Orta Afrika Cumhuriyeti`ndeki İç Savaşın Nedenleri ve Bölgesel

Transkript

Orta Afrika Cumhuriyeti`ndeki İç Savaşın Nedenleri ve Bölgesel
AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2014, Cilt:14, Yıl:14, Sayı:3, 14: 113-132
ORTA AFRİKA CUMHURİYETİ’NDEKİ İÇ SAVAŞIN
NEDENLERİ VE BÖLGESEL YANSIMALARI
Göktürk TÜYSÜZOĞLU*
CAUSES AND REGIONAL REFLECTIONS OF THE CIVIL
WAR IN CAR
Öz
Fransa’dan 1960 yılında elde ettiği bağımsızlığın ardından askeri yönetimler
eliyle inşa edilen ve ekonomik azgelişmişlik çerçevesinde değerlendirilebilecek
bir siyasal tarihe eklemlenmiş olan Orta Afrika Cumhuriyeti, bir süredir ciddi bir
toplumsal/siyasal krizin pençesine takılmış durumdadır. Din temelli bir toplumsal
çatışma gibi görünen bu mücadelenin çok ciddi ekonomik ve bölgesel sebepleri
bulunmaktadır. Orta Afrika Cumhuriyeti, çok zengin elmas, altın, uranyum ve
petrol yataklarına sahiptir. Bu rezervlerin elde edilebilmesi noktasında başta
Fransızlar olmak üzere Batılı aktörler ile son dönemde Afrika’da çok ciddi bir
ekonomik/siyasal etkinlik kurmuş küresel/bölgesel aktörler Çin ve Güney Afrika
arasında süregelen rekabet, Orta Afrika Cumhuriyeti’nde siyasetin işleyişi ve
toplumsal çatışmaların süreklilik kazanması bağlamında en önemli etken olarak
görülmelidir. Mevcut iç çatışmanın arkasında da bu mücadelenin yansımalarını
görmek mümkündür. Üstelik Orta Afrika Cumhuriyeti’nde yaşanan bu kanlı
mücadelenin, bu ülke ile sınırları bulunan ve hemen hepsi istikrarsız bir görünüm
arz eden komşu ülkeleri etkilemesi ihtimali de oldukça yüksektir.
Anahtar Sözcükler: SELEKA, Anti-Balaka, Fransa, Michel Djotodia, İç Savaş.
Abstract
Central African Republic (CAR), which had been articulated to a political history
that built by the military governments and could be matched with economic
underdevelopment, has fallen into clutches of a serious societal/political crisis for
a while. The struggle that seen as a societal collision based on religious difference
has solemn economic and regional causes. CAR holds rich diamond, gold,
uranium and petroleum reserves. The contention for procuring these reserves
between the Western actors (France in particular) and the global/regional actors
like China and South Africa should be seen as the most significant determinant
that affects the political functioning and the ongoing societal collision. It’s
*
Yrd. Doç. Dr., Giresun Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü, e-posta:
[email protected]
113
AIBU Journal of Social Sciences, 2014, Vol:14, Year:14, Issue:3, 14: 113-132
possible to catch the reflections of this struggle behind the ongoing civil war. On
top of that, the bloody civil war that continues in CAR most likely will affect the
neighboring countries which are politically inconsistent.
Keywords: SELEKA, Anti-Balaka, France, Michel Djotodia, Civil War.
1. Giriş
Eski bir Fransız sömürgesi ve 1960 yılından bu yana bağımsız bir devlet
olan Orta Afrika Cumhuriyeti (OAC), 2012 yılının sonlarında başlayan ve
bugünlerde din odaklı bir boyuta eklemlenmiş kanlı bir iç savaş
yaşamaktadır. OAC de tıpkı çoğu Afrika ülkesinde olduğu gibi,
sömürgeciliğin yarattığı problemler ile yoğrulmuştur. Ekonomik anlamda
tamamen dışa bağımlı, yeterli bilgi ve sermaye birikimi olmayan, insan
kaynakları yetersiz ve hammadde kaynağı olmaktan başka bir ekonomik
rolü olmayan bu Orta Afrika ülkesi, bağımsız olduğu günden bu yana
istikrarlı ve halkın çoğunluğunun desteğine sahip bir yönetime de sahip
olmamıştır. Öyle ki, çoğunlukla asker kökenli isimler tarafından
gerçekleştirilen ve dinsel, etnik ya da kabile aidiyetlerinin
toplumsal/siyasal bir meşrulaştırıcı olarak kullanıldığı hükümet darbeleri,
OAC’nin siyasal tarihine damgasını vurmuştur. Etno-kültürel ve dinsel
manada çok farklı gruplardan oluşan ve Afrika toplumlarının
yaşantılarında büyük bir rolü olan kabile aidiyetlerinin etnik ve dinsel
farklılıkları meşrulaştıran bir görünüm arz ettiği bu ülkenin en temel
problemlerinden biri de toplumsal bir meşruiyete sahip bir üst/ulusal
kimlik geliştirilememiş olmasıdır. Etno-kültürel, kabile tabanlı ve hatta
dinsel aidiyetlerin siyasal sınırlar ile örtüşmeyen ve sınır aşan bir niteliğe
sahip olması, OAC’nin komşu devletlerde yaşanan toplumsal/siyasal
sorunlardan etkilenmesini ya da yaşadığı sorunlar özelinde komşu
devletleri de etkilemesini beraberinde getirmektedir.
Çalışma kapsamında öncelikli olarak bu ülkeyi iç savaşa sürükleyen
gelişmeler
ve
OAC’nin
konjonktürel
siyasal
görünümü
değerlendirilecektir. Daha sonra, OAC’de yaşanan siyasal/toplumsal
krizin bölgesel yansımaları betimlenmeye çalışılacaktır. Son olarak ise
küresel/bölgesel aktörlerin bu ülkeye olan bakış açıları ve iç savaş
bağlamındaki rolleri ele alınacaktır. Çalışmanın vardığı sonuç ise, bu
ülkedeki iç savaşın, küresel/bölgesel güçlerin yürüttükleri bölgesel
rekabetin OAC iç politikasına olan olumsuz yansımaları sonucu belirmiş
ve din farklılığı üzerinden meşrulaştırılıp konsolide olan bir savaşım
olduğudur.
114
AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2014, Cilt:14, Yıl:14, Sayı:3, 14: 113-132
2. Orta Afrika Cumhuriyeti’ni İç Savaşa Sürükleyen Gelişmeler
Etno-kültürel anlamda çok ciddi bir çeşitliliğe sahip olmasına karşın,
dinsel manada nüfusunun en az yarısı Hıristiyanlardan oluşan OAC,
bağımsızlığından itibaren her daim Hıristiyan liderler tarafından
yönetilmiştir. Hâlbuki OAC nüfusunun %30-35’lik bölümünün animist,
%15’lik
kısmının
da
Müslüman
olduğu
bilinmektedir
(https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/ct.h
tml, 20 Nisan 2014’te erişildi). Ülkenin Fransız sömürgesi olduğu yıllarda
nüfusun çoğunluğunu oluşturmakta olan Hıristiyanlar ile Fransız sömürge
yönetimi arasında kurulan yakın toplumsal/siyasal ilişkiler (International
Crisis Group 2007: 2-4) ve Müslümanların sömürge yönetimine oldukça
mesafeli yaklaşıyor oluşu, bağımsızlık esnasında ve sonrasında
Hıristiyanların siyaset, bürokrasi ve ordudaki etkinliklerinin en üst
düzeyde teşkilatlandırılmasına neden olmuştur. Zira Fransız sömürge
yönetimi, ülkedeki farklı etnik/toplumsal grupların kendilerine yönelik
tepkisini dindirebilmek için din unsurunu da kullanmış ve OAC
topraklarının da dâhil olduğu Fransız Ekvator Afrikası sömürge
yönetiminin kurulmasına paralel olarak, bu topraklarda yaşayan insanları
Fransa lehinde hareket etmeye zorlayabilmek için Protestan ve Katolik
misyonerlerin faaliyetlerini desteklemiştir (Nunn 2010: 147-152). Bu
misyonerlik faaliyetleri de oldukça başarılı olmuş ve OAC özelinde halkın
en az yarısı Hıristiyanlığı benimsemiştir. Ülkenin kuzeyindekuzeydoğusunda yaşayan Müslümanlar ile yerel Afrika dinlerine
(animizm) bağlı kalan halk ise, gerek sömürge döneminde, gerekse de
OAC’nin Hıristiyan siyasal önderlerin kontrolünde bağımsızlığını elde
etmesinin ardından dahi birer “yabancı” ya da “tehdit” olarak görülmüş ve
hem siyaset arenasında hem de ordunun da dâhil olduğu bürokraside
fazlaca yer bulamamışlardır. Örneğin, ülke Fransız sömürgesi olduğu
yıllarda, OAC’nin Fransız Ulusal Meclisi’ndeki temsilcisi Katolik bir
Hıristiyan olan Barthélemy Boganda olmuştur (Berg 2008: 18). Ülkenin
bağımsızlığını ilan etmesinden SELEKA milislerinin yönetimi ele
geçirmesine kadar olan döneme kadar gerek seçimlerle, gerekse de askeri
darbe aracılığıyla iktidara gelen liderlerin hepsinin Hıristiyan olması da
ülkede siyasal ve askeri işleyişin Hıristiyanların elinde olduğunu
kanıtlamaktadır.1 Ülkede Hıristiyanların siyasete hâkim olması, Afrika
toplumlarında, demokrasinin ve özellikle farklılıkların siyasal temsili
noktasında beliren genel siyasal arızanın bir ifadesi olarak görülebilir
1
Bu liderler ise sırasıyla şunlardır; David Dacko, Jean-Bédel Bokassa, André
Kolingba, Ange-Félix Patassé, François Bozizé, Michel Djotodia (SELEKA
milislerinin lideri tek Müslüman devlet başkanı), Catheriné Samba-Panza.
