Su Yönetimi ve Finansmanında Strateji, Model ve Aktörler
Transkript
Su Yönetimi ve Finansmanında Strateji, Model ve Aktörler
SU YÖNETĐMĐ VE FĐNANSMANINDA STRATEJĐ, MODEL ve AKTÖRLER Tayfun ÇINAR* “Elde yalnızca Irk nehrinin pis suları varolduğuna ve pompalarla su boruları ancak kentin nezih yerlerinde olduğuna göre insanlar nasıl yıkanacak?” “Bu insanlar…tüm temizlik araçlarından, su boruları ancak parası verildiği zaman döşendiği için suyun kendisinden yoksun bırakılmışlardır; akarsular da kirletildiği için, temizlik yönünden yararsızdır; o insanlar bütün pisliği ve çöpü, tüm kirli suyu çoğu zaman iğrenç lağımı ve dışkıyı, başka türlü kurtulamadıkları için sokağın ortasına atıvermek zorunda kalmışlardır; böylece kendi evlerinin olduğu bölgeye hastalık bulaştırmaya zorlanmışlardır.” Friedrich Engels, Đngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu Devletler, uluslararası örgütler ve çokuluslu su şirketleri açısından 1990’lı yılların başlıca gündem konularından birini küresel su yönetimi ve finansmanına yönelik politika, strateji ve modellerin ortaya konulması oluşturmuştur. Küresel sermayenin kendini yeniden üretebilmesine uygun su yatırım ve finansman sistemlerinin geliştirilmesi için çokuluslu su şirketlerinin desteklediği uluslararası platformlarda yoğun çaba gösterilmiştir. Bu platformlarda su hizmetleri sunumunun ticarileştirilmesi-piyasalaştırılması amacıyla merkezi yönetimin özel sektörle işbirliği yapması; bu hizmet alanlarının yönetiminden ve finansmanından geri çekilmesi; buna yönelik hukuksal, yönetsel ve mali altyapıyı sağlaması; bu amaçlar ışığında kamu yönetimi reformlarını gerçekleştirmesi gerektiği savunulmuştur. * Dr., Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi. Savunulan yeni düzenlemelerle su hizmetlerinin kamu-özel sektör işbirliği temelinde gördürülmesi anlayışı merkezi yönetimlere benimsetilmeye çalışılarak kamu yönetimlerine, su sektörüne yatırım yapacak şirketlerin karlarını garanti altına alma, karşılaşabilecekleri olası riskleri en aza indirme görevi verilmiştir. Böylece, kentsel hizmet sunumu ve dağıtımı çeşitli yöntemlerle piyasalaştırılarak, doğal tekel konumunda bulunması nedeniyle aslında tümüyle kamunun denetiminde bulunması gereken su yönetiminin kar amaçlı çokuluslu su şirketlerin tekeline girmesinin önü de açılmıştır. “Piyasacı” çözümlerin ortaya çıkardığı toplumsal olumsuzluklar bilinmesine rağmen suya yönelik neoliberal politikalar, çeşitli yöntemlerle ülkelere çözüm olarak sunulmaya halen devam edilmektedir. Ancak su hizmetlerinin finansmanına ilişkin politikalar sadece piyasacı ve ticari neoliberal politik yaklaşımla sınırlı değildir. Piyasacı ve ticari yaklaşımın yanı sıra, “topluluk ya da yerelci yaklaşımlar” ve “insan hakları yaklaşımı” gibi farklı politik yaklaşımlar da bulunmaktadır. Söz konusu yaklaşımların her biri kendi içinde diğerlerinden farklı varsayımlara dayanmakta, dolayısıyla ortaya koydukları su yönetimi ve finansman stratejileri, politikaları ya da modelleri birbirlerinden farklı bazı özellikler göstermektedir. Buna rağmen alternatif olarak ortaya konulan çözüm önerileri de piyasacı yaklaşımlarla önemli benzerlikler gösterme eğilimindedir. Piyasa mantığının ve neoliberal yaklaşımların etkisi dışında kalan tek yaklaşımın ise “kamu yönetimi yaklaşımı” olduğu dikkat çekmektedir. Bu kapsamda bu makalede su yönetimi ve finansmanına ilişkin olarak farklı strateji ve modeller incelenecektir. Bu doğrultuda makalenin ilk bölümünde farklı dönemlerde su yönetimi üzerinde durularak, Sanayi Devrimi sonrası modern anlamda su yönetiminin ortaya çıkış koşulları gözden geçirilecektir. Günümüzde su yönetim ve finansman modellerinin özelliklerinin ele alınacağı makalenin ikinci bölümünde küresel su politikasının belirlenmesinde öncü rol oynayan uluslararası örgütlerle çokuluslu su şirketlerince savunulan su yönetim modellerinin özellikleri irdelenerek, piyasacı modelin önde gelen savunucusu olan Dünya Bankası’nın neoliberal perspektifli su politikasının 44 gelişimi ve Banka’nın suya ilişkin izlediği küresel kredi politikasının özellikleri gözden geçirilecektir. Küresel su politikasının önemli bir öznesi konumunda olan çokuluslu su şirketlerinin su finansmanına yönelik geliştirdiği stratejiler de eleştirel bir perspektifte değerlendirilecektir. Küresel su yönetimi ve finansmanında “yukarıdan aşağıya” geliştirilen piyasacı yaklaşım çerçevesinde çok taraflı mali kuruluşların yanı sıra gelişmekte olan ülkelerde kamu yönetimi uygulamalarını etkisizleştirmeye çalışan donör ülke örneklerine de değinilecektir. Đkinci bölümde ayrıca “piyasacı” ve “ticari” yaklaşıma karşılık olarak su eylemcileri, çeşitli sivil toplum kuruluşları ve akademisyenler tarafından devlet temelli politikalar yerine topluluk merkezli su yönetimi çerçevesinde savunulan “yerelci” politika ve stratejilerin özellikleri de gözden geçirilecektir. Üçüncü bölümde ise başta Dünya Bankası olmak üzere uluslararası örgütlerce küresel su yönetimi konusunda izlenen politikalar doğrultusunda dünyanın pek çok ülkesinde işlerlik kazandırılmaya çalışılan su özelleştirmelerinin beraberinde getirdiği türlü olumsuzluklara karşı ortaya çıkan özelleştirme karşıtı toplumsal hareketler ve halk direnci üzerinde durulacaktır. Makalenin son bölümü olan dördüncü bölümde kamusallık anlayışını dışlayan su yönetimi ve finansmanı modelleri olarak “yukarıdan aşağıya” piyasacı ve ticari model ile “aşağıdan yukarıya” olduğu savunulan yerelci politika ve stratejilerin genel bir eleştirisi yapılacaktır. 1. SU YÖNETĐMĐ VE FĐNANSMANININ TARĐHĐ GELĐŞĐM EVRELERĐ Su bilindiği üzere canlıların biyolojik açıdan en temel gereksinmesi konumundadır. Đnsanlar birkaç gün açlığa biyolojik olarak katlanabilmelerine rağmen, susuzluğa aynı şekilde dayanamamaktadırlar. Daha da ötesi yiyecek maddelerinin de sağlanabilmesi için gerekli tarımsal üretimin ana girdisini su oluşturmaktadır. Bu nedenle arkeolojik bulgularda uygarlığın merkezleri konumunda kabul edilen kentlerin önemli akarsuların yakınlarında gelişmiş olması pek şaşırtıcı bulunmamaktadır. Hatta bazı tarihçilerin daha da ileri gidip devletin ortaya çıkışını 45 da suya bağlı olarak açıklamaya çalıştıkları görülmektedir. Hidrolik teorileri diye bilinen, devletin kökenine yönelik açıklamalara göre, erken devletlerin suyu kontrol etme ve bu yolla artı değer oluşturma etkinliklerine dayalı olarak ortaya çıktığı savunulmuştur.1 Söz konusu teoriler bilim dünyasında tartışmaya açık olsa bile tartışmasız kabul edilen nokta, devletlerin tarih boyunca suyu denetlemeye ve yönetmeye çalıştıkları; suyun kontrol edilmesinin tarih boyunca devlet örgütlenmesinin önemli bir unsurunu oluşturduğudur. Tarih boyunca devletler tarafından su kaynaklarının denetimini ele geçirmek için büyük savaşımlar verilmesinin yanı sıra, suya yönelik olarak büyük çaplı yatırımlar yapılmış; su, devletlerin en önemli bayındırlık işleri arasında yer almıştır. Tarım alanlarına ve kentlere su sağlama, bunu sağlamak için büyük kanallar yaptırma ve suyu saklama devletlerin temel etkinlik konuları arasında önemini günümüze kadar korumuştur. Kuşkusuz bu işlerin gerçekleştirilme biçimleri ve buna yönelik kullanılan mekanizmalar da önem taşımıştır. Antik Mısır’da köleci üretim tarzının geçerli olduğu bir coğrafyada Nil nehri çevresine yapılan büyük çaplı su yatırımları Firavunun Hazinesi tarafından karşılanırken, işgücü olarak dönemin köle emeği kullanılmıştır. Benzer biçimde, Roma Đmparatorluğu döneminde köleci bir üretim tarzı içinde su kemerlerinin inşası, geniş perspektifte toplumsal, politik ve mali boyutları olan devletin varlığının ve mekâna yönelik önemli müdahalelerinin sembolleri olarak kabul edilmektedir.2 Kapitalizm öncesi devletlerin ortaya çıkışında ve varlıklarını sürdürmelerinde bu kadar önemli olan su yönetimi ve suya yönelik gerçekleştirilen yatırımlar, günümüzde de halen devletlerin önemli bir faaliyet alanını oluşturmaya devam etmektedir. Ancak, Sanayi devrimi sonrası dönemde su yönetimi ve fi1 Henri J. M. Claessen, Peter Skalnik, Erken Devlet: Kuramlar-VerilerYorumlar, (Çev.Alaeddin Şenel) Đmge, Ankara, 1993. 2 Henry Buller, “Privatization and Europeanization: The Changing Context of Water Supply in Britain and France”, Journal of Environmental Planning and Management, 39 (4), 1996, s.461. 46 nansmanı ele alınırken kapitalizmin kendi içinde farklı aşamalarını da göz önünde tutmak gereklidir. Buna göre, uluslararası çalışmaların pek çoğu Sanayi Devrimi sonrası kentsel su arz sistemlerinin örgütlenmesini dört dönemde incelemektedirler. Sanayi devriminin ortaya çıkışından 19. yüzyılın ortalarına değin süren ilk dönemde, özellikle kırdan kente göç olgusu ile yeni kurulan sanayi kentlerinde görece küçük özel şirketler tarafından farklı kalite ve nitelikteki su, kentsel su arz sistemleriyle kentin özellikle varsıllarının bulunduğu belirli bölümlerine sağlanmıştır. Su borularının döşenmesi ve su sağlanması F. Engels’in de belirttiği üzere ancak bu hizmetin karşılığını ödeyebileceklere yönelik olmuştur.3 Su sağlama hizmetleri toplumsal olarak kentin varsıllarına yönelirken, su işletmeleri gerçekleştirdikleri yatırımları kâra dönüştürmeyi hedeflemişlerdir. Đkinci dönemde sanayi kentlerinde kendisini gösteren halk sağlığına yönelik ciddi tehditler başta olmak üzere bu toplumsal rahatsızlıklara çözüm bulma arayışı su yönetimi ve finansman tekniklerinde yeni bir yapılanmaya gidilmesine neden olmuştur. Dönemin sermaye birikim sürecinde bozulan çevresel koşulları daha da kötüleştirmemek ve daha sağlıklı kentsel bir çevre arayışı, Đngiltere örneğinde ve diğer Avrupa ülkelerinde su yönetimine yönelik kamu denetimi ve gözetimini beraberinde getirmiştir.4 19.yüzyılın ortalarından itibaren kentsel altyapı ve su sektörüne ilişkin “bırakınız yapsınlar” ideolojisinden uzaklaşılmaya başlanarak, yerel yönetimlerin kentsel kamu hizmet alanları üzerindeki denetimlerini artırmaya yönelik yasaların çıkma 3 Friedrich Engels, Đngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu, (Çev.Yurdakul Fincancı), Sol, Ankara, 1997, s.102, 155. 4 Fransa’da III. Napolyon iktidarında Paris Valisi Baron Haussmann döneminde kapitalizmin birikim mantığı çerçevesinde gerçekleştirilen büyük çaplı kanalizasyon yatırımları ve sermaye döngüleri doğrultusunda kentsel çevre yatırımları üzerinden kapitalizmin kendisini yeniden üretmesine ilişkin makale için bkz. David Harvey, “Paris 1850-1870”, Consciousness and the Urban Experience: Studies in the History and Theory of Capitalist Urbanization, The Johns Hopkins University Press, Baltimore, Maryland, 1985, s.63-220; Ayrıca dönemin kanalizasyon altyapısı için bkz. Matthew Gandy, “The Paris Sewers and the Rationalization of Urban Space”, Transactions of the Institute of British Geographers, Vol.24, No.3, 1999, s.23-44. 47 sıyla teknokratik ve rasyonel bir model olarak belediye işletmeciliğinin (municipal managerialism) kurumsal altyapısı oluşmuştur. Böylece süreç içinde kentsel altyapı hizmetlerinin sağlanmasıyla yurttaşlık hakları arasında doğrudan bir bağ kurulması olanaklı duruma gelmiştir.5 Ancak, su sektöründe belediyelerin yetkilerinin artmasına rağmen özel şirketlerin varlığı hemen ortadan kalkmamış, 1890’lı yıllarla birlikte belediye sosyalizmi (municipal socialism) doğrultusunda suyun finansmanı ve işletmesinin kamunun eline geçmeye başlamasıyla birlikte özel şirketlerin su sektöründeki etkinlikleri azalmaya başlamıştır.6 Bu doğrultuda temel gereksinimlerin kamu hizmetleri çerçevesinde karşılanması amacıyla yüksek düzeyde sübvansiyon sistemiyle sağlanması uygulamaya konmuştur. Böylece temel gereksinim alanlarının “kârlılık güdüsü” ve “piyasa gerekleri” çerçevesinde düzenlenmesi, yerini yerel yönetimler ya da merkezi yönetim eliyle toplanan genel vergi gelirlerinden “sübvansiyona dayalı” karşılama sistemine bırakmıştır.7 Dönemin siyasi konjonktürü içerisinde kentsel hizmet alanlarının beledileştirilmesi, kent sağlığını ve dolayısıyla iş koşullarını da olumsuz etkileyen çevre koşullarından rahatsızlık duyan “yerel elitler” tarafından da desteklenmiştir. Bu süreci farklı biçimlerde deneyimleyen Batılı ülkelerde kentsel su arzı sistemleri büyük ölçüde standardize bir hale getirilmiştir.8 Su sistemlerine ilişkin üçüncü dönem, yaklaşık I.Dünya Savaşı’nın sona ermesinden sonra suyla birlikte elektrik, iletişim gibi diğer kamusal sektörlerin ulusal düzeyde yönetimlerin ilgi odağı olmasıyla başlamıştır. Ulusal devletler kamu hizmetleri5 Matthew Gandy, “Rethinking Urban Metabolism: Water, Space and the Modern City”, City, Vol.8, No.3, December 2004, s.363. 6 Đngiltere’de Londra örneği üzerinden su yönetiminin tarihi için bkz. Jose E. Castro, Maria Kaika and Erik Swyngedouw, “London: Structural Continuities and Institutional Change in Water Management”, European Planning Studies, Vol.11, No.3, 2003, s.284-285. 