Pesah kaynaktır, anahtardır. Bizler şayet bunu

Transkript

Pesah kaynaktır, anahtardır. Bizler şayet bunu
Pesah kaynaktır, anahtardır. Bizler şayet bunu anlayabilirsek, o zaman artakalan her şeyin neticesi,
''Mısır'dan çıkışın hatırasıdır''.
İÇİNDEKİLER
Pesah'ın Tanımı...................................................................................................................................4
Dr.Michael Laitman Blog ve Web Site Yazıları..........................................................................5-20
Mısır Karanlığından Kaçış........................................................................................................5
Farklı Bakış Açılarına Göre Pesah............................................................................................6
Arzularımızın Egemenliğinden Kaçış.......................................................................................6
Pesah: Nefretten Sevgiye..................................................................................................... .....7
Her Şey Pesah İle Başlar...........................................................................................................7
Pesah Geleceğin Hatırlatıcısıdır................................................................................................7
Pesah Bize Ayrılma İçin Neden Olmadığını Gösterir...............................................................8
Pesah: Maneviyat İçindeki Kardeşler.......................................................................................8
Pesah Ve Göç Gecesi................................................................................................................9
Pesah Bayramı’nın Anlamı..................................................................................................... ..9
Uçurum Üzerine Bir Adım........................................................................................................9
Pesah Herkese Bir Örnektir....................................................................................................10
Nefret Kelepçelerinden Özgürlük Bayramına........................................................................10
Oğlunuza Ve Herkese Anlatın................................................................................................10
Özgürlük Geni........................................................................................................................11
İyi Ve Kötü Firavun.......................................................................................................... ......12
Ölüm Meleğinden Kaçış.........................................................................................................13
Dört Oğul.................................................................................................................... ............13
Birliğe Kaçış...........................................................................................................................14
Pesah: Mayalı Ekmek Satışı...................................................................................................15
Sizlere Özgürlük Ve Sevgi Diliyorum!...................................................................................15
Biz Köle miyiz?......................................................................................................................16
Pesah Özel Bir Bayramdır......................................................................................................17
Modern Babil................................................................................................................. .........18
Firavun – Kötülüğün Kaynağı................................................................................................19
Köle, Özgür Olan Birisini Anlamaz........................................................................................20
Dr.Michael Laitman'ın Sabah Derslerinden Seçilmiş Alıntılar...............................................21-24
Realitenin Algılanması............................................................................................................21
Bu Bizim Çalışmamızdır.........................................................................................................21
Mucize....................................................................................................................................21
Manevi Yol Haritası................................................................................................................22
Sürgün ve Bağ................................................................................................................ .........22
"Doğru Niyet" ve "Arvut" nedir?............................................................................................22
Sevgi Tüm Günahları Örter.....................................................................................................23
"O’ndan Başkası Yok" Algısı İçinde Yaşamak.......................................................................23
Günlük Sabah Derslerinden Seçilmiş Sorular ve Cevaplar.....................................................25-35
Makaleler......................................................................................................................................36-45
Bu Yudah İçin – Baal HaSulam.........................................................................................36-38
Her Kim Yedinciyi Kutsallaştırırsa – Baruh Halevi Aşlag (Rabaş)...................................3940
İlk Yenileniş - Baruh Halevi Aşlag (Rabaş)......................................................................40 -41
Rabaş'ın Yazıları, Igrot, Mektup 66...................................................................................41-43
Rabaş, Merdivenin Basamakları 2. Cilt 72.
Mektup...............................................................44
Rabaş’ın Yazılarından 3. Cilt - İbrani Kadının Doğum Verdiği Zaman.................................45
2
Zohar'dan Seçilmiş Alıntılar......................................................................................................46-49
4. Cilt "Mısır Kralı Öldü" Bölümü....................................................................................46-47
Genel ve Birey............................................................................................................... ....47-49
Derslerden Seçilmiş Videolar...........................................................................................................50
Pesah ile İlgili Bazı Terimler ve Açıklamaları................................................................................51
Kaynakça.....................................................................................................................................52-56
3
PESAH'ın Tanımı
PESAH, sürgünden kurtuluşa yükselmektir. Bayramın anlattıklarının tümü budur. Kişi yükseldiği
zaman ne olur? İhsan etme, başkalarını sevme niteliği açılır. “Dostunu kendin gibi sev’’ Tora’ nın
en yüce kuralıdır.
PESAH “atlamak’’ geçiş demek. Bizler realiteye beş duyumuz vasıtasıyla, gözüktüğü gibi
bakarsak; görmek, duymak, koklamak, dokunmak ve tatmak duyularından, manevi Partsu f'u, ruh
vasıtasıyla görmeye başlıyoruz. İhsan etme ve sevgi niteliği vasıtasıyla ve bu kendi aramızdaki
bağda ifade bulur. Bizler kendi aramızda bağ kurduğumuz zaman mümkün olduğunca kendimizi
gruba pasifize ederek, tek adam tek kalpte bağ kuruyoruz. Bu tek kalp vasıtasıyla, kendi doğamızın
üzerinde olan gerçek realiteyi hissediyoruz. Bu yüzden, yaşamı kendi mevcut doğamızın içinde
yaşamaktan, diğer doğaya “ihsan etme’’ye geçişi yaşıyoruz. Çoğunda sahip olduğu reddediş ve
nefret yerine “ihsan etme ve sevgi’’ye geçişe PESAH adı verilir.
[1 2016 Nisan Sabah Dersi]
Sürgünü hissedebilmek, seviyemizin dışına adım atabilmek için Pesah bayramı haftasına başlıyoruz.
O kadar çok çaba harcayacağız ki, bunu devam ettirebilmemiz mümkün olamayacak ve bizler onun
dışına çıkabileceğiz. Bu mümkündür. Bizim birçok dersimiz, çalışmamız, çalıştaylarımız mevcut
olup, aynı zamanda Pesah Seder'imiz de vardır. Bunun sonrasında ise bizim uykusuz geçen bir
gecemiz, Mısır'dan çıkış gecesi mevcuttur. Bu yedinci gece, Pesah'ın sonudur. Bizim yeterli
zamanımız olduğunu düşünüyorum. Sanki yeterli zaman hiç yokmuş gibidir ama kalplerimizin
birlikte olabilmesi için amaca uygun şekilde hareket edebilmemize ilişkin zamanımız vardır. Çünkü
bütün Pesah, Yakup'un oğullarının birleşmek istememeleri yüzünden çıkan münakaşa ile başlar.
Yusuf'un onları, bağ kurması için bir araya getirmek istediği ve onların bunu istemedikleri, bu
sebeple de sürgüne girdikleri zamana ilişkindir.
[8 Nisan 2016 Sabah Dersi Son Bölüm]
“Mısır’ın içine giriş’’, “Mısır’dan çıkış’’ ve “Mısır’daki sürgün’’
Rabbi Yoşhi Benkisma’ nın yaptığı gibi. Neslin en yücesiydi. Bu onu öğrencileriyle bağ kurmada
durdurmadı. Bu şekilde gerçek derecesini buldu. Çünkü maneviyatta değişim yok. Değişimin hepsi
kişiye göre oluyor. Rabbi Yoşhi, öğrencilerini o derecede görmek istediği için, o derecede hissetti
onları. Daha ifşa olmamış, gelecekte bir dereceydi onun için. Ama Tora’da, maneviyatta zaman yok.
Onlarla bağ kurarak, onlara pasifize olarak aynı dereceye ulaştı. Bu bizim içinde geçerli. Şu anda
maneviyatta olmasak da daha çok dünyevi çaba sarf ederek şu anda birlikte olduğumuz kişiler bizi
etkiler. Aslında bu kişiye ve göstereceği çabaya bağlıdır. Kişi giderek kendi bireysel safhasını
öğrenir ki; bu karşılıklı Arvut da gerçekten de, safhaya neyin bağlı olduğunu yavaş yavaş anlar.
Özellikle kişinin içinde ifşa olur. Kişi, niteliklerini almaktan ihsan etmeye değiştirdiği zaman,
anında bir sonraki üst dünyayı cennetin bahçesini, içindeki tüm dereceleri ihsan etme niteliklerini
keşfeder. Buna “Cennetin bahçesi” ya da “cennet’’ denir. Ve buradaki nitelikler, kurallar mevcut
safhaya ulaşmamız için hayvansal hislerimizle, beş duyumuz ve dünyevi doyumlarla içinden
geçtiğimiz safhalar, her gün içinden geçtiğimiz safhaları, kendi aramızda kurduğumuz bağa
geçirmemiz lazım. Tüm bu geçişlere “Mısır’ın içine giriş’’, “Mısır’dan çıkış’’ ve “Mısır’daki
sürgün’’ adı verilir.
[1 Nisan Sabah Dersi]
4
Dr.Michael Laitman Blog ve Web Site Yazıları
Mısır Karanlığından Kaçış
Soru: Pesah, Pesah Sederi (düzen) gecesi ile başlar- birçok ayrıntıyla dolu bir kutlama. Gece neyi
simgeler ?
Cevap: Seder, Mısır'dan çıkışın düzeni, kişinin kendi bencilliğini kırabilmesine ve bunun üzerine
yükselebilmesine ilişkin hareketin rotası ve sonrasında Omer'i (Sefirat Omer) sayma günlerinde
buna geriye dönmesi, bütün bencilce arzularını düzeltmesi adına bunu yapmasıdır.
Soru: Ben eğer sizin torununuz olsaydım, Pesah bayramının ışığı içinde bana nasıl bir tavsiyede
bulunurdunuz ?
Cevap: Egonuzu nasıl kırabileceğinizi öğreniniz.
Soru: Ama egoma ilişkin yanlış olan şey nedir ?
Cevap: Sizin tüm yaşamınızı o gölgeler ve sizin onu terk etmeniz ve ondan kaçmanız gerekir. Siz
bunu nasıl yapabileceğinizi öğrenemezseniz eğer, ondan kaçabilmenizi size öğretecek darbeleri
alacaksınız ama bu çok zor, acı ve uzun bir çalışmadır.
Soru: Ego nedir?
Cevap: Ego, diğer insanlara yönelik kötü tutumunuzdur. Siz günde on kez yemek yiyebilirsiniz, bir
aile ve çocuklara sahip olabilir, kendiniz için bir saray inşa edebilir ve milyarder olabilirsiniz- bu
ego olarak sayılmaz. Ego, sizin gibi olan bir kişiyi, ona zarar verecek şekilde, onun üzerine
yükselebilmek için, onu bastırabilmek için kullanmanız anlamına gelir. Egonun ölçüsü yalnızca,
başkalarının nasıl kötü şekilde kullanıldığına ilişkin niceliğe göre tespit edilir.
Soru: ''Pesah Sederi gecesi'' nedir ?
Cevap: ''Pesah Sederi gecesi'' bir kırılma, diğerlerini kötüye kullanmaktan kaçmaktır. Bu gece
bizim Mısır karanlığının içerisinde yaşama geldiğimizi ve egomuz yüzünden darbeler aldığımızı
temsil eder. İçimizdeki Firavun, darbelerin içinden geçer.
Bedeninizin darbeler, hastalıklar, hayal kırıklıklarına maruz kaldığını, çocuklarla, ailelerle,
akrabalarla, ebeveyn ve torunlar ve mevcut olan her şey ile alakalı problemler yaşadığını hayal
ediniz. Kötü Firavun, örneğin, doğanız o kadar çok ıstırap içinde olur ki, ondan kaçmayı istersiniz:
''Öyle bir yaşama sahip olmak yerine, ölmek daha iyidir !''. Bu bir Mısır karanlığıdır.
Aniden bu karanlığın içinden, bu karanlığın üzerine yükselebileceğimize ilişkin hakikat ifşa olur- ve
sonrasında ben kaçarım. Ben aceleyle kaçarım ve hiçbir şey beni ilgilendirmez. Bu Mısır'dan
kaçıştır. Bizim kutladığımız şey, budur: çıkışın gerçeği, bir iğnenin deliği gibi, bize doğru açılmıştır
ve onun içerisinden, bizler oradan kaçabiliriz. Öyle güç bir şeydir ki !
Fakat bizler bu zor yaşamla karşılaşırız, nitekim düşünürüz, anlarız ve çalışma yaparız ve
sonrasında küçük bir birimin içerisindeki büyük kötülüğün farkına varırız. Buna benzer şekilde,
insanlar sigara içmenin zararlarına ilişkin seminerleri dinlerler ve kendilerini zehirlememeleri ve
çeşitli hastalıklara yakalanmamaları gerektiğinin farkına varırlar; onlar bu kötülüğü önceden fark
ederler ve kaçarlar. Bizler de aynı şeyi ''Mısır'' ile yapabiliriz. Eğer yapamazsak, o zaman
yaşamımızın mutlak karanlık içinde olduğunu hissederiz; özellikle de İsrail insanları..
Haydi kendimizi araştıralım ve egomuzun idaresi altında olduğumuzu ifşa edelim. Buna ''Firavun''
adı verilir ve bu sebeple, bizler şayet buna uymaya devam edersek, iyi bir yaşamımız olmayacaktır.
Bundan kaçmamız gerektiğine mümkün olduğu kadar çabuk şekilde karar verelim; her birimizin
içerisinde mevcut olan Firavun gücünden, egomuzun gücünden, en azından ondan kopmaya ilişkin
5
kaçışa..
Bizler şayet bu kararı birlikte kabullenebilirsek, o zaman bu bizim için çok kolay olacaktır. Çünkü
bütün insanlar Mısır'dan çıkar. Haydi ortak anlaşmaya varalım, bu kaçışı yapalım ve birbirimize
yönelik bu kötü tutumun üzerine yükselelim. O zaman ülke içindeki yaşamımız tamamıyla farklı bir
hale dönüşecektir. Mutlu bir Pesah zamanı geçiriniz!
[KabTV'den ''Yeni Bir Yaşam'', 24/03/2015] http://laitman.info.tr/2016/04/misir-karanligindan-kacis/
Farklı Bakış Açılarına Göre Pesah
Soru: Bizim dünyamız ve Pesah hakkında Kabala bakış açısından yapılan açıklamalar ile
çocukluğumuzdan itibaren öğrenmiş olduğumuz malum açıklamalar arasındaki fark nedir ?
Cevap: Birçok seviyede onun içerisindeki hakikat, varoluş, evrim, gelişim ve içindeki amaç
anlatılır. Bizler Pesah hakkında konuştuğumuzda, örneğin, bizler şunlar hakkında konuşabiliriz :
1. Ulusumuzun Mısır'da geçirdiği tarihi kölelik devri.
2. Kişinin Mısır'daki egosuna ilişkin, Firavun'una yönelik köleliği .
3. Yaratılmış olan canlı varlığın, arzunun, Işığın etkisi altında, Yaradan'ın, karanlığın, Mısır'ın
ve Firavun'un etkisi altındaki gelişimi.
Bizler aynı zamanda değişik seviyeler hakkında konuşabiliriz:
1. Dilimizde Mitsvot (sevaplar, emirler) olarak adlandırılan ritüellerin kurallara uygun şekilde
yerine getirilmesi.
2. ''Dostunu kendin gibi sev'' emrinin psikolojik açıdan yerine getirilmesi ve bunun Yaradan'ın
genel emri ve düzeni olarak ele alınması, aynı zamanda da tüm diğer emirleri ve öngörülen
düzeni de dahil etmek, Tora'da bahsedildiği gibi : ''dostunu kendin gibi sev'' olarak Tora'da
geçen yüce kuralda olduğu gibi.
3. Üst Işığın Kabala tanımıyla, dünyalar üzerinde ve onların vasıtasıyla gelişimin değişik
safhalarından geçen ruhların üzerindeki etkisi ve onların manevi ıslahı.
http://laitman.info.tr/2016/04/farkli-bakis-acilarina-gore-pesah/
Arzularımızın Egemenliğinden Kaçış
Pesah (Hamursuz) Bayramı, egomuzdan toplu bir göçtür. Egomuz bizi "bu dünya" denilen bir
kapsülün içinde kilitler ve dış gerçekliği görmemizi engeller. Bu cehennemden kurtulmak için,
yukarıdan Hohma Işığı’nı çizerek bir sünnet gerçekleştirmeliyiz. Bu keskin bir bıçak gibi davranır
ve şuanda düzeltilemez en büyük egoistik arzularımızı ortadan kaldırır. Bize kendimizi onlardan
kurtarmak ve onları kullanmamak için fırsat verildi, özünde özgür olma!
“Kendi ülkemizde özgür insanlar” olmanın anlamı ( "ülke" kelimesi İbranicede "arzu" kelimesinden
gelir) arzularımızın egemenliğinden kaçmaktır. Ne zaman arzularımızdan arınmış, özgür olursak ve
bunun üzerine çıkabilirsek, Mısır’dan göç etmeye hazırızdır.
Biz daha sonra Mısır (Mitzrayim - Mitzra, kötülüğün yoğunlaşması) dışında kötü eğilimimizden
(Yetzer HaRa) çıkarız, özgürlüğe doğru. Arzularımızın kölesi olmuşuzdur, biz şimdi kölelikten
çıkar ve bunlardan özgür oluruz, anlamı; bunları egoistçe kullanmayı reddetmektir.
Halen bizler egomuzun içinde boğulmaktayız. Kendimiz için alma arzusu içindeyiz ve bu dünyanın
içine gömülmüşüz. Her türlü problemler ve arzuların dalgalarına maruz kalıyoruz. Aniden bu
dünyanın, bu hayatın üzerine yükselmek ve manevi hayatı hissetmek için güçlü bir istek duyarız.
Bu bizim bedensel arzularımızı tümüyle terk etmek anlamına gelmez. Daha doğrusu Zohar
Kitabı’nın yardımıyla, arzularımızın üzerinde yükselme gücünü edinir ve onların üstünde
ustalaşırız. Yükseldiğimiz anda, kapana kısıldığımız kapsül ile bu dünyanın algısını hissetmeyi
6
durdururuz ve manevi dünyayı hissetmeye başlarız. Mısır’dan göçün gerçek anlamı budur.
http://laitman.com/2010/03/escaping-the-rule-of-our-desire/
Pesah: Nefretten Sevgiye
Soru: Pesah Bayramı’ndan önce, biz evi mayalı hamurdan (Chametz) arındırıyoruz ve daha sonra
onu yakıyoruz. Chametz yakma töreni neyi sembolize eder?
Cevap: Mayalı ekmeğin yakılması yani benim kötü, başkalarına karşı egoistik tutumum, herkesi
kullanmam, herkesi bastırmam, onlara hükmetmem, bunların hepsini bu dünyadan kaldırıyorum
böylece artık hayatımda da yoklar anlamına gelir.
Bu karar bir zorunluluktur! Eğer hepimiz birbirimize destek olursak, o zaman biz gerçekten onun
için hazırızdır. Yazılmış olduğu gibi “ İnsan komşusuna yardım etmeli.” O zaman öyle bir koşula
geliriz ki bütün yanlış bağlarımızı yakarız. Arkamızda hiçbir şey yok. Bizler, yeni dünyaya girişin
önünde duruyoruz ve Kızıldeniz'i geçiyoruz.
Bu geçiş, nefret engelinden, başkalarını sevmeye geçiş diye adlandırılır.
O sevgi değildir henüz ama başkalarına karşı iyi bir tutumun başlangıcıdır.
[KabTV'den ''Yeni Bir Yaşam'', 24/03/2015] http://laitman.com/2015/04/pesach-from-hatred-to-love/
Her Şey Pesah İle Başlar
Şu anda biz, insanlığın hayata, kendisine, gelişmesine yönelik hedeflerine karşı tavrını değiştirme
ihtiyacıyla karşı karşıya geldiği bir koşuldayız. İnsanlık, hayatta bir amaç olduğunu fark etmek
zorunda ve doğa bunu başarmamız için bize rehberlik eder.
Biz, karşılıklı anlayışa, yardımseverliğe ulaşmaya ve bizim uygunluğumuz derecesinde sakin bir
varoluşa, bize rehberlik eden planla ilerleyeceğiz.
Ulaşmamız gereken hedef, bu dünyanın üzerinde, yaşam ve ölümün ötesindedir. Neticede, biz
ölümsüzlüğün seviyesine geçeceğiz. Bu dünya yavaş yavaş yok olacak ve biz tamamen yeni bir
boyuta gireceğiz. Bu arada, günümüzde bütün dünyevi bilimler bu gerçeği onaylamakta. Biz
konuştuğumuz gibi bu sürece doğru gidiyoruz.
Her şey Pesah ile başlar. Yani egoizmimizin üzerine yükselme yeteneğine sahip olduğumuzu fark
ettiğimiz zaman ve biz “Komşunu kendin gibi sev” kuralını, karşılıklı gözeterek birliğe geçeriz ya
da en azından “Kendimize yapılmasını istemediğimiz şeyi, başkalarına yapma.” kuralına uyarak.
Diğer bir değişle, kardeş gibi hissedip ve karşılıklı garantiyi koruduğumuz zaman. Bu bayram,
egodan çıkmanın mümkün olduğunun farkına varılmasıyla ilgilidir.
Ne zaman kişi “Mısır’ı terk eder” ve bir sonraki dereceye yükselir, kişi mutlak kötülük olarak
gördüğü önceki koşulu doğru şekilde nasıl kullanabileceğini açıkça görür. Bu, mademki özlemimiz
Musa’nın noktası, onun zirvesine yükselmek, bütün insan özellikleri “dağın etrafında durduğunda”
Sina Dağı’nın eteğinde edinim gerçekleşir denilmesinin nedenini açıklar.
Sina Dağı, büyük bir egoizmi temsil eder ve o Dağın etrafında toplanmış tüm ulusu, bizi,
niteliklerimizin üstüne yükseltmek için kesinlikle gereklidir.
İnsanlığın ilerleyişinin en son hedefi, Yaradan ve Musa’nın bulunduğu, Dağın zirvesine ulaşmaktır.
[KabTV'den ''Pesah Hakkında Konuşma'', 18/03/2015]
http://laitman.com/2015/04/everything-starts-with-pesach/
Pesah Geleceğin Hatırlatıcısıdır
Pesah sadece geçmişi değil, aynı zamanda geleceği de bize hatırlatır.
Çok eskiden beri, Pesah gecesi, Yahudi ailelerini bayram masası etrafında birleştirmiştir. Bayram,
7
ayrıntılı olarak yazıldığından henüz şekilciliğe yabancıdır ve o Mısır köleliğinden çıkışın telaşsız
törenini canlandırır.
Ama eğer Mısır’dan çıktıysak o zaman neden tekrar tekrar yapıyoruz : "Bu yıl köleyiz, gelecek yıl
özgür olacağız ?"
Bizim yararlandığımız kaynaklar, bilinen olaylar ve iniş-çıkışların ardındaki koşuldur. Orada bir üst
bilgi daha vardır ki o ancak insan ilişkileriyle ilgidir, öyle çok fazla tarihle ilgili değildir. Daha
doğrusu o, Yahudi halkının ulaştığı birlik ve karşılıklı anlayışa, sadece Yahudi haklı değil, özellikle
bugün bütün insanlık için gerekli olduğuyla ilgilidir.
http://laitman.info.tr/2015/04/pesah-gelecegin-hatirlaticisidir/
Pesah Bize Ayrılma İçin Neden Olmadığını Gösterir
İbrahim’in grubu Kenan topraklarına taşındı. Ego, ondan sonra bir nesilden diğerine büyüdü. Ama
esas konu, genel bağlantıyı, manevi kardeşliği (birliği) sağlamaktı.
Daha sonra, anlaşmazlıklar ve çatışmalar öyle bir ölçüde büyüdü ki, Yakup’un oğulları, kardeşleri
bile onların üstesinden gelemedi. Bu süreç, Tora’da kıtlığın başlangıcı olarak betimlenmiştir.
Kardeşler Mısır’da (Mitzrayim) Yusuf’u köle olarak satar, ki bu kişinin kötü doğasını sembolize
eder (Yetzer-Ra). Onlar kardeş sevgisi seviyesinden düştükleri zaman kendilerini egonun,
Firavun’un egemenliği altında buldular.
İlk başta bu hakimiyet iyiydi: Firavun, Yusuf'u yükseltti ve yaşam farklı zevkler doluydu ama sonra
işler değişti ve insanlar maddi (bedensel) kazançların ve zevklerin, hayatta her şey olmadığını
hissetmeye başladı. Onlar manevi bağ için eksiklik hissettiler ki Firavun, elbette buna itiraz etti ve
direndi.
Artık egonun bütün çabaları, bir parça içsel bağı korumada bile onlara izin vermemekti.
Hiç bir çıkış yolu yokmuş gibi göründü ama aslında umutsuzluğun yarattığı güç onları birliğe
getirdi. Musa; O, Firavun’un evinde büyüdü, ego, ve bu nedenle Mısır Kralına karşı koymaya
hazırdı. Bu belirti, ki muhafaza edilen Yahudi ruhunun özüdür, her birimizin içinde yaşar. Bu
geneldir, birleşmiş bir dünya perspektifini kapsar, orada ayrılma için neden yoktur.
http://laitman.com/2015/04/passover-shows-us-there-is-no-room-for-separation/
Pesah: Maneviyat İçindeki Kardeşler
Yahudi ulusunun temeli etnik değil, daha ziyade ideolojik bir temeldir. Bizler geriye dönerek
başlamak zorundayız, asırlar öncesinden, insanlığın eski Babil’de toplandığı ve halkın basit ama
kardeşçe bir hayat yaşadığı zamana. Ancak çatışmaların başladığı öyle bir zaman geldi ki yakın ve
dost olmaya alışık komşular birbirlerinden şüphe etmeye başladılar ve gitgide yabancılaştılar.
Bizim zamanımızın perspektifinden bu durumu bir düşünün; Komşunun çimenleri daha yeşil,
son model bir çamaşır makinesine sahip ve dün evine yeni bir buzdolabı teslim edilirken gördüm,
eşi her gün yeni bir elbise giydiğinden beri benim eşimin gözünde bir diken gibidir. Onun çocukları
saygısızdır ve dahası o şimdi benim köpeğime küçümsemeyle bakan iki yeni safkan köpeğe sahip.
Kısacası, ego eski Babil’de büyüdü ve insanlar kendilerini tek bir ulusmuş gibi hissetmeyi kestiler.
Bu sanki onların farklı dilleri konuşmaya başlamış olması gibidir.
Sonra, büyük bir bilge olan İbrahim, olup bitenlerin içsel niteliğini keşfetti ve anlaşmazlığa gerçek
bir çözüm buldu. O, onların aralarındaki sıcak ve dostane ilişkinin büyümesini sağlamak için,
onların egonun üstesinden gelmek zorunda olduklarını keşfetti.
Fakat çoğunluk bu yaklaşımı kabul etmedi ve o genel bir parçalanmayla sona erdi. Kabileler ve
kavimler dünyanın her yerine dağıldılar.
8
Çok azı İbrahim’i takip etti, Yahudi ulusu ve Yahudi halkı için temelleri atmış olanlar da onlardır.
Onlar sürekli büyüyen egoya rağmen bir toplum kurdular, birbirlerine yakınlık hissini ve
aralarındaki sıcak aile ilişkisini korudular.
http://laitman.com/2015/04/pesach-brothers-in-spirit/
Pesah Ve Göç Gecesi
Kişinin ve ulusun içinde Musa’nın niteliğinin olgunlaşması, bizi Firavun’la doğrudan bir çatışmaya
götürür. Tora bu koşulları Mısır’ın on vebası olarak tanımlar, egonun on vebası, “İnsanlarımı serbest
bırak” talebiyle. İnsanlar güçsüzlüğün arka planında ve aynı zamanda özgürlük fırsatına umutsuzca
bir ihtiyaç geliştirdi.
Haggadah bize bu sonsuz (yaratılış) geceyi anlatır: “Bu gece diğer bütün gecelerden nasıl
farklıdır?” Mısır'da biz kendimizi sevme bataklığından çıkmak zorunda kaldık ve hızlıca döndük ve
henüz birlik olma için herhangi bir gücümüz olmadan fakat kaçışın gücüyle hızlıca yukarı hareket
ettik.
Herkes zulümden, iç çatışmalar ve anlaşmazlıklardan kaçmaya çalışır. Böylece başladığımız şeyi
tamamlayabileceğimiz Sina Dağı’na ulaşana kadar, kendimizi Mısır’dan daha uzakta buluruz.