115
AIBU Journal of Social Sciences, 2014, Vol:14, Year:14, Issue:3, 14: 113-132
(Anugwom 2000: 61-78). Bugün yaşanan iç savaşın taraflarından biri
haline gelmiş olan Müslümanlar ise, daha çok tarım ve ticaret ile uğraşan
ve ekonomik refah düzeyi anlamında ülke geneline oranla daha iyi bir
pozisyonda olan bir toplum olmuştur. Buna karşın, ekonomik anlamdaki
üstünlükleri, OAC Müslümanlarının siyasette de aynı oranda temsil
edilmelerini sağlayamamış ve devlet başkanlığının yanı sıra, bürokraside
ve ordudaki en önemli pozisyonlar Hıristiyanların kontrolünde kalmıştır.
OAC’deki siyasal işleyiş genel olarak askeri darbeler ve bu darbeler
sonrası kurgulanan otoriter tek adam yönetimleri çerçevesinde şekillendiği
için (Herbert 2013), Hıristiyan çoğunluğun dışındaki dinsel gruplar kendi
toplumsal taleplerini sağlıklı bir şekilde siyasal arenaya yansıtamamıştır.
Üstelik OAC’deki toplumsal grupların ülke içerisinde yaşadıkları bölgeler
ve komşu ülkeler ile olan toplumsal bağları da ülke siyasetine ciddi
oranda etki eden bir faktör olmuştur. Örneğin, başkent Bangui ülkenin
güneyinde yer alan bir şehirdir ve bu şehir ile çevresindeki topraklar
Hıristiyan nüfusun yoğun olduğu bir bölgeyi ifade etmektedir.
Müslümanlar ise ülkenin kuzey-kuzeydoğu kesiminde yoğunlaşmıştır. Bu
coğrafi ayrım da siyasetin işleyişine etki etmiş ve Müslüman ile
Animistlere genel itibarıyla sembolik ya da düşük düzeyli siyasal görevler
verilmiş ve onların vatandaşı oldukları devlete yabancılaşmaları
tetiklenmiştir. Ülkenin kuzey-kuzeydoğusunda yaşayan Müslümanların,
sınırın diğer tarafında bulunan Çad ve Sudan’daki Müslümanlarla
kurdukları bağlar ve özellikle İslami kimliğe vurgu yapan Sudan’ın bu
bağları kullanarak bölgede kendi etkinliğinin altını çizebilecek bir
bölgesel oluşuma gidebileceği endişesi, Müslümanların siyasal işleyişe
yeterince eklemlenmediği OAC’de ciddi bir endişe kaynağı olmuştur
(Giroux, Lanz ve Sguaitamatti 2009).
Böyle bir toplumsal ve siyasal arka plana sahip olan OAC’de bugün
yaşanan iç savaşın kıvılcımı, 15 Eylül 2012’de kurulmuş olan SELEKA
(Yerel Sango dilinde koalisyon anlamına gelir) adlı bir milis
koalisyonunun (http://fidh.org/IMG/pdf/rca616a2013basdef.pdf, 11 Nisan
2014’te erişildi) kendisi de darbeyle işbaşına gelmiş eski bir asker olan
Francois Bozizé’yi, Mart 2013’te devirmesi ve Michel Djotodia
önderliğinde bir yönetim kurmasıyla ortaya çıkmıştır. OAC’nin siyasal
tarihi göz önünde bulundurulduğunda yönetimin bir darbe ile el
değiştirmesi hiç de sürpriz sayılmazdı. Ne var ki, darbeyi gerçekleştiren
ve yönetimi ele alan milis grubunun üyelerinin neredeyse tamamının ve
devlet başkanlığı koltuğuna oturan Djotodia’nın Müslüman olması, Mart
2013’teki darbeyi farklı kılmaktadır. Zira ülke içerisinde azınlık
konumunda bulunan ve Fransız sömürge yönetiminden bu yana merkezi
yönetimin denetiminin zayıf olduğu kuzey-kuzeydoğu bölgelerinde
116
AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2014, Cilt:14, Yıl:14, Sayı:3, 14: 113-132
yaşayan ve ülkeye “yabancılaştıkları” belirtilen Müslümanlar siyasal
anlamda ilk kez bu denli ön plana çıkmış ve Hıristiyanların
toplumsal/siyasal hegemonyasındaki ülke yönetimini ele geçirmiştir
(http://www.bbc.com/news/world-africa-21938297, 8 Nisan 2014’te
erişildi). SELEKA’nın önderi ve Mart 2013’ten itibaren geçici devlet
başkanı olan Michel Djotodia, tüm OAC’lilerin başkanı olacağına ve
seçimler yapılana kadar geçici olarak bu görevi yürüteceğine dair
açıklamalarda bulunmasına karşın, ülkedeki tansiyonu düşürmeyi
başaramamıştır. Djotodia, SSCB’de ekonomi eğitimi görmüş ve ülkeye
döndükten sonra çeşitli milis gruplarına önderlik etmiştir. Müslüman
toplumunun en önemli isimlerinden biri olarak bilinen Djotodia, çeşitli
diplomatik temsil görevlerinde bulunmasının yanı sıra Bozizé
hükümetinde savunma bakanlığı da yapmıştır. Djotodia, Sudan’ın Darfur
bölgesindeki Müslüman Cancavid milisleri (Flint 2009: 11-15) ile Çad’ın
OAC sınırında bulunan topraklarında yaşayan Müslüman milis grupları ile
yakın ilişkilere sahip bir isimdir. SELEKA’nın Çad ve Sudan’daki bu
milis gruplarından destek alarak güçlendiği de bilinmektedir
(http://foreignpolicyblogs.com/2014/05/12/a-muslim-call-to-partition-thecar, 9 Ekim 2014’te erişildi).
