2007 Mayıs Sayı: 461

Transkript

2007 Mayıs Sayı: 461
SEVGÝ DÜNYASI
Sevgili Dostlar
Halkýmýzýn belli bir görüþü doðru bulan kesiminin, kanuni
yollarla, belli kurallara uyarak, olan bitene, devam edip
gidene karþý tepkisini ve isteklerini ortaya koyabilmesi, dile
getirebilmesi, sevinilecek bir durumdur. Birbirimizi tanýmanýn
ve anlamanýn etkin yollarýndan biridir bu. Ancak özgürlükler,
yine ayný kurallar çerçevesinde karþýdakinin de o özgürlükten
faydalanabilmesiyle anlam kazanabilir. Öyleyse karþý denilen
görüþün de benzer tepki verebileceðini, isteklerini belirtebileceðini teslim edebiliyorsak özgürlüðü tam benimseyebilmiþiz
demektir. Yoksa onlarý düþman gibi görüp göstermeye çalýþmak, kötülemek, tarafgirlik yapmak bize hayýr getirmez.
Birlikte varýlacak doðruyu, beraber yaþanabilecek orta yolu
bulmaktýr hedef olan; bir þeyi baþkasýna dayatmak ve gözdaðý
vermek deðil elbette. Olumsuz gibi görünen tüm gidiþata raðmen, eðer toplumsal saðduyuyu koruyorsak ve bunu devam
ettirebilirsek iþte o zaman ülkemizle, milletimizle gerçekten
övünebiliriz. Ýþte o zaman içi dolu ve somut bu övünç, var
olan güzellik ve üstünlüklerimizin daha çok meydana çýkmasýna sebep olurken, baþka olumsuz yanlarýmýzý fark edince,
cesurca onlarýn üzerine de gidip onlarý da deðiþtirme ve
geliþtirme þevki, azmi verecektir bize. Bizler o günlerin
gelmesini hasretle bekleyenlerdeniz.
En Derin Sevgilerimizle
SEVGÝ DÜNYASI
1
ÖZDEN ÝLE ERDEM KONUÞUYOR
Spatyumun
maddesi o
kadar seyyal ve
incedir ki,
duman onun
yanýnda milyon
kere kaba kalýr.
Öyle hassas bir
maddedir ki,
düþüncelerle
þekilden þekle
girer.
Dr. Refet Kayserilioðlu
ÖBÜR DÜNYA BAÞKA
GEZEGENLERDE MÝ?
SEVGÝ DÜNYASI
Erdem - Spatyum'un
(öbür dünya) gezegenlerde (seyyarelerde)
olduðuna dair bir yazý
gördüm. Hatýrýmda
kaldýðýna göre cehennem
bir yýldýzda imiþ; cenneti
de, birinci kat cennet
Merih'te (Mars), ikinci
kat cennet Müþteri’de
Jüpiter), üçüncü kat cennet Zuhal’de (Satürn) v.s.
diye sýralamýþ, bunlarýn
hakikatle alâkasý nedir?
Özden - Bunlar yanlýþ
kanaatlerdir. Dar bilgisi
olanlarýn kendi kendilerine yaptýklarý yakýþtýrmalardýr. Spatyom'un
dünyaya benzer bir þekli
olmadýðýný, bizim
anladýðýmýz manâda kaba
maddelerin orada bulunmadýðýný söylemiþtim.
Spatyom'un maddesi o
kadar seyyal ve incedir
ki duman onun yanýnda
milyon kere kaba kalýr.
Öyle hassas bir maddedir
ki düþüncelerle þekilden
þekle girer. Böyle bir
madde ise ne dünyamýzda, ne güneþ sisteminde,
ne de gözle veya teleskopla gördüðümüz yýldýzlarda vardýr. Çünkü
spatyom maddesi görünmez. Halbuki
gördüðümüz ve spek-
3
troskopik (renk skalasýndaki, yani prizmadan
geçince 7 renge ayrýlan
beyaz ýþýðýn spekturumundaki siyah çizgilerin
yerine bakmak) metodla
hangi elemanlardan oluþtuðunu belirleyebildiðimiz yýldýzlar ve
gezegenler birer kaba
maddedir. Evet yoðunluk
dereceleri dünyadan çok
hafif olanlar vardýr. Ama
spatyom maddesiyle asla
kýyas edilemez.
Erdem - Spatyom
gezegenlerde deðildir
diyorsunuz.
Peki þu 7 kat cennet
ve 7 kat cehennem ne
demektir. Siz öbür
dünyayý anlatýrken
bundan hiç bahsetmediniz. Halbuki
din kitaplarýnda da
bunun bahsi
edilmiþtir.
Özden - Bunlar temsili
benzetmelerdir. Size
spatyomda bir takým
mertebelerin bulunduðunu söyledim. Fakat
bunlar 7 tane deðil, sonsuzdur. Çünkü
tekâmülün sonu yoktur.
Kâinatta sonsuz tekâmül
kademeleri vardýr. Bu 7
kat cennet, 7 kat gök
inançlarý ta bundan 70
bin sene önce yaþayan
Mu Kavminden gelen bir
inançtýr. Bütün dinlerde
de etkisini göstermiþtir.
Göstermesi de lâzýmdý,
çünkü yeni bir tekâmül
merhalesine geçerken
bütün eski bilgiler yýkýlmaz. Yalnýz þunu kat'i
olarak ifade edebilirim
ki, öbür dünyada bir
takým merhaleler vardýr
ve bunlarý sayý ile sýnýrlandýrmak hiç doðru
deðildir. Eskiden böyle
sayý ile göstermeleri
spatyomun çeþitli
kademelerinin bulunduðunu o zamanki insana
düþündürmek içindir.
Erdem - Yani din kitaplarý yanlýþ mý
söylemiþtir?
Özden - Hayýr sözümü
yanlýþ anlamayýn. Bir
hakikati, idraki kýt olan
bir insana anlatmak için
bir takým benzetmeler
yapmaz mýyýz? Meselâ
bir çocuða radyonun
iþleyiþ tarzýný veya
doðum hadisesini nasýl
anlatýrsýnýz. Bir takým
benzetmelerle deðil mi?
Bu benzetmelerle siz ona
hakikati koklatmaya
SEVGÝ DÜNYASI
4
çalýþýrsýnýz. Baþka türlüsünü ve daha fazlasýný
onun kafasý zaten almaz.
Bundan dolayý din kitaplarýnda da zaruri olarak
o devrin insanýnýn
anlayabileceði bir takým
benzetmeler yapýlmýþtýr.
Unutmayýnýz ki o günkü
bilgi ile bugünkü bilgi
arasýnda koskoca sýra
daðlar vardýr.
Erdem - Peki ruhlar
dünyaya tekrar tekrar gelip gittiklerine göre, spatyoma geçince bütün eski
hayatlarýný hatýrlarlar mý?
Özden - Kâinatta
hiçbir þey maksatsýz
olmaz. Baþka türlü söylemek gerekirse, kâinatta
olan her hadisede varlýklarýn tekâmülleri gayesi
mevcuttur. Buna göre
geçmiþ hayatlarýný hatýrlamasýnda tekâmülü
yönünden fayda bulunanlar bu hayatlarýný hatýrlayacaklar, zarar bulunanlar hatýrlayamayacaklardýr. Veya bir varlýk
eski enkarnasyonlarýndan
(dünya hayatý, bedenli
hayat) beþ tanesini hatýrlayacak, diðeri iki tanesini hatýrlayacak, bir diðeri
de hiçbirini hatýrlamayacaktýr.
Erdem - Bu hatýrlama
þahsýn kendi ruhunun
kudretine baðlý bir olay
deðil mi? O halde nasýl
oluyor da böyle seçilmiþ
hatýrlamalar olabiliyor?
Özden - Evet böyle
seçilmiþ hatýrlamalarýn
olduðuna dair çeþitli bilgiler vardýr. Bunun mantýki bir takým zaruretleri
vardýr. Olabilir ki geçmiþ
hayatlarýndan birinde
geçirdiði bir büyük
hadisenin hatýrlanmasý
onu bütün sükûnetini ve
dengesini altüst edebilir
ve tekâmülünü yavaþlatabilir. Daha bunun gibi
birçok sebepler vardýr.
Böyle seçilmiþ hatýrlama nasýl olmaktadýr
sorusuna gelince: Burada
o þahsýn tekâmülü ile
yakýndan alâkalý olan
hâmi varlýklarýn (koruyucu rehber varlýklar) tesiri
ilk planda gelmektedir.
Nasýl bir hipnotist uyuttuðu süjesine ekminezi
metodu ile hayatýnýn
belirli safhalarýný yaþatabiliyorsa, hâmi varlýklar
da o þahsýn ruhuna tesirler göstererek muayyen
enkarnasyonlarýný yaþatabilirler. Bunu da hiç
SEVGÝ DÜNYASI
þüphesiz onun kazasýz,
belâsýz tekâmülü için
yaparlar.
Erdem - Bu koruyucu
rehber varlýklar çok
müthiþ þeyler öyleyse,
bir ruhun kaderine tesir
edebiliyorlar demektir.
Özden - Hayýr, kaderini ona empoze ediyorlar,
zorla kabul ettiriyorlar
deðil. Kendi keyiflerine
göre takdirler de yapýyor
deðiller. Ortada ilâhi
kanunlar, tekâmül kanunlarý var. Ýlliyet (kozalite)
prensibi var. Yani her
varlýk hareketlerinin neticelerini göre göre onlardan iyi ve üstün olanlarýný seçmeyi
öðrenecektir. Birisinin
canýný yakmýþ bir þahsýn,
can yakmanýn iyi mi,
kötü mü olduðunu anlamasý lâzým. Bunu anlamak için de bizzat böyle
bir harekete maruz
kalmasý lâzýmdýr. Bu
illiyet kanununun, yani
sebep netice zincirinin
iþleyiþ tarzýdýr. Hiçbir
varlýk bu kanunun dýþýna
çýkamaz. Biz her
davranýþýmýzla, hattâ her
düþüncemizle bir hadiseler zincirini harekete
geçirmiþ olmaktayýz.
Burada hâmi varlýklarýn
5
yaptýklarý, bizim baþlattýðýmýz hareketleri koordine ederek, yani düzene
koyarak bizim
tekâmülümüz için en
elveriþli durumlarý oluþturmaktýr. Ama olabilir ki
bu elveriþli durum
ýstýraplarla ve iþkencelerle doludur, yahut da neþe
ve mutlulukla dolup taþmaktadýr. Gaye bizim
genel ruhi tekâmülümüz
olduðuna göre, bu yönde
sýkýntý da olacak, sevinç
de olacaktýr.
Erdem - Bu izahýnýzla
içimdeki çok önemli bir
düðümü çözdünüz.
Bunun üzerinde daha
düþüneceðim. Acaba ruhlar orada akraba ve
tanýdýklarý ile buluþur
mu?
Özden - Akraba ve
tanýdýk demek, birbirine
yakýnlýk ve sempati duyan iki varlýk demektir.
Birbiriyle uyuþan, sempatizan tesirler kâinatýn
öbür ucunda bile olsalar
birbirini çekerler. Ruhi
tesirlerin kâinatý kateden
korkunç süratleri vardýr.
Bizim zaman ölçülerimize sýðmayan çok kýsa
anlarda varlýklar birbirleriyle buluþurlar,
anlaþýrlar, seviþirler, birbirlerine destek ve
yardýmcý olurlar.
Yalnýz akraba olup da
birbirinden nefret edenlerin buluþmalarý zor
olduðu gibi, aralarýnda
büyük tekâmül
mesafeleri açýlmýþ olanlarýn bir arada durmalarý
da zor olacaktýr. Sonra o
derece kendi alemine
dalmýþ olan varlýklar
vardýr ki etraflarýna
hiçbir tesir davetiyesi
göndermemekte, gelen
davet veya varlýklarý da
yanýna yaklaþtýrmamaktadýr. Onlarýn yalnýzlýða
ihtiyacý vardýr.
SEVGÝ DÜNYASI
NE MUTLU
BARIÞ
YAPICILARINA
Psikolog Ahmet Kayserilioðlu
SEVGÝ DÜNYASI
HER YER KARANLIK MI?
Barýþ sözcüðünü duyunca dudaðýnýzý
büküp, yüzünüzü buruþturduðunuzu
görür gibi oluyorum. Haklýsýnýz. Her
þey bir yana, yanýbaþýmýzdaki dört
yýlda, çoluk çocuk, kadýn erkek demeden 600 - 700 bin kiþinin can verdiði
Iraklýlar’ýn ve biraz ötemizdeki Ýsrail Filistin çatýþmalarýnýn ateþi sürüp
giderken barýþýn, barýþ yapýcýlýðýnýn
sözü mü olur? Baþýmýzý kuma gömmeyelim. Bu gidiþle bugünlerimizi bile
arayacaðýmýz daha ne felâketlere,
savaþlara gebe dünyamýz. Ýnsanoðlu
varoluþ maksadýný bulmadan, ona ilk
insandan itibaren Yaratan Katýndan
gönderilmiþ doðru yaþam prensiplerini,
deðiþmeyen ahlâk kurallarýný benimseyip uygulamadan da ne yazýk ki
sürüp duracak bu kavga, bu katliam!..
Bizim Celselerimiz'de huzur yanýbaþýmýzda dururken elimizin tersiyle onu
itip kavgaya, vurup kýrmaya yöneliþimiz ne acý dile getirilir:
"Bu yol vuruculuk daha ne
zamana dek sürecek?
Bu kuþku, bu korku,
bu kin, bu nefret,
bu düþmanlýk, bu gaflet!..
Bu mu kalsýn elinizde?..
Huzur, apaçýk bir nur gibi
dururken yanýnýzda!.."
Bütün bu olanlara, olacaklara raðmen ümidimizi taze tutan, er geç hepimizin huzura kavuþacaðýna bizleri
inandýran Tanrý sözlerini, üç Semavî
dinin Kutsal Metinlerinde, Tevrat'ta,
7
Ýncil'de, Kur'an'da okuyup durmaktayýz. Dünyanýn her tarafýndaki Rehber Varlýklarýn ilettiði bilgilerde de,
insanoðlunun türlü yollardan geçerek,
bu mutlu geleceðe adým atacaðý, Vesvese Veren Ýblis ve ordusunun geri dönmemek üzere yeryüzünden mutlaka
kovulacaðý, tüm gönüllerde Yaratan'ýn
kurallarýnýn hüküm süreceði bizlere
sürekli tekrarlanýp, hatýrlatýlmaktadýr.
Ne var ki biz insanlar, gelecek zaman
vaatlerinden ziyade, daha somut, daha
elle tutup, gözle gördüðümüz güncel
gerçeklere bel baðlama alýþkanlýðýndan
kurtulmuþ deðiliz. Temel fýkrasý bunu
ne güzel vurgular: Uçuruma yuvarlanmaktan son hamleyle tutunduðu bir
aðaç köküne sarýlarak, asýlý kalýp kurtulan Temel can havliyle baðýrýr: "Can
kurtaran yok mu?" Gökyüzünden
Tanrý'nýn gür sesi Temel'in imdadýna
yetiþir: "Kulum Temel, korkma dayan,
seni kurtaracaðým!.." Temel sevince mi
garkolur? Ne münasebet!.. Baðýrmaya
devam eder: "Baþka kimse yok mu?..
Baþka kimse yok mu?.."
Dünya'nýn her tarafýndaki "gönül
erleri"nin, "Iþýk Savaþçýlarýnýn" Rehber Varlýk bilgileriyle kendilerine çeki
düzen verip olgunlaþtýklarýný; internet
baþta, tüm medya imkânlarýyla artan
bir tempoda bilgilerini paylaþýp
sayýlarýný artýrdýklarýný görmemiz
elbette umudumuzu, sevincimizi taze
tutuyor. Ama bundan da önemlisi dünyamýzý, bizlerden çok farklý yepyeni bir
neslin, artan bir tempoyla adým adým
doldurmakta olduðunu bizzat görmenin mutluluðu. Ýþte bu yavaþ yavaþ
herkesin farkedeceði somut bir gerçek.
Psikolog olarak Suadiye'deki "Bebeðim Kreþ"de ve Taksim'deki bir Güzel
8
Sanatlar Lisesi'nde danýþmanlýk yaptýðýmdan bu yeni nesille her gün içiçe
yaþýyorum. Bir de onlarý gereði gibi
eðitebilsek -ki bu içimdeki dinmeyen
bir sýzý- kýsa zamanda bu nesil ne olmazlarý baþaracak, ömrü olan görecek.
Þimdi sizlere "Bebeðim Kreþ"in
internet sitesi için birkaç yýl önce hazýrladýðým, "Yeni Çað Çocuklarý" "Milenyum Çocuklarý" ya da "ÝNDÝGO"lar
denilen bu çocuklarla ilgili deneyimlere
dayanan bir yazýmý sunuyorum: Daha
geniþ bilgilenmek isteyen anne, babalar
Akaþa Yayýnlarýnýn "Ýndigo Çocuklar"
çeviri kitabýný ve ayrýca "Bebeðim
Kreþ"in sahibi Ayla Özaygen'in kendi
deneyimlerine dayanarak hazýrladýðý
Kozmik Yayýnlar’ýnca basýlan "Ýndigo
Çocuklar" kitabýný okuyabilirler.
ÝNDÝGO ÇOCUKLAR
(MÝLENYUM ÇOCUKLARI)
Bir Ýlkokul Öðretmeni: "Her zaman
sýnýfýmda özgün davranýþlarý, kiþiliði ve
zekâsýyla diðerlerinden hemen ayýrt
edilen bir iki öðrencim bulunurdu. Ne
var ki son yýllarda bunlarýn sayýsýnda
patlama tarzýnda artýþ oldu. Onlarla
baþedebilmek için yeni eðitim yöntemleri geliþtirmede bayaðý zorlanýyorum."
