T.C. GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI İSTANBUL

Transkript

T.C. GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI İSTANBUL
T.C.
GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
(Mükellef Hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü)
Tarih : 25/06/2013
Sayı : 62030549-125[30-2012/367]-918
Konu : Yurt dışından alınan hizmetler için yapılan ödemelerde tevkifat uygulaması.
İlgide kayıtlı özelge talep formunda, ... Kurumlar Vergi Dairesi Müdürlüğünün ... vergi kimlik
numaralı mükellefi olduğunuzu, şirketinizin internet ortamında bağımsız kurumlardan veya
tüketicilerden tüketicilere muhtelif fiyatlama yöntemlerini kullanarak elektronik ticaret yapılmasını
sağlama hizmetiyle iştigal ettiği, faaliyetlerinizin yürütülebilmesi için ABD ve İrlanda'da mukim
firmalardan IT Destek hizmetleri, İrlanda mukimi firmadan insan kaynakları destek hizmeti aldığınızı,
bu hizmetlerin alındığı firmaların ilişkili kişi statüsünde firmalar olduğu ve hizmet bedellerinin hizmet
aktarımı şeklinde şirketinize yansıtıldığı, diğer taraftan Avusturya'da mukim firmadan, internet
sitesine kullanıcı adı ve parolası girilerek yüklenen mail adreslerine mail gönderilmesi bu maillere ait
istatistiki bilgilerin raporlanması hizmeti, İngiltere mukimi şirketten telefon numaralarına SMS
gönderilmesi hizmeti, ABD mukimi firmadan, bildirilen IP adreslerinden çıkan tüm maillerin
sertifikalandırılarak iletilmesi hizmeti, Hollanda mukimi firmadan IP adresi alındığı, bu hizmetlerin
alındığı firmaların ilişkili firmalar olmadığı ve hizmet bedellerinin doğrudan şirketinize
faturalandırıldığı belirtilerek, bu hizmetler karşılığı ödenen bedeller üzerinden kurumlar vergisi
tevkifatı yapılıp yapılmayacağı konusunda bilgi talep edildiği anlaşılmış olup, konuya ilişkin
Başkanlığımız görüşü aşağıda açıklanmıştır.
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasında; Kanunun 1 inci
maddesinde sayılan kurumlardan, kanuni ve iş merkezlerinden her ikisi de Türkiye'de
bulunmayanların, dar mükellefiyet esasında sadece Türkiye'de elde ettikleri kazançlar üzerinden
vergilendirileceği hükmü yer almış, üçüncü fıkrasında dar mükellefiyette kurum kazancını oluşturan
kazanç ve iratlar bentler halinde sayılmıştır.
Öte yandan, aynı Kanunun dar mükellefiyette vergi kesintisinin düzenlendiği 30 uncu
maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde, serbest meslek kazançları için yapılacak ödemelerden,
ikinci fıkrasında ise ticari veya zirai kazanca dâhil olup olmadığına bakılmaksızın telif, imtiyaz, ihtira,
işletme, ticaret unvanı, marka ve benzeri gayri maddi hakların satışı, devir ve temliki karşılığında
nakden veya hesaben ödenen veya tahakkuk ettirilen bedeller üzerinden, 2009/14593 sayılı Bakanlar
Kurulu Kararı ile % 20 oranında kesinti yapılacağı hüküm altına alınmıştır.
1 seri no.lu Kurumlar Vergisi Tebliğinin 22.2.3. Serbest Meslek Kazançları başlıklı bölümünde;
"Serbest meslek faaliyeti esas itibariyle gerçek kişilerce icra edilen ve Gelir Vergisi Kanununun
65 inci maddesinde tanımlanan faaliyet türüdür. Dar mükellef kurumların bu tür kazanç elde etmeleri
ise istihdam ettikleri personelleri aracılığı ile olmaktadır.
Serbest meslek kazançlarının Türkiye'de elde edilmiş sayılması için serbest meslek faaliyetinin
Türkiye'de icra edilmesi ve Türkiye'de değerlendirilmesi gerekir.
Türkiye'de değerlendirme, ödemenin Türkiye'de yapılması veya ödeme yabancı memlekette
yapılmışsa Türkiye'de ödeyenin veya nam ve hesabına ödeme yapılanın hesaplarına intikal ettirilmesi
veya karından ayrılmasıdır."
açıklamaları yer almaktadır.
Diğer taraftan, yurt dışındaki firmaların mukimi olduğu ülke ile Türkiye arasında çifte
vergilendirmeyi önleme anlaşmasının bulunması ve bu anlaşmalarda söz konusu ödemelere ilişkin bir
hükmün bulunması durumunda, öncelikle bu hükümlerin dikkate alınması gerekmektedir.
Şirketiniz tarafından hizmet alımında bulunulan firmaların mukimi oldukları İngiltere, İrlanda,
ABD, Hollanda ve Avusturya ile Türkiye arasında çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmaları mevcuttur.
Bu hüküm ve açıklamalara göre;
- ABD ve İrlanda'da mukim firmadan alınan IT destek hizmetleri, İrlanda'da mukim firmadan
alınan insan kaynakları destek hizmetleri ve ABD'de mukim firmadan alınan, bildirilen IP
adreslerinden çıkan tüm maillerin sertifikalandırılarak iletilmesi hizmetlerinin fikri ve sınai mülkiyet
konusu olmayan genel nitelikte bir hizmet olması koşuluyla, Türkiye-ABD Çifte Vergilendirmeyi
Önleme Anlaşması ve Türkiye-İrlanda Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasının serbest meslek
kazançlarını düzenleyen 14'üncü maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Buna göre, İrlanda ve ABD mukimi (yerleşik) bir firmanın Türkiye'ye gelmeksizin mukim
oldukları ülkede icra edeceği serbest meslek faaliyetleri veya benzer nitelikteki diğer faaliyetler
dolayısıyla elde edeceği gelirleri vergileme hakkı yalnızca bu ülkelere ait olacaktır. Eğer faaliyet
Türkiye'de bir işyeri vasıtasıyla icra edilirse veya faaliyetin İrlanda mukimi firma tarafından Türkiye'de
herhangi bir kesintisiz 12 aylık dönemde 183 gün veya daha fazla süre, ABD mukimi firma tarafından
Türkiye'de herhangi bir kesintisiz 12 aylık dönemde 183 günden fazla süre icra edilmesi halinde
Türkiye'nin de bu gelirleri vergileme hakkı bulunmaktadır.
İrlanda ve ABD mukimi teşebbüsün Türkiye'de icra edeceği serbest meslek faaliyeti, bu
teşebbüsün personelleri vasıtasıyla Türkiye'de yapacağı serbest meslek faaliyetlerini ifade
etmektedir. Faaliyetin Türkiye'de icra edilmesi durumunda, yaptıkları serbest meslek ödemeleri
üzerinden vergi tevkifatı yapmak zorunda olan vergi sorumluları, tevkifat yükümlülüğünün doğduğu
sırada, istihkak sahibi İrlanda ve ABD mukimi teşebbüsün faaliyet icrası amacıyla Türkiye'de ne kadar
süre kaldıklarını bilemeyeceğinden Türkiye'de faaliyet icrası için kalınan süreye bakılmaksızın söz
konusu ödemeler üzerinden vergi tevkifatını yapmak durumundadırlar.