Djotodia önderliğindeki SELEKA’nın yönetime el koymasının ardından,
bu milis örgütüne bağlı kuvvetlerin bir bölümünün Bangui ve çevresi
başta olmak üzere, Müslüman olmayanlara karşı yağma, tecavüz, linç ve
infaz eylemliliği içerisine girmesi ve bu eylemliliğin gün geçtikçe artması,
Djotodia yönetiminin toplumsal/siyasal meşruiyetinin yalnızca
Müslümanlarla sınırlı kalmasına yol açmıştır. Michel Djotodia, bu
durumun önüne geçebilmek, katliamları durdurabilmek ve kendisi
üzerinde oluşturulan uluslararası baskıyı dindirebilmek için Eylül 2013’te
SELEKA’yı
dağıttığını
resmen
açıklamıştır
(http://www.france24.com/en/20130913-central-african-republic-djotodiadissolves-seleka-rebel-group, 1 Nisan 2014’te erişildi). Ne var ki,
Djotodia’nın SELEKA’yı dağıttığını açıklaması ülkede yaşanan ve daha
çok dinsel kimlik odaklı olarak gerçekleşen katliamların önüne
geçememiştir. Başına buyruk hareket etmeye başlayan SELEKA milisleri,
Djotodia’nın yönetiminden bağımsız olarak tedhiş eylemlerini
sürdürmüşlerdir. Müslüman kimliğine yaslanan SELEKA üyelerinin bu
faaliyetleri, iktidarı Müslümanlara kaptırdıkları için zaten tedirgin olan
Hıristiyanların, anti-balaka (Sango dilinde kılıç karşıtı anlamındadır)
adını verdikleri milis grupları çerçevesinde teşkilatlanmalarını ve
kendilerini korumak amaçlı mücadele ederken, aynı zamanda masum
Müslümanlara karşı intikam odaklı saldırılara girişmelerini de beraberinde
getirmiştir (Amnesty International 2014: 8-19). Dinsel kimliğin altını
117
AIBU Journal of Social Sciences, 2014, Vol:14, Year:14, Issue:3, 14: 113-132
çizdiği toplumsal ayrım çizgilerinden beslenen, Djotodia yönetiminin
toplumun çok büyük bir bölümü tarafından meşru görülmemesi ile
güçlenen ve merkezi yönetimin güçsüzlüğü ile konsolide olan geniş çaplı
bir iç savaş gerçekliğinin OAC’yi pençesine aldığını söyleyebiliriz.
SELEKA milisleri ile anti-balaka arasında devam eden çatışmalar,
özellikle 2013 sonlarında tam bir iç savaş görünümüne bürünmüştür.
Afrika Birliği ve Fransa ülkedeki iç savaşı önleyebilmek için BM
Güvenlik Konseyi’nin 2127 sayılı kararı uyarınca Aralık 2013’te OAC’ye
barış gücü niteliğine haiz askeri birlikler göndermiş olmalarına karşın
(http://www.dw.de/french-troops-fail-to-stop-the-violence-in-car/a17351664, 21 Mart 2014’te erişildi; http://www.hurriyetdailynews.com/
turkey-evaluates-eu-troop-demand-for-car-.aspx?pageID=238&nID=
62511&NewsCatID=357, 20 Mart 2014’te erişildi; http://www.reuters.
com/article/2014/02/14/us-centralafrican-france-troops-idUSBREA1D1
O320140214, 12 Mart 2014’te erişildi),2 çatışmaların yayılması
engellenememiştir. Michel Djotodia, Ocak 2014’te Çad’da yapılan bir
uluslararası toplantının ardından devlet başkanlığı görevinden istifa etmek
ve ülkeyi terk etmek zorunda kalmıştır (http://www.reuters.com
/article/2014/01/10/us-centralafrican-djotodia-idUSBREA090GT20140
110, 28 Eylül 2014’te erişildi). Djotodia’nın istifasının ardından, antibalaka milislerinin, Djotodia döneminde düzenlenen saldırı ve
katliamların rövanşını alabilmek için, özellikle Bangui ve çevresi olmak
üzere, Müslümanlara yaptıkları saldırıların dozunu arttırdıklarını
görüyoruz.
Michel Djotodia’nın görevinden istifa edip ülkeden ayrılması üzerine
devlet başkanlığı koltuğuna “geçici” olarak Bangui eski belediye başkanı,
Çad doğumlu ve Fransa’da eğitim almış bir avukat olan Cathérine SambaPanza oturmuştur. Samba-Panza, geçici devlet başkanı olarak ülkeyi 2015
yılında
yapılacak
olan
seçimlere
kadar
yönetecektir
(http://www.theguardian.com/world/2014/jan/25/catherine-samba-panzacentral-african-republic, 23 Mart 2014’te erişildi). Siyasetin dinsel ve
etno-kültürel aidiyetlere dayalı olarak şekillendiği bir ülkede, Hıristiyan
2
Fransa, BM kararı uyarınca 12 aylık bir süre için OAC’ye 1600 asker
göndermiştir. Ülkedeki iç çatışmaların büyümesi nedeniyle 400 asker daha
göndermeyi planlamaktadır. Fransa, OAC’ye düzenlediği bu operasyona
“Sangaris” adını vermektedir. Afrika Birliği ise toplam 5500 askerle OAC’ye
müdahale etmektedir. Ne var ki, Fransız ve Afrika Birliği askerleri iç savaşı
önlemekte yeterli olmadığı için, özellikle AB’nin çağrısı ile aralarında ABD,
Kanada, Norveç, Gürcistan, Sırbistan ve Türkiye’nin de bulunduğu ülkelerden
asker talebinde bulunulmuştur.
118
AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2014, Cilt:14, Yıl:14, Sayı:3, 14: 113-132
olmasına karşın, toplumun her kesimine eşit bir yaklaşım sergilemekle
tanınan Sancho-Panza, bu nedenle tüm kesimlerin onayıyla Mayıs 2013’te
Bangui Belediye Başkanlığına seçilmişti. Cathérine Samba-Panza,
Fransa’da eğitim almış olduğu için Fransa’nın desteğiyle iş başına
getirilmiş bir isim olarak da addedilmektedir. 23 Ocak 2014’te devlet
başkanlığı koltuğuna oturan Samba-Panza, Hıristiyan ve az miktarda da
olsa Animist gruplar tarafından yönlendirilen ve eşgüdümden yoksun birer
çete örgütlenmesi olarak görülen anti-balaka milislerinin Müslümanlara
yönelik olarak ülke genelinde gerçekleştirdiği yağma, linç ve katliam
odaklı iç savaşı durdurmaya çalışacaktır. Ancak gerek merkezi yönetimin
otoritesinin ve kaynaklarının çok sınırlı olması, gerekse de başına buyruk
intikam mangaları olarak görülebilecek anti-balaka milislerinin tüm
ülkeye yayılmış olması, yeterli dış yardım olanakları sağlanmadığı
takdirde, Samba-Panza’nın işinin oldukça zor olduğunu kanıtlamaktadır.
Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin arabuluculuğu ile 23 Temmuz 2014
itibarıyla Hıristiyan anti-balaka milisleri ile Müslüman SELEKA milisleri
arasında Brazzaville’de ateşkes imzalanmış olmasına karşın, dinsel
kimliklere eklemlenmiş ve tarihsel bir siyasal mücadeleye işaret eden
toplumsal çatışmanın devam etme ihtimali de yüksektir (International
Crisis Group 2014).
3. OAC’de Yaşanan İç Savaşın Bölgesel Yansımaları
OAC’nin de bulunduğu bölge, Afrika’nın Müslümanların çoğunluğu
oluşturduğu kısmından Hıristiyan çoğunluğun yer aldığı topraklara geçişi
sağlayan bir coğrafya olarak bilinmektedir. Bu nedenle, OAC’nin de
içerisinde yer aldığı bölge ülkelerinin hemen hepsinde Hıristiyanlar ile
Müslümanlar arasında siyasal/yönetimsel bir rekabet ve anlaşmazlık söz
konusudur. Afrika ülkelerinin genelinde görülen ulusal bir kimlik/bilinç
geliştirememe ve farklı etnik, bölgesel, kabile kimliklerine eklemlenme
anlayışı (http://www.sscnet.ucla.edu/polisci/wgape/papers/17_Robinson.
pdf, 9 Ekim 2014’te erişildi) OAC ve komşuları için de söz konusu
olduğu için, çatışma tabanlı bir kimlik siyaseti, bölge ülkelerinin siyasal
işleyişleri ve iktidar ilişkilerini doğrudan etkiler haldedir. Gerek OAC,
gerekse de komşuları olan Kamerun, Çad ve Kongo Cumhuriyeti eski
birer Fransız sömürgesidir. Bu ülkeler, aynı zaman dilimi içerisinde
sömürgeleştirilmiş ve yine aynı zaman dilimi içerisinde, aynı aktörden
bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir (http://www.sscnet.ucla.edu/polis
ci/wgape/papers/17_Lee.pdf, 9 Ekim 2014’te erişildi). Bu ülkeler; altın,
elmas, gümüş, uranyum, petrol gibi dünya ekonomisinin işleyişini çok
yakından ilgilendiren mineraller açısından oldukça zengindir. Bu
119
AIBU Journal of Social Sciences, 2014, Vol:14, Year:14, Issue:3, 14: 113-132
bağlamda, bahsedilen mineral kaynaklarının çıkarılması, işletilmesi ve
ihracı anlamında, gerek bu ülke halkları arasında, gerekse de
bölgesel/küresel aktörler ile onlara bağlı olarak hareket eden şirketler
arasında çok ciddi bir rekabet söz konusudur (Matthysen ve Clarkson
2013).