7 Bernard Barraque, “Past and Future Sustainability of Water Policies in Europe”, Natural Resources Forum, 27, 2003, s.200. 8 Erik Swyngedouw, “Dispossessing H2O: The Contested Terrain of Water Privatization”, Capitalism Nature Socialism, Vol.16, No.1, 2005, s.84. 48 nin sağlanmasında, denetiminde, düzenlenmesinde ve büyük çaplı altyapı yatırımlarının gerçekleştirilmesinde önceki iki döneme göre daha önemli roller üstlenmişlerdir.9 Dönemin Fordist-Keynesyen devlet merkezli toplumsal ve ekonomik politikaları doğrultusunda su altyapısının sağlanması diğer temel altyapı hizmetleriyle birlikte ulusal düzeyde ele alınmaya başlanmıştır. Bu dönemde su alanına yönelik büyük çaplı altyapı yatırımları ulusal düzeyde “ekonomik büyümenin motoru” olarak algılanırken, yeniden dağıtım politikalarıyla “toplumsal barış”ın da önemli bir anahtarı olarak görülmüştür. Ayrıca ulusal düzeyde kamu eliyle sağlanan su hizmetlerinin iş yaratma potansiyelinin bir yandan özel sektörce üretilen yatırım mallarına devlet eliyle talep yaratma, diğer yandan da nüfusu hızla artmakta olan ücretli işçilere sübvansiyonlu olarak ortak tüketim malları sunma gibi farklı amaçları bulunmaktadır. Bu kapsamda bazı ülkelerde su hizmetlerinin sunulması ulusallaştırılmıştır. Đçlerinde Fransa, Ekvator, Đspanya ve Đsrail gibi ülkelerin de yer aldığı bazı ülkelerde ise su yönetimi ve finansmanı belediyelerin elinde kalmaya devam etmiş olsa da, bu ülkelerde merkezi yönetimin özellikle su altyapı yatırımlarının sağlanmasına yönelik rolü belirgin bir şekilde artmıştır. Ayrıca bu dönemde suya yönelik ulusal düzeyde düzenleyici kuruluşlar oluşturularak su sektörü ulusal düzeyde Keynesyen politikaların önemli bir alanı haline getirilmiştir.10 1970’lerin ortalarından itibaren küresel durgunluğa paralel olarak devlet eliyle ekonomik büyümenin yerini kamu-özel sektör işbirliği modelinin almaya başlamasıyla dördüncü döneme girilmiştir. Özellikle bu dönemde aşırı birikim krizinin iyice belirgin hale gelmesiyle refah devleti kapsamında sunulan hizmetler bütçe açıkları bahane edilerek kısıtlanmaya başlanmıştır.11 Kamu hizmetlerinin özelleştirilmesinin önü açılarak, ülke9 Karen Bakker, “Archipelagos and Networks: Urbanization and Water Privatization in the South”, The Geographical Journal, Vol.169, No.4, 2003, s.328329. 10 Erik Swyngedouw, a.g.k., s.85; Matthew Gandy, a.g.k., 2004, s.367-368. 11 Bkz. James O’Connor, The Fiscal Crisis of State, St.Martin’s Press, New York, 1973. 49 lerin su politikasında ve su altyapı yatırımlarında bazı sübvansiyon uygulamalarını terk etmeleri gündeme gelmiştir. 1980’li yıllarla birlikte ise devlet faaliyetlerinin odağının bütünüyle değiştirilmesi hedeflenerek, arz yanlı sermaye birikimi koşullarını destekleyecek politikalar yerine talep yönlü politikalar izlenmeye başlanmış, devletin elindeki varlıklar, işletmeler ya da ortak mülkiyete konu olan “değerler” piyasaya sürülmüştür. Böylece sermayenin önüne açılan yeni kârlı alanların en azından bir süreliğine kapitalizmin aşırı birikim sorununu çözmesi umulmuş, söz konusu kârlı alanların arasına uluslararası kuruluşların girişimleriyle 1990’lı yıllarla birlikte su da katılmıştır.12 Bu süreçte küresel çevre sorunları da bahane edilerek su şirketlerinin ekolojik bir çerçevede kendilerini meşrulaştırdığı kentsel su kaynaklarının kullanımının azaltılmasına dayalı talep yönlü politikalar yürürlüğe konmaya başlanmıştır. Su hizmetlerinin devlet eliyle yürütülmesi yerine özel sektör tabanlı çokuluslu su şirketlerince sağlanması ve finanse edilmesi uluslararası platformlarda savunulmuştur. 1990’lı yıllarla birlikte su özelleştirmelerinin damgasını vurduğu dönem ise önceki dönemlerden özellikle dört açıdan ayrılmaktadır:13 Đlk olarak su alanında özelleştirme yeni bir olgu olmamasına ve Đngiltere örneğinde ele alındığında Sanayi Devriminin başlarından itibaren küçük şirketler düzeyinde su arzını sağlamalarına rağmen, söz konusu küçük şirket rekabetine dayalı su piyasası modeliyle günümüzde sayısı birkaç taneyle sınırlı ancak cirosu dünyanın en büyük yüz şirketi arasına girebilecek kadar tekelleşmiş çokuluslu su şirketlerinin yer aldığı tekelci su piyasası modeli birbirinden oldukça farklıdır. Çokuluslu su şirketlerine dayalı su piyasası modeli Sanayi Devriminin başlangıcındaki “rekabetçi kapitalizm”den farklı olarak yeni bir emperyalizm anlayışı içerisinde değerlendirilebilecek nitelikler göstermektedir. 12 David Harvey, Yeni Emperyalizm, (Çev.Hür Güldü), Everest, Đstanbul, 2004, s.120-134. 13 Karen Bakker, a.g.k., s.330-331. 50 Özelleştirmelerin damgasını vurduğu bu dönemi önceki dönemlerden ayıran ikinci özellik, çokuluslu su şirketlerinin inanılmaz bir sermaye hareketliliğine eşzamanlı olarak çok taraflı yardım kuruluşlarından kredi sağlama olanaklarının olması ve bu doğrultuda bu şirketlerin dünyanın pek çok yerindeki milyonlarca su kullanıcısı karşısında pek çok yönden çok önemli avantajlara sahip bulunmasıdır. Bu avantajlar piyasa mantığı içerisinde temel gereksinimlerini sağlamaya çalışan çok sayıda insanın dezavantajı haline gelmektedir. Bir başka deyişle sermayenin kendi iç çelişkileri açısından değerlendirildiğinde, tarihin hiçbir döneminde küresel mali sermaye ile küresel su şirketleri arasında işbirliği bu boyuta gelmemiştir. Bu durum beraberinde devletin sağladığı ortak tüketim alanlarından en önemlilerinden biri olan su hizmetlerini kullanan çalışan kesimlere karşı, küresel işbirliği içinde olan sermaye bileşenlerinin önemli bir üstünlük kazanmasına neden olmuştur. Bu koşullarda kamu yönetiminin su yönetimi ve finansmanı alanından geri çekilmesi çalışan kesimler aleyhine varolan koşulları daha da kötüleştirecek bir durumu ortaya çıkartmaktadır. Üçüncü olarak çokuluslu su şirketleri sadece finansman açısından değil ideolojik olarak da uluslararası kurum ve kuruluşlardan önemli bir destek almakta, küresel bir hegemonya oluşturma yolunda önemli adımlar atmış bulunmaktadır. Belki de ulusal hükümetler, ülke halkları ve emekçiler açısından en önemli sorun su yönetimi ve finansmanına yönelik olarak ortaya konan hegemonik projeye karşı hegemonik projelerle yanıt vermede karşılaştıkları sıkıntılardır. Đçinde bulunulan dönemi önceki dönemlerden ayıran dördüncü önemli farklılık ise devletin kendisinin pek çok yönden tartışmaya açılmasıdır. Sanayi Devrimi sonrası Fransız Devrimi’yle belirginleşen ulus devlet kavramının içeriğini, kent yönetimlerine yönelik sağlanan küresel finansman mekanizmalarıyla ortadan kaldırma arayışları ortaya çıkmıştır. Bu doğrultuda, kent yönetimlerine sağlanan küresel finansman mekanizmaları ulus devlet kavramını aşındırmış, yerelle merkez arasındaki ilişkiyi küresel sermayenin müdahalelerine daha açık bir hale 51 getirerek yerele küreselin doğrudan eklemlenmesi stratejilerinin önünü açmıştır. 2. SU YÖNETĐMĐ VE FĐNANSMANINDA KÜRESEL STRATEJĐ, POLĐTĐKA VE AKTÖRLER Suya yönelik yaklaşımların dayandığı varsayımlar ve ilkeler tarihin her döneminde aynı olmamıştır. Birbirinin devamı gibi görünmesine rağmen, düşünüldüğünün aksine, liberal iktisadın suya yönelik varsayımlarının beraberinde getirdiği politikalarla, neoliberal iktisat anlayışının ortaya koyduğu su politikalarının da önemli temel farklılıkları bulunmaktadır. Modern anlamda iktisat biliminin ortaya çıktığı dönemlerde liberal iktisatçılarca “serbest mal” olarak tanımlanan ve ticari değeri bulunmadığı öne sürülen suya yönelik varsayımlar günümüzde değişmeye başlamıştır. Son dönemlerde su yönetimine yönelik hazırlanmış uluslararası çalışmalarda küresel düzeyde temiz ve erişilebilir su kaynaklarının giderek azalmaya yüz tuttuğu sıkça ileri sürülmektedir. Đktisat açısından suyu serbest mal olarak kabul eden anlayıştan su kıtlığının varlığını kabul eden “neoliberal” bir anlayışa geçiş, pek çok yazanakta yer alan bazı olgusal ve niceliksel verilere dayandırılmaktadır. Bu doğrultuda giderek genel kabul gören ve itiraz edilmeyen su kıtlığı yaklaşımı doğrultusunda su kirliliği ve bunun beraberinde getirdiği olumsuzluklar çerçevesinde su yönetimi küresel bir sorun haline dönüştürülebilmiştir. Böylece, suya yönelik yatırımları kârlı bir alan olarak gören çokuluslu şirketlerin desteklediği politikalar uluslararası platformlarda tartışmaya açılabilmiştir. Uluslararası platformlarda yaygın bir şekilde savunularak adeta bir paradigma haline getirilen su kıtlığı tezinin küresel su şirketlerinin suyu bir yatırım alanı olarak görmelerinden önce mi, yoksa sonra mı ortaya çıktığı tartışılması gereken önemli konulardan biridir. Nitekim, kapitalizmin genel geçer yasalarından bir tanesi bilindiği üzere bir malın ticari değer kazanabilmesi için öncelikle söz konusu şeyin kıtlığının kabul edilmesidir. Buna göre su kıtlığı ve bunun küresel sorun haline getirilmesi ile küresel su şirketlerinin bu alana yatırım potansiyeli ve 52 ilgilerinin artması arasında, öncelik sonralık ya da diyalektik ilişki anlamında nasıl bir ilişki kurulacağı önemli bir sorundur. Bunun yanı sıra, küresel düzeyde özellikle 1990’lı yıllarda uluslararası örgütlerin katkılarıyla yaygınlık kazanan, ortak tüketim hizmetlerinin kamu özel sektör işbirliği temelinde gördürülmesi anlayışının varlığına rağmen, dünyanın pek çok ülkesinde halen su alanına yönelik yatırım finansmanına ilişkin politikaların belirlenmesinde büyük ölçüde ulusal düzeydeki kamu politikalarının önemli bir etkisi vardır. Bu nedenle su yönetimi ve finansmanına ilişkin tartışmalar önemini korumaya devam etmektedir. Günümüzde ülkelerin su yönetimi ve finansman politikalarının nasıl olması gerektiğine ilişkin tarihi gelişme perspektifine de bağlı olarak farklı yaklaşımlar bulunmaktadır. Suya yönelik farklı yaklaşımlar dayandıkları varsayımlar çerçevesinde su hizmetlerinin finansmanına ilişkin farklı modelleri ortaya koyup savunmaktadırlar. Su yönetimi ve finansmanına yönelik politikalar kabaca dört ana eğilim etrafında sınıflandırılmaktadır. Bunlar, suyu “ticari” mal olarak algılayan yaklaşımlar, toplumsal açıdan suyu “insan hakkı” çerçevesinde ele alan yaklaşımlar ve son olarak suyu “topluluk hakları” ve “yerel yönetimler” çerçevesinde ele alan yaklaşımlardır.14 Sayılanlar dışında dördüncü bir yaklaşım suyun mülkiyeti ve işletilmesiyle beraber bir bütün olarak “kamu”nun denetiminde olması gerektiğini savunmaktadır. Suyu ticari olarak ele alan yaklaşımlar dışında kalan üç yaklaşımın birbirine benzer özellikleri olduğu gibi birbirinden ayrılan yönleri de bulunmaktadır. Bu nedenle söz konusu yaklaşımların her biri kendi içinde ayrı ayrı değerlendirilmeyi hak etmektedirler. Su yönetimine yönelik farklı yaklaşımlar ayrı başlıklar altında incelenirse şu saptamalar yapılabilir: 14 Suya yönelik farklı yaklaşımların sınıflandırılmasına ilişkin olarak bkz. Malcolm Langford, “The United Nations Concept of Water as a Human Right: A New Paradigm of Old Problems”, Water Resources Development, Vol.21, No.2, 2005, s.273-282. 