Bu Firavun’un, egonun, bizi nasıl sevginin yeni bir seviyesine ittiğidir. Sonunda insanlığın tamamı
bu seviyeye yükselmek zorunda kalacak, ama bunu yapan ilk bizleriz. O İsrail ulusunun
laboratuarıdır, onun varoluşunda önemli bir safhadır.
http://laitman.info.tr/2016/04/pesah-ve-goc-gecesi/
Pesah Bayramı’nın Anlamı
Pesah (Hamursuz) Bayramı, Pe-sach (atlama veya seçim) anlamına gelir. Kişinin tüm egoizminden
sadece düzeltilebilir ve başkalarının yararına ihsan etmek için kullanılan bu niteliklerin seçilmesi.
Kişi ne zaman bütün dünyada tek kötü şeyin kendi doğası olduğuna ikna olur ki bu kişiyi ve
diğerlerini yok eder, o zaman sadece tek bir şey istediği sonucuna varır.- O’nun içindeki bu
kötülükten kurtulmak!
O bunu yapmaya çalıştığında ( Sadece bu konuda konuşan Kabalistik metinler üzerinde, kötülüğün
üzerine yükselmeye gayret eden bir grupla çalışarak) egoizminin üzerine yükselemeyeceğini fark
eder. Anlar ki gerekli olan, egoizminden çıkması ve umutsuz olduğunu ve kendi başına bunu
yapamayacağını idrak etmesidir, Yaradan’a bir iç haykırışa gelmesidir, bunu yaratan Tek’e. Ve bu
zaman ise egoizmden kurtuluş gelir!
Yani, bu kurtuluşun, bu bayram boyunca onu isteyen herkese olmasına izin verin!
http://laitman.info.tr/2016/04/pesah-bayraminin-anlami/
Uçurum Üzerine Bir Adım
Pesah, birlik dışında ve nefrete rağmen doğmuş olan, İsrail ulusunun doğuşunu sembolize eder. Biz
bölünmüş ve ayrılmış olduğumuz sürece, bir ulus değiliz ancak sürgündeyiz. Sadece aramızda iyi
bir bağ ve birlik bizi bir topluluk yapar ki ona haklı olarak "İsrail" denir.
Bu yükseliş için hazırlık yaparken, evlerimizi temizleriz ve anlaşmazlıklardan, bölünmüş olmaktan
uzaklaşırız. Seder, bizim bozulmuş karşılıklı bağlarımızın yenilenmesinin düzenini sembolize eder.
Kendimizi bu egoistik mayamızdan kurtardığımız zaman, 7 gün boyunca, Mısır’da tatsız olarak
algılanmış olan, bizim karşılıklı ihsan etme seviyesine yükselişimizin sembolü olarak, Matzo
(mayasız ekmek) yeriz. Biz bu yola ayrılığın köleleri olarak, doğamızın köleleri olarak başlarız ve
özgür insanlar olarak, yeni doğmuş ve tek ulus olarak yolculuğu tamamlarız.
9
Artık, nerede yaşarsak yaşayalım, bizi ayıran değerlere tapınmaktan vazgeçmek zorunda
olduğumuza hiç şaşırmamalıyız. Pesah, bizim anlaşmazlıklar “üzerine adım”ımızı ve sevgi seviyesi
yönünde ayrılmamızı temsil ettiği için, her türlü arzu Mısır’dan göçün bir safhası haline gelir.
http://laitman.com/2015/04/pesach-a-step-over-the-abyss/
Pesah Herkese Bir Örnektir
Biz bütün dünyaya yardımcı olabilecek bir araca sahibiz. Ne zaman Mısır’dan, karşılıklı kin ve
nefretten çıkarız, biz gerçek insani karşılıklı bağın, tüm sorunları çözdüğünü göreceğiz.
Bu nedenle bugün, İbrahim'in yöntemine her yerde ihtiyaç vardır. Bu mevcut ihtiyaçtır ve eğer biz,
İsrail ulusu, bunu yerine getirmez ve insanlığa sunmazsak, bizim üstümüzdeki baskı artacaktır.
Çünkü dünya bilinçaltında, mutluluğun anahtarını onlardan gizlediğimizi hissediyor.
Ama biz yapmamız gerekeni yapar ve iyi örnek oluşturursak, dünya onu minnet ve saygıyla
alacaktır. Genel olarak, dünyanın bizden beklediği tam olarak budur.
Ben tüm arkadaşlarıma birliğin ve bağın bayramını diliyorum!
http://laitman.info.tr/2016/04/pesah-herkese-bir-ornektir/
Nefret Kelepçelerinden Özgürlük Bayramına
Kısa süre önce Purim’i kutladık ve şimdi Pesah yaklaşıyor bile.
İsrail halkının bütün bayramları, aramızda olması gereken birleşme ve bağı sembolize eder; onlar
sadece bunun farklı düzeylerini, farklı güçlerini belirtmiştir.
İsrail’in bütün tarihinde en güçlü bağa, Purim’de ulaşılmıştır. Ve biz aramızdaki bağa, ilk kez
Pesah’da ulaşırız, Mısır’da kölelikten özgürlüğe varışın bayramı.
Özgürlük; egomuzdan, başkalarına karşı duyulan asılsız nefretten, reddetmekten, birbirimizi
sokakta kesmek ya da çıkarlarımızın çatıştığı başka durumlarda aramızda ortaya çıkan böyle çirkin
tutumlardan kurtulmak olarak bilinir.
Birliğe ulaşmayı ve kötü doğamıza hükmetmeyi başardığımız zaman, tüm hayatımızı da
düzeltebileceğimizi anlarız. Konutun ve gıdanın fiyatlarını düşürebiliriz, ailesel ilişkileri
düzeltebiliriz, şehirlerimizi temiz bir hale getirebiliriz ve okullarımızdaki şiddeti durdurabiliriz.
Buna Mısır’dan göç, sürgünden çıkış denir. Egomuzun içinde boğuluruz ve daha fazla bir şey
duymak istemeyiz. Ama aniden anlarız ki aramızda iyi ilişkiler kurmak, yakın olmak mümkündür.
Sadece mümkün değil açıkça gereklidir, çünkü artık böyle devam etmek imkânsızdır.
Geçen seçimden önce bütün partiler, her alanda hayatlarımıza özen göstereceklerine söz verdiler.
Ama aslında, Kabala İlmine göre, bütün farklılıkların üzerine yükselmedikçe ve biz onların
üzerinde bağa gelmedikçe, hiç kimse başarılı olamayacaktır. Atasözünde şöyle yazılmıştır:
“…sevgi bütün günahları örter.” Kişisel çıkarlarımızla ilgilenmez, birlik olmaya başlarsak, o zaman
birliğin bu yeni formu hayatlarımızı etkilemeye başlayacaktır.
Pesah Bayramı ve Mısır'dan göçün hikâyesi mecazidir; insanlar arasındaki bencil tutum ve
davranışlardan ayrılmayı ve daha yüce bir tutum ve davranışların oluşmasına işaret eder. Bu durum
içimizdeki Firavun’dan, bize hâkim olan egodan özgürleşmemizdir. Eğer biz onun kontrolünden
çıkar ve başkalarını sevebilirsek, buna özgürlük, kurtuluş denir. Ve Mısır’dan göçten sonra ve çölde
dolaşırken, İsrail halkı Sina Dağı’na ulaşır ve Tora’yı alır. Onlara, tek kalp tek adam olmaya, Arvut
(karşılıklı garanti) içinde, birlik içinde, “dostunu kendin gibi sev” koşulunda yaşamaya hazır olup
olmadıklarını soruldu. Buna kurtuluş denir, bizim bağ ve birliğimizin içinde keşfettiğimiz, doğadaki
gizli, benzersiz güç ile kurtuluruz.
[Israil 103 FM Radyo Programından, 15/03/2015]
http://laitman.info.tr/2016/04/nefret-kelepcelerinden-ozgurluk-bayramina/
10
Oğlunuza Ve Herkese Anlatın
Soru: Pesah’ın başlaması onuruna, bayram yemeği sırasında çocuklarımıza, Yahudilerin Mısır’dan
göçü hakkında bahsetmemiz gerektiği söylendi. Tam olarak onlara ne anlatmalıyız? Bilmeleri
gereken en önemli şey nedir?
Cevap: Her şeyden önce, çocuklarla büyükler arasında bir fark olduğunu düşünmüyorum. “Oğluna
anlat” denmiştir, bu kim bu şeyleri bilmiyor ve onları öğrenmek istiyorsa bizim oğlumuz gibidir
anlamındadır.
Herkes anlamalıdır, “göç” ne anlama gelir ve o kurtuluştan nasıl farklıdır. Biz hala sürgün
koşulunda olduğumuzu ve kurtuluşu aramaya devam edip etmediğimizi bilmeliyiz.
Sürgün, kurutuluşun zıttı olan bir durumdur. Onlar iki karşıt içsel duyguyu temsil eder, şimdiye dek,
bizler içimizdeki bu duyguları tanımlamaktan bile aciziz.
Mısır’dan bahsederken… O, Yahudiler için çok kötü müydü? İlk başta, onlar yiyeceklerin
bolluğundan ve “kral hayatı” sürmekten zevk aldılar. Firavun onlara çok iyi davrandı, o gerçek bir
cennetti. Neden hepsi birden bire yedi yıllık doymayla, yedi yıllık kıtlık yer değiştirince, Yahudiler
sürgünde olduklarını kabul ettiler?
İnsanlar yaşam amacını kaybettiler. Kişi neden yaşadığını anlamaz oldu. Bugün pek çok insan aynı
şeyi itiraf edebilir; “ Neden yaşadığımı bilmiyorum. Bu yaşamımı o derece zehirliyor ki ben hayatta
kalmak istemiyorum.”
İnsanlar umutsuzluktan, terörist olmayı seçiyor, hayatlarındaki ışığın arayışı içinde. Yaşamaya
değer bir ideal arıyorlar. İdealleriyle uyuşmayan şeylerle mücadele etmek, kendilerini düşmanı
yenen kahramanlar olarak hissetmelerini sağlıyor. Bu his onların hayatlarını anlamlı hale getirir;
aksi takdirde kendilerini ölü hissederler.
Günümüzde birçok kişi hayatın anlamını bulma ile ilgileniyor. Yaşamsal amaç olmadan,
varoluşumuz tadını kaybeder ve ölüm bile bize böyle bir hayattan daha iyi görünür. Mısır’ın et ve
sarımsak bolluğu artık tatmin etmez.
Mısır, insan arzularının her türünü karşıladı; yemek, seks, aile, para, güç ve bilgi. O herkes için bir
cennet oldu ve Yahudiler tüm Mısır nüfusunun en saygını ve zengini idi. Peki, neleri eksikti?
Sadece, hayatın amacı! Bu tür Sorular kişinin içinde uyandığı zaman, yaşam hissini zehirler. Altın
bir kafeste yaşıyor ve onun dışına çıkmamız mümkün değil gibi hissederiz.
Bu “kölelik” denen şeydir. Müreffeh hayatımız bizi boğar ve öldürür. Eğer varoluşumuz “doyumlu”
olmazsa, bundan kaçma arzumuz da haklı olur. Ancak egoizmimiz, rahat bir hayatı reddetmemiz
için bize izin vermez.
Egomuz Mısır’a ait hayattan zevk alır. Aynı zamanda şu Soruyla da tahrik ediliriz: “Neden
yaşıyoruz? Biz insan mıyız yoksa sadece hayvan mı?” Günümüzde, dünyada olup biten budur.
İyi bir hayat yaşamak için gereken her şeyi sağlayabiliriz ama sahip olduğumuz her şey acı ile
ıslanmıştır. Hayatın özüne dair Soru, sıradan maddi çıkarlardan çok daha önemlidir. Bu bizi dağın
tepesinden uçuruma atar. Böylece bizim bütün karanlığımızı tanımamızı sağlar.
Modern dünyada ve bilhassa daha genç kuşaklar arasında çok yaygındır. Bizi kendi egemenliği
altında tutan ve gitmemize izin vermeyen egoizmimizin içinde, sürgünde olduğumuzu algılamaya
başlarız. Bu koşul “Mısırlı köle” olarak adlandırılır. Kendimizi ondan kurtarmamız gerekir.
[KabTV'den ''Yeni Bir Yaşam",31/03/2015]
http://laitman.info.tr/2016/04/oglunuza-ve-herkese-anlatin/
Özgürlük Geni
Soru: Pesah kutlaması, kendimiz hakkında, toplumumuz hakkında, halkımız hakkında yeni bir şey
11
öğrenmek ve birbirimizle ilişkilerimizde niteliksel bir değişiklik yapmak için özel bir fırsattır.
Rav Kuk eğer İsrail halkı bir zamanlar kölelikten özgürlüğe bu geçişi yapmamış olsaydı, bütün
dünyanın böyle bir değişikliği yapmasının mümkün olamayacağını yazmış. İsrail halkının bütün
dünyayı bu kadar çok etkilediği doğru mu?
Cevap: İsrail halkı, tüm dünyadan seçilmiş ve birleşmek için antik Babil'den çıkan özel bir insan
grubudur.
Bugün, bütün dünya bir zamanlar Tapınağın yıkılması esnasında sadece Yahudiler arasında ortaya
çıkan, aynı karşılıklı nefretin içindedir. Bu nefret nedeniyle, Yahudiler birlik olma yüksek
seviyesinden bu dünyanın seviyesine düştüler ve bunun anlamı sürgüne gitmektir.
Bugün Yahudi halkı tüm dünya ile karışmıştır ve biz hepimiz, Mısır ya da karşılıklı nefretin kölesi
denilen aynı koşulun içindeyiz.
Yahudiler bu kölelikten çıkmış oldukları için, biz anılara, bir önceki koşulun genlerine (reşimot)
sahibiz. Bu nedenle, bizler “Dünya ulusları için bir ışık olma.” anlamına gelen, herkese örnek olma
konusunda ve bütün insanlığın şu an içinde bulunduğu bu korkunç durumdan çıkmasına rehberlik
etmeliyiz.
Şimdi bu görev İsrail topraklarında yaşayan İsrail halkı içindir. Bu yüzden biz buraya geri
gelebildik. Bizler tüm dünyanın yararı için misyonumuzu gerçekleştirmeliyiz. Sonuçta, yaratılışın
amacı tüm insanların bir ulus, bir aile olmasıdır.
[KabTV'den ''Yeni Bir Yaşam",22/03/2015]
http://laitman.info.tr/2016/04/ozgurluk-geni/
İyi Ve Kötü Firavun
Soru: Yahudileri kabul eden iyi Firavun nedir?
Cevap: Biz bu kavramı insana ilişkin olarak incelemek zorundayız.
Biz egonun bizleri ileri götürdüğüne inanıyoruz; medeniyet, gelişme ve büyüme. “Biz yıldızlara
uçacağız, her şeye ulaşacağız, bileceğiz ve keşfedeceğiz! Biz, biz, biz!” Bu iyi, sağlıklı bir
egoizmdir. Bu gereklidir aksi takdirde gelişemezdik.
Örneğin biz bir çocuğa hoşgörülü olmazsak ve sürekli onu sınırlarsak, o gelişemez. Bu nedenle,
gelişmesi için ona imkân vermeliyiz, egoistçe bile olsa, nasıl olursa olsun. Belli bir yaşa ulaştığında,
13 yaş diyelim, ona kendini nasıl sınırlayacağını öğretmeye başlarız.
Şimdi bu yaşa kadar kişinin sadece kötü eğilimi içine dalmış olduğunu unutmayalım ve 13 yaşından
sonrasında, eğitimin etkisi altında, iyi ortaya çıkabilir. 13 yaş göreceli bir ifadedir. Baal HaSulam
“Zohar Kitabına Giriş” de bundan bahseder.
Hatırlıyorum, dini okullarda okuyan oğlum; "Benden ne istiyorsun? Ben sadece 9 yaşındayım, 13
yaşıma gelinceye kadar bekleyin” derdi.
Bu, ulusun her şey ile hoşnut olduğu, doyumun yedi yılı olarak adlandırılır. Biz birlik olmaya
çalışırız ve ilk başta her şey iyi gider. Ego “yardımlaş, her şey iyi, her şey doğru” diyerek bize
hoşgörülüdür. Daha sonra aramızda anlaşmazlıklar ve çatışmalar ortaya çıkmaya başlar.
Bu, âşık insanların birlikte yaşamaya başladıklarında ya da uluslararası ilişkilerde olan şeydir:
“Şimdi birlikte çalışacağız ve bazı şeyleri birlikte yapacağız ve elde edeceğiz! Biz, biz, biz, biz!”
Her şey yolunda: egoizm iyi, her şey harika ve aniden içeriden negatif bir şeyler sızar. Ne yaparsak
yapalım sonunda bir engel ortaya çıkacaktır; kötü Firavun ortaya çıkacaktır.
Bir şeye başladığınızda, bilmelisiniz ki eğer bir eylemde bulunduğunuzda, sevgi ve karşılıklı bağın
yardımını ile Kabala bilgeliği metodunu kullanarak iyi ve kötü arasında dengeleme yapmazsanız,
ilk başta çekici ve büyüleyici görünen daha sonra sizi öldürecektir. Ölüm meleği seni cezp eder ve
12
baştan çıkarır, sana bir damla zehir verir ve sen ölüsün.
Her yerde ve her eylemde, iyi ve kötü iki gücün arasındaki denge noktasını bulamaya çalışmak bu
nedenle gereklidir.
[KabTV'den ''Pesah Hakkında Konuşma", 18/03/2015]
http://laitman.info.tr/2016/04/iyi-ve-kotu-firavun/
Ölüm Meleğinden Kaçış
Pesah Haggadah bize, kişinin kendi hayatını planlama ve onun efendisi olma fırsatına sahip
olduğunu söyler. Kişinin ulaşması gereken hedefi, bunu başarmanın yolunu ve kişinin kendi içinde
değişmek için neye ihtiyacı olduğunu açıklar. Bize bütün detayları verir.
Pesah Haggadah, ilk olarak, kişinin bugün hayatının ne olduğunu ve ne kadar kısıtlı ve ölü
olduğunu anlaması için araçlar verir.
O, kişinin bunu nasıl yarıp geçebileceğini, bu ölü dünyadan kaçabileceğini ve özgürlüğün
mükemmel seviyesini elde etmek için şimdiki doğamızın üzerinde bir koşula nasıl
yükselebileceğimizi gözler önüne serer.
Buna, ölümün üzerine yükseldiğimiz için, ölüm meleğinden kurtuluş denir.
Soru: Ölüm üzerine yükselme ne anlama gelir?
Cevap: Bu sonsuz bir hayat yaşamak anlamına gelir.
Soru: Bu hiç ölmeyeceğim anlamına mı gelir? Sonsuza kadar yaşamış tek bir kişi görmedim.
Cevap: Sadece bedenler ölür. Ama kendi içimizde başka bir varlığı keşfederiz, bu içteki insandır.
Bu iç “ben” benimden ayrılır ve ölümü hissetmez.
Özgürlüğü ve sonsuz yaşamı gerçekten elde etmek isteyen herkes, Kabala ilmini kullanarak bunu
nasıl gerçekleştireceğini öğrenebilir. Bu tamamen mümkündür, şöyle yazıldığı gibi: “Hayatta iken
dünyanızı göreceksiniz”, yani, üst gücü, Yaradan’ı ifşa etmemiz mümkündür. Kapılar herkese açık
olduğundan, herkesin bunu başarması mümkündür. Gereken tek şey arzudur.
[KabTV'den ''Yeni Bir Yaşam", 31/03/2015]
http://laitman.info.tr/2016/04/olum-meleginden-kacis/
Dört Oğul
Soru: Pesah Haggadah’ın değindiği dört oğul nelerdir: biri bilge, biri kötü, biri saf ve birisi de nasıl
Soru soracağını bilmeyen biri?
Cevap: Dört oğul da aynı Soru üzerine düşünmekte: “Egoizmimizin üzerine nasıl çıkabiliriz?”
Bilge oğul filozofça düşünür ve bu yasaların öyle ya da böyle açıklanabileceğini ama bizim
Mısır’dan çıkmamıza yani egoizmimizin üzerine yükselmemize bir çözümün olmadığını söyler.
Kötü oğul: “Ama neden onun üzerinde yükselmemiz gerekiyor ki?” der. O bunu yapmayı hiç
istemez ve “Egoizme karşı bu çalışmanın yararı nedir? Ben iyiyim, beni rahat bırakın.” der. Bu
nedenle bizim gözümüzde kötüdür, çünkü kötü olmasına rağmen, bu şimdiki koşulunun üzerine
yükselmeyi istememektedir. O Mısır’dan çıkmak istemez ve her şeyi olduğu gibi alır.
Saf oğul, bizim Mısır’dan neden çıktığımızın net olmadığını ve bu yasaların anlaşılır olmadığını
söyler. O, köle olduğunun ve bu kölelikten nasıl çıkacağının farkında değildir.
Biz bayram masasının etrafında oturuyoruz. Birisi bilge oğul gibi hisseder, diğeri saf oğul gibi,
üçüncüsü de kötü oğul gibi ve dördüncüsü bir Soruyu nasıl soracağını bilmeyen oğul gibi. Ve bu
dördüncü, nasıl Soru soracağını bilmeyen oğul, o gün şunu söyleme ihtiyacı duyar: “Bu Yaradan’ın
13
bizim için yaptıklarının, Mısır’dan çıkarması olayının onurunadır.”
Aptal, saçmalayan ya da kötü olduğundan değil, bu oğul Soru sormasını bilmiyor. Orada bir
şeylerin olduğunu, algılayamadığımız ve fark edemediğimiz, doğamızdan çıkmak için bir çeşit
yolun olduğunu anlamaktadır.
Masadaki bütün misafirler de merak etmektedir. “Nerede ve niçin çıkmamız gerekiyor? Egonuzdan
kurtulabileceğinizi nerede gördünüz? Bu doğada yoktur.” Bilge, saf ve kötü hepsi bu soruları
soruyor.
Fakat o, nasıl Soru soracağını bilmeyen oğul, bizim için tamamen ulaşılmaz olduğu için hakkında
hiçbir şey Sorulamayan, saklı gizli bir şeyin olduğunu bilmektedir. Hayatımızın ötesinde,
egoizmimizin ötesinde ve onun ellerinde olduğumuz bir şey var.
Bu sefil şekilde var oluşumuzun ve yaratılışımızın bir amacı var. Ama bununla ne yapılabilir, bu net
değil; çıkışı göremeyiz. Bu nedenle, bunun açıklanmasının gerekli olduğu söylenir. Gerçekten, eğer
kişi egoizmini haklı çıkarmak için söyleyeceği hiç bir şeyin kalmadığı bir duruma yükselirse, o
zaman bir çözüm bulur.
Herkes sonunda, nasıl Soru soracağını bilmeyen oğul haline gelir. Bu insanlık gelişiminin dört
safhasıdır. Her birimiz kendi gelişim safhamızdayız ve böylece kişi kendini dört oğuldan birinin
içinde fark edebilir, sorduğu Soruya göre.
[KabTV'den ''Yeni Bir Yaşam", 31/03/2015]
http://laitman.info.tr/2016/04/dort-ogul/
Birliğe Kaçış
Soru: Pesah Bayramı yaklaşıyor. Şimdi bizler neye odaklanmalıyız? Bu zamanı birlik için nasıl
kullanabiliriz?
Cevap: Pesah, sürgünde olduğumu fark ettiğim, çok özel bir zamandır. Bu Mısır’daki köleliğin
başlangıcıdır. Ben sürgünde olduğumu hissedene kadar, hala Mısır’da değilim, henüz Firavun'un
kölesi değilim. Başka bir değişle, birlik için çabam yoksa, henüz süreci başlatmamışımdır. Ama ne
zaman birliğe çekilirim işte o zaman egomun beni durdurduğu ve yolumu engellediği için birlik
olamadığımı hissederim, ego bana Firavun olarak ifşa olur. O beni kontrol eder ve birliğe ulaşmama
ve Yaradan’ı keşfetmeme izin vermez.
Sürgün, Yaradan’ı hissetmek değildir. Ben, O’nu özlediğimi hissederim, böylece birliğe yönelmeye
devam ederim ve ego, Firavun, daha sert ve zor olarak ortaya çıkar. Sonunda ne yapacağımı
bilemem, çıkış yolu göremem ve ardından "Musa" olarak adlandırılan nokta içimde ortaya çıkar.
Kafam karışmış ve bu noktanın Firavundan ne şekilde farklı olduğunu bilmiyor olmama rağmen, o
beni dışarıya, bilinmeyene çekmeye başlar. Böylece Musa; Firavun’un sarayında, egonun içinde,
kendimi Firavun’dan ayırsam veya onunla birleşsem bile büyür. O doğrudan Yaradan’ı arzular, fakat
kendini sevmekten beslenir.
Ve bu yüzden ben ilerlerim: Bir kap inşa etmek isterim ama bunun yerine “yoksul şehirler” inşa
ederim, Pithom ve Ramses. Her zaman başkalarına yakın olmak, birlik olmak istediğimde yeni
problemler ortaya çıkar: anlaşmazlıklar ve bölünmeler, ayırma ve kayıtsızlık. Ego gücü elinde tutar
ve beni özgür bırakmaz, hiçbir şey yapmama izin vermez. Ne kadar çok çaba gösterirsem
göstereyim, bağ mevcut değildir. Benim çabalarım “Firavun” içindir ve “İsrail” e zarar verir.
Ve bu yüzden Mısır’ın on vebasına ulaşırım, bencil arzularım dostlarımla birleşmeme izin
vermediği için acı çekerim. Tüm çabalarıma karşın, o içimde büyük acılar yaratır ve beni farklı
yönlere çeker. “Hayvan”ıma istediği her şeyi verir, ancak aksi halde Mısır’dan kaçacağım için
birliğin yolunu kapar.
Sonra Musa, Firavun’a gider, talep eder : “Halkımı bırak gitsin.” Daha fazla birlik olmayı deneriz
ve Firavun’un kontrolünden kaçmak isteriz. Bu zaten gerçek bir ifşadır. Peki, öyleyse ne yapabiliriz
14
ki? Sonuçta, Yaradan sürekli kalbimi sertleştirmektedir.
Böylece ben, egomdan tamamen kurtulmayı başarana kadar, on vebadan geçerim. Karanlıkta,
birliğe kaçarım; bana ifşa olan nefret dağına (Sina) ve egoya karşı, karşılıklı garanti zorunlu bir
araçtır. Nefreti baskılamam, onu iptal etmem, aksine onun etrafında karşılıklı garanti inşa ederim.
Sonuçta, bu nefret paha biçilmez bir kazanımdır: karşılıklı garanti sayesinde, bu nefret dağını
Kutsallığın zirvesine, Yaradan’ın dağına çevirebileceğiz.
Bugün bu sadece bizimle ilgili değildir. Bütün dünyada, egonun yıkıcı kontrolünü ve bunun bütün
insanlığın yeryüzünden silinmesi için bir tehdit olduğunun keşfedilmesi süreci başladı.
[04/02/2012 Günlük Sabah Dersi 4'üncü Bölümden, TES'e Giriş]
http://laitman.info.tr/2016/04/birlige-kacis/
Pesah: Mayalı Ekmek Satışı
Soru: Pesah öncesi mayalı ekmek satışı ne anlama gelir? Bugün, birinin internet üzerinden bir form
doldurarak iki saniyede hamur satması mümkün.
Cevap: Mayalı ekmek satışı, sadece bir süre için satıyorum ve sonra geri alıyorum anlamına gelir.
Bunu sadece, egomdan, başkalarına zarar vermek için kullandığım “kötü eğilimimden” çıkmak için
yaparım.
Sonra onu, başkalarının iyiliği için kullanacağım. Böylece bu, sadece belli bir süre için, yedi gün
için yapılan bir satıştır. Eski değerlerden kurtulmak, dünyaya karşı kötü tutumumdan, sadece kendi
tutumumdan kurtulmak ve bundan kurtulduğum zaman da tüm arzularımı, dünyaya karşı iyi bir
tutum içinde olmak için kullanırım. Bu nedenle yedi gün sonra bu hamura geri dönerim.
Her şeyden önce eski, daha önceki ilişkilerimizden kurtulmamız gerekir. Hadi hep birlikte “iyi
çocuklar” olmak için bir karar alalım. Mısır’dan göç hikâyesindeki gibi varlığımızı tehdit eden bir
dünyanın içindeyiz, ama eğer bizler egomuzun üzerine çıkabilir ve İsrail’in gerçek topraklarına,
tamamen iyi olan bir koşula ulaşabiliriz.
