve genel anlamda insanın hemcinsine karşı işleyebileceği günahlar için, mahkemede geri alabileceğim maddi tutarlar ve sırf affedeceğimi bilerek bana karşı günah işleyenler haricinde tüm hataları affediyorum. Bu özel durumlar haricinde olanları tümüyle affediyorum ve hiç kimse bana karşı işlenmiş bu suçlar bu hatalar nedeniyle cezalandırılmasın. Ve aynen benim herkesi affettiğim gibi, Ulu Tanrım, sen de, insanların beni tamamıyla affetmesi için bana yardımcı ol” . Yukarıda verdiğim örneklerden şunu anlıyoruz: Yahudi öğretilerine göre, her ne kadar cömert olsa bile, Tanrı’nın affı yalnızca insanoğlunun Kendisine yönelik günahlarını kapsar. Bu da “bein adam la Makom” olarak tabir edilir. 
(044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
olmalarıdır. Bağışlayıcı olmayan Akzari’dir yani zalimdir. Bağışlayıcılık Tanrı’nın Avraam ve soyuna bahşettiği en önemli niteliklerden biridir” diyor. - 137 -
merhametliyse, insanoğlu da hemcinslerine karşı bağışlayıcı ve merhametli olmalıdır. Rabi Nahman bu iki nedeni çok iyi birleştiriyor: “Tıpkı Tanrı gibi, bağışlayıcı ve merhametli olunuz. Tanrı’da bu sayede size karşı merhametli olacaktır.” Sevgili Yahidler, Yahudilikte özür dileme ve affetme kavramlarını çok kısa örneklerle aktarmaya çalıştım. Yahudilikte bu kavramların yeri olmadığını söyleyenlerin ne kadar yanıldığını göstermek istedim. Son olarak işaret etmek istediğim bir nokta daha var. Verdiğim örneklerde dindaşınız yerine hemcinsiniz ibaresi kullanılıyor. Yani Yahudi’nin yalnız Yahudi’ye karşı böyle davranması değil, tüm insanlara karşı tutumunu belirliyor. Bu da Yahudiliğin evrensel hoşgörüsünü gösteriyor. Hatalarımız için af dilerken içten, af dileyenleri hemen bağışlayacak kadar insan sevgisiyle dolu olmak dileğiyle.   Bilgelerimiz, mağdurdan beklenen etik davranışlar konusunda biraz daha ileriye gidiyor. “Mağdur, suçluyu yalnız affetmeye hazır olmaktan öte, suçlu özür dilemeden bile önce Tanrı’dan suçluyu bağışlaması için dua etmelidir” diye ilave ediyor. Bu talep ise tamamıyla Avraam’ın Avimeleh’i affetmesi için Tanrı’ya dua etmesine dayandırılıyor. Mağdur olanın suçluyu affetmeye hazır olması gerekliliğinin nedeni iki yönlüdür. İlki biraz bencilce görünebilecek bir nedendir. Gördüğümüz gibi birinin hemcinsine merhametle, bağışlayıcı olarak yaklaşması, Tanrı katında kendisine yönelik bir bağışlama sağlayacaktır. İskenderiyeli Yahudi bilge Philo’nun dediği gibi “günahların için bağışlanma diliyorsun, sana karşı suç işleyenleri affediyor musun? Bağışlanma, bağışlama ile birlikte gider” İkinci nedene gelince tamamıyla Tanrı’yı örnek almaktır. Nasıl ki Tanrı kullarına karşı  (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 138 -
Çünkü içinde olduğumuz dönem ve gelişmelerden kaçmak, yorgunluk atarken güzel ve keyif alabileceğim şeylerle ilgilenip beynimi besleme isteğiyle kitap ararken bana göz kırptı. Çok sevdim. Yıllardır duymadığımız sözcükleri derleyip kitabı hazırlayıp yayınlayan Banu ve Onur Ertuğrul çiftinin bu projeye niçin girdiklerini okurken daha da tutuldum. Artık sosyal medya ve mobil aplikasyonlarda yazı yazmak yerine emojilerle kendimizi ifade ederken bu sözcükler başka bir deme taşıdı. Belki, çocukluğumun neşeli, huzur dolu haşarı sokak arkadaşlıkları, renkli dostluklar, komşuluklar ve arkadaşlarımın aile büyükleri ile saygıyla ve dikkatle sohbet ettiğimiz yıllarını hatırlattığı için. Belki de beni çocukluğumun geçtiği Moda ve Bahariye sokaklarına ışınladığı ve mutlu hissettirdiği için çok sevdim. Duygularıma tercüme olan yazarlarının da söyledikleri gibi; “Velhasıl, kelimeler bazen feryadımız, bazen sitemimiz, ve bazen de isyanımız oldu.” Ara ara elime alıyor, dikkatle okuyor ve beni taşıdığı güzel dünyada kendimi kaybediyorum. İz Düşümü
LİNA FİLİBA / İstanbul
Mâkûs Demde
Efkâr ve Deva Arama
(Yolunda Gitmeyen,
Uğursuz Zamanda Hüzün ve Çare Arama)
Değerli Dostlar, İçinde olunan ahval ve şerait içinde huzura kavuşmak isterken her dem nâçâr bir feveran içinde olunamaz ki….. Evet, bu böyle devam edemez. Ben Osmanlıca yazamam. Ammavelakin zevk ve huşu içinde “Lûgat365 – bazı kelimeler çok güzel” sözlüğünü okuyorum. Nereden çıktı bu diye düşünebilirsiniz elbette. Ben de düşündüm. 
(044) Mart - Nisan 2016
- 139 -
DIYALoG
‐Yağmurun altından ne zaman kaçılacağını; ‐Erken kalkanın niçin yol alacağını; ‐Yaşamın her zaman adil olmadığını; ‐Ve belki de benim hatam olduğunu. Sağduyu basit ve sağlam maddi ilkelere (kazanabildiğinizden daha fazla harcamayın) ve güvenilir stratejilere (çocuklar değil yetişkinler sorumludur) sahip olarak yaşadı. Sağlığı iyi niyetli ama zorbaca düzenlemeler getirildiğinde hızla bozuldu. Altı yaşında bir oğlanın sınıf arkadaşı ile öpüşmesinden cinsel taciz ile suçlanması haberleri; öğle yemeğinden sonra gargara ile ağızlarını temizleyen gençlere okuldan uzaklaştırma cezası verilmesi; asi bir öğrencisini azarlayan öğretmenin kovulması onun durumunu daha da ağırlaştırdı. Sağduyu, asi çocuklarını disipline etmekte başarısız olan anne babaların kendi yapamadıkları işi yapmış olan öğretmenlere saldırmaları ile gücünü kaybetti. Okulların öğrencilerine güneşten koruma kremi veya aspirin verebilmek için ebeveynlerden izin almaları gerekirken diğer taraftan öğrenci hamile Yaşadığımız bu dönemde yolunda gitmeyen bir şeyler varsa sadece kendi coğrafyamızda değil her tarafta olduğunu görmek bir nebze rahatlatıyor doğrusu. Etik ve doğru duruşun değersizleştirildiği, mantığın bacadan kaçtığı bir dünya. Değerlerimiz, referanslarımız altüst olmuş durumda ise bu şartlardan sıkıntı duymamız garip olmasa gerek. Yaşadığımız dönemin çarpıklığını son derece akıllıca aktaran ve Amerikalı komedyen George Carlin’e atfedilmiş olan aşağıdaki vefat ilanını paylaşmak istiyorum. “Sağduyu”nun aramızdan ayrılmış olduğunu duymuş muydunuz? Bir İngiliz gazetesinde okuduğumuz vefat ilanı. “Bugün yıllardır birlikte olduğumuz sevgili eski dostumuz Sağduyu’nun vefatının yasını tutuyoruz. Doğum kaydı uzun zaman önce bürokrasinin çarklarında kaybolduğundan beri, hiç kimse tam olarak kaç yaşında olduğundan emin değil. O, aşağıda sıraladığımız değerli dersleri geliştirmiş olmasıyla hatırlanacaktır:  (044) Mart - Nisan 2016
- 140 -
DIYALoG
‐Ve oğlu, Akıl yaşamlarını kaybetmişlerdi. Sağduyu’nun vefatından sonra geride kalan beş üvey kardeşi; ‐Haklarımı Biliyorum, ‐Şimdi İstiyorum, ‐Başkası Sorumlu ‐Kurban Benim ‐Bana Hiç Bir Şey Yapmadan Para Ver Çok az kişi onun kaybolduğunu farkedebilmiş olduğundan cenazesine katılım oldukça düşüktü.” Allahaısmarladık hemdertlerim. kaldığında veya kürtaj olmak istediğinde ebeveynleri bilgilendirmemeleri gerektiğinden dolayı durumu daha da ağırlaştı. Dini ibadet mekanları işletme haline getirildiğinde ve suçlulara kendi kurban ettiklerinden daha iyi davranıldığını gördüğünde Sağduyu yaşama isteğini kaybetti. Kendimizi, kendi evimizde bir hırsızdan koruyamadığımızda, hırsız kendimizi savunmamızdan dolayı saldırı suçlaması ile mahkemeye verdiğinde Sağduyu yıkıldı. En nihayet, dumanı tüten kahve ile dolu karton bardağın sıcak olduğunu fark edemeyen bir kadının bardağı kucağına koyup üzerine kahve döktüğünde, yandığı için açtığı dava ile derhal kendisine çok büyük bir ödeme yapılması ile Sağduyu yaşam isteğini kaybetti. Sağduyu’nun ölümü öncesinde, ailesinden; ‐Anne ve babası, Gerçek ile Güven, ‐Eşi, İhtiyat, ‐Kızı, Sorumluluk,   
(044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 141 -
mahallelerinde planlı ve düzenli bir yapılaşmadan söz etmenin mümkün olmadığını özellikle vurgulamakta. Hatta, Frenk mahallesindeki sokağın “hiçbir geometrik düzeni olmayan ve genişliği hiçbir yerde 7‐8 metreyi pek geçmeyen dar ve uzun bir yoldan ibaret” olduğu ifade edilmekte. Mütevazı konutların yer aldığı düzensiz bir yapıya sahip olan Müslüman Türk, Yahudi, Ermeni ve Rum mahallelerinde, evler, dar ve kıvrımlı yollar üzerinde çoğunlukla yangına dayanıksız olan ahşaptan inşa edilmekteydi. Kentin tamamında mimari bir düzen yoktu ve “herkes oturacağı binayı arsa sahibi ile olan anlaşmasına göre ancak istediği biçimde, istediği tarzda inşa edebilmekteydi”. Anlaşıldığına göre, kenti baştanbaşa yıkıp adeta harabeye çeviren 1688 depreminden sonra, inşaatlarda ucuz bir malzeme olan ahşap malzemenin kullanımı tercih edilmeye başlanmıştı. 1714 yılında İzmir’e gelen Lucas, evlerin temelden itibaren 10‐15 metre yüksekliğe kadar taştan; üstünün ise, ahşap karkas ve kerpiç dolgudan inşa edildiğini yazmaktaydı. Büyük bir olasılıkla, depremlerden korunmak dürtüsünün etkisi altında kullanılmaya başlanan bu hafif malzemenin Tarihin İzinde
Dr. SİREN BORA .