53 • Piyasacı ve Ticari Yaklaşım Bu yaklaşıma göre suyun kullanıcılara etkin bir biçimde sağlanabilmesi için su ekonomik açıdan ele alınarak ticari bir mal olarak değerlendirilmelidir. Bu doğrultuda, su yönetiminde ve finansmanında piyasa mantığına uygun kurumsal araçların kullanılması gerekliliği savunulmaktadır. Bu yaklaşıma dayandırılarak ortaya konan politikalar üç temel argüman çerçevesinde belirtilebilir. -Su fiyatlanmalıdır. Kentsel içme suyu, tarım ve endüstride kullanılan suyun maliyetleri sübvansiye edilmeden geri dönüşü sağlanmalıdır. Ancak bu yöntemle suyun piyasa mantığı çerçevesinde israfının ve suya yönelik yetersiz finansmanın önüne geçilebilir. -Suyun dağıtımı piyasa koşullarına açılmalıdır. Su hizmetlerinin özel yatırımlara açılması su yatırımlarına yönelik uygun koşullarda finansman bulunmasının da önünü açacaktır. -Su kaynakları özel mülkiyete açılmalıdır. Özellikle uluslararası finans kuruluşları buna yönelik çalışmalar yapmalıdır. Ticari ve piyasacı yaklaşım başta Dünya Bankası olmak üzere kıta ölçeğinde örgütlenmiş bölgesel kalkınma bankası benzeri donör kuruluşlar ve Avrupa kökenli çokuluslu su şirketleri tarafından desteklenmektedir. • Kamu Yönetimi Yaklaşımı Bazı önemli uluslararası kurum ve örgütlerce savunulan ve desteklenen ticari ve piyasacı yaklaşım pek çok açıdan hegemonik bir projeye dönüştürüldüğü için alternatifi yokmuş gibi algılanmaya başlamıştır. Ancak bu algı önemli bir yanılsama oluşturmaktadır. Gerçekte, gösterilmeye çalışıldığının aksine, sanıldığından daha çok toplumsal hareket ve siyasal yaklaşım su yönetiminin bir bütün olarak kamu yönetiminin denetimi altında olması gerektiğini savunmaktadır. Buna göre kamu yönetimi su fiyatlamasında tekel konumunu hiçbir şekilde yitirmemeli, su kaynaklarının mülkiyeti kamu yönetiminde bulunmalı, su hizmetleri kamu yönetimi tarafından sağlanmalıdır. Ayrıca bu yaklaşıma göre suya yönelik “piyasacı” ve “ticari” 54 yaklaşımın önünde durulmalı, suyun işletilmesine özel sektörün ve çokuluslu su şirketlerinin girmesi engellenmelidir.15 • Yerelci Yaklaşım Suya yönelik “yerelci” yaklaşımca kamu yönetimi yaklaşımına benzer olarak su hizmetlerinin kamu yönetimi tarafından sağlanması gereğinin savunulmasına rağmen, kamu yönetiminin “merkeziyetçi” bir algıya yol açması nedeniyle, daha “yerelci” bir strateji benimsenmektedir. Buna göre suyun yönetimi ve denetimi yerel topluluklar çerçevesinde yerel yönetimlerin elinde olmalıdır. Bu bağlamda suya ilişkin politikaların geliştirilmesinde sivil toplum kuruluşlarına (STK’lara) önemli görevler verilmelidir. Sürdürülebilir su politikasının uygulanabilmesi için yerel toplulukların yaklaşımı önem kazanmaktadır. • Toplum / Đnsan Hakları Yaklaşımı Son olarak suyu insan hakları ve sosyal haklar çerçevesinde ele alan yaklaşımlar bulunmaktadır. Bu başlık altındaki yaklaşımlar çoğu zaman “kamu yönetimi” ve “topluluk” yaklaşımlarına büyük ölçüde benzerlikler gösterse de, aralarında bazı önemli yaklaşım farkları ortaya çıkabilmektedir. Buna göre temiz, yeterli ve ucuz suya evrensel düzeyde ulaşabilmek toplum ve insan hakkı açısından mutlak ve tartışmasız önceliktir. Yönetimlerin birincil görevlerinden biri suya erişimi olanaklı kılmaktır. Bu görüşün temel destekleyicisi Birleşmiş Milletler’dir.16 Ancak özellikle 1990’lı yıllardan itibaren gerçekleştirilen uluslararası toplantılarda ve hazırlanan metinlerde su hakkı ile piyasa arasındaki ilişki birbirine yakınlaştırılmış, birbirinden doğaları gereği farklı bu iki içeriğin netliğinin kaybolma eğilimi başlamıştır. Suya yönelik olarak burada kısaca değinilen farklı yaklaşımların aynı zamanda kendi yaklaşımları perspektifinde su 15 Bu görüşün Türkiye örneğinde etraflı açıklamaları için bkz. Birgül Ayman Güler (ed.), Su Hizmetleri Yönetimi: Genel Yapı, TODAĐE, YYAEM, Ankara, 1999. 16 Konuralp Pamukcu, “The Right to Water: An Assessment”, Contemporary Politics, Vol.11, No.2-3, 2005, s.157-167. 55 yönetimi ve finansman mekanizmaları önerileri de bulunmaktadır. Ülkelerin su finansman politikalarının belirlenmesinde bu yaklaşımların önemli etkileri bulunduğu göz önünde tutularak, suyun finansmanına yönelik ortaya koydukları mekanizmalara yakından bakılmalıdır. Bu kapsamda üzerinde durulacak ilk yaklaşım kamu yönetimi anlayışının değiştirilerek, kamu hizmetlerinin sağlanmasının “yerelleştirme” stratejisiyle özel sektörün katılımına açılmasını ve uluslararası finansman tekniklerinin benimsenerek “yabancılaştırılmasını” tepeden inme bir yöntemle savunan piyasacı ve ticari yaklaşım olacaktır. 2.1. “Yukarıdan Aşağıya” Piyasacı ve Ticari Yaklaşım Küresel finans kaynakları ve çokuluslu şirketler açısından risklerden korunma ve kar garantilerini sağlama alma merkezi bir öneme sahiptir. Buna göre, çokuluslu su şirketleriyle uluslararası yatırımcıların temel amacı pek çok uluslararası rapor ve çalışmaya konu olduğu üzere, su sektörüne yönelik gerçekleştirecekleri yatırımlarda kendilerini bütün olası risklerden ve belirsizliklerden koruyarak yatırımlarının güvenli ve karlı bir şekilde geri dönüşünü sağlamaktır. Ancak kamu yönetimi açısından su hizmeti gibi temel kamu hizmetlerine dönük yatırımların mali geri dönüşü maliyet oluşturucu bir unsur olmasına rağmen hiçbir şekilde bir amaç unsuru değildir. Toplumsal barışın ve bütünlüğün korunarak, sürdürülebilmesi için hiçbir şekilde bir amaç unsuru haline de getirilmemelidir. Buna rağmen çokuluslu su şirketlerinin yaklaşımı su finansmanına yönelik olarak dünyanın öncü kuruluşlarının yaklaşımı olarak belirginleşme eğilimine girmiş görünmektedir. 2.1.1. Uluslararası Kurum ve Kuruluşların Su Yönetimi ve Finansmanına Yaklaşımları Suya yönelik uluslararası kurum ve kuruluşların ilgisi 1990’lı yıllarla birlikte artmıştır. 1990’lı yıllardan başlayan süreçte Dünya Bankası, OECD, Dünya Su Konseyi, Küresel Su Ortaklığı ve kıta ölçeğinde örgütlenmiş Bölgesel Kalkınma Bankaları ve Birleşmiş Milletler gibi uluslararası kurum ve 56 kuruluşlarla çok taraflı örgütlerin desteğiyle, küresel düzeyde su yatırımlarının finansmanına ilişkin yapılan tartışmalar kapsamında ortaya konan savların teknik olmanın ötesinde politik yanı daha ağır basmaktadır. Suya yönelik gerçekleştirilen önemli uluslararası toplantılarda ve bu toplantılara yönelik hazırlanan yazanaklarda uluslararası kurum ve kuruluşlar, çokuluslu su şirketlerince desteklenen suya yönelik ticari ve piyasacı yaklaşıma yakınlaşmışlardır. Buna göre küresel su politikasını etkileyen uluslararası toplantılar, örgütlenmeler ile dönüm noktası oluşturan önemli deklarasyon ve yazanaklar şu şekilde belirtilebilir: • 1992, Uluslararası Su ve Çevre Konferansı, Dublin • 1992, Birleşmiş Milletler Çevre ve Gelişme Konferansı, Rio de Janerio • 1993, Dünya Bankası “Su Kaynakları Yönetimi” Raporu • 1996, Küresel Su Ortaklığı ve Dünya Su Konseyi’nin Oluşturulması • 1997, Birinci Dünya Su Forumu, Marakeş • 2000, Đkinci Dünya Su Forumu, Lahey • 2001, Su Üzerine Uluslararası Konferans, Bonn • 2001, Birleşmiş Milletler Bin yıl (Millenium) Deklarasyonu • 2003, Üçüncü Dünya Su Forumu, Kyoto • 2006, Dördüncü Dünya Su Forumu, Mexico City Su, uluslararası kurum ve kuruluşlar ile küresel şirketler için makalenin başında belirtildiği üzere 1990’lı yılların başlıca gündem maddelerinden biri olmuştur. 26-31 Ocak 1992 tarihleri arasında düzenlenen Uluslararası Su ve Çevre Konferansı’ndaki Dublin Beyanı’nda “suyun ekonomik bir mal olarak ele alınması”, “su dağıtımının desantralize bir yönetimle bütünleştirilmesi”, “su fiyatlandırılmasına ekonomik bir araç olarak büyük bir önem verilmesi” ve “su yönetimine paydaşların geniş katılımının sağlanması” anlayışını benimseyen politika yaklaşımı, küresel su yönetiminde önemli ilk dönüm noktasıdır. Nitekim, Dublin Beyanı’nda sayılan temel unsurlar 3-4 Haziran 1992’de gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferan- 57 sı’ndaki Gündem 21 ile de örtüşmüştür. Burada yer alan 18. bölümde suya yönelik ticari yaklaşımın etkisi açıkça görülmüştür. Su yönetimi ve finansmanına yönelik ticari ve piyasacı yaklaşımın yazılanların bütününe hakim olması ise Dünya Bankası’nın hazırladığı çok önemli bir raporla gerçekleşmiştir. Dünya Bankası’nın özelleştirme temelli su politikasının çerçevesini çizen temel dokümanlar arasında yer alan 1993 tarihli “Su Kaynakları Raporu” su finansmanına ilişkin “ticari” ve “piyasacı” yeni bir model ortaya konmuştur. Buna göre modelin ana unsurları şu şekilde belirtilebilir. Su Yönetiminin Etkinliğinin Artırılması. Dünya Bankasına göre su yönetiminin etkinliğinin artırılması için su sektöründe “fiyatlandırmanın geniş kullanımı” ve “desantralizasyonun sağlanması”, “hesapverebilirlik ve performans temelli kullanıcı katılımcılığı”, “özelleştirme” ve “mali özerkliğin sağlanması” gereklidir. Fiyatlandırma ve Talep Yönetimi. Günümüzde dünyanın pek çok yerinde su, mülkiyeti ve işletmeciliği ile birlikte kamu yönetiminin tekelindedir. Suyun yönetimi “arz yönlü” yapılmaktadır. Bir başka deyişle su “düşük maliyetle”, “sübvansiye edilerek”, “ödeme gücüne bakılmaksızın” toplumsal yaşamın gereksinmelerini koşulsuz karşılama ilkesine göre sunulmaktadır. Bu sayılanlar aslında toplumsal bütünlüğün ve toplumsal barışın da anahtarı olan ilkelerdir. Ancak Dünya Bankası’na göre, dünyanın birçok yerinde suyun sübvanse edilerek piyasa fiyatının altında sağlanması suyun israfına neden olmakta, su bol olduğunda suyu dikkatlice ölçmek, izlemek ve fiyatlandırmak zorlaşmaktadır. Kaliteli su bol ve ucuzsa, buna kolay erişmekte olan tüketicilerin ek yatırım yapmalarına gereksinim kalmamakta, bu nedenle su hizmetlerinin sunumu kamu yönetiminin elinde giderek kötüleşmektedir. Sayılan bu nedenlerle Dünya Bankası, kamu yönetimi modelinin kaldırılmasını bunun 58 yerine “talep yönlü” piyasacı ve ticari su yönetim modeli getirilmesini talep etmektedir.17 Bunun anlamı, suyun tüm maliyetinin hesaba katılarak, piyasa fiyatlama sistemi üzerinden satışa sunulmasıdır. Diğer bir deyişle, Dünya Bankası su fiyatlandırmasıyla tüketicilerin etkin su kullanımı pratiklerini benimsemelerini beklemektedir. Desantralizasyon, Özelleştirme ve Kullanıcı Katılımı. Dünya Bankası’na göre su kaynaklarının yönetimi merkezi yönetim eliyle olmamalıdır. Yerel yönetim kapasitelerinin fizibilitesinin sağlanmasıyla birlikte desantralize mekanizmalara olan güvenin artması hükümetin sorumluluk kapsamını değiştirecektir. Yani Dünya Bankası’na göre, merkezi yönetimler suyun dağıtılmasında rol almak yerine, istenilen nitelikte ve olabildiği kadar düşük fiyattan suyun iletilmesi ve dağıtılmasını sağlamak üzere su girişimlerinin oluşturulmasının altyapısının hazırlanmasına odaklanmalıdır.18 Dünya Bankası’nca merkezi yönetimlere su sisteminin özelleştirilmesine yönelik kurumsal ve hukuksal altyapının hazırlanması görevi verilmektedir. Suyu özel şirketlerin yönetmesinin aynı zamanda çevrenin su kaynaklarının korunmasını da sağlayacağı belirtilmektedir. Ancak suyun kamu tarafından işletilmesine devam edilecekse, su yönetiminin yerel düzeyde gerçekleştirilmesine yönelik mali özerklik ve kamu katılımı mekanizmalarının oluşturulması gerekli görülmektedir. Nitekim Dünya Bankası politikaları doğrultusunda merkezi yönetim idaresindeki su sistemlerinin özel şirketlere, mali olarak özerk kurumlara ve su kullanıcı birliklerine transferi programı bazı Latin Amerika, Asya, Afrika, Doğu Avrupa ülkelerinde uygulanmaya başlamıştır. Su Fiyatlamasının Muhasebesi ve Maliyetlerin Geri Dönüşü. Dünya Bankası’na göre su fiyatlarının gerçek düzeyde belirlenmesi yeterli değildir. Eğer kaynakların etkin bir şekilde toplanması sağlanmak isteniyorsa fiyatların aynı zamanda ödet 17 World Bank, “Water Resources Management”, World Bank Policy Paper, Washington D.C., 1993, s.47-48. 18 A.k., s.53-54. 59 tirilmesi gerekmektedir. Su sektöründe suya konulan bedeli ödememe ya da bu miktarı toplayamama örneklerinin çok olduğuna dikkat çeken Dünya Bankası’nca bunun iki temel nedeninden ilki hizmetlerin niteliğinin kötü olması dolayısıyla kullanıcılarda ödeme isteğinin olmamasıdır. Bu doğrultuda ikinci neden su bedellerinin kullanıcılardan toplanmasında kamu yönetiminin irade eksikliği yanında su için belirlenen fiyatları toplamakla yükümlü birimlerin işletme ve yatırım maliyetini çoğu zaman karşılamaktan uzak bulunmasıdır. Su harçlarının toplanmasının ihmal edilmesi sel kontrolü, drenaj ve kanalizasyon yatırımlarının gerçekleştirilmesi olasılığını da ortadan kaldırdığından, kamu idaresince kullanıcılara iyi hizmet verme şansı kalmamakta, dolayısıyla başta sözü edilen kullanıcılarda hizmet bedelini ödememe isteğinin kısır döngüye girilmesine neden olduğu iddia edilmektedir. Buna karşın söz konusu kısır döngüden çıkabilmek için desantralize yönetim ve su işletmelerinin mali özerkliğinin sağlanması yoluyla su bedellerinin toplanmasında yüksek oranların yakalanmasının hizmetlerin kaliteli olmasını ve kullanıcılarda ödeme isteğinin yükselmesini sağlayacağı belirtilmektedir.19 Mali Özerklik. Dünya Bankası’na göre, mali özerklik, bir işletmenin faaliyetlerini uzun süre sürdürebilmek amacıyla hizmeti kullananlardan topladığı gelire dayandırmasıdır. Buna göre, su idareleri gerçekleştirilecek yeniden yapılanmayla mali açıdan özerk işletmeler haline getirilmelidir. Böylece bu işletmeler siyasi müdahale olmadan su harçlarını belirleme ve hizmet bedellerini toplama yetkisine kavuşturulmalıdır. Bu işletmeler sıkı bütçe uygulamaları çerçevesinde etkin bir gelir yaratma potansiyeline sahip olmalıdır.20 Özel Sektör Katılımı. Dünya Bankası’nın Su Kaynakları Raporu’nda, su kaynaklarına yönelik olarak özel sektörle kamu arasında varolan paylaşımın artık özel sektör lehine değiştirilmesi gerektiği ve bu doğrultuda özel sektör payının kısa sürede çok yukarılara çekilmesi gerektiği düşüncesi savunulmaktadır. 19 20 A.k., s.54-55. A.k., s.55. 