0-EJFM 2(2) reduced - Eurasian Journal of Family Medicine

Transkript

0-EJFM 2(2) reduced - Eurasian Journal of Family Medicine
2
Euras J Fam Med
EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE
Avrasya Aile Hekimliği Dergisi
VOLUME 2 • YEAR 2013 • AUGUST • NUMBER 2
ISSN: 2147-3161
PUBLISHED THREE TIMES A YEAR
3
4
Euras J Fam Med
EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE
Avrasya Aile Hekimliği Dergisi
VOLUME 2 • YEAR 2013 • AUGUST • NUMBER 2
ISSN: 2147-3161
PUBLISHED THREE TIMES A YEAR
Editor-in-Chief
H. Nezih Dağdeviren
Editors
Zekeriya Aktürk
Mehmet Ungan
Serdar Öztora
Ayşe Çaylan
Erdem Birgül
Necdet Süt (Biostatistics Editor)
International Editorial Board
Amanda Barnard (Australia)
Amanda Howe (UK)
Ayfer Gemalmaz (Türkiye)
Bruce LW. Sparks (South Africa)
Chris van Weel (Netherlands)
Christos Lionis (Greece)
Daniel M. Thuraiappah (Malaysia)
Davorina Petek (Slovenia)
Denis Puchain (France)
Dilek Toprak (Türkiye)
Eliezer Alkalay (Israel)
Ersin Akpınar (Turkey)
Esra Saatçi (Türkiye)
Faisal A. Latif Alnasir (Kingdom of Bahrain)
Ferdinando Petrazuoci (Italy)
Füsun Ersoy (Türkiye)
Garth Manning (Thailand)
Howard Tandeter (Israel)
Igor Svab (Slovenia)
Iona Heath (UK)
İlhami Ünlüoğlu (Türkiye)
İsmail Hamdi Kara (Türkiye)
Joao Sequiera Carlos (Portugal)
Johan Wens (Belgium)
John Murtagh (Australia)
José Miguel Bueno Ortiz (Spain)
Luc Martinez (France)
Luis Pisco (Portugal)
Kamile Marakoğlu (Turkey)
Karen M. Flegg (Australia)
Marius Marginean (Romania)
Mehmet Uğurlu (Türkiye)
Michael Kidd (Australia)
Murat Ünalacak (Türkiye)
Mümtaz Mazıcıoğlu (Türkiye)
Nabil Alkurashi (Saudi Arabia)
Paul Van Royen (Belgium)
Peter Kotanyi (Hungary)
Pinar Topsever (Türkiye)
Richard Hobs (UK)
Richard Roberts (USA)
Sarah Larkins (Australia)
Süleyman Görpelioğlu (Türkiye)
Teresa Pawlikowska (UK)
Tuncay Müge Alvur (Türkiye)
Turan Set (Türkiye)
Valentina Madjova (Bulgaria)
Wesley Fabb (Australia)
Young-Sik Kim (Korea)
Zorayda E. Leopando (Philippines)
Owner: H. Nezih Dağdeviren (On Behalf of ESFAM)
Responsible Managing Editor: Serdar Öztora
Editorial Office:
Trakya University Medical Faculty, Department of Family Medicine (Aile Hekimligi),
Balkan Campus, 22030, Edirne, Türkiye
Printed in:
Trakya University Press, Edirne, Turkey
Indexed in:
Index Copernicus International
Turkiye Citation Index
5
EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE
EDITORIAL
Dear readers,
I would like to thank our colleagues across the world
for supporting and following Eurasian Journal of
Family Medicine.
I would also like to thank to the new international
editorial board members including former and
upcoming presidents of WONCA for their
contributions to help us improve.
The journal is available as printed and online, along
with the e-Book and mobile versions.
We hope that the contributions of our colleagues will
continue to grow and help to share the knowledge
among the family physicians worldwide.
Prof. Nezih Dagdeviren, MD
Editor in Chief
6
Euras J Fam Med 2013; 2(2):95-99
I ND E X / İÇİN D E K İL E R
Title / Başlık
Authors / Yazarlar
51. Birinci Basamakta Üst Solunum Yolu Enfeksiyonları:
Akut Streptokoksik Tonsillofarenjit ve Romatizmal Ateş
Upper Respiratory Tract Infection In Primary Care:
Acute Streptococcal Tonsillopharyngitis And Rheumatic Fever
Turan Set, Ümit Avşar
57. The Relationship Between The Levels Of Folate, Vitamin
B12, B6 And Homocysteine Among Reproductive Young Women
Who Are Smokers And Non-Smokers
Sigara İçen ve Hiç İçmemiş Doğurgan Genç Kadınlarda Folat,
Kamile Marakoğlu, Aysel Kırıcı,
Hüsamettin Vatansev
Vitamin B12, B6 ve Homosistein Düzeyleri Arasındaki İlişki
65. Obez Çocuklarda Serum B12 Vitamini Seviyelerinin Normal
Populasyon İle Karşılaştırılması
Comparison of Serum B12 Levels of Obese and Non-Obese
Children
Önder Sezer, Müferet Ergüven, Işıl Özer,
Zuhal A. Sağlam
70. Aile Planlaması Polikliniğine Başvuran Hastalarda
Gebelikten Korunma Yöntemlerinin Değerlendirilmesi
Evaluation of Contraception Methods of Patients Attending to the
Family Planning Clinic
Selin Haliloğlu, Yaprak Pelin Gündoğdu,
Teslime Serap Evcimen, Mahmut
Çivilibal
Hüseyin Can, Umut Gök Balcı, Kurtuluş
77. İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Tıp Fakültesi Birinci Sınıf
Öngel
Öğrencilerinin Meslek Seçiminde Etkili Faktörler
Factors Affecting the Decision on Profession Among the First Year
Medical Students in İzmir Katip Celebi University Medical Faculty
83. Bazı Bitkisel Ekstrelerin Sitotoksitelerinin Araştırılması
Investigation Of Some Herbal Extracts’ Cytotoxicities
Betül Battaloğlu İnanç
89. Diabetic Ketoacidosis with Concomitant Brucella Arthritis
Diyabetik Ketoasidoz ile Başvuran Bir Brusella Artriti Olgusu
Yasemin Çayır, Atilla Çayır, Mehmet
İbrahim Turan, Gülay Dal, Behzat Özkan
92. Combination Therapy Of Valproic Acid And Levetiracetam
During Pregnancy And A Lucky Baby: A Case Report
Gebelik Sırasında Valproik Asit ve Levetirasetam Kombinasyon
Tedavisi ve Şanslı Bir Bebek: Olgu Sunumu
Davut Baltacı, Ahmet Karatas, Recep
Eroz, Aylin Yılmaz, Ahmet Celer, Serkan
Karacam, Harun Deler, İsmail Hamdi
Kara
95. Skin Lesion On Umbilical Region
Umbilikal Bölgede Cilt Lezyonu
Asiye Sezer, Dilek Toprak
7
8
REVIEW / DERLEME
2013
Birinci Basamakta Üst Solunum Yolu Enfeksiyonları:
Akut Streptokoksik Tonsillofarenjit ve Romatizmal Ateş
Upper Respiratory Tract Infections In Primary Care:
Acute Streptococcal Tonsillopharyngitis And Rheumatic Fever
AUTHORS /
YAZARLAR
Turan Set
Aile Hekimliği Anabilim
Dalı, Atatürk
Üniversitesi Tıp
Fakültesi, Erzurum
Ümit Avşar
Aile Hekimliği Anabilim
Dalı, Atatürk
Üniversitesi Tıp
Fakültesi, Erzurum
ÖZET
Üst solunum yolu enfeksiyonları aile hekimine başvuruların en sık nedenlerindendir.
Türkiye’de 0–14 yaş grubunda ölüm nedenleri arasında dokuzuncu sıradadır. Enfeksiyonlar viral
veya bakteriyel, akut ya da kronik olabilir. Üst solunum yolu enfeksiyonları daha çok virüsler
tarafından oluşması nedeniyle tanı ve tedavisinde kanıta dayalı yönetim ve akılcı ilaç kullanımı
önemlidir. Bu yazıda birinci basamak hekimi için akut üst solunum yolu enfeksiyonları ile ilgili
bazı önemli noktaların vurgulanması ve grup A β-hemolitik streptokoklara bağlı tonsillofaranjitin
tanısı, tedavisi ve romatizmal ateşin önlenmesi üzerinde durulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Üst solunum yolu enfeksiyonu, birinci basamak, tonsillofarenjit, akut
romatizmal ateş
ABSTRACT
Upper respiratory tract infections are one of the most common reasons of application to
family physicians. In Turkey, it ranks ninth among causes of death in the 0–14 years age group.
Infections may be viral or bacterial and acute or chronic. Evidence-based management of upper
respiratory tract infections and rational use of drugs are important issues because most of the cases
are caused by viruses. In this paper was aimed to focus on diagnosis and treatment of group A βhemolytic streptococcal tonsillopharyngitis, and the prevention of rheumatic fever, and emphasize
some important points related to acute upper respiratory tract infections for primary care
physicians.
Keywords: Upper respiratory tract infection, primary care, tonsillopharyngitis, acute
rheumatic fever
Giriş
Üst solunum yolu enfeksiyonları (ÜSYE) aile hekimine başvuruların en sık
nedenlerinden olup özellikle bebek ve çocuklarda daha yaygındır (1,2). Türkiye’de
0–14 yaş grubunda ölüm nedenleri arasında %1,2’lik bir oranla ÜSYE dokuzuncu
sıradadır (3). Hamilelik esnasında hastaneye yatış gerektiren ÜSYE erken doğum için
bağımsız bir risk faktörüdür (4). Yaygın bir hastalık olması nedeniyle literatürde geniş
bir veri tabanına sahip olduğu söylenebilir. Bununla birlikte bu bilgilerin belli
aralıklarla gözden geçirilerek daha doğru uygulamalara ışık tutmasının sağlanması
önemlidir.
Üst solunum yolları larinksin üzerinde kalan solunum yollarıdır. Enfeksiyonlar
viral veya bakteriyel, akut ya da kronik olabilir. ÜSYE’ler tonsillit, faranjit, rinit,
sinüzit, otitis media, influenza, soğuk algınlığı şeklinde sınıflandırılabilir.
Akut otitis media ÜSYE’nin yaygın bir komplikasyonudur (5). Akut otitis media
çocukların hekime getirilmesinin en sık nedenidir ve yaşamın ilk 3 yılında en sık
hastalık tanısıdır (1,6). Çocukların üçte biri üç yaşına kadar üç ya da daha fazla atak
geçirmektedir (7). Erişkinler daha az etkilenir fakat otit onlar için de aynı şekilde
rahatsız edicidir (8).
Sinüzit, paranazal sinüslerin bir ya da daha fazlasının inflamasyonudur. Nazal ve
51
Set T ve ark. Birinci Basamakta Üst Solunum Yolu Enfeksiyonları: Akut Streptokoksik Tonsillofarenjit ve Romatizmal Ateş
sinüs semptomlu hastaların çoğunluğu kendiliğinden
sınırlanan viral enfeksiyonlar ya da alerjik
durumlardır. Bu hastalar antibiyotik kullanılması
gereken bakteriyel enfeksiyonu olan hastalardan ayırt
edilmelidir (9). Akut sinüzit erişkinlerde daha
yaygındır. Pek çok vaka viral ÜSYE’lerin bakteriyel
komplikasyonlarına veya alerjik durumlara bağlıdır
(1).
Soğuk algınlığı, çeşitli solunum virüslerinin
neden olduğu kendi kendini sınırlayan nezle ile ilgili
bir hastalıktır. Erişkinler yılda ortalama 2–4 atak
geçirir ve her yıl kişi başı yaklaşık 7 gün iş gücü
kaybına neden olur (10).
İnfluenza (grip), epidemi ve pandemilere sebep
olur. Oldukça bulaşıcı bir viral enfeksiyondur. Etkeni
bir dizi influenza virüsüdür. İnfluenza enfeksiyonu
sonucu virüs genetik değişiklik geçirene kadar birkaç
yıl süreli sınırlı bir bağışıklık oluşur. Süt çocukları ve
küçük çocuklarda nonspesifik solonum yolu
enfeksiyonuna yol açar. Daha büyük çocuklarda ve
ergenlerde konjuktivit, faranjit ve kuru öksürük gibi
ÜSYE bulgularına benzer bulguların aniden gelişmesi
ile kendini gösterir. İnfluenza enfeksiyonunda yüksek
ateşle birlikte miyalji, baş ağrısı, kırıklık, kas ve
eklem ağrısı vardır. Boğaz ağrısı yoktur. En etkili
korunma yolu komplikasyonlar açısından risk
altındakileri aşılamaktır (6).
ÜSYE daha çok virüsler tarafından oluşması,
semptomların kontrol edilmesinin ötesinde spesifik
bir tedavisinin olmaması ve antibiyotik tedavisinden
yararlanacak hasta sayısının oldukça az olması
nedeniyle kanıta dayalı yönetim ve akılcı ilaç
kullanımı birinci basamak uygulamalarında üzerinde
durulması gereken bir konu olarak öne çıkmaktadır
(2).
ÜSYE olan hastaların çoğunluğu polikliniklere
başvurmakta ve ayaktan tedavi edilmektedir. Bu
yazıda birinci basamak hekimi için akut ÜSYE ile
ilgili bazı önemli noktaların vurgulanması ve grup A
β-hemolitik streptokoklara (GABHS) bağlı
tonsillofaranjitin tanısı, tedavisi ve romatizmal ateşin
önlenmesi üzerinde durulması amaçlanmıştır.
Akut Streptokoksik Tonsillofaranjit
Tonsillit ve faranjit genellikle birlikte görülür ve
birbirinden ayrı değerlendirmek zordur. Akut faranjit
52 özellikle rinovirüs ve koronavirus olmak üzere
genellikle viral ÜSYE nedeniyledir. Faranjit
vakalarının %20-25’i bakteriyeldir ve genellikle
GABHS nedeniyledir (1). Boğaz kültürü yapılan
erişkinler arasında boğaz ağrısının %5-38’ini
GABHS enfeksiyonları oluşturmaktadır (11).
Dünyanın gelişmekte olan bölgelerinde akut
romatizmal ateş (ARA) ve romatizmal kalp
hastalığının yaklaşık 20 milyon kişiyi etkilediği
tahmin edilmektedir (12). ARA ve glomerulonefrit
gibi komplikasyonların önlenebilmesi için GABHS
enfeksiyonlarının uygun antibiyotikle ve uygun
sürede tedavi gerekir (11-13).
Tanı
Streptokoklara bağlı ÜSYE; yakın temas ve hava
yoluyla yayılır, yayılım kalabalık alanlarda daha
fazladır (okul, askeriye, yurt vb), 5–15 yaş arası ve
kış veya ilkbaharın erken dönemlerinde en yaygındır,
sosyoekonomik düzeyi düşük olanlar arasında daha
sıktır ve inkübasyon süresi 2–4 gündür. GABHS
enfeksiyonunu destekleyen bulgular arasında ani
başlayan boğaz ağrısı, ağrılı yutkunma, 38,3ºC
üzerinde ateş, kızıl döküntüsü, baş ağrısı, kaslarda
ağrı ve yorgunluk, bulantı, kusma ve karın ağrısı,
tonsillofarangial eritem, tonsillofarangial eksuda,
yumuşak damakta peteşi, iri, kırmızı, şişmiş uvula,
hassas ön servikal lenfadenopati vardır (11,12).
Streptokoklara bağlı ÜSYE’lerde öksürük, burun
akıntısı ve ses kısıklığı yoktur. Viral tonsillofaranjitte
bakteriyel olanlara ek olarak konjuktivit, burun
akıntısı, ses kısıklığı, öksürük, ishal ve oral veziküller
eşlik edebilir (12).
Laboratuar testi olarak hızlı antijen testi, boğaz
kültürü, antistreptolisin O (ASO), lökosit sayımı ve
periferik yayma yapılabilir. GABHS tanısında boğaz
kültürü altın standarttır. Doğru yapıldığında
duyarlılığı %90-95’dir (11). Hızlı antijen test negatif
ise kültür gerekir. Hızlı antijen testin duyarlılığı
%85–90, seçiciliği %95–99 arasındadır (11). ASO
olası akut glomerulonefrit ya da ARA’sı olan
hastalarda değerlidir. Yaklaşık 1 haftada yükselmeye
başlar ve enfeksiyondan sonra 3–6 hafta pik yapar.
Artmış kan seviyeleri komplike olmayan GABHS
enfeksiyonlarından sonra bile aylarca devam edebilir
(12).
Euras J Fam Med 2013; 2(2):51-56
Komplikasyonlar
Streptokoklara bağlı tonsillit komplikasyonları
süpüratif ve nonsüpüratif olarak iki gruba ayrılır:
Süpüratif komplikasyonlar: apse, sinüzit, otit,
mastoidit, kavernöz sinüs trombozu, toksik şok
sendromu, servikal lenfadenit, septik artrit,
osteomiyelit ve tekrarlayan tonsillofaranjit.
Nonsüpüratif komplikasyonlar: ARA ve akut
glomerulonefrit (11).
Tedavi
Tedavinin amacı komplikasyonların önlenmesi,
semptomatik iyileşme, bakteriyel eradikasyon,
bulaşmanın önlenmesi ve gereksiz antibiyotik
kullanımının azaltılmasıdır. Tonsillofaranjitin tedavi
yaklaşımı streptokok enfeksiyonu olasılığına, hasta
uyumuna, antibiyotiklerin yan etki şansına ve kültür
sonucunu beklemek yerine tedaviye hemen
başlanmasının yararlarına bağlıdır (11).
Gereksiz antibiyotik kullanımının yaygın bir
nedeni ağırlıklı olarak virüsler nedeniyle oluşan
ÜSYE’lerin tedavisidir (14). Boğaz ağrısı ya da
ÜSYE olan hastaların yönetiminde antibiyotik
kullanımı konusunda karar vermede birinci basamak
hekimlerine yardımcı bir araç olarak Mc Isaac ve
arkadaşları tarafından “Mc Isaac Skorlaması”
geliştirilmiştir (Tablo 1). Bu skorlama ile boğaz
kültürü ihtiyacı artmaksızın antibiyotik kullanımı
%48 azaltılabilmektedir (15).
Tedavide özellikle ARA komplikasyonun
önlenmesi önemlidir. ARA’nın önlenmesi için
GABHS faranjitinin tedavisine hemen başlanması ve
yeterli tedavi edilmesi gerekir (12). Birçok farklı
antibiyotik farinksten GABHS’yi eradike edebilir
(Tablo 2). Boğaz ağrısı başladıktan itibaren 1 hafta
içinde antibiyotik tedavisi başlanırsa ARA atak riski
%90’ın üzerinde azalır. Boğaz ağrısından 2 hafta
sonra antibiyotik tedavisine başlanırsa atak riski
yalnızca %67 azalır ve 3 haftaya kadar gecikilmişse
bu risk %40’dan daha fazla azalmaz (11).
GABHS’lerin tam doz tedavisinden sonra kontrol
kültürüne gerek yoktur. Eğer ARA öyküsü varsa
tedaviden sonra kontrol kültürü alınmalıdır (11).
Taşıyıcılar için tarama ya da tedaviye gerek yoktur.
Tablo 1. Mc Isaac Skorlaması (15)
1. ADIM
Kriter
• Ateş > 38 °C
Skor
1
•
Öksürük yokluğu
1
•
Ön servikal lenf nodlarında hassasiyet
1
•
Tonsiller hipertrofi veya eksuda
1
•
Yaş 3 – 14
1
•
Yaş 15 – 44
0
•
Yaş ≥ 45
–1
2. ADIM
Toplam skor
Öneriler
0 – 1 puan
Kültür ve antibiyotik gerekmez
2 – 3 puan
Kültür alınmalı (ya da antijen test),
eğer GABHS + ise antibiyotik verilmeli
Kültür alınmalı (ya da antijen test),
eğer GABHS + ise antibiyotik verilmeli. Klinik şiddetli ise test olmadan antibiyotik başlanabilir
4 – 5 puan
Sevk kriterleri
Retrofarangial apse, peritonsiller apse, tedaviye
cevap alınamaması, 48–72 saat içerisinde ateşin
düşmemesi ve belirtilerin sürmesi sevk kriteridir (13).
Tekrarlayan ARA ataklarının önlenmesi (sekonder
proflaksi)
Tekrarlayan ARA ataklarının önlenmesinde
streptokoksik faranjitin akut epizotlarının tanı ve
tedavisinden ziyade sürekli antimikrobiyal tedavi
gerekir. Sürekli ve kapsamlı bakım veren aile
hekimlerinin sekonder proflaksi sürelerini bilmesi
günlük pratikleri açısından yararlı olacaktır (Tablo 3).
Sekonder proflakside 27 kg veya altında olan
çocuklar için 600.000 IU, 27 kg üzerinde olan
hastalar için 1.200.000 IU benzatin penisilin G dört
haftada bir intramüsküler uygulanabilir (12). Penisilin
V günde iki kez 250 mg oral kullanılabilir fakat
pratik değildir. Penisilin alerjisi olanlarda makrolidler
kullanılabilir.
53
Set T ve ark. Birinci Basamakta Üst Solunum Yolu Enfeksiyonları: Akut Streptokoksik Tonsillofarenjit ve Romatizmal Ateş
Tablo 2. GABHS tonsillofaranjitinde tedavi (ARA’nın primer önlenmesi) (12,13).
Penisilinler
Ajan
Doz
Penisilin V (fenoksimetil penisilin)
Çocuklar: ≤ 27 kg olanlar günde 2–3 kez 250 mg; > 27 kg
olanlar, ergenler ve yetişkinler günde 2–3 kez 500mg
veya
Günde bir kez 50 mg/kg (maksimum 1 gr)
veya
≤ 27 kg olan hastalar 600.000 IU,
> 27 kg olan hastalar 1.200.000 IU
Amoksisilin
Benzatin penisilin G
Kullanım
Süre
Oral
10 gün
Oral
10 gün
Kas içi
Tek doz
Kullanım
Süre
Oral
10 gün
Oral
10 gün
Oral
5 gün
Oral
10 gün
Penisiline alerjisi olanlarda kullanılabilecek ilaçlar
Ajan
Eritromisin
Klindamisin
Azitromisin
Klaritromisin
Doz
Çocuklarda 40 mg/kg/gün 2–4 doza bölünerek (maksimum 1gr/gün); erişkinlerde 500 mg/doz günde 2–4 doz
veya
20 mg/kg/gün 3 doza bölünerek verilmeli (maksimum 1,8
gr/gün)
veya
Günde bir kez 12 mg/kg (maksimum 500 mg)
veya
15 mg/kg/gün iki doza bölünerek verilir (maksimum
günde 2 kez 250 mg)
Tablo 3. Sekonder ARA proflaksi süreleri (12)
Kategori
Kardit ve rezidüel kalp hastalığı (kanıtlanmış kalıcı kapak hastalığı)
ile birlikle romatizmal ateş
Süre (son ataktan sonra)
10 yıl veya 40 yaşına kadar
(hangisi daha uzunsa)
Kardit ile birlikte olan fakat rezidüel kalp hastalığı olmayan (kapak
hastalığı olmadığı kanıtlanmış) romatizmal ateş
10 yıl veya 21 yaşına kadar (hangisi
daha uzunsa)
Karditsiz romatizmal ateş
5 yıl veya 21 yaşına kadar (hangisi
daha uzunsa)
Sonuç
Toplum yönelimli hizmet sunan aile hekim-
basamakta üst solunum yolu enfeksiyonlarına
lerinin hizmet verdiği popülasyondaki yaygın
genel yaklaşımın yanında, bu yazıda ayrıca üz-
görülen hastalıkları en iyi şekilde yönetme
erinde durduğumuz grup A β-hemolitik strep-
sorumluluğu vardır. Bunun için üst solunum yolu
tokoklara bağlı faranjitte romatizmal ateş ve
enfeksiyonları gibi birinci basamakta sık görülen
diğer komplikasyonların önlenmesi hem tedavi
hastalıklara güncel bilgiler ışığında ve kanıta
edici hem de koruyucu sağlık hizmetleri açısın-
dayalı bir yaklaşım sergilenmesi gerekir. Birinci
dan oldukça önemlidir.
54 Euras J Fam Med 2013; 2(2):51-56
ÜSYE yönetiminde faydalı olabilecek bazı literatür özetleri
Yoğun fiziksel aktivite ÜSYE riskini azaltmaktadır. Fazla stresli olan kişilerde özellikle de erkekler
arasında fiziksel aktivitenin daha yararlı olduğu görülmüştür (16). Fiziksel egzersiz programına
katılmak ve aerobik egzersiz sıklığı ile kış ve soğuk algınlığı mevsimlerinde ÜSYE ile geçirilen gün
sayısının ve semptomların şiddetinin azalması arasında önemli bir ilişki vardır (17).
Yiyeceklerle vitamin C alınmasının artırılmasının ÜSYE riskini azalttığı, ayrıca daha fazla vitamin
E alınmasının erkekler arasında ÜSYE riskini azaltabileceği görülmüştür (18).
ÜSYE güneşe maruz kalma ile ters ilişkilidir. Son 10 yılda yapılan bilimsel araştırmalar D vitaminin
önemli bir anti-enfektif role sahip olduğunu göstermiştir. Düşük D vitamini seviyeleri artmış ÜSYE
ile ilişkilidir. D vitamini üst solunum yollarındaki doğal bağışıklık sisteminin regülâsyonunda
önemli bir role sahiptir (19). Düşük 25 (OH) D seviyeleri ÜSYE için bağımsız risk faktörüdür (20).
Daha fazla meyve ve sebze tüketen kadınlarda hamilelik esnasında ÜSYE riski orta derecede azalmaktadır (21).
Kaynaklar
1. Parri FM, Neu HC, Connelly
JV. Infectious diseases. In:
Rakel RE, editor. Textbook of
Family Practice. 5th ed.
Philadelphia: W.B. Saunders
Company; 1995. p. 317-92.
2. Purssell E. Upper respiratory
tract infection in infants from
a nutritional perspective. J
Fam Health Care
2009;19(5):164-8.
3. Ulusal Hastalık Yükü ve
Maliyet-Etkililik Projesi
Hastalık Yükü Final Rapor. 1
ed. Ankara: T.C. Sağlık
Bakanlığı RSHMB
Hıfzıssıhha Mektebi
Müdürlüğü; 2004.
4. Stiller-Timor L, Levy A,
Holcberg G, Sheiner E.
Upper respiratory tract
infection during pregnancy:
is it associated with adverse
perinatal outcome? Am J
Perinatol 2010
5.
6.
7.
8.
Sep;27(8):619-24.
Pettigrew MM, Gent JF,
Pyles RB, Miller AL,
Nokso-Koivisto J,
Chonmaitree T. Viralbacterial interactions and risk
of acute otitis media
complicating upper
respiratory tract infection. J
Clin Microbiol 2011;49(11):
3750-5.
Dikici MF. Çocuklarda Sık
Görülen İnfeksiyonlar. In:
Kut A, Eminsoy MG, editors.
Current Aile Hekimliği Tanı
ve Tedavi (Çeviri). 2 ed.
Ankara: Güneş Tıp
Kitabevleri; 2011. p. 36-52.