Soru: Siz bir iyimser misiniz?
Cevap: Evet, bu hiç şüphesiz gerçekleşecek. Tek Soru, bizler bunun için ne bedel ödemek
zorundayız? Bunu hızlı ve güzel bir yoldan ya da uzun ve acı dolu bir yoldan elde edebiliriz. Ancak,
her halükarda buna geleceğiz.
[KabTV'den ''Yeni Bir Yaşam", 31/03/2015]
http://laitman.info.tr/2016/04/pesah-mayali-ekmek-satisi/
Sizlere Özgürlük Ve Sevgi Diliyorum!
Soru: Biz, sizin Yahudi olmayan Kabala öğrencileriniz, Pesah ve diğer bayramları kutlamak
zorunda mıyız? Birçoğumuz Matza almak ve Pesah Sederi yapmak için acele etmemiz gerektiğini
söylüyorlar.
Cevap: Sevgili öğrencilerim, bunu bir kez daha anlatmaya çalışacağım, kısaca ve son kez, çünkü
zaten birçok kez bu Soruya cevap verdim.
Bütün Yahudi kaynaklarını çalışmalısınız çünkü onlar Kabalistler tarafından yazılmıştır. Biz bunları,
kendi otantik Kabalistik yorumuyla çalışırız; 1.yy. dan sonra onları çalışmaya başlayan Yahudiler
gibi dünyevi bir şekilde, sanki bu kitaplar bizim dünyamızdan bahsediyormuş gibi değil.
Açıktır ki bu Mısır’dan göç hakkındaki Pesah Haggada’yı çalışmayı da içerir çünkü bu metin, Mısır
topraklarından çıkışı değil ama egoizmimizin üzerine çıkıştan bahseder. Bizimle birlikte geleneğe
uyabilir, bayram masasında oturabilir, gerçekten bizimle olabilirisiniz, Matza ve balık köftesi ya da
domuz eti ve ekmek yiyebilirsiniz, nasıl isterseniz.
15
Baal HaSulam, Son Neslin Yazıları’nda, son ıslahta bile olsa, her ulus, eğer isterse kendi dinini ve
geleneklerini koruyacaktır diye yazar. Sadece insanlar arasındaki ilişkiler, Mısır’dan göç olan,
nefretti sevgiye dönüştürür. Hepinize böyle bir bayram diliyorum!
http://laitman.info.tr/2016/04/sizlere-ozgurluk-ve-sevgi-diliyorum/
Biz Köle miyiz?
Soru: Mısır’dan çıkışın hikâyesi, Pesach Haggadah, “Biz Mısırda köleydik…” sözleriyle başlar.
Cevap: Biz hala köleyiz ama bunu farkında değiliz. Biz kendimizi “İsrail topraklarında” yaşayan
özgür bir ulus olarak düşünüyoruz ancak bu “İsrail toprağı” değildir. Bu henüz Mısır bile değildir.
“Mısır”ın anlamı, Firavun’un üzerimizdeki otoritesini kabul etmek demektir. Ancak, biz farklı
düşünüyoruz.
Bakın neler oluyor! Egomuz İsrail halkı ile ne tür bir oyun oynuyor! Sonu gelmeyen tartışmaların,
kavgaların içine batmışız. Her türlü problemin içine tamamen dalmışız. Hükümetimiz ve bütün
ülkeler sayısız parçalara bölünmüş. Neredeyse bir iç savaş ile karşı karşıyayız!
Pesah’tan çok uzaktayız! Biz hala Mısır’lı köleliğin yedi “açlık yılının” en derin ve en karanlığının
içindeyiz. Biz egonun bizi yönettiğinin, bizimle oynadığının ve bizi birbirimize düşürdüğünün
farkında değiliz.
Pesah, kölelikten kaçmaya, egoizmin gücünden çıkmaya, birbirimizi “yeme” koşulundan, “İsrail’in
çocukları çabalamaktan haykırdı…” koşuluna yükseltmeye karar vermek hakkındadır.
Soru: Biz bugün köleler miyiz?
Cevap: Hayır, değiliz, “köle,” kişi köleliğini hisseder, kötü doğasını ve ona olan bağımlılığı fark
eder anlamına gelmektedir. Biz komşumuzdan nefret ettiğimizi ve onunla tartışmaya ve kavga
etmeye zorladığımız zaman kabul ederiz. Bu arzunun nereden geldiğini bilmeyiz. Bu içerde yükselir
ve biz ne bunu kabul ederiz ne de bizi yöneten gücü kendimize yabancı hissederiz. Bu şekilde
davranmayı tercih edenin kendimiz olduğunu düşünürüz.
Birçok kişi kötü şeyler yapar ama bunları yanlış kabul etmez. Ancak, kabul eden insanlar var: “Ben
kötülüğümden yoruldum. Bu bedenimle, doğamla, sinirli, ruh hallerimle ne yapacağımı
bilmiyorum… Ben başkalarına bakıyorum ve onları yok etmek istiyorum. Ne karımı ne de ailemi
seviyorum. Bu dünyayı terk etmek istiyorum. Bırak yansın tamamen. Bu hayattan nereye
kaçacağım hakkında hiçbir fikrim yok! Issız bir adada yaşamayı bile dert etmezdim.”
Kabala bilgeliği, insan doğasının, kendi doğasının kötülüklerini anlama durumuna gelmesi için
bilerek kötü yaratıldığını açıklar. En önce, biz kötü olduğumuzu hissetmeyiz. İnsanların kötü
olmasının doğal olduğunu düşünürüz. Sonra yavaş yavaş kendi aramızdaki ilişkileri ve doğamızı
fark etmeye başlarız ve anlarız ki iki güç tarafından; “biz” ve zıttımız “Firavun” denilen kötü
eğilimimiz olarak inşa edilmişizdir.
Bu noktada, içimizde yaşayan Firavun’u kötü eğilim olarak hesaba katarız ve şöyle düşünürüz:
“Belki gücünden kaçınmaya çalışmalıyım. Hadi herkese iyi davranmayı deneyeyim. Bu
girişimlerimin nasıl sonuçlanacağı önemli değil ama ben kendimi nasıl kontrol edebileceğimi
öğrenmek istiyorum!”. Firavun bizim “kendimizin” ve “onun” yarımını yapan “bu ikili görüş
açımızı” sürekli olarak kapatır. O, bizi diğerlerine kötü bir şekilde muamele ettirtir.
Sonunda biz, Firavun’un bir kötü ve düşmanca bir güç olduğunu, bizi esir eden bir yabancı
olduğunu anlamaya başlayacak ve böylece ondan kaçmak arzusu duymaya başlayacağız. Onunla
savaşmak elimizde değil ama ondan ayrılmamız mümkündür. Kötü güçten ayrılmaya “Mısır’dan
kaçış” denir. Kötülük bozulmadan kalır: biz kendimizi onunla ilişkilendirmekten vaz geçeriz.
Kötülük hala içimizde, en derin katmanlarımızda bir yerdedir ama biz dışarıya "atlama"sına izin
vermez; onu baskılar ve ondan ayrılırız. Kötülükten, onun üzerine çıkarak ayrılmaya “Mısır’dan
16
çıkış, Firavun’un gücünden kaçış” denir. Bu noktada kurtuluşa ulaşırız. Henüz özgür topraklarda
özgür insanlar değiliz. Henüz kölelikten özgürlüğe geçmiş değiliz. Biz sadece kölelikten kaçtık,
ancak henüz özgürlüğü elde edemedik.
Bu noktada, umutsuzca Firavun’dan ayrılmaya ihtiyacımız vardır. Bu koşula “Pesah” denir. Firavun
ve Mısır ile ilişkili nitelikleri düzeltmeye başlarız. Başka bir doğamız yok. Tüm sahip olduğumuz
şey; ıslah etmemiz ve iyi niyete çevirmemiz gereken şey, kötü eğilimimizdir. Mısır'dan çıktıktan
sonra bu koşula ulaşmak için, kendi kendimizi düzeltme yönünde, arınma yapmamızı sağlayacak
özel bir güce ihtiyacımız vardır. Bu döneme “Ömer’in günlerini geri saymak” denir.
Mısır’da bizim için ekmek boldu. Biz Mısır’dan çıktıktan sonra ilk hafta boyunca “Matza” denilen
“sade ekmek” yedik. Daha sonra normal ekmeye döndük. Bu döneme “Ömer’in günlerini geri
sayma” denir. “Ömer” tahıl demetidir.
Biz kötü arzularımızın hepsini, 49’unu birden kontrol ederiz. Bu arzular "Sefirot" olarak
adlandırılır. 7 sefirot ya da arzularımızın 7 parçası “Hesed, Gevura, Tifferet, Netzah, Hod, Yesod ve
Mahlut” olarak adlandırılır. Her biri 7 bölüme ayrılır. Bu yüzden, düzeltmek için hazır olduğumuz,
7x7=49 farklı arzuya sahibiz.
Biz bu arzuları Mısır’dan göçümüz sırasında “terk ettik” yani onları kullanmayı durdurduk. Şimdi
onları tekrar denemeye başladık. Her arzuyu kontrol eder ve onları başkalarını incitmek, iftira
atmak, kavga vs. de kullanıp kullanmadığımızı değerlendiririz. Aynı arzuları başkaları yararına
kullanmanın bir yolunu bulmalıyız.
Biz, arzularımızın her birinde, kötüyü iyi eğilime çevirmeliyiz. Kötülüklerimizin bir “envanter”ini
yapmak zorundayız. Arzularımızı ihsan etme niyetiyle kullanmanın bir yolunu bulmalıyız.
Buraya kadarı, henüz önceki koşulumuzdan ayrılmakla ilgili değil. Pesah akşamı boyunca, bütün
arzulardan kaçar ve saklanırız. Onları kontrol eder ve arzularımızın şimdi neye benzediğini
anlamaya çalışırız. “Mısır’ın dışında” ve Firavun’un gücünden halen uzak olmanın bu yeni
seviyesinden onlar üzerine düşünürüz.
Arzularımıza bakar ve daha önce onlara sahip olduğumuz için dehşete düşeriz. Ancak, şimdi onları
zaten kendimizden uzaklaştırdık; artık onları bizim olarak düşünmeyiz. Kendimizi Mısır’dan çıkışta
ve her türlü bencil arzunun dışında olma noktasında tanırız.
O zaman, yeni bir “seviye”den, her arzuyu birer birer, 49 unun hepsini kontrol ederiz. Henüz
edindiğimiz bu yeni seviyeden itibaren, buna “Ömer’in 49 gün sayması” denir, bütün arzularımızı
saymaya ve test etmeye başlarız ve onları değiştirmemizin mümkün olup olmadığını ve daha önce
kötüye kullandıklarımızı, iyi amaçlar için kullanıp kullanamayacağımızı görürüz.
Bu, kötülüğümüzü bize gösteren Firavun nedeniyle mümkün olur. Şimdi yavaş yavaş kötüyü iyiye
çevirebiliriz. Ömeri’in 49 gün sayması, “Şavot” (Tora’nın verilmesi) denilen 50. gün için hazırlıktır.
Bir yanda bütün arzularımızı saydığımız ve onların envanterini yaptığımız için “Şavot” denir, öte
yandan Islah Eden Işığını edindiğimiz için de buna “Tora’nın Verilmesi” denir. Yaradan şöyle
söyledi: “Ben kötü eğilimi yarattım ve ona şifa için Tora’yı yaptım.”
Şu anda, arzularımızın bir dökümünü yaptığımız için açıkça kötülüğü görmekteyiz. Şimdi, Tora’nın
en önemli yasası “Komşunu kendin gibi sev” olduğu için, arzularımızın hepsini birbiri ardına, ihsan
etmek ve başkalarına yardım etmek için kullanmamıza yardımcı olacak belli bir güce, “Tora”
denilen özel bir ışığa ihtiyacımız var. Sonunda ulaşacağımız seviye budur.
[KabTV'den ''Yeni Bir Yaşam", 24/03/2015]
http://laitman.info.tr/2016/04/biz-kole-miyiz/
Pesah Özel Bir Bayramdır
Soru: Musa denilen gücü nasıl edinebiliriz? Doğamızda mevcut olmadığını söylemenize rağmen.
17
Cevap: Musa (İbranice "Moşe" - çekmek) bizim içimizde uyanan bir niteliktir ve bizi Sina Dağı’nın
dibinden, genel nefretin en yoğun olduğu duruma, Sina Dağı’nın zirvesine yükseltir. Kişi onun
tepesine tırmandığı zaman, zirvede olan Yaradan’a ulaşır.
Bu dağa tırmanmadan, kestirmeden gitmek imkânsızdır; ona tırmanmamız gerekir. Bütün dünya
için yol budur. Bugün, bütün insanlık, bizi ayıran muazzam nefretle çevrilmiştir; Sina Dağı’nın
dibindedir. Ancak, aynı zamanda, Tora denilen metot ifşa olmuştur. Tora, Dağın zirvesindeki Islah
Eden Işık’tır.
Herhangi bir özel çaba göstermemiz gerekmez ve korkacak bir şey yoktur. Bu büyük nefreti
edindiğimiz zaman, bu yöntemi alacağımız dağın dibindeyizdir ve böylece karşılıklı yardım ve
bütünleşme ile yavaş yavaş yükselebileceğiz.
Ardından, Sina Dağı tapınak dağı haline gelir, tepesinde Yaradan’ın ifşa olduğu yerde tapınağın
olduğu.
Temel olarak Pesah’ın özü budur. Bu ulusun, yeni insanlığın takviminin bu bayramla başlamasının
nedeni budur.
Tora’nın alınmasından önce, insanoğlu hayvanlar gibi gelişti ama o andan itibaren, Yaradan’la
bağımız oluştu, bu güç bize sürekli olarak egonun üzerine yükselebilmemiz ve birbirimize daha çok
yakınlaşarak, nefret dağına tırmanmamız için yardım eder.
Aynı zamanda, daha büyük bir derecede Yaradan’ı ediniriz çünkü bu iki güç zaten içimizde ortaya
çıkar, bencil güç ve özgecil güç. Kendimizi bu iki güçten inşa ettiğimiz zamanki koşula Yaradan’ın
ifşası, ya da ruh onların arasında ifşa olur denir.
Bu iki güç yukarıdan gelir, biz bunları karşılıklı olarak iptal etmek yerine, aralarına kendi
direncimizi koyarak onları birleştirmeye çabalarız, bütün bağlantısız parçaları ekleyerek ve
birleştirerek aralarındaki uyumu yeniden canlandırmaya çalışırız. Sonra bu uyum, bizim ruhumuzu,
üst varlığımızı oluşturur.
Pesah’ı en önemli ve en büyük bayram olarak kabul etmemizin nedeni şudur: Çünkü adamın,
Âdem’in (İbranicede “domeh” –Yaradan’a benzemek) yaratılışını sembolize eder.
Orada tabiî, sevgi niteliğiyle egoyu tamamen nasıl örteceğimizi söyleyen birçok incelikler, kanunlar
ve farklı nüanslar vardır, hepsi bu. Her şey aşağıya buna göre gelir!
Biz bu bayramı en küçük ayrıntısına kadar çalışabiliriz, neden bazı şeyleri yemeye izin verilip, diğer
şeyleri yemenin yasak olduğu hakkında, Pesah’ın neden yedi gün olduğu hakkında, neden dört
bardak şarap içeriz ve Haggadah’ta açıklanan kostümler neden vardır hakkında.
Ancak bunlar sadece, nefret ve sevgi, alma ve ihsan etmenin nitelikleri olan, her seviyede artı ve
eksi arasındaki doğru bağlantıyı yaratmak için uygulamamız gereken eylemlerdir. Biz nefreti
sevgiyle örteriz ve birlikte onlar bize edinim duygusunu, Yaradan’a bağlılık duygusunu verecekler.
Böylece, biz sadece küçük bir egodan çıkıp sevgiye gelmeyiz ama bizim dünyamızdan çıkıp
mükemmel sonsuz bir dünyaya geliriz. Pesah’ın gerçekten özel bir bayram olmasının nedeni budur.
[KabTV'den ''Pesah Hakkında Konuşma", 18/03/2015]
http://laitman.info.tr/2016/04/pesah-ozel-bir-bayramdir/
Modern Babil
Soru: Yahudi ulusu, Pesah Bayramı’nın ithaf edildiği, özel bir dönüşüm geçirdi; bu kölelikten
özgürlüğe geçiştir. Bu dönüşümün anlamı nedir?
Cevap: Kölelikten kurtuluşun anlamı, kişinin egoizminden çıkarak sevginin gücünü edinmesidir.
Bizi ilerleten bir sistemin kontrolü altındayız ve özellikle Firavun denilen, egoizmimizin gücünün
altındayız.
18
İlk önce, bu köleliğin içinde iyi hissederiz ama sonra sürgünde ve bizi yöneten egoizmimizin kölesi
olduğumuzu fark ederiz. Bu otorite ile aynı fikirde değilizdir ve bundan, birbirimize karşı olan kötü
tutumumuzdan kaçmayı isteriz çünkü görürüz ki; bu yapı içinde hareket etmek ve var olmak
mümkün değildir.
Birçok başarısız denemeden sonra, hiçbir şeyin yapılamayacağını ve sadece bir mucizenin bizi
kurtarabileceğine inanırız. Nitekim egoizm o derecede öldürüyor ki, hayatlarımızda hiçbir şeyde,
hiçbir şekilde başarıyı görmüyoruz. Aramızdaki Firavun’un kanunları böylece kendini açıkça
gösterir.
Bugün İsrail’de görülen durum budur. Küçük bir ülkede 23 siyasi parti var, nüfusun farklı kesimleri
arasında büyük uçurumlar, eğitim sisteminde krizler, artan boşanma oranı ve uyuşturucu
kullanımının çoğalması var. Vatandaşların yarısı eğer şans verilse başka bir ülkeye gitmek için
istekli.
Birbirimize karşı kaba tutumumuz, yollarda ve başka yerlerdeki davranışlarımızda görülebilir. Kibir
ve başkalarına kayıtsızlıkla bölündük. Egoizm içimizde hüküm sürmekte ve bu şekilde
davranmamıza neden olmaktadır. Bu bizim hatamız değildir, bu bize oyun oynayan doğamızdır.
Kişi, bizi köleleştiren kötü eğilimin, bizim doğamız olduğunu anlamalıdır. Eğer ondan çıkmazsak,
ondan sonra hayatlarımız sona erecek ve geriye çocuklarımız için iyi bir şey bırakmayacağız. Hayat
daha kötü olacak ve onlar, bir zamanlar bizim sahip olduğumuz mutluluğun kırıntılarına bile sahip
olamayacaklar.
Bu köleliktir ve Pesah Haggadah bize özgürlüğe erişmek için nasıl kaçılacağını anlatır. Ama her
şeyden önce, kölelik içinde olduğumuzu anlamamız gerekir. Kendimizi karşılıklı nefretle bizi
birbirimizden ayıran egoizmin karanlığı içinde gördüğümüz sürece, bu ölüm meleğinden özgürlük
gerçeğini anlamak mümkün olmaz.
Kendi ülkemizde özgür insanlar olmayı, arzularımızdan bağımsız olmayı istemek zorundayız.
Sevgiyi, bağı, karşılıklı garantiyi ve bencil doğamızın üzerinde herkesle aramızda birlik edinmeyi
istememiz gerekir.
İsrail halkı egoizminden bir kez kaçtı ve tapınağın inşası denilen sevgi ve birliğin zirvesine
yükseldi. Ama sonra o yükseklikte kalmamız mümkün olmadı ve oradan düştük.
Rabbi Akiva, başkalarını kendin gibi sev ilkesini terk edemezsiniz; aksi takdirde asılsız nefrete
tekrar geri düşeceğiz, diye öğretmiştir. Mısır aramızdaki nedensiz nefret koşuludur. 2000 yıl önce
ikinci Tapınağın yıkılmasından sonra, Mısır denilen bu nefret koşuluna geri döndük.
Birlik ve bağ içinde yaşanan binlerce yıldan sonra, Yahudi halkı yeniden Mısır’a, asılsız nefrete
gitti. Ancak bugün, bütün dünya, Mısır’da olduğumuzun farkına varmak zorunda.
Bir kez, İbrahim'in önderliğinde küçük bir grup Babil'i terk etti ve İsrail Halkı olarak birleştirmiş
oldu. Ama sonra Babil’e geri dönüldü ve tüm Babillilerle karışıldı. Bugün biz yine kendimizi, aynı
Babil kulesi ile yüz yüze bulduk ve başkalarını anlama ve tanımaya isteksizlik ve birbirimize karşı
nefret ile karşı karşıyayızdır. Buna dillerin karmaşası denir.
Bir kez daha, bir zamanlar Antik Babil’de gerçekleştirildiği gibi aynı eylemi yapmak zorundayız.
Şöyle söylenir; babaların eylemleri, oğulları için bir örnektir. Bugün bizim Mısır’dan çıkmaya bir
kez daha ihtiyacımız var ve bu nihai kurtuluştan önceki son sürgün olacaktır!
[KabTV'den ''Yeni Bir Yaşam", 22/03/2015]
http://laitman.info.tr/2016/04/modern-babil/
Firavun – Kötülüğün Kaynağı
Soru: Ben egoizmin olumlu bir nitelik olduğunu düşünüyorum, o olmadan kişi gelişemez. Eğer bir
çocuk egoizme sahip değilse, öğrenmek ve gelişmek için çabalamaz.
19
Cevap: Bilgi, eğitim, kültür, dünyayı görme, uzaya gitme arayışlarına kötü egoizm denmez. Kötü
eğilim, aramızdaki kötü ilişkiler, başkalarını kullanmak, onları baskı altına almaktır.
Sadece gelişmeyi ve iyi bir adam olmayı arzulamak egoizm değildir çünkü bununla ben insanlığa
yarar sağlamak isteyebilirim. Egoizm, başkalarına boyun eğdirme, onları köleleştirme arzusudur.
Mısır Kralı Firavun, tüm kötülüklerin kaynağıdır. Doğası gereği her insanda doğuştan gelen bu özel
güç, bizim birbirimizle olan ilişkimizi zehirleyen, kötü eğilim olarak adlandırılır. Biz sadece bunun
hakkında konuşuyoruz, insanın gelişme arzuları hakkında değil.
Firavun, Mısır Kralı diye adlandırılır çünkü o, bizim arzularımızı dikkate almadan, üzerimizde
kesin bir hüküm sürer. O sadece bize ne yapacağımızı emreder – ağır işleri sırtımıza yükler.
Firavun bize inşa etmeyi yani birleşmeyi emreder. Ama biz birleşmeyi ister istemez, o aramızda
durur ve birbirimizle kavga ettirir ve bundan zevk alır.
Günümüz insanlığı, Firavun denen özel bir gücün kölesidir. Doğada, tüm dünyayı evrim süreci
içinde geliştiren bir kuvvet vardır. Bu, teknoloji, bilim, kültür ve eğitimin genel gelişimine yol açar.
Ama bu gelişim içinde, bizi birbirimize kötü ve bencilce davrandıran, diğerlerinden üstün, daha
başarılı olmaktan ve onları rahatsız etmekten zevk alan bir güç vardır.
Herkes Firavun olmak ve diğerlerini kontrol etmek ister. Eğer başkalarını kaçacak hiç bir yerleri
kalmaksızın aşağılama yeteneği varsa bundan haz alır. Yani Firavun hepimizin içinde yaşar.
[KabTV'den ''Yeni Bir Yaşam", 24/03/2015]
http://laitman.info.tr/2016/04/firavun-kotulugun-kaynagi/
Köle, Özgür Olan Birisini Anlamaz
Soru: Pesah, Mısır’dan, kölelikten göç, neden yeniden doğumu andırır? Hikâye Musa'nın doğum
hikâyesi ile başlar ve doğum sırasındaki kasılmalara benzeyen Mısır felaketleri ile biter. Bundan
sonra, sanki yeni bir dünyaya doğmuş gibi, son denizi geçerler.
Cevap: Yeni hayat ana rahmine düşmüş ve Mısır denilen dev bir kabın içinde pişmiştir. Bizim algı
ve sezgilerimiz, bencil doğamızı anlama ve bununla başa çıkma çabalarımızın dışında biçimlenir.
Sonunda, bencilliğimize direnmekten aciz olduğumuzu, kaçmaktan yani bencilliğin üstüne
yükselmekten başka hiçbir seçeneğimiz olmadığının farkına varırız. Bu niteliksel değişiklikler
gerektirir: Tüm alışkanlıklarımızın, ilişki biçimlerimizin ve Babil’de edindiğimiz yetiştiriliş
tarzımızın tamamen değiştirilmesini gerektirir.
İbrahim’in metodunu kullanarak, birlik olmaya başladığımızda, hayata dair, yeni alışkanlıklar,
birbirimize karşı yeni bir tutum ve her şeyin birliğin gözlüklerinden algılandığı, yeni bir bakış açısı
kazanırız. Bu yeni bir doğuma işaret eder, çünkü ben, kendine, ailesine, ulusuna, dünyaya ve tüm
hayata birliğimiz aracılığıyla bakan yeni bir kişiye dönüşürüm.
Daha sonra eğer önceki benle, İbrahim metoduna göre yetiştirilmeden ve başkaları ile birlik
olmadan önceki benle karşılaşsaydım, o zaman biz birbirini anlamayan iki farklı insan olurduk:
Bunlardan biri köle ve diğeri ise bencil doğasından bağımsız, özgür bir insan. Çünkü bu edinilen
yeni bir doğadır; nefretin doğası yerine sevginin doğası.
[KabTV'den ''Yeni Bir Yaşam", 22/03/2015]
http://laitman.com/2015/04/a-slave-cannot-understand-someone-who-is-free/
20
Dr.Michael Laitman'ın Sabah Derslerinden Seçilmiş Alıntılar
Realitenin Algılanması
Kişinin yapması gereken tek şey, kendi algısını değiştirmektir. Bu dünya ile diğer dünya arasında
fark yok. Tam tersi, bunların hepsi bizlerin kendi niteliklerimizde realiteyi nasıl algıladığımızdır.
Uzak mesafede olan herhangi bir galakside değil ve fiziksel ölümden sonra da bunu aramamalıyız.
Cennet, başka dünyalar... Bunların hepsi kişinin kendi içinde hissettiği gibi. Ne zaman? Realite
algısını değiştirdiği zaman. Yani kişi, alma arzusundan ihsan etme arzusuna geçtiği zaman. Sadece
bunun içinde tüm değişimler olur. Bu yüzden bizler tüm çaba ve çalışmalarımızı bu nokta üzerine
odaklamalıyız. Ve bu nokta şu ki: Bizler ihsan etme niteliğine nasıl ulaşacağız? Kendi içimizde inşa
olan tek adam tek kalp olarak birleştiğimiz zaman. Kişi bunu dostlarıyla beraber yapabiliyorsa zaten
bunun içinde olduğunu keşfeder. Onların içinde misin peki? Hayır, daha değil ama kişi bunun içine
girdiği zaman onun içinde olduğunu görür.
[1 Nisan Sabah Dersi]
Bu Bizim Çalışmamızdır
Bütün çalışma ekmeğin kendi içerisinde değil, fakat ''kötü gözün ekmeği'' içerisindedir. Yani,
edinmek adına, ihsan etmek adına niyetin içerisinde olup, bu niyet Yaradan'ın yaratmış olduğu alma
arzusunun üzerine binmiştir. Ve kendimizi bir süreçten geçiyormuşuz gibi, yani alma arzusunun
bize verilen olan kap olduğunu görmemiz gerekir ve bizim bütün endişemiz bu kabın içindeki,
edinmeye veya Yaradan'a ilişkin ve bu iki unsurun arasında kendimizi görebilmemize dair olan
niyettir. Alma arzusu önce benden ayrılır ve daha sonrasında ise, bu ''Firavun'' olarak adlandırılır,
sol tarafta durur ve Yaradan, ihsan etme kuvveti, sağ taraftadır ve ben onların arasında ne yapmam
gerektiğine karar veririm.