60 Bu politika, suyu “ekonomik bir mal” kabul ederek su ve su kaynakları üzerinde özel mülkiyet hakkı kurulabilmesini, su yatırım maliyetinin tam geri dönüşünü sağlamak üzere “su fiyatlaması”, bu doğrultuda “sübvansiyonunun kaldırılması”, “piyasa mekanizmalarının kullanılması”, “su idarelerinin desantralize edilmesi” ve “su kaynak yönetiminde yetki devrinin gerçekleştirilmesini” içermektedir. Dünya Bankası’nın yörüngesinde politika üretenler bunları gerçekleştirmek için “su piyasalarının oluşturulması”, “özelleştirme”, “su fiyatlaması” ve “su yatırım maliyetinin tam geriye dönüşü”, “kirlilik ücretleri” benzeri piyasa teşviklerine dayalı ekonomik araçlardan yararlanmayı hedeflemiştir. Benzer olarak banka “etkin fiyatlandırma” ve “kirleten öder” ilkeleri doğrultusunda “kirlilik harçlarının” konulması gibi mali araçların suyun korunması ve kirliliğin engellenmesi politikasına da destek olacağı belirtilmiştir.21 Suya yönelik desantralize bir yönetimin etkin çalışabilmesi için su yönetimlerinin mali özerkliğini sağlayacak su harçları sisteminin kurulması yanında destekleyici yasal bir çerçevenin bulunması ve yeterli düzenleme kapasitesi gereklidir. Bunun da ulusal hükümetlerden kamu yönetimi ve yerel yönetimlere yönelik neoliberal içerikli reformlarla gerçekleştirmesi beklenmektedir. Dünya Bankası’nın yanı sıra Banka ile işbirliği içinde başka kurum ve kuruluşlar da suya yönelik küresel politikalar üretmekte, bu politikaların finansman boyutu da bulunmaktadır. Bu doğrultuda gelişmekte olan ülkelerde su finansmanı sorununa yönelik özellikle kamu yönetimi yaklaşımını dışlayan dar bir bakış açısına dayalı vizyonlar yer almaktadır. 1992 yılında yayımlanan Dublin Beyanı’nın bir başka ilkesi olan “suyun bütüncül olarak ele alınması” doğrultusunda suya dönük küresel politikalara etkide bulunmak üzere düşünce kulübü olarak 1996 yılında kurulmuş bulunan “Küresel Su Ortaklığı” (Global Water Partnership) ve “Dünya Su Konseyi” (World Water Council) söz konusu dar vizyonun savunulduğu platformların en önemlilerindendir. Küresel su politikası üzerinde etkili bulunan bu iki 21 A.k., s.55-56. 61 kurum içinde, Dünya Bankası ve Bölgesel Gelişme Bankaları gibi çok taraflı mali kuruluşlarla birlikte çokuluslu şirketler üst düzeyde temsil edilmektedir. Küresel Su Ortaklığı ve Dünya Su Konseyi’nin girişimiyle 1997 yılında Birinci Dünya Su Forumu Marakeş’te gerçekleştirilmiştir. Daha sonra dünya su sektöründe yıllık 100 milyar dolarlık yatırım gereksinim olduğunu belirten “Dünyanın Su Güvenliği” adıyla yayımlanan raporun sunularak tartışıldığı Đkinci Dünya Su Forumu 2000 yılında Lahey’de gerçekleştirilmiştir. Söz konusu raporun diğer mesajları arasında “ülke ve havza bazında daha etkin politikaların yürütülmesi”, “bunun için gerekli mali kaynaklar ve yatırım gereksinimi tanımlanarak bu finansmanın gerçekleştirilebilmesi için girişimlerin oluşturulması”, “uluslararası özel sektörden yeni yatırımların harekete geçirilmesi” ile “yerel olarak kalkınma bankaları ve mikro kredi mekanizmaları harekete geçirilmesi” yer almıştır.22 Su finansmanı üzerine bir Panel toplanarak IMF’nin önceki direktörlerinden Michel Camdessus’un başkanlığında hazırlanacak raporun Kyoto’da toplanmış olan Üçüncü Dünya Su Forumu’na sunulması tasarlanmıştır. Böylece ortaya çıkan rapor gelişmekte olan ülkelerde su finansmanı sorununa yönelik uluslararası finans ve çokuluslu su şirketlerinin vizyonunu da en üst düzeyde ortaya koymuştur. Buna paralel olarak Avrupa Birliği de “Su Girişimi” (Water Initiative) adı altında gelişmekte olan ülkelerde su finansmanı sorununa yönelik vizyonunu ortaya koymuştur. Her iki vizyon tarafından da gelişmekte olan ülkelerde su finansmanı sorununa yönelik olarak su şirketlerince gerçekleştirilecek yatırımlara ve buna yönelik donör kuruluşların destek yardımlarının kullanılmasına merkezi bir önem verilmiştir. Camdessus Paneli suya yönelik özel sektör yatırımlarının riskini en aza indirecek güçlü garanti sistemlerini şiddetle tavsiye etmiş, özel sektörün bu alanda lider rol oynaması gerektiğini be 22 Michel Camdessus (Chaired by), Financing Water For All-Report of the World Panel on Financing Water Infrastructure, James Winpenny (Report Written By), 3rd World Water Forum, Kyoto, 2003, s.1. 62 lirtmiştir. Hem Avrupa Birliği Su Girişimi hem de Camdessus Paneli’nde ortaya konan vizyon su sektörünün yeniden yapılandırılarak özelleştirmelerin gerçekleştirilmesi ve yatırımların tam geri dönüşünün sağlanmasına yönelik güvence sistemlerine işlerlik kazandırılması yönündedir. Dünya Su Konseyi’nce gerçekleştirilen Su Forumlarının dördüncüsü ise Meksika’nın başkenti Mexico City’de 16-22 Mart 2006 tarihleri arasında düzenlenmiştir.23 Meksika’nın başkentinin forum merkezi olarak seçilmesinin önemli gerekçeleri arasında Meksika’da gerçekleştirilen geniş çaplı su özelleştirmelerinin muhasebesinin yapılması da önemli rol oynamıştır. Çokuluslu su şirketlerinin yoğun ilgisine konu olan küresel forumların beşincisinin ise 2009 yılında Đstanbul’da yapılması kararı alınmıştır.24 Dünya Su Forumları başta olmak üzere küresel platformların önemli öznesi konumunda bulunan ve küresel su politikalarının uygulamaya konmasında en önemli aracı rolü oynamakta olan Dünya Bankası su sektörüne ilişkin verdiği kredilerle bir kaldıraç rolü üstlenmiştir. Bu nedenle bundan sonraki bölümde Dünya Bankası’nın küresel düzeyde su yatırımı kredilerinin özelliklerine daha yakından bakılarak Banka’nın su yatırım politikası irdelenecektir. 2.1.2. Dünya Bankası’nın Bölgelere Göre Su ve Altyapı Kredileri Günümüzde Dünya Bankası’nın su stratejisi 1993 yılında yayımlamış bulunduğu “Su Kaynakları Yönetimi” ve Üçüncü Dünya Su Forumu çerçevesinde hazırlanan Camdessus Raporu’nun tavsiyelerini temel almaktadır. Her iki raporda da çokuluslu su şirketleri için politik risklere karşı garanti mekanizmaları, kur risklerinden korunma, su sektörüne özel sektör katılımının sağlanması için belediye bono finansmanının kurumsal yapılanmasının oluşturulması benzeri öneriler yer almaktadır. 23 4th World Water Forum, “Summary of the 4th World Water Forum”, World Water Forum Bulletin, Vol.82, No.15, 2006, s.1. 24 A.k., s.18. 63 Dünya Bankası, kıta temelinde örgütlenmiş Bölgesel Kalkınma Bankaları ile işbirliği içerisinde dünyanın pek çok ülkesinde su alanına ilişkin yaşanan sorunlara yönelik olarak su özelleştirmelerini desteklemekte; çokuluslu su şirketlerinin alana girmesi gerektiğini savunmaktadır. Küresel su politikasının oluşmasında çok önemli bir rol oynayan Dünya Bankası su politikasına yakından bakıldığında Banka’nın aslında 1960’lardan 1990’lı yıllara değin doğrudan özelleştirme merkezli politika izlemediği, ülkelere sağladığı su kredilerinin kamu yönetimi kapsamında su işletmelerinin oluşturulması ve genişletilmesine yönelik olduğu görülmektedir. Bu dönemde özellikle geniş ölçekli altyapı projeleri Banka’nın temel ilgi alanını oluşturmuştur. Banka tarafından izlenen bu dönemin temel su politikası, milyonlarca insanı yerinden eden, pek çok yaşam birimini ortadan kaldıran ve çevreye olumsuz sonuçlar veren büyük ölçekli baraj projelerinin finansmanı yönünde olmuştur. Banka’nın baraj politikası ülkelerin su sorununu çözebilmelerinde kalkış noktası olarak görülmüş; barajların içinde bulunduğu koşullar nedeniyle doğal tekel kabul edilerek piyasa rekabetinin ortadan kalkmaması gerekçesiyle barajların kamu işletmeleri tarafından düzenlenip işletilmeleri düşüncesi benimsenmiştir. Dünya Bankası’nın su politikasında özelleştirme merkezli politikalara dönüşü, başta ABD ve Đngiltere’de olmak üzere kamu yönetimlerinin çok büyük ve hantal olduğu, kamu yönetiminin küçültülürken özel sektörün genişletilmesi gerektiği yönündeki neoliberal tezlerin en somut ifadesine “Washington Oydaşması” olarak bilinen kuralsızlaştırma (deregülasyon), özelleştirme ve ticari liberalizm olarak kavuşmasından sonra olmuştur. Bu doğrultuda Dünya Bankası, hükümetlere verdiği yapısal uyarlanma borçlarıyla söz konusu oydaşmanın ortaya koyduğu politikaları bu ülkelerde gerçekleştirmeye yönelmiştir. Bu politika değişikliği sonucunda özelleştirme Dünya Bankası’nın su politikasının temel hedefi haline gelmiştir. Bu doğrultuda 1990’lı yıllarla birlikte Banka’nın su politikası önemli ölçüde değişmiş, özelleştirme merkezli özel sektörkamu işbirliğine dayalı bir su politikası benimsenmiştir. Böyle- 64 ce Banka’nın su sektörüne ilişkin açtığı kredilerin koşullarında da önemli değişiklikler ortaya çıkmıştır.25 Dünya Bankası’nın su ve hıfzıssıhha sektörüne ilişkin olarak açtığı krediler 1995 yılında tepe noktasına ulaştıktan sonra, 2000’lerin başlarına değin düşüş göstermiştir. Ancak “Yeni Bin Yıl Gelişme Hedefleri” açıklandıktan sonra, su yatırımları yeniden Banka’nın gündemine geri dönmüş; su sektörüne ilişkin yeni kredilerin hem miktarında hem de sayısında artış ortaya çıkmıştır. Böylece 2002 mali yılında 523 milyon dolar olan su ve hıfzıssıhha kredileri, 2003 yılında 1.3 milyar dolara yükselmiştir.26 Açılan kredilerin dünyanın çeşitli bölgelerindeki ülkelere göre dağılımına ilişkin ise şunlar söylenebilir: • Orta Asya, Doğu ve Orta Avrupa Ülkeleri Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra 1990’lı yıllarda Orta Asya, Doğu Avrupa ve Orta Doğu’da yer alan ülkeler piyasalarını özel sektör katılımına açmışlardır. Uluslararası mali kurumlar borç vererek özelleştirme, liberalleşme ve kuralsızlaştırma politikalarını desteklemek için bu ülkelere ilgi göstermişlerdir. 2000-2004 yılları arasındaki su ve hıfzıssıhha kredileri gözden geçirildiğinde, sadece Rusya’daki su kredilerinde doğrudan özelleştirme şartının konulmadığı görülmektedir. Diğer ülkelere sağlanan kredilerde ise özelleştirme şartı yer almıştır. Su sektörüne sağlanan krediler yakından incelendiğinde, Dünya Bankası’nın Avrupa Đmar ve Gelişme Bankası ile birlikte Orta Asya, Doğu Avrupa ve Orta Doğu piyasalarının çok uluslu şirketlere açılmasında en güçlü etkiyi yaptıkları görülmektedir. Dünya Bankası’nın kredileri ayrıca su sektörünün piyasalaştırılmasının önündeki yasal ve kurumsal engellerin kaldırılmasına yönelik hukuki yeniden yapılanmanın da finansmanını sağlamıştır. Bu kapsamda kredilerin neredeyse tamamı sübvansiyon sistemini ortadan kaldıran “geri dönüş amaçlı kredi” nite25 Sara Grusky ve Maj Fiil-Flynn, “Will the World Bank Back Down: Water Privatization in a Climate of Global Protest”, A Special Report by Public Citizen’s Water for All Program, Washington, D.C., 2004, s.2. 26 A.k., s. 4; Michel Camdessus (Chaired by), a.g.k., s.7. 65 liğindedir. Doğrudan özelleştirme amacı ise kredilerin genel toplamının %80’inde koşul olarak konmuştur. Tablo 1: Dünya Bankası’nın Orta Asya, Doğu ve Orta Avrupa’ya Yönelik Su 27 Kredileri, 2000-2004 Ülke Proje Arnavutluk Arnavutluk Azerbaycan Bosna Hersek Gürcistan Macaristan Kosova Kırgız Cum. Makedonya Moldova Polonya Romanya Rusya Fed. Sırbistan Karadağ Tacikistan Ukrayna Özbekistan Toplam 27 A.k., s. 5. 66 Belediye Su ve Atıksu Projesi Su Arzı Acil Rehabilitasyon Projesi Büyük Bakü Su Arzı Rehabilitasyon Projesi, Ek Kredi Mostar Su Arzı ve Hıfzıssıhha Projesi Belediye Gelişme ve Desentralizasyon Projesi Belediye Atıksu Projesi Acil Su Arzı ve Hıfzıssıhha Projesi Kırsal Su Arzı ve Hıfzıssıhha Projesi Su Hizmetini Geliştirme Projesi Pilot Su Arzı ve Hıfzıssıhha Projesi Kırsal Gelişme Projesi Kırsal Gelişme Projesi Belediye Su ve Atıksu Projesi Karadağ Çevre Altyapı Projesi Duşanbe Su Arzı Projesi Liv Su ve Atıksu Projesi Buhara ve Semerkant Su Arzı Projesi Borç ($, milyon) Mali Yıl Geri Dönüş Amaçlı Özelleştirme Amaçlı 15 2003 X X 10 2000 X X 12.92 2003 X X 12.92 2000 X X 19.41 2003 X X 88.9 2000 X X 5.92 2001 X X 15 2002 X X 29.27 2001 X X 12 2003 X X 120 2000 X X 40 2002 X X 122.5 2001 X 2.8 2002 17 2002 X X 24.25 2001 X X 40 587.89 2002 X %99.5 X %79 X • Doğu, Güney ve Güneydoğu Asya Ülkeleri Doğu, Güney ve Güneydoğu Asya bölgesindeki su özelleştirmelerinde Dünya Bankası’nın açık desteğiyle Asya Kalkınma Bankası öncü rol oynamaktadır. Tablo 2: Dünya Bankası’nın Doğu, Güney ve Güneydoğu Asya’ya Yönelik Su 28 Kredileri, 2000-2004 Ülke Afganistan Afganistan Kamboçya Çin Çin Çin Çin Hindistan Hindistan Hindistan Endonezya Filipinler Sri Lanka Vietnam Toplam 28 Proje Acil Altyapı Yeniden Đmar Projesi Acil Ulusal Dayanışma Projesi Đlsel ve Kent Çevresi Su Arzı ve Hıfzıssıhha Projesi Liao Nehir Yatağı Projesi Chongqing Kentsel Çevre Projesi Hebei Kentsel Çevre Projesi Kırsal Su Arzı ve Hıfzıssıhha Projesi (04) Maharashtra Kırsal Su Arzı ve Hıfzıssıhha “Jalswarajya” Projesi Kerala Kırsal Su Arzı ve Çevre Hıfzıssıhha Projesi Karnataka Kırsal Su Arzı ve Hıfzıssıhha Projesi Su Arzı ve Düşük Gelirli Topluluklar Đçin Hıfzıssıhha Projesi (02) Kentsel Su ve Hıfzıssıhha Projesi (02) Topluluk Su Arzı ve Hıfzıssıhha Projesi (02) Ho Chi Minh Kentsel Çevre Hıfzıssıhha Projesi Borç ($, milyon) 33 Yıl Geri Dönüş Amaçlı Özelleştirm e Amaçlı 2002 X ? 2004 X 19.9 2003 X 100 2001 X 200 2000 X X 150 2000 X X 46 2000 X 181 2004 X X 65.5 2001 X X 151.6 2002 X X 77.4 2000 X X 30 2002 39.8 2003 X X 166.34 2001 X X %95 %88 1260.54 X X A.k., s. 8. 