Bir Kreþ Yöneticisi: "Yýllardýr baþarýyla uyguladýðýmýz eski yöntemler iþe
yaramaz oldu. Bu kadar çok sayýdaki
"büyümüþ de küçülmüþ" çocuklarý
doðru dürüst eðitebilmemiz için
kuþkusuz yeni bir þeyler yapmalýyýz,
ama ne?"
Bir Anne: "Aðabeylerini, ablalarýný
bazen el yordamýyla, bazen bilenlere
danýþarak iyi kötü yetiþtirip bir yerlere
getirdim. Ama bu sonuncusu. Bu
SEVGÝ DÜNYASI
yumurcak hiçbirine benzemiyor. Üstelik de deneyimli sayýlýrým artýk. Ama
yine de yetiþemiyorum bu ateþ parçasýnýn hýzýna. Kýzsam da boþuna,
okþasam da... Benden pes!.."
Belki böyle konuþanlardan birisiniz,
belki de bunlarýn tanýðýsýnýz. Bilin ki
yalnýz ve azýnlýkta deðilsiniz. Hem
sadece ülkemizde deðil, Dünya çapýnda
yaþanan bir fenomen bu! Özellikle son
15 yýldýr sanki bir "Baþka Tür Çocuk"
akýný var dünyamýzda. Her þeyden önce
"Birey olduðunun", "ayrýcalýklý olduðunun", "haklarýnýn", farkýnda olan
kiþilikli çocuklar bunlar. Kendimizin
yapamayýp da ondan yapmasýný isteyip
azarladýðýmýzda hesap pusulasýný
hemen önümüze serip, "ama sen de
geçen gün babama yalan söylemiþtin"
diyecek kadar bilinçli yumurcaklar
bunlar. Belki de "hiperaktif" mi,
"dislektik" mi diye epeyce doktor,
psikolog peþinde koþtunuz. Hiçbiri
deðil tabii. Baþkalarýna benzemeyene,
sürüden ayrýlana hemen "anormal"
etiketi yapýþtýrma alýþkanlýðýnda olduðumuzdan doðallýkla bunlarý yaptýnýz.
Ama artýk bu yýllarda sayý doðrusunun
eksi yönüne deðil de, artý yönüne bakmak zorundayýz. Bunlar anormal deðil,
Sürnormal (normal üstü) çocuklar!
Evet, 1970'lerden beri yavaþ yavaþ ve
kendini belli etmeden "Bu baþka
çocuk" sayýsýnda bir artýþ gözleniyordu. Ama son 15 yýldaki patlama, bütün
istatistikleri altüst etti. Hani Temel
atom bombasý ile ilgili konferansý dinleyip þöyle özetleyivermiþti ya: "Ufalanýyý, ufalanýyý ve fena patlayý!" Ýþte
þimdiki ufaklýklar da eðer iyi anlaþýlmaz, onlara doðru dürüst davranýlmazsa "fena patlayý". Ama bir de adam
hesabýna konulup, uygun þekilde eði-
SEVGÝ DÜNYASI
tilirlerse, patlamak ne kelime, bunalýmlý dünyamýzýn tüm sorunlarýný çözecek
en büyük enerjinin kaynaðý onlar olacaklar.
Bu bir gerçek: Kiþilikli çocuklar
çoðaldý, çoðalýyor, çoðalacak. Onlar
insan olduklarýnýn, boþuna bir yaþam
sürmeyeceklerinin, önemli þeyler
yapacaklarýnýn içten içe farkýndalar.
Bizlerden de insan muamelesi bekliyorlar. Sadece emir ve yasaklarla baþ
edilmez onlarla. Her ne istiyorsak,
akýllýca gerekçelerimizi, nedenlerimizi
anlatýp ikna edersek ancak yaptýrabiliriz onlara. Öyle pýþpýþlarla, elma þekeriyle kesin sonuç alamayýz. Biraz avuturuz, o kadar. Becerileri kapsamýna
giren iþlerde karar sahibi olmayý istiyorlar. Emir eri gibi davranýlmasýný
deðil, seçenekler sunulmasýný, kendilerine seçim hakký tanýnmasýný istiyorlar.
Bilinçaltlarýna ilerde büyük iþlerin
kurucusu ve yöneticisi olacaklarý
kazýnmýþ olduðundan, zaman kaybetmeden, þimdiden yetiþmek, olgunlaþmak istiyorlar herhalde. Onlara
9
yanlýþ davranýldýðý zaman ise seyreyle
gümbürtüyü: Asi, inatçý, söz dinlemez,
hýrçýn...
Artýk ne derseniz, bütün sýfatlarý hak
eden bir canavarla karþý karþýyasýnýz.
Ya da tam tersine, bütün bütüne içine
kapanmýþ bir canlý cenazeyle. Sonra da
gelsin doktorlar, psikologlar "ne var bu
çocukta?" diye araþtýrýp dursunlar
boþuna.
Ýþimiz zor. Geleneksel eðitim yöntemleri yetmiyor artýk. Yöntemleri geliþtireceðiz ve daha
önemlisi kendimizi de geliþtireceðiz, onlarý doðru düzgün büyütebilmek
için.
Çünkü sözlerden
ziyade davranýþlarýmýz etkili onlar
üzerinde. Bizlerden tutarlý, kararlý, olgun, kiþilikli
davranýþlar bekliyorlar. Her þeyden önce, onlarýn
doðum anýndaki
karakterlerinin,
dünyaya adým atarken neler getirmiþ
olduklarýnýn farkýnda olmamýzý, idrakimizi geliþtirmemizi bekliyorlar bizden. Bunlarý yapmazsak, güvenleri
sarsýlacak ve içten içe bizleri sýð, derinliksiz, basit görme eðilimine üzülerek
girecekler. Erich Fromm çocukluk
döneminin önemi üzerinde konuþurken, özellikle çocuklarýn doðum
anýndaki karakterlerini tanýmak için
çok gayret sarf etmemiz gerektiði
üzerinde çok durur. Buna hiç önem
verilmediðinden yakýnýr. Psikolog ve
psikanalistlerin öncelikle çocuðun
10
hangi karakter ve birikimlerle
yeryüzüne gelmiþ olduðunu saptamak
için çok çalýþma yapmalarý gerektiðini
vurgular. Çok haklý. Eðitim ve terbiye
bu temel üzerine oturacaktýr çünkü.
Temeli tanýmadan, üst yapýyý planlamak akýllý bir mühendisin iþi olur mu
hiç?
MADALYONUN
DÝÐER YÜZÜ
Milenyum çocuklarýnýn üstün özelliklerini fark edip onlarý tutarlý davranýþlarla terbiye ederken, kantarýn topuzunu kaçýrma tehlikesini de göz ardý
etmemeliyiz. "Küçük kalplerin sevinci,
büyük kötülüklerin bekçisi" olduðundan onlarý mutlu etmek için elden
geleni yapacaðýz. Ama gelecekte ne olacak olurlarsa olsunlar onlar þu anda
nihayet "küçük kalpler", henüz
tecrübesi, görgüsü kýt, iþlenmemiþ
mücevherler. Þu anda bizim yönetimimize muhtaçlar. Onlara seçenekler
sunar, güçleri oranýnda özgürlükler
verebiliriz ama asla tamamen serbest,
baþýboþ býrakamayýz. Son söz daima
bizim olacak.
Yetiþkinlerin gençlere özenip garip
kiþiliklere bürünmeleri þeklinde sergilediðimiz yanlýþlarý, þimdi de "Milenyum Çocuklarýna" özenip "çocuklaþma" þeklinde yaþamamalýyýz. Eðer biz
onlarý yönetmek yerine dizginleri onlara býrakýrsak, hiç kuþkunuz olmasýn,
onlar hemen dizginleri ele almada bir
an tereddüt etmeyecekler. Zaten doðalarý buna çok müsait. Çocuklarýn
yönettiði bir aile ancak karikatür bir
aile olabilir. Ve bundan en zararlý çýkacak olan da yine bizim çocuklarýmýz
olacaktýr.
SEVGÝ DÜNYASI
KENDÝMÝZÝ GELÝÞTÝRMEK
ZORUNDAYIZ
"Kýrk yýllýk Yani, olur mu Kani!",
"Yedisinde neyse, yetmiþinde de O"
gibi benzeri sözleri çok duyduk ve
inandýk. Kendimizde ve çevremizde
gördüklerimiz de bunu doðrulayýp
duruyor. Deðiþeni, kendini yenileyeni
az görüyoruz etrafýmýzda. Model alýnacak kiþiler pek yok. Ama acaba
tamamen kökü kurudu mu? Alýcý gözle
bakarsak, hayata yenilmeyen, kendini
yenileyip, gerçekleþtirme yolunda olan
insanlarý da görmekte gecikmeyiz
etrafýmýzda. Kendisi de Nazi kamplarýnýn binbir çilesini yaþadýðý halde
sað salim bu cehennemden kurtulma
baþarýsý gösteren ünlü Psikiyatri
Profesörü Viktor Frankl, o cehennem
hayatýnda bile insanca davranýþlar
sergileyen insanlarý nasýl da hayranlýkla anlatýr: "Ölüm kamplarýnda yaþamýþ olan bizler, kendileri de ayný durumda olduklarý halde diðerlerini teselli
eden, ellerindeki son ekmek dilimini
bir baþkasýna verenleri de anýmsýyoruz.
Belki böylelerinin sayýsý azdý ama
onlar, ellerinden her þeyleri alýnsa da,
insan özgürlüðünün en sonuncusu olan,
herhangi bir durum karþýsýnda kendi
tutumunu belirleme, kendi yolunu
seçme kararýnýn o insanýn elinden alýnamayacaðýnýn yaþayan kanýtlarýydý."
Sadece çocuklukta deðil, insan her
yaþta eðitilebilir. Ünlü Psikanalist Eric
Erikson'un öðrencisi olma ayrýcalýðýný
yaþamýþ olan eski ABD Baþkan
Yardýmcýsý Al Gore, "Küresel Denge"
kitabýnda hocasýnýn yöntemlerinin çok
baþarýlý olduðunu, kendi deneyimlerinden örnekler vererek heyecanla
anlatýr.
SEVGÝ DÜNYASI
Milenyum çocuklarýnýn anne-babalarý olarak,
yarýþtan kopmadan,
geliþme yolunda duraksamadan ilerlemek zorundayýz. Örnek insanlar,
örnek davranýþlar ve uygun yöntemleri
çevremizde bulamýyorsak, tarihin
derinliklerinden nice üstün davranýþlarý ve yöntemleri devþirebileceðimizi de gözardý etmemeliyiz.
Yunus'lardan, Mevlana'lardan günümüz için de geçerli olacak örnekler
bulabiliriz. Eh bunlar da kâr etmiyorsa, çaresiz kendi milenyum çocuðumuzun büyümesini bekleyeceðiz demektir. Onlar, bizleri eðitmesini becerecekler.
ÝNDÝGOLARLA ÝLGÝLÝ
BÝR ÝKÝ EK
Ýnternetteki yazým bu kadar. Sýrf
anne babalar için hazýrlandýðýndan
fazla detaya girilmediðini, bazý sorular
üzerinde durulmadýðýný sanýrým farkettiniz. Ýlk soru þu olabilir: Nereden
geliyor bu Ýndigo sözcüðü ve ilk ön
nasýl farkediliyor?
Ýlk farkediliþ 1970'li yýllarýn baþlarýnda olmuþ. Ýnsan bedeninin etrafýndaki,
ayýn hâlesi gibi vücudu çevreleyen
enerji bedenimizi, aura'mýzý gören
sezgisi kuvvetli kiþiler mevcut. Bu enerji bedenimiz o kadar gerçek ki Kirlian
fotoðrafçýlýðý tekniðiyle Ruslar fotoðrafýný bile çektiler. Bundaki deðiþiklikleri gözlemleyerek hastalýk teþhislerinde bile bulunulabiliyor. Ýþte
aura'yý görme yeteneðine sahip ABD'li
bir haným öðretmen 1970'li yýllarýn
baþlarýnda yeni doðan çocuklarda
önceki kiþilerde bulunmayan bir yeni
renkle karþýlaþýyor. Çivit mavisi tonunda bir renk bu. Öðretmenlik güdüsüyle
11
bu çocuklarý takibe alýyor: Acaba yeni
karakterler mi geliyor dünyamýza? Bu
çocuklarýn sayýsý adým adým arttýðýndan yazýmda belirttiðim ortak özelliklerini tespit ediyor. Yayýnladýðý kitabýnda da sonuçlarý açýklýyor. Sonra kervana baþkalarýnýn da katýlmasýyla bu
çocuklar iyice mercek altýna alýnýyorlar. Nasýl eðitilmeleri gerektiði üzerine
teoriler üretiliyor. Türkiyemiz’de ise
çocuk terbiyesiyle ilgilenenler bir
garipliði farkediyorlar ama, orada
durup beklemekten baþka bir þey
gelmiyor ellerinden. Aslýnda bu çocuklara:
Ýngilizce çivit mavisi
anlamýna gelen Ýndigo
adýný veren ve daha da
önemlisi bunlarýn özel bir
görevle, dünyada hayýrlý
büyük deðiþiklikler yapmak
üzere özellikle bu dönemde,
Ýlâhî düzenin planýyla
üstün yeteneklerle, zaman
zaman "karma"
yüklerinden bile
arýndýrýlarak
gönderildiðini ilk ortaya
koyan KRYON (Krayan)
isimli Rehber Varlýk oluyor.
Bizler onun tebliðlerinden ve medyumu ile karýsýnýn yazdýðý kitaptan
öðrendik Ýndigo çocuklarýný. Ve sonra
kendi deneyimlerimizle birleþtirip bir
sonuca vardýk.
KRYON Varlýk, dünya insanýnýn
ulaþtýðý olgunluk düzeyinin dünyanýn
manevî yöneticileri tarafýndan, her 25
yýlda bir ölçüldüðünü, 1987 yýlý
SEVGÝ DÜNYASI
12
ölçümünde insanlarýn olaðanüstü bir
sýçrama yaparak üstün bir düzeye týrmandýklarýnýn anlaþýldýðýný; 25 yýl sonraki, yani 2012 yýlý ölçümünün çok
önemli olduðunu tebliðlerinde anlatýr.
Bu baþarýdan dolayý dünyanýn hýzlý
yükselme statüsüne geçtiðini, indigo
çocuklarýn bu dönemde önemli roller
üstleneceðini sýk sýk tekrarlar.
Þimdi sizlere Kryon'ýn Ýndigo çocuklarla ilgili bir pasajýný aktardýktan
sonra, "Bak þu yumurcaða" diye sizleri
takdirle gülümsetecek, "Bebeðim
Kreþ"teki bir indigo çocukla yaþadýðým
iki serüveni anlatarak, bu konuyu
ileride daha geniþ deðinme ümidiyle,
yazýmý noktalýyorum:
"Gezegen üzerinde yeni yaratýlmýþ
olan, 1987'de baþladýðýnýz ve 2012'de
bitireceðiniz bir enerji vardýr. Bu içinde
çalýþtýðýnýz 25 yýllýk enerji penceresidir.
Siz daha eski bir enerjide doðmuþtunuz. Ýþte bu yüzden sizin özsaygýnýz
yarýya inmiþ bir bayrak gibidir. Ama þu
anda doðan insanlar için, bu hiç de
böyle deðildir. Ben yeni çocuklardan
söz ediyorum. Biz onlara Ýndigolar diyoruz. Bazýlarý onlara kristaller diyor.
Bazýlarý onlara yeni dünyanýn çocuklarý, yeni bin yýlýn çocuklarý, yeni
çocuklar diyorlar. Onlara istediðiniz
ismi verebilirsiniz.
"Herkes onlarý fark ediyor, öyle deðil
mi? Bu çocuklar farklýdýr. Onlar bu
dünyaya kendi deðerlerini bilerek
gelirler. Onlarýn özsaygýsý, bayraklarý
yüksekte gururla dalgalanýr. Siz yüksek
dengeli, özsaygýsýna sahip bu çocuklarý
alýp, düþük bir özsaygýsýyla doðmuþ
yetiþkinlerin arasýna koyduðunuzda ne
olur? Bu çocuklar inatçý, dikbaþlý,
bildiðini okur gibi görünürler. Belki de
bu onlarýn kim olduklarýný bilme-
lerinden kaynaklanmaktadýr...
"Sonuç olarak bu çocuklar aslýnda
zor olmayý amaçlamamaktalar. Ama
dengeli özsaygýsý niteliklerine asla
sahip olmamýþ sizlere onlar genelde
otoriter, hattâ zorba tavýrlý görünürler." (Kryon)
ERÝS'LE ÝKÝ ANI
Eris'in kreþte son yýlý. Okuma yazmayý halletmiþ durumda. Sayýlarla da
arasý iyi. Bir fiþ çalýþmasý esnasýnda
yazdýðý kelimeleri öðretmenine gösteriyor:
- Nasýl iyi olmuþ mu?
- Evet. Þimdi 10 sýra daha yaz.
- Öðretmenim, bu yazý güzel olmamýþ
mý?
- Evet, çok güzel olmuþ.
- Peki doðru yazmamýþ mýyým?
- Hayýr çok doðru yazmýþsýn.
- Madem doðru ve güzel yazdým,
neden doðru ve güzel yazdýðým bir þeyi
10 kere daha yazmamý istiyorsunuz?
Ben bunu yazamam artýk!!!!
Ben yanlarýnda deðildim. Hemen
dýþarýda olayý anlatarak beni yardýma
çaðýrdýlar. Eris haklýydý ama öðretmenin otoritesini ve homojeniteyi
saðlamak da gerekliydi. Fikir düzeyinde sonuç alamayacaðýmý anladýðýmdan olayý duygusal boyuta çektim:
- Eris benim hatýrým için 10 defa
yazar mýsýn?
