Karavanla Yeni Zelanda

Transkript

Karavanla Yeni Zelanda
Karavanla Yeni Zelanda
Keşif Adası
Ekibimiz bir karavan kiralayarak Yeni Zelanda macerası için
Güney Adası’nın en büyük şehri Christchurch’ten yola çıktı ve
27 gün sonra Auckland’e ulaştı. Toplam 7 bin 400 kilometre
boyunca iki ana ve 700’ün üzerinde küçük adadan oluşan Yeni
Zelanda’nın muhteşem doğasını keşfettiler.
Yazı ve Fotoğraflar: Işıdan Şahin
2 ATLAS TATİL 2010
ATLAS TATİL 2010 3
H
er şey; Avustralya’da benim
gibi öğrenci olan arkadaşımın Türkiye’ye dönmeden
önceki iki ayını değişik yerler görerek geçirmek istediğini söylemesiyle başladı.
Ona katılmaya karar verdim. Avustralya’nın
2 bin km. güneydoğusundaki bir diğer ada
ülke Yeni Zelanda’ya gidecektik. Her şey o kadar hızlı gelişmişti ki, Christchurch’te başlayıp
Auckland’ta biten 27 günlük karavan (campervan denen, mutfak ve iki kişilik yatak eklenmiş
araç) gezisinin rotasını bile uçakta yapabildik.
4 ATLAS TATİL 2010
Aslında mantığımız gidebildiğin her yere gitti.
Yeni Zelanda da ülkeyi baştanbaşa gezmeye
çağıran ve bu konuda her şeyi kolaylaştıran
bir turizm anlayışına sahip. Gezdiğiniz her
kasabada ve şehirde, alternatif faaliyetler, müthiş bir doğa, botanik bahçeleri, kamp alanları,
gezi turları ve sizi yönlendirebilecek bilgi masaları bulunuyor.
Büyük Okyanus’taki Yeni Zelanda Kuzey
ve Güney olarak adlandırılan iki ana adadan
oluşuyor. Bizim gezimiz, Güney Adası’nın
en büyük şehri Christchurch’te başladı. Avustralya’dayken ayırttığımız kiralık
karavanı teslim alıp yola koyulduk. Sakin
geçen bir akşam, dinlenme ve duş, bizi bu
uzun yolculuğa hazırlamıştı. Gezimiz boyunca rotamızı tamamen Yeni Zelanda’nın
el değmemiş doğası ile içi içe gideceğinden,
bazı şehirli konforlardan uzak kalacaktık.
İlk hedefimiz Canterbury bölgesindeki
bir iç göl olan Lake Tekapo’ydu. Sağdan
işleyen trafik şehir içinde ilk anlarda zorluklar yaşattı. Fakat şehir dışına çıktığımız
andan itibaren harika manzaralar sayesinde
sağdaki direksiyona çok rahat alışacağımızı anladık. Lake Tekapo’ya yaklaştığımızda
aracımızı park etmek için kamp alanını arıyorduk ki, göl manzarası bir anda karşımıza
çıktı. Deniz seviyesinden 700 metre yükselikteki 82 kilometrekarelik gölü, karlı dağlar
çepeçevre sarıyor. Eriyen buzullardan gelen
suyun turkuaza çalan yeşili, kampta sabah
uyandığımızda bizi daha da etkileyen bir
manzara yaratmıştı.
Bu güzel gölü arkamızda bırakırken rotamızı macera turizmi ile ön plana çıkan
Yeni Zelanda’nın bungy jumping başkenti Queenstown’a çevirdik. Yeni Zelanda
Alpleri’nin kıyısında yerleşmiş Queenstown
ATLAS TATİL 2010 5
ülkenin ilk ve en yüksek (396 metre) bungy
jumping rampalarına sahip. Öyle ki, bu şehirde gölün üzerine doğru düşerek ve ya
dağların arasında süzülerek adrenalin ihtiyacınızı karşılayabilirsiniz. Bu maceralı başkette üç gün kalmaya karar verdik. Şehrin en
yüksek rampasından 396 metrelik atlayış ve
adrenalin yüküyle Queenstown’dan ayrıldık.
