sürdürülebilir biyolojik çeşitlilik yönetimi çg
Transkript
sürdürülebilir biyolojik çeşitlilik yönetimi çg
1 T.C. ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANLIĞI ORMANCILIK VE SU ŞÛRASI 2013 21-23 Mart 2013 ÇALIŞMA GRUBU 5 SÜRDÜRÜLEBİLİR BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİK YÖNETİMİ ÇG GRUP RAPORU DOĞA KORUMA VE MİLLİ PARKLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ Çalışma Grubu Koordinatörü:Adem AĞIR, Şube Müdürü V. 2 SÜRDÜRÜLEBİLİR BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİK YÖNETİMİ ÇALIŞMA GRUBU Çalışma Grubu Başkanı Çalışma Grubu Başkan Yrd. Raportörler Editör : : : : Mustafa AKINCIOĞLU Ayhan ÇAĞATAY Adem AĞIR, Adem BİLGİN Prof Dr. Zeki KAYA ÇALIŞMA GRUBU ÜYELERİ Adı-Soyadı Mustafa AKINCIOĞLU Ayhan ÇAĞATAY Adem AĞIR Adem BİLGİN Hülya ÖZBEK Özcan YAMAN Başak KOCA Prof. Dr. Zeki KAYA Prof. Dr. Nazif KOLANKAYA Prof.Dr Latif KURT Dr. Arzu ÜNAL Lale GÜNDOĞAN Görevi Kurumu Doğa Koruma ve Milli Parklar Gn Müd. Doğa Koruma ve Milli Parklar Gn Müd. Doğa Koruma ve Milli Parklar Gn Müd. Doğa Koruma ve Milli Parklar Gn Müd. Doğa Koruma ve Milli Parklar Gn Müd. Doğa Koruma ve Milli Parklar Gn Müd. Doğa Koruma ve Milli Parklar Gn Müd. ODTÜ – Biyoloji Emekli Öğretim üyesi Ankara Üni./ Fen Fakültesi GTH Bakanlığı /TAGEM Prof. Dr. Ali ERDOĞAN GTH Bakanlığı /TAGEM Doğa Koruma ve Milli Parklar Gn Müd. Doğa Koruma ve Milli Parklar Gn Müd. Doğa Koruma ve Milli Parklar Gn Müd. Doğa Koruma ve Milli Parklar Gn Müd. Doğa Koruma ve Milli Parklar Gn Müd. Akdeniz Ü. Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Ender ÇAKMAK ADO Enerji Ersin ÖZEK İ, Ethem AVŞAR Demet ÇAKIR ÜÇGÜL Mustafa T BEBEK Asiye DÜŞÜNCELİ Genel Müdür Yardımcısı Daire Başkanı Şube Müdür V. Şube Müdürü V. Şube Md. Şube Müdürü V. Uzman Yardımcısı Öğretim üyesi Emekli Öğretim üyesi Öğretim üyesi Biyo- Çeşitlilik ve Genetik Kaynaklar Koordinatörü Y. Mühendis Uzman Y. Jeoloji Mühendisi Mühendis Uzman Yardımcısı Öğretim üyesi Özel Sektör 3 Prof. Dr. Levent TURAN Nihal Yüksek SARIÖZ Aybars ALTIPARMAK Dr. Serap YILMAZ Sibel Şenel ERTAŞ Doç. Dr. Can BİLGİN Prof. Dr. Mustafa SARI Prof. Dr. Hasan AKAN Prof . Dr. Mecit VURAL Prof. Dr. Mahmut EROĞLU Mine EREN Sezai AYDIN Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Böl. Doğa Koruma ve Milli Parklar Gn Müd. Doğa Koruma ve Milli Parklar Gn Müd. Doğa Koruma ve Milli Parklar Gn Müd. Doğa Koruma ve Milli Parklar Gn Müd. ODTÜ Biyoloji Bölümü ANKARA Van Yüzüncü Yıl Üni. Su Ürünleri Fakültesi Harran Üni. Fen Fakültesi Biyoloji Gazi Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi KTÜ- Orman Fakültesi Meliha Yılmaz Vakfı Başkanı ETB Maden İşleri Gen. Müdürlüğü Öğretim üyesi Veteriner Uzman Veteriner Hekim Biyolog Öğretim üyesi Öğretim üyesi Öğretim üyesi Öğretim üyesi Öğretim üyesi Vakıf Başkanı Daire Başkanı 4 İÇİNDEKİLER SÜRDÜRÜLEBİLİR BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİK ÇG 1. GİRİŞ 2. DURUM ANALİZİ 2.1 Sürdürülebilir biyolojik çeşitlilik yönetimi 2.2 Doğa koruma ve sektörel İlişkiler 2.3 Tür Koruma (Evcil ve Yabani) 3. KAYDEDİLEN GELİŞMELER 3.1 Sürdürülebilir biyolojik çeşitlilik yönetimi 3.2 Doğa koruma ve sektörel İlişkiler 3.3 Tür Koruma ( Yabani) 4. KARŞILAŞILAN DARBOĞAZ VE ZORLUKLAR 4.1 Sürdürülebilir biyolojik çeşitlilik yönetimi 4.2 Doğa koruma ve sektörel İlişkiler 4.3 Tür Koruma (Evcil ve Yabani) 5. GELECEĞE İLİŞKİN STRATEJİ VE POLİTİKALAR 6. SONUÇLAR VE TAVSİYELER 7. KAYNAKÇA 8. Tür Koruma (Evcil hayvanlar) 9. Durum Analizi 10. Kaydedilen Gelişmeler 11. Karşılaşılan Darboğaz ve Zorluklar 12. Geleceğe İlişkin Strateji ve Politikalar 13. Sonuçlar ve Tavsiyeler 14. Kaynakça 5 1. GİRİŞ Doğa korumanın zayıf olan ekonomik, sosyal ve genel anlamda politik fizibilitesini arttırmadan pratik anlamda sürdürülebilir biyolojik çeşitlilik yönetimini tesis etmek mümkün değildir. Doğa korumanın bir bütün olarak ekonomi politikalarına ve sosyal politikalara entegrasyonu maksatlı mekanizmalar tesis edilmeden de doğa korumanın politik fizibilitesi oluşturulamaz 1 . Pratik entegrasyon araçlarına geçmeden önce bu raporungiriş bölümünde sürdürülebilir biyolojik çeşitlilik yönetiminin teorik bileşenleri ilebiyoteknoloji sorunu ve çözümü konularına işaret edilecek sonradabiyoekonomi kavramı Şûraya tanıtılacaktır. Sürdürülebilir kalkınma kavramı, her ne kadar tanımı tartışmalı olsa ve küresel, bölgesel ve ulusal seviyede uygulanabilirlik açısından ütopik felsefe olarak eleştirilse de 2 3 , ekolojik faydalarla sosyoekonomik faydaları birleştirmek için faydalı bir araç olarak kullanılabilir. Ekonomi, uluslararası ilişkiler ve küresel çevre gündemine gerçek manada ilk defa Brutland Raporu 4 ile gelmiş olan sürdürülebilir kalkınma küresel düzeyde başta şemsiye RIO Sözleşmeleri 5 gibi çeşitli çok taraflı çevresel sözleşmelerin Sekretaryaları, BM Çevre Programı (UNEP), BM Kalkınma Programı (UNDP), BM Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO), BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), Dünya Bankası (WB), Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü (WIPO), Dünya Gıda Programı (WFP) ve Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO) ve bölgesel düzeyde ise başta Avrupa Birliği (AB) olmak üzere çeşitli devletlerarası ve devletler üstü örgütlerin, programların ve yapıların sıkça kullandığı bir kavramdır ve günümüzde uluslararası hukukta kendine kesin bir yer edinmiştir 6. Sürdürülebilir biyolojik çeşitlilik yönetimine geçmeden önce bu kavramı doğurup ihraç eden ve aslında metinlerinde çok açık olmasına rağmen stratejik önemi ülkemizde pek bilinmeyen Doğa Korumanın Ekonomik Sisteme Entegrasyonu Kılavuzu 1: Politika Yapıcı ve Karar Vericiler, Orman ve Su işleri Bakanlığı (2012) 2 INTERNET: À quoi sert le développementdurable ?http://www.manicore.com/documentation/dd.html 3 Protégerl'espècehumainecontre elle-même », LucFerry ile Röpörtaj, RevuedesDeuxMondes, Ekim-Kasım 2007Sayısı, S/75-79 4 INTERNET: NorthernAllianceforSustainability, http://anped.org/index.php?part=176, 5 BM Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi (BMBÇS) (1994), BM İklim Değişikliği ile Mücadele Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS), BM Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi (BMÇMS) 6 BİLGİN A. Biyolojik Çeşitlilik Ekonomisi, (2012), Orman ve Su İşleri Bakanlığı ISBN 978-605-4610-02-0 1 6 Birleşmiş Milletler Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi (BMBÇS)’den biraz bahsetmek gerekecektir. BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİK SÖZLEŞMESİNİN STRATEJİK ÖNEMİ Biyolojik çeşitlilik kavramı uluslar arası hukukta şemsiye bir sözleşme olan Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi ile tüm boyutlarıyla birlikte ele alınmaktadır. Konunun dışında olanlarve maalesef bazen konunun içinde olanlar bile bu Sözleşmenin yeşil amaçlar doğrultusunda yapılanmış ve sadece biyolojik çeşitliliği koruma amaçlı bir Sözleşme olduğu izlenimine kapılabilmektedirler, ancak bu son derece stratejik ve vahim bir hatadır. Sanılanın aksine BÇS koruma tedbirlerini tamamen ulusal politikalara bırakmıştır ve hatta korunan alanların içinde ve etrafında bazı faaliyetlerin önünü bile açmaktadır, ancak iş dünya ekonomisinin doğrudan %40’ını oluşturan biyolojik kaynaklar ve ilgili geleneksel bilgiler ile biyoteknoloji başta olmak üzere teknolojiye erişim ve teknolojinin paylaşımına gelince, Sözleşme tam anlamıyla uluslararası rejim doğurmaya çalışmaktadır ve esas müzakereler de burada yoğunlaşmaktadır. Taraflar Konferansı süreçlerinde alınan kararlarla Sözleşme bu amacı başaramayınca, oldukça somut adımlar atılarak iki adet protokol üretilmiştir. Bunlar,CartagenaBiyogüvenlik Protokolü ve Gen Kaynaklarına Erişim ve Gen Kaynaklarından Doğan Faydanın Adil ve Hakkaniyetli Paylaşımı Hakkında Nagoya Protokolüdür. Yine sanılanın aksine çevre diplomasisi; korumak için değil, tüm diplomasiler gibi sadece ekonomik ve politik çıkarlar için yapılır; bu durum BMBÇS, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS), Birleşmiş Milletler Çölleşme İle Mücadele Sözleşme (BMÇMS) ve Sürdürülebilir Kalkınma Zirvelerinde oldukcabelirgindir. Ayrıca OECD ve UNEP vizyon ve misyonlarını ve bunların örtüşen noktalarını okuyunca da bu konu net olarak anlaşılmaktadır 7. Sürdürülebilir Biyolojik Çeşitlilik Yönetiminin Bileşenleri Çevresel, sosyal ve ekonomik bileşenlerden oluşan felsefi ve hukuki bir ilke olan sürdürülebilirlik ilkesi, biyolojik çeşitlilik yönetimine uygulandığında ekonomi politikalarının ve sosyal politikaların biyolojik çeşitlilik politikalarıyla karşılıklı olarak uyumlulaştırılması anlamına gelir 8. Bu da biyolojik çeşitliliğin korunması ile ekonomik ve sosyal faydalar için kullanılmasının bir denge içerisinde yürütülmesi demektir. Bu dengenin tesisi için gerekli 7 BİLGİN Adem, Çevre Diplomasisi ve RIO Sözleşmelerinin Entegrasyonu, Çevre ve Orman Bakanlığı Uzmanlık Tezi, 2010, Bölüm II Diplomasi ve Bölüm III Uluslar arası Hukuk 8 BİLGİN A. Biyolojik Çeşitlilik Ekonomisi, (2012), Orman ve Su İşleri Bakanlığı ISBN 978-605-4610-02-0 7 olan stratejik araca 1995 yılından beri uluslararası hukuk 9 “ekosistem yaklaşımı” 10 adını vermektedir. Ancak, ülkelerin farklı gelişmişlik düzeyleri göz önüne alındığında ekosistem yaklaşımı da tek başına yeterli değildir. Zira sürdürülebilirliğin tesisi için öncelikle biyolojik çeşitliliğin yüksek katma değerlerle ekonomiye kazandırılması ve doğa korumanın bir sosyal politika aracına dönüştürülmesi, yani doğa korumanın önce üst politik çerçevede sonra da sektör izlenecek olan alt politikalar sayesinde ekonomik sisteme entegrasyonu gerekmektedir. Oldukça zor bir nihai amaç olan sürdürülebilir biyolojik çeşitlilik yönetimine dayanan modern doğa korumacılık; kamu yararı ilkesinin konvansiyonel yaklaşımda olduğu gibi sadece ekonomik ve sosyal yarar olarak tanımlanmasının yanlış olduğu, zira kamunun ekolojik yararlarının da mevcut olduğu ve işbu ekolojik yararların da insan refahının bir parçası olduğu değer yargılarına dayanır. Bu da açıkça kamu yönetiminde bir paradigma kayması gerektiği anlamına gelir. Sürdürülebilir biyolojik çeşitlilik yönetimi, gerçekçi ve ütopyadan kaçınan bir çerçevede ele alınmalıdır. Mutlak korumacı yaklaşım, yani biyolojik çeşitliliğin salt bir ekolojik içkin değer olarak her yerde korunması, insan-doğa ilişkisin tarihsel akışında gözlediğimiz antropolojik ve doğa-bilimsel gerçekler düşünüldüğünde sürdürülemez kalmaktadır. Bu da bir strateji olarak kendine ancak radikal bir yeşil ideolojide yer bulur. Diğer taraftan biyolojik çeşitliliğe dayanan mal, ürün ve hizmetlerin tamamen kullanıma açılması da kesinlikle sürdürülemezdir. Çünkü tüm sermayeler gibi doğal sermaye de tükenebilirdir ve tükenmektedir. Bu durumda yapılması gereken biyolojik, jeolojik ve atmosferik sistemlerin, yani biyojeokimyasal döngülerle birbirine bağlı olan çevresel sistemlerin bütünü olarak dünya doğal kaynaklarınınyönetiminin; ekonomik, ekolojik, sosyal ve antropolojik gerçeklere dayanarak bugün ve gelecek kuşakların ihtiyaçlarını bir arada ele alan iyi bir planlamayla (ekoplanlama) yönetilmesi ve yönetim stratejisinin uzun vadeli politikalara dayandırılmasıdır. Bunun pratik anlamı ise ekonomik ve sosyal politikaların planlama ve yönetim süreçlerine doğanın korunması perspektifinin yansıtılması, diğer taraftan ise doğa koruma politikalarının planlama ve yönetim süreçlerine biyolojik kaynakların ekonomik ve sosyal faydalar için kullanımı perspektifinin yansıtılmasıdır 11. Bunun için alan ve tür temelli stratejik seçimlere dayanan etkin koruma ve izleme tedbirlerinin tesis edilmesi kadar biyolojik çeşitliliğin sürekli olarak ve yüksek katma değerlerle ekonomiye kazandırılmalıdır.Biyolojik çeşitlilikten elde edilen gelirlerin kırsal kalkınma gibi insan 9 INTERNET: SBSTTA 1 Recommendations, http://www.cbd.int/recommendations/sbstta/?m=sbstta-01 INTERNET: EcosystemApproachSourcebook http://www.cbd.int/ecosystem/sourcebook/ 11 BİLGİN A, Teorik Biyoloji ve Sistem Teorisi Açısından Ekosistem ve Ekonomi, Doğa Korumanın Ekonomik Sisteme Entegrasyonu 2, Bölüm I: Teori ve Aksiyoloji, Orman ve Su İşleri Bakanlığı, 2012 10 8 refahına yönelik sosyal politikalara harcanmasının tesisi, yani bir bütün olarak doğa koruma politikalarının ekonomi politikalarına ve sosyal politikalara entegrasyonu gerekmektedir. Burada çizilen üst-politik entegrasyon mekanizmaları hayata geçirildikten sonra sektörel entegrasyon çalışmaları yapılmazsa sürdürülebilir biyolojik çeşitlilik yönetimi sağlanamaz 12. Bu entegrasyonun en stratejik adımı iseülkemizin biyoteknoloji çağı olarak bilinen 21. YY’a hazırlanması için zorunlu olan biyoekonomi perspektifinin kamu yönetimi tarafından içselleştirmesi ve buna uygun bir biyolojik çeşitlilik yönetimi geliştirmesidir. Biyolojik Çeşitliliğin Ekonomiye Kazandırılması ve Doğa Korumanın Ekonomik Sisteme ve Sosyal Politikalara Entegrasyon Mekanizmaları Biyolojik varlıkları biyolojik kaynağa dönüştürerek yüksek katma değerlerle ekonomiye kazandıran biyoteknoloji, biyolojik bilgilerin teknolojik kullanımını yapan çok disiplinli bir bilimdir. Biyolojik varlıklar doğal sermayedir. Bilgisi olan sermayeyi kullanır. Kullanmak için bilgisi olanların doğal sermayeye ulaşması gerekir. Bu da yasal yollarla veya biyokaçakçılıkla olabilmektedir. Ülkemizden çok küçük ham madde bedeliyle satın alınan veya kaçırılan hayvan, mantar, bitki, tek hücreli, bakteri ve virüsler ile onlara ait olan gen, protein, enzim v.b. biyomoleküller daha sonra yüksek katma değerli biyolojik ürünlere (biyoteknolojik, farmakolojik, kozmetik, toksikolojik v.b.) dönüşerek ülkemize ithal edilmektedir. Ülkemizin biyolojik çeşitlilik sebepli bu acı döviz kaybının tek sebebi biyolojik çeşitliliğe ve genel olarak doğa bilimlerine hak ettiği önemin verilmemesidir. Biyolojik bilimlerin zayıf olduğu en az gelişmiş ülkeler ve gelişmekte olan ülkelerin ekonomik sistemlerinde, biyolojik kaynaklar; gıda ve gıda ürünleri, peyzaj bitkileri, odun ve odun ürünleri v.b. gibi hammaddeler veya düşük katma değerli mal, ürün ve hizmetler olarak piyasa ekonomisinde kendine yer bulmaktadır. Biyoteknoloji, nanobiyomekanik, biyomateryal, mikrobiyoloji, moleküler biyoloji, genetik, biyokimya, biyofizik v.b stratejik biyolojik bilimlere ilişkin bilimsel altyapısı olan gelişmiş ülkelerde ise çiçek, böcek, mantar, hayvan, bakteri ve bunlardan elde edilen biyomolekül, biyomateryal, biyoyakıtv.b. gibi biyolojik çeşitlilik unsurları ve biyolojik türevler, yüksek katma değerlerle piyasada kendine yer bulan doğal sermaye ürünleri ve hizmetleridir 13. Hatta biyolojik ve biyokimyasal sektörler İrlanda, İsviçre, Kanada v.b. bazı ülkelerin üretim ekonomisinin en önemli unsurlarıdır. Afrika Doğa Korumanın Ekonomik sisteme Entegrasyonu Kılavuzu 1: Politika Yapıcı ve Karar Vericiler İçin Orman ve Su İşleri Bakanlığı (2012) 13 BİLGİN A, Stratejik Biyolojik Bilimlerin İdari Çerçevesi ve Sektör Öncüleri İhtiyacı, Doğa Korumanın Ekonomik Sisteme Entegrasyonu Kapsamında Öne Çıkan Bazı Stratejik Mekanizmalar,Orman ve Su İşleri Bakanlığı, 2012 12 9 ülkeleri gibi biyolojik çeşitlilik zengini olan az gelişmiş ülkeler ve Türkiye, Güney Asya ve Latin Amerika ülkeleri gibi gelişmekte olan ülkelerin biyolojik hazineleri, biyolojik çeşitliliği kaynağa çeviren bilimsel altyapıya sahip olan ülkelere yasal yollarla veya biyokaçakçılıkyoluylasokulmaktadır. Biyolojik çeşitliliğin stratejik önemine vakıf olan ülkeler biyolojik çeşitlilik diplomasisinin de aktif ülkeler olup, fikri mülkiyetlerini DTÖ ve WIPO gibi ulusal ve uluslar arası platformlarda çok iyi savunabilmektedirler. Sürdürülebilir kalkınmanın temelini oluşturan 14 BM Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi ve nesli tehlike altında türlerin ticaretinin doğrudan uluslararası bir rejime bağlanmasına yönelik BM CITES Sözleşmeleri ile IPBES bu anlamda stratejik olup ve dikkatle takip edilmesi gereken çok taraflı uluslar arası platformlardır. Görüldüğü üzere ülkemizin tüm biyolojik sermayesini yönetmekle görevli olan Bakanlığımızın biyolojik çeşitlilik ile ilgili önünde dörtesas engel bulunmaktadır. Bunlar; i. Biyolojik çeşitliliğin ne olduğunun bilinmemesi; biyolojik çeşitliliğin flora ve faunadan ibaret ve kalkınmayı engelleyen sadece içkin bir değer olarak veya düşük bedelli mal, ürün ve hizmet kaynağı olarak görülmesi, ii. Toplumsal farkındalık eksikliği iii. Stratejik biyolojik bilimlerde azgelişmişlik iv. Biyokaçakçılık İlaçtan kozmetiğe, biyolojik silahlardan biyonik robotlara, casus yazılımlardan gen/protein/doku mühendisliğine kadar çok geniş kullanım olanakları olan biyoteknoloji bilim kurgu değil; bir gerçektir. Kurulması çok gecikmiş bir endüstridir. Biyolojik çeşitliliğin, yani tüm biyolojik hazinelerimizin yönetiminden resmen sorumlu kılınmış Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü bu konuda tarihi adımlar atmalıdır. Bakanlığımız, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı ile birlikte miladı 1953’de Watson&Crick tarafından keşfedilen deoksiribonükleik asit (DNA) 15 ile başlatılabilecek olan modern biyolojinin kurumsal anlamda en önemli sahiplerinden birisi olabilecek bir kurumdur ve bunun için modern biyolojiden doğan gelirlerden faydalanabilecek araçlar geliştirmelidir. Bu kapsamda DKMPGM tarafından yürütülen 2012K100210 kodlu 14 15 INTERNET: http://www.cbd.int/doc/newsletters/news-sd-suplement-en.pdf INTERNET: Watson&Crick (1953) http://www.bioss.ac.uk/~dirk/genomeOdyssey/go_1953.html 10 “Doğa Korumanın Ekonomik Sisteme Entegrasyonu için İlgi Gruplarının Eğitimi ve Kılavuz Oluşturma” başlıklı projenin aşağıdaki çıktılarından da yararlanılmalıdır: i. “Yeşil Vergi, Biyokıymet Kullanımı, Geleneksel Bilgilerin Tescili, Gen Kaynaklarının Tescili, Ekoturizm, Sürdürülebilir Avcılık, Halkın ve Şirketlerin Ödeme Gönüllüğü ve Cezalar” gibi doğa koruma sektörüne finansman sağlama temelindeki entegrasyon mekanizmalarının kurulması/geliştirilmesi, ii. “Ekonomik Teşvikler, Ekosistem Hizmetleri İçin Ödeme, Doğa Koruma Yatırımları ve Doğa Koruma Sebepli İstihdamlar, İnovasyon ve AR-GE” gibi doğa koruma harcamaları temelindeki entegrasyon mekanizmalarının geliştirilmesi iii. Doğa korumanın bir sosyal politika aracı haline getirilerek gelirlerin başta kırsal kalkınma ve insani gelişim olmak üzere insan refahına yönlendirilmesini sağlayacak “Ekosistem Hizmetleri için Ödeme, Doğa Eğitimi ve Sosyal Projeler” gibi entegrasyon mekanizmalarının kurulması/geliştirilmesi, iv. Kısa vadedeyarı bilimsel yarı bürokratik bir yapıda “Milli Biyolojik Çeşitlilik ve Biyoteknoloji Enstitüsü”nün kurularak (Detaylar için Bkz. 6.5.1) biyolojik çeşitliliğin ekonomiye fikri mülkiyet katma değeriyle kazandırılması ve biyolojik kaynakların işlemesi, geliştirilmesi, keşfedilmesi, üretimi ve dağıtımı ile biyoekonominin tesisi, orta vadede özel sektörün bu konuya eğilmesinin teşvik tedbirleri ve ortak projelerle sağlanmasıdır. Uzun vadede ise, başka ülkelerdeki biyolojik kaynakların BÇS hükümleri doğrultusunda Türk biyoteknolojisi ile Türk ekonomisi, donör ülkenin ekonomisi ve küresel ekonomiye kazandırılması amaçlanmalıdır. BİYOEKONOMİ Biyolojik çeşitlilik veya kısa yazılımıyla biyoçeşitlilik canlıların ve içinde yer aldıkları ortamların(ekosistemlerin) farklılaşması sonucu ortaya çıkan dinamik bir süreçtir. Biyoçeşitlilik insan yaşamı için önemli ekonomik değerler17 yaratmanın yanı sıra toprak erozyonlarının engellenmesi, suların temizlenmesi, iklimlerin düzenlenmesi gibi paha biçilemez ekolojik değerlere sahip olan hizmetleriyle yaşamın sürdürülebilirliği bakımından da büyük önem taşıyan bir süreçtir. Biyoçeşitliliğin ulusal, bölgesel ve küresel boyutlarda sürdürülebilir yönetimini, halen var olan veya geliştirilmesi düşünülen ekonomik kalkınmasüreçlerinden soyutlayarak ele almak doğru ve akılcı bir yaklaşım olmayacaktır. Biyoçeşitlilik kapsamı içinde yer alan biyolojik- 11 kaynak ( = kullanılabilirlik değeri olan biyolojik unsurlar) ve genetik-kaynak ( = genetik amaçlı kullanım değeri olan biyolojik kaynaklar) gibi kavramların insan yaşamında önemli ekonomik değere sahip bazı üretim süreçleriyle ilgili olduğu bilinen bir gerçektir. Biyoçeşitliliğin yakın geçmişte evrensel ölçekte değer kazanması bu kavramın aynı zamanda biyolojik-kaynak ve genetik-kaynak olarak da bir değer ifade etmesinden kaynaklanmaktadır. Verdiği ekolojik hizmetler de dahil olmak üzere Biyoçeşitliliğin küresel ölçüde dünyada yarattığı yıllık ekomomik değerin 16-54 trilyon US$ arasında değiştiği ileri sürülmektedir. Bitkisel biyoçeşitliğin dolayısıyla da bitkisel genetik kaynakların dünya üzerindeki varlığının korunması ve saklanması gezenimizdeki yaşamın sürdürülebilirliği açısından ekolojik bir öneme sahip olmakla beraber, bu kaynakların küresel ekonomi temelinde önemli bir pazar değeri (500-800 milyar US $/yıl arasında değişen) olduğu da unutulmamalıdır. Petrokimya sektörünün küresel ekonomideki payının 500 milyar US$/yıl, bilgisayar–iletişim sektörü için bu payın 800 milyar US$/yıl dolaylarında olduğu düşünüldüğünde bu önemin değeri daha iyi görülmektedir. Bu nedenle, ağırlıklı olarak 1980’li yıllardan itibaren dünya kamuoyunun ilgisini çekmeye başlayan küresel ölçekteki biyoçeşitlilik azalmasını önlemek üzere biyoçeşitliliğin korunmasını temel alan uluslararası düzenlemelerin çevresel olduğu kadar ekonomik gerekçeleri olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Yeni yüzyıl’a girerken Biyoçeşitliliğin korunma ve önemini uluslararası düzeyde ön plana çıkaran neden de fosil enerji ve hammadde kaynaklarına dayanan konvansiyonel ekonomik kalkınma modeline seçenek oluşturacak model arayışıdır. Bu amaçla önerilip uluslararası düzeyde gündeme getirilen ve Biyoekonomi olarak adlandırılan ekonomik kalkınma modelinin sürdürülebilirlik katsayısı yapılan inceleme ve değerlendirmelerde halen uygulanmakta olan konvansiyonel kalkınma modelininkinden daha yüksek bulunmuştur. “Biyomateryallerden mal, enerji ve hizmet üretimi ve bunların ticari dağılım ve tüketimi” olarak tanımlanabilecek Biyoekonomi modelinin işleyişi için gerekli temel hammadde ve enerji kaynağı olarak bitkisel materyallerin seçilmesi ve bundan kaynaklanan çevre dostu niteliği konuyla ilgili bazı çevrelerde bu modellin yeşil-ekonomi olarak da adlandırılmasına da neden olmuştur. Ancak, modelin dünya genelinde konvansiyonel bir kalkınma modeli haline gelebilmesi, sürdürülebilirlik parametreleri açısından yapacağı ileri aşamalara bağlı görülmektedir. Yüksek-karlılık, çevresel-uyum ve toplumsal-talep gibi temel sürdürülebilirlik parametreleri açısından biyoekonomik süreçlerin gelişme kayıt edebilmesi, yine 1980’li yıllardan itibaren öne plana çıkmaya başlayan moleküler (modern)-biyoteknoloji’deki gelişmeler ile yakından ilgilidir. Günümüzde modern biyoekonominin itici gücü olarak kabul 12 edilen modern biyoteknolojik süreçlerin sürdürülebilirlik parametreleri açısından sağladığı avantajlar bu teknolojinin hammaddesi niteliğindeki genetik kaynaklara olan ilgiyi arttırmaktadır. Bu bakımdan biyoçeşitliğin ortaya çıkarılması ve korunmasını hedef alan ekolojik amaçlı taleplerin , ekonomik amaçlı olarak da genetik-kaynak’ları kapsayabileceği gözden uzak tutulmamalıdır. Kalıtımsal birimler içeren gerçek ya da potansiyel değere sahip biyolojik materyaller” olarak tanımlanan genetik kaynaklardan yeni katma değerler üretebilecek sermaye gücü ve teknolojik birikimin gelişmiş ülkelerin, genetik kaynak zenginliğinin de az gelişmiş ülkelerin elinde olması genetik kaynaklara erişim ve bunlardan elde edilecek yararların eşit ve adil paylaşımı konusunda ulusal ve uluslararası düzenlemelerin yapılmasını zorunlu kılmıştır. Geçmişteki kolonist sömürü dönemine bakıldığında sömürgeci ülkelerinin yoksul ülkelerin zengin genetik kaynaklarını karşılıksız kullanmakta herhangi bir sorun yaşamadıkları görülmektedir. Günümüze gelindiğinde, biyoçeşitliğin/genetik kaynakların korunmasının getireceği maliyetleri de dikkate alan geçmişin yoksul, günümüzün gelişmekte olan ülkeleri, sahip oldukları genetik kaynakların kullanımında ve tasarrufunda kendi haklarını korumak noktasında haklı bir duyarlık içine girmişlerdir. 