Ancak böyle ikna edebilmiþtim.
Bu da ikinci aným:
Ayla'dan benim okul çocuklarýna
matematik derslerinde yardýmcý
olduðumu öðrenince, hiç zaman kaybetmeden Ilgaz ile Eris yakama
yapýþtýlar.
SEVGÝ DÜNYASI
- Ahmet abi, bize matematik öðret.
(Kreþte abi ve abladan öteye gitmek
yok. Amca, teyze, dedeyi evlerinde kullanýyorlar.)
- Önümüzdeki yýl okula gideceksiniz,
orada öðrenirsiniz diye baþýmdan savmaya çalýþtým ama ne mümkün. Çar
nacar razý oldum. Kalem kâðýt kullanmaya gerek olmayacak sayýlarla toplama öðretmeye baþladým.
- 35 üç daha kaç eder? 35 cepte, 3
burada (3 parmaðýmý göstererek ve
parmaklarýmý tek tek kapatarak 36, 37,
38).
Çok hoþlarýna gitti. Tüm benzer sorularýmý doðru cevapladýlar. Keyiflenmiþlerdi ama olan yine bana olmuþtu.
Bu defa çýkartma öðret diye tutturdular.
- Çýkartma zor.
- Olsun, öðreniriz.
Yine ayný yöntemle; 35 cepte, 3 burada; 34, 33, 32. Biraz neþeleri kaçtý.
Geriye saymak zordu.
- Zor geldi, deðil mi?
- Evet.
13
Ben de ayaða kalkýp, toplama yaparken böyle öne doðru yürüyordum;
kolaydý. Þimdi ise geri geri yürüyorum;
zorluk bundan dedim.
Eris bir saniye düþündükten sonra:
- Çýkartma yaparken niye geri yürüyorsun Ahmet abi diye itiraz etti.
- Baþka ne yapabilirdim ki? Der
demez yanýma geldi. Beni geriye doðru
döndürerek, "Þimdi yürüsen daha kolay olmaz mý?" demesin mi? Þaþýrmanýn ötesinde çok büyük bir sevinç ve
coþku yaþamýþtým. Problemlerin altýnda ezilmeyip, hemen deðiþik çözüm
üretivermesinin coþkusuydu bu.
Gerçekten de bazý çýkartma iþlemini
böyle yapardýk. Örneðin 9'dan 6'yý
çýkartmak için 6'dan 9'a varmaya 7,8,9
der ve 3 cevabýný verirdik. Doðaldýr ki
Eris'i 2. sýnýftan baþlattýlar.
Gelecek Sayýda:
Kutsal metinlerin ýþýðýnda: Yaþayacaðýmýz önemli günler. Ve bu günlerde "Barýþ Yapýcýlarýna" düþecek
görevler.
14
Kafalarý
Sömürgeleþtirme
Giriþimi
Psikolog Güngör Özyiðit
SEVGÝ DÜNYASI
SEVGÝ DÜNYASI
15
Yabancý dil, kendi kavramlarý içinde kültürünü de
beraberinde getirir. Öylece kendi diline ve kültürüne
yabancýlaþan toplum, güdülmeye ve sömürülmeye
eðilimli hale gelir.
Bir toplumun geleceðini belirleyen en
önemli etken eðitimdir. Bir ulusu denetim altýna alýp, sömürmek isteyen egemen güçler, eðitim kurumlarýný araç
olarak kullana gelmiþlerdir. O nedenle
azýnlýk ve yabancý okullarý bu baðlamda
ele alýp deðerlendirmek gerekir.
Osmanlý'dan günümüze bu süreç iþleyip
durmaktadýr.
Azýnlýk ve yabancý okullar, bulunduklarý ülkede dil öðretme ve modernleþtirme bahanesi altýnda kendi kültürlerini kabul ettirme gayesi gütmüþlerdir.
Yabancý dil, kendi kavramlarý içinde
kültürünü de beraberinde getirir. Öylece
kendi diline ve kültürüne yabancýlaþan
toplum, güdülmeye ve sömürülmeye
eðilimli hale gelir.
Günümüz Türkiye'sinde, lise ve üniversitelerde yabancý dille eðitime aðýrlýk
verilmesi, egemen güçlerin etkisini alabildiðine yaygýnlaþtýrmýþtýr.
Söz konusu okullarýn ülkemizdeki etkisi üç yönlü olmuþtur: 1- Hýristiyan
inancýný yaymak 2- Ülkenin ekonomisini
denetim altýnda tutmak 3- Okulu bitiren
öðrencilerden bir "seçkinler" grubu oluþturarak, onlarý ülke yönetiminde etkin
yerlere yerleþtirmek ve istedikleri
doðrultuda onlarý maþa gibi kullanmak.
Görüldüðü üzere, misyonerlerle sömürgen güçler hep iþbirliði içinde
olmuþlardýr.
AB ve ABD'si ile Batýlý egemen güçler,
bu sömürüyü yardým adý altýnda bir
takým kuruluþlarla maskeleyerek gerçekleþtirmeye çalýþýr.
Týpký Kurtuluþ Savaþý'nda, daha
Cumhuriyet kurulmadan ABD'den
Türkiye'ye uzanan yardým eli gibi...
MUSTAFA KEMAL FARKI
Ne Ýngiliz, ne Amerikan mandasýna
yanaþmayarak, tam baðýmsýzlýk için
savaþan Mustafa Kemal, dünyada ilk kez
emperyalizme karþý zafer kazanýr. Ülkeyi
silahla dize getiremeyen dýþ güçler, daha
baþka, sinsi yollar izleyerek emellerine
ulaþmaya çalýþýrlar. Savaþ sonrasý
düþülen yoksulluk ve yetersizliklerden
yararlanmak üzere ABD Anadolu'da
Öksüzler Yurdu ve Örnek Çiftlikler
kurarak sözüm ona yardým isteðinde
bulunur.
Sömürgeci güçlerin oyunlarýný çok iyi
bilen ve o güçleri dize getiren Mustafa
Kemal, Ýçiþleri Bakanlýðýna gönderilen
bu öneriye karþý, Meclis Baþkaný olarak
derhal bir muhtýra yollayarak uyarýda
bulunur. Bu ibret alýnasý muhtýrayý birlikte okuyalým:
"Ankara, 3 Ocak 1922
Ýçiþleri Bakanlýðý'na
29.12.1921 Gün ve 10319/2423 sayýlý
yazýnýn yanýtýdýr.
Anadolu'da Öksüzler Yurdu ve Örnek
Çiftlikler gibi hayýr kurumlarý açma ve
kurma konusunda Amerika Yakýndoðu
görevlileri adýna yapýlan baþvuruya karþý
16
vereceðimiz yanýtýn konusu ve ilkeleri,
iliþik muhtýrada geniþçe açýklanmýþtýr,
efendim.
Muhtýra
Ankara Büyük Millet Meclisi
Hükümeti, ülkenin bayýndýrlaþmasýna,
öksüzlerin rahatlamasýna, genel saðlýk ve
ekonomimizin düzeltilmesine yönelik
giriþim ve çalýþmalarý teþekkürle kabul
eder. Ancak, bu konuda gerek uzak,
gerek pek yakýn geçmiþte, bize oldukça
aðýra patlayan deneyimlere dayanarak bir
takým kaygýlarýmýzý açýklama gereði
vardýr.
Þimdiye kadar ülkemizde ekonomik
amaçlarla, politik ve bilimsel çalýþmalar
yapan kurumlar ve yabancýlar özellikle
aþaðýdaki amaçlarý izlemiþlerdir:
1- Ülkemizdeki çalýþmalardan korkunç
bir kazanç saðlamak. Bizim için en
zararlý olaný bunlardýr.
2- Bir bölgede elde edecekleri yetkiye
(imtiyaza) dayanarak o bölgenin sahibi
olmaya çalýþmak. Bu gibilerin ülkemizde
bir daha çalýþmalarýna kesinlikle izin verilmemesi kararlaþtýrýlmýþtýr. Böyle yapmakla yalnýz kendimize deðil, bütün
insanlýða olabildiðince büyük hizmet
ettiðimize inanýyoruz. Dolayýsýyla Genel
Savaþý (Birinci Dünya Savaþýný) çýkaranlar, bu tür amaçlarý izleyen paralý gruplar
ve onlara alet olan politikacýlardýr.
3- Ekonomik amaçla, bilim ve insanlýk
yararý görüntüsü ile yurdumuza gelip,
ilerde istila (iþgal) hazýrlamak için, etnik
topluluklarý gerek hükümete, gerek birbirlerine karþý kýþkýrtmak. Bu gibiler hem
genel savaþýn, hem ülkemizdeki korkunç
cinayetlerin düzenleyicileridir.
4- Yurdumuzda, yalnýz bilim ve insanlýk amaçlarýyla çalýþmakla birlikte, ruh-
SEVGÝ DÜNYASI
larýnda bulunan Hýristiyanlýk duygusu
nedeniyle, hemen Hýristiyan azýnlýklarla
iliþki kurmak ve ister kasýtlý, ister kasýtsýz olarak, aralarýnda azýnlýklarýn da
yaþamakta olduðu Müslüman topluluklardan ayrýlma isteðini propaganda
etmek. Bu gibilerin gerek Müslümanlara,
gerek iyiliðine çalýþtýklarýný ileri sürdükleri Hýristiyan azýnlýklara, aralarýnda
yaþamakta olduklarý Ýslâm çoðunluða
karþý baský yapýlmasýný aþýlamakla, ne
denli insanlýk dýþý bir biçimde çalýþtýklarý
ve bu yüzden meydana gelen cinayetlerden sorumlu olduklarý ortadadýr.
Hükümetlerimiz bu gibilerin de
özgürce çalýþmalarýna izin verdiðinde
Müslüman ve Müslüman olmayan bütün
uyruklarýna karþý pek aðýr bir sorumluluk
yükü altýna girmiþ bulunacaktýr. Buna
izin vermek, çocuklarý yaþayacaklarý
çevreye düþman ya da hiç olmazsa
yabancý olarak yetiþtirmek ve çocuklarý
yaþayacaklarý çevre ile çatýþmak zorunda
býrakmaktýr. Bu ise, gerek o çocuklarýn,
gerek içerisinde yaþayacaklarý halkýn
yýkýmýný hazýrlamaktýr.
Bunu yasaklamak hükümetin görevidir.
Bundan dolayýdýr ki, Amerikalýlarca
örnek çiftlik benzeri kurumlar kurup,
buralarda kendi uyruðumuzdan olan binlerce çocuðun Türk Hükümetine ve
Ulusuna karþý sevgisiz ve uyumsuz
duygularla yetiþmelerine izin veremeyiz."
Mustafa Kemal, bir tarih ve insanlýk
dersi muhtýrasýný, Amerikalýlarýn kurmak
istedikleri örnek çiftliklerin yönetiminin
ve çalýþan çocuklarýn eðitiminin Türk
Hükümeti'nin atayacaðý görevlilerce
yürütülmesini ileri sürerek, ABD'nin
önerisini diplomatik bir dille reddeder.
SEVGÝ DÜNYASI
Böylece Mustafa Kemal, sözde öksüzler yurdu kurma gibi insancýl giriþimin
arkasýnda azýnlýk örgütleme planýnýn yattýðýný görür. Kültürel sömürünün yolunu
týkar. Kültürel emperyalizmin maskesini
çekip çýkararak, gerçek yüzünü herkese
gösterir.
1919 - 1922 arasýnda savaþ alanlarýný,
iþgal altýndaki yöreleri gezerek ulusal
direniþin ruhunu dünyaya ileten Gazeteci
Berthe Georges-Gavlis, Mustafa
Kemal'in politikasýný þöyle deðerlendirir:
"Onun gerçek formülü; rakip güçler
arasýnda dengeyi korumak, hiçbiri
tarafýndan yutulmamak."
Mustafa Kemal bunu baþararak tarihe
geçmiþtir. Gelecek kuþaklara, yani bizlere ise, þöyle bir uyarýda bulunmuþtur:
"Adalet ve merhamet dilenmek gibi bir
prensip yoktur. Türk Milleti, Türkiye'nin
müstakbel (gelecek) çocuklarý bunu bir
an hatýrdan çýkarmamalýdýrlar."
Bugün ne yazýk ki, bu uyarýyý dikkate
aldýðýmýzý söylemek durumunda deðiliz.
ALMAN BÝLÝM ADAMLARINA
AÇILAN KUCAK
Mustafa Kemal, ulusal onur ve baðýmsýzlýktan ödün vermeme koþuluyla, dýþ
dünyadan gelen her türlü bilimsel
katkýya açýk olmuþtur. 1933 yýlýnda
yapýlan Üniversite reformu buna güzel
bir örnektir.
1933'te Hitler'in baskýsýndan bunalan,
çoðu Yahudi asýllý Alman bilim adamlarý,
Atatürk'ün çaðrýsýyla Türkiye'ye gelirler.
Aralarýnda Prof. Philipp Schwartz ve
Prof. Nevmark gibi dünya çapýnda, birinci sýnýf bilim adamlarýnýn bulunduðu
otuz bilim adamý ile sözleþme imzalanýr.
17
Ve bu bilim adamlarýna milletvekili
maaþlarýndan daha fazla bir aylýk ödenir.
O sayede Türk üniversitesi dünya çapýnda bir ün ve saygýnlýk kazanýr.
Ne var ki, sözleþmeyi imzalayan
Alman bilim adamlarýna þu koþullar öne
sürülür:
1- Ýki yýl içerisinde Türkçe öðrenmeleri
2- Bu süre sonunda derslerini Türkçe
verebilmeleri
3- Ve öðrencilere yönelik Türkçe ders
kitaplarý yazmalarý
Dünyaca ünlü bilim adamlarý bu
koþullarý kabul ederler ve aynen uyarlar.
Ýþte günü kurtaran politikacýlarýn
yanýnda, ulusun yarýnýný da düþünen
gerçek bir devlet adamý!
Yýl 2007. Atatürk'le ilgili bir toplantýya
katýlmak
üzere gelen
bir köylü
kadýn. Yabancý kültürle beslenen bir
genç, köylü
kadýnýn
göðsündeki
Atatürk
resmini iþaret ederek
dalga geçiyor: "Teyze, resim sana çok
yakýþmýþ!" Köylü kadýn ulusal refleksle
cevap veriyor: "Resmin bana yakýþýp
yakýþmamasý önemli deðil oðlum. Biz
ona yakýþýyor muyuz? Önemli olan o!.."
Köylü kadýndaki bu ulusal bilinç,
Atatürk ilkelerinin Türk Halký'nýn nasýl
içine iþlediðini gösteren somut bir kanýt.
Kadýnýn sözleri ise, anlayana þamar gibi
bir yanýt!..
18
KÜRESEL
ISINMA ve
TEMA
Söyleþi: Nihal Gürsoy
SEVGÝ DÜNYASI
SEVGÝ DÜNYASI
19
Nihal Gürsoy - Yeþim Haným, en basit
tanýmýyla "Küresel Isýnma" nedir?
Yeþim Beyla - Ýnsanlar tarafýndan
atmosfere salýnan gazlarýn sera etkisi
yaratmasý sonucunda dünya yüzeyinde
sýcaklýðýn artmasýna küresel ýsýnma denmektedir.
Nihal Gürsoy - Ülkemiz Küresel
Isýnma'dan nasýl etkilenecek?
Yeþim Beyla - Þubat 2007'de
Hükümetlerarasý Ýklim Deðiþikliði Panel
Raporu (IPCC), küresel ýsýnmanýn son 50
yýlda %90 oranýnda insan eliyle arttýðýný
ve asýrlarca süreceðini resmen ilan etti.
Rapora göre, sera gazlarýndan biri olan
karbondioksitin küresel düzeydeki artýþý
büyük ölçüde fosil yakýt (petrol, petrol
türevleri, doðalgaz ve kömür) kullanýmýndan ve tarýmsal faaliyetlerden
kaynaklanýyor.
Metan ve di azot mono oksit (N2O)
oranlarýndaki deðiþimlerin kaynaðý da
yine tarýmsal faaliyetler.
Küresel ýsýnma süreci baþladý ve bilim
adamlarýna göre daha asýrlarca devam
edecek. Bu süreci geri çevirmek imkânsýz ama en azýndan daha fazla ilerlemesini engelleyebiliriz. Bilimsel verilere
göre; Ülkemiz küresel ýsýnmanýn zararlý
etkilerini en önce ve ne þiddetli biçimde
yaþayacak.
Nihal Gürsoy - Dünya'yý en çok kim
kirletiyor ve bu anlamda Türkiye hangi
noktada?
Yeþim Beyla - Hükümetlerarasý Ýklim
Deðiþikliði Paneli Raporuna (IPCC)
göre; atmosfere karbon salarak dünyayý
en çok kirleten ilk üç ülke 5,5 milyar ton
ile ABD, 2,8 milyar ton ile Rusya, ve 1,3
milyar ton ile Japonya gibi sanayileþmiþ
ülkeler. Türkiye bu sýralamada atmosfere
býraktýðý 294 milyon ton ile 13. olarak
üst sýralarda yer aldý. Sadece bu üç
ülkenin yýlda atmosfere saldýðý 9,6 milyar ton olduðu göz önünde bulundurulursa, Türkiye'nin 294 milyon ton ile neden
YEÞÝM BEYLA KÝMDÝR?