Bailey BJ, Strunk CL, Smith
CW. Otolaryngology. In:
Rakel RE, editor. Textbook of
Family Practice. 5th ed.
Philadelphia: W.B. Saunders
Company; 1995. p. 441-80.
Bhattacharyya N. Approach
to the Patient with Otitis. In:
Goroll AH, Mulley AG,
editors. Primary Care
Medicine Office Evaluation
and Management of the Adult
Patient. 6th ed. Philadelphia:
Lippincott Williams and
Wilkins; 2009. p. 1400-2.
9. Kormos WA. Approach to the
Patient with Sinusitis. In:
Goroll AH, Mulley AG,
editors. Primary Care
Medicine Office Evaluation
and Management of the Adult
Patient. 6th ed. Philadelphia:
Lippincott Williams and
Wilkins; 2009. p. 1402-7.
10. Kormos WA. Management of
the Common Cold. In: Goroll
AH, Mulley AG, editors.
Primary Care Medicine
Office Evaluation and
Management of the Adult
Patient. 6th ed. Philadelphia:
Lippincott Williams and
55
Set T ve ark. Birinci Basamakta Üst Solunum Yolu Enfeksiyonları: Akut Streptokoksik Tonsillofarenjit ve Romatizmal Ateş
Wilkins; 2009. p. 408-12.
11. Kormos WA. Approach to the
Patient with Pharyngitis. In:
Goroll AH, Mulley AG,
editors. Primary Care
Medicine Office Evaluation
and Management of the Adult
Patient. 6th ed. Philadelphia:
Lippincott Williams and
Wilkins; 2009. p. 1407-12.
12. Gerber MA, Baltimore RS,
Eaton CB, Gewitz M,
Rowley AH, Shulman ST, et
al. Prevention of rheumatic
fever and diagnosis and
treatment of acute
streptococcal pharyngitis: a
scientific statement from the
American Heart Association
Rheumatic Fever,
Endocarditis, and Kawasaki
Disease Committee of the
Council on Cardiovascular
Disease in the Young, the
Interdisciplinary Council on
Functional Genomics and
Translational Biology, and
the Interdisciplinary Council
on Quality of Care and
Outcomes Research:
Endorsed by the American
Academy of Pediatrics.
Circulation 2009 Mar
24;119(11):1541-51.
13. Tonsillofaranjit . Arısoy ES,
editor. T.C. Sağlık Bakanlığı
Birinci Basamağa Yönelik
Tanı ve Tedavi Rehberleri
2003. 2 ed. Ankara: Refik
Saydam Hıfzısıhha Mektebi
Başkanlığı Hıfzısıhha
Mektebi Müdürlüğü; 2003. p.
131-2.
14. Higashi T, Fukuhara S.
Antibiotic prescriptions for
upper respiratory tract
infection in Japan. Intern
Med 2009;48(16):1369-75.
15. McIsaac WJ, White D,
Tannenbaum D, Low DE. A
clinical score to reduce
unnecessary antibiotic use in
patients with sore throat. Can
Med Assoc J 1998;158(1):
75-83.
16. Fondell E, Lagerros YT,
Sundberg CJ, Lekander M,
Balter O, Rothman KJ, et al.
Physical activity, stress, and
self-reported upper
respiratory tract infection.
Med Sci Sports Exerc 2011
Feb;43(2):272-9.
17. Nieman DC, Henson DA,
Austin MD, Sha W. Upper
respiratory tract infection is
18.
19.
20.
21.
reduced in physically fit and
active adults. Br J Sports
Med 2011;45(12):987-92.
Fondell E, Balter O, Rothman
KJ, Balter K. Dietary intake
and supplement use of
vitamins C and E and upper
respiratory tract infection. J
Am Coll Nutr 2011
Aug;30(4):248-58.
Bartley J. Vitamin D, innate
immunity and upper
respiratory tract infection. J
Laryngol Otol 2010
May;124(5):465-9.
Ginde AA, Mansbach JM,
Camargo CA, Jr. Association
between serum
25-hydroxyvitamin D level
and upper respiratory tract
infection in the Third
National Health and Nutrition
Examination Survey. Arch
Intern Med 2009 Feb
23;169(4):384-90.
Li L, Werler MM. Fruit and
vegetable intake and risk of
upper respiratory tract
infection in pregnant women.
Public Health Nutr 2010
Feb;13(2):276-82.
Corresponding Author / İletişim için
Doç. Dr. Turan Set
Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Aile Hekimliği Anabilim Dalı,
25240 Erzurum, Türkiye
E-mail: [email protected]
56 ORIGINAL RESEARCH / ORİJİNAL ARAŞTIRMA
2013
The Relationship Between The Levels Of Folate, Vitamin B12, B6 And
Homocysteine Among Reproductive Young Women Who Are Smokers
And Non-Smokers
Sigara İçen ve Hiç İçmemiş Doğurgan Genç Kadınlarda Folat, Vitamin B12, B6 ve
Homosistein Düzeyleri Arasındaki İlişki
AUTHORS /
YAZARLAR
Kamile Marakoğlu
Department of Family
Medicine, Selçuk
University Medical
Faculty, Konya, Turkey
Aysel Kıyıcı
Department of
Biochemistry, Mevlana
University Medical
Faculty, Konya, Turkey
Hüsamettin Vatansev
Department of
Biochemistry, Selçuk
University Medical
Faculty, Konya, Turkey
ABSTRACT
Aim: We aimed to evaluate the relation between the smoking status and serum levels of
folate, vitamin B12, vitamin B6 and homocysteine in smoker and non-smoker women in fertile
period in this study.
Material and Methods: This is a cross-sectional study 125 smoker and 125 non-smoker
healthy women who were 18–29 years old were included in the study and two groups were similar
for age, height and weight. Serum folate, vitamin B12, vitamin B6 and homocysteine levels were
determined. By application of a standard questionnaire to all participants, exposure to tobacco
smoke and socio-demographic status was recorded.
Results: Serum folate and vitamin B12 concentrations were 11.11±4.15 and 11.75±5.00
nmol/L in smoker and non-smoker women and vitamin B12 levels were 317.13±110.88,
337.28±111.77 pmol/L, respectively (p=0.273, p=0.154). Vitamin B6 levels were 10.31±8.74 and
13.09±7.98 ng/mL in smoker and non-smoker women, respectively and significantly lower in
smoker women (p=0.009). Homocysteine concentrations were measured as 11.29±3.27 and
11.09±3.54 µmol/L in smoker and non-smoker women, respectively (p=0.649). A significant
negative correlation was found between smoking status and vitamin B6 concentrations (r=-0.165,
p=0.009).
Conclusion: In order to maintain normal pregnancy and have healthy generations, supporting
young women for giving up smoking in reproductive period is important. Although cessation of
smoking is the ideal objective, it is not always attainable. Therefore, some laboratory tests should
be performed, detailed information should be given and folate, vitamin B12 and B6
supplementations must be prescribed if necessary for young women in reproductive period.
Keywords: Smoking, folate, vitamin B12, vitamin B6, homocysteine, reproductive period
ÖZET
Amaç: Bu çalışmada sigara içme durumu ile, sigara içen ve hiç sigara içmemiş doğurganlık
çağındaki kadınlarda folat, vitamin B12, vitamin B6 ve homosistein kan düzeylerinin arasındaki
ilişkiyi değerlendirmeyi amaçladık.
Yöntemler: Benzer yaş, boy ve kiloda, 18-29 yaş arası sağlıklı 125 sigara içen ve 125 sigara
içmeyen 2 grubun kesitsel çalışması yapılmıştır. Serum folat, vitamin B12, vitamin B6 ve
homosistein seviyeleri belirlenmiştir. Tüm katılımcıların tütün içimine maruziyeti ve
sosyodemografik durumu standart bir anket uygulaması ile kayıt edilmiştir.
Bulgular: Sigara içen ve asla içmemiş olan kadınlarda sırası ile serum folat ve vitamin B12
konsantrasyonu 11.11±4.15 ve 11,75±5,00 nmol/L, ve vitamin B12 düzeyleri 317,13±110,88,
337,28±111,77 pmol/L dir (p=0,273, p=0,154). Sigara içen ve asla içmemiş kadınlarda sırası ile
vitamin B6 düzeyleri 10,31±8,74 ve 13,09±7,98 ng/mL’dir ve sigara içen kadınlarda belirgin
düşüktür (p=0,009). Sigara içen ve asla içmemiş kadınlarda sırasıyla homosistein
konsantrasyonları 11,29±3,27 ve 11,09±3.54 µmol/L olarak ölçülmüştür (p=0,649). Sigara içme
durumu ile vitamin B6 konsantrasyonu arasında belirgin bir negatif korelasyon bulunmuştur
(r=-0,165, p=0,009).
Sonuç: Normal bir gebelik seyri ve sağlıklı jenerasyonlara sahip olmak için doğurganlık
dönemindeki genç kadınların sigara bırakmasının desteklenmesi çok önemlidir. Sigara bırakılması
ideal amaç olduğu halde bu her zaman elde edilemeyebilir. Bu nedenle bazı laboratuar testleri
yapılmalı, detaylı bilgi verilmeli ve eğer gerekli ise doğurganlık dönemindeki kadınlara folat,
vitamin B12 and B6 takviyesi reçete edilmelidir.
Anahtar Kelimeler: Sigara, folat, vitamin B12, vitamin B6, homosistein, doğurganlık dönemi
57
Marakoğlu K et al. The Relationship Between The Levels Of Folate, Vitamin B12, B6 And Homocysteine Among Reproductive Young Women
Introduction
Tobacco consumption is one of the major causes
of preventable death in all over the world. Cigarette
smoking during pregnancy is an important public
health problem. It causes many disturbances in
pregnancy: complications in pregnancy, increased
risk for growth retardation, low birth weight,
stillbirth, and preterm delivery and death in newborns
(1). Smoking in pregnancy is also associated with
increased risk of placenta previa, placental abruption,
and premature rupture of membranes (2). Therefore,
professional support for cessation of smoking and
supplementation of necessary vitamins and nutrients
are critically important in young women during
reproductive age.
The U.S. Public Health Service (PHS)
recommended that women of childbearing age (i.e.,
those aged 15–44) who were capable of becoming
pregnant ought to consume 400 µg of folic acid to
reduce the number of cases of neural tube defects
(NTD). Uniform compliance is estimated to decrease
the incidence of NTD by up to 70% (1,3). Women
who smoke take fewer servings of fruits and
vegetables than non-smokers, and in general their
diets are more imbalanced and contain less folic acid
(4-6). This raises the question as to whether their
poorer folate status has anything to do with the
increased number of congenital malformations seen
in their offsprings (7).
Folate is essential in biosynthesis of DNA and
RNA and also necessary for homocysteine
metabolism. Low folate status may cause
hyperhomocysteinemia, premature labor and various
complications in pregnancy, megaloblastic anemia,
NTD and neurological disturbances (1-3,8,9). Folate
is fundamental for pregnancy and fetal development
(2).
Smoking causes elevation in plasma homocysteine levels. Homocysteine is an intermediary
metabolite of the essential amino-acid methionine.
The association between elevated circulating
homocysteine levels and premature vascular
thrombotic events in individuals with hereditary
homocystinuria is well established (7). In recent
years, a relationship between milder degrees of
hyperhomocysteinemia and vascular disease has
58 emerged and this has been the subject of intense
research. Hyperhomocysteinemia can be caused by a
wide range of disorders, the most important of which
are genetic defects of the enzymes involved in
homocysteine metabolism and deficiencies of the
vitamin co-factors of these enzymes: folate, vitamin
B12 and vitamin B6. Folate, vitamin B12 and B6 are
required for homocysteine metabolism, and
deficiency for any of them is also associated with the
cardiac disorders (10-12,13).
In recent reports, it was suggested that smoking
prevalence is tended to increase among university
students and peaks almost at second year of
university education (14-16). These young women
because they are in reproductive period, play critical
role for healthy generations in the future (16-18).
Therefore, all individuals especially the ones in
reproductive period must be informed about the
harms of smoking and cessation of smoking and
interventions should be planned for necessary
medical, psychological and behavioral therapies.
When we searched majority of the medical
indexes we did not meet any research which
demonstrates the relation between smoking status and
hyperhomocysteinemia and serum folate, vitamin
B12 and B6 levels among women in reproductive
period in our country (18,19). Therefore, in this study
it was aimed to evaluate the relation between serum
folate, vitamin B12 and B6 levels and smoking status
in young women. Thus goals may be planned for
women in reproductive period for healthy candidate
mothers and healthy newborns.
Methods
Population
This study was performed among university
students in reproductive period (aged 18-29) in 2009.
A total of 250 volunteers were involved in and they
were divided into two groups 125 in each. Both
groups were matched for age, body weight and
height. The subjects with any chronic disease,
continuous use of any mediactions and vitamin pills,
who are vegetarian, pregnant or in lactation period
were excluded from the study.
The study protocol was approved by Medical
Faculty of Selcuk University and informed consent
Euras J Fam Med 2013; 2(2):57-64
was obtained from all participants.
Smoking questionnaire
A socio-demographic questionnaire which
includes body weight, height, age and smoking status
was applied to all participants with face-to face
interview technique after taking their informed
consents. Standard questions were used in the
classification of smoking status in the United States
of America (USA), questions recommended by
Prochaska and colleagues to identify stages of change
and Fagerstrom nicotine dependence test questions
were used (20-22).
Laboratory analysis
Morning venous blood samples were obtained
from all participants after 12-hour fasting. After
centrifugation at 2000 g for 15 minutes, serum
samples were separated and stored at -20°C until
analysis. Complete blood count, glucose, lipid
profile, folate, vitamin B12, vitamin B6 and
homocysteine analyses were performed. Folate,
homocysteine and vitamin B12 concentrations were
determined with chemiluminescent method using
commercially available reagents (Advia Centaur,
Siemens, USA), and vitamin B6 analysis was
performed with HPLC technique (Immuchrom,
Germany). Glucose and lipid profile were measured
with routine methods (Dimension, Siemens, USA).
Complete blood count analysis was performed on a
fully automated blood counting system (Advia 120,
Siemens, USA).
Statistical Analysis
The data were analyzed using the Statistical
Package of the Social Sciences version 16.0.
Descriptive statistics such as ratio, mean, standard
deviation, minimum and maximum values were
obtained. Since numeric data distributed
parametrically, Student’s t test was used for
comparison of the means. Pearson correlation
analysis was used for the evaluation of the relation
between hematological and biochemical parameters
and smoking status in the smoking group. p<0.05 was
considered as statistically significant.
Results
The mean age of all subjects were 22.03±1.93
(range=18-29) and the demographic and anthro-
pometric characteristics of both groups are presented
in Table 1.
Table 1. Demographic characteristics of smoker and nonsmoker groups
Age (year)
Body Height
(cm)
Body Weight
(kg)
Smoker
Non-smoker
Mean± SD
Mean± SD
(n=125)
(n=125)
22.22 ± 1.97 21.84 ± 1.88
164.22 ± 6.40 164.00 ± 5.85
56.44± 8.85
55.91 ± 7.35
p
0.125
0.781
0.603
SD: Standard deviation
The number of cigarettes per day in smoker
group was 13.06±7.01. Mean Fagerstrom addiction
score was 3.65±2.83, mean duration of smoking habit
was 4.70±2.52 years, and minimum age for onset of
smoking was 13 years (Table 2).
Table 2. Smoking status of smoker group
Smoking status (n=125)
Cigarette (number/day)
Fagerstrom score
Age for onset of
smoking (year)
Duration of smoking
(year)
Mean ± SD
(median, minimum, maximum)
13.06± 7.01
(median=10, min=2, max=40)
3.65± 2.83
(median =3, min=0, max=7)
17.63 ± 2.51
(median =18, min=13, max=27)
4.70± 2.52
(median =5, min=0.5, max=13)
SD: Standard deviation
Smokers have lower hemoglobin and mean
corpuscular volumes (MCV) than non-smokers
(p=0.012 and p<0.001, respectively). Triglyceride
concentrations were significantly increased and
HDL-cholesterol levels were decreased in smokers
compared to the non-smokers (p=0.001, p<0.001,
respectively). Vitamin B6 levels were also
significantly decreased in smokers (p=0.009) (Table
3).
A significant positive correlation was found
between smoking status and triglyceride levels
(r=0.216, p=0.001). A significant negative correlation
was found between smoking status and hemoglobin
(r=-0.222, p<0.001), HDL-cholesterol (r=-0.221,
p<0.001) and vitamin B6 concentrations (r=-0.165,
p=0.009) (Table 4). There was no other significant
correlation.
59
Marakoğlu K et al. The Relationship Between The Levels Of Folate, Vitamin B12, B6 And Homocysteine Among Reproductive Young Women
Table 3. Hematological and biochemical parameters of the smoker and non-smoker groups
Smoker
Non-smoker
Mean± SD
Mean± SD
(n=125)
(n=125)
Hemoglobin (g/dl)
12.77 ± 1.56
13.50± 1.65
Hematocrit (%)
38.29±5.84
40.11±5.46
MCV(fL )
80.22±11.73
85.38±8.00
PLT (103) (K/uL)
275.13±76.53
251.397±71.1
<0.001
0.012
<0.001
0.012
Glucose (mg/dl)
Total cholesterol (mg/dl)
Triglyceride (mg/dl)
LDL-cholesterol (mg/dl)
HDL-cholesterol (mg/dl)
88.65± 9.51
155.92±27.86
94.73±39.09
81.14±24.95
55.78±11.91
89.75±9.08
156.94±30.25
80.71±22.42
79.61±29.41
61.18±12.04
0.349
0.781
0.001
0.658
<0.001
Folate (nmol/mL)
Vitamin B12 (pmol/mL)
Vitamin B6 (ng/mL)
Homocysteine (µmol/L)
11.11±4.15
317.13±110.88
10.31±8.74
11.29±3.27
11.75±5.00
337.28±111.77
13.09± 7.98
11.09±3.54
0.273
0.154
0.009
0.649
P
SD: Standard deviation
Table 4. Results of correlation analysis between hematological and biochemical parameters and number of cigarettes
Parameters
Number of cigarettes
Hemoglobin
r
p
-0.222
<0.001
Triglyceride
r
p
0.216
Discussion
Our results indicate that smoker young females at
reproductive age have lower hemoglobin, hematocrit,
and MCV values. In previous studies hemoglobin and
MCV levels were higher in smokers compared to
non-smokers, and this difference was proportional to
the amount of cigarettes (23,24). In our study, our
findings conflicting with the previous reports can be
explained with the poor nutrition of these students
and their consuming more tea and coffee but less
fresh fruits and vegetables.
In our study, triglyceride concentrations were
elevated in smokers compared to the non-smokers
and furthermore triglyceride levels were positively
correlated with the amount of cigarettes smoked.
However there was no significant difference for
cholesterol concentrations. It was previously
demonstrated that triglyceride levels were
significantly elevated in smokers compared to
non-smokers and ex-smokers. However they did not
observe any significant difference for cholesterol
60 0.001
HDL-cholesterol
r
p
-0.221
<0.001
Vitamin B6
r
p
-0.165
0.009
levels (25). There are some reports suggesting the
relation between smoking and hypertriglyceridemia
(26,28). Triglyceride levels should be checked at an
early age in smokers. Development of coronary heart
diseases and complications related with
triglyceridemia can be prevented by cessation of
smoking and regular controls for blood lipid profile
and hypolipidemic therapy if needed.
We determined that smokers had significantly
lower levels of HDL-cholesterol (HDL-C) and
HDL-C was negatively correlated with the amount of
smoking. Low HDL-C levels and high cholesterol
and LDL-C levels are associated with increased risk
for cardiovascular diseases (26). Similarly, in another
report, smokers had significantly higher serum total
cholesterol, triglyceride and LDL-C levels and
significantly lower HDL-C levels compared to
non-smokers (26). Wakabayashi et al. (27,28)
suggested in two different researches which were
performed on big populations that HDL-cholesterol
levels were decreased in smokers. As suggested by
Euras J Fam Med 2013; 2(2):57-64
these reports smoking has unfavorable effects on
serum lipid profile and may increase cardiovascular
mortality and morbidity (26).
In our study, there was no significant difference
for serum folate, vitamin B12 and homocysteine
levels between smoker and non-smoker groups.
However smokers presented significantly lower
vitamin B6 status and vitamin B6 levels were
negatively correlated with the amount of cigarettes.
Ortega et al. (1) demonstrated that serum folate levels
were significantly lower in smokers compared to
nonsmokers or subjects with passive exposure. Ozeral
et al (29) reported that smokers had lower folate and
vitamin B12 and higher homocysteine levels in
smoking pregnant women compared to the
non-smoker ones. There are few studies evaluating
the status of vitamin B6 in smokers. David et al. (30)
observed that vitamin B6 levels were significantly
lower in cigarette smokers compared to chewers and
nonusers. Vermaak et al. (31) determined
significantly decreased levels of vitamin B6 in
smokers compared to never smokers and ex-smokers
in a study carried out on smokers, never smokers and
ex-smokers. Increase in nicotine intake and poor
nutrition leads to deficiency in plasma micronutrients
(32). Particularly in our country, smoking of the
college students cause nutritional problems and low
vitamin B6, B12 and folate levels although they have
limited budgets.
Cigarette smoking increases the risk for
development of various diseases. Smoking also leads
to poor nutrition and decrease in the plasma folate
concentrations (1). Folate deficiency may play a role
in the alterations in gene expression and increased
DNA damage (33). The interrelationship between
folate, vitamin B12 and vitamin B6 may provide
insight into the carcinogenesis since both vitamins are
involved in the synthesis, repair and methylation of
DNA (33). Vitamin B6 deficiency in smokers,
proportional with the amount of nicotine and tar in
cigarettes, causes mood disorders, abnormal cognitive
function, dementia, atherogenesis and cardiac
diseases (31,34). Folate deficiency has been
suggested to play a role in the etiology of cervix (the
third most frequent cancer among women
worldwide), breast and ovarian cancer (1,35,36).
Since it is also associated with increased
homocysteine concentrations, it has also been
associated with coronary heart disease risk (1,35).
Smoking might enhance the vasoconstrictor capacity
in pregnant women by increased homocysteine
concentrations (29). Low plasma folate
concentrations in women have been associated with
an increased risk of early spontaneous abortion,
preterm delivery, low birth weight, fetal growth
retardation and NTDs in their offspring (1,37). A
metabolic effect of folate deficiency is the elevation
of blood homocysteine and this has been associated
with increased habitual spontaneous abortion and
pregnancy complications such as placental abruption
and preeclampsia, which increase the risk of poor
pregnancy outcome (37). In randomized controlled
trials, it was concluded that supplementation of
folate, vitamin B6 and vitamin B12 regulate
homocysteine metabolism, problems and risks related
with the deficiencies of these vitamins (cerebral
infarct, stroke, etc) would be lowered (38). It was
demonstrated in various human and animal studies
that folate, vitamin B6 and vitamin B12 are important
in the management of immune system functions and
immune system was poorly affected with the
deficiencies of one or more of these vitamins (39).
Poor vitamin B6 and B12 status was, however,
independent of maternal homocysteine levels were
suggested to be associated with an increased risk of
oral clefts (40). In another study, it was suggested that
smoking was an important risk factor for oral clefts in
the newborn infants and supplementation of vitamin
B6 and B12 will reduce the incidence of oral clefts
and will provide protection against these problems
(41). Eussen et al. (42) reported that higher plasma
concentrations of vitamins B2 and B6 were
associated with a lower risk of colorectal cancer.
Furthermore, poor vitamin B status was suggested to
be related with cardiovascular diseases, chronic
obstructive pulmonary disease, gastric cancer and
prostate cancer in many previous reports (43,44).
For healthy pregnancy and healthy generations,
supporting young women in reproductive period for
giving up smoking is important. Although cessation
of smoking is the ideal objective, it is not always
attainable. Therefore, some laboratory tests should be
61
Marakoğlu K et al. The Relationship Between The Levels Of Folate, Vitamin B12, B6 And Homocysteine Among Reproductive Young Women
performed, detailed information about the harmful
effects of smoking and the necessity of proper and
balanced nutrition should be given and folate,
Vitamin B12 and B6 supplementations must be
prescribed if necessary for young women in
reproductive period.
Acknowledgements
Selcuk University Scientific Research and
Projects Committee funded this study (Project
Number: 08401098). We also thank to Mustafa
Tasbent, who is a lecturer in Selçuk University.
Conflict of Interest
All authors state that the data presented is fully
original and its abstract was presented as poster
presentation at WONCA Europe Conference in 2011
at Warsaw, Poland.
References
1. Ortega RM, Requejo AM,
López-Sobaler AM, Navia B,
Mena MC, Basabe B, et al.
Smoking and passive
smoking as conditioners of
folate status in young
women. J Am Coll Nutr
2004;23:365-71.
2. Milman N, Byg KE, Hvas
AM, Bergholt T, Eriksen L.
Erythrocyte folate, plasma
folate and plasma
homocysteine during normal
pregnancy and postpartum: a
longitudinal study comprising
404 Danish women. Eur J
Haematol 2006;76:200-5.
3. Green NS: Folic acid
supplementation and
prevention of birth defects. J
Nutr 2002;132:2356S-2360S.
4. McPhillips JB, Eaton CB,
Gans KM, Derby CA, Lasater
TM, McKenney JL, et al.
Dietary differences in
smokers and nonsmokers
from two southeastern New
England communities. J Am
Diet Assoc 1994;94:287-92.
5. Ma J, Hampl JS, Betts NM.
Antioxidant intakes and
62 6.
7.
8.
9.
smoking status: data from the
continuing survey of food
intakes by individuals 1994–
1996. Am J Clin Nutr
2000;71:774-80.
Phillips ELR, Arnett DK,
Himes JH, McGovern PG,
Blackburn H, Luepker RV.
Differences and trends in
antioxidant dietary intake in
smokers and non-smokers,
1980–1992: The Minnesota
Heart Survey. Ann Epidemiol
2000;10:417-23.
Van Wersch JW, Janssens Y,
Zandvoort JA: Folic acid,
vitamin B (12), and
homocysteine in smoking and
non-smoking pregnant
women. Eur J Obstet
Gynecol Reprod Biol
2002;103:18-21.
Retnakaran R, Hanley AJ,
Connelly PW, Harris SB,
Zinman B. Cigarette smoking
and cardiovascular risk
factors among Aboriginal
Canadian youths. CMAJ
2005;173:885-9.
Scholl TO, Johnson WG:
Folic acid: influence on the
10.
11.
12.
13.
outcome of pregnancy. Am J
Clin Nutr 2000;71:1295S303S.
Kang SS, Wong PW, Norusis
M. Homocysteinemia due to
folate deficiency. Metabolism
1987;36:458–62.
Stabler SP, Marcell PD,
Podell ER, Allen RH, Savage
DG, Lindenbaum J. Elevation
of total homocysteine in the
serum of patients with
cobalamin or folate
deficiency detected by
capillary gas
chromatography-mass
spectrometry. J Clin Invest
1988;81:466–74.
Ubbink JB, Vermaak WJH,
van der Merwe A, Becker PJ.
Vitamin B12, vitamin B6,
and folate nutritional status in
men with hyperhomocysteinemia. Am J Clin Nutr
1993;57:47–53.