67 Dünya Bankası 2000-2004 yılları arasında su ve atık su alanına ilişkin olarak 1.26 milyar doların üzerinde kredi sağlamıştır. Bu kredilerin %95’i sübvansiyon sistemini ortadan kaldırmaya yönelik olarak yatırım maliyetinin geri dönüşlülüğünü arttırmaya ve %88’i su sektörüne özel sektör katılımını arttırmaya ilişkin olarak sağlanmıştır. • Afrika Ülkeleri Afrika’daki su altyapısına Dünya Bankası’nın katılımı su sektörünün katılımını da içermektedir. Bu bölgede su sektörüne yönelik krediler Afrika Kalkınma Bankası’nın zayıf katkısıyla asıl olarak Dünya Bankası’nın öncülüğünde sağlanmaktadır. 29 Tablo 3: Dünya Bankası’nın Afrika Ülkelerine Yönelik Su Kredileri, 2000-2004 Ülke Burkina Faso Çad Comoros Gana Gine Gine Bissau Moritanya Malavi Malavi Mozambik Nijerya Nijerya 29 A.k., s.10. 68 Proje Ouagadougou Su Arzı Projesi Kritik Elektrik ve Su Hizmetleri Rehabilitasyon Projesi Altyapı, Su ve Çevre Topluluk Su ve Hıfzıssıhha Projesi Su Arzı ve Hıfzıssıhha Projesi , Ek Kredi Özel Sektör Rehabilitasyon ve Gelişme Projesi Kentsel Gelişme Projesi Ulusal Su Gelişme Projesine Ek Kredi Özelleştirme ve Hizmet Reformu Projesi Ulusal Su Gelişme Projesi Su Destek Projesi Küçük Kentlerin Su Arzı ve Hıfzıssıhha Programı Pilot Prj. Borç ($, milyon) Yıl Geri Dönüş Amaçlı Özelleştirme Amaçlı 70 2001 X X 54.8 2003 X X 11.4 2001 X X 25 2000 X X 25 2002 X X 31.4 2002 X X 99.06 2002 X X 3.2 2003 28.9 2000 X X 115 2000 X X 114.29 2001 5 2000 X X X X Ruanda Senegal Tanzanya Tanzanya Tunus Kırsal Su ve Hıfzıssıhha Projesi Uzun Dönem Su Sektörü Projesi Kırsal Su Arzı ve Hıfzıssıhha Projesi Dar es Salaam Su Arzı ve Hıfzıssıhha Projesi Su Sektörü Yatırım Kredisi Projesi Toplam 20 2000 X X 125 2001 X X 132 2002 X X 61.5 2003 X X 103 2000 X X %86 %100 1024.55 Su finansmanına yönelik verilen kredilerin niteliğine bakıldığında tamamının özelleştirme amaçlı olduğu görülmektedir. Ayrıca yoksulluğun en yaygın olduğu ülkelerin bulunduğu bu ülkeler grubuna sağlanan kredilerin %86 gibi çok yüksek bir oranı sübvansiyon sisteminin ortadan kaldırmaya yönelik olarak yatırımların doğrudan geri dönüşlülüğünü sağlamak koşuluyla verilmiştir. • Latin Amerika Ülkeleri Latin Amerika’da su ve hıfzıssıhha kredilerinde Amerikan Kalkınma Bankası Dünya Bankası’ndan daha önemli bir rol oynamaktadır. Dünya Bankası’nın Latin Amerika’da 4 yılda sağladığı kredi portföyü toplam 573.6 milyon dolardır. 30 Tablo 4: Dünya Bankası’nın Latin Amerika Ülkelerine Su Kredileri, 2000-2004 Ülke Proje Arjantin Brezilya Su Sektörü Reformu R. Favela Đyileştirmesi Ceara Bütünleşik Su Kaynakları Yönetimi Bogota Kentsel Hizmetler Projesi Su Sektörü Reform Yardım Projesi Brezilya Kolombiya Kolombiya Kolombiya 30 Kartegena Su Arzı, Kanalizasyon ve Çevre Yönetimi Projesi Borç ($, milyon) 30 46 2000 2003 X Özelleştir me X X 136 2000 X X 100 2003 X X 40 2002 X X 85 2000 (X) zenginlerden/ iş çevresinden X Yıl Geri Dönüşlü A.k., s. 12. 69 Dominik Cum. Ekvator Peru Peru St. Lucia Uruguay Turizm Merkezleri Atıksu Arıtma Projesi Kırsal ve Küçük Kasabalarda Su Arzı ve Hıfzıssıhha Projesi Lima Su Rehabilitasyon ve Yönetimi Projesi, Ek Kredi Ulusal Kırsal Su Arzı Sağlık ve Hıfzıssıhha Projesi Su Sektörü Reformuna Teknik Yardım Projesi Modernleşme ve Sistemlerin Rehabilitasyonu Projesi Toplam 5 2000 X X 32 2001 X X 20 2003 X X 50 2003 X X 2.6 2002 X X 27 2000 X X %95 %100 573.6 Dünya Bankası’nın Latin Amerika ülkeleri hükümetlerinden -Amerikan Kalkınma Bankası’na benzer olarak- açık talebi su ve hıfzıssıhha sektörünü özelleştirmeleri ya da gereksinim duydukları krediyi başka yerden bulmalarıdır. Nitekim tabloda görüldüğü üzere verilen kredilerin tamamı özelleştirme amaçlı olarak sağlanmıştır. • Orta Doğu Ülkeleri Orta Doğu bölgesi uzmanların ileride su savaşlarına sahne olacağını düşündüğü bir yer konumundadır. Dünya Bankası son beş yılda bu bölgedeki ülkelere toplam 433.03 milyon dolar kredi açmıştır. Bölge ülkeleri arasında Irak su ve hıfzıssıhhaya ilişkin olarak en büyük mali transferleri gerçekleştiren ülke konumunda olmasına rağmen söz konusu kredileri Dünya Bankası’ndan değil ABD’den almıştır. Orta Doğu ülkelerine yönelik sağlanan kredilerde önceliğin geri dönüş amacına yönelik olduğu görülmektedir. Özelleştirme, Orta Doğu ülkelerine açılan kredilerde ikincil bir amaç olarak karşımıza çıkmaktadır. 70 Tablo 5: Dünya Bankası’nın Orta Doğu Ülkelerine Yönelik Su Kredileri, 31 2000-2004 Ülke Đran Lübnan Lübnan Batı Şeria ve Gazze Yemen Yemen Toplam Proje Tahran Kanalizasyon Projesi Kredisi Belediye Altyapı Projesi Ba’albeck Su ve Atıksu Projesi Acil Su Projesi Kentsel Su Arzı ve Hıfzıssıhha Projesi Kırsal Su Arzı ve Hıfzıssıhha Projesi Borç Miktarı ($, milyon) Mali Yıl Geri Dönüş Amaçlı Özelleştirme Amaçlı 145 2000 X X 80 2000 X 45.53 2002 X X 12.5 2004 130 2003 X X 20 2001 X 433.03 %97 %74 Dünya Bankası’nın izlediği politikalar sonucunda küresel su endüstrisinde özel su piyasasının yaklaşık %70’ini iki büyük çokuluslu şirket (Veolia ve Suez)32 kontrol eder hale gelmiştir.33 Çokuluslu su şirketlerinin son on yılda Arjantin, Filipinler, Bolivya, Endonezya, Güney Afrika ve diğer pek çok ülkede su özelleştirmelerine ilişkin yaşadığı olumsuzluklar arasında ödeme gücünü aşan su fiyatları, kamu sağlığı krizleri, toplu işten çıkartmalar, sendikaların zayıflatılması, gizli pazarlıklar, rüşvet, toplumsal alt üst oluşlar, kirlilik ve diğer çevre felaketleri bulunmaktadır.34 Bu yüzden çokuluslu su şirketlerinin küresel su 31 A.k., s. 14. Fransız çokuluslu şirketler 1990’lı yıllardan beridir hem grup hem de su sektörü içinde farklı adlar kullanmaktadırlar. Bu nedenle su sektörüne ilişkin iki büyük grubun adı Suez ve Veolia olarak belirtilmiştir. Bu grupların önceki farklı yıllarda kullandığı isimler SUEZ=Lyonnaise des Eaux, Ondeo ve Veolia=Generale des Eaux, Vivendi olarak belirtilebilir. 33 Emanuele Lobina, “Problems with Private Water Concession: A Review of Experiences and Analysis of Dynamics”, Water Resources Development, Vol.21, No.1, 2005. 34 Dünyanın çeşitli ülkelerinde su özelleştirmeleri ve bunun sonuçlarına yönelik ülke örneklerine ilişkin makalelerin derlendiği bir kitap için bkz. Belen Balanya, Brid Brennan, Oliver Hoedema, Satoko Kishimoto and Philipp Terhorst (Eds.), Reclaiming Public Water: Achievements, Struggles and 32 71 yönetimi ve finansmanına yaklaşımlarına yakından bakma gerekliliği bulunmaktadır. 2.1.3. Çokuluslu Su Şirketlerinin Su Yönetimi ve Finansmanına Yaklaşımları Çokuluslu su şirketleri piyasa mantığının bir gereği olarak ticari karlılıklarını sürdürmeyi hedeflemektedirler. Ancak, kamu hizmeti anlayışı çerçevesinde yoksullara yönelik su arzı ile yoksulların suyunun arıtılması her zaman hedeflenen karlılığı sağlayamamaktadır. Bu nedenle, su yönetimi ve finansmanına yönelik olarak düzenlenen uluslararası konferanslarda, iş dünyasının temsilcileri tarafından çokuluslu su şirketlerinin hiçbirinin suya yönelik gerçekleştirecekleri su yatırımının geri ödeme planı akışından emin olmadan su yatırımını yapmayacağı sıklıkla dile getirilmektedir. Çokuluslu su şirketlerinin gözünde suyun piyasadaki diğer ticari mallardan ya da ürünlerden hiçbir farkı yoktur. Çokuluslu su şirketleri su arzı ve arıtımının sağlanması için yapılacak yatırımların yeniden yapılanmasını kendi çıkarları ve karlılığını en üst düzeye çıkarma yönünde çaba gösterirken yatırım gerçekleştirecekleri ülkelerden de önemli yapısal değişiklik beklentileri oluşmaktadır. Ayrıca çokuluslu su şirketleri tarafından piyasa mantığı içerisinde geliştirilen ayrımcı politika ve stratejiler de bulunmaktadır. Çokuluslu su şirketlerinin izlediği stratejiler kamu yararı doğrultusunda hareket eden kamu yönetimlerinin izlediği politikalardan önemli farklılıklar içermektedir. Çokuluslu su şirketlerinin piyasa mantığı içinde sıklıkla izlediği stratejilerden biri su hizmetlerinin tüm halka götürülmesi yerine, su maliyetlerini ve karları ödeyebilme gücüne sahip daha sınırlı ve az sayıda olan -müşteri topluluğu olarak görülen- görece varlıklı kesimlere götürülmesi yönünde bir politikanın izlenmesidir. Bu stratejiyle kamu finansmanında çapraz sübvansiyon olarak bilinen Visions From Around the World, Transnational Institute and Corporate Europe Observatory, Amsterdam, 2005. 72 yoksul kesime götürülen suyun maliyetini görece varlıklı kesimlerden talep edilmesi yöntemine başvurulmamaktadır.35 Özel sektörü su yatırımlarında geliştirilen bir başka strateji kent ve çevresi etrafında belirginleşmektedir. Buna göre su şirketince yapılacak su yatırımlarının maliyetini kentin belirli kesimlerinde oturan kimselerin ödeyebileceği düşüncesiyle, kentin hemen etrafında ve kenti çevreleyen kırsal alanda yaşayan görece yoksul kesimleri ilgilendiren yatırımların özel şirketler tarafından gerçekleştirilmemesi söz konusudur. Bu durum özellikle çapraz sübvansiyondan kaçınma stratejisinden kaynaklanmaktadır. Bu stratejiye dayalı olarak kent ve çevresine yönelik ya da büyük kentlerle küçük kentler ya da kentle kırsal alanlar arasında ayrım yapılmasının yanı sıra küresel düzeyde yatırım stratejileri de bu ayrımcı stratejiyi desteklemektedir. Su şirketlerinin izlediği ayrımcı stratejiler nedeniyle örneğin Afrika’da sahra altı bölgeler ya da eski Sovyetler Birliği’nden ayrılarak bağımsızlığına yeni kavuşan devletler birbirinden farklı politikalarla yüz yüze kalabilmektedir.36 Çokuluslu su şirketleri tekelci bir niteliğe sahip olduklarından, izledikleri strateji de tekelci özellikler göstermektedir. Bu nedenle serbest piyasa ekonomisi savunucularının sıklıkla talep ettikleri özel sektör tabanlı su şirketlerine dayalı su arz sistemlerinin oluşturulması iddia edildiğinin aksine rekabetçi piyasa koşullarını da sağlamamaktadır. Çokuluslu su şirketlerinin izledikler tekelci fiyat stratejileri nedeniyle su satın alan geniş halk kesimleri, piyasa koşulları içinde taleple fiyatı belirleyenler olmayıp aksine çokuluslu su şirketlerinin kendilerine sunduğu su fiyatlarını benimsemek zorunda kalan kitleleri oluşturmaktadır.37 35 David Hall, “Financing Water for the World –An Alternative to Guaranteed Profits”, This paper was commissioned by Public Services International to be presented at the 3rd World Water Forum, Public Services International Research Unit, March 2003, s.8. 36 A.k., s.7. 37 Karen Bakker, “Deconstructing Discourses of Drought”, Transactions of the Institute of British Geographers, Vol.24, No.3, 1999, s.368. 73 Bu durumda su sektöründe devlet tekelleri eleştirisi uygulamada yerini çokuluslu su şirketlerinin doldurduğu doğal tekellere bırakmaktadır. Devlet tekeli ile aradaki en önemli farklılık ise çokuluslu su şirketlerinin kamu yararı adına değil tamamen tekelci çıkarlarını en fazlaya çıkarmayı amaçlıyor olmalarıdır. Bu durum kuşkusuz geniş halk kitlelerinin ve çalışan kesimlerin aleyhine bir durumdur. Özel sektör merkezli su yatırım politikaları kentlerin çevresi ve kırsal alanlardaki görece yoksul kesimlerin sudan yoksunluğuna çare olmamaktadır. Ayrıca ayrımcı politikalara özel su şirketlerinin yanı sıra uluslararası finans örgütlerince de başvurulmaktadır. 1990’lardan bu yana Dünya Bankası üçüncü dünya ülkelerini iki gruba ayırmıştır; bu ayrıma göre ilk grupta çokuluslu su şirketleri tarafından su borularıyla karlı bir şekilde su arzı yapılabilecek durumda olan kentli topluluklar yer alırken ikinci grupta kendi kendine yardım, STK ve benzeri örgütlerin sivil inisiyatifi ile su arzına kavuşturulabilecek “ötekiler” bulunmaktadır.38 Görüldüğü üzere, çokuluslu su şirketlerinin ve önde gelen uluslararası finans örgütlerinin piyasa mantığı doğrultusunda geliştirdikleri ayrımcı politikalar iddia edildiğinin aksine su sorununa sihirli çözüm getirmekten oldukça uzaktır. 2.1.4. Su Yönetiminde Üçüncü Dünya Ülkelerinin Kamu Yönetimlerini Etkisizleştirmeye Çalışan Batılı Ülke Örnekleri Üçüncü Dünya ülkelerinin varolan su yönetimi ve finansman yapılarına destek olmak adına Batılı ülkeler tarafından “yardım” adıyla türlü düzeylerde müdahaleler eskiden beri gündemde olan uygulamalardır. Ancak genellikle bu ilişki Batılı ülkelerin kendi iç yapılarında kabul ettikleri uygulamaları diğer ülkelere ihraç etme biçiminde gerçekleşmiştir. Ancak son dönemde su finansmanına ilişkin bazı uygulamalar bu yaklaşımın farklılaştığını göstermektedir. Çok taraflı donör kuruluşlar ve uluslararası mali kuruluşlar gelişmekte olan ülkelere yönelik 38 David Hall, a.g.k., March 2003, s.8. 