OAC’de çıkan kimlik tabanlı iç savaşın, Orta Afrika’yı büyük bir kaosa
sürüklemesi endişesi, gerek Afrika özelinde, gerekse de bu ülkeler ile
yakından ilgili olan aktörler nezdinde hâkim düşünce haline gelmiştir.
Zira bölge devletlerinin hemen hepsi bugün OAC’nin yaşadığına benzer iç
çatışmalar/savaşlar yaşamıştır ve bu çatışmaların yarattığı toplumsal
yabancılaşma ve siyasal huzursuzluk halen devam etmektedir.
Orta Afrika ülkelerindeki yeraltı kaynakları ile yakından ilgili olan
aktörler, bu ülkelerdeki iktidar gruplarına yatırım yaparak kendi
çıkarlarına uygun bir ekonomik/siyasal yapılanmanın yaratılmasını
sağladıkları için, OAC’de başlayan istikrarsızlık ve iç savaş sarmalının
bütün bir bölgeye yayılarak kendi yarattıkları yapıyı bozmasından,
özellikle de ekonomik çıkarlarına zarar verilmesinden endişe
etmektedirler. Afrika genelinde ve Orta Afrika ülkeleri özelinde otoriter
yönetim kalıplarına yaslanan askeri liderlere sıkça rastlanmasının önemli
nedenlerinden biri (Tripp 2004: 3-26), bu ülkelerin hammadde kaynakları
ile yakından ilgili olan dış aktörlerin, istikrarlı bir siyasal yapı içerisinde
çok daha rahat bir şekilde istediklerini elde edebiliyor olmalarıdır. İşlevsel
ve etkin bir demokratik yönetim anlayışının sömürü düzenini sorgulaması
riski, bu ülkelerin kaynakları ve bölgesel pozisyonları ile yakından ilgili
olan aktörleri, otoriter yönetimlere destek vermeye itmektedir. OAC’de
önce Francois Bozizé, daha sonra da Michel Djotodia’nın iktidarı
bırakmak zorunda kalması, siyasal istikrarın bozulmasına yol açmıştır. Bu
durumun, etnik, dinsel ve kabile bağlılıkları üzerinden komşu ülkelere
yayılması riskinin yüksek olması bölgesel bir istikrarsızlık anlamına da
gelecektir. OAC’de yaşanan iç savaştan kaçanların kendisi de etnik
temelde bir iç çatışma ile karşı karşıya olan (http://www.bbc.com
/news/world-africa-20438531, 12 Şubat 2014’te erişildi; De Konning
2013)3 Demokratik Kongo Cumhuriyeti ile Müslümanların çoğunlukta
olduğu
Çad
(https://www.cia.gov/library/publications/the-world3
Etnik anlamda Tutsi kökenli olan askerlerin başlattığı ve M23 (March 23
Movement) adını verdikleri bir milis örgütü üzerinden yürüttükleri silahlı
mücadele, Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin doğusunda halen devam
etmektedir. Ne var ki, Demokratik Kongo Cumhuriyeti Ordusu, BM’den de aldığı
askeri destek ile bu silahlı örgütün direnişini kırmış gibi görünmektedir. Zira M23
milisleri geri çekilmiş ve ateşkes ilan etmiştir.
120
AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2014, Cilt:14, Yıl:14, Sayı:3, 14: 113-132
factbook/geos/cd.html, 11 Mart 2014’te erişildi) başta olmak üzere komşu
ülkelere sığınmak zorunda kalması, OAC’deki krizin bölgeye yayılmaya
başladığını göstermektedir. Kimlikler ile bağlantılı bir bölgesel
istikrarsızlığın önüne geçebilmek diplomatik anlamda çok zor, ekonomik
açıdan da oldukça maliyetli olacaktır.
OAC’deki toplumsal/siyasal kriz özelinde görülen ve bölgesel anlamda
değerlendirilmesi gereken bir diğer gerçeklik de ülkede çoğunluğu
oluşturan toplumsal grubun (OAC özelinde dinsel grup, yani
Hıristiyanlar) azınlık konumunda olan toplumsal gruptan gelen aktörleri
siyasal önder ya da yönetici aktör olarak görmeye hazır olmadığı
gerçeğidir. Anti-balaka milislerinin Müslümanlara karşı geliştirdikleri
şiddet söylemi ve giriştikleri katliamlar, bunun tipik bir örneği olarak
görülebilir.
Anti-balaka milisleri yanında mücadele eden gruplardan biri de
Uganda’da Joseph Kony tarafından kurulan ve Hıristiyanlığı kimliklerinin
en
önemli
unsuru
haline
getiren
Kony
milisleridir
(http://www.theguardian.com/world/2012/mar/08/joseph-kony-lordsresistance-army, 1 Nisan 2014’te erişildi).4 Uganda’da kurulmuş olan bir
örgütün (International Crisis Group 2011), OAC’deki iç savaşa müdahil
olması topyekûn bir bölgesel savaş çıkması endişesinin ne denli ciddi
olduğunu kanıtlamaktadır. SELEKA milislerinin iktidara geldikleri
dönemde giriştikleri saldırılar ve katliamlar ise toplumsal/siyasal anlamda
bastırılmış durumda olan azınlıkların da gücü ellerine geçirdiklerinde
kimlik tabanlı bir intikam anlayışına yaslandıklarını kanıtlamaktadır.
SELEKA milisleri, Çad’daki yönetim muhalifi Müslüman milisler ile
Sudan’daki
Cancavid
milislerinden
destek
almıştır
(http://www.theguardian.com/world/2013/nov/22/central-african-republicverge-of-genocide, 2 Nisan 2014’te erişildi). Son dönemde OAC-SudanÇad hattında El Kaide şemsiyesi altında görülen grupların/milislerin
etkinliği de artmıştır. Bölgedeki toplumsal/siyasal kutuplaşmaların ve
OAC’de de görüldüğü üzere Müslümanlara karşı düzenlenen saldırıların,
El Kaide için kullanılabilecek bir alan açtığının ayırdında olan ve bu
durumun siyasal/ekonomik çıkarlarına zarar vereceğini gören iç ve dış
4
Kony Milisleri, kendilerini “Tanrının Kurtuluş Ordusu” olarak
adlandırmaktadır. 2010 yılından bu yana BM’nin terörist örgütler listesinde olan
bu grup, Uganda’nın yanı sıra Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Güney Sudan ve
Kongo Cumhuriyeti gibi ülkelerde de faaliyet göstermektedir. ABD, Uganda’nın
isteği üzerine sadece bu örgütle mücadele edecek 100 kişilik seçkin bir kuvveti
bölgeye göndermiştir.
121
AIBU Journal of Social Sciences, 2014, Vol:14, Year:14, Issue:3, 14: 113-132
aktörler, bölgenin geleceğine ilişkin çok ciddi güvenlik kaygıları
taşımaktadır
(http://www.dw.de/al-qaeda-virus-is-spreading-like-wild
fire/a-17379407, 1 Şubat 2014’te erişildi). Zira OAC’nin yanı sıra,
OAC’nin doğu komşusu Güney Sudan’da da kişisel rekabet ve petrol
rezervlerinin kontrolü bağlamında beliren bir iç savaş yaşanırken (South
Sudan Human Rights Commission 2014), Demokratik Kongo
Cumhuriyeti’nde de ordu ile M23 milisleri arasında daha önce de
belirttiğimiz üzere etnik temelli bir çatışma vardır. Tüm bu faktörler bir
arada ele alındığında Orta Afrika’nın çatışmayı içselleştirmiş bir yapıya
büründüğünü söylemek doğru olacaktır.