Stein JH, Bushara M,
Bushara K, McBride PE,
Jorenby DE, Fiore MC.
Smoking cessation, but not
smoking reduction, reduces
plasma homocysteine levels.
Euras J Fam Med 2013; 2(2):57-64
Clin Cardiol 2002;25:23-6.
14. Sezer RE, Marakoglu K,
Sezer H, Marakoglu I.
[Smoking among faculty of
the schools of Medicine and
Dentistry of the Cumhuriyet
University]. J Fac Med
Cumhuriyet Univ.
2001;23:25–36. (In Turkish)
15. Marakoglu K, Kutlu R,
Sahsivar S. The frequency of
smoking, quitting and
socio-demographic
characteristics of physicians
of a medical faculty. West
Indian Med J 2006;55:160-4.
16. Marakoglu K, Toprak D,
Taner Ş, Ozdemir S, Erdem
D, Bodur S. Smoking and
depression symptoms among
medical students in Turkey.
Euras J Fam Med
2012;1(2):42-54.
17. Marakoğlu K, Erdem D.
Evaluation of smoking
among pregnant women in a
central anatolian city of
Turkey: comparison with
other countries. Turkiye
Klinikleri J Med Sci
2011;31:928-34.
18. Atanassova PA, Angelova E,
Tzvetanov P, Semerdjieva M,
Dimitrov BD. Modelling of
increased homocysteine in
ischaemic stroke: post-hoc
cross-sectional matched
case-control analysis in
young patients. Arq
Neuropsiquiatr
2007;65:24-31.
19. Abahji TN, Nill L, Ide N,
Keller C, Hoffmann U, Weiss
N. Acute
hyperhomocysteinemia
induces microvascular and
20.
21.
22.
23.
24.
25.
26.
macrovascular endothelial
dysfunction. Arch Med Res
2007;38:411-6.
Heatherton TF, Kozlowski
LT, Frecker RC, Fagerström
KO. The Fagerström Test for
Nicotine Dependence: a
revision of the Fagerström
Tolerance Questionnaire. Br J
Addict 1991;86:1119-27.
Prochaska JO, Goldstein MG.
Process of smoking
cessation; implications for
physicians. Clin Chest Med
1991;12:727-35.
Prochaska JO, DiClemente
CC. Stages and process of
self change of smoking:
toward an integrated model
of change. J Consult Clin
Psychol 1983;51:390-5.
Eisen ME, Hammond EC.
The effect of smoking on
packed cell volume, red
blood cell counts,
haemoglobin and platelet
counts. Can Med Assoc J
1956;75:520-3.
Whitehead TP, Robinson D,
Allaway SL. The effects of
cigarette smoking and
alcohol consumption on
blood lipids: a dose-related
study on men. Ann Clin
Biochem 1996;33:99-106.
Saengdith P. Effects of
cigarette smoking on serum
lipids among priests in
Bangkok. J Med Assoc Thai
2008;91:41-4.
Batic-Mujanovic O, Beganlic
A, Salihefendic N, Pranjic N,
Kusljugic Z. Influence of
smoking on serum lipid and
lipoprotein levels among
family medicine patients.
Med Arh 2008;62:264-7.
27. Wakabayashi I. Associations
of alcohol drinking and
cigarette smoking with serum
lipid levels in healthy
middle-aged men. Alcohol
2008;43:274-80.
28. Wakabayashi I, Groschner K.
Metabolism. Age-dependent
associations of smoking and
drinking with
non-high-density lipoprotein
cholesterol. Metabolism
2010;59:1074-81.
29. Ozerol E, Ozerol I, Gökdeniz
R, Temel I, Akyol O. Effect
of smoking on serum
concentrations of total
homocysteine, folate, vitamin
B12, and nitric oxide in
pregnancy: a preliminary
study. Fetal Diagn Ther
2004;19:145-8.
30. Giraud DW, Martin HD,
Driskell JA. Erythrocyte and
plasma B-6 vitamer
concentrations of long-term
tobacco smokers, chewers,
and nonusers. Am J Clin Nutr
1995;62:104-9.
31. Vermaak W. J. H, Ubbink J.
B, Barnard H. C, Potgieter G.
M, Jaarsveld H. van,
Groenewald A. J. Vitamin
B-6 nutrition status and
cigarette smoking. Am J Clin
Nutr 1990;51:1058-61.
32. Northrop-Clewes CA,
Thurnham DI. Monitoring
micronutrients in cigarette
smokers. Clin Chim Acta
2007;377:14-38.
33. Nath SD, Koutoubi S,
Huffman FG. Folate and
vitamin B12 status of a
multiethnic adult population.
63
Marakoğlu K et al. The Relationship Between The Levels Of Folate, Vitamin B12, B6 And Homocysteine Among Reproductive Young Women
34.
35.
36.
37.
38.
J Natl Med Assoc
2006;98:67-72.
Chang N, Kim E, Kim KN,
Kim H, Kim SY, Jeong BS.
Folate nutrition is related to
neuropsychological functions
in the elderly. Nutr Res Pract
2009;3:43-8.
Fairfield KM, Fletcher RH:
Vitamins for chronic disease
prevention in adults:
scientific review. JAMA
2002;287:3116-26.
McEligot AJ, Mouttapa M,
Ziogas A, Anton-Culver H.
Diet and predictors of dietary
intakes in women with family
history of breast and/or
ovarian cancer. Cancer
Epidemiol 2009;33:419-23.
Scholl TO, Johnson WG.
Folic acid: influence on the
outcome of pregnancy. Am J
Clin Nutr 2000;71:1295S303S.
Larsson SC, Männistö S,
Virtanen MJ, Kontto J,
Albanes D, Virtamo J. Folate,
vitamin B6, vitamin B12, and
methionine intakes and risk
39.
40.
41.
42.
of stroke subtypes in male
smokers. Am J Epidemiol
2008;167:954-61.
Calder PC, Kew S. The
immune system: a target for
functional foods? The
immune system: a target for
functional foods? Br J Nutr
2002;88:165-77.
Van Rooij IA, Swinkels DW,
Blom HJ, Merkus HM,
Steegers-Theunissen RP.
Vitamin and homocysteine
status of mothers and infants
and the risk of nonsyndromic
orofacial clefts. Am J Obstet
Gynecol 2003;189:1155-60.
Bille C, Olsen J, Vach W,
Knudsen VK, Olsen SF,
Rasmussen K, et al. Oral
clefts and life style factors--a
case-cohort study based on
prospective Danish data. Eur
J Epidemiol 2007;22:173-81.
Eussen SJ, Vollset SE,
Hustad S, Midttun Ø, Meyer
K, Fredriksen A, et al. Plasma
vitamins B2, B6, and B12,
and related genetic variants
as predictors of colorectal
cancer risk. Cancer
Epidemiol Biomarkers Prev
2010;19:2549-61.
43. Fimognari FL, Loffredo L, Di
Simone S, Sampietro F,
Pastorelli R, Monaldo M, et
al. Hyperhomocysteinaemia
and poor vitamin B status in
chronic obstructive
pulmonary disease. Nutr
Metab Cardiovasc Dis
2009;19:654-9.
44. Key TJ, Silcocks PB, Davey
GK, Appleby PN, Bishop DT.
A case-control study of diet
and prostate cancer. Br J
Cancer 1997;76:678-87.
45. Eussen SJ, Vollset SE,
Hustad S, Midttun Ø, Meyer
K, Fredriksen A, et al.
Vitamins B2 and B6 and
genetic polymorphisms
related to one-carbon
metabolism as risk factors for
gastric adenocarcinoma in the
European prospective
investigation into cancer and
nutrition. Cancer Epidemiol
Biomarkers Prev 2010;19:
28-38.
Corresponding Author / İletişim için
Assoc. Prof. Dr. Kamile Marakoğlu
Department of Family Medicine,
Selçuk University Medical Faculty, Konya, Turkey
e-mail: [email protected],
[email protected]
64 ORIGINAL RESEARCH / ORİJİNAL ARAŞTIRMA
2013
Obez Çocuklarda Serum B12 Vitamini Seviyelerinin Normal Populasyon
İle Karşılaştırılması
Comparison of Serum B12 Levels of Obese and Non-Obese Children
AUTHORS /
YAZARLAR
Önder Sezer
Aile Hekimliği,
Kastamonu Abana
Devlet Hastanesi
Müferet Ergüven
Çocuk Sağlığı ve
Hastalıkları Kliniği,
İstanbul Medeniyet
Üniversitesi Göztepe
Eğitim ve Araştırma
Hastanesi, İstanbul
ABSTRACT
Aim: Comparison of serum B12 levels of adolescent, obese and non-obese children was
aimed in this study.
Methods: One hundred and sixty-nine obese children attending to İstanbul Medeniyet
University Pediatric Nutrition and Metabolism Clinic who were at the age of 6 to 17 and did not
have a chronic disease were included in the study. Control group consisted of 114 non-obese
children at the same age, living in the same region of the city and who did not have a chronic
disease. Serum B12 levels were compared between the two groups.
Results: Serum B12 levels of obese children are found to be significantly higher than
non-obese children.
Conclusion: In obese children’s group, B12 levels are higher than nonobese children’s group.
This means that children living in our region have low dietary B12 intake and obese children
consume more B12 vitamin along with increased food intake.
Keywords: Obesity, B12, cobalamin
Işıl Özer
Çocuk Sağlığı ve
Hastalıkları Kliniği,
İstanbul Medeniyet
Üniversitesi Göztepe
Eğitim ve Araştırma
Hastanesi, İstanbul
Zuhal A. Sağlam
Aile Hekimliği Kliniği,
İstanbul Medeniyet
Üniversitesi Göztepe
Eğitim ve Araştırma
Hastanesi, İstanbul
ÖZET
Amaç: Bu çalışmada 6-17 yaş aralığındaki obez çocuklar ile, obez olmayan çocuklar
arasındaki B12 vitamini seviyelerinin karşılaştırılması amaçlanmıştır.
Yöntemler: İstanbul Medeniyet Üniversitesi Göztepe Eğitim Araştırma Hastanesi Çocuk
Sağlığı ve Hastalıkları, Beslenme ve Metabolizma Polikliniği’ne obezite sebebiyle başvuran, 6-17
yaş aralığında olan, yapılan araştırmamızda obezite haricinde kronik bir rahatsızlık tespit
edilmeyen ve serum B12 seviyesi bakılmış 169 çocuk çalışmaya alındı. Sonrasında İstanbul
Medeniyet Üniversitesi Göztepe Eğitim Araştırma Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
Polikliniklerine başvurmuş, serum B12 vitamini seviyeleri bakılmış, aynı çağdaki kronik
rahatsızlığı olmayan, aynı bölgede yaşayan 114 çocuk kontrol grubu olarak alındı. Gruplar
arasında serum B12 seviyeleri kıyaslandı.
Bulgular: Obez çocuklarda bakılan serum B12 vitamini seviyeleri, kontrol grubundakilere
göre daha yüksek bulunmuştur.
Sonuç: Obez grubundakilerin B12 seviyeleri kontrol grubuna kıyasla daha yüksek
bulunmuştur. Bu durum bölgemizde yaşayan çocuklarda B12 eksikliğinin alım eksikliğine bağlı
olduğunu, obez çocukların tükettikleri fazla gıdalarla beraber B12 vitamini de aldıklarını
düşündürmektedir.
Anahtar Kelimeler: Obezite, B12, kobalamin
Giriş
Tüm dünyada obezitenin görülme sıklığı giderek artmaktadır. Dünya Sağlık
Örgütü (DSÖ) verilerine göre dünyada 400 milyonun üzerinde obez ve 1,6 milyardan
fazla kilolu birey bulunmaktadır. 2015 yılında bu rakamın 700 milyona 2,3 milyar
olabileceği öngörülmektedir (1).
Çağımızın hastalığı olarak, diğer hastalıklar üzerindeki etkileri ve tetikleyici
özellikleri de düşünüldüğünde, obezitenin tüm sağlık problemlerinin yarıya yakını ile
ilişkili olduğu söylenebilir. Sağlıksız beslenme ve fiziksel aktivite azlığı göz önüne
65
Sezer O ve ark. Obez Çocuklarda Serum B12 Vitamini Seviyelerinin Normal Populasyon ile Karşılaştırılması
alındığında, obezite tütün kullanımına bağlı
ölümlerden sonra, önlenebilir ölümlerin en sık ikinci
sebebidir (2,3). Bu sebepledir ki, uzun ve sağlıklı bir
yaşam için, obezitenin önlenmesinde koruyucu sağlık
hizmetleri yaklaşımı büyük bir önem taşımaktadır.
Ülkemizde de Sağlık Bakanlığı tarafından 2020
yılına kadar
40 yaş ve üzeri nüfusta obezite
prevalansının %10 azaltılması hedeflenmiştir (4). Bu
sebeple 2010 yılında “Türkiye Obezite ile Mücadele
ve Kontrol Programı” yayınlanmıştır. Bu programda
çocukluk ve adolesan döneminde başlayan obezitenin
tehlikelerine yer verilmiş, gerekli önlemlerin alınması
önerilmiştir. Bu sebeple kalori ve yağdan zengin
beslenme alışkanlığının azaltılması; ek olarak yoğun
çalışma saatleri ile beraber azalan fiziksel aktivitenin
arttırılması hedeflenmektedir.
Aileleri tarafından obezite bilinci ile
polikliniğimize getirilen çocuklarda dikkatimizi
çeken noktalardan biri serum B12 vitamin
seviyelerindeki düşüklük oldu. DNA sentezini
ilgilendiren kimyasal reaksiyonlarda önemli bir
koenzim rolü üstlenen B12 vitamini özellikle normal
hematopoezin idamesi ve sinir sisteminin
devamlılığının sağlanması için çok gereklidir (5).
Aynı zamanda bütün vücut hücreleri için esaslı bir
besin maddesidir. Bu vitaminin eksikliğinde
dokuların büyümesi genel olarak ağır bir şekilde
deprese olur. Bu, B12 vitamininin DNA sentezi için
gerekli olmasından kaynaklanır. Bu vitaminin
eksikliği nükleusun olgunlaşmasını duraklatarak
bölünmenin geri kalmasına yol açar (14). Özellikle
büyüme ve gelişmenin çok önemli olduğu çocukluk
ve adolesan dönemdeki B12 eksikliği hem bu
yaşlarda, hem de erişkin dönemlerde, anemi başta
olmak üzere ciddi sıkıntılara yol açabilir. B12
eksikliği olan çocuklar; çoğunlukla güçsüzlük,
yorgunluk, büyümede yetersizlik veya irritabilite gibi
nonspesifik semptomlara sahiptirler. Diğer sık
görülen bulgular ise solukluk, glossit, kusma, diare ve
ikterdir. Nörolojik bulgular ise parestezi, duysal
defisitler, hipotoni, nöbetler, gelişimsel gerilik ve
nöropsikiatrik değişiklikler olabilir.
Bu kapsamda obezitenin serum B12 vitamini
seviyeleri ile bir ilişkisinin olup olmadığını saptamak
istedik.
66 Gereç ve Yöntem
Çalışmamızda İstanbul Medeniyet Üniversitesi
Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk
Sağlığı ve Hastalıkları Kliniği Beslenme ve
Metabolizma Bölümü’ne başvuran ve yaptığımız
ölçümlere göre obezite saptanan çocuklar ile Genel
Pediatri Poliklinikleri’ne başvuran ve obezite
saptanmayan çocukların serum B12 vitamini
seviyeleri karşılaştırıldı.
İstanbul Medeniyet Üniversitesi Göztepe Eğitim
ve Araştırma Hastanesi 09.08.2011 tarihli, Karar no:
14/C ile izin alınarak çalışmaya başlandı. Çalışma
olgu grubuna Şubat 2010 ile Ağustos 2011 tarihleri
arasında hastanemiz Çocuk Beslenme ve
Metabolizma polikliniğine başvuran hastalar alındı.
Kontrol grubu için Ağustos 2011 ile Ekim 2011
tarihlerinde pediatri polikliniğine başvuran hastalar
seçildi.
DSÖ, 2006 yılında 0-5 yaş çocuklar için büyüme
standartlarını, 2007 yılında 5-19 yaş çocuk ve
adolesanlarda büyüme referans değerlerini
yayınlamıştır (11,12). Aynı tablolar T.C. Sağlık
Bakanlığı’ nın 2010 yılında yayınladığı Obezite ile
Mücadele ve Kontrol Programı’nda da kullanılmıştır.
Yaptığımız çalışmada bu tablolardaki değerler
referans olarak alındı.
İstanbul Medeniyet Üniversitesi Göztepe Eğitim
ve Araştırma Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
Kliniği Beslenme ve Metabolizma Bölümü’ne
başvuran hastaların ölçülmüş boyları ve kiloları
alınarak beden kitle indeksi (BKİ) değerleri
hesaplandı. BKİ ölçümünde ağırlık/boy2 (kg/m2)
formülü kullanıldı. Altı yaşında çocukların okula
başlaması ve beslenme alışkanlıklarının değişmesi;
12 yaşında ise genel olarak adölesan çağa giriş ve
gereksinimin artması sebebiyle gruplarımız yaşlarına
göre 6-11 ve 12-17 yaş aralıklarında olmak üzere
ayrıldı. DSÖ’nün yukarıda belirtilen tablolarından
muayene günündeki BKİ’lerinin aynı günkü yaşa
göre persantil eğrileri bulundu. Obezite durumu ≧2
SD veya 97’inci persentil üzeri olarak belirlendi. Bu
değerlere uyan hastalarda bakılmış olan pg/mL
cinsinden serum B12 vitamini seviyeleri alındı. Bu
değerler yaş gruplarına göre ayrıldı. Serum B12
seviyeleri 100 pg/mL’nin altı, 100-200 pg/mL’ nin
arası ve 200 pg/mL’nin üzeri olarak ayrıldı.
Euras J Fam Med 2013; 2(2):65-69
Kontrol grubu için ise İstanbul Medeniyet
Üniversitesi Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Kliniği Genel Pediatri
Poliklinikleri’ne rutin muayene sebebiyle başvuran,
boy ve kilosu ölçülerek BKİ değerleri hesaplanan,
DSÖ tablolarına göre obezite veya herhangi bir
kronik rahatsızlık saptanmayan, serum B12 vitamini
seviyeleri ölçülmüş çocukların pg/mL cinsinden
değerleri alındı. Bu değerler yaş gruplarına göre
ayrıldı. Serum B12 seviyeleri 100 pg/mL’nin altı,
100-200 pg/mL’ nin arası ve 200 pg/mL’nin üzeri
olarak ayrıldı.
Elde edilen obez ve kontrol grubu cinsiyetleri,
yaşları ve serum B12 seviyeleri kıyaslandı.
Çalışmada elde edilen bulgular değerlendirilirken, istatistiksel analizler için SPSS (Statistical
Package for Social Sciences) for Windows 16.0
programı kullanıldı. Çalışma verileri değerlendirilirken tanımlayıcı istatistiksel metotlar (Ortalama,
Standart sapma, Frekans, Yüzde) kullanıldı.
Niceliksel verilerin karşılaştırılmasında,
parametrelerin gruplar arası karşılaştırmalarında
bağımsız örneklemler için t-testi ve ki-kare
kullanıldı.
Sonuçlar %95’lik güven aralığında, anlamlılık
p<0,05 düzeyinde değerlendirildi.
Şekil 1. Katılımcıların ortalama serum B12 düzeyleri
Obez gruptaki 169 çocuğun 61’inde (%36) serum
B12 seviyesi 200 pg/ml altında (4’ü 100’ün altında),
108’inde (%64) 200 pg/ml’nin üzerinde tespit
edilmiştir. Kontrol grubundaki 114 çocuğun 78’inde
(%68) 200 pg/ml’nin altında (10’unda 100’ün
altında), 36’sında (%32) 200 pg/ml’nin üzerinde
tespit edilmiştir (Şekil 2). Hem olgu, hem kontrol
grubunda 100 pg/ml değerlerinin altında tespit
edilenler 12-17 yaş grubu içindeki çocuklardı.
Bulgular
Çalışmaya katılan 169 obez çocuğun 101’i kız
(%59,8), 68’i erkektir (%40,2). Kontrol grubu için
seçilen 114 çocuğun ise 68’i kız (%59,6), 46’sı
erkektir (%40,4).
Çalışmaya katılan hastaların B12 düzeyleri 0-100
pg/mL arası “ciddi eksiklik”, 200 pg/mL altı
“eksiklik”, 200 pg/mL “istenilen minimal değer”
olarak değerlendirildiği için bu değerin üzeri
“normal” olarak sınıflanmış (13) ; obez ve kontrol
grubu eksikliklerinin istatiksel olarak anlamlı olup
olmadığı araştırılmıştır. Obezite grubundaki
çocukların B12 ortalaması 246,45‘dir (±103,54).
Kontrol grubunun B12 ortalaması ise 182,26 dır
(±85,25) (Şekil 1). Bu iki grubun B12 değerleri
karşılaştırılmış ve ortalamalar arasındaki fark
istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0,05).
Buna göre kontrol grubunda B12 eksikliğine obez
gruba göre daha çok rastlanıldığı söylenebilir.
Şekil 2. Katılımcıların yaşa göre serum B12 değerleri
Tartışma
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre
dünyada 400 milyonun üzerinde obez ve 1,6
milyardan fazla kilolu birey bulunmaktadır. 2015
yılında bu rakamın 700 milyona 2,3 milyar
olabileceği öngörülmektedir (1).
En önemli obezite problemlerinden olan sağlıksız
beslenme ve fiziksel aktivite azlığı, Amerika Birleşik
Devletleri’nde tütün kullanımına bağlı ölümlerden
sonra, önlenebilir ölümlerin en sık ikinci sebebidir
(2,3). Uzun ve sağlıklı bir yaşam için, obezitenin
önlenmesinde koruyucu sağlık hizmetleri yaklaşımı
büyük bir önem taşımaktadır. Bu sebeple tüm
67
Sezer O ve ark. Obez Çocuklarda Serum B12 Vitamini Seviyelerinin Normal Populasyon ile Karşılaştırılması
dünyada DSÖ önderliğinde obeziteye karşı ciddi bir
mücadele başlatılmıştır.
Pek çok uluslararası kuruluş obezite ile mücadele
önlem programları geliştirmektedir. Bu programlar
doğrultusunda ülkeler kendi eylem planlarını
geliştirerek bireylere ulaşmaktadırlar. DSÖ tarafından
yayınlanan “Küresel Beslenme, Fiziksel Aktivite ve
Sağlık Stratejisi”nin geliştirilmesi, “İkinci Avrupa
Beslenme Eylem Planı”nda özellikle çocukluk ve
adolesan dönemi obezitesi ile mücadeleye yer
verilmesi, Avrupa Komisyonu tarafından Avrupa’da
beslenme, fazla kiloluluk ve obezite ile ilişkili
hastalıklar konusunda stratejiyi de içeren “Beyaz
D ö k ü m a n ” ı n h a z ı r l a n m a s ı , Av r u p a B i r l i ğ i
“Beslenme, Fiziksel Aktivite ve Sağlık Platformu”
nun oluşturulması bu girişimlere örnek olarak
verilebilir (11-14).
Ülkemizde de Sağlık Bakanlığı tarafından
yayınlanan “Sağlık 21 Herkes İçin Sağlık”
programında obezitenin pek çok kronik hastalık için
önemli bir risk faktörü olduğu belirtilmiş ve 2020
yılına kadar 40 yaş ve üzeri nüfusta obezite
prevalansının %10 azaltılması hedeflenmiştir (4).
Mücadele kapsamında 2010 yılında Sağlık Bakanlığı
Obezite ile Mücadele ve Kontrol Programı
yayınlanmıştır (14). Programda özellikle çocukluk ve
adolesan dönemde başlayan obezitenin yetişkin
hayatta da devam ettiği ve ciddi sağlık problemlerine
yol açabileceği belirtilmiştir.
Obezite ile mücadele sadece bir kilo alma ve
verme sorunu değildir. Kişi bütün olarak ele
alınmalıdır. Bu problemin yol açtığı fiziksel
sorunların yanı sıra, sosyal hayatta da kişiyi sıkıntıya
düşürebilecek etkileri mevcuttur. Özellikle okul
çağında başlayan obezite problemi sonucunda, okul
çağı çocukları sosyal ve psikolojik travmalara maruz
kalabilmekte, bunun sonucunda toplumdan ve
arkadaşlarından kopabilmekte, bu da ileriki
hayatlarında toplum için çok önemli olabilecek
bireylerin ortaya çıkabilmesini engellemektedir. Bu
ve bunun gibi pek çok sebepten ötürü obezite ile
mücadele, ülkelerin önem verdiği sorunların ilk
sıralarına yerleşmiştir.
Polikliniğimizde obez hastalarımızla ilgilenirken,
serum B12 seviyelerinin yüksek oranda eksiklik
gösterdiğini farkettik ve bu konuyu araştırmaya karar
68 verdik. Kontrol grubu oluşturmak için hastanemiz
bünyesinde bakılmış olan, obez grubumuz ile benzer
özellikleri taşıyan, ancak obez olmayan, serum B12
seviyesine bakılmış 6-17 yaş grubu çocukları seçtik.
Tüm grupları 6-11 ve 12-17 yaş olarak gruplara
ayırdık.
Eksiklik için 200 pg/mL, ciddi eksiklik için 100
pg/mL değerini sınır aldık (13). Obez gruplarımızda
serum B12 seviyelerinin anlamlı düşük olduğunu
gördük. Kontrol gruplarımızda serum B12 vitamini
seviyelerinin daha da düşük olduğu ortaya çıktı.
Gelişmekte olan ülkelerde obezitenin en sık
sebebi fazla, karbonhidrat ağırlıklı ve dengesiz besin
alımıdır. Ülkemizde de pahalı olmaları nedeniyle et,
süt, yumurta gibi B12 vitamininden zengin hayvansal
gıdaların alımı giderek azalmaktadır. Bunların yerini
ekmek, pilav, makarna gibi karbonhidrattan zengin
g ı d a l a r a l m a k t a d ı r. H ı z l ı y e m e k k ü l t ü r ü
özendirilmekte; protein, yağ, karbonhidrat oranı ve
toplam kalorisi doğru dengelenmiş yemeklerin
yapımı ve tüketimi azalmaktadır. Toplumun tüm
yaşlardaki bireyleri gibi çocuklar da B12’ den fakir
beslenmekte, hayvansal gıda tüketimleri
azalmaktadır.
Obez çocukların diğer çocuklara göre daha
yüksek serum B12 seviyelerine sahip olmasının
nedeni olarak, besin tüketimlerindeki artmayla
beraber B12 alımlarındaki görece fazlalık
düşünülebilir.
Toplumumuzda obez çocuklarda olduğu gibi
normal çocuklarda da serum B12 seviyelerinin
kontrol edilmesi, gerektiği taktirde tedavi verilerek
iyi bir gelişim sağlanması, doğru besinlerin doğru
miktarlarda tüketiminin sağlanması önem
taşımaktadır. .
Euras J Fam Med 2013; 2(2):65-69
References
1. Akbulut G, Özmen M ve
Besler T. Çağın Hastalığı
Obezite, TÜBİTAK Bilim ve
Teknik Dergisi Mart 2007;Ek
s.2-15.