74 yeni krediler açarak, bir dizi yeni finansman mekanizması önerileri ortaya koymuşlarsa da, bu öneriler sadece özel sektör su şirketleri çerçevesinde fonlara dayalı olarak şekillenmektedir. Bu şekliyle kamu sektörünün etkin çalışma varsayımının daha baştan reddedilmesi söz konusudur. Kamu sektörünü dışlayan yaklaşımlar ülke örneklerinde de yaşanmaktadır. Örneğin üç donör ülke, Birleşik Krallık, Đsveç ve Hollanda, bir araya gelerek “Özel Altyapı Donör Grubu” (PIDG) adıyla bir girişim oluşturmuştur. Bu grup tarafından, üçüncü dünya ülkelerine yönelik olarak altyapı geliştirme projeleri hazırlanarak, grup üyesi ülke hükümetlerince garanti edilen bonolar üçüncü dünya ülkelerine altyapı yatırımı olarak sağlanmaktadır. Böyle bir girişim üçüncü dünya ülkelerine getirebileceği bazı avantajlar göz önünde tutularak pek çok kimse tarafından olumlanmaktadır. Bu avantajlar arasında, üçüncü dünya ülkelerinde eksik olan teknik desteğin proje düzeyinde sağlanması ve mali araçların donör hükümetler tarafından sağlanması sayılabilir. Ancak söz konusu girişim kendini özel sektör faaliyetleriyle sınırlamakta; sadece özel sektör eliyle bu yatırım olanağını tanımaktadır. Bir diğer deyişle böyle bir girişim üçüncü dünya ülkelerinde kamu yönetimlerinin su hizmetleri sağlaması için olanak sağlamamaktadır.39 Özel Altyapı Donör Grubuna benzer biçimde, su konusunda Hollanda, Đsveç ve Norveç’in de çelişkili politikalar izlediği söylenebilir. Nitekim, Norveç ve Đsveç’in aralarında bulunduğu kuzey ülkeleri güçlü refah devleti uygulamaları ve yaygın kamu hizmeti sağlamakla ünlüdürler. Aynı zamanda Hollanda’da bu ülkelere benzer şekilde su hizmetlerinin yönetimi ve finansmanını kamu yönetimi ve kamu bankaları yoluyla sağlaması konusunda ünlüdür. Bu ülkelerde kamu işletmesi çerçevesinde su arzı sistemleri çok etkin bir şekilde yürütülmektedir.40 39 A.k.,, s.10. Đsveç örneğinde kamu işletmelerinin su sistemi incelemesi için bkz. J.E.Gustafsson, “Public Water Utilities and Privatisation in Sweden”, EPSU Public Service Conference-Brussels, December 2001. Ayrıca Đsveç ve diğer ülke karşılaştırmaları için bkz. Mohammed H.I.Dore, Joseph Kushner, Klemen Zumer, “Privatization of Water in the UK and France –What Can We 40 75 Örneğin Hollanda’da su arzı belediye tarafından işletilen işletmeler eliyle sağlanmaktadır. Söz konusu işletmeler yakın zamanda yeniden yapılanmalarına rağmen özelleştirilmemişlerdir. Hollanda’da özelleştirme önlendiği gibi, Hollanda Parlamentosu su özelleştirmelerini de yasaklamıştır. Böylece doğrudan ya da dolaylı olarak kamu yönetimince kontrol edilmeyen su işletmelerince içme suyunun ticarileştirilmesi ve dağıtılması yasaklanmıştır. Norveç’te de su ve kanalizasyon hizmetleri diğer kamu hizmetlerinde olduğu gibi kamu yönetimince yerine getirilmektedir. Bu kapsamda su ve atıksu hizmetleri belediyelerin maliyetinde ve işletilmesinde olan tesislerce sağlanmaktadır. 1990’larda Oslo’nun banliyölerindeki bir istisna dışında suya özel sektörün katılımı Norveç’te işlerlik kazanmamıştır. Bu doğrultuda üç ülkede de şaşırtıcı olmayacak biçimde su hizmetlerinin özel su şirketlerine bırakılmasına yönelik düşünceye bir karşı çıkış oldukça güçlüdür. Kendi iç işleyişlerinde durum bu olsa da söz konusu ülkeler üçüncü dünya ülkelerindeki su özelleştirmelerini yaygınlaştırmaya yönelik destekleme programlarına yardım etmektedirler. Bu yardım politikaları özü ve mantığı itibariyle oldukça çelişkilidir. Kendi ülkesinde kamu işletmelerini ve kamu mülkiyetini sonuna kadar destekleme çabası söz konusuyken Hollanda hükümeti üçüncü dünya ülkelerinde su hizmetlerini özel sektörce ve çokuluslu su şirketlerince sağlanmasına yönelik özelleştirmeleri savunan programları desteklemektedir. Bu kapsamda 2002 yılında Dünya Bankası ve Hollanda Dışişleri Bakanlığı’nın ortak girişimiyle BankaHollanda Su Ortaklığı oluşturulmuştur. Bu oluşumu UNESCO ve Küresel Su Ortaklığı ile Asya ve Amerika Gelişme Bankaları da katılmıştır. Ancak Hollanda bu programın ülke olarak tek sponsoru konumunda olmuştur. Bu oluşum başta Brezilya ve Learn?”, Utilities Policy, No.12, 2004, s.41-50; Emanuele Lobina, David Hall, “Public Sector Alternatives to Water Supply and Sewerage Privatization: Case Studies”, Water Resources Development, Vol.16, No.1, 2000, s.35-55. 76 Arjantin olmak üzere pek çok yerde su hizmetlerine özel sektörün katılımına çeşitli girişimleri desteklemektedir.41 2.2. “Aşağıdan Yukarıya” Yerelci ve Piyasacı Yaklaşım Küresel düzeyde Dünya Bankası’nın savunduğu modele alternatif “yerelci” bir yaklaşım da çeşitli çevrelerce savunulmaktadır. Bu alternatif yaklaşım gereksinimlerin yerel koşullara dayalı ortaya çıkması nedeniyle su finansman sisteminin belirlenmesinin yerel düzeyde ele alınacak kararlar doğrultusunda olması gerektiğini ortaya koymaktadır. Buna göre, bu sürecin önemli unsurları şeffaflık, hesap verilebilirlik ve halk katılımının sağlanmasıdır. Ancak bu sürecin belki de en önemli unsuru kamu hizmetlerinin sağlanmasında kamu mülkiyeti ve kamu yönetiminden vazgeçmemek olduğu söylenebilir. Bu model büyük ölçüde Porto Alegre (Brezilya) örneği çerçevesinde katılımcı bir modelden esinlenmektedir. Buna göre katılımcı sistemin mali avantajları model çerçevesinde kullanılmaya çalışılmaktadır.42 Porto Alegre örneğinde vücut bulan “katılımcı bütçe uygulaması”nın demokratik bir planlamanın toplumun temel örgütlenmesinin merkezi olabileceğine dair bazı ipuçları taşıdığı düşünülse de, bu uygulamanın, bağımlı sayılabilecek kapitalist bir devlet örgütlenmesinde ortaya çıkan piyasa mantığının egemen olduğu bir ülkenin orta gelişmişteki bir eyaletinde ortaya çıkan bir deneyim olması nedeniyle dikkatli olunması gerekliliği de dile getirilmektedir.43 Buna rağmen, Porto Alegre deneyi41 David Hall, “Privatising Other People’s Water-The Contradictory Policies of Netherlands, Norway and Sweden”, Public Services International Research Unit (PSIRU), July 2004, s.2-4. 42 David Hall, “Water Finance-A Discussion Note”, January 2004, s.4; Porto Alegre örneğine yönelik açıklamalar için bkz. David Hall, Emanuele Lobina, Odete Maria Viero, Helio Maltz, “Water in Porto Alegre, Brazil – Accountable, Effective, Sustainable and Democratic”, A PSIRU and DMAE Paper for WSSD Joburg, August, 2002; Tarso Genro, Ubiratan de Souza, Porto Alegre: Özgün Bir Belediyecilik Deneyimi, (Çev. Bülent Tanatar), Demokrasi Kitaplığı, WALD, Đstanbul, 1999. 43 Porto Alegre deneyiminin değerlendirilmesine ilişkin bkz. Mustafa Bayram Mısır, “Almanca Konuşmayı Öğrenmek”, Praksis, S.2, 2001, s.321-323. 77 mi üzerinden ortaya konan modele yakından bakma gereksinmesi bulunmaktadır. Porto Alegre deneyimine göre katılımcı bir sistem kullanılarak hizmetlerin finansmanında önemli gelişmeler kaydedilmiş; hem hizmet kalitesinde yükselmeler, hem de düşük maliyetler elde edilebilmiştir. Bu deneyim doğrultusunda katılımcı mekanizmalar, sistemi fonlamak için gerekli fiyatlama düzeyinin ortaya çıkmasına ve maliyetlerin çeşitli gelir gruplarına dağıtılmasında uzlaşmanın sağlanmasına katkıda bulunmuştur. Bir başka deyişle katılımcı mekanizmalarla “tüm kenti vergi tabanı haline getirilebilmek” olanaklı olmuştur.44 Ayrıca bu deneyim doğrultusunda su sisteminin geliştirilebilmesi için amaçlara yerel düzeyde karar verilmesi birincil politika olarak ortaya konmuş; bu doğrultuda deneyim, toplumsal barışın da anahtarı olarak görülen çözümün parçasını oluşturacak “sermaye yatırımları”, “sübvansiyonlar”, “çapraz sübvansiyonlar” ve benzeri mali önlemleri içermiştir. Deneyim doğrultusunda ortaya konan yerelci stratejinin amaçları, finansman yöntemi ve buna ilişkin ortaya konan önlemler ise özetle şu şekilde sıralanabilir. Yerelci modelin bazı olası amaçları “su sisteminin genişletilmesi”, su sistemine dahil olan “halkın ödeyebilirliğinin geliştirilmesi”, “sistemin güvenirliğinin ve devamlılığının sağlanması”, “su kaynaklarının iyileştirilmesi” ve “kanalizasyon iyileştirilmesi”dir. Bu üst amaçlara ilişkin mali araçlar olarak ise şunlar sıralanmaktadır: “yeni yerleşim alanlarına sermaye yatırımları”, “sübvansiyon, çapraz sübvansiyon, hayat boyu tarifeler”, “yeni teknolojilere sermaye yatırımı”, “su rezervlerine, kanallara ve kanalizasyonlara sermaye yatırımları.” Model çerçevesinde önerilen düşük maliyetli önlemler ise “kaçak gecekondu yerleşimlerinin yasallaştırılması”, “su yatırımlarının maliyetlerinin azaltılması”, “su bedellerinin toplanmasının geliştirilmesi”, “örgütlenme ve eğitim yapılması”, “su talebinin azaltılması”, “sızıntıların azaltılması” olarak sıralanmaktadır.45 44 45 David Hall, a.g.k., January 2004, s.4. A.k., s.4-5. 78 Su finansmanına “katılımcı” bir modeli “yerelci” bir çerçevede savunanların ortaya koydukları model çerçevesinde “büyük ölçekli sermaye yatırımlarının her zaman en iyi çözüm olmadığı” şeklinde önemli bir argümanı, Dünya Bankası’nın “ticari”, “piyasacı” ve “büyük ölçekli projeci” yaklaşımına karşılık olarak ortaya koydukları da görülmektedir. Bu doğrultuda günümüzde pek çok gelişmekte olan ülkelerin önde gelen kentlerinde uygulamak üzere savunulan büyük ölçekli borçlanmaya, kendi kendini finansmana ve özelleştirmeye dayalı mega projelerin de haklı bir eleştirisi yapılmaktadır. Buna göre “borçlanmaya erişebilmek kentlerin sermaye yatırımları yapmalarını sağlayabilse de seçenekleri çarpıtabilir. Örneğin Bangalor’da bono piyasasının büyümesinin kent yönetiminin kentteki yoksulların çok az yararlanabildiği ya da yararlanamadığı mega projelere yönelmesine destek sağlayarak toplumsal eşitsizliklerin had safhada olduğu bir yapı içersinde oldukça kırılgan olan ekonomik ve toplumsal ilişkilerin bozulmasına yol açtığı” belirtilmektedir.46 Bu nedenle bu tip yatırımları gerçekleştiren kent yöneticilerinin söylemlerinde ortak olan noktalardan birini oluşturan çeşitli mekanizmalarla kente dönük gerçekleştirdikleri harcamaların büyüklüğüne olan övgüyü bir kenara bırakıp gerçekleştirilen harcamalardan kimlerin yararlandığının açıkça ortaya konularak bunun ayrıntılı analizini yapılmasına gereksinim bulunmaktadır. Uluslararası örgütlerin savunduğu küresel su yönetimi ve finansmanı modeline alternatif olarak savunulan halk katılımına dayalı yerelci stratejiye sahip su yönetim ve finansman modelinin su hizmetlerinin sağlanmasında kamu mülkiyetinden ve kamu yönetimi anlayışından vazgeçmemiş olması ve model etrafında savunulan bazı eşitlikçi ilkeler oldukça önemlidir. Ancak modelin belki de en zayıf tarafını su finansmanına karşı izlenecek ulusal politikalarla ilişkisinin nasıl kurulacağına ilişkin herhangi bir ipucunun modelde yer almamış olmasıdır. Yerelci modelde çeşitli düzeylerde sübvansiyona dayalı su finansmanı savunusu yapıldığı halde, böyle bir sübvansiyon sistemi 46 A.k., s.5. (Aktaran David Hall) 79 nin ulusal sistemden bağımsız olarak yerelde tek başına kurulmasının uzun dönemli su yönetimi ve finansmanına olanak vermesinin garantisi bulunmamaktadır. Yerelci bir modelin merkezle güçlü bağı oluşturulmadığı, bu bağlamda marjinal bir deneyim olmaktan kurtarılmadığı ve sübvansiyon sisteminin yerelden ziyade ulusal düzeyde kurulmadığı sürece erişilen sonuçların çok sınırlı, konjonktürel ve belli kesimlerin ilgisini çeken bir deneyim olmaktan öteye gitmesi zor görünmektedir. Bu kapsamda çözüm önerisini yerelci stratejilere bel bağlayarak geliştirmektense yerel düzeyde savunulan değerlerin daha geniş kapsamlısını uzun soluklu olarak ulusal bir modelde ortaya koymak daha gerçekçi görünmektedir. 3. KÜRESEL SU POLĐTĐKALARINA KARŞI HALK DĐRENCĐ Küresel düzeyde gösterilen tüm çabalara ve zorlamalara rağmen uluslararası finans örgütlerince şablonlaştırılan ticari, piyasacı, işletmeci ve özel mülkiyetçi modelin ve buna benzer özellikleri kendi içinde barındıran diğer yaklaşımların sunduğu modellerin su sektöründe uygulanmasında önemli zorluklar ortaya çıkmaktadır. Bunun önemli nedenlerinden biri, kamu yönetimlerinin uzun zamandır başvurduğu sübvansiyon merkezli “ödeme gücüne” dayalı finansman yöntemleri yerine “kullanan öder” ve “maliyetin tam geri dönüşü” ilkelerine dayalı suyu “ticari mal” olarak gören, tek başına belirleyici güç haline gelen piyasa mantığının devleti ve kamu mülkiyetini dışlayarak insanların suya yeterli erişimini sağlamaya olanaklı uygun bir mekanizma sağlayamamış olmasıdır. Su sektöründe kar güdüsü, ülke nüfuslarının çoğunluğunu oluşturan yoksullara daha iyi ve etkin bir hizmet sunabilmekten uzak olduğu gibi eşit düzeyde suya erişim olanağı da vermemektedir. 