1965 Ýstanbul doðumluyum. Evli ve 15 yaþýnda
bir çocuk annesiyim. Ýlk, Orta, Lise öðreniminin
ardýndan Ýktisat okurken baþladýðým çalýþma hayatýnda yönüm hep Halkla Ýliþkiler tabanlý
Pazarlama ve Satýþtan yana oldu. Türkiye Halkla
Ýliþkiler Yönetim Kurulu Baþkan Yardýmcýsýyým,
Zeytindostu Derneði Yönetim Kurulu ve URAK
Derneði'nin Denetim Kurulu Üyesiyim. Bilgisayar,
Fuarcýlýk, Ambalaj Sektörleri ve kendi iþimde toplam 17 yýllýk yöneticilik
yaparak kiþisel tüm hedeflerime ulaþtým. Yaklaþýk 6 yýldýr da profesyonel
iþ yaþantýmda elde ettiðim birikimi Sivil Toplum çalýþmalarýna aktarmak
üzere TEMA Vakfý'nda Kaynak Geliþtirme ve Halkla Ýliþkiler Bölüm
Baþkaný olarak çalýþýyorum.
20
olduðu zarar çok küçük oranda kalýyor.
Ancak, raporda Türkiye'nin 1990-2004
yýllarý arasýnda %72,6' lýk bir artýþ kaydederek atmosferi kirletme konusunda
dünyada en hýzlý artýþ kaydeden ülke
olmasý ise endiþe verici.
Nihal Gürsoy - Küresel Isýnma çok
kapsamlý ve detaylý bir konu, ayrýca tüm
kiþi, kuruluþ, kurum ve yapýlanmalarýn,
kendi alanlarýna yönelik stratejiler ve
mücadele yöntemleri geliþtirmeleri
gerekiyor. Siz Tema Vakfý olarak Küresel
Isýnma konusunda önceliklerinizi nasýl
belirlediniz?
Yeþim Beyla - Uzmanlar, küresel ýsýnmanýn etkilerinin asýrlarca süreceðini
kaydediyor. Ama mücadele için kararlý
olursak ve harekete geçersek, bu etkiyi
azaltabilir, en aza indirgeyebiliriz. IPCC
Raporuna göre, karbondioksit sera etkisine neden olan en etkin gazdýr. Eðer
topraklarýmýzý doðru yöntemlerle iþler ve
akýlcý kullanýrsak, hem sera etkisi yaratan
bu gazýn azalmasýný hem de organik kar-
SEVGÝ DÜNYASI
bon tutulmasýný saðlayarak topraðýn verimini arttýrýrýz.
Türkiye gibi geliþmekte olan ülkelerde
topraðýn tarýmsal üretkenliðinin azalmasý
tarým, mera, orman vb. alanlarýn amacý
dýþýnda kullanýlarak kýsmen insan etkili
toprak kalitesi kaybýna neden olmaktadýr.
Toprak kalitesi ve tarýmsal verimlilik
arasýndaki pozitif iliþki ayný þekilde
toprak organik karbon ve toprak kalitesi
arasýnda mevcuttur. Dolayýsýyla devam
eden bozulma süreci toprak kalitesini
azaltmaktadýr. Bozulan ekosistem ve
tarýmsal topraktaki organik karbon da
çözünerek CO2 ve CH4 formunda atmosfere salýnmakta ve iklim deðiþikliði
nedenleri arasýnda yer almaktadýr.
Nihal Gürsoy - Yani, zincirleme bir
þekilde biribirini etkileyen ve tetikleyen
faktörler pek yakýnda dünyamýzýn ekosistemini tamamen bozacak ve duyarlýlýkla
ve sorumluluk alarak mücadele etmezsek
sorun içinden çýkýlmaz ve dünyamýz
üzerinde yaþanýlamaz bir yer olacaktýr.
TEMA Vakfý olarak tespit ettiðiniz bu
sorunlara çözümler üretebildiniz mi?
Yeþim Beyla - Evet, henüz çaresiz
deðiliz. Topraklarýn doðru ve verimli kullanýlarak, toprakta organik karbon oluþumunun ve tutulmasýnýn arttýrýlmasýnýn,
küresel ýsýnma, açlýk, erozyon, çölleþme,
ormansýzlaþma ve tarým alaný kaybý gibi
sorunlarýn çözümü için atýlacak büyük
bir adýmdýr.
Toprakta organik karbon tutulmasý her
yönüyle kazanç saðlayan bir süreçtir.
Verimliliðini kaybetmiþ topraklarýn rehabilitasyonundan, kaynaðý belli olmayan
kirliliðin azaltýlarak yüzey, yer altý
sularýnýn temizlenmesi gibi yan faydalarla ekosistem kalitesinin yükseltilmesine
SEVGÝ DÜNYASI
ve fosil yakýt emisyonunu azaltarak
atmosferdeki CO2 miktarýnýn azaltýlmasýna kadar birçok yönü vardýr. Nitekim,
yapýlan bilimsel tespitler, toprak iþleme
yöntemleri, bitkilendirme, tarýmsal
ormancýlýk (aðaç tarýmý) gibi uygulamalar ile hektar baþýna 1,3 tona kadar
organik karbonun toprakta tutulmasýnýn
saðlanabildiðini göstermiþtir.
Nihal Gürsoy - Bireylerin Küresel
Isýnma ile mücadele etmek konusunda bu
alanda yapabileceklerinin en kolay yöntemi nedir?
Yeþim Beyla - Aðaçlar, atmosferdeki
sera gazlarýný emdikleri için, küresel ýsýnmanýn tehditlerini azaltma konusunda, en
kolay uygulanacak yöntemlerden biridir.
TEMA Vakfý'nýn www.tema.org.tr adresli
web sitesinde yer alan Karbonmetre,
sayesinde yýllýk kiþisel tüketiminizden
kaynaklanan karbonemisyonu miktarýný
hesaplayabilir, yýlda kaç aðaç dikmeniz
gerektiðini hesaplayarak el koyabilirsiniz.
Yetiþkin normal bir aðaç bir saatte
ortalama 2,3 kg karbondioksiti bünyesine
alýr, fotosentezle 1,7 kg oksijen üretir. Bu
da aðaçlandýrmanýn küresel ýsýnmayla
mücadelede en etkin yöntemlerden biri
olduðunu ispatlamaktadýr. TEMA Vakfý,
yaptýðý aðaçlandýrma çalýþmalarý
çerçevesinde 15 yýlda 4 milyonu aþkýn
fidanýn ve 600 milyonun üzerindeki
meþe tohumunun toprakla buluþmasýný
saðlamýþtýr. Aðaçlandýrma çalýþmalarýmýz
sonucunda yaklaþýk 100 yýl sonra
toplamda 8.673.720 ton CO2 emilimi
yapýlmýþ olacaktýr.
TEMA Vakfý'nýn aðaçlandýrma faaliyetleri, Çevre ve Orman Bakanlýðý'nýn Ülke
genelinde yürüttüðü baþarýlý aðaçlandýr-
21
ma çalýþmalarýna verilen TEMA
katkýsýdýr. 1 hektar (iki futbol sahasý
büyüklüðünde) aðaçlandýrma alanýnda
100 yýl sonra iðne yapraklýlarda 263.000
kg. kýþýn yapraðýný döken ormanlarda
541.400 kg. CO2 tutulmaktadýr. Ayrýca bu
deðer içerisinde ormanlardaki çalý, ot,
yosun vb. canlýlarýn yokettiði CO2 yer
almamaktadýr.
Nihal Gürsoy - TEMA Vakfý olarak
yaptýðýnýz çalýþmalarýn ürünü
katkýlarýnýzdan dolayý hepimiz sizlere
teþekkür borçluyuz.
Soruna genel anlamda tükettiðimiz
enerjiden, gýdaya kadar çok yönlü olarak
baktýðýmýzda yapabileceklerimiz bireysel
olarak nelerdir, kýsaca sýralayabilir
misiniz?
22
Yeþim Beyla - Genel anlamda yapabileceðimiz en önemli katký sizin de söylediðiniz gibi enerjiden tükettiðimiz gýdaya
kadar tüketimimizde verimlilik ve tasarruf esasýna göre davranmak olacaktýr.
Örneðin:
* 5 dakikalýk duþla yetinin. Daha az su
tüketirsiniz.
* Damlayan bir musluk ayda 2250
litre, günde 75 litre su kaybýna neden
olur. Bu bir yýlda 900 kere duþ yapabilecek suyun kaybý demektir.
* Buzdolabýnýzýn iyi kapanýp kapanmadýðýný kontrol ederek enerji tasarruf
edebilirsiniz.
* Çok kirli olmadýðý sürece çamaþýr
makinenizde sýcak su kullanmayýn.
* Çamaþýr kurutma makinesi yerine
çamaþýrý asarak kurutun.
* Su deposu, sýcak su tesisatý 15 yýldan
eskiyse yenileyin.
* Enerji tasarruf eden ampul kullanýn.
* Eðer tasarruf ampulleri kullanýlsaydý,
kömürle çalýþan yüzlerce enerji üretim
santrali kapatýlýrdý.
* TV,
radyo, bilgisayar
gibi elektronik
aletleri
bekleme
durumunda (standby) býrakmayýn.
* Geri
dönüþümü
mümkün
olan þiþe
ve kutu-
SEVGÝ DÜNYASI
lardaki yiyecek ve içecekleri tüketin.
* Kâðýtlarý geri dönüþüm çöp kutusuna
atýn.
* Atacaðýnýz çöplerin yüzde 50'si geri
dönüþüme uðrasa, daha az karbondioksit
gazý açýða çýkar.
* Evinizin dýþ cephesini koyu renkle
boyamak sýcaklýðý muhafaza eder. Ýklim
durumunu dikkate alarak kararýnýzý verin.
* Kapý altlarý, çatý ve zeminin hava
geçirmemesine dikkat ederek sýcaklýðý
koruyabilirsiniz.
*Çatý, kapý ve pencerelerinizin
yalýtýmýný yapýn. Evinizin duvarlarýný
yalýtýn.
* Çift camlý pencere pahalý geliyorsa,
bantlarla yalýtým yapabilirsiniz.
* Evinizin yanýna aðaç dikin, yazýn
sýcaktan, kýþýn soðuktan korunun.
* Toplu ulaþým araçlarýný kullanýn.
* Otomobil lastiklerinin hava basýncýný
düzenli kontrol edin.
* Yurtdýþýnda tatil yerine kendi ülkenizde tatil yapýn. Böylece kiþi baþýna harcanan yakýt azalmýþ olur.
* Mevsim sebze ve meyvesi tüketin.
Nihal Gürsoy - Sorumluluðumuz çok
büyük her yönden. Üretim ve tüketim
biçimlerimizi tüm insanlýk ailesi olarak
gözden geçirmenin ve ekolojik dengeleri
bozmadan yaþamamýzý sürdürebilmenin
yollarýný öðrenmekte acele etmeliyiz.
Tarým, Çevre ve Orman ile Enerji
Bakanlarý'nýn biraraya gelerek ortak
eylem planý oluþturduklarýný biliyoruz,
bu konuda beklentileriniz nelerdir?
Yeþim Beyla - Evet sorumluluðumuz
çok büyük. Çünkü insan neslinin devamý
için kararý biz vereceðiz. Tarým, Çevre
Orman ve Enerji Bakanlarý'nýn biraraya
gelerek ortak bir eylem planý oluþtur-
SEVGÝ DÜNYASI
malarý olumlu bir geliþmedir. Ancak bu
planda sivil toplum kuruluþlarýnýn görüþ
ve çözüm önerileri mutlaka yer almalýdýr.
Kaybedecek vakit yoktur. Karar vericilerin bu konuda sürdürülecek mücadeleyi
kâðýt üzerinde deðil, bizzat uygulayarak
gerçekleþtirmesi gerekliliði kamuoyunun
beklentisidir. Kararý bizim neslimiz alacaktýr, ama karar bizden sonraki tüm insan neslinin devamlýlýðýný belirleyecektir.
Nihal Gürsoy - Yani, Küresel Isýnma
baþlýðý altýnda konu insanlýðýn kaderini
belirleme noktasýna geliyor, çok güzel bir
biçimde açýkladýnýz. TEMA Vakfý burada
"EL KOYUN" diyor. Bize bu "El
Koyun" kampanyasýndan bahseder
misiniz?
Yeþim Beyla - TEMA Vakfý, Birleþmiþ
Milletler tarafýndan Çöller ve Çölleþme
Yýlý ilan edilen 2006 yýlýnda, Toprak
Yoksa Hayat Yok... Toprak Yoksa Ekmek
Yok... Soruna El Koyun sloganýyla bir
kýrsal kalkýnma seferberliði baþlattý. 2007
yýlýnda da devam eden kampanya ile 10
köyde daha topraklarýmýzý verimli kýlacak küresel ýsýnmanýn etkilerini azaltmaya katký saðlayacak 10 kýrsal kalkýnma projesi uygulanacak. Ülker GýdaKýrklareli, Evyap-Erzurum, halkýmýz da
Ardahan'a el koydu. 5 köy daha el konulmasýný bekliyor.
23
Verimli topraklarýmýz gidiyor. Biraz
dikkatle düþününce sonuç çok açýk:
Toprak yoksa ekmek yok, toprak yoksa
süt yok, toprak yoksa su yok, toprak
yoksa hayat yok. El koymazsanýz 30 yýl
sonra el koyacak topraðýmýz kalmayacak.
Bireysel olarak faturalý hatlý cep telefonlarýnýzdan 3464'e mesaj göndererek
EL KOYUN kampanyasýna 5 YTL katkýda bulunabilirsiniz. Daha fazla bilgi ve
katýlým yöntemleri için
www.elkoyun.com ve www.tema.org.tr
sitelerimizden bilgi alabilirsiniz.
Nihal Gürsoy - Bu güzel çaðrýya ve
sunulan hizmete katýlmak hepimizin
görevi diye düþünüyorum ve kendi
adýma "El Koyun" kampanyanýza sevinçle katýlýyorum. Diliyorum ki
emeðinizin ürünü bol olsun... Çok
teþekkür ediyorum yoðun çalýþma temponuzda vakit ayýrdýðýnýz, aydýnlattýðýnýz
için.
Yeþim Beyla - Biz de TEMA Vakfý
olarak SEVGÝ DÜNYASI Dergisi'ne
verdiði destekten dolayý çok teþekkür
ediyoruz. Sevgiler.
24
SEVGÝ DÜNYASI
Psiþik Medyum, öte alemdeki
sevdiklerimizle konuþuyor
TRACY’nin SEVGÝSÝ
John Edwards/Çeviri: Arýn Ýnan “SON BÝR KEZ” adlý kitaptan
Geçen ay, medyumumuz John Edwards, þimdiki eþi Sandra ile
evliliðe doðru giden serüvenini anlatmýþ, müstakbel eþini müzikale
nasýl davet ettiðinden ve evlilik yüzüðünü ilk aldýðýnda annesiyle
nasýl aðlayarak konuþtuðundan söz etmiþti.
SEVGÝ DÜNYASI
Ruhlarla kurduðum irtibat iþinde
öðrendiðim bir þey varsa o da, sürprizlere her an hazýr olmam gerektiði idi.
Sue Farrell ile karþýlaþtýðým gün de böyle
bir deneyim yaþamýþtým. Sue ölümden
sonra hayat inanýþýyla büyümüþ olmasýna
raðmen bana: “Öte taraftakiler bu tarz
zýrvalýklarla buradakilerin acýlarýndan
faydalanmaya nasýl cüret edebiliyorlar?”
diye sormuþtu. Ancak hayatýnda geliþen
son olaylar bu düþüncesini deðiþtirmesine yol açmýþtý. Bana, çok yakýn
arkadaþý trans okumasýna gelip de kendisine tavsiye ettikten sonra gelmiþti.
Sue'nun arkadaþýnýn üç yaþýndaki kýzý,
çið ette bulunan E-coli bakterisi
nedeniyle hayatýný trajik bir þekilde kaybetmiþti. Onu tam bulacak iken, Sue'nun
baþýna baþka bir trajedi gelmiþ ve
arkadaþý da ona yardým edebileceðimi
düþünmüþtü.
Sue ile beraber oturmuþ ve trans okumasýna baþlamýþtýk. Ýsminin baþ harfi T
olan bir varlýk gelmiþti. “Kýzýmýn adý:
Tracy idi. Çok enerjik bir kiþiliðe sahipti
o” dedi. Tam bu sýrada Tracy bana bir
araba kazasýnda öldüðünü anlatmak için
bir araba imajý göndermeye baþladý. Sue:
“Bu doðru” dedi. “Sanki bir parkýn
yakýnýnda, burasý hem evine hem de iþine
yakýn bir yer” dedim. Sue kýzýnýn,
Southern State Parký civarýnda arabasýyla
bir aðaca çarparak öldüðünü söyledi.
Tracy sadece yirmi iki yaþýnda idi.
Üniversiteden henüz mezun olmuþtu.
Ben: “Bir baþka arabanýn da iþin içinde
olduðuna dair bir his alýyorum” dedim.
Sue: “Bu ilginç, çünkü polis bunun tek
bir araba kazasý olduðunu söyledi ama
kazayý enine boyuna araþtýrmadý. Onlara
göre, belki de bir hayvana çarpmamak
25
için direksiyonu kýrmýþtý”
Kazayý meydana getirmiþ olan þartlar
aslýnda tam net deðildi ve Tracy’nin anne
ve babasýný huzursuz kýlýyordu. Ancak
Tracy artýk bunlarý geçmeleri gerektiðini
söylüyordu. Ben: “O artýk baþka bir
yerde. Baþýna geleni kabullenmiþ. Bu
kaza onun suçu deðildi ve onun yapabileceði hiçbir þey yoktu” dedim. Sue, bir
trafik kazasý mühendisi tutarak olayý
yeniden inceletmeye karar verdiðinde
kýzýnýn aracýnýn tamponunda beyaz renkli
bir baþka arabanýn boya izi tespit etmiþti.
Bundan yola çýkarak da Tracy'nin bir
baþka aracýn sýkýþtýrmasý sonucu direksiyon kontrolünü yitirerek bir aðaca çarptýðýný bulmuþtu.