İzmir Yangınları ve
İzmir Yahudi Mahallelerine İişkin
Kısa bir Değerlendirme
İzmir 15. yüzyıl ile 17. yüzyıl arasında, küçük bir köyden kasabaya, kasabadan da bir “liman kente” dönüşürken, ne şehircilik ne de kapsamlı bir kentsel planlama ile tanışıktı. Dinsel cemaatlere göre dağılım gösteren farklı yaşam alanlarına ayrılmış olan kent, bu alanlarda o cemaatlere özgü konutları ve İbadethane, okul, hastane gibi hizmet yapılarını barındırmaktaydı. Bu karmaşıklık içerisinde sadece Avrupalıların ve Levantenlerin sahil kesiminde yer alan yaşam alanı Frenk Mahallesi, çağdaş kentsel dokuyu andıran bir görüntüye sahip izlenimi vermekteydi. Ancak dönemi konu alan pek çok seyahatname, Frenk Mahallesinde ve kentin arka planında kalan Müslüman Türk, Yahudi, Ermeni ve Rum  (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 142 -
 Haziran 1841’de başlayan İzmir Yangını, Yahudi mahallesini ve pek çok Sinagogu yakıp kül etti. Binlerce Yahudi evsiz kaldı. “İzmir’li Yahudiler, Ağustos 1841 yangınının, kaşer et yemeyen yoksullar için Tanrısal bir ceza olduğuna inandılar’’. İzmir Yahudileri için “büyük bir darbe’’ olan bu yangın kentteki Yahudi nüfusunun azalmasına ve morallerin bozulmasına yol açtı. Öte yandan çaresiz kalan yoksul Yahudi halkın sayısal çoğunluğu oluşturması sonucu kentte Misyoner etkinlikler yoğunlaştı.  1845 Yangını, akşam saatlerinde başlayıp ertesi gün öğle vakti kontrol altına alınabildi. Birçok gezginin anılarında övgü ile söz ettiği İzmir, 17 saat süren ve sekiz on kola ayrılarak çok geniş bir alana yayılan alevlerle yerle bir oldu. Fırın ve temel gıda maddeleri satan dükkanlar dahi yandığı için aç ve açıkta kalan kent halkına, İstanbul’dan hatta Mısır’dan para ve yiyecek yardımı yapıldı. İzmir’deki üç Fransız Rahibe tarafından Paris’teki Rahibe kardeşlerine kolayca tutuşabilme özelliği ve evlerin hepsinin, geniş ve birbirine bitişik saçaklı çatılara sahip olması nedeni ile kent, her yangın faciasında, hemen hemen tamamen yanıp kül olmaktaydı. Nitekim, İzmir tarihi üzerine araştırma yapanlar çok iyi bilirler; İzmir geçirdiği doğal afetlerle, özellikle depremler ve yangınlarla ün yapmış bir kentti. Sayısız kez baştanbaşa yıkılıp, sayısız kez yeniden inşa edilmişti. Elimizde bulunan seyahatname ve resmi kayıtların ışığında; 1688 depremi ve ardından çıkan yangın “biri yıkan ve biri de yakan iki büyük felaket” ile başlatabileceğimiz İzmir’in yakın tarihi, 1882 yılına değin ‐ o yıl dahil‐ tam 11 adet yangına sahne olmuş ve bu yangınların çoğu, Yahudi mahallesinde büyük yıkıma ve kayıplara yol açmıştı.  1744 Yangını, İzmir Yahudilerini yoksullaştıracak kadar büyük bir felakete neden olmuş izlenimi veriyor. Bir başvuru örneğine göre; İzmir Yahudi Cemaati, bu büyük yangının ardından cizye, harac, bina vergisi benzeri imparatorluk vergileri ile toplumsal vergilerde indirim yapılması talebini İstanbul’a iletmişti. 
(044) Mart - Nisan 2016
- 143 -
DIYALoG
yazılan bir mektupta ise, 1845 İzmir yangını şöyle anlatılmakta: “3 Temmuz Perşembe günü şehirde inanılmaz bir yangın patlakverdi… Yarım günde şehrin büyük bir kısmı ateşler içinde kaldı…Fransa’da bu tür bir yangının ne dehşetini ne de çıkardığı sesi hayal edebilirsiniz. Buradan görülen manzara dehşet verici bir cehennem görüntüsü… Bütün Katolik semti ateşler içinde. …Cumartesi sabahı yangın yavaş yavaş durulmaya başladı. Katolik semti tanınımaz haldeydi. Biribirine girmiş kalıntılar arasındaydık… Geriye yalnızca toprak kalmıştı. 1841 yılında Türk ve Rum mahalleleri yandığı zaman zengin Katolikler onlara yardım etmişti. Şimdi Katoliklere kim yardım edecek…’’.  İzmir 1854 yılında, Kemeraltı’ndaki “560 dükkan ve mağaza, bir mescit, bir medrese, bir hamam, 50 bab Yahudi odası), bir mektep ve iki sebil toplam 616 gayrı menkulün kül olması” ile sonuçlanan büyük bir yangına sahne oldu.  18 Temmuz 1882 tarihli yangın ise, “saat ikide başladı ve rüzgarın şiddetli esmesi sonucu hızla yayılarak tam yedi saat sürdü. Bu süre içerisinde 1200 Yahudi, 100 İslam ve 100 Rum aile evsiz kaldı. Yangın sırasında bir yaşında olan bir Yahudi çocuk ta yanarak ölmüştü”.    (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 144 -
Ben neye takıldım biliyor musunuz? Facebook’ta Struma ile ilgili yazıma, birisi “o gemidekiler Türk olsaydı, acaba Türkiye böyle mi davranırdı?” şeklinde bir yorumda bulundu. Doluya koydum almadı, boşa koydum dolmadı… Ne yazık ki evet sevgili dostum. Ne yazık ki evet. Türkler bunu Türklere ’de yaptılar. Hem de ne trajedi ile. MAVİ ALAY trajedisi. Neden yaptılar? Mecburiyetten. Karanlık günlerdi. Çok karanlık. Şimdi MAVİ ALAY’ı ben yazayım, siz de okuyun bakalım sevgili okurlar… Ankaralı’nın Köşesi
AARON BARUCH (Ankaralı) .
Mavi Alay
22 Haziran 1941. 3 milyon Alman askeri, Barbarossa Harekâtı ile Rus Toprakları’na girdi. 21 Ekim 1941’de Kırım Yarımadası’nı anakaraya bağlayan Perekop kıstağında Kızıl Ordu, Almanlar’a yenildi. Almanlar Kırım’a girdiler. Stalin döneminin baskılarından bunalan Kırım Struma’yı andık. Denize çelenkler atıldı. Konuşmalar, özür Türkleri (Tatarlar), Nazileri adeta kurtarıcı olarak beklentileri… Devlet erkânı da katılınca daha bir böbürlenme görmüşlerdi. Naziler için de bu bulunmaz fırsattı. imkânı buldu Yahudi Cemaati. “Gördünüz mü kimler geldi?” Almanlar’la Tatarlar, iyi anlaşıyorlardı. filan… İstanbul Yahudi Cemaati Başkanı İbrahimzadeh, “biz de yuh yani, bu kadar sene 10 kişi bir araya gelip de bir kadiş Türkiye o yıllarda hesapta tarafsızdı. Fakat içten içe okumadık” demiş. Doğru söze ne denir? Alman yanlısı idi. Barbarossa harekâtı başladığında 
(044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 145 -
kendilerine yeni bir hayat kurmaya çalışıyorlar. Ancak bu hayalleri kısa sürede yıkılıyor. Çünkü İngiliz ve Amerikan orduları Akdeniz sahillerinden İtalya’nın kuzeyine doğru ilerlemektedir. Bunun üzerine Tatarlar çoluk çocuk daha kuzeye, Drau nehri kıyısındaki Ober Drauburg yöresine naklediliyorlar. Nehir kıyısına kurulan çadırlarda ve derme çatma barakalarda aileleriyle yaşama tutunmaya çalışıyorlar zor bela. Ancak henüz çileleri bitmemiştir. Hatta asıl felaket yeni başlamaktadır. Başlarına sarılan beladan kurtulup yeni bir hayat kuracaklarını zannederken bu defa hepsi birden Avusturya'nın işgali ile görevlendirilen 8.İngiliz ordusuna esir düşüyorlar. Bu esaret bile onlar için bir kurtuluş vesilesi olabilirdi. Ankara'ya güvenmiş, Almanlarla işbirliği yapmış, çoluk çocuk yerlerinden yurtlarından olmuşlardı. Rus ordularının eline düşerlerse başlarına geleceği biliyorlardı. O yüzden İngiliz ordusunun esiri olmak, onlar için bir kurtuluş sayılırdı. Yeter ki Ruslar’ın eline düşmesinler... Fakat Stalin peşlerindedir. Tatarlar’ı kendilerine vermeleri için İngilizler’e bastırmaktadır. milletvekilleri birbirilerini tebrik ediyorlardı. “Gazamız mübarek olsun” diyerek Almanya’nın, Rusya’ya saldırısını bayram havasında kutlamışlardı. Türkiye, Kırım Tatarlarını Nazilerle işbirliğine teşvik ediyordu. Hatta MAVİ ALAY adı verilen bir de birlik kurmuşlardı. MAVİ ALAY, Almanlar’ın yanında Ruslar’a karşı savaşmaya başlamıştı. Nisan 1944. Gün gelmiş devran dönmüştü. Almanlar Rus kışına mağlup olmuşlardı. Kızıl Ordu Almanlar’ı önüne katmış kovalıyor, Almanlar ise kaçıyorlardı. Türkiye’nin teşviki ile kurulmuş bulunan MAVİ ALAY askerleri de, aileleri ile birlikte (7 bin kişi) mecburen yerlerini yurtlarını bırakıp Almanya’ya giderler. Önce Kuzey İtalya'daki Pazulla Bölgesine yerleştiriliyorlar. Yaptıkları büyük hatadan sonra Kafkasya'ya benzeyen bu dağlık bölgede  (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
Tatarlar’ın birçoğunun Türkiye’deki akrabaları vardı. Oraya gidebilirlerdi. Tabii ki Türkiye onları mülteci olarak kabul ederdi. İngilizlere dilekçe üstüne dilekçe vermeye başladılar. Ama Ankara'dan beklenen haber bir türlü gelmiyordu. Onun yerine başka bir haber geldi. Londra'dan gelen bir telgrafla dünyaları yıkıldı. Telgrafta, yapılan anlaşmalar gereğince, Rus ordusuna teslim edilmeleri emrediliyordu. Kurtarılmayı beklerken ölümle yüz yüze gelmişlerdi. 28 Mayıs 1945. Karar esirlere tebliğ edilir. İngilizler, esirlerin öldürülmeyeceği konusunda Moskova'dan garanti aldıklarını söylüyorlar, Tatarlar’ı sakinleştirmeye çalışıyorlardı. Ne garantisi, garanti filan yoktu! Kırım Türkleri (Tatarlar) kelepçelenerek Ruslara teslim edilecekleri başka bir İngiliz kampına, Dellach'a nakledildiler. Moskova, esirleri teslim alacak olan Rus birliklerine, “esirlerin savaş suçlusu olduklarını ve haklarında verilmiş genel emir gereğince kurşuna dizileceklerini” çoktan bildirmişti. Bütün ümitlerini kaybetmişlerdi. İşte o zaman dünya tarihinde eşi çok az görülmüş bir karar aldılar. - 146 -
Onurlu Tatarlar, Rus askerlerinin eline düşmektense intihar edeceklerdi. Anneler çocuklarının ellerinden tuttular. Önce onlarca kadın kendilerini çocuklarıyla beraber deli dolu akan Drau nehrinin soğuk sularına attı. Kısa sürede nehrin girdaplarına kapılıp boğuldular. Onları yüzlerce, derken binlerce Tatar izledi. Suda çırpınanların çığlıkları kıyıdakilerin çığlığına karışıyordu. İnanılmaz bir trajedi yaşanıyordu. Onurlu Tatarlar, kadın, erkek, çoluk, çocuk, dualarla kendilerini çılgınca akan nehre atıyorlardı. Çığlıklar yeri göğü inletiyordu. Bir kaç gün içinde 3 bin esir (!) eriyen karlarla coşan Drau nehrinin soğuk sularında yok oldu. Kalan yaklaşık 4 bin kişi Rus birliklerine teslim edildi. Esirler trenle götürülecekti. Ama bir sorun vardı. Savaş sırasında Doğu Avrupa'daki bütün demiryolları ve köprüleri yıkılmıştı. Sağlam kalan tek demiryolu ise Türkiye'den geçiyordu! Moskova gerekli izni Ankara'dan kısa sürede aldı. Temin edilen bir yük trenine tıka basa doldurulan esirlerin şimdi yepyeni bir ümidi vardı. Anavatan (!) onları göz göre göre ölümün kucağına atmazdı. 