Bir sonraki durağımız Dunedine, Güney Adası’nın ikinci büyük şehri. Buraya,
penguenleri doğal yaşam alanında görme
umuduyla ilerliyorduk. Şehir, aralarında nadir görülen Sarı gözlü penguenler olmak
üzere birçok penguen grubuna ev sahipliği
yapıyor. Gece vardığımız Penguin Place’ta
şansımıza tek penguen görebilmiştik. Bu-
rası penguenler için ayrılmış özel bir bölge.
Kuruluşundaki amaç insanların penguenleri görmesi değil, onların doğal yaşamlarını
sürdürebilmesi. Aynı zamanda ekoturizm
merkezi konumundaki şehir, dünyanın en
uzun göç yolunu giden kuş kolonilerinden
Kral albatroslarının da uğrağı.
Bir sonraki durağımız Güney Adası’nın kuzeybatı kıyısındaki 15 kilometre uzunluğundaki Milford Sound fiyordu. Dunedine’den
buraya gitmek için Te Anau’da bir gece konakladık. Yeni Zelanda’da özel ayrılmış alanlar
dışında kamp kurmak yasak. Bunu bilmediğimizden yanlış bölgede konaklamış ve gece
uykumuz görevliler tarafından bölünmüştü.
Te Anau küçük bir kasaba; aynı adı taşıyan
gölün, Taupo’dan sonra Yeni Zelanda’nın en
büyük alanını kaplıyor. Güney Adası’nın ise
6 ATLAS TATİL 2010
en büyük gölü konumundaki Te Anau kıyısında yürüyüş yapmak mümkün.
Milford Sound, UNESCO Dünya Doğa
Mirası listesine girmiş, bölgenin en önemli
turistik doğa alanı. Buraya hem karadan
hem de denizden ulaşmak zor. Te Anau’dan
fiyordlara ulaşan yol da muazzam manzaralar sunuyor. Yaklaşık 120 kilometre boyunca
dağlar arasından giden inişli ve virajlı yol
kenarında iki göl geçiliyor. Ardından 1200
metrelik Homer Tüneli’ne giriliyor ve tünelin çıkışında Milford Sound’a varılıyor. Milford Soun dünyadaki gizli bir cennete gibi
adeta. Buradaki en önemli turistik aksiyon,
farklı firmaların düzenlediği tekne turları.
Bulutlu ve karlı dağlar arasında, masmavi deniz üzerinde yapılan tekne turunda,
yunuslar takip ederken kayaların üzerinde
dinlenen fok balıkları görülebiliyor. Dağların tepesinden akan onlarca irili ufaklı şelalele Milford’a bir cennet havası katıyor.
Milford’un ardından rotamızı iç bölgeye,
Yeni Zelanda’nın buzullarına doğru çevirdik. Önce Wanaka Gölü kıyısndaki aynı
isimli şehirde dinlendirici bir gün geçirdik.
Molanın ardından, iki farklı buzul görecektik: Uzunluğu 12 kilometre olan Franz Josef
ve 13 kilometrelik Fox Glacier. Yılda yaklaşık 600 bin ziyaretçi ağırlayan bu buzulları
görünce küresel ısınmanın etkilerini ilk defa
bu kadar çok hissettik. Buzulların eteğindeki koruma alanında sergilenen grafiğe göre
buzulların büyük bir çoğunluğu erimişti.
Buzulların ardından hedefimiz Nelson
Gölü Ulusal Parkı’ydı. Kıyı boyunca ilerleyecektik; ancak yoldaki güzellikleri kaçırmamak için hava karardığında Hokitika’da
güzel bir göl kenarında konakladık. Bu şehirde kapalı havuz olması, karavanla çıktığımız yolculuktaki en büyük sorun olan
duş alamamanın rahatsızlığını giderdi. Yola
çıktığımızdan beri ilk defa adamakıllı temizlenme fırsatı bulmuştuk.
Temizlenmenin verdiği huzur ve uzun
ama rahat bir sürüşten sonra Nelson Gölü
Ulusal Parkı’na ulaştığımızda hava kararmıştı. Aracı park edip farları kapattığımızda
yıldızlar sahne aldı. O kadar fazla ve yakındılar ki evrenin büyüklüğü altında ezileceğimi hissettim. Ertesi gün parkta yaptığımız
yürüyüşte, alanın büyüklüğü daha iyi anlaşıldı. Yaklaşık 1000 kilometrekarelik bir yer
ATLAS TATİL 2010 7
kaplayan park, Yeni Zelanda Alpleri’nin en
kuzey ucunda konumlanıyor. Park içindeki
en yüksek tepe 2000 metre civarında. Parkta
yürüyüş dışında, gölde balık da tutulabiliyor.