2. Mokdad A.H., Marks J.S.,
Stroup D.F. and Gerberding
J.L. Actual Causes of Death
in the United States, 2000.
JAMA 2004;291(10):
1238-45.
3. Chopra M and Darntonhill L.
Tobacco and obesity
epidemics:not so different
after all? BMJ
2004;328:1558-60.
4. Sağlık 21 Herkese Sağlık,
Türkiye'nin Hedef ve
Stratejileri, Sağlık Bakanlığı
Yayını, Ankara, 2001.
5. Soysal T. Anemiler,
Cerrahpaşa Tıp Fak. Sürekli
Tıp Eğitimi Etkinlikleri,
Anemiler Sempozyumu,
2001: 33-47
6. Guyton A. Tıbbi Fizyoloji,
çev. Gökhan N, Çavuşoğlu H.
7.
8.
9.
10.
11.
Cilt 1,3. Baskı, İstanbul,
Nobel, 1989, 59-71
World Health Organization.
The Child Growth Standards
2006. http://www.who.int/
childgrowth/standards/bmi_f
orage/en/index.html
adresinden 17.08.2008
tarihinde erişilmiştir.
World Health Organization.
Growth Reference Data for
5-19 years. WHO Reference
2007. http://www.who.int/
growthref/who2007_bmi_for
_age/en/index.html
adresinden 17.08.2008
tarihinde erişilmiştir.
Habermann T. Ghosh A.
Mayo Clinic Internal
Medicine: Concise Textbook
Turkish Edition 2009;
s:349-50.
WHO. Global Strategy On
Diet, Physical Activity and
Health. Geneva, WHO, 2003.
The Second WHO European
Action Plan For Food and
Nutrition Policy 2007-2012,
http://www.euro.who.int
adresinden 19.02.2008
tarihinde erişilmiştir.
12. White Paper: A Strategy for
Europe on Nutrition,
Overweight and Obesity
related health issues,
http://ec.europa.eu/health/ph_
determinants/life_style/nutriti
on/keydocs_nutrition_en.htm
19.02.2008 tarihinde
erişilmiştir.
13. EU Platform for Action on
Diet, Physical Activity and
Health http://ec.europa.eu/
health/ph_determinants/life_s
tyle/nutrition/platform/platfor
m_en.htm adresinden
19.02.2008 tarihinde
erişilmiştir.
14. T.C. Sağlık Bakanlığı Temel
Sağlık Hizmetleri Genel
Müdürlüğü, Türkiye Obezite
(Şişmanlık) ile Mücadele ve
Kontrol Programı
(2010-2014), Ankara, 2010.
Corresponding Author / İletişim için
Uzm. Dr. Önder Sezer
Aile Hekimliği Kliniği
Adres: Abana Devlet Hastanesi
Abana/Kastamonu
E-posta: [email protected]
69
ORIGINAL RESEARCH / ORİJİNAL ARAŞTIRMA
2013
Aile Planlaması Polikliniğine Başvuran Hastalarda Gebelikten
Korunma Yöntemlerinin Değerlendirilmesi
Evaluation of Contraception Methods of Patients Attending to the Family Planning
Clinic
AUTHORS /
YAZARLAR
Selin Haliloğlu
Sağlık Bakanlığı Haseki
Eğitim ve Araştırma
Hastanesi, Aile
Hekimliği Kliniği,
İstanbul
Yaprak Pelin
Gündoğdu
Sağlık Bakanlığı Haseki
Eğitim ve Araştırma
Hastanesi, Aile
Hekimliği Kliniği,
İstanbul
Teslime Serap
Evcimen
Sağlık Bakanlığı Haseki
Eğitim ve Araştırma
Hastanesi, Aile
Planlaması Polikliniği,
İstanbul
Mahmut Çivilibal
Sağlık Bakanlığı Haseki
Eğitim ve Araştırma
Hastanesi, Çocuk Sağlığı
ve Hastalıkları Kliniğii,
İstanbul
70 ÖZET
Amaç: Bu çalışmada aile planlaması polikliniğine başvuran hastalarda gebelikten korunma
yöntemlerinin değerlendirilmesi amaçlandı.
Yöntem: Son üç yıl içinde (2010-2012) Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi Aile
Planlaması Polikliniği’ne başvuran 2000 kadın hastanın tıbbi dosyaları geriye dönük incelendi.
İstatistiksel analiz için SPSS 15.0 for Windows programı kullanıldı, anlamlılık düzeyi p değerinin
0.05’ten küçük olması olarak kabul edildi.
Bulgular: Yaş dağılımı 16 ile 58 yıl, yaş ortalaması 34,12±8,04 yıl olan olguların %98,6’sının
özgeçmişinde en az bir kez gebelik öyküsü vardı. Başvuruda olguların rahim içi aracı en sık
(%50,4) korunma yöntemi olarak kullandıkları ve sadece %2,0’ının hiçbir yöntem kullanmadıkları
belirlendi. Korunma yöntemi kullanmayan 45 yaşından büyük olgu yoktu. Cinsel perhiz 25 yaş,
geri çekme yöntemi 40 yaş, kondom 45 yaş ve oral kontraseptif 35 yaş altında, bir aylık iğne
31-35 yaş arasında, rahim içi araç 35-45 yaş arasında ve üç aylık iğne ise 40 yaş üstündeki
olgularda diğer yaş gruplarına göre daha fazla kullanıldığı belirlendi. Lisans eğitimi almış
olanların diğer eğitim düzeyindekilerine göre oral kontraseptif kullanımının daha fazla, rahim içi
araç kullanımının ise daha az olduğu saptandı. Aile planlaması polikliniğine başvuru sonrası geri
çekme yönteminde belirgin düşüş olduğu (%12,2’den %1,4’e) ve RİA kullananların daha fazla
vajinit oldukları gözlendi.
Sonuç: Aile planlaması yöntemlerinin etkili ve düzenli kullanımı, birey ve toplum sağlığı
açısından çok önemlidir. Bunun sağlanabilmesi için bireylerin bilgi düzeylerinin artırılması ve bu
konuda toplumda farkındalık yaratılması gerekmektedir.
Anahtar Kelimeler: Aile planlaması, gebelikten korunma yöntemleri
ABSTRACT
Aim: This study was carried out to evaluate methods of contraception in women who applied
to Family Planning Clinic of Haseki Training and Research Hospital.
Method: Data of female patients (n=2000) followed-up between the years 2010 and 2012 at
family planning clinic of Haseki Training and Research Hospital were retrospectively evaluated
for demographic characteristics. Descriptive statistics and Chi-Square tests were used for
statistical analysis. Significance level p was set as <0.05.
Results: Age distribution was between 16 and 58 years. 98.6% of participants had been
pregnant at least once. Intra-uterine device is the most frequent (50.4%) used method of
contraception, and only 2.0% were not using any method. Patients older than 45 years did not use
any contraceptive method. Sexual abstinence was more common among 25 years old, coitus
interruptus among 40 years old, condom among 45 years old, oral contraceptives under the age of
35, Mesigyna between the ages of 31-35, intra-uterine device between the ages of 35-45, and
Depo-provera over the age of 40 compared to other groups. It has been determined that unlike the
ones who has different educational status, the ones who has undergraduate study use more oral
contraceptives and less intra-uterine device. It has been observed that after applying for the family
planning clinic, coitus interruptus was decreased distinctively (from 12.4% to 1.4%).
Conclusion: The use of family planning methods effectively and regularly is significant for
the individuals and the society health. To achieve this, the awareness and informing of society is
essential.
Keywords: Family planning, methods of contraception
Euras J Fam Med 2013; 2(2):70-76
Giriş
Aile planlaması, bireylerin istedikleri zaman
istedikleri sayıda çocuk sahibi olmaları için ailelere
sağlanan hizmetlerin tümüdür (1). Bu hizmetlerin
temel amacı anne ve çocuk sağlığı düzeylerinin
yükseltilmesi, ana konusu gebelikten korunma
(kontrasepsiyon) yöntemleridir (2).
Gebelikten korunma yöntemleri; doğal ve
modern yöntemler olarak ikiye ayrılır. Doğal
yöntemler, çiftlerin doğurganlık bilinci ile gebeliği
önlemeyi ya da oluşturmayı sağlayan bazı kuralları
birlikte uygulanması olarak tanımlanır. Bunlar;
servikal mukus ya da ovulasyon (Billings), bazal
vücut ısısı, servikal palpasyon, vaginal yıkama,
semptotermal uygulama, takvim ve geri çekme
yöntemleri olarak sıralanabilir. Modern yöntemler ise,
aile planlaması polikliniklerinde önerilen daha etkili
ve güvenli yöntemlerdir. Temel çeşitleri, bariyer
yöntemler, oral kontraseptifler (OKS), enjekte edilen
kontraseptifler (1 aylık ve 3 aylık enjeksiyonlar),
derialtı implantları, spermisitler, rahim içi araçlar
(RİA) ve cerrahi sterilizasyon yöntemleri (vazektomi
ve tüp ligasyonu) olarak sınıflandırılır (3).
Bu çalışmada, Haseki Eğitim ve Araştırma
Hastanesi Aile Planlaması Polikliniği’ne başvuran
hastaların uyguladıkları gebelik kontrol
yöntemlerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem
Bu çalışmada, son üç yıl içinde (2010-2012)
Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi Aile
Planlaması Polikliniği’ne başvuran 2000 kadın
hastanın tıbbi dosyaları geriye dönük incelendi. Bu
kayıtlarda hastaların sosyo-demografik özelliklerinin
yanı sıra son gebelik durumu, geliş şikayeti, son
kullanılan gebelikten korunma yöntemi, varsa yöntem
değişikliği ve nedeni ile ilgili veriler bulunmaktaydı.
Sosyo-demografik özellikler olarak, hastaların yaş ve
eğitim düzeyi, gebelik (gravida), doğum (parite),
düşük (abortus), küretaj, ektopik gebelik ve yaşayan
çocuk sayıları kaydedildi. Eğitim durumları “okuryazar değil, okur-yazar, ilkokul, ortaokul, lise ve
lisans’’ olarak altı gruba ayrıldı. Son kullanılan
gebelikten korunma yöntemleri, “yöntem yok, cinsel
perhiz (son bir aydır hiç ilişki (koitus) olmama
durumu), geri çekme yöntemi, kondom, OKS, bir ve
üç aylık enjeksiyonlar, RİA, spermisit ve tüp
ligasyonu” olarak gruplandırıldı. Son gebeliğin
sonuçlanma şekli, “abortus, küretaj, normal spontan
doğum ve sezeryan” olarak sınıflandırıldı.
İstatistiksel analiz için SPSS 15.0 for Windows
programı kullanıldı. Tanımlayıcı istatistikler;
kategorik değişkenler için sayı ve yüzde, sayısal
değişkenler için ortalama ve standart sapma olarak
verildi. Kategorik değişkenlerin çoklu grup
karşılaştırmaları Ki Kare testi ile yapıldı. Koşulların
sağlanamadığı durumlarda Monte Carlo simülasyonu
kullanıldı. İstatistiksel anlamlılık düzeyi P değerinin
0,05’ten küçük olması durumu olarak kabul edildi.
Bulgular
Olguların yaş dağılımı 16 ile 58 yıl ve yaş
ortalaması 34,12±8,04 yıl idi. Bunların 1973’ünün
(%98,6) geçmişte en az bir kez gebe kaldığı ve
gebelik sayısı ortalamasının 3,55±2,15 (medyan 3)
olduğu belirlendi. Olguların obstetrik öykülerinde bir
ya da birden fazla sayıda doğum, düşük, küretaj
vardı. Olguların genel özellikleri Tablo 1’de
özetlenmiştir.
Tablo 1. Olguların demografik özellikleri
n (%)
Ortalama ± Dağılımı
SD
Obstetrik öykü
Gebelik (Gravida)
Doğum (Parite)
Düşük (Abortus)
Ektopik Gebelik
Yaşayan Çocuk
Sayısı
1973 (98,6)
1971 (38,5)
399 (19,9)
9 (0,5)
3,55±2,15
2,79±1,53
0,29±0,73
0-15
0-12
0-10
2,64±1,45
0-12
Yaş grupları
<25 yıl
25-30 yıl
31-35 yıl
36-40 yıl
41-45 yıl
>45 yıl
248 (12,4)
476 (23,8)
438 (21,9)
378 (18,8)
269 (13,5)
191 (9,6)
Eğitim durumu
Okur yazar degil
Okur yazar
İlkokul
Ortaokul
Lise
Lisans
326 (16,3)
93 (4,7)
1148 (57,4)
198 (9,9)
179 (9,0)
56 (2,8)
71
Haliloğlu S ve ark. Aile Planlaması Polikliniğine Başvuran Hastalarda Gebelikten Korunma Yöntemlerinin Değerlendirilmesi
Hastaların Sosyal Güvenlik Kurumlarına göre
dağılımı; %58,9 Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK),
%24,2 Yeşil Kart, %5,6 Bağ-Kur ve %3,2 Emekli
Sandığı mensubu iken %8,1’inin herhangi bir sağlık
güvencesi yoktu. Gebelik öyküsü bulunan
olgularımızın başvuru öncesi son gebeliğinin
%56,8’inde (n=1121) normal doğum, %19,6’sında
(n=387) sezeryan, %18,6’sında
(n=367) küretaj,
%4,8’inde (n=95) abortus ve %0,2’sinde (n=3)
ektopik gebelikle sonladığı belirlendi.
Olguların yarısından fazlası (%50,4) başvuruda
RİA kullanmakta iken %2’si hiçbir yöntem
kullanmıyordu. Başvuru sırasında olgulardan hiçbiri
spermisit
kullanmamaktaydı ve hiçbir olgu
gebelikten korunma yöntemi olarak tüp ligasyonu
yöntemini tercih etmemişti, başvurudan sonra da bu
yöntemler hiçbir olgu tarafından tercih edilmedi.
Çalışmamıza katılan olgularının eşlerine vazektomi
uygulanıp uygulanmadığı ise sorgulanmadı (Grafik
1).
Grafik 1. Başvuruda son kullanılan yöntem oranları.
Son kullanılan gebelikten korunma yönteminin
yaş gruplarına göre dağılımı Tablo 2’de yer
almaktadır. Cinsel perhiz oranı 25 yaş altında, geri
çekme 40 yaş altında, kondom kullanma 45 yaş
altında, OKS 35 yaş altında, 1 aylık iğne kullanımı
31-35 yaş aralığında, RİA kullanımı 36-45 yaş
aralığında diğer yaş gruplarına göre daha yüksekti. 3
aylık iğne kullanımı ise 40 yaş üstü özellikle 45 yaş
üstünde diğer yaş gruplarına göre daha yüksek oranda
kullanılmaktaydı. Bir diğer dikkat çekici durum 45
yaş üstündeki hastalarımızın tamamı gebelikten
korunma yöntemlerinden birisini kullanmaktaydı. Yaş
gruplarına göre bu farklılıklar istatistiksel olarak
anlamlıydı (p<0,001).
Olguların eğitim düzeylerine göre tercih ettikleri
yöntemler Tablo 3’te verildi.
Gruplar arasında
istatistiksel olarak anlamlı düzeyde farklılık saptandı
(p<0,001). En dikkat çekici durum, lisans düzeyinde
eğitim almış olan kadınların yöntem kullanmama ve
OKS kullanım oranlarının diğer gruplara göre
yüksek, RİA kullanım oranının ise düşük olmasıydı.
Olgularımızın son kullandığı yöntemi ne kadar
süredir kullandıkları incelendiğinde; %25,8’i
(n=515) 0-6 ay, %11,9’u (n=237) 6-12 ay, %37,6’sı
(n=752) 1-5 yıl, %19,1’i (n=381) 5-10 yıl ve %5,7’si
(n=114) 10 yıldan fazla idi. Yöntem kullanım
sürelerine göre son kullanılan yöntem oranları
açısından istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptandı
(p<0,001). On yıla kadar yöntem kullananlarda RİA
kullanım oranları artarak giderken on yılın üzerinde
ise düşüktü. 10 yılın üzerinde gebelikten korunma
Tablo 2. Yaş gruplarına göre son kullanılan yöntem
<25 yaş
25-30 yaş
31-35 yaş
36-40 yaş
41-45 yaş
>45 yaş
Cinsel perhiz
24 (9,7)
18 (3,8)
12 (2,7)
9 (2,4)
7 (2,6)
3 (1,6)
Geri çekme
34 (13,7)
66 (13,9)
54 (12,3)
57 (15,1)
18 (6,7)
15 (7,9)
Kondom
30 (12,1)
77 (16,2)
55 (12,6)
51 (13,5)
39 (14,5)
17 (8,9)
OKS
24 (9,7)
44 (9,2)
41 (9,4)
11 (2,9)
8 (3,0)
0 (0,0)
1 aylık iğne
8 (3,2)
15 (3,2)
27 (6,2)
7 (1,9)
3 (1,1)
0 (0,0)
3 aylık iğne
10 (4,0)
20 (4,2)
22 (5,0)
19 (5,0)
41 (15,2)
67 (35,1)
RİA
Yöntem yok
109 (44,0)
9 (3,6)
223 (46,8)
13 (2,7)
221 (50,5)
6 (1,4)
215 (56,9)
9 (2,4)
151 (56,1)
2 (0,7)
89 (46,6)
0 (0,0)
Toplam n (%)
248 (12,4)
476 (23,8)
438 (21,9)
378 (18,8)
269 (13,5)
191 (9,6)
72 P
<0,001
Euras J Fam Med 2013; 2(2):70-76
Tablo 3. Başvuruda eğitim düzeylerinde son kullanılan yöntem
Okur yazar
değil
Okur
Yazar
İlkokul
Ortaokul
Lise
Lisans
Cinsel perhiz
Geri çekme
Kondom
OKS
1 aylık iğne
3 aylık iğne
RİA
Yöntem yok
9 (2,8)
42 (12,9)
37 (11,3)
20 (6,1)
6 (1,8)
35 (10,7)
169 (51,8)
8 (2,5)
2 (2,2)
15 (16,1)
8 (8,6)
5 (5,4)
1 (1,1)
3 (3,2)
58 (62,4)
1 (1,1)
40 (3,5)
140 (12,2)
146 (12,7)
63 (5,5)
38 (3,3)
115 (10,0)
591 (51,5)
15 (1,3)
8 (4,0)
20 (10,1)
42 (21,2)
13 (6,6)
11 (5,6)
14 (7,1)
84 (42,4)
6 (3,0)
10 (5,6)
22(12,3)
24 (13,4)
14 (7,8)
4 (2,2)
9 (5,0)
92 (51,4)
4 (2,2)
4 (7,1)
5 (8,9)
12 (21,4)
13 (23,2)
0 (0,0)
3 (5,4)
14 (25,0)
5 (8,9)
Toplam n (%)
326 (16,3)
93 (4,7)
1148 (57,4)
198 (9,9)
179 (9,0)
56 (2,8)
yöntemi kullananlarda son kullanılan yöntem olarak
kondom kullanımı yüksekti (Grafik 2).
P
<0,001
kullananların büyük çoğunluğunda (%60,6) vajinit
saptanmıştı.
Başvuru sonrası olguların yarısından fazlasının
eski yöntemini kullanmaya devam ettiği, %9,9’unun
ise
kullandığı yöntemi bıraktığı belirlendi.
Başvurudan sonra olguların
gebelikten korunma
yöntemi olarak en sık (%9,3) kondom kullanmaya
başladıkları saptandı (Tablo 4).
Tablo 4.Başvuru sonrası kullanılan korunma yöntemi
Eski yöntem devam
Yeni başlanan yöntem
- Kondom
Grafik 3. Hastaların kullandıkları korunma yöntemi ile
şikayet ve muayene bulguları arasındaki ilişki.
Hastaların aile planlaması polikliniğine başvuru
sırasındaki şikayet ve muayene bulgularının (anemi,
düzensiz kanama ve vajinit) kullanılan yöntemlere
göre dağılımı Grafik 3’te verilmiştir. RİA
- RİA
- 3 aylık iğne
- OKS
- 1 aylık iğne
n (%)
1325 (66,3)
185 (9,3)
151 (7,6)
68 (3,4)
28 (1,4)
15 (0,8)
Yöntem kullanmayanlar
Yöntemi bırakanlar
Toplam
31(1,6)
197 (9,9)
2000 (100)
Tablo 5. Hastaların başvuru nedenlerine göre yöntem değişiklikleri (başvuru sonrası son kullandıkları yöntem)
Başvuru Nedeni n (%)
Herhangi bir
şikayet
Gebelik veya küretaj
istemi
Kontrol
(şikayetsiz)
Kendi isteğiyle yöntem
değiştiren
Kondom
67 (8,4)
1 (0,6)
81 (10,3)
36 (15,1)
OKS
3 (0,4)
0 (0,0)
19 (2,4)
6 (2,5)
1 aylık iğne
5 (0,6)
0 (0,0)
10 (1,3)
0 (0,0)
3 aylık iğne
17 (2,1)
0 (0,0)
41 (5,2)
10 (4,2)
2 (0,3)
693 (86,8)
2 (0,3)
0 (0,0)
9 (5,1)
28 (16,0)
5 (0,6)
616 (78,1)
1 (0,1)
144 (60,5)
7 (2,9)
0 (0,0)
9 (1,1)
137 (78,3)
16 (2,0)
35 (14,7)
RİA
Eski yöntem
Yöntem kullanmayanlar
Yöntemi bırakanlar
73
Haliloğlu S ve ark. Aile Planlaması Polikliniğine Başvuran Hastalarda Gebelikten Korunma Yöntemlerinin Değerlendirilmesi
Hastalar başvuru nedenine göre incelendiğinde;
herhangi bir şikayetle gelenlerin %86,8’inin, hiç bir
şikayeti olmayıp sadece kontrol amacıyla gelenlerin
%78,1’inin eski korunma yöntemine devam ettikleri
belirlendi. Gebelik ve küretaj istemi ile başvuranların
%78,3’ünün kullandıkları yöntemi bıraktıkları
saptandı. Kendi isteği ile yöntem değiştirenlerin ise
en sık oranda (%60,5) RİA yöntemini seçtikleri
gözlendi (Tablo 5).
Tablo 6’da aile planlaması polikliniğine
başvurudan sonra son durum özetlenmiştir.
Başvurudan sonra en sık kullanılan gebelikten
korunma yönteminin RİA olduğu belirlendi (%49,5).
Geri çekme ve cinsel perhiz yöntemlerinde
istatistiksel olarak anlamlı düşüş olduğu, diğer
yöntemlerde ise belirgin farklılık olmadığı belirlendi.
Tablo 6. Başvuru öncesi ve sonrası kullanılan gebelikten
korunma yöntemleri
Başvuru
öncesi
n (%)
Başvuru sonrası
n (%)
RİA
1008 (50,4)
990 (49,5)
Kondom
269 (13,5)
351 (17,6)
3 aylık iğne
179 (9,0)
220 (11,0)
OKS
128 (6,4)
113 (5,7)
1 aylık iğne
60 (3,0)
60 (3,0)
244 (12,2)
28 (1,4)
73 (3,7)
10 (0,5)
39 (2)
228 (11,4)
2000 (100)
2000 (100)
Geri çekme yöntemi
Cinsel perhiz
Yöntem kullanmayanlar
Toplam
Tartışma
Aile planlaması uygulaması sırasında gebeliği
önleyici etkili veya modern yöntem olarak bilinen
yöntemlerden herhangi birinin kullanılmasının kişi
üzerinde oluşturabileceği olumsuz etki, istenmeyen
gebelik ve doğum yapmanın yaratabileceği
tehlikelere göre daha düşüktür. Üstelik modern
yöntemlerden bazılarının kadın sağlığı üzerine
olumlu etkilerinin olduğu da bilinmektedir. Gebeliği
önleyici hapların over kanseri riskini, bariyer
yöntemlerinin ise cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlara
74 yakalanma riskini azalttığı bilinmektedir (4).
Türkiye’de aile planlaması hizmetleri resmi ve özel
sağlık kuruluşlarındaki aile planlaması
polikliniklerinde verilmektedir (5). Türkiye’de
1978’den 2008’e kadar 30 yıllık sürede doğal ve
modern gebelikten korunma yöntemi kullanan
kadınlar %47 oranında artmış, bu artış modern
yöntemlerde %156 olmuştur. (6). Gebelikten
korunma yöntemlerinin istenen düzeylerde olup
olmadığının önemli bir göstergesi de anne ve bebek
ölüm oranlarıdır. Türkiye’ de 1974-1975 döneminde
100.000 canlı doğumda 132 olan tüm nedenlere bağlı
anne ölümleri oranı 2006 yılında 38’e düşmüştür (6).
Yine 2009 yılında bin canlı doğum başına 13,9 bebek
ölümü düşerken 2010 yılında bu oran binde 12,1’e
düşmüştür (7).
Günümüzde Türkiye'de modern korunma
yöntemi kullanımı geleneksel korunma yöntemlerine
göre daha fazladır. Geçmişte ve günümüzde en
yaygın kullanılan geleneksel yöntem geri çekme
yöntemi, en yaygın kullanılan modern yöntem ise
RİA'dır (8). Ülkemizden bir çok çalışmada da en sık
kullanılan geleneksel yöntemin geri çekme yöntemi
olduğu bildirilmiştir (9-12). Giray ve arkadaşları (13)
412 hasta içeren çalışmalarında en sık kullanılan
yöntemin (%40,8) RİA ve ikinci sıklıkta (%32,3)
geri çekme yöntemi olduğunu bildirmişlerdir.
Çalışmamızda en sık kullanılan yöntemin RİA
(%50,4) olduğunu belirleyerek önceki çalışmaları
teyid ettik. Fakat bizim hasta grubumuz diğer
çalışmalardakinden farklı olarak ikinci sıklıkta
kondom kullanmaktaydı. Ülkemizde yapılmış iki
çalışmada bizden farklı olarak en sık kullanılan
yöntemin OKS (5) ve kondom (14) olduğu
belirlenmiştir. Ukrayna ve İspanya’da yapılan iki
çalışmada ise en sık kullanılan gebelikten korunma
yöntemi kondom olarak belirlenmiştir (15,16).
Çalışmamızda gebelikten korunma yöntemi tercihinin
yaş gruplarına göre farklılık gösterdiği saptandı. Bu
sonuçlarımız bazı yurtiçi ve yurt dışı çalışmalarla
benzerlik göstermekteydi (9,17).
Gelişmiş ülkelerden yapılan çalışmalarda (17) bir
bariyer yöntemi olan diyafram yönteminin özellikle
orta yaştaki kadınlarda kullanıldığı bildirilmiştir.
Buna rağmen çalışmamızdaki olguların hiç biri bu
yöntemi kullanmamakta idi.
Euras J Fam Med 2013; 2(2):70-76
Gebelikten korunma yöntemlerinin her birinin
kendine özgü olumlu ve olumsuz yönleri vardır.