1980’li yılların başında itibaren konuya ilişkin olarak FAO(FoodandAgriculturalOrganization) ve UNEP(Birleşmiş Milletler Çevre Koruma Ajansı) gibi B.M(Birleşmiş Milletler) kuruluşlarınca bazı düzenlemeler yapılmaya çalışılmışsa da, konunun karmaşıklığı ve genetik kaynakların kullanımında azgelişmiş ülkelerle gelişmiş ülkeler arasında çıkan anlaşmazlıklar soruna çözüm getiren bir uluslararası düzenlemeye gidilmesini güçleştirmiştir. Konuya ilişkin anlaşmazlığın temelinde, genetik kaynakları kullanma potansiyeline sahip ülkelerin bunlardan yeni ve yüksek katma değer üretmek için yaptıkları AR-GE harcamalarının getirdiği yüksek maliyeti gerekçe göstererek, hammadde olarak kullandıkları bu kaynakları bedelsiz ya da en az bedeli ödeyerek ele geçirmek isteği yer almaktadır. Diğer bir anlaşmazlık noktası da aynı grup ülkelerin yaptıkları genetik ıslah ve gen-değişikliği çalışmalar sırasında genetik kaynağın gen yapısında yaptıkları küçük değişikliği gerekçe göstererek elde edecek patent hakkı aracılığıyla genetik kaynağın hukuki mülkiyetine sahip çıkmak istemeleridir. Patent hakkı aracılığıyla genetik kaynak üzerinde mülkiyet hakkı savlayan ülkeler bu girişimleriyle milyarlarca yıllık evrimleşmeyle ortaya çıkan genetik yapının bütününe sahip çıktıklarını unutmayı tercih etmişlerdir. Genetik kaynakların kullanımına ilişkin uluslararası düzenleme arayışlarından ilki 1983 yılı kasımında FAO tarafından geliştirilmiştir. Ancak, dünya üzerindeki gen kaynaklarının 13 insanlığın ortak mirası olduğunu ve bu nedenle de kullanılmalarına sınırlamalar getirilmemesi gerektiğini ilke olarak kabul eden bu düzenleme, bu ilkesi ile kaynak sahiplerinden çok kaynak kullanıcılarının yanında yer aldığından geçerliliğini kısa sürede yitirmiştir. Sorunun çözümü için Biyoçeşitlilik Sözleşmesinin yürürlüğe girdiği 1994 yılına kadar beklenmek zorunda kalındı. Biyoçeşitliliğin ve bu kapsamda genetik kaynakların küresel ve bölgesel korunmalarını ve adil paylaşılmalarını amaçlayan uluslararası (Birleşmiş Milletler Biyoçeşitlilik Sözleşmesi ve NagoyaProtokolu gibi) anlaşma ve sözleşmeler gibi bu amaçla yapılmış ulusal düzenlemelerin de amaca ne kadar hizmet edeceği yanıtlanması güç bir sorudur. Bu sorunun yanıtı özellikle de kaynak zengini ancak bu kaynaklardan yararlanarak katma değer üretmek potansiyeline sahip olmayan ülkeler için büyük önem taşımaktadır. Bu grup ülkeler için sahip oldukları biyoçeşitlilik(genetik kaynak) zenginliğinin korunması, bu zenginliği gerçek ekonomik zenginliğe dönüştürecek potansiyele kısa sürede sahip olabilmeleriyle olanaklı olacaktır. Genetik kaynakların özellikle botanik bahçeleri, koleksiyon merkezleri, gen ya da tohum bankaları kurmak gibi gen kaynaklarını korumaya yönelik yöre-dışı(in-situ) önlemlerin uluslararası ölçekte teşviki, bu kaynaklardan yararlanma potansiyeline sahip zengin ülkelerin konuya ilişkin temel politikaları içinde yer almaktadır. Nitekim söz konusu ülkelerde genetik kaynaklardan katma değer üreten Biyoteknolojik AR-GE çalışmalarının % 75’inde bu amaçla kullanılan genler bunları korumak için kurulmuş yöre-dışı (ex-situ) saklama ve koruma kuruluş ve merkezlerinden sağlanmıştır. Bu potansiyele sahip olmayan ancak genetik kaynak diğer bir deyişle biyoçeşitlik zengini ülkeleri konuya ilişkin bekleyen bir tehlike de, önemli harcamalar yaparak kurdukları veya kuracakları yöre-dışı (ex-situ) merkezlerle bu kaynaklardan yararlanma potansiyeline sahip ülke ve şirketler için hizmet verir hale gelmesi kaçınılmazdır. GEN KAYNAKLARI VE FİKRİ MÜLKİYET Özellikle zengin biyolojik çeşitlilik ve genetik kaynaklara sahip olan ülkeler, genetik kaynakları üzerinde ulusal hükümranlık haklarının sağlanmasına büyük önem vermektedirler. Bu kaynakların bir koşul olmaksızın serbestçe elde edilemeyeceği Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi2ininerişimin yükümlülükleri çerçevesine gereği gibi yansıtılmıştır. 14 Biyolojik kaynaklara erişime karşılık, bu kaynakları esas alan teknolojilere erişim de kısıtlamalara tabidir. Teknolojiye sahip gelişmiş ülkeler, teknolojiye erişimi fikri mülkiyet hakları uygulamaları ile sınırlar getirmektedir. Son yıllarda geleneksel bilgi kullanılarak ekonomik değer yaratmanın giderek arttığı görülmüş ve buna paralel olarak da geleneksel bilginin uluslararası ilişkilerde önemi giderek artmıştır. Çiftçilerin ve yerel halkın biyolojik kaynakları kullanım ve koruma bilgileri, günümüzde geleneksel ve modern eczacılık ile tarımsal verimliliğe önemli katkılar sağlayan çok değerli bir kaynak veya hazine olarak kabul edilmekte ve ilerde olabilecekgelişmeler insanlığın devamı için önemli görülmektedir. Son yıllarda uluslararası platformda tartışılan konu genetik kaynakların, ilgili geleneksel bilginin ve folklorun fikri mülkiyet kapsamına alınması ve patentlenebilmelerini sağlamak üzerinedir.Günümüze kadar kabul edilen patent yaklaşımı, yalnızca bir araştırma sonucu elde edilen sanayi ürünlerinin patentle korunabileceği ve canlıların patent altına alınmasının mümkün olmadığı esasına dayanıyordu. Ancak modern biyoteknolojideki gelişmeler sonucu patent kavramının kapsamı genişletilerek, bir araştırma sonucu geliştirilen canlı ya da canlı parçalarının da patentle korunabileceği savunulmaya ve uygulanmaya başlamıştır. Dünya genelinde değişik gruplarda kaygıyla izlenen ve büyük tepki çeken gelişme ise, yerel halkın geleneksel bilgisinin amaçları dışında kullanmasıdır. Başka bir ifade ile ticarileştirilmesidir. Bu amaç dışı kullanımlar, günümüzde biyokorsanlık (biopiracy) olarak isimlendirilmektedir. Günümüzdeki uluslararası anlaşmalara göre, biyolojik çeşitlilik “insanlığın ortak mirası” olarak kabul edilmekte ve dünyanın herhangi bir yerindeki bu tür kaynaklara ulaşımın, koşullara bağlı olarak, herkesin hakkı olduğu görüşü savunulmaktadır. Bu kaynaklara sahip çıkmak, yalnızca onları bugünkü gibi korumak ya da hiç kimseye kullandırmamak olarak algılanmamalıdır. Tam tersi, bu kaynakların ülkemize fayda sağlayacak şekilde kullanılmasını sağlamak ve teşvik etmektir. Tarımsal ekosistemde organik tarımı ve geleneksel tarımı teşvik etmeyi amaçlayan devlet desteklerinin de geleneksel bilginin tespitine yönelik ulusal politikaların bir parçası olduğu ve yerel çeşitlerin/yerel ırkların korunmasına katkıda bulunduğu düşünülmektedir. Çiftçilerin sahip olduğu geleneksel bilgiler, genetik çeşitliliğin kırsal kesim tarafından nasıl kullanıldığını belirlemek için etno- 15 botanik ve sosyo-ekonomik çalışmaların hızlandırılması, geleneksel bilgilerin belirlenmesi ve belgelenmesi geleceğe yönelik farklı tarımsal uygulamalar açısından önemlidir. Ulusal gerekliliklerle uyum sağlandığı ve güvenli olduğu sürece, modern biyoteknoloji uygulamalarının mevcut ve yeni avantajlarından yararlanmak da büyük önem taşımaktadır. Bunun için yapılacak çalışmalar ise genetik çeşitliliğin korunması, tanımlanması, değerlendirilmesi, kullanılır hale getirilmesi ve kullanılması olarak sıralanabilir. Genetik kaynak çalışmaları için çok daha fazla ayrıntıya gereksinim vardır. Özellikle modern biyoteknolojide sağlanan gelişmeler, organizmaları tüm olarak değil gen düzeyinde değerlendirmeyi zorunlu hale getirmiştir.Biyolojik çeşitliliğimizin ve genetik kaynaklarımızın korunması, sürdürülebilir kullanımı, uygulamaya ve ekonomiye aktarımı ülkemizin öncelikli konuları arasında yer almalıdır. Biyoteknoloji, biyolojik çeşitlilik ve genetik kaynakların son derece önem kazandığı günümüzde konu ile ilgili çalışmalar dünyanın pek çok gelişmiş ülkesinde çok daha kapsamlı bir kurumsal yapı ve büyük araştırma, geliştirme proje bütçeleriyle yürütülmektedir. Ülkemizde de bu hususun göz önünde bulundurulması kaçınılmaz hale gelmiştir. GEN KAYNAKLARI VE TARIM Geçmişten bugüne halen tartışılmakta olan biyoçeşitlilik ve genetik kaynaklar ile ilgili konuları düzenleme çalışmaları, son zamanlara kadar genellikle karalarda ve denizlerde bulunan yaşamı sürdürme sistemleri ile ilgilenmiştir. Günümüzde ise tartışmalar, bu konularla birlikte biyoteknolojik metotlarda ortaya çıkan gelişmelere ve işin ekonomik boyutuna daha çok odaklanmaktadır. Genetik kaynaklar, teknoloji ve endüstri sektörlerinin giderek artan çok sayıda çalışma alanında araştırma ve yeni ürünlerin geliştirilmesi için önemli girdi sağlar. Bu nedenle, biyolojik çeşitlilik ve genetik kaynaklar, uluslararası politika geliştirmede son yıllarda önemi giderek artan bir konu haline gelmiştir. Bu bağlamda, genetik materyal; hem biyoteknolojik buluşların ve yeniliklerin ortaya çıkmasında başlangıç noktası olarak ve hem de buluşları ve yenilikleri ortaya çıkaran ve böylece ekonomik değere dönüştüren teknolojik araç (mikroorganizmalar, bitkiler, hayvanlar) olarak hizmet eder. 16 Dünyada ve ülkemizde artan nüfus, daha fazla tarımsal üretimi gerektirmekte ve ihtiyaçların çeşitlenmesine, değişmesine neden olmaktadır. Değişen ihtiyaçlara cevap verebilecek üretimi gerçekleştirmek ise gen kaynaklarını koruyarak ve kullanarak yeni verimli, yüksek kaliteli, dayanıklı bitki çeşitlerinin geliştirilip üretime alınmasına bağlıdır. Çeşit geliştirme çalışmalarının temelini ise genetik kaynaklar oluşturmaktadır. Gelecekte tarımsal üretimi engelleyecek hangi faktörlerin ortaya çıkacağını şimdiden kestirmemizeolanak yoktur. Beklenmedik olumsuz faktörlerin ortaya çıkmasında çözüm yine genetik kaynaklarda aranacaktır. Türkiye’nin zengin biyolojik çeşitliliği ve tarımsal genetik kaynakları uygun şekilde kullanılırsa ve ekonomiye entegrasyonu sağlanırsa bu sayede tarımsal sorunların birçoğu için anahtar çözümler sunulması mümkün olacaktır. Moleküler biyoloji ve genetik günümüzde en hızlı gelişen bilim dalları arasında yer almaktadır. Yakın gelecekte özellikle verim ve çeşitli biyotik ve abiyotikfaktröleredayanıklılığı kontrol eden genler ticari bir meta haline geleceğinden biyolojik çeşitliliğin ve genetik kaynakların koruması büyük avantaj sağlayacaktır. Kültüre alınmış türlerde genetik çeşitliliğin muhafaza edilmesi genetik kaynakların korunması ile mümkündür. Biyoçeşitliliğin ve genetik kaynakların korunması ise ancak sürdürülebilir biyolojik çeşitlilik yönetimi ile mümkün olabilecektir. BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİK VE SOSYAL POLİTİKA “Biyolojik çeşitlilik insan refahının bir parçasıdır. İnsanların içerisinde bulunduğu çevresel sistemlerde doğal ve kültürel mirasla olan tüm etkileşimleri, daha spesifik olarak insanların biyolojik çeşitlilik ve ekosistem hizmetleri ile olan biyososyolojikve sosyobiyolojik ilişkisi onların kültürlerinin gelişimini ve antropolojilerini etkiler; sosyal psikolojinin, kültürel kimliğin, grup dinamiklerinin, yazılı ve yazısız sosyal normlarının gelişiminin, demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü ve toplumsal dayanışma gibi özel toplumsal değerlerin, uluslar arası ilişkilerin, tarihin, bilimin, sanatın ve felsefenin; yani kısaca insanı insan yapan her şeyin içinde doğanın, canlıların ve ekosistemlerin küçük ya da büyük ama mutlaka bir payı vardır. Çünkü çevremiz dünyamızdır, dünya ise yaşam alanımızdır, habitatımızdır.” 16 Bu durumda çevremizin yönetiminin bir parçası olarak sürdürülebilir biyolojik çeşitlilik yönetimi başlı başlına bir sosyal politika aracıdır. Doğa koruma gelirlerinin sosyal politikalara Doğa Korumanın Ekonomik Sisteme Entegrasyonu Kılavuzu 3: İş dünyası ve Vatandaş için, Orman ve Su İşleri Bakanlığı, 2012 16 17 harcanması doğa korumanın vatandaş tarafından içselleştirilmesini arttıracaktır. (Detaylar için Bkz. 6.6.) Sanayileşme ile birlikte doğal kaynaklar yoğun biçimde kullanılmış ve sonucunda doğal denge bozulmuş, tabiatın kendini yenileyebileceğinin çok üzerinde bir tahribat meydana gelmiştir. Sektörel faaliyetlerin yapıldığı alanlarda ve sahalarda topoğrafya, jeolojik yapı, rölyef, su rejimi, iklim ve peyzaj tamamen değişmekte, bitki örtüsü tahrip olmaktadır. Küresel düzeyde doğal kaynaklar üzerindeki bu baskılar, göç, çarpık kentleşme, yetersiz altyapı, tarım alanlarının daralması, doğal kaynakların tahribi, işsizlik, açlık ve yoksulluk olarak karşımıza çıkmış ancak sanayileşmeyle birlikte doğa koruma alanında önemli adımlar atılamamıştır. Sürdürülebilir kalkınma yaklaşımı doğrultusunda, insan sağlığı ve doğal dengeyi koruyarak sürekli ve ekonomik kalkınmaya imkan verecek, doğal kaynakların yönetimini sağlayacak, gelecek kuşaklara daha sağlıklı bir doğal, fiziki ve sosyal çevre bırakacak yönde bir gelişme kaydedilememiş ve doğa koruma politikalarının ekonomik ve sosyal politikalara entegrasyonu sağlanamamıştır. Çevreyi ve doğayı kirletmeden, kaynakları kontrollü ve sürdürülebilir biçimde kullanarak endüstriyel faaliyetleri devam ettirmek için çeşitli arayışlar başlamıştır. Bu arayışların ilk ürünleri arıtma, depolama, uzaklaştırma, işlem sonu kirlilik kontrolü gibi “kirlilik ve tahribat oluştuktan sonra” uygulanan çözümler olmuştur. Ancak "kirlettikten sonra" temizlemenin maliyetinin kirletmeden önce alınacak tedbirlerin maliyetinden daha fazla olduğu, ayrıca bozulan ekolojik dengenin tekrar eski haline getirilmesinin mümkün olmadığı görülmüştür. Daha sonra, zamanla bu yaklaşımın yerini “daha kirlilik ve tahribat oluşmadan” önlemeye veya azaltmaya yönelik çözümler ve doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı almıştır. 2.DURUM ANALİZİ 2.1 Sürdürülebilir biyolojik çeşitlilik yönetimi Mevcut durumda Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Gıda, Tarım, ve Hayvancılık Bakanlığı, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı öne çıkmak üzere tüm Bakanlıklar konuyla ilgilidir. Çünkü tanımı itibariyle sürdürülebilir biyolojik çeşitlilik yönetimi konusu canlılar, ekosistemler, ekonomi 18 ve sosyal politikayla ilgili tüm kurumları ilgilendirir. Ancak konuyla ilgili esas çalışmaları, açıkça ülkemizin tüm biyolojik çeşitliliğin sürdürülebilir yönetimi ile görevlendirilmiş olan DKMPGM yapmaktadır. Gıda biyolojik çeşitliliği ve gen kaynaklarının bazılarının tescili konusunda TAGEM, insan dışı biyoteknoloji çalışmalarında TÜBİTAK ve TAGEM, insan biyomolekülleri ve dokularıyla ilgili biyoteknoloji çalışmalarında ise TÜBİTAK ve Sağlık Bakanlığı-Türk Halk Sağlık Kurumu öne çıkmaktadır. Biyolojik çeşitliliğin korunması ile ilgili olarak en kapsamlı mevcut kaynak DKMPGM’ye ait Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Stratejisi ve Eylem Planı’dır. Ayrıca yine DKMPGM’ye ait olan “Doğa Korumanın Ekonomik Sisteme Entegrasyonu İçin İlgi Gruplarının Eğitimi ve Kılavuz Oluşturma Projesi” kapsamında elde edilen üç kılavuz, sürdürülebilir biyolojik çeşitlilik yönetimi için gerekli hukuki, idari ve finansal mekanizmaları üst-politik açıdan katılımcı bir yaklaşımla değerlendirmiştir. DKMPGM’nin bu projenin ardından gerçekleşmek üzere takvimine aldığı sektörel entegrasyon projesi, üst politikanın bazı sektörlerde uygulanabilirliğini test edecek ve sektör temelli tedbirler geliştirecektir. İşbu sürdürülebilir biyolojik çeşitlilik yönetimi alt grubu çalışmasının önerdiği koruma tedbirleri, finansal mekanizmalar ve Milli Biyolojik Çeşitlilik ve Biyoteknoloji Enstitüsü ile biyolojik çeşitlilik ve biyolojik kaynakların sürdürülebilir yönetimi ile ilgili esas, bağlayıcı, küresel ve şemsiye bir uluslararası hukuk belgesi olan Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’nin (BMBÇS) aşağıdaki hükümlerinin doğrudan karşılanması ve diğer hükümlerinin de dolaylı olarak karşılanması sağlanacaktır. BMBÇS, konuyla doğrudan ilişkili olması ve stratejik öneminden dolayı sözleşme maddeleri aşağıda detaylı olarak verilmiştir.. 1. BÇS Madde 1 yükümlülüğü doğrultusunda biyolojik çeşitlilik unsurlarının sürdürülebilir kullanımı 2. BÇS Madde 5 yükümlülüğü doğrultusunda işbirliği 3. BÇS Madde 6-b yükümlülüğü doğrultusunda biyolojik çeşitliliğin korunmasını ve sürdürülebilir kullanımını, mümkün ve uygun olduğu ölçüde ilgili sektörel veya sektörler-arası planlar, programlar ve politikalarla entegre etmek, 4. BÇS Madde 7-a yükümlülüğü doğrultusunda biyolojik çeşitlilik unsurlarının belirlenmesi 5. BÇS Madde 7-b yükümlülüğü doğrultusunda biyolojik çeşitlilik unsurlarının izlenmesi 6. BÇS Madde 7-c ve Madde 14 yükümlülükleri doğrultusunda biyolojik çeşitlilik unsurları üzerine olumsuz etkilerin izlenmesi, etki değerlendirmesi 19 7. BÇS Madde 7-d yükümlülüğü doğrultusunda izleme sonuçlarının saklanması ve düzenlenmesi 8. BÇS Madde 8 a,b,c, d,e,f,g,h,i,k,l,m yükümlülükleri doğrultusunda in-situ koruma ve sürdürülebilir kalkınma 9. BÇS Madde 8-j yükümlülüğü doğrultusunda geleneksel bilginin tescili 10. BÇS Madde 9 yükümlülüğü doğrultusunda ex-situ koruma 11. BÇS Madde 10-e ve 12-c yükümlülükleri doğrultusunda biyolojik kaynakların korunması ve sürdürülebilir kullanımı için yöntemler geliştirmek 12. BÇS Madde 11 yükümlülüğü doğrultusunda biyolojik kaynakların korunması ve sürdürülebilir kullanımı için ekonomik ve sosyal teşvik tedbirleri geliştirmek 13. BÇS Madde 12-b yükümlülüğü doğrultusunda SBSTTA kararları doğrultusunda araştırma yapmak 14. BÇS Madde 12, 16, 18 ve 20 yükümlülüğü doğrultusunda biyolojik kaynakların korunması ve sürdürülebilir kullanımı için yöntemler geliştirmek, 15. BÇS Madde 12, 16, 18 ve 20 yükümlülüğü doğrultusunda biyolojik çeşitlilik araştırmalarındaki bilimsel gelişmelerin kullanılmasını teşvik etmek, 16. BÇS Madde 13 yükümlülüğü doğrultusunda kamu eğitimi ve bilgilendirme 17. BÇS Madde 14 yükümlülüğü doğrultusunda etki değerlendirmesi ve olumsuz etkilerin en aza indirilmesi 18. BÇS Madde 15 yükümlülüğü doğrultusunda genetik kaynaklara erişimle ilgili iş ve işlemler 19. BÇS Madde 16 yükümlülüğü doğrultusunda teknolojiye erişim ve teknoloji transferi 20. BÇS Madde 17 yükümlülüğü doğrultusunda Bilgi alışverişi 21. BÇS Madde 18-1 yükümlülüğü doğrultusunda uluslararası teknik ve bilimsel işbirlikleri yapmak. 