İrlanda ve ABD mukimi teşebbüsün Türkiye'de serbest meslek faaliyeti icrası için herhangi bir
kesintisiz 12 aylık dönemde toplam kaldığı sürenin tespitinde; Türkiye'de birden fazla teşebbüse
serbest meslek faaliyeti sunuyorsa bu faaliyetlerin tamamı ve hizmetin Türkiye'ye gönderilen birden
fazla personel vasıtasıyla icra edildiği durumda, bunların Türkiye'de toplam kalma süreleri dikkate
alınacaktır.
Buna göre, kendilerine yapılan ödemelerden vergi tevkifatı yapılan teşebbüsler, Anlaşma
hükümleri çerçevesinde bu ödemelerin Türkiye'de vergilendirilmemesinin gerektiği durumlarda,
bizzat veya vekilleri vasıtasıyla, tevkif edilen vergilerin iadesi için ilgili vergi dairesine
başvurabileceklerdir.
- Avusturya mukimi firmadan internet sitesine kullanıcı adı ve parola ile girilerek bu siteye
yüklenen mail adreslerine mail gönderilmesi ve bu maillere ait istatistiki bilgilerin raporlanarak
alınması ile İngiltere mukimi şirketten alınan, telefon numaralarına SMS gönderilmesi hizmeti ticari
faaliyet kapsamındadır.
Bu ülkeler ile Türkiye arasındaki çifte vergilendirme anlaşmalarının "Ticari Faaliyetler" başlıklı
7'nci maddesinin (1) numaralı fıkrasında bir akit devlet teşebbüsüne ait kazancın, söz konusu
teşebbüs diğer akit devlette yer alan bir işyeri vasıtasıyla ticari faaliyette bulunmadıkça, yalnızca ilk
bahsedilen Devlette vergilendirileceği hüküm altına alındığından ticari faaliyet kapsamında olan bu
faaliyetler için yapılan ödemeler üzerinden vergi kesintisi yapılmayacaktır.
- Hollanda mukimi şirketten alınan IP adresleri karşılığı yapılan ödemeler gayrimaddi hak
ödemesi niteliğinde olup, yapılan bu ödemeler üzerinden, kurumlar vergisi kesintisi yapılması
gerekmektedir. Ancak Hollanda ile Türkiye arasındaki çifte vergilendirme önleme anlaşmasının
"Gayrimaddi Hak Bedelleri" başlıklı 12'nci maddesinin (2) numaralı fıkrasında, gayrimaddi hak
bedellerinin elde edildikleri devlette ve o devletin mevzuatına göre de vergilendirilebileceği; ancak bu
şekilde alınacak verginin, gayrimaddi hak bedelinin gayrisafi tutarının yüzde 10'unu aşmayacağı
hüküm altına alındığından %10 oranında tevkifata tabi tutması gerekmektedir.
Diğer taraftan, yukarıda bahsi geçen ülkelerin mukimlerinin Türkiye'de elde ettikleri kazanç
veya iratların ilgili Anlaşma çerçevesinde vergiye tabi tutulabilmesi için mukimi oldukları ülkenin
yetkili makamlarından mukimlik belgesi almaları ve bu belgenin aslı ile noter veya bu ülkedeki Türk
konsolosluklarınca tasdikli Türkçe tercümesinin bir örneğini, kendilerine yapılan ödeme üzerinden
vergi tevkifatı yapacak vergi sorumlularına ibraz etmeleri gerekmektedir. Vergi sorumluları teslim
aldıkları söz konusu mukimlik belgelerini gerektiğinde yetkili makamlara ibraz etmek üzere muhafaza
edeceklerdir. Mukimlik belgesinin ibraz edilememesi durumunda ise ilgili Anlaşma hükümleri yerine iç
mevzuat hükümleri uygulanacaktır.
Ayrıca, Kurumlar Vergisi Kanununun 01/01/2007 tarihinde yürürlüğe giren 13 üncü maddesinin
birinci fıkrasında; kurumların, ilişkili kişilerle emsallere uygunluk ilkesine aykırı olarak tespit ettikleri
bedel veya fiyat üzerinden mal veya hizmet alım ya da satımında bulunmaları durumunda, kazancın
tamamen veya kısmen transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak dağıtılmış sayılacağı hüküm
altına alınmış olup; alım, satım, imalat ve inşaat işlemleri, kiralama ve kiraya verme işlemleri, ödünç
para alınması ve verilmesi, ikramiye, ücret ve benzeri ödemeleri gerektiren işlemlerin her hal ve
şartta mal veya hizmet alım ya da satımı olarak değerlendirileceği belirtilmiştir.
Konu ile ilgili ayrıntılı açıklamaların yapıldığı 1 seri numaralı Transfer Fiyatlandırması Yoluyla
Örtülü Kazanç Dağıtımı Hakkında Genel Tebliğin "11- Grup İçi Hizmetler" başlıklı bölümünde; grup içi
hizmetin ilişkili şirketler arasında gerçekleşen, genellikle ana şirketin bağlı şirketlerine veya aynı gruba
bağlı şirketlerden birinin diğerlerine verdiği hizmetleri ifade ettiği belirtilmiş olup grup içi hizmetlerle
ilgili olarak;
- Hizmetin fiilen sağlanıp sağlanmadığı,
- Hizmeti alan şirket/şirketlerin söz konusu hizmete ihtiyacı olup olmadığı,
- Hizmetin alınmış olması halinde hizmet bedelinin emsallere uygunluk ilkesine uygun olup
olmadığının
belirlenmesi gerekmektedir.
Dolayısıyla, ilişkili bir şirketin ana şirketten veya aynı grubun üyesi olan diğer bir şirketten aldığı
hizmetin "grup içi hizmet" olarak kabul edilebilmesi için; hizmeti alan şirketin söz konusu hizmete
ihtiyacı olması, şirketin bu hizmetlerden fiilen yararlanması ve hizmet bedelinin uygun bir dağıtım
anahtarı kullanmak suretiyle tespit edilen emsallere uygun hizmet bedeli olması gerekmektedir.
Diğer taraftan, grup içi hizmetlerde emsallere uygun bedelin belirlenmesinde, Kanunun 13
üncü madde hükmü ile anılan Tebliğde yapılan açıklamalara göre, işlemin mahiyetine en uygun
yöntemin kullanılacağı tabiidir.
Öte yandan, aynı Kanunun "Kabul edilmeyen indirimler" başlıklı 11 inci maddesinin birinci
fıkrasının (c) bendinde, transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak dağıtılan kazançların kurum
kazancının tespitinde gider olarak indiriminin kabul edilmeyeceği hükme bağlanmıştır.
Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde, ABD ve İrlanda'da ilişkili kişi kapsamında bulunan
şirketler tarafından şirketinize verilen IT destek hizmetleri ve insan kaynakları destek hizmetine ilişkin
olarak öncelikle söz konusu hizmetlere şirketinizin ihtiyacı olup olmadığının ve bu hizmetlerin fiilen
sağlanıp sağlanmadığının tespitinin yapılması, zikredilen şartların mevcut olması halinde ise bu
hizmetler karşılığı ödenen bedellerin emsallere uygun olması gerekmektedir. Aksi takdirde ilişkili
şirketlere yapılan bu ödemelerin kurum kazancının tespitinde gider olarak indirimi mümkün değildir.
Bilgi edinilmesini rica ederim.
T.C.
GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
(Mükellef Hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü)
Tarih : 21/05/2013
Sayı : 62030549-125[6-2012/383]-741
Konu : Uzun dönemli kredilere ilişkin faiz giderlerinin hangi dönemde giderleştirileceği
İlgide kayıtlı özelge talep formunda, arsa karşılığı konut inşaat faaliyetinde bulunduğunuz ve
konut inşaatlarının finansmanı amacıyla uzun vadeli nakit krediler kullandığınız, bu kredilerin anapara
borçlarını vadelerine göre "300 Banka Kredileri" ve "400 Banka Kredileri" hesaplarında, faizlerini "180
Gelecek Aylara Ait Giderler" ve "280 Gelecek Yıllara Ait Giderler" hesaplarında takip ettiğiniz, faizlerin
ödendiği tarihte ise "780 Finansman Giderleri" hesabına borç kaydederek giderleştirdiğiniz, söz
konusu konut projesini tamamlayarak konut satışlarına başladığınız belirtilerek, vadesi gelmeyen
kredilere ilişkin faiz giderlerinin, daire satışlarının tamamlandığı dönem ticari kazancının tespitinde
gider olarak dikkate alınıp alınmayacağı hususunda Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 6 ncı maddesinde; kurumlar vergisinin, mükelleflerin
bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safî kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı, safî kurum
kazancının tespitinde, Gelir Vergisi Kanunu'nun ticarî kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı
hüküm altına alınmıştır.
193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 40 ıncı maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde;
ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılan genel giderlerin safi kazancın tespitinde
indirim konusu yapılacağı hükmüne yer verilmiştir.
Ticari kazancın tespitinde iki temel ilke geçerlidir. Bunlar "dönemsellik" ve "tahakkuk esası"
ilkeleridir. Vergi uygulamaları açısından tahakkuk ve dönemsellik ilkeleri gereğince, her gelir veya
gider unsuru ait olduğu hesap döneminin kazancının tespitinde dikkate alınmaktadır.
Bu hüküm ve açıklamalara göre, inşaatın finansmanı amacıyla kullanılan uzun vadeli kredilere
ilişkin faiz tutarlarının, faizlerin tahakkuk ettiği dönemlerde kurum kazancının tespitinde gider olarak
dikkate alınması mümkün bulunmaktadır.
Bilgi edinilmesini rica ederim.
T.C.
GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
MERSİN VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
(Mükellef Hizmetleri Grup Müdürlüğü)
Tarih : 28/02/2013
Sayı : 18008620-125[ÖZG-2012-6]-16
Konu : Gayrimenkul Satışından Doğan Kazancın Ortaklara Dağıtımı.
İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, 2 yıldan fazla süreyle şirketiniz aktifinde kayıtlı bulunan
taşınmazın satışından doğan kazancın % 75 tutarındaki kısmının bilançoda fon hesabına aktarıldığı,
bu işlem tarihinden itibaren 5 yıldan fazla zaman geçtiği belirtilerek, fona aktarılan bu tutarın şirket
ortaklarına dağıtılması halinde, vergilendirmenin nasıl yapılacağı konusunda özelge talep
edilmektedir.
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun "İstisnalar" başlıklı 5 inci maddesinde;
" (1) Aşağıda belirtilen kazançlar, kurumlar vergisinden müstesnadır:
...
e) Kurumların, en az iki tam yıl süreyle aktiflerinde yer alan taşınmazlar ve iştirak hisseleri ile
aynı süreyle sahip oldukları kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan haklarının satışından doğan
kazançların % 75'lik kısmı.
Bu istisna, satışın yapıldığı dönemde uygulanır ve satış kazancının istisnadan yararlanan kısmı
satışın yapıldığı yılı izleyen beşinci yılın sonuna kadar pasifte özel bir fon hesabında tutulur. Ancak
satış bedelinin, satışın yapıldığı yılı izleyen ikinci takvim yılının sonuna kadar tahsil edilmesi şarttır. Bu
süre içinde tahsil edilmeyen satış bedeline isabet eden istisna nedeniyle zamanında tahakkuk
ettirilmeyen vergiler ziyaa uğramış sayılır.
İstisna edilen kazançtan beş yıl içinde sermayeye ilave dışında herhangi bir şekilde başka bir
hesaba nakledilen veya işletmeden çekilen ya da dar mükellef kurumlarca ana merkeze aktarılan
kısım için uygulanan istisna dolayısıyla zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergiler ziyaa uğramış
sayılır. Aynı süre içinde işletmenin tasfiyesi (bu Kanuna göre yapılan devir ve bölünmeler hariç)
halinde de bu hüküm uygulanır.
...
Menkul kıymet veya taşınmaz ticareti ve kiralanmasıyla uğraşan kurumların bu amaçla
ellerinde bulundurdukları değerlerin satışından elde ettikleri kazançlar istisna kapsamı dışındadır."
hükmüne yer verilmiştir.
Konuya ilişkin açıklamaların yapıldığı 1 seri no.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin;
"5.6.2.3.2. Satış kazancının fon hesabında tutulması" başlıklı bölümünde;
"Taşınmazlar ve iştirak hisseleri ile kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan haklarının
satışında kazanç, satış işlemi ile birlikte doğacağından, satış işlemi ister peşin isterse vadeli olarak
yapılmış olsun istisna, satışın yapıldığı dönemde uygulanacaktır.
Bu değerlerin satışından elde edilecek kazancın istisnadan yararlanan kısmının, pasifte özel bir
fon hesabına alınması ve satışın yapıldığı yılı izleyen beşinci yılın sonuna kadar söz konusu fon
hesabında tutulması gerekmektedir. Bu çerçevede, fon hesabına alınma işleminin, satışın yapıldığı yılı
izleyen hesap döneminin başından itibaren kazancın beyan edildiği döneme ait kurumlar vergisi
beyannamesinin verildiği tarihe kadar yapılması gerekmektedir.
Dolayısıyla, istisnadan yararlanacak olan kazanç tutarı, satışın yapıldığı dönemin genel sonuç
hesaplarına yansıyacak olup kurumlar vergisi beyannamesinin ilgili satırında gösterilmek suretiyle
istisnadan yararlanılabilecektir. Anılan istisnadan geçici vergi dönemleri itibarıyla da yararlanılması
mümkün olup belirtilen süre zarfında söz konusu kazancın fon hesabına alınmaması durumunda,
kurumlar vergisi beyannamesinde istisnadan yararlanılabilmesi mümkün olmadığı gibi geçici vergi
dönemleri itibarıyla yararlanılan istisna nedeniyle zamanında tahakkuk etmeyen vergilerden
kaynaklanan vergi ziyaı cezası ve gecikme faizinin ayrıca aranacağı tabiidir.
Fon hesabına alınan kazanç tutarının mükelleflerce sermayeye ilavesi mümkün bulunmaktadır.
Ancak, fon hesabına alınan kazanç tutarının sermayeye ilave dışında, beş yıl içinde başka bir hesaba
nakledilmesi, işletmeden çekilmesi veya dar mükellef kurumlarca ana merkeze aktarılması ya da
kurumun tasfiyesi halinde, istisna uygulanması nedeniyle zamanında tahakkuk etmeyen vergiler, vergi
ziyaı cezası ve gecikme faizi ile birlikte tahsil edilecektir.
...."
"5.6.2.3.3. Fon hesabında tutulan kazançların işletmeden çekilmemesi" başlıklı bölümünde de;
"İstisna uygulamasında, satışın yapıldığı yılı izleyen beşinci yılın sonuna kadar pasifte özel bir
fon hesabında tutulması gereken kazançların, beş yıl içinde fon hesabından başka bir hesaba
(sermayeye ilave hariç) nakledilmesi, işletmeden çekilmesi, dar mükellef kurumlar tarafından yurt
dışına transfer edilmesi veya bu süre içinde işletmenin tasfiyeye girmesi halinde, bu işlemlere tabi
tutulan kazanç kısmı için uygulanan istisna dolayısıyla zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergiler,
Vergi Usul Kanunu uyarınca vergi ziyaı cezası ve gecikme faizi ile birlikte alınacaktır.