Ö r n e ğ i n ; R İ A’ n ı n a d e t g ö r e m e m e , a d e t
kanamalarında artma, adet dönemleri arasında
lekelenme, kramp tarzı ağrı, vajinal akıntı ve pelvik
infeksiyon riskinde artma gibi olumsuz yönleri vardır
(3). Tamer ve arkadaşları çalışmalarında Trichomonas
vaginalis enfeksiyonlarının, gebelikten korunma
yöntemleri arasında RİA kullananlarda daha fazla
oranda görüldüğünü, OKS ve hormonal enjeksiyon
kullanan kadınlarda ise görülmediğini belirtmiştir
(18). Bu çalışmaya paralel olarak olgularımızda en
sık görülen şikayetin vajinit olduğu ve bunun tüm
yöntemlerde görülmekle beraber en sık RİA
kullananlarda görüldüğü saptandı. Çalışmamızdan
farklı olarak Vessey ve arkadaşları çalışmalarında
vajinit ve servisitin tüm gruplarda sık görüldüğünü
ancak en sık OKS kullananlarda görüldüğünü
belirtmiştir (17).
Olgularımızdan gebelik öyküsü bulunanların,
son gebeliğinin sonlanma şekli normal spontan
doğum (%56,8), küretaj (%18,6) ve abortus (%4,8)
olarak belirlendi. Bu bulgularımız önceki çalışmalara
benzerdi (14).
Sonuç
Sonuç olarak; aile planlaması yöntemlerinin etkili
ve düzenli kullanımı, istenmeyen gebeliklerin ve
bunlara bağlı komplikasyonların önlenmesini sağlar.
Böylece bireylerin bedensel ve ruhsal sağlığının ve
bu sayede toplum sağlığının korunmasını hedefler .
Çalışmamızda önceki çalışmaların aksine eğitim
seviyesi arttıkça korunma yöntemi kullanmama
oranının yükseldiği dikkat çekmektedir (2,12). Bu da
gebelikten korunma yöntemlerinin daha etkili
olabilmesi için bireylerin bilgi düzeylerinin
artırılması yanında toplumda farkındalık yaratılması
gerektiğini ve aile planlaması polikliniklerin daha
aktif faaliyetlerde bulunmasının desteklenmesi
gerektiğini göstermektedir.
Kaynaklar
1. Kitapçıoğlu G, Yanıkkerem
E. Manisa Doğumevinde
doğum yapan kadınların
doğurganlık öyküleri, aile
planlaması davranışı ve
doğum sonrası aile
planlaması danışmanlığı. Ege
Tıp Dergisi 2008;47:87-92.
2. Polat SA, Açık Y, Gürateş B,
Elazığ Devlet Hastanesinde
Aile Planlaması Polikliniğine
başvuran kadınların
doğurganlık özellikleri ve
kullandıkları aile planlaması
yöntemleri. Turgut Özal Tıp
Dergisi 2000;7:260-5.
3. T.C. Sağlık Bakanlığı Ana
Çocuk Sağlığı ve Aile
Planlaması Genel
Müdürlüğü. Ulusal Aile
Planlaması Hizmet Rehberi,
Kontraseptif Yöntemler. İsen
M, Özek B, Özmen Ş, Tüzer
TT (editors). Ankara 2000;
311-29,457-65.
4. Sadıkoğlu G, Aile Hekimliği,
Bilgel N (ed), 2006;45:691.
5. Yıldızhan B,Yıldızhan R,
Adalı E, 2000-2004
yıllarında İstanbul Göztepe
Eğitim ve Araştırma
Hastanesi’ndeki Aile
Planlaması Yöntemlerinin
Değerlendirilmesi. Van Tıp
Dergisi 2008;15:104-6.
6. Tezcan S, Tunçkanat HF,
Türkiye Nüfus ve Sağlık
Araştırmalarına Göre Üreme
Sağlığı Göstergelerindeki
Degişimler 1978-2008, 6.
Ulusal Üreme Sağlığı ve Aile
Planlaması Kongresi
Konuşma ve Bildiri Özetleri
Kitabı 2009; 12-13.
7. Temel Doğurganlık ve
Ölümlülük Göstergeleri
[Internet]. Ankara: Nüfus ve
Vatandaşlık İşleri Genel
Müdürlüğü;2012.
http://www.tuik.gov.tr/UstMe
nu.do?metod=temelist
adresinden 15.08.2013
tarihinde erişilmiştir.
8. Çivi S, Birinci Basamakta
Tanı ve Tedavi, Bozdemir N,
Kara İH (ed), 2010;17:991-2.
9. Güngör S, Başer İ, Göktolga
Ü, Koitus interruptus (geri
çekme) yönteminin etkinliği
ve eğitim seviyesinin önemi.
Gülhane Tıp Dergisi
2006;48:8-10.
10. Gılıç E, Ceyhan O, Özer A,
Niğde Doğumevi’nde doğum
yapan kadınların aile
planlaması konusundaki bilgi
75
Haliloğlu S ve ark. Aile Planlaması Polikliniğine Başvuran Hastalarda Gebelikten Korunma Yöntemlerinin Değerlendirilmesi
tutum ve davranışları. Fırat
Tıp Dergisi 2009;14:237-41.
11. Kaya H, Tatlı H, Açık Y,
Deveci SE, Bingöl ili
Uydukent Sağlık Ocağı
bölgesindeki 15–49 yaş
kadınların aile planlaması
yöntemi kullanım düzeyinin
belirlenmesi. Fırat
Üniversitesi Sağlık Bilimleri
Dergisi 2008;22:185-91.
12. Sakı EM, Evsen SM,
Kontrasepsiyon
yöntemlerinin etkinliği ve
kadınların eğitim düzeyi:
Güneydoğu Anadolu’da bir
ilçe örneği. Dicle Tıp Dergisi
2008;35:265-70.
13. Giray H, Keskinoğlu P,
Işıkkent Sağlık Ocağı’na
başvuran 15-49 yaş evli
kadınların etkili aile
planlaması yöntemi kullanımı
ve etkileyen etmenler. Sted
2006;15:25.
14. Öztürk J, Aksakal FN,
Dikmen AU, Yüksel HA,
Korucuoğlu Ü, Özcan P, et al.
Ankara’da 15-49 yaş arası
evli kadınlarda doğurganlık
özellikleri ve aile planlaması
yöntemi kullanma durumları.
6.Ulusal Üreme Sağlığı ve
Aile Planlaması Kongresi
Konuşma ve Bildiri Özetleri
Kitabı 2009; 270.
15. Saxton J, Malyuta R,
Semenenko I, Previous
reproductive history and
post-natal family planning
among HIV-infected women
in Ukranie. Human
Reproduction
2010;25:2366-73.
16. Saurina C, Vall-Ilosera L,
Saez M. Factors determining
family planning in Catalonia.
Sources of inequity
regresyon. International
Journal for Equity in Health
2012; 11: 35.
17. Vessey MP, Doll R,
Characteristics of women
using different methods of
contraception some
preliminary findings from a
prospective study.
International Journal
Epidemiology
1972;1:119-23.
18. Tamer G, Özcan S, Doğum
kontrol yöntemleri ile
Trichomonasis arasındaki
ilişki. Türkiye Parazitoloji
Dergisi 2009;33:266-69.
Corresponding Author / İletişim için
Dr. Selin Haliloğlu
Sağlık Bakanlığı Haseki Eğitim ve Araştırma
Hastanesi, Aile Hekimliği, İstanbul, Türkiye
Tel: (530)-4353434
Fax: (212)-5308423
E-mail: [email protected]
76 ORIGINAL RESEARCH / ORİJİNAL ARAŞTIRMA
2013
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Tıp Fakültesi Birinci Sınıf
Öğrencilerinin Meslek Seçiminde Etkili Faktörler
Factors Affecting the Decision on Profession Among the First Year Medical Students in
İzmir Katip Celebi University Medical Faculty
AUTHORS /
YAZARLAR
Hüseyin Can
11 No.lu Aile Sağlığı
Merkezi, Batman Türkiye
Umut Gök Balcı
Aile Hekimliği Kliniği,
Tepecik Eğitim
Araştırma Hastanesi,
İzmir, Türkiye
Kurtuluş Öngel
Aile Hekimliği Kliniği,
Tepecik Eğitim
Araştırma Hastanesi,
İzmir, Türkiye
ÖZET
Amaç: Bu çalışma ile, Katip Çelebi Üniversitesi Tıp Fakültesi birinci sınıf öğrencilerinin
sosyodemografik özelliklerinin belirlenmesi ve tıp mesleğini seçme karalarında etkili faktörlerin
tespit edilmesi hedeflenmiştir.
Gereç ve Yöntem: Çalışma, İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Ocak-2013
tarihinde gerçekleştirilmiştir. Çalışmaya katılmayı kabul eden toplam 46 birinci sınıf öğrencisi
değerlendirmeye alınmıştır. Araştırmacılar tarafından oluşturulmuş, 21 soruluk anket, tıp fakültesi
öğrencileri tarafından doldurulmuştur. Sonuçlar, yüzde olarak Excel programında
değerlendirilmiştir.
Bulgular: Çalışmada 19 erkek (%41,3) 27 kız (%59,7) olmak üzere 46 öğrenci yer almıştır.
Öğrencilerin yaş ortalaması 18,54±0,75 (min:17-max:21) bulunmuştur. Öğrencilerin büyük
çoğunluğu (%93,5) şehir merkezinde oturmaktaydı ve özel bir liseyi bitirmişti (%95,7). Diğer
önemli bir bulgu da lise mezunu anne ve babaların yüksek oranda bulunmasıydı (sırasıyla %73,9,
%89,1). 34 öğrenci (%73,9) düşük veya orta derecede sosyoekonomik düzeye sahipti. Tıp
fakültesi, bütün öğrencilerin ilk tercihiydi (%100). Bunun nedeni de %93,5 gibi büyük bir oranda
tıbbi bilimlere olan ilgiydi. Tıp fakültesinden mezun olduktan sonra, öğrencilerin %54,3’ü (n=25)
cerrahi branşlarda uzmanlaşmayı düşünüyordu.
Sonuç: Katılımcıların, akademik istekleri ve tıbbi bilimlere olan ilgileri dikkate alındığında
tıbbın günümüzde halen tercih edilen branşlar arasındaki yerini koruduğunu söyleyebiliriz.
Anahtar Kelimeler: Tıp öğrencisi, meslek seçimi, tıp eğitimi
ABSTRACT
Aim: The aim of this study was to find out socio-demographic features of the first term
medical faculty students and related factors on their decision for preferring medicine as a
profession in Katip Çelebi University.
Material and Method: This study was conducted at Izmir Katip Çelebi University Faculty of
Medicine in January 2013. Total 46 first term students, who agreed to participate in the study,
were included. A 21-item questionnaire prepared by the investigators, was applied. Results were
evaluated as percentage on Excel software program.
Results: Total 46 students; 19 male (41.3%) and 27 female (59.7%), were icluded in the
study. Mean age of the students was 18.54±0.75 years (min:17-max:21). Most of the students
(93.5%) were living in the city center and had finished a private high school (95.7%). Another
important finding was the higher ratio of the mothers’ and fathers’ education status who finished
high school (73.9%, 89.1%, respectively). 34 students (73.9%) had a low or moderate
socio-economical status. It was found that medical faculty was the first choose for all the students
(100%). And its reason mostly was expressed as interest to medical sciences (93.5%). After
graduating from the faculty; 54.3% of them (n=25) were thinking about specialization on surgical
sciences.
Conclusion: When the participants’ academic achievement and interest in medicinal sciences
was taken into account; we can say that medicine as a profession is still preferred by students.
Keywords: Medical student, choice of profession, medical education
77
Can H. ve ark. İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Tıp Fakültesi Birinci Sınıf Öğrencilerinin Meslek Seçiminde Etkili Faktörler
Giriş
Meslek seçimi ve üniversite sınavı ülkemizde
insan hayatının en önemli süreçlerindendir. Meslek
seçimini etkileyen birçok faktör vardır. Kişinin
geçmişi, kişilik özellikleri, aile yapısı, yaşam şartları,
ülkelerin kültürel, sosyo-ekonomik şartları bunların
arasında sayılabilir (1,2). Bunların haricinde
bireylerin değer yargıları, ilgileri ve inançları da etkili
faktörler arasındadır. Farklı kültürlerden gelen
öğrencilerin kariyer gereksinimlerinin de farklı
olacağı unutulmamalıdır (3). Özellikle Türkiye gibi
ülkelerde karar verme süreci ailesel ve çevresel
faktörlerden daha fazla etkilenmekte iken, Batılı
ülkelerde kişinin bireysel istekleri ve yetenekleri ön
plana çıkmaktadır.
Gelecek planı yapma aşamasındaki öğrenciye
profesyonel destek verme ve yardımcı olma ile
görevli insan kaynakları birimleri birçok ülkede
mevcuttur, ancak etkinlikleri farklıdır. Örneğin
ülkemizde bu birimler henüz yeterli ve amaca uygun
çalışmamakta; üniversite eğitimi öncesi rehberlik
hizmeti vermek yerine, okul sonrası iş bulma
konusunda yardımcı olmaktadırlar. Oysa üniversite
eğitimi meslek seçiminin temelidir ve seçilecek
üniversite ile fakülte meslek için çoğu zaman
belirleyicidir.
Tıp eğitimi dünyanın her yerinde gençler
tarafından tercih edilen, uzun ve zorlu bir eğitimdir.
Ülkemizde de gençler tarafından tercih edilen popüler
m e s l e k l e r d e n b i r i d i r. H e k i m l i k m e s l e ğ i
sorumlulukları fazla olan, yoğun çalışma temposu ve
sürekli yenilenme zorunluluğu nedeniyle karar
verirken iyi düşünülerek tercih edilmesi gereken bir
meslektir. Literatürde hekimlik mesleğini seçerken
öğrencilerin etkilendiği faktörlerle ve hekimliğe
yaklaşımları ile ilgili bazı çalışmalar vardır (4,5,6).
Bu çalışmada da İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Tıp
Fakültesi birinci sınıf öğrencilerinin tıp fakültesini
seçmelerini etkileyen faktörler ve hekimlikten
beklentileri araştırılmıştır.
Yöntemler
Bu araştırma İzmir Tepecik Eğitim Araştırma
Hastanesi Etik Kurulu’nun 16.01.2003 tarih, 24 sayılı
kararı ve İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Tıp
Fakültesi Dekanlığı’nın oluru ile gerçekleştirilmiştir.
78 Kesitsel ve tanımlayıcı özellikte olan çalışma,
2012-2013 eğitim ve öğretim yılı içerisinde İzmir
Katip Çelebi Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni kazanan 1.
sınıf öğrencileri üzerinde yapıldı. Çalışma öğrencilere
anlatıldı ve çalışmaya katılmayı kabul eden
öğrencilere eğiticiler tarafından hazırlanan,
öğrencilerin sosyodemografik özelliklerini
sorgulayan ve tıp fakültesini seçimlerinde etkili
olduğu düşünülen sorulardan oluşan anket soruları
uygulandı. Sosyodemografik değişkenler arasında
yaş, cinsiyet, ailenin yaşadığı yer, ailenin ekonomik
durumu, evde kalan kişi sayısı, anne ve babanın
eğitim durumu ve bitirilen lise vardı. Öğrencilerin tıp
fakültesini tercih etme nedenlerine yönelik 5’li Likert
tipinde (1: kesinlikle katılmıyorum, 2: katılmıyorum,
3: kararsızım, 4: katılıyorum, 5: kesinlikle
katılıyorum) sunulan ikinci anketi de cevaplamaları
istenmiştir.
Veriler, Statistical Package for the Social
Sciences (SPSS) 15.0 paket programı ile analiz edildi.
Tanımlayıcı verilerde ortalama±standart sapma
(minimum-maksimum değerler), yüzde (sayı);
gruplar arası karşılaştırmalarda Ki-kare, Fisher’in
kesin testi kullanıldı. p<0,05 anlamlı olarak kabul
edildi.
Bulgular
Araştırmaya katılan 46 kişinin yaş ortalaması
18.54±0.75 (min:17-max:21) yıl olup; %58,7’si
(n=27) kadın, %41,3’i (n=19) erkektir. Çalışmaya
katılanlara ait bazı sosyodemografik özellikler Tablo
1’de verilmiştir.
Katılımcıların %50,0’si (n=23) tıp fakültesini ilk
girdiği sınavda kazanırken, %47,8’i (n=22) ikinci,
%2,2’si (n=1) üçüncü girdiği sınavda kazanmıştır.
Araştırma grubunun tamamının ilk tercihinde tıp
fakültesi var iken, %63.0’ü (n=29) ilk tercihini
kazandığını belirtmiştir.
Öğrencilerin tıp fakültesini tercih etmelerini
etkileyen bazı etmenler; araştırmacılar tarafından
hazırlanmış olan, 5’li Likert ölçeği tipindeki anket
kullanılarak sorgulanmıştır. Bunların içerisinde; tıp
fakültesi tercihlerinde en fazla etkili faktörler, puan
sırasına göre “tıbba ilgim var” (4,5±0,69 puan),
“kişiliğime uygun olduğu için” (4,41±0,65 puan),
“insanlara yardım isteğim var” (4,36±0,90 puan) ,
Euras J Fam Med 2013; 2(2): 77-82
“tıbbın iş garantisi var” (4,31±0,73 puan) ve “tıbbın
saygınlığı yüksek” (4,22±0,81 puan) şeklinde
sıralanmıştır. En düşük puanı alan sorular ise “annem/
babam/kardeşim doktor olduğu için” (1,33±0,79
puan), “eğitimi az yorucu olduğu için” (1,39±0,64
puan), “ailemde hasta kişi/kişiler var” (1,89±1,05
puan), “tanıdığım hekimler önerdiği için” (2,09±1,18
puan) ve “ailesi İzmir’de yaşadığı için” (2,15±1,38
puan) şeklindedir.
Tablo 1. Araştırmaya katılanlara ait bazı sosyodemografik
özellikler
Özellik
N
%
Ailesinin Yaşadığı Yer
43
93.5
3
6.5
İyi
12
26.1
Orta
31
67.4
Kötü
3
6.5
Kentsel
Kırsal
Ailenin Ekonomik Durumu
Evde Kalan Kişi Sayısı
3
13
28.3
4
18
39.1
5 ve üstü
15
32.6
Ortaokul ve altı
12
26.1
Lise ve üstü
34
73.9
5
10.9
40
89.1
44
95.7
2
4.3
Annenin Eğitim Durumu
Babanın Eğitim Durumu
Ortaokul ve altı
Lise ve üstü
Bitirilen Lise
Anadolu/Fen Lisesi
Düz Lise
Araştırma grubunun tıp fakültesi tercihini
etkileyen etmenlere bakıldığında; en yüksek puanı
alan tıbba ilgisinin olması seçeneğine,
27 kişi
(%58,7) kesinlikle katılıyorum, 16 kişi (%34,8)
katılıyorum, 2 kişi (%4,3) fikrim yok, 1 kişi (%2,2)
ise katılmıyorum cevabını vermişlerdir. En yüksek
ikinci puanı alan “kişiliğime uygun olduğu için”
seçeneğine ise 23 kişi (%50,0) kesinlikle katılıyorum,
19 kişi (%41,3) katılıyorum, 4 kişi (%8,7) fikrim yok
cevabını vermiştir. Kesinlikle katılıyorum seçeneği en
fazla %57,8 ile insanlara yardım isteği olması, %42,2
ile tıbbın iş garantisinin olması ve %39,1 ile tıbbın
saygınlığının yüksek olması sorgulamalarında tercih
edilmiştir. Kesinlikle katılmıyorum seçeneği ise
%80,4 ile anne, baba veya kardeşlerden birinin doktor
olması, %67,4 ile eğitimin az yorucu olması ve
%47,8 ile öğretmenlerinin önermesi ve ailesinin
İzmir’de yaşaması sorgulamalarında tercih edilmiştir.
Çalışmaya katılanların tıp fakültesi tercih etme
nedenlerinin sorgulandığı sorulara verilen yanıtlar
Tablo 2’de verilmiştir.
Öğrencilere tıp fakültesini bitirdikten sonraki
tercihleri sorulduğunda; %54.3’ü (n=25) cerrahi
bilimlerde ihtisas yapmak, %34,8’i (n=16) klinik
bilimlerde, %2,2’si (n=1) temel bilimlerde ihtisas
yapmak istediğini belirtti. Bir öğrenci (%2,2)
pratisyen hekimlik yapmak istediğini belirtirken 3
öğrenci (%6,5) akademik kariyer düşünmekteydi.
Tartışma
Ülkemizde tıp eğitiminin niteliği, nasıl olması
gerektiği, öğrencilerin tıp eğitimi seçmelerini
etkileyen faktörler üzerine yapılmış bir çok çalışma
mevcuttur (5,7-11). Çalışmamızda tıp eğitiminde göz
ardı edilmemesi gereken en önemli konulardan biri
olan, eğitim almakta olan öğrencilerin bu zorlu
maratona katılmalarına sebep olan ya da olabilecek
etmenler incelenmiştir.
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Tıp Fakültesini
tercih eden ve çalışmaya katılmayı kabul eden
öğrenciler cinsiyet açısından değerlendirildiğinde; kız
öğrencilerin tıp fakültesini erkeklere oranla daha
fazla tercih ettiği saptandı. Yapılan birçok çalışmada
ise erkek öğrencilerin daha yüksek oranda tıp
fakültesini tercih ettikleri saptanmıştır (8,12-14).
Öğrencilerin tamamının çalışmaya katılmamış olması
ve üniversitemizin yeni kurulmuş bir üniversite
olması nedeniyle kıyaslama için yeterli sayıda
öğrencisi olmaması nedeniyle diğer çalışmalar ile
kıyaslamanın henüz yapılamayacak durumda
olduğunun göstergesidir. Cinsiyet ve tıp fakültesi
seçimi arasındaki ilişkinin net saptanabilmesi için
geniş çaplı çalışmalara ihtiyaç vardır.
Çalışmaya katılan öğrencilerin hepsinin ilk
tercihlerinin tıp fakültesi olduğu ve %63’ünün ilk
79
Can H. ve ark. İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Tıp Fakültesi Birinci Sınıf Öğrencilerinin Meslek Seçiminde Etkili Faktörler
Tablo 2. Katılımcıların tıp fakültesi tercihini etkileyen etmenler, n (%)
Kesinlikle
katılmıyorum
n (%)
Katılmıyorum
Fikrim yok
Katılıyorum
n (%)
n (%)
n (%)
Kesinlikle
katılıyorum
n (%)
İnsanlara yardım isteğim var
0 (0)
3 (6,7)
4 (8,9)
12 (26,7)
26 (57,8)
Tıbba yeteneğim var
0 (0)
1 (2,2)
16 (34,8)
15 (32,6)
14 (30,4)
Ekiple çalışmayı seviyorum
0 (0)
2 (4,4)
7 (15,6)
23 (51,1)
13 (28,9)
4 (8,7)
7 (15,2)
5 (10,9)
20 (43,5)
10 (21,7)
Tıbbın saygınlığı yüksek
0 (0)
3 (6,5)
2 (4,3)
23 (50,0)
18 (39,1)
Tıbbın geliri yüksek
0 (0)
4 (8,9)
9 (20,0)
17 (37,8)
15 (33,3)
Tıbbın iş garantisi var
0 (0)
2 (4,4)
1 (2,2)
23 (51,1)
19 (42,2)
OSYM puanım nedeni ile
8 (17,4)
7 (15,2)
4 (8,7)
15 (32,6)
12 (26,1)
Ailem İzmir’de yaşadığı için
22 (47,8)
10 (21,7)
2 (4,3)
9 (19,6)
3 (6,5)
Ailemde hasta kişi/kişiler var
19 (41,3)
20 (43,5)
2 (4,3)
3 (6,5)
2 (4,3)
Ailem istediği için
Annem/babam/kardeşim doktor
olduğu için
17 (37,0)
11 (23,9)
4 (8,7)
12 (26,1)
2 (4,3)
37 (80,4)
6 (13,0)
0 (0)
3 (6,5)
0 (0)
Öğretmenlerim önerdiği için
22 (47,8)
6 (13,0)
8 (17,4)
8 (17,4)
2 (4,3)
Tanıdığım hekimler önerdiği için
19 (41,3)
14 ((30,4)
4 (8,7)
8 (17,4)
1 (2,2)
Arkadaşlarım önerdiği için
18 (39,1)
12 (26,1)
3 (6,5)
10 (21,7)
3 (6,5)
Ailede hiç doktor olmadığı için
21 (45,7)
8 (17,4)
4 (8,7)
11 (23,9)
2 (4,3)
Eğitimi az yorucu olduğu için
31 (67,4)
13 (28,3)
1 (2,2)
1 (2,2)
0 (0)
2 (4,3)
10 (21,7)
8 (17,4)
13 (28,3)
13 (28,3)
0 (0)
5 (10,9)
6 (13,0)
18 (39,1)
17 (37,0)
Okulda başarılı bir öğrenci olduğum
için
Akademik kariyer isteği
Sağladığı sosyal şartlar iyi diye
tercihini kazandığı, %50’sinin ilk sınavda tıp
fakültesini kazandığı saptandı. Mezun oldukları
liseler açısından incelendiğinde, öğrencilerin büyük
bir çoğunluğun Anadolu/Fen Lisesi mezunu oldukları
saptandı. Bu liselerin başarıları dikkate alındığında
tıp fakültelerinin günümüzde popülaritelerini
koruduklarını ve hekimlik mesleğinin başarılı
öğrenciler için hala tercih edilen branşlar arasında
yerini koruduğunu söyleyebiliriz. Öğrencilerin ilk
sınavlarında tıp fakültesini kazanma oranlarının
yüksek olması, mesleki eğitimin ve bilgilendirmelerin
lise çağlarında verilmesi gerekliliğinin bir
göstergesidir. Verilecek olan eğitim ve bilgilendirme
toplantıları ile öğrenciler bilinçli bir şekilde
mesleklerini seçebileceklerdir.
Öğrencilerin %93,5’inin tıbba ilgisi olduğu için,
80 %91,3’ünün tıp eğitiminin kişiliğine uygun olduğu
için yazmış olması mesleğin geleceğine olumlu bir
yansıma olarak değerlendirilmiştir. Öğrencilerin bu
motivasyonu 6 yıl aynı düzeylere yakın tutulabilirse
mesleki tatmin ve meslek kalitesinin artması söz
konusu olabileceği düşünülmüştür. Öğrencilerin tıp
eğitimi boyunca periyodik olarak izlenmeleri ve
mesleğe uyum sorunu olanların mesleğe
adaptasyonlarının sağlanması önerilebilir. Her yıl
öğrenciler üzerinde, eğitim kalitesine ve eğitim
görülen üniversitenin değerlendirilmesine yönelik
yapılacak olan anketlerle öğrencilerin beklentileri
karşılanabilir, mesleğe adaptasyonları sağlanabilir.
Öğrencilerin anne ve babalarının eğitim düzeyi
incelendiğinde; annelerin %73,9’unun, babaların ise
%89,1’inin lise ve üzeri eğitim aldığı saptanmıştır.