4. Bölgesel/Küresel Aktörlerin OAC’de Yaşanan İç Savaş
Bağlamındaki Rolleri
OAC’deki iç savaş bu ülkedeki ekonomik/siyasal işleyiş çerçevesinde
belirleyici bir rol oynayan bölgesel/küresel aktörlerden bağımsız
düşünülemez. Nitekim 2010 yılında 323 bin 575 karat elmas ve 72 bin
834 gram altın ihraç eden, 2011'de 312 bin karat elmas üreten bu küçük
ülke
(http://www.aa.com.tr/tr/dunya/286835--elmasin-golgesinde-icsavasin-pencesinde, 21 Şubat 2014’te erişildi),5 aynı zamanda
güneyde Bakuma bölgesinde zengin uranyum yataklarına da sahiptir
(http://www.dunyabulteni.net/haberler/288894/orta-afrikada-ic-savasimadenler-cikardi, 22 Şubat 2014’te erişildi).6 Ülkenin kuzeyinde, özellikle
de Çad ve Sudan sınırına paralel uzanan ve genel itibarıyla çöl özelliği
gösteren toprak parçasında ise zengin petrol yatakları bulunmaktadır.
5
Altın ve elmas madenleri açısından dünyanın en zengin ülkelerinden biri olan
OAC’de, bu madenlerin çıkarılması ve işletilmesi imtiyazı Fransa, ABD, Kanada
ve İngiltere kökenli dört şirkete aittir. 2003 yılında yenilenen anlaşma ile verilen
imtiyazların içeriği zenginleştirilmiş ve bu imtiyazdan yararlanan şirket sayısı
arttırılmıştır. Özellikle Belçikalı şirketlerin de bu ülkedeki madenlerden ciddi
oranda gelir sağladığını biliyoruz.
6
Fransız şirketi Areva tarafından 2010 yılında resmen başlatılmış olan Bakuma
Projesi, yılda 2000 ton uranyum üretim kapasitesine sahiptir. Fransa, Virgin
Adaları’ndan sonra en büyük nükleer tesisini OAC’ye kurmayı amaçlıyordu.
Şimdiye dek 200 milyon avro harcanan proje 2014 sonunda bitirilecekti. Ne var
ki, 2011 yılında bölgede gerçekleşen bir kaza sonrası 3 işçinin hayatını
kaybetmesi ve ardından Japonya’da yaşanan Fukuşima Felaketi artan tepkiler
üzerine projenin askıya alınmasına neden oldu. Areva şimdi Kanada-İngiliz
iştiraki olan bir ortak ile birlikte projeyi yeniden hayata geçirmeyi
planlamaktadır.
122
AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2014, Cilt:14, Yıl:14, Sayı:3, 14: 113-132
OAC’nin siyasal statüsü ve geleceği ile en yakından ilgili olan dış aktör,
Afrika Birliği ile birlikte iç savaşa fiilen müdahil olan Fransa’dır (Melly
ve Darracq 2013). OAC’nin de bulunduğu Orta Afrika topraklarının
önemli bir bölümünün eski birer Fransız sömürgesi olan devletlerden
oluşması ve bu devletlerin Fransa ile çok yakın siyasal, sosyo-kültürel ve
ekonomik ilişkiler içerisinde bulunması bu durumun en önemli nedenidir.
Nitekim OAC’de darbeyle iş başına gelen asker kökenli isimlerin ortak
özelliği Fransa’da ya da Fransız Ordusu eliyle eğitilmiş olmalarıdır.
Yaşanan siyasal değişimlere karşın, iş başına gelen liderlerin Fransa ve
Fransız şirketleri ile kurdukları köprü her daim ayakta kalmaktadır.
Nitekim Fransa, bölgede iş yapan tüm Batılı şirketlerin çıkarlarını koruyan
bir aktör olma görevini içselleştirmiş durumdadır. Bu yönüyle, AB’nin
Orta
Afrika’daki
temsilcisinin
Fransa
olduğu
söylenebilir
(http://www.consilium.europa.eu/uedocs/cms_data/docs/pressdata/EN/for
aff/140951.pdf, 10 Ekim 2014’te erişildi; http://www.consilium.europa.eu
/uedocs/cms_data/docs/pressdata/EN/foraff/140666.pdf, 10 Ekim 2014’te
erişildi). Ülkedeki iç savaşa karşın, OAC’de iş yapan Air France, Bolleré,
Castel ve Total gibi Fransız şirketlerinin bölgeden ayrılmadığını
görüyoruz
(http://uk.reuters.com/article/2014/04/29/france-angolaidUKL6N0NL5DR20140429, 9 Ekim 2014’te erişildi). Aynı zamanda
Bakuma’daki uranyum yatağının işletilmesi de askıya alınmış olmasına
karşın Fransızlar bu bölgeyi terk etmiş değildir. Zira başta Fransız,
ABD’li, Kanadalı ve Belçikalılar olmak üzere, bölgede iş yapan enerji ve
mücevherat şirketlerinin önemli karlar elde ettiğini ve OAC’yi tam bir
hammadde yatağı olarak kullandığını söylemek gerekir.
OAC’nin Batılı şirketlere ve devletlere olan bağımlılığının sorgulanmaya
başlanması ve farklı aktörlerin OAC özelinde devreye girmesi mevcut iç
savaşın en temel nedenlerinden biridir. Zira Djotodia önderliğindeki
SELEKA milisleri tarafından devrilen Francois Bozizé, gerek ülkesinin
Fransa ve Fransız şirketleri başta olmak üzere Batılı aktörlere olan
bağımlılığını azaltmak, gerek çok cazip kazançlar öneren başka aktörlerin
tekliflerini değerlendirmek, gerekse de kendi kişisel etkinliğini
arttırabilmek amacıyla, petrol ve uranyum yataklarının değerlendirilmesi
hususunda Güney Afrika ve Çin şirketleri ile anlaşmalar imzalamıştır
(http://www.dunyabulteni.net/haberler/288894/orta-afrikada-ic-savasimadenler-cikardi, 22 Şubat 2014’te erişildi).7 Özellikle Çin’in Afrika
7
Francois Bozizé’nin iktidara gelmesinin ardından OAC’nin silah ihtiyacının
büyük bir bölümü Çin’den karşılanmaya başlanmıştır. Bozizé, 2009 yılında Çinli
şirketleri ülkesine daha fazla yatırım yapmaya davet etmiştir. Çin, bu ülkeye 67
milyon dolarlık kredi verirken, 10 milyon dolarlık da doğrudan yardımda
123
AIBU Journal of Social Sciences, 2014, Vol:14, Year:14, Issue:3, 14: 113-132
genelinde sürekli olarak artan siyasal ve ekonomik etkinliği (Kaplinsky,
McCormick ve Morris 2008: 2-24), sadece Fransa’yı ve AB’yi değil,
ABD’yi de oldukça tedirgin etmektedir. Benzer bir durum, bölgesel bir
aktör olarak görülen ve son dönemde Çin ile yakınlaşan Güney Afrika için
de geçerlidir (Taylor 2006: 937-959; Grimm, Kim ve Anthony 2014).
Nitekim Güney Afrika da Bozizé döneminde imzalanan anlaşmalar
neticesinde, OAC’de petrol imtiyazları elde etmiştir. Bozizé’nin Çin’i
OAC’ye entegre eden yaklaşımı ise Batılı aktörler tarafından kabul
edilemez bir durum olarak görülmüştür. Bu nedenle, Fransa’nın, Michel
Djotodia önderliğindeki SELEKA milislerinin Bozizé’yi devirmesine göz
yumduğunu ve hatta SELEKA milislerinin Çad’dan destek almasını
sağladığını iddia eden analizler de mevcuttur (McGregor 2013: 1-4).