(044) Mart - Nisan 2016
- 147 -
DIYALoG
Tren Edirne'ye yaklaştığında bir sevinç dalgası sarmıştı esirleri. Ruslar havalandırma pencerelerini kapatmıştı, ama ne beis? Tren Türkiye sınırlarına giriyordu. Türkler elbette pencereleri açacak ve sonra onları kurtaracaktı. Yaşasın! Önceki umutları gibi bunda da yanıldılar. Ne pencereler, ne de kapılar asla açılmadı. Ölenlerin cesetlerini bile dışarı atamıyorlardı. Tren, yalnız su ve kömür almak için duruyordu. Doğu Anadolu'ya geldiklerinde umutların yerini şüphe, şüphenin yerini korku ve panik kaplamıştı. Tren Kars'a vardığında esirler son bir ümitle ''Ruslar vuracağına siz vurun'' diye hep bir ağızdan bağırmaya başladılar. Ama çığlıklarını kimse işitmiyordu. Vagonlara muhafızlık eden askerler, emirlerle vicdanlarının arasında kalmışlar, isyan edecek noktaya gelmişlerdi. Derken, esirler vagonlardan birinin kapağını kırdılar. Çıkanlar kendilerini trenin geçmekte olduğu Serder Abad, Kızıl Çakçak barajının sularına atmaya başladılar. Trene nezaret etmekle görevli Türk heyeti ve askerler donup kalmışlardı. Tatarlar, gözleri önünde toplu halde intihar ediyorlardı. Bu son intihar furyasından sonra yaklaşık geriye sadece 2 bin kişi kalmıştı. Onlar baraj gölünün karşı kıyısında bekleyen Rus infaz birliklerine teslim edildi. Daha Türk heyeti oradan ayrılmadan Rus askerleri esirleri trenden indirip gruplar halinde kurşuna dizmeye başladılar. Heyet son esir de kurşuna dizildikten sonra Türkiye'ye döndü, Ankara olaya hiçbir tepki göstermedi, tutanaklar açıklanmadı. Bu korkunç trajedi unutulmaya mahkûm edildi. Avusturya'lılar ise tanık oldukları katliamın anısına İrschen köyünde bir anıt diktiler. Her sene mayıs ayında Rus askerlerine teslim olmaktansa kendilerini nehre atan Kırımlı Türklerin anısını bir törenle hatırlayıp yâd ediyorlar. Türkiye ise, bu olayı hatırlatacak bir taş bile dikmedi… Oysa bu insanları Almanların safında savaşa girmeye ikna eden Ankara'ydı. Karanlık günlerdi, çok karanlık. Sevgiyle kalın, hoşça kalın sevgili okurlar!..  (044) Mart - Nisan 2016
- 148 -
DIYALoG
Yaşam Notları
ŞELA HABİF / İzmir
Güçsüzlüğün Gücü
Geçen gün piyanoda bir parçayı çalışırken özellikle çok yavaş çaldığım bir bölümün ne kadar etkileyici olduğunu fark ettim. Yaşamla ilişkilendirdiğimde şunları düşündüm: Çoğu zaman günler öyle telaşlı geçiyor ki gaza basıp son sürat giderken gördüğümüz yerlerin büyüsünü kaçırabiliyoruz. Piyanoda çaldığım bölümdeki gibi bazen ayağımızı gazdan çekip, yavaşlamak, soluklanmak gerek sanki… Kendimizi görünür kılmaya çalışırken etrafımızdakileri görünmez hale sokabiliyoruz. Kimi zaman etkin hissetmek, fark edilmek, onaylanmak veya işe yaramak dürtüsüyle etrafımızdakileri etkisizleştirebiliyoruz. Bunu çoğu zaman karşımızdakine faydalı olabilmek adına yaptığımızı sanıyoruz. Onların hayatını kolaylaştırmanın, sorunlarına çözüm bulmanın, ne yapacaklarını söylemenin veya akıl vermenin işe yaradığı yanılgısına düşebiliyoruz. GENÇ
GÖRÜŞ

(044) Mart - Nisan 2016
- 149 -
DIYALoG
zaman bize ait olan cevaplar ortaya çıkıyor ve yönümüzü bulmamızı sağlıyor. Böylece içsel gücümüzün farkında olarak yola devam ediyoruz. Bir de güçlü görünmek adına, kırılgan, hassas, zayıf yanlarımızı ne kendimize ne de başkalarına genellikle göstermemeyi seçeriz. Oysaki kendileriyle dalga geçebilen, eksikliklerini, zaaflarını açıklıkla dile getirebilen insanlar hem saygı hem güven uyandırır. Hatta böyleleri karşısındakine de olduğu gibi olma cesareti verir, onlarla birlikteyken kalkanlarımızı, maskelerimizi kaldırır, en gerçek halimizle iletişim kurarız. Sözün özü, yeri geldiğinde bilinçli olarak gücü bırakabilmenin, bir adım geride kalarak etkin rolden çıkabilmenin ve zayıflıklarımızı ortaya koyabilmenin farklı bir gücü var diye düşünüyorum. Evlilik ilişkisinde eşlerden biri ne kadar aktif ve dominant ise diğeri tam aksi rolü üstlenmek durumunda kalabiliyor. İş hayatında inisiyatif veremeyen, gücü elinde tutmak isteyen bir patron, yanında çalışanların seslerini duyurmalarına, karar alıp harekete geçebilmelerine engel olabiliyor. Her şeyi kontrol edebildiğini sanıp, çocuklar henüz sorun yaşamadan onları korumaya çalışan, karar alma süreçlerinde oldukça etkili olan anne‐babalar farkında olmadan çocukların gücünü ellerinden alabiliyor. Onların olası sorunlarla baş edebilmelerine, olumlu ya da olumsuz seçimlerinin sorumluluğunu alabilmelerine fırsat tanımadıklarında çocukların bireysel gelişimleri eksik kalabiliyor. Katıldığım bir seminerde Yankı Yazgan’ın ebeveynlik tanımı çok ilgimi çekmişti. Anne‐baba olmayı kendini lüzumsuzlaştırma olarak tanımlamıştı. Çocuklarım büyürken bu sözün günden güne benim için ne kadar anlamlı olduğunu görebiliyorum. Koçluk seanslarımda da benzer durumlar çıkıyor karşıma. Geri planda durduğum, konuşmaktan çok dinlemeyi seçtiğim zamanlarda etki alanım daha çok genişliyor. Dışarıdaki gürültü kesildiğinde içten gelen sesler kendini duyurmaya başlıyor. O    (044) Mart - Nisan 2016
- 150 -
DIYALoG
Selanik Yoğurtçusu
YOGURT KAYMAKLI, YAĞI ALINMAMIŞ ve KATKISIZ OLURSA FAYDALIDIR... İÇİNDEKİ SÜTTEN GELEN YAĞIN HİÇ BİR ZARARI OLMAYIP, AKSİNE VUCUDUMUZ İÇİN ÇOK YARARLIDIR. BU SAYININ
YAZISI
Ersel Siyman’ın katkıları ile
Selanik'te 1900'lerin başında bir Yahudi aileye günaşırı bir tepsi yoğurt bırakan Türk mandıracı, dünyanın en büyük sanayi gruplarından birinin esin kaynağı olacağını aklına getirir miydi? Huzurlarınızda Carasso ailesinin öyküsü. 