22. BÇS Madde 18-3 yükümlülüğü doğrultusunda takas odası mekanizmasının etkin bir şekilde yürütülmesi 23. BÇS Madde 19 yükümlülüğü doğrultusunda biyoteknolojinin işlem görmesi ve yararların dağılımı hakkında çalışmalar yapmak 24. BÇS Madde 19 yükümlülüğü doğrultusunda (biyo)teknolojiye erişim ve (biyo)teknoloji transferi ile ilgili uygun görülen iş ve işlemler 25. BÇS Madde 22 yükümlülüğü doğrultusunda diğer uluslararası sözleşmelerle işbirliği 20 Doğrudan ekosistem hizmetleri ile ilgili olarak kurulan ve Türkiye’nin de kurucu üyesi olduğu ilk ve tek uluslararası platform olan,Ekosistem ve Biyolojik Çeşitlilik Bilim ve Politika Platformu (IPBES) kapsamında ileride yürütülecek olan ulusal çalışmalara kurumsal anlamda hazır olmak anlamında katkıda bulunulmuştur. On yılda bir gerçekleştirilen Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvelerinde esas vurgu olan sürdürülebilir kalkınmanın, Türkiye’de tesisine Orman ve Su İşleri Şûrası kapsamındaki bu çalışma ile katkı yapılmıştır. AVRUPA KONSEYİ AVRUPA PEYZAJ SÖZLEŞMESİ Çalışma grubu çıktıları, Sözleşme yükümlülüklerinden olan “mekansal planlar ve peyzaj politikalarının sektörel entegrasyonu” kapsamındaki çalışmalara faydalı olabilir. Diğer taraftan, Sözleşme yükümlülüklerini karşılamak için Kültür ve Turizm Bakanlığı ile işbirliği ve koordinasyon içerisinde kültürel peyzajların ekonomik ve sosyal anlamlarının da ayrıca çalışılması gerekmektedir. UNEP-TEEB Türkiye’nin ve haliyle DKMP Genel Müdürlüğü’nün UNEP-TEEB Girişimi’ne (Birleşmiş Milletler Çevre Programı-Biyolojik Çeşitlilik ve Ekosistem Ekonomisi Girişimi) karşı bu hukuki bir yükümlülüğü bulunmamaktadır. Diğer taraftan bu çalışma ile biyolojik çeşitlilik ve ekosistem ekonomisi çalışmalarının yapılması ve ulusal biyokıymetlendirme yapacak bir enstitünün kurulması da önerilmektedir. OECD OECD (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı), sürdürülebilir kalkınmanın öncü kuruluşlarındandır. Ayrıca biyokıymetlendirme ve yeşil ekonomi konusu ile ilgili çeşitli yayınlar yapmış ve çeşitli çalıştayların gündeminde bu konulara yer verilmiştir. DİĞER Bilindiği üzere tüm uluslararası çevresel örgüt, program, sözleşme ve girişimlerin yürüttüğü çalışmaların ve ilgili süreçlerinin temel fikri dayanağı 1972 Stockholm Konferansı’nda uluslararası hukukta kendine yer bulan “sürdürülebilirlik ilkesidir” ve sürdürülebilirlik ilkesi çevresel, ekonomik ve sosyal politikaların entegrasyonu esasına dayanır. Ayrıca bütünçok taraflı çevresel sözleşmelerin ya metinlerinde geçen hükümlerin ya da taraflar konferansı gibi 21 karar alma organlarında alınan bazı kararların gerçekleşmesi, sürdürülebilir biyolojik çeşitlilik yönetimine dayanmakta olduğundan bu çalışma çıktılarının gerçekleşmesi halinde taraf olduğumuz çok taraflı çevresel sözleşmelerin birçok yükümlülüklerinin yerine getirilmesine katkı verilmiş olacaktır. Bu anlamda, CITES ve RAMSAR gibi küresel sözleşmeler ile BARCELONA, BÜKREŞ ve BERN gibi bölgesel sözleşmeler öne çıkmaktadır. Ayrıca sürdürülebilir biyolojik çeşitlilik yönetimi Avrupa Birliği, Karadeniz Ekonomik İşbirliği ve Ekonomik İşbirliği Teşkilatı gibi çeşitli uluslararası platformların amaçlarındandır. İÇ HUKUK ÇERÇEVESİ KANUN VE YÖNETMELİKLER İç hukuk kapsamında ise başta Türkiye Cumhuriyeti Anayasası olmak üzere; Kara Avcılığı Kanunu, Milli Parklar Kanunu, Orman Kanunu, Hayvanları Koruma Kanunu, Çevre Kanunu, Su Ürünleri Kanunu, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, Turizm Kanunu, Türk Ceza Kanunu, Kabahatler Kanunu, Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu v.b. kanunlar ile Gen Kaynaklarının Korunması Yönetmeliği, Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği, Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği, CITES Yönetmeliği, Alan Kılavuzluğu Yönetmeliği, Etnoğrafik Nitelikli Taşınır Kültür Varlıkları Hakkında Yönetmelik, Geleneksel Bitkisel Tıbbi Ürünler Yönetmeliği v.b. çok sayıda mevzuat sürdürülebilir biyolojik çeşitlilik yönetimi ile ilgilidir. Ayrıca Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Yasa Tasarısı, Taslak Araştırma İzinleri ve Biyokaçakçılık Yönetmeliği, Taslak Hassas Alanların Korunması Yönetmeliği de konuyla ilgilidir. DİĞER MEVZUAT, BELGE VE KURULUŞ KANUNLARI 2007-2013 dönemini kapsayan Dokuzuncu Ulusal Kalkınma Planında çevrenin korunması ve kentsel altyapının geliştirilmesi başlığı altında yer alan 453, 454, 462, 474’ üncü maddeler gereğince; doğal kaynakların koruma ve kullanma koşullarının belirlenmesi, bu kaynaklardan herkesin adil biçimde yararlanmasını sağlayacak şekilde sistemlerin oluşturulması; Uluslararası yükümlülüklerin karşılanması, sürdürülebilir kalkınma ilkelerinin yerine getirilmesi; tarım ve turizm başta olmak üzere, çevreye duyarlı sektörlerde ekolojik potansiyellerin değerlendirilmesi, koruma-kullanma dengesinin gözetilmesi, çevre bilincinin geliştirilmesine yönelik eğitim ve kamuoyu bilgilendirme çalışmalarının yapılması amaçlanmaktadır. 22 Çevreye ilişkin ulusal öncelikleri içeren ikinci belgeAB’ye Entegre Çevresel Uygunluk Stratejisi –UÇES (UÇES-2007 - 2023)”dir. UÇES’de yer alan doğa koruma sektörü bölümüne göre; biyolojik çeşitliliğin korunmasını ve sürdürülebilir kullanımını sağlamak, flora ve fauna ile bunların doğal yaşam ortamlarının muhafaza edilmesi ve geliştirilmesi yoluyla biyolojik çeşitlilik kaybının önlenmesi temel amaçtır. UÇES zengin biyolojik çeşitliliğe sahip olan alanlarda biyolojik çeşitliliğin korunması ve yönetimini desteklemek için pek çok hedef içermektedir. Temel hedeflerden bir tanesi, ABTopluluk Mevzuatının etkin yürütülmesi için kurumsal alt yapı gereksinimlerini belirlemek ve kurumsal kapasitenin güçlendirilmesi için personelin eğitilmesidir. 16.01.2004 tarih ve 25348 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren mülga Çevre ve Orman Bakanlığı Merkez Teşkilatının Görevleri, Çalışma Esas ve Usulleri Hakkında Yönetmeliği Madde 37 (a) bendinde “Ulusal mevzuat ve uluslararası koruma sözleşmeleri kapsamında belirlenen yörelerdeki tavsiye, ilke ve prensipler çerçevesinde koruma ve kullanma esaslarını tespit etmek ve yeni düzenlemeler yapmak”, (g) bendinde ise “Uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan yükümlülükler ile Avrupa Birliği mevzuatına uyum çalışmalarını yerine getirmek, uluslararası gelişmeleri takip etmek, Sözleşmenin gerektirdiği çalışmaların yapılmasını sağlamak için kurum ve kuruluşlar arasındaki koordinasyonu gerçekleştirmek” mülga Çevre ve Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nün başlıca görevleri arasındadır. Bu görev yetkisi, 04.07.2011 Tarih ve 27984 (Mükerrer) sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 648 Sayılı Orman Ve Su İşleri Bakanlığının Teşkilat Ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 8. Maddesi ile Orman ve Su İşleri Bakanlığı’na devredilen DKMP Genel Müdürlüğü’nde de devam etmektedir. Ayrıca “biyoteknoloji çalışmaları”, “biyolojik çeşitlilik ve ekosistem hizmetlerinin envanteri ve sürdürülebilir yönetimi konusunda araştırmalar yapmak”, “doğa koruma politikalarını belirlemek” ve “sektörel entegrasyon çalışmaları” gibi doğrudan sürdürülebilirlik ile ilgili konular, Doğa koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü'nün yeni yapılanmasındaki görevleri arasında yer almaktadır. Konuyla ilgili iki esas belge olan ve Doğa koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğünce hazırlanan “Ulusal Biyoçeşitlilik Stratejisi ve Eylem Planı” ile “Türkiye için Natura 2000 Uygulama Stratejisi” hedeflerine ulaşılması için de sürdürülebilir biyolojik çeşitlilik yönetimi tesis edilmelidir. Konuyla ilgili olan diğer bir belge olarak Uzun Devreli Gelişim Planları’daörnek verilebilir. 23 GEN KAYNAKLARININ MEVCUT DURUMU Türkiye, biyolojik çeşitlilik ve genetik kaynaklar yönünden çok özel bir konumda bulunmaktadır. Bitki genetik kaynakları bakımından Türkiye dünyanın en zengin ülkelerinden biridir. Bu zenginliğin sebepleri aşağıda verilmiştir. • Bitkisel çeşitlilik ve orijin merkezlerinden Akdeniz ve Yakın Doğu Merkezleri Türkiye’de örtüşmektedir ve pek çok kültür bitkisinin genetik çeşitlilik merkezi için anavatan durumundadır. • Pek çok türün geniş değişim gösterdiği 5 mikro-gen merkezi Türkiye’de bulunmaktadır. • Türkiye, farklı bitki coğrafya bölgelerine sahiptir. Bunlar Avrupa-Sibirya, Akdeniz ve İran-Turan bölgeleridir. Bu bitki coğrafya bölgelerinin Türkiye üzerinde bulunması bitkisel biyoçeşitliliği zenginleştirmiştir. • Türkiye aynı zamanda topoğrafya, iklim ve jeomorfolojik yönden geniş çeşitlilik göstermesinin doğal sonucu olarak, habitat tipleri yönünden de zengindir ve bu durum, bitki türlerinin sayısına ve endemizm oranına da yansımıştır. • Anadolu üç ana kıta karasının kesim noktasında ve tarihi göç yolları üzerinde yer almaktadır. Bu konumu nedeniyle tarih boyunca değişik medeniyetlere ev sahipliği yapmış, Anadolu bu medeniyetlerin katkısıyla da biyolojik çeşitliliğini artırmıştır. Türkiye'nin flora zenginliği, bitkilerin çeşitli amaçlarla kullanılabilmesi için önemli bir kaynak oluşturmuştur. Ülkemizdeki birçok bitki türü gıda, tıbbi, endüstriyel ve odun hammaddesi olarak kullanılmaktadır. Ülkemizde şimdiye kadar tespit edilen yaklaşık 4000 tanesi endemik olmak üzere 12.000 civarında bitki türü ve alt türü vardır. Sahip olduğumuz biyolojik çeşitlilik ve genetik kaynaklardaki çeşitliliğin, çevresel ve diğer baskılarla genetik erozyona uğramadan ve kaybolmadan korunması, bitkisel üretimin sürdürülebilirliği ve biyolojik çeşitliliğin yönetimi bakımından son derece önemlidir. Bu amaçla sürvey, toplama, muhafaza (exsitu, in situ ve çiftçi şartlarında muhafaza, in vitro muhafaza ve ultra soğuk muhafaza), morfolojik ve moleküler karakterizasyon, materyal değişimi, dokümantasyon, değerlendirme, kullanım, ekonomiye entegrasyon, ulusal ve uluslararası işbirlikleri, biyoçeşitlilik ve genetik kaynaklarla ilgili teknokratik politikaların oluşturulmasına devam edilmektedir. Ancak bu çalışmaların bu Şûrada önerilen Milli 24 Biyolojik Çeşitlilik ve Biyoteknoloji Enstitüsünce daha organize bir şekilde yapılması gerekmektedir. 2.2 Doğa Koruma ve Sektörel İlişkiler Sanayileşmesini tamamlayan gelişmiş ülkelerin uluslararası gündeme taşıdığı “sürdürülebilir kalkınma” kavramı beraberinde çevrenin korunması ve doğal kaynakların bilinçli kullanımı gibi kaygıları da beraberinde getirmiştir. Bu kaygıların ürünü olarak ortaya çıkan politika ve programlar, çevre için ayrılan fonlar, uluslararası sözleşmeler, hukuki açıdan bağlayıcı düzenlemeler ve caydırıcı yaptırımlar, birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de “çevre ve doğal kaynaklar” konusunu gündeme taşımıştır. Doğa ve yaban hayatının korunmasını konu alan ulusal düzeyde ilk yasal düzenlemeler 1937 yılında çıkarılan 3116 ve 3167 Sayılı Kanunlardır. Orman Umum Müdürlüğü kuruluşusonrasında,1967 yılında Orman Bakanlığı kurulmuştur.Çevre Genel Müdürlüğü’nün (1984)kurulmasıyla devam eden süreç, Çevre Müsteşarlığı (1989), Çevre Bakanlığı (1991) olarak devam etmiş ve yaklaşık 10 yıllık bir sürenin sonunda Çevre ve Orman Bakanlığı (2003) olarak yeniden yapılandırılmıştır. Diğer yandan tüm bu gelişmeleri hızlandıran ve ülkemizde “çevre-doğa-doğal kaynak” konularının yankı bulmasını sağlayan lokomotif süreçler 1992-1996 Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi ile başlamış, 2005 AB Tam üyelik için müzakerelerin başlaması ile hızlanmış ve2009 Çevre Faslı’nın Açılması (AB Direktifleri Uyum süreci) ise ülkemiz için bir dönüm noktası olmuştur. Kalkınma Planlarına biyolojik çeşitliliğin entegrasyonu, konuyla ilgili yasal düzenlemelerin güncellenmesi ve güçlendirilmesi bu sürecin önemli kazanımlarından olmuştur. Yaklaşık 8 yıl sonra ise yeniden bir yapılanma gerçekleştirilmiş ve 2011 yılında Orman ve Su İşleri Bakanlığı ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olarak ayrılmıştır. Doğa koruma faaliyetlerinden ve politikalarından birinci derecede Orman ve Su İşleri Bakanlığı sorumlu olmakla birlikte, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile müşterek çalışmalar gerçekleştirilmektedir. En son olarak da doğa koruma mevzuatını diğer düzenlemelerden ayırmak, geniş ve ayrıntılı olarak ele alabilmek için “Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu” Çalışmaları süreci devam etmektedir. 25 Doğa korunmasını konu alan uluslararası düzeydeki çalışmalar Stockholm Konferansı (1972), Brutland Raporu (1986), Rio Zirvesi’nin (1992) yansımaları ülkemizin doğa koruma politikalarını güçlendirilmesinde ve kurumsallaşmasında ilk adımlar olmuştur. 2.3.Tür Koruma ( Yabani) Ülkemizin zengin biyolojik çeşitliliği ulusal mevzuat ve uluslararası sözleşmeler (Bern, Barselona, Bükreş, Biyolojik Çeşitlilik, CITES Sözleşmeleri vb.) kapsamında ilgili Bakanlık, kurum, kuruluş, üniversiteler, sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği halinde yapılan çalışmalarla korunmaktadır. türlerle ilgili genel bilgiler Damarlı Bitkiler (Kibritotları, Eğreltiler, Açık Tohumlular, Kapalı Tohumluluar: yaklaşık 9753 tür, bunların 3035’i endemik. Endemiz oranı %31.12; Tür ve türaltı kategoriler (alttür ve varyete) ile birlikte toplam takson sayısı yaklaşık 11466, bunların 3650’si endemik. Endemizm oranı % 31.82 (Davis 1965-1985; Davis et al.1988; Güner et al. 2000). Son yıllarda keşfedilen çok sayıdaki yeni türün hemen hemen hepsi tehlike altındar. Türkiye Bitkileri Kırmızı Kitabı (Ekim ve ark. 2000) ve keşfedilelen yeni türlerden elde edilen populasyon ve dağılış kayıtlarına göre verileri güncellemeye devam etmekteyiz. Türkiye’deki tür ve türaltı düzeydeki 11466taksonun 3650’si endemiktir. Güncel bilgilerimize göre endemiklerin 2370 tanesi tehlike altındadır. Bunların 1058’i CR, 686’sı EN ve 626’sı VU kategorisindedir. Ayrıca DD kategorisinde yetersiz verili 149 endemik taksonun çoğunun tehlike altında olduğu da aşikardır. Karayosunları: 672 tür; alttür ve varyetelerde dahil 813 taksondur (Erdağ ve ark. 2010; Uyar ve ark. 2012). Ciğerotları: 167 tür; alttür ve varyetelerde dahil 172 taksondur (Özenoğlu ve Keçeli 2009; Erdağ ve ark. 2010).(Erdağ ve ark. 2010; Uyar ve ark. 2012). Likenler: Tür ve türaltı düzeyde yaklaşık 1200 taksondur (Aslan ve Yazıcı 2006). 26 Makromantarlar: 2275 tür bulunmaktadır (Sesli andDenchev 2009). Günümüzde mantarlar bitkiler ve hayvanlardan ayrı alem olarak değerlendirilmektedir. Algler: Tür ve türaltı düzeyde yaklaşık 4000 taksondur (Gönülol ve ark. 1996, Aysel 2005, Taşkın ve ark. 2008).(Özenoğlu ve Keçeli 2009; Erdağ ve ark. 2010).(Erdağ ve ark. 2010; Uyar ve ark. 2012). Asli orman ağaçlarımızdan Karaağaç cinsi (Ulmusspp.), Karaağaç ölümü hastalığı nedeniyle Avrupa ve Kuzey Amerika’da olduğu gibi ülkemizde de yok olma tehlikesiyle karşı karşıya gelmiştir. Bu hastalık yaygın bir şekilde ilk olarak ortaya çıktığı Hollanda’da 1921 yılında tanımlanmıştır. Ülkemizde 1940 yılında İstanbul Bahçeköy’de tespit edilmiş ve ardından karaağaç yayılış alanlarının tamamında rastlanmıştır. Hastalık ülkemizde yetişen karaağaçlardan özellikle Ulmusminor ve U. glabra türlerinde yıkıma neden olmuştur. (Selik, 1986). U. glabra en geniş yayılışa sahip olduğu Trabzon Maçka Altındere Vadisi ve civar ormanlarda (Anşin, 1976) yok olmuş veya çok nadir bulunur hale gelmiştir. Bu ağaç türlerinin, ormanlarda kalıntı halinde bulunan fertlerinden çeşitli üretim teknikleri ile ede edilecek fidanlar kullanılarak, eski alanlara yeniden yerleşmesi sağlanabilir. Ayrıca, uzak alanlar arası yapay tozlaşmanın ürünü tohumlarla tür içi değişkenlik oluşturulabilir. Benzer şekilde yakın yıllarda Şimşir bitkisi, Buxsussempervirens L.( Buxales: Buxaceae) türümüz çok büyük bir tehdit ve yok olma tehlikesi altında bulunmaktadır. Şimşir kavrukluğu hastalığının neden olduğu bu tehdidin etmeni Cylindrocladiumbuxicola ve Volutellabuxi olan iki ayrı mantar türüdür. C. buxicola ilk olarak 1990’ların ortasında İngiltere’de fark edilmiş ve 2002 yılında şimşir kavrukluğu hastalığının etmeni olan yeni bir mantar türü olarak kabul edilmiştir (Henricot, 2003). Hastalığın kökeni bilinmemektedir. V. buxi uzun zamandan beri bilinmekte ise de, yeterince araştırılmamıştır. Sonuçta, ülkemizde U. glabra ve B. semprvirenstürleri, doğadaki yok olma tehdidine karşı kalıtsal çeşitlikleri korunacak şekilde herbaryum veya botanik bahçelerinde yetiştirmeye alınmalıdır. Tehdit altında olan büyük memeli türlerimizden biri, Anadolu yaban koyunu ya da Anadolu muflonu, OvisgmelinianatolicaValenciennes, 1856 (Artiodactyla: Bovidae), evcil koyunların atası olarak bilinen Türkiye'ye özgü bir türdür. Anadolu Yaban Koyununun tipik yaşama ortamı, bozkırla ormanın birbirine yaklaştığı, kurak ve yumuşak hatlı tepelerdir. Otlar, baklagiller ve yer altından kazarak çıkardıkları yumrularla beslenirler. 1966`da sayıları 100'ün altına düşünce, son görüldükleri yer olan Konya Bozdağ'da, 42 bin hektarlık bir alan, Bozdağ 27 Yaban koyunu Koruma ve Üretme Sahası ilan edilerek koruma altına alınmışlardır. Kış aylarında yaşadıkları beslenme güçlükleri yanında genetik çeşitliliğin düşük olması ve son yıllarda ortaya çıkan paratüberküloz hastalığının etkisiyle önemli bir tehdit altında bulunmaktadırlar. Karaman ve Nallıhan’a yeni yerleştirmeler yapılmış, bunlardan sadece Nallıhan’daki 100 bireyin iyi durumda olduğu bildirilmektedir. Alageyik, Dama dama L., türünün dünyada bilinen tek yerli populasyonu sadece Türkiye’de, Antalya’nın Düzlerçamı mevkiinde bulunmaktadır. Türkiye’deki alageyik varlığını korumak için yapılan ilk girişim, 1957 yılından itibaren uygulamaya konan av yasağıdır. Yasağa rağmen alageyik sayısındaki azalma sürmüş ve bunu önlemek için 1966 yılında Düzlerçamı’nda 1750 ha’lık bir “Alageyik Koruma ve Üretme Alanı” ayrılmıştır. Bu tarihte 9 adet olarak belirlenen alageyiklerin sayısında artış olmuş ve bunların bir kısmı 1970 yılında kurulan 30 ha genişliğindeki çevrili üretme alanına alınmıştır. Daha sonraki yıllarda buradan alınan ve Gökova, Ayvalık ve Çatalan yörelerine salınan bireylerin hepsi 10-15 yıl içinde ölmüş veya kaybolmuştur (Turan, 1990). Düzlerçamı’nda çevrili alanında ve bunun dışında yaşayan geyiklerde 1990’lı yıllarda yeniden belirgin kayıplar meydana gelmiştir. Çevrili alanındaki yüksek ölümlerin nedenin kendilenme ve yanlış beslenme olabileceği yargısıyla, yaklaşık 430 ha’lık bir alan telle çevrilerek, çevrili alan içinde ve dışındaki bireyler bu yeni alan içine alınmıştır. Düzlerçamı’nda yaşayan 200 civarındaki son alageyiklerin sayısı alınan önlemlere rağmen azalmaya devam etmiştir. Bölgedeki korumanın yetersiz kalması, kaçak avlanma, başıboş köpekler ve yaban hayvanlarının saldırıları gibi nedenlerle alageyiklerin nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Son olarak, Dilek Yarımadasının coğrafi koşullarının uygun olması, alana giriş ve çıkışların kontrol altında tutulması, kaçak avcılığın hiç olmaması, büyük memelilerin yaşaması için uygun koşullara sahip olması nedeniyle, Düzlerçamı’ndan alınacak 50 alageyiğin, bu Milli Parkın batı bölgesinde ayrılan bir alana yerleştirilmesi ve iki aylık uyum sürecinden sonra doğaya salınması kararlaştırılmıştır. Bir türün nesli tükenme tehdidi altında bulunan bir bölgedeki populasyonunun varlığını korumak ve sürdürmek, çoğu kez, o bölgeye yeni bireylerin salınması ile mümkün olmaktadır. Düzlerçamı alageyik populasyonuna Avrupa ülkelerindeki populasyonlardan birey aktarılması, bu yolla sonuç alınabilecek bir düşünce olarak değerlendirilmelidir. Yarı evcil bir hayvan olan Kıl keçisinin Türkiye’deki sayısı 1980’lerde 15 milyon dolayında iken, 2003 yılında bu sayı 6 milyona düşmüştür. Kıl keçisinin ormanlar üzerindeki olumsuz etkilerini bertaraf etme adına yakın geçmişte Çevre ve Orman Bakanlığı’nın “Keçi Zararlarının Azaltılması Eylem Planı” ile bu sayının 2012 yılında 2 milyona indirilmesi 28 hedeflenmiş, ancak bu karara çeşitli çevrelerden önemli itirazlar olmuştur. Doğal koşullarda kendi varlığını sürdürebilen bu hayvanın nadir bir besin kaynağı olduğu ve olası bir besin kıtlığında ülkemiz için bu alanda önemli bir güvence olabileceği savunulmuştur. Keçi yetiştiriciliğinin geliştirilmesi, keçi yetiştiriciliği ile uğraşan çiftçilerin dirliği kadar, iç pazar gereksinmelerinin karşılanması ve dışsatım olanaklarının iyileştirilmesi bakımından da önemlidir. Bu bağlamda, AB ülkelerinin hayvansal üretim dengelerine bakıldığında, sığır ürünleri bakımından genel olarak fazlalığın, buna karşılık koyun ve keçi ürünleri açısından önemli düzeylerde açıklıkların olduğu göze çarpmaktadır. Diğer yandan keçinin özellikle ılıman ilklim kuşağının ve ekosisteminin bir parçası olduğu unutulmamalıdır. Bu nedenle gelecekte ortaya çıkması olası küresel ilklim değişikliklerine karşı, korunması gereken en uygun gen kaynaklarından biridir. Diğer yandan, tümleşik bir ekosistem yönetiminde, sistemin tüm doğal bileşenlerinin varlığının dikkate alınması kaçınılmaz bir gerekliliktir. Geçmişte daha fazla sayıda tür ve daha kalabalık populasyonlarla aynı ekosistemleri kullanan bu hayvanların, mevcut sürü büyüklükleri ile oluşturabilecekleri olumsuzlukların, insanların doğal kaynak kullanım tarzı ile ilintili olarak geliştiği gerçeğinden hareketle, Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından “Ormanlarda ve orman içinde bulunan otlak, yaylak ve kışlaklarda hayvan otlatılmasına ilişkin usul ve esaslar hakkında yönetmelik” yayımlanarak, keçilerin ormanda otlatmasının önündeki yasak, “palanlı uygulamalarla” kaldırılmaya çalışılmaktadır. Sağlıklı sulak alanların göstergesi olan Su samuru (Lutra lutra L.)’nun geçmişte ülkemizde geniş bir yayılış alanın olduğu bilinmektedir. Ancak, son 50-60 yıllık süre içinde akarsularda balık stoklarını etkileyen çeşitli düzenlemeler, barajlar, akarsu vejetasyonunun kaldırılması, orman alanlarının açılması, yol yapımı, yapılaşma ve altyapı çalışmaları yanında evsel ve endüstriyel atıkların akarsulara bırakılmasının neden olduğu habitat kayıpları nedeniyle azalan popülasyonları çok yerde tehdit ve yok olma tehlikesi altındadır. Balık stoklarının azalması, su samurlarının geceleri balık yakalamak için akarsularda kurulmuş balık havuzlarına yönelmelerine ve öldürülmelerine neden olabilmektedir. Su samuru ülkemizde koruma altındadır, ancak özel olarak korunduğu alan ya da alanlar mevcut değildir. Su samuru ve yaşama alanları, bu hayvanın varlığını sürdürebilen popülasyonlarının, önceden yaşadığı alanlara yeniden yayılmasına olanak verecek şekilde ödün verilmeden korunmalıdır. Kırmızı orman karıncası, Formica rufa L., Türkiye de Marmara, Karadeniz bölgeleri ile Kütahya Gediz Murat dağı ve hatta güneyde Isparta Senirkent ormanlarına uzanan genişe bir yayılışa sahiptir. Formica rufa grubu karıncalardan, zararlı orman böceklerine karşı biyolojik 29 mücadelede yararlanmak için araştırmalar ve uygulamalar yürütülmektedir. Bu çalışmalar sonunda orman karıncalarının yayılış alanlarının dışına çıkarılabilecekleri ve götürüldükleri yerlere uyum sağlayabilecekleri anlaşılmıştır. Kırmızı orman karıncası kolonilerinin transplantasyonu, ekolojik dengenin korunmasına uygun, az masraflı bir zararlı mücadele yöntemi olarak değerlendirilmektedir. Transplantasyonda, isabetli yer seçimi yapılması ve tekniğine uygun çalışılması durumunda başarı sağlanabilmektedir. Ancak 1000-2000 metre rakımlara uyum sağlayabilen karıncaların daha düşük rakımlı ormanlık alanlara uyumları konusunda yeterince kapsamlı ve uzun soluklu araştırmalar yoktur. Önemli harcamalar yapılarak yürütülen bu mücadele çalışmalarında, karınca yuvaları, daha çok yaşadıkları doğal yayılış yükselti kuşağının altındaki orman alanlarına yerleştirilmektedir. Bugün yaygın olan bu türün bu uygulamalar neticesinde zarar görmesi de söz konusu olabilir. Sonuçta, taşınan kolonilerin, yeni yerlerindeki durumları ve akıbetleri çok iyi izlenmeli ve doğal olarak yaşadıkları ekosistemin zorlamamasına azami özen gösterilmelidir. Dünya Doğayı Koruma Birliği'nin (IUCN) Küresel Ölçekte Tehlike Altındaki Türler Listesi'nde, Türkiye'de yok olmak üzere, tehlike altında ve hassas kategorisinde toplam 134 hayvan türü ve alt tür bulunmaktadır. Akdeniz foku, Nil kaplumbağası, Toros kurbağası, kelaynak, ince gagalı kervan çulluğu, dikkuyruk ördek, sürmeli kız kuşu gibi türlerimiz yok olma tehlikesinde ve yaban koyunu, alageyik, yabani eşek, pars, Hatay ceylanı, kursaklı ceylan, sırtlan, saz kedisi, orfoz, deniz kaplumbağası, küçük sakarca kazı, imparator kartalı, toy ve uludoğan gibi türlerimiz ise tehlike