Tracy birdenbire konuyu deðiþtirerek
duvarýn üzerine yazýlmýþ olan bir yazýyý
gösterdi. Sue’ya: “Kýzýnýz küçük bir
çocukken duvarlara yazý yazmayý sever
miydi? Kýzýnýz duvara yazýlmýþ olan 143
rakamýný gösteriyor. Bunun sizin için
anlamý var mý? Ya da bir plaka no.su olabilir mi?” diye sordum.
Sue bir dakika düþündükten sonra her
hangi bir bulguya rastlayamadýðýný
belirtti ama esas þimþek benim beynimde
çakmýþtý. 143 alfabedeki birinci,
dördüncü ve üçüncü harfleri temsil ediyordu ve: “Seni Seviyorum” demekti.
Tracy gerçekten çok zeki ve akýllý bir
kýzdý. Bunun üzerine Sue kýzýyla ilgili bir
anýsýný anlattý.
“Kýzým amigoluk yapmayý çok severdi.
Kendisi gibi amigo olan kýzlardan birisi
onun yakýn arkadaþýydý ve Tracy’nin
ölümüne inanýlmaz þekilde üzülmüþtü.
Bir gün bu kýz evdeyken çekmesinin
dibinde bulunan ve iki yýldýr kullanýlmadýðý için pilinin bitmiþ olduðunu
26
düþündüðü bir çaðrý cihazýnýn bipleme
sesini duymuþ. Cihazý hemen eline alan
kýz, ekranda MERHABA yazýsýný okumuþ. Bu yazýnýn hemen altýnda ise
112667 yazýyormuþ. Bunun bir telefon
numarasý olmadýðýný biliyormuþ. Acaba
Tracy’nin doðum günü olabilir mi diye
düþünürken bunun, 26 Kasým 1967 yani
Tracy’nin doðum günü tarihi olduðunu
hatýrlamýþ. Böylece Tracy ona kendi
doðum gününü de kanýt olarak göstererek hiç kullanýlmayan ve pili bitmiþ bir
cihazdan merhaba demiþ.”
O gün Sue ile ruhlarýn bu tarz þaþýrtýcý
ve muzur þeylerle de uðraþtýklarýný
konuþtuk. Sue: “Biliyorum kýzým öldükten sonra karþýmýzda oturan komþularýmýzý ziyaret etti. Bu komþum, Tracy
sayesinde kendi kýzýnýn hayatýnýn kurtulduðunu söylüyor” dedi.
Sue'nun komþusunun kýzý, kalp sorunu
da olan zihinsel yönden hafif özürlü
birisiydi.Tracy’nin esas arkadaþý olan kiþi
bu kýzýn ablasýydý. Sue tam bunlarý
konuþurken Tracy bana hastanedeki iþimle ilgili bir imaj yolladý. Üstelik de hastane resminin üzerine kanla bir þeyler
SEVGÝ DÜNYASI
çizerek. Genç bir hasta için extra kan
testi yaptýðým olayý anlatmak istiyordu.
Bunu bir paralel sembol olarak sunuyordu bana. Yani bu olayý annesiyle baðdaþtýrmamý istiyordu. Bu arada Sue kendi
hikayesini anlatmaya devam ediyordu.
Ayný anda iki kiþiyi dinliyor gibi
hissediyordum kendimi.
“Ýþte bu kýz bir gün kalp ameliyatýna
girmek üzere hastaneye yattýðýnýn ertesi
günü korkudan tir tir titreyerek uyandý ve
“Rüyamda Tracy'yi gördüm bana yardým
edeceðini söyledi” dedi. Tam bu sýrada
Tracy bana: “Bu kýzýn adý Barbara” dedi.
Evet gerçekten de Sue bu kýzýn adýnýn
Barbara olduðunu doðruladý. Gerçekten
de ameliyat günü Barbara’yý ameliyat
yapacak ekibin baþýndaki cerrah onu son
bir kez kontrolden geçirirken kendisinin
iþaret etmemiþ olduðu bir kan testinin
yapýlmýþ olduðunu fark etmiþ. Tam bu
sýrada benim “Aman Allahým!” dediðimi
tahmin etmiþsinizdir herhalde!! Bu test
aslýnda yaþlý hastalar için olan ve asla on
bir yaþýndaki bir çocuk için yapýlmayan
bir testmiþ. Doktor bu testin sonuçlarýný
görür görmez ameliyatý yapmaktan
vazgeçmiþ. Çünkü kýzýn kanýnda pýhtýlaþma sorunu olduðu tespit edilmiþ. Þayet
ameliyat edilse imiþ, masada kalacaðý da
kesinmiþ.”
Sue'nun anlattýklarýný dehþet içinde
dinliyordum. “On bir ya da on iki yaþýnda olan, St. Peter Hastanesinde ameliyat
edilen, gözlerinde þaþýlýk ve konuþma
zorluðu olan bir kýzdý bu deðil mi?” diye
sordum. “Aman Allahým, bu kýza extra
kan testi yapan bendim!” diye baðýrdým.
Sue ve yanýnda gelen kocasýnýn söylediklerimi tam olarak anlamadýklarýný biliyordum. Sonra onlara açýkladým. O kýzýn
SEVGÝ DÜNYASI
kanýný ben almýþtým. Ben St. Peter hastanesinde çalýþýyordum. O testi, neden ve
niçin yaptýðýmý bilmeden ben
ayarlamýþtým. Bütün gün birisi kulaðýma
bu testi yapmam gerektiðini fýsýldayýp
durmuþtu. O kiþi demek ki Sue'nun kýzý
olan Tracy idi.
“Aman Allahým” deme sýrasý þimdi
Sue’nun olmuþtu. Öylesine þaþýrmýþtý ki,
bunu gözlerinden anlamak mümkündü.
Her ikimiz de biraz sakinleþtikten sonra
Sue, hikâyenin geri kalanýný anlattý:
“Doktor kýzýn anne ve babasýný çaðýrmýþ
ve bu testin hangi nedenle kimin tarafýndan yaptýrýlmýþ olduðunu anlamadýðýný
ama iyi ki yapýlmýþ olduðunu, aksi taktirde kýzlarýný kaybedeceklerini”
söylemiþ. Tüm bunlarýn akabinde bu
kýzýn annesi hemen Sue'ya gelerek,
kýzýnýn hayatýný Tracy'nin kurtarmýþ
olduðunu ifade etmiþ.
“Peki bu ameliyatý daha sonra yapabildiler mi?” diye sordum Sue'ya. Sue,
kýza bir takým ilaçlar verildikten ve
tedavisi yapýldýktan sonra yeniden
ameliyat yapýldýðýný söyledi.
Bu seanstan üç yýl sonra
Tracy ve annesiyle yeniden
buluþma imkâný buldum. Sue
yeni hikayesini hemen anlatmaya koyuldu: “Her Noel’de
“Þefkatli Arkadaþlar” adýný
verdiðimiz grubumuzla bir
program yaparýz. Güzel bir
seremoni eþliðinde mumlar
yakar ve kaybettiðimiz
çocuklarýmýzýn adlarýný
sevgiyle anarýz. Ancak o gün
on yaþýndaki oðlumun
(Tracy’nin kardeþi) büyük bir
hokey maçý vardý ve benim
27
de mutlaka oraya katýlmamý istedi. Çaresiz bir þekilde onunla gitmek zorunda
kaldým. Týpký benim gibi kýzýný bir kazada kaybetmiþ olan en yakýn
arkadaþlarýmdan birisi olan Louise de
seremoniye katýlmýþtý. Ondan Tracy’nin
adýný söyleyerek bir mum yakmasýný rica
etmiþtim. Ertesi gün arkadaþým, Tracy
için yaktýðý mumu getirdi ve seremoninin
harika bir þekilde geçtiðini söyledi”
Sue’nun bu hikâyeyi bana anlatmasýndan bir iki gün sonra Tracy bana imaj
yollayarak o gece seremonide unutulduðunu ama bunun o kadar da önemli
olmadýðýný, bundan dolayý da annesine
kýrgýn olmadýðýný ifade etti. Bunu Sue ile
paylaþtýðýmda hemen arkadaþý Louise’i
aramýþ ve gerçekten o gece mum yakýp
yakmadýðý sormuþ. Arkadaþý utanarak o
gece seremoninin sonuna doðru bir mum
bulabildiðini ama yakmadýðýný, nasýl olsa
Sue’nun bunu öðrenemeyeceðini düþünmüþ.
Gelecek Ay: “Ýnanca Sadýk Kalmak”
baþlýðýyla konumuza devam edeceðiz.
28
SEVGÝ DÜNYASI
ÇOCUKLARIN GEÇMÝÞ YAÞAMLARI
Dr. Fiore’nin
Keþifleri
Carol Bowman'ýn,
"Children's Past Lives"
Kitabýndan Çeviren:
Nelda Bayraktar
Geçen ay, yazarýmýz Dr. Helen Wambach'ýn: "Geçmiþ Yaþamlarý Yeniden Yaþamak"
isimli kitabýndan saðlam deliller sunmaya devam etmiþ ve Wambach'ýn, insanlarýn
ölüm nedenleri ve ölüm anýnda neler hissettikleriyle ilgili olarak yaptýðý sýnýflama
çalýþmalarýndan örnekler vermiþti. Bu çalýþmadan çýkan en ilginç sonuç, deneklerin
yüzde doksanýnýn ölüm anýný mutluluk gözyaþlarýyla anlatmalarý olmuþtu. Ancak, bir
þiddet, kaza ya da korkunç bir olay neticesinde can vermiþ kiþiler (ki bunlar deneklerin yüzde onunu oluþturuyordu) ölüm anýnda oldukça fazla olumsuz duygular hissettiklerini ifade etmiþlerdi. Wambach'ýn bu tarz çalýþmalardan elde ettiði en þaþýrtýcý
sonuç, deneklerin þimdiki hayatlarýnda varolan korkularýndan ya da fobilerinden
geçmiþ hayat regresyon deneyimleri sayesinde kurtulmuþ olmalarýydý. Wambach'ýn,
kitabýnda çocuklarýn geçmiþ yaþamlarý hakkýnda hiçbir þey söylememesi yazarýmýz
Carol Bowman'ý þaþýrtmýþ ve ayný konuda baþka kitaplarý araþtýrmaya sevk etmiþti.
Dr. Fiore'nin kitabýyla karþýlaþmasý da bundan sonra olmuþtu. Dr. Fiore, klinik
psikoloji okumuþ ve dokuz yýl boyunca pozitif bilim yapmýþtý. Freud'un çalýþmalarýndan etkilenerek bir gün hipnoz yöntemiyle bilinç altýnda yatan düþünceleri ortaya
çýkarmaya baþladýðýnda elde ettikleri onu da çok þaþýrtmýþtý. Dr. Fiore travmalar
üzerinde çalýþýyor, hastalarýný bunlarýn temellerine kadar indiriyordu. Gerçekten de
bebeklik hattâ anne karnýndaki döneme kadar takip edebildiði bazý travmalar, kiþi
bunlarý hatýrlamaya baþladýktan sonra ortadan kayboluyordu. Bir gün Dr. Fiore'ye,
cinsel problemler yaþayan birisi gelmiþ ve hipnoz altýndayken kendisinin on yedinci
yüz yýlda bir Ýtalyan rahip olarak yaþadýðýný söylemiþti. Bu ay konumuza kaldýðýmýz
yerden devam ediyoruz.
SEVGÝ DÜNYASI
Dr. Fiore, bu hastasýnýn
mevcut hayatýnda reenkarnasyona inanan birisi
olmasý bakýmýndan belki
de geçmiþ hayatýyla ilgili
bir fantezi yarattýðýný
düþünmüþ ancak onunla
bir sonraki seansta
karþýlaþtýðýnda onun cinsel
problemlerinden kurtulmuþ olduðunu gördüðünde
çok þaþýrmýþtý. Hasta ayný
zamanda kendisini her
yönden daha da iyi hissettiðini söylemiþti.
Bu seansýn hemen ardýndan baþka hastalarda da
benzer iyileþmeler meydana gelmiþti. Hipnoz
yöntemiyle regresyon
çalýþmasý yaptýðý bir hastasý birdenbire geçmiþ
hayatýna sýçrayarak onu
terapi odasýna getiren
problemin kökünün
ölümünde yattýðýný
söylemiþ ancak pozitif
bilim temelinden gelmiþ
olan Dr. Fiore bu hastasýnýn geçmiþ hayat
hafýzasýnýn gerçek
olmadýðýna hükmederek,
hastasýnýn problemiyle
ilgili bir fantezi kurmuþ
olduðunu düþünmüþtü.
Ancak altý hafta sonra
hasta probleminden
tümüyle kurtulmuþ
olduðunu söylediðinde
yine çok þaþýrmýþtý. Dr.
Fiore, almýþ olduðu
29
Protestan eðitimi
nedeniyle tüm bunlara
hazýrlýklý deðildi. Ona, bu
dünyada sadece bir kez
yaþadýðýmýz öðretilmiþti.
Daha sonra aldýðý bilimsel
eðitim ise onu kanýtlanamayan her þeye þüphecilikle yaklaþmasý gerektiðini öðütlemiþti.
Ancak o kendisini
hastalarýnýn
iyileþmesi için
adamýþ olan bir
psikologdu ve
hastalarýnýn sadece
geçmiþ hayatlarýný
hatýrlayarak
iyileþmelerini de göz
ardý edemezdi.
Kendi inançlarýna
ya da hastalarýnýn
inanýþlarýna raðmen,
geçmiþ yaþam
hikayeleri gerçekten
de þifa verici ve
iyileþtirici bir etki
yaratýyordu. Bu
noktadan itibaren
hastalarýnda bu
metodu rutin bir
þekilde kullanmaya
baþladý.
Her çeþit problemi olan
insanlar Dr. Fiore'ye koþmaya baþlamýþlardý. Ýlk
yaptýðý þey, hastanýn
þimdiki hayatýndaki
nedeni araþtýrmak oluyordu. Bu hayatýnda her
hangi bir bulguya rastlamadýðý zaman, problemin
köküne inebilmek için
onlarý geçmiþ hayatlarýna
döndürüyordu. Dr. Fiore,
bu sorunlarýn temelinde
var olan en önemli þeyin
"Ölüm" deneyimi
olduðunu keþfetmiþti.
Hastalarýn sorunlarýndan
inanýlmaz bir þekilde kurtulmaya baþlamalarýnýn
tek nedeni ölüm anlarýný
hipnoz altýnda yeniden
yaþamalarýydý.
Dr. Fiore'nin vakalarýndan bir tanesi bunun nasýl
olduðunun açýk bir
kanýtýný sunuyordu.
Baþarýlý bir iþadamý ve
avukat olan birisi yükseklikten öylesine korkuyordu ki, uçak seyahati
yapamýyor, arabasýyla
daðlara týrmanamýyordu.
Bu korkusu kariyerini de
kötü bir þekilde etkilemeye baþlamýþtý. Dr. Fiore
bu hastasýyla önce geleneksel terapileri denedi
ancak baþarýya ulaþamadý.
Bir gün yaptýðý bir regresyon denemesinde, bu
hastasýnýn, geçmiþ haya-
SEVGÝ DÜNYASI
30
týnda bir kilisenin çatýsýný
tamir ederken ayaðýnýn
kaydýðý, bir saçaða tutunmaya çalýþýrken adým
adým ölüme yaklaþtýðý ve
sonunda yere düþerek
öldüðü ortaya çýktý. Hasta
ayný ölüm sahnesini
defalarca yaþadýktan sonra
yükseklik korkusundan
tümüyle kurtuldu.
Dr. Fiore sadece fobilerin deðil, fakat ayný
zamanda fiziksel belirtilerin de ölüm anýyla ilgili
olduklarýný tespit etmiþti.
Örneðin migren aðrýlarý,
kronik sýrt ve boyun
aðrýlarý, mideyle ilgili
rahatsýzlýklar, hastanýn
geçmiþ hayatýnda baþýndan almýþ olduðu bir
darbe, giyotinle idam
edilmesi, asýlmasý, silahla
vurulmasý ya
da vücudunun
belli bir
yerinden býçaklanmasý ile ilgili olabiliyordu. Fiziksel
rahatsýzlýklar:
kýzgýnlýk,
keder ya da
korku ve suçluluk duygularý
nedeniyle meydana gelen
ölümlerden de
kaynaklanabiliyordu.
Çözülmeyen
bu duygular hafýzayý canlý
tutuyor ve bir sonraki hayatta fiziksel belirtiler
olarak ortaya çýkýyordu.
Hastalar, Dr. Fiore'nin de
rehberliðinde travma
anýna geri döndürüldüklerinde, geçmiþ hayatlarýndan getirdikleri fiziksel
hatýrlatýcýlar temizleniyor,
belirtiler bir bir ortadan
kaldýrýlýyordu.
Dr. Fiore'nin bu bulgularýný kafamda yeniden
gözden geçirirken oðlum
Chase'in yaþadýklarýyla
karþýlaþtýrmaya baþladým.
Oðlumun suçluluk duygusu bir sonraki hayatýnda
devam ederek, onu etkilemeye devam etmiþ, üstelik
sadece duygu olarak da
kalmamýþ, merminin
bileðine girdiði noktada
egzema gibi bir fiziksel
belirtiyle de kendisini
belli etmiþti. Norman'ýn,
oðlumu geçmiþ hayatýna
döndürmesinin hemen
ardýndan bileðindeki egzema da kendiliðinden yok
olmuþtu. Bu ilk baþta bana
inanýlmaz görünmüþtü
ama Dr. Fiore'nin kitabýný
okuduktan sonra kesinlikle doðru olduðuna
inandým.
Dr. Fiore'nin vakalarý
benim geçmiþ yaþam
anýlarýmý da onaylýyordu.
"Daha Önceden de Buradaydýnýz" isimli kitabý
okurken orada adeta kendi
hikâyelerimi bulmuþtum.