Fon hesabında tutulması gereken süreden, satışın yapıldığı yılı izleyen beşinci yılın sonuna
kadar olan sürenin anlaşılması gerekmektedir. Kazancın sermayeye ilave edilmesi durumunda da aynı
süre geçerli olacaktır.
Bu istisnanın amacı kurumların sermaye yapılarının güçlendirilmesi, finansman sıkıntılarının
giderilmesi ve bağlı değerlerinin ekonomik faaliyetlerinde daha etkin bir şekilde kullanılmasına imkan
sağlamak ve işletmelerin finansal bünyelerini güçlendirmektir. Tasfiyeye giren şirketlerde ise böyle bir
amacın olamayacağı açıktır. Bu nedenle, istisna uygulamasında satışın yapıldığı yılı izleyen beşinci
yılın sonuna kadar tasfiyeye girilmiş olması halinde, fon hesabında tutulması gereken kazancın
işletmeden çekidiği kabul edilecektir.
...
Öte yandan, fon hesabında tutulan kazancın beş yıl içinde veya beş yıl geçtikten sonra
işletmeden çekilmesinin kâr dağıtımı sayılacağı tabiidir."
açıklamalarına yer verilmiştir.
193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 94/6-b maddesinde, tam mükellef kurumlar tarafından; tam
mükellef gerçek kişilere, gelir ve kurumlar vergisi mükellefi olmayanlara ve bu vergiden muaf
olanlara, dar mükellef gerçek kişilere, dar mükellef kurumlara ve gelir ve kurumlar vergisinden muaf
olan dar mükelleflere dağıtılan kâr payları üzerinden tevkifat yapılacağı (kârın sermayeye
eklenmesinin kâr dağıtımı sayılmayacağı) hükme bağlanmış, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun
15 inci maddesinin ikinci fıkrası ile 30 uncu maddesinin üçüncü fıkrasında da kâr payları üzerinden
yapılacak vergi kesintisine ilişkin hükümlere yer verilmiştir. 03.02.2009 tarih ve 2009/14592, 14593 ve
14594 sayılı Bakanlar Kurulu Kararları uyarınca kâr payları üzerinden yapılacak vergi kesintisi oranları
%15 olarak belirlenmiştir.
Buna göre, Kurumlar Vergisi Kanununun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi
kapsamında istisnadan yararlanılarak fon hesabına alınan kazanç tutarının beş yıl geçtikten sonra
ortaklara dağıtılması durumunda, söz konusu istisnadan yararlanma şartı ihlal edilmemiş olacaktır.
Ancak, fon hesabında tutulan kazancın beş yıl geçtikten sonra ortaklara dağıtımı kar dağıtımı
sayılacağından, dağıtım yapılacak kazançların, dağıtım yapılan ortağın durumu (kurum, gerçek kişi
veya dar mükellef olması) dikkate alınmak suretiyle, Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesi veya
Kurumlar Vergisi Kanununun 15 ve 30 uncu maddeleri hükümleri gereğince kesinti yapılmak suretiyle
vergilendirilmesi gerekmektedir.
Bilgilerinize rica ederim.
T.C.
GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
(Mükellef Hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü)
Tarih : 05/12/2012
Sayı : 62030549-125[9-2012/58]-3132
Konu : Ortaklar tarafından nakden ödenen sermayeden, yeniden değerleme fonlarından, geçmiş yıl
kârından ayrılan olağanüstü yedek akçeden ve vergiden istisna edilen gayrimenkul satışından elde
edilen kazançtan oluşan ödenmiş sermaye tutarından geçmiş dönem ve cari yıl zararına mahsup
edilmesi ile yapılan sermaye azatlımı işleminin vergi mevzuatı karşısındaki durumu
İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, ... Vergi Dairesi Müdürlüğünün ... vergi kimlik numaralı
mükellefi olduğunuz, Şirketinizin 31/12/2011 tarihli bilançosunda gösterilen 48.710.000,00-TL
tutarındaki ödenmiş sermayenin 44.799.994,00-TL kısmının ortaklar tarafından nakden ödenen
sermayeden, 785.958,00-TL kısmının 2000 hesap döneminden önce sabit kıymetlerin yeniden
değerlemesi sonucu oluşan yeniden değerleme fonlarının sermayeye ilave edilmesinden, 15.281,00TL tutarındaki kısmının 1995 hesap dönemi kârından ayrılan olağanüstü yedek akçenin 1997 hesap
döneminde sermayeye ilave edilmesinden, 3.108.767,00-TL kısmının ise vergiden istisna edilen
gayrimenkul satış kazancının 21/04/2003 tarihinde sermayeye ilave edilmesinden oluştuğu, bilançoda
yer alan 47.503.460,00-TL tutarındaki geçmiş dönem ve cari yıl zararlarının 37.000.000,00-TL'lik
kısmının sermaye azaltımı yoluyla ödenmiş sermaye tutarından karşılanacağı ve bu işlem sırasında
ortaklara herhangi bir ödeme veya kazanç dağıtımının yapılmayacağı belirtilerek sermaye azaltımı
işleminin vergi mevzuatı karşısındaki durumu ile ilgili olarak Başkanlığımız görüşü talep edilmiştir.
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 6 ncı maddesinde, kurumlar vergisinin mükelleflerin
bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı ve safi kurum
kazancının tespitinde, Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı
hüküm altına alınmıştır.
193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 38 inci maddesinin birinci fıkrasında, bilanço esasına göre
ticari kazancın, teşebbüsteki öz sermayenin hesap dönemi sonunda ve başındaki değerleri arasındaki
müspet fark olduğu, bu dönem zarfında sahip veya sahiplerce işletmeye ilave olunan değerlerin bu
farktan indirileceği, işletmeden çekilen değerlerin ise farka ilave olunacağı belirtilmiştir.
Aynı Kanunun 94 üncü maddesinde, maddede belirtilen kişi ve kurumların bentler halinde
sayılan ödemeleri (avans olarak ödenenler dâhil) nakden veya hesaben yaptıkları sırada, istihkak
sahiplerinin gelir vergilerine mahsuben tevkifat yapmaya mecbur oldukları hükme bağlanmıştır.
Menkul sermaye iratları açısından vergiyi doğuran olay niteliğinde olan hukuki ve ekonomik
tasarrufun gerçekleşmesinde, gelirin sahibi tarafından talep edilebilir hale gelmesi anlamına gelen
hukuki tasarruf aşaması, gelirin istendiği anda sahibine ödenecek hale gelmesi anlamına gelen
ekonomik tasarruf aşamasınca izlenmekte olup söz konusu menkul sermaye iradı gelirinin fiilen tahsil
edilip edilmemesi gelirin elde edilmesine etki etmemektedir.
Şirketlerin kâr dağıtımına ilişkin esaslarını düzenleyen Türk Ticaret Kanununun 364 üncü
maddesinin ikinci fıkrası ve 369 uncu maddesinin birinci fıkrasının (2) numaralı bendi uyarınca anonim
şirketlerde kâr dağıtma yetkisi genel kurula; 536 ncı maddesi uyarınca da kâr dağıtımı yetkisi, ortak
sayısı 20 den fazla olan limited şirketlerde ortaklar genel kuruluna, ortak sayısı 20 ve daha az olan
limited şirketlerde de ortakların yazılı kararına bırakılmıştır.