altındadır. Bozkırları, ormanları, akarsuları, gölleri, yüksek dağları ve üç tarafını çeviren denizleriyle Türkiye, yaklaşık 468 kuş türüne ev sahipliği yapmaktadır. Bu haliyle Türkiye, Avrupa ülkelerinin toplamından daha fazla türe ev sahipliği yapan bir ülkedir. Bu coğrafyada tehlike altında olan kuşların sayısı 30'a ulaşmakta ve 13 kuş türü yok olmak tehdidi ile karşı karşıya bulunmaktadır. Sanılanın aksine, avcılık, ülkemizde veya herhangi bir ülkede kuşlar için ilk sırayı alan bir tehdit değildir. Bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kuşların neslini tehdit eden başlıca etkenler yaşam alanlarının parçalanması, bozulması ve yok olması, avcılık, yabancı türlerin getirilmesi, yaban hayvanlarının uluslararası ticareti ve çevre kirliliğidir. Ülkemizde nesli tehlike altında olan bitki ve hayvanları sayısı/yoğunluğu, yayılış alanları ile habitat kayıpları ve başlıca tehdit unsurları güvenilir envanter teknikleri kullanılarak sağlıklı bir şekilde belirlenmelidir. Yaşam alanlarındaki her türden bozulmalar, nedenleri ile birlikte araştırılmalı, iyileştirme yolları ve uygulama olanakları ortaya konmalıdır. İnsanlara, yaban hayvanlarından zarar görmeden birlikte yaşamanın yolları ve yöntemleri öğretilmeli, bunun 30 için pilot uygulamalar geliştirilmelidir. Yaban hayatından sorumlu işlerde çalışan personelin bilgi ve deneyimi eğitim programları ve teknik geziler düzenlenerek artırılmalıdır. Yaban hayvanlarına zarar vermeden, çeşitli ürünlerden onları uzak tutan veya onlara erişmelerini engelleyen sistemler geliştirilmeli, uygulama örnekleri yaygınlaştırılmalıdır. Örneğin, Kangal köpekleri, küçükbaş hayvan sürülerine saldırdıkları için öldürülen leopar gibi hayvanların sürülere saldırmasını önleyecek caydırıcı bekçiler olarak görev yaptıkları Afrika ülkelerine götürülmüşlerdir. TÜRKİYE İÇSU BALIKLARI VE TEHDİTLER Türkiye, yağışlı iklime sahip Avrupa kadar olmasa da yarı kurak iklim kuşağında yer almasına rağmen azımsanmayacak içsu kaynaklarına sahiptir. Türkiye’nin içsu varlığı, 177000 km akarsu ağı, 300‘den fazla büyüklü küçüklü göl, 673 adet baraj gölü ve 2000 civarında gölet olarak ifade edilmektedir (DSİ, 2010). İçsularımız tür çeşitliliği bakımından azımsanmayacak bir potansiyele sahiptir. Kuru (2004) Türkiye içsularında26 familyaya ait 236 tür ve alttürün yaşadığını bildirmektedir. Küçük (2006), bu 236 takson içinde 8 familyaya ait 42 tür ve 28 alttürün ülkemiz için endemik olduğunu rapor etmektedir. Bu taksonların %58.5’iCyprinidae, %14.3’ü Cobitidae, % 10’u Cyprinodontidae, % 8.6’sı Balitoridae, % 2.8’i Salmonidae % 2.8’i Gobiidae, % 1.5’i Clupeidae ve % 1.5’i Petromyzontidaeuyeleri ile temsil edilmiştir. Endemizm düzeyi en yüksek familyalar Cyprinodontidae (%78), Cobitidae (%62) ve Cyprinidae (%32)’dir. Endemik taksonların; Beyşehir Gölü havzası (10 takson), Büyük Menderes Nehri havzası (8 takson), Antalya havzası (7 takson), Burdur havzası (6 takson), Eber, Akşehir ve Çavuşçu gölleri (5 takson), Kızılırmak ve Sakarya nehir sistemleri (5 takson), Gediz Nehri ve Marmara Gölü (5 takson), Küçük Menderes çevresi (4 takson), Eğirdir Gölü (3 takson), Tuz Gölü Havzası (3 takson), Hazar Gölü havzası (3 takson), Seyhan ve Ceyhan nehirleri (3 takson) ve Van Gölü Havzası’nda (2 takson) yoğunlaştığı belirlenmiştir (Küçük 2006; Sarı 2012). Türkiye’de tek nokta endemiği olarak değerlendirilen 18 içsu balığı türü tanımlanmıştır. Bu anlamda en zengin alanlar Sakarya Deltası (10 takson), Beyşehir Gölü (9 takson) ve Altınözü Tepeleri’dir (9 takson). Akdeniz ve İç Anadolu bölgeleri içsu balıkları açısından küresel ölçekte büyük önem arz etmektedir. Marmara ve Karadeniz bölgeleri ise bölgesel ölçekte önemli alanlar olarak değerlendirilmektedir (Eken ve ark., 2006). 31 Türkiye içsu balıkçılığı ile ilgili insan kaynaklı sorunlar, oldukça geniş bir yelpazeyi oluşturmaktadır. Bu sorunların bir kısmı doğal nedenlere bağlı ve idari sorunlarla birleştiğinde negatif çarpan etkisi oldukça büyük açmazlara neden olabilmektedir. İnsan kaynaklı sorunlar aşağıdaki gibi sıralanabilir: • Sulak Alanlar ve Bazı Sığ Göllerin Kurutulması • Baraj, Gölet ve Nehir Tipi Hidro Elektrik Santralleri • Balıklandırma, Yetiştiricilik ve Ekzotik Türler • Yol, Köprü İnşaatları ve Çeşitli Su Alma Yapıları • Kum Çıkarma • Taşkın Önleme ve Dere Islah Çalışmaları • Kirlilik ve Ötrofikasyon • Tarımsal Sulama • İllegal Avcılık Yöntemleri • Aşırı Avcılık • Erozyona Bağlı Seller Barajlar, akarsular üzerinde enerji, sulama veya taşkın önleme amaçlı olarak inşa edilen büyük su yapılarıdır. Ancak barajlar inşa edilirken yapılmayan balık geçitleri yüzünden, barajlar üzerinde kuruldukları akarsulardaki içsu balıkları açısından kabusa dönüşmektedir. Örneğin Türkiye’nin en büyük barajı olan Atatürk Barajı inşa edildikten sonra, baraj yapılmadan önce o bölgede bulunan 8 tür içsu balığı artık görülmemektedir (Şevik 1998). Diğer taraftan barajlarda yapılan karnivor türlere yönelik yetiştiricilik faaliyetleri esnasında doğal ortama kaçan balıklar, ortamdaki doğal türler üstünde predetasyon baskısı oluşturmaktadır. DSİ verilerine göre Türkiye’de halen 673 adet baraj ve 2000 civarında gölet bulunmaktadır. Bu rakamları planlanan, proje aşamasında olan ve inşa halinde olanlar dahil değildir. Türkiye’de Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın 2010 yılı verilerine göre nehir tipi HES olarak planlanan 1700’den fazla HES’nin 136 adedinin temeli atılmış ve 45 adedi işler durumdadır. Bu durum bize Türkiye’de içsu balıkçılığının insana bağlı sorunları kapsamında en önemli sorunun barajlar, göletler ve nehir tipi HES’ler olduğunu göstermektedir. Özellikle baraj ve nehir tipi HES’lerden akarsu yataklarına bırakılan su miktarları ile ilgili çok büyük sorunlar yaşanmaktadır. Eskiden barajdan akarsu yatağına bırakılacak su miktarı, insan 32 ihtiyaçları göz önüne alınarak belirlenirken yaşanan kötü tecrübeler sonucunda, bu miktar günümüzde “ekolojik ihtiyaçlar” dikkate alınarak planlanıyor. Diğer bir ifade ile eskiden “akarsu yatağında ne kadar su kalmalı” olarak sorulan soru, günümüzde “minimum ekolojik akış oranı ne olmalı” şekline dönüşmüş durumdadır (Bovee ve ark. 1998; Stalnaker ve ark., 1995). Minimum ekolojik akış oranı, sucul yaşamın (omurgasızlar, balıklar, sucul sinekler, bitkiler, vb) zarar görmeden normal yaşamını devam ettirebileceği su debisi anlamında kullanılmakta olup, tek bir ölçüsü yoktur. Sucul yaşam; akarsuyun debisi, hızı, akarsu yatağının geometrisi, iklim gibi birçok biyolojik ve çevresel faktöre bağlı olarak değişmektedir. Her bir akarsu yatağında şekillenmiş olan sucul yaşam, asırlardır tekrar eden çevresel şartlara uyum sağlamış dinamik bir yapıdır. Bir çok araştırıcı, minimum ekolojik akış oranını belirlemeye yönelik bir çok metot geliştirmiştir (Richter ve ark. 2003). Bu metotların hepsi ya uzun yıllar toplanmış akış değerlerini ya hidrolojik yaklaşımları veya habitat yaklaşımlarını esas almaktadır. Tüm metotlarda minimum ekolojik akış oranı belirlenirken, o akarsuda besin zincirinin üst halkalarında yaşayan, seçici habitat talebine sahip alabalık gibi indikatör türlerin ihtiyaçları dikkate alınmaktadır. Ne yazık ki Türkiye’de bu yaklaşıma göre “minimum ekolojik akış oranı” veya ülkemizde yaygın kullanımı ile “can suyu” hesaplanmış akarsu sayısı iki elin parmaklarını geçmeyecek kadar azdır (Sari ve ark. 2003). Her bir akarsu için can suyu miktarı mevsimsel ve sahip olduğu sucul ekosistemin hassasiyetleri göz önüne alınarak hesaplanmalı ve akarsular üzerinde yapılacak her türlü müdahalede bu hesaplamalar dikkate alınmalıdır. Balıklandırma, aslında çok masum niyetlerle ancak ekolojik yaklaşımdan yoksun olduğu için sonunda felakete dönüşen, çoğu zaman devlet eliyle yapılan bir faaliyettir. Balıklandırmanın “ekonomik önemi yüksek” türleri ortamda çoğaltarak balıkçıya para kazandırmak veya yeni bir baraj gölü yapıldığında balıklandırma ile içsu balıkçılığı sektörünü o habitatta güçlendirmek gibi iki temel yaklaşımı vardır. Oysa ekolojik anlamda “değerlilik” kavramı subjektif bir yaklaşımdır. Balıkçıya para kazandırmayı amaçlayan iyi niyetli bu girişimler, ortama salınan (introduced) balıkların çoğu zaman karnivor hatta predetör türler olması yüzünden, doğal balık faunasının kaybolması ile sonuçlanır. Türkiye’de Eğirdir Gölü örneği ile sık sık dile getirilen bu durum, sadece Eğirdir Gölü’nde kalmayıp göller bölgesindeki hemen hemen tüm göller ile Akdeniz ve İç Anadolu’da yer alan baraj göllerinde de ciddi zarara ve ekonomik kayıplara neden olmuştur (Gündoğdu, 2010). Sudak balığına yem olması için daha önce yaşamadığı içsu kaynaklarına taşınan ve son yıllarda avcılık rakamları hızla yukarıya doğru tırmanan gümüş balığının durumu, sudaktan yeterince ders alınmadığının 33 başka bir örneği olsa gerek. Çetinkaya (2006), Türkiye sularına bugüne kadar 25 adet egzotik tür girdiğini, bunlardan 5 türün artık görülmediğini bildirerek yerli olup stoklamalara konu olan 15 türün varlığından bahsetmektedir. İçsularda yapılan alabalık yetiştiriciliği, balıklandırma olmasa da sonuçları itibarıyla balıklandırmaya benzer etkilere sahip bir durumdur. Yetiştiricilik tesislerinden doğal ortama kaçan gökkuşağı alabalıkları, bulundukları ortamlarda omnivor ve herbivor türler üstünde beslenme baskısı oluşturduğu gibi, doğal alabalığın bulunduğu habitatlarda bu tür ile rekabete girmektedir. Her iki durumda da gökkuşağı alabalığının sonradan dahil olduğu içsularda doğal tür çeşitliliğini tehdit etmektedir. Bu yüzden gökkuşağı alabalığı yetiştiriciliği tesisleri planlanırken doğal ortama kaçışları engelleyecek sistemlerin dikkate alınması gerekmektedir. Diğer taraftan yaygın adıyla havuz balığı olarak bilinen (Carassius sp.) balıklar, Türkiye’de yürütülen balıklandırma çalışmaları esnasında Kura Nehri’nden, Nazik Gölü’ne kadar hiç olmaması gereken yerlere taşınmıştır. Sıcak su balığı olarak bilinen bu balıklar, Doğu Anadolu gibi yaklaşık 7 ayı kış olarak geçen bölgelerde büyüyememekte, yöre insanı tarafından tüketimde tercih edilmemekte, ancak sazanla aynı habitatı ve aynı besinleri tüketmesi yönüyle sazan popülasyonlarına zarar vermektedir. 3. KAYDEDİLEN GELİŞMELER 3.1. Sürdürülebilir Biyolojik Çeşitlilik Yönetimi DKMPGM’nin geçirdiği yeni yapılanmada politika oluşturma ve sektörelentegrasyonu müstakil birer iş olarak ele alıp bunlar için münhasır şube müdürlükleri kurması (Politika ve Programlar Şube Müdürlüğü ve Sektörel Entegrasyon Şube Müdürlüğü) ile mülga Biyolojik Çeşitlilik ve Gen Kaynakları Şubesini Biyolojik Çeşitlilik Daire Başkanlığına çevirmesi, sürdürülebilir biyolojik çeşitlilik yönetiminin idari çerçevesi adına ciddi bir gelişmedir. Böylece RIO Sözleşmelerine ismini veren üç temel doğa koruma üst çatısı olan iklim, çölleşme ve biyolojik çeşitlilik konularıülkemizde ilki ÇŞB ve son ikisi OSB’da olmak üzere birer Daire Başkanlığı düzeyinde temsil ediliyor hale gelmiştir. Şimdi bu üç dairenin sinerjik çalışmasının tesisi gerekmektedir. Ayrıca Biyolojik Çeşitlilik Dairesi altında Biyoteknoloji Şube Müdürlüğünün kurulması da DKMPGM’nin biyolojik çeşitliliğin esas kullanım alanı olan biyoteknolojiye ve esas tehdit unsuru olan biyokaçakçılık konusuna daha kurumsal eğilmeye başladığını göstermesi 34 itibariyleönemli bir ilerlemedir, diğer taraftan DKMPGM CITES kapsamındaki türlerin kaçakçılığı için uzun yıllardır çalışmalar yapmaktadır. Gümrük personeli ve kolluk kuvvetlerine verilen CITES ve biyokaçakçılık eğitimleri ilerlemedir. Ancak modern doğa korumacılığın Türkiye’de gerçekten tesisi için şimdi yapılması gereken doğa korumanın ekonomik ve sosyal fizibilitesini ve böylece politik fizibilitesini yani politik anlamda tercih edilebilirliğini arttırmaktır. Bu kapsamda yapılması gereken ise hem biyolojik çeşitliliği yüksek katma değerlerle ekonomiye kazandırma çalışmaları yürütecek olan hem de koruma çalışmalarına bilimsel altlık hazırlayacak olan yarı bilimsel yarı bürokratik bir yapıda Milli Biyolojik Çeşitlilik ve Biyoteknoloji Enstitüsü’nün kurulmasıdır.DKMPGM’ninEnstitüden gelen bilimsel dayanaklara istinaden üreteceği doğa koruma politikalarının makroekonomi ve sektörelentegrasyon politikaları ile kırsal kalkınma başta olmak üzere sosyal politikalara entegre hale getirilmesi, hatta doğa korumanın kendisinin karlı bir ekonomik sektöre dönüştürülmesi ve sosyal politika aracı haline getirilmesidir”. UBSEP’in hayata geçirilmesine bir katkı sağlayacak olan Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun Tasarısı’nın yasalaşması çalışmaları devam etmektedir. Tasarının Meclisten geçmesi halinde planlandığı gibi çok sayıda yönetmelik üreteceği muhakkaktır. Bunlardan birisi olan ve araştırma izinlerinin “online” olarak veri tabanına kaydedilmesi ve biyokaçakçılıkla mücadele amaçlı olarak hazırlanan “Araştırma İzinleri ve BiyokaçakçılıkYönetmeliği” çalışmaları devam etmekte olup Şûra’dan önce kurumların görüşlerine açılmıştır. GEN KAYNAKLARI İLE İLGİLİ TEKNİK ÇERÇEVEDE KAYDEDİLEN GELİŞMELER Biyolojik çeşitliliğimizin ve genetik kaynaklarımızın muhafazası, kullanımı ve gelecek nesillere aktarılması amacıyla Türkiye Cumhuriyeti Devleti dünyanın ilk gen bankalarından birini 1963 yılında İzmir’de kurmuştur. Konunun ve materyalin yedeklenmesinin önemi nedeni ile Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü Kampüsü içerisinde 02 Mart 2010 tarihinde Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın da katılımıyla Türkiye Tohum Gen Bankası (TTGB), 250.000 örnek kapasitesi ile dünyanın 3. büyük gen bankası olarakhizmete girmiştir. 35 Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü Gen Bankaları bünyesinde; “Dokümantasyon Birimi”, “Tohum Hazırlık Ünitesi”, “Kurutma ve Paketleme Ünitesi”, “Üretme ve Karakterizasyon Birimi”, “Soğuk Muhafaza Odası”, “Tohum Fizyoloji Laboratuvarı”, “Moleküler Biyoloji Laboratuarı”, “Herbaryum”, “Görüntüleme odası”, “Mikro Flora ve Fauna Çalışmaları Odası” yer almıştır. Yerel çeşitler başta olmak üzere genetik materyalin toplanması, kayıt altına alınması, muhafazası, moleküler ve morfolojik karakterizasyonu, üretim yenilenmesi, araştırma kurumlarının kullanımına sunulması ve ekonomiye entegrasyonu Gen Bankalarının ana misyonunu oluşturmuştur. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü Gen Bankalarında toplam 3390 türde 86619adet tohum örneği, arazi gen bankalarında ise toplam 60 türde 7873adet örnek genetik materyal olarak muhafazaya alınmıştır. Gen Bankalarının uluslararası işbirlikleri (Avrupa Bitki Genetik Kaynakları İşbirliği Programı (ECPGR), Avrupa Gen Bankaları Entegre Sistemi (AEGIS), Avrupa Tarama Katalogu (EURISCO) vb.) devam etmektedir. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü koordinasyonunda biyolojik çeşitliliğin ve genetik kaynakların (bitki, hayvan, mikroorganizma ve su ürünleri genetik kaynakları) muhafazası, kullanımı ve ekonomiye entegrasyonu ile ilgili proje, AR-GE ve modern biyoteknoloji çalışmaları devam etmektedir. Biyolojik çeşitliliğin ve genetik kaynakların korunması ve sürdürülebilir kullanımına ilişkin faaliyetler ile ilgili yasa ve yönetmelikleri uygulamakla görevli kuruluşlarının (Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü, Orman ve Su İşleri Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü, Kültür ve Turizm Bakanlığı, TÜBİTAK, üniversiteler ve ilgili araştırma kuruluşları) çalışmaları devam etmektedir. Ülkemiz biyolojik çeşitlilik ve genetik kaynaklar ile ilgili uluslararası anlaşma, sözleşme ve protokollere taraftır. Aynı zamanda Türkiye dünyada biyolojik çeşitliliğin korunmasına katkıda bulunan birçok uluslararası kuruluşun üyesi olup, bu kuruluşlardan doğrudan veya dolaylı katkı alınmaktadır. 36 Zengin biyolojik çeşitliliğimizin küresel gıda güvenliği açısından önemi anlaşılmaya başlanmıştır. Biyolojik çeşitlilik bilinç ve duyarlılığı küresel ölçekte giderek artmıştır. Türkiye’nin genetik kaynakların muhafazasındaki deneyimi artmıştır. Coğrafi bilgi sistemlerinin biyolojik çeşitlilik ve genetik kaynaklarla ilgili çalışmalarda kullanabilirliği ortaya konmuş olup, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarımsal Araştırmalar Genel Müdürlüğü bu teknolojiye sahiptir. Biyolojik çeşitlilik ve genetik kaynaklar ile ilgili yasal düzenlemeler ve mevzuatlar hazırlanmıştır. 3.2. Doğa Koruma ve Sektörel İlişkiler 1972 yılında, Stockholm’de gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler İnsan ve Çevre Konferansı, Avrupa Topluluğunca gerçekleştirilen çeşitli anlaşmalar ve çevre programları, Avrupa Birliğinin çevre politikaları, eylem planları ve üye ülkeleri bağlayıcı direktifleri, 1992 de gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı, 1997 yılında Seul’de gerçekleştirilen BM konferansı sonucunda sunulan “Seul Çevresel Etik Deklarasyonu” 2000’li yıllara kadar çevre ile ilgili uluslararası gelişmelerden bazı örneklerdir.İlk olarak 8. Beş yıllık Kalkınma Planının 159. Fıkrasında Sürdürülebilir Kalkınma yaklaşımı yer almıştır.Ancak sürdürülebilir kalkınma ile öngörülen “insan sağlığı ve doğal dengeyi koruyarak sürekli ve ekonomik kalkınmaya imkan veren doğal kaynakların yönetimini sağlayan, gelecek kuşaklara daha sağlıklı bir doğal, fiziki ve sosyal çevre bırakmak” kavramı doğrultusunda gelişme kaydedilememiş ve çevre politikalarının ekonomik ve sosyal politikalara entegrasyonu sağlanamamıştır. Ülkemizde çevrenin korunması ve doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı ile ilgili ilk gelişmeler 1980’li yıllara karşılık gelmiş olup, doğa korumanın sektörelentegrasyonu ise Çevresel Etki Değerlendirme Yönetmeliğinin yürürlüğe girmesi ile başlamıştır. 1990’lı yıllarda çevresel etki değerlendirme prosedürünün yatırımlarda zorunlu hale getirilmesiyle önemli bir adım atılmıştır. Çevrenin korunması ve doğal kaynakların kullanımı ülke politikalarına entegrasyon süreci Devlet Planlama Teşkilatının Dokuzuncu Kalkınma Planında çevrenin korunması ve sürdürülebilir kalkınma arasındaki hayati ilişkiye vurgu yapılmasıyla ivme kazanmıştır. 37 Dokuzuncu Beş Yıllık Kalkınma Planı’nın 5.2.5. Çevrenin Korunması ve Kentsel Altyapının Geliştirilmesi fıkrasının 159. Bendinde “ Hızlı nüfus artışı ve sanayileşme süreci doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı üzerinde önemli bir baskı unsuru olmaya devam etmektedir” ifadesine yer verilmiştir. Çevresel Etki Değerlendirme Yönetmeliğinin sektörlerce geçekleştirilen faaliyetlerde doğanın sürdürülebilir kullanımını sağlayacak ölçüde kriterlere yer verilmesine karşılık farklı bir çok sektörün bir arada faaliyet gösterdiği alanlarda doğa koruma için alınan tedbirlerin yetersiz kaldığı görülmüş ve AB uyum çalışmaları ile birlikte de Stratejik ÇED ve Kümülatif Etki Değerlendirmenin yapılmaya başlaması gerektiği vurgulanmaya başlamıştır. 2000li yıllardan itibaren çevre sorunlarına çözüm arayışları hızlanmış, yasal düzenlemeler güçlendirilmiş, çevre dostu teknolojiler, enerji verimliliği, yenilenebilir enerji, çevre yönetim sistemi, yeniden kullanım, geri dönüşüm, endüstriyel ortak yaşam vb uygulamalar gündeme gelmiştir. Hali hazırda ülkemizde doğa korumanın sektörlere entegre edilmesini sağlayan tek ve en güçlü araç çevresel etki değerlendirme süreci olmasına karşın gelişmiş ülkelerde çevresel etki değerlendirme sürecine ilave olarak stratejik çevresel etki değerlendirme, biyokıymetlendirme, kazan-kazan ilkesine göre şekillendirilmiş “temiz üretim”, “eko-verimlilik” ve “endüstriyel ortak yaşam” vb yatırımcı için de cazip gelebilecek, zorunlu olmayan uygulamalar geliştirilmiştir. Endüstriyel üretim süreçlerinde bahsedilen uygulamaların hayata geçirilmesiyle, daha az hammadde, daha az enerji, daha az su kullanarak ve daha az atık oluşturarak aynı miktar ve kalitede üretimin gerçekleştirilmesini ve ürünün satış sonrası kullanımından bertarafına kadar geçen süreçte doğayı kirletmeyecek ya da daha az kirletecek şekilde tasarlanmasını amaçlayan yaklaşıma temiz üretim denilmiştir. Temiz üretim kavramı ülkemizde 2000’li yılların sonuna doğru araştırılmaya başlanmış, gıda, kimya vb sektörlerde örnek uygulamalar gerçekleştirilmiştir. UNIDO’nun desteğiyle Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı çeşitli projeler yürütmüş ve bu projelerin ürünü olarak Milli Prodüktivite Merkezi (Verimlilik Genel Müdürlüğü) bünyesinde Ulusal Temiz Üretim Merkezi kurulması kararlaştırılmıştır. Bu gelişmelerin neticesinde elde edilen bilgi ve tecrübeler doğa koruma politikalarına rehberlik etmeli, tüm sektörler için yaygınlaştırılmalı ve çevrenin/doğanın korunması ve kaynakların sürdürülebilir kullanımını konu alan yasal düzenlemeler için besleyici olmalıdır. 38 Endüstriyel ortak yaşam uygulamaları İngiltere-NISP, Kanada, Güney Kore ve İsveçLandskrona gibi ülkelerde yaygın olmakla birlikte en göze çarpan örneği Danimarka’da Kalundborg kasabasındaki endüstri bölgesidir. Bir proses neticesinde ortaya çıkan atığın başka bir proses için hammadde veya enerji olarak kullanılması şeklinde özetlenebilecek bu uygulama ile firmalar arasında (atık) madde ve enerji değişim ağı oluşturulmuştur. Bölgedeki sanayi kuruluşları arasında kendiliğinden oluşan bu işbirliği çevrenin daha az kirlenmesi, doğal kaynakların etkin ve verimli kullanımı ve firmaların ekonomik kazançlarının artması gibi kazanımları beraberinde getirmiştir. Endüstriyel ortak yaşam uygulamalarından yola çıkılarak “eko-endüstriyel parklar” yaklaşımı geliştirilmiştir. Ülkemizde endüstriyel ortak yaşam uygulamaları küçük ölçekli ve az sayıda olup çok yaygın ve bilinen bir çalışma değildir. İlk ciddi çalışmalar Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı tarafından zeytinyağı üretiminden çıkan pirinanın, pirina odunu ve yağ üretimi amacıyla kullanılması; Bira üretiminden çıkan atık mayanın ve biyogazın hayvan yemi katkısı maddesi üretiminde kullanılması gibi örnekler üzerinde gerçekleştirilmiştir. Diğer yandan ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı tarafından İskenderun Körfezi Endüstriyel Ortak Yaşam Projesi gerçekleştirilmiştir 3.3. Tür Koruma (Yabani) Orman ve Su İşleri Bakanlığı, aynı zamanda doğa koruma politikasını belirlemek, biyolojik çeşitliliği korumak, korunan alanları tespit etmek, başta sulak alanlar olmak üzere hassas alanları korumak, yaban hayatını korumak ve geliştirmek ve gen kaynaklarını korumakla görevlidir.Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğütürlerin korunması ve sürdürülebilir kullanımı konusunda birinci derecede yetkili ve sorumlu Bakanlık birimidir. Tür koruma faaliyetlerinin düzenlenmesi maksadıyla Tür İzleme ve Koruma Genelgesi yayımlanmıştır. Bakanlıkça, uluslararası sözleşmelerle koruma altında olan türlerin ve habitatlarının korunması koordine edilmektedir. Nesli tehlike altındaki türlerin uluslararası ticaretinin kontrolünün arttırılması ve kaçakçılığın önlenebilmesini sağlamak için AB eşleştirme projesi başlatılmıştır. İllere veya bölgeye has bayrak türler ile nesli tehdit altında bulunan ve/veya risk altında olan ülkemize özgü endemik bitki ve hayvan türlerinin korunmalarına yönelik tür eylem planlarının ve projelerin yapılması ile ilgili hazırlıklar devam etmektedir. Bu doğrultuda, 2023 yılına kadar Bakanlığımız tarafından 100 tür için eylem planı hazırlanması hedeflenmekte olup, her yıl 10 tür için eylem planı yapılması planlanmaktadır. Ayrıca Orman Genel Müdürlüğü ise ormanların korunması, geliştirilmesi, 39 işletilmesi ve yönetiminden sorumlu bağlı kuruluşlardır. Tür çeşitliliğin korunması ve sürdürülebilir kullanımında yetki ve sorumluluk sahibi bir diğer önemli kurum Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığıdır ve tarımla ilgili tüm kaynaklarla su ürünleri konusunda eşgüdüm ve kullanım sorumluluğunu üstlenmiş durumdadır. Tür çeşitliliğinin araştırılması ve korunmasında Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın araştırma enstitülerinin yanı sıra, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) ve üniversiteler görev almaktadır. İçişleri Bakanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı, Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı cansız doğal kaynak yönetiminde sahip oldukları görev ve yetkiler nedeniyle biyolojik çeşitliliğin korunmasına ve sürdürülebilir kullanımına katılan belli başlı diğer kurumlardır. Anayasa, doğal varlıkları ve değerlerini koruma görevi vermektedir. Bu görevin yerine getirilmesine temel oluşturan belli başlı kanunlar, Çevre Kanunu, Milli Parklar Kanunu, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığının Kurulması Hakkında KHK, Kara Avcılığı Kanunu, Su Ürünleri Kanunu, Orman Kanunu, Tarım Kanunu, Mera Kanunu ve Kıyı Kanunudur. Biyolojik çeşitliliğin korunması ve sürdürülebilir kullanımı hedeflerine ulaşılması, tüm bu kurumlar ve hukuki düzenlemeler arasında etkin bir eşgüdüm, işbirliği ve uyum sağlanması ile mümkün olacaktır. Uluslararası ve Bölgesel Kuruluşlara Üyelikler Türkiye BM üyesi bir Ülke olarak başta UNEP ve FAO olmak üzere BM’ye bağlı örgütlerin pek çoğuna ve bu örgütler bünyesinde oluşturulan Uluslararası Bitki Genetik Kaynakları Komisyonu gibi oluşumlara üyedir. Bunların dışında Dünya Koruma Birliği (IUCN), Uluslararası Bitki Genetik Kaynakları Enstitüsü (IPGRI, Italya), Uluslararası Kurak Alanlarda Tarımsal Araştırma Merkezi (ICARDA), Uluslararası Orman Araştırma Birliği Organizasyonu (IUFRO) gibi diğer uluslar arası örgütlere ve Avrupa Orman Genetik Kaynakları Programı (EUFORGEN), Bitki Genetik Kaynakları Avrupa İşbirliği Programı (ECP/GR) gibi bölgesel oluşumlara da katılmaktadır. Ek olarak IUCN Milli Komitesi 2005 40 kurulmuş ve üye Bakanlık, kurum ve kuruluşların katılımlarıyla faaliyetlerini sürdürmektedir. Türkiye’nin bu üyelikleri biyolojik çeşitliliğin korunmasına verdiği önemin göstergesidir. Türkiye 10-11 Aralık 1999 tarihlerinde Helsinki’de yapılan AB Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi’nde oybirliği ile Avrupa Birliği’ne aday ülke olarak kabul edilmiştir. AB Konseyi tarafından 8 Mart 2001 tarihinde resmen kabul edilen Katılım Ortaklığı Belgesi ışığında 19 Mart 2001’de Müktesebatın Üstlenilmesi için Ulusal Program hazırlamıştır. AB çevre müktesebatına uyum sağlaması ve mevzuatın etkin bir şekilde uygulanması amacıyla 2006 yılında Ulusal Çevre Stratejisi (UÇES) tamamlanmıştır. 21 Aralık 2009 tarihinde gerçekleşen komisyon toplantısı ile Çevre Faslı açılmış bulunmakta ve Türkiye AB Çevre İlişkileri bu çerçevede devam etmektedir. Uluslararası Sözleşmeler Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler kanun hükmündedir ve ulusal mevzuatın bir parçasıdır. Türkiye’nin tür çeşitliliğinin korunmasına yönelik olarak taraf olduğu uluslararası sözleşmeler şunlardır: • BM Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi (CBD) (1997) ve CartagenaBiyogüvenlik Protokolü (2004) • Özellikle Su Kuşları Yaşama Alanı Olarak Uluslararası Öneme Sulak Alanlar Sözleşmesi (RAMSAR) (1994) • Nesli Tehlike Altında Olan Yabani Hayvan ve Bitki Türlerinin Uluslararası Ticaretine İlişkin Sözleşme (CITES) (1996) • Gıda ve Tarım için Bitki Genetik Kaynakları Uluslararası Sözleşmesi (2006) • Avrupa Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarının Korunması Sözleşmesi (BERN) (1984) • Akdeniz’in Kıyısal Bölge ve Deniz Çevresinin Korunması Sözleşmesi (Barcelona Sözleşmesi) (1981) ve Akdeniz’de Özel Koruma Alanları ve Biyolojik Çeşitliliğe İlişkin Protokol (1988) dahil olmak üzere ekli protokolleri • Karadeniz’in Kirliliğe Karşı Korunması Sözleşmesi (Bükreş) (1994) ve Karadeniz’in Biyolojik ve Peyzaj Çeşitliliğinin Korunması Protokolü (2004) dahil olmak üzere ekli protokolleri 41 4. KARŞILAŞILAN DARBOĞAZ VE ZORLUKLAR 4.1 Sürdürülebilir Biyolojik Çeşitlilik Yönetimi 4.1. GENEL ÇERÇEVE Ülkede genel olarak insan kapasitesi ve fiziksel kapasite iyidir, finansal kaynaklar da mevcuttur ve Türkiye hızla kalkınmaktadır. Ancak birçok çalışma göstermiştir ki organize olmayan hatta kurumların sıklıkla birbirleriyle çatışmasına sebep olan bir kamu geleneği mevcuttur. Aynı durum akademi dünyasında da geçerlidir. Esas eksiğimiz olan milli bir biyoteknoloji endüstrisinin olmayışının tek açıklaması gelişmekte olan birçok ülke gibi Türkiye’nin de biyoteknoloji çağı diye isimlendirilen 21. YY’a hazır olmayışıdır.Çünkü doğa bilimlerine yeterince önem verilmemektedir. Oysa biyoteknoloji ile ilgili olarak Ülkemizde bireysel ve fiziksel kapasiteler dağınık halde mevcuttur ve organize bir şekilde harekete geçirilmeyi beklemektedir. Daha önceden de bahsedildiği üzere bu çalışmaların sistematik ve organize bir şekilde yürütülmesi için geniş katılımlı ve yarı bilimsel yarı bürokratik bir yapıya sahip bir Enstitü yapısı önerilmektedir. Biyolojik çeşitliliğin ne olduğu hususunda ve biyolojik çeşitliliğin ekonomik ve sosyal anlamdaki potansiyelleri hakkında kamu, akademi, sivil toplum, vatandaş ve iş dünyası gibi doğa koruma aktörlerinde genel bir farkındalık eksikliği mevcuttur. Sivil toplum bazen radikal koruma talepleri istemekte, kamu organları görevlerini yapamamakta ve sıklıkla çatışmakta, iş dünyası doğa korumayı engelleyici bir sektör olarak görmektedir ve hepsinin haklı talepleri de mevcuttur. Doğa koruma içselleştirilmemiş ve biyolojik çeşitlilik de ekonomiye hakkıyla kazandırılmamıştır. Biyolojik çeşitliliğin ne olduğunun bilinmemesi; biyolojik çeşitliliğin flora ve faunadan ibaret ve kalkınmayı engelleyen sadece içkin bir değer olarak veya düşük bedelli mal, ürün ve hizmet kaynağı olarak görülmesi, toplumsal farkındalık eksikliği belirgin bir handikaptır. Sadece INTERPOL tarafından kayıtlı küresel büyüklüğü 32 Milyar doları bulmuş olan biyokaçakçılık 17 Ülkemiz için ciddi bir sorundur. KILINÇARSLAN H.,Biyoteknoloji ve Biyokaçakçılık, Doğa Korumanın Ekonomik Sisteme Entegrasyonu Kapsamında Öne Çıkan Bazı Stratejik Mekanizmalar, Orman ve Su İşleri Bakanlığı (2012) 17 42 ÖZEL HUSUSLAR UBSEP’in uygulanmaması Milli biyoteknoloji endüstrisinin mevcut olmaması Biyokaçakçılık(Yerli ve yabancı araştırmacı, koleksiyoncu,turist v.b. şahısların kaçak, izinsiz ve/veya izne uygun olmayacak şekilde toplama yapmaları) Biyolojik çeşitlilik ve genetik kaynaklar üzerindeki tehditlerin tam olarak önlenememiş olması, Doğadaki türlerin ticaretinin yapılıyor olması ve özellikle süs bitkileri ve tıbbi bitkiler gibi türlerde doğal ve yarı doğal formların tercih edilmesi, Ekonomik öneme sahip genlere talebin artması, Biyolojik çeşitlilik üzerinde fiziki ve genetik tahribatın sürekliliği, İklim değişiklikleri, atmosferik kirlenme ve radyoaktif kirlenme, ses kirlenmesi ve istilacı ve yayılmacı türler gibi her tür fiziksel, kimyasal ve biyolojik kirlilikler Kaçak ve kontrolsüz avcılık ve toplama, Habitat bozulması ve parçalanması, Transgenik bitki, hayvan ve mikroorganizmalardan doğal ortama gen kaçışı, Üretim ve yenilemedeki zorluklar, Çok sayıda çalışma olmasına rağmen, bilgilerin derlenememiş olması, İleri teknolojiyi kullanma kapasitesi eksikliği (altyapı ve araştırıcı personel), Biyolojik çeşitliliği değişik amaçlı izlemeler için gösterge (indikatör) türlerin tespit edilememiş olması, Türlerin ekonomik ve genetik potansiyelinin yeterince tanınmaması, Ekosistem çeşitliliği ve dinamizmi konusunda araştırma eksikliği, Gen aktarma ve izolasyon işlerinin güçlüğü, Özel sektörün AR-GE yatırım eksikliği, Etno-botanik ve geleneksel bilgi envanter eksikliği, Yerel çeşit envanter eksikliği, Üniversite – araştırma – uygulama – sivil toplum örgütleri – özel sektör işbirliğinin tam sağlanamaması, Gen bankalarında muhafazaya alınmış mevcut bitkisel koleksiyonların moleküler karakterizasyonu çalışmalarının yavaş olması ve bu konudaki kapasite eksikliği, 43 Gen bankalarında muhafazaya alınmış mevcut bitkisel koleksiyonların çoğaltılmalarındaki zorluklar (izolasyon vb.)ve altyapı eksikliği, Mevcut bitki tür zenginliğine rağmen üreme biyolojisi ve üretim tekniklikleri gibi temel bilgi ve araştırma eksikliği, İlgili kamu ve kuruluşlarında başta biyologlar, jeologlar ve hidrologlar olmak üzere doğa bilimleri mezunlarının özlük hakları ile ilgili darboğazlar ve bunların bireysel kapasiteye olan kötü yansıması, 4.2 Doğa Koruma ve Sektörel İlişkiler Ekonomik faaliyetin yarattığı değere çevresel maliyetlerin katılması gerekliliği ekonomik faaliyetlerin çevre kaynaklarına dayanarak gelişmesinden kaynaklanmaktadır. Doğal kaynaklardan ve hammaddeden marjinal fayda sağlayan ekonomi, kaynakların tüketiminde yapılacak yatırımlar veteknolojik çalışmalarla yeni üretim tekniklerinin geliştirmesini zorunlu kılmaktadır. Üretim sırasında girdilerini yönetemeyen birimler, üretim sonrasında oluşan tahribatı bertaraf etmek ve yönetmek için daha fazla giderle karşı karşıya kalınmaktadır. Refah göstergelerieko-sisteme ilişkin göstergelerle yakın bağlantılıdır. Refah seviyesini artıran ve yoksulluğu azaltan göstergeler arasında yeterlibeslenebilme, hastalıklardankorunabilme, ısınma ve gıda amaçlı enerjiye sahip olabilme,sel, tropik fırtına ve toprak kayması gibi büyük tabii olaylarla mücadele edebilme, temiz havaya sahip olabilme, yeterli ve temiz içme suyuna erişebilme, doğal kaynakları dikkate alan ve devamlıgelir akışını sağlayabilen sürdürülebilir nitelikte yönetim kararlarını alabilmede sınırlayıcı faktörlerdir. Bu göstergeler ele alındığında toplumsal refah için optimum çevresel standartların sağlanma gerekliliği ortaya çıkmaktadır.Çevresel baskılar, oluşan yeni pazarlar ve kıt olan kaynaklar nedeniyle kalkınmanın ve ekonomik büyümenin yeniden tanımlanmaya çalışıldığı günümüzde ekonomik ve politik faaliyetlerin yeni küresel gelişmeler çerçevesinde yapılandırılması ve planlanması son derece önemlidir. Ülkemizde sektörelentegrasyon süreci bilindiği gibi öncelikli olarak ÇED süreci ile yönetilmektedir. ÇED süreci incelendiğinde de bazı noktalarda eksikliklerin olduğu gözlemlenmektedir. 44 Süreç incelendiğinde başlıca eksikliklerin olduğu alanlar aşağıda verilmiştir: Yasal Durum:Mevzuatlarda doğa korumanın önceliğinin olmaması (Maden kanunu, turizmi teşvik kanunu) Kurumların çıkardığı Yönetmeliklerin birbiri ile çelişmesi ve doğa koruma faaliyetlerinde sorumluluğun birbirine atılması önemli sorunlardır. Koordinasyon yetersizliği: 1- Faaliyet alanlarının bulunduğu illerde, özellikle ulaşım, altyapı, kıyı ve enerji yatırımları gibi EK- I listesindekifaaliyetlerde Orman ve Su İşleri Bakanlığının Bölge ve Şube Müdürlüklerinin sürece dâhil edilmemesidir 2- Doğa koruma açısından yer seçimi konusunda alanının ilgili birim tarafından analizi yapıldıktan sonra diğer sorumlu ve ilgili kurumlarca gerekli izin mekanizmalarının işletilmemesidir(özellikle enerji ve maden sektörlerinde önem kazanmaktadır). Potansiyel Koruma Alanları:Özellikle nesli tehlike altında olan özel türlerden deniz kaplumbağaları ve Akdeniz foku gibi türlerin yaşam alanlarının korunması önemlidir. ÇED Formatı: ÇED formatında Flora-Fauna başlığında; alanda bulunan bitki türleri, sahadaki doğal olarak yaşayan hayvan türleri, alandaki vejetasyon tipleri vb. bilgiler istenmektedir. Bu bilgilerin sağlıklı bir şekilde toplanması için vejetasyon döneminde arazi çalışması yapılması gerekmektedir. Ancak ÇED süreci, yatırımları hızlandırmak amacıyla kısaltıldığından vejetasyon dönemi çalışması mümkün olamamaktadır. Ekosistem Değerlendirme Raporu istenecek sektörlerin belirlenmesi, Ekosistem Değerlendirme Raporu formatında olması gerekenler. Ekosistem Değerlendirme Raporu hazırlayacak disiplinler ve uzmanların seçimi. Kurumsal Kapasite: Taşra ve merkez teşkilatında doğa koruma ile kurumsal kapasitenin arttırılması (arazi çalışması, eğitim, dokümantasyon v.b.) İzleme ve Denetim:Doğa koruma ile ilgili alınması gereken tedbirler ÇED Raporlarında ilgili müteşebbislerce taahhüt edilmekte, bu taahhütler ÇED raporlarına girmektedir. Ancak izleme ve denetim Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca yürütülmektedir. Uzman birim olan Doğa 45 Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü ve taşra teşkilatları izleme sürecinde yer almamaktadır 4.3. Tür Koruma (Yabani) Tür çeşitliliğinin korunmasında “sürdürülebilir kullanım” ve kullanma-koruma dengesinin kurulması büyük önem taşımaktadır. Ancak bu gayeye ulaşılması esnasında pek çok sıkıntılarla karşılaşılmaktadır: Araştırma izinleri sırasında prosedürler zaman kaybı ve çeşitli zorluklar içermektedir. Yabancı uzmanlar ile Türk uzmanlara aynı prosedürlerin uygulanması zorluk çıkartmaktadır. Tür korumada üniversitelerden hizmet alımı sıkıntıları yaşanmaktadır. o Korunan alanların sayısının arttırılması gerekmektedir. o Korunan alan dışında yaşayan türlerin korunması faaliyetlerine ivme kazandırılmalıdır. Korunan alanlar dışında çok sayıda, birçoğu lokal dağılış gösteren tehditlere açık çok sayıda tür bulunmaktadır. Bunların tür koruma statüsüne kavuşturulması ve tanıtılması gerekmektedir. Bulunduğu alanda populasyonun en iyi bulunduğu yerin yeteri genişlikte telörgüyle çevrilmesi ve uygun bir noktaya bilgilendirme panosunun yerleştirilmesi önemlidir. Özellikle türün bulunduğu yörede türü ve önemini belirtecek eğitim çalışmaları yapılmalıdır.Ayrıca bunların yöredışı(exsitu) korumaya alınmaları da sağlanmalıdır. Yetkiler tek elde toplanmalıdır. Özellikle alt yapı çalışmalarında (karayolları, deniz, vb.) alanda yer alan türlere dikkat edilmesi gerekmektedir. Aşırı yararlanma, otlatma, hasat edilme ya da doğadan toplama faaliyetleri türlerin neslinin devamlılığını tehlikeye sokmaktadır. Türü korumak yaşam alanlarını korumaktır. Tür habitatlarından bağımsız olarak korunamaz.Habitalar arası yaşam bağlantılarınında (habitar koridorları) kurulması önemlidir. Tür odaklı habitat koruma konusunda DKMPGM-Bölge Müdürlüklerinin üniversitelerle işbirliği yapması ve bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Küresel İklim Değişikliği: Gelecek senaryolara uygun kurtarılmış alanlar gereklidir. Stratejik planlar yapılarak, insan etkisi ve endüstriyel etki 46 sınırlandırılmalıdır. İklim değişikliğinden az etkilenecek veya iklim değişikliği ile daha yaşanabilir hale gelecek potansiyel alanların belirlenerek bu alanların korunması önem arz etmektedir. İstilacı Türler (İç sular için yasal düzenleme eksikliği; yetki karmaşası; balık çiftlikleri aracılığıyla introdüksiyon vb.) Bazı türlerin hızlı yayılımı engellenerek, yasal düzenlemelerle sağlıklı popülasyonların oluşturulması sağlanmalıdır. Balık çiftliklerinin rastgele kurulması, bakir alanlara zarar vermektedir. Korunan türlere ilişkin listeleme ve yasal bir statü ile bu listede bulunan türlerin kesin koruma altına alınması eksikliği/üniversitelerin/bakanlıkların çok akademisyenleri önemlidir.Envanter araştırmaya yönlendirilmesi, finans sağlaması gerekmektedir. Bölgelerde eğitim çalışmaları yapılarak, yöre insanlarının da katılımları sağlanmalıdır. Tehlike altındaki türlere ilişkin listeleme çalışmalarının gerçekleştirilmesi, kırmızı listelerin tamamlanması gerekmektedir. Üniversitelerden ilgili uzmanların “Türkiye’nin Florası”, Türkiye’nin Faunası” kitaplarının yazımı, türler konusunda eksik olan bilgilerin derlemesi ve bu çalışmaların Bakanlıklarca desteklenmesi sağlanmalıdır. İnsektisit ve herbisit gibi kimyasalların kullanımının denetimi ve izlenmesi gerekmektedir. Göçmen türler için habitat ayrımı olan yerlerde (karayolu inşası vb.) ekolojik köprülerin (Yaşam ortamı bağlantıları)inşaası sağlanmalıdır. Bakanlık tarafından izleme/denetim faaliyetlerinin sürekli olarak gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Projeler için bakanlık temsilcilerinin, üniversite ve derneklerden uzmanların katılımlarıyla oluşturulan komisyonların izleme işini yapması gerekmektedir. Gen bankaları ve botanik bahçelerinin yaygınlaştırılarak eğitim, ex-situ koruma çalışmaların gerçekleştirilmesi ve rehabilitasyon görevlerini gerçekleştirmeleri büyük önem taşımaktadır. Bu tür kuruluşların gen bankalarının araştırmacılar tarafından zenginleştirilmesi yüreklendirilmelidir. Botanik bahçelerinin kurulması ile her ülkenin doğal türlerini botanik bahçelerine taşıması, yokolmak üzere olan türlerin üretiminin sağlanması sorumluğu yerine getirilmelidir. Bu bağlamda; • Doğa tarihi müzesinin kuruluşu gereklidir. • Kurtarma merkezlerinin kurulması gereklidir. 47 • TUBİTAK Doğa Okulları uygulamaları yaygınlaştırılmalı, bütçesi arttırılmalıdır. Akarsularda oluşan kirliliğin orada yaşayan türlere olan zararlarını engellemek amacıyla Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı’nın sorumluluğunda akarsulara karışan lağım sularının denetlenmesi sağlanmalıdır. 5. GELECEĞE İLİŞKİN STRATEJİ VE POLİTİKALAR 5.1. GENEL STRATEJİ DKMPGM’nin ulusal seviyede sürdürülebilir biyolojik çeşitlilik yönetimini tesis edebilmesi için mevcut politik paradigmasına; doğanın korunması ile biyolojik çeşitlilik ve gen kaynaklarının araştırma, izleme ve envanteri gibi geleneksel ekoloji ve koruma biyolojisi çalışmalarından başka sürdürülebilir kullanıma yönelik ekonomik ve sosyal çalışmaları da belli bir sistematik içerisinde entegre etmesi gerekir. Bu kapsamda DKMPGM’nin ilk olarak bir tür hazine envanteri ve tescili mekanizmasına, sonra da bu verileri kullanarak geliştireceği bir politik stratejiye ihtiyacı vardır. Geniş anlamda biyolojik çeşitliliğin ekonomiye kazandırılması ve elde edilen gelirlerin insan refahına harcanılması maksadıyla sürekli ARGE ve tescil yaparak kamu malı statüsünde ulusal fikri mülkiyet üreten, bilimsel ve sosyal bir organa ihtiyacı vardır. Bu organın doğa koruma gelirlerini mevcudun çok ötesine taşıyarak, hem doğa korumayı kendini besleyen bir sektör haline getirmesi hem de diğer sektörlerde doğa koruma sebebiyle vücut bulan negatif dışsallıkları bertarafedebilmesi için “mikrobiyal, floristik ve faunistikkaynakların başta genetik, biyomateryal ve biyoteknoloji araştırmaları üzerinden olmak üzere ekonomiye kazandırılmasını sağlayacak bir mekanizma” görevi ifa etmesi gerekmektedir.Bu maksatlara ulaşabilmek için Milli Biyolojik Çeşitlilik ve Biyoteknoloji Enstitüsü’nün kısa süre içerisinde kurulması ve işbu enstitünün üreteceği bilgilerin DKMPGM tarafından üretilecek olan ekolojik, ekonomik ve sosyal politikalarda sistematik olarak kullanılmasının temini faydalı ve gerekli mütalaa edilmektedir. Ayrıca DKMPGM’nin bu enstitü sayesinde elde edeceği yüksek katma değerli gelirlerin Genel Bütçe’deki geleneksel kurum gelirlerini yansıtan özel gelirler kaleminden başka vergi dışı bir gelir olarak “Doğa Koruma ve Biyolojik Çeşitlilik Gelirleri” şeklinde ayrı bir gelir kalemi olarak yansıtılması, DKMPGM çalışmalarının politik fizibilitesini arttıracaktır. Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Enstitüsü’nün çalışma konuları arasında araştırma laboratuarları (moleküler biyoloji, genetik, nanobiyomekanik, biyomateryal, biyokimya, biyofizik, 48 biyoenformatik, mikrobiyoloji ve viroloji gibi stratejik biyolojik bilimlere ilişkin laboratuarlar), gen bankaları, gen kaynakları ve geleneksel bilgi tescil ofisi, envanter ve izleme birimi, bilimsel araştırmalar yapılan botanik bahçeleri ve tabiat tarihi müzeleri, biyokaçakçılık elektronik takip birimi ile CBS ve uzaktan algılama birimleri içeren bilgi sistemleri bulunmalıdır. Bu vesileyle, DKMPGM öncülüğünde üniversitelerde ve farklı kamu kurum ve kuruluşlarında mevcut bulunan fiziki altyapı ve insan kaynaklarını sinerjik bir şekilde bir araya getirmek ve tek merkezden stratejik bir bütünlük içerisinde proje bazlı, rekabetçi ve yarı bürokratik bilimsel modern bir yönetim anlayışı ile ülkemizin güncel ve potansiyel ekolojik, ekonomik, sosyal ve stratejik ihtiyaçlarına cevap verecek bir üstyapıyı kurmak gerekmektedir. Biyoteknoloji çağına adapte olmaktaki ulusal gecikmişliğimizi hızlı bir şekilde kapatacak beyin gücü ülkemizde mevcuttur. Zengin biyolojik kaynaklarımıza eşlik eden güçlü bir biyoteknoloji endüstrisi ile önemli istihdam olanakları ve katma değerler oluşturulacak, ayrıca tersine beyin göçü ivmelendirilecektir. Uzun vadede Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Enstitüsü’nün oluşturacağı “know-how” ve kamu gelirleri, özel sektörün de biyoteknolojiye olan iştahını kabartacak ve böylece ulusal biyolojik çeşitlilik endüstrisi kamu öncülüğünde kurulmuş olacaktır. ÖZEL POLİTİKALAR Sürdürülebilir biyolojik çeşit yönetiminin sağlanması amacıyla kamu, üniversite, özel sektör ve sivil toplum kuruluşları ile işbirliği yapılmalıdır. Araştırma kuruluşları ve gen bankaları ile ilgili yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Genetik kaynakları ile ilgili envanter çalışmalarının ülke çapında tamamlanarak merkezi veri tabanı sistemi oluşturulmalıdır. Personel ve fiziki alt yapılar geliştirilmeli ve personel özlük hakları iyileştirilmelidir. Kapasite oluşturma ve kapasite geliştirme çalışmalarına devam edilmelidir. Patente konu olan tarım, gıda ve endüstride kullanılacak genetik kaynaklar belirlenmelidir. 