Ve sonrasında, ben sol ile bağımı kopardığım ve kendimi sağ ile ilişkilendirmeyi istediğim zaman,
bu ilk manevi eylemdir. Fakat daha sonra, benim sola geriye dönmem gerekir, kendimi Yaradan ile
ilişkilendirebilmem için benim oradan kuvvetleri edinmem gerekir, güçlü şekilde alma arzusu ile
sağa doğru.. Ve işte bu şekilde ben her seferinde Firavun'un kuvvetini gittikçe daha fazla Yaradan ile
bütünleşmek adına kullanırım.
İşte bu yüzden bizim kendimizi onların ikisi arasında duruyormuşuz gibi görmemiz gerekir. Şöyle
yazdığı gibi: "Firavun'a gelin ve bu şekilde seviyeyi inceleyiniz ve Mısırlılar'ın ekmeklerini
yememeye dikkat ediniz." Burada söylenmek istenen şudur: Yani, ben alma arzusuna ilişkin
çalışmayı istemem. Benim bedenime ihtiyacı olan şeyi vermem gerekir ve benim bununla ilgili bir
sorunum yoktur, burada soru, ben niçin bunu yerine getiriyorum? Bu bizim çalışmamızdır.
[31 Mart 2016 Sabah Dersi 1.bölüm, 21.dk]
Mucize
Anlayabilmeye, bilebilmeye ve hissedebilmeye ilişkin kesinlikle arzu duyduğumdan değil, mutlak
surette yanlış olur bu; nitekim ben hala kablarımın içerisinde maneviyatı edinmeye çalışırım. Orada
bir mucizenin gerçekleşebilmesi için arzu duymam. Bunun gerçekleşmesi için bir mucize olması
gerekir. Ve bu bize bağlı değildir ama yalnızca buna ilişkin duyduğumuz eksikliğe bağlıdır. ''Ve
İsrailoğulları çalışmadan dolayı içlerini çektiler'' ve sonrasında bu gerçekleşti ve ferahladılar. Bu
nedenle, Mısır'dan çıkış ''mucize'' olarak adlandırılır.
Ve bu tutumun bütün çalışma için aynı şekilde olması, tüm çabalarımızda, tüm yaşamımızda, şimdi
hazırlık esnasındaki zamanda da, sürekliliğin böyle olması gerekir. Bizler neye kendimizi
hazırlıyoruz? Bir mucizeye. Bir mucizenin gerçekleşebilmesi için gereken koşullar nedir? Bizim
21
bunu incelememiz, buna arzu duymamız ve bunu uygulayabilmemiz gerekir.
[31 Mart 2016 Sabah Dersi son bölüm, 20.dk]
Manevi Yol Haritası
Bizler ''sevgi tüm günahların üstesinden gelir'' ıslahı hakkında konuşuyoruz. Yani benim egom
artakalır ve egom tüm dünyaya yayılır fakat onun üzerinde ben ihsan etme niyetini inşa ederim,
egoma rağmen kendi dışımdaki alanda ihsan etme tutumumu kurarım. Bu bizim anlatamayacağımız
bir şeydir. İşte bu yüzden şöyle yazılıdır ''ve siz ifşa edersiniz ama bir yabancı değil''. Birey bunu
edinene kadar bunun ne olduğu bilemez. Fakat bizim bu mucizenin, Islah Eden Işığın üzerinde
çalışmamız ve kendimizi tam da bu noktaya getirebilmemiz gerekir. Ve bu noktanın üzerinde
dururken ve Islah Eden Işığı beklerken, bu duruma ''Sina Dağı seviyesi'' içinde olmak denir. Bu
nedenle, mümkün olduğu kadar çok bağın olması gerekir, bundan ayrılmamak, etrafımızda
kendimizi gitgide daha fazla kısıtlamamız, hepimizin bu şekilde olması ve bizlerin, bağ
kuramayacağız ve sonrasında ise talepte bulunacağımız bir seviyeye erişmemiz gerekir. Ve burada
bu, Mısır'dan çıkışa ilişkin bütün süreç ve daha sonrasında ise de, Tora'nın ifşası gerçekleşir.
Daha sonra bizler gözlerimizin önünde ilk kez görüntülenen Sina Dağı ve devamındaki bağ
noktasına kendimizi iliştirir, sonrasında ifşa olmuş olan bu arzuları da buna ilave etmeye başlarız.
Daha sonrasında bizler önce başarısız oluruz ve ardından düzeltiriz, başarısız olur düzeltiriz;
sonrasında ise bizler çöl sürecine başlarız. İhsan etmek adına tüm bu arzuları ıslah edene kadar, öyle
ki bu arzular aramızda birleşsin, bizler daha sonra İsrail ülkesini fethetmeye başlarız, bu bir sonraki
safhadır.
[31 Mart 2016 Sabah Dersi son bölüm, 29.dk]
Sürgün ve Bağ
Bizler bağ kurmayı istemeyiz. Zaten sürgün içindeyiz. Öyleyse haydi bağ kurmaya çalışalım. Buna
göre, bizler sürgünü, saf olmayan 49 kapıdan geçişe kadar hissedeceğiz. Bizim umutsuz olmamız
gerekir. Sürgünü hissettiğimiz kadar, bağın sayesinde kurtuluşa ulaşmayı isteriz. Buradan da daha
fazla içsel sürgüne doğru ve oradan da karanlığa doğru geçeriz. Bizler bir kez daha bağ kurmayı
ister ve onun dışına, sürgünden dışarıya çıkabilmeyi isteriz. Bizim bağ kuramadığımız ve
birbirimizi sevemediğimiz durum, sürgün olarak adlandırılır. Böyle yapmayı deneyerek, bizler
sonrasında daha fazla dayanamayacak hale gelene kadar ''ve İsrail oğulları çalışmadan dolayı iç
çektiler'' seviyesine ulaşacağız.
[8 Nisan Sabah Dersi Son Bölüm]
"Doğru Niyet" ve "Arvut" nedir?
Doğru niyet, öncelikle Yaradan'a tutunmaktır. Gruba değil, kendime değil ve herhangi bir şeye
değil, ilk olarak Yaradan'a. Yaradan, O amaçtır. Ben O'nu edinmek istediğim zaman, imkânları
zorlarım. İmkânlar arasında başlıca grup bulunur, ''ya bir grup ya da ölüm''. İşte budur.
Bizim bağ kurmamız gerekir. Çünkü bizler aynı zamanda aramızdaki bağın içerisinde, ihsan etmeye
ilişkin bir niyetimizin olup olmadığını idrak etmeye başlarız. Bu sebeple aramızda, aramızdaki
bağın içerisinde Rabaş'ın grup hakkındaki Makalelerini uygulayabilmeye çalışırız. O, bir grup
haline dönüşürken ihtiyaç duyulan insanlar arasındaki doğru bağın bütün temelini, ilk yirmi üç
Makalesinde ifade etmişti.
Maneviyatta tek bir kişinin olması bir şeye yaramaz. Çünkü onu içinde ihsan etme adına bir niyet
mevcut olamaz. Bu yüzden şöyle yazılmıştır, ''çoğunluk en azı ikidir'', en azından iki kişi. Yani biri
diğerine yönelik şekilde ama aslında birçok kişi olmalıdır. Mümkün olduğu kadar çok, onlu olana
kadar, daha fazla değil. Bizler onludan fazla olamayız, bu şekilde kurulmuşuzdur.
Sonrasında ise, ben amaç olarak Yaradan'a ve O'na yönelik ihsan etme niteliğine sahip isem, O'na
22
memnuniyetle ihsan etmeyi istiyorsam, bunlar zaten iki eder. Daha sonra ben onu Islah Eden Işık ile
edinmeyi istersem, olur üç. Bu ışık da, yalnızca bu şekilde gruptaki dostlara yönelik şekilde ihsan
etmeye çalıştığım koşulda etki eder, dört. Bu ''insan sevgisinden Yaradan sevgisine doğru'' olarak
adlandırılır. İşte bu şekilde amaca erişir ve sonrasında bu şeylere tutunurum.
Daha sonra benim için, grup bağ kurar ve onun içerisinde Arvut bulunur, karşılıklı endişe, her biri
kendisini sıfırlar, her biri diğerine Yaradan'ı nasıl onurlandırdığını vs. gösterir. İşte bu şekilde, bizler
yavaş yavaş bunu gerçekleştiririz.
[8 Nisan Sabah Dersi Son Bölüm]
Sevgi Tüm Günahları Örter
“Sevgi tüm günahları örter” bu ne anlama geliyor? Bağ kurmak, tüm bu reddediş kuvvetleri, itiliş
kuvvetleri öyle bir safhada oluyorum ki herkesi eleştiriyorum, “Onlar kim, onlar ne biliyor ki,
onlarla nasıl birlikte olabilirim, onlardan nefret ve acı çekiyorum”. Bu çok güzel ve çok büyük bir
keşfediş, anında yapmıyorum ama daha sonra Yaradan’a şükrediyorum. Gruptan nefret etsem de
onları istemesem de grupla entegrasyonuma devam ediyorum. Aslında kalpteki bu ağırlığı
yukarıdan bilerek alıyorum ve bu nefrete bir şey yapmıyorum, bu nefretin üzerine sevgi inşa
ediyorum, bu nefretin hissiyatından acı çekmiyorum, ona şükrediyorum, iyiye şükrettiğim gibi
kötüye de şükrediyorum.
[29 Mart 2016 Sabah Dersi]
"O’ndan Başkası Yok" Algısı İçinde Yaşamak
Kişi şayet kendisine hedef koyar ve ''gözlerimi kapattım''a doğru kendisini yöneltirse, diyelim ki,
ben bir şey görmüyorum, dünya mevcut değildir, ne siz, ne de dünya, hiçbir şey.. Ben şimdi
öncelikle kendimi doğru niyet ile hazırlıyorum. Yani mevcut olan yalnızca Yaradan ve bendir; kendi
içimde ve dışında olan her şey O'dur. Her şey benim O'nun yüceliğine gelebilmem içindir, yani
O'nun yüceliği benim O'nun gibi büyük olabilmeme ilişkin niyettir. İdrak, hissiyat ve aslında O'na
uygun şekilde hareket etmem, O'nun içerisinde sıfırlanmam ama O'nunla bir ortak gibi
olabilmemdir. Yaradan benden bunu ister.
Daha sonrasında ben gözlerimi açarım ve dünyada gerçekleşenlerin, bana doğru gelen şeyler
olduğunu görürüm. Yaradan benim için böyle bir çalışmayı oluşturmuş ve benim de tüm dünyayı bir
Firavun gibi görmem gerekir. Beni rahatsız eden, öyle ki ben yalnızca Yaradan'ı değil, tüm dünyayı
ifşa ediyorum. Sonrasında ise, O'nun benim için bütün bunlarla dengelediği bir çalışmam olur ve
benim O'nu her bir yerde dengeleyebilmeme ilişkin bir çalışmayı yapmam gerekir. Kişi yaşamı bu
şekilde görebilirse eğer, o zaman kişinin kendisini bunun içerisinde her zaman yalnızca
güçlendirmesi gerekir ve sonrasında ise kişi her bir anda Yaradan ile bir sohbetin içerisinde
olduğunu görür.
Daha önce söylemiş olduğum gibi, her şey hazırlığa bağlıdır. Dünyaya, dışa çıkıyorsam eğer, derse
geliyorsam eğer, her bir anda ve o anın içerisinde gözlerimi kapıyor ve ''O'ndan başkası yok, iyilik
yapan iyi''yi hayal ediyorsam eğer ve sonrasında gözlerimi açıyorsam ve dünyanın bu olduğunu,
algılayışımı ve hissiyatımı buna getirmem gerektiğini görüyorsam; İyilik yapan iyi, O'ndan başkası
yoktur. Tüm bunların içerisinde Yaradan kıyafetlenmiştir.
[31 Mart 2016 Sabah Dersi 1.bölüm, 34.dk ve 54.dk.'lar]
Ben eğer Yaradan'ın bana verdiği ile hem fikir olursam, o zaman cennette olurum.
Bizler orada sokaktaki bir kedi gibi yaşayan, güneşte oturan ve onun kendisini iyi hissettiği gibi bir
kişi hakkında konuşmuyoruz ve buna ''cennet'' denilmez. Bizler büyük bir alma arzusu olan kişi
hakkında konuşuyoruz. O sürekli ıstırap içinde, her çeşit sorunda, grupta, iş yerinde, evde.. Her
çeşit yöne doğru, o büyük bir baskı altındadır. Ve o her şeyin, Yaradan'dan gelen şeyler, ''iyilik
yapan iyi''den olduğunu kabullenir. Ve sonrasında, kişi şayet bu şekilde kendisini Yaradan'a yönelik
23
düzenlerse, o zaman bütün bu gizlilikler, çift gizlilik, tek gizlilik, tek ifşa ve çift ifşa haline gelir.
[4 Nisan 2016 Sabah Dersi Son Bölüm]
Pesah kaynaktır, anahtardır. Bizler şayet bunu anlayabilirsek, o zaman artakalan her şeyin neticesi,
''Mısır'dan çıkışın hatırasıdır''.
[4 Nisan 2016 Sabah Dersi Son Bölüm]
Ben şayet dünyayı, ihsan etmeye ilişkin şekilde düzenlemek istersem, benim aslında onu tanzim
etmem gerekir. Yani dünyasal hareketleri de aynı zamanda gerçekleştirmek. Kutsal tapınağı inşa
etmeyi, kabları kurmayı; onlar kendi içlerinde bir şey değildirler, kutsallıkları yoktur, bir şeyleri
yoktur ama taşıdıkları bir anlam vardır. Bu nedenle, bizim dünyamız içinde aslında en üst dereceden
güç alarak, eylemlerimizi en alt seviyeden itibaren yapmamız gerekir. Bizler titizlikle tüm bu şeyleri
birleştiririz.
[8 Nisan Sabah Dersi Son Bölüm]
Bizim bütün çalışmamız talepte bulunmak. MAN'ı, bize ihsan etme kuvvetini verecek Yaradan'a
doğru bir dua talebinde bulunmaktır. Geriye kalanın tümü bize bağlı değildir. Geriye edindiğiniz,
sizin içinizde neyin ifşa olduğuna ilişkin şekilde, siz çalışmayı yaparsınız. Sizin zaten edinmiş
olduğunuzun dışında, daha farklı şekilde çalışma yapma imkânınız yoktur. Bu nedenle, ne şekilde
veya sonrasında onlar ile nasıl çalışacağınız değil, nasıl ihsan etme kuvvetlerini daha çok
edineceğiniz hakkında yalnızca düşününüz. Bizi ilgilendiren şey, bizim üzerimizde bunun nasıl
şekilde kıyafetlendiği, nasıl gösterildiği ve bizi nasıl ittiğidir. İşte bu şekilde bizler bunu yaparız.
[8 Nisan Sabah Dersi Son Bölüm]
24
Günlük Sabah Derslerinden Seçilmiş Sorular Ve Cevaplar
Soru: Kişi Mısır’da alma arzusunda ve daha sonra Musa nereden geliyor?
Cevap: Mısır alma arzusunun içerisinde ve burada herkes ama herkes alma koşulunda çalışıyor.
Aşama aşama burada bir farklılık gerçekleşiyor ve anlıyoruz ki, ailesi İsrailoğullarına ait, almak için
alma koşulunda değil ve burada görüyoruz ki daha yüksek bir amacımız var hayatımın anlamı ne ve
burada gelişim kişinin içerisinde aşama aşama büyüyor. Burada kırıklıktan gelen bir durum var.
Mısır'daki Musa ise, burada niyeti almak için olan kişinin içinde aniden doğan ihsan etme tavrına
göre değişimdir. Yani burada kişinin içerisinde uyanan manevi anımsayış ihsan etmeye yönelik daha
yüce bir değer vermesi ve bu seviyeye daha da fazla değer vermesi Reşimot’tan geliyor.
Soru: Reşimot’u oturup beklemeli miyiz?
Cevap: Bizim burada konuştuğumuz Reşimot’u hayvan gibi oturup beklemek değildir.
Burada kişiye verilen bir uyanış var buradaki gerçek şudur ki; bu uyanışın ne olduğunu bilmiyoruz.
Yani burada kişi üzerinde çalışan sürekli bir ıslah eden ışık var ve bu ıslah eden ışık gittikçe daha
derin manevi anımsayış denen Reşimot’u kişide uyandırıyor ve bu daha güçlü bir şekilde uyanıyor,
ve kişi burada ıslaha geldiğinde bu daha derine iniyor.
Soru: Yoldaki bu uyandırılışta da almak niyeti var, ta ki ıslah eden ışığa gelene kadar, daha
sonra burada, ihsan etmeye mi geliyoruz?
Cevap: Evet bu doğru
Soru: İçimizdeki Musa’yı nasıl uyandırıyoruz?
Cevap: Bu benden gizli ve ben bunu ortaya çıkarmak istiyorum. Bunu Mısır'dan çekmek istiyorum.
Bizim burada ihsan etme denilen niyetimizi sivriltmemiz işte budur. Musa ve burada yaptığımız her
şey, burada sabit olarak mümkün olduğunca ihsan etme niyeti içerisinde olmaya çalışmamızdır.
Burada önemli olan, bu koşuldan daha fazla daha fazla bu niyetin içerisinde olmak ve önemli olan
bu niyetin içerisine girmeye çalışmak, burada almak için almak durumundan çıkmaya çalışmaktır.
İlk önce niyet daha sonra eylem niyet ile büyür.
Soru: Bizler Mısır’da bütün bu almak arzusu niyeti içerisinde iken nasıl olacakta ihsan etme
niyeti içerisinde arzu duyup yürüyeceğiz?
Cevap: Burada Mısır’daki koşuldan Musa’ya gelene kadar kafası zaten karışık yani bizimle ne
yapılıyor bütün her şey Yaradan’ın işi ve bunun dışına çıkmak ve tekrar burada Musa’nın Cetro’ya
gitmesi ve burada her şey daha sonra 40 sene çölde yaşamaları ve bizim burada henüz daha hafed
hesed’te olmayan ıslah olmamış arzuların içerisinde yaşadığımız,öyleyse biz burada Mısırlılar
durumunda ne yapacağız? Sadece Musa’yı büyüteceğiz tüm konuşulan bu, yani burada
İsrailoğulları nın Musa’yı büyütmesi, onların kendi başlarına ihsan etme niyetleri yok bunu onlara
Musa sağlıyor,bunu sadece Musa noktasında incelemeliyiz.Bizim de burada keşfedeceğimiz
nokta,Yaradan’a memnuniyet getirmek için bu BİNA denilen bu koşula yükselmek.
Soru: Musa denilen koşula nasıl yükseleceğiz?
Cevap: Sadece aramızda kuracağımız Musa denilen koşuldaki bağ ile bu da gerçekten inşa
edildiğinde bu Musa koşuluna geliriz,bununla birlikte kendi koşulumuzun dışına çıkmamız ve o
noktaya bağlanmamız yani bütün bu arzularımızın içerisindeki en iyi arzu, yani bu Musa’nın var
olduğu, hepimizin karşılıklı ortak bildiğimiz bu arzunun içine girmek. Aksi halde Musa Mısır da
değil.
[10 Nisan Sabah Dersi İlk Bölüm]
25
Soru: Niyetteki değişiklik ile, kendisini arzusuna karşı haz almaya yönelik ikna eden birisi ile
aramızdaki fark nedir? Niye ışık, bu çalışmanın özelliği ne?
Cevap: Ben alma arzumun üzerine çıkıyorken ve başkalarına yöneliyorken daha büyük bir kap,
dışımdan bir kap hissediyorum. Benim ve dışımdaki kabın arasındaki fark, Yaradan hissiyatını verir.
Çünkü dışarıdaki kaba yönelik ben, yaratılan olarak Yaradan’a yönelmiş oluyorum. Ek bir şey beni
dolduruyor. Bu sevgi dolu yaklaşımın ötesinde insan başkasına iyidir. Eğer olumlu bir şekilde ondan
bir şey almadığımdan yaklaşırsam Yaradan’ın yaratılanlara yaklaşımı gibi olur. Ve buna ışıkla
dolmak denir. Sonsuzluğu, bütünlüğü orada hissediyorum. Her şey yaratılanlarda olur Yaradan’da
değil. Her şey alma arzusunun içinde ve bunu Yaradan’ın ihsan etme niteliğinde olan ihsan etmek
için yapıyoruz. O yüzden "dostunu kendin gibi sev koşulunda" başkalarına ihsan edersem,
başkalarını gerçekten düşünürsem, arzularıyla bütünleşmiş olursam ve iyi kanal olursam yani onlara
bir şey veren olarak, o zaman onlara yönelik Yaradan gibi oluruz. Her üst derece, alt dereceye göre
Yaradan olarak bilinir. Bu nedenle, bu durumda ışıkla dolmuş koşulda oluyorum. Hepsi rölatif.
Soru: Pratik olarak kişi kendini sürekli inceleyecek olursa, kendinden çıkma ile kendisini
ikna etme arasındaki izlenimi nasıl bilecek?
Cevap: Mümkün değil ki! O seviyeye gelene kadar nasıl yapacak? Adam sadece kendini ikna eder.
O hissiyata gelmeden neyin ne olduğunu nereden bilir ki! Sen şunu soruyorsun: Hangi dışsal cihaz,
terazi, ölçü gibi bir şey kullanabilirim ki? Dışarıda mı? Biliyor mu? Bilmiyor mu? Yaradan’a kaç
safhası kaldı? Nasıl ölçebilir ki? Öyle bir imkan yok!
- Belki bir metod, yaklaşımdan bahsediyoruz…
Cevap:Yoo..Metod kişiye önünde kaç safha var, söylemiyor. Her şey kabın içinde. Kabın
dışındakini ölçmüyorsun bile. Sahip olmadığın algıyla doğru şekilde nasıl ölçeceksin? Hala daha
kaç safhadan geçeceğim ki o duruma geleyim. Her şey kişinin içinde olan durumuyla ilgili. Yargıç
gözüyle gördüğünden daha fazlasını bilmiyor.
- Aynı koşula geliyoruz. Her şey kap ile. Yalan da gerçeklikte kap ile…
Cevap: Evet. Yalanın da gerçek olduğunu bilmiyoruz.
Soru: Peki, gerçekçi sınama nerede?
Cevap: Realizm, sadece hocanı, kitapları takip etmektir. Rasyonel bir yaklaşımdan bahsediyorsun
ama rasyonel bir taleple. Ne istediğini anlıyorsun değil mi? Diyelim ki şuan entelektüel kafamı
kullanmak istiyorum 20. derecede ve 21. derecede ne olduğunu bilmek istiyorsun. Nasıl yapacaksın
böyle bir şeyi?
- Bilmiyorum ama sınayacak bir şey olması gerekmiyor mu?
Cevap: Hayır! Sınamak demek; taviz vermeye razısın demektir. Doğru koşulda isen, tek sınamam
budur.
Soru: Diyor ki Mısır’dan çıkana kadar adam ıslah olamaz, sevap tutamaz...?
Cevap: Sevap, ihsan etmek için bir eylem yapmak demektir. Alma arzusunun üzerine çıkamıyor
isen ve alma arzusunu almak için kullanmayacağım demiyorsan, ihsan etmek için nasıl bir şey
yapabilirsin ki? Dolayısıyla tüm sevaplar için ne diyoruz: Mısır sürgününü hatırlayarak yapalım.
Soru: Islah eden ışığın burada rolü nedir?
Cevap: Ben her defasında, alma arzumun içinde almak için olduğumu, bağ kurmaya yönelik
arzumun eksik olduğunu, ihsan etmeyi ifşa etmeyi istemediğimi keşfediyorum. Bunu ıslah eden ışık
yapıyor. Kabı ıslah etmede, her şeyde ışık… Adı IŞIK! Alma için çalışsa bile işe yarar. Uzaktan
geliyor diyoruz ama hiç kaptan çıkmıyor. Sadece kabın içinde gizli. O yüzden ‘’sürgün’’, ‘’gizlilik’’
26
demek yani hislerimizde değil! Işık uzakta derken kabımızın içinde ama hissetmiyoruz. Kendi
hislerimizden maneviyatı anladığımız için ve hislerimizde dışarıdan gelen bir şey uyandığı için öyle
diyoruz.
[28 Mart Sabah Dersi]
Soru: Önce atalarımız putperestti diye yazıyor. Bu koşuldan ayrılmaları için bilince
ihtiyaçları var mı?
Cevap: Firavun egonun hükmü altında, egomuz bizi çalıştırıyor bizi öldürmek istiyor. Nasıl öyle bir
çalışmadan çıkacağız ve nasıl başka bir çalışma talep edeceğiz? Adam, sigara içiyor diyelim. Kötü
bir şey yaptığı kararına varmadığı sürece, nasıl bu hazdan ayrılacak? Zararı faydasından fazla diye
kendisini nasıl ikna edecek?
- O zaman bunu durdurmak için, kötü olduğu bilincine ihtiyacım var.
Cevap: Evet. Mısır sürgününü kötü olarak ifşa etmen lazım. Mısır'da ne var? Her şey… Pitom,
Ramses, hepinize penthouse aldık diyelim… Herşeyimiz var. Et, balık, tavuk, öyle bir alıyorsun ki
burjuva hayatınız var. Alma arzunuzla çalışıyorsunuz. Dünyevi hayatınızdaki mutluluğu istiyorsan;
eşin, çocukların, güvence vs. Bu Mısır. Bugün dünyanın halini ıslaha yönelik görüyor musun?
Islaha doğru gittiklerini henüz görmüyorlar. Rölatif bir sürgündeler. O yüzden yedi yıl açlık yılına
başlıyoruz.
Soru: Grupta olup sürgünde olabilir miyim?
Cevap: Elbette. Özellikle grupta sürgünü hissetmemiz gerekir. Sadece grupta bu tür koşullardan
geçiyoruz. Dünyaya baktığınızda, daha önce oralarda terörün olabileceği hiç aklınızın ucuna bile
gelmeyeceği yerlerde, her köşede terörist göreceksiniz. Ve kaçısınız olmayacak. Adam bunun
uğruna ölüp cennete gideceksem ne güzel diyecek. Yani onlar yaradılışın amacına böyle gitmeyi
daha kolay bulacak. Elbette bu Yaradan’a giden yol değil ama dünyanın ıslahı için güçlü bir
simülasyondur.
[28 Mart Sabah Dersi]
Soru: Adamın kalbi Yaradan için yararlı diyor. Adamın kalbi ne demek?
Cevap: Adamın tüm arzusuna kalp adı verilir. Kalpteki nokta ek bir arzudur. Kalbin içinde olan ve
bu arzu Yaradana yönelen arzudur. O yüzden adamın kalbi yani kişinin içindeki arzulardır.
Soru: Peki adamın kabinde ne kadar arzu var?
Cevap: 613 arzu var ve hepsini ıslah etmemiz lazım. Çünkü başlangıçta herkeste olduğu gibi haz
alma niyetinde. Arzular Yaradana memnuniyet vermek niyetinde olmalı ki O'nunla form eşitliğine
gelelim. Yaradan bize nasıl ihsan etmek istiyorsa bizde ıslah olarak O'na geri iylik yapmamız lazım.
İşte o zaman "ben sevgilim için sevgilim benim için" denir. O zaman form eşitliğine geliriz ve bu
form eşitliği O'nunla Dvekut'a (birleşmeye) getirir bizi. O yüzden adamın kalbine tapınak adı verilir
-bir ev. Yani ihsan etmek için odaklanmış arzular Keduşa o zaman bu bir ev olur Yaradan'ın ifşası
için.
Soru: Eğer her şey maneviyatta ise neden birinci ve ikinci tapınağa sahip olduk?
Cevap: Islahımızda genel arzumuzu Yaradan'a yer vermek için, arzularımızda kıyafetlenmesi için
farklı safhalardan geçeriz. Bu safhalar arasında varyasyonlar olur. Birinci tapınak denilen bir safha
var, yani ilk ıslaha ulaştığımız zaman Yaradan kendini kıyafetlendirir. Ama birinci tapınak sadece
genel klinin bir parçası.
27
Yuvarlak = Genel Kli veya buna kalp adı verilir. Bizim ıslah ettiğimiz şey başlangıçta bu arzunun
küçük bir kısmı. Bu küçük kısma İsrail adı verilir.(Kırmızı ile çizilen bölge). Sen insanların arasında
azınlıksın denir. Bundan dolayı önce bu küçük kısım ıslah edilir İsrail adı verilen. Bu kısmın içinde
Midraş Harişon birinci tapınak, yıkım, kırılış ve ikinci tapınak ve tekrar yıkım ve sürgün. Sürgün ta
ki tüm bu klinin kırılıp tüm kalple karıştığı safhaya gelene kadar. Bu arzulara dünya ulusları adı
verilir. Yukarıdakine İsrail, alttakilere ise Dünya Ulusları adı verilir. Tüm bu kapla birbirine karıştığı
zaman 2000 sene sonra bir karışım oldu ve şimdi sürgün bitiyor. Buna sürgünün sonu adı verilir.