Hepsinde de: keder, neþe,
kýzgýnlýk, sevgi gibi derin
duygular iþlenmiþti. Onlarý
okurken adeta o kiþilerin
hayatlarýna kulak misafiri
olmuþtum. Ayný duyguyu
kýzým Sarah ve oðlum
Chase'in geçmiþ yaþam
hikayelerini dinlerken de
yaþamýþtým. Bunlar gerçek
ölümlerle boðuþmuþ olan
insanlarýn gerçek yaþam
hikayeleriydi.
HATIRLANAN ÖLÜM
DENEYÝMLERÝ
"Muayenehanemde, binlerce insanýn ölmesine
yardým ettim". Dr.
Fiore'nin bu çarpýcý sözleri, insana, duyduðu ilk
SEVGÝ DÜNYASI
anda biraz garip gelebilir.
Ancak çok doðru. Geçmiþ
hayatýný hatýrlayan her
hasta o hayatý sona erdiren
ölüm deneyimini de hatýrlamýþtý. Hatýrlanan ölüm
vakalarý, Dr. Wambach'ýn
deneklerinin anlattýklarýyla, Dr. Raymond
Moody'nin "Bu Hayattan
sonra Baþka Bir Hayat"
isimli kitabýnda anlattýðý
diðer ölüm deneyimleriyle
ve kendi aralarýnda þaþýlacak derecede tutarlý benzerlikler gösteriyordu.
Ölümü hatýrlayan her
hasta kalpleri durmuþ olsa
bile farkýndalýklarýnýn ve
algýlamalarýnýn kaybolmamýþ olduðunu
söylemiþti. Çevrelerinde
olan bitenleri hâlâ görebiliyorlar, iþitebiliyorlar
ve hissedebiliyorlardý.
Ölüm anýnda hissettikleri
fiziksel ve duygusal acý
gitmiþ yerine mutluluk ve
tatmin duygusu gelmiþti.
Tam ölüm anýnda
bedenlerini terk
ederken kendilerini
bir tüy kadar
hafiflemiþ bir
þekilde gökyüzüne
doðru süzülürken
görmüþlerdi.
31
Ardlarýnda
býraktýklarý kiþiler
aþaðýdaydý.
Aðaçlarýn
üzerinden kendi
cenaze törenlerini
izleyenler bile vardý.
Týpký benim 19.y.y.daki
cenazemi izlemem gibi.
Bunlarýn bir çoðu da sevgi
dolu parlak bir ýþýkla adeta
yýkandýklarýný,
çevrelerinde melekler
gördüklerini söylemiþlerdi. Bazýlarý ilahi müzik
tarzýnda müzik dinlediklerini, diðer bazýlarý da arý
výzýldamasýna benzer
sesler duyduklarýný ifade
etmiþlerdi. Öte alemde
eski akrabalarýyla
buluþanlar bile vardý. Bir
çoðu için bu inanýlmaz bir
mutluluk kaynaðýydý.
Dr. Fiore'nin tüm hastalarý yaþadýklarý bu deneyimlerle ölüm korkusundan
kurtulmuþlardý. Ölümün
bir sonuç olmadýðýný, bir
baþka hayatýn baþlangýcý
olduðunu anlamýþlardý.
Dr. Fiore'nin kitabýný
bitirdiðimde aradýðým
kitap olduðuna kani
olmuþtum. Nihayet araþtýrmalarým meyve vermeye
baþlamýþtý. Ancak yine de
hâlâ cevaplanmamýþ soru-
larým vardý. Bunlardan
birisi iyileþmenin nasýl
cereyan ettiði ile ilgiliydi.
Bu sorumun cevabýný
arkadaþým Cathy'nin mutfaðýnda bulacaðýmý kim
bilebilirdi ki?
Gelecek ay: Dr. Roger
Woolger: Ruh Arayýþýnda
baþlýklý konuyla devam
edeceðiz.
SEVGÝ DÜNYASI
32
kanserin penceresinden
bir yaþam sentezi - V
çeþitli sentezler
Av. Özer Baysaling.
Sayýn Sevgi Dünyasý Okurlarý,
Geçirdiðim kanser hastalýðý hakkýnda duygu ve deneyimlerimi bütün açýklýðýyla yazmam ve bunlarý sizlerle paylaþmamý önerildi. Ben de bu teklifi
onur kabul ettim. Yaþamýn acý gerçekleri arasýnda olan böylesine bir
hastalýðý hiç kimsenin yaþamamasýný dilerim. Ancak sadece kanserliler deðil,
onlara bakanlar veya empati ile yaklaþanlar açýsýndan okuyanlara bir nebze
olsun faydalý olabilirsem amaca ulaþmýþ olacaðým. Bu vesileyle, tüm
okurlara saðlýklý günler dilerim, sevgi ve saygýlarýmla.
Hastanede yatarken "beterin de beteri
var" misali ibret çýkarabileceðim iki
hasta geldi. Biri on yedi yaþýnda genç bir
kýz. Adeta bitkisel hayatta. Düþmüþ ve
kafasýný yaralamýþ. On beþ gündür gözlerindeki bakýþtan baþka hayat emaresi
yok. Ailesi yoksul ve periþan. Herkesin
yüreði sýzlýyor. Diðeri ise ayný yaþta,
güzel mi güzel bir genç kýz. Ýntihara
teþebbüs etmiþ. Anne baba ayrý, mutsuz
bir aile çocuðu. Onu kurtardýlar. Biri
yaþam savaþý verirken diðeri canýný
almaya çalýþýyor!.. Daha niceleri. Bu
misallerden de ibret almaya çalýþýyorum.
ÖLÜM ÇÝZGÝSÝ
Ýnsanýn yaþamý boyunca ölümü
yakýnýnda hissettiði çok anlar oluyor.
Kanser hastalýðýmda ise; ilk defa kanser
olduðumu öðrendiðim zaman ölümü
"korku" olarak hissettim. Ýkinci defa,
sokakta bayýldýðým zaman, bir beyaz
boþlukta uçup, sonra ayný boþluktan geri
geldiðim gün, "uçsuz bucaksýz bir boþluk
olarak" hissettim. Üçüncüsü ise, hastanede günlerdir yatýyordum. Bir an geldi
nefes alamaz oldum. Bir yandan adeta
yatalak gibi bitip tükenmiþtim. Ayrýca
oksijen maskesinde bile nefes alamýyordum. Kendimde deðildim. Zihnim gidip
geliyor, hayaller görüyordum.
Bu halisinasyonlar arasýnda ruhum
sanki gerçek bedenimden çýkýyor,
acýlarýmdan kurtuluyor ve sadece yatan
bedenimi seyrediyordum... Aþaðýda
duran ve acý çeken vücudum sanki bana
ait deðildi. Esas "ben" bedensiz olarak
aþaðýya bakandým... Çok garip bir
duygu!.. Ölüm böyleyse adeta bir rüya
SEVGÝ DÜNYASI
gibi bedeni terk ederek baþka aleme
geçiþti. Hattâ huzur veren bir sükundu.
Ölümü üçüncü olarak hissediþim ise "ne
olursa kabulüm" þeklinde böylesine tam
bir teslimiyetçilik. Belki de Mevlana'nýn
dile getirdiði vuslat buydu. Can bedene
dar gelince, ölüm bir kurtuluþ gibi geliyordu insana.
Hastaneye yattýktan on beþ gün sonra,
vücudum tedaviye cevap vermeye
baþladý. Ateþim kontrol altýna alýndý.
Oksijen maskesiz sýkýntýlý da olsa soluk
almaya baþladým.
Þunu düþündüm: Saðlýklýyken her gün
nefes alýp veririz, bunu hissetmeyiz bile.
Hastanede ise hemþireler her gün idrar,
büyük aptes, tansiyon, ateþ ve diðer hayati fonksiyonlarý takip ediyorlar.
Normal hayatýmýzda bunlarý da aklýmýza
getirmeyiz. Ancak bunlarýn ne nimet
olduðunu da insan hastalanýnca anlýyor.
Rahat nefes alabilmek, yürümek, iþemek, büyük apteste çýkabilmek ve diðer
hayati fonksiyonlarý yapabilmek de ne
büyük nimet!.. Belki de aný yakalamanýn
bir bölümü de buradan geçiyor. Yaþam
33
fonksiyonlarýný hissedebilmek!.. O an ve yaþamla
bütünleþmek!.. Esasýnda
bunlar da, çoðu zaman hiç
düþünmeyip hissetmediðimiz, günlerin
doðuþu, batýþý, mevsimlerin
deðiþmesi gibi olaðanüstü
yaþam mucizeleriydi.
Nihayet hastanede on
sekiz gün yattýktan sonra
eve gelebildik. Zorlukla
yürüyorum. Ýlk iþ hemen
banyoya girip üstümdekileri
kirliðe attým. Aynaya baktým... Çok çökmüþüm.
Kaslarým kaybolmuþ. Saçlarým
dökülmüþ. Çok çirkinleþmiþim. Hemen
duþa giriyorum. Çabucak yýkandýktan
sonra, tertemiz çamaþýrlar ve ev yataðý....
Ohhh! Eve gelmek ne güzel!..
KANSERÝN PENCERESÝNDEN
ÇEÞÝTLÝ SENTEZLER
"Sorabilir miyim kitabýma,
Ben mi yazdým onu gerçekten."
Neruda.
Benim hayatým mý, yoksa baþka bir
hayat mýydý yaþadýklarým ve kitaplarýmda yazdýklarým? Kuyumcu çýraklýðý, at
yarýþlarý, Güven Sigorta, akrobatlýk ve
sahne, turneler, teleks operatörlüðü,
Avukatlýk, Çeþitli konferanslar,
Kadýköy'de ilk spor salonu iþletmeciliði,
spor idareciliði, çeþitli dernek baþkanlýklarý ve faaliyetleri, yüzlerce þampiyon
sporcu yetiþtirmek vs. daha neler de
neler... Telâþlý koþuþturmalar, lüzumsuz
þeylerle de uðraþma, mutluluk ve üzün-
34
tüler... Türkiye'de Akdeniz ve Ege sahilleri... Balýk ve raký...
Ya yurtdýþý seyahatlerim: Amerika,
Singapur, Bulgaristan, Yunanistan,
Romanya, Eski Yugoslavya, Eski
Çekoslovakya, Ýtalya, Avusturya, Ýsviçre,
Almanya, Polonya, Fransa, Ýspanya,
Portekiz, Belçika, Hollanda, Danimarka,
Ýsveç, vs. ve çoðu arabayla adeta karýþ
karýþ olmak üzere ve daha nereler...
Bunlarý ben mi yaþadým ve buralarý
acaba tekrar görebilecek miyim!?..
Sene iki bin altý. Atmýþ beþ yaþýmýn
içindeyim ve ben bu defa da kansere
yakalandým... Esasýnda bu kadar
yaþananlar ve yitirilenlerden sonra bu
hayat þimdi bana yetiyor gibi.
Soruyorum kendi kendime; yitirdiðim
yýllar, boþa geçen bir zaman mýydý?
Yoksa beni yetkinliðe götürme yolunda
engeller, acý ve mutluluklarla dolu, bir
SEVGÝ DÜNYASI
yaþam serüveni miydi? Yaþamak istediðim hayat bu muydu? Yoksa hayatý
baþka þekilde mi yaþamýþtým? Yeni hayatlarýn içine oturmak, çýkmak, gene
oturmak!.. Acý veren sevdalarla birlikte...
Sýk sýk þu mýsralarý hatýrlayýp kendi
kendime soruyorum:
"Nasýl olurda o günler,
Geçip gitmiþ ve sonsuzluða deðin;
Bir daha gelmeyecek olabilirler!?.."
Þimdi ise, yürekten gelen seslerin,
yüreðime ulaþan seslerle uyum saðladýðýný hissediyorum... Uzakta bir þeyler
de görüyor gibiyim. Geçmiþ, gelecek,
yok oluþ veya sonsuzluk gibi bir þey!..
Yaþamda her þey bir uyarý esasýnda.
Yaþanmýþ, yaþanýyor ve yaþanacaklarýn
ilâhi hikmeti. Hayatta, yaþadýklarýmýzýn
da ötesinde bir þeyler var gibi. Bir
yumak gibi örülü bütünlük içindeki
SEVGÝ DÜNYASI
gerçekler ve anlamlarý... Baþakla buðday,
damlayla deniz gibi.
Kanserle birlikte ve ulaþtýðým manevi
seviyede, evrendeki gücün, en ufak
hücreme kadar dolaþtýðýný hissediyorum.
Bu müthiþ bir duygu. Sonsuzluk kadar
geniþ, mutluluk kadar tatmin edici,
evrenle bütünleþiyormuþçasýna
olaðanüstü bir þey.
Zaman içinde, yaþamýmdaki bana ait
fýrtýnalar, anlam kazandýkça, sentezler
çýkarýp, kendimle barýþtýðýmý hissediyorum. Ýhtirasým azalýyor. Ömür içinde
ömürler gördüðüm ruhum, hiç ulaþamayacaðýmý bildiðim bilgelik yolunda, ham
taþlarýmý yontarak, beni biraz yetkinleþtirmeye baþlar gibi.
Her yara, daha büyük yaralara katlanma baðýþýklýðýný yaratýrken, kanser
hastalýðým, týrmanan acýlar, bu dünyaya
olan borcumu ve diyetini bana ödetiyor
gibi... Ama bir baþka açýdan da; her yeni
nefeste, onu bana nasip eden Allah'a borcum artýyor gibi.
Zaman tartýlmaz... Zamandan kaçýlmaz... ve bir gün, olduðu söylenen, o
sonsuz alem varsa? O sonsuz zamanýn
içine gireceðimiz sonsuz zamansýzlýkta,
yok oluþ veya nihayetsiz var oluþ mu?!
Esasen zaman diye bir þey yok. Ezel
dediðimiz gelen sonsuzluktan, ebet
dediðimiz giden sonsuzluða kadar büyük
bir boþluk... Bunun içinde yaþamýmýz bir
ateþ böceðinin bir anlýk yanýp sönüþü
gibi bir þey. Diðer yaþamlarla ilgili yaþ
farklýlýklarý ise bizim yaþamýmýz açýsýndan konulan zamanýn çok ufak nüanslarý.
Ha bugün, ha yarýn misali. Kulaðým sýk
sýk saatin sesine takýlýyor.
"Tik...Tak...Tik... Tak...
Býrak zaman... beni býrak.
Bir þeyler uzaklaþýyor... Tik...
35
Bir þeyler yaklaþýyor... Tak...
Kanserin pençesinde;
Benden çalarak!
Tak... Tik... Tak..." Ö.B.
Zaman geçtikçe akýl, ruh ve beden
bütünlüðüne, bilimle, duygularýn dengesine daha fazla deðer veriyorum. Ýnsanlýk, sevgi, saygý bugün yaþamýmda daha
da önemli bir yer tutuyor.
Kendini bilmek... Kendimi bilmeye
çalýþýyorum. Önce gerçekleri yaþadým.
Þimdi onlardan uzak kalýnca gerçekleri
daha iyi anlamaya baþlýyorum gibi. Buna
raðmen; Hayat nedir? Yaþamýn amacý
nedir? Bilmek istiyor, fakat sonuca
varamýyorum.
Felsefe de öyle deðil mi. Sonuca
vardýrmýyor... Ancak felsefi düþünme
yoluyla yaþamý irdeleme olanaðý yaratýyor. Bu sebeple ilgimi çeken konular
artýyor. Felsefe, ahlak ve erdemler, bilim,
bilgi, baðnazlýk, din, özgürlük, aydýn
olma, laiklik, hoþgörü, milliyetçilik,
evrensellik, mutluluk, sanat, ruhun eðitimi ve ölüm vs. üzerine düþüncelere ve
tefekküre dalýyorum. Akýl ve duygu
baðlantýsýna, sevgiye daha fazla önem
vermeye baþladým.
TEFEKKÜR: YAÞAMA AÝT
DERÝN DÜÞÜNCELER
Esasýnda kanserin sanal penceresinden
bakmaya çalýþarak, benim yapmak istediðim tüm bu arayýþlar, nedenler, niçinler, nasýllar, sorular ve yorumlar, sonuç
alamayacaðýmý bildiðim bir nevi çaresizlikler ve bilinmezler yumaðý içindeki
açýlýmlar... En azýndan yaþamý ve
gerçeklerini düþünebilmek farklýlýðýndan
baþka bir þey deðil... Yaþam bu þekilde
36
biraz daha anlam kazanýyor... Çünkü
yaþam; üzerinde hiçbir þey düþünülmeyecek kadar da boþ ve anlamsýz deðil!..
Onun için de hiçbir þeye kesin nokta
koymadan irdelemeye çalýþýyorum.
Bazen bunlarýn içsel gerilim yarattýðý
da oluyor. Ne var ki bunlarý kendi
yaþamým ve bilincim çerçevesinde deðerlendirirken, içsel gerilimden daha kötü
olan içsel boþluktan kurtuluyorum. Gene
de bunlar tetkike alýnsa; ne yanlýþlar olabileceðini de biliyorum.
Mutluluðun parada olmadýðýný görüyorum. Ýkbalin sözü gibi; "Ey altýna köle
olan insan... Altýn, ona dönüp þöyle bir
baktýðýn için altýn oldu." Buna raðmen
kanser hastalýðýmda, asgari düzeyde
tedavi masraflarý ve rahat için, belirli
ölçüde paraya ihtiyaç olduðunu da inkâr
etmek mümkün deðil.
Kanserin penceresinden etrafýma
bakýyorum; insanlarýn ve hattâ yakýn
birçok tanýdýklarýmýn tüm mutluluklarý,
sahip olduklarý ve sahip olacaklarý maddi
deðerlere ve mallara baðlý. Her yeni elde
ediþ, daha fazlasýný istettiði için, varlýk
içinde yokluk, cennet içinde cehennem
yaþayýp mutlu olamýyorlar.
Kimi ise; kendi yaptýðý kariyerinin gölgesine sýðýnmýþ, onun tutsaðý olarak
yaþýyor ve gerçek "ben"ine dönemiyor.