49 “Sürdürülebilir Biyolojik Çeşitlilik ve Gen Bankaları Yönetimi ile Genetik Kaynakların Korunması, Kullanımı ve Ekonomiye Entegrasyonu” Ulusal Eylem Planı ve bunu takiben Küresel Eylem Planı hazırlanmalıdır. Diğer taraftan sosyal refah artışı için gerekli olan üretim artışı, diğer taraftan bu üretim artışının doğal kaynaklar üzerinde meydana getirdiği baskı yüzünden sürdürülebilir kalkınma, sürdürülebilir tüketim, sürdürülebilir üretimin sağlanması gerekmektedir.Doğal kaynaklardan yararlanma ile ekonomik ve sosyal kalkınma arasında sürdürülebilir ve kalıcı bir denge oluşturulmalıdır. Yeşil büyümenin gerçekleştirilmesi için endüstri yeniden yapılanmalıdır Mevcut ve tamamenyeni teknolojiler daha yenilikçi bir şekilde uygulanmalıdır. Ayrıca çevresel baskılar, oluşan yeni pazarlar ve kıt olan kaynaklar nedeniyle ekonomik ve politik faaliyetler yeni küresel gelişmelerçerçevesinde yeniden yapılandırılmalı ve planlanmalıdır. Kalkınmanın ekonomik, ekolojik ve sosyal alanlarda sağlanan eşzamanlı sürdürülebilir bir gelişmeile gerçekleşmesi ve sürdürülebilir üretim ve tüketim kavramlarının hayata geçmesi için bilim ve teknoloji politikası, ekonomik ve çevresel politikalarla bütünleştirilmelidir. Sürdürülebilir kalkınma yaklaşımı doğrultusunda doğal dengeyi koruyarak sürekli ve ekonomik kalkınmaya imkan verecek, doğal kaynakların yönetimini sağlayacak, gelecek kuşaklara daha sağlıklı bir doğal, fiziki ve sosyal çevre bırakacak yönde bir gelişme kaydetmek doğa koruma politikalarının ekonomik ve sosyal politikalara entegrasyonu sağlayabilmek için aşağıdaki doğa koruma araçlarının uygulanması sağlanmalıdır. • Temiz üretim, • Çevre ve biyoçeşitlilik koruma ile uyumlu hale getirilmiş yenilenebilir kaynaklar (Hidro elektrik santraller, rüzgar enerjisi, güneş enerjisi, v.b.) • Sıfır Atık Yaklaşımı: Enerji, hammaddeler ve insan kaynaklarında %100 etkin kullanım, sıfır katı atık, sıfır zararlı atık, sıfır emisyon, üretim ve yönetim faaliyetlerinde sıfır atık, ürün yaşam döngüsünde sıfır atık sağlanmasıdır. • Eko Tasarım (Doğa ile uyumlu tasarım): insanların ihtiyaçlarını karşılarken; diğer canlılar ile uyumlu ve etkileşimli çalışan süreçlerin dahil edilmesi 50 • Entegre Kirlilik Önleme ve Kontrol • Ekolojik Onarım (Restorasyon)Bozulmuş bir doğal alanı eski haline getirmek • Kaynakların Kullanımının Minimize Edilmesi • Kaynakta Azaltma: Daha az atık veya tehlikeli atık oluşmasını sağlayacak metotların kullanılmasının sağlanması • Eko verimlilik: Üretimde verimliliği artırarak hem çevresel hem de ekonomik fayda sağlanması anlamına gelmektedir. Tür Koruma Stratejisi Tür koruma strateji planı aşağıdaki ana bileşenlerden oluşur: 1.Durum incelemesi Türler için durum incelemesi, türler hakkındaki güncellenmiş ekolojik, sosyo-ekonomik ve kültürel bilgilerin bilim kurulu tarafından kontrol edilmesiyle koruma görüşü ve hedeflerine referans amacıyla yapılır. Durum incelemesi tür çeşitliliğine bağlı olarak zamana bağlı ve coğrafi ölçekli uygun GIS analizleriyle gerçekleştirilir ve standartlara göre yönlendirilir. Durum incelemeleri; son gözlemler, değişen örnekler, önemli populasyon birimleri, populasyon eğilimleri, tehditler ve kısıtlamalar, sosyo-ekonomik ve kültürel önem ve mevcut koruma eylemleri gibi bilgilerin özeti halindedir. Diğer taraftan durum incelemeleri durum raporları veya tür profilleri olarak adlandırılabilir ve önceden beri eylem planlarının önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Tüm bu açıklamalar ışığında durum incelemeleri için kullanılan bilgilerin güvenilir, iyi belgelenmiş kaynaklardan olması gerekir. Yedi alt bileşenden oluşur: a. Türün künyesi Türle ilgili sistematik ve filogenetik bilgilerin özeti ve kayıtlı türlerin bir listesi oluşturulur. Türün fotoğrafı ya da çizimi yer alır, Kırmızı Listedeki kategorileri ve/veya varsa diğer uluslar arası anlaşmalardaki varlığı belirtilir (BERN, CITES listesi gibi). b. Türün değeri Burada türün neden korunması gerektiği açıklanır. Özetle türlerin insanlar için kültürel, sosyo-ekonomik, dini, ekolojik ve diğer önemlerinden bahsedilir. Bu bölümde ayrıca türün 51 ekosistemdeki işlevi (polinasyon, tohum dağılımı), türün kullanımları ve önemli kültürel değerleri hem türün yayıldığı coğrafik alanda hem de bu alan dışında vurgulanır. c. Türün geçmişi Burada ise türün şimdiki durumuna nasıl geldiği araştırılır; dolayısıyla türe ait geçmişteki bilgiler vurgulanır. Neden korumaya muhtaç hale geldiği ve geçmişten günümüze kadar türü tehdit eden ana faktörler nelerdir belirtilir. Bu bilgileri edinebilmek için ise iyi dökümante edilmiş , türün bulunduğu alanın dış sınırlarını da kapsayan bir harita bulunmalıdır. Ayrıca bu bölümde geçmişten günümüze türle ilgili yapılan planlar ve eylemlere de yer verilir. d. Populasyonun dağılımı Bu bölümde ise türün günümüzdeki durumundan bahsedilir. Bunlar içerisinde; türün en son araştırma yerleri ve bunlardan edinilen sonuçlar, standart kategoriler eşliğinde (varlığı kesin , muhtemel, şüpheli, tamamen yok edilmiş, bilinmiyor) güncel dağılım bilgisi, önemli populasyon grupları, muhtemel uygun restorasyon alanları gibi bilgileri içeren haritalar yer alır. Ayrıca bu verilerin her biri kaynağı, tarihi ve gözlem metodu ile sisteme girilir. e. Habitat ve kaynak değerlendirmesi Yeryüzündeki kaynakların güncel potansiyelini, özellikle de türlerin habitat gereksinimleri ile ilgili olanları ( besin, su, barınak, üreme kaynakları), araştırır. Türlerin bulunduğu alanlarda arazi kullanımının araştırılmasını gösteren haritalardır. Bu haritalar türler tarafından kullanılan ya da türlere gereken ana kaynaklar ile türlerin bulunduğu yerlerdeki ekolojik koşulların dağılımını belirtir. Ayrıca hareketli ve göçmen türler için önemli populasyon bölgeleri arasındaki ekolojik bağlantıları da değerlendirir. Bunlara ek olarak güncel iklim değişikliğinin habitat, kaynaklar ve ekolojik ilişkiler üzerinde ne gibi etkiler olabileceği ile ilgili tahminleri de araştırır. f. Tehditler Türün güncel coğrafik alanları üzerindeki başlıca tehditlerin ne olduğundan bahseder. Türü tehdit eden süreçleri kesin ve kapsamlı olarak tanımlamak, buna göre önerilen yönetim eylemlerinin tam olarak işe yarayacağından emin olmak ve sonuç olarak populasyonazalımını tersine çevirmek burada önemli yer kapsar. Dolayısıyla tehditlerle ilgili bilgilerin titiz biçimde bilim kurulunca incelenmesi ve onaylanması gerekir. g. Koruma ve yönetim 52 Türlerin devamlılığını etkileyen tehditleri ele alarak bunların nasıl azaltılabileceğinden bahseder. Ayrıca türlerin bugünkü coğrafik alanlarında populasyon canlılığının nasıl uzun süreli sağlanabileceği konusunda yardımcı olur. Koruma görüşüne göre koruma, yönetim, ve restorasyon işlemlerinde en iyi uygulamaların yer aldığı koruma tedbirlerini tanımlar. Ayrıca uygun koruma ile uygun yönetim stratejileri tavsiyelerinde bulunur. Tüm bu aşamalar aynı zamanda devam eden koruma tedbirlerini de kapsar. 2.Koruma planı a. Planın içeriği Koruma planı ve bununla bağlantılı koruma hedefleri; bir taksonun durumunun geniş ve ayrıntılı analizini kapsar. Uzun süreli ve kapsamlı koruma ihtiyaçlarının durum raporu, net hedefler ve açık gerekçeleri içeren detaylı sunumlardan oluşur. Stratejik Plan hazırlarken tür hakkında dikkate alınması gerekenler: • Ekolojik temsiliyet; yani hangi ekolojiyi temsil ettiği, • Dayanıklılık – populasyonların istenilen fonksiyonları yerine getirecek kadar büyük ve dayanıklı olup olmadığı, • Kültürel ve ekonomik değerleri • Ayrıca birçok şey arasından uygun seçim yapmak da gereklidir: En uygun yaklaşım neye göre belirleneceği; yani tür için ekolojik mi, davranışsal mı yoksa genetik varyasyonlarına göre mi odaklanılacağı. • Zaman ölçeği; tatmin edici açık bir nedene sahip başka bir zaman ölçeği sunulmadığı takdirde planlar uzun-süreli olmalı • Mekansal ölçek; tatmin edici açık bir nedene sahip başka bir mekansal ölçek sunulmadığı takdirde planlar geniş coğrafik ölçekli olmalı • Hedef belirlerken en iyi yaklaşım yaşayabilir populasyon büyüklüğü, yoğunluğu ve coğrafik alanı da belirlemeyle olur. • Çok amaçlı yaklaşımlar, insanların doğadaki türleri korumak için çok farklı nedenlerinin bulunmasından dolayı, her zaman tercih edilir. b. Plan aşamaları (süreci): Koruma planının bir parçası olarak, ele alınan türle ilgili, paydaşların yanında uzmanlar da yer almalıdır. Çünkü türün uzmanları genelde stratejik planın tamamını içeren genel bir görünümü formüle ederek türün kendi sınırları içerisinde en iyi şekilde korunmasını destekler. Uzmanların yanında türün coğrafyasında yaşayan paydaşların da koruma planının 53 gelişmesinde oldukça önemli yeri vardır; çünkü paydaşlar da stratejik planın uygulamaya geçildiği kısımda, türü sahiplenme ve buna bağlı sorumlulukları üstlenme aşamasında oldukça yarar sağlarlar. Dolayısıyla bu tip bir çalışmada katılımcılar sadece koruma planını ve hedeflerini geliştirmekle kalmaz aynı zamanda genel anlamda stratejiyi de geliştirmiş olurlar. 3.Koruma hedefleri Koruma planının bu aşamasında yani hedef oluştururken, özellikle planın uygulamasında kilit nokta olan koruma kuruluşları ve paydaşların katılımının en üst düzeye çıkarılması en önemli amaç olmalıdır. a. Değerlendirme (Ölçek) sorunu Herhangi bir türün koruma planında yer alan muazzam ölçek çeşitliliği koruma hedeflerinin de çok çeşitli formlarda olmasına neden olmaktadır. Örneğin; birçok ülkede yaşayan ve geniş yayılışlı olan bozayı, coğrafik olarak sınırlı yayılışa sahip olan ve benzer ekolojik alanlarda yaşayan Anadolu yabankoyunu ve varan gibi türlerden tamamen farklı stratejik gereksinimlere sahip olacaktır. Bu nedenle koruma hedeflerini geliştirme de birinci adım; uygun alanın, taksonomik ve politik ölçekler ışığında alan genişliği ölçeğini belirlemek olacaktır. Her halükarda koruma hedeflerinin alt-ölçekleri türün yayılış alanını tamamıyla kapsamalıdır. Böylece hedefler koruma planına yönelik olacaktır. b. Veri belirsizliği/yetersizliği Koruma hedeflerinin geliştirilmesindeki diğer önemli aşama durum incelemesinde yer alan verilerin sıkı bir şekilde değerlendirilmesidir. Bu verilerin güvenilirliği türün belirli koşullarına ve doğasına bağlıdır. Örneğin; hayvan-bitki, göçmen-yerleşik, karasal-denizelbüyük-küçük coğrafik alan, üretken-düşük üretkenlik oranı vs. Bunun gibi birçok durumda türün eğilimi ve tür üzerindeki tehditlerle ilgili bilgiler ulaşılamaz ya da yetersiz olacaktır. Bu durumda koruma hedefleri türlerin günümüzdeki durumuna bağlı olarak uzmanların fikirlerini yansıtacaktır. Bazı durumlarda ise şartlar o kadar karmaşıktır ki net bir çözüme ulaşmak çok zorlaşır. c. Katılım Strateji planının her aşaması için her bir katılımcı son derece önem arz etmektedir. Gerek geniş perspektif ve durumların oluşturulmasında gerekse desteklere ulaşmada katılımcılar 54 çok önemli rol oynarlar. Korunması gereken bir türün hızlı şekilde iyileşmesi için en iyi biyolojik strateji bile kullanışsız olabilir çünkü orada yaşayan lokal insanlar için oldukça ciddi olumsuz sonuçlar doğurabilir. Dolayısıyla uzlaşmacı bir strateji çok daha verimli olacaktır. Bu durumda tür koruma planının her aşaması için katılımcılar büyük role sahiptir. d. Hedefler ve çözümler Verimli bir problem analizi verimli bir hedefin oluşturulmasında kilit role sahiptir. Aslında koruma esasında problem çözücü bir çabadan ibarettir. Koruma hedeflerine ulaşmaya çalışırken karşılaşılan zorluklar çeşitli aşamalarda meydana gelebilir. Hatta bazıları hiç beklenmez türden olurlar (örneğin, yeni hastalık, yangın, besin yetersizliği, kuraklık, kaçak avcılığın artması gibi). Farklı alanlardaki insanlardan gelen görüşler, problemlerin aslında ne olduğunu anlamada ve beyin fırtınası çözümlerinde oldukça faydalı olurlar. Kapasite artırımını geliştirmek için, koruma hedeflerinin geliştirilmesinde rol alan bazı insanların aynı zamanda strateji uygulamada da yer alması gerekir. e. Maddi kaynaklar Bazen tür için en uygun hedefler uygulamada oldukça masraflı olabilir. Bu durumda alternatif hedefler belki daha ulaşılabilir ve bu yüzden pratikte daha etkili olabilir. Koruma hedeflerini tamamıyla finansal durumlar kontrol etmemekle birlikte, maddi kaynağın çok az oluşu da uygun hedeflerin gerçekleştirilmesi için yeterli olmazlar. Yakın-zamanlı gerçekleştirilebilir hedefler belki genel anlamdaki tür koruma planına çok uzak görülebilir fakat bu yakın zamanlı hedefler ana hedefe ulaşmak için basamak taşları oluştururlar. 4.Koruma eylemleri Koruma planlarının uygulamaya dönüştürüldüğü aşamadır. Önerilen koruma eylemlerinin uygulamaları değişik olabilir. Örneğin; habitat restorasyonu, yayılış ve durum araştırmaları, kapasite arttırma eğitimleri, politika geliştirme, maddi kaynak bulmak gibi. a. Ölçek sorunu Önerilen eylemler muhtemelen ele alınan türlerin sayısı ve kapsadığı coğrafik alanın büyüklüğü ile belirlenir. Sınırlı alanda az sayıdaki bir tür için oldukça özgün bir eylem gerçekleştirilebilir. Tam tersi olarak çoklu türleri içeren ya da geniş coğrafik yayılışlı olan türler için önerilen eylemler daha kapsamlı olur. b. Koruma eylemleri sunmak/önermek 55 Önerilecek eylemler durum incelemesinde tanımlanmış en büyük ve yakın tehditlere göre belirlenmelidir. Bazı türler için en büyük tehditler, iklim değişikliği, insan nüfus artışı gibi gözle görülmeyen tehditlerdir. Bu durumda tür üzerinde en yakın tehdit dikkate alınır. Dolayısıyla koruma eylemi önerme aşamasında türle ilgili ayrıntılı ve güncel bilgiler içeren durum incelemesi aşaması önemli rol oynar. Böylece durum incelemesindeki bilgilerin tazeliği ve güvenilirliği oldukça önem arz eder. Gereken bilgileri saptamak Önemli ve gereken bilgiler, önerilen eylemler içinden incelenerek belirlenmelidir. Eylemi gerçekleştirecek kişilerin saptanması Hangi eylemin uygulanmasına karar vermek kadar o eylemi uygulayacak kişileri seçmek de o kadar önemlidir. Bu yüzden katılımcı çalıştaylar, yönetim tavsiyelerinin geliştirilmesinde esaslı bir rol oynar. Eylem için zaman çizelgeleri belirlemek Hangi eylemin uygulanmasına karar vermek kadar o eylemin hangi zaman aralığında uygulanması gerektiğini belirlemek de o kadar önemlidir. Zamanlama türün biyolojisine ve önerilen eyleme göre ayarlanmalıdır. Koruma eylemlerini sıralamak (önceliklendirmek) Birçok durumda yönetim eylemlerini stratejik planlar içerisinde sıralamak uygun olacaktır. Uygulanan yönetimin izlenmesi ve değerlendirilmesi 6. SONUÇLAR VE TAVSİYELER KORUMA ÇALIŞMALARI: TÜRKİYE İÇİN ÖNEM TAŞIYAN BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİK UNSURLARININ BELİRLENMESİ, KORUNMASI VE İZLENMESİ 18 Ekosistemlerde, türlerde ve genetik çeşitlilikte ortaya çıkan değişiklikleri saptamak ve izlemek amacıyla, hızlı değerlendirme işlemleri ve biyolojik çeşitlilik göstergeleri de göz önünde bulundurularak, biyolojik çeşitlilik envanter-izleme yöntem ve programlarının geliştirilmesi ve uygulanması Omurgasızlar (özellikle böcekler), mikroorganizmalar ve mantarlarla ilgili envanter, veri ve koleksiyonların tamamlanması için bir program hazırlanması ve yürürlüğe konması 18 UBSEP (2007) 56 Biyolojik çeşitlilik ile ilgili envanter çalışmalarının birbiriyle bağlantılı ve eşgüdümlü yürütülmesi için makro düzeyde planlama yapılarak yürürlüğe konması Güvenilir ve ekonomik biyolojik çeşitlilik envanter yöntemlerinin ve teknolojilerinin belirlenmesi Biyolojik çeşitlilik envanter çalışmalarının toprak, iklim ve ilgili öteki konularda yapılan araştırmalarla ilişkilendirilmesi Anlamlı, bilimsel açıdan savunulabilir, uygulanabilir ve ekosistem bazlı biyolojik çeşitlilik göstergelerinin geliştirilmesi ve kullanılması Baskı altında olan ekosistemler, türler ve popülasyonlar ile ekosistemler içindeki işlevsel bağların izlenmesi için programlar geliştirilmesi ve uygulanması Toplanan örneklerin bilimsel olarak tanımlanması, sınıflandırılması ve depolanması amacıyla, bilimsel kuruluşların kapasitelerinin artırılması ve elde ettikleri veri ve bilgilerin etkin bir biçimde (fikri mülkiyet haklarına riayet edilerek ve veri güvenliğiyle 19) paylaşılmasının sağlanması Türkiye’deki tehlike ve tehdit altındaki türlere ilişkin kırmızı listelerin periyodik olarak güncelleştirilmesi Karasal ve sucul ekosistemlerden oluşan korunan alanlara daha az temsil edilen ekosistemlerin, türlerin ve genetik çeşitlilik merkezlerinin dahil edilmesi ve korunan alanların etkin yönetimi Kendine özgü, hassas dağ ekosistemlerinin, diğer biyolojik çeşitlilik sıcak noktalarının ve başta tehdit altındaki türler olmak üzere bu ekosistemlerde bulunan türlerin belirlenmesi ve koruma altına alınması Risk altındaki türler ve ekosistemler, endemik türler, duyarlı üreme bölgeleri ve temsil niteliğindeki ekosistemlerin koruma altına alınarak, sucul ekosistemlerdeki biyolojik çeşitliliği korumaya yönelik çabaların yoğunlaştırılması Biyolojik çeşitlilik için özel değeri olan ve / veya özel tehdit altında olan step ekosistemleri dahilinde özel alanların belirlenmesi ve koruma altına alınması Etkin bir şekilde yönetilen ve ekolojik temelli olan deniz ve kıyı korunan alanlarının tesis edilmesi ve sürdürülmesi Konuyla ilgili ilgi gruplarının da görüşleri alınarak, korunan alanların ilanı ve yönetimini destekleyecek politikaların ve yasal düzenlemelerin oluşturulması ve 19 Bu ibare UBSEP’te mevcut değildir. 57 bu çerçevede envanterlerin, planların, izleme programlarının ve diğer önlemlerin hazırlanması Arazi sahipleri, yerel yönetimler ve ilgili kesimlerle görüş alışverişinde bulunularak, korunan alanın içinde ve çevresindeki insan faaliyetlerinin korunan alanlardaki biyolojik çeşitlilik üzerindeki olumsuz etkilerinin minimuma indirilmesi ve bu alanların bütünlüğünün korunması Korunan alanların yönetim sürecine katkıda bulunacak kamu kuruluşları personelinineğitiminin sağlanması; bilimsel verilerin analizini yapabilecek ve plan ve politikalarla ilişkilendirmesini sağlayacak düzeye getirilmesi Biyolojik çeşitlilik üzerindeki baskı ve tehditlerin önlenmesi veya mümkün olan en alt seviyeye indirilmesi Hassas, tehdit ve tehlike altında olan türlere ve ekosistemlere, kritik habitatlara, üzerinde çok az çalışma yapılmış ve ekonomik değere sahip sınıflandırma gruplarına, yüksek düzeyde çeşitliliği olan alanlara, kırsal ve kentsel kalkınma ile insan kaynaklı zararların en çok görüldüğü bölgelere öncelik verilerek, özel koruma tedbirleri geliştirilmesi Türkiye’ye girmekte olan ya da girme olasılığı yüksek olan yabancı türlerin belirlenmesi, yayılımcı özellikte olan yabancı türlerin girişlerinin önlenmesi, biyolojik çeşitlilik üzerinde olası olumsuz etkilerinin tespit edilerek önlenmesi ve kontrol altına alınması için, insan kaynaklarının geliştirilmesi de dahil olmak üzere, gerekli yasal ve kurumsal tedbirlerin alınması ve uygulanması Genetik yapısı değiştirilmiş organizmaların (GDO’ların) ülkeye giriş-çıkışını kontrol etmeye yönelik yasal yaptırımların yeterliliğinin sağlanması ve denetleme standartları ile risk değerlendirme ve risk yönetimi işlemleri gibi mekanizmaların geliştirilmesi (ve mevcutların iyileştirilmesi) 20 Çevresel felaketleri önlemeye ve biyolojik çeşitliliğe yönelik büyük riskler içeren durumlarda alınacak ivedi önlemlerin geliştirilmesine yönelik planların (ihtiyati tedbir yaklaşımı ile) 21oluşturulması İklim değişikliliğinin biyolojik çeşitlilik üzerindeki etkilerinin belirlenmesi, izlenmesi ve en çok etkilenen ekosistemlerin ve türlerin bu etkilerden korunmasına yönelik tedbirler alınması 20 21 Bu ibare UBSEP’te mevcut değildir. Bu ibare UBSEP’te mevcut değildir. 