(044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 151 -
Yıl: 1912. Önce adını Latin alfabesine uyarladı. İzak oldu Isaac, Karasu ise oldu Caraşso. Sonra bir muayenehane açtı. Çok az hastası vardı, ailesini geçindirmek için zeytinyağı ticaretine de girişti. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Avrupa'da müthiş bir yoksulluk dönemi başladı. İspanya da bundan nasibini aldı. En çok ilaç sıkıntısı çekiliyordu. Tam da o günlerde Barselona'da çocuklar arasında salgın halinde bağırsak hastalıkları patlak vermesin mi! Gözleri yaşlı anne‐babalar kucaklarında bir deri bir kemiğe dönmüş yavrularıyla, diğer doktorlar gibi Isaac Karasu'nun da muayenehanesine dayanıyor, "Kurtar çocuğumuzu" diye yalvarıyorlardı. Ama diğer doktorlar gibi Caraşso'nun elinden de pek bir şey gelmiyordu. Selanik'te o yıllarda Karasu'lar önde gelen ailelerden biriydi. İzak Karasu tıp öğrenimini tercih etti. Muayenehane açtı. Evlendi. Bir oğlu oldu. Adını Daniel koydu. Sonra iki de kızı dünyaya gelecekti. Balkan Savaşları'nda Selanik düşünce, yani Yunanistan tarafından işgal edilince, Yahudi toplulukta büyük bir panik patlak verdi. Çoğu Avrupa yollarına düştü. (Kalanlar 30 yıl sonra, Hitler orduları Yunanistan'ı işgal edince toplama kamplarına gönderilecekti.) Yunanlılar'ın Selanik'e girmelerinden kısa bir süre sonra İzak Karasu, eşi ve oğluyla birlikte İspanya'ya göç etti. Tam 420 yıl sonra, kovuldukları topraklara geri dönüyorlardı. İlginç ayrıntı; İspanya 1492'de Yahudiler'i topluca sürmüş ama vatandaşlıktan çıkarmamıştı. Karasu ailesi Barselona'ya yerleşti.  (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 152 -
Evet,1500'lerin ortalarına doğru Kanuni Sultan Süleyman bağırsak enfeksiyonuna yakalanan dostu Fransa Kralı İ.François'ya bir yoğurtçu göndermişti. Ne var ki, kral iyileşince yoğurtçu sırlarıyla birlikte İstanbul'a dönmüştü. Kayıtlarda öyle yazıyordu. Gözünün önünde olup giden çocukların acısıyla uykusunun kaçtığı gecelerin birinde, bir ses yankılandı belleğinde: "Yoğurtçu geldi. Kaymaklı yoğurtlarım var." İrkildi. Selanik'te günasırı evlerine bir tepsi kaymaklı yoğurt bırakan Türk satıcının sesiydi bu. Ve "Eureka" çığlıklarıyla hamamdan dışarı koşan Arşimed gibi yataktan fırladı. "Tabii ya" dedi, "Tabii ya." Selanik'te bağırsak hastalıklarının tedavisinde yoğurt kullanıldığını anımsamıştı. Günde üç ogün birer kase yoğurt yediriyorlardı hastaya ve birkaç günde sağlığına kavuşuyordu. Yoğurdun nasıl yapıldığını biliyordu. Hemen ertesi gün, evinin bodrumunu hazırlamaya koyuldu. Orası artık mandıraydı. Birkaç çiftlikten topladığı sütle yoğurt imalatına girişti. Yıl: 1919. İLAÇ YERİNE YOĞURT Ancak bir sorun vardı. Avrupa'da yoğurt bilinmiyordu. Isaac Caraşso, ürettiği şeyin Balkanlar'da ve Anadolu'da yaygın bir tüketim maddesi olduğunu nasıl anlatabilirdi? Çareyi yoğurdunu ilaç olarak kabul ettirmekte buldu. Ve Caraşso'nun yoğurdu eczanelerde satılmaya başladı! Hasta çocuklarda etkisi çok çabuk ortaya çıktı. Doktor meslektaşları ona bir tavsiyede bulundular: Paris'teki Pasteur Enstitüsü'nden fermante edilmiş laktık getirtirse, yoğurdun ömrünü uzatabilirdi. Sözlerini dinledi. Böylece pastörize yoğurt doğacaktı. Ama İsaac Caraşso bu buluşun önemini pek kavrayamayacaktı. "İlaç" tütunca, Isaac özel ambalajlar yapmayı akıl etti. Kapakları porselen cam kaseler. 
(044) Mart - Nisan 2016
- 153 -
DIYALoG
6 Şubat 1929'da Paris'te 18'inci bölgedeki bir dükkanda "Danone Yoğurtları Paris Şirketi" kapılarını açtı. Onu 1932'de Levallois‐Perret' de ilk fabrika izledi. Danone imparatorluğu işte böyle doğdu. Bugün öyle bir imparatorluk ki o, 5 kitada at koşturuyor. Cirosu 15 milyar euro'nun üstünde. 100 bin kişi çalıştırıyor. Sütlü ürünlerde dünya birincisi. 18 ülkede (Türkiye dahil) 48 fabrikası var. Şişe suyunda dünya ikincisi. 13 ülkede (Türkiye dahil) 97 fabrikası var. Bisküvi ve tahıllı kahvaltı ürünlerinde dünya ikincisi. 21 ülkede 53 fabrikası var. İmparatorluğa ‐babasının sayesinde‐ adı verilen Daniel Carasso, Daniel'cik, Danone hala hayatta. 99 yaşında. Barselona'da yaşıyor. Uzun yaşamasının sırrı mı? Herhalde söylemeye gerek yok; her gün birkaç kase yoğurt! Sıra artık ilaca patent almaya gelmişti. Onun için de bir ad koymaya. Bir ışık çaktı; neden oğlunun adı olmasın? Yani minik Daniel'in? Yaşadıkları Barselona'nın yaygın dili Katalanca'da küçük Daniel'in ya da "Daniel'çık" in karşılığı çok hoştu doğrusu: "Danon!" Ancak bu özel ad olduğu ve marka namıyla tescil edemeyeceği için sonuna bir "e" ekledi. Hoşgeldin "Danone" yoğurtları! Yoğurtçülük çok kısa sürede Isaac'ın asıl mesleği haline gelince oğlunu, Daniel'i onun "tahsili" ni yapmaya gönderdi Fransa'ya. Marsilya'da ticaret lisesinde okuttu. İşin pazarlama, satış, muhasebe bölümünü bilimsel olarak öğrenmesi için. Ardından Paris'te Pasteur Enstitüsü'nde bakteriyoloji stajı yaptırdı. İşin üretim aşamasına hakim olabilmesi için. Daniel öğreniminden sonra Fransa'da kaldı, çünkü babası Isaac Caraşso dünyadan göçmüştü.  (044) Mart - Nisan 2016
- 154 -
DIYALoG
Ve Daniel'in kulaklarında ‐babasının anlattığı‐ Selanikli yoğurtçünün evlerinin kapısını çalarken seslenişi yankılanıyor: Doktor: Nane ile yoğurdun birleşmesiyle doping yapmışsınız dedi. Şimdiyse her hastaya "kadın kürü" olarak haftanın hergünü böyle yoğurt yiyeceksiniz ilaç gibi diye tembih ediyormuş. Benden söylemesi. Denemekten zarar gelmez. Ancak unutmamalı ki yoğurdun içinde mutlaka bolca kuru nane olacak... Sağlıklı bir yaşam dileklerimle!.. "Yoğurtçu geldi. Kaymaklı yoğurtlarım var..." Buna benim de ekliyeceğim çok önemli birşey var; Yıllarca yoğun kemik erimesi tedavisi görürken, devlet bunun ilaçlarını vermeme kararı aldı biz emeklilere. Bu arada ben yoğurdu çok çok sevdiğim için ve rejim olsun diye her akşam yemek yerine bir kase yoğurt yemeye başladım. Ancak öylece yemek değil; içine bir avuç ta çok sevdiğim naneden ve biraz da z.yağı ile pul biber koyarak ve içine bir de peksimet doğrayarak.   Geçen sene kemik ölçümü için verilen tarihte dispansere gidip tahlil ve mr'larımın çekiminden sonra kemik erimesinin sızıntıya dönüştüğü yani hızlı erimenin neredeyse durur gibi olduğunu söyledi doktor ve bana ne kullandığımı sordu, ben de hiçbirşey sadece bol bol naneyle karışık yoğurt yediğimi söyledim; 
(044) Mart - Nisan 2016
- 155 -
DIYALoG
Nazlı Doenyas
İstanbul
“Halla” Ekmeğinin Gizemi
AFRAŞAT HALLA HALLA AYIRMA MİTZVASI “Ülke’nin ekmeğinden yediğinizde, Tanrı adına bir bağış ayırmalısınız. Hamurunuzun başından halla adı altında bir bağış (olarak) ayırın. Tıpkı harman yeri bağışı gibi‐onu aynı şekilde ayıracaksınız. Nesilleriniz boyunca, hamurunuzun başından Tanrı adına bağış vermelisiniz.” (Bamidbar 15: 19‐21) Halla nedir? Halla yaygın olarak, Cuma akşamları Kiduş söylendikten sonra yenilen özel lezzetli iki tane örülmüş ekmek olarak düşünülür. Alahik terim olarak ise halla, hamurdan bir parça ayırmak suretiyle yerine getirilen Tora’dan gelen bir mitzvadır. Afraşat halla‐halla ayırma mitzvası için uygun olan her hamurdan, bu parça ayrılmalıdır, yoksa bu hamurdan pişirilen ekmek kaşer‐yemeye uygun‐ sayılmaz. BİLİYOR
MUYUZ?
Bu bölümde özet olarak verilen bilgiler, okuyucuya bu konular hakkında fikir vermek amacıyla, El Gid Para El Pratikante; Every Person’s Guide to the High Holy Days;Rosh Hashanah‐Its Significance,Laws and Prayers; Daily Dose of Torah kitaplarından ve www.chabad.org; www.jewfaq.org; sitelerinden derlenerek hazırlanmıştır. Cemaatlerin farklı gelenekleri ve uygulamaları olabildiği için Bayramlar ve Özel Günler hakkında en doğru ve detaylı bilgiler için, cemaatin kendi Rabi’lerine başvurması gerekir  (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 156 -
Kadınlara Verilen Mitzvalar Hamurdan dua ile bir parçanın ayrılması ve sonra bu parçanın elden çıkarılması ile yerine getirilen Afraşat Halla mitzvasının çıkış yeri binlerce yıl öncesine, Bet Amikdaş zamanına dayanır. O zamanlarda ayrılan halla parçası, Koenler’ e verilirdi. Koen’ler, Kutsal Tapınak’taki görevleri ile yoğun şekilde meşgul oldukları için, ailelerinin ihtiyaçlarını gerektiği gibi karşılayamazlar. Tanrı diğer hediyelerin ve bağışların yanında, bu parçanın da Koenler’e verilmesini emreder. Bu şekilde Koenler bizim adımıza kutsal görevlerini yerine getirirlerken, ailelerinin de geçimi emniyete alınmış olur. Günümüzde de Kutsal Tapınak, halk olarak kimliğimizin merkezindedir. O zaman ve bugün Afraşat Halla mitzvasını yerine getirmek, halkımız ve Koenler arasında bir bağ kurar. Halla hamurundan bu parçayı ayırıp onurlu bir şekilde elden çıkararak, bu karşılıklı bağlılığı ölümsüzleştiririz. Biz de Koenler gibi, hayattaki görevimizi yerine getirebilmemiz için bize gereken olan fiziksel ihtiyaçlarımız için Tanrı’ya bağlıyız. Mitzva, çoğu yerde, ‘emir’ olarak çevrilir, ama Mitzva kelimesinin kökü, bağlanmak anlamına gelen Tzav’dır. Bütün mitzvaların amacı bizi Tanrı’ya, geleneklerimize ve tarihimize bağlamaktır. Tora’da 613 mitzva vardır. Günümüzde bunlardan ancak 270 tanesi uygulanabilir olmasına rağmen bunların bazılarından hem kadınlar hem erkekler sorumludur, bazıları ise sadece erkeklere verilmiştir. Yahudi bir kadın yerine getirdiği zaman dünyayı özel İlahi bir Güç’le saran üç mitzvadan biri, halla ayırma mitzvasıdır. Kadınlara özel olarak verilen 3 Mitzva: 1) Şabat mumlarının yakılması (Hadlakat Haner) 2) Ailenin saflığı (Nida) 3) Halla hamurundan bir parça ayrılması. (Afraşat Halla) Bu mitzvalar bize Tanrı’nın Varlığı’nı evlerimize, ailelerimize ve hayatlarımızın içine getirme fırsatı verir. 