Aynı Kanunun yedek akçelerle ilgili hükümlerine 466-469 uncu maddelerinde yer verilmiş olup
470 inci maddesinde ise kâr payının sadece safi kârdan ve bu amaçla ayrılmış olan yedek akçelerden
dağıtılabileceği belirtilmiştir.
213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesinin Mülga (5024 Sayılı Kanunun 2
inci maddesiyle değişmeden önceki başlık) "Yeniden Değerleme" başlıklı bölümünün birinci fıkrasının;
(4) numaralı bendinde, "... Mükellefler değer artışını, pasifte özel bir fon hesabında gösterirler.
Kurumlar vergisi mükellefleri, değer artışının tamamını sermayelerine ilave edebilirler. Bu suretle
sermayeye eklenen değer artışları, ortaklar tarafından işletmeye ilave edilmiş kıymetler olarak kabul
edilir. Değerleme yapılan kuruma iştirak eden işletmelerin aktifinde bu nedenle meydana gelen
artışlar ise pasifte özel bir karşılık hesabında gösterilir ve bu karşılık sermayenin cüzü addolunur.
Karşılık hesabında gösterilen değer artışı kurumlar tarafından sermayeye eklenebilir. Bu işlemler kâr
dağıtımı sayılmaz."
(7) numaralı bendinde ise "Değer artış fonu, sermayeye ilave dışında herhangi bir suretle başka
bir hesaba nakledildiği veya işletmeden çekildiği takdirde, bu işlemin yapıldığı dönem kazancı ile
ilişkilendirilmeksizin bu dönemde vergiye tabi tutulur. Gelir vergisi mükelleflerince ayrılan değer
artış fonu başka bir hesaba aktarılamaz; aktarılması veya sermayeye ilave edilmesi halinde
işletmeden çekilen değer olarak kabul edilir."
hükmü yer almıştır.
Öte yandan, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun geçici 1 inci maddesinin (10) numaralı
bendinde, bu Kanunun yürürlüğünden önceki dönemler itibarıyla 5422 sayılı Kanun hükümlerinin
uygulanmasına devam olunacağı hükme bağlanmıştır.
5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunun Geçici 28 inci maddesinde,
"a) 1.1.1999 - 31.12.2004 tarihleri arasında(1) uygulanmak üzere, tam mükellefiyete tabi
kurumların iştirak hisselerinin veya gayrimenkullerinin satışından doğan kazancın, satışın yapıldığı
yılda kurum sermayesine ilave edilen kısmı, kurumlar vergisinden müstesnadır. Şu kadar ki, vadeli
satış halinde, satışın yapıldığı hesap dönemini takip eden ikinci hesap döneminin sonuna kadar tahsil
edilen kazançların tutarı, ilgili yıl kurum kazancından indirilir. Bu tarihten sonra yapılacak tahsilat için
bu hüküm uygulanmaz. İlk yapılan tahsilatın iştirak hissesi veya gayrimenkulün maliyet bedeline ilişkin
olduğu kabul edilir.
...
Sermayeye eklenen bu kazançların beş yıl içinde herhangi bir suretle işletmeden çekilmesi veya
bu süre içinde işletmelerin tasfiyesi halinde, bu kazançlar o yılın kazancı sayılarak vergiye tabi tutulur.
..."
hükmüne yer verilmiştir.
Bu hüküm ve açıklamalar çerçevesinde;
- Sermaye azaltımının, ortaklar tarafından nakden veya aynen yapılan ödemelerden
karşılanması halinde, ortakların esas olarak işletmeye koydukları sermayeyi Türk Ticaret Kanunu
hükümleri çerçevesinde geri almış olmaları nedeniyle mükellefiyet statüsüne bakılmaksızın
vergilendirme işlemi yapılmayacaktır.
- Ödenmiş sermayenin yeniden değerleme artış fonlarının sermayeye ilave edilmesinden
kaynaklanan kısmının sermaye azaltımına konu edilmesi halinde, sermaye azaltımına konu edilen
tutar üzerinden Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesinin Mülga "Yeniden Değerleme"
başlıklı bölümünün birinci fıkrası uyarınca kurumlar vergisi hesaplanarak ödenmesi ancak sermayeye
ilave edilen yeniden değerleme artış fonlarının geçmiş yıl veya cari dönem zararlarına mahsubunda
nakden veya hesaben bir ödeme bulunmadığından kâr payı dağıtımına bağlı vergi kesintisi
yapılmaması gerekmektedir.
- Ödenmiş sermayenin kurumlar vergisinden istisna edilen ve 21/04/2003 tarihinde sermayeye
ilave edilen gayrimenkul satış kazancından kaynaklanan kısmının sermaye azaltımına konu edilmesi
halinde, söz konusu kazancın sermaye hesabında kalması için aranılan yasal süre olan beş yıllık
sürenin dolmasından sonra yapılması nedeniyle, sermaye azaltımı yoluyla işletmeden çekilen bu tutar
için kurumlar vergisi hesaplanmayacak ve geçmiş yıl veya cari dönem zararlarına mahsubu nedeniyle
de vergi kesintisi yapılmayacaktır.
- Ödenmiş sermayenin olağanüstü yedek akçenin sermayeye ilave edilmesinden kaynaklanan
kısmının geçmiş yıl veya cari dönem zararlarına mahsubu suretiyle sermaye azaltımına konu edilmesi
kâr payı dağıtımı olarak değerlendirilmeyeceğinden vergi kesintisi yapılmaması gerekmektedir.
Öte yandan, yapılacak olan sermaye azaltımında öncelikle değer artış fonu, gayrimenkul satış
kazancı ve geçmiş yıl kârlarının işletmeden çekildiğinin kabulü gerekmekte olup azaltılan sermaye
tutarı, değer artış fonu, gayrimenkul satış kazancı, geçmiş yıl kârları ve yedek akçe tutarından fazla ise
fazlalığın, şirket ortakları tarafından nakit olarak konulan sermayeden kaynaklandığı kabul edilecektir.
Bilgi edinilmesini rica ederim.
T.C.
GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
BÜYÜK MÜKELLEFLER VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
Mükellef Hizmetleri Grup Müdürlüğü
Tarih : 14/05/2013
Sayı : 64597866-125[6-2013]-67
Konu : Yatırım harcamalarının yatırımın ertelenmesi nedeniyle kurum kazancından indirim konusu
yapılıp yapılmayacağı.
İlgide kayıtlı özelge talep formunda, Sakarya/Karasu ilçesinde 2006 yılında stratejik öneme haiz
"Yassı Metal Haddeleme Tesisleri ve Liman" ile ilgili yatırım projesi başlatılması kararı alındığı, bu
kapsamda 2006-2011 yılları arasında proje çalışmaları, arazinin yatırıma hazırlanması çalışmaları, imar
planı, liman dolgu imar planı, demiryolu bağlantısı, elektrik bağlantısı, çevre düzeni planı, çevresel
etki değerlendirme (ÇED) çalışmaları, yönetim planı, su ve doğalgaz temini, ön izin, ücret ve genel
harcamalar gibi birçok harcama yapıldığı belirtilerek, aktifleştirilen bu giderlerin, yatırımın global
ekonomik kriz ve yabancı ortak bulunamamasından dolayı ertelenmesi nedeniyle, kurum kazancından
indirim konusu yapılıp yapılmayacağı konusunda Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 6 ncı maddesinde, kurumlar vergisinin mükelleflerin
bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı, safi kurum
kazancının tespitinde Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç hükümlerinin uygulanacağı hüküm altına
alınmıştır.