58 SÜRDÜRÜLEBİLİR KULLANIM ÇALIŞMALARI:BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİĞİ OLUŞTURAN BİLEŞENLERİN, GELECEK NESİLLERİN İHTİYAÇLARI DA DİKKATE ALINARAK, KENDİNİ YENİLEME KAPASİTESİNE UYGUN YÖNTEMLERLE VE SEVİYEDE KULLANIMI 22 - Biyolojik çeşitliliğin korunması ve kullanımı ile ilgili hukuki, idari ve kurumsal düzenleme ve uygulamalar arasında uyum sağlanması Önemli tarım, su, enerji, ticaret ve bunun gibi sektörel politika ve programların gözdengeçirilerek, ekolojik, ekonomik, sosyal ve kültürel hedeflerin uyumlu hale getirilmesi için çalışmaların başlatılması Kalkınma projelerinin seçim ve değerlendirme kriterlerine biyolojik çeşitliliğin korunması ve doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı ile ilgili unsurların dahil edilmesine yönelik düzenlemelerin yapılması Biyolojik çeşitliliğin korunmasının, biyolojik kaynakların sürdürülebilir kullanımının ve biyolojik kaynaklar için yeni sürdürülebilir kullanım biçimleri geliştirilmesinin bir yolu olarak, uygun sosyo-ekonomik politikaların ve teşviklerin geliştirilmesi ve uygulanması Önerilen biyolojik çeşitlilik koruma politikalarının ve programlarının ekonomik eylemler üzerindeki etkilerinin incelenerek, ekonomi üzerindeki olumlu etkilerini arttıracak ve olumsuz etkilerini en aza indirecek önlemlerin geliştirilmesi Biyolojik Çeşitlilik Stratejisi ve Eylem Planı’nın, kalkınma planlarına entegrasyonunun teşvik edilmesi; sosyal, kültürel, ekonomik hedeflerle doğa koruma hedeflerinin entegrasyonu ve su kaynaklarının sürdürülebilir ve akılcı kullanımı amacıyla alternatif yönetim mekanizmalarının araştırılması, geliştirilmesi ve kullanılması Biyolojik çeşitliliğin korunması ve biyolojik kaynakların sürdürülebilir kullanımı için, ekosistem bazlı planlama ve yönetim sistemlerinin geliştirilmesi ve uygulanması Ekonomik uygulamalar için, biyolojik kaynakların yeni ve sürdürülebilir kullanım biçimlerinin araştırılması Biyolojik kaynakların sürdürülebilir kullanımını destekleyen ve kaynak kullanımının biyolojik çeşitlilik üzerindeki olumsuz etkilerini ortadan kaldıran ya da en aza indiren yöntem ve teknolojilerin geliştirilmesi 22 UBSEP (2007) 59 Ekosistemler, türler ve genetik kaynaklar için zararlı olan maddelerin veya bu maddelerin zararlı olan miktarlarının doğaya atılmasının önlenmesine yönelik yöntemlerin geliştirilmesi ve buna yönelik çalışmaların desteklenmesi Yabani flora ve fauna türlerinin toplanmasının ve hasadının sürdürülebilir olduğunungüvence altına alınması ve hasat işleminin öteki türler üzerindeki olumsuz etkilerinin en azaindirilmesi için tedbirler geliştirilmesi ve uygulanması Biyolojik kaynakların sürdürülebilir kullanımına özel sektörün daha etkin katılımına yönelik programların geliştirilmesi Geçerli bilgi, yöntem ve teknolojiler hakkında bilgilendirilmek amacıyla, politika belirleyicilere, arazi sahiplerine, işleticilere, kaynak yöneticilerine ve biyolojik kaynakların yönetimi, geliştirilmesi ve kullanımıyla ilgili diğer kişilere yönelik eğitim ve bilgilendirme programlarının geliştirilmesi ve uygulanması Kamu kurumlarında çalışan personelin, ülkemizin sahip olduğu biyolojik çeşitlilik konusunda bilgilendirilmesi ve türlerin korunması konusunda bilinçlendirilerek, konu ile ilgili istatistiksel verileri çözümleme ve değerlendirme konusunda eğitime tabii tutulması Biyolojik çeşitliliğin korunması ve biyolojik kaynakların sürdürülebilir kullanımı ile ilgili konu ve mesajların milli eğitim programlarına katılması Etkin eğitim ve bilinçlendirme programlarının hazırlanması ve hedeflenmesi için, halkın biyolojik çeşitliliğin korunması ve biyolojik kaynakların sürdürülebilir kullanımı ile ilgili bilgi ve bilinç düzeyinin değerlendirilip izlenmesi Ekosistem ve biyolojik kaynaklar üzerindeki olumsuz etkilerin önlenmesi ya da azaltılması için alınabilecek önlemleri vurgulayan eğitim materyallerinin yaygınlaştırılması GEN KAYNAKLARI VE GELENEKSEL BİLGİ ÇALIŞMALARI: GELENEKSEL BİLGİLER DE DAHİL OLMAK ÜZERE TÜRKİYE İÇİN ÖNEMLİ GENETİK ÇEŞİTLİLİK UNSURLARININ BELİRLENMESİ, KORUNMASI VE YARARLANILMASI Biyolojik çeşitlilik, tarım, gıda ve ekonomik değerler açısından önem taşıyan genetik çeşitlilik unsurlarının belirlenmesi ve korunması 60 Genetik kaynakların korunması ve ekonomik kullanımının en üst düzeye çıkarılması için, başta Türkiye Bitki Genetik Çeşitliliğinin Yerinde (in-situ) Korunması Ulusal Planı’nda (Kaya ve ark. 1997) belirlenen hedef türler ve yerel çeşitler olmak üzere, bitki genetik çeşitliliğinin belirlenmesi ve kayıt altına alınması Otsu ve odunsu genetik çeşitliliğinin ex-situ korunması ve kayıt altına alınması, milli botanik bahçesi ile tohum, gen ve klon bankaları kurulması ve var olanların sürdürülmesi Karasal ve sucul fauna türlerinin genetik çeşitliliğinin belirlenmesi ve kayıt altına alınması Biyolojik çeşitlilik, tarım, gıda ve ekonomik değerler açısından önem taşıyan karasal ve sucul fauna türlerinin yerinde (in-situ) korunması ve yönetimine yönelik programların uygulanmaya konması Biyolojik çeşitlilik, tarım, gıda ve ekonomik değerler açısından önem taşıyan karasal ve sucul fauna türleri için gen bankasının kurulması Genetik kaynaklara erişimin kontrol altına alınması ve bu kaynaklardan elde edilen faydaların ülkemizle paylaşımının garanti altına alınması Biyolojik kaynakların izinsiz ve kontrolsüz olarak toplanması ve yurt dışına çıkarılmasının (biyokaçakçılığın) önlenmesine yönelik tedbirlerin belirlenmesi ve uygulanması Geleneksel bilgilerin derlenmesi, kayıt altına alınması ve korunması; geleneksel bilgilere yönelik yenilik ve uygulamaların, bu yöntem ve bilgilere sahip kişilerle birlikte kullanılması ve bundan elde edilecek yararların eşit paylaşımını sağlayacak mekanizmalar belirlenmesi ve uygulanması Diğer ülkelerden sağlanan genetik kaynakların kullanımından elde edilen yararların genetik kaynağı sağlayıcı ülke ile paylaşımına ve ülkemizin diğer ülkelere sağladığı genetik kaynaklardan elde edilen yararların ülkemiz ile paylaşımını garantilemeye yönelik ulusal mekanizmanın araştırılması, geliştirilmesi ve bu konuda uluslararası işbirliği sağlanması 6.4. EKOSİSTEM VE HABİTAT ÇALIŞMALARI Ülkemizde mevcut olan anaekosistem tipleri olan içsu, orman (Kaya ve Raynal 2001), dağ, step, kıyı, ada ekosistemleri ile kurak, denizel ve tarımsal ekosistemlerde UBSEP tarafından önerilen eylemlerin gerçekleştirilmesi 61 Habitat temelli etkin bir sınıflandırmaya dayanan NATURA 2000 çalışmalarına hız verilmesi - BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİK VE EKOSİSTEM EKONOMİSİ ÇALIŞMALARINA BAŞLANMASI: DOĞA KORUMANIN EKONOMİK SİSTEME ENTEGRASYONU İÇİN SİSTEMATİK MEKANİZMALARIN TESİS EDİLMESİ Hem biyolojik çeşitliliğin Türk Ekonomisine kazandırılması hem de doğa koruma politikalarının bilimsel verilerle sürekli beslenmesine yönelik olarak: a) Biyolojik çeşitlilik araştırma, envanter, izleme ve tescil çalışmalarının bilimsel bir altyapıya oturtularak DKMPGM, OGM, TAGEM ve TÜBİTAK gibi çok sayıda kamu kurum ve kuruluşunun ihtiyaçlarının karşılanması ve oluşturacakları politikaların güncel ve doğru verilerle sürekli desteklenmesi maksadıyla, b) Çevre, tarım, sağlık, savunma sanayi gibi alanlarda ekonomik ve stratejik öneme haiz biyoteknoloji araştırmalarının kamu, akademi, özel sektör ve sivil toplum işbirliği ile yapılması maksadıyla, b) Tür, organizma ve biyomolekül (gen, protein, yağ asidi, enzim v.b.) gibi biyolojik çeşitlilikten kaynaklanan veya bunlardan esinlenilerek tasarlanan her tür mal, ürün ve hizmet ile ilgili fikri mülkiyetlerin teşvik edilmesi için gerekli bilimsel altyapının tesisi maksadıyla, c) Gen kaynaklarının ve geleneksel bilgilerin tescili çalışmalarının Ülkemizin biyolojik çeşitlilik zenginliğine uygun olarak daha kapsamlı bir şekilde yapılması ve ekonomiye kazandırılması maksadıyla, ç) Ekonomi politikalarında ve sosyal politikalarda bir boşluk olarak görünen doğanın değerinin görünür kılınması için Biyolojik Çeşitlilik ve Ekosistem Ekonomisi çalışmalarının yapılması maksadıyla, d) İhtiyati tedbir yaklaşımı ile hazırlanmak suretiyle insan sebepli ve/veya doğal çevresel felaketler durumunda biyolojik çeşitlilik kurtarma acil eylem planlarının hazırlanması maksadıyla ve bu hususta korunan alanlara öncelik verilmesi maksadıyla, e) Dünyadaki örneklerini de inceleyerek ancak Türkiye’nin özgün idari ve hukuksal çerçevelerini de göz önüne alarak, f) Mevcut ve dağınık halde farklı kurumlarda bulunan fiziksel ve personel altyapılarının birleştirilmesi ve/veya koordineli çalışmasını sağlayacak bir yapıda, g) Biyolojik kaynaklarla ilgili kamu kurum ve kuruluşlarını üst düzey temsilcileri ve akademisyenlerden oluşan, ancak iş dünyası ve sivil toplumla yakın bir şekilde çalışacak bir yönetim yapısı ile“Milli Biyolojik Çeşitlilik ve Biyoteknoloji Enstitüsünün” kurulması sağlanmalıdır. 62 Biyolojik çeşitliliğin ekonomide tanımlı olmayan değerlerinin tanımlanması maksadıyla ekosistem hizmetlerinin belirlenmesi, bedellendirilmesi (biyokıymetlendirilmesi) ve haritalanması, bu konuda önceliğin korunan alanlara verilmesi, Biyokıymet bedelinin uygun oranlarda ÇED sürecine ve ekolojik restorasyon ön-ödemelerine yansıtılması, ancak bu biyokiymetlendirmenin ekosistem bedeli ya da tahrip edilen habitat bedeli gibi algılanmamasına yönelik çalışmanın yapılması Biyolojik çeşitlilik yönetiminden elde edilen gelirlerin Genel Bütçede ayrı bir kalem olarak belirtilmesi için gerekli çalışmaların yapılması İş dünyasının biyoteknoloji, ekoturizm ve özel avcılık gibi biyolojik çeşitlilikle ilgili alanlara yatırım yapmasının özendirilmesi için gerekli çalışmaların yapılması “Yeşil Vergi, Biyokıymet Kullanımı, Geleneksel Bilgilerin Tescili, Gen Kaynaklarının Tescili, Ekoturizm, Sürdürülebilir Avcılık, Halkın ve Şirketlerin Ödeme Gönüllüğü ve Cezalar” gibi doğa koruma sektörüne finansman sağlama temelindeki entegrasyon mekanizmalarının kurulması/geliştirilmesi, “Ekonomik Teşvikler, Ekosistem Hizmetleri İçin Ödeme, Doğa Koruma Yatırımları ve Doğa Koruma Sebepli İstihdamlar, İnovasyon ve AR-GE” gibi doğa koruma harcamaları temelindeki entegrasyon mekanizmalarının geliştirilmesi BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİK BAŞLANMASI: VE BİYOLOJİK SOSYAL POLİTİKA ÇEŞİTLİLİĞİN SOSYAL ÇALIŞMALARINA POLİTİKALARA ENTEGRASYON MEKANİZMALARININ TESİS EDİLMESİ Biyolojik çeşitliliğin devlet-vatandaş ilişkisine olan katkılarının ortaya çıkarılması ve geliştirilmesi maksadıyla biyolojik çeşitlilik yönetiminden elde edilen gelirlerin kırsal kalkınma ve insan refahına yönlendirilmesi esas olmak üzere biyolojik çeşitlilik yönetiminin etkin bir sosyal politika aracı haline dönüştürülmesini sağlayacak mekanizmaların tesis edilerek belli bir sistematiğe oturtulması Ekoturizmde kadınların istihdamına öncelik verilmesi -Av gelirlerinin köy tüzel kişilikleri ile paylaşılması uygulamasının yaygılaştırılması 63 Ekosistem Hizmetleri İçin Ödeme mekanizmasının tesis edilerek belli bir sistematiğe oturtulması Yatırımcı kurumların, yerel yönetimlerin strateji planlarında doğa koruma başlığı ele alınmalı ve değerlendirilmeli. Stratejik ÇED yönetmeliği bir an önce yürürlüğe konmalıdır (bütüncül yaklaşım ve değerlendirme yapar) -Yerel yönetimlerin doğa korumaya entegre edilmesi ve kapasitelerinin arttırılması Doğaya uyum sertifikasyon sisteminin geliştirilmeli. Yenilenebilir enerji kaynaklarının dahil olduğu gönüllü karbon emisyon azaltımı projeleri ve VER/GOLDVER sertifikasyonuna sahip projelere benzer yatırımlardan farklı, öncelikli ve ödüllendirici uygulamalar yapılmalı, Direk doğal kaynakları kullanan sektörler için doğaya uyum kılavuzu geliştirilmelidir. İlgili kurumlar, sektörler arası çatışmaya imkân vermeyecek şekilde değerlendirme yaparak doğal kaynakların korunması ve sürdürülebilirliğini sağlayacak şekilde bilimsel raporlarla desteklenmiş ve kabul görmüş alanlarda yatırım bölgelerini tespit etmeli, Kamu kurumlarının çıkardığı veya çıkarmak istediği mevzuatların (kanun, yönetmelik, genelge vb) kurumlar arası yetki kargaşası ve belirsizliklere sebep olmaması Tür Koruma adına ise; Korunan alanların sayısının arttırılması, türü korumak yaşam alanlarını korumaktır. Tür habitatlarından bağımsız olarak korunamaz. Tür odaklı habitat koruma konusunda Bölge Müdürlüklerinin üniversitelerle işbirliği yapması ve bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Korunan türlere ilişkin listeleme ve yasal bir statü ile bu listede bulunan türlerin kesin koruma altına alınması çok önemlidir. Envanter eksikliğinin giderilmesi için; kurum/kuruluş, üniversitelerin ve STK’ların işbirliği halinde çalışmaları gerekmektedir. Gen Bankaları ve Botanik Bahçelerinin yaygınlaştırılarak eğitim, ex-situ koruma çalışmaların gerçekleştirilmesi ve rehabilitasyon görevlerini gerçekleştirmeleri büyük önem taşımaktadır. Botanik bahçelerinin kurulması 64 ile her ülkenin doğal türlerini botanik bahçelerine taşıması, yok olmak üzere olan türlerin üretiminin sağlanması sorumluğu yerine getirilmelidir. 7. KAYNAKÇA (Atıf kurallarına ve yazımına uygun hale getirilecek ve çalışma zenginleştikçe kaynakça artacaktır.) Anşin, R., 1979. Trabzon-Meryemana Araştırma Ormanı florası ve saf ladin meşcerelerindefloristik araştırmalar, Karadeniz Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş., Trabzon, 233s. Arslangündoğdu, Z., Kasparek, M.; Sarıbaşak, H., Kaçar, M. S., Yöntem, O. ve Şahin, M. T., 2010. Development of thepopulation of theEuropeanFallowDeer, Dama damadama (Linnaeus, 1758), in Turkey, Zoology in theMiddle East, 49, 3-12. Aysel, V. (2005). Check-list of theFreshwaterAlgae of Turkey, J. Black sea/Mediterranean Environment, Vol. 11: 1-24. Bernardo, J.M., M.H. Alves, (1999). New PerspectivesForEcologicalFlowDeterminationIn Semi-AridRegions: A Preliminary Approach, Rivers: Res. Mgmt. 15: 221–229 Bilgin A, Stratejik Biyolojik Bilimlerin İdari Çerçevesi ve Sektör Öncüleri İhtiyacı, Doğa Korumanın Ekonomik Sisteme Entegrasyonu Kapsamında Öne Çıkan Bazı Stratejik Mekanizmalar, Orman ve Su İşleri Bakanlığı, 2012 Bilgin A, Teorik Biyoloji ve Sistem Teorisi Açısından Ekosistem ve Ekonomi, Doğa Korumanın Ekonomik Sisteme Entegrasyonu 2, Bölüm I: Teori ve Aksiyoloji, Orman ve Su İşleri Bakanlığı, 2012 Bilgin A. Biyolojik Çeşitlilik Ekonomisi, Orman ve Su İşleri Bakanlığı, 2012, ISBN 978-6054610-02-0 Bilgin A., Çevre Diplomasisi ve RIO Sözleşmelerinin Entegrasyonu, Çevre ve Orman Bakanlığı Uzmanlık Tezi, 2010, Bölüm II Diplomasi ve Bölüm III Uluslar arası Hukuk Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Kalkınmada Anahtar Verimlilik, Nisan 2012 Yıl24 sayı:208 65 Biyoçeşitliliğin Ekonomik Değeri ve BiyoEkonomik Kalkınma Modeline EtkisiKolankaya,N. Gıda,Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Program Değerlendirme Toplantıları, Mart 2012, Antalya. Bildiri Sunumu Biyoetanol üretiminde biyorafineriler ve Biyoekonomideki Önemleri. Kolankaya,N.Tübav Konferansları: Nükleer ve Yenilenebilir Enerji Kaynakları 28-29 eylül,2009,Ankara Bildiri Sunumu Biyolojik Çeşitlilik Ekonomisi, Bilgin A., 2012 Orman ve Su işleri Bakanlığı, ISBN: 978605-4610-02-0 Biyoteknolojiye Bir Bakış:Dünya ve Türkiye” .Kolankaya,N. Küreseleşme Sürecinde Biyoteknoloji ve Biyogüvenlik Sempozyumu 23-24 Ekim,2000,Ankara.Bildiri Kitabı,sayfa. 1-6 BiyoyakıtlarınBiyoEkonomideki Yeri ve Önemi. Kolankaya,N. Eser,V., ve Ünal, A. Biyoyakıtlar ve Biyoyakıt Teknolojileri Sempozyumu, 12-13 Aralık,2007. Ankara. Bildiri Kitabı, sayfa: 3-9[2007-b] Bovee, K.D., B.L. Lamb, J.M. Bartholow, C.B. Stalnaker, J. Taylor and J. Henricksen, (1998). Stream Habitat Analysis Using TheInstreamFlowIncrementalMethodology. U.S. GeologicalSurvey, BiologicalResourcesDivision Information andTechnology Report, USGS/BRD-1998-004. viii. 131 p. Çetinkaya, O., (2006). Türkiye Sularına Aşılanan veya Stoklanan Egzotik ve Yerli Balık Türleri, Bunların Yetiştiricilik Balıkçılık, Doğal Populasyonlar ve Sucul Ekosistemler Üzerindeki Etkileri, I. Balıklandırma ve Rezervuar Yönetimi Sempozyumu, 07-09 Şubat 2006, Antalya. Davies, B.R., Thomas, M.C., Walker, K.F., O’Keeffe, J.F., and Gore, J.A. (1994). ‘DrylandRivers: TheirEcology, Conservationand Management’, in Calow, P. andPetts, G.E. (Eds.) Handbook of Rivers, BlackwellScientific Publications, Oxford. pp. 484–511. Davis 1965-1985; Davis et al. 1988; Güner et al. 2000 Davis PH 1965-1985. Flora of Turkeyandthe East Aegean Islands.Vol.1-9. Edinburgh. Davis PH, Mill RR, Tan K 1988. Flora of Turkeyandthe East AegeanIslands.Vol. 10 (supplement), Edinburgh. 66 Demirayak F 2002.TÜBİTAK, VİZYON 2023, Biyolojik Çeşitliliğin Korunması ve Sürdürülebilir Kalkınma. Doğa Koruma Merkezi. www.dkm.org.tr Doğa Korumanın Ekonomik sisteme Entegrasyonu Kılavuzu 1: Politika Yapıcı ve Karar Vericiler İçin, Orman ve Su İşleri Bakanlığı (2012) Doğa Korumanın Ekonomik Sisteme Entegrasyonu Kılavuzu 2: Teknik uygulama Kılavuzu: Sultansazlığı Milli Parkı Biyokıymetlendirilmesi Örneği, Orman ve Su İşleri Bakanlığı (2012) Doğa Korumanın Ekonomik Sisteme Entegrasyonu Kılavuzu 3: İş dünyası ve Vatandaş için, Orman ve Su İşleri Bakanlığı, 2012 DPT 8 ve 9. Kalkınma Planları DSI, (2011). www.dsi.gov.tr, Erişim -3 Haziran 2011 EcosystemApproachSourcebook http://www.cbd.int/ecosystem/sourcebook/ Ekim T, Koyuncu M, Vural M, Duman H, Aytaç Z, Adıgüzel N 2000. Türkiye Bitkileri Kırmızı Kitabı (Red Data Book of TurkishPlants). Türkiye Tabiatını Koruma Derneği ve Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Ankara. Erdağ A, Özenoğlu Kiremit H, Kırmacı M., Türkiye Biryolojisi: Türkiye Biryofit Çalışmalarının Kısa Tarihi ve Güncel Durumu.XX Biyoloji Kongresi 2010 sözlü sunum, Denizli. Erdağ ve ark. 2010; Uyar ve ark. 2012 Eroğlu M, 2000, Su samuru, Lutra lutraL.’nun habitat özellikleri, koruma önlem ve stratejileri. Tabiat ve İnsan, 34(1), 37- 44. Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar ve Biyoekonomi.Kolankaya,N. Ulusal Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar Sempozyumu” 20 -21 Aralık 2008,ODTÜ,Ankara Bildiri Sunumu Gönülol ve ark. 1996, Aysel 2005, Taşkın ve ark. 2008 Güner A, Özhatay N, Ekim T, Başer KHC 2000. Flora of Turkeyandthe East AegeanIslands.Vol. 10 (supplement 2), Edinburgh. 67 Hack, H. P. (2004). Small Rivers in Germany – Potentialities and Limits of Ecological Improvements by the EU-Water Frame Directive under the Influence of Ex-treme Floods, 7th International Riversymposium 2004 31 August – 3 September Brisbane Australi Henricot, B., 2003. Box Blight. Topiarus 6: 28-30. INTERNET: À quoi sert le développementdurable ? http://www.manicore.com/documentation/dd.html INTERNET: EcosystemApproachSourcebook http://www.cbd.int/ecosystem/sourcebook/ INTERNET: http://www.cbd.int/doc/newsletters/news-sd-suplement-en.pdf INTERNET: http://www.cbd.int/doc/newsletters/news-sd-suplement-en.pdf INTERNET: http://www.theplantlist.org/ INTERNET: NorthernAllianceforSustainability, http://anped.org/index.php?part=176, INTERNET: NorthernAllianceforSustainability, http://anped.org/index.php?part=176 INTERNET: SBSTTA 1 Recommendations, http://www.cbd.int/recommendations/sbstta/?m=sbstta-01 INTERNET: Watson&Crick (1953) http://www.bioss.ac.uk/~dirk/genomeOdyssey/go_1953.html Karaçetin E. ve Welch HJ 2011. Türkiye’deki Kelebeklerin Kırmızı Kitabı, Ankara Kaya, Z. and Raynal, D.J. 2001. Biodiversity and conservation of Turkish forests. Biological Conservation 97/2:131-141 Kaya, Z., Kun, E., and Güner, A. 1997. National Plan for in situ Conservation of plant genetic diversity in Turkey. MilliEgitimBasimevi, Istanbul, 125p. KILINÇARSLAN H., Biyoteknoloji ve Biyokaçakçılık, Doğa Korumanın Ekonomik Sisteme Entegrasyonu Kapsamında Öne Çıkan Bazı Stratejik Mekanizmalar, Orman ve Su İşleri Bakanlığı (2012) Kuru, M., (2004). Turkiyeİcsu Balıklarının Son Sistematik Durumu, GU. Gazi Eğitim Fak. Dergisi, Cilt 24(3), 1-21 68 Küçük, F., (2006). Türkiye’deki Bazı Endemik İçsu Balıklarının Dünya Doğayı Koruma Birliği (IUCN) Ölçütlerine Göre Değerlendirilmesi, I. Balıklandırma ve Rezervuar Yönetimi Sempozyumu, 07-09 Şubat 2006, Antalya. Mason, C. F. And McDonald, S. M., 1986. Otters: Ecology and conservation, Cambridge University Press, Cambridge, 236pp. Masseti, M., 1999. The European fallow deer, Damadama L., 1758, in the Aegean region. Contributions to the Zoogeography and Ecology of the Eastern Mediterranean Region 1: 17-30. Masseti, M., Pecchioli, E. and Vernesi, C., 2008. Phylogeography of the last surviving populations of Rhodian and Anatolian fallow deer (Damadamadama L., 1758). Biological Journal of the Linnean Society 93: 835–844. Murchie, K.J., K.P.E. Hair, C.E. Pullen, T.D. Redpath, H.R. Stephens, and S.J. Cooke, (2008). Effects, FishResponsetoModifiedFlowRegimes AndOpportunities, in RiverResearchand RegulatedRivers: Applications ResearchMethods, 24: 197-217. Doi:10.1002/rra.1058. Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Fen Dergisi, Cilt 7, Sayı 1, 8-46. Özenoğlu ve Keçeli 2009; Erdağ ve ark. 2010). Protégerl'espècehumainecontre elle-même », LucFerry ile Röpörtaj, RevuedesDeuxMondes, Ekim-Kasım 2007Sayısı, S/75-79 Protégerl'espècehumainecontre elle-même », LucFerry ile Röpörtaj, RevuedesDeuxMondes, Ekim-Kasım 2007Sayısı, S/75-79 Rihchter, B.D., R. Mathews, D. L. Harrison, R. Wigington, (2003). EcologicallySustainableWaterManagement:ManagingRiverFlowsForEcologicalIntegrity, Ecological Applications, 13(1), 2003, pp. 206–224 Sari, M., 2012. InlandWatersFishery in Turkey, In: TheState of theTurkishFisheries (Editedby A. Tokaç, A.C. Gücü, B. Öztürk) TÜDAV Puplication No: 35, pp:131-153 69 Sari, M., Kadioglu, M., Arabaci, M., Ertan, A., (2003). EcologicalSharing of waterforhealthymanagement of fishreiesandirrigationunderdroughtconditions in Bend-i Mahi River, Van, Turkey, J. EnvironmentalProtectionandEcology, Vol.4, (1):166-178. SBSTTA 1 Recommendations, http://www.cbd.int/recommendations/sbstta/?m=sbstta-01 Selik, M., 1986. Ormancılık Fitopatolojisi, İ.Ü. Yayın No: 3400, O.F. Yayın No: 377, Taş Matbaası, İstanbul, 107-113s. Sesli E, Denchev CM 2009. largerascomycetesandlargerbasidiomycetes in Checklist Turkey. of themyxomycetes, Mycotaxon 106: 65-67, updatedjanuary 2012. SpeciesSurvivalCommission, IUCN – The World ConservationUnion 2008. An Overview of SpeciesConservation Strategic Planning - Jan 2008 Draft. Stalnaker, C., B.L. Lamb, J. Henricksen, K. Boveeand J. Bartholow (1995). TheInstreamFlowIncrementalMethodology – A Primerfor IFIM, NationalBiological Service, U.S. Department of theInteriorBiological Report 29, Washington, DC. 49 p. Sürdürülebilir Kalkınma ve BiyoEkonomi. Kolankaya,N.Biyoteknoloji Yüzyılı ve Türkiye Kongresi 3-4 Haziran, 2006. Sabancı Üniversitesi, İstanbul.Bildiri Kitabi ,sayfa 16-20 Sürdürülebilir Kalkınma İçin BiyoEkonomi. Kolankaya,N..VII. Ulusal Ekoloji ve Çevre Kongresi 10-13 Eylül,2007,Malatya İnönü Üniversitesi, Açılış Konuşması [2007-a] Şevik, R., Ş. Hartavi, O.S. Kılıç, S. Yapalak, (1998). Atatürk Baraj Gölü Bozova Avlak Sahası Balık Türlerinin Bazı Ekolojik Özellikleri Üzerine Araştırmalar, III. Su Ürünleri Sempozyumu, 10-12 Haziran 1998, Erzurum, Sempozyum Kitabı, 589-595. Taşkın E., Öztürk M., Kurt O. and Öztürk M. 2008. Thecheck-list of themarine flora of Turkey. Manisa, Turkey, 87 p. T.C. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Master Planı Turan, N., 1984. Türkiye’nin Av ve Yaban Hayvanları: Memeliler Ongun Kardeşler Matbaacılık A.Ş., Ankara, 178s. Türkiye Bitkileri Kırmızı Kitabı (Ekim ve ark. 2000) 70 Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Stratejisi ve Eylem Planı (UBSEP), Çevre ve Orman Bakanlığı, 2007 Vizyon 2023 Bilim ve Teknoloji Stratejileri Vural M, Bilgin CC 2011. Türkiye’deki Kırmızı Liste Yaklaşımının Kısa Tarihçesi s.4-5. Watson&Crick (1953) http://www.bioss.ac.uk/~dirk/genomeOdyssey/go_1953.html Tür Koruma (Evcil hayvanlar) 9. GİRİŞ: - Sahipli ve sahipsiz hayvanların korunması, koruma altına alınmasının sağlanması ve rehabilitasyonu; 18 Kasım 1999 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti adına Strazburg'da imzalanan "Ev Hayvanlarının Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi"nin onaylanması uygun bulunmuş ve bu konudaki Kanun, 15.07.2003 tarihinde ülkemizde yürürlüğe girmiştir. Söz konusu Kanunda; kedi ve köpeklerin plansız üremelerini azaltmak için kısırlaştırılmalarının teşvik edilmesi, başıboş hayvanların kontrolü amacıyla Sözleşme hükümlerine işlerlik kazandırılması için gerekli tedbirlerin alınması özellikle vurgulanmaktadır. Hayvanların yaşama haklarının korunmasını önemseyen Bakanlığımız, toplumun bu konudaki duyarlılığına paralel olarak Ev Hayvanlarının Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi doğrultusunda Hayvanları Koruma Kanununu çıkarmıştır. 