Euras J Fam Med 2013; 2(2): 77-82
Ebeveynlerin eğitim düzeyinin yüksek olması da
öğrencilerin Anadolu/Fen liselerindeki başarılarının
bir kaynağı olabilmektedir. Çalışmamızda anne ve
babaların eğitim düzeyi yüksek olmakla beraber,
öğrencilerin %30,4’ü ailesi istediği için tıp fakültesini
tercih ettiğini belirtmiştir. Amerika Birleşik
Devletleri’nde ortaokul ve lise öğrencilerinde yapılan
bir çalışmada, meslek seçiminde ebeveyn etkisi
oldukça önemsiz bulunmuş, kişilerin kendi
tercihlerinin temel belirleyici olduğu belirtilmiştir
(15). Ülkemizde ise hekimlik mesleğinin garanti
meslek olarak görülmesi, aileler arasında yüksek
maaş alındığı ve saygın bir meslek olduğu düşüncesi
çocukların üzerinde yönlendirici olmuş olabilir.
Nitekim öğrenciler vermiş olduğu cevaplarda
hekimliğin iş garantisinin olması (%93,3),
saygınlığının olması (%89,1), sağladığı sosyal
şartların iyi olması (%76,1), gelirinin yüksek olması
(%71,1) gibi nedenlerle mesleği seçtiklerini
belirtmişlerdir.
Ek olarak; tıp fakültesinde öğrenim gören
öğrencilerin fakülte sonrası kariyer düşünceleri, farklı
çalışmalarda da sorgulanmıştır (16,17,18,19). Sadece
tek bir öğrenci (%2,2) pratisyen hekim olarak kalmak
isterken, 45 öğrenci (%97,8) uzmanlık eğitimi
düşünmektedir. Literatürde yer alan farklı
çalışmalarda da pratisyen hekimliğin çekiciliğini
kaybettiği vurgulanmaktadır (5,18).
Sonuç
Bu araştırmada; öğrencilere göre tıp fakültesi
tercihlerindeki en önemli etken insanlara yardım
isteği, en az etkili etmen ise anne, baba veya
kardeşlerden birinin doktor olmasıdır. Çalışma, İzmir
Katip Çelebi Üniversitesi Tıp Fakültesi birinci sınıf
öğrencileri ile sınırlı olduğundan, genelleme
yapılabilmesi için diğer üniversitelerin öğrencileri ile
de tekrarlanabilir.
Kaynaklar
1. Brown D. The Role of Work
and Cultural Values in
occupational choice,
satisfaction, and success: a
theoretical statement. Journal
of Counseling &
Development 2002;80:48-56.
2. Tokar DM, Fisher AR,
Subich LM. Personality and
vocational behavior: a
selective review of the
literature, 1993-1997. Journal
of Vocational Behavior
1998;53:115-53.
3. Yang E, Wong SC, Hwang
M, Heppner MJ. Widening
our global view: the
development of career
counseling services for
international students.
Journal of Career
Development
2002;28(3):203-13.
4. Clack GB, Head JO. Why do
5.
6.
7.
8.
students want to do
medicine? Medical Education
1998;32:219-20.
Karaoglu N, Ongel K, Seker
M. The reasons for being a
doctor and the future
expectations. HealthMED
2010;4(2):335-43.
Budakoğlu İ, Özkan S, Maral
I, Bumin MA, Aygün R. Gazi
Üniversitesi Tıp Fakültesi
öğrencilerinin tıp eğitimine
ilişkin görüşleri. Toplum ve
Hekim 2002;17(3):189-94.
Edirne T, Deveci A, Kolusarı
A, Can T. Tıp fakültesi
dönem 2 öğrencileri ve tıp
eğitimi. Van Tıp Dergisi
2008;15(1):18-22.
Alper Z, Özdemir H. Uludağ
Üniversitesi Tıp Fakültesini
tercih eden öğrencilerin kimi
sosyodemografik özellikleri
ve mesleğe bakış açıları.
Uludağ Üniversitesi Tıp
Fakültesi Dergisi
2004;30:93-6.
9. Genç G, Kaya A, Genç M.
İnönü Üniversitesi Tıp
Fakültesi öğrencilerinin
meslek seçimini etkileyen
faktörler. İnönü Üniversitesi
Eğitim Fakültesi Dergisi
2007;8:49-63.
10. Vehid S, Köksal S, Erginöz
E, Yetişyiğit T. The role of
having physician in family on
selecting medical education.
Cerrahpaşa J Med
2001;32:91-6.
11. Sadıkoğlu G, Özçakır A,
Uncu Y, Alper Z, Özdemir H,
Bilgel N. The socioeconomic levels of the
students who preferred
Uludağ University Medical
Faculty in 2001. T Klin Tıp
Bilim Derg 2003;23:14-7.
81
Can H. ve ark. İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Tıp Fakültesi Birinci Sınıf Öğrencilerinin Meslek Seçiminde Etkili Faktörler
12. Colborn RP, Kent AP, Leon
B. The changing medical
student population at the
University of Cape Town. S
Afr Md J 1995;85:256-61.
13. Aklan N. Amerika Birleşik
Devletleri ile Ülkemiz tıp
fakültelerinin öğrenim gören
kız öğrenci sayıları yönünden
karşılaştırılması. İstanbul Tıp
Fakültesi Mecmuası
2000;63:305-13.
14. Batenburg V, Smal JA,
Lodder A, de Melker RA. Are
professional attitudes related
to gender and medical
specialty? Medical Education
1999;33:489-92.
15. Bregman G, Killen M.
Adolescents’ and young
adults’ reasoning about career
choice and the role of
parenteral influence. Journal
of Research on Adolescence
1999;9(3):437.
16. Khader Y, Al-Zoubi D,
Amarin Z et. al. Factors
affecting medical students in
formulating their specialty
preferences in Jordan. BMC
Medical Education
2008;8:32.
17. Deutsch A, McCarthy J,
Murray K, Sayer R. Why are
fewer medical students in
Florida choosing obstetrics
and gynecology? South Med
J 2007;100:1095-8.
18. Öcek Z, Gürsoy ŞT, Türk M,
Çiçeklioğlu M, Aksu F.
Career choices and the
attitudes of fourth grade
students towards general
practice in Ege University
Medical School. STED
2007;16:146- 52.
19. Buddeberg-Fischer B, Stamm
M, Buddeberg C, Klaghofer
R. The new generation of
family physicians–career
motivation, life goals and
work-life balance. Swiss Med
Wkly 2008;138:305-12.
Corresponding Author / İletişim için
Doç. Dr. Kurtuluş ÖNGEL
Aile Hekimliği Kliniği,
İzmir Tepecik Eğitim Araştırma Hastanesi,
İzmir
E-posta: [email protected]
82 ORIGINAL RESEARCH / ORİJİNAL ARAŞTIRMA
2013
Bazı Bitkisel Ekstrelerin Sitotoksitelerinin Araştırılması
Investigation Of Some Herbal Extracts’ Cytotoxicities
AUTHOR / YAZAR
ÖZET
Betül Battaloğlu
İnanç
Amaç: Kimyasal madde kullanmadan, tamamen bitkisel yağlar kullanılarak, çevre florasına
zarar vermeden, alkolsuz, cildi tahriş etmeyen, güvenle kullanımı olan bir sivrisinek kovucu ekstre
yapımı planlandı. İnsektisit amaçlı kullanımı olacak bu ekstrelerin, öncelikle böbrek
sitotoksisitelerinin araştırılması planlandı.
Yöntemler: Bitkisel yağlardan oluşan, %100 konsantrasyonda, piyasadan temin edilen
bitkisel yağlar, ekstrelerin hazırlanmasında kullanıldı. Hazırlanan ekstrelerin, sitotoksisite testleri
İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Toksikoloji Laboratuvarında yapıldı. Ekstrelerin
sitotoksiteleri, sıçan böbrek epitelyum hücrelerine uygulanarak, MTT (3-4,5-dimetil-tiyazolil2,5-difeniltetrazolyum bromid) testi ile tespit edildi.
Bulgular: 1. ekstrenin %0,625 konsantrasyonu %93, 2. ekstrenin %0,625 konsantrasyonu
%89, 3. ekstrenin %0,625 konsantrasyonu %89 oranında hücre ölümüne sebep olduğu ve hücre
proliferasyonunda %50 azalmaya neden olan inhibitör konsantrasyonun yani IC50 dozunun
sırasıyla %0,265, %0,256 ve %0,041 olduğu saptanmıştır.
Sonuç: Öncelikle ‘Bitkisel ise güvenlidir’ anlayışı bir kez daha sorgulanmalı, hele insan için
bu ajanlar kullanılacaksa daha özenli olunmasına dikkat edilmelidir. Çalışmamızdaki ekstreler,
IC50 konsantrasyonların altında güvenlidir. Bu değerlerde oluşturulan ekstrelerin, sivrisinekleri ne
kadar süre uzak tutacağı araştırılmalı ve süreler konusunda netlik kazanılmalıdır. Ekstrelerin,
normal hücreler üzerine düşük toksisiteye sahip, yeni insektisid ajanlar olarak değerlendirilmeleri
için de daha fazla çalışma yapılması planlanmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Sivrisinek kovucu, doğal, insan
Sağlık Yüksekokulu,
Mardin Artuklu
Üniversitesi, Mardin
ABSTRACT
Aim: Completely using vegetable oils, non-chemicals and non-alcoholic ingredients, an
anti-mosquito repellent, non-irritant for skin and environment, was planned to produce. As a first
step, our aim was to investigate the renal cytotoxicity of these extracts which will be used as
insecticides was aimed.
Methods: The all-natural oils obtained from the market were used in 100% concentration.
Extracts were prepared, cytotoxicity tests were performed at Istanbul University Faculty of
Pharmacy, Laboratory of Toxicology. Extracts were applied to rat kidney epithelial cells to
determine the cytotoxicity with MTT test (3-4,5-dimetil-tiazolil-2,5-difeniltetrazolium bromid).
Results: 0.625% concentrations of 1st, 2nd and 3rd extracts' caused cell death in 93%, 89%
and 89%, respectively. Their IC50 doses -inhibitory concentration causing a 50% decrease in cell
proliferation- were found 0.265%, 0.256% and 0.041%, respectively.
Conclusions: First of all, 'If it is herbal, it is safe to use' concept must be once more
questioned, and they must be very carefully handled especially if these agents will be used for the
humans. Under the IC50 concentrations, the extracts were safe in our study. The repelling time of
the extracts produced in these values must be investigated and this periods must be clear. Further
studies should be performed in order to use these extracts as new insecticid agents with low
toxicity on normal cells.
Keywords: Anti-mosquito repellent, natural, human
83
İnanç BB. Bazı Bitkisel Ekstrelerin Sitotoksitelerinin Araştırılması
Giriş
Türkiye bitki çeşitliliği açısından zengin bir
floraya sahip olup, neredeyse Avrupa kıtasının
tümünde yayılış gösteren tür sayısı kadar bitkiyi
barındırmaktadır. Doğal olarak yetişen çoğu hoş
kokulu olan bitki türleri halk tarafından farklı
yörelerde, farklı amaçlarla kullanılmaktadır. Yapılan
bilimsel çalışmalarda birçok bitkinin uçucu yağlarının
ve ekstraktlarının antioksidan, antimikrobiyal,
antiülseratif, antifungal vb. biyolojik etkileri tespit
edilmiştir. Bitkilerden elde edilen ekstraktlar aynı
zamanda önemli düzeyde böcek ve akar öldürücü
etkiye sahip doğal kaynaklardır. Bu ürünler,
eklembacaklılar üzerinde öldürücü, uzaklaştırıcı ve
beslenme engelleyici etkileri olması sebebiyle çevre
dostu pestisitlerin (özellikle insektisit ve akarisitlerin)
geliştirilmesinde kullanılmaktadır. Ülkemizde
mücadelesi için en fazla kimyasal kullanılan böcek
gruplarından biri de halk sağlığı zararlısı
sivrisineklerdir. İnsanları rahatsız etmelerinin yanı
sıra, gerek insanlar, gerekse birçok omurgalı
hayvandan kan emdikleri için, çeşitli hastalıklara
(Örneğin; sıtma, batı nil virüsü, sarıhumma, ensefalit
ve dank humması) sebep olan mikroorganizmaların
taşıyıcılığını yapmaktadırlar. Günümüzde kullanılan
kimyasallar oldukça başarılı sonuçlar vermiş olsalar
da, özellikle geçtiğimiz yıllarda yapılan çalışmalar,
kimyasalların çevre ve hedef dışı canlılar üzerinde
olumsuz etkilere sahip olduklarını göstermektedir.
Ayrıca zaman içerisinde ortaya çıkan direnç
nedeniyle bazı alanlarda insektisitlerin başarı oranları
gün geçtikçe düşmektedir (1). Sinek kovucu ürünlerin
pek çoğunda DEET (N,N-dietil-m-toluamid) maddesi
bulunmaktadır. DEET, minimal olabilecek ürtiker,
kontakt dermatit, ensefalopati yan etkileriyle beraber
güvenli teyit edilmiştir (2). Böcek öldürücü ilaçlarda
1957 yılından beri etken madde olarak kullanılan bu
kimyasalın pek çok toksik testleri yapılmıştır. İnsan
vücudu DEET’i absorbe eder, ancak 24 saat içinde
idrar yoluyla vücuttan atılabilir. Amerika Birleşik
Devletleri Çevre Koruma Ajansı (EPA) tarafından bu
kimyasalın, ürün etiketinde yazan güvenlik
önemlerine uyulduğu takdirde güvenli olduğu
bildirilmiştir (3). Ancak yine de küçük çocukların
bulunduğu ortamlarda kullanılmaması tavsiye
edilmektedir. Kanada Sağlık Bakanlığı DEET
84 konusundaki çalışmaları ve önlemleri 2003 yılında
revize etmiş ve 6 aydan küçük çocuklarda
kullanılmaması, 6 ay ile 2 yaşındaki çocuklarda en
fazla %10 DEET içeren ürünlerin dikkatle
kullanılması gerektiği, 2-12 yaş çocuklarda %10
DEET içeren ürünlerin günde en fazla 3 defa
uyulanabileceğini bildirmiştir (4). Son yıllarda,
insanlar artış gösteren bir eğilim içinde, daha az
kimyasal madde, daha az gıda koruyucuları ve daha
doğal olanı tercih etme eğilimi içindedirler. İnsanların
mantıklı görünen bu istemleri, bitkisel ürünlerin
‘%100 Bitkisel’, ’ Tamamen doğal’, ‘Hiçbir yan etkisi
yok’, ’Sorunlarınıza bitkisel çözüm’ gibi sloganlarla
lanse edilmesi, ürünlerin etkinlik ve güvenliği
konusunda, yeterli çalışmalar yapılmadan satılması,
toplum sağlığı açısından çok ciddi bir risk
oluşturmaktadır. Çünkü tıbbi değerleri de olsa,
bitkilerden tedavi edici veya tedaviye yardımcı ürün
hazırlanmasında dikkat edilmesi gereken pek çok
konu vardır.
Yöntemler
Bu çalışma Mardin Artuklu Üniversitesi Bilimsel
Araştırma Projesi kapsamında desteklenmiş ve
Üniversite’den gerekli onaylar alınmıştır
(21.02.2012/34). Çalışmada, literatür taranarak
sivrisinek kovucu özelliği olan bitkiler, bitkilerin
sivrisinek kovucu konsantrasyonları ve koruyuculuk
sürelerinden yararlanılarak ekstreler hazırlanmıştır.
Her bir ekstre, 20 ml. olacak şekilde %100 olan
bitkisel yağ konsantrasyonları kullanılarak elde
edildi. Bu ekstrelerde, alkol kullanılmadı, tüm
bileşenler yağ bazlı idi.
Hazırlanan ekstreler:
1. Ekstre: %12 Hairy basil yağı (Fesleğen), %6
Rosemary yağı ( Biberiye), %4 Lamiaceae yağı
(Lavanta), %2 Mentha yağı ( Nane), %2 Cedar oil
(Sedir), %1 Lemongrass yağı (Limon çimeni),
Organik sızma zeytinyağ, Shea butter, B vitamini, C
vitamini, E vitamini
2. Ekstre: %20 Hairy basil yağı (Fesleğen), %5
Camphor yağı (Kafur), %10 Vitis vinifera (Üzüm
çekirdeği) yağı, %5 Lamiaceae yağı (Lavanta), %10
Citrus Aurantum dulcis (Portakal) yağı, %5 Tea tree
leef yağı, Organik sızma zeytinyağ, Shea butter, B
vitamini, C vitamini, E vitamini
Euras J Fam Med 2013; 2(2):83-88
3. Ekstre: %20 Hairy basil yağı (Fesleğen), %5
Camphor yağı (Kafur), %10 Clove (Karanfil) yağı,
%5 Lamiaceae yağı (Lavanta), %10 Aloe vera yağı,
%5 Vetiver yağı, Organik sızma zeytinyağ, Shea
butter.
S i t o t o k s i s i t e t e s t i i ç i n g e re k l i h ü c re
kültürlerinin hazırlanması: Örneklerin hücre
kültürü üzerinde in vitro olarak sitotoksik etkilerinin
tayini MTT testi uygulanarak İstanbul Üniversitesi
Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Toksikoloji Anabilim
Dalı Hücre Kültürü Laboratuvarında gerçekleştirildi.
MTT (3-4,5-dimetil-tiyazolil-2,5-difeniltetrazolyum
bromid) testi indirekt olarak hücre büyümesi ve/veya
hücre ölümünü değerlendirmeyi amaçlayan, hücre
kültürü esasına dayanan bir ilaç duyarlılığı testidir
(5). Çalışmada hücre dizisi olarak American Type
Culture Collection (Amerikan Tip Kültür
Koleksiyonu, ATCC)’den tedarik edilen sıçan böbrek
epitel hücreleri (NRK-52E) kullanıldı. NRK-52E
hücreleri serumlu besiyeri (%10 inaktive fetal sığır
serumu ve antibiotik olarak 1 U/ml konsatrasyonunda
penisilin ile 1 µg/ml konsantrasyonunda streptomisin
içeren yüksek glukozlu Dulbecco’nun modifiye Eagle
besiyeri) içerisinde 37°C’de %5 CO2’li etüvde inkübe
edildiler. Hücrelerin yoğunluk olarak %70’i flaskta
tutunacak (konfluent) duruma gelince ya pasajlandılar
ya da sitotoksisite testi için kullanıldılar. Hücrelerin
konfluent durumları faz kontrast invert mikroskobu
kullanılarak kontrol edildi.
Sitotoksisite testi için maruziyet
mikroplakalarının hazırlanması: 96 kuyucuklu
mikroplakanın, her bir kuyucuğuna 2x104 hücre/200
µl olacak şekilde ekilen hücreler 37°C’de %5 CO2’li
etüvde 24 saat süre ile inkübe edildiler (NRK-52E
hücre dizisinin ikiye katlanma zamanı daha önce
yapılan testlerle 24 saat olarak belirlenmiştir). 24
saatin sonunda ortamdaki besiyeri uzaklaştırıldı.
Kuyucuklar 50 µl CMF-PBS ile yıkandı ve vakit
kaybetmeden her bir kuyucuğa 180 µl taze besiyeri
eklendi. Her bir kuyucuğa 20 µl test maddesi (½
oranında seyrelen konsantrasyonlarda) tatbik edildi.
Testte 8 konsantrasyon çalışıldı. Her konsantrasyon
için 3 tekrar ve aynı düzende 2. farklı bir günde
çalışılmak üzere toplam 6 kere tekrar yapıldı. Her
mikroplaka için aşağıdaki konfigürasyon kullanıldı;
A + H sıraları: Steril bidistile su
B: Kültür besiyeri + hücresiz solvent (negatif
kontrol)
GC: Kültür besiyeri + hücreler (hücre büyüme
kontrolü)
SC: Kültür besiyeri + hücreler + solvent (solvent
kontrolü)
TL: MTT testi için TL, GC olarak kullanıldı.
X1 - X8: Kültür besiyeri +hücre + X bileşiğinin 8
farklı konsantrasyonu
Y1 - Y8: Kültür besiyeri +hücre + Y bileşiğinin 8
farklı konsantrasyonu
MTT sitotoksisite testi ve gerekli çözeltiler;
MTT çözeltisi: 5 mg MTT, 1 ml divalent
katyonları (Ca++ ve Mg++) içermeyen fosfat tampon
çözeltisi (CMF-PBS) (pH=7,0) içerisinde çözdürüldü.
Çözelti 4°C’de karanlıkta saklandı.
Divalent katyonları (Ca++ ve Mg++) içermeyen
fosfat tampon çözeltisi: 150 mmol/L sodyum klorür
(NaCl), 1.9 mmol/L sodyum dihidrojen fosfat
(NaH2PO4), 8.1 mmol/L disodyum hidrojen fosfat
(Na2HPO4) karıştırılarak hazırlandı. 0.5 M sodyum
hidroksit (NaOH) ile pH değeri 7.0 olarak ayarlandı.
150 mmol/L NaCl = 8.766 g/L
1.9 mmol/L NaH2PO4 = 0.296 g/L
8.1 mmol/L Na2HPO4 = 2.9 g/L
MTT testi uygulanışı: Test maddeleri ile
37°C’de %5 CO2’de 24 saat süre ile inkübe edilen
hücre dizisini içeren 96 kuyucuklu mikroplakanın her
kuyucuğuna 20 µl MTT çözeltisi eklendi. 150 rpm’de
5 dk çalkalandıktan sonra 1 saat süre ile 37°C’de
inkübe edildi. Kuyucuklardaki üst sıvı atıldı.
Kuyucuklara 100 µl DMSO ilave edildi. 150 rpm’de
5 dk çalkalandı. Oluşan rengin şiddeti 590 nm’de
(670 nm referans dalga boyuna karşı) ölçüldü.
Sonuçların değerlendirilmesi: Test edilen
bileşikler ile solvent kontrol grubunun absorbans
değeri kıyaslanarak % cinsinden ölen hücre sayısı
(Inhibisyon konsantrasyonu, relatif inhibisyon
aktivitesi, IC) hesaplandı. Test örneği yerine test
maddesinin çözeltisini içeren kuyucukların (solvent
kontrollerin) absorbans değerleri %100 canlılığı
gösterir. Solvent kontrollerin 96 kuyucuklu
mikroplakanın sağ ve sol kenarında bulunmaları
sistematik hataların belirlenmesini sağlar. Testin
anlamlı olabilmesi için, sağ ve sol taraftaki solvent
kontrollerin ortalamaları ile tüm solvent kontrollerin
85
İnanç BB. Bazı Bitkisel Ekstrelerin Sitotoksitelerinin Araştırılması
ortalamaları arasında %15’den fazla fark olmaması
gerekir. Hücre büyüme kontrolleri solventin etkisini
belirlemeyi sağlar. Bu deneyde kullanılan solventin
(DMSO) ortamdaki oranı %1 olarak belirlendi. Bu
oranlarda hücreler üzerine sitotoksik etki göstermedi.
Her solvent kontrol ve örnek absorbansından kör
absorbansı çıkarılarak düzeltilmiş absorbans değerleri
elde edildi. Bir mikroplakadaki tekrarlar için
absorbans değerlerinin ortalaması alınarak hesaplama
yapıldı. Relatif inhibisyon aktivitesi (IC) solvent
kontolünun yüzdesi olarak aşağıdaki formüle göre
hesaplandı;
% inhibisyon = 100 - (düzeltilmiş ort. ODmadde x
100 / düzeltilmiş ort. ODsolvent kontrol)
Ekstrelerin hazırlanması ve sitotoksisiteleri;
Ekstreler, matrikslerinden dolayı direkt teste tabi
tutulamadıklarından DMSO ile seyreltilerek %0,0098
- 0,6250 konsantrasyon aralığında değerlendirildiler.
Hücrenin maruz kaldığı ekstre konsantrasyonuna göre
hesaplanan sitotoksisite sonuçları Tablo 1’de
verilmiştir.
edilerek çalışılmıştır. 1. ekstrenin %0,6250
konsantrasyonları %93, 2. ekstrenin %0,6250
konsantrasyonları %89, 3. ekstrenin % 0,6250
konsantrasyonları %89 oranında hücre ölümüne
sebep olduğu görülmüştür. Yine 1. ekstrenin %0,0098
konsantrasyonları %9,8, 2. ekstrenin %0,0098
konsantrasyonları %19,8, 3. ekstrenin %0,0098
konsantrasyonları %23,9 oranında hücre ölümüne
sebep olduğu görülmüştür. Hücre proliferasyonunda
%50 azalmaya neden olan inhibitör konsantrasyonları
da yani IC50 dozlarının sırasıyla %0,2650, %0,2560
ve %0,0410 olduğu saptanmıştır (Tablo 1). Yani bu
konsantrasyonların altındaki değerlerde güvenle
kullanım mümkündür. Ayrıca çalışmada Basilicum
Ocimum ve Lamiaceae yağı, üç ekstrede de
bulunmakta ancak konsantrasyonları en düşük 1.
ekstrede tespit edilmektedir. Fesleğen konsantrasyonu
arttıkça fibroblast hücre ölümü artmaktadır. Ayrıca 3.
ekstrede kullanılan Vetiver yağı, yoğun olmasıyla,
düşük konsantrasyonda bile diğerlerinden daha fazla
fibroblast hücre ölümüne sebep olmuştur.
Bulgular
Tartışma
Ekstrelerin sitotoksik etkisinin değerlendirildiği
MTT testi için %0,6250, %0,3125, %0,1563,
%0,0390, %0,0195, %0,0098 konsantrasyonlar elde
Geleneksel tedavi, elbette ki geçmişten beri
dünyada uygulanmaktadır. Ama bunu, işin uzmanı
olan hekim ve eczacı gibi meslek sahiplerinin
Tablo 1. Sıçan Böbrek Epitel Hücrelerinde (NRK-52 E) MTT Testi ile Sitotoksisite Sonuçları
% Konsantrasyon
% Hücre Ölümü
SD
0,6250
93,4644
0,5276
0,3125
65,6884
5,5627
1. Ekstre
2. Ekstre
3. Ekstre
86 0,1563
41,7219
7,3948
0,0390
16,7260
4,2630
0,0195
13,4520
6,0152
0,0098
0,6250
0,3125
9,7865
89,8999
53,2048
3,2291
1,9776
2,3546
0,1563
44,3709
4,5598
0,0390
31,8149
5,8183
0,0195
20,2847
3,7239
0,0098
19,7153
3,6170
0,6250
89,5413
1,6681
0,3125
82,9673
0,1795
0,1563
67,4884
1,9776
0,0390
49,2384
6,6292
0,0195
44,4128
6,3031
0,0098
23,9324
3,8038
IC50 (% Ekstre)
0,2650
0,2560
0,0410
Euras J Fam Med 2013; 2(2):83-88
birlikteliğiyle gerçekleştirmek doğru olandır.
Kullanılacak bitkilerin her açıdan bilimsel doğruluğu
araştırmalarla saptanmış, tartışılmış ve kanıtlanmış
olmalıdır. Yapılan çalışmalar, sivrisineklerde
geçmişte kullanılmış birçok insektisite karşı yüksek
seviyede direncin oluştuğunu göstermektedir. Bu
problemin çözümü, farklı bitki ekstraktları ile
yapılacak araştırmaların sonucunda elde edilebilecek
alternatif bileşiklerin eldesi ile mümkün olabilecektir.
Çünkü bitki ekstraktları çok sayıda ve farklı etki
mekanizmasına sahip aktif bileşenler içermektedir
(6). Çalışmamızda, fesleğenin özellikle kullanımı,
geleneksel olarak halk arasında fesleğenin sivrisinek
kovucu etkisinin bilinmesinden dolayıdır. Nijerya’da
yaygın ve yöresel olarak sivrisinek kovucu olarak
bilinen fesleğen cinsinden O. Gratissimum’un etkisi,
çeşitli konsantrasyonlarda, efektif bulunmuştur (7).