(044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 157 -
Bu bölümde Mısır’dan çıkmış olan Yahudiler’in nüfus sayımından bahsedilir. Tora, burada ve başka yerlerde de, Yahudiler’in bilinen şekilde kişi başı sayılmalarını yasaklar. Onun yerine, kişiler, her birinin bağışladıkları öğelerle sayılırlar. Buradaki nüfus sayımında katkıda bulunulan öğe, “yarım şekel”dir. 20 yaşını geçmiş her kişi yarım şekel bağışlayacak, bu şekilde nüfus sayımı gerçekleşecektir. 19 Mart Cumartesi ŞABAT ZAHOR Purim’den önceki Şabat; Şabat Zahor‐Hatırlama Şabat’ıdır. Sinagogda, Amalek’in Yahudi halkına yaptığının hatırlanması (zahor), hiçbir zaman unutulmaması mitsvasının verildiği bölüm okunur.(Devarim 25:17) Her nesil, çocuklarına, Amalek’in ne yaptığını, İsrailoğulları Mısır’dan çıktıktan sonra, en yorgun, en zayıf oldukları anda, nasıl onlara arkadan saldırarak gafil avladığını anlatmakla yükümlüdür. Dini Takvim
Nazlı Doenyas
1 Mart 2016 (21 Adar 5776)
30 Nisan 2016 (22 Nisan 5776)
HATIRLATMA İçinde bulunduğumuz 5776 yılı, ‘Artık Yıl’dır. İçinde 13 ay ve 2 tane Adar ayı vardır: Adar ile Veadar. Normal yıllardaki Adar ayında kutlanan bayramlar ve özel günler, ‘Artık Yıl’larda Veadar ayında kutlanır. 5 Mart Cumartesi ŞABAT ŞEKALİM Roş Hodeş Adar’dan önceki Şabat (veya Şabat’a denk gelirse Roş Hodeş Adar) Şabat Şekalim’dir. Bu yıl olduğu gibi ‘Artık’, yani iki Adar ayı olan yıllarda, Şabat Şekalim, Roş Hodeş VeAdar’dan önceki Şabat’tır.  (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 158 -
sağlıklı ve bar/bat mitsvasını yapmış her Yahudi, Ester Orucu’nu tutmakla yükümlüdür. Oruç,23 Mart Çarşamba sabahı gün doğmadan başlayıp, aynı günün akşamı, yıldızlar çıkınca sona eriyor. Ester orucu gününde Minha duasında yakarış duaları Tahanunim yapılmaz. 24 Mart Perşembe ‐ 14 VEADAR PURİM Yahudi takvimindeki en neşeli, en keyifli bayramlardan biridir. Purim’de; Tanrı’nın İsrailoğulları’nı, doğal gibi görünen olayların arkasında gizlenen mucizelerle kurtarması kutlanır. Bunun yanında, Tora’nın yeniden kabul edilmesi, Yahudi milletinin bir’liği de kutlanır. Purim’e özel, dört mitsva: 1‐ Megila Ester’i okumak/dinlemek (23 Mart Çarşamba akşamı ve 24 Mart Perşembe günü ile 24 Mart Perşembe akşamı ve 25 Mart Cuma sabahı) ”Hatırla”, Tora’nın “Taase‐yap” mitsvalarından; “Unutma” da “Lo Taase‐yapma” şeklindeki mitsvalarındandır. Bu mitsva, her zaman her yerde, hem kadınlar, hem de erkekler için geçerlidir. 23 Mart Çarşamba ‐ 13 VEADAR ESTER ORUCU Purim’den önceki gün, 13 Adar’da tutulan oruç, bu yıl ‘Artık’ yıl olduğu için 13 Veadar’da tutulur. Kraliçe Ester; halkını Aman’ın soykırım planlarından kurtarabilmek için Kral ile görüşmek ister. Fakat çağrılmadan kralın huzuruna çıkmanın cezası ölümdür. Bu yüzden, Ester; kuzeni haham Mordehay’dan, tüm Yahudi halkının kendisiyle birlikte 3 gün boyunca oruç tutup dua etmelerini ister. Bu orucun tutulmasını Ester istediği için, “Ester Orucu” adıyla anılır. Halk arasında yaygın, ama YANLIŞ bir inanış; bu orucu sadece adı Ester olanların tutması gerektiğidir. Hamile, süt veren kadınlar hariç, 
(044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 159 -
Şuşan, Yeoşua zamanında surlarla çevrilmiş olan şehirlerde kutlanır. Istanbul da bu kategoriye girer. Bu yıl Purim Şuşan, 25 Mart Cuma günü kutlanıyor. 2 Nisan Cumartesi ‐ 23 VEADAR ŞABAT PARA Şabat Para veya “Kızıl İnek”ten bahsedilen Şabat; Şabat Ahodeş’ten önceki Cumartesidir. “Şabat Para”da Tora’nın “Taase‐ Yap” şeklindeki mitsvalarından olan, Kızıl İnek ile arınma mitsvası anlatılır ve bu şekilde Pesah ile ilgili hazırlıklar başlamış olur. Para Aduma ritüeli, kişiyi; insan cesediyle temas etme sebebiyle oluşan tuma‐ritüel kirlilikten arındırır. Kendileri tamamen arınmış durumda olan kişiler, tame‐ritüel olarak kirli olan kişiyi arındırdıktan sonra, kendileri tame duruma geçerler. Birini temizlerken, prosedürü yapanların kirlenmesi, Para Aduma kanununu anlaşılamayan ve açıklanamayan, sadece Tanrı’ya olan inançla yerine getirilen bir mitsva sınıfına koyar. 2‐ Mişloah Manot‐En az bir arkadaşa Purim günü ulaşacak şekilde yemeye hazır şekilde iki çeşit yiyecek hediye göndermek, 3‐Matanat LaEvyonim‐En az iki ihtiyaç sahibine, Purim günü ulaşacak şekilde hediye vermek ve 4‐ Purim ziyafeti ve eğlencesi ile yemek, içmek ve Tanrı’nın yanımızda olduğunu bilmenin verdiği güven duygusu ile mutlu olmak. 25 Mart Cuma‐ 15 VEADAR PURİM ŞUŞAN 13 Adar günü, Yahudiler, kendilerini savunmak için bir araya gelir ve onları öldürmek isteyen düşmanlarını yenilgiye uğratır. 14 Adar’da –bu yıl gibi ‘Artık’ yıllarda ise 14 Veadar’ da zaferlerini kutlarlar. Başkent Şuşan’da ise savaş ve zafer 14 Adar’da gerçekleşir, bu yüzden Purim kutlamaları da 15 Adar’da‐ bu yıl gibi ‘Artık’ yıllarda ise 15 Veadar’ da yapılır. Bu sebeple 15 Adar –‘Artık’ yıllarda ise 15 Veadar‐
Purim Şuşan‐Şuşan’ın Purim’i olarak anılır. Purim  (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 160 -
Pesah’tan önceki Şabat, Şabat Agadol ‐ Büyük Şabat’tır. İsrailoğulları Mısır’da halen esirken, o yıl bir Şabat günü olan 10 Nisan’da Tanrı’nın Emri ile evlerine birer kuzu alır ve 14 Nisan öğleden sonra bunları Pesah korbanı olarak kesmek üzere dört gün boyunca evlerinde bağlı tutar.(Şemot 12:3‐6) .Mısır’lılar; Yahudi komşularına bunun nedenini sorduklarında; bu kuzuların 14 Nisan ‘da Tanrı adına Pesah korbanı olarak kesilecekleri cevabını alır. Mısırlılar, kuzuya tapmalarına ve bu kuzuların korban edileceğini bilmelerine rağmen, bir mucize eseri Yahudiler’e hiçbir şey yapmazlar. Şabat Agadol’de, bu mucize anılır. 22 Nisan Cuma sabahı ‐ 14 NİSAN Hamets’lerin “satılması” için en son zaman Pesah boyunca Hamets yemek, evimizde bulundurmak, bunlardan fayda sağlamak, hatta iyeliğimizde bulundurmak bile yasaktır. Pesah’a kadar tüketemeyeceğimiz Hametsi ziyan etmemek için, bu tarz erzak maddeleri, Pesah boyunca saklanmak üzere bir kutuya konularak evden ayrı bir yerde muhafaza edilir. Bu maddelerin iyeliği, Rabanut aracılığıyla Yahudi olmayanların Bazı alaha otorilerine göre, her erkeğin Para bölümünü dinleme yükümlülüğü; Tora’da belirtilmiştir. 9 Nisan Cumartesi ‐ 1 NİSAN ŞABAT AHODEŞ Roş Hodeş Nisan’dan önceki Şabat, veya bu sene olduğu gibi Roş Hodeş tam Şabat’a gelirse Roş Hodeş Nisan; Şabat Ahodeş’tir (Yeni Ay Şabat’ı). Ahodeş Peraşası; Tanrı’nın Moşe’ye Mısır’dan Çıkış’tan iki hafta önce söylediklerinden bahseder: Yahudi halkına verilen ilk mitsva olan Roş Hodeş (Yeni Ay) konsepti ile bir Yahudi takvimi oluşturulması, Nisan ayının “ayların başı” olarak kabul edilmesi, halen Mısır’dayken Pesah korbanı getirilmesi, Pesah korbanının matsa ve acı otlar ile yenmesi ve yedi gün boyunca mayalı gıdalar tüketmekten kaçınılması. (Şemot12:1‐20) 16 Nisan Cumartesi‐8 NİSAN‐ ŞABAT AGADOL‐ 
(044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 161 -
22 Nisan Cuma‐ 14 NİSAN BİUR HAMETS ‐ 09.15 En son hamets yeme saati. En geç bu saate kadar evvelki gece bulunmuş olan son hamets parçaları yakılır. Evde gözden kaçmış olan hamets için iptal duası okunur: “Kal Hamira Vahamia Deika Birşuti Biarte, Dehazite Udla Hazite, Deviarte Udla Biarte, Livtil, Veleeve Efker Keafra Deara (Sınırlarım içinde olup, gördüğüm ve görmediğim, yaktığım ve yakmadığım ve varlığını bilmediğim her Hamets ve mayalı madde iptal olsun ve toprağın tozu gibi sahipsiz sayılsın”.) Sabah 09.15’ten itibaren, artık ne ekmek, ne de matza yenebilir. İstenirse, matzadan ve matza unundan yapılmış mamuller, biumelos, börek, köfte, pesah keki ve benzeri yemekler yenebilir. 22 Nisan Cuma akşamı ‐ 14 NİSAN akşamı PESAH 1.GECE Akşam duası sırasında Tanrı’ya şükran methiyeleri olan Allel duası; ligmor‐tam olarak okunur. (Allel hiçbir zaman akşam dualarında okunmaz, sadece Pesah akşamı okunur.) mülkiyetine geçirilir, Pesah bitişinde geri alınmak üzere, onlara “satılır”. Bu konuda bilgi almak için cemaat Rabilerine başvurmak gerekir. (Sadece bir kağıt fax’layarak veya mail atarak yapılan bu basit işlemin devamı, Rabi’ler tarafından yerine getirilmektedir) 22 Nisan Cuma sabah ‐ 14 NİSAN Taanit Behorot ‐ Siyum Masehet