Burada amaç, Çin ve Güney Afrika ile yapılan anlaşmaları geçersiz
kılmak ve Bozizé’yi iktidardan indirmektir. Ne var ki, başlayan din
eksenli iç savaş ile iktidara gelen Djotodia’nın Çin ile yapılan anlaşmaları
iptal etmeyi düşünmediğini açıklaması, Fransa’ya ve bu ülkede iktidar
değişiminden çıkar sağlamayı hedefleyen Batılı şirketlere oldukça yüklü
bir fatura çıkarmıştır. Çin, Djotodia’nın Bozizé döneminde kendisine
tanınan imtiyazları devam ettireceğini açıklaması sonrası, bu ülkedeki
etkinliğinin arttığını görmüş ve Djotodia yönetiminin devamının iç
savaşın sonlandırılması ile yakından ilintili olduğunu bildiği için taraflar
arasında arabuluculuk yapmaya çalışmıştır. Ne var ki, Fransa’nın başını
çektiği Batılı ülkelerin de isteğiyle Djotodia istifa etmiş ve başkanlık
koltuğuna Fransa ve genel olarak Batılı aktörlere çok daha yakın bir isim
olan Samba-Panza otururken, Fransa, iç savaşı bitirebilmek hedefiyle
OAC’ye kuvvet göndermiştir.
Etnik ya da din temelli olarak başlayan bir iç savaşı durdurmak çok
güçtür. OAC’de böyle bir mücadele başlamıştır ve Djotodia ile SELEKA
iktidardan uzaklaştırılmış olsa dahi kontrolsüz ve belli bir merkezi
olmayan anti-balaka şiddetinin durması için uzun bir süre geçmesi
gerekecektir. Fransa, Djotodia’nın ardından ülkenin geleneksel siyasal
yapısına uygun bir ismin iş başına getirilmesini sağlamıştır. Fransa’da
hukuk eğitimi almış ve nüfusun çoğunluğu gibi Hıristiyan olan Cathérine
Samba-Panza başkanlık koltuğuna oturmuştur. Ancak Fransız Ordusu’na
bağlı askerlerin Afrika Birliği kuvvetleri ile birlikte gerçekleştirdiği
bulunmuştur. Başkent Bangui’deki stadyum inşaatı da Çin tarafından
gerçekleştirilmektedir. En önemli hususlardan biri ise, Çin’in, Bozizé döneminde
OAC’de petrol arama ve işletme hakkını kazanmış olmasıdır. Çin, ayrıca
uranyum madenleri üzerinde de arama ve zenginleştirme imtiyazına sahip
olmuştur.
124
AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2014, Cilt:14, Yıl:14, Sayı:3, 14: 113-132
operasyonlara karşın, anti-balaka milislerinin gerçekleştirdiği Müslüman
katliamlarının önüne geçilememektedir (http://www.thestar.com/news/
world/2014/02/24/christian_militiamen_kill_70_muslims_in_central_afric
an_republic.html, 5 Mart 2014’te erişildi). Yaşanan toplumsal/siyasal
istikrarsızlık, OAC’deki yeraltı kaynakları ile yakından ilgili olan Batılı
şirketlere de zarar vermektedir.
OAC’deki iç savaşın bölgeyle ilgili olan aktörler açısından göz önünde
bulundurulması gereken en önemli yansımalarından biri de, siyasal
istikrarsızlık ve iç savaş gerçekliğinin komşu ülkelere yayılması riskidir.
Nitekim Çad, Kamerun, Kongo ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti, tıpkı
OAC gibi özellikle altın, elmas ve petrol olmak üzere yeraltı kaynakları
açısından zengin ve Fransız, İngiliz, Kanadalı ve ABD’liler başta olmak
üzere Batılı şirketlerin ciddi bir varlık gösterdikleri ülkelerdir. Daha önce
de belirttiğimiz üzere, bu ülkeler, aynı zamanda etno-kültürel ve dinsel
anlamda da ciddi bir çeşitliliğe sahiptir. Hatta OAC’de yaşayan kabileler
ve etnik gruplar ile akrabalık ilişkileri de mevcuttur. Bu bağlamda,
OAC’de yaşanan iç savaşın komşu ülkelere de yayılması, bu ülkeler
üzerinde ekonomik/siyasal anlamda ciddi bir nüfuza sahip olan Batılı
şirketleri ve ülkeleri, toplumsal çatışmaların yaratacağı istikrarsızlığın
yaptıkları yatırımlara zarar vereceği ve oluşumuna hizmet ettikleri siyasal
istikrarın bozulacağı endişesine itmektedir. OAC’deki iç savaş, Güney
Sudan
(http://politikaakademisi.org/bir-afrika-trajedisi-guney-sudan-icsavasi, 5 Nisan 2014’te erişildi)8 ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti gibi,
halen iç savaşın pençesinde olan ya da etnik/kabile ayrımlarına dayalı
askeri çatışmalarla uğraşan ülkeler için de bir emsal oluşturma riskini
bünyesindebarındırmaktadır (http://projectcongo.org/images/The_20Inte
rnational_20Dimensions_20of_20the_20Congo_20Crisis.pdf, 10 Ekim
2014’te erişildi).
Çin’in Afrika genelinde artan nüfuzunun Orta Afrika’yı da kontrolü altına
alacağı kaygısı, OAC’deki iç savaşın önemini daha da arttırmaktadır.
Bozizé’nin Çin ile yaptığı anlaşmalar ve bu anlaşmaları iptal etmesi
beklenen Djotodia’nın da Çin ile ilişkilere ağırlık vermek istediğini
açıklamasının ardından kontrolden çıkan iç çatışmalar sonucu iptal etmek
zorunda kalması, iç savaş ile Çin etkinliği arasında bir bağlantı olduğunu
kanıtlamaktadır. Zira Çin, Afrika ülkelerinin iç işlerine karışmadan hem
siyasal liderleri hem de halkı hedef alan bir yaklaşım doğrultusunda
8
Güney Sudan’da Devlet Başkanı Salva Kiir ile eski yardımcısı Riek Machar
arasındaki siyasal anlaşmazlık, ülkenin petrol yataklarını da yakından ilgilendiren
ve etnik/kabile aidiyetlerinin de altını çizen bir iç savaşın çıkmasına yol açmıştır.
125
AIBU Journal of Social Sciences, 2014, Vol:14, Year:14, Issue:3, 14: 113-132
Afrika ülkelerine kredi, hibe ve yatırımlar aracılığıyla çok ciddi bir
ekonomik yardım sağlamaktadır (Jansson 2009). Yalnızca belli siyasal
gruplara ya da toplumsal elitlere yönelik değil çok daha kapsayıcı bir
toplumsal/siyasal yaklaşım geliştiren Çin, siyasal konjonktürü hesaba
katmadan hareket etmeye çalışmaktadır. Nitekim Çin, 2009 yılından bu
yana Afrika ticareti anlamında ABD ve Fransa’yı geride bırakarak birinci
sırayı ele geçirmiştir (http://www.thebeijingaxis.com/tca/editions/thechina-analyst-sept-2013/211-regional-focus-china-africa,
10
Nisan
2014’te erişildi).9 Afrika genelinde bu denli ciddi bir atılımın içerisinde
olan Çin’in, Bozizé döneminden itibaren, OAC’de petrol ve uranyum
başta olmak üzere çeşitli imtiyazlar elde etmesi, başta Fransa ve ABD
olmak üzere Batılı ülkeleri rahatsız ettiği için, Fransa’nın öncülüğünde
OAC’deki iç savaşa asker gönderimi yoluyla müdahil olunmuştur.
Böylece, bu ülkede yerinden oynayan taşların yeniden yerine oturtulması
hedeflenmektedir. Çin’in OAC’den ve komşularından uzaklaştırılması da
bu stratejinin önemli bir parçasıdır.
Bozizé’yi deviren SELEKA milislerinin, başta Sudan’daki Cancavid
milisleri ile Çad’ın güney-güneydoğusunda etkin olan ve El Kaide
şemsiyesi altında görülen Selefi milis örgütlerinden sağladığı silah,
mühimmat ve insan kaynağı, başta ABD olmak üzere Batılı aktörlerin
gözünü korkutmuştur. Bölgenin geniş çaplı bir istikrarsızlığa
sürüklenmesi, El Kaide ile doğrudan ya da dolaylı olarak
ilişkilendirilebilecek Selefi örgütlerin bu bölgeyi bir üs olarak kullanması
ihtimalini de arttıracaktır (Forest 2011). Çad ve Sudan’ın ardından,
OAC’nin kuzey bölgelerinin de El Kaide etkinliği altına girmesi Batılı
ülkelerin ciddi ekonomik çıkarları bulunan bu bölgede Hıristiyanlar ile
Müslümanlar arasındaki çatışmayı sürekliliğe eklemleyebilecek bir risk
taşımaktadır. OAC’ye müdahale eden Fransız askerlerinin, anti-balaka
milisleri tarafından Müslümanlara yönelik olarak düzenlenen geniş çaplı
katliamları önleyememesi, Selefi örgütlerin, özellikle Fransa ve ABD
aleyhinde propaganda yapabilmelerine ve Müslümanlar arasındaki
toplumsal/siyasal meşruiyetlerini arttırmalarına olanak sağlamaktadır.