Yani tüm bu arzuların içinde yeterince karışım olduğu zaman sürgünden gelen bir ıslah olur - şu
anda yaptığımız şey bu. Sonrasında tam bir kurtuluş. Tam kurtuluşa üçüncü tapnak adı verilir.
Soru: Tamam bu içsel çalışma. Dışsallıkta da tapınağımız yok mu?
Cevap: Dışsallıkta da her şeyin olması lazım. İçsellikle dışsallık arasında bir fark yok.
Çizim 2_1
Farklı bir model bu. Tüm realite daire ile çizim. Bu realitenin içinde cansız var daha sonra bitkisel
sonra hayvansal, biraz daha küçük olarak çizilen ise konuşan (cansız, bitkisel, hayvansal, konuşan).
Ve üst ışık tüm realiteyi doldurmalı. O yüzden üst ışık geliyor ve tüm realiteyi inşa ediyor. O
yüzden buna Or Makif (Saran Işık) denir. Or Makif tüm realiteyi etkiliyor ve realite bu şekilde ıslah
oluyor. (Çizim 2_1)
28
Çizim 2_2
Eğer bizler konuşan seviyeden yani bizden bahsediyorsak o zaman bizlerin gerçekten de kendi
içimizde tüm yaratılışı tutmamız lazım. Konuşan seviyesi Yaradanla form eşitliğine ulaşmak
zorunda, bu yüzden bizlerin öyle bir forma gelmemiz lazım ki üst ışık etkilesin. Bizler niyeti
(Kavana'yı) ıslah ederiz ihsan etmek için. Ve niyetten sonra eylemi ıslah etmemiz gerek. Eylemler
kalbi takip eder denir. Eylemler, her manevi biçim dünyevi dalına ulaşmalı. Eğer ben tüm dünyanın
ihsan etmek için organize olmasını istiyorsam bunu pratikte eylemlerde yapmak zorundayım. Bu ne
anlama geliyor: Dünyevi eylemlerde yerine getirmem gerekiyor. Yani tapınağı inşa etmem lazım
kapları inşa etmek lazım. Bunların hepsi kendi içinde kutsallığı sahip değil. Sadece onların
sembolize ettikleri şey kutsal. O yüzden bizler dünyamızda temelde eylemler yapmak zorundayız.
En yüce en arı niyetlerden başlayarak en alt eylemlere kadar. Bu şeyleri birbirine bağlayacak olanlar
bizleriz. (Çizim 2_2)
Çizim 2_3
Burada iki şey var: Tapınağa sahip olmadan önce bizler Yaradan'ın ifşasını alıyorduk ve onu niyette
tutuyorduk, arzuda ve eylemde (dünyevi eylemde). Ve bu yüzden görebiliyorsun, özellikle ne
arzuda ne de niyette bizler bir şey yazamayız bir nesilden bir nesile bunun geçmesi için. Ama bizler
eylemlerden bahsettiğimizde bunları insanlar arasında geçirebilrsin. Tüm metinler -hayvanlarla,
taşlarla, evlerle...- farklı elemntlerle eylemler yapmamız için yazıldı çünkü bu herkesin anladığı dil.
Eğer tüm bu sistemin içindeyseniz anlarsınız bu kök bu da dal. Kök ve dal birbiri ile bağlı. Bizler
burada dalların dilini konuşuyoruz. Yani sanki fiziksel eylemler yapıyormuşuz gibi. Ama tüm anlam
niyetlerde. Az veya çok bu eylemleri yaparak kendi içlerindeki Yaradan'ın ifşasını açıklamışlar.
Tapınak yıkıldıktan sonra yani kök ve dallar arasındaki bağı kaybettikten sonra kalp artık Keduşa'da
olmadığı zaman, bu kökle bir bağın olmadığı anlamına gelir. Bizler tamamen dallardayız o yüzden
bu safhaya sürgün adı verilir ve sonrası bizler öyle ölçüde kökten uzaklaştık ki bizlerin köke
29
yönelmesi mi lazım yoksa buna gerek yok mu bilemiyoruz. Bu yüzden burada bir problem var. Eğer
bizler sadece dalları yerine getirirsek (yani dinlerde yapılan şey bu) o zaman neslin düşüşündeyiz
demektir. Çünkü bizler daha fazla daha fazla eğilimlerin derinine giriyoruz. O yüzden Kabalisteler
diyor ki bizler Kabala bilgeliğini öğrenmek ve eylmelere niyeti eklemek zorundayız. Ancak şu anda
hiç kimse bunda bir kar görmüyor, niye bunu yapayım ki diye düşünüyor. "Sen dalları tutarsan bir
sonraki dünya için bu yeterli" şeklinde kişi eğitim alıyor. Bizler üçüncü korkuya gelmemiz lazım
Zohar'ın da açıkladığı gibi. Yani ikinci korku yeri. İkinci korku ne: İhsan etmek istiyorsun öbür
dünyada öbür dünya için, diğer dünyadaki kar için. Ama Kabalistler bu eylemlere niyet eklememiz
lazım diyor. (İhsan etmek için olan niyet). Ama niyeti eklemek şu anda çalışmayan bir şey.
Günümüzde kimsenin niyet umrunda degil. Kabala bilgeliğine saygı duymuyorlar. Kabala'dan
herkes nefret ediyor. Çünkü Kabala bilgeliği kimsenin yapmak istemediği şeyleri zorunlu bırakıyor.
Bizler dindarlar yerine laiklere dönüyoruz. Laiklerin ne niyeti var ne de eylemi var ve onları ilk
başta niyete çekiyoruz. Çünkü eylem yapmak istemiyorlar. Sanki dindar olacaklarmış gibi
düşünüyorlar. Onlara hem eylem hem de niyet yaptırmak kafalarını karıştırıyor. Bu, ozaman onlar
için tamamen mistisizm olur. Bizler burada arı niyetlerden bahsediyoruz. Öğrendiğimiz şey şu:
Bizler nasıl bağ kuracağız ki "ihsan etmek için" edinelim. Bizler "ihsan etmek için"e sahip
olduğumuz zaman Keduşa'nın kıyafetlendiğini göreceğiz yavaş yavaş tüm dünyada. O zaman bizler
kendi içinizde bir eğilim yani bu eylemleri yapma eğilimini hissedeceğiz. Yani bu eğlime tutunma
arzusu, bu doğal bir biçimde olacak. İlk Kabalistlerin başına geldiği gibi. (Çizim 2_3)
Soru: Çizime göre sürgün sayesinde aslında ek bir niyete sahip olduk ihsan etmek için. Eğer sürgün
olmasaydı böyle niyetlere sahip olmak istemezdik. Bize ek bir düşüşe sebep olacak ise neden
kurtuluşa ihtiyacımız var?
Cevap: Üst ışık tüm arzunun üzerine ihsan edemez. Yaratılan varlık alma arzusu, Yaradan da ihsan
etme. Tamamen zıt. Bu ikisini birbirine bağlayan bir şey yok. Bu yüzden kendi aralarında bir bağ
olması ve alma arzusunun ihsan etme niyetini yukarıdan alması imkansız. Yani kendini zıt bir
şekilde kullanması imkansız.
Çizim 2_4
Başlangıçta alma arzusu ham madde. Alma arzusu basitçe bir arzu, haz alma arzusu. Bu alma
arzusunu Yaradan'a benzer biçime getirmek için ilk başta bunun Yaradan'dan zıt olması lazım.
Bizler arzuyu değiştiremeyiz. Arzunun kendisi doğa. Bu değişmez, sabittir. Değişen tek şey niyet.
Bizler bu alma arzusunu nasıl kullanacağız. Yaratılan varlık, bir arzuya bir niyete sahip ve niyetini
hissettiği her yönde kullanabilme kapasitesine sahip. Bu şekilde arzusunu alıyor, kullanıyor ve
değiştiriyor. Arzunun üzerinde olan niyet ile bunu yapıyor. Ancak Yaradan alma arzusunu yarattı
30
ama daha niyeti yaratmadı. Yaratılan varlık nasıl alma arzusu niyetinde olduğunu hissetmeli ki bunu
ihsan etme niyetine çevirebilsin -arzu aynı alma arzusu-. Bizler bu alma arzusuna niyetler
getirmeliyiz ve bu niyetler Yaradan'dan zıt olmalı (Yaradan'dan zıt olan niyet: sürgün). Bu arzunun
kullanılışı değil, arzunun niyetinin kendi için kullanılışıdır sürgün. Daha sonra kurtuluşa
yükseliniyor. Yani sürgünden kurtuluşa. Üst ışık ihsan etmeye getiriyor. Alma arzusu başlangıçta
gizli veya ifşa oluyor ihtiyaca göre, sahip olduğum niyete göre. Bir kutuya sahibim. Bu kutunun
içindeki arzuyu "ihsan etmek için" veya "almak için"e göre kutu açılıyor veya kapanıyor. Her şey
niyete göre belirlenir. Hem sürgünü hem de kurtuluşlara ihtiyacımız var. Sadece bir kez değil bir
kaç kere. Çünkü tüm arzulardan geçmek için. Işık tarafından yaratılan arzunun kendisi 4 parçayı
içine dahil eder. Bunlar Aviyut dereceleridir. Yani arzuların ölüçleridir (Arzunun miktarı.). Bizler
her arzuyu ıslah etmek zorundayız. Sahip olduğumuz kuvvete göre ıslah etmek durumundayız. O
yüzden ilk önce küçük arzular ıslah edilir. Buna İsrail denir. Çizimde yeşi kap içerisinde 1. ve 2.
arzular İsrail, daha sonra dünya uluslarının arzuları ıslah olur. (Çizimde 3. ve 4.). Bunlar daha ağır
ve zor arzulardır. Şimdiye kadar bizler hazırlıktan geçtik. İsrail manevi yükseklikte idi, kendilerini
ıslah ettiler, düştüler, kırıldılar ve dünya uluslarının arzuları ile karıştılar ve şu an için hepimiz tam
bütün kurtuluş için hazırız. Burada iki yıkım var, 1. ve 2. tapınak. Şimdi ise tam kurtuluşun olması
gerekiyor. Tüm insanlığın kurtuluşu.
[8 Nisan Sabah Dersi 34-60 dk arası]
Soru: Mantık üstü inancın dünyadaki tüm kuvvetleri yok etmesi ne demektir?
Cevap: İhsan etme kuvvetini yukarıdan alırsın ve bu sana egonun üzerine çıkmana yardımcı olur.
Bizler arzuyu iptal etmiyoruz. Bu arzunun üzerine çıkıyoruz. İçimizdeki Mısır'a zarar vermiyoruz
onları öldürmüyoruz. Tam tersi bunların üzerine çıkıyoruz. Buna kahraman Gibor adı verilir.
Kahramanların kahramanına ne denir? Bütün arzularımızı almak içinden onların üzerine çıkarak
ihsan etmeye çeviriyoruz. Bu da ikinci safhadır.
Soru: Firavun diyor ki : Yaradan kim ki O’nu dinleyeceğim ?
Cevap: Sen , O’na ihsan etmeye tutunmak, başkalarını sevmek istemiyorsan Yaradan’dan daha
önemli isen; kendinden ayrılmak istemiyorsan ,kendine tutunduğun sürece Firavun ’un kölesisin
demektir.
Soru: Beni engelleyen bu engelleyicilerle nasıl ilişki kuracağım? Geliyor, ilişki kurmak
istemiyorum. Ne yapmalıyım? Arttırmam mı lazım? Kullanmam mı lazım?
Cevap: Kişinin kendisini Firavun ile kavga edeceği koşula getirmesi gerekir. Kişi ne yapar? Bizler
bu dünyada her şeyin verildiği gibi çalışmıyoruz, maneviyatta tek bir eylem bile yapamayız. Bizler
kendi aramızda bağ kurmaya çalışıyoruz. Bunlar tabi ki maneviyatın dışındadır. Ama bunları
yaparak manevi kuvvetleri kendimize çekiyoruz. Bu dünya ile ilgili özel olan bu zaman… Bunu
yaparsak Firavunun kuvvetini arttırıyoruz. Ve der ki: ‘’Ben onun kalbini ağırlaştırdım.’’ Yaradan
Firavunun kalbini ağırlaştırarak ,kişi başka seçeneğinin olmadığını ,ondan kaçması gerektiğini
görür.
Soru: İkinci engelleyicilerden başlıyorum. İsrail’in önemi yani dostların önemi azalıyor.
Onların Yaradan’a doğru arzuları var ve birden bire diyorum ki: kim bu dostlar? Seneler
boyunca onların yüce olmasını sağlamaya çalıştım ama biranda bir engel geliyor, dostlar ve
İsrail önemsiz oluyor? Bununla ilgili ne yapmalıyım? Bu oyuna geri mi dönmeliyim?
Cevap: Hayır. Her zaman eyleme geri dönmelisin. Buradaki olay şu: Bu üzerine işlenen bir işleyiş.
Hepsini bir seferde yapamazsın. Bu neyi ortaya çıkarır? Seçimin olmadığı için oyuna devem etmek
zorundasındır. Bu şekilde büyürsün, çocuklar gibi ıslah eden ışık organize eder. Kuruş kuruş,
damlaya damlaya göl olur, budur. Ve iki düzlemde, birisi Yaradan’a karşı Yaradan’ın yüceliğini
31
arttırmamız lazım, Yaradan’ın Firavun üzerinde kontrolü budur ve ikincisi; kendi kuvvetimiz yani
bizler yapabiliriz, bizler buna değeriz. Yoldan çıkacağız demek değildir bu, her şey öneme bağlıdır.
Bizler doğanın sistemi içindeyiz. Bu kapalı bir sistemdir. Bunun içindeki bir şeyi değiştiremem.
Tam tersi, sistemin içinde kanunlar, kurallar var, kendini bu sisteme adapte ediyorsan o zaman
çalışırsın. Eğer sistemle adapte olmazsan yapamazsın, onun kanunlarına göre çalışamazsın. Bu bir
kanun , HAVAYAH .Işıklarla kapların birbirleriyle olan bağı. Kli tarafından üstesinden gelme
kuvvetidir. Ne oluyor? Kli kendini ışığa adapte ediyor bu kadar! Bir sisteme sahipsin. Sen sisteme
kendini adapte ettiğin ölçüde eylemleri yaparsın. Eğer kendini adapte etmediysen ayrılırsın. O
yüzden şöyle söylenir : Tora insanların dilinden konuşur. Bizlerde sanki Tora ’da birçok hikaye
duyuyoruz. İnsanların ağlayışı, yakarışı deniyor. Bunu kendi dilimizde açıklıyoruz. Ancak sistem
içinde bu hikayeler kuvvetler olarak ifade edilir. Kuvvetler arasındaki oran koşulu belirler. Yani
bizler ağlarız, yakarırız. Bizim kuvvetlerimiz eğer sistem içindeki eylemle adapte olduğu zaman
kendimizi sistemin içinde eylem yaparken hissederiz.
Soru: Engelleyiciler dışarıdan geliyorsa örneğin; medya veya Facebook gibi İsrail’in önemini
azaltıyorsa ?
Cevap: Yaradan’ın Musa’ya söylediği gibi; Firavun ’a gel, onun kalbini ağırlaştırdım. Yaradan
Firavun’un kalbini ağırlaştırır. Kişinin içindeki ego kuvvetlerine Firavun denir. Daha agresif olur.
Aynı şekilde İsrail’de de bu böyledir. Ne yapıyor? Yaradan Mısırlıların kalbini ağırlaştırıyor. Ve
İsrail ile üstesinden gelsinler ve desinler ki: Bunların hepsi Yaradan’dan geliyor. Yaradan ne demek?
Sistemin içinde çalışan genel bir kuvvet. Ve bizler kalbin ağırlaştırılması için kendimizi
hazırlandıysak; o zaman sistemdeki kuvvetler egoistik kuvvetler olur, biraz daha büyür. Ya Firavun
veya Mısırlılar üstesinden gelir. O zaman kişi zayıflar ve nasıl çalışabileceğini görmedi olur…
Çevre vasıtasıyla Firavuna karşı Yaradan genel alma arzusunu arttırır. Kişi toplumdan talep etmeli.
Ne yapmalı? Yaradan’ın önemini gözünde arttırmak için; O’ndan başkası yok, O iyilik yapan ve
iyiliksever, bu şekilde kişi çevresi tarafından kendini ikna eder. Herkesin yeterince kuvveti var.
Dünyada yaradılışın amacına ulaştıracak
kuvveti almayan insan yok! Sistem açısından
konuşuyorum. Bunlar kanunlar, kurallar… Kullandığımız güzel kelimeler değil!. Kabların kırılması
ile herkesin içinde bir kıvılcım oluştu ve saran ışık var. O yüzden problem yok, her koşulda bir
fırsata sahipsiniz. Sizler çevre ile doğru ilişki kurarsanız ; çevre seninle aynı yakarışa sahip olan
aynı kırılmış kaplar, ne istediğiyle ilgili bir eğilimdir, eğer bunu yaparsak, bu bağa karşı eğilim
gösterirsek bağ ile ıslah eden ışığı çekeriz.
Soru: Firavun’un kalbini ağırlaştırdım demek ile alma arzusu ne oluyor? Kötü mü
hissediyor? Kişiye ne oluyor?
Cevap: Firavun Yaratan’dan daha önemli oluyor. Kişinin gözünde başkalarına olan sevgi,
Yaradan’ı hayal ettiği her şey önemsizleşiyor. Dünyevi, geçici, maddesel olan şeyler onun için
önemli olmaya başlıyor.
Soru: Musa’dan Firavun’a gelme talebi nedir peki ?
Cevap: Sen eğer Yaradan ile kalpteki ağırlaştırmaya karşı yürümek istiyorsan; Yani kendi içindeki
arzularının Yaradan’ın önemine sahip olmadığını görürsen, bununla Yaradan’ın kuvvetiyle özellikle
savaşmak istersin…
Soru: Bu mantık üstü inanç mı?
Cevap: Mantık üstü inancı bilmiyorum. Buraya kelimi eklemek istemiyorum. Bir muhakeme diğer
bir muhakemeyi gerektiriyorsa bu doğru bir analiz olmaz. Mantık üstü değil, eylemlerle bunu
yapmalıyız.
Soru: Kişi yola devam eder, hala bir şeyler olacağı için mi yolda kalır?
Cevap: Tabi değişim, bir mucize başımıza gelene kadar. Kendi içimizdeki sistem, tamamıyla bir
şey almak için olan sistemdir. Birdenbire kendimizi doyurmak yerine ihsan etmek için çalışmaya
başlarız. Bu mucize olana kadar. Mısır’dan çıkış. Bizler her zaman bundan ne kazanacağım diye bir
32
hesaplamanın içindeyiz. Bu doğal ve çok net. Bu yüzden çok büyük bir ışığa sahip olmamız
lazımdır. Mısırdan çıkış o yüzden bir mucizedir. Gar da Hohma’dan gelen bu ışıktır, bizi Mısır’dan
çıkarır. O kadar yücedir ki; Hoşeh karanlık yani onun üzerinde Hasadim yok. Onu anlamamız
lazım. Tora’da karanlık dediği zaman, o yüce bir ışıktır. Hasadim ile kıyafetlendiğinde, gün olur.
Hasadimle kıyafetlenmeden geldiği zaman karanlık olur. O yüzden Hasam’ in kıyafeti olmadan,
karanlıkta yürüdüler denir.
Soru: Bizler bu mucizeyi nasıl gerçekleştireceğiz?
Cevap: Bizler kalpteki ağırlıktan korkmamalıyız. Yolda amaç uzak, önemsiz görünerek bir çeşit
zayıflama olabilir. Kişi kendi kuvvetine göre ne kadar çaba sarf etmeliyim diye kendini inceler.
Şunu da anlamalıyız ki dünya her gün iyiden kötüye doğru da ilerliyor. Önümüzdeki senelerde
göreceğiz. Burada söylediğim bütün dünya Mısır’da hissedecek. Bu Firavun’ un kalbini
ağırlaştırdım demek. Dünya daha da kötü olacak. İnsanoğlu olarak koşulumuz bu. Bu dünyada
kendini besleyecek bir şeyleri olmayacak. Yiyecekten değil, haz alma arzusundan bahsediyorum.
Yani kendi önlerinde muhteşem yemekler olsa bile artık bundan tatmin olmayacaklar. Çünkü
hayvansal arzunun yanında adam arzusu ve kendi içindeki adam aç olacak. Yani depresyonda
olacak, yemek istemeyecek, çaresiz olacaksın. O yüzden bizler öyle bir koşula doğru ilerliyoruz ki
tüm dünya bu yedi yıllık kıtlığı hissetmeye başlıyor. Dünyanın üzerine karanlık çökmeye başlıyor.
Biraz önce konuştuğumuz Hohma ışığı, karanlık. Hasadim ile kıyafetlenmemiş hali. Bizler
Hasadim’i getirmediğimiz sürece dünya daha da karanlık olacak. Nasıl bir ağlayış, yakarış
olabileceğini düşünebiliyor musunuz? O zaman bizler Mısır’dan çıkabileceğiz. Dünyada olan her
şeyden Yahudiler, İsrailliler ülkesi suçlanacak. Bu yüzden bizlerin ıslah eden ışığı en kısa zamanda
tüm dünya uluslarına ışığı geçirmemiz lazımdır ki onlar Hasadim ışığına sahip olsunlar ve ışığa
doğru yürüyebilsinler. Onların Mısır’dan çıkmalarına gerek yok. Yapmaları gereken tek şey; dünya
uluslarının bizleri takip etmesi, bizlere doğru yönelmesidir. Mısır’dan çıkış, sürgünden kurtuluşa
geçmek sadece İsrail’e verilen ruhlar içindir.
Soru: Bizler zamanı nasıl hızlandıracağız? Ne yapmalıyız? Başka neler yapmamız gerekir?
Cevap: Elimizden geldiği kadar ilerlemek ve Kabala Bilgeliği’nin dağıtımını yapmak. Daha çok
dost ve öğrencileri bağlayabiliriz, kalpteki noktaları kendimize çekebiliriz. Gerçeğe karşı arzusu
olan bizlerle kalır, bazıları düşer, yoldan çıkar. Dahası tüm ruhlar üç kategoriye bölünür. İlk Roş’a
aittir, İsrail’e yani başa, diğerleri İsrail halkına aittir. Bu insanlarda Roş’a aittir ancak Roş’un
Ahap’ıdır. Diğer ruhlar ise Guf’a yani Partzuf’un bedenine aittir. Onlar kendilerini İsrail’e
yakınlaştırmalı ve tutunmalılar. Onlarda Adam denilen klinin kıvılcımlarına sahiptirler. İsrail’in
yaptıkları onlar tarafından kabul edilirler. Şöyle denir : Dünya ulusları İsrail halkını omuzlarında
tapınağa doğru taşıyacak… O yüzden tüm dünyada bu ıslah metodunun dağıtımını yapmalıyız. Bir
şekilde herkes gelebileceği en iyi safhaya gelecek. Sonuçta son safhada küçük büyük kalmayacak,
herkes eşit olacak. Bu nicelik, İsrail ise nitelik, tüm yaratılışı tamamlayacağız.
Soru: Yaradan’ın yardımı konusunda Yaradan’a güvenmek ne demektir?
Cevap: Kendi aramızda birlik kurmaz ise yaptığımız hiçbir eylem meyve vermez. Ne yapıyoruz?
Dua adı verilen kendi kuvvetimizi aktif hale getiriyoruz ve ıslah eden ışığı çekiyoruz. Eylemin
kendisini yapanı içimizde doğru şekilde görmeliyiz. Yaradan her safhada kendi içimizde neler
yapıyor? Kalbi ağırlaştırıyor, Firavun’u gözümüzde yükseltiyor. Kendi gözümde Mısırlılar’ın
önemini arttırıyor. İsrail kuvveti mi? Gözümdeki Yaradan’ın kuvveti mi? Bu dört parça ile nasıl
oynuyor? Bir zaman şöyle, diğer başka zaman şöyle … Bana ne için izin veriyor? Manevi
kuvvetimle çalışabilmek için yer veriyor.
Soru: Bunlar aslında dereceler. Birinci engelleme, ikinci engelleme , bizler burada neden
bahsediyoruz?
Cevap: Mısır’da bu engellere sahipsin. Her derece sahip olduğun kalpteki ağırlık. Çünkü bir
sonraki derece, her zaman gün karanlık ile başlar.
33
Soru: İsrail ile Yaradan bir değil mi?
Cevap: Hayır. Tabi ki değil. Eğer İsrail Mısır’da ise Yaradan ile bütünleşme içinde değilse o zaman
bir değildir daha…
Soru: Firavun ile ilgili şöyle söyleniyor. Mısır'dan çıkmadan önce ona neden klipa deniyor
anlamadım?
Cevap: Firavun, Yaradan’ın arka tarafı.
Soru: Kişi ihsan etme kuvvetine sahip olduğu zaman klipa olmaz mı?
Cevap: Görünüşte Keduşa’ya karşı olan tüm kuvvetlere Klipa adı verilir. Belirli bir koşul gelir.
Çalışmanın, amacın önemini kaybediyorum. Diyorum ki ; futbol izleyeyim, Bnei Baruch, amacı
hissetmiyorum vs. hepsi neden? Kalpteki ağırlığı hissediyorsun ve buna Firavun adı verilir. Amaç
gözümde artık o kadar önemli değil, buna Klipa adı verilir.
Soru: Tora’nın içindeki bu iki klipa isimlerine bu iki engelleyici adı mı veriliyor?
Cevap: Bu iki engelleyici tüm klipaları içine alır. Bunların hepsi Firavun’un parçası ancak bu
kişiye göre iki kuvvet olarak ortaya çıkıyor. Birinci kuvvet, kişi güçsüzleştirilerek, diğeri de kişinin
gözünde Yaradan’ın önemi güçsüzleştiriliyor. Sonuçta bu tek bir kuvvettir. Daha sonra bu kuvvetin
arttığını göreceğiz. Onların birisinin üstesinden geldiğin zaman, ihsan etmeye ulaştığın zaman
ikincisi geliyor. Bunun üstesinden geldiğin zaman ihsan etme kablarıyla çalışıyorsun. Hem
Hasadim, hem Hohma ile. GE ve AHAP’la.
Soru: Kalpteki ağırlık geldiği zaman buradaki çıkış neye bağlı?
Cevap: Ben bu kuvvete sahip değilim veya Yaradan önemli değil. Yani Yaradan önemli değilse,
bunu çevreden alabilirim kendi başıma bunu yapamam. Yaradan’ın yüceliğiyle ilgili konuşacak,
beni etkileyecek çevreye ihtiyacım var ve başka şansım yoktur. Belki oturup bekleyeceğim, belki
bir şeyler okuyacağım, belki alışkanlık vasıtasıyla bunlar yoldan çıkmamı engeller. O yüzden, eşim,
çocuklarım, öğrencilerim var ve bu tür yatırımlar yola bağlıyor.
Soru: Engeller geldiği zaman ne yardımcı olur?
Cevap: Kalpteki ağırlık vasıtasıyla Firavun’dan nefret etmeye başlarım. Nefret ne ile ilgilidir?
Firavun’a odaklanmamalı, Yaradan’a karşı talep olmalı… Ne olmuş nefret ediyorsam? Bu düşmana
bir varoluş veya bağımsızlık atfediyor muyum? Bu üst kuvvet! Bu kukla, melek gibi. Yaradan
gözümün önünde ortaya çıkarıyor, kafamı karıştırıyor ki daha fazla daha fazla Yaradan’a
odaklanayım. Firavun’un yaptığı şey budur. Firavun’a bakıyorum ve odaklanmamı kaybediyorum.
Bir anda sisli olmaya başlıyor her şey. Buna kalpteki ağırlık denir. O zaman daha fazla kalibre
olarak tekrar odaklanmam lazımdır. Tekrar bulanıyor, tekrar odaklanıyorum ta ki gerçek vizyona
gelene kadar. Bu Firavun’un yaptığıdır.