Ailenin ilk doğan çocuğu erkekse (Behor), bugün oruç tutar, oruç akşam Pesah kiduşu ile kesilir. Berit Mila (sünnet) sonrası verilen yemek gibi, herhangi bir mitsva (dinin gerekleri) için yapılan yemekle bu oruç bozulabilir. Aynı şekilde o günkü Tefila (sabah duası) sonrası, Siyum Masehet’i (Talmud’un bir bölümünün okunmasının tamamlanması) takiben, Seudat Mitsvah (Mitsva Ziyafeti) öğünüyle, okumanın tamamlanması kutlanır. Buna şahit olan behorlar, bu öğünü yedikleri zaman bütün gün oruç tutma zorunlulukları kalkar. Halk arasında YANLIŞ bilinen bir inanış, anne veya babanın bu törene katılıp o Seuda’dan bir parça eve getirip behor’a yedirmesidir. Bu şekilde behor’un orucu kesilmez. Behorların Siyum’a şahsen katılmaları gerekir.  (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 162 -
* Tikun Atal‐Sabah duasında Musaf Amida’sında Morid Atal’dan önce, çiğin düşmesi için okunan dua‐ Tikun Atal okunur. * Morid Atal‐Sabah duasında Musaf Amida’sından başlayarak, artık “Maşiv aruah umorid ageşem‐
Rüzgar estirir ve yağmur yağdırırsın” kısmının yerine “Morid atal‐Çiyin düşmesini sağlarsın” bölümü söylenir. 23 Nisan Cumartesi akşam‐ 15 NİSAN akşam‐ PESAH 2.GECE *Akşam, birçok mitsva içeren 14 bölümlü Pesah Sederi yapılır. *Afikoman’ın gece yarısına kadar yenmesi şartı yoktur. Sabaha kadar yenebilir.. *Akşam‐Sefirat Ha‐Omer ‐ Omer Sayımına Başlanması‐ Bayramın 2.gecesinden itibaren 49 gece boyunca Omer sayılır.49 gecenin sonu, ellinci gün, Şavuot bayramıdır. 24 Nisan Pazar ‐ 16 NİSAN PESAH 2.GÜN‐Yom Tov *Şabat ve bayram onuruna mumlar, güneş batmadan önce yakılır: “Baruh Ata Ad. Elo‐enu Meleh Aolam Aşer Kideşanu Bemitzvotav Vetsivanu Leadlik Ner şel Şabat ve şel Yom Tov ‐ Bizlere Şabat ve Yomtov mumlarının yakılması mitsvasını veren Evren’in Efendisi Tanrı’mız Sen Mübareksin.” *Akşam birçok mitsva içeren 14 bölümlü geleneksel Pesah Sederi yapılır. *Afikoman ilk gece en geç gece yarısına kadar yenilmiş olmalıdır. *Pesah’ın ilk akşamı “lel shimurim”‐gözetim gecesi ‐ korunmalı gece” dir. Bu, Tanrı için (Bene Yisrael’i) Mısır Ülkesinden çıkarma konusundaki gözetim gecesidir. Tanrı’nın Gecesi budur ve tüm Bene Yisrael için nesilleri boyunca gözetim (temasını içerecektir)”. (Şemot 12:42) Tanrı, bayramın gereklerini yerine getirmiş hiçbir Yahudi’ye, bu gece negatif hiçbir şey olmasına izin vermeyecektir. 23 Nisan Cumartesi‐ 15 NİSAN‐ PESAH 1.GÜN‐Yom Tov *Sabah duasında ligmor‐tam Allel okunur. 
(044) Mart - Nisan 2016
- 163 -
DIYALoG
kurtuluşun gelmesindeki rolü üzerinde yoğunlaşılır. *Avdala‐Yıldızlar çıktıktan sonra, Yom Tov günlerini Hol Amoed’den (bayramın ara günleri) ayırmak için Avdala yapılır. Avdala töreni, bu yılki Pesah Bayramı’nın sona erdiğini simgeler. *Sabah duasında ligmor‐tam Allel okunur. * Avdala‐Gün batımında, Yom Tov günlerini Hol Amoed’den (bayramın ara günleri) ayırmak için sadece şarapla Avdala yapılır ( Şabat olmadığı için mum ve güzel kokulu baharatlar kullanılmaz.) 29 Nisan Cuma 21 NİSAN‐‐YOM TOV Şevii Şel Pesah Pesah’ın yedinci günü *Pesah’ın yedinci günü, Keriat Yam Suf‐
Kızıldeniz’in yarılıp Yahudiler’e geçit verdiği gün olarak kabul edilir. Kızıldeniz, Yahudiler geçtikten sonra, onları yakalayıp esaret hayatına geri döndürmek için peşlerinden gelen Mısırlılar’ın üzerine kapanır, Firavun hariç bütün Mısır ordusu Kızıldeniz’de boğulur. Düşmanlarımız olsa bile, Tanrı’nın yaratmış olduğu bu kişilerin ölümü sebebiyle sevinmeyiz ve bu gün tam değil, yarım Allel söyleriz. 30 Nisan Cumartesi‐ 22 NİSAN‐‐YOM TOV ‐Şemini Şel Pesah‐ Pesah’ın sekizinci günü *Sabah duasında yarım Allel söylenir. *Seudat Ha Maşiah‐Maşiah Seudası‐ Pesah bayramının bu son öğününde, Maşiah’ın,  (044) Mart - Nisan 2016
- 164 -
DIYALoG
Dr.Siren Bora’nın Ege Üniversitesi Araştırma Merkezi tarafından 21 Aralık 2015’te yayınlanan “İzmir Araştırmaları Dergisi’nin 2.nci sayısında yer alan araştırma metnidir. Dr. Siren Bora
İzmir
Bornova Yahudi Mezarlığı (Bölüm II) Bornova Yahudi Mezarlığı, Kazım Dirik Mahallesi’nde, Ege Üniversitesi’nin karşısında, Süvari Caddesi ile Gediz Caddesi’nin kesiştiği alanda köşede yer almaktadır. Bornova İngiliz Mezarlığı ile karşı karşıyadır. Yahudi Mezarlığının demir giriş kapısı üzerinde yer alan İbranice kitabede, ‫שמע ישראל ה אלוהינו ה אחד אני‬
"‫אמי‬ " “Şema İsrael Adonay Eloheynu Adonay Ahad Ani Emet ‐ Dinle İsrael Adonay Tanrımızdır Adonay tekdir Ben Hakikatim” yazılıdır. BORNOVA
Yahudi Mezarlığı

(044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 165 -
1‐ Bir başka mezarlıktan transfer söz konusu olduğu zaman. 2‐ Gediz Caddesi’nin yapımı sırasında, Bornova Belediyesi’ne bırakılan mezarlık arazisinden transfer edilen kemiklerin defnedilmesi söz konusu olduğu zaman Ayrıca kitabenin ortasında “bir işareti” yaparak gök yüzünü gösteren bir el kabartması bulunmaktadır. Kapıdan içeri girildiği zaman, demir kapının sağında ve solunda yer alan sütunlar üzerinde İbranice ve İngilizce olarak yazılmış iki mermer yazıt mevcuttur. Yazıtlardan anlaşıldığına göre; “… mezarlık arazisi, her sınıftan ve her milliyetten Yahudilerin defnine tahsis edilmek üzere, Amerika Birleşik Devletleri vatandaşı olan Alexander M. Sidi tarafından satın alınmış, inşa edilmiş ve 29 Nisan 1880 tarihinde yukarıda adı geçen Yahudilerin kullanımına sunulmuştur… Bu mezarlığın mülkiyeti Amerika Birleşik Devletleri’ne aittir” Mezarlıkta 216 adet mezar yeri bulunmaktadır. Bu yerlerden sekizi boştur. Muhtemelen defin yapılmamıştır. Öte yandan, mezarlık içerisindeki bazı mezarlarda bir arada gömü mevcuttur. Toplu defin işlemine başvurulmasının nedenlerini saptadık:  (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
Mezarlıktaki incelemelerimiz sırasında, mezarlardaki mermerlerin büyük bir kısmının, zaman içerisinde tahrip edilmiş, parçalanmış ve sağa sola saçılmış olduğunu belirledik. Bu parçaları tek tek toplayıp eşleştirerek üzerlerindeki kitabeleri okumaya çalıştık. Eşleştirme işlemi sonucunda, mezar sahiplerinin çoğunun adlarını saptadık. Parçalanmış mezar taşlarının kitabelerini okumak olanaksız olduğu için; sağlam kalmış mezar taşları üzerindeki kitabelerle yetinmek zorunda kaldık. Bornova Yahudi Mezarlığına ilişkin hazırladığımız krokide, Ada B4 ve Ada B5’te yer alan koyu kalemle sınırlarını çizdiğimiz mezar yerleri, boş mezarları göstermektedir ve 8 adettir. Ada B3’te yer alan sıra 1 ve sıra 2’deki 5 numaralı mezarlarda toplu gömü mevcuttur. Bornova Gediz Caddesi’nin yapımı sırasında Bornova Yahudi Mezarlığı arazisinin bir kısmı yol yapımında kullanılmak koşuluyla Bornova Belediye’sine bedelsiz verilmiştir. Söz konusu arazi üzerindeki mezarlarda yer alan kemikler, Ada B3’e taşınmış ve bu yerdeki mezarlara bir arada defnedilmişlerdir1. - 166 -
Ada B1’de sıra 1’de yer alan 1 ve 2 numaralar, Nesim Moşe Bohor Sidi ve Hana Sidi’ye ait mezarlardır. Bulundukları alan anıt gibi düzenlenmiştir. 1990’lı yıllara değin sağlam olduğunu saptadığımız mezarların üzerindeki devasa mermerler, ne yazık ki bu gün parça parçadır. Yahudi Mezarlığındaki Mezar Taşlarının Genel Özellikleri: Mezarlıktaki kabirler üzerinde Mezarlığı arazisinden bir bölümünün Gediz Caddesi’nin açılması için Bornova Belediye’sine koşullu olarak verildiğini ve karşılığında da Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan, mezarlığın korunmaya alınan tarihi anıtlar arasında sayıldığına dair bir yazı alındığını öğrenmiştim. Gerçekten de bugün mezarlık, eski eser tescillidir ve ilgili bakanlığın izni olmaksızın; içerisinde bir çivi dahi çakılamamaktadır. 1