1990’lı yıllardan bu yana, uluslararası örgütler altyapı alanında geleneksel olarak işlev sahibi olan kamu sektörünün yerini alacak biçimde özel sektörün bu alana katılımını desteklemesine, savunulan küresel politikaların hem yatırımları, hem de etkinliği artıracağı böylece altyapı sektöründeki sorunların orta 80 dan kalkacağı varsayılmasına rağmen su sektörüne ilişkin olarak söz konusu beklenti gerçekleşmemiştir. Üçüncü dünya ülkelerinde özel sektör yatırımları 1990’lı yıllardaki tepe noktasından gerileyerek başarısız olmuş; çokuluslu şirketler yatırımlarının geri dönüşünde ciddi sorunlarla karşılaşmışlar, su sektöründeki özelleştirme süreci halkın geniş kesiminde hoşnutsuzluk yaratarak, güçlü politik muhalefete neden olmuştur. Başta Dünya Bankası olmak üzere uluslararası örgütlerce küresel su yönetimi konusunda izlenen politikalar doğrultusunda dünyanın pek çok ülkesinde işlerlik kazandırılmaya çalışılan su özelleştirmeleriyle birlikte ortaya çıkan türlü olumsuzluklar, özelleştirme karşıtı toplumsal hareketlerin de gündeme gelmesine neden olmuştur. Ayrıca, dünyada özelleştirmelere karşı çıkışların sanıldığından ve gösterilmek istendiğinden daha güçlü ve yaygın olduğu dikkat çekmektedir. Dünyanın pek çok ülkesinde gerçekleştirilen kamuoyu araştırmalarında halkın özelleştirmelerin ortaya çıkarttığı sosyo-ekonomik kötüleşmeden şikayetçi olduğu ortaya konmaktadır. Bunlar arasında Rusya, Bolivya, Çin, Hindistan, Meksika, Sri Lanka ve Vietnam gibi dünyanın farklı kıtalarında farklı özelliklere sahip ülkeler yer almaktadır.47 Çokuluslu su şirketlerine karşı ciddi biçimde yürütülen kampanyalar bulunmaktadır. Su özelleştirmelerine karşı en yaygın karşı çıkış Üçüncü Dünya ülkelerinde karşımıza çıkmaktadır. Su hizmetlerinin özelleştirilmesi sürecinde karşılaşılan ekonomik, toplumsal ve bazen de teknik sorunlara karşı politik dirençler yaygın biçimde görülmektedir. Buna yönelik 2000’li yıllarda gündeme gelmiş üç örnek su özelleştirmelerine karşı koyuşun düzeyini ortaya koyabilir. Bunlardan ilki Aralık 2001’de Güney Afrika’nın Nkonkobe (Fort Beaufort) kentinde özelleştirmeye yönelik su sözleşmesinin halkın ve belediyenin rızası elde edilemediğinden hükümsüz kılınmasına ilişkindir.48 47 David Hall, Emanuele Lobina, Robin de la Motte, “Public Resistance to Privatisation in Water and Energy”, Development in Practice, Vol.15, No 3-4, June 2005, s.286-287. 48 Dale T. McKinley, “The Struggle Against Water Privatisation in South Africa”, Reclaiming Public Water: Achievements, Struggles and Visions From Around the World içinde, Belen Balanya, Brid Brennan, Oliver Hoedema, 81 Bir başka örnek Mayıs 2002’de Polonya Cumhuriyeti’nin 650 bin nüfuslu Poznan kentinde belediye meclisinin oybirliğiyle su özelleştirmesi önerisini reddetmesidir. Kent yönetimi kendi imkânları ile farklı kaynaklardan sağladığı finansman olanakları yoluyla kentsel altyapı yatırımlarını gerçekleştirerek kendi su hizmetlerinin kalitesi ve etkinliğini geliştirmiştir. Haziran 2002’de Paraguay Parlamentosu devletin sahip olduğu su işletmesi Corposana’nın -şimdiki adıyla Essap- özelleştirilmesi planlarını reddetmiştir. Su işletmesinin özelleştirilmesi IMF tarafından mali nedenlerle gündeme getirilmiş, planın reddedilmesinde büyük rol oynayan sendikalar, bu kararı IMF, Dünya Bankası, küreselleşme ve neoliberalizme karşı önemli bir zafer olarak ilan etmişlerdir.49 Su sektöründe özelleştirmelere karşı koyuşlar kuşkusuz bunlarla sınırlı değildir. Makalenin sonunda yer alan tabloda su sektöründeki karşı koyuşların daha geniş bir çerçevesini ortaya koymaktadır. Tabloda ülkeler ve kentler düzeyinde özelleştirme önerilerini reddetme, özel şirketlerin sözleşmelerini feshetme ve su hizmetini yeniden kamu sektörüne devrine ilişkin örnekler gösterilmektedir. Liste de Washington da yer almaktadır, çünkü bu kentte su hizmetlerinin özel mi kamusal mı yerine getirilmesi sorusuna yanıt ikincisi lehine verilmiştir.50 Su özelleştirmelerine karşı koyuşların toplumsal hareket olarak niteliğine bakıldığında ise farklı ülkelerde, içlerinde sendikaların, tüketicilerin, su profesyonellerinin, çevrecilerin, politik grupların ve topluluk örgütlenmelerinin yer aldığı farklı tip gruplar ve örgütlenmeler tarafından gerçekleştirilmiş olduğu görülmektedir. Örneğin Brezilya’daki kampanyada, aralarında sendikaların, yöneticilerin, profesyonel birliklerin, sivil toplum örgütlerinin, tüketici gruplarının yer aldığı 17 örgütü bir araya getiren “Çevre Sağlığının Korunmasına Yönelik Ulusal Birleşik Hareket” (Frente Nacional pelo Saneamento Ambiental) adlı Satoko Kishimoto and Philipp Terhorst(Eds.), Transnational Institute and Corporate Europe Observatory, Amsterdam, 2005, s.181-189. 49 David Hall, Emanuele Lobina, Robin de la Motte, a.g.k., June 2005, s.288. 50 A.k. s.288. 82 oluşum geniş tabanlı ve uzun soluklu bir kampanya örneği niteliği taşımıştır.51 Küresel su yönetimine karşı koyuşlar basit düzeyde tepkisel hareketler olmanın da ötesine geçmişlerdir. Doğal hayatın varoluş koşulu olan doğal su kaynaklarının özelleştirilmesine karşı ortaya çıkan toplumsal hareketler kendilerini çokuluslu su şirketlerinin karlılıklarını artırmaya yarayan Dünya Bankası’nın su özelleştirmeleri politikalarına karşı konumlandırmakta; erişilebilir, sağlıklı suyun vazgeçilemez bir hak, kamusal bir mal ve insanlığın ortak varlığının önemli bir parçası olduğunu ortaya koymaktadır. Bu anlayış doğrultusunda ortaya çıkan toplumsal hareketler, kamu yönetimini dışlayan bir çerçevede suyu alınıp satılabilen bir piyasa malı olarak kabul etmemekte; aksine yaşamın kaynağı olan suya yönelik olarak su kaynaklarının korunması ve yönetimini sağlayabilecek güçlü bir kamu yönetimi anlayışının geliştirilmesini talep etmektedir. 4. SONUÇ YERĐNE : KAMUSALLIK ANLAYIŞINI DIŞLAYAN SU YÖNETĐM VE FĐNANSMAN MODELLERĐNĐN ELEŞTĐRĐSĐ Makale boyunca ele aldığımız farklı yaklaşımlarca ortaya konulan su yatırım finansmanı sistemlerinin farklılaşmasında “suyun yönetimin kime ait olacağı” sorusuna verilen yanıt önemli bir ayrım noktası oluşturmaktadır. Buna göre suyun “kamu” ya da “özel sektör” tarafından sahiplenilerek, işletilmesi su finansman modelini farklılaştırıcı önemli bir unsur olmaktadır. Yine su finansmanına ilişkin “kaynak sorunu” yani suyun finansmanının “ulusal” kaynaklarla ya da “uluslararası” kaynaklarla karşılanması bir başka önemli ayrım ölçütüdür. Su yatırım finansman sistemlerinin birbirinden ayrılmasında göz önünde tutulan önemli bir diğer önemli ölçüt ise, söz konusu sistem içinde merkezi yönetimin rolünün ne olacağıdır. Bir diğer deyişle su yatırım finansmanı sisteminin “merkeziyetçi” 51 A.k. s.288. 83 ya da “yerelci” bir çerçeveye oturması önemli bir ayrım noktasını oluşturmaktadır. Günümüzde suya yönelik farklı yaklaşımlar çerçevesinde farklı su yönetimi ve finansman sistemleri savunulmasına rağmen, tarihsel olarak ele alındığında merkezi yönetimlerin su sistemlerinin finansmanında önemli bir rol üstlendikleri görülmektedir. Ancak ülkelerin kendi tarihsel gelişim koşullarına bağlı olarak merkezi yönetimin su sistemlerinin finansmanında oynadığı roller farklı olabilmektedir. Bu rol örneğin bazen su arzının sağlanmasında tamamen merkezi yönetim eliyle olurken, bu nedenle yerel harçlar söz konusu değilken, bazen de merkezin vergi gelirlerinden bir kısmını yerel yönetimlerin su ve diğer hizmet alanlarına harcaması için destek olarak vermesi biçiminde olmuştur; bazen de yerel yönetimlere su hizmetini karşılamak için ucuz kredi sağlanması biçiminde gerçekleşmiştir. Ya da su harçlarının bir kısmının merkezi yönetim tarafından toplanarak yerel yönetimlere ihtiyacı olan yatırımları yapmak üzere dağıtılması şeklinde gerçekleştirilmiştir. Tarihsel süreç içinde merkezi yönetimin su finansmanında oynadığı rol ülke örneklerine göre farklılaşmasına rağmen hemen tüm ülke örneklerinde önemli olduğu dikkat çekmektedir. Ayrıca, su yönetimi ve finansmanına özel sektör katılımının olması gerektiğine ilişkin tüm yazılıp çizilenlere rağmen kamusal su arzı ve arıtma sistemleri dünya nüfusunun % 90’ına hizmet vermeye devam etmektedir. Dünyada pek çok ülkede başarısız çokuluslu su şirketi deneyimleri olduğu gibi, kamu mülkiyeti ve kamu yönetimi çerçevesinde üçüncü dünya ülkelerinde en az Batılı ülkelerdeki kadar başarılı ve etkin işleyen örnekler de bulunmaktadır. Bu nedenle küresel su yönetimi ve finansmanına yönelik geliştirilen politikalar adeta alternatifsiz gibi sunulsa da, bu gerçeği yansıtmamaktadır. Bugün küresel yaklaşımlarca kamu sektörü su sistemlerinin küresel su şirketlerinin kullandığı finansman yöntemlerine benzer finansman kaynaklarına başvurma şansı bulunduğu da belirtilmektedir. Su sektöründe farklı yatırım finansmanı seçenekleri çerçevesinde farklı yatırım finansman sistemleri ortaya konulmaktadır. Bir diğer deyişle farklı ülke örneklerinin ve bu bağ 84 lamda farklı ulusal modellerin varlığına rağmen tarihsel süreç ve deneyim göz ardı edilerek tüm ülkeler için geçerli küresel su finansman modelinin savunulması söz konusudur. Bu bağlamda su sektörüne ilişkin yatırım finansmanının ulusal kaynaklara dayalı olması yerine, uluslararası kaynakların kullanımı ön plana çıkartılmaktadır. Su finansmanı, yöntemsel olarak, uluslararası kuruluşlardan yardım sağlama, borçlanma ya da proje finansmanı yoluna gitme gibi farklı seçeneklerini içerebilmekte; söz konusu finansman yöntemleri kendi içinde de farklılaşabilmektedir. Buna göre, su finansmanı borçlanma seçeneği altında bono çıkarma yoluyla yapılabileceği gibi, piyasa faiz hadleriyle doğrudan ticari bankalardan ya da uluslararası faiz hadleri çerçevesinde belirlenecek faiz oranlarıyla uluslararası yatırım ya da bölge kalkınma bankalarından borçlanma yoluyla gerçekleştirilebilmektedir. Neoliberal politikalarla yaygınlık kazanan söz konusu su finansman yöntemlerinin kurumsal işleyişinde yerel ve merkezi yönetimin yanı sıra ulusal ve uluslararası fonlar, çokuluslu su şirketleri, uluslararası yatırım ve kalkınma bankaları, bono piyasaları ve yardım kuruluşları yer alabilmektedir. Küreselci ve yerelci yaklaşımlarca su finansmanı için çok fazla seçenek olduğu iddia edilse de, su hizmetlerinin sağlanması için başvurulan finansmanın hangi yöntemlerle geri ödeneceği sorusu kritik bir önem taşımaktadır. Su hizmetine yönelik cari ya da yatırım harcaması, kullanıcı harçları, tarifeler ya da vergiler yoluyla geri alınacaktır. Bu doğrultuda dünyanın tüm ülkelerinde bulunan yoksul kesimlerin su harcamalarının geri ödenmesinde katkıları sınırlı olacaktır. Bu nedenle yoksul kesimlerin gereksinimlerinin toplumun daha zengin kesimleri tarafından belirli düzeyde karşılanma zorunluluğu ortaya çıkacaktır. Kamu hizmetlerinin kamu finansmanı çerçevesinde sağlanmasının kritik noktasını da bu “zorunluluk” oluşturmaktadır. Bu nedenle yoksul kesimlere su sağlamanın temel yolu çapraz sübvansiyona başvurmaktır. Bu yöntem toplumsal birlikteliği sürdürmenin de birincil koşulunu oluşturmaktadır. Tarihsel süreç ele alındığında pek çok üçüncü dünya ülkesinde yoksullara gereksinim duydukları su arzını sağlayabilecek 85 mekanizmanın kurulmasında gerekli sermaye yatırımlarının sağlanması için gerekli çapraz sübvansiyon uygulamaları merkezi yönetimler eliyle gerçekleştirilmiştir. Merkezi yönetime dayalı finansman sisteminin kullanılmasının en büyük avantajı ülke düzeyinde her kesimden ödeme güçlerine göre vergilerin toplanarak en çok gereksinim duyulan alanlara bu kaynağın paylaştırılıp tüm ülke düzeyinde yeniden dağıtımın gerçekleştirilmesine olanak tanımasıdır. Bu yöntemin özellikle “yerelci” stratejileri savunan kesimlerce ileri sürülen en büyük dezavantajı ise vergi gelirleri üzerinde denetimin eksikliği nedeniyle merkezi yönetimce suya harcanacak gelir toplamının bir kısmının başka öncelikli alanlara kaydırılabilmesi sonucu yerel toplulukların söz konusu karar mekanizmasının dışında kalabilmesidir.52 Günümüzde çapraz sübvansiyona bazı durumlarda örneğin Brezilya’da yerelci bir stratejinin uygulandığı Porto Alegre örneğinde kent düzeyinde başvurulurken, Güney Afrika’da ülke düzeyinde başvurulmaktadır. Ayrıca çapraz sübvansiyon sadece ülke içinde geçerli bir yöntem değildir. Bazı durumlarda ülkeler arasında da çapraz sübvansiyona başvurmak ve zengin ülkelerden yoksul ülkelere kaynak akışı sağlamak gerekli hale gelmektedir. Çünkü bazı yoksul ülkelerin ulusal vergi tabanları en alt düzeyde de olsa su hizmetlerini sağlamaya olanaklı olamamaktadır.53 Bu nedenle geliştirilecek uluslararası bir modelin tepeden inme bir model olmak yerine; • Küresel ya da uluslararası bir girişimce ülkelerin kendilerini geliştirme potansiyellerine önem vermesi bu anlamda ülkelere dayatma yapılmaması, 52 53 • Kamu yönetimine hizmeti daha basit ve ucuz bir şekilde sağlama mekanizmalarını kurma şansı vermesi, • Kamu finansmanı mekanizmalarıyla kaynakların hem ulusal hem uluslararası yeniden dağıtımında sadece ti Bkz. David Hall, a.g.k., January 2004, s.6. David Hall, a.g.k., March 2003, s.13-14. 