9
Çin Devlet Konseyi tarafından hazırlanan bir raporda, 2012 yılı sonuna dek
Çin’in Afrika genelinde ikili ekonomik ve siyasal anlaşma imzaladığı ülke
sayısının 32’yi bulduğu ve 45 ülke ile de ortak ekonomi komisyonları kurduğu
ifade edilmiştir. İki binin üzerinde Çin şirketi ise 50’den fazla Afrika ülkesinde iş
yapmaktadır. Çin’in Afrika ile yaptığı ticaret hacmi 2012 yılında %19,3
yükselişle 198,4 milyar dolara ulaşmıştır. 2014 yılı sonunda bu rakamın 300
milyar doları bulması, hatta aşması beklenmektedir.
126
AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2014, Cilt:14, Yıl:14, Sayı:3, 14: 113-132
Böylece Ortadoğu, Kafkasya ve Orta Asya’nın ardından, Orta Afrika’da
da El Kaide etkinliği artmaktadır (Feakin 2014).
OAC’deki iç savaş, AB’nin en zayıf olduğu noktalardan biri olan ortak dış
politika geliştirebilme hususunda (http://www.lse.ac.uk/international
Relations/centresandunits/EFPU/EFPUpdfs/EFPUworkingpaper20023.pdf, 22 Mart 2014’te erişildi) da bir test niteliğini taşımaktadır. Fransa,
OAC’de yaşanan iç savaşa müdahale edebilme anlamında AB’ye liderlik
etmekte ve AB ülkelerinden oluşturulacak bir uluslararası güç
çerçevesinde bu ülkedeki iç savaşa sonlandırmayı amaçlamaktadır. Bu
ülkede elde edilebilecek bir başarı, birliğin en çok eleştirilen yönü olarak
görülen ortak dış politika izleyebilme ve farklı kıtalarda/bölgelerde
yaşanan sorunlara müdahale edebilme hususunda elde edilmiş simgesel
nitelikte bir başarı olarak görülebilecektir.
5. Sonuç
OAC’de, Michel Djotodia önderliğindeki SELEKA milislerinin Francois
Bozizé yönetimini Mart 2013’te devirmesi sonrası, toplumsal/demografik
anlamda azınlık pozisyonunda olan ve tarihsel süreç içerisinde OAC’deki
siyasal-bürokratik işleyişin dışında kalmış olan Müslümanlar iktidarı
devralmışlardır. Ne var ki, gerek SELEKA milislerinin Hıristiyanlara
yönelik saldırıları, gerekse de çoğunluğu oluşturan ve bağımsızlık sonrası
her daim iktidarı ellerinde tutmuş olan Hıristiyanların SELEKA ile
Djotodia’nın iktidarını tanımaması, etno-kültürel unsurlar ve kabile
bağlılıkları ile birleştiği noktada, din unsurunun, toplumsal anlamda meşru
görülen bir çatışma unsuru haline dönüşmesine neden olmuştur.
SELEKA’nın dağıtılıp, Djotodia’nın Ocak 2014 itibarıyla istifa etmesine
karşın durulmayan iç savaş, gerek OAC’nin istikrarı ve geleceği, gerekse
de Orta Afrika’ya yayılma riski nedeniyle çok önemli bir bölgesel sorun
haline gelmiştir.
OAC, başta altın, elmas, petrol ve uranyum olmak üzere çok zengin
yeraltı kaynaklarına sahiptir. Bu kaynakların işletilmesi ve kontrolü,
Bozizé dönemine değin genel olarak Fransa, İngiltere, ABD, Kanada gibi
Batılı ülkelerin elinde olmuştur. Ne var ki, Bozizé’nin özellikle Çin ve
Güney Afrika ile yaptığı imtiyaz sözleşmeleri, Batılı ülkelerin gözünü
korkutmuştur. Nitekim Çin’in Afrika’daki etkinliğinin, OAC’den
başlayarak, bütün Orta Afrika’ya yayılması endişesi, Bozizé’nin
devrilmesi sonrası Çin ile yapılan anlaşmaların iptal edilebileceği
düşüncesi içerisine girilmesine neden olmuştur. Bu bağlamda, Michel
Djotodia önderliğindeki SELEKA’nın Bozizé’yi devirmesine göz
127
AIBU Journal of Social Sciences, 2014, Vol:14, Year:14, Issue:3, 14: 113-132
yumulmuştur. Ancak iktidarı devralan Djotodia da Çin ve Güney
Afrika’ya verilen petrol ve uranyum imtiyazlarının devam edeceğini
açıklayınca, Batılı ülkelerin, zaten ciddi bir toplumsal tepki ile karşı
karşıya kalan Djotodia yönetimini desteklemesi için hiçbir sebebi
kalmamıştır. Djotodia, ülkedeki durumun kontrolden çıkması ve
Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasında bir iç savaş çıkmasının ardından
istifa etmiştir. Üstelik onun istifası iç savaşı bitirmemiş, Hıristiyan antibalaka milislerinin saldırıları ve Müslümanlara yönelik katliamları daha
da şiddetlenmiştir.
OAC’deki toplumsal ayrım çizgileri göz önünde bulundurulmadan,
ekonomik ve siyasal çıkarlar uğruna, bu ülkedeki yönetimin devrilmesine
göz yumulmuştur. Şimdi de patlayan iç savaşı önleyebilmek için ülkeye
Fransız askerleri ile Afrika Birliği’nden askerler yollanmıştır. Hatta
önümüzdeki dönemde, ülkedeki iç savaşı durdurabilmek için özellikle AB
şemsiyesi altında yeni ve kapsamlı bir uluslararası gücün ülkeye
gönderileceği anlaşılmaktadır. Anti-balaka milislerine karşı etkin bir
mücadele yürütmekten çok altın, elmas, petrol ve uranyum madenleri
açısından zengin bölgeleri güvenlik altına almaya çalışan Fransız güçleri,
dış aktörlerin, OAC ile ilgili olarak göz önünde bulundurdukları esas
unsurun ne olduğunu açıkça göstermektedir. Batılı aktörlerin OAC’ye
müdahale etme istekliliğinin, toplam ticaret hacmi anlamında Afrika
özelinde bir numaralı aktör haline gelmiş olan Çin’in bölgede etkinlik
kurmaya yönelik planlarında değişikliğe gitmesini sağlaması ihtimali ise
oldukça düşüktür.
Yaşanan iç savaş sonrası OAC’de yaşayan farklı toplumsal grupların
birbirlerine olan yaklaşımlarının düşmanlık çerçevesinde betimleneceği
ortadadır. Üstelik bu durum nesilden nesile aktarılacak ve iç savaş
öncesinde zaten çok iyi durumda olmayan Hıristiyanlar ile Müslümanlar
arasındaki ilişkiler kan ve gözyaşı ile tahkim edilmiş toplumsal bir
güvenlikleştirme çerçevesinde betimlenebilecektir. OAC’deki iç savaş,
küresel/bölgesel güçlerin aralarında yaşanan bölgesel rekabetin negatif
yansımaları aracılığıyla, din farklılığına dayalı toplumsal ayrım çizgisi
üzerinden meşrulaştırılıp konsolide olmaktadır. Bu durum, OAC’de ortak
bir ulusal kimlik gelişimini imkânsız kılabileceği gibi, OAC’ye komşu
olan ve toplumsal/siyasal anlamda benzer bir yapıya sahip olan ülkelere
de olumsuz bir emsal teşkil edebilecektir.
128
AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2014, Cilt:14, Yıl:14, Sayı:3, 14: 113-132
Kaynaklar
Amnesty International (2014). “Ethnic Cleansing and Sectarian Killings in
the Central African Republic,” : 8-19.