1 Temmuz 2004 tarih ve 25509 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu, Türkiye’de hayvan hakları konusundaki ilk yasal düzenlemedir. Söz konusu Sözleşme doğrultusunda 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunundasokak hayvanlarının rehabilitasyonu için yerel yönetimlerin sorumluluklarını içeren hükümler yer almaktadır. Orman ve Su İşleri Bakanlığı İl Şube Müdürlüklerinden gelen bilgiler kapsamında ülke genelinde yaklaşık 748.329adet sahipsiz sokak hayvanı bulunmaktadır. 71 Ülkemizde artan çevre sorunları ile birlikte hızlı kentleşme süreci sonucunda doğal yaşama ortamlarını kaybeden sahipsiz sokak hayvanlarının sayıları hızla çoğalmaktadır. Sokak hayvanlarının hem korunması hem de popülasyonlarının kontrol altına alınmasında temel şart kısırlaştırmadır. Bu kapsamda belediyelerce 2004-2012 tarihleri arasında toplam 412.711adet sokak hayvanı kısırlaştırılarak aşılanmıştır. Ülkemizde 2004-2012 yılları arasında belediyeler tarafından yapılan çalışmalar: YILI AŞILANAN HAYVAN KISIRLAŞTIRILAN İŞARETLENEN SAYISI HAYVAN SAYISI HAYVAN SAYISI 2004 18.947 9.406 10.103 2005 30.350 17.132 16.775 2006 48.388 27.273 26.996 2007 58.706 36.213 39.350 2008 70.993 46.772 44.794 2009 75.542 61.211 48.788 2010 104.921 78.043 74.601 2011 111.230 82.858 77.058 2012 (1 ekim tarihine kadar) 77.235 53.803 54.534 TOPLAM 596.312 412.711 392.999 Bu sorunu çözerken * Bilimsel Yaklaşım Bu sorun evcil hayvan türü, hayvan psikolojisi ve etolojik özellikleri konusunda uzmanlardan görüş alınması gerekmektedir. Hayvanların yaşam alanları belirlenirken; kuruluş, kurulma, işletme, teknik hizmetler, altyapı, ulaşım, barındırma, yiyecek, su ve iklime uyum gibi önemli etkenler göz önüne alınarak ihtiyaçlarının karşılanması için gerekli maliyet hesabının uzmanlarca yapılması gerekmektedir. * Yasayı Uygulama Yöntemi 2004 yılında çıkarılan 5199 sayılı yasanın aradan 8 yıl geçmesine rağmen amacına ulaşamamasının nedeni; tüm il ve ilçe belediyelerinin bu konuda görevlerini yerine getirmemeleri ve aynı anda düğmeye basarak sağlıklı ortamlarda, deneyimli veteriner hekimlerce kısırlaştırma işlemlerinin, işaretleme ve kayıt sisteminin devreye sokulmamasıdır. 72 Söz konusu yapılması muhtemel işler için belediyeler hizmet satın alma yolunu kullanabilir ve bu durumun da kurallara bağlanması gerekmektedir. Yıllık belediye bütçesinden kaynak ayrılarak kısırlaştırılan ve kayıt altına alınan sahipsiz hayvanların operasyon sonrası bakımlarının gerçekleştirileceği bakımevlerinin oluşturulması gerekmektedir.Diğer taraftan mevcut bakımevleri şartlarının iyileştirilmesi de zorunludur. 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu yürütme yetkisi belediyelerde olmasına rağmen görevlerini yerine getirmeyen belediyelere idari yaptırım uygulanmalıdır. Sahibi tarafından kötü davranılan, şiddet gören ve eziyete maruz kalan hayvanlara mahkeme tarafından reisen el konulmalı ve bu kişilerin hayvan sahiplenmesi yasaklanmalıdır. * Doğru Organizasyon Sorunların canlıya yakışır bir metotla çözülmesi yoluna gidilmesinin yanı sıra sivil toplum örgütlerinin işbirliği halinde çalışması sorunun çözülmesinde en büyük etkendir. Kurulması düşünülen doğal yaşam parklarının kapasitesinin makul sayıda hayvanı barındırabilecek ölçülerde, kentlere yakın yerlere kurulmasıve evcil hayvanların insanlarla birlikte ve güven duydukları ortamda yaşamalarının sağlanması, hayvan severlerin bu alanlara kolayca ulaşabilmeleri sosyalleşmeyi ve sahiplendirmeyi olumlu yönde etkileyecektir. Diğer taraftan bu tarz bakımevlerinin il genelinde tüm ilçe belediyelerinde küçük ölçekli yapılması, bu konunun çözümünde önemli bir etkendir. * Etkin uygulama Hayvanların korunması, bakımı ve kötü muamelelerden uzak tutulması için gerekli önlemlerin alınmasının yanında sahiplendirmenin teşvik edilmesi, apartman, site, işyerleri veya sokak sakinleri tarafından bakılan hayvanların alışık oldukları ortamlarda bakılmalarının sağlanması ve denetimlerin sıklıkla yapılması yasanın amacına uygun olacaktır. Öncelikle yapılması gerekenler; yaralı, işkence ve tacize uğrayan, sahipleri tarafından şiddet gören, zor durumdaki hayvanları kurtarmak amacıyla, ‘’ALO HAYVAN HATTI’’ kurulması, yine bu tür hayvanları bulundukları ortamdan alınabilmeleri amacıyla donanımlı bir ekip, ambulans temini ve yataklı hayvan hastanesi hayvanlar yararına yapılacak çalışmaların ilk adımlarını oluşturacaktır. Avrupa Birliği, Dünya Sağlık Örgütü vb. kuruluşlardan sağlanacak hibe krediler alınarak belediyelerin ayıracakları bütçe asgari düzeye indirilmelidir. Toplumun bilgilendirilmesi, bilinçlendirilmesi ve hayvan sevgisinin yaygınlaştırılması amacıyla özellikle görsel basında çalışmalar ve yayınlar yapılması zorunludur. - Rehabilitasyon Kısırlaştırıp sokağa bırakmanın rehabilitasyon olmadığı, rehabilitasyonun hayvanların insanlarla birlikte yaşaması olarak tanımlandığı göz önüne alındığında ve bu uygulama tam 73 olarak yapıldığında insanların sokaklarda yaşayan hayvanlardan şikayetçi olmayacakları bir ortam hazırlanacaktır. - Nesli tehlike altında olan kedi-köpek ırklarının korunması Evcil hayvanları koruma altına alırken yapılması düşünülen doğal yaşam parklarının orman arazileri üzerinde kurulması hem evcil hayvanların neslini tehlike altına alacak hem de orman eko sistemini bozacaktır. 10. DURUM ANALİZİ: Bakanlığımızca hazırlanan 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu 01.07.2004 tarih ve 25509 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Kanunun amacı;hayvanların rahat yaşamalarını ve hayvanlara iyi ve uygun muamele edilmesini temin etmek, hayvanların acı, ıstırap ve eziyet çekmelerine karşı en iyi şekilde korunmalarını, her türlü mağduriyetlerinin önlenmesini sağlamaktır. Hayvanların Korunmasına Dair Uygulama Yönetmeliği 12.05.2006 tarih ve 26166 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Hayvan Deneyleri Etik Kurullarının Çalışma Usul ve Esaslarına Dair Yönetmelik 06.07.2006 tarih ve 26220 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Hayvanat Bahçelerinin Kuruluşu İle Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik 11.08.2007 tarih ve 26610 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Hayvanları Koruma Kanunu ve Uygulama Yönetmeliğinin getirdikleri; Belediyeler tarafından bakımevlerinin kurulması, Ev ve süs hayvanları ile sokak hayvanları kayıt altına alınması, Ev ve süs hayvanlarının sokağa terk edilmesinin engellenmesi, Tüm sokak hayvanlarının kısırlaştırılıp aşılanması, Geçici bakımevlerinde kaldıkları süre içerisinde; kanunî istisnalar ile bulaşıcı, tedavi edilemez veya tedavi sonrası iyileşme ihtimali olmayan bir hastalığa yakalanan ve alındığı ortama bırakıldığında insan ve çevre sağlığına önlenemez derecede tehdit vereceğine geçici bakımevi veteriner hekimince karar verilen hayvanların dışında hiçbir hayvanın öldürülmemesi, İllerde, sahipsiz hayvanların kendi bulundukları bölge ve mahallerde yaşam sorumluluğunu üstlenen ve il hayvan koruma kurulunca yetkilendirilen ve Yerel Hayvan Koruma Görevlilerinin hayvanların korunmasına dair çalışmalarda belediyeler ve İl Müdürlüklerimiz ile koordineli çalışmaların yürütülmesi, Yerel Hayvan Koruma Görevlilerinin eğitilmesi amacıyla belediyeler ve İl Müdürlükleri tarafından eğitim programlarının düzenlenmesi, 74 Ev ve süs hayvanı satıcılarının eğitilmesi amacıyla belediyeler ve İl Müdürlükleri koordinasyonunda eğitim programlarının düzenlenmesi, İllerde hayvanların oluşturulması, korunmasına yönelik İl Hayvan Koruma Kurullarının Mobil kısırlaştırma üniteleri ile tüm yerleşim alanlarında sokak hayvanlarının rehabilitasyonunun yapılması, Başıboş hayvanların rehabilitasyonu ve üremelerinin kontrol altına alınması konusunda etkin mali destek sağlanması, PitbullTerrier ve Japanese Tosa gibi tehlikeli köpeklerin üretilmesinin ve satışının engellenmesi (tehlikeli hayvanların tespit edilmesi amacıyla Bakanlığımız koordinasyonunda Veteriner Fakülteleri, Köpek Federasyonu ve Tarım ve Köyişleri Bakanlığı temsilcilerinin katılımıyla oluşturulan komisyon tarafından Kanunda belirtilen PitbullTerrier ve Japanese Tosa ırklarına DogoArgentino, FilaBrasilario ve bu ırkların melezleri de ilave edilmiştir), Kanun ve Yönetmelik kapsamında etkin bir şekilde denetimlerin yapılması. 5199 sayılı Kanun ve Uygulama Yönetmeliğinde de belirtilen en önemli hedef; tüm illerimizde sahipsiz veya güçten düşmüş hayvanlar için yerel yönetimlerce hayvan bakımevleri oluşturulması ve bu hayvanların öncelikle söz konusu merkezlerde oluşturulacak müşahede yerlerinde tutulmasının sağlanmasıdır. Ayrıca, bu bakımevlerinde kısırlaştırılan, aşılanan ve rehabilite edilen hayvanların kaydedildikten sonra alındıkları ortama bırakılmaları esastır. Hayvanları sevdiğini iddia eden bazı dernekler rehabilite edilen sokak hayvanlarının ölene kadar bakımevlerinde tutulmasını istemektedirler. Ancak, Bakanlığımız Kanunda da belirtildiği üzere; kısırlaştırılan, aşılanan ve rehabilite edilen sokak hayvanlarının kaydedildikten sonra alındıkları ortama bırakılması doğrultusunda çalışmaları yürütmektedir. Bakanlığımızca hazırlanan tip proje kapsamında Kırıkkale, Afyonkarahisar, Ardahan, Çankırı, Erzincan, Kars, Kütahya, Mardin, Niğde ve Yozgat illerinde geçici hayvan bakımevi oluşturulması amacıyla Çevre Fonu’ndan destek sağlanmıştır. 2009 yılı için bütçeye konulan 778.000.-TL’lik ödeneğin, 28 ilde sokak hayvanlarının rehabilitasyonu çalışmalarında kullanılmak üzere dağıtımı yapılmıştır. 2010 yılı için bütçeye sokak hayvanları ile ilgili çalışmalarda kullanılmak üzere 1.533.000.-TL aktarılmıştır. 5199 sayılı Kanun kapsamında; Şube Müdürlüğümüzce kurban hizmetleri ile ilgili çalışmalar yürütülmekte olup, Bakanlığımızın da içinde bulunduğu Diyanet İşleri Başkanlığı koordinasyonunda Bakanlıklar arası Kurban Hizmetleri Kurulu tarafından, Kurban Bayramı süresince kurban kesim işlerinin düzenli bir şekilde yürütülmesi için çalışmalar yapılmaktadır. 5199 sayılı Kanun kapsamında çıkarılan Hayvan Deneyleri Etik Kurullarının Çalışma Usul ve Esaslarına Dair Yönetmelik, Avrupa Birliği’nin 24.11.1986 tarih ve 86/609/EEC sayılı Konsey Direktifi doğrultusunda hazırlanmıştır. 75 5199 sayılı Kanun kapsamında çıkarılan Hayvanat Bahçelerinin Kuruluşu İle Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik,Avrupa Birliği direktiflerinden “Yabani hayvanların hayvanat bahçelerinde tutulmasına dair 29 Mart 1999 tarihli 1999/22/AT Konsey Direktifi” hükümleri dikkate alınarak hazırlanmıştır. Söz konusu Yönetmeliğin amacı; biyolojik çeşitliliğin korunması kapsamında, evcil ve yabani hayvanların doğal yaşam ortamındaki yaşam koşullarının, hayvanat bahçelerinde azami düzeyde sağlanması için teknik, sağlık, refah ve hijyen şartlarının, hayvanat bahçelerinin açılış, ruhsatlandırma ve denetlenmelerine yönelik usul ve esasların ve yapmakla yükümlü oldukları faaliyetlerin belirlenmesidir. Diğer taraftan nesli tehlike altında olan kedi köpek ırklarının korunması kapsamında Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ve Bakanlığımız tarafından çalışmalar yapılmaktadır.Genetik kaynakların korunması çalışmalarının ilk adımını mevcut durumun belirlenmesi, başka bir deyişle bu genotiplerin envanterlerinin çıkarılması oluşturmaktadır. Türkiye’de koruma ve planlama çalışmalarında kullanılmak üzere hayvan ırklarının sayı ve dağılımlarını ortaya koyan geniş katılımlı bir envanter çalışmasına acil olarak ihtiyaç duyulmaktadır. 11. KAYDEDİLEN GELİŞMELER: Kanun ve yönetmelikler uygulanırken yararlanılan sözleşmeler ve direktifler; - 15 Ekim 1978 tarihinde Paris Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) merkezinde “Hayvan Hakları Evrensel Beyannamesi” kabul edilmiştir. - 86/609/EEC sayılı Deney Amaçlı Kullanılan Hayvanların Korunmasına İlişkin Konsey Direktifi (1986) - 2003/65/EC sayılı Direktif - 86/609/EEC direktifinde düzeltmeler yapan Konsey Direktifi (2003) - 2010/65/EC sayılı Direktif - 276/33/EEC direktifinde düzeltmeler yapan Konsey Direktifi (2010) Henüz 2010’daki düzenlemeler Yönetmelik çalışmalarına yerleştirilmemiştir. - Avrupa Birliği Direktiflerinden 29 Mart 1999 tarih ve 1999/22/AT sayılı “Yabani Hayvanların Hayvanat Bahçesinde Tutulmalarına Yönelik Konsey Direktifi” nin ülkemiz mevzuatına uyumlaştırılması sağlanmıştır. 12. KARŞILAŞILAN DAR BOĞAZLAR VE ZORLUKLAR: 1- Yalnızca il merkez belediyeleri sokak hayvanı rehabilitasyonu yapmaktadırlar. 2- İlçe belediyelerinin çoğunun barınakları bulunmamakta kendi sınırları içindeki sokak hayvanlarını toplayarak diğer ilçe ya da il sınırı içine bırakmaktadırlar. 3- Bazı il belediye hayvan barınakları yerleşim yerleri arasında kalmakta ya da mezbaha yanında yer almakta olup, yeni yer seçimi gerekmektedir. 4- Bakımevlerinde yeterli bakıcı personel bulunmaktadır. 5- Belediye veterineri (illerde belediyenin çoğunlukla bir veteriner hekim bulunuyor) kısırlaştırma hizmetinde yetersiz kalıyor. 6- Bakımevlerinde yeterli toplama ekibi bulunmamaktadır. 76 7- Bakımevlerinde yoğun kısırlaştırma, hayvan toplama ekibi ve kısırlaştırma sonrası bakım üniteleri bulunmamaktadır. 8- Belediyeler yeterli ödenek ayırmamaktadır. 9- Gönüllülerin bakımevlerinde baskısı nedeniyle bazı bakımevlerinde gerekli çalışmalar aksamaktadır. 10- 5199 sayılı Kanunda Belediyelere cezai hüküm uygulanmadığı için teşkilat olarak belediyelere yaptırım yoktur. 11- Bakanlığımızın il teşkilatında veteriner hekim olmaması konuya çözümü zorlaştırmaktadır. 12- Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile bu konuda mevzuatımızda çelişkiler bulunduğundan yeterli yaptırımımız bulunmamaktadır. 13- Bakanlık olarak kısırlaştırma için ayrılan ödeneğin yetersiz olmasından dolayı belediyelerin konuya ilgisi daha da azalmaktadır. 14- Özellikle hayvanlara uygulanan acımasız işkence ve tecavüzler, hayvan dövüşleri üzerinde oynanan yüksek rakamlı bahisler, yurda gizli sokulan, üretilen, çok kötü şartlarda bakılan hayvanlar üzerinden para kazanan şahıslara yönelik uygulamaların çözümüne yönelik çalışmaların Bakanlık ve ilgili kurumlarca birlikte yürütülmesinin sağlanması gerekmektedir. 15- Nesli tehlike altında olan kedi – köpek ırkları ile ilgili olarak Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile beraber ortak çalışmalarımızın etkin olması gerekmektedir. 13. GELECEĞE İLİŞKİN STRATEJİ VE POLİTİKALAR: Sokak hayvanları ile ilgili kurumsal sorumluluklar getiriliyor; 1. Ülke genelinde sahipsiz veya güçten düşmüş sokak hayvanlarının kısırlaştırılması, tedavi ve bakımlarının yapılması, bakım evlerine yerleştirilmesi ve sahiplendirilmesi çalışmalarında Orman ve Su İşleri Bakanlığı; Genel Koordinasyon, teknik ve mali destek hizmetleri ile denetim faaliyetlerini yürütecektir. 2. Kanun Değişikliği ile sahipsiz hayvanların kısırlaştırılması hizmeti, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından yapılacak veya yaptırılacaktır. Bakanlığımız desteği ve Belediyeler tarafından kanunun yürürlüğe girdiği tarihten bugüne kadar 308.783 sahipsiz sokak hayvanı kısırlaştırılmıştır. Bu bağlamda, Bakanlığımızca sokak hayvanlarının rehabilitasyonu için belediyelere 4.311.000 TL ödenek aktarılmıştır. 3. Mahalli idareler sahipsiz veya güçten düşmüş hayvanları hayvan bakımevlerine, götürmekle yükümlüdür. Mahalli idareler veya sivil toplum kuruluşlarına ait hayvan bakımevlerinde Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca kısırlaştırılıp aşılanan sahipsiz hayvanlar, öncelikle sahiplendirilmeye çalışılacaktır. 77 Ülkemizde tahmini 753.000 sokak hayvanı bulunmaktadır. Bununla birlikte, ülkemizdeki toplam 54.982 hayvan kapasiteli 190 adet geçici hayvan bakımevi mevcut olup ihtiyacı karşılayamamaktadır. Bu sebeple sahipsiz hayvanlar için “Doğal Hayat Park” larının oluşturulması önem arz etmektedir. Doğal hayat parkları, illerdeki sokak hayvanı ihtiyacına göre belediyelerce yeterli büyüklükte ve hayvan refahı gözetilerek inşa edilecek ve söz konusu parklar için yeni düzenleme ile orman arazileri de tahsis edilebilecektir. Hayvan bakımevi ve doğal hayat parkı izinleri Bakanlığımız tarafından verilecektir. 4. Sahipsiz hayvanlar ile ev ve süs hayvanlarının korunması amacıyla hayvan bakımevleri, sahipsiz hayvanlar doğal hayat parkları ve hastanelerin kurulması; buralarda bakım, rehabilitasyon, aşılama ve kısırlaştırma gibi faaliyetlerin yürütülmesi, büyükşehirlerde büyükşehir belediyeleri tarafından, diğer yerlerde ise mahalli idareler tarafından gerçekleştirilecektir. Büyükşehir belediyeleri dışındaki mahalli idarelerden Bakanlık tarafından uygun görülenlere mali destek sağlanacaktır. 5. İl ve ilçe merkezlerinde ev ve süs hayvanını sahiplenenlerhayvan refahı, besleme ve barındırma ile ilgili eğitim alacaklardır. 6. Meskenlerde barındırılabilecek ev ve süs hayvanı tür ve sayısı, hayvanların etolojik ihtiyaçları, mekânsal şartlar ile çevre ve insan sağlığı göz önünde bulundurularak belirlenecektir. Hayvan hakları ihlallerinden bazılarına hürriyeti bağlayıcı cezalar getiriliyor; 1. Tehlikeli köpek sahiplenme, hayvanlara işkence yaparak öldürme ve hayvanlarla cinsel ilişkide bulunma kabahat kapsamından çıkarılarak suç kapsamına alınmış olup, bu suçları işleyenlere hapis cezası uygulanacaktır. Ayrıca, hayvan haklarının ihlalinde verilen idari para cezaları da güncellenmektedir. 2. Sahipli ve sahipsiz hayvanlar belediye sınırları içinde veya dışında başıboş bırakılmasına idari para cezası uygulanacaktır. 3. Ev ve süs hayvanı satışı yapan yerlerde yırtıcı, saldırgan ve zehirli hayvanların satılması yasaklanmış olup, bu yasağa uymayanlara da idari para cezası verilecektir. 4. Hayvanını sokağa terk edenlere de idari para cezası uygulanacaktır. Tehlikeli köpekler yasaklanıyor; Mevcut Kanunun Geçici 1. Maddesi ve 22.04.2008 tarihli ve 126 sayılı Talimat’a göre tehlikeli köpek sahiplenerek kayıt altına alanların dışında; tehlikeli köpek bulunduranlara, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay içinde köpeklerini bakımevlerine teslim etme yükümlülüğü getirilmiştir. El konulan ya da teslim alınan tehlikeli köpekler, hayatları boyunca bakımevlerinde yaşamlarına devam edeceklerdir. 14. SONUÇLAR VE TAVSİYELER: 78 Sahipsiz hayvanlar doğal hayat parkları; hayvan bakımevlerinde kısırlaştırılıp aşılandıktan sonra kayıt altına alınan sahipsiz hayvanların, hayvan bakımevlerinde yeterli yer olmadığı takdirde sahiplendirilinceye kadar bakılacağı, beslenme, barınma gibi ihtiyaçlarının karşılanacağı, mahalli idareler ve sivil toplum kuruluşlarınca işletilen bakımevleridir. Sahipsiz hayvanlar, belediyeler tarafından kısırlaştırılıp, aşılanarak işaretlenseler de tekrar alındıkları ortama bırakıldıklarında; sokakta oldukları süre içinde trafik kazası, açlık, susuzluk, hastalık, darp vb. olaylara maruz kalıp yaralanmakta veya ölmektedirler. Ayrıca, rehabilite edilip sokağa bırakılan hayvanların her yıl tekrar yakalanıp kuduz aşılarının yapılması da uygulamada zorluklara sebep olmaktadır. Bu nedenlerle, illerdeki hayvan bakımevlerinin mevcut sahipsiz hayvan sayısını karşılayamadığında sahipsiz hayvanlar doğal hayat parklarının oluşturulması sokak hayvanlarının rehabilitasyonunda önem arz etmektedir. Halen yürürlükte olan Kanunda hayvanlara işkence yapmak ve cinsel ilişkide bulunmak fiillerine idari para cezası uygulanmakta olup, yeni Kanun taslağında hayvanlara işkence yaparak ölümüne sebebiyet vermek suç kapsamına alınarak iki yıla kadar hapis cezası, hayvanlarla cinsel ilişkide bulunanlara da bir yıla kadar hapis cezası öngörülmektedir. Kanun Taslağı ile meskende hayvan barındırılması tamamen yasaklanmamış olup, Bakanlığımıza gelen şikayetler doğrultusunda, çevre ve insan sağlığı göz önünde bulundurularak, Kanun Taslağında meskende barındırılabilecek ev ve süs hayvanı tür ve sayısının belirlenmesi ile ilgili düzenleme yapılmıştır. Ancak hayvan severler; evcil hayvanın doğal ortamının doğa ya da doğal parklar değil insanın yanı olduğunu, insana yakın olmanın onların etolojik ihtiyacı olduğunu savunarak doğal hayat parklarının evcil hayvanlar için ölüm parkı olduğunu düşünerek büyük tepki göstermekte ve ekolojik dengenin bozulmaması için sokak hayvanlarının insanlarla beraber yaşanması gerektiğini savunmaktadır. Yapılması düşünülen doğal hayat parklarının dünyada hiçbir örneğinin olmadığı gibi, kuruluş, işletme, teknik hizmetler, alt yapı, ulaşım, barındırma, yiyecek, su gibi önemli ihtiyaçlarının maliyetinin belediyelerin altından kalkamayacağı rakamlara ulaşması göz önüne alındığında uygulamasının mümkün olamayacağını savunmaktadırlar. Kaldı ki bu madde yasa içerisine alınırken bu konuda evcil hayvan türü, hayvan psikolojisi ve hayvanların böyle bir ortamda yaşayabilecekleri konusunda uzmanlardan görüş alınmadığını iddia etmektedirler. Hayvan severlerin temel isteği hayvanların kısırlaştırma, aşılama, işaretleme ve alındığı ortama bırakılarak insanlarla iç içe yaşamasının sağlanmasıdır. Diğer taraftan tehlikeli köpek diye bir ırkın olmadığı savunulmakta tehlikeli köpek yetiştiricilerinin olduğunu dile getirmektedirler. Hayvan deneyleri yapılması kolaylaştırılmak istenmekte ve sertifika alan herkesin deney yapabilmesinin önü açılmaktadır. Yeni düzenlemeyle birlikte, hayvanat bahçelerinin tüzel kişiler tarafından da açılabilmesi yasalaştırılmaktadır. Hayvanat bahçelerinin özel işletme olması kabul edilemeyeceği gibi, yunus parkları, sirkler gibi hayvanların kendi doğaları dışında tamamen insana hizmet odaklı faydacı bir anlayışla yaşatıldıkları ticari işletmeler kapatılmalıdır. Meskende bulunan bir hayvanın nasıl ve ne şekilde alınacağı ve nereye götürüleceği konusunda tartışmaların olacağı da unutulmamalıdır. 15. KAYNAKÇA: - 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu ve taslağı - Hayvan severlerden gelen şikayet dilekçeleri 79