Her þey mekanik ve maddi bir düzene
odaklý. Samimiyet görüntüsünde, art
niyetli dejenere iliþkiler daha hakim.
PEKÝ AMA
"MUTLULUK" NE?
Hollywood'da Beverly Hills bulvarýnda
gördüðüm süper lüks villalardan çýkan
zenginler de mutlu deðillerdi. Yoldan
SEVGÝ DÜNYASI
geçen fakir kýlýklý zenci çocuk ise, ýslýk
çalýp yürürken daha mutlu gözüküyordu.
Romanya'ya Çavuþesku zamanlarýnda
birçok yarýþmaya gittim. Dað, taþ
"Çavuþesku..." yazýlarýyla doluydu.
Çavuþesku adeta Romanya'nýn tanrýsý
gibiydi. Ýktidar, saraylar, servet ve tüm
güvenlikler onun içindi... Sonra bir gün,
meydanda halka yaptýðý konuþmada
çýkan bir "yuuh" sesi, bir kývýlcým... Ve
kaçarken bir köy ahýrýnda iki kurþun ve
ölüm!..
Oysa yolda gördüðüm Romanyalý çingeneler ne kadar mutlu gözüküyorlardý.
Singapur'da rastladýðým çýplak yogi de
öyle.
Genelde insanlar mutsuz. Kaygý
yarýnýn acýsýný almýyor, sadece bugünün
neþesini götürüyor. Sonuçta sorunlarýmýzý
yaratan kiþi olarak kaldýkça, onlarý hiç
çözemiyor ve daha çok mutsuz oluyoruz.
Küçükken bize mutluluk nedir? Nasýl
ulaþýlabilir? Kimse hiçbir þey öðretmedi.
Çoðunlukla bize öðretilmeye çalýþýlan
doðruluk, dürüstlük ve büyüklere saygý
gibi etik deðerlerdi. Belki nasýl mutlu
olunacaðýný kendileri de bilmiyorlardý.
Artýk acýlarýmý bile kazanç görüyorum.
Ve keþke insan bu gerçeði kanser
olmadan ve felaketler geçirmeden
anlayabilsin!..
Kanser hastalýðý dostluklarýn mihenk
taþý da oluyor. Bazý çok eski dostluklarýn,
sanki þarap gibi, yýllanýp mayalanarak
doyumsuz tiryakiliðe dönüþtüðünü size
hissettiriyor. Bazý eski dostluklarýn ise;
sanki hava alýp bozulmuþ þarap misali,
insaný hüsrana uðratýrcasýna fos çýktýðýný
acý þekilde gösteriyor..
Sevginin ne denli bir kudret ve hayatý
yönlendiren manevi bir güç olduðunu
SEVGÝ DÜNYASI
biliyordum. Ancak kansere yakalanýnca
bunu daha da iyi anladým. Bana tarifsiz
açýlýmlar kazandýrdý. Sadece sevme ve
sevilme manevi duygusuyla kalmayýp,
bana diðer insanlarla ve nesnelerle
ilgilenme, onlarý daha iyi tanýma ve
iletiþim saðlama imkâný saðladý.
Hastalýðýmý yenme yolunda büyük bir
güç verdi. Hastalýkla beni barýþtýrarak,
günü yakalayýp mutlu olabilmeyi öðretti.
Dostlarýmý sevmemin ve onlarýn da bana
olan sevgisini hissetmemin ne deðerli
þey olduðunu tekrar hatýrlattý.
Kanser kader planýný daha derin
düþündürüyor. Her þey kader planýyla
zerresi zerresine yaratan tarafýndan mý
planlanmýþ!.. O zaman hür irade ve
insanlarý kiþisel eylemleri ne oluyor?..
Yoksa yaratan; dört ipli kuklalar gibi
kaderimizi elinde tutarken, bir ipini hür
irademizin eylemlerine mi býrakmýþ!?..
Yoksa milyarlarca oluþumun, milyarlarca
oluþumla buluþmasý neticesi ortaya çýkan
bir sonuç mu?..
Kâinatta, yaþamda, hastalýklarda, baþa
gelen iyi ve kötü olaylarda eþitlik ve
adalet yok. Beklemek de hata. Peki
insanlar arasý düzen için oluþturulmaya
çalýþýlan hak, hukuk, adalet ne derece
temin edilebiliyor?.. Nerede elinde adalet
terazisi ve adalet kýlýcýný tutan Adalet
Tanrýçasý Justitia...
Yaþamýn ölümlü olduðunu daha çok
hissettiðim þu günlerde dünyada, yaþamý
güzelleþtirecek çok basit kurallardan
ziyade, yaþamý berbat edecek çok daha
zor yollara baþ vurulduðunu görmekten
üzüntü duyuyorum.
Allah'a inanýrým ve Müslüman'ým.
Kâinatýn bir yaratýcý gücü, sebebi ve
yarataný olma fikri beni daha çok rahat
37
ettiriyor. Bu arada her gün kendime göre
yaptýðým rutin dualarým vardýr. Bu
dualarýmýn son zamanlarda adeta tutsaðý
olmuþtum. Bununla; tüm kötülüklerin
baþýmýza gelmemesi, iyilik ve arzularýmýzýn da gerçekleþmesi hususunda
uzun uzun yakarýr dururdum. Ancak son
zamanlarda hep bunlarýn tersi oldu ve
korkup istemediklerim baþýma geldi!..
Bunun üzerine þu sonuca vardým; iyiliðin ve kötülüðün, hayýr ve þerrin ne
olduðunu tanrýdan baþka bizim bilmemize imkân yok. Bazen hayýr bildiðimizde
þer, þer bildiðimizde hayýr oluyor. Onun
için dualarýmý kýsaltýp özetledim. Þimdi
Allah!tan bana ve bizlere sadece hayýrlar
vermesini diliyorum.
ÖLÜMDEN SONRA HAYAT
DEEPAK CHOPRA'NIN SON KÝTABI
"Ölümden Sonra Hayat " adýný taþýyan ve Ekim 2006'da
yayýmlandýðý andan itibaren ses getiren bu kitapta yazar
varoluþumuzun en derin sýrrýný araþtýrýyor... Ölümü ve ölüm
sonrasý hayatý.
Çeviren ve sunan: Öner
39
Deepak Chopra
Hint asýllý bir
Amerikalý.
Hindistan'da týp
tahsili yaptýktan
sonra Amerika’da
ihtisas yaparak
endokrinoloji
uzmaný oldu
birçok hastahanede ve son
olarak 1980’lerde
Boston Bölgesel
Týp Merkezinde
Bölüm Baþkaný
olarak çalýþtý.
Baþarýlý bir kariyeri vardý. Tufts
Üniversitesinde ve
Boston Üniversitesi Týp
Fakültesinde ders
veriyordu.
Uygulamasýný
baþarý ile yaptýðý
Batý dünyasýnýn
týp kavramý onu
mutsuz ediyordu.
Batý týbbýnda yeni bir paradigmaya,
saðlýðýn sadece hasta olmamaktan
ibaret olmadýðý ana prensibine de yer
olduðuna inanýyordu. Yeni bir týp sistemini kurmak istiyordu. Bu sistemin
ana prensibi þu olacaktý: Saðlýk, beden,
zihin ve ruhun karþýlýklý bir bütünlük
ve akýcý bir denge hali içinde bulunmasý demektir.
Bir arayýþ içine girdi. Binlerce yýldýr
doðuda uygulanan ve zaten yabancýsý
olmadýðý doðal þifa ve tedavi metodlarý
ile yakýndan tanýþtý.Maharishi Mahesh
Yogi’den ders aldý ve Ayurveda öðrendi. Çok baþarýlý bir öðrenci idi.
Eðitiminden sonra Ayurveda ile çaðdaþ týbbýn bilimsel usullerini birleþtirdi
ve bütünsel týbbýn (beden/zihin týbbý da
deniyor) temellerini attý. Bu baðlamda
kuantum fiziðinin çaðdaþ teorileri ile
tarihi uygarlýklarýn bilgeliðini kaynaþtýran bir öncü olarak kabul ediliyor.
Artýk bütünsel týp bilim dünyasýnda
kabul görüyor ve uygulanýyor. Chopra
,kitaplarý ve uygulamalarý ile sokaktaki
insanýn yani hepimizin saðlýk, týp ve
tedavi anlayýþýnda devrim yaptý.
On yýl önce, Dr. David Simon ile
ortak olarak California’nýn Carlsbad
ilçesinde “Chopra Saðlýk Merkezi” ni
kurdu. Bu merkezde kendisi ve ortaðý
dýþýnda birçok saðlýk uzmaný çalýþýyor
ve bütünsel týp (beden/zihin týbbý)
eðitimi veriliyor. “Kusursuz saðlýk için
yaþam yönetimi” “Þifaya yolculuk” ve
benzeri programlar uygulanýyor.
Deepak Chopra ayný zamanda spiritüel konularla da ilgileniyor ve dünyaca tanýnmýþ ve pek çok ödülü olan bir
konuþmacý. 1995’de tanýnmýþ bir dergi
tarafýndan yýlýn en etkileyici on konuþmacýsý listesine seçildi. Dünya çapýnda
etkileyici iletiþimi saðlamak amacý ile
kurulmuþ Toastmasters Internatýonal
Grubu, ayný yýl Chopra’yý, Nelson
Mandela ve diðer üç kiþi ile birlikte en
etkileyici beþ konuþmacýdan biri olarak
seçti.
“Yeni Ýnsanlýk için Ýttifak” platformunun kurucusu ve baþkanýdýr. Amaç
dünyanýn her yerinde sosyal adalet,
ekonomik özgürlük, ekolojik denge
40
Deepak Chopra
saðlanmasý ve anlaþmazlýklarýn çözümlenebilmesi için gerekli olan bilinci
yaygýnlaþtýrmak ve yeterli olacak düzeye çýkarmaktýr. 2005 yýlýnda da Gallup
Kurumuna kýdemli bilim adamý olarak
katýldý.
KÝTAP HAKKINDA
45’den fazla kitabý, konferanslarý,
diðer iletiþim araçlarý ile hem saðlýk
konusundaki görüþümüzü deðiþtiren
hem de manevi kavram ve deðerlerimizi, bu konudaki kavram kargaþasýný
ve endiþelerimizi aydýnlatan ve bir
anlamda spiritüel kavramlarýn sýrrýný
çözen ama bunu onlarýn þiirselliðini,
þaþýrtýcýlýðýný ve içimizde uyandýrdýðý
yüce duygularý zedelemeden yapan bir
yazar Deepak Chopra. Bu son kitabý ile
de en derin ve anlamlý sýrrý çözmeye
soyunuyor: Öldükten sonra ne olacak?
Bu, bizim cevaplandýramýyacaðýmýz,
cevaplandýrmamamýz gereken, evrenin
SEVGÝ DÜNYASI
cevabýný kendine sakladýðý bir soru
mu? Chopra bize þunu söylüyor: “Öte
Âlem” içinde bulunduðumuz dünyadan
aþýlmaz bir duvarla ayrýlmýyor. Aslýnda
tek bir gerçeklik bütün âlemleri, bütün
zaman ve yerleri kucaklýyor. Bunu gösterecek çok sayýda kanýt var ve hayatýmýz sona erdiðinde biz þu anda yapmakta olduðumuz ruhsal yolculuðun
yeni bir aþamasýna geçiþ yapýyoruz."
Asýl kitaba geçmeden önce uzun bir
giriþ var. Deepak burada doðu uygarlýklarýnda ölüm ve ölümden sonrasýnýn,
öte âlemin, cennet ve cehennemin nasýl
anlaþýldýðýný, bunun batý uygarlýðýndaki
anlayýþla karþýlaþtýrmasýný yapýyor, bazý
paranormal ve okült kavramlara deðiniyor ve giriþi Bengalli þair
Rabindranath Tagore'un þu mýsralarý ile
bitiriyor:
Gece solan günü öptü
Ve fýsýldadý
“Ben ölümüm, annen…
Benden yeni bir hayat gelecek sana"
Dr. Chopra kitabýný bir masal etrafýna
örmeyi seçmiþ. Kitabý yazarken sýk sýk
Hindistan’da küçük bir çocuk iken kendisine anlatýlan masallarý hatýrladýðýný
ve masallarýn çocuklara bir þeyler öðretmek için güçlü bir metod olduðunu
fark ettiðini söylüyor. O da okuyucuyu
kahramanlarýn aydýnlýða çýkabilmek
için karanlýkla savaþtýðý bir dünyaya
götürüyor ve bu masalý çekici bulacaklarýný umuyor.
Anlatýlan masalýn kahramaný bir
kadýn: Savitri ve yenmesi gereken düþman da LordYama, Ölüm Meleði.
SEVGÝ DÜNYASI
Bölümler boyunca yazar bizi bir yolculuða çýkarýyor. Adým adým ilerletiyor.
Ölümden sonra neler olabileceðini,
madde alemine ait bilgilerimiz,
kavramlarýmýz ve inançlarýmýz ve biraz
da doðu kültür ve öðretileri yardýmýyla
açýklýyor. Çok inandýrýcý, çok rahatlatýcý, aydýnlatýcý bir kitap.
Ölümün bir mucize olduðunu çünkü
asýl varlýðýmýzýn ölmediðini belirten
yazar, ölümün dünya yaþamýnýn amacýna eriþmek olduðunu ve bütün inanç
sistemlerinde bunun kabul edildiðini
belirtiyor. Þöyle diyor “Eðer kendinizin
zaman ve mekan ötesinde bir varlýk
olduðunu biliyorsanýz, kiþiliðiniz de
ölümü içine alabilecek kadar
geniþlemiþtir.”
Öldükten sonra neler olacaðýný, nasýl
geçiþ yapýlacaðýný anlatmak için
“ölüme yakýn deneyimler” (ölümün
sýnýrýna kadar gidip geri dönüþ)
esnasýnda yaþanan ve bilimsel olarak
tespit edilmiþ verilerden hareket ediyor
ve “geçiþ”i, “ruhun kendini belli edebilmesi için gerekli ilk aþamanýn
yaþanmasý” olarak nitelendiriyor.
Geçiþ yapýldýktan sonra nereye gideceðiz? Yazar cennet ve cehennem
kavramlarýnýn her din ve inanç sisteminde bulunduðunu, insanlarýn bu
konuda beklentileri olduðunu anlatýyor
ve yaþamlarýnda kendilerine çizdikleri
yollar -ki elbette kiþinin inancýna,
içinde yaþadýðý kültüre ve en önemlisi
bilinç düzeyine baðlý olarak- birbirinden ne denli farklý ise öte âlemdeki
cennet ve cehennem kavramlarýnýn da
insanlar için o kadar farklý olacaðýný
anlatýyor. Herkes öte âlemi kendi bilinç
41
düzeyine ve birikim ve beklentisine
göre algýlayacaktýr diyor.
Yazara göre hepimiz “karmamýzý”
yaþarýz. “Karma” nedir? Yazar bunu
þöyle anlatýyor: Sanskritçe orijinal
anlamý “amel” (aksiyon) olan karma
kelimesi zamanla çok deðiþmiþ ve
halen iyi ile kötünün (hayýrla þerrin)
mücadelesi þeklinde anlaþýlýyor. Kýsaca
hayýrda olursanýz iyi, þerde olursanýz
kötü karmanýz olur ama asla karmadan
kurtuluþ yoktur.
Karmayý yaratýlýþtaki her düþünce ve
amelin eksiksiz kaydýný tutan bir bilgisayara benzetmek mümkündür. Bu bilgisayar hepimizin iyi ve kötü davranýþlarýný önünde sonunda dengeler.
Riþilere (*) göre öte âlemde ceza
görme karmik bir borcun ödenmesidir.
Karmik borç basitçe henüz sonuca
baðlanmamýþ bir nedene verilen addýr.
Cehennem karmik ýztýrabýn çekilmesi
halidir.Ýnsan kendi cehennemini kendisi
yaratýr ve biz cehennemi yaþarken de
deneyimleyebiliriz. Çünkü zihnimizdir
bizi cehenneme sokan. Ama bizi
oradan çýkarabilir de.
Bizim anlayabileceðimiz deyimlerle,
kendinize saygýnýz yoksa, sevgisizseniz, gerçeði göremiyorsanýz ve illüzyonlara kapýlmýþsanýz, þükretmeyi
bilmiyor, kutsala saygýsýzlýk ediyorsanýz, þiddeti hayatýnýzdan çýkaramamýþsanýz, siz zaten cehennemi
yaþýyorsunuz.
“Þeytan”a gelince... Ýnsanýn yaptýðý
bütün kötülüklerin sebebi olduðunu
(*) Rishiler: Binlece yýl önce, Tanrý’nýn bölgesine
tecavüz etmeden ruhun derinliklerinde sorularýna yanýt
arayan bilge kiþilere verilen ad.
42
iddia edebileceði bir varlýk bulunmasý
çok rahatlatýcýdýr. Binlerce yýldýr bu
inancý sürdürmek belki de
tekâmülümüz için gerekli idi.
“Cehennem”in sorumluluðunu
insanýn üzerine almasý ve tek nedenin
kendisi olduðunu kabul etmesi korkunç
görünür. Ama sorumluluðu almamak da
kendimizden vazgeçmekle eþdeðerdir.
Cehennem Tanrý’dan en uzak yerdir,
çünkü bilincin en düþük olduðu durumu temsil eder.
Þeytanýn temsil
ettiði her þey bizim
kendimiz hakkýndaki
yargýmýzda zaten
vardýr. Þeytan bilincimizin bir ürünüdür ve
o de bize baðlý olarak
deðiþir ve tekâmül
eder. Bilincimiz
tekâmül ettikçe þeytan
da giderek gerçekliðini kaybedip bizden
uzaklaþacaktýr.