Yaradan ona senin oğulların sürgünde olacak dediğinde, İbrahim neden çok keyifliydi? Çünkü
Yaradan kişiye karşı bir kuvvet inşa ediyor ki kişi Yaradan’dan yardım talep etsin. Başka türlü hangi
ihtiyaç seni oraya getirecek ki? Şu anda bir eksikliğe sahip değilsin. Diyorsun ki: O’ndan başkası
yok! O iyiliksever, O’na memnuniyet vermem lazım? Bunların hepsi bizden ayrılmış durumda. Ters
kuvvetleri hissederek bunlar vasıtasıyla Yaradan’a daha iyi odaklanırız, daha fazla daha fazla bağ
kurarız. Rezistans, karşı geliş olmadan nasıl keşfedeceksin ki? Maneviyata nasıl ulaşırsın? Yaradan
kalpteki ağırlık denen bir eksiklik verir ve bunun sonucunda, Firavundan Yaradan’a gelirsin.
Firavun, Yaradan’ın arka tarafı…
Soru: Bu karşı gelişle adamın yapacağı bir şey var mıdır? Yoksa bu işleyişin içinden mi
geçecek?
Cevap: Ne demek istiyorsun? Bu karşıt kuvvete karşı kişi ağlamaya, dua etmeye başlamalı.
34
Soru: Bu duaya nasıl gelecek?
Cevap: Sana bu alma arzusu, bir ağırlık veriliyor ki daha üst dereceye yükseltsin ve denir ki: Ben
kalbini ağırlaştırdım… Burada on derece, ilk On Sefirot’un inşası, on veba … olması gereken bu!
Başka türlü manevi Partzuf’a sahip olamazsın. Bu çevreden gelir…
[15 Nisan 2016 Sabah Dersi Zohar Bölümü]
35
Makaleler
Bu Yudah İçin
Atalarımızın Mısır’da yedikleri o ekmek. Matza yemenin ıslahı (sevabı) acele gelecek kaçış ilgili
olarak halka Mısır’dan ayrılmadan önce verilmişti. Ardından Matza yemenin sevabı onlara hâlâ
kölelerken verildiği ve sevabın amacının kurtarılış zamanı olduğu zira aceleyle ayrıldıkları söylenir.
Bu nedenle Mısır’da çıtır yufka ekmeği (Matza) yenildiğini bugün bile hatırlamaktan hoşlanıyoruz
çünkü bizler de gurbette esir edilmiş gibiyiz. Ayrıca bu Sevap ile yakında bizim günlerimizde olacak
olan kurtuluşu genişletmeyi hedefliyoruz, tıpkı atalarımızın Mısır’a yediği gibi.
Bu yıl burada – önümüzdeki yıl özgür. Yukarıda bu Sevabı hedefleyerek, Mısır’daki atalarımızın
Matza’yı yiyerek Sevabı gibi, kaderimiz olan garanti edilmiş kurtuluşu, uyandırabiliriz yazılmıştır.
Bizler köleydik… yazıldığı gibi “Kötülükle başlar övgüyle biter.” Kötülükle ilgili olarak bir
Kabalist ve Şumuel ihtilaftaydılar: Kabalist önce “başlangıçta atalarımız putperestti,” dedi ve
Şumuel önce “Bizler köleydik,” dedi. Uygulama Şumuel’i izliyor.
Bu ihtilafı anlamamız lazım. “kötülükle başlar övgüyle biter” in nedeni şöyle yazıldığı gibidir
“ışığın karanlığı geçtiği kadarıyla.” Dolayısıyla, kötülük olgusunu hatırlamalıyız, yani onun
vasıtasıyla Yaradan’ın bize iyiliğinin derin bilgisini edinebiliriz.
Tüm başlangıcımızın sadece kötülük içinde olduğu biliniyor, zira “hiçlik varoluştan önce gelir.” Bu
nedenle “vahşi merkebin sıpası insanda doğar.” Ve sonunda, insan şeklini alır. Bu, Yaratılış’taki her
elemente uyar ve bu ulusun da kökenindeydi.
Bunun nedeni, Yaradan’ın Yaratılışın varlığını yoktan meydana getirmesidir. Dolayısıyla, daha önce
hiçlikte olmayan hiçbir yaratılış yoktur. Bununla beraber, bu hiçliğin yaratılıştaki her elementte
belirgin bir formu vardır, çünkü realiteyi dört türe, cansız, bitkisel, hayvansal ve konuşan,
böldüğümüzde cansızın başlangıcının tamamen hiçlik olduğunu görüyoruz.
Ancak, bitkiselin başlangıcı tamamen hiçlik değildir, sadece önceki formudur, ki kendisiyle
kıyaslandığında hiçlik kabul edilir. Ve dikme ve çürüme konusunda, ki bunlar her tohum için
geçerlidir, cansızın şeklinden alınmıştır. Ayrıca, hayvansal ve konuşanın hiçliğiyle de aynıdır:
bitkisel form hayvansala göre hiçlik sayılır ve konuşana göre hayvansal form hiçlik sayılır.
Bu nedenle, Makale bize insanın varoluşundan önceki hiçliğin hayvansal form olduğunu öğretir. Bu
yüzden şöyle yazılmıştır, “vahşi merkebin sıpası insanda doğar”, zira her bireyin hayvansal koşulda
başlaması gerekliliktir. Ve şöyle yazılmıştır, “İnsan ve hayvan Senin esirgediklerindir, Tanrım.” Ve,
bir hayvana varlığını sürdürmek ve amacını gerçekleştirmesi için her şey verilmiştir ve O insanın
varlığı ve amacını gerçekleştirmesi için de her şeyi sağlar.
Dolayısıyla, kendi hazırlıkları bakımından insanın hayvana üstünlüğünün nerede olduğunu
anlamalıyız. Gerçekten de bu onların arzularında ayırt edilmiştir, zira insanın arzuları elbette
hayvanınkinden farklıdır. Ve bu ölçüde, Yaradan’ın insanı kurtarması ile hayvanı kurtarması
farklıdır.
Dolayısıyla, tüm inceleme ve araştırmalardan sonra, hiçbir hayvan türünde var olmayan ve insanın
arzularındaki tek gerekliliğin Tanrısal Dvekut’a (tutunma) doğru uyanış olduğunu görüyoruz.
Sadece insan türü bunun için hazır ve başka hiçbiri değil.
Bunu insan türünün varlığındaki tüm meselenin O’nun manevi çalışmasına özlem duymak için ona
nakşedilmiş hazırlıkta olduğu ve hayvana üstünlüğü izler. Ve pek çokları zanaatkârlık ve politik
hareketlerdeki zekânın bile büyük bir bilgelikle hayvanlar âlemindeki pek çok elementte
bulunduğunu söylemiştir.
Benzer şekilde, insanın varlığından önceki hiçlik olgusunu Yaradan’a yakın olma arzusundaki
eksiklik olarak anlayabiliriz, zira kişi hayvansan seviyededir. Şimdi, “kötülükle başlar övgüyle
36
biter” deyişindeki sözleri anlayabiliriz. Bu, varlığımızdan önceki yokluğu pozitif bir şekilde
araştırmamız ve hatırlamamız anlamına gelir, zira bu övgüden önceki kötülüğün açığa çıkmasıdır ve
bundan “kötülükle başlar övgüyle biter” şeklinde yazılan övgüyü daha derinden anlarız.
Bu ayrıca, her bir sürgün boyunca yani dört kurtuluştan önce gelen her bir kurtuluş boyunca, bi zim
zamanımızda yakında gelmesini umduğumuz tam mükemmellik olan sonuncu kurtuluşa kadar dört
sürgünün anlamıdır. Sürgün “varlıktan önce gelen hiçlik” yani kurtuluşa işaret eder. Ve bu hiçlik ona
atfedilmiş HaVaYah’ı (Yaradan’ın isimlerinden biri) hazırlayan şey olduğundan, tıpkı ekmenin
biçmeyi hazırladığı gibi, sürgünde kurtuluşun tüm harfleri mevcuttur, Alef (İbrani alfabesinin ilk
harfi) hariç, zira bu harf “dünyanın Aluph’unu (şampiyon) ima eder.”[2]
Bu bize hiçlik formunun varoluşun eksikliğinden başka bir şey olmadığını öğretir. Ve bizler
varoluşun – kurtuluş – olduğunu “ve her insan komşusuna başka bir şey öğretmeyecek… zira hepsi
Beni bilecekler, en küçüğünden en yücesine kadar” sözlerinden biliyoruz. Dolayısıyla, önceki hiçlik
formu, yani sürgün hali, sadece Kralın bilgisinden yoksun olmaktır. Bu Alef’in Gola’daki (sürgün)
yokluğu ve Geula’daki (kurtuluş) – “Dünyanın Şampiyonu” ile Dvekut – varlığıdır. Ruhlarımızın
kurtuluşu tam olarak budur, ne daha az ne daha çok, belirttiğimiz gibi Geula’nın tüm harfleri, Alef
hariç, dünyanın Şampiyonu olan Gola’da mevcuttur.
Bu ağır konuyu yani yokluğun, kendi içinde, ona atfedilmiş olan varoluşun hazırlığı olduğunu
anlamak için bu fiziksel dünyanın işleyişini öğrenmeliyiz. Yüce bir olgu olan özgürlük konseptinde
görüyoruz ki sadece seçilen az kişi bunu algılayabilir ve onların bile uygun hazırlığa gereksinimi
vardır. Ancak insanların çoğunluğu bunu anlamakta tamamen yetersizdir. Diğer taraftan, kölelik
konseptiyle ilgili olarak da küçük ve yüce eşittir: insanların arasında kimse buna tahammül etmez.
(Polonya’da gördük, krallıklarını kaybettiler çünkü onların çoğunluğu özgürlüğün değerini tam
olarak anlamadı ve koruyamadılar. Bu nedenle de yüz yıl boyunca Rus hükümetinin boyunduruğu
altına girdiler. Bu süre zarfında hepsi boyunduruğun yükünü çektiler ve en küçüğünden en yücesine
ümitsizce özgürlüğü aradılar. Özgürlüğün gerçek tadını henüz edinmemiş olsalar bile her biri hayal
ettiği gibi istedi, ancak özgürlükten yoksunlukta ki bu boyunduruktur, özgürlüğün tadını çıkarmak
kalplerine iyice kazınmıştı.
Bu nedenle, boyunduruğun yükünden özgür kaldıklarında bu özgürlükle neyi elde ettiklerini
bilmediklerinden pek çoğu şaşkına döndü. Hatta bazıları bundan pişman oldu ve hükümetlerinin
yabancı hükümetten daha fazla vergi yükü getirdiğini söyleyerek onların dönmesini istedi. Bunun
böyle olmasının nedeni yokluğun gücünün onları yeterince etkilememiş olmasıydı.)
Şimdi Kabalist ve Shmuel’in uyuşmazlığını anlayabiliriz. Kabalist sözleri kötülüğün başlaması
olarak yorumluyor ki bunun vasıtasıyla kurtuluşun tam anlamıyla değeri bilinsin. Bu nedenle
Terah’ın zamanından başlamayı söylüyor. Ve Shmuel’in yaptığını söylemiyor, zira Mısır’da O’nun
sevgi ve manevi çalışması ulusun içindeki birkaç kişiye çoktan ekilmişti. Ayrıca, Mısır’da köleliğe
eklenmiş zorluklar “Âdem” denilen ulusun yaşamında kendi içinde bir eksiklik değildir.
Ve Shmuel sözleri, yokluk varlığı hazırladığından O’nun kurtarışının bir parçası olarak görülmeli ve
minnettarlıkla karşılanmalı diyerek de yorumluyor. Bu nedenle, “başlangıçta atalarımız
putperestlerdi” sözleriyle başlamamalıyız, zira o dönem “varlıktan önce gelen hiçlik” olarak
addedilmiyor. Bunun nedeni onların insan türünde varoluştan tamamen mahrum olmalarıydı, zira
O’nun sevgisinden tamamen uzaklaştırılmışlardı, tıpkı kısırlaştırılmışın sevgiden mahrum olması
gibi.
Bu nedenle, Mısır’daki kölelikle başlıyoruz, O’na sevgi kıvılcımları kalplerinde yanmaya başlayıp
da sabırsızlık ve çok çalışmayla her gün bastırılana dek. Bu “varoluştan önceki hiçlik” olarak
addedilir ve bu nedenden dolayı önce “köleydik” der.
Ve ayrıca, bunun sebebi Yaradan bilgisinde ulusun özgürlüğü olgusunun sadece seçilmiş birkaç
kişinin anlayabileceği ve hatta o zaman bile uygun hazırlığın gerektiği ancak insanların çoğunun
edinmediği çok yüce bir olgu olmasıdır. Diğer taraftan, köleliğin zorluğunu algılamak herkese gayet
37
açıktır, Even Ezra’nın Paraşat Mişpatim’in başında yazdığı gibi, “İnsan için kendisi gibi olan bir
insanın otoritesi altında olmaktan daha zor bir şey yoktur.”
http://www.kabala.info.tr/kutuphane/yehuda-halevi-aslag/Makaleler-yehuda-halevi-aslag/bu-yudah-icin/
Soru: Matsa yemenin bizleri özgürlüğe getireceği koşul nedir? Matsa Mısırda mı alındı?
Cevap: Bunda kendimizi doyurmuyoruz ve burada aramızda bir suçlama ve aynı zamanda
“Yaradan ile bir anlaşmamız yok ve bir şey gerçekleştirmeye muktedir değiliz” diye düşünüyorsun.
Kayboluşta olduğumuz için, burada önemli olan bir an evvel özgürlüğe kavuşmak. Bu bakımdan
Mısırda olduğumuzu hissediyorsak o zaman kendimizi hazırlamamız gerek. Savaşta, alma arzumuz
ve egomuzdan yükselmek için egomuz yardımcı olmuyor. Gerçekten karanlıktan geçiyoruz. Bir şey
yapamazlıktan, sıfır çaba, anlayış ve farkındalık… Buna hazır olacağız çünkü bu şekilde
uyanabileceğiz. Bu alma kabalarımızdan ki buna başı, bilgisi ve bedeni de alma olan yeni bir kutsal
kaba yükselmek istiyoruz. Aş-baha(ihsan etme) kabına ve onun başı, inanç ve bedeni de ihsan
etme…
Soru: Dövüş, Savaş içerisinde olmak ne anlama geliyor?
Cevap: Tek bir şey eksik; diğerini ve Yaradan’ı sevmek… İşte bu eksik… Aslında bunun haricinde
her şey var. Firavun ne istersen her şeyi veriyor. Ancak Yaradan ve dost sevgisi eksik ve onun için
bu savaş söz konusudur.
Soru: Dünyevi koşula karşı gelmeyip te bu maneviyatı istediğimizde, o zaman Matsa’nın ne anlamı
oluyor. Ve buna karşı savaşacak araçlarım ne olacak?
Cevap: Her zaman maneviyata çekilmek.
Soru: Mısırdan acele ile çıkmak nedir?
Cevap: Ben bunu, beni ileriye çeken bir güç ve beni arkadan iten ve zorunlu bir şekilde yaptığım
bir uygulama olduğu için acele ile yani ben bunu kendimden değil, tamamen üst güç tarafından
yaptırıldığım bir uygulama olduğu için acele edildi deniyor. Bu yüzden buna Mısırdan çıkışın
mucizesi deniyor.
Neden peki bu aciliyet? Çünkü başta hiçbir hazırlık safham yoktu, diyebilirsin ki burada matsa
yemeğe hazırlanıyorlardı. Fakat bunlar birbirine bağlı şeyler değil. Tüm bunlar alma kabından çıkışı
anlatmaktadır.
Soru: Hayvansal seviye ve konuşan seviye hisaron’ları (eksiklikleri) mevcut. Peki, bunlar paralel
mi çalışıyor?
Cevap: Manevi seviyede hayvansal ve konuşan seviyenin paralel çalışması mümkün değildir.
Çünkü hayvansal seviye tümü ile kendisi için almak ve tüm realitenin kendisi için olmasıdır. Adam
seviyesinde ise kişi onun realitesinin, bedeninin dışında. Ya bu nitelik ya da öbür nitelik var. Biz
kendi bedenimize değil, yalnızca arzularımıza konuşuyoruz.
Soru: Anladım ki bunalımların koşulları var. Peki, bunun için ne yazılıyor?
Cevap: Bunalım, kişi eğer gruba bağımlı ise bu bunalım değil, en düşük seviyeleri de hissedebilir.
Burada birçok uygulamalara geliyorum, öğreniyorum. Fakat içimde kendimi niyetlendirmek ihsan
etmek yönünde bir istek var. İşte bunu beceremiyorum. Bu büyük bir yılgınlıktır. Bu bunalımda
olmak değildir. Tamamen ne yapacağını bilemez koşuluna düşmüş olmak. Yani ölü gibi, yaşam yok.
Bunalım sana bu dünyada da mevcut kişi, grubun içinde ise bunalım içinde olması mümkün
değildir. Ancak yılgınlık koşulunda olabilir. Üzülmüş olabilir. Bunalım da ise içselliğin boşlukta
olması söz konusu. Bunlar birbirinden farklı bir durumlar. Bizde olması mümkün değil. Bu
psikiyatrik bir fenomen. Eğer kişi kendini grup ile gerekli bir koşula getiremez ise o zaman yılgınlık
içinde olabilir ve dolayısıyla kendini grubun dışında hisseder. Yaradan için çalışanda bunalım yok.
38
Yani yapamamazlık, yılgınlık ve her şey çekiliyor. Ve artık bıkkınlık veriyor. Fakat bu kesinlikle
bunalım değil. Çünkü biliyor ki kişi bu koşulda sürecin içinde olunan bir an.
Yaşamamızda olan boş zamanlar, dolu zamanlardan daha çok fakat bunlar bizler için hazırlık,
hisaron dolu olan koşullar için. Çünkü bir kerede gelinmiyor. Geliyorsun, hissediyorsun ve
bitiriyorsun. Daha sonra da tekrar devam etmek, bir sonraki koşul için hazırlık yapmak.
[10 Nisan 2016 Sabah dersi son bölümden]
Her Kim Yedinciyi Kutsallaştırırsa – Baruh Halevi Aşlag (Rabaş)
Kalbindeki noktayı kutsallaştırırken, kişi ''Mısır sürgünü''ne giriş yapmaya başlar ve sonra sında kişi
her seferinde ihsan etme eyleminden ne kadar uzak olduğunu görür. Daha sonra ihsan etme kabları,
yani eksiklik hissiyatı onun içerisinde şekillenir. Bu eksiklikler daha sonra Yaradan vasıtası ile
karşılanabilir.
Böylece bireyin kablarını edinebilmesi, kurtuluşa ilişkin gereksinimine ve Yaradan'ın yardımına
sahip olabilmesi için, mücadeleye başlaması gereklidir. Nitekim şöyle denilmişti; ''Yaradan ona
yardım edene kadar, o kazanamaz.'' Öyledir ki, kişiye mücadeleyi kazanabilme yetisi bilerek
verilmemişti. Çünkü mücadele sayesinde birey, mükâfatı adına kapları ve eksiklikleri edinir.
Bu nedenle, iki şeye ihtiyaç vardır: Kabları edinebilmesi için bireyin mücadeleye girmesi ve
yardıma da ihtiyacı vardır, bu şekilde de Yaradan ona yardım edecektir. Çünkü bu yardımın
sayesinde o ülkenin mirasını, atalarımızdan olan İbrahim'e Yaradan'ın söz verdiği şekilde, edinir.
Buna göre, ''onun eylemine istinaden'' demek, dünyasal şekilde değil, onun zıt halinde
gerçekleşeceği durumdur. Çünkü dünyasal olanın içinde, birey iyi çalışmayı sunar, ona çalışmasının
niteliğine göre ödeme yapılır. Nitekim burada olan aslında bunun tersidir. Çünkü kişi kutsallığın
içerisinde herhangi bir şeyi yapma yetisine sahip olamadığını gördüğü zaman, ardından daha yüce
bir yardıma gereksinimi olduğu ortaya çıkar. Bu nedenle, her seferinde daha büyük bir yardım
alması gerekir. Daha doğrusu, daha yüce bir edinimi.
Böylece onun kazancı, eyleminden daha büyük olur; eksikliğini görerek, nitekim sonrasında daha
büyük bir edinime ulaşabilme yetisi olur. Bu ''uyanmak ve yapmamak'' anlamına gelir. O
mücadelenin içinde yürüdü ve yapmıyor, yani o tüm eylemlerini cennet adına gerçekleştiriyormuş
gibi yapamıyor. Ona denir ki, uyanmaya bağlı kazanç kişinin kendi elindedir. Yani titizlikle
uyanmak ve bir şey yapmamak ama Yaradan'ın yardımına ihtiyaç duymak; özellikle bunun
sayesinde kişi ''atalarının mirasını'' edinir.
Soru: Bizde niçin eksiklik hissiyatı yoktur ?
Cevap: Bizim bir eksiklik hissiyatımız yoktur, çünkü bizler beraber çalışmıyoruz.
Mısır'dan kurtuluşa ilişkin büyük eksiklik nereden oluşmuştur? Beraber çalışmaktan güç alarak ve
aralarında ifşa olan Firavun'un bağ kurmalarına ilişkin engeline rağmen, karşılıklı garantörlük
içerisinde buna erişebilmek ve Firavun'a da bu karşılıklı hissiyatı ulaştırabilmek adına..
Fakat Yaradan'ın yüceliği ile birlikte, aralarında onun ifşa olması gerekir. Çünkü biri olmadan,
diğeri olamaz. Yaradan'ın yüceliği üzerinde çalışılırsa, Firavun ifşa olur ve daha sonrasında bizler,
her ikisinin de onların aralarında durmasına karışmadan devam ederiz; Firavun ve Yaradan ve bizler
onların arasındaki küçük Musa'ymış gibiyiz. İşte bu şekilde, bizler ilerlemeyi sağlarız.
[4 Nisan 2016 Sabah dersi son bölüm, 39.dk]
Soru: ''Mücadele etmeye gider ve yapmaz'' ne anlama gelir?
39
Cevap: Ne yapması gerektiğini bilmez, kendi görüşüne göre edinmesi gerekeni edinemez. Sürekli
olarak kendi içerisinde ümitsizliği ve sorunları biriktirir ama hala devam eder. Elinde olanın hepsi
çabasıdır. Çaba nedir? Ben şayet çalışırsam ve bunun ödemesini alırsam, her şey iyidir. Bir sonraki
gün yine işe giderim ve günün sonunda ücretimi alırım-çok iyi. Çalışmadan artakalan hiçbir şey
yoktur. Çünkü benim içimdeki Hisaron'u biriktirmem gerekir, benim artacak bir gereksinimim
yoktur ve ben ilerleme sağlarım.
İşte bu yüzden, bunun üstesinden gelmek öyle bir eylemdir ki, dün hiçbir şeyi edinmemiş olmama
rağmen, ben bugün hala devam ederim. Ben bugün edinemedim-Yarın devam edeceğim vs..,
”öküzün yükü ve eşeğin taşıdığı ağırlık” gibi.. Aynı zamanda bu, benim alma arzuma nasıl bir
mazeret bularak yarın, dünkü hayal kırıklığından sonra devam edeceğime bağlıdır.
Mükâfatın, ödülün alma Kelim'inin içinde olamayacağını gittikçe daha çok hissederim. Fakat
yalnızca ihsan etmeye ilişkin bir fırsatım olduğu zaman bu böyledir. İhsan etmek kendi başına
mükâfattır. Uygulayabilirsem şayet, ihsan mükâfattır. Fakat bu yalnızca, üstesinden geldiğimiz tüm
hayal kırıklıklarının üzerinde bir ödül gibi, alma Kelim'inin içerisinde edinilmediği şekilde gelir.
Kişide bu üstesinden gelebilme kuvveti yoktur. Yukarıdan mı bunu talep etmesi gerekir?
Hayır, yapamaz- yalnızca bir çevrenin içerisinde, grubun içinde olmak koşulu altında, kişi kendisini
bir grubun içerisine yerleştirir ve bütün çalışmasının birliğin içerisinde olduğunu anlar. Birliğin
içinde, ihsan etme ve sevgi kuvvetini mümkün olduğu kadar ifşa etmek ister ve kademe kademe
Işık, onun için bunu düzenler.
[4 Nisan 2016 Sabah dersi son bölüm, 14.dk]
İlk Yenileniş - Baruh Halevi Aşlag (Rabaş)
Tüm yenilenişler kişi kendi alma arzusundan çıktığı zaman olur. Budur Tora’nın puta tapanlara
öğretilmesi, yasaklanmış durum olarak bahsettiği. Tüm yenilenme, her zaman kişi alma arzusundan
çıktığı zaman olur. Budur puta tapanlar ile çalışmasının yasaklanması. Kişi, Mısır'da iken Yahudi
olamaz, çünkü o zaman Mısır'ın kralı Firavun'un etkisi altındadır.
Bunlara hizmet eden, Yaradan’ın hizmetkârlığını yapmış olamaz. O yüzden İsrail’in çocukları
benim kölelerim yani kölelerin köleleri değil, çünkü kişi kendine hizmet ettiği zaman Yaradan’ın
hizmetkârı olamaz. Çünkü kişi iki krala aynı anda hizmet edemez. Sadece kişi Mısır'dan çıktığı
zaman, yani kendisi için alma kabından çıktığı zaman Yaradan’ın hizmetkârı olabilir ve Tora'yı
alabilir. İlk keşfediş Mısır'dan çıkıştır.
Rav Açıklama:
Yasaklanma, imkânsız demek, yani bizler puta tapanlar olduğumuzu anlayamıyoruz. Bizim
kalbimiz ve aklımız almak için çalıştığı zaman Tora’yı anlayamayız. İhsan etmek için olan, tamamı
ile farklı bir boyut, farklı bir program, yani ben tüm dünya’yı BEN olarak, kendimi onun içinde
görüyorum. Benimle başkaları arasında veya genel dua ile bir farkım olmuyor. Yani cansız, bitkisel,
hayvansal ve konuşan. Ben doğa ile entegre olduğum zaman orada Yaradan ile bütünlüğü
buluyorum. O yüzden akıl, hissiyat, tavır, yaşama karşı hepsi farklı oluyor. "Maneviyat" adı verilen
"Maneviyat Bütünlüğü" bu ilk yenilenme ile başlar. Kişi egoistik algıdan özgecil bir algıya geçer.
Yani ben “ters çevrilmiş bir dünya gördüm” denir.
Kişi bunu bilmediği ve görmediği zaman ne olduğunu anlamaz. Kabala bilgeliğinin tamamı, benim
üzerimde kıyafetlenmiş bu egoistik arzudan nasıl çıkacağımı anlatır. Nasıl bu yıldızlar ve kara
delikler var ve kara delikler nasıl olurda ışığın dışarı çıkmasına izin vermez. Çünkü maddenin
yoğunluğu o kadar yüksektir ki, hiçbir ışığın dışarı çıkmasına izin vermez. Bizim egomuzda öyle
40
çalışıyor. Bizler egomuzdan çıktığımız zaman, tüm dünyaya bizim olarak belirlediğimiz zaman
dünya farklı bir davranış kodunda çalışmaya başlar. Bu tüm dünyanın hepsi benim demek, tüm
dünya benim demek değil…
Dünya’yı seviyorum demek, egoistik olarak dünyanın bana ait olduğunu görmek değildir.
Sevgi, kişisel endişenin üzerinde, bu dünyanın bana yakın olmasını görmek değil yani bütünlüğü ve
barışı ile ilgili değil. Bunun ötesinde, bunun üzerinde… Bu yüzden maneviyatı algılamamız zordur.
Islah eden ışık, tüm yenilenme kişi alma arzusundan çıktığı zaman olur. Tora’nın puta tapanlar ile
çalışılmasının yasaklanmasında belirtilen yasaklama imkânsız demek. Neden imkânsız? Çünkü puta
tapmanın safhasından çıkmadan kişi bunları anlayamaz. Puta tapmak demek, bu putlara inanmak,
başka şeylere inanmak... Yani “O’ndan başkası yok” koşulundan başka her şeye inanmak.
Kişi “O’ndan başkası yok” koşuluna bağ kurmuyor ise o kişiye puta tapan denir. Çünkü kişi
Mısır'da iken yani almak için safhasında ise yani onun arzuları, düşüncesi bu yönde ise kişi o zaman
Yahudi olamaz. Yahudi olmak ne demek? Yaradan ile bütünleşmiş ve Yaradan ile form eşitliğinde
bağ kurmuş; arzuları ve nitelikleri form eşitliğine bağlanmış olana denir.