1980’li yıllarda İzmir Yahudi Cemaati Kabarim’in başkanlık görevini üstlenmiş olan Avram Levi ile yaptığım görüşme sırasında, Bornova Yahudi 
(044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 167 -
zemin üzerine, keski ve çekiç yardımı ile oyularak yazılmaktadır. Kullanılan dil ise, çoğunlukla İbranicedir. Bornova Yahudi Mezarlığındaki mezar taşları üzerindeki kitabelerde, büyük bir çoğunlukla, İbranice kullanılmıştır. Mezarlıktaki incelemelerimiz sırasında, Judeo İspanyol dilinde yazılmış bir mezar taşı kitabesi ile İbranicenin ve Fransızcanın bir arada kullanıldığı bir mezar taşı kitabesi saptadık. Ayrıca kitabelerde, 1950’li yıllardan itibaren İbranice ile birlikte Latin harflerinin de kullanılmaya başladığını belirledik. Mezarlık 1880 yılında açılmıştır. Ancak mezarlık içerisinde, 1880 yılından önce vefat etmiş olan, Albali, Amado, Arditi, Danon, Leon, Levi, Politi ve Sidi aileleri mensuplarına ait toplam 17 adet mezar kullanılan mezar taşlarının tamamı mermerdir. Batı Anadolu kentlerinde yer alan Yahudi mezarlıklarında, mezar taşlarının mezar üzerine yatık bir biçimde yerleştirilmesi geleneği mevcuttur. Bornova Mezarlığında, hem dik hem de yatay yerleştirilmiş mezar taşlarının kullanıldığı üç adet mezar saptadık. Bunlar, çizdiğimiz krokide Ada B2’de sıra 3’te yer alan 6 ve 7 numaralı mezarlar ile sıra 4’te yer alan 6 numaralı mezardır. Bu sistem, karşılıklı iki mermer bloktan oluştuğu için, “ayna sistemi” olarak ta adlandırılmaktadır. Bornova Yahudi Mezarlığındaki mezarların büyük bir kısmında, üstü abartılı bitki süslemeleri ve uzun kitabelerle bezenmiş koskoca mermer levhalardan yapılmış mezar taşları kullanılmıştır. Kitabeler, uzundur. Sanatkârane şiirler ve Tora’dan alıntılar içermektedir. Mezarlıktaki incelemelerimiz sırasında, küçük ve son derece sade mezar taşlarına da rastladık. Bunlardan biri 21 Tişri 5695 (30 Eylül 1934) tarihinde vefat etmiş olan Rav Avraham Franses’e ait mezar taşıdır. Üzerinde sadece ölüm tarihi ve adı yer almaktadır. Batı Anadolu kentlerinde yer alan Yahudi mezarlıklarında, mezar taşları üzerindeki harfler  (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
mevcuttur. En eski mezar, Moşe Sidi’ye aittir. 1827 tarihlidir. Bornova Yahudi Cemaati’ne mensup aileler, muhtemelen Bornova Yahudi Mezarlığı açıldıktan sonra, İzmir Bahribaba Mezarlığı’nda yer alan yakınlarının mezarlarını Bornova mezarlığına naklettirmişlerdir. Bornova Yahudi Mezarlığındaki en son gömü, 1969 tarihinde Ester Sidi için yapılmıştır. - 168 -
farklı ibare ile başlamaktadır: Baruh Dayan Haemet: Hakiki Yargıç mübarektir ve Baruh Hagozer: Hükmeden mübarektir. Yahudilikte Tanrı veya Allah kelimeleri kullanılmaz. Hatta bir ad vermekten özellikle kaçınılır. Kullanılan, ya “Adonay’’dır (Efendimiz) ya da “Haşem’’dir (O isim). Baruh Dayan Haemet ve Baruh Hagozer de, Haşem gibi birer “ima’’dır. Hepsinde Tanrı kastedilmektedir. Bornova Yahudi Mezarlığı’ndaki mezar kitabeleri arasında, farklı bir ibareye rastladık: Baruh Haemet: Hakikat Mübarektir. Cümlenin içinde yer alan Haemet tanımlaması ile kastedilmekte olan, yine tanrıdır. Bu tanımlama, Bornova Yahudi Mezarlığı’nın giriş kapısı üzerindeki kitabe ile paralel bir ifadeye sahiptir. Aşre iş yere et Adonay bemitzvotav: Anlamı, “Tanrıdan korkan ve onun emirlerini yerine getiren adam ne mutludur”. David’in Mezmurlarından alıntıdır3. Tihiye (Tiyye) Nişmato (Nişmata) Tserura Bitsror Hahayim: Anlamı, “Ruhu yaşam haznesinde dinlensin”. Bu ibare, mezar taşlarının büyük bir kısmında yer almaktadır ve kitabenin sonuna eklenmiştir. ‘’Yaşam Haznesi’’ denilen yer, ruhun aslına döndüğü yer, yani Tanrı’dır. Menuhato Anadolu kentlerinde Yahudi mezarlıkları içerisinde, genellikle, “Geniza” 2 adı verilen bir kümbet bulunmaktadır. Bornova Yahudi Mezarlığı’nda geniza’ya rastlamadık. Buna karşın, İzmir Gürçeşme ve Altındağ Yahudi Mezarlıkları içerisinde birer geniza bulunduğunu biliyoruz. Bornova Yahudi Cemaati küçük bir cemaat olduğu için, muhtemelen Bornova cemaatine ait olan eski kutsal metinler, Gürçeşme mezarlığı ya da Altındağ Mezarlığı içerisinde yer alan genizalara gömülmüş olmalıdır. Kitabeler: Kitabelerin Dinsel İçerikleri: Mezar taşı kitabelerinin hemen hemen hepsi, iki 2
“Geniza’’(Kutsal Arşiv yada Depo). Yahudi inancına göre, Sinagoglardaki eskiyen ya da okunmaz duruma gelen kutsal metinler Yahudi Mezarlıkları içindeki Geniza olarak adlandırılan ayrı bir yere gömülmektedir. 3
“Rabden korkana onun emirlerinden büyük zevk alana ne mutlu”. Mezmur 112, Kitabı Mukaddes – Eski ve Yeni Ahit, 609. 
(044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 169 -
Mar veya Marat (Bay veya Bayan). Heyyudvav: Haşem yişmerehu viyhayehu (Kısaltması Hayo), (Tanrı onu korusun ve ona ömür versin). Heyyud: Haşem yişmerahu (Tanrı onu korusun). Het: Haham. Yudmemkafsofid: Yihiyye(Yiyye) menuhato kavod (İstirahatgahı şerefli olsun). Yudmemayn: Yihiyye menuhato Eden (İstirahatgahı cennette olsun). Nunayn: Nilba olamo (Ebediyete intikal etti) ya da Nunayn: Noho Eden (Cennette dinlensin) 4. Ayntetreş: Ateret roşeynu (Başımızın tacı). Heynun: Haiş nedavod (Özverili, Alicenap adam). Vavhey: Vahessed (İyiliksever). Zaynmemkuf: Zihron menuhata kadoş (İstiratgahının anısı kutlu olsun). Yaşua Şitini’nin eşi Zinbul Şitini’nin mezar taşında, kitabenin başlangıcında kullanılmıştır. Kavod: Hemen hemen her mezar taşının sonunda yer almaktadır. “İstirahatgahı şerefli olsun” ya da “Allah rahmet eylesin” anlamına gelmektedir. Zihrono Livraha: Anlamı, “anısı bereket içerisinde olsun”dur. Kullanılan Kısaltmalar: Bornova Yahudi Mezarlığında bulunan mezar taşı kitabelerinde, bazı kelimeler ve cümleler sadece baş harfleri yazılarak “kısaltma” şeklinde kullanılmışlardır. Bu yazım tekniği, İbraniceye özgü bir tekniktir ve benzer örneklerine sadece mezar taşı kitabelerinde değil, Yahudilere ait pek çok metinde rastlamak mümkündür. Heyhey: Haadon hanihbad (saygın beyefendi) ya da Hagiveret hanihbedet (saygıdeğer hanımefendi) ya da Heyhey: Halo hu (ondan başkası değil). Betşin: Beşanat ya da Bişnat (yılında). Betşin: Bo şemeş (güneşin batışı). Tafnuntsadikbethey: Tihiye(Tiyye) nişmata (nişmato) tserura bitsror hahayim (Ruhu yaşam haznesinde dinlensin). Betdalethey: Baruh Dayan Haemet (Hakiki Yargıç mübarektir). Alefhet: Eşet hayil (Erdemli kadın). Lamedhet: Lehodeş (ayında). Heynunbetkufşin: Hanitasek bekodeş (Kutsal işlerle uğraşan, iştigal eden). Nuntaf: Niftar veya Nifteret (vefat etmiş). Şin: Şanat (Yıl). Mem: Kullanılan Ünvanlar: Bazı mezar taşlarında, isimlerin önüne erkeklerde “Mar’’, kadınlarda “Marat’’, bazı erkek mezar taşlarında ise “Kehar’’ öneki kullanılmıştır. Mar ve Marat, Aramcadan İbraniceye geçmiş olup Mar: Bay; Marat: Bayan anlamına gelmektedir. Kehar ise, sayın bay anlamındadır. 4
Nunayn’ın karşılığı olarak verdiğimiz “Noho Eden” tanımlaması, Prof. Minna Rozen tarafından yapılmıştır. Bkz. Rozen, a.m., 80.  (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