193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun "İndirilecek Giderler" başlıklı 40 ıncı maddesinin birinci
fıkrasının (7) numaralı bendinde ise, Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre ayrılan amortismanların,
safi kazancın tespitinde gider olarak indirilmesinin kabul edileceği hükme bağlanmıştır.
Öte yandan, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 313 üncü maddesinde, "İşletmede bir yıldan fazla
kullanılan ve yıpranmaya, aşınmaya veya kıymetten düşmeye maruz bulunan gayrimenkullerle 269
uncu madde gereğince gayrimenkul gibi değerlenen iktisadi kıymetlerin, alet, edavat, mefruşat,
demirbaş ve sinema filmlerinin birinci kısımdaki esaslara göre tespit edilen değerinin bu Kanun
hükümlerine göre yok edilmesi amortisman mevzuunu teşkil eder." hükmü yer almaktadır. Ayrıca aynı
Kanunun 320 nci maddesinde de, amortisman ayrılmasına iktisadi kıymetlerin aktife girdikleri hesap
döneminden itibaren başlanacağı belirtilmiştir.
Bu düzenlemelere göre, işletmede bir yıldan fazla kullanılan ve yıpranmaya, aşınmaya veya
kıymetten düşmeye maruz bulunan iktisadi kıymetler amortisman yoluyla gider yazılabilmesi için
öncelikle, 213 sayılı Kanunun 320 nci maddesinde açıkça belirtildiği üzere, kıymetlerin işletmenin
aktifine girmesini gerektirmektedir. Aktife girme, iktisadi kıymetlerin imal ve inşası ile montajı
tamamlanarak kullanıma hazır hale gelmesini, bunun yanında, anılan Kanunun değerlemeye ilişkin
hükümleri dikkate alınarak maliyetleri kesin olarak tespit edildikten sonra, söz konusu kıymetlerin
ilgili oldukları hesaplara kaydedilmesini ifade etmektedir. Dolayısıyla, iktisadi kıymetlerin işletmede
fiilen kullanılmaya başlanması gerekli bulunmamaktadır.
Diğer taraftan, tekdüzen muhasebe sisteminin uygulanmasına ilişkin açıklamalar, 26.12.1992
tarih ve 21447 mükerrer sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 1 sıra no.lu Muhasebe Sistemi Uygulama
Genel Tebliği ve daha sonra bu konuda yayımlanan diğer Tebliğlerde yapılmıştır.
Söz konusu Tebliğe göre, "258-Yapılmakta Olan Yatırımlar" hesabı; işletmede, yapımı süren ve
tamamlandığında ilgili maddi duran varlık hesabına aktarılacak olan, her türlü madde ve malzeme ile
işçilik ve genel giderlerle ilgili harcamaların izlendiği hesaptır.
Bu bağlamda, geçici bir hesap olan ve kesin maliyetleri henüz belli olmayan, dolayısıyla
üzerinden amortisman ayrılacak tutar henüz kesinleşmeyen, yapımı süren ve tamamlandığında ilgili
maddi duran varlık hesabına aktarılacak olan, her türlü madde ve malzeme ile işçilik ve genel
giderlerle ilgili harcamaların izlendiği "Yapılmakta Olan Yatırımlar" hesabında yer alan kıymetler için
aktife kaydedilmiş olduğu kabul edilmek suretiyle amortisman ayrılması hukuken mümkün
bulunmamaktadır.
Bu kıymetler için amortisman ancak, üzerinden amortisman ayrılacak tutarın nihai olarak
belirlenmesi, dolayısıyla kıymetlerin kullanıma hazır hale getirilmiş olmasını takiben, her bir kıymetin
bu hesaptan çıkartılarak ilgili sabit kıymet hesabına aktarılmasıyla mümkündür.
Özelge talebinize konu olan yatırımlarla ilgili olarak Başkanlığımıza verilen 06.08.2012 tarihli
açıklama yazınızdan, yatırım teşvik belgesine bağlı olmayan yatırıma yönelik çalışmalara halen devam
edildiği anlaşılmaktadır.
Yukarıdaki hüküm ve açıklamalara göre, Şirketiniz tarafından 2006 yılında başlanan ve
"Yapılmakta Olan Yatırımlar" hesabında izlenen halen devam eden yatırıma ilişkin harcamaların,
yatırımın tamamlandıktan sonra ilgili maddi duran varlık hesabına aktarılarak, Vergi Usul Kanununun
313 üncü maddesi gereğince, Gelir Vergisi Kanununun 40 ıncı maddesinin birinci fıkrasının (7)
numaralı bendi kapsamında kurum kazancından indirilmesi gerekmektedir.
Bilgi edinilmesini rica ederim.
T.C.
GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
Mükellef Hizmetleri Katma Değer Vergisi Grup Müdürlüğü
Tarih : 19/04/2013
Sayı : 39044742-KDV.30-602
Konu : Finansal kiralama yoluyla kiralanan binek oto için ödenen KDV'nin indirimi
İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, serbest muhasebeci mali müşavir olarak faaliyette
bulunduğunuz; leasing (finansal kiralama) yöntemi ile 4 yıl vadeli binek aracı almak istediğiniz ve söz
konusu araçların 4 yıl süresince finansal kiralama şirketi üzerinde kayıtlı olacağı belirtilerek bu araca
ait amortisman ile tamir, akaryakıt ve diğer giderlerin indirim konusu yapılıp yapılmayacağı
konusunda Başkanlığımız görüşü sorulmaktadır.
GELİR VERGİSİ KANUNU YÖNÜNDEN :
193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 65 inci maddesinde, Her türlü serbest meslek faaliyetinden doğan
kazançlar serbest meslek kazancıdır.
Serbest meslek faaliyeti; sermayeden ziyade şahsi mesaiye, ilmi veya mesleki bilgiye veya ihtisasa
dayanan ve ticari mahiyette olmayan işlerin işverene tabi olmaksızın şahsi sorumluluk altında kendi
nam ve hesabına yapılmasıdır... "
68 inci maddesinde ise,'' Serbest meslek kazancının tespitinde aşağıda yazılı giderler hasılattan
indirilir:
...
4. Mesleki faaliyette kullanılan tesisat, demirbaş eşya ve envantere dahil taşıtlar için Vergi Usul
Kanunu hükümlerine göre ayrılan amortismanlar (amortismana tabi iktisadi kıymetlerin elden
çıkarılması halinde aynı Kanunun 328 inci maddesine göre hesaplanacak zararlar dahil).
5. Kiralanan veya envantere dahil olan ve işte kullanılan taşıtların giderleri.
..." hükümleri yer almaktadır.
Bu hükümlere göre, bakım onarım ve benzeri giderlerin kimin tarafından karşılanacağına ilişkin bir
düzenlemenin olmaması kaydıyla finansal kiralama yöntemi ile kiralanan aracın mesleki faaliyette
kullanılması halinde kullanım aşamasındaki akaryakıt, bakım ve benzeri giderlerinin serbest meslek
kazancının tespitinde hasılattan indirim konusu yapılması mümkün bulunmakta olup envantere kayıtlı
olmayan araca ait ayrılan amortismanların indirim konusu yapılması mümkün bulunmamaktadır.