Anugwom, Edlyne E. (2000). “Ethnic Conflict and Democracy in Nigeria:
The Marginalisation Question”, Journal of Social Development in
Africa 15 (1): 61-78.
Bauer, George (2014). “Françafrique: Bangui and the Monster”, Graphite
Publications,
(http://uk.reuters.com/article/2014/04/29/franceangola-idUKL6N0NL5DR20140429, 9 Ekim 2014’te erişildi).
Berg, Patrick (2008). “The Dynamics of Conflict in the Tri-Border Region
of the Sudan, Chad and the Central African Republic”, Friedrich
Ebert Stiftung Foundation.
De Konning, Ruben (2013). “Striking Gold: How M23 and Its Allies are
Infiltrating Congo’s Gold Trade”, Enough Project.
Feakin, Tobias (2014). “The New Frontiers of Islamist Extremism:
Understanding the Threat That Al-Qaeda Affiliates Pose to African
Security”, Australian Strategic Policy Institute Special Report.
Flint, Julie (2009). “Beyond Janjaweed: Understanding the Militias of
Darfur,” Small Arms Survey HSBA Working Paper 17: 11-15.
Forest, James J. F. (2011). “Al-Qaeda’s Influence in Sub-Saharan Africa:
Myths, Realities and Possibilities,” Perspectives on Terrorism 5
(3-4).
Giroux, Jennifer vd. (2009). “The Tormented Triangle: The
Regionalisation of Conflict in Sudan, Chad and the Central African
Republic”, Crisis States Research Centre Working Paper Series 2.
Grimm, Sven vd. (2014). “South African Relations with China and
Taiwan: Economic Realism and the One-China Doctrine”, Centre
for Chinese Studies Research Report.
Herbert, Sian vd. (2013). “State Fragility in the Central African Republic:
What Prompted the 2013 Coup?”, GSDRC Rapid Literature
Review.
http://fidh.org/IMG/pdf/rca616a2013basdef.pdf, 11 Nisan 2014’te erişildi.
http://www.aa.com.tr/tr/dunya/286835--elmasin-golgesinde-ic-savasinpencesinde, 21 Şubat 2014’te erişildi.
http://www.bbc.com/news/world-africa-20438531, 12 Şubat 2014’te
erişildi.
129
AIBU Journal of Social Sciences, 2014, Vol:14, Year:14, Issue:3, 14: 113-132
http://www.bbc.com/news/world-africa-21938297, 8 Nisan 2014’te
erişildi.
http://www.consilium.europa.eu/uedocs/cms_data/docs/pressdata/EN/fora
ff/140666.pdf, 10 Ekim 2014’te erişildi.
http://www.consilium.europa.eu/uedocs/cms_data/docs/pressdata/EN/fora
ff/140951.pdf, 10 Ekim 2014’te erişildi.
http://www.dunyabulteni.net/haberler/288894/orta-afrikada-ic-savasimadenler-cikardi, 22 Şubat 2014’te erişildi.
http://www.dw.de/al-qaeda-virus-is-spreading-like-wildfire/a-17379407, 1
Şubat 2014’te erişildi.
http://www.dw.de/french-troops-fail-to-stop-the-violence-in-car/a17351664, 21 Mart 2014’te erişildi.
http://www.france24.com/en/20130913-central-african-republic-djotodiadissolves-seleka-rebel-group, 1 Nisan 2014’te erişildi.
http://www.hurriyetdailynews.com/turkey-evaluates-eu-troop-demandfor-car-.aspx?pageID=238&nID=62511&NewsCatID=357,
20
Mart 2014’te erişildi.
http://www.reuters.com/article/2014/02/14/us-centralafrican-francetroops-idUSBREA1D1O320140214, 12 Ekim 2014’te erişildi.
http://www.thebeijingaxis.com/tca/editions/the-china-analyst-sept2013/211-regional-focus-china-africa., 10 Nisan 2014’te erişildi.
http://www.theguardian.com/world/2012/mar/08/joseph-kony-lordsresistance-army, 1 Nisan 2014’te erişildi.
http://www.theguardian.com/world/2014/jan/25/catherine-samba-panzacentral-african-republic, 23 Mart 2014’te erişildi.
http://www.thestar.com/news/world/2014/02/24/christian_militiamen_kill
_70_muslims_in_central_african_republic.html,5 Mart 2014’te
erişildi.
https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/ct.html,
20 Şubat 2014’te erişildi.
https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/cd.html,
11 Mart 2014’te erişildi.
International Crisis Group (2007). “Central African Republic: Anatomy of
a Phantom State”, Africa Report 136.
International Crisis Group (2011). “The Lord’s Resistance Army: End
Game?”, Africa Report 182.
130
AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2014, Cilt:14, Yıl:14, Sayı:3, 14: 113-132
International Crisis Group (2014). “The Central African Crisis: From
Predation to Stabilisation”, Africa Report 219.
Jansson, Johana (2009). “Patterns of Chinese Investment, Aid and Trade
in Central Africa (Cameroon, the DRC and Gabon), Centre for
Chinese Studies.
Kaplinsky, Raphael vd. (2008). “China and Sub-Saharan Africa: Impacts
and Challenges of a Growing Relationship,” SAIS Working Papers
in African Studies 5: 2-24.
Lee, Alexander ve Schultz, Kenneth A. (2013). “Comparing British and
French Colonial Legacies: A Discontinuity Analysis of
Cameroon”,
(http://www.sscnet.ucla.edu/polisci/wgape/papers/17_Lee.pdf., 9
Ekim 2014’te erişildi).
Matthysen, Ken ve Clarkson, Iain (2013). “Gold and Diamonds in the
Central African Republic”, IPIS Report.
McGregor, Andrew (2013). “South African Military Disaster in the
Central African Republic,” Terrorism Monitor 11 (7).
Melly, Paul ve Darracq, Vincent (2013). “A New Way to Engage? French
Policy in Africa From Sarkozy to Hollande,” Chatham House.
Nako, Madjiasra ve Ngoupana, Paul-Marin (2014). “Celebrations in
Central African Republic As Leader Resigns”, Reuters,
(http://www.reuters.com/article/2014/01/10/us-centralafricandjotodia-idUSBREA090GT20140110, 28 Eylül 2014’te erişildi).
Nunn, Nathan (2010). “Religious Conversion in Colonial Africa”,
American Economic Review 100 : 147-152.
Nzongala-Ntalaja, Georges (2014). “The International Dimensions of the
Congo
Crisis”,
Project
Congo
Report,
(http://projectcongo.org/images/The_20International_20Dimensio
ns_20of_20the_20Congo_20Crisis.pdf, 10 Ekim 2014’te erişildi).
Robinson, Amanda Lea (2009). “National Versus Ethnic Identity in
Africa: State, Group and Individual Level Correlates of National
Identification”,
(http://www.sscnet.ucla.edu/polisci/wgape/papers/17_Robinson.pd
f, 9 Ekim 2014’te erişildi).
Sands, Gary (2014). “A Muslim Call to Partition the CAR”, Foreign
Policy
Blogs,
(http://foreignpolicyblogs.com/2014/05/12/amuslim-call-to-partition-the-car, 9 Ekim 2014’te erişildi).
131
AIBU Journal of Social Sciences, 2014, Vol:14, Year:14, Issue:3, 14: 113-132
Smith, David (2013). “Unspeakable Horrors in a Country on the Verge of
Genocide,”
The
Guardian,
(http://www.theguardian.com/world/2013/nov/22/central-africanrepublic-verge-of-genocide, 2 Nisan 2014’te erişildi).
South Sudan Human Rights Commission (2014). “Interim Report on
South Sudan Internal Conflict”.
Taylor, Ian (2006). “China’s Oil Diplomacy in Africa”, International
Affairs 82 (5): 937-959.
Tripp, Aili Mari (2004). “The Changing Face of Authoritarianism in
Africa: The Case of Uganda”, Africa Today 50 (3): 3-26.
Tüysüzoğlu, Göktürk (2014). “Bir Afrika Trajedisi: Güney Sudan İç
Savaşı”,
Uluslararası
Politika
Akademisi,
(http://politikaakademisi.org/bir-afrika-trajedisi-guney-sudan-icsavasi., 5 Nisan 2014’te erişildi).
132

Benzer belgeler