Bir sonraki durağımız Kaikoura, Güney
Adası’nın doğu sahillerine konumlanmış, 2
bin 200 nüfuslu küçük bir ekoturizm şehri.
Doğasını korumak adına Dünya Seyahat ve
Turizm Birliği’nin (World Travel and Tourism Council –WWTC) Green Globe 21 sertifikasına sahip. Bu kapsamda birçok çevreci
önlem alınmış. Şehir, deniz ayısı kolonilerine
ev sahipliği yapıyor. Bu canlılar kendi doğal
alanında olmalarına rağmen turizm sayesinde insana o kadar alışmışlar ki yanlarına gittiğinizde bile kafalarını çevirip bakmıyorlar.
Büyüleyici manzaralar arasında güney sahillerinden başlayıp tüm kıyısını geçtiğimiz
8 ATLAS TATİL 2010
Güney Adası günlerimiz Kaikoura’da sona
ererken yönümüzü Kuzey Adası’na giden
feribota çevirmiştik. Feribota ulaştığımızda
Yeni Zelanda hükümetinin çevre korumasına verdiği öneme hayretle şahit olduk.
İki ada arasındaki bitki örtüsü farklılıkları
nedeniyle, araçların lastiklerine bakteri engelleyici ilaçlı su sıkıyorlardı. Sadece bu da
değil; doğanın korunmasına yönelik bireysel önlemleri anlatan eğitici broşürler dağıtıyorlardı. O zaman turizmin yoğunluğuna
rağmen doğanın nasıl böyle bakir kaldığını
daha iyi anladık.
Feribot Yeni Zelanda’nın başkenti
Wellington’a ulaştığında şehrin kalabalığı
baş döndürücüydü. Sokakları biraz turladık; fakat amacımız Yeni Zelanda’nın doğasını görmek olduğundan Taupo’ya doğru
yola çıktık. Kuzey Adası’nın merkezindeki
Taupo’ya giderken önce Foxton adlı küçük
bir kasabada bir gece konakladık. Toplam
600 kilometrekarelik alanıyla ülkenin en
büyük içdenizi Taupo Gölü bölgenin turizm
merkezi konumunda. İlginç olan, turizm
aktivitesinin göl üzerinde değil gökyüzünde
yapılması. Taupo Yeni Zelanda’nın skydiving başkenti. Burada senede 10 bin tandem atlayış yapılıyormuş. Anlatılanlara göre
yukarıdan bakıldığında Tazmanya Denizi
ile Pasifik Okyanusu’nu aynı anda görmek
mümkünmüş. Bulunduğumuz sürede hava
şartlarının kötü olması sebebiyle bu atlayışı
gerçekleştiremedik ve manzarayı ilk ağızdan
anlatma fırsatı bulamadım.
Taupo’dan bir diğer göl kıyısı şehri
Rotorua’ya doğru yola çıktık. Şehir Kuzey Adası’nın tam merkezinde yer alıyor.
Rotorua’ya geldiğimizde bizi volkanik dumanlar ve ekşi bir koku karşıladı. Sonradan
bu kokunun bölgenin volkanik yapısı nedeniyle oluştuğunu öğrendik. Kasaba kaynayan bir toprak parçası izlenimi veriyor.
Çünkü her yer sis ve dumanla kaplı, bir
rüya içinde dolaşıyorsunuz sanki. Özellikle
göl kenarı yoğun sisle birleşince gizemli bir
rota oluşuyor.
Sıradaki durağımız Gisborne, Kuzey
Adası’nın güney kıyısının en ucunda uzanan
bir şehir. Uzun süre iç bölgelerdeki gezimiz Gisborne’a ulaşınca okyanusla buluşuyor. vardı... Şehir adanın en güney ucunda
olduğundan dünyada her sabah güneşi ilk
karşılayan feneri görmek mümlün. East Cape
yarımadasına ismini veren fenere giden yolda, etrafımız yağmur ormanlarını andıran
bir manzarayla çevriliydi. Fenere ulaşmak
için yarım saatlik bir tırmanış yolu geçiliyor
ve sonunda en uç noktaya ulaşılıyor. Burada dinlenip fotoğraf çektikten sonra, geceyi
geçirmek için dünyada yeni yılı ilk kutlayan
şehir Gisborne merkezine doğru yola çıktık.