VERGİ USUL KANUNU YÖNÜNDEN :
213 sayılı Vergi Usul Kanununun 189 uncu maddesinde "Üzerinden amortisman yapılan kıymetler ve
bunların amortismanları aşağıda yazılı şekillerden herhangi biri ile gösterilir:
1. Envanter defterinin ayrı bir yerinde;
2. Özel bir amortisman defterinde;
3. Amortisman listelerinde.
Amortisman kayıtları, amortismana başlandığı tarihten itibaren her yılın amortismanı ayrı ayrı
gösterilmek şartıyla birbirine bağlanır. İşletmeye yeniden giren iktisadi kıymetlerle bunların
amortismanlarının evvelki yıllara ait kayıtlarda devam ettirilmesi caizdir.
Amortisman defteri veya listelerinin kayıtları envanter kaydı hükmündendir. Yukarıdaki esaslara göre
kayıtlarda gösterilen iktisadi kıymetlere ait değerler envanter defterine toplu olarak geçirilebilir."
hükmü yer almaktadır.
Anılan Kanunun 211 inci maddesinde ise, "Serbest meslek erbabı, işlerinde bir yıldan fazla
kullandıkları ve amortismana tabi tuttukları tesisat ve demirbaş eşyanın kıymetleri ile
amortismanlarını 189'uncu maddede yazılı şekilde tutulan "Amortisman kayıtlarında" gösterirler."
hükmü bulunmaktadır.
Aynı Kanunun Mükerrer 290 ıncı maddesinde de; "1.Finansal kiralama işlemlerinde, finansal
kiralamaya konu iktisadi kıymet ile sözleşmeden doğan hak, borç ve alacakların değerlemesi aşağıdaki
esaslara göre yapılır.
Kiracı tarafından finansal kiralama işlemine konu iktisadi kıymeti kullanma hakkı ve sözleşmeden
doğan borç, kiralama konusu iktisadi kıymetin rayiç bedeli veya sözleşmeye göre yapılacak kira
ödemelerinin bugünkü değerinden düşük olanı ile değerlenir.
2. Kiracı tarafından aktifleştirilen finansal kiralamaya konu iktisadi kıymeti kullanma hakkı, bu
Kanunun mükerrer 298 inci maddesi ve üçüncü kitabının üçüncü kısmının birinci bölümünde kiralama
konusu iktisadi kıymet için belirlenmiş esaslar çerçevesinde yeniden değerlemeye ve amortismana
tabi tutulur.
....
Kiracı tarafından finansal kiralama sözleşmesine göre yapılan kira ödemeleri, borç anapara ödemesi
ve faiz gideri olarak ayrıştırılır. Ayrıştırma işlemi, her bir dönem sonunda kalan borç tutarına sabit bir
dönemsel faiz oranı uygulanmasını sağlayacak şekilde yapılır.
3. ...
Kira Ödemeleri: Sözleşmeye göre, kira süresi boyunca yapılması gereken kira ödemeleridir. Kira süresi
sonunda, kiralama konusu iktisadi kıymetin kalan değerine ilişkin bir taahhüt olması halinde bu değer
de kira ödemesi kabul edilir.
Kira süresi sonunda kiracıya düşük bir bedelle iktisadi kıymeti satın alma hakkı tanındığı ve sözleşme
tarihinde bu hakkın kullanılma olasılığının yüksek olduğu durumda kira ödemeleri kira süresi boyunca
yapılan kira ödemeleri ile satın alma hakkının kullanılması durumunda ödenmesi gereken bedelin
toplamıdır."
hükümleri yer almaktadır.
Diğer taraftan, 319 Sıra Nolu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinin "I.TANIMLAR" bölümünün (5)
numaralı bendinde, "Kira Ödemeleri: Sözleşmeye göre, kiralama süresi boyunca yapılması gereken
kira ödemeleridir. Sözleşme hükümlerine göre kiracının kiralama süresi başlangıcında kiralayana
ödediği ve kendisine geri dönüşü olmayacak depozito veya peşin ödenmiş kira bedellerinin de kira
ödemeleri içinde sayılacağı tabidir.
Aşağıda sayılan değerler de
değerlendirilecektir;
kira süresi
boyunca yapılan kira ödemeleri kapsamında
a) Kira süresi sonunda kiralama konusu iktisadi kıymetin kalan değerine ilişkin bir taahhüt olması
halinde bu değer,
b) Kira süresi sonunda kiracıya düşük bir bedelle iktisadi kıymeti satın alma hakkı tanındığı ve
sözleşme başlangıç tarihinde bu hakkın kullanılma olasılığının yüksek olduğu durumda bu satın alma
hakkının kullanılması durumunda ödenmesi gereken bedel."
"II- DEĞERLEME VE AMORTİSMAN UYGULAMASI" başlıklı bölümünün B-Kiracıya İlişkin Hükümler alt
başlıklı kısmında;
1 - Finansal kiralama işlemine konu iktisadi kıymeti kullanma hakkı ve sözleşmeden doğan borç,
kiralama konusu iktisadi kıymetin rayiç bedeli veya sözleşmeye göre yapılacak kira ödemelerinin
bugünkü değerinden düşük olanı ile değerlenecektir. Finansal kiralama konusu iktisadi kıymet,
kullanma hakkı olarak aktife alınacak karşılığında ise kiralayana olan borç pasife kaydedilecektir.
2- Kiracı tarafından aktifleştirilen finansal kiralamaya konu iktisadi kıymeti kullanma hakkı, Vergi Usul
Kanununun üçüncü kitabının üçüncü kısmının birinci bölümü ve ilgili genel tebliğlerde kiralama
konusu iktisadi kıymet için belirlenmiş usul ve esaslar çerçevesinde amortismana ve Kanunun
Mükerrer 298 inci maddesi uyarınca da yeniden değerlemeye tabi tutulacaktır. Diğer bir ifadeyle,
kullanım hakkı, Vergi Usul Kanunu ve ilgili genel tebliğlerde bu iktisadi kıymet için tespit edilmiş
amortisman sürelerinde amorti edilecektir. Sözleşmenin fesholması halinde kalan dönemler için
iktisadi kıymetle ilgili olarak amortisman ayrılma ve yeniden değerleme işlemleri yapılmayacaktır."
açıklamaları yer almaktadır.
Öte yandan, Vergi Usul Kanununun 320 nci maddesinde; "Amortisman süresi, kıymetlerin aktife
girdiği yıldan başlar. Bu sürenin yıl olarak hesaplanması için (1) rakamı mükellefçe uygulanan nispete
bölünür.
...
Her yılın amortismanı ancak o yıla ait değerlemede nazara alınabilir.
Amortismanın herhangi bir yıl yapılmamasından veya ilk uygulanan nispetten düşük bir hadle
yapılmasından dolayı amortisman süresi uzatılamaz."
hükmü yer almaktadır.
Buna göre, finansal kiralama (leasing) yöntemiyle aktifinize kaydedilen iktisadi kıymetin iktisap
edildiği tarih itibarıyla kiralama konusu iktisadi kıymetin rayiç bedeli veya sözleşmeye göre yapılacak
kira ödemelerinin bugünkü değerinden düşük olanı olarak belirleyeceğiniz kullanım hakkı üzerinden
iktisadi kıymetin faydalı ömrüne göre amortisman ayırmanız mümkün bulunmakta olup, ilgili yılda
ayrılmayan amortismanın daha sonra ayrılması mümkün bulunmamaktadır.
Ayrıca, kira ödemelerinizi, borç anapara ödemesi ve faiz gideri olarak ayrıştırmanız gerekmekte olup,
ayrıştırma işlemini, her bir dönem sonunda kalan borç tutarına sabit bir dönemsel faiz oranı
uygulanmasını sağlayacak şekilde yapmanız gerekir.