86 cari ve piyasa mantığı ve kaygıları dışında evrensel kaygılara yer vermesi beklenmelidir. Ancak makale boyunca üzerinde durduğumuz, uluslararası örgütlerce savunulan küresel su yönetimi ve finansman modelleri böyle bir kaygı taşımadan geliştirilmişlerdir. Uluslararası yatırımcıların korunması için garantilerin sağlanması, tek başına, insanlara daha iyi koşullarda su hizmetlerinin sunulması için gerekli sermayenin bulunmasını kolaylaştırmamaktadır. Değinilen risklerin azaltılması ve ortadan kaldırılmasına yönelik öneriler, tavsiyeler ve geliştirilen stratejiler özellikle su sektöründe yer alan çokuluslu şirketlerin ilgi ve kaygılarından kaynaklanmaktadır. Bu doğrultuda SAUR, Dünya Bankası garantilerini aramakta; Suez, yatırımların güvenli ve yüksek karlarla dönüşü üstünde durmakta; Thames tarafından da, politik risklerin ortadan kaldırılmasına yönelik arayış söz konusu olmaktadır. Çokuluslu su şirketlerinin yanı sıra bazı uluslararası finansal yatırım ve danışmanlık şirketleri, kendi mali hizmetlerini sunabilecekleri daha geniş piyasaların oluşturulmasına yönelik kamu fonlarının yetersiz olduğunu, ülkelerin etkin ve ucuz kamu kredisine dayalı altyapı finansman sistemlerinin ortadan kaldırılması gerektiğini savunmaktadırlar. Çokuluslu su şirketlerinin risklerinin ve yatırımlarının geri dönüşünün güvence altına alınmasından daha önemli olan, asıl olarak da üzerinde durulması gereken noktalardan biri ülkelerin çokuluslu su şirketleriyle yaptığı sözleşmeler karşısında bulunduğu risklerdir. Ülke riski olarak adlandırılabilecek bu riskler AB, Dünya Bankası, Uluslararası Kalkınma Bankaları ve Çokuluslu Su Şirketlerinin üzerinde durduğu konular arasında yer almamaktadır. Bu tür riskleri “kötü yönetim örneği” olarak geçiştirme eğilimi de çok yüksektir. Ancak ülke örnekleri incelendiğinde –Türkiye’de bu kitapta ayrıntılı incelenen başta Đzmit54, 54 Đzmit Büyükşehir Belediyesi Yuvacık Barajına ilişkin yaşanan olumsuz gelişmeler için bkz. David Hall, Emanuele Lobina, “Private and Public Interests in Water and Enery”, Natural Resources in Water and Energy, Vol.28, 2004, s.273; Ayrıca bkz. Sayıştay Başkanlığı , Yap-Đşlet-Devret Modeli Đle Yapılan ‘Đzmit Şehri Kentsel ve Endüstriyel Su Temini Projesi’ Hak- 87 Antalya55 ve Çeşme ÇALBĐR örnekleri olmak üzere– ülke risklerinin kötü yönetim örneği olarak yok sayılabilecek münferit olaylar olmanın ötesinde, küresel kapitalizmin ortaya çıkarttığı ciddi yapısal sorunlardan kaynaklandığı görülmektedir. Bu durum uluslararası yaklaşımlarca ortaya konan modellere daha da eleştirel yaklaşmayı gerekli kılmaktadır. Kuşkusuz böyle bir eleştirel yaklaşımın ortak tüketim alanına dönük kamu hizmetleri özelleştirmelerini dışlayan yaklaşımın bir parçası olması gereklidir. Bu bağlamda, böyle bir eleştirel yaklaşım, küresel su yönetimi çerçevesinde ortaya konan piyasacı, ticari, işletmeci, özel mülkiyetçi ve büyük ölçekli borçlanmaya dayalı su finansmanı modelinin karşısında kamu mülkiyeti temelinde örgütlenmiş, ulusal planlama çerçevesinde yerel kalkınmayı hedefleyen, yoksulların suya erişimine olanak tanıyan, etkin bir çapraz sübvansiyonu sağlamaya dönük toplumsal tarifeyi içeren, eşitsizlikleri azaltma amaçlı yatırım önceliklerine dayanan, bağımsızlık, eşitlik ve kalkınma hedeflerinin hiçbirini dışlamayacak finansman politikalarını tüm boyutlarıyla kapsayan güçlü bir kamu yönetimi yaklaşımı seçeneğini desteklemelidir. Böyle bir seçeneğin varlığının, küresel yaklaşımlarca iddia edildiğinin aksine, piyasa mantığı içinde suni olarak ortaya konmuş su kıtlığı tezleri çerçevesinde tarihin sonunu ve alternatifsizliği değil, bolluk ve eşitlikçi bir toplum ideali doğrultusunda güçlü bir kamu yönetimi anlayışı alternatifini sunmakta olduğu gözden kaçırılmamalıdır. KAYNAKÇA Bakker, Karen, “Archipelagos and Networks: Urbanization and Water Privatization in the South”, The Geographical Journal, Vol.169, No.4, 2003, s.328-341. kında Sayıştay Raporu, Ankara, 2002; ve yatırımın devam eden dış borç geri ödemeleri için bkz. Hazine Müsteşarlığı, Kamu Borç Yönetimi Raporu, Ankara, Kasım 2004. 55 Antalya’da Lyonnaise des Eaux-ENKA ortaklığı tarafından kurulan ANTSU A.Ş. örneği için bkz. Gülser Öztunalı-Kayır, Hülya Kendir, Ferhunde Hayırsever, Su Hizmetleri Yönetimi: Antalya Đncelemesi, TODAĐE, YYAEM, Ankara, 1999. 88 Bakker, Karen, “Deconstructing Discourses of Drought”, Transactions of the Institute of British Geographers, Vol.24, No.3, 1999, s.367-372. Barraque, Bernard, “Past and Future Sustainability of Water Policies in Europe”, Natural Resources Forum, 27, 2003, s.200-211. Buller, Henry, “Privatization and Europeanization: The Changing Context of Water Supply in Britain and France”, Journal of Environmental Planning and Management, 39 (4), 1996, s.461-482. Camdessus, Michel, (Chaired by), Financing Water For All-Report of the World Panel on Financing Water Infrastructure, James Winpenny (Report Written By), 3rd World Water Forum, Kyoto, 2003. Castro, Jose E., M. Kaika ve E. Swyngedouw, “London: Structural Continuities and Institutional Change in Water Management”, European Planning Studies, Vol.11, No.3, 2003, s.283-298. DĐSK / GENEL-ĐŞ / KĐGEM, Yerel Yönetimler: Yerelleştirme, Özelleştirme, Yabancılaştırma, Genel-Đş Matbaası, Ankara, 1998. Dore, Mohammed H.I., J. Kushner ve K. Zumer, “Privatization of Water in the UK and France –What Can We Learn?”, Utilities Policy, No.12, 2004, s.41-50 Engels, Friedrich, Đngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu, (Çev. Yurdakul Fincancı), Sol, Ankara, 1997. Fourth World Water Forum, “Summary of the 4th World Water Forum”, World Water Forum Bulletin, Vol.82, No.15, 2006, s.1-19. Gandy, Matthew, “Rethinking Urban Metabolism: Water, Space and the Modern City”, City, Vol.8, No.3, 2004, s363-379. Gandy, Matthew, “The Paris Sewers and the Rationalization of Urban Space”, Transactions of the Institute of British Geographers, Vol.24., No.1, 1999, s.23-44. GENEL ĐŞ, “Su Üzerine Küresel Politika”, Emek Araştırma Dergisi, Sayı:8, 2002, s.89-96. Genro, Tarso ve Ubiratan de Souza, Porto Alegre: Özgün Bir Belediyecilik Deneyimi, (Çev. Bülent Tanatar), Demokrasi Kitaplığı, WALD, Đstanbul, 1999. Grusky, Sara ve Maj Fiil-Flynn, “Will the World Bank Back Down: Water Privatization in a Climate of Global Protest”, A Special Report by Public Citizen’s Water for All Program, Washington, D.C., 2004 (www.worldbankwatch.org). 89 Gustafsson, J.E., “Public Water Utilities and Privatisation in Sweden”, EPSU Public Service Conference-Brussels, December 2001. Güler, Birgül Ayman, (Ed.), Su Hizmetleri Yönetimi: Genel Yapı, TODAĐE, YYAEM, Ankara, 1999. Hall, David, “Privatising Other People’s Water-The Contradictory Policies of Netherlands, Norway and Sweden”, Public Services International Research Unit (PSIRU) Reports, July 2004, s.1-9. Hall, David “Water Finance: A Discussion Note”, Paper commissioned by Public Services International (PSI) for the World Social Forum, Delhi/Mumbai, 2004, s.1-12. Hall, David, E. Lobina ve R. de la Motte, “Public Resistance to Privatisation in Water and Energy”, Development in Practice, Vol.15, No 3-4, 2005, s.286-301. Hall, David, E. Lobina ve R. de la Motte, “Water Privatisation and Restructuring in Central and Eastern Europe and NIS Countries-2002”, Public Services International Research Unit (PSIRU) Reports, 2003, s.143. Hall, David, E. Lobina, O. M. Viero ve H. Maltz, “Water in Porto Alegre, Brazil –Accountable, Effective, Sustainable and Democratic”, A PSIRU and DMAE Paper for WSSD Joburg, August 2002, s.1-24. Hall, David ve Emanuele Lobina, “Private and Public Interests in Water and Energy”, Natural Resources Forum, Vol.28, 2004, s.268-277. Hall, David, “Financing Water for the World –An Alternative to Guaranteed Profits”, Paper commissioned by Public Services International (PSI) to be presented at the 3rd World Water Forum, Public Services International Research Unit, March 2003, s.1-16. Harvey, David, “Paris 1850-1870”, Consciousness and the Urban Experience: Studies in the History and Theory of Capitalist Urbanization, The Johns Hopkins University Press, Baltimore, Maryland, 1985, s.63220. Harvey, David, Yeni Emperyalizm, (Çev.Hür Güldü), Everest, Đstanbul, 2004. Hayırsever Topçu, Ferhunde, “Suda Neler Oluyor? Çokuluslu Şirketler ve Özelleştirmeler-2002” Genel Đş Emek Araştırma Dergisi, Sayı:9, 2003, s.1-54. Hazine Müsteşarlığı, Kamu Borç Yönetimi Raporu, Ankara, Kasım 2004. Langford, Malcolm, “The United Nations Concept of Water as a Human Right: A New Paradigm of Old Problems”, Water Resources Development, Vol.21, No.2, 2005, s.273-282. 90 Lobina, Emanuele ve D. Hall, “Public Sector Alternatives to Water Supply and Sewerage Privatization: Case Studies”, Water Resources Development, Vol.16, No.1, 2000, s.35-55. Lobina, Emanuele, “Problems with Private Water Concession: A Review of Experiences and Analysis of Dynamics”, Water Resources Development, Vol.21, No.1, 2005, s.55-87. Mısır, Mustafa Bayram, “Almanca Konuşmayı Öğrenmek”, Kitap Eleştirisi, Praksis, S.2, 2001, s.316-331. O’Connor, James, The Fiscal Crisis of the State, St. Martin’s Press, New York, 1973. Öztunalı-Kayır, Gülser, Hülya Kendir, Ferhunde Hayırsever, Su Hizmetleri Yönetimi: Antalya Đncelemesi, TODAĐE, YYAEM, Ankara, 1999. Pamukçu, Konuralp, “The Right to Water: An Assessment”, Contemporary Politics, Vol.11, No.2-3, 2005, s.157-167. Swyngedouw, Erik, “Dispossessing H2O: The Contested Terrain of Water Privatization”, Capitalism Nature Socialism, Vol.16, No.1, 2005, s.81-98. T. McKinley, Dale, “The Struggle Against Water Privatisation in South Africa”, Reclaiming Public Water: Achievements, Struggles and Visions From Around the World içinde, Belen Balanya, Brid Brennan, Oliver Hoedema, Satoko Kishimoto and Philipp Terhorst (Eds.), Transnational Institute and Corporate Europe Observatory, Amsterdam, 2005, s.181-189. World Bank, Water Resources Management, World Bank Policy Paper, Washington D.C., 1993. 91 56 EK: Su Özelleştirmelerine Karşı Çıkışlar ve Reddedişler, 1994-2004 ÜLKE YER YIL SONUÇ MEKANĐZMA AKTĐF GRUPLAR Arjantin BA Đli 2002 - Sendikalar, Tüketici veya yurttaş toplulukları Arjantin Tucuman 1998 Bolivya Cochabamb a 2000 Özelleştirmenin Sona Erdirilmesi Özelleştirmenin Sona Erdirilmesi Özelleştirmenin Sona Erdirilmesi Brezilya Ülke Düzeyinde 2002 Özelleştirme Politikasının terk edilmesi Seçim (Ulusal) Brezilya Rio Janeiro 1999 Önerinin Reddi Mahkeme Kararı Kanada Montreal 1999 Belediye Kararı Fransa Grenoble 2001 Almanya Potsdam 2000 Almanya Münih 1998 Gana Akra - Önerinin Reddi Özelleştirmenin Sona Erdirilmesi Özelleştirmenin Sona Erdirilmesi Önerinin Reddi Kampanya sürüyor Honduras Honduras 1995 Hükümet Kararı Macaristan Debrecen 1995 Belediye Kararı Sendikalar, Diğer STÖ Hindistan Delhi - - Çevreciler, Diğer STÖ Endonezya Jakarta - - Mauritius Ülke Düzeyinde 2000 Önerinin Reddi Önerinin Reddi Kampanya sürüyor Kampanya sürüyor Önerinin Reddi Sendikalar, Tüketici veya yurttaş grupları Diğer STÖ, Tüketici veya yurttaş grupları, Çevreciler, Sendikalar Sendikalar, Diğer STÖ Panama Ülke Düzeyinde 1999 Sendikalar, Tüketici veya yurttaş grupları Tüketici veya yurttaş grupları, Çevreciler, Sendikalar Sendikalar, Tüketici veya yurttaş grupları de Önerinin Reddi Seçim (Eyalet) Hükümet Kararı Belediye Kararı / Seçim Belediye Kararı Belediye Kararı - Seçim (Ulusal) Seçim (Ulusal) Tüketici veya yurttaş toplulukları, politik partiler Sendikalar, Tüketici veya yurttaş toplulukları, Yerel iş dünyası, diğer STÖ Sendikalar, Tüketici veya yurttaş toplulukları, yerel iş dünyası, Çevreciler, Diğer STÖ, Politik partiler Sendikalar, Tüketici veya yurttaş toplulukları, yerel iş dünyası, Çevreciler, Diğer STÖ, Politik partiler Çevreciler, Sendikalar, Politik Partiler Çevreciler, Tüketici veya yurttaş grupları, Politik partiler Tüketici veya yurttaş grupları, Politik partiler 56 David Hall, Emanuele Lobina, Robin de la Motte, a.g.k., June 2005, s.289290. 92 Paraguay Ülke Düzeyinde 2002 Önerinin Reddi Parlamento Kararı Sendikalar Polonya Ponzan 2002 Belediye Kararı Politik partiler Polonya Lodz 1994 Seçim (yerel) Sendikalar Sri Lanka Ülke Düzeyinde Sürüyor - Sendikalar, Tüketici veya yurttaş grupları Güney Afrika Ülke Düzeyinde - - Güney Afrika Nkonkobe 2002 Sendikalar, Tüketici veya yurttaş grupları, Diğer STÖ, Çevreciler Sendikalar Đsveç Malmö 1995 Tayland Ülke Düzeyinde 2002 Trinidad Ülke Düzeyinde 1999 Birleşik Krallık (Kuzey Đrlanda) ABD Ülke Düzeyinde - Önerinin Reddi Önerinin Reddi Kampanya devam ediyor Kampanya devam ediyor Özelleştirmenin Sona Erdirilmesi Önerinin Reddi Özelleştirmenin Sona Erdirilmesi Özelleştirmenin Sona Erdirilmesi Kampanya devam ediyor Atlanta 2003 Belediye kararı ABD Birmingham 2000 ABD Washington 1996 Özelleştirmenin Sona Erdirilmesi Özelleştirmenin Sona Erdirilmesi Önerinin Reddi Mahkeme kararı Belediye kararı Hükümet kararı Sendikalar, Tüketici veya yurttaş grupları Sendikalar Hükümet kararı Sendikalar - Sendikalar, Tüketici veya yurttaş grupları, Diğer STÖ, Siyasal partiler Sendikalar, Tüketici veya yurttaş grupları Belediye kararı Sendikalar, Tüketici veya yurttaş grupları Belediye kararı Diğer STÖ Kaynak: PSIRU(Kamu Hizmetleri Uluslararası Özelleştirme Araştırma Birimi) Veritabanı 93