Gisborne’a ulaştığımızda bizi gökyüzünde
rengârenk izler bırakan bir günbatımı karşıladı. Şehrin en işlek caddesinde yürürken,
hemen hemen gördüğüm her üç kişiden birinin elinde içecek bir şey olduğunu fark ettim.
İnsanlar kafelere tıkılmak yerine bu enfes
gökyüzünün altında dolaşarak sokakları birer
kafeye çevirmişlerdi.
Gisborne’dan sonra yolumuz okyanus kıyısı boyunca devam etti ve Waihi’ye ulaştık.
Şehre yakın koylarda deniz dinlencesi yapılabiliyor. Biz de bir gün deniz kenarında
kaldıktan sonra yolumuzu Bay of Island’a
çevirdik. Kuzey Adası’nın en kuzey kıyılarının özelliği, deniz canlılarıyla yakın temasta
bulunabilmek. Bunun için tur tekneleriyle
okyanusa açılmak gerekiyor. Biz de bir turla yunusları aradık, ancak maalesef onlarla
doğal alanlarında yüzme şansını yakalayamadık. Buna rağmen, bu fırsatın peşinden
gitmek, bir havuzda yunuslarla yüzmekten
daha önemli bir tecrübeydi.
Yolculuğumuzun sonlarına doğru Ninety
Mile plajını boydan boya arabayla kat edip
North Cape’e yaklaşmıştık. Kiraladığımız
aracın sigortası, North Cape’e 20 kilometre
kala başlayan toprak patikalardan oluşan
bölgeyi kapsamıyordu. Biz de otostopla devam etmeye karar verdik. Otostopla bizi
götürecek birilerini bulmak pek de zor olmadı. Yol sadece North Cape’e ulaşıyordu
ve bir Austuralyalı genç çift bizi yol arkadaşı olarak kabul etti. Vardığımızda Yeni
Zelanda’nın en kuzeyinde, okyanusa doğru
uzanan burunda bir fenerin altındaydık.
Bir ülkenin sınırlarını devletlerin değil de,
okyanusun belirlemesinin insanda farklı bir
özgürlük duygusu yarattığını o an derinden
hissettim. Burada birkaç fotoğraf çektikten
sonra aracımıza geri döndük.
Artık son durağımız Auckland’e doğru yol almaya başlayabilirdik. Hourbour
Köprüsü’nden geçerken doğal güzellikleriyle
ün salmış bu ülkenin metropolünün ışıkları
da tıpkı doğa gibi göz kamaştırıcıydı. Körfezi saran gökdelenlere rağmen yerleşim
şehir dışına yayılan müstakil evlerden oluşuyordu. Auckland gökdelenlerden müstakil
evlere uzanan mimarisi, parkları, müzeleri,
restoranları ve sade bir hareketlilik sunan
sosyal hayatıyla, şehir hayatını sevip kalabalıktan hoşlanmayan insanlar için gerçekten ideal bir şehir. Burada geçirdiğimiz
iki gecenin sonunda yolcuğumuzun sonuna
gelmiştik. Toplamda 7 bin 400 kilometrelik
bir yol kat etmiştik. Her şey bittikten sonra
aslında bu tür bir geziyi yapmanın o kadar
da zor olmadığını söyleyebilirim. Hele bu
dev adanın el değmemiş doğal güzelliklerini
keşfederken yaşadığım özgürlük duygusunu
herkesin yaşamasını arzu ederim n
ATLAS TATİL 2010 9

Benzer belgeler

Yeni Zelanda – 12 Gün Güney Ada Adrenalin Turu

Yeni Zelanda – 12 Gün Güney Ada Adrenalin Turu geçiyoruz. Yeni Zelanda’nın en eski publarından biri olan Cardroan Hotel’de kahve molası veriyoruz. Cardrona Vadisi’nin sonunda varacağımız Wanaka ve Hawea Gölleri 400 metre derinliği, inanılmaz ma...

Detaylı