Diğer taraftan; iktisadi kıymetlerin aktife alındığı yılda amortisman ayrılmaya başlanacağından
aktifinize aldığınız kullanım hakkıyla ilgili ödemelerin yapılıp yapılmamasının amortisman ayrılmasına
bir etkisi bulunmamaktadır.
KATMA DEĞER VERGİSİ KANUNU YÖNÜNDEN :
3226 sayılı Finansal Kiralama Kanununun 4 üncü maddesinde, finansal kiralama sözleşmesinin,
kiralayanın, kiracının talebi ve seçimi üzerine üçüncü kişiden satın aldığı veya başka suretle temin
ettiği bir malın zilyetliğinin, her türlü faydayı sağlamak üzere ve belli bir süre feshedilmemek şartı ile
kira bedeli karşılığında, kiracıya bırakılmasını öngören sözleşme olduğu; 9 uncu maddesinde de;
finansal kiralama konusu malın mülkiyetinin kiralayan şirkete ait olduğu; ancak taraflarca sözleşmede,
sözleşme süresi sonunda kiracının malın mülkiyetini satın alma hakkını haiz olacağının
kararlaştırılabileceği hüküm altına alınmıştır.
KDV Kanununun 30/b maddesinde ise; faaliyetleri kısmen veya tamamen binek otomobillerinin
kiralanması veya çeşitli şekillerde işletilmesi olanların bu amaçla kullandıkları hariç olmak üzere,
işletmelere ait binek otomobillerinin alış vesikalarında gösterilen KDV nin, mükelleflerin vergiye tabi
işlemleri üzerinden hesaplanan KDV den indirilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
Buna göre, finansal kiralama işleminin süre bitiminde malın mülkiyetinin kiracıya geçmesi
durumunda, binek otomobillerine ait yüklenilen KDV nin indirilmesi mümkün bulunmamaktadır.
Sözleşme sonunda malın kiraya verende kalması durumunda ise söz konusu işlem bir kiralama
hizmeti olarak değerlendirileceğinden, kira tutarları üzerinden ödenen KDV indirim konusu
yapılabilecektir.
Öte yandan, finansal kiralama yöntemi ile kiralanan aracın mesleki faaliyette kullanılması şartı ile
kullanım aşamasındaki akaryakıt, bakım ve benzeri giderler nedeniyle yüklenilen KDV nin indirim
konusu yapılması mümkün bulunmaktadır.
Bilgi edinilmesini rica ederim.
T.C.
GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
(Mükellef Hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü)
Tarih
Sayı
Konu
: 27/02/2013
: 62030549-120[75-2012/997]-280
: Avans kar payının vergilendirilmesi.
İlgide kayıtlı özelge talep formunda, ... Vergi Dairesi Müdürlüğünün ... vergi kimlik numaralı
mükellefi olduğunuz, 2012 takvim yılı karından mahsup edilmek üzere avans kar payı dağıtımı
yapılacağı, kesintinin ise 2012 yılında muhtasar beyanname ile beyan edileceği belirtilerek hissedarlar
açısından elde edilen kar payının hangi yılın beyannamesine dahil edileceği hususunda Başkanlığımız
görüşü talep edilmektedir.
193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 75 inci maddesinin birinci fıkrasında, sahibinin ticari, zirai
veya mesleki faaliyeti dışında nakdi sermaye veya para ile temsil edilen değerlerden müteşekkül
sermaye dolayısıyla elde ettiği kar payı, faiz, kira ve benzeri iratların menkul sermaye iradı olduğu
belirtilerek, ikinci fıkrasının (2) numaralı bendinde, "İştirak hisselerinden doğan kazançların (Limited
Şirket ortaklarının, iş ortaklıklarının ortakları ve komanditerlerin kâr payları ile kooperatiflerin
dağıttıkları kazançlar bu zümreye dahildir. Kooperatiflerin ortakları ile yaptıkları muamelelerden
doğan kârların ortaklara, kooperatifle yaptıkları muameleler nispetinde tevzii, kazanç dağıtımı
sayılmaz.) kaynağı ne olursa olsun menkul sermaye iradı sayılır." hükmü yer almıştır.
Öte yandan, anılan Kanunun 22 nci maddesinin (2) numaralı bendinde ise, tam mükellef
kurumlardan elde edilen, 75 inci maddenin ikinci fıkrasının (1), (2) ve (3) numaralı bentlerinde yazılı
kâr paylarının yarısının gelir vergisinden müstesna olduğu, istisna edilen tutar üzerinden 94 üncü
madde uyarınca tevkifat yapılacağı ve tevkif edilen verginin tamamının, kâr payının yıllık beyanname
ile beyan edilmesi durumunda yıllık beyanname üzerinden hesaplanan vergiden mahsup edileceğine
hükmedilmiştir.
Yine aynı Kanunun 94 üncü maddesinin birinci fıkrasında kimlerin tevkifat yapacağı belirtilmiş
olup, anılan maddenin (6/b-i) bendinde ise, tam mükellef kurumlar tarafından; tam mükellef gerçek
kişilere, gelir ve kurumlar vergisi mükellefi olmayanlara ve gelir vergisinden muaf olanlara dağıtılan,
75 inci maddenin ikinci fıkrasının (1), (2) ve (3) numaralı bentlerinde yazılı kâr paylarından (kârın
sermayeye eklenmesi kâr dağıtımı sayılmaz.) % 15 oranında gelir vergisi tevkifatı yapılacağı hüküm
altına alınmıştır.
Diğer taraftan, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun uygulanmasına ilişkin açıklamaların yer
aldığı 1 seri no.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin "15.6.6. Avans kar payı dağıtımı" başlıklı
bölümünde;
" (6 Seri No'lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin 20.maddesiyle değişen bölüm) Kurumlar
vergisi mükelleflerince avans kâr payı dağıtımı yapılması halinde, dağıtılan kâr payları üzerinden elde
edenin hukuki niteliğine göre vergi kesintisi yapılacaktır. Kesilen vergiler, avans kâr payı dağıtımının
yapıldığı aya ait muhtasar beyanname ile beyan edilecektir.
Avans kâr payı dağıtımında kurum ortakları açısından elde etme, kurumun yıllık safi
kazancının kesinleşip, kârın nakden veya hesaben dağıtıldığı, diğer bir ifadeyle avansın kâr dağıtım
kararı uyarınca dağıtılan kârdan mahsup edildiği tarihte gerçekleşecektir. Şu kadar ki; bu süre, ilgili
hesap dönemine ilişkin beyannamenin verilmesi gereken tarihi içeren hesap döneminin sonunu
geçemeyecektir.
..."
açıklamalarına yer verilmiştir.
Yukarıda yer verilen hüküm ve açıklamalara göre, 2012 yılında avans kâr payı dağıtılması
halinde, 2013 yılı sonuna kadar kar dağıtımı için karar alınarak avans kâr paylarının mahsup edilmesi
gerekmektedir. Kâr payı elde eden gerçek kişi ortakların elde ettikleri kazancın kanunda belirtilen
istisna haddini geçmesi durumunda, 2013 takvim yılına ait gelir vergisi beyannamesi ile beyan
edilmesi gerekmekte olup, 2012 yılında avans kar payı üzerinden kesilerek beyan edilen vergilerin
gelir vergisi beyannamesinde hesaplanan vergiden mahsup edilmesi mümkün bulunmaktadır.
Bilgi edinilmesini rica ederim.

Benzer belgeler