Yaradan, yaratılanlara ihsan ediyor, kişi Yaradan’a benzemek istiyorsa o zaman Yaradan gibi
yaratılanlara ihsan etmek zorunda. O zaman Yaradan’a benzer olduğunu keşfeder. Kişi Yaradan’ın
keşfedilişinin sonucunda ne der? “Seni yaptıklarından bilirim” yani Yaradan’ın yaratılanlara
yaptıklarından “iyilik yapan iyilik”.
Bizler, yaratılan varlıklara Yaradan gibi eylemler yaparsak, o zaman Yaradan’ın yaratılan varlıklara
olan tavrını ediniriz. Budur “İsrail çocukları benim” yani onlar benim hizmetkârlarım,
hizmetkârların hizmetkârı değil. Çünkü kişi kendine hizmet ettiği zaman, Yaradan’a hizmet edemez.
Çünkü alma arzumuzu 1) Ya alma arzumuzu doldurmak için kullanırız ya da 2) Alma arzumuzu
başkalarının arzularını tatmini için kullanırız.
[29 Mart 2016 Sabah Dersi]
Rabaş'ın Yazıları, Igrot, Mektup 66
Makale: Merhaba! Ve tüm dostuma en iyi dileklerimle… Psahim’de şöyle başlar; Kötüleyerek
başlar ama överek biter. Neden öyledir? Çünkü şöyle diyor: Önce atalarımız putperestti. Pesah
Bayramı hikâyesinde de, Haggadah’da da şöyle diyor; Başta atalarımız putperestti. Ama Yaradan
şimdi O’nun çalışmasına bizleri yakınlaştırdı. Bu konuyu anlayabilmek için daha önce ne
olduklarını anlamamız lazım. Kişi şunu bilmeli; Mısır sürgününden çıkış konusuyla ilgilendiği
zaman, görüyoruz ki kişinin tüm ıslahı buna bağlı. Çünkü her şeyde Mısır sürgününün anısına
diyoruz. Bu şu demektir: Mısır sürgününden çıkmadan hat safhaya kadar bir sevabı tutmak mümkün
değildir. Genel olarak Mısır’dan çıkmış olmamıza rağmen, kişi olarak her insan bu sürgünden
çıkmalı.
Rav: Olay şudur: Bir kanun var. Her manevi kök, fiziksel dünyada bir dal oluşturmalı. O yüzden,
kabımızda, arzumuzda geçirdiğimiz her türlü şeyi öncelikle fiziksel bir koşuldan geçirmemiz lazım.
Her şey cansız seviyeden başlıyor ve cansızdan yukarıya doğru geçiyor. O yüzden; cansız, bitkisel,
hayvansal ve fiziksel seviyeden bu dünyada insan olmamız lazım ve o seviyede gelişmemiz lazım.
Ta ki aramızda bağ kurup, dünyada yaradılışın amacıyla bağımızı hissedene dek. Bu yaradılışın
amacına olan ihtiyaç daha doğrusu arzu, ilk kez bu dünyada yaşayan 5776 yıl önce bir insanda ifşa
oldu (Adem). Arkasından ek bir fiziksel gelişim oldu. Babil’den, Mısır’dan, İsrail topraklarına
girişte ve orada geçirilen tüm koşullarda; I. tapınak, sürgün ve II. tapınak arkasından yine sürgün
ve şimdi tüm bu fiziksel dereceleri tamamladık. O yüzden ıslahın son safhasındayız. Ancak
fiziksellikte her şeyi geçirdik. O yüzden materyalleşmesi gereken her şey oluyor. Bizlerde
fiziksellikte başladığı gibi, çünkü her şey Mısır sürgününden başlıyor, Mısır; ilk hissetmemiz
41
gereken manevi seviye. Baal Hasulam’ın da TES’e giriş madde 2'de, Yaratılışın amacı için hayatın
manası ne? Oradan arzu üzerine açıkladığı gibi, bu dünyadaki yaşayış tarzına yönelik, hayatın
amaçsız olduğu ama bir amacı edinmek istediğini yazıyor. Gerçekten ne için yaşamaya değer?
Sürgün denilen şey, orada başlıyor. Daha önceki koşula göre her şey daha iyiydi ama şimdi
problemler, sıkıntılar, sorunlar var. Benzer şekilde her birimiz o soruya geldiğimizde, tüm realiteyi
keşfetmek istiyoruz. Şimdi de tüm dünya “hayatın manası ne?” sorusuna yakınlaşıyor. Ya da
kötülüğün farkındalığına… O yüzden genel olarak, bu sürgün hikâyesi olarak yazılan her şeyi içsel
koşullarımız olarak değerlendirmeliyiz. Bu, bize öyle gelse de fiziksel hikâyelerle değil, her şeyi
manevi bir yoruma sokmalıyız. O yüzden önce sürgün, arkasından kurtuluş.
Makale: Mısır sürgününden çıkmak, sürgüne gitmeden mümkün değildir. Sadece o zaman adam
sürgünden çıkıyorum diyebilir. Ve Haggadah’ın yazarı bize bununla ilgili şöyle söylüyor: Kişi
bilmeli ki; başta babalarımız putperestti. Yani putperestlerin hükümdarlığı altında köleydiler,
sürgündeydiler. Ancak o zaman Yaradan onları yakınlaştırdı.
Rav : Eğer biz sürgünün içinde olduğumuzu hissediyorsak ve tahammül edemiyorsak, ıslaha doğru
yakınlaşırız. Sürgünün kendisi adamın kurtuluşunu doğuruyor. Yani bizler, Mısır denilen, sürgün
denilen bu koşulda kalmaya tahammül edemiyoruz ve ışığın özlemimizi etkilemesi ve değişim
yapması lazımdır. Ve İsrailoğulları haykıracak şeklinde yazdığı gibi. Bu tür sürgündeki
farklılıklarla, ıslah eden ışıkla sürgünden çıkıyoruz. O yüzden kişi içinde bulunduğu koşulda
nelerden geçeceğini bilmeli - egoist arzulardan kurtuluş - ve bunun üzerine ihsan etme ve sevgiye
çıkmak zorunda. Kişi, bunu sahip olduğu her şeyin üzerinde istemeli. Sonuna kadar dolacak olsa
bile alma arzusuna göre hiçbir şey almak istemiyor ve bunun üzerine çıkmanın gerekliliğini
hissetmesi gerekiyor. Bu bir çeşit kişinin yaptığı kısıtlamadır. Bu egoist kabın üzerine yaptığı
kısıtlama Mısır sürgününden çıkıştır.
Makale: Ancak putperestlerin hükümdarlığı altında olduğunu hissetmiyorlar ise, o zaman adam
şunu diyebilir: Yaradan bizi yakınlaştırdı. Yani kişi sadece Yaradan’dan uzak olduğunu hissederse,
Yaradan beni yakınlaştırdı diyebilir. Çünkü her zaman kab eksiklik, Işık ise bu eksikliği
doldurandır. Bu yüzden bilmeliyiz ki; kendimizi tümüyle hazırlamalıyız. Bu şu demektir: Kişi
kendisini ciddi bir şekilde kontrol etmelidir ki gerçek koşulunu görsün. Ya radan’a olan inancı tam
olarak ne? ve tam olarak inancı var mı? Yani gerçek mi? Suni mi? Şöyle ki; kişi acaba sadece
alışkanlıktan mı yapıyor? Kendi arzusundan yapmıyor mu?
Rav: Kişi kendisini derin bir şekilde her zaman kontrol etmelidir. Ancak, sevap sa ydığı eylemlerle
değil. Çünkü dini vecibeler denilen şeylerin hepsi, eğitimden gelen, gelenek -göreneklerdir. O
yüzden dini vecibeler yapıyorlar. Bunlar sevap değildir. Sevap; kişinin an be an kendisini analiz
etmesidir. Niyeti ne? Ne için çalışıyor? Yönü ne? Şunu anlamalıyız ki; bizim anlayışımıza göre,
öyle ışık gelipte ortaya çıkıyor diye bir şey yok! Yani şu olay var: İçimizde haz alma arzusu var,
mutlu olma koşulu. Ben ise arzuyu değiştirmek istediğim zaman ve arzu değiştikten sonra arzunun
o değişimi, arzuda ışık var demektir. Elektrik gibi. Bu elektriğin ne olduğunu bilmiyoruz. Ve sadece
eylemlerin sonuçlarını hissediyoruz. Işıktan da benzer şekilde bahsediyoruz. Eğer ihsan etmek
istiyor isem; ihsan etme arzum demek, sevmek istiyor isem öyle bir dürtüm var ise, içimde işliyor
ise, ona ışık diyoruz. Yani dışarıdan öyle beni bir şeyler dolduruyormuş gibi değil. Şimdi, yeni bir
şekilde işleyen arzumun içerisinde doyum(haz) alıyorum. O yüzden buradan şunu anlayabiliriz ki;
Sevgiden mutlu olmak nedir? Sevgiyle dolmak nedir? Buradan kişi neden alma arzusunda doyum
alamıyor anlayabiliriz. Neden? Çünkü adam sürekli olarak doyum almak için dışarıdan bir şeyin
gelmesini bekliyor. Mümkün değil ki… O yüzden sadece başkalarına ihsan etmek istersem, sanki
ihsan etmek gibi bir eğilimim var ve bu eğilimle, bu doyumla kendimi dolu hissediyorum. Işık
içinde hissettiğim yani alma arzumdan hiç çıkmıyoruz. Dışarıdan bir şey almıyoruz. Tüm bu
değişimler alma arzumun içinde oluyor. Ya kendi içimde doyum istiyorum ya da dışımdan. O
nedenle ihsan etmek ya da almak için dediğimiz zaman, ihsan etme niyetiyle doluyuz, buna ışık
diyoruz. Kişi arzusunu nereye yönlendireceğine dair kabının içinde bir değer veriyor.
Makale: Ve kişinin nitelikleri düzende mi? Yani tüm eylemlerimiz Yaradan için olacak mı? Ya da
42
Allah korusun olmayacak mı? Yani adam kendisini mutlu etmek için mi yapacak?
Ve hocalarımızın şöyle dediği gibi; Diğer milletlerin koşulu günah. Yaptıkları tüm iyilikler sadece
kendileri için ve onlar Yaradan için hiçbir şey yapacak kapasiteye sahip değiller. Ve eğer kişi, bu
kanun altında ise diğer insanlar gibi ona sürgünde denir. Ve o zaman, o kişiye putperest denilir. Ve
şimdi Yaradan’a dua için bir koşul vardır. Yaradan ona yardımcı olsun. Kişi sürgünde ve putperest
olarak yaşıyor iken, şimdi diyebilir ki; Yaradan bizi çalışmaya yakınlaştırdı. Öyle ki Yaradan için
çalışalım, putperestler için değil!
Rav: Yaradan için çalışmak demek; Yaradan’ın işi, insan sevgisi, başkalarına ihsan etmek
maneviyatın en büyük kuralıdır. Eğer başkalarına yönelik ilişkimde, ihsan etmek, onlara iyilik
yapmak istiyorsam, bu niyet ile dolduysam ancak o zaman niyetim gerçek mi hissetmeye başlarım.
Üst ışık beni doldurur. Niyetim dediğim budur.
Makale: Ve bu Mısır sürgününden çıkmak olarak bilinir. Tüm yapılanlar sadece Yaradan uğruna ve
tüm sevaplar Mısır sürgününün anısı uğruna… Ve sadece Mısır sürgününden çıktıktan sonra,
Yaradan’ın emirlerini tutabiliriz. Başka bir neden için değil! Tanas’ın dediklerinin anlamı budur.
Kötüleyerek başlar ve överek bitirir. Bu şu demektir ki; kişi maneviyata başlarken, kişi nasıl
putperestlerin ve kötülerin hükümdarlığı altında yaşadığının kötülüğünü anlatarak başlar ve
sonrasında çalışmaya kendisini nasıl yakınlaştırmaya başladığını, ki bu överek bitirmek olarak
bilinir.
Rav: Bizler de egomuza tahammül edemediğimiz, ne kadar nefret ettiğimiz koşula gelirsek iyi olur
demek istiyor… Yaradan bizi çalışmasına yakınlaştırdığında överek aktarabiliriz.
Makale: Çalışma, Yaradan’a inançta ve çalışmamızın hepsi Yaradan için. Hocalarımızın da burada
yazdığı gibi; Rabba Hanina dedi ki; Onlar yakalandığı zaman dedi ki; bir şey için yakalandığına
mutlusun. Bana yazıklar olsun, beş şey için yakalandım. Rabbi Hanina O’na şöyle söyledi. Beş şey
için yakalandığına mutlusun. Kurtuldun. Bir şey için yakalandığıma yazıklar olsun. Kurtulamadım.
Sen merhamet uğruna maneviyatla ilgilendin… Rav Hanina’nın söylediği gibi her kim maneviyatla
ilgilenirse Yaradan’a doğru olanlar için! Çok gün gerçek tanrıları olmadan geçti. Şöyle ki, kişinin
dünyada yapması gereken ana şey şu: yaptığı her şey Yaradan için olmalıdır ve kişi sadece kendini
mutlu etme doğasıyla yaratıldığı için, kendisi için iyilik görmediği yerde bir şey yapamaz. Bu
durumda kişi, Yaradan için nasıl çalışabilir. Ancak Yaradan bizlere emirler verdi. İnsanla insan
arasında. Kişi bu durumda dostu için de, Yaradan için de çalışabilir. Kişi manevi çalışma ve ıslahı
ile ilgileniyor olsa bile ve Yaradan için sadece Tora ile ilgilenip ihsan etme ile ilgilenmez ise, ihsan
edemez. Şöyle ki, kişi başkalarına iyilik yaparsa, Yaradan’ını da sevmeye gelir. O zaman manevi
çalışma ve ıslahı Yaradan için yapabilirdi. Şöyle ki; kişi kendi niteliklerini başkalarının iyiliği için
kullanırsa, daha sonra bu nitelikleri Yaradan’ın iyiliği için kullanmayı öğrenir. Çünkü kişi,
nitelikleriyle öğrenmeye başladıysa, Yaradan’a inancı oluşabilir. O zaman, kişi inançla form
eşitliğine gelebilir ki bu Yaradan’ın niteliğine tutunmaktır. O merhametli olduğu gibi sen de
merhametlisin diye yazar.
Rav: Yaradan’a inanç demek; saf ihsan etmektir. Merhamet, sadaka, bunlar işin başı. Tek kalp tek
adam olma yolunda ilerlerken, kişi birisine bir şey verdiğini söyleyemez. Kendimizi bir olarak
hissettiğimiz zaman ihsan ediyormuşuz gibi hissi olmaz çünkü birsek hepimiz birizdir. Üst ışık
herkesi dolduruyor, hepimiz Yaradan’ı hissediyoruzdur.
[28 Mart 2016 Sabah Dersi]
43
Rabaş, Merdivenin Basamakları 2. Cilt 72. Mektup
Her kim bu üç şeyi Pesah’ta söylemedi ise görevini yerine getirmemiş olur. Bunlar Pesah, Matsa
(yatsı ekmek) ve Maro’dur (acı karaturp); bunların ne demek olduğunu anlamalıyız. Manevi
çalışmasının sıralaması şudur: Kişi işe başlamalıdır, akabinde yukarıdan yardım gelir.
Hocalarımızın söylediği gibi: “Adamın eğilimi onu her gün yener ve onu öldürmek ister, Yaradan’ın
yardımı olmasaydı adam bununla başa çıkamazdı.” Bu şu demektir: Kişi sadece çalışmak istediği
zaman yukarıdan yardım görür. Bir kural vardır; kişi Yaradan’a ihtiyaç duyduğu zaman yardım alır,
yani kişi yalnız yapamadığını görürse. Yoksa talep otantik bir talep değildir, zira kendi başına
yapabilir. Ancak tembeldir ve tembele yardım verilmez, sadece Yaradan’a özlem duyanlar yardım
görür. Hocalarımızın dediği gibi “Bir leopar gibi bıçkın, ceylan kadar hızlı, aslan kadar güçlü ve
kartal kadar çevik.”
Matsa ve Meriva kelimeleri şöyle; Yaradan ile yürüdüğünde, kişi her zaman iyi eğilimi kötü
eğilimin üzerine koymalı, “kızgın ol ama günah işleme,” diye yazdığı gibi. Raşi bunu şöyle
yorumluyor “Kötü eğilime savaş açmak.” Kişi her gün kötü eğilime savaş açtığı zaman ve bir milim
bile ilerleyemediğini gördüğü zaman ve hatta daha da kötüye gittiğini görünce, kendisinde acı
hisseder, buna Maro deriz yani acımtırak. Bu yüzden İsrailoğulları, ıslahın yolunda 49 arı olmayan
kapının önünde durdu ve akabinde Yaradan onları ıslah etti, bunu anlamak çok zordur; nasıl olur da
Moşe ve Aron, Yaradan’ın mesajcıları olarak gelmeden önce, o kadar çok kirliliğin içinde
değillerdi? Moşe ve Aron geldikten sonra Mısır’daki koşulları gördüler, Mısır’da kirliliğin tam içine
düştüler, hatta öyle ki, koşul şu ki her şey hisse bağlıdır, kişi gerçek realiteyi hissedemez.
Hocalarımızın dediği gibi; “kişi kendi günahlarını göremez, kişi maneviyatı sadece arzuladığı yerde
öğrenir.” Bu yüzden kişi, gerçeğin gerçek olduğu gibi görmez, gerçeği görmek ancak yukarının
yardımı ile olur; bu yüzden Moşe ve Aron gelmeden önce halk gerçeği görmüyordu. Ancak daha
sonra tüm işaretleri gördükten sonra, gerçeği görmekle ödüllendirildiler, aynen olduğu gibi. Ve
gördükleri şuydu: En alt derecede, 49 kirli kapının olduğu yerde oldukları. Ve akabinde ıslahla
ödüllendirildiler, yani acıyı hissettikten sonra, koşulları üzerinde gerçek bir dua oluşturabildiler.
Şöyle devam eder: Maro dediğimiz bu acı, Yaradan’ın yardımı yani Moşe ve Aron’un vasıtası ile
işaretler ve imalar ile Yaradan’ın onlar vasıtası ile gösterdikleri ile. Ve bundan sonra Pesah ile
ödüllendiler yani Yaradan İsrail oğullarının evlerinin üzerinden geçti, buna derecelerin üzerinden
atlamak denir.
Normalde kişi bir erdem öğrendiği zaman yavaş yavaş ilerler, ancak burada tam tersi oldu, her
defasında kirliliğin derinine daha fazla düştüler ve sadece gerçek koşullarını görünce, gerçek bir dua
ile Yaradan’dan yardım isteyebildiler ve ancak o zaman Yaradan yardım etti.
Pesah, Matsa, Maro beraber giderler yoksa ıslah ile ödüllendirilmek mümkün değildir. Gola denilen
sürgün kelimesi ile Giliu denilen ifşa kelimesiyle aynı harflerden oluşur, Golua kurtuluş ve aradaki
tek fark “a” harfidir. Bu bize şunu gösterir, kişi sadece sürgünü hissettiği zaman alef “a” harfi
dünyanın şampiyonu olarak bilinir ve kişiye ifşa olur, bu durumda hocalarımızın söylediklerini
anlayabiliriz.
Maro, Hassa (marul) neden denilir, zira Yaradan üzerimize merhamet getirdi. Bunu anlamak zordur.
Şöyle ki “Yaradan bizleri kurtardı” koşulu tatlı bir şey olmalı idi, acı bir şeyler değil. Yukarıda
dendiği gibi; kişinin Yaradan’dan yardım alabilmesi için öncelikle kişi içinde bulunduğu koşulun ne
kadar acı olduğunu hissetmeli ve bu acıyı kişi günahlarını görmeden hissedemez, sadece Yaradan’ın
yardımı ile içinde bulunduğu koşulu görebilir. Bu nedenden dolayı Maro dediğimiz acı var, yani
Yaradan’ın merhameti bize gerçeği gösterir ve buna acı koşul denilir ve akabinde Yaradan bizi
kurtarabilir. Ümit edelim ki Yaradan bizi kurtuluşa getirsin.
[8 Nisan Sabah Dersinden]
44
Rabaş’ın Yazılarından 3. Cilt - İbrani Kadını Doğurduğu Zaman
Şöyle denir; İbrani kadını doğurduğu zaman, eğer bu erkek bebek ise ölüme at, kız ise yaşasın.
Bütün bu koşulun hepsini Firavun yapılandırdı. “Erkek ise ölüme at, kız ise yaşasın”. Mısır’ın
Kralı Firavun böyle diyordu.
Burada manevi çalışmaya gelmemiz için tam bir arzuya gelmemiz gerekiyor. Tora ve sevaplarda
şöyle bir emir var; Tora ve sevapları çalışırken, bunları Yaradan için yerine getirmemiz gerekiyor.
Ancak Mısırlılar denilen koşul var ve Mısırlılar denilen koşul, dünyevi koşulları yerine getirmek.
Mısırlılar’ın da burada kendi elleri ve kolları ile yerine getirmek istedikleri Tora ve sevaplar var.
Kişi kendisine ne yapmak gerektiğini açıklamalı. Yani kişi, Tora ve sevabı yerine getirirken, yani
ihsan etme eylemini getirirken, kişi açık ve net olmalı. Tora ve sevabı düzenlemeli. Öyle ki burada,
bu çalışmaya hiç durmadan devam etmeli. Yani burada "kız çocuk ise yaşasın, erkek çocuk ise
ölüme atın" dedikleri niyetten bahsediyor. Böyle bir kişi, Mısır'dan çıkmak istemeyen bir kişi.
Bu yüzden kişinin Mısır'dan çıkması için yardım lazım. Kişi hangi konuda yardım istediğini bilmesi
ve aklı ile çıkmadan önce yardım istemesi lazım. “Bebek erkek oldu ise ölüme at”. Ve bu dünyadaki
anladığımız bir şekilde değil. Yani burada şunu diyor: Firavun kendisi için değil, Yaradan için
çalışmayı yasaklıyor. Çünkü burada, Musa koşulu var. Musa koşulunu, Firavun ölüme atmak
istiyor. Manevi olarak bu koşulun içerisinde ilerlemek ve kişinin burada Mısır'dan çıkışına gelmesi
için. Yani Mısır, kendisi için çalışma, ihsan etmede değil. Yani kendi yararı için çalışan, başkası için
değil. Burada bir işaret verilir; panim (yüz ve sırt) koşulunda, TAS’ta açıklandığı gibi kişi, birinin
sırtını gördüğünde onu tam bilemez. Ancak dostunun yüzünü gördüğünde onu tam tarif edebilir.
Bu yüzden bir şeye cevap verirken tam bir kesinlik içinde olmalı. Kesinlik koşulu “yüz”, kesin
olmayan koşul “sırt” dediğimiz koşul. Akıl, hep bilmek koşulundan işler ve “yüz”, üst olana
yönelik önemi arttırır. Bu da ancak inanç koşulunda gerçekleşir. Ve burada akıl ile çalışmak, yüzün
dışındaki bir durumdur. İnanç ve ihsan etme ancak kişiyi “yüz” koşuluna getirir. Ancak bilmek kişi
için çok önemli hale gelirse, bu da bir işarettir. Kişinin bu defa doğan çocuğu erkek ise yani ihsan
etme, o zaman Firavun da “erkek çocuğu ölüme atın” der. Çünkü burada Musa koşulundan
şüphelenir ve Mısır'daki sürgünden kutsallığın sarayına, bunun içerisindeki inanca gelir. Ve buna
“Sen beni bilme koşulunda edinemezsin” denir.
Firavun her tarafa emretti. Bu “İsrailoğullarından doğan erkek çocuğu ölüme atacaksın”. Mısırlılar
denen koşulda ise bu yoktur. Çünkü Mısırlılar denen koşul; Tora ve sevaplar, dünyevi koşullardır.
Daha sonra şöyle der: “Hangi izlenimde kişi Musa denilen koşulda (ihsan etme) ödüllendirilir?” .
Burada şu mümkündür ki; realitede ancak ihsan etme niyeti ile bu gerçekliğe gelebilir.
Dünyevi koşullar içerisinden ve bu koşullar üzerine çıkarak İsrail denen koşula gelir. Yani dünyevi
koşulların üzerindeki bu ihsan etme koşuluna “erkek” denir ve burada elle, kolla yapılan ihsan etme
eylemlerinin üzerindeki ihsan etmek, ki bu da "erkek" olarak adlandırılır. Bu sadece dünyevi
koşulda almak denilen, almak koşuludur. Ancak, çocuk erkek ise bu esnada bile Mu sa şüphesi ile
birlikte Mısır'daki sürgündedir. Bu nedenle bütünün koşuluna gelmesin diye “ölüme atın” denir.
[10 Nisan Sabah Dersi İlk Bölüm]
45
ZOHAR'dan Seçilmiş Alıntılar
Mısır Kralı Öldü
340. Ve o uzun zaman boyunca öyle bir koşul geldi ki Mısır Kralı öldü. Ve bu sürgünün sonuydu. O
ana kadar İsrail oğulları köleydi. Uzun zaman dediği: Mısır'da kaldıkları uzun zaman boyunca ve bu
zamanın sonu geldi demektir. Ve sürgün sona geldiği için şöyle yazılır: Mısır Kralı öldü. Yani
Mısır'ın Kralı tahttan indirildi, onurunu yitirdi. Bu yüzden onunla ilgili şöyle yazar: Mısır Kralı
öldü. Çünkü düşüş onun için ölümdü. Ve Mısır Kralı'nın ölmesi, Yaradan'ın İsrail'i hatırlamasına
neden oldu, onların dualarını duydu.
341. Mısır Kralı, İsrail'e hükmettiği sürece İsrail'in haykırışı duyulmamıştı. O hükümdar, yerinden
inince öldü olarak adlandırılır ve aralarındaki bağdan dolayı İsrail oğlulları haykırdı ve haykırışları
Yaradan'a yükseldi. Ancak o ana kadar haykırışklarına cevap verilmedi.
342. Gel ve Yarada'nın merhametini gör. O’nun merhameti İsrail’in üzerinde olduğu zaman, yargı
niteliğini zorlar ve aşağıya indirir ve onlara acır. Büyük denize iki göz yaşı damlası getirir.
İkinci kısıtlamada Malhut Bina'ya yükseldi, Yod ışığa girdi ve hava (Avir) oldu. Dolayısıyla
Bina'nın ışığı hava oldu; Malhut'un yargılarının ona girmesi yüzünden. Avir (hava) Roş’u olmayan
VAK demektir ve Malhut'un yükselişiyle Bina'da iki çeşit yargı var olur: Gadlut zamanındaki Bina
ile karışan Malhut, AB SAG’dan gelen aydınlık, Malhut'u Bina'dan kendi yerine geri getirir.
Dolayısıyla Yod Bina’nın Avir’ini terk eder ve Bina’ya geri döner, ışık yani içinde GAR olmak için.
Bu yüzden Katnut ve Gadlut Bina'da olduğu zaman, benzer şekilde Malhut'ta da olur ve Mohin-deGAR Malhut'ta da ortaya çıkar.
Dolayısıyla O’nun merhameti İsrail’in üzerine olduğu zaman, Din niteliğini zorlar ki bu Malhut'un
Bina'ya yükselişidir ve onlara acır ve Malhut’u kendi yerine geri getirir. O zaman GAR Bina’nın,
Malhut’un ve aşağıdaki İsrail’e gelir.
Ve aşağıdaki İsrail’in ruhlarında, Yaradan iki koşul getirir. İki çeşit yargı var. Bina ile harmanlaşan
Malhut, Malhutla harmanlaşan Bina. Neden göz yaşı olarak biliniyor. Bina ve Malhut’un arasındaki
karışma, göz yaşlarının karışma koşulundan gelir. Meduma'yı (karışmayı) artırmak için içlerindeki
yargı belli değil. Çünkü Katnut zamanında bile Bina ışığı Avir olduğu zaman ve ZON ışığıda onlar
üzerinden Avir olduğu zaman, Klipa yargılara tutunmak istediği zaman, bu iki yargılar yargı değil
diye inkar edilir. Yani onlara tutunmaları sona erer. O yüzden içlerindeki yargı o kadar net değil. Bu
nedenden dolayı göz yaşı olarak bilinirler.