Yapılan diğer çalışmalarda da, Tawatsin ve
arkadaşları, Fradin ve Day , Barnard ve Xue, Yang ve
Ma, Masetti ve Maini, çeşitli bitkisel yağlar
kullanılarak 20-180 dakika arasında sivrisineklerden
korunma süreleri tespit etmişlerdir (8). Hatta
Phasomkusolsil ve Soonwera, çalışmalarında
çevrenin florasını da koruyarak çeşitli bitkisel yağları,
sivrisinek yumurtalarını yok etmek için
kullanmışlardır (9). Çalışmalardaki, bulguların
farklılıkları, sivrisinek türleri, gönüllülerin özellikleri
(yaş,cinsiyet, ısırma aktivitesi ve sivrisinek ısırması
için biyokimyasal çekicilik düzeyi ), kullanılan yağ
ve kalitesi ve sonuç ölçümlerine bağlıdır. Yağ kalitesi
de, bitki türlerine, büyüme koşullarına, olgunlaşma,
hasat, bitki depolama, bitki hazırlama ve ekstraksiyon
yöntemlerine bağlanmıştır (10). Ayrıca, Citronella
yağı ile yapılan çalışmada %5 vanilya yağı
eklendiğinde koruyuculuk süresinin uzadığı
görülmüştür (8). Çalışmamızda, vanilya yağı bu
bağlamda kullanıldı. Ayrıca %10 citronella yağı, %5
hairy basil yağı ve %5 vetiver yağı kullanılarak
yapılan bir çalışmada, bu kombinasyonun 4.7 saatlik
sivrisinek koruyucu etkisinin olduğu, %0.01
konsantrasyonun da NHF (Normal sünnet derisi
fibroblastı) hücre toksisitesine sebep olmadığı
gözlenmiştir. Çalışmamızın sonuçlarıyla uyumludur.
Esansiyel yağların, yüksek basınç ve küçük
damlalarla verildiğinde de, koruyuculukta etkinliğin
arttığı da gözlenmiştir (11). Günümüzde insanlar,
daha az kimyasala maruz kalarak, doğal ama bu
doğallığı sağlarken, floraya da zarar vermeden,
yaşam döngüsüne müdahale etmeden, bu çemberde
yer almaya önem vermektedir. Bu çalışmada,
kullanılan ekstrelerde toksite sınırları sırasıyla yüz
binde 265, 256, 41 olarak tespit edilmiş olup, bu
değerlerde oluşturulan ekstrelerin, sivrisinekleri ne
kadar süre uzak tutacağı araştırılmalı ve süreler
konusunda netlik kazanılmalıdır. Bitkisel karışımlarla
hazırlanmış ekstrelerin kullanımında, özellikle
insanların kulanımı da söz konusu olduğunda,
güvenlik için sitotoksite kontrolleri yapılmalıdır.
Çalışmamızda böbrek epitelyum hücresi kullanılmış
IC50 konsantrasyonlarının altında güvenli bulunmuş
olsada, karaciğer, merkezi sinir sistemine toksisiteleri
de, insan da kullanım söz konusu olduğunda
araştırılmalıdır. Türkiye’nin ilaçta dışa bağımlılığı her
geçen yıl daha da artmaktadır. Uluslararası ilaç
şirketleri Türkiye’deki ilaç pazarının %60’ından
fazlasını elinde tutmaktadır. Sektörde yaşanan hızlı
tekelleşme ise, pazarın rekabetçi yapısını
bozmaktadır. Ülkemizde İlaç Ar-Ge yatırımları çok az
düzeydedir ve yeni ilaç keşfi, dünyada çok az sayıda
ülke tarafından yapılmaktadır. Bu ülkelerdeki Ar-Ge
giderlerinin büyük bir kısmı da kamu fonlarınca
karşılanmaktadır. Bu anlamda Türk ilaç sanayinin
gerçek anlamda inovatör olması ve referans ilaç
üretmesi çok zor görünmektedir. Ancak bitkisel
ürünler ve bitkisel ilaçlar için durum böyle değildir.
Ülkemiz, bitkisel ürünleri tarladan başlayarak her
aşamada üretecek, yeni ürünleri geliştirerek pazara
sunacak yeterli bilgi birikimi ve teknolojiye sahiptir.
Ülkemizde, öncelikle birçok firma tarafından dünya
standartlarında ve farmakope kalitesinde tıbbi ve
aromatik bitki üretimi, sonrasında da gıda, kozmetik
ve ilaç sanayinin kullandığı standardize bitkisel
hammaddeler (ekstre, uçucu yağ, sabit yağ, vb)
üretilmesi gerekmektedir. Çünkü kaliteli ve
standardize hammadde bu işin olmazsa olmazıdır.
Bitkisel hammaddeleri kullanan sektörlerce bitmiş
ürün olarak fonksiyonel gıda, gıda takviyesi, bitkisel
çay, bitkisel kozmetik ve bitkisel ilaçlar üretilerek
hem Türkiye pazarında, hem de dünya pazarlarında
hak ettiğimiz noktaya sanayi, üniversite ve kamu
kurumları işbirliği ile bir an önce varılmalıdır (12).
Sonuç olarak, ekstrelerin normal hücreler üzerine
87
İnanç BB. Bazı Bitkisel Ekstrelerin Sitotoksitelerinin Araştırılması
düşük toksisiteye sahip, ancak karaciğer ve merkezi
sinir sistemini toksisitesi de araştırılması gereken,
yeni insektisid ajanlar olarak değer taşıdığına
inanmaktayız.
Teşekkür
Hücre kültürü çalışmaları için, İstanbul
Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Toksikoloji Bölüm
B a ş k a n ı P r o f . D r. B u k e t A l p e r t u n g a b e t ’ e
teşekkürlerimi sunarım.
Kaynaklar
1. Gün Ş. S, Çinbilgel İ, Öz E,
Çetin H. Bazı Salvia
L.(Labiatae) bitki
ekstraktlarının, sivrisinek
Culex pipiens L. (Diptera:
Culicidae)’e karşı larva
öldürücü aktivitesi. Kafkas
Univ Vet Fak Derg 2011;17
(Suppl A):61-5.
2. Tenenbein M. Severe toxic
reactions and death following
the ingestion of
diethyltoluamine containing
insect repellents. JAMA
1987;258:1509-11.
3. U.S. EPA (Environmental
Protection Agency).
Pesticides: Topical &
Chemical Fact Sheets: The
Insect Repellent DEET. USA,
2012. http://www.epa.gov/
pesticides/factsheets/chemica
ls/deet adresinden 28.09.2012
tarihinde erişilmiştir.
4. Pest Managemenent
Regulatory Agency.
Consumer Product Safety,
Re-evaluation Decision
Document: Personal insect
repellents containing DEET
(N,N-diethyl-m-toluamide
and related compounds),
Canada, 2002. http://www.
vcn.bc.ca/spec/spec/pesticide
s/West%20Nile/DEET
adresinden 28.09.2012
tarihinde erişilmiştir.
88 5. Mossman T. Rapid
colorimetric assay for cellular
growth and survival:
application to proliferation
and cytotoxicity assay. J
Immunol Method.
1983;65:55-63.
6. Mulla MS, Su T. Activity and
biological effects of neem
products against arthropods
of medical and veterinary
importance. J Am Mosq Cont
Assoc 1999;15;133-52.
7. Evangeline T. Oparaocha,
Iraneus Iwu, J.E. Ahanaku.
Preliminary study on
mosquito repellent and
mosquitocidal activities of
Ocimum gratissimum (L.)
grown in eastern Nigeria. J
Vector Borne Dis
2010;47:45–50.
8. Phasomkusolsil S, Soonwera
M. The effects of herbal
essential oils on the
oviposition deterrent and
ovicidal activities of Aedes
aegypti (Linn.), Anopheles
dirus (Peyton and Harrison)
and Culex quinquefasciatus
(Say). Tropical Biomedicine
2012;29(1):138–50.
9. Kongkaew C, Sakunrag I,
Chaiyakunapruk N, Tawatsin
A. Effectiveness of citronella
preparations in preventing
mosquito bites: systematic
review of controlled
laboratory experimental
studies. Tropical Medicine
and International Health
2011;16(7):802-10.
10. Fradin MS, Day JF.
Comparative efficacy of
insect repellents against
mosquito bites. N Engl J Med
2002;347(1):13-8.
11. Nuchuchua O, Sakulku U,
Uawongyard N,
Puttipipatkhachorn S,
Soottitantawat A,
Ruktanonchai U. In vitro
characterization and
mosquito (Aedes aegypti)
repellent activity of
essential-oils-loaded
Nanoemulsions. AAPS
PharmSciTech
2009;10(4):1234–42.
12. Kartal M, Erdem Aslan S.
Bitkisel ürünlerde dünya
pazarı ve Türkiye. MİSED
2012;27-28:40-3.
Corresponding Author / İletişim için
Yrd. Doç. Dr. Betül Battaloğlu İnanç
Mardin Artuklu Üniversitesi Sağlık Yükseokulu
Adres: Yeni Kampüs Diyarbakır Yolu 04710/ Mardin
Tel: 0 482 213 40 02
E-posta: [email protected]
CASE REPORT / OLGU SUNUMU
2013
Diabetic Ketoacidosis with Concomitant Brucella Arthritis
Diyabetik Ketoasidoz ile Başvuran Bir Brusella Artriti Olgusu
AUTHORS /
YAZARLAR
Yasemin Cayir
Department of Family
Medicine, Atatürk
University Faculty of
Medicine, Erzurum
Atilla Cayir
Department of
Pediatrics, Atatürk
University Faculty of
Medicine, Erzurum
Mehmet Ibrahim
Turan
Department of
Pediatrics, Atatürk
University Faculty of
Medicine, Erzurum
ABSTRACT
Brucellosis is a zoonotic and systemic infectious disease which is transmitted through
consumption raw milk products of infected animals. Diabetic ketoacidosis is an acute
complication of type 1 diabetes mellitus. Infections are the common trigger of diabetic
ketoacidosis. In this article, a patient with brucella arthritis who admitted to our hospital with
diabetic ketoacidosis was mentioned. We would like to emphasize that infections like brucellosis
facilitates of the symptoms of diabetic ketoacidosis.
Keywords: Arthritis, diabetic ketoacidosis, brucella
ÖZET
Brusella enfekte hayvanların çiğ süt ürünlerinin tüketimi yoluyla bulaşan zoonotik ve
sistemik bir enfeksiyondur. Diyabetik ketoasidoz tip 1 diabetes mellitusun akut bir
komplikasyonudur. Enfeksiyonlar diyabetik ketoasidozun yaygın tetikleyicisidir. Bu makalede
diyabetik ketoasidoz ile kliniğimize başvuran brusella artritli bir hastadan söz edildi. Brusella gibi
enfeksiyonların diyabetik ketoasidoz belirtilerinin ortaya çıkmasını kolaylaştırdığını vurgulamak
istedik.
Anahtar Kelimeler: Artrit, diyabetik ketoasidoz, brusella
Gulay Dal
Department of
Pediatrics, Atatürk
University Faculty of
Medicine, Erzurum
Behzat Ozkan
Department of
Pediatrics, Atatürk
University Faculty of
Medicine, Erzurum
Introduction
Brucellosis is a zoonosis that may affect almost any organ, notably the
musculo-skeletal, cardiovascular and central nervous systems, sometimes with serious
complications (1). In literature, there is no case about diabetic ketoacidosis in
childhood triggered by the brucellosis infection.
We would like to emphasize that infections like brucellosis facilitates the
emergence of symptoms of type 1 diabetes mellitus.
Case
A 13-year-old boy was admitted to the hospital with fever, tachypnea, polydipsia,
polyuria, secondary nocturnal enuresis and a 2-week history of weight loss of five
kilogram and six months history of painful swelling affecting the right knee. There
was no history of trauma, and no family history of inflammatory joint disease. On
physical examination, his temperature was 38.5˚C, pulse rate was 106 beats/minute
and respiratory rate was 36/minute. He had kussmaul respiration and was mildly
dehydrated. His right knee was held in flexion, because extension, internal rotation,
and abduction was causing severe pain. There was no swelling or pain of his other
joints and axial skeleton, and sacroiliac joints were normal. Medical history revealed
that the patient was living in an area endemic for brucellosis and frequently eats
cheese made from raw milk.
On initial laboratory examination, the patient’s hemoglobin level was 14.1 g/L
(13.6-17.2 g/L). C reactive protein of 44.2 mg/L (0-5 mg/L) and erythrocyte
89
Cayir Y. Diabetic Ketoacidosis with Concomitant Brucella Arthritis
sedimentation rate of 82 mm/h (0-20 mm/h).
Leukocyte count was 18200/µL(4300-10300 µL) and
differential count showed a shift to the left with toxic
granulations in neutrophils. Blood glucose level was
597 mg/L (75-110 mg/L)). Metabolic acidosis was
present with a pH of 7.21 (7.35-7.45) and bicarbonate
level 3.8 mEq/L (22-26 mEq/L). The other biochemical values were as follows: blood urea nitrogen
level: 28.9 mg/L (5-25 mg/L), serum creatinine: 0.97
mg/L (0.3-1.1 mg/L), sodium: 123 mmol/L (135-145
mmol/L), potassium: 3.9 (3.5-5.5) mmol/L, chloride:
96 mmol/L (95-110 mmol/L), serum osmolarity: 297
mOsm/kg (285-295 mOsm/kg). Hemoglobin A1C
was 13.4 % (4.2-5.4%).
The patient’s urine was strongly positive for
sugar and ketones. Insulin antibodies and glutamic
acid decarboxylase antibodies were found positive,
islet antibodies were found negative. The patient has
been diagnosed with this clinical and laboratory
findings type 1 Diabetes Mellitus. Rheumatoid factor,
antistreptolysin-O, antinuclear antibodies and
circulating immune complexes all were negative.
Anti-Brucella Coombs test was performed two times
with an interval of six days. The results were positive
with a titer of 1/120 and 1/640. Brucella melitensis
was isolated in blood culture. Diabetic ketoacidosis
treatment was started with intravenous fluids and
insulin infusion. The patient's diabetic ketoacidosis
resolved over 20 hours, at which point a diabetic diet
was introduced along with subcutaneous insulin
therapy. The diagnosis of brucellosis was confirmed
by the Rose-Bengal test. The patient was treated with
rifampicin 600 mg/day and doxycycline 300 mg/day.
The antibiotic therapy was continued for a total
duration of 8 weeks with complete resolution of the
knee symptoms, normalisation of the inflammatory
blood parameters.
Discussion
Diabetic ketoacidosis is a life-threatening acute
complication of type 1 diabetes mellitus (2,3).
Although it usually occurs in patients with type 1
diabetes, patients with type 1 diabetes are also
susceptible during stressful conditions, such as
trauma or infections. Overall, infection is the most
common precipitating factor for diabetic ketoacidosis
and is responsible for more than 50% of cases (4,5).
The infections which contribute to diabetic
ketoacidosis include bacteria, viruses and fungals (6).
Diabetic ketoacidosis was the initial presenting
picture of diabetes mellitus in this case, as he had no
previous diagnosis of diabetes in a type 1 diabetic
patient. The symptoms of diabetic ketoacidosis could
easily hide the chronic infection, as in our patient.
Brucellosis is a disorder of worldwide distribution,
but occurs relatively frequently in Mediterranean
countries like Turkey (7).
Consequently, diabetic ketoacidosis can occur
with any infections like brucellosis. Patients with
diabetic ketoacidosis and arthritis should be screen in
terms of atypical agents since they require a more
specific treatment. So a detailed history is required
patient who admitted with diabetic ketoacidosis.
Kaynaklar
1. Corbel MJ. Recent advances
in brucellosis. J Med
Microbiol 1997;46:101-3.
2. Masharani U, Karam JH,
German MS. Pancreatic
hormones and diabetes
mellitus. In: Gren FS,
Gardner DG, eds. Basic and
Clinical Endocrinology. New
York: Lange Medical
90 Books/McGraw-Hill; 2004;
714-5.
3. Elmas ÖN, Akıncı A, Bilir P.
Tuberculous meningitis
associated with diabetic
ketoacidosis. J Clin Res
Pediatr Endocrinol.
2011;3:222-24.
4. Zheng C, Zhou Z, Yang L,
Lin J, Huang G, Li X, et al.
Fulminant type 1 diabetes
mellitus exhibits distinct
clinical and autoimmunity
features from classical type 1
diabetes mellitus in Chinese.
Diabetes Metab Res Rev
2011;27:70-8.
5. Moghadami M, Honarvar B,
Sabaeian B, Zamiri N,
Pourshahid O, Rismanchi M,
Euras J Fam Med 2013; 2(2):89-91
Lankarani KB. H1N1
influenza infection
complicated with diabetic
ketoacidosis. Arch Iran Med
2012;15:55-8.
6. Lin SF, Lin JD, Huang YY.
Diabetic ketoasidosis:
comparisons of patient
characteristics, clinical
presentations and outcomes
today and 20 years ago.
Chang Gung Med J
2005;28:24-30.
7. Reitman CA, Watters WC.
Spinal brucellosis: case
report in the United States.
Spine 2002;27:250-2.
Corresponding Author / İletişim için
Assist. Prof. Dr. Yasemin Cayir
Atatürk University Faculty of Medicine,
Deparment of Family Medicine, 25070, Erzurum
Tel: 04422312519
E-mail: [email protected]
91
CASE REPORT / OLGU SUNUMU
2013
Combination Therapy Of Valproic Acid And Levetiracetam During
Pregnancy And A Lucky Baby: A Case Report
Gebelik Sırasında Valproik Asit ve Levetirasetam Kombinasyon Tedavisi ve Şanslı Bir
Bebek: Olgu Sunumu
AUTHORS /
YAZARLAR
Davut Baltaci
Department of Family
Medicine, Duzce
University Medical
Faculty, Duzce
Ahmet Karatas
Department of Obstetrics
and Gynecology, Duzce
University Medical
Faculty, Duzce
Recep Eroz
Department of Medical
Genetic, Duzce
University Medical
Faculty, Duzce
ABSTRACT
Antiepileptic agents use during pregnancy create a challenge for health care
professionals. The ideal management of pregnant women with epilepsy requires good
achieving. Here, we presented a case of pregnant female with epilepsy on combination
therapy with levetiracetam and valproic acid. The case documents positive outcome in a
pregnant woman with epilepsy taking levetiracetam and valproic acid during pregnancy.
Keywords: Epilepsy, pregnancy, levetiracetam
ÖZET
Gebelik sırasında antiepileptik ajanların kullanımı sağlık profesyonelleri için özel
bir durum oluşturur. Gebe kadınların epilepsi yönetimi başarılı şekilde yapılmalıdır. Bu
yazıda levetirasetam ve valproik asit kombinasyon tedavisi altında olan epileptik bir
gebe kadın olguyu sunuyoruz. Olgu gebelik sırasında levetirasetam ve valproikasit
kullanan kadında elde edilen pozitif sonuçları belgelemektedir.
Anahtar Kelimeler: Epilepsi, gebelik, levetirasetam
Aylin Yilmaz
Department of Family
Medicine, Duzce
University Medical
Faculty, Duzce
Ahmet Celer
Department of Family
Medicine, Duzce
University Medical
Faculty, Duzce
Serkan Karacam
Department of Family
Medicine, Duzce
University Medical
Faculty, Duzce
Harun Deler
Department of Family
Medicine, Duzce
University Medical
Faculty, Duzce
Ismail Hamdi Kara
Department of Family
Medicine, Duzce
University Medical
Faculty, Duzce
92 Introduction
The ideal management of women with epilepsy during pregnancy and the
postpartum period involves achieving an optimal balance between minimizing fetal
and neonatal exposure to the deleterious influences. Women with increased seizures
during pregnancy tend to have sub-therapeutic antiepileptic drugs (AEDs)
concentrations (1, 2). More than 90% of all women with epilepsy who take AEDs will
undergo normal pregnancies and give birth to children free of birth defects, though
mothers on AEDs have two to three times higher incidence of malformations (3).
Valproate and carbamazepine have been associated with neural tube defects and
phenytoin with cleft lip/palate and heart and urogenital defects. The safety and
efficacy of novel anticonvulsants during pregnancy in women with epilepsy are not
well established. It is not known whether the levetiracetam (LEV) can be used safely
in human pregnancy (3-5). Prenatal exposure to levetiracetam has been shown to
cause skeletal abnormalities and growth retardation in animal studies, but the
teratogenicity of this new antiepileptic drug in humans is still unknown (6). Here, we
presented a case of a pregnant woman with epilepsy, who has used combination
therapy of two anti-epileptic drugs, and an offspring during first year of age after
birth.
Case
A female baby was delivered with cesarean section due to foot presentation at
term. The baby was alive, but was 2670 gram in weight. Apgar scores were 4 at first
minute and 6 at 5th minute (Table 1). The baby was interned to newborn intensive
Euras J Fam Med 2013; 2(2):92-94
care unit, and discharged with 3050 gram in weight
and 49 cm in length. The parents were
non-consanguineous and young. The mother was
thirty years-old and suffered from epilepsy since
fifteen years-old under treatment of 2000 mg/day
valproic acid and 1000 mg/day levetiracetam. She
was at the 6th week of gestation, when admitted to
health center. Treatment was regulated as valproic
acid 1000 mg/ day, and levetiracetam dose was kept
on the same throughout gestational period, with good
control of her seizure disorder. The pregnancy was
first and uneventful. The mother has used 0.4 mg
folic acid whenever she was realized as pregnant.
Regular obstetric ultra- sonographic examination was
observed normal, except growth retardation.
Screening tests at 12th and 17th weeks of gestation
were normal.
family physicians, involved in their care. The above
case document positive outcome in a pregnant female
with epilepsy taking levetiracetam and valproic acid
during pregnancy. She was completely seizure-free
on combination therapy. Because of the retrospective
nature and small number of combination therapy with
levetiracetam and valproic acid, caution should be
taken when interpreting the above outcome. This case
may be encouraging for those seeking preliminary
data on the use of levetiracetam and valproic acid
combination therapy during pregnancy.
Table 1. Basic features of the baby at birth
Information at birth
Week of confinement (week)
40
Apgar score
4 (1.min) - 6 (5.min)
Weight (g)
2670 (25-50 percentile)
Length (cm)
Head circumference (cm)
48 (25-50 percentile)
34 (25 percentile)
After discharge, the baby has been monthly
monitored by her family physician in primary care for
her growth pattern for one year. Breastfeeding was
not offered, because the mother had to keep on her
own anti-epileptic treatment. Growth pattern of the
baby was demonstrated in Figure 1. Postnatal growth
was observed as normal, but weight gain delayed.
Neurological and motor developments were normal.
At sixth month, abdominal ultrasonographic
examination and brain computed tomography
revealed normal signs.
Discussion
The risk of congenital abnormalities is
approximately three times higher in fetus exposed to
anti-epileptic agents compared to normal population
(7,8). Pregnant women with epilepsy create a
challenge for health care professionals, especially
Figure 1. Demonstration of growth pattern (weight and
height) of the baby for first year of age
Conclusion
The child exposed to levetiracetam and valproic
acid may be not at an increased risk of congenital
anomaly. Combination therapy with levetiracetam
and valproic acid may therefore be a preferable drug
choice, where appropriate.
93
Baltacı D et al. Combination Therapy Of Valproic Acid And Levetiracetam During Pregnancy And A Lucky Baby: A Case Report
References
1. Tatum WO. Use of
antiepileptic drugs in
pregnancy. Expert Rev
Neurother
2006;6(7):1077-86.
2. Long L. Levetiracetam
monotherapy during
pregnancy: a case series.
Epilepsy Behav
2003;4(4):447-8.
3. Ten Berg K, Samrén EB, van
Oppen AC, Engelsman M,
Lindhout D. Levetiracetam
use and pregnancy outcome.
Reprod Toxicol
2005;20(1):175-8.
4. Hunt S, Craig J, Russell A,
Guthrie E, Parsons L,
Robertson I, Waddell R,
Irwin B, Morrison PJ,
Morrow J. Levetiracetam in
pregnancy: preliminary
experience from the UK
Epilepsy and Pregnancy
Register. Neurology
2006;67(10):1876-9.
5. Shallcross R, Bromley RL,
Irwin B, Bonnett LJ, Morrow
J, Baker GA; Liverpool
Manchester
Neurodevelopment Group;
UK Epilepsy and Pregnancy
Register. Child development
following in utero exposure:
levetiracetam vs sodium
valproate. Neurology
2011;76(4):383-9.
6. Taubøll E, Gjerstad L,
Henriksen T, Husby
H.[Pregnancy and birth in
women with epilepsy].
Tidsskr Nor Laegeforen
2003;123(12):1695-7.
7. Kochen S, Salera C, Seni J.
Pregnant women with
epilepsy in a developing
country. Open Neurol J
2011;5:63-7.
8. Adab N, Kini U, Vinten J,
Ayres J, Baker G,
Clayton-Smith J, Coyle H,
Fryer A, Gorry J, Gregg J,
Mawer G, Nicolaides P,
Pickering L, Tunnicliffe L,
Chadwick DW. The longer
term outcome of children
born to mothers with
epilepsy. J Neurol Neurosurg
Psychiatry
2004;75(11):1575-83.
Corresponding Author / İletişim için
Assoc. Prof. Dr. Davut Baltaci
Department of Family Medicine,
Duzce University Medical Faculty,
Duzce, Turkey
E-mail: [email protected]
94 PHOTO QUIZ
2013
Skin Lesion On Umbilical Region
Umbilikal Bölgede Cilt Lezyonu
AUTHORS /
YAZARLAR
Asiye Sezer
Family Medicine
Department, Şişli Etfal
Training and Research
Hospital, Istanbul
Dilek Toprak
Family Medicine
Department, Şişli Etfal
Training and Research
Hospital, Istanbul
CASE
82-year-old woman presented to the family medicine clinics with a
complaint of erythema and itching on umbilical region that had been present for
the past 15 days. The patient said that the lesion worsened for last 3-4 days and
red, hot, tender swelling in and around the umbilicus had occurred. She did not
recognized any similar skin lesion in any part of her body. No medical care
received before for this complaint. She had hypertension history. On physical
examination, there was a fairly well-defined, 4x7cm reddish-brown, hot, mildly
erythematous skin lesion in and around umbilicus (Figure 1). The patient was
asymptomatic except this lesion and we couldn’t determined any other abnormal
finding except Body Mass Index which was 31kg/m² and TA: 180/90 mmHg.
The other tests carried out, including full blood count, C-reactive protein (CRP)
and erythrocyte sedimentation rate (ESR), were all within the normal range.
Question
Which one of the following is the correct diagnosis, based on the patient's
history and physical examination?