Artýk insanlar bilince ait ve bilince dayalý
kavramlarla konuþacaklar ve ruhun
kiþinin asýl varlýðý olduðunu bilecekler.
Ruhumuzla temasý kaybedersek
gerçeklikle temasý kaybedeceðimizi
idrak edecekler. Artýk zýt kutuplarýnda
cennet ve cehennemin bulunduðu
bölünmüþ bir evren deðil TEK ve
bütün BÝR GERÇEKLÝK
OLDUÐUNU ANLIYACAÐIZ.
Yazar daha ileri bölümlerde
“Akaþa”yý anlatýyor. Akaþik Alan
(Bilinç Alaný) her uygarlýk ve kültürde
SEVGÝ DÜNYASI
orada geçerli olan inanç ve deðerlere
göre tarif edilir. (Cennet - CehennemRuhlar Dünyasý - Uyanýþ - Yükseliþ
vs.) Bu tariflerle ruhani liderler, temsil
ettikleri dinin mensuplarýna gidecekleri
yerin “boþluk” “hiçlik” olmadýðý konusunda güvence vermek istemiþlerdir.
Ama sonunda bu alan salt potansiyelden ibarettir
Geçiþ bitince insan çok inandýrýcý bir
perspektiften -yani fiziksel olarak var
oluþtan- uyanýr ve
kendini özgür bulur.
Akaþaya gelmiþtir.
Akaþanýn belli bir
perspektifi yoktur.
Oyuncularýný bekleyen
uçsuz bucaksýz bir
alandýr. Oyuncular
bizim alýþýk olduðumuz bildik oyuncular
ya da hayal ettiðimiz
ve görmeye can
attýðýmýz oyuncular
olabilir ama dünya dýþý
varlýklar veya
kendimizin uzantýlarý
hattâ soyut
düþüncelerin tezahürü
bile olabilir.
*Vedantaya göre ölen kiþi yaratýcýlýk
alanýna gelmiþtir yani Akaþa’ya ve
burada ne isterseniz o yaratýlmaktadýr.
Bu alan ele avuca gelir bir þey
deðildir. Ýþ zordur. Ama Akaþada varlýðýn rotasýný çizerek seyretmesi
mümkündür. Çünkü öte âlemde
(*) Vedanta: Bir din olmayýp, Riþilerin
öðretisine verilen addýr.
SEVGÝ DÜNYASI
yaratýcýlýðýmýz son derece geliþmiþtir
ve zihin artýk çok boyutludur. Artýk
kendimizi, yapýsý katý kurallara baðlý
olmayan, kültürün dogmalarýndan uzak
yepyeni bir yaratýcýlýða uydurmamýz
gerekmektedir.
Ruhun eriþebileceði en yüksek mertebeye kadar yolculuðunu izlemekteyiz.
Bu da yaratýcýlýðýn kaynaðý yani
Akaþa'dýr. Bu yolculukta ruhun hangi
ortamla karþýlaþacaðý tamamen kendine
baðlýdýr. Dünyada baþlayan bir rüya
devam edecek ve sonuna ulaþacaktýr.
Takip edilecek yolun malzemesi zih
nimizden alýnacak ve Akaþik Alanda
anlamlý olacak þekilde düzenlenecektir.
Yazar bu yolculukta ruhun izleyebileceði yedi yol olduðunu belirtiyor.
Bunlar birbirinden kesin çizgilerle
ayrýlmaz. Belli bir din ve kültüre mensup olmamýz geçiþ yaptýktan sonra
kendimizi nerede bulacaðýmýzý
otomatik olarak belirlemez. Ebedi
yaþam da çok özel ve kiþiye baðlý
olarak tezahür eder.
“Öldükten sonra ne olacaðýný kimse
bilemez” Bu evrensel bir kabuldür.
Riþiler þunu sordular;
Neden bilemiyeceðimizi düþünüyor
ve kabul ediyoruz? Belki de yeterince
derin incelemediðimizdendir.
Ana neden zihnimizin tekrara
müptela olmasýdýr. Alýþkanlýklar bizi
yönetir ve kendimizi gerçek hissetmemizi saðlar. Yeniyi reddeder alýþkanlýklara sýðýnýrýz. O zaman da özgürlük
hayal olur. Bu baðlamda ölüm bir
lütuftur bizi etrafýmýza ördüðümüz
duvarlardan kurtarýr yeniden baþlamaya
mecbur eder.
43
Yazar þöyle diyor: “Ne zaman birisi
bana öldükten sonra neler oluyor
sorusunu sorsa hemen aklýma “Ben
kimim?” sorusu geliyor. Çünkü yarýn
nerede olacaðýný bilmek için bugün
nerede olduðunu bilmek gerekir. Öte
hayat da deðiþik bir yarýndan baþka bir
þey deðildir”
Yazar “Ben kimim?” sorusunun cevabýný nasýl bulacaðýmýzý uzun uzun
anlatýyor. Bunu da hepsi bu dünyaya ait
sorular sorarak yapýyor. Hayat hikâyeniz, beklentileriniz, amacýnýz, nihai
hedefiniz, yolunuz, düþmanlarýnýz,
dostlarýnýz neler ve kimlerdir?
Akaþa'da neler olacaðýna kendimiz
karar vermek istiyorsak bu sorularý
fiziksel ölümün ötesine de uzatmamýz
gerektiðini bildiriyor. Ama Akaþik
alanda esas gerekli olan geniþletilmiþ
bir bilinçtir çünkü Akaþa ruhun evidir
ve hiçbir þekilde sýnýrlandýrýlamaz.
Þaþýrtýcý olan da kendi bilincimizin
sonsuz potansiyelini nasýl dizginleyebileceðimizin asýl mesele oluþudur.
Sonuç olarak yazar þöyle diyor;
“Kimin nasýl yorumladýðý hiç önemli
deðildir. Bilinç bilinçtir. Akaþa zihnin
ötesinde vardýr, varlýðý seçime, tercihe
baðlý deðildir. Varlýk ruhunun çekimine
kapýlarak aslýnda tüm evrenin de rüyasý
olan kendi rüyasýnýn bir sonraki aþamasýný deneyimlemek için kaynaða
doðru çekilir.
Ruhumuzu Akaþa’ya kadar yazarýn
anlatýmý ile izledik. Artýk ruh tam
anlamý ile “Öte Âlem"e geçmiþtir.
Þimdi nasýl yolunu bulacak? Bunun
için orada geçerli bazý güçlere ihtiyacý
vardýr. Bunlar da mutlaka madde
SEVGÝ DÜNYASI
44
Tibet
Budizm’inde
kullanýlan
sonsuzluk
düðümü
dünyasý için gerekli güçlerden (irade,
fiziksel güç ve diðer bildik þeyler)
farklý olmalýdýr. Bunlar farkýndalýk,
isteklilik (zihnini açabilme) kararlýlýk,
ince ayar yapabilme ve teslimiyettir.
Bu güçlerimizi harekete geçirirsek
öte âlemde olabilecek her olayla
özdeþleþebiliriz ve kendi gerçeðimiz
önümüze serildiðinde onu kabul eder
ve teslim oluruz.
Bir sonraki bölüm “Sonsuzluk” adýný
taþýyor. Bütün imajlar silindiðinde varlýk sonsuzluða varmýþtýr. Sonsuzluk
ruhun kaynaðýdýr. Riþilere göre illüzyon sona ermiþ gerçeklik baþlamýþtýr.
Sonsuzluk size aklýn kavrabileceðinden öte bir özgürlük verir. Artýk ne
imajlar vardýr ne iliþkiler. Zaten bunlara ihtiyacýnýz da yoktur. Kaynaða
döndünüz ama bir farkla. Yaradýlýþ size
her þeyi gösterdi. Her þeyi deneyimlediniz. Artýk özgürsünüz. Ancak özgür
bir ruh seçim yapabilir. Artýk sýnýrsýz,
isimsiz, niteliksizsiniz. Her þeyi bir bir
sýyýrýp atarak öze varýyorsunuz. Öte
âlemdeki yolculuðunuzun esasý budur
iþte.
Adým adým ilerlediniz. Fiziksel
objelerle dolu bir bilinçten, sübtil
objelerle dolu bilince oradan da mutlak
bilince geçtiniz. Artýk yerinize
vardýnýz. Ruhun bir kiþiliði yoktur O
sadece VAR’dýr baþka hiçbir niteliðe ve
özelliðe ihtiyacý yoktur
Ölüm ötesi hayat sadece çözülmesi
gereken bir bilmece deðildir. Sýnýrlarý
olmayan bir hayat için verilen bir fýrsattýr.
Kitabýn son bölümleri Yoga öðretisine ve Reenkarnasyon'a ayrýlmýþ.
Yakýnda dilimize çevrileceðini
umduðum bu kitabý mutlaka okuyun.
Kolay okunan bir kitap deðil ama eminim pek çok sorunun cevabýný bulacaksýnýz.
Ýstanbul Nisan 2007
Bazý mitolojilerde ölümsüzlüðü
anlatan yýlan sembolü
“Bu Yol Vuruculuk
Daha Ne Zamana Dek Sürecek…
Bu kuþku, bu korku,
bu kin, bu nefret, bu düþmanlýk, bu gaflet...
Bu mu kalsýn elinizde,
huzur apaçýk bir nur gibi dururken yanýnýzda...”
46
Bizler hiç kimseyi kýnamak, hor
görmek yanlýsý deðiliz; her ne kadar
özellikle son zamanda ülkece hepimizi çok üzen, insanlýk adýna utanýlacak pek çok þey yaþasak da.
Suçlamak, suçlu aramak belki biraz
avutur bizi, biraz rahatlar gibi oluruz
belki kendimiz dýþýndakileri, karþý ve
yabancý gördüklerimizi parmaðýmýzla
iþaret ederek üzüntümüzü ve olanca
öfkemizi onlara boca edersek. Peki ya
sonra… Sorunun hallolmadýðýný,
aksine daha da bilenerek keskinleþip
büyüdüðünü görmeyecek miyiz? Bir
de üstelik karþý tarafýn da parmaðýný
bize doðru sallayýp bizi göstererek
suçlamalarýna yeni savunmalar ve
karþý saldýrý planlarý yapmak için
kendimizi yiyeceðiz. Günlerimiz,
ömrümüz korkulu bir ortamda sadece
hep aþaðýlara bakarak aslýnda ne
kadar haklý olduðumuzu, ne kadar
bulunmaz, biricik, tek, Allah'ýn
sevdiði, seçtiði bir kul olduðumuzu,
soy olduðumuzu, millet olduðumuzu,
SEVGÝ DÜNYASI
böyle bir dine mensup olduðumuzu
baþkalarýna ispatlamak için boþa
kürek çekmekle geçecek.
Böyle bir ispat için can bile verilir
diyenlere bir þey demeyiz. Sadece
þunu sorarýz: Üstün deðerlerin, üstün
olduklarýnýn ispatlanmasýna, gösterilmesine ihtiyaçlarý olabilir mi? Onlar
insana faydalý olmak, onu yükseltmek
için vardýrlar. Onlar hayata geçirilince, yaþanýnca üstünlükleri kendiliðinden belirir, herkesçe görülür;
çiçekler, meyveler verir, kokusuna,
tadýna herkes koþar. Onlara verilen
deðer, onlarý titizlikle yaþamýn her
katmanýnda uygulamakla, sonuçlarýný
gördükçe mutlu olup baþkalarýný da
uygulamaya özendirmekle mi belli
olur; yoksa sadece onlarýn ezber
bekçiliðini yapmakla mý? Cevabý
biliyoruz. Tabii bu zor gelir kolaycýlara. Cesur deðilken kahraman
olmak, deðerli olmadan önemli
olmak, bilgisizken filozof olmak
isterler. Takým tutar gibi inanç, din,
ýrk, millet, ideoloji yanlýsý
olurlar. Laikler, anti-laikler; Atatürkçüler, dinciler;
cumhuriyetçiler, ikinci
cumhuriyetçiler, faþistler,
demokratlar, liberaller;
Türkler, Türk olmayanlar,
Müslümanlar, Müslüman
olmayanlar… liste daha
uzayabilir. Ama aslýnda
hepsi þu anda veya vaktiyle bir þekilde insanlara
belli gerçekleri tecrübe
SEVGÝ DÜNYASI
etme imkâný vermiþ, önemli dersler
ve bilgiler çýkarmasýna yardýmcý
olmuþ, dolayýsýyla onlarýn yükselmesine katkýda bulunmuþ bu görüþler
deðildir kutsal olan. Kutsal olan
onlarýn hizmet ettiði bizleriz, biz ve
karþýmýzdaki, bizden olmayan
gözüyle baktýðýmýz, aslýnda özde bir
kardeþ olduðumuz, öteki dediðimiz
kiþi ve kiþiler.
Peki ne yapacaðýz, öylesine koyuverecek miyiz her þeyi? Gidiþ iyiye
doðru deðilse, ki bunda herkes hemfikir, ayrýlýðý, düþmanlýðý, kutuplaþmayý bitirmenin bir yolunu bulamayacak mýyýz? Bunlar birbirini bileyen
ve azdýran negatif faktörler ve gerçek
47
anlamda kötülükle uðraþmaktan haz
duyan cahillerin çoðalýp güçlenmesine en uygun ortamý yaratýyorlar.
Önce birey, sonra toplum olarak
kendimizi dizginleyemezsek insanlýðýmýzý yok edeceðiz.
Ýnsan olarak yok olmaktan daha acý
bir þey, insanlýðýmýzýn yok olmasýdýr.
Bir nokta var ki zihnimizde ve
duygularýmýzda, o noktayý, o eþiði
geçince bir daha geri dönülmez bir
þekilde her türlü çýlgýnlýða doðru dolu
dizgin koþabiliriz. Akýl ve mantýk da
tüm gücüyle o koþuya yardým eder,
bizi hýzlandýrýr, yaptýðýmýz her þey
bize uygun, doðru ve haklý gelir.
Sonunda elbette bitecektir bu yol ve
48
koþu. Ve yolun sonunda bir ayna
varsa eðer ve kendini görürse onda,
yolunu yürüdüðünü, iþini sonuçlandýrdýðýný düþünen kiþi, saçý baþý darmadaðýnýk, diþleri, týrnaklarý uzamýþ
ve meydanda, elleri ve aðzý kan
içinde, yorgun, bitkin, insanlýktan
çýkmýþ, baþka bir þeye dönüþmüþ birisine, bir þeye bakýyor olacaktýr. Ýþte
insanýn gölge tarafý, karanlýðý ve
hiçbir þekilde kaçýp kurtulamayacaðý
kâbusu. Bunu mu istiyoruz gerçekten? "Sonunda bu mu kalsýn elimizde,
huzur apaçýk bir nur gibi dururken
yanýmýzda" Kendimize bunu mu
yakýþtýrýyoruz? Bizler, yeryüzündeki
halifeler, hani Habil ile Kabil'in
öyküsünü bilen, Kabil adýna ömründe
en az bir kez olsun utanç duymuþ
insanlar…
Her þekilde yalvarmalýyýz düþmanlýðý çaðýranlara, belki aðlayarak yalvarmalýyýz, gittikleri ve arkasýndan
baþkalarýný da sürükledikleri uçurumun kenarýna varmamalarý için; o
kötü, o uðursuz yoldan dönmeleri
için. "Kötü olan sen deðilsin, seni bu
hâle getiren, aklýný çelen, kafaný
doldurup doðru düþünmen için fýrsat
vermeyen yanlýþlar, yanlýþlýklar kötü;
bunda hepimizin payý olan ortam seni
bu hâle getirdi" diyebilmeliyiz. Uðrunda kýyasýya mücadele edilen hayat
görüþleri ve inanýþ þekilleri þunu belirtmektedir birbirinden farklý ifadelerle: Baþkalarýna yaptýðýmýz her þeyin eninde sonunda aynýsý ya da benzeriyle karþýlaþýrýz. Nasýl yargýlarsak,
SEVGÝ DÜNYASI
öyle yargýlanýrýz. Baþkalarýna
verdiðimiz her sýkýntý ve acýnýn, yaptýðýmýz her haksýzlýðýn mutlaka bedelini ödemek zorundayýzdýr. Bunu hatýrlamalýyýz, bunu hatýrlatmalýyýz.
Hiçbir -izm, hiçbir din, bizler her birimiz tek tek gönlümüzden iyilik, faydalýlýk, dostluk, sevgi, merhamet
kararýný veremezsek, esenlik getiremez. Kurumlar, disiplinler, kanunlar
bir yere kadar ulaþýr insanlara. Onlar,
henüz reþit olmamýþ oðlu inancý
uðruna katil oldu diye göðsünü gere
gere ve memnuniyetle gülümseyerek,
tutuklanmasýna karþýlýk "benim
oðlum aslandýr, bunun üstesinden
gelecektir, o kendini toplayýp yoluna
devam edecektir, kahramandýr" diyen
bir anneden hümanist bir evlât var
edemezler. Onlar, kitabý, kanunlarý
apaçýk ortada belli olan Ýslâmiyet'ten
söz edildiðinde her þeyi bildiðini ve
kendi bilgisinin üstünde baþka bir
þeyi kabul etmediðini ilk fýrsatta belli
edip karþýsýndakini küçümseyip horlayan din âlimlerini, dolgun baþak
olmaya zorlayamazlar. En basit konuda bile karþýsýndakinin biraz farklý
düþüncesini þiddetle reddederek
tartýþmayý alevlendirip, iþi suçlamalara, hakarete, çirkin kavgalara
vardýran hocalara, araþtýrmacýlara
saygýlý sevgiyi öðretemezler.
Olumsuz davranýþlarý ancak bizler, o
disiplinlerden aldýðýmýz þevk ve
ivmeyle "birbirimizi özendirip yola
koyarak" iyi ve olumlu davranýþ
biçimleri haline dönüþtürebiliriz.
Özenç Kayserilioðlu