343. Ov denilen Klipa'yı takip etmiyoruz. Şöyle ki: Onun önünde inkar ettiğimiz için içlerinde yargı
olmadığını söylüyoruz ve uzaklaştırıyoruz. Bu iki göz yaşında barizdir ki yargı iki göz yaşında
nettir. Yani kralın 10 sefirotunda, Yaradan için iki göz yaşı vardır. Biri Malhut ve Bina'nın karışımı
diğeri Bina'nın Malhutla karışımı. Yargı ikisinden de geliyor. Dolayısıyla içlerindeki yargı nettir.
Yaradan, oğullarını hatırladığı zaman onları büyük denize getirir. Bu Hohma Malhut onları
tatlandırır. O yüzden Bina niteliği Malhut'ta ifşa olur. Daha sonra Malhut Gadlutta İma'yı alabilir.
Annenin kız çocuğuna kıyafetlerini ödünç vermesi gibi. O zaman Malhut'un yargı nitelikleri
merhamet olur. Bu şu demektir: O zaman İsrail üzerinde merhamet olur. Gar ışıklarını alırlar. Yargı
dediğimiz şey iki göz yaşından gelir. Köklerinde Bina'da iki koşul var: Malhut'un kendisine
gelmesi, Malhut'tan diğer yargıların kendisine gelmesi. O yüzden Malhut'taki bu göz yaşları yargı
olarak bilinir.
344. Mısırlılar onların peşinden gidiyorladı. Bu Mısır’ın Kralı şu demek, hala İsrail Mısır'dan
ayrıldıktan sonra vardı. Hatta yukardaki şeyleri destekliyor. Yani Mısır Kralı öldü. O yüzden
Mısırılıları görün ve o yüzden de Mısır Kralı öldü diyor. Bu bize şunu öğretir: Mısır sürgününden
sonra Kral yoktu. Çünkü yüceliğinden indirildi. Bu yüzden şöyle yazar: "Gör ki Mısırlılar" ama
Mısır Kralı diye yazmıyor. Bunun nedeni, öldü demesi, tümüyle pasifize olduğu için değil ama
yüceliğinden indirildiği ve artık zarar veremeyeceği için. Şöyle yazdığı gibi: Hayatında sana zarar
46
vermek isteyen herkes öldü. Yani artık sana zarar verecek durumda değiller. Yani öldü demek, artık
zarar verecek durumda değil çünkü tahtından indirildi.
345. Mısır'ın tüm kralları Firavun olarak adlandırılır. Burada şöyle söyleniyor; sadece Mısır Kralı
öldü. Firavun Mısır Kralı öldü diye yazmıyor. Bunun nedeni şu: Mısır'ın bakanı ile hükümdarı ile
ilgili Firavun yazsa idi esas Firavun olurdu, Mısır'ın hükümdarı değil. Yukarıda bir hükümdarlık
olduğu sürece halkı arasında da bir hükümdar vardır. Yukarıdaki hükümdar yerinden edilince,
aşağıdaki hükümdar da yerinden edilir.
350-351. İsrailoğulları haykırdı. Ve kendi ızdırapları yüzünden haykırdılar diye yazmıyor. Şöyle ki:
Başkalarının hüzünleri için haykırdılar. Yani yukarıdan melekler onlar için haykırıyordu. Yani
yukarıda melekler İsrailoğulları için. Dolayısıyla aralarındaki bağdan dolayı, İsrailoğulları işi
yapanlar olarak bilinir. Yani yukarıdaki manevi çalışmayı yaparlar ve hizmet eden melekler, onların
haykırışı Yaradan'a yükseldi. Bu şu demektir: Daha önce onların haykırışı Yaradan'a yükselmişti.
352. Yaradan'ın yukarıdaki melekleri yargıları nedir? Şöyle dediği gibi: Ateşten nehirler sizin
hükümdarınız. Peki ateş nehrinden onlara geçiriyorsa, onlara inkar edilen ne? Ateş var, ateşten daha
kızgın ateş var, ateşi söndürür. Ateş nehrinin ateşi daha da ağır. Orada yargılar alev melekleri
üzerine.
353. İç çekiş ve haykırmak. Burada iç çekmek, ağlamak ve haykırmak diye üç koşul var. Bunlar
birbirine benzemez. İç çekmek dedikleri şey: İsrailoğulları içlerini çekti. Ağlamak ve haykırış ise
Yaradan'a yükselen koşul. Her biri ayrı şekilde yorumlanır. Ama İsrailoğlulları bu üç koşulu da
yerine getirdi. Ancak bir başkası şöyle dedi: Ağladı ve haykırdılar ama iç çekmediler. Bu, iç çekmek
kendilerinin yaptığı bir şey değildi, o, yukarıdakilerin onların adına yaptığı şey. Ağlamak ile
haykırmak arasında fark nedir? Şöyle ki: Haykırış sadece duada olur. Şöyle yazdığı gibi: Tanrım
duamı duy ve haykırışıma kulak ver ve haykırışım sana ve sen beni iyileştireceksin. Dolayısıyla
haykırmak demek duanın kelimeleri. Ağlamakta ise ağlamaklı sözler yoktur. Ağlamak hepsinden
yücedir çünkü ağlamak kalpte olan bir şeydir; bir duadan ve iç çekmekten, Yaradan'a çok daha
yakındır. Şöyle yazdığı gibi: Bana doğru ağlarlarsa elbette onları duyacağım. O yüzden düşünce, ses
ve cümle olarak bilinir. Bina Zeranpin ve Malhut. O yüzden sözsüz ağlamak, adamın içinde
duasından daha değerlidir. Çünkü sözler ifşadır ve ifşa da kötü söze tutunacak yer vardır. Ama
ağlamak sadece kalbin içinde ifşa olan bir şey ve orada kötü laf edecek bir durum yoktur. Ve iç
çekmeden de daha çok kabul edilir. İfşası çünkü iç çekenin içindedir ki iç çekmek Bina ve alttaki
Yaradan'a bu şekilde çok tutunamaz. Bu yüzden ağlamak daha çok kabul edilir.
[13 Nisan Sabah Dersi Zohar Bölümü]
Genel ve Birey
Okuma: Ben sizin Yaradan’ınızım, bu mitsva ilk mitsvadır çünkü şöyle bir kural vardır, herkes
birey olarak Yaradan’ını bilecek.
Rav: Genel edinim var, bireysel edinim var, öyle bir safhaya gelmeliyiz ki, hep beraber genel
sisteme öyle entegre olmalıyız ki tüm sistem O’nun olacak yani her parça, tüm sistem kadar önemli,
integral bir sistemdeyiz, akabinde kişi ne kadar sistemin içinde olduğunu, ne kadar sorumlu
olduğunu, biri olmadan diğeri olmaz, o yüzden kişi tüm sisteme belli bir sorumluluk sunmak
zorunda, sisteme verdiği sorumluluk kadar adam sistem, hisseder ve kendini Yaradan ile
ilişkilendirir.
Okuma: Birey ve Genel, baş ve sondur, genel olarak erkek ve dişi Z'A olarak; Nukva da birey
olarak bilinir. Dolayısıyla her kim manevi çalışma ile bu dünyada ilgilenir ise hem genel hem de
bireysel ilgileniyor demektir ki bunlar, Roş ve Sof olarak bilinir, sevapta yani ıslahta, şöyle ki bu
dünyada ki bir adam genel ve bireydir, benzer şekilde ikisinde de tamamlanmalı. Bu durumda
47
dünyanın ıslahı da genel ve birey. Şöyle ki, Z'A genel olan Nukva ile birleşmeli, bu nedenden
dolayı her şeyin başlangıcı olarak bilinir. Dünyada bir yönetici ve yargıç vardır ki bu tüm
dünyaların tanrısı Yaradan olarak bilinir ve adamı tozdan yarattı ve burnundan hayatın soluğunu
verdi ki bu genel olarak bilinir.
Rav: Kişi içerisinde Kabala bilimine bir şekilde sanki mistitizm gibi bakar bazen, sanki hayatına bir
şeyler ekleyecekmiş gibi. Ama daha sonra bakar ki bu önemli bir şey, adamın hayatını tepe taklak
çevirebilir. Dolayısıyla yeni bir boyut için açılım var, kişisel ve içsel dönemi yani üst dünyada bu
dünyada yaşadığı kadar yaşamak anlayışında, bu yükseliş kendisinde olur ise demek ki doğru fırsat
olarak bakıyordur koşula.
Okuma: İsrail Mısır'dan çıkınca, Yaradan'ı bilmiyordu. O yüzden Musa geldiği zaman ilk sevabı
öğretti: “Bileceksiniz ki ben Tanrınız ve Yaradan’ınızım ve sizi ben çıkaracağım.” Bu sevap
olmasaydı, İsrail asla Yaradan’a sadık olmazdı, Yaradan’ın onlar için Mısır'da yaptığı tüm
mucizelerden sonra bile .
Rav: Yani egomuzdan kopmak için tüm Mısır'a ihtiyacımız var. Bu dünyada işleyen güç var, tam
bizi kontrol ediyor, bu dünyanın hepsi Mısır ve Firavun olarak bilinir. Biz öyle bir safhaya
çıkmalıyız ki İsrail toprakları dediğimiz ,Yaradan’ın olduğu yere. Sonuç olarak bu dünyada iki yer
var: Mısır'ın, Firavun'un kontrol ettiği ve Yaradan’ın kontrol ettiği koşul. Mısır'daki kölelikte
olduğumuzu fark etmemiz lazım, bu insanoğlunun keşfetmeye başladığı bir şey. Bu dünyada
olanları görürseniz bu şekilde ama içselliğimizde hemen keşfetmemiz lazım, dışarıdaki insanlar gibi
dışsallığımızda değil. Dışarıdaki insan dışsallığını keşfediyor, bu dünyada her şeyleri olmasına
rağmen ruhlarına canlılık verebilecek bir şeyleri yok. Bizlerin de bu koşulda her şeyimiz var ama
Yaradan'ın yok hissiyatında olmalıyız; Mısır'da her şeyleri var, yedikleri önlerinde yemedikleri
arkalarında ama bir şeyleri eksik, Mısır'da Yaradan ile bağın olmaz, bu yüzden kaçmaya razılar
oradan.
Okuma: Bu sevabı genel olarak bildikleri zaman onlar için büyük mucizeler yapıldı, zira emindiler
ki bunlar vasıtasıyla Yaradan’a olan inançları geçecekti. Şöyle yazıldığı gibi: “Yaradan’a inandılar
ve hizmetkarı Musa’ya da.” Kırk yılın sonunda, hem toprağa ait olan hem de yabancılara ait olan
tüm manevi çalışmadaki ıslahları yerine getirdikten sonra onlara bireyi anlattı.
Rav: Bizler Mısır'dayız ve sadece ve sadece Firavun'un emrini tutabiliriz. Onun ıslahları dediğimiz
şey egomuz için, Firavun'un sevapları dediğimiz şey egomuz için iyi olan şeyler. O yüzden kişi
egosu için olduğunda onları mutluluk ile yapar. Çünkü o yazılım içimizde otomatik olarak var,
makine gibiyiz. Yani insan denilen şey kukladan farksız, adam bunları yapıyor sanki bu benim
iyiliğim için…İçimizde var olan yazılımın içinde yaşıyoruz, adam içindeki işleyen programa göre
bir şeyler yapıyor ve mutlu oluyor. Bizim keşfetmemiz gereken şey, bu yazılımın bize verdiği kayıp,
zarar. Firavun’un köleleriyiz, inşa ettiğimiz her şey yok oluyor ve bunu gördükçe ortaya çıkan şey
şu ki bunların hepsinden, Firavun'dan nefret etmek için geçiyoruz. Çünkü her şey Mısır'da
yutuluyor o yüzden harey-miskenot dedikleri şeyler, piton ve ramses, yani her şey ego için, İsrail
için bir şey yok. Bu şekilde ilerliyorlar, bu nedenden dolayı bir tek sevabı yani ihsan etmek için bir
eylemi yapamazsın, kişi Mısır'da iken bunu yapamaz, sadece sürgünden, Mısır'dan çıktıktan sonra,
Mısır'ı bıraktıktan sonra, Kızıldeniz açıldıktan ve ıslahlardan geçtikten ve Sina Dağı’nda bir sürü
arvut koşuluna geldikten sonra, ihsan etmek için eylem yaparlar. İhsan etme eylemine, sevap denilir.
Soru: Yaradan denilen konsepte yaklaşımı nasıl doğru bir şekilde geliştirebilirim?
Rav: Bir güç tüm realitede işliyor, “O'ndan başkası yok”, tüm iyi ve kötü şeyler ne olursa olsun,
oldu, oluyor ve olacak olan her şey Yaradan'dan; başka hiçbir şey yok ve “O'ndan başkası yok”
Makalesinde yazdığı gibi, kişi bir çok gücün var olduğunu görüyor ama öyle görmesinin nedeni
Yaradan’ın tek olduğunu güçlendirmek için. Çünkü biz yaratılan varlık olarak hiçbir şey anlayacak
durumda değiliz, biz sadece karanlıktan ışığı anlayabiliriz.
Soru:Yaradan’a olan yaklaşımım illizyon ve sanki doğru yapmıyormuşum gibi geliyor, bunu açıklar
mısınız?
48
Rav:Yaradan’a doğru henüz bir duygun yok ise bu konsept içinde elbette stabil değil, bende
hissediyorum ne olmuş yani, adam yola öyle böyle başlar.
Soru: Yaradan denen bu koşula nereden başlayacağım?
Rav: Rabaş’ın grup Makalelerini okuyacaksın.
[15 Nisan Sabah Dersi Zohar Bölümü]
49
DERSLERDEN SEÇİLMİŞ VİDEOLAR
11 Nisan 2016 dersi son bölümden - Acı İlacı Tatlı Hissetmek
11 Nisan 2016 dersi son bölümden - Egoist Arzuların Üzerinde Maneviyat Çalışmak
11 Nisan 2016 dersi son bölümden - Sürgün Kurtuluş Demektir
13 Nisan 2016 ders ilk bölümden - Kişi Tek Başına Mısır’dan Çıkamaz
13 Nisan 2016 dersi son bölümden - Mısırdan Çıkış Ve Kurtuluş
13 Nisan 2016 dersi Zohar bölümünden - Mısır Kralı Öldü
15 Nisan 2016 dersi ilk bölümden - Düşüş ve Sorumluluk
15 Nisan 2016 dersi ilk bölümden – Firavun’un Kalbinin Ağırlaşması
15 Nisan 2016 dersi ilk bölümden - Kalbin Ağırlaşması ve Karanlık-Kıyafetlenme-Hasedim
15 Nisan 2016 dersi ilk bölümden - Yaradan Ne Demek - Her Şey Aramızdaki Bağda
20 Nisan 2016 dersi son bölümden
25 Nisan 2016 dersi ilk bölümden – Soru/Cevap
26 Nisan 2016 dersi son bölümden - Kişinin Yapması Gereken Islah
26 Nisan 2016 dersi son bölümden- İlerleyişin Gelişiminin Hızını Değiştirebilirsin
26 Nisan 2016 dersinden - Sabır, Üst Işığa Bizi Değiştireceğine Dair Güven ve Üst Işığa
Dönmek (Talep Etmek)
27 Nisan 2016 ders ilk bölümden - 49 Arı Olmayan Kapıdan Geçene Kadar
27 Nisan 2016 ders son bölümden - Firavun Seni Mısır’da Tutuyor
28 Nisan 2016 dersinden - Gece Dersinin Önemi
28 Nisan 2016 dersinden - Bayramlar Manevi Gelişimimizdeki Gelişim Safhalarıdır
50
Pesah ile İlgili Bazı Terimler ve Açıklamaları
Firavun: Kötü eğilim (bencillik)
Musa: Nefretin üzerinde birleşme arzusu
İsrail: ''tek adam, tek kalp'' şeklinde birleşmeye ant içtikten sonra, ''ulus'' lakabını ödül olarak
kazanmış insanlar.
Mısır: Temelsiz bir nefrete dayalı bilinç seviyesi
Sina Dağı: Tam anlamıyla temelsiz nefret (ibranicedeki ''Sinah'' kelimesi, ''nefret'' anlamındadır)
Matsa (mayasız ekmek): Bencilce arzularımızdan kopuşumuzu sembolize eder. Bu yüzden buna
''yoksulluk ekmeği'' adı verilir.
Hamets (mayalı): Haz alma arzusu. Pesah öncesinde alma arzumuz ile haz alırız, Pesah sonrasında
ise vermekten (ihsan etmekten) haz alırız.
Mısır çölünde 40 sene: Temelsiz nefret seviyesinden (Mısır), ''tek adam, tek kalp'' (İsrail)
şeklindeki birliğe doğru geçişin safhalarına ilişkin süreç
İsrail ülkesi: İsrail insanları ''tek adam, tek kalp'' şeklinde birleştikleri ve bir ''ulus'' haline geldikleri
zaman, onlar İsrail ülkesini kıymetlendirdiler.
Pesah Sederi Temelsiz nefrete (Mısır) dayalı bilinç seviyesinden, ''tek adam, tek kalp'' (İsrail)
birliğine geçiş düzeni
51
Kaynakça
Pesah'ın Tanımı
[1 Nisan Sabah Dersi]
http://files.kabbalahmedia.info/files/trk_t_rav_bs-igeret-10-1925-pg-048_2016-04-01_lesson.mp4
[8 Nisan Sabah Dersi Son Bölüm]
http://files.kabbalahmedia.info/files/trk_t_rav_rb-igeret-72_2016-04-08_lesson.mp4
[1 Nisan Sabah Dersi]
http://files.kabbalahmedia.info/files/trk_t_rav_bs-igeret-10-1925-pg-048_2016-04-01_lesson.mp4
Dr.Michael Laitman Blog ve Web Site Yazıları
Mısır Karanlığından Kaçış
[KabTV'den ''Yeni Bir Yaşam'', 24/03/2015]
http://laitman.info.tr/2016/04/misir-karanligindan-kacis/
Farklı Bakış Açılarına Göre Pesah
http://laitman.info.tr/2016/04/farkli-bakis-acilarina-gore-pesah/
Arzularımızın Egemenliğinden Kaçış
http://laitman.com/2010/03/escaping-the-rule-of-our-desire/
Pesah: Nefretten Sevgiye
[KabTV'den ''Yeni Bir Yaşam'', 24/03/2015]
http://laitman.com/2015/04/pesach-from-hatred-to-love/
Her Şey Pesah İle Başlar
[KabTV'den ''Pesah Hakkında Konuşma'', 18/03/2015]
http://laitman.com/2015/04/everything-starts-with-pesach/
Pesah Geleceğin Hatırlatıcısıdır
http://laitman.info.tr/2015/04/pesah-gelecegin-hatirlaticisidir/
Pesah Bize Ayrılma İçin Neden Olmadığını Gösterir
http://laitman.com/2015/04/passover-shows-us-there-is-no-room-for-separation/
Pesah: Maneviyat İçindeki Kardeşler
http://laitman.com/2015/04/pesach-brothers-in-spirit/
Pesah Ve Göç Gecesi
http://laitman.info.tr/2016/04/pesah-ve-goc-gecesi/
Pesah Bayramı’nın Anlamı
http://laitman.info.tr/2016/04/pesah-bayraminin-anlami/
Uçurum Üzerine Bir Adım
http://laitman.com/2015/04/pesach-a-step-over-the-abyss/
Pesah Herkese Bir Örnektir
http://laitman.info.tr/2016/04/pesah-herkese-bir-ornektir/
52
Nefret Kelepçelerinden Özgürlük Bayramına
[Israil 103 FM Radyo Programından, 15/03/2015]
http://laitman.info.tr/2016/04/nefret-kelepcelerinden-ozgurluk-bayramina/
Oğlunuza Ve Herkese Anlatın
[KabTV'den ''Yeni Bir Yaşam",31/03/2015]
http://laitman.info.tr/2016/04/oglunuza-ve-herkese-anlatin/
Özgürlük Geni
[KabTV'den ''Yeni Bir Yaşam",22/03/2015]
http://laitman.info.tr/2016/04/ozgurluk-geni/
İyi Ve Kötü Firavun
[KabTV'den ''Pesah Hakkında Konuşma", 18/03/2015]
http://laitman.info.tr/2016/04/iyi-ve-kotu-firavun/
Ölüm Meleğinden Kaçış
[KabTV'den ''Yeni Bir Yaşam", 31/03/2015]
http://laitman.info.tr/2016/04/olum-meleginden-kacis/
Dört Oğul
[KabTV'den ''Yeni Bir Yaşam", 31/03/2015]
http://laitman.info.tr/2016/04/dort-ogul/
Birliğe Kaçış
[04/02/2012 Günlük Sabah Dersi 4'üncü Bölümden, TES'e Giriş]
http://laitman.info.tr/2016/04/birlige-kacis/
Pesah: Mayalı Ekmek Satışı
[KabTV'den ''Yeni Bir Yaşam", 31/03/2015]
http://laitman.info.tr/2016/04/pesah-mayali-ekmek-satisi/
Sizlere Özgürlük Ve Sevgi Diliyorum!
http://laitman.info.tr/2016/04/sizlere-ozgurluk-ve-sevgi-diliyorum/
Biz Köle miyiz?
[KabTV'den ''Yeni Bir Yaşam", 24/03/2015]
http://laitman.info.tr/2016/04/biz-kole-miyiz/
Pesah Özel Bir Bayramdır
[KabTV'den ''Pesah Hakkında Konuşma", 18/03/2015]
http://laitman.info.tr/2016/04/pesah-ozel-bir-bayramdir/
Modern Babil
[KabTV'den ''Yeni Bir Yaşam", 22/03/2015]
http://laitman.info.tr/2016/04/modern-babil/
Firavun – Kötülüğün Kaynağı
[KabTV'den ''Yeni Bir Yaşam", 24/03/2015]
http://laitman.info.tr/2016/04/firavun-kotulugun-kaynagi/
Köle, Özgür Olan Birisini Anlamaz
53
[KabTV'den ''Yeni Bir Yaşam", 22/03/2015]
http://laitman.com/2015/04/a-slave-cannot-understand-someone-who-is-free
Dr.Michael Laitman'ın Sabah Derslerinden Seçilmiş Alıntılar
Realitenin Algılanması
[1 Nisan Sabah Dersi]
http://files.kabbalahmedia.info/files/trk_t_rav_bs-igeret-10-1925-pg-048_2016-04-01_lesson.mp4
Bu Bizim Çalışmamızdır
[31 Mart 2016 Sabah Dersi 1.bölüm, 21.dk]
http://files.kabbalahmedia.info/files/trk_t_rav_rb-1989-13-lechem-ra-ain_2016-03-31_lesson.mp4
Mucize
[31 Mart 2016 Sabah Dersi son bölüm, 20.dk]
http://files.kabbalahmedia.info/files/trk_t_rav_rb-1990-11-ner-hanuka_2016-03-31_lesson.mp4
Manevi Yol Haritası
[31 Mart 2016 Sabah Dersi son bölüm, 29.dk]
http://files.kabbalahmedia.info/files/trk_t_rav_rb-1990-11-ner-hanuka_2016-03-31_lesson.mp4
Sürgün ve Bağ
[8 Nisan Sabah Dersi Son Bölüm]
http://files.kabbalahmedia.info/files/trk_t_rav_rb-1987-14-kesher-bein-pesach_2016-04-08_lesson_n2.mp4
"Doğru Niyet" ve "Arvut" nedir?
[8 Nisan Sabah Dersi Son Bölüm]
http://files.kabbalahmedia.info/files/trk_t_rav_rb-1987-14-kesher-bein-pesach_2016-04-08_lesson_n2.mp4
Sevgi Tüm Günahları Örter
[29 Mart 2016 Sabah Dersi]
http://files.kabbalahmedia.info/files/trk_t_rav_rb-1990-41-mitzvot-kalot_2016-03-29_lesson.mp4
"O’ndan Başkası Yok" Algısı İçinde Yaşamak
[31 Mart 2016 Sabah Dersi 1.bölüm, 34.dk ve 54.dk.'lar]
http://files.kabbalahmedia.info/files/trk_t_rav_rb-1989-13-lechem-ra-ain_2016-03-31_lesson.mp4
[4 Nisan 2016 Sabah Dersi Son Bölüm]
http://files.kabbalahmedia.info/files/trk_t_rav_rb-dargot-sulam-380-mekadesh-shvii-2_2016-0404_lesson.mp4
[8 Nisan Sabah Dersi Son Bölüm]
http://files.kabbalahmedia.info/files/trk_t_rav_rb-1987-14-kesher-bein-pesach_2016-04-08_lesson_n2.mp4
Günlük Sabah Derslerinden Seçilmiş Sorular ve Cevaplar
[10 Nisan Sabah Dersi İlk Bölüm]
http://files.kabbalahmedia.info/files/trk_t_rav_rb-dargot-sulam-923-ialdeihen-ivriot_2016-04-10_lesson.mp4
[28 Mart Sabah Dersi]
54
http://files.kabbalahmedia.info/files/trk_t_rav_rb-1991-44-zachu-israel_2016-03-28_lesson.mp4
[28 Mart Sabah Dersi]
http://files.kabbalahmedia.info/files/trk_t_rav_rb-igeret-66_2016-03-28_lesson.mp4
[8 Nisan Sabah Dersi 34-60 dk arası]
http://files.kabbalahmedia.info/files/trk_t_rav_rb-1987-14-kesher-bein-pesach_2016-04-08_lesson_n2.mp4
[15 Nisan 2016 Sabah Dersi Zohar Bölümü]
http://files.kabbalahmedia.info/files/trk_t_rav_zohar-la-am-shmot_2016-04-15_lesson.mp4
Makaleler
Bu Yudah İçin
http://www.kabala.info.tr/kutuphane/yehuda-halevi-aslag/Makaleler-yehuda-halevi-aslag/bu-yudahicin/
[10 Nisan 2016 Sabah dersi son bölümden]
http://files.kabbalahmedia.info/files/trk_t_rav_bs-zot-le-yehuda_2016-04-10_lesson.mp4
Her Kim Yedinciyi Kutsallaştırırsa – Baruh Halevi Aşlag (Rabaş)
[4 Nisan 2016 Sabah dersi son bölüm, 39.dk] ve [4 Nisan 2016 Sabah dersi son bölüm, 14.dk]
http://files.kabbalahmedia.info/files/trk_t_rav_rb-dargot-sulam-380-mekadesh-shvii-2_2016-0404_lesson.mp4
İlk Yenileniş - Baruh Halevi Aşlag (Rabaş)
[29 Mart 2016 Sabah Dersi]
http://files.kabbalahmedia.info/files/trk_t_rav_rb-1990-41-mitzvot-kalot_2016-03-29_lesson.mp4
Rabaş'ın Yazıları, Igrot, Mektup 66
[28 Mart 2016 Sabah Dersi]
http://files.kabbalahmedia.info/files/trk_t_rav_rb-1991-44-zachu-israel_2016-03-28_lesson.mp4
http://files.kabbalahmedia.info/files/trk_t_rav_rb-igeret-66_2016-03-28_lesson.mp4
Rabaş, Merdivenin Basamakları 2. Cilt 72. Mektup
[8 Nisan Sabah Dersi]
http://files.kabbalahmedia.info/files/trk_t_rav_rb-igeret-66_2016-03-28_lesson.mp4
Rabaş’ın Yazılarından 3. Cilt - İbrani Kadını Doğurduğu Zaman
[10 Nisan Sabah Dersi İlk Bölüm]
http://files.kabbalahmedia.info/files/trk_t_rav_rb-dargot-sulam-923-ialdeihen-ivriot_2016-04-10_lesson.mp4
Zohar'dan Seçilmiş Alıntılar
Mısır Kralı Öldü
[13 Nisan Sabah Dersi Zohar Bölümü]
http://files.kabbalahmedia.info/files/trk_t_rav_zohar-la-am-shmot_2016-04-13_lesson.mp4
55
Genel ve Birey
[15 Nisan Sabah Dersi Zohar Bölümü]
http://files.kabbalahmedia.info/files/trk_t_rav_zohar-la-am-shmot_2016-04-15_lesson.mp4
Derslerden Seçilmiş Videolar
Youtube Kabala InfoTV
https://www.youtube.com/playlist?list=PLBpk4AmfJ_7F0CS1Ze0YJ47DBLTplWRQv
56

Benzer belgeler