Meslekleri: Tire, Manisa, Akhisar, Tekirdağ, Bergama ve İzmir Gürçeşme Yahudi Mezarlıklarında yer alan mezar taşları üzerinde, çoğunlukla, ölen kişinin mesleğini ifade eden simgeler kullanılmıştır. Söz gelimi makas, terziyi; çekiç ve örs demirciyi; kitap ve gözlük haham ya da öğretmeni ifade eden simgelerdir. Bornova Yahudi Mezarlığı’ndaki mezar taşlarında yukarıda değindiğimiz simgelere hiç rastlamadık. Bazı mezar taşları üzerindeki kitabelerde, vefat edene ilişkin verilen bilgiler arasında, mesleğin de yazılmış olduğunu belirledik. Söz gelimi, 5694(1934) yılında vefat eden Aron Hasan’ın mezar taşı üzerindeki kitabeye şohet 5 ; 5694 (1934)yılında vefat eden Nesim Yaakov İsrael’in mezar taşı üzerindeki kitabeye palamutçu olduğu yazılmıştır. 5687 yılında vefat eden Kaduna Sultana Algranati’nin mezar taşı kitabesinde ise eşinin “Harav hagaon Melamed tinokot” yani “Ulu Haham çocukların öğretmeni” olduğu; 5695(1934) yılında vefat eden Avraham Franses’in ise “Rav” yani Haham olduğu belirtilmiştir. - 170 -
ÖlümTarihleri: Mezar taşlarında kullanılan takvim İbrani takvimidir6. Başlangıç, yaratılıştır. Bu yüzden yıllar, “Leyetsira” yani yaratılıştan itibaren şeklinde ifade edilmekte ve tarihler beş binli rakamlarla yazılmaktadır. Bornova Yahudi Mezarlığındaki mezar taşlarında, defnedilenlerin ölüm tarihlerinin dört şekilde kaydedildiğini saptadık: Bir bölümünde ölüm tarihi, sadece rakamlarla ifade edilirken: 5641, 5621, 5636 gibi; bir bölümünde, ölüm tarihine ilişkin “tarih düşme” harflerle yapılmıştır; bir bölümünde de ölüm tarihi ifade edilirken harfler ve rakamlar bir arada kullanılmıştır7. 5648(1888) yılında vefat etmiş olan Esterula Taranto’nun mezar taşı kitabesinde ise, 6
İbrani takvimine göre, Tişri ayı takvimin başlangıcıdır. Yahudilikte, bir de Pesah bayramının kutlandığı ay olan Nisan ayı ile başlayan “Biblic sıralama” mevcuttur. Ancak mezar taşı kitabelerinde kullanılan takvim, Tişri ayının başlangıç olarak kabul edildiği İbrani takvimidir. 7
Gimatriya ya da Gematriya, sözcükler ve sayılar üzerine yapılan Kabalistik çalışmalarla da ilgili bir uzmanlık alanıdır. İbrani alfabesinde her harfe sayısal bir değer verilmektedir. İbrani ayları, ayın hareketlerine göre düzenlenen kameri aylardır. Her biri 29 veya 30 gün sürer. Yeni ayın ilk görünüşüyle başlar ve bir sonraki yeni ayın ilk görünüşüne kadar geçen süreyi kapsar. Güneş Takviminde 12 ay olarak hesaplanan 1 yıl, bu takvimde 12,4 ay olarak hesaplanır. Bu farkın kapatılması için belli aralıklarla İbrani Takvimine bir ay ilave edilir (Artık ay‐ Adar II). Her 19 yılın 12’sinde 12 ay varken 7’sine bir ay ilave edilir. İbrani ayları: (Tişri, Heşvan, Kislev, Tevet, Şevat, Adar, Ve Adar(Artık ay), Nisan, İyar, Sivan, Tamuz, Av, Elul) dür. 5
Dini kurallara uygun olarak hayvan kesen kişi. Ritüel açıdan uygun olan(kaşer) hayvanların Yahudi dini kuralları(Halakha) uyarınca uygun şekilde kesen kişidir. Bkz. Yusuf Besalel, Yahudilik Ansiklopedisi, cilt 3, İstanbul Mayıs 2002, s. 666, 684. 
(044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
- 171 -
vurgulanmaktadır.”Falancanın dul eşi” gibi. Bunun için “almana” yani dul kelimesi kullanılmıştır. Söz gelimi, 5694(1933) yılında vefat eden Klara Hasan’ın mezar taşı kitabesinde almanat olduğu vurgulanmıştır. “Arusa” ise, nişanlı kız anlamına gelmektedir. 5648(1888) yılında vefat eden Rosa Albali’nin mezar taşına arusa olduğu yazılmıştır. tarih düşmenin farklı bir biçimde yapıldığını saptadık: Taranto’nun mezar kitabesinde ölüm tarihi, alışıldık biçimde kitabe sonunda 6 Elul 5648 olarak verildikten sonra; kitabeye bir satır daha ilave edilmiş ve o satırda, tarihe ilişkin olarak harflerin rakamsal işaretlerine yer verilmiştir:(Ba+hey+şin+mem+şin)=(3+5+300+40+3
00)= 5648. Yaşları: Mezar taşları üzerindeki kitabelerin bir bölümünde, vefat edenin hangi yaşta öldüğüne ilişkin ipucu, yani doğum tarihi kaydı yer almaktadır. Söz gelimi, Eliya Avraham Halevi’nin mezar taşı üzerine doğum tarihi (5622‐1862) ve ölüm tarihi (5706‐1946) yazılmıştır. Böylece Halevi’nin 84 yaşında öldüğünü öğrenebiliyoruz. Medeni Durumları: Bornova Yahudi Mezarlığı’nda yer alan mezar taşı kitabelerinin pek çoğunda, Bodrum, Tire, Akhisar Tekirdağ, Manisa ve Gürçeşme Yahudi Mezarlıklarındaki mezar taşı kitabelerinden farklı olarak; defnedilenin anne ve baba adının kitabeye ilave edildiğini saptadık. Mezarlıkta yer alan kitabelerin genel özellikleri şöyledir: Ölen erkek ise, hakkında övgüler ve ona duyulan sevgiyi, özlemi ifade eden cümlelere yer verildikten sonra, ölüm tarihi yazılmadan önce adı ve soyadı kaydedilmiştir. Ölen kadın ise, adı tanımlamalar ile mezar taşı üzerine yazılmıştır. Çocuk yaşta hayatını kaybetmişse; adı babasının adı ile birlikte yazılmaktadır. “Falancanın kızı” gibi. Evli ise, kocasının adı yazılmakta ve onun eşi olduğu vurgulanmaktadır. “Falancanın eşi” gibi. Dul ise, yine ölen eşinin adı yazılmakta ve onun eşi olduğu Bazı mezar taşlarında ise, kullanılan ortak bir üslup ya da bazı tanımlamalar, mezar sahibinin çok yaşlı ya da çok genç vefat ettiğine dair ipuçları vermektedir: Bazı mezar taşlarında ölen ya da yakınları için “hayaşiş” tanımlaması yapılmıştır. Hayaşiş, çok yaşlı adam, “ak sakallı kişi” anlamına gelmektedir. Bazı mezar taşı kitabelerinde ölen için “hazaken”(erkek) ya da “hazekena”(kadın), yani yaşlı tanımlamaları yapılmıştır.  (044) Mart - Nisan 2016
DIYALoG
Kullanılan Süslemeler: İki Sandalye ve üzerinde örtü: Evlilik törenini ifade etmektedir. Bu motif ya da simge, 5634(1874) tarihinde nişanlı iken vefat eden Rosa Sultana Albali’nin mezar taşı üzerinde kullanılmıştır. Sarmaşık dalları: Bazı mezar taşlarında yazıtın çevresinde sarmaşık dalları ve çiçek motifleri bulunmaktadır. (Genellikle zambak motifi kullanılmıştır). Zambak, kabalistik inanç biçiminde kullanılmakta ve safiyeti ifade etmektedir. Geometrik kenar süslemeleri: Süsleme amacı ile mezar taşlarının çevresinde kullanılmıştır. Moşe Bardavid’in mezar taşının çepeçevre etrafında geometrik süslemeler yer almaktadır. Hupa: Duvak anlamına gelmektedir. 19. yüzyıla ait büyük ve gösterişli mermer mezar taşlarında görülmektedir. Genellikle çok genç yaşta vefat eden kadınlara ait mezar taşları üzerinde kullanılmıştır. Benzer mezar taşı örneklerine, Akhisar ve Tire Yahudi Mezarlıklarında da rastlanılmaktadır. Asma: Bu motife, 5648 (1888) yılında vefat etmiş olan Esterula Taranto’nun mezar taşı üzerinde rastladık. Tora Tekvin’de, asmadan söz edilmektedir8. Ayrıca asma, şarap yapımı için de son derece önemlidir. - 172 -
Adamotu: 5688(1927) yılında vefat etmiş olan Moşe Bardavid’in mezar taşı üzerinde en altta yer almaktadır. Tora Tekvin’de 9 adamotundan söz edilmektedir. Adamotu’nun doğurganlığı teşvik ettiği inancı yaygındır. Yıldız ve ay: 5706 yılında 84 yaşında vefat eden Eliya Avraham Halevi’nin mezar taşı üzerinde adının baş harflerinin yer aldığı kabartmanın iki yanında solda yıldız sağda ise ay olacak şekilde resmedilmiştir. Söğüt: Eliya Avraham Halevi’nin mezar taşı üzerinde yıldız ve ay motiflerinin tam ortasına yerleştirilmiştir. Söğüt’ten, Davud’un Mezmurları’nda söz 10
edilmektedir. Ayrıca söğüt, Hezekial 17:5 , Levililer 23:4011 ve İşaya 44:4’te12 de yer almaktadır. Devamı Gelecek Sayıda 9
“Ve Ruben buğday biçme günlerinde gitti, ve tarlada lütfah meyvaları buldu…..”. Bkz. Kitabı Mukaddes‐Eski ve Yeni Ahit, Tekvin 30:14‐16, s. 29. 10
“…..çok sular kenarına onu koydu; söğüt ağacı gibi dikti”. a.y., s. 802. 11
“……ve sık yapraklı ağaçların dallarını, ve dere söğütlerini alacaksınız”, s. 124. 12
“ve otlar arasında, akar sular arasında söğüt ağacı gibi bitecekler”, s. 706. 8
“Ve Nuh çiftçi olmaya başladı, ve bir bağ dikti”. Kitabı Mukaddes‐Eski veYeni Ahit, Tekvin 9:20, İstanbul 1988, s. 8. 

Benzer belgeler

DIYALoG

DIYALoG Edmond i sus Emisyones – Edmond Cohen

Detaylı

DIYALoG - Jacques Cory

DIYALoG - Jacques Cory El Kantoniko de Rachel - R.A.Bortnick

Detaylı