A. Tinea Corporis
B. Primary irritane dermatitis
C. Atopic Dermatitis
D. Seboreic Dermatitis
E. Intertrigo
Figure 1. Skin lesion on umbilical region
95
Sezer A et al. Skin Lesion On Umbilical Region
Discussion
The answer is B: Primary irritane dermatitis
Primary irritane dermatitis
It is an exematous reaction of the skin caused by
direct contact of toxic irritane substances. Between
agents that leads to an inflammatory reaction of the
skin is often harsh soaps, bleaches, detergents, acids,
alkalis, saliva, sweat and urine take place. As there is
no need sensitization, it may occur even after the first
contact which differs it from atopic dermatitis.
The presented case can be evaluated as umbilical
dermatitis as a version of primary irritane dermatitis.
Umbilical dermatitis is a common condition in adults
which is frequently becomes secondarily infected
with skin organisms (bacteria or tinea). It is usually
associated with inadequate hygiene and deepening of
umbilical cord caused by obesity.
Clinical manifestation is mostly occurs result of
collection of particules of cotton clothes in the
umbilicus. These particules causes a foreign body
reaction and chronic inflamation. This chronic
inflammation causes erosion of the skin area and
secondary candidal or bacterial infections.
If the infection spreads into the subcutaneous
tissues and the opening of the umbilicus becomes
narrowed by oedema, the whole umbilicus can turn
into an abscess. Most umbilical abscesses are
associated with ompholiths.
The clinical diagnosis rests upon the finding of a
red, hot, tender swelling in and around the umbilicus
which exudes pus.
In the treatment; cotton buds with batticon are
turned clockwise one or two tours (in the same
direction) in the umbilicus to clean the skin then
Figure 2. Healing after 5 days
96 topical steroid+antibacterial or steroid+antimicotic
pomads are used. Hydrating the skin reduces the
fissures.
In our case we used steroid+antibacterial pomad
and there was a serious healing after 5 days (Fig. 2)
and 10 days (Fig. 3).
Differential Diagnosis
Tinea corporis
Tinea corporis is a superficial dermatophyte
infection characterized by either inflammatory or
noninflammatory lesions on the glabrous skin (ie,
skin regions except the scalp, groin, palms, and
soles). Three anamorphic (asexual or imperfect)
genera cause dermatophytoses: Trichophyton,
Microsporum, and Epidermophyton.
It is a common infection more often seen in
typically hot, humid climates which affects persons
of all age groups, but prevalence is highest in
preadolescents. Tinea corporis secondary to tinea
capitis typically occurs in children because tinea
capitis is more common in this population.
Dermatophytes preferentially inhabit the
nonliving, cornified layers of the skin, hair, and nail,
which is attractive for its warm, moist environment
conducive to fungal proliferation.
Symptoms, contact history, recent travel, and
international residence are relevant clues in the
history of a person with tinea corporis.
Some patients can be asymptomatic. A pruritic,
annular plaque is characteristic of a symptomatic
infection. Patients occasionally can experience a
burning sensation. Immunocompromised patients
may develop severe pruritus or pain.
Contact with infected humans, animals,
Figure 3. Healing after 10 days
Euras J Fam Med 2013; 2(2):95-99
inanimate objects or the history of occupation (eg.
farm worker, zookeeper, laboratory worker,
veterinarian), environment (eg. gardening, contact
with animals), or recreation (eg. contact sports,
contact with sports facilities) are important for
ethiology.
Atopic dermatitis
Atopic dermatitis (AD) is a pruritic disease of
unknown origin that usually starts in early infancy
(an adult-onset variant is recognized); it is
characterized by pruritus, eczematous lesions, xerosis
(dry skin), and lichenification (thickening of the skin
and an increase in skin markings).
AD may be associated with other atopic
(immunoglobulin E [IgE]–associated) diseases (eg,
acute allergic reaction to foods, asthma, urticaria and
allergic rhinitis).
Incessant pruritus is the only symptom of atopic
dermatitis, children often scratch themselves
uncontrollably. Although pruritus may be present in
the first few weeks of life, parents become more
aware of the itch as the itch-scratch cycle matures
when the patient is aged approximately 3 months.
The disease typically has an intermittent course with
flares and remissions occurring, often for unexplained
reasons.
Usually there is a family history of atopic
diseases. Symptoms generally begin in childhood and
decrease as the child grows up. In the infancy the
lesions usually appears on the cheeks. In childhood
frequently it is seen in extremities (the front of the
elbows, back of the knees, neck, axilla and inguinal
region) and itching is the main symptom in atopic
dermatitis. The dryness of the skin is common which
increases the risk of exema. There is a tendency to
fungal and viral skin infections in atopic dermatitis.
Seborrheic dermatitis
It is a common skin disorder that mainly affects
scalp, causing scaly, itchy, red skin and stubborn
dandruff. It is a papulosquamous disorder patterned
on the sebum-rich areas of the scalp, face, and trunk.
It is commonly aggravated by changes in humidity,
changes in seasons, trauma (eg. scratching), or
emotional stress. The severity varies from mild
dandruff to exfoliative erythroderma.
The usual onset occurs with puberty. It peaks at
age 40 years and is less severe, but present, among
older people.
Seborrheic dermatitis is thought to be due to a
combination of an over production of skin oil and
irritation from a yeast called malassezia.
Seborrheic dermatitis appears to run in families.
Stress, fatigue, weather extremes, oily skin,
infrequent shampoos or skin cleaning, use of lotions
that contain alcohol, skin disorders (such as acne) or
obesity may increase the risk.
Neurologic conditions, including Parkinson's
disease, head injury, and stroke may be associated
with seborrheic dermatitis. Human immunodeficiency
virus (HIV) has also been linked to increased cases of
seborrheic dermatitis.
Besides an itchy scalp, patients may complain of
a burning sensation in facial areas affected by
seborrhea. If left untreated, the scale may become
thick, yellow and greasy and, occasionally, secondary
bacterial infection may occur.
Seborrheic dermatitis is a chronic (life-long)
condition but can be controlled with treatment. It
often has extended inactive periods followed by
flare-ups.
Hygiene issues play a key role in controlling
seborrheic dermatitis. Frequent cleansing with soap
removes oils from affected areas and improves
seborrhea. Pharmacologic treatment options for
seborrheic dermatitis include antifungal preparations
(selenium sulfide, pyrithione zinc, azole agents,
sodium sulfacetamide and topical terbinafine) that
decrease colonization by lipophilic yeast and
anti-inflammatory agents (topical steroids).
Intertrigo
Intertrigo is an inflammatory condition of skin
folds, induced or aggravated by heat, moisture,
maceration, friction, and lack of air circulation which
is usually appears red and raw-looking, and may also
itch, ooze, and be sore. Intertrigos occur more often
among overweight individuals, those with diabetes,
those restricted to bed rest or diaper use, and those
who use medical devices, like artificial limbs, that
trap moisture against the skin.
It is usually seen in axilla, abdominal and
97
Sezer A et al. Skin Lesion On Umbilical Region
genitofolds, under the breast. It is usually infected
with bacteria, fungi or viruses, however most
common cause is candida. It is frequently worsened
or colonized by infection, which most commonly is
candidal but also may be bacterial, fungal, or viral.
Intertrigo commonly affects the axilla, perineum,
inframammary creases, and abdominal folds.
The exact pathogenesis is unknown but friction
and erosion of the skin causes high temperature of the
skin and low air flow areas of the body (folds) gets
inflamated. As the time passes secondary infection
risk increases.
Age, obesity, diabetes, incontinence, immobilization, bed hygene, malnutrition, macromastia,
increase the risk.
In the treatment, zinc oxide barrier creams, weak
potency topical steroids (when inflammation is
dominated), topical antifungal agent if it is caused by
fungi and when it is not sufficient systemic antifungal
agents are used.
Table 1. Summary of differential diagnoses
Tinea corporis
Characterized by either inflammatory or noninflammatory lesions on the glabrous skin.
Seen in every age. A pruritic, annular plaque is characteristic of a symptomatic infection. Patients occasionally can experience a burning sensation.
Atopic dermatitis
Characterized by pruritus, eczematous lesions, xerosis (dry skin), and lichenification.
The dryness of the skin is common which increases the risk of exema. Sensitizasyon is
necessary. Frequent seen in childhood.
Seborrheic dermatitis
A papulosquamous disorder patterned on the sebum-rich areas. Mainly affects scalp,
causing scaly, itchy, red skin and stubborn dandruff. It is commonly aggravated by
changes in humidity, changes in seasons, trauma (eg. scratching) or emotional stress. It
peaks at age 40 years.
An inflammatory condition of skin folds, induced or aggravated by heat, moisture,
maceration, friction, and lack of air circulation which is usually appears red and rawlooking and may also itch, ooze and be sore. Occur more often among overweight individuals. It is usually seen in axilla, abdominal and genitofolds, under the breast.
Intertrigo
Primary irritane
dermatitis
An exematous reaction of the skin caused by direct contact of toxic irritane substances.
There is no need of sensitization. The clinical diagnosis rests upon the finding of a red,
hot, tender swelling in and around the umbilicus or effected region which exudes pus.
References
1. Bozdemir N., Kara İ.H.
[Diagnosis and treatment in
Primary Care] 2010, Nobel
tıp kitabevi, Adana 2010;
p875-6. (In Turkish)
2. Tepe B. [Evaluation of
intertrigo agents with direct
preparation, wood light and
culture methods]. İnönü
University Medical School,
98 Dermotology Department.
2008; (Licence Research). (In
Turkish)
3. Tüzün Y., Savaşkan H,
Kotağyan A ,Aydemir EH,
Mat MC, Serdaroğlu S.
[Advances in Dermatology].
Istanbul University
Cerrahpaşa Medical School,
Dermatology Department and
Skin and Venerial Diseases
As, İstanbul, 1991, p25. (In
Turkish)
4. Marks R. Transl.: Serhat
İnalgöz. [Common Skin
Diseases], Nobel Tıp
Kitapevi, İstanbul 2004,17.
Edition;p121-2. (In Turkish)
5. http://emedicine.medscape.co
m/article/1049085-overview
Euras J Fam Med 2013; 2(2):95-99
(20.09.2012)
6. Intertrigo. [Internet] [cited:
2012 Sep 20]. Available
from: http://emedicine.
medscape.com/article/108769
1-overview
7. Johnson B.A, Nunley J.
“Treatment of Seborrheic
Dermatitis”. Am Fam
Physician 2000 May
1;61(9):2703-2710.
8. Habif TP. Clinical
Dermatology. 5th ed.
Philadelphia: Mosby
Elsevier; 2009.
Corresponding Author / İletişim için
Assoc. Prof. Dr. Dilek Toprak
Family Medicine Department
Şişli Etfal Training and Research Hospital,
Istanbul, Turkey
E-Mail: [email protected]
99
Euras J Fam Med
INSTRUCTIONS FOR AUTHORS
Eurasian Journal of Family Medicine (EJFM) is an
international journal which publishes clinical and
experimental trials, interesting case reports, invited
reviews, letters to the Editor, meeting, news and bulletin,
clinical news and abstracts of interesting researches
conducted in Family Medicine field. The language of the
journal is both Turkish and English. The journal is based
upon independent and unbiased double-blinded
peer-review principles. The Journal is the scientific
publication of the Eurasian Society of Family Medicine
(ESFAM), and is published three times per year.
The authors are responsible for the scientific content
of the material to be published.
Scientific Review and Acceptance
Manuscripts must only be submitted electronically
through the following website: www.ejfm.org.
Only the papers that have not previously been
published or under review in any scientific publication are
accepted for publication. Manuscripts that have been
presented orally or as a poster must be stated on the title
page with the date and the place of the congress. All
articles submitted for publication are peer-reviewed for
their suitability for the Journal. Papers do not comply with
the format of the Journal will be returned to the author
without further review. Therefore, to avoid time and work
loss, authors must carefully review the rules of the journal.
Manuscripts that comply with the main rules of the
journal are sent to at least two reviewers from Advisory
Board, and the reviewers are asked for opinion about the
suitability of the paper for publication. The reviewed
manuscripts are then re-reviewed by the Editorial Board
and the publisher and volume of the manuscripts are
arranged.
All submissions must be accompanied by a signed
statement of scientific contributions and responsibilities of
all authors and a statement declaring the absence of
conflict of interests.
Any institution, organization, pharmaceutical or
medical company providing any financial or material
support, in whole or in part, must be disclosed in a
footnote. Manuscript format must be in accordance with
the ICMJE-Uniform Requirements for Manuscripts
Submitted to Biomedical Journals: Writing and Editing for
Biomedical Publication available at www.icmje.org
The Advisory Board, Editorial Board and the
Publisher have the authority to edit the manuscripts,
request changes in the format of the manuscripts, and make
reductions within the authors' knowledge in typographic
control. Until the required changes and edits have been
made, the papers will not be preceded for publication.
Manuscript Preparation
The manuscript file should include title page, abstracts
and keywords, text, references, tables (each table on a
separate page), figure legends (if any) in the mentioned
order.
Title page: Title page should include the title of the
manuscript, the name(s) and institution(s) of the author(s)
and telephone, postal address and e-mail address of the
corresponding author.
Abstracts: Abstract should follow the title. Turkish
and English abstracts must be included. For the
manuscripts submitted from outside of Turkish speaking
countries, editorial team will provide the translation into
Turkish upon request. For research articles, abstracts
should be structured as follows; Aim, Methods, Results,
Conclusion, and should not exceed 200 words. Abstracts of
case reports should mainly include information about the
case and should consist of a short and single paragraph.
Keywords: At least two keywords should be written
both in Turkish and English. Keywords must be selected
from “Medical Subject Headings” (MESH) available
through: www.nlm.nih.gov/ mesh/MBrowser.html.
Main text file: The main text should be structured as
follows: Introduction, Methods, Results, Discussion,
Authors Contributions, Acknowledgements, Conflict of
Interest Disclosure and References. The sections do not
have to begin on separate pages. Case reports should also
be struc- tured as Introduction, Case(s) and Discussion
following the titles and abstracts. Author names and their
institutional information, figures and illustrations should
not be present in the manuscript file.
References: Reference listing must be in accordance
with ICMJE standards and numbered consecutively at the
end of the manuscript in the order in which they are
mentioned in the text. Journal abbreviations should be in
Index Medicus style. If there are more than six authors, it
should be abbreviated with the use of "et al.". Authors
should only cite the articles that they have directly used.
Our journal does not approve the citations made from
references of any other articles. If a reference is considered
not to be directly cited, the reference(s) must be verified by
the authors against the original documents by sending the
Euras J Fam Med
INSTRUCTIONS FOR AUTHORS
photocopy of the first page(s). Any citation of unpublished
work, of which the page as numbers could not be provided,
such unpublished conference, symposium, and meeting
presentations, is permissible. For further information
authors should consult NLM’s Citing Medicine for
information on its recommended formats for a variety of
reference types.
Examples for writing references (please give attention
to punctuation):
Format for journal articles; initials of author’s names
and surnames, titles of article, journal name, date, volume,
number, and inclusive pages, must be indicated. Example:
Marakoglu K, Toprak D, Taner S, Ozdemir S, Erdem
D, Bodur S. Smoking and Depression Symptoms Among
Medical Students in Turkey. Euras J Fam Med
2012;1(2):42-54.
Format for books; initials of author’s names and
surnames, chapter title, editor’s name, book title, edition,
city, publisher, date and pages. Example:
Eyler AE, Biggs WS. Medical Human Sexuality in
Family Medicine Practice. In: Rakel RE, ed. Textbook of
Family Medicine. 7th ed. Philadelphia: WB Saunders;
2007. p.1335-55.
Format for books of which the editor and author are
the same person; initials of author(s)’ editor(s)’ names and
surnames chapter title, book title, edition, city, publisher,
date and pages. Example:
Solcia E, Capella C, Kloppel G. Tumors of the
exocrine pancreas. Tumors of the Pancreas. 2nd ed.
Washington: Armed Forces Institute of Pathology; 1997.
p.145-210.
Format for online-only publications; DOI is the
preferred on-line reference.
Format for websites; author(s)/organization, internet
in square brackets, title, page update, citation date and web
adress. Example:
AMA: helping doctors help patients [Internet].
Chicago: American Medical Association; c1995-2007
[ c i t e d 2 0 0 7 F e b 2 2 ] . Av a i l a b l e f r o m :
http://www.ama-assn.org/.
Tables, Figures, Graphics and Photographs: Tables,
figures and graphics should not be embedded in the
manuscript. Each table must be on a separate sheet.
Figures, graphics and photographs must be submitted as a
separate file in jpeg format in high resolution. Table and
figure legends must be placed at the end of the main text.
Tables, figures and graphics must be cited in the text.
Ethics
An approval of research protocols by ethics committee
in accordance with international agreements (Helsinki
Declaration of 1975, revised 2002 - available at
h t t p : / / w w w. v m a . n e t / e / p o l i c y / b 3 . h t m
<http://www.vma.net/e/policy/b3.htm>, "Guide for the care
and use of laboratory animals"- www.nap.edu/ catalog/
5140.html/) is required for experimental, and clinical and
drug trial studies.
Euras J Fam Med
YAZARLARA BİLGİ
Avrasya Aile Hekimliği Dergisi (EJFM), Aile
Hekimliği alanında yapılan klinik çalışmaları, ilginç olgu
bildirimlerini, davet edilmiş derlemeleri, Editöre
mektupları, toplantı, haber ve duyuruları, klinik haberleri
ve ilginç araştırmaların özetlerini yayınlayan; yayın dili
Türkçe ve İngilizce olan, bağımsız ve önyargısız çift-kör
hakemlik (peer-review) ilkelerine dayanan uluslararası bir
dergidir. Dergi, Avrasya Aile Hekimliği Derneği’nin
(ESFAM) bilimsel içerikli yayın organı olup yılda 3 sayı
yayınlanır.
Yazıların bilimsel sorumluluğu yazarlara aittir.
Bilimsel Değerlendirme ve Yayına Kabul
Yazılar sadece http://www.ejfm.org adresinden online
olarak gönderilmelidir. Gönderilen yazıların dergide
yayınlanabilmesi için daha önce başka bir bilimsel yayın
organında yayınlanmış ya da değerlendirme sürecinde
olmaması gerekir. Daha önce sözlü ya da poster olarak
sunulmuş çalışmalar, yazının başlık sayfasında tarihi ve
yeri ile birlikte belirtilmelidir.
Dergiye gönderilen yazılar, ilk olarak dergi standartları
açısından incelenir. Derginin formatına uymayan yazılar,
daha ileri bir incelemeye gerek görülmeksizin yazarına
iade edilir. Bu nedenle, gereksiz yere zaman ve emek
kaybına yol açılmaması için, yazı sahipleri dergi
kurallarını dikkatli incelemek zorundadır.
Derginin temel kurallarına uygunluğuna karar verilen
yazılar Danışma Kurulundan en az iki üyeye gönderilir ve
bu üyelerden yayına uygun olup olmadığı konusunda
görüşleri alınır. Bu incelemeden geçen yazılar, Yayın
Kurulu tarafından tekrar değerlendirilir ve basılacağı yer
ve sayı kararlaştırılır.
Tüm yazarlar bilimsel katkılarını, sorumluluklarını ve
çıkar çatışması olmadığını bildiren toplu imza ile yayına
katılmalıdır.
Araştırmalara yapılan kısmi de olsa nakdi ya da ayni
yardımların hangi kurum, kuruluş, ilaç-gereç firmalarınca
yapıldığı dip not olarak bildirilmelidir.
Makalelerin formatı ICMJE-Uniform Requirements
for Manuscripts Submitted to Biomedical Journals: Writing
and Editing for Biomedical Publication (www.icmje.org)
kurallarına göre düzenlenmelidir.
Danışma Kurulu, Yayın Kurulu ve Yayıncı dizgi ve
kontrol aşamasında, yazılarda düzeltme yapmak, biçiminde
değişiklikler istemek ve yazarları bilgilendirerek kısaltma
yapmak yetkisine sahiptir. Yazarlardan istenen değişiklik
ve düzeltmeler yapılana kadar, söz konusu yazılar yayın
programına alınmayacaktır.
Makalenin Hazırlanması
Yazının gönderildiği metin dosyasının içinde sırasıyla,
başlık sayfası, Türkçe ve İngilizce özetler ve anahtar
sözcükler, makalenin metinleri, kaynaklar, her sayfaya bir
tablo olmak üzere tablolar ve son sayfada şekillerin (varsa)
alt yazıları şeklinde olmalıdır.
Başlık sayfası: Başlık sayfası yazının başlığını,
yazar(lar)ın isim ve çalıştıkları kurumları ve sorumlu
yazarın telefon, adres ve elektronik posta bilgilerini
içermelidir.
Özetler: İkinci sayfada Türkçe ve İngilizce özetler
yazı başlığı ile birlikte verilmelidir. Araştırma
makalelerinde özetler; Amaç, Yöntemler, Bulgular, Sonuç
bölümlerine ayrılmalı ve toplamı 200 sözcüğü
geçmemelidir. Olgu sunumlarının özetleri ağırlıklı olarak
mutlaka olgu hakkında bilgileri içermeli, kısa ve tek
paragraf olmalıdır.
Anahtar kelimeler: En az iki adet anahtar kelime
Türkçe ve İngilizce olarak “Medical Subject Headings
(MESH)”e uygun verilmelidir. İngilizce anahtar kelimeler
için www.nlm.nih.gov/ mesh/MBrowser.html ve Türkçe
anahtar kelimeler için www.bilimterimleri.com
adreslerinden yararlanılabilir.
Tam metin dosyası: Giriş, Yöntemler, Bulgular,
Tartışma, Çıkar Çatışması Beyanı, ve Kaynaklar şeklinde
oluşturulmalıdır. Metin dosyasında yazının hiçbir
bölümünün ayrı sayfalarda başlatılması zorunluluğu
yoktur. Olgu sunumları da, başlık ve özetlerden sonra
Giriş, Olgu(lar) ve Tartışma şeklinde düzenlenmelidir.
Metin dosyasının içinde, yazar isimleri ve kurumlara ait
bilgi, makalede kullanılan şekil ve resimler olmamalıdır.
Kaynaklar: Kaynak yazım stilleri ICMJE kurallarına
göre yapılmalı ve yazı içinde geçiş sırasına göre makale
sonunda listelenmelidir. Kullanılacak kısaltmalar Index
Medicus'a uygun olmalıdır. Yazar sayısı altıdan fazla ise
Türkçe makalelerde "ve ark." İngilizce makalelerde ise "et
al." şeklinde kısaltılmalıdır. Yazarlar yalnızca doğrudan
yararlandıkları kaynakları yazılarında gösterebilirler.
Dergimiz, başka çalışmalarda bildirilen kaynakların
aktarma şeklinde kullanılmasını kesinlikle
b e n i m s e m e m e k t e d i r. B i r k a y n a ğ ı n a s l ı n d a n
Euras J Fam Med
YAZARLARA BİLGİ
yararlanılmamış olduğu düşünüldüğünde, yazarından söz
konusu kaynak ya da kaynakların ilk sayfalarının
fotokopilerini göndermesi istenir. Yayınlanmamış ve sayfa
numaralarıyla verilemeyecek kaynak (yayınlanmamış
kongre, sempozyum, toplantı, vb. belgeleri) kullanılamaz.
Çeşitli kaynak tiplerinin kullanımı hakkında daha fazla
bilgi için yazarlar “NLM’s Citing Medicine” kaynağına
başvurabilirler.
Kaynakların yazımı için örnekler (Noktalama
işaretlerine lütfen dikkat ediniz):
Makale için; Yazar(lar)ın soyad(lar)ı ve isim(ler)inin
başharf(ler)i, makale ismi, dergi ismi, yıl, cilt, sayı, sayfa
no’su belirtilmelidir. Örnek:
Yabancı dilde yayınlanan makaleler için;
Marakoglu K, Toprak D, Taner S, Ozdemir S, Erdem
D, Bodur S. Smoking and Depression Symptoms Among
Medical Students in Turkey. Euras J Fam Med
2012;1(2):42-54.
Türkçe makaleler için;
Öztürk Ö, Seven H. [Comparison of Late Term
Treatment with “Steroid” and “Hyperbaric Oxygen Aided
Steroid” in Idiopathic Sudden Hearing Loss]. Euras J Fam
Med 2012;1(2): 63-8.
Kitap için; Yazar(lar)ın soyad(lar)ı ve isim(ler)inin
başharf(ler)i, bölüm başlığı, editörün(lerin) ismi, kitap
ismi, kaçıncı baskı olduğu, şehir, yayınevi, yıl ve sayfalar
belirtilmelidir. Örnek:
Yabancı dilde yayımlanan kitaplar için;
Eyler AE, Biggs WS. Medical Human Sexuality in
Family Medicine Practice. In: Rakel RE, ed. Textbook of
Family Medicine. 7th ed. Philadelphia: WB Saunders;
2007. p.1335-55.
Türkçe kitaplar için;
Tür A. [Emergency airway management and
endotracheal intubation]. Şahinoğlu AH, editör. Yoğun
Bakım Sorunları ve Tedavileri. 2. Baskı. Ankara: Türkiye
Klinikleri; 2003. p.9-16.
Yazar ve editörün aynı olduğu kitaplar için;
Yazar(lar)ın/editörün soyad(lar)ı ve isim(ler)inin
başharf(ler)i, bölüm başlığı, kitap ismi, kaçıncı baskı
olduğu, şehir, yayınevi, yıl ve sayfalar belirtilmelidir.
Örnek:
Yabancı dilde yayımlanan kitaplar için;
Solcia E, Capella C, Kloppel G. Tumors of the
exocrine pancreas. Tumors of the Pancreas. 2nd ed.
Washington: Armed Forces Institute of Pathology; 1997.
p.145-210.
Türkçe kitaplar için;
Eken A. [Cosmeceutical ingredients: drugs to
cosmetics products]. Kozmesötik Etken Maddeler. 1.
Baskı. Ankara: Türkiye Klinikleri; 2006. p.1-7.
Sadece online yayınlar için; DOI tercih edilen on-line
referanstır.
Websiteleri için; Yazar(lar)/Organizasyon, [Internet],
başlık, sayfa güncelleme tarihi, erişim tarihi ve web adresi
belirtilmelidir. Örnek:
AMA: helping doctors help patients [Internet].
Chicago: American Medical Association;2007.
http://www.ama-assn.org/ adresinden 27.02.2007 tarihinde
erişilmiştir.
Tablo, Şekil, Grafik ve Fotoğraflar: Tablo, şekil ve
grafikler yazının içine yerleştirilmiş halde
gönderilmemelidir. Tablolar her sayfaya bir tablo olmak
üzere yazının gönderildiği dosya içinde olmalı ancak
yazıya ait şekil, grafik ve fotoğrafların her biri ayrı bir imaj
dosyası olarak yüksek çözünürlüklü jpeg formatında
gönderilmelidir. Tablo başlıkları ve şekil altyazıları eksik
bırakılmamalıdır. Şekillere ait açıklamalar yazının
gönderildiği dosyanın en sonuna yazılmalıdır. Tablo, şekil
ve grafiklerin yazıda nerede geçtiği belirtilmelidir.
Etik
Deneysel, klinik ve ilaç araştırmaları için ilgili
uluslararası anlaşmalara uygun (Helsinki Declaration of
1975, revised 2002 - http://www.vma.net/e/policy/b3.htm,
"Guide for the care and use of laboratory animals www.nap.edu/catalog/5140.html) etik komisyon raporu
gerekmektedir.